Alicisi olan yerde satici da biter

Page 1

1

ALICISI OLAN YERDE SATICI DA BİTER “Ustalardan ustalığı öğrenemezsen, kendini yeni gelişmelere bakarak güncelleyemezsen, boynunu takılan ipin de farkına varamazsın…” Prof. Dr. Ali Demirsoy

Birçok kişi, yazılı ve sözlü basında benim aleyhimde sık sık konuşan, takma adlı, evrim karşıtı bir zatı neden kınamadığımı sordu. Aslında bu ve buna benzer sorular binlerce yıldır merak edilen sorulardan biridir. Tarih, halkını, cemaatini, çevresindeki insanları bir çeşit dolandırarak çıkar elde eden insanlarla yazılmıştır. Bu çıkarcıları bugün “çoğunluk” aklı başında olan insanlar lanetlemektedir. Ancak hiçbir kurum bunun sosyolojik yönüne eğilme zahmetine katlanmamaktadır. Bu insanlar niye çıkar, bir sürü insan neden tekrar tekrar soyulur? Sorunun yanıtı bu yazının başlığında yatar; alıcısı olan ortamlarda satıcı da türer. Eğer bir kitle eşek gibi davranma kimliğini seçmişse şu ya da bu şekilde sırtına binecek biri bulunur ya da binecek kişiyi bizzat yaratır. Alıcısı olmayan, eşek kimliğine bürünmüş bir kitlenin olmadığı bir ortamda sırta binen niye olsun ki? Dolayısıyla eşeklerin sırtına binenlerden değil de, eşek olmayı tercih edenlerden başlanarak sorun çözülebilir. Herkesin bildiği birkaç örnek vermek isterim. İsmailiye mezhebinin lideri Ağa Han, her sene çoğu fakir olan müritlerinin dişinden, tırnağından biriktirerek aldıkları altınla tartılırdı. Doğum günlerinde İsviçre’nin en pahalı otelini toptan kapatıp, salonunun ortasına dışkısını yapıp, içine 3-4 karatlık elması gömerek, güzel mankenlerin ağızlarıyla dışkısını karıştırıp elması bulamasını ister ve elması bulana verirdi.


2

Milli Görüş politikası ile Avrupa’da soğan yiyip para biriktiren insanların birikimi yine Allah Lillah söylemi ile belirli insanların ve belirli partilerin kasalarına akıtılmıştır. Bu partinin birinin başkanı kilolarca altını ve parayı zimmetine geçirdiği için 2,5 sene hapislik cezası yemiş, ikinci sorumlusu, yasal olarak temize çıkmadan, dokunulmazlık zırhıyla zamanımıza kadar korunmuştur. Bu soygunun devamı ise başka bir adla kurulmuş parti olsa bile, Alman yargısıyla saptanmış olmasına ve kendi ülkelerindeki uzantılarına gerekli cezalar verilmiş olmasına karşın, esas uzantısı olan Türkiye’deki failleri bu sefer bir çeşit “yasal koruma” ile bu güne kadar bilinmezliğini sürdürmüştür. Anadolu’da cübbeli, cübbesiz hocalar, şeyhler, dini liderler, dini söylemleri ağzından bırakmayan eşraf, siyasetçi, bürokrat, halkı şu ya da bu şekilde istekleri yönünde güdümlemiş; yerine göre soyup soğana çevirmişlerdir. Bu, sadece ülkemizde değil, dini söylemleri yaşamının en önemli öğretisi olarak belleyen, dini baskının olduğu, her kusuru ya da gitmezliği takdiri ilahiye bırakan ülkelerin hepsinde eşeğe binenler ortaya çıkmıştır. Neden kuzey ülkelerinde eşek ve binicisi olmadığını merak ederseniz, onların eğitim sistemini ve dine bakışlarını öncelikle öğrenmeniz gerekir. Tarihte bunu afyon yutturarak, sihirbazlık oyunları yaparak, şifa dağıttığını ileri sürerek, cennetten yer satarak yapanlar da olmuştur. Ancak eşeklerin de ayılmamaları için benzer şekilde sürekli beslenmesi ve uyuşturulması gerekir. Bunun en kolay yolu onların dogmasını güçlendirmektir. Çünkü dogmaya bir defa saplanmışsanız, önünüzü göremezsiniz; belirli dozlardaki dogma uzun süre yeterli olmadığı için, dozunun gittikçe artırılması gerekir. Bu nedenle bu eşek binicilerinin yanında yükselmeyi ve pay almayı bekleyen her zaman bir halka oluşur; yükselenlerin de şefe tartışmasız bağlanması, haklı ya da


3

haksız her durumda onu savunması, dediğini yasa gibi görüp, onu dediklerini eşeklere uygulatmayı marifet bilen bir çemberin olması gerekir. Aslında din kisvesine bürünmüş organize işlerdir bunlar… Bu aşamaya gelindiğinde hiç kimse şefin hata yapıp yapmadığına bakmaz,

onda

keramet

aramayı

marifet

bilir.

Onsuz

dünyanın

dönmeyeceğine inanır. Bir defa bu batağa saplandığında, görüş açısı daraldığı

için

olup

biteni

de

doğru

değerlendiremez.

Değerlendiremeyince, şefinin kusurlarını düzeltme yerine, onda keramet aramaya başlar; tek amacı suçlamalar ne olursa olsun biat ettiği kişiyi koruma olur. Bu korumada ahlaki değerleri, dini söylemleri, yasal yorumları istediği gibi yapmayı marifet bilir. Peşine takıldığı kişinin son söylediği onun için yasadır; liderinin daha önce söyledikleri ile son davranışları çelişse dahi, onu anımsamamayı, çıkarları için onları görmemezlikten gelmeyi; hatta hedefe varmak için her türlü ahlak ve yasadışı yolların kullanılmasını mubah görür ve bütün bunları da işbilirlik sıfatı ile taçlandırır. Bütün bu anlattıklarım bu coğrafyada yaşayan insanların her gün karşılaştıkları ve tanık oldukları olaylardır. Eğer zamanında gerekli, bilimsel, mantıksal ve yasal tepki gösterilmezse, bunu önleyecek eğitim süreçlerinden geçirilmezse, kırıntı halinde kalmış analitik düşüncesiyle başlangıçta mırın kırın etse de etkilenen topluluk sonunda eşek kimliğine bürünür. Elde edeceği bir avuç arpa için başına torbanın geçirilmesine sesi çıkmaz. Ortada eşek olunca binicisi de türer. Her kesimde, aşamada, cemaatte eşekler ve biniciler ayrılmaz eş olarak bulunurlar. Bunların ortak özellikleri şikâyet etme, birbirlerinin aleyhinde konuşma ve dedikodudur. Bu nedenle yöneticilerinin yargı yoluyla aklanmaları ya da yöneticilerinin birini suçlamasında yargı yolunun esas alınması kuralı


4

bu kesim için önemli değildir; bağlandıkları insanın “doğru ya da yanlış” beyanı esastır. Bu nedenle ben binicileri değil, eşekliğe soyunanları kınarım; bazen de duygusal tarafıma gelir acırım. Ancak ortada bir eşek takımı varsa, şu ya da bu şekilde bir sürü çıkarcı peydah olacaktır. Bu olmaz ise o, o olmaz ise şu olacaktır. Ama muhakkak biri olacaktır. Bu nedenle bilime aykırı zırvalarla dogmanın batağına saplandırılan bir kesimi şu ya da bu şekilde sömüren, edindikleri ile köşklerde yaşayıp, karşısına çekici kızlar alıp Ankara Havaları oynayıp, göbek atanları niye kınayayım ki. O eşeği bulmuş biniyor. Eşek memnun binen memnun. Bizimki olsa olsa bir aydın duyarlılığı ile her mahlûka acıdığımız gibi bu insanlara da acımaktan öte bir duygu olmamalıdır diye düşünüyorum. Ancak böyle bir ortamda şeflerin yönlendirdiği kin, nefret, ileri aşamalarda acımasız saldırı, katliam, akıl dışı infazlar günlük olağan işler haline gelir. Çünkü kendini gerçekleştirmiş insana özgü duyarlılık köreltilmiştir. Hayvanların çok önemli bir zaafı vardır. Önlerine yeşil bir yaprak uzattığınızda sizi izlemeye başlar. Onu, istediğiniz yere bu yapraklı dal parçasıyla götürebilirsiniz. Çünkü ufku görme ve değerlendirme yetisi olmadığı için önündeki bir demet otu kendisine sunulmuş en büyük şans ve iyilik olarak görür. Güdüldüğün farkına bir türlü varamaz. Eğer elden yeme alışkanlığını bir defa kazanmış ise sırtına vurulan yükün de farkına varamaz. Ömrü billah sırtında yük, birinin eline bakar. En ilginci de sahibi onu zaman zaman modüllese, kırbaçlasa bile sahibinin arkasından yürümeye devam eder. Bir sürü ülkede demokrasinin bir türlü yerleşememesinin, demokrasi yerleşti dediğimiz ülkelerin birçoğunda, halkın sürü davranışı göstermeye devam etmesinin, sadece günü düşünerek hareket etmesinin, gelecek için önemli bir öngörüsü


5

olmamasının, aslında temelinde yatan neden bu güdümlemedir. Niye bazı ülkelerde halkın diğerlerindekilere göre güdüldüğünün nedenini de siz bulun… Bu

yapılanmanın

en

büyük

tehlikesi

demokrasi

düzeninin

kurulmasında aksamalara neden olmasıdır. Çıkarı ön planda olan ve şefin dediklerinden başka bir şeyi doğru olarak kabul etmeyen bu kitle güdümlendirilmiş oyları ile ülkenin geleceğini yönlendirmeye başlar. Yorumun bittiği yerde icazet başladığı için bu toplum er ya da geç çatlar. Buna paralel sıfatı takmanız ya da gerçek ya da hayali düşmanlar yaratarak gidermeye kalkışmanız, aslında akılsız yürütülen bir sürecin sonucundan başka bir şey değildir. Bu ülkede, daha sonra adına paralel sıfatı takılan kökeni yabancı ya da yerle bir yapılanmanın olduğu, devlet eliyle beslendiği, korunduğu nedeyse yarım yüzyıldır biliniyordu. Kaldı ki bugün bu yapılanmaya en çok ses çıkaran kesim geçmişte bu kesimle kol kola gezen kesimdi. Bu devletin güvencesi olan kişi ve kurumları bu yapılanma sistematik ve çok sinsi girişimlerle yok ederken, bu kıyımın savcısı sıfatını kendine takanlar; sıranın kendi ayaklarına basılmaya geldiğinde, bu melun ellerin kendi yüzlerindeki maskeyi de düşürmeye kalkıştıklarını görünce adalet savunucularının şahinleri oldular. Bütün bu olanları seyreden; ancak sadece seyreden topluluk ne yapıyor. Doğal olarak seyretmeye devam ediyor; edecek te. Çünkü belirli bir kapının önünde yatarak beslenmeye alışmışlar, yediği yemeğin kökenini ve doğuracağı maliyeti hesaplamayı hiçbir zaman düşünmezler; onların tek görevi çıkarları sürsün diye sahiplerini koşulsuz korumadır. Bunun uygulamasını da yakında göreceğimiz fırsatlarımız olacaktır… Bu batak, yöneticisinin, şefinin, şeyhinin ve onun ahfadının kusurlarını, suiistimallerini, çıkar hesaplarını görmemeyle ve örtmeyle başlar. Biraz daha düşünmeye yatkın olanlar, olup bitenlerin artı ve


6

eksilerini

toplayarak,

kendilerince

bütçe

artıyla

kapanıyorsa,

desteklenmesinin yarar getireceğine inanır. Hâlbuki sistem laçka olmasın diye devlet bir kuruş alacağı için nasıl 100 lira harcıyorsa, başarısı ne olursa olsun, ahlaki değerlere ya da yasal kurallara aykırı yapılacak her eylem en etkili şekilde karşılığını bulmalıdır. Ciddi bir yönetimde, şu işleri yaptı; bu nedenle küfür etmesine, hakaret etmesine, kurumları ve kişileri aşağılamasına, onu bunu dayanağının olup olmamasına bakarak suçlamasına izin verilemez. Bir suçlu varsa onun haddini bağımsız yargı ile vermelisiniz. Küfürlerinizle değil… Unutmamak gerekiyor ki, en önemli model eğiticiler, akşam sabah televizyonlara çıkıp uzun uzun konuşan politikacılarımızdır. Kin, nefret, hakaret, küfür ile haklı olduğuna inandırmaya çalışan bu zevat, yetişmekte olan gençlerin zihinlerinde çatışma kültürünün en kötü tarzını aşılamaktadırlar. Bilim adamlarının en önemli araçlarından biri, aynı konuda yaşanan bağımsız olayları bir araya getirir, yorumlar ve bir sonuç ortaya çıkarırlar. Dogmanın aşılandığı, politikacıların kin ve nefret kustuğu bu coğrafyada yüzyıllardır kan ve şiddetin durmamasının nedenini anlamamaya direnme de korkarım ki bizim de bu bataklıktan çok uzak olmadığımızın göstergesidir. Dilerim yanılmış olalım…

Değerli Kardeşim Bu coğrafyanın neden bir türlü rahat yüzü görmediğini, gelecekte de “bu gidişle” çok şeye gebe olduğunu açık açık söylemenin zamanı geçiyor derim. Sadece birkaç dakikanızı ayırıp, “neden böyle olduk, ne olacağız?” sorularının yanıtını arayalım derim… Saygılarımla


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.