BAYMEN KIBRIS’IN TEK ERKEK DERGİSİ
SAYI:7 TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Ali Polatkan: “Eko-turizm bu ülkenin ilacıdır.”
Şarabın aşka dönüştüğü yer: La Reserva Biyografi
Dünyanın en ünlü mahkumu:
Nelson Mandela
TURGAY DENİZ:
“Herkes bildiği işi yapmalı”
İletişim çağına hoşgeldiniz... REKLAM YÖNETİMİ GRAFİK TASARIM PR ve ETKİNLİK YÖNETİMİ YAYINCILIK ve YAPIMCILIK BROŞÜR - KATALOG - DERGİ TASARIM VE BASKI PRODÜKSİYON
0542 881 25 31 I 0542 864 53 05
www.abrakadabra.biz.tr
c.soykok@gmail.com
Bir önceki yazımda, yönetici olmak için yapılması gerekenler ve bir yöneticinin özelliklerini sizinle paylaşmıştım. Şimdi ise size yönetici olmak için çıktığınız yolda veya yöneticilik unvanınızda kalmanızı sağlayacak bazı püf noktalarından bahsetmek istiyorum. İlk olarak bir yönetici olduğunuzu düşünürsek bilmeniz gereken ilk nokta çalışanlarınız ve/veya personelinize nasıl baktığınızdır.
“İyi bir yönetici olarak kalmak sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Siz bu konuda neler yapıyorsunuz? Gerçekten iyi bir yönetici olarak yaptıklarınızı yazarsanız, nasıl bir yönetici olduğunuzu görebilirsiniz.”
İyi bir yönetici, kendisiyle çalışan herkesi bir ekip olarak görüp o kişilere ekip liderliği yapandır. İyi bir yönetici, gerektiğinde sessiz kalmayı bilendir! Herhangi bir olay karşısında direk konuşma içerisine girmeden, konuşacaklarını düşünerek, gerekirse beden dilini kullanarak ve analiz ederek konuşandır. İyi bir yönetici, espri yeteneği güçlü olandır. Bu yöneticiler olayların bakış açısını istediği zaman değiştirebilendir. İyi bir yönetici, risk almaktan çekinmeyen, olayları hesaplayabilen ve olacakları kabullenebilen kişilerdir. İyi bir yönetici olarak kalmak sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Siz bu konuda neler yapıyorsunuz? Gerçekten iyi bir yönetici olarak yaptıklarınızı yazarsanız, nasıl bir yönetici olduğunuzu görebilirsiniz. Eğer dilerseniz benimle paylaşıp bu konuda destek alabilirsiniz.
İyi bir yönetici adayı, personeli ile iç içe olabilendir. Bu kişiler alt üst veya kıdem ayrımı yapmadan aynı yöneticileri gibi ekip dostluğu kuran kişilerdir. İyi bir yönetici adayı, çalıştığı işi seven, cesaretli olan ve başarısızlıktan tecrübe kazandığını düşünen kişilerdir. İyi bir yönetici adayı, özür dilemek yerine hatalarını kabullenebilen ve bunları düzeltmek için çaba sarf eden kişilerdir. İyi bir yönetici adayı olarak çıktığınız yolculukta aletlerinizi iyi seçmeyi unutmayın. Her zaman dediğim gibi sadece DÜŞÜNCENİ DEĞİŞTİR, HAYATIN DEĞİŞSİN! Sizde iyi ve kalıcı bir yönetici olmak için gerekli aletlerin olduğunu düşünüyorsanız bunları bir yere yazınız. Eğer dilerseniz benimle paylaşıp bu konuda destek alabilirsiniz. Sizde iyi bir yönetici olmak istiyorsanız veya hep o zirve de olmak istiyorsanız, cengiz@visionakademi.com dan da bana yazabilirsiniz.
Yönetici olmak için çıktığınız yolda, bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi aletleriniz hazır mı? İyi bir yönetici adayı, üstlerini iyi tanıyan ve her zaman yöneticisiyle empati kuran kişilerdir.
Cengiz SOYKÖK | İnternational Master Coaching Trainer Temmuz - Ağustos 2013
23
MAKALE
TUTKULU BİR YÖNETİCİ OLABİLİR MİSİNİZ? (2)
SONAX GİRNE
ARAÇ KORUMA SİSTEMLERİ
SONAX’la aracınız “ilk günkü gibi” Dış Boya Koruma Detaylı İç Temizlik Koltuk Temizliği Motor Temiziliği Güvenlikli Cam Filmi Premium Bakım
GİRNE
M: 0533 889 99 19 - 0533 866 07 50 Ecevit Cd. No: 18 Girne T: 815 42 76 F: 815 31 77 info@mercrentacar.com www.mercrentacar.com Temmuz - Ağustos 2013
1
TREND
SAHİBİ Abrakadabra İletişim Yönetimi Co.
editörden BayMen’in yeni sayısından selamlar… Bu sayıda röportaj ağırlıklı bir BayMen ile karşınızdayız… Röportajlarda birçok konuya değinmeye çalıştık. Diğer taraftansa Dünyanın En Ünlü Mahkumu Nelson Mandela için özel bir dosya hazırladık…
www.abrakadabra.biz.tr twitter.com/abrakadabraiy
Mandela’nın sağlık durumu ve hiç aklımdan çıkmayan şu sözleri bizleri onunla ilgili özel bir dosya hazırlamaya itti… Mandela, “Tüm insanların uyum içinde birlikte yaşadıkları ve eşit haklara sahip oldukları demokratik ve özgür bir toplum hayali hiç aklımdan çıkmıyor. Uğrunda yaşadığım ideal bu ama gerekirse bunun için ölmeye de hazırım” Hepimizin özlemle beklediği bir toplum yapısından söz ediyor Mandela ancak hangimiz bunun için ölürüz? Hiç şüphe yok ki Mandela’nın bu özelliği onu bu kadar önemli kılıyor… Yerinizde olsam bu dosyayı ömür boyu saklarım…
GENEL YAYIN YÖNETMENİ Cem Kar cemkar@cemkar.net YAYIN KOORDİNATÖRÜ Mine Çeliker mine@mineceliker.com
Deniz Plaza’nın ülkemizde ciddi bir marka olmasının formülü bana göre Turgay Deniz’in şu sözlerinde gizli; “İyi bir ekip istiyorsanız en çok siz çalışacaksınız”. Deniz tam da dediği gibi yapan ve bu nedenle her geçen gün büyüyen bir firma… Deniz Plaza direktörü Turgay Deniz ile her konuda samimi bir röportaj gerçekleştirdik.
GRAFİK TASARIM Abrakadabra I Grafik Tasarım KATKIDA BULUNANLAR Cengiz Soykök Serhat Kotak
Polatkan Turizm’i duymayanınız yoktur. Yurt dışı denince akla gelen ender firmalardan. Peki nasıl oldu da bu kadar büyüdü bu firma? Ali Polatkan ile Polatkan Turizm’i ve ülkemizin turizm konularını masaya yatırdık.
YAYIN DANIŞMANI Bayram Kar
2
Şarap içmeyi sever misiniz? Ya da şarap tutkunu musunuz? Sizi bir şarap tutkunuyla tanıştıracağız… Kerembey Grup direktörü Özdal Kerem ile... Daha doğmadan başlayan şarap tutkusunun mekana dönüştüğü La Reserva’da şaraba dair her şeyi konuştuk. Şaraba merakınız varsa bu röportaj tam size göre…
REKLAM REZERVASYON Tel: 0542 881 25 31 E-mail: info@abrakadabra.biz.tr Baskı: Okman Printing Ltd. Tel: 225 42 47
Biz BayMen’i hazırlarken çok keyif aldık umarım sizler okurken aynı keyfi bizimle paylaşırsınız…
Yıl:1 Sayı:6 15 Nisan - 15 Haziran 2013 Yayın Türü: Süreli yayın (iki aylık)
Selamlarımla…
içindekiler
22
Ali Polatkan
“Eko-turizm bu ülkenin ilacıdır.”
“İş hayatında kalıbına sığmayan bir yapım vardır. Sürekli bir şeyler üretmek, yapmak isteyen bir insanım.”
Deniz Plaza D ile iş yaşam hayattan, spo gelecek pro siyase
TUTKULU BİR YÖNETİCİ OLABİLİR MİSİNİZ? (2)
“Tüm insanların uyum içinde birlikte yaşadıkları ve eşit haklara sahip oldukları demokratik ve özgür bir toplum hayali hiç aklımdan çıkmıyor. Uğrunda Turizmci Ali Polatkan ile ülke turizmini, eko-turizmin ülke için yaşadığım ideal bu ama gerekirse bunun neden önemli olduğunu ve cittaslow projesini konuştuk. için ölmeye de hazırım.” BAYMEN: Bize turizm geçmişinizden bahseder misiniz? Ali Polatkan: Ben öğretmen kökenliyim. 1968 kuşağıyız biz. O dönem Kıbrıs'ta büyüyen erkek çocukların eğitime gitme şansı pek yoktu. Dolayısıyla Öğretmen Akademisi'ne girdim. Öğretmen Akademisi'ni bitirdikten sonra öğretmen oldum ve köye döndüm. Köye döndükten sonra 15 yıl öğretmenlik yaptım. 1974 olayları çıktığında ben kendi köyüm olan Bostancı'da öğretmendim. Ardından 10 yıl da Güzelyurt'ta öğretmenlik yaptıktan sonra erken emekli oldum ve öğretmenlikten ayrıldım. Öğretmenler Sendikası'nın da kurucularındanım. O mücadelenin içinde büyüdük. Öğretmenler Sendikası bir nevi bizim eğitim yerimiz oldu. Biz ayrıca mücahitlikte de bir eğitim dönemi geçirdik. Gelişmemizde ve kültürümüzün artmasında, yaşam biçimimizin değişmesinde ve sosyal yapımızın gelişmesinde çok büyük etkileri olmuştur hem mücahitliğin hem de sendikacılığın. Öğretmenlikten ayrıldıktan sonra bir şey yapmam gerekiyordu. O dönem bir arkadaşın teşvikiyle turizm sektörü-
ne girdim. O arkadaşımın söylediğini hiç unutmam "Sen sempatik, girişken adamsın, sen turizm yap" demişti. Tabi o dönem Güzelyurt'ta bir arkadaşımız vardı ve turizmde çok iyiydi. O olduğu için bir acente daha açmanın ne alemi var diye de düşündüm. Ancak arkadaşımın da ısrarıyla Güzelyurt'ta küçük bir turizm ofisi açtım. Bunun yanında o dönemler birçok girişimlerimiz oldu. Aslında birçok işe girip çıktık. Örneğin taşımacılık yapmaya başladık. Türkiye-Kıbrıs arasında tırlarla taşımacılık yaptık. Döviz bürosu açtık. Yine o dönem bir müddet ticaret yaptık. Tüm bu işlere girip çıktıktan sonra yine en başında karar verdiğimiz turizmde karar verdik.
Bunu bize anlatır mısınız? A.P.: Tabii turizmde Güzelyurt bize yeterli olmadı. İş hayatında kalıbına sığmayan bir yapım vardır. Sürekli bir şeyler üretmek, yapmak isteyen bir insanım. Böyle de olunca küçük işler sizi tatmin etmez. Böylece Güzelyurt'tan ayrıldık ve Lefkoşa'ya geldik. Lefkoşa'ya geldikten sonra turları ilk başlatan acente olduk. İş takip turlarından paket turlara varan hizmetler verdik. İnsanımızı Türkiye'nin her yerine götürdük. Karadeniz, Akdeniz, Bursa, İstanbul turları düzenledik. Bugün, Kıbrıs'ın %90'ını gezdiren acente olduk. Ayrıca yurtdışı turlarını kitlesel olarak başlatan şirketiz. Ardından Türkiye'de anlaşmalı olduğumuz oteller bize yetmedi ve insanlarımızı dünya otellerine göndermeye başladık. Ardından da gemi turu serüvenimiz başladı. İlk başlarda Rum tarafında Yunan adaları turu vardı ve Yunan adalarına giden gemiyle tanıştık. Gemi turları başladıktan sonra uluslararası gemi şirketleriyle anlaşmalar yapmaya başladık. O zaman gemi turları çok yeniydi. Dünyanın en güzel şehirleri deniz kenarındaki liman şehirleri oldu-
Dünyanın en ünlü mahkumu:
Nelson MANDELA
8 2
BAYMEN
“Bugün, Kıbrıs'ın %90'ını gezdiren acente olduk.”
Emma Stone
Son zamanlarda hastalığıyla gündeme gelen Nelson Mandela, Dünyanın en ünlü mahkumu olarak anılır. Güney Afrika’da Robben Adası (Fok Adası)’nda 27 yıl hapiste kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı duyuldu. 1990 yılında devlet başkanı De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşındaydı. Serbest bırakılmasına Güney Afrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi. Mandela’nın;”Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” demesi, Yıldızı özellikle son yıllarda yükselen 1988 2007 Superbad (Jules) halk arasında onu bayraklaştırdı. 2008 The Rocker (Amelia) doğumlu Emma Stone, 2005 yılında teleO bir şarap tutkunu... Kerembey BAYMEN: Güzelyurt'ta başladığınız turizm yaşantınızı Lefkoşa'da devam ettirdiniz ve bugünlere geldiniz.
Şarabın Aşka Dönüştüğü Yer:
La Reserva
2008 The House Bunny (Natalie) vizyon ve 2007 yılında beyazperdede boy direktörü Grup Özdal Kerem ile göstermeye başladı. En bilinen rolü, ken- 2009 Ghosts of Girlfreiends Past (Allison) daha doğmadan başlayan şarap disine Altın Küre adaylığı getiren, Easy A 2009 Paper Man (Abby) tutkusunun mekana dönüştüğü La filminde oynadığı Olive karakteri olan Sto- 2009 Zombieland (Wichita - Krista) Reserva’da şaraba dair her şeyi 2010 Marmaduke (Mazie) ne, ayrıca bu filmle MTV Film ödüllerinde
BAYMEN: İş yaşamınıza nasıl başladınız Turgay Deniz: İş yaşamına tam olarak 19 lına başladım ancak kendimi bildim bileli, b kitlerimde hep babam Kemal Deniz ile bir dim. Babamın milletvekili olduğu dönemler onunla köy gezilerine de katılırdım. Ancak yılında tam anlamıyla, karar verici olarak şantıma başladım.
12 Turgay 4 Deniz 18 c.soykok@gmail.com
“Herkes kendi bildiği işi yapmalı”
İlk olarak bir yönetici olduğunuzu düşünürsek bilmeniz gereken ilk nokta çalışanlarınız ve/veya personelinize nasıl baktığınızdır.
“İyi bir yönetici olarak kalmak sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Siz bu konuda neler yapıyorsunuz? Gerçekten iyi bir yönetici olarak
BAYMEN: Plaza olma fikri nasıl doğdu? T.D.: İşe başladığım 1983 yılında babam d bir fiil içindeydi. Diğer kardeşlerimin de ka nı düşünerek işin gelişmesi gerektiğini savu Girne'de, Mağusa'da ve Lefkoşa'da ikinci ma yı açmayı ayrıca Güzelyurt ve Göçmenköy' bayilik (franchise) sistemini uygulamayı plan Açtığımız ilk mağazaların yani yaptığımız ya ların geri dönüşü 5 yıl gibi bir zaman aldı. yılında mağaza sayısını 1'den 5'e çıkarmanı dönüşünü aldığımız zaman Deniz Plaza pro geliştirdik. Lefkoşa Deniz Plaza'nın yapıldı benim doğduğum evdi. Bahçesinde bir sürü ve ağaçları vardı. Babamla en büyük tez buradaki meyve ağaçlarının sökülmesiydi. biz de kendi malımız üzerine Deniz Plaza si gerçekleştirmek arzusundaydık. Sonuçt içinde mutabakat sağlanarak 1988 yılında Plaza'nın temelini attık. O dönem ağabeyim viş Kemal Deniz ve kızkardeşim Sibel Tatar lerini alarak ayrıldılar ve biz Niyazi ve Nidai ile birlikte 3 ortak devam ettik. 1990 yılında ce bodrum kattaki depomuzu tamamlayabil birkaç yerde olan depolarımızı tek bir çatı toplamış olduk. Böylece malımızı daha iyi k edebildik ve 1992 yılında Deniz Plaza'yı önc katı ve sende katı olarak hizmete açtık. O z bugünkü süpermarketler bile yoktu. Bu bize çok büyük olan "mega projemizi" kısmi gerçekleştirdiğimizde bile KKTC'de kırtasiye törüne büyük bir ilerleme sağladık. Eski alış olan banko arkası satışı da değiştirmiş oldu kitap ve kırtasiye satışında bir devrimdi. Kit kırtasiye satışını market gibi görselliği olan
Bir önceki yazımda, yönetici olmak için yapılması gerekenler ve bir yöneticinin özelliklerini sizinle paylaşmıştım. Şimdi ise size yönetici olmak için çıktığınız yolda veya yöneticilik unvanınızda kalmanızı sağlayacak bazı püf noktalarından bahsetmek istiyorum.
İyi bir yönetici, kendisiyle çalışan herkesi bir ekip olarak görüp o kişilere ekip liderliği yapandır. İyi bir yönetici, gerektiğinde sessiz kalmayı bilendir! Herhangi bir olay karşısında direk konuşma içerisine girmeden, konuşacaklarını düşünerek, gerekirse beden dilini kullanarak ve analiz ederek konuşandır. İyi bir yönetici, espri yeteneği güçlü olandır. Bu yöneticiler olayların bakış açısını istediği zaman değiştirebilendir. İyi bir yönetici, risk almaktan çekinmeyen, olayları hesaplayabilen ve olacakları kabullenebilen kişilerdir. İyi bir yönetici olarak kalmak sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Siz bu konuda neler yapıyorsunuz? Gerçekten iyi bir yönetici olarak yaptıklarınızı yazarsanız, nasıl bir yönetici olduğunuzu görebilirsiniz. Eğer dilerseniz benimle paylaşıp bu konuda destek alabilirsiniz.
İyi bir yönetici adayı, personeli il iç içe olabilendir. Bu kişiler alt üst vey kıdem ayrımı yapmadan aynı yöneticile gibi ekip dostluğu kuran kişilerdir. İyi bir yönetici adayı, çalıştığı iş seven, cesaretli olan ve başarısızlıkta tecrübe kazandığını düşünen kişilerdir. İyi bir yönetici adayı, özür dile mek yerine hatalarını kabullenebilen ve bunları düzeltmek için çaba sarf ede kişilerdir.
İyi bir yönetici adayı olarak çıktığını yolculukta aletlerinizi iyi seçmeyi unut mayın. Her zaman dediğim gibi sadec DÜŞÜNCENİ DEĞİŞTİR, HAYATIN DEĞİŞSİN!
Sizde iyi ve kalıcı bir yönetici olma için gerekli aletlerin olduğunu düşünüyor sanız bunları bir yere yazınız. Eğer diler seniz benimle paylaşıp bu konuda deste alabilirsiniz.
Sizde iyi bir yönetici olmak istiyorsanı veya hep o zirve de olmak istiyorsanız cengiz@visionakademi.com dan da ban yazabilirsiniz.
Temmuz - AÄ&#x;ustos 2013
3
KAPAK RÖPORTAJ
Turgay Deniz
“Herkes kendi bildiği işi yapmalı”
4
BAYMEN
Deniz Plaza Direktörü Turgay Deniz ile iş yaşamındaki başarısından, hayattan, spordan, yatırımlarından, gelecek projelerinden ve tabii ki siyasetten konuştuk.
BAYMEN: İş yaşamınıza nasıl başladınız? Turgay Deniz: İş yaşamına tam olarak 1983 yılına başladım ancak kendimi bildim bileli, boş vakitlerimde hep babam Kemal Deniz ile birlikteydim. Babamın milletvekili olduğu dönemlerde de onunla köy gezilerine de katılırdım. Ancak 1983 yılında tam anlamıyla, karar verici olarak iş yaşantıma başladım. BAYMEN: Plaza olma fikri nasıl doğdu? T.D.: İşe başladığım 1983 yılında babam da işin bir fiil içindeydi. Diğer kardeşlerimin de katılımını düşünerek işin gelişmesi gerektiğini savunarak Girne'de, Mağusa'da ve Lefkoşa'da ikinci mağazayı açmayı ayrıca Güzelyurt ve Göçmenköy'de de bayilik (franchise) sistemini uygulamayı planladık. Açtığımız ilk mağazaların yani yaptığımız yatırımların geri dönüşü 5 yıl gibi bir zaman aldı. 1988 yılında mağaza sayısını 1'den 5'e çıkarmanın geri dönüşünü aldığımız zaman Deniz Plaza projesini geliştirdik. Lefkoşa Deniz Plaza'nın yapıldığı yer benim doğduğum evdi. Bahçesinde bir sürü meyve ağaçları vardı. Babamla en büyük tezatımız buradaki meyve ağaçlarının sökülmesiydi. Fakat biz de kendi malımız üzerine Deniz Plaza projesi gerçekleştirmek arzusundaydık. Sonuçta aile içinde mutabakat sağlanarak 1988 yılında Deniz Plaza'nın temelini attık. O dönem ağabeyim Derviş Kemal Deniz ve kızkardeşim Sibel Tatar hisselerini alarak ayrıldılar ve biz Niyazi ve Nidai Deniz ile birlikte 3 ortak devam ettik. 1990 yılında sadece bodrum kattaki depomuzu tamamlayabildik ve birkaç yerde olan depolarımızı tek bir çatı altına toplamış olduk. Böylece malımızı daha iyi kontrol edebildik ve 1992 yılında Deniz Plaza'yı önce giriş katı ve sende katı olarak hizmete açtık. O zaman bugünkü süpermarketler bile yoktu. Bu bize göre çok büyük olan "mega projemizi" kısmi olarak gerçekleştirdiğimizde bile KKTC'de kırtasiye sektörüne büyük bir ilerleme sağladık. Eski alışkanlık olan banko arkası satışı da değiştirmiş olduk. Bu kitap ve kırtasiye satışında bir devrimdi. Kitap ve kırtasiye satışını market gibi görselliği olan, kişi-
lerin özgürce görüp, elleyip seçebilecekleri bir ortam yaratarak yaptık. BAYMEN: Lefkoşa Deniz Plaza ne zaman tamamlandı ve diğer projeler başaldı? T.D.: Zemin ve sende katın ardından her sene bir kat ilave ederek, 1993'de kitap bölümünü hizmete açtık. 1994 yılında da bir katı komple oyuncak olarak düzenledik. Lefkoşa'daki Deniz Plaza 1992'de hizmete girmesine rağmen 1994 yılına kadar yatırıma devam ettik. 1996 yılı sonunda da Deniz Plaza istenilen noktaya gelmişti. Buradaki başarının morali ile en büyük üniversitenin olduğu Mağusa'da da gerek öğrencilerin gerekse halkın buna ihtiyacı olduğunu düşünerek böyle bir yatırımın gerekli olduğuna karar verdik. 1997 Ocak ayında başladığımız Mağusa Deniz Plaza, 1997 yılının Ağustos ayında zemin ve sende katıyla hizmete girdi. 3 sene sonra bir kat daha devreye koyduk ve şu an 3 kat ile Mağusa'da hizmet veriyoruz. BAYMEN: Girne Deniz Plaza fikri nasıl oluştu? T.D.: Girne'de ise çarşıda mağazamız vardı. Orada yaşanan park sorunu nedeniyle Mete Adanır Caddesi'nde mağaza açmaya karar verdik ve o caddede arazi aramaya başladık. Girne'de arazi aradığımız dönem Annan Planı öncesinde olmasına rağmen istenilen fiyatlar oldukça yüksekti. Bu yüzden Girne Deniz Plaza'yı eskiden beri dostumuz ve iş komşumuz olan Akay Optik ile birlikte almaya ve ikiz bina yapmaya karar verdik. Böylece Girne Deniz Plaza'yı da 2002 yılında hizete koyduk. BAYMEN: Yarırımlarınız üniversiteler içerisinde de başladı. Bunun temel sebebi neydi? T.D.: 2006 yılında ne yapabiliriz diye düşündüğümüzde ülkemizin en önemli sektörü olan üniversiteler sektrüne daha iyiyi verebilmek ve işimizle bağlantılı olan kitap ve kırtasiyeyi kampüs içerisine taşımayı planladık. İlk olarak ODTÜ KKTC içeTemmuz - Ağustos 2013
5
KAPAK RÖPORTAJ
risinde, sonra 2008'de LAÜ'de, 2010'da UKÜ'de ve 2011'de ise DAÜ kampüsü içerisinde kitap, kırtasiye ve copy center hizmetlerini tam teşekküllü olarak, bize göre örnek sayılabilecek, öğrencilerin memnuniyetini artıran, bizim için çok yüksek değeri olan yatırımlar gerçekleştirdik. Buradaki yüksek değer kazanç değil, ülkemizin candamarı olan yüksek eğitim sektörüne hizmet etmiş olmanın değeridir. Öğrencilerimizin burada ekonomiye ciddi katkıları vardır. Öğrencileri ne kadar memnun ederseniz sektörün geri dönüşümü de o kadar fazla olacaktır. BAYMEN: Bahsettiğiniz dönemlerde ciddi ekonomik krizler yaşandı. Bu süçte nasıl mücadele ettiniz? T.D.: Mücadele edebilmemiz çocukluğumuzun getirisidir. 1963 yılında göçmen olduk. 1964-74 yılları arasında yokluklar yaşadık. Direniş ve mukavemet döneminde kıtlıklar yaşadık. 1974'ten sonra özellikle 1976'da değişik bir atmosfer gördük. 1976-1980 yıllarında Türkiye'de başka bir sıkıntı yaşandı. Bu olumsuzluklar mücadele gücümüzü ve direncimizi artırdı. Zorluklar ve sıkıntılar çeken kişiler fırsatları görerek daha iyi değerlendiren kişiler olurlar. BAYMEN: Bugün Deniz Plazalarda kaç kişiyi istihdam ediyorsunuz? T.D.: Bugün Deniz Plazalarda tam zamanlı olarak toplam 88 kişi çalışıyor. Ayrıca 20 kişi de yarı zamanlı olarak çalışıyor. Bunun yanında, yaz aylarında da öğrencilerimize destek oluyoruz. BAYMEN: Ürün çeşitliliğiniz oldukça fazla. Kaç çeşit ürünle hizmet veriyorsunuz? T.D.: Bugün 50,000 çeşit ürün aktif olarak çalışmaktadır. İşimiz 50.000 parçalı bir puzzle kurmaktır. Eksiksiz, kaliteli ürünleri uygun fiyata ve zamanında satabilirseniz bu tabloyu tamamlayabilirsiniz. BAYMEN: Siz bir aile şirketisiniz. Şirket sistemi aile arasında nasıl çalışıyor? T.D.: Aile şirketlerinin Anayasası olmazsa, aile şirketi de olmaz. Şirket ortakları bir fiil şirkette çalışmasalar da hakları ko-
6
BAYMEN
runur. Hisse şirketin büyümesiyle büyür. Yatırımlar dışında, geriye kalan karı da fiilen çalışanlar paylaşır. Şirketimiz bugün fiilen çalışan 3 ortakla yoluna devam ediyor.
“İyi bir ekip istiyorsanız en çok siz çalışacaksınız.” BAYMEN: Siz ve kardeşleriniz 2. nesilsiniz. Şu an 3. nesil de şirkette bir fiil çalışmaya başladı. Bu konuda neler söylemek istersiniz? T.D.: Genelde şöyle bir söz vardır. Birinci nesil kurar, ikinci nesil geliştirir, üçüncü nesil de gelişimi devam ettirebilirse o şirket yüzyılları aşacağından köklenmiş olur. Biz şu an 73. yıldayız. 100 yılı devirecek olan 3. nesildir. Avrupa'da varlık okulları vardır. Global iş yapanların çocukları bu okullara giderek değer yargılarını geliştirirler. Çalışmadan elde edilen mal için değer yargısının oluşmaması bir tehlikedir. Aile şirketlerinde değerlere değer katmak istiyorsak kesinlikle yapılması gerektiği gibi hareket edilmelidir. Kendimiz fedakarlık ve sabır göstermeliyiz, buna katlanmazsak da yine bunun sonuçlarını biz çekeriz. Ben 3. neslin bu işi daha ileriye götüreceğine inanıyorum. Öyle düşünmezsek devam edemeyiz. Başka zeminler de hazırlayabilirdik. Ancak şu andaki yetişkin olanların yapabileceklerine inanıyoruz. BAYMEN: Ülkemizde kurumsallaşma aile şirketler için mümkün mü? T.D.: Küçük ülkelerde kurumsallaşma hayaldir. Bu gerçekleşemez. Çünkü küçük ülkede herkes birbirini tanır ve aile fertleri dışında başkasının sorumluluğu alması beklenemez. Küçük yerlerde, çalışanlarnızın çalışması için sizi yanında hissetmesi gerekir. Çünkü böyle yerlerde sınıf ayrımı yoktur. Çalışanlarınız çalışma motivasyonunu da sizden alır. İşe çalışanınızla birlikte başlayıp iş yerinizden de en son sizin ayırlmanız gerekir. İyi bir ekip istiyorsanız en çok siz çalışacaksınız.
BAYMEN: Başarının sırrı nedir size göre? T.D.: Herkes kendi bildiği işi yapmalı. Ülkemizde 1974 yılına kadar büyük sıkıntılar yaşandı. Sonrasında bavul ticareti furyası başladı. O dönem herkes hediyelik eşya satıyordu. Bizim yanımızdaki köşe başındaki dükkan da hediyelik eşya satmaya başladığı dönem, "Baba, biz de yapalım" dedim. Babam da bana "Bunlar rüzgar işidir, bugün vardır, yarın yoktur" dedi. 1983'ten sonra bavul ticareti sona erdi. 90'lı yıllara gelindiğinde, özellikle üniversiteler dolayısıyla ZZ araçlar piyasada dolaşmaya başladı. Birden araba galerilerinde büyük bir artış yaşandı. Biz babamızın sözünü hatırlayarak bunu da yapmadık. 95 krizinden sonra bankacılık dönemi başladı. O dönemler 50.000 TL'ye banka kurabiliyordunuz. İş adamları, kendi işlerinin yanında banka kurmaya başladılar. Ardından faiz krizi yaşandı. 2004'ten sonra ise herkes müteahhit oldu. Biz buna da itibar etmedik. Kazandığımızı kendi işimize yatırarak geliştik. BAYMEN: Sosyal Sorumluluk projelerinde Deniz Plaza ismini sıklıkla duyuyoruz. Hangi alanları destekliyorsunuz? T.D.: Sosyal sorumluluk olarak hissettiğimiz eğitim, kültür, sanat ve spor faaliyetlerini özellikle destekliyoruz. Bunun yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde iş yapan ve gelir elde eden tüm firmalar, ödediği zorunlu vergilerin dışında bu projelere katkı koymalıdırlar. Burası küçük bir ülkedir ve her gün insanlarla iç içesiniz dahası geniş bir aile gibisiniz. Paylaşma ve yardımlaşma duygusu olması gerekir. Bizim ülke olarak bu tarafımızın eksik olduğunu görüyorum. 1974 yılından sonra açılan, rehavet ve rahatlık içinde gelişen işletmeler daha bireysel tutum içinedeler. Ancak 50-60-70'lerdeki ticaret adamlarının daha paylaşımcı olduklarını söyleyebiliriz. Bugün ganimet bitmiştir. Taşlar daha da yerine oturacaktır. Önce bizim kendi iş insanımız sosyal sorumluluk projelerine sahip çıkacaklar sonra yabancıların da çıkması bekleyeceğiz.
Bugün 3 dalda Kemal Deniz adına KKTC birinciliği turnuvaları yapılmaktadır. Bunlar Masa Tenisi, Tenis ve Satranç. Ayrıca ortaokul ve liseler için İngilizce kitap okuma yarışması, ilk ve ortaokullar için öykü yarışması düzenliyoruz. Ayrıca müzik festivallerine sponsor oluyoruz.
“Bugün sorun, siyasetin mevcut siyasetçler tarafından meslek olarak görülmesidir. Siyaset, meslek değil, özveri ve fedakarlık gerektiren bir şeydir ve en çok 2 dönem yapılmalıdır.”
2005 yılında kurulan Deniz Plaza Spor Derneği kuruldu. Amacı futbol dışındaki spor dallarına ilgi duyan gençlerin istedikleri sporu geliştirerek takım oluşturması ve turnuvalara katılması. Satranç, Dart, Bocce ve bilardo takımımız var. Amatör ruhla spor yapma isteği olan herkese üniforma gibi ihtiyaç duyduğu malzemeyi veriyoruz. BAYMEN: Gelecek planlarınız neler? T.D.: Kemal Deniz Eğitim Vakfı kurmayı amaçlıyoruz. Bunun için tüzük ve kurulum işlemleri tamamlanmıştır. Vakfın merkezinin de babamızın köy evi olmasını planlıyoruz. Kütüphane ve çalışma odalarının olacağı bir mekan haline getireceğiz ve çevredeki gençler de bundan faydalanacak. BAYMEN: Şu anki ülke siyaseti sizce ne durumda? Siyasete atılmayı düşünür müsünüz? T.D.: Şu an ülkemizde siyaset yapmak için zemin ve iklim yok. Gerek seçim sistemi, gerekse parti yapıları doğru dürüst siyaset yapmanın önüne engeldir. Gerekli yasal düzenlemeler ve partilerin demokratik yapıya kavuşmaların sonrasında siyaset düşünülebilir. Bugün sorun siyasetin mevcut siyasetçiler tarafından meslek olarak görülmesidir. Siyaset, meslek değil, özveri ve fedakarlık gerektiren bir şeydir ve en çok 2 dönem yapılmalıdır. Siyaseti devam ettirenler geçim kaynağı haline getirmiş olurlar. Sendika ve dernekler de aynı yapıdadır. İnsanların gözünde söyledikleri ve yaptıkları sorgulanmaktadır. Örneğin, 'bu yardım derneğini ben kurdum benimdir' deyip, özel sektör gibi sahiplenmek doğru değildir. Sendikacılar da öyle. Eskiler çekilmiyorsa ve yer açmıyorsa yeniler de tabii ki gelmeyecektir. Biz AB isti-
yoruz diye meydanları dolduruyoruz. Bu şekilde ancak kabileler idare edilir. BAYMEN: İş dışında tutkularınız nelerdir? T.D.: Futbolu çok seviyorum. Gençlik Gücü'nde başkanlık, Çetinkaya'da ise yöneticilik yaptım. İzleyici olarak da futbolu çok seviyorum. Ayrıca Salı akşamları arkadaşlarımızla değişik köylerde yemeğe gidiyoruz. İş yaparken de sosyal hayatın içindeyiz, iş geliştirirken de bu böyle. O yüzden işten kalan zamanları da ailemle geçirmeyi tercih ediyorum. BAYMEN: Deniz Plaza olarak gelecek projeleriniz nelerdir? T.D.: Girne Caddesi'nde 4 katlı bina aldık. Böylecek efsane, ilk açıldğı yere Girne Caddesi'ne geri dönecek. Ayrıca Küçük Kaymaklı Vakıflar Çarşı Projesinden yer aldık. Bunun yanında Minareliköy'de depo projemiz var. Yenikentte, Gönyeli Belediye binası karşısında Yenikent Shop projemiz var. Tüm bunların yanında ise en büyük projemiz; mevcut personelimizi uzmanlar tarafından eğitmek. Personelimizi geliştirmek. Ayrıca bu yıl mağazalarımızı Pazar günleri de açmaya başladık. Böylece Cumartesi çalışan insanlarımız da rahat alışveriş yapma imkanı bulmuş oldular.
Turgay Deniz Kimdir? 1959 yılında Lefkoşa’da ailesinin üçüncü erkek çocuğu olarak dünyaya geldi. İlkokulu Köşklüçiftlik İlkokulu’nda, ortaokul ve liseyi ise Türk Maarif Koleji’nde (İngiliz Okulu) okudu. 1976 yılında mezun olan Deniz, İstanbul İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi (Marmara Üniversitesi İşletme) eğitimine devam etti. 1980 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra 1981 yılında 4. dönem Yedek Subay olarak askerliğini tamamladı ve 1983 yılında fiilen ticaret hayatına atıldı. 1990 yılında evlenen Deniz’in 2 oğlu var.
Temmuz - Ağustos 2013
7
8
BAYMEN
BİYOGRAFİ
“Tüm insanların uyum içinde birlikte yaşadıkları ve eşit haklara sahip oldukları demokratik ve özgür bir toplum hayali hiç aklımdan çıkmıyor. Uğrunda yaşadığım ideal bu ama gerekirse bunun için ölmeye de hazırım.”
Dünyanın en ünlü mahkumu:
Nelson MANDELA
Son zamanlarda hastalığıyla gündeme gelen Nelson Mandela, Dünyanın en ünlü mahkumu olarak anılır. Güney Afrika’da Robben Adası (Fok Adası)’nda 27 yıl hapiste kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı duyuldu. 1990 yılında devlet başkanı De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşındaydı. Serbest bırakılmasına Güney Afrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi. Mandela’nın;”Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” demesi, halk arasında onu bayraklaştırdı. Temmuz - Ağustos 2013
9
BİYOGRAFİ
20. yüzyılın en tanınmış siyasal tutuklularından Nelson Rolihlahla Mandela, 18 Temmuz 1918 yılında Umtata, Transkei’de doğdu. Ailesi Kosa (Xhosa) dilini konuşan Tembu (Thembu) kabilesindendir. Babası ise bu kabilenin şefi Gadla Henry Mandela’dır. Mandela; lise tahsilinden sonra Fort Hare Üniversity College’a girdi. Burada okurken siyasi olaylara karıştı. Bir öğrenci boykotuna karıştığı ve organize ettiği gerekçesiyle okuldan uzaklaştırıldı. Transkei’den ayrılarak, Transvaal’a gitti. Burada bir süre madenlerde polis memurluğu görevinde bulundu. Bu sırada yarıda bıraktığı üniversite tahsiline uzaktan eğitim yoluyla devam etti. 1942’de Witwaterstrand Üniversitesi’nin hukuk bölümünü bitirerek avukatlık yapmaya başladı. Ülkenin ilk siyah avukatı unvanını aldı. 1944’te ırk ayrımına karşı yerli halkın kurduğu Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) katıldı. 1948 yılında kongrenin Gençlik Birliği’ne sekreter ve 1950’de başkan seçildi. Mandela, rejimin ırkçı baskı politikasına karşı kitlesel mücadeleyi örgütleyenler arasında ilk sıralarda yer alıyordu.
”Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” 10
BAYMEN
ANC içinde yaptığı çalışmaların yanı sıra, Olivier Tambo ile avukatlık bürosu açtılar. Güney Afrika’da siyahların açtığı bu avukatlık bürosu, kısa zamanda apartheid (ırkçılık) kanunlarının haksız yere birer suçlu haline getirdiği siyahların merkezi haline geldi.
Irkçılık karşıtlığına 27 yıl mahkumiyet Mandela, 1961’de “Ulusun Mızrağı” adlı yeni bir örgüt kurdu. Örgütün amacı, ırkçı rejime karşı örgütlenecek sabotaj eylemlerini temel alan silahlı mücadele yürütmekti.
Ocak 1962’de kendisine destek aramak için ülke dışına çıktı. İngiltere ve Afrika ülkelerini dolaştı. Afrika ülkeleri ile sosyalist ülkelerden silah ve para yardımı temin etti. Ülkeye dönüşünde arkadaşlarıyla birlikte, izinsiz yurtdışına çıkmak, halkı kışkırtmak, sabotajlar ve suikastlar düzenlemek iddialarıyla yargılandı. Halkın, tamamının temsil edilmediği ve beyazların temsil edildiği parlamentonun çıkardığı kanunlara uymak zorunda olmadığını savundu. Beyaz yönetim tarafından ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı (1964). Bu davranışıyla ırk ayrımına karşı mücadele eden Afrikalı siyahların simge ve sembolü oldu. Nelson Mandela, Dünyanın en ünlü mahkumu olarak anılır. Güney Afrika’da Robben Adası (Fok Adası)’nda 27 yıl hapiste kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı duyuldu. 1990 yılında devlet başkanı De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşındaydı. Serbest bırakılmasına Güney Afrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi. Mandela’nın;”Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” demesi, halk arasında onu bayraklaştırdı.
İlk siyahi devlet başkanı 1990’da hapisten çıkınca Demokratik bir Güney Afrika kurulması için çalışmıştır ve kurmuştur. Afrikalılar, Mandela olmadan bunun gerçekleşemeyeceğine inanır. Bugün Mandela, bir özgürlük savaşçısı olarak kabul edilmektedir. 40 yıl içinde 100’den fazla ödül almıştır. 10 Mayıs 1994’te Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı seçildi. Güney Afrika’da, kendi kabilesindeki büyüklerin kendisine taktıkları Madiba lakabıyla tanınır.
Evlilikleri Nelson Mandela ilk evliliğini 1944 yılında Evelyn Ntoko Mase ile yapmış, 13 yıllık evliliklerinde Madiba Thembekile (Thembi) (1946-1969) ve Makgatho Mandela (1950– 2005) adında iki erkek ve isimleri Makaziwe Mandela (Maki; 1947 ve 1953)olan iki kız çocukları olmuştur. İlk kız çocukları 9 aylık iken öldüğü için ikincisinin adını da onun anısına aynı koymuşlardır. İlk oğlu Thembi 1969 yılında trafik kazasında öldüğünde Robben Adası’nda mahkum olan Mandela’nın cenazeye katılmasına izin verilmemiştir. İkinci evliliği İkinci eşi Winnie Madikizela-Mandela, Nelson Mandela ikinci kızları Zindzisva’nın doğumundan 18 ay sonra Robben Adası’na gönderildikten sonra siyahilerin liderliğini üstlenmiştir. Mandela 1990 yılında hapisten çıktıktan sonra eşi adam kaçırma ve cinayet suçlarından yargılanmış ve 1996 boşanmalarına sebep olmuştur. İlk kızları Zenani, Svaziland prensi Thumbumuzi Dlamini ile evlenmiş, ve bundan sonra babasını hapiste ziyaretine izin verilmemiştir. Üçüncü evliliği Nelson Mandela üçüncü evliliğini 80. doğum gününde Graça Machel ile yapmıştır. Graça Machel eski Mozambik başkanı Samora Machel 1986 yılında uçak kazasında öldükten sonra dul kalan eşidir.
Aldığı ödüller 1992 yılında Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Afrika Ulusal Kongresi Başkanı Nelson Mandela’ya verildi. Ancak Mandela, ödülü kabul etmedi. Mandela’ya 1962’de
Apartheid Nedir? Afrika dilinde "ayrılık" anlamına gelen Apartheid Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 1948 - 1994 yılları arasında, Ulusal Parti hükümeti tarafından uygulanan ırkçı ayrımcılık sistemidir. Uzun yıllar boyunca beyaz ırkın yönetiminde olan Güney Afrika'da siyahilere uygulanan ayrımcılık, 1948 yılı genel seçimlerinden sonra resmileşerek sürdü. 1958 yılından itibaren yasalarla da desteklenen Apartheid sistemi, insanların derilerinin
Lenin Barış Ödülü, 1979’da Nehru Ödülü, 1981’de Bruno Kreisky İnsan Hakları Ödülü, 1983 ‘te UNESCO’nun Simon Bolivar Ödülü verildi. 1993’te De Klerk ile birlikte Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.
renklerine göre sınıflandırılmaları sonucu, beyaz azınlık dışında kalanların vatandaşlık hizmetlerinden daha az yararlanmaları, devletin sağladığı sağlık hizmetleri, eğitim vb. lerinden daha az yararlanmaları gibi ırkçılıklara zemin olmuştur. Güney Afrika'da apartheid'a karşı Anti-Apartheid Hareketi oluşturulmuş, Nelson Mandela iktidarıyla ırkçı-ayrımcı uygulamalar durdurulunca Apartheid'ın ortadan kalkmasıyla bu hareket de son bulmuştur.
Yenilmez (Invictus)
Halkınnın bir lideri vardı. O, onlara bir şampiyon verdi. Dört kez Oscar ödülü kazanan Clint Eastwood tarafından yönetilen Yenilmez (Invinctus), Nelson Mandela’nın (Morgan Freeman) ülkesinde birliği ve beraberliği sağlamak için Güney Afrika rugby takımı "Springboks" kaptanıyla (Matt Damon) yaptığı işbirliğinin ilham verici hikayesini anlatıyor. Yeni seçilen Nelson Mandela, milletinin ırk ve ekonomik nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığını bilmektedir. Mandela sporun uluslararası dili sayesinde insanları birleştireceğine inandığı için, 1995 Dünya Kupası’nda inanılması güç bir çıkış yapan Güney Afrika rugby takımını destekler.
Temmuz - Ağustos 2013
11
RÖPORTAJ
Ali Polatkan
“Eko-turizm bu ülkenin ilacıdır.” Turizmci Ali Polatkan ile ülke turizmini, eko-turizmin ülke için neden önemli olduğunu ve cittaslow projesini konuştuk. BAYMEN: Bize turizm geçmişinizden bahseder misiniz? Ali Polatkan: Ben öğretmen kökenliyim. 1968 kuşağıyız biz. O dönem Kıbrıs'ta büyüyen erkek çocukların eğitime gitme şansı pek yoktu. Dolayısıyla Öğretmen Akademisi'ne girdim. Öğretmen Akademisi'ni bitirdikten sonra öğretmen oldum ve köye döndüm. Köye döndükten sonra 15 yıl öğretmenlik yaptım. 1974 olayları çıktığında ben kendi köyüm olan Bostancı'da öğretmendim. Ardından 10 yıl da Güzelyurt'ta öğretmenlik yaptıktan sonra erken emekli oldum ve öğretmenlikten ayrıldım. Öğretmenler Sendikası'nın da kurucularındanım. O mücadelenin içinde büyüdük. Öğretmenler Sendikası bir nevi bizim eğitim yerimiz oldu. Biz ayrıca mücahitlikte de bir eğitim dönemi geçirdik. Gelişmemizde ve kültürümüzün artmasında, yaşam biçimimizin değişmesinde ve sosyal yapımızın gelişmesinde çok büyük etkileri olmuştur hem mücahitliğin hem de sendikacılığın. Öğretmenlikten ayrıldıktan sonra bir şey yapmam gerekiyordu. O dönem bir arkadaşın teşvikiyle turizm sektörü-
12
BAYMEN
ne girdim. O arkadaşımın söylediğini hiç unutmam "Sen sempatik, girişken adamsın, sen turizm yap" demişti. Tabi o dönem Güzelyurt'ta bir arkadaşımız vardı ve turizmde çok iyiydi. O olduğu için bir acente daha açmanın ne alemi var diye de düşündüm. Ancak arkadaşımın da ısrarıyla Güzelyurt'ta küçük bir turizm ofisi açtım. Bunun yanında o dönemler birçok girişimlerimiz oldu. Aslında birçok işe girip çıktık. Örneğin taşımacılık yapmaya başladık. Türkiye-Kıbrıs arasında tırlarla taşımacılık yaptık. Döviz bürosu açtık. Yine o dönem bir müddet ticaret yaptık. Tüm bu işlere girip çıktıktan sonra yine en başında karar verdiğimiz turizmde karar verdik.
“Bugün, Kıbrıs'ın %90'ını gezdiren acente olduk.” BAYMEN: Güzelyurt'ta başladığınız turizm yaşantınızı Lefkoşa'da devam ettirdiniz ve bugünlere geldiniz.
Bunu bize anlatır mısınız? A.P.: Tabii turizmde Güzelyurt bize yeterli olmadı. İş hayatında kalıbına sığmayan bir yapım vardır. Sürekli bir şeyler üretmek, yapmak isteyen bir insanım. Böyle de olunca küçük işler sizi tatmin etmez. Böylece Güzelyurt'tan ayrıldık ve Lefkoşa'ya geldik. Lefkoşa'ya geldikten sonra turları ilk başlatan acente olduk. İş takip turlarından paket turlara varan hizmetler verdik. İnsanımızı Türkiye'nin her yerine götürdük. Karadeniz, Akdeniz, Bursa, İstanbul turları düzenledik. Bugün, Kıbrıs'ın %90'ını gezdiren acente olduk. Ayrıca yurtdışı turlarını kitlesel olarak başlatan şirketiz. Ardından Türkiye'de anlaşmalı olduğumuz oteller bize yetmedi ve insanlarımızı dünya otellerine göndermeye başladık. Ardından da gemi turu serüvenimiz başladı. İlk başlarda Rum tarafında Yunan adaları turu vardı ve Yunan adalarına giden gemiyle tanıştık. Gemi turları başladıktan sonra uluslararası gemi şirketleriyle anlaşmalar yapmaya başladık. O zaman gemi turları çok yeniydi. Dünyanın en güzel şehirleri deniz kenarındaki liman şehirleri oldu-
“İş hayatında kalıbına sığmayan bir yapım vardır. Sürekli bir şeyler üretmek, yapmak isteyen bir insanım.”
Temmuz - Ağustos 2013
13
RÖPORTAJ
ğundan insanların oldukça ilgisini çekti. Bu şehirleri görme şansı yanında 5 yıldızlı otel konforunu yaşadılar. Bu da insanların çok beğenisini kazandı. Bunun yanında insanlarımızı Avrupa'ya götürmeye başladık ve bugün Avrupa’yı karış karış parsellemiş durumdayız turlarımızla. Avrupa'da en önemli duraklarımızdan biri Prag-Budapeşte-Viyana, yukarıda İsveç, Norveç bölgesi… Ayrıca İspanya, Fransa, Uzak Doğu, Amerika destinasyonlarımız var. Bunların yanında yeni destinasyonlarımız ise Güney Amerika'dan Brezilya-Arjantin. Bu turlardan bazılarını kendimiz, bazılarını ise Türkiye'deki şirketlerle ortak yapıyoruz. Bugün birçok şirketin yetkili satıcısıyız. Bizim Polatkan Turizm olarak bu sektöre çok büyük katkımız olmuştur. Bugün birçok turizmci Polatkan Turizm'den çıkmıştır. Çalışanlarımız hem teknik bilgi hem de sosyal açıdan kendilerini geliştiriyorlar. Şirket olarak prensiplerimiz vardır ve çalışanlarımız da o prensiplere uymak durumundadır. Bu alanda üniversite kadar insan yetiştirdik. Biz hem insanları gezdirme hem de çalışanlarımızı geliştirmek adına sosyal sorumluluğumuzu yerine getirdik diye düşünüyorum. BAYMEN: Turizm niye önemlidir sizce? A.P.: Farklı ülke görmek insanın bakış açısını geliştirir. Her gördüğünüz yerden bir şeyler alırsınız. Turizm size bir şeyler verir. Hindistan'ın pisliğini gördüğünüzde halinize şükredersiniz, Norveç'in sokaklarını, alçak kaldırımlarını gördüğünüzde imrenirsiniz.
“Hükümetler özel sektörün gelişmesini engellemek için sanki ellerinden geleni yaptılar.” 14
BAYMEN
BAYMEN: Bugüne gelene kadar ne gibi sıkıntılar yaşadınız? A.P.: Biz ülkemize çok da turist getirdik. Ancak hükümet yanımızda olsaydı çok daha farklı olurdu. Örneğin, bir dönem havayolu şirketi bize çok koltuk vermiyordu ki çok kar etmeyelim. Başkaları da kazansın diye düşündüler. Zaten başkalarının da çapı varsa, yapabiliyorsa ona da destek ol, benim buna bir itirazım yok. Hükümetin özel sektörü geliştirici değil önleyici, baskıcı bir sistem uyguluyor. Re’sen vergi de bunlardan biridir. Sırf siz gidip onlardan yardım isteyesiniz diye bu sistem kaldırılmıyor. Bir partiyi biraz desteklerseniz belki yanınızda olur. Ama desteklemezseniz siz düşmansınız. Sizin bu ülkenin işadamı olmanız, işi yapıyor olmanızın bir anlamı yok. Örneğin 2011 Turizm Yılı ilan edildiğinde biz de Türkiye-Kıbrıs arasında bağ kurmak için girişim yaptık şirket olarak ve 300 bin dolar paramızı kaybettik. Ancak o dönem Bakan, charter
uçaklar yolcu alamaz diye bir madde buldu ki bu doğru bilgi değildi ve seferler son buldu. Kısaca en büyük sıkıntılardan biri, iş bilmeyen, özel sektörün önünü açmayan ve projesi olmayan insanların belli kilit noktalarda oturmasıdır. Hükümetler özel sektörün gelişmesini engellemek için sanki ellerinden geleni yaptılar. BAYMEN: Genel bir söylem var ki son 4 yıldır yurt dışından en çok turist getirilen dönem yaşandı. Bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz? A.P.: Doğrudur. O projeyi ben de sonuna kadar desteklerim. TC Heyeti tarafından verilen bir teşvikti bu. Bizim Turizm Bakanlığının da koyduğu küçük bir teşvik var hatta o zaman zaman da sekteye uğrar çünkü Turizm ve Maliye bakanlığı arasında bir anlaşmazlık yaşanmaktadır. Ülkemizde turizm dibe vurmuş durumdaydı. Bir şeyleri teşvik etmek gerekirdi. TC Yardım Heyeti de dedi ki "ben katkı koyarım" ve bu olay öyle başladı. Charter uçaklara direkt katkı verildi. Bu olayla 3-5 tane tur operatörü çıktı ortaya ve şimdi bu insanlar bu konuda her gün eğitim görürler, tecrübe kazanırlar ve bu insanların ufku açılmıştır. Ayrıca bu uçaklar sayesinde ülkemize de en azından 80.000 turist geldi. İlk bir iki ülkeyle başlayan charter uçuşları şu anda 17 ülkeye ulaştı. Özellikle Correndon Havayolu şirketine teşekkür etmek lazım, ülkemizdeki acenteyle birlikte 5-10 ülkeden turist getirmektedir. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Bunun avantajları şöyle sıralanabilir. Oteller kendilerine çeki düzen vermeye başladı, tur operatörleri eğitim almaya başladı, ülkemize para getirse de getirmese de bir hareketlenme oldu. Boş olan otellerimiz doldu, bu otellerimizin garsonları çalışmaya başladı, boyası bakımı yapıldı. Her yönden katkısı oldu. Bu sistem, sonrasında düzenlenerek daha kaliteli yolcular gelebilir. Şu anda bunun katkısı çok büyük bir meblağ da değil, senede 20 milyon gibi bir rakamdır. Bu miktarlar başka ülkelerin reklamlarının yirmide biri bile değildir. Yani siz bu kadar küçük bir destekle bir kapı açmış olursunuz. Ancak genel olarak turizmimizden çok yanlışlar da yapılmıştır. Örneğin Karpaz bölgesinin kitle turizmine açılması gibi... Düşünün ki siz, bir ülkenin 5 yıldızlı otellerinin yatak kapasitesi tüm oteller içinde %70. Bütün dünyada 5 yıldızlı otellerin yatak kapasitesi tüm otellere baktığınız zaman %20'dir. Ancak 5 yıldızlı oteller sadece gelir seviyesi yüksek insanlara hitap etmektedir yani piramidin üstüdür.
“Eko-turizm paralı, kaliteli, kültürlü, hayatında değişim isteyen insanların tercih ettiği bir turizm şeklidir” BAYMEN: Ülkemize en uygun turizm modeli nedir sizce? A.P.: Bizim ülkemize en uygun turizm modeli, özel ilgi turizmi dediğimiz ve bunların altyapısı olan eko otellerdir. Siz bu ülkeye 3 milyon insan getirseniz, bizim yollarımız, suyumuz, elektriğmiz bunu kadar insanı zaten kaldırmaz. Biz daha az insanla daha çok para kazanmayı sağlayacak turizm şekillerine eğilmemiz lazım. Bunun da yolu eko turizmdir. Bugün herkes eko turizmi salaş turizmle karıştırır. Ama öyle değildir. Eko-turizm paralı, kaliteli, kültürlü, hayatında değişim isteyen insanların tercih ettiği bir turizm şeklidir. Bunun için de kaliteli eko-oteller yapılmalıdır. En uygun bölge de yeşili, denizi ve doğasıyla Güzelyurt bölgesidir. BAYMEN: Güzelyurt bölgesinin turizm potansiyelini nasıl yorumluyorsunuz? A.P.: Lefke bölgesi çok şanslı bir bölgedir. Kıbrıs'a maden şirketi CMC ile ilk paranın düştüğü yerdir Lefke. Daha sonra Rumlar tarafından Narenciye bölgesi olarak kulla-
nıldı. 1974'ten sonra Güzelyurt'ta bize kalan narenciye bahçeleri ve olanakları vardı. Yeraltı su zenginlikleri bakımından en zengin bölgedir. Başka bölgelerde su yokken yer altı suyu bakımından oldukça şanslıdır. Bugün Trodos'a yağmur yağar ama Trodos'a yağan yağmur bizim köyümüz Gaziveren'in altında toplanır. Kıbrıs'ın en verimli ovalarından biri Güzelyurt Ovası'dır. Ayrıca Doğancı gibi üretici, Yeşilırmak gibi çilekte meşhur olan köylerimiz vardır. Lefke'nin portakalı, Güzelyurt'un narenciyesi... Bunlar önemli şeylerdir. Lefke'de bugün hurma ile narenciye, hurma ile mersin bir arada yetişir. Böyle bir iklime sahip olmasından dolayı şanslı bölgedir. Ama şu anda siyasi durumu dolayısıyla insanlar yatırım yapmak istemiyor, yatırım yapmak isteyen ise o bölgeden kaçtı. O bölgenin en büyük özelliği köylerinin çoğunun Türk olmasıdır. Lefke, Doğancı, Bağlıköy, Angolem, Yeşilırmak, Gaziveren hep Türk köyleridir. Burası esasında verilemez. Ama bir yerin verilip verilemeyeceği sizin oraya yapacağınız yatırımlarla ilgilidir. Siz sahiplenirseniz verilmez ancak siz sahiplenmezseniz zaten sizin değil. Bizim de bu bölgeyi sahiplenmemiz için de oraya yatırım yapmamız gerekir. Elimizi taşın altına koymamız gerekir.
o bölgenin insanı olarak da ricam, ister UBP, ister DP-UG, ister CTP, ister TDP'den seçilsin, o bölge milletvekilleri bir araya gelip konsorsiyum oluşturmasıdır. "Biz bölgemiz için ne yapabiliriz?" Bu özveriyi seçilecek olan milletvekillerinden bekliyorum. Daha önce hep çekişmeler yaşandı ve o bölgeye ilgi gösterilmedi. 4 yıl iktidarda olan parti Bu bölgeye hiçbir şey vermemiş durumdadır. Ümit ederim ki seçimden sonra bunlar değişir. Ben Güzelyurt konusunda, Sivil Toplum Örgütlerinin, siyasi partilerden seçilen insanların bir araya geleceğini ve üniversitelerimizin orada bir motor görevi yapacağını düşünüyorum. O bölgedeki üniversitelerin, tarımda, narenciyede, turizmde, master projelerinin bir mutfak olarak görev yapması gerekir. Böylece hem bölgeye katkı sağlanır hem de üniversite; "benim okulumda insanlar pratik yaparak yetişmiştir" diyebilecek bir yapıya kavuşur. Bu da üniversitenin kalitesini yükseltir. Böylece bölge üniversiteye yardımcı olur, üniversite de bölgeye yardımcı olacak bir duruma gelir. Bugün o bölgede Türkiye'nin çok saygın üniversitesi olan ODTÜ var ama sırtı insanlara, halka ve bölgeye dönük bir üniversitedir. Bu böyle olmamalı. Eko turizm bire bir bu ülkenin ilacıdır.
Düşünün ki böyle üretici bir bölgenin insanları şu anda geçim derdindedir. Uygulanan yanlış politikalar sayesinde bu noktaya gelinmiştir. Şimdi önümüzde seçimler var.. Bu önümüzdeki seçimlerde,
BAYMEN: Eko-Turizmi açabilir misiniz? A.P.: Eko-turizm bölgesinde binalar yerel yapıda olmalıdır. İçerisinde yerel üretim biçimi olması gerekir. Bölgeye özgü Temmuz - Ağustos 2013
15
Türkiye’deki yavaş şehir: Seferihisar
ürünleri üretilmeli ve bölgesel yemekler sunulmalıdır. Eko-otelin içerisinde hayvan vardır, hayvan sevgisi vardır. Turist tavuğun altından yumurtayı alabilecek, inciri dalından kesebilecek, bahçesinde dolaşabilecek. Çalışanların da yerli insanlar olması gerekir. Yapacağımız eko oteller köylüyle içiçe olması önemlidir. Gaziveren'de yapılacak eko-köyün projesinde şu vardır, tüm köy yolları ve bahçe yolları parke olacak. Yürüyüş yolu, bisiklet yolu olacak. Gezerken insanlar köyün içerisinde açılacak ev kahvelerinde oturup bir kahve içebilecek. Evinin önünde reçel satan köylünün reçelini satın alabilecek. Yani bizim eko-otel tarzımızda turist köylüyle birlikte olacak. O eko-otelde çalışacak köylü insanlara İngilizce, Almanca öğreteceksiniz. Gelen insanlar da orada Türkçe öğrenecek. Dilimizi, güzel olan sosyal yapımızı da gelen turist tanıyıp sevmiş olacak. Oradaki insanlarımızla iç içe olacak.
“Cittaslow için Lefke’den Gaziveren’e kadar olan bölge idealdir.” 16
BAYMEN
BAYMEN: Peki Eko-Turizmin pazarlaması nasıl yapılmalıdır? A.P.: Bu çok kolaydır. Bunun pazarlanmasında ve müşteri bulunmasında hiç bir sorun yoktur. Çünkü onlar sizi bulur. Ayrıca buraya gelecek olan insanlar bir haftalığına gelmiyor, eko-köye gelen insanlar uzun süre kalmak için geliyor. Yine bu eko-köylerimizin denize yakın olması gerekir çünkü biz deniz ülkesiyiz. Onun için diyoruz bu turizm şekli için en iyi bölge Gaziveren bölgesidir. Denizi, yeşilliği, insanı, doğası, sörf yapmak için rüzgarı çok uygundur ve tüm bunlar Tanrı vergisi olarak orada bulunuyor. Yani aslında herşey hazır ve bu kadar basit aslında. Eko-turizim artık benim yaşam biçimim, idealim oldu. Ama sadece idealim olduğu için değil, ülkeye artı ekonomik değerleri ve uygun turizm şekli olduğu için eko-turizm üstünde ısrarlıyım. Bunun için de insanları inandırmak gerekir. Bunun için devamlı televizyonlara çıkıyoruz, insanlara eko-turizmi anlatmaya çalışıyoruz. Turizm Bakanlığı'nın eko-turizm kadrosu yok. Şu an eko-turizm adına yapılanlar tam bir karmaşa halindedir. Bugün hellim, kolokas yemeği vererek eko-turizm olmuyor. Eko turizm sadece yemek değildir, eko turizm bir yaşam biçimidir.
Cittaslow (yavaş şehir) kavramını da sürekli duyar olduk. Siz de bundan bahsediyorsunuz? Cittaslow nedir? A.P.: Cittaslow ortaya yeni çıkan bir modeldir. Ama tüm Kıbrıs'ın genine uyan bir modeldir. Cittaslowun kriterlerine baktığınız zaman, yerleşim yerlerinde daha iyi bir yaşam biçimi, sosyal yapının gelişmesi ve en önemlisi de üretime dönük olmasıdır. Yerel üretimin artması ve değerlendirilmesi esasına dayanıyor. O sistemde yer üstünde gerilim hattı direkleri görmezsiniz. Özürlü insanlar problem yaşamaz o sistemde. Cittaslow şehir ulaşım sorunlarını de çözen bir yaşam biçimidir. Esasında tüm belediyeler bu cittaslow kriterlerini uygulaması gerekir. Gidip bu cittaslow kriterleri belediye başkanlarına verilmeli ve görev süresi sonlarında gidip kaç tanesini gerçekleştirdiklerine bakılmalı. Ne kadarını gerçekleştirdilerse o kadar başarılı oldular demektir. Elektrik toprak altına indiyse, alçak kaldırımlar yapıldıysa, şehir içi ulaşım en ucuz şekle getirildiyse, o belediye başkanı karnesi iyidir demektir tekrar seçilebilir. Yapmadıysa bir daha onu seçmeye gerek yoktur. Seferihisar bugün cittaslow için en güzel örnektir. Seferihisar Belediye Başkanı ile bir sohbetimizde şöyle demişti. "Cittaslow'u anlatmalısınız. Sürekli anlatacaksınız, tükeneceksiniz belki ama o da olacak". Cittaslow kaliteli bir yaşam sunar. Ayrıca katılımcı bir sistemdir. Siz Seferihisar'da hangi bölgede çocuk parkı yapacaksanız 12-15 yaşındaki çocuklara sorarsınız. Onların onayı olmadan park yapılamaz. Cittaslow için Lefke'den Gaziveren'e kadar olan bölge idealdir. İstediğiniz her yerde uygulayabilirsiniz ancak o bölgenin cittaslow için doğal bir yapısı var. BAYMEN: Kuzey Kıbrıs turizmde nasıl marka olur? A.P.: Şu an Kuzey Kıbrıs turizm açısından bir marka değildir. Rum tarafı, İtalya, Fransa bir markadır ancak biz değiliz. Biz marka olmak istiyorsak, Lefke bölgesini cittaslow yapacağız, tüm dünya bunu duyacak ve Lefke bölgesinin marka olmasının ardından Kuzey Kıbrıs markası oluşabilecek. Hem turizmi hem ekonomiyi sürükleyecek hem de tanınmamıza katkı sağlayacak.
MAKALE
GÖZLEM Serhat KOTAK
Devletimize sahip çıkmak serhat.kotak@gmail.com
K
ıbrıs Türkü yokoluşun eşiğinden döndü ve bugün kendi devletinde özgürce yaşıyor. Devletimizden maaş alıp devletin yaşamasına karşı olanlar eski defterlerin açılmasını ve Kıbrıs Türkü’nün gerçekten bir soykırımla karşı karşıyayken direnip Anavatanının yardımı ile önce yaşama tutunduğunu, sonra da kendi devletini kurma başarısını gösterdiğinin anlatılmasını istemezler. Bunu “şövenlik” falan diyerek geçiştirmeyi yeğlerler. Yani gerçeklerden kaçarak revizyonist tarihçiliğe soyunurlar. Olan şeyleri olmamış, olmamışları da kendi senaryolarına uydurarak olmuş gibi gösterirler. Bence doğru ile yanlış arasındaki farkı görecek olgunlukta olanlar politik görüşleri ne olursa olsun kendi devletlerini yüceltmek için uğraşırlar. Dünyanın birçok ülkesine gittim, bu her zaman böyle olarak karşıma çıktı. KKTC’ye gelince devleti koruyanlar ve devleti ortadan kaldırmak isteyenler olarak ayrılıyoruz. Bu size çok basit bir bir tanımlama olarak gelmişse lütfen birkaç dakikanızı ayırıp bu günlerde yapılan eylemleri, verilen söylemleri bir hatırlayınız, bana hak vereceksiniz. Ne korkunç bir durum değil mi? Dünyada devletsiz olup başka halkların boyunduruğu altında yaşamaya çalışan halklarla dolu. Bizim egemen devletimiz var ama halkın bir kesimi olan devleti ortadan kaldırmak istiyor veya işleyişini engellemek suretiyle kötüye gitmesini ve Ruma muhtaç olmamızı sağlamaya çalışıyor.. “Ben sağ görüşlü de olsa sol görüşlü
“Bizim esas amacımız dışta dünya ile ekonomik entegrasyon ve içte her konuda çağdaş bir ivme yakalamak olmalı.” de olsa Kıbrıslı Türklerin ülkemizin daha iyiye gitmesi için çalışmaları gerektiğini, bu amaçla katkı koymalarını beklediğimi söylüyorum.” Sakın sağ soldan daha iyidir veya sol diğerinden daha iyidir gibi bir tarışmaya girmeye çalıştığımı düşünmeyin. Ben sağ görüşlü de olsa sol görüşlü de olsa Kıbrıslı Türklerin ülkemizin daha iyiye gitmesi için çalışmaları gerektiğini, bu amaçla katkı koymalarını beklediğimi söylüyorum. Zaten bizdeki sağ partilerle sol partilerin hükümete geldiklerinde yapacakları icraatların ne sağ ne de sol görüşle pek bağdaşmadığını görerek sağcı/solcu tartışmasını pek gerçekçi bulmuyorum. Neyse o konuyu başka güne bırakalım isterseniz ve konumuza dönelim. Diyelim ki siz Birleşmiş Milletler himayesinde şu anda devam eden görüşmelerin bir an önce bir anlaşmayla sonuçlanmasını ve Türklerle Rumların birleşip ayni devlette beraber yaşamasını istiyorsunuz. Bu KKTC’nin gelişmemesi veya yok edilmesi için çalışmanız gerekeceği anlamına gelmemeli. Anlaşma olmamalı ve KKTC yaşamalıdır diyenler kadar ülkemizin gelişmesi için katkı koymanız gerekir. Olası bir anlaşmaya da güçlü, çağdaş bir ülkenin vatandaşı olarak taraf olursunuz. Yoksa anlaşma olsa bile ortaya çıkacak yeni oluşumun her konuda daha zayıp ortağı olmak mı cazip geliyor? O zaman her fırsatta KKTC’yı aşağılamak niye? Her fırsatta Türkiye’ye ağıza alınmayacak sözlerle saldırmak
niye? Her fırsatta Sayın Büyükelçi’ye hakaretler niye? “Biz da devletmıyik yani?”gibi saçma sorular niye? Kendi görüşünüzün kabul görmesi için karşı görüşten olduğunu sandığınız her kesimi aşağılamak mı sizi tatmin ediyor? Bunu yapmak sizce kendi görüşünüzün daha fazla kabul görmesini mi sağlıyor yoksa bunun tersi mi gerçekleşiyor? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti henüz Birleşmiş Milletler üyesi değildir. Olsun, dünyanın sonu mu geldi? Bu aşağılanması için bir neden olamaz. BM üyeliğine henüz kabul edilmemişse bu “daha az devlet” olmasından değil, Kıbrıs Türküne ve genelde Türklere karşı olan ayırımcılıktan ve bazı büyük devletlerin çıkarlarından dolayıdır. Bu gerçek KKTC’yi daha az devlet yapmaz. Sadece o kulübe şimdilik üye olmadığımızı tescil eder. Bizim esas amacımız dışta dünya ile ekonomik entegrasyon ve içte her konuda çağdaş bir ivme yakalamak olmalı. Bu başarılabilir dediğimde lütfen bana inanın. Şunun şurasında 300,000 kişiyiz ve 40 mil kuzeyimizde dünya ekonomik devlerinin arasına giren Anavatanımız vardır. Yani dışta gücümüzü Anavatan aracılığı ile ekonomik olarak dünyaya entegrasyon konusuna, içte de her gün anlamsız bir eylem değil gerçekten çağdaş yapılanmaya harcasak bakın görün KKTC nasıl bir ülke olur. Olamaz mı dediniz? Oluuur, gerçek gönül birliği ve iş yapabilecek başarıyı daha önce yakalamış kardolarla öyle güzel olur ki... Temmuz - Ağustos 2013
17
MEKAN RÖPORTAJ
Şarabın Aşka Dönüştüğü Yer:
La Reserva O bir şarap tutkunu... Kerembey Grup direktörü Özdal Kerem ile daha doğmadan başlayan şarap tutkusunun mekana dönüştüğü La Reserva’da şaraba dair her şeyi konuştuk.
“Şarap aslında içki de değildir; içecektir. Bir meyvenin şurubudur.” 18
BAYMEN
BAYMEN: Şarap tutkunu olduğunuzu biliyoruz. Şaraba olan ilginiz nasıl başladı? Özdal Kerem: Evet, son zamanlarda şarapla oldukça bütünleştik. Toplum da bizi bu konuda yanıdı ve bu da beni mutlu ediyor. Beni anneciğim, ülkemizin Baf kazasına bağlı Esentepe (Ayguruş) bölgesindeki şarap bağlarında sancılandı. Yani oluşum hikayesi de şarapla başlar. Henüz dünyaya gelmeden üzüm ve şarap ile tanıştım. İçimdeki bu sevda yıllar içinde büyüdü ve bugünlere kadar geldi. Bugün ülkemize 17 ülmeden şarap getiriyorum. Ülkemin turizm sektörüne bu anlamda hizmet vermeye çalışıyorum. Dünya’daki gezip görmüş olduğum önemli şarap ülkeleri olan İtalya, Fransa, Londra, Latin Amerika, Arjantin gibi ülkelerin şarap mahzenleri beni büyüledi ve böyle bir yeri ülkemde insanıma da sunmak istedim. Hepsinden birşeyler katarak La Reserva’yı oluşturduk. La Reserva sadece bir restaurant değil, içinde 800’e yakın şarabı bulunduran bir konsept. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs’ın ilk ve tek Şarap Kulübü. Ayrıca bu kulüple şarap eğitimleri veriyoruz. Şarap nedir? Nasıl üretilir? Bir bardak, şarapta ne kadar önemlidir? Hangi yemekle, hangi derecede içilir? Bunun gibi sorulara cevap bulabileceğiniz bir eğitim.
BAYMEN: Şarabın çok detaylı hikayesi var. Ö.K.:Bunu toplumumuza anlatmaya ve toplumumuzu bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Tabi şarap bir okyanus diyorlar. Her şişede ayrı bir Dünya var. Çünkü her yılın, her hasadın şarabı farklıdır. Şarabı koyduğunuz şişeleri doğru muhafaza etmezseniz, bir şişe diğer bir şişeden farklı olur çünkü yaşayan tek içkidir şarap. Şarap aslında içki de değildir; içecektir. Bir meyvenin şurubudur. Bu yüzden çok önemlidir. Biliyorsunuz tarihte, kutlamaların, törenlerin, başarıların, zaferlerin içeceği olmuştur. Şarap aslında içkide değil bir içecektir.Yani bir meyvenin şurubudur.Bu yüzden çok önemlidir.Biliyorsunuz, tarihte kutsamaların,töre nlerin,başarıların,zaferlerin hep kutlama içeceği olmuştur. Aşk ilanlarının, evlilik tekliflerinin, güzel dostlukların en keyifli içeceğidir. Bir de yemeğe en yakışan içecektir şarap... Yani bugün Dünya Sağlık Örgütü, Diyetisyenler dahi şarabın önemini, faydasını anlatıyor. Bu yüzden dünyada da şarap tüketimi patlamıştır. Artık sağlık gereği de insanlar ağır alkollerden kaçıyorlar. Şarap, üzümün antioksidan özellikleri ve o üzümün kabuğunda barındırdığı birçok değerler
ile asmanın derin köklerinin toprağın altındaki mineraller, birçok zengin değerler ile oluştuğundan dolayı çok büyük bir icat. Sağlık için de önemli bir yer arz ediyor. Yeter ki onu doğru kullanalım. O yüzden şarapla olan yolculuğumuz dünya ile devam edip La Reserva’yı oluşturduk. Burada daha önce Pastavilla Restaurantımızdan kalma kültürümüz ile İtalyan mutfağına Arjantin mutfağı da ilave ettik. Burada yiyeceğiniz yemeklerin yanında bir çok şarap çeşidini de sizlerin hizmetine sunuyoruz. BAYMEN: La Reserva’nın konseptinden biraz bahsedebilir misiniz? İçinde neler barındırıyor? Ö.K.: Bir kere bunu doğru anlamak lazım. La Reserva, butik bir konsept. Her şeyimiz günlük, taze alınır ve anında hazırlanır. Bu yüzden buraya böyle bir yemek ve sohbet keyfi için gelinmesi gerekir. İkincisi, peynir... O da şarap gibi bir okyanus. Peynir-şarap ikilisini ise ayrı düşünmek pek
mümkün değil. Bu yüzden geniş Gurme Market bölümümüzde şu an yanılmıyorsam otuz çeşide yakın peynir çeşidimiz var ama her ay bunlara yeni tatlar ilave ediliyor. İspanya’nın özel peynirlerinden tutun da İtalyan peynirlerinden parmesan, Grande Pajaro; Fransız’ın brie’leri, fresh brie’leri ile old brie’leri yıllanmış brie’ler; cheddar’ın mac chedddar’ları rec cheddar’ları, mastımlar, budalar... Kars’ın gravyer’ine kadar peynirlerimizi burada bulunduruyoruz. Burada hem şarap satışı yapıyoruz hem de arzu ederseniz restoranımızda 20-25 lira gibi bir rakama istediğiniz şişenin servisini yapıyoruz. İnsanlara artık diyoruz ki bir dostunuza misafirliğe giderken bir şarap ile gidin. O keyfe, o sohbete en güzel giden hediyedir... Onu paylaşırsınız... Bu da toplumda gelişmeye başladı. Bunun yanında peynir çok önemli. 100 gram, 50 gram, 200 gram... istediğiniz peyniri kesip size servisini yapıyoruz. Yine şarap ile ilgili aksesuarlarımız var.
“Şarabı servis etmeden minimum 15-20 dakika bir karafta havalandırılmak gerekir.” BAYMEN: Şarap nasıl içilmeli? Ö.K.: Reserve şaraplar, Premium şaraplar mutlaka havalandırılarak içilmesi gerekir. Çünkü dedik ya, şarap yaşayan bir içecek. Onu şişeye hapsettik, özgürlüğe kavuşurken şişedeyken oluşturduğu bazı gazları, asitleri biraz havalandırarak yok edilmesi lazım ve o bukelerin, aromaların ortaya çıkması lazım. İşte bunun için bir karaf lazım. O yüzden şarabı servis etmeden minimum 15-20 dakika bir karafta havalandırılmak gerekir. Karaf ve özel bardaklar önemlidir. Çünkü beyaz şarap başka bir bardakta, kırmızı, hafif kırmızı başka bir bardakta, yoğun kırmızı başka bir bardakta servis edilir. Yani artık, şarap sektörünün etrafında ciddi bir aksesuar
sektörü de gelişmiştir. Bardağı ile, karafı ile, buz kabı ile, buz dolabı ile, tirbuşonu ile, servis aksesuarları ile çok ciddi aksesuarları bulunuyor. Biz buarada, hem şarabı anlatıyoruz hem de halkımıza satışa sunuyoruz. Peynir çeşitlerimizin yanında, köy peksemetleri, köy çörekleri satışına da başladık. Yine sohbet ederken, şarap değil kahve almak isterseniz kahve bölümümüz de var. Kahve Kerembey Grup’un dünyasında çok önemli bir yere sahip. Bugün Mehmet Efendi kahvesinin de Ada’da distribütörlüğünü Kerembey Grup yapıyor ama aslında kahve ile 1980’li yıllarda tanışıyoruz. 1984’de ülkemin adını vererek Kıbrıs Kahvesi’ni tescilleyip üretimine başlamışyır. O yıllarda Türkiye’ye bile ihraç ettiğim Kıbrıs Kahvesi üretimine üniversite sebebiyle ara vermiştim. Bugün tekrar, o kendi üretimimiz olan Kıbrıs kahvesini özel olarak harmanlayıp hem burada size anında çekerek servis yapıyoruz hem de ülkemiz piyasasında satışını yapıyoruz. Yine kahve bölümüzde İtalyan konseptine uygun tiramisular, cheese cakeler, özel çilekli pastalar mevcut. Özellikle hanımefendiler sabahları buarada keyfe gelirler. Ayrıca taze su böreğimiz, pilavunamız da mevcut. Yani yerel lezzetler de işin içinde. Çünkü kendi özbenliğinizi kaybederek varolamazsınız. Bu turizmde de ekonomide de böyle ki bunu yıllardır savunuyorum. Ülkemizde ithalata ve çeşitliliğe mutlaka açık olacağız ama kendi öz değerlerimizi de yaşatarak bunu yapacağız. Zaten ülkenize gelen turistler de sizden farklı bir şeyler görmek isterler. Biz işte mekanımızda buna önem veriyoruz. BAYMEN: Şarap eğitimlerinden bahsedelim. Bu eğitimlere ilgi nasıl? Ö.K.: Şaraba sevdalı dostlar oldukça artmaya başladı. Bir de gururla söylüyorum gerek mekan için gerek kulüp için yüzde yetmiş-yetmiş beş müşterilerimiz hanımefendi. Bu beni daha da mutlu ediyor. Şarap kulübümüzde öğrenci kalitemiz çok yüksek. Hepsi bakıyorsunuz, bankacı, avukat, doktor, psikolog, işletmeci arka-
daşlar, üniversitede öğretim üyeleri... Onlar ile şarabın tarihini, kültürünü, üretimini paylaşırken, tadarak da deneyimliyoruz ve şarap kültürünü geliştiriyoruz. Bunun ötesinde, bu yıl Baf’ın bağlarından kalan o içimdeki aşka paralel şarap kulübümle hedeflediğim, Şubat ayında bağ dikimiyle başlayan şarap üretimi projemiz var. Bugün, Esentepe olan Ayguruş’ta tepede almış olduğun arazimde hem küçük bir şarap üretimi yapacağız hem de öğrencilerime yerinde görmeleri imkanı vereceğiz. Ayrıca her öğrencinin de kendine ait bir bağı olsun istiyorum. İnşallah Şubat ayında hep birlikte bağ dikiminde bu güzellii de yaşayacağız ve kendi toprağımızın şarabını da üreteceğiz. Bu anlattıklarım tabi ki biraz külfetli. Ancak ekonominin ötesinden sevda, emek, aşk isteyen birşey. Bu güzellikleri, hep birlikte hem ülkeme hem dünya insanına Kıbrısımızda neler olduğunu, yapıldığını, üretildiğini sunmaktan da büyük mutluluk duyacağım. Zaten La Reserva ile bunları yaşamaya baladık. Örneğin İtalyan konsolosu burada iş adamlarımızı ağırlıyor. Ticaret odası başkanından milletvekillerine kadar bir çok önemli konuklarımızı mekanımızda ağırlıyoruz. Ayrıca Fransızları, Hollandalıları, Arjantinlililer, Şililileri ağırladık. BAYMEN: Aynı zamanda VIP Lounge’unuz var. Ö.K.: Özel iş yemekleri, siyaset yemekleri veya iş toplantıları için rezervasyon ile yukarısını ayırıyoruz ve başka müşteri almıyoruz. Hem yemek hem de stres atma adına ülkemizin birçok bankası ve kuruluşu, müdür ve çalışanlarla birlikte hem iki saatlik şarap eğitimi alıyorlar hem de yemekli toplantılarını yapıyorlar. Şimdi artık iş dünyasında da bir değişim var. Yani sadece çalışmak olmaz motivasyon çok önemli. Çalışma arkadaşlarınıza verdiğiniz değer ve kıymet önemli. BAYMEN: La Reserva pahalı bir mekan mı? Ö.K.: La Reserva’da çok pahalı bir mekan-
mış havası var aslında ama değil. Mekanın kalitesi yüksek ama ekonomik olarak normal. Geçenlerde bir İtalyan ile röportaj yapıyorduk; menümüze baktı ve “Aman Allah’ım ne kadar ucuz” tepkisini verdi. Gerçekten öyle aslında. Burada 8 lira bardağı şarap alırsınız. 15 lira tabağı peynirler, 15 lira pizalar, spagettiler var. Özellikle yemeklerimiz 15-35 lira aralığında. Mekanın amacı çok pahalı hizmek vermek değil, şarap kültürünü geliştirmek.
“Her şarabın kendine göre bir hikayesi var. Hem hikayeyi anlatıyorum hem de hangi yemek ile gittiğini belirtiyorum.” BAYMEN: Yemeğimizi aldık ve hangi şarabı içeceğimizi bilmiyoruz. Burada öyle bir destek alabiliyor muyuz? Ö.K.:Tabi, amacınız o. Ben bile şahsen mekana ve şaraba olan aşkımdan dolayı yemek saatlerinde hep buradayım. Burada dinleniyorum. Hem dostlarımı karşılıyorum hem de şarap konusunda bilgi veriyorum. Her şarabın kendine göre bir hikayesi var. Hem hikayeyi anlatıyorum hem de hangi yemek ile gittiğini belirtiyorum. BAYMEN: Mekana keyifli bir yemek için bile gelindiğinde şarap hakkında çok genel bilgiler edinilebiliyor diyebilir miyiz? Ö.K.: Restoran, restorasyon kelimesinden türeyen bir kelime ve ben hep şunu söylerim, “Sırf karnınızı doyurmak için buraya gelmeyin, buraya ruhunuzu doyurmaya gelin. Buraya bir dostunuz ile sohbet etmeye gelin. Şarabın keyfini almaya gelin.” Çünkü insan evinde de doyar. Bir sandviçle de doyar ama burada ruhunuz, kalbiniz de doyar. Buradan giderken dinlenmen lazım. Onun için La Reserva hizmet eder.
BAYMEN: İlerleyen zamanlarda bu konsepti geliştirmeyi veya şubeler açmayı düşünüyor musunuz? Ö.K.: Şubeler açma ile ilgili biraz tutucuyum. Çünkü ülkemin bütün restoranları ve otelleri bizim birer şubemizdir. Biz onlara personel eğitimleri veriyoruz. Onlara Dünya’nın bu bütün güzel şaraplarını sunuyoruz. Bizim amacımız başka işletmelere rakip olmak değil onların da şarap tüketiminde önlerini açmaktır. La Reserva bir kulüp, okul alanı zaten... Bu yüzden bizim butik olan işletmemizin tek ve özel kalması en doğrusudur. Biz hayallerimize şarap üretimimiz dışında, belki mekanımızın altında çok özel mahzen yapmayı koyduk.Yine şaraplarımız ile sürekli farklı diyarların çok farklı üzümlerini anlatmaya çalışıyoruz. Bir kariknan üzümünü anlatmaya çalıştık.Bir karmenireyi, bir pinotajı, pinotaj Güney Afrika’nın en önemli üzümü, karmenire Şili’nin, bir malbek ile bu ülkeye Arjantina’yı anlattık. İnsanlar bunlara büyük sevdalar düşürdüler. Dünyada 20 bine yakın üzüm çeşidi var. Biz de hem ülkemizde neler yetişebileceğini hem de Dünya’nın farklı lezzetlerini sürekli anlatalım istiyoruz. Bu ufku, bu engin okyanusu insanlarımızda keşfetsin istiyoruz. BAYMEN: Şarap konusu adeta bir okyanus. Sizin eğitimleriniz hangi bilgilerden oluşuyor? Ö.K.: Benim bu konuda üç tane sertifikam var. Fransa ve Arjantin’de eğitim aldım. Bizim ilk kurslarımız 4 hafta sürer. İki saat boyunca 16 şarap test ederiz. İlk kurs; şarap Dünyası’na merhaba. O merhabada ne var? Şarap nedir? Nasıl üretilir? Şarap hangi bardakta içilir? Şarap hangi derece de içilir? Hangi şarap hangi yemek ile içilir? gibi bir eğitim bu. Genel bir eğitim. Bu birinci etaptır. İkinci etaba devam etmek isterseniz, bölge bölge Dünya şarapları başlar. Bölge bölge anlattığımız Dünya şaraplarında ilk dersimiz Türkiye’dir. Türkiye’mizin hangi
bölgelerinde favori şarap üzümleri hangileridir? Onları tadarak onlarla tanışırız. Ondan sonra Avrupa’ya döneriz. Avrupa şarapcılıkta klasik ve eski Dünya olarak geçer. Şarapçılıkta bir de yeni Dünyamız var. Yeni Dünya; Güney Afrika, Arjantin, Şili, Avusturalya,Yeni Zelanda gibi ülkelerdir. Eski Dünya’da Fransa bu konuda liderliğini yürüten bir ülke... Fransa’daki bölgeler tabi ki çok önemli. Bordo çok öne çıkması ile birlikte Fransa’nın aslında daha küçük bölgeleri var. Fransa şarapta bir yaşam tarzı. O yüzden şaraplar bölgelerin adı ile ya da şatoların adı ile anlatılır. İşte o Fransa’nın bölgelerine ineriz ikinci etapta. Yine aynı etabımızın son derslerinde de Dünya’nın en iyi şarapları yani Arjanti’nin, Şili’nin Avusturalya’nın assolistlerini ve en son derslerimizi de altın madalyalı şaraplarımızı tadarak bitiririz. Üçüncü ve son etabımız çok daha elit, en üst şarapların yemek ile eşliğindeki eğitimidir. O da gurmeliği şarap ile bütünleştireceğiz. Onunla da derslerimize son veririz. Bu eğitime başladığınızda artık şaraba, şarap şişesine ve üzüme bakışınız değişir. BAYMEN: Son olarak neler söylemek istersiniz? Ö.K.:Bu ülkede gerçekten ülkesini seven ve güzel eserler yaratan, güzel işler yapan insanlarımızvardır. Siyaset dünyası, ekonomi dünyası bugün bizi yeteri kadar memnun etmese de çok zor günlerden buralara gelen halkımız, herşeyin iyisine ve güzeline layıktır. La Reserva bilgimiz ile kültürümüz ile aşkımız ile sizler için yaratıldı. Gurme marketimizde de ülkemizin helliminden, zeytin yağından, nohutlu peksemetinden, ceviz macununa kadar özel ambalajında dostlarınıza hediye edebileceğiniz konseptimizi de çok kısa zamanda hayata geçiriyoruz.İ ster kahve içmeye, ister bir sohbete, isterse şarabın dostluğunda engin yolculuğa çıkmak için hepinizi La Reserva’ya davet ediyorum. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
Temmuz - Ağustos 2013
21
SİNEMA
Emma Stone Yıldızı özellikle son yıllarda yükselen 1988 doğumlu Emma Stone, 2005 yılında televizyon ve 2007 yılında beyazperdede boy göstermeye başladı. En bilinen rolü, kendisine Altın Küre adaylığı getiren, Easy A filminde oynadığı Olive karakteri olan Stone, ayrıca bu filmle MTV Film ödüllerinde en iyi performans ödülünün sahibidir. Stone, 2012 yapımı İnanılmaz Örümcek Adam filminde Peter Parker’ın aşık olduğu Gwen Stacy karakterini canlandırarak herkesin beğenizisi kazanan Stone, birçok televizyon dizisi ve filmde oynayarak günden güne yıldızını parlatmaya devam ediyor. Stone’un beyazperdedeki filmleri ve rolleri;
22
BAYMEN
2007 2008 2008 2009 2009 2009 2010 2010 2011 2011 2011 2012 2012 2013
Superbad (Jules) The Rocker (Amelia) The House Bunny (Natalie) Ghosts of Girlfreiends Past (Allison) Paper Man (Abby) Zombieland (Wichita - Krista) Marmaduke (Mazie) Easy A (Olive) Friends with Benefits (Kayla) Crazy, Stupid, Love (Hannah) The Help (Eugenia Phelan) Movie 43 (Ellen Malloy) The Amazing Spider-Man (Gwen) The Croods (Eep - seslendirme)