Dr. Hikmet Kıvılcımlı Türkiye’de Kapitalizm’in Gelişimi
Yaynlar
Türkiye’de Kapitalizm’in Gelişimi
Dr. Hikmet Kıvılcımlı
DijitalYaynlar Yayınlar İndir - Oku - Okut - Çoğalt - Dağıt Bu kitap ilk defa: 1965 yılında Tarihsel Maddecilik Yayınlarında yayınlanmıştır. Bu kitap KöXüz sitesinin dijital yayınıdır. Kar amacı olmadan, okumak ve okutmak için, indirmek, dijital olarak basmak ve dağıtmak serbesttir. Alıntılarda kaynak gösterilmesi dilenir.
Yayınları Yaynlar
İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ
9
TÜRKİYE'DE KAPİTALİZMİN GELİŞİMİ I.
BÖLÜM:
İSTİBDAT ÇAĞINDA KAPİTALİZM
Batıda Kapitalist Sınıfı Türkiye'de Kapitalist Sınıfı
15 16
Derebeyi-Kapitalist Çekişmesi
18
İlk: Antika (Kadim) Sermaye Oyunu
20
İkinci: Modern Kapitalizm Oyunu
22
Tarihte İşçi Sınıfımız
24
I. Kadim Tarih Bakımından
24
II. Çağdaş Tarih Bakımından
26
"Hayırlı Şirket"
28
Osmanlı Bankası Saltanatı
29
Düyunu Umumiye Saltanatı
32
Sermaye: Hesap ve Garanti ister.
34
Yerli Sermayeye Karşı: Devlet+Ecnebi
37
Bankanın Dokunulmazlığı
.40
Müslüman'ı Tehdit
44
İslâm Olmayana Güven
.45
Türk Mehmet Nöbete: Yüzde On Beş
.47
Türkiye'nin Kapitalizme Pazar Oluşu
48
Her şey Şirket için Devletçiliğimiz:
Kapitalist Fideliği
Hürriyet ve Namusu Öldüren: Hırsızlık
51 53 55
II. BÖLÜM: HÜRRİYET ÇAĞINDA KAPITALİZM Sosyal Devrimde İki Sosyal Sınıfımız
59
İşçi Sınıfının Sosyal Dilekleri
61
Devletle Milletin. Arasını Açanlar.
63
Konkret [somut]Bir İşçi Hareketi
65
İstibdadı Aratan Hürriyet
68
Avrupa Söylemiş
70
Finans Kapitalin Kanlı Öcü
73
Hürriyet: Şirketler Furyası
75
Biricik Finans-Kapital ve Emperyalist Egemenlik
77
Antika Devletçilikten Modern Devletçiliğe
80
Devletçiliğimizin Görevi: Kapitalist Kayırma
82
Yerli Finans-Kapital
85
Özel Sektör İşçimizin Alın Yazısı
87
Devletçiliğimiz ve Modern İşçimiz
89
Yurtta Savaş-Cihanda Savaş
92
Etken: "Kişi" mi, "Sınıf" mı?
94
İaşeciliğimiz
97
Vagonculuğumuz
99
III. BÖLÜM: CUMHURİYET ÇAĞINDA KAPİTALİZM A) SOSYAL EKONOMİ Sanayi Neden Eksik
103
1913'te Sanayi Kapitalizmi
107
1913'te Sanayi İşçileri
110
Kanun Dışı Sanayi Paryaları
112
Tarım Kapitalizmi
114
Kanun Dışı Tarım Paryaları
116
Özel Teşebbüsün "Gizli Faaliyeti": Devletçiliğimiz
119
Türkiye İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı
121
B) POLİTİK EKONOMİ Türkiye ve Atatürk
124
İnönü ve Çakmak
126
Atatürk'ü Öldüren Nedenler.
128
"Zinde Kuvvetler"
129
Simsarlar: Para Oyunu
132
Spekülatörler: Toprak Oyunu
134
Sosyalizm Yaşantısı, Sosyalizm Düşüncesi
136
Türkiye'de "Sınıfsız" ideologlar.
138
"Neo-İdeolog"larımız
143
Gerçek: Kemalizm'in Sosyalizmle İttifakı
145
Cumhuriyetçi Finans-Kapital
146
Finans-Kapital Vurgunu
148
Cumhuriyetçi Devletçiliğimiz
150
"İdeologlarımız ve Gerçeklerimiz
153
SON SÖZ
159
BİBLİYOGRAFYA
161
EK: TÜRKİYE'DE KAPİTALİZMİN GELİŞİMİ ÜZERİNE
163
ÖNSÖZ Meselelerimizi en basit yurttaşın anlayabileceği kadar açık, duru ve belirli koymazsak, Demokrasiye inancımız yapma olur. Anlaşılır konuşmanın ilk şartı, olayların diline uymaktır. rükçü
gibi,
DOKTRİNSİZ akımlar:
"Mernûş-Debernûş-Kefeştetayyuş" duâları
Millet dertlerini üfüokumakla
iyileştire-
ceklerini sanıyorlar. Ama, DOKTRİN taslayan akımlar da; yabancı kitap sayfalarından kesilmiş reçeteleri ezberlemekle, millet hastalığını teşhis, hele tedavi etmeye kalkıştıkça, daha az "Mütetabbip" [hekimlik taslayan] düşmüyorlar. Dertlerimize gerçekten deva aranacaksa, ilkin toplumumuzun muayenesi:
Kendi
ekonomik ve
politik yapısı
içinde,
bütünüyle
ve
olduğu
gibi
yapılmalı; oradan varılacak sonuçlarla ortaya çıkacak hastalığın adı ne olursa olsun, teşhis ikirciksiz ortaya atılmalıdır. Kendimizi veya
başkalarını
aldatmaya
en
elverişli
özelliğimiz:
Sosyal
Sınıflar dışında ulusal veya uluslararası bir politikanın yeryüzünde bulunabileceği yalanına çok alışkın olmamızdır. İsmet Paşa'nın, "Sınıf esasına müstenit [dayanan] partiler kurmak serbesttir" buyrultusundan 20 yıl sonra, "Sosyal
Devlet" prensibini Anayasaya
geçiren
27
Mayıs'tan
5 yıl sonra,
kalkıp da Türkiye'nin Tarih maddesi doğru incelenmeksizin, şundan bundan kapma, basma kalıp "Sosyal Sınıflar"dan, "Sosyal Adalet"ten "Devletçiliğimiz' den ve ilh.. dem vurmayı bir marifet, hele kahramanlık saymak, apaçık bir kuş beyinlilik ise, Türkiye'de sosyal sınıf ilişkilerinin duruluğunu bulandırarak, yahut "Sınıfları inkar" sözüm ona "TAKTİKA"sı ile sosyalizm kaçakçılığı yapılabileceğine
inanmak da,
başını
kuma
sokarak avcıdan
korunacağını
uman devekuşu mantığına develeri güldürmektir. 1- Batı ile karşılaştırma yapılarak, Türkiye'de "Sosyal sınıflar yok" demek her şeyden önce yalandır.
Batıda sınıflar en çok bin yıldan beri varsa,
Türkiye'de (Tarihsel Devrimler geçtikçe) en az beş altı
bin yıldan
beri
vardır.Tarih öylesine kalplaştırılamaz. Bizde sınıf yok değil, sınıf bilinci yoktur. Onun için her meselemiz kördüğüm, politikamız mide bulandıran bir kargaşa, düşüncemiz çıkmazdır.
2- "Türkiye'de Sermayecilik yok" demek de, gene olanı olmamışa çevirme kurnazlığı gibi öne sürülüyor, Sermaye, kapitalizmden önce de vardır. O, Kadim Toplumları batıran, kapitalizmin zıddı "PREKAPİTALİST" sermayedir. Sümer Kervanları Erciyaş ve Ergani'ye uzandığı günden beri, Türkiye'de SERMAYE vardır. Türkiye'de kadim KAPİTAL gibi,
modern
KAPİTALİZM de
yok değiller, yok olma aşamasındaki biçimleriyle varoldukları için yok gibi görünürler. Türkiye'de,
Kadim Toplumun Tefeci-Bezirgân soysuzlaşması
ile,
Modern Toplumun Tekelci Finans-Kapital dejeneresansından KARMA bir düzen, ezberlenmiş formülleri şaşırtır. 3- Batı Kapitalizmi: Daha yüksek Teknik ve Metotlarla silahlanarak, kendi Anayurdu içinde küçük üretmenlerin mülklerini ellerinden aldığı gibi, geri kalan dışarıdaki bütün cihan toplumlarının varlıklarını da çapul ederek, SERMAYE'sini "sözde" biriktirmiştir. Demek, sermaye, cibilliyeti iktızası (karakteri gereği), küçük özel mülkiyet düşmanıdır. Sosyalizme boşuna iftira edilir. Sermaye, ikide bir söylendiği gibi: "Dişten tırnaktan arttırılarak" birikmemiş, gerek kendi milletinin, gerekse başka milletlerin çalışanlarınca biriktirilmiş küçük ve dağınık mülkceğizleri,
sahiplerinden ekonomik veya
politik
zorla aşırarak gasp etmiştir.Yalnız bu gasp ediş, Batıda: Anayurdunu hızlı bir ilerlemeyle
Büyük Sanayileşme ve
Bayındırlık yaratışına
yüceltmiş,
ve
kendi milleti içinde hayat standardını nispi de olsa yükseltmiş olmak gibi tarihsel bir görev başarma haklılığı ile mazeretlenebilmiştir. 4- Türkiye Özel sermayesinin:
Dışarıda, yabancı toplumları talan edip
Anayurda başkalarının varlığını aktarıp yığma şansı, kökten yok olmak şöyle dursun, Batı etkisi altına düştüğü ölçüde,
kendi varlarını ve zenginliklerini
kendisinden çok usta ve üstün yabancı sermayeye kaptırdığı için, tam tersine orantılıdır. İçerde kendi milletinin küçük üretmenlerince sahiden alın teriyle biriktirilmiş küçük mülkleri ekspropriye etmeye gelince, iki ucu tutulmaz bir değnekle karşılaşılır: a) Batının 500 yılda yaptığı küçük mülk sahipleri "katliâm"ını 5 hattâ 50 yılda yapmak, kılıçtan geçirilecek halkı ayaklandırabilir. b) Bütün
o
kılıçtan
geçen
küçük
üretmenlerin
sermayeci
elinde
"biriken"
aşırılmış mülkceğizleri yığınından aslan payının yabancı sermaye adlı kurt boğazına kaydığı düşünülürse, milletçe duyulacak öfke ve dayanç, on kat, yüz katken, bin kata çıkar. 27 Mayıs Devrimi bu gerçekliğin en yeni ispatıdır. 5- İşte o tarihsel ekonomik ve sosyal nedenlerle, Özel Sermayemiz yahut kapitalizmimiz, "Cin olmadan insan çarpmaya" kalkışmış bir monster [canavar] oldu:
Modern olamadan (daha doğrusu:
19. yüzyıl Batı Sanayinin
prosper [başarılı] kalkınmasını hiç bir zaman yaratamadan), ultramodern oldu (Yâni; Tekelci finans-kapital emrine girdi). Böylece Tarihsel görev yokluğu ve millet önünde haklı çıkma yokluğu, kapitalizmimizi "yüzük taşı" gibi göze batar etmiş; kendi sosyal sınıfını bile inkâr edip ezen ultramodern tekelci finans
kapitalistlerin
sayıca
ve
kalitece
düşüklükleri,
aşağılık
kompleksini
andıran en ters tepkilere yöneltmiş oldu: a) Bir yandan kendi milletine karşı insan hakkı tanımaz bir keskin yırtıcılık kazandı; b) Öte yandan, millet önündeki zaafını telafi etmek için, uluslararası yabancı finans kapitale kul köle olmak zorunda kaldı. Kapitalizmimiz genellikle DEMOKRASİye, özellikle VATAN ve MİLLET'e kolayca ihanet etti. Tanzimat, Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet, Kuvayimilliye Hareketi ve son Demokrasi denemesi, hep Türk milletine kapitalizmin ihanetlerini ispatlamakla geçti. Kırk yıldır söyleriz. Vurduklarına değil, dinlemediklerine yandık. Biraz acele de olsa, gene diyeceğiz. Lâf anlayan beri gelsin!
DOKTOR HİKMET Salacak, İskele arkası 13 (1/5/965)
"İnne'şşerre'ddevâbiind'Allahi'ssum-mül-bûkmülleziyne
lâ
ya
'kılûn!" (Hiç şüphe y o k ki, ayaklarıyla yürüyenlerin Allah indinde en kötüsü, aklını kullanmayıp sağır ve dilsiz kalan iki ayaklı hayvanlardır.) (Enfâl Sûresi, 22. Âyet) KUR'AN'ı Kerim
TÜRKİYE'DE KAPİTALİZMİN GELİŞİMİ
Yazan: DOKTOR
HİKMET
I. B Ö L Ü M İSTİBDAT BATIDA
ÇAĞINDA
K A P İ T A L İ S T SINIFI
T ü r k i y e ' d e "sınıfsız t o p l u m " sözü rinde d u r m a y a l ı m . Türkiye'de dışarıya
KAPİTALİZM
Bu
kırk yıldır sürer.
kanıyı öne sürenler, çok defa
patlak v e r m i ş
alt-üstlüklerin,
karşı olmuş b u l u n m a l a r ı n a
gelen şey:
Coğrafya
talizmdir.
1908
ya
Nedenleri
dışarıdan
aldanırlar,
üze-
1908 yılından beri g e l m i ş , yahut
"Dışarı" denince akla
b a k ı m ı n d a n "Avrupa", t o p l u m b a k ı m ı n d a n "Kapi-
Hürriyet
Devrimi, A v r u p a
kapitalizminin
250
yıldan
beri ö n g ö r d ü ğ ü düzeni, T ü r k i y e ' y e bir değerli İTHAL malı gibi dışarıdan soktu.
1919-1923
Kuvayi
Milliyecilik savaşı,
Millet Meclisinde defalarca pitalizme
karşı"
Mustafa
Kemal'in
Büyük
s ö y l e d i ğ i deyimle, " E m p e r y a l i z m e ve Ka-
bir kurtuluş
hareketi
pa'dan "İthal" ettiğimiz kapitalizmi,
oldu.
Böylece
1908 yılı A v r u -
1 9 1 9 - 1 9 2 3 yılları, geri
püskürtme
biçiminde, sanki A v r u p a ' y a "ihraç" etmiş gibiydik. İster ithâl edelim, ister ihraç edelim, Türkiye'de açıkça
kapitalizm T ü r k i y e
bulunmayan
bir sınıflı
bir
mal
toplumdu.
için
yerine
Mâdemki
bir "Ecnebi konuldu.
kapitalizm
T ü r k i y e sınıfsız bir t o p l u m d u r , s o n u c u n a varıldı. ve
kuru
mantıkla
sarıldılar ki,
ele
alan
başka türlü
siyasilerimiz,
bu
bizde İşi
bu
görünüşe
d ü ş ü n m e y i yersiz kılmak için,
larından " Î d e o l o g " l a r çıkarttılar.
metah",
Avrupa
Kimse de sosyal
demek
kapitalizmi,
yoktu,
demek
kadar m e k a n i k öyle
dört elle
aydın
kapıkul-
gerçeklerimizi
olduk-
ları gibi inceleme z a h m e t i n e kalkmadı. Soyut tartışmalar bir yana: karşılaştıralım. (hatta
bizim
1789
Batı A v r u p a ile T ü r k i y e ' d e n iki örnek alıp
Fransa'sında
"Îdeolog"ların
bile)
olan bildiği
"Ulu
Devrim"
"Burjuva
Cumhuriyet Devriminden 15 yıl önce Türkiye'de yapılan Devrimi ile,
nedir?
Herkesin
Devrimi"dir.
1923
1908 Meşrutiyet
1789 Fransız Devrimi arasında bir fark var mıdır? Bunu an-
lamak için, bir Burjuva Devrimi olduğunda kimsenin kuşku beslemediğini sandığımız Fransız Devrimindeki Kapitalist sınıfının kimliğini, açıkça belirten bir Tarih kitabını okuyalım:
18.
yüzyıl sonunda
(finans)
burjuvazisi
neraller, konto
büyük Sandığı
Bu
ordu gibi
yeni para
renin
keyfi güdümüne
ansızın tiyat
çıkarlı
ortadan
dayandığı
karşı,
olan
"O
yaldızlı
caklıları
muhakkaktır ki, borcunu,
garantisi altına
ca
derin
bildirdiği
tabloya
tuyordu. kapımızı
jim
tutan
sözü devlet
değişikliğini
er)leri
juvazi,
1789
buçuk milyar (bu milyon
daha kesin
Kurucu
günkü
ala-
tarafından düzen
sağlam sözler,
Meclise
9-10
tahsis
cüz-
Devlet
(rentier)ler
Bu
yılı
faizler hesabına
dupdurudur. alacaklıları,
bütün
ineceklerdir.
mülklerini
edilen
iflaslarını
milyar)
isolan
anlamNecker'in
kadar tu-
ediliyordu.
irad)
onun
biricik ticaret ve sanayi iktidarı idi de.
TÜRKİYE'DE
Onun
Devrim,
Finans
Travail Et Des Travailleurs, Bruxelles,
Hazinesi
Ve
iflâs
bir
Paris
daha
bir-
başlangıcında
elinde Brizon,
re-
(renti-
varoş halkıyla
iktidarını (Pierre
çevresinde
elverişli
için,
başkenti idi-
için,
edecektir.
Millet
önlemeye
çağırıyorlardı.
(rente:
Gene
müsadere
Tehdit kendi
güçleriyle
-o zamanlar Paris
likte sokağa lisenin
4
230
Kasası
çok burjuvalar bir yeni
istemişlerdir.
borcu,
ih-
iflâs"ın
etmişlerdi.
kalabalığı,
garantisinden
karşı
"Sinsi
kez çapul bile
Devrim
için-
çalıyordu!
"Rivarol'ün nöbet
göre
Her yıl,
Kamu
ve
teşebbüsleri
bir bürokrasiye İskonto
kralın
koymak için
sözlerdir.
gibi
deneticileri,
eğer
mutlak ida-
demek olan
kapısına
ki:
İs-
kendisini zengin
halde,
Sandığı
(rentier)ler
diyor
ve
hazinesinin çoğu
altında
Rivarol
sırf kamu
milletin pek
(maliye)
vardı.
Bankası
sorumsuz
ödünç alarak,
burjuvazinin
Şurası
temişlerse,
ve
Krallık
finans
bulunuyorlardı.
yapılmıştı.
kaprisli
istiyordu.
yahut
yaşadığı
İskonto
mâliye
(fermier ge-
hissedarları
etmek istediği
tuttukları
yüksek
zengin
Kumpanyası,
başlıca
düzenle
muhafaza
yer
varı zorla
Hindistan
bir çeşit Fransa
kaldırıveren almak
sıralarda,
danında
eski
bugün
muazzam
kumpanyaların
tekelleri
sermayelerin
tedbirleri
tepesinde,
denilen
(fournisseur)leri,
aristokrasisi,
bulunan koca
sınıfının
kapitalisti
imtiyazlı
etmiş de
burjuva
veya
tutan
kibur-
Historié
du
1926, s.302-303)
K A P İ T A L İ S T SINIFI
1908 yılı değil, ondan 31 yıl önce, Türkiye Parlamentosunda Milletvekili Vasilâki Bey şöyle seslendi: "Ekonomi politik ziraatın,
ticaretin,
gemilerinin rimizi bi
ve
ilerlemesiyle ormanlarımızı
sermaye
çıksın,
adı
biz
sahiplerine de
verilen
sanayinin ve
yabancıların
başındaki
tembihi
madenlerin,
çoğalmasıyla
ve
külfetsiz ihale
bilimin
ve zanaatın, ve
kayıtsız
edelim,
işlemesiyle
kolay bir yolla
yerin
zenginliğini
budur.
altındaki
"Gelirler
ormanların,
artar. "Madenleyerli
ve
zenginliğimiz
memleketimize
tüccar
getirelim.
ecneortaya "Bir
devletin
ehalisi
ne
kadar zengin
olursa
o
kadar
kuvvetli
ve
ulu
olur."
(Meclis'i Meb'usan Zabıt Ceridesi, 2 Haziran 1877, 41. oturum) (Zabıtlardaki cümle yanlışlıklarına d o k u n m u y o r u z . ) Demek, değil
1923 T ü r k i y e Cumhuriyet yılı, ondan yarım yüzyıl
(46
yıl) önce, Türkiye'de madenleri ve ormanları ele geçirecek yalnız yabancı değil, yerli sermaye de vardı. Ve bu sermayenin Meclis mümessilleri, Vasilâki
Beyin
yukarıki
Ekonomi
Politik dersini,
"Fevkalade alkışlar" ile
karşılayabilecek güçteydi. Abdülhamit'in topladığı Parlamentoda bu kerte ağır
basanlar,
nasıl
sermayedarlardı? Tıpkı, Tarihin
1789
Fransa'sında
bulduğu tipte: a)
Fermier
yapılmış "Kesim
General'ler:
Türkiye'de
Düzeni" adlı
"Devrim"den
bütün zenginlik kaynaklarını,
Kanuni beri,
Süleyman
çağında
şehirlerin ve
hele imparatorluğun
köylerin
e k o n o m i k temeli olan
T o p r a k Üretimini tekellerine geçirmiş tefeci-bezirgân sınıfı içinde, MÜLTEZİM denilen kişilerdi. b) Fournisseur'ler: damarlarına
T ü r k i y e ' d e bu
göbek bağlarıyla
bağlı
güne dek "Devlet Baba"nın
ve
kamu
sektörünün
hep öyle olağanüstü alkış tutarak, Vasilâki'nin ve kayıtsız kolay bir yolla" kutsal feci-bezirgân
sınıfı
"Özel
içinde A r a p ç a
kanını,
isteğinden daha
Sektör"e
aktarıp
MÜTEAHHİT,
can
iliğini,
"külfetsiz
Karunlaşan,
Frenkçe
te-
KONTURATÇI
adlı kişilerdi. Serfiçeli T ü c c a r eşraf çocuğu, mülkiye amiri Mehmet Ali Ayni Bey şöyle anlatır: "Kosova'da geliyordu:
bulunduğum
Vilâyetin
verilmemesi.
Zira,
alamıyorlardı.
Bu
lüyor
ve
daha
zaman
çeşitli
noktalarında
erzakı
TEAHHÜT
yüzden
sonra
de
teşkil
Ağa
ve Priştineli Şaban
mezsiniz...
Bu
ediyordu... adamlar,
şa'nın
himayesi ile
küçük
ve
doğrudan bul'a
çirkin
bulunan eden
MÜTEAHHİTLER Bu
maksatla
Paşa 'ya
ordunun
toptan
yazdığı
halde,
vazgeçmemiş idi. du.
Bu
kimi
subaylar,
sebeple
Raif Efendi'yi
ikinci
Bu
Bundan ikide
Hükümet öldürmeye
başka
bir de
erzakını
Paşa
kalkışmışlar.
erzakı
İstanbul'da bu
ait
erzakın
bir
türlü
dağıtabilmek büyük
edilmesini
erzakın
toptan
bile-
Serasker Rıza
Pa-
vilâyet içindeki
üst
üste
erzakın İstan-
verilmesi usulünden
maaşları da
ödenemiyor-
Bir defasında,
Piriştine'de
çekmişler,
muhasebeci
kılıçlarını
Kalemin
ile
dökülüyordu,
Hafız Mehmet Paşa,
ihale
şu
keseceklerini söy-
taahhütlerini
er ve subayların gidip
başında
haklarını
erzakı
hadiseler çıkıyordu.
konağına
kıtalara
ne kadar yüz suyu
MÜTEAHHİTlere
en
MÜTEAHHİTDebreli İsmail Paşa
taahhüt ederler,
Serasker Rıza
askeri
önce
ikinci MÜTEAHHİTLERE devrederlerdi. doğruya
hallerin
şahıslar,
dediklerini yapıyorlardı.
bir gaaile Paşa
gördüğüm
kapısı
acele
kapatılmış
ve
arkasına
bütün
Belgrat sefiri Meselenin riştine'ye oradan
masa
Vilâyet
ve
kaldırarak
Yapılan sonra
bu
rast
zâtın
babası
neticesinde,
adamın
bağlamak
eski
mutasarrıf idi.
tahkikat için
istedim.
Pi-
Muhasebeciyi
İştip'teki subaylar,
gelerek
adamcağızı
Sarayda
Saraydan
gelen
Hasan
Vasfi
Fransız Binbaşısı
sıkı
imiş!
ile
kahaber
bir emir üzerine
İştip'e
arkadaşlık
sorumluluğu
s. 22,23,
maaşlarını
öldürünceye Olanı
de
kaçmıştı.
üniforması
Hatıraları,
tüfekçi
Bey
kimi subayların
birisi Bulgaristan'a
şarak görmüş idim. "(M.A.A.
Piriştine'de
Bey
bildirilmesi üzerine,
Bir kandil günü,
etmiş!
Halit Bey adında
tarihte, Kâmil
yollattım.
Kurmay Albay
tahkikat
lardan
arz
Bana
O
Mustafa
tatlıya
sokakta
Meğer bu
Abdülhamit'e
yollandım.
orada
anlatayım:
malmüdürüne
babası
müşirliğine
İşi
Selânik'e
"Bir olay daha dar dövmüşler!
Bey'in
Ordu
gönderildim.
vermeyen alınca
ve sandalyeler yığılmış!
Tevfik Kâmil
ispatlandı.
Geçen
Bun-
Büyük Savaştan
Beyoğlu'nda İstanbul,
ediyordu.
dolaştığını şa-
1945)
1898 yılında görülen bu manzara, 10 yıl sonra kopacak Hürriyet İhtilâlindeki
bütün
kahramanların
portrelerini
özetlemiyor mu?
Bir yanda:
Başkentten ücra kasabaya dek ö r ü m c e k ağını kurmuş M Ü T E A H H İ T l e r şebekesi.
Önlerinde
şanlı
orduya
d ö k t ü r m e d i k "yüz
suyu"
bıraktırmıyor.
A m a gene de hoşnutsuzlar. Çünkü, müflis hazineden alacakları vaktinde çıkmıyor... Ötede, rejimin biricik dayanağı olan orduda, aylık alamadıkları için daire basıp, devlet memurlarına meydan dayağı atan gözü d ö n m ü ş subaylar... Bir gün, o sosyal sermayeci sınıfı ile, bu siyasal silâh gücü, suçun muhasebeci veya malmüdürü zavallılarında değil, Derebeyi Devletinde olduğuna karar verirlerse neleri yapmayabilirler? Bu e k o n o m i k ve sosyal SINIF münasebetleri, daha termelik
Millet
Meclisinde,
tahta
yeni
çıkmış
1877 yılı
Abdülhamit'ten
ilk gösgüneşin
altındaki yerini istiyordu. DEREBEYİ Rasim
Bey
KAPİTALİST ÇEKİŞMESİ (Edirne)
TO hâsılatı Belediyeye
bağırıyordu:
verildi.
Buradan
"Şimdi ihtar ederim
çıkarılmalı." (Mec.
ki,
Meb.
KONTURAZa.
4
Ha-
ziran, 43. oturum) Hasan Fehmi Efendi (İstanbul) tekrarlıyordu: TURATO
hasılatı
Belediyelere
terk
olunmuş.
ait olan bâzı şeyler terk olunmuştu" (Keza,
"62.
maddesinde KON-
KONTURATO
13/6/1877,
nizamnamesine
oturum
49)
Bizim mültezim ve müteahhitlere, A v r u p a ' d a B U R J U V A adı veriliyordu. Frenk burjuvaları
gibi
bizim
Mültezim-Mütteahhitler de, "Mutlak idare-
nin keyfi idaresine karşı" idiler. Millet Meclisinde Derebeyi suiistimâlinden,
memur v u r g u n u n d a n yaka silkiyorlardı:
Astarcılar K e t h u d a s ı A h m e t Bakanlığınca tiler. me
bir MÜNAKAŞA
Encümen
tarafından
(Kâğıt para)
yolu
varken,
ile
altı
önünde dururken
(İstanbul)
ihalelerde
bir müzekkere gitti.
keten
alıp
yüz elli bin halkta
Efendi
[Eksiltme, kendi
için
"Bahriye
şikâyet et-
Bir etkisi olamamış.
fabrikamızda
kuruşluk hâlâ
nasıl güven
söylüyor:
indirim]
satın
olur." (12
bükerek alınıyor.
Mayıs
Kaayi-
halat yapmak Bunlar gözümüz
1877,
oturum)
Naif Efendi (Halep) Devletlûların da kesenin ağzını açmalarını istiyor: "Büyükler yardım
ve
saygıdeğer
vermelidirler."
Osmanlı
ulular,
evlerindeki
altın
gümüşle
oranlı
bir
(Keza)
burjuvalarına
karşı
Devletlûları
savunan da vardı.
19
Mart
1877 günü "Ezâni saatle iki buçuk sularında açılan" Millet Meclisi, başkan "Atûfetlû A h m e t V e f i k Efendi" 25 Mart 1877 günü "Devletlû A h m e t Vefik Paşa
Hazretleri" olunca
ben
söyleyeyim.
ise,
o
ginleri
ev yıkıktır. ve
evi
buyurmuştu:
onarılmamışsa
Kendilerini zengin
zenginliği sevmem.
ti karşılığı alıyorlar." (12 1789
şöyle
Her kimin
Fakat
Mayıs
"Müsaade ederseniz bir de
ona
karışmam.
sayanlar açlıktan doğru
1877,
ölüyorlar.
söylerim.
Aylık
Kimin
yeni
Ben
zen-
alanlar hizme-
oturum)
Fransız burjuvası, "Ticaret,
iç gümrükler,
mururiyeler bir sürü
rüsumlar, mahşer gibi tedbirler, Ortaçağdan beri bir türlü kalkmamış alay alay engellerle bukağılanıyor" diye ayaklanmıştı.
1877 mültezim ve kon-
turatçıları da aşağı yukarı aynı şeylerden yaka silkiyordu. Çünkü "Devletçiliğimiz" o zaman yalnız Devletlûların tekelindeydi. Hüsnü aşağıdaki ğum
Efendi
(Takvim-i Vekayi, s.1935)
makaleyi
hâlde,
"Şu âciz,
bu millet kişilerinin
giderler sağlama
bağlanırsa
söz
çıplak olarak evimden meye
hazırım
inanırım; den tahsil
fakat ne
rek İstanbul'da nin
Osmanlı
tüm
ve
Ve ki,
bir
ve
gerek
varımı bu
fikirde
malları
taraftan
veririm
taşralarda
bana
en alçağı olduçoluk
iktidar
adam
eş
geçmekle."
olanların
refah
bütçenin
ve
el-
esef kulak-
zenginlik sahibi
aşırısı ve
tüket-
çıkacağına
insafsızlığı
bulundukları
memur ve
çocuğumla
sarf edip
kimi memurlar gene
aşırının
gidilmeyip
hayli
öldürmekte
kalmak
ki,
Devlet uğruna
hazineye
Çoğu,
istenilmeyip
kısılmasına
bu
bir yandan
miri
durmaktadır...
zimmetleri
hakkıyla
ruyorlar,
çare hâlâ
işitilmekte edilemez
yaşayarak,
çıkıp
diyebilirim.
bırakmayıp,
larıyla
hitabet kürsüsüne çıkarak
okudu:
zimmetleri olup,
ge-
memuriyetle
masrafları
ciheti-
(387)
burjuvaları da, hem istibdadın "Keyfi idaresine karşı" du-
hem de "Kendilerini z e n g i n l e ş t i r m i ş bulunan
meyveli te-
kellerini m u h a f a z a e t m e k istiyor"lardı. V u r g u n c u ticaret, Cumhuriyet ve Demokrasi devrimlerini beklememişti. O zaman da, şimdiki gibi ecnebi imtiyazlarından yararlanarak, vergi ve döviz kaçakçılığını yoldaşları yabancı
sermaye kadar beceriyorlardı.
Bir mebus: "Mısır Hidivliği ile ittifak üzerine pek ağır rüsum konmuş. Bizim tüccarımız ithal resminin ağırlığından dolayı, doğrudan doğruya gönderemiyorlar. En sonra Avrupa ürünlerine benzeterek bir takım kutularda Mısır'a gönderiyorlar. Bu durumda ne Mısır, ne de biz gümrük alıyoruz. Tüccar bu yoldan kazanmak için Avrupa adıyla kaçırıyor" (43. Oturum) Bu vurguncular, A n a y a s a d a : almamış olanın
üyeliğe
hakkı
"İflâs ile m a h k û m olup da itibarını geri
o l m a y a c a k " maddesinden yakalarını
kur-
tarıp, Millet Meclisine sızmak için "Seçim zamanı iflâs d u r u m u n d a bulunm a m a k " gibi rakik (ince) sözcük oyunlarına baş vuruyorlardı. Ve milletvekilliğini
emlâk sahiplerinin
temellendiriyorlardı: Mebuslar
Meclisi
lâkırdının
birbirine
emlâk
"Mademki bu
bunların
sahiplerinden
emlâk sahiplerinden
egemenliği Meclis
seçimiyle
uygunluğu olmak
hasıl üzere
birisi nasp
altında tutma
yalnız Hükümet işidir.
yapılmış, olsun
uygun
da,
seçilsin,
olunsun
geleneğini
seçilmiş
demişler...
[atansın]." (12
şöyle
Mâdemki
görülmüş,
bu
adamların
içinde
Seçilenler
içinde
Haziran
oturumu)
Şimdi, Türkiye'de mültezim ve müteahhitlere "Burjuva" denilmediği için, kapitalist sınıfı bulunmadığı ve ta 1877 yılı Millet Meclisini ele geçirmiş olan bu sınıfın, 1908 veya 1923, yahut 1933 yıllarında ne sihirdir ne keramet yok oluverdikleri, yahut yerli
kapitalist sınıfı
olmaktan
çıktıkları
ve t o p l u m u ansızın sosyal sınıfsız imtiyazsız bıraktıkları öne sürülürse, bu "ideolog"luğa ne ad verilebilir? İLK: A N T İ K A ( K A D İ M ) S E R M A Y E O Y U N U Ya
"Hindistan
Kumpanyası"
yahut
"İskonto
Sandığı"
ve
"Bu
yaldızlı burjuvazinin altındaki Rentier'ler ulusu, Devlet alacakları" denecek. Türkiye'de
Frenkçe
Kumpanyanın
Arapça
karşılığı
ŞİRKET'tir.
" S a n d ı k " ise artık (Emniyet S a n d ı ğ ı ' n d a n başkası) " B A N K A " adını almış bulunur. geçinenler
Devlet alâcaklısı
" R e n t i e r " ler ulusuna,
bizde İ R A T Ç I ,
iratla
denilir.
Türkiye'de Kumpanya, Banka ve İratçılar yok muydular? Elbet vardılar. Yalnız burada işin rengi bir azıcık değişir. Burada ansızın "Biz bize benzeriz." Ve batı toplumu ile Türkiye arasındaki yürekler acısı fark: "Sosyal sınıfları" da, "İmtiyazları" da en aşırı ve ayaklandırıcı biçimiyle göze batırır. Finans Kapital,
19.
yüzyılda
henüz serbest rekabetçi
bankalar ve
şirketler halinde iken de iratçı (rentier) idi. Onun için, Türkiye'nin antika tefeci-bezirgân sermayesinin iratçılığı ile çabuk, neredeyse kendiliğinden
koklaşıp kaynaştı.
oluşla, iki
"Hacı
hacıyı Arafat'ta,
it iti
kalafatta" dediğimiz
hazır yiyici yerli-yabancı sermaye, daha ilk adımda Türkiye'yi
haraca kesmekte kolayca el ele verdiler. Bu "Menfaat e v l e n m e s i " idi. Evlenmede iki yan nasıl gerekliyse, bu gelin güvey oluşta da hem yerli hem yabancı
sermayenin
Türkiye'yi çılgınca
"iğfal"
gönül
bulunması
kendiliğinden
etmemiştir.
verdiği
için,
Yerli
anlaşılır.
sermayemiz
yabancı
sermaye
Ecnebi
adlı
sermaye
yosmamız
aralık bırakılmış
ona
kapıdan,
Türkiye'de " h o v a r d a l ı ğ a " girmiştir. gerçektir.
Bir kaç
yüzyıl önce, bir yol daha gene "Ecnebi" bir sermaye zamparası
Bu
olay, Türkiye'nin
(Madam
Roksalâna'ların,
eski
geleneğinde
en
köklü
Frenk Beyi'lerin " D o l a p " adlı Y a h u d i sermayesi) T ü r k i y e
topraklarına
girmiştir.
sermayenin
çoktan
O zaman
hazırladığı
da T ü r k i y e içinde Tefeci-Bezirgân yerli
zemin
olmasaydı,
Kur'ânı
Kerimin yasak
(haram) ettiği fâizciliği Müslüman olmayanların paravanası ardında yapmak için "Sulu
m u k a b e l e h â n e " l e r (Hamam âlemleri)
işlettiren,
herke-
sin bildiği bu şeriata aykırı fuhşu kitabına uyduran ünlü paşalarla beyler bulunmasaydı, yabancı sermaye, İspanyol Yahudiliği kılığında, Devlet kanalıyla bütün toplum topraklarına rahatça el koyamazdı. Türkiye toprak ekonomisindeki ilk Dirlik Düzeninin yerine, tefeci-bezirgân sermayenin şartsız kayıtsız e g e m e n olduğu Kesim Düzenini (Mukataaları) geçiren " D O L A P Ç I L I K " , görünüşte çok haklı tunmuştu.
Devlet hazinesi
bomboştu.
bir gerekçeyle tu-
Kamu toprakları
(Miri arazi)
do-
lapçılığın emrinde " M Â L İ K Â N E " kılığına sokulursa, ömür boyunca (Kayd'ı hayatla) "kiralanmış" sayılacaktı.
Mal gene mülk olarak milletindi, kor-
kulmasın! Şeriatça "kiracı" d u r u m u n d a olan "Mâlikâne sahibi", ilkin peşin para (MUACCELE), sonra da taksitli kira (MÜECCELE) ödeyerek, Kamu hazinesini (Beytülmâl'i Müslimin'i)
parayla dolduracaktı...
Bu alaverenin sonucunu biliyoruz. Allah'ın Şeriatı adına, erken ve geç ödemelerle "Kiralanmış çiftlik" sayılan geniş İmparatorluk toprakları, kapanın elinde kaldı; bu günkü anlamıyla "Mâlikâne" bir kaç nesil sonra kiracının özel kişi mülkü biçimine soysuzlaştırıldı. Şeriat (Anayasa) çiğnendi... Demek yerli s e r m a y e - y a b a n c ı sermaye oyunu:
Millet malını özel kişi-
lere aktarma gibi açık kanunsuzluğu (Şeriat düşmanlığını) "kitabına durmaktı". Araya
İslâm dininde "RIBÂ" (tefecilik, fâizcilik)
toplum
kılınırken, Allah
toprakları değilse
konularak, bile
tefecilik
ülke
haramdı ölçüsünde
kullar aldatılmak isteniliyordu.
çağında A v r u p a toprak ekonomisini
haraca
kesen
Hıristiyan
uy-
(yasaktı). egemen
Batı
Orta-
Kilisesi de,
İsâ dininde haram olan fâizciliği maskeleyip, kendi din derebeyliğini buna benzer gerekçeler ve yollarla kurmuştu. Modern Kapitalizm, Osmanlı t o p l u m u n d a dört yüz yıldan beri başarıyla oynanmış o Ali Cengiz o y u n u n u n sınangılı geleneğine uydu.
İKİNCİ:
MODERN
KAPİTALİZM OYUNU
(Biz Bize Nasıl Benzedik) Kamu Hazinesini sözde kazandırmak için uygulanan Kesim düzeni dolapçılığı Türkiye'yi çökerte çökerte,
19. yüzyılda Osmanlı
uçurumuna çoktan yuvarlamıştı.
Kamu
sefer
edilmişti. Yüzyıllar önce
Kamu
toprakları
da
" M â l i k â n e " adıyla verilmişti, "Hayırlı
Tanzimat"
bu
deve
kiracılar elinden oldu
"Batılılaşma" kanunlarıyla
bittiyi,
Devletini
iflâs
Hazinesi gene bomboştu. Ve bu
Batı
kesinleştirmişti.
miri
topraklar
bir daha geri alınamamıştı. Avrupa
Elde,
zagonu
altında,
EVKAF topraklarından
başka yarı Devlet toprakları kalmıştı. Batılı Burjuva sınıfı, Kilise mülklerini
Devrimle talan
edecek güçteydi.
Bizde, evkafın özel
s e r m a y e y e ak-
tarılması 1908'den beri bu gün de t a m a m l a n a m a d ı . Devlet toprakları aynı t e m p o y u güttü. Derebeyi Devleti kartal gibiydi. Onu teslim almanın yolu, Batıda borca batırmaktı. Kesim Düzenindeki antika dolapçılar, hiç değilse "Muaccele" ve "Müeccele" paralarını kira biçiminde ödedikleri için, Devlete verdikten sonra, bir daha geri alamıyor, hele faiz falan isteyemiyorlardı. Modern Batı Kapitalizminin
Devleti ve Milleti s ö m ü r m e sistemini "Hayırlı T a n z i m a t " refor-
muyla
koku alırca
hemen
omuzdaşı
irkilip benimseyen eski "dolapçı" yerli malı sermaye, batı
sermayedarlığının finans
kapitâl
okuluna
yazıldı.
Batakçı Devlet ondan " Ö d ü n ç " (istikraz) almaya görsün, önünde sonunda yakayı ele verip haraca bağlanacaktı. İki yüz elli yıldır depreşen "Modernleşme" (Çağdaş uygarlık) hareketlerinin öz temeli bu davranış oldu. Eskiden küçük derebeyilerle küçük üretmen ve mülkiyet sahiplerine karşı oynanan T E F E C İ L İ K , şimdi bir milletin bütün zenginlik kaynaklarından pay alabilen Derebeyi Devlete karşı: Şirket, banka, kasa vs. gibi adlarla, MODERN İ R A T Ç I L I K kılığına girdi. Abdülhamit, para
bulmak,
açmıştı.
Bizi bize benzeten ilk g e r ç e k budur.
ilk Millet Meclisini en
başta
Sermaye;
"Dahili
sırf yerli yabancı
sermayeden
ödünç
istikraz" (İçerde ödünç) y a p m a k için
bir yanda Abdülhamit'i "En
büyük mücedditler (Yeni-
likçiler) sırasına koyuyor, tanrının gizli lütuflarının a ç ı k l a n m a s ı " sayıyordu. (Mebusların cevabı) Öte yanda, "Maliye d e n g e s i " konusuna gelince:
"Şan ve büyüklüğünün korunma sebebinin, her işin başı para oldu-
ğunda ve adaletin emrinin gereği gibi uygulanması
için m e m l e k e t i m i z d e
aranan şey olarak, kişi özgürlüğünün sağlanması gerektir" diyordu. Adalet ve Hürriyetin ise: kişi
"Tabii zenginlik kaynaklarının işletilmesi"nde, "Özel
girişkenliklerinin
kolaylaştırılması"
(teşebbüsât'ı
hususiyyenin
teshili) d e m e k olduğunu (Âyânın cevabı) Padişaha anlatıyordu. A n c a k bu şartla
Abdülhamit'in
kılına
dokunmayı
aklından
geçiren
y o k edilecekti.
"Padişahlığın yüksek, bağımsız şanına dokunur kısmi veya toptan eğilimler oluşması halinde, yasaklanıp y o k edilmesini işlerin en öncesi sayarak, kalben ve lisan olarak hepsi birden, her türlü fedakarlığı kabul ederler ve bu uğurda can vermekle iftihar ederler" idi. (Âyanın cevabı) Fakat iş paraya dayanınca, kızıştı.
Derebeylikle S e r m a y e arasında
pazarlık
Hüsnü Efendi: "Tüm sanayiin A v r u p a tekelinde b u l u n m a s ı n d a n
ötürü geçim
işi ve idarece güçlükler ç e k m e k t e bulunan
halk fukarası"nı
(51. O t u r u m , 16 hazır) öne sürdü. Özel S e r m a y e , T ü r k i y e halkının istibdat s o y g u n u n d a n çok faiz
hoşnutsuzluğunu
kopartmayı
Devlete karşı
savunurken,
bir
kullanarak, az parayla
gerçeğimizi
açıklamış
T ü r k i y e ' d e yalnız bezirgân ve tefeci s e r m a y e gelişkindi. ticaretin de,
bankacılığın da,
Sanayi, yâni
kâr ve iradını g a r a n t i l e y e c e k modern
tim temeli " A v r u p a t e k e l i n d e " idi. ğimiz
oluyordu. üre-
Bizi bize b e n z e t e n ikinci g e r ç e -
buydu.
Demek Türkiye'de
sosyal
sınıflar ve
s e r m a y e y o k değildi.
Y o k olan
modern sanayi idi. Özel S e r m a y e m i z böyle bir üretim temelinden yoksun ve hazır yiyicilikte iratçı derebeyilerden farksız olduğu için, "Ziyb-evreng'i Hilâfet'i islâmiyye ve ziyver-efzây'i serir'i saltanat-ı O s m a n i y y e velinimet'i biminnetimiz eğiliyordu.
efendimiz
Abdülhamit,
çıkmadığını
görünce,
hazretlerinin" bu
pinti
ihtiyacın
(Abdülhamit'in)
vurguncu
en
az
iki
önünde
sermayeden katı
fazla
dört
güzellikle
gelen
kat para
memurları,
" T e n k ı y h â t " (kadroları azaltma) ile ürküten özel sermayeye karşı hafiyeleştirdi. 31 yıllık istibdat başladı. 1877 yılı "Atiyye", "ihsan" (bahşiş ve sadaka) diye selâmladığı siyasi
iktidarı elinden
kaçıran Özel S e r m a y e m i z ,
ekonomi iktidarını çoktan ele geçirmiş, Devleti ister istemez haraca bağlamıştı.
Üçte
bir yüzyıl
sonra,
ayni A b d ü l h a m i t müstebidine
ikinci
defa
"Hürriyet"i ve "Anayasa"yı ilân ettirene dek, yabancı sermaye ile yerli s e r m a y e m i z yapmadığını bırakmadı. Y a b a n c ı sermaye ile işbirliği nicedir almış y ü r ü m ü ş t ü . Yerli Sermaye, üretim rotasını tekelinde tutan yabancı sermayenin
dümen suyundan
gitti.
"Con T ü r k " l ü k ister istemez "Kökü
dışarıda" kaldı. Bizi bize benzeten üçüncü g e r ç e ğ i m i z bu oldu. O zaman derebeyilerimiz de, özel s e r m a y e m i z de bir noktada birleştiler:
Güç,
kuvvet Avrupa'dadır. A b d ü l h a m i t , "Osmanlı
devletini A v r u p a
devletleri topluluğuna bağlayan dostça ilişkiler ve iyi geçinme niyetini bir kat daha doğrular" u m u d u n d a y d ı . Özel S e r m a y e m i z ise kendisini "Avrupa t o p l u m u n a bağlayan dostluk m ü n a s e b e t l e r i ile iyi g e ç i n m e niyetini" pratikçe K U M P A N Y A = Ş İ R K E T biçiminde "bir kat d a h a " ilmikledi.
1850'den
1950'ye dek en az yüzyıldır sürüp giden her şeyimiz gibi,
ŞİRKET serüvenimizde de yalnız yabancı
parmağını
bulmak, yabancılara
Türkiye'de sağlam yataklık eden asıl yerli kapitalist sınıfımızı hiçe s a y m a k gibi tek yanlılık olur. gizlenir.
Sömürge'de:
Sömürge
ile yarı-sömürge arasındaki
Yabancı
kapitalizmin
doğrudan
fark burada
doğruya
kendisi
bir ülkeye zorla girip yerleşir. Y a r ı s ö m ü r g e d e : Y a b a n c ı sermaye, yerli antika sermayeyi kendisine aracı (ajan, komisyoncu) y a p a r a k bir ülkeyi kolayca sömürür. Türkiye'nin yarım sömürgeleşmesi, Osmanlı İmparatorluğunda
yabancı
sermayeye
yataklık
(yahut
ortaklık)
yerli sermayeci sosyal sınıfın daha önceden v a r o l u ş u n u
edecek bir
belirtir. A n a d o -
lu'da her "cahil köylü" nün bildiği gibi, kendisine yataklık edecek kimsesi bulunmayan eşkıya, s o y g u n c u l u ğ u n u sürdüremez.
Boyuna yabancı
ser-
mayenin " g ü n a h ı n a " gireriz; ona Türkiye'de yataklık ve işbirliği biçiminde suç ortaklığı yapan yerli sermaye bulunmasaydı, yabancı
sermayenin, Türkiye'yi
o
denli
elini
haddine mi d ü ş m ü ş t ü
kolunu
sallayarak haraca
bağlayabilsin? Bizi bize benzeten d ö r d ü n c ü g e r ç e k budur. Bütün bu ve benzeri gerçeklerimizin "orijinallikleri" ne olursa olsun, Batı
kapitalizmiyle
sıkı
fıkılığı,
sınıflar ve tümüyle üstyapı
gerek
bakımından
ekonomi
temeli,
gerek
sosyal
besbellidir. Yirminci yüzyıl Türki-
ye'mizi, dünyadan ayrı bir yıldızda "sınıfsız" bir toplum gibi koyarak yola çıkan
ulusal
atlıyorlar,
ve
uluslararası
"Dokt-İdeolog"larımız
o
gerçeklerimizi
pas geçiyorlar.
TARİHTE
İŞÇİ S I N I F I M I Z
Formül ezberlemeye alışık olanlara paradoks gibi gelecek ama, Türkiye'de işçi sınıfı belki modern A v r u p a ' d a k i n d e n önce vardır. Bunu, iki anlamda biz söylemiyoruz, Tarih belirtiyor. I- Kadim Tarih B a k ı m ı n d a n Marks, "İşin ne
olan
ka
7 Temmuz
üretim
teorimiz,
nerede
1866
araçlarıyla
günlü
insan
öldürme
tekniğidir"
Antika dern
Tarih
Engels'e
determinasyonu
endüstrisinde
olduğu
şunları
yazdı:
(belirlenişi)
üzeri-
kadar parlakça
baş-
onaylanıyor?"
"İnsan ö l d ü r m e sanayii": ve
mektubunda
teşkilâtlanma
Marks'a
Ummanı
göre,
ortasında,
çağ kurucusu kapitalizm
" S a v a ş ve onun aracı ordu teşkilâtı "askerlik sistemi, bir küçük ada
kurulduğu
gibi kalmış,
taslağıdır." 25 Ağustos
1867
günden
beri,
neredeyse
Mo-
günü
Engels'e
yazdığı başka bir mektubunda Marx, gözüne keskince çarpan fakat "Kompetansı" olmadığı
için
içine giremediği,
incelenimini
Engels kardeşinden
beklediği konuyu bir daha neşterler: "Genel olarak Ordu, gelişmiş
gündeliği
(işçi
ekonomi gelişimi için ücretini)
ilkin
ordu
önemlidir. içinde
Örneğin,
buluyoruz.
tümüyle
Romalılarda
peculium
castiense
mülkiyetini ki lonca ledir.
ilk
düzeni de Hattâ, Taş
taşıdıkları
öyledir.
çağı
önem bütün
ücreti)
yol
geçti
tarihi,
ilkin
ve
aslında
benzer.
Gene
göze
içinde
olmayanın
işçi)lerin olarak
batarca
da
bir üretim
savaş
için
dalının
Burjuva
özetlenmiş
öy-
kullanımları,
metallerin
yapılmıştır.
taşınır
loncalarında-
uygulanması
para
miydi,
ordu
orada,
babası
(askeri
büyük ölçüde
değerleri
dayanıyora
açılışı,
âile
Fabri
Makinelerin özel
bir
üzerine
işbölümünün
şekillerinin
askerinin
hukuk şeklidir.
metallerin
Grimm'in sünde
(kamp
tanıyan
göğ-
toplum
bulunuyor."
Acep, Türkiye'de işçi sınıfı var mıydı? Çağdaş proletarya mıydı, değil miydi gibilerden ince ince, sinek kaydı kıl kesen aydın baylarımıza düşünce
pekliği
ransının,
çektirmesin. Göçebe
Osmanlılık,
demokrasisinin
söz yerindeyse,
yarattığı
ilkel
sosyalist tole-
Yeniçerilik v u r u c u
gücüyle
kurulmuş bir Devlet ve İmparatorluktur. Osmanlı ordusu, kapitalist ordusu
gibi
sanıldığı
ekonomi
hayatından ve T o p l u m
kadar tecrit
edilmemişti.
üretiminden
İlk T ü r k ordusu,
koparılıp, geçtiği
halktan
toprakları,
yalnız sosyal ve e k o n o m i k mecaz anlamında değil, gerçek toprak işleme anlamında da buldozer gibi tesviye ede ede yol yapan, çığır açan, köprüler kuran, kervansaraylar, siteleri
(câmi
hanlar, hamamlar, su yolları,
külliyeleri:
Tapınak-Pazar-Bilim
üçüzü)
kaldırımlar, din
vb.
kamu yararlı
bayındırlıkları işleye işleye y ü r ü y e n , yayılan bir gündelikçi
işçiler ve tek-
nisyenler ordusu idi. Sonra, derebeyileşme azıtınca bozuldu. Türkiye sınıfı)nın
Devletinin
dört
büyük çoğunluğu
güdücü
sınıfından
ikisi:
İLMİYE
(Bilginler
ile SEYFİYE (Kılıçlılar sınıfı)nın çelik çekirdeği
olan Yeniçerilik, A L U F E (yulaflık) adı verilen (Roma askerinin peculium'u gibi)
gündelik akçayla
çalışan
ücretliler yığınıydılar.
(İdare) ve Kalemiye (Maliye) sınıfları
Devletin
Mülkiye
ile t o p l u m u n Tefeci-Bezirgân ser-
maye zümreleri gibi T O P R A Ğ A el koymuş, üretimi kontrol eden kümeleri Hazineyi t a m takır edip "Züyuf akça" (Kalp para) çıkardılar mıydı lâsyon)
İlmiye
ile
Seyfiyyenin
gündelikleri
düştükçe,
kendileri
(Enf-
"Kazan
k a l d ı r m a k " ve Şeriat (Sosyal Adalet) a r a m a k zorunda kalıyorlardı.
De-
rebeyileşme y ü z ü n d e n aldığı soysuzlaşma biçimleri ne olursa olsun, o Şeriat uğruna Kazan kaldırmalar, T ü r k i y e ortaçağında kopmuş ilk ücretli işçi grevleri taslağı idiler. Marks'ın
haklı
olarak üzerinde durduğu, fakat incelemeye vakit bula-
madığı Ordu olayları bakımından, Yeniçeri teşkilâtı ve düzeni, modern Toplum tohumu
karakterini taşıyorsa, aşırılığa gitmeksizin denilebilir ki, Os-
manlı Türkiye'si ücretli işçilerin A n a y a s a s ı (Şeriatı) ve V u r u c u gücü (Gündelikçi ordusu) ile yaratılıp örgütlenmiş bir devlet idi. Demek Türkiye'nin Tarihsel ve Ekonomik-Sosyal gelişiminde sermaye hiç bir zaman
üretici ve
olumlu bir güce eremediği hâlde, modern gündelikçi işçiyi andıran yığınlar, hiç bir vakit eksik olmadı. Bu yığınların çağdaş proletarya kadar hür ve bilinçli bulunamayışları, o zamanki tekniğin seviyesiyle belirli olmakla birlikte,
çalışma ve y a ş a m a
pek farklı değildi.
şartları,
garyacılığı andıran çalışma
rarsız ka
cevher
rek
bilinçsiz
ve
bu
boş
hayvan
bu
ve
dâvâlı
reâyâsı
ve
aslında
furun
karıştırmak
Keban,
başka yerin
İş-emini
verilmek.." (Osman
dahi
kelâm)
ve marifeti
Nuri:
ya-
işgal reâyâsı
ile
Mecellei
idüp,
sebebiyle...
ve
iş
her gün geçimleri
birbirleriyle
vilâyetlere
baş-
dedikoduya
uğraşmak,
gerek
eyalete
fe-
ve
ve gâh
arasında
maden
(halt'ı
olan
güçsüz
gelmek
yakmakla
tayfası
(türü)
ve
madenciler tayfasını
madenciyan
bulunduğu
fasıl
tarafına
zaman
oldukta
tahrik
(İstanbul)
olup
çeşit söz
ma kulesi
olanları
Mu-
ve
ve Şeriat
Umur'u
ge-
Âsitâne mari-
Beledi-
notu) kayıtları besbelli, taşradaki sivil işçilerin başkentteki
asker gündelikçilerle tanışıp k a y n a ş m a s ı n d a n lemeye
1212 (1798) yılı
madenciler
öteki
sebep
gereğince,
getirilmeyip hallerine
ye'den, H.A.
yabani
Âsi tane
lâfları
her an
iken,
şartları
başkasıyla
fetiyle
ve
sevdasıyla,
bozulmasına
gerekli
yanına
gâh
gitmek
çıkartıp,
kataası
bugünkünden
ile mütesellimlerine gönderilen şu fermanın
bir kendileri gibi hafif akıllı
maddeler için, yerlere
düzenlerinin için
bazı
ikide
kalkışmak
işlerinde
sezilebilir:
"İçlerinden satçılar,
maden
mükellefiyeti, tıpkı,
Ergani, G ü m ü ş h a n e kadıları aralığından
örneğin
Daha düne kadar Ereğli, Zonguldak madenlerinde an-
doğabilecek tehlikeleri
ön-
çalışıyordu.
Yeniçerilik kaçınılmaz derebeyileşme gidişine girdi. T o p r a k üretiminin aşırı çapulu, dolayısıyla züyuf akçadan Demoklesin kılıcı işledi. O nedenlerle gittikçe esnaflaşan Yeniçeri hareketleri, Ortaçağın bilinçsiz ve sonuçsuz esnaf ve köylü ayaklanmaları kılığına girince, kan ve ateşle bastırıldı. Yeniçeri
Ocağı
söndürüldükten
sonra
da
kurulan
Ordu
sistemi,
gene
"Asker Ocağı" adını almakta d e v a m etti. Ordu sanayi, eski tarihsel özünü daha modern yeni şekillere kavuşturdu. Dört yüz yıllık sosyal gelenekgöreneklerde çok büyük değişiklikler olmadı denilebilir. T ü r k i y e ' d e Ordu, her m o d e r n l e ş m e hareketine motor ve öncü kesildi. Bu özellik, e k o n o m i k ve sosyal tarihimizin maddesine uygun, derin köklü ve anlamlı ulusal geleneklerimizdendir. Ve geleneğin temelinde, derebeyi kabuklu gündelikçi işçi sınıfının çağdaş uygarlığa el sallayan özü yatmaktadır.
II- Ç a ğ d a ş Tarih Doğrudan
doğruya
Bakımından çağdaş
proleterliğinde
kuşku
götürmeyen
işçi
sınıfımızın sosyal Tarihi de, gene Türkiye de Modern yerli Özel sermaye
tarihinden çok önce başlar. "Bizde mut
ilk
defa
devrinde
geçmişe işleri
kurulan
miryollarında durumda
çalışan
inşaat
Çalıştırılan gündelik
müdürlerinden
Fon
iş
ile
yapacak
işçileri
de
işlemiyordu.
Avrupa
lar, s.7,10, İstanbul
bu
Bu
işçileri
maliyet
fiyatı
De-
daha
kötü
Dinlenme
sömüren
kuru
meşhur
bir
bayındırlık
veriliyordu.
yordamla söz pek
gibi
işçilerinden
para
"Yerli işçiler bir lokma Bu
Mah-
eski
Vaktiyle Anadolu
toprak
başına
ikinci
daha
demiryolları
toplanmıştı.
kapitâlistlerinin
ramıştır." (Hüseyin Avni:
demiryolları,
işçilerinden
gelişimi,
saat
geçinebilir" demişti.
olan
sanayi
işçileri
işçilere
Kölmann:
işçilerin,
ve
tarımın
tarz mevsim
zamanlarında rük zeytin
sanayi
Büyük
bu
idi.
bir durumda
harp
mâliktirler...
çevresinde
Bunu en ufak araştırmalar bile gösterebilir:
yoğun
ekmek,
olmuş,
hat
iki
çü-
Anadolu'da
hesaplarına
pek
ya-
1908 de Ecnebi S e r m a y e y e Karşı İlk Kalkışma-
1935)
Demek, bizim antika Tefeci-Bezirgân yerli sermaye; henüz yabancı finans kapitalle kaynaşıp bir tek vücut olarak m o d e r n l e ş m e d e n önce, Ordumuzun,
Devletçiliğimizin..
sınıfımız vardı. Batı
ve
yabancı
"Büyük T a r ı m " denilen
sermayenin
çalıştırdığı
pamukçuluk da,
işçi
madencilik de
kapitalizminin gelişen d o k u m a vb. sanayine ucuz h a m m a d d e yetiş-
tirme itkisiyle d o ğ m u ş t u . Orada da özel sermaye milli bir kılığa girmeden önce yerli milli Türkiye işçi sınıfı çağdaşlaşmıştı. "Mevsim görülür." usullerine lüsü
işçileri
göre
lübelerinin
için
çok sürekli
müdürlüğü
tüzüğü
50 yaşına
çalışmak
ri gün doğuşu,
daha
maden
bir işçi
13 yaşından
madenlerde
İşçilere
dışında,
Zonguldak'ta
yapmıştı.
kadar,
zorla
başındaki ahırlar,
özel hastane,
hattâ
bir ayda,
Zonguldak
labiliriz.
Anadolu'da
1856'da ların
kurulmuştu.
çevresinde "Gardöfren,
ve ren
az
bu
seçerler.
seçim,
denecek
makasçı,
ateşçi,
İdareyle
çeşitli
kertede
bir
çok,
Almanya
tarafından yapılır." (Hüs.
Fehametli Av.:
Keza,
İş
s.2)
de
saatle-
"İşçi kuyapılmıştı.
işçi bir ata
Mehmet'ten sermayecileri
kapitalistlerce işçi
kalabalığı
daima
Bu
binGüne
Dersaadet
bu-
tarafından kurulan
hat-
dolmuştu." az ücret alan
tehlikelere göğüs ge-
bir hakem
s.14,15)
15 gün
uygun
ihtilâf çıkarsa,
üçüncü
Devletinin
Keza,
daha
hat muhafızı...
hattâ
çalışanlar arasında
ikisi müttefikan
tarlada,
tiplerini demiryollarında
İngiliz
beri,
geçit bekçisi,
karşılık en
angarya
Zonguldak köy-
Hastalanan
Uzun
"Daimi işçi
Demiryolu, tarihten
önemli
Bu
Keza)
ilk Bu
ücret almalarına
biçarelerdir.
hakem
Havzası,
sanayinde
Paşa,
tutuluyordu..
(H.A.:
doktor bile yoktur.
maden
göre,
15 gün tâbi
sıhhat şartlarına Naim:
yığını Dilâver
tüzüğe
mükellefiyete
dirilerek köyüne gönderilirdi." (Ahmet Kadar
Bu
gün batışı diye hesaplanıyordu.
yanı
işçi
yapan
iki
taraf birer
seçemezlerse: Konsolosu
İş-
cenapları
Türkiye İşçi sınıfının alın yazısı
ile ilgilenen tek aydın, T ü r k olmayan
bir doktordur: "Ayağı ayağını çinin)
nasılsa
yitirmiş, maaşını
dükten tanede mez.
ve
ki,
O sebep,
o
kalır.
Yattığı idareye
İşte
bu
bir gülle vesile
de,
tu." (Dr. A r h a n g e l o s Gavril: yüzü,
iki
üç
ve
bir
üç ay içinde idare
sakatlanmış
(iş-
(bin
bir yüz suyu
Bir işçi tren
altında
tanesi kırılır.
Uzun
zaman
için
karşı
gibi
gibi
Bu
üzere
verilmiştir...
işçilerin
duygusuydu.
birikmişti
du.
masrafı
kaptırılarak işçi.
olmak
kemiklerinden
yatmak zorunda
düşmanlık
tekerleğine
bir istisnâ
hastane kaburga
Memurların
kerte
vagon
kesmiş,
sonra)
risi yüzülür,
bir
üç ay hastanede kalmış..
kendisine
gösterdiği
duygular
duygu
memurların
patlamasına
ufacık
grev meselesinde
dökül -
kalır,
de-
süre
has-
para
veril-
saygı
değil,
yüreğinde
bir sebep
kendi kendini açığa
o
aranıyorvurmuş-
A n a d o l u - B a ğ d a t Demiryolları İdaresinin İç-
1908, Keza, s.16)
Bu gün aynı Zonguldak'ta kurşunlanırlarken bir doktrin "tahriki" ile suçlandırılan maden işçilerine, mutsuz ağabeylerinin bıraktıkları kötü miras t a m 58 yıl önceden kalmıştı. "HAYIRLI"
ŞİRKET
Sosyal ve e k o n o m i k gerçeklerimizi daha yakından g ö r m e k için bir kaç örnekleme
yapalım.
Ecnebi sermayenin Türkiye'ye bütün
imtiyazlarıyla ve resmen G İ R İ -
Şİ, Türkiye'nin "Batılı müttefikleri"nden
ilk "yardım" görüşü
ile baş-
ladı. Devlet hazinesi öylesine boşalmıştı ki, onu yerli s e r m a y e y e borçlanmakla k a p a t m a k elden gelmiyordu. İlk büyük dış ödünç (istikraz), Abdülmecit'in Londra ve Paris'te iki finans kapitâl (Mâliye) grubundan aldığı 3 milyon sterlinlik 1854 istikrazı oldu. Oysa Türkiye'nin içinde ilk Yerli Şirket ondan
dört yıl
killiği fâsılalarından lin
katılan
Şirket'i
önce
yardımı
Hayriye'nin
kuruldu.
birinde, ve
(l267
"Rahmetli Mustafa Reşit Paşanın başve-
tarihinde
rahmetli Fuat
kurulduğu
1850
ve
bilinmektedir."
Şirket
girişkenliği önce
"Tersane
1243
için
alınmış
ise
(1843)
yılına
ris
komşuları
ulu
işte
de
de,
nereden Türkiye'ye (1827)
öncü
bizden
olmuşlardır.
tekniği
buhar
buharlı
kalmıştır.
kıyılarımızdan bize
ilk
geçen
teknelerin
önce Çünkü
Nuri:
ile
"Türkiye
Ödünç"ünden
girmiş
makineli
İtiraf edelim
başveki-
girişkenlikleri
1926)
İlk "Yabancı
Avrupa
yılı
kıyılarımızda
kadar geri
doğdu?
adı
(Abdülehad
Seyr'i Sefain İdaresi Tarihçesi, s.15, İstanbul,
çeyrek yüzyıl
yılı)
Cevdet Paşaların
bir
çalışıyordu.
gemi
(vapur)
satın
gidiş
gelişleri
l260
ki,
yararlanmaya Tersanenin
memleketimizin koyulmuşlar, şu
uyanıklığı,
habu bir
iki
ecnebi
görmekle
vapurunun
hasıl
Boğaziçi'ne
olmuştur." (AN:
yolcu
Keza,
götürüp
getirmekte
olmalarını
s.l4)
Bu "Uyanıklık" gene devlet eliyle Özel S e r m a y e d a r yetiştirmek prensibini güttü. Boğaziçi'yle Marmara'ya (Gemlik, İzmit, Tekirdağ'a) giden 2 vapur,
çarçabuk T e r s a n e d e n
(Devlet İşletmesinden)
vâlisi A b b a s Paşanın oğlu ve A b d ü l m e c i t Hânın
kızı
ayrıldı.
"Eski
Mısır
Münire Sultanın
ko-
cası İlhami Paşa gözetiminde (nezaretinde), Mustafa Fâzıl Paşa ve Bogos Beyin idareleri altında" bir yarı derebeyi-yarı burjuva y e y i m yeri kılığında "Fevâid'i O s m a n i y y e " (Osmanlı yararlanışları) adlı şirket melezine çevrildi.
Dikkat edelim, henüz yerli girişkenlik Devlet malına el koyuyordu.
A r k a s ı n d a n , bu gediği daha çok genişletmek için yabancı girişkenlik ünlü " U Z M A N " hastalığımızı (Fevâid'i landırıyordu... ri
Fransızca
cağından bulup
Bonald olur,
konu
ve
depreştirdi.
Osmaniyye)
"Gereği gibi adında
idaresi
açarak
böyle
bir
kendisi, Fevâid'i
yabancı
idarenin
bir padişah
hem
Fransız, ellere
verilirse
kendisine
buyrultusu
hem daha
verilmesini
(irade)
elde
de
halkı
Osmaniyye'nin çok
arz
faydaişlemle-
faydalı
etmenin
etti." (Keza,
olayolunu
s. 15)
Bu bir antr-akt (perde arası) geçit oyunu idi. Padişahların ve ihtilâllerin üstünde veya altında oynanıyordu. O geçit konaklarının amacı, başlıca dört noktada toplanabilirdi:
1- Türkiye'de
kapitalist mülkiyet münasebetlerini
geliştirmek, 2- Türkiye'yi Batı kapitalizminin savunucusuz açık pazarı yapmak, 3- Türkiye'de ecnebi sermaye maşası bir yerli sermaye yaratmak, 4Türkiye işçi sınıfı ile çalışan halk yığınlarını sindirip sömürmek.
Bütün bu
genel sonuçların özel uygulanışlarını "Seyr'i Sefâin İdaresi Tarihçesi" kitabında heyecanlı bir roman gibi okumak güç bir şey değildir. Bu
sonuçlar
hatlıkla
hangi
mekanizma
ile
işleyebildi? Yerli ve Y a b a n c ı
cak kertede
sarsılmaz
buna
değinelim.
kısaca
OSMANLI
işbirliği
bu
kadar çabuk,
sermayelerin
neden
ve
nasıl
kolay ve
dünyaya
kaçınılmaz
ra-
ö r n e k olaoldu?
Önce
BANKASI SALTANATI
Kırım savaşına sokulan T ü r k i y e ,
kaba Y a h u d i düşmanlığı
hikâyesin-
deki "İğneli fıçı"ya düşmüş gibi oldu. Fıçının dört yanını Batılı kapitalist dost ve müttefikleri sarmıştı. T ü r k i y e ' y e , "Kaç ben
k u r t a r a y ı m ! " diyor-
lardı. T ü r k i y e hangi yana kurtulmak için atılsa, orada sivrilen "İstikraz" iğnelerine gövdesiyle saplanıyor,
kanıyordu.
Osmanlı
borçları tam öyle
başladı. 1854 yılı, Kırım Savaşının silâh arkadaşları olan Londra ve Paris finans gruplarından, Türkiye yüzde 6 faizle 3 milyon sterlin, 1855 yılı Roçilden yüz-
de 4 faizli 5 milyon sterlin borç aldı. O zaman bir sterlin 110 kuruştu. 1958 yılı bir Reşat altını 161,63 TL bir sterlin 177 TL.sı olduğuna göre, o ilk borç şimdiki kâğıt parayla 1,6 milyar TL'sı eder. Bu günkü ufacık Türkiye'nin 1962 yılı
18,5 milyar borç yaptığı düşünülürse, Koskoca Osmanlı İmparatorluğu
için bir buçuk milyar borç küçümsenebilir. Fakat, "Batılı müttefiklerimiz" Padişahlara güvenmiyor, alacaklarını sağlama bağlamak için, verdikleri ödünçlere karşılık, Mısır vergisinden başka, Türkiye'nin genel gelirleri, hele İzmir, Suriye
g ü m r ü k gelirleri
karşılık tutuluyordu.
Padişah
ölür,
paşa
asılır:
Devlet kalırsa geliri Batı bankerlerine yarardı. Üç dört yıl sonra, borçları önünde iflâs eden Türkiye, gene Batılı dostlara uyup çıkardığı kâğıt paralarının 3,5 milyonunu (Şimdiki 560 milyon) piyasadan kaldırmak için 600,000 sterlin (Bugünkü alınca, Batılı
120 milyon TL) borç
müttefiklerimiz, artık Türkiye gümrüklerini:
"Hâmiller (borç
senetlerini elinde tutan alacaklılar) mümessillerinden bir heyetin gözetimi altında tahsil" etmeye geldiler.
İkisi Savaş masrafı,
biri gene savaş
açıklarını " k a i m e " (kâğıt para) ile kapatmak için yapılmış üç borç, Türkiye'yi
borçlar "Fâsit dairesi" içine hapsetti.
Ondan ödemek
sonra için
hemen
yeniden
ödünçlerin faizleri
hemen
-tefeci
borçlanmalar
bir yana,
eline
birbirini
düşmüş
köylü
kovaladı.
gibi-
Çünkü
borç alınan
bir de "İhraç kıymeti" denilen oyun vardı.
Hacı ağa köylüye yüz lira borç verir, senedine 200 lira borç yazar. Batılı dostlarımızın da 100 liralık borç senedi aldıkları zaman Türkiye'ye gerçekte 50 lira verdikleri oluyordu. İhraç kıymeti bu idi. Y ü z d e elliden düşük ihraç kıymetleri
bile vardı.
1874 genel
borç tahvilleri, yüzde 43,5 ihraç
kıymetli idi: Türkiye 43 buçuk lira ödünç alıyor, 100 lira borçlu çıkıyordu. Y ü z d e beş faiz böylece yüzde 12'lere çıkmış oluyor, ayrıca alacaklı dostlara havadan her 100 lirada 56,5 lira fazla borçlanılıyordu. Böyle
bir "Rezil
ç e m b e r " içine düşülmek kimseyi
rahatsız etmiyordu.
Çünkü, Türkiye'nin egemen sosyal sınıfları derebeyiler de, kendi toprakları içinde yerli tefeci-bezirgân sınıflarından aynı ağır şartlarla borç alındığını biliyorlar ve o sosyal düzeni savunuyorlardı. Türkiye içindeki bezirgân ve hacı ağalar, Türkiye çalışan halkından yüzde yüz, üç yüz, sırasında bin aldıkları için, "gâvurun" görünüşte yüzde beş altı faiz istemesini, dostlukların en fedakarcası bir davranış sayabiliyorlardı. Çünkü, yabancıdan yüzde beş, on faizle alınan paralar, Türkiye içinde sermaye edinilip, T ü r k üretmenlerinden yüzde yüz, üç yüz faiz sızdıracak biçimde işletilecekti. O yüzden, ecnebi tefeciliği bey ve efendilerimizin hiç birisine anormal veya olağanüstü bir vurgunculuk gibi görünmüyordu. İhraç kıymetlerindeki aşırı insafsızlığın Devleti
iflâsa götürdüğüne gelince, aslında sermayedârlarımızın istedikleri de
bu Derebeyi Devletini bir an önce çökertip dize getirmek ve en sonunda teslim almaktı. Bu bakımdan yabancı sermaye dışardan, yerli sermaye içeriden elbirliği edip, Sebâ sedlerinin temellerini kazıyan fareler gibi, Osmanlı İmparatorluğu'nun temellerini aşındırmakta düşünmeden anlaşmış durumdaydılar.
Sınıf determinizmi buydu. A l d a n m a k yok, elle tutulur hesap ve
sosyal eğginlik vardı bu işte. 1860 yılı, Baron von Hirsch adlı bir "endüstri şövalyesi"nden adı 400, kendisi, yâni ihraç kıymeti 212 milyon frank ödünç alındı. Şarlatan hâpse girince,
1862 yılı
frank borca girildi. 240
gene adı
200,
kendisi:
ihraç kıymeti
Her iki son ödünçle T ü r k i y e ,
milyon TL eline geçirmiş g ö r ü n e r e k 392
136 milyon
bu günkü para hesabı
milyon T ü r k lirası
borçlu
çıkartılmasını batılı dostlarının bir lütfu saydı. O yıl T ü r k i y e ' n i n sırtından merkezi
Londra'da
Otoman
Bank, öküzün derisinden
çarık çıkarır gibi
çıkartıldı. Ertesi yıl aynı şartlarla, kalp paraları d e ğ i ş t i r m e k için 150 milyon frank (7 milyon altın, 1,12 milyar bugünkü T ü r k lirası), Galata bankerlerinin alacaklarını
karşılamak için 50 milyon frank (2,2 milyon altın
3520 milyon bugünkü T ü r k lirası) borca girilirken, beklenen misafir geldi:
Osmanlı
başına
B a n k a s ı , sultandan
daha
e g e m e n yetkileriyle T ü r k i y e ' n i n
oturdu.
Böylece Türkiye halkı
karşısında sermayenin yerli yabancı ayırdı
kal-
mamıştır. 3520 milyon alacaklı Galata Bankerleri (Yerli sermaye), 1.120 milyon
kâğıt para
oyunu
ile
Devleti
Batılı
dost finans Kapitale yeniden
borçlandırarak, kutsal İmparatorluğun hazinesine ortak çıkmıştır. Bu yağmanın gerisi çorap söküğü gibi gitti.
1865 yılı, Türkiye ansızın borç öde-
y e m e z duruma girince: "Birinci Tertip G e n e l Borçlar Tahvilleri", 1873 yılı: "İkinci Tertip G e n e l Borç Tahvilleri", 1874 yılı, Osmanlı Bankasına yeni
imtiyazlar sunularak,
20 yıl
kuponları ödeme kontratı ve "Üçüncü
Tertip Genel Borç Tahvilleri" çıkarıldı... Ve 1789 Fransa'sındaki bir kaç şirket yerine, Türkiye'de "Allahuteâlâ" gibi
bir tek kumpanya:
Osmanlı
Bankası "Her yerde hâzır-nâzır." Kurşuni devletlû "Eminance grise" oldu. Kurnaz Batılı Finans Kapitalin İngiliz-Fransız kalesi, Türkiye'nin bütün gelir kaynaklarına davul zurna çalarak sahip çıkmak için, İslâv Barbarlığını koçbaşı gibi kullandı. Doğu A v r u p a ' n ı n bütün lenduha Antika İmparatorluklarını
(Çar
Rusya'sını,
tanlığını) birbirine düşürdü; 1866
Kandiya
isyanı,
Avusturya
Kayzerliğini,
Osmanlı
Sul-
1854 Kırım Savaşını dışarıdan içeriye soktu.
1869 Süveyş Kanalı
isyanı,
1877
Plevne Savaşı,
1885 Doğu Rumeli'nin Bulgaristan'a katılması... Türk'ün belini kırdı. Borçlar bütçe açığını, bütçe açıkları borçları kovaladı. Harp ihtilâli, ihtilâl harbi kışkırttı.. Osmanlıya ne istenirse yaptırılabilirdi.
DÜYUNU
UMUMİYE
SALTANATI
Bir tek banka şirketinin şubeleri ve Kapitülasyon kuralları, Türkiye'nin gereği
gibi
sağmallaştırılmasında
yetersizlik gösterdikçe, yeni
gerekti. Orijinal ilk "Karma Ekonomi" kuruldu:
bir örgüt
(Türk, İngiliz, Fransız,
A l m a n , İtalyan, A v u s t u r y a ) İmtiyazlı Tahviller Hâmillerinin mümessillerinden derlenmiş: (Genel
"Düyun'u
Borçlar Tahsisli
U m u m i y e Varidat'ı
Gelirler idaresi)
doğdu.
M u h a s s a s a İdaresi"
Mısır vergisi,
Osmanlı
Bankası kanalıyla İngiliz'e kaptırılmıştı. T ü t ü n - tuz d a m g a resimleri ipek âşârı,
balık ve av resimleri "İstanbul
önceki finans kapitâl
tekellerine:
Tünbâki
Bankalarına"... resmi,
1881 yılı
Bulgaristan,
Doğu
Rumeli, Kıbrıs gelirleri peşkeş çekildi. Gelirleri her yıl: artık hiç bir gerçek gücü kalmayan Devlet değil, yerli-yabancı S E R M A Y E hazretlerinin güvendiği
D ü y u n u U m u m i y e toplayacak:
4 9 0 . 0 0 0 lirayı
(Şimdiki 86 mil-
yon T ü r k lirasını) Galata bankerlerine ödedikten sonra, kalanın 4/5'ini fâizlere,
1/5'ini Tahvilleri "İtfâ" (söndürmek) için ayıracaktı.
1888 yılı, Batı dünyasının yeni olduğu ölçüde daha yırtıcı ve atılgan bir finans kapital
çetesi sahneye girdi:
Prusyalı Yunker (Ağa-Paşa) yapısıyla
Türkiye yapısına daha kolayca kaynaşıveren Alman Emperyalizmi, silah satmak üzere Doyçe Bank'tan verdiği
1,65 milyon Sayd'ı mâhi
(Balık avı)
ödüncü ile turnayı gözünden vurdu. 1890 yılı Düyûnu Umumiye İdaresi, çeşitli Türkiye Sancak (il) larının "Hububat âşârını" da ele geçirmeye girişti. Böylesine uslu "yağma Hasanın böreği", artık biricik Anonim Şirket geleneğini de çatlattı.
1888'den
1906 yılına dek Türkiye'de 94.885.000 frank
sermayeli 3 ve 495.000 T ü r k lira sermayeli 2 olmak üzere 5 A n o n i m Şirket daha kuruldu. Bu günkü para ile 18 yılda 1 milyar liraya yakın (763,980 milyon yabancı sermaye, 79,20 milyon yerli sermaye) "yatırım"ıydı bu. "Hürriyet", yahut "Meşrutiyet" adını alan
1908 Devrimini anlamak
için her şeyden önce bu 1 milyarlık ve ondan önceki ö d ü n ç biçimli onlarca
milyarlık finans
1854'ten
kapital
"Yatırım"larını
göz önüne
getirmek gerektir.
1903 yılına dek 50 yılda, T ü r k i y e 26 finans kapital "Ameliyatı"
geçirmiştir. "Hasta A d a m " a her iki yılda bir para ve e g e m e n l i k ampütasyonu! O 26 ameliyat içinde yalnız 3 taneciği, hiç değilse görünüşte "olumlu" bir amaç gütmüştür: hiç ayrılmadı. les'de
Baron
Hirsch'le
karşılık 792.000.000 olan Baron, indirince
Demiryol. Onların
karakteristiği de ötekilerden
1870 yılı "Rumeli Ş i m e n d i f e r l e r i İstikrazı" için Bruxeibir anlaşma
frank
borçlu
yapıldı.
Alınan
düşecektik.
254.430.000 franka
İdarecilerimiz
gibi
"asil"
100 liralık tahvilleri 42,5 liraya satarak 170 milyonu cebine
sırra
kadem
çıkmasaydı, bu günkü
bastı. parayla
Şükredilmeli, 1
milyar 300 milyon lira ödenecekti.
Baron,
"Endüstri
şövalyesi"
milyar 850 milyon lira karşılığında 21
1894 yılı, bir finans grubu ile Doyçe Banktan "Rumeli Ş i m e n d i f e r l e ri A v a n s ı " olarak 40 milyon frank (Bugünkü: 470 milyon TL); gene
Doyçe
Bank ile A n a d o l u
Demiryolları
Şirketinden
1903 yılı,
"Bağdat İstik-
razı, Birinci Tertip" olarak 2 milyon 376 bin (bugünkü:
380 milyon) li-
ra alındı. Rumeli d e m i r y o l u : Girdiği yerde bir ihtilâl patlatarak, en sonra Balkan savaşı ile İmparatorluğun Rumeli topraklarını kopartmaya yaradı. A n a d o l u d e m i r y o l u : İngiliz grubu ile A l m a n grubu arasındaki Birinci cihan savaşını patlatarak, İmparatorluğun g ö m ü l m e törenini sağladı. Modern finans kapitalin
bir ülkede en "olumlu" davranışı da
bu
idi.
O
hengâmeler ortasında, Türkiye'nin varı yoğu S E R M A Y E ' y e teslim edilmişti:
Mısır vergisi, Hükümetin genel gelirleri, (özellikle: İzmir, Suriye güm-
rükleri), İstanbul gümrükleri ve oktruvası ga,
içki,
deniz ve
kara
avcıları,
[giriş vegisi], tütün tuz, dam-
ipek âşârı,
Bulgaristan,
Doğu
Rumeli,
Kıbrıs gelirleri, geri kalan g ü m r ü k gelirlerinden 390.000 (şimdiki 30 milyon)
lira, T ü n b e k i şirketi, T ü n b e k i
öşürleri finans kapitalin elindeydi.
gümrüğü
artırımı,
çeşitli toprakların
Bütün bu alacakları ne A b d ü l h a m i t ' i n
kişiliği, ne sallanan hafiye teşkilâtı sağlama bağlayamazdı. Bütün bir millet, olmazsa bir çok milletler, finans kapital burjuvazisinin iratlarını ödemeye kefil olmalıydı. Fransız
derebeyi
Devletini
yıkan
burjuvaların
alacağı
32
milyarsa,
1881 yılı Osmanlı Derebeyi Devletinin aldığı ödünçler, "Tenzilâta m a h z a r " edilen
13 milyarla, t a m 30.4 milyar bugünkü T ü r k lirası
1789 Fransa'sı için söyledikleri, "Şurası yeni
muhakkak
düzen
garantisinden için
ki,
(Meşruti daha
(Yerli-yabancı) Hürriyet)
sağlam
idi.
Rivarol'un
1908 Türkiye'si için şöyle tekrarlanabilir: bir
çok
istemişlerse,
olan
Türk
burjuvalar kamu
milletinin
(Türkiye'de)
borcunu
garantisi
bir
Abdülhamit'in
altında
koymak
istemişlerdir." Türkiye 1854'ten
1914'e kadar 60 yılda 40 istikraz yaptı:
2 Ödünç! İstikrazların uzun yıllar durduğu iki devir vardır: 1886
da
Düyûnu
Umumiye
Saltanatını
Türkiye
içine
Her 3 yılda
İlki:
1874 ile
yerleştirme
pa-
zarlığının sürdüğü 12 yıldır. Türkiye'nin belli başlı gelir kaynakları üzerine finans
kapitalin
demir
eli
konulur
konulmaz,
istikrazlar
çağı
yeniden
açılmış, 1886'dan 1896'ya kadar 10 yılda t a m 9 istikraz yapılmıştır. Fakat ondan
sonra
gene
epey
ansızın
bir tökezleme
göze
çarpar.
1896'dan
1909'a kadar geçen 13 yıl içinde, Finans Kapital hazretleri Türkiye'ye 2 istikrazdan başkasını yapamayıverir. Bu, o zaman için tesadüf gibi görünse bile, bu gün, olayların muhasebesi yapılırken açıkça görünüyor ki, Finans kapital tam o yıllarda artık A b d ü l h a m i t ' e resmen rest çekmiş ve koynunda yetiştirip beslediği Con Türklerin gölgesinde gizli gizli kışkırtılan
1908
Devrimini beklemiştir. miz, istediği düzen
1908'le birlikte "bekleyiş" biter.
kuruluncaya
kadar sıkıca
kapattığı
Sermaye efendiistikraz kesesinin
ağzını 1908 devrimi ile birlikte yeniden açar. Ve tâ 1914 yılına kadar hemen her yılda bir defa (hatta
1911 yılı 2 defa) ödünç verir. Türkiye'nin
geriye nesi kaldıysa (gümrükler, âşârlar) ele geçirir. " S o m a - B a n d ı r m a istikrazı", " H u d e y d e - S a n ' a Doklar
istikrazı,
İanc
istikrazı," "Konya hissesi
istikrazı".
ovasını Türk
sulandırma
Milletini,
istikrazı,
Millet
Meclisi
aracılığı ile yeni tipte borçlanmalara doğru iter. O sırada şirket yatırımları görülmedik ölçülerde
alır yürür.
Türkiye'de
yılda yalnız 6 a n o n i m şirket kurulmuştur. ise,
93
anonim
şirket
kurulmuştur.
7-8
1883'ten
1908'e
kadar 25
1909'dan 1914 e kadar 5 yılda yılda
1
şirket yerine,1
yılda
10'dan fazla şirket! Kamu
borçlarının millet garantisi altında sokuluşu, Lozan Zaferinden
sonra 13 Haziran 1928 Paris anlaşması ile Osmanlı mirasına konmuş milletler arasında şöyle üleştirilmiştir: 1 7 . 1 0 . 1 9 1 2 ' d e n önceki
17.10.1916'dan
sonraki
istikrazların y ü z d e s i
istikrazların
yüzdesi
Türkiye'ye
62.25
76.54
Yunanistan'a
0.57
0.55
Suriye'ye
8.17
10,17
Yugoslavya'ya
5.25
-
Irak'a
5.09
6,25
Filistin'e
2,46
3,03
Bulgaristan'a
1,62
0,16
Arnavutluğa
1,57
-
Hicaza
1,13
1,39
Yemene
0,89
1,09
SERMAYE:
H E S A P V E G A R A N T İ İSTER
Türkiye ilk istikrazını 1854 yılında yaptı. A r a d a n 9 yıl geçmedi, biriken borçlar üzerine, yabancı
alacaklıların
mümessili
olan
dev finans kapital
şirketi Osmanlı Bankası, Türkiye'ye bir Fatih gibi girdi. Girdikten sonra 10 yıl geçmemişti ki (1879), Osmanlı Bankası, yeni imtiyazlarıyla Türkiye'nin en büyük E K O N O M İ K iktidarı kesilmişti.
Fakat, sermayenin yalnız eko-
nomi iktidarı y e t m e z d i . O, Devlet alacaklısı olarak S İ Y A S İ iktidarı ele geçirmezse, ekonomi gücünün garantilenmeyeceğini biliyordu. menliğini T a n z i m a t ' t a n onun
için A v r u p a ' y a
beri
zorluyordu.
kaçırıyordu.
Namık Kemalleri,
Siyasi egeCon Türkleri
Paşalar ve beylerle, sultanlar arasında
ikide bir patlak veren saray ihtilâlleri, en sonunda Abdülhamit'i, ilk Millet Meclis d e n e m e s i n e zorladı. Türkiye'de
ilk Parlâmento
girişkenliğinin
genel
olarak S E R M A Y E ,
özellikle DEVLET A L A C A K L I L A R I kampanyası olduğu, yapılmış başlıca
kısacık ömrü
Meclis müzakerelerinde apaçık okunur.
ve
içinde
" M e b u s a n " top-
lantılarında A b d ü l h a m i t PARA, Milletvekilleri H E S A P ("Emniyet" dedikleri G A R A N T İ ) istiyordu. A b d ü l h a m i t ' i n eski kurt Devletlûları,101 gün sürecek Meclis toplantılarının 60 gününü;
(Tören, Söylev, "Makale", A n d iç-
me, iç tüzük - Vilâyet, Belediye, Basın kanun ve tüzükleri, Donanma ziyaretleri) ile geçirtti. Bu, asıl önemli para işini en sonda sıkıştırıp, acele oldu bittiye g e t i r m e k taktiği idi. Önce Karadağ, sonra
Moskof savaşı
patlayınca, Y e n i ş e h i r l i z â d e A h -
met Efendi, d a y a n a m a y ı p "Makale"sini "Milletvekilleri kanunlar ile EMNİYET
verecek
bir şeyin
(sayı
ve
larının)
bir
için
masına
elde
ve
azaltılması)
edilerek
ile
"tayın "lar
fazla
birlikte,
kimi ve
ve
sokacak
masraflar adıyla bir
bu
tüzükler halka
yolda
uygunsuz
ve
aşar ve
güçlerinin
yet-
bir kanun
açık gösterilen
suretle
(kapıkul-
alışları
özelliklere
yarısı TENKİHİ
bendegâhının ve posta
ve
cidden
maaşlarından
satın
bu
dengede
farkın
takım için,
memurların
rüsumat
bulunmadığından,
milyar)
bir
memur
lüzumsuz
hazineyi ziyana
bir kanun 2,4
ve
kesilerek,
dahi düzeltilmesine
olağanüstü
(bugünkü
dek
yalnız
düzeltilmesi
bulunmasına
oldukları
bunların
okudu:
yaklaşıyor,
Dengesinin
sonuna
memurlarının
memesi liralık
suret
maaşlarının
olduğundan,
aya
Maliye
savaş
almakta
mal
iki
uğraşıyor.
kadar
sair
Heyeti,
14
konulmilyon
kapatılabileceği
hesap
anlaşılmıştır."
Meclis Başkanı, işi hemen " e n c ü m e n e havale" etti.
(Bu söz, on-
dan sonra T ü r k i y e edebiyatında bir konuyu atlatmak anlamına kullanılan tiryaki sözü olacaktı). Bir başka çıban başı daha vardı: "İstanbullu muâfiyetleri".
Gerçekte,
bu devletlûlarla
kapıkullarının ve kodaman şehir
tefeci ve bezirgânlarının askerlikten ve vergiden imtiyazlı tutulmalarıydı. Ona
da
lerinin
Süleyman
meymenetli
bulunduğumuz laşılmıştı) tanbul
bütün
edilmişti.
dışı
iller)
besbelli kimsenin
lik
Nişli ve
aynen
zenginlik
ne
yolda adına
şimdiye
olan
yüce
elinden
kullanıyor) (servet
dokundu:
teahhütlerimizin
halkının
etmemek cüğü
(Niş)
Osmanlılar Bu
gösterecekleri hiç
Bey
uğurlarında
ve
ve
ahd
ve
yerine
değin çaba
"Padişahımız Efendimiz Hazret-
can
misaak
göstermiş
ve
edilerek,
(milli
fiiliyatta
Bu
Taşra
bulundukları
hamiyyeti
şâhit istemez...
fedâye (sözleşip
getirilmesinde
gelmeyeceğinden,
sâmân)
mallarımızı
vatan
genel
ve
onuru) özge
hazır an(İsdaha tasdik
(bu
söz-
sayesinde zengin-
vergilerden
muaflıkla
kayrılarak,
Yurt
zenginlerine
âit
hizmeti
şerefinden
ve pek acele
fedakârlıkları
şimdiye
olan
para
dek
yardımı
mahrum
kalan
bakımından
İstanbul
henüz bir tek
görülmüyor."
Başkan- "Bunu da verin, öteki kâğıda iliştirilsin.. İngiltere Devleti hak tanır ve tarafsız bir devlettir" diye,
konuyu, İngiltere elçiliğine
Meclisin şükrân mektubu sunmasına çevirtiverdi. (12 Mayıs, 27. Toplantı, I. Oturum) yedar:
Derebeyi:
Kapıkullarının
maaşlarını
kesmek istemiyor;
Serma-
İktidarı ele geçirmedikçe kesenin ağzını açmıyordu. Kabak köylü-
nün başına patlarken, ağaya da dokunması akla geldi: "Ağnâm" (Koyunlar:
hayvan vergisi) ele alındı. Halil Bey (Suriye)-
" A ğ n â m vergisine bir misli zam etmek, şikâyeti
çeker." Manok Efendi (Halep)- "Ağır değildir." (O kapitalist gibi hesaplıyordu.) Yenişehirli
Zade
Ahmet
Ef.
(İzmir)-
"Yarım
çarıklı
çiftçi
savaş
yardımını verirse, burada iki atlı arabaya (O zaman "Kadillak" yok) binenler niçin ekmeği
vermesinler? Bu yiyorsak
arpa
gün
kuru
ekmeği
ekmek yemeye
yiyelim,
az
razı
olmalıyız.
Buğday
harcayalım."
Manok Ef. (Halep)- " Y u r d u m u z ortak Vatandır. İstanbul'da daha zengin adamlar vardır. Onlar daha çok y a r d ı m etmelidirler." Başkan- "... Yalnız benim elimle kayıkçı, balıkçı gibi adamların, ellişer, altmışar, para olarak toplanan yardımına ben şâhidim." Astarcılar Kâhyası A h m e t Ef.
(İstanbul)- "İstanbul ehalisi vergiden
kaçmadılar, verdiler... Oysa, şimdi y e d e k 60 paralık bir şey için
bir kaç
takrir gönderdik; karşılığını alamadık. Ehâli bu gibi işlerde EMNİYET (Garanti) ister.
Eski Başvekil Mahmut Nedim paşanın bu kadar şeyleri var.
Zimmetleri olduğunu gazeteler dahi yazdı. Y ü c e Kapı (Bâb'ı Ali) birisine bakmadı." Mustafa runa
herkes
şeyin
ne
verir de, ne
Bey
için
meşru
yerler ahalisini ve
önce cisi
oraya
Milletvekilleri
İstanbul'da Tenkih
da
A.
yalnız
re
edecek isek,
ra
mı,
vergiye
bir
ona göre
Fakat,
ister.
yol
fukaranın yapalım.
bir kanun,
işte
düşünmeliyiz.
için
olmaz.
para Bugü-
İstanbul'dan
Görsünler herkes
gelirlerimizi
bir tüzük yapalım.
mi zammedeceğiz? Her ne
Savaş
tutmuyor...
Gazetelerde İkincisi:
bu
vereceği
sanırım."
yapacaksak,
yakasını
herkes
Herkes
çıkmıştır,
"Eğer iş
bir şey yapalım.
(Masraf azaltımı)
hazırdır.
bir masraf yapılırsa
bundan Ef.-
edecek
fedaya
harcanmasını
olmayan
Zâde teşvik
"Yurdu kurtarmak ve namusu ikmâl etmek uğ-
canını
EMNİYETSİZLİK de
Yenişehirli lar
değil,
alındıysa
sonra
değin
(Yanya)-
malını
ki,
başka Bakan-
Vilâyetlerden görsün...
Birin-
ne
yolda
ida-
Ondan
sonra
âşâ-
yapacaksak yapalım.
Bu
suret-
le
ehali dahi EMİN
(garantilenmiş)
meyiz." (28. Toplantı,
2.
olur.
Bundan
önce bir şey veririz diye-
Oturum.)
Yardım, vergi tartışmasında, görüyoruz, yerli yabancı, Müslüman olan olmayan bütün Sermaye, Derebeyi Devletine karşı tek cephedirler.
Mec-
lisin bütün duygululuğu, Derebeyi Devletinin hesaplarına el koymaktadır. Çıkmaz, bu yönde yontulmaktadır.
Derebeyi oyalamasına karşı 29. Top-
lantının 2. O t u r u m u n d a İstiyzâh [soru önergesi] yapıldı: 1- Beş on yıldır Devlet gelir ve giderleri nedir? 2- Yıllık gelir artıyor mu? Ne kadar? 3- "Artan gelirden ne yolda yararlanılıyor? İstikrazlardan bütçeye her yıl düşen faiz ve amortisman yıllık gelir artışıyla orantılı mıdır? Değilse aradaki fark nedir?" 4- "Faydasız memurlarla lüzumsuz masrafların çoğalmasının, bayağı gelirden üstün olduğu anlaşılıyor?" Denge düzeltimi (mali muvazenenin ıslahı) için hazine ne d ü ş ü n ü y o r ? 5- "Bu gidişle mâliyenin geleceğinin
hangi
sonuca varacağı
üzerine bir istatistik ve maliye
hesabı var
mıdır? V a r s a nedir? Y o k ise, Mali durumların geleceğine EMNİYET ve GÜV E N Ç v e r e c e k kıyaslama Başkan- "Maliye
HESAP nedir?"
Bakanlığı
her yıl
pek ayrıntılı,
kitap
kadar maliye
dengesi yayınlar. O kitaplar vilâyetlere geldi mi? Bu iş on, on iki, on beş yıllık bir iştir." 1877'den 12 yıl öncesi: Y ü z d e 50 "ihraç kıymetli" (yani bir verilip iki yazılmış ve "Londra'daki
bir m ü e s s e s e d e n " yapılmış "Birinci Tertip Ge-
nel Borçlar Tahvili" yılı (1865)tir. Bunlar, "Galata bankalarına âzami 24 yılda ö d e n e c e k çeşitli tahviller"dir... Bankasının
Londra'da
1877'den 15 yıl öncesi: Osmanlı
kurulduğu yıldır (1863)... T a m o yıllarda Yerli -
Y a b a n c ı (Galatalı-Londralı) Finans kapitalin Türkiye'de Bütçe hesaplarını yayınlatması,
Derebeyi
Devletinin
Kapitalist
Devletine
doğru
gidişinde
Sermayenin oynadığı rolü açık açık belirtmez mi? Böyle bir ülkede en az 19. yüzyıl ortasından beri "Sosyal sınıf"ların "Çağdaş Uygarlık" yönünde ne kadar yol almış bulundukları anlaşılmaz şey midir? Fakat, Neden Türkiye'nin böylece " Ç a ğ d a ş Uygarlaşma"sı, Batıdakinin tersine memleketi yükselteceğine alçalttı?
Bu
ayrı
konudur.
Onu,
kuru
mantığımızdan çıkıp olayların gidişine uyarsak kavrayabiliriz. Y E R L İ S E R M A Y E Y E KARŞI:
DEVLET + ECNEBİ
Abdülhamit'in Derebeyi Devletine karşı tek cephe kuran yerli ile yabancı sermaye Türkiye'nin Batı A v r u p a uğruna kurban edilmesi konusunda farkına varmaksızın ayrılırlar.
Gerçi Türkiye'deki antika Tefeci-Bezir-
gân sermayesinin yapısı "rezonans" bakımından Batının s e r m a y e s i n d e n çok "Finans kapital"ine yaklaşır. Onun için iki taraf çabuk anlaşmış, De-
rebeyi Devletini teslim almak taarruzuna geçmiştirler. A m a , bu taarruzda
Batı
finans
maksızın,
kapitalinin
amacı,Türkiye'de
modern
sanayii
kurdurt-
kendisine acentelik edecek bir müttefik kapitalist sınıfını
laştırmaktır. Onun
uşak-
için, " t a v ş a n a " (Yerli sermayeye) "Kaç!", Tazıya (De-
rebeyi Devletine) "Tut!" der. Bir yanda "Con Türkler"i kanadı altına alarak A b d ü l h a m i t ' e karşı "Hürriyet s e v e r " görünür; ötede el altından Türkiye'nin y ü k s e k idareci kadrosunu görülmedik lüks ve rüşvetle kendi emri altına sürükler.
Bu tezatlı davranış dış politikada da aynen güdülür:
yanda Türkiye'nin T ü r k o l m a y a n
milletlerini
ve
Çar Rusya'sını
Bir
Osmanlı
devleti üzerine saldırtır; ötede, Çar aşırı gitti mi, bütün "Yüce Devletler" (Düvel'i
Muazzama)
karşısına
çıkıp:
e k o n o m i k ve politik egemenliğini en
"O
kadar d e m e d i k ! " yollu,
Batının
iyi sağlayacak bir "Tarafsız h a k e m "
kürküyle ortalığı yatıştırır görünüp, parsayı toplar. Batı kapitalizminin bu alicengiz o y u n u n u n da en uysal maşası, Türkiye'deki T ü r k olmayan kapitalistlerdir. Yüzyıldır hiç şaşmaksızın sürüp giden "Batılı dostluk" politikasının
(tipik örneklerle belgeleşmiş) en eski
ispatı gene Türkiye'nin
ilk
Millet Meclisi zabıtlarında bütün ayrıntılarıyla okunabilir. Derebeyi
Devletinden
alacaklılarına
"Emniyet"
istenirken:
Gâvur,
Müslüman, yerli, yabancı sermaye bir olur. Derebeyi Devletinin her türlü ekonomik, sosyal ve politik güçlerimizi çökerten pahalı ve lüks, lüzumsuz ve baskıcı bürokrasisine karşı " T E N K İ Y H Â T " (Maaş indirimi) istenince, her kafadan
bir ses çıkmaya
başlar.
Mecliste Paşalarla azınlık Milletvekilleri,
hele Müslüman olmayanlarla sarıklılar el ele verirler. Halil
Bey (Suriye)-
leştirilerek, ha suz
herkesin
uygun görülür.
sine
Ef.
inmiş bin
Ef.şu
Sebuh
ve âşâr vergileri ve askerlik bedelleri birbir şey
yapma
yolunu
ilk iş olarak maaşların
tenkihi
ve fazla
mutedilce
kaldırılması
(Halep)-
demektir.
Halil 25
Ama,
memurlukların Manok
"Ağnam
üzerine
gerekli
"Kâyime
Oysa,
Ef.
da-
ve lüzum-
görülür."
dolayısıyla
memurlar onu
"Kesilmesi istenen
kadar kese
tutmak
memurun
maaşlar zaten
da
yeteri derece-
alamıyorlar."
maaşı
değil,
Mühtâcın
maaşı,
kâğıtlarının
faizleri
çıraklık maaşı."
(İstanbul)-
"İki
yıldan
beri
konsolid
verilemiyor."
altı
Astarcılar
Kedhudası-
Hamazasb
Ef.
yüz
bin
kişi
hudut
varken,
Milletvekilleri
diyorlar.
İhtilâs
na
ihtilâsına
bakmak
Kimileri
maaşları
istiyorlar.
bulunup,
şöyle
çırpma),
olduğu
"Teessüf ederim.
üzerinde
vaktiyle
(çalma,
bıraksınlar.
"Zimmetleri
(Erzurum)-
oldu,
Bunlara
Vatan
mühimmat böyle
hırsızlık için tenkih
gazetelerde
etmek,
sonra
ve
olacak diye bir şey
varsa
kimileri
bakmalı."
dahi
yazıldı."
çocuklarından
beş
erzaka
ihtiyaç
vakit
kaybe-
başka zama-
Mahmut
Paşanın
Rasim dahi
Bey
(Edirne)-
maaşlarını Başkan
biraz
(Ahmet
keserseniz bilin
ki,
Y u s u f Paşa siz
Tenkih elbet
olanlar
bu
mez
olmaz.
A b d ü r r e z z a k Ef. duâcılarıdır.
laşılır?
Hiç duası
yüce
Yusuf
Ziya
Ef.
kazanabilirler...
bir usulü
var mı?
bin
kuruş
maaş
var ki,
kuruştan
ilmühabergirdiğinden...
Yok mu? Kulunuz derim
gelirlere
nispetle
azdır.
gerek
yukarı
ki,
mütekaitler,
Vermek lâzımdır.
"Duâgûlar (duacılar)
Veril-
verir."
kadim
olursa
almalı.
Osmanlı Dev-
bundan
ne an-
Çünkü
Fukaraların
"Bunlar çalışarak mükemmelen
ekmeklerini
lâzımdır."
(Kudüs)-
Başka
memurlar
on
tevcihat sırasında
iki yüz kuruş alacağı
yüz
Devlete
aylığından
arzuhaller (dilekçeler)
(Bağdat)beş
şimdi
olan
aç kalır,
Yüz kuruş,
olmazsa
"Memurun
vakit
ülkesinde
fukara
verdiği gibi,
lira zarar eder."
"Hazinenin
Lâkin
gerek muhtaçlar için
Kimi
letinin dahi
Bakanı)Tetkike
Devletin
gerek mâzûller,
Paşa)-
üç yüz bin
olur.
tetkike muhtaç. de
dört kuruş
alsalar."
Tevfik
hazine (Maliye
mütâcinden
"Bir çobanın
eksik
işlerde
uğraşırlar.
Dört
beş
çeşit
tahsisat
alanları
bulunur." Mebusitlere
"İşte
(emekli)
se:
defter önümüzde.
25 bin kese
Asker içinde,
olduğu
nüvvâb
halde...
Başkanburada
Yusuf
Paşa-
beş
çıkarılmış),
müteka-
yalnız 19 bin kese...
(işten
Bin ke-
içinde,
bilmem
nesi
hepsi içinde
dokunmaktadır."
evkaftan
kesmeye
"Bir neferin
çocuğuna
Abdürrezaklinmiyor.
falanın
bin
hakkımız yoktur.
kuruş
Bu
aldığı
devletin
olsa,
eski ni-
"Mâdem
demektir.
Ahmet
Ef.-
"Bunu
Heyet -
"Geçtik. "
Onun
bırakmalı... miktar üçte
(Meclisin Teb'anın
maaş
ne
"Bu Bey-
bi(ço-
bir maaşlarından."
geçtik mi?"
"Hemmâzüllük, memurlar kimselerin "Bu
(işten
Israr edince)..
bir
işaret
etmek
kovulmuş)
oturumu.)
feâl işlerde
bulu-
var." ismini söylemeye
memurları
"Mâzülin"dendir. isimleri
iyâli
vermemek gerekmez."
hem
Başkan-
keselim?
kadar süreceği!)
Haziran
alan
nesini
hepsi Devletin
Bey-
maaş
çok
kuruştur.
"Bu aralık askere ilişmek câiz değil!" (II
Rasim
Rasim
30
ki müddetimiz
Bir
"Mutlaka
Başkan-
maaşı
verilecek."
Bunu gelecek yıla
çocuğu)
narak
hâkim)
kanununa
sorarsanız,
beş parasını
Ülemâ
kesmiş."
Onun
luk
(kadı,
sınıfın
"Adaleti
onun
zamıdır,
Şu
Mâzüllere
veriliyor.
Bu
fâş
etmek
davet
memurların
mümkün
ediyorum
istemem." (Başkan
olurdu."
tam
sizi." Paşa
da
bir listesi bulunsa
idi
Yusuf
Paşa-
"Bu
Meclis'te: kaldırılması... aşların
listenin
"Binbaşıdan
hazırlanması yukarı
Büro
masraflarının
kaldırılması"
teklif edilince
puslar tarafından
itirazâ
uzun
savaşta
azaltılması
ve
"Komisyon
uğradı." (13
zamana
olmayan
duagûlara
kararı
Haziran
bağlıdır."
subay
bir
1877
çok
tarihli
tayınlarının
ayrılan
ma-
sarıklı
me-
La
Turquie
gazetesi) Böylece, man
bir az güneşin
Türk sermayeye
altındaki
karşı
özel
Yabancı
m ü s l i m - g a y r i T ü r k sadık ajanları g ü ç l e r i n i (en bir az milli
başta
yerini
isteyen
sermaye
kanalı
yerli-Müslü-
hemen
yerli
gayri-
ile bütün antika d e r e b e y i
paşalar ile sarıklıları)
harekete geçirir. T ü r k i y e ' d e
menfaat g ü t m e k isteyen cılız y e r l i - T ü r k s e r m a y e y i
inmelen-
dirip teslim o l m a y a zorlar. BANKANIN
DOKUNULMAZLIĞI
Konu para ve banka işlerine gelince, bölünme ve çatallaşma daha çok artar. 21 Mayıs (30. toplantı) da: Hicaz, Batı Trablus, Bağdat, Basra ve Yemen dışı bütün imparatorluk için 2 milyon kayme (kâğıt para) kabul edildi. Rasim dengesi ya
Bey
ne
(Edirne)-
yolda
bir şey
verecek
Başkan-
"Bu
Hey'et-
kaymeler üzerinde
dair sorduğumuzun
ulu
Hazine ile Bankanın
karşılığı
gelmedi:
Banka-
miyiz?" kaymeler ne
vakit basıldı?"
"Geçen yıl. "
Başkansıkıştı.
"Bu
olduğuna
"Evet.
Acele
Rasim
kayme Bey
(Üçüncü
Çünkü bastı.
(E.)-
madde
bir takım Borçlarına
vakti geçmiş borçlar çoğaldı. verdi. "
"Şu iki milyon
okundu:
Devlet
500.000
kaymelerin kese
hepsi savaş için
olağanüstü
savaş
mi?" masraf-
larına, 4 0 0 . 0 0 0 kese gelecek olağanüstü masraflara, 4 0 0 . 0 0 0 kese gayrı m u n t a z a m rehinli borçlara, 20.000 kese bakır paralardan kuruşluğun beşer paralığa çevrilmesi Sebuh
Ef.
verilmemiş
mi?
Rehinsizlere
de
Başkan mayarak, rirseniz Biz
-
veririz,
de
bir şey
yok
ise
"Rehinli borçlara
yalnız
rehinli
Rehin
ediyoruz. Ef.
de,
biliriz.
bir yerde para
dediler.
verilecek deniyor.
borçlara
verileceğini
Verilmiş mi, anlayamadım.
verilmeli. "
"Biz İstanbulluyuz,
dâvâsı
Hüdaverdi gim
Bir
en sonunda
hesap
için sermaye olarak ayrılıyordu...)
(İstanbul)-
ama şu kadar kâğıt rehin
verdik aldık.
Şimdi biz ne
dâvâ
bulave-
ediyoruz?
Hey'et sorsun. "
(İstanbul)sanırım,
Devlet istikraz ede ede para
buldu,
bir
"Kulunuzun takım
her ne
bankalara
kadar gereği gibi bil-
Devlet
borç
etmiş.
Bu
bankalarda Devletle rehinleri yük
Devletin
bir
yazışmışlar: satmayız)
zarar
takım (Şu
sehim
kadar
demişler.
(hisse
kayme
Çünkü,
sahip)leri
verirseniz
eğer satılacak
rehinlidir.
Bunlar
yanımızda olursa
bulunan
bundan
bü-
çıkacakmış."
"Bankalar" denilen kaç kişi? O bir avuç adam her şeyin üstünde güçlü görünen Devleti karşısına almış, şartlarını dikte ediyor. Koca Mecliste kimse bu trajediyi aykırı bulmuyor. Çünkü, orada "Herkes" değilse bile sözü geçenler "Bankaların adamıdırlar. Netekim "Reis" (Ahmet Vefik Paşa) karışır: Başkanki
"Efendim,
(Eğer paralar
di satalım bir şey
geçmişle savaşıyoruz.
verilmezse
mı,
falan
kurtaralım
yapılamaz,
mı? Geçmişe
buna
Bundan
şey satılır!).
Şubede
çâre
Bu
iş
bulmalı.
8
ay önce
olmuş,
denilmiş
geçmiş;
Fakat bu
şim-
Mecliste
hiç
bakmalı."
"Şube" neden Meclis'in yerine geçiriliyor? Bunu I4 Haziran Oturumunda "Reis" şöyle anlatıyor: Başkangerek herkes
dolu,
betsiz
cevap
iş
"...
Bakanlar,
ne
verdiler.
sa
ne
öyle
beş
bildirin.
Bey
işi
Cevap
(Yanya)-
Fakat iç
(Bakan..
şikâyet
tarafını
kişiden
ki,
dedim.
yaptık
kimse
bitiremediklerinden da
ki
Fakat,
Encümende
Üyeler münase-
tutmuyorsunuz.
ibaret
şubelerde
lar) geldi.
ediyorlar
iş görelim
Encümeni kapayalım
açık mı gitsin?
iş görmeli.
Ben
kişiden
Encümenden ise
Mustafa dine
o
beş
Vükelâ
üyeleri
İş görmek
Encümeni
Sonra
soruyor.
oyunuz
encümen
bir iş göremiyorlar.
gördürürüm.
bil olsun.
Encümen tayin ettiniz, gerek
Bana
bırakılırsa
söz söylemek
kalmadı.
Herkes
şikâyet
ediyorlar.
kimse girmesin
kaa-
EncümeŞimdi
mi?
Yok-
kendi
ken-
var mı?" "Buyurduğunuz
tüzük müsaittir,
doğrudur.
üyelerden
Ancak
her kim
isterse gidip
görebilir." İç tüzük Batı
Kapitalizminden t e r c ü m e edilmiş,
Batıda "Serbest re-
kabet" var. Türkiye'de ise Devlet işleri üç beş kişi arasında, üstü kapalı y ü r ü t ü l m e k gerek. Çünkü bir avuç finans kapitalist, 90 kişiyi bile kandıramayacağından
korkuyor.
Onun için, Millet Meclisi oldu bittilerin o n a y l a n m a değirmeni sayılıyor. Oldu bittileri kurcalayanların zabıtlarda adları bile geçirilmiyor: Bir manda
Milletvekili20 bin
Dördüncü garanti cak
madde
edildikten
MİHALİÇ
ve
100
öteki
bin
"Bakır paraları
kese sarfında
sancakları
ÖŞÜR
ri
karşılık
gösterilecek."
çevirmek için, (Cevap
gelirleri
dahi AYDIN ve Aydın
böyle zorlu za-
yok)."
karşılığı
MADENİnin
karşılık gösterilip,
kaimeler için
Saruhan
var?
"Kayımelerin
EREĞLİ KÖMÜR
ÇİFLİKLER
ve
beşliğe
anlam
okunur:
başka,
keselik
ne
GENEL ve
her yıl
tedavülden
vilâyetinde ve
GELİRlerle
İSPARMAÇET ve
Konya
alına-
bulunan AĞNAM
Aydın
resimle-
O zaman duğu
Devlet tümü,
Derebeyi sınıflarının
siyaset tekelinde bulun-
için, onun ancak böyle " p e r a k e n d e " olarak haraca bağlanması ge-
rekiyordu. Milletvekillerinden hiç birisi bunu y a d ı r g a m ı y o r d u . Ö n e m verilen tek şey, kefil tutulan Devlet parçasının daha önce başka yere ipotek edilmiş
olmasıydı:
Hüdaverdi bancı
Ef.
ödünçlerine
öşürleri
başka
Yanko lirler
(İstanbul)-
karşılık
borca
Bey
gelirler
karşılık
(Danıştay
verilecektir;
olan
onu
ki, Aydın sancağının
verilmiştir. göstermek
üyesi)-
etmezlerse
varsa
"Sanırım
rehin
nasıl
borç
daha
ÖŞÜRleri ya-
bitmeden,
bu
olur?"
"Eğer Milletvekileri tasdik ederlerse ge-
henüz
bulup
O
başka
borca
göstermelidir." (21
karşılık
gösterilmemiş
Mayıs)
Belli ki, Y a b a n c ı s e r m a y e Büyük Devlet adamlarını kendi tarafına kazanmış karşı
yerli
sermayenin
taarruza
alacağını
atlatmaya
geçiyorlardı. Y a b a n c ı
savunamayacağını
sezen
Paşa,
çalışıyorken,
sermayeyi
gayret başa
yerliler de
hep gayri T ü r k l e r i n
düştü,
deyip
iyi
başkanlıktan
çekilir: Bu
aralık
Şeyh vekilleri
Astarcı
Paşa
Efendi
sırasına
tuyoruz. ni
Başkan
Behaetdin
hazretleri
hazretlerini
Başkanlık
çağırarak,
makamına kendileri
ikinci
Başkan
kerâmetlû
Millet-
oturdular."
Kethudası
Bankaya
bu
A.E.
(İstanbul)-
kadar paralar
"Birisini söylerken
veriyoruz.
Fakat onun
ötekisini unubir para
geliri-
görmüyoruz." Sabuh
Ef.
Manok
Ef.-
rumaya çok gene
bu
halkı
Ef.-
100 para
karşı gelecek iktifalet
BANKAnın herkes
Devlete
"Halk
numarası
EMİN
karşı
basabilir.
ve
korumaktır." kredisini ko-
olursa
(Hazine
da-
olur."
gelecek iktidarı bankayı
kefil
var mıdır?
Dev-
sansın" deniliyorsa,
gitmesi
"Banka
gerekirdi. hiç
üzerine konuşuyoruz.
Banka ile olan MU-
bilemeyiz."
(İstanbul)-
kazandırmanın
İş bu
diye
"Biz tahmin
göremeyince Ef.
kuruşa
itibarını
olur."
Başkan-
Hasan
üzerine
"Bankanın kadar
aldatmak
KAVELEleri
Devlete
çıkaramaz)
istediği
İkinci
görevi kayimelerin
yoktur."
"Kayimelerin
kayime
Manok let
"Bankanın
"Bankanın
iktidarı
Sebuhha
(İst.)-
İşte
faydası
itibarını
korumuş
gitmiyor.
Öyleyse,
olsaydı,
kayimenin
bankaya
bedava
yok."
kerteye dayanınca, demin "Riyaset"ten
çekilmiş bulunan
Paşa
ortaya atılır: A h m e t Vefik vardır.
Birisi şu
masraf binerdi.
Paşa ki,
Bu
Hazretleri
sancaklardan
(İstanbul)-
gelen
masraf olmamak
için
paraya para
"Bankanın bir kaç hizmeti bundan
önce
vermedikten
yüzde başka,
14 yü-
ze
yarım
dan
bile
para
vaya
Kâtibiyye
alınırdı,
aldık.
işine
Bankanın
sarf etti.
nerelerde
Çünkü
bu
şubesi
hizmeti
varsa
bütün
oralar-
bütün
beda-
yapamazdı."
"Göz hasmını tanıyor"du. Yerli sermaye, eskiden
beri
Devletten
ko-
parttığı yüzde 14'leri Yabancı s e r m a y e ile onun T ü r k olmayan ajanlarına (BANKAYA)
kaptırmak istemiyordu.
" B a n k a " adına
Paşa
yüzde yarım v e r e r e k yapamazdınız, d e m e k istiyordu. nezaketinde
meseleler
lağına çalınabilirdi. zaman
Milletvekili-
ve
iskelelerdir.
bankaya
ve
masrafa mı
konamazdı.
İşin
işi
siz
içyüzü
milletin
ku-
başlıyordu:
"Bankanın
şûbeleri bulunan
Oralardan
Gerçek buydu. cek adamı
açık
Bu
Eşeğine v u r a m a y ı n c a , herkes semerine vuruyordu. O
meşhur kör dövüşü
Bir ler
böyle
da:
Fakat " P a r l a m e n t o "
İstanbul'a
hacet yoktur.
Koca
Devlet,
para
Daima
parayı
yerler hep
büyük mahal-
göndermek
gerekirse,
hiç
havaleler bulunur."
buluyor da, İstanbul'a göndere-
b u l a m ı y o r d u ? Bu gülünç bir bahaneydi. A m a , " B a n k a " o
zaman bir tekti; Osmanlı Bankası. O da doğru Batı S e r m a y e s i y d i . Yüzde yarım Bürokrasiyle " K â t i b i y y e " verdi mi, büyük Devlet paralarını işletebiliyordu. T ü r k i y e ' d e bugün İş Bankası
bile, "Bu
hizmeti
bütün bütün
de bedava y a p m a z d ı . " Hasan Efendi orasını k a v r a m a y ı n c a , kafasına vurarak anlatan çıktı: Vefik
Paşa
söylüyorum. murları yüzde ka
İskele
olan
14
diler.
Bu
muriyet bul'a
yerlere
yaptı.
olan
iskele
dahi
İskele
şubesi
Onu
gene
İskele
Banka
olmayan de
olan
yapmadı
yere
Edirne
için
sermaye
Edir-
redif albayına
değil ise
1
ile kâr
de..
meİstan-
vermeOralarda
yoktur."
Yâni, yerli s e r m a y e ( S A R R A F L A R ) , eski tefecilikten yabancı
efendim.
tahsisat ver-
Sarraflar yüzde böyle
meBan-
yapmadı.
yerlerde sarraflar bile
yerlerde
bile bile
Hazine
bilir."
yıl Serasker kapısı
biriktirmişti.
da,
böyle yaptım.
yerlerde şube
gibi iskele
olmayan
yaptım
meydana!..
vermemek için
ulaştırmak için
kuruş
verecek oldular.
oluyorlar.
çıksın
olmayan
Geçen
İstanbul'a
400.000
bunu
Konya
"Bunu ben
varsa
getirecek?
yere yaptı.
tahsisatı
Bankanın
Ben
nasıl
"Banka,
verdiler.
poliçe
razı
bilen
veriyorlar.
Bey-
ne gibi iskele
(İstanbul)-
türlüsünü
Konya'daki parayı Rasim
ye
Hazretleri
Başka
(BANKA)
çapında
büyük
para
alıyordu. Oysa, Batılı büyük finans kapitâl suyun
daha
işinde başını
kârlı olan,
rekabeti
göze
kesmişti. A c e n -
tesi seslendi: Sebuh miş
ise, Hey'et
Geçelim."
Ef.-
"Güzel ama,
o zaman (Millet
biz bankayı bugün
feshedemeyiz.
Vâdesi bit-
feshederiz." Meclisi)-
"MUKAVELELER
gelmeyince
bu
iş
anlaşılmaz.
MÜSLÜMANI Beşinci
TEHDİT
Madde:
"100.000
keselik
kayimenin
tedavülden
kaldırıla-
cağı." Altıncı Madde: "Kâğıt paralar karşılığı tahsil edildikçe, İzmir'de BANKA şubesine ve Konya'da BANKA m e m u r u n a teslim edileceği." Rasim şer,
Bey
hâsılı
lirse,
Bankaya
böyledir.
olur.
da
kurulu
büyük
bir
kâr
sorduk.
üyesi
numara
ettirilmiş Buna
olur:
ile
yanar,
ve
Osmanlı
düveri-
Konsolide
dahi
işi
yok."
ikratına
ve
suya
üzerine para
dahi cevap
hesaplarına
Banka
komisyon
beri eskir,
Bankaya
"Kâğıt para
ve
bakmak
Ecnebi
için
Sermayedar-
kurulacağı"
D E V L E T + B A N K A , onların gölgesinde Y E R L İ + Y A B A N C I SER-
MAYE, T ü r k i y e ' d e en kontrol
bir
Madde:
Yukarıda:
durumda
Mâliyeden
başkanından
larından
"Kayimeler öteden
Bu
açıktan
Bunu
"Yedinci Devlet
(Edirne)-
noksan
ücra köy fukarasının evine girecek rızkın
kuruşunu
ediyordu.
A n c a k yerli
Sermaye
o
kontrole
bir türlü
ortak edilemiyor;
orduyla
korkutuluyordu: Rasim hesabı
Bey
(Edirne)-
verilebilirdi.
İkinci
Onu
Başkan
"Şimdiye
niçin
kadar basılan
ve harcanan
vermediler? Bunu istizah
kaymelerin
[açıklama]
Efendi-
"Encümen
sordu.
Ordulardan
ordulardan
ayrıntılı
hesap
gelmez.
kayıtlıdır.
Bunun
isteriz."
hesap gelmedi,
dediler." Rasim-
"Gerçi
Tophaneye, O
hesap
ki,
Tersaneye
sırasında
bizim
ne
verdikleri
bankaya
asıl dileğimiz
bu
iş
için
kaç kuruş
Ama
Nizâmiyeye,
hesabını
vermişsek o
verebilir.
da
anlaşılır
budur."
Bu kadar açık sorulara hemen verilen karşılık, okul basanların istiklâl marşı söylemeleri gibi bir şey olur: Padişaha haneye
tebrik ariyzası:
(padişahın
ayağının
okunup
oyların
7 güne
kadar karşılık
nan dilekçelerin
birliği en
ile
onaylandı
verilmek
çoğuna
"Gazilik unvanını
toprağına) ve
tebrik için
sunulacak kimi
tüzük gereği
katlara
iken,
karşılık verilmediği
genel
Hâki pay'i Şaariyza
gönderilen
şimdiye üzerine
layihası dilekçelere
dek havale biraz teâti'i
olukeli-
mâttan (lâf atıldıktan) sonra Meclis dağıldı." (27 Mayıs, 30. Toplantı) Y a b a n c ı s e r m a y e n i n gerekince derebeyi devleti ile suç ortaklığı yapması ö n ü n d e , yerli s e r m a y e n i n bu kerte kul köle oluşu yalnız korkusundan
mıdır? Hayır.
O suç ortağına
Yabancı sermayenin
Banka
kendisinin
de y a t a k l ı k ettiğindendir.
biçiminde yaptığı v u r g u n u , Yerli S e r m a y e -
nin S a r r a f l ı k biçiminde öteden beri fazlasıyla yaptığı içindir. S e r m a y e nin yerlisi de, yabancısı da, T ü r k milletini s ö m ü r m e k t e ortaktırlar:
Çe-
kişilen, s ö m ü r g e n i n pay e d i l m e s i n d e d i r . Bunu 2 Haziran, 42. T o p l a n t ı d a " D ü y u n û u m u m i y e ve genel S e h i m l e r ve Demir Yolları gelirleri" okunurken
"BİR M İ L L E T V E K İ L İ " n d e n Muhtar Ef.
pital,
sermaye)
miryolları
komisyonu trata
umumiye
değil.
da
gibi ise
Rasim
Bey
gereği
bir yol
Vasilâki
Bey
diye verilen
daha da
(ka-
Rumeli De-
Demiryolları
ne zaman
kurumları."
alacak? Ne za-
alacak?"
verilen
akça,
paralar ne Bundan
bir
üçüncüsü:
Varna
Rasim
yolda
başka
Beyin
verilir?
bandrola
an-
Sarraflık
olan
Kon-
gelir mi?"
"Mukavelename
Bankaya
faiz ve re'sülmâli,
ve
komisyon
alabilir.
şey
görülüp havale
encümen
olunuyor.
tarafından Encümende,
konuşulsun."
(İstanbul)-
Memurlar
ve
komisyonu
kaldırmak elden
(Edirne)-
Vilâyetlerden
vermemiş?
yok,
Onu
faizi,
Bankasına
komisyona
incelendi. gibi
verirsek
beis
girer (?)
Aydın
Bankası
"Osmanlı
Bu
Dış Borcun
Genel sehimlerin
"Osmanlı
Milletvekili:
ladığı gibi
dinleyebiliriz:
"Birincisi:
dördüncüsü:
Bey-
düyunu
Bir
ikincisi:
tahsisatı,
Rasim man
(Erzurum)-
"Encümen
gelmemiş.
şimdiye
değin
buna
Yirmi günden
beri
böyle
niçin
karar
duruyor."
Başkan- "Vakit müsait değil." İslam O l m a y a n a G ü v e n 6 Haziran 45. Toplantı kime karşı ve kimlere yapıldığı sorulmaya değer "Gizli Celse" de Maliye Bakanlığından gelmiş tezkere: "Savaş için masraflara karşılık 5 milyon T ü r k lirasını temin için üç şekil ileriye sürüyor: para
1- Dış ödünç, 2- Mecburi iç ödünç, 3- Y e n i d e n kâğıt
çıkarmak."
Bir
Milletvekili-
Yusuf
Paşa
"Yabancı
(Maliye
ülkelerden
Bakanı)-
para
almak
ümidi
"Müzakereye rağmen
var mı?"
bir şey elde
edi-
lemedi." Başka ne
Bir
"Meclisin
meşru
dileklerinden
hiç birisi yeri-
getirilmedi." Üçüncü
nu
Milletvekili-
tasvir
Milletvekiliederek
madığını" bildirdi. sürüp gidiyordu
"Memleketin
halktan
cebri
Müdahaleler,
şiddetli
(zorla)
cevaplar,
yoksulluk
ödünç karşı
ve
bulunmak
cevaplar
mutsuzluğuimkanı
ol-
kadar canlılıkla
ki, başkanlık eden İkinci Başkan Behaeddin Efendi inti-
zamı s a ğ l a m a k için güçlük çekiyordu. Hasan lini
Fahmi
Ef.-
"Ödünç işini acele
inceleyecek bir komisyon
teşki-
dilerim." Bir
madığını,
çok
Milletvekilleri-
hatta
katma
vergileri
"Halkın bile
artık
istitâati
[takati,
vermediğini" söylediler.
gücü]
kal-
Nikolaki kudretsiziz, larını
son
Ef.
(gayet y ü k s e k bir sesle)-
tâkatsiz
duruma
damlalarına
dek
lokmayı
vatana
sonra,
varlıklarımızı,
Hükümete
hizmet
Türk lirası emrine
borçlu
akıttıkları
yapmış
eve
biz
sahip
kan-
soframızdaki
Felâkete
harcayacağız?
olduğum
tasarruf,
bulunuyorum.
Bu
son
uğradıktan Kırk
yıldır
bugün
500
yapıyı
Hükümet
bırakıyorum."
iktidar katında
yoruz: ye
ve
bir tek
zamanda,
nereye
"Biz fakiriz,
Askerlerimizin
unutmamalıyız...
zenginliklerimizi
etmekteyim,
değerinde
(Tarabulus Şam)
olabiliriz...
bu
olduğumuzu
Yenişehirlizâde A.E.Ancak
sokulmuş
Bakanlar,
ettiler.
"Evet.
olan
kişilerin
aylıklarının
de
dörtte
Bu hiç bir zaman
tedbirler alınması
Biz son fedakârlıkları da yapmaya hazırız.
yetmez.
gerektir ki,
karşılık göstermesini
birini bıraktılar. Maaşlarının
halk da
Ve
muhakkak isti-
birkaç beygir hedi-
hiç değilse yarısını...
hükümete
Öyle
güvensin."
" H ü k ü m e t tarafından teklif edilen kredi meselesini incelemek için özel bir komisyon t e ş e k k ü l ü n e karar" verildi. Komisyon
üyeleri şunlar:
Müslümanlar:
Müslüman
Hacı A h m e t Efendi
Nikolaki Nöfel Efendi
Rasih Efendi
Vasilâki Saraköti Bey
olmayanlar:
Veysel Bey
Petraki
Petroviç Efendi
Fevzi Efendi
Yorgaki
Efendi
Panayo Zarifi Efendi Rupen
Efendi
Nikolaki Sulidi Efendi
Müslüman
olmayanların
sayıları:
Temyiz
Mahkemesinde
12'de
4,
Danıştay'da 39'da 8, S e n a t o d a 31'de 7 iken, kredi ve para k o m i s y o n u n da
4'te
2...
Müslümanların
bu
işe
akılları
ermediğinden
mi? Y o k s a ,
"Batılı m ü t t e f i k l e r i m i z " e "İyi niyet" gösterisi mi? Gene şükür: se " U z m a n " ithal
malı değilmiş o zaman!
fark o l m a d ı ğ ı n d a n
belki...
Hiç değil-
Dövizle T ü r k parası a r a s ı n d a
Böyle " U z m a n " l a r O s m a n l ı ' d a
ihraç edilecek
kadar da çok olmalı ki, " D e v l e t e u m u l m a y a c a k gelirler v â d e d e n bir proje"
sunan
yacağı sine
Avukat
gelirin
Mösyö
yüzde
sağlanmasını
istiyor."
Mayıs
1877
ondan
bihakkin
istifade
miktarından
yüzde
cak
bir
Kastirio:
"Sırrını
komisyonunun (Meclis
zabıtları:
günlü Vakit gazetesi, eylerse, iki
o
komisyon"
vermek için
hükümetçe
Kastirio
9
Haziran
beyin
vakit bize istediğini
on
Hazineye sağla-
mukavele
ile
toplantısı)
mektubunda: seneye
yazıyor.
kendi31
"Devlet
kadar hasıl
ola-
TÜRK MEHMET NÖBETE: Y Ü Z D E ON
BEŞ
Meclisin kapanmasına bir hafta kala iş sıkıştırıldı. A b d ü l h a m i t ' i n Mecliste sözcülüğünü yapar görünen Hasan F e h m i Efendi (İstanbul): selâ
Ticaret Bakanlığı
vardır.
Birleştirilmen".
tetkik
ile
ve
"Yarın
olmaz...
gerekse
umumen lece
bir
nedir? Bu
haftada
değil,
Bakan Paşa
Yarın yarın,
tayin
kabul
olursak
yalnız bir hafta
Başkantoptan
İmar bakanlığı
"Arz edeceğim şudur:
uğraşacak
pek azdır
kim
ile
haftaya
Bakanlığa
"Me-
ne
lüzum
her bir kalemi ayrı ayrı Oysa
bizim
müddetimiz
muhtacız." dedi.
hazretleriyle bilittifak bu iş yapılmak üzere...
öbür gün
bunların
Uzun
Eğer,
bitmez.
üç
Maliye Bakanı Paşa
ettiler.
iki
uzadıya
hazretleri veya başka müfredatına
müfredatla
Bakanlardan
karışılmayarak
uğraşmamalı.
hemen
Bunu
böy-
ettik mi?"
Heyet- "Ettik." Ahmet ilk
Efendi
(İstanbul)-
teşkil zamanında
Şimdi
biz
acele
(vakıflar)
iki gün
Bakanlığı
Hamazasp
iş
de
görülmüyor
Bir Bakan, Ben hiç
işlerin iş
yarısını
zanıyordu.
ona
bu
madde
Milli
Meclisin
(bütçe) Eğitim
gelmedi.
dahi
Evkaf
idare
Ben
ama
Bu
47.
iş
Benim
Evkaf Bakanı
iş görmeye iki
Bakanlık
ve
görülmemek
bir
Oyunuz
birleştirilemez.
dünyada
bana
kadar
oldum;
çalıştım.
edecek bir adam,
hepsini göremedim bir
çok olmasıyla iş görülmez."
söz söyleyeyim.
karışmam.
İsterseniz,
Haziran,
Batı
"Memurların
söz söyleyiniz.
gördüm,
tartışmalarla
göremeyiz...
yetiştiremedim,
iki Bakanlığı
görülmemiş.
başkadır..." (11 Bu
bu
hükmünce,
aydır muvazene
Milletvekili sıfatıyla
demekse,
gelip
bir iş
(Erzurum)-
insafça
iş göremedim,
üç
birleşmeli."
"Uygunsa
iş göremezsiniz ama, gün
bu
içinde
ile
Efendi
Başkan-
"Anayasa
verilecekti;
yoktur.
gelinceye
şartıyla...
kadar
Görecek
iş
Oturum)
güdülen
amaç belliydi.
kapitalizminin el
ulakları
Derebeyi
Devlet,
gün
ka-
Komisyona yatmışlardı. Vergi
kesiyorlardı. Mustafa receğiz. ruz,
Bey (Kozan)-
Bununla
birlikte
Tenkihatı
yamıyoruz.
O
BaşkanMustafa BaşkanMustafa Yoksa
iş
üç günümüz
düşünmüyoruz. da
"Tenkihat (Kozan)"Siz
Niçin
kaldı.
vergi, Yalnız
yapılmıyor?
öşür hepsini vevergiyi
Sebebi
düşünüyo-
nedir?
Anla-
olsun." yapacak
encümenimizi
gördünüz."
"Gördüğümüz bir şey yok."
yapacaksınız."
(Kozan)-
"Her iki
vermemek anlamına
vermekle
"Biz her şeyi vereceğiz;
iki
bitmez."
değil.
tarafın
da
Verilecek
kabul ve
edeceği bir şey yapılsın.
hepimiz
vereceğiz.
Fakat
Aynı gün Rupen Efendi hırsız ve eşkıyadan yaka silkerken, Nikola 10
faiz
Efendi
Nevfel:
verilmek üzere
şartıyla,
vergi
ve
nuz,
Bana
tutacak olan 12
yılda
iş
ret
veya
bi
ödeyecekler. subaylar
üzere
4
elde
tamamen
her türlü
muaf.
aynen
maaş sahipleri için
"Temmuzda
"Yüzde
10 faizin
Manok Efendi
Sebuh
Efendi:
işin
söyleyerek
10 faiz getirecektir.
olmayanlar da, göre
dinlemiyorsukayime kuruş
başlamak,
Borç
yaptıkları
tica-
yapı sahipleri"
gi-
gelirleri Binbaşıya Ekimde
bitmek
taksit."
Yenişehirlizâdeolan
Siz
"600 milyon
ve yüzde
sahibi
ettikleri kazanca
"Tımar ve
kapamalı!
kopartıldı.
"Yapı
olunmak
iç ödünç tertip" edildiği
"İş görmek yanını tutmuyor-
"Meclisi
beş resülmâl
yüzde 5 ve yüzde
vergiye mahsup
lira
Paşa'nın:
İç ödünç
olunacaktır."
sanatlardan
kadar
7 milyon
gördürürüm",
altında
[kapitalden]
15 her çeşit
nispetinde
ödünç yüzde
tesviye
yüzde
Meclis Başkanı:
kalırsa
siz" çığlıkları
"Re'sülmâlden
bu
temettü
"Makale"sini okudu. sunuz.
ve
ile
yardım o
olmayıp
fikre
bir
yedi buçuğa
indirilmesini öne sürdü."
"Muhalefet ettiler.
istikraz
(Ödünç),
bir
Başkan da,
ticaret
işi
(konu
olduğunu)
katıldı."
"Askerlerimizin kanlarını son damlalarına dek akıttıkları bu zamanda", Kapitalistlerimiz "Sofralarındaki son lokmayı V a t a n a borç" v e r m e k üzere, yüzde 15 kârlı bir alışveriş yaptılar. Türkiye'de Antika Tefeci - Bezirgân Sermaye, Derebeyi Devletinin koltuğu altında kişiliğini yitirerek, en sonra kendisi de, toprak satın alarak üretimle bağlanır bağlanmaz derebeyileşirdi. ilk defa o rezil çemberi kırmış:
Batı
Kapitalizmi y e r y ü z ü n d e
Kendisi derebeyileşeceğine, Derebeyiliği
devirerek Sermayeyi iktidara getirmişti.
Bu devrimci eylem " g ö r ü l m e d i k "
şeydi. Türkiye'de Sermayenin Batı kapitalizm okuluna resmen girişi,
19.
yüzyılın ortalarında oldu. Burada, ne Batının, ne Türkiye'nin önceden düşünülmüş bir plânı ve programı yoktu. lama ve el yordamı ile yürüdü.
Batı
Her şey olağanüstü ampirik yok-
Kapitalizmi Türkiye'ye sanayi mal-
larını sürmek, Türkiye'yi s ö m ü r m e k t e n başka amaç g ü t m ü y o r d u . O basit alış verişin sonucunda, kendisi bile farkına varmaksızın, Türkiye'de modern kapitalist mülkiyet münasebetlerine yol açtı. Türkiye'de hiç işitilmemiş "Şirket: K u m p a n y a " kurma çığırı açıldı. Yerli - Y a b a n c ı şirket sermayesinin gölgesinde, ister istemez ve kendiliğinden, sırf yerli; yeni tipte bir kapitalist sınıfını yarattı. Ve bu sınıf, tarihsel görevi ile, T ü r k i y e çalışanlarını sömürerek, T ü r k i y e işçi sınıfını modernleştirdi. TÜRKİYE'NİN "Tersane s.14)
1267
için
KAPİTALİZME 1243
(1851)
(1827)
de
Fermanında:
PAZAR O L U Ş U ilk buharlı gemi satın
alındı" (A.
Nuri:
"Şirketin V a p u r l a r ı g e l e c e k " denir-
ken,
Batı
Hatta "İki
firmalarına
bu
(Yabancı)
diği gibi, 1268
vapurun
Hükümet
"Şirketi
olduğu Bahriye
siparişlerin
Hükümeti
Boğaziçi'nde
de
Hayriyenin (1852)
nesi
yeni yeni
siparişleri y a p m a y a halka
sipariş
yılındaydı.
gidip
kolaylık
ettiği 77
(1861) s. 17)
gelmeleri
Bakanlığı
Meclisi
iyi
anlaşılıyordu. gözle
istiyordu."
gelip
yılına
anlatılıyordu.
zorladığı
göstermeyi
vapurların
görüldü." (A.N: İdare
sürüp gittiği
halkın
işlemeye
kadar Fevâidin
mazbata
görülme-
(A.N:
s.16)
başlattırıldığı
20
defterindeki
kadar
1285
tek-
(1869)
yazısı: "Adalar hattı lirası
bedel
taksitlerle
için
ile,
mösyö
tekneleri
Vapurların
3
vapur sipariş
Luidin
birinci
İskoçya'da
Klady
"Fenerler direktörü vapur baş
ölçülerine
tarafta "Vasıta'i
den
mösyö
Bodui aracılığıyla
bir
çapta,
bir anbarı
da
bulunmak şartıyla
Ticaret
yüzde
Vapuru
para 12
ve
gerekince
Triyestede
vapurun
faizle
Ajans
ediliyor.
10
bin
İzmit'e bir
tâmir
liraya,
bu
"Tamir
ödünç
üç
üzere
ediliyor: taksitlerin-
olarak 6142
bankasından
ola-
gönderilmek
vapur sipariş
ediliyor."
belirli
almış yapılacak."
500
de
İngiliz
Bedelleri
tecrübeleri
getirilmesi masrafı
Oryantal
11 'er bin
şahadetnamesini
ırmağında
yakın
geri kalan
ranın
ahşap
beheri
vapurlar,
ödenecek
caklar.
Tiyodoridi Kostakiye,
buçuk li-
alınarak
celbi."
Ticaret gibi iki
vapu-
(A.N., s.18-19) "Biri 29.000, run
ötekisi 23.500
Glaskov'da "25.000
lira
aracılığından
bedel
dolayı,
le gelmesi için 1290
yaptırılarak
onun
1289 alınan ruşun: larından
(1873):
bir
Pirzerin havale
Yantengam ödenmiş havale
(1286-1870)
sipariş
500
simsariye
lira
verilmesi." (A.N.:
mârifetiyle
olunan
Londrada
Kolombiya
istiyor.
T.S.S.
Bogos beyin
İdaresi T.,
üzerinde iken,
Varçen
9.000
kumpanyasına
vapurunun
bulunduğundan verilir." (Keza,
Aryebar
İngiliz liralık kambiyo
300.000, olarak
için
Tuna
450.000
ödenmesi". 4.000 bu
lira adama
"Yine
ve bedeli
Edirne
Edirne
ve
Adalara
işle-
31.250 İngis.36,
olan
378.960
tüccardan
selâmet-
s.20,21)
37)
kumpanyasından
İdare-i Aziziyye
bedeli
vapuruna
Vapurun
ve teslimleri sipariş edilen iki vapur" (Keza, "İdare'i Aziziyye
vapurun
Vasıta'i
alınması."
"İdare'i Aziziyye
liz lirasına yapılma
bedel ile
Liverpul'a
Botono
bu paranın
(1874):
tilmek üzere
ile
lira
satın
vilâyetleri için
satın
Apik Efendi
Kastamonu
satın
1.128.960
kumal-
alınan
aracılığıyla
vilâyetlerinden
s.36,38,39)
Bu t e m p o ile uzanan siparişler sayesinde, Batı Kapitalizmi bir taşla iki kuş vurdu:
Hem Türkiye pazarını kendisine şartsız kayıtsız açtı, hem Tür-
kiye içinde saraydan dilediği fermanı çıkartabilen nüfuzlu ajanlar sağladı. Sattığı mallar, içli dışlı çıkarcıların elinden geçtiği için bozuktu:
"Başka
yazışmalardan
vapurun mayıp,
tekne
anlaşıldığına
sağlamlıkları
buraya
geldikten
göre,
Adalar
ve
teknik
istenilene
sonra,
üçüne
sağlamlaştırılmışlardır."
(Abdülehad
Tarihçesi, İstanbul,
1926, s.22)
bin
Nuri,
beş
için
sipariş
gereklere
edilen
yüz kûsur lira
Türkiye
Seyr'i
üç
uygun
ol-
harcanarak
Sefain
İdaresi
Türkiye ondan önce Akdeniz'i haraca bağlamış gemilerini kendisi yapan ülkedir.
Demek
o
sıralar,
Batı
saklıklarını giderecek beceridedir. olsun,
kendi gemilerini
mallarında, Girişse,
Avrupa'nın
teknik
ak-
buhar makinelerini getirterek
kendisi yapabilecektir. A m a Japonlar kadar ola-
madı. Batılı müttefikleri onu gırtlağına dek borca boğdu; kendisi de acente - simsar kapitalistlerini zengin etmekten daha şerefli vatan hizmeti bulamadı. fih,
Batı ajanları için Cumhuriyet devrinde bile şöyle yazıldı:
zengin
dişah riş
adam.
İdare işlerine her biçimi
buyrultusu)
etmiş
yukarıdan
olabilir.
inmiş,
Sonraki
o
verebilir.
da
ona
Bu yolda
uyup
taksit bedeli kaç kuruş
hemen
"Mâmâ-
(irade)
(Pa-
vapurları sipa-
olduğunu
da
bilmiyoruz."
(Keza s.37) Her gün adım başında o kadar çok yapılan işler, artık " m u â f i y e t " getirmiştir.
Kimse alerji gösteremiyor. Y a b a n c ı
Uzman'ın
ne olduğuna en
güzel örneği gene o zamanın ilk büyük yerli şirketi veriyor: "O sıralar; man
Hükümet idarenin
getirmekle
uğraşıyordu
yapılıyordu...
En
Lekke,
14.896
ayda
ne Alman rak
üç
"O zamana Fakat,
kullanılmamış, nel
levazım
yıl süreyle genel
Müdür Herr Karl
Almanya'daki micilikle virtti.
olmayan
Bastırıp
çimli olarak İdare
ağır kanlı,
Merak edip ya
gelmez,
yaygın
kendisine
götürülen
toplanmış,
idareye
bir çok
uzmanı
kâğıtlara
Almanca
böyle
bir işte
bir zattı...
Ge-
istiyordu.
Bunları
ge-
mütercimlere
çe-
tenseverliğini zannet-
iskelelerin
kimisini görmek gi-
üşenirdi.
Uzun
Herr Lekke
bir imza
küçük
işleri bulu-
olamıyordu."
kımıltıları
birinde
alma
görünmek
bilmeyen
mümkün
gitmek,
büyük,
geola-
altında
tüzükler getirtti.
de
yavaş
dek
öğrenmemiş
yahut gelirdi de
İdarenin
maaşla müdürü
gözetimi
gelinceye
işin
terimlerini
iki köşesinden
makine
iki efendi satın
Meclisinin
geçtiği
dek
ellişer lira
Her Karl
verişildi.."
olduğunu
ağır canlı,
yazışma
1327 günü Almanyalı
bir veya
Uygulanmaları
de Fabrikaya
hatırına
bir dairenin Meclisi
başına
denizcilik
yayınladı.
"Yaradılışta tirirdi.
ne
birer uz-
aracılığıyla
Herr Aypin
İdare
vapur kumpanyalarından
ilgisi
bi şeyler,
bağlı
muameleleri
Lekke
ve
kontratları
donatımının
önemli şubelerine
Bakanlığı
Genel Müdür ve
müdürü
maalesef Herr Bilum
gemi
en
Temmuz (1911)
dek muhasebeye
bunların
nurdu...
19
ve
Dışişleri
kuruş maaşla
Herr Bilum
getirtilip,
bakar,
sonra
başına ve
atar,
her işine
dörtgen
oturur, öte
bi-
seyrek
köşesinde
bakardı.
Merak
edip
de
maaşlı
Türkçe
bir
öğrenmeden
Teftiş
Heyeti
tirmekle de yorulmadı. tibe
Kontrol adı
kıyılara
giden
görmemiştir. bile
idare
verilmiş,
İkinci
mak
üzere,
olan
üç komşu
rilmemesine
ısmarlandı. üçe indi..
getirtilebildiler. da
Ama,
Bu
Almanya'dan
muvaffak da
yapı
dayanırlıkları
teknelerin
en
vapurların
birincisi bu
resmi
İdareyle
başka
ge-
üç vapurdur.
Bu onuncu ve
Yazık ki,
T.S.S.Î.T.,
Devletçiliğimizin dört başı
teftiş
makamında ilgili
iş
ol-
kararlaştırılmış
bir yere sipariş
korunamadı. sonuncusu
Uzak
ve
Vapurlar Danzig
Siparişlerinin
en
gelirlerdi.
siparişleri
oldu.
bulundurulmuştu." (AN.:
kısa anlatışta
dolgun
müfettiş
inceleme
görüldü. birine
Buna
Getirtilen
gider,
hesapları,
Herr Lekke'nin
tezgâhlarından
Külliyetli masraflar oldu.
özel memur da
Genel
acente başladığı
vapurunun,
(yeterince) halde,
ötekisi 350 kuruş maaş alır iki kâ-
doğru
durmaya
Avrupa
müstevfâ bulunduğu
kıyılar vapurlarıyla
ortalarına
çalışılıyordu.
çıktı,
biri 300,
komşu
yılın
kıyılar
Bütçeye
konulmuş
muameleleri,
yabancı
yalnız
larına
gösteren
İdarede
vapurların
işlerine
gitti.
tahsisatı
etti-
tezgâh-
vapurlar dörde yılı İstanbul'a
düzeltime
ihtiyaç
yapılırlarken
ora-
s.82-85)
mamur her şeysi vardır.
Müdürleri, İdare Meclisleri, Teftişleri, A v r u p a ' y a siparişleri, A c e n t e
hesapları,
iş görene 300,
köşede oturup imza atana
14.890 kuruş (50
misli) maaşları, Batılı uzmanları, Özel memurları ile t a s t a m a m d ı r . Ve bir daha
hiç bir gücün sarsamayacağı
bir gelenek yaratacaktır.
HER ŞEY Ş İ R K E T İÇİN Batı kapitalizmi, T ü r k i y e sermayesini bu geleneklerle yüzyıllardan beri kendisine sinikçe sadık bir "Çağdaş Uygarlık" stajına soktu.
Bunak pa-
dişahlar bile, kendi kuyruğu ile kendini sokan akrep gibi, o kapitalistleşmek, şirketleşmek anlamında
batılılaşma gidişine kapıldılar. A b d ü l h a m i t ,
Türkiye'de ilk Millet Meclisini, İngiltere (Siparişlerin, çoğunu alan Devlet) başta te
gelmek üzere
candan
Türkiye'yi artıracağını
Batı
yarışmayı bağlayan
ispat
dostluk
ummaktayım." (8
Kapitalizminin: edip ve Mart
"Arzu
açıkladık." iyi
geçinme
1877,
Açış
ve nasihatlerini yürütmek-
"Avrupa
Devletleri
münasebetlerini Söylevi)
toplumuna
bir
kat
daha
demek
için
açtı.
"Avrupa T o p l u m u " , kapitalizmdi. Sanayi Batının tekelinde kalacak, bize Şirket (Kumpanya) Abdülhamit'in
düşecekti.
Millet Meclisine girecek milletvekilleri, yarım yüzyıldan
beri fidelikte devletçiliğimiz eliyle yetiştiriliyordu.
Modern gemicilik giriş-
kenliği boyuna ad değiştirirdi: "Fevâid", "İdare'i Aziziyye", "İdare'i Muvakkate", "Aziziyye İdare'i Muvakkatesi", "İdare'i Aziziyye" en sonunda "Şirket'i Hayriyye: ye'de yerleştirmek içindi.
Mahsusai
İyilik Kumpanyası"nı Türki-
Burada güdülen amaç:
Devlet parasıyla kurulan işletmeyi özel serma-
yenin eline geçirmekti. Uzman Mösyö Bonald'ın rolü bu geçişe hazırlık oldu.
1871'de
yö Jan
"Mösyö
Abramides
Bonald istifâ
nasp
ve
ederek yerine,
tayin
Kaptan ve makinistlere yapılan bildiride: midi
o
kılındı." (Ceridei
idarenin Havadis
başkanı Mösl871)
Fakat
"Vapurların nezareti Con Avra-
Efendiye ihale ve tefviz buyurulmuş " deniyordu.
Bu deyime göre
Con Efendi Türkiye gemiciliğini bir müteahhit gibi ele almış bulunuyordu. Nitekim Bay A b d ü l e h a d da onu yazar: "Con ruşa
Avramidisin:
yükselir...
(1885) da
yılından
600
lira
İlkin
Con
maaşı
Paşanın,
1000
asıl
Meşrutiyet ilanına
kadar bir para
Haliç İdaresinin
müdürü
ve
kuruş
geçim
kadar,
verir,
olup
yolu Cemile
geri
yavaş yavaş
Haliç
kalan
İdaresi
Sultan
4000 idi.
mirasçılarına
hesaplar kendisinin
fakat bir nevi kiracısı
idi." (A.N.,
ay-
olurdu.
TSSİT)
Daha Con Efendi Direktör olurken, çıkarılan padişah buyrultusu: re'i Mahsusa
vapurlarının
bir şirkete
bırakılması
icap
ku1301
eylediği"
"İda-
(12
Ocak
1871) emrini verdi. Con'un tayini A ğ u s t o s ayında yapıldığına göre, 4 ay içinde a d a m "Şirket" tezini Sultanlar yoluyla dayatmış demek oluyordu. Türkiye'de Batı
Müslüman
kapitalizminin
rildiği
zamanların
s.31)
sözünden
yapısının
olmayan
azınlıklar hem
buluştukları birinde
bu
noktaydı.
tenassur
anlaşılıyor.
temelinde olan
derin
ettirildiği Fakat
sosyal
Derebeyi
Devletinin,
hem
"İdarenin Ermenilere idare etti(Hıristiyanlaştırıldığı)
"Tenassur" değişiklik,
(A.N.
(Gâvurlaşma)
üst-
KAPİTALÎSTLEŞME'dir.
Tıpkı İngiliz Lordunun emlâk sahipliğine dönmesi gibi bir mekanizmayla, Derebeyi "Bir
Devleti aralık
önem
dönmeleşiyordu:
Abdülaziz'in,
verdiği görülüyor.
lemeleri gördükçe, cuda tin
getirmeyi
vaşı
çıkıp
kurulması
Fevâid
arzu
teşkiline de
ülkedeki
istenilen
vapurlarına
vapurlarıyla
etmiştir.
başlanmıştır.
her
miştir." (A.N.:
Fevâid
Şirket'i Hayriye'nin Bu
da
Anonim
vakittekinden
müteessir
Vapur Şirketi
de
1871
bu
Eylül
ziyade
edindiği sürekli iler-
bir ANONİM uygun
etmiş,
ŞİRKET vü-
görülmüş,
o sıra Avrupa'da Alman
kapitalistleri
T.S.S.İ.T., s.31,32)
büyük
fikir her yanda
Ancak,
her
o zaman
-
İstanbul
yüzden
Şirke-
Fransız salimanında
teşekkül
edeme-
2 günlü "Tezkerei sâmi-
ye"ye göre: "Fevâid hakkında
elli bin
hisse
kurulan Anonim
tiyaz fermanı ra
birleştirilerek
şeref vererek buyrulan
mişer liradan adıyla
idaresiyle
verilip
Fevâid vapurlarının
Padişah
ve bir milyon
Kumpanya'ya
(üç ayda devrü
yeniden
iradesinin
vapur
kumpanyası
dediği üzere,
lira sermaye ile
bâzı gerekli şartlarla
tüzüğü yapılıp, teslim
bir
bir ayda
teşkili
beheri yir-
ve Şirket'i Aziziye bir kıt'a
yüce
im-
tasdik edilerek (son-
kılınması şart edilmiş olduğundan
adı ge-
çen
hisselerin
hepsi o kumpanya İdare Meclisi üyeleri tarafından
lanmış bulunduğu de,
Avrupa'da
ve
iç tüzüklerinin
çıkan
savaşmadan
dahi düzenlenmek üzere
dolayı
bütün
alınımı sağ-
bulunduğu
sermayedarların
ve
hâl-
gerek
üyelerin maliye işlerinde ortaya çıkan güçlük, anılan tüzüğün belirli süresi gelinceye
dek
bir
buçuk ay
daha
geciktirilmesine
tabii
zaruret
ortaya
çıktığından, adı geçen tüzüğün tasdikiyle Fevâid vapurlarının kumpanyaya devri ve Avrupa'dan sipariş olunan vapur numune ve resimlerinin gelmesiyle işe başlanması t a m a m kışın ortasına ve dolayısıyla gemicilik bakımından pek güç bir vakte rastlayacağından, ol vakte kadar bir yandan Fevâid İdaresinde bulunan vapurların
işleyecekleri iskelelere sefer ederek elde edile-
cek ticaretten yararlanmak ve öte yandan dahi idare ve düzenleri başka vapurların gelişine kadar zapt u rapt altına alınmak ve üreyecek kâr ve menfaat payları açılış ve ödenmesine kadar eskisi gibi Hazine'i Hassa'i Şahâneye ait olmak üzere şimdiden olunması
hususunda
işbu
danışılarak
Fevâid vapurlarının Padişah
Kumpanyaya
Cenaplarının
İrade'i
devr
Seniyeleri
alınmış olarak gereğince keyfiyet Kumpanyanın Reisi ve Mâliye Nazırı Devletlû Paşa hazretleriyle Hassa Hazinesi bakanlığına bildirilmiş olmağla"... Bir zaman miri toprakların başına gelenler, şimdi de gemi gibi millet malına uygulanıyor. Besbelli, yerli sermaye, ajanlık ettiği yabancı sermayeden
1870-71 savaşı patlayınca destek bulamıyor. "Şirket'i Aziziyye"nin
kurulamaması, "Abdülâzizin t a h a m m ü l ü n ü çâk ediyor [yırtıyor]" ve Bahriye
Bakanlığına: "Şevket
Veçhile
ittisâm
Padişah
İdaresinin,
ihalesi" Padişah fermanıyla rebeyi
Devleti
adına
Danıştay
millet
mensup
üyelerinden
buyuruluyor.
malını
şirkete
idare
Atûfetlû
vapurlarının Bogos
(9 Nisan
Bey
Kumpanya Hazretlerine
1288, A.N., s.35)
aşırtmak için
De-
isterik kriz geçiriyor.
A ğ u s t o s 1876 da Con Efendiye elden verilen tezkereye göre: "İdare'i Aziziye'nin düzeltilmesi için" kurulan Meclise "Oturur üye" olarak seçilenlerden bir teki:
Zavallı kapıkulluğu paçalarından akan
Bahriye Meclis baş-
kanı Salih Paşa Türk'tür. Öteki altı kişi: Osmanlı Bankası direktörü Mösyö Moşo, Mösyö Zarifi, Mösyö Stefanoviç, Mösyö Kolas ile Con Efendidir. T ü r k olmayanlarla
rüşvet daha
kolay örgütlenir.
Şirket kurulsun, kurulmasın, millet malı üzerinde özel girişken kapitalist yetiştirme amacı, yıldırım çabukluğu ile elde edildi. DEVLETÇİLİĞİMİZ: "İdarenin
KAPİTALİST
ilk kuruluşunda
vinlikte,
müfettişlikte,
Bakan
yardımcılığında
tellallık,
başkanlıkta, bulunarak
FİDELİĞİ
simsarlıkla
müdürlüklerde idarenin
ilgilenip,
kâtiplikte,
ve en sonra
âktif
muâ-
18 yıl aralıklı
elemanlarından
bulunan
Con
Paşa,
Efendi
aslında
olup,
babası
okuyup
hele gemi donatmakta şanın
en
idi.
başka
seçkinleşmiş bir kişiliği vardı. "(A.N.,
s.53)
etrafında kokuyor;
7 dil
Anadolulu deniz
balık baştan
birlikte
dil bilmeyen öğrenmiş,
büyük kabahati,
Çünkü
Türkçe'den
yazmasıyla
olup ona
biten
da
hırsızlıklara
Yovan
ticaretinde, "Con
Pa-
engel olamaması
bir şey diyemiyordu." (Keza)
Gerçekte Con Paşanın " K a b a h a t i " denilen şey, onun en büyük "Meziyeti"
ve
başarı
hazırlıyordu.
sebebiydi.
Millet
malının
elbirliği
ile
çalınmasını
o
Başka türlü Özel Şirket Sermayesi biriktirilemezdi.
Hırsız " K u m p a n y a " l a r ı n ı n başında T ü r k ve Müslüman olmayanların bulunması, T ü r k ve Müslümanların kapitalistleşemedikleri anlamına gelmez. "Girit
hattı
sariyesinin
işlerinde
yüzde
Mustafa
10'a
Ağa
çıkmasını
adında
istediği
bir simsar kullanılıyor.
dilekçe,
26
Mart
Sim-
1295" (1879)
günlüdür. "95 yılı olunur.
Martında
Bunu
Vurgun
vapurların
tahsil
işini en
için
kahve
ocakları
Ahmet Ağa
17.565 kuruş kira
ile
ihale
kullanılıyor."
iyi sistemleştirenler elbet Batı
Kapitalizminin ajanları
idi. "Devletçiliğimiz" en çok onların işine yarıyordu: "Vapurların Con
Paşa,
hirli boya gun,
en
almış.
hem
alınmasına
de
ucuz
pek
ortasına
sonra
"İdarenin
bir
Çalı
melerin
hemen
rafından
verilirdi.
mukavele
20
bini
teslim sırım
aşkın eder,
kayışı" diye lira
40
bin
Mösyö hepsi, Lastik
rodela
var iken,
ham
gönden
birden
Ve
kar-
İdareye
gerekli
boyaları
Ese-
Paşanın
bu
Bununla
kerestelerin
tezkereyi okuyuntanık oldum.
12
bedellerle her
Ama,
40
bin
anbara
iltizamlı
otuz paraya Sumaripa teslim
dikmek için "Sırım
santimi 20
topu
ediyor,
daha
ambara
olarak (32
ta-
ikişer kuru-
ambarda
makine kayışlarını
bağlanmıştır.
kontrat
Sumaripa
tanesini birden
Mukaveleye kuruş
bir
kadar malze-
tanesi
kadar harcanıp,
Kırılan
derler.
genel
cinslerine
halkaların
tane
Sumaripa
kesilmiş sırımları
alıyor."
ay
Eseyan
derece kızdığına
denilen
her ayağı
satın
beş altı
geliyor.
vardı.
3000
mukaveleye
boya
fiyatına,
uy-
alındı."
çeker...
kayış sırımı
demek)
kuruş
rodelâ
Bir yılda
boyadır.
istenilene pek idareye
yarı
tezkere
mukavelenamedeki
edilmiş.
yazılmış.
son
yağlara,
o
bir
biri
ticaret evinden ze-
hem
Oradan
Con
Sumaripa'sı
süpürgesinden
kuruş
gelmeyen
özel
Eseyanlardan
maddelerden
boyaların
getirmişler.
kadar attığına,
Buna
olmuş...
alınan
boya
sekiz yüz lirayı
vardır.
belli
önce
eden
adlı bir İtalyan
deneyerek,
emir veriyordu...
boyalar
yapılırdı.
şa
teşkil
bakanlıktan çok
alınız diye,
odanın
ondan
olduğu
Daha
Bir gün
deşler Avrupa'dan yanlardan
masrafını
(Ajelâsto İsveç co)
Üç yıl kadar Haliçte
başlandı.
alımlar sürdü.
ca
büyük
Haliç için
elli,
3
okka altmış
"Bir
gün
yanlışlık etti.
bu
Zararları
işine!
sırım
var denildi. "
çıksın
karşılığı
meselesi "Mösyö
diye
Meclis
biz de
verilerek,
başkanına
Sumaripa
bir iki şeyde
haber
duyuruldu.
her şeyi
veren
bize
ona
ucuz
müsaade
mümeyyiz
Bunda
bir
verdi;
ziyan
ettik,
haydi
başkanın
huzurundan
kovuldu.. " "Kömür yüklü kat,
bir barko,
içerisinden
açılmayarak girip
kömür
dışarıya
boşaltıyor.
Biri
kömür anbarının
dirhem
köprülerden
kömürü
alınıyor.
bir
kömür
çıkarılıyor.
Kömür
sahibinin,
önüne-
dek
alınmayarak
ve
Üç
taşıt
ötekisi
ve
yanaşıyor. ambar
dört gün
bedelleri
kömür
sonra,
idareden
memuru
ile
Fa-
kapakları yeniden iki
defa
omuzdaşları
hırsızların." "Memurların kapı
memuru
küçüklerinden kullanılmış
tikleri
ortaya
çıkıyor.
den
farkları
bu:
aydınlatılmak yor.
İdare
ambarlarından taş'ta
bir
"Maaş benin
en
Avrupa'ya
birine
hesaplarının
tükenmez.
manından
Cide'ye,
çoktur.
Bunların
lurdu.
Seksen
(Harns
Efendi
"Acemin kötüye rin
hanı) dediği
kullanımlara,
sayısı
çoğalırdı.
aşmıştı." (A.N.
olan
adıyla gibi
Hüseyin
TSSİT,
makineler
ve
elektrikle
sipariş
donatımları
çıkmak
mümkün
üç defa
almıştı.
bir
sürgünü için
masrafları
edili-
Tersane
ile
Beşik-
ne
(Hasan "Bi
israflara Hüsnü
aranır,
değildi. üzere
ne
hanı)nda
de
Paşa
idarenin
zamanında
bir yerden
ve li-
soru-
yoksundu.
kalması
şümâr" [sayısız rağmen
İstanbul
vapur gönderildiği pek
bir idarehaneden
Paşa
Muhase-
Bunlar yazmak
götürmek
Trablusgarba
bir idare,
menâfi
bunca
donatım
içinden
üç sürgün
devir çark vapuru
ve
büyükler-
birisi
Siparişleri geliyor.
bir aylığı
Yalnız iki
(Küçüklerin
iki
üleş-
kuruluyor!.."
mümeyyizi,
saymakla
Köprüde
birer metelik
vapurlardan
dinamo
O
değildi.
veriliyor.
bedelini ödüyor.
konuluyor. sinema
masası
son
yok
satıyor,
Büyük
motor,
yakın
olanları
yirmi paraya
Memuriyetlerine
liraya
konağa
seçkin
böyle
Tutulmasınlar)
üzere, 3 bin
de
bir bileti
kayrıldı."
çıkarlar] geliri
Çünkü
olduğu artar,
eski yeni
80
için,
gemiletekneyi
54-56)
HÜRRİYET VE NAMUSU ÖLDÜREN:
HIRSIZLIK
Düşüncelerimizde bir çok y a ş a n m ı ş paraleller yaratan o ilk ve kabuk üstünde g ö r ü n d ü ğ ü için kusturan Devlet hırsızlıkları, toplumun derinliklerinde
sömürücü
bir sınıf,
yerli-yabancı
kapitalist sınıfı
destekleme,
bu
kerte elini kolunu sallayarak yaşayabilir mi? Doğunun binlerce yıllık, Türkiye'nin yüzlerce yıllık tefeci-bezirgân soyguncu sınıflarının işbirliği bulunmasa, "Sınıfsız" bir t o p l u m d a bulunulsa, bunca hırsızlıkları kim millet gözünden saklayabilip savunabilirdi? Devlete
millete doğrulukla
hizmet et-
meye yeminli paşaların maz.
hepsini hırsız yatağı s a y m a k kadar insafsızlık ol-
Fakat, ülkenin bütün zenginlik kaynaklarını kontrol altına almış ve
iktisat ve siyaset su başlarını kesmiş bir sosyal sömürücü sınıf, eski soyguncu
Derebeyi
Devletini
her köşesinde suç ortaklığına
çektiği
zaman,
namuslu kişilerin, Paşa dahi olsalar, nasıl kukla edilebildikleri, kukla olmayacak kadar namus taşıyanlarını ise, nasıl kim vurduya götürdüklerini bize en açık örnekleriyle, gene Yabancı-yerli Sermayenin işbirliği ve elbirliği ettikleri o " Ş İ R K E T " romanı, yarı yeterce açıklayabilir. "İdare si
gelirlerinin
acentelere
acentelerden kabzı ufak
(ele
hiç işe
nayıp
doğruya
emir
bildiri
veya
komşu
geçirilmesi)
bir ârızadan
ya
doğrudan
genelgeyle
yaramaz
kıyılardan
için
dolayı
bir kaç kuruş gelirse, Yerleştirilmiş,
çürüklükte
olduğu
gönderilme-
eğer yanlışlıkla
memur gönderilir.
gemiler
yahut
veznesine birlikte,
veznesine
özel
çekilen
gelmiş,
Denizcilik verilmekle
idare
vezneye
içeriye
hale
gitmişti." (A.N.:
ve
yerde
dönem
denizin
dönem
dibine
kay-
Keza,57)
Yerli milli "ACENTELER": Antika tefeci - bezirgân sınıfı modernleştirmek için, üretim dışı şirket çapulunu "Kökü içerde" duruma getirten elemanlardı. Onların rolleri gittikçe büyüyecektir. Onlar, daha şimdiden "Yukarıdan" emir ve genelgelere bakmayıp, milletin gelirlerini Derebeyi devletçiliğimizle anlaşarak çalıyor, gelir yokmuş gibi gösterebiliyorlar. Devletin dayanağı olan sosyal sınıf, bu elemanların sembolleştirdiği yerli mallardır. Öyle bir Devlet - Sınıf çapulunu hazmedemeyecek nâmuslu insanların, "Paşa"lığa da çıksalar, gereğince (gerekince) hiçe sayılıp, gereğince yok edildiklerine örnek: "1315 yılına lisinde
Vâlide
dek sürüp, Kâhyası
(Kethuda)
Kapısı
delegesi Kaymakam
günü
albay
Beyden
sonra
desine
alıp,
Yardımcılıkta 1314 ka
Ali
bir kişiydi -Allah
Hüseyin
Bey
Hüsnü
getirilenlere
idarede kuruş
gibi
(Paşa)
rahmet eyliye-
rahmetli
Vekilliğinde Paşa,
Başkan
Meclis
Ali
" (Keza,
s.57,
21
Başkanlığını denildi. olmuş
askerlik
1307 Sait
kendi
uh-
Ali Bey bu ve
17
tahsisatından
kanaatkâr,
Mec-
Serasker Mart
bulunmuşlardır.
Paşa
Paşa
bir aylık alır,
İdare
sonra,
ve
Yardımcısı
yükselerek Ali
kalmıştır. az
gerekli görülmeyen
Sait Bey başkanlığından Başkan
Tuğgeneralliğe
dek 475
kalması
Mustafa
rahmetli
makama
iken
gününe
idareden
Bey
Bakan o
sonra
doğru
Mart baş-
davranışlı
58)
Batılı "Uzman"ın 15 bin kuruş aldığı işte, T ü r k Paşası 475 kuruşla (gâvurdan 33 kere daha aşağı ücret ) ve çalıp çırpmaksızın, vapur sayısını 10 kat daha arttıracak, altlı üstlü hırsızlık çetesinin sabotajlarına rağmen işletmeyi çökmekten kurtaracak biçimde çalışıyor. Öteki Mustafa Paşa da öyle. "Unutulmayacak gitmişti.
Con
Paşa
bir bu
hadise: vapura
İkinci
sınıf bir
kamarot
yamağı
vapurumuz diye
Hicaz
bir Rum
seferine delikanlısı
vermiş.
Dönüşte
mektup
ile
mekte
için
satıldığını
müfettiş
Müfettişler
Beyrut diş
hacılara iki
gelmişti.
ve İzmir'e
biletleri "Evrak
idarede rildi.
Meclise
geçmişti.
ve
açık
Paşa
Denizcilik
ve
verilmesini
men
Başkan Mayıs
yin nu'da şa
"füc'eten "ve
Bey'in
bulunuyordum.
irtihâl
gazetenin
çalışkanlığından
konu
postada
rahmetlinin
yordu.
-
Tanrı
üzüntü
mektubuyla ve
birlikte
bunlara
sunmuştu.
He-
kesilip" Serasker ve
Paşanın gazete boğsun
Fikir sanıklar
komutanlığına o
günler
geldi.
verdiği
açtım.
haber
Paşa verilmiş
namusluluğundan göçüşünü de
yazıyor.
bana
gelmiş
[günahını
Pa-
haber-
Meğer
İstanbul'a
ta-
Kastamo-
Mustafa
esenliğinden,
telgrafla
o
sürerek,
yükselmişti.
tuğ
(yazar)
korkmadan
yarlığayışına
gönül idarenin
akseylemiş
gazeteleri
ile
ettirile-
iken,
tahsisleri
İstanbul postası
vakit-
terfi
bir buçuk ay kadar sonra
Yozgat
Okudum;
ölmüş),
ol
öne
albaylığa
Hakir
önümdeki
açarak
rahmete
iken
götür"
Selâmlığına
Meşrutiyete
Paşaya
idaredeki
Bir gün
etmiş" (ansızın -
Ve
ettirilerek
aldım.
Ardından, biri
şeyleri
Başkanlığına)
Terfi
Paşaya
kâtibin
özel
oturdu.
bildiriliyordu."
gönüllü,
Bakan
idik.
önüne
Cuma
yardımcılığında
kimi
düzerek
odasında
"Con
ve-
kadar bir
sandalyesine
Hırsız
alçak
uzaklaştırıldı.
mektubunu
birinin
böyle
karar
Başkanın
emirle
Başkan
bundan
Meclis
atarak:
olunduğu
İdarede
(Devlet
İstanbul'dan
sevindim.
önüne
Bey getirildi.
Mustafa
bulundurulmuştu.
sürgün
lerden
çoğu
kullanılmış gi-
15 gün
yazılıp hazırlanarak,
durumlarından
gönderilmiştir
rahmetlinin
rahmetlikle
namuslu,
Ali
Aradan
bir kâğıttı.
tayin
bir proje
1307 günü
edilerek
Kâtibin
bir kişiydi...
yersiz
mâbeyine
sırasında
karşılayıp bir az geç
atılmasına
bir davranışla
tezkere,
candan,
yalvarır
vapur kâtibinin
üyelerden
ettirilmiş
Yardımcılığına
geri
hürriyeti
bir dön-
Hacıların
elinde
memurluktan
Paşa
geçti,
Bu
çabacı
eksiklerinden
Ali
okudu.
imza
Paşa
aktif,
son 10
atıp
çıktı.
önce
Küstahça
sınıf bir gemiye
"Mustafa
Kapısına
vapuru idareye
karşılayabildiler. yolcunun
çocuğu
biletlerinin
İzmir'e
(Gerektir)i alındı...
Başkanı
mektubu
Bankasına
vermiş,
Rum
gidiş
İhbar yazısı
28
kaydıyla
"Mucip"i
yazı
odadan
birinci
halde
Her şeyden
içeri girdi.
bir zarflı
Ve
ediyordu...
Çanakkale'de
kesin
Meclis
vapur kâtibi
dedi.
beklerken,
kullanılmış
gönderildi.
oldukları
geldi.
yanında
Bu
rek
çıkmış
kullanılmamak
Başkan
ihbar
hazırlanıp
vapuru
karantina
toplanan
bulundu."
Bakan
süre
Süveyş'te
hacılardan
olan
teftiş
vapur
Cidde'ye
ve Aynı
bulunu-
bağışlasın]."
(A.N., Keza, s.58-60) "İstibdat" böyle
çağı
Türkiye'sinde
yetiştiriliyordu.
"kökü
içeride"
yerli
kapitalist
sınıfı
II. B Ö L Ü M HÜRRİYET
ÇAĞINDA
KAPİTALİZM
S O S Y A L D E V R İ M D E İKİ S O S Y A L S I N I F I M I Z Hayatın yaşayan diyalektiği, kafaların ölü skolâstiğini her zaman "BOC A L A M A " ya m a h k u m edecektir. HÜRRİYET adlı ikinci Meşrutiyet (Anayasacılık) olayı nasıl bir devrimdir? Söze başlarken, onun, 1789 Fransız Ulu Devrimi gibi bir işveren altüstlüğü olduğunu
belirttik.
Şimdi
bunun tam
tersini sorabiliriz: Türkiye'de Batı anlamıyla bir klâsik burjuva hürriyeti oldu mu? Hayır. Bu karşılık, gerçeklerimizin öbür yüzüdür.
1908 Meşrutiye-
ti: Tekelci Finans işverenlerinin, yani yatalak kapitalizmin devrimi olduğu için,
sıhhatli ve
klâsik burjuva
hürriyetlerinden
hiç birini T ü r k milletine
koklatamadı. Hürriyeti, yalnız halk yığınları içinde işçi sınıfımız ciddiye alıp, milli
hayatımızda
gerçekleştirmeye
kalkıştı.
Hiç
bir ideolojik iddia
yap-
maksızın, sırf o sosyal sınıfların Tarihte ağır basan içgüdüsü gidişi ile, Türkiye'de ilk defa sosyal anlamlı
hürriyet hareketinin açılış törenini canıyla
kutladı. Ve ister istemez, 1908 hareketi yaldızlarından arınınca, Türkiye işçi sınıfının, T ü r k milleti adına kısa ve mutsuz da olsa, sonraki Kuvayi Milliyeciliğe ışık tutan sahici hürriyet kımıltısı olarak tarihimize girdi. Çıkarcı yabancı ajanı
işverenler,
Kulis arasında emperyalist şirketlerle
T ü r k milletine suikastlar kumkumalarını hazırlarken, şaşkına çevrilmiş yoksul
kalabalıklara A b d ü l h a m i t hafiyesinin:
"Hürriyet-Adalet-Müsavat-Uhuv-
vet" nutuklarını attırarak yeni soygunlara oy toplarken, yalnız işçi sınıfımız, o yabancı sermayenin Türkiye'yi köleleştirerek, Birinci Cihan Savaşı, Kuvayi Milliye boğuşu gibi en kanlı alanlarda kurbanlık koyun etmeye girişeceğini sezmişçe bütün T ü r k milleti adına Özel Sermayeye karşı harekete geçti. İşveren Devrimini işçi sınıfının açışı elbet tezattır. A m a , Tabiatın ve Tarihin her tezadı gibi canlı tezattır. Kafadan uydurma bir kuruntu duygu ve saçma çelişme değil, yaşanan gerçek karşıtlıktır. Tarihin her çağında, her devrinde ve her yerinde olduğu gibi, Batıda da Devrimin, b u r j u v a devriminin
MOTOR'u
hep çalışan
halk yığını olmuştur. Y e r y ü z ü n d e o motora
binmeyen tek Fâtih, tek cihangir, tek başarılı sınıf ve Devrim yoktur. Yalnız Batı T o p l u m u n d a , yerli üretici güçlerin gelişimi yönünde aksiyon gerektiği için, geniş halk yığınlarının çığları kurtarıcı krizler olarak karşılandı.
Bizde
utanılacak bir "ayıp" gibi boğulmaya ve unutturulmaya çalışıldı. 1908 Eylül'ünün 10. günü, Hürriyetin birinci ayı dolarken, Şark Demiryolları grevi biterken; Şirket'i Hayriye Fabrika işçileri harekete geçtiler. "Grevciler ları
Sirkeci'deki
dışarıya
eden
İdare
zetesi bu "İdare
Başkanının
olaydan Meclisi
Amelenin
İdarehaneyi
çıkartmamışlardır. Şirketten
konu
işçilerin
değiştirmek
işlerine
karışması
etmişler,
işçilere
atılmasını
açarken
Başkanını
şirketin
abluka
Özellikle
içerideki
zam
ileri sürmüşlerdir... bu
hareketinin
hakkı
Şirket
ayıptır"diye
memur-
yapılmasına
itiraz
İkdam
çirkin
ga-
olduğunu,
paycılarının
hakkıdır.
yazmaktadır."
(Hüseyin
Avni [Şanda], 1908'de Ecnebi S e r m a y e y e Karşı İlk İşçi A y a k l a n m a l a r ı , İstanbul,
1935)
Binlerce işçi hakkının v e r i l m e m e s i değil, üç buçuk Şirket paycısının insafsız çıkarını önlemek "Çirkin ve A y ı p " sayılıyordu. Koskoca İmparatorluğun susadığı Sosyal Devrim:
Basit, acıklı, cahil,
hasta ve üstelik y u r d u n u yabancı finans kapitale satmakta hasımlarından daha pinti olan bir tek kişinin, A b d ü l h a m i t ' i n ilân ettiği hürriyetle Abdülhamit'i devirmektir, ve ondan başka hiç bir amaç güdülemez deniliyordu. Devrim
bu
kadar maskara
bir el
çabukluğu
biçiminde soysuzlaştırılmak
isteniyordu. 40 yıl sonra hemen hemen aynı kontenjanlarla DP çığırtkanları
çıktı.
Sloganlar " N u r " gibi
katlanılmadı.
Yeniden
sözcüklerine dek değiştirilme zahmetine
sahneye
koyacakları
Hürriyet
Orta
Oyu-
nu,1908'den beri şöyle "tekerrür" etmişti: "Abdülhamit'in dan
sonra
dat,
30
herkesin
yıldan
artık yıkılmıştır.
tuklar
Şimdi
söylüyorlardı...
"Geceler gündüz jurnalcılar
aleyhine
her köşe başına
beri milleti esirlik içinde
hür olacağı.. nura
Hocalarla,
oldu"
diye
ateş
"Vâtandaşlaaar! kavuştuk, papazlar
şarkılar
püskürüyor,
asılıyordu." (H.A.
hep
Abdülhamit'in
Keza,
kardeş
"Kardeş
söyleniyor,
bıraktığı...
artık bun-
Otuz yıl süren
bu
olduk" yollu
olduk"diye
gazeteler, iri
nu-
öpüşüyor.
hırsız
burunlu
istib-
paşalar,
karikatürü
s. 17)
Halka, gerçekleştirilecek tek ülkünün, bir müstebit Padişahla bir kaç bunak paşayı ve uşaklarını alaşağı etmek olduğu yalanı yutturulmak isteniyordu.
O
şartlı
şurtlu
konvansiyonel
yalana
kim
kandı?
En
geniş
halk
yığınlarımız, en ücra köy insanımız, bugüne dek, " m a ğ d u r " duruma düşürülmüş müstebit "Kızıl Sultan"ı, saygıdeğer bir evliyalık halesine büründürerek anmaktadır. Ve daha o gün, kumar masasında kâğıt ve zar değiştirir gibi
Padişah veya
Paşa veya
Bey değiştirmekle,
bir milletin sosyal
kurtuluşu arasında en derin uçurumların yattığını egemen çevrelerin yüzlerine çarpan güç, işçi sınıfımızın hareketi oldu. İŞÇİ S I N I F I N I N S O S Y A L D İ L E K L E R İ "Hürriyet" 1908 yılı T e m m u z u n d a açıklandı. Ağustos'ta, Türkiye'nin sonra tam yarım yüzyıl "YOK" sayılacak olan - Modern İşçi Sınıfı tek vücut olarak insan haklarını ararken, gerçekte, asıl Millet ve Vatan kurtuluşunu da sağlamak için ayaklandı. Alâtini T U Ğ L A fabrikası, Selânik'te T Ü T Ü N mağazaları
işçileri, Varna'da T İ C A R E T işçileri,
Selânik ve
Manastır boy-
larınca DEMİRYOL işçileri, Demirkapı-Mitroviça-Üsküp'te DEMİRYOL işçileri, İstanbul'da GAZETE MÜRETTİPLERİ, Bağdat DEMİRYOLU müstahdem ve işçileri, İstanbul T R A M V A Y işçileri, ŞİRKET'İ HAYRİYE işçileri...
14 Eylül'de
EREĞLİ KÖMÜR, Zonguldak MADEN KÖMÜRÜ işçileri, Balya Karaaydın MADEN işçileri, A d a n a PAMUK FABRİKA işçileri... Sözleşmişçe, ardarda, birbirini tutarak grev yaptılar. 15 Eylül günlü İkdam gazetesi yazdı: "Haydarpaşa-Ankara-Eskişehir-Konya-Bulgurlu belerinde mızıka
memurlar ve
ellerinde
ler yapmışlardır. astıkları
ve
bir
işçiler
bayraklarla
Bu
greve
ve
sonra,
akşam
girecekleri
hatlarıyla
yapmışlardır.
Kadıköy
gezintiden
beyannamede,
memurların
grev
çevresini
Haydarpaşa
trenlerinin
yazılıyordu."
bütün
Dün
işçiler
şuönlerinde
dolaşmışlar,
gösteri-
istasyonunun
kapısına
gelişinden
sonra,
tümüyle
(Keza)
"Grevler a d e t a bir salgın hastalık halini aldı." (16 Eylül: Türkiye işçi sınıfı ne istiyordu? Tarihin hazin cilvesidir: aydınlarının yabancı
İkdam)
Egemen T ü r k
sermayeye paravanalık ettikleri gün, T ü r k olmayan
doktor A r h a n g e l o s ' u n ,
işçi
öncüsü
olarak 17 A ğ u s t o s günü
" D a y a n ı l m a z olan y a ş a y ı ş l a r ı n a , bir parça
refah
dediği
gibi:
saçılmasını
dili-
yorlardı." Bütün dilekleri ise ağlanacak kadar ilkeldi. I- İşçi lerden bir işçi da
teşkilâtının
birisi
de,
teşekkülünün
istiyorlardı.. II- İşçi
ruş
IIIrasız
ve
Hasta
tanınması:
memurlar arasında
tanınmasını,
Şirket bu
Anadolu
sendikaları birkaç
4
ve yaşlı
Maaşından
tanımıyordu."
kuruş
kuruş...
Gece
işçinin
sokağa
yüzde
"Şark demiryollarındaki bir sendika
demiryolları
bir buçuk
işine
dilek-
yapmaktı... işçi
ve
(H.A.,21
)
arttırılması:
emek sürelerine göre zam.
işçilere günde
atılmaması.
Şirketçe ve
gündeliklerinin
ikramiye
uzman
işçi
Memurlara
Yol işçilerine
günde
Böyle
memurları birer ku3
kuruş,
iki kat gündelik...
atılmaması: ödeyen
Hasta
memur
ve
işçinin işinden ailesinin
pa-
tedavisi.
Devrimci
baylar,
Hürüz-adaletliyiz-eşitiz-kardeşiz
dememişler
miydi? İşçi sınıfı, o hakların kendisine de tanındığını sanarak, gerçekleş-
tirilmesine girişiyordu. Gelin görün ki, o olağanüstü ilkel ve yalın kat dilekler, ansızın milletin en yüce ve karmaşık meselelerini, gökten yıldırım düşerce ortaya çıkardı. "Gösteri ve yürüyüş kanunu" henüz düşünülemediği için grevler kendiliğinden doğdu. Ve birbirinin içinden çıkan 3 dürbün gibi, işveren sınıfının 3 katlı içyüzü her şeyi açıklayıverdi: I- Yerli
Sermaye
uzak yerlerde
(hatırı
ler çektiğini,
araba
acenteleri sayılırların
bulunamadığını,
ğini gazeteler anlatıyor." (HA, tunlarında: de
zetesinde): nomisinin
felce
II- Ecnebi tesinin
17 Ağustos
mahfillerinde ce
iyi
etki
grev
işçi
oldu: yığınının
yazılmaktadır."
bu
kalmış,
caret
develerle
İzmir'e
merkezlerinden,
larda
ürünlerin
Bu
olayları
taşıyor.
taşınmıştır.
hükümete
yüzüstü
mekte idi." (HA,
hattında,
20)
kalacağı,
telgraflar
ticaret
tüccar
ve
incir gönderimleri
Grevler devam
sürüyle
Alman
"Grevlerin bu dere-
ecnebi sermayecilerini,
Aydın
gaeko-
hareketinin,
(HA,
başta
düşürmüştü...
memleket
24)
genel
bir mahiyet alması,
mevki-
Odası
"Berliner Tageblatt gaze-
ne duruyorsun, denildi:
endişeye
havadis sü-
müşkül
duracağı,
vardır." (HA,
tedirgin
bırakmadığı
şehre gelemedi-
Gazetesinin yüzünden
işlerinin
dair yazılar
tarihli nüshasında,
bir
çok güçlük-
bir telgraf vardır." (Ticaret
ihracat
hazretleri
Göztepe gibi
III- Devletçiliğimize daha kümeti tü
uğrayacağına
"Erenköy, oturanların
adamlarının
Eylül İkdam
çektikleri
yüzünden,
Sermaye
16
tüccarlarının,
dair gazeteye
"Grevler
oldular:
köşklerinde)
bir çok iş
21)
"Eskişehir buğday
kaldıklarına
rahatsız yazlık
ettiği sürece,
gelmiştir.
işlemlerinin
Bu
hü-
yüzüsti-
telgraf-
bozulacağı
bildiril-
23) anlatan
Anlattıkları,
broşürcük:
sözün
iki
"Ecnebi
yanlışını
Sermayeye
göze
batırıyor:
Karşı" adını 1-
Karşıtlık,
yalnız "Ecnebi" s e r m a y e için değil, onun T ü r k i y e ' d e k i beşinci kolu olan yerli s e r m a y e için rektif (makale)
de vardır.
veriyor;
o
Ecnebi s e r m a y e A v r u p a
emri
Türkiye'de
lu'dan H ü k ü m e t e telgraf y a ğ d ı r ı y o r l a r . ğil, Y e r l i - Y a b a n c ı
2-
yerine
B a ş k e n t i n d e di-
getirenler,
Anado-
Karşıtlık s e r m a y e y e karşı de-
S e r m a y e tarafından, T ü r k i y e halkının g ö z b e b e ğ i olan
İŞÇİ S I N I F I N A karşı gösterilmiştir. A n c a k , eski kurt S E R M A Y E , henüz bir aycıktır eline geçirdiği için
kuzu
postuna
baltadan
keskin
timsahın
gözyaşlarını
Tefeci-Bezirgân (kızışan)
kâr'ı
kadim Devletçiliğimizi yola g e t i r e b i l m e k
b ü r ü n m ü ş ve T ü r k milleti
dişleri
arasına
dökmektedir. Yoksa
S e r m a y e batağına
evrensel
Finans
denilen
k o ş t u r m a k için Bâbil
çocuğu
ağlama
sesleri
çağından
kandırıp, çıkaran
artmış Yerli
g ö m ü l ü p Hürriyet g ü n e ş i n d e kızınan
Kapital
timsahı,
kendi
Anayurdunda
işçi
sınıfının o en ilkel hakları a l m a k için neler d ö k t ü ğ ü n ü b i l m e y e c e k kadar toy ve
masum
T ü r k milletini
bebecik değildir.
sağmal yapacaktır.
Kendi
işçisini
a y a k l a n d ı r m a m a k için,
DEVLETLE
MİLLETİN ARASINI A Ç A N L A R
En insafsızca hakaret ve kışkırtmaların üstadı olan modern sermaye, Türkiye işçi sınıfına KARŞI, Devleti, Milleti hattâ işçi sınıfının bile bir parçasını kışkırtmak için şu dört başlı provokasyonlarını başarıyla yürüttü: I- İşçi Sınıfını K ı ş k ı r t m a k İşçi sınıfı grev y a p m a k için grev y a p m a z . Grev, işçi için açlık, sürünmektir.
Sömürücü
anarşik bir düzende
insanca y a ş a m a n ı n
başka
çıkar
yolu kalmadığı için, işçi sınıfı zehirli bir ilâç gibi grev acılarını çoluk çocuğu ile çekmeye katlanır. Özel Sermaye, Hürriyet uman işçi sınıfının "gözünün dibak
kurdunu
kırmak için" onu zorla greve itmiştir:
kurumunda
artırılmasını muş,
çalışan
memurlar,
istemişlerdir.
bütün
memurları
direktöre
Direktör, kapı
dışarı
orada da grev başlamıştır." (HA,
"O günlerde,
dilekçe
memurların
vererek
vekilini
edeceğini söylemiştir.
22)
olay
bir
içinde
bölümünü
bulunduğumuz
mecburiyetinde dika
18.
Düzenlilik
had)" Modern
hiç
günü Hat
Bütün bir
müdürlük sabahleyin
üzülerek
korunacaktır.
koruyacaklardır.
ederiz.
tekniği
ayın
halde,
bulunduğumuzu
üyelerince
danlıkları ye
bıraktığımız
arkadaşlara
II- İşçi Sınıfını Finans
Ey-
olmadığından,
birden
grev
yapmak
Telgraf aletleri
bekçiler
sâkin
ve
zaman
aygıt
ılımlı
bile,
sen-
ve
ava-
olmayı
tavsi-
Yaşasın
Birlik
(itti-
düzenli, verimli,
uzak insanlığımızdı.
Bölünmeye Kışkırtmak
"Böl ve e g e m e n ol" prensibi, İngiliz kapitalizminin sayılır.
5
"Dileklerimiz-
razı
bozulmayacaktır.
işçi sınıfımız mecbur edildiği
koruyucu, yakıp y ı k m a k t a n
hep
boyundaki
veçhile
buna
belirtiriz...
kovüzerine,
Sendikası
lül'de greve neden ve nasıl başlandığını şu bildiriyle açıklar: den
aylıklarının
odasından Bu
Şark Demiryolları
Oriz-
kapitalin
başlıca
provokasyonlarından
sömürge metodu biri
de,
işçi
sınıfı
içinde "Aristokrat amele", "Bürokrat kapıkulu" yaratıp, işçi çoğunluğunu re,
daha zam
ği için, ayrı bu
kolay s ö m ü r m e k t i r :
yapmıştır.
Ama
işi bırakmışlardır." (HA,
yaşayan, derece
ve
genel
"Şirket'i Hayriye:
Hasköy fabrika 22,
ortak bir teşkilâtı
23) ve
"Bu
kaptanlara, dilekleri
tarihten
kabul
makinistleedilmedi-
beri her yerde ayrı
birliği bulunmayan
bir mahiyet almıştır" (HA,
III- İlan P a r a s ı y l a
işçileri,
bir ülkede,
grev
22)
Milleti K ı ş k ı r t m a k
Kapitalist ülkelerde gazeteler ilânlarla, geri ülkelerde büyük şirket ilânlarıyla yola
getirilir.
Bizde
basın organlarının
kolayca
kızışıvermeleri,
hiç
yoktan şuna buna, hattâ hükümete ve olmayacak konulara uluorta çatmaları bundandır. Nitekim grevler başladığı gün az önce Hürriyetten başkası üzerine
yemin
etmeyen
"Kamu
oyu:
Efkârı
umumiyye"
sözcüleri,
inanılmaz bir kelbilikle [köpeklikle] açıktan açığa Yabancı Sermaye savunu-
culuğuna
şöyle
başladılar:
çıkmış bir ihtilâf olmakla etki yapar...
"Grev yalnız Şirketle kalmaz.
Memleketin
işçiler arasında
ekonomi
hayatı
ortaya
üzerinde
Bundan başka, ülkemizde varolan büyük endüstri, yabancı
sermayeleriyle varolmuştur. Demek ki, grevler dolayısı ile, mali kredimiz üzerinde etki yapar. Şirketlerin hisse senetleri düşer." (İkdam: ler ve neticeleri",
"Grevci-
16 Eylül) O günlerde, Ticaret Odası gazetesi de, yerli
işçileri tahkir edecek [aşağılayacak]
derecede grevler aleyhine bir maka-
le yazmıştı. Bu makalede, yerli işçilerin yabancı işçiler seviyesinde olamayacağı, re
kat
laylıkla
"Hak seviyelerini kat
üstün
kapılacakları
celerinde
dileklerde
savunmak,
olduğundan, derkâr
ve
yerli
[belli]
bulunmaları
korumaktaki
işçilerin
bulunduğundan,
câiz
kudretleri
politika
[uygun]
bizimkile-
manevralarına
yabancı
işçileri
değildir." (HA,
kodere-
24)
Efendisi Y a b a n c ı S e r m a y e , yerli uşak sermayeyi, Batı işçilerinin daha "seviyeli"
oldukları
için
"politika
manevralarına"
kolay
kapılmadıklarına inandırmıştı. Yalan: Asıl Batıda, Finans Kapital geri ülkelerden aşırı-kâr çektiği için, bir bölük aristokrat işçi satın almayı ve işçi sınıfını
kendi bulanık politika
yesizleştirmeyi
manevralarında sersemleştirmeyi, sevi-
becerebilmiştir.
IV- Mall Baskı İle Devletçiliğimizi K ı ş k ı r t m a k Belli
başlı
ihtiyaçlarını
kendi
üretimi
ile
karşılayamayan
Millet,
hele
Türkiye gibi iğnesini, ipliğini, yabancılardan getirtince, kesesini y a b a n c ı y a kaptırmış demektir. O zaman ödeme dengesi hiç düzelmez. Şimdiki "Döviz" yahut "Yardım" handikapları gibi bir Demoklesin kılıcı, Devleti inmelileştirir. O zamanki handikaplar:
"Ecnebi imtiyazları" ile "Mali itibar"dı.
Gene borç gırtlağı aşmıştı. Devlet, kıskıvrak Finans Kapitale bağlıydı. a) İmtiyaz trat gereğince,
bağı:
"Grevin
kilometre
tiye Nâzırı,
işçi delegelerine,
lamalarını,
yoksa
ki
"Sadarete anlaşmazlığı
miş,
yapılacağını ki
çözmek
memurlara
Mâli
vaat
Hüknen'ce
bu
bu işten ziyan
Hükümet,
kon-
verecekti.
edeceğini,
çarpılacağını
Aradan
işçilerle
Müdür Hüknen
verileceğini,
bir kaç gün
kabul
(HA,
hükümet,
Genel
ikramiye
istekleri
imzalanmamıştır."
içinde,
teminat akçası
cezalara
üzerine,
istemiştir.
etmiştir.
çok
Zap-
işe baş-
söylemiştir."
Emperyalist başkentlerinden idare ediliyor-
dilekçe
birer maaş
Komitenin
büyük
baskısı:
verilen
ettiği zaman
daha
Hükümetin
grevcilerin
b) Finans kapital du.
devam
başına
etmediği
şirket arasında-
işçileri
işçilere
geçtikten
kabul
et-
bir miktar zam sonra,
ileri sürülmüş,
Berlin'de-
anlaşma
da
25,26)
c) Siyasi Emperyalist tehdidi: Yukarı ki bağ ve baskı yetmezse, "Sefarete haber v e r i r i m " demek, Devletin ödünü kopartmaya yeterdi. lün
başlarında
Zonguldak
havzasındaki
grev
de
genelleşmiş,
limanda
"Eylübü-
tün
işler durmuş,
şirketler, li
bu
Şirketi,
vapurlar kömür alamamış,
olaydan
Bâbıâliyi
Zonguldak'taki
sermayenin
ne de haber vermiştir." (HA,
Ereğli
(Başbakanlığı)
27,
Fransız
haberdar
tehlikede
olduğunu
28) Ve akan
şirketi,
öteki
etmişlerdir. Fransız
EreğSefirliği-
sular durmuştur!
V- T ü r k O r d u s u n u Türk İşçisine Karşı Kışkırtmak Yukarı ki çıkmaza girmiş Devletin yapabileceği tek şey, sermayeyi silâhla korumaktı. Türk Ordusunun Viyana önünde Avrupa'yı titrettiği durum tersine dönmüştü. Türk Ordusu, Kuvayı Milliye savaşındaki denemesiyle, bizdeki sermayenin ne kadar Vatan ve Millet haini kesilebileceğini henüz görmemişti.
İşçi
sınıfı
hareketinin
milli
kurtuluş
anlamına
geldiği
kav-
ranılmayınca, bir kargaşalık olduğu sanıldı. İşçi sınıfına karşı silâhlı kuvvetler yürütüldü. a) Kara dairelerini,
kuvvetleri: telgrafhaneyi
b) Deniz Fransız zabıta mür
kuvvetleri:
sefirliğine arasında
taşıyan
bastırmak
için
Nevşehir
çıkarmıştır. yüzden
önce
arada lanmış, kuvvete giderek
Öte
engel hapse
bir müfreze bir işçi de ihtiyaç karaya
"Aydın
yerine
gelmiş,
ile
Bu
Başbakanlığa
çıkarmıştır."
KONKRET (SOMUT)
kurtarmak olmuş,
(HA,
bildirmiş,
köolayı
gönderilmiştir." sâkin
geçmemişyoldan
yakılmıştır.
daha
istasyonundaki çarpışma
işçilerle
ocaklarına
durdurmuş,
depolar da
olaylar karşısında
geçirdiği
büyüyen
asker
grevcilerin
arkadaşlarını
işçiler arasında
ölmüştür...
asker
Punta
tehlike
hattındaki grev de
istasyonundaki
önemli
ocaklarında
suretle
lokomotifi
en
26)
maden
Zonguldak'a
istasyonda
grevci
kişi Bu
Punta
olduğunu
Şark kurnazlığı
ile
olmuşlardır... atılan
15
etmiştir.
gambotu
zırhlı:
olay
"Ereğli Şirketi
işçilerden
tahrip
(HA,
Zonguldak'ta
bildirilmez)
köyünde,
yandan
jandarmalar
yapmalarına gün
ve
Develü
Şark demiryollarının
almıştır."
(Sermayenin
bildirilir
lokomotifleri
İşçiler
elinden
kavgalar olmuş,
c) J a n d a r m a tir.
"Askeri bir kıt'a,
işçilerin
çok
işçiler
Bu
tahripler
yığını,
bir
istemişlerdir.
Bu
birkaç
İzmir valisi, Mecidiye
kişi
yara-
daha
zırhlısı
çok
İzmir'e
27,28)
BİR İŞÇİ H A R E K E T İ
denilen
dar g ö r ü ş l ü l ü k t e :
"Şuyüu v u k u u n d a n
be-
ter" (halkça d u y u l m a s ı , olmuş o l m a s ı n d a n daha kötüdür) diyen bir davranış
vardır.
Hoşa
gitmeyen
halk
hareketi
kökünden
kazınmakla
kalınmaz, öyle bir şey o l d u ğ u n u ağıza alanın da kellesi uçurulur.
Bütün
tarihler, o l a y l a r ı a n l a t m a k t a n çok, o l m a m ı ş gibi g ö s t e r m e k için yazılır. Batıda " C o n s p i r a t i o n de silence" (Susuş kumpası) adı verilen bu davranış, genel olarak halk hareketlerinin, özellikle işçi sınıfı hareketlerinin nice milyonlarcasını u n u t t u r m a k l a görevlidir. Onun için, işçi hareketine
s ö v m e k v e y a iftira e t m e k için olsun, resmi edebiyatta yer v e r m e m e k en büyük
k u r n a z l ı k sayılır.
O
bakımdan,
bir
"tuhaflık"
veya
"beceri"
gösterisi
uğruna
nasılsa
ağızdan kaçırılan her işçi olayı, Türkiye'de "ilk", olaymış gibi gösteriliverir: "1908 çıktı.
(Hicri
1324)
Sadrâzamın
Bâbıâli'ye da,
gidip
İçişleri
İbrahim
çok
Bakanı
bu
olayın
de
Rally'yi, lardaki yıl
yerlerinden
süreyle
vilâyetine
ora
yazarak,
önemle
rica
Kâmil
etmişler...
mek
Paşayı üzere
olduğumu
şiniz. lu
Hatta, eşyanızı
önemli
ve
getirtiniz!"
karşılığını
âciz
Tevfik
Hakkı
kişilerin
mühendisi
zamanda,
ocak-
akan
bir çayın
su-
Böylece,
madenin
10
üzerine,
kalmış.
Bey,
Sadrazamlığa
Balya'ya Beyin
Hüdavendigâr
deyiminden,
Hakkı
bir
gönderilmekliğimi madenle
grevi yatıştırmak için
Hatta,
Bandırmaya
hareketini
Liva
Vâli
sezmiştim.
geminin
iş-
önlemişler.
Bakanı
söylemem
arasına
mühendislerini
maden
Aynı
yeraltında
buldurulup
geçer)
Bugün
Fransız
işletmişler!
üzerine
İçişleri
(sözü
hayır...
O olan
Bana:
bakımından
Müdürü
Yalnız,
acele
sıkıştırdıklarını
-"Hayır,
Sadrâzam
ayaklanmalar ve
sıkıştırmışlar.
kaymakamlığı
Bunun
çeşitli
Şirket
için
tehlikesini
benim
ilgili bir çok nüfuzlu
Hemen
bildirdim.
verdi.
olmak
Alman
tulumbaları
kalma
bildirmişler.
tezkere
kaçırmışlar.
yarar olan
"Grev karşısında
memur
karşısındaydım.
emrini
olduğu
durdurmuşlar.
işlemez
ile
(sonradan
ayaklanması
bir
anlattı.
aracı
Bakanın "
mâdendeki
arttırmak
da
boşaltmaya
işçi
sebep
Bunlar,
gündeliklerini
görmemi
bastırınız!
ilk
istediğini
geldiğimi
sonra
karşıma
imiş:
Meşrutiyetin
çalışmayı
larını
olan
katılmış.
korkutarak
hemen Az
idi...
görmek
Paşaya
söylemiş.
içyüzü şu
"Balya'da, çiler
Beyi
giderek grevi
"Memleketimizde olan
sonları
beni
Kâmil
Hakkı
Paşa)
Balya'ya
ağustos
acele
Sadrazâm
Hakkı
"Derhal
yılının
beye
Sadrâzam
Lâzkiye'ye
git-
kendisi:
hareket edin,
vapur var.
birkaç saat geciktirdim! vermişti...
Ona
Evinizden
yeti-
lüzum-
Çaresiz,
Bakanın
dediğini
Gönen
üzerinden
Balya'ya
yaptım. "Bandırmaya gittim.
Daha
çıkar çıkmaz,
yolda
iken
bir araba
birkaç bin
leceğimi
öğrenerek,
oturmaklığım
sofaları
halılar
çiçeklerle
Bu
ve
"İşçinin
başında
adam,
bana
mösyö
Rally
ile
Kürd
hitap
için
ederek bir de
görüşeceğimi
çağırmayı
uygun
raması
ihtimalini
düşündüm.
bir
ev
karşılandım.
kiralamışlar!
Bunlar,
Hattâ,
ge-
odaları,
süslemişler.
tâifesinden
yanıma
tutup
işçi tarafından
(!)
Ertesi
isminde
söylev söyledi.
karşılık
görmedim.
Mevlüd olarak
bir topal
vardı.
İşi inceleyeceğimi
bildirdim.
Yolda
bir hakaret
günü
onun
Fakat
veya
bulunduğu,
kazâya yâni
ve
Rally'yi uğsak-
landığı
yere
dar zam yol
ben
olmadığını
den
gittim.
yapılması
söyledim.
idaresinden
Mevlut ile ram
Bir süre
arkadaşları
layacaklarını "Çünkü
temin
nun
saymışlar... bir
biraz
Mevlut
ve
lattık.
Fakat,
lardan rin)
dahi gözü üzerine
çıkan
iki gün
61, İstanbul
sonra
Ertesi
pek,
daha
Terakki
Sudi
Beni beyin
anlaşmayı
bey
önce-
kendi ara(sonra
bildirmiş.
Onun
Sudi
Cemi-
Bâbıâli'nin
için
Bu-
hükümsüz
de
Balya'ya
tezelden varışından
bulundu.
Kendisini onu kabul-
yaptığım
anlaşmayı
hemen
işe
inerken,
kuyu
cesur olduğu
çözümlenmiş
için,
kimi zorbalar buna
en-
koştu!
Bu zât,
başkaldıranların Böylece,
oldu." (Mehmedali
Mevan-
başına
Herifler sindiler!
söyledim. başlamalarını
Ayni:
zorba-
(serkeşle-
Türkiye'de
ortaya
Hatıraları,
s.59-
1945)
Olayın eleştirimi bir yana; Yerli S e r m a y e iktidara gelir gelmez, Y a b a n c ı S e r m a y e Şirketi (Mösyö Rally), hem Derebeyi ile
gizlice
baş-
karar verirsem
işçiler kuyulara
yürüdü!
işe
ne yolda günü
Sudi bey hemen
ve
telgrafla
ziyaretimde
İşçilerle
çağırdık.
ik-
değindim.
hemen
bulunmayı,
Sudi bey geldi.
ben
çay kahve
gelmemiş.
yapılan
dayamışlar.
Ma-
karşılandım.
grev olayına
Cemiyet,
benimle
konağında
söyledi.
bastonla
ilk grev de
gece,
uydu...
ilkelerine
İttihad de,
karşılık
o
döşeyip
sabahleyin
gel olmak istemişler.
göre
temasta
aldığı direktifin,
olduğunu
Selânik'e,
kaçıkar
kazanamadık!
edilerek gönderildiğini
Hükümet
arkadaşlarını
başarı
şahsımla
arkadaşları
tutmuşlar,
sonra ibaret
lud
ve
eşitlik
ne
başka
gene
Önce,
Cemiyetten
Lâkin
memur
Netekim,
ev
Ama
biçimine
ertesi günü
bunda
sonra
sevdikleri için,
etmişler!..
tanıttıktan sonra, den
Fakat
ve
ile,
Rally'ye
işçilerce
çağırttım.
adalet
Tasavvurlarına
imiş!!
ve
Milletvekili)
üzerine
ayrı
ettiler...
lâzım
kabul
Lâzıstan
hürriyet,
ve
çözüm
zaman,
(müşevvikleri)
işçiler grev yaptıktan
tanıdıkları
larında
bulduğum
döndüğüm
de
işçi gündeliklerine
tespit ettim
söylediklerimi kabul
müracaat etmişler.
karışmaması den
Adam,
kasabaya
ettirdim.
inceleyerek,
olacağını
öteki kışkırtıcıları
Mevlut ile
yetine
Hesapları
mümkün
birleşmiştir.
Abdülhamit
mutasarrıfının
hem
Devleti (Bâbıâli)
"çay,
kahve
ikramlı
idare'i m a s l a h a t " atlatması y e t m e z s e , kendisini kurtarıcı gibi karşılamış olan
işçiyi " Z o r b a - S e r k e ş " sayıp,
" H ü r r i y e t - A d a l e t - E ş i t l i k " adlı halk,
hoşnutsuzlaşıp,
yüzden, metlileri redilecek
kucağına
sokulan
hürmetleriyle
Ticaret Odası:
postu
gericilik ayaklanınca,
Abdülhamit'in arasına
sopayla
kuzu
kimi
kaldırıldı."
"Yerli
itilmiştir:
kaynaşmalar, (A.N.:
maden
kuyusuna
altından az
kalsın
"31
işçilerin.. y a b a n c ı
indirmiştir.
dişlerini
işçi
sınıfı
gören bile,
o
Mart Olayında idare hiz-
Halil
TSSİT,
kurt
Paşanın
tedbir
ve
şük-
s.65) işçiler d e r e c e s i n d e di-
leklerde b u l u n m a s ı caiz d e ğ i l d i r " diye, kendi
milletine hakaret etti:
Anadolu
Demiryolları
Danışmanımız
idi.
Şirketinin
Bu
yabancı,
ajanı kendi
Alman ülkesi
Ostrog,
Adliye
işçilerine tanınmış
Kontu
hakları
T ü r k işçisine lâyık görmeyerek, S E N D İ K A Y A S A G I ' n ı , Osmanlı
Başveki-
li Kâmil Paşa G R E V Y A S A G I ' n ı kanunlaştırıverdiler!.. Böylece (Yabancı
sermaye ile Emperyalizme karşı)
MİLLÎ İ S T İ K L Â -
Lİmizi, ancak 10 yıl sonraki kanlı fedakârlıklarla elde edilmek icap etti. Çünkü Tefeci-Bezirgânların foyaları ancak K U V A Y I M Î L L Î Y E mücadelemizde meydana çıkabildi. İşçi sınıfımızın sâlim içgüdüsüne kalsaydı, aynı dâvâ 10 yıl önce, belki de kan dökülmeksizin (Mösyö Rallylerin sıçan deliğine girip gitmeleriyle), en medeni biçimde çözümlenebilirdi." (H.K.: yi Milliyeciliğimiz,
Kuva-
1/5/1954)
İSTİBDADI ARATAN
HÜRRİYET
"Devr'i Dil'ârây'i H ü r r i y e t " t e (Gönül Bezeyen Hürriyet Çağında), o yetiştirilmiş sosyal kapitalist sınıfı iktidara geldi. O z a m a n a dek el altında satın
alıp
suç
sınıfınındı. müstebit
ortağı
ettiği
Devletçilik,
artık şartsız
Hürriyet onundu, A d a l e t o n u n d u . Padişahtan
üstü
kapalı
buyrultu
kayıtsız
Eskiden,
Kapitalist
saray m a h k û m u
kopartarak,
saman
altından
yürütülen sular, hep saman üstüne çıktı. M â d e m ki Hürriyet "ilân" edilmiş, artık İstibdat zamanının,
içine kaza ve kader t e s a d ü f ü y l e namuslu
kişilerin de sızarak, Allah korkusuyla lisine
artık gerek yoktu.
1315
hırsızlık y a p a m a d ı k l a r ı İdare Mec-
(1899)'dan
m e k a n i z m a s ı y l a serbest rekabetten, Tekelci mine işleyişi
geçmişti. pek
Aynı
keskin"
yerine Albay Necip lanarak
"5130 kuruş aylıklı Paşa,
bey geçmiş ise
toplantılarına
tir." (A.N.:
yıl,
Mehmet
TSSİT,
son
500 de,
verilmiş
beri
Batı
Şirket
Emperyaliz-
"candan, sözleri,
bakışının içe
kuruş
maaşla
çok geçmeden
ve
kapitalizmi
Finans kapital
işler istenildiği
emekliye
Meclisin gibi
atılarak
varlığı
idare
hor-
edilmiş-
s.60)
Hürriyetle birlikte, T ü r k i y e denizciliği devekuşu gibi ortada kaldı:
hem
" K u m p a n y a " gibi y a ğ m a ediliyordu; hem de özel şirket olmadığı için kimse onu üzerine almıyordu. Hürriyet Fâtihi kahramanlar, öyle küçük işlere bakmıyorlardı: elinde şimdiki
olageldiği durumuna
bâkmıyorlar." Yalnız Kapıya yere
"Kara için,
çalışan
bağlanması
(Keza, 61)
sahip
(Keza,
(Bâb'ıâli:
günlü
İdarenin
Denizciliğin
son
Anayasacı
çıkmıyorlar.
Başka
dağınıklığı
Denizcilik
(Meşruti)
komutanları,
Bakanlıklar
da
Bakanlığı onun
yüzüne
bile
birlikte,
Ulu
62) kişiler:
"Milli görevlerini yerine getirmekle
Başbakanlık) ve
bir
ve
müdür
başka atanması
kapılara için
başvurup, merhamet
İdarenin
bir
dileniyorlardı."
Dilenilen " M E R H A M E T " gecikmedi. Müstebit Padişah zamanı, Batı pitalizmi
daha
aracılığında
çok T ü r k - M ü s l ü m a n
kullanıyordu.
Şimdi
olmayan
o
aracılar
azınlıkları
siyasi
Ka-
Devlet-Kapital
iktidara
çıkmışlardı.
"Meşruti Ümera: A n a y a s a c ı K o m u t a n l a r " o şirket midir, değil midir, ne olduğu bir türlü belli olmamış gibi, "şerefleriyle mütenasip," olmayan bayağı maddi işleri eski Yerli - Yabancı S e r m a y e gözbebeklerine bırakıverdiler. Bu gözbebekleri, Batı kapitalizminin çoktan dama attığı serbest rekabetçilik prensibinin perdesi altında, artık siyasete egemen özel sermaye girişkenliğinden başkasına y a ş a m a hakkı bulunamayacağını bir Kur'an âyeti, İncil buyrultusu gibi savundular. Ve lütfedip, ortada kalmış sahipsiz
Denizcilik
işini,
çağdaş
uygarlık sofralarına
koyup
çatal,
bıçak ve
kaşıkladılar. A b d ü l h a m i t , açık konuşan adamdı. Bu gün ne kadar i n a n m a z s a k inanmayalım, o, Türkiye'de her şeyden önce "İSTİKLÂL: piyonu idi:
B A Ğ I M S I Z L I K " şam-
1- Dışarıda Batı K a p i t a l i z m i n e karşı bağımsızlık, 2- İçeride
sosyal sınıflara karşı
bağımsızlık...
1- Dışarıda bağımsızlık: İstanbul'da Türkiye'yi "ISLÂH: için İngiliz kapitalizminin toplattığı "Fakat
bu
maddede
konferansa:
memleketimizin
bağımsızlık şânını
rumlardan sakınmayı görev sayarım" (Millet 2- İç mu
kapitalistlere:
işlerini
yürütmede
"Anayasayı
hazır olmaya
Meclisini
kelerimizin
idaresini
düzeltmeye
ve
melini
etmeye
bu
bağımsız
yok
usulün
kötüye
giderecek
açış
kurmaktan
çağırmaktan
DÜZELTMEK"
(ilerlemek için düzelelim) olan
söylevi)
maksadımız, ibaret
vesile
ahaliyi ka-
olmayıp,
kullanımların, olacağını
du-
diyordu. belki
istibdadın iyice
rum." (Keza) derken, yerli sermayeye, "yalnız sen yoksun,
ülte-
kestiriyo-
başka sosyal
sınıflar da v a r " d e m e k istiyordu. Söylevin ilk sözü (Osmanlı geleneğince) "Tebeanın her sınıfının leceğini
hak ve m e n f a a t i n e riâyet (güdücülük)" edi-
hatırlatıyordu.
Meşrutiyet burjuvazisi bu iki kuralı da tersine çevirdi. Yalnız kapitalist sınıfının "hak ve m e n f a a t i n e g ü d ü c ü l ü k " tanıdı. Yerli - Y a b a n c ı sermaye
ondan
dışarıda
bunu
bekliyordu.
Bu
prensibin
zaferi,
içeride
kapitalizme,
e m p e r y a l i z m e bağımlılık oldu.
A b d ü l h a m i t her şeyin farkındaydı ve boş lâf etmiyordu. Türkiye'yi yarı sömürgeleştirenlerin, içeride, dışarıda
KAPİTALİZM olduğunu seziyordu.
1- Dış harp: Y a b a n c ı sermayenin Türkiye'yi borca b o ğ m a k oyunu olmuştu. zeltme
"Kırım uğrundaki
zinemizin Gerçi..
dışarıya müttefik
savaşının
ortaya
çalışmaların bir akça ulu
çıkması,
devamını borcu
devletlerin...
ülke
engelledi.
ve
yurttaşın O
durumunu
vâktedek
yoğiken..
Bu
sebeple
yardımları
ile
barış,
borç kapısı içeride
dü-
Devlet haaçıldı.
işini yoluna
koyup, ondan tirdi.
gerçek
ilerleyiş
Bir takım
düzeltilmesine
tahrik
ve
bakmaya
ordular derleyip, maya
yolunu
sonraki durumlar bütün
hazırladığı
bütün
tesvil en
mecburiyetimizden
vermedikten çok işe
dolayı,
re uğradı." (Abdülhamit:
sanısını
umudun
bekleyişin
ülkemizin başka,
yarayan
tarımımız
güçlendirmişti;
ve
(süsleme)ler..
meydan
halkımızın
o
ve
iyileştirilmesi
her
sınıfını
lâkin,
tersini ge-
yıl
silâh
ticaretimiz
ve
olağanüstü altında
büyük
tut-
sektele-
Açış s.)
2- İç ıslahat: Yerli sermayenin, yabancı sermaye sadakasıyla gününü gün etmesi oldu. Elbet saray zindanında körleştirilmiş Abdülhamit'ten, 19. yüzyılın sosyal ve e k o n o m i k doktrinlerine göre yöneliş beklenemezdi. Ama,
o
bir
çok
bu
günkü
yılından 20 yıl önce,
"ideologlarımızdan
daha
dürüstçe,
1877
19. yüzyılla birlikte bir gelişim olduğunu gelir art-
masından çıkarıyordu. O gelişmenin, 1965 yılında inkâr edilmeye çalışılan sermaye gelişimi olduğunu, A b d ü l h a m i t deyimlendiremezdi. Yalnız şu kadarını olsun görebiliyordu: "Yirmi
yıldan
ilerlemelerine "Eğer maliye lûk
ki
ile),
şimdiki
yoksulluk
geleceğin
ne
şu
bir
çilesini
arda
durumlardan
ve
maliye
(iyileştirmeler) dursun,
kredimizi
düşünülmeksizin
bütün
bugünden
alınan bütün
memleketin
belgedir. "
ileri
(meslek'i
biçiminde işi
dahi,
arttığına
bağlanmak
hafifletmek
ıslâhat
artması
refahın
sayılan
doktrine
iyileştirmek şöyle olacağı
ard
durumlarındaki
sıkışıklık
dürüst
Fe'emmâ,
durumu
gelirlerimizin
ahalinin
idaresinde
gelir idi. leri,
beri
ve
gelmişse
de,
dürüstiye
sü-
korumak maliye
elden tedbir-
ağırlaştırmış
yararlanmak
ve
olmuştur.
(Abdülhamit: Açış s.) Bunu ister kendi söylesin,
ister başkalarınca söyletilmiş olsun, Abdül-
hamit, yabancı sermayeye memleketi boğdurmakta sınıfı ve burnunun
ucunu g ö r m e y e n yerli s e r m a y e d e n
haindir. Abdülhamit'in
için
kâr gören
daha ayık ve daha az
üçte bir yüzyıl egemen oluşu, yalnız hafiyelerinin
gücünden değil, modern gidişi Batıya teslim olmak sanan yerli sermayenin ihanetine karşı olmasından ileri gelir. AVRUPA
SÖYLEMİŞ
1908 de Yerli Sermaye, genç Ordu hoşnutsuzluğunu s ö m ü r e r e k siyasi
iktidarı ele geçirir geçirmez, Abdülhamit'in otuz üç yıl s a v u n d u ğ u
"İstiklâl" prensibini tersine çevirdi: monyasını
iki
1- Şaşılacak bir sinizmle sınıf hege-
kurdu, 2- İnanılmaz bir ihanetle memleketi yabancı sermaye
egemenliğine ısmarladı. Bu iki davranışı özetleyen e k o n o m i k örgüt, ŞİRKET oldu. Bütün T ü r k i y e halkı bir yana, Şirketler öbür yana konuldu. ŞİRKET ( K U M P A N Y A ) :
Yabancı
Emperyalist sermayenin
yüzde yüz
emrine
girmiş yerli sermaye sentezi idi. ye'nin "En
sonunda
Noradonkiyan 1324'te
Bankalarca
Kapril
istifa
hendis
edip
Frenkiya
sa"ya mayan
bu
"İdare'i
Bayındırlığa
çekildi.
Noradonkiyan
Efendiyi
idareye
Türkçe
zavallı
bulunan
müdür yardımcısı
rine
Bu olayın en tipik örneği, gene Türki-
ilk "Hayırlı Şirket"idir.
1
Aralık
tâyin
akşam
olarak adını
efendi,
1324
etti...
sabah
mahsusa" Bakanlığında
bağlandı...
Paşa
"İdare'i
mesleği ile
uğrayarak,
koyardı." (A.N.:
Ermeni 29
Eylül
mimarlarından
gününde
efendi,
birer defa
nakışlayıp
yapı
(1908)
Frenkiya
Con
kimi
TSSİT,
Bunda şaşılacak ne var denecek. Önce Abdülhamit;
mü-
Mahsuilgisi ol-
kâğıtlar üze-
63)
"hem yer, hem
yedirir" Devletçi bir gayrimüslimi, Con Paşayı başa geçirmişti. Fakat, Con Paşa,
hiç değilse çekirdekten yetişmiş iş adamı
idi.
Meşrutiyet (Anaya-
sacılık) Hürriyetinin iktidara çıkardığı "gayrimüslim" iş bakımından acemi çaylaklığı ile Finans Kapital uşaklığını, bakın
nasıl skandal yolundan Özel
Sermaye girişken kişiliği değirmenini çeviren "Demokrasicik" suyu yaptı: "Frenkiya purlardan bakla
efendinin
birinin
bulunup
Ada
tapan
yaptı. da
eczacı,
Şirket'i
o
almıştı.
Kurulu, şah
tüccar
vapur
buyrultulu)
Hayriyyeye
ve
dakika,
yolculardan
yüz
vapur
elli
21
"İdare'i karar
ve kadim
yolcular
etti...
imtiyazını ayak altına
(Keza,
imza
İdarenin aldı.
toplayıp,
Noradonkiyan hisse
Paşa
Mahsusa" çalışmayıp
men-
propaganda
Hayriyye
Kâmil
vererek,
gidememiş. birkaç
arasında ve
va-
kopmuş,
yoluna
istediler.
adet Şirket'i
gönderilmesine
yapan
baklası
taşıyan
kadar mühür
sevk
böyle Adalara
bildirildi."
vapur
göndermesini
Bakanlar Kuruluna
seferi
bir
senetlerini
başkası,
bir hanımefendiden İşi
bundan
riyye"den
10
Adalar
zincirinin
Hayriye" hisse
Hayriye'nin
günlerde
satın
zamanında, dümen
kadar,
"Şirket'i
Vapur içindeki
Adalara
giderken
ekleninceye
yolcularından
faate
yardımcılığı
yolda
ve
senedi
Bakanlar
"Şirket'i Hayfermanlı
İş idareye
(Padi-
ve Şirket'i
63,64)
Ne jest değil mi? Bir yanda 150 "Adalar y o l c u s u " (İstanbul'un "Sosyete
Kaymağı")
kalkışı;
imza
ötede Padişah
ve
mühürü
ile
Hürriyet ve
Fermanını çiğneyen
ikisinin gölgesi altında
Bakan
Efendinin
ihtilâlci
Bayan
Demokrasinin
şâha
kahramanlık; ve her
Hamfendiden satın aldığı
Şirket pay senetleri! Şimdi "Devletçiliğimiz" mi, yoksa özel s e r m a y e m i z mi
üstün?
Bir
ya
başladı.
İdarenin
güreştir
edilmiş
bir komisyonca,
Şirket'i
Hayriyenin
tahsis
vapurlarının
tekne,
İdare
larınkinden
iyidir,
diye
başladı:
iddiası o
"Şirket'i Hayriye Adalar seferlerini yapma-
üzerine vakte
ettiği kazan
rapor
Denizcilik,
dek idarenin vapurlar ve
verdi.
Liman Adalara
muayene
makineleri, Şirket
ve
işlettiği
edildi... Şirketin
vapurlarının
Loyitten Bu
vapurlarıyla komisyon,
gönderdiği Ada
tayin
vapur-
hattından
çe-
kilmesine
bakılmayarak,
donkiyan
Efendi
Adalara hayli
ne
İdare
yaptı
vapur göndersin,
masraf etti.
Bu
Şirkete gönderiniz,
vapur göndermeye
bilir misiniz? ama,
ayın
diye
Şirket'i
sonuna
resmen
Hayriye
kadar
emir
başladı...
Yarından
Adalara
14
Fakat,
itibaren
Nora-
İdare'i
Mahsusa
vapur tahsisi
günlük Adalar hattı
verdi." (Keza,
için
gelirini
64)
"Devlet malı d e n i z ' d i : onu Derebeyi Devletinde yalnız Devletlû "domuzlar" yiyebiliyordu; şimdi o "Deniz"e Özel Sermaye " D o m u z " u da burnunu sokacaktı. "Hükümet, mekten Bunların landı..
bir şey
da Şu
kanlığında ka
Noradonkiyanın
başka
hesaplarının kadar ki,
çalışıyordu."
bir
hisse
(Keza,
incelenip
Efendinin
İdareyi
sonra,
İdareyi
İdarenin
doğrulanmasıyla
yerine
Şirkete
senetleri
bir
borçları
İzmir milletvekili Ispartalıyan
Noradonkiyan
çıkmasıyla
aldıktan
kışkırtmalarıyla
düşünmüyordu.
geçen
devredip, dolapları
şirkete
devret-
baştan
aşmıştı.
uğraşılmaya
Efendi,
Hallaçyan değerli
bir
çevirmek
baş-
Bayındırlık
için
Ba-
Efendinin
"ar-
kuruculuk
hakkı
geceli
gündüzlü
65)
Sayın yazar A b d ü l e h a d Nuri bey, bütün bu olaylarda bir "Ermeni oyunu" görüyor, bu oyunun altındaki yerli Özel S e r m a y e ile, üstündeki Y a ban Tekelci Finans Kapitalin
parmağını ve kuklaların hep o parmakla
oynatıldığını sezemiyor. Yalnız, millet malının Devlet kanalıyla özel kişilere
aşırılma
yönündeki
ezeli Alicengiz
oyunu
karşısında
boşuna
saçını
başını yoluyor: "Talihsiz
İdare!
Oluş
karışmasından
yakasını
iyi
başarı
idaresinde
görünmüşler.
Bu
yüzeyine
kurtaramamıştır. gösterememişiz.
zihniyet
geldiği
günden
Evet, Onlar
onların bizden
beri
da
daha
Ermenilerin
hakkı iyi
var.
idare
Biz ediyor
genelleşmiş."
Sanıyor. Ve Türkiye aydınının aşağılık duygusu içinde bunalırken, bir Ermeni'nin nasıl o koca yaldızlı, nişanlı paşalarla dolu Bakanlar Kurullarını dize getirebildiğini açıklamıyor. Her şeyi, bugün de bol bol yapıldığı gibi, bir nereden geldiği sınıf ve
toplum
bilinmez, yomsuz alınyazısı determinizmini,
kimi
"ZİHNİYET" lâfına
ultramodern
bağlayıp,
"İdeologlarımız
gibi,
"Yanlışlar" Komedyasına çeviriveriyor. Oysa, kendi anlattıklarını kulağı işitse,
ortada
hiç bir "yanlış"ın
bulunmadığını,
tersine,
millet
ne
kadar al-
datılırsa, bir sosyal sınıfın o kadar sinsice yararlandığını; yapılanlarda aldanış ve kör tesadüflerin değil, tam orostopolca bir hesap ve bile bile lâdes durumu yaratıldığını kolay öğrenirdi. Çünkü, o Ermenicikler, bütün Müslüman Türk yerli sermayenin yüzyıldan
beri okuluna
girdiği
Batı
kapitalizminin,
kendi üstünlüğünü ve sömürüsünü, geri ülkelere bir "zihniyet" olarak da, "Avrupa
malı" diye sokup yerleştirmek kastını temsil
ediyorlardı.
Başka
türlü koca bir İmparatorluk kafese konulamazdı. Nitekim A.N. de Noradonkiyan Efendilerin ağızlarında dolaşan sloganlarını hatırlamakla kalır, bu sloganları kulaklara Batılı dost finans kapital ajanlarının üflediklerini nedense bir türlü kavrayamaz: "Noradonkiyan yamanlaştırdı; yapılan ve
Efendinin
"Devlet
oluğun
yabancı
altın
bir
toplantıda,
Telgrafı
ile
karşılandı.
Ve
(Yabancı
Finans
Kapital
satıcısı
Hallaçyan
efendi
canibinden
hatları,
deniz
tekneleri,
gümrük telgraf
resmi,
emlâk
ücretlerinden,
vergisi, orman
hesabına)
timlâk hakkı,
hükümete
hazine
ağır değerli bağışlamalar,
değeri
dir gecesi İradesi Ispartalıyan 1325
rupa'ya
buyrultusu)
efendiler imzalarıyla
(1909)
şirketin
(Padişah
toprakların
tarihli mukavele
vereceği şey 350 bin gönderip
75 ve
alındı.
29
ve şartnameleri imza lira.
öğretimletmek."
Bir de yılda (Keza,
imtiyazı,
hareketsiz ve
muaflıkları,
is-
her biri
birer
imiş
1327
gibi,
Ka-
ve
Hallaçyan,
ve
21
edildi...
5 kaptan
malları,
resimlerinden,
Eylül l325
Şevval
efendiye,
yıl süreyle
bir alışveriş
19
söy-
Weldel" şirketleri
verilişi gibi,
hayırlı
Posta
Avrupa
şandıra
indirimler
bedava
imzalanmış
ve
hareketli
liman
hususta
Ispartalıyan
[tarafından] taşıtları,
Bu
demiyorum,
alıcısı
çâresizliği
demiryolunu,
"Fayrfeyld
resimlerinden
ait
Hicaz
ben
İdarenin
fenerler,
da,
teslimini pekiştirdi".
efendiye,
"Bu sözü
adına imtiyazlı
ellere
Noradonkiyan
örnek göstermekliğim:
lemiş!" cevabı
Ticaret etmez!" nakaratı
ile
Buna
Ekim karşılık,
5 çarkçıyı Av-
s.66,67)
1909: Türkiye'de yerli-yabancı sermayenin sözde Devrimle siyasi iktidara çıktığının
ertesi yılı.
Daha gelir gelmez iktidara, Türkiye
halkının
nesi var, nesi yoksa, hükümet zoru, Devlet A n a y a s a s ı , Padişah buyrultusu, A v r u p a felsefesi.. Bütün
neyle olursa olsun her şeyle, hepsine el koyuyor.
bir İmparatorluğun varını y o ğ u n u
okuyup,
üfleyip,
efendisi
Batı
sermayesinin mihrabına, gözü Hürriyet atlasıyla kapalı kurban olarak, davulla, zurnayla yatırıyor. 20. yüzyıl Emperyalist kapitalizmine, geri bir ülke bütün mukaddesatçı geleneklerine uygun olarak, Kadir gecesi, gâvur eliyle satılıyor. Ponce
Müslüman
Pilat gibi, Türkiye
sermayeye
kapitalist,
Hazret'i İsâ'yı
ekonomisini
gayrimüslim
peşkeş çekerken, temiz kalmak için
çıfıtlara teslim eden aracılığı
ile yabancı
ellerini yıkıyor.
Çünkü:
"Devlet ticaret e t m e z ! "
FİNANS KAPİTALİN Bereket, o
KANLI ÖCÜ
hiç beğenmediğimiz Osmanlı'nın
mal" geleneğine:
Devleti tabulaştıran
"Miri
Mukavelenin içine sıkıştırılan 18. madde ile ordu ihtiyacı
düşünülmüş, " Ş a r t n a m e hükümlerine uyularak gemilerin hepsini veya
bir kısmını hükümetin emrine hazır bulundurma" kaydını
düşür-
müş. Gene bereket, Cihan emperyalizmi ikiye bölünmüş, Cihan savaşlarının öncüleri: 1912 Teselya, Trabulus, Balkan savaşları kapıyı çalmaya başlamış, Finans kapitalin İngiliz-Fransız grubuna karşı, Türkiye'yi avlamak isteyen Alman grubu rakip çıkmış.. Türkiye'nin varlığını Özel Sermayeye peşkeş çekme prensibine dokunulmamış, yalnız bir geçit aralığı sağlanmıştı. 1326 (1910) Ağustos 26 gün ve 281 sayılı Özel Bakanlar Kurulu mazbatası; tövbe istiğfar ederce İngiliz-Fransız imtiyazını bozarken, şöyle dedi:
"Şirket
kurulabilmesinin
remeyecekleri
sabit
feshedilmesinden gemicilik
yararlıklara ihtiyacı
bir şirket
("Fevâid'i
şimdilik
kurmak
tutularak
hükümet
idaresi
Bağımsız
bir
heyet
tarafından
ve
gerek
ticaret
çıkartarak
duğundan,
yoluyla
bir
bir
sermayesi
yerine
gelmesine
tercih bir
şirketi
Osmanlı
ve
Şirketi
önce
isti-
ekonomik
durumu
üzere,
ile
gemici-
görüldüğünden...
ve
gerek
sağlanması
kurmaktaki
sağlanmak"
"Derece'i
Devletin gerekli
kalınıp
kıyılarında
ileride
kurulmak
edilmiş
an
gerçekleşti-
mecbur
getirilmesi
yapılması
idaresi
taşıyışları
hükümetçe
üzere
bakarak,
uydurularak Ticaret
altında
ticaret
"İmtiyazı
yazıldığı
etkiler sebebiyle,
kertesine)
sevkıyatı tahviller
kötü
iktisadiyyeye")
önünde
olmasına"göre
"İmtiyazı
doğan
değiştirme
göz
liğin
dolayı
işinin
hâleye" (kalıp
şüpheli
olduğu" için
askerlik
gerekli
imkânsızlık
besbelli
ve ol-
düşünüldü.
Gerçekte bu "Kalıp d e ğ i ş t i r m e kertesi", Osmanlı geleneğince millet malını
kurtarmak değil,
tarılabilinceye
hatta yerli s e r m a y e y e a k t a r m a k bile değil, ak-
kadar yaban finans kapitalinin
bir elinden öbürüne geçirt-
mek manevrasıydı. Bunu da gene aynı Bakanlar Kurulu mazbatasının "şu eveleme,
d e v e l e m e " biçimli
darik
ediliş
olan
160
biçimine bin
ürünleri 30 o
ürünler ile 10 bin
geçen
borçların
gösterilmesiyle ise
verişsiz
bu
önemli askerlik
Milli
ödenmesi liralık
Şirkete
"Sermayenin
Anadolu rehin
olması
Şirketine verilen
yüzünden
olamayacağından,
bugün
156
bin
ihtiyaçlarına
ve geri kalan sermaye
tutularak zaman
ödünç
güne
Yardım
bir
karşılık
ödünç alma
taşıyımlarının
tahsislerinden "Askerlik
nanma
bin
bulunmasıyla
bırakılarak,
geçen
fâizinin pek fâhiş
ödenmesi kaabil
ürünleri de,
adı
anlıyoruz:
Mahsusanın
ister
alarak gerekli
bir an lira
Cemiyeti
ile
20
hatlar sâfi
adı geçen bin
30
bin
liradan,
adı
liranın
edilmesi,
ödünç
ve
askerlik ihtiyaçları
olan
(istikraz)
sermayenin
acele
için,
İdare'i
yapılması buna
genişletilmesi
sağlanması
karşılık
yahut
bir
Şirketin
önce
kadar
yetmezliği
elde
te-
borcu
bir çok yıllar
karşılık gösterilerek ödünç alınacak 200 bin
bir kerede 400
İdare'i
için,
tutup,
lirası
sâfi
mümkün
lik
lira borcun
liranın
Mahsusa
küsur lira
bin
gevelemesinden
gelince,
el-
geleceğe tedariki
326
yılı
ve
asker-
verileceğinden..."
yüzünden, konuşulup
15-20
vapurun
kararlaştırıldığı
daha
üzere,
adı
Doge-
çen
cemiyetçe
muhriplerinin liğince re
geçen
Hazretleri
işletmek ket
alınması
ve
rulması sağlamak
o
adı
tarafından
ifade
Mahsusa
cihetle
kadar güzel
mümkün
yerine
geçmek feshi
ihtisas
bir heyet
üzere
ve
cihetle,
Osmanlı
şimdilik) askerlik
sahibi
tarafından
imtiyaz
şimdiki
bir
idare
yüce-
ödenmek
üze-
Savunma
Bakanı
kıyılarında
vapur
olan
şir-
halde
(ne
kadar
tek-
başka
bir şirketin
ku-
ve
Genel
torpido
Bakanlığı
taksitle
gerekeceği
olup,
olur demiş Arap:
Vukuf ve
bağımsız
alınması
dayanılarak,
Maliye
cemiyetçe
kılınmış
imtiyazın
olduğuna
gibi pahası
geçen
kerede
olamayacağı
için...
tamamıyla
alınarak, bir
İdare'i
edilir
olduğu
vapurların
kurulamadığı
rarlanırsa
tercih
alınmasında
kefalet altına
adı
Paşa
satın
satın
almış
ticaret
taşıyımlarını
Müdürden
edilmek
derleşik
üzere,
ve
"Osmanlı
Seyr'i Sefain İdaresi" adiyle bir idare kuruldu. Söylenenlere dikkat edelim:
1- "Anadolu Şirketi" fahiş faizle gemicili-
ğimizi haraca bağlamış. O A l m a n finans kapitalidir. Bir ödünç kuruntusuyla ondan kurtulmak istenirken, vakit y o k diye vazgeçiliyor. Bunun anlamı, A l m a n finans kapitalinin,
1910 yılı Türkiye'de İngiliz-Fransız finans kapita-
line baskın çıktığıdır. Bunun kokusu, çok geçmeden Birinci Cihan savaşıyla çıkacaktır. 2- Türkiye Avrupa ve Afrika'da boğuntuya getirilecek duruma girince, her zamanki gibi gayret dayıya düşüyor:
Millet ile Ordu kelimeleri
sıkıyor: " D o n a n m a Muavenet'i Milliyye C e m i y e t i " halktan yardım topluyor, Ordu
160 bin lirasını, "Bir tüccar şirketi kurulmak üzere" sunu-
yor... 3- Bütün bu kombinezonları başaran "Harbiye Nâzırı Paşa Hazretleri", fesini sol kaşı üstüne efece yıkan, Bağdatlı ve gür sakal, bıyıklı keskin Mahmut Şevket Paşa'dır.
Paşanın kanlı arabası Askerlik Müzesindedir:
İngiliz-Fransız finans kapitali, onun ele geçmiş şirket imtiyazını, böyle, bir vuruşta
kopartıp
atışını
affetmemiş,
kendisini,
İttihatçıların
da
ilgisiz
bırakılmasıyla, haberli, bilgili Beyazıt meydanında vurdurtmuştur.
HÜRRİYET: Belki
ŞİRKETLER FURYASI
koca Türkiye'nin
bir tek şirket açısından
incelenmesi dar görü-
nür. M a h m u t Şevket Paşanın ö l d ü r ü l m e s i n d e n , Osmanlı İmparatorluğunun "suikasta
kurban g i t m e s i " d e m e k olan, Türkiye'nin
Savaşına A l m a n l a r yanında girmesine kadar, ve
ateş
dalgalarına
"aşırı" görünür.
sokmuş
olayları,
bir şirketin
Fakat görünüşe adlanılmasın.
miyet (sayı) değil, (nitelik) keyfiyettir.
memleketi en
Birinci Cihan korkunç kan
serüveninde
Burada
okumak
rol oynayan kem-
Finans kapitalin bir ülkeyi sömü-
rüp baskı altında tutması için, şirketlerin bir olması ile bin olması arasında pek fark yoktur. Tersine, bir ülkeyi bir şirket, bin şirketten çok daha ağır boğuntuya uğratabilir. Çünkü bir şirketin tekelciliği bin şirketinkinden bin
kez daha gerçek ve yaman olur. Bu gün kuzey Amerika Birleşik Devletleri finans kapitalinin bir tek UNİTED FRUİT yahut A L C O A şirketi, bir düzine Güney Amerika "bağımsız" devleti ve " e g e m e n " milleti ile, kedinin fâre ile oynadığı gibi oynar durur. A d ı m başına devrimler patlatıp, külâh değiştirmeden daha kolayca Devlet başkanları ve rejimler değiştirir. Bu her gün kimi gülüp;
kimi
kalı'nın
ağlanılan
huyundan
olaylar,
elbet Amerika'nın
gelmez. A m e r i k a n finans
suyundan
kapitalinin
veya Ameri-
muazzam
insan
yığınlarını bir avuç para babası tekelinde t u t m a s ı n d a n ileri gelir. Barış
zamanı
kimsenin
önemsemediği,
en
bayağı,
basit
şirket
bağıntılarının, bir milleti nasıl en önüne geçilmez uçurumlara sürüklediği, başka hiç bir örnekle göze çarptırılamaz. Görünen politika kabuğu üstündeki gülünç veya ağlançlı
didişmelerin derin determinizmi
böyledir.
20.
yüzyılın alın yazısını çizen tanrı veya şeytan, o konforlu, halı döşeli, ılık, sessiz vitrinler içinde iskambil falı oynar gibi oturan Finans kapital, ŞİRKET'tir.
Türkiye'nin
hazırlanıp,
1908
yaptıklarından 1908
1914 yılı
yılı
nereye
iktidara
çıkan
gideceği,
1900
yılından
sermayenin
1909
beri
yılında
belli olmuştur.
devriminden
sonra,
Türkiye'de
finans
kapital
hazretlerinin
nasıl "Şartsız kayıtsız e g e m e n " kesildiği, ondan sonra görülen şirketler gelişiminden
anlaşılır.
Türkiye'de 1863'ten
1908 devrimine dek geçmiş 45 yıl içinde, ancak
5 şirket kurulmuştur. Gerçi o beş finans kapital yuvacığı,
koca İmpara-
torluğun başına gereken suyu d ö k m e y e yetmiş ve artmıştır. Çünkü, o 5 şirketin ardında ve içinde pusu kurarak T r u v a atı gibi Türkiye kalesini fethe
gelen ve
kale
içindeki
beşinci
kolla, yani
Babil
çağından
armağan
kalmış tefeci-bezirgân sermaye ile her türlü işbirliği ve elbirliği yapan finans kapital hazretlerinin arkasında, halkın "YEDİ DÜVEL", Osmanlı ketebesinin
[kitap yazanların] "Düvel'i M u a z z a m a " dediği
Batı
kapitalizmi
vardı. O sayede " y u v a " kurulur kurulmaz, T ü r k i y e ' y e sahip kesilen finans kapital, olağanüstü yavrulayışla şirket üstüne şirket y u m u r t l a m a y a
baş-
ladı. 1909'dan 1914 yılına dek: 5 yılda 37 şirket dünyaya geldi. Hele Birinci Cihan Savaşıyla, Batıda bir t o p l u m biçiminin (burjuva düzeninin) ilk kızılca
kıyameti
koparken, Türkiye'de o t o p l u m
bir şirketler furyası almış y ü r ü m ü ş t ü r :
1914'ten
biçimini göklere çıkaran 1918'e dek 4 yıl içinde
tam 55 şirket k u r u l m u ş t u r . Türkiye'de 1913-1915 yılları, büyük sanayiin üretim değeri 6 ile 7 milyon
lira
iken,
yeni
açılan
şirketlerin
sermayesi,
1910
ile
1913
yılları
arasında 2,47 milyon lira, 1914-1916 yılları arasında 2,49 milyon ve 19171918 yıllarında 8,16 milyon lira tutar. Finans kapital sermayesi, büyük sa-
nayi üretim değerine yaklaşıp onu aşar. Bir çeşit: "Her şey vatan için" sözüne benzer: gücünü sanayi
"Her şey şirketler için" olur... Bu finans hegemonyasının
belirtmek için
başka
istatistiklerine göre,
bir kıyaslama yapalım:
1933 Türkiye'sinde,
1473 " B ü y ü k işletme"nin
makine, aygıt ve
avadanlıkları, top yekûn 55 milyon 783 bin altın döviz (frank, sterlin) yabancı para, 11 milyon 365 bin altın lira yerli para olmak üzere, hep birden: 29 milyon 148 bin lira tutar. O 1918 yılındaki altın liraları 1933 yılının onda bire inen kâğıt parasına çevirirsek: 290 küsur milyon lira eder. Demek, 1918 Mütareke yılında, S A L T A N A T finans kapitalinin sermaye toplamı,
1933
CUMHURİYET
yılında
Türkiye
büyük
endüstrisine
yatırılmış t ü m sabit s e r m a y e tutarının beş altı katı b ü y ü k t ü r ! Bu durum 1908 devrimi yılları, T ü r k i y e y a m a n finans kapital konsantrasyonunun
bütün
memleketi
nasıl
kıskıvrak avucu
içine
alabildiğini
göze çarptırır. Aynı durum, A n a d o l u Kuvayı Milliye hareketi başlayıp da, Sivas Kongresi bu harekete yön v e r m e k üzere topladığı sıralar, finans kapital
başkentimiz
sanlığımızın içinde
İstanbul'daki
neden
o
"Münevver
kadar müthiş
kıvrandığını, ölümlerden
ölüm
ve
mütefekkir
bir ducur (anguvas)
in-
[iç sıkıntısı]
beğenirce, ya İngiliz yahut A m e r i -
kan mandası olmaya can attığını ve bu can atışı Kuvayımilliyeciliğe nasıl, şerefsiz de olsa dünyanın en akıllıca ve kârlıca işi olarak taptırdığını yeterce açıklasa gerektir.
BİRİCİK F İ N A N S K A P İ T A L V E
EMPERYALİST EGEMENLİK
Bir gerçekçiliği hiç unutmaya gelmez. Türkiye, nereden, nasıl geldiği bilinmez menhus [uğursuz] bir yabancı s e r m a y e şeytanı tarafından çölde kalmış İsâ gibi aldatılarak uçuruma itilmiş değildir.
Ne kadar tekrarlasak
yeridir: T ü r k i y e içinde Bâbil çağından beri ağını kurmuş ve 19. yüzyılda Batıcı
Finans kapitalle içli dışlı
olarak memleket ekonomi ve politikasını
yabancılara kurban gibi teslim etmeye her zaman "hâzır ve nâzır" bulunan Yerli S e r m a y e beşinci kolu tarafından istenilerek, ve gerekince davul zurnayla düğün bayram, şenlik edilerek bu oyuna çekilecek, bile bile düşürülecekti.
Bu
oyunda, Türkiye ve T ü r k milleti
her şeyini,
az kalsın
bağımsızlığını ve hayatını da yitirmek kumarıyla karşı karşıya kalacaktı. Buna karşılık, vatan ve milletin uğradığı tehlikeler ve mutsuzluklar ne olursa olsun, T ü r k burjuvazisi, o kan ve ateş selleri ortasında gemisini yürütecekti;
bütün su başlarını kesip,
bütün teşkilâtları gizli açık kontrolü
altına alabildiği için, özel sermaye çıkarlarını sağlayacak, varlığını büyültüp,
iktidarını yüceltecekti.
Batı Avrupa'da
kapitalist sınıflarının
gelişimi,
kendi millet ve vatanlarının da gelişmesini, kudretlenmesini ve yükselme-
sini getirmişti. Türkiye'deki bir çok yurtsever samimi insanların körü körüne
kapitalizme
bağlanışları,
o gerçeğin
kuru
mantığına
kapılmalarından
ileri geldi. Oysa Türkiye'de işler batıdakinin taban tabana tersine gitti. Türkiye'de kapitalist sınıfının gelişmesi,
kudretlenmesi ve yükselmesi, İmpa-
ratorluğun haraç mezat satılıp yıkılmasına ve T ü r k milletinin kurbanlar gibi salhanelerde boğazlanmasına yol açtı. Hürriyet devrimi ile birlikte, Türkiye'nin ve T ü r k milletinin öğrenmek
ihtiyacından
tasında, Türkiye
başına gelenleri, bugün
uzak
bulunuyorlar.
kapitalizminin
nasıl
kanlı
O
ilkokul
korkunç
çocukları dahi
hengâmeler
çıkarlarla tahta
çıkıp,
or-
şartsız
kayıtsız egemen olduğunu gösterecek bir kaç soğuk rakam her şeyi açıklamaya yetebilir. 1908 yılı, Türkiye'de finans kapitalin ECNEBİ S E R M A Y E bölümü (sterlin ve frank biçimini gizlemeye dahi tenezzül etmeksizin)
14 milyon 313
bin lira idi; yerli s e r m a y e (Türk parası) 495 bin lira idi. Y a b a n c ı s e r m a ye, yerli s e r m a y e n i n 29 katı büyük!.. iyice tekelci ve
1908 yılı finans kapitalin artık
kozmopolit karakter aldığı
göz önünde tutulursa, Türki-
ye'de rol oynama bakımından sermayenin yerli olmasıyla yabancı olması arasında pek fark kalmamış sayılabilir. Nitekim, ünlü "Hürriyet" devrimi, Batı
başkentlerinde tezgâhlanıp;
patlatılmıştır. "Yardım"ı
Böyle,
yabancı
en
kritik ânda T ü r k i y e içine sokularak
finans
kapitalin,
ile iktidara çıkarılan yerli sermaye,
açık
gizli
her
türlü
1908 yılı Türkiye'de ŞİR-
KET sermayesinin yüzde 3'ü, yabancı s e r m a y e ise yüzde 98'i gibi anormal orantılıydı. Yerli finans kapitalin siyasi iktidarı ele geçirişinin üzerinden
10 yıl geçmedi, karşılıklı kaynaşmalar ve kamuflajlarla, tam
genişlediği görüldü.
13 kat
1918 yılı yabancı finans kapital %62'ye düştü, yerli
finans kapital %38'e çıktı. (H. Tahsin, R. Saka: S e r m a y e n i n Şirketlerdeki Hareketi, 1929, İstanbul'dan Belgeler) Bununla birlikte 10 yıllık hürriyetle dahi, yerli milli sermaye Türkiye'ye egemen olan finans kapitalin ancak üçte birini temsil edebildi. Y a b a n c ı finans kapital Cumhuriyet çağına kadar, " g â v u r " şapkasıyla ayrıcalı dolaştı ve
Türkiye
ekonomi
politikasına
fiilen
üçte
ikiye
yakın
egemenliğini
açıktan açığa göze batırmakta sakınca görmedi. Yerli finans kapitali kulca vesayet altında tuttu. Yerli
-
milli
Bu korkunç gerçeğin elle tutulur örneğini bize:
s e r m a y e m i z l e devletçiliğimizin
"KARMA
EKONOMİ"sini
şaheserleştiren gemicilik işleri kadar hiç bir şey açıklayamaz. "Meclis'i Mahsus'u V ü k e l â Mazbatası"nda iki sözcükle "Sâhib'i v u k u uf ve ihtisas bir müdiyri' U m u m i " denilen
şey, (Bilgili
Genel
M ü d ü r d e n derleşik t ü m ü y l e bağımsız Heyet)
karıda
mârifetlerini dinlediğimiz
Uzman
kim
bir
oldu? Yu-
14.896 kuruş maaşlı " A l m a n y a l ı
Herr
Karl L e k k e " oldu. kil
heyet"lerin
malıdır.
Böyle Devlet içinde Devlet olma " T a m a m e n müsta-
kapitalizmde
Herr Lekke,
bağımsız"lığını
ne
anlama
"Yaradılışta
geldikleri
ağır kanlı" iken
"Almanya'dan
başka
yere
artık
bile,
bir sır olma-
"bütün
sipariş
bütüne
ettirilmemesi"
için kullandı. Açığa çıkarılan memur ve işçilere tazminat ödeneceği, Padişah,
S a d r â z a m ve
Bahriye
Nâzırı
karşı
durdu:
emredilince,
buna
ti Şirketine,
kurumun
bankalar
şüpheli
durumda
girişkenliklerini vazgeçmeli,
o
diyordu" (A.N.,
imzasıyla
"Kanun
ve
millet yanındaki
bırakacak
para
Hem
Devlet
s.91).
lâyihası" biçiminde
"Yalnız kurulacak Milli Denizcilik Ticarekredisini düşürecek taahhütleri
ve
yüklemekten
sermayesiyle
işleyen,
hem "bağımsız" olan kurumlar, bankalar ve "millet" önünde sorumlu tutuluyordu.
Buradaki
"Sermayeci
millet,
şüphesiz
dünyasından
habersiz
halk
değil,
millet"ti.
E m p e r y a l i s t "kişiler" gibi, finans kapital " k u r u m l a r " da, T ü r k i y e ' y i değil, Batı f i n a n s kapitalini e g e m e n lerdi:
"Ödünç
nur.
Bir
doğruluk, paşa
hak
Hattı
Bağdat, velesine landı.
veren
örnekle
yolundan Halep
vapurları.
bir de
ödünç
alma
(Amortisman) Beri
yerleştirdi...
Oradan
uzatılıp
na
ile
dek
miryolu başka
her yapar;
rür.
İdarenin
larından
türlü
masraflarında
nin
bir
yerinde
tanın
gündelikleri
teftiş
etmiş bir para
vele
böyle.
için
olanBu
ve
taşıtları
bir
Lekke
zamanında
inceleme bir
ve
hakkımız
geçer. kabul
olmak
o
-
iken,
De-
verilir.
İkisi
süslenim
ve
esas
biri-
çakan
yerine
İda-
malze-
Vapurlardan bedeliyle
göbaca-
Oysa
Onarım
çivinin
be-
zama-
bunların
Tek söz söyleyemeyiz.
zorundayız.
o
aylıklarından
ve
yok.
üzere,
gişe
demiryolu
Vapurların dek
tarafından
Çivi
bir
tasarruf hakları
boyandı.
sonra,
gibi
yılda
de
Yalnız bacaları siyah.
geçtikten
hesaba
borç-
veriyor.
boyalı
masrafa
daha
lira 200
birlikte
boyanım
yaptırılır.
Olduğu
bin Borç
mürettebat
Şirket
sarıya
gündeliği
vapur muka-
şimendüfer
vapurların
siyaha
kontrol
160
ağır.
vapurların
oynamış,
müfettiş
İdare
Haydar-
getirtivermişti.
bu
ödeninceye
çivisi
de
Paşa,
bulu-
kumpanyası,
karşılığı
biletiyle
onarım,
maksadı
yaptırıp
faiz
bilet
kömürleri
ihtiyatta,
deniz
az,
paralar
her yanı süt gibi beyaz. Herr
me
katı
daima
bütün
başka
vapurları
alınmış
besbelli
malzeme
Hüsnü
-Haydarpaşa
üzerinde,
birisi
vapur
köprüsüne
her istasyonu ödünç
yaşamayacakları Şirketinin
sefer
re
içinde
gizli Alman
Mahsusaya
karıştırdı.
Karaköy
Köprü
başkaca
üç
Hüseyin
verme
başka şeyi d ü ş ü n e m e z -
Demiryolu
İdare'i
üzere
ödemeleri pek
yandan
açılmış
faizi
almaktan Anadolu
görünerek
ödenmek
Basra,
ödenemiyor.
delleri
faiz
açıklayalım...
gelirinden
İtfâ
hattının
grubun
kılmaktan
us-
çakıldığını
masrafın Çünkü
10
muka-
"Bu
eylemlerden
darpaşa'dan memiş, den
köprüden
ele
topunun
Bağdat'a
Haydarpaşa'ya
geçirmek
leri bastırıp
altından
kadar imtiyaz istiyordu.
satmaya
da
çıkan
alan
dek Son
anlam,
Şirket,
olan
gizli maksat ise,
hırs
ve
deniz yolu
zamanlar
imtiyazını
Karaköy
başlamıştı." (A.N.:TSSÎT,
tamahını
Hayyene-
da
idare-
köprüsü-Konya
bilet-
92-94)
Y u k a r ı d a becerileri sayılan UZMANların da, ŞÎRKETlerin de ardında finans kapital tapınağı:
Banka yatıyordu.
Emperyalist gruplar gibi Banka-
lar da o rekabeti temsil ettiler. A l m a n uzman ile A l m a n şirketi, ister istemez Alman bulundurmak zurdan
Bankası
sâlim"
(hatırı
için)
ile
sakıncadan
işbirliği
uzak
olmadığından
saklanması
için
(Keza,
s.99)
kararlaştırıldı." ANTİKA
ettiler:
(bugün dolayı, Doyçe
DEVLETÇİLİKTEN
hâlâ
"İdare
mecidiye Bank
ile
MODERN
veznesinde
yaşayan ve
faizsiz
fazla para
deyimiyle:
"Mah-
bölümlerinin câri
hesap
haspi
açtırılması
DEVLETÇİLİĞE
Yabancı finans kapitalin gölgesi altında, yerli milli s e r m a y e de gelişti. Hele Balkan savaşının kaybı, yerli sermayenin yabancı v e s a y e t i n d e n kurtulma
dileğini
kamçıladı.
Seyr'i
Sefain
bacalarında
sarı
üstüne
kırmızı
renkte haçın Müslümanlaştırılması biçiminde çapraz çıpa formasını armağan
etmekten
başka
bir anısı
bulunmayan
ve
idare
üstünde
lök gibi
ağırlığı gittikçe çekilmez hale gelen Herr Lekke ile Şirketin baskısı büsbütün dayanılmaz olmuştu.
Keskin gidişinin borcunu az sonra kanıyla öde-
yecek olan Mahmut Şevket Paşa, 21 Ocak 1912 günlü kanunla, Seyri Sefaini Milli S a v u n m a Bakanlığı emrine geçirtti. Ondan sonra yerli sermayeci üretme t e m p o s u aceleleşti. A l m a n Emperyalizmini de gocunduran M. Şevket Paşa ansızın "kimsesiz" kaldı. Ondan önce, yerli sermaye yabancı sermayenin sofra artığı ile geçiniyordu. ra sular
"O zamana
yetmeyip,
kadar idarenin
dışarıdan
verilemediği gibi,
iki üç su dubasıyla
bir müteahhide getirtiliyordu. müteahhide
de
adamakıllı
verilen sular vapurlaFakat
vakti zamanıyla
yüksek bir para
veriliyor-
du." (A.N., s.105) Balkan bozgunu ve ittihatçıların yaptıkları hükümet darbesi, yerli kapitalistlerin finans kâpital kârından daha yüksek pay istemelerini gerektirdi. Mahmut Şevket Paşa'nın davranışı ondandı. Böylece iki Emperyalist grubu kızdıran M. Şevket Paşa, İtilâfçılar (İngiliz-Fransız emperyalizmi) gibi, İttihatçıların (Alman emperyalizminin) de kendisini "terk" ettiklerini gördü. Öldürüldü. Memlekette, hiç bir yabancı sermayeye dayanmayan en y a m a n "Paşa hazretleri" dahi başını kurtaramıyordu. Yerli sermaye, yabancı finans kapitalle o kadar etle tırnak olmuştu. Öylesine ki, uğrunda ölenlerin cesedine serinkanlılıkla basarak yükselirken, yabancı sermayeye karşı kulluğunda kusur etmemeye bakacaktı.
Bir aralık 200 terilmiş
olan
dolayı
bin
askerlik Anadolu
için,
İsmail Hakkı
re
Deniz de
Hilmi
ötekiler gibi ve
Başkan idi.
448
Mustafa
velesinde
yazılı
re
heyetinin
de
bulunan
idareden kenin
beyler tâyin
olunmuş
güzel dileğini
yok
iki gün
de
3
muazzam
başlıca
vekili tâyin
işler"in,
başlangıcı iki amacı
1913 1-
Başkanı s.100)
Ve
kendisine
verilmesiyle Levazım
kalan dileği
süre yerine
getirmeye
alarak
getirildi.
Lek-
Binbaşısı
Sadul-
s.103)
Paşa
ida-
müdürlüğün-
aylıklarını
komiser Kurmay
olundu." (Keza,
muka-
şimdiki
"Aynı yıl Hâr-
da,
bir hafta
başladı.
Bu
ara
iki gün-
geçirdi." (Keza) bugünkü
modern
oldu:
da
sağlandı...
İsmail Hakı
(1931)
buyurulmuştur.
bir zâttı." (Keza,
ayrıltıldı.
hemen
askeri
Başkanı
yürürlüğe
Devletçiliğinin yerine, letçiliğin
gün,
da
üyelere
1329
Odasının
Al-
"İda-
olunan
Ticaret
gibi geri
göstererek
olduğu
tayin tebliğ
bir kerede
gelerek görevini yerine
işi
O "muazzam
kalanı
Lekke
Genel Levazım
idareye
idareden
s.94)
yardımcılığına
25 Haziran
(vaakıf)
olduğu
ısmarlandı:
yazısıyla
İstanbul
görebilmesi
da,
Genel Müdürü
Bakanlığı
iş
yeni
verilmesi,
anlayışlı
günü geri
ve
Bakanlığı
zamanda
1329
Herr Bilum
ayrılmak
ile
Huzur Hakkı Savunma
aylıklarının
idareden
bey,
biye
Başkan
ve
ida-
kurtarmış
emrine
Ocak
ödenerek,
elinden
Mustafa
aynı
karşılık göstaşıyımlardan
büyük bir iyilik etmiştir." (Keza,
ticaret işlerinde
daha
hesaplanıp
tamahkâr
şirket,
Milli
da
idarenin
yerli sermaye
bey
17
hasılatı
alacağı,
üyelerden
birer lira sayılı
Pek candan,
"Herr Lekke
lah
kurtarılan
Kadıköy'ü
alacaklarından
şirketinin idareye
Başkanlığına
Binbaşısı
gün
Paşa
ve
Şirketinin
birikmiş
Demiryolu
ağzından
Meclisi
çıkarılmış
Demiryolu
yanında
reyi manın
liraya
Anadolu
anlamı:
devletçiliğin
Ocak
ayı
Türkiye'de
geçirilmesiydi.
demektir.
Sermayeci
sınıfını
Hürriyet
kadim Osmanlı Modern
Dev-
Devletçiliğinin
"Teşvik" (isteklendirme,
destekleme) 2- İşçi sınıfını "Tensik" (düzene koyma)... Burada, önce kapitalist sınıfının
nasıl
Devletçiliğimizle "Teşvik" edildiğini g ö r m e k çok il-
ginçtir. Türkiye'de evvel ezel varolan sermayeciler antika tefeci-bezirgânlardı. Devletçiliğimiz o antika sermayeyi, 20. yüzyılın tekelci finans kapitali d u r u m u n a sokacaktı. Daha doğrusu, yerli sermaye bu kalıp değiştirmeyi s a ğ l a m a k için tutulacak en iyi yolun D E V L E T Ç İ L İ K olduğunu içgüdüsü ile bulmuştu. Kalıp değiştirme olağanüstü kolay, çabuk ve başarılı uygulandı. Ekonominin askerce idaresi, kadim Osmanlı geleneği idi. Kimsece yadırganmadı. Modern tekelci finans kapital de, 19. yüzyılın serbest rekabetçi kapitalizminin yerine geçerken aşağı yukarı aynı sosyal kaçınılmazlığa uymuştu. Böylece, "Tencere (tefeci-bezirgân yerli sermaye) yuvarlandı, kapağını (tekelci finans kapitali) buldu." Batıda Devleti tekeline geçirmiş bir avuç finans
kapitalist, adım başında skandallar, cinayetler,
harpler,
ihtilâller kışkırta-
rak, milyonerliği milyarderliğe çıkartıyor, kapitalist sınıfının bütününün zararına
bir
avuç
kodaman
iratçıyı
kaarunlaştırıyordu.
Bu
metot,
geri
kalmışlığın birinci sebebi olan antika tefeci-bezirgân sermayenin, Doğuda yedi bin yıldan beri boyuna tekrarlayarak idmanlaştırdığı biricik usuldü. DEVLETÇİLİĞİMİZİN
GÖREVİ:
KAPİTALİST KAYIRMA
İsmail Hakkı Paşa, devletçiliğimizin gerçekten kurucusu oldu. Batıda finans
kapital:
Perde
ardında
yasa
dışı
davranmıştı.
Paşanın
da
ilk işi
(çalışanları baskı altına aldıktan sonra), idarede her türlü kanun ve nizam duygusu
yerine,
muazzam
işlemlerinden
tirmek
oldu.
Ödünç
almayla
kanının
kişi
Önceki
Önemli
tirilmiş için,
meclise bu
İsmail Hakkı
ret ister." (A.N.,
bölüm
Paşa'nın
aslı, ol
büyük
23'üncü haber
son
Anayasacı
vakit sahip
değiş-
kesilip
atıldı...
Savunma
küçük
madde
beklenilmeyerek,
ağızdan
esâsiyi)
tümüyle
uygulanması
başka
Cumhuriyetin
tüzüğün
bütün ile
Baişlerin
sağlandı...
toplanmalarına
verildi.
Onlar da
kararlarıyla
değiştirilip
bir hükümetten
lü-
uyuveriyileş-
tasdikli
olmak
olduğu güç kadar büyük bir kud-
109-110)
Devletçiliğimizin sıyrıldıktan
çıkması
"İsmail Hakkı Paşa'nın
(Nizamnamei
kararlarının
ondan
bayağı
bölümleri
bulunan
ilgili
düğümlenmesi
tasdikten
kalınmadığı,
diler...
alma
bırakılıp,
çözümlenip
yüksek
tüzük"ü
Meclisle
vapur satın
Müdürce
Tüzüğün
geçirmek oldu.
"Ana
tüzükte
onaylamasına
Genel zum
buyuruşunu ikincisi:
kurucusu
sonra,
artık
paşa,
kanun
Devletçiliğin
kaygusundan
yoluna
tüzük yoluyla
çıkabilecek
her
engel
kalkmıştır. Devlet baba, geniş millet zenginliklerini içine alan bir ser, hiç bir üretim
değeri
bulunmayan
modern
iratçı
kapitalistler
ise,
o
ser
içine
kayrılıp buram buram yetiştirilen mantardırlar. Bu mantarın tohumu, Osmanlıdan kalma tefeci-bezirgân sermayedir. Batı kapitalizminin tekelci finans ve şirket sermayesi ile çiftleştirilip melezleştirilmiş Tanzimat kırması iratçı-vurguncu kapıkulu sermayedir. Bunlardan bir gözde soy çeşidi: tanbul'a mura nun
âidatlı acente
yaptırılan kendisine
başka
önce anıldı.
kendi
ve
dilekçe,
olmayan
oyu
hâsılat çoğaldıkça
Genel Müdürün âidat
ile
sorulan
ihalesini,
Danışkı
acente
beri
birisi
Heyeti
"Akdeniz
üç,
aidat miktarının
danışma
tâyinine
dek aylıklı bir me-
yüzde,
yıllardan
tanınmış
Encümeninde müdür:
O zamana
ürünlerinden
ve piyasada
Müdürler
İstanbul'a İlk
etmek olmuştur.
uhdesine
acentelik etmiş
"Bu yeti
verilmesi
şartlarla
larında
tâyin
İstanbul acenteliğinin
olmaktan
lüzum ve
beş
var mı,
ve
kumpanya-
diledi."
başka
kondu.
Karadeniz
kuruşu-
değişmesi
ecnebi
dilekçeyle
yerine
"İs-
yok
bir meziHer şeyden mu,
Boğazları
esası kapalı.
Dışarıya ye
vapur göndermiyoruz.
verilmiş.
Marmara
kuruşu aylıklı 2 kâtip yazıp de,
hâsılatın üçüncüye:
"Sen
oyunu sordu. ilh.
da
tâyin
kabul edildi. lanırken
oyda
bulunan
de
"İsmail
Hakkı
gelebiliyordu.
İdare
bir iskele vazım hası
askeriye
dairesince idareye
dürlüğüne ra,
22
levazım
veya
İsmail
gün
Sadullah
Bey istifa
İlkin
kanunla
çıkan
bir bölümde bi
engellerden
mâyeşâ filâna
ile
kayıtlı
sıyrıldı."
[sorumsuzca] şu
Bütçede ve
birleştirilerek",
kanunu
kadar bin
düşünceye
veren
lira
özel bölümünde de
taşınma
her
işe
sayılı
çekilmişti." (A.N.,
Sefâin
1915'te: ilgili da
İdaresi,
tasarruf ediliyordu. verilsin
diye
bir
diye
hür,
gidilmesi düşmüş...
sağlanmış
sorumsuz
yokluğu
ve
ücreti)
başka
iken,
borçlanmıştır."
[devlet alımlarında
bir keMühim le-
bir nüsGenel
Mü-
çok son-
bildirilmiştir...
s.112) "Seferberlik adıyla özel bölümün
genel
muha-
karışabilmesi gişartsız
Levazım
İşte
ve
keyf'i
Başkanlığından hemen
verilirdi.
ufak
tereddüt
en o
tasarrufçu...
asker gönderme
gelirleri (Keza,
aldı.
eksik de-
pek
idareye
sormaya,
Seferberlik bölümünden.
cihetine
Sefain
kayıtsız, Genel
kayıtta
rekabetin
ayda
sonra
Sayıştayın
yoktu.
(yük taşıma
öç
muâmelât,
bir haber geldi mi,
var mı
şubesi
bir
emirleri
başlamasından
tezkereyle
dolayısıyla
tahsisat
Seyri
türlü
rekeye
Münakasa
bilfiil
"Harcamalarla
"Seyri
ilk muhalif
gibi,
Altı
verişiliyor,
Paşanın
hesapları,
olması,
dek bir tek o
eylem,
hacet
çokluğu,
navlunlarından
edip
bütçe
Paşa,
sözlü
her türlü
Hakkı
5326
imza-
bir şubesi haline geçmişti.
için
emir,
ve
yazıları
(kaldırmak)
ve
ve
yararlandıracak is-
o zamana
elverişsizdi.
yazılı
beşinci
olunmak esası
lezzetlendiren
mukavelesi bağlanıp
Yardımcı
sebe
meşguliyeti
inşası
dair olan
1329
beynini
dairesinin
yapı
yapılıyor,
tâyinine
ününden
lâğvetmek
eylemle
esas
tâyin
Fakat mukavele ve
edip
değil mi?" diye
Dördüncü,
İsmail Hakkı
Fakat karşıdan
gönderiliyordu.
Ocak
edildi...
bir
üçer yüz
İsmail Hakkı Pa-
diyorsun,
Çoğunlukla
olundu.
müdürlüğünü
Paşa'nın
onarımı
olunsun
İstanbul Baş Acenteliği,
bulaşıcı
idareye
ğildir.
tâyin
bulundular.
ihale
müdürün
müstahdemlerine
re
İdarenin
sırf idare-
görmüyorum. "dedi.
katıldığını söyledi.
ve İdareyi bilirliğinden kişilere
de
biletlerini
lüzum
"Evet!" karşılığını bastırdı.
şartlar müzakere
çıkıp,
satmamış
vermeye
oya
acente
olunmak oyunda
tanınmış
tekli aradan bilet alıp
âidatlı
Sonra
o
Müdür de bu
işletmek
vapurların
Şu hâl ile âidatlı acente tâyin
acenteye
O zavallı da:
vapur
gönderilecek
verebilirler.
bir bölümünü
"İkinci oyu sorulan şa
Marmara'da
hattına
kadar.
Emri
Dört yıl savaşta, ile
komşu
navlunlara
yüzde
500,
giderlerini
idare
etmez
kıyılar
600 zam bir
de-
115,116)
eksiltme]:
"İdare vapurları
için
satın
alınacak levazım ve eşya üzerine kanunca ve gelenekçe varolan münakasa usulü
bırakılıp, her çeşit eşyanın, güya Saraçhane ambarında uzman-
ları ve muayene aygıt ve avadanlıkları var imiş gibi, orada muayenelerinden sonra satın alınmaları formülü kabul edilmiş ve İsmail Hakkı Paşa'nın son zamanlarına dek böyle alımlar yapılmıştır." Mutemet: olması sarfına
izinli
müsaadesi
olmuştur.
temetlerin Bu
rar
verilen
42
letmek
gibi
ederek,
ne
kadar
rafından
işgal
edilip,
aykırı
araçları lerek,
olarak,
ayda
müş
ve
evi
4250
bırakılıp "İdare
purları larmış
ile
sayısı
30
emrine
ve ki-
görenek
yakın
mu-
verilmişler-
temizlenmeyerek
hatırı
Köprü
tekrar tek-
karışıklıklar
ya-
kamarot
tâyin
varsa,
ayrı
34 başka
için
Haliç idaresinin
hepsi
ve
kurucu,
aydınlatım
ve
yalnız
maaş
ve
gündelik
idarenin
Azap
kapısındaki
aşkın
ve
Sefâin
ta-
ekonomi
kâtip,
tekni-
işçi,
motor gücü
taşıt
sarf edi-
verilişi kırk
iş-
İstanbul
Seyri
zararına
im-
motorbot
ait
kapıcı,
kadar da
bir matbaada
zararına
Devletlere
kurumunun
ayrı
için
arasında
Hasım
fabrikaları
diye,
sürdürül-
yıllık
onarım
yıkılmıştır."
30 gemisi için fiirket'i
kimi
diye
zatlara,
aylık
maaşlar
rinden
kimileri,
me
işkence..." (Keza,
ve
Bakanlığının
kanunca
derecede
kuruş
çıkarılmış
otuza
levazım
var iken,
bir iki zâtın
ticaret
bir o
aldık
bulunan
lanılmayan
95'i
kamaraları
gitmiştir...
bu
lirayı
bunları
Maliye
birlikte,
hesapları
mukavele
Eyüp
onarım
ve
yüzde
Bununla
vapurunun
her birine
konularak
100 bin
mutemetlerin
çıkılmayacak
ile
sürüp
civarında ğine
Şam
Matbaası
israflar
birer (mutemet)
son
lâyihası)
evrak bastırmak,
tecavüz
en
(15-75 katına)
koparılarak
içinden
yataklı
ücretle
tiyazına
almaların
bağları
Paşa
Osmanlı
satın
gereğince
yetkisi,
liraya
derleşik olan
bir çoğuna,
paralarla
(Vasıf
"Topu olunmak,
mutemetlerin
sapıttırılmıştır.
mutemetlerden
ratılmıştır."
kat
Böylece
tümüyle
Kanunu
ve 20 bin,
15 bin
vesaireden
muhasebeden
dir.
3
gereken
subay
usulünden
Usulü
bulunması
bilgisi olmaksızın,
kâtip,
kadar
ve
Muhasebe bağlı
kılınması
ve
memur, şi
"Genel
ve muhasebeye
fabrikaya
aylık
Hayriye'ninki
ve gündeliği 4200, 2000
sözde
idare
tahsis
ediliyordu...
Saraçhanede
kurulu
liradır...
hesabına askeri
daha
çok
İdarede
olan
inşaatı
İdarenin
sivil
hapishaneye
hiç
vakul-
gözetiyor-
müstahdemle-
gönderilip
dövül-
s.117-123)
Devletçiliğimiz, savaş bitince görevini daha parlakça yürüttü. "Mütareke bey
de
yapıldıktan
idaredeki
Genel
Müdürlüğe
tâyin
olundu.
tüccara
o
Deniz İdarenin
125.000
bilinmeyen
lira
pek
sonra,
memuriyetine
İsmail
Hakkı
gelmemiştir.
Komutanlarının parası
borcu karanlık
olup
var
en
olduğu
verilmediğini
günlerde,
tüccar
Paşa l334
kaybolmuş (1918)
seçkinlerinden halde, gördü.
Yarın
Hakkı
Ekiminde, Vasıf
levazım
olağanüstü
ve
Paşa
bedelinden ne
ısrarlarla
olacağı ala-
cağını
istiyordu.
alacağını
ödetti.
nim
şirket
bir
ti." (A.N.,
İdarenin Bu
durumuna
vazımı,
"Paşanın
bedeline, ol
oğlu
Sinan
kömürler
toz
vapurlar
Trabzon
yakmak
suretiyle
hasılatın
yüzde
yazılı
kayrılan
olacağını
vakit şüphe
çekici
bey,
her gün
topraktan
30'u
için
üzere
tüccarın
idarenin...
Bakanlığa
arz
olmak
edilmiş
Anoet-
istim
üzere
(Keza,
Sinaniye
tutması
kabuğu
(Keza,
"Sinan
daha 126)
ocağından
kaabil
toplayıp
131)
İstanbul'a
bir par-
küsur kuruş
bulunurdu.
fındık
gelebildiler"
teâti
yetmiş
eylemler geçmiştir."
olup,
iskelelerinden
olmayan ocaklarda
bey,
bir Baş Acente
safi tâ-
131,133) iskelelerde
bir bildiri
işsiz
üzerine
gönderilirdi.
heyetleri
birleşip
tüccardan
"Seyri
Sefâin
acenteleri,
YERLİ
ton
idarede
ibaret
kendisinin
"Eskiden
seçilir."
Mukavelenamesi her
hattı
sözlü bir
alınırdı.
(Keza
boşalan bir zât
Başka
acentelik ettiği anlaşıldı. "Sonra
babından
korumak düzerek,
"İdarenin kömür gibi en yüksek le-
ertesi günü
İstanbul'a
ettirdi." (Keza Acente:
mi,
hayırlı
mütareke döneminde:
zammedilmek gibi,
yin
haysiyetini bir proje
getirilmesi
münakasasız satın
kömürün
alınan
ve
ayrıntılı
s.123-124)
Böyle açılan ti
şeref
arada
"İdare,
ve
acenteliklere tayin
kumpanyalar Belediye,
resmi
olunur, -
veya
vapurlara
varsa
-
haysiyet erbabındân" seçildi. mahallin
en
güzide
itibar
gayrı
res-
yahut İstanbul'ca
ve
da
Ticaret Odası (Keza haysiyet
174) er-
175)
FİNANS KAPİTAL
Bir ülkede modern kapitalist üretimi ve dolayısıyla KAPİTALİZM doğması, o ülkede sadece "Zenginlik" veya mutlakça ve soyutça "Sermaye"nin bulunması demek değildir. Amerika'yı Batının S e r m a y e " gelişimi "Keşif" etti. Batı gericiliği, yurttaşlarına inanç baskısını arttırınca, sürü sürü Avrupalı varları yoklarıyla medeni insansız Amerika'ya kaçtılar. O ara, Eski Dünyadan Yeni Dünyaya birçok hazır -söz yerinde ise- "Sermaye"de göçtü. Fakat, ilk düşen bu "Sermaye" değerleri, orada hemen Batı Kapitalizmini çiçeklendirmek şöyle dursun, kimi yerlerde çöle yağan yağmur gibi çarçabuk suyunu çekti. Çünkü oralarda "Sermaye"nin sömürebileceği modern işçi sınıfı yoktu. Afrika'dan gemiler dolusu kara insan avlanıp Amerika'ya taşınması, işçi yokluğunu köle çokluğu ile karşılamak içindi. A n c a k köle emekçinin, hür işçiden daha az "kârlı" olduğu görülmekte gecikmeyince, modern kapitalizm gelenekleri ile Amerika'ya yerleşmiş bulunan "sermaye", köleliği kaldırabildiği yerde,
yâni
garlığı" yarattı.
gündelikçi
işçi
sınıfını
Kuzey Amerika'nın
yayabildiği
ölçüde,
"çağdaş uy-
bugünkü yüksek zenginliği
Amerikanın alçak yoksulluğu bu açıdan incelenirse açıklanabilir.
ile Güney
Güney
Amerika,
antika
tefeci-bezirgân
medeniyetler
zincirinin
sondan bir önceki ROMA medeniyeti halkasının, en son rönesansı olan İspanya prekapitalizminin eline düştü. Antika sermayenin Derebeyi Devleti, bütün kutsallığı ile güney Amerika'yı hâlâ kul-köleleştirdiği için, o güzelim topraklar,
p r o n u n ç ı y a m e n t o [askeri darbe]larla
kemikleşen geri-
liğin trajedisinden kurtulamadı. Yirminci yüzyılda, "Atı alıp Üsküdar'ı geçmiş" bulunan
Kapitalizm, finans kapital tekelciliğini o yerlere Kum-
panyalar biçiminde
sokar sokmaz,
çökkün
eski
medeniyetlerin
soysuz
antika sermayesi, o finans kapital ile canciğer kuzu sarması oldu. Aynı gidiş, Çin'den Hind'e ve A v u s t u r a l y a adalarından Afrika'ya kadar her yerde, aynı
sonuçları,
çok değişik çeşitleriyle genelleştirdi.
Sömürge, yarı
sö-
mürge, tâbi, peyk v.b. ülkeler dizisi sıralandı. Türkiye de bu araya sokuldu. Bu gidiş, gerek her geri ülkede, gerek Türkiye'de işçi sınıfının yokluğunu değil, yalnız yeterce hür olmadığını gösterebilirdi. O b a k ı m d a n , T ü r k i y e ' d e papağan v e y a
Lafontenin
Karga
hikâyesin-
deki Tilki gibi: "Sosyal sınıflar y o k t u r " diyenler, nasıl " T ü r k i y e ' d e medeniyet y o k t u r " diyenler kadar yanılıyorlarsa, tıpkı sınıfı
öyle, T ü r k i y e ' d e "İşçi
y o k t u r " d e m e ğ e getirenler de, T ü r k i y e ' d e " Ç a ğ d a ş
t u r " diyenlerle
birleşirler.
Bir de,
o gibilerin,
"Çağdaş
uygarlık yok-
uygarlık" yanlı,
öncü, ilerici gibi adlar t a k ı n m a l a r ı göz önüne getirilirse, çelişmeler, bindiği dalı kesen hoca d u r u m u n u aşar. Sosyal sınıfsız t o p l u m d a " D e v r i m cilik",
bulutsuz gökten y a ğ m u r b e k l e m e k , yahut ç o m a k batmasın
kumda
çelik o y n a m a k olur.
Sosyal
sınıf yoksa,
"Devrimcilik"
çıkar? Devrimcilik varsa, " S o s y a l sınıflar" nasıl yok olur? "Erbâbı Olanların ye'de
bize gösterdiği gerçek:
bulunduğu,
yalnız
bu
S e r m a y e gibi
sınıfın
antika
diye
nereden bilir!"
işçi sınıfının da Türki-
tefeci-bezirgân
sermayenin
e g e m e n o l m a k t a n çıktığı Batı A v r u p a ve Kuzey A m e r i k a ' d a k i gibi " H Ü R " değil, geri kalan
bütün d ü n y a d a k i (Asya, Afrika ve G ü n e y A m e r i k a ' d a -
ki) gibi, köle s a y ı l m a s a da öz T ü r k ç e O s m a n l ı deyimiyle "KUL" y e r i n d e tutulduğudur. neye
mal
Bu d u r u m u n , yalnız işçi sınıfı değil,
olduğu,
"Batı" anavatanları
ile,
bütün
bir millet için
" D o ğ u " s ö m ü r g e ve yarı
s ö m ü r g e l e r i arasındaki e k o n o m i k , sosyal, politik, kültürel ve ilh.. başkalıklara
b a k m a k yeter.
Gerçek şudur ki, Türkiye'de 1908 öncesi de, sonrası da, işçi sınıfı yok değildi. Batılı finans kapital, kendi Anayurdunda edindiği tecrübeleri, (çok içli dışlı anlaştığı geri ülkeler sermayesini sanayileştirmemek ve yabancı sermayeye ajan ve kul etmek için) bahane ederek, Türkiye işçi sınıfını KUL durumundan
çıkartmamak istedi.
Kendisi
yabancı
sermaye
kulluğuna
çanak
açan yerli sermaye ise, yedi bin yıllık halk düşmanı içgüdüsü ile, kendi ülke-
sini geri sömürge durumuna sokmak pahasına, yabancı sermayenin "işçi düşmanlığı" perdesi ardında, Türkiye'yi içine düşürdüğü açmaza bütün gücü ile katıldı. Bir yandan memleketi "kalkındırmak" sloganları attı. Ötede, memleket İNSANının çalışan sınıflarını, işsiz, aç, çeri-çoban kul durumundan çıkartmayarak:
memleketi
hem
kalkınmamış,
hem
yabancıya
sömürge
yaptı. Aydın kapıkulları da, aylıkları sağlandıkça slogankeşlikle geçindiler. Yerli-yabancı son
sözü
sermaye-şirket tarihlerinin
her sayfası
üzerinde çalıştırılan Türkiye işçi sınıfının,
en
modern
tekniğin
basit insan
hak-
larından uzak tutuluş ve kullaştırılışı ile doludur. Con A v r a m i d e s Bey, bütün vurgunlar, yüzdeler bir yana diki
6.400 TL)
2.000
çıkmışken,
kuruş zam
ile
(A.N., T S S İ T , s.48)
1000'den çarçabuk 4.000 kuruşa
"15 Aralık 1291
6.000
kuruşa
tarihinde Con Paşanın maaşına
çıkarıldı." (şimdiki
Bu, A b d ü l h a m i t keyfi
(şim-
9.600
idare istibdadı
Türk
lirası).
zamanındaydı.
A n a y a s a c ı (Meşruti) hürriyet çıkınca, hiç değilse çekirdekten yetişmiş Con Paşa'nın
binde
ke'nin aylığı
biri
kadar Türkiye'ye yarar yanı
1290
verilmesi
(1874):
karısı
aylık
maaş
tahsisinin
"emsâli,"
kadına
bir defaya
mahsus
kıyasıya
için
lütfedildi...
emeğin
vapuru ateşçilerinden İdare'i
olmadığından olmak
üzere
Aziziyye
("Eşsiz
örneksiz"
metelik bin
kuruş
Meclisinden,
lik),
dilekçeci
verilmesine
Türk
işçisine
ka-
ödenen
karşılığı,
altın
değil,
her an düşüp k a l k a m a y a c a k o za-
1600 lira); yabancı s e r m a y e y e mal sipariş ettir-
işi olmayan gayritürk-gayrimüslime masa
oturduğu için, altın para hesabıyla 23 bin 833 lira! lik-Kardeşlik çığlıklarıyla siyasi yetçi" İttihat ve T e r a k k i
ölmüş Hasan'ın
İdare
Bütün bir ömür en son sistem vapur ateşi içinde
ile, yani değeri
manki 10 lira (şimdiki: başka
"Kars
yalvarıyor.
Müslüman
bakır " m e t e l i k " para mekten
Herr Lek-
14.896 kuruş (şimdiki 23 bin 833 T ü r k lirası) oldu.
17 T e m m u z
rar." (Keza)
görülmeyen
başında
bir ay
Hürriyet-Adalet-Eşit-
iktidara çıkan "Vatanperver", koyu "Milli-
(Birlik ve İlerleyiş)
kahramanları, T ü r k milletine
bunu uygun görüyorlardı. Çalışmayan A l m a n , yabancı " g â v u r a " buluyorlardı da, ölesiye çalıştırdıkları
Müslüman Türk'e v e r m e k için örnek (em-
sâl) bulamıyorlardı. Çünkü gâvurun ağası A l m a n finans kapitali idi; Müslüman T ü r k bir "amele parçası" idi.
ÖZEL S E K T Ö R , İ Ş Ç İ M İ Z İ N A L I N Y A Z I S I En " ç a ğ d a ş " Türkiye işçisinin alınyazısı, 1874 yılı hem yerli hem Devletçi sermaye şirketinde böyle yazıldı. Ondan sonraki işçi haklarının gidişi, iki çağda iki ayrı acıklılık taşır. I- İ s t i b d a t : Yâni, yerli s e r m a y e n i n zamanlarda,
işçi
hakları,
uzun
siyasi
yıllar "emsâl"
iktidarı
ele g e ç i r e m e d i ğ i
bulunamadığı
için
yok
sayıldı, landı.
ancak
1304
Genel
(1888)
Müdür,
İdare'i
Bakan
y a r d ı m c ı s ı A l b a y Sami buçuk kuruş alırdı...
Bey,
Mahsusa,
Bozcaadalı
Deniz
Hasan
askerlik maaşıyla
Bakanlığına
Hüsnü
birlikte,
İdarenin T e k a ü t N i z a m n a m e s i
oldu.
bağMüdür
İdareden
o dönemin
4687 ürünü-
dür. O z a m a n ı n zihniyetine biricik örnektir. İşin en ağırını gören, en büyük tehlikelere göğüs geren m ü r e t t e b a t t a n - d e n i z işçi ve a d a m l a r ı n d a n y ü z d e 2 aidat da aldırdığı halde- iş başında uğradıkları büyük tehlikeler bir yana bırakılırsa emeklilik hakkından y o k s u n bırakılmışlardır. tine gidip gelirken
büyük sakatlık v e y a ölümü getiren
Hizme-
kazalar bile kale-
me a l ı n m a m ı ş t ı r . Otuz yıl hizmet karşılığı emeklilik için konulan formül, hesabının
son
10 yıllık maaş t u t a r ı n d a n
edilmesi ve bir m e m u r u n
10 yıl sürekli
seyrek bulunması y ü z ü n d e n , yarı pek s e y r e k
rar
aylık en
ekmek parası
askerlik
ve
az
memur
şimdiye
lerin
çok hak edenini,
ve
maaş alması
pek
maaşı ile emekliye çıkarılmış olanlara
dek
dulların
laşmıştır." (A.N.:
özellikle yetimlere
30
kuruş
emekliliği
değiştirildikleri
bölümleri yetim
100,
olamayan-
sivillik
düzetilip en
esas olarak kabul
rastlanılmaktadır.
"Emeklilere okka
çıkarılması bir miktarda
İdare
düzeltme
ve
yazıldığı
gadre
Aynı
kanunları
halde,
zamanın
Emeklilik
iyileştirme fiyatların
-bu gün
2
yazılı
olması,
ve
itişiyle
tekrar
tek-
Tüzüğünün
görmemesi,
gibi yoksun
uğrayışları
yer,
ve dullara
aylık bağlanması
bırakılmış
müstahdem-
ve
yükselmesi
tahsisat
emekliler ile
oranında
yaman-
51,52)
II- Hürriyet'te, yani yerli sermayenin "Meşrutiyet" (Anayasacılık) anlamıyla siyasi
iktidarı
ele geçirdiği zamanlarda,
devleti tek asker taşıma bırakmasaydı)
kurulması
mesi, bütün 20.
işçi
lûtfen,
fermanlatılan
"İdare'i
yeni)
idarede
Mahsusanın
sandık
işlerine
bırakacağı bütünüyle
Şartnamenin
30.
maddesi
çıkarılacak
olanların,
gunca had
bırakmış Bey
görünen sağlıyor.
madde!
Üzerinden
altından
(İsterse
çıkarılmış
olsun
yok
oldukları
yorumluyor: bir
Ticaret
k a ç ı r m a m a k zorunda
Kumpanyası
şöyle
geri
"Söz yerinde
nakışlı
yılan
yalnız
diyor
yazar:
düzülecek
paraları
Görünüşte
Emeklilik
edinilmiş
edilecek"tir,
sakatlığından, işçi)
varolan
katılmayacaktır"
memurların
hizmet süreleri sebeple
(eğer üst üste savaşlar
olan gemileri elden
hakkı olarak emeklilik hakkını tanıyordu.
maddesi:
(kurulacak
aracı
der.
haklarından
ise,
tüzüğü hakları
paraları
derisinden
yapma
bıraktığı parayı
ve geri
Nuri
Bey.
herhangi bir uy-
(suret'i haktan) alma
örtüsü
almaya
geçmiş
hükümlerine
geri
belâya
"Şirketin
olacaktı." A b d ü l e -
doğruluk yolunda
bıraktıkları
eylemleri
olan
Abdülehad
emeklilik
tehlikeye
Sandığı Demek:
"Şirkette kullanılıp
almaya
Şartna-
Şartnamenin
haklarını
kaldırılıverince,
uğramasından haklı
olacak.
dolayı Fa-
izini
de
bu
alamayacak.
şartları
maddeleri Nuri:
kabul kapsayan
T.S.S.Î.T.,
lukları
Emekli
ettiren
kesilip
emeklilik s.77,78)
aç
da
DEVLETÇİLİĞİMİZ VE
olamayacak...
gibi
Şirketin,
tüzüğü
bu
yapamayacağı
muştuluyor."
MODERN
Şimdiden
ileride
"Emeklilerle yetimlerine
bırakılacaklarını
Yukarıki gidiş,
başında özel
Hükümete
hükme
aykırı
besbellidir."
(Abd.
ve dullarına geçim so-
(Keza)
İŞÇİMİZ
hürriyetin özel şirketine göreydi. Ya
sürüp giden, adım ederek yaptığı
filân
Şeytan
hürriyetin zoraki
sermaye hazretlerine bin tövbe istiğfar
Devletçilik suçundan dolayı af üstüne af dileyen
Devletçi-
liği zamanında işçi sınıfının durumu ne oldu? İşçi hakları, Hürriyetçi Özel Sermaye için kasap çengeline asılmış etti. Meşrutiyetçi (Anayasacı) Devletçilik, o çengele asılı eti, doğradı.
kendi
kıyma makinesi içine sokup ince ince
Burada artık yerli ve yabancı sermayeler "kokteyli", A b d ü l h a m i t
gibi bir müstebitten de yakasını kurtarmış olduğu için, işçilere ölümlerden ölüm
beğendirebilirdi.
31 Mart tepkisi atlatılır atlatılmaz, sermaye efendimizin sırtında yumurta küfesi yoktu; "Eşitlik ve Kardeşlik" (Müsâvat - Uhuvvet) bir y e m borusuydu.
Devrimden
tek amaç,
"kâr"ın
tek yanlı
arttırılmasıydı.
Bu
da,
çalışanlardan kesilip, sermayeye veya adamlarına yedirmekle olurdu. Onun için:
Abdülhamit çağı
azaltımı
denilen
müstahdem
ve
Millet Meclisinde "TENKÎH" maaş indirimi,
sözcük,
şimdi
memurlar,
"TENSİK"e
işlerinden
düzenlemeye
maaşlı
çevirildi.
sapır sapır döküldüler.
İşçi,
Ötede yeni
burjuvaları ve kahramanlarını yeni yeni kadrolara yığmaktan çekinilmedi. "İdare
Emeklilik
rinde görüldüğü
Tüzüğünün
üzere,
27.
Sandığın
maddesiyle,
idaresi
rak sandık idaresine
bakmak
kan
derleşik bir heyete;
ve
alınıp
3
üyeden
harcanmasına
hasebeci sinden
ve
sandık
ayırt
"İdarenin eylemler cümenine
30.
Deniz
Bayındırlığa
idare
ve
verildiği
bulunuyordu." (A.N.:
madde
gibi,
gelirler
TSSİT,
Meclis
hesap
gereğince
İdare ait ard giderler
maddele-
devamlı
üyelerinden
de,
ola-
bir Baş-
seçilmiş
bir
idare
emekliliğe
mu-
vezne-
ait
meclis
aralık
fesho-
idi.
Meclisinin
bir
gelen
onaylama de
ve
hesapları,
şart
arda
sonraki
işleriyle gelen paralarının
Sandık
inceleyip ve
ondan
Meclisi"ne
memurlarından
onaylanması
emekliliğe ve
ve
edildi.
bağlanması,
muhasebesine
geçen
idare
tefviz
Şûrasınca
devrimler
adı
eylemler,
eminine
edilmişti.
mazbatâlarının,
lunması gibi
ait
üzere
"İdare
idare
olaylar yüzünden,
işleri
müdürler
veznesine
en-
dönmüş
s.86,87)
1912 Balkan Savaşı, kargaşalığı arttırdı. Liman, şamandıra, vize, fener vergileri, boşaltma ücreti, kömür fiyatı, Anadolu Demiryolu İdaresine olan
borcun faiz, amortisman ödemeleri, Şirket'i Hayriye'den kiralanmış vapur bedelleri arttı. T a m sermayenin arayıp bulamadığı bulanık su furyası başlamıştı. Çalışanlara tırpan atmanın ("tensikat"ın) sırasıydı: de
yapıldığı gibi,
kertede
idarede
temizlik
"Kadro
dahi memurlar,
(Tasfiye)
dışı
yapılmasına
kalanların
karşılığı
olarak
82.100
Lekke
"İdarenin
gelecekteki
dışında
bilet geliri
90)
için
konmasına para
1911-1912 yılları,
20.089.842 kuruştu.
kimi
s.89)
1328 şubat sonuna
bütçesine
gelişmeleri
masını sakıncalı gördü." (Keza,
"Başka daireler-
çarkçılar arasında
girişilmişti." (Keza,
1327 başından
kuruş" idare
kaptanlar,
dek maaşları
kanun
çıktı.
Herr
taahhütleri
altına
kon-
düşkünlerevi
hâsılatı
Demek, işten atılanlara verilecek
şey, gelirin binde dördü kadardı. İdare her hangi bir simsarına yüzde beş, on vermeyi az buluyordu. Sokağa işinden atılanların alacakları, onu "mahzurlu" gören Herr Lekke'nin 2 yılda resmen aldığı aylıktan (59.582) ancak dörtte bir kadar fazlaydı. Abdülhamit'in Millet Meclisi, iç ödünç için, sermayecilere hem vatana yardım (iâne) şerefi, hem yüzde 15 kâr sunuyor idi. Aç bırakılan e m e ğ e yüzde 0,4 çok görülüyor, iratçı s e r m a y e y e onun 37 misli haraç ö d e m e k az geliyordu. Çünkü işçi sınıfından kesilen para, müdürler kastı emrine, Emeklilik Sandığı, idare veznesi emrine geçiyordu. Kısa günün (küçük savaşların) kârı bu kadar olurdu. B ü y ü k Savaş
(Birinci Cihan
karıda azıcık işaret edildi.
Savaşı)
sermayecilere
Daha savaş hazırlığı
neler s u n d u ? Yu-
başlarken, işçi
haklarına
indirilen satır, levazımcılıği ile ün salan İsmail Hakkı (adı: " H a k k ı " olan) Paşanın olan
şanlı
devletçiliği
bürokratça
oldu.
işlemleri
Ö n c e rötuşlar yapıldı:
yarıya
"O z a m a n a d e k
indirecek kertede
kolay ve ça-
b u k " iş tutulacak, " Y a z ı ve d i l e k ç e l e r A l m a n c a ' y a ç e v r i l e c e k diye, g ü n l e r haftalarla lere,
memurlara
müstahdemlerinin, da
bin
türlü
personelinin mesi,
borusu
hele
kışın
ve
çabaları
her dalında
çalındı:
dehşetli
tehlikeler içinde
coşku
idarenin
b e k l e m e y e c e k " gibi genelgeler çıktı. A r d ı n d a n yem
"O
fırtınalarda,
çalışmalarının artmış..
yazın
boğucu
ödüllerinden
yoksun
her işin
genelleşivermişti."
işçi-
tarihlere dek idare memur ve
günü
(Keza,
gününe
sıcaklarvapurlar gerçekleş-
s.106)
Çok sürmedi. Uygulama başladı: "Birincisi: İdarenin memur ve müstahdemleri arasında birden 98, katma 5 ki, toplamı 103 kişiye birer pusula ile emekliye gönderildikleri bildirilerek, idareden bağları kesilmek suretiyle bir temizlik yapıldı... 103 kişinin defteri, tabii İsmail Hakkı Paşa'nın kendisince dürülüp çıkartılmamıştı. Paşa öyle bir arzu açıkladı. Muhasebe, -biraz da kişisel duygulardan soyut (mücerret) olmayarak, ve idarenin özel tüzüğünün bir
memurun
emekliye
sevkindeki
kayıtlarından
paşayı
haberlendirmeyi
düşünmeksizin- bir defter düzüp anılan pusulaları dağıttı. Oysa, hiç kimsenin 30 yılı doldurup isteği bulunmadıkça, veya görevini yerine getiremeye-
cek derecede sakat ve hasta olduğu fence ispat olunmadıkça, emekli kılınamayacağı, tüzüğün 4. ve 5. maddelerinde açık açık yazılıydı. "Yüz üç kişinin içinde, idareye gireli henüz iki üç yıl olup, gelecekteki hizmetlerinin ne biçim gelişeceği belli olmayanlar bulunduğu gibi, 15, 20 hatta 28 yıl kusursuz hizmet etmiş kıdemli insanlar da vardı. Gerek bunlar, gerek pek azı 30 yılı doldurmuş olanların hiç biri emekliliklerini istememiş bulunuyorlar ve istemiyorlardı... İdare, güçlükle karşılaşan bir oldu
bitti
uydurmuştu.
Ekmeği
kesilenler sızlanmaya
başladılar.
İsmail
Hakkı Paşa bunların t o p u n a azledilmiş gözüyle bakarak, aşağıdaki kanun projesini
düzdü:
Kanun sureti: Madde 1- Seyr i Sefain idaresinde yüzde 5 ve yüzde 2 aidat bırakılarak hizmetli
iken,
idarece azl ve ilgisi
kesilmiş ve kesilecek
olanlardan emekliliği hakketmemiş olanlara, istedikleri halde, hizmet süresince verdikleri kesintilerin
üçte ikisi birden verilir.
Bunlardan emekliliği
hak etmiş olanlara, dilekçeleri olduğunda tüzüğü gereğince yalnız emeklilik aylığı
bağlanır...
Madde 2- Kesintilerin üçte ikisi verilerek idareden ilgisi kesilenler, bir daha idare hizmetine alınamazlar. 16 Ağustos 1330 (1914), 7 Şevval 1337. Sultan:
Mehmet Reşat
Maliye Nazırı: Cavid Sadrâzam: "Bu
Mehmet Said, Harbiye Nazırı:
kanunun
bir aidatlarını
yayımından
almışlar,
sonra
Enver
temizlik görenlerden
kimileri
üçte
kimileri e m e k l i l i k l e r i n i d i l e k ç e l e m i ş l e r d i r . . .
Bu-
nunla birlikte, 2. m a d d e n i n h ü k ü m l e r i k o r u n a m a m ı ş t ı r . Ç ü n k ü , üçte bir aidatından
çoğunu
tekrar idareye (Keza,
veya
tümünü
alınanlar,
hatta
aldıktan,
bugün
emekliye
hizmetli
ayrıldıktan
olanlar vardır
sonra
(1926)"
s.107-109)
Demek, Devletçiliğimiz her zamanki gibi zorlu kişi olarak önden yürümüş, Kanun, A c e m şahının gemi istimi gibi arkadan çıkmış; sonra kanun öne geçirilerek,
atlet kişi
Devletçiliğimiz,
birdirbir oynarca,
gene
kanunu
yatırıp üstünden atlamıştır. Bu güneşin altında yeni hiç bir şey yoktur. Ve ne de olsa, çalışan yurttaşın ücretinden altın olarak kesilmiş paralar, kendisine kâğıt olarak geri verilirken, dahi, üçte biri aşırılmış olur. Ve Abdülehad Bey de
acınır:
"Acenteler de
(sayılamayacak, ayrıntıları
gözyaşı
Cihan yan
Savaşı
kimselere..
kaptan
istatistiği
ve
(özel sermayeciler)
idare"den
yapılamayacak kertede
çok)
dökülmeyerek Fikret'in
okunamaz,
"Hân-ı
çarkçılar arasında
yapılan
ve
i'tâ
ve
lâ-yuhsâ
çektiler.
Hesap
görülemez. "(s. 111)
Yağmâ"sını da geçti.
aylık maaşlar tahsis
Iâyuad
para
ediliyordu...
terfiyelerin
"Hiç hizmetli olmaHal şu
şimdiki maaşıyla
ki,
idare,
yapılması
usulü
çıkarıldı.
hataraları haklarından yatların linin
Geceli gündüzlü
içerisinde yoksun
aldıkları
aylıklarına
madı.
görevini edilerek
pahalılık
çalışan Savaş
yönünden
edildiği halde,
Personel birer ikişer çekilip
çalışan,
deniz tehlikeleri,
getirmeye
çalıştırılıyordu...
olağanüstü bir kat zam
her türlü
yerine
durumu
fiirket'i
gittiler.
İdarede
edinilmiş
dolayısıyla
Hayriyye
idarede bir para
vapur işlerini bilmeyenler kaldı." (A.N.:
YURTTA SAVAŞ,
hattâ savaş mu-
hizmetliler,
bile zam
olun-
yalnız askerlikten
Keza,
fi-
personedolayı
s.120,121)
CİHANDA SAVAŞ
Ortaçağ toplumunun birinci karakteri HİYERARŞİ (silsilei merâtip), ikinci karakteri İMTİYAZLILIKtır. Askerliğin RUHu da, aşağı yukarı bu iki karakterini modern toplumda yitirmedi. Yirminci yüzyılın finans kapitali, o eğilimleri son kerteye dek geliştirdi.
Birinci cihan savaşına sivil asker Osmanlı
paşalarını gözü kapalı atıltan şey, budalalık veya cahillikleri değil, o sosyal sınıf eğilimleri oldu. Neron Roma'yı yangına vererek eğlenmişti. Türkiye'de kapitalizm
de,
mal
kaçırmak için,
memleketi yangına vermekten
başka
çıkar yol bulamadı. S a d r â z a m Talât Paşa, Hürriyet milliyetçiliğini şöyle anlattıydı:
"Her savaşta
Türk
vatandaşlar ise,
insanca zayiât
şüyorlardı.
bakımdan,
Bu
olmayan
elemanlar zenginlik sahibi
verdikten
yurttaşları
başka,
Ticarete
kolaylık göstermek gerekli görüldü." (Talât
oluyorlardı;
fakirlik ve zarurete teşvik
Paşanın
etmek
ve
Hâtıratı,
de dü-
kendilerine
s.31)
Gelişi güzel söylenmişe benzeyen bu söz, "Hürriyet" çağındaki devletçiliğimizin t ü m karakteristiğini ve en kestirme tanımlanışını verir. 1- Batıda
kapitalizm en y ü k s e k tepesine ulaşmıştır.
teşvik" deniyordu. Dil sürçmesi yok: y i i n değil, "Ticaret"in
mümessili idi;
Bizde "Ticarete
Kadim T o p l u m c a , S e r m a y e "Sanaçağdaş finans kapital ve emperya-
lizm ise, Türkiye'de sanayii değil, ticaret ajanlarını geliştirmek istiyordu. 2-
Fransa'da
istibdat
çağının
Colbert
kanunları,
devlet
sanayii
ka-
nalından kapitalizmi geliştirerek "Ulu Devrim"e kapı açmıştı. Türkiye'de, o iki etki (İç tefecibezirgânlık, dış emperyalist finans kapital) baskısıyla ilkin
kapitalist devrimi yapılmış, sonra ecnebi sermaye ajanlığı
anlamına
gelecek ticaret, devletçiliğimizce "Teşvik" edilecekti. 3- "Yurttaşları ticarete teşvik" gibi genel
bir yuvarlak lâf ediliyordu.
Bütün yurttaşlar tüccar mı olacaklardı ? Dinleyen söyleyenden ârif olmak g e r e k ! Şemsettin Sami lûgatında bile kötülenen bir avuç "Tüccar" zümresi teşvik görecekti. G ö b e k bağı
batı
kapitallerinde bulunan İttihatçı
Daha iyisi b u l u n a m a y a c a k bir batı olan
Türkiye'nin
kapitalistleşmesi,
ideolojisinin
ülküsü:
kapitalizmi idi. E g e m e n elemanı T ü r k Türklerin
sermaye
biriktirmeleriyle
olurdu. O zaman, Türk'ün sermaye biriktirmesi:
Önce emperyalist kapi-
tülâsyon cenderesini gevşetmekle, sonra batı finans kapitalinin geleneksel sâdık ajanları olan gayrimüslim kompradorların yerine geçmekle başarılırdı. Bu ortamı, emperyalistlerin birbirlerini gırtlakladıkları Cihan Savaşı yaratabilirdi. getirilebilirdi.
şamara
bakılmazdı":
Her şey kim v u r d u y a
Nitekim Birinci Cihan Savaşı içinde K a p i t ü l â s y o n l a r fiilen
işlemez oldular; kince
"Kavgada
"Tehcir" (Müslüman
olmayanların
göçertilmeleri)
kes-
uygulandı.
Bunlar Türkiye'nin tarafsız kalmasıyla elde edilemez miydi? İttihatçılar neden
o
kadar
bağlılığı vardı.
baştan
kara
savaşa
Hürriyet burjuvazimizin
daldılar?
Emperyalizmle
göbek
uluslararası finans kapitale
karşı
bağımsız kalması, balığın su dışında kalması gibiydi. A m a , yalnız başına DIŞ etki y e t m e z d i . Hattâ "Panturanizm", " P a n i s l â m i z m " gibi A l m a n ithal
malları
amacı,
bile, başka iç eğilimlerin kabukları sayılırdı. Asıl sosyal sınıf
her ne pahasına olursa
olsun "Ticarete teşvik" sloganı
altında
yatan çabuk ve y a m a n "Özel S e r m a y e Sözde Birikimi" idi. 1- O zamana dek "Ticaret"in en büyük sıkıntısı dört y a n d a n akın eden bin
bir çeşit mal
bütün
rekabetiyle,
rekabetleri
kâr normunun düşmesiydi.
kesip, en y a p m a
biçimde mutlak mal
Savaş, ansızın kıtlığı yaratırdı.
Tüccar için bundan daha tatlı kâr ve vurgun ortamı d ü ş ü n ü l e m e z d i . 2-
Milletin
başı
bir yol
kanlı
savaş
belasına
sokulup,
herkes
can
kaygısına düştü müydü, bütün varlar ve mal mülkler, sanki kendiliğinden, cephe gerisinde ağlarını natılıp
kurup, devlet "Himâye" ve "Teşvik"leriyle do-
imtiyazlandırılmış tefeci-bezirgân
sermayeyle
ortak şirketler,
fi-
nans kapitalinin kucağına düşecekti. 3- A n a y u r d u n ,
hele A n a d o l u ' n u n
bütün
ekonomi
merkezleri,
Müslü-
man olmayan sermaye ve ajanlarının egemenliği altındaydı. Bunları azgın bir savaşın cöngül kanunu dışında ekspropriye etmek kolay değildi. Bay nüfus
F.R.
kayıtlarına
Müslüman kaya, birliği bu
Atay
yazıyor:
"Birinci Dünya
göre
(çünkü
doğrusu
olmayanların
orantısı
yüzde
417) etmeleri
fâcia
şöyle
"Birinci Cihan yüzünden,
olmasaydı,
savaşında Ermeni
Kuvayı
bunlardır), kırka
olmuştur...
hareketi
öncesi kilise
Anadolu'da
Türk
yaklaşmaktadır. "(F. A.:
kendi isyanları
fâciası
Milliye
Savaşından
ve Ne
ve Çan-
Çar ordularıyla acıklı
tutunamazdı." (Keza,
şeydir
işki,
418)
Ermeni kapitalistleri: İslâmlıkta faiz haram olduğu için, Türkiye'de Müslüman tefeci sermayenin, Osmanlı kuruluşundan beri "Sarraf" paravanası idi. Kanuni Süleyman çağında kesim düzeni (Mukaatalar) yayılınca, Yahudi "Dolap"çıların bezirgân sermayesiyle işbölümü yaptı;
19. yüzyılda doğru-
dan doğruya İngiliz dış ticaretinin İmparatorluk ve Orta Asya yolları üstün-
de imtiyazlı acentesi oldu.
Nüfusun Ortaçağda yaşayan
büyük çoğunluğu
üzerinde yüzde kırk azınlığın etkisi aktifti. Ermenilik, düşman dini (Müslümanlığı)
bile etkisi altına sokmuştu:
Anadolu
köylüsü,
bir Müslüman'dan
aldığı ödüncü vermeyebilirdi, fakat sıkı günde başvurduğu çorbacının alacağı "Gavurun
hakkıydı";
inandırılmıştı. dolaşır.
onu
yemekle
affedilmez
cehennemlik
olacağına
Doğu illerinde hâlâ "Ermeniler gitti, bereket de kalktı" sözü
Böylesine nüfuzlu İngiliz Emperyalizminin ajanlarına; ancak A l m a n
emperyalizmi safında savaşa girilirse dokunulabilirdi.
Bu ekonomik zemin
üzerinde; değme Holivud dram artistinin ağzını sulandıracak, yaldızlı, mahmuzlu
pozlarıyla
Prusya
Militarizminin yunker generalleri,
derebeyi
artığı
devletçiliğimiz için büyük bir "rezonans" ve çekicilik elemanıydı. Böylece: "Servet" ve özel sermaye "Biriktirme" ülküsü, bunun için gerekli ekspropriyasyon hırsı, "Yurtta savaş, cihanda savaş" parolasını bir giyotin makinesi gibi
işletti.
Emperyalist savaşına
kutlandırıldı. A l m a n l a r ı n
katılış, düğün
bayram olarak
bir kaç ayda cihangir kesileceklerine, öyle iste-
nildiği için toptan inanıldı. Zafer y a ğ m a s ı n d a geç k a l m a m a k için, O s m a n l ı paşaları, barış isteyeni vatan haini görüyor, kablarına sığamıyorlardı. Cezaevi argosunda usta dolandırıcıların " T a v l a m a " dedikleri mekanizma zincirinden
boşandı.
E T K E N : " K İ Ş İ " Mİ, " S I N I F " MI? Filistin, Erzurum, Bağdat ricatları, "Garp C e p h e s i n d e " d e ğ i ş m e y e n batak " S ü k û n e t " durumu Alman
"Tav"larının
ile
paralelleşince,
içyüzleri
çalışanların a z a l m a s ı . . .
sırıttı...
Panislâmizm,
Talât Paşaya
Kıtlık" getirdi;
kötüye k u l l a n ı m l a r " (Suistimaller)
2-
Pantürkizm
göre:
1-
adlı
"Ziraatta
"Subaylar tarafından...
(Talât Paşa,
Hâtıralar;
27)
orduyu
ve halkı aç bıraktı... G e r ç e ğ e bakılırsa, paşanın iki teşhisi de, yanlış olmamakla birlikte, tek yanlıdır. kere
alınmaları
değil,
takıldığı A l m a n
1- Kıtlığı yapan şey yalnız köylülerin as-
kendisinin
de
sonra
açıklayacağı
gibi,
ardına
Emperyalizminin, Batı a n a y u r d u n u d o y u r m a k için, Türki-
ye'yi aç bırakmasıdır.
(Vagonculuk vb.) 2- Kötüye kullanım yalnız su-
baylar tarafından değil, ideal edindikleri sivil, asker herkesi kapitalistleştirecek olan "Harp zenginliği" tarafından yapılmıştır.
Belki
bir avuç ordu
ilgilisi de, o ara müteahhit ve tefeci bezirgân güruhu ile kaynaşarak işverenleşiyordu. Talât Paşa'nın açıklaması da bunu gösteriyordu: Cephelerdeki fiye
çalışılıyor
subay zâyiatı, ve
açılan
baylar getiriliyordu. fatlandırmak
olacaktı."
bu
Onları
gerideki yerlere,
geri
(T.P.H,
kıtalardan vaktiyle
çağırmak 28)
ve
alınan
emekliye ordudan
subaylarla
çıkarılmış çıkartmak,
telâ-
olan
su-
mükâ-
Subay
çoğunluğunu,
karıştırmamak için,
devlet
bunun
lanımları
olumlu
son
rekete
vurguncu tersini
biçimde
üzere
ve
larına
tam
subayları,
döküntülerini yamaklığına
yaptılar.
vurguncularla
ortaya
Savunma
bırakmak gerekmezdi.
"Hamamın
ricalar sonuçsuz derece
geçirmişti
kalıyordu..."
geniş ki,
(T.P.H.,
çıkan
subaylar,
Bakanlığına kalıyordu.
yetkiler
namusunu
sivil
ibret
teslim
İsmail
vermiş
ve
makamlarca
Hakkı
örneği
olarak fakat
Paşa,
adam-
öyle
iddialar
ce-
bütün
kendi
kudretini
sürülen
kurtar-
"Kötüye kul-
ediliyor,
bütün
ileriye
hiç
"Mükafatlandırmamak"
kabahati o r d u y a yüklediler. T a l â t Paşa diyor ki:
zalandırılmak şikâyet
genç
emekli
hazinesinde
İttihatçılar m a k " için
hele
gerekti;
bir hasonuçsuz
29)
Aslında, temiz T ü r k subayı bütün o dalaverelerden habersizdi. gibi dövüştüğü savaş cephelerinde m â s u m
kanını
Koçlar
oluk oluk akıtmasaydı
ve olanları bilseydi, vurgunculuklar o kerte rahatça kol gezemezdi. Talât Paşanın kendi açıklaması, geride çapulcuları iktidara getiren şeyin, "Cephelerdeki s u b a y zayiatı", olduğunu itiraf ediyordu. Sistem:
vurguncu-
luktu. Sivil-asker birkaç paşa o sisteme yalnızca maşaydı. A h m e t Bedevi, tâ İsviçre'deyken S ü l e y m a n Nazif'ten dinlemişti: ürpertici "Zeytin
Dağı" destanını
Fâlih Atay'a tüyler
ilham eden şanlı, "Suriye-Lübnan-Filis-
tin-Ürdün-Arabistan gibi bugün her biri ayrı bir devlet olan) nice ülkelerin sorumsuz diktatör saltanat naibi A h m e t Cemal culuğunun
kahramanı
olmuştu. V u r g u n u n
Paşa, bir ipek vurgun-
dedikodusu
kulağına
kaçınca
küplere binen Cemal Paşa Hazretleri, zamanın İçişleri Bakanı İsmail Canpulat beyefendiye şunları yazmıştı: "Bana, meselesi
pek belgeli
olarak haber
alışverişinden
kabahatleri yanların
yalnız değil,
patlatmak
aldıkları namus
için
komisyon emri ve
verdiler ki, aldığımdan
yerine
şerefine
tabancasını
sen,
kimi mahfillerde
konu
açıyormuşsun:
getirmekten alçakça
kullanmasını
başka
tecavüz
bir şey
edenlerin
ipek Ben olma-
kafalarını
bilenlerdenim."
Cemâl Paşa'nın konu ettiği emri veren asıl "saldırgan" kimdi? Onu zamanın Başbakanı Talât Paşa'ya da gönderilen şu mektupta okuyoruz: "Bana savunma riniz
haber ve
aracılığıyla
cür'etine İhtilâl
veriyorlar
korunma dostlar
ki,
amacı ve
mahûd olmak
arkadaşlar
kadar ileri gitmişsiniz" (A.
Hareketleri,
ipek
üzere
meselesini, ortaya
arasında
Bedevi:
yine
atmış
ve
uluorta
Osmanlı
bana
karşı
hazır yiyicile-
konu
ettirmek
İmparatorluğunda
Belge)
Böylece, Ordu Paşası, sivil Talât Paşaya "Tufeylileriniz" (Hazır yiyicileriniz)
derken,
özellikle
vurguncuların
nerede
bulunduğunu
anlatıyordu.
"İhvan ve rüfeka" (Dostlar ve arkadaşlar) sözcükleri, "Maşrık'ı âzam"ı İn-
giliz Kralı olan milletlerarası finans kapital gizli örgütü Farmason localarının argosunda hiyerarşi kerteleri idi. Her şey o hiyerarşi içinde dönüyordu. Cemâl Paşa, vurgunun olup olmadığına değil, uluorta (açıkça) konuşulmasına içerliyordu. Asker kodamanlar mı, yoksa sivil kodamanlar mı daha çok vurgun sağladılar sorusu, şimdi T ü r k milleti için önemce sıfırdır. İş, Türkiye'de vurgunculuğun bir sistem olup olmamasıydı. Kimse sosyal sınıf determinizmine aldırmıyordu.
Herkes y a ğ m a y a seyirci,
hürriyet
gereği
caksın,
sisteminin harp zengini
masıyla kışkırtacak.
budur,
olacaksın,
birbirine düşmüştü.
sayılıyordu:
devlet seni
Kodamanını
Egemen
bulup
(teşvik ve himaye)
çala-
mekaniz-
Böylelikle "Servet" birikerek "Çağdaş uygarlık" ilerle-
me ve birlik (İttihat ve Terakki) yolundan ülkeyi kaplayacak! Sonra tarih önünde dımdızlak kalınınca ağız değişecek. Türkiye'nin padişahları alaşağı edip, yerine geçeni tahtında titreten en büyük önderi, ihtilâl lideri, bütün suçu iki ordu paşasına yüklemek isteyecekti. Şaşıyorsunuz: Alt yanı bir kötüye kullanımcı levazım paşası neden bunca dokunulmazlık kazanmıştı? Talât Paşaya kalırsa, başkumandan vekili Enver Paşa Hazretleri: "İsmail Hakkı Paşa olmaksızın... iâşe (beslenim).. Savaşa devam imkânsız" demiş. Devletçiliğimizin Ortaçağ hiyerarşisi mi engel? O yârimin eski huyudur:
Kapitalizm "İndividüalizm'i" (Kişiciliği) bunun için icat etmişti. Düze-
nin bütün günahları bir "Kişi"nin sırtına yüklenir; sonra o günah tekesi kesilip, yerine başka "Kişi" geçirilir; kişiler değişe dursun, sömürme sürüp gider.
Bu metodun açık örneği kafalara yerleşmiştir:
madığından
İsmail Hakkı
Paşanın
likler uzun zaman sürdü." (TPH,
azli de 39)
"Başka bir çâre buluna-
imkânsız olduğundan,
diyor,
kahraman Talât.
bu
düzensiz-
Bu "Topal
İs-
mail Hakkı Paşa" denilen kişi kör şeytan mıydı? Hayır. Yoksa saf İttihatçılar dalgınlıkla Topal Şeytan Paşa'nın nasıl "kişi" olduğunu mu bilmiyorlardı? İnsanlar yalan
söylerken tarih
yargıcını
gördüklerini
bir fotoğraf gibi günü
"26 Haziran
1328
at 2
raddelerinde
padişahın manın mail
(1912) gece yarısından sonra.. 3 İttihatçı
mâbeyincisi
İçişleri Bakanı Hakkı
ileyhin sorular
Paşanın
âmiri açılıp,
kolay
gününe çeken
ile
Bakan
baş
olan
başta
kâtibine
daha
Posta
baskın
Mahmut
müşârünileyhin
(kamu Şevket
paçavraya
doğrusu sabah
Millet
Za-
Başkanı İs-
dolayı
-
Meclisinde
çevrileceğinden"
sa-
Talât)
uğruyorlar.
Levazım
hırsızlığından)
Paşanın
Sarayda
Telgraf Bakanı
yaparca
"Hacı Âdil Bey söz alarak,
ihtilâslarından
sıfatiyle"-
(en
unutuyorlar.
Lütfü Simavi yazıyor:
mumabir sürü
konuşuyor.
(Lütfü Simavi: Gördüklerim, c.II, s.71) Demek
İttihatçılar,
yabancı
bağımsız davranışı y ü z ü n d e n
sermaye
şirketlerine
kurşunlanmasına
karşı
doğru
göz yumacakları
ve
Mahmut
Şevket Paşayı, bu iğrenç şantajla yıpratacaklardı: İsmail Hakkı KİŞİ çala-
cak,
Mahmut Şevket KİŞİ çamurlanacaktı.
İşte,
hırsızlığı yıllarca önden
bilinip silâh gibi kullanılan bu İsmail Hakkı Paşa, Cihan Savaşında Türkiye halkının besi diktatörü yapılacaktı. Onun için en büyük diktatörün en küçük diktatör önünde
kafası
keldi.
Bâbil
çağından
"tencere tencereye götün kara" diyemezdi. liği Topal Şeytan:
kalma
devletçilikle,
Bu şeytanca kördüğümün ip-
" V a t a n d a ş l a r ı Ticarete T e ş v i k " prensibi idi. Tefeci-
Bezirgânla karmaşık finans kapitale öylesi gerekti.
Halka karşı
ne kadar
yüce bağımsızsa, dayandığı kümeciklere karşı o kadar, ölüm pahasına da olsa emir kulu olmak devletçiliğin diyalektiği idi. "O mâhiler ki, deryâ içredir, deryâyı bilmezler" d u r u m u n d a bulunan paşacık ise, başı dara geldikçe sebebi kişilerde arıyor; İ.H. Paşanın " İ m k â n s ı z l ı ğ ı n ı Enver Paşa'da buluyor:
" E n v e r Paşanın
istifası.. kimse bunu kabule cesaret ede-
m i y o r d u . " (TPH, 29) diyor. Herkesi korkutan, Enver Paşa'nın Kayzer Wilhelm bıyıkları mıydı? Hayır. O bıyıkların ardında pusu kuran, içeride dost, dışarıda d ü ş m a n kılıklı
Batı
"Türkiye"
Emperyalizmiydi. değil
Almanya'dan
"Enverland:
Enver
Türkiye içindeki sadık beşinci nunla övünüyordu.
gelen
vagonların
ülkesi" yazılıyordu.
adresine;
Emperyalizmin
kolu tefeci-bezirgân örümcekler ağı
Paşalar, beyler göze çarpan ağaçlardı:
bu-
Orman, gemi
azıya alıp ordulaşmış kötüye kullanım (suistimal) sisteminin yerli yabancı finans kapital oligarşisiydi. Bu acı gerçeği, başka hiç kimseden değil, İttihatçılığın en "harama uçkur çözmez", yakın dostunu aç görünce devlet parasıyla kayırmış o l m a m a k için cep saatini veren en idealist Talât Paşadan daha iyi hiç kimse anlatamazdı.
İAŞECİLİĞİMİZ Birinci Cihan Savaşı sonunda, İttihatçılar Harp Divanının şu ithamı ile sorguya mur edilen yeti
çekildiler:
edilen
ve
İstanbul
"İttihat ve
sonraları
Terakki merkezince besi (iaşe)
memurluğu
delegesi Kemâl beyin
ve
ondan
sonra
kimi şirketler
kellerine
alarak
halkın
varını
zenginliklerinin (TPH,
137)
sayısı
belirli
...Buradaki
yoğunu
kişilere
Kemâl
Meclis-i kurmuş ve
Umumi olduğu
cemiyetlerle
ellerinden ve
adı
ilkin
işlerine me-
Kongrede
kabul
bir tüccarlar he-
ticaret
almış
anılan
Bey'i, Talât
ve
işlemlerini
olmalarından
şirketlere
te-
kamu
aktarılması"
Paşa T ü r k i y e ' d e n
kaçarken
kendi yerine İttihatçı kral nâibi gibi bırakmıştır; Kemal Bey Kuvayımilliye hareketinin sürülmüştür. daima de,
temiz bakanlar
ilk günlerinde Talât
Paşa,
kalmıştır.. iffetlerini
büyük roller oynamıştır; şöyle
savunuyor:
Avrupa'nın korumuşlardır."
hiçbir (THP,
İngilizlerce
"İttihat ve
ülkesinde 32)
Malta'ya
Terakki Cemiyeti
rastlanmayan
biçim-
Batılı hocalarından öyle ders almışlardı: Önde "İffetli" bakanlar paravana olacaklar; arkada "iffetsizlik" sermaye biriktirecek.
Millet için o "İffet"
mi, yoksa bu "İffetsizlik" mi daha yararlıdır? Paşa "İffet"i şöyle anlatıyor: "Şehir
Emaneti
(İstanbul
zenli bir örgüte sahip vaş
yıllarında
İstanbul
milerini
hububat satın
zetmek
üzere
Belediyesi),
Avrupa
olmadığından, yetkili
mümessili
almak,
kullanmıştır.
Çünkü
ve kişice
lemleri Şehremanetinin
Kemâl bey,
bir görev saymışlar
düz
çalışmışlardır.
seler,
yukarıda
seler,
bu,
elde
sikkeler
(basılı
paraya
da
tutarını
paralar)
edilmiştir.
sermayelerle
sıra
idi.
Bu
Kemâl beyin
işleiş-
Kemâl bey ve arkadaşları bu
işi
ve
kişiliklerini
inanabilecek
ruh
gece
gün-
tanımayan
kim-
durumunda
değil-
138)
hatırlayamadığım satılması gereken
60
bu
paraya
kişilikler, öte
sarf etmeyi
şirketler
merkez idaresinin
hiçbir şey beklemeksizin
varolmadığından için
canlandıracak,
biçimde
ki-
işini gö-
hiçbir şey beklemeksizin yerine getirilmiş?
şu
İlgili
üleşimi
bütün
düşünmeyen
57 paraya
satılamayacağı
ucuzlatacak
Fakat,
dü-
ilk sa-
arkadaşlarından ve
komitenin
hiçbir değişiklik yapmaz. "(TPH,
Örneğin,
hayatını
idi.
açıklamalara
milli görev nasıl
edilmiştir.
paralar elde
altında
ve
gibi
Başkanı)
bir temas halinde
yapmıştır.
karşılığında
Bunlar gibi
satışından,
ekonomi
ve
yaptığım
gerçekte
Anlatılan "Ekmek
(şahsen)
kontrolü
milli
bey
pişirilmesini
sıkı
olduğu
(Belediye
Kemâl
ekmeklerin
yetkili mümessili olarak çeşitli loncalarla ri kendi adına
şehirlerinde
fiehiremini
fiyata
sahipsiz
olan
yandan
(TPH,
büyük
kazanç
2 paralık
satılamadığı
gibi,
satılmıştır.
Bu
satıştan
55
büyük
bu parayı
bir yandan
candan
ihtiyaçlarını
halkın
düşünmüşlerdir.
yaratılmıştır."
pek
bir ekmek,
Bunun
içindir
ki,
özel
138)
Devletçiliğimiz hep böyle, sıkı zamanda halkı haraca bağlamaya "ucuzluk" demiş, o devlet eliyle alınmış haracı özel kişilere bağışlamayı, "ekonomiyi c a n l a n d ı r m a k " saymıştır. çiliğinin etmekle
amacı sayıları
artırmak
değil,
(!) İşte bunun carlar
ve
rik...
Tahkikat..
kinlikleri
çok
meşrûdur:
sınırlı
kimselerin
Şirketlerin içindir ki,
girişkinler)
zenginlik
katıldığı
bu
biriktirmelerine
birçok kişiler (Müslüman,
kendilerine
Kemal beyin
onaylamakla
Ucuzluk uğruna banka kurma devlet-
"Kemâl bey ve arkadaşları böylece hareket
düşman
Hıristiyan
olmuşlardır...
sırf kişi çabası
tanımak
şirketlerin engel
gerekmiştir."
ile
zenginliğini
olmak ve
Kamu
istemişti
Yahudi tücoyunu
tah-
var etmiş olduğu bu giriş-
(TPH,139)
Hiç tökezlemeden yapılmış savunmaya paşanın kendisi inanmış mıdır? İki paralık "sikke" bulunamadıysa, her gün ayarlanan gramaj, yahut paçal yapılmaz mıydı? En fukaranın ekmeğinden çalarak, "Sayısı sınırlı" kayrılmış kişi ve şirket sermayeleri türetildi. "Milli Mahsulât Şirketi", "Milli Kantariyye Şirketi", "Milli
Ekmekçiler Şirketi" ve "Milli
İktisat Bankası"
harp zenginliği, devletçiliğimizi büyülttü.
Bu devletçiliğin özel sermayeye
aktarılışını gören paşa, ördek yumurtaları üstünde kuluçka yatmış tavuğun, yavruları suya girince gösterdiği şaşkınlıktan kurtulamıyor: Bu lu'da
tedbir
milli şirketlerce
men,
usulü
(TPH,
31)
le
sayesinde
olsa,
idare
dairesinde "Yurttaşa
hiç
aynı prensip retle
bir
edildiği
için ve
ölçüde milli
korunmasına biçimde
kimi kişiliklerin olmadığı
güçlendiriyordu.
yakın halde
bütün güvencini sarstı
Anado-
dolayısıyla Fakat,
akrabaları
ve
bi-
sonraları
dostları,
büyük zenginlikler elde
(TPH,
rağ-
uygulanamamıştı"
sağlamak prensibi kurucularının,
ilgileri
ve
bir zenginlik birikmesine
normal
düşünmemelerini
sayesinde, halkın
büyük
geçmemiş refah
çıkar
hiç bir ilişkileri,
Ve bu da
köylünün
ticaettiler.
32)
İş olacağına vardı. Küçük mülklü üretmen halk, geniş ölçüde ellerinden çıkan zenginliklerin, birkaç tekelci kodaman imtiyazlının elinde "Biriktiği"ni gördü. O birikiş ve mülklerin el değiştirişi iki sonuç verdi: 1- Cumhuriyet ile birlikte o birikmiş sermayeler yeniden özelleştiler (Milli İktisat Bankasının, İş Bankasına katılması gibi). 2- Cihan Savaşındaki o ekonomi gelişimi, Osmanlılığın şimdi
inkârı
"Milli"
oldu.
Eskiden
başlığının
her kuruma "Osmanlı" etiketi
geçirilmesi,"Mütarekede
başlayacak,
konurken
"Müdafaai
Hukuk'u Milliye" ve "Milli Mücadele" deyimlerinin müjdecisi oldu.
VAGONCULUĞUMUZ Osmanlı İmparatorluğu "Cihad-ı Ekber: Ulu Kutsal S a v a ş " ile milleti ayaklandırmış, çadırlara yığmıştı. Ordu beslenecekti. Ayrıca emperyalist savaş demek, geri ülkenin ileri anayurtlara kurban edilmesi demekti. Alman emperyalizmi Göben ile Breslav gemilerini Y a v u z ile Hamidiye'ye çevirtmekle, koca imparatorluk devesini bir tutam ota hendekten atlatmıştı. Şimdi sıra, A n a d o l u halkının t o h u m u n a dek yiyeceğini çekip, kendi inine taşımaya
gelmişti.
"Hemen
tümüyle
gerekiyordu. malzemesi
Büyük ve
ihtiyaçlarına
taşıt işlerinin, ısrarlardan
vagon
kayırmayı
teslim
etti.
(tahsisi)
çevirmeye imkân yoktu." (TPH, tada
iki
boş v a g o n
memleketi
nasıl
açıklanabilir.
Vagon
bir
veya
"İmkân
vagonların
semboldür.
O
vardı
beşinci
sattığı,
kağnı
ordusu
koşmuştu.
olarak,
bedava
eşek
Alman
Ancak bu
şart 29)
karşılığı
soyup
deve,
sonra,
-
kol
ancak Paşa
ile
nihayet
yapılması kimi
bir kısmını
sırada
bu
imkân
yoktu":
özel bizim
taşıt kendi
şartı
sermayenin
geri Hafbir
devletçiliğimizle
mantığı,
"İmkân-im-
kânsızlık" deyince durur. İâşe y o l u n d a kurulan "Milli Ş i r k e t l e r " , "Esnaf C e m i y e t l e r i " , "İslâm
Banka"ları:
ye'deki
örgütleri
acente
ve
casus
Y a b a n c ı finans kapitalin T ü r k i -
durumuna
girmiştirler.
Hepsinin
taptıkları
emperyalist
Şirketi "di r. çiftliğinden hürriyet
daha
yük
paşaca:
her
kurumları
malı
taşınımından lerin
dilediği
meydan
taşınmasına ve
fiyata
ne
alabiliyor...
Milli
bütün
ve
İltimas
(TPH,
ve
imtiyaz
biricik alıcı ve
tarım
yalnızca
besi
haftada
Alma
sömürge
kahraman,
banka
tedbirler
Cephane sayısı,
Milli
memlekette
Adana'daki pamukların,
yetmiyordu.
satılıyordu."
ülke y a p m ı ş t ı r .
alınan
Satın
imparatorluğu,
ecnebi şirket),
vagonların
tabii,
ve Avusturya koca
veriyor.
tasarruf edilen
Bunlar da,
alınıyor
köle
"(O
bulunmadığından,
suiistimallere
yordu.
"Almanya kumpanya,
m a s r a f s ı z bir
diktatörü
(olduğundan), kredisi
tekel:
Bu tek y a b a n c ı
iki,
bü-
maddeleri üçü
geçmi-
ne Ankara'daki başladı.
yün-
Vagon
satın
30)
Paşalarımızı tek üzen şey: î â ş e işlerinde olduğu gibi vagon işinde de, milletin
soyulması,
memleketin
satılması
değil,
eski
profesyonel
"Tüc-
car" zümresi dururken, y a ğ m a y a yeni zıpçıktı vurguncuların el koymaları idi. Y a b a n c ı sermaye, klâsik tefeci bezirgânlarla uğraşacağına, devletçiliğimizin buram buram yetiştirdiği "İhvan ve Rüfeka" kadaşlar]
veya
adamlarıyla
suyun
başını
[sadık dostlar ve ar-
kesiveriyordu.
Bütün
yurdu,
" K o m i s y o n " adı altında uşaklaşmış kapıkulu ajan ağlarıyla sarmıştı. misyonlarca sebep
yapılan
oldu...
mallarını
insafsızca
Tüccarlara
muntazaman
hiç
işlemler...
Millet
bir
vagon
tahsis
taşıyordu."
(TPH,
30)
Meclisinde
edilemiyordu.
"Ko-
gensorulara Şirket kendi
Böylece, yabancı sermaye, devlet içinde imtiyazlı devlet oldu. "Vagon ticareti",
devletçiliğimizi
Alman
emperyalizmi
emrinde
vurgun
sistemi
kurmaya götürdü. Ülkeye bu hürriyeti getiren kahramanların aldıkları her tedbir, yangına su yerine petrol sıkan itfaiyenin yaptığına benzedi. Talât Paşanın, sanki bir tabiat âfetinden konu açar gibi serinkanlılık ve sorumluluğu hiç üzerine almaksızın anlattıklarına göre, Devletçiliğimize sırtını yaslayarak yapılan üç basamaktan
Dalaverecilik,
birbirinden daha
kötü sonuçlar veren
geçerek anıtlaştı.
1) BİRİNCİ B A S A M A K :
En büyük ordu derebeyi (Başbuğ Enver Paşa)
ve mülkiye ağaları (Vali vb.) kanalından v u r g u n u n ilk açılış töreni yapıldı. Vali
beyefendi,
Enver Paşa
dostluk gereği kendisine men.. yayılırdı.
5
bin (TPH,
lira
bir
(şimdiki
Hazretlerine yalvardı. veya 1
iki milyon
vagon liraya
için
Paşa
verdi.
yakın)
Hazretleri: Her
vagonun
çıkar sağladığı
"Eski he-
ortalığa
30)
Demek devletçiliğimiz, her mahallede bir milyoner yetiştirmek için her yaştan,
Demirkıratlığı
2) İKİNCİ
beklememişti.
BASAMAK:
Millet Meclisi ç e k i ş m e l e r i n e dek bulaşan yağ-
ma rezaletleri ö n ü n d e , Başvekil Talât Paşa, Başbuğ Enver Paşa Hazret-
lerine rica
minnet etti.
B u g ü n k ü "Tahsis"lerin atası olan v a g o n
istek-
lerinin, hiç değilse bir sıraya k o n m a s ı n ı sağladı. " N u m a r a " s ö z c ü ğ ü n ü n şimdiki
anlamı
oradan
kalmış
olmalıdır:
Sıraya
kimlerin
gireceği
ile
kimlerin sıra kuracağı, gene o iktidar d e r e b e y l e r i ile h a d e m haşemlerinin
[hizmetkarları]
ayaklanan
gene
laşılmıştı
ki:
kazanıyordu."
o
elinde
idi.
numaracılığı
"Tüccarlar değil,
(TPH,
Çarçabuk "Numara dileyen ticaretle
sırası"na
tüccar oldu. hiç ilgisi
Bu
yol
olmayan
en
çok
da
an-
kimseler para
30)
Kayırma ve buyurma devletçiliğimizden başka sonuç beklenebilir miydi? Talât Paşa, sanki
milletin
profesyonel tüccarlar tarafından soyulması
farzmış gibi, tüccarın v u r g u n u y a p a m a y ı ş ı n a pek hayıflanır! 3) Ü Ç Ü N C Ü B A S A M A K : yor Paşa, rinin
şimdiki
ağabeyleri
yazlar
s a y ı l a c a k büsbütün
bağışlandı.
Böylece şiye
hem
"Yalnız Demiryolu
Almanya'ya
münhasır
şuyor Paşa
rekabet
kalmayıp,
ticaret koruma
İkinci "Tedbir de bir netice v e r m e y i n c e " , di-
sözde " K o o p e r a t i f " v e y a "İktisadi
(Himaye)
bütün altına
koyu
İdaresine
edilecek,
Devlet T e ş e k k ü l l e -
devlet tekelciliklerine satın
hem
memlekete
alma
de
hakkı
kazancın
bir iki
ki-
için,
iç
yaygınlaştırılabilmesi
alınmış olacaktı."
(TPH,
30)
imti-
tanındı.
Böyle
konu-
Hazretleri!
Ve g ö r ü y o r u z ,
prensip: T ü r k milletinin yarasına
m e r h e m o l m a k de-
ğil, her ne pahasına olursa olsun "Ticaret"i " H i m a y e " etmekti. Ticaret kimdi? Dış A l m a n finans kapitali yeydi. dan
ile onun iç acentesi olan yerli serma-
Onun devletçiliğimizle " K o r u n m a " s ı ,
bildiğimiz A l i c e n g i z o y u n u n -
başka türlü gelişebilir miydi? Kurdun ağzına
halk kuzusu
amansız
teslim edildi. "Askeri D e m i r y o l l a r ı İdaresi", Enver Paşanın sağ Topal
İsmail
Hakkı
öte
yandan
ediyor) rek
Hakkı Paşa
çok yüksekti." Yaşı
ettiği
Demiryolları
lira)
bir
(TPH,
benzemesin:
Hazretlerinin
yandan
himaye
idi...
milyar
Paşa bir
aşırı kimseleri
İdaresi
kâr sağladığı
10
kayıtsız şartsız e m r i n d e y d i .
gayretkeşliği bağışlara milyon
halde,
sayesinde boğuyor
liradan
fuzuli
halkı
(yok
yere)
gark
(bugünkü zarar
"İs-
eziyor,
(ihsanlara
fazla
kolu
çey-
bundan
31) Gelmiştik, bugünkü İktisadi Devlet Teşekküllerimi-
zin boyuna zarar eden m u a z z a m kârlarına! Yukarı ki satırları yazanı, bir daha
unutmayalım:
Türkiye'de
alikıran
toz
koparan
yetkili,
en
kanlı
zılgıtları acımaksızın güden bir devrimin ve hükümetin başıydı. Milyonlarca insanı gözü kapalı ölüme süren bu adam, bir A l m a n şirketi ile, bir Osmanlı paşası birleşince boynu kıldan ince bir yüreği yufka gözü yaşlı âciz kesiliyordu. Çünkü kafa yapısını çizmiş "Ticaret" adlı sosyal sınıf determinizmi ondan güçlüydü.
Bu açıdan d ü ş ü n d ü ğ ü ve davrandığı
için,
kendi
"Cemiyet" sayıyor,
dediği "(Cemiyet
İttihat
ve
Terakki
üyelerinden)
yalnız
incitecek hareketlerde bulunmuş" (TPH,
"Kast"ını ikisi
32)
veya
zemzemle üçü
kanısını
halkın
savunabiliyordu.
ha fecisi, yahut gülüncü, sözünü
ispat için gösterdiği tanıktı.
lerle
inkâr edemeyecekler" (TPH,
uğraşan
yabancılar da
bunu
Belki o satırları, A l m a n y a ' y a yaranmak
için
yazmıştır.
sığındığı
Ne
olursa
yıkanmış duygularını Da-
"Büyük iş32)
diyor.
zaman, emperyalist kodamanlara olsun,
koca
imparatorluk,
nasıl
"Yalnız" 2 veya 3 tane kişicikle kıskıvrak bağlanırdı? Attığının tutmadığını
kendisi
de sezer gibi
sayfa sonra, önce yazdıklarını silmeye çalışır. yetin
siyasal
gidişinde
hiç
bir
nüfuzu
olan
olmadığını
Her üçü de değerli vasıflara mâliktirler." (TPH,
Paşa
Der ki:
33)
Hazretleri,
kabartılandırmak 2
bir
"Bu üç kişinin cemi-
veya
3
isterim.
kişinin:
İt-
tihatçı C e m i y e t i n e nüfuzu var mı, y o k mu orası önemsizdir: Türkiye'nin talan
edilmesinde
satılmasında
hiçte
ve
İmparatorluk
nüfuzsuz olmadıkları,
Cemiyetinin aldıkları
haraç
sonuçtan
mezat
bellidir.
Bir
sosyal sınıfın bir toplum içinde etkisi öylesine aldatıcıdır. En büyük aktör, ne yaptığını bilmez, en çok yerdiğini, "Kıymetli vasıflara mâlik" diye övmekten kendini alamaz. Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerinin "ŞARKILI İBRET"leri
gibi,
hem
sınıf determinizmi.
güldürür,
hem
ağlatır böyle" İ B R E T " doludur sosyal
III. CUMHURİYET
BÖLÜM
ÇAĞINDA
KAPİTALİZM
A. SOSYAL EKONOMİ SANAYİ
NEDEN
Türkiye'de
sosyal
EKSİK? sınıfların
barbarlık çağında yaşadığını
yok olduğunu
söylemektir.
öne
sürmek:
Türkiye'nin
Henüz A m e r i k a ' n ı n Türkiye'de
kapak biçimine dek her şeyi aynen taklit edilen en ünlü dergisi: Mustafa bir
Kemal'in " V A H Ş İ " olduğu gibi aptalca, aynı z a m a n d a
iddiayı
ileri
sürdü"
(Cumhuriyet,
11
Nisan
1965)
"TIME", küstahça
deniyor.
Sayın
basınımız, Batılı dost iddialarını "Atatürk'ü küçültücü" buluyorlar. Doğrudur.
Çünkü, değil
bugünkü Türkiye'de,
50 bin yıl önceki y e r y ü z ü n ü n
dahi hiçbir yerinde, bilimsel anlamı ile "Vahşi" kalmamıştı.
Fakat, bilgin
pozuyla dün ve bugün hâlâ geğire geğire: Türkiye'nin sınıfsız bir toplum olduğu üzerinde " İ d e o l o g l u k " yapanlar, o iddiaları ile T ü r k milletini medeni olmayan bir toplum d u r u m u n d a gösterirlerken " K ü ç ü l t ü c ü " olmuyorlar mı? Bu bakımdan, yerli "ideolog"larımız en az T İ M E dergisi kadar, "Aptalca ve küstahça", demeyelim, yalnız bilim dışı davranıyorlar. Türkiye toprakları
üzerinde,
Diyarbakır ve
Kayseri dağlarında Sümer
" T a m k a r a l a r ı " (Bezirgânları) maden almaya geldikleri günden beri sosyal sınıflar vardır:
Medeniyet
baş
göstermiştir.
Medeniyet
tefeci-bezirgân
sermaye ile başladığına ve Türkiye, cumhuriyetten önceleri dahi medeni bir ülke bulunduğuna göre, elbet 1908 ihtilâli de,
1923 devrimi de, sos-
yal sınıfları varolan bir t o p l u m u n geçirdiği altüstlüklerdir. Türkiye'de, "sınıfsızlık" iddia edenler, belki Batıdaki modern sanayi burjuvazisinin
Türkiye'de
doğrudur: İmparatorluğu, devlet
olmaktan
yarattığı,
eksikliğine
"1863'te Avrupa yerli
sermayedarların
çıkmıştı.
kapılıyorlar.
bankalarına
Devlet,
sanayileşme daha
Şu
satırlar,
bir milyar frank borcu hareketine
ziyade Avrupa
tüccar, banker, komisyoncu, büyükzürrâ
tasvir olarak olan
Osmanlı
dayanan
sermaye
bir
hareketinin [ziraatçılar]
gruplarının
menfaatlerini
yedarlığının
sömürme
larıyla
kendisine
yonlar
alarak
ortak
ve
sermayeciliğinin
larından lâk
karma
üzerine
apartman en
ajanları
kapatan
yeni
juvazinin
bu
uyanış
tarzda
engel
karşı
tin
politika
oluyordu.
bir toplantı
yararlı
gümrüklerin
yeri
bir idare
olamazdı...
1889
yandan
Ticaret Bakanlığına
beş
bir sonuç
tâ
fabrikaların
bir sınıfın
Ticaret yıl
içinde
kapanacağı
bir kaç defa
şikâyetlerden böyle
için
aleyhine
nebi S e r m a y e y e Karşı
elde
zümre
dilekçe
netice
yarı
Odası,
sanayiin
ilişkilerinin
iç
Odası
Uzun
verebilirdi." (Hüseyin
Devle-
devamından
Ticaret
fabrikatörleri
Yerli
koloni
"Padişa-
Bakanlığına
Ticaret
vermişlerdi.
edilememişti...
gelişimi
istibdadın
İstanbul
bur-
menfaatleri
bile,
yasaklıyordu.
Bayındırlık
makarna
han,
Bu sınıf,
yerli
ekonomik
için,
hakkında,
adam-
isteyen
kuruluşunu
yılında
ve
devlet
sermayesini em-
bulmuştu.
Cemiyet" sayarak
bu
fabrikalarının
varolan
bir
suretle,
semtlerinde,
girişmek
şirketlerin
yararlanan
kaldırılması
devrinde
emlâk
Bu
bir tanığıdır...
hareketlerine,
Anonim olan
aldığını,
sınıf,
İstanbul canlı
teşebbüslere
gücünden
Öte
yüzünden
sınıfıdır. sınıfın
çok Abdülhamit
büyük
bakımından ha
daha
Bu
Örne-
birlikte pek açık bir
[rüşvetçi]
gelmişti.
bir rantiye
kapitalistliğine,
ile
komisyon
mürtekip
komis-
kolaydır.
geçtiğini bilenler çoktur...
ve
serma-
rüşvet yol-
komisyonlar sayesinde
hatırlamak pek
bir kuruş
tekelci bir sınıf meydana
yüksek gelişimini,
muştu.
adının
Avrupa bile,
adamlarından
yüksek
komisyoncusu
ve sayfiyelerdeki köşk adları,
Sanayi
daha
olduğunu
mavzer başına
başında
girmişti.
Sanayi
arada
mavzer fabrikasının
akar zenginlerinin
haline
devlet adamlarını
bu
adamları
ortaklık ettiğini,
Avrupa
cihaz
görüyoruz.:.
verdikleri,
devlet
Bir bakanın,
surette
bir
arttırdıkça,
ettiğini
imtiyazlar
zenginleşenlerin ğin:
koruyan
alanını
gümrükler
aracılığı
ile
yıllar süren
bu
doğması, devamını
Avni,
iç
başvur-
hatisteyen
1908'de
Ec-
Kalkışmalar, s.4,5, Îst.1935)
Yalnız bu "Rantiyeler sınıfı" "Avrupa
sermaye
hareketinin yarattığı"
değil, kaynaşıp emrine aldığı bir sınıftı. Türkiye'de o sınıf A v r u p a kapitalizmi d o ğ m a d a n vardı. Sonra, rantiyeler sınıfının durumu, Batıda ve Türkiye'de görüldüğü gibi aşırıca "diyalektikti".
Sosyal devrimi,
hem
iste-
mez, hem isterdi. O sınıf A b d ü l h a m i t ' t e n sonra da egemenliğini yitirmedi. Ülkeyi ö r ü m c e k ağı gibi sarmış, mültezim, müteahhit, sarraf, tefeci, eşrâf, âyan zümreli kapitalist sınıfı, Türkiye'de hâlâ burjuvazinin ezici çoğunluğudur.
Fakat
sanayici
kapitalist
"Yok"
değil,
olsa
olsa
"Eksik"
sayılabilir. Bu eksikliğin iç sebebi: Türkiye'de İngiltere'dekinden çok daha
ağır basıcı
bir tefeci-bezirgân
prekapitalist sermayeci sınıfın azgınca
gelişmiş bulunmasıdır; dış sebebi: O iç sosyal prekapitalist sınıfın Batı finans kapitali ile çabuk ve kolay kaynaşması sayesinde, Batı şirketlerinin
Türkiye'de her türlü modern sanayi girişkenliğini daha doğarken boğabilmeleridir.
Örnek:
"Babam..
m e d i ğ i n d e n , imkân
m e m u r i y e t hayatında
hâsıl o l d u k ç a
bulunmayı
KİŞİ G İ R İ Ş K E N L İ K L E R İ
sev-
ile ge-
ç i n m e k istemiştir. İyi hatırlıyorum. Ben henüz sekiz y a ş ı n d a y d ı m . (Yâni, A b d ü l h a m i t ' i n H.K.)
Babam,
bul'a
Antakya
gelmiştik.
cid'i Aksâ'nın
ilk Millet Meclisini
O
şartıyla
tir.
ustalar
başarısından
dolayı
dönünce, bu
ların
yanarken,
yağ
mumlarında
re arar, ni'nin
Avrupâ
da
sanayi
Alfred Zani'yi buldu. len
kimyası
fabrikadan
MesPaşa-
ayrılmamak
âyetler özel bir
kubbesindeki nişan,
çini
hattâ
yapımı
yaptırmayı Avrupa
Babam,
öğrenimini
verilmiştir.
erimeyerek, buna
eczacılık yapan
yaparak İstanbul'a
başarısını kazandı.
verdi.
Bu yüzden
Lâkin günün birinde bütün Avrupa fabrikaları
ka-
yaptırdığı mum-
gibi
Ve bu genç kimyagerle baş başa
bulundu-
Kudüs'te
pek çok üzülür,
karşısında
ko-
yenilemiş-
kurmuş ve
çiniler
vapura
ikramiye için
yapıtları
yazılı
çinileri
düşünmüş
başlamıştır.
Yenicâmiin
mumlar kalitesinde yapım
İstan-
almıştır.
güzel
rütbe,
fitillerin
En sonra
üzerine
edilen
Aksâ'nın
harcamaya
ortasındaki
1876,
birlikte
çok
Paşabahçesinde
uğurda
yıl:
Kudüs'teki
tahsis
görüldüğü gibi uzamasından
dururdu.
zanıyordu.
çeşit
isparmaçet mumlarını
zandığı paraları
işi
gündüz
tarafından
Mescid-i
fabrikada
ederek hep Bakanlığınca
bu
gece
binlerce
gitmiş,
"İstanbul'a
hazırlandığı
Kütahya ve başka şehirlerden getirttiği,
ve
hükümet
istifa
Hümayûn
babam,
kurarak,
çalışarak
Bunları
Kudüs'e
duyan
becerisiyle
aylarca
Babama
ğu
Evkaf-ı
onartılacağım
yaptırmıştır. yarak
Kaymakamlığından
sıralar,
bahçesinde bir fabrika tanınmış
açmaya
yerli bir çâ-
Mösyö Zadönen
oğlu
Avrupa'dan geiyi de para
anlaştılar.
ka-
Fiyatları
yüzde 40 oranında indirdiler. Bu rekabet karşısında babam fabrikayı kapatmak zorunda Çerkes cirleri
iskân
layı,
beni
çıkarttı. tâyin zûl
kaldı,
göçmenlerini
memurluk hayatına
yerleştirmek
müfettişliğine ve
tâyin
kardeşim
Yanına
babamı
(azledilmiş)
kaldı.
bir eski dostu
sıkı
ettiği
fıkı
bam,
muriyete Bunun
sırada,
ondan
görüşmesinden
üçüncü
lamadı.
Hattâ,
Çünkü
defa
atanmasına üzerine paşa
o
göçen muha-
sıralar ölmesinden
Bir yıl sonra
acele
Rusya'dan vilâyetleri
Galatasaray daha
çağırdılar.
mâzûliyet maaşı bile
verilmedi!
Evkaf Bakanı Suriye'de
Kâmil Paşa
bulunduğu
azledildiğini
öğrendi!..
Hamit II.
kalmadığını
rahmetlinin
baş
saltanatta aracılığı
Mithat
Bunun
vurmaktan
bulundukça,
zımnen ile,
Aylarca
(Sadrâzam
zaman
Kâmil
Bostancı'nın
do-
lisesinden
önemli bir göreve
İstanbul'a
dolayı
imkân
Halep
olduğumuz
olarak kişi girişkenliğine
Sultan
ve
Annemin
gitmekte
alarak Şam'a götürdü.
"En ziyaret
döndü." "0 sırada Suriye
kılındı.
Nebil'i
edileceği bahanesiyle
sonra,
üzere
başka Paşa üst
K.P.)'yi
Paşa
üzerine çare
babamın
mâ-
ile babu-
bir mesöylemişti.
taraflarında,
Başıbüyük 5
yıl
civarında
süreyle
Nebil
de
yatılı
olarak
yeniden
boş
yılda
çiftliği
Danıştay nin
inen
vermiş
babam,
olduğu jurnal
tutuklandığını
çok para
binlerce koyun
yine
memurluk iken,
üzerine
duyunca,
bize,
100 yıl
Tabii
koyun
Makbule
ise,
altı
ay ge-
okuldan
hemen
karşı
sığır satın
kazanmıştı.
hiç
ge-
almış,
Lâkin
buna
üçünbir çare
ve sığır ölmüştü.
hayatına
ve
kardeşim
iradeye
ve
kardeşim
Beşiktaş beyin
bedelle
Beş
bu
bir hastalık çıkmış,
Bu
yüz-
döndü.
1901
yılı
Nebil'in
bir
hafiye-
karakolunda
Hasan
Paşa
kanamasından
öldü."
(Operatör
Cemil Paşa, Hâtıraları, s.161,162, İstanbul, İşte
Kızkardeşim gidiyordu.
anlattılar.
Başkanı
altın
İdadisine,
Kızkardeşimin
pek
bulaşıcı
Mahkemesi
girdik.
Macaristan'dan
Bir kaç ay içinde
bırakan
yıllık 300 Tıbbiye
Kolejine
buyrultuyu
ektirerek ilk yıllarda
Bidayet
rafından
lisesine çağırıldı.
Rumeli'den,
hayvanlar arasında
bulunamamıştı. den
saraya
yukarıdan
Babam
toprakları
cü
Çiftliğini
Kulelideki Askeri
Galatasaray
babam
için
lemedik.
ait Kıvırcık
Ben
Üsküdar'daki kız Amerikan
çer geçmez, çıkması
Evkafa
kiraladı.
ta-
1945)
önce Türkiye'ye gerek sanayi, gerek ziraat alan-
larında modern kapitalist üretim yordamını başarıyla sokmuş girişkin kişi: O tam bir "kendi kendini adam eden" (self mads man) akıncı üretimci burjuvadır. "Paşa" denildiğine bakılmasın; Batı burjuvalarından çok daha kültürlü
değildir.
yapmıştır." çıkmamış,
"Tahsilini özel olarak z a m a n ı n tanınmış hocalarında (Keza,
s.160)
girişkenliğiyle
diyor
paşalığını
oğlu:
Demek
müstebidin
Ziya
elinden
Paşa
Okuldan
kopartıp almıştır.
Şimdi, onun başına gelenlere bakalım. Olanların hiç birisi tek kişi işi değil, tesadüfe bağlanamaz. Kurulan modern fabrika, Batı kapitalizmi tarafından açıkça damping yapılarak yıkılırken, "Tarafsız" kalışıyla yabancı sermayeye suç ortağı olduğunu açığa vuran, "Kapitüle" derebeyi devletidir.
Bu kötü
kasıt önünde, devrimci ile tâ Suriye'de "Sıkı fıkı" görüşüldüğü de aynı sınıf determinizmidir.
Kendi okumadığı için mum yaparken bilim gücünü öğre-
nen girişken, çocuklarını medrese yerine olumlu bilim okullarına sokuyor. Paşabahçe'de tek mum fabrikasının açılışını ileri
giden
Batılı
şirketlerin,
bilerek baskın yapacak kadar
devlet yolundan
modern
çiftlik
hayvanları
arasına "hiç bir çâre b u l u n m a m ı ş bulaşıcı hastalık" attıracak yüzlerce yerli-Müslüman
hafiye satın almakta neden çekinecektir? Batılı
kapitalist,
Türkiye'de kendisine ajanlık edecek bezirgânı iktidara getirmek istiyor, fakat Türkiye'de sanayici
kapitalistleri gene o bezirgân ajanları
kanalından
boğdurmak için derebeyi devletini maşa gibi kullanıyordu. Aynı yıllar, Millet Meclisinde astarcılar kethüdası " K a i m e parayla keten
alıp
kendi f a b r i k a l a r ı n ı z d a
bükerek halat y a p m a k yolu v a r "
dedi. Rasim bey: "Bu yazının altını üstüne uygun g ö r m e d i m . İlkin
başka devletlerin t ü t ü n d e n çok y a r a r l a n d ı k l a r ı idaremizi
ç ü r ü t m e k istiyor.
bildiriliyor.
Bizim
Eğer onlar çok rüsumat alıyorsa,
biz
de y a p a r ı z " diye seslendi. Bunun üzerine Batı finans kapitali, yerli sermayenin yeterce pişmediğini, daha çok şirket eğitimi görmesi gerektiğini sezerek, A b d ü l h a m i t ' e açık kart verdi.
Kızıl Sultan da, perdeyi yük-
selten Millet Meclisi karikatürünü kapattı. Başkan paşa kapanış söylevinde, milletvekillerindeki usluluğa "Avrupa"nın hayran kaldığını müjdeledi: "Hele
yapılan
saygılıca teleri
konuşmaların
(edibâne-vü
tarafından
pek
ilân edilmiş." (28
usul
ve
ihtiramkârâne) çok
düzene
uygun
geçmiş
beğenilip
olarak
olması
övülerek
hattâ
(kemâl-i
de
barlığa
kendi
çukuruna
yakın
mamış olur;
tahsin'ü
Haziran, 54. Toplantı, Takvim'i V e k a y i sayı
A b d ü l h a m i t rejimi kendi yuvasını böyle kazacaktı. ye'yi
edeplice Avrupa
olsaydı,
sürükleyecekti.
antika
Türkiye,
medeniyetin
sitâyişle)
1490)
Ne y a z ı k ki Türki-
Japonya
iratçı
ve
gaze-
kadar bar-
sermayesine
boğul-
Batı şirketlerinin tekelci Finans kapitaline bu kertede kay-
naşamaz,
sanayileşme
rahatlıkla
baltalayamazdı.
1913'TE
SANAYİ
ile gelişen
modern
burjuva
üretimini
bu
kadar
KAPİTALİZMİ
Cumhuriyet doğarken, Türkiye'nin sosyal yapısında modern üretim temeli ve o temel üzerindeki sosyal sınıflar y o k muydu? Elimizde yalnız 1917 yılı yayınlanan İstatistiği"
var.
İstatistik,
ancak:
(Bandırma-Manisa-Uşak-İzmit) yapıldı. nayi ler
işyerlerine
s.6)
dağıtılmak
karıştırılmadı."
"Öteki belli başlı
Adana başka
kasabalarında
"Öteki vilâyetlerle sancaklara,
birbiriyle ve
Tarsus'ta
yerlerde
öneme
istatistik,
"Yapımların
çok
olan
önemi
çük sanatlarla Türkiye'de
üzere
basılı
şehirlerde
ve
kurumları
değeri,
az
gönderildi."
"Netice-
Matbaai
Amire,
1917, un,
debbağlık fabrikalarıyla, mevcuttur."
bulunmuyor."
toplanması
dışında
tutulmuştur."
iktidara
"Anadolu'da
(S.İ.,6)
hizmetlilerin sayısı bakımından
derlenip
yazımın
ilgilenişlerle
10 işçi kullanan sa-
sayfaları
filatür fabrikaları
sanayi kurumlarının ev sanatları
soru
İstatistiği"
değer sanayi
1908 devrimiyle
en
yalnız bir kaç
dört pamuk
şehirleriyle,
az çok doğru
ortalama
("Sanayi
miktarı
1329-1331 (1913-1915) "Sanayi
(İstanbul-İzmir-Bursa)
gelen
olduğundan",
kapitalizm,
Bu az kü-
(Keza) bu
istatistikte
modern üretim bakımından boyunun ölçüsünü almak istemişti. Devrimci İttihatçılar, 1 Aralık 1913 günü çıkardıkları "Sanayi Teşvik Kanunu" ile "Genelde değeri
1000 lirayı (şimdiki:
150 bin) geçen ve yılda toplam
750 gündelik miktarında işçi ve en az 5 beygirlik bir motor gücü kullanıp, tâbii ilk maddelerle, yarı-mamûl maddeleri başka biçime çe-
viren fabrikaları bazı günâ [tür] m u a f i y e t l e r " vermişlerdi. İki yıl sonra alınan sonuçları nan
öğreneceklerdi.
Sanayii T e ş v i k kanunundan yararla-
işletmelerin 63'ü İstanbul'da,
15'i İzmir'de olmak üzere t o p y e k û n u
117 tane idi... Türkiye'de ünlü "Hürriyet" devrimine sahip çıkan "Özel S e r m a y e " n i n "Modern üretim" ile ilgisi bu 117 işletmeydi. O zamanlar,
imparatorluk henüz sözce olsun Tuna'dan U m m â n ' a dek
uzanıyordu. Fakat, istatistik, bütün imparatorluğu kapsamamış, 15 yıl sonra Türkiye'nin başına geleceği sezmiş gibi, sırf Anadolu ölçüsünde kalmış, gerçek araştırmasını ise ancak 7 şimdiki il merkezinde yapabilmişti. modern
kapitalist işletmesinin
kaliteleri sayılarından daha
ilginçti.
117
Mösyö
Durand ile Fuat beyin (İstatistiği yapanların) yazdıklarına göre: "Kurumların
sahipleri
çıkmasından]
kuşkulanmaktadır."O reği gibi zam
le
kurumlara ve
ki..
"Üretim
kurşun ki,
ve yapımların iyi
hattâ
hesapları
hizmetlilerinin
ve
özellikler ile
öğüten
"Birçok
bir dâva
endüstri kurumlarının ve
edilmektedir."
sahipleri görüldü bırakıp,
Esasen
(S.İ.,7)
"24 saatte en
10 dan
fazla
ve genellikle motor gücüyle birlikte en az 10
torsuz 20
sanayi
bi
işçi kullanan "Konserve,
bir hayli sanayi
kurumlarının
ayakkabı, dalları,
sigara
adı
kâğıdı,
geçen
yazımını
uygun
matbaalar,
kanundan
az
işçi kulla-
nan sabun fabrikalarının Çünkü:
ka-
tatbiki de
oluyor."
yararlanmasın:
ve süreklice
kendileri
adı geçen
bir haylisi hakkında ile
Öy-
tutulmak-
"Sırf kurum sahi-
vekiline
komisyoncular aracılığı
değirmenlerin
terk
kurum
uğraşmaktadır.
Sanayii Teşvikten yararlansın,
100 kental tane
namusuna
bir şey yoktur.
çalışıyor." (S.İ.,9)
vekilleri
bir fabrika-
tutulduğu görüldü.
hakikaten pek ilkel bir tarzda
işleri
işgüzar dâva
100 işçiye yakın
kalemle bir duvar üstüne
sırf fabrikalarının
İstatistik,
muntadu-
resmi muameleleri
böyle
niyetlerine
ve ge-
çoğunun
ora-
olan
(Teşvik'i Sanayi)
miktarı gerçekçe
rağmen" (S.İ.,5)
Hükümetle
nunun
[açığa
hedef olacaklarından
"Kurumlardan
"Orta halli kurumlarda kredi" diye ile
olmasından
vergilere
"Çoğu patronlar yalnız bir cep defteri taşıyıp,
muameleler,
sabit sermayesi
fâş
takım
bulunmadığından
rastlandı
bütün
(S.İ.,9) binin
sırlarının bir
ve aldığı parayı kaydediyor,
işçi hesaplarının
ta
yeni
yazılamıyor. "(S.İ.,5)
pek anlaşılamıyor.
ya sarf ettiği da,
ve
yüzden
belirlendirilip
bir kayıt defteri
rumları
sanayi
korkmakta
ve mo-
gördü. "(S.İ.,7)
içki,
hazır elbise gi-
yararlanamadılar."
(S.İ.,9)
Gene de Türkiye'deki sanayi üretiminin gerçek durumu istatistiğe geçmiş olmadı. maya (S.İ.,
Çünkü: tahsis 10)
kullandıkları yaygın
"Madeni eşya sanayii (el koyma, gibi
sebeplerle)
"Yalnız kurumların işçi
bulunan
ötekiler
adları bir
gibi
ve yerleri,
sayısı
üzerine
liste
küçük
madeni sanayie
teknik nakiller, ayrıntılarıyla l913 yılında
düzenleyip, dair bazı
buna
bilgiler
cephane yapyazımlanamadı."
ortalama
olarak
İstanbul'da
katılmakla
pek
yetinil-
meye mecbur kalınılmıştır." (S.Î.,10) miştir.
Ayrıca
Endüstri
"bilgi alınamamasından
kollan
8 yerine
dolayı genel cetvelden
7'ye
indiril-
ispirtolu
içki-
ler, ayakkabı, hazır elbise ve çamaşır yapımı kolları çıkarılmıştır." (S.Î.,10) Gene 10 işçi kullanan öteki bölge sanatlarından cevap alınamamıştır. O sadaka verilecek kadar azlık sanayi
kapitalistleri
üzerine, acınacak
kadar eksik devlet ilgisi ve bilgisi şu sonuçlarla özetlenebilir: istatistik yılı
işletme sayısı
Memur sayısı
işçi sayısı
Üretim değeri (Krş)
1913
269
666
16.309
1915
282
567
13.485
670.816.762 757.046.755
İki y ı l l ı k f a r k
+13
-99
-2.824
+86.229.993
Y ü z d e fark
%+4
%-13
%-17,6
% + 12,8
İki yıllık Sanayi Teşvik Kanunu ile, memur sayısı yüzde 13, işçi sayısı yüzde
17,6 eksilen Osmanlı sanayiin
üretim değeri yüzde
Tahta yapımları ve pamuk ipliği ve dokuma
üretiminin
12,8 artmıştır.
değeri,
1913 yılı
2.938.573 kuruş iken,1915 yılı 4.325.981 kuruşa çıkar. İki yılda yüzde 50 artış... Bu gidiş açıkça, Türkiye'de kapitalistçe sermaye konsantrasyonudur. "İşçi azalış
sayısının
oranından
azalışının, aşağı
olması,
1915
yılı
faaliyette
bulunan
kalan
işletmelerin
faaliyetten
çük fabrikalar olduğunu gösterir." (Sanayi
İstatistiği,
s.21,
işletmelerinden nispeten
İst.
kü-
1917)
Yoksa, o sanayi sermayesi "Sosyalist" bir t o p l u m u n zenginliğimiydi de biz bilmiyoruz? Türkiye, hem de sırf şimdiki sınırları içinde bulunan bütün işletmeleri sayamamış, çok eksik istatistiklere göre, (Reşat altını hesabiyle,
100
milyon
lira değerinde sanayi
üretimi
150 bugünkü lira) kapasitesine, daha
Birinci Cihan Savaşına girerken ulaşmıştı. İstatistiklere göre 264 işletmenin mülkiyet tipleri şöyledir: Özel kişi mülkü
Doğru şirket mülkü
Devlet mülkü
İşletme sayısı
214
28
22
Y ü z d e oranı
81
10,6
8,3
Yarı derebeyi devletin işletme sayısındaki oranı onda bir bile değildir.
"Bursa'da
göçü
dolayısıyla
tistiği,
41 1'isi
ipek fabrikasından Evkaf ve
11'i
2'si
Miri
Hazine'i Hassa,
emlâk
ve
sahiplerinin
üzerindedir." (San.
İsta-
1917, s.16) Dokuma sanayiinin %24,6'sı, toprak sanayiinin ço-
ğu devlet sektörü mülküdür.
A n o n i m şirketlerin, üretim dalına göre işletme oranları şöyledir:
Do-
kuma %13,17, toprak s. %29,4, pamuk s. %60, bina s. %75, çimento s. %100'dür. Bu sanayi işletmelerinin Türkiye'ye özel bir d u r u m u da, üzerinde kurulduğu arsa ve emlâke sahip oluşudur: bulunmayan kiralama
usulü,
"Bu sanayiin gelişimine elverişli
ipek fabrikaları
bir yana
bırakılırsa, seyrek
olarak g ö r ü l m ü ş t ü r . " (Keza, s.16) Yarı sömürge kapitalizminde modern sanayinin bir karakteristiği de, süreksizliği, istikrarsızlığı ve özel acayiplikleridir. Yalnız değirmenler "Aralıksız bütün yıl" (s.39) dönerler. Matbaa, kutu, çimento işletmeleri de 360 gün çalışırlar. Konservede: 210 gün kadınlar, sonra kutu yapan erkekler çalışarak harem, selâmlığı yürütürler. Tuğla işi 130 günle 250 gün arasında değişir. Yılda 300 gün işleyenler: Makarna, kâğıt, debbağ, sabun, yün ve ipliği, başka dokumalardır. 280 ile 300 gün arasında işleyenler: Şekerleme, tahin, bisküvi, marangozluk, toprak, pamuk ve ipliği işletmeleridir. Palamut 9 ay (230 gün), zeytin ve bira 200 gün çalışır. (1913 yılı bira 330 gün işletilmiş) 1913'TE S A N A Y İ İ Ş Ç İ L E R İ Kapitalizmin
aynası,
gündelikçi
işçi
sınıfının
durumudur.
İşletme
başına düşen işçi ve hizmetliler sayısı, 1915 yılı şöyledir: Kimya
Kâğıt
Dokuma
Tahta
Debbağ
Toprak Besi
İşçi sayısı %
2,4
11,2
45,8
4,1
5,4
5,8
25,2
Tüm işçi top.%
0,9
9
48
2,8
9
2,4
27,8
Fakat ortalama dışı kimi işletmelerden, çimentoda: 200-390, tütünde:
226-245, yünde:
1050-1119 işçi çalıştıran yerler vardı. Toptan, Sana-
yi T e ş v i k Kanununa giren işletmelerin sayıları üç yüzü bulmadığı halde, bunların beherine ortalama 60 işçi düşüyordu. Savaş, sayıları ortalama çoğalan işçilerin zararına, sayıları azalan patronların
yararına
tar artmışsa dolayısıyla,
oldu.
da, 1916 artış
ve
nispetsiz
"İşçi gündeliği 1917 yılları bir derecede
"İşçi gündeliği pek değişik olup, 19,6
kuruş arasında
ruştan yi, tün
aşağı
sigara
bulunuyor ki,
mur ve işçiye en
da
bu arada
verilen
bunlar:
azlığı
ve
fiyatların
çıkmıştır." (İstat.
1913 yılı 4 Şekercilik, çok kadın
bulunması gerekirdi.
ücretlerin
çok kadın
işçilerin
ile
küçük bir mikpahalılığı
s.22)
17,5 ve
1915 yılı 4
1913 yılı yedi sanayi kolunda gündelik
kâğıdı fabrikaları gibi en
kolunun
gündelik,
değişir.
1915 yılı genellikle
konservecilik, işçi kullanan Fakat,
ipek ve
tütün
dokuma
sana-
kurumlardır.
Tü-
bu fabrikalarda
me-
ayırtedilmesi kabil olamadı.
işçi kullanan
ile
10 ku-
Herhalde,
fabrikalarında
en
az
ödeniyor...
En
büyük
olup,
gündelik,
kullanıldığından, bira
becerikli
işçilerin
1915 yılı marangozluk kolunda ve
gündelik
çimento
gündelik oranca
düşmüş
fabrikalarında
daha
azlığından
dolayı
işler az olduğu
bulunuyor. bayağı
yüksektir." (San.
için
Değirmenler
tahta
sanayinde
çırak
ve genç işçi
ve
matbaalar ile
işçi kullanılamayacağından, Îstat.,
bunlarda
s.23)
İşçiler cephede bulundukları için, işgücü talebinin çoğalması y ü z ü n d e n en y ü k s e k işçi ücretleri şöyledir: 1913 yılı
1915 yılı
Marangoz ücretleri
16,3
kuruş
14,2
kuruş
Kutu işçileri ücretleri
17,5
kuruş
19
kuruş
Konserve işçi ücretleri
20-13 kuruş
20-25
kuruş
Metalürji (madeni sanayi) ücreti 15 kuruşu geçmez. En az gündelik 4 kuruş,
(bugünkü
Reşat altını
150 liradan) şimdiki
600 kuruş olur ki, çocuk ve kadın işçilerimiz için sendikalarımızın uygulamaya çalıştıkları "asgari ücret" de, aşağı yukarı budur. 15 altın kuruş bugünkü 22,5 lira, 25 altın kuruş bugünkü 38 lira eder. 1965 yılında doktor çıkan kişinin
17 lira gündelik aldığı düşünülürse, kimi kişilerimizin padi-
şahlık çağını özlemelerindeki sır azıcık aydınlansa gerektir. 1917 sanayi kapitalistlerinin en büyük kaygısı, daha ucuz işgücü bulmaktır. En ucuz işgücü, tıpkı Batı uygarlıklarında olduğu gibi kadın, dişi emektir. Kadın
Erkek
Çocuk
gündeliği
gündeliği
gündeliği
Konserve sanayinde
1913
4-6 krş.
13-20
krş.
Konserve sanayinde
1915
8-10 krş
20-25
krş
4-6 krş
10-15 krş
Pamuk iplik,dokumada 1913
2-4 krş
Onun için, erkek işçiden yarı yarıya ucuz, çocuk gündeliğine katlanan her şeyiyle
uysal
kadın
yet etmekte" (San.
İsta.)
işçiden idiler.
pek hoşlanıp,
aşırıca
Bu " m e m n u n i y e t " i n
"Beyan'ı memnuni-
rakamla
deyimlendi-
rilmesi şöyledir: Erkek işçi sayısı
Kadın işçi Sayısı
Bisküvi sanayinde
1913
324
77
Bisküvi sanayinde
1915
95
15
Konserve sanayinde
1913
67
14
Konserve sanayinde
1915
43
194
Tütün sanayinde
1913
1071
1026
Tütün sanayinde
1915
923
1086
"Kadın s e r b e s t l i ğ i ' n i n kökü, C u m h u r i y e t t e n onlarca yıl önce kapitalizmin vaş
dişi
e m e k ihtiyacından
sırasında
genelleşmiş
kendilerinden daima
memnunluk
memleketimizin
natlarında
iş
olup,
alışmış
ve anılmaya
(San.
ve
ustabaşılar genellikle
bulunmaktadırlar. olması
bulunmaları
değer.
"Kadın işçi kullanımı hemen sa-
patronlar
bildirisinde
bir zayıf noktası
çalışmaya
belirtmeye
doğuyordu:
bir
ve
bakımından,
Îstat.,
İşçi
kadınların
meselesi
yalnız
bu
ev sa-
yan
özellikle
s.22)
Bu işte devlet baba ve politika kabuğu, kapitalist ekonominin emirlerini
epey geriden
rumda de,
ve geciktirerek izleyebildi:
kadın
işçi
bulundurup,
Feshane
ve
İzmit
fabrikaya
ancak
1915'te
(devlet)
1916' dan
sonra
"1913 yılı ancak bir kaç ku-
sayıları
fabrikalarında kadın
orantılı
olarak
işçi alınmıştır." (San.
de
yok edilmeleri olduğu
günde
gibi
9-10,
"İş saatleri su
olmak
(San.
11
İsta.,
re günde
uygundur.
düzenlenmemiştir. saat,
mevsime üzere,
amacına
yazın
s.84)
kışın,
tâbi
olup,
11
meselâ
iki
bir saat paydos
için-
bir an
başka sanayiedilmek
üzere
2 saat eksik çalışır. "Deri sanayinde:
öğleyin
buçuk, 12
yarım
saat,
Kâğıt işletmelerinde:
9-10 saattir." (Keza,
"Çalışma saatleri,
Öğleyin
ise
İşbu
Îstat.)
Türkiye işçilerinin çalışma şartları, sanki - y o k sayıldıkları önce
artmış
çalıştırılmamıştır.
ilâ
kışın
bir saat yiyecek paydo9
ilâ
9
buçuk saattir."
"İş saatleri değişmez olmak
üze-
s.44)
1936 Haziran 8. günü çıkarılacak İş Kanunu bu geleneği yasalaştırır. 35. madde: " C u m a r t e s i saat 13'te k a p a n m a s ı mecburi işyerlerinde en çok 9 saat" iş süresi kor; 37. maddenin 1 numaralı bendi " M u a y y e n haddin üzerine z a m m e d i l e c e k fazla çalışma saatleri en çok 3 saat olabilir" hükmüyle iş süresini resmen günde 12 saate çıkarır. KANUN Finans
DIŞI S A N A Y İ P A R Y A L A R I kapitalin
kemendine girmiş yarı
s ö m ü r g e ekonomisinde,
sınıfının gerçek sayısı, resmi istatistiklerin çok üstündedir.
işçi
Kanun çerçe-
vesine sokulan işçiler, daima kanun dışı bırakılan işçiler yanında bir avuç azınlık olur. Nitekim 3008 sayılı İş Kanununun 2. Madde, A fıkrası der ki: "Bu işçi
kanun,
mahiyeti itibariyle
çalıştırmayı
lerine
gerektiren
uygulanır."Türkiye'yi
ve vergi
yolunda
işleyebilmesi için
buralarda
çalışan
kaçakçısı
işçilerle
işletmelerle
günde
en
az
işveren-
dolduran
yabancı
sermaye geleneğinin ebedileştirilmesi ve kanunlaştırılması olmuştur. kü Ortaçağ tefeci-bezirgân ortak yararlarından
ekonomisi
10
bunların
Kö-
ile kaynaşmış ecnebi sermayenin
çıkmadır.
Türkiye'de, tefeci-bezirgân sermaye ile yabancı finans kapital
işbirli-
ğince göze batırılmaksızın çalıştırılan işçi sayısı, kanun dışı parya sayısı,
"Büyük s a n a y i " denilen
işletmelerdeki
işçi
sayısı
ile
kıyaslanamayacak
kertede hem çok, hem bir bakıma santralizedir. Bunun en parlak örneğini
bir tek ecnebi
talâasına olup,
kumpanyasında
bakılırsa,
1913
Anadolu'da
tahmin
halı
yılı
dokumak ile
olunur." (San.
uğraşan
16.000
genel
kadar
işçi sayısı
işçi
çalışmış
60.000
kadar
kanunları atlatarak en geniş işçi yığınlarını sömürme
usulü, Anayasacı
hürriyet devrimi
mekle
ticarethanenin
6
"Karpet Kumpanyasının mü-
hesabına
Îstat.)
Türkiye'de bütün uğraşan
görebiliriz:
şirket
sayesinde sistemleşti:
katılmasıyla,
1 milyon lira sermayeli"şirket kuruldu. kızları bir araya topladı.
"Halı imâl ettir-
1908 yılı 400 bin,
daha sonra
(San. Îstat., s.104) Şirket, kadın ve
Doğrudan doğruya yapımevleri ve işçi çalıştırdığı
yerler; hemen bütün Batı ve Doğu Anadolu'nun büyük halı üretimi alanlarını kapladı: İzmir, Burdur, İsparta, Haçin, Kırkağaç, Sivas, Maraş o finans kapital tekeline geçti.
O kadarla
acente ortaklarının aracılığı ile:
kalmadı. Aynı
şirket, yerli tefeci-bezirgân
"Demirci, Akhisar, Sivrihisar, Niğde, Kula,
Kütahya, Simav, Manisa, Gördes, Uşak, Denizli, Milâs, Akşehir, Sille, İsparta" halı üretimini kontrolü altına aldı. Bu, bir ülkeyi bir kumpanyanın sömürgeleştirmesi, fakat sömürge masraflarından sıyrılması demekti. Finans kapitalin, en ücra köylere dek boynuzlarını sokup küçük üretmenleri sömürüşü korkunçtur.
Bir işçi günde 5 - 6 bin d ü ğ ü m atabilir en
çok. İşçi gündeliği d ü ğ ü m sayısına göre değişir. İzmir'de
1700, Uşak'ta
2200, Kırkağaç'ta 2600, Sivas, Burdur'da 3000 d ü ğ ü m için 40 para (1 kuruş) ücret ödenir. mak için
Kanun sözde "küçük üretmeni", esnafı, köylüyü koru-
el ve ev küçük sanatlarını
kanun
dışı
bırakır.
Bu
görünüşün
altında: Y e r y ü z ü n ü n en tekelci sermayesine bütün yurttaşlar en ufak sav u n m a gücünden yoksun İstatistik la
uğraşan
halı
açıkça kadın
tezgâhı
varolup,
6.000
nüfus
çimini
sağlıyor
rafından
ve
halı
işçilere
bırakılarak teslim edilmiştir.
yazıyor:
"Anadolu'nun
kızlar bulunur. tezgâh
yapımıyla
demektir." verilir."
başına
uğraşır ki, (S.İ.,103)
her bölgesinde
25.000
nüfuslu
ortalama nüfusun "İlk
4
Uşak'ta işçi
%24'ü
maddeler,
halı
dokumak-
1.500
hesabiyle
halı
kadar toplam
dokumakla
ge-
komisyoncular
ta-
(Keza)
Buradaki masum ve milli "Komisyoncu": ajanı, Türkiye üretimini ve çalışanlarının
Ecnebi finans kapitalin yerli
alınyazısını yabancı sermayenin
insafına ve yararına göre sömüren ve sömürten yerli tefeci-bezirgân sermayedir. Böyle bir işbirlikçiliğin Türkiye'yi nerelere sürüklediğini, kritik günlerde en kör gözler bile gördü. Mütareke yıllarında şimdiki müttefikimiz İngiliz
emperyalizminin
niçin
İstanbul'dan
Kafkaslara
dek
her
yere
el
atmışken, başka hiçbir yere değil de, tam İzmir'e, Ege bölgesine peyk Yu-
nan ordusunu çıkartmış olduğu üzerine hiç kimse durmuyor. Yalnız, yangın başımıza
patladığı
gün,
kanlar
içinde
kıvranarak
kahraman
yaratmaya
çalışıyoruz. Yunan ordusunun Anadolu içlerindeki sefer yönü, İngiliz Karpet Kumpanyasının halı üretim şebekesinin yolları üzerinde açıldı. Bilerek,
bilmeyerek
değme
"ideolog"larımız:
"Türkiye'de
"Sosyal
Sınıflar" yoktur, hele modern kapitalizmin "çağdaş uygarlığı" nerede? İşçi sınıfı bulunmayan yerde..." gibi "megalo idea"ları ince ince doğrasınlar. Kaba gerçek ortadadır. Anadolu,
Kuvayi Milliyecilik ayaklanışına bu sos-
yal yapısıyla girdi. Şimdiki "insan hakları" şampiyonu Batılı müttefiklerimiz, Ege Bölgesinde "Zito V e n i z e l o s " çığlığını yükseltirlerken Sivas'a dek 3000 ilmeği 1 kuruşa attırdıkları dünyanın en tatlı emekçilerini avlamaya çıkmışlardı. zayıf noktası
Ancak
bu
olmuş" tu.
bakımdan: (S.İ.,22)
"İşçi
"Nâdir
meseleleri Paşa"lar
daima İzmir'i
ülkemizin silâh
bir
patlat-
maksızın teslim ederlerken, ilk silâha sarılanlar, gelenin kim olduğunu nice aydın kişi ve " i d e o l o g l a r ı m ı z d a n sormaksızın iyi bilen o Ege'nin bir ilmiği bir meteliğe atmış adsız ve "yok ki..
Hani, nerede?" denilen finans
kapital kurbanları oldu. Ve her şey ondan sonra başlayabildi. Kuvayi Milliyeciliğin niçin o kadar çabuk ve bütün insanlarımızı sardığı da, gene bu e k o n o m i k ve sosyal kıldan ince kılıçtan keskin d u r u m d a n başka hiç bir şeyle açıklanamaz. Çoğu ecnebi, hepsi gayritürk Karpet şirketi gibi 6 tekelci kodaman ile, Türkiye işçilerine sömürge örgütünde "ilk madde" dağıtan en çok altı yüz K O M İ S Y O N C U uşak bir yana bırakılınca, geriye kim kalıyordu? Bütünüyle T ü r k Milleti. Onun için, işçi meseleleri gibi finans kapital meseleleri de ülkemizin d a i m a bir zayıf noktası oldu.
Kapitalizm Türkiye'de çoktan
başlamıştı. A m a , tersinden
başlamıştı.
Modern kapitalizmin kendi kendini yiyen tekelci finans kapital şirketleri ile kaynaşarak doğmuştu. Yabancı
sermaye kendi anayurdundaki
aristokrat
işçileri satın almak için, sömürge ve yarı sömürge insanları kalkındırmaya değil, "aşırı" kâr sağmalı y a p m a y a mecburdu. Bu da onu toplum içinde en azınlık bir sosyal sınıfa d a y a n m a k t a n bile yoksun bırakıyordu.
TARIM Yıl
KAPİTALİZMİ
1925. Cumhuriyetin kurulduğu yıl ertesi. A d a n a ' d a İkinci P a m u k
Kongresi açıldı. Orada, C u m h u r i y e t t e n çok önceleri doğmuş, en önemli tarım
üretimi
karşılaşmıştır:
üzerinde
iki
modern
sosyal
sınıf
açıktan
açığa
1- T a r ı m kapitalistleri, 2- T a r ı m işçileri.
Tarım kapitalistleri: "Adana çiftçileri "zürrâı" buharlı lokomotifleriyle, büyük küçük traktörleriyle topraklarını
hazırlattıktan
sonra ve çiftliklerini
T U T M A adı verilen Sürekli T a r ı m İşçisi (daimi ziraat amelesi) ile bir süre
idare ettikten sonra, pamukların çapa mevsiminde işçi ile kendisini karşı karşı bulur." (Adana Vâlisi Hilmi: "Adana Ziraat A m e l e s i , " Adana, Türközü Matbaası,
1341)
kaldırabilmiş kılıklarıyla
"Yağmurun azlığı,
olmanın beliren
önemi
işçi
Tekrar analım: kü,
bugünkü
ikinci
çokluğu,
ise,
kafilelerinin
sayı sunup sunamayacağı seyredeceği de Adana
ne
o
yıl
aynı
Pamuk üreminin
iş değildir.
Kuvayi
tozlu
bütün
ve işçi gündeliğinin
çiftçisi için,
bankalardan az veya
ovanın
yollarında,
çiftçileri
en
çok,
derecede
tatmin
en
çok para rengârenk
edecek
az arasında
önemlidir. "(Keza
bir nasıl
s.58)
modern sosyal sınıflar yaratışı, dünMilliyeciliğin
bölge, ziraatın yüzyıldır kapitalistleştiği
ürünü Birinci Cihan Savaşından önce:
kıyasıya
savaşlar verdiği
pamuk Adana'sıdır.
Pamuk
1914 yılı 135 bin balyadır. Cumhu-
riyetin ilân edildiği yıl 80 bin, 1924 yılı 160 bin balyadır. Bu üretimin güdücü sosyal sınıfı " Z ü r r â " (Frenkçesi: alır. Türkiye'de işçiyi
inkâr edenler,
y u m u ş a k sözcüğüyle
maskelemekten
a g r a r i e n , Türkçesi:
bu tarım
çiftçi) adını
kapitalisti çiftçiyi "köylü"
pek hoşlanırlar.
karıştırmak, geceyle gündüzü karıştırmaktan daha
Köylü
ile
çiftçiyi
büyük yanlıştır. A m a ,
Cumhuriyet kurulalı beri bütün siyasetçilerimizin sistemlice karıştırdıkları şey, hep bu köylü ile çiftçi sözcükleridir. "Çiftçi", teknik kadar T ü r k i y e ve bütün dünya ekonomi ve politikasıyla de günü gününe ilgilenen kapitalist sınıfımızın en önemli bölüğüdür. Çiftçi bilir ki, işçi olmasa, ne ovanın e k m e k gibi toprağından, ne milyonluk s e r m a y e d e n hayır kalır. Onun için en birinci problemi "İşçi derdi"dir. "Pek eski
zamanlarda,
DERT,
Bugünkü Adana cihan ni
evleri
ve
basitlikten çiftçisi,
piyasasındaki
incelemekte
onarım
sınırlı
tarımın
noktalar
de
makinenin
ilgilenmekte, üzerinde
maktadır." (Kongre zabıtnamesi,
beri
olduğu
kırılıverdiği
(tamirhaneler)
çevresinde
vakitten
pamuk piyasasına
gidişine
ve
belirli sıyrıldığı
1925,
deyimlendirilen sınırını
kadar,
kredi,
herhangi uzun
gaz
ve
kambiyo bir
uzun
yer
benzinin
meseleleri-
için
şikâyet
Matbaai  m i r e ,
bu
genişletmiştir.
şoför
konuları
İstanbul,
ve bul-
s.4)
" İ d e o l o g l a r ı m ı z ı n "yok" saydıkları bu sosyal sınıfımız, ortaya çıkardığı meselelerle, köylü yığınlarını koyun gibi kavalla g ü d ü v e r m e y e alışkın eski idareci çobanlarımızı şaşkına çevirmektedir. Tarım İkinci de
işçileri:
incelenimi
batözlerde, olarak
için, tarım çiftçilerinden de önemli zabıtları
tavsatılmayacak
dir." (s.109) koza
Üretim
Pamuk Kongresinin "Tânelerin
pamuk
hasadı
çapasında
devşirmekte
(Abdülhamit'ten
beri)
hayati için
birisi
ortak işinde,
harman
ürününü
(Hilmi,
toprağına
orak
s.5)
de
işçi için
tarlalardan "Gerçi
makinesi
kişilerdir.
"Pamuk bölgelerimiz-
meselelerden
ve pamuk
kullanılırlar."
Adana
sık sık hatırlatır:
20
girmiş
meselesikızakçılıkta,
pamuk yahut yıldan
beri
olduğundan,
orak
işçisi
yıldır
(Hürriyet'ten
dan
çapa
artık
seyrek
derecesinde
ve
sonra
Seyhan'ın
aranılmaktadır.
pamuk
ekimleri
işçisine olan ihtiyaç da
önce A d a n a tarımı bin
olarak
beri),
modern
olan
hiçbir şey öteki
leket
Hastanesi
larda
açıkta
bu
işçilerin
çevresindeki
kalırlar."
Hürriyetten Yılda 30-40
geçireceği
değildir.
en
15
olduğun-
az
hayat
Bunlar kısmen
misafir kaldıkları
kabristanlarda
(Hilmi,
ki
karşılık,
gelişmiş
kapitalizme girmiştir.)
şehirde
hanlarda
buna
ölçüde
artmıştır." (Demek
makineci
düşünülmüş
yanında
Fakat,
önemli
ve
şehirde,
gibi,
yol
hakkında
önce kısmen
daha
çok
Mem-
kıyısındaki
boş
arsa-
s.6)
Çukurova'da tarım işçiliği yalnız Adana'yı ilgilendirmez. Doğu illeri Antep, Maraş, Sivas batısında Kayseri, Konya, Antakya, Lâzkiye'yi içine alır. Hemen bütün Anadolu'nun züğürt köylü yığınlarını yerinden oynatır: na
tarım
rinden
işçileri öteden
beri doğu
gelmektedir." (Keza,
yerli işçilerce yapılır. nistan
KANUN
109)
"Pamukların
Karsantıdan,
yörelerinden
de
vilâyetlerinden
DIŞI T A R I M
komşu
derlenimi
Karaisalıdan,
işçiler geldiği
ve
Serkantı,
olağandır. "(Hilmi,
yayla
(derci)
"Ada-
bölgele-
daha
ile Kars
çok
ve Erme-
s. 17)
PARYALARI
"Pamuk Kongresine" kimlerin katıldığı konuşanlardan bellidir: Hepsi "Kadro"cu ağzıyla - "münevver ve mütefekkir" (aydın ve düşünür) kişiler, yahut "zinde
kuvvetler"dir.
İki
hekim,
işi
pek anlamaksızın
"Sağlıktan
dem vuruyorlar. Sağlık Müdürü (Hikmet Süreyya), Bakanlığın sıtma mücadelesi
açtığını
yetersiz
sıtma değildir" der. çi
hastalandığı
Eğer bu ğildir.
bulur:
"Fakat işçinin
Dizanteri, trahom da
vakit
yapılmayacak
onu
tedavi
olursa,
edecek
bundan
sağlığını
tehdit eden
yalnız
Bakanlıkça ele alınıyorsa da, kurumların
bulunması
zarar görecek yalnız
Çiftçi de bu hastalık dolayısı ile asıl ahali de
işçinin
"İş-
gerektir. şahsı
de-
("sekene'i asliye"de) za-
rarlanacaktır." (Pamuk Kongresi, Zabıt, s.120) "Bugün 30-40 bin işçi girdiği bildirilen
Çukurova
sağlık durumu
ne
bölgesine,
olacaktır?...
hemehal gereklidir.
Bendeniz
şi ediliyor)...
Sekene'i asliye
taneye gider.
İşçinin
O
da
beyin
(yerliler)
bu
gözüne
Ve
yor." (s.127-128) maskelerle
çeyizlendirilmeleri
işçi girdiği
Yardımlaşma
bundan
hastalanınca
niçin
vakit bunların Sandıkları
ürkülüyor
evinde
yatar
be-
(tehâ-
veya
has-
işe burunlarını sokturmamak için taş atar): çarpmayan
Sağlık Müdürü Sağlık
bin
İşçi
Nereye gidecek?" (s.121)
çırçır fabrikalarındaki işçiler,
rak yaşıyorlar.
100
için
anlamıyorum,
evi yoktur.
Başkan, (Sağlıkçıların "Sağlık Müdürü
yarın
Bunun
bu
üzerine
günkü
beyin
Müdürü
bir şey benim
çekmiştir.
biçimde pamuk liflerini soluya-
görmediği biçimde sağlıkları
karşılık geçen
dikkatimi
verir:
kongrede
bozulu-
"Fabrikalardaki işçilerin bir karar verilmiş
ve
bunun
behemehal
deniz
bu
mecburi
kongrede
tutulmasını
işçilerin
yalvarmıştım.
tedavi
Bunun
meselesinin
üzerine,
ben-
sonuçlandırılmasını
istiyo-
rum." (s.132) Fakat öteki kongrecilerin istedikleri, tarım patronlarını, en az sanayi
patronları
"Hizmetli ve
uzman
si için leri
(çırçırcılar)
varolan
şoför
ve
kadar düşünmekten
makinistlerin,
heyeti önünde sıkı
de Ankara
ve Adana
kadrosunun
başka
bulundukları
bir sınava
uğratılmaları."
da iki mektep açılmıştır.
darlığı
dolayısıyla
bir şey değildir:
yerde
kurulu
"Makinist yetiştirilme-
Fakat,
ihtiyaçlara
makinist mektep-
yetmediği
görülmektedir."
(s.107,108)... Arada Dr. Celâl gene işçi sağlığına dokunur: ricik
hastanesinin
remez.
İşçi,
protokol
üç gün
defterine
kabristanda
tağı kabristandır..." Artık bu arka
çıkılamayacağını
gelince ki,
affedersiniz
pilâvın
belirtir:
başkan
raporda
konu
çiftçiler arasındaki
nasıl
Şekilsiz
lerden
istemek dertlerine
nunda
işçilerce beyin
inceleyecek
Sağlık Müdürü
edenler el kaldırsın.
rapor
tahakküm
çıkarır:
İşçinin
ki, ile
ya-
Akif
işçi
kabul
çiftçi
üzere
Kabul edildi." (s.134)
Fa-
işçilerle
ve
bile Bunu
"Konuşma
patron
Akif beyin ve
kaşığı
isteriz.
Uygulanışları
çiftçiyle
ve is-
dileği bu
(s. 127)
Bey:
gibi
Bu
İşçi meselesi:
görmek
katmaktır.
olduğu
hazırlamak
edelim
"Müsaade buyurur-
verdiğiniz
tip
Sırası
işçi meselesidir.
güder."
ki,
bir
durumu...
önerileri
bir
belirli
komisyon
genel
beyin
biçimde
amacını
(s.126)...
komisyondur
"Raporun
İşçiye
ağzından
bir dert daha
buyurdukları
göste-
Çiftçiler pek yüksek bilirler
düşünmek gereklidir:
verelim
yerine
yapılmalıdır."
öneri
Başkan: yecek
aldırmaz.
sağlık sebepleri değildir.
gözlük
işçi
hastaneye gelir.
tartışmayı gerektiren
ilişkileri sağlamak
ameleye
alamıyoruz.
lerini
kıl
Bunu
çok
edilen...
"Adana'nın bimesken
kongre dayanamaz. Suphi bey işçiye
baklayı
En
bir işçiye
"İşçi meselesi hayat meselesi demektir.
demek istemiyorum:
yıldan açıklayalım."Ve
kan
yattıktan sonra
kadarına
-işçi burnundan
sanız fikrimi söyleyeyim.
"Bir
hiç
yağı kötüdür diye işçiler kaçmıştır.
tibdat yapalım
kat,
bakılırsa,
bir fen
da
edilmelidir."
arasındaki encümen
en
Bailişki-
(s. 133)
okuyacağım.
ilişkileri
düzenle-
ayrılmasını
(Meşhur oyalama
so-
yeter.
işçilerin
önerilerini
geri çiftçi-
usulü:
kabul Gab-
ledenler? G a b l e t m e y e n l e r ? Gabledilmiştir!) Yusuf (kıtlığı) toprağı ilişkisiyle 15'te
Şinasi vardır."
bulunan azalmış 1'i
raporu: (s.157) yalnız bir
"Şimdiki
"Yirmi bin
Adana
buçuk
durumda kilometre
bölgesinin milyon
dönüm
bugün
her kare
yanda
ancak
kadarı,
işçi
genişliğinde Ermeni
yâni
aşağı
fıkdanı ekilebilir devrimi yukarı
işletilmektedir."
" K a d r o c u " "Aydın kuvvetler", işçi hastanın mezarlıkta yatmasını değil, -o nasıl olsa oraya gidecek-, sağlam işçi ile "Zürrâ a r a s ı n d a k i münasebâtı" önerirler.
O
ilişkileri
kim
d ü z e n l e y e c e k ? "İşçi
komisyon":
6
üyesi, bir başkanı oturup: "Çapa işçileriyle çiftçiler arasındaki çatışmaları (ihtilâfâtı) ayırıp ç ö z ü m l e y e c e k t i r . " O adı "Amele k o m i s y o n u " n d a
kim-
ler vardır? 1- Başkan: "Ziraat Odası yanından seçilip mahalli hükümetçe o n a y l a n m ı ş " bulunan " K o m i s y o n u n başkanı görevli (muvazzaf) olup, üyelere de
her toplantı
için
huzur hakkı verilmektedir..." Üyelere gelince:
Bunlardan 2'sini gene patronlar (Tarım Odası) verir. Öteki "2'si işçi mümessili olmak üzere en az 15 elçibaşı tarafından seçilir ve birisi j a n d a r ma subayı, ötekisi polis komiseri olmak üzere, geri kalan ikisi de hükümet yanından
belirlendirilir."
Cumhuriyetin ertesi yılı 40.000, sonra seçecek
olan:
15
elçibaşıyı
"Başında
şemsiyesiyle,
elinde
müş saat kordonu ile "Para
kazanmak
layıp,
mevsiminde
geçinirler. lerin
kazancı, sinde
ve
işçilerin
öder...
tam
ralar
o hafta
hediye
yerde
(s. 13)
verilen
elçibaşı
kadın
veya
"Elçibaşılar,
"İşçiye
çapa
yüzden
denilen
kimse-
iki katı derece-
5 kesmekten
ibaret-
Haftalık tutarını
çocuk olan
kısmı için
hak ettiklerini bütün sıkışıklık derecesine
mevsiminde Adana 'ya
el-
de zürrâ-
olarak ödeme-
ihtiyaç arttığı zaman,
elçibaşılara
top-
bu
görünür biçimde
miktarın
yüzde
gü-
Elçibaşılar:
ve
"Elçibaşıların
beherinden
Fakat bunların
altında
anlatıyor: uzanan
kimseleri
getirirler
kazancını Elçibaşıyla pazarlık eder.
(s. 13,14)
adı
bey dek
geçinemeyen
Çukurova'ya
her işçiye
işçilerin
işçi haftalığı alır.
verirler."
üzere
Elçibaşı işçiden
meyi âdet etmiştir." başkaca,
bulundukları
altındadır."
ve
Vali
çoğu göbeğine
küçük büyük kafileler durumunda
kumandası
çiftlik sahibinden
çibaşıya
ve
ayırt etmek pek kolaydır.," (s.16)
işçilik etmek
haftalık almaktan
tir." "Patron, dan
ve
100.000 işçi adına 2 mümessili
etmişsinizdir.
kırbacıyla
elçibaşıyı
isteyen
İşçiler,
emir
merak
fazla göre
ücretten artan
gelecek işçilere
pakışın
ödünç para verdikleri gibi, ayniyat (mal eşya) da verirler. "Böylelikle hem işçi
elçibaşısı
arabasına
mürüvveti ile zaman
olduğu gibi,
sit faizden zân
Elçibaşı,
lemekte (Nezaret)
yardımı" da oyun
Elçibaşı, da
Cumhuriyetin
görüp
oynayan
kâhyasıyla
ikinci
yılı,
Çoğu
faiz hesapları da
çıkılmaz hale gelir." Elçibaşı
"Bağımsızlığını
işçilerden
efendiler gibi
uyandırmaktadır." daha
de "Ödünç verenin insaf ve
çapraşık faiz hesapları...
bile devredilecek olursa,
faize geçerek içinden
ettiği ve patronun
mahsusa)
hem
"Bu
işçileri boyuna kumara zorlar.
ve çünkü
ayırmakta" dır. met'i
para
faiz" öder.
ertesi yıla
mürekkep
zürrâ'dan
olur.
kıskıvrak bağlanır,
belirlendirilen
kayıt
altına
ba"Ba-
koymuş"
"Bu iptilâyı da elçibaşılar körükkendilerine MANO,
hiç
çalışmaksızın
yemek yediği için,
adıyla
işçilere
bir pay
"Bakanlık"
"Özel saygı" (hiz-
(s.16) bakanından
profesörüne
dek "aydın
kuvvetler"in "imtiyazsız sınıfsız" devletçiliğimizi yönetişleri budur. Milli tefeci
kumar m a n o c u s u n d a n
uluslararası
benzin
ve
kambiyo
borsalarına
dek teşkilâtlı j a n d a r m a subayı ve polis komiseri devletçiliği, İŞÇİ-İŞVEREN ilişkilerinde sınıfsız devrimciliği mi, yoksa açık seçik finans kapital tekelciliğini mi geliştirebilirdi? ÖZEL T E Ş E B B Ü S Ü N "GİZLİ Türkiye
Cumhuriyeti
FAALİYETİ":
doğarken,
"Sosyal
DEVLETÇİLİĞİMİZ sınıflar"
gibi,
toplumun
madde varlığını yaratan işçi sınıfı da vardı. Y o k olan: işçi haklarıydı. İşçi sınıfı y o k değil, olağanüstü y o k s u l d u .
Her Cumhuriyet y ı l d ö n ü m ü n d e
bir öğün, işçi sınıfına y e m borusu çalarca, "İş Kanunu" muştalandı. Maksat, sızıltıları avutmak, özel sermayeyi o duman perdesi ardında savunmaktı.
Daha İkinci P a m u k Kongresinde, meslek gayretiyle işçileri kabris-
tandan
kurtarmak isteyen
hekimlere müderris (Profesör) Zühtü
bey o
kanunun taslağı ile karşı çıktı: "Bu
izahattan
anlıyorum
ki,
dedi,
maksat Adana
ve
çevrelerindeki iş-
çilerin uğrayabilecekleri hastalıkları tedavi için, kendi gündeliklerinden bir teâvün
(yardımlaşma)
mesâi
kanunu
ması
gereken
tarılıyor,
(o
sandığı
zaman
ÖZ
sözcükler
İş Kanunununa
yapmalarıdır.
Hatırlatırız ki,
TÜRKÇE keşfedilemediği
"Teâvün-Mesâi"
gibi
için,
bunu
emreden
halkın
anlama-
medrese
"Mesâi Kanunu" deniyordu)
lâflarıyla
tertip
ko-
edilmektedir"
(Hilmi, Keza, s.121) 1925 yılında başlayan "TERTİP", t a m 11 yıl süren vardı - geldilerle bir türlü sona eremedi. "Devletçiliğimiz" alın teriyle çalışan yurttaşları öylesine çok ve derin düşünüyordu ki, İş Kanunu 1936 yılı çıkarıldığı zaman dahi, işçi sınıfımıza lâyık "olgunluğa" erişmiş sayılamazdı. Her maddenin kitaptan hayata
geçirilmesi
için,
ayrıca
sürüyle
talimatnameler,
tüzükler ve
ilh.
kayıtlarla beşer onar yıl sonraları beklemek gerekti. T ü r k milleti onlarca yıl, Grek mitolojisinde
Danae'nin
doldurmaya
mahkûm
edildiği
dipsiz fıçıya
benzeyen özel sermaye fıçısını dolduracağım diye milyarlarını iratçı-tekelci boş fıçıya atıp kurban etti. Yabancı-yerli finans kapital, milletin milyarlarını
mirasyedi
israfıyla yutup da,
memlekette
bir türlü
Batılı
anlamda
prosper (gelişen, her işsize ekmek veren) sanayi doğamadıkça da, kapitalizmimizin bu sonu gelmez vurguncu kısırlığı önünde: "Demedik mi bizde sosyal
sınıf yok!" marşları,
resmi "ideolog"larımıza tükenmez azık oldu.
Kendileri de "Hasbi" ideolog sayıldılar. Bununla birlikte, Hindistan veya Mısır, (hatta Sivas Kongresinde pek özenilen ne
Filipin) gibi emperyalist sömürgelerinde bile durdurulamayan
yapılsa
Türkiye'de
de
stop
edemezdi.
sanayi işletmeleri 1913 yılı 269 iken, "1915
istatistiklerince
sanayi
"10 kişiden
I923 yılı 342
teşvikten
yararlanan
fazla
ve l921 bütün
yılı
hayat,
işçi kullanan 1509 olur."
sanayi
işçileri
16.309
iken,
1927
"Meşgul eşhâs": s.6,
yılı
sanayi
256.855'tir." (H.K.
istatistiklerine
göre,
Türkiye
Sınıfının
İşçi
Türkiye
sanayiinde
Sosyal
Varlığı",
1935) Sanayi teşvik için yapıldığı öne sürülen kanunlar, önce Türki-
ye'de
modern sanayi gelişimini
selâmlık usulüyle de
motoru
saklamaya
bulunan
denince...
İstanbul'daki
vurarak,
motorlarını
lerdir."
(Akşam,
diler.
Fakat
baltalamaya,
yaradı:
fabrikalar,
muamele
fabrikaların
önemli
değiştirerek
4.11.1933)
verdikleri
işçi sayısını
vergisinden
kuvvetini
çalışan
istatistiğe
müstesnadırlar... Belediyeye
indirdiklerini
14.484
göre...
harem,
ve 5 beygir kuvvetin-
bir bölümü...
beygir
"Bize
ikinci
sonra
"9 işçisi olan
çocuk
sayı
baş-
bildirmiş-
olduğunu
22.676'dır."
söyle-
(Resimli
Ay, s.28, Mayıs 1930) Aslına bakılırsa işçi sayısının "saklambaç oyunu", Saltanattan Cumhuriyete olduğu gibi geçmiş "Mukaddesat"ımızdandı. ğini yapan
Mösyö
Durand,
İmparatorluk özel
ödenek" olduğunu şöyle anlattı: miktarı İst.)
gerçek Kuvayi
olarak
ve
Milliyecilik
"Üretim
gereği
gibi
savaşında
1915 yılı Sanayi istatistisermayesinin,
pek "örtülü
ve yapımların (istihsal ve imalâtın)
belirlendirilip
nice
yazılamamıştır."
insanımız
ölmüş,
(San.
fabrikalarımız
yıkılmış olursa olsun, Batı Anadolu'nun yıkılmasına karşılık, başta Eskişehir-Ankara sınıfımız
gelmek üzere,
bir çeşit
Orta Anadolu'da
rönesansa
uğramıştı.
iş yerleri
Özel
ve dolayısıyla
Sermayemizin
işçi
Cumhuriyet
çağında "Nâmahrem"liği eksilmeyip arttı. 1927 istatistiğini yapan K. Jakar şöyle
yazdı:
yayınına
"Sanat
esas
rüldü." (İst.,
ve
konu
kurumları
ile
sermayelerine
olamayacak kertede
eksik
ait ve
cevaplar,
istatistik
emniyet edilemez gö-
s.2)
27 Mayıs Devriminden sonra "Servet Beyanı" veya "Ödenen Vergilerin a ç ı k l a n m a s ı " gibi basit istatistik önerilerinin üstün sınıflarımızı nasıl şâha kaldırdığı ve bütün geleneksel piyasa partilerini allak bullak edip, tövbe
istiğfâra yönelttiği göz önünde tutulursa, finans kapitalimizin Ab-
dülhamit'e
koparttırmadığı
burun
kıllarını, C u m h u r i y e t çağında da
gene
yabancı finans kapital "yardım"ına dayanarak savunmaktan bir adım geri kalmadığı
anlaşılır.
Bu "Kanuni
Devlet" biçimi
içinde dört elle sarılınan
"Kökü dışarıda gizli faaliyet"in özel sermaye ağalarımıza nasıl bir "devletçiliğimiz" kaftanı sağladığı artık sır olmasa gerektir. Bir yanda domuzuna vergi kaçakçılığı ile karışık, Türkiye işçi sınıfının d o m u z u n a sömürülmesi;
fakat öte yanda
memleket sanayinin
bölük pörçük küçük işletme
batakhaneleri d u r u m u n d a tutularak, Türkiye'nin y e r y ü z ü n d e en geri
ül-
keler arasında emperyalizmin ihtiyat kuvveti d u r u m u n a getirilmesi... Bu akıncı,
durum,
Türkiye'de
milliyetçi,
yaratıcı,
özel
sermayeci
ilerici,
sınıfın,
sanayici
Batıda
kapitalizmi
19. değil,
yüzyıl 20.
yüzyıldaki
iratçı,
baskıcı,
gerici
finans
kapitalizmi
kendisine
örnek
y a p m a k t a n k u r t u l a m a d ı ğ ı n ı ve k u r t u l a m a y a c a ğ ı n ı bir yol daha ve kesince ispat ediyordu. prekapitalizm miydi? Sosyal tu.
Batıdaki yatalak,
Cumhuriyetle
birlikte
birinci
doğudaki
bunak
sınıf b ü y ü k
makine
vurmuş-
i m p a r a t o r l u ğ u n y ı k ı l m a s ı y l a sonuç-
başlayan
yılındayız. Y a r ı m yüzyılda, J a p o n y a nün
kapitalizm
ç ı k m a z a , A b d ü l h a m i t tarafsız devletçilikle gem
33 yıllık A b d ü l h a m i t devletçiliği
landı.
hasta
ile eşleştirilerek damızlık bir t o p l u m düzeni doğurtulabilir
yeni
koyu
devletçiliğimizin
derebeylikten
sanayici
devleti
42.
çıkıp y e r y ü z ü -
olmuştu.
Türkiye
Batıcı " Y A R D I M " olmasa peynir e k m e k s i z aç kalacağı, üçte iki nüfusu işsiz, e m p e r y a l i z m e üs, geri bir ülke d u r u m u n d a bulunuyor. çekle yüz yüze gelişimizin sebepleri araştırılmalı
T Ü R K İ Y E İŞÇİ S I N I F I N I N Yarım
yüzyılın
-Brecht'in GERİLEME,
SOSYAL VARLIĞI
"İLERİCİLİK"
piyesindeki Allahları
Bu acı ger-
mıdır?
hattâ
gibi
"DEVRİMCİLİK"
yerinde
politik G E R İ C İ L İ K ile karşılaştı.
çabalarımız,
s a y m a k biçiminde-
sosyal
Bunun sosyal sebebi, Türki-
ye'deki sınıf determinizmidir. Bu kahredici sınıf determinizmini içlere sindiren
başlıca
düşünüş, devletçiliğimiz biçiminde oldu. Ö n ü m ü z d e duran
ve gücünü yürüten devletçiliğin ne olduğu açıktı. 40 yıl önceki can alıcı problem:
O devletçiliğin
modern finans kapitale verili sınıf imtiyaz-
larını gittikçe a r t t ı r m a k ve böylece Türkiye'yi bugünkü d u r u m u n a getirmek mi? Y o k s a , T ü r k i y e işçi sınıfının d e m o k r a t i k e k o n o m i k ve politik insan haklarını tanıyıp, dizginsiz finans kapital s ö m ü r m e s i n i önleyerek,
s a n a y i l e ş m e güçlerini
artırmak
mı
idi?
Hâkim
devletçiliğimiz
ikinci şıkkı: T ü r k i y e ' d e işçi sınıfının sosyal varlığını inkâr etmeyi hak bildi. Ve bütün "ideolog"ları o yönde kışkışladı. Bu, önce yanlıştı. T ü r k i y e ' d e m o d e r n bir işçi sınıfı vardı. O l m a s a modern kapitalizm olmazdı. "İdeolog"lar ters y ö n d e n güreştiler: T ü r k i y e ' d e kapitalizmi kalkıştılar. sömürge
inkâr
ederek,
işçi
sınıfının
yokluğunu
ispat
etmeye
Bu parlak olduğu kadar orijinal o l m a y a n bir sistemdi.
hasretlisi
batı
emperyalizmlerinde,
gösterişli faşizmler pek boldu.
Bütün
böyle k a p i t a l i z m e ç a t a n
İtalya'da, A l m a n y a ' d a , J a p o n y a ' d a ,
mo-
dern ağır sanayi gelişmiş b u l u n d u ğ u için, " N a s y o n a l S o s y a l i z m " maskeli gericilik, m a m a k gibi nal
kendi s a n a y i n e s ö m ü r g e s a ğ l a m a k ve kölelerini aç bırakkendi
kapitalizmi
için olumlu sayılabilirdi.
Bizdeki "nasyo-
s o s y a l i z m " devletçiliği, T ü r k i y e ' d e s a n a y i l e ş m e z e m b e r e ğ i
sınıfını
yok saymakla,
sanayileşme
temposunu
yavaşlatıp,
yabancı finans kapitali ö n ü n d e elsiz ayaksız bırakacaktı.
olan
işçi
memleketi
O zaman,
hem
milliyetçi hem sosyalist geçinen
kapıkulu
ideologlara
karşı, " s o s y a l i z m " şöyle dursun, kendi milletlerine ihanet ideolojisi içinde bulunduklarını ye'de
a n l a t m a k için,
bir işçi
sınıfının
atlatmak için, den
yakayı
bugün
işçinin
sıyırmak
ilkin
yalan
bulunduğu yaşını
için,
s ö y l e m e m e k gerektiği, Türki-
anlatıldı:
"Patron,
gizlemek için,
kullandığı
işçilerin
dün kazanç vergisini
yarın
rakamını
muamele saklar
vergisin-
oğlu
saklar."
(H.K. Türkiye'de İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı, s.5) denildi. Bu saklambaçları oyuncularına fus
yazımı,
bırakalım. Y a r ı m eksik istatistiklere bakalım:
299.369
kişilik
bir
"sanayi
nüfusu"
"1927 nü-
bulunduğunu
yazar."
(TİSSV, s.6) Gene
1927
gözükür."
yılı
(Keza,
"Dört ve daha ziyade kişili işletmelerde
s.7)
23.316
kişidir."...
275.112
sanayi
"Bir kişilik,
"10
bin
işçisi kalır.
su içinde oranı:
49'da
1
ve
ailesi ile
patronla Bunun,
23
10.941
patron
birlikte bir kişilik işletmeler:
bin
l3.666.274
esnafı
çıkarırsak,
kişilik bütün
geriye
Türkiye
nüfu-
eder." (Keza)
50 kişide 1 sanayi işçisi, elbet ileri A v r u p a sanayi ülkelerine bakarak az
bir
orantıdır.
ya'sında vardı.
180
"Fakat,
milyon
1917 yılı zirai
nüfusa
Sanayi işçisinin
karşı
nüfusa
yalnız
oranı
62'de
ve geri bir ülke
olan
2
bin
milyon
1'dir."
900
(Hikmet
Çarlık Russanayi
işçisi
Kıvılcımlı,
Tür-
kiye'de İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı, s.8) Kuvayi Milliyeciliğin zaferinden 4 yıl sonra, Türkiye t o p l u m u ne antik ne modern anlamda sosyal sınıfsız değildi. Bu sınıflar arasında sosyal bir tercih yapılsa:
10 bin işveren mi, 275 bin işçi mi tutulmalıydı? Demokra-
tik oya vurulsa 1300 kişide 1 patron mu ağır basardı, 49 kişide 1 işçi mi? Eğer T ü r k i y e
"Çağdaş
uygarlık"
için
güdülüyorduysa,
başka " Ç a ğ d a ş uygarlık" sosyal sınıfı yoktu. kâr
etti.
Ancak
kapitalistler
için
işverenle
işçiden
Devletçiliğimiz ikisini de in-
"Sanayi-i
Teşvik
Kanunu"
1912'de
çıktı, işçiler için "İş K a n u n u " 1936 yılında çıktı, 1965 yılında bile İş Kanununun uygulanma müsaadesi bekleyen nice maddeleri kitapta uyukluyor. İşçi haklarını, işveren imtiyazlarından bir çeyrek, yarım yüzyıl geride, hem de, sırf kısıtlamak için konu eden bir devletçilik, Türkiye'de kapitalizmden "Ne
başka sonuç bulur mu?
yapalım:
1300
kişide
bir kişi
olan
patron
açıkgöz;
kat çokluk olan
işçi ise...
kendini bilmez" mi denecek? Bu
ye'de
sınıfların
yokluğunu
modern
çıkarır. 1932
Modern Başvekâlet
(İstanbul, 56'sını)
İzmir, derleyip
sosyal
sınıfların
İstatistiklerine Zonguldak)
değil,
önemleri
yığın
objektif
"Türkiye'nin
işgücünün
yarısından
s.40)
durumlarını
topografyaları
göre:
toplar." (TİSSV,
patrondan karşılık,
yalnız epey
3
ile
50
Türkiortaya belirir.
vilâyetinde
çoğunu
(yüzde
Kimi sanayi semtlerinde işçi sayısının nüfus toplamına orantısı şöyledir: istanbul'da
10'da 1
A d a n a , Mersin C e b e l b e r e k e t t e [ O s m a n i y e ]
10'da 1
Zonguldak'ta
6'da 1
İzmir'de
7'de 1 3'te 1
A d a n a ve İçel'de Bu
yoğun
insan
yığınımız,
"yok"
denilmek
için
devletçiliğimiz
ta-
rafından kanun dışı bırakılır. Onun, en ufak siyaset şöyle dursun, ekonomi teşkilâtı en büyük kuşku konusu yapılırsa kendini ve milli görevini kolayca bilebilir mi? Çünkü karşısında, bütün kurullar ve kurallarca ülke ve evren ölçüsünde imtiyazlandırılıp şımartılan özel sermaye, baştan başa finans kapitalleşmiştir. Bir sanayi kolunda 20 şirket kalsa, üretim serbest rekabetçi kapitalizmin elinden çıkmış, tekelcileşmiş olur: "Bir kolda üretimi,
kezileşmiştir. likte,
bütün
bölgenin
bölge sanayi işçilerinin
ve
belki de
Bölge
içinde
7 boyahaneden
yük kurumun halıcılıkla
dışında,
40'ı,
Zâde,
bütün
39,7'sini içine
büyük şirketlerinin
büyük şirket,
ayrı
2
bütün
boyâhane
görülmüyor.
elinde çalışıyor.
kapasitesindedir.
Hamza
10
yüzde
en
Çolak Zâde,
2
yalnız 4
Yılancı Zâde), yüzde
yıkama
10 bü-
haneden
başka,
işleyen
1
yâni
29
milyon
varolan
milyon
bir-
Bu
bin
işçi,
920 bin
tanesi sırasıyla:
75,5'ini (1
halı
ilmek fabrikalarıyla
Demek halıcılıkta
10 ilmek fabrikası
10 fabrikadan
ilmek üretiminin
ile
alan
elinde mer-
ve 6 yıkama haneden 4'üne sahiptir.
ayrı
uğraşır kurum
14 kumpanyanın yapım
5'ine
Türkiye'nin
kilo
(Şark Halı,
fabrikaların
450 bin
yüzde
kilo)
üretir.
(Mıntıkamızın Kitabı, s.116, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası, İstihb. Md. M. Zeki'den, T İ S S V , s.46) "Bütün %37'sini %1,1'isi 14
işletmelerin kucağında
işçilerin
tanesi,
%30,5
yani
(yani
%48'ini)
larının
%9'u,
işçilerin ve
bakımından,
Türkiye
pek
500'den
fazla
geri işçi
%45'ini kaplıyordu. gesinde
1929
unu
%0,86'sı
(yüzde
(yüzde
gözükmüyor... kullanan Amerika'da
yılından
önce,
değil)
geniş
derecesi
sanayi
ise bu
orantı
nispeten
az
13
Demek
bin
307'sini kurum-
işçilerimizin
(Amerika Çarlık
temerküzlü
san-
egemenliği) ve
Alman-
Rusya'sında
işletmeler işçileri
%33 idi.
içinde
endüstri
kapital
önceki
bütün
işçilerin
işletmelerin
kurumumuz
işçilerin
(finans
1917'den
bütün
bütün
anlamıyla
ülkelerinden
kurumlar,
değil)
1921
benimsiyordu...
konsantrasyonu ileri
Bizim
biri bile
Almanya'da
bile
Amerika'da
topluyordu.
%36,5'ini en
yarımı
Türkiye'de...
çalıştırıyor.
tralizasyonu ya'dan)
%0,43'ü toplar
toplamının
Türkiye'nin
Ege böl-
endüstri
kollarında,
yalnız yukarıda
andığımız 7 kurum
işletmenin
işçileri,
ni tutar.
Bu
an
altında
konsantrasyon,
sınıflarından
miştir. Yazar, sınıfının ve
bizden
sosyal
bilimsel
SON
varlığını,
başkalarının
yaptığımız,
işçi
yukarı idi. toplamının
üstünde,
Bu
7
%37'si-
Rusya'nın
8 pu-
Demek t a m 30 yıl önce Türkiye'nin özeti verilen etüt yayınlanabil-
SÖZ"ÜNÜ elden
basılı
ve
4 puan
dolayısıyla
"ÖN
560 dan
dalları
s.49)
1935 yılı:
işçi sınıfı
o etüdün
şimdilik
işçi sayısı üretim
Amerika'nın
imiş demek." (TİSSV,
Bugün 1965 yılındayız. sosyal
için
karşılık düştükleri
sözlerine
objektif bir
şöyle
geldiği
bitirir:
kertede
dayanarak
araştırma
olmak
"Burada,
resmi
işçi
rakamlara
inceledik.
Demek
iddiasındadır."
(s.75)
Türkiye'nin temelindeki sosyal gerçeği bu idi. Politika kiremitliğinde ise büsbütün başka mart kedileri miyavladılar.
B.
POLİTİK E K O N O M İ
TÜRKİYE VE ATATÜRK Cumhuriyet çağında
kapitalizmin
gelişim
karakteristiğini
bize en
iyi
anlatanlar, ekonomi politiğe en az önem veren edebiyatçılarımız olmuştur.
Birinci
Türkiye
Cihan
duman
Savaşı
tüten
kadar süren
bir yangın
Milli
yerine
Kurtuluş Savaşından
dönmüştü.
sonra,
Yalnız A n k a r a
için
yazılan şu satırlar, Bolu, Zonguldak, Y o z g a t ve hattâ Kayseri için de doğru sayılan açıklamadır: "Vilâyetin girmiştir.
bütün
verimli ziraata Türkler: halkı balık
toprakları
kadar bütün
Rençber,
tasfiye
yerde
çift
Küçük esnaflıktan
bağlar avcılığı
sırasında yakmışlardı.
İzmir'den Rıfkı:
bir
ekonomi
memur,
çarşılar
vakıfçı
Uşak'a
yapılacaktı."
ve
derebeyi
durmakta
doğru s.419)
(Keza,
yalnız vardı.
rehini
ihracat
köklerinden
kasabalarının
Çankaya,
-
yabânileşmekte
kapalı
ve
bankerin
Hıristiyanların
ekonomisini
zeytinler
şehir
parasıyla
ithalât
memleket
ölmekte,
Anadolu
Ermeni
milli
bozulmakta,
yıkıntılar..." (Falih sullukların
asker,
etmekle,
kaç
ve zanaatlardan
tekeli
idi."
idi.
"Hıristiyan
sökmüştük.
Her
kesilmekte,
"Ermeni
oturulabilir tüten
altında
idiler." veya
altına
tüccarlığına,
tehciri
mahallelerini harabeler
"Sıfıra inen
Vatan,
ve yok-
s.420)
Bu nasıl olacaktı? Türkiye, tarihsel devrimlerden sonraki durumdaydı. Osman Gazi zamanındaki gibi yeniden fethedilmişti. Millet Fatih Kahraman gazilerin ardında ordulaşmıştı. Her şey baştaki ULU KİŞİ'lerden bekleniyordu. En büyük kahraman "Tek a d a m " Mustafa Kemal Paşaydı. kat ediniz.
Atatürk bir büyük
Türk'tür.
O
"Sözüme dik-
kadar büyük bir stratejdir." (F.A.
450) Sırf tek insan kişi olarak onun da bir maddesi ve bir mânası vardı. An-
lamca d ü ş ü n ü ş ve davranışında ister istemez idealistti. Dünyanın kültür üzerine oturduğuna inanıyor, dünyayı ancak kültürle değiştirme metoduna güveniyordu.
Oysa:
"Atatürk,
bizim
istemez hafifçe kültürlü idi" (Fâlih Gönülce, hayli sıkıca
bütün hasım,
kendini
(F.A.
alaya
bir
bii,
-
Neden?
-
Atatürk:
bir kova
su,
kadehlere
bakarak:
bir kova
Gel çocuğum
bir kova
rakı -
olduğunu
koysalar,
Rakıyı
neden
RA'lara
hep bilginler de toplansa, tuttuğu
Avrupalı
renmemişti." Karlsbadda den
geçmiş
türk'ün ca'ya dini
pek
konuşamadığı
merak
etmemişti..
tamamlamıştır."
vardı. hayran lerin
(F.A.
savaşını
"Peygamber oldukları tarih
ri,
romanları
iyi
Sakarya
"Lider
olarak
idi.
kirlerin
Mustafa
hepsini
kendi
bir işçi çocuğu
bizi
-
Bir eşeğin Çocuk
önüne
önümüzdeki SOF-
her kültür eksiği giderilemezdi.
"Paşa
anası defteri
olduğu
göze iyi
519)
karnında
Bu
-
gibi
hattı
yabancı
vardı.
Hoca
çarpıyordu.. anladığını
ölünceye
izlediği ve
(F.A.
kadar
odacığında,
padişah 613)
ısındırmıştı...
Yazı
yakındı." (F.A. Kemal
yürümesi için
Ta-
dil
öğ-
düzeltmesin-
İşaretler,
gösterirdi.
okuyarak
AtaAlman-
kendi
ken-
612)
Namık Kemal mektebine
İyi fikirlerin
idi."
hoşlanırdı:
mi? Atatürk gülerek:
demişti." (F.A.
Fakat
Muhammed
arasında
içer?...
demesin
fransızcayı
lâmbayla
anlayışına
hangisini
"Ata-
düşünüşlü
hangisini içer? -
"Uzakta dedi.
"Bir gün
560)
şu fıkrasından
buraya,
mürebbiyeden
Fransızca
Fransızca
pek
sormayalım
tatlı
rakı koysanız,
efendim,
ister
"Elinin bir
Ama:
(F.A.
ve
Eşekliğinden. "İçilirken:
-
"Aman, babasının
görüşlü
Gerçi
543)
yoktu."
değildi. A h m e t Rasim'in
önüne bir kova su,
suyu.
olanlar gibi,
s.612)
(F.A.
suç
kadar ince
"Bir eşeğin seyrediyordu.
geçemem.",
bağışlamayacağı
alabilecek
483) Yeşilaycı
Çankaya,
Gaziler gibi "Meclis" severdi.
olduğunu söylemeden
barışmayacağı türk
Fâtih
Harbiye'de yetişmiş
Rıfkı:
ve
herkese
kendilerine
Gerçeklik bu olmakla
"Wells'in dilinde 441,
Hükümet
yardım
Napolyon'un
Fâtih,
kumanda tarihi de
Edebiyat'ı
heykeli vasıflarına
onu
Türkçü-
Cedide'den
ge-
442)
Başkanı
etmeye
yaratamazlardı."
olarak İsmet
hazırdılar. (Keza,
Ama,
Paşa: bu
fi-
s.380)
birlikte, sosyal-politik d u r u m gibi,
kahramanın
mizacı ve üslûbu da, "Fikirlerin hepsini kendi" y a r a t m a k eğilimindeydi. Y u k a r ı d a n
kültürle y e r y ü z ü n ü
T e o r i s i " sona
ererken, yenilgiyi
dert
yanar)
"Dili
çıkmazda? Hayır.
bir
Ama
kurtaracağız!" (F.A.,
çıkmaza ben
452)
de
düzeltme azmine örnek, " G ü n e ş Dil kabul
etmeyen
saplamışızdır, işi başkalarına
dedi.
şu
sözlerdir: Bırakırlar
bırakamam.
"İyi fikir", "Kötü fikir" ayırdı
mı
(Yazara dili
bu
Çıkmazdan
biz
bir yana,
hiç
bir işi başkasına b ı r a k m a m a k için, en azından beden sağlığı ve ömür mucizeleri gerekirdi. A t a t ü r k ise, bu iki bakımdan bile talihsizdir:
"Eskiden man
beş
beri
altı
dadır...
1924'te
miş...1927'de yatına
ve
bul'a
böbrek
saatte bir
gelen
kalp son
ile
teşhisi
krizi...
devam
o
çıktığı za-
edebilecek.. göğüs
2
İlk defa
kıskançça
Samsun'a
bir
Almanya'dan
eski yaşayışına
milletten
1919'da ancak rahat
konan
vermek lâzımdı.
Atatürk, bunlar
çekmiş...
banyo
krizi
enfarktüs
içkiye
Bütün
hastalığı
bir sıcak
profesör... yılın
geçir-
Gece
ha-
temmuzunda
etti." (F.A.,
saklanmış,
durum-
ağrısı
İstan-
s.460)
ancak ölümden
sonra
kısmen açıklanmıştı. A m a , kahramanın çevresini saranlar her şeyi iyi biliyorlar ve iyi veriyorlar:
sömürmeyi
"Atatürk'ün
becermekten
eşsiz
ve
yen hastalık buhranları... " (F.A.,455) öncesi
bile
s.463)
hâfızasından
Dolayısıyla
silinip
"Eserini
geri
hayret adım
gitmişti.
kalmıyorlardı.
verici adım
haber
hayli
zedele-
izleniyordu.
"Yarım saat
56
idi."
Nihayet
neticelendirmeye
Şimdi
sağduyusunu
ömrü
yaşında
(F.A.,
yetmedi." (F.A.,455)
İNÖNÜ VE ÇAKMAK "Eser" kimlerle yürüyecekti? İstiklâl Savaşının, zafer üzerine parlayan ve büyük kahraman ölünceye dek sönmeyen "Teslis"inde Atatürk'ün gerisinde iki baş kutsallaştırılmıştı:
İsmet Paşa (Sivil Hükümet), Mareşal Fevzi Çak-
mak (Askeri güç). Ordu gibi, Türkiye'nin biricik gerçek üstün gücüne rakipsiz
başlık eden
Cafer İlhami
"Fevzi Paşa,
Bey'in
başkanlığında
Aralarında
Fevzi Paşa
relerimizin
en
lam
olmakla
beraber,
Fevzi Paşa
bana
göre,
anlattığına
dürler.
Mustafa
Yalnız sana başa geçerse,
bâzı
kimseler,
hattâ
ve
masına ölümünü lip tu.
razı
bu
sözlerden
olamayacağını,
çabuklaştırmaktansa,
Fevzi Paşa
muhteris
Şunu
iyi bil ki,
yer almasını
Mustafa
göndermek)
vaziyeti anlamış,
Aynı gün, cümlelerle
ve
Kemal (karşı
gibi
atılan
tahribat ile
etmiş verilen
de
ve paşayı
açıklamış:
eğer Mustafa Bu
hususta
ve
Kemal
tanıdığım ile
Sam-
Fuat Paşaları
Kendilerini
der-
yakalayıp
koyma). Milletin
arkadaşlarının
uğraşılarak
bir an
Kâzım
sonradan
menfaat düşkünü-
çok müteessir olmuştu.
kendisinin rica
Müzake-
(yâni İsmet İnönü)
vazifemdir. etme
alarak ortaya
bu
gelmişti.
vardı.
Rahmetli Karabekir'in
etmek olacaktır.
mümanaat
her tehlikeyi göze
saflarımızda
karşılamamıştık.
güvendiği İsmet Bey
Sen
Sivas'a
da
bu ansızın ziyaretine bir an-
geliş sebeplerini şu
kanaattedirler.
(yakalayıp
götüreceğim.
uğrunda
iyi de
ve Ali Fuat Paşalar,
en
dest
"Karabekir Paşa,
Heyetin
istinad ediyorlar.
Şefik Bey de bu
şu
Amasya'dan Çakmak)
konuşmuştu.
ilk işi seni imha
sunlu
iyzâm
ile
Fevzi Paşa,
Kemal
Paşa
İstanbul'a
bir heyet,
hararetli bir gününde idi.
verememiş
Sivas'a niçin gelmişti?" "25 Kasım'da
(rahmetli Mareşal Fevzi
Karabekir Paşa, "-
1919 yılı,
önce iknaa
vazifeyi yerine
kurtulututuklan-
Türk milletinin Anadolu'ya
muvaffak getirmekten
ge-
olmuşvaz-
geçmiş
ve
bizimle
Ali Fuat Cebesoy:
de
konuştuktan
sonra
İstanbul'a
dönmüştü." (General
Milli Mücadele Hâtıraları, c.l, s.250, İst.
1953)
Bilindiği gibi Fevzi ve İsmet Paşaların o zamanki kehanetlerine göre: Karabekir ve Fuat Paşalar zafer üzerine politika alanında " i m h a " edildiler. Yerlerini İsmet ve Fevzi Paşalar aldılar. gedikli Genel Kurmay Başkanı kaldı. davranışıydı. Bakü'yü Fevzi
vaad
Paşa
mak'lığı bi,
Dış
politikada
etseler
bunu
ve
şöyle
bu
başka türlü
üzerine
(F.A.,
olmadı.
kipert paftalarını
göründü:
vaad
reddetmez."
Fevzi Paşa, A t a t ü r k sağ kaldıkça
Davranışları t a m bir Osmanlı Paşası
668)
Müşir Fevzi Paşa'ya
aleyhimize İç
Atatürk'ün:
Türkiye'de
"Meselâ,
bir ittifak
politikada
"Hiç şüphesiz,
sattırmamak da
arasalar,
Paşa'nın
Çak-
Genel Kurmay gi-
aklından
geçmezdi."
(F.A.
495) A m a Ç a k m a k Paşanın aklından, çok daha ilginç biçimli, memlekette "Kuş
uçurtmama"lar
Kurmay Başkanı: ne
bir
top
dolaşırdı:
"-
Pekâlâ
koyarım.
"İzmit körfezinde
pekâlâ,
Meseleyi
A t a t ü r k ' ü n "alter ergo"su
bir gün
kuş
uçurtmayan
Genel
Yalova'nın
5 kilometre
berisi-
hallederim"demişti."
(ikinci
(F.A.,
494)
benliği) İsmet Paşaydı.
Kahramanın
ö l ü m ü n d e n önce d e ğ i ş m e z Başvekildi, ö l ü m ü n d e n sonra " D e ğ i ş m e z Şef" oldu.
"İsmet Paşa
bulmasaydı,
onun
hiç bir zaman kendi
olup,
ömrünü
s.471)
"O bir nizam
tuluş Hareketi Paşanın
öyle
kendisinden
yılı, Zeyrek'te, sarlaşırken Köylü
olalım.
Kâzım
ağa,
olmamıştır...
meslek
tamamlayacağına adamı,
bütün
ihtilâlci
normal
hayatı
Atatürk onu
içinde
hükmetmek
ne
doğru
hiyerarşi adamı idi." (F.A.,
kahramanları
sürüklemeseydi,
başka hiç kimse daha
arayıp
olacaksa olur."
s.472)
onu (F.A.,
Milli
Kur-
ne olacağını İsmet
iyi a n l a t m a m ı ş t ı r .
Mütareke
Kâzım Karabekir Paşanın ağabeysine ait bahçede karam-
şöyle
demişti:
Askerlikten İsmet
ağa
"Gördün
istifa
mü
edelim.
olalım.
Çiftlikte
Kâzım...
Senin
kaç
hayatımızı
Hiç
umudum
liran
var?
kalmadı. Birleşelim.
sürükleyelim."
(Kâzım
Karabekir; İstiklâl Harbimiz, s.7) Atatürk kişinin başlıca "Devrim"lerini yürütecek kişi bu idi: "Hiç bir zaman devrimci olmamış", " D ü z e n " (Türkiye'de o zaman var olan prekapitalist sermaye temelli yabancı finans kapital düzeni ve "Hiyerarşi" Daha çok derebeyiliğe has rütbe ve mevki basamaklarına uyuş) adamı, Anadolu'da Bâbil çağından beri yaşaya gelen ağalardan biri "İsmet Ağa!.." Osmanlı de,
hemen
geleneğinden zafer ertesi,
beri,
paşalarımızı
Silifke'de
"Toprak çekiyordu. A t a t ü r k
Bodosaki'nin
çiftliğini,
mütegallibeye
kaptırmamak için, genç bir gazeteciyi aracı y a p a r a k ihaleyle satın (Milliyet,
aldı.
1965, Nisan, makale) Ve her ilde örnek çiftlikleri kurmuştu. En
"insanüstü" kişiler de, en son duruşmada, Hazreti M u h a m m e d ' i n dediği gibi: "Mâ ene illâ beşerün misliküm: Ben de sizin gibi insandan başka bir şey değilim" derlerdi.
ATATÜRK'Ü
ÖLDÜREN
NEDENLER
Türkiye'nin son yarım yüzyılına kişiliklerinin damgasını v u r m u ş görünen iki k a h r a m a n d a n birinin "İhtilâlci", ötekisinin "Nizamcı" karakterleri
bu
bakımdan
birbirini t a m a m l a d ı
ve sosyal
kaynaştırdı. "Ulu önder", gene tarihsel karşısına çıkabilecek herkesi, önce acı muna
soktu:
eden
ne
"Kuvayi
Milliye
kadar kumandan
olmuşlar
ve
çoğu
meclise
güç k u l l a n a m a y a c a k "sivil" duru-
zamanı
ve
subay
eğilimde ortak yanlarını
devrimler geleneğine dayanarak, uzaktan
varsa,
yakından
yaverlerine
katılmışlardır." (F.A.;
politikayla kadar,
temas
hepsi sivil
s.345)
Burada kişi kaprisi değil, enkonsiyanın [iç güdünün] etkisi gibi, derinlere işlemiş sosyal eğilim kendine yol açıyordu. Nitekim, kadim Pers Devletinden beri yerleşik olan: Askeri-sivil güçleri bölme tekniğine uygunca, Atatürk, "Yalnız
hemen
met
İsmet
yet
ve
maktan met
Paşaya,
tenkitler başka,
işleriyle
politika, bi...
bütün
dış politikaya
devlet işlerinden,
devamlı Ordu
Fevzi
üzerinde baş
Paşaya
işleriyle
Bir de dil ve
dâvalarıyla
Bunun Bazı
ve
Bütün Orman
dışında
hakem
Yalova,
uğraştı." (F.A.,
şikâ-
rolünü
oyna-
s.350)
inkılâplar Atatürk' Çiftliği,
Hükü-
meselelerde
yorulmazdı." (F.A.,
ağrıtmamıştır.
tarih
H a k e m " rolüne çekildi:
emanetti. yapmak
pek
bâzı bayındırlık (imar) işleri,
"Yüce
göstermiştir.
müdahaleler
Hükümet
pek
bir ilgi
"Hükü-
ündür.
Florya
Dış
vs.
gi-
s.472)
En basit dil işinde: "İşi başkalarına b ı r a k a m a m " diyen Atatürk mizacında
bir insanın tümüyle devlet işini
başkalarına
bırakması,
kahredici
sosyal determinizmdendi. Varolan sosyal "DÜZEN"e ve "HÎYERARŞÎ"ye kart blanş verilmezse yaşanmazdı. sini
boşuna
harcamasından
anlayanlardandı." (F.a..,
"O bir kuru kabadayı değildi.
topluluğun
s.508)
deniyor.
bir
şey
İnsanın kendi-
kazanamayacağını
pek
bunun
Atatürk
Doğrusu
tersidir:
iyi
kendini yazık ki harcamıştır. Harcayışının sebebi, dilediğini yapamamasıdır. Kız kardeşi Makbule hanıma gazeteci soruyor: yapmış... Hanım, tercih
Acaba,
bunların
düşünmeye etmiyordu...
miyordu.
Daha
lüzum Daha
içinde
hangisi
görmeden
şu
doğrusu onlardan
çok şeyler yapmak,
daha
"Büyük Atatürk birçok işler
kendisi cevabı
için
daha
verdi:
mühimdi?"
"Hiçbirini ötekine
hiç birini dilediği çapta
kabul et-
büyük inkılâplar yaratmak
niye-
tindeydi..." (Milliyet, 16 Kasım 1955: A ğ a b e y i m Mustafa Kemal no:7) Şimdi gericilerin ağzına sakız edilen Atatürk'ün içkiciliğini göz önüne getirelim. Her keyif veren zehir:
hayat baskısına enkonsiyan
bulunmak için, taksitle intihar etmektir. Atatürk'ü
[içgüdüsel] protestoda içki
intiharına götüren
içgüdü ne idi? "Daha büyük inkılâplar y a r a t m a k niyeti"ni gerçekleştirememek baskısı. de,
Bay Fâlih'in
meseleler konuşulduğu
kendisi yazıyor:
sıralarda
hiç
içmez
"Savaş ve devrim günlerinveya
pek az
içerdi." (F.A.,
493) Demek Ata'yı içkiye sardıran şey, "Kendini boşuna harcaması", dileğine rağmen "Daha çok şeyler" y a p a m a y a c a k ortamda
kıvranmasıydı.
Sosyal sınıf eğilimleri önünde tek kişinin trajedisiydi bu. Ne kadar U L U olursa olsun, er geç, kişinin rolü sosyal sınıfların etkisiyle yönetiliyor, yahut eziliyordu.
D ü ş ü n c e ve sınıf alanından iki canlı örnek:
A t a t ü r k ve "Uzun türk'ün Pek biz
âdetiydi.
çok defa notları
niz.
düşünceleri:
gecelerde,
Zaten
ara
sıra
Kalabalık
bu
diktelerde
ertesi gün mesele
bir
takım
arasında: bir
düşüncelerini
"-Bunları
"Dikişsizlik",
kaybederdik.
bir
Kendisine
dikte
gazetene
ettirmek Atakoyarsın" derdi.
"Gelişigüzellik" olduğu
söylediğimizde:
vakit geçirmektedir." derdi." (F.A.,
473)
"-
için,
İyi
etti-
deniyor.
Ya-
pacak o kadar çok şeyi bulunan kimse, vakti boşuna geçirmek ister miydi? Fakat, işte, sofrasında ün alan bir kapıkulu gazeteci bile, Atatürk'ün düşüncelerini
sansür edebiliyordu.
Atanın
"Dikişsiz" sayılan
düşünceleri
nelermiş? Gerçekten öyle bile olsalar, onları o hâle getiren kimlerdi? Atatürk adam
ve
sosyal
ve seviye
rasındaki
sin,
Hanım
"-
şaşırarak:
vermişti.
faydalanmak
Yazar
Bu
zaruretlerini
Bu
adamın
"Aman
alıyorsunuz?" demesi üzerine:
kızım" cevabını
lerden
ilişkileri:
soruyor:
sebebi ne? Bir akşam,
bir dâvetliyi göstererek:
mezsiniz!" demişti. sofranıza
sınıf
karışıklığının
"-
devrin,
ne
işte...
kendisine
duyuran
bayağı
Paşacığım,
Ha,
"Etrafındaki bu
yanındaki hanıma öyleyse,
Onu
da
ne
sen
eski komitekâri
hususiyetlerden
sof-
olduğunu
gelir."
bildiye
bilmeztaktik(F.A.,
354) ...Yâni, hanımcağız insanüstü kahramanın çevresini dileğince yaratıp, yok
edebileceğini
sanıyordu.
Kahraman
ise,
sosyal
ilişkilerden
nasıl
bağımsız kalınmayacağını anlatıyordu. Kişi olarak Atatürk, bütün tiksintilerine rağmen, içine düştüğü veya içine işlemiş çevre sınıf insanlarını kontrol altına alamıyordu.
"ZİNDE
KUVVETLER"
1917 yılından beri insanlığın önüne iki yol çıkıyordu:
1- Kapitalizm,
2- Sosyalizm... İkisi ortası gelişen geri ülkeler için, varılacak yol, bu iki rahmetten biriydi. İnsanlık, 7 bin yıl önce ilkel sosyalizmi bırakmış, yedi bin yıl sonra yeniden ele almıştı. Türkiye hangi yolu tutacaktı? F.R. Atay diyor lik
ki: eğitimi
"Ben
Rusya'ya gidip geldikçe,
metotları
olduğunu,
daha
yetkili
çabuk vardırıcı halk ve gençarkadaşlara
anlatamıyordum."
(F.A., 415) Demek o zaman sosyalist metot yolu kapanıktı. Kapitalist metodun bizdeki en az yarım yüzyıllık uygulanışı ise, ister istemez, modern finans kapitalle kaynaşık tefeci-bezirgân düzeninin s p e k ü l â s y o n u ve vurgunculuğu
olacaktı.
Çünkü:
"Türkiye'de sermaye
yoktu,
sermaye simsar-
ları vardı." (F.A., 421) deniyor.
Biliyoruz:
" S e r m a y e simsarı" da bir ka-
pitalisttir. Şimdiki görevi Batı finans kapitaline simsarlık olduğu için "Kökü dışarıda"; yedi bin yıldan beri tarihsel devrim kahramanlarını kollayıp yola getirdiği için "Kökü içeride" y a ş a y a n bir kurbağa gibi "amfibi" dir. "Devletçilik
bir iktisadi
muştur." (F.A.,
meslek
421)
olarak
değil,
nasıl
suda
Kurbağa
bir
tarihi
zaruret
yavrularsa,
olarak
doğ-
simsarlarımız
da
tıpkı öyle devletçilik sularında yavrulayacaklardı; sonra, palazlanınca "karaya" çıkacaklardı. Kahramanın
katına sokulabilenler iki tiptiler:
1- Şimdi "Zinde kuv-
vet" adı verilen "Aydınlar"; 2- Şimdi "Özel s e r m a y e " sayılan bay Fâlih'in "Simsarlar"ı. 1- A y d ı n l a r (zinde kuvvetler), umulabildiğinden daha aşırıca kişiliksiz kapıkullarından
seçilmişlerdi.
Bay Fâlih'e göre, Atatürk "bütün
baltala-
maları halktan değil, a y d ı n l a r d a n g ö r m ü ş t ü r . " (F.A., 407) Onun için hepsiyle dama kızınca
adam
gibi oynadı.
asar görünen Ali
başkanıydı. naresiz
paytağı
"Afyon,
kubbe
Çetinkaya,
kilise
geldiği da
çıkan, için
kubbesi
demektir,
yenilik]
İnkılâbı"nı
diye
386)
huzurundan
yapıp
Ankara'ya
karşılayıcılar arasında idi." (F.A.,
398)
devletleştiren,
Mahkemesinin
olduğu
vakit,
Yargıtay
Öylesine
düşmanıydı."Şapka
"Vakit" muhabirini
"Şapka
İstiklâl
Ali bey Bayındırlık Bakanı
kubbesini yıktırmak olmuştur." (F.A., radan
Ecnebi şirketleri
kovan "da dönünce:
Nurettin
toplantı
idi.
"Ali
Paşayı
salonunun
"bid'at"
İstiklâl
o
yavuz
birinci işi mi-
keskin
giyerek
keli
[son-
Mahkemesine Atatürk
Bey'de
taşra-
şapkasıyla
şapka giymediği
için
m a h k e m e y e çeken de aynı Ali bey oldu. Hükümet kurma ve değiştirme işleri başka türlü geçmedi. 1924, Cumhuriyet balayı
yılında,
"Pek
İsmet
yakında
yapmıştır." ci
"Şeyh
tedbir
dik.
Bir
duk.
Sait
aldırmak kaç
Fethi
Batı isyanı
ne
kadar sürdü?"
kurulmuştu.
Paşa
ayrı
ayrı
aralık yâ ver Atatürk'e
bir şifre
Bir cephe
Şark düşüyordu.
düşer gibi
Fethi'ye götür", di...
dedi...
Takrir'i sükun Fethi
bey
getirdi.
Fethi bey
kanunu
zamanında
bilerek
olmuyordu."
masası
ismet
inançlısı
döneceğini
mümkün
oyun
bey,
liberalizminin
Paşaya
"Bir
Fethi
Okyar'ı
"Kendisine
hiç
akşam
Hanımlı,
briç
Sait isyanına
Atatürk yâvere
(Başbakanlıktan)
çıktı." (F.A.,
Başvekil bir önleyi-
Atatürk'e
efendili
masalarda
Şeyh
Okyar'dı. Ata:
Fethi
oynuyorlardı. ait son
usulca:
düştü,
davetliy-
vakit geçiriyor-
"-
Bir
rapor... Al
bunu
İsmet Paşa
gel-
433)
A t a t ü r k dipdiriydi.
Arada
kahraman
öylesine
tanrılaştırıldı ki, bilinç dışı halüsinasyon ve evham geçirdiği zaman dahi, en büyük politik aydın ni
kemiren
bir
illet
kişileri bir işaretiyle yıldırımlara çarptı. "Karaciğeri-
olduğunu
bilmiyorduk...
Hâfıza
zayıflaması..
Sık
sık
burun bu
kanamaları
âraza
rum.
Sonra
kaşıntıya, evde ni
devri geldi.
dikkat
kaşınmaları
hem
göze
teselli
de aynı
evin
bulunan
hekimlerin
doğrusu
hâlâ
şüpheye
Pek
müeddep
bir
kaşımaya
dayanamıyordu.
böcekler
varmış" diye
en
tesirli
efendi
idi..
Atatürk "-
tutturmuştu.
düştüklerini söyleyenler
başa
neden
anlayamıyo-
bacaklarını
kırmızı
baştan
yanında
geçiştirdiklerini
başladı.
eğilerek
görünmez için
yahatte;
Daima
etmediklerini,
olurdu.
ilâçlarla
Bu
Kendisi-
Hattâ
bir se-
temizlenmesini
emretti."
(F.A., 465) Kapıkulu çevre, Fatih Sultan Mehmed'i de böyle tapınçtan öldürmüştü. T e f e c i - b e z i r g â n simsarların ise - C r o m w e l ' e yaptıkları gibi- mukadder sonuçtan başkasını bekledikleri yoktu. İşte o d u r u m d a Fethi beyle denenen girişkinlik İsmet Paşadan öcünü aldı. İçerideki ki
Bomonti
kasının
kıpırtı
kurdun elmayı
olmasa..
Bir
türlü
kemirmesine benziyordu.
verimleşemeyen
büyük kazanç sağlayacağı." (F.A.)
Bakanlığı
Orman
Devletçiliğimizin
ve hükümet bu fikirde değildir. "(F.A.)
O
da
"İstanbul'da-
Çiftliği
Bira
Fabri-
teziydi
"Tekel
liberalizmimizdi.
Bu
iç sızıltı, dış fırsata dört elle sarıldı. İspanya iç savaşında Nyon görüşmeleri ni
kaçırılmadı. ileri
"İngilizler bu
sürmüşlerdi..
lâsına
tutulmamak
larımızda
gitti.
tezini
Delegelerimiz
tutuyordu... hükümet
imzaladılar." (F.A.,
475)
"Bir gece
Florya
köşkü
Ankara'da. Sofradan
Çaylı
sofra.
(Sofrada izin
Ata,
Bakanlar.
alacak,
bir iki
Florya'dan
geç
arkadaşına
Celâl Bayar
bakarak:
Vekildir." (F.A.,
doğruya
olan
anlaşmayı
tartışma şikâyeti
gün
be-
karasu-
doğrudan
bir
İnönü'nün Ertesi
teklifi-
baş
kadar Çankaya'da
karşılıklı
İsmet
ile
yalnız
aksine
vakitlere
bitiyor.
avlanması
bizim
görüşünün
arasında
emirler alıyoruz. "Toplantı
çirenler." "İnönü
ile,
birlikte
Sovyetler Birliği
denizaltılarla
İnönü
köşkü
hep
hiç şüphesiz
istediğinden,
savaşmamız
talimat
denizaltıların
Hükümet,
İsmet
geçti. "Ata
duyuldu:
-
"Hususi
tren. "Ge-
Oldu
bitti" dedi.
"-
477)
T ü r k i y e finans kapitalinin biriciği İş Bankası Genel Müdürü Celâl Bayar,
Başvekilliğe
böyle
çıktı.
İyiydi,
kötüydü,
başka.
Metot
bu
idi.
Kapıkulluğu gelenekli "Aydın k u v v e t l e r i m i z " den, başka türlü kotarılış da beklenemezdi. 2 - S i m s a r l a r (Özel S e r m a y e ) sosyal sınıfına gelince, "Onların istedikleri
bir gözdü, Allah vermişti
iki göz!" Kahraman, "zinde kuvvetler"i
terbiyeli m a y m u n a çevirsin, yeterdi. Tefeci-bezirgân sath'ımâiline bir yol yerleştirilen memleket, nasıl olsa içeriden yalnızca daha yavaş, dışarıdan yardımla daha çabuklaştırılarak istenilen sınıf sonucuna varılabilirdi. Fâlih diyor.
Kahramanın "Avrupa
"Kendisine
şehirlerinde
gelip
de
bir devlet
miz devletçilik olarak s ö m ü r ü l ü y o r d u .
bir iç hizmet isteyen konağına
yerleşerek",
Devletçiliğimizin
özel
Bay
görmemiştik" devletçiliğisermaye-
cilik
kolu
vurgunda
ise:
"Çankaya'daki nüfuzlarını
nesillik
zenginlikler
vasını saray havası
edinmek
İŞ
PİYASASINDA
hırsı,
ile zehirliyordu." (F.
satarak,
Çankaya'daki
Rıfkı:
Çankaya,
bir iki
ihtilâlci
yu-
414)
Kaçınılmaz sonuç yıldırım çabukluğu ile geldi. "Bir v u r g u n l a nesillik servet e d i n m e k " yolunu
en
parlakça
açan
gidiş, devletçiliğimizdi.
Fi-
nans kapitale karmış tefeci-bezirgânlığın devletçilik mekanizmasıyla gelişimi iki biçimde aldı yürüdü: rak o y u n u
1- Para o y u n u (Banka tefeciliği); 2- T o p -
(Arazi spekülâsyonu).
"SİMSARLARIN":
PARA O Y U N U
Para oyunu: Antika tefecilik, bu oyuna 7 bin yıllık zemin hazırlamıştı. Daha ilk ateşli Kuvayimilliyecilik çağında iken, uluslararası yabancı finans kapital, gizli casus ağlarıyla Kahraman satın alma cüretine kalkışmıştı. Bay Fâlih'e ve
göre:
subay
(F.A.,
"Gazi,
hayatı
424)
başından bir villâ
varlıksız her aile
geçirmişti.
"Kuvayi
Milliye
ayrılmak şartıyla-
çocuğu gibi,
Aylığı
hiçbir
devrinde
Mustafa
vaad etmişti."(F.A., 423)
İngiliz
Kemal'e
Bu
hayli sıkıntılı bir öğrenci
zaman
masrafına
Entellijensi büyük
adına,
bir para
oyun tutmadı.
yetmezdi." -hareketin ve
İtalya'da
Zafer başlayınca, ya-
bancı finans kapitalin yapamadığını, yerli ajanları daha antika ve sınangılı metotlarla, işi "Yurtseverlik" biçimine sokmaya kalkıştılar. Fâlih Rıfkı ile Y a k u p Kadri, ilk Büyük Millet Meclisine adımlarını atarlarken, şöyle bir kanunu
imzalamaya
çağırılmışlardı:
(yurd çalışmalarına ödül olarak)
"Hidematı
Gazi
vataniyesine
Hazretlerine (Mustafa
mükâfatan Kemal
Pa-
şa'ya) 1 milyon lira ihdâ edilmiştir." (F.A., 423) Yâni, tefeci-bezirgân sosyal sınıf, "Bakla tarlasında halk çocuğu
Mustafa
d e m e k istiyordu..
Kemal'e:
"Zaferi
karga
kovalamış"
kazandın, artık bizim sınıfa geç!"
. Bu aşırıca ivedilikli davranışlar, zafer sonrasında da-
ha temkinli, daha akıllıca ve " m e ş r u " görünen sistem kılığına sokuldu. "İlk aferizm raca katılan ması,
İş
onu
let Meclisine komisyon
yonlarca
lira
tarihi
425)
çıkmaz
kurtarılanlardan lira
firmadan
de
ki
almıştı...
milli
tâkibine gelenleri ha-
savunmanın
temsilcisi aynı
pek acıklı
"Birkaç defa,
biri,
Ankara'da İŞ
gün
sokmuş on
bir aferizm
bir subay emeklisi
edeceğini
uzun
anlamıştı...
tam
lâzım
başlangıcı
bir
göolol-
kurtarmak
gelmiştir.
Bu
olarak ilk Büyük Mil1
mühletli mukavele Ortaya
olduğu
olarak kurulmuş
salgınının
kazandırmak
bir demiryol mukavelesinden Devlet bu
eksiltmesine
bankayı pek ağır ziyanlardan
olanları
parasız
bir
milletvekili
bir nevi politikacılar bankası
için
işlere
katılmıştı, ziyan
fesaddı, Bir
ikisinin
Bankasının
Cumhuriyet
muştur." (F.A.,
özel iş)
başlamıştır...
iki rakip
rülmüştü...
için,
(çıkarcı
kesmekle
milyon
28 bin
yüzünden
teşebbüs
atarak,
milİş
Bankasının me
sermayesini
yollarından
satıcılarını madığı
o
kadar
bir
yapılmıştı:
Dostu
da
(öpücüğün)
hesiz seyi
bir
bay
nüfuzlu
kolayına
Fâlih
dürüst arada
reasürans
hatsızlığından müşlerdi... büse ki 3
önayak
odamda
olanlar
dir." dedi. rü,
Bu
elde
gitti. sigorta
parası
oyununun
Bu
iki
Hâkimiyeti
müdür,
servet
Konu
ve
gün
yüzünden
bu
ra-
cepheye
bölünteşeb-
gazetesinde-
masası da
ettiğim
üstüne
beyefendininsigorta
müdü-
toplayarak Fransa'ya
tüccardan
şimdiye
sigorta
kalp
Nihayet,
Milliye
sâmânını bir
"Eşsiz ör-
İstanbul
Mahmut'un
beyefendinin,
his-
hiç bir ye-
Atatürk'ün
kaldı.
Şüp-
asıl
unutulmaz
dünyanın fikri
etti.
geri
doluydu.
Geçen
(F.A.,
"Galiba
Umum
yapmalıydı.
benzediğimiz" bir
icat
ve
affettirecekti.
komisyoncuları
Arkadaşları
bu
sonra,
imtiyazı
ödemiştir."
neşeli
senedi
yerleşti.
reasürans
Nüfuz
bir mevsim
âlinizin,
başarıdan
d'Azure'e
tüccar,
Pek
zât-ı
öptürerek
bize
kazandılar...
zarflar hisse
ettiği
Cote
bu
"Bu
ettirecek
426) banka
değildir.
sok-
bir pazarlık
(para
müdürü
zamanlardı.
başarı
davet
keşfediyor:
bütün
oturuyordum...
zarf bıraktı:
Yerli
"Bizim
altında
edildiği
SOFRAya elini
nüfuz
yanına
şöyle
(F.A.,
hikâyesi.."
levanten
dâvası
kızıp
arasında
yapacağını
ve
Fâlih:
imtiyaz
şüphe İmtiyaz
İş
örneğini
birinin
idi."
kestir-
"İş Bankasını kuranlar ve bilhassa
Devletin
Bay
işi
kumpanyalarından
lira
ediyor:
Reasürans
oldu)...
şahsı
en
vurmak hırsı,
Atatürk'ün
biri
o
kazanmanın
parası
Atatürk'ün
bin
Yabancı
neksiz" devletçiliğimiz rinde
getirip,
devam
paylaşacaklardı.
bir gün
bulup
kimselerdi...
para
hava
dostlarından
ücreti on
Bankanın
anıtlarından
ki,
bir kolayını
Busenin Ve
koyabilmek; Rejimden
bürümüştü
şahısla
SOFRA
Müdür,
tehlikeye
biri sayılıyordu.
kadar
duydum: 50.040
Yalnız
lira
fazla
428)
Bu devletçilikten yabancı finans kapital ajanları kanalı ile y ü k ü n ü yapanlardan, vurgun dışı girişkenlik, sanayi kurmak beklenemezdi. Bay Fâlih, yukarı ki olayları sayarken, elini y ü z ü n ü yıkayıp, " Elhamdülillâh!" çeken
Müslüman
edilmiştir. 480)
rahatlığı
Milli
endüstri
sonucuna
varıyor.
ile:
"Ziraat
doğmuştur. Japonya,
ve
ticaret kaynakları
Milli
bankalar
30 yılda
Batı
Türklere
kurulmuştur."
kapitalizmiyle
mal
(F.A., rekabet
eden m u a z z a m sanayi kurdu. T ü r k i y e ' d e 42 yıldır neden henüz Nato güneşine 20 yıl sonra bile d a y a n a m a y a c a ğ ı düşünülen kardan ak bir endüstrinin emeklediğini açıklayamıyor. Yalnız bol bol ağzından kaçırıyor: "Yavuzde
konuşuyordum:
demiş,
hem
"Köşkün et.
Havuz skandalında
Bizim
en
"-
hüküm
Biliyor musun,
"hükümlü",
hem
devamlı adamlarından
ortağımızdır" dedi.
"-
giyenlerden 2
otomobil
"milletvekili"!.. biri geldi:
bir milletvekili almak daha
Çankaya "-
köşkü
ile
ekonomik" yapılıyor:
Sıhhi tesisleri falana
Nasıl yapabilirim?",
"-
Sana
tren-
ihale
yolunu göste-
rirler!" dedi. ucuz
Öğretecek
teklif edene
kinleri
yüzünden
kestörler
ye'yi
kalkındırmak için
best
Fırkada
daire
aynı
aferizm
hayli
salgını
daha (F.A.
SPEKÜLATÖRLER:
büyük
imiş.
eve
(F.A.,
429)
olmuştur...
hırsla
"Ser-
1950'den Büyük
bütün
en tel-
"Türki-
348)
tepmiştir...
tekelciliğinin
İhale
dair Atatürk'e
artırıyorduk." (F.A. rolü
bir
iktidar
bu
çekmişlerdir."
vergileri
büyük
bir
(devletçiliğimiz!)
aynı zatın
ızdırap
takımının
partizanları
sürüklemektedir."
müdürü
Fakat,
durmadan
aferistler
paylaşılması, ru
de
yapılmıştır.
sonra nimetler
şiddetlerine
doğ-
430-433)
TOPRAK OYUNU
T o p r a k oyunu: Antika tefeci-bezirgân vurguncuların, para babası olduktan sonra derebeyileşmek için toprak sahibi olmak içgüdülerinin, modern finans kapital gelenekleriyle azıtmasından doğar. Finans kapitalin en parlak
toprak
vurgunculuğu,
bayındırlık (imâr)
alanında
zini artık İstanbul'dan reşal
Von
devlet
belirir.
Anadolu'ya
der Golç Paşa
eliyle
kotarılan
yeni
şehircilik,
"Balkan Harbinden sonra devlet merke-
aktarmak fikri,
tarafından
ilk defa
açıkça
ileri sürülmüştü." (F.A.
galiba
376)
Ma-
Piyango,
Kurtuluş Savaşından sonra Ankara'ya düştü. O zamanki Ankara'nın durumunu
şu
müsteşarı
fıkra ile
dönmekten Biraz
hoş
başka
ilerleyince frak
İsmet
çâre
Fakat, ve
"İngiliz Büyükelçisi Paşanın
olmadığını
büyükelçiyi
bir şey değil... üstünde
anlatır:
(Başvekil
evinden)
görür.
bir gülme
kurtların
Evi
silindir artıkları
Clarck,
-
metre
Kurtların
insanlardan
yanında
yürüyerek
birkaç yüz
tutmuş"
parçaladığı
George çıkınca,
bizi parçalaması
ilk defa
kalacak..." demiş" (F.A.
evine
yukarıda... olarak kar
371)
Bu kinayeli fıkranın Cumhuriyet kahramanlarını ne kadar etkileyeceği kolay anlaşılır. Şapka inkılâbının gerekçeleri arasında, bay Fâlih şu anıyı yazar: ları
"1908 yılı..
limon
kabuğuna
Mustafa Kemal'i,
başında fes olduğu için
tutarlar." (F.A.
396)
İstanbul'da
Sicilya
saltanat
çocuk-
yıkılmış,
A n k a r a ' d a henüz hiçbir şey kurulamamıştı. A n k a r a ' d a o zamanlar: tün
hükümet şimdiki
kanlıklar, ahır.
o
zaman
2-3
Maliye
Bakanı
Hasan
Hamdi, üzere
Hasan bulur:
müz
lâzım?
Saka'yı, "-
açık bıraktım. ne
Vilâyet binasında
Bu
Aman
Git bak, gün
kadar para!... oldu
da
ile
atının
atı
dizgini
biraz para!"
da
elinde,
yaptırdığımız
Yeni zenginlerimizin
genişledik mi?
var,
Maaş
bu
"-Anahtarına
içinde ne bulursan
nesi
Bugün
saraylara
yetiniyordu." (Taşhan'ın)
Saka'nın
Ankara'da
tükleri kadar para." Kimin fer
oda
idi.
ahıra evine da
bir gecede
nesi yoksa azlığından
üstü
bağlı... gitmek lüzum
bakara 40'ı
han,
altı zâde
için
kalkmak Kasayı
"Taarruz için
apartmana
yüzde
Ba-
Osman
yok ki:
al" (Hazine böyle). bir iki
"Bü-
sığmayan
döktürdüğü-
masasına devletin",
subaylar durmadan
istifa
dök"Zaedi-
yorlar. ra
Bizzat Mustafa
bulunmasını
yoktu.
Kemal kürsüye
istemişti."
"-
Daha dün yerine gelen
"Kâğıt parayı müşler.
Yakacak yerde zâbitlere
"Ankara'yı Herkes,
verelim,
nu
Şehir
düşünecek
Atatürk bile
kızdı.
en
Gelin "PLÂN"ı
ra'da
ticaretinin
Maarif
Vekiline
(Eğitim
devlet
dairelerini
Atatürk
bulvarı
3000
memur
yakınında
kamulaştırmaya bin
liradan
karesine türk'ün
1
lira
yakın
ler-...
Atatürk
Bu
sefer
bir
araya
arada
verdirerek
vermiştik.
koymak lâzımdı. da
arkadaşlarını Millet
toplanamaz.
Bundan
kamulaştırma
masrafına
Biz
Meclisi
oraya
tersine,
göre-
üyesi vâli...
arsa İsmet
Cadde
menetti.
Konservatuarı
Paşa:
"-
Bunun
118 "-
için metre
kısımda,
fiyata
ve
"Bölge-
arsaların
bulunduğu
(Arsa
Plânı
topluyor
emrediyordu."
Hemen
almak
Ata-
itiraz
etti-
bine
çıkacak).
Devlet
daireleri
Atatürk:
"-
Bir
334)
kurtarılabildi mi? bin
yapılmakta lira
kamulaştırma İçişleri
toprakları
Yıllar geçtiği
parası
Bakanlığı
335)
daima
almak
üstüne
Vâli: 336) Atatürk'e
alamayacağı
2,5
ve
için..
"mil-
Mahallebir
anıt
"Bir göstermelik ol-
geçtiği bulvarı,
(F.A.
yavaşlayacak.
için
harcanmıştır..
nihayetlendirdiği
(F.A.
harcıyordu."
sorumluluğu
olduğu
kadar bir şey eklemek yeterdi.
Atatürk'ün
Otomobiller
olacağı,
"Anka-
Yansen
üstündeki
çıkar dedi." (F.A.
20
için
384)
yerine
hücumunda..." dediler.
bugün
çoğunu,
süslemek
için)..
kolay
enerjisini
ucuz bir arsa
spekülâsyoncular:
Meclis önü kapalı kalmıştır.
(baltalamak yapılmak
katı!)
yerine
mak üzere parasının lininin
için
yaptırmayacağız!," dediler...
(250
binası
(F.A.
bugünkü
edinmişlerdi.
itirazdan
ne
için
yapı olan
mıdır?..
olduğunu
bey,
satmaktı."
Emniyet anıtının
arsa
Bir hava
Meclisinin
fazla
sordu:
var
Devletçiliğimize!)
Başvekil
Meclisindeki
Millet
Meclis
meskeni
veremem"dedi...
Arsalar aslanların ağzından
yi
Fâlih
ona
üzerindeki
karar
savunurum.
yondan
hırsına olduğu-
Atatürk'ün
Cebecide
arsasını
fazla
arkadaşları
Büyük
"Büyük
hâliy-
Paşa'ya
iradeniz
söndürmüş
geçmişti."
meselâ,
Bakanına:
karar
100
o
edinmek
mizacının
başkanı
eline
ilk kaynağı,
yapmaya
yi
İşte
spekülâsyon
bir
nasıl
düşün-
",Yüz kü-
uygulayalım.
orada hemen
birini
arsalar spekülâsyoncuların
nüfuz
ve
illerimizden
ve
Bayındırlık Komisyonu
512)
Yansen,
kuvvetli
kafasının
demesin mi?", yakmayı
arsa
şehirci
kadar
li-
Bakanı
379)
düşmanı
değildik." Batılı
"Şark
güzel
381)
"Birçok
bile
milyon
510-513)
(F.A.
üzere
başlıca
lirayı
(F.A.
biri)
satmak
uygulayabilecek
Fakat:
eriterek
siniz." (F.A.
ileride
halde
dedi.",
200'de
1
"Mâliye
var efendim,
milyon
yapacaktı." (F.A.
bayındırlıklarının
"Bir şehir plânını
1
hemen
imkân?",
"- İmkân
her yıl
Devlet Bütçeden saklayıp
kapılmıştı.
bütçede
Vekil:
kıymetlendirmek için
sur milyonluk bir bütçe." (Şimdikinin le:
çıkarak orduya
Efendim
plân
disip-
"Yuvarlak projesini burada iddiasına
suikast kadar
gitti.
Atatürk bizzat geldi.
"-
ama
fikir
"Kavşak
orada
doğru!"
kazalar olmuş
lemektedir. ve
dedi.
hiç
Yalnız bu
"Şehir plânında Bu
di Ankara
da
Ama
bulunduğu
fakirlere
verilmek
de
olsa,
bir ev..
bir mühendisin
bir mahalle..
edinmek
kontrolü
bölge, orada
Bir İstanbul milletvekili garaj bahanesile... vekili kat kaçırdı.
Belediye
daha
elde
az masrafla
yatının
389)
1
apartman hemen
lirada
Ve ken) cek
kadar
cek
kuvvette
edeceğimiz
fiyatı
20
Birde
sonuç:
Kemal,
338)
çıkarır.
arsalar
lehine
hiçe kamulaştırılacaktı...
kaçırdı. en
bir kuvvetli bir
idare
idare
Yapmadık...
Bir başka
millet-
Harcadığımızdan
ileri şehir plânını,
Müsaadeyi bir plân
1
mah-
metre arsa fi-
verenler,
spekülâs-
değişikliği
duyarsınız,
ordularını
denize dö-
389)
"Sâbit olmuştur ki, ve
"Kusur halk-
aynı yerde bitişik ve dört katlı
liraya
ŞAPKA
Şim-
bir yankesici kaça-
Yerli bayındırlık...
yeryüzünün
hükmediniz." (F.A.
mantıksal Mustafa
göz yumdu.
yapılan-
bulunacaktı...
elinden
hemen
arsalar bölgesi Fakat,
yer gösterilecekti.
karar kıldığını düşünürseniz,
ortaktırlar.
hırsızlığa
ucuz
"Bir dönümde bir kır evi disiplinine göre
sistemi bu
yoncularla
bir
altında
dükkân
bek-
olmamıştır
387)
bir şehir kaçabilir." (F.A.
isteyenlere
etmemişse,
memuru
hiç bir kaza
verilebilecek.
Bizim polisin
Fakir ve işçi evleri için
yuva
vetti." (F.A.
yerde üzere
daraltmak lâzım, tatbik
[trafik]
beklememiştir." (F.A.
bir kaçak şehir var!..
mı? Hayır.
Didinerek
evsiz
nerede
beri seyrüsefer
arsalar her isteyene parasız da
lar ufak kulübe
ta
yuvarlağın
belki biraz daha
prensiplerini
senelerden
bir seyrüsefer memuru
ayrılmıştı.
maz.
ve
Yuvarlağı
LATİN
kurmuş,
fakat
kuramamıştır."
(Yunan
HARFLERİ
inkılâplarını
bir şehir plânını
"Hırsızlar
ve
başarabileuygulayabile-
geriler
olmasaydı..."
(F.A. 390) Bay çağı
Fâlih'in:
"Hırsızlar ve geriler" dedikleri,
kalıntılarının,
masından
Tefeci-Bezirgânların
doğmuş,
bizim
bize
Batı
toplumumuzda
Finans-Kapitali
benzeyen
Özel
ile
Sermayeci
Bâbil
kaynaşsosyal
sınıfımızdır. SOSYALİZM YAŞANTISI, SOSYALİZM Tarihte
insanlık
iki
türlü
DÜŞÜNCESİ
" S O S Y A L İ Z M " tanıdı:
1-
Sosyalizm
ya-
şantısı, 2- S o s y a l i z m d ü ş ü n c e s i . Sosyalizm yaşantısı: O zaman kimse
Medeniyetten önceki insanlığın toplum hayatı idi.
herkes "anadan
ondan
başka
türlü
d o ğ m a " sosyalist bir t o p l u m d a yaşadığı bir
hayat
olabileceğini
aklına
için,
getirmiyordu.
Onun için t o p l u m d a başka başka düşünce akımları bulunmadığı gibi, ayrı bir "Sosyalizm d ü ş ü n c e s i " de ortaya çıkmamıştı. İlkel sosyalizm yaşayışı, y a ğ m u r u n yağması
kadar tabii,
olağan
şeydi.
Bugün
y a ğ m u r u n yağışı
sosyalist midir? Y o k s a
kapitalist midir? diye d ü ş ü n ü l e m e z . Aynı
bulutun
altında yan yana y a ş a y a n insanların yan yana duran tarlalarından birisine yağıp, ötekisine y a ğ m a y a c a k bir "sınıf y a ğ m u r u n u " d ü ş ü n m e k ne kadar gülünç ve yersiz gelirse, tıpkı öyle, ilkel sosyalizm için de, hayat demek sosyalizm demek olduğundan, aynı şeye iki ad t a k m a k gibi birbirinden ayrı hayat ve sosyalizm deyimleri ve düşüncesi yersizdi. Sosyalizm aranması
düşüncesi:
demektir.
Toplumca
Bir t o p l u m d a
yitirilmiş
orada iki zıt uçlu bir problem ö n ü m ü z e çıkar: yitirildiği
için
aranmaktadır;
bir
"Sosyalizm
2- A N T İ T E Z :
hayatın,
"Düşüncede"
düşüncesi"
görüldü
mü,
1- T E Z : Sosyalizm yaşantısı Sosyalizm
düşüncesi
ortaya
çıktığı için, sosyalizm yaşantısı olgunlaşmaktadır. Bugün Türkiye'nin hiç değilse modern sosyal yığınları içinde sosyalizm düşüncesi
gittikçe
yaygınlaşıyor.
Demek,
toplumumuz
sosyalizm
ya-
şantısını yitirmiş, başka deyimiyle sınıfsız bir toplum olmaktan uzaktır. Eğer biri kalkar da, Türkiye'nin:
"Sınıfsız ve imtiyazsız" bulunduğunu söylerse,
insanlarımıza, "Yitirilmiş bir şey yok ki, ne arıyorsunuz?" demiş gibi olur. Sosyalizm düşüncesi, medeniyet kuruldu kurulalı zaman zaman tepmiştir.
İnsanoğlu yitirdiği
ilkel ve iddiasız sosyalizm yaşantısını
kolay kolay
unutamamıştır. A n c a k yedi bin yıldır medeniyetlerin üst üste batış, sonra çıkışları, düşüncelerde öylesine bir kargaşalık ve bozgun yaratmıştır ki, en sonunda
sosyalizm
yaşantısının
bu
dünyada
bir gerçeklik olabileceğine
inanç da yitirilmiş, ideal mutluluk, eşitlik, kardeşlik ve huzur yaşantısı dinlerin biçimleştirdikleri Cennet'ten başka yerde olağan sayılamamıştır. Batı ülkelerinde kapitalizm, insan medeniyetini yıkmaksızın, insan yaşayışında devrimsel değişiklikler olabileceğini ispat edince, sınıfsız toplum hayatının bu dünyada gerçekleşebileceği düşüncesi kendiliğinden güç kazandı. A n c a k bu umut, sınıflı bir toplum içinde doğduğu için, kaç türlü sosyal sınıf varsa, ister istemez o kadar çeşitli S O S Y A L İ Z M düşüncelerine kapı açtı.
Durumunun
sarsıldığını
gören
kimi
sosyal
kümeler,
açısından bir sosyalizm düşüncesini ortaya attılar. mi,
küçük üretmenlerin
kendi
çıkarları
Derebeyilerin sosyaliz-
(köylülerin, esnafların vs.) sosyalizmi, aydınların
sosyalizmi, kapitalistlerin, işçilerin sosyalizmleri ve ilh, ve ilh ortaya çıktı. Her ülkede, hangi sosyal kümeler ağır basıyorsa, onların damgasını taşıyan bir çeşit sosyalizm önerildi. Modern toplumda, Ortaçağ artığı lülerin,
esnafların
ve
ilh..
kümelerin:
Sosyalizmleri,
Beylerin, ağaların,
insanlığı
geri
geri,
köy-
Ortaçağa
d ö n d ü r m e içgüdüsü ile davrandığı için, kişi ölçüsünde zorbalık metotlarını öne süren, yüzyılda:
19.
yüzyılda:
A n a r ş i z m , Nihilizm,
hattâ
R a s i z m ve
20.
Faşizm, N a s y o n a l S o s y a l i z m , Frankizm ve ilh kılıklarına gir-
di. Geri gitmekte çıkar bulmayan
modern sosyal sınıflardan kapitalistle-
rin sosyalizmi, H ü m a n i t a r i z m denen ve sınıfları "inkâr" eden insaniyetçilik,
yahut
toplumu
sadakayla
onarmaya
çalışan
iyilikseverlik
akımlarını besledi. İşçilerin sosyalizmi 19. yüzyıl başında: varamayan
işçi sınıfının
Kendi bilincine
kapitalist hümanitarizmi ile katışık Ütopik Sos-
yalizm, 19. yüzyıl ortasında:
ve politika krizleri ile sosyal gerçeklik büs-
bütün durulunca B i l i m s e l S o s y a l i z m oldu.
Bu çeşit çeşit sosyalizmler,
zaman zaman kullanımlarını değiştiren sosyal sınıflar elinde, şu veya bu yönde
işletilebildiler.
Naziliğin, finans
kapital
elinde Ortaçağ yığınlarını
modern insanlığa karşı kullandığı gibi. Yüzyıldan beri, modern kapitalizmin sosyal sınıfları için s o s y a l i z m denince, en azından iki genel kavram ö n ü m ü z e çıkar: 1-
Toplum
bakımından
düzen:
anarşik ÜRETİM Y O R D A M I y ü z ü n d e n litik altüstlükleri
ekonominin
plânsız,
(krizleri, savaşları) giderecek davranış,
2- Ç a l ı ş a n l a r ÜRETİM
Kapitalist
bitmez t ü k e n m e z e k o n o m i k ve po-
bakımından
İLİŞKİLERİ y ü z ü n d e n ,
düzen: çalışan
Kapitalist t o p l u m u n sosyal
sınıfların
sömürücü
içine düştükleri
maddi, manevi baskı ve emniyetsizlik d u r u m u n u giderecek davranış. Bugün, kapitalist sınıfın bile "plân" ve "reform"suz yemin edemediği göz önünde tutulursa, sosyalizm düşüncesinin sosyalizm yaşantısına kadar yaklaşık bulunduğu ve sosyal
kavramların
nasıl
ne
içinden çıkılamaz
bir kargaşalık taşıdığı kendiliğinden anlaşılır. Ve sağlı, sollu şaşkın bolluğuna hiç şaşılmaz. TÜRKİYE'DE 30
yıl
"SINIFSIZ"
önce;
nevver
ve
çimde
komik
mütefekkir
"devletçilik varolan
y o k m u ş gibi eğilimleri
Türkiye'nin dâvâlarını
Eylem
4.
sınıf ilişkileriyle göstermekle,
onun:
döküntülerince
frazeolojisi" olduğu
altında tezinin
dayanmak" (Eliçin: tede
insanlık"
bir gericilik
"İlericilik" palavrası rine
İDEOLOGLAR
"kadroculuk" türediği zaman,
yazılmıştı.
demokratik
yürütmek
s. 10, kesin
"Kimi maaşlı,
düzülmüş
Çünkü
burjuva
için
bir
1965)
istemekte
bağlılığını"
(H.K.:
çocuk kandıracağını
"Dramatik bu devrimi
liderler ve
biakım, ye-
kadrosuna
"Belli bir sosye-
Demokrasi
umuyor,
mü-
s.11)
antidemokratik
yelpazeliyordu.
30 yıl sonra: "Tarih g e r ç e k l e r i m i z i daha iyi d e ğ e r l e n d i r m e k zorunluğu" yalnızca
iri
"sınıf
bayraklar
altında
münasebetleri"
sahneye dediğimiz
çıkan şeyi
Neo-ideologlarımız, kuş
diline
çevirerek:
" Ü r e t i m ilişkilerinden d o ğ a n t o p l u m g ü ç l e r i " lâkırdısı biçimine sokuyor,
kadroculuğun "Bu g ü ç l e r e boş v e r m e k t e o l d u ğ u n u " d a söze ek-
leyerek,
o
boş verişe,
hakkı" verilmediğini lüntüden
uzak,
imişler.
sınıfsız,
"Toupe" ye
veren
iki
buçuk
ağızdan
kadroculuğa: Çünkü
bağdaşık
bir
[yüzsüzlüğe] kapı
sakınılmış olunur" (Eliçin: Bu
yani
kınıyorlar.
toplum
bakın:
kulunun Eyl.
4,
"Sosyal
s.11)
"Her türlü sosyal bö-
düzeni
Toplumun
lâfıyla
dolma " m ü n e v v e r ve
tarihte yer alma
kadrocular:
yaratmak" amacında üretim
Türkiye'de:
temeline
boş
"Kapitalizmden
imiş! mütefekkir insanlık"ımızın
"Yarat-
mak" (!) istediği şey ne olabilir? Sınıfsız t o p l u m " herkesin bildiği SOSY A L İ Z M ' d i r . Kadroculuğa soruyorsunuz: "-Sosyalist mi olacağız?" Mussolini
pozuyla:
devrimci
bir
(Eliçin;
Eyl.
"-
Hayır!" diyorlar.
proletarya
sınıfının
"Çünkü kapitalist düzenin doğurduğu
gerçekleştirip
11) Bunun üzerine:
yürüttüğü
bir
ve
rejimdir
o"
"- Eh, öyleyse, -sınıfsız toplum yolunu
açacak olan- şu demokratik kapitalizme olsun n a m u s u m u z l a geçebilir miyiz?" İdeologlar, bu sefer Hitler çalımıyla:
"- O l a m a z ! " diyorlar. "Çünkü
biz Nasyonal Sosyalistiz.. Anladınız mı "Vehbi'nin kerrâkesi"ni? Şimdi Neo-ideologlarımızın
"Devletçilik"
perdesi
altında
savundukları
o
"kırk
yıllık mâni" ne imiş? 1- D Ü N Y A D A yarı
sömürge
Kadroculuk:
halkları,
"Bağımsızlığını
yeni
sosyalizm-komünizm
elde
eden
karargâhına
sömürge
da
ve
atlayamaz-
lar." (Eliçin, Keza) buyurmuş... Bugün, Mısır'daki sağır Nâsır'ın bile işittiği gibi: "Çin'den Endonezya'ya, Cezayir'den Küba'ya dek, bütün y e r y ü z ü n ü n "bağımsızlığını" atlamış,
gerçekten
geçmiş,
genç
elde
etmiş
Osmanlılardır.
halkları O
"Sosyalizm
Kautsky'lerin
karargâhına"
çakaralmaz
19.
yüzyıl " M a r k s i z m " kalpazanlıklarına kulak asan ulus yoktur. Emperyalizm silindiri y e r y ü z ü n ü öylesine "tesviye" etmiştir ki, karşısında her millet ister istemez soygunun
bütünüyle
sofra
artığı
yalarından çok daha 2- T Ü R K İ Y E ' D E : ologlarımız peştemalına toplum
-söz yerinde
ise-
"Proloterleşmiş"tir;
sömürge
ile soysuzlaştırılmış emperyalist anayurt proletar-
ileri ölçüde "devrimcileşmiş"tir. "Kadrocu
Kemalizm
gibi
Kemalizm
evrimci
büründürmekten
ideolojisi"...
bir gelişimi,
çekinmiyor)
(Nedense Neo-ide-
kadrocu
çelişmesiz,
bütününe v a r m a k " vaizinde bulunmuşmuş...
tellâkların
yâni
sınıfsız
kirli bir
Bugün, bir kaç tatlı
su " i d e o l o g " u n d a n başka hiç kimse, Türkiye'nin çelişmeli, yani sınıflı bir toplumu yaşadığını görmezlikten gelemez. Yalnız ne olmuştur? J a p o n y a : İlkel S o s y a l i z m i n olumlu g e l e n e k - g ö r e n e k kalıntılarından yararlanarak, yeryüzünün ratılan",
en
"eşsiz
ileri
kapitalizm
örneksiz"
olma
uygarlığına öforisi
ve
ulaşmıştır. yapma
Türkiye:
sosyalizm
"yafobisi
altında, antidemokratik derebeyi kalıntılarını tabulaştırarak, 45 yıldır yeryüzünün en geri kapitalizminde bocalamıştır.
Elbet bu geri kalışın bütün "ŞEREF"i devletçiliğimizin d o k u n u l m a z kutsal "KADRO"larına mal edilse bile, o "KADRO"ların hınk deyiciliğini y a p m ı ş " K A D R O C U " cücelere düşemezdi. Ancak, Türkiye'nin ve Dünyanın 30 yıllık gelişiminde,
her temel
ilkesi
olaylarca yalanlanmış bulunan
kadroculuk,
hiç değilse bu gün artık bir "ideolog"luk değil, belki bir "dangalaklık" örneği diye anılabilirdi. Nasılsa kadrocu geçinmiş beş on ısmarlama kişinin dördü, sekizi, saf dangalak yahut ütopist sayılabilirler. A m a , geri kalan biri, ikisi (Köylümüzün deyimiyle) " Vakıfa ürememiş"lerdir. Tarihin sayılı ütopistleri: Y a n ı l m a l a r ı n d a bile büyüklükleri saygı çeken çığır açıcılardır. 1-
Hâllac'ı
Mansurlar,
Şeyh
Bedrettinler,
Kampanellalar:
Zaman-
larında g e r ç e k l e ş e m e y e c e k insancıl bir düzenin ülküsüne müjdeci olmuşlar ve bu uğurda baş vermişlerdir. Kadrocularda o göz var mı? Y e r y ü z ü n de en az yüzyıldan beri bilimsel doktrini kurulmuş, uygulanması denenmiş S O S Y A L İ Z M ' i n erkekliğini giderip, çarşaflı, peçeli harem dairesine iğdiş y a z d ı r m a y a çabalamışlardır. Hepsi, her günlük iktidarın arabasına seyislikle binip türküsünü çağırmış, gizli açık finans kapital servislerinde doyurulmuş 2-
kapıkullarıdırlar.
Robert
mamış
işçi
çıkmış,
uyarıcı
Owen'lar,
sınıfı
Sait-Simon'lar,
üzerindeki
olmuşlardır.
azgın
Charles
işveren
Fourrier'ler:
sınıfı
Olgunlaş-
TAHAKKÜMÜ'ne
Kadrocular, var olduklarını
bile
bile,
karşı sosyal
sınıfları y o k m u ş gibi göstermekle, t a h a k k ü m e paravanlık, s ö m ü r ü c ü l ü ğ e fırın
kapaklığı etmişlerdir. 3- Kişi olarak Ütopistler, doğruluğuna bir yol inandıkları kendi orijinal
görüşlerinden
bir daha
ömür boyu, ölüm
pahasına
d ö n m e m i ş yiğitlerdi.
Kadroculuğun en y a n ı l m a z Rinpapa edâlı frazeologları, dün "eşek sudan gelinceye kadar" inandıklarına veya inanmış göründüklerine, bugün başka daha tatlı sular bulunca tükürüvermişler, yarın daha başka hava esince o tükürdüklerini de şifâ niyetine y a l a m a k t a n sıkılmamışlardır. Kadroculara
"ütopist" demek,
büyük ütopistlerin
temiz yaşayışlarına
ve ruhlarına çamur a t m a k olur. Devletçiliğimiz, KADRO'ların bir post ve külâh kapma sloganı olmaktan çıkmalıdır. Bay F.R. Atay'ın pekâlâ söylediği gibi, Türkiye'de: "Devletçilik bir iktisadi doktrin olarak değil, tarihsel bir zaruret olarak doğmuştur." (F.R.A.: Çankaya, c.2, s.20) Her doktrin öyle: "Tarihsel bir zaruret olarak", doğar.
Her zaruret gibi, devletçiliğimiz de, tarihsel olarak:
yani önce nedenleri doğru dürüstçe açıklanarak konulmalı; sonra gerçekten tarihselliği, yâni
nasıl gelip geçici olduğu
izlenmelidir.
Bugün
bütün
devletçilerimiz, devletçiliğimizin kaçınılmaz nedenlerini örtbas ederek, tarihselliğinden dokuz doğururca "Doktrin" d o ğ u r m a k çabasındadırlar.
"Bi-
zim bize benzeyen" devletçiliğimizin nedenleri, Kuvayi Milliyeciliğimizin bir tarihsel devrim
karakterini taşımasıyla
ilgilidir.
O nedenler,
30 yıl önce
Emperyalizm kitabında ekonomi politikçe, Demokrasi kitabında sosyal politikçe özetlendi. 11 yıl önce, pratikçe bir siyasi parti düşüncesi d u r u m u n a girdi.
Devletçiliğimizin
aydın
masına elveremedi. " M e m n u
tezgâhtarlığı
mistifikasyonundan
kurtul-
m e y v a " gibi "Susuş k u m k u m a s ı " (conspira-
tion de silence) yolundan unutturuldu. Hele son 5 yıldır, yalnız kaçak intihal
[aşırma]
konusu yapılan düşüncenin az çok biçimsizleştirilmiş suret-
leri pek çoğaldı. Aslı ise şöylece apaçıktı: "CHP'si,
Kuvayi
dayandığını mandası",
Milliyeci
biliyordu": 2-
denemelerle
"1-
TAŞRA
daha
KODAMAN
HACIAĞALIĞI
ilk günden
ŞEHİR
"İngiliz
hangi
insanlara
BEZİRGÂNLIĞI
casusluğu" (H.K.:
"Amerikan
Kuvayi
Mil-
liyeci liğimiz, s.8,9) için can atıyordu." Böylece Kuvayi Milliyecilerin önlerine iki ucu tutulmaz bir değnek çıkıyordu.
O zamana dek hak bildikleri
kavrayışa göre eski üstün sınıfları hem kendi partilerine ana güç sayıyorlardı;
hem de v e s a y e t altına sokuyorlardı.
(Bu tezatlı zaruret CHP'nin
alınyazısı oldu)... CHP, kendisine maddi, manevi temel, fikir dayanağı, siyaset kaynağı yaptığı zümrelerin oluştan kaypaklığına karşı tedbir almak zorunda
idi.
Büyük
şehirlerin
ecnebi
nüfuzuna
kapılmamasını,
taşra
hacıağalarının derebeyivâri gericiliğe kaymamalarını istiyordu. A m a , gelgeç olarak içine indiği geniş halk yığınlârına, "Cahil ayak t a k ı m ı " diye yukarıdan
bakmayı
idare yordamı "CHP, ri
bir yandan
diktatörce
halk
gütmek
yığınlarına
kalıyordu. mak
öğrenmişti.
Buna
zorunda
çâre
bulmak
Bu
askerleri
DEVLET örgütü
dayandığı
halde
gibi
oldu.
güç,
güvenemediği
kalıyordu;
dayanmamak yüzünden,
gerekiyordu.
aylıklı
Böyle bir partiye D İ K T A T Ö R L Ü K ' t e n
başka
kalmıyordu.
için,
öte
toplum gericilik
diktatörlüğü
siyasete
eski
yandan; içinde
ayakta
asıl
denk
tutacak, Keza,
ve
askıda
bir güç sağlaeski
memurlardan
CHP devletçiliği bu idi." (H.K.,
güvenilecek
temelsiz
tepkisine
karıştırılmayan
idareci zümrele-
zamanın
derleşik
s.10,11)
bir
Tefe-
ci-bezirgân güdücü sınıf: "Kurtuluş" un bütün meyvelerini tekelinde tutabilmek için
bu
tutuma
katlandı.
Aydın
kalkınmada bulamadığı e k m e k kapısını adamı
Prof.
nu
yazdı:
ra
sahip
kimselere
(Amerikan tesinde
Neumarck,
ilhamlı)
aynı
aydınlardan
Hükümete
"Haddizatında hâlâ
verdiği
çok nüfuzlu
daha
Emin
Yalman
önce
bir sadakatli
şöyle
zümre
Prosper bir sanayi
1.3.1950 olan
bir gelir sağlamak
"Ahmet
doğruyu derleşik
az
zümre:
bu t u t u m d a buldu: günlü
raporunda
şu-
kimi memurluklar sırf bunla-
maksadıyla 39.1.1943 belirtmişti:
sahibi
ve
"Tarafsız bilim
olmak
ihdas günlü "Tek
edilmişti."... VATAN
gaze-
parti
rejimi,
maksadıyla,
millet-
vekilliğini
bile
imtiyazlar
muştur." (Keza, İşte
o
gidiş
muhtedisi
luğu
"Kadroculuk", idi." (Keza)
o
hemen
siyasi (apolitik)
raşmalarını
toptan
kümetimiz
memurin
kuruntuyla,
halka
kulları" gibi artıkları körüne
yasak
mahiyetine
koy-
yaptı:
Kanun,
buyrultu gibi,
ne
kadar okur yada;
memurlar ise:
demekte yeni
süre ile
özen-
tufeyli devlet kadrocuMemurları
sakınca
bir ka-
kafa
hor
O gözle
toprak düze-
çiftçileri
"Reâya
yoğurulmuş
ve
aşağıdakileri
baktığı
Osmanlı Onlar
ilişkilerle
kımıldamak
hü-
görmüyorlardı.
çıkmıştı. o
uğ-
"Bizim
uyruklusuna
erz" deniyordu.
Yüzyıllarca
bittisini
devlet kapıkullarının politikayla
sömürgecinin
"Sâhib'ül
eğmek "
bir
ve
oldu
fikirleştirmeye
memlekette
Beri yanda
Osmanlılıktan
Yukarıdan
Onların
fuzuli
birkaç siyaset
devletçilik
memurlaştırdı.
hükümetidir!"
görürlerdi:
boyun
genişleyen
hepsini
cidden
Türkiye,
yadırganmıyordu...
CHP'nin
sandılar.
ediyordu.
memuruna
için:
tatlısu
Bunlar,
duyduğu zaruretle,
lemde
devlet
kapıkullarından
gittikçe
"CHP,
bulduysa,
ninde
"Bir ara,
bir matah
zar adam
bakıyorlardı...
bir arpalık
türedi:
mağribi gibi,
"lâ
nimetler sağlayan
önünde:
[dalavereci]
mal bulmuş dikleri
ve
s.11)
Osmanlı
yormadan
görmek
körü
de
hiç
(Keza)
Bu gidiş nereye vardı? V a r a b i l e c e ğ i yere. Orası, kadrocu fırın kapaklarının y a n m a d ı ğ ı n ı söyledikleri külhanın zirgân
gelenekli,
devletin
ne
bağımsız
kadar
Lâkin,
beterinden
bu
yol,
katmerleşen s.11)
şeylerin
dönemi" için
Diktatörlük
finans
davranırsa
ehvendi.
korunmak için, egemenlik
Dış kontenjanlardan
aykırı
daha
bilmez,
terne nin yıl
sahibine
etmek şart
Ve
yeğnik
başka
ile
yerine
bizde,
bilen
başvur-
kurtuluyorduk. Prusya'da
s. 18)
bahşişle,
(Keza,
iç finans kapital, "Kendini ve had"Bu
davul zurnayla
olarak ve d u p d u r u açıklandı. Aldıran
illâki, z a m â n e iktidarından aldığı
şerre
düşüyordu.
buldu. CHP:
temellerine nasıl mayınlar yerleştirildi." (Keza, önce yazılı
gericilik
i şer" idi.
yüzleşiyorduk."
bir sarhoşluğa" kapılınca
onun
bir
"ehven
[hafif]
tehlikeye
bizantizmi
eğilimlerden
"Hiç değilse ilk
girmiş
sadece
ustaca y a r a r l a n m a y ı
aldırmaz
oldu."
olurdu.
sömürgeciliğinden
CHP'yi dize getirecek cilveleri ve uzmanları dini
bir t o p l u m d a ,
egemen
mandasına Ama,
yabancı
Yunker-Asker-Banker
görenekli
davransın
tabiatına
devriyle,
ulusal
içidir. Yedi bin yıllık tefeci-bekapital
(Amerikan
bağımsız bir diktatörlük)
Yâni beterin maktı.
şahbaz
kalabileceği
(kahramanlık) yerine
70 yıllık Batılı
sarhoşu
geçirtilen: 27
en"D.P.
Mayıs'tan
6
olmamış. Anlaşılan
kalın ciltli, kalın sesli
naslar y u m u r t l a m a y a , sol kulağını sağ ayak b a ş p a r m a ğ ı y l a g ö s t e r m e y e , bir doğruyu t a n ı n m a z kılığa s o k m a k için 90 yalana loji" deniliyor.
b o ğ d u r m a y a "İdeo-
"NEO-İDEOLOG'LARIMIZ Türkiye'de sosyalizm problemi nedir? Sosyalizm 27 Mayıstan önce YASAK'tı; sonra - söz yerinde ise - Y A S A L oldu (resmi sosyeteye kabul edildi). Bu politik kabuğun içindeki sosyalizm, hangi sınıfın çıkarı bakımından konulursa, ona uygun bir anlam taşır. Öyleyken, bütün gözde sosyalizm düşünceleri,
bilerek,
bilmeyerek Sosyal
sınıf temelini
bırakıp,
en
üst
yapının kiremitliği d e m e k olan devlet damına çıkmış bulundular. Ortaçağ kalıntısı
ağaların
"Mukaddesatçılık"ı
da,
köylü,
esnaf ütopizm
veya
anarşizmi de, aydın rasyonalizm veya rasizmi de, sanayici kapitalistlerin nasyonalizmi
de,
acente
bezirgânların
kozmopolitizmi,
liberal
kapita-
listlerin hümanitarizmi de, işçilerin sosyalizmi de D E V L E T Ç İ L İ Ğ İ sosyalist düşüncenin filozof taşı sayıyor. Bu
kaos
içinde en
çok aydınlatılması
gereken
şey DEVLETÇİLİK'tir.
Çünkü, başka ülkeler için ne olursa olsun, T ü r k i y e için devletçilik en az beş yüz yıllık (aslına bakılırsa Nemrut öncesi:
Beş bin yıllık)
bir tarihsel
ve sosyal olayın geleneğidir. İlk Türkiye devletini kuran O s m a n Gazi devletçi idi; imparatorluğu kuran Fatih Mehmet devletçi idi; birinci A n a y a s a y ı (Meşrutiyeti) ikinci defa devletçi
ilân eden A b d ü l h a m i t devletçi idi;
hürriyeti (Abdülhamit'in
ilân ettiği anayasayı) tekeline alan İttihat ve T e r a k k i Fırkası
oldu;
Cumhuriyeti
tekeline
alan
Halk
Partisi
devletçidir.
Bu
bakımdan şimdi "Devletçiyiz" derken yeni bir şey söylediklerini sananlar, umdukları Kimi iyi
kadar "Orijinal
ideolog" sayılamazlar.
"Neo-ideologlar"ımız,
değerlendirmek zorunluluğu
rak kabul" (Eylem,
"Tarih
gerçeklerimizi hem
alanında
yazılmış
eksiksiz
iyi bilmek, bir
çalışma
hem ola-
no:4, s.4) edilen araştırmalarında, "sınıfsız", devletçi-
liğe göz kırpan, ama gene de "Resmî o l m a y a n ve kürsüler aşırı iki "etkili
düşünce
için, onlardan
akımı" başka
keşfediyorlar.
Kapıkulluğundan
patentli
düşünce akımına "Doğdu ve g ü n ü m ü z e
olmadığı kadar ya-
şadı" diyemiyorlar. Bu iki akımdan: "Ahmet Hamdi Başar'ın: "İktisadi Devletçilik Doktrini" ne göre "Kemalizm'in
tarihsel görevi
sınıfını
yetiştirmek
s.10)
imiş.
deres'e
ve
meyince için",
Bu Milli
kızıp,
bizde
ve
ondan
"Doktrin"in Birlikçilere hepsini
eksik
olan
sonra değin
burjuvazi
vazgeçmek"
ile
işçi
(Ey.,
4,
"Atatürk'ten başlayarak Adnan Men-
hiçbir
"Kapıkulları"
diye s.11)
kalma Şark Devletçiliğimizden
ması yanılma olabilir, ama
sınıfları,
devletçilikten
kurucusu:
"Bir yana bırakacağız. "(Ey., 4,
çağından
modern
kadroya
düşüncelerini
horlayarak deniyor...
burjuvaya Başar'ın,
benimseteyöneldiği Firavunlar
kolayca vazgeçilebileceğini san-
burjuva ve işçi sınıfı yetiştirme düşüncesini
hangi kadroya benimsetemediğini, hele kapıkulu teşhisinden niçin o kadar g o c u n u l d u ğ u n u
pek anlayamadık.
Geçelim.
"Baş sözcüsü bugün cu
Kemalizm
de Ş.S.A.
ideolojisi" ise,
ne varmaktadır." kanısını şünceye bağlı "Çağdaş ğumuz
tarihsel
rak,
yavaş
culuğu: Bizim
savunan
Ş.S.A.'den
uygarlığın
şu
kimse
ölüm,
dirim
iri
bütün
Süreyla
Aydemir]
yâni sınıfsız
bir
Neo-ideologlarımız,
başka
ödev" gibi
yavaş
[Şevket
"Çelişmesiz,
lâflar,
kalmadı"diyorlar, döneminde kadrocu
aydınların
diline
bir yerde:
"Bu dü-
başka
yüklenmek zorunda
üslûbun
süsü
4,
bildiğimiz " K a d r o n u n
modern
"Devlet k a d r o s u n a " , -H. bile değil-
bir yerde:
Önce
1926 yılında
oldu-
olmaktan
yerleşiyordu..." sözüyle,
Kadroları":
kadrobütünü-
"Sosyal tarihte yer almayı hak eder." (Ey.,
"ideolog" kesilmek istemişlerdi.
olan
toplum
s.12)
çıkakadro-
buluyorlar. işçi
sınıfımıza
pabuçları ellerine verilince,
Başar gibi "düşüncelerini
b e n i m s e t m e k " için
sırf karınlarını d o y u r m a k için "Yön" almışlardır. Gerçi "inkılâp
kürsüleri" ne amatör profesör yapılmadılar. "Dönme"likleri engeldi. A m a , bal gibi "Memur" oldular. Hangi "resmi olmayan"?.. En resmi kattan emir alarak " K A D R O " c u l u ğ u Bilmeyenler,
tek içten
ve
açmışlar, değerli
gene
emir alarak kapatmışlardır.
kadrocu Y a k u p
Kadri
Karaosmanoğ-
lu'nun "Sefaret Hatıraları"nı okusun. O, öteki Ş.S., V.N.
[Vedat Nedim
Tör], Î.H.
[İsmail Hüsrev Tökin] gibilerle bir tutulmayıp sefirliğe sürüldü-
ğü
kırılmıştı. Ve
hâlde
gisizlik
ve
kadroculuk:
sorumsuzlukla..
"Gökalp'i bile unutmuş gözüken bir bil-
davul zurna
curcunası
içinde
bir kaç yıl." (Ey.,
Keza) olsun sürememiştir. Şimdi o politika şamar oğlanlarını "ideoloji" yiğitleri olarak öne sürmek için
hangi
"düşünce"leri
pek bilinmeyen,
ya
sosyal-ekonomik
kavramları
bugün
birbirine
da
karşıt
Sosyalist
Sovyetler,
sömürge
halklarının
daha üç
3)
ele alınıyor? Şu:
"Kadro,
daha önce bizde
doğrusu pek bilinçli olarak kullanılmayan
eleştirdikten karargâha
Her ikisine
karargâhı." (Ey.,
sonra
şu
ayrılmıştır: de
karşı
no:
4,
sonuca 1)
varır:
Emperyalist
ayaklanan
bazı Dünya
Batı,
sömürge
ve
2) yarı
s.11).
Önce neo-ideologlarımızın kadrocu " s o n u ç " dedikleri şey: "Pek bilinmeyen"
değil,
öğrenilmesi
yasak
edilmiş
"kavramlar"ın
kapıkullarınca t a n ı n m a z kılığa sokulma çabasıydı.
devşirme
Dünyadaki "Üç karar-
gâh" sözcüğü bir kadrocu "Eleştirme"sinin ürünü sayılırsa, develeri kendimize güldürürüz.
Çarlığı y o k etmiş bir devrimin
ilkokulunda
o sözcük
tahrifsiz öğretilir. İlkokul kültürü bulunmayan bir medrese yobazcığı orada yalan yanlış ezberlediği formülü, hırsızlığı y a k a l a n m a s ı n diye ters-yüz edip
bitpazarında
babasının
malı
gibi
satmaya
kalkışmıştır.
Bu
yavuz
hırsızlığın ev sahibi pozu iki cürete dayanıyordu: 1-
Formülün
aslını
yazan
ilkokul
kitapları
Türkiye'ye
cağından, " M ü n e v v e r ve m ü t e f e k k i r " insanlığımıza
sokulmaya-
kudret helvası
ni-
yetine maz,
yutturulan
kalp
plajyacılığı,
kimse
kadroculuğun
yüzüne
vura-
biliniyordu.
2- Kadro ideologları, bütün dünyaca doğrusu bilinen formülü t a n ı n m a z hale getirebilecek kadar kalplaştırabileceklerine güveniyorlardı. GERÇEK:
KEMALİZMİN SOSYALİZMLE İTTİFAKI
Kadrocu
sofizmin
pozuna
yarı s ö m ü r g e halklarının
değil
de,
sözüne
bakalım.
" S ö m ü r g e ve
karargâhı," hem emperyalizme,
hem sosyaliz-
me, "Her ikisine karşı a y a k l a n a n " bir hareket miydi? Yoksa sosyalizmle el ele vererek emperyalizme karşı ayaklanan bir hareket miydi? Kadroculuğun en büyük kalpazanlığı burada "ideologlaşır". Çünkü gerçeği tersine çevirmeğe kalkışır. Örneğin,
Kâzım
Karabekir Paşa'ya İngiliz subayı
peryalizm):
"Bahsi Bolşeviklere
memleketlere
Bolşevikliğin
hesabına
bize
iyi
bir
şunları
barış
olduğundan
tabii
döküldüğü
denize
rinde)
Har.
müttefik
ve halkta
s.24)
yazdı:
olacağımızı,
Sohum
havadisleri
yayınladım.
gibi
mâneviyata
Ama,
Karabekir
Paşa,
yürüdüğünü
düşmanlarımızın havalisinde
ve
düşmanı
İtilâf kadrosu-
Kıtaatta
iyi etkiler yaptı." (Keza,
başka
propagandacılarını
Kafkasya'ya
bizim
(yâni em-
yapılacak şey,
müthiş
demişti.
sosyalizm
Ravlenson
ve
Ve
"Sosyalistlerin
sağlanmazsa,
nun
Yapılan
bulaşmamasıdır.
her yana gönderiyorlar." (İst. kendi
getirdi.
(asker birlikle-
s.21)
Mustafa Kemal Paşa, A m a s y a ' d a n 23.6.1335 (1919) günü 15. Kolordu Kumandanlığına
bu
şifreyi
çimi dahi konuşularak, ahali
bunu
kabul
madığından, Öte
kudreti
hazır
bâzı
delegelerinin araçlar terk
ve
defler)
kabil olup
o
bir kaç
ve ve
ve
sakıncası bir
suretle
değerli
İşbu
şimdilik
aracılığıyla amaç için,
bir silâh
olarak ve
fedakârlığa inba
kullanmak
onunla
ihtiyaç olacağına
en
son
ayrılan
[haber]
göre,
örtülü
söy-
memleketin örneğin
mühimmat
ve
İtilâf Devletlerinin yüksek
ilgili olan
buyurulmasını
tarafından
olarak,
ve
ol-
gizlenerek
hemen bu
silâhlar,
tutmak
Ve sosyalizm
ilgili
düşünüldü...
kimliği
kimliği gizli
sınırda
gibi İslâm
zâten
sosyalistler
içeriye
kişinin
olur.
vesaire
işlerle
olmayacağı
gelecek durumlarımız,
vilâyete
olmadığının
Kırım
gibi
havaliden
gerekince
için
olur...
uğrunda paraca
lanacağımız paranız ma
bir
bildirilerek,
kabulü
etmeleri
veçhile pek yerinde
gelenek
herhangi derhal
olduğu para
Orenburg,
için
anlaşmak pek uygun
milli
memleketi
teklifin
gönderilecek
girişmek,
teknik
memleket
ilk
"Sosyalizmin kavranış ve açıklanış bi-
Kazan,
dindarlık,
beklenmeyerek,
(mütenekkiren) leşiye
ederek,
bunun
yandan,
yapılması
gönderdi:
esasen
bu
düşünceleri
amaçlar (hemaksada
ödenekten rica
kul-
yararlan-
ederim."
M. Kemal Paşa'nın gizli servis şefi Hüsrev Bey, 1 Haziran 1335 (1919) günü
Havza'dan
"işlerin
istihbârata
ve
siyasiyata
ait
bölümünü
üzerime
aldım" diyerek, da
şu
katılmasıyla
tamahına, oldu.
Ulusların
alışkanlıklarına
olan
Almanların
dönmeleri,
tin
da
bizler için
-basındaki aydınlarınaltını
üstüne
yalistlerle
ve
kabul olacağını, düşman
nasıl
saldırılarına
yanlarını
muhmetin
yöne
prensipleri
karşı
inşallah
büyük
ya
vermemek şartıyla, ve silâh,
önce sos-
Türk'te değiştirerek
fakat,
mille-
yahut top-
her şeyden
İslam'da,
kararlaştırmak
etmemek
Bence
bağımsız yaşamak,
toplanırsa,
ve
kabul
gerektirecektir...
koymayı sağlamak için bağlamak
en
-gaddar bir barışı çıkarı
anlaşılmak,
çözüntü
uygulanacağını
sağlama
ve
vesilesi
bırakarak,
etmekte derlenip
kurallara
hırsına
karşı bir birleşme
bilgilerine göre pek çok değişikliğe
pek büyük
edilmek,
belirli
bu
sapma]
vereceği karar,
tercih
temas
neklere
mak
ve
"Sosyalistlik Bulgar ve Macarların
emperyalist salgınına,
[yoldan
yüksek prensipleri bir yana
bir millet
rağın
kaleme aldı:
İtilâf kuvvetlerinin
gaddarlık ve itisâfına
taç olan için-
mektubu
bugün
sınırdaş
cephane,
gelenasıl olup,
erzak al-
gerektir."
A n a d o l u hareketini başarıya ulaştıran en
büyük liderler böyle g ö r m ü ş
ve davranmışlardır. Türkiye kurtuluş hareketi, Sosyalizme "karşı," değil, "Müttefik" olmuştur. On yıl sonra üç buçuk politika muhtedisi [dalaverecisi]
kılkuyruğun "ideolog" pozuyla, olanları
olmadığı
biçime sokmaları,
ancak Menderes zamanı uygulandı ve Türkiye'yi 20 milyar dış borçla kritik duruma
soktu.
Bu
CUMHURİYETÇİ
mu
"sosyal tarihte yer almayı hak eder?"
FİNANS
KAPİTAL
30 yıl önceki devletçiliğimiz hangi e k o n o m i k ve sosyal temellere dayanıyordu? Bu da hiç değilse 1935 yılında basılıp yayınlanmıştır. "1929
bilânçolarına
kooperatif, na
13'ü
bırakılırsa,
tutarı +
geriye
78,2 milyon 7,8
milyar).
İktisat Bakanlığı
seri,
bu
nuç,
aşağı
=
"36'sı
banka,
li şirketlerin leyen
bu
meclisi
ladık:
sayıca
156 üçte
50 banka
delege ile
+
ile
kişinin
kapitalce
idaresinde denetmen,
52'si endüstri,
maden
sağlığının
rakamlar-
s.3)
üzere
63
şirket,
elinde
dörtte
idiler?
Nite-
Şirketler Komi-
her yıl ulaştıkları so-
ve
119 milyonunu
birini (%38),
bunlar hâkim.
İstanbul
hareketleri, olmak
ödenmiş kapital
Türk lirası demek olur.
"Şirketlerin
(Sermaye
(13'ü
33'ü bir ya-
54 milyon İsviçre frangı
156,8 milyon Müdürü
Bunlardan
133 şirketin
ekonomi durumunun
milyondan
üye,
vardı.
olmak üzere)
ekonomi politiğine,
27'si sanayi şirketleri
girişkinlikler kaç üyesi,
Toplam:
deyimlendirirler:
memleketin
kapitali olan
Bu
5 milyon Sterlin
Türkiye'nin
deyimlendirilmesi demektir."
şirketin
re
+
Şirketler Sigorta
hâkimiyeti şöyle yukarı
166 şirket
7'si ecnebi banka
133 yerli şirket kalır.
70 milyon Fransız frangı
(Bugünkü
Türkiye'de
Türk lirası
kim,
la
göre,
ecnebi ticaret,
üçünü
Şirketlerin
müdür gibi olmak üzere
tüm
tutuyordu.
bütün
(%75)
133 Milörgüt-
kurucu,
ida-
kişilerini
top-
102 şirketin
bütün
kişilerini saydık. re
625
Bunlar topyekûn
kişicik
çıktı.
Demek
ekonomi politik işte "Gene
itre"i (Üstâdı) diki
bu
Türkiye'de,
1,8
milyar)
tin
meclisindeki
kapitalli
(H.K.:
idare 8
9
meclisi
Bu finans kapitalin lunan
hemen
ikinci
da,
3
yabancı şirketi
fabrikası
da
"Maitre" in,
mamıştır...
Demek,
ğu şirketler: üzere
4,4
üze-
dolayısıyla
kapital
"Ma-
milyon
(şim-
başkan,
Aynı
başkan
kişi bu
milyon ile)
9 şirke-
(şimdiki
"Hâzır
600
ve
=
toplam İş
bir şirketin 43
mil-
nâzır"dır."
(Demek:
1924 11
ayrıca
elektrik sosyetesi dolayısıyla yahut
Oysa
tüm
kendi ana
milyon
10 yılda
334
11
bin
Süreyya
Pa-
yoksun
kal-
ilgili
bulundu-
endüstrisi şirketlerinin
1
milyon
224
liralık
bu-
Türkiye
36 endüstri TAŞ olmak
bin
492 lirayı
milyon
ve
ilgilerinden
Türkiye
yılındaki iştirâkleri
bağlı
alanında,
dolayısıyla
kapitali
Türkiye en-
endüstriye
Sırf endüstri
5 yabancı şirket +
kurumdur.
Bankasının
bu
ilgilidir.
doğrudan
+
Örneğin,
yılındaki iştirâkleri
bulmuştur.
ve
"1929 yılı, bir kişi,
dolayısıyla
(Üstadın)
2 yerli (fabrika)
52'yi geçmez...
ket olan
liralık bir şir-
lirayı geçmezken,
(şimdiki
1,7 milyar)
"yavru" yaratmış her yaş-
(Keza, s. 38)
"İstanbul'da
koca
karışmalarıyla bekler. "
lamacılığa
bir vilâyet halkı; -
bir veya
"Hazır elbise,
her gün
örneğin:
Çimento
dense
yeridir." (Keza,
iki
gelmekte ve
kısmen vb. değil
bankaya
7 kat..
milyarlık kapitaliyle
yalnız
dünyanın
14
bağlıdır (Sermaye
bulunduğu
çük banka
4
hemen
Nominatif kapitali %2000'dir.
elinden
ekme-
birlikte
ısmar-
Hele
sırf ileri
Türkiye'de
iç
teknikle
işle-
rekabet görmedi
10 yılda 5 buçuk kat büyür.
10 yılda
25 kat genişler...
87 bankaya
%25 ile
bağlanmıştı.
büyük şehrinde
hareketleri,
bırakmamış
bakımından
Alman
ve po-
değirmenin
mi?
dense %500, 30
gerçek kat
9
Almanya'da
5 milyon
içerisinde ise,
başbuğluk
TürDoy-
liralık İş
muhabir" adıyla
"Türkiye
başka,
yeridir...
%75 arasıdır..
bankalarından
"ecnebi
s.246)
büyük devlet bankasından
kapital artışı 6 yılda
idare
standardizasyonla
şeker üretimleri
"9 büyük Berlin bankası 5 yılda 2 kat, çebank 2-3
belediyenin
46,47)
kiye İş Bankası 4 yılda Bankası,
de
üç kodaman
ayakkabı
üstün
yen,
dışlı
9,1
kurucu,
(kişiliği
şöyledir:
kertede
ilgili olan
litika
olmak
ve
bir finans
var olan
kendisi
her kolunda,
ile
ğini
sarılı
olarak kaptandır.
şahsan
iç yapısı
şa
tan!).
kapital
tekelindedir.
Türkiye'de
şirkette
üyesi
dahi
hemen
bankalarda,
1934
kişinin hâlesiyle
üyeler aracılığıyla
şirkette
181'i gayritürk finans
Emperyalizm, s.75,76)
düstrisinin
sayısı
yüz
Bu kişi
kapital'i
veya
idare
altı
Türk,
Türkiye'de
hep saygı
Bilyoti vardır.
yardımcısı yon)
beş adı
444'ü
tüm
21 içli
etmediği kü-
büyük Alman
bankasında
İş Bankası 6 yılda kapital artışı: (ödenmiş) fazla
çabuk
kapitali birikmiş
bakımından demektir.
1913-14 Almanya'sında, ve
mevduatın
milli banka
9 büyük banka,
yarısını
mı
kapitalinin
mevduat toplamı
mevduatı
99 milyondu: değil)
ki,
topyekün
ları
11,
çekte Maden
Bankasının, Türkiye
şirketlerinin saatte
"Belki oralarda
talinin
şey
değildirler.
ÜÇTE BİR
3
39
kâr
"yerli milli"
bankalarla tâbi,
Ger-
3'ü
Sanayi
ortak bulunduğuna
Geri kalan İstanbul 6
4
büyük
Esnaf ile
banka, o
İkti-
endüstri
şirketlere
"KARIŞIK"bulunuyorlar. "(Keza
çok
liralık
kâr
tüm
Ama
+
yalnız kâr
Bu
Ziraat
kârın
(iyi
61)
+
Emlâk
kârın
toplamından
midir?
toplamının lira,
böyle.
tevdiat toplamı 2,9
yâni
1933
%
13
ve
Sanayi)
5,8
düşen (7 ile
milyon
(şim4
bü-
Yâni kapitalce
asıl ilginç olan,
paydır. 8'de
bir
Türkiye'sinde
kapitalli)
elindedir. Ama,
Ban-
başka
yılı
kâr,
kapi-
İş
dağınık değer-
(37 milyon
İş
biri)
bu
Bankasının
olduğu
halde,
%70'tir.
Başvekâlet istatistiklerine
olan
144,6
milyon
liranın
milyon
lira,
sayıları
31'i
kurumlarımızdadır." (Cumhuriyet,
RUHU
1929
ettiği
Bankasına
banka
değirmenden
YARISINI alırlar.
İş
Türkiye'de
tüm
mülkleri
birer
için
"Vahdâniyetçili-
büyüklerin
milyonu +
bulunduğu
Bankası...
büyüğü,
küçük
değil
2,4
İş
4 dört
yarayan
RUHU
bankalar,
Geri kalan
bu
tanrı"
Türkiye'nin
görülür.
bankalar kapitalinin
liradır.
(İş
"ÜÇÜZCÜL
olabiliyor.
dahi
bankası,
Kapitalin
"Mevduat ta kadadır.
kurumda büyük en-
Bankasının,
Özetlenirse:
yerli-milli bankadan,
devlet
1,7 milyon
li bankanın
bütün
yahut dolayısıyla
TESLİS
tutar.
kapitali bankalar kapital aldığı
İş
egemendir.
Bankasına
gibi)
kapitalleştirmeye
olan
büyükler
s.56-58)
751
Türkiye Milli ile Selânik Banka-
başka
tutuyor,
birden
elinde
diki 870 milyon) yük bankanın
hemen
3'ü
bağlıdırlar.
elinde
bankacılığımızda
Öteki
öğüterek milyon
(İş-Ziraat) mevduatının
küçük olmak üzere 8
kuruma İş
dininde
var olan
leri 102
gene
11
denildiği
sayısı
%78'ini
kasıdır.
milli banka
aracılığıyla
yılı,
kurumdan
de
yalnız
Hıristiyan banka
yılı
2 büyük banka tüm
yerli
37 milli
tutuyordu. "(Keza,
1929 4'ü
tutuyordu.
KAPİTAL V U R G U N U
(birizcilliği)
1929
ilgili 20
İmar Bankası
için
elinde
elinde derleşiktir.
Selânik Bankasına
FİNANS
üçünü)
39
üç devlet bankası 20 sanayi şirketine hâkimdir.
%65'ini bilfiil
olsunlar
iken,
%38'ini
Türkiye'sinde
elinde
müdür ve memurları
öteki 3'ü
devlet bankaları
sat Bankaları
4
10,
yılı
banka
lira
"Ecnebi milli" ve
İş Bankası
bankadan
ği"
2'si
10 bankanın
bankalar kapitalinin
1929
2 banka
Türkiye'de daha
devlet bankalarıyla
göre,
milyon
(dörtte
bankası,
kendini temsil ettirir. düstri şirketleri,
126
yani 9 değil,
%76'sını
"9 büyük Berlin
bütün
tutuyordu?
%82'sini yalnız 4
bankanın (yarısını
elde
26.8.1933)
O
bakılırsa: 142
bulan 7 banka
"37 mil-
milyonu öteki
7 ban-
küçük mali
içinde,
kapital-
ce
on
birde
duatın toplar. bir
bir (%9)
50
"Yukarı
kudret "Bu
tüm
kâr
İş
temel
olan
bütün
larına
nasıl
el
kükürt,
(İş
doğruya
(Mısır
İş
(Hükümete milyon),
ambalâj işi onun..
kerin
ile
"Hamburg İş
kanat
diye,
dek uzanır." (Keza, "Bilânço raporlarını,
ve
el
ele
1933
yılından ekonomi
muazzam
işleri
3
"Türkiye
cam, Şe-
yıl
imtiyaz
İş
Bankası
19.1.1933)
girişkinlikler en
hatlı
2
(Deniz
ampul,
Cum.,
vb.
havai
inşası
hazırlık yapar.
beri:
is-
doğrudan (İzmir'e
kurtarma
karar vermiştir (N.
olduğu
en
mahreç
Şimendiferler
vererek,
si-
Zıngal
mi-
şirketlerine
62-64)
oyunlarının
Esnaf Bankasının
nakliye
"İŞ"
standardize
şehir bayındırlığı
Bakanlığından
egemen
kravatlarından,
işlerdir.
açar);
kaynak-
Tabii,
sahaları,
İktisat
gazeteler)...
-tekelleşmelere
önemli
ilh..
için
günlü
dolayısıyla
gibi
Bankasının kudreti an-
sonra
tesislerine
kahve
İş O
kerestecilik,
kumaş
işinde faal rol oynamaya
BeB
İskenderiye ve
önemli
maden)
yünlü
(2.5.1933
nüskül
en
deniz
artık tütün
İş Bankasının
(kömür,
monopolu,
devlet kapitaliyle ve
gelmez:
dokumacılık,
gerdiği
o
(Beşiktaş'ta),
manifatura
akrabasıdır
ve
kredilerini
Yeniden,
kâğıt,
kibrit
ne
getirmek yeter.
tümüyle,
mev-
bağrında
(Keza)
kaynaşarak
enerji
Komimport
kartalının
demiryolu
İş)
sömikok,
üretimi
Limited),
ve
önüne
milyon
Bankasının
ileri gelir.
kapitallerle
göz
telefon,
Bankası ilk
gene
bulunduğunu
telsiz
Limited)
kelelerimiz"
"Kudretinden
yabancı
142
(%34'ünü)
İş
üstünlük havadan
üzerindeki
Şeker
Bankası,
fazlasını
gösteriyor."
memleket ilk madde
atmış
İş
tevdiat bakımından belâgatlıca
Bankasının
kalmaz.
gortacılık,
olan
birinden
çıkar bakımından
ekonomisi
için
kadarla
üçte
ki rakamlar,
ve
Türkiye
ihracat
yâni
deyimlendirdiğini
lamak
o
oranında parası
milyonunu,
bir alaturka
zarara
gazetelerden
çeşidini
okuyalım:
sürüklendiği zamana saklanmasına
ait
rağmen
"Dün
bilânço
elde
ve
bir yazarımız idare
etmeyi
meclisi
başarmıştır.
1927 yılı idare meclisi raporunda, bankayı dolandıran, yangın s ö n d ü r m e âletleri kanın
muhterileriyle, bir sürü
almaktan cironun atının
25
bir
lirayı
eski
"Bankanın
belediye beylerin bütün
açan
edilmiş,
bulduğu
O
kadar iyi
sürülmüş,
kurulu
işlemleri
işlerden
çok dikkate
üyelerinden aynen ve
açıkça
mevdu-
esnafın
sunmayı)
âdet
edilmesine
raporu idare
Naci
bu ve
vermiş meclisi
kaetme-
karşılık,
gösteriyor. "Şirketin
Abdürrahman ve
yıllık
tasarruf sandığı bulmaması, konu
banüzerine
lirayı,
değer bir nokta,
aktardığımız
defterleri
gösterilmiş, acenteliğini
150.000
kapitale
olmadığını
"Gene
aşağıya
rağbet
(finans kârlı
otomobil
mevduatın
ileri
ayırmayı
durumun imiş?
girişkinlik pek yararlı yol
edilerek sandığın
kısmını
yok mu
Zeki
konu
şikâyet
atfedilmiştir.
bilânçosu,
trolcüleri Emin
milyon
azlığından
melerine
banka
[icatçıları] kullanımlara
vazgeçtiğinden
zançlarından 1927
kötüye
kon-
sıralarda tüccardan
olmalarıdır: raporu
ta-
rafımızdan de
birer birer incelenip
geçtiği görülmüştür.
nin
amaca
lice
doğru
üleştirimini
runda
ise,
ğundan,
bankanın
lira
Meclisi
başkanı
mi zararla
İsmi
sandığının böylece ra
70.000
aşkın
Bu
paranın
ve
bu
Çapulun
rarı
ve Şarbayı
verildiği
göndermiştir. genel
affa
vermekle düştü. Yandı
(Vali
yazılmıştı. Bununla
giren
ve
fiarbay birlikte,
OLİGARŞİ
danlığı vardır.
"
"İdare
öğrenince
zavallı
ait)
hisse-
çöpçüler ol-
bir
kesilerek
"Yardımlaşma sağlanmış
Başvurmadıkları
için
lâftan
ve
bu pa-
işe geçe-
verilmesi
"Esnaf Bankası
işi
mülkiye
Başkanı)
Muhittin bu
uygun
İstan-
yargılama genel
aşımına
Danıştay'ın
Demek:
Manda
kontrol
itirazını
zaman
ve
üzerinde dairesince,
hakkında
Üstündağ,
esasen
bulunduğu
kül oldu!." (Emperyalizm,
içinde
yanan
%5
Danıştay
düştüğü" anlaşılmış.
CUMHURİYETÇİ
yayınlamış
Esnaf Bankasına
Belediye
oldu? Manda içti.
"Finans kapital
bankayı tanınmış
Sandığı işi de
olmuş?
dolayı,
işler sırasında
yanlışlığa
Su ne
yoluyla
uğramıştır."
ne
kullanmadığından
için
rapo-
aday oldu-
övülür. "Bir gazete
sınıfına
birikmiş..
işletilmesi
adalet-
Meclisi
işlere
"İşleri
ateşte işçi
Yardımlaşma
acı sonuca
sorumluları
iyi
Bu
için-
işlemleri-
çekildim."
aylıklarından
ve
İdare
arasında
tüm
(çünkü:
bir para
birikmiş kalmış
memiştir..
bul İlbay
yok
kazancın
söylüyor:
kurumdan
çöpçülerin
lirayı
borçluları
şunları
patlamış?..
cismi
görülmüş.. hakkını
bankanın
arz ile başarılı
uzadıya
usul
genel
"1928
daha
konulu
bankanın
makinesi getirtmek
uzun
Mahmut
başında
var,
hepsinin
olduğunu
yazı
Volf,
çıkararak
sermayesi
boyuna
ilerlemekte
özellikle
adlarını Alâiyeli
"Kabak kimin muş!..
ve
başlayan
gittikçe geliştiğinden,
sokan
elden
işe
bulunduğunu"bildirir.
açılarak,
zarara
bir çok zâtların
az
emniyetle
sağlamış
konu
90.000
denetlenmiş
Azdan
"Balta
heyete
uğramış
inceleme ne
ne oldu? Ahıra kaçtı.
kave
kararı
oldu?
Suya
Ahır ne oldu.
s.66-69)
DEVLETÇİLİĞİMİZ
çağı,
e k o n o m i k ve
(Oligos:
azlık,
politik buhranlar çağıdır.
arşe:
kumandandan)
Devletin
azlığın
kuman-
Kapitalist devlet, gerek tekniğin sosyalleşme eğilimini ön-
lemek, gerekse verimsiz duruma düşen girişkinlikleri özel kapitale y ü k olmaktan kurtararak genel
kapital çıkarına
uygunca
işletmek için,
kendisi
kapitalistliğe başlar.. Devletin taşıt politikası ve s a v u n m a tertipleri, büyük masraf kapılarını
açar.
Bu
masraflar ve alınan
ödünçler y ü z ü n d e n ,
devlet finans kapitalle sıkı sıkıya bağlanır... Türkiye finans kapitalinin organı olan Fransızca dergi şöyle der: "Birçok
ülkelerde
tertipten
bir
hayli
her
mali
yıl
yeni
olduğu iş bu
gibi
bizde
kategorisinin işlere
düşen
de
devlet,
ekonomik
üstesinden
gelmek
masraflara
omuz
ve
sosyal
durumundadır
ki,
vermek zorundadır.
Öte
yandan,
tekniğin
milletler
milletler
bütçesine
arasında
emrine
büyük
bir
egemen
verdiği
yük
savaş
olmaktan
olan
emniyetsizlik..
aygıtlarını
geri
kalmıyor."
elde
modern
etmek,
(Economiste
millet d'Orient
10.8.1935) "1935 Türkiye bütçesi.. doğrudan
savunma
195
masrafı,
milyonda
46,4
57
milyon
milyon
(hemen
(%23,9)
kamu
Devlet zarar eden özel kapitalist işletmelerini satın alır:
üçte biri)
borçlarıdır...
S a m s u n - Çar-
şamba hattı gibi... Bir de, özel sermayenin kuramadığı girişkinlikleri, devlet verimli
duruma
getirince
kapitalistlere teslim
üzerine alır (Beş yıllık sanayi
planı).
Böylece,
devlet, finans kapitalle içli dışlı olur: milyon ödenek verilir. devlet
bankasıyla
etmek üzere,
kendisi
kendisi de kapitalistleşen
Sümerbank'a
1935 bütçesinden 3
1933 yılı, S i v a s - E r z u r u m hattı için İş Bankası, üç
birleşerek, A b d ü r r a h m a n
Naci
idaresinde
10
milyon
sermayeli teşebbüse girişir. Şeker, kükürt, bakır, kömür, d o k u m a vb. işletmelerinde, devlet İş Bankasıyla elbirliği d u r u m u n d a d ı r . A d a p a z a r Bankası kapital arar: Ona devlet bütçesi " y a r d ı m " eder, ve ilh, ve ilh... "Devlet, tal
de
finans
devlete
sanayi
ve
kapitale
girmezlik
bu
madenler şirketi
kili saydık. men
her
Ama,
devletle finans kapitalin
üyeleri"nin
bulunan
ERKANl
da
li
hesaba
birisinde
vardır.
dür.
Demek İş
Ve
dürü
demiştik.
hepsinin
Celal,
beş
nomi politikasının
Bunlardan
müdürü
İş
idare
işte
milli
bir
kapi-
kapitalist
kadar milletveDemek,
milletvekili
hevar!
Her
şirkette
ve
mülkiye
büyük endüstrimize
7 ban-
olmaz.
devlet
askeriye
bankasıdır,
Bankasında)
meclisi,
şaheser:
İş
Ekonomi Bakanı
olmuştur."
belli büyük
bütün üçü
güden
Bankasının beri
20
Meclisinde
üyeleri,
Sonra,
kurumu
yıldan
finans
25
kertesi yalnız "Kamutayın sayın
sayılarından
Yargıtay
üstünde
olarak,
idarelerinde
Millet
kaynaşma
katılmalıdır.
(15-20
Bunların
şirketin
eski
karşılık
Türkiye'sinde,
tane milletvekili bulunuyordu.
açıklanmış
birçok
egemendir,
yalnız
milli
şirketlerde
ayrıca ka
yerli
31
girince,
1929
vardı.
38 milli bankada büyük
kerte
edemez.
tam
ki 13
içlerinden milletveki-
bir Millet Meclisi minyatürüBankasının
geçmiş
Bayar sıfatıyla,
(Emperyalizm,
Genel Mü-
Türkiye
eko-
s.76-79)
Böylece, C. Bayar'ın ilk Başvekil o l m a d a n 2 yıl önce, ikincisinde Cumhurbaşkanı
olmadan
15 yıl
önce, Y a s s ı a d a y a
göçmeden
25 yıl
önceki
yıldız falını, 1935 yılı çıkan yukarıki inceleme açıklamış sayılabilir. Aynı inceleme, "Sınıfsız T o p l u m " ideologlarına 30 yıl önce gerçeği özetlemişti:
"Devlet
yası, yalnız şerefiyle
kapitalizmi
"Oligarşi
DEMOKRASİ'yi oynayan
demek,
finans
diktatörlüğünün savunmakla gidişi
de
kapitalin
temerküz kalmıyor,
aydınlatarak
etmiş
uçsuz
bucaksız
deyimi
Türk önlemeye
hegemon-
demektir" derken,
milletinin
geleceği
çalışıyordu.
ve
Çünkü,
Amerika'nın
ünlü
ketlerinden
çıkan
landığı li
acı
büyük
Ankara'da
etmediğinin
İngiliz
nüfuzlu,
Göbbels
tan'da,
Brezilya'da,
cek
biçimde
düğü
dedi
han
finans
aldığı
36,3
TİST
(devletçi) Hügenberg var?
melidir."
O
Ve
Türkiye açmakla
larından
40
lal
Bayar
Oysa: elinden
milli
memleketin
des
hakkı bu,
di
mi,
kendi
ve
varlığını
vazifesidir.
köleliğe
boyun
başkalarının denilmek
Amerika'da
silah
Ve
silah
silahsızlanma
çıkarmıştı." (Demokrasi:
da
şöyle
miştir.
ve
cihan
kurmasına
ne
değiş-
Bankası,
Ham-
Ticaret
Oda-
yazılmaları.. "suyun
çıkaran bir
CeTür-
emperyalizm
cihan
koruması
uğruna
bugün
savaşından en
en
Gerçi, mukad-
kahredici si-
cinayettir
de.
Çün-
genel olarak savaş denilgözü
olan
EMPERYALİST
fabrikacılarının
komisyon:
emrinde
de-
yararlanarak)
değil,
ekmeğinde
Alman
işlerine
"Savunma
bulunduklarını"
anlaşmasına
nasıl
engel
sözcüğünün
"saldırma"
ve
ve eski
olduğunu
ya-
Ticaret Cumortaya
18)
"Savunma"
deyimlendiriyor:
Almanya
karşı
bunlar ancak silah
ETA-
kadar barışçıdır...
SAVUNMA
Ama,
ile
yani
s.20-23)
İkinci
(çılgınlık)
ci-
kredi
Genel Müdürü
yangınını
düşmana
cinnet
fabrikalarının
üye
durumundan
iliklerine
ticaretini inceleyen
hurbaşkanının
bakanı
dış
toprağında
Bakanlıklarının
"Nazi
için,
İş
gör-
ürünlerini
"Türkiye
Bankasının
doğmuştur.
eğmek olur.
ister.
İş
cihan
Bir ülkenin,
yalnız
çocuğu
Demokrasi,
Türkiye'si, olmadığı
endüstri
Odasına
döşeğindeki (H.K.:
konferansında
uyduruyor,
aynı
gelişmiş
ait,
tarımsal
Lehisgörüle-
kapitalinin
devaire
kendi
Ticaret
ise
kurtararak
başvurmaması
harpleri rar.
ölüm
çıkıyordu.
resmi
şımarık
ayak
finans
gözle
Almanya'dan
"Türkiye'nin
kapitalinin
Politik alanda
bir şeysi
"Türkiye'nin
ki:
Türk
Propaganda
Türkiye'de
ürünleriyle
direktife
Berlin
varlığını
hiç
her
kü
o
"Cumhuriyet
kazanacak
lahlara
finans
(Atatürk'ün
kiye Başvekilliğine
diyordu
Alman
Macaristan'da,
Türkiye
"99'lar
tereddüt
83)
önderinin
milyonu
almak
s.82,
mücadeleye
mahsustur."
endüstri
Odanın
çıkıyordu.
29,6
siparişler
TÜRKİYE'de
olması:
eşyanın
açıkça
şube
üstüne
peyk
Avrupa
burg'ta
ve
kongresinde,
"Kir-
gönderdiği
kullanmakta
Japonya'da,
EKONOMİK alanda
siparişlere
hacet
Nürnberg
bulunuyor. "Nazi
milyonluk
hükümetinden
kattı." (Emp.,
"İtalya'da,
şirkul-
bunların
kendisine
şöhretli kadınları
sözüne
yapılan
idi?
kapitaline
legesi
kötü
"Amerikan
Armstrong'un
Driggs,
Türk
Portekiz'de
girişilmiş
M.
şirketlerinin
ki:
"mücadele" ne
Vickers
mümessillerin,
olduğunu
"Eylülde
Bakanı
yazıyor:
bunlarda
Türkiye'deki ama
ispatlanmış
sonra,
Times gazetesi şöyle
acı şikayet edilmektedir.
olduğunu",
vesikalarla
Az
York
mektuplar okundu;
metotlardan
metotlar
için,
New
"KARŞI-SALDIRI
düşmanına
karşı
güçleri
demek artık
olduğunu
seferber
başkaldırmıştır." ( N ü r n b e r g
edilsöy-
levi)...
Bütün
Saldırılar,
asıl Almanya, kerlerine bir
Dünya
rin
çok
bir
olan,
faşizmin,
binde
fazlası
999'dan Ve
Nyon
nüfusunu faşizmin
elbet:
RİYETÇİ
KUVVETLERİN
s.22-24,
Îstanbul,1937)
artık
var
"İDEOLOG'LARIMIZ VE "Demokrat
Parti"cilik
Ve
demokrasi
O
apışı 10'u
baskısı
biz bu
olduğuna
ülkede
çok
ÇIKAR-
herhangi
DEMOKRATİK
da
düşmüş
(yani:
MİLLİ
inanıyoruz."
arasına
10'un
altına
YÜKSEK
uyanık
de
sayarken,
yüzde
müttesi' olur"
Türkiye'sinin kadar
YEME belgesi-
bir
CUMHU-
(Demokrasi,
GERÇEKLERİMİZ
Demek, bizde DEMOKRASÎ'nin dışarıda
oldukta
DEMOKRASİDİR.
avlayamayacağı
tutuyor.
yun-
saldırgan
demokrat devletle-
yüzde
mazlumu,
dıyık
Cumhuriyet
mihver (eksen): gaflette
önünde
ve
en
kuyruğunu
dünyanın
yalnız
"Bir şey
çabuk patlar!)...
LARI'na
göz
ve
gibi,
faşizm,
önünde
faşizmi
fabrikacı
BAŞINI
olduğu
korkutamaz.
Nazi Almanya'sı,
suikastçı
veya
tutan
kararı
silah
en
üstün
kadar atıp
Roosevelt,
Alman
kaldırma
O
tüm
gericiliğin
baş
taraflılarını
debelenişidir.
gerici,
barbarlıktan
faşist devletlerin
ezilen
en
üstündür. aldıkları
demokrasi
son
değildir;
şöven,
medeniyeti
mı?...
insanlardır.
ve
hayvanın
milleti
en
olan
vuruşta
sıkıştırmadı
bir
asıl Alman
afeti
faşizmden
yırtıcılıklar barış
çekişen
kukla
cihan
dir...
bu
can
lafı
kuşkuyla
depreşmesine
şanırken, gerçek D e m o k r a s i savunulmuştur.
kovuşturulurken ve kökü çeyrek
yüzyıl
uzak
ya-
Bir takım "ne idüğü belirli"
ve dolgun aylıklı " M ü t e f e k k i r ve m ü n e v v e r insanlık"larsa, o günlerde demokrasinin tam tersine giden bir yönü, piyasaya sürmüşlerdir. Onlara göre, Osmanlılığın beş yüz yıldan beri iflas etmiş prensibi hortlayabilirdi: " T O P L U M " un yerine DEVLET'i ve " S O S Y A L SINIF"ın yerine "LÎDER"i geçiren "ideologluk" pozu önemliydi. T ü r k i y e ' d e : ilişkilerinin "Tapılırca
etkisini sevilen
yok
şeflere
eden) karşı
"Bir
gelecek,
1- (Ekonomi temeli ile sınıf
idealist
lider
kadrosu"
vardı,
direnecek sınıflar yoktu. "Emin
2T.
Eliçin.: "Türk Devrim İdeolojisinin Uğrakları, Ey. no:4, s.12) "Lider" teorisi, yarı Nazi, yarı İngiliz Entelicensinden yetişmiş Profesör Toynbee'nin "ELİT" (gözde önder) sloganıydı. Geçmiş tarih gibi, son yarım yüzyılın altüstlükleri de, kişiye dayandırılmak istenen oluşların kalplığını yeterce açıklamış bulunuyor...
"Direnecek sınıf yok" kuruntusuna gelince:
Yedi bin yıldır, her Tarihsel Devrimde: "Gidene: Beyim, Gelene Paşam!" demekte kös dinlemiş "Şark kurnazlığı"nda:
"Karşı gelmek", hiç bir vakit
Batıdaki mertçe savaş anlamına gelmez. Doğu Derebeyi: ceği
gün
ona
şölen
çekip
en
büyük dostluk şerefleri
Hasmını yok edesunar.
Şark kur-
nazlığının alttan güreş metodu, "Sevilen şeflere" herkesten çok "Tapınç tö-
renleri" tuzağı biçimine girer; liğe "İlanı meden
aşk" yolundan
her ilerici güç bükülemezse öpülerek, ilerici-
kahramanlar Allahlaştırılıp öldürülür, yahut öl-
mumyalanıp saray mezarına gömülür.
30 yıl önceki "Devletçilerimiz" bugünküler kertesinde " M a s u m bebecik", değillerdi. Gene de, kimseyi aldatmamaları için bütün ayrıntılarıyla "Kadronun K a d r o s u " çizilmişti.
Kendilerine verilen "İdeologluk" sipa-
rişi geri alınınca, üzerinde durulmaya d e ğ m e z görüldü. Yalnız, olaylar sürüp gittiği için, Finans kapital üzerine verilenler ikide bir yazılı ve basılı biçimde açıklandı. Olayların çabuk gelişimi bütün o "İktisadi Devletçilik" İDEOLOG"larını süprüntü tenekesine attığı gibi, "İdealist ve yiğit öncü K A D R O " y u da dut yemiş bülbüle çevirince, olanların nedenleri bir yol daha
özetlendi.
(28.9.1937) altında
"Demokrasi,
kitapçığı
Türkiye
Ekonomi
ve
Politikası"
(ANTİ EM P E R Y A L İ Z M + A N T İ F E O D A L İ Z M)
(Endüstri-Toprak-Barış)
konularını
özetledi.
O
başlığı
zaman
Türki-
ye'de hangi e k o n o m i k politik gerçeklerin tepiştiği " T O P R A K " bölümünün "Farklılaşmaya engeller" ayrıntısında şöyle anlatılıyordu: "İsmet İnönü'nün
"Tarım
ması prosesi
önünde
aldığı
maya
olmak,
2-
engel
masına
ebedileştirmek... "Dün
CHP'nin
Peker,
100 kuruşa
zarardan
çalışan,
kurtarmak
dir." derken dedik.
Bunlar
da
karşılığını
verdi..:
"Sanayi
Bankası"nın
kongresindeki ciler)!, darik
tartışmalar)
tüccarlar, ederek
amele
"Önüne gelen
70-80
mütevazı
"Tütün Bay nu
önceki
Peker de yüksek
timde tütünün menler
yıl
üretimde
görüyor.
200
maliyet fiyatının ürünlerini
[kodaman] savunmuştu:
çalışan Vasıf:
balıkçılık
tütün
eken
değil-
"Çiftçi efendidir,
kadar
yerine
buğdayı
doğru yer
almalıdır"
"Çiftçi"nin
geçmesi,
dönmesi kadar önemlidir.
(CHP
1931
bir tufeyliler (hazıryiyi-
halde,
yüksek faizlerle para
tütün
ektirdiler."
ektirdi.
tütün
Tütünün
üretimine
iken,1931
tersine:
köylünün
işçilerin,
ekmeği pahalılaştırmak
fiyatını" ortaya
30'a yoruyor.
satıyorlarsa,
bu
te-
Peker:
kuruştur." (Keza)
Ekiminde
"Mütevazı
(R.
maliyet fiyatı bu gibilere
30
atıyor.
tütünü
düşkünlüğüne
yok pahasına
bonzlarından üretimini şöyle
tutarak
kuruş
değil,
Fakir
gelen
olmadıkları
tütün
çalışan
"Maliyet
Küçük üretimi
"Memlekette (işçi)
25.10.1931) kuruş,
2-
süngercilik,
arazi sahipleri
ve
Teknik engeller,
"Köylü" sözcüğünün
"Sümerbank" a
Farklılaş-
Sınıf Farklılaş-
arazi sahipleri adına
programda Burada
1-
A-
50 kuruşa
yediği
sınıf farklılaş-
gösterdi:
aramak.
Ortaçağ
fakat bugün
tüccar ve
deva
sonra
Tarımında
maksadıyla
"Zürra,
1-
İnönü'den
topraklarında
iki aşama
derde
çıkarıldı:
Türkiye
Türkiye
göre
Olmayınca,
engeller iki biçimde
bay Recep
Politikası", duruma
Maliyeti
20
kuruşa
düşürmenin
çalışan"dediği satmaya
boyun
Oysa, durum
o
küçük
düştü. yoluüre-
eğmesini,
Eğer küçük
üret-
ürünlerin
daha
ucuza
elde
mut'
edildiklerini
(öldürmeyip
göstermez mi? sul
bir
değil,
Türkiye'ye
yaşama
ancak
süründüren) ilkel
düzeyini
bir
ve
bir üretim
tapşırmak,
değil midir?" (Demokrasi,
yalnız
geçim
üretmenlerin
mutsuzluğuna
yordamını,
memleketi
Türk köylüsüne
geri
geri
yok-
götürmek
dileği
8-10)
Söylevlerde "Çağdaş uygarlık" göklere çıkarılır. garlık"ın, yani
kut-la-ye-
katlandıklarını
kapitalizmin tarıma
girmesi
önlenir.
Gerçekte:
O "Uy-
Söylevlerde " K ö y l ü
m e m l e k e t i n e f e n d i s i " olarak göklere çıkarılır. Gerçekte:
Kilosu 80 ku-
ruşa mal olan tütünü elinden 30 kuruşa alınarak köylü Ortaçağın en yoksul toprak köleleri d u r u m u n d a çalışmaya zorlanır. "Ekonomi Politikadaki bu
eğilim,
düşünce alanında
DEVLETÇİ
endüstri
çabuk yankılar uyandırdı.
alanında
başarısı
ve
o
sayede
Hele İnönü'nün
uzun
süre
iktidar
katında rakipsiz kalması, belli bir sosyetede (toplumda) Devlet kurumunun varolan sınıf ilişkilerle kesin
bağını,
m ü n e v v e r insanlık" İdeologlarına
unutturuverdi.
Görünüşle gözleri "Yarım
aydı n" l ığ ı
aşağısına:
kamaşan
" K a d r o c u l a r " gibi toy
beğenmeyerek,
D e m a g o j i y e düştüler.
kertesinde fetişleştirdiler. doğru
gidiyor sandılar.
kimi aylıklı " M ü t e f e k k i r ve
dörtte
Devletçiliği
Dünyayı "Yeni
bir
ukalalar çıktılar.
"Aydın"lıktan
daha
mutlak ve biricik hakikat
bir O r t a ç a ğ " a
(Yakup
Kadri)
"Eşsiz ö r n e k s i z bir t e z a t s ı z millet" (Şevket
Süreyya) dalgasına kapıldılar.
Küçük köy ekonomisini (yoksul köylü üre-
timini) "Türkiye'nin rasin t e m e l l e r i " (İsmail Hüsrev Tökin) diye katedralleştirdiler. Ve işin tuhafı, olojilerini,
kalın
İÇİNDEKİ
KANUNİYYETİNİ,
bütün
majisküllerle:
amacı
değil,
letçilikler ği,
vardır:
örneği",
Buhran
de,
dönüverir.
da
gibi,
amacına
vardığı
gürültüsüyle
bahane biraz
yerlerinizi
ile
insaf gerektir.
başkalarına
egemen
de Modern
tıpkı çok
[derleme]
sosyal
bir
"Ne
İnsaf değil, Bu
Faşist
biten gibi,
İnönü
(10.6.1934)
"Eşi aygıt
Rasih
Geçen
gün
efendiler!
Çekilin
gayri.
yerleri
işgal
bu
ve
atılır.
birden dilsiz
istiyorlar?
milletin
Sos-
devletçiliği
götürür.
İşi İ.
devletçili-
yoluyla),
gelişme
çağa
eğilimin
bir çok dev-
(zorlama
Bismarkizm
önceden
edildi.
kükredi:
bırakın.
devletçiliği,
"Bismarkizm"dir.
gün,
daha
protesto
şöyle
de,
bir bakıma
değil,
adıyla
Nitekim
Harp
ve
İnönü'nünkü
Ortaçağa
dünyadaki
olmamışa
ğim
devletçiliği,
İsmet
Türkiye'yi
Devletçilik
olmayacak
Devletçilik
Mutlak bir devletçilik yoktur,
Kapitalist devletçiliği
medeni
kapakları"nın
gibi
aletidir.
"devletçiliği"... alabilir.
HAS SEYRİ
yaftaladılar.
Devlet
aracıdır,
tek sözle
yalist adını
aslında
KENDİNE
KADRO T E L A K K İ S İ N E göre tedvin
İ D E O L O G L U Ğ U " damgasıyla "Oysa,
bu feci biçimde komik gericilik fraze-
T Ü R K İNKILABININ
bire "Kürsü
Antalya, söylediBiraz edecek
çok
yüksek
(Cumh.
adamları
"Demek, örneğin,
Başvekil
onlar
farklılaşma
kombinasına,
yetemez.
Onun
olunca),
Bursa
Sanayicilerine
doğru
yürürken,
(ziraat
talisti)
köyde
dokuma
(açık
çıkarlarını)
kaaniim.' (Cumh.
çiftçi
gelsinler,
amacımıza
menfaatlerini
na
işçili
yetiştirdiği pamuk
'Herhalde, li
onlar
sübjektif kararlarla
binlerce
tarzda de
vardır,
işgal
etsinler."
12.6.1934)
meselesine
meselesi
çevrilmiş
ailesinin
Celal
Bayar
(İnönü
ve
Tarımcılarına
sanayimizin
olur."
de,
gerekli
"Böylece,
de,
genel
Çünkü,
köylü
için,
uzlaştırmak
25.1.1933)
kapitalisti)
durdurulamaz.
küçücük
şöyle
diyordu:
ziraatımızın
ve
ilkel düşüp
da
mümkün
ce-
olduğu-
işçi
kullanarak
tarım
yapan
olarak
endüstri
(sanayi
kapi-
(Demokrasi,
s.11,12)
Aynı eserin B- Asıl köylü m e s e l e s i " bölümünde:
1- Kadim müna-
sebetler, 2- Kapitalist m ü n a s e b e t l e r izlendikten sonra, çiftçiyi topraklandırma ve kredi konularında, "Toprağın nasıl:
1- Ziraat kapitalistlerine,
2- Tefeci kapitalistlere geçtiği belirtiliyor; Kredinin, nasıl tefeci eline geçerek üretimi gerilettiği örnekleriyle açıklanıyor ve gerçek olayların şinden ticesi:
şu
kaçınılmaz sonuç çıkarılıyordu:
(Banka
Her şey, s.16)
+
Büyük arazi sahibi +
Finans kapitalin
"İnönü,
le seziyordu
Milli
ki,
Mücadele
lu, T O P R A K MESELESÎ'ni
"Demek her tedbirin objektif ne-
Tefeci)
nin
sentezleşmesine varır.
köy içine işlemesine yarar." (Demokrasi, ateşi içinde
klasik anlamda
toprak sahibi etmektir.
gidi-
yetişmiş
Demokrasi demek,
bir politikacı genel
Köyde derebeyi artıklarını çözümlemektir.
Köye
içgüdüsüy-
olarak
Köylüyü
kaldırmanın tek yo-
Demokrasiyi sokmakla,
Finans kapitali s o k m a k iki bambaşka davadır. Derebeyi artıklarıyla yüklü köye, Finans kapitalin girmesi: mokrasi,
k a m b u r üstüne kambur olur." (De-
16)
28 yıl önce Î. İnönü "Toprak K a n u n u " n u " B ü y ü k Meclise" getirirken, bugünkünden cak,
6 yılda
lacak, se,
sonra
daha iş
her kombina
toprağımız
ve
arkadaşlar, cilik
lira
köyde
O
var.
modern
hesabına
da ve
hizmet
"Devletçilik esasına
yeni
ilk 4 yılda
"Düşünüldüğü
Demokrasinin
Kredi
çok yurtseverce
değildi:
harcanacak,
genişletilecekti."
köylümüz
vardır" diyor.
caklıların
devletçi
memleketimizde
muşsa" sözü ların
az
100 milyon
aşılmaz
tekniğe usul
doğru.
demokratik
tasarıdan
bir kalesi
kavuşur. "Nasıl
göstermedi olan başka
karşı,
kuru-
işleme
geç-
Kara
bahtlı
"Emin
olunuz
yeter bir çeki-
kredi kooperatifleri
kurul-
mi
koyar-
düşünceleri, çıkar
olur.
İnönü:
yeni alete
Yalnız:
kooperatifleri etmekten
ve
gibi
sadık kalına-
1000 kombina
ki: gene
"Kanun
kapitalist ala-
vermemiştir."
(H.
Tah-
sin, R. Saka: S e r m a y e Hareketleri, s.223) (Demokrasi, s.18) Demek, "Aydın kuvvetlerin" iyi dilekleri değil, en keskin "Kanun"ları
dahi, sosyal sınıfların kuvvetlerine ve çıkarlarına göre olumlu veya olumsuzlaşır.
"Kombinaların
bilinçli işlek (faal)
Kooperatiflere dönmemesi için,
yardımı
olmadıkça,
yığın
kütlelerin
davasının
teşkilatı
ve
çözümlenemeyeceği
hatırlanmalı idi. Çünkü, yukarıda olan her şeyin aşağıdan geldiği, ve bu işin temelinin bir Y I Ğ I N (KÜTLE) işi olduğu: ve köy nüfusundan, "Yeni
aletlerle
10 milyon 354 bin 396 bucak
10 milyon 350 binini ilgilendirdiği besbellidir. A m a ,
harman
makineleri,
s ü r m e ve
sulama
tertipleri"
aşkıyla coşan Î. İnönü, bir prensibine daha sadık kalıyor: Yığın işini, yığın dışında koyuyor, gene İNSANI U N U T U Y O R idi." (Demokrasi, s.17-18) Sonunda: Teşkilatlı ve Bilinçli 4 bin kişilik bir sosyal sınıf, dağınık ve bilinçsiz onlarca milyon kişiyi, kanunların rağmına parya durumuna yeniden sokmanın
yolunu
çok geçmedi, rini
"Büyük
Tarım
"Bu
Bakanı
Meclise" ikinci
kiliyor." (Demokrasi, Demek,
buldu.
18,
yol,
çekildi. defa
Toprak Kanunu söylevlerinin Çok geçmedi:
anlatamadan
O
Başbakan
üzerinden
konudaki düşünceleİsmet
İnönü
çe-
idi...)
1965 yılı İsmet İnönü'nün kaçıncı defadır, büsbütün tavşanın
suyunun suyu haline getirilmiş, "Toprak Kanunu"nu "Büyük Meclis"e getirir getirmez:
Tüm
"Muhalefet" partilerinin
Demireller çevresinde dertop
olup Paşayı alaşağı etmeleri güneşin altında hiç de yeni bir şey değildir.
SON SÖZ Hepimizin gözü önünde olup bitti: 26 Mayıs gecesi, saat 24 sularına değin Eskişehir lokalinde kadeh kadeh sövgü saçan D.P.,
1 milyonu aşkın "Parti
üyesi"; 10 milyona yakın "Vatan Cephesi" ile, "Bütün Türk Milleti"nin ta kendisi sanılan korkunç kalabalıkların kalesi gibi görünüyordu. "Yapma, etme"
diyenlerin
üstüne
oy
dolusu,
kurşun
yağmuru
yağdırıyordu.
Kulis
arasında yaltaklanılarak alınmış özel müsaadesi ile, valisinden karakol görevlisine değin öğütlediği Devlet himayesi ile ve içeride dışarıda her türlü diplomasilerle savunuşu sayesinde iktidara çıktığı İsmet Paşa'nın bile, başına gah atılan taş, gah hazırlatılan linç biçiminde ölümü dikebiliyordu. Eskişehir içki aleminden bir saat sonra, 27 Mayıs gecesi başladı. Sayıları İstanbul'da bir ağzın dişlerini, Ankara'da iki elin parmaklarını geçmeyen beş on genç subay, şu bildiğimiz Rami ile Harbiye arası kadarcık yolu, her zamanki asker yürüyüşü ile 1 saatte aldılar. Tuttuklarından kimilerini daha o sabah bıraktılar. Ertesi günü Yassıadaya kapattıklarının 500 kişiyi geçmediği öğrenildi. Karşılarına tek bilerek direnen kişi çıkmaksızın, kimseciklerin burnunu kanatmaksızın, bu işi yapanları "Bütün Türk Milleti" gözünü açtığı o güneşli sabahlarda çiçek yağmuruna tuttu. Kimdi o, milletin ruhu bile duymaksızın deli gömleği giydirilerek enterne ediliveren Cumhurbaşkanından polis kabadayısına dek 500 kişicik?... 1929 yılı resmi istatistiklerinde 50 kadar Banka, 50 kadar Ticaret, 50 kadar Sanayi ŞİRKET'ini güden hepsi topu 500 Finans Kapitalist saymıştık. Onlar (yahut az değişikleri
olan)
bu
sayın
sayılı
500
kişiceğiz. Yassıadada
güneş
banyosuna
yassıltıldıkları gün, kendi partilerinde yazılı, radyolarında boyuna gönüllü aslanlar gibi kükreyip kainata meydan okuyan milyonlarca kişiden BİR TEKİ, penceresini açıp sokağın kaldırım taşına olsun: "Yapma, etme!" diye bağırmadı. Öküz ölmüş, ortaklık bozulmuştu!.. O bir avuç ortaklığın (ŞİRKETİN) bütün marifeti: Milletin hayatında yapma işsizlik ve pahalılık yaratarak, insanlarımızı bir lokma ekmek için birbirlerine düşürtmekti. Bütün gücü: Kardeşi kardeşe vurduran ecnebi entelicenslerinin emrinde borç ve baskı kumpasları kurmaktı. Hangi İhtilal, ne Devrimi, canım? Piknik televizyonunda, rahat nefes alınarak seyredilen, tabancası elinde, "DÜŞÜK" bir gizli ve tehlikeli gangster çe-
tesinin suçüstü yakalanışı ortada... Bir tümen asker, bir namus delisine yaylım ateşi mi açacak? Mermisine yazık. 30 milyon Türk, 500 sapığa karşı "Kanun dışı" davranışa tenezzül etmez. Görmesi, tanıması, aldanmaması yeter. Suçluyu tükürüğüyle
boğar...
Onun
için, Türkiye'de Kapitalizmin Gelişimi:
ölümden korkarca (bırakın Sosyalizmi, falan) ancak ve yalnız DOĞRU düşünceden korkar, gerçek DEMOKRASİ sözünden küplere biner. Şimdi, gangsterin (hür veya tutuklu olması bile önemsiz): Eline tabancası teslim edilmeli mi, edilmemeli mi? Bütün meselemiz budur.
BİBLİYOGRAFYA A b d ü l e h a t Nuri T ü r k i y e S e y r ' i S e f a i n A.
Bedevi
A d a n a Valisi Ahmed Ali
Hilmi, " A d a n a Z i r a a t A m e l e s i " , A d a n a , T ü r k ö z ü
Naim,
Uzun
Fuat C e b e s o y ,
Âyan'ın
İ d a r e s i T a r i h ç e s i , İstanbul,
Kuran, O s m a n l ı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a İhtilâl H a r e k e t l e r i ,
Mehmet'ten
Bugüne
Belge,
Matbaası,
1341,
Kadar Zonguldak Havzası
Milli M ü c a d e l e H a t ı r a l a r ı , İstanbul,
1935.
Cevabı.
C.H.P.1931
Kongresi.
Dr. A r h a n g e l o s Gavril, A n a d o l u
Bağdat Demiryollarının İç Y ü z ü ,
E m i n T ü r k Eliçin, T ü r k D e v r i m İ d e o l o j i s i n i n U ğ r a k l a r ı , F.
1926.
Eylem,
no:
1908. 4
Rıfkı A t a y , Ç a n k a y a
G a z e t e v e Dergiler:
Eylem
Kadro R e s i m l i Ay Takvim'i
1930.
Vekayi
La T u r q u i e , İkdam, nomieste
1877.
1908. A k ş a m ,
D'Oriente,
1930-3, V a t a n , C u m h u r i y e t 1939-4,
Time
1965,
Harp T a r i h i V e s i k a l a r ı Hasan T a h s i n - R e m z i geler,
İstanbul,
Hikmet Kıvılcımlı,
Eco-
(Dergisi).
Saka, S e r m a y e n i n Ş i r k e t l e r d e k i H a r e k e t i , İ s t a n b u l ' d a n
Saka,
Kuvayı
Sermaye
Bel-
Hareketleri.
M i l l i y e c i l i ğ i m i z , İst.
9/5/1954.
Hikmet Kıvılcımlı, T ü r k i y e işçi S ı n ı f ı n ı n S o s y a l V a r l ı ğ ı ,
M a k s i z m Bibliyotegi, İstan
1935. Hikmet Kıvılcımlı,
bul,
1965,
1929.
Hasan T a h s i n - R e m z i
bul,
Milliyet,
N e w Y o r k T i m e s v.b.
Emperyalizm: Geberen
K a p i t a l i z m , M a r k s i z m Bibliyotegi, İstan-
1935. (ikinci baskı: T a r i h ve D e v r i m Y a y ı n e v i , tst. Hikmet Kıvılcımlı,
Meseleleri no:
1 tst.,
Hüseyin A v n i tanbul,
Demokrasi:
Türkiye
1974)
Ekonomi ve
Politikası
Hakkında,
1937.(ikinci baskı: T a r i h ve D e v r i m Y a y ı n e v i ; İst.,
(Şanda),
1908'de Ecnebi S e r m a y e y e
Günün
1974.)
Karşı İlk A y a k l a n m a l a r ,
1935.
İkinci
Pamuk Kongresi,
Kongre Zabıtnamesi,
M a t b a a ' i  m i r e İstanbul,
1925.
İs-
Kâzım
Karabekir,
Kur'an'ı
İstiklâl
Kerim.
Lütfi S i m a v i , G ö r d ü k l e r i m . Marks-Engels, Meclis'i
Mebusan
Zeki,
Özel
Zabıt Ceridesi. Hatıraları,
Nuri,
Paşa,
Hatıraları,
Bankalar Kurulu
Talat
Paşa,
Mazbatası,
1326.
Matbaa'i  m i r e ,
1917.
Lâyihası. Hâtıratı.
Meclis'i
Bruxelles,
1926.
(Osmanlı Sanayii, çeviren: A.
Bilgiler F a k ü l t e s i Y a y ı n ı ) .
Sultan A b d ü l h a m i t , V â s ı f Paşa
1945.
H i s t o i r e du T r a v i l et d e s T r a v a i l l e u r s ,
Sanayi İstatistiği, Siyasal
İstanbul,
Mecelle'i U m u r ' u Belediye,
Pierre Brizon,
Ökçün,
İstanbul,1945.
M ı n t ı k a m ı z ı n Kitabı, İzmir T i c a r e t ve S a n a y i Odası, İ s t i h b a r a t Md,
Operatör Cemil Osman
2 cilt.
Correspondance.
M e h m e t Ali A y n i , M.
Harbimiz,
Mebusanı Açış
Nutku,
Gündüz
EK: TÜRKİYE'DE
KAPİTALİZMİN
GELİŞİMİ
ÜZERİNE Sosyalist 30 Mayıs 1967
Dr.
Hikmet Kıvılcımlı'nın A n k a r a ' d a
Fikir Kulüpleri
Federasyo-
nu " F K F " lokalinde verdiği k o n f e r a n s t a n özetler. Bir zamanlar "malumatlı a d a m " çok makbuldü. 20. yüzyılın yarısından sonra insanlık, "Ordinatuer: B U Y U R U C U " ya da "Informatique: Duyurucu" denen elektronik hesap ve akıl makinelerini buldu. Bu makineler sayesinde ilgilendiğimiz bir alandaki bütün buluş ve bilgiler, bir anda önümüze seriliyor. Artık malumat nakli yerine, bu bilgiler arasında bağ kurmak, sentezlere gitmekten başka şey kalmıyor insan düşüncesine. Ben de bu k o n u ş m a d a bazı bağları kurmaya, bazı anları, gelişimin yönünü v e r m e y e çalışacağım. Daha önce konuşan iki yurttaşımızdan birincisi... "14-15. Y ü z y ı l l a r d a
O s m a n l ı T o p l u m u " üzerinde
konuşmuş.
Dün
konuşan benim dinlediğim Profesör B. Sadun Aren, y u r d u m u z u n Cumhuriyet çağındaki kapitalizmin gelişimini anlattı.
Profesör, "Türkiye Kapi-
t a l i z m e geçişte neden geri kaldı? Bunu ben b i l m i y o r u m . Bilen de o l d u ğ u n u s a n m ı y o r u m " dedi.
Ben bu gecikmenin nedenleri, kapitaliz-
me geçişin çağı üzerinde duracağım. Profesör
Aren:
"Sosyal
konularda
kesin
konuşulamaz,
tarih
s ö y l e n e m e z " demişti. Bu benim d a v r a n ı ş ı m ı n t a m tersi. Ben tarih söyleyeceğim. Birinci tarih basamağımız 1838: Tiımar ve Zeametin kaldırılması. Bu, M a h m u t II'nin Yeniçeri Ocağını Dirlik Düzeninin son Dirlik
Düzeni,
kalıntıları
Osmanlı'nın
kaldırmasına
paralel
bir olaydır.
Böylece
kaldırılıyordu. bozulmamış
Toprak
Düzeninin
adıdır.
1838'de kaldırılan Tımar, küçük dirlikçilere, Zeamet ise 10 bin ila 30 bin arasıda büyük dirlikçilere verilen topraklardı. Bunların rakabesi (mülkiye-
ti) kimsenin değildi. Sencer Divitçi, mülkiyet Padişaha aitti demiş, yanlış. Bunlar Beytülmalimüslimin'indi, yani:
Müslümanların ortak malı idi, baş-
ka hiç kimsenin değildi. Osmanlılar A n a d o l u ' d a
Hülefa-yi
T o p r a k " düzenini benimsediler. Düzeni" diyoruz. kan,
"Ne
Bu
zaman,
Raşidiyn
Bu Osmanlı
devrinde
konuda araştırma yapan kim
tarafından
a r a ş t ı r ı l m a s ı beyhude" diyor.
kurulmuş
rönesansıydı.
"Miri
Buna "Dirlik
Profesör Ömer Lütfi Bar-
yapıldığı
veya
yayıldığının
Biz öyle demedik, demiyoruz.
Dirlik düzeninde iki bölük insan karşı karşıya. Çiftçiler ve dirlikçiler. Toprak, Çiftçi'nin T A S A R R U F U N D A D I R .
Mülkiyetinde değildir. Dirlikçi, toprağın
sahibi denirken, koruyucusudur. Maliki anlamında sahibi değildir. Dirlik düzeni
bozulduğuna,
Osmanlı
mağın adına "Kesim Düzeni" diyoruz.
toprak düzenindeki
ikinci
basa-
1838'de, Osmanlı T o p r a k Düzeni-
nin son kalıntıları da kaldırılıyordu. İkinci tarih basamağımız: luşu.
Bu tarihe
1846. Miras kanununa yeni hükümler konu-
kadar yalnız erkek evlada
geçen toprak tasarruf hakkı
bundan sonra kız evlada da geçecekti. Bu, Beytülmaldeki mülkiyetin kişilere geçişini hızlandırıyordu. Osmanlı mülkiyet anlayışı, zaten bu değişiklikten çok önce bozulmuştu, kanuna kız evlat için giren tasarruf hakkı, uygulamada 1847 yılı
mülkiyet hakkı
şeklinde anlaşılıyordu.
süratle toprağını
kaybeden
beytülmal ve
hazinesinin tam-
takır olduğu görüldü. Şimdi devleti kim finanse edecekti? "Nerden para buluruz?" sorusu ilk olarak beliriyor. Defter Emini Hasan Efendi, "Ödünç alalım" diyor. fereden
Borçlanmalara
istersek, zayıf o l d u ğ u m u z anlaşılır,
karşı çıkıyorlar:
"Ke-
Fas'a y a z a l ı m " deni-
yor. III. Selim'in sorumluluktan uykusu kaçıyor. 1849'da ilk büyük Finans Kapital denemesi ile karşılaşıyoruz: i Hayriye. T a m
Şirket-
kapitalist müessese. Sadun Aren, kapitalizmi Cumhuri-
yetle başlatmıştı, oysa A v r u p a i manası ile kapitalizmin Türkiye'ye girişi ve başlangıcı işte bu 1849 tarihidir. elyazması
ile
karşılaşıyoruz. İlk olarak e k o n o m i k reform ihtiyacı üzerinde duruyor.
1875
Ko-
nuyu
yıllarında
bir Avrupalı
Şura-yi kafası
Devlet'ten
Mehmet
ile ele aldığını görüyoruz. "Devlet-i A l i y y e n i n
Ahval-i
Maliyesine Dair Risale" yazıyor.
mesela
Halep
ilinde
10
Fuad'ın
bin
Bu
kişilik " a m e l e n i n "
risalede
1840 yıllarında
memleket
ihtiyacı
için
çalıştığını, oysa şimdi bu rakamın 800'e düşmüş olduğunu kaydediyor ve kapitalizme geçişin
nice tahriple olduğuna örnekler veriyor.
Dirlik düzeninden kapitalizme bu özetlediğimiz yollarla geçilirken (19. yüzyıl ortasında), 3 yıl sonra Batıda büyük Karl Marks, 1853 yılı New-York
Tribune'de T ü r k i y e üzerine yazılarını yayınlıyordu.
Bu yazılarından "Tür-
kiye'de Milliyetler" başlıklı olanından bir pasaj okuyalım: "Türkiye
lejitimist
Lejitimist
ve
darsızlığı,
ilk
STATÜKO'yu da
Fransız için
adına,
Hükümetler,
ki,
politika
dünyanın
yeniden
kurar kurmaz,
"Ne zaman di
ise,
mutlak
hesaba
koyduysa
züğürtlük
belgesini
olsun,
üstünde
her
gibi,
yeri
bir de
Onun
kıvrandıran
hemen
ezeli
katılabilirdi."
hemen
"Statüko'yu
ora-
ilmühaberi,
göstererek
Eu.
Türkiye'de
ikti-
özetlenebilir:
bir parmak boyu
zü-
ilerleyiş
mesafe
C.3,
tanrılaştırırlar.
gerici parti
Türkiye'de
al-
s.7) Ne
statükoyu
STATÜKO,
bu
yol
için:
ihtilal sancıları
Şark
(Keza,
fıkaralık
(K.M.:
bakılıyor ki, 8)
hemen
bir
olursa
noktasıdır.
sisteminin
cümleyle
varmak,
itiraf ederler."
(Keza,
Avrupa'yı
arkasından
şu
daima
kabuğu
başka
adamakıllı değişmiştir."
beri,
o
her ne
hassas
hükümet
tesadüf nereye
kabiliyetleri bulunmadığını
Devletler,
Avrupa'nın
hükümdarcı)
oybirliğine
medeniyet adına,
maya
var
ileri
genel
belgesidir.
hükümdarcı)
(tek
İhtilalinden
korumak,
bırakmak
ğürtlük
(meşru
Monarşist
bir an
Meselesi'nin
tekrar
için
azıcık din-
ortaya
çıkacağı
s.6)
Marks'ın belirttiği Türkiye'de değişiklik, antika sermayenin yerine modern Batı sermayesinin imparatorluğu köstebek gibi eşip kazımaya girişmesiydi. "Şark Meselesi" bu idi. İrili ufaklı kaç kapitalist devlet varsa, en az o kadar köstebek. Türkiye'de yuvasını y a p m a k istiyordu. Çünkü kapitalizm, A v r u p a ' d a kendi ücretli kölelerini her gün biraz daha idare edemez duruma sıtma
girmiş,
klasik büyük sanayi
nöbetleri geçiriyordu.
krizleri
Krizlerle ölmemek,
ile
her 5 - 1 0 yılda
işçi sınıfının
bir
ihtilalleriyle
d e v r i l m e m e k için, kendi iç ufunetini dışarılara a k t a r m a k zorundaydı. Bunun tek açıkta
kalmış yolu ise, Türkiye gibi eski zengin
bağlayıp talan
ederek, s ö m ü r g e l e ş t i r m e k , yani s a v u n m a s ı z pazar,
hammadde "İşte, beruhiler
şimdiki de,
hele
şükür,
da,
o
sorusu,
kaynağı
kısa
anarşi
yeniden
yılları)
görüşlü
ve
ezeli mesele,
o
ihtilal
Hükümetlerin politikaları tehlikesinden
boyuna
diri kalan
hortluyor." (K.M.:
Böyle, A v r u p a
ucuz
olarak sömürmekti.
(1853
o
ülkeleri haraca
kapitalizmi,
Keza,
içine
başına
geçmiş
gömülerek,
sıyırdıkları güçlük:
ile
bulunan tam
be-
Avrupa'yı,
öğündükleri sıra-
Türkiye'yi ne
yapacağız
s.7)
kendi e k o n o m i k etkileriyle,
politika
bebe-
ruhilerinin ne yaptıklarını bilmeksizin, Çin, İran, T ü r k i y e geniş pazarlarına ve
zenginlik kaynaklarına
Adam"larının
doğru
yarışıyordu.
O
yarı
sömürge
"Hasta
gövdelerini canavar rekabetiyle parçalarken, Türkiye'yi de
zorla kapitalizmin sektörü içine alıyor, bu zorlu değişiklik Türkiye'yi içinden çıkılmaz zıtlıklarla dolu bir "dış mesele" biçimine sokuyordu.
1854 yılında
Kırım savaşı
patlıyor.
Sayın Aren'in görüşünün tersine,
biz yine kesin tarih söylüyoruz. Buna "Tavşana kaç, tazıya tut" savaşı d e m e k yerinde olur.
Çarlık ve Padişahlık birbirine düşmüş.
Osmanlı
bir
çeşit iğneli fıçı içinde. Fransa ve İngiltere'de kurtları "çıfıt"lar: "Kaç, ben kurtarayım" diyorlar. 1856'da yeniden şirket akımı ile karşılaşıyoruz. İzmir, Aydın demiryolunu İngilizler alıyor... Sonra bu kapitalist gelişmeyi d e s t e k l e m e k için bankaya ihtiyaç duyuluyor:
Londra'da Bank O t t o m a n kuruluyor.
Yabancı
sermaye,
garenti
de
istiyor.
İpotek lazım
geliyor.
1857'de
Muharrem "Arazi K a n u n n a m e s i " çıkıyor. Miri toprakların idaresi mültezim ve muhassıllara bırakılıyor: ki Osmanlı
Kediye peynir tulumu teslim ediliyor. Es-
Kutsal T o p r a k Düzeninin özel
böylece t a m a m l a n ı y o r .
Bu
gelişimde,
mülkiyete resmen aktarılması
tarih
söylemeden
olayların
an-
latılması imkansız olduğu için biz de tarihler söyledik. Ö d ü n ç (istikrazlar) faslı
1858'de ilk olarak 4 milyon altın lira (şimdi-
ki 600 milyon) alınması ile başlıyor. Bunlar, Türkiye'de kapitalizmin nasıl başladığına
ait elemanlar.
Bu
elemanların
nasıl
araştırılması
gerekir?
Marks diyor ki: "Genel
olarak
yutlaştırmadır.
üretim,
Bununla
tekrarlamalardan birlikte
manın
kendisi
halinde
çeşitlenmiştir." (Zur
Türkiye'de leksliği
kompleksçe kapitalizm
o
genel
örgütlenmiştir Kritik,
ilk.:
derken
Batı
kapitalizmin
ve
başka
çeşidi
şirket ve
yapılmış
yahut
o
bir so-
ortak
başka
ele-
belirlenmeler
Einleitung)
de, T ü r k i y e
g ö z ö n ü n d e tutularak kendi
mandır.
kurtulmak için karakterin,
üretiminin
tarihsel
belirtilecektir.
ödünç
Kapital
kompbir ele-
biçiminde T ü r k i y e ' y e
girdiği
günlerde Türkiye'nin de bir kapital elemanı vardı. O antika sermaye idi. Türkiye'de, eskiden beri var olan tefeci-bezirgan sermaye ile tasında sokulan
19. yy or-
modern s e r m a y e birbirine karıştırılmamalıdır.
Hepsi or-
tak S E R M A Y E adını taşırlar, ama tarihsel ve sosyal çağlara göre bambaşka üretim tarzlarına karşılık düşerler. Marks'ın deyimiyle: "O için
elemanlardan
ortak
duğu gibi, üretim Bu
kimisi
bulunurlar. en
kadim
kavranılır
hale
Kimi çağ
çağlara
için
de
gelemezdi."
bakımdan, Şirket-i
var olan
bütün
belirlenmeler,
ait en
olurlar, modern
ortak olabilir.
kimisi çağda
bazı
çağlar
ortak bulun-
Onlar olmaksızın
hiç bir
(Keza)
Hayriye ve İstikrazlar Türkiye'de, ondan önce
sermaye elemanından
bambaşka
bir üretim tarzının,
kapitalist
üretim y o r d a m ı n ı n resmen ve su götürmez bir kesinlikle gelip yerleşmiş bulunmasıdır.
Bunda "kuşkuya" yer kalmadığı, ondan
lerle de açıklanır.
sonraki gelişme-
1859 yılında insanlık, bilim tarihinde en büyük devrimi yapan iki kitap yayınladı. Bunlardan biri Darwin'in "Nevilerin Menşei" keni] adlı eseridir.
[Türlerin Kö-
Bu eser ilk defa canlılar zinciri üzerinde hayat gelişi-
minin kanunlarını gayet net olarak ortya koyuyordu. Aynı yıl
Karl Marks
da, "Ekonomi Politiğin Eleştirimi Üzerine"yi yayınladı. O da tarih zinciri üzerinde son sözü, T O P L U M gidişinin kanunlarını açıkladı.
Bu eserin
ön sözünün son sözü tarih yazımının realist ve idealist metodu üzerinedir. Burada Marks, ünlü Latin şairinin yine ünlü mısralarını alıyor ve diyor ki:
"Tarih
yazmanın
bir idealist metodu
vardır,
bir de
realist metodu."
Çıkardığımız gerçekçi sonuçlar: "Güdücü sınıfların çıkarı önyargıları ile az bağdaşacaktır. A m a cehennemin giriş yerinde olduğu gibi, bilimin eşiğinde de, insan şöyle bir mecburiyetle yüzyüze geliyor: Qui si c o n v i e n ogni sospetto Ogni vilta c o n v i e n ehe qui sia m o r t a " (Burada her kuşku
püskürtülsün,
Burada her korku ölsün!) Gençlerimiz, gerçeği her arayışlarında, insan biliminde en büyük Devrimi yapmış düşünürün
bu
iki öğüdünü
hiç unutmamalı,
boyuna
kendi
kendilerine sormalıdırlar. A c a b a doğrudan korkuyor m u y u m ? A c a b a gerçeği
kuşkulu
biçime sokuyor m u y u m ?
Korkuyorsam
doğrudan:
Boşuna
bilim çalımları t a k ı n m a y a l ı m . Doğruyu hiçbir zaman b u l a m a m a y a mahkumum. Gerçeği kuşkulu gözlerle izliyorsam: mayacak ikircilik ve tereddüt batağında ışığı t u t a m a m a y a alanında
mahkumum.
Savaş
hiçbir kesin davranışa yol aç-
boğulmaya,
hiçbir keşif ve icad
meydanından
korkusuzluk ve kuşkusuzluk zaferin
çok bilim ve
bilinç
ilk şartıdır.
Bu yalın kat kuralı u n u t t u ğ u m u z için, Türkiye'de bilimsel güç sıfır çizgisi üzerinde dolaşır durur. Dünya ölçüsünde, insanlığın ciddiye alabileceği
bir
tek
bilimsel
keşif,
icat
ve
doktrin
öne
süremeyişimiz,
ze-
kasızlığımızdan, bilgi kıtlığımızdan değil, korkuyu alçak gönüllülükle maskeleyişimizden ve kuşkuyu bilimsel iffet sayışımızdan ileri gelir. İki yüz yıl boyu boşuna yitirdiğimiz kuşaklar, hep kendi kendisinden veya çevresinden
KORKU
ve
KUŞKU
illetine
kurban
gitmişlerdir.
Güdücü
sınıfların
çıkarcı önyargılarından ürkmemek, k o r k m a m a k , o önyargıların içimize işlettiği
pısırıklıklar ve nemelazımcılıklarla e v h a m ve kuşkuya
kapılmamak
bilimin birinci şartıdır. Yalnız
kuşkusuzluğu
Laura, Marks'a soruyor:
körü
körüne
kapılmayla
karıştırmayalım.
Kızı
"Beğendiğiniz us nedir?" Marks karşılık veri-
yor. "Her ş e y d e n şüphe"... Marks'ın Özel Dünyası kitabımızda da işaret ettiğimiz gibi, buradaki "ŞÜPHE": Septisizm (kuşkuculuk, Zenon'kari safsatacılık, hiç bir şeye i n a n m a m a k ) değil görünüşe a l d a n m a m a k , gösteri-
şe kapılmamaktır. Dogmatizme
Fikret'in
düşmemek
deyimiyle:
"Şüphe nura doğru
parlak palavralarla
koşmaktır.".
kamaşmamaktır.
Bizde
en
çok karıştırılan da budur. "Türkiyemizde 40 yıldır Kapitalizmin
varlığı
inkar edilerek do-
muzuna K A P İ T A L İ Z M kuruldu. Şimdi " d ö n ü n c e abler, d ö n d ü dolaplar": Son konağına varmış düzene "Özel sektör", yok "Hür teşebbüs" gibi aklıklar, allıklar, parfümlü pudralar sürülecek, yüz yıllık bin bir yabancı sermaye odalığı yerli kapitalizmimizin iç yüzü saklanmak veya şirin gösterilmek isteniyor. Bu alanda ne denli kuşku yaratılabilirse, yurttaşın o denli "Kafadan gayrımüsellah" edilebileceği umuluyor da ondan. Bu belirtmeyi: "Sosyal konularda kesinlikle k o n u ş u l a m a z " gibi iddilara karşı y a p ı y o r u m . Bu iddia, hep kuşkulu sözlerle y e t i n m e davranışını dile getiriyor. Bu davranış, bilimsel iffet kabul ediliyor. Oysa bilim, yakışır.
kılıç gibi
keskin o l m a y ı gerektirir.
Kararsızlık,
Bir izafiyet meselesi çıkarılmış ve mutlaklığın
tur. Oysa Diyalektik, septisizm değildir.
bilime en
az
karşısına konmuş-
Kalite değişmedikçe, mutlak ha-
kikattir. A n c a k sayıca birikim atlama yaptığı zaman kalite (nitelik) değişir, atlayıncaya dek kaliteliğini korur. Her devirde
dar görüşle
politikacılar,
Şimdi "Temel Haklar Kanunu" da
korkudan
medet ummuşlardır.
böyle bir dargörüşlülükle çıkarılıyor.
Korku hiç bir zaman gelişimi ilelebet tıkayamamıştır. Olayları kuşkusuz ve korkusuz ortaya
koymak bir zorunluluktur. Ve
korkusuz ve kuşkusuz olsalardı,
iyiliktir de...
Bilginlerimiz
Menderes'e iyilik etmiş olmazlar mıydı?
Kapitalizm konusu ele alınınca bunun ve Kapitalin tarifi de gerekiyor. Dün konuşan sözcü arkadaş, onu sadece teknik ve mekanik bir olay gibi izah etti.
Bu izaha " e k o n o m i k " d e m e k büyük bir yanlışlık olur.
Diyalektik Materyalizmin tuğu, t a m a m e n
insanı sadece e k o n o m i k hayvan
bir burjuva iftirasıdır.
haline sok-
Bilimsel Sosyalizmde insan "Sos-
yal Yaratık"tır. Sermaye nedir? Kapitalizmden önceki sermayeye, Pre-kapital, Önsermaye diyoruz. Osmanlı'nın dirlik ve kesim düzeni zamanlarındaki sermaye budur. Ö n s e r m a y e kesim düzeninde egemenleşmiştir. Modern s e r m a y e Üretim alanında da egemen olan sermayedir. Prekapital, Modern kapitalin düşmanıdır. Mesele bu iki terimin karıştırılışından doğuyor. Onun için neden ilerl e y e m i y o r u z ? Kapitalizm var mı, y o k mu gibi konularla y ü z e y d e uğraşıp duruyoruz. Sınıflı toplumun, yani medeniyetin açışını sermaye yaptı. A m a bu Tef e c i - B e z i r g a n sermayedir, mamen zıttır.
Pre-kapitaldir ve bu
modern
sermayeye ta-
Profesör rum,
Aren
bilen
de
"Türkiye
olduğunu
kapitalizme
geçişte
sanmıyorum" dedi.
niçin
Buna
geri
kaldı,
bilmiyo-
Agnostisizm,
"bilin-
mezcilik" denir. Bu ilme y a k ı ş m a z . Sosyalizm adına ise hiç yapılmaz. Bilim
bilinmeyenlere
tarafından
niçin
doğru
savaştır.
bilinmiyor? Tabii
Türkiye'nin alıştığımız
konuları
şey,
profesörlerimiz
kitapların
Avrupa'da
yazıldığı, Türkiye'ye geldiği ve ancak o zaman okunup profesörlerimizce bilinebildiği,
öğrencilere anlatılabildiğidir de ondan. A m a
Türkiye'de yazılan,
bu çok acıdır.
bilinenleri örtbas eder.
Tarihten öte, bir de Prehistoire var.
50 bin, yüz bin belki bir milyon
yıllık. Bunun iyice aydınlanışı da Marks ve Engels zamanında yeterlice olmadı. Onlar da her dürüst bilim adamı gibi açıklamalarında fazla ileri gitmediler. Sadece yolu açtılar. Bir metot bıraktılar. Şimdi ben size kollektifçe başarılabilecek bir iş teklif ediyorum.
Kapitalizm konusunu hep be-
raber araştıralım. Klasik Batı kitapları kapitalizmin doğuşunu aşağı yukarı şöyle anlatır: "İstanbul
Türklerin
icat
edilmişti.
du.
Ortaçağ
Modern de
elinde dünyası
anarşi
ve
Devletler çıkıyordu.
altın
ve
idi.
Feodal
baharat
Yüzyıl savaşı
(derebeylik)
kaosundan Derken,
bitmek
üzereydi.
yavaş
çözülüp
yavaş
(mahşerinden) ansızın,
ülkelerini kendisine
Eski
ilhak
yavaş Dünya:
Matbaa dağılıyor-
yavaş
sahneye
Denizler ötesin-
ederek büyüdü."
(Hist.
Du
Tr. Et des trav, 131) Bu satırlarda, kapitalizmin doğuş sebepleri açıklanıyor mu. Hayır. Sadece tasvir ediliyor. O tasvir de parçalı ve eksik bırakılıyor. Bugüne değin Batıda kapitalizmin doğuş sebepleri a y d ı n l a n m a m ı ş kaldı. "İlkel Sosy a l i z m d e n K a p i t a l i z m e ilk geçiş: İngiltere" adlı kitabımızda o boşluğu, en çok ihmal edilen insan üretici gücü: Kolektif A k s i y o n bakımından aydınlatmaya yola düştü. yönelişine Fırat ve
çalıştık. Tarih, yani
medeniyet,
Basra
körfezinden
kalkıp
U m m a n Denizinden Hind'e, İpek Y o l u n d a n Çin'e giden Doğu karşılık,
Dicle
Batıya
yönelen
dalları,
boylarından Anadolu'ya,
Finike
oralardan
kıyılarından, önce Y u n a n ,
Mısır'a, ardından
Roma ve Kara A v r u p a bölgelerine yayıldı. Bu birbiriyle sebep netice zincirlemesi bağlı olan gidişler, yani tarihin üretici güçlerindeki gelişim olamasaydı, elbet medeniyetin İngiltere'ye atlaması çok şey getirmez, İstanbul'un fethinin
kapitalizmi y a r a t m a y a y e t m e z d i .
500. Yıl dönümü dolayısıyla Fetih ve Medeniyet
adıyla 1953'te bir broşür yayımladık. Bu broşürde, Batı rönesansında Türklerin önemli rolünü belirtmeye çalıştık.
Batı rönesansı diye bilinen hadise
aslında iki basamaklıdır. Birinci basamak, Haçlı Seferinde Hıristiyan Barbarlar tarafından İstanbul'un birinci açılışı ile oldu. Bu ilk rönesans gelgeç kaldı.
İkinci R ö n e s a n s : ce,
iddia
ettik
O s m a n l ı l a r ı n İ s t a n b u l ' u fetihleriyle başladı.
ki,
Batı
medeniyetinin
doğuşu
sağlanmış
Böyle-
oldu.
Os-
manlıların İ s t a n b u l ' u fetihleri ile başlayan ikinci rönesans, O s m a n l ı İmparatorluğu ö l ç ü s ü n d e geniş t a m a m e n cezri
[radikal, kökten]
bir tasfi-
ye olduğu için, Bizans'tan kopan t o h u m l a r bir kaç kente v e y a bir memlekete inhisar e t m e d i .
H e m e n , bütün A v r u p a ' y ı
man alevi gibi gelip g e ç m e d i . niyetinin
gelişme başlangıcı
kapladı. O s a y e d e , sa-
M o d e r n A v r u p a tarihinin ve Batı
mede-
oldu.
Burada da konu, Tefeci-Bezirgan sermayenin gelişimi önlediğidir. Tefeci-Bezirgan sermayenin aşırı geliri medeniyeti Toprak
Kapitalizme geçirmiyor. Tersine bir
batırıyor. meselesini
halleden
Horasan
erlerinin
başarısı,
Rönesansın
izahında önemli bir yer tutar. İstanbul'un fethiyle Bizans bilginleri avrupa'ya saçılmış ve Batı
rönesansına t o h u m olmuşlardır. İstanbul'un fethi-
nin coğrafi keşiflerdeki yerini ise burada t e k r a r l a m a y a lüzum yoktur. Akdenizi Türkler tıkayınca, Hind-i Atlas denizinden aradılar. Tarihte "rönesans" çok tekerrür etmiş bir olaydır.
Bilimsel
Sosyaliz-
min tarih görüşünü, Devrim hadisesi belirler. Sosyal devrimlerden önce de devrimler vardı. tümü
Bunlara tarihsel
devrimler diyoruz. Tarihsel
ile bir medeniyet yıkılıyordu. A v r u p a ' d a
böyle olmadı,
devrim
Kapitalizme
geçildi. Bu nasıl oldu? Elbette Engels,
e k o n o m i k münasebetlerle
Modern
toplumu
teknik değişiklikler çağıdır.
ilgili
incelemişlerdi.
bir olay bu. A n c a k Marks ve Kapitalizm
baş
Kimi "Marksistler" buna
döndürücü
bir
bakarak tarihi
gü-
den tek önemli güç tekniktir sandılar. Bu yanlıştır. Tarih, Marks-Engels'in de yer yer belirttiği gibi. "Üretici güçler"le gelişir. Üretici güçler ise, ikisi maddi ikisi de moral (daha doğrusu: İ N S A N LIK) olmak üzere dörttür: Kapitalizme coğrafi estüerli
ilk
olarak
1- Coğrafya, 2- T e k n i k 3- Tarih 4- İnsan İngiltere'de
nehirlere malik olması
geçilmiştir.
Bunun,
İngiltere'nin
ile açıklanması yanlıştır.
Estüerli
nehirler Çin'de de vardır. İnsanlığın İngiltere'deki sosyal devrime sıçrayışının T e k n i k l e izahı da yetersizdir. Zira matbaa, top, vs. çok öncesinden beri biliniyordu. Geriye tarih ve İnsan kategorileri kalıyor. Soru şudur: Tarih nasıl oldu da getirdi, İngiltere'deki insana modern kapitalizmi kurdurdu? Burada elbette tarihin bütün olarak gelişimi içinde kapitalizme doğru atladığı
basa-
maklar gözönüne getirilecektir. Antika tarih basamaklarında insan unsurunun durumu daima tayin edici bir rol oynuyor. O insan ki, bütün izahlarda daima unutulmakta, yahut sele kapılmış saman çöpü sayılmaktadır.
İngiliz saymakta
Magna
Carta'sını
herkes
müttefiktir.
Batı
medeniyetinin
Magna
Carta
önemli
davranışı
başarılarından kapitalist
insan
haklarının gelişiminde temelli bir eylemdir. Zira o sayede "Kral kanunun a l t ı n d a d ı r . " Ve herkes gibi
kanuna
uymaya
mecburdur.
Böylece
İnsan hakkı, hürriyet ve saygısı evrensel kanun olarak t a n ı n m ı ş , yerleşmiş oluyor. Bunu mesela Fransa ile karşılaştırırsak, orada ingiltere'dekinin tersine müstebit krallar görüyoruz.
Neden?
Çünkü ingiliz insan üretici gücü, barbar aşısı ile sık sık tazeleniyor. İngiliz
insanının,
medeniyet bezirganlığı
ile dejenere edilememesi,
ilkel
sosyalizmin gelenek ve göreneklerinin yaşatılmasını, sürdürülmesini sağlamış oluyor. Modern demokrasiye ilkel tohumlarını veriyor. İngiltere'de Magna Carta bir geleneği yerleştirirken, Fransa'da Barbar geleneğini yitirmiş olanlar,
derebeyler saraya teslim oluyorlardı.
Fransa
Doğu despotluğu çukuruna yuvarlanıyordu. Çünkü kara Avrupa'sı, İngiltere kadar sık sık ve y a m a n
barbar aşıları y e m e m i ş t i .
İngiltere'de aşiret ağaları, Lord
yarı
burjuva,
yani
lordlaştı,
toprak sahibi
burjuvalaştı, oldu.
bir çeşit halklaştı.
Fransa'da
ise
derebeyler
kapıkululaştılar. Derebeylere karşı kral halkla birleşti. Fransa'nın kapitalizme geçişte İngiltere'den
100 yıl sonraya kalışı bundandı.
Bu konuları Türkiye'de kapitalizme geçişin neden olmadığı, neden geç ve belli şekilde olduğunu incelemeye geçişte bir ışık olmak üzere özetledik. Bizde Magna Carta geç ilan edilmiş ve güdük kalmıştır. III. Selim ve A l e m d a r Mustafa Paşa'nın ilan ettiği Sened-i İttifak, tıpkısı ile İngiliz Magna Carta'sıdır. 7 maddeden ibarettir. Tarihi
zabıta
romanı
ile
karıştıran
kimi
hevesliler,
her önemli tarih
olayı gibi Sened-i İttifak'ı da anlayamamışlardır. "İttifak": " V ü k e l a - y ı devlet beyninde ve taşra hanedanları m e y a n ı n d a " yapılmıştır. Şartları: Yedi tanedir. 2. Madde:
"Asker ve er yazıp t e r t i p l e m e , hepimiz a r a s ı n d a
ko-
nuşularak mecliste verilen oyların birliğiyle alınmış kararlara göre d ü z e n l e n i r . " 3. Madde:
"Gerek M ü s l ü m ü n l a r malevinin ve g e r e k devlet gelir-
lerinin k o r u n m a s ı n a kim karşı korsa, hep birden tespit edilir." 5. Madde:
"Her kim f u k a r a y a z u l ü m ve d ü ş m a n l ı k y a p a r ve te-
miz Şeriat'in y ü r ü t ü l m e s i n e karşı kor ise, o n u n dahi ezilip eğitilmesine elbirliği ile çalışır." 6. Madde: "Ocaklardan ve başkalarından herhangi bir fitne ve fesat olursa. Ocak ise, ocağın kaldırılmasına. Sınıf ise kahr ve tenkil
ve dirlik ve e s a m i l e r i n i n
kaldırılmasına, kişi
ise HER NE T A B A K A -
D A N O L U R S A O L S U N tehkikle idam e d i l m e s i n e hep İstanbul'a gelip karar verilir." 7. Madde: "Fukara ve çiftçilerin (reayanın) korunup savunulması esas olduğuna göre... asayiş ve vergilerde ılımlılık hususuna dikkat o l u n m a k lazım olmağın, zulümlerin ve sataşmaların ve vergilerin kaldırılması
hususuna vekela ve hanedanlar aralarında
konuşarak
ne yolda karar verilir ise o n u n d e v a m ve istikrarına" bakılır. Bu hükümler İngilizlerin Magna Carta'larından az h ü k ü m d a r kısıtlayıcı değildir. Rical
İttifak'ı
imzalayan
(Kalemiye)
"Vezirler ( m ü l k i y e ) , Ü l e m a ( İ l m i y e ) ve
ve g e r e k H a n e d a n
(Taşra
ağaları
ve
bilcümle
Ocaklar ( S e y f i y e ) ki topu 25 kişiydi. İngiliz Magna Carta'sını imzalayanlar da,
tuhaf bir tesadüfle, ne fazla ne eksik, tam:
Ayrıca:
"Yüce Devletin ö t e d e n b e r i Usul, Nizam ve K a n u n u ve T ü m
25 şövalye olmuştu.
Padişah buyurultuları, içeride, dışarıda bütün erkan ve V ü k e l a ' y e MAKAM-I
VEKALET-İ
MUTLAK'dan
sudur
etmek
sureti
olmağla"
deniliyordu. Yani tıpkı parlamenter krallıkta olduğu gibi hükümet ve idare doğrudan doğruya
başbakanlığa düşüyor.
Padişahın
bir emri olursa,
onu da başbakan kanalından geçirmesi gerekiyordu. Bu kadarı, bir kalemde Osmanlı padişahlığını modern burjuva devletine çevirmek oluyordu. Ve bu değişikliğin uygulanması, padişaha daha yükleniyordu:
Sened-i İttifak'tan
ta
daima
olup,
ve
disi nazaret,i seniyeleri Biçimce arasında
hemen
birer nüsha:
"Taclı
kesintisizce yürütülmesine tam
hemen
ne fark vardı?
1-
ola aynı
Yüce Katta saklanmak-
Şevketmeab
vesselam"deniliyordu olan
Magna
Canta
Efendimizin
ken-
belgede... ile
Sened-i
İttifak
Magna Carta'nın ardında, bir alanda toplantı
yapmış yüzbinlere yakın İngiliz yığınları ayakta ve silahlı bekliyorlardı. 2Magna Carta'yı
imzalayan, en ufak bir ihanet önünde hemen yalın kılınç
kellesini sözü uğrunda torbaya koymuş şövalyeler (Alpler:
Gaziler), yani
yalan dolan bilmez barbar şeflerdi...Alemdar'ın karşısında imza koyanlar, Bizans hilelerinde kırışkın
kapıkulları
idiler.
Peşinde gelip İstanbul'u
ba-
başlarına gelenleri gösteriyor.
Bu
sanlar, çapul ülkülü iyi gün dostlarıydılar. Bu olaylar keşif ve icat yapanların
tefeci sermayenin t e ş e b b ü s e karşı oluşunun sonucudur. Tefeci böyle davranıyor.
Kapitalist ise keşfe el koyuyor. Çünkü o üre-
timde kâr arıyor. Tefeci-Bezirgan, Ali'nin külahını Veli'ye diyerek ticaret kârı faiz peşinde. Üretimle ilgisi yok. Yedi bin yıllık tarihi bunu gösteriyor. Sosyal olaylarda da bir rezonans söz konusu oluyor.
Mesela
bir rad-
yo, havadaki dalgalardan ancak kendine uyan dalgayı alabiliyor ve alıyor.
Bir toplum
da,
olaylardan
etkilenebiliyor.
Bunu
bizim
dışında
cereyan
Batı'dan
ne
eden
olaylardan
aldığımızın
ancak kendi
izahı
için
kolaylık
ile
uyan
olması
bakımından belirtiyorum. Kapitalizmin iki safhası var: Biri Serbest Rekabet, öbürü, ya da ikincisi Finans-Kapital safhası. Finans-Kapital safhası, serbest rekabetçiliğin tersine tekelci bir safha. Bu: Batı kapitalizminin çöküş safhasıdır.
Böylece, Osmanlı
Batı'ya yöneldiğinde, d e m e k oluyor ki,
çöküş halinde olan iki toplum birbiri ile temasa geliyordu. Buna sosyal rezonans diyoruz. Yerli tefeci s e r m a y e m i z ile Batı'nın
Finans-Kapitali
kay-
naşıyorlardı. İşte Batı'ya yönelişimizin bilimsel determinizmi, geri kalmış ülkelerin kaderi olarak böyle işliyordu. İşte Türkiye'de kapitalizm, bu determinizm içinde, bu tarihi aşamalardan
geçerek gelişmiştir.