MAKALE
İsrail gazı mevcut koşullarda neden Türkiye’ye gelemez? 2016 yılı Doğu Akdeniz’de politik ve ticari kararlar yılı olacak. “İsrail gazı Türkiye’ye ne zaman gelecek?” sorusunun cevabı da bu yıl netliğe kavuşacak.
Enerji Piyasasının Gazetesi
Yıl: 11
İsrail gazının Türkiye’ye gelmesi için temelde iki politik, iki hukuki ve iki ticari koşulun yerine getirilmesi gerekir. Gelin bu koşulları birlikte inceleyelim. •• Sayfa 4
Sayı: 207
Fatih Dönmez:
‘Özel sektöre güvenimiz tam’
•• 6
@petroturkcom
www.petroturk.com
REKOR TUKETIM TL
% -15.8
Dolar
$ 2015 yılı
•• 3
Z. Elif Yıldızel
•• 22
03
2
016, Doğu Akdeniz’de politik ve ticari kararlar yılı olacak. Son zamanlarda gündeme gelen İsrail gazı Türkiye’ye ne zaman gelecek sorusunun cevabı da bu yıl netliğe kavuşacak. İki aydır yerli ve yabancı medyada İsrail gazının bir boru hattıyla yarınla 2020 arasında bir zamanda Türkiye’ye geleceğine ilişkin tonlarca haber, yorum ve makale yer aldı. Ancak bunların neredeyse hepsi İsrail gazı neden Türkiye’ye gelemez sorusunu teğet geçtiğinden bari ben bir şeyler söyleyeyim dedim ve aldım kalemi elime, başladım bu satırları yazmaya. İsrail gazının Türkiye’ye gelmesi için temelde iki politik, iki hukuki ve iki ticari koşulun yerine getirilmesi gerekir. İki politik koşul İsrail ile Türkiye arasındaki politik ilişkilerin normalleşmesi ve Kıbrıs sorununun çözülmesidir. İki hukuki koşul Kıbrıs adasının Münhasır Ekonomik Bölgesi ve boru hattı yapmak için gerekli Hükümetler Arası Anlaşmadır. İki ticari koşul ise Leviathan sahası için nihai yatırım kararının verilmesi ve gerekli finansmanın sağlanmasıdır. Bu koşullardan bazıları birbirlerini kısmi olarak kapsıyor gibi gözükse de ben böyle bir ayrımı tercih ediyorum. Gelin sizle bu başlıklar etrafında bir beyin jimnastiği yapalım. İsrail gazının Türkiye’ye gelebilmesi için en kısa zamanda İsrail ile Türkiye arasındaki politik ilişkilerin normalleşmesi ve Kıbrıs sorununun çözülmesi gerekir. Politik ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin ileri sürdüğü 3 şartın ilkini (özür dileme) yerine getiren İsrail, ikincisi konusunda (hayatını kaybedenlere tazminat verilmesi) istenileni vermeye hazır olduğunu, üçüncü şartın ise (10 yıldır Gazze’ye uyguladığı ablukanın kaldırılması) kabul edilemez olduğunu net ve açık bir şekilde belirtmiş, hatta Gazze’ye asıl fenalığı Mısır’ın yaptığını işaret etmişti. Türk ve İsrailli politikacılar medya aracılığıyla birbirleriyle ağız dalaşı yaparken 17 Aralık’ta İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesi İsrail Başbakanı Netanyahu’nun özel temsilcisi ve Mossad Başkanı ile Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşarının Zürih’te gizli bir toplantı kapsamında buluştuklarını ve ilişkileri normalleştirmek için 5 maddeli bir ön mutabakata varıldığını manşetten duyurdu. Mercek altına alınan ve herkesin ilgisini çeken beşinci madde, iki ülke arasında nihai anlaşmaya varıldıktan sonra doğal gaz konusunda iş birliğine gidileceğini belirtiyor. Ayrıca, İsrail gazının Türkiye’ye satılması ve bir boru hattının
inşasından bahsediyor. Durum böyle olunca sanki İsrail gazı hemen Türkiye’ye gelecekmiş gibi bir algı oluştu.
BORU HATTINI GEÇİRMEYE ZORLAYAMAZ
Yurtiçi piyasasının tek bir boru hattıyla beslenmesini (Tamar-Ashdod boru hattı) ulusal güvenlik sorunu yapan İsrail, gaz ihracatını tek bir kanalla (boru hattı) yapar mı? Sizce İsrail söz konusu boru hattını ileride çıkabilecek politik problemlerden soyutlayabilir mi? Sizce gerek İsrail gerekse Türkiye böyle bir hattı özel sektör girişimidir deyip ileride olası politik yaptırımdan soyutlayabilir mi? Sizce İsrail dün dündür deyip ilişkilerde yeni bir sayfa açar mı?
Hatırlamak gerekirse Türkiye ile KKTC Eylül 2011’de kıta sahanlığı ve açık deniz petrol ve doğal gaz aramacılığına dair anlaşma imzalamışlardı. Kasım 2011’de TPAO’ya 7 blok için verilmiş olan arama ruhsatlarından altı tanesi GKRY’nin tek taraflı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölge alanlarını kapsamaktadır. Yani Leviathan sahasından Türkiye’ye çekilecek bir boru öyle ya da böyle GKRY sularından geçecektir. Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni resmen tanısa bile boru hattını geçirmeye zorlayamaz. ̇ Bırleşı k̇ Kıbrıs Federasyonu’nun münhasır ekonomık̇ bölgesı ̇ neresı ̇ olacak? Birçok kişi sanıyor ki Kıbrıs sorunu çözülürse boru hattının Kıbrıs sularından geçmesini zorlaştıracak nedenler de ortadan kalkar. Kıbrıs konusunda geçtiğimiz 6-7 aydır kaydedilen olumlu gelişmelerin devam etmesi halinde kalıcı bir çözüme ulaşılabileceği inancı giderek yaygınlaşıyor. Adada yaşayan iki toplumun Birleşik Kıbrıs Federasyonu veya başka bir isim altında tekrar birleşmesi konusundaki kararın bu yıl alınacağını iddia edenler de var. Peki, Birleşik Kıbrıs Federasyonu’nun (veya her neyse) münhasır ekonomik bölgesi (MEB) neresi olacak? Ben şimdiye kadar bu konuda herhangi bir açıklama yapıldığını görmedim ve duymadım.
HATTIN GEÇECEĞİ ÜLKENİN İZNİ GEREKLİ Bir an için İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin iyileştiğini ve hatta yeni bir altın çağa girdiğini varsayalım. Bu boru hattı nereden geçecek? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) tek taraflı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeden. Burada iki problem var. Birincisi; Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyetini tanımadığı için Güney Kıbrıs’a GKRY diyoruz. Diğer yandan KKTC’yi bizden başka resmi olarak tanıyan yok. İkincisi, Türkiye ve İsrail, 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (UNCLOS) taraf değiller. Taraf olmamaları sorun değil ama söz konusu deniz hukukuna göre boru hattının rotası konusunda hattın geçeceği ülkenin rızası ve izni gerekli. Gerekli izinler alınırken hattın GKRY, dolayısıyla AB, kural ve kanunlarına uyumluluğu gerekli. Boru hattının çevresel etki değerlendirmesi raporu (ÇED), hattın geçeceği ülkenin resmi makamlarına onay için sunulmalı. Böyle bir raporda GKRY terimi mi kullanılacak? Kaldı ki, GKRY böyle bir boru hattına karşı olduğunu çeşitli platformlarda defalarca dile getirmişti.
ULUSAL GÜVENLİK NEDENİ GKRY’nin tek taraflı ilan ettiği MEB, uluslararası çevreler ve AB tarafından tanındığından ve yeni Kıbrıs AB müktesebatına tabi olacağından bence yeni Kıbrıs’ın MEB’si GKRY’nin halihazırdaki MEB’si olacak. Ben şahsen Türkiye’nin
ulusal güvenlik nedeniyle buna göz yumacağını hiç sanmıyorum. Yani aslında hem Kıbrıs sorununun çözülmesi gerekiyor hem de yeni Kıbrıs’ın MEB’sinin taraflarca ve Türkiye tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Bu ise, şart olmasa da Ege ve Akdeniz’de Yunanistan ile Türkiye arasındaki deniz sınırları problemlerinin çözümünü gerektirebilir. MEB konusu bizi diğer hukuki koşula getiriyor: Boru hattı yapmak için gerekli Hükümetler Arası Anlaşma (HAA). Eğer Kıbrıs sorunu çözülmezse veya Türkiye Kıbrıs Cumhuriyetini tanımazsa boru hattı için HAA yapılamaz ve çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) onaylanamaz.
BORU HATTI ÖNCESİ İKİ TİCARİ KOŞUL HAA ve ÇED olmadan uluslararası finans kuruluşları büyük bir olasılıkla projeye mali destek vermeyeceklerdir. Hattı yapmaya istekli şirketlerin milyar dolarla ifade edilen böyle bir boru hattı projesini kendi ceplerinden finanse edeceğini pek sanmıyorum. Bu da bizi boru hattı yapımı öncesinde gerçekleşmesi gereken iki ticari koşula getiriyor: Leviathan sahası için nihai yatırım kararının alınması ve gerekli finansmanın sağlanması. Keşfedilmiş büyük doğal gaz sahalarının üretim kapasitesine dönüştürülmeleri ihracata, dolayısıyla ihracat alt yapısına bağlıdır. Ancak, vergi ve ihracat politikalarındaki sürüncemeler, saha geliştirme süreçlerinde karşılaşılan sıkıntılar, düzenlemedeki zig zaglar nedeniyle Tamar sahasının ikinci faz geliştirme süreci, Güney Batı Tamar sahasının geliştirilerek üretime sokulması, Kariş ve Tanin sahaları ve de en önemlisi Leviathan sahasının geliştirilmesi için gereken ve 6 milyar doların üstünde olacağı öngörülen nihai yatırım kararları verilememişti. Durum böyler olunca, Ürdün’de Arab Potash Company, Bromine Company ve Ürdün Ulusal Elektrik Şirketi ile Mısır’daki LNG tesislerini kullanmak için BG ve Union Fenosa Gas şirketleriyle, ayrıca Mısır’daki Dolphinus Holdings Limited ile imzalanan gaz satışına ilişkin mutabakat zabıtları ve niyet mektupları hayata geçirilememiştir. Netahyahu nihayet yeni doğal gaz piyasası düzenlemesini “Türkiye ile İsrail anlaştı” haberlerinin medyaya düştüğü gün olan 17 Aralık’ta onayladı ve Leviathan ortaklarının nihai yatırım kararı almasının önü açıldı. Ancak, artan riskler ve mali külfet yüzünden (özellikle Noble Energy’nin mali durumu göz önüne alındığında) ortaklar Leviathan sahasını geliştirme planını ihracat odaklı olmaktan çıkarabilirler.
İSRAİL GAZININ MISIR’A GİTMESİ HER GEÇEN GÜN ZORA GİRİYOR Leviathan sahasının geliştirilmesi konusundaki nihai yatırım kararının bu sene içinde alındığını varsayarsak, sahada plato üretime 2020’den önce geçmek mümkün değildir. Mısır, 2021 yılından sonra tekrar gaz ihraç eder hale geleceğinden, Leviathan gazının (Tamar sahasından gelecek gazla beraber) Mısır’da şu an atıl duran LNG tesisleri yoluyla dış piyasalara ihracı penceresi (zamanlama açısından) yavaş yavaş kapanmaktadır. Fiyat açısından baktığımızda ise
Leviathan gazının LNG olarak Avrupa piyasasında rekabet edebilmesi için kuyu çıkışı satış fiyatının 2,5-3 dolar/ MMBtu civarında olması gerekir. İsrail’in yeni gaz düzenlemesi derinlemesine incelendiğinde Leviathan ortaklarının kar etseler bile bu fiyattan neden satamayacakları anlaşılır.
GÖRÜNMEZ BİR EL PENCEREYİ KAPIYOR Diğer yandan, Mısır hükümeti geçen ay İsviçre’deki Uluslararası Tahkim Mahkemesinin Mısır’a kestiği 2 milyar dolara yakın ceza nedeniyle (1,7 milyar dolar İsrail Elektrik Şirketi, 288 milyon dolar East Mediteranean Gas Pipeline şirketi için) İsrail gazının Mısır’a gelmesine artık sıcak bakmamaktadır. Görüşmeler şirketler bünyesinde devam etse ve para cezası konusu bir şekilde halledilse bile düşük LNG fiyatları, LNG piyasalarındaki beklentiler ve enerji fiyatlarında değişen dinamikler de dikkate alındığında, sanki görünmez bir el pencerenin daha da kapanmasına yardım ediyor. Ama bu, İsrail gazının Türkiye’ye gelmesi gerekir şeklinde yorumlanmamalıdır. Her ne kadar İsrail gazının dış pazarlara ulaştırılması konusunda ibre Türkiye’ye dönüyor gibi gözükse de yukarıda bahsettiğim hukuki, politik ve ticari koşullar yerine getirilmedikçe İsrail’den Türkiye’ye deniz altından bir doğal gaz boru hattı döşenebileceğini sanmıyorum. Olsa bile, Türkiye’de gaz piyasası serbestleşmedikçe 2021’den önce bu hatla İsrail gazının Türkiye’ye gelebileceğine ve Rus gazıyla rekabet edebileceğine pek ihtimal vermiyorum. Yanlış anlaşılmasın, İsrail gazı Türkiye’ye gelmez demiyorum, mevcut durumda gelemez diyorum. İsrail gazı Türkiye’ye gelmelidir ve gelmesi gereklidir. Ancak, şu anda ortam müsait değil bence. İleride bunu fırsata çevirmek ise bizim elimizde.
2021’DE LÜBNAN’IN ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALKACAK Fırsat senaryosu şöyle: Leviathan gazı 2021’den önce Mısır’a veya Türkiye’ye gitmez ise denizin altında kalmaya devam eder (yatırım kararının alınıp küreklerin aheste çekildiği olasılık dahil). 2021’den sonra Mısır’a gidemez ama Türkiye’ye gelebilir. 2021’e kadar Lübnan’da denizlerde petrol arama ve üretim ihalesi önündeki engeller kalkmış ve arama çalışmalarına başlanmış olacak. Lübnan açıklarında keşfedilecek gaz da LeviathanTürkiye boru hattına dahil edilebilir. Kıbrıs sorunu o süre zarfında ortadan kalkarsa Kıbrıs gazı da pekala aynı boru hattına dahil edilebilir. Bu durumda yıllık gaz taşıma kapasitesi 25-30 bcm olan bir boru hattından (hadi adına EastMed Stream diyelim) bahsetmiş oluruz.
TÜNELİN SONUNDAKİ IŞIK Sözün kısası, tünelin sonunda ışık var ama bir an önce kavuşacağım diye hızla ışığa doğru koşmanın bir anlamı yok. Unutmamak gerekir ki tünelin sonundaki ışık karşıdan gelen trenin ışığı da olabilir. Haklısınız, 2016’ya alem Mersin’e giderken benim tersine gittiğim aykırı bir yazıyla başlamış oldum. Sigarayı bırakmama verin! Sağlıklı bir yıl dileğimle…
EPİAŞ, Avrupa çapında toptan enerji ticareti alanında çatı kuruluş olarak kabul edilen EUROPEX’e üyelik başvurusunu 26 Kasım 2015’te gerçekleştirdi. EUROPEX’ten yapılan açıklamada, EPİAŞ’ın üyelik başvurusunun ilk adımının olumlu sonuçlandığı ve resmi üyeliğin ise bu yıl Mayıs ayında yapılacak EUROPEX genel kurulunda netleşeceği bildirildi.
gruplarındaki paylaşımlar ile karşılıklı fayda sağlayacak olan bir süreç yaşanacak. Bu sürecin, Avrupa’daki enerji piyasaları ile fikir alışverişi noktasında önemli bir adım olacağına inanıyorum. EPİAŞ olarak hedefimiz, bölgesel bir enerji borsası olma yolunda emin adımlarla ilerleyerek, bölgede enerjinin buluşma noktası haline gelmek” ifadelerini kullandı.
“FİKİR ALIŞVERİŞİ NOKTASINDA ÖNEMLİ ADIM”
19 FARKLI ÜLKEDEN 24 ÜYE
EPİAŞ Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Hasan Hüseyin Savaş, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “EPİAŞ’ın EUROPEX üyeliği, Avrupa enerji borsaları ile kurulacak ilişkiler açısından önemli bir yere sahip. Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde özellikle çalışma
EUROPEX, bünyesinde bulundurduğu “Elektrik Piyasaları”, “Gaz Piyasaları”, “Finansal Piyasalar, Bütünlük ve Şeffaflık” ve “Çevresel Piyasalar” başlıklı dört çalışma grubuyla faaliyetlerini sürdürüyor. NASDAQ OMX Commodities, Nordpool Spot, EEX AG (The European Energy Exchange) gibi büyük enerji borsalarını bünyesinde barındıran EUROPEX’in 19 farklı
07
3. grafik
1. grafik
Zirve Değişkeni Talep tarafında yönetilebilir enerji Zirve Tıraş
Vadi Dolgu
2. grafik
10
11
tutulduğunda son 3 yılın en yüksek işlem hacmine işaret etti. İşlem hacminde bir önceki yıla oranla yaklaşık yüzde 9’luk bir düşüş olurken, işlem adedinin son yıllara benzer seviyede gerçekleştiği görüldü.
geçmiş iki yılın çok üzerinde gerçekleşti. Hem büyük hacimli işlemler gerçekleşti, hem de küçük ve orta ölçekli işlemler piyasası hareketliydi. Geçmiş yılların aksine özelleştirmelerin işlem hacmine neredeyse hiç katkı yapmadığı bir yılda, bu seviyede bir M&A aktivitesi gerçekleşmesini, Türkiye’nin uzun vadeli potansiyeline olan güvenin bir işareti olarak görüyorum” dedi. Toplam 7 işlem ile 1,8 milyar dolarlık hacim gerçekleşirken, bunların toplam işlem hacmine katkısı yüzde 11 seviyesinde oldu. Bu yıl özelleştirmelerin en büyük 10 işlem içerisindeki payı geçmiş yıllara kıyasla oldukça düşük kaldı. Sınırlı sayıdaki özelleştirme işlemlerinin tamamı enerji sektöründe oldu.
İŞLEM HACMİ YÜZDE 44 ARTTI
YATIRIMCILARIN İLGİSİ DEVAM ETTİ
Rapora göre, yabancı yatırımcıların ilgisi ve orta ölçekli işlemler pazarındaki hareketlilik, birleşme ve satın almalar piyasasını zor bir yılda ayakta tuttu. Yabancı yatırımcıların toplam işlem hacmine katkısı yüzde 70 gibi yüksek bir seviyede gerçekleşirken, işlem hacmi 2014’e göre yüzde 44 arttı ve 11.5 milyar dolara ulaştı. Deloitte Türkiye Ortağı ve Finansal Danışmanlık Bölümü Başkanı Başak Vardar rapora ilişkin olarak “Politik belirsizlik, jeopolitik riskler, Türk Lirası’ndaki değer kaybı, hem tüketici hem de yatırımcı güveninin azalması gibi nedenlerle çok zorlu bir yılı geride bıraktık. Buna rağmen yatırımcılar Türkiye’ye olan ilgilerini kaybetmediler. Yabancı yatırımcılar pazarı domine etti ve işlem hacimleri
Yerli ve yabancı yatırımcıların işlem adedine katkısı neredeyse eşit olmakla birlikte, işlem hacminde yabancıların ağırlığı hissedildi ve yabancı yatırımcıların toplam işlem hacmindeki payı yüzde 70’e ulaştı Yerli yatırımcıların aktif olduğu özelleştirme işlemleri hariç tutulduğunda ise yabancı yatırımcıların özel sektör işlem hacmindeki payı yüzde 79 oldu. Yerli yatırımcıların işlem hacmi ise, büyük ölçekli özelleştirme işlemlerinin sınırlı olması nedeniyle, bir önceki yıla göre yüzde 51 oranında azalırken, yerli yatırımcıların toplam hacim içindeki payı yüzde 30 seviyesine geriledi. İşlem sayısı bakımından en aktif yabancı yatırımcılar; Avrupa (62), Kuzey Amerika (28) ve Uzak Doğu (19) ve Körfez Bölgesi (14) yatırımcıları olarak sıralandı. Üretim ve enerji sektörleri işlem adedi bakımından hem yerli hem yabancı yatırımcıların en aktif olduğu sektörler olarak öne çıktılar.
Başak Vardar
D
eloitte Türkiye’nin raporuna göre, belirsizliğin hakim olduğu 2015 yılında, olumsuz şartlara rağmen yatırımcıların Türkiye’ye olan ilgisi devam etti ve yaklaşık 16.4 milyar dolarlık 245 birleşme ve satın alma işlemi gerçekleşti. Pazarı domine eden yabancı yatırımcıların işlem hacmi 2014’e göre yüzde 44 arttı ve toplam işlem hacmine katkıları yüzde 70 seviyesinde gerçekleşti. Özelleştirme işlemleri hem adet hem hacim olarak son on yılın en düşük seviyelerinden birini görürken, küçük ve orta ölçekli işlemler pazarındaki hareketlilik ile finansal yatırımcı aktivitesi dikkat çekti. Türkiye’de profesyonel hizmetler alanında 29’uncu yılını tamamlayan Deloitte Türkiye, ‘2015 Yılı Birleşme ve Satın Almalar Raporu’nu yayınladı. Türkiye’de birleşme ve satın almaların genel görünümünü ortaya koyan rapora göre, politik belirsizliğin damga vurduğu 2015 yılında 245 adet işlem gerçekleşirken, toplam işlem hacmi ise yaklaşık 16.4 milyar dolar oldu. Bu tutar özelleştirmeler hariç
ENERJİ SEKTÖRÜ YİNE ÖN PLANDAYDI Deloitte Türkiye’nin raporuna göre, enerji ve üretim sektörleri, son iki yılda olduğu gibi, en çok işlemin görüldüğü sektörler oldu. Hizmetler, gıda, teknoloji ve finansal hizmetler sektörlerindeki hareketlilik devam etti. Finansal hizmetler, medya, altyapı, internet - mobil hizmetler ve telekomünikasyon sektörlerindeki işlem hacminin tamamına yakını tek işlemden geldi. Enerji sektörü 4,9 milyar dolarlık işlem ile toplam hacmin yüzde 30’unu oluşturarak, sektörler arasındaki liderliğini korudu.
52 İŞLEM ve 3.1 MİLYAR DOLARLIK İŞLEM HACMİ Yatırım ve kalkınma bankaları, özel sermaye fonları ve girişim sermayesi fonları zorlu yatırım ortamına rağmen Türkiye piyasasına olan ilgilerini devam ettirdiler. Bazı özel sermaye fonları yatırımlarına düzenli şekilde devam ederken, bazıları bu yılı yeni fon oluşturma faaliyetleri ile değerlendirdi. Bazı finansal yatırımcıların ise Türkiye’deki ilk yatırımlarını gerçekleştirdikleri görüldü. Yatırım ve kalkınma bankaları önemli sayıda borç nitelikli
sermaye işlemi gerçekleştirerek işlem hacmini ve sayısını belli bir seviyeye taşıdılar. Genel olarak finansal yatırımcıların 2015 yılında çok daha seçici ve temkinli bir strateji izledikleri gözlendi. Böyle bir ortamda, finansal yatırımcılar 52 işlem ve 3.1 milyar dolarlık işlem hacmi ile geçmiş yılların üzerine çıkarak, işlem hacminin yüzde 19’unu, işlem sayısının ise yüzde 21’ini oluşturdu.
HAREKETİN KAYNAĞI KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLEMLER Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, 2015 yılında da küçük ve orta ölçekli işlemler pazarındaki hareket, satın alma ortamında belirleyici oldu. 500 milyon dolar seviyesini aşan işlem sayısı bir elin parmaklarını geçmezken, ortalama işlem hacmi önceki yıllara paralel olarak, 67 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti. En büyük 10 işlem dışında kalan işlemlerde oluşan ortalama büyüklük ise 35 milyon dolar oldu. İşlem sayısının yüzde 79’unu oluşturan 50 milyon doların altında işlem büyüklüğüne sahip 193 işlem, toplam işlem hacminin sadece yüzde 12’sini oluşturdu.
BÜYÜME HİKAYESİNE İHTİYACI VAR 2016 yılına ilişkin öngörülere de yer veren raporu değerlendiren Deloitte Türkiye Ortağı ve Finansal Danışmanlık Bölümü Başkanı Başak Vardar “Jeopolitik riskler, FED kararlarının gelişmekte olan piyasalar üzerindeki baskısı ve içerideki politik tartışmalar tahminde bulunmayı güçleştiriyor. Türkiye’nin yeni bir büyüme hikâyesine ihtiyacı var. Her şeye rağmen, yatırımcıların Türkiye pazarında cazip yatırım fırsatları gördüğünü ve bunları kovalamaya devam edeceklerini düşünüyoruz” dedi. 2016 yılında işlemlerin; üretim, enerji, yiyecek-içecek ve hizmetler sektörlerinin başı çektiği geniş bir sektör dağılımında gerçekleşmesi bekleniyor. Durgun geçen bir yılın ardından, özelleştirme işlemlerinde de hareketlilik görülebileceği ve gerçekleşmeleri halinde, Milli Piyango, Köprü ve Otoyollar, TPPD ve çeşitli elektrik üretim santrallerinin ihalelerinin önemli bir işlem hacmi yaratabileceği belirtiliyor. Yabancı yatırımcıların ve özel sermaye fonlarının Türk şirketlerine olan ilgisinin 2016 yılında da sürmesi bekleniyor.
12
İ
ş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin düzenlediği İkinci İnovatif Sürdürülebilirlik Uygulamaları Yarışması’nda Enerjisa EDAŞ, “Ekonomik İnovatif Uygulama” dalında “Mobil Krikolu Merkez” projesiyle ödüle hak kazandı.
KOLAY, HIZLI VE GÜVENLİ BİR TASARIM Enerjisa söz konusu projeyle birlikte iş sağlığı ve güvenliği ve mobilite kazancı sağlamasının yanı sıra İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği tarafından Büyük Şirketler Kategorisinde “Ekonomik İnovatif
PROJE 31 MERKEZDE UYGULANDI Uygulama” ödülüne de layık görüldü.
2014 yılından itibaren Enerjisa dağıtım bölgeleri Başkent EDAŞ, AYEDAŞ ve Toroslar EDAŞ’ta devreye
alınan 31 adet merkezde uygulanan projeyle; zaman kazancı kaynaklı karlılıkta ve verimlilikte artış elde edildi. Ayrıca bunun yanı sıra, modern bir konteyner tasarımı ile sosyal ve daha küçük bir
alanda ağır zemin tadilatı gerektirmemesiyle çevresel katkı da sağlayan Mobil Krikolu Merkez, maksimum seviyede iş sağlığı güvenliğini yazılımsal ve donanımsal olarak sağlayarak hızlı ve kolay şekilde tesis edilebilmesiyle dikkat çekti.
‘Enerjiyi verimli kullanmak elimizde’
“Jeneratör lüks değil, ihtiyaç”
21
Develi’de doğal gaz heyecanı
Kayserigaz, Develi ilçesinin temiz havasına doğalgaz ile katkı sağladı. 2015 yılının son projesi “Develi Doğalgaz Verme Töreni” organizasyonu ile Kayserigaz doğalgazı Develi halkı ile buluşturdu.
Enerji Eski Bakanı Ak Parti Milletvekili Taner Yıldız
Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş
Kayserigaz Genel Müdürü Hasan Yasir Bora :
2016’da da Develi ilçesinde yatırımlara devam edeceğiz
K Açılış töreninde mehter takımı gösteri yaptı.
K
ayserigaz, Develi halkını doğal gaz ile buluşturdu. Kayserigaz ve Develi Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Develi Doğalgaz Verme Töreni”ne Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, Enerji Eski Bakanı Ak Parti Milletvekili Taner Yıldız, Kayseri Valisi Orhan Düzgün, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik, Develi Belediye Başkanı Mehmet Cabbar ile birlikte ilçe belediye başkanları ve kaymakamları katıldı.
“DEVELİ DAHA TEMİZ HAVAYA ULAŞACAK” Develi Belediye Başkanı Mehmet Cabbar, yıllardır bu hizmetin Develi’ye gelmesini sabırsızlıkla beklediklerini belirterek doğalgazı ilçeleriyle tanıştıran Kayserigaz’a teşekkürlerini iletti. Develi halkının doğalgazla buluşturulmasının kendileri için çok büyük önem taşıdığını ifade etti. Cabbar, doğalgazın kullanılmasıyla, Develi’nin daha sağlıklı ve daha temiz hava kalitesine ulaşacağıını sözlerine ekledi. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet
Çelik, “Kayseri’mizin yapılan çalışmalar ve atılan adımlar neticesinde giderek daha modern bir yaşama kavuştuğu günümüzde, doğalgaz kullanan ilçelerin gün geçtikçe artması mutluluk verici. Bu bağlamda Kayserigaz’ın başarılı yönetimine ve çalışma arkadaşlarına teşekkür ederiz. Bu çalışmaların devam etmesi ve her yere ulaştırılması için inşallah desteklerimizi sürdüreceğiz” dedi.
“BENZER PROJELERİN DAİMA DESTEKÇİSİYİZ” Konuşmalar Enerji Eski Bakanı Ak Parti Milletvekili Taner Yıldız ve Kayseri Valisi Orhan Düzgün ile devam etti. Konuşmacılar Kayseri’de doğalgazın her yere ulaştırılarak, her kesimin
kullanmasını, faydalanmasını istediklerini, temiz hava kalitesine ulaşmak için doğalgazın büyük önem taşıdığını vurguladılar. Develi’nin de bu imkana kavuşmasının Kayseri için büyük bir yatırım olduğunu, benzer projelerin destekçisi olduklarını sözlerine eklediler.
“ENERJİ İHTİYACI HER GEÇEN YIL ARTIYOR” Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş ise konuşmasında şunları kaydetti: “Dünyada enerji sektörü her geçen gün önem kazanarak, hızla büyüyor. Bununla birlikte birçok ülkede olduğu gibi, bizim ülkemizin de enerji ihtiyacı her geçen yıl artış gösteriyor. Enerji alanında yapılan yatırımlarla, ülkemiz de enerji sektöründe gelişerek
ayserigaz Genel Müdürü Hasan Yasir Bora, “Sorumluluk sahibi olduğumuz her bir alanı en ince ayrıntısına kadar işliyor, çevre dostu doğalgazı mümkün olduğunca her haneye ulaştırmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Develi projesi, Kayserigaz olarak en önemli projelerimizden biri olarak bizler için çok büyük önem taşıyor. 2014 yılında çalışmalarına başladığımız projede yaklaşık bir yıl süren yoğun çalışmalarımız neticesinde Erciyes’e ulaşarak Kayseri’ye büyük değer katan Master Projesinin bir parçası olan Erciyes Oteller Bölgesi’ne doğalgaz arzını sağladık. Daha sonra Erciyes’in zorlu jeolojik yapısına rağmen, çalışmalarımızı büyük bir özveriyle devam ederek Develi’ye
ekonomimizde büyük pay sahibi olmuştur. Bu duruma Kayseri de ortak olarak, enerji sektörüne yapılan büyük yatırımlarla, Kayseri’nin refahı ve ekonomisi güçlendirildi. Bu alanda çalışan arkadaşlarımızı projelerinden ve hizmetlerinden ötürü kutluyorum.” Açılış konuşmalarının ardından, doğalgazlı meşaleler
doğalgazı ulaştırmak için adeta zamanla yarıştık. Kayserigaz Develi Ofis Açılışı programında Develi halkına vermiş olduğumuz sözü tutarak 2015 yılı bitmeden doğalgazı Develi ile buluşturduk. Bugüne kadar Develi ilçe merkezinde 9 km çelik hat, 166 km polietilen hat, 9 adet vana grubu, 2 adet bölge istasyonu imalatı yapılmıştır. Yapılan bu yatırımların karşılığında 33 milyon TL harcanmıştır. Kayserigaz Ailesi olarak bugün büyük bir başarıya ulaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. 2016 yılında da Develi ilçesinde yatırımlara devam edeceğiz. Doğalgazın Develi’ye ve Develi halkına hayırlı olmasını diliyoruz” dedi. Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, Enerji Eski Bakanı Ak Parti Milletvekili Taner Yıldız, Kayseri Valisi Orhan Düzgün, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik, Kayserigaz Genel Müdürü Hasan Yasir Bora, Develi Belediye Başkanı Mehmet Cabbar tarafından yakılarak Develi’nin doğalgaza kavuşması kutlandı.
U
luslararası Enerji Ajansı İcra Direktörü Dr. Fatih Birol tarafından açıklanan World Energy Outlook 2015 Raporu’na göre; küresel enerjide değişim hareketleri son Dünya Enerji Görünümü raporunu (WEO) takip eden 12 ay içerisinde arttı. Petrol fiyatları, diğer yakıtların fiyatlarının dünyanın birçok yerinde birbiri ardına hareketlilik göstermesiyle, keskin bir şekilde düştü. Çin’in küresel enerji talebi lokomotifini yeniden ayarladığını ifade eden Birol; “Çin enerji dünyasında büyük bir ağırlığa sahip. Dünyanın en büyük kömür üreticisi ve tüketicisi olarak kalmaktadır. Diğer herhangi bir ülkeden daha fazla yenilenebilir enerji üretim kapasitesi kullanmaktadır. Ayrıca 2030’lar itibariyle en büyük petrol tüketicisi olarak Birleşik Devletleri geride bırakacak ve Avrupa Birliği’nden daha büyük bir gaz piyasasına sahip olacaktır. Çin’in 2040 yılındaki toplam enerji talebi Birleşik Devletleri’ninkinin neredeyse iki katı olacak. Çin, 2017’de enerji üretim sektörünü ve ağır endüstriyi kapsayan ve kömür kullanımı iştahını köreltmeye yardımcı olacak emisyon ticareti sistemini uygulamaya koyacaktır. 2005 yılındaki yüzde 3’lük değerle karşılaştırıldığında, bugün Çin’in enerji kullanımının yarısı zorunlu verimlilik standartlarına tabidir ve rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, hidro ve nükleer enerjinin büyük ölçekli kullanımı yanı sıra verimlilik konusunda süregelen gelişmeler Çin’in CO2 emisyonlarının önce yatay kalmasına sonrasında 2030 civarında tavan yapmasına yol açacaktır” şeklinde konuştu. “Hindistan’ın enerji ihtiyaçlarının karşılanması büyük bir sermaye taahhüdünün yanı sıra enerji güvenliği ve çevre boyutları itibarıyla sürekli bir kararlılık gerektirmektedir”
diyen Birol sözlerine şöyle devam etti; “Hindistan’ın enerji düzenleyici çerçevesinde değişikliklerin ilerletilmesi, 2040’taki enerji arzı için gerekli olan tahmini 2,8 trilyon dolar yatırımın sağlanması konusunda kritik önem taşımaktadır. Yatırımların dörtte üçü, planlanan enerji talebini karşılamak için neredeyse dört katına çıkması gereken ancak şu anda yüksek ağ kayıpları ve yerel dağıtım tesislerinde yüksek finansal kayıplar sıkıntısı yaşayan elektrik sektörüne gidecektir. Kömür tedarikinin artması Hindistan’ı dünyanın ikinci en büyük kömür üreticisi haline getirmekle birlikte, 2020 itibariyle Japonya, AB ve Çin’in önünde dünyanın en büyük kömür ithalatçısı da yapmaktadır. Petrol üretimi talepteki artışın oldukça gerisinde kalmaktadır, bu nedenle de 2040 itibariyle petrolde ithalata bağımlılık yüzde 90’ın üzerine çıkacaktır. Hızla genişleyen bir enerji sektörü halihazırda ciddi seviyelerde olan su stresi ve yerel hava kirliliği sıkıntılarını daha da şiddetlendirebilecektir: Arazi kullanımı ve kentleşme konusundaki entegre politikalar kirlilik kontrolleri, teknolojik gelişmeler ve enerji verimliliği konusunda sürekli odaklanma bu riskleri hafifletebilir ve verimsiz bir sermaye stokuna kilitlenmekten kaçınılmasını sağlayabilir”
“DÜŞÜK FİYATLAR TÜKETİCİLER İÇİN HER ZAMAN İYİ HABER DEĞİLDİR” Düşük Petrol Fiyatı Senaryosu içerisinde bunun hangi koşullarda gerçekleşebileceğini ve enerji sektörü için ne anlama geleceğini incelediklerini söyleyen Birol; “Bu senaryoda petrol fiyatı bu 10 yılın sonuna kadar 50 dolar/varil seviyesine yakın kalmakta, 2040 yılında ise yeniden 85dolar/varil
seviyesine kademeli olarak yükselmektedir. Olmayan petrol arzı varsayımlarına dayanmaktadır. Taşımacılık sektörünün etkisiyle yükselen taleple, petrol kullanımı 2040 yılında 107 bin varil/ gün seviyesine çıkmaktadır. Bu senaryonun gerçekleşmesi üretim için düşük maliyetli kaynaklara sahip olan büyük şirketlerin merkezi senaryomuzdakinden çok daha yüksek seviyelerde üretim yapmak konusundaki yeterliliğine ve istekliliğine bağlıdır. Düşük Petrol Fiyatı Senaryosunda, Orta Doğu’nun petrol piyasasındaki payı, geçen kırk yıl içerisindeki herhangi bir zamandan daha fazla olmaktadır. Uzun vadede petrol piyasasının bu şekilde gelişmesi ihtimali üretici gelirleri üzerindeki etki nedeniyle azalacaktır. Ancak düşük fiyatlar tüketiciler için her zaman iyi haber değildir. Ekonomik faydalar, Orta Doğu’nun ithal ham petrole daha fazla güvenmesi ve yatırımın azalması halinde fiyatta keskin bir sıçrama meydana gelmesi riski ile dengelenmektedir. Fiyatların uzun süre çok düşük kalması, gaz arzı konusunda gerekli yatırımlarının yapılmamasına ve bu da gaz arz güvenliği konusunda endişelerin artmasına sebep olacaktır” diye konuştu.
“DOĞAL GAZ EN ÇOK TÜKETİLEN FOSİL YAKIT” Fatih Birol sözlerine şöyle devam etti; “Neredeyse yüzde 50’ye varan bir tüketim artışı ile doğal gaz, fosil yakıtlar arasında en hızlı büyüyen yakıt türüdür. Çin ve Orta Doğu gaz talebi artışının ana merkezleri olmakla birlikte bu iki merkez, gaz kullanımı konusunda 2010 yılındaki zirve noktasına ulaşamayan Avrupa Birliği’nden daha büyük tüketicidirler. Özellikle bina sektöründeki verimlilik politikaları, elektrik üretiminde yenilenebilir kaynaklar ve (bazı ülkelerde) kömürden kaynaklı rekabet nedeniyle daha uzun süreli genişlemenin kapsamı
sınırlanmaktadır. Ayrıca mevcut düşük fiyat ortamında yatırımın ertelenmesinin 2020’lerde daha sıkı piyasalar oluşturması halinde bu kapsam daha da sınırlı olacaktır. Küresel talepte öngörülen artışın beşte biri, son derece uzun ve sermayeyoğun boru hatları veya LNG projeleri ile taşınan gazdan kaynaklanmaktadır. Bu proje maliyetlerinin kontrol altında tutulması gazın gelecekteki rekabetçi konumu için hayati önem taşıyacaktır. Güçlü bir sera gazı olan metan emisyonları, bu sızıntıların önüne geçilmesi için uyumlu bir politika tedbiri alınmaması halinde tüm arz zinciri boyunca gaza çevresel açıdan duyulan güveni zedeleyecektir. Konvansiyonel olmayan gaz, küresel gaz arzının yüzde 60 kadarını oluşturmaktadır. Ancak konvansiyonel olmayan gazın gelişiminin, kaya gazının vatanı olan Kuzey Amerika’nın ötesine yayılması daha kademeli ve düzensizdir. Çin’in konvansiyonel olmayan gazdaki artış hızı büyük bir belirsizliktir. Üretimin 2040 itibariyle 250 milyar metre küpü aşmasının planlanması gibi konvansiyonel olmayan gaz gelişimini destekleyen politikalar mevcuttur. Ancak jeoloji, sınırlı su kullanılabilirliği ve bazı ana kaynak-zengin alanlardaki nüfus yoğunluğu, fiyatlandırma, kaynaklara ve yerel boru hatlarına erişim ile ilgili düzenlemelere ilişkin konularla birlikte, üretimde çok hızlı bir artış olmasını engellemektedir.”
“KÖMÜR İÇİN ZOR DÖNEM” Kömürün, 2000 yılında yüzde 23 olan küresel enerji karışımındaki payını bugün yüzde 29’a yükselttiğini hatırlatan Birol; “Ancak bu pay artışının arkasındaki itici güç yavaş yavaş azalmaktadır ve yakıtın talihi ters dönmektedir. Endüstrideki sürekli güçlü talep artışına ilişkin beklentiler, özellikle de Çin’de, yakın zamanda arzda büyük yatırımlar yapılmasını tetiklemiştir. Ancak gerçek kömür kullanımı oldukça yetersiz kalmış, bu da aşırı kapasiteye ve fiyatların dibe vurmasına yol açmıştır. Bizim öngörülerimize göre, geçen on yıl içerisinde küresel enerji talebindeki yüzde 45’lik artışı karşılayan yakıt, 2040’a kadarki artışın ancak yaklaşık yüzde 10’unu karşılayacak. Bunun nedeni büyük ölçüde Hindistan ve Güneydoğu Asya’daki kömür talebinin üç katına çıkması olacaktır. 2040 yılında Avrupa Birliği’ndeki kömür tüketimi mevcut seviyelerin yaklaşık üçte birine düşecek. Kömür piyasasında, yakın zamana kadar güvenli bir yatırım merkezi olarak algılanan Çin riskli bir bölge haline gelmeye başlıyor. Merkezi senaryomuzda 2040 itibariyle, Asya’nın küresel olarak tüketilen her beş ton kömürün dördünü tüketeceği ve kömürün birçok ülkede elektrik sisteminin omurgası olarak kalacağı öngörülmektedir. Bununla birlikte, kömürün tüm dünyada devam eden kullanımı, ancak neden olduğu hava kirliliğinin azaltılması amaçlı gelişmiş kontrol teknolojileri yoluyla en verimli şekilde kullanılması ve CO2’nin emniyetli ve maliyet etkin bir şekilde tutulmasının ve depolanmasının sağlanması halinde sıkı çevre politikaları ile uyumlu olabilir” diye konuştu.
“KARBONSUZLAŞTIRMADA ELEKTRİK SEKTÖRÜ ÖN PLANDA” Elektriğin, 2040 itibariyle enerji tüketiminin dörtte birini oluşturacağını söyleyen Fatih Birol ; “Elektrik sektörü karbondan arındırılmış bir enerji sistemine giden yolda liderlik etmektedir. 2040 yılına
kadar yeni enerji tesislerine yatırılan her doların 60 sentinin yenilenebilir enerji teknolojilerine harcanmasıyla, küresel yenilenebilir kaynaklı elektrik üretimi 8 300 TW/saat kadar artmaktadır. Bu miktar, bugün Çin, Birleşik Devletler ve Avrupa Birliği’ndeki toplam fosil yakıtlı üretim tesislerinin üretimine eşdeğerdir. Net sonuç, kömürün küresel elektrik karışımındaki payının yüzde 41’den yüzde 30’a düşmesi, hidro haricindeki yenilenebilir kaynakların benzer bir miktara ulaşması, bu arada gaz, nükleer ve hidro kaynakların mevcut paylarını büyük ölçüde koruması biçimindedir. 2040 itibariyle, yenilenebilir kaynaklı üretim Avrupa Birliği’nde yüzde 50, Çin ve Japonya’da yüzde 30 ve Birleşik Devletler ve Hindistan’da yüzde 25’in üzerinde bir paya ulaşmaktadır: Bu durumun tersine Asya dışında kömür, elektrik arzının yüzde 15’ten azında kullanılacak. Yenilenebilir enerji kaynaklarından ve nükleer güçten daha fazla üretim yapılması ve daha verimli termik santraller ile elektrik üretiminden kaynaklı CO2 emisyonları 2040 yılında elektrik üretimi artışının sadece beşte biri oranında artacaktır. Bu, geçen 25 yıl içerisinde gerçekleşenle aynı doğrultuda bir ilişkidir. Bu öngörülerin gerçekleştirilmesi için dünyanın 2040 itibariyle bugün küresel olarak tesis edilenden daha fazla kapasite eklemesi ve bu arada değişken yenilenebilir kaynaklı teknolojilerin entegre edilmesi ihtiyacı nedeniyle ortalama kapasite kullanım oranlarının azalması
gerekmektedir. Bu durum, birçok ülkede üretim ve şebekelere yapılması gereken yatırımı gerçekleştirecek uygun piyasa mekanizmalarına ilişkin soruların ortaya çıkmasına neden olmaktadır” şeklinde konutu.
“DÜŞÜK KARBON TEKNOLOJİLERİ ÖNEM KAZANIYOR” Birol sözlerini şöyle sürdürdü; “Daha düşük karbon enerjisi seçeneklerine yönelik politika tercihleri, maliyetlerdeki eğilimlerle desteklenmektedir, petrol ve gazın çıkartılması gittikçe daha pahalı hale gelmekte, yenilenebilir kaynakların ve daha verimli son kullanım teknolojilerinin maliyetleri düşmeye devam etmektedir. Operatörlerin daha küçük, uzak ve zorlu rezervuarlara taşınmaya zorlanmaları nedeniyle petrol ve gaz üretim maliyetleri birçok kaynak türü için artmaktadır, buna karşın, maliyet azaltımları, rüzgar gücü ve PV güneş enerjisi gibi, teknoloji kazanımlarının hızlı olduğu ve kullanımları için çok sayıda uygun saha bulunan, daha verimli teçhizat ve aletler için bir norm olmaktadır. Fosil yakıt tüketimi büyük sübvansiyonlardan faydalanmaya devam etmektedir. Bu küresel sübvansiyon faturasının 2014 yılında 490 milyar dolar olacağını tahmin ediyoruz, bununla birlikte 2009 yılından bu yana gerçekleşen reformlar olmasaydı bu miktar 610 milyar dolar civarında olacaktı. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin enerji sektörü içerisindeki
kullanımına yardımcı olmak amaçlı sübvansiyonlar 2014 yılında 112 milyar dolar tutarındadır. Destekleyici devlet politikaları ve ilgili sübvansiyonlar, kullanılan kapasitenin büyük bölümü için kritik olmaya devam
etmektedir, çünkü merkezi senaryomuzda ancak birkaç ülke karbon için önemli bir bedel uygulamaktadır. Bununla birlikte sübvansiyonlara duyulan ihtiyaç, devam eden maliyet azaltımı ve yüksek toptan satış fiyatları nedeniyle daha yüksek kaliteli yenilenebilir kaynaklara sahip olan ülkelerde kullanıma doğru bir kayma ile sınırlandırılmıştır. 2040 yılında sübvansiyonlarda tahmini olarak 170 milyar dolara tekabül eden yüzde 50’lik bir artış, hidro dışındaki yenilenebilir kaynaklardan sağlanan üretimde beş kat bir artışı garanti etmektedir. Herhangi bir sübvansiyon desteği olmadan rekabet gücüne sahip olan hidro dışındaki yenilenebilir kaynakların payı, iki katına çıkarak üçte bir oranına ulaşmaktadır.
M
erkezi Yönetim Bütçesinin hazırlık sürecini başlatan ve 2016-2018 dönemini kapsayan “Orta Vadeli Program (OVP) Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek tarafından açıklandı. Bu Program çerçevesinde hazırlanan 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı TBMM’ye gönderildi. Ancak, 1 Kasım 2015 tarihinde gerçekleştirilen Genel Seçim nedeniyle 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun TBMM’de görüşülmesi ve yasalaşması mümkün olamadı. Genel Seçim sonrasında yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte yasal süreç için yeterli süre kalmadığından 2016 Yılı Merkezi Yönetim Geçici Bütçe Kanunu 23 Aralık 2015 tarih ve 29571 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bununla birlikte, 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’na temel teşkil edecek olan OVP’nin revize edilmesi ihtiyacı ortaya çıktı.
BÜYÜME PERFORMANSINA OLUMLU KATKI Mehmet Şimşek tarafından açıklanan OVP’ye göre; gelişmiş ekonomilerde, finansman maliyetlerinin düşük seyretmesi, istihdamda gözlemlenen iyileşmeler, ABD ekonomisinde artan
piyasa güveni neticesinde yatırımların artmaya başlaması ve uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarının düşük seyretmesi büyüme sürecini destekliyor. AMB tarafından uygulamaya konan parasal genişlemeci tedbirlerin finansal koşulları daha elverişli hale getirme potansiyeli, euro’da meydana gelen değer kaybının rekabet gücüne olumlu etkisi ve uluslararası enerji fiyatlarındaki düşüş nedeniyle oluşacak harcanabilir gelir artışının 2016 yılında euro bölgesinde büyüme performansına olumlu katkı vermesi bekleniyor.
PETROL FİYATLARINDAKİ AZALMA EĞİLİMİ Pogramda, petrol fiyatlarının 2016 yılında da azalma eğilimini koruyacağı ancak daha sonra sınırlı bir artış göstereceği varsayıldı. Bu varsayım ve döviz kurlarındaki gelişmelere bağlı olarak enerji ithalatının 2016 yılında 33 milyar dolar olacağı tahmin edildi. Dönem sonunda ise enerji ithalatının öngörülen büyüme ve petrol fiyatlarının etkisiyle 51,6 milyar dolar seviyesine yükseleceği tahmin edildi. Brent tipi ham petrol yıllık ortalama fiyatının 2016 yılında 39,7 dolar/varil civarında olması ve sonrasında ise tedrici olarak yükseleceği varsayıldı. Bu öngörü ve varsayımlara göre TÜFE yıllık artış oranının 2016 yılında yüzde 7,5’e gerileyeceği,
dönem sonunda ise yüzde 5 olarak gerçekleşeceği öngörülüyor.
ENERJİ VERİMLİLİĞİ İÇİN TEDBİRLER ALINACAK OVP’de enerji verimliliği konusuna büyük önem veriliyor. Bu sebeple, ekonominin enerji yoğunluğunu azaltmak üzere enerji verimliliğini artırmaya yönelik tedbirler hızla uygulamaya konulacak. Enerji, sağlık, havacılık, uzay, otomotiv, raylı sistemler, bilişim ve savunma sektörleri gibi öncelikli sektörlerde teknolojik ürün yatırımları, prototip geliştirme süreçleri ve kümelenme çalışmaları desteklenecek. Kentleşme ve
kentsel dönüşümde katma değer yaratan sektörlerin, yaratıcı endüstrilerin, yüksek teknolojili, çevreye duyarlı yenilikçi üretimin ve enerji verimliliğinin desteklenmesine önem verilecek. Vergi politikalarının belirlenmesinde ve uygulanmasında enerji tüketiminde tasarruf sağlanmasına yönelik öncelikler gözetilecek; enerji verimliliğini teşvik eden vergisel düzenlemeler yapılacak. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik olarak maden, enerji hammaddeleri, yerli enerji üretim ekipmanları, yenilenebilir enerji ve nükleer enerji yatırımları için ayrılan kaynaklar önemli oranda artırılacak.
FAYDA-MALİYET DENGESİ Kamu İktisadi Teşebbüsleri teknolojik altyapılarını ve ArGe faaliyetlerini geliştirerek katma değeri yüksek ürünlere odaklanacak, yerli enerji kaynaklarından faydalanacak ve ihracata yönelik yeni fırsatları değerlendirecek. Yurt içi ve yurt dışında petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerine fayda-maliyet dengesi gözetilerek devam edilecek, linyit kömürü ve jeotermal gibi yerli kaynakların arama ve üretim faaliyetleri azami seviyeye çıkarılacak, kaya gazı ve diğer yeni teknolojilere yönelik araştırma faaliyetleri yürütülecek.
Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Emin Kaya Haber Yönetmeni: Sıla Acar Ankara Temsilcisi: Kerem Gezer Haber Merkezi: Petek Çiftçi, Selin Şahin, Raşit Kırkağaç Grafik: Ersin Güleç, Melisa Güven, Türkan Özyurt
Reklam ve Abonelik: Ayşe Işık Mali İşler Başkanı: Ş. Doğan Erbay Finans Direktörü: Ahmet Şen Hukuk Danışmanı: İrfan Coşkun İK Müdürü: Havva Demir Basıldığı Yer: İRM Dijital Baskı ve Matbaacılık San. Tic. A.Ş. @Petroturkcom