Dr. Hikmet Kıvılcımlı Fetih ve Medeniyet
Yaynlar
Fetih ve Medeniyet
Dr. Hikmet Kıvılcımlı
DijitalYaynlar Yayınlar İndir - Oku - Okut - Çoğalt - Dağıt Bu kitap ilk defa: 1953 yılında Günün Meseleleri Yayınlarında yayınlanmıştır. Bu kitap KöXüz sitesinin dijital yayınıdır. Kar amacı olmadan, okumak ve okutmak için, indirmek, dijital olarak basmak ve dağıtmak serbesttir. Alıntılarda kaynak gösterilmesi dilenir.
Yayınları Yaynlar
İÇİNDEKİLER Yay ınevinin Notu I- Fetih Bir Memleketin mi? İnsanlığın mı II- Fetih Zorla mı? Gönülle mi?
3 9 11
III- Kadim Toprak Davası
15
IV- Toprak Davasının Halli
19
V- Demokrat Ruh Kerameti
23
VI- Halkla Beraber Medeniyet Kurtarıcılığı
27
VII- Dünya Ticaretinin Açılışı
33
VIII- Batı Medeniyetinin Doğuşu
37
Hâne-i dil kim harâb o l m u ş s a n u r d u m ben anı Ol cefa m i y m a r u n u n tarhı ile ma'mûr imiş Avni Gönül evini ben yıkılmış sanırdım Meğer o cefa mimarının bezeyişiyle şenlenmiş Fatih M e h m e t
Cevr-i dilber, ta'n-i d ü ş m e n sûz-i firkat, za'f-ı dil Dürlü dürlü derd için halketmiş Allahım beni Avni Güzel üzer, düşman kınar, ayrılık yakar, gönül yufkadır Türlü türlü dert için yaratmış Tanrım beni Fatih Mehmet
I- FETİH BİR M E M L E K E T İ N Mİ? İ N S A N L I Ğ I N MI? İstanbul'un
Fethini
sırf bir
M ü s l ü m a n l ı k ve
Hıristiyanlık
savaşına bağlamak, en az beş yüzyıl evvelki kafa ile düşünmek olur. İstanbul'un fethi
bir dinin öteki dine
karşı
zaferi değil,
ilerlemenin g e r i l e m e y e karşı zaferidir. Din, kadim savaşlar için başta gelen bir bayraktır. A m a , sade
bir bayrak...
dövüşen
Bugün de
harbin sebebi değil, Fetih
savaşla-
rındaki dini esbâb-ı mucibeler kimseyi a l d a t a m a z .
Din gay-
retleri, derin den
ülkülerin
bayrak,
Tezatlı maddi
elle tutulur sembolüdür.
tarih
hengâmelerini ibarettir.
için, ancak medeniyet tarihinin
ramayanlar,
güden
kanunların satıhta y ü z e n s e m b o l i k ifadelerin-
(anlatımlarından)
Onun
[kargaşalarını]
İstanbul'un
yanlık çarpışması
Fethini
derecesinde
bütünlüğünü
bir M ü s l ü m a n l ı k ve
kav-
Hıristi-
küçültebilirler.
Gerçekte, İstanbul'un Fethi, herşeyden evvel bir insanlık ve medeniyet hamlesidir. A r a p ç a ' d a "Fetih" sözü güzel
bir
t e s a d ü f l e : " A ç m a k " manasına gelir. İstanbul'un Fethi de, o z a m a n k i insanlığı bir ç ı k m a z d a n kurtarmış, medeniyete yeni ufuklar açmıştır. İstanbul'un Fethi, tarih yolu üstüne kâbus gibi ç ö k m ü ş bir cesedin zans
çöküntüleriyle
müslümanlara,
(Bizans engelinin)
tıkanmış
yalnız T ü r k l e r e
kaldırılması,
medeniyet yollarının, değil-
tekmil
Bi-
-yalnız
insanlığa
ye-
niden açılmasıdır. Aç ılış biraz acıklı mı o l m u ş t u r ? Mümkün. Fakat o z a m a n ölüleri böyle kaldırmak adetti.
Demek,
İstanbul'un
Fethi, yalnız T ü r k l e r i n değil,
bütün
dünyanın kutlayabileceği, kutlamakta haklı, -hatta bir dereceye kadar, insan olarak- vazifeli sayılabileceği büyük Tarihsel D e v r i m l e r d e n biridir.
II- FETİH Z O R L A MI? G Ö N Ü L L E Mİ? Bizzat İstanbul'un
Fethine y a k ı n d a n
bakalım.
Orada
Hı-
ristiyan, M ü s l ü m a n bütün geniş halk yığınlarının, adeta farkına
varmadan,
görülür.
hatta
belki
istemeyerek elbirliği
Fetih a ç ı l m a k manasına gelince:
ettikleri
İstanbul'un açılışı
hem içeriden, hem dışarıdan olmuştur. İstanbul'un kapıları, dışarıdan a l e l u m u m [genel o l a r a k ] T ü r k l e r ve Müslümanlar, içeridense
Hıristiyanlar ve
Museviler eliyle açılmıştır.
Bu gerçeği bize en iyi anlatan O s m a n l ı belgesi, Fetva derecesinde yetkili bi r hükümdür. Hicri 945, Miladi 1538 yılında, yani fetihten 75 yıl sonra, Kanuni S ü l e y m a n z a m a n ı n d a ortaya
nazik bir dava çıkıyor:
İstanbul zorla mı alındı? Barışla mı? Gerek İslam,
gerekse
bir şehir, ya zorla çirilir. ka
din
mensupları din
İstanbul'da, lardı,
olarak göçebe g e l e n e ğ i n d e
(anveten) yahut barışla (sulhen) ele ge-
(Anveten) yani zorla
yabancı
zaptedilen şehirde
kılıçtan
geçirilir veya
mabetleri yok edilir.
bütün
köle gibi
Halbuki
fetihten
Hıristiyanlarla Y a h u d i l e r t a m a m e n
baş-
satılır; sonraki
hür yaşıyor-
kiliselerle havralar ayakta d u r u y o r d u .
Neden Neden ki,
İstanbul'daki gayri
müslim
mabetleri yıkılmıyor?
M ü s l ü m a n o l m a y a n l a r köle edilmiyor?
Kanuni muş
genel
devrinde
bu
sorular zihinleri
öylesine tutuştur-
alevler meşihat [şeyhülislamlık m a k a m ı ] saçağına
kadar y ü k s e l m i ş . Ve bunun üzerine, Padişahların bile önünde eğildikleri
fetva
yoluna
gidilmiş.
İnkılap
müzesinin
88
numarasında kayıtlı: " K a n u n - u m u t e b e r d e r - z a m a n - ı Süley-
man" [Süleyman
zamanında
ması (Kaleme alınışı:
y ü r ü r l ü k t e olan y a s a ] elyaz-
Hicri 988, Miladi 1580), E b u s s u u d ' u n
şu fetvasını tespit ediyor: "MESAİLİ
ŞETİY
Sultan
Mehmet
Şehri]
ve
(AYRIŞIK
Han
Mahmiye'i
etrafındaki
MESELELER): İSTANBUL
KARİYELERİ
Merhum
[İstanbul
[köyleri]
Büyük
anveten
fethey-
lemiştir. ELCEVAP: kenaisi-i haliyle i
"Maruf
kadime yerinde
Hams
ve
tarihinde yaşında Yahudi miyicek
Nasara Han
olup,
[esir
almayıp]
cek]
olup,
zirinde dime
ye
bu
şehadet [eski
ile
anveten
fetihdir.
ipka
olunmak
[kiliselerin
sulhen
Tis'a teftiş
kimesne
ve
[bilinen]
üzere
husus
bir
Mehemmet
hali
bırakılması]
Erbain
bu
olan
ile
mie
yaşında
[Hıristiyan]
Sultan veçhile
[yolla]
[tanıklık]
kiliseler]
kırk
dahi
fetih
oldu
bu
üzere
Senebeş
kimesne
yılı]
bulunup
el altından anları deyu
şehadet
kalmıştır.
110 Sultan
Nusret [yardım]
mukarrer idicek
idüp,
hali
yüz
bir
Tekfure,
üzerinde
eski
eder.
[araştırılmıştır].
topluluğu,
edip
Mehemmet
malları
delalet
[Dokuz
olunmuştur
130
ittifak
fethe
Ama,
it-
sebyetmeyip [karar
vere-
müfettiş
muh-
ile
kenais-i
Ketebehu
ka-
[yazan]
Ebussuud." Demek, İstanbul yanlız
M ü s l ü m a n ı n zoru
ile değil, aynı
z a m a n d a Hıristiyan halkın gönlü ile fethedilmiştir. Filhakika,
Fatih
devrinin
Türkleri,
zamanımızın
Atom
bombası kadar müthiş g ö r ü n e c e k , yeni teknik keşiflerle İstanbul surları ö n ü n e gelmişlerdi. zamana
kadar g ö r ü l m e d i k topu
Macar mültecisi Urban, o dökmüştü.
60
öküzle ve
iki bin insanla iki ayda Edirne'den İstanbul'a gelen bu topun çevresi 9, çapı 3 k a d e m d i [yaklaşık 33 cm'lik uzunluk ölçüsü], yarım arşın, cm)], sesi 30 milden
normal
bir ayak boyu.
işitiliyordu.
(Yaklaşık 37.5
1200 okka ç e k e n granit
güllesi bir mil uzağa düşüp, 6 kadem derinliğinde t o p r a ğ a gömülüyordu. Fakat,
bazı manidar noktaları u n u t m a y a l ı m :
1- Macar Urban, onu
Bizans'tan
ilkin
Bizans
hizmetinde
kendilerine çekmeyi
idi.
Osmanlılar,
bildiler. Çünkü, terakki
[ilerleme] beri taraftaydı. Bizans geriliğe batmıştı. 2- " R u m l a r ı n
da
topları
ö n ü n d e Türkler",
s.
402)
vardı."
(Ahmet
"Yalnız
Refik,
"Bizans
cephaneliklerde
barut
azdı" (age); ve Bizans topları, kullanılması pek becerilemediği için geri t e p e r k e n kendi surlarına zarar veriyordu.
De-
mek Bizans'ta eksik olan top değil, insan imanı idi. 3- Nihayet, bütün d e h ş e t i n e rağmen Urban'ın " Ş a h i " adlı topu, Bizans'ı f e t h e d e n şey olmadı. "Bir gün patladı. Mucidini de, zabitlerini de öldürdü". (Ahmet Refik, age, s. 402) Osmanlılar, top t e k n i ğ i n d e n başka, y a m a n bir ahşap kule de kullandılar. Lâkin, bir sabah, kulenin g e ç m e s i için doldurmuş
bulundukları
hendeğin
görünce şaşırdılar. ların
altından
tarafında
da
yeniden
boşaltılmış
olduğunu
Gene O s m a n l ı l a r yeraltı yolları
g e ç m e y e çalıştılar.
Lâkin
karşılık dehlizler açıp,
ile sur-
bir A l m a n ,
Rum
Bizans
ateşiyle Türkleri
karşılamayı akıl etti. O s m a n l ı d o n a n m a s ı , Haliç zincirini kıramayınca, karadan Haliç'e aştı. Lakin, bu daha ziyade manevi tedhişe [korkutmaya] yaradı. Bütün tarihi d e ğ i ş m e l e r d e bu
böyledir.
İstanbul'un
Fet-
hinde de yalnız başına teknik unsur, yetici bir kuvvet olamamıştı. Bütün mesele o tarihi savaşta, iki taraftan hangisinin insan gönüllerini kazandığına gelip d a y a n ı y o r d u . İnsan meselesinde du.
Bizans yaya
kalmıştı.
İnsanı T ü r k l e r cezbediyor-
Bu cazibe elbet Bizans h ü k ü m d a r ı n a
edilemezdi.
Ancak,
Ortaçağ
şeklinde belirtiler veriyordu.
karşı açıkça
yığınlarına
has
batıl
itiraf
itikatlar
Kuşatma günlerindeki Bizans'ın
halk psikolojisini tarih şu satırlarla anlatır: "Bazen geldiği [engel] rakılması, edeceği faa
için
ortaya
ve
bu
bir
emirde
olunmaması, orada ağızdan silaha
bir ağıza
takım
şayialar çıkıyor,
Türklerin
şehre
hatta
Jüstinyanüs
melek
zuhur
geziyordu.
sütununa
ederek Bu
gökten
girmelerine
bir emir mümanaat kadar
bı-
kendilerini
perişan
şayialar Bizans'ı
müda-
sarılmak istemeyenleri memnun
met Refik, Bizans Önünde Türkler, s. 398)
ediyordu.
(Ah-
O zamanın Bu
insanı,
içgüdülerine başka dil
bulamıyordu.
hali sözde "Bizans ihaneti" ile izah etmek,
olaylarını, ten]
küçük hilekârlıklara
farksızdır.
sebepler:
irca
etmekten
büyük tarih [indirgemek-
İhanet, y ü z e y d e görülen şeydir.
Asıl derin
Bizans sosyal d ü z e n i n i n halk için d a y a n ı l m a z hale
gelmiş b u l u n m a s ı n d a gizlenir. O s m a n l ı T ü r k l e r i n d e adalet ve zans rejiminin baskısı,
Ezilen Bizans halkı, Dini ayrı insani
halk için dâfia
kudret sezmiştir. [itici]
Bi-
rolü o y n a m ı ş ;
Osmanlılığın getirdiği yeni düzen, bunalan halkı cazibe kuvveti gibi çekmiştir. Ve birgün, en kritik anda, Bizanslı insan, şehir surlarının o aşılmaz
kapılarından
birini,
görünmez
elleriyle,
Kostantin'in a r k a s ı n d a n T ü r k l e r e açıvermiştir.
ansızın,
III-
KADİM T O P R A K DAVASI
İstanbul'un
Fethine,
M ü s l ü m a n o l m a y a n l a r neden taraf-
tardılar? Nasıl oldu da, aynı İsa dinli Papa'nın Katolikliğiyle bir türlü k a y n a ş a m a y a n Bizans halkı, can d ü ş m a n ı M ü s l ü m a n l a r l a "El altından ittifak" ediverdi? Bu tezadlı görülen hakikati, Hıristiyanların güya şaşkınlığı ile y o r u m l a m a k , en hafif manasıyla şaşkınlığın ta kendisi olur.
G e r ç e k tarihte, şaşkınlıklar ve yanlışlıklar a r a m a k ilim
dışı bir kuruntudur. Tarihte en kör t e s a d ü f saydığımız hadiseler bile, son d u r u ş m a d a , önüne geçilmez: "Tunç k a n u n l a r " icabıdır. Bizans tezatlarının iç y ü z ü n ü idare eden kanunların başlıcaları, Bizans, dı.
Kadim Ç a ğ l a r ı n Toprak meselesine dayanır. 10-11. yüzyıllar arasında en parlak devrini yaşa-
11. yüzyılla
leşme,
beraber d e r e b e y l e ş m e y e başladı.
köy topraklarının
Derebey-
mütegallibe eline geçmesi demek-
tir. Toprağı tekeline alanlar, toprak vasıtası
ile geçinenlerin
hayatları kadar, devlete de hükmettiler. D e r e b e y l e ş m e n i n ilk tepkisi, merkezi devletin can damarını tıkamak oluyordu. "Arazinin mesi orduyu
kamilen
hazinenin
hale
bütün
fasit daire
kilise
ve
azaltıyordu.
manastırlara Rahiplerin
geç-
imtiyazı
getiriyordu." kadim [kısır
İmparatorluklarda döngü]
adeta
harekete geçti.
susayan:
"İmparatorlar,, Kilise
bir
üzerine,
"tekerrür" eden Gelire
gelirlerini
kuvvetsiz
Bunun
[tümüyle]
ile
bazı
ahalinin imtiyazlı
vergisini
sınıflar
arttırmaya
vergiden
başladılar.
muaf oldukları
için 15
bütün
yük köylü
ZANCE.
ile
esnafa
G r a n d e u r et
Civilisation
yükletildi."
(SCH.
D e c a d a n c e " ve
Byzantin"
St.
eserlerinden
DİEHL,
"BY-
Rumciman:
özet:
Ş.B.,
"La
Ül.
79.
T e m m u z 1939, s. 410) D e r e b e y l e ş m e n i n yarattığı tezatlar, yalnız alt tabakaları ezmekle kalmaz.
Üst imtiyazlı z ü m r e l e r i n dahi tepişmeleri-
ne yol açar. Derebeylerle merkezi Kral arasında ç a r p ı ş m a l a r alır yürür. "Osmanlı
İmparatorluğu
safhasına sım
varmış.
toprakların
yetkilerin
de
kurulurken
Beyler lehine
mülkiyeti
malikâne
mesini gerektirmişti."
ile
bu
mücadele
neticelenerek
birlikte,
sahiplerinin
(Zahariae,
büyük
devlete
ve
ait
son bir kı-
nüfuz
kiliselerin
eline
Boissonadde'den
ve geç-
nakil.
Ö. B., Ül. 61, Mart 1938) Osmanlı yıldızının parlaması böyle bir fırsat çağında başlar. "Osman
Bey
Andronikos'tu
(1283-1338).
Paleologos'un idi.
oğlu
Babası
ve
ilh.)
Buna
karşılık
vilayetler, bile
Frigya
artık
Sekizinci
Anadolu perişan
Anadolu'nun
yerli asker teşkil
Mihail bir halde
Vitinya
dağlık yerler arazisi
zaruretini
gibi,
ahalinin
müdafaadan
İkinci
(Trabzon
vergiden
ederler,
muaftı.
memleketin
ederlerdi.
hazinenin kaldırdığı
İmparatoru,
Andronikos,
devrinde
onlar da
Keza
Bizans
Zamanında
gibi
yardım
"Mihail, başladı.
idi.
Mihail'in
ve
müdafaasına aylıklarını
zamanında
de
hükümete
onlardan
görünce, fazla
vergi
vergilerini arttırdı. imdat
aciz kaldılar."
şöyle
(Ahmet
kumandanların O
dursun,
Refik,
de
almaya
derecede
ki,
kendilerini
Bizans
Kar-
şısında T ü r k l e r , İstanbul 1927, s. 22-23) Yani,
Vitinya
(Trabzon vs.)
ve
Frigya
(Bursa
ile
Konya)
Bizans'ın en hassas noktaları haline gelmişlerdi. Osmanlılar da, tam bu kaynaşma noktaları üzerine binmiş bulunuyordular. Böylece, zamanın dünya
medeniyetini temsil eden
Bizans
İmparatorluğu; Geniş halk yığınları için çekilmez işkence; üst tabakalar için de huzursuzluk kaynağı olmuştu. Bu şartlar altında, Osmanlı akınlarını yalnız Hıristiyan 16
kara
halk hoş gör-
mekle kalmadı; bizzat Bizans Tekfurlarından da Osmanlı hareketine katılmalar sıklaştı. İlk Osmanlı hamlelerinin siyasi akıl hocası ve dışişleri bakanı durumunda olan şahıs Köse Mihal'di. Rumeli fetihlerinde Evrenos beyler; Türk İlb'leri (Şövalye-Gaziler) ile yanyana zafere koştular. İstanbul Fethine mukaddeme [başlangıç] olan Güzelce Hisar'ı başta Zagnos Paşa kurdu. İstanbul
kuşatmasında
Kayser'in
barış
teklifine
Veziriazam
Halil Paşa taraftar iken, bu teklife karşı koyan, kuşatmaya devam işinde Fatih'i ikna eden gene aynı Zagnos oldu. Tarihte hep öyledir;
maddi sebepler bir defa yolun ana
hatlarını çizdi mi, o yolda g e r e k e n manevi unsurlar hemen başgösterir.
Nitekim, sübjektif olarak, ortada hâlâ bir Hıris-
tiyanlık ve M ü s l ü m a n l ı k gayreti vardı. A m a , objektif d u r u m , tarih s a h n e s i n d e rol o y n a y a n l a r ı n başı üstünden, insanlığın m u k a d d e r a t ı n ı geliştirmekte Hıristiyanı cı
ediveriyordu.
Bunun
en
Müslümana yardım-
parlak örneğini,
Müslümanlara
karşı Haçlı seferi için gelen Katalanların, sonra Bizans'a hücum etmeleri verir. Kendilerine " M a ğ r i b î " de denilen Katalanlar, kumandasında,
Roje de Flor
Bizans İ m p a r a t o r u emrine girmişlerdi.
Ay-
dın, Menteşe, Saruhan, Karasi ve Karaman Oğullarına karşı zaferler kazandılar. Bizans'a
Bu sefer A n d r o n i k o s ürktü.
hücumlarını
bahane
ederek,
Bulgarların
Katalanları
parçala-
maya yeltendi. "Katalanlar, den
aldıkları
latmamak kale
ve
hud'alarından karşı
tahrip
erzak
tuttular,
Onlara
maksadını
tümüyle
Bizans'a
Boğazını
Rumların dular.
İmparatorun yerleri
vs.
yerleştiler.
[aldatmalarından] müthiş
Türkler-
Ordularını parça-
göndertmemek için
Gelibolu'ya en
anladılar.
ettiler.
dilgir
muharebelerde
Daha
Çanaksonra,
[kırgın]
ol-
bulundular."
(Ahmet Refik, age., s. 25) Bizans,
Katalanların
reisi
Roje'yi
öldürdüğü
vakit,
Gelibolu'da yapılan toplantıda, Katalan reislerinden Beranje şöyle
bağırdı:
"Anadolu'yu leşmiş den
silahımızın
Selçuk
kurtarmaklığımız
şeref bahşedecek intikal bu
ettirecek
derece
retle
için
namımızı
[geçirecek]
etmemeleri
demek
ne
derece
en
uzak
(Derebey-
istiyor)
gayri
bulunan kabildir.
kuvvetini
zulmün-
ebedi bir şan haleflerimize
kadar bir hadisedir.
muamelede
kollarımızın
Türkler'in
artıklarının
bizim
ve
yakışıksız
takdir
muzaffer
kuvvetiyle
saltanatı
Bunu,
bize
da
hay-
Rumların Bu
ve
kadar
hayınlar,
şimdi
anlasınlar. "
Kızışma en çok Fatih'in dedelerine yaradı. Osmanlı Türkleri; "Katalanların Bizans'a
karşı
Gelibolu'ya yapılan
yerleşmelerinden muhacemelerden
fade etmeye başladılar." (Ahmet "Türkler le
elde
Katalanlarla
ettiler.
Refik,
beraber
Bu suretle
1 s.
s.
30)
isti-
26)
sahillerini
Trakya Anadolu'dan
ler için büsbütün açıldı." (age,
sonra
[saldırılardan]
agy,
Marmara
sene
geçerek
tümüyTürk-
IV - T O P R A K D A V A S I N I N H A L L İ Müslüman, Hıristiyan herkesin Bizans'ı neden y ı k m a k istediğine
işaret ettik.
Nasıl oldu da, Bizans dâfia (itici) kuvvetinden kaçanlara, Osmanlılık cazibe teşkil etti? Bunu bir maddi, bir de manevi, iki c e p h e d e n g ö z ü m ü z ü n önüne
getirebiliriz.
Osmanlılığın, Hıristiyan halk yığınlarına hoş gelmesi, herş e y d e n evvel Bizans'ta k ö r d ü ğ ü m olmuş toprak m ü n a s e b e t lerini
(ilişkilerini)
kesip a t ı v e r m e s i n d e n ileri gelir. O s m a n l ı -
lar, Bizans ilişkilerini y ı k m a k l a kalmazlar. O n u n yerine temiz göçebe ruhunu kurarlar.
bir Toprak Düzeni de
Bu yenilik Dirlik Düzenidir.
Ayrıntılara manlılıkla
giremeyeceğiz.
beraber başladığını,
temeli o l d u ğ u n u Miri
kaybetmemiş yepyeni
hatırlatalım.
toprak demektir.
Toprak
Yalnız, daha
Dirlik d ü z e n i n i n doğrusu,
İlk T ü r k ç e ' d e kanunları
Os-
Osmanlılığın
Kanun d e m e k ,
1302'lerde
başlar.
O s m a n (İlb, şövalye) Gazinin İstiklâl yılı ise 1300'dür. ("Kavaaniyn
K a d i y m e - i Osmaniye", El y a z m a s ı , İnkılap
zesi, No:
133).
Kanuna
göre,
Osmanlı
bir yeri zaptetti
mi, orada
Müönce
"Tahrir" (istatistik) yapar. Sonra, Miri toprağı çiftçiler arasında " T a k s i m " eder. "Çift" sözü: iki öküzlük arazi demektir.
Her yıl ekilen ve ürün veren
Reayaya
bedava verilen toprak
miktarı, genellikle, birer " B ü t ü n çift"tir.
Bütün çift, toprağın
verimlilik derecesine
dönüm
göre
70
ile
150
arasındadır.
O n u n için, topraklar, Hâssa,
Evsat,
Edna diye üç dereceye
ayrılır: Toprağın çeşidi
: Hassa yer
Beher çiftin dönümü
:
Evsat yer
70 - 80
Edna yer
100
136 -150
Bu t a k s i m d e ne y a m a n bir eşitlikçiliğin hüküm s ü r d ü ğ ü n e dikkat edilsin: Toprağın verimi arttıkça, d ö n ü m ü azalıyor ve bütün çiftçiler hemen hemen mutlaka aynı ürünü alıyorlar. Böylece O s m a n l ı l a r fark iradı meselesini Miri
topraklardan
göre":
alınan
vergi
halletmişlerdir.
"arzın
tahammülüne
İlk z a m a n l a r 1/8'i g e ç m e y e n Öşür (Haracı
Mukase-
me) ile, iki ila beş d ö n ü m e bir akça düşen çift akçası (Haracı Muvazzafa)'dır. Çift akçası, askerlik y a p m a y a n reayadan alınır. Ve toprağın kalitesine göre yılda 25-40 akçeyi bulur. Sonradan, O s m a n l ı toprakları da, Bizans usulü derebeyleşince vergilerin nisbeti (oranı) ve çeşitleri boyuna artıyor. Fakat,
ilk z a m a n l a r bütün vergiler bunlardan
ibaretti. Top-
rak bire beş, on ürün verirken köylüler sekizde bir aynî vergi verince, Tekfur ç a p u l u n a alışmış Bizans köylüsü nimet sayılırdı. Çift akçesi de d ö n ü m ile 4-5
kuruş tutarındadır.
İkinci
başına
Dünya
için
bu
bugünkü para
Harbi'nden
evvel
kıraç toprağın d ö n ü m ü n d e n 40-50 kuruş arazi vergisi alındığına göre, z a m a n ı m ı z l a karşılaştırma bile mümkündür. Osmanlı toprağında
birinci
insan Çiftçi
Eşkinci veya Dirlikçi adını alan sipahidir. lenjiyen Fransa'sındaki kendi
Benefice'in tam
ise,
ikinci
insan,
Dirlik tâbiri, Karokarşılığıdır.
Dirlikçi,
maaşını çiftçilerin v e r g i l e r i n d e n toplayıp çıkarır.
Dir-
likçiye (Sahib-ül arz) adı da verilir. A m a , gerçekte o, toprağın
hiçbir şeysine sahip değildir.
d o ğ r u d a n doğruya
köylünündür.
hiç kimsenin değil, Topluluğunundur.
Miri toprağın mülkiyeti ise
Beytülmal'in, yani tekmil
Müslümanlar
Miri toprak Padişahın dahi mülkü değildir.
Kim çalışırsa onun t a s a r r u f u n a girer. 20
Miri toprağın tasarrufu
O halde, dirlikçilerin rolleri nedir? Bir kelime mektir. yıp
ile toprağın
işletilmesini
ve asayişini
gözle-
Bir çift " M ü n h a l " [boş] oldu mu, onu boş bırakma-
ehline,
vazifesidir.
"Tapu"
hakkı
Çiftçilerin
olarak v e r m e k dirlikçinin
barış z a m a n ı
itten
korunmaları
uğursuzdan,
dirlikçinin
harp
zamanı
dış
fesidir.
Dirlikçi, kontrol ettiği toprakları bizzat işletemez ve
keyfinin
istilalardan
iktisadi
siyasi vazi-
istediğine de v e r e m e z .
Padişahtan en
ufak kale y a m a k l a r ı n a
kadar bütün taba-
kalar, miri topraklar üzerinde sadece birer dirlikçidirler. dişah Sultanlara ait Has Dirlikler bir yana ve
beylerin
100
bin a k ç e d e n fazla
Pa-
bırakılırsa, vezir
hasılat getiren
hasları
gibi, 20 ila 100 bin akçe arasındaki z e a m e t l e r ve 3 ila 20 bin akçalık tımarlar da
hep " m a n s ı p l a
kaim"dirler. Yani, dirlikçi
vazife başında kaldıkça dirliğin gelirinden faydalanır. Yoksa, dirlik üzerinde herhangi bir mülkiyet iddiasında
bulunamaz.
Alelade, kaydı hayatla tayin edilmiş bir memurdur. Dirliklerin esası T ı m a r ' a dayanır. T ı m a r l û , d a i m a
Dirliği-
nin başında hazır bulunur. T ı m a r gelirinin hepsini değil, ancak ilk 3000 akçasını "Kılıc-ı T ı m a r " adıyla Onun üstünde her 3000 akçaya
kendisine alıkor.
karşılık, sefere g ö n d e r m e k
üzere bir cebelû, yani, mesleği savaşçılık olan bir süvari yetiştirir. Dirlikçi'nin geçim seviyesi, hiç olmazsa kanunen öteki
muhariplerinkinden
farksızdır.
bizzat gelmek gerektir." ( A s a f n a m e ,
Ve El
"Sefere sahib-i Yazması,
s.
Tımar 15)
G ö r ü y o r u z . Çiftçiler arasında olduğu gibi, profesyonel savaşçılar arasında
dahi
mutlak eşitlik esas tutulmuştur.
Os-
manlı Miri toprakları, hemen hemen bütün ülkeyi kaplayan en
büyük arazi
sömüren
kitlesidir.
Orada, Çiftçi
iki sınıf o l m a k t a n çok,
ile Dirlikçi,
birbirini
biri toprakla, ötekisi
harp
ve asayişle meşgul olan, sosyal iş bölümü şeklinde birbirini t a m a m l a y a n iki tabaka gibi görünürler. Bu d u r u m , elbet kısa z a m a n d a her türlü s o y s u z l a ş m a l a r a saptı. Çünkü, yalnız
Dirlikçinin
insaf ve
namusuna
havale edilmiştir.
Fakat,
ilk z a m a n l a r ı n idealist İlbleri, Bizans zulmü ö n ü n d e , çalışan 21
Hıristiyan
halk yığınlarına
böyle bir toprak düzeni sunuyor-
lardı. O s m a n l ı ' n ı n iktidara geçtiği yerde, hemen o gün, dirlik düzeninin bütün kanunları hayata geçiveriyordu. Dirlikçilerin dar azdır. 11, s.
sayıları
da,
bugün
inanamayacağımız
ka-
Hayrullah Efendi ("Devleti O s m a n i y e Tarihi" c.
211 - 214) O s m a n l ı A v r u p a s ı n d a n 44 bin, O s m a n -
lı A s y a s ı n d a n 91
bin "Tımarlu
yar.
dört asker çıksa, tekmil
İmparatorluğun
"Sahibi arz"ları 30 bin kişiyi geçmemelidir.
Bugünkü ufacık
Dirlik başına
Türkiye'de
m e m u r sayısının
Osmanlılığın,
Daimi
300
Bizans yığınlarına
bini
Muahafız askeri" sa-
geçtiği
harikulade
düşünülsün.
ucuz
bir devlet
şekli getirdiği anlaşılır. İşte, dini ayrı Hıristiyan halka, Osmanlılığın en büyük cazibesi, şüphesiz o eşitlikçi ve adaletçi toprak düzeni ile, bu on kere daha ucuz devlet şeklidir.
V - D E M O K R A T RUH
KERAMETİ
Demek, Hıristiyan halkın Türklere kucak açması veya tarafsız davranması, denize düşenin yılana sarılmasına benzemez. Belki, batan bir gemiden denize düşenin, sağlam bir gemiye sarılmasına
benzer. Osmanlıların
bir kalemde,
kitaba
hacet
kalmadan tatbik ediverdikleri toprak düzeni bunu ispat eder. Ancak şurasını unutmayalım: kadar şahsi masrafları yan som
Dirlik Düzeni, Osmanlı İlb'leri
kıt ve dünya
idealist babayiğitlerin
malına
harcıdır.
pabuç bırakma-
O s m a n Gazi, daha
oğlu Orhan İlbi Bursa Fethine gönderirken, şu öğüdü verdi: "sen
Ve
bir kimse
ki sana
anı kabul etme:
sor.
Ve
Ve
bir dahi sana
Tanrı
buyurmadığı
eğer bilmez isen,
muti olanları [baş
sözü
söyleye,
Tanrı ilmini bilene eğenleri] hoş
tut."
Bu ruhla yola çıkan Osmanlılar, İstanbul'dan önce Bursa'yı "Baş y a r ı l m a d a n ve kan d ö k ü l m e d e n " ele geçirdiler.
Fetih-
ten sonra: "Orhan bir çöp
bey,
aldı
gazilere
Bursa
ne
de
halkına
kimseye
adilane
aldırdı.
davrandı.
Yalnız
Ahaliden
Tekfurun
ne
servetini
üleştirdi."
Bizans'ın neden o kadar ç a b u k yıkıldığını merak edip soran O r h a n
bey'e,
Bursa T e k f u r u n u n akıllı veziri şu cevabı
verdi: "(Osmanlı'nın) dular
ve
bizi
hiç
Biri dahi,
bu
kim,
çünkü
mal
devleti
köylerimizi
anmazlar.
vermeye
Biri
zaptetti.
Tekfurumuz mal kodu faide nesne
Size
dahi rahatlığa
bulmadı."
muti
ol-
heves
ettik.
vermedi.
Anın
Yani,
Tekfur
denilen
Bizans
y ı ğ m a k için halkı soyuyorlardı. köylü, yeni düzeni
hemen
derebeyleri,
şahsi
servet
O y ü z d e n Osmanlı'yı gören
benimsedi ve Hıristiyan Bizans'ı
bir daha ağzına almadı. Servet delisi Tekfurlara larını en
iyi
gösteren
karşı, T ü r k İlblerinin
ne olduk-
misal, O s m a n Gazi'nin öldüğü gün
bıraktığı servettir. Bu mirası tarih şöyle sıralıyor: -
Bir sarıklık
bez
(Denizli
bezinden
iç tarafı
amameli)
(Baş zırhı) - Bir Y a n c u k (ata
mahsus zırh)
- 1 kılıç, 1 tirkeş, [okluk, sadak] 1 mızrak - 1 tuzluk, 1 kaşıklık, 1 çift çizme. - Kırmızı sancaklar (Alaşehir'de d o k u n m u ş ) . - Birkaç Küheylan, birkaç çift hayvanı, birkaç yabani kısrak. - Ve üç sürü koyun. İşte Ali O s m a n saltanatı kurucusunun bütün dünya malı! Kayıhan o y m a ğ ı n ı n
ihtimal A l t a y l a r ' d a n getirdiği
üç ko-
yun sürüsü bir tarafa bırakılırsa, O s m a n l ı İ m p a r a t o r l u ğ u n u n atası,
bütün
manasıyla:
Tigü teber Şahı
m e r d a n dedikleri
bir züğürt şövalye (İlb)dir. Halkın bu
haklı
olarak aziz
ilk T ü r k İlbleri,
evliyalar
harpte
mertebesine
kazandıkları
çıkardığı
ganimetleri
nefislerine" hasretmek küçüklüğüne düşmediler.
"nefs-i
Başka
nice
adsız yiğitlerin kanlarıyla kazanılmış değerleri, sırf yurt imarında harcamayı bildiler. İmaretler, hamamlar, kervansaraylar, çeşmeler, bedestenlerle ortalığı doldurdular. Fethettikleri yerleri
mamure
"Dö
La
şehirlerin idi.
en
güzeli
Şehir gayet vasi
tinde
her zaman
destenleri, idi.
et,
elmas,
Buralarda
dınları ve
[Bayındır yer]ye çevirdiler.
Brekier'e
kapalı
göre: ve
Türklerin
elinde
ticaret nokta-i nazarından
[geniş,
açık]
ekmek,
inci,
erkek
Bursa,
çorba
pamuklu
kadın
geziyorlardı.
Cenevizliler görülüyordu."
ve
alışveriş Çarşıda (Ahmet
Gazi Murad II Edirne'de iken:
idi.
Şehrin
dağıtılırdı. daha
en
Bursa'nın
be-
ile
dolu
Hıristiyan
ka-
Venedikliler, Refik,
mühimi
üç dört imare-
sair emtia
ederlerdi.
bulunan
age.,
Katalanlar s.308)
"Anadolu'daki ande
Kudafe
[orada]
neler]
neslinden
bulduğu hazain
olan
Rumlar elinden
[hazineler]
ve
üç şerefeli camie sarf etmiştir." (Evliya
alıp,
defaini
[defi-
Çelebi,
c.
3,
s. 434) Gene Edirne'nin Ergene civarı için, Aşık Beşe Tarihi şöyle yazar. "Yeri ormanlıktı
ve
vakit yok idi ki, hazineler ayırdı. iki başın
çamur ve
harami adam Ol ve
tan Murat ulemayı
ol
kırdırdı.
imaret
Cuma
vakit kim
yatağı
idi.
idi.
Sultan
Murat Han
Pak
ettirdi.
Köprünün
mescidi etti.
imaretin
ve fukarayı kendisi aldı.
Bir nice gün atalar etti. üleştirdi.
almaya
ormanları
mamur şehir edip
ve pazarlar yaptı
haramilerin
[bağışlarda
ğın
kendi da
uyardı.
vezir
Yapan
tarafından elbise,
mimarlara
hil'atler
takdir edilen
dirilen
süslü
kaftan
halkını
cümle
vergi]
muaf ve müsellem
avarızdan
giydirdi.
[ihtiyaç
Hamam
açıldı,
Ol imarete
bulundu]. Akça
Ol taam piştiği vakit mübarek eliyle
ya
kapısı
Hiçbir
ve flörile
üleştirdi ve (Eskiden
beğenilen
zamanında
padişah giyşehrin
halktan
Kuruluş
çıra-
kimseye
Çiftlik yerleri olan
[Osmanlıların
Sulvardı.
alınan
Döneminde
ve Orhan Gazi zamanında, vergiden bağışık tutularak askerlik hizmetinde
bulunanlar hakkında
dı." (Âşık Beşezade Tarihi, s.
kullanılan
bir deyimdir] kıl-
116, Ahmet Refik, s. 831)
Adı halk dilinde sadece "Koca
Murat Gazi" idi. Varını yo-
ğunu halk hizmetinde harcadıktan sonra, ulema ve fukaraya son akçasını dağıtan, imaret ocağını ağzıyla üfleyip, y e m e ğ i halka eliyle dağıtan P a d i ş a h ! İşte O s m a n l ı erlerinin yüzyılları aşan güçlerinin sırrı. Yalnız Padişah mı öyleydi? Hayır: Fransa'ya
Bütün halk. "1432 ve 1433 senelerinde Kudüs'ten Karadan
D ö n ü ş " eserini yazan,
Burgonya
Dukası
İyi Filip'in baş mirahuru Bertrandon dö la Brükiyer (Brekier), yeni kurulan O s m a n l ı ülkesini baştanbaşa dolaşıp geçmişti. Gördüklerini şöyle yazdı : "Türkler kat mez.
şen
yorgunluğa ve
Onun
coşkun için,
ve
zahmetli
adamlardır. Türklerle
hayata
Dillerinden
yaşamak
katlanırlar. hiç
isteyenler
Fa-
türkü öyle
düş-
kederli,
hülyalı
olmamalı,
temiz Biz
yürekli
yemek
bizimle
daima
ve
yerken,
İnsan
Bundan
Çok
defa
bir fakir geçse,
çağırıyorlar.
R. age, s.
bugünkü
olmalıdır.
insanlardır.
yanlarından
beraber yemeye
mayız." (A.
güleryüzlü
merhametli
Biz
ise
başka gördüm.
onu
bunu
derhal
asla
yap-
527)
iri yarı d e m o k r a s i
lakırdılarına,
bu tari-
hi (tarihsel) gerçekler arasından bakınca, elinde o l m a y a r a k diyor ki: Demokrasiyi biz kaybetmişiz. Batılılar bulmuş. Şimdi, hayatta
kaybettiğimizi
kitapta
ruz. Ç ü n k ü d e m o k r a s i , basitçe y a ş a n a n Nitekim,
araştırmakla
ö m ü r törpülüyo-
ilk O s m a n l ı l a r d a süslü
bir laf değil,
bir hayattı.
onun
içindir ki, T ü r k l e r ' d e n
sonra
Bizans'ı
da
gören aynı Frenk m i r a h u r u n u n şu sözlerine i n a n m a k mümkün oluyor. "Bizanslılar, sayıyorlardı. manlıkları]
Türk Frenklere
Frenk'i
biliyor.
karşı
ise
gördükleri büyük
insanı
(Resmi
fevkalade
bir adavetleri
vardı." (Deniz Aşırı S e y a h a t , s.
Bizans halkı tiyan
kıyafetinde
[düş-
105)
m a k a m l a r falan değil:
Halk!)
Hıris-
D ü ş m a n ve M ü s l ü m a n T ü r k ' ü s a y g ı d e ğ e r dost
İstanbul'un
Fethine kapı açan
halk psikolojisi
bun-
dan başka türlü olabilir miydi? S ü l e y m a n Çelebi'nin
babası:
" K e r a m e t gösterip halka, suya seccade salmışsın, Yakasın
Rumeli'nin dest-i takva
[Allah
korkusuyla
dinin
yasak ettiği şeylerden kaçınmanın verdiği güç] ile almışsın!" derken,
bunu
murat ediyordu ve y e r d e n göğe
kadar haklı
değil miydi? Fütuhat, harp gücünden ziyade bu "Keramet"in eseri olacaktı.
VI-
HALKLA BERABER
MEDENİYET Fatih halka
KURTARICILIĞI
Mehmet II,
inmeyi ve
Fatih olabilmek için ve o l m a d a n önce,
Bizans'ta
hüküm
süren
manlı ülkesindeki sızıntılarını yok etmeyi
derebeyliğin bildi. Yani,
Os-
Fetih;
hiçbir z a m a n yalnız bir Dış hadise olarak m e y d a n a g e l e m e z idi. Fetihi, önce içeride y a p m a k , O s m a n l ı bünyesinde Bizans taklidi d e r e b e y l e ş m e eğilimlerini t e m i z l e m e k gerekti.
Fatih
bu gereği, adeta iç g ü d ü s ü ile sezdi ve yerine getirdi. Ancak ondan ruh
sonra,
bakımından
Bizans'a, üstünlüğünü
(gerek toprak düzeni, gerekse kendi
bünyesinde gerçekleş-
tirdikten sonra) Hıristiyanı, M ü s l ü m a n ı etrafında toplayarak, Bizans'ı
temizleyebildi.
Bunu bize en iyi anlatan eser, bir O s m a n l ı Rum mebusu tarafından T ü r k ç e ' y e çevrilen ve fetih
zamanının
bir Rum
tarihçisi t a r a f ı n d a n kaleme alınan Kritovulos'un "Tarih-i Sultan Mehmet Han Sani" adlı kitabıdır.
Bu kitaba göre Fatih,
Bizans'a, hücum e t m e d e n evvel iki tedbir aldı I-
Osmanlılıkta
derebeyleşme
istidatlarını
: [eğilimlerini]
yok etti: "Ahalinin [hakimleri]
şikayeti
vaki
olan
vülât
[valiler]
ve
hükkâmı
azletti."
Bugün bile "şikayet'in ne y a m a n iş olduğu göz önüne getirilsin.
Bizans çağında, O s m a n l ı ' n ı n ahaliden bizzat Padişah
eliyle şikayet toplayabilmesi; halkın
şikayeti
alınacak
üzerine
örneklerdendir.
ve sonra,
Beyleri ve
doğrudan doğruya
Kadıları
azletmesi
ibret
II- Toprak d ü z e n i n d e k i aksaklıkları giderdi: Zaten
derebeyi
üzerindeki genmesi] Fatih:
unsurların
demek,
toprak
Dirlik Düzeninin saf O s m a n l ı şekline ircaı
[indir-
demekti. "Muhassil
dereceli m e m u r ] hal v u k u u n d a ve kifayetli
[Vergi tahsildarı]
ve
hâcipleri
[Yüksek
korkutarak görev y a p m a y a sevk etti. Mün-
[kadro boşaldığında],
[yeterlikli]
tezayüt
namuslu ve emniyetli
m e m u r l a r tayin etti.
ridatı devlet [devlet gelirleri] sürede]
temizlenmesi
etmiştir
Bu sayede va-
müddet-i kalîle zarfında
[artmıştır]."
(Kritovulos,
[kısa Sultan
Mehmet H an Sani) Yapılan
reformlar sayesinde,
hem
üçte
biri
derebeyleş-
miş unsurlar elinde ziyan olan toprak gelirleri, merkezi devlet eline geçti;
hem de halk yığınlarının O s m a n l ı
idaresine
karşı olan güvenleri sağlandı. O düzenle yola
çıkan
Fatih,
bütün
Anadolu,
Adalar ve
Balkanlar gibi, bizzat İstanbul'da y a ş a y a n insanlarla dahi işbirliği y a p m a y a olan
imkân buldu.
Bizans rejimine karşı,
Mevcut zulüm sistemi d e m e k
Bizans'ın
kökü olan eski
Roma
İ m p a r a t o r l u ğ u artıklarına karşı, her dinden halkla adeta bir nevi Kadîm Çağ tek cephesi kurmayı bildi. Bu tek cephenin temeli: "İtalyan"lara karşı, yerli "Rum"larla ittifaka
dayanır.
Osmanlıların evvel ezel
saydıklarını hatırlayalım.
kendilerini " R u m î "
Fatih'in de, belki realist ve neticeli
taktiklerinden birisi bu oldu: İstanbul'u dumurlaştıran Şarktaki y a b a n c ı nüfuzuna karşı, yerli halkın haklı tepkisini mükemmelen kullandı. Bizans'a karşı kurduğu "Güzelce H isar" ı (Rumelihisarı'nı) yaptırırken, Bizans Kayserlerinin itirazlarını (hatta
hücum
heveslerini) Venediklilere, Cenevizlilere karşı
bu hisarın lüzumlu olduğu cevabıyla bastırdı. 1500 okka bakır ve kalayla y e r i n d e d ö k t ü r ü l e n , o z a m a n a kadar g ö r ü l m e d i k "silah"lar icat edildi. "Güherçile, ken] 28
kükürt,
ve yabis
kömür ve
[kuru]
haşiş
mevaddan
Bu toplar "ot" yani
[kuru mürekkep
ot]
gibi har
[cansız
[di-
şeyler-
den birleşik] bir ruh" (Kritovulos, age, s.
53) ile dolduruldu.
Bir taraftan ağır zırhlı gemiler, diğer taraftan: kürekle
hareket
eden
seri-üsseyir süfün-ü
hafife
"Otuz ve elli [hızlı
giden
hafif savaş g e m i l e r i ] " (Kritovulos, age, s. 43) yaptırıldı. Bütün yeni
harp tekniği,
hep o (Hıristiyan -
ayırdı y a p ı l m a k s ı z ı n m e y d a n a getirilen): cephe ittifakı
ile m ü m k ü n oldu.
Müslüman
Bizans'a karşı tek
Bizans k â b u s u n d a n
bıkmış
usanmış olan Ada, Balkan kavimleri, her türlü yaratıcı dehalarını,
henüz " G a z i " (İlb) geleneğini
Osmanlıların
emrine
vermişlerdi.
kaybetmemiş
Gemiler
bulunan
Rum'un,
toplar
Macar'ın hüneri idi. Eski Doğu-Batı z ıddiyeti, yalnız y ü z e y d e görülen: Ortodoks - Katolik adlı dini horuz dövüşü değildi. Bu uzlaşmaz mezhep kavgalarının altında, Roma siyasi
menfaat ve
gelmiş
istilacılar,
ile İstanbul'un derin iktisadi ve
hegemonya eski
gizli
medeniyetler mirasçısı
halkı
hoşnutsuzlaştırıyordu.
likle]
Venedikliler"e
karşı, yerli
ayrılıkları
karşı,
"İtalyanlar ve Rodos ve
idi.
Batı'dan
bulunan yerli
hassaten
İspanyol
Rumlar, Osmanlı'ya sığınıyorlardı.
[özel-
korsanlarına Bunun
başka
bir örneğini, Mora ile Adaların zaptı hadiseleri verir: "Zaten cavüz
Ada
ahalisi:
vukuunda
edemeyeceklerini kendilerinden
Hükümeti
İtalyanlar'ın
kendilerine
bildiklerinden, kurtulmak
Osmaniye anları
ve
muavenet istiskalile
hükümeti
etmek isterlerdi." (Kritovulos,
age,
s.
tarafından
bir te[yardım]
[kovarak],
Osmaniye'ye
iltihak
103)
Aynı müellifin [yazar] bizzat kendisi bile, Limni A d a s ı ' n d a , yerli halkla anlaşarak, 45 İtalyan'ı uğurladıktan sonra, Adayı Osmanlılara teslim ettiğini anlatır. Neden? Çünkü,
Batılı istilacılar,
hulül
tabakaları satın alma yolları
[nüfuz etme]
ile
politikası, üst
bir kere yerleştikten sonra
memleketin can damarlarını elde ediyorlar, yerli halkın elinden
ekmeğini
Boğazlara
alıyorlardı.
oturmuş devasa
O
sıra
Bizans
bir hasta
İmparatorları
ahtapotu
da,
andırıyordu. 29
Ahtapotun muazzam kırtasiyeci ve militarist kollarının bütün hışmı, yalnız kendi ahalisini sık boğaz etmeye yarıyordu
ki,
bu da onu ecnebi tesirinde zebun [güçsüz] bir bekçi köpeği durumuna düşürmekten öteye geçirmiyordu. Öte yanda: "İtalyanlar
ve
da
zuhur eden
ye
sarkıntılık
hasseten
[özellikle]
münazaat
edip
Venedikliler,
[çekişmeler]
gemileri
Şark
Akdeniz
boğazlarını
sed
ile
faininin
mürurunu
menediyorlar
yüzünden
sularına
[diğer
bu
doğru
[kapatarak],
aralarınhavali-
cereyan
ve
milel-i sairenin
se-
ulusların
gemilerinin
g e ç m e s i n i yasaklıyorlar] idi." (Kritovulos, age, s.
24)
G ö r ü l ü y o r ki, bu d u r u m karşısında Osmanlılar, yalnız yeni ve daha adaletli
bir sosyal düzen getiren Tarihsel
ciler gibi değil, aynı z a m a n d a , yerli
Devrim-
halk yığınlarının insani
ve tabiri caizse Milli kurtuluşlarını sağlayan kurtarıcılar gibi hareket e t m e k d u r u m u n d a idiler.
Fatihlerin o z a m a n k i kafa-
larından nelerin geçtiğine değil, neleri yaptıklarına bakalım. Fatih'in bayrağı üstünde yazısı g ö r ü n m e y e n şiar; yanlara Bu
karşı g e l m e k sonra
adeta,
Roma'nın
yıllık saldırısına
ilkin İtal-
bizzat İtalya'yı f e t h e t m e k oldu.
Batı'dan
cevap olarak,
Doğu'ya
y a p m ı ş olduğu
Doğu'nun
Batı'ya
bin
taze T ü r k
kuvvetleriyle açtığı karşı-saldırı idi. O z a m a n a kadar Balkanları ve Yakın Doğu'yu haraca bağlamış olan İtalyan g e l m e k üzere,
kent (site)lerine karşı, en başta
herkes,
-ihtimal
ticarette
Rumlar
rakip olmadıkları
ve herhalde ticaret yollarını açtıkları için- Osmanlılara kucak açıyor,
kolaylık gösteriyordu.
"Gayet güzel İtalya'ya ve
emin
sefer olduğunda
merkez-i
geçen
ve
hareket
ülkenin]
vulos, age, s.
limanlara kuvve-i
sahip
berriye
olabileceğinden,
[kara
kıtai
zaptı için sefer icrasına
olan
Mora
kıtası,
kuvvetleri]
mezkûrenin
karar verildi."
[adı (Krito-
116)
Bu seferlerde Fatih'in hangi ruhla hareket ettiği, kendisine atfedilen şu nutuktan okunabilir: 30
"Kayser ahz-i
el'an
sâre
Beyazıt
merhum
(Atlantik'ten) ve
kemin-i
[öcalmaya]
Batı
Krallarını sayıda
ve
iç
ve
Rayn
aleyhimize askerini]
tovulos, (Skit)
age,
s.
cinsinden
Rum
denizden Kelte tahrik
30)
ve
nehri
Tuna'da
[pusuda
nice
Germenleri
denizinden kavimleri tavaifini ve
Ulah
ve firelerini
[çok
teşvik etmedi mi?"
(Kri-
Bağdat'tan age,
Sultan
(Celtibros)
teşvik asakirî
gemilerle
Timur'u
dış
(Akdeniz'den) Keltevires tarafından
ve
Ceddim
Kayseri
"Bir müddet sonra
musallat eyledi." (Kritovulos,
beklemekte],
kollamaktadır.
zamanında,
Fransa'da
[tayfalarını]
intizarda
fırsat
s.
Rum
Kayseri,
kaldırarak
Moğol
üzerimize
31)
Lakin, Fatih'in aklından g e ç e n l e r her ne olursa olsun, tarihen yaptığı iş: insanlığın
aldırmamak, deniyet Bu
Bizans idaresine karşı ve Bizans'a rağmen,
Bizans z a m a n ı n d a
sonuç olarak bizzat
kazançlarını nutku
yasını, Yakın
atmış olduğu
ile
Bizans'ın
ileri adımı
geri
geliştirdiği
me-
savunmaktır.
Fatih, o z a m a n k i en
ileri
medeniyet dün-
Doğu'yu ve Balkanları, gerek Doğu'dan gelen
Moğollara, gerek Batı'dan gelen
Kelt ve C e r m e n
Derebey-
lerine karşı, O s m a n l ı ile işbirliğine çağırıyor gibidir. Çünkü, Osmanlılık, bir taraftan ç ü r ü m ü ş Bizans idaresi yerine göçebe d e m o k r a s i s i n d e n kalma taze sosyal teşkilatçılığı ve adil, eşitlikçi
iktisadi toprak düzenini ortaya atar.
Öbür taraftan,
yok olma tehlikesine d ü ş m ü ş medeniyeti, hem iktisadi ticari anarşiden, hem yıkıcı Moğol ve C e r m e n istilasından kurtarmaya girişir. İstanbul'un
Türkler'e
"Tavaifülmülük"lükten
geçişi,
kurtulup,
Osmanlılığın
sürekli
bir
gelgeç
imparatorluk
halinde kuruluşu, bu sosyal ve siyasî şartlar içinde oldu. Bu şartlar altında, medeni
Fatih'in
Objektif rolü, yerli
k a h r a m a n l ı k ve
kurtarıcılık, Tarihsel Devrimcilik sayılır.
VII - D Ü N Y A T İ C A R E T İ N İ N A Ç I L I Ş I İstanbul'un
Fethi,
Boğazların
likle V e n e d i k l i l e r " d e n cı ve f o n k s i y o n s u z derebeyliğinin
" İ t a l y a n l a r ' d a n " ve
kurtarılması,
bir ağırlık gibi
"özel-
Boğazlar üzerine tıkayıçökmüş
kaldırılması demektir.
Bu
bulunan
sayede,
Bizans
Boğazlar,
Uzak ve Y a k ı n d o ğ u ile Tuna ve A k d e n i z ticaretine engelsiz ve şartsız kayıtsız -hatta sonraları kapitülasyonlar şekline soysuzlaşacak derecede-
serbestlikle
açıldı.
Yani,
İstanbul'un
Fethi, dünya ticareti için bütün mantıki neticelerini verdi. Gerçekten, tarmak
için-
Osmanlı'ya dayandı.
İstanbul
bir kilitti.
Osmanlı
anahtarı
bütün
dünya
Onu
ticaretinin
Bir d a r b e d e , Tuna
-paslanmaktan
açtı.
Ve
açar
kapıları
kur-
açmaz
ardına
ile Fırat Dicle arasında
da,
kadar uzanan
d e s t a n l a ş m ı ş yüce bezirgan ülkesi, O s m a n l ı ' n ı n avucu içine girip, nisbi asayişine kavuştu. Ada Rumları, kendiliklerinden Osmanlıyı
çağırdılar.
Trabzon: tat
"İkliminde her türlü mahsulat [ürünler]
[bitkiler]
Asur
ve
buna
ihracatı da]
mebzulen mücavir
olmak hasebile
pek ziyade
mücavire [uzak
servet
[komşu
yetiştiği gibi,
[komşu]
kıtaların
ezmene-i kadimede ve
kuvvet kazanmış
kabileler]
ve
merkezi ithalat
ve
[eski ve
değil,
bile
namdar
[ünlü]
İmparatorluğunun
devamı
nezdinde
ve neba-
Ermenistan
nezdinde
kabileler]
İstanbul
[bolca]
zamanlaryalnız akvamı
akvam-ı
baide
olmuştu."
müddetince
Rumlar
Kararadeniz Boğazına da hâkim olduklarından, O s m a n l ı donanmasının
Boğazı g e ç m e s i ve
kün değildi.
Bu nedenden dolayı, T r a b z o n hükümeti, dahilî
Karadeniz'e çıkması
müm33
mücadelâtın diyetini
"Fakatt, miyeyi
[iç savaşların] d e v a m ı n a
Kostantin'in
[genel
manlıların
eline
Asya]
metine şehirdir.
geçtiği
Karadeniz Zira
gibi,
[Kuzey]
kısımlarının de
bir
bir meziyettir. pek bol olan
ve
Bu
tam tersine akan)
s.
145-146)
pek zengin
bir
mahsuldar
[bereketli]
bir
küçük Asya'nın
Cenup
ihracat merkezi olmak
[işlek
limanıdır].
başka
Ondan
ve pek bol
bir zenginlik,
teşkil
elde
Şahı
arzukeş
mühimi,
başka
ve Avrupa
[padişahın
olan
Uzun
[istekli]
Hasan'ın
olduğu kesin
bu şeh-
nezd-i şehri-
karar verilmiş]
149) özel
-bir senteze v a r a m a y a n
Doğu
bu sayede
etmiştir."
nazarında
s.
eder ki,
olarak İslam-Hıristiyan,
parçaladığı-
hükü-
havalisinde
bulunduğundan..." (Krito,
galarla
Osmanlı
Sinop
ve Acemlerin
genel
[Kü-
imal olunduktan sonra Asya
zenginlik
çuk-Bizans zıddiyetinin
giden
Sugra
bahşettiği pek faydalı en
Os-
ve
ithalat,
Bakır madeni
fethine pek ziyade
yaride meczum
ve
mahsullerden
ziyade
"Kürtlerin
ve
benderidir
denizin
ihraç edilen
Böylece,
sahillerine
age,
güzel
havalinin
memleket için
ve burada
memleket pek
geniş
iskelesi
bu
pek
siyaset-i umu-
Asya'yı
(Kritovulos,
komşu
ticaret
arazisinin
mahsuller dahi,
kıtalarına
Karadeniz Trabzon,
sahilinde
idaresinde
hasebiyle
rin
halde
olduğundan,
Şarkta
ve İstanbul Boğazı
üzerindeki öteki memleketler gibi,
bulunduğu
maada,
[ölmesi]
değiştirmiş
başeğmeye başladı."
"Sinop: kıta
üfûlü
politikayı]
yollar dahi açılmış çük
rağmen yine mevcu-
muhafaza edebiliyordu.
ile Batı arasındaki
olarak Seluzun
kav-
(bugünkünün
büyük geleneksel ticaret ırmağının Ana-
dolu köprüsü, O s m a n l ı eliyle y e n i d e n kurulmuş ve seyrüsefere [ulaşıma] açılmış bulunuyordu. O s m a n l ı İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n ikinci, yani İ m p a r a t o r l u k olarak kuruluşuna:
İstanbul'un fethi bir semboldür.
Bu s e m b o l ü n ifade ettiği asıl mana:
Dünya ticaretine yol
a ç m a k ve yol yapmaktır. Yol, yani
bezirgan
ilişkilerinin
O s m a n l ı fütuhatının, tarihte 34
hem
kan damarı, can damarı: sebebi,
hem
neticesidir.
Bütün
kadim akınlar gibi, O s m a n l ı
(hem yola
gitmek,
hamlesi de y o l c u l u ğ u n u
hem yol y a p m a k manalarında yolculu-
ğunu) gayet açık, maddi, hatta sinik bir bezirgan iç güdüsü ile yapar.
Adeta
ticaret edenlere
tüm
Osmanlı
düşüncesi,
hep seyahat ye
kolaylık g ö s t e r m e k l e özetlenir.
Mesela, İstanbul ele geçince, büyük imar işlerine girişildi. Bu
geçici,
kısmen yeni
ihtiyaçları gidermek için zaruriydi.
Fakat asıl maksat: "Seyr-ü seyahat edenlere bâis-i emniyet [güvenlik nedeni]
olmadığından,
(İstanbul'un)
iskân-ı ahali
suretile temdini [halkın yerleşikleştirilmesi yoluyla uygarlaştırılması] ve asayişinin temini" (Kritovulos, age, s.
113) idi.
Bunu Bizanslı bir Rum tarihçi, günü g ü n ü n e yazdığı için, doğru bul,
olarak kabul e t m e m e k elden gelmez.
dünya
ticaret ve
medeniyetinin
D e m e k İstan-
merkezi
rolüne,
Os-
manlı Fethi ile y e n i d e n katılıyordu. Bir z a m a n " B ü t ü n yollar Roma'ya g i d e r " deniliyordu.
Fatih'ten sonra:
" B ü t ü n yollar
İstanbul'a gider" olacaktı. Ve öyle oldu. Sırbistan:
Bir taraftan A v r u p a ve tekmil
Batı ticaretinin
büyük can d a m a r ı olan Tuna yalılarına, öbür taraftan zengin altın ve g ü m ü ş kaynaklarına
hâkimdi.
carî stratejik noktalarla,
miktarda altın ve g ü m ü ş
külliyetli
O s m a n l ı l a r o ti-
ocaklarını içine alan N ö v o h r o d o ' y u tuttular. Geri kalan yerleri Kral'a bırakıverip döndüler. "Athyra
ve
Region
Haliçlerindeki mürûr-ı zamanla
akışıyla7 çürümüş köprülerin seri tamir ve na]
ve İstanbul'a müntehi olan
ğundan bunların
da
[ulaşan]
termimine
yollar pek harap
tanzimi ile kaldırım inşaasına
yoluyla]
seyahat eyleyenlerin meks-ü âramı
câbecâ
[yer yer]
hanlar ve
Fatih, A r n a v u t l u k ' t a dahi:
berren
konaklar tesisine
hasr-ı
oldu[kara
[konaklaması]
eylediler [özen gösterdiler]." (Kritovulos, age, s. rip çıkacak eşhasa
[zamanın [onarımı-
için
ihtimam
112)
Boğazları zapt ve buradan gi-
[kimselere]
(tabiî bilhassa
A r n a v u t l a r tarafından taarruz e d i l m e m e s i
için,
bezirganlara) mezkûr [adı
geçen] boğazlara külliyetli muhafız askeri vazetti [yerleştirdi]." (Kritovulos, s.
183)
O s m a n l ı ordusu, ordu değil, dişli
bir yol tesviye cihazı,
harikulade keskin
kadim z a m a n ı n
bezirgan
m u a z z a m canlı
Buldozeri idi sanki: "Ordunun
ağırlığı
meyanında
aletler
ve
dülger edevatı
ve
demir
ve
bakır bulunmakta
idi.
dahi birlikte götürülmekte idi." Fatih:
"Badehu
bir kısmını
mahallerin
tesviyesiyle,
mekkarilerin
kolayca
geçirilmelerine] Elhasıl, da
ordu
kaç defa
li gündüzlü, gan
sevk-ü
s.
imrarına
dülger
ve
s.
ustası
183)
asakirinin
sarp
piyade
mahsus bir hayli
ve
[as-
geçilmez
askerlerinin araba
ve
ve sair yol
[gönderilmelerine
ifrağına
ve
[biçimlendirmeye]
184)
bahane
idi. Yapılan yoldan,
g e ç e c e k idi?.. o yolu tepip
kümeleri
ve
ve
hayvanlar]
ve
age,
piyade
örtülü
müsait bir hale
memur etti." (age,
bir hayli
sonra],
süvari
[Yük taşıyan
hayvanlarının
Ve
ağaçlarla
inşaate
maddeleri
(Kritovulos,
[ondan
kerlerinin]
makineler,
sair inşa
heyecanla
ordu yüz yıl-
Asıl o r d u n u n arkasında, işletecek olan
bekleşiyorlardı.
kervan ve
gecebezir-
Bir vakit, C e v d e t
paşa'dan A b d u r r r a h m a n Şeref'in tahrif ederek aldığı fikirleri büsbütün Doğu'ya, ten
soysuzlaştıran
bazı
Kanunî'nin Batı'ya
günlük siyasetçiler, Y a v u z ' u n
kaçtığını güya "Tenkit" etmek-
hoşlanmışlardı.
Tarihçilerle politikacıların yanıldıkları Bir taraftan
coğrafî e k o n o m i n i n
noktalar:
determinizmi,
diğer ta-
raftan Osmanlılığın medeniyet tarihindeki öz rolüdür. Bu rol, her ş e y d e n önce:
Doğu ile Batı arasındaki geleneksel ticaret
yollarını temizleyip m u h a f a z a e t m e k t e n
ibaretti.
O s m a n l ı kuruluşunun Fetihle g e r ç e k l e ş e n bütün sırrı: Bir yanda kadim Hint ve U z a k d o ğ u bezirgan yollarını korumak, öte yanda Kara ve A k d e n i z l e r l e Tuna boylarını İtalyan C e r m e n tekelinden t e m i z l e m e k t i . O z a m a n ı n şartları içinde bu iş, Dünya ticaretinin anahtarlarını Dünya 36
emniyet ve
asayişe
kavuşturmak,
medeniyetini müdafaa etmekti.
bir
kelime
ile
VIII-
BATI
MEDENİYETİNİN
DOĞUŞU
Osmanlılık ve İstanbul'un Fethi, yalnız kadim deniyet yollarını
açıp,
insanlığın
mekle
Belki,
üzerinde
hâlâ
kalmadı. bir türlü
duramadığı
netice daha verdi:
eski ne
bambaşka
büyük me-
kazançlarını
Doğu, ve
ne
Batı
geliştirilminin
inkâr edilmez
bir
Batı m e d e n i y e t i n i n doğuşu.
Bu iddia, hislere değil olaylara uygundur. Avrupa'da,
bugünkü
Batı m e d e n i y e t i n i n d o ğ u ş u t o h u m -
larına: " R ö n e s a n s " (Diriliş) adı verilir. A v r u p a ' d a r ö n e s a n s , dikkat edilirse g ö r ü l ü r ki:
Bir tek değil,
ikidir;
ve
her iki
rönesans da bizim: "Bin bir k o c a d a n arta kalan bive-i bakir [bakire d u l ] " İ s t a n b u l u m u z l a sıkı sıkıya bağlıdır - . Mübalağa
mı?
Hayır. Rönesansla dirilen şey: Eski Y u n a n ve Roma medeniyetlerinin, - d a h a ziyade göze batan- kültürüdür.
Hakikatte o, " k ü l t ü r " dirilişi, ticari ilişki-
lerinin canlanışına tabidir. sade
kültürden
rekse Y u n a n
Fakat, z a m a n e meşrebine uyup,
bahsedelim.
Kadim
Ortaçağda,
gerek
Medeniyetlerinin tüm
Roma,
ge-
kültürlerinin özü,
kültür toplamı, -tabir caizse- kültür komprimesi, o vakit ki İstanbul surları içinde mahpus, Bizans mozaikleri gibi minyatürleşmiş, Doğu
fosilleşmişti.
Roma İmparatorluğu;
bütün fazilet ve
reziletleriyle
dili Latin, bir araya
ruhu Y u n a n olup, gelmiş
iki Akdeniz
medeniyetinin tam bir g r e k o r o m e n bileşimi idi. İstanbul, ta beşinci yüzyıldan beri barbarlara karşı yükselttiği kalın surlardan oluşmuş o nüfuz edilmez taş kabuğu
içinde,
hemen
bütün eski Y u n a n ve Roma maneviyatının ö z s u y u n u kıskanç bir mitoloji hayvanı gibi her şeyden ve herkesten saklıyordu. Eski Akdeniz -ve dolayısıyla da en eski yakın doğu ve doğumedeniyetlerinin,
kısacası, o z a m a n a değin gelmiş geçmiş
tüm
ölmez
medeniyetin
ruhsal
kazançlarını
insanlığa yay-
mak için, bu zavallı hayvanın inci saklayan midye kabuğunu delmek;
Bizans'ın küflenmiş tunç zırhını kırmak, hatta, -za-
manın kaçınılmaz hayat ve toplum kanunlarına göre- kanını akıtıp, parçalarını t o h u m gibi dünyaya s a ç m a k lazımdı... Ve
öyle
oldu.
kanlı
vasıtalarla
önce
Batı
Çünkü
Ortaçağda,
açılması
adet,
Hıristiyanlarından,
kapalı
kutuların
yahut zaruretti.
sonra
Doğu
hep
Darbeler
Müslümanların-
dan geldi. Avrupa
R ö n e s a n s ı n ı n birinci
Haçlılar İstanbul'un
Seferi'nde
Hıristiyan
birinci açılışı
ile oldu.
hamlesi: barbarlar Bu
tarafından
ilk Rönesans gelgeç
kaldı. Yalnız birkaç İtalyan tüccar kentine inhisar etti. Rönesansları,
Cenova, V e n e d i k sınırlarını güç aştı.
Belde Çünkü,
Bizans kökten tasfiye edilmemiş, üstün körü barbar aşısına tâbi t u t u l m u ş t u . İkinci
Rönesans
Osmanlıların İmparatorluğu olduğu
için,
İstanbul'u
fetihleriyle
başladı.
ölçüsünde geniş, t a m a m e n Bizans'tan
kopan
bir memleketle sınırlı kalmadı.
tohumlar,
Ve
Osmanlı
köklü
bir tasfiye
birkaç
kent veya
Hemen, bütün Batı Avrupa'yı
kapladı. O sayede, s a m a n alevi gibi gelip geçmedi. Avrupa
tarihinin
ve
Batı
medeniyetinin
gelişme
Modern
başlangıcı
oldu. İkinci ve asıl büyük ve sürekli Rönesansın Osmanlılıkla ilgisini maddi ve manevi bakımdan sadece hatırlatıverelim. 1-
MADDETEN:
Fatih, İstanbul'un
Fethi üzerine, yüzyıllık
kervan yollarından karaların birliğini kurduktan sonra, adeta otomatikman, denizlerin birliğini de ele almak zorunda kaldı: "Bahren yesinde
[denizce] deniz
hakim
hâkimiyetini
bir elde
devletin, ederek
donanmaları Akdeniz
sa-
adalarını
nüfuzları lı
altına
kıyılarına
ithal Asya
zarar iras
zarında
kesince
Padişah
hazretleri,
hakimiyetini
bilinen
kuvvetlerini izale mek istiyordu." Fatihin,
ve
büyük
cihangir
ve
Avrupa
eyledikleri
görülen
bir
almak
kötü
(Kritovulos,
niyet
teşkil
ve
bulunmakla, deniz
Venediklilerin
maksatlarına
son
çek-
age)
beşyüz yıl sonrayı g ö r m e s i
istenemezdi.
bii z a m a n ı n d a , en yakın esbabı
mucibelerle
d ü ş ü n ü y o r ve
Lâkin,
hareket ediyordu.
na-
ederek,
İtalyan
ve
Tarihi,
Osman-
padişahın
durum
bir donanma
eline
edip
kıtalarındaki
[verdikleri]
O, ta-
[gerekçelerle]
hareketlerinden çı-
kan neticeleri, hiç o l m a z s a beşyüz yıl sonra bizim g ö r m e m i z m ü m k ü n değil midir? Osmanlılar,
Akdenizi
Batı
bezirgânlığına
" İ t a l y a n " beldelerinin yıldızı söndü. ve
Kuzey Avrupa'ya
sıçrayan
dar
getirince,
Fakat, o yıldızlardan iç
kıvılcımlar, oralarda taze
san m a l z e m e s i n e d a y a n a r a k ve " E s t u a i r e " [delta, pinde, Atlantik gel-gitleriyle genişlemiş, gelişe]
elverişli
larından
faydalanarak,
Avrupa ocakları, Hint yolları
Akdeniz'deki
[gidiş imkân-
benzerlerinden
daha
iktisadi ve ticari ocaklar tutuşturdu.
bu sefer, A k d e n i z ' d e n g e ç m e y e c e k başka
aramaya
Rönesans'tan
seyrüsefere
ırmak ağızları gibi coğrafî e k o n o m i
gelişme y e t e n e ğ i olan
in-
haliç] ti-
modern
koyuldular. Batı
Bu
zaruret ve
imkânlar,
medeniyetine sıçramada
maddi
atlama tahtası hizmetini gördü. 2-
MANEN:
ğı ve z a m a n e buğuna
Bütün A k d e n i z medeniyetlerinin son sığınam e d e n i y e t i n i n yuvası
büzülmüş
herlerden
kendisi
cevherlerin, orada
Bizans,
karnında
faydalanamayacak mahpus
İmparatorluğunun
akını adeta y u v a s ı n d a n
İstanbul'da,
kadar ç ö k k ü n d ü .
ilerleyici
rolünü
grekoromen ürküttü.
ka-
manevi cev-
kaldıkça, aleme de
rı d o k u n m u y o r d u . Tarihte Bizans
olan
sakladığı
Bu
bir hayırla-
kaybetmiş olan
kültürünü,
"Ne yerim,
Osmanlı
ne y e d i r i r i m "
derce uyuklayan engin Bizans kültürü, T ü r k l e r i n hışmından kaçan
Bizans dehrilerinin giderek Batı d ü n y a s ı n d a
şuraya,
buraya, g ö ç m e n kuşlar gibi nasıl göçtüklerini klasik Batı tarihleri kâfi derece anlatırlar.
Bu nev'i şahsına münhasır "Muhacereti A k v a m " [Kavimler Göçü] Cengiz ve T i m u r akınları önünde Rum ülkesine sığınan meşhur Müslüman "Horasan
Erleri"nin göçlerini
pek andırır.
Horasan Erleri Küçük Asya'da nasıl Selçuk ve Osmanlı toplulukları gibi yeni yeni büyük gelişmelere kapı açtılarsa, hemen tıpkı öyle,
koca Asya'nın Anadolu'dan
hayli
büyük "Avrupa"
isimli öteki yarım adasına göçen Bizans allâmeleri de, gittikleri yerde kültür meşalecisi oldular.
Koltuklarında bütün eski
Yunan edebiyat ve felsefe müecceledatı, Roma'nın hukuk kırkambarı "Corpus Juris Civilis"leri [Eski Roma Medeni Kanunlarının tümü bulunduğu
16. yüzyılda Jüstinyen tarafından toplanmıştır.]
halde, diyar diyar Batı'ya açıldılar.
iyice katılmış, Ortaçağ
mayalanışının son
Hıristiyanlığa
basamağına yük-
selmiş, taze uluslaşmış Batı kavimlerine, Kadim Medeniyetlerin Bizans'ça kullanılamayan kültür hazinelerini getirdiler. Birinci maddi zorunlulukla, ikinci manevi etkilerin sonuçları ne oldu? Modern
Avrupa
Medeniyetinin
kuruluşunda,
elle
tutulur
manevi üstyapı Rönesans kültürü ise, maddi temel, uzak dış ticarettir. Avrupa'da zorunluluğu minin)
ile
büyük sermaye ilk defa
kuruldu.
getirdiği
uzak dış ticaret
Bu yeni kudretin, (sermaye biriki-
manevi açılış:
Rönesans ve
Rönesans tarafından ifade edildi.
bilhassa
Halbuki, uzak dış
ikinci
ticaretin
zorunluluk haline gelmesi de, ikinci Rönesans kültürünün tohumları da, Osmanlı İmparatorluğu'nun (ikinci Osmanlı saltanatının) İstanbul'u fethiyle yarattığı sonuçlardan doğmadır. İstanbul'un düğüm
Fethi, o z a m a n k i dünya ticaretinin en
noktasını
ç ö z m e k l e , yeni
bir İ m p a r a t o r l u k meyda-
na getirerek olumlu s o n u c u n u verdi. ri
ise,
kesin
Fethin olumsuz etkile-
Batı'da dünya ticaretine u m u l m a d ı k ve b e k l e n m e d i k
yollar a r a n m a s ı
ve
bulunmasını
Fethi Batı ticaretine hem en
zorunlu
kıldı.
İstanbul'un
büyük darbeyi vurdu, hem en
büyük gelişimi verdi. 1453'te İstanbul fethedildi. keşfetti.
Batı
1492'de
Bezirganlığı A k d e n i z
Kolomb A m e r i k a ' y ı
hegemonyasını
kaybet-
meseydi, O k y a n u s u d e n e m e y e kalkmazdı. S u l t a n a h m e t , 1 Mayıs 1953