Dr. Hikmet Kıvılcımloı - türkcenin üreme yollari ve dil devrimciligimiz

Page 1

Dr. Hikmet Kıvılcımlı Türkçenin Üreme Yolları ve Dil Devrimciliğimiz Sadık Göksu

Yaynlar


Türkçenin Üreme Yolları ve Dil Devrimciliğimiz Sadık Göksu

DijitalYaynlar Yayınlar İndir - Oku - Okut - Çoğalt - Dağıt Bu kitap ilk defa: 1966 yılında Tarihsel Maddecilik Yayınlarında yayınlanmıştır. Bu kitap KöXüz sitesinin dijital yayınıdır. Kar amacı olmadan, okumak ve okutmak için, indirmek, dijital olarak basmak ve dağıtmak serbesttir. Alıntılarda kaynak gösterilmesi dilenir.

Yayınları Yaynlar


İÇİNDEKİLER

Yay ınevinin Notu

3

GİRİŞ T ü r k ç e d e Prensip-Disiplin

9

Konu ve Karşılaştırma

12

BİRİNCİ BÖLÜM

15

Türkçenin Üreme Aygıtı:

Kapılar

17

1- "R" Kapısı

17

2- "T"

Kapısı

19

3-

Kapısı

20

"L"

4- "N" Kapısı

20

5- "Ş" Kapısı

22

6-

"S" Kapısı

Kapıları Somutlaştırma:

23 Uygulama

25

Kapıları Şemalaştırma: Uygulama

27

İKİNCİ BÖLÜM

33

T ü r e m e Avadanlığı: Örnek Çeşitleri Bir Kıyaslama

35

Türkçenin Örnek Çeşitleri

38

Eylemin

40

Etkisi

Normal Etki

40

Belirli Etki

40

Etki Yordamı

.41

Pasif Etki (Müteessir)

.41

Normal Pasiflik

.41

Belirli-Sınırlı Pasiflik

42 5


Aşırı Pasiflik

42

Aktif Etki

42

Normal Aktiflik

42

Belirli Sınırlı Aktiflik

43

Aşırı Aktiflik

43

Aşırı Aktif Etki

43

Normal Aşırı Aktiflik

44

Belirli Aşırı Aktiflik

44

Aşırının Aşırısı Aktiflik

44

Aygıt, Alan, Nesne Ad-Sanları (İsim ve Sıfatları)

44

Normal Nesne

44

San A y g ı t

45

Aşırı San (Sıfat)

45

Belirli Canlı Aygıt

45

Aygıt

45

Ü Ç Ü N C Ü BÖLÜM

47

Genel Düşünce ve Uygulanışlar Türkçenin Doğurganlığı

49

Türkçe Söz Ebeliği

53

I- Üreme Aygıtı - Eylem Çeşitleri Haritası II- T ü r e m e Avadanlığı - Ad, San Örnek Çeşit Haritası

53 54

"Dil Devrimi" Ne Demektir?

57

Türkçenin Yabancı Sözcükleri SİNDİRİMİne Örnekler

60

Türkçenin Tarihsel Gelişimi

61

Türkçecilerin İki Hastalığı

65

Birkaç Deneme

69


GİRİŞ TÜRKÇEDE

PRENSİP-DİSİPLİN

Aydın genç kuşağımız bir çıkmazın rülmüştür.

Her Türk'ün açıkça anlayacağı sözcükler kul-

lanıldığında, şidiğini

uçurumuna düşü-

gençlerin,

ağızlarının

görüyorsunuz.

başvursanız,

Öte y a n d a n ,

her saat başı

karşılaşacağınızı

tadı

kaçırılmışça

uyduruk yazı

hangi gelişigüzel

bilmediğiniz

için,

anlaşma

ek-

diline

uyduru

ile

güçleşiyor.

A l m a n y a ' d a Y A P R A K Dergisini çıkaran gençlerden biri, bir d o s t u m u z a yazdığı mektupta d u r u m d a n şöyle y a k ı n ı y o r : "Acı

olan

olan

bir yazı,

yazı

diye

kültürcü bilhassa dili

durum

içindeki

daha diğer

ki,

dili

fikirler

ne

okunmadan

yazarlarımız,

kullanmaya

şu

olursa

dilimize olsun

damgalanabiliyor.

yazılarının

yazarlarımız

konuşma

sadece

tarafından,

uygun "GERİCİ"

Genç

okunması tenkid

ve için,

ettiğiniz

zorlanıyorlar."

Bir dil, oturaklı terimleriyle, (Locution Verbiale) denilen söz gelimleri ile düşünceyi geliştirir. Dilin gelişimi için Düşünce Yaratıcılığı ne denli gerekli ise; Yaratıcı Düşünce için de, İşlek Dil en az o denli gereklidir; Bir T o p l u m d a , Düşünceyi y o k e t m e k mi istiyorsunuz? O T o p l u m u n dilini bozuk plağa çevirin; ortada ne akıl kalır, ne fikir. Tarihsel gelişim

üzerine sağlam

bir fikre sahip

olanların; nereden geldiğini pek iyi görebildiği G E R İ C İ L İ K temsilcisi bir habis ruh, T ü r k ç e y i toplum yapımızla ilişiksiz bir çorbaya çevirmekle, bilgini halka, aydınları

birbi-


rine ve toptan herkesi Yaratıcı İnsan Münasebetlerine ve Emeğine d ü ş m a n etmiş, yabancılaştırmıştır - . Hangi bahane ile harekete geçildiğini biliyoruz: Gelişen her dil gibi Türkçe de, iki zıt gidiş tutturmuş bulunuyor.

1-

Türkçe içinden, birçok sözcük ve deyimler atılıyor. Buna dilin "arınması" deniyor. Bu olumsuz, eksi gidiştir. 2- Türkçeye,

birçok yerli, yabancı sözcükler ve deyimler sokuluyor.

Buna Türkçenin zenginleştirilmesi adı veriliyor. artı gidiştir.

Bu

olumlu,

Bunlar her dilde az çok olağandır. Ama, Türk-

çeye gelince, arıtma

işinde de, zenginleştirme

işinde de

belirli, objektif, dilin kendi yapı Disiplininden gelmiş Prensiplerimiz yok.

Her eli kalem tutan aydın, kendini UZMAN

yerine koyduğunu bile düşünmeksizin, beğenisine, sağ duyusuna göre davranıyor. Türkçemiz, önüne gelenin, sırf yakıştırmayla sözcük uydurabildiği bir dil olmuştur. Türkçenin gelişimi, olağanüstü başıboş ve başıbozuk bırakılmıştır. Başıboşluk, hürriyet değil, prensipsizliktir.

Başı bozuk-

luk, Medenilik (sivillik) değil, disiplinsizliktir. Oysa, Türkçenin de bir gelişim prensibi ve disiplini vardır.

Her canlı

varlık gibi, Dilimiz de, başıboşluğa ve başıbozukluğa karşı kahramanca savaşmaktadır-. Yazık ki, savaş hem emek ve zaman israfı oluyor, hem kuşaklar, T o p l u m u geliştirici güçler arasına "nifak t o h u m l a r ı " sokuyor, hem de, e k m e k ve sudan dana çok açlığını d u y d u ğ u m u z Düşünce Gücümüzü, araçsız, dolayısıyla kısır bırakıyor. "Dilimizin Kurtuluş Savaşı"na katılmak için, anlamını kitabın üçüncü bölümünde açıklayacağımız, dil uyduruculuğuna ve kaydırıcılığına gerek yoktur. Türkçeyi

kendi yapı

prensipleri dışında zenginleştirmeye ve arıtmaya kalkıştıkça, ya taklitçiliğe ya da tahrifçiliğe düşüyoruz. Türkçenin bugünkü en önemli konusu, kendisinde işleyen arınma ve zenginleşme prensip ve koşullarını baltalamamaktır. Türkçenin

arınması,

kuşdiline çevrilmesi

değil, Türk-

lerin birbiriyle daha kolay, daha doğru ve güzel, Düşün-


ce-Duygu-Dilek demektir.

değiştokuşu

Dilimiz,

Kars'tan

yapabilmelerini Edirne'ye değin

sağlamak

uzanan top-

raklarda T ü r k ç e konuşanları alışverişten alıkoyan sözcük ve deyimlerden arınmalıdır. Orta ve

zekâ ve

belirlice

bilgide olan

kullandığı

herkesin

kolayca

sözcük ve deyimler,

anladığı

ŞECERE'sine

bakılıp, "Türkçe değildir" diye yazı dili dışına sürülürse, ne denli İlericilik adına davranırsak davranalım, yapılan, en

Gerici

DİL Ş O V E N L İ Ğ İ - I R K Ç I L I Ğ I olur.

olsa, Türklerin larını kiye

tıkamak, Türk Halkının

Bilmeden de

birbirleriyle konuşma ve d ü ş ü n ü ş m e yolmilletinin

konuşma

birliğine

hürriyetini

saldırmak, Tür-

ve d ü ş ü n m e

hakkını

kısıtlamak, elinden almaktır. Bu bakımdan, en çok halkçı geçinen

"solcu"ların,

halkça

anlaşılmayacak

sözcüklere

dadanmaları, bindikleri dalı kesen, "aşağıdan yukarı" gibi sloganlarla da b a ğ d a ş m a y a n , aşırı bir tuhaflıktır - . Dilimizde yıllardan normal

gelişme

şalıkların yişimizden

beri süren

semptomları

başı, dilimizin geliyor.

kargaşalık, b ü y ü m e ve

sayılamaz.

olanaklarını

Dilimizin

Bütün

bilinçlice

gelişmesi

karga-

işleteme-

üzerine,

her ne

kadar teorik bir tartışma son derecede gerekli ise de, bu araştırmamızın naklarının Teori

onun

başlıca

konusu,

kurallarına

ile ilgili görüşlerimizi,

öncelikle

uygun

Birinci ve İkinci

Pratik araştırma ve tekliflerimizden lümde

dilimizin

ola-

olarak işletilmesidir. sonra,

Bölümdeki Üçüncü

Bö-

bulacaksınız.

Türkçenin olanakları ise, yabancı sözcükleri öğütüşü ile, kendi sözcüklerini üretişinde toplanabilir. Türkçenin

baş-

ka dillerden aktarılan sözcükleri Ö Ğ Ü T Ü M aygıtları pek az dile nasip olacak sadelikte ve değerdedir. Türkçenin kendi

köklerinden yeni sözcükler yaparken

işlettiği

ÜRETİM

avadanlıkları da, en ileri dillerinkinden aşağı kalmaz. Bu a r a ş t ı r m a m ı z d a belirli a m a c ı m ı z , dil araştırıcılarımızın gözlerinden kaçmış gözüken ve üzerinde durulduğuna


hiçbir yerde rastlamadığımız T ü r k ç e ÜRETİM ve Ö Ğ Ü T Ü M aygıt (alet), avadanlıklarına (cihazlarına) ve işleyişlerine kısaca işaret etmektir. İncelememiz üç bölüme ayrılıyor: 1- T ü r k ç e n i n

Üreme Aygıtı,

2- T ü r k ç e n i n T ü r e m e Avadanlığı ve Örnek Çeşitleri, 3- Genel

Düşünce ve Uygulamalar.

Birinci ve ikinci

Bölümler daha çok T E K N İ K araştırma-

lar o l d u ğ u n d a n , okuyucu alarak, can

için y o r u c u l u ğ u da göz önüne

s ı k m a m a k için

meyi tercih ettik.

şemalaştırılmış özetle yetin-

Her okurun, konuyla ilgisi derecesinde

o şemalar üzerinde serbestçe

işleyebilmesine yer bırak-

tık. Üçüncü Bölümde, o teknik araştırmalardan çıkan TEORİK, T A R İ H S E L ve PRATİK birkaç sonuca değindik. Çok yer tutacağı için, sıra sıra örnek çeşitlerini ayrıntıları ile veren eylem (fiil) levhalarını kitaba koymadık. İlericilik adına yapılan yanlışlıklara

karşı çıkışımızdan,

T ü r k ç e n i n sadeleşmesi ve tutarlı bir dil o l m a s ı n d a n yana bulunmadığımız

anlamının

çıkarılamayacağı,

araştırmamızdan

açıkça

lerine girmeden,

hazırlıkta yardımını e s i r g e m e y e n

bellidir.

Araştırmamızın

özellikle bölümbilim

adamı ve arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliriz. KONU V E Araştırma

KARŞILAŞTIRMA konumuz, T ü r k ç e sözcüklerin

üreyip türe-

me yolları, kuralları ve biçimleridir. Hemen söyleyelim ki, araştırmamızın içine, Güneş-Dil Teorisi kadar dahiyane de olsa,

hiçbir sübjektif çaba, yaratış, y o r u m girmeyecektir.

Yalnız ve ancak dilimizin kendi öz ve yaşayan gelişiminde gerçekten

varolagelmiş

bulunan

ÜREME A Y G I T L A R I

ile

T Ü R E M E A V A D A N L I K L A R I , tıpkı bir fizik gibi, hep Objektif eleman ve münasebetleri ile ele alınacaktır - . Araştırma y o r d a m ı m ı z ı ve y o l u m u z u en cak şey,

başka dillerde bulunan

iyi aydınlata-

üreme ve t ü r e m e aygıt


ve

avadanlıklarından

dillerden

alınan

bu

yer verilmiştir. BÂB'larının layısıyla

alınacak canlı

Ama

bu

Çeşitli

gerektiğince

diller arasında Arapça, özellikle

üreme ve t ü r e m e d e k i

başlıca

örneklerdir.

örneklere araştırmada

büyük elverişliliği

örnek olarak alınacaktır.

Batıya

do-

esrikçe

y ü z ü m ü z ü çevirdiğimizden bu yana, Arap dilinin de, büyük diller arasında

tutuğu

önemli yer unutulmuş,

genç

kuşaklarca da hiç ö ğ r e n i l m e m i ş olabilir. Gerçek şudur ki yeryüzü

kadim

medeniyetlerinin s o n u n c u s u olan

İslâm-

lık, dilini o z a m a n a dek gelip geçmiş medeniyetlerin ana kaynağında, Irak ve Mısır Medeniyetlerinde işlenmiş buldu. Bu da, Arapçanın olağanüstü olgun ve karşılaştırmaya elverişli bir örnek oluşunun nedenlerinden sayılabilir. Osmanlıca leceği

gibi,

ile biraz alışverişi Arapça'nın

ile "EMSİLE-İ

pek

bulunan

her T ü r k ' ü n

imrenilmeye

M U H T E L İ F E " adlı

iki dil

bi-

değer BÂB'ları

üreme ve t ü r e m e

cihazı vardır. Biz bunlardan birincisine Üreme Aygıtı, ikincisine de T ü r e m e Avadanlığı adını veriyoruz. Arapça'nın nan

Üreme Aygıtı,

3 sessiz harfli

"F-A'-L"

(FEALE)

diye

oku-

bir kök sözcükten çıkarılma "İF-AL"-

"TEF'İL"-"İNFÂL"-"İSTİF'ÂL"-"MÜFAALE"

gibi

başlıca

beş

harfli

kök

eylem (fiil) üretici "kapı"dır. Arapça'nın sözcüğün

Türeme Avadanlığı,

yine aynı

üç

"Feale-Yef'ilü-Fi'len-Fâilün-Mefulün-Lem'yef'ul-

Lemmâ yef'ul-Mâ yef'ul-Lâ yef'ul-Len yef'ul-Uf'ulLâ tef'ulFa'leten Fu'leten - Fueylün Fa-âlün-Mâ ef'alehu-Ef'il bih" gibi

biçimlerde tasrif edilerek kök eylemin

nüans ve görevlerini "Emsilei Bu

çoğaltan

21

(fiilin) anlam

kadar "Örnek Çeşitleri"

Muhtelifesi"dir.

iki Sözcük Çoğaltma cihazı sayesinde, Arapça en

yeni anlamları

kapsayacak sonsuz zenginliğe sahip görü-

nür. Şimdi acaba, T ü r k ç e ' d e bu veya buna benzer ÜREME-TÜREME aygıt ve avadanlıkları var mıdır, yoksa yok mudur?

Eğer varsa, o aygıt ve avadanlıklar hangileridir


ve nasıl kullanılırlar? İşte araştırmamız, bu yöndeki çabaların ve sonuçlarının

bir plânı ve kanevası olacak bi-

çimde kısa bir ö z e t l e m e d e n ibarettir.


BİRİNCİ

BÖLÜM


TÜRKÇENİN

ÜREME A Y G I T I :

K A P I L AR Türkçe'nin eylem yaratıcı aygıtı, örnek olarak gösterdiğimiz Arapçanın üreme aygıtında bulunan bütün "kapı"ları karşılar. Ayrıca A r a p ç a d a ve bilinen hiçbir büyük dilde eşi bulunmayan Üreme Aygıtı kapıları da açar. Türkçedeki Üreme aygıtı kapılarından en önemli 6 tanesi başta gelir. Bunları ayrıntılarına girmeden özetleyelim: 1- "R" Kapısı BİRİNCİ

KAPI:

Kök eylemin

(fiilin) sonuna ÖZ olarak

bir "R" harfini, fonetiğe uyduracak başka sesli ve sessiz harflerin yardımı ile yerleştirmekten d o ğ m u ş yepyeni eylemlere açılan kapıdır. Bu kapı hemen hemen tam Arapçadaki "İF'ÂL" kapısı ile açılan görevi yaratır. Kapmak'tan kapTIRmak gibi.

Kap

hecesi yardımıyla yapısına,

ses

kökünün

katılmıştır.

sonuna, "R" öz eki "Tl"

Her eylemin

(fiilin) fonetik

bünyesine göre "R" öz ekini

yarayan Yardımcı

uygulamaya

Hece harfleri az-çok değişir.

Olağanüstü zenginliklere açılan bu üreme aygıtı kapısında

kök eylemin

uğradığı

değişiklik, eylemi

söyleyen

kişinin başkasına etki y a p m a s ı biçiminde olur. A l m a k , kişinin birşeyi kendisinin almasıdır. Aldırmak, kişinin o şeyi başka bir kişiye aldırmasıdır. Eğer eylem,

kişinin

büsbütün

kendi

içine

işleyen an-

lamda ise, bu kapıya s o k u l d u ğ u n d a , o eylemin kök harf-


lerinde bile değişiklik meydana gelmekte, büsbütün dışa vuran zıt ve yepyeni anlamlar doğmaktadır. "Ölmek", kişinin sırf kendi içinde geçer. Oysa " Ö L D Ü R m e k " , ölümün kişi dışında

başka, ikinci

bir kişiyi etkilemesidir.

Burada

KÖK harfleri d e ğ i ş m e m i ş , "Öl" olduğu gibi kalmıştır. Öte yandan "Gelmek", kişinin sırf kendisi için etkidir. "GeTİRmek"

kişi

dışında,

kişinin

kendisinden

başka

ikinci

bir

varlığı etkiler. Burada kök eylemin (gel) son harfi olan L değişerek T'ye dönmüştür. Yine "Gitmek",

kişinin yalnız

kendi varlığını ilgilendirir. " G ö T Ü R m e k " , ise, kişinin kendisi dışında başka, ikinci bir varlığı etkiler. Bu kapının T ü r k ç e d e ne y a m a n eylem anlamları yaratabildiğim

birkaç örnekle canlandıralım:

Yemek:

Kişinin kendisini

YeDİRmek:

kişinin başkasını beslemesi.

beslemesi. Kaçmak:

Kendi varlığını

KaÇIRmak:

başka v a r l ı ğ ı , ya

yabanlara

da aklını y a b a n -

götürmek.

latmak.

Duymak:

kendisi.

DuyURmak:

başkasına.

Düşmek:

kendisi.

DüşÜRmek:

başkasını.

Uçmak:

kendisi.

U ç U R m a k : ba ş kas ı n ı .

Göçmek:

kendisi

GöçÜRmek:

başkasını..

Doymak:

kendisi

DoyURmak:

başkasını.

Bir de şu a n l a m kıvraklıklarına bakalım: Savmak:

kendi b a ş ı n d a n

SavURMAK:

başka y ö n l e r e .

Buymak:

(soğuktan donmak).

BuyURmak:

(başkasına e m r e t m e y i , eşit

yaşayan dondurucu

atalarımız bulmuşlardır.)


Bazı

unutulmuş

kökleri

bu

yoldan

izleyebiliriz:

"Ka-

vurmak", aslında " K a v U R m a k " olduğuna göre, onun sözcüğü " k a v m a k " olmalıdır. bir nesne

kurudukça

"kavlamak",

ya

da

Bugün A n a d o l u

kabuklaşıp

kabuğu

"kavlanmak"

denir.

la ateş y a k m a y a yarayan

kök

köylerinde,

kalkarsa

ona,

Ç a k m a k taşıy-

kurutulmuş mantar parçasına

"kav" denir. 2- "T" KAPISI İKİNCİ şik "RT"

KAPI:

Kök eylemin

harflerinin

Arapçanın "Tef'il" kapısına ondan

bambaşka çeşitte

pek az dilde örneği

sonuna

eklenmesiyle

özek olarak biti-

meydana

benzetebiliriz. bir anlam

gelir.

Bunu

A m a doğrusu,

değişikliği sağlar ve

bulunan durulukta açık seçik anlam

belirliliği yaratır. "Kapmak", kişinin kendi yaptığı bir işlemdir. "KapTIRmak", kişinin kendinden dışarıda ikinci bir varlığa yaptırdığı işlemdir. " K a p T I R T m a k " ise, ikinci varlık işlemini belirten "TIR" ekinin sonuna ve oradaki "R" özekine bitişik bir ikinci "T" özeki katmakla meydana gelir. İkinci kapının eylem değişikliğinde; bir varlık aracılığı

bir varlığın, ikinci

ile, üçüncü bir varlığa yaptığı etki an-

latılmış olur. Örnek: Mehmet'e

a)

A h m e t elmayı

KAPTIRIR.

KAPAR,

b)

c) A h m e t elmayı

A h m e t elmayı

Mehmet aracılığı

ile Hasan'a (üçüncü bir kişiye) KAPTIRTIR.. Fransızcada

bir eylemin,

(mesela

attraper =

yakala-

mak), önüne ikinci bir eylem (faire) katılarak yaratılabilen anlam

(faire attraper), T ü r k ç e d e sona

katarak elde edilir (YapTIRmak). İkinci "T" kapısı

için

bir tek TIR hecesi

Bu birinci, "R" kapısıdır.

Fransızcada

bütün

bir cümle yap-

mak gerekirken, Türkçede bir T harfinin araya girmesi ile, (yaptırTmak) biçiminde yepyeni bir eylem üretiliverir.


3 - "L" KAPISI ÜÇÜNCÜ

KAPI:

Kök eylemin

harfinin yerleştirilmesi Fransızcadaki,

sonuna özek olarak "L"

işlemidir.

(Latince

"Homo

Bu eylem =

İnsan"

(fiil)

biçimi,

sözcüğünden

bozma ve Pronom indefinis = belirsiz önad denilen) "ON" p r o n o m u n u n başa getirilmesi ile elde edilen anlamı hatırlatır. Arapçadaki "İstif'al" kapısı

ile ancak uzaktan

bir

karşılaştırma ilgisi gösterir. "Kapmak", kişinin kişiye dışarıdan

kendi yaptığı

işlemdir. "KapILmak",

bir başkasının yaptığı etkidir.

Çok basit

bir biçimde, bütün T ü r k ç e eylemlerinin sonuna bir "L" öz ekinin yerleştirilmesi ile meydana gelir. Üçüncü kapının "L" kapısının eylem değişikliğinde, bir varlığın öteki varlıklara değil, tersine öteki varlıkların o varlığa

etkisi

söz

konusudur.

Burada

süjeden

(kişiden)

dışarıya etki yerine, objeden (dışarıdan) içeriye etki yapıldığı gösterilir. Bu kadar belirli (determine) ve açık anlam, ne Fransızcanın " O N " p r o n o m u n d a k i

müphemlikte,

ne de Arapçanın "İstif'al" bâbındaki soruda vardır.

Düz

eylemler (yapmak, etmek, kapmak, g e ç m e k , vs.), Birinci "R" kapısı, İkinci "T" kapısı (yaptı Rmak, ettirRmek, yaptırTmak, ettirTmek, vs.)

hep merkezden çevreye, süje-

den objeye, kişide nesneye doğru akıp işlerken, "L" adını alan

Üçüncü

kapıda

işlemin akını

birdenbire tersine dö-

ner, çevreden merkeze, objeden süjeye, nesneden kişiye doğru akıp etki yapar. y a p I L m a k , e d İ L m e k , kapILmak, g e ç İ L m e k ve ilh.. lemlerin

etkilerinde,

yönlerinde

en

ufak

Ey-

bir t e r e d d ü d e

ikiyüzlülüğe yer yoktur. 4 - "N" KAPISI DÖRDÜNCÜ "N" harfini

KAPI:

Kök eylemin

sonuna

özek olarak

(tabiî her zaman fonetiğe, T ü r k ç e n i n ses ta-

dına uygulanarak) yerleştirmekle yaratılır.

Bunun Arapça


karşılığı "İNFİAL"

bâbıdır.

Fransızcadaki "SE", A l m a n c a -

daki " S İ C H " ve ilh gibi üçüncü kişi yerine geçen yabancı dil önadları T ü r k ç e d e k i "N" Kapısı eylemlerinin anlamlarını okşarlar. Çok ince anlamlı ve çok orijinal yönlü gücü ile yaşayan ve yaratıcılığını ayakta tutan "N" kapısı, yabancı medeniyetlerin dil etkileri y ü z ü n d e n gereği gibi işletilememiştir. Hatta halk dilinde işleyen bu kapının pek çok derin ve güzel anlam

biçimleri, yazı

(medeniyet) ve İstanbul diline

g e ç e m e d e n yitme, yitirilme yolunu tutmuştur. Açmak:

Kişinin

dır, açıNmak: Saçmak:

dış

Kişinin

Kişinin

dır; s a ç ı N m a k :

bir nesnedeki kendi

örtüyü

kaldırması-

üstündeki örtüyü atmasıdır-.

bir nesneyi

ortalığa

ortalığa yayması-

Kişinin bir nesneyi kendi üzerine y a y m a s ı

olur. Örtmek: Kişinin dışındaki nesneyi; ö r t ü N m e k : Kendi kendisini etkiler. değiştirmesidir,

Kaçmak:

Kişinin bir tehlike önünde yer

kaçıNmak:

Kişinin tehlike önünde kendi-

sini değiştirerek olaya adapte olması Dördüncü bir varlığın

işlemidir.

kapının, "N" kapısının eylem değişikliğinde, kendisinin

kendisine yaptığı

etki anlatılır.

Bu-

rada, ne dışarıdan içeriye, ne içeriden dışarıya akan bir işlem vardır.

Ne süje veya kişi objeye veya dış nesneye,

ne obje veya dış nesne süjeye veya iç kişiye etki yapar. Süje doğrudan doğruya süjeyi, kişi kendisini etkiler. açık determinizmi raklığı)

(belirlendiriciliği)

ve

dinamizmi

ile T ü r k ç e "N" Kapısının, d o ğ u d a Arapça,

Bu

(kıvBatıda

Fransızca, A l m a n c a , İngilizce gibi dillerde bulunan

ben-

zer eylem yaratıcı değişimlerden sonsuz derecede üstün bulunduğu kolayca anlaşılır-. Ya şayan halk dilinde işlediği halde yazı ve İstanbul dilinde "N" kapısından gelme ince ve gürbüz eylemlerin dumurlaştığına, yitirildiğine birkaç örnek verelim: Yapmak:

Kişinin

içinden dışa etkidir; y a p ı N m a k :

tanbul ve yazı T ü r k c e s i n d e de

kişinin

İs-

kendisine bir şey


edinmesi

anlamına

gelir;

ama

Rumeli T ü r k ç e s i n d e ona

alaycı bir kendini b e ğ e n m i ş ç e gösteri b ö b ü r l e n m e s i anlamı verilir ki, bu, yazı dilimizde yitmiş gitmiştir. Ermek:

Kişinin

bir

amaca

ulaşmasıdır.

eriNmek:

A n a d o l u T ü r k ç e s i n d e pek ince bir ruh t e p k i s i n i c a p c a n l ı deyimlendirir.

Öyleyken

İstanbul

Türkçesinde

y o k ol-

muştur. ( A l m a k - A l ı N m a k ) , ( s a l m a k - s a l ı N m a k ) gibi nice incelikler yeni yeni

işleyebiliyor.

5 - "Ş" KAPISI BEŞİNCİ

KAPI:

Kök e y l e m i n

sonuna

özek olarak bir

"Ş" harfini katmakla yaratılır - . (öpmek)ten (sarmak)tan

öpüŞmek), (sarıŞmak)

A r a p ç a d a yok,

(sevmek)ten

vs.

gibi...

Bu

(seviŞmek),

kapının

benzeri

büyük batı dillerinde az bulunabilir.

bütün

bir söz

kalabalığı

ile

Baş-

ka

dillerde

en

ince ve derin anlamlar, T ü r k ç e d e bir tek "Ş" harfi

a n c a k belirtilen ile

sağlanıverir. Beşinci

kapının,

"Ş"

kapısının

K A R Ş I L I K L I ETKİ a n l a m ı dirilir. hem

eylem

değişikliğinde,

Eylemde hem dıştan içe,

içten dışa, hem s ü j e d e n o b j e y e , hem o b j e d e n sü-

j e y e , hem kişiden n e s n e y e , hem n e s n e d e n kişiye bitmez tükenmez

aksiyon-reaksiyon

(ETKİ-TEPKİ)

akımı

gider

gelir. "Ş" Kapısının (Yapmak):

nüans zenginlikleri

Süjenin

tek yanlı

hazineleri taşırır:

etkisidir;

(yapıŞmak):

süje ile obje a r a s ı n d a karşılıklı etki-tepkilerin deyimidir. (Almak): Süjenin

S ü j e n i n tek yanlı b e n i m s e y i ş i d i r ;

de,

objenin

de

birbirini

karşılıklı

yadırgamaması

olur.

(Gitmek):

Kişinin

yer

(prurit)

sözcüğünün

Fransızcadaki şıntı,

kaşıdıkça

kaşınan

benimsemesi,

değiştirmesidir;

yerin

(alıŞmak):

anlattığı

(gidişmek): yaman

ka-

akson-refleksle daha

ge-


nişleyici

kaşıntısı

üzerine,

kaşıyanla,

kaşınan

arasında

karşılıklı gidişler anlamını canlandırır - . Anılan 5 ana Kapıdan başka Eylem Kapıları da vardır-. Örnek: 6- "S" KAPISI ALTINCI

KAPI:

"S" harfini

Kök eylemin

sonuna

ince fonetik özelliklerle

uygulanır.

harfi "L" veya "N" olursa "S"den leştirilmiş

özek olarak bir

uygulamakla yaratılır. Yalnız bu ekleyiş çok Eylem

kökünün

son

önce seslilerle asorti-

bir "M" veya "K" harfi "S" kapısını

kurmakta

yardımcı ek olur. (Gülmek)ten

(gülüMSemek),

(kanmak)tan

(kanıKSa-

mak) vs. gibi... "Ş" kapısı gibi "S" kapısı da başka dillerde pek tam karşılığını ve benzerini bulamaz. (Almancanın "VER" örneği biraz buna çalar). Altıncı Kapının, "S" Kapısının eylem değişikliğinde; EKSİK ETKİ anlamı, eylemdeki azalış, küçülüş, ufalış, daralış, kısalış belirtilir. (Gülmek):

Tam,

bütün

ve tüm

gülüştür;

(gülüMSe-

mek) az, yarım, eksik, dar, kısa, ufak, gülüştür. (Akmak):

Normal, tüm ve bütün gidiştir;

(aksamak):

anormal, eksik, yarım akış, gidiştir. (Kanmak): nıKSamak):

Bir şeye bütünü Kanmanın

ile tüm

inanmaktır;

anormalleştiğini,

(ka-

eksildiğini, ya-

rım yamalaklığını gösterir. Onun

için

(kap-kapa-mak)tan

mak), pek de T ü r k ç e n i n dehasına

icat

edilmiş

uygun

(kapSa-

bir buluş sayı-

lamaz; ancak, "İçinde b u l u n d u r m a k " anlamı, tüm "kapamak" anlamının ufağı, eksiği sayılmış olsa gerek. "S" Kapısı, bütün öteki kapılar (Eylem Üremeleri) gibi, ileride

işaret edeceğimiz türevler (Ad-San

Örnek Çeşit-

leri) ile de katışarak, pek çok biçim ve anlamlı eylemler (fiiller) üretir:


(Kaçmak)tan

(kaçIMSAmak),

(kaçINSAmak);

(ka-

ç I R S A m a k ) , (kaçIRTSAmak), hatta (kaçıŞSAmak) ve ilh gibi. Burada,

bütün o imkânları sayamayız.

Gene, eylem-

lerin, aşağıda göreceğimiz Ad, San T ü r e m e Avadanlığında yarattıkları

Örnek Çeşitlere girdikten sonra, yeniden

eylem kapıları açmaları da, bu kısa araştırma s u n u m u z a sığamaz.


KAPILARI

SOMUTLAŞTIRMA:

UYGULAMA

Eylem yaratan üreme aygıtının belli başlı 6 kapısında, işleyen ayrı görevleri göze çarptırmak için şöyle canlandırabiliriz: KÖK eylem

(fiil) Yapmak Vurmak Dövmek Yırtmak Sürmek Sevmek

1. " L " Kapısı Yap ıLmak VuruLmak DövüLmek YırtıLmak SürüLmek SeviLmek 2. " N " Kapısı yapıNmak vuruNmak dövüNmek yırtıNmak sürüNmek seviNmek


3. " R " K a p ı s ı yaptıRmak vurduRmak dövdüRmek yırttı R m a k sürdüRmek sevdiRmek

4. " T " K a p ı s ı yaptırTmak vurdurTmak dövdürTmek yırtırTmak sürdürTmek sevdirTmek

S. " Ş " K a p ı s ı yapıŞmak vuruŞmak dövüŞmek yırtıŞmak sürtüŞmek seviŞmek

e. " S " K a p ı s ı yapIMSAmak vurUMSAmak dövÜMSEmek yırtIMSAmak sürtÜMSEmek sevİMSEmek


KAPILARI ŞEMALAŞTIRMA:

UYGULAMA

Üreme Aygıtının 6 kapılı eylemlerinde, her kapının anlam etkisini ve anlam y ö n ü n ü ok ile etkinin süjesini ve objesini yuvarlak (o) daha

ile

gösterirsek anlamların

şeması

basitleşir; a

Kökü eylem

Kapısı

GİY'

GİYİL'

mek

mek

"Ş"

N"

Kapısı

Kapısı

Kapısı

GİYİN'

GİYDİR'

mek

mek

KAÇ'

KAÇIL'

KAÇIN,

mak

mak

mak

KAÇIR' mak

Kapısı

Kapısı

GİYDİRT'

GİYİŞ'

mek

mek

KAÇIRT'

KAÇIŞ'

mak

mak


Beş kapının özek harfleri (L,N,R,T,Ş,), bir eylem kökünün son harfi olurlarsa, ayni harfli kapıda eylem üremesi, iki şık gösterir: a) Benzer harfli kapıda eylem üremesi olamaz. "L" Kapısına örnek: ALmak

ALIL

ALINmak

ANDlRmak

ALDIRTmak

ALIŞ-

mak "N" Kapısına örnek: A N m a k A N I L m a k A N I N ? A N D l R m a k A N D I R T m a k ANIŞmak "Ş" Kapısına örnek: A Ş m a k A Ş I L m a k A Ş I N m a k A Ş I R m a k A Ş I R T m a k Aşışmak Birinci ve ikinci (LN) örneklerinde eylem üremesi imkânsızdır. Son (Ş) örneğinde kakofoni ç o k l u ğ u n d a n dil o eylemi, dile büsbütün güç gelmediği halde kullanmamıştır. (AŞIŞmak) T ü r k ç e m i z d e yoktur; A N I Ş m a k ise; kullanılmadığı halde, psikoloji alanına elverişli, kulağa munis geliyor. b) Benzer harfli kapıda eylem üremesi için sesli, sessiz uygun yardımcı harfler araya katılır. "R" ve "T" kapılarında son kök harfinin sertliğine ve y u m u ş a k l ı ğ ı n a göre, T veya D ile uygun sesliler de uygulanır. S A R m a k S A R I L m a k SARINmak

SARDIRmak

SARDIRTmak

SARIŞmak

ÇATmak

Ç A T I L m a k Ç A T I N m a k Ç A T T I R T m a k ÇATIŞmak. Birçok

eylemlerin

silik

kalabilecek

anlamları

Üreme

Aygıtının 3 kapısına göre incelenirse, kolayca çözüleceği kendiliğinden anlaşılır. nırmak ve

Örnek:

Kanırtmak en güçlü

İstanbul dilinde ise, anlamı

Anadolu

halk dilinde

Ka-

sözcüklerdendir. Yazı ve

henüz yeterince anlaşılama-


mış kalır. O iki sözcüğün KAN kökünden R ve kapılarına göre üremiş bulundukları g ö z ö n ü n e getirilince:

(Kanmak)

başkasının dileğine uymak, (Kanırmak) bir nesneyi kişinin dileğince bükmek,

(Kanırtmak) b ü k t ü r m e k anlamları

arasındaki yakınlık zorlamasız belirmiş olur. Böylece üreme kapılarını

bilmek, anlam

incelenmele-

rini kolaylaştırır; Eylemlerin determinizmi, (fiilerin belirliliği) duruca bilinerek

işlenirse,

zedelemekten

birçok zorlama

kurtuluruz.

sözcüklerle T ü r k ç e m i z i

Dilimizin

eylem

(fiil)

normal yoldan, T ü r k ç e n i n

kendi dehasına

rahatça gelişir.

konuşma dilimizde

makla

Bu günkü

birlikte, yeni

anlam

pek çok işletilmemiş, nirler, çabuk

ihtiyaçları

üretimi

uygun olarak bulunma-

üzerine seçilecek

kör kalmış eylemler kolayca silki-

benimsenebilirier.

Nitekim, kuralı d ü ş ü n ü l m e k s i z i n ortaya atılıp da tutunmuş ne kadar yeni eylem çeşidi varsa hemen hepsi de, tesadüfen, o bilince çıkarılmamış Üreme aygıdı kurallarına uydukları için t u t u n m u ş ve y a ş a m a y a başlamışlardır. Örnek, olarak (SAVmak) eylemini ele alalım; SAVmak DIRTmak

SAVULmak

SAVUNmak

SAVDIRmak

SAV-

SAVUŞmak

Ya şayan T ü r k ç e d e en

canlı

duran

eylem

çeşidi

"Ş"

Kapısındaki (SAVUŞmak)tır. "L" Kapısı, canlı ise de, ancak " S A V U L u n " gibi seyrek kullanımlıdır. SAVDIRTmak; şır:

Rumeli T ü r k ç e s i n d e güzel

la,

bir karşılık ta-

Hastalığın iyileşip g e ç m e s i n i anlatır. Yazı ve İstanbul

dilinde bu anlamlar, cını

S A V D I R m a k ile

ileride belirteceğimiz m e k a n i z m a y -

hor görülüp atılmıştır. bütünüyle

Oysa

büyük bir sözcük ihtiya-

karşılamaya yararlı

e y l e m l e r d i r her ikisi

de... "Öz T ü r k ç e " sözcük "icat"ları içinde en t u t u n a n eylemlerden

biri

eylemidir.

Hemen herkesçe benimsendi. Gittikçe dal bu-

ise

pek duygulu

olduğumuz

(SAVUNMA)


dak salıp yaşıyor. Çünkü, Savma eyleminin "N" kapısına uygundur. Buna

benzer ilk akla geliveren örnekler:

(Anmak)tan

(Anılmak), var, (AndıRmak) var, (Andırtmak) yok gibidir; (AnıŞmak) neden olmasın? "Fikir tedaisi"ne kişilik olarak "çağrışım" gibi yanlış ve yabani terimler uydurulacağına, anışmak pek iyi gelebilir;

ama, T ü r k ç e n i n

kendi gerçek

Üreme Aygıtı bilinmezse veya bilinçle kullanılmazsa, dilimiz keyfi, uyduruk sözcüklerle dolup karma karışır; den çıkılmaz. Gene öyle:

için-

(Kapmak)tan kapılmak gibi, az

kullanılan (Kapışmak) gibi (Kapınmak) da dirilebilir; Dolmaktan (Dolunmak), (Doluşmak), Gitmekten (Gidinmek) neden yerlerini var ise,

bulmasınlar? Kurmaktan

(Kurunmak),

(Kuruşmak)

şu veya bu anlamı kapsayabilir. (Satışmak)

nasıl

(Kuruntu)

bu gün yeni d o ğ m u ş Satmaktan (Satış) var,

işlemiyor (Satınmak) yok.

Bu örnekleri a n m a k l a yalnız imkânları hatırlatmak istiyoruz. O imkânlardan y a r a r l a n m a k tek kişinin yetkisi ve görevi olamaz. Üreme Aygıtının

5

Kapısı,

söylediğimiz gibi,

sadece

belli başı kapılardır, bütün kapılar değildir. Ayrıca, bu kapıların katışımları kendilerinden çok daha fazla anlam kapıları açabilirler Üreme Kapıları ad ve san (isim ve sıfat) çeşitleriyle de katışarak eylem çeşitleri yaratırlar.

Konu-

nun uzun ayrıntılarına g i r m e m e k için bu katışımlı eylem çeşitlerinden

birkaçına

işaret edelim:


Kaçmak'tan,

KaçıNıLmak:

(kendisinden sakınarak ka-

çılır olmak) kaçıRıLıNmak: sınca

(bir

başka-

kaçırılır o l m a k )

kaçıNıLıŞmak: çekinerek

(birbirinden

kaçar o l m a k )

kaçıŞtıRıLmak:

(araya

so-

kulup g ö z d e n y i t i r i l m e k )

k a ç ı R ı L ı Ş m a k : (birbirini ikide bir b i l m e d e n

kaçırmak)

kaçıLıNıŞmak:

(birbirini

sakınılır sayıp

kaçmak)

kaçıRTıLınmak:

(bilinme-

y e n y e r e kaçırtılır kılmak)

kaçıLtıRıLmak: sakındırıp

kaçırtmak)

kaçıŞtıRmak: den

(bir ş e y d e n

(bir şeyi g ö z -

kaçırmak)

kaçıŞtıRTmak: şeyi g ö z d e n

(birine

bir

kaçırttırmak)

kaçıRTıLıŞmak

ve

ilh,

ve

jlh...

Bir bakıma akıl

kaçırtacak gibi

karışık görünen

bütün

bu Üreme Kapıları, gündelik y a ş a m a d a pratik ihtiyaç gü-


cüyle her beceren tarafından yer yer kullanılırlar. güzel luğa

bir e y l e m d e n , doğru

değildir.

Gelişi-

ilk akla geliveren anlamlar sonsuz-

uzanırlar.

Anlamların

kıvraklığı,

İlk bakışta o kadar çetrefil görünen

anlamsızlık (KAÇIRTI-

LIŞMA) sözcüğüne dikkat edelim: İki kişinin veya iki varlığın

birbirlerini

kılmaları.. ramdır.

gibi

Ana

karşılıklı olarak başka aracılarla uzun

kaçırılır

sözlerle deyimlendirilecek bir kav-

dili T ü r k ç e olmayanı

şaşkına

çevirebilecek

olan bu kıvraklık, iyi T ü r k ç e bilene güç gelemez. Gerek

bundan

önce

işaret

ettiğimiz

ÜREME

AYGITl-

nın, gerekse bundan sonra kısaca belireceğimiz T Ü R E M E AVADANLIĞInın

bütün yaratıkları:

EYLEM

(fiil)

ÜRETME

Kapıları ve AD (isim), SAN (sıfat) T Ü R E t e c e k olan Ö R N E K ÇEŞİTLERİ, T ü r k ç e d e

hemen

hep "SON-EK"lerle yapılır.

Başka dillerde ise, üretme ve t ü r e t m e l e r çoğunlukla "ÖNEK"lerle yapılır. T ü r k ç e üreme ve türeme kurallarının hemen hiç değişmeksizin liği, sonekle yapılmaları Anlam ana

hiyerarşisi

düşüncesini

uygulanmaları gibi ile de

bakımından kavrarsa,

iyiliğine özel-

üstünlük göstermiş olur. insan

ondan

önce

kök sözcüğün

doğacak

her

kapının

anlam ayrıntılarını kavramaya daha iyi hazırlanmış olur.


İKİNCİ

BÖLÜM


TÜREME AVADANLIĞI: BİR Eylem "Emsilei

(fiil)lerin

KIYASLAMA

ÜREME

Muhtelifesine"

ÖRNEK ÇEŞİTLERİ

AVADANLIĞI'nı,

benzetmiştik.

Bu,

Arapçanın sırf

kıyasla-

ma kolaylığı için doğru olabilir. Yoksa Arapçanın "Emsilei muhtelife"si

(ÖRNEK ÇEŞİTLERİ) çoğunlukla

bayağı ey-

lem konjügezonları (fiil tasrifleri) sırasına girerler. 6 tanesi (FEALE: yaptı- 'YEF-İLÜ: yapıyor-Fİ-LEN: y a p m a k - F Â İ LÜN: y a p a n - M E F ' U L Ü N : y a p ı l m ı ş - F U ' L E T E N : yapılış) gibi epey kısırca fiil sıygalarını gösterir;

6 tanesi (LEM-LEM-

M Â - M Â L Â - L E N YEF'ÂL, LÂ T E F ' AL) gibi fazlaca yasakları (nehiy sıygalarını); 2 tanesi (ÜF'ÜL: yap,-Lİ YEF'ÂL: yapıla) gibi kısa buyurmaları (emir sıygalarını) içine alır. Biz eylem sıygalarını T Ü R E M E A V A D A N L I Ğ I n ı n Ö R N E K ÇEŞİTLERİ sıygaların

sırasında daha

saymıyoruz.

zenginleri

bulunur.

Çünkü

her dilde

bu

Hele T ü r k ç e n i n

ey-

lem konjügezonları (fiil tasrifleri) hemen hiç bir dilde eşi bulunmayacak zenginliktedirler ve ayrıca "şaz", "istisna" tanımaksızın, belleyivereceği

bütün kadar

eylemler için,

bir çocuğun

basit-inanılmaz

lice işleyen sıyga tasrifleri

kolaylıkta

hemen düzen-

herkesçe işlendiği ve pek iyi

bilindiği için, ayrıca anılmaya yer bırakmazlar. Arapçanın asıl Ö R N E K ÇEŞİTLERİ içinde sayılmaya değer orijinal 5 "emsilesi" vardır.

Bunları meşhur üç harfli'

(DaReBe: vurdu) eyleminin kökünden ele alalım.


1- D A R B E T E N :

Eylemin Y O R D A M ı n ı gösterir.

(Türkçe-

si: V U R M A ) . 2terir. 3-

DURBEYBÜN:

Eylemin eksik, küçük olduğunu gös-

(VURUCUK): DARRÂBÜN:

Eylemin

AŞIRI

YAPICISInı

gösterir.

(PEK V U R A G A N , V U R A N ) . 4-

MADRABUN:

RULACAK Y E R , 5-

Eylemin

PASİF YERini gösterir.

(VU-

Eylemin AKTİF ALETini gösterir.

(VU-

NESNE).

MIDRABUN:

RACAK ALET). Arapçanın 5 T ü r e m e çeşidine karşılık, T ü r k ç e n i n "ÖRNEK Ç E Ş İ T L E R İ " çeşitlidir;

Başka dillerde birkaç harfle yapılan bu T ü r e m e

Örnekleri, bütün

inanılmayacak kadar çok ve gerçekten

yapımına T ü r k ç e d e

harfleri

alfabenin

hemen

katılır. Yalnız Arapçadaki anılan

hemen

5 orijinal

T ü r e m e çeşidine karşılık T ü r k ç e d e k i l e r d e n bir kaçına işaret edelim: DARBE:

Henüz

dilimizde

aynen

kullanılıyor.

Oysa,

T ü r k ç e d e DARBE anlamını karşılayacak ayrı ve belirli nüans veren ayrıntılı sözcük türevi h iyera rşi leşi r: (Sesliden önce M) VURMA: Normal lâalettayin (darbe). (Sesliden sonra M) V U R U M :

Belirli, sınırlı (darbe.)

(Sesliden sonra Ş) V U R U Ş :

(Darbe)nin

daha

aşırı

yordamı. DUREYB (darbecik): T ü r k ç e d e küçültüm örnekleri içinden yalnız iki grup çeşidini analım: (C-sesli-K) V U R U C U K , V U R M A K , V U R U Ş Ç U K : darbe.

küçük


(C-sesli-G-sesli-Z)

VURACAĞIZ,

VURMACAĞIZ, Vuruşacağız:

hem

VURUŞACAĞIZ,

küçük,

hem

acımaklı

darbecik. DARRÂB (mübaleğa ism'i fail:

pek vurucu): T ü r k ç e d e ,

gene derece derece hiyerarşi güden üç basamaklı örnekle kaşılanır: (G-sesli-CÇ) V U R G U Ç (dalgıç gibi):

Pek, becerikli vu-

rucu. (Sesli-G-sesli-N) V U R A Ğ A N (Durağan gibi):

Pek aşı-

rı vurucu. (Sesli-N-G-sesli-N)

VURUNGAN

(sakıngan

gibi):

Kendi kendisine pek vuran. MADRAB

(vurulacak yer nesne)

MIDRAP (Türkçede hâlâ kullanılan vurgu aleti mızrap) Her ikisi de gene derece ve nüans ayrıntıları ile birçok T ü r k ç e örnek çeşitleriyle

karşılanırlar;

(Sesli-K) V U R A K (durak gibi) vurulacak yer, (Sesli-M-sesli-K) V U R A M A K (basamak gibi):

Vurma-

ya elverişli nesne. (Sesli-N-sesli-K)

VURANAK

(kasmaktan

Kasnak

gibi): V u r m a aygıdı. (Sesli-Ğ-sesli): V U R A Ğ I (Kırmak'tan kırağı, y a p m a k tan yapağı gibi): Vurucu nesne. (G-sesli)

VURGU

âleti. Ve ilh., ve ilh.

(Burmak'tan

burgu

gibi):

Vurma


TÜRKÇENİN

ÖRNEK ÇEŞİTLERİ

T ü r k ç e d e AD (isim) ve SAN

(sıfat)ları çoğaltan T Ü R E -

ME A V A D A N L I Ğ I n ı n bütün ayrıntılarını s a y m a k ciltler doldurur.

Biz burada yalnız en belli başlı Ö R N E K ÇEŞİTlerin

ş e m a l a ş a b i l e c e k özetini MASTAR:

verebiliriz:

hiç d e ğ i ş m e d e n , olduğu gibi ad ve san gö-

revini alır; Ekmek e y l e m i n d e n

(eski deyimi

ile

EKMEK) yenilen:

EKMEK Uçmak e y l e m i n d e n eski T ü r k ç e d e n diriltilmiş, cennet:

UÇMAK

Ç a k m a k e y l e m i n d e n Ç A K M A K (kıvılcım aleti) gibi. KÖK:

mastarın sonundaki "mek", " m a k " düşürüldük-

ten sonra kalan eylem kökü tek başına en çeşitli ad ve sanlara elverir: Etmek e y l e m i n d e n ET (yenilen, hareket sağlayan, etki yapan); Ermek e y l e m i n d e n ER (zaman olarak:

erken, kişi ola-

rak: erkek); İtmek e y l e m i n d e n İT (köpek) Eklemek e y l e m i n d e n Kap-kapamak'tan

EK (lahika)

KAP (ev eşyası)

Saçmak'tan SAÇ (insan başının tüyü) Sapmak'tan SAP (bir nesnenin tutulacak eki) vs. gibi. S o n a " E " - " A " seslisi konularak KÖK eylemlerden çıkabilen örnek çeşitler sanıldığından daha ilgi çekicidir: Ekmek'ten

EKE

(gelişkin

(yağmur sularını toplayan

kabadayı) d e r m e k t e n

DERE

küçük akar su)

Sapmak'tan SAPA (aykırı yol, çıkmaz) Kurmak'tan kura:

kâbus;)

KURA (Anadoluda rüya karşılığıdır;

Kara-


Karmak'tan

KARA (siyah)

Y a r m a k ' t a n Y A R A (vücudun bir yerinde kopup yarılması) vs., vs.. Sona " İ " - " | " - " Ü " - " U " seslisi

konularak KÖK eylem-

-

den örnek çeşitler yapılır . Bu dahi bundan öncekiler gibi eylemin çok yanlı ve çok anlamlı türevler sunmasını sağlar. Y a p m a k ' t a n YAPI Kap-kapa'dan Satmak'tan

KAPI

SATI

(Anadoluda

erkek "Satılmış"

adına

karşılık kız adı " S a t ı " boldur) Tartmak'tan TARTI İrmek ("ermek" eyleminin aslı) İRİ Dermek'ten

DERİ

Germek'ten

GERİ

Sarmak'tan SARI (pek sarmış bu renk T ü r k ü ) Karmak'tan KARİ (erkekle evlenince ona karan) Y a r m a k ' t a n YARI (ikiye bölükten biri) Durmak'tan DURU (su durunca berraklaşır). Kurmaktan

KURU

A ş m a k ' t a n AŞI Korkmak'tan

KORKU

A y m a k ' t a n AYI (ayık durulması gereken tehlikeli

hay-

van?) vs., vs... Görüyoruz:

Eyleme hiç bir sesli veya sessiz harf kat-

maksızın fiilin mastarından veya kökünden ("maddei asliyesinden" oldukları gibi yapılan T Ü R E M E l e r de, eylemin Kök'üne katılan S E S L İ L E R (A veya E; İ veya I, veya U, veya Ü) ile yapılan T Ü R E M E l e r de Ç O K Y A N L I ad ve sanlar olurlar.


Bundan

sonra

ayarlanarak

a n a c a ğ ı m ı z SESSİZ

sonek

anlamlarında

olmaları

az çok

belirli

üzerine

harflerin doğan

bir yöneliş ve

seslilerle

sözcüklerin sistemleşme

göze çarpar. Gerçi bu sözcükler içinde de epey iki yüzlü; çift veya çok anlamlıları vardır. A m a , ana çizgilerinde herbirinin bir y ö n d e n anlam kazandıkları sezilir. Bin yılların işlediği bu anlam yönlerini bilince çıkarıp geliştirmek, Türkçeye

birçok yeni

MACIKSIZ,

yahut

UYDURUKSUZ

EYLEMİN

unutulmuş

sözcükleri

YAP-

kazandırabilir.

ETKİSİ:

Şu anlam basamaklarından geçer: N O R M A L ETKİ (gelişigüzel, alâlâde tesir):

(M-sesli)

sonekle, yani eylem KÖKünün sonuna önce bir "M" harfi, sonra bir sesli Etmek'ten rumunu

harf konularak yapılır. ETME (etmeyi y a s a k l a m a değil, etmek du-

belirtir)

Yapmak'tan Duymak'tan

YAPMA DUYMA

Almak'tan ALMA (Anadolu bilinen meyvaya "elmâ" demez) Saçmak'tan SAÇMA, vs., vs.... BELİRLİ

ETKİ:

Burada

eylem

yukarıki

kadar

başı-

boş değildir. Az çok sınırı ve yönü m u a y y e n l e ş m i ş gibidir, (sesli + M) sonekli, yani, eylem kökünün sonuna önce bir "sesli

harf" (E, A, İ, I, U, Ü" harflerinden

sonra "M" harfi konur. Çalmak'tan

ÇALIM,

Yolmak'tan

YOLUM,

Delmek'ten

DELİM,

Üzmek'ten

ÜZÜM,

Dizmekten

DİZİM

Durmak'tan DURUM, v.s, vs... gibi.

biri), ondan


ETKİ Y O R D A M I (tesir tarzı):

Burada eylemin gördüğü

işin metodu, biçimi, davranışı ve ilh. belirir. Hemen hiçbir dilde bulunmayan bu anlam nüansı, T ü r k ç e d e gene eşsiz "Ş" kapısından baş gösterir, (sesli + Ş) sonekiyle yapılır*. Ekmek'ten

EKİŞ,

İnmek'ten

İNİŞ,

Yukarı'dan

YOKUŞ

A L I Ş - V E R İ Ş - G İ D İ Ş - G E L İ Ş vs., vs... gibi. Eylemin (fiilin) bu üç türlü etki durumu en yaygın ve en işlek örnek çeşitlerini verir.

Hemen

hiç eylem yoktur ki,

bu üç etki d u r u m u n a uygun şaşmaz türevler yapmasın. PASİF ETKİ

(MÜTESSİR);

Gene 3 anlam basamağından geçer: N O R M A L P A S İ F L İ K (lâalettayyin

pasif eylem

etkisi-

dir): (sesli+ K) sonekiyle, yani, eylem KÖKünün sonuna önce

bir sesli

(İ-l-U-Ü

lerden) ve sonra

bir "K"

harfi

eklenerek yapılır. Eğmek'ten Ermek'ten

EĞİK; ERİK (meyva ve erik);

Giymek'ten GİYİK (atalarımızın geyik derisi giydikleri çağ) Kaçmak'tan

KAÇIK;

Delmek'ten

DELİK;

A l m a k t a n ALIK; Salmak'tan

SALIK;

Çelmek'ten

ÇELİK;

Kaymak'tan

KAYIK;

Delmek'ten

DELİK;

Solmak'tan

SOLUK;

Eşmek'ten

EŞİK;

Olmak'tan

OLUK;

Kalmak'tan Büzmek'ten

KALIK (evde kalmış kız!) BÜZÜK vs., vs...


BELİRLİ - SINIRLI PASİFLİK: (Eylemin pasif etkisi kısıkça, eksikçe, normalin altında, görünür.) (sesli+NT+sesli) soneki ile yapılır. Dermek'ten Çıkmak'tan

DERİNTİ ÇIKINTI

Burmak'tan

BURUNTU

Kurmak'tan

KURUNTU

Bölmek'ten

BÖLÜNTÜ

Salmak'tan

SALINTI

Kaşımak'tan KAŞINTI, vs., vs... AŞIRI PASİFLİK:

(Eylemin

pasif etkisi

normalin

üs-

tünde, fazlaca görünür.) (Sesli + N) sonekiyle yapılır. Dermek'ten

DERİN

(içi

pek çok şey

dertop

edecek

oluş) Ğelmek'ten GELİN (öyle gelmiş ki sonu, gidişi yok kızın!) Almak'tan ALIN (insanın en alımlı yeri, cephesi, açık yeri) Kalmak'tan

KALIN

(üst üste kalıp yığılmış tabakalar.)

Yalmak'tan YALIN (kılıcın parıl parıl kınından çıkışı) vs. A K T İ F ETKİ

(MÜESSİR)

Gene 3 anlam derecesi b a s a m a ğ ı n d a n geçer. NORMAL AKTİFLİK:

(lâalettâyin

fe'âl,

yapıcı,

edici

etki d u r u m u n d a bulunan eylemdir.) (Sesli + K) sonekiyle yapılır. A m a , buradaki sesli harfler Pasif etkidekinin zıddı "E" ve "A" seslileri olur. Kaçmak'tan

KAÇAK

Salmak'tan

SALAK

Ulamak'tan

ULAK (elçi)

Ürkmek'ten ermek'ten Dölmek'ten Anadolu'da).

ÜRKEK ERKEK DÖLEK

(İstanbul'un

uslusu

yerine


Saçmak'tan

SAÇAK

Batmak'tan

BATAK

Dalmak'tan

DALAK

Ölçmek'ten

ÖLÇEK

A t m a k ' t a n ATAK, v.s, vs... BELİRLİ-SINIRLI de

biraz

kısıntı;

(Sesli + M + sesli+

AKTİFLİK:

normalden

(Eylemin

azlık,

aktifliğin-

muayyenlik vardır.)

K) sonekiyle yapılır.

Burada dahi sesli

harfler ya "E", ya "A" olur. kaçmak'tan

KAÇAMAK (yemek adı, davranış)

basmak'tan

BASAMAK

AŞIRI AKTİFLİK:

(Eylemin etkisinde normalden

üs-

tün bir aktiflik sezilir.) (G+sesli + N) sonekiyle yapılır-. Sesliler: "İ", "I", "Ü", "U" harflerinden biri olur. İlk "G" harfi "K" da olabilir. Ermek'ten

ERGİN

Olmak'tan

OLGUN

Yanmak'tan

YANGIN

Çapmak'tan

ÇAPKIN

Solmak'tan

SOLGUN

Eşmek'ten Basmak'tan Azmak'tan

EŞKİN BASKIN AZGIN

Bezmek'ten

BEZGİN

Dizmek'ten

DİZGİN

Üzmek'ten ÜZGÜN, vs., vs... AŞIRI

AKTİF

ETKİ

(Arapçanın

fa il"i) Gene 3 anlam basamağından geçer.

"Mübalâğa

ism'i


N O R M A L A Ş I R I A K T İ F L İ K : (Sesli + Ç) sonekiyle yapılır. Yalnız sesliler çoğunlukla "İ", "I", "U", "Ü" olur. Bilmek'ten

BİLGİÇ

Dalmak'tan DALGIÇ, vs., vs... gibi BELİRLİ A Ş I R I

AKTİFLİK:

(Sesli+

G + K+sesli +

N) sonekiyle yapılır. Sesliler "E" veya "A" harfleri olur. Durmak'tan D U R A Ğ A N (ilçe adı) Olmak'tan

OLAĞAN

Yatmak'tan

YATAĞAN

Solumak'tan S O L U Ğ A N , vs., vs... AŞIRININ AŞIRISI AKTİFLİK:

(Sesli

+L + N

+ G

+sesli + N) sonekiyle yapılır. İlk sesli "İ", "I", "U", "Ü" harfleri olur;

ikinci sesli:

"A", "E" olur.

Ortadaki sessiz

harfler eylemin "N" kapısından veya "L" kapısından olduğuna göre "N" veya "L" olur. Almak'tan

ALINGAN

Ç e k m e k ' t e n Ç E K İ N G E N vs., vs... Bu

Örnek Çeşitlerden sonra yeniden

bir çok yönü az

belirliler gelir. A Y G I T , A L A N , NESNE A D - S A N L A R I : FATLARI):

(Arapçanın

(İSİM VE SI-

" M a d r a b " ve "Mıdrab" anlamın-

dan daha geniş sonuçlar) N O R M A L NESNE:

(G-K+sesli) sonekiyle yapılır.

Kök

eylemin son harfinin sertliğine y u m u ş a k l ı ğ ı n a göre sessiz harf K veya G olur. Seslileri: İ-l-U-Ü harfleridir. Vermek'ten

VERGİ

A t m a k ' t a n ATKI Sürmek'ten

SÜRGÜ

Karmak'tan KARGI, vs., vs...


SAN A Y G I T :

( E - A + G - K - s e s l i ) sonekiyle yapılır

Yapmak'tan

YAPAĞI

Kırmak'tan

KIRAĞI

Kaşımak'tan Aşmak'tan

KAŞAĞI

AŞAĞI

A Ş I R I SAN (SIFAT): (Sesli + NÇ) sonekiyle yapılır: Gülmek'ten

GÜLÜNÇ

Ödemek'ten

ÖDÜNÇ

Bilmek'ten

BİLİNÇ (hemen tuttu.)

Sevmek'ten

SEVİNÇ

Korkmak'tan

K O R K U N Ç vs., vs...

BELİRLİ CANLI A Y G I T : (S+sesli + K) sonekiyle olur. Kurmak'tan

KURSAK

Bağırmak'tan

BAĞIRSAK

T u t m a k ' t a n T U T S A K vs., vs... (Ç ve C)

DİŞİ:

(Sesli + C+sesli) sonekiyle olur.

ECE

aslından gelir. Fonetiğe göre C Ç olur. Sesli: E, A'dır. Görmek'ten

GÖRÜMCE

Krallık'tan KRALİÇE vs., vs... A Y G I T : (Sesli+ Ç v e y a C) sonekiyle olur, gibidir. Yenmek'ten Bakır'dan

YENGEÇ?

BAKRAÇ?

Süzmek'ten

SÜZGEÇ

SAN sıfat (C-sesli + M + sesli) Sürünmek'ten

SÜRÜNCEME

(İT) Y e m e k ' t e n Y İ Ğ İ T (İsparta

kralının tek imtiyazı:

Başkalarına verilen yemeğin iki mislini haketmesi idi.)


(M-sesli-K) İrmek'ten

İRMİK

Tırmalamak'tan

TIRMIK

KARAMIK, ÇERMİK, vs., vs... Şİ, ŞI: Ekmek'ten

EKŞİ

Y a k m a k ' t a n YAKŞİ Şİ, SI: Y a t m a k ' t a n YATSI Sak y a t m a :

A n a d o l u d a uyanık, tetik d u r m a

Saklamak'tan Yasamak'tan

SAKSI YASSI

Z: Söylemekten Görmekten

SÖZ

GÖZ


ÜÇÜNCÜ

BÖLÜM


GENEL DÜŞÜNCE VE TÜRKÇENİN

UYGULANIŞLAR

DOĞURGANLIĞI

Her teori ve metot, pratik ve sonuç içindir. Bundan önceki

bölümlerde yaptığımız şematik incelemelerin

amacı; T ü r k ç e n i n

biricik

Üreme ve T ü r e m e Aygıt-Avadanlıkları-

nın, en elverişli yoldan yeni anlam ve terimleri yaratmalarıdır. "Dil Devrimi" yıllarından beri çok sözcükler ortaya atıldı.

Bunların çoğu, en çetrefil türlerden ve en uygun-

suz anlam, fonetiklerle gelişigüzel

öne sürülmüştü.

lerinden pek azı yaşayabildi. Yaşayanlar, T ü r k ç e n i n me Aygıtlarına uygun düşenler idi.

İçÜre-

Uygun düşmeyenler,

d ü z m e c e oldukları

için

bozdular.

Bunlar

sağlam

batan dikenler gibi, "yabancı

nesne"

bir v ü c u d a

zorlamayla dili

olarak, dilimizin yapısına dilimize

zorla

mekeş içinde Dilimizin rakılsa,

dayatıldıklarından,

gelişimi

"Tabiî ıstıfaya"

bin yılların

akışını

lidir.

Bilim,

keş-

eleşime)

bı-

Onun

ıstıfa" (yapma eleşim)

" Y a p m a " dendiğinde,

her z a m a n

olumsuz

bir sonuç akla g e l m e m e -

bir bakıma y a p m a yaratıklar dünyasıdır-. Ye-

objektif ve

tohumlama

(Doğal

beklememiz gerekirdi.

bir anlam, anormal ya da ölü ter ki,

bugünkü

işaret edeceğimiz haklı sebeplerden do-

kısa sürecek bir "Suni

yolu tutuldu.

Türkçe

hâlâ

bulunmaktadır - .

için ve aşağıda layı, daha

kabul edilmemişlerse de,

(sun'î

konkret davranılsın. ilkah),

döller almaya yarar.

hayvanlarda

Nitekim, y a p m a ve

bitkilerde

iyi

Hatta, bütün yediklerimiz, giydikle-


rimiz, barındıklarımız, kullandıklarımız hep yapmadır.

Bu

bakımdan, Sözcük Y a p m a da, bir hayvan veya bitki çeşidi yetiştirir gibi, dil kanun ve yolları ile gidilerek en elverişli, en doğru ve güzel sözcükleri yetiştirmenin bilim yolu ile olmalıdır. Biz gidilebilecek yolların en iyisi olmaktan çok, üzerinde en az durulmuş fakat en verimli olacak bir araştırma yönü öne sürüyoruz. Sözün

işten

gereği olduğu

çıktığı,

konuşmanın,

prensibini

sip de gösteriyor ki, (fiiller) olabilir.

en

çok çalışmanın

burda tartışacak değiliz.

bütün sözcüklerin

Pren-

kökleri eylemler

Sözcük ve t ü r e m e s i n d e t ü k e n m e z kayna-

ğımız eylemlerdir. Eylemler, ilkin sanılacağı kadar çok değildirler. İngilizcede 5000 sözden

500 bin sözcük yapılması

bunu gös-

terir. T ü r k ç e n i n en güçlü eylemleri tek heceli olanlarıdır-. Bunlar Arapçanın, Fe'ale, Darebe, Ketebe gibi sesli harfsiz üçer sessiz harfli ana fiillerini andırırlar. Her tek heceli Türkçe sözcük, ya başta bir sesli sonra bir sessiz olmak üzere iki

harflidirler:

Olmak, A L m a k ,

ETmek gibi ya da

başta bir sessiz, ortada bir sesli, sonda bir sessiz olmak üzere

üç harflidirler:

DOLmak,

KALmak,

S Ö N m e k gibi.

Burada açıklaması uzun sürecek biçimde, T ü r k ç e tek hecelilerin özel

liste -

levhalarla

plânlarını yaptık.

ğ u m u z tek heceli T ü r k ç e eylemlerin

sayıları,

Buldu-

sesli

harf

başına şöyle hesap ediliyor: Sesli harfler: A E O Ö İ I U Ü = toplam Sesli harf başına sözcük sayısı: 50 30 25 18 25 18 17 15 = 198 İçinde dört harf bulunan tek heceli eylemlerimizi tane bulduk. pısının

13

Bunların hepsinde üçüncü harf hep "R" ka-

harfidir.

Dördüncü

ve yalnız

üçünde "P",

bertmek,

börtmek,

harf, 8'inde "T" kapısınınkidir

ikisinde "K"

dürtmek,

harfleridir:

kertmek,

"Artmak,

sürtmek,

tart-


mak, yırtmak,), (çarpmak, çırpmak, kırpmak) gibi. Topladığımızda bütün tek heceli eylemlerimizi 211'den fazla bulamadık. Bu 1477

tek

hecelilerimizi

olurlar.

Ad-San

6

eylem

kapısında

Türeme Avadanlığında

çoğaltırsak 20'şer de

Örnek Çeşit verseler, 255400 sözcük ortaya çıkabilir. Yalnız tek heceli 200 kadar eylem

böyle.

Bir de çok heceli

eylemlerimizi bu prose içinde üretip türetirsek, T ü r k ç e n i n normal

sözcük zenginliği

yüksekliğe ulaşır.

bugünküyle

ölçülmeyecek

bir

Bütün problem, o üreme ve t ü r e m e n i n

uygulanma yollarını iyi bilmek ve kullanmaktadır - .


T Ü R K Ç E SÖZ Her Türkçe sözcük,

EBELİĞİ

bin yılların gelişimi

ile, anlam ve

fonetikçe birçok en uygun, en doğru, en güzel Eylem Kapıları açmış ve Ad, San türleri üretmiştir. O büyük hazineleri herkesin gözü önünde tutmak için SÖZ HARİTALAR! yapılır. Buna, bütün tek heceli ve çok heceli eylemler için, Üreme Aygıtı ve T ü r e m e Avadanlığından örnekler verelim: I - ÜREME A Y G I T I - EYLEM ÇEŞİTLERİ HARİTASI: KÖK eylem:

N" Kapısı:

T" Kapısı:

DERmek

"L" Kapısı:

derİLmek

UÇmak

uçuULmak

YAPmak

yapILmak

ÖRTmek

örtÜLmek

DOYmak

doyULmak

derlNmek

R" Kapısı:

derDIRmek

uçUNmak

uçURmak

yapINmak

yapTIRmak

örtÜNmek

örTÜRmek

doyUNmak

doyURmak

DerDIRTmek

Ş" Kapısı:

derlŞmek

uçURTma k

uçUŞmak

yapTlRTmak

yapIŞmak

örTÜRTmek

örtÜŞmek

doyURTmak

doyUŞmak


"S" Kapısı:

DeriMSEmek

UçUMSAmak YapIMSAmak ÖrtÜMSEmek DoyUMSAmak ve ilh. II- T Ü R E M E A V A D A N L I Ğ I AD,

SAN

-

ÖRNEK ÇEŞİT

HARİTASI:

Mastar

DERmek

UÇmak

Ad-San

?

UÇMAK

KÖK

?

DERE

?

DERİ

(UÇU)

(DOYU)

DERME

UÇMA

DOYMA

DERİN

UCUM

DOYUM

DERİŞ

UÇUŞ

DOYUŞ

(DERİK)

UÇUK

(Doyuk) (1)

(DERİNTİ)

(UÇUNTU)

?DOYUNTU)

Böylece

D OYmak

DERİN

?

(DEREK)

UÇAK

(DOYAK)

(DERENEK)

(UÇAMAK)

(DOYAMAK)

(DERGİN)

(UÇKUN)

DOYGUN

(DERİNÇ)

(UÇUNÇ)

(DOYUNÇ)

(DEREGEN)

(UÇAGAN)

(DOYAGAN)

(DERİLGEN)

(UÇUNGAN)

(DOYUNGAN)

DERGİ (tuttu)(UÇKU)

(DOYGU)

(DEREGİ?)

(UÇUKU?)

(DOYUCU?)

(DERİT?)

(UÇUT)

(DOYUT)

(DERİMSİ)

(UÇUMSU)

(DOYUMSU)

bütün

eylemlerin ve örnek çeşitlerin

listeler

halinde geniş şekilde levhaları yapıldığında, o haritalarda


her eylemin istenilen ve aranılan anlam ve nüansa uygun karşılığı veya birçok karşılıkları bulunur. Onların arasında da en uygunu terim olarak alınır-. Haritalarda soru işaretli sözler, fonetik bakımından az elverişli, li

parantez

içindeki

diye, türler arasında

dahi yapılabilir.

sözcükler daha

çok elveriş-

bir yararlık ve önem

Örneğin,

basamağı

ERMEK'ten "ER" t u t u n m u ş

bir

sözcüktür.

DERMEK'ten "DER" sözcüğü yoktur ve olamaz

gibi gelir.

DERMEK'ten " D E R İ N " t u t u n m u ş bir sözcüktür.

UÇMAK'tan,

"UÇUN"

DOYMAK'tan

"DOYUN"

yoktur ve

güç dirilir sayılabilirler. Buna

karşılık,

riltilir ve Derinti,

parantez içine alınanlar daha

yaşatılır g ö r ü n m e k t e d i r : Derenek,

UCMAK'tan

Dergin,

(Uçu,

Derinç,

Uçuntu,

kolay di-

DERMEK'ten Deregen,

Uçamak,

(Derik,

Derilgen),

Uçağan,

Uçku),

DOYMAK'tan (Doyu, Doyuntu, Doyak, Doyagan, Doyunç, Doygun) sözcük türleri sanki kullanımlarını bekler gibidirler. Yeter ki, her türün Üreme Aygıt ve T ü r e m e Avadanlığı basamaklarındaki yeri, anlamı ve fonetiği iyi belirlendirilebilsin ve iyi seçilebilsin. Bir a n l a m d a k i

eylemin

istenilen

nüansı

Sözcük Hari-

talarında yoksa, anlamlarına bakmaksızın, o eylemin sırf fonetik benzerleri olan

eylemler bulunur.

MAK eyleminin fonetik benzerleri, G e z m e k eyleminin BEZMEK'tir. şayan

Örneğin, YAT-

KATMAK,

fonetik benzerleri,

EZMEK,

bir örnek söz çeşidi varsa, o çeşide elverişliliği

"YATIK" sözcükleri

SEZMEK,

Bu benzer eylemlerin birinin haritasında ya-

eylemlerden yapılacak örnek türleri yaşama

SATMAK'tır.

gösterebilirler.

BATmak'tan Türkçede

en

uygun öteki

çok t u t u n m a ve

Örneğin, Y A T m a k ' t a n

"BATIK",

KATmak'tan

"KATIK"

yaşıyorlar.

SATmak'tan

"SATIK",

A t m a k ' t a n "ATIK" yoktur. A m a bu iki sözcük y a ş a m a k için çırpınır gibidirler. Yine Y a t m a k ' t a n " Y A T A Ğ A N " dipridiridir. "KATAGAN", "SATAĞAN",

hele "ATAGAN" ve " B A T A Ğ A N "


sözcükleri

dirilmeleri ve T ü r k ç e anlam

zenginliği yarat-

maları için sıra bekler gibidir. Bu Haritalar üzerinden belirtim ve seçim serbest olmalıdır.

Fakat hür amatörler dışında azlık ve bu

vermiş, Türkiye gerekir.

ölçüsünde

Amatörlerden,

bir DİL KURMAYI

Üniversite

ve

Kültür

işe kendini bulunması kurulların-

dan, Devlet, Meclis, İş ve Halk katlarından yapılmış dilek ve teklifler bu DİL L A B O R A T U A R I n d a elden geçirilir. Bulunan ve uygun görülen her karşılık veya karşılıklar serisi, bütün Türkiye basın, kültür, devlet, iş, a m a t ö r ve kamu katlarına yayınlanır. Bu, birincisi çevreden merkeze, ikincisi

merkezden

çevreye

işleyecek olan

eleşme

(ıstıfa)

makinesi, en demokratik biçimde dil otoritesini kuracağı gibi, pısına

keyfî uyduruculuğu uygun

olarak,

önleyecek,

Dilimizin

kendi ya-

kendi elle tutulur prensip, yol ve

kurallarına göre gelişimini sağlayacaktır. "Bu gerekli midir?" sorusunun cevabı, Dil problemimizin

incelenmesinden de bulunur.

Devrimciliği


"DİL D E V R İ M İ " NE D E M E K T İ R ? Şunu soralım: Bugün dilimizi kendilerinden arıtmaya çalıştığımız Farsça ve Arapça sözcükler niçin benimsenmiştir. Medreselerde veya dergilerde okunduğu için mi? Oysa, o zamanki okur yazarlar nisbeti binde bir bile değildi. Halkımız, A c e m ülkesi üzerinden İslâm Medeniyetine girdiği için, " O D " varken "ATEŞ" sözcüğünü A c e m d e n , "TANRI" varken "ALLAH" sözcüğünü Araptan almıştır. Bugün ayni yabancı sözcükler akını; Batı Medeniyeti ile, Batı Dillerinden geliyor: Oto, kamyon, buldozer, atom, hidrojen, vapur, şimendüfer, elektrik, motor, ampul, kablo, radyo, filim, sinema, artist, kosfüm, parfüm, hatta Holivut, gangster, sportoto, NATO, Parlamento. Senato, striptiz, pavyon, kimse farkına v a r m a d a n içimize işliyorlar. Bu aman vermez akını hiçbir "Arı dil"ci aydın, hiçbir özleştirici okul durduramaz. Bin yıllık hocayı "Profesör", beş yüzyıllık "paşa"yı "general" olmaktan kim alakoyabildi? Bir yanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Ekonomi Birliği, Ortak Pazar kaynaşmaları sürüp giderken, ister istemez insanlık için " B İ R L E Ş İ K " sözcükler, gittikçe artan kavramlar "BİRLİĞİ" ve en sonunda az çok ortak bir dil yayılacaktır. Öyleyse, bizleri kırıp geçiren "Dil Devrimciliği", "arı dil" özleştiriciliği bir anlamsızlık mıdır? Hayır. A m a 1- Türkçenin tarihsel gelişimi, 2- Dünya dillerinin gelecekteki durumu bakımından, dil titizliğimizin anlamı gerçekten bilince çıkarılmış mıdır? İşte, yine hayır-. Türkçenin düşmanı

geçmişinde;

uydurulmuş

aydınların Arapça ve

Osmanlıca,

Farsça sözcükleri,

halk kayır-


malarıyla doğmuştur. Arapça, A c e m c e sözcükler, ManevîYüce (becerî, asil, ince, temiz, yüksek) anlamlara "tahsis" edilmişlerdir. Ayni sözcüklerin tam T ü r k ç e karşılıkları ise, maddî - Alt (hayvanî, bayağı, kaba, pis, alçak) anlamlara kullanılmıştır. Arapça şılığıdır. dili,

Birkaç örnek verelim:

"LİSAN", T ü r k ç e "DİL" s ö z c ü ğ ü n ü n Öyleyken,

insanlarca

bugüne

konuşulan

dek

Lisan

manevî dil

tüm

sözcüğü, yerine

karkültür

kullanıldı.

Dil dendiğinde ise, ağzımızdaki et parçası akla getirildi. "DİL" sözcüğü (itibara)

bir suçlu

gibi, yeni yeni

rehabilitasyona

kavuşturulabiliyor.

Arapça "AKIL", Türkçe "US" sözcüğünün tüm karşılığıdır. Ama bugün "USLU" kişi "akıllı" kişi değil; aklı çocuk olup, başkasının

aklı ve dileğine ya

da

kuralına

boyun

eğen,

yatkın kişi anlamına gelir. Akıllı kişi ise, tam uslunun tersi, düşüncesini ve dileğini başkalarına dayatmayı bilen, sözü dinlenen, uyulacak kurallar koyan kişi sayılır. Batıya yöneleli de, "akıllıca" yerine " R A S Y O N E L " sözcüğü geçti. Arapça

"KADEME",

karşılığıdır.

Türkçe

"AYAK"

sözcüğünün

tüm

Öyleyken, Kadem sözcüğü " U Ğ U R " anlamına

gelir. Ayak ise, kaba, hantal bir uzuv kalır. Batı etkisi altında

kadem de,

uğur da„ yerlerini ŞANS,

Frenkçe sözcüklere

MASKOT gibi

bırakıyorlar.

Arapça "RE'E" T ü r k ç e "Baş" s ö z c ü ğ ü n ü n tüm ğıdır-.

karşılı-

RE İS sözcüğü, sosyal başbuğluk anlamını kazandı.

Baş, v ü c u d u n bir parçası olarak kaldı. A n c a k son yıllarda, dilciliğimizin olumlu bir çabası olarak, "reis" yerine "BAŞKAN" s ö z c ü ğ ü n ü y e r l e ş t i r m e y e çalışıyoruz.

Batı etkisiyle

giren "ŞEF" in tuttuğu yer ise, bir türlü değişemiyor. Arapça

"RAYİHA",

karşılığıdır.

Ama

Türkçe

bugün

bile

"KOKU"

sözcüğünün

birşeye,

"kokuyor"

tüm dedik

mi, pis koku anlaşılır. Güzel çiçek kokuları O s m a n l ı c a d a "ITIR", " R A Y İ H A " üstün geldi.

idi.

Batı

etkisi

ile

Frenkçe " P A R F Ü M "


Arapça " C İ L D " s ö z c ü ğ ü n ü n tüm karşılığı, T ü r k ç e d e "DERİ"dir. A m a hâlâ insan derisine cilt d e m e d e n edemiyoruz. Deri dedik mi, en çok hayvan postu, ayakkabı, kösele ya da meşini aklımıza geliyor. Cilt, kitap, manevî, asil nesnenin derisidir. Bu konuda da, Batı etkisiyle VOLÜM, T O M sözcükleri aydınlar diline sızıyor. T ü r k ç e n i n geçmişi ile ilgili bu açıklama, Dil Devriminin, Türkçeyi kötülenmekten kurtarma anlamına gelmesi gerektiğini göstermektedir. Gelelim, T ü r k ç e n i n geleceğine. T ü r k ç e n i n Geleceği; kısaca d o k u n d u ğ u m u z geçmişinden bellidir. Şimdiye dek süregelen dil çabaları hep aydın kişilerimizin dilimizi zenginleştirmek için uygun gördükleri sözcüklere yazılarında yer vermeleri ve yeni sözcüklerin okullara devlet gücüyle sokuşturulması biçiminde oldu. Bu çabaların verimi olamazdı ve olmadı. Çünkü;. 1- Millet dili, aydın kişilerin dili değildir. Hele okuryazarı kıt Azgelişmiş ülkelerde bu büsbütün böyledir. 2- Bir dilin gelişmesi, ancak o dilin kendi kuralları ve aygıtları ile olur. En soyut bilim terimleri bile o kural ve aygıtlarla sindirilir. "Güneş Dil Teorisi"nin de bir " m a ğ r u r a n e ricat borusu" oluşu ondandır. Dilcilik adına meydana getirilen "Arı Türkçe"nin, daha şimdiden halkla, Osmanlıca kadar kopuşmuş olduğunu ve dilimizi iğnelediğini kabul e t m e m e k m ü m k ü n müdür? Dilimizin özleştirilmesinde, kural ve aygıtlar baştan a r a n m a m ı ş , ortaya k o n m a m ı ş , sözcük üretilmesinde gelişigüzelliğe ve başıboşluğa meydan verilmiş olduğundan, Dil Devrimciliği, Osmanlıcacılıktaki gibi, halktan kopmanın bir tatmin yolu s o n u c u n a vardı. Bu sözlerimizle, akışa yön v e r m e m i ş iyiniyet ve çaba sahiplerini tarizde bulunmak istemeyiz. Ne var ki, dil yapısının anahtarları bulunamadığı, ö n e m l e ortaya konup dikkatle u y g u l a n a m a d ı ğ ı için, Bilinçli Dil Devrimciliği, halktan kopma akıntısının güçlü anaforu içinde kayboldu. Bu durumda, O s m a n l ı c a " M e d r e s e Züppeliği" sayılırsa, şimdiki


"Özleştiricilik" de, manlığını

bir " U y d u r c a Züppeliği" ile halk düş-

m a s k e l e m e tehlikesi yaratmış, "Frenkçe Züp-

peliği" ile elele vermiştir. O s m a n l ı c a gibi bu Uydurca ve Frenkçe züppeliği de, T ü r k ç e d e ya "aşağılık kompleksi", ya da "aşağılık d u y g u s u " yaratır-. Türkçe, ne her ağızdan anlaşılmayan ayrı bir dil konuşulan GETTO

BABİL KULESİ, ne de bütün dillere kapalı bir ÖLÜ olmalıdır.

Yeni

sözcük yollarını

gösterdik, Türk-

çenin yabancı sözcükleri kendi içinde SİNDİRİMİ de, söz yaratma cihazları kadar basit ve sağlamdır. Türkçenin Yabancı Örnekler

Sözcükleri

SİNDİRİMİne

Yabancı Söz T ü m Türkçeleşmiş ise: Türkçe seslendirilmiştir. T Ü R K Ç E SESLENDİRME, her heceyi bir sesli harfe bağlar ve her sözcükte bir tek tip sesli bırakır (ya kalın sesliler: A, I, O, U, ya da ince sesliler: E, İ, Ö, Ü,). Örnek: Fransızca Frank, T ü r k ç e d e Firenk olur, Fransızca Anglez, A l m a n , motör, Jaket, T ü r k ç e d e İngiliz, A l a m a n , Motor, Ceket olur. Farsçada MEHTÂB ve P E N C Ü Ş E N B İ H , Türkçede MAYTAP ve P E R Ş E N B E olur. Arapça, M U H A M M E D , ÂİŞE, S Ü K K E R , T ü r k ç e d e Mehmet, Ayşe, Şeker olur. Bunlar artık tüm T ü r k ç e olmuş sözcüklerdir. FİLM, Fransızcadır, FİLİM Türkçedir. A K L Arapça, AKIL Türkçedir. Böylece T ü r k ç e n i n harika fonetik d e ğ i r m e n i n d e Ö ğ ü t ü l m ü ş sözcük, T ü r k ç e n i n öz malıdır, T ü r k ç e fonetiğe uygun yabancı sözcüklerin en kolay b e n i m s e n m e s i bundandır. RADYO, ATOM gibi. Yabancı Söz Tüm Türkçeleşmemişse: O zaman, dilimiz o sözü, "Sen yabancısın!" derce damgalar. Fransızca ŞOKOLA olduğu gibi ŞOKOLA olarak kalabilirdi, ÇİKOLATA olmuştur. Arapça VAKT, VAKIT biçimine girebilirdi, VAKİT olmuştur. "I" yerine sözün yabancılığını yüzyüne vuran "İ" harfiyle seslendirilmiştir. Kurala uymayan konuşmaya "Ermeni Türkçesi" diyoruz. Türkçe yabancı sözcüklere kolay kolay teb'alık hakkı vermiyor. Buna da saygı göstermemiz gerek.


TÜRKÇENİN T ü r k atalarımız,

TARİHSEL GELİŞİMİ

bize T ü r k ç e y i

bıraktıkları

için ataları-

mızdırlar. T ü r k ç e de her dil gibi, atalarımızdan beri başlıca iki etki altında gelişti: 1- Halk etkisi, 2- Medeniyet etkisi. Her modern dil, içinden çıktığı medeniyetin yarattığıdır.

halkın ve içine girdiği

Bir medeniyetin "Dile G e l m e s i "

için, "Halka İnmesi" şarttır.

Onun

için,

Medeniyet Etkisi

bile, son d u r u ş m a d a halka uymakla, Dilde Demokrasi ile başarı kazanır-. Atalarımız Horasan

Erleri, A c e m kapılarından Arap-İs-

lâm Medeniyetine girdikleri için, A n a d o l u Selçukluları, Bilim

Dilinde Arapçaya,

Edebiyat Dilinde Farsçaya

kapıldı-

lar. Bu dışarıdan (halkın dışından) ve y u k a r ı d a n (yabancı medeniyetle t e m a s eden halkın

üst t a b a k a l a r ı n d a n ) gel-

me etki ister istemez iğreti kaldı. T ü r k akınları A n a d o l u d a yerleşir y e r l e ş m e z , T ü r k dili de aşağıdan ve kendiliğinden Anadolu yığınlarına

maledildi.

Selçuklular yıkılırken, T ü r k Kültüründe

Kırşehir Üçüz-

leri öne geçtiler: 1- Hacı Bektaş; 2- Ahi Evren;

köy çalışkanlarının teşkilâtı,

kent çalışkanlarının teşkilâtı,

3- Âşık Beşe; aydın ülkücüler adına el ele verdiler. Bu üç ülkücünün taşıdıkları bayrak BİRLİK idi. Onların baş tuttukları akım, T ü r k ç e y i halk birliğinin

RUHU yaptı. 61


Bu

ruhla

Selçuk yıkıntılarının

üstünde yepyeni

bir yapı

kuran Osmanlılık, ister istemez T ü r k ç e y i resmi dil yaptı. Birliği derleyen Osmanoğulları, yıktıkları İslâm ve Hıristiyan derebeyliklerinin medeniyetine kul o l m a y a c a k kertede güçlü idiler.

Başka dil bilmeyişlerinden utanmayacak

ve başka dil kullanmak zorunda kalmayacak ölçüde, çevrelerinde, T ü r k ç e konuşan Bu

Tarihsel

maması

ve

olamazdı.

"İntihaname"leri,

Sosyal Sultan

halkta, dayanak buldular. Durumda,

Türkçenin

Veletlerin

"İptidaname"

Çanakkalelilerin

tutunve

" A h m e d i y y e " ve "Mu-

h a m m e d i y y e " leri yazı diline taşan

büyük T ü r k ç e dene-

meleri oldu. A h m e t Kırşehri'ler, T ü r k ç e n i n de Arapça ve Farsça denli

güce

ulaşabileceğini

lerce mısralık eserler yarattılar. Destanını

halkın

içinde

ispatlamak üzere

Onların

bin-

havası, " M e v l û t "

bugüne dek yaşayan

anıt emek

yaptı. "Âşık Beşe Tarihi" gibi en güzel, uydurmasız, tertemiz Türkçe, yaratışlara yol açtı. İlk Osmanlılık, anadan d o ğ m a ilkel halkçı, T ü r k ü de, T ü r k ç e y i de üstün getirdi. Sonra, Osmanlı'nın ilkel göçebe demokrasisi de derebeyleştikçe, T ü r k ç e de soysuzlaştı. halkından yerine

Üst sınıflar, Türkiye

koptukları ölçüde, T ü r k ç e y i aşağı ve kötü dil

koydular.

Türkler) diye

Türkleri,

"Etrâk'i

idrâk"

(anlayışsız

horlamaya dek cüret bulan A r a p ç a ;

Med-

rese, A c e m c e ; Divan sözcüleri, kendileri nasıl halka yad düşerek yükseldilerse, tıpkı öyle, T ü r k ç e y e yad düşen ve yukarıdan bakan bir uyduruk dil icat ettiler. Şimdiki sözde "Öz T ü r k ç e c i d i l " i andıran kast dili Osmanlıca, şöyle bir ayırım yaptı: 1- A r a p ç a - F a r s ç a d a n

gelme

sözcükler Manevî (insan-

cıl, asil, ince, genel, yüksek, soyut) anlamlara ayrıldı, 2- O sözlerin T ü r k ç e karşılıkları

Maddî (hayvancıl, ba-

yağı, kaba, pis, alçak, somut) anlamlara doğru Birkaç örnek verelim:

itildiler.


Yabancı

Sözcük:

Türkçe

1 - İ Z D İ V A Ç (İnsanın ev-

1-

lenmesi) 2- ZEVK 3-

(manevî

(Madde

3- ACI

(beden elemi)

4 - TATLI

züğürtlük)

EVLÂT g ö z ü y l e (bakılanı

lezzet)

(yeme,

5- Z Ü Ğ Ü R T L Ü K çülütücü

6-

(hayvanın

2- TAD

(yüz tatlılığı)

5- FAKİR (tabii

EŞLEŞME evlenmesi)

lezzet)

E L E M (ruh acısı)

4- H A L Â V E T

Karşılığı:

bakmak

6-

içmede) (kü-

fakirlik)

ÇOCUK gözüyle

benimsemek)

bakmak

(bakılanı

küçümsemek)

Bu ayrımlar, "nüans farkları" ihtiyacı olarak açıklanıp geçiştirilebilir

mi?

Önce, elbet Türklerin yetleri ve

benimsemeleri,

değerli

ri

içine girdikleri yabancı

bulmaları,

arasına girer.

medeniyeti ayrımların

Orjinal

göçebelikten sırf Teknik

(Romalılar Lâtinceyi, Yunanlıları

tün

medeniyet dillerinden

üstün

üstün

değin,

Grekçeyi)

Medeniyet

dilini

(Lâtinceyi) kalmadılar.

Batı

Medeniyetin

bü-

Ortaçağ

kültür dili s a y m a k t a T ü r k l e r d e n aşağı

Ancak orijinal

kadim

gerçekle-

tuttular.

Avrupa Barbarları, Kapitalizm denilen Orijinal doğuncaya

yüksek

Medeniyet kuranlardan Araplar

Arapçayı eski

medeni-

Medeniyeti doğunca, Avrupa'nın

her

bölgesinde halkın dili, MİLLET DİLİ olarak üstün çıktı. A n c a k neden

hep yabancı sözler ince ve insancıl an-

lamlıdır da, bunların Türkçe karşılıkları hep kaba ve hayvancıl d u r u m a sokulmuşlardır? Dilimizde fark y a r a t m a , t o p l u m u m u z d a yısıyla

Halk Dilini

Edebiyatımız,

hor g ö r m e k t e n

Halkı ve dola-

ileri geldi. Yoksa

medrese ve divan edebiyatından

Halk

nüansça

daha az zengin olacak değildi. Yunus'ların, Karacaoğlan'ların Türkçeleri, yazı dilimizin bugün dahi ulaşamadığı incelikte nüanslarla doludur.


Yaz ı ve Konuşma dilleri arasındaki uçurum, yalnız medeniyetin etkisi ile açılsaydı, ilk Osmanlı göçebe Türkleri, Arapça ile A c e m c e n i n daha çok etkisinde kalırlardı. Oysa bunun tersini görüyoruz: Osmanlı "Âşık

ile

Aynı Tarih olayları yazılırken,

Dirlik Düzenini s o y s u z l a ş t ı r m a d ı k ç a T ü r k ç e ,

Beşe Tarihi"nin

dili

kadar tertemizdir.

Sonra

Os-

manlı Derebeyleştikçe, Hoca Sadettin'in Tarihi anlaşılmaz A c e m düzmesi süslü lâkırdılarla dolacaktır. Meşrutiyetten

beri

Türkçe

sözcüklerimizi

kaba)

durumlarından

soylu,

ince)

tür.

sürüp o

gelen

dil

(maddesel,

kurtarıp,

daha

savaşımız,

hep

hayvansal,

bayağı,

(manevî,

insancıl

kullanılışlara alıştırmak uğrunda g ü d ü l m ü ş -

Buna T Ü R K

DİLİ

KURTULUŞ

SAVAŞI

adını

vermek

yanlış olmaz. "Tatlı, Acı, Baş, Dil" gibi sözcüklerimiz.. gittikçe

Mecazi-Mânevi anlamlara

biyatımıza girebildiler.

ısındırıldılar.

Nüans kaybımız oldu

Resmi edemu?

Bunun

ötesinde meydana gelen nüans karışıklığı, y u k a r d a n beri anlata geldiğimiz yollardan, sözde "Arı dil", "Öz T ü r k ç e " diye öne sürülen, gerek solcu, gerek sağcı DİL IRKÇILIĞI zorlamalarından Uğradığı

doğmuştur.

bütün

işkencelere

rağmen, yine

halka ısınıldığı ölçüde sadeleşip güzelleşiyor. yad

kalanlara gelince;

ancak halka yabancı

onlar "Sosyalist"

de T ü r k ç e Halka içten

bile geçinseler,

uydurcaya düşüyorlar.


TÜRKÇECİLERİN

İKİ

HASTALIĞI

T ü r k ç e d e gerek Harf, gerekse Dil " D E V R İ M " d e n e m e lerini teorik ve Şemsettin

pratik yetkiyle 80 yıl önce yapan

bilgin

Sami, ancak Fransızca olarak şunları yazabil-

mişti: "Millî

izzet'i

manlıların

dili

bir dildir.

Bu

siz,

gelecek

yacaktır...

yüzyıl

en

içinde

bilim

Modern

edebiyatın Türk

soylusudur."

de,

çok

olarak temel

lehçelerinin

(Öncöz,

bugün

değildir ve olduğu

daha

çok olan şüphe

ki,

Os-

durumunda

önceki dil

olarak

dili

denilebilir

(biçimlenme)

bir yüzyıl

Edebiyat dili

şehirler şivesi,

incitmeksizin

formasyon dil,

kolaylaşmakta, tadır.

nefsimizi

gibi

olan şüphekalma-

sadeleşmekte

daha

ve

tamamlanmak-

İstanbul

ve

yok

güzeli

en

büyük ve

Dictionair Turque-Francais).

Bu gelişim, T ü r k ç e n i n , aşiret dili, saray dili, ümmet dili olmaktan çıkarak, yordu. Türkiye,

Millet dili olmaya

Batı

başladığını gösteri-

Medeniyetinin etkileri altında dere-

beyleşmekten kurtulup milletleşiyordu. Milletleşmek; derebeyi azınlığından daha geniş halk yığınlarının düzene doğru dile gelmesi

idi. Türkiye'nin,

modern

Kapitalizme

Yabancı Sermaye etkisi altında girişi, dilimizde henüz bir türlü geçiştiremediğimiz ik zıt y a p m a c ı k yarattı: 1- Aşağılık kompleksinden doğan dil U Y D U R U C U L U Ğ U , 2- Aşağılık d u y g u s u n d a doğan dil Bunları kısaca gözden geçirelim:

KAYDIRICILIĞI.


I-

DİL U Y D U R U C U L U Ğ U M U Z :

Yaratıcı

olmayışımızdan

ileri geliyor. Hayatta, bilimde, iddialarımız çapında orijinal bir yaratış meydana getiremeyince, fikir y o k s u l l u ğ u m u z u lakırdı gevişi

ile

unutturmak,

unutmak istiyoruz.

Katılış

çabasında b u l u n d u ğ u m u z Batı Kültürlerine benzemek için Aydınlarımız,

ne

bir icat,

ne de

bir keşif y a p a m a y ı n c a ,

sözcükler uydurma y o l u n d a boş vakitlerini dolduracak, iş ve zihinlerini, ruhlarını teselli edecek o y a l a n m a arıyorlar. T ü r k ü n yarattığı her nesne ve anlam, Öz T ü r k ç e karşılığı ile beraber doğar. " D o l m u ş " gibi.

Eski Yeniçeri, Top, yeni "Gecekondu",

Bir nesne ve fikir y a r a t a m a y ı n c a , laf icat

etmeye, "Öz T ü r k ç e " sözcükler keşfetmeye

kalkışıyoruz.

Bunu gösterecek birkaç örnek s a y m a k oldukça

kolaydır:

"FİKİR", iyi kötü en ücra köye dek girmiş, T ü r k ç e l e ş miş, Arap ona "FİKR" der, biz Fikir yapmışız. Şimdi onu silip " D ü ş ü n " s ö z c ü ğ ü n ü yazıyoruz. "HAYAT" artık herşeyi ile Türk.

Onu at, " Y a ş a m " diye kakafonik laf et. "HÜR",

hem kısa, hem en yaygın Türkçedir. Onu kazı, ne olduğu belirsiz.

"Özgür"ü öne sür. Vaktiyle USÛL denirdi.

Halk

"Usulle yap" diye almış, y o r u m l a m ı ş . Modern bilimde Metod deniyor. Türkçesi "Yol" olabilir. Hayır, ille de " Y ö n t e m " kabul edilecek.

"TABİİ" s ö z c ü ğ ü n ü

beş yaşındaki çocu-

ğ u m u z rahatça kullanıyor. Yok, " D o ğ a " ile değiştireceğiz. FAYDA, T ü r k ç e l e ş m i ş .

Bir nüansı, T ü r k ç e "Yararlılık" da

var. Onu da bırakıp "Çıkar" s ö z c ü ğ ü n ü diretiyoruz. Oysa "Yarar",

olumlu-iyi-faydalı,

faydalı şeye demiş Türkler. açıkça

dilin

RURET",

anlam

"Çıkar"

zenginliğini

haminninelerimizin

kullandığı

"ZA-

"Zarurî"den

Bütün yazarlarımız, göz-

kapayıp vazifelerini yaparca,

linmeyen

olumsuz-kötü-

baltalamak oluyor.

bile

y u m u ş a m ı ş , sokulmuş dilimize. lerini

ise,

Demek ki burada yaptığımız,

nereden aldıkları

bi-

bir emir, aldığı gibi, " Z O R U N L U L U K " lafına sa-

rılmış bulunuyor.

Oysa "ZOR", T ü r k ç e l e ş m i ş acemce

bir

sözcüktür. Şecere meraklısı dil ırkçılığına hiç gelmese ge-


rek. Hayır, sonuna bir "UN" ekleyip, bir de " L U L U K " katıp, dilimize uyan ahengini bozacağız. Toptan cahilliğimizi ve zevksizliğimizi y ü z ü m ü z e v u r m a k isteyen çıkıp uydursa, sözcüğü

bir kötü

bu zurnalı " Z o r u n l u l u k " tan

muzip

daha

ucube

bulamazdı.

Bütün bu çabalarla ve uydurca sözlerle, "Düşün", "Yaşam", "Yöntem", "Doğa", " S o r u n " derken, lik",

"Metotsuzluk",

hep "Fikirsiz-

"Meselesizlik" y ü z ü n d e n

k o p t u ğ u m u z u ve " T a b i î l i k t e n

"Hayattan"

çıktığımızı ortaya

koymu-

yor muyuz? Dilimizin eksiklikleri, dilimizden değil, Yaratma

eksikliğimizden

geliyor.

Yaratıcılıkta,

keşifte,

icatta

geriliğimizi, söz uydurma ile y e n e m e y i z . Medeniyete "Uygarlık" demekle, dilimizi, dolayısıyla kafamızı bir az daha karıştırmaktan başka birşey yapmış olmuyoruz. düşüncede

kargaşalıktan

kurtulabilmek

için,

Dilde ve

İşte

t i m d e - K ü l t ü r d e ) yaratıcı olmaya çalışmak birinci

(Üreşarttır-.

Aşağılık kompleksimiz, ancak keşifçi ve icatçı e m e ğ i m i z l e giderilebilir.

Dilde yaratıcılık ise, y u k a r d a genişçe açıkla-

dığımız gibi, dil prensip ve kurallarına uymakla m ü m k ü n dür, gelişigüzel uydurmakla değil. II-

DİL K A Y D I R I C I L I Ğ I M I Z :

aşağılık d u y g u s u n a

Yabancı

kapılmamızdan

ileri

diller karşısında geliyor.

Başka

dillerdeki söz, nüans zenginliğini, o dili konuşanların yaratıcı

e m e k ve çabalarından

gelmiş sayıyoruz.

değil de, dilin

kendisinden

O zaman, yabancı dillerden

ne den-

li çok sözcük ve kuralı T ü r k ç e y e kayd ıra bilirsek o denli

mühim

Arap-Acem tulduk. için,

yapmış

sözcüklerini

kurallarıyla

Kapitalizme Yabancı

Batı

dırmakta,

sözcüklerini ölçü

ve

bilmiyoruz.

" M e k t e p " tutmuştu. ya..

olduğumuza

inanıyoruz. almıştık.

Sermaye etkisi

dil

"Okunmak"tan "OKU"nun

Yeni

kur-

ile girildiği

kurallarını T ü r k ç e y e

"Medrese"ye

Frenkçede

Vaktiyle

karşı,

kay-

modern

mektebe "EKOL" deniyor bir "L" katarak okul yap-


tık.

Oysa yukarıda g ö r d ü ğ ü m ü z gibi, "L" T ü r k ç e d e pasif

eylem kapısıdır. Onu, Fransızca soneki "EL, AL" kuralı biçimine soktuk. Bu sonekin T ü r k ç e d e k i karşılığı ise, "SEL, SAL"dır, "uySAL", "toplumSAL"daki gibi. Tabiat s ö z c ü ğ ü n ü de,

" D O Ğ A " yapınca,

"Tabiî" yerine " D O Ğ A S A L " d e m e k

gerekirdi, Frenkçeyi andırsın diye " D O Ğ A L " kullanılıyor. A m a kullanan

kim? Bir avuç aydın. Ya halk? Halk ne

yaparsa yapsın. Demek ki dil kaydırıcılığımız da, uyduruc u l u ğ u m u z gibi, halkı hiçe s a y m a k t a n ileri geliyor. Dilde uydurma ve kaydırmayı ö n l e m e k için birinci şart Yaratıcı

Çalışma,

ikinci şart ise

Halka

Saygı

beslemek,

sözde ve biçimde kalmayan Gerçek Demokrasiyi içe sindirmektir.

A n c a k bilincimizde ve altbilincimizde

demokratlaşabildiğimiz,

halka

katışıksız

kıyasıya

inandığımız

öl-

çüde, dilimize ve ruhumuza sinmiş olan aşağılık duygusunu İşin

temizleyebiliriz. bu can alacak yanını

belki de herkes biliyor ama

nedense bu, uygulamada hep unutuluyor. O yüzden Türkçemizin gelişmesi, demokrasi savaşımızın dışında, büyük hak yığınlarımızın

ötesinde,

kılığında soysuzlaştırılıyor.

bir avuç aydınlar çekişmesi

Herşeyimizde olduğu gibi, dil-

de de, skolastiğe, s p e k ü l a s y o n a düşülüyor.

Soyut, kuru

söz oyunları ile meselenin özüne (Dilin insanlarca konuşulup a n l a ş m a k için olduğuna) yan çiziliyor. T ü r k milletine T ü r k ç e ö ğ r e t m e k de, Medresede yabancı dil öğretmeye çevriliyor.


BİRKAÇ Bilim

Dili,

Medeniyet TERİMleri

en soyut terimler için varlığı

DENEME ile zenginleşir. A n c a k

de, yine önce T ü r k ç e m i z i n

g ö z ö n ü n d e tutulmalıdır.

kendi

"Öz T ü r k ç e c i " l e r i m i z

ise

T ü r k ç e d e yok olan terimleri v a r e t m e k t e n çok, var olan, ya da olağan terimleri yok etmeye uğraşmaktadırlar. Birkaç örnek verelim; Batı dillerinde "Kantite" (Osmanlıcası, " K e m m i y e t " ) ve "Kalite" sözcüğü

(Osmanlıcası, "Keyfiyet") artık

bezirganların

sözcükleri var.

ağzından

sokak

Kalite

reklâmları-

na dek düştü. Onu bilmeyen şehirli T ü r k kalmadı. göre,

Radyo ya

da Atom

sözcükleri

gibi,

o da

gibi

kullanılabilirdi. Türkçesini

lim,

hele felsefe dilinde, o birbirinden çıkmakla

birbirine zıt anlamlı

Buna

olduğu

kullanmak istiyorsak,

Kalite-Kantite sözcüklerinin

bi-

birlikte mantık

dengesini dosdoğru veren iki eski sözcük pekâlâ diriltilebilir.

Kantite'nin öztürkçe

karşılığı

NEÇELİK,

Kalite'ninki

ise NİCELİK'tir Şimdi, bu güzel denge yerine, Kalite karşılığı olarak "nitelik" diye bir terim kullanılmaya başlandı. "Nite" " N i t e k i m " d e n mi gelir? Bilinmez. Oysa "Nice" anlamıyla

birlikte eskiden

beri yaygındır. "Nicedir ol

yet" deyimi anlatılanın kalitesini belirtir.

hikâ-

Bugün de halk,

"Halimiz nice olacak?" der. Şimdi, "Nice" gibi anlamı açık, yerinde, yaygın ve yaşayan T ü r k ç e sözcük oportada dururken, onu bırak, kimsenin duymadığı, kullanmadığı bir


"Nite" s ö z c ü ğ ü n ü

ileriye sür.

Bu

uyduruculuktur. Ayrıca

bilimsel terim ahengini de örseler. "Nice" sözcüğü, açıkça "Kalite" a n l a m ı n d a iken, "Kantite"

miktar a n l a m ı n d a

kullanılıyor.

Oysa

s ö z c ü ğ ü m ü z , "Nice" değil, "NEÇE"dir.

sayı

gösteren

Halk, "Neçe yıllar

geçti" derken kaç yıl geçtiğini, "Nice" yıllar geçti" derken de hangi

kalitede,

sözcüğünü bir terim sözleri, meye

nasıl yıllar geçtiğini anlatır.

keyiflerince

uyduranlar,

kaydırmışlar,

bilerek ya

hem

da

böylece

de temiz,

"Nitelik"

hem

yanlış

anlaşılır T ü r k ç e

bilmeyerek ö l d ü r m e y e ,

hançerle-

girişmişlerdir.

Bu örnekte g ö r d ü ğ ü m ü z mantık dengeliliğini, dil ahengi ile bağdaştıran başka birçok öztürkçe deyimler de hergün katledilmekte ya da diriltilmeyip gömülmektedir.

Bir

örnek daha verelim: Batı

dillerinde

"Obje",

"Süje"

deyimleri

bilimsel

te-

rimdirler. Tıpkı, Radyo ya da Atom sözcükleri gibi aynen kullanılabilirler. A n c a k , onların T ü r k ç e dengeli karşılıkları yok değildir.

"Obje"nin tüm

ya da "Sübjekt"in tüm Süje

gibi

kullanımı

ri T ü r k ç e d e daha Türkçede

kolaylıkla

karşılığı "NESNE"dir. "Süje"

karşılığı da "KİMESNE"dir.

ahenkli

iyi

Nesne-Kimesne

anlaşılır.

Batılı

Obje-

sözcükle-

OBJEKTİF sözcüğü

" N E S N E C İ L " olabilir.

Batılı

SÜBJEK-

TİF sözcüğü de "KİMESNECİL", ya da " K İ M S E C İ L " olabilir. "Evcil",

"İnsancıl" gibi tatlı

"CİL-CIL" soneki dururken,

tatlı T ü r k ç e deyimler veren Fransızca

"el" sonekini

kul-

lanarak yapılan " N E S N E L " uydurması, yersiz ve dilimizin yapısına aykırıdır - . Batı dillerinde Lâtinceden olduğu gibi kalmış, bırakılmış terimlerin

de T ü r k ç e d e

uygun

karşılıklarını

bulmak güç

değildir. Felsefe ve bilim dilinden birkaç örnek verelim:


Lâtince

Osmanlıca

Türkçe

a priori

(mukaddem)

Öncüleyin

a posteriori

(muahhar)

Sonculayın

in vitro

(tecrübe

camda

in viva

(vücut

kadehinde)

içinde)

Canda

Bütün bu ve benzeri durumlar, T ü r k ç e y i Başıboşluktan ve Başıbozukluktan, sıradan ya da dâhi diye bilinen kişiler elinde işkenceye uğramadan kurtarmanın önemini ve ivediliğini gösterir. T ü r k Dil Kurumu'nun gereğini yerine getirdiği s ö y l e n e m e z .

bu işi kavrayıp

Hiç değilse, daha

hür ve toleranslı gerçek, bilimsel tartışmalara gölge edilmemelidir. T ü r k ç e m i z i n yeni anlamlara

karşılık bulma

işinde bu-

lunmaz elverişli aygıt ve avadanlıklarına örnekler verdik. Dilimizin, ÜRETİM halde,

yabancı olanakları,

sözleri

ÖĞÜTÜM

bilimsel

çabayla

büyüleyicidir denilebilir.

ve

yerli

hiç

Örneğin

sözcükleri

işletilmedikleri her dilin

kendi-

sinde bulunmayan harflerini bulunanlara çevirir. Her sözcüğü, kısa heceyle ve mutlaka ya ince (e-i-ö-ü), ya da kalın (a-ı-o-u) seslilerle kurmak, T ü r k ç e y e vergi bir ahenk saltanatıdır.

Dikkatle bakınca görülür. " M Â Y E " Farsçadır,

"MAYA" d e ğ i r m e n i m i z d e n

geçmiş,

Ö ğ ü t ü l m ü ş Türkçedir.

"Atom" hiç y a d ı r g a n m a d a n T ü r k ç e olmuştur. " B o m b " sesli harfsiz bir "b" ile bittiği için T ü r k ç e değildir. A m a "BOMBA" kılığında öğütülüp, Türkçeleştirilmiştir. sit ve sağlam ri

Böylesine ba-

bir değirmenle, T ü r k ç e bütün dünya dille-

sözcüklerini

ihtiyaç d u y d u ğ u n d a

kendine

maledebilir.

Bu yoldan, İnsanlığın genel gidişi içinde, Uluslararası Dil Birliğine sarsıntısız ulaşılır-. lerimizle de, arttırmış

Boşa harcanan değerli emek-

düşünce enerjimizi ve yaratma

oluruz. - SON -

gücümüzü


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.