Son dönemici arkada bırakıyoruz ali demirsoy

Page 1

1

Türkiye'nin Uygar Geleceğine ve Atatürk İlkelerine İnanmış olanların Dikkatine -Son dönemeci de arkada bırakıyoruzProf. Dr. Ali Demirsoy, Hacettepe Üniversitesi

10 Kasım 1938 tarihinde başlayıp, başlangıçta sinsice, gittikçe güçlendirilen, daha sonra açıkça desteklenen, Atatürk İlkeleri ile çağdaş Türkiye’nin bağıntısını korumaya çalışan kişiler üzerindeki ‘sanki demokratik haklar savunuyormuş görüntüsü altında’ anlaşılmaz (özünde amacı çok iyi biliniyor) ve kabul edilemez baskı ve tehdit, aydın, uygar ve özgür Türkiye'nin varlığının korunmasını isteyen çevreleri kaygıya düşürmektedir. Sayıları parmakla sayılacak kadar azalmış olmasına karşın, ülkenin esenliği ve güvenliği gibi ulvi görevleri başarıyla ve onurla sürdüren ve çağdaş

Türkiye'nin

aşındırılması,

anayasal

ilkelerin

yıpratılması

konusunda taviz vermeyen, onurlu, yüce insanların davranışı ve ibret verici açıklamaları dikkatle izlenmelidir. Bir ülkede böyle ulvi ve her zaman bulunması gereken kurumlardaki kişiler, geleceklerini (ve birçok geçmiş olayda olduğu gibi canlarını) riske atarak tepki gösteriyor ve bu tepkiye, anayasal ilkeleri korumakla yükümlü merciler ‘herkes kendi işine baksın, biz milletin yüzde yetmiş oyunu aldık diyerek” karşı çıkıyorlarsa, bu ülke birçok çirkin ve karanlık olaya gebe demektir. Atatürk İlkeleri ve çağdaş Türkiye bağıntısını çok iyi gören, bunun için onurla ve yiğitçe mücadele veren, az sayıda da olsa, açık açık düşüncelerini

beyan

eden,

gerçek

birer

vatanperver

olduğuna

inandığımız bu insanların, tüm uygar ve gerçek milliyetçi insanlarımızca desteklenmesi kaçınılmazdır. Bu onurlu ve vatansever kişilerin, pazarda görsek

tezgâhından

meyve

almayacağımız,

arkaik

kişilerce


2

aşağılanması ve küçük düşürülmesine sessiz kalınması, uygar Türk Cumhuriyet

hükümetlerinin

ve

özellikle

öğretim

üyelerinin

kaçamayacakları sorumlulukları ve ayıbı olacaktır. Unutmayalım ki, coğrafik yapısı, kökeni, topoğrafik yapısı, iklimi, nüfus bileşimi vs.si farklı olan, Endonezya'dan Fas'a, Orta Afrika'dan Kırım'a kadar olan alanda kurulmuş 58 kadar Müslüman ülkeden hiçbirisinde siyasi istikrar ve potansiyel gelişme gücü Türkiye'dekinden daha yüksek değildir. Gelirleri Türkiye'ninkinden kat kat üstün olan bu ülkelerin birçoğunda belki kalkınma gerçekleşmiş; fakat anti-laisizm illeti nedeniyle gelişme bir türlü sağlanamamıştır. Dogmatik düşüncelerinden kurtulamayan; fakat iyi niyetli olanlar, lütfen, şu soruyu bir daha kendilerine yöneltsinler: "Türkiye dışındaki bu 58 ülkeden hangisini model almak ve onun gibi olmak istersiniz ?". Bir uygulama 58 yerde de yanlış sonuç vermiş ise, suçu uygulamaya değil, ilkeye bağlamak, aklın ve izanın kaçınılmaz bir gereğidir. Küçük ya da büyük çıkarlarınız da olsa, lütfen, aklı ikame ederek, bu ülkenin geleceğini, çocuklarımızı düşünün; uygarlık yolunda en büyük adımı atmış, model olmaya başlamış bu İslam ülkesinin tarihin karanlıklarına dönmesine izin vermeyin! Bizi ayakta tutacak, saygın kılacak, başkalarına model oluşturacak, 2000'li yıllara başarı ve onurla taşıyacak, hatta bir kısmımızın girmeye çalıştığı Avrupa Birliği’ne alınmanın en büyük anahtarı olabilecek, özelliğimizin, -eğitim hakkı, demokratik hakların genişletilmesi velvelesi altında- zayıflatmaya çalıştığımız laiklik olduğunu ve ben öncelikle, insanım, sonra Türküm diye gurur duyan her insanın kendileri için, çocukları için, her şeylerini feda ederek, korumaları gerektiğini unutmamak gerekiyor. Özünde, Anıtkabir’e toplanan, Sıhhiye’de 9 Şubatta 2008’de bir daha uyarıyı bir görev sayan değerli insanlar, sadece bugünü değil, akıllıca ve yiğitçe Türkiye'nin aydınlık geleceğini savunuyorlar; onları, bu çabalarında, Türkiye'nin aydınlık geleceği


3

yolundaki savaşında yalnız bırakmamak gerekiyor; bu, her gerçek Türk milliyetçisine ve aydınına yüklenmiş kaçınılmaz ulvi bir görevdir. Ayrıca her üniversitede bulunması gereken Atatürk İlkelerini Araştırma Merkezlerinde görev yapan, böyle bir ulvi görev için maaş alan –öğretim üyesi sıfatı taşıyan- insanlar ne zaman Atatürk ilkelerini savunacaklar, ne zaman bu ilkeleri içlerine sindirmiş öğrenciler yetiştirecekler, ne zaman halkı bu yönde aydınlatacaklar, ne zaman her türlü riski alarak bu ilkeleri yazılı ve görsel yayın organlarında savunacaklar? Bu görev için maaş alan bu zevat, -korkaklıkları ya da korkuları nedeniyle bizzat yapmasalar dahi- ne zaman bu ilkeleri savunan bu yüce insanlara destek olacaklar? Bırakın desteği, türban tartışmasını fırsat bilerek, tarihçi kisvesi altında görsel basına çıkarak – çağ dışı akımlara destek veren- konuşmalar yapmaları, utanç vericidir ve geldiğimiz vahim noktayı tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır. 14.02.2008 tarihinde Başbakanımız kürsüye çıkıp, bir adım geri atmayacağım, ben bu yolda (türbanı serbest bırakan yasanın çıkması için) kefen giymeye ant içmişim demesi ne anlama geliyor? Özgürlüklerin arkasındayım demek istiyorsa, türbana gelinceye kadar, bu ülkede yapılacak o kadar acil iş var ki; kaldı ki bir kesim için özgürlüğün, insan haklarının simgesi olarak sunulmaya çalışılan türban, dünyanın önemli bir kesimi için, bırakın kişisel bir tercih olarak benimsenmesini, gericiliğin ve insanın sömürülmesinin en etkili aracı olarak görülüyor. Nazi Almanya’sında papaz Martin Niemoller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı. Almanya’da Hitler zamanında yaşamış Martin Niemoller denen bu papazın anıları bizim kaderimize benzeyebilir. Belli ki Martin Niemoller


4

-bugün çoğumuzun yaşam tarzı olan ya da çevremizde gözlediğimiz tipte bir insan, yani bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetinde – silik, tepkisiz, küçük çıkarlar peşinde koşan- birisiymiş. Bir gün SS subayları (Hitlerin baskıcı kolluk güçleri) gelip Martin Niemoller oturduğu sitedeki komünist olarak bilinen kişileri ya da Yahudileri yaka paça topladıklarında o güne kadar pencereden olayları ve haksızlıkları gözleyen ve tepki göstermeyen Martin Niemoller bir gün kapı çalındığında destek olacak kimseyi bulamamış. Unutmayın! Suskun kalırsanız bir gün sıra size de gelecek. Sadece size değil, hakkını koruduklarını zannettikleri bu kesim, bu yasaları çıkaranlara da gelip onlara da –sıra size geldi diyecekler. Dogmatikliğin hiçbir zaman akla dayanan bir sınırı olmamıştır. Sıra size gelmeden, hiçbir ikbal, çıkar peşinde koşmadan, sadece sizin çocuklarınızı düşünen, her türlü riski göğüsleyen aydın, onurlu, cesur ve gerçek milliyetçi insanlara ve onların onurlu tepkilerine, bu ülkenin çıkarlarını ve uygarlık yönünde yönlenmesini tüm çıkarları üzerinde tutan, kendilerini bu ülkenin hizmetine adadıklarına inanan insanlar olarak, yasal çerçeveler içinde destek olmanın bir ülke borcu ve onurlu bir görev olduğunu unutmayalım. Tarih dogmatiklerin akıttıkları kan ile yazılmış ve yıktıkları uygarlıklarla bezenmiştir. Atatürk’ün yolunu açtığı ve tanımladığı uygarlığı içine sindirmiş biz Anadolu insanları, bu karanlık günlere bir daha geri dönemeyiz; böyle bir sinsi plana da asla izin veremeyiz.

Prof. Dr. Ali Demirsoy Hacettepe Üniversitesi -Gerçek bir yurtsever ve Atatürkçü olduğuna inanan biri-


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.