Etienne Balibar Althusser İçin Yazılar

Page 1

ΐΐΐΪΗ Ν ί »AU»*®



ileti$im Yayincilik A.$. · Tarih-Politika Dizisi 3 · ISBN 9 7 5 -4 7 0 -1 7 4 -l 1. BASKI © iletifim Yaymhn, ist. 1991

KAPAK Ümit Κιναης DÍZGÍ Maraton Dizgievi

.

DÛZELTi Sezar Atmaca - Fatih M. Öztan KAPAK BASKISI Ayhan Matbaasi ÍÇ BASKI ve CiLT $efik Matbaasi

lletifim Yaymlari KI(Hllarer Cad. Ileti5im Han No.7 Cagaloglu-ISTANBUL Tel: 516 22 60-61-62


ETIENNE BAUBAR

Althusser için yazilar Écrits pour Althusser ÇEVIREN H ü ly a T u fa n


Althusser Iç in .............. ................................................................... .............. U y a ri................................................................................................................... 1.

7 17

Gaston Bachelard’dan Louis Alth'jsser’e "Epistemolojik Kesinti" K a v ra m i....................................... -................

19

2.

Bir Kez D aha Sus A lth u s ser...............................................................

69

3.

Ç a g d a § O lm a y a n ....................................................................................101

4.

E lv e d a .........................................................................................................129

Ek: Yafam öyküsel N o t ................................................................................. 135


ALTHUSSER ig iN (t)

Bugün Althusser hakkinda yazi yazm ak, bir bakim a ölmü§ bir ünlü ki§i hakkinda yazm ak gibi; bir düçünür olarak hayatm i tam am ladi çünkü. Öte yandan, bir ölümden, hattâ bir intihardan daha aci bir hayata mahkûm çimdi Althusser. H astahgi biliniyordu. Gene de büyük §ok yaratti yolaçtigi olay. Bôyle çeyleri bilinen verilerle açiklam ak kolay degildir. Bu açiklanam azhk ise, tedirgin edici bir durumdur. Çünkü insanlar, açiklayam adiklan $eylerle yaçam ak istemezler. "A­ caba niye yapti?"nin iyi kötü bir cevabim bulabilmek için de çe§itli yorumlara, akil yürütm elere giriçmekten kendilerini alamazlar. Althusser’le tam§ikligimin dereceSi, bôyle yorumlara girecek verileri saglamiyor bana: Birkaç mektup, Ecole Normale’deki odasinda birkaç saatlik bir gorüçme, sagdan soldan içitilmiç birkaç söz. Gene de, bôyle bir kiçisel tam$ikh(*) Tarihten Güncelliÿe, Alan Yayincilik, Istanbul 1983, s.355-362.


j*m bulunmasi olayi algilamami etkiliyor. Yalm z yazilanndan bildigim biri degil, yüzünü, sesini tamdigim, elini siktigim, sôzgeliçi, sigara degil de pipo içtigini bildigim bir insan bu ürkïitücü olayin kahramam. Böylesi galiba daha tedirgin edici. Kitaplarim çevirme amaciyla mektup yazmiç, pek de beklemedigim halde nazik bir cevap almiçtim. Bundan sonra, yayin sirasi veya bir eilt içinde toplanacak yazilarm seçimi konusunda yazi$tik. Sonunda, 1977 güziinde Paris’e gittigimde aradim telefonia. Ertesi gün okuldaki odasina çagirdi. Gôrüçmemiz benim açimdan bazi bakimlardan bir hayal kirikhgi oldu. T u h a fb ir uzakligi vardi, ama tam bir uzaklik da dej*ildi bu. Bana veya herhangi bir kiçiye karçi degil, sanki hayata karçi bir uzakhk. Belki, insanlarla iletiçimini yazdigi kitaplar yoluyla yapm aya ahçmiç bir aydmin konuçma de­ nen olay karçism daki beceriksizligi. Sonra birlikte Maspero Yaym evi’ne gittik, orada sorumlularla beni tam çtirdi ve kitaplannm Türkiye’deki yayinim benim yapmami istediginisöyledi. Yaym evine birkaç gün önce ugramiç, epey baçtan savma bir muamele gôrmüçtüm. Althusser’le gelince aym insanlann davramçi degiçiverdi. Yaymevinden çiktik ve Place Paul-Painlevé’nin kôçesinde aniden baçarilar diledi, ortadan kayboldu. Bundan sonra samrim bir kere, gene yayinla ilgili olarak yazi§tik. Paris’e son gidi|imde (yetmiç dokuzda), klinikte oldugunu ve di$ari çikabilmesinin çüpheli gorüldügünü ôgrendim. Am a çikmiç, bilindigi gibi... Gôrüçmemiz sirasm da beni en çok çaçirtan §ey, politik suskunlugu oldu. 0 sira Fransa Solunun Birligi bozulmuç, Humanité de "Aidez-Nous" (Bize Yardim Edin) baçlikli bir ôzel sayi yayim lamiçti. "Kim yardim edecek?" diye sordum, o da baçka bir soruyla cevap verdi. "Evet, ayrica ‘biz’ kim?" Bunu, Fransiz çiveli Ingilizce’siyle, "u iz ôs" diye telaffuz ettigi-


ni hep hatirlanm . Sovyetler Birligi ve Çin’den söz ettigimizde, ikisinden de umudu kestigi ve dünya olaylann a derin bir karam sarhkla baktigi anlaçiliyordu. Ancak bu karam sarhk kabullenilmiç bir olguydu, herhangi bir heyecam veya öfkesi kalmamiçti. Bettelheim’m Sovyetler birligi tarihi hakkinda biraz konuçtuk. Bu kitabi tutuyordu Althusser. Temelinde "elitizm" yatan bir Mao hayranligi yüzünden anti-demokratik bir bakiç tarzi oldugunu söyledigimde, bütün konuçmanm tek heyecanli tepkisini gösterdi. K alkip raftan kitabi al­ di, elime verip kisaca "gÖster" dedi. "Tarihin topIumlar karg;sina çikardigi güç sorunlara, ancak küçük birazm h gm yeterli cevabi bulabi]digini gôrüyoruz", ciimlesinin yerini bulup gösterdim. Okudu, "hmm'' gibi bir ses çikardi, dü§ünceli bir yüzle kitabi yerine koydu. Bu anlik canlanmanm gene bir k i­ taba, teoriye ili$kin olmasa ilginç gôründügii için anlattim bu ayrantiyi. Althusser’in suskunlugunu ve içine kapanikligim , onu tamyan baçka Batih aydinlardan da içittim. Bir keresinde New Left’m editörü Perry Anderson’un evinde konukken kuraldiçi olarak epey uzun konuçmuç, kendinden de söz etmiç. Perry bu konuçmayi banda almiç. Çok ilginç oldugunu, bana da dinletecegini sôyledi ama, firsat bulamadik. Bir çekilde yayamlanirsa ilginç bir belge olacagina inamyorum. Althusser, insanlardan kaçan, onlari iten bir kiçi degildi bence. Sanki kendi içinden yeterince diçan çikamiyordu. Yalnaz kitaplan ylayapabiliyordu bunu, ama orada bile bir dereceye kadar. Üslubunun güçlügii, sôyleyiçinin dolambaçhligi herkesçe bilinir. Bu kitaplarla FK P içinde ônemli bir m uhalif anlayiçi temsil ettigi halde, yazdaklarmin sonuçlanm toplamaya da yanaçmamiçti. §üphesiz etkileri yalm z Fransa için­ de kalmadi, bütün dünyaya yayildi. Am a eserlerinin çevrilip yayim lanm asi daçinda, bu iliçkilerini de geliçtirmeye çalaç-


madi. FK P çevresinde küçük bir Althusserci ekip kuruldu. Am a bu ekip bir "aydmlar grubu" kimliginden çikip politik bir m uhalefet yaratam adi. Althusser kendisi de gündelik po­ litik içlere hiç girmedi. Sanki parti yönetimi ile gizli bir anlaçm asi vardi: Onlar ürettigi m uhalif metinlerden Ôtürü onu ihraç etmeyecek, o da muhalefetini ôrgütlü bir yapiya getirmeye çaliçm ayacakti. §üphesiz yoktu bôyle bir anlaçma, ama partinin ve Althussertn koçullari zorunlu olarak bu gôrünümü ortaya çikanyordu. Stalin-sonrasi K F lerin yapilamçmda, M arksist teorisyenlerin hepsi politik pratikten kopma pahasm a "teorisyen" oldular; kim i partili, kim i parti diçi, ama politikadan kesinlikle kopuk. Resmî parti teorisyenleri ise teorik alanda dünya çapmda önem kazanan ürün vermediler. Althusser’in bir aydm olarak serüveni ba$ladigmda M arksist degil, Katolik oldugunu ögreniyoruz. Dolayli olarak edindigim bilgilere göre, savaç sirasmda Alm anlann bir top­ lam a kampm da tutsak edilmiç. Hastahgm m bu kam pta olu§tugu sôylenir. M arksizmi benimsemesi k irk lan n sonlannda gerçekleçiyor. ilk ônemli teorik eserleri, ellilerin sonunda yayim lanan, Montesquieu ve Rousseau üstiine çahfm alan. Altmiçlarda ise, 1965’de Marx îçin (Pour Marx) adiyla yayimlanan ônemli kitabm da yer alacak makaleleri yazm aya baçliyor. Bu kitap yayim lam r yayim lanm az ônemli tarti§m alar baçlatiyor. Althusser’e saldiranlar çok, ama çevresine toplananlar da var. K apital’i Okumak, ilk Althusserci grubun ortak seminerlerinden olu$an ve beç kiçinin katkilariyla dôrt cilt olarak yayimlanmi§ bir kitap. Onun da ilk basihçi 1965. Bu iki kitap, Althusser’in ilk dôneminin eserleri. Birçok bakimdan, yepyeni bir ôzellik taçiyorlar. FK P’nin ve dünya Kom ünist hareketinin savunageldigi pek çok çey eleçtiriliyor. SB K P ’nin ünlü Yirm inci Kongresi, KruççeVin Stalin eleçtiri-


si ve КРПегіп h er yerde benimsedigi hümanizm, yabancilaçma gibi kavram lar Althusserci grubun eleçtiri nesneleri oluyor. Bu eleçtiri, yeni bir M arksist epistemoloji açiklamasma ve Hegelci terim lerle uygulanan bir diyalektigin yadsmmasina dayandiriliyor. Ekonomik indirgemecilik Marksizmin ikinci Enternasyonal’den m iras kalan sapmasi olarak niteleniyor. Bütün bunlarm, o siralarda Fransa’da agirligini duyuran yapisalci anlayiça oldukça yakm bir iliçki içinde yapilmasi da ilk günlerden beri farkediliyor. Sôylenenler bir bakima çok yeni. Am a yeniligin ardinda, Althusser4n derin "ortodoksi" kaygisinin yattigi da sôylenmeli. Filozof, sanki tarihin getirip yigdigi m olozlan tem izleyerek M arksizmin "temiz ôzu'nü yeniden gün îçigm a çikarm aya çaliçmaktadir. Bu konuya yeniden dönecegiz. Althusser, hüm anist M arksistleri suçlaymca, onlar da, Althusser’in Stalinist pratigi onaylam aya çaliçtigmi söylediler. ingiliz M arksistlerinden John Lewis’in saldinsm a cevap veren Althusser (John Lew îs’e Cevap) kendine göre M arksist tarihin ne oldugunu anlatirken, Stalin konusunda ilk teorik sözlerini de söyledi. Bu metne göre Althusser Stalinist degildi, ama bu eleçtirinin çok yeteTli oldugu da söylenemez. L eniñ've Telsefe) Althusser’in düçüncesinde bir dönüm noktasidir. Y azar burada felsefe üstüne düçünür ve felsefe ile politika arasm daki iliçkiye yeni bir gözle bakar. Diyalektik maddeciligi "teorilerin teorisi" olarak nitelemiçken, çimdi bunun bir pozitivizm, dolayisiyla bir sapma oldugu gorüçüne yaklaçm aktadir. Bu yeni düçünsel egilim, B ir Ozele$tirinin Ôgeleri’nde berraklaçir. Althusser bu kitabm da, daha ônçe içlediêi teorik suçun yapisalcihga taviz vermek degil, "teorisizm" yapmak, yani ekonomik, politik ve ideolojik pratiklerin yanm da bir de teorik pratik ekleyerek, teoriyi hayattan koparmak oldugunu ileri sürer. Ôzeleçtiri, 1974’te yayimlan-


miçtir. Bu zam ana kadar, Althusser F K F d e sol muhalefet temsìlcisi olarak yer yapmiç, bütün dünyada da tamnmiçti. Poulantzas’m degerlendirmesine göre altmiç sekiz Mayis olaylarindan sonra devrimci hareketin Avrupa’da yeniden enerji kazanm asinda Althusser’in teorik müdahalesinin birinci derecede payj vardir. Ama Althusser gene tu h a fb ir konumdadir. Gençlere ve kitle hareketi içinde olanlara, kendi üyesi oldugu partiyi gösterir, geleneksel anlamda iççi smifi önderligini savunur. Partiye ise kendi diçmda olanlan göstererek çizgisini düzeltmesini istemektedir. Bu arada, Stalinizme eleçtirisi derinlik kazanmiçtir. Ögrencilerinden Lecourt, Lyssenko olaymi inceler, Althusser de bu kitaba bir önsöz yazar. Burada, Stalinizm ’in bilim alanm daki "§arlatan"ligi anlatihr. Önceki tutum lara da bagli kahnarak, SBK P’nin S ta­ lin eleçtirisinin yan h f temeli ve eksikligi vurgulanmaktadir. Althusser’in önemli katkilarda bulundugu teorik geliçme, yetmiçli yillarda, Avrupa’nm bürokratikle§mi§ KP yapilanyla kendine özgü bir diyalektik ili§kiye girer. Sonuçta, partiler önemli bir degiçiklige ugrar. "Avrupa-komünizmi" diye tanidigimiz yeni oluçumdur bu sonuç. Dolayisiyla, Althusser için yeni bir dü§ kinkhgidir. Onun çabasi M arksizmin özünü ye­ niden kurmakken, K F le r "proletarya diktatörlügu'nü kapidiçan ederek bu ortodoksiden biraz daha uzakla§mi§ olurlar. Althusser’in ilk hayal km khgi Sovyetler Birligi’ne ili§kindir. Marksizmin saga kaymasmdan Sovyetler’in sorumlu olduguna inandigi için, altmi§larda Mao’nun tavrm a yakmhk duyar. Rültür Devrimi de üstyapmin görece özerkligini |iddetle savunan filozofun teorisini dogrular niteliktedir. Am a yetmi§lere gelindiginde Çin’in diç politikasi en h afif deyimle "§a§irtici" bir nitelik almiçtir. Althusser’in düçüncelerini oluçturan genel konjonktürde bu olay da bir yeni hayal kinkhgidir. "M arksistler çôlde konuçmaz" diyen Althusser,


kendine yakm , ama politik pratikten kopuk bir avuç aydimn sagladigi vaha diçmda, gitgide bir çôl ortasmda kalm aktadir. Solun Birligi bu sirada parçalam r. Fransa’da Sosyalistlerle Kom ünistler bundan sonra bütün güçleriyle birbirlerini suçlayacak, seçimde ikisi de yenilgiye ugrayacaktir. Bu olayin etkisi bütün Fransa’da duyulur. 1 M ayis’a katilanlann sayisi yüzbinlerden otuz, kirk bine iner. Dialectique gibi devrimci sol teori dergileri çikaranlar, on y a da yirmi yil sonra oluçacak bir birikim için çaliçtiklanm sôylemeye baçlarlar. Bundan daha yakin bir îçik görünmemektedir. Bu siralarda Poulantzas intihar eder; Althusser agir bir depresyonla klinige kapamr. Bundan biraz once, biri seçimden once, biri de sonra olmak üzere, FK P hakkm da iki ônemli yazi yazmiçtir. Bunlar, Althusser’in kaleminden çikan en aydm hk ve en dolaysiz politik yazilardir. Eski ortodoksi kaygisi hemen hemen kalmamiçtir. Çünkü Althusser, karçilaçtigi sorunlarm temelde, partinin örgütsel mekanizmasmm en köklü parçalannda yattigm i anlam aya baçlamiçtir. Kullandigi mecaz "§atodan çikm ak'tir fimdi. Partiyi, bu zam ana kadar kendine ôrdügü kabuktan çikmaya çagirmaktadir. Ôte yandan kendisi de, bireysel saghk durumu nedeniyle, giderek kendi içine gömülmektedir. Gômüldügü bu karanhk dünyada neler yaçadigim bilemiyoruz. Am a kansm i bogmak ve "Ecole Norma­ le Superieure'u yakm ak üzere bu karanhktan çiktigm a göre, orada çok derin ve um utsuz bir acinin ya§anmi§ oldugunu tahmin etmemiz güç degil. Deha ile delilik arasinda fazla mesafe olmadigi sôylenir. Belki dogrudur bu. M aupassant, Schumann, Nietzsche gibi örnekleri de biliyoruz. Am a Althusser olayinm, bireysel bir zihin içinde olup bitenlerle açiklanabileceëini sanmiyorum. Althusser kendisi, teori ile politika arasm da ôzgül bir etkileçim oldugunu sôylüyordu.


Bunu biraz egip bükerek, teorinin delilige dônüçmesinde de, ya$anan belirli politik konjonktürün payi oldugunu söyleyebiliriz belki. Bu bakimdan, Althusser’in çiki§i da bireysel bir çiki§ degildi. Marksizmde bir rönesans ihtiyacmin iyice keskinleçtigi bir anda çikiçmi yapti Althusser. Konjonktürünün kendisine sordugu sorulara verdigi cevaplardan daha önemlisi, bu sorulari görmesidir. Cevaplandirm ak için benimsedigi özgül tavirlar da daha az önemli degil. Bir dönem, Althusser etkilenmesi çok yaygin bir biçimde gözlemlendi. Sonra, onun teorik tezlerine karçi yogun ve yaygin bir kampanya ba$ladi. Althusser’in, bütün bu karçi-saldm lar arasinda en za y if olamm, öteki hasim lanm n bile ciddiye almak istemedigi John Lewis’inkini seçip ona cevap vermesi de geçerken belirtm ek istedigim bir gariplik. Bundan sonra Althus­ ser belki daha nesnel bir biçimde degerlendirilir. Türkiye’yi bilmem ama, Bati’da bu aci sonun teorisini de geçersiz sayma gibi ilkel bir rahatlam aya yol açacagim sanmiyorum. Bu degerlendirmede, Althusser’in somut teorik katkisindan çok tarihî içlevinin agirhk kazanacagim samyorum. Historisizme kar91 çikiçi dogru muydu, yanh§ m1yd1? Yap1salc1 etkilenme onu tarihe karçi bir yapi kavram m a mi gôtürmüçtü? Bu sorulann hepsi tartiçilm ah elbette. Am a §u da unutulmamali ki, Althusser’in verdigi cevaplar bir yana, çok kiçiyi soru sorm aya z0rlad1. Soru sormaya cesaret etmek ve geçerli s0rular1 geçerli bir biçimde formülleyerek sormak, sôylendigi kadar basit ve kolay bir i§ degil. Soru s0rulmas1ndan hoçlanmayanlar, "otoriteler", çok iyi bilir soru sormanm korkunç potansiyelini. Bu yaz1y1 Althusser’in pratigine iliçkin bir soruyla bitirmek istiyorum. Sik sik degindigim gibi, Althusser’in ana teo­ rik yolculugu, ortodoksiye yeniden kavuçm a tutkusuyla baçlamiçti. Pek de ortodoks sayilam ayacak bir biçimde sonuçla-


nan bu aray15, M arksizm in kendi içinden dônüçtürülmesini gerektiriyordu. B ir baçka deyiçle, bir kaynaga dônüç çabasi sôzkonusuydu. Althusser deneyi karçism da soru soran bir baçka düçünür ise, bunun yeterli olup olmadigini, burada temsil olunan "Marksizme içeriden bakiç"in, bir de "Marksizme diçandan bakiç"la, tam amlanmasi gerekip gerekmedigini sormuçtu. Baçka bir sôyleyiçle, diinyanm bugün varmiç oldugu noktada durup, M arksizme bir de buradan bakmak. Ôrnegin, "A’yi yapm ak gerekir" deniyorsa, bu gerekliligin nedeni ne olmah? Dogrudan dogruya A'yi yapm a gerekliligi mi, yoksa M arksizmin bunu bôyle sëylemiç olmasi mi? Althusser uzun bir süre ikinci yolu izledi. Parti üstüne yazdigi son yazilarmda ise, ôteki tutuma daha fazla yaklaçm iç gibiydi. Bu­ na, demokratikleçme kaygisim n, teorik ortodoksi kaygisina agir basmasi da diyebiliriz. Y a da, iki egilimin birleçtiëi noktamn arayiçi. Ônemli bir insandi Althusser. Üzerine yapilan spekülasyon da ônemiyle orantih olacaktir. Y akm geçmiçimizin bir bakimdan çok belirleyici çalkantilarim n ortasmda, yalm z teorik düzeyde de olsa mücadele ederek yaçam ayi seçmiçti. Bu dönemin bütün tarihî sorunlanyla içiçe geçen bu yaçam ayi, anlaçiliyor ki bünyesi ancak buraya kadar sürdürebildi. Her zaman saygi duyacagima inandigim teorik varligmdan artakalan biyolojik varhgi, umarim çok fazla aci çekmez. M URAT BELG E


Althusser’e yüksek sesle veherkesin öniinde veda etmek gerektigini düÿünüyorum. Bunu, farkli zaman ve koßullarda, bir söylem konusuymuççasma, kendisinden sözettigim dört metni bir araya toplayarak yapiyorum. Bu metinlerin virgülünü bile degi§tirmiyor, eksikliklerini ya da, birbirleriyle olabilecek uyu$mazhklarini gidermeye çaliÿmiyorum. Ayrica, tahmin edilecegi üze­ re, amacim, onun adini, dil$iincelerini, yazilarini ya da orta­ ya attigi sorunlari, birdaha hiç anmamak degil. Tersine, ona iliÿkin, ele§tiri, övgii ya da anma türlerini, kißisel anilarimin etkisinde kalacak gerekçelerden arindirmayi amaçlamaktayim. Èu anlamda da bu kitap bir vécTadir. Gerçek bellegin ve tarti$manin, daha ôzgür bir ortamda olu$abilmesi için... Paris, 28 Ekim 1990


Gaston Bâchelard’dan Louis AUhusser*e "Epistemolojik Kesinti" Kavrami

Burada, son on be§ yilda Fransiz felsefesinde pek canli tartiçmalar yaratm iç olan bir olayla ilgili birkaç gôrüç ônerilecektir. Söz konusu olay ise, M arksist felsefeyle epistemoloji ve bilim tarihi çahçm alan arasinda Louis Althusser’in ileri sürdügü "epistemolojik kesinti" kategorisi. çevresinde gerçekleçen belli bir kar$ila$madir. Althusser’in giri|iminin altm da yatan genel sorunun, Fransiz felsefesine ôzgü olmadigi kabul edilecektir: Bunu §u çekilde belirtm ek olasidir: Tarihsel maddeciligin (Marksi?min), daha da genel olarak, insan toplumu, deneyimi ve davramçina iliçkin devrimci bir bilimsel bilme kipinin bilimsel niteligini tartiçm a, kabul etme ve duyma 0lanag1na sahip felsefe türü hangisidir? Bu soru yalm zca Marksizm konusunda degil, hiç kuçkusuz psikanaliz konusunda da karçim iza çikar. Am a bu sorunu, öbür türlü de sunabiliriz: Yalm zca m atematik, biyoloji gibi "geleneksel" ve kabul gören bilimler-


le ilgilendiginde bile, tüm bilim felsefesi ya da epistemolojinin altinda yatan ideolojik -dolayisiyla da son çôzümlemede siyasal- tavirlar nelerdir? Althusser’in çaliçmalarmm neden bu denli yanki yaptigim , tüm çagdaçlariimzm kar§ila§tigi sorunlarm gerçekligi açiklam aktadir. Yine aym biçimde, A lt­ husser’in genellikle, ya epistemolojiye M arksist bir bakiç açisi getirmeye, ya da epistemolojik kategoriler, özellikle de, tartiçm alann, saldinlarm ve savunm alarm üzerinde yogunlaçtiklan "epistemolojik kesinti" kavram i araciligiyla Marksizmi "yenileme"ye çahçmiç bir filozof olarak görülmesini açiklayan da aym çeydir (tüm çagdaçlarimizm karçilaçtigi bu sorunlarm gerçekligi). Yine de, bu çekilde tammlandigi takdirde, konuçmanm amaci ôlçüsüz olacaktir. Tartiçm ayi baçlatabilm ek için, bugün yalm zca Gaston Bachelard’m sorunsaliyla Louis Althusser’inki arasinda gerçekleçen dônüçüm üzerine düçünmeye çah§acagim. Althusser, "epistemolojik kesinti" kavram m i Gaston Bachelard’dan 'odünç aldigmi" ileri sürmektedir. Bachelard, bu baglamda, "tarihsel epistemoloji" diye adlandm labilecek olan ve etkilerinin, bilim tarihi uygulam alan üzerinde he­ men hissedildigi bir "tarihsel epistemoloji"nin yaraticisidir. Aym zamanda, bugün aynntili olarak sôzünü etmesem de, ônceden Althusser’in kendi "ôzeleçtirisi" diye adlandirdigi, baçkalarmm ise yalm zca onun hatalarm m israrla sürdürülmesi, hatta bakiçimh (simetrik) hatalarm kabulü olarak gördükleri çeyi de dikkate almak isterim .1

(1)

Bkz. Louis ALTHUSSER, Elements d'autocritique (Ôzeleçtiri Ôgeleri), Hac­ hette Litterature, Paris, 1974, özellikle, s. 14-15, 30-31, 41-42. \


Althusser’in, "epistemolojik kesinti" kavram ini Bache-lard’dan ôdiinç aldigmi iddia ettigini söylüyordum. Gerçekten böyle bir baçlangiç ili$kisi var midir? Her §ey o denli basit degildir, hatta burada, Freud’cü anlam iyla tipik bir "yanhç kabul'un söz konusu olup olmadigi bile düçünülebilir. Bana kahrsa, gerçekte, A lthusser’in 1960-1965’te ortaya attigi gayet özgiin bir kavram dir bu: Kuçkusuz, Bachelard’a "bir çeyler borçlu olan" ve bazi ortak felsefi önvarsayim lara dayanan ama ashnda çok farkh bir nesneyi hedef ahp, bambaçka bir inceleme alam açan bir kavram ... Gerçekte, Bachelard’in, "epistemolojik kesinti"den hiç sôzetmemesi bir yana, "epistemolojik kopma"dan da pek fazla sözetmedigi görvilür. Bachelard’da sürekli bir biçimde mevcut olan, "kopÿa" ve "kesinti" sôzcükleri ve fìkridir ki çok iyi düzenlenmemiç bir biçimde "devrim", "net ayrim", "dönüçüm", "derin siireksizlik" h atta "bilginin yeniden kurulmasi" ve nihayet bilimsel düçüncede "bölünme" sôzciikleriyle yer degiçtirirler. Kisacasi, farkli egretilemeler (metaforlar) çerçevesinde, burada süreksizlik düçüncesi asil istikrarli çekirdegi oluçturmaktadir. Buradan çikan kaçim lm az sorun ise, bu siireksizligin nereye, hangi terim ler ve süreçler arasm a yerle§tigidir.2 Bachelard’ci epistemolojinin kavram lar sistemine içte bu­ rada ba§vurmak gerekir. Canguilhem ’in giizelce i§aret ettigi gibi, "G. Bachelard’m bularak, bilim tarihinde dahî bir yeni(2)

Benim bilgim dahilinde, "epistemolojik kopma" terimi, Gaston Bachelard tarafindan, sistematik olarak, yalnizca, Rationalisme Applique'nin (Uygulamali Akilcilik), tami tamina ba§langicinda tammIanmiç (PUF, Paris, 1949, 2. Baski, 1962, s. 104 vd.), izlekleri de Materialisme Rationnet'm (Akilci Maddecilik) (PUF, Paris, 1953, s. 207 vd.) sonuç bölümünde geliçtirilmiçtir.


likçi biçiminde ortaya çikmasi"m3 saglayan kavram episte­ molojik engel’àvr. Çünkü, en baçtan bilmenin ilerleyen sürekliligine iliçkin deneyci m itoslan (ebedi bir A kil’a iliçkin spe k ü latif biçimi de dahil deneyciligin tüm biçimlerini) reddetmekle, gerçekten de epistemolojiye, aceleci ve ônceden saptanmiç bir çôzümü olmayan, gerçek bir sorun alani açmaktadir: Ancak güncel bilimin etkin bir uygulam m inm saglayabilecegi bilgilendirmenin îçigmda gerekli am a ciddi biçimde öngörülemez olan "epistemolojik edimler"i, hakiki ôncülleri olmayan ve sayelerinde gerçegin biliminin, epistemolojik engellerini açarak, belirsiz bir biçimde ilerledigi "epistemolojik sentez"leri incelemek. Buradan da epistemolojiyle bilim tarihinin birligine vanlm aktadir. Eger epistemolojik engellerin yapismm her zaman özgill oldugu dogru ise ve bilginin bu engelleri açabilecegi "epistemolojik edimler''in yapisim n daha da ôzgül oldugu dogruysa Bachelard’m ortaya attigi türden bir sorun, an­ cak tarihin alanmda ele ahnabilir ve çôzümlenebilir. Bôylesi edimler her zaman için, kuram sal biçimlerle (Bachelard’da her çeyden once matematik) kesin deneysel tekniklerin tekil tarihsel bir birligidir, birbirleriyle yer degiçtirmeleri olanaksiz, belirli bilimsel kavramlar içerisinde gerçekleçen bir birlik. îçte bu nedenle, Bachelard tarafîndan ilan edilen ve bir ôlçüde de uygulanan bilim tarihi, genel anlamda bilmenin felsefi bir tarihine karçi, bilimsel dallarm (hareketli) uzmanlaçmasmi izleyen bölgesel bir tarihtir. Am a bu, aym zamanda da, (keçiflerin basit bir zamandizinine karçi) bilginlerin geriye dônük kesinlikleri ve yam lsam alannm yerine sorunlan koyan kuram sal bir tarihtir.4 (3)

Georges CANGUiLHEM, Etudes <fhistoire et de phihsophie des sciences, (Tarih ve Bilim Feteefesi incelemeteri), Vrin, Paris, 1968, s. 174. (4) Ônemli sonuçlar dogurmuç oten Bachelard'ci epistemdojinin temel ö§esi olarak akhmizda tutmamiz gereken, kavramm, aym zamanda da (matema-


Gerçekte bu kavram sallaçtirm anin, aym zamanda da bi­ zi, görece kaynaçm alari dahilinde, epistemolojinin bilim tarihi kar$isindaki önceligine götürdügünü de belirtmeliyiz. Bu birlikçi proje iki ayri bakimdan ele aliçi sürekli dogurur gibidir. Bilim tarihi, ancak epistemolojik bir kuram in uygulanimi olarak mümkündür. Çüphesiz bunun koçulu da, bu kuramm, önceden mevcut olan tüm bilim felsefelerinin tersine, Akil’m (ya da Deneyim’in) sürekliligine iliçkin bir kuram de­ gil de bilgiye iliçkin önceden bilinemeyen ve erekçi olmayan bir tarihselligin kuram i olmasidir. Böylesi bir diyalektik de, daha önce belirttigim iz gibi, ancak yaptiklanm n özgüllügünde kendini gösterdigine; ve onu "genel olarak" ele almanm, hemen spekülasyona neden olacagina göre, epistemolojinin de, kendi yönünden, tarihsel sorun ve örneklerden yola çikarak kendini oluçturmasi am a tabii, bunu basit bir çekilde bi­ lim tarihi içinde erimeden gerçekleçtirmesi gerekir. Görünürde, Bachelard bu çevrim’i bilinçli olarak üstlenmektedir. Üstleniyor çünkü epistemolojiyle bilim tarihinin genel olarak bilimsel bilginin açilmaz "bolgeselligi"ni ortaya koyan epistemoloji öncelikli bu kurgusal ikili ele alimçi, organik olarak tiKsel) Kuram ve deneyci teknolojinin biriigi oldugu için, bilimsel bilginin tipik birligi oldugunu gösteren savdir (”... bir kavramin uygulanim koçulIarim, bizzat kavramin anlamina dahil etmek", G. BACHELARD, La Formation de l'esprit scientifique (Bilim Ruhunun Oluçumu), Vrin, Paris, 1938, s. 61). Bunu yaparken, kavramlarin keyfi biçimde tecrit edilmesini degil.karçilikli ili§kllerini, "karçilikli tamm"larini esas almaliyiz (Bkz. Le Rationalisme appli­ que, a.g.e, özellikle s. 51 vd., 144 vd.). Bu tür çôzümlemelere iliçkin olarak verilebilecek en iyi ômegi, L ’A ctivite rationaliste de laphysique contemporaine'de (Ça§da§ FiziC|in Akilci Etkinlii|i, PUF, Paris, 1951), "dalga uzunlugu" kavramina iliçkin olarak buluruz. Okura bunu ôneririm. Bachelard bôylece epistemolojiyi, "kuram" ile "olgular" arasindaki ilintilerin belirsiz yorumundan kurtararak, onu, kavramlarin oluçumu (sonra da dônüçüm) ile sorunlarin konumu arasmdaki tarihsel iliçkileri araçhrmaya iter. "Tipik birtik" derken, bu deyimi ilk ya da son ôge anlaminda (ki bu epistemolojik bir hayalden baçka bir çey de$ildir) degil, görece bir bireylik biçimi anlaminda kullaniyorum.


felsefe sorununa iliçkin tutumuna baghdir: eger Bachelard, bilimin felsefi olarak "temellendirilmesi" ya da kendi öz temelinin bilim üzerine oturmasinm peçinde koçan bilim felsefelerini eleçtiriyorsa, o aym zamanda da, tözsel metafizigin ve biçimci pozitivizmin ötesinde etkin bilime "nihayet uyan" ve kendi bagrmdan, kendi iislubu ve yönteminden, hatta kendi uygulammi ve stratejisinden "yeni bilimsel düçünce"nin devrimci karakteristiklerini yeniden iireten bir felsefe aram aktadir. Halbuki, Dominique Lecourt’un açikça göstermi§ oldugu gibi,5 Bachelard’m sorunsahmn güçlükleri tam da burada yogunlaçmaktadir; öyle ki gôrünüçe göre, ЬцпІаrm iistesinden, ancak tarihsel bir epistemolojiyi -aym za­ manda da doganm imgelemsel bir felsefesi olan- tahayyülün dogaci bir felsefe üzerine yükleyerek gelebilmiçtir. Burada Bachelard’ci epistemolojinin hem yenilikçi gücünü hem de çeliçkilerinin derinligini ortaya çikaran iki yönünün altini çizmek gerekir; ayrica, bu epistemoloji, kimi zaman kötüye kullam lm a sonucu kendisine yakm bulunan giriçimlerle, özellikle de Kuhn’un "bilimsel devrimler" kuramiyla karçilaçtm ldiginda bu yönler büsbütün öne çikar. Sözünü etmek istedigim: 1. "Basit bilgi"yle "bilimsel bilgi" arasm daki kesin ayrrni ile 2 . Bir bilimin "miadim doldurmuç tarihi" ile "yaptirima ugramiç" tarihi arasmdaki aynmdir. 'B asit bilgi" ve'Tbilimsel bilgi'4 Mr .r

,.

Gerçekte Bachelard’ci "kopma" ya da süreksizlik, ussallaçtinlm iç da olsa bir zamandizimi çerçevesinde dolaysiz olarak

(5)

Dominique LECOURT, Bachelard, le jour et la riuit (Gece gündüz Bache­ lard), Grasset, Paris, 1974. (6) Rationalisme Applique'nm bir bölümü özel olarak bu izlegi içler. Bölüm VI, s. 102 vd. Ayrica, Le Materialisme rationnel, a.g.e, Sonuç, s. 207 vd.


ele alm acak tarihsel bir süreksizlik degildir. Bu tür bir süreksizlikten hem fazla hem de eksiktir. Fazla bir çeydir çünkü çu kavram ya da bu bilimsel sorunun tarihi akiçi çerçevesinde süreksizlik etkileri hemen anlaçilabiliyorsa, Bachelard’ci kavram , hiçbir çekilde bir önce ile bir sonra arasm daki farkin dikkate ahnm asiyla kisitlanamaz. Bachelard’i ilgilendiren, basit bir süreksizlik "olgu"su, yani bir zamanin düçüncelerini bir baçka zamanin anlamsizhgi, düçünce-sizligi haline, bir zamanin söylemini, bir baçka zamamn tamamen anlaçilm az bir söylem-sizligi haline getiren basit bir dil ya da gösterge degiçimi degildir. Onu ilgilen­ diren, bu farklihgm , h er zaman için birçok diizeyde, birçok etkinlik sistemi ve bunlara tekabül eden zihnî (entellektüel) biçimler çerçevesinde yeralan karm açik mekanizmasidir. Yalnizca kuramsal belirtm eler düzeyinde degil, aym zamanda da teknik etkinlik (salt laboratuvardaki deneysel teknigin çok ôtesinde olan) ve egitbilimsel (pedagojik) etkinîik (okul) düzeyinde de söz konusu õlan budur. Hatta, salt epistemolo­ jik olarak kalan, yani özgül olarak bilgiyle baglantili olan, Bachelard’cx "kopma"nm, ancak bizzat bilgi açisindan gerekli olan teknolojik uygulam m ve egitim etkinlikleri alanm da tam anlam iyla gerçekleçtigi sôylenebilir. Bilimsel düçüncenin ôzelligini oluçturanm .tek baçina soyûtlama degil de, ter­ sine soyutlamanm somut içerisinde gerçekleçtirilmesi, "soyut-somut" teknik nesnelerin üretimi (ki bunlar, nesnel k u ­ ramsal soyutlamalari içerdikleri ve "içler" kildiklari için somuttur) oldugunu sôyleyen bu dikkat çekici gôrüç de içte buradan kaynaklanm aktadir.7 Dolayisiyla diyebiliriz ki Bache(7)

Le Rationalisme applique, a.g.e, s. 102, 105-106, vb. "Çagimiz, basit bilgiy­ le bili'msel bilgi, basit deneyimle, bilimsel teknik arasindaki kopmayi yaçamaktadir. (...) Akkortelli elektrik lambasimoluçturmuç olan teknik, gerékten de, 19. yüzyildatüm insanliginkullandigiWm aydinlanmateknikleriyle baglarini koparmaktadir. TOm eski tekniklerde, aydinlatmak için, herhangi bir


lard için sanki bir siireklilik veya süreksizlik sorununu kendimize sormadan once bilginin veya "bilme"nin ne oldugunu bilebilirmiçiz gibi, kopmamn ônceden verilmiç, tammlanmi§ bir "bilgi alam"na müdahalesi sôzkonusu de^ildir. Ancak bumm tam tersinin bir anlami olabilir: Birbirinden aynlm ayan bu araçtirma, uygulama, egitbilim etkinlikleri bütünü içinde pekâla bir süreksizlik -hatta, zincirleme bir tepkiden dogan birbiriyle ilintili bir dizi süreksizlik- oldugu içindir ki, bilgiyi bununla tanim layabiliriz. Bizzat bïlgi kategorisi, bu geçi§in, bu kar$isavsal ilintinin, bu kopma silrecinin ifadesidir.8 Ama ben, ayni zamanda da Bachelard’m savinin tarihsellikten daha az bir §ey oldugunu sôylüyorum. Bunu anlamak için, temel olarak olumsuz bir kapsam i olan ve tamamen akilci bir gorüç açismdan anlam yükünün alt1n1 çizen bu "basit bilgi" kategorisi üzerine biraz düçünmek yeterlidir. Sözcügün kendisi bile bizi uyarmahdir: B asit bilgi "bilimsizlik"ten baçka bir §ey degildir ve bu tasanm altinda, istemaddeyi уакт ак gerekir. Edison’un ampulunde, teknik sanat, bir maddenio yanmas1n1 engellemektedir. Yeni teknik, bir уапта-та tekni§idir. (...) Dolay1s1yla elektrik ampulünün bilimsel düçüncenin bir nesnesi oldugunu olumlayabiliriz. Bu anlamda, sôzü geçen §ey, bizim için, soyut-som utbk nesnenin basit ama açik bir ôrnegidir. Bunun i§leyi§ini anlayabilmek için, bizi olaylar arasindaki Hintilerin incelenmesine, yani, cebirsel olarak ifade edilen ak1lc1bir bilime götürecek olan bir donuç yapmamiz gerekir." (8) G. Canguilhem’in, §u cana!1c1 ifadesini i5te bu güçlü anlamiyla, bilimci bir yakla51mdan iyice uzak oldugunu gördugümüz bu anlamiyla ele almamiz gerekir: "Kaba (basit?) bilgi yoktur (...) bilimsel olmayan bir bilgi bilgi de§ildir. “Hakiki bilgi"nin bir laf kalabaliQi oldu§unda israr ediyorum; "bilimsel“ bilginin de, "bilim ve hakikat"in de, ve tüm bunlarm hepsinin ayni §ey oldu§unu sôylüyorum." ("Philosophie et science" -Felsefe ve Bilim- OFRATEME Okul televizyonunun yayim, Yil 1964-1965). Ve bence, Althusser’in de, kendi açisindan, bilgi için “pratik ôlçüttrnün, her bilimin kuramsat pratiÿinin içinde oldu§u savunusunu aym yönde ele almak gerekir. Tabii bunu yaparken birçeyi, bilimin, tanimsal olarak, kapali bir düçünceler çemberi degil, diger pratiklere ve kendi ôz geli§imine açik bir pratik oldugunu da animsamak 5artt1r.


sek de, istem esek de iki çeyi bir araya getirir: Hem, -"bilginler sitesi" dahilinde yaçam hakkim iz olmadigi siirece- hepimizin dahil oldugu cahil, bilgisiz takiminin son derece deger verilen fyani degersizleçen) bir "sozde-bilme"sine ili§kin toplumbilimsel kavram , hem de hiçbir dogrulanmaya sahip olmadigi halde bilginin yabancilaçrmç kökeninin bulundugu o karanhk magaranin dibindeki nüfuzlan çerçevesinde m utlak gibi görünen, yanilgi y a da yam lsam aya iliçkin epistemolojik kavram... îçte bu nedenle Bachelard, 'b a sit bilgi" konusunda, Platon’dan K ant’a ve daha da ôtesine degin felsefenin yanilsama ve yam lgiyi tasaninladigi klasik felsefi kavram lan yeniden bulur: Bunlar, dolaysiz olan, duyum, kanaat (aceleci bir genelleme olarak) ve, yalnizca biçimsel olan soyutlama’dir. Ve bunu bildigimiz gibi bu akilci eleçtiriyi, tüm yam lsama ve h atalann, (antropolojik) olabilme koçulu olan bir tahayyül kurarm yla güçlendirmeden ônce yapar. Buradan da çu sonuca variriz: Bachelard’m "yamlgmin olumlu rolü"nü dofruladigi anda, bu yam lginin, farkhlaçm iç bir çôzümleme ile (ki bu, örnekleme y a da smiflandirmadan farklidir) ôzgün bir tarihe sahip olmasi, her zamankinden daha da olanaksizdir O, sözcügün her anlaminda "aliçilagelen"dir. Bir baçka deyiçle, süreksizlik ve kopma varsa, çeli§ki yoktur. Bunun sonucu olarak da, bilim öncesi bilmelerle, bilimsel bilgilerin çatiçacagi ve dônüçecegi ve bôylesi bir çatiçmanm etkisiyle, bilimsel bilmenin pratik-kuramsal birimleri olan kavram lann oluçacagi gerçek bir zemin yoktur. Bachelard’m, "kopma"sini, pratiklerin, farkhlaçmiç, eklemlenmiç bir alanina yerleçtirdièi düçünüldügünde, bu sonuç, bir kez da­ ha, iyice çeliçkilidir. Bilim öncesi ("deneysel") tekniklerin, ondaki statüsü ne olabilir ki? Bunlann bôylece doga üzerinde belli bir "üstünlük" saglayan tarihi, "duyum"lann, "kanaat"lerin ve "dolaysiz" imgelemsel tasarim larin farklilaçmamiçli-


gm a indirgenmeyi kabul mii edecektir? Yine ayni biçimde, bilimsel bilmenin öncesinde varolan ve bu bilmenin dönii§türerek yeniden canlandirdigi, ama bunu da bir ôlçiiye kadar yaptigi, egitbilimsel biçimlerin statüsü ne olacaktir? Burada, örnegin, tip gibi somut bir ömegi düçünmek, Georges Canguilhem ve bir baçka anlamda Michel Foucault gibi Bachelard’m takipçilerinin, Bachelard’ci kavram laçtirm ayi oldugu gibi yeniden ele alam ayacaklarim anlamak için yeterlidir. 'TMiadi dolmu§ tarih" ile "onaylanan tarih"

Bilimsel dallarin tekerriir eden tarih kavram i, yani "miadi dolan tarih" ile "onaylanan tarih" arasm daki ayrim konusunda yeniden kar§im iza çikan güçlük, sorunun boyut ve hedeflerini daha iyi aydmlatmarmzi saglayacaktir.9 Dosdogru duyarh noktaya varmak için, bu ayrimin, kaçinilmaz olarak epistemolojik bir savi, yani maddeci bir savi da, bilfiil bilim tarihi diizeyine kaydettigini belirtecegim. D. Lecourt açikça gôstermiçtir ki Bachelard’m epistemolojisi, her tür "bilgi kurami"mn idealizmiyle, bu tür kuram lar için bilimsel bilginin nesnelligi bir sorun olmadigi ôlçüde, iplerini koparir. Nesnellik, ardmdan kurgusal bir "giivence''nin rahathgim n gelecegi "ele$tirel" bir sorgulamaya baçvurmaz: 0, baçlangiçta bir olgu olarak, ama basit degil, tarti§ilabilir bir olgu olarak verilm i|tir. Bir ba§ka deyiçle, sayfalar boyunca, bilimlerin nesnelligi (yani sonuçlannm gerçekligi) ile ayni bilimlerin tarihselligi (yani sonuçlannm, kuram larinin, fiili kavram ve verilerinin "göreceligi") arasm daki görünür uyu§m azhk üzerinde e§elenip duran bir gelenegin tersine, Bache­ lard, ta en ba§tan, bilimsel bilginin tarihini saglam bir bi(9)

Bu konuda, her çeyden once L'Activite rationaliste de la physique contemporaine'e bakmiz,a.g.e, Birinci bölüm, s. 21-48.


çim dedüçünm enin, ancak bu bilginin nesnelligi tarafindan saglanabilecegini gösterir. Canguilhem’in ifadelerini kullanacak olursak, bilim tarihini "rastlanti” ile "mantik"m tembel ikilemlerinden kurtarabilecek ve bilimin tarihselliginin yalm zca onun di§ "ko§ullannm" (bilimsel kurum lara iliçkin siyaset ve toplumbilim) degil kavramlarinin iiretiminin tarihselligi oldugunu gösterecek olan bu nesnelliktir.^ Bunun nedeni de, kendilerine getirilen yam tlardan önce, sorunlann konumunda yeralan nesnelligin, bilmenin her evresinde geliçtirilen, deneysel, m atem atiksel ya da m antiksal biçimlerde, bizzat, bilimsel etkinligin bünyesinde, maddi bir dayatma getirmesidir; "ruh"un serbestçe iliçkiye giremeyecegi bu nesnellik, hem düzeltmenin gerekliligi, hem de siireklilik, ama bunlardan da ôte, bilim sel bilmenin birbirini izleyen edimlerinin, tam da onun birbirini izleyen "yeniden kurulm a"lan y a da "bireçimleri" koçuluyla, uyuçmasi sayesinde dile gelir. Bachelard, bu maddeciligin çok güzel bir ôrnegini, Gilncel Fizigin Akilci E tk in lig ïnin I. Bôlümii’nde, Descartes ile De Broglie’ün dalgalanm ah mekanigi arasindaki aydm lanma kuramlarinm tarihi konusunda verir.11 (10) Bkz. Etudes d'histoire et de philosophie des sciences, a.g.e, Giriç, "Bilim tarihinin nesnesi". (11) Bachelard bize, bu tarihte, geri dönen bir biçimde, yani çagdaç bilimin oluçumunda birbirini izleyen evrelerde, her biri "devrimci" bireçimIerin damgasini taçiyan evrelerden hareketle, kesinlikle belirleyebilecegimiz bir kopma oldugunu gösterir: Bu корта, Descartes’la doruk noktasinavaran aydinlanma kuramlarinm miadi dolrnu$ tarihiyle, Huyghens tarafindan, çifte yansima sorununun çôzümlenmesi için ônerilen, dalga alanina iliçkin matematiksel kavramin "oluçturulmasiyla" baçlayan onaylanan bir tarihi birbirinden ayirir. Bu kopma, eleçtirel olmayan bir açiklamayagôre, kartezyen (geometrik) bir yakIaçimIa, Newton’cu (dinamik) bir yakIaçim arasinda degil de, bizzat, bôylece çeliçkisini ortaya koydu§u kartezyen yakIaçim dahilinde devreye girdigi için daha da dikkat çekicidir. Bachelard, bu tercihin gerekliliginin kaçinilmaz oldugunu soyler: Güncel bilimin (yani yalmzca basit bir zamandizimsel nokta olan, bugünün biliminin degil de, kendi pratiginin kaynagindan


Am a Bachelard’m epistemolojisinin merkezinde yeralan bu kavram laçtirm ayla birlikte bazi noktalann da belirtilmesi gerekir. Bu epistemoloji, öncelikle, bilimadamlarinm, kendi öz pratikleri konusunda "ortak olarak" sahip olduklan tasarimla belirgin bir baglanti kurar. Bu tasanm , özellikle ve ayncalikli bir biçimde, egitbilimsel olarak, belli bir daldaki ögretici yapitlarm öncesinde, ya da yaçam ôyküsel baglamda, bir araçtirmacmm ''etkin" kariyerinin katkisim yansitm ak ve konumlandirmak için, bu kariyerin sonrasmda yeralan kuram ya da bulu§larm "tarihsellikleri"ndedile gelir. Bache­ lard, bu "bilginler tarihi"yle, kendi çagmin "bilim tarihçileri"nin deneyci ve seçmeci (eklektik) tarihiyle oldugundan hiç de açagi kalm ayacak düzeyde polemik bir iliçki kùrar ve bunu da, bizzat onlarm bilimsel etkinligine dayanarak yapar. B i­ lim adam lannin kendi bilimlerinin tarihine iliçkin gôrüçlerini, bu tarih içerisinde, kendi öz pratiklerinir> ögretilerini öne çikararak diizeltmek... íçte Bachelard’m baçvurdugu yöntem budur. Bilginlerin tarihi (tarih alam), gerçekten de, çogu zaman. güncel bilim dahilinde, insan düçüncesinin çok eski bir projesinin tamamlamçim gösterme amaciyla amlan miadi dolmu$ kuram lann bir müzesi, hatta bir mezarhgindan baçk a bir §ey degildir. Buna karçilik, onlann güncel pratikleri de, kimi kuram lann hatta kimi kavramlarin onaylandigi, hep yeni bilgiler ürettigi, bôylece de birer bilgi olarak kendi kendilerini yeniden iirettigi ôlçüde, düzenli olarak yeniden harekete geçirildigi, entelektüel ve teknik bir laboratuvardir. Hegel’in ta o zaman sôyledigi de içte buydu: "H akikat harcanmaya ve tahsil edilmeye hazir bir bozuk para degildir" ki çikan etkin bilimin) bak15 açisindan bize nesnel hakikat olarak öörettiQine göre, Descartes’in fiziQinin "ebediyen mach d0lmu5tur", buna karçihk, Huyghens'in fizigindeki bir çeyler "ebediyen onaylanm15t1r."


cepte taçinsin (Tin’in Fenomenolojisi’nin Önsüz’ü). Çaliçtinlmazsa, yiter gider. Bu gôrüçü, iniadi dolinuf tarihle onaylanan tarih arasmdaki ayrimm, bilimsel pratige ''upuygun" bir bilim tarihi yaklaçim i çerçevesinde, bizzat bu pratigin ortaya attigi, hakikatle yam lgi arasindaki aynm in nesnelliginin ta kendisini yansittigim sôyleyerek ifade edecegiz. Daha sonralari A lt­ husser’in12 9herecegi bir ifadeyi zamanmdan once kullanacak olursak, "spontane". bir tasanm i, kendi pratigiyle karçilaçtirarak düzeltme gerekliliginin, "bilim adam lannm spon­ tane felsefesi"nin, pratikleri için gerekli bir iç çati§manm bir belirtisi oldugunu sôyleyebiliriz. Son olarak da, Bachelard’m burada, bilimsel çahçmayi spekülatif bir biçimde tekrarlam akla yetinmeyip, kendi düzeyirfde, bu çali§maya bilginlerin idealizm biçimlerinden birine karçi, yine bu bilginlerin maddeciliginden yan a tavir alarak etkin biçimde müdahale ettigini ileri sürecegiz.13 Ama, Bachelard’in tavrim güçle§tiren bir iç zaafi da gôzden kaçirm am ak gerekir. Zaten anlaçilm içtir ki, miadi dolmuç tarih, tipki, kendisini egilimsel olarak ôzdefleçtirdigi, ya da tekerriir eden tarihin biinyesindeki kerteyi temsil ettigi "basit bilgi" gibi, kendine ôzgü bir cismaniyete, hakiki bir gerçeklige sahip degildir. Bachelard bir yandan "bilimsel düçünceye ôzgü bir diyalektigin onemi"ni gösterir ve bu diyalektik çerçevesinde ''miadi d0lmu5 tarihle onaylanan tarihin diyalektiginin, arahksiz oIu§turulmasi ve yeniden oluçturulmasi gerektigi"ni14 sôyler, bir yandan da, bundan d0lay1, y i­ ne aym çerçevede, bizim sürekli bir biçimde modern bir bili(12) L. ALTHUSSER, Philosophie et philosophie spontanée des savants, (Fel­ sefe ve Bilginlerin Kendiliginden Felsefesi), Éditions François Maspero, Coll. “Théorie” ("Kuram" dizisi), Paris, 1974. (13) Bkz. ilerideki, Thomas Kuhn’un yaklaçimlarinailiçkin tamamlayicinot. (14) Activité rationaliste..., a.g.e, s. 25


min "tarih öncesi" olarak gördügümüz çeyin biinyesindeki farklihklarm da kendilerine yönelik bir tarihsel çôzümleme gerektirdigini belirtir. Burada, Bachelard’in kisaca degindiëi, 18. yiizyil kim yasm da "flogistik" ve "kalorik" kavram lari arasindaki epistemolojik farkhhk buna bir örnektir; pozitivist tarih yazm im n bu iki kavram i, hep "m etafizik"e15 özgü "tözsel varsayim lar" adi altm da birbirine kariçtirdigi dü§ünüldügünde, bu öm egin daha da çarpici oldugu görülür. Yine de, gerçek bir tarihsel diyalektigin gerçekleçmesi için gerekli olan bu "miadi dolmu$"un, bu "bilim oncesi"nin tarihsel çôzümlemesi, Bachelard’da tamamen imkânsizdir. Maddeci yanini az önce gördügümüz "hakikat” ve "yanilgi" akilci ideolojik ikilisinin diger yam karçim iza çikar: Yanliçm yaninda olan salt olumsuzdur ve gerçek bir tarihe sahip degildir, en iyi plasihkla antropolojik bir açiklamasi vardir. Bir ba§ka deyi§le, bilimin bilim olarak bir tarihinin (en güçlü anlamiyla, yani diyalektik olarak) oldugu yônündeki kam tlam asi, yalmzca bilim in bir tarihi oldugu savm a gôtürür. Am a Bache­ lard, bu kez de, bilimsel olu§un "ozerkligi"ne iliçkin gôrü§ünün, ôte yandan sürekli kar§i çiktigi bir §eye varmasini engelleyemez. Bu da, bilimsel bilmenin "tedriciligi"nin bir iç "mantigin" ifadesi ve "kuralciligi"nin da zimnî bir erekbilimin ifadesi olarak ortaya çikmasidir.16 (15) Activité rationaliste..., a.g.e, s. 25-26. Lavoisier’den sonra "flogistik"in, ne kuramsal ne de deneyci kimyada hiçbir anlami kalmaz. Buna karçilik, "kalo­ rik", ôzgül isilarintermodinamiginde hep varolacaktir. (16) Bkz. G. CANGUiLHEM'in "Qu'est-ce qu'une idologie scientifique7"{BWmsel ideoloji Nedir?) makalesi, in Organon, 7, 1970. ''Herhangi bir bilimi, hakikat olgulannin, eklemlenmiç biçimde birbirini izlemesi olarak ele alinan tarihi dahilinde inceleyen bir bilim tarihi, ideolojileri düçünmek durumunda degildir. Bu ekole dahil tarihçilerin, ideolojileri düfünce tarihçilerine, ya da daha kôtüsü, filozoflara birakmasi anIaçilabilir "Herhangi bir bilimi, onun kendi tarihi içinde tahkik normlarmdan oluçmuç bir ayiklama olarak ele alan bir bilim tarihi ideolojileri düçünmek durumunda


A lthusser’in "ôdiinç alma" suretiyle gerçekleçtirdigi dônüçümíin anlammi çimdi daha iyi degerlendirebiliriz. Kisaca deginecek olursak, Althusser’in bu giri§imi, kendi gôzünde içlerinden biri digerinden öncelikli olsa bile, çift yönlüdür. Althusser’in, her çeyden once yapm ak istedigi, kendisinin "epistemolojik kesinti" olarak yeniden adlandirdigi, Bachelard’m "kopma” yaklaçim im n yeni bir alana uygulanmasidir. Bu alan da, M arx ve Engels tarafm dan açilan ve tarihsel olarak, önceden varolan kuram sal ideolojilerin (Engels, K autsky ve Lenin tarafindan dôkümü yapilan Marksizmin §u ünlü "kaynaklari") belli bir dônüçümünden hareketle degildir. Bachelard'm miadi dolmuç bilim tarihi ve onaylanan bilim tarihi ola­ rak ayrimmiyaptigiçeyler, hem birbirinden ayrilmali, hem de birbiriyle içiçe olmalidir. Hakikatin ya da nesnelligin onaylanmasi, kendiliQinden miadi dolmu§ olanin suçlanmasim da beraberinde getirir. Ama, ileride miadi do!acak olan, ônce onaylanmazsa, tahkikin hakikati ortaya çikarmasma gerek yoktur. "Dolayisiyla ideoloji/bilim ayrimi, bir bilim tarihi dahilinde, gôrünüçte korunmu§ olan bir ideolojinin bazi ôgeleriyle, ideolojiyi ortadan kaldirmiç olan bilimsel olu§umun, bir sOreklilik çerçevesinde bilim tarihine dahil edilmesini engellemelidir: Le Rêve de d'Alembertde (D'Alembert'in Dü§ü), Origine des Espèces'i (Türlerin Kökeni) haber veren bir §eylerin aranmasi gibi. “Ama, ideolojiyle bilimin birbirine geçmesi, bir bilim tarihinin bir tarihselin siradanliQma, yani hiçbir kabartma gölgesi olmayan dümdüz bir tab)oya indirgenmesini engelemelidir. Bilim tarihçisi iki tarkli düzeyde çaliçmak ve çaliçmasint da iki farkli düzeyde sunmak zorundadir. Bu çekilde içlenip sunulmadi§i, bilimsel ideolojinin ôzgüllügünü kabul edip, ona bir yer ayirmadigi (...) için, bilim tarihi de, üstelik bu kez, nesnesinin yanli§ bilinci anlaminda, bir ideolojiden baçka hiçbir §ey olmama riskini beraberinde taçir. (...) Valniz hakikatin tarihini yapmayi istemekle, sonuçta yanilsamali bir tarih yapilir. M. Suchodotski, bu konuda haklidir, tek bir hakikatin tarihi, çeliçkili bir kavramdir.” (Günümüzde, ideologie et rationalité dans l'histoire des sciences de la vie'de (Yaçam Bilimlerinde ideoloji ve akilcilik)yeniden yay1mlanm15t1r,Vrin, Paris, s. 33 vd.).


olu§tùrulan bilimsel bir dal olan tarihsel maddeciliktir. A lt­ husser, buradan hareketle, açik bir kuram sal sôylem dahilinde, bizzat Marksizmin de kabul ettigi, ama hep, M arksist kuram a degil de, bu kuramin ideolojik "tarih oncesi"ne ait olan felsefi ifadelerin çeliçkisi çerçevesinde ele alinan, epistemolojik bir "olguyu" saptamaya ve çôzümlemeye çali§ir. Son > çôzümlemede, Althusser’in çagdaç M arksist felsefe bünyesinde sürdürülen maddecilik ve idealizm miicadelesine miidahale etmesini saglayan çeyin, Bachelard’ci gorii|te (bilimsel nesnellik gôrüçü) kendini gösteren maddecilik ögesi oldugu söylenebilir. Hatta, Althusser’in, yalm zca Bachelard’ci görü§ü, Bachelard’in asla düfünmedigi (ya da m atem atik dallarina öncelik tamdigmdan dolayi diçladigO bir nesnellik alanina dogru yaygm laçtirm ayla, Bachelard’m maddeci ôgesini de güçlendirdigi söylenebilir: Althusser, bir hamlede, matematige (ve matematiksel fizige) tanman bu ayricahga bagli olan idealleçtirici egilimden kendini kurtarir. Bununla birlikte, en baçtaki ôdünç alma ediminin bir sonucu olarak, A lthus­ ser, aym zamanda da, Bachelard’ci sorunsahn iç çeli§kilerini aynntih olarak inceleme kaygismi ta§imaktadir: Bundan dolayi da (bu durumda) Bachelard’da maddecilikle idealizmin aynm çizgisinin nerede bulundugunu kesin bir biçimde bilemeyecektir. Bachelard’ci epistemolojinin Althusser’e, kendisinin haberi bile olmaksizin, bu ôdünç almanm bir bedeli ola­ rak, (ileride) Marksizmin sonuçlarina katlanm ak zorunda kalacagi türden bir "rövan§" hazirlam asina hiç §a§mamak gerekir.17 Gerçekten de Althusser, bir uygulamanin (ya da bir ôdünç almanin) çu mantik çizgisini ortaya çikaracagim bile(17) Althusser'in Bachelard'dan "ôdünç aldigi" konusunda, bkz. özellikle, L. ALTHUSSER, Pour Marx (Marx için), Éditions François Maspero, Coll. "Théorie", Paris, 1965, s. 24, 168-169; Éléments d ’autocritique, (Ôzeleçtiri CXjeleri), a.g.e, s. 30-31, 51-52; Positions (Gôrüçler), Paris, 1976, s. 154.


rnez: Tarihsel maddeciligin oluçumunda "epistemolojik kesinti"yi. tam mlam am izi saglayan, tarihsel maddeciligin de kendi hesabma, ("bilim tarihçileri" sayesinde bildigimiz gibi) "epistemolojik kesintiler"in oldugu baçka bilimlerin "kuramsal pratigi"nde hissedilen özellikler sunmasidir: Yunanhlann "Matematik k itasi”, Galile’nin "Fizik kitasi" konusunda yapmi§ olduklari gibi, M arx da "Tarih kitasim " nesnel bilgiye açar. Bir baçka deyiçle Althusser, bizzat kendisinin siirekli tammladigi "aynasal" (speküler) "güvence" iliçkisinin içine kistirihr: M arx’m "epistemolojik kesintisi" üzerine düçünebilmek için matematigin, fizigin, kim yanm tipik epistemolo­ jik kesintilerine baçvurarak (Engels’in ünlü Marx, Lavoisier mukayesesi dogrultusunda), bu kesintinin biçimini önceden bildirmesi gerekecektir. I$te o zaman Bachelard, bu önceden bildirimin, ele$tirilmemi$ teminatçisi (garantörii) olacaktir. Marksizmin, karçitlari tarafmdan reddedilen ve bu durumla çeliçkili bir biçimde, yandaçlarm m belli bir kesimi tarafm ­ dan da terkedilen "bilimselligi", böylece, bu örneklerden yola çikilarak (en azmdan sôzde) "kanitlanacaktir". Bundan ötürii örnekler birer modele (emsale) dônüçecektir. O zaman da, çu ya da bu biçimde, bir bilgi kuram i, ya da bilim Bilimi’nden asla ayirdedilemeyen bir genel Kuram ’m nesnesi olarak ВІLIM’in özü varsayim i, kaçmilm az hale gelmektedir. (Oysa Althusser tüm açik polemigini bu fikre karçi yöneltir, özellik­ le de bu fikrin "Stalinci Uçüncü Entem asyonal" bünyesinde almiç oldugu belirgin biçime, yani Diyalektik Maddeciligin doganin genel felsefesi oldugu fikrine karçi.) Bu noktayi aydinlatm ak için, güncel epistemolojinin baç­ ka akim lariyla k isa bir karçjlaçtirm a yapabiliriz. Çurasi gayet açiktir ki (Althusser de bunu kabul eder) Sir Karl Popper’deki "çürütülebilirlik ôlçütü" kavram i Marksizm ve psikanalizi bilim "alam"ndan (yalmzca güncel bilim degil, olabi-


lecek tüm bilim alanindan) di$lamaya yönelik ad hoc bir kavram dir. Bununla simetrik olarak, Althusser’deki "epistemolojik kesinti" kavram inm da önceden, M arksizm i (ve psikanalizi) bilim alam na dahil etmeyi am açlayan bir kavram olup olmadigi düçünülebilir. Am açlarin ters olmasi, bir durumda ôlçütün m antiksal, digerinde ise tarihsel olmasi, te­ mei olarak benzer olan bu giri$imi degiçtirmez. Daha dogrusu, Althusser’in dile getirmedigi düçünce §ôyle olmahdir: Di§ "mantiksal" bir ôlçütten, (iç) tarihsel bir ôlçüte geçildiëi anda nihai sonuç tersine döner. Her halükârda, bunun sonucu olarak (Marksist) felsefe kuramsal pratiklerin Kurami olarak tammlanir; Althusser de, baçlangiçtaki "kuramcihgi''nm temel ifadesini, bu çerçevede eleçtirir. Am a Althusser’in giriçimi, bu giriçimin çok farkli görünmesini saglayacak bir baçka biçimde de okunabilir. Hazir bir kavram in ôdünç ahnmasi ya da uygulanm asi olarak degil de, tamamlanmami$ ve çeliÿkili bir malzemeden hareketle yeni bir kavramm olu|turulmasi olarak görülebilir. M arksist kuramm, dogasi itibanyla, bilimsel bir özelligi olup olmadiginm "kamt"i sorununu bir yana birakahm. Daha dogrusu, Althus­ ser’in hep inandigi ve vurguladigi gibi, ôzgün kavram lanyla bilimsel M arksist bir kuramin uarZigmdan yola çikalim (ki bu asla, bu kavram larm tamamlandigi ya da mükemmelle§tigi fikrinden yola çikmak anlamma gelmemelidir). 0 zaman amaç, ideolojik olanla bilimsel olanm arasm daki M arksist aynm i, epistemolojik hakikat (nesnellik) ile yanilgi (bilim öncesi) kategorileri baglaminda dü§ünmek degil, tam tersi­ ne, "kopma" kategorisini, onu, kendisi de bir Bilim felsefesi projesinden kesin olarak kopmayi baçaram ayan bir "tarihsel epistemoloji"ye dahil eden iç çeli§kiden koparm ak olacaktir. Amaç, maddi olarak bilim tarihini salt tarih alamna yerle$tirmek olacaktir ki, bu da ancak, bu tarihin (en ba§i da dahil


olmak üzere) bilimsel bir kuram m m kavram lan агасіІф уІа yapilabilir. En baçta da, ideoloji kavram iyla... Yanilgi, Yamlsama, Tahayyül, vb. ile M arksist anlam iyla ideoloji arasm da dünyalar kadar fark; tam da kökten bir kesinti vardir: ideo­ loji, kesinlikle, felsefi bir kategoriye verilen M arksist bir ad degildir. Dolayisiyla HakikatATamlgi ikilisinin M arksist Bi­ lim ve ideoloji kategorileri dahilinde düçünülmesi gerektigini sôylememeliyiz. Asil sôylememiz gereken, bilimlere iliçkin tarihsel bir kuramin kesin olarak, V arlik ya da H akikat veya Hiçlik ya da Yam lgi felsefelerinin idealizminden kurtulm asi için bu sonuncu deyimi (Yamlgi) tamamen atmasi ve bilimlerin olu$umuna ili$kin tüm sorunu, ideolojilerin maddeci (ta­ rihsel) kuramma ait olan alana ta$imasmm söz konusu oldugudur.18 Dolayisiyla, Althusser’e, bizzat kendi taleplerini uygulamamiz gerekir. Odünç aldigi açiklam alan ve borçlanma yoluyla ileri sürdügü kabulleri kelimesi kelimesine dikkate almamaktan da ôte, daha ilk makalesinden, "Genç M arx’a Dair"den (Bkz. Marx Için) itibaren, M arx’a uygulanm asm i is(18) O zaman tek tek incelenmesi gereken, bilim ve ideolojilerin çeliçkili diyalekti§i olacaktir, "Tipki iyiligin asla yitmedigi ve her zaman karçiligim buldugu gibi, bilimsel bir sorunun da asla yanitsizkalmayip, her zaman ke n d iyanitim buldugunu ileri süren, o iç rahatlatici idealist kolayciliktan siyrilan (diyalektigi) (...) GerçekIik bir parça da 'ahayyül içerir. Asla yaniti olmayacak sorular vardir, çünkü bunlar imgelemsel olan, herhangi gerçek bir soruna tekabül etmeyen sorulardir; sakindiklarigerçek sorunu hakiki bir yanittan yoksun birakan imgelemsel yanitlarvardir; kendilerine bilim diyen ama bir toplumsal ideolojinin bilimci bir yalan-dolanindan ba§ka bir §ey olmayan bilimler vardir; -iki yabanci maddenin çarpiçmasindan ateçin çikmasi gibi- çeliç­ kili karçilaçmalar sonucu gerçek buiuçlara yolaçan, bilimsel olmayan ideolojiler vardir. Tarihin karma§ik gyrçekligi, iktisadi, toplumsal, ideolojik tüm belirlemeleriyle, içte bu yoldan, bizzat bilimsel tarihin kavrayiç alanina girmektedir." (L. ALTHUSSER, P. MACHEREY’in "La philosophie de la scien­ ce de G. CANGUiLHEM" (G. Canguilhem’in Bilim Felsefesi) konulu makalesinin sunuluçu, in. La Pensée, s. 133, Çubat 1964).


tedigi ilkeyi kendisine uygulamahyiz: Tecrit edilmiç bir kavram, o haliyle bir anlam ifade etmediginden, yargilam aktan kaçmmali; tersine, birbirine bagimli bir kavram lar sistemini incelemeliyiz. Bu da, o sisteme, büyük olasilikla sahip olmadigi bir "tutarlilik" yakiçtirm aya çaliçma anlamm a gelmez. Tersine, bu sistemin, kendi am açlan dogrultusunda ortaya çikan çaliçma eksikligini araçtirm a anlam m a gelir. ik i konuda, birtakim §eylerin altim çizmek isterim: 1) Althusser’e göre, ne tür bir "olay'' epistemolojik kesintidir? 2) ideoloji ve pratik kavram larim n, kesinti çôzümlemesi dahilinde birleçtirilmesi ne gibi sorunlar dogurur? Üzerinde duracagim çeyler, sonuç olarak, bana göre, A lt­ husser’in her türlü engele karçi (yani kendisinden, yapmiç oldugundan daha baçka bir "ozeleçtiri" yapm asim isteyen kiçilere karçi) "temel sorunun M arksist felsefe sorunu''19 oldugunu dayatm akta hakli oluçunun bazi nedenlerini belirtmemi saglayacaktir. Tarihsel b ir olay olarak kesinti

Bu terimi devreye sokmakla bile Althusser, kesintiyi bir olay (19) Bkz. Éléments d'autocritique, a.g.e, s. 100. Ό zaman çunu diyordum: Temel soru, Marksist felsefe sorusudur. Hâlâ da ayni çeyi düsünüyorum. Ama, 1960-1965’te temel sorunun ne oldugunu gormüçsem de, o soruyu açikçagôremedigimi çimdi anliyorum (...). O zaman bu sorunu, ''kuramsal pratik kuramf olarak tammliyorve ona, tek bir "kuram" sozcügü adi altinda, bir bilime tanman statOyü uygun gôrüyordum. Felsefeyi, kuramsal olarak, gereg|inden fazla dikkate almakla, beni, hakli olarak “sinif mücadelesini ,devreye sokmamakla" eleçtirenlerin belirtmiç oldugu gibi, onu, çiyasal ola­ rak yeterince dikkate almamiçtim. (...) BugOn yeni bir formiil olan “felsefe, son kertede, kuram dahilinde sinif rpucadelesidir"i ôneriyorsam, bunu, tam da, hem sinif mücadelesini (son k' rte), hem de diger toplumsal pratikleri (bilimsel pratik de bunlara dahildir), felsefeyle olan "iliçkileri" dahilinde, ger­ çek yerlerine oturtmak için yapiyorum.


olarak tanim lam ak istemiçtir. Öyle ki, ona bir tarih saptam akla (Marx konusunda ise, neredeyse açin ya kaçacak denli kesïn bir tarih vermekle) bu egilimini daha da vurgulamiçtir. Althusser, hep, tarih saptamanm olsa olsa bir indeks degeri taçidigim belirtir. Tarih ancak olaym indeksidir. Özellikle de Althusser, kesinti denen kuram sal olayi (bilimsel bir sorunsaldan, kendiliklerinden tarihsel bir varh klan olan, daha ônce duyulmamiç kavram larin ortaya çikmasi) sadece yaçamôyküsel bir olguyla ôzdeçleçtirmekten her zaman kaçmmiçtir: Ornegin tarihsel maddecilik kavram lannm ortaya çikiçinin M arx’in ya da bir grup genç devrimci aydmm entellektüel yaçam ôyküsüyle ôzdeçleçtirilmesi gibi... Althusser’in, tam da M arx konusunda, bir bilimin "ba§langicimn olumsalligi" ve bu olumsalligm tarihsel gerekliligi olarak altim çizdigi de budur. Devrimci kavram larm' olu§umu, bireysel ve kolle k tifb ir kuram sal evrimin ögesi ve aki§i içinde gerçekleçir. Bununla birlikte, son çôzümlemede, nedenleri burada yatmaz, dolayisiyla da sadece bu evrimin evrelerinin birbirini izlemesiyle açiklanamaz. Tarihsel -kuramsal ya da kuram sal olmayan- nedenlerin bire§imi tarafmdan ortaya çikanlm iç bir olay olarak epistemolojik kesinti, kar|ilikli dônü§erek ye- ' ni bir sonuç doguracak olan, eskiden beri mevcut egilimlerin bir ”rastlaçmasi"dir; bu rastlanti ve bu dônü§ümün, onlari destekleyen insanlann, hatta bütün belirli bireylerin eylemi, "çaliçma 'si sayesinde gerçekleçmek zorunda olduguna i§aret eder. Ama bu bireysel bir evrimin ya da i|in dolaysiz olarak, kesinti olayimn içinden çiktigi tarihsel süreçle ya da bu sürecin belirleyici (nihai) am yla ôzde§le§tigi anlam m a gelmez. ikisi arasinda, "sôzde" bile yokedilemeyecek bir fark her za­ man için varolacaktir.20 (20) Bu sav Althusser’i, hemen, tarihsel "dolaylandirma"ya iliçkin felsefi sorunsalin d151nda konumlandinr. Tarihsel dolaylandirmada tarihin uzun vadeli


Bu birinci nokta yine de bizi, daha genel kapsam li bir baçka hususa götürecektir. Çünkü, kesinti kavram m i tarih kavram i dikkate ahnmaksizm -bizzat Althusser’in örneginde oldugu gibi- tartiçmanm olanaksizhgma içaret etmektedir. Althusser’de (farkina varmiç m iydik acaba?), kesme ya da kesinti egretilemelerinin bir baçka çarpici kesinligi daha vardir: Bununla, Althusser’in Kapital’i Okumak'ta tarihsel zamana iliçkin genel geçer deneyci yaklaçim i (ki yapisalcilann eçzamanlilik^artzamanhhk karçitligi da bunun basit bir degiçkesidir) eleçtirmekle bir "tarihsel zaman kavram i"m önerdigi bazi bölümlerden sözetmek istiyorum.21 Oysa bu deneyci yaklaçim, Althusser’in, "özdeki kesinti" diye adlandirdigi §eyin sundugu olanakta tamamen dile gelmektedir: Bu, bir "§imdi"nin (ya da bir anin) dolaysizligmda, bir tarihsel görüngünün belirlenme sisteminin toplumsal biitünlük dolayimiyla, bizzat o görüngünün toplumsal bütünlük dahilinde i§gal ettigi "yer" dikkate ahnarak "okunma" olanagidir. Elbette Althusser’in di§lamak istedigi §eyin yalnizca, top­ lumsal ya§amm, iktisat, sanat, din, bilim, siyaset, ahläk, vb. tiim veçhelerinin birligi ilkesinin, tarihsel geliçmenin ayni

süreçleri, bireyler ya da gruplarin araciligiyla,ya da, sayelerinde tarihin aki§ininve bireysel ya da kollektif “öznelerin pratiginin birbirinin aynasi oldugunun kanitlanacagi umulan, olaylara donüçür. Althusser'in bu tutumu yeterince eleçtirilmiçtir. Ama, Althusser'in "kesinti" konusundaki ilk görü§ünde bile yercümaktadir. (Bkz. örnegin, Marx Için, a.g.e, s. 60-81, 160, 235-236). Bu tutum, Althusser'in, Marx'in "siyasal”, "bilimsel" ve "felsefi" yakla51mlar1 arasindaki çeli§kilerin geliçimini çôzümlemesinë yardim etmiçtir. Tabii, daha sonralari, kesintinin basit bir kuramsal (epistemolojik) olguya indirgenmesini gidermek için yapt1g1 düzeltme çerçevesinde, bu tutum daha da güçlenmiçtir. (Bkz. Éléments d’autocritique, a.g.e, s. 97-99). Althusser'de, ne "Us’un kurnazli$i", ne de "büyük adamlar" yoktur. (21) L. ALTHUSSER, Lire le Cap/fa/(Kapital'i Okumak) (2. baski), Petite Collec­ tion Maspero, 1968, Cilt I, s. 116vd.ve 129-130.


basit "çerçeve"sinde kavranm asini saglayacak Hegel’ci türden bir "özdeki kesinti" oldugu düçünülebilir. Am a bu, farkh düzeylerin her biri açismdan, mekanmi oluçturduklari olaylann, özellikle de bilim, sanat ya da siyaset tarihinde çigir açan olaylarm ("devrimler"in) böylesi bir kesinti aracihgiyla tammlanmasini engellemeyecektir; tersine... Althusser’in, tam da, tarihin tek bir zam anm a iliçkin siradan imgenin yerine, gayet basit bir biçimde, farkh zam anlarm çakiçmasmin oluçturdugu vë digerinden daha da siradan imgesinin geçmesi sonucuna varan bu yorumu reddetmesi ilgi çekicidir. Çün­ kü bu anlamda özerk tarihlerin olacagi düçüncesi saçmadir: Bilimlerin, ideolojilerin y a da siyasetin, her çey olup bittikten sonra toplanarak -ne denli karm açik, farkh olursa olsunkisaca tarihi oluçturacak, çizgisel birer "kendi" tarihleri yoktur. Eger bilimlerin, üretimin, sanatlarm , vb. bir tarihi, yani görece özerk bir degiçim süreci varsa, bu tara*da birbirlerini belirlemelerinin (ayni andâ Althusser’in, tarihsel karçitliklarm "üstbelirleyiciligi" olarak tam m lam aya çaliçtigi çeyin) bir sonucudur. Dolayisiyla ve tami tamma aym nedenlerden ötürü, "özdeki kesinti", "bölümler" düzeyinde oldugu kadar "bütün" düzeyinde de olanaksizdir. Epistemolojik kesinti kavram inm, kuram sal oluçumlar tarihi çerçevesindeki beIirleyici olaym kavram i olarak bir anlami varsa, bunun ko$ulu "kesinti"nin uzaktan yakindan, bir "özdeki kesinti"ye, yani tarihin içinde olup bitecegi m utlak bir çimdi (ya da mutlak an) fikrine benzememesidir. Ne var ki, bu durum, dikkate deger sonuçlar dogurur. Althusser’in o zaman tasarladigi epistemolojik kesintinin bagh oldugu olgu (ya da olay) dQlaysizhgmin, en azmdan deneysel ya da spekülatif zaman dolaysizhgiyla hiçbir iliçkisi olmadigi anlam m a gelir. Kendisi zamam belirlemedigi için,


süreklilik ve süreksizlik ikilemiyle de özel olarak hiçbir ili§kisi yoktur. Öyle ki, bilim tarihinin "epistemolojik kesinti" deyim iyle tasarlanm asinm , bilginin geliçmesindeki süreklilige iliçkin mevcut ideolojilerle baglarm i kopardigmi göstermek egitbilimsel açidan yararli olsa bile, bu eleçtiri bizi hiçbir biçimde tarihin diyalektiginin temel olarak kendi öz süreksizligiyle tammlandigi sonucuna gôtürmemelidir. Ikisi de ayni derecede ideolojiktir: Dogruyu sôylemek gerekirse, çimdi, ister birinci, ister ikinci biçimde olsun, rahatça hareket edenin o eski, bildik, tarih öznesi (psikolojik, sosyolojik ya da spekiilatif) fikri olduguna dair istenen tüm kam tlar artik elimizdedir. Gerçekte bu yaklaçim m pratik hedefi, Althusser’de de siirekli, israrla yinelenen bir formiiliin sonuçlanm dikkatle incelemeye baçladigimiz andan itibaren ortaya çikar. Sôzii geçen formül, kesintiyi "sonu olmayacak bir siirecin ba$langici" olarak gösterecek formüldür. (Ortaya çikan hedef ise) A lt­ husser’de tedrici olarak degi|en bir sürecin (Marksizm sôz konusu oldugunda) nitelendiriliçidir: Ônce egilimsel olarak (Marx için, K apital’i Okumak) bir bilimsel kuram m oluçum ve geli|me sürecine "indirgenen" bu süreç, bugün, bu kuramla devrimci iççi hareketinin "kaynaçma" siireci biçiminde egi­ lim sel olarak kim liklendirilm ektedir (John Lewis’e Cevap, Ozele$tiri Ôgeleri). Bu hiç de küçük bir fark degildir. Ama formülün kendisi ve ifade ettigi düçünce degiçmemektedir. Ikisi de sürekli olarak kesintinin ilk ônce, ne denli tuhaf gelirse gelsin, yalnizca bir olay olarak degil bir süreç olarak, yalm zca bir süreç olarak degil, egilimsel ve ileride gorecegimiz gibi içsel olarak çeli §kili bir süreç olarak düçünülmesine içaret etmektedir. Içte bu nedenle, Althusser’i eleçtiren bazi ki|ilerin düçünebildiklerinin tersine, onun için, epistemolojik kesintinin, §u an içinde tamamen ve kesin olarak bitmi§ bir


sonuç degil de, "siiregiden bir kesinti" oldugunu kabul etmek hiç de zor degildi.22 Althusser’in düçündügü çekliyle epistemolojik kesintinin, aym anda hem geriye çevrilemezligi hem de tamamlanmami$ligiyla tam mlandigmi sôyleyebiliriz. Ü stelik bu iki yônün ikisi de aym derecede ônemlidir ve çeliçkisel olarak bir arada düçünülmelidir. M arx’m kuram sal çaliçmasmda ortaya çikan geriye çevrilem ez bir "bilgi etkisi"ne uzanarak devrimci iççi hareketinin kendisine verdigi "yaptinm "la olan çeliçkisel bagim inceleyerek aydm latilm asi gereken tam da M arx’m "kesinti"sinin tam am lanm am içhgi, dolayisiyla da bugünün koçullarinda onun görece tamamlaniÿimn ko$ullanmn dönil$ilmildiir. Marx’in kesintisinin geri çevrilemezligi kendiliginden hiçbir "güvence" sunmaz; o, tüm üyle kendisini üreten eleçtirel çahçmaya, onsuz düçünülmesi bile mümkün olamayacak o çahçmaya baglidir. Kisacasi, altmiçli yillarda A lt­ husser, Marx konusunda, Spinoza’nm habemus enim ideam veram'mi tekrarladigm da, bu, M arksistlere bir tiir: "müste-

(22) Pour Marx, a.g.e, s. 61. "(...) Her §ey, tekil bir düçüncenin gücüyle, ideolojik bir alamn izleksel sistemi arasinda olup bitmektadir. Bu baçlangiç onlarin iliçkileridirve bu baçlangicinsonu olmayacaktir..." Réponse John Lewis, (John Lewis'e Cevap), Editions Maspero, Coll. "Theorie", Paris, 1973, s. 53 vd. "Bôylece, 1845’te, geri çevrilemez bir §ey baçlar: ’epistemolojik kesinti", dônûçü olmayan bir noktadir. Sonu olmayacak bir çey baçlar. "Süregiden bir kesinti", diye yazmi§tim, yani uzun bir çaliçmanin baçi..." Éléments d'autocritique, a.g.e, s. 105 vd.: "(...) Bu bulu$, insanliktarihinde, daha ônce gôrülmemiç bir kuramsal olaydir. $unu da belirtmek isterim ki: Bu olay geri çevrilemez. (...) Marx’in buluçu, baçlangicindan itlbaren, kizgin ve vazgeçilemez bir simf miicadelesinin konusunu ve hedefini oluçturmuç ve halen de oluçturmaktadir (...). Bu birti$in (iççi hareketiyle Marksist kura­ min birligi) biçimIenmesi ve tarihsel bir varoluça sahip olabilmesi için uzun bir çaliçmave hem ideolojik, hem de siyasal bir mücadelenin olmasi gerekmiçtir. Bizzat gçrçekIeçmesinin ve varhginin koçullari, bu birligin, artik hep varolacak biçimde elde edilmiç bir sonuç olmasi sonucurtu dogurur...


rih olun,hatalarm iz y a da fiyaskolarim za ragmen gelecek sizindir çünkü siz hakiki bir fikre sahipsiniz! Bilimsel hakikat çantamzda kekliktir!" deme biçimine pek benzemiyordu. Am a Althusser’in eleçtirel tamminin bir baçka kuram sal sonucu daha vardir: Yalm zca süreksizlik imgesine göre ayarlanan her tür kesinti, dônüçüm y a da "devrim" yaklaçimm m tersine, bu tamm, hiçbir zaman, kesintinin içinde gerçekleçtigi deyimlerin birer "degiÿmez” olarak tasarlanm asi sonucunu dogurmaz. "Genç Marx" konusundaki kuram sal tartiçm aya müdahale eden Althusser, kesintiyi algilayabilm ek için, bir yandan ideolojinin tarih ôncesinin tipik kavram i ve sorularimn, ôte yandan da toplumsal oluçumlarm bilimsel kuraminm tipik kavram ve sorunsallarinm ait oldugu farkli, birbiriyle uyuçm ayan kuram sal sorunsallari belirlemek gerektigine i$aret ederdi. Buna ek olarak, bu kuram sal sorunsallarin, Althusser’in o zaman, verili ideolojik alan dedigiyle yani bir toplumsal oluçumun tarihinin §u ya da bu çagma organik olarak bagli ideolojik oluçumlar sistemiyle olan iliçkisini de incelemek gerekir. Çünkü kuram sal bir sorunsahn çeliÿkilerinin anla§ilmasim saglayan bu iliÿkidir. Am a Althusser’in tam m lan, hiçbir zaman, kuram sal sorunsallarin ya da ideo­ lojik alanm kendisinin, "degiçmez" olarak degerlendirilmesi gerektigi anlamm a içermez. H atta tam da bunun tersine i§aret eder: Bunlarm her ikisi de, ke§fedilmesi gereken belli bir sürecin etkileri olarak sunulmuçtur. Oysa, Jacques Monod’nun bize ôgretm if oldugu üzere, degiçmezligin bulundugu yerde "erekbilim"in (teleonomi) de pek uzakta olmasi beklenemez. Bilmenin "süreksizligi" adma kim i zam an Althusser’inkiyle yakm bulunan bazi çagda§ egilimlerle yapilacak bir mukayese i§te bu durumda tam anlam iyla açiklayicidir. Kuhn’da oldugu kadar Foucault’da da, süreksizlik izlegi ger-


çekten de temel olarak degiçmezlik izlegine baglanm i|tir. Kuhn’da bu gayet açiktir çünkü onun çabasi, bilimsel dallarin alamni iyice "parçalamak" ko$uluyla bilim tarihinin her zaman, belli bir paradigmanin belirledigi temel olarak degiçmez bir çerçevede (the performed box), devrimci bunahm larla bir puzzle solving eyleminin birbiriyle yer degiçtirmesi, iliçkilendirilmesi olarak tam m lanacagm i göstermeye yönelik olmuçtur. Bu degiçmezligin kendisi de hem, "anor­ mal" olarak aIgilanan olaylann birikimiyle devrim bunahmimn nedeni, hem de çok basit bir uygulama modeline göre, bunahmm yöneldigi amaçtir. Bu Foucault’da da, üstelik gayet de ilginç bir biçimde, açiktir. En azmdan yapitmin Deliligin Tarihi’yle baçlayan ve geçici olarak, Sôzcükler ve ÿeyler’de doruguna ulaçan bölümünde bôyledir. Foucault da Althusser de, biri kuram sal bir dü§üncenin sorunsahyla olan iliçkisini, digeri ise bôyle bir düçüncenin belli bir döneme özgü episteme ile olan ve farkli dallan yöneten iliçkisini tam m lam ak için neredeyse ayni ifadeyi kuUamrlar: Her ikisi de, yalm zca belli bireysel düçünce ya da söylemler üzerine degil de bu dii$unce ya da söylemleri olanakh kilan §eyi açiklayan ve dolayisiyla da onlara açilamayacak iç sm irlar çizen sistem üzerine düçünmek gerektigini söylerler. Foucault’y a göre söylemlerin episteme’yle olan iliçkisi çifte bir ôlçütler takim m a göre degi$mesel bir mekanizmayla açiklanm aktadir: Farkli dallann ve bu dallann özel "nesnelerinin" (örnegin çahçma, ya§am, dil) degi|mesi ve her bir dahn dahilinde geçerli olan episteme’nin tipik "sapkm lik noktalan"ndan hareketle "yön degi$tiren" karçisavsal konumlarm degi|mesiyle... Oysa degiçmesel mekanizma dendiginde, bu degi|melerden ônce varolan ya da onlara içkin bir degiçmezin de bulundugu varsayihr. Içte bu nedenle, bizzat Foucault’nun giri§imini de, aykm ligi ne olursa ol-


sun kültürcülügün Ьіт "degiçkesi" оІагак tam m lam ak gerekecektir (Bkz. Canguilhem ’in 1967’de Critique’de çikan "Іпsanin ölilmü ya da cogito’nun tiikeni$i" adli makalesi. Canguilhem burada Foucault’nun Am erikan "temel kiçilik" kuram cilanna yakm oldugunu söyler. Aralarm daki fark, ki bu da küçümsenecek bir fark degildir, Foucault’nun normatif olmamasidir. Ayrica bugün, Foucault’nun araçtirm asm da "disiplin" sözcügiinün anlammi iktidar boyutuyla tamamlama amaciyla hapishane sorunuyla birleçtirilen hastane sorununun, yani degiçmezin, gerçekte açikça norm atif oldugu, norm ürettigi düçünülebilir).23 Ama Althusser’de kuram sal bir sorunsahn kendi etkileri y a da ôzel sonuçlan degiçmesel terimlerle düçünülmediginden, nihai yerleçme noktasi bir degiçmez olamaz. Burada, bir egretilemenin açihminin kôtüye kullam ldigi düçünülse bile, burada Althusser’in gönderide bulundugu (kuramsal) ilretim (23) Pour Marx, a.g.e, s. 62: "(...) Yaçayan bir yazarin dile gelmemif dü§üncel&· rinin varIigin in da ôtesine gitmek, düçüncelerinin olabilirliginin mevcudiyetine kadar gitmek gerekir: SorunsaIsna degin, yani, tekil bir yazarin kendi ôz dü§üncesinde kendini açikladigi, o mevcut ideolojik alamn bu bôlümünü oluçturan etkin düçüncelerin yapici birligine degin gitmek gerekir...". Ayrica, bkz. Lire le Caphatm tüm Önsöz'ü "Du Capital à la philosophie de Marx" Kapital'den Marx'in felsefesine); Burada Michel Foucault'ya açik bir gonderme vardir(a.g.e.). Michel FOUCAULT, Les Mots et les Choses (Sôzcükler ve Çeyler), Galli­ mard, Paris, 1966, s. 89-90: “Bu tartiçmalari çikiç noktasi ya da izlek olarak ele alarak, klasik dönemde düçüncenin bir tarihi yazilabilir. Ama o zaman, ancak gôrüçlerin tarihi, yani, bireylere, ortamlara, toplumsal gruplara göre gerçekIeçmiç olan terçihIerin tarihi yapilabilir; bu da, ba5l1 ba51na bir anket yöntemi gerektirir. Eger, bizzat bilmenin arkeolojik bir çôzümlemesi yapilmak isteniyorsa, o zaman yararlanilacak olan ana gidi|i oluçturup sôylenenleri eklemleyecek olan bu ünlü tartiçmalar de^ildir. Düçüncenin genel sisteminin yeniden kurulmasive bu sistemin a§imn kendi olumsalhgi fçinde anlik ve görünürde çeliçkili bir fikirler oyununu mümkün k1lmas1 gerekir. Bir tartiçma ya da bir sorunun olabilme koçullarim tanimlayan bu agdir, bilme­ nin tarihselli§ini getiren de odur, vb..."


ili$kileri düçüncesinin degiçme/degiçmez ikilisiyle hiçbir iliçkisi olmadigmi kabul etmek gerekir. Dolayisiyla, Althusser’­ in kredi hanesine, en azindan, degi$mez'i olmayan bir sürek­ sizlik kurami geliçtirmeye çahçm akla, çagdaçlanna göre bir orijinallik yaptigm i yazmamiz gerekir. Bu bir degiçmemenin karçiligi olarak degil de, egilimsel bir dôrtüÿümün karçihgi olarak, (farkh ama aym yapidaki degiçmezler olacagina), farkli yapilardaki süreçler olan terim ler arasindaki bir iliçki biçiminde düçünülecek olan bir süreksizlik kuram idir. Bu açidan, Althusser’in bilimle ideoloji karçithgm a iliçkin ifadelerinin incelemeye deger old u gu b elki kabul görebilir. Ayni çekilde, bu koçullarda Althusser’in, eçzaman/artzaman, degiçme/degiçmezlik ikililerini yaratan bir "yapisalci" akim a dahil oldugu gôrüçünün iyice kuçku gôtürecegi, h atta saçma olacagi da belki kabul görecektir. §unu eklemek isterim: Althusser’in epistemolojik kesinti kurami tümüyle degiçmezlik gorüçünün ôzel bir durumuna kar§i geliçtirildigi için, bu kuram m , sonuçta, bir degi§mezlik yap isalah giyla birle§mesi iyice olasilik diçidir. Sôzü geçen ôzel durum ise, degiçmesel model degil, resmi M arksizmin de gaynresm i M arksizmin de Marx’m ve Engels’in birkaç cümlesini, bu cümlelerin Feuerbach’a neler borçlu oldugunu düçünmeksizin, didikleyerek, bilfiil tarihsel maddeciligin oluçumunun kurami haline getirdikleri daha aceleci, diyalektigin "tersine çevrilme" modelidir. Althusser’in yaklaçim m in her tür "normal bilim" fikrinin ne denli karçitm da oldugunu anlam ak için bu noktayi kavrami§ olmak yeterlidir. H edefhiç de küçük degildir: Siyasaldir. Tarihsel maddecilikte, "normal bir bilim"in ya da "bilimin normal bir aki$i"mn varligim edinilmiç bir olgu olarak sunmak zordur. Bu varlik da, kendi açismdan gerçekleçmesi, hatta dayatilmasi gereken bir norm olarak düçünülmelidir.


B ir baçka deyiçle, o varhk da, bilimin normalleçtirilmesinin slogam haline gelir. Ideoloji ve pratigin karçisavi

Althusser’in bôyle çeliçkili bir siireci düçünmede kullandigi kategoriler ideoloji ve pratik kategorilerdir. Bence bu kategoriler, aym zamanda, hem onun konumunun epistemolojiye göre yeniligini, hem de bu konumun zorluklanm bir arada kapsar. Felsefenin ve bilimsel bilgiye oranla rolünün taniminm neden tartiçmamn stratejik noktasi oldugunun anlaçilmasmi saglar. a) ideoloji kategorisi, Althusser’in giriçiminin iki veçhesi yani bir kuram sal pratik kuram inm "genel" veçhesiyle tarih­ sel maddeciligin "ôzgiil" veçhesi arasm daki gerekli birligin anlaçilm asmi sagladigi için, dogal olarak merkezi bir konumdadir. Ideoloji tarihsel maddecilige ait bir kavram dir ve bu kavram i ancak tarihsel maddecilik ke$fedebildigi gibi, geliçtirebilecek olan da odur. Althusser’e göre Marksizm yalm zca toplumsal üretimin nesnel çôzümlemesi olarak degil, aym zamanda, ideolojinin ve ideolojilerin nesnel çôzümlemesi ola­ rak da devrimci bir bilimsel kuramdir. Ікі §ey birbirinden aynlam az. Dolayisiyla ideoloji bilgfimizi, epistemoloji sorununa uygulam ak ve böylece bu sorunu tamamen dônüçtürmek için onu tarihsel maddecilik dahilinde aramah ve gerekirse geliçtirmeliyiz. Bu dônüçüm ise, kolayca anlaçilabilir bir nedenden ôtürü, zorunlu olarak, kôktenci olacaktir: Althusser’in sürekli altim çizdigi gibi, ideoloji hiçbir biçimde bir yamlginin, bir yam lsam anin ya da bir bilgisizligin epistemolojik boyutuna indirgenemeyecek bir toplumsal kertedir. ideoloji, belirli tarihsel koçullarda "bilgisizlik" sonuçlan dogurur ama


kendisi bilgisizlik olarak, yani bilgiyle olan (olumsuz) ili$kisi dolayimiyla tam m lanam az. Ü stelik bu, yalniz A lthusser’in, ilk önce bir çagm "ideobjik alam" olarak adlandirdigi, sonralan belli bir maddi temele bagli "pratikjdeolojiler" diye tam m layacagi çeyler için de­ gil, aym zamanda da bilimsel bilginin, bir tarihsel kesinti süreci araciligiyla içinde ve kendisinden hareketle geliçtigi "ku­ ram sal ideolojiler" için de geçerlidir. Böylece, Althusser, tarihsel maddeciligin ba§langiç kavram lanm n (xiretim tarzi, sin if mücadelesi, ideoloji, vb.) Marx tarafmdan bulunuçunu epistemolojik kesinti olarak tammladigmda, söz konusu olan, ku|kusuz, bu kavram larla, daha önceki hukuksal, iktisadi, ahlaksal, vb. ideolojinin (yabancila5man1n "kuramsal hiimanizm"inin tamamen ait oldugu) s0runsal1 arasm daki uyuçm azligm vurgulanmas1d1r. Ama, aym zamanda da, epistemoloji kavram min hemen, tam bir dônüçümü söz konusudur: Bu dônüçümiin temeline Althus­ ser, ifadeyi aynen koruyacak olursak, iki deyim arasindaki bir karçithk iliçkisini yerleçtirir; bu deyimlerden biri (bilim) bilgi alanmda tam m lam rken, digeri (ideoloji) bu alanin di51nda ve birincisiyle baçtan bir iliçkisi olmad1g1 belirtilerek, bir toplumsal iliçkiler sistemi olarak tammlamr. Daha dakesin bir biçimde ifade edilirse, "ya§anmi§" ya da "imgelemsel" bir iliçkiler sistemi olarak tam m lam r ve bireyler, bagimh olduklari iktisadi, siyasal, vb. iliçkileri bu sistem dahilinde ya§arlar.24 Dolayisiyla, bilimle ideolojinin ili$kisi her açidan e$itsiz, tiXrde$ olmayan, iki yônü kendiliginden birle§emeyen, biri öbilrü üzerinde "etki"gosteremeyen ya da ancak bir ilçüncii yöniln, pratigin, müdahalesiyle etki gösierebilen bir ili$kidir. (24) Bkz. PourMarx, a.g.e, s. 240. Daha sonra da Position'da, a.g.e. s. 101 vd.: "Ideologies et appareils ideologiques d'Etar (ideoloji ve devletin ideolojik aygitíari).


.^ \ N

;

b) Burada gerçekten de en duyarli noktaya variyoruz. B limin "kuramsal pratik" olarak tam mlanm asmin en fazla eleçtiri doguran tammlardan biri oldugu bilinir. Althusser’in yaklaçim i, pratigi kuram a, hatta "salt kuram "a indirgemekle suçlanmiçtir; oysa Althusser’in savi bunun tam tersi oldugundan, bu eleçtiri tam bir çeliçkidir: Althusser’e göre, bizzat kuramm kendisi bir pratik, birçok pratik biçiminden biri olan bir pratiktir; zorunlu olarak toplumsal ve dolayisiyla da zorunlu olarak tüm diger toplumsal pratiklere bagli bir pra­ tik biçimi... Yine de, Althusser’deki bu karm açikhgm nedenleri üzerine düçünmemiz çarttir. Burada ayn ntiya girmeksizin, genellikle kabul görenin, tamamen tersinde yeralan bir varsayimi desteklem ek isterim. Althusser’in, asla kuramin pratige oranla ônceligini ileri süren herhangi bir cazibeye kapildigmi sanmiyorum; bundan ôtürü de Althusser, ilkin, her tür bilimcilik y a da pozitivizmin karçism da yerahyordu. Buna kanaat getirmek için, Althusser’in (dedigi gibi, Rousseau’ya göre, "sonuçlarm gücüne inanm a zaafina" sahip oldugunda) (Bkz. "Amiens Savunmalari", in Positions, s. 154) felsefenin "kuramsal pratikler kurami" olarak tammlanmasma varan ve ister istemez bir bilimler bilimini çagriçtiran sonuca ulaçtiginda bile, gerekçelendirmesinin tüm agirligim, Marksizmin kuram sal ifadelerinde ya hiç mevcut olmayan, y a da taslak biçiminde yeralan diyalektik maddeciligin ôzgüllügü çerçevesinde, "pratik haliyle" bizzat iççi hareketinin devrimci pratiginde (Lenin, Mao) aranmasi savm a dayandirdigim am m satm ak yeterlidir. O kadar ki, kuram sal olarak, devrimci anlammi ortaya çikarmak için Kapital’i felsefi açidan "okuma"sinda yararlandigi açimlamalari da tarihsel devrimlerin pratik diyalektiginin i§te bu çôzümlemesinden çikanyordu. Bir ba§ka deyifle,


Althusser, sürekli pratigin kuram a üstünlügii fikrini dognilar ye gösterirdi: Pratik kuram dan önce y e ra lirv e onu siirekli agaj. Althusser’in savi, pratik kategorisinin maddeci diyalektigin temel kategorisi oldugunu ve onu, bilgi sürecini içine dogrudan katacak biçimde geliçtirm ek gerektigini dogrulamaktadir. Althusser’in sözünü ettigi "bilgi sonuçlan" pratik sonuçlardir. Bence, Althusser’in, M arx’tan sonra ve deneycilige karçi "bilgi sürecinin tümüyle bilgi dahilinde olup bittigi"ni yani bilginin nesnesinin asla gerçek nesneyle kari$tirilamayacagini savundugunda, asla "bilgi sonuçlan'nm tamamen kuram sal sonuçlar oldugunu söylemedigi, h atta bunun tam tersini yaptigi yeterince dikkate ahnmamiçtir.2® (25) Bkz. Marx'in, Ekonomi Politigin Eleçtirisi'nin 1857’deki Giriç'inde уегаІап ünlü bölüm, paragraf III: "(...) ve bu, somut bütünlük düçüncenin bütünlügü (Gedankentotalität) olarak, dü§üncede somut (Gedankenkonkretum) fiilen düçünme ve kavrama (des Denkens, des Begreifens) eyleminin bir ürünü oldugu olçüde dogrudur. Buna karçilik, kendi kendini doguracak ve sezgiyle, tasar1m1n diçtndave üzerinde düçüneœk olan kavramin degil, sezgi ve tasar1m1 kavramlara donüçtüren olu§turmanin (Verarbeitung) bir ürünüdür. Bunun tümü, zihinde bir düsünce bütünü (als Gedankenganzes) olarak gôründügu biçimiyle, kendisi için 0las1 tek biçimIe, bu dünyanin sanatsal, dinsel deneysel-tinsel (praktisch-geistigen) olarak sahiplenilmesinden farkli olan bir biçimIe dünyayi sahiplenen düçunen zihnin bir ürünüdür. Gerçek özne, özerkligi çerçevesinde, zihnin d151nda, hem ôncesinde, hem sonras1ndavarolmay1 sürdürür; ve bu, o z:\in, tamamen spekülatif, tamamen ku­ ramsal olarak davrand1g1 sürece Jevam edecektir" (Marx, 1857-1858 Elyazmalari("Grundrisse"), Editions Sociales, Paris, 1980, Cilt I, s. 36). Bunu özellikle, Lenin'in, Materialisme et empiriocriticisme, Bölüm II, "pratik ôlçüЮ" konusundaki 6. paragrafiyla karçilaçtirmiz. Lenin burada pratigin bir alaniyla kuramin bir alan1n1n idealist/pragmatist ayr1m1n1n, bilimsel açidan saçma oldugunu soy!er, çünkü "bilgi kurami dahilinde bizim için bir ôlçüt görevi gören pratik, astronomik gözIemler, ke5ifler, vb.’ni de kapsamalidir..." (Fransizca çevirisi, Oeuvres complètes - Tüm Yap1tlar1- Editions en langue etrangère, Moskova, s.d, Cilt 14, s. 143) Ve bu pratik, sonuç olarak, "ne olursa olsun hiçbir insanî tasar1m1 ne dogrulayabilen ne de tamamen çürütebilen" bilgi sürecino bir aç///môlçütü oluçturur (a.g.e, s. 146).


Gerçekte Althusser’in gôrüçünün güçlügü (ki buna siyasal güçlügü de dahildir) saf bir kuram varsayim inda degil, "safbirpratik fikrini üstii kapali olarak kabul etmesinde" yatar. Bu yüzden Althusser’in ba§langiçtaki gôrüçünün "tek yanh" oldugu, diyalektik olmadigi soylenebilir. Pekiyi ama hangi anlamda? S alt bir kuram yoktur çünkü kuram asla kesin olarak ideolojinin alani diçmda yeralm az .26 Althusser, özellikle de çeçitli egilimlerdeki pek çok M arksist kar§ismda, tarïhte, genel olarak "ideolojinin bir sonu" olamayacagmi savunarak bu savi açikça reddeder .27 Nitekim Althusser’in 1 No’lu sorunu, kuruluçundan yüzyih açkm bir süre sonra bizzat Marksizm bünyesinde süregiden ideolojik mücadele olduguna göre, bunun tersi çaçirtici olurdu. Buna k a r 5 xl1k, Althusser’in "salt bir pratik" yani salt maddi dönü§üm etkinligi olan ve duruma göre geçim araçlar 1n 1 n üretimine (verili üretim araçlannm yardim iyla dogamn dônüçtürülmesi), bilgi üretimine (gerçekligin "sahiplenilmesi" için ôzgül bir biçim yaratan kuram sal üretim araçlarmin (26) Bkz. Pour Marx, a.g.e, s. 171, Philosophie et philosophie spontanée des savants, a.g.e, s. 98 vd. (27) Bkz. Pour Marx, a.g.e, s. 238-239: “Ancak ideolojik bir dünya kavrayi§i, ideolojisiz toplumlar hayal edebilmiç ve ideolojinin (yalnizca ideolojinin tarihsel biçimIerinden birinin de§il) hiç iz birakmadan yokolup, yerini bilime birakacagi Qtopik bir dünya fikrini kabul edebilmiçtir...'. Bu savin, hemen, Althusserïn, "devletin ideolojik aygitlari’ konusundaki ara5t1rmas1na, "genel olarak ideoloji kurami"na iliçkin bir tasla^i dahil etmesiyle sonuçlanan ve sik sik karçi çikilan дегекІіІфі aydmlat1c1 niteliktedir. (Biliyoruz ki, bu, kesinlikle, ideolojiyle bilim arasindaki karçithgin genel bir kurami deQildir): Tarihsel ideolojilere iliçkin her söytem, özellikle de, ideolojilere iliçkin her "Marksist" sôytem. açikya da kapali olarak, kendj ôz olasilikkoçullarinive tarihsel ye­ rini dQçQnebilmesini saglayan, genel anlamda bir ideoloji taniminiiçerir. Ve kaçimlmazbir seçenek do^rultusunda, buna, ya kJeolojilerin sonu ütopyasini, (ôrnegin, gerçegiayabancilaçmiç. tersine çevrilmiç bir yans1mas1 olarak bir ideotoji tan1m1yla), ya da ideolojir.in (ve ideolojinin dahilindeki) tanimlanmamiç bir donüçüm sürecine iliçkin maddeci bir savi dahil eder. (Bkz. Posi­ tions, s. 67 vd.)


yardim iyla bir ideolojik hammaddenin dônüçtürülmesi), hatta varolan toplumsal iliçkilerin devrimci bir biçimde dônüçtürülmesine uygulanabilecek bir pratik öne sürdügü söylene­ bilir. Ilk metinlerinde bir çeliçkinin ortaya çiktigi temel noktanm bu oldugunu düçünüyorum: Maddeci olmayan, akilci olmayan ideoloji tam m ina karçin, Althusser gerçekte pratik ve ideolojiyi karçisavsal, birbirlerinin kesinlikle diçmda iki deyim olarak sunuyordu. Hakikatle yanilgi arasmdaki soyut (akilci) karçithgi pratik ve ideoloji ikilisine kaydiriyordu. §ôyle k i pratik, kuram sal pratik ve devrimci pratik olarak ideolojiyi dônüçtürür am a buna karçihk, onun ideoloji tara­ fmdan gerçekten etkilendigi, onun tarafmdan "dônüçtürüldiigü" sôylenemez. Birkaç ayricalik diçmda Althusser’in en ''ele$tirel" okurlarmin bile, bu noktada, bizzat kendisinin "kuramci" olarak adlandirdigi sapm anm kaynagim görmesini inatla engelle­ yen neydi, peki? Hiç kuçkusuz, "kuramc 1l 1k" 1n bir kuram i§i olduguna inandiran ve insamn elini kolunu baglayan totoloji. Ama asil ônemli olan, bu çeliçkinin, Althusser’in metninde siirekli ve istikrarli bir olumsuzlam aya konu oluçturmuç olmasidir. Bir yandan, sürekli, Marksizm açismdan "saf üretim" olmadigmi, doganin maddi dônüçümüne iliçkin her sürecin, bunun yalm zca diçsal biçimini degil aym zamanda da teknik düzenlenmesini ve iç egilimlerini belirleyen ve bilinen tüm tarih boyunca sim f mücadelesi iliçkileri olan toplumsal ili§kiler içinde oluçtugunu söyler. Ôte yandan da, pratik kategorisini, kuram sal pratigin çôzümlemesini de kapsayacak biçimde yayarak, Althusser, model olarak (hemen "genelleçtirdigi" Marx’m {KapitaVdeki) "emek siireci" tammim, bu geçici ve soyut, belirli toplumsal iliçkilerin çôzümlemesinin ôncesinde yeralan ve kendisi de sadece insan ile Doga arasm ­ daki pratik karçitligm ideolojik kavram iyla iliçkili olan tani-


mim örnek ahr. Bu konuda, Marx için ’in "Maddeci diyalektik üzerine" adli bölümünü animsatirim; bu bölümde Althusser "kuramsal pratik" kavram m i "Üç Genelleme" çemasma göre geliftirir. Bir baçka referans da Lenin ve Fehefe'ye ek olarak basilan (2 . Baski, 1972) "Marx’m Hegel’le olan iliçkisi üzerine"dir: Burada, bence, hem o degindigimiz olumsuzlamamn izleri, hem de bu olumsuzlamamn hedefinin (Marx’in devrimci kuraminin ortaya çitaçmm ideoloji-içi basit bir "ters dönme" olarak degil de gerçek bir dônüçüm olarak dü§ünülmesi) ciddiligi bir arada görülecektir .28 Am a dahasi da var: Belli bir M arksist gelenekle baglanm koparm ak §öyle dursun, Althusser’in egilimi, tam tersine, dogrudan bu gelenekten kaynaklanm aktadir (bu da ikisini sadece birbirinin karçiti olarak göstermeye çaliçan eleçtirmenlerin sikintisini açiklayici niteliktedir). Bu egilim, dogrudan dogruya M arx’m Alman ideolojisi ve Feuerbach Üzerine Tezler’den baçlayarak, Ekonomi Politik’in Ele$tirisine Katki’nin Önsöz’ündeki ünlü ifadelerine degin çeçitli yerlerde orta­ ya attigi, "bilinç biçinli" olarak ideoloji, yani ide’ler dünyasi, (28) Burada, Althusser^n, tam da Marx'in, 'dünyanm sahiplenilmesi' olarak bilgi konusundaki savlari konusunda, bir "düçünce" tanimi geliçtirdigi, Lire de Capitafin (I, s. 47-48) aslini söylemek gerekirse temel nitelikte- bölümü üzerine tartiçmak uygun olacaktir. Bu metin.henüz o zaman, bizim burada hedeflerini gösterebilmek için, olanaklarinin en uç noktalarina de$in çeke rek tartiçtigimiz Pour Marx'in "prat>kçili§inin' bir dûzeitmeeidir." (...) Burada sôz konusu olan “düçünce" karçisina gerçek dünyanin madde olarak çikaca§і açkm bir özne ya da muttek bir bilincin yaüsi deÿM r, bu duçünce, in­ san bireyleri bunun taçiyicisiolsalar da pstkolojik bir öznenin yetisi de de§ildir. Bu düçünce, do$al ve toplumsal gerçekhk içinde kurulu olan ve eklemlenen bir dO$Once ayg/ftnintarihsel olarak oluçmuç bir sistemidir. Kendisinden -e$er bu deyimi kullanmayi gôze alirsam- bilgilerin belirfedi§i bir üre­ tim tarzi meydana getirifen bu düçünce gerçek koçullar sistemi tarafindan tanimlanir. (...)". Düçünce aygiti, çok do§al olarak, "devletin ideolojik aygitlari" sorununu ôncelerken, aym zamanda da, temel yapisal ôzelligini aldigi, Freud'cu psi$ik aygiti da animsatir. Bu özellik ise, düçüncenin asla “kendili<3inden çagdaç", kendi belirlemelerine saydam olamayacagidir.


yani ister dogru ister yanliç olsun m utlaka gerçek diçi bir tasarim olan ideolojiyle, "gerçek" bir dônüçüm olarak pratik (pratik, emek, üretim ve tarih kategorilerine giderek daha yakinlaçan egilimsel tam miyla) arasindaki karçitliktan kaynaklanmaktadir. Ama Althusser burada kendi kendisiyle, kendi ideoloji tam m iyla çeliçki içindedir. Çünkü bu tanim, her (toplumsal) pratigin, ideoloji dahilinde, kendisini belirleyen ideolojik ili$kiler çerçevesinde geliçtigi anlamina gelir ОзеІігІешепіп de ôtesinde, her pratik, zaten, son kertede üretim iliçkileri tarafindan belirlendigine göre, ideolojik iliçkiler pratigi iistbelirlemektedir). Tabii ki, bilimsel pratik de buna dahildir. Bu, ileride yapilabilecek düzeltmeler sakli kalm ak kaydiyla mümkün olan tek M arksist tanim olma, ama buna karçilik Marx’ta mevcut olmama, daha dogTusu, onun iktisadi, hukuksal, ve felsefi burjuva ideolojisine getirdigi saglam eleçtiri dahilinde, yalnizca bir defa, o da "pratik durumu" ifadesiyle yeralm a gibi ilginç bir ôzellige sahip bir ideoloji tammidir. Bu noktadan hareketle, Althusser’in neden, zaman için­ de, kendi "epistemolojik kesinti" tammim yeniden oluçturm ak zorunda kaldigi anlaçilabilir. Bu düzeltme, yalnizca k u ­ ramsal nedenlerden kaynaklanm am iç, tersine, esas olarak siyasal yönden belirlenmi§tir. Ama, özünde istikrarsiz ve çeliçkili olan ilk kavram lar sistemi, çeliçkisini, belli bir siyasal pratikle kar|i karçiya kaldiginda ortaya çikarmiçtir. K uram ­ sal düzeyde ele aldigimiz takdirde, bugün iyice açiga çikan, M arksizmin derin bunalimi bizi yalnizca, günümüzdeki varyantlarinm §u ya da bu yône sapmasma degil, aym zamanda da Marx’m düçüncesinin iç sm irlanna götürmektedir. Marx’m bir birlik olu§turmayan §u veya bu form ülasyonlan konu­ sunda açilan yorum olanaklan sistem atik olarak içlendiginde, bu varyantlar M arksist kuram i kendi ôz sim rlanyla kar-


§1 karçiya getirir. Daha dogrusu, bilkuvve varolan o sim rlan

üretirler. Özellikle de, karçim iza, artik geri dönme olanagi olmaksizin, M arx’m Marksizminin hem sürekli olarak istedigi hem de gerçek olarak geli$tirmeyi ba$aramadjgi bir "ideo­ loji kurami"nm güçlügünü çikarir. Her toplumsal pratigin bagli oldugu çifte (eçitliksiz) belirlenme sistemi somut bir çôzümlemeye nasil eklemlenebilir? Çifte belirlenme derken anlaçilmasi gereken, üretim ili§kilerin\n çeliçkili egilimleri tarafmdan belirlenme (çünkü her toplum, son çôzümlemede, belli bir üretim tarzinm koçullarmm yeniden üretimidir) ile ideolojik iliÿkilerin ôzgül çeliçkisi tarafmdan belirlenmedir (çünkü bireyler ve gruplar, ancak ideolojik biçimler dahilin­ de, belirli ideolojik davram$lara göre sim f mücadelesinin ve üretim iliçkilerinin "taçiyicisi" olabilirler. O dönemin siyasal konjonktürünün ba§ka veçhelerinden (özellikle de "sosyalist cephe"nin bunahm lanndan) sonra gelen Fransa’daki MayisHaziran 1968 olaylari ve bu olaylarm derin çeliçkisi, -toplumsal bunahmin yogunluguyla, bu bunalimm yaçandigi ideolojik baçkaldm biçimleri arasindaki fark- bu güçlügün büsbütün altim çizer. Bu belirttigim noktalara ili§kin geçici bir sonuca varmak için, felsefe sorununu yeniden ele almak isterim. Althusser, neden bugün, tamamen hatah bir felsefe tanimi yapm akla, temel sorunun M arksist felsefe sorunu oldugunu savunmakla hakli davrandigmi ileri sürer? Yine aym biçimde, Marksizmin belli bir durumunda: Her §ey kuramsal olarak felsefeye baglidir, diyen dogru savi ileri sürdügü andan itibaren, ne­ den, kaçim lm az olarak hatah bir felsefe tanim ina, belki de hakiki statüsünün en uzagina düçen biri tam m a ulaçm ak zorunda kaliyordu? "Her §ey, kuram sal olarak, felsefeye baglidir," demek, iki ayri dali, tarihsel maddecilikle M arksist felsefeyi (maddeci


diyalektik) birbiriyle dayamçma içinde bir bütün olarak ele almak, birini digerine indirgemeyi reddetmek dem ektir .29 Bu iki dalin oluçturdugu, birbiriyle ilintili kümenin (devrimci) pratik yerine geçebilecegi degil de, pratigin teorik geliçmeye (geliçmeyen teori pratigi oldugu yerde durdurup gérilettigine göre) uydugu anlam m a gelir. Giincel tarihim izle ilgili, "salt felsefi" bir çaliçmanm bilimsel bilgi (yani sornut çôzümlemelerin) üretiminin yerini tutacagindan degil de, bizzat bu bilgilerin üretiminin iç koçul olarak felsefí bir çaliçma gerektirmesinden dolayi bu böyledir. Bôylece felsefe, (salt) bir bilimden aynldigi ôlçüde, bilim ve bilimin "teorik pratigi" biinyesinde, teorik olmayan toplumsal pratiklerin ve onlari bilgilendiren sim f mücadelesinin kertesini tek baçm a temsil edebilir. ' Bu anlamda felsefe ve bilimin, -felsefi çaliçm ayla bilimsel çali§manm- aym teorik pratik çerçevesindeki içsel bileçimi, tarihsel maddeciligin biricik "giz"i olan bu (tek bir blok halindeki) smifa ili§kin teorik baki§ açisim ortaya çikarabilir. Bize, M arx’in "kesinti"sini tamamlanmami§ ama kararh olan ilk biçimiyle göstere de budur: Bu kesinti, belli ideolojik ili$kiler çerçevesinde gërçekle§en bir pratigin sonucudur; sôzü geçert ilifkilere gelince, bunlar, proletarya ideolojisinin ilk biçimlerinin, kendilerini egemen ideoloji kar§ism da (özellikle de burjuvazinin hukuksal ideolojisi), bizzat burjuva ideolojisi biinyesinde, onun ôgelerini dürüp bükerek, birle§tirip yikarak, sonunda kendilerine karçi çevirmek üzere, kamtladigina tam k olduklan için olaganüstü düzeyde çeliçkilidirler. Dolayisiyla bu kesinti ancak, bu çeliçkiyi uç noktalarina iten ve ondan, varolan durumun herhangi bir kutsanm a biçimine (29) Bkz. benim, Sur la dialectique (Dialektige Dair) seçkisinde, CERM, Editions Sociales, Paris, 1977, yeralan "A no uve au surla Contradiction"(Yine Çeliçkiye Dair) adli incelemem.


indirgenemeyecek bir teorik kahp çikaran bir felsefi devrim koçulunda gerçekleçebilir. Bugün bu savlar bize, kendi soyutlam alan çerçevesinde bile ifade edilmesi kolaymiç gibi görünür. Am a günümüz M arksistlerinin içinde çali§mak zorunda olduklan, içinden çikilmaz teorik-siyasal bileçimden ôtürü üretilmeleri hiç de kolay degildir. Burada bir kez daha, sôzcüklerin rastlantisal olmayan karçilaçm alarm i destek almama izin verilirse, ilk metinlerinin e$iginde, Althusser’in bam baçka bir "kesinti" yaklaçim ina karçi tutum alm ak zorunda kaldigm i animsatm ak isterim: Bu yaklaçim ise ünlü "burjuva bilimi mi yoksa proleter bilimi mi?" slogamnm özetledigi bir yakla§im dir .30 Görünürde Althusser’in mekanik bir ters-yüz etme sayesinde, bir kesintinin bir ba$ka kesintiye ikamesini, yani ''simf kesintisi"nin yerine "epistemolojik kesinti"nin geçirilmesini amaçladagi düçünülebilir. Buradan da çikan bir sim f mücadelesi teorisinin yerine bir teorinin...teorisi getirilmesidir! Sonuç olarak, hiç de çaçirtici olmayan bir sarkaç hareketiyle, sim fm ücadelesinin, ônce içinden çikanlm asi için çaba göste, rilen bir sorunsala yeniden "dahil edilmesi"nin gerektigi or­ taya çikar! Sonuç açiktir: Sifira sifir, elde var sifir... Gide gi­ de varilan yer çikiç noktasidir. Her §eyi böyle görmek ancak bir koçulla mümkündür, en azmdan birkaç soruna kayitsiz kalm ak koçuluyla. Ôrnegin, "burjuva bilimi" ile "proleter bilimi" konusundaki goçist kar(30) Bkz. PourMarx, a.g.e, s. 12: “(...) Felsefi bellegimizde bu dönem, yanilginin her yerde izini süren... ve dünyayi, simf kesintisinin tek biçagiyla, sanat, yazin, felsefe, ve bilimlerle dilimleyen, silahli entellektuellerin dönemi olarak kalacaktir...". Günümüzde, Dominique LECOURT'un Lyssenko, histoire réelle d'une science prolétarienne" (Lyssenko, bir "Proletarya Biliminin" Gerçek Tarihi), Editions François Maspero, coll. “Théorie", Paris, 1976 kitabma ve aym yazarin Bodganov’un seçkisine yazdiQi La science, l'art et la classe ouvrière (Bilim, Sanat ve iççi Simfi) adli önsözüne bakiniz, Editions François Maspero, coll. "Théorie", Paris, 1977.


çisavm (ve bunun biraz daha az saldirgan kimi çeçitlemelerinin) burjuva ideoloji ve felsefesinin tipik bir "kesintisinin" ya da karçitligm in biçimsel bir ters-yüz edilmesi oldugu, yani dolayisiyla, özünde m uhafaza edildigi sorunu, bunlardan biridir (bu kesinti ise "doga bilimleri" ile "tin bilimleri” ya da doga ve tarih, nesnellik ve pratik, çeyler ve insanlar, gereklilik ve özgürlük, vb. arasindaki kesintidir). Bir ba$ka sorun da, devrimci pratigin, gerçekte bilimsel olan M arksist bir ku­ ram ara 5 t 1rm asm 1n geregini ve haklarim , onun "teorik" öncüllerine, yani gerçekte pragm atik kanitlann a, sürekli kofullara bagh bir politikamn sonrasi’na indirgeme egilimine kar§1 savunmaya bugün, her zamankinden daha fazla ihtiyaci 0ldugudur .31 Öyle ki, eskiden oldugu gibi bugün de, sorun hiçbir zaman "sm if m ücadelesi'ni ya da bu mücadelenin üstünlügünü dogrulama ya da inkar etme sorunu degil, bu mü­ cadelenin teoriyi nasil belirledigi, özellikle de kendi öz teorisini nasil belirledigidir: Büyük 0 las 1h kla tüm durum lann en zoru olmasma karçm pek çok ucuz felsefenin bizé "aleni" ola­ rak sundugu "özel bir durum"dur (matematik ya da fizigin teorik pratigi dahilinde sm if mücadelesinin belirleyiciligini çôzümleme konusundaki gerçek güçlük ne düzeyde olursa olsun, bunu "siyasetin" her yerde hazir ve nazir bulundugu tarihsel maddeciligin teorik pratigi içinde çôzümlemek daha da zordur). Bu düzeyde Althusser’in için en baçmda ortaya att 1g1 iki (31) Bkz. L. ALTHUSSER, 22. Congrès(22. Kongre), François Maspero, Paris, 1977: "(...) Tüm bunlar, tabii ki, kavramin, yani proletarya cfiktatôrlü§ünün kuramsal anlam1n1n, "baçinin üzerinde" olup bitmi5tir. Çünkü kuramsal bir kavramin “terkediliçi" (ki -bilmem an1msatmam1z gerekir mi?- tek baçina, kendiliginden olarak degil, ancak baçka kavramlarla oluçturdugu bütünlük içinde düçünülebilir) siyasal bir karara konu olu$turamaz. Galile'den bu ya­ na, maddeci olan herkes, pek çok çikarsamasi olan gerçek bir sorun üzeri­ ne nesnel olarak düçünen bilimsel bir kavramin yazg1s1 siyasal bir karara konu oluçturamaz." (s. 32-33)


varsayimi etkileyen "tersine dônüç'un altini çizecegiz. Varsayim I: Marksizniin sonucunu olu§turdugu "kesinti” son çôzümlemede felsefi bir devrimdir ("felsefe dahilinde teorik bir devrim"). Althusser -Marx’in düçüncesiyle- kesintiyi bilimin basit temeli olarak niteleme durumunda kaldiginda, siirekli, bunun iki ueçhenin birligini (yeni bir bilim, yeni bir fel­ sefe) temsil ettigini ve bu birlik dahilinde önceki ideolojiyle olan kopma açismdan temel olanin felsefi veçhe (bu kesintiyi oldugu gibi dü§ünmek zorunda olan veçhe) oldugunu savunuyordu. Nitekim: Varsayim. II: Felsefenin özgül "nesne"si, aym pratik dahi­ linde, bilimle ideolojinin, bilimsel olanla, ideolojik olanm ayrimi, ayrim çizgisiydi. Althusser hep bunu savunmuçtur. Marksizm kendine özgü bir felsefeyi, gerçek bir felsefi devrimi Gti resmi M arksist ideolojiler bunun hüzünlü birer karikatürüdür) sahiplenmiçse ve bir bilim (önceden verilen bir konunun, "tarih"in bilimi) olamiyorsa, bunun nedeni, onun, yalnizca egemen ideolojiyle mücadele dahilinde ve bu mücadele araciyla oluçmasidir; egemen ideoloji ise kendi öz "hakikatler"inin (yanli$ ya da yam lsam a biçiminde) inkanna indirgenemez. Çünkü egemen ideolojinin -iç çeliçkileriyle birlikte- gerçek bir tarihsel gerekliligi vardir ve bilimsel bilgi (hatta sosyalist devrim) karçismda basit bir biçimde ortadan kalkmaz. Althusser, M arx’in böylesi bir ifadesinden yola çikarak ideoloji ve pratigin (yani mevcut durumun yeniden ilretimiyle dônüçümünün) dolaysiz kar§ithgim ele al<bgmi dü§ündügünde, bu felsefi devrimin bizzat kendisini, sözcügün bir baçka "genel" anlamiyla, "bilimsel" olarak tammlami§tir. Bu dü§üncenin en uç noktasinda "her bilimin, içinden çiktigi ideolojinin bilimi" oldugunu öne sürmek zorunda kalm içtir :32 Bilimci po(32) Bkz. Lire le Capital, a.g.e, s. 53, Cilt I. Spinoza'nin felsefesinin önemli bir izlegini yeniden ele alan bu ifade P. MACHEREY tarafindan 0nerilmi|tir. “A propos de la rupture"{Kesintiye dair), in La.Nouvelle Critique, Mayis, 1965.


zitivizmin olanaksizhgi böylece ifade edilm i| olmaktadir (ki bu görü§ daha çok her bilimin, içinden çiktigi ideolojinin cehaleti oldugunu savunur. Buradan hareketle, "her tür bili­ min": 1 ) ideolojinin ele$tirisi 2 ) ideolojinin (tarihsel) gerekliliginin kabulil 3) B ilgisizlik ve yam lsam alar üreten mekanizmasimn tamnmasi, oldugunun anla$ilmasi gerekir. Buradan da, "her tür bilimin", kendisiyle birlikte verili bir bilimsel sa­ ha için bu üçlü eleçtiri-kabul-tamnma içleminin gerçekleçecegi yöntem üzerine düçünecek bir felsefi devrimi de sürükleyecegi sonucuna van lir. Am a biçimsel olarak, gerçekten de, bilimsel bilgi tarafindan kendi öz pratigi çerçevesinde oluçturulan "alan degi|imi"ni açiklam ak için bir güvence kertesine (bir "hakikât ôlçütu'ne) baçvurm a geregini ortadan kaldiran bu tez, tüm epistemolojik kesintilerin aym modelin kopyeleri oldugu, hepsinin birbiriyle aym degeri ta 51 d1g 1 sonucuna vanr. Bu da, daha ônceden gôrmüç oldugumuz gibi, yine de ikinci dereceden bir güvencedir. Tersine, Althusser, "kesintiler"in, özgül ve teorik pratigin tekbiçimsel bir sürecine indirgenemez oldugu sonucuna vardigmda ,33 açikça, tarihsel maddeciligin, bu deyimin, daha önce sôylenmemiç ve kendisi de devrimci olan bir anlamm da "bilim'' oldugunu ortaya koyabilm iftir. Toplumsal oluçumlara iliçkin M arksist bilimin bu özelligi üzerine sistem atik ola­ rak düçündügünde (M arksist bilim, genel olarak ideolojiyle (33) Michel Pécheux bu düzeltmeyi, a51n derecede kisa bir metinde getirmiçti: Devrimci bilimsel bir sorunsal, çikiç alanindan, yeni alanlara çikariidigjinda, hemen bilimsel kavramlar üretmez, tersine, "epistemolojik engeller" yaratir. (Bkz. M. FICHANT, M. PECHEUX, S url'histoiredessciences, (Bilim Tarihine Dair), Editions François Maspero, coll. "Théorie", Paris, 1969). Bu noktaya kesinlik kazandirmak için, G. Canguilhem'in ôrneginde oldugu gibi, belimsel kavramlann bir daldan diijerine "ithal"i ve "tabiyet de§içtirmesi" (ya da de§içtirmemesi) sorunlarim, bilim tarihinin merkezinde görmek gerekir. Ôzel bir tartiçma gerektiren, Canguilhem’in bu sorunsali, bizce, Bachelard'ci "b0lgesellik"in yeniden temellendirilmesini 0lu5turmaktadir.


degil, farkli biçimlere büriinse de, belli bir ideolojiyle -ege­ men burjuva ideolojisiyle- bir kopmaya içaret etinekle birlikte, ideolojilerin basit bir eleçtirisinin gerçekten ötesine giderek, bunlarin tarihsel gerekliligini kabul edebilen ve ideoloji­ nin genel mekanizmasinm çôzümlemesini yapabilen tek teoridir), baçtaki iki varsayim , tamamen ortadan kalkm asa bi­ le, ciddi biçimde içerik degi|tirmek zorunda kalmiçtir. Felse­ fi devrim, epistemolojik kesintinin zorunlu olarak tamamlanmasi ve iç yaptinm i olacagina, Marx’in (ôzel) durumunda, bu kesintinin baçlangiç koçulu olmuçtur. Dolayisiyla bu felsefi devrimin (Marx’in "Hegelci" ya da ''Hegelcilik karçiti" formülasyonlannm ôtesinde) izlenmesi, M arksist bilimsel kuramin geliçiminin (hatta onun yeniden ele alinmasinin ve yeniden inçasinm), her zaman, bilimsel teoriyle devrimci pratigin "kayna§masi"mn degiçkenliklerine bagimli olmasi çerçeve­ sinde, bu geli|imin hep süregiden bir koçulu olarak göriilmek durumundadir. Dolayisiyla, bizzat M arksist felsefe, maddi bir "nesne"nin teorisinin geli|imi olarak degil, belli ta­ rihsel ko|ullarda, yogunlaçmiç biçimiyle egemen ideolojinin egeinenligini ortayà çikarm ak ve dagitmak için "sim f miicadelesinin teori içinde" izini (hatta, bazi kabul gören sm if mücadelesi gôrü§lerine kar§i) siiren "yeni bir felsefe pratigi" ola­ rak (John Lewis’e Yam t) ele alinmahdir. íçte asil o zaman felsefe -sim f miicadelesinin belli bir biçiminin "mekam"m olu§turan toplumsal bir pratik ve kerte olarak- hiçbir olu|um ya da onurlandinlm a ayricahgindan yararlanm aksizin, ta ­ rihsel bilgi alamnda bir nesne durumuna gelir: Pratiginin dônüçtürülmesi ve içlerliginin saglanmasi için, ideolojinin bu ôzel tarihsel biçimini olu§turan felsefenin dogasim tanimak gerekmektedir. Sonuçta, tek bir sôzciikle bu açiklamamn çikiç noktasma geri dönecek olursak, böylesi bir tez, ku§kusuz -ama bunun


olgular çerçevesinde kam tlanm asi gerekmektedir- öteki bilimlerin aralanndaki iliçki sorununun yer degiçtirmesine, oluçumlarina, bilahare geliçmelerinin ideolojik koçullanna yardimci olabilir: Çünkü aym zamanda, çok genel olarak bôylesi bir siirecin çeliçkisel bir pratik, belli ideolojik oluçumlarla ("bilim öncesi") kopma olarak tasarlanm asim onermektedir. Am a bu, kavram üretiminde, araçtirmanm eklemlenmesinde, teknolojinin ve bilimsel pedagojinin uygulamminda engelleyici veya hareket ettirici rolü bilim tarihinin temel sorunu olarak ortaya çikacak olan yeni ideolojilerin (birbirini izleyen "bilimsel ideolojiler") oluçumu çerçevesinde gerçekleçen bir kopmadir. Dogruyu söylemek gerekirse ve "epistemolojik kesinti" kategorisinin programli bir biçimde saptadigi farkhliklar sistemi dikkate abndiginda, bundan böyle böylesi bir soruçturmanm, bizzat tarihsel maddeciligin ilerlemesinden bagim siz olarak geliçemeyecegi görülür. Tam am layici not: Thom as Kuhn’un görü§lerine dair

Yukarida, Bachelard’m "geri dönü§lü" bilim tarihi yaklaçimiyla "bilim adam lannm kendiliginden felsefesi"ne maddeci bir biçimde miidahale ettigini belirtmiçtim. Bu aym zaman­ da, genel anlamda felsefe dahilinde de, açik biçimde tavir ah§tir. Bunu anlam ak için, Th. S. Kuhn tarafindan önerilen ve bugün, pek çok ülkede, filozoflarm ve mantikçilarin zorunlu referans noktasim oluçturan bilim tarihi kuramiyla paralelligini belirtmek yeterlidir .34 Lecourt’un "Gece Gündüz Bachelard" kitabm m kisa bir bölümünde belirtmi§ oldugu gi­ bi (s. 151-152), iki yazan n ortak olarak sahip oldugu "sürek(34) Bkz. Th. S. KUHN, The Structure ofS cientific Revolutions, (Bilimsel Devrirnlerin Yapisi),1. Baski, 1962, Geliçtirilmiç 2. Baski 1970, The University of Chicago Press.


sizlik yanlisi" konumun görünümü altinda, bir süre sonra bi­ limsel bilginin nesnelligi üzerine bir tez ortaya atan ve bu nedenle de, zorunlu olarak, bunun tarihini bir diyalektigin ve etkin bir dônüçüm çaliçmasimn mekam olarak düçünen bir gôrüçle (Bachelard’in görü§ü); tersine, toplumbilimci ve kaba konvansiyonalist tezler ("disiplin kahplan'' olarak "bunalim "lann ve "devrim"lerin olgunlaçmasina kadar dahi bi­ lim adamimn çahçmasmi düzenleyen ve tümüyle duygusuzla§tm lm i§ oldugu söylenen bir bilimsel topluluk tarafmdan ) "ortak degerler kümesi" olarak tammlanan "paradigmalar") 1 üzerine kurulu olan ve aym zamanda hem deneyci, hem soyut, hem de eklektik bir psikoloji ugruna (oyunsal puzzle sol­ ving psikolojisinden, Gestalt kuram m a ve özne olarak bilimadamimn, nesneler dünyasmin seçmeci bir "görü§ü"nün memuru oldugu "dünya gôrüçleri" psiko-sosyolojisine degin), bilimsel çaliçmanm gerçekligini reddeden gôrüçün (Kuhn’unki) uyuçm azligi ortaya çikar. Bu karçilaçtirm a bize, siireksizlik temasmin kesinlikle tek ba§ma bilim tarihi konusunda net bir gôrüçü tammlamaya yetmedigini göstermesi açismdan, son derece ögreticidir. Deneyim sonucu, tersine, bunun çeli§kili, zayif, birbirinin ta­ mamen kar§iti kullanim lara açik bir tema oldugu ortaya çikar. Onemli olan, genel "süreksizlik" dü§üncesi degil, süreksizlik türüdür. Gerçekte Kuhn’un ve digerlerinin, ba§langiçta bir sancak gibi açtiklan bu "süreksizligin" smandigmda, olabildigince yapay oldugu ortaya çikar. Kuhn, görünürde, geliçen birikim ler aracihgiyla olu§an tarih, yani tamamen "nicel" tarih gôrü§ünü, "normal bilim" olarak adlandirdigi, ve geli§tirdigi düçüncenin temel nesnesini oluçturdugunu bizzat kendisinin sôyledigi, §ey çerçevesinde biltiiniiyle onaylamak üzere reddetmektedir. Kuhn’un "bilimsel devrimler"i daha ziyade as-


gari bir süreksizlik y a da bilimsel etkinligin deyiroin tüm anlam iyla a$iri muhafazakâr b irk a b u lü n ü benimsetmek için bir kar§ithga (geleneksel olmaktan çok karçithk) baçvurmasi gereken Cbelli oyun kurallari çerçevesinde bir bilmece çôzümü: Kuhn bunu the performed box diye adlandinr) bir kopma oldugu söylenebilir. Süreksizlik k a v ra m iK u h n ’da o denli ilkel ve basittir ki, kendi uygulamminda erir gider. Kuhn, betimlemelerine, bi­ limsel bilgiye dev alanlar açarak y a da belli bir dalin tüm kavram sal sisteminde devrim yaratarak, bilim tarihinde çigir açan buluçlara (Kopernik, Galile, Lavoisier, Einstein) ikinci elden- deginerek baçlar. Ôte yandan tüm bu büyük ba§langiçlann kendiliginden dahil edildigi "deha" mitoslanni gereginden fazla ele 5 tirmeyi de düçünmez. Am a toplumbilimsel-epistemolojik tan 1 mlamas 1 (yine ikinci elden) kisa sürede bilimsel i§bôlümünün yara tt 1g 1 her alt grup ve alt-dal düzeyinde "süreksizlikler"in say 1sm 1 arttirm akta gecikmez (Kuhn' burada da, "tarihçi" olmasma ragmen, toplumsal ol­ dugu kadar teknik de olan bu i§bôlümünü tarihsel olarak çôzümlemeye çah§maz): A revolution is for me a special sort ofchange involving a certain sort of reconstruction ofgroup commitments. But it need not be a large change, nor need it seem revolutionary to those outside a single community, consisting perhaps offewer than twentyfive people. It is ju st because this type o f change, little recognized or discussed in the litterature o f the philo­ sophy of science, occurs so regularly on this smaller scale that revolutionary, as against cumulative, change so badly needs to be understood... Nothing important to my argument de­ pends, however, on crises’ being an absolute prerequisite to re­ volutions; they need only be the usual prelude, supplying, that


is, a selfcorrecting mech.anism wh.ich ensures that the rigidity o f normal science will not for ever go unchallenged.35 Gerçekte, Kuhn’a göre "süreksizligi" belirleyen, kavranamaz olmasidir: Süreksizlik, bilim tarihinin kabaca çaglara aynlm asi durumunda belirgin bir biçimde görülse de tarihsel ayrintiya yaklaçildigm da yokolur; araçtirmanm ufak olaylan düzeyinde "küçük" çekliyle görülse de progress through revo­ lution tam mlanm ak istendiginde uyumsal evrimin düzeni içinde ortadan kaybolur (burada Kuhn, anlamli bir biçimde, bir düçünceler tarihi "Darwinciligi" ile oynaçir). Ama asil olaganüstü düzeyde ele verici olan, Kuhn’un "süreksizlik" fikrinin aynntilarini belirleyen ve düzelten bir fikir olan geri çevrilmezlik konusundaki tereddüt ve yanm yam alak itiraflandir. Bachelard’m epistemolojisi, bilimsel olaylarm geri çevrilmezliginin ve epistemolojik kopmalann öm ek bir kuramidir: "Miadi dolmu$" bilgiyle "onaylanan" bil­ gi arasm daki ili$kide geri çevrilmezlik, "onaylanan"m içinde ve ugradigi dônüçümlerde geri çevrilmezlik. François Regnault’nun yerinde ifadesini kullanacak olursak 36 kopmalar (35) The structure... a.g.e, s. 181: ‘ Bence devrim, kollektif normlarin belli bir ye­ niden oluçturulma türünü içeren, özel türden bir degiçimdir. Ama bunun çok büyük bir degiçim olmasi ya da yirmi be§ kiçiyi bile açmayabilecek, özel bir toplulugun diçinda kalan kiçilere devrimci olarak görünmesi çart de$ildir. i§te tam da, küçOk olçekte, düzenli bir biçimde ortaya çikan bu tür de$i§imler bilim felsefecileri tarafindan nadiren kabul görüp tartiçildiklariiçindir ki, birikimle degil de devrimle degiçimin ne oldugunu açiklamak bu denli önem kazanir. (...) Buna kar51l1k devrimler için gerekli bir ônkoçul olarak bunalim fikri benim savim açisindan pek ônemli degildir; bunal1mlar1n, normal bili­ min, kati ve kararli bir biçimde, hiç sorgulanmadan kendini tekrarlamas1n1 engelteyen düzenleyici mekanizmayi dogurarak, devrimleri, genel anlamda, haz1rlamalar1yeterlidir." (36) François REGNAULT, Cours de philosophie pour scientifiques, (bilim adamlari için felsefe dersleri), Ecole Normale Supérieure, 1968, tekslr ha­ linde.


"geri dönmeme noktalari"dir ve bu geri dönmeme noktalari, tam da, ba§langiçtaki bir kopmadan çikan kuram sal kavram lann da yeni bir kuram çerçevesinde yeniden kuruldugu andan itibaren kesin olarak ortaya çikar: Kopem ik’in astronomik ve G alile’nin mekanik kavram lan içte bu anlamda, Newton'un kuram i çerçevesinde yeniden kurulduklan andan itibaren ,37 Newton’un kuram inm kavram lan ise, daha sonra Einstein’m göreceligin kavram sallaçtm lm asm i yeniden kurdugu andan itibaren onaylanm içtir .38 O ysa Kuhn’da, bilimsel "grup"un öznel olarak, eskilere oranla daha yeni kuram lara atfettigi "üstünlügü" dogrulamak için ône sürülen çeçitli gerekçelere ragmen, hiç de bu türden bir gereklilik yoktur: Birbirini izleyen "devrimler" birbirlerinden tamamen bagimsizdir, bunlar ancak kendilerinden ônceki "paradigma"nm smirlan yla açiklam r ve birbirleriyle eçdegerdir. Aristo’nun fizigiyle Galile’nin dinamigi arasindaki iliçki, Newton’un mekanigiyle göreceli m ekanik arasm dakiyle tamamen aymdir, y a ­ ni belirlenme oram aym derécede düçüktür (Bkz. Bolca yorumlanan, Lavoisier öncesi ve sonrasi kim ya örnegi): Bunlar farkh "dünya gorü§leri"dir, i§te o kadar. Bu durumda Kuhn’un sonuçta, anlatim min duyarli noktalannda, bilimsel düfüncelerin geri çevrilebilirligi ya da geri dônüçü izlegini ye­ niden devreye sokmasi §a§irtici midir? Newton, Descartes’m ôtesinden Aristo’ya kadar, quantum kim yasi bir "nitelik kimyasi"mn Lavoisier öncesi sorunlanna yeniden kavuçur, vb. yani Canguilhem ’in, ôvgücü bir bilim tarihi izleklerini nasil billurla 5 t 1rd 1 g 1n 1 pek güzel gösterdigi, kliçeleçm iç haberci sorunu kar§im iza çikar. Kuhn’un konumunun anlami, i§te bu (37) BKz. G. CANGUiLHEM, “Galiee: la signification de l'oeuvre et la teçon de l'homme* (Galile, yapitininanlami ve insan olarak verdigi ders), in. Etudes d'histoire et de philosophie des sciences, a.g.e, s. 37 vd. (38) Bkz. G. BACHELARD, La valeur inductive de la relativité (Göreceligin tümevarimcianlami), Vrin, Paris, 1929.


noktada kendini ele verir: "Süreksizligi" ortaya atrnak ama, geri çevrilmezligi, bilimsel bilgilerin nesnelliginde, bilim ôncesi düfünceyle bilimsel bilgi arasm daki kopmamn kendi tiiründe Qier bilme bölgesi için) tek olma niteliginde yeraldigindan dolayi reddetmek^Dolayisiyla, güncel bilimsol etkinligin bagrindan çikarak bilimsel kavram larla bilim oncesi kavram lar arasm daki farki hakikatle yanilgi arasm daki uyuçm azlik olarak saptayan hakikatin "tekerrür" niteligini reddetmek.


Bir kez daha sus Althusser!(^

Evet, bir kez daha sus, çünkü senden sözedecegiz. Öyle ya bunu biz yapm azsak kim yapar ki? Hiç kimse konu§maz, sa­ na seslenmezse, sen de sonsuza degin susmak zorundakahrsin, hem de yalnizca "kalabalikta" degil, yalnizken de sus­ mak zorunda kalirsm . Böyle mi baçlamahydim acaba? 1984 ya da 1985’te A lt­ husser: "Hepiniz benden sözediyorsunuz! Herkes bana ben- f i den sözediyor, benim hakikatlerim i söylüyor. Bir tek benim söz hakkim yok." demiçti. Ve bu dogruydu. En azmdan özel gôrüçmelerde böyleydi çünku cinayetin gerçekligi ve delilik kuçkusu dostlugu saptinyordu. K alabalik içinde bu durum çok daha açikti am a daha da çeliçkili bir biçimde ortaya çikiyordu. Althusser’den sôzedilmezdi, katiyen sözedilmezdi...

(*)

Bu metln, Kultur Revolution dergisinin Ekim 1988, No. 20 sayisi için yazildi "Althusser, ein Denken an den Grenzen", L. ALTHUSSER'in 70. yaçgününe saygi olarak çtkarilan ôzel sayi. Fransizca olarak, Les Temps Modernes'in, No. 509'undayayimtandi,Aralik, 1988.


Ama, emin olun rastlanti eseri kendisi konuçma riskini göze aldigmda, o zaman gayet güzel söz edilirdi. Yogun bir biçim­ de, tipki 1980 sonu ya da 1981 baçmda, Helène’in ölümüne iliçkin yorum ve yargilarda bulunmak, törensel teçhirlere ya da matemsel özürlere baçvurmak için nasil sözedildiyse öyle sözedilirdi. Sorbonne’da bir profesör kürsüde "Bu felsefenin cinayet oldugunu size sôylememiç miydim" dedi. Eski dostlar "kansi ona zorbahk yapmiyordu" dediler (ne var ki sonuçta onun kurbani oldu). Am a sekiz yildir, tek tük dil sürçmesinin ancak bozdugu bir suskunluk hüküm sürüyor. Kimilerine gö­ re bu, rahatsizhgin suskunlugu. Bu olaylann olup bittikten sonra öz tarihlerine ne gibi bir anlam yükledigini düçünen bazi kiçilere göreyse dehçetin suskunlugu.. Baçka yerlerde bu suskunluk stratejikti: Altmiçli-yetmiçli yillarm yapisalciligina karçi, yeni yayim lanan baçarilx bir yergi bu akimm Fransa’daki M arksist deëiçkesinin temsilcisi olarak Bourdieu’yü göstermiyor muydu? ( 0 da bu armagani pek güzel degerlendirdi dogrusu!) Ü stelik bu suskunluk, firsatini buldugunda dikkat kesilir: "M arksist filozof' herhangi bir hastane diçma çikmaya görsün, gazeteler hemen skandal yaratir ve onu, kendilerini toplumun adalet tellallan olarak gören kiçilere hedef gösterirler. Evet Althusser hem sus, hem de saklan, kendi kendini hapsettigin cehennemin herkesten gizli kalm asi için elinden geleni yap. Öyle ki, öz dostlann, sayilari olabildigince az olan dostlann, dehçet içinde, seni ancak orada ve olabildigince seyrek bulabilsinler. Am larin, yaçamôykülerinin, klinik araçtirm alann yayim lanm asm i bekle. Böylece bu suskunlugun senin öz suskunlugun mu yoksa sana dayatilan bir sus­ kunluk mu oldugu sorusu iyice yam tsiz kalsin. Althusser’in suskunlugu Hólderlin’in, Nietzsche’nin, Artaud’nun suskunluklanyla, o Foucault’nun hayran kaldigi


"yapit vermeme" durumuyla karçilaçtirilabilir mi? Ama, belki de tek bu özelligi sayesinde tarihe geçecek olan cani filozof, cinnet geçiren filozof ya da çairle aym görünümü sunmaz. Rastlantisal iyi niyet gösterilerinin "görmek isteyen" herkesin karçism a çikardigi tu h af sorular da buradan kaynaklanmaktadir: Althusser ne yapiyor? Qah$iyor mu? Yaziyor mu? Genel durum hakkinda ne düçünüyor? Althusser’in suskunlugu tipki kansinm ölümü gibi, ne "özel" (§ahsa ait) ne de "genel"dir (kamuya ait) (Tipki önerdigi tanima göre "devletin ideolojik aygitlan"m n "özel” ya da "genel" olmamasi gibi). i§te bu nedenle, siyasal bir yam vardir. Daha dogrusu, ona indirgenmese bile, zorla, siyasetten, siyasetin sonuçlan ve bugünkü durumundan bir çeyler almiçtir. Bu suskunluk, canh canh gömülen bir adamm, felsefe ve siyasetin içinde yaçayan bir canh cenazenin suskunlugudur .1 Tüm bunlarin biraz fazla ölüm koktugunu söyleyebiliriz. Am a olgular böyledir. Burada herhalde o olgulann sonuçlanm görmezlikten gelinmesini beklemiyordunuz. Her neyse, en azmdan ben çahsen böyle bir §ey yapamam. Yaçayan bir ölüden nasil sözedilir? Bir ölü olarak mi, yoksa yaçayan biri olarak mi? Dilde hangi zaman kuUamhr? Geçmiç zaman mi, çimdiki zaman mi? "Althusser diyor ki..." mi denir, yoksa "Althusser diyordu ki..." mi? Hatta, neden olmasin, gelecek zaman mi kullam hr? (Belki de "Althusser diyecek ki...") Pekiyi ondan sözederken hangi §ahsi kullanacagiz? Bir "durum"dan, tarihi bir ki|ilikten ya da çok saygm bir profesörden sözeder gibi "0 " mu diyecegiz, yoksa bir dostla, bir yolda§la konu§uyormu§ gibi "sen" mi diyecegiz? Bura(1)

Animsayacak olursak, 1968 sonrasinda, böyle birlsi daha vardi: Waldeck Rochet, Althusser Elements d'autocritique'ini ona atfetmiçtIr. "Spinoza'ya hayran olan ve bana, 1966 yilininbir Haziran gününde, uzun uzun ondan söz etmi§ olan Waldeck Rochet’ye”


da sen" gibi kullam labilecek bir "o" bulabilm ek için ne yapabiliriz? Son olarak da, (onunla) neden sözedecegiz? Dikkat etmedigimiz takdirde bir yazgi görünümü alacak çeylerden baçlamamak pek zor görünüyor. Althusser’in sanki acimasiz bir güciin zorlamasiyla, yapmi§ oldugu §eyleri "yiktiginm", "bozdugunun" bilincine ne za ­ man vardim? Uykusuzluktan bittigi, haftalardir sanrilarm eçigine gelmesine neden olan ilaçlarla dopdolu oldugu o 1980 Agustos’unda bana gayet anlaçihr bir biçimde "intihar etmeyecegim, daha kötüsünü yapacagim. Yaptiklarim i, baçkalarinm ve kendi gözümdeki benligimi yikacagim " dediginde mi? (Bu yikimin aym zamanda bir baçkasmm da yikimi olacagindan neden hiç kuçkulanmadim?) Ashnda bu durumu (ancak her çey olup bittikten sonra farkina varmiç olsam da) çok daha önce, kesin söylemek gerekirse, 1976 H aziran’inda bana elyazm alanni yolladigi "yayimlanmamiç" makalesini okudugumda anlam 15 t1m. Kjsaca konuyu ammsatmak isterim. Althusser, Frans 1 z-Amerikan-S 0 vyet ortak organizasyonu olan, haz 1rl 1klar 1 birkaç yil süren ve sonunda Tiblis’te diizenlenen bir "Bilinçdi|i Sempozyumu"na davet edilmiçti. Oraya gitmedi ama önceden Sempozyum’un Fransiz yetkilisine (Dr. Leon Chertok) "Dr. Freud’un Bulu$u'' adli uzun ve bol gerekçeli bir metin iletti. Aym anda, her zaman yapt 1g 1 gibi bu metnin bir kopyesini birkaç dostuna yollayarak, içerik ve biçim konusundaki görü§lerini almak istedi. Bu dostlardan biri bendim, digerleri de -sonradan ögrendigime göre­ Elisabeth Roudinesco, Jacques N assif ve Michel Pécheux’ydii. Onlann üçii de metni yanhç ve tehlikeli bularak Althusser’i yaz 1y 1 bu çekliyle yayim lam aktan caydirmiçlar. Althus-


ser, onlarm gerekçelerini yeterli mi bulmuçtu yoksa bu ki§iler onun kendi piçm anligm a öncülük mü etmiçlerdi bilemiyorum. Ama sonuçta, metnini geri çekip, yerine bir baçkasmi verdi .2 Bana gelince, -psikiyatrist ve psikanalistler arasindaki kuramsal tartiçm a ve güç dengeleri bakkinda pek bilgim olmadigmdan- b,enim dikkatim i çeken ve bir süre sonra bende bir rahatsizlik duygusu uyandiran baçka bir noktaydi. Metni okudukça, cümleler bende, daha ônce okunmuç izlenimi uyandiriyordu. Sonuçta, kendi kendime, Althusser’un bu cümleleri, gerçekten de eskiden yazmiÿ oldugunu düçündüm. Nerede yazrmç olabilecegini kestirm ek pek zor degildi, bôylece 1964’te y azd ig P o ünlü "Freud ve Lacan” makalesine baktim, uzun gerekçelendirme bölümlerinin ve ifadelerin gerçek­ ten de aym oldugunu farketm ekte gecikmedim. Aradaki tek fark, vardigi sonuçlarin taban tabana zit olmasiydi. 1964’te yazdigi metin, Freud’u gerçek anlamda okuyabilmemizin Lacan’i okumaktan geçtigini gösterirken ("Lacan yalm zca Freud’un kavram larm i dü§ünmekte ama onlara bizim bilimselligimizin, yani olabilecek tek bilimselligin biçimini vermektedir”), 1976’da yazdigi ikiz yazi ise Lacan’in, Freud’ün kurammin yerine ba$ka bir kuram koyduguna i$aret ediyordu (Freud’cu olmayan bir belit üzerine kurulu bir "psikanaliz felsefesi”: Bilinçdiçi bir dil gibi eklemlenmiçtir"). 1964’teki metin uygun olmayan bir biçimde de olsa psikanalizin bir bi­ (2)

Almanca çevirisi "Über Marx und Freud" adi altinda, Ideologie und ideolo­ gische Staatspparate, Aufsätze zur marxistischen Théorie'de yayimlanmiçtir, VSA, HamburgMfest-Berlin 1977, s. 89-107. "La découverte du Docteur Freud" (DoKtor Freud'un Buluçu), 1984'te, Althusser'in izni olmaksizin, Dr. Chertok tarafindan la Revue de la médecine psychosomatique et de psychotogie médicale'de (Psikosomatik Tip ve Tibbi Psikoloji Dergisi) yayinfanmiçtir, No. 2, 1983, C. 25, Privatediteur, Toulouse, s. 81-97. (3) Kisa sClre ônce Positions'da yeniden yayimlanmiçti, Editions Sociales, 1976, s. 9-34.


lim oldugunu ve soyutlamalarimn" (yani psikoloji-ötesi kavramlarmin), "nesnelerinin özüne uygun bilimsel kavram lar "4 oldugunu açiklarken, 1976’da yazilan metin Fred’cii yöntemden sapm alann, onun buluçunun kilik ya da biçim degi$tirmesinin (Adler ve Jung'da oldugu gibi Lacan’da da) ortak kökünün, bir 'bilimsel bilinç diçi kurami"nm güncel olarak miimkün olacagma duyulan inanç olduguna içaret ediyordu. Böylece Althusser kendi kendisine gönderme yapmiyor, ilk gerekçelendirmesini düzeltmiyor ya da tersine çevirmiyor ama aym sözcükler, hatta bazen aym tümcelerle, tipki kendi görünmez ifadelerinden yola çikarak, söylediginin tam aksine ulaçmaya çaliçan birisi gibi, kara dedigine ak dedirtiyordu... Onun önünde bu tuhaf çakiçmalardan sözettigimde, çok iyi animsiyorum, bana, nasil olsa metnin geri çekileceëini sôylemiçti. Bu olayi, taçidigi özel önem ve tarihinden ötürü aktardim. Yoksa 1976 ile 1978 arasinda, kam u önünde açiga çiktiklan, ve pek çok ki§inin gözünde, Althusser’in anahtarlarini elinde tuttuguna inandigi "Marksist kuram "la ilgili oldukla n için okurlann kafasim büsbütün kan çtiran ba§ka metinler de vardi. Bununla ilgili ifadeleri "i§te nihayet Marksizmin bunahm i” (1977 Kasim’inda Venedikteki Kollokyum’da verilen teblig )5 yazism da ve II Manifesto gazetesinde çikan ve o tebligin devami niteliginde olan sôyleçide (La questione dello stato oggi e nella trasizione", 4 Nisan 1978),6 aynca (4)

Bu israr, özellikle, "somut'' pratigi, “soyut" kuramla§ttnlmasinmpsikanalizinden kurtarmak isteyen Politzer’i hedef aliyordu. "Doktor Freud'un Bulu5u"nda Althusser, tersine, metapsikoloji sözcügünün (bilinçdiçimn bilimsel ola­ rak kuramIaçtmImasminolanaksiz oluçunun) "bir itirafi ve kuramsal bir tanisi" olarak ele alinabilecegini yazar. (5) II Manifesto seçkisinde yeralan Fransizca metin: Pouvoir et Opposition dans les sociétés post-révolutionnaires (Devrim S0nras1 Toplumlarda iktidarve Muhalefet), Le Seuil, Paris, 1978. (6) Aa. W . Discutere le Statcfda yeniden yayimlanmiçtir, De Denato, Bari 1979; Dialectiques dergisinde Fransizca, N0. 23 (1978)


Garzanti Ansiklopedisi için yazdigi "Günümüzde Marksizm" makalesinde 7 ve nihayet Komünist Partisi'nde artik devam etmemesigereken §eyler (1978’de Le Monde gazetesinde çikan makalelerden hareketle) broçüründe 8 bulmak mümkündür. Garzanti Ansiklopedisi’nde çikan yazi (bu yazida Althus­ ser birkaç paragrafta M arksist kuram i yönlendiren bir "özgüllük" düçüncesiyle ilgili nihai yorumunu yapar) özellikle ilginçtir. 1965’te yazilan Marx için ’in açmi§ oldugu o çok parlak tartiçm ayi kapatir. Bu önsöz, siyasetin üstünlügü konusundaki belli bir gôrüçün (Stalinci, ama aym zamanda da "Fransiz" yani, tercihe göre, Jakoben gôrüçün) kuram sal çahçmayi geri çevirmesini eleçtirir ve Lenin’i, M arksist kuramm -devrimci bilimin- iççi hareketine ancak kendi koçullan yla baglanm koparan 9 entellektüeller tarafm dan ithal edilebilecegini savunan K autsky’nin savim ortadan kaldirdigmdan ötiirü ôvgiiye bogar. Bunun sonucu olarak, bu önsöz ''burjuva bilimi” ile "proleter bilimi” arasindaki ayrimi kesinlikle reddeder. Aym "kesinti" ve "alan degiçimi" egretilemelerini (metaforlarmi) geli§tiren 1976-1978 yillannda yazilmiç metinler ise, tersine, M arx’m biliminin devrimci niteliginin yalm zca M arx’m, i§çi hareketinin içine girerek ve bu hareketin m ilitanlan, ve onlann araciligiyla kitleler tarafmdan egitilerek (tipki aym biçimde, Althusser ba§ka bir yerde de, Freud’un histerikler tarafindan egitilmiç oldugunu sôyleyecektir) "proleterleçmiç olmasmdan" (M akyavel’in hvikvimdar-

(7)

italya'da da Quel che Deve Cambiare nel Partito Comunistãàa da Fransizca olarak yaymlanmiçtir, Garzanti, Milano, 1978. (8) Editions François Maspero, Paris, 1978. (9) Bkz. ayni zamanda, aym anlamda Lire le Capital, 2. Baski, Cilt I, s. 180. "Li­ ber Marx und Freud"da (in Ideologie und ideologische Staatsapparate..., a.g.e. s. 96'da; Althusser, hiç tereddütsüz çoyle yazar: "Ich war immer da­ von überzeugt, dass diese Formulierung unglücklich ist... -Bunun talihsiz birformülasyon oldugunu hep duçunmuçümdur...-


lan anlayabilmek için insanin "halkla§masi” gerektigini söylemiç oldugu gibi) kaynaklandigim belirtirler. Bu metinler -bunlann tümü, F K P tarafmdan proletarya diktatorlügünün terkedilmesiyle 1976’da baçlayan tartiçmalardan ve M arksizmin bunaliminm, Stalincilik tarafmdan hem "yeniden harekete geçirilen", hem de "durdurulan" ya da "içe atilan" özgün bir bunahm oldugunun kabulünden sonra kaleme almm i|tir- kuramm diçandan ithalini mutlak bir biçimde reddeder ve bu davram çta komünist parti aygitlannm , kitlelerden ve kendi öz iççi militanlarmdan aynlarak, entellektüllerin de yardimiyla onlarm (kitlelerin) üze­ rinde egemenlik kurmasim hakli gösteren uygulam alarm in açiga çiktigim ifça eder. Marx için, entellektüellerin "proleter olarak dogmamiÿ olm alanndan ôtürü" sahip olduklarmi düçündükleri "imgelemsel borç"tan ve bu borcun, parti tarafm ­ dan, kendi öz kuram sal kültürü ve tarihi çozümlemek için sahip oldugu somut yetenegin aleyhine, nasil onlan ehlile|tirmek için kullam ldigindan sözeder. Bu andan itibaren A lt­ husser, partinin pragmatizm, dogmatizm ve oportünizm davasm i, kitleleri küçûmsemesinde ve dolayisiyla da onlann deneyimleri ve öz mücadeleleri konusunda söylediklerini (özellikle de, söylemediklerini) "dinleme" konusundaki yetersizliginde görecekti. Ve entellektüellerin i|inin "halka hizmet etmek" degil (çünkü bu çogunlukla entellektüellerin halki kullanm asi sonucunu dogurur), kitlelere, hem saglam hem de suskun olan ama onsuz, ta en baçmda kendi "bilimsel" kuramlarinm asla varolam ayacagi (ele§tirel bir kuram olarak) sôzü iade etmek oldugunu belirtiyordu. Sonuç olarak, bunahmm ba§ belirtisini ve onun bilinçdiçmi Lenin’in söylediklerinde buluyordu: "Marx’m kuram i her §eye kadirdir çünkü gerçektir". Oysa, bir iki farkla, 1965’ten 1975’e degin bu ifadeyi, Marksizmin, dogrulanma ôlçütleri


(siyasal ba§an ve ba§arisizliklar) hep sm if mücadelesini açiklayici bir kuram gerektiren (bu miicadeleyi dogurmaktan iyice uzak) nesnelliginin kifkirtici ve riskli bir ifadesi olarak görüyordu. Bundan sonra, aym çeyde, kuram in özerkligi yanilsamasinin, kendi kavram sal oyunu ("sergileme sirasi''nm biçimsel mantigi) ve onu taçiyanlarm toplumsal içlevi tara­ fmdan beslenen en azindan ikircikli ifadesini buluyordu; o yam lsama ki, en iyi olasilikla idealizmde, en kötü olasilikla da "düjüncelerin her §eye kadir olmasi''na duyulan çildirtici inançta son buluyordu. Aym dönemde Althusser, tipki devrirnci orgiitlenmeye ili|kin M arksist bir kuram ve dolayisiyla da M arksist bir siyaset kurami olmadigi gibi Marksist bir devlet kurami da olmadigim yaziyor ve bôylece "Çeliçki ve üst-belirlemeden" ve Marx îçin ile Kapital’i Okumak'ta ônerilen sinif mücadelesinin kertelerme iliçkin çemadan, "devletin ideolojik aygitlanna" ili;kin olan makalede ônerilen "yeniden üretim ” sorunsalma degin uzanan kendi ôz giri|imini ortadan kaldmyordu. Venedik’teki "Içte nihayet Marksizmin bunahm i” adli konuçmasmda aci bir alayla, hapisteki Gramsci’nin "küçük denklemleri"nH D evlet = baski + hegemonya; = diktatörlük + hegemonya: » güç + konsensus, vb.) küçük düçürecek ve bize bunlgnA "bir devlet kuram m i dile getirmekten çok, Lenin’den olduflu kadar "siyasal bilim"den de alman kategoriler çerçe w rindc, devletin iççi sinifi tarafindan ele geçirilmesi için bir siyn*nl çizgi arayi§i"'° oldugunu sôyleyecekti; halbuki, 1970*d* yazdigi metinde, Gramsci’yi, kam u alaniyla ôzel alan ar>>indwki ayrimi sôz konusu etmekle, bilimsel bir dev­ let kuran» yolunda ileri giden tek M arksist olarak selamliyordu, Bu nleyin, bizzat Althusser’in "küçük denklemleri"ne uygulanmAyncngmi düçünmek mümkün mü: Devlet = baski (10) II Man4to*to, Pouvoiretopposition..., a.g.e, s. 251.


aygiti (BA) + devletin ideolojik aygitlan (DÌA); = ikincil ola­ rak ideoloji için çahçirken, kitlesel olarak baski'àan daha baskin çikmak amaciyla çaliçan aygit + "ikincil olarak baski için çahçirken, kitlesel olarak ideoloji’den baskm çikmak için çaliçan" aygitlar ? 11 Kendj kendini ortadan kaldiran bir yazi çizgisinde beliren düçündürücü yanlari ortaya çikarabilm ek için yeterince çey söyledigimi samyorum. Böylece, hem nesnel hem de öznel olarak geçerli olan bir sifir noktasma varmiç oluyoruz .12 Bu, köktenci bir biçimde yeniden baçlayabilm ek için yapilan bir tem izlik midir? Yoksa yeni çeylere ulaçma yolunda belirleyici bir tikanm a noktasi mi? Ama o zaman "Althusser’in Marksizmi" konusunda deginmiç oldugum suskunlugun delinemez olmasi çaçirtici degil midir? Althusser’i konuçturabilme çansma, sayilan ne denli az olursa olsun, ancak, neden sustugunu, belki de özellikle nasil sustugunu anlayabilenler sahip olacaktir. Bu onmaz ôzyikim -hiç kimsenin asla "Althusser"in yapitmdan, ya da en azindan bir "Althusser kurami"ndan sözedememesi için yeterli neden- birkaç biçimde açiklanabilir. Bunlar da kendi aralannda uyu§maz açiklam alar degildir. Psikolojik bir açiklama olabilir: Depresyon, psikoz. Bir birey olarak Althusser, kendisiyle aym adi taçiyan (yani kendisi veya babasinm oglu) bir ba§ka bireyin yapmiç, daha ônceleri düçünmüç ve altina imzasini atmiç oldugu çeyi silmek istemiç olabilir. Yine de buradaki ikircige dikkat etmeliyiz: insanin bir kez söyledigi ve yazdigmi, söz ve yaziyla silmesi her çeyin artik o insanm "dinlenmedigi"ni düçündürdügü bir anda- o söyleme dikkat etmek ve dikkat edilmesini saglamak (1 1) Positions, a.g.e, s. 84-85. (12) 'Partide Marksist kuramin sifir noktasina eriçtik. Kayboldu, baçka §ey tara­ findan üstü örtüfdü...', Ce qui ne peut plus durer... (Bu artik devam edemez) s. 92.


için uç bir girifim degil midir ? 13 Tarihsel-siyasal bir açiklam a olabilir: Pek az kiçinin becerebildigi bir ortamda, "Marksizmin bunahmi"m ônceden saptamak ve bunun ciddiyetini ôlçmek (yani bu bunahm m, kuraminm ve proleter siyaseti olarak siyasetinin özüne dokundugunu görmek) yetenegini gösteren fizolof ve komünist Althusser, bu bunahm için bir "çôzüm" önermede aym ôlçüde beceri gôsterememiçtir. Bunun nedeni, koçullarm yeterli olmamasi olabilecegi gi­ bi, gerçekte çôzümün bulunmamasi da olabilir (yalm zca yaçamda ve "düçüncede", Marksizmden bambaçka bir çeye dogru bir çikiç olabilir: Oysa Althusser, her zaman, M arx’ta ba§layan ve asla son bulmayacak olan bir çeyin oldugunu yazmiçtir). Ama, baçkalarm m yapmiç oldugu gibi, sorunu gôzden kaçirarak (yani sm if mücadelesi olmadigina dair kendi kendisini inandirarak) için içinden çikmayi istememiç y a da becerememiçtir. Felsefi bir açiklam a olabilir: Althusser’in söylemek istedigi (Marksizm ve M arksizmin bunalimi, daha genel olarak da siyaset, felsefe ve ideoloji - dolayisiyla da tahayyül ile ger­ çek, yani özne üzerine söylemek istedigi) ancak bir inkar, ya­ ni, kurulduktan sonra kendi iptalini gerektiren bir sôylem biçiminde sôylenebilirdi. Yani o, Heidegger ve Derrida’nm kuramsal olarak yazm iç oldugunu uygulam ak durumundaydi: Bu da, sôzcüklerle, bu sôzcüklerin "karalanmasi"nm, za­ man içindeki çeliçkisel birligiydi (ama öyle bir karalam a ki, sözcükler bunun altinda, kendi hakikat-olm ayanlarm i -ki bunlar, onlann aktarabildikleri hakikate ulaçmamiz için tek yoldur- sôyleyebilmek için algilanabilsinler). Gôrünüçe göre, psikolojik açiklama, bizim açimizdan ta(13) “L'inconscient ignore la contradiction” (Bilinçdiçi çeliçki nedir bilmez), Alt­ husser’in sürekli bir biçimde de§indi§i, Freud un savi.

/


çidiklan deger çerçevesinde düçünceleri kullanabilmem iz ve yargilayabilm em iz için bizi tamamen ôzgiir birakmaktadir. Ama, kendisini, sôzcülügünü yaptigmi dü§ündügü dü§ünceyle böylesine özde§le§tirmi| bir birey açisindan bu açiklama, özele§tiriye içkin nedenlerin de olabilecegi ku§kusunu asla ortadan kaldiram ayacaktir. Tarihsel-siyasal açiklama bizi zor bir tercihle karçi karçiya getirmektedir: "çôzümler" ônermek için (M arksist insanhga, çozebilecegi bir sorun sunmak) "bunalim” tanisinm köktenligini yumu§atmak ya da "Marksizmin sonu" ikileinini çôzebilmek ve Marksizme nihayet, "kendisine layik" bir son sunmak için daha büyük güçler bulmak. Felsefi açiklama, bizi, Althusser’in metinlerinde, genellikle aramiç oldugumuzdan biraz daha fazla bir |eyler bulmaya zorlar: Savlar degil ama, kendi ôz savlanm (ya da gôrüçlerini) iptal eden bir yolun, tabii eger varsa geçersiz olma­ yan sonucu: kendini "karçisavlar’da ifade etmek zorunda kalan bir sonuç. 14 (14) Bôylece felsefenin nasil bir tarihi olabilecegini, ama bu tarihte niçin hiçbir §ey olmayacagim anliyoruz. Nedeni de §u: varolan felsefî kategorileri yerierinden eden ya da degiçtiren ve bôylece tarihinin içlerinde varoluçunu sundugu felsefî sôylemlerde degiçiklik yaratan her felsefî müdahale, kalicihgini saptamiç bulundugumuz felsefî hiçlikten baçka bir çey degildir; çünkü ayirdedici-çizgi hiçbir çey degildir, bir çizgi hattâ bir çizim içlemi bile degildir, sadece basit bir ayriçma (se démarquer) olayidir, çu halde katedilen bir mesafenin bo$lugudur. Bu mesafe felsefî sôytemin (discourse) ya da açiklamamn ayr1mlar1nda, kategorilerinde, de§i§tirilmiç araçlarinda iz b1rak1r, fakat tiim bu degiçikIikIer kendi baçlarina hiçbir çey deJildirler, çünkü kendi var oluçlan (presence) diçmda ve antagonist eQilimleri, ugruna savaçtiklari bi­ limsel pratikten ayiran mesafe ya da mesafesizlik içinde iç görürter ancak. Bu varolmayan çizim içleminde gerçekten felsefî sayilabilecek olan yalniz­ ca çizginin yer degiçtirmesidir, ama bu da bilimsel pratiWerin ve bitimierin tarihine görecedir. (...) Ôyleyse bir felsefe tarihinden çok felsefe içinde bir tarih vardir: sonuçlari gerçek olan bir hiçlik izinin belirsiz tekranmn yer degi|tirmesi tarihi." (Lenin ve Felsefe, Petit Collection Maspero, Paris, 1969, s. 50, 51 ve iletiçim Yayinlari, 1989, s. 98-99 ). Felsefenin içine "bir tarih'


Burada yapm am iz gereken -benim buna yerim yok-, bir ozele$tiri'nin ne oldugu konusunda tartiçm a açmaktir: Bu, Althusser’in "kuram sal pratiginde temel bir yeri olan, agir ve çok ikircikli anlam larla yüklü bir kavram dir. Gerçekte 1966 ile 1976 arasm da, Marx için ve Kapital’i Okumak’m ortaya çikmasmdan sonra ve partiyle (daha dogrusu parti yônetimiyle) iliçkisini kesmesinin baçlangicmdan önce yeralan dönem, yani "Althusser’cilik" diye adlandinlan çeyin sürdügü on yil boyunca, Althusser’in tüm söylemi ôzeleçtiri damgasini (ve baskismi) taçir ,15 rakip gôrüçleii eleçtirme konusunda bile bu böyledir (çünkü bu eleçtiri çogu zaman: "Bu gôrüçler ôzeleçtiri yetenegine sahip degildir" kisvesine bürünür). Ama sonuç olarak, ôzeleçtirinin olanaksiz oldugu ortaya çikar (a­ caba bu, bir anlamda, bir kurtulu 5 mudur?). Çünkü ôzeleçtiri düçüncesinde, bilinçlenmeye, dolay 1 s 1yla da egitime iliçkin geliçen bir diyalektik anlammda, "diyalektik" bir model mevcuttur: Insamn h atalanni, ortadan kaldirmak ve düzeltm ek için, Çizgiyi ve niçam düzeltmek" ve bôylece pratik karçisindaki gecikmeyi ve gerçekle olan farki ortadan kaldirm ak. Ama bu diyalektik asla sonuç vermez. Daha kôtüsü, bu diyalektik, tahayyül ve niyet diçmda asla baçlamaz. Yerini, birbirinden ayn ve çok daha çiddetli iki i§leme b1rak 1r: hiçbir çey degiçtirmemek (çünkü özne savlarinm kendi ôzeleçtirisine m ukavem et gösterdigini görür), ve her §eyi iptal etmek (bir yeniden yazm aya iliçkin bilkuvve pratikle). Bu karçitlarm (diyalektik olmayan) çiddetli birligidir. . Sonuçta A lthusser’de olan budur. Bu dram atik ve geçici koymak için, kuçkusuz, insanin kendisinin ve kendi üzerinde 'biri sifirçizgisi içlemi"ni yapmasini denemek gibi bir risk vardir. (15) Ya da belki bir "nefs eleçtirisi*, ki bu da Fransizcada kulaga aym çekilde gelmemektedir. ("Soutenance d'Amiens" -Amiens savunmasi- in Positions, a.g.e, s. 135).


baçansizlik her tiirden sonuç dogurur. Althusser’in ôzeleçtirilerine hiç aldirmamakla, bunlann kapsam ini reddetmekle daha yerinde davrandigim düçünen okurlar her zaman olmuçtur. Bunun nedeni, kuçkusuz bu ôzeleçtirilerin, onlarm düzeltilmesi ya da gözden geçirilmesini istediklerinin degiçmez biçimde tersine yönelmi§ olmasidir. Ama buna karçin, о ôzeleçtiriler, soylenmi| olam degiçtirebilme yetenegine sahip degildir. Onu ancak karalayabilir. Am a aym dogrultuda, "Althusser’ci" kavram larm dikkate deger bir özelligine egilebilmek için de kafam iz boçalmiç olmaktadir: Bu kavram lar her zaman zaten "ôzele§tirel"dir. Her zaman, zaten, kendilerini çürüten, en büyük etkiyi yaratm aya niyetlendikleri anda anlam lanm kaydiran bir yadsim a ögesi taçirlar. Böylelikle, önceden, kullam m lannm ve geliçmelerinin "nihayet bulunmu§” bir kuramm tekanlam lihgm a dayanmasim engelleyen bir ögeye sahiptirler. Dolayisiyla, ta en ba§indan itibaren kendilerini dengesizlik durumuna yerle§tirecek, desteklendigi anda bir "savin" güvencesine karçi emniyete alinmalarim saglayacak gidimli bir biçimdirler.1®Bunlar karçitlarin рек özel türden birlikleridirler. 7 Öm egin: "Kuramsal antihümanizma." Althusser bize, her §eyin, kuramsal antihümanizmadan sözetmekle antihiimanizmamn kuraminm, hatta antihümanist bir "pratigin" kuraminm (bu noktaya vardiktan sonra insanlikdi|i bir pratigin dogrulanmasi olarak da anlaçilabilir) yapildigmi zannederek, insanlann dikkate almayj unuttugu "kuramsal" sifatmda yattigim söyler. Gerçekte söz ko(16) "Önce ilerleyelim, sonra görürüz“, Althusser'in sik sik alinti yaptigi Napolyon'a ait söz. Gerektigincte, tersinin söylenmesi gerektigi, ya da bir "inkar' konusunda söylenenin yerini bulmasi gerektigi göriilür. "Felsefe, baçkalan için, çok özel, çok farkh bir biçimde tökezIemektedir. Kendisine göre, felse­ fe yanilmaz. Felsefi yanilgi yoktur.“ (Philosophie et philosophie spontanée des savants, a.g.e, s. 18)


nusu olan nedir? Мдгх’т kurammm , kendisinin de itii ai et­ tigi gibi, "insan’dan" degil toplumsal iliçkilerin tarihsel yapismdan "kaynaklanm asi"nda, bir baçka deyiçle, kavram sal olarak ne deneysel bireye, ne de türün idealligine dayanmamasindadir. Durum bundan ibarettir, ne fazla, ama ne de eksik olarak, bundan ibaret. Bununla birlikte Althusser’in, kuram sal antihümanizma açiklam asm a karçi, asla bir "pratik hümanizma" kavram im geli§tirmemi§ olmasi nereden kaynaklanm aktadir? Bunun nedeni kolaylikla göriilebilir: Böylesi bir ifade, totolojik olacaktir .17 Modem hümanizma bir etik, bir "pratigin üstünlügü" felsefesidir (bu deyimin, örnegin K ant’ta edindigi anlam dogrultusunda). Ve, Althusser’in teslim ettigi gibi, proletaryanm devrimci pratigi, kendisini dünya gôrüçii, tarihin anlammm tasarim i olarak gördiigii andan itibaren, yine kendisi­ ni bir hiimanizm olarak da algilam ak zorundadir... Evet ama o zaman da, kuram sal antihümanizm a ifadesi içinde keskin bir çeliçki ta§imaktadir. Bu ifadenin, bizzat kuramim yaptigi pratikle "kuram sal” olarak çeli§kili bir kavram a i§aret ettigi söylenebilir. Y a da, biraz da kesinleçtirm ek gerekirse: Bu, bizzat kendi ifadesinde, kuramim verdigi pratigin içsel ola­ rak etkilendigi ve hiç ku§kusuz a$xlamaz nitelikte olan çeliçkiyi sergilemektedir (ve bunu öylesine insani kör edici biçimde yapm aktadir ki, görülebilmesi için dev bir çaba gerekmektedir). í§te bu andan itibaren çok basit ve çok mantikh türde§ ve tek isim li bir kuram üzerine "temellendirilmi§" bir pratik fikrinden vazgeçm ek gerekir./Burjuva ideolojisinin kuram sal hümanizm asi (ki, Althusser’e göre bu hümanizma her zaman ekonomizmle bir arada yeralrr) belli bir sim f pra(17) Çu da söylenebilir: Althusser'in tüm gerekçelendirmeleríni kendisine kar§i yonelttigi yegáne metafizik olan kuramla pratigin antitezi, felsefi söylemin tam merkezinde böylesi birsimetri oluçturabilecekti. Bu açmazin, benim yukarida belirttigimden temel olarak farkli oldu§unu sanmiyorum.


tigini yönlendirmektedir. Am a M arksist (antihümanist) sim f mücadelesi kurami, içinde her zaman "ideolojik" bir hiimanizmanm yeraldigi devrimci bir pratigin üstünlügüne boyun eger (ergeç, bu hümanizm anm, burjuvazinin rakiplerinin mücadelesi üzerinde kurdugu egemenligin bir maskesi mi yoksa bu mücadelenin, bir "öznelligin" imgelemsel biçiminde yaçanan ve "bilinç” olarak kendisini geri alan bu mücadele­ nin kaçmilm az bir sonucu mu oldugunu düçünmek gereke- ‘ cektir: Daha açik olmak gerekirse, proleterlerin hümanizmasi, burjuvalann etkisine mi baglidir, yoksa "tarih yapma" konusundaki kendi öz bilinçlerine mi?) M arksist sim f mücade­ lesi kurammin bu pratik üzerinde yapabilecegi degiçim ve ayarlam alar asla bu iç çeliçkiyi ortadan kaldirm ayacaktir (ancak, bizzat sim f mücadelesinin safd 151 birakilm asina neden olabilir). Tabii bu da, o degi$im ve ayarlam alann etkisiz olacagi anlamm a gelmemektedir. Bir ba$ka örnege bakahm: ''yeniden üretim". Althusser, baçtan çeliçkili bir ifade önermedigi, görünürde tek anlamli bir kavram i, düzeltmeler araciligiyla, tedrici olarak anlammdan çikardigi için, burada içler daha farkhdir. ister, genel olarak "üretim ko§ullanmn yeniden üretimi", ya da daha ôzel olarak, "üretim araçlannm ", "üretim güçlerinin" ya da "üretim iliçkilerinin" yeniden üretimi sôz konusu olsun, bu kavram , gerçekten de, ônceden bir degiçmezlik gerektirir. B izzat üretim koçullari, üretimin, sermaye birikiminin ve sim f egemenliginin sürekliligini saglayan biçim çerçevesinde araliksiz yeniden üretilir. ilk baki$ta Althusser, bu yeniden üretim (hatta, nitel olarak ayni, nicel olarak da geniçletilmiç bir yeniden üretim sôz konusu oldugundan, buna düzenleme de diyebiliriz) $emasina bir h alka eklemekten baçka bir çey yapmamaktadir: Bu halka ise, M arks’cil toplumsal 0 lu 5 um egretilemelerinde atil bir biçimde mevcut


olan bir i§levselciligi devam ettiren "üstyapi"dir .18 Ama gel gör ki, bu halka, kendi içinde, baski aygiti ve devletin ideolojik aygitlan olmak üzere iki kola ayrilm aktadir. B u n la rd a , bir simfin maddi egemenliginin içinde kazam ldigi ya da yitirildigi, diçmda da temel, üretim-sömürü iliçkisini« (adi koyulacak olursa, ücretliligin) sürekliliginin olanaksiz olacagi "uzam ve amaç" olarak tam mlanm aktadir. Bu andan itibaren, "yeniden üretim e bagh gôriiç açisi " ,19 baçlangiçta yola çikmiç oldugunun tamamen tersi bir anlam k azan ir:T arih sel degiçkenlikleri bir degiçmezlik üzerine temellendirecegine, tüm (görece) degiçmezligin bir güç ili§kisi gerektirdigi anlammi taçir. Y a da, her yapisal sürekliligin, içinde bir bunahm olanagmin, her an, atiI olarak mevcut oldugu ortadan kaldm lam az bir olumsalhgm zorunlu sonucu oldugu anlami­ na gelir. Bu konuda, Althusser, hiç ku§kusuz, ya gerekenden çok daha fazla, ya da tersine çok az çey sôylemiçtir. Karçimiza, anmda, yam tsiz sorular çikmaktadir. Bu olumsuzluk geregi fikrinde hangi tarih kavram i yatm aktadir? Daha ônce "üstbelirleme" kavram iyla (Marx îçin, KapitaVi Okumak) baglantilandm lanla aym kavram mi? 20 Pekiyi ya, DÍA kavram inm (18) Ama, aym zamanda da, bizzat Marx'tan ôdünç alinan bir kategori, olan, "i)styapi"mn (devlet, hukuk, ideoloji) aym zamanda hem bir "yansima” (Wi­ derspiegelung), hem de bir “geriye dônüç eylemi"nin nedeni olmasini gerektiren klasik formülün çôzümsüz ikilemi sayesinde bunun a$ilmasi da çok çekicidir. (19) Positions, a.g.e, s. 68, 76 vb. (20) Marx'taki (KapitafdeWi) "yeniden Oretim"den, Althusser'deki ("Ideologie et appareils idéologiques de l'Etat" makalesinin dahil oldugu tamamIanmamiç çaliçmada) 'yeniden uretim"ine götüren yol, her ne kadar daha az geli§mi§se de, Marx'taki "bütünlük“ ya da "yapi” (Gliederung)'dan, Althusser'deki "Marksist bütünlük’ ve "belirleyici yônü olan karma51k yapi"ya götüren yolla çok benzerlik taçimaktadir Kendini düzeltme adi alt>nda, yalnizca, daha ônce soylediklerini tekrar edip etmediâini bilebilmek için ôzel bir tartiçma açmak gerekir.


"yeniden iiretim"in merkezine yerleçtirilm esinin sonucu olan toplumbilimsel içlevselcilik ya da tözselcilikten koprnanm yarattigi etki? Bu etki, o aygitlarm , özel olarak "ideolojik" aygitlar olmasina mi, yoksa bunlann, sim f mücadelesini "sonuna degin", yani uzlaçmaz bir anla§mazliga, devrime degin "gerçekleçtirmelerine” mi baglidir? Althusser’in, bir türlü sonuna ula 5 amadan, bu daire içinde dönüp durdugunu göstermek hiç de zor degildir. Ama Althusser’ci toplumsal yeniden üretim kavrammin, tümüyle bu iç degiçime bagli 0 lm as 1 ve bizde, Marksiät kuramin, tam da smirlarini sergiledigi bir anda bu kuramiri açihmmm uyand 1rd 1g 1 ikircikli etkiyi yaratm asi da ayni derecede açiktir. Hatta, biraz daha vaktim 0 lsayd 1 , bu özelligin, hemen, Althusser’in temel varlikbilim sel (ontolojik) one­ risi olan çeyle iliçkiye girdigini de rahatlikla gösterebilirdim. Söz konusu öneri ise, genel olarak ve her ne pahasina olursa olsun "mücadele" ve "varolma" kavram larm i tam m layan öneridir .21 Öm ekler çogaltilabilir. Son çôzümlemede, her çeyden on­ ce, kendi inkanni kapsam a özelligini gösteren kavram , tam da "kavram" kavramiáir. Y a da en azmdan, bu kavramm A lt­ husser’in, ''pratik" (ya da "pratik durumdaki") kavram , "fcammsal kavram " (ya da "tam m salkuram "), "sm ir kavram lar" (21) "Çok basit bir fikir" oldu$unu söyiedigi bu önerme, belki de Althusser'in en çok ara5t1rd151 ve en bagli oldugu düçüncedir. Positions'da, (a.g.e, s. 63, 148) ?u biçimde ifade edilir: "Smifmücadelesiyle, s;mftar1nvart191 tek ve aym §eydir" (ideal Spinoza pugnare idem ast ac existere, -var olmak için sava§acaksin- derdi). Marx’a oranla ("Protetaryanin burjuvaziye kar51 müca­ delesi. varhgiyla birlik!e Ьа§Іаґ\ Komünist Manifesto) yapilan yer degjiçimi çok küçük ama belirteyicidir. ÇeçitIi baglamlar, "sinit"deyiminin burada, ay• ni anda, iki biçimde dikkate alinmasimönerirter: Tarihsel bir kavram olarak ve кітІІКе verilen felsefi bir adin yerini tutmasi açisindan (idem est ac ya da filozoflarin, tauton gar esti), bu da, kimligin, daima, önceden, bölünmü§lOk oldu§u anlamina gehr.


gibi israrh dizimlerindeki kullam m inda ya da bu dizimlerin ''kuramsal pratik" ifadesiyle olan iliçkilerinde mevcut oldugunu düçündügümüzde bu sonuca varabiliriz. ilk bakiçta bu kullam m çok büyük bir kan çikh k sergiler. "Pratik .kavram ", Althusserin, Marx içiriden itibaren iki ônemli yerde kullandigi simrlayici bir ifadeydi: Birincisinde bu deyim, ("gerçek hümanizma" ômegi konusunda), "içsel olarak dengesiz" (s. 255), "ideoloji dahilinde, bizzat ideolojiye kar§i çikmayi" temsil eden, dolayisiyla da bizzat kendisinin kesin bir alan degiçimi tarafmdan a$ilmasmi gerektiren, ama tammsal olarak, bir bilimin baçlangicinda yeralan kesintinin berisinde kalan bir ideoloji kavram im belirtmek için kullam hr;ikincisinde iSe, (devrimci konjonktürün Leninist çôziimlemeleri örneginden hareketle), bir konjonktür deneyimine bagb olan ama genelleçtirilemeyecek bir tanim geregi de, kuramsal kavram in ozgiil olarak bilimsel biçiminin beri­ sinde yeralan düçünülmüç bir bilgiyi belirtmek için .22 Daha sonralari -özellikle de, DÎA’na iliçkin oneriyi doguran M ark­ sist devlet kuram m a iliçkin tarti§m a baglaminda- aym fikir, (22) Bir anlamda, "pratik kavramiar" sorusunun, ileride ortaya çikacak tüm evrimi, tomurcuk halinde, Pour MarXm metin!erindeki o çitte kullanimda yatmaktadir. Bunu hemen görmemizi engelleyen, pratik kavramin bu çitte yetersizli§inin "kuramci" olarak adlandirilacak ¡ki sava bagli olu§ biçimindendir: a) Somut, konjonktCire bagli çôzümlemelenn bilimsel genellemelere dônüçümO, "maddeci diyalektik"ten baçka bir $ey olmayan bir kuramsal pratik кигат\п\п müaahalesini gersktirir; b) epistemolojik kesinti bir defaya mahsus olarak olur: Dolayisiyla ideolojik çatiçmalardan oluçan kendi "tarih ôncesi"ni geri çevrilmez bir biçimde geçmi§e yollar, yalnizca bireysel olarak yaçamim sürdürenler hariç. Yine de bu iki sav, saf ve basit bir pozitivizme inanma sonucunu da do^urmamalidir. Tarihsel maddeciliJin bilirnsel genellemeleri, ancak yeniden "somut durumlarin somut ç5zümlemesi"ne ya da, aynt zamanda, nesnelliklerinin de bir kamti olan, tekillige ait bilgiye dahil edildikleri takdirde açik bir anlama sahip olurlar. Oluçan kesinti, ideolojinin tarihsel mevcudiyetini ortadan kaldirmaz: Buna karçilik, ideoloji alaninda, bilime, siyasal olarak belir1eyici olan, eteçtIrel bir etkinlik verir.


bu kez çok çarpici bir degi$imle karçim iza çikacaktir. Bir kez, (artik, kuramm "tammsal" durumu olarak adlandinlan) "pratik kavram lar" alam, M arksist kuram dilinde ciddi biçimde önem kazanmaktadir: Tarihsel maddeciligin M arx’m ve ardillarinm siyasal pratigine baglanan dev böliimlerini kapsam aktadir (ki bu maddecilik onlara bir sim f devleti yakla§imim dayatmaktadir). Sonra konum lan ve içlevleri, kesintiye oranla degiçmektedir: "kesinti", basit bir biçimde, pratik kavram larm kuram sal kavramIara dônüçümünü izleyen bir olay degil, bilfiil pratik kavram larm çeliçkisi içinde olup biten bir süreçtir .23 Ama, bepsi bununla da kalm az: Ta/

(23) Althusser çôyle der: ”Büyük bilimsel buluçlarin, bizim betimleyici bir "kuram" olarak adlandirdigimizevreden geçmeden yapamayacaklar1n1dO5unmemiz için (...) hor ^ey mevcuttur. Bu, en azindan, bizi ilgilendiren alanda (toplumsal oluçumIarin bilimi) her kuramin ilk evresi olmal1d1r. Boylece, bu evrenin, kuramin geliçimi için gerekli ’’geçici" bir evre oldugu düçünülebilir bize göre düçünülmelidir de-. Geçici de olsa, bunu, "betimleyici kurarrf ifademizin geliçimi dahilinde, kulland1g1m1zdeyimlerin bileçimi çerçevesinde, bir tür "çeliçki" karçiligibir çeyleri de belirterek, dikkate aliyoruz. Gerçekten de, kuram deyimi, kismen, kendisine yap151k olan "betimleyici'' s1fat1yla"yakiçmamaktadir”. Bu da §u anlama gelir: 1) ”betimleyici kuram", hiç kuçkusuz, kuramin, dônüçü olmayan ba§langicidir,ama 2) kuramin ortaya çiktigi "betimleyici" biçim, bizzat bu "çeli§ki"nin bir sonucu olarak, kuramin "betimleme"yi a§an bir geliçimini gerektirir. (...) "Elimizdeki Marksist devlet "koram1"n1n,k1smen "betimleyici" kaldi§inisôyledigimizde, bu oncelikle, 0 "betim­ leyici “kuram’ in hiç kuçkusuz, bizzat Marksist devlet kuraminin baçlangicim 0lu5turdugu ve bu baglangicin, bize, kuramin ilerideki her tür geliçiminin te­ melini yani belirleyici ilkesini verdiQi anlaminagelir. (...) Bununla birlikte, be­ timleyici devlet kurami, bizzat kendisini de bu evrenin "a$1lmastn1" gerektiren, bir kuramin oluçum evresini temsil etmektedir. Çünkü, sôz konusu tanimin (= devletin bir s1n1f devleti olarak tan1m1) bizim baski 0lgular1ni, devletin baski ayg1t1 olarak algilanan, devlete yükleyerek kimliklendirmemiz ve tanimamiz için gerekli ofjeleri verdigi dogruysa, bu "iliçkilendirme", birkaç dakika sonra üzerine konuçaca§imiz, çok ôzel türden bir aleniyete yolaçmaktadir: "evet, ôyledir, bu do§ru!" Ve devlet tan1m1alt1ndaolgular1n birikimi, eger ömeklerini çogaltirsa, devlet tan1m1n1, yani onun bilimsel kuram1n1, gerçek anlamda ileriye götürmez. Böylece, her betimleyici kuram, aslinda kuramm, vazgeçilmez olan geliçimini "dondurma" risktnt taçir. içte bu nedenle, bu ta-


nimsal bir kuramm, "kisaca" fyani bilimsel) kuram a dönü§mesi için gereken olmazsa olmaz eklemenin neden olu$tuguna bakildigmda, hem kendileri de bizzat, miikemmel derece­ de "tanimsal" olduklarmdan, hem de belli bir siyasal pratikten (ideolojik sm if mücadelelerinin ve "sivil toplum"un kurum lan içerisindeki çatiçma ve isyanlarin getirdigi pratik) ayrilamaz olduklanndan, bunlarm yeni pratik kavramlar olduklari anla§ihr. Kuramin "olasi bir kilitlenmesi" fikri o zaman farkh bir anlam kazanir: Bu kilitlenm e, bilim öncesi kuram m can çekiçmesinden ya da diçsal bir zorlamadan dolayi degil de k u ­ ramm, kuramsal olmayan pratikle sürdürdügü iç iliçkiden ve bunun kavram larm oluçmasi üzerindeki etkisinden ôtürü her zaman olasidir. Kesintinin "geriye dônüçü olmayan" noktasina, bilimsel bir kuramin ortaya çikmasindan ônce ula$ilmi$tir. A ynca, daha ônce, kuram öncesi bir biçimde ortaya çikmami§ olsa, (bir kuram biçiminde) bu noktaya asla ulaçilamaÿacakti. Ama, buna kar§ihk, bastm lan ideolojinin "geri dönmesi", bilim alanmda, her zaman mümkündür (büyük olasihkla da kaçmilmazdir). Bu bilimin de, pozitivist ya da akilci bir bilim tamminm gôzünde son derece çeliçkili, adeta bilim-olmayan bir bilim oldugunu sôylemek daha yerinde olacaktir (tipki "pratik kavram lar"m, deneyci, biçimselci, adci ya da özselci olan akilci bir kavram tammi açismdan kavram-olmayan kavram lar olmasi gibi). ' Bu durumda bir adim daha atarak, Althusser’in son metinlerindeki biçimiyle bilimsel kavram m , en azmdan sim f mücadelesi ve psikanaliz kuram m a iliçkin olarak, "pratik kavram"la e^ilimsel olarak ama açik bir biçimde ozdeçleçtininilayicikuramin, kisacakuram olma yônünde geliçmesi için (...), devletin, devlet aygiti biçimindeki klasik taniminabir çeyler eWemenin elzem oldugu­ nu düçünüyoruz." (Positions, a.g.e, s. 78-80)


rildigini keçfederiz. Hiçbir bilimsel bilgi ya da"kavram larla" bilgi fíkrinden feragat etmedigimizi ve bu fíkri bir deneycilik, bir pragmatizm ya da bir öznellige yamarnadigimizi israrla belirtelim. Bilginin nesnelligi (tipki sm if mücadelesinin varhgi gibi), Althusser’in, herhangi bir ôzeleçtiri çerçevesinde kesinlikle vazgeçmedigi savlann bir parçasidir. Ama kuram sal olmayan pratige iliçkin referans, nesnelligin bilfìil tammi dahilinde ve onun bir koçulu olarak ele ahnmalidir. Bu durum, özellikle de (Kapital’e yapilan gönderilerde vücut bulan) bilimsel kuramin, ne bizzat kendi kavramlarimn sisteminde ne de kavram lan bir sistem oluçturmak için birbirine eklemeyi öneren sergiieme sirasmda (bu siralama ister "çôzümlemesel", ister "bire§imsel", ister "belitsel" olsun) bulunam ayacagi düçüncesiyle dile gelir. Daha dogrusu, bi­ limsel kuram aym zamanda, hem bu sergileme sirasmda hem de o siraya karçi direnen ve onda eksik olan §eyde (ôrnegin M arx’ta, bir sürü temel "pratik" kavram i, yani ücretli emegin meta biçimine indirgenemeyecegini gösteren fabrika sistemine kar§i olan iççi miicadelelerinden, sermayenin "öz hareketi"nin, gerçekte sürekîi bir siyasal çiddetle atbaçi gittigini gösteren, "ilkel" diye adlandm lan birikime degin birçok §eyi temsil eden "tarihsel görüntüler"). Ama, kuramsal sergilenme sirasm a karçi direnen, ayni zamanda da ideolojik kavram Iara, özellikle de M arksist kuram baglaminda, siya­ sal ve iktisadi burjuva ideolojisinin kavram lanna ôzgü mantik oldugundan, açagi yukari §u fikre variriz. "Pratik kavramlar" bilimin ôzüdür çiinkü bilimi (ya da bilgiyi) bilim "ya­ pan", pratik bir nesnellikle ideolojik bir tahayyül arasmdaki çatiçmadir; hedefi, bir kuramsal sergileme sirasm a göre siirekli ayarlanan, dengesizlik olan çatiçmadir .24 (24) Bu çe§itli konularda, Bkz. 02ellikle “Önsöz", in Gérard DUMENIL, Le Con­ cept de loi économique dans "le Capital", (Kapital’de iktisadi Yasa Kavra-


Kuramsal pratigin bu tasanm i (ki, bunun, nihayet o ifadeye sadece benzerlige dayanm ayan ve aym zamanda da genel "pratik" kategorisine çok sorunsal bir anlam yiikleyen, bir içerik verdigi söylenebilir) 1976 A rahk ayinda yazilan metinde birlikte önerilen iki ifadede özetlenebilir. Über Marx un,d Freud adli yazida adi geçen bu deyimler, "bölücü bilim" ve "çatiçmali kuram"dir. Marks;zm ve psikanaliz gerçekten de birer bilimdir; bilgi- t> sini geliçtirdikleri bir "gerçek nesne"leri vardir: Sin if mücadelesi ve bilinçdiçi. Dahasi: S m if mücadelesinin (gerçekten varolan) sonuçlari, ve biîinçdiçimn (gerçekten varolan) sonuçlari vardir, çünkü burada sôz konusu olan tozler degil, bir yapinm (ya da, daha önceleri K apital’i Okumak’in ônermi§ oldugu gibi mevcut olmayan bir davamn etkinligiyle) iistünlügü tarafmdan düzenlenen süreçlerdir. Bir kez daha, oznelligin yolu, kesin bir biçimde kapanmi§ olmaktadir. Aynca, hangi biçimde olursa olsun kapanmiçtir: Yalm zca göreceli bir öznellik biçiminde (içinde kuram sal gôrüçlerin çe§itliliginin, bilgi oznelerinin tarihsel, toplumbilimsel ve psikolojik çeçitliligine gönderide bulundugu bir öznellik) degil, aym za­ manda da (içinde bilginin kuram sal birliginin hedefïnin evrenselligi tarafmdan garanti altina ahndigi ve bilgiyi diizenleyici normlarm buradan hareket ettigi) a§km bir öznellik bi­ çiminde de yolu kapanm iç durumdadjr. K lasik a k ila h k ve pozitivizmin tersine, kuram sal çati§manm, "kavramsal bôlünme"nin (bir, ikiye bölünür...) ve bir kavramm yorumlannin böliinmesinin (egilimlerin '1b0 liinme"si) hep, ilk ônce, içkin olarak bilimsellige ait oldugunu düçünmek gerekmektedir. A rtik bunlar bilim tarafm dan içe atilmiç ideolojinin basit mi), Paris, François Maspero, 1978; "II Marxismo ОддҐ, in Enciclopedia Europea, Milano, Garzanti, 1978; "La decouverte du Docteur Fneud" (1976) Revue de Médecine psychosomatique, 25 §ubat 1983.


bir izi, bir kalm tisi, yaçam mi sürdürme mücadelesi degil, ideolojinin bilimin içindeki varliginm bir belirtisi, hatta daha da öte, bilimin ideolojiye karçi mücadelesinin gerekli biçimidir; o mücadele ki, biri öbürünün diçinda bulunan düçmanlan degil de, bilginin birbirinden ayrilm az kertelerini karçi karçiya getirdiginden büsbütün dinmek bilmez bir nitelige sahiptir .25 AIthusser, nesnellikle çatiçmanm bu çeliçkili birIikteligini nasil dogrular? ilk yaklaçimda, bölücü bilimlerin nesnesinin dogasiyla, bunlann kuramsal geliçrtie biçimi arasm da bir tekabül etme durumu ya da bir "uygunluk” önerir: tipki nesnenin içkin olarak çeliçkili olmasi gibi (toplumsal çeliçki: siniflar arasm ­ da; psiçik çeliçki: "psiçik aygit"m kerteleri arasmda), kuram da, her zaman, zaten çeliçkilidir ve ancak bölünerek ilerleyebilir. Öyle ki, diyalektigin firtmalarindan tecrit edilmiç, kendisini oluçturan kategorilerin degiçmez aygiti tarafmdan ideolojik Kam pfplatz’in hirgüründen antilm i§, Kant’çi (ütopik) bir "anlik (sagduyu?) adacigi" tasariminm tam kar§itmda, Althusser’ci bilimin "alan"i ya da "kita"si, hiçbir güvenli sigmak, kendi ôz sertliginin sonuçlarma karçi hiçbir istikrar güvencesi sunmamaktadir. Ama bu betimleme yetersiz kalm aktadir. Althusser’in her okurunun akhna gelecek Spinoza’ci bir kar$i çikmaya yolaçmaktadir: Çeliçkili bir nesnenin bilimi neden kendisi de çeliçkili bir bilim olmak zorundadir ki? Yani (havlayan bir hayvan olarak) köpek kavram i bizzat havlam ak durumunda rmdir? Dolayisiyla, "kuramsal pratik" fikrinin içerdigi tüm anlamlarla devreye girecegi baçka bir varsayim bulmak ge(25) Bu, Althusser'in Lire le Capitatde (2. Baski, C. I, s. 53) Pierre MACHEREY’den odürtç aldigi "Her bilim, ideoloji bilimidir" savini yeniden ele almakta ve belki de aydinlatmaktadir.


rekir. Hatta içi, bölücü bilim lerin, olu§umlan düzeyinde tyani kurarnlannm tarihinde, bizzat kavram larim n oluçumu ve adlandm lmasm da; çünkü sözcükler, "onlara karçi birer düçmanmiççasma mücadele veren " ,26 "birer " silah, patlayici, ya da yabçtm ci, veya zehirdirler: Bu da, sôzcüklerin varoldugunu sôylemenin bir biçimidir), bilmesini temsil ettikleri çeliçkinin içinde yeralm a biçimleriyle belirlenen bilimler oldugunu soylemeye degin gôtiirmek gerekir. Bunlar, bir nesnenin seyircisi olarak degil (içte nesnellige iliçkin bir egretileme da­ ha) çeli§kisel bir sürecin taraflan olarak vardirlar .27 Althusser tarafm dan ônerilen ve Freud’un bilinçdiçi ku- ' rami Oier tiir "psikoloji"ye kar§i olarak) tarafindan ortaya atilan ve ideolojik karçitligm , son çôzümlemede, bireylerin (buna kuramcilnr da dahil olmak üzere) kendilerini de, içe atma ve tekrar mekanizm alarina tabi kilan birer bilinçdiçma sahip olmnsiyla açiklandigm i belirten düçüncesi de bundan kaynaklanmaktndir. Bunun m antiksal bir sonucu olaràk da bu çeligki tyani psikolojist ve antipsikolojist ideolojiler arasmda, son kertede, kendisi de psikanaliz "nesne"si olan bilinçdiçi tarañndon belirlenmesinden ötürü varolan çeliçki) Freud’un kuraminin tüm tarihini oluçturur .28 Bunun bir ba$ka sonucu da -oger M arksizm le psikanaliz arasindaki benzerligin "ann çizgï'si buralara degin uzatilabilirse- "ba§(26) Positióne, a,0,e, I , 46 (27) Bu durumdt, M y lM l Ыг bllim 'denetlenemez* -ne üzerinde egemenlik kurulmasi, n# d · kllHvwi anlaminda-, hele de bir kurum araciligiyla (üniversite kurumu, y · d · *p*rt(", hatta bir 'dernek* kurumu) tarafindan busbütün denetlenemM, **M0o0 b)llm' eôzcüQünde, yalnizca bölünme degil, kendisi de "eçif biçlmd· hem WNnçdumi (Bkz. Freud: die ich-spaltung) hem de siyaseti çaQnftinMi (KKl Marx ve Engels, "Die angeblichen Spaltungen in der lntematkxwto', 1l7t), pãrçalanma (Spaltung) anlami da aranmalidir. (28) Biyobjik ktoota^yl hrt>ulU V · elo$tirisinin içigi altmda okunmuç oldugu gibi, özne kJeototytMn habutu vo oloçtiri çerçevesinde de 0kurtmas1 gereken Freutfda da bu vwdtr


langiç"mdan "bunalim"ina degin M arksist kuram m tarihinin içinde yeralan ideolojik çeliçkiler(ve onlann, içe atm alar ve baskilardan oluçan bilinçdiçma yansim alan?), son çôzümle^ , mede sim f mücadelesinin, M arksist kuramm, yer yer içinden \ geçmesi ama asla orada sabit bir yere sahip olmamasiyla i açiklanmaktadir. Burada, bir bilgi koçulunun (hatta daha / güçlvi bir deyimle, Althusser’in dônüp dolaçip buldugu Makyavel’den esinlenen deyimiyle, hakikatin etkinliginin bir koçulu) yam sira, açilam ayacak bir smir da bulunmaktadir. Bu simr, bir yasak y a da bilinebilenin (ôbiir tarafm da bilinmeyenin yeraldigi) bir smiri degil, bilgiyle aym yönteme baçvuran ve hakikatle "fikirlerin her çeye kadir olmasi" arasmda açilmaz bir ayrim çizgisi çizen maddi bir belirleme ve bir bagimlihktir. Yine de, bizi bôylece kuram a içkin "pratik"in açiklamasina götüren bilim kavram i, düçünülebilecek olanin, y a da en azindan uygulanabilecek olanm sminndadir. Adeta, iki uçurum arasmda asili kalmi§ bir fikirdir bu... Althusser, anladigim kadanyla, bu noktaya vardiktan sonra, inam lm az ifade çeçitlemeleriyle bunun anlatim im tekrarlam aktan baçka bir §ey yapmami|tir. "Bölücü" süreç Marksizm ve psikanalize mi ôzgüdür? Bunu sôylemek, diger bilimlerin, çeliçki yöntemi altinda kendi "nesne"lerinin sürecine kistm lm adigm i varsaym ak demektir. Dolayisiyla da, bu onlann bilgi sürecine seyir kategorisinin (deneysel ya da kuram sal "görüntü”) uygun düçtügünün kabulü demektir .29 Am a buna karar vermeden ohce, M ark­ sizm ve psikanalize yapilan çifte gönderinin, oluçturdugu çiftin pek kesin olmayan benzerlik ve eklemlenme statüsüyle birarada, varolma nedeni üzerine düçünmek gerekmez mi? (29) Bkz. Lire le Capital, I, s. 47 vd. Burada, her tür bilim konusunda, "nesne" de<jil ama "gôrüç" kesinlikle reddedilir.

]

; '

:

!


Althusser’in, psikanalizle Marksizmin аут "nesne"yle (yine Spinoza’ci bir dil kullanacak olursak, belki farkh uygunluklar ya da özniteliklere göre algilanan) iliçkili oldugu fikriyle, bunlarm "nesne"lerinin kökten bir biçimde ba$ka olduklan ve zorunlu olarak içiçe geçseler bile birbirlerine indirgenemeyecegi fíkri arasm da gidip gelerek bu sorunun çevresinde dönüp durdugu göriilecektir. ídeoloji kavram m m araçtm lm asimn ve Lacan’la, bir kabullenme ve olasi bir düzeltmeyi, intihar_niteligindeki bir inkar olarak gösterecek denli çarpici bir teminat konusundaki bir yanh§ anlaçm ayla baçlayan sagir vesa m im iça tiçm a m n tü m am acib u d u r .30 or "Bölücii bilim" deyiminde, önlenemez biçimde sallantida duran bizzat bilim fikridir. Yalm zca, 1974’teki Ozele$tiri 0geleri'nin evrenselligini sorguladigi, genel olarak "bilim" fíkri degil, epistemolojik kesinti tamminm "bilimle ideoloji arasmdaki" kesinti olarak diizeltilmesi pahasm a (ama, bu ad altmda, farkhlaçm anm çikiç noktasi olarak "asgari soyut bir genelleme"ye gönderide bulunülmasmin gerektigi fikrini aynen saklayarak), etkin bir biçimde herhangi bir bilgisizligi ortadan kaldiran, bir bilgi sürecine içkin bir nitelik olarak "bilimsel" flkridir. Ama bu ifade, sonuçta kesinti fikrine verilen ba§ka bir addir. Çifte "kuramsalci" yônü (kesintinin bir kez olup bir daha olmadig> fikri ve tüm bilimler ile bunlarm "ideolojik tarih öncesi" arasinda aym biçimde içlev gôrdügü fikri) düzeltildiginde, Althusser’in siirekli kesinti olarak adland 1rd 1 g 1 hale gelir: "sqnw olmayacak baçlangiç", üstelik bu deyimin içerdigi her iki anlnmi bir arada ta§ir, çünkü bir bilim (ôzellikle de Marx’in bilimi) sürekli, ele§tirel sonucunu yineleye(30) Çunu da ekleyelim: Marksizm ve psikanaliz eÿer aym nesneye sahiplerse, Marksizm (L. ALTHUSSER ve ar. tarafindan Discutare le Stato'da ônerilen, De Donato, Barí, 1978, itadeye göre) "son halini almi§ bir kuram" degil, "mutlak bir bilmo"dir (ya da bir "dünya gôrüçü").


cek olan bilgiler iiretecektir; öte yandan da, yine o bilim, egemen ideolojinin parçalanyla "hesaplaçma’ yi sürdiirecektir. Geri çevrilemezlik fikri (tamamlanmamiçlik fikriyle birlikte) her zamankinden daha fazla bu ifadede kendini bulmaktadjr. Yine de, daha yakindan baktigim izda, artik, geri çevril^mezligin, bilgilerin bir "iiretim" ve "geliçme" giiciinii yansitij yor olsa bile, bir güvence olu§turmadigini kabul etmek durumunda kahriz. Geri çevrilemezlik, tümüyle, ideoloji alanmda da süregiden bir kuram sal miicadelenin aynm sal yönteminde yeralm aktadir. Bilim/ideoloji farklihgm m ortadan kaldm lam az oluçu, tek bir olayda, hele de tek bir kurumda degil, özünde birleçtirici ve uzlaçtm ci olan ideolojilerin, kuramdan ötiirii, pratikte, diger m utlak degerleriyle, yani uzla$maz olanla kar$i kar§iya kalm asinda yerahr. Bu durumda, hakikatin etkinliginin karçiligi çu olmahdir: H akikat, geri çevrilemez olsa bile, ortadan kaybolabilir. Iyi de, "hakikat ortadan kaybolabilir" ne demektir? Göriiniirde, "ortadan kaybolma"nm birkaç yöntemi vardjr: Althusser’de, bunlardan, en azindan, iki tanesi gôriiliir. Bir anlamda, biri edilgen, digeri etkindir. Biri öliimle ôzde§le§ir. Digeri, bazi geleneksel metafizik özelliklere, hiç tartiçmasiz sahip olmakla birlikte, tam olarak "ya§am" biçiminde sunulmaz da, daha çok Lenin ve Felsefe’nin, yukarida degindigim boliimünde "konulan belli bir mesafenin bo$lugu" olar rak adlandirihr. Miicadeledeki bir varhgin, bu miicadele içindeki yenilgisine tekabül eden bir ortadan kaybolma vardir: Bu varlik, bir birey olabilecegi gibi, bir örgüt, bir tarihsel hareket, bir simf, hatta bir pratik, bir bilgi de olabilir. Marx bu olasihga, Manifesto’nun muammali bir cümlesinde deginmiçtir: "Bugüne kadarki toplumlarm tarihi bir sm if miicadeleleri tarihidir. (...) Ôyle ki, bu miicadele, her seferinde, ya tiim toplumun dsvrimci bir yeniden yapilanm asiyla ya da miica-


dele eden simflarin birlikte çôküçüyle sona ermiçtir/Althusser bu fikri ("mücadeledeki sm iflarm ortak ölümü"), Marksizmin unutulan ifadelerinden biri olan bu fíkri yeniden ele alrni? ve kuram a, en azindan (tam da "kuram dahilinde bir sm if mücadelesi" olan) M arksist kuram a uygulamiçtir. Bilimsel kuram, zorunlu olarak mevcuttur, üstelik de geri çevrilemez bir biçimde mevcuttur, ama belli bir konjonktürde varligi son bulabilir ve bu olasilik (genel bir bunahm "kuramla iççi hareketinin birliginin" bir kopmasi, bu birligin geli$mesinin, hiç kim se tarafindan engellenemeyecek, biçimde "dondurulmasi" gibi biçimler alabilecek olan bu olasihk) çatiçmamn rastlantisal veçhelerinin olumsalhgmda ya da kuramsal pratige içkin çeli§kide yatar. Tipki kuramin ba$langicinm, kendi kavram lannm gerekliligi dahilinde, geriye dönerek silinecek olan bir olumsalligmm bulunmasi gibi ,31 geriye çevrilemeyecek biçimde dogmu§ olanin sorcunun da bir olumsalhgi vardir. Bu son, belli (yani üst-belirlenmi§) bir konjonktürde ortaya çikarsa, kuramm varligmin, bu deyimin taçidigi her iki anlamda da (bir eleçtirinin uygulanm asi, bir bunahm a bagh olmasi) "eleçtirel" olmak durumundadir. Çünkü bu son, bir yazgi degil, bir güçler dengesinin sonucudur. Bôylece, eskiden canh bir pratik olandan, geriye bir hayalet, bir am kalacaktir. Ama bir baçka ortadan kaybolma daha vardir. Althusser, neredeyse aym deyimlerle buna de deginip durmuçtur: bir pratigin ''egreti", "geçici", "çeli§kili" olan yam m n bizzat kendi sonuçlarinda (ki bu sonuçlar da egreti, geçici, çeliçkilidir), (31) "(...) Insan ba§langiciniseçmez. Marx, duçuncede, Alman tarihinin üniversiteterindeki ejJitimde yogunlaçtirdi§i ideolojik dünyada ortaya çikmayi seçmedi (...). Bu ba$langicmgereklil@i ve olumsalhÿi'nadaha ileride yeniden deginecegim. (...) Marx’m ba§langicinm olumsalli$i, altinda dogdugu ve sonradan paçasini Kurtarma durumunda kaidigi devasa ideolojik tabakadir..." (PourMarx, a.g.e, s. 60-71)


kendi dônüçtürücü "mvidahale"sinde yitmesidir. "Bize gelince, size teslim etmeliyim ki biz buraya "ölmeye" geldik, аша bunu, bizi diger fílozoflann çogundan ayiran bir biçimde ve bunu pek iyi bilerek yapmaya: Kendi miïdahalemizde yitmeye geldik. 32 Bu yitim, anlik, istisnai bir §ey degil, sonsuz bir süreç içinde sürekli yinelenen ve yeniden yapilm asi gereken bir yitimdir. Biçimsel olarak, bu yitim, bir baçka yitimden j katiyen ayn degildir, sonuçlan dahilinde, siyasetin, özellikle de smifsiz toplumun kuruluçu çerçevesinde devrimci siyasétin yitiminden farkli göriilmemektedir. Gerçekten de, bunun, kiçisel ve kollektif yöntemleri açismdan bizzat devrim olarak dü§ünülmemesi biraz güçtür. Bununla birlikte, bir kez daha, bize ônerilen düçünce kesinlikle tekanlam li degildir. Tersine, içinde iki ônemli sorunsal ikilisiyle, yani ideoloji ve kuram, ideoloji ve gerçek ikilisiyle karçilaçtigim iz bir uyarlam a çerçevesinde dagilmaktadir. Bu, ideolojinin ya da belli bir ideolojik pratigin, kavrama ya da bilimsel kuram a duhul çerçevesinde yitimidir. Ama, aym zamanda da, kuram ve kavram m, bilgi içlevlerini yerine getirebilmek için geçici olarak aynldiklari gerçek tarih dahi­ linde yitim idir de. Son olarak da bunun, kuramm, ya da "ku­ ramsal biçimde" mevcut olan düçiince ve bilgilerin, ideoloji çerçevesinde, yani, kendilerini maddi, tarihsel güçlere dônü§tiiren tek §ey olan "ideolojik gerçekleçmeleri" dahilinde yitimidir. Kavramm "sonsuzlugu", gerçek tarihin "sonsuzlugu", ideolojinin "sonsuzlugu"... Yani, kavram m, ya da tarihin, ya da ideolojinin güncelligi, etkinligi, etkili olu$u.33 (32) Philosophie etphHosophie spontanée des savants, op. cit., s. 19. (33) Bu üç olanak konusunda, özellikle $unlara bakiniz: A) ''Direk hâlâ ideoloji alaninda çakilidir, ''yeni'' terimler kullansa bile metni "kendi” dilinde yazilmi|tir, Feuerbach’ta çarpici biçimde gôrüldügü gibi, biz­ zat ideolojinin inkari bile ideolojinin dilinde yazilmi$tir:"somut", "gerçek", i§te bizzat ideolojinin karçitinin ideoloji dahilinde sahip oldugu isimler. (...)


Hiçbir çekilde türdeç olmayan yitim yöntemleri arasinda, "devrimci" kavram m varligm m asili durdugu görülmektedir. Ama, ne anlam a geldigini araçtirm ak için ona dogru gittigimizde de, böylesi bir kavram da bir hakikatin bulunabilecegini varsaym am iza izin veren belki de i§te bu asili durma halidir. Ama ideolojiyi bilimsel kuramdan ayiran sinirin, yakJaçik yüz yirmi yil ônce Marx tarfindan geçildigini; bu büyük giriçim ve bu büyük buluçun, etkilerinin yavaç yavaç dünyanin çehresi ve tarihini degiçtirdigi bir bilginin kavramsal sistemine kazinan yapitlarindayeraldiginiunutmamaliyiz.(...) YakIaçan herkese, bu sinmaçmasi için yardim edebiliriz: Ama, bizzat kendimizin onu a§miç olmamiz ve kendi kavramlarimizabu geçiçin geri çevrilemez sonucunu dahil etmiç olmamiz koçuluyIa.(...) Gerçek ya da sosyalist hümanizmanm, kuram gôzünde kendisine verilen statüye göre, bir kabulün ya da bir yanl15 anlaçmanm konusunu oluçturabilecegini belirtirken, soylemek istedigim, bundan baçka bir çey degildi; bambaçka bir i§levle kariçtirilmayip.tam ola­ rak kendi içlevine uyarlandigiàlçüde, hümanizma pratik, ideolojik bir slogan olabilir. (...) Hümanizmanm sloganininkuramsal degil, pratik göstergeli bir degeri vardir: Marx’in gerekli oldugunu düçündügü tarihsel dônüçümü orta­ ya çikarmak için, bizzat somut sorunlara, yani bu sorunlarin bilinmesine ge­ ri dönmek gerekir. Bu süreçte, hiçbir sôzcüÿün, pratik i5leviyle dogrulanarak kuramsal bir içlevi gasbetmemesine dikkat etmeliyiz; 0lmas1 gereken, 0 sôzcügün, pratik içlevini yüklenerek, aym zamanda kuramin alanindan da çikmasidn.'(P ourM arx, a.g.e, s. 255-258). B) Sonuçta soz konusu olan (...) Marx'la birlikte, gerçegin bilinmesinin, gerçekte "bir çeyleri "degi§tirdigi"nin, ama, her çeyin, sanki bu ekleme sonucunda kendi kendini iptal edermiççesine olup bittiginin an1msat1lmas1yd1. Kendi bilgisi, onceden gerçege ait oldugundan, kendisi, onun bilgisinden baçka bir §ey olmad1g1ndan, ona ancak §u çeliçkili koçulla, ona hiçbir §ey eklememe koçuluyIa, bir.çeyler ekler, bir kez ortaya çiktiktansonra, dogrudan ona yônelir ve onda yokolur. Bilgi süreci, her adimda, gerçege kendi bilgisini ekler, ama, her adimda, gerçek, bunu, kendisine ait.oldugundan ôtürü, cebine atip gider. Bilgi nesnesiyle gerçek nesne arasindaki ayrim, bôylece §u çeliçkiyi sunar: O, yalnizca iptal edilmek üzere mevcuttur. Ama kendisi bir hiç degildir, çünkü iptal edilebilmek için, sabit biçimde elde olmasi gerekir. Bu normaldir. Gerçege, kendi bilgisini, ancak ona geri vermek için ekleyen her bilginin sonsuz çevrimidir, yani canl1d1r, çünkü ancak yeni bilgilerin üretimi eski bilgilerin hayatta kalmas1n1 saglar..." (Positions, a.g.e, s. 158)


Althusser’in suskunlugu da, iki yitme biçimi arasindaki tereddütünü dile getirirmi§çesine, -"olanaksizin yeri" diye adlandirdigi-34 bu kavram m ortaya çikiç noktasinm yarnba§mda asih degil midir? îçte o suskunluk bizi bu nedenle rah at birakm amaktadir. Bari, bunu iyi yönde kuIlanahm. Çünkü biz de, öngörülebilir bir sonu olmayan aniyla, söz arasmda geçiç halindeyiz. (Les Sauvestres, Agustos 1988)

C) 'Düçuncelenn etkisi, siniflar arasindaki bir güç iliçkisinin ba§imli ifadesinden ba|ka bir çey de$ildir. Olaganüstü olan, Marx’m, kendi düçüncelerinin konumunda bu maddeci savi dikkate almiç olmasidir. Bu, sunu5un konuya uygun bir biçim aldi$i 1Θ59 önsözünde de, Afen/fesfo’da da gorOlebilir. Bu da Marx’m, iki kez, iki farkli biçimde, kendi ôz duçüncelerini sundugu anlamina gelir. Once, bütün çôzümlemesinin ilkeleri olarak sunar (...): bu durumda, dOçunceleri, sayelerinde bütüne iliçkin bir gerçekli§i anlatmak sôz konusu oldu§u için, her yerde mevcutturiar. Ama Marx, düçünœterini, ikinci bir kez, bu sefer de onlari, aym bütüne ¡liçkin gerçekIigin belirli ve simrli bir mekaninda konumlandirarak ortaya çikanr: 1859 önsözünün biçimini kullanacak olursak, onlari, "insanlarin (smif) çatiçma(si)nm bilincine vardiklari ve onu sonuna de$in sürdürdükleri ideolojik biçimIer'den biri olarak belirtebiliriz. Onlari boyle, toplumsal iliçkiler ve simfiliçkiterinin belirli bir mekamnda (üstyapi) konumlandirmaWa, Marx düçüncelerini, tamamen verümiç olanin açiklanma ilkeleri olarak de§it, ideolojik mucadeledeki olasi eylemlerinin tek iliçkisi çerçevesinde ele alir. Bundan ôtürü, bu düçünceler, biçim de de^içtirir: Kuram biçiminden "ideoloji biçimi’ ne geçerler. Marx’m maddeciliÿ, kuramininmaddeci içerigiyle de§il, bu du5uncelerin 3tkin hale gelebilecek)eri k05ullar, biçimler ve simrtarailiçkin keskin ve pratik bilinçle ôlçülür. Onlann, anlatim çerçevesinde iki kez yeralmalannm nedeni budur. Hakiki ve biçimsel olarak kan1danmt5 olsalar bile, düçüncelerin, asla tarihsel ola­ rak %ahsen degil, s1n1f mücadelesinden aItnmiç ideolojik kitle biçimleri çer­ çevesinde etkin оклаІагшіп da nedeni budur. ("Le marxisme aujourd Hui", Encyctopedie Garzanti). (34) Positions, a.g.e, s. 133.


Çagda§ olmayan(+)

Davetinizden dolayi teçekkür ederim. Arzu ederseniz, 1988’de, Michael Sprinker’in gayreti ve bu Humanities Institute’te hvikiim siiren hava sayesinde, Am erika’da, böyle tamamen "Althusser’in M irasi"na atfedilmi$ bir kollokyumun düzenlenmesine iliçkin bazi gôrüçlerle söze ba|layacagim . ilk olarak benini konuçmami istediniz: Bu benim için bir onur olmakla birlikte, aym zam anda da, bir Fransiz olarak beni zor durumda birakan bir durum. îster inanm, ister inanmayin, üniversite ortaminda böylesi bir kollokyumun düzenlenmesi Fransa’da tarrronen olanaksiz, pek çok Avrupa ülkesinde de oldukça zordur. Gerçi bazi ülkeler açisindan bu söyledigimi biraz yumuçatmam gerekir. Burada, Gregory Elliot’m, Peter Schôttler’in, M aria Turchetto’nun bulundugu(*)

Bu metin, Eylül 1988’de, The Humanities Institute, State University of New York at Stony Brook'un düzenledigi Tha Althussarian Legacy kollokyumuna sundu$um tebligin, tüm tebliglerin yayimi için yeniden gôzden geçirilmiç biçiminin çevirisidir (Londra ve New York’ta Verso tarafindan yayimlanacak).


nu görüyorum: Dolayisiyla, Althusser’in yapiti ve siyasaî etkinliginin tüm ü üzerine bir çaliçmanm çok yakinlarda yayim landigm j,1 yapitlarm m (içinde Fransa’da bulunmayan pek çok metin de bulunmak üzere ) 2 yayim i konusunda Fede­ ral Alm anya’da bir proje geliçtirildiëini ve íta ly a ’da Althusser’in, sol aydm lann ve militanlarm oluçturdugu kulüplerde h âlâ tartiçm a konusu oldugunu 3 belirtmem de dogru olur. Tüm bunlan, durumun ne denli çeliçkili oldugunu vurgulamak için ammsatiyorum: Bu adamin adi ve yazilannm anlami, kendi ülkesinde, bugün tam anlamiyla bir içe atilma, peredeyse tabulaçm a durumuyla karçi karçiyadir. Bunun, hiç kuçkusuz birkaç nedeni oldugunu sôyleyebiliriz. Althusser’in 1980’de kansm i öldürmesinin yarattigi skandalin etkilerini görmemezlik edemeyiz. D ostlan da dü§m anlan da bunun etkisinde kalmiç, entellektüeller de bun­ dan paylanm almiçlardir: Cinayetle delilik arasm daki iliçkiler, edebiyata konu oluçturmadiklan sürece aydm lari rahatsiz etmiçtir. Gazetecilerin pek sik kullandiklan deyimle "Alt­ husser’in yazgisi", "genel" (kamusal) olanIa "özel" olan ara­ smdaki aynm çizgisini bulam klaçtirm aktadir. Entellektüel­ ler toplulugunun hepiinizin az çok gereksindigimiz, kendini begenen imgesini zora koçmaktadir. Ama en güçlü nedenler, gôrünüçe göre, baçka bir düzey(1)

Bkz. Gregory ELLIOTT, Althusser - The Detour of Theory, Verso, Londra ve New York, 1987. (2) Bkz. Louis ALTHUSSER, Machiavelli - Montesquieu - Rousseau, Schriften 2 ve Philosophie und Spontane Phisophie der Wissenschatter, Schriften 4, her ausgegebene von Peter Schöttter und Frieder Otto Walf Argument Ver­ lag, Berlin, 1985, 1987. (3) Bkz. La cognizione della crisi - Saggi sul marxismo di Louie Althusser, Centro Studi di Materialismo Storico, Franco Angeli Editore, Milano, 1986. Di§er alintilar için, Actuel M a rt ta yí.yimIanan "Actualité d ’Althusser a l ’etranper'(Althusser'in yurt diçindaki yüncelligi) adli yazima bkz., No. 7, 1990, Birinci dönem.

j

» '


de yeralm akta, bugün genel olarak M arksizmin üzerine çôkmüç olan "yasak"tan kaynaklanm aktadir. Yaklaçik yirmi yil boyunca, Althusser, gerek Fransa’da, gerek di$anda, herkesten daha fazla, tartiçm aya yol açan tek M arksist filozof olmuçtur. ifadeleri ve gôrüçleri, yalnizca, her türden "Marksistler" arasinda tutkulu tartiçm a ve polemiklerin zincirden boçanmasma neden olmakla kalm am iç, ayni zamanda da bir takim baçka aydm larm Marksizmi ciddiye almasim ve kendi tartiçm alannda, felsefe, iktisat, siyasal kuram, psikanaliz, vb. çahçm alarm da ondan yararlanm asm i da saglarm$tir. M arksizm belki de, herhangi baçka birisinden çok daha fazla, Althusser yüziinden, yalm zca geçmiçten kalan bir miras, düçünce tarihinin bir am olmaktan çikmiç, edim halindeki düçünce için bir ufuk, bir meydan okuma oluçturmuçtur. Bu andan itibaren, Althusser’in tüm bu dönem boyunca oynamiç oldugu rolün silinip atilmasinin ne anlama geldigi kolayca anla$ilabilir. Bu durum, anlami gayet açik olan, da­ ha genel bir sansür harekatm in ôzel bir yansim asidir: Sôz konusu olan, özellikle de altmiç ve yetmiçli yillarda Marksizmin, M arx’tan, Engels’den, Lenin, Stalin ya da Mao’dan gelen dogmatik ifadelerin tekranndan baçka bir çey oldugunun inkari, o zamamn toplumu ve siyasetinin gerçek sorunlariyla baglantili olarak, Marksizm dahilinde gerçek degi$im ve olaylann husule geldiginin inkandir. Evet, her çey, M ark­ sizm çerçevesinde, entellektüel bir etkinlik ve bir verimlilik oldugunu, yani yalnizca ezberlenen §eylerin tekran ve yanilsamalar dejfril, aym zam anda da denemeler ve h atalar bulundugunu unutturmok, en vist düzeyde bir önem taçiyormuççasma 0 lm u 5 bitmiçtir. Ne pahasina olursa olsun, Marksist, özellikle de komünïet entellektüellerin, geriye dönerek, saf birer kurban ун dn κ « η >9 bir fitnenin hizmetinde birer üçkagitçi ve sahteknr 0 lduklar 1m kabul etmeleri istenmiçtir. Tip-


ki M arksizmin ve komünizmin, bezdirme, kandirm a ve uçuruma atm a diçi gerçek hiçbir tarihinin olmadigi gibi, bu entellektiiellerin de asla kendiliklerinden düçünebilecek çapta olm adiklan iddia edilmiçtir. Tarihi bôylesine bir tarihsizlige dônüçtürme biçiminin, özellikle de Fransa gibi, Marksizmin felsefe, toplumbilimleri, insanhklar ve k ü ltü r düzeyinde en ônemli rolii oynamiç oldugu ülkelerde ortaya çikmasma hiç çaçmamamiz gerekir. Ama, belki de, bugün kendi ôz tarihleri karçisinda bu unutkanligi yegleyen entellektiiellerirí, tipki kendi ôz felsefi ve kültürel m iraslanna yaçattik lan çarpikligm bedelini çok agir ôdemiç olduklan gibi, çok ônemli bir be­ del ödemelerinden endiçe duyabiliriz. Bu konudaki durumun Am erika’da da aym olup olmadigmi sôylemek size düçecektir. Bu kollokyuma "The Althussarian Legacy" admi vermiçsiniz. Bu ifadenin de canimi siktigim itiraf etmeliyim. Bir kez daha, kiçisel nedenlerden ötürii, Althusser’in ölmedigi kamsindayim... Belki de bu "Legacy" sôzcügüniin îngilizcedeki anlami konusunda yamlmiçimdir. Eleçtiri niteligi ta§imayan bu gôzlemimi yanliç anlamamzi istemem. Yaçayan birisinin mirasim ôlçme konusu her zaman rizikoludur. Ama, ne yazik ki, bu dogrudur: Althusser fiziksel olarak ôlmemiçse de, küçük bir çevre diçiyla iletiçim kurma olanagina sahip olmadigmdan, moral olarak da artik yaçam am aktadir. Benmerkezci bir yazar olmaktansa, hep, olabilecek her tiir muhatapla yapacagi hararetli hasbihallerin adami olan Althus­ ser’in, §u andan itibaren yapitina bir çeyler daha eklemesi oldukça kuçkuludur. Bôyle bir §ey olsa bile, bunun farkh, baçka birisine ait bir yapit oldugu varsayilabilir ...4 Dolayisiyla da tartiçm alanm iz, pek çok açidan yersiz, zam anla iliçki(4)

Burada, Éthique'm IV. bôlümünün 39. ônerisinde, Spinoza’nin kiçkirticidüçüncelerini animsayalim.


leri de pek çeliçkili olacaktir. Her birimiz, Althusser’in mirasmi degerlendirirken, onun bir bölümünü sahiplenmeye çaliçirken, hepimiz, fíilen kapanmiç olan bir yapiti açik tutm aya çabalayacagiz. Ama daha da vahim olan çudur: Paylagacak neyim iz va.r? Sözcügvin, en güçlü anlam iyla Althusser’in bir yapiti, dayamkh düçüncelerinin oluçturdugu bir hazine var midir? Bir yandan, ki beni, özellikle de Fransa açismdan ilk anda etkileyen budur, ya Althusser tarafindan geliçtirilen, ya da kökeninde genel kültürün baçka bir alanmda ortaya çikmiç olup, onun tarafindan ithal edilen ifadelerin, çaçirtici derecede canli kaldigmi gôzlemekteyim: Ornegin, "belirtisel okuma", "epistêmolojik kesinti”, ''iist-belirleme", "devletin ideolojik aygitlart", "ôznesiz süreç", "Tarih kitasi" gibi. Çogu kiçi, bu ifadeleri, (bugün iyice daralmiç olan) "M arksistlerin" çevresi diçinda, Althusser’in bunlan geliçtirdigi metinleri, çogunlukla bilmeden, kendi tarzlannda kullanm aktadirlar. Bunlar, kendiliklerinden yaçam aya ve ''Kopernik devrimi", "diinyanin büyüsünün bozulmasi" ya da "meta fetiçizmi" gibi felsefe deyimlerinde oldugu gibi, kendiliklerinden yaçam aya ve anlam degiçtirmeye baçladilar. Ama, bu ünlü kavram larda oldugu gibi, kökenlerine inerek onlarm tam anlam lanm oluçturabilir miyiz? Bu biraz kuçkuludur çünkü A lthusser’in, baçlangici, eonu ve iç kuram sal sürekliligi bulunan sistematik ve tam bir yapiti yoktur. Her çey ya da neredeyse h er çey, programli bir biçimdedir: Sevdigi Spinoza’nm bir ifadesini degiçtirecek olursak, "sonuçsuzoncüller" ya da "ôncülü olmayan sonuçlar" vardir. Althueeor, (bence tek büyük kitabi olan5) Marx îçin ’i ya(5)

Kugkutuz Ura le СарііаІ, Éléments d'autocritique, Philosophie et philosop­ hie 8pontan0e des savants, oldukIarLbiçimde okunacak kitaplardir ama ayni 09tetlk vo kuramsal tamamIanmiçlik duygusunu vermezler. ikinci istisna sevlmll Montosquieu, bu harika adamdtr.


yimladigmda, önsözünde, (kendisinin de bir zam anlar dahil oldugu) "yapitsiz filozoflar"la, yani soguk sava§ sirasmdaki konjonktür ve kom ünist partisinin hizipçi uygulamalari sayesinde dogan, düçüncede fílozof olan kiçilerle alay etmiçtir. Kendisi de "yapitsiz bir filozof' olup çikmiçsa, bu ne agir bir alaydir. Am a sonuçta, "Miras"i bir avuç çift anlam li kavramdan, bir ya da iki gerçek kitaptan ve daha çok birer ba§langiç ya da birer parça gibi duran, kimi çok geliçmiç (Kapital’i Okumak'ta yeralanlar gibi), kimi çok giizel kalem e alinmiç (ama hepsi bôyle degildir), hepsi belli bir (siyasal ya da gidimli) konjonktüre siki sikiya bagimh ve gerek stilleri, gerekse konum lan açisindan son derece dagimk olan belli sayida metinden olufmaktadir. Herhangi bir müdahaleninlkaçinilmaz yazgisi, kendi sonuçlannda silinip gitmek olduguna göre, bizzat kendisinin "müdahalelerim” diye adlandirdiklarma bir bütünlük yakiçtirm ak için, artik hiç ku§kusuz, vakit çok geçtir. Ama, ôte yandan da, bu müdahalelerin, yann felsefí dü§ünce ya da siyaset üzerinde etkili olup olmayacagmi, etkin olup olmayacagmi bilmek için de henüz çok erkendir: Nesnel bir muhasebe yapm ak için, belki de bir ku§agin geçip gitmesi gerekmektedir. Yine de, bundan emin miyiz acaba? Am yla tarih arasmdaki yolun ortasinda, hâlâ içinde bulundugumuz bu sallantili durumda, ya Yapitm Bütünlügüne iliçkin yavan anlatilar ve insanm Tragedyasm a iliçkin görkemli mitoslardan, akademik yorumlar ve psikolojik soruçturmalardan kaçmmanm tam da vaktiyse? Ya, bizim için, tam da bugiin ônemli olan, Althusser’in sordugu birkaç soruya verecegimiz degerse? 0 deger ki, tam da bunlarm "çagdaç olmayan" sorular olmasin dan, yani hem ortodoks Marksizmin, hem de anti-Marksizmin ortodokslugu olarak adlandirabilecegimiz çeyin tersine içleyen, çünkü, tipki zamanmda "egemen dünya gôrü§ü" kis-


vesine bürünmüç bir M arksizm imgesinin ortadan kaldm lmasina katkida bulunduklan gibi, iz birakmadan yokolm aya mahkum olmuç bir M arksizm in a§iri derecede çizgisel imgesini de yokeden sorular olmasindan kaynaklanm aktadir. îçte benim izlemek istedigim giizergah budur. Sorulardan sözettim. Bu sorulann konusu düçünüldügünde, genel kam , muhtemelen, bunlann M arksist kuram a iliçkin oldugu konusunda birleçecektir. Ben, biraz farkli olarak, bunlarin, her çeyden önce, (kuram olarak) M arksizmle (siyasal hareket ve tarihsel "egilim" olarak) Marksizm arasmdaki iliçkiye ili|kin oldugunu söyleyecegim. Gregory E1liot’un o miikemmel Althusser tam tim inda "kuramm sapmasi" olarak adlandirdigi §ey üzerinde yam lgiya dü§meyelim: Eger kuram bir sapm aysa, ya da sapiyorsa, bunun nedeni, kendiliginden bir sonuç olmamasidir. Althusser’in sözde kuramciligi, zamaninda pek çiddetli tartiçm alar dogurmuç, biz­ zat kendi görü§leri dahilinde bile, tam da "kuram"m, komünizm bakiç açisindan, sonuç olarak bir "devrimci pratik"e dönüçmesini istediginden, ciddi bir çeliçki dogurmuçtur. A lt­ husser, felsefenin "kuram içerisinde sim f mücadelesi" olarak yeni bir tammini ônermiçtir, bu ifade, baçlangiçtaki kavram salla 5 t 1rmay 1 tersine çevirir gibi görünse de, ashnda sôz ko­ nusu olan Marksizmin, ancak komünizm egiliminin kurami, ve onun gerçekleçmesi için mevcut olan bir kuram olarak ôzgül bir anlama sahip oldugunun sôylenmesidir. îster "epistemolojik", isterse "felsefi" olarak sunulsun, "Marksist" bir onerinin kabul ya da reddedilme ôlçütü hep aym olmuçtur: Komiinist bir siyasetin anlaçilir kihnm asi ya da kilm m am asi .6 (6)

Boylece Lire de Capitatàe, Althusser "Hegelcilik"i (daha do$rusu, tarihsel zamana IllçKin Hegel'ci kavrami), teleolojik niteligi, komünizmi, kendisine yakiçtirilacak'maddeci hareketler" ne olursa olsun ‘siyasetin sonu" olarak tanimlanmaWa, bôylesi bir siyaseti düçünülmez kildi§indan dolayi, reddediyordu. Buna karçilik, daha sonra, tamamen ayni nedene dayanarak, komü-


Yine de burada, bu ,rkomünizm" sözcügünün ne demek istedigini düçünmeliyiz. Marksizm karçism daki bu "eleçtirel" tutum a pek kisitli bir simrlama getirecek olan yeni bir güçlük karçim iza çikacaktir. Althusser’in, koinünist siyaseti, M arksist kuram in gücünün bir ôlçüsü haline getirmek istedigi dogru olsa bile, o, ayni zamanda dakom ünizm kavramim her türlü eleçtiriden uzak tutmami§ rmdir? Komünist par­ tisine (ya da daha dogrusu kom ünist partisi idealine) olan ve sonuna degin korudugu (kimilerince körükörüne olarak nitelenen) baghhgi buna içaret etmez mi? M arksizm e karçi "ele§tirel" bir tutumun bedeli "komünizm"e kar|i eleçtirelolmayan bir tutum olacaksa, bu için k â n nerededir? Hiç kuçkusuz, Althusser’in gôzünde "komünizm", hep, her türden sömürü ve baski kar§isindaki kurtuluçun (ôzel) adim temsil etm içti ve hep tek anlamli olarak, toplumlarimizda ("sosyaîist" toplumlar da dahil) ozgürlük ve kardeçlik için verilecek tüm mücadele biçimlerine içaret edecekti. Hatta, daha da ileri gidebiliriz. Althusser, sürekli, M arksist kuram ve ideolojinin getirdigi komünizm imgelerini sorgulami§, ama bunu bizzat komünizm adm a yapmi§tir. î§te bôylece, M arksist (ve M arksist-Leninist) ortodokslukta egemen olan ve komünizmi "sosyalist geçi§"in son evresi haline getiren evrimci imgeye karçi gitgide daha ele§tirel bir tavir takmdi. ^ Üretim ili§kileVinin baskismm yerini "insanlarin ôzgür ortakligi"na birakacagi, "çeliçkisiz" ve "ideolojisiz" bir toplumun gelecegine ili§kin komünizmi bir "saydam hklar toplumu" olarak sunan gôrü§e karçi da aym biçimde davrandi. Kuçkusuz M arksist gelenek ve bizzat Marx, komünizme ve komünizme götüren yola iliçkin birçok görünüm önermi§lernizmin sonsuz siyasal mücadele fikriyle düçünülmesinin kuramsal koçullarmdan biri olmasindan dolayt, Hegel'in bir $eylerine (hem de çok temel bir çeyine: Ôznesiz ve Sonsuz süreç'ine) sahip çikiyordu.


di. Evreleçtirme ve saydam hk çem alanni eleçtirerek, Althus­ ser, sonuçta M arx’ta (her çeyden önce de Alman ideolojisi’nde) bulunabilecek komünizm "tam m lan"nm en sadesini, ve belki de bu meyanda, en maddeci. ve aklin herhangi bir "tasim"ma en az bagimli olanim bulmuçtur: Bu, komünizmi "gelecegin devleti degil, m evcut çeylerin durumunu yikan ger­ çek hareket" olarak sunan tanimdir. Yine de, tarihsel maddecilik alam ndaki müdahalelerine ragmen (ki bunlar daha çok, Althusser’in miiritleri tarafin­ dan geliçtirilmiçtir), Althusser hiçbir zaman, gerçek anlamda, bir (Marksist) toplum kuramcisi olmamiç, daha çok ve öncelikle de, "felsefenin dönü§ümü"yle 7 ikomünist bakiç açisindan hareketle ilgilenen bir filozof olmuçtur. Onu gerçek anlamda ilgilendiren, felsefenin, kendi iç siyasal koçullari iizerine düçünmeye ba$ladigi anda yaçam iç oldugu sapmadir. Althusser’e göre, böylesi bir sorgulama, bu koçullar bir egemenlige, h atta bir devlet egemenligine bagli oldugundan, ancak komünist bir baki$ açismdan yola çikabilir. Dolayisiyla, Marksist kuramla, Marx’in komünizmi arasindaki gizli gerilimi en uç noktasm a degin gôtürür ve bizi, bugiin, diinkünden daha da çok M arksist kuramin "komünist" eleçtirisi (ki bu, "revizyonist" bir eleçtirinin, h àtta daha da genel ola­ rak günümüzde en yaygm olan eleçtiri türünün tamamen k a r 51t 1 bir eleçtiridir) ve bu eleçtirinin gerçek pratik degeri hakkinda sahip oldugumuz gôrüçleri aydm latm aya davet eder. Ama, tam da bunu yapm akla, bizi, bizzat "komünizm" kavram 1n 1n merkezinde hâlâ hüküm süren daha da büyük gerilime açik seçik bakm aya zorlar. Çünkü bu gerilim bizim karçim iza, felsefi olarak, en uç niteliklerde çikar: Aym anda, (7)

Granada'da 1976'da verdigi konferansin adi (lspanycrfca bask1s1: La Trans­ form ation de la filosofía, Universidad de Granada, 1976. ingilizce evirisi, L. ALTHUSSER, Philosophy and Spontaneous Philosophy o f the Scientists andotheressays'de, Verso, Londra, 1990)


hem mutlak bir maddecilige (k ib u , komünizmin siyasal bir kavram min söz konusu olmasi için zorunlu koçuldur), hem de m utlak bir olumsuzluga (ki bu, komünizmin her tür "gerçekçi", yani ütopik imgeden siynlm asi için gerekli bir koçuldur) gönderide bulunur. Komünizmin, aym zamanda, hem belirli bir "üretim biçimi", hem de in sam n h er türlü bagimhhk biçimlerinin evrensel ve sonsuz "yikimi" (bu, ezelden beri baçlamiç ama asla bitmeyecek olan bir yikimdir) olmasi gerekmektedir. Burada, 20. yüzyil M arksist düçüncesinin aym ikilemi, farkli bakiç açilanndan ele almi§ olan, ônemli isimleriyle bir karçilaçtirm a yapmamiz gerekiyor. Aklim iza Korsch ve "Marksizmin Marksizmi" tasarisi, ya da tarihsel maddeciligin bir "ôzeleçtirisi" tasansi aklim iza geliyor. Yine, Benjamin ve genel olarak sosyalist düçüncedeki "ilerleme"ye iliçkin erekbilimi yikjçi.. Hatta, G ram sä ve tarih içindeki ôz konumunu görecelegtirmesi baglanmnda "mutlak" bir tarihselcilik slogani... Ama, bence, en kaçm ilm az kar§ila§tirm a, neredeyse mükemmel biçimde baki§imh birer sima olan Althusser ile genç Lukacs arasm da yeralm aktadir. Marx için ’in M ark­ sist gelenek dahilinde, bize animsatacagi bir metin varsa, o da Tarih ve S m if Bilinci’dir. ikisi de aym çarpici sorunun, "felsefenin sonu" sorununun çevresinde olu§mu§lardir. §u farkla ki, Lukacs’a göre, felsefe, tarih içinde gerçekleçmelidir çünkü tarih Ozne’yle Nesne’nin birlikteliginin ortaya çiki§ini, ben bilincinin tarihi oluçturan proletarya biçiminde orta­ y a çikiçmi temsil etmektedir. Althusser’in kitabiysa, (ister bilimsel olsun, ister devrimci) pratigin asla ben bilincine indirgenemeyecegini söylemektedir. Bôylece "kuramsal pratik" olarak felsefenin görevi, her §eyden ônce, tüm biçimleriyle "bilinç" yam lsam alanm en kökten biçimde ele§tirmek, bir anlamda insanlann, tarihin güçlerinin, bilincin baki$ açisi-


nin üstesinden gelmesine yardimci olmaktir. i§te bu nedenledir ki, bu iki kitapta, bizzat karçithklan nm bile tam bir çevrimin tam am landigma içaret ettigi bu iki kitapta, 2 0 . yüzyil Marksizmindeki kom ünist kuram m iki kenarm i görmek mümkündür. A yn ca, bir baçka ortak yönleri de, her birinin kendi yöntemiyle, M arksist felsefe için, "diyalektigin serüvenlerinin" çagdaç tarihte sahip oldugu yeri pek güzel ortaya çikarir nitelikte yeni biryazim biçim ini araçtirmasidir. Kapitalist geliçmenin nesnel ya da "tôzsel" sürecini tamamen, yabancilaçmadan ben bilincine geçen devrimci smifm "öznel" geçi§ süreciyle ôzdeçleçtirenin Lukacs oldugu bilinmektedir: Kapitalizmde, bilinç tamamen çeyleçtirilmiç, dolayisiyla o haliyle reddedilmiçtir, komünizmde ise tama- *' men azat edilmiç, yani gerçekleçtirilmiç olacaktir. Am a bu izlek çevresindeki tarti§m alar, Althusser, ideolojinin (bizzat t proletaryanin ideolojisi de dahil olmak üzere), gerçek olmasmdan ôtürü asla bir bilincin bütünlügü çerçevesinde pratik- ' le tam olarak çakiçam ayacagm i, bu nedenle de bizzat bir "Tarih öznesi" olanagmm ortadan kalktigim , gösterdiginde sona erecektir. Bu, sim f mücadelesinin, kar$itligm, dolayisiyla da proletaryamn devrimci rolünün olmadigi anlamma gelmez. Bunun anlami, proletaryanm gerçek pratiginin her zaman kendi tasarim lanyla çeli§kiye düçebilecegi; h atta bu­ nun kaçmilmaz oldugudur. I§te bu durumda, yapisal smirlamadan ya da "bitimlilik"ten sözedilebilir. Sonuç olarak, Sovyet devriminin, klasik M arksizmin "ortodoks”, bilimselci ve reformcu gôrüçleri tamamen ve kesin olarak yiktigim dü§üпепЛлікасв, nihayet içkin bir biçimde M arksist diyalektigi kurmaya yelteniyordu. Halbuki, "M arksist-Leninist" ortodokslugun reform giri§imlerinin baçari §ansma inanmayan Althussér, on azindan felsefi olarak çagdaç M arksizmin ''bunahmj"m, bu bunahmm, bizzat proletaryen bir siyaset kavra-


mim sorguladigmdan dolayi, hiçbir M arksistin kabul edemeyecegi sinirlan a$tigmi görerek, çabuklaçtirm ayi baçarmiçtir .8 Az önce, yanyäna birkaç izlege birden degìndim: Komünizni ve M arksist kuram, felsefe ve siyaset, proletarya devrimi ve "Marksizmin bunahmi” gibi. Temelde, bunlann tümü çagdaç tarihin biiyük bir açmazimn çevresinde siralanmaktadir. Komïinizm tarihin, yani sm if mücadelesinin diçindaysa, digerleri gibi spekülasyon ya da dinsel amaçh bir mitostan baçka bir çey degildir; ama, eger komiinizmi §u anki tarihin sürecinden (ya da bu tarihin kendiliginden ilerledigi yönden) baçka bir §ey degilse, asla gerçekleçmeyecektir. Bizzat tari­ hin aki§iyla olan baglar, içeriden nasil kopartilabilirP Pratikte, sim f milcadelesi içinde egemen olanla, belirleyici olan nasil birbirinden aynlabilir? Bu muamma, bizim, Althusser­ ’in, K apital’i Okumak’m o pek ünlü bölümlerinde nasil olup da "çagdaç olmama''yi, tarihsel zamanm bizzat özü kildigmi daha iyi anlamam iza yardimci olacaktir. Bu durumda, belki de, onun özgün oluçunun, bu muammayi üçlü bir yer degiç(8) Althusser'in Pour M a r tiyla Lukacs'in L'Histoire et conscience de classe't (Tarih ve Smif Bilinci) arasmdaki simetriden etkilenmemek mümkün degildir. Yine de, bazi ele$tirel de$inmelere karçm, Althusser'in, Lukacs'in kitabinin tamamini okudu<jundan em'tn de§iHm; bu kitabin tamaminin (ya2ar1n karçi çikmasina ra$men yayimlanan) Fransizca çevirisi 1960'da çikmiçtir. Ben 0nlar1n arasmda yeralan bir halka ônermeyi tercih ederim: Les Aventu­ res de la Dialectique (Diyalektigin Serüvenleri) Merlau-Ponty’nin (1955). Onun komünist felsefeye getirdiiji tüm eleçtirilerin kökeni, (Sartre’in metinlerinden çok daha fazla) büyük entellektüel bir meydan okuma olarak, tart1;m as1z Althusser tarafindan da farkedilen, titiz bir Lukacs tartiçmasinda yeralmaktadir. (9) Eskiden de Michel Pecheux, Münchaussen baronu gibi, insan kendi kendisini, saçlarmdan tutup çekerek nasil batakliktan kurtarabilir? diye s0rmu5tu. Bkz. Les Vérités de la Palice, éditions François Maspero, coll. “Théorie”, Pars, 1975. .


tirme ve yeniden ifade etme içlemine tabi kilm asm da oldugunu söyleyebiliriz: 1. S m if karçitligi süreklidir, bizzat sömürünün yapismdan çikar. Ama, aldigi biçimler, sürekli degi$ir. îçte bu nedenle, proletaryanm ve proletaryaya ait örgütlerin "siyasal ehliyet"i konusunda ortaya çikan en canahci soru, onlann, bizzat içinde bulunduklan sim f mücadelesinin biçim degiçtirmesini, o çerçevede "siyaset yapabilmek" için ayirdedip edemeyecekleridir. 2. Siyasetin alam y a da 'oge"si, genel olarak ideolojidir: Burada M arx’m, siyaseti düçünmeye gayret eden "nadir ama degerli" bazi belirtm elerine gönderide bulunabiliriz: ІІк ba§ta da, Ekonomi Politigin Ele$tirisi'nin önsözünde yeralan ve tarihsel çeliçkilerin, toplumsal bilinçin "ideolojik biçimleri" tarafm dan, mücadele tarafm dan "sonuca ula$tinldigi"m sôyleyen cümleye deginebiliriz. Bu durumda, proletaryamn sm if mvicadelesinin neden kuram sal bir ugraktan vazgeçemeyecegi anlaçilm aktadir. Bu dü§ünce, Gram sci’nin "hegemonya" dü§üncesiyle de ili§kilidir: "Bilim", devrimci pratik için, "gerçegi açiklamasi" açismdan degil, hele gelecegi öngörmesi açismdan hiç degil, ama özellikle kitlelerin ideolojisini, bizzat proletaryamn ideolojisine dônüçtürmesi açismdan önem ta§ir. Gerçi burada, hiç ku|kusuz, gerçekten durumun nasil ol­ dugu düçünülebilir ama bu program, hemen, üçüncü bir kez yer degi§tirmi§tir. 3. ideoloji bilinç degildir (hatta "toplumsal” ya da "ortak" bilinç, "sahte bilinç" de degildir): Daha ziyade bilinçsizliktir (onun bilinç biçimleri bir görünüm ve bir sonuçtur). Ve bu konuda, Althusser, yalm zca Gramsci’yle degil, M arx’la ters düçmektedir. Giderek, (az ônce ammsattigimiz), gerçek "madde"sinin her türlü sim f karçitligm i üstbelirleyen (bôylece de somut biçimlerini belirleyen) ideolojik dolaylandirma-


lardan oluçtugunu belirterek, bizzat bir süre önce siyasetin özerkliginin altimn çizilmesini saglayan ifadeyi eleçtirmek durumunda kalm aktadir. Althusser’in ideoloji konusundaki gôrüçlerine, aym zamanda hem "yapici” hem de "yikici" çift anlamh niteliklerini verin içte bu birbirini izleyen degiçimlerdir. B u degiçimler, gerçekte ne üretmektedir? Çeliçkili bir sonuç dogurmazlar mi? ̧te bütün sorun buradadir. Bunu tartiçm azdan önce, Althusser’in konumunun, bizzat Marx’m ideoloji hakkmdaki ifadeleriyle olan iliçkisi baglaminda ne denli rahatsiz edici ve çeliçkili oldugunun altmi çizmemiz gerekir. Çünkü Althus­ ser, hemen hemen sürekli bir, biçimde, kendi ônerilerinin, çok sadik bir biçimde bizzat M arx’m kavram larina tekabül ettigini (hatta M arx’in "otantik" yam na bir "geri donüç" oldugunu) iddia etmiçtir. Yine de gerekçelendirmesi, M arx’taki ideoloji tammmm merkezinde yeralan ve ortadan kaldirilam ayacak bir çeliçkinin varhgm a içaret etmektedir. Althusser, her tür ifadesel nedensellik ve maddecilige dogru kararh bir adimla kuramsal bir kesintiyi, bizzat "ideo­ loji" kavraminm toplumsal oluçumlar kuram ina dahil edilmesinde (daha da kesin sôylemek gerekirse, M arx’in 1845’lerde yapmiç oldugu gibi, "üretim biçimi" ve "ideoloji" kavram lanm n birarada dahil edilmesinde) görmektedir. Ama Marx tarafindan tammlanan ideoloji mekanizmasm i (fetiçizm çôzümlemelerinde yapmiç oldugu da dahil olmak üzere), derin bir biçimde idealist bulmakta ve bunda, Marksizmin sürekli, tarihi tôzsel biçimde açiklama biçimlerine ge­ ri dönme egiliminin kaynagim görmektedir. B u andan itibaren Althusser’in elinde tek bir olanak kalm içtir: Aym ideoloji adi altinda, temel olarak M arks’cil olmayan bir kavram i, tek olasi M arksist ideoloji kavram iymiç, tarihsel maddecilikle uyum lu tek kavram m iç gibi sunarak devreye sokmak.


Marx’i M arx’a karçi oynatmak: K apital’i Okumak'ta ve diger klasik metin yorum lannda uygulanan "belirtisel okuma"mn m erkezinde bu strateji yeralm aktadir. Kabul etmemiz gerekir ki, bu açmazm kabulii, Marksizm taribinde m utlak olarak yeni bir §ey degildir. Ta en ba§mdan, çeçitli felsefi yaklaçim larm ana izlegini oluçturmuçtur. Ama Engels ve ardillan, tam anlam iyla M arksist bir toplumbihmin aym zam anda hem iktisadi "yapj" kuram m i, hem de ideolojik ''iistyapi" kuram m i içermesinin gerektigini düçünerek, bunda, her çeyden ônce, bir eksiklik, kuramin eçitliksiz geliçiminin bir sonucunu gôrmüçlerdir .10 M arx’m yap 1t 1 , kapitalizmin yasalan m açiklam aktaydi, §imdi, buna üstyapinm açiklamasim eklemek uygun düçerdi. Ü stelik, felsefi olarak, bu eklemenin anahtan, degiçmez bir biçimde, (Daha Hegel’de mevcut olan ve bu andan itibaren bizzat maddeojligin s1rr 1m içerdigi dü§ünülen kelime oyunu, Sein/Bewusstsein, geregince) (toplumsal) varlik’la, (toplumsal) bilinç'in diyalektigi çerçevesinde aranm i|tir. Yalm z Engels degil, aym za­ manda, Kautsky, Plekhanov, Lenin, Labriola, Gramsci, hatta Lukacs ve Sartre, tiim farkh hklann a karçin bu iki boyutu dogru bilip, onlardan hareketle, az ya da çok ilginç sonuçlara vardilar. Am a Althusser’in konumu, tamamen terstir. 0 , gerek mekanikçi, gerek spekülatif biçimleriyle olsun, her tür Varlik ve Bilinç (ya da bilinçU-Varlik) "diyalektigi"ni reddetmektedir. Ve niyeti, mevcut "yapi" kuram ina bir "üstyapi" eklemek degil, tersine, "üretim" ve "yeniden üretim 'ln, kôkenlerinde bilinçdi§mdaki ideolojik ko§ullara bagli 0lduklar 1m göstererek, bizzat yapi kavrammi dônü§türmektir. Sonuç (10) Özellikle Ludwig Feuerbach et la fin de la philosophie classique a l le mande'daki parlak bölümlere ve son yazi!arma deginmek istiyorum. Bkz. The Vacillation o f ideology, adli çaliçmam, in Cary NELSON ve Lawrance GROSSBERG (yay.) Marxism and the Interpretation o f Culture, University of Illinois Presse, Urbanave Chicago, 1988.


olarak, toplumsal oluçumu ikili deyimlerle tasim lam ak olanaksiz bir hal alm aktadir - bu sav, m antiksal olarak, bizi, "üstyapi" egretilemesinin tamamen terkedilmesine degin götürecektir .11 Toplumbilimsel, antropolojik ve varlikbilim sel boyutlara bagh olan yeni bir tarihsel karm afikhk kavram i oluçturmak gerekmektedir. Peki ama, neden Marx’ta ideoloji tamminin çeliçkili olacagmi kabul etmek zorvmdayiz? Althusser’in yapitini gözden geçirdigimizde, bunun iki nedeni oldugu ortaya çikar: Вігі felsefi ve önseldir, digeri ise siyasal ve sonsal. Önce felsefi gerekçeyi ele alalim. Bu, en basit biçimde, ideolojinin, aym zamanda, kendisine birey ve gruplann davram çi üzerinde etkin bir "eylem" (ya da "geri dônüç eylemi”) yakiçtm lm a suretiyle, en azindan düçüncelerin, bizzat kendilerinin maddi oldugu ya da bunlann, tarihin akiçmi belirleyen tinsel güçler oldugu kabul edilmedigi takdirde, gerçegin bir "yansima"sj olarak tanimlanmasimn olanaksizhgmdan çikanlan sonuçtur. Bu ikinci çôzüm, sim f mücadelesini tarihsel degiçimlerin nedeni olarak kabul eden M arksist savla uyuçam az, birinci çozüm ise, bizzat bilincin "temsili" kavram i tarafindan diçlamr. Althusser, M arksizmin, hiçbir zaman, varlikbilim sel olan bu kisir döngüden diçari çikmadigmi düçünür. Bu, idealizmin klasik ikileminin yarattigi bir kisir dôngüdür: Y a ”düçünceler", "bilinç” hiç de gerçek olmayan çeylerdir (gerçôklige, bir tasarim diçinda hiçbir §ey eklememektedirler) y a da gerçekte her çeydirler (çünkü her gerçek degiçim ideal dolaylandirmalarm bir sonucudur). Bir adim daha atildiginda, aym ikilem, epistemolojik terimlerle yeniden ortaya çikar: Ta(t 1) En azindan ideoloji sôz konusu oldugunda: Kuramlar ve devlet aygitlari ta­ rafindan oluçturulan bir “siyasal üstyapi" kavrami tanimsal bir anlama sahip olabilir.


rih içinde etkinlik gösteren bilinç biçiminin, gerçekligin "salt", "upuygun” yansim asi olarak, hakiki bilinç oldugu varsayilir. Аша, aym anda da, bir itiraz dogar: Eger bilincin tarihsel etkileri varsa, bu daha çok, tarihin akiçm a engel olu§turan (en azm dan onu "geciktirerek" y a da temeldeki dogru yolundan "saptirarak") sahte bilinç olmasmdan dolayi degil midir? Hem varhkbilim sel, hem de epistemolojik oIan bu kisir döngiinün, teolojik ikilem leri, tarihsel ilerleme sorununa uygulayarak (Tarih "iyi yönden mi" yoksa "kötü yönden mi" ilerlemektedir, tarihi yapan iyilik midir yoksa kötülük mü?) yeniden devreye soktugunu göstermek pek güç olmayacaktir. Için daha da ilginç yam , tüm bunlann, M arx’m antropolojik sorunu ele alm adaki çeliçkisel yöntemi içinde nasil kök saldigidir: Bir yandan, toplumsal üretim ve mübadele iliçkilerine iliçkin çôzümlemesinden, her tür "insanm özü" kavram mdan vazgeçmesi sonucunu çikanrken, öte yandan, iktisadi iliçkilerin belirleyici rolüne iliçkin keçfini, neredeyse üretimi, insamn toplumsal özüne dönü§türen sözcüklerle ifade etmektedir. Siyasal gerekçeye gelince, ideoloji kavram inm , sosyalist hareket, özellikle de komünist devrimler tarafindan ortaya çikarildiktan sonra pratikte yarattigi sonuçlardan yola çikmaktadir. Ba§langiçta, M arx’m konumunun iki açidan olumsuz oldugu söylenebilir :12 Proletarya eger devrimci tek güçse, bu, hem "köktenci bir biçimde sömürülmesinden" ("kati zincirleri" olmasmdan), hem de, konumundan dolayi, mevcut dünyaya ili§kin "her tür ideolojik yam lsam adan yoksun" olmasindandir. Am a bu gôrüçün geçerli olmadigi, kisa sürede, proletaryamn, tarihsel görevini yerine getirmek için, ortak bir güç olarak, kelimenin en geniç anlam iyla siyasal "parti" olarak oluçtugu andan itibaren, ortaya çikmiçtir. Sonra da, {12) Bkz. yukarida beiirttigim çaliçmam, The Vacillation ofldeology.


anlami sürekli bir biçimde, bir kimlik olarak bilinç diiçiincesiyle, bir örgilt olarak bilinç düçüncesi arasm da gidip gelen, "sinifbilinci " ,13 "proletarya ideolojisi", sosyalist y a da komü­ nist (Weltanschauung, Geschichtsauffassaung) "dünya görü§ü" türünden kavram lar belirdi. Proletarya ideolojisi kavra­ mi, özel olarak belirtiseldir: M arx’in görü§ açism a göre (Alman ideolojisi’nin M arx’i) bu deyimler arasindaki açik seçik bir çeliçkiydi; ama kaçimlmaz bir "sapma" sonucu, "proletar­ ya diktatörlügu'nün Sovyetler Birligi ve diger sosyalist ülkelerdeki sapkm küllanimimn merkezinde karçim iza çikan çey de budur. Bu durumda kendisini, bizzat "proletarya bilimi"nin temeli, "bilimsel sosyalizm yasalan"yla uygunluk içinde, bireylere "proletaryen" bir ahlak, bir felsefe ve bir estetigin baskici normlanm dayatmak da dahil olmak üzere, toplumu dônüçtürmeyi saglayan "simfsal gôrü§ açisi" olarak sunar. Boylece "devrimci bir ideoloji"nin "egemen ideoloji" olarak kurum salla 5 t 1gm 1 gorürüz; bu da, yalnizca kuram sal bir çeli§ki sunmakla kalmaz, aym zamanda da dram atik siyasal sonuçlar dogurur. Ve, (Lenin’in deyimiyle) "Devlet"in, "devlet-olmayan"a dônüçümü yerine, tomurcuk halindeki bir "devlet-olmayan"in (sovyetler ve bu sovyetlerin kitle demokrasisi), en klasik anlam iyla "devlet"e dônüçtügünü gôrürüz. Bir baçka deyiçle, proletaryanm, kendi adma ezilen bir smifa dônüÿtügüne tam k' oluruz. Komünistler de, kendi "diyalektikleri"nin tuzagina düçmüç olurlar. Bu durumda, Althusser’in önerdigi ideoloji kavram i nedir? Bildigimiz gibi, bu kavram , bireysel ya da ortak olarak "yaçanan" her çeyin gerçekle, yani tarihin güçleri ve kurumla n y la olan iliçkisinin genel "ogesi"nin tahayyül olduguna (13) "Kendinden sinif” ile "kencS için sinifaynmi ya da iççj stmfindaki"reformcu" ve "devnmci" tutumlar arasindaki karçitlik, buna biraz yakIaçsa bile, bu kavram Marx ta yoktur. ..


dayanm aktadir .14 Dolayisiyla M arx ya da Hegel’le pek bir iliçkisi yoktur, buna karçilik daha çok Spinoza’ya, hatta Freud’a, yani bilgisel görünümle sevgisel görünümiin birlikteligini, psiçik i§leyi§ çerçevesinde dü§ünen ve karm a§ikhgi, bireyler arasi ili§kinin temel özelligi olarak kabul eden felsefelere yakm dir. Ama, insanm varoluçu, zaten hep tahayyül ögesinin içinde oluçuyorsa, bu yapisal bagimhhgin yöntemlerinin degi§ebilir oldugu dogruysa da, bunlar, davram çlara göre (kelimenin en güçlü anlam iyla bir pratik, -ister siyasal olsun, ister estetik ya da bilimsel- "ozneler"in tahayyül dahilindeki görece konumlarim degi|tirdigi ôlçüde gerçek etkiler yaratir) degiçiyorlarsa da, asla oradan kesin bir biçimde diçan çikam ayacaktir. Dolayisiyla "gerçek" ile "tahayyül" birbirlerinin kar$iti degildirler. Ama, buna karçilik, birbirlerinden ayrilam azlar: Gerçek düçüncesi, sonsuz bir süreç çerçe­ vesinde gerçege aittir (bu, aym zamanda da, istedigi kadar bilimsel ve kesin olursa olsun, hiçbir kuramin, asla, gerçegin tam bir gôrüntüsünü, tam bir eçini oluçturamayacagi anlamma da gelmektedir). Tahayyül ile Gerçek, birbirinin sminm a§ar, ya da birbirlerinin üzerine taçarlar, "ayri" dünyalar olufturm az, ama ikisi bir arada, bizim olgular çerçevesinde, ister m antikh olsun, ister çeliçkili, bir "dünya" olarak algilad 1g 1m 1z çeyi oluçtururlar. Peki, o zaman, neden, ideolojilerin temelde bilinçsiz oldu(14) "Gerçek'in pratik(ler) anlamina geldigi ve belli bir “§ey" ya da "nesne"yi amaçlamadigi belirtilmedigi takdirde, bizzat bu ifadenin kendisi tehlikelidir. “Bllinç“in yerine "tahayyul"On konmasi, boylece gerçekligin maddeci bir yaklaçimmda "nesne"nin yerine *pratik"in konmasinin karçiligidir. Bu da tahayyülün bir yansi da bir yeniden üretim de olmadiQi ama kimliklerin, yeniden tanitimlarinve sôylemlerin üretimi oldugu anlamina gelir. Sôzcü§ün etkin anlamtyla, bu bir кигди sürecidir, tipki Michael SPRINKER'in Ітадіпагу Relations-Aesthetics and Ideology in the Theory of Historical Materialism kitabinda, pek dogru bir biçimde ortaya koydu$u gibi. Verso, Londra ve NewYork, 19Θ7.


gu söylenir? Burada söz konusu olan, kuçkusuz, ideolojilerde bilincin eksik oldugunu söylemek degildir: Onlar, daha çok, bilinçle, bilincin bireyler y a da gruplar için aldigi biçimlerin bir ürünü olarak görülürler, yani hep, daha önceden tasarimsal olmayan ögelerle baglantih olan (umut ve korkular, inançlar, ahlaksal ve ahlak diçi degerler, kimi zaman karma§ik biçimde birbirinin içine girmiç olan kurtuluç ve egemenlik kurm a emelleri) tasanm , "dünyada varolma" ve öznel kim lik, kipliklerinin bir ürünü olarak... Am a ideolojilerin olu$turdugu bu karm a, her seferinde, hiçbir öznenin denetleme ya da kendiliginden yaratm a gücüne sahip olmadigi koçullara bagimlidirlar: i§bölümünün maddi zorlam alari, mülkiyet biçimleri, vb. ile, dilin, istegin, cinselligin en az bunlar kadar maddi olan zorlam alan, gibi. ideolojiler, her §eyden önce, içinde bilinçdiçi koçulIann, bireylere ve gruplara kendi öz pratiklerini tahayyül etme olanagini vermek üzere oluçturulabilecegi farkli tarihsel biçimlerdir. § u noktanm hemen altim çizelim: Bôylesi bir yaklaçim çerçevesinde, bilimsel bilginin ya da siyasal eylemin dü§ünülmesini hiçbir §ey engellemez. Am a bu yaklaçim , bizim bil­ ginin her tür ideolojik efsanele$tirmeden "annmi§" olarak, mutlak bilmeye ula§acagma, ya da siyasetin, araçlarla sonucun tamamen "akilci" bir biçimde ayarlanm asm a, onu yapanlann öz ideolojilerinden tamamen kurtulm asm a ya da tam tersine, baçkalarm in ideolojisinin tamamen araçsal olarak kullanilm asm a dônüçecegine inanmamizi engeller. Dolayisiyla, bôylesi bir yaklaçim , aym zam anda hem olumsalciliga hem bilimcilige, hem kararcihga hem de istenççilige karçidir. Tipki siyasette, toplumsal iliçkilerin belirlenmi§ bir dônüçümünü (ama oldugu biçimde "dünyanm dönüçümü’ nü degil) gôrdügü gibi, bilimsel bilgide de, ôzel, belirlenmi§ ideolojik kanaatlerle süren (ama asla genel olarak


ideolojiyle degil) bir kesm ti görür. Dolayisiyla, bilgi ve siyasete içkin, ama nihilist ya da görececi türden entellektüel bir bo§ verme degil, daha büyük bir gerçekçiligin koçullari olan sinirlann varligm i haber verir. Burada söz konusu olan, bil­ gi ve bizzat özgürlügün gereklilik derecesini arttirm aktir. Etkin bir eylem ancak gerekliyse vardir, gereklilik de ancak tamamlanmi$sa... Yine de, söz konusu olan kom ünist siyasetse -kapitalist sistemin, toplum larim izdaki egemen sömürü yapism m dönü§ümü olarak tam m lanan bir siyaset- böylesi bir felsefi yakla§imin, gerçek bir devrim fikriyle uyu 5 mayacag 1 izleniminden nasil kurtulabiliriz? Bu kuçku bugün ortaya çikmamiçtir. Belirleyicilik ve özgürlük üzerine söylenmi§ eski felsefi sözlerle beslenir. Ü stelik, bir kez daha, genel olarak "özgürlü­ gün saltanati" ya da "yeni insan"m doguçu imgelerinin de bizzat tahayyüle ait oldugunu söylemekle de i§in içinden çik 1lam ayacag 1 kesindir (bunlarm gerçekten de adeta mesihe iliçkin ya da ütopyaya bagli öznellik biçimleri 0 lm alar 1 ve onlarsiz devrimci kitle hareketinin olmayacagi mümkün olabilir). Tahayyül’ün, toplumsal Y api’ya, gerekli görünümlerinden biri olarak dahil edilmesinin, insamn, kültür gibi, sanat, hatta din, vb. gibi açilabilecegi yeni bir alan getireceginin açiklanmasi da tatmin edici degildir. Bizim asil gereksindigimiz, ezilenlere ya da sömürülenlere, ''ideoloji"nin i§leyi§inde ayncahkli etkin bir rol veren (en azmdan zahiri olarak) nedenlerin açiklanmasidir. Althusser’in projesinin kendini kam tlam asi gereken hayati s1nav 1 n bu oldugu kan 1 s1nday 1m. Tamamen biçimsel ola­ rak, sorun, ideolojinin iki görünümü arasm daki ayk 1r 1hk ola­ rak ortaya çikmaktadir: Genel olarak ideolojinin, nôtr, baki§imli görünümü (Althusser, her insan "ideõlojik bir hayvan"dir, her birey, tamamen aym biçimde ideoloji tarafindan "öz-


.'ί

ч

ne olarak çagrilir" der) ve yanli, bakiçimsiz görünümü ("simf ideolojileri" vardir, hatta, ideolojilerin "sm if karakteri" vardir, bir baçka deyiçle, tahayyül, maddi olarak toplumsal karçitliklar tarafindan belirlenir). Bu iki görünüm birbiriyle nasil eklemlenir? Anim sayacak olursak, Marx Için’de Althusser soruyu sorm akla yetinmiçti. "Devletin ideolojik aygitlan"na iliçkin (Gôrüÿler’àe yeniden yayim lanan) ünlü makalesinde, bir yam t taslagi yapti ama bölük pôrçük ve sm if mücadelesinin ezilen kitlelerin "egitim"i ve egemen ideolojinin eleçtirisine iliçkin oynayacagi rol konusundaki baçka savlarla tam a­ men çeliçkili sôzcükler kullandi. Dolayisiyla burada tüm yapabilecegimiz, Althusser’in bize önerdigi tamamlanmiç ôgelerden hareket ederek düçünmek ve bu ôgelerin egilimini or­ taya çikarm ak olâcaktir. Öncelikle, iki klasik 5 eman 1 n bence tamamen devre di§i oldugunu söylemek isterim. Bir yandan, "Platoncu" olarak adlandirabilecegimiz çema: S m if ideolojileri fikrinin kaynag 1n 1n (ya da ideolojilerin bir sim f egemenligini destekleme ve "yeniden iiretme" yetisi), egitimden yoksun kitlenin "siradan" insanlarm , yani bizzat ezilenlerin cehaletinde yatt 1g 1 gôrüçü. Ôte yandan da, "Hobes’çu" olarak adlandirabilecegimiz §ema: Az ôncekiyle bak 151 ml1 olan, sim f ideolojilerinin kaynagim n, "efendiler"in, egemen s1n 1flar ya da bu sm iflann "profesyonel ideolog"larmm, kendi çikarlarm i, kendi tasar 1m lar 1 dogrultusunda dayatm a yetisi (bu süreç ahlaksal ya da teknik deyimlerle, ister efendilerin kôtülügii ve kurnazhgina, ister ileti§im kaynaklan üzerindeki denetimlerine ya da dilin tüm incelik ve karm açikhklarim kullanm a yônünde geliçtirdikleri yeteneklerine dayandm larak betimlenebilir). Her iki durumda da, idealist "yamlgi" ve "yanilsama", "sahte bilinç" ya da "bozulmuç" (çarpitilmi§?) bilinç kavram lan ye­ niden kar$imiza çikar.


Am a yine de, "egemen olanlar"la, "ezilenler" (egemenlik altmdakiler) tarafm dan "yaçanan" ortak deneyimler arasindaki farkhliklara gönderide bulunmak (bu farkliligm mevcudiyeti gayet açik olsa bile: bazilarm m katlanm ak zorunda ol­ dugu sömürüyle, bu sömürünün baçkalan tarafm dan örgütlenmesini vücuda getirenlerin aym pratikler olmadigi malumdur) yeterli degildir: Çünkü burada bir totoloji vardir. Buna karçihk, bu m antik yürütmede eksik olan halkam n, ideolojilerin bireysel yam yla kollektif (gruplara, simflara, kitlelere iliçkin) yam arasm daki eklemlenmede yattigi varsayilabilir. ideolojinin mekanizmasi, genel olarak bireye iliçkindir (nitekim, son kertede "özne" kavram m a baçvurulmasi da buna i$aret etmektedir: "kollektif özne" bile, sonuçta karçihkli olarak kendi öznel deneyimlerini tam mlayan bir bireyler bütününden ba§ka bir §ey degildir). Ama, bireylerin, kendileri adina "özne olarak çagnldiklan" (hatta, imgelemsel olarak, onlan çagiran) ve sayelerinde pratiklerinin kurumlara dahil edildigi simgesel göndergeler (Tahn, Yasa, Ulus, Devrim), zorunlu olarak kollektiftirler. Bunlarm, bir cemaat etkisi yarattiklarim söyleyebiliriz .15 B u f eklemlenmenin yöntemi (beni, bir kez daha, ideoloji­ lerin içleyiçinin temel olarak bireyler-arasi oldugunu belirtmeye itmektedir) her çeyden daha önemlidir. Althusser’in, bu noktada, devletin ideolojik aygitlannm "ne kam usal ne özel" olmadiklari, yani bu kurum sal ayrimin ötesinde, ardmda yeraldiklan yönündeki israrh önerisini dikkate alsak bile, bunun, bize pek de yardimcj olmadigmi kabul etmeliyiz. Mantiksal olarak, yine de Althusser’in gôrüçünün çôyle oldugunu dü§ünüyorum: Egemen ideolojinin, etkilerini, ege(15) Lire le Capitafde, animsayacagimizgibi, Althusser, toplum etkisi ve bunun "uretim"i sorusu üzerine baçlatmiç oldu§u giri5 niteligindeki (gerçekte, sonradan yazilmi§tir)gel¡§mesin¡, yarida kesmi|tir.


m en.olanlarm deneyimlerinin ötesine degin -onlann 'ozel dünyalan'm n ötesine- götürebilmesi,toplum içinde "normal" (ve normatif) olabilmesi için, yalm zca biçimsel (Hegel olsa "somut" derdi) degil, çok güçlü bir anlamda evrensel olmasi gerekir. 0 zaman karçim iza §u soru çikmaktadir: Hangi (imgelemsel) deneyim, güçlü bir anlamda evrenselleçtirilebilme, yani hem toplumda genelleçtirilme, hem de bilinçlerde idealleçtirilme durumundadir? Bu toplumbilimsel soruya "meçruluk" ya da "hegemonya" kuram larinin pek çogunun verdigi yam t, "Bizzat egemen olanlann deneyimi"dir (degerleri, yaçam tarzlari, dünya gôrüçleri, simgesel sermayeleri, vb.). Oy­ sa, bu soruya tam tersi bir yam t vermek gerekir: Once, ege­ men olanlann "yaçanmiç" deneyimi degil, egemenlik altindaki kitlelerin (Marx din konusunda bunu sôylüyordu) mevcut "dünya'yi hem kabul ettikleri ve benimsedikleri, hem de ona karçi çiktiklan ve isyan ettikleri anlammi içeren, "yaçanmiç" deneyimleri .16 Bôylece §u çeliçkili sava ulaçmiç oluruz: Son kertede, 0 haliyle egemenlerin ideolojisi olan bir egemen ideo­ loji yoktur (örnegin egemen ''kapitalist" ideoloji yoktur). Belli bir toplumdaki egemen ideoloji, her zaman egemenlik altindakilerin tahayyülünün ôzgül bir evrenselleçtirilmesidir: Geliçtirdigi kavram lar, potansiyel olarak evrensel olan anlamla n , tam da varolma koçullan, kitlelerin ya da halkin koçulla n olan bireylerin tahayyülüne ait 0 lm alar 1ndan kaynaklanan, adalet, ôzgürlük, eçitlik, emek, mutluluk, vb.’ne ait kavramlardir. Burada ne "yamlsama"mn ne de "yabancilaçma"nm sôz konusu olmadigini anlamamiz gerekir (en azindan, egemen ideolojinin tipik sôylevi, adalet ya da m utlulugu toplum için(16) Nietzsche, -konu üzerine, tutkulu biçimde karfi-devrimd bir bakiç noktasindan duçünerek- bu konuma iliçkin kesin bir algilamaya varir: 'egemen" bir ideoloji (Hiristiyanli§in,insan Haklari'mn oldugu gibi), onun terminolojisinde daima "tutsak ahlak1"d1r.


de zaten gerçekleçtirilmiç, yeryüzünde egemen çeyler olarak degil, ugruna ortak olarak mücadele edilmesi gereken deger ve am açlar olarak sundugunu düçündügümüzde, bunu daha iyi anlam if oluruz). Eger bir efsaneleçtirme varsa, bu, yalnizca, egemen olanlarla egemenlik altm dakiler arasindaki yapisal çeliçkinin inkan nda yatm aktadir. Am a bu tek ve basit neden, ideoloji dünyasmm merkezine bir anlam kargaçasinm yerleçmesi için yeterli olmaktadir. Tipki, sermaye birikiminin, M arx’a göre "tözünün" "canh emek" olmasi gibi,, devìetin, kilisenin, ya da diger egemen kurum lann az çok baskici aygitlannm da, kitlelerin, halkin bilinci^bilinçsizliginin dinsel, ahlâksal, hukuksal, ya da sanatsal tahayyülünden aldiklari ve sürekli yenilenen bir enerjiye gereksinimleri vardir. Dolayisiyla, tipki sömürünün gizli bir çeliçkiye sahip olmasi gibi, ideolojik egemenlikte de gizli bir çeliçki vardir. Ve tarihin ezilenleri, kendilerine "tepeden" g 0 nderilmi5 olan, kendi ôz tahayyüllerinin evrenselligini ciddiye alm akta, hatta daha da ileri gitmektedirler: K ollektif olarak, kendi ôz tahayyüllerinin gereklerine uygun h areket etme ve bunlardan sonuç çikarma giriçiminde bulunsalar bile, mevcut diizeni kabul etmeyip, ona karçi ba 5 k ald m rlar .17 Son olarak da, bel­ li tarihsel ko§ullarda sömürünün çeliçkisiyle ideolojik ba§kaldm kar$i kar$iya geldiginde, (zaferle sonuçlansin ya da ;i7) Althusser'in egemen ideoloji aygitlarina karçi ba5kaldirma 0lanaklar1ndan hiç sözetmedigine deginmek kolaydir. Bu, tabii ki yanliçtir. Yalnizca, 1968 iççi ve ôgrenci baçkaldirisinailiçkin degertendirmesini (kuçkusuz "eleçtirel", takipçi olmayan bir degerlendirme) yeniden okumakla kalmayip, aym zamanda da, "maddeci tiyatro"nun etkilerinin çôzümlemesi üzerine Pour MarXta önerdigi çozümlemeyi de okumak gerekir ("Bertdazzi ve Brechr). Sakin ha, bunun bir ba§kaldiri egretilemesi oldugu sôylenmesin, çünkü, sanat burada, Brecht çizgisinde, otantik olarak siyasal bir pratik olarak du5unülmüçtür. Bu konuyu kapatmak için de, tipik bir "DiA* oldugu ôlçüde ko­ münist partideki bunalima ili§kin çôzümlemesini okumak gerekir (Ce qui ne peut plus durer dans le*parti communiste, a.g.e.).


sonuçlanmasm) devrim olur. M utlak biçimde "Tarihin Öznesi" olan sm if yoktur ama hiç kuçkusuz, temei olarak "tarihi yapan", yani siyasal degiçimleri gerçekleçtiren kitlelerdir. Sonuç olarak, çunu kabul etmeliyjz ki, bize, Althusser’in, ideoloji yaklaçimm dan hareketle sundugu siyaset gôrüçü trajik bir gôrü§tür - M arx’taki devrim yaklaçim m m kaynaklandigi, ilerleme ve hakikat güçlerinin gerici ve yam lsam aya dayanan güçlerle, çÔzümü degilse bile anlaim belli bir çatiçma baglammda karçi karçiya geldigi klasik tarih felsefeleri geleneginde oldugu gibi dramatik degil. Bu gôrüç, "kitleler" (ezilen simflara, halk sim flanna ait olan bireylerin potansiyel birligi) bize, kaçmilm az biçimde, bôlünmüç gôründügünden otürü trajiktir. Çoyle ki, kitleler içsel olarak iki kerte, kendi tahayyüllerinin iki varoluç ve ôrgütlenme biçimi arasm da parçalanmiç durumdadir: Tüm toplumu kapsayan (ve gücü, basit "düçünceler"in gücüyle ôlçülemeyecek derecede olan) "normal", dev­ letin ideolojik aygitlarm m içlerligine uygun olan davramçla, merkezinde, her zaman gizli bir baçkaldirinm varoldugu,. kendi deneyimlerinin toplulukçu, eçitlikçi, ôzgürlükçü sonuçla n arasinda... Oysa, ikinci yônün birincisinin üstesinden gelecegine dair hiçbir güvence yoktur. Tersi için de durum aymdir. . Ama trajik bir gôrü§, ille de karam sar bir gôrü§, hele da yazgici bir gôrü§ degildir. Üretim tarzi olarak komünizm, geli$iminin her amnda (her "evre"sinde) kapitalizm in çeliçkilerinin içinde kök salan bir olanaktir: Bundan ne daha fazla, ne de daha eksiktir .18 Baçka bir yaçam tarzi, toplumsal ili§(18) Komünist bir devrim^ her tür toplumsal ya da iktisadi koçulda maddi oiarak mümkün degildir ve aym biçimIeri alamaz. Ama bu devrimin gereksinim duydugu, kapitalizmin, ônceden belirienmiç, §u ya da bu "olgunluk” biçimine ula5mas1n1n gereklili§i deÇildir. Olgunlaçma’si gereken, sömürüden çikan siyasal çeliçkilerdir, yoksa sermayenin yogunla;ma orani degil. Burada


kileri yaçamamn bir baçka biçimi "egemen evrensellik"e kar§1 bir baçkaldin olarak komünizm, yalnizca kapitalist ideolo­ jinin degil, her ideolojinin tarihinde, her zaman mevcut bir olanaktir: Bu, A lthusser’in, ideolojinin "sonsuz" ya da "tarihsiz" oldugu, yani tarih olarak bir ilerleme, bir geliçmeye de­ gil, bir tekerrüre sahip oldugunu belirten düçüncesinin diger yüzüdür sadece. Bôylece bu olanak, (sosyalizm adim aldigi) "hümanist" ahlaksal ve iktisadi ideolojide mevcut oldugu gi­ bi, ("sapma" admi aldigi) dinde de mevcuttur. Ortodoks M arksizm in gôzünde, komünizmin iktisadi koçullari kapitalizm in "olgunlaçmasi" ve bir "sm if bilinci"nin topyekûn egemenligine iliçkin öznel koçullardan ortaya çikmaktaydi. îçte buradan hareketle, iktidara gelen M arksist devrimciler -ve onlarin, devrimcilikle hiçbir ilgisi olmayan ardillari- birinci görev olarak kapitalist üretimi "açmayi" ele aldilar (bunun pratik sonucu: Sürekli kapitalist üretimin yeniliklerinin peçinden koçup, sonuçta kendileri de dünya pazann a girdiler), ikinci görev olarak da kitleleri tek bir "proletaryen dünya gôrüçü" çevresinde toplamak için dev bir ideolojik makine oluçturmayi bellediler (Bunun pratik sonucu: Yalm zca, dogal olarak, kendi ôz resmi komünizmlerine kar§i olan hariç, her tür ba$kaldin ruhunu yokettiler). "Komünizme geçi§", kimi zaman §iddetli, kimi zam ansa ban§çil bölümlerini izledigimiz ôzgül bir kapitalizm e geçi§ biçimine dônüçtü. Althusser, M arx’i (Freud, Spinoza, klasik felsefe, kendi siyasal ve dinsel deneyimi, vb. ile karçi kar$iya getirerek) eleçtirel bir gôzle okumasi sonucunda, ideolojinin toplumun her yerinde (emek sürecinden devlete degin), çatiçmanm da ideolojinin her yerinde mevcut oldugunu sôylemi§ti. Bu tezda Gramsci'den bir çeyler ôdOnç alalim: "Devrinnin koçuttanna iliçkin her tür kaderci tasarim bôlünmüç bir halk ya da ifçi sinifinin'ast’ konumunu yansitmaktan baçka bir §ey yapamaz."


1 er, ku$kusuz, bizim çagimiza uygun bir devrim sorununu

çôzmezler. Ama, tartiçm asiz bu sorunun yeniden sorulmasi, yeniden ifade edilmesini saglarlar. Tüm bunlar dört bir yandan, devrim sorusunun yan m olmadigi, devrimin ômür boyu, "olgular"m olumsuz yanitiyla karçilaçtigina dair bir "aleniyet"le ku§atilip durdugumuz bir zamanda, üzerinde biraz dü§ünülmeyi haketm iyor mu acaba?


4 Elveda^

Burada, Louis Althusser’in, layik oldugu biçimde, kendisini onurlandiran ve hayran olan, .onu sevmiç ve unutm ayacak kiçiler tarafmdan defnedilmesi için bir arada bulunuyoruz. Gereken de budur ve bu bir tür tesellidir. Suskunluk ve dagim klik dolu onca yildan sonra, bu durumun bana biraz gerçek diçi görünmesini engellemek elimde degil. Am a buradaki mevcudiyet o suskunluk ve dagm ikhktan daha güçlü. Üstelik, birbirimizi görmesek dahi, aslinda daha da kalabahgiz. Dünyanm dört bucagmdan, Pekin, New York, Havana, A1manya y a da îsveç’ten, Yunanistan, îtalya, îspanya ve Londra’dan, Cezayir, Nim egua y a da Buenos Aires’ten pek çok kadm ve erkegin burada bizimle birlikte olmayi arzuladiklarini biliyorum. Hepiniz bôyle pek çok kiçi tamyorsunuz. Bunlara bir de, hiçbirimizin tam m adigi ama sayilan tanidiklanm izdan da daha çok olanlan eklersek... Kocaman bir dü§ünce korteji, dev bir dost toplulugu olu 5 turm u 5 oluruz. Fransa’da Π

25 Ekim 1990'da, Althusser’in cenaze toreninde okunan metin.


ya da di§ iilkelerde gittigim tek bir yer yoktur ki, Althusser’­ in adi, kifiligi, yazilan sayesinde yeni dostlar edinmeyeyim. Her birimizin onunla, m utlaka çok özel, çok farkh amlarimiz vardir. Öyle ki, neredeyse Althusser’in tanidigi herkesle farkli birisi oldugunu söyleme ciiretini gösterecegim. Bunu anlatabilmek için, onun m uhataplarina ve koçullara uyum saglamasim bildigini söylemek yeterli degildir, onun, herkesin özelligini dinlemesini ve ortaya çikarmasini saglayan olaganvistii bir yetenege sahip oldugunu söylemek gerekir. Ger­ çek Althusser, eger bu ifade bir anlam taçiyorsa, her çeyden önce, içte bu yetenektir. Aym çeyleri söyleyebilecek ögrencileri, yoldaçlari, dostlarindan biri olarak ben, burada, i§te buna tam khk etmek için söz ahyorum. B a ru , а т І а п т а dayanarak yapmamdan dolayi affmizi dilerim; bunlar, Ecole Normale’deki Kapital konulu semineri hazirladigim iz heyecan dolu dönemden, Komü­ nist Partisi’nde artik sürmemesi gerekenler'in her cümlesini, üç ki§i, tek tek okudugumuz o kaygih ama kararh döneme kadar, her çeyden önce ortak bir çahçmaya ait anilardir. Zamanla ve deneyim diye adlandirilan §eyin birikim iyle, A lt­ husser’in, yalniz baçm a çahçmama, çahçmasina ne karçismdakileri ne de kendisini zorlamaksizin, baçkalarm i katm a (zorlamalar hep olgularin kendisinden kaynaklam rdi) konusundaki yetenegi karçism da hayranhk duyuyorum; bu yetenek, her zaman acil durumlarda kaleme sarilmiç olan onun için, yazim mi farkhla§tirm aya, çahçma arkadaçlarm m yani­ na gelmesini, onlarla birlikte ortak bir entellektüel yapit sunmayi bekleme ugruna projesini dônü§türmeye degin giderdi. Althusser’i tammamiç olsam, bôyle bir çeyin mümkiin olabilecegini düçünemezdim. Üniversite’de, Edebiyat’ta ya da Siyaset’te, yalm zhklar ve benzeçimler, cômert egitbilimciler ve arlanmaz firsatçilar, esin kaynaklan ya da ôrgütçüler


gördügüm olmuçtur аш а asla onun gibi, paylaçm ayi bizzat düçüncenin bir koçulu olarak ele alan bir entellektüel gormedim. Belki de bu yönde hiçbir ôvgüye gerek yoktur çünkü samrim bu durum, onun için bir gereksinimdi. î§te bu nedenle-' dir ki, tipki koskoca bir kuçak gibi, her çeyi, ondan degilse bile, onun sayesinde ôgrenmiç olan ben, "Hoca" isminin ona uygun olmadigim düçünüyorum. Dün, Marx için ’in Onsôz’ünde, kolayina unutulm ayacak bazi cümleler aradim. Izin verirseniz bunlari okuyayim. "Savaçin hemen ertesiydi. Aniden kendimizi, Parti’nin yürüttügü siyasal ve ideolojik mücadelelerin içinde bulduk: îçte o zaman, tercihimizi yapm ak ve bunun’ sonuçlanna katlanm ak durumunda kaldik (...). Felsefí bellegimizde, bu dönem, yanilgiya kar§i her yerde amansiz bir sürek avi baçlatan silahli entellektüellerin, am a her yapitm siyasetini yapan ve dünyayi bir darbede ayiran, yapitsiz filozoflann döriemi olarak kalacaktir..." Kendi kendime sordum: ATthusser’in bir yapiti, iz birakacak denli bir anlami ve özgüllügü olan, dônüp dolaçip geri gelecegimiz ve yegenlerim ize de sürprizler saklayabilecek nitelikte bir §eyi var midir? Bu konuda bir an kuçkuya dü§ülebilecegini anlamahsimz. Bugün, burada Althusser’in -hiç kuçkusuz tümüyle yapitimn içinde olmasa dahi- sôzünü ettigi o yapitsiz filozoflardan biri olmadigmi, bunun ne anlama geldigini bilen biri ola­ rak, sôyleme riskini göze ahyorum. O yapitm içinde, yazim iyla, nesnesiyle, kuram sal karm a§ikhgiyla ve kendisini ortaya çikaran dönemin sorunlanna uyguniuguyla, en azmdan bir tane çok büyük kitap bulunmaktadir: Marx için ’den sôzetmek istiyorum. Bu kitabm y a ­ m sira, tamamlanmi§ ya da tamamlanmami§, kimi zaman


çok çaliçkan, kim i zaman bir §eylerden esinlenmiç, ve tümü bir düçünce açilimi oluçturan bir metinler zinciri vardir. Ve bu metinlerde, savlar, ya da daha dogrusu, onun varolu| savla n diye adlandirdigi, pek ortodoks olmayan bir maddeciligin köprii ayaklan ve, önceden garantili bir sonucu olmayan ve artik varligm a inamlm ayan bir "diyalektik macerasi"nm çiki§ noktalan gibi görünen savlar bulunmaktadir. Bunlardan yalm zca üçüne deginecegim. B ir epistemolojik kesinti vardit (Marx’ta y a da baçka bir yerlerde). Kuram içinde simfmücadelesi vardir (çünkü sm if mücadelesi, kuram di$inda konum· lanamaz). Devletin ideoU>jik aygitlan vardir (Devletten er özerk aygitlarm iç gibi algilanan en "görünmez" aygitlar da buna dahil olmak üzere). Bu savlann dogru oldugunu mu söyleyecegiz? Ortada olduklan on be§ ya da yirmi yildir, çevresinde dolaçilabildigi ama çürütülemedigine göre, dogru olabilirler. Kavram hakkindaki endiçeleri canh tutacak olan savlara ve yapitimn kesintiye ugrami§ olmasina -her yapit er ya da geç ayni akibetle karçi k a rfiya gelir- ragmen Althusser tartiçilmaz biçimde fílozoftur. Yine aym yapit ve aym savlardan ötürü Althusser M arksist, dahasi, komünisttir. Bu iki deyimin hiçbirini digerine kurban etmeden, bagimli kilmadan, aym zamanda, tamamen filozof ve tamamen komünist ol­ mak... ͧte Althusser’in entellektüel tekilligi, Althusser’in giriçtigi bahis ve aldigi risk burada yatm aktadir. Bu bahsi, en azindan bir siire, birkaç yil, yazacak ve ögretebilecek bir za ­ m an süresince tutabilm 15 olmak, sonucu ne olursa olsun, onu kaz 1 nm 13 0 lm akt 1r. Bu bir bozgun degildir. Ve i§te Althusser bu bahsi kazandigm dan dolay 1 d1r ki, M arksizm, ne Marksizmi, komünizm, 20. yüzyihn ikinci yansindaki Fransiz felsefesinin tarihine kazanm içtir ve hiç kimse, kocaman açik bir delik birakm aksizm onu oradan çikaram ayacaktir. ͧte bu


unutulmaz. Bu, affedilmez. izninizle, biraz daha özel birkaç çift söz daha etmek isterim. Çünkü bu degindigim çeyler yapilah on yil oluyor. Onlan izleyen on yil konusunda ise konuçmak belki pek uygun degildir, ama susm ak daha da uygunsuz olacaktir. Althusser yikti. A lthusser kendi kendini yikti. Bu bir gerçektir ve çôzümsüzdür, am a her §ey bununla kalm az. Ayni zamanda hem kendisi, hem de baçkalari için yaçam iç, varhgi konusunda gayret gôstermiçtir. Hemen hemen herkes ta­ rafmdan terkedilmiç, am a yam ndaki odadan, ya da diinyanin öbür ucundan gelen yeni dostlar bulmu§, bunlann bazilarina fikirler vermiçtir. Althusser, korkunç biçimde aci çekm iftir. Ama bu acism a onca uzun süre dayanabilmiçse ve zaman zaman ondan kurtulabilmiçse, bunu sayilan pek az olan, isimlerinin sôylenmesini kabul etmeyen, ama ona gün be gün yardim eden bir­ kaç kiçiye borçludur. Bana ôyle geliyor ki, Althusser’i sevmiç olan ama cehennemde onunla bir arada olma gücü ya da olanagmi bulamami§ olan bizler, bugün dostumuzun o birkaç dostunu hayranhk ve m innetle anmak zorundayiz. Bu ki§ilerin, sagda solda, böbürlenenler olmadigi hepimizce malumdur. Bir §ey daha: Aram izdan pek çogumuz, buradan Hélène Althusser’i de düçünmeden gidemeyiz. Bugün Hélène’i, yine eskisi gibi aci ve sevgiyle am j oruz. Son bir §ey daha. îki gün ônce, Stanislas Breton, Louis’nin sesinden sözetti. Yakla§ik otuz yil boyunca, bu sesin tinisj, benim için, onun hüznü ya da yeniden doguçunun bir göstergesi olmuçtur. Bir de baki§i vardi. Louis’yi en son geçen Agustos’ta, Saint-Louis hastanesinde gördüm, ve tipki on yil ônce Sainto-Anno’da, akil ve bellegin sarsildigi dönemde ol­ dugu gibi o bakiç bana: "Evet, ben, benim. Bunu bildigin için


teçekkür ederim" dedi. O anlamli, sicak, ve sanki §a§kin baki§i kendi bastigi bazi fotograflarda da bulacaksmiz. Bu baki§tan korkmayalim. Birakahm bizim gözlerimizde yaçasm.


ΕΚ

Ya§amöyküsel Not

Louis Althusser, 16 Ekim 1918’de Birmandreis’te (Cezayir) dogdu. 1939 yilinm Tem muz aymda, Lyon’da, Jean Guitton’un ve Jean Lacroix’nm ögrencisi oldugu Yiiksek Ogretmen Okulu’na hazirhk simfindan gelerek, Ecole Normale Superieure’iin (Ulm sokágindaki) g irif smavini kazanir. Aym yilin Eylül’ünde, seferberlik çerçevesinde orduya katilarak, riicuh sirasinda yakalam r ve be§ yilim Alm anya’da bir esir kam pinda geçirir. 1945 ile 1948 y illa n arasm da EN S’in felsefe bölümünde ögrenciligini sürdürerek, Gaston Bachelard’m yönetiminde yazdigi "Hegel’in felsefesinde içerik kavram i" adh bitirme teziyle m ezuniyet diplomasini ahr ve doçentlik (Agréga­ tion) sinavmi verir. 1948’de EN S’te müzakereci olarak çali§maya baçlar (sonra asistan, daha sonra da doçent olacaktir). Bu okulda otuz


yil süreyle otuz kuçak ögretmen adayim egitim ve araçtirm aya hazirlar, ogrencileri arasm da Michel Foucault, Michel Verret, Pierre Bourdieu, Michel Serres, Jacques Derrida, Alain Badiou, Jean-Marie Villegier, Jacques Bouveresse, André Comte-Sponville gibi isim ler de bulunmaktadir. 1950’de, normal görevinin yam sira okulun Edebiyat böliimiiniin de sekreterligine getirilecektir. Yine 1948 yihnda Fransiz Komünist Partisi’ne girer. Ö zellik­ le de Ban§ Hareketi çerçevesinde olmak üzere ak tif bir biçimde partide görev alacaktir. 1949’da, gençliginde ateçli bir Katolik ve Katolik gençlik ôrgütlerinin üyesi olan Althusser, Tutsak in cil’de (Kilise Gençligïnm X. Seçki’si), "Hayirh haber bugünün insanlarma müjdelenmiç midir?" sorusuna yam t olarak Hiristiyanhgm tarihsel durumu üzerine bir makale yazar. Ellili yillarda, özellikle de Felsefe Egitim Dergisi’nde yayimlanan birkaç m akale yazar (bunlardan biri de "Tarihin nesnelligi konusunda Paul Ricoeur’e mektup"tur). 1959’da, Jean Lacroix’nm yônetimindeki dizide (Paris, PUF Yaym evi), Montesquieu, Siyaset ve Tarih yayim lam r. 1960’da, Jean Hyppolite’in yônetimindeki bir dizide Ludwig Feuerbach’in Felsefî Manifestolar’inin çeviri ve tamtimi çikar. 1962: Esprit dergisinde, "piccolo", Bertolazzi ve Brecht Maddeci bir Tiyatro Üzerine Notlar" adli makalesi yayim lam r (Bu makale, Marx için'de de yeralm aktadir). 1964: Nouvelle Critique, No. 152, "Ögrenci Sorunlan" m aka­ lesi. Nouvelle Critique, No. 161-162’de "Freud ve Lacan" adli makale yayim lam r (bu makale Marx îçin ’de de yera-


lacaktir): "Benim bilgim dahilinde, 19. yiizyilda, beklenmeyen iki-üç çocuk dogmuçtur: Marx, Nietzsche, Freud. Bunlar, doganm törelere, haklara, ahläka ve görgü kurallann a kar§i çikmasi anlam m da ”doëal"(*J)çocuklardir...). Aym yil, Althusser S F F d en atilan Jean Lacan’i seminerlerini sürdürebilmesi için EN S’e davet eder. 1965: Marx için (1960 ile 1965 arasi yazilm iç metinlerden oluçan seçki) ve Jacques Rancière, Pierre Macherey, Etienne Balibar ve Roger Establet’yle birlikte kaleme ahnan KapitaVi Okumak'in François Maspero yaymevindeki "Kuram" dizisinin ilk kitaplari olarak yayim lanm asi. "Y inede, günün birinde, KapitãT\ harfixen okumak gerekir. Bizzat metni, tümünii, dört cildini birden, satin satirina okumak, ilk bölümleri ya da basit yeniden üretim ya da geni§ yeniden üretim bölümlerini on kez yeniden gözden geçirmek, sonra da Ikinci kitap’in sarp ve yiiksek yaylalarindan kärm , faizirt ve rantin vaadedilmiç topraklarm a varmak...". Bu yapitlar, dünyamn dört bir yam nda birçok dile çevrilecek, ciddi biçimde ele$tirilecek, ama aym zamanda da (özellikle de Latin Araerika’da) "Marksizmin yeniden baçlangici" olarak selam lanacaktir. Bunun yam sira, yapitlar, kom ünist partisinde, M arx’in yapitinda bir "epistemolojik kesinti" ve -tam da Stalin’in "kiçinin yüceltilmesi" tavrinm ele§tirisi sirasinda- tarihsel maddecilikle "kuram sal hümanizm a" arasm da uyuçm azlik oldugunu belirten, 1961 tarihli "Genç M arx’a Dair" adh makalesinin zaten ba§latmi§ oldugu polemigi büsbütün kizi§tiracaktir. Özellikle de La Pensée ve La Nouvelle Critique dergileri bunun yankilarim sergileyecektir.

Π

Fransizcada, evlilik di§i dogan çocukIara da "enfant naturel" - ''dogal çocuk" dendiginden burada bir sôzcük oyunu yapilmaktadir. (ç.n.)


Aym zamanda, bu metinler, etkisi -kimi direnmelere rag­ men- Fransiz felsefesine de (Levi-Strauss, Lacao, B art­ hes ve Foucault’nun yanmda) ulaçan "yapisalcilik"in kurucu metinlerinden olarak bellenir. "Sorunsal", "belirtisel okuma", "yapisal nedensellik", "üstbelirleme”, "ideolojik tahayyvil", vb. kavram lan, "AKhusser'cilik"e gönderide bulunulsun ya da bulunulmasm, felsefi söylemin ufkunun oluçmasina katkida bulunurlar. Özellikle de Althusser’i ve yarattigi etkiyi hedef alan Sartrè burada "kavram"a (notion) kar|i kavram ’m (concept) tarafim n tutulmasinin söz konusu oldugunu söyleyecektir. E. Roudinesco’ya göre (Fransa’da Psikanalizin Tarihi, Cilt II) Althusser, kendisiyle yakla$ik 1987’ye degin ilgilenecek olan Dr. René Diatkine’le 1965 yihnda bir psikanaliz tedavisine baçlar. 1966’da, Althusser’in bulunmadigi bir sirada, Choisy-le-Roi’da toplanan kom ünist filozoflar meclisi, partinin resmi filozofu Roger GaraudyVrin "kuramsal anti-hümanizma"yi suçlamasma tanik olur. Aragon4in ba$kanlik ettigi "Argenteuil merkez komitesi"nde (11-13 Mart), Gäraudy ile Althusser’in savlari kesin bir biçimde karçit ilan edilir. Bunun üzerine, Lucien BèVe-, FK P yönetimine en yakin filozof durumuna gelecektir. Aym yil, Althusser, UJCM L (M arksist-Leninist Komünist Gençler Birligi)'nin yaym organi ola.n "M arksist-Leninist Dergi"ye "(Çin’deki) Kültür Devrimi Üzerine" adli, imzasiz bir makale yazar - bu hareketin birçok yöneticisi, ôrpegin Robert Linhart, Althusser’in eski ôgrencisidir. Bu J~ . ----- -.1..^..»..., -._« · · “ —·· makalenin sonunda "Kültür Devrimi’ni ithal etmek sôz konusu degildir. 0 , Çin Devrimi’nin bir parçasidir. Аща bu devrimin kuram sal ve siyasal dersleri tüm komünistlere aittir" der.

\


Yine 1966’daki yayim lan arasm da, çunlar sayilabilir: "TQplumsaI Sözle?me’ye Dair", E N S’te Rousseau iizerine verdigi ders, Cahiers pour I’A nalyse, No. 8 ’de yayim lam r "Jean-Jacques Rousseau’nun dü§ünülm eyenyönü (Yeni­ den basimi, Le Seuil, Paris). "Cremonini, Soyut’un ressami", Démocratie Nouvelle, No. 8 , Agustos, 1966 (italyanca çevirisi, Leonardo Cremonini, Mostra antologica (1953-1969)'da yayim lanm içtir, Bolog­ na, Alfa, 1969. l_96_7'de, Althusser Sovyet dergisi Voprossi Filosofii_için, "Marksist Felsefe’nin tarihsel görevi" adh bir m akale ya-_ zar. Bu makale reddedilir, ama 1968’de Macarca olarak yayinlan acaktir. FKP’nin XVIII. Kongresinde Henri FiszBln (Paris Federasyonu’nun miistakbel sekreteri) çôyle der: "Bir kuramsal an- i tihvimanizma ve baçka sorunlar konusunda gerekçeler geliçtiren bazi yolda§lanm izm , takm diklan tutum lann olumsuz siyasal sonuçlari konusunda düçünmeleri ve ne düçiindüklerini söylemelerinin gerektigi kamsmdayiz. Düçmardanmiz, partiye karçi sürdürdükleri mücadelelerinde bu yoldaçlarm yazdiklanndan yararlaniyorlar, bu yoldaçlar ise hiçbir §ey spylemiyor." Régis Debray’in Devrim içinde Devrijn (Régis Debray’in Silahlann E le§tirisïnde, Le Seuil, Paris, 1974) k&abiyla ilgili olarak y azara yolladigi m ektupta Althusser çôyle der: "Biliyorsun, bazen, siyasal olarak, biraz geriye çekilmek ve her çeyin bagli bulundugu araçtirm alara yônelmek, acil bir nitelik kazam r." 1967-68’de, Althusser, EN S’te (P. Macherey, E. Balibar, F.


Regnault, M. Fichant ve A. Badiou ile birlikte) "Bilim adam lanna yönelik felsefe dersleri" organize eder, ama bu dersler M ayis olaylan nedeniyle yarida kesilecektir. ilk d 0 rt 4er5i, degiçtirilerek, 1974’te, Felsefe ve Bilimadamlarinin Kendiliginden Felsefesi adi altinda ("Kuram" dizisi) yayim lahir: "Felsefenin bilimlerle iliçkisi, felsefenin özgül belirlenmesini olu§turur." 1968: "Devrim’in Silahi Olarak Felsefe" (Gorii$ler'de yeniden yayim lanan, L ’Unita gazetesiyle s 0y le 5 i: "Artik maddecilik, felsefede, idealizme egemen olabilir." Jean Hyppolite’in grubuna verilen bir konferansta (Petite Collection Maspero’da Lenin ve Felsefe ile birlikte yeni­ den yayimlanmi$tir) Althusser "nesnesiz süreç kategorisi"ni "Marx’i Hegel’e baglayan en biiyük kuram sal borç" olarak tammlar. 1969: Lenin ve Felsefe ("Kuram" dizisi) (24 çubat 1968’de Fransiz Felsefe Toplulugu’na verilen konferans): Althus­ ser burada felsefeyi bir kez daha "kuramin içindeki siyaset" olarak tammlar: "Felsefe, kuram alanmda, hatta da­ ha da kesin olmak gerekirse, bilimlerin yanm da siyaseti temsil ediyor 0 lmahd 1 r. - Bunun tam tersi de geçerlidir, yani felsefe, siyaset dahilinde, s1n 1f miicadelesine giri|mi§ simflarm yam nda bilimsetligi temsil etmektedir." "Ögrencilerin M ayis’i üzerine Michel Verret’nin yazd 1 g 1 Makaleye íliçkin", La Pensee, N 0 . 145 (Althusser’in, "ideolo­ jik kitle baçkaldinsi" olarak tam mladigi am a kendisinin içinde yeralm adigi 6 8 olaylan hakkindaki bir ba§ka degerlendirmesi de, Maria-Antonietta Macciocchi’nin "Let­ tere d a ll’interno del P C I a Louis Althusser", Feltrinelli, 1969, kitabm m Italyanca bask 1 s1nda yerahr.)


Peder François Fournie tarafindan Lyon’da çikanlan Lum iè­ re et Vie (I51k ve Yaçam) dergisine, K ilise’nin bunahmi ve sim f mücadelesi konulu bir m akale yazar. "M arksist Hiristiyanlar"m egilimleri üzerinde Althusser’in etkisi küçiimsenecek düzeyde degildir. Üniversitede ders y 1hn 1 n baçlamasmda, La Cause du Peuple’lü (Halkin Dayasi) Mao’cular, Althusser’e, revizyo- ?. nizmin destekçisi oldugunu sôyleyerek §iddetli bir saldin y a geçerier. Ôte yandan da FKP, Althusser’in Maoculann düçünce ustasi oldugunu iddia etmeyi sürdürmektedir... Bununla birlikte l ’Humanité, "Idées" (Düçünceler) sayfas_mda, Kapital’in I. kitabm in Flammarion’un Cep Dizisi’nden çikan bask 1 s 1 için kaleme aldigi önsözün ana bölümlerini yayim lar. 1970: "ideolpji ve Devletin ïdeolojik A ygitlan" (Devlet, Hukuk, Üstyapi adli tam am lanm am 15 bir çahçmadan alinan bir bölüm), L a Pensée, N 0 . 151 (Gôrüÿler’de yeniden yay 1 mlanm 15 t 1 r): "ideoloji bireyleri özne olmaya çagirir. Spnuç (...) özneler "yiirür", çok büyük çogunlugu, "kötü özneler'' (uyruklar?) diçinda, "tek baçina yürür"..." Bir milyonluk satiç yapacak M artha Harneckèr’in Principles Elemantales del Materialismo Istorico (Siglo XXI MexicoBuenos Aires) kitabinm yeni bask 1s1na önsöz: "Sim f mücadeleleri, toplumsal sm iflann varl 1gm 1n (çikarsanan) ' bir sonucu degildir: sm if mücadelesiyle sm iflann varhgi tek bir çeydir". (Gorüÿler’de yeniden basilmiçtir.) 1972: Althusser, F K P n in haftahk yayin 0 rgan 1 France Nouvelle’de (N 0 . 1393-1394), "Siyasal bir hataya dair: Yard1 mc1 ögretmenler, çaliçan ögrenciler ve felsefe doçentligi" adli uzun bir makale yayim lar.


1973г John Lewis’e Yamt ("Kuram" dizisi): Bir ì ngiliz komünistiyle giri$tigi polemik aracihgiyla A lthusser felsefi hüm anizm aya yönelttigi eleçtiriyi^ sertleçtirir ve iyice vurgulam ak için "Stalinci sapnm"yi "ekonomiznVhümanizma ikilisi"m n bir serüveni olarak niteler. Roland Leroy’mn daveti üzerine, Aragon ve Jean Ellenstein’la, Humanité bayram mda "Komünistler, entellektüeller ve kültür" konulu bir tartiçm aya katihr. 1974: Ozele$tiri Ögeleri (Hachette Litterature, Paris): "Yapisalci olmadiysak (...) daha da güçlü ve tehlikeli bir tutkunun pençesine düçme suçunu içledik: Spinoza’ci olduk." 1975’te Althusser, Picardie Üniversitesi’nde devlet doktorasi tezini savunur (Bakmiz, Göriipler’de yeniden yayim lanan "Amiens Savunmasi": "Pek az açikça ifade edilen ama hep uygulanan yöntem kurah, uçlari düÿiinmek olan M akyavel’i ammsiyòrum"). 1976’de, eski direni§çi, SED ES’te ara§tirma görevlisi, topJumbilimci ve otuz yilhk yaçam arkada§i Helène Rytman (Legotien)’la evlenir. 1976: Gorii$ler adli seçkisi Editions Sociales’de yayimlamr; Althusser FK P’nin birçok halka açik etkinligine katihr, özellikle de Kitap Çôleni’nde yerahr (Lucien Sève’in dave­ ti üzerine). Dominique Lecourt’un, Lyssenko, Histoire Réelle d ’une scien­ ce prolétarienne ("kuram" dizisi) adli kitabm a yazdigi ônsôzde, Althusser Sovyetler Birligi’ne iliçkin olarak §unla. ri yazar: "(Bir hata konusunda) sürekli olarak susulursa, bu o hatanm sürdügü anlamma gelir: Bazen de, bu hatanm sürmesi için, sürmesinden beklenen siyasal avantajlar oldugu için susulur." Bir tebligde, L ’Humanité, "açik-


ça ôlçüyü kaçirm a"dan sözeder ve onu "kiçisel çaliçmalarinda, partideki kollektif düçüncenin geliçiminden hiç haberdar olmamak"la suçlar. Granada Ü niversitesi’nde (Fransizca’da yayim lanm ayan) konferanslar verir ("Felsefenin dônüçümü": "M arksist felsefe vardir am a hiçbir zaman "felsefe” olarak üretilmemiftir"); yine Katalonya M im arhk Okulu’nda konferans verir ("M arksist kuram ve uluslararasi kom ünist hareketin bunalim m a iliçkin bazi sorular": "(...) Deneycilik, proletaryam n sm if mücadelesinin bir numarali felsefi dü§mamdir."). "Marx ve Freud’a Dair", 1979’da Tiblis’te yapilan FransizSovyet Sempozyumu için hazirladigi teblig (Althusser bu sempozyuma katilm ayacaktir): "(...) Bilinçdiçi çeliçkiyi bilmez ve bu çeliçkisizlik her çeli§kinin koçuludur." Bu metin, bizzat Althusser tarafm dan daha ônce yazilm iç olan ve sonra, kendi n zàsi olmaksizm Psikanaliz Konu­ sunda Fransiz-Sovyet Diyalogu (Toulouse, Privat, 1984) adli seçkide yayim lanan "Doktor Freud’un Buluçu" adh metnin yerine yazilm i|tir. 1977: 22. Kongre (François Maspero, Paris) (1976’da, Komü­ nist Ôgrenciler Birligi’nde verilen bir konferansm yen i­ den gözden geçirilmiç biçimi): Althusser, burada, özellik­ le, F K P ’nin tüzügünden "proletarya diktatörlügü" görü§ünü çikarm a biçimini ele$tirmektedir: "Galile’den bu y a ­ na, maddeci olan herkes bilir ki, pek çok sonucu olan ger­ çek bir sorun üzerine nesnel olarak dü§ünen bilimsel bir kavram m yazgisi, bir siyasal karara konu olu§turamaz." II Manifesto gazetesi tarafm dan "Devrim sonrasi toplumlarda iktidar ve muhalefet" konusunda düzenlenen (Fran-


sizcasi, Editions du Seuil’de 1978’de yayim lanm içtir) Venedik Kongresi’nde, Althusser: "Nihayet, M arksizm bunahmi!" temasi üzerinde bir müdahalede bulunur: "Marksizm bunalimi yeni bir olay degildir." U lusal Siyasal Bilim ler Vakfi’nda "M akyavel’in yalnizhgi" adi altinda bir konferans verir (Bu konferans, bugün F u ­ tur antérieur, No. 1 Bahar 1990 sayisinda yay 1 mlanm 15 tir, L’Harm attan, Paris): "Düfüncesinin biraz tarih yapm aya katk 1 s1 oldugu takdirde, kendisinin burada olamayacagm i biliyordu." 1978: "II Marxismo Oggi" (Enciclopedia Europea, Cilt VII, Garzanti, Milano) (Bugün, M-Mensuel, marxisme, mouve­ ment, N 0 . 43 Ocak 1991’de yayim lanm içtir) "Marksizm, tarihinin tragedyalanndan 0 nlar 1 mahkum ederek ya da ' km ayarak kurtulam ayacaktir (...) Kendisini oldugu gibi kabul etmeye bir b a 5 lasa, degi§ecektir." De Donato’da (Bari), II Manifesto gazetesi tarafm dan düzenlenen bir tartiçm am n ögelerini bir araya getiren bir yayin çikti: Discutere Lo Stato. Posizioni a confronto su una tesi di Louis Althusser. Althusser "hükümet partisi” kavram 1n 1 eleçtirm ekte ve "devlet di|m da yeralacak" devrimci bir partiyle, "tamamlanmxç kuram" olarak Marksizmi savunur (Bkz. Dialectiques dergisi, Paris, N 0 . 23, 1978). Nisan 1978’de, partisini asla terketmemi§ ve hücresinin etkinliklerine sürekli k at 1lm 15 olan Althusser, E. Balibar, G. Bois, G. Labica, J.-P. Lefebvre ve M. Moissonnier ile birlikte, Solun Birligi’nin dag 1lmas 1ndan sonra "FKP içerisinde gerçek bir siyasal tarti§ma"mn ba§latilmasini talep eden açik bir mektup yazar. Le Monde gazetesinde,


"Komünist Partisi’nde artik devam etmemesi gereken $eyler" adh yazi dizisini yayim lar flbu dizi François Maspero tarafindan yeniden yayim lanm içtir) - "Marx: "Bilinç her zaman gecikir" diyordu. Parti yonetim ibu ülkeyi, hiç bikmadan sürekli harfiyen uygulam aktadir, ama eleçti- ' rel çiddetinden hiç kuçkulanm aksizin: Gecikmi$ oldugun- ’ dan ôtiirii, bilinçli oldugundan emindir..." Genel sekreter baçta olmak üzere, partinin basm organlan ve çeçitli ôrgütleri, diger muhaliflerle birlikte Althusser’i de taça tutarlar. 15 M a r tl9 8 0 , Althusser, Paris Freud Okulu’nun kapaniç toplantisina gider ve tacan*i, "psikanalistler adina", "harika ve acimlasi bir palyaço" olarak adlandm r. Mayis 1980’de, bir am eliyat sonrasinda Althusser çok vahim bir depresyon geçirir (En azmdan 1948’den beri "M anyako-depresif psikoz"dan muzdarip olmuç, bir yandan psikanalize giderken, ôte yandan da psikiyatrik ya da kimyasal-psikiyatrik tedaviler görmek üzere sik sik hastaneye kalkmiçtir). Y az boyunca, yeniden, Paris’teki bir hastanede tedavi altm a ahmr. Durumu düzelmez ama Ekim ba§larmda, doktorlar, evine gidebilecegini düçünürler. K ansiyla birlikte eve kapam r. 16 Kasim 1980’de, Helène Althusser, evlerinde kocasi tarafindan bogulmuç olarak bulunur. Acil bir biçimde Sainte-Anne hastanesine kaldinlan Althusser’in, psikiyatrik ekspertiz sonrasi, Ceza Kanunu’nun 64’üncü maddesi geregince, suçundan do’.ayi sorumlu tutulam ayacagi anla§ihr ve Emniyet Müdürlügü’nün karari dogrultusunda ônce Sainte-Anne, sonra da Soisy-sur-Seine’de Eau-Vie hastanesine (Paris 13. Bölge hastanesi) kapatilir. Mi]li Egitim Bakanligi’nca, re’sen emekliye ayrilir. 1984 ile 1986 y illa n arasi, yeni bir eks-


pertiz sonrasi, alinan karar, idari tutukluluguna son verdiginden dolayi» zaman zaman hastaneden evine çikar, güç ama kismen normal bir yaçam a baçlar. Fernanda Navarra'yla, Meksika’da Filosofìa y marxismo (Siglo, XXI Editores, 1988) adi altinda yâyim lanan bir konuçmasim banda çeker. Kadim dostu Stanislas Breton’la, özellikle de maddecilik ve "kürtulu§ têolojisi" üzerine tarti§ir. 1987’de, yem ek borusundaki bir tikanmadan dolayi ameliyata alm ir ve yeniden depresyona girerek Soisy’ye götürülür. Oradan da, La Verrière’deki Ofvelines) M GEN psikiyatri enstitüsüne aktanhr. Fizik ve moral durumu giderek kôtüleçmektedir. Yazm kaptigi bir zatürree sonucu, 22 Ekim l99r9’da kalp krizinden ölür. Bugüne degin Althusser’in yazilan üzerine hazirlanm iç en kapsamh biyografïler, Gregory Elliot’un "Althusser - The Detour o f Theory si (Verso, Londra ve New York, 1987), Obïrtakim hatalar olmakla birlikte) Antonio Q uarta’nm, Scienza e Filosofia in Louis Althusser>i (Bibliografia degli Scritti, 1949-1982), II Protagora dergisinin (Lecce) 1982/2 Ozel sayismda (Althusser’in farkli ülkelerde yayimlanmi§ yazilarm in bir listesiyle birlikte) bulunmaktadir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.