Dr. Hikmet Kıvılcımlı - türkiye'de kapitalizm'in gelişimi

Page 1

Dr. Hikmet Kıvılcımlı Türkiye’de Kapitalizm’in Gelişimi

Yaynlar


Türkiye’de Kapitalizm’in Gelişimi

Dr. Hikmet Kıvılcımlı

DijitalYaynlar Yayınlar İndir - Oku - Okut - Çoğalt - Dağıt Bu kitap ilk defa: 1965 yılında Tarihsel Maddecilik Yayınlarında yayınlanmıştır. Bu kitap KöXüz sitesinin dijital yayınıdır. Kar amacı olmadan, okumak ve okutmak için, indirmek, dijital olarak basmak ve dağıtmak serbesttir. Alıntılarda kaynak gösterilmesi dilenir.

Yayınları Yaynlar


İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ

9

TÜRKİYE'DE KAPİTALİZMİN GELİŞİMİ I.

BÖLÜM:

İSTİBDAT ÇAĞINDA KAPİTALİZM

Batıda Kapitalist Sınıfı Türkiye'de Kapitalist Sınıfı

15 16

Derebeyi-Kapitalist Çekişmesi

18

İlk: Antika (Kadim) Sermaye Oyunu

20

İkinci: Modern Kapitalizm Oyunu

22

Tarihte İşçi Sınıfımız

24

I. Kadim Tarih Bakımından

24

II. Çağdaş Tarih Bakımından

26

"Hayırlı Şirket"

28

Osmanlı Bankası Saltanatı

29

Düyunu Umumiye Saltanatı

32

Sermaye: Hesap ve Garanti ister.

34

Yerli Sermayeye Karşı: Devlet+Ecnebi

37

Bankanın Dokunulmazlığı

.40

Müslüman'ı Tehdit

44

İslâm Olmayana Güven

.45

Türk Mehmet Nöbete: Yüzde On Beş

.47

Türkiye'nin Kapitalizme Pazar Oluşu

48

Her şey Şirket için Devletçiliğimiz:

Kapitalist Fideliği

Hürriyet ve Namusu Öldüren: Hırsızlık

51 53 55


II. BÖLÜM: HÜRRİYET ÇAĞINDA KAPITALİZM Sosyal Devrimde İki Sosyal Sınıfımız

59

İşçi Sınıfının Sosyal Dilekleri

61

Devletle Milletin. Arasını Açanlar.

63

Konkret [somut]Bir İşçi Hareketi

65

İstibdadı Aratan Hürriyet

68

Avrupa Söylemiş

70

Finans Kapitalin Kanlı Öcü

73

Hürriyet: Şirketler Furyası

75

Biricik Finans-Kapital ve Emperyalist Egemenlik

77

Antika Devletçilikten Modern Devletçiliğe

80

Devletçiliğimizin Görevi: Kapitalist Kayırma

82

Yerli Finans-Kapital

85

Özel Sektör İşçimizin Alın Yazısı

87

Devletçiliğimiz ve Modern İşçimiz

89

Yurtta Savaş-Cihanda Savaş

92

Etken: "Kişi" mi, "Sınıf" mı?

94

İaşeciliğimiz

97

Vagonculuğumuz

99

III. BÖLÜM: CUMHURİYET ÇAĞINDA KAPİTALİZM A) SOSYAL EKONOMİ Sanayi Neden Eksik

103

1913'te Sanayi Kapitalizmi

107

1913'te Sanayi İşçileri

110

Kanun Dışı Sanayi Paryaları

112

Tarım Kapitalizmi

114

Kanun Dışı Tarım Paryaları

116

Özel Teşebbüsün "Gizli Faaliyeti": Devletçiliğimiz

119

Türkiye İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı

121

B) POLİTİK EKONOMİ Türkiye ve Atatürk

124

İnönü ve Çakmak

126

Atatürk'ü Öldüren Nedenler.

128

"Zinde Kuvvetler"

129

Simsarlar: Para Oyunu

132


Spekülatörler: Toprak Oyunu

134

Sosyalizm Yaşantısı, Sosyalizm Düşüncesi

136

Türkiye'de "Sınıfsız" ideologlar.

138

"Neo-İdeolog"larımız

143

Gerçek: Kemalizm'in Sosyalizmle İttifakı

145

Cumhuriyetçi Finans-Kapital

146

Finans-Kapital Vurgunu

148

Cumhuriyetçi Devletçiliğimiz

150

"İdeologlarımız ve Gerçeklerimiz

153

SON SÖZ

159

BİBLİYOGRAFYA

161

EK: TÜRKİYE'DE KAPİTALİZMİN GELİŞİMİ ÜZERİNE

163


ÖNSÖZ Meselelerimizi en basit yurttaşın anlayabileceği kadar açık, duru ve belirli koymazsak, Demokrasiye inancımız yapma olur. Anlaşılır konuşmanın ilk şartı, olayların diline uymaktır. rükçü

gibi,

DOKTRİNSİZ akımlar:

"Mernûş-Debernûş-Kefeştetayyuş" duâları

Millet dertlerini üfüokumakla

iyileştire-

ceklerini sanıyorlar. Ama, DOKTRİN taslayan akımlar da; yabancı kitap sayfalarından kesilmiş reçeteleri ezberlemekle, millet hastalığını teşhis, hele tedavi etmeye kalkıştıkça, daha az "Mütetabbip" [hekimlik taslayan] düşmüyorlar. Dertlerimize gerçekten deva aranacaksa, ilkin toplumumuzun muayenesi:

Kendi

ekonomik ve

politik yapısı

içinde,

bütünüyle

ve

olduğu

gibi

yapılmalı; oradan varılacak sonuçlarla ortaya çıkacak hastalığın adı ne olursa olsun, teşhis ikirciksiz ortaya atılmalıdır. Kendimizi veya

başkalarını

aldatmaya

en

elverişli

özelliğimiz:

Sosyal

Sınıflar dışında ulusal veya uluslararası bir politikanın yeryüzünde bulunabileceği yalanına çok alışkın olmamızdır. İsmet Paşa'nın, "Sınıf esasına müstenit [dayanan] partiler kurmak serbesttir" buyrultusundan 20 yıl sonra, "Sosyal

Devlet" prensibini Anayasaya

geçiren

27

Mayıs'tan

5 yıl sonra,

kalkıp da Türkiye'nin Tarih maddesi doğru incelenmeksizin, şundan bundan kapma, basma kalıp "Sosyal Sınıflar"dan, "Sosyal Adalet"ten "Devletçiliğimiz' den ve ilh.. dem vurmayı bir marifet, hele kahramanlık saymak, apaçık bir kuş beyinlilik ise, Türkiye'de sosyal sınıf ilişkilerinin duruluğunu bulandırarak, yahut "Sınıfları inkar" sözüm ona "TAKTİKA"sı ile sosyalizm kaçakçılığı yapılabileceğine

inanmak da,

başını

kuma

sokarak avcıdan

korunacağını

uman devekuşu mantığına develeri güldürmektir. 1- Batı ile karşılaştırma yapılarak, Türkiye'de "Sosyal sınıflar yok" demek her şeyden önce yalandır.

Batıda sınıflar en çok bin yıldan beri varsa,

Türkiye'de (Tarihsel Devrimler geçtikçe) en az beş altı

bin yıldan

beri

vardır.Tarih öylesine kalplaştırılamaz. Bizde sınıf yok değil, sınıf bilinci yoktur. Onun için her meselemiz kördüğüm, politikamız mide bulandıran bir kargaşa, düşüncemiz çıkmazdır.


2- "Türkiye'de Sermayecilik yok" demek de, gene olanı olmamışa çevirme kurnazlığı gibi öne sürülüyor, Sermaye, kapitalizmden önce de vardır. O, Kadim Toplumları batıran, kapitalizmin zıddı "PREKAPİTALİST" sermayedir. Sümer Kervanları Erciyaş ve Ergani'ye uzandığı günden beri, Türkiye'de SERMAYE vardır. Türkiye'de kadim KAPİTAL gibi,

modern

KAPİTALİZM de

yok değiller, yok olma aşamasındaki biçimleriyle varoldukları için yok gibi görünürler. Türkiye'de,

Kadim Toplumun Tefeci-Bezirgân soysuzlaşması

ile,

Modern Toplumun Tekelci Finans-Kapital dejeneresansından KARMA bir düzen, ezberlenmiş formülleri şaşırtır. 3- Batı Kapitalizmi: Daha yüksek Teknik ve Metotlarla silahlanarak, kendi Anayurdu içinde küçük üretmenlerin mülklerini ellerinden aldığı gibi, geri kalan dışarıdaki bütün cihan toplumlarının varlıklarını da çapul ederek, SERMAYE'sini "sözde" biriktirmiştir. Demek, sermaye, cibilliyeti iktızası (karakteri gereği), küçük özel mülkiyet düşmanıdır. Sosyalizme boşuna iftira edilir. Sermaye, ikide bir söylendiği gibi: "Dişten tırnaktan arttırılarak" birikmemiş, gerek kendi milletinin, gerekse başka milletlerin çalışanlarınca biriktirilmiş küçük ve dağınık mülkceğizleri,

sahiplerinden ekonomik veya

politik

zorla aşırarak gasp etmiştir.Yalnız bu gasp ediş, Batıda: Anayurdunu hızlı bir ilerlemeyle

Büyük Sanayileşme ve

Bayındırlık yaratışına

yüceltmiş,

ve

kendi milleti içinde hayat standardını nispi de olsa yükseltmiş olmak gibi tarihsel bir görev başarma haklılığı ile mazeretlenebilmiştir. 4- Türkiye Özel sermayesinin:

Dışarıda, yabancı toplumları talan edip

Anayurda başkalarının varlığını aktarıp yığma şansı, kökten yok olmak şöyle dursun, Batı etkisi altına düştüğü ölçüde,

kendi varlarını ve zenginliklerini

kendisinden çok usta ve üstün yabancı sermayeye kaptırdığı için, tam tersine orantılıdır. İçerde kendi milletinin küçük üretmenlerince sahiden alın teriyle biriktirilmiş küçük mülkleri ekspropriye etmeye gelince, iki ucu tutulmaz bir değnekle karşılaşılır: a) Batının 500 yılda yaptığı küçük mülk sahipleri "katliâm"ını 5 hattâ 50 yılda yapmak, kılıçtan geçirilecek halkı ayaklandırabilir. b) Bütün

o

kılıçtan

geçen

küçük

üretmenlerin

sermayeci

elinde

"biriken"

aşırılmış mülkceğizleri yığınından aslan payının yabancı sermaye adlı kurt boğazına kaydığı düşünülürse, milletçe duyulacak öfke ve dayanç, on kat, yüz katken, bin kata çıkar. 27 Mayıs Devrimi bu gerçekliğin en yeni ispatıdır. 5- İşte o tarihsel ekonomik ve sosyal nedenlerle, Özel Sermayemiz yahut kapitalizmimiz, "Cin olmadan insan çarpmaya" kalkışmış bir monster [canavar] oldu:

Modern olamadan (daha doğrusu:

19. yüzyıl Batı Sanayinin

prosper [başarılı] kalkınmasını hiç bir zaman yaratamadan), ultramodern oldu (Yâni; Tekelci finans-kapital emrine girdi). Böylece Tarihsel görev yokluğu ve millet önünde haklı çıkma yokluğu, kapitalizmimizi "yüzük taşı" gibi göze batar etmiş; kendi sosyal sınıfını bile inkâr edip ezen ultramodern tekelci finans

kapitalistlerin

sayıca

ve

kalitece

düşüklükleri,

aşağılık

kompleksini


andıran en ters tepkilere yöneltmiş oldu: a) Bir yandan kendi milletine karşı insan hakkı tanımaz bir keskin yırtıcılık kazandı; b) Öte yandan, millet önündeki zaafını telafi etmek için, uluslararası yabancı finans kapitale kul köle olmak zorunda kaldı. Kapitalizmimiz genellikle DEMOKRASİye, özellikle VATAN ve MİLLET'e kolayca ihanet etti. Tanzimat, Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet, Kuvayimilliye Hareketi ve son Demokrasi denemesi, hep Türk milletine kapitalizmin ihanetlerini ispatlamakla geçti. Kırk yıldır söyleriz. Vurduklarına değil, dinlemediklerine yandık. Biraz acele de olsa, gene diyeceğiz. Lâf anlayan beri gelsin!

DOKTOR HİKMET Salacak, İskele arkası 13 (1/5/965)


"İnne'şşerre'ddevâbiind'Allahi'ssum-mül-bûkmülleziyne

ya

'kılûn!" (Hiç şüphe y o k ki, ayaklarıyla yürüyenlerin Allah indinde en kötüsü, aklını kullanmayıp sağır ve dilsiz kalan iki ayaklı hayvanlardır.) (Enfâl Sûresi, 22. Âyet) KUR'AN'ı Kerim

TÜRKİYE'DE KAPİTALİZMİN GELİŞİMİ

Yazan: DOKTOR

HİKMET


I. B Ö L Ü M İSTİBDAT BATIDA

ÇAĞINDA

K A P İ T A L İ S T SINIFI

T ü r k i y e ' d e "sınıfsız t o p l u m " sözü rinde d u r m a y a l ı m . Türkiye'de dışarıya

KAPİTALİZM

Bu

kırk yıldır sürer.

kanıyı öne sürenler, çok defa

patlak v e r m i ş

alt-üstlüklerin,

karşı olmuş b u l u n m a l a r ı n a

gelen şey:

Coğrafya

talizmdir.

1908

ya

Nedenleri

dışarıdan

aldanırlar,

üze-

1908 yılından beri g e l m i ş , yahut

"Dışarı" denince akla

b a k ı m ı n d a n "Avrupa", t o p l u m b a k ı m ı n d a n "Kapi-

Hürriyet

Devrimi, A v r u p a

kapitalizminin

250

yıldan

beri ö n g ö r d ü ğ ü düzeni, T ü r k i y e ' y e bir değerli İTHAL malı gibi dışarıdan soktu.

1919-1923

Kuvayi

Milliyecilik savaşı,

Millet Meclisinde defalarca pitalizme

karşı"

Mustafa

Kemal'in

Büyük

s ö y l e d i ğ i deyimle, " E m p e r y a l i z m e ve Ka-

bir kurtuluş

hareketi

pa'dan "İthal" ettiğimiz kapitalizmi,

oldu.

Böylece

1908 yılı A v r u -

1 9 1 9 - 1 9 2 3 yılları, geri

püskürtme

biçiminde, sanki A v r u p a ' y a "ihraç" etmiş gibiydik. İster ithâl edelim, ister ihraç edelim, Türkiye'de açıkça

kapitalizm T ü r k i y e

bulunmayan

bir sınıflı

bir

mal

toplumdu.

için

yerine

Mâdemki

bir "Ecnebi konuldu.

kapitalizm

T ü r k i y e sınıfsız bir t o p l u m d u r , s o n u c u n a varıldı. ve

kuru

mantıkla

sarıldılar ki,

ele

alan

başka türlü

siyasilerimiz,

bu

bizde İşi

bu

görünüşe

d ü ş ü n m e y i yersiz kılmak için,

larından " Î d e o l o g " l a r çıkarttılar.

metah",

Avrupa

Kimse de sosyal

demek

kapitalizmi,

yoktu,

demek

kadar m e k a n i k öyle

dört elle

aydın

kapıkul-

gerçeklerimizi

olduk-

ları gibi inceleme z a h m e t i n e kalkmadı. Soyut tartışmalar bir yana: karşılaştıralım. (hatta

bizim

1789

Batı A v r u p a ile T ü r k i y e ' d e n iki örnek alıp

Fransa'sında

"Îdeolog"ların

bile)

olan bildiği

"Ulu

Devrim"

"Burjuva

Cumhuriyet Devriminden 15 yıl önce Türkiye'de yapılan Devrimi ile,

nedir?

Herkesin

Devrimi"dir.

1923

1908 Meşrutiyet

1789 Fransız Devrimi arasında bir fark var mıdır? Bunu an-

lamak için, bir Burjuva Devrimi olduğunda kimsenin kuşku beslemediğini sandığımız Fransız Devrimindeki Kapitalist sınıfının kimliğini, açıkça belirten bir Tarih kitabını okuyalım:


18.

yüzyıl sonunda

(finans)

burjuvazisi

neraller, konto

büyük Sandığı

Bu

ordu gibi

yeni para

renin

keyfi güdümüne

ansızın tiyat

çıkarlı

ortadan

dayandığı

karşı,

olan

"O

yaldızlı

caklıları

muhakkaktır ki, borcunu,

garantisi altına

ca

derin

bildirdiği

tabloya

tuyordu. kapımızı

jim

tutan

sözü devlet

değişikliğini

er)leri

juvazi,

1789

buçuk milyar (bu milyon

daha kesin

Kurucu

günkü

ala-

tarafından düzen

sağlam sözler,

Meclise

9-10

tahsis

cüz-

Devlet

(rentier)ler

Bu

yılı

faizler hesabına

dupdurudur. alacaklıları,

bütün

ineceklerdir.

mülklerini

edilen

iflaslarını

milyar)

isolan

anlamNecker'in

kadar tu-

ediliyordu.

irad)

onun

biricik ticaret ve sanayi iktidarı idi de.

TÜRKİYE'DE

Onun

Devrim,

Finans

Travail Et Des Travailleurs, Bruxelles,

Hazinesi

Ve

iflâs

bir

Paris

daha

bir-

başlangıcında

elinde Brizon,

re-

(renti-

varoş halkıyla

iktidarını (Pierre

çevresinde

elverişli

için,

başkenti idi-

için,

edecektir.

Millet

önlemeye

çağırıyorlardı.

(rente:

Gene

müsadere

Tehdit kendi

güçleriyle

-o zamanlar Paris

likte sokağa lisenin

4

230

Kasası

çok burjuvalar bir yeni

istemişlerdir.

borcu,

ih-

iflâs"ın

etmişlerdi.

kalabalığı,

garantisinden

karşı

"Sinsi

kez çapul bile

Devrim

için-

çalıyordu!

"Rivarol'ün nöbet

göre

Her yıl,

Kamu

ve

teşebbüsleri

bir bürokrasiye İskonto

kralın

koymak için

sözlerdir.

gibi

deneticileri,

eğer

mutlak ida-

demek olan

kapısına

ki:

İs-

kendisini zengin

halde,

Sandığı

(rentier)ler

diyor

ve

hazinesinin çoğu

altında

Rivarol

sırf kamu

milletin pek

(maliye)

vardı.

Bankası

sorumsuz

ödünç alarak,

burjuvazinin

Şurası

temişlerse,

ve

Krallık

finans

bulunuyorlardı.

yapılmıştı.

kaprisli

istiyordu.

yahut

yaşadığı

İskonto

mâliye

(fermier ge-

hissedarları

etmek istediği

tuttukları

yüksek

zengin

Kumpanyası,

başlıca

düzenle

muhafaza

yer

varı zorla

Hindistan

bir çeşit Fransa

kaldırıveren almak

sıralarda,

danında

eski

bugün

muazzam

kumpanyaların

tekelleri

sermayelerin

tedbirleri

tepesinde,

denilen

(fournisseur)leri,

aristokrasisi,

bulunan koca

sınıfının

kapitalisti

imtiyazlı

etmiş de

burjuva

veya

tutan

kibur-

Historié

du

1926, s.302-303)

K A P İ T A L İ S T SINIFI

1908 yılı değil, ondan 31 yıl önce, Türkiye Parlamentosunda Milletvekili Vasilâki Bey şöyle seslendi: "Ekonomi politik ziraatın,

ticaretin,

gemilerinin rimizi bi

ve

ilerlemesiyle ormanlarımızı

sermaye

çıksın,

adı

biz

sahiplerine de

verilen

sanayinin ve

yabancıların

başındaki

tembihi

madenlerin,

çoğalmasıyla

ve

külfetsiz ihale

bilimin

ve zanaatın, ve

kayıtsız

edelim,

işlemesiyle

kolay bir yolla

yerin

zenginliğini

budur.

altındaki

"Gelirler

ormanların,

artar. "Madenleyerli

ve

zenginliğimiz

memleketimize

tüccar

getirelim.

ecneortaya "Bir


devletin

ehalisi

ne

kadar zengin

olursa

o

kadar

kuvvetli

ve

ulu

olur."

(Meclis'i Meb'usan Zabıt Ceridesi, 2 Haziran 1877, 41. oturum) (Zabıtlardaki cümle yanlışlıklarına d o k u n m u y o r u z . ) Demek, değil

1923 T ü r k i y e Cumhuriyet yılı, ondan yarım yüzyıl

(46

yıl) önce, Türkiye'de madenleri ve ormanları ele geçirecek yalnız yabancı değil, yerli sermaye de vardı. Ve bu sermayenin Meclis mümessilleri, Vasilâki

Beyin

yukarıki

Ekonomi

Politik dersini,

"Fevkalade alkışlar" ile

karşılayabilecek güçteydi. Abdülhamit'in topladığı Parlamentoda bu kerte ağır

basanlar,

nasıl

sermayedarlardı? Tıpkı, Tarihin

1789

Fransa'sında

bulduğu tipte: a)

Fermier

yapılmış "Kesim

General'ler:

Türkiye'de

Düzeni" adlı

"Devrim"den

bütün zenginlik kaynaklarını,

Kanuni beri,

Süleyman

çağında

şehirlerin ve

hele imparatorluğun

köylerin

e k o n o m i k temeli olan

T o p r a k Üretimini tekellerine geçirmiş tefeci-bezirgân sınıfı içinde, MÜLTEZİM denilen kişilerdi. b) Fournisseur'ler: damarlarına

T ü r k i y e ' d e bu

göbek bağlarıyla

bağlı

güne dek "Devlet Baba"nın

ve

kamu

sektörünün

hep öyle olağanüstü alkış tutarak, Vasilâki'nin ve kayıtsız kolay bir yolla" kutsal feci-bezirgân

sınıfı

"Özel

içinde A r a p ç a

kanını,

isteğinden daha

Sektör"e

aktarıp

MÜTEAHHİT,

can

iliğini,

"külfetsiz

Karunlaşan,

Frenkçe

te-

KONTURATÇI

adlı kişilerdi. Serfiçeli T ü c c a r eşraf çocuğu, mülkiye amiri Mehmet Ali Ayni Bey şöyle anlatır: "Kosova'da geliyordu:

bulunduğum

Vilâyetin

verilmemesi.

Zira,

alamıyorlardı.

Bu

lüyor

ve

daha

zaman

çeşitli

noktalarında

erzakı

TEAHHÜT

yüzden

sonra

de

teşkil

Ağa

ve Priştineli Şaban

mezsiniz...

Bu

ediyordu... adamlar,

şa'nın

himayesi ile

küçük

ve

doğrudan bul'a

çirkin

bulunan eden

MÜTEAHHİTLER Bu

maksatla

Paşa 'ya

ordunun

toptan

yazdığı

halde,

vazgeçmemiş idi. du.

Bu

kimi

subaylar,

sebeple

Raif Efendi'yi

ikinci

Bu

Bundan ikide

Hükümet öldürmeye

başka

bir de

erzakını

Paşa

kalkışmışlar.

erzakı

İstanbul'da bu

ait

erzakın

bir

türlü

dağıtabilmek büyük

edilmesini

erzakın

toptan

bile-

Serasker Rıza

Pa-

vilâyet içindeki

üst

üste

erzakın İstan-

verilmesi usulünden

maaşları da

ödenemiyor-

Bir defasında,

Piriştine'de

çekmişler,

muhasebeci

kılıçlarını

Kalemin

ile

dökülüyordu,

Hafız Mehmet Paşa,

ihale

şu

keseceklerini söy-

taahhütlerini

er ve subayların gidip

başında

haklarını

erzakı

hadiseler çıkıyordu.

konağına

kıtalara

ne kadar yüz suyu

MÜTEAHHİTlere

en

MÜTEAHHİTDebreli İsmail Paşa

taahhüt ederler,

Serasker Rıza

askeri

önce

ikinci MÜTEAHHİTLERE devrederlerdi. doğruya

hallerin

şahıslar,

dediklerini yapıyorlardı.

bir gaaile Paşa

gördüğüm

kapısı

acele

kapatılmış

ve


arkasına

bütün

Belgrat sefiri Meselenin riştine'ye oradan

masa

Vilâyet

ve

kaldırarak

Yapılan sonra

bu

rast

zâtın

babası

neticesinde,

adamın

bağlamak

eski

mutasarrıf idi.

tahkikat için

istedim.

Pi-

Muhasebeciyi

İştip'teki subaylar,

gelerek

adamcağızı

Sarayda

Saraydan

gelen

Hasan

Vasfi

Fransız Binbaşısı

sıkı

imiş!

ile

kahaber

bir emir üzerine

İştip'e

arkadaşlık

sorumluluğu

s. 22,23,

maaşlarını

öldürünceye Olanı

de

kaçmıştı.

üniforması

Hatıraları,

tüfekçi

Bey

kimi subayların

birisi Bulgaristan'a

şarak görmüş idim. "(M.A.A.

Piriştine'de

Bey

bildirilmesi üzerine,

Bir kandil günü,

etmiş!

Halit Bey adında

tarihte, Kâmil

yollattım.

Kurmay Albay

tahkikat

lardan

arz

Bana

O

Mustafa

tatlıya

sokakta

Meğer bu

Abdülhamit'e

yollandım.

orada

anlatayım:

malmüdürüne

babası

müşirliğine

İşi

Selânik'e

"Bir olay daha dar dövmüşler!

Bey'in

Ordu

gönderildim.

vermeyen alınca

ve sandalyeler yığılmış!

Tevfik Kâmil

ispatlandı.

Geçen

Bun-

Büyük Savaştan

Beyoğlu'nda İstanbul,

ediyordu.

dolaştığını şa-

1945)

1898 yılında görülen bu manzara, 10 yıl sonra kopacak Hürriyet İhtilâlindeki

bütün

kahramanların

portrelerini

özetlemiyor mu?

Bir yanda:

Başkentten ücra kasabaya dek ö r ü m c e k ağını kurmuş M Ü T E A H H İ T l e r şebekesi.

Önlerinde

şanlı

orduya

d ö k t ü r m e d i k "yüz

suyu"

bıraktırmıyor.

A m a gene de hoşnutsuzlar. Çünkü, müflis hazineden alacakları vaktinde çıkmıyor... Ötede, rejimin biricik dayanağı olan orduda, aylık alamadıkları için daire basıp, devlet memurlarına meydan dayağı atan gözü d ö n m ü ş subaylar... Bir gün, o sosyal sermayeci sınıfı ile, bu siyasal silâh gücü, suçun muhasebeci veya malmüdürü zavallılarında değil, Derebeyi Devletinde olduğuna karar verirlerse neleri yapmayabilirler? Bu e k o n o m i k ve sosyal SINIF münasebetleri, daha termelik

Millet

Meclisinde,

tahta

yeni

çıkmış

1877 yılı

Abdülhamit'ten

ilk gösgüneşin

altındaki yerini istiyordu. DEREBEYİ Rasim

Bey

KAPİTALİST ÇEKİŞMESİ (Edirne)

TO hâsılatı Belediyeye

bağırıyordu:

verildi.

Buradan

"Şimdi ihtar ederim

çıkarılmalı." (Mec.

ki,

Meb.

KONTURAZa.

4

Ha-

ziran, 43. oturum) Hasan Fehmi Efendi (İstanbul) tekrarlıyordu: TURATO

hasılatı

Belediyelere

terk

olunmuş.

ait olan bâzı şeyler terk olunmuştu" (Keza,

"62.

maddesinde KON-

KONTURATO

13/6/1877,

nizamnamesine

oturum

49)

Bizim mültezim ve müteahhitlere, A v r u p a ' d a B U R J U V A adı veriliyordu. Frenk burjuvaları

gibi

bizim

Mültezim-Mütteahhitler de, "Mutlak idare-

nin keyfi idaresine karşı" idiler. Millet Meclisinde Derebeyi suiistimâlinden,

memur v u r g u n u n d a n yaka silkiyorlardı:


Astarcılar K e t h u d a s ı A h m e t Bakanlığınca tiler. me

bir MÜNAKAŞA

Encümen

tarafından

(Kâğıt para)

yolu

varken,

ile

altı

önünde dururken

(İstanbul)

ihalelerde

bir müzekkere gitti.

keten

alıp

yüz elli bin halkta

Efendi

[Eksiltme, kendi

için

"Bahriye

şikâyet et-

Bir etkisi olamamış.

fabrikamızda

kuruşluk hâlâ

nasıl güven

söylüyor:

indirim]

satın

olur." (12

bükerek alınıyor.

Mayıs

Kaayi-

halat yapmak Bunlar gözümüz

1877,

oturum)

Naif Efendi (Halep) Devletlûların da kesenin ağzını açmalarını istiyor: "Büyükler yardım

ve

saygıdeğer

vermelidirler."

Osmanlı

ulular,

evlerindeki

altın

gümüşle

oranlı

bir

(Keza)

burjuvalarına

karşı

Devletlûları

savunan da vardı.

19

Mart

1877 günü "Ezâni saatle iki buçuk sularında açılan" Millet Meclisi, başkan "Atûfetlû A h m e t V e f i k Efendi" 25 Mart 1877 günü "Devletlû A h m e t Vefik Paşa

Hazretleri" olunca

ben

söyleyeyim.

ise,

o

ginleri

ev yıkıktır. ve

evi

buyurmuştu:

onarılmamışsa

Kendilerini zengin

zenginliği sevmem.

ti karşılığı alıyorlar." (12 1789

şöyle

Her kimin

Fakat

Mayıs

"Müsaade ederseniz bir de

ona

karışmam.

sayanlar açlıktan doğru

1877,

ölüyorlar.

söylerim.

Aylık

Kimin

yeni

Ben

zen-

alanlar hizme-

oturum)

Fransız burjuvası, "Ticaret,

iç gümrükler,

mururiyeler bir sürü

rüsumlar, mahşer gibi tedbirler, Ortaçağdan beri bir türlü kalkmamış alay alay engellerle bukağılanıyor" diye ayaklanmıştı.

1877 mültezim ve kon-

turatçıları da aşağı yukarı aynı şeylerden yaka silkiyordu. Çünkü "Devletçiliğimiz" o zaman yalnız Devletlûların tekelindeydi. Hüsnü aşağıdaki ğum

Efendi

(Takvim-i Vekayi, s.1935)

makaleyi

hâlde,

"Şu âciz,

bu millet kişilerinin

giderler sağlama

bağlanırsa

söz

çıplak olarak evimden meye

hazırım

inanırım; den tahsil

fakat ne

rek İstanbul'da nin

Osmanlı

tüm

ve

Ve ki,

bir

ve

gerek

varımı bu

fikirde

malları

taraftan

veririm

taşralarda

bana

en alçağı olduçoluk

iktidar

adam

geçmekle."

olanların

refah

bütçenin

ve

el-

esef kulak-

zenginlik sahibi

aşırısı ve

tüket-

çıkacağına

insafsızlığı

bulundukları

memur ve

çocuğumla

sarf edip

kimi memurlar gene

aşırının

gidilmeyip

hayli

öldürmekte

kalmak

ki,

Devlet uğruna

hazineye

Çoğu,

istenilmeyip

kısılmasına

bu

bir yandan

miri

durmaktadır...

zimmetleri

hakkıyla

ruyorlar,

çare hâlâ

işitilmekte edilemez

yaşayarak,

çıkıp

diyebilirim.

bırakmayıp,

larıyla

hitabet kürsüsüne çıkarak

okudu:

zimmetleri olup,

ge-

memuriyetle

masrafları

ciheti-

(387)

burjuvaları da, hem istibdadın "Keyfi idaresine karşı" du-

hem de "Kendilerini z e n g i n l e ş t i r m i ş bulunan

meyveli te-

kellerini m u h a f a z a e t m e k istiyor"lardı. V u r g u n c u ticaret, Cumhuriyet ve Demokrasi devrimlerini beklememişti. O zaman da, şimdiki gibi ecnebi imtiyazlarından yararlanarak, vergi ve döviz kaçakçılığını yoldaşları yabancı

sermaye kadar beceriyorlardı.


Bir mebus: "Mısır Hidivliği ile ittifak üzerine pek ağır rüsum konmuş. Bizim tüccarımız ithal resminin ağırlığından dolayı, doğrudan doğruya gönderemiyorlar. En sonra Avrupa ürünlerine benzeterek bir takım kutularda Mısır'a gönderiyorlar. Bu durumda ne Mısır, ne de biz gümrük alıyoruz. Tüccar bu yoldan kazanmak için Avrupa adıyla kaçırıyor" (43. Oturum) Bu vurguncular, A n a y a s a d a : almamış olanın

üyeliğe

hakkı

"İflâs ile m a h k û m olup da itibarını geri

o l m a y a c a k " maddesinden yakalarını

kur-

tarıp, Millet Meclisine sızmak için "Seçim zamanı iflâs d u r u m u n d a bulunm a m a k " gibi rakik (ince) sözcük oyunlarına baş vuruyorlardı. Ve milletvekilliğini

emlâk sahiplerinin

temellendiriyorlardı: Mebuslar

Meclisi

lâkırdının

birbirine

emlâk

"Mademki bu

bunların

sahiplerinden

emlâk sahiplerinden

egemenliği Meclis

seçimiyle

uygunluğu olmak

hasıl üzere

birisi nasp

altında tutma

yalnız Hükümet işidir.

yapılmış, olsun

uygun

da,

seçilsin,

olunsun

geleneğini

seçilmiş

demişler...

[atansın]." (12

şöyle

Mâdemki

görülmüş,

bu

adamların

içinde

Seçilenler

içinde

Haziran

oturumu)

Şimdi, Türkiye'de mültezim ve müteahhitlere "Burjuva" denilmediği için, kapitalist sınıfı bulunmadığı ve ta 1877 yılı Millet Meclisini ele geçirmiş olan bu sınıfın, 1908 veya 1923, yahut 1933 yıllarında ne sihirdir ne keramet yok oluverdikleri, yahut yerli

kapitalist sınıfı

olmaktan

çıktıkları

ve t o p l u m u ansızın sosyal sınıfsız imtiyazsız bıraktıkları öne sürülürse, bu "ideolog"luğa ne ad verilebilir? İLK: A N T İ K A ( K A D İ M ) S E R M A Y E O Y U N U Ya

"Hindistan

Kumpanyası"

yahut

"İskonto

Sandığı"

ve

"Bu

yaldızlı burjuvazinin altındaki Rentier'ler ulusu, Devlet alacakları" denecek. Türkiye'de

Frenkçe

Kumpanyanın

Arapça

karşılığı

ŞİRKET'tir.

" S a n d ı k " ise artık (Emniyet S a n d ı ğ ı ' n d a n başkası) " B A N K A " adını almış bulunur. geçinenler

Devlet alâcaklısı

" R e n t i e r " ler ulusuna,

bizde İ R A T Ç I ,

iratla

denilir.

Türkiye'de Kumpanya, Banka ve İratçılar yok muydular? Elbet vardılar. Yalnız burada işin rengi bir azıcık değişir. Burada ansızın "Biz bize benzeriz." Ve batı toplumu ile Türkiye arasındaki yürekler acısı fark: "Sosyal sınıfları" da, "İmtiyazları" da en aşırı ve ayaklandırıcı biçimiyle göze batırır. Finans Kapital,

19.

yüzyılda

henüz serbest rekabetçi

bankalar ve

şirketler halinde iken de iratçı (rentier) idi. Onun için, Türkiye'nin antika tefeci-bezirgân sermayesinin iratçılığı ile çabuk, neredeyse kendiliğinden

koklaşıp kaynaştı.

oluşla, iki

"Hacı

hacıyı Arafat'ta,

it iti

kalafatta" dediğimiz

hazır yiyici yerli-yabancı sermaye, daha ilk adımda Türkiye'yi


haraca kesmekte kolayca el ele verdiler. Bu "Menfaat e v l e n m e s i " idi. Evlenmede iki yan nasıl gerekliyse, bu gelin güvey oluşta da hem yerli hem yabancı

sermayenin

Türkiye'yi çılgınca

"iğfal"

gönül

bulunması

kendiliğinden

etmemiştir.

verdiği

için,

Yerli

anlaşılır.

sermayemiz

yabancı

sermaye

Ecnebi

adlı

sermaye

yosmamız

aralık bırakılmış

ona

kapıdan,

Türkiye'de " h o v a r d a l ı ğ a " girmiştir. gerçektir.

Bir kaç

yüzyıl önce, bir yol daha gene "Ecnebi" bir sermaye zamparası

Bu

olay, Türkiye'nin

(Madam

Roksalâna'ların,

eski

geleneğinde

en

köklü

Frenk Beyi'lerin " D o l a p " adlı Y a h u d i sermayesi) T ü r k i y e

topraklarına

girmiştir.

sermayenin

çoktan

O zaman

hazırladığı

da T ü r k i y e içinde Tefeci-Bezirgân yerli

zemin

olmasaydı,

Kur'ânı

Kerimin yasak

(haram) ettiği fâizciliği Müslüman olmayanların paravanası ardında yapmak için "Sulu

m u k a b e l e h â n e " l e r (Hamam âlemleri)

işlettiren,

herke-

sin bildiği bu şeriata aykırı fuhşu kitabına uyduran ünlü paşalarla beyler bulunmasaydı, yabancı sermaye, İspanyol Yahudiliği kılığında, Devlet kanalıyla bütün toplum topraklarına rahatça el koyamazdı. Türkiye toprak ekonomisindeki ilk Dirlik Düzeninin yerine, tefeci-bezirgân sermayenin şartsız kayıtsız e g e m e n olduğu Kesim Düzenini (Mukataaları) geçiren " D O L A P Ç I L I K " , görünüşte çok haklı tunmuştu.

Devlet hazinesi

bomboştu.

bir gerekçeyle tu-

Kamu toprakları

(Miri arazi)

do-

lapçılığın emrinde " M Â L İ K Â N E " kılığına sokulursa, ömür boyunca (Kayd'ı hayatla) "kiralanmış" sayılacaktı.

Mal gene mülk olarak milletindi, kor-

kulmasın! Şeriatça "kiracı" d u r u m u n d a olan "Mâlikâne sahibi", ilkin peşin para (MUACCELE), sonra da taksitli kira (MÜECCELE) ödeyerek, Kamu hazinesini (Beytülmâl'i Müslimin'i)

parayla dolduracaktı...

Bu alaverenin sonucunu biliyoruz. Allah'ın Şeriatı adına, erken ve geç ödemelerle "Kiralanmış çiftlik" sayılan geniş İmparatorluk toprakları, kapanın elinde kaldı; bu günkü anlamıyla "Mâlikâne" bir kaç nesil sonra kiracının özel kişi mülkü biçimine soysuzlaştırıldı. Şeriat (Anayasa) çiğnendi... Demek yerli s e r m a y e - y a b a n c ı sermaye oyunu:

Millet malını özel kişi-

lere aktarma gibi açık kanunsuzluğu (Şeriat düşmanlığını) "kitabına durmaktı". Araya

İslâm dininde "RIBÂ" (tefecilik, fâizcilik)

toplum

kılınırken, Allah

toprakları değilse

konularak, bile

tefecilik

ülke

haramdı ölçüsünde

kullar aldatılmak isteniliyordu.

çağında A v r u p a toprak ekonomisini

haraca

kesen

Hıristiyan

uy-

(yasaktı). egemen

Batı

Orta-

Kilisesi de,

İsâ dininde haram olan fâizciliği maskeleyip, kendi din derebeyliğini buna benzer gerekçeler ve yollarla kurmuştu. Modern Kapitalizm, Osmanlı t o p l u m u n d a dört yüz yıldan beri başarıyla oynanmış o Ali Cengiz o y u n u n u n sınangılı geleneğine uydu.


İKİNCİ:

MODERN

KAPİTALİZM OYUNU

(Biz Bize Nasıl Benzedik) Kamu Hazinesini sözde kazandırmak için uygulanan Kesim düzeni dolapçılığı Türkiye'yi çökerte çökerte,

19. yüzyılda Osmanlı

uçurumuna çoktan yuvarlamıştı.

Kamu

sefer

edilmişti. Yüzyıllar önce

Kamu

toprakları

da

" M â l i k â n e " adıyla verilmişti, "Hayırlı

Tanzimat"

bu

deve

kiracılar elinden oldu

"Batılılaşma" kanunlarıyla

bittiyi,

Devletini

iflâs

Hazinesi gene bomboştu. Ve bu

Batı

kesinleştirmişti.

miri

topraklar

bir daha geri alınamamıştı. Avrupa

Elde,

zagonu

altında,

EVKAF topraklarından

başka yarı Devlet toprakları kalmıştı. Batılı Burjuva sınıfı, Kilise mülklerini

Devrimle talan

edecek güçteydi.

Bizde, evkafın özel

s e r m a y e y e ak-

tarılması 1908'den beri bu gün de t a m a m l a n a m a d ı . Devlet toprakları aynı t e m p o y u güttü. Derebeyi Devleti kartal gibiydi. Onu teslim almanın yolu, Batıda borca batırmaktı. Kesim Düzenindeki antika dolapçılar, hiç değilse "Muaccele" ve "Müeccele" paralarını kira biçiminde ödedikleri için, Devlete verdikten sonra, bir daha geri alamıyor, hele faiz falan isteyemiyorlardı. Modern Batı Kapitalizminin

Devleti ve Milleti s ö m ü r m e sistemini "Hayırlı T a n z i m a t " refor-

muyla

koku alırca

hemen

omuzdaşı

irkilip benimseyen eski "dolapçı" yerli malı sermaye, batı

sermayedarlığının finans

kapitâl

okuluna

yazıldı.

Batakçı Devlet ondan " Ö d ü n ç " (istikraz) almaya görsün, önünde sonunda yakayı ele verip haraca bağlanacaktı. İki yüz elli yıldır depreşen "Modernleşme" (Çağdaş uygarlık) hareketlerinin öz temeli bu davranış oldu. Eskiden küçük derebeyilerle küçük üretmen ve mülkiyet sahiplerine karşı oynanan T E F E C İ L İ K , şimdi bir milletin bütün zenginlik kaynaklarından pay alabilen Derebeyi Devlete karşı: Şirket, banka, kasa vs. gibi adlarla, MODERN İ R A T Ç I L I K kılığına girdi. Abdülhamit, para

bulmak,

açmıştı.

Bizi bize benzeten ilk g e r ç e k budur.

ilk Millet Meclisini en

başta

Sermaye;

"Dahili

sırf yerli yabancı

sermayeden

ödünç

istikraz" (İçerde ödünç) y a p m a k için

bir yanda Abdülhamit'i "En

büyük mücedditler (Yeni-

likçiler) sırasına koyuyor, tanrının gizli lütuflarının a ç ı k l a n m a s ı " sayıyordu. (Mebusların cevabı) Öte yanda, "Maliye d e n g e s i " konusuna gelince:

"Şan ve büyüklüğünün korunma sebebinin, her işin başı para oldu-

ğunda ve adaletin emrinin gereği gibi uygulanması

için m e m l e k e t i m i z d e

aranan şey olarak, kişi özgürlüğünün sağlanması gerektir" diyordu. Adalet ve Hürriyetin ise: kişi

"Tabii zenginlik kaynaklarının işletilmesi"nde, "Özel

girişkenliklerinin

kolaylaştırılması"

(teşebbüsât'ı

hususiyyenin

teshili) d e m e k olduğunu (Âyânın cevabı) Padişaha anlatıyordu. A n c a k bu şartla

Abdülhamit'in

kılına

dokunmayı

aklından

geçiren

y o k edilecekti.


"Padişahlığın yüksek, bağımsız şanına dokunur kısmi veya toptan eğilimler oluşması halinde, yasaklanıp y o k edilmesini işlerin en öncesi sayarak, kalben ve lisan olarak hepsi birden, her türlü fedakarlığı kabul ederler ve bu uğurda can vermekle iftihar ederler" idi. (Âyanın cevabı) Fakat iş paraya dayanınca, kızıştı.

Derebeylikle S e r m a y e arasında

pazarlık

Hüsnü Efendi: "Tüm sanayiin A v r u p a tekelinde b u l u n m a s ı n d a n

ötürü geçim

işi ve idarece güçlükler ç e k m e k t e bulunan

halk fukarası"nı

(51. O t u r u m , 16 hazır) öne sürdü. Özel S e r m a y e , T ü r k i y e halkının istibdat s o y g u n u n d a n çok faiz

hoşnutsuzluğunu

kopartmayı

Devlete karşı

savunurken,

bir

kullanarak, az parayla

gerçeğimizi

açıklamış

T ü r k i y e ' d e yalnız bezirgân ve tefeci s e r m a y e gelişkindi. ticaretin de,

bankacılığın da,

Sanayi, yâni

kâr ve iradını g a r a n t i l e y e c e k modern

tim temeli " A v r u p a t e k e l i n d e " idi. ğimiz

oluyordu. üre-

Bizi bize b e n z e t e n ikinci g e r ç e -

buydu.

Demek Türkiye'de

sosyal

sınıflar ve

s e r m a y e y o k değildi.

Y o k olan

modern sanayi idi. Özel S e r m a y e m i z böyle bir üretim temelinden yoksun ve hazır yiyicilikte iratçı derebeyilerden farksız olduğu için, "Ziyb-evreng'i Hilâfet'i islâmiyye ve ziyver-efzây'i serir'i saltanat-ı O s m a n i y y e velinimet'i biminnetimiz eğiliyordu.

efendimiz

Abdülhamit,

çıkmadığını

görünce,

hazretlerinin" bu

pinti

ihtiyacın

(Abdülhamit'in)

vurguncu

en

az

iki

önünde

sermayeden katı

fazla

dört

güzellikle

gelen

kat para

memurları,

" T e n k ı y h â t " (kadroları azaltma) ile ürküten özel sermayeye karşı hafiyeleştirdi. 31 yıllık istibdat başladı. 1877 yılı "Atiyye", "ihsan" (bahşiş ve sadaka) diye selâmladığı siyasi

iktidarı elinden

kaçıran Özel S e r m a y e m i z ,

ekonomi iktidarını çoktan ele geçirmiş, Devleti ister istemez haraca bağlamıştı.

Üçte

bir yüzyıl

sonra,

ayni A b d ü l h a m i t müstebidine

ikinci

defa

"Hürriyet"i ve "Anayasa"yı ilân ettirene dek, yabancı sermaye ile yerli s e r m a y e m i z yapmadığını bırakmadı. Y a b a n c ı sermaye ile işbirliği nicedir almış y ü r ü m ü ş t ü . Yerli Sermaye, üretim rotasını tekelinde tutan yabancı sermayenin

dümen suyundan

gitti.

"Con T ü r k " l ü k ister istemez "Kökü

dışarıda" kaldı. Bizi bize benzeten üçüncü g e r ç e ğ i m i z bu oldu. O zaman derebeyilerimiz de, özel s e r m a y e m i z de bir noktada birleştiler:

Güç,

kuvvet Avrupa'dadır. A b d ü l h a m i t , "Osmanlı

devletini A v r u p a

devletleri topluluğuna bağlayan dostça ilişkiler ve iyi geçinme niyetini bir kat daha doğrular" u m u d u n d a y d ı . Özel S e r m a y e m i z ise kendisini "Avrupa t o p l u m u n a bağlayan dostluk m ü n a s e b e t l e r i ile iyi g e ç i n m e niyetini" pratikçe K U M P A N Y A = Ş İ R K E T biçiminde "bir kat d a h a " ilmikledi.

1850'den

1950'ye dek en az yüzyıldır sürüp giden her şeyimiz gibi,

ŞİRKET serüvenimizde de yalnız yabancı

parmağını

bulmak, yabancılara


Türkiye'de sağlam yataklık eden asıl yerli kapitalist sınıfımızı hiçe s a y m a k gibi tek yanlılık olur. gizlenir.

Sömürge'de:

Sömürge

ile yarı-sömürge arasındaki

Yabancı

kapitalizmin

doğrudan

fark burada

doğruya

kendisi

bir ülkeye zorla girip yerleşir. Y a r ı s ö m ü r g e d e : Y a b a n c ı sermaye, yerli antika sermayeyi kendisine aracı (ajan, komisyoncu) y a p a r a k bir ülkeyi kolayca sömürür. Türkiye'nin yarım sömürgeleşmesi, Osmanlı İmparatorluğunda

yabancı

sermayeye

yataklık

(yahut

ortaklık)

yerli sermayeci sosyal sınıfın daha önceden v a r o l u ş u n u

edecek bir

belirtir. A n a d o -

lu'da her "cahil köylü" nün bildiği gibi, kendisine yataklık edecek kimsesi bulunmayan eşkıya, s o y g u n c u l u ğ u n u sürdüremez.

Boyuna yabancı

ser-

mayenin " g ü n a h ı n a " gireriz; ona Türkiye'de yataklık ve işbirliği biçiminde suç ortaklığı yapan yerli sermaye bulunmasaydı, yabancı

sermayenin, Türkiye'yi

o

denli

elini

haddine mi d ü ş m ü ş t ü

kolunu

sallayarak haraca

bağlayabilsin? Bizi bize benzeten d ö r d ü n c ü g e r ç e k budur. Bütün bu ve benzeri gerçeklerimizin "orijinallikleri" ne olursa olsun, Batı

kapitalizmiyle

sıkı

fıkılığı,

sınıflar ve tümüyle üstyapı

gerek

bakımından

ekonomi

temeli,

gerek

sosyal

besbellidir. Yirminci yüzyıl Türki-

ye'mizi, dünyadan ayrı bir yıldızda "sınıfsız" bir toplum gibi koyarak yola çıkan

ulusal

atlıyorlar,

ve

uluslararası

"Dokt-İdeolog"larımız

o

gerçeklerimizi

pas geçiyorlar.

TARİHTE

İŞÇİ S I N I F I M I Z

Formül ezberlemeye alışık olanlara paradoks gibi gelecek ama, Türkiye'de işçi sınıfı belki modern A v r u p a ' d a k i n d e n önce vardır. Bunu, iki anlamda biz söylemiyoruz, Tarih belirtiyor. I- Kadim Tarih B a k ı m ı n d a n Marks, "İşin ne

olan

ka

7 Temmuz

üretim

teorimiz,

nerede

1866

araçlarıyla

günlü

insan

öldürme

tekniğidir"

Antika dern

Tarih

Engels'e

determinasyonu

endüstrisinde

olduğu

şunları

yazdı:

(belirlenişi)

üzeri-

kadar parlakça

baş-

onaylanıyor?"

"İnsan ö l d ü r m e sanayii": ve

mektubunda

teşkilâtlanma

Marks'a

Ummanı

göre,

ortasında,

çağ kurucusu kapitalizm

" S a v a ş ve onun aracı ordu teşkilâtı "askerlik sistemi, bir küçük ada

kurulduğu

gibi kalmış,

taslağıdır." 25 Ağustos

1867

günden

beri,

neredeyse

Mo-

günü

Engels'e

yazdığı başka bir mektubunda Marx, gözüne keskince çarpan fakat "Kompetansı" olmadığı

için

içine giremediği,

incelenimini

Engels kardeşinden

beklediği konuyu bir daha neşterler: "Genel olarak Ordu, gelişmiş

gündeliği

(işçi

ekonomi gelişimi için ücretini)

ilkin

ordu

önemlidir. içinde

Örneğin,

buluyoruz.

tümüyle

Romalılarda


peculium

castiense

mülkiyetini ki lonca ledir.

ilk

düzeni de Hattâ, Taş

taşıdıkları

öyledir.

çağı

önem bütün

ücreti)

yol

geçti

tarihi,

ilkin

ve

aslında

benzer.

Gene

göze

içinde

olmayanın

işçi)lerin olarak

batarca

da

bir üretim

savaş

için

dalının

Burjuva

özetlenmiş

öy-

kullanımları,

metallerin

yapılmıştır.

taşınır

loncalarında-

uygulanması

para

miydi,

ordu

orada,

babası

(askeri

büyük ölçüde

değerleri

dayanıyora

açılışı,

âile

Fabri

Makinelerin özel

bir

üzerine

işbölümünün

şekillerinin

askerinin

hukuk şeklidir.

metallerin

Grimm'in sünde

(kamp

tanıyan

göğ-

toplum

bulunuyor."

Acep, Türkiye'de işçi sınıfı var mıydı? Çağdaş proletarya mıydı, değil miydi gibilerden ince ince, sinek kaydı kıl kesen aydın baylarımıza düşünce

pekliği

ransının,

çektirmesin. Göçebe

Osmanlılık,

demokrasisinin

söz yerindeyse,

yarattığı

ilkel

sosyalist tole-

Yeniçerilik v u r u c u

gücüyle

kurulmuş bir Devlet ve İmparatorluktur. Osmanlı ordusu, kapitalist ordusu

gibi

sanıldığı

ekonomi

hayatından ve T o p l u m

kadar tecrit

edilmemişti.

üretiminden

İlk T ü r k ordusu,

koparılıp, geçtiği

halktan

toprakları,

yalnız sosyal ve e k o n o m i k mecaz anlamında değil, gerçek toprak işleme anlamında da buldozer gibi tesviye ede ede yol yapan, çığır açan, köprüler kuran, kervansaraylar, siteleri

(câmi

hanlar, hamamlar, su yolları,

külliyeleri:

Tapınak-Pazar-Bilim

üçüzü)

kaldırımlar, din

vb.

kamu yararlı

bayındırlıkları işleye işleye y ü r ü y e n , yayılan bir gündelikçi

işçiler ve tek-

nisyenler ordusu idi. Sonra, derebeyileşme azıtınca bozuldu. Türkiye sınıfı)nın

Devletinin

dört

büyük çoğunluğu

güdücü

sınıfından

ikisi:

İLMİYE

(Bilginler

ile SEYFİYE (Kılıçlılar sınıfı)nın çelik çekirdeği

olan Yeniçerilik, A L U F E (yulaflık) adı verilen (Roma askerinin peculium'u gibi)

gündelik akçayla

çalışan

ücretliler yığınıydılar.

(İdare) ve Kalemiye (Maliye) sınıfları

Devletin

Mülkiye

ile t o p l u m u n Tefeci-Bezirgân ser-

maye zümreleri gibi T O P R A Ğ A el koymuş, üretimi kontrol eden kümeleri Hazineyi t a m takır edip "Züyuf akça" (Kalp para) çıkardılar mıydı lâsyon)

İlmiye

ile

Seyfiyyenin

gündelikleri

düştükçe,

kendileri

(Enf-

"Kazan

k a l d ı r m a k " ve Şeriat (Sosyal Adalet) a r a m a k zorunda kalıyorlardı.

De-

rebeyileşme y ü z ü n d e n aldığı soysuzlaşma biçimleri ne olursa olsun, o Şeriat uğruna Kazan kaldırmalar, T ü r k i y e ortaçağında kopmuş ilk ücretli işçi grevleri taslağı idiler. Marks'ın

haklı

olarak üzerinde durduğu, fakat incelemeye vakit bula-

madığı Ordu olayları bakımından, Yeniçeri teşkilâtı ve düzeni, modern Toplum tohumu

karakterini taşıyorsa, aşırılığa gitmeksizin denilebilir ki, Os-

manlı Türkiye'si ücretli işçilerin A n a y a s a s ı (Şeriatı) ve V u r u c u gücü (Gündelikçi ordusu) ile yaratılıp örgütlenmiş bir devlet idi. Demek Türkiye'nin Tarihsel ve Ekonomik-Sosyal gelişiminde sermaye hiç bir zaman

üretici ve


olumlu bir güce eremediği hâlde, modern gündelikçi işçiyi andıran yığınlar, hiç bir vakit eksik olmadı. Bu yığınların çağdaş proletarya kadar hür ve bilinçli bulunamayışları, o zamanki tekniğin seviyesiyle belirli olmakla birlikte,

çalışma ve y a ş a m a

pek farklı değildi.

şartları,

garyacılığı andıran çalışma

rarsız ka

cevher

rek

bilinçsiz

ve

bu

boş

hayvan

bu

ve

dâvâlı

reâyâsı

ve

aslında

furun

karıştırmak

Keban,

başka yerin

İş-emini

verilmek.." (Osman

dahi

kelâm)

ve marifeti

Nuri:

ya-

işgal reâyâsı

ile

Mecellei

idüp,

sebebiyle...

ve

her gün geçimleri

birbirleriyle

vilâyetlere

baş-

dedikoduya

uğraşmak,

gerek

eyalete

fe-

ve

ve gâh

arasında

maden

(halt'ı

olan

güçsüz

gelmek

yakmakla

tayfası

(türü)

ve

madenciler tayfasını

madenciyan

bulunduğu

fasıl

tarafına

zaman

oldukta

tahrik

(İstanbul)

olup

çeşit söz

ma kulesi

olanları

Mu-

ve

ve Şeriat

Umur'u

ge-

Âsitâne mari-

Beledi-

notu) kayıtları besbelli, taşradaki sivil işçilerin başkentteki

asker gündelikçilerle tanışıp k a y n a ş m a s ı n d a n lemeye

1212 (1798) yılı

madenciler

öteki

sebep

gereğince,

getirilmeyip hallerine

ye'den, H.A.

yabani

Âsi tane

lâfları

her an

iken,

şartları

başkasıyla

fetiyle

ve

sevdasıyla,

bozulmasına

gerekli

yanına

gâh

gitmek

çıkartıp,

kataası

bugünkünden

ile mütesellimlerine gönderilen şu fermanın

bir kendileri gibi hafif akıllı

maddeler için, yerlere

düzenlerinin için

bazı

ikide

kalkışmak

işlerinde

sezilebilir:

"İçlerinden satçılar,

maden

mükellefiyeti, tıpkı,

Ergani, G ü m ü ş h a n e kadıları aralığından

örneğin

Daha düne kadar Ereğli, Zonguldak madenlerinde an-

doğabilecek tehlikeleri

ön-

çalışıyordu.

Yeniçerilik kaçınılmaz derebeyileşme gidişine girdi. T o p r a k üretiminin aşırı çapulu, dolayısıyla züyuf akçadan Demoklesin kılıcı işledi. O nedenlerle gittikçe esnaflaşan Yeniçeri hareketleri, Ortaçağın bilinçsiz ve sonuçsuz esnaf ve köylü ayaklanmaları kılığına girince, kan ve ateşle bastırıldı. Yeniçeri

Ocağı

söndürüldükten

sonra

da

kurulan

Ordu

sistemi,

gene

"Asker Ocağı" adını almakta d e v a m etti. Ordu sanayi, eski tarihsel özünü daha modern yeni şekillere kavuşturdu. Dört yüz yıllık sosyal gelenekgöreneklerde çok büyük değişiklikler olmadı denilebilir. T ü r k i y e ' d e Ordu, her m o d e r n l e ş m e hareketine motor ve öncü kesildi. Bu özellik, e k o n o m i k ve sosyal tarihimizin maddesine uygun, derin köklü ve anlamlı ulusal geleneklerimizdendir. Ve geleneğin temelinde, derebeyi kabuklu gündelikçi işçi sınıfının çağdaş uygarlığa el sallayan özü yatmaktadır.

II- Ç a ğ d a ş Tarih Doğrudan

doğruya

Bakımından çağdaş

proleterliğinde

kuşku

götürmeyen

işçi

sınıfımızın sosyal Tarihi de, gene Türkiye de Modern yerli Özel sermaye


tarihinden çok önce başlar. "Bizde mut

ilk

defa

devrinde

geçmişe işleri

kurulan

miryollarında durumda

çalışan

inşaat

Çalıştırılan gündelik

müdürlerinden

Fon

ile

yapacak

işçileri

de

işlemiyordu.

Avrupa

lar, s.7,10, İstanbul

bu

Bu

işçileri

maliyet

fiyatı

De-

daha

kötü

Dinlenme

sömüren

kuru

meşhur

bir

bayındırlık

veriliyordu.

yordamla söz pek

gibi

işçilerinden

para

"Yerli işçiler bir lokma Bu

Mah-

eski

Vaktiyle Anadolu

toprak

başına

ikinci

daha

demiryolları

toplanmıştı.

kapitâlistlerinin

ramıştır." (Hüseyin Avni:

demiryolları,

işçilerinden

gelişimi,

saat

geçinebilir" demişti.

olan

sanayi

işçileri

işçilere

Kölmann:

işçilerin,

ve

tarımın

tarz mevsim

zamanlarında rük zeytin

sanayi

Büyük

bu

idi.

bir durumda

harp

mâliktirler...

çevresinde

Bunu en ufak araştırmalar bile gösterebilir:

yoğun

ekmek,

olmuş,

hat

iki

çü-

Anadolu'da

hesaplarına

pek

ya-

1908 de Ecnebi S e r m a y e y e Karşı İlk Kalkışma-

1935)

Demek, bizim antika Tefeci-Bezirgân yerli sermaye; henüz yabancı finans kapitalle kaynaşıp bir tek vücut olarak m o d e r n l e ş m e d e n önce, Ordumuzun,

Devletçiliğimizin..

sınıfımız vardı. Batı

ve

yabancı

"Büyük T a r ı m " denilen

sermayenin

çalıştırdığı

pamukçuluk da,

işçi

madencilik de

kapitalizminin gelişen d o k u m a vb. sanayine ucuz h a m m a d d e yetiş-

tirme itkisiyle d o ğ m u ş t u . Orada da özel sermaye milli bir kılığa girmeden önce yerli milli Türkiye işçi sınıfı çağdaşlaşmıştı. "Mevsim görülür." usullerine lüsü

işçileri

göre

lübelerinin

için

çok sürekli

müdürlüğü

tüzüğü

50 yaşına

çalışmak

ri gün doğuşu,

daha

maden

bir işçi

13 yaşından

madenlerde

İşçilere

dışında,

Zonguldak'ta

yapmıştı.

kadar,

zorla

başındaki ahırlar,

özel hastane,

hattâ

bir ayda,

Zonguldak

labiliriz.

Anadolu'da

1856'da ların

kurulmuştu.

çevresinde "Gardöfren,

ve ren

az

bu

seçerler.

seçim,

denecek

makasçı,

ateşçi,

İdareyle

çeşitli

kertede

bir

çok,

Almanya

tarafından yapılır." (Hüs.

Fehametli Av.:

Keza,

İş

s.2)

de

saatle-

"İşçi kuyapılmıştı.

işçi bir ata

Mehmet'ten sermayecileri

kapitalistlerce işçi

kalabalığı

daima

Bu

binGüne

Dersaadet

bu-

tarafından kurulan

hat-

dolmuştu." az ücret alan

tehlikelere göğüs ge-

bir hakem

s.14,15)

15 gün

uygun

ihtilâf çıkarsa,

üçüncü

Devletinin

Keza,

daha

hat muhafızı...

hattâ

çalışanlar arasında

ikisi müttefikan

tarlada,

tiplerini demiryollarında

İngiliz

beri,

geçit bekçisi,

karşılık en

angarya

Zonguldak köy-

Hastalanan

Uzun

"Daimi işçi

Demiryolu, tarihten

önemli

Bu

Keza)

ilk Bu

ücret almalarına

biçarelerdir.

hakem

Havzası,

sanayinde

Paşa,

tutuluyordu..

(H.A.:

doktor bile yoktur.

maden

göre,

15 gün tâbi

sıhhat şartlarına Naim:

yığını Dilâver

tüzüğe

mükellefiyete

dirilerek köyüne gönderilirdi." (Ahmet Kadar

Bu

gün batışı diye hesaplanıyordu.

yanı

işçi

yapan

iki

taraf birer

seçemezlerse: Konsolosu

İş-

cenapları


Türkiye İşçi sınıfının alın yazısı

ile ilgilenen tek aydın, T ü r k olmayan

bir doktordur: "Ayağı ayağını çinin)

nasılsa

yitirmiş, maaşını

dükten tanede mez.

ve

ki,

O sebep,

o

kalır.

Yattığı idareye

İşte

bu

bir gülle vesile

de,

tu." (Dr. A r h a n g e l o s Gavril: yüzü,

iki

üç

ve

bir

üç ay içinde idare

sakatlanmış

(iş-

(bin

bir yüz suyu

Bir işçi tren

altında

tanesi kırılır.

Uzun

zaman

için

karşı

gibi

gibi

Bu

üzere

verilmiştir...

işçilerin

duygusuydu.

birikmişti

du.

masrafı

kaptırılarak işçi.

olmak

kemiklerinden

yatmak zorunda

düşmanlık

tekerleğine

bir istisnâ

hastane kaburga

Memurların

kerte

vagon

kesmiş,

sonra)

risi yüzülür,

bir

üç ay hastanede kalmış..

kendisine

gösterdiği

duygular

duygu

memurların

patlamasına

ufacık

grev meselesinde

dökül -

kalır,

de-

süre

has-

para

veril-

saygı

değil,

yüreğinde

bir sebep

kendi kendini açığa

o

aranıyorvurmuş-

A n a d o l u - B a ğ d a t Demiryolları İdaresinin İç-

1908, Keza, s.16)

Bu gün aynı Zonguldak'ta kurşunlanırlarken bir doktrin "tahriki" ile suçlandırılan maden işçilerine, mutsuz ağabeylerinin bıraktıkları kötü miras t a m 58 yıl önceden kalmıştı. "HAYIRLI"

ŞİRKET

Sosyal ve e k o n o m i k gerçeklerimizi daha yakından g ö r m e k için bir kaç örnekleme

yapalım.

Ecnebi sermayenin Türkiye'ye bütün

imtiyazlarıyla ve resmen G İ R İ -

Şİ, Türkiye'nin "Batılı müttefikleri"nden

ilk "yardım" görüşü

ile baş-

ladı. Devlet hazinesi öylesine boşalmıştı ki, onu yerli s e r m a y e y e borçlanmakla k a p a t m a k elden gelmiyordu. İlk büyük dış ödünç (istikraz), Abdülmecit'in Londra ve Paris'te iki finans kapitâl (Mâliye) grubundan aldığı 3 milyon sterlinlik 1854 istikrazı oldu. Oysa Türkiye'nin içinde ilk Yerli Şirket ondan

dört yıl

killiği fâsılalarından lin

katılan

Şirket'i

önce

yardımı

Hayriye'nin

kuruldu.

birinde, ve

(l267

"Rahmetli Mustafa Reşit Paşanın başve-

tarihinde

rahmetli Fuat

kurulduğu

1850

ve

bilinmektedir."

Şirket

girişkenliği önce

"Tersane

1243

için

alınmış

ise

(1843)

yılına

ris

komşuları

ulu

işte

de

de,

nereden Türkiye'ye (1827)

öncü

bizden

olmuşlardır.

tekniği

buhar

buharlı

kalmıştır.

kıyılarımızdan bize

ilk

geçen

teknelerin

önce Çünkü

Nuri:

ile

"Türkiye

Ödünç"ünden

girmiş

makineli

İtiraf edelim

başveki-

girişkenlikleri

1926)

İlk "Yabancı

Avrupa

yılı

kıyılarımızda

kadar geri

doğdu?

adı

(Abdülehad

Seyr'i Sefain İdaresi Tarihçesi, s.15, İstanbul,

çeyrek yüzyıl

yılı)

Cevdet Paşaların

bir

çalışıyordu.

gemi

(vapur)

satın

gidiş

gelişleri

l260

ki,

yararlanmaya Tersanenin

memleketimizin koyulmuşlar, şu

uyanıklığı,

habu bir


iki

ecnebi

görmekle

vapurunun

hasıl

Boğaziçi'ne

olmuştur." (AN:

yolcu

Keza,

götürüp

getirmekte

olmalarını

s.l4)

Bu "Uyanıklık" gene devlet eliyle Özel S e r m a y e d a r yetiştirmek prensibini güttü. Boğaziçi'yle Marmara'ya (Gemlik, İzmit, Tekirdağ'a) giden 2 vapur,

çarçabuk T e r s a n e d e n

(Devlet İşletmesinden)

vâlisi A b b a s Paşanın oğlu ve A b d ü l m e c i t Hânın

kızı

ayrıldı.

"Eski

Mısır

Münire Sultanın

ko-

cası İlhami Paşa gözetiminde (nezaretinde), Mustafa Fâzıl Paşa ve Bogos Beyin idareleri altında" bir yarı derebeyi-yarı burjuva y e y i m yeri kılığında "Fevâid'i O s m a n i y y e " (Osmanlı yararlanışları) adlı şirket melezine çevrildi.

Dikkat edelim, henüz yerli girişkenlik Devlet malına el koyuyordu.

A r k a s ı n d a n , bu gediği daha çok genişletmek için yabancı girişkenlik ünlü " U Z M A N " hastalığımızı (Fevâid'i landırıyordu... ri

Fransızca

cağından bulup

Bonald olur,

konu

ve

depreştirdi.

Osmaniyye)

"Gereği gibi adında

idaresi

açarak

böyle

bir

kendisi, Fevâid'i

yabancı

idarenin

bir padişah

hem

Fransız, ellere

verilirse

kendisine

buyrultusu

hem daha

verilmesini

(irade)

elde

de

halkı

Osmaniyye'nin çok

arz

faydaişlemle-

faydalı

etmenin

etti." (Keza,

olayolunu

s. 15)

Bu bir antr-akt (perde arası) geçit oyunu idi. Padişahların ve ihtilâllerin üstünde veya altında oynanıyordu. O geçit konaklarının amacı, başlıca dört noktada toplanabilirdi:

1- Türkiye'de

kapitalist mülkiyet münasebetlerini

geliştirmek, 2- Türkiye'yi Batı kapitalizminin savunucusuz açık pazarı yapmak, 3- Türkiye'de ecnebi sermaye maşası bir yerli sermaye yaratmak, 4Türkiye işçi sınıfı ile çalışan halk yığınlarını sindirip sömürmek.

Bütün bu

genel sonuçların özel uygulanışlarını "Seyr'i Sefâin İdaresi Tarihçesi" kitabında heyecanlı bir roman gibi okumak güç bir şey değildir. Bu

sonuçlar

hatlıkla

hangi

mekanizma

ile

işleyebildi? Yerli ve Y a b a n c ı

cak kertede

sarsılmaz

buna

değinelim.

kısaca

OSMANLI

işbirliği

bu

kadar çabuk,

sermayelerin

neden

ve

nasıl

kolay ve

dünyaya

kaçınılmaz

ra-

ö r n e k olaoldu?

Önce

BANKASI SALTANATI

Kırım savaşına sokulan T ü r k i y e ,

kaba Y a h u d i düşmanlığı

hikâyesin-

deki "İğneli fıçı"ya düşmüş gibi oldu. Fıçının dört yanını Batılı kapitalist dost ve müttefikleri sarmıştı. T ü r k i y e ' y e , "Kaç ben

k u r t a r a y ı m ! " diyor-

lardı. T ü r k i y e hangi yana kurtulmak için atılsa, orada sivrilen "İstikraz" iğnelerine gövdesiyle saplanıyor,

kanıyordu.

Osmanlı

borçları tam öyle

başladı. 1854 yılı, Kırım Savaşının silâh arkadaşları olan Londra ve Paris finans gruplarından, Türkiye yüzde 6 faizle 3 milyon sterlin, 1855 yılı Roçilden yüz-


de 4 faizli 5 milyon sterlin borç aldı. O zaman bir sterlin 110 kuruştu. 1958 yılı bir Reşat altını 161,63 TL bir sterlin 177 TL.sı olduğuna göre, o ilk borç şimdiki kâğıt parayla 1,6 milyar TL'sı eder. Bu günkü ufacık Türkiye'nin 1962 yılı

18,5 milyar borç yaptığı düşünülürse, Koskoca Osmanlı İmparatorluğu

için bir buçuk milyar borç küçümsenebilir. Fakat, "Batılı müttefiklerimiz" Padişahlara güvenmiyor, alacaklarını sağlama bağlamak için, verdikleri ödünçlere karşılık, Mısır vergisinden başka, Türkiye'nin genel gelirleri, hele İzmir, Suriye

g ü m r ü k gelirleri

karşılık tutuluyordu.

Padişah

ölür,

paşa

asılır:

Devlet kalırsa geliri Batı bankerlerine yarardı. Üç dört yıl sonra, borçları önünde iflâs eden Türkiye, gene Batılı dostlara uyup çıkardığı kâğıt paralarının 3,5 milyonunu (Şimdiki 560 milyon) piyasadan kaldırmak için 600,000 sterlin (Bugünkü alınca, Batılı

120 milyon TL) borç

müttefiklerimiz, artık Türkiye gümrüklerini:

"Hâmiller (borç

senetlerini elinde tutan alacaklılar) mümessillerinden bir heyetin gözetimi altında tahsil" etmeye geldiler.

İkisi Savaş masrafı,

biri gene savaş

açıklarını " k a i m e " (kâğıt para) ile kapatmak için yapılmış üç borç, Türkiye'yi

borçlar "Fâsit dairesi" içine hapsetti.

Ondan ödemek

sonra için

hemen

yeniden

ödünçlerin faizleri

hemen

-tefeci

borçlanmalar

bir yana,

eline

birbirini

düşmüş

köylü

kovaladı.

gibi-

Çünkü

borç alınan

bir de "İhraç kıymeti" denilen oyun vardı.

Hacı ağa köylüye yüz lira borç verir, senedine 200 lira borç yazar. Batılı dostlarımızın da 100 liralık borç senedi aldıkları zaman Türkiye'ye gerçekte 50 lira verdikleri oluyordu. İhraç kıymeti bu idi. Y ü z d e elliden düşük ihraç kıymetleri

bile vardı.

1874 genel

borç tahvilleri, yüzde 43,5 ihraç

kıymetli idi: Türkiye 43 buçuk lira ödünç alıyor, 100 lira borçlu çıkıyordu. Y ü z d e beş faiz böylece yüzde 12'lere çıkmış oluyor, ayrıca alacaklı dostlara havadan her 100 lirada 56,5 lira fazla borçlanılıyordu. Böyle

bir "Rezil

ç e m b e r " içine düşülmek kimseyi

rahatsız etmiyordu.

Çünkü, Türkiye'nin egemen sosyal sınıfları derebeyiler de, kendi toprakları içinde yerli tefeci-bezirgân sınıflarından aynı ağır şartlarla borç alındığını biliyorlar ve o sosyal düzeni savunuyorlardı. Türkiye içindeki bezirgân ve hacı ağalar, Türkiye çalışan halkından yüzde yüz, üç yüz, sırasında bin aldıkları için, "gâvurun" görünüşte yüzde beş altı faiz istemesini, dostlukların en fedakarcası bir davranış sayabiliyorlardı. Çünkü, yabancıdan yüzde beş, on faizle alınan paralar, Türkiye içinde sermaye edinilip, T ü r k üretmenlerinden yüzde yüz, üç yüz faiz sızdıracak biçimde işletilecekti. O yüzden, ecnebi tefeciliği bey ve efendilerimizin hiç birisine anormal veya olağanüstü bir vurgunculuk gibi görünmüyordu. İhraç kıymetlerindeki aşırı insafsızlığın Devleti

iflâsa götürdüğüne gelince, aslında sermayedârlarımızın istedikleri de


bu Derebeyi Devletini bir an önce çökertip dize getirmek ve en sonunda teslim almaktı. Bu bakımdan yabancı sermaye dışardan, yerli sermaye içeriden elbirliği edip, Sebâ sedlerinin temellerini kazıyan fareler gibi, Osmanlı İmparatorluğu'nun temellerini aşındırmakta düşünmeden anlaşmış durumdaydılar.

Sınıf determinizmi buydu. A l d a n m a k yok, elle tutulur hesap ve

sosyal eğginlik vardı bu işte. 1860 yılı, Baron von Hirsch adlı bir "endüstri şövalyesi"nden adı 400, kendisi, yâni ihraç kıymeti 212 milyon frank ödünç alındı. Şarlatan hâpse girince,

1862 yılı

frank borca girildi. 240

gene adı

200,

kendisi:

ihraç kıymeti

Her iki son ödünçle T ü r k i y e ,

milyon TL eline geçirmiş g ö r ü n e r e k 392

136 milyon

bu günkü para hesabı

milyon T ü r k lirası

borçlu

çıkartılmasını batılı dostlarının bir lütfu saydı. O yıl T ü r k i y e ' n i n sırtından merkezi

Londra'da

Otoman

Bank, öküzün derisinden

çarık çıkarır gibi

çıkartıldı. Ertesi yıl aynı şartlarla, kalp paraları d e ğ i ş t i r m e k için 150 milyon frank (7 milyon altın, 1,12 milyar bugünkü T ü r k lirası), Galata bankerlerinin alacaklarını

karşılamak için 50 milyon frank (2,2 milyon altın

3520 milyon bugünkü T ü r k lirası) borca girilirken, beklenen misafir geldi:

Osmanlı

başına

B a n k a s ı , sultandan

daha

e g e m e n yetkileriyle T ü r k i y e ' n i n

oturdu.

Böylece Türkiye halkı

karşısında sermayenin yerli yabancı ayırdı

kal-

mamıştır. 3520 milyon alacaklı Galata Bankerleri (Yerli sermaye), 1.120 milyon

kâğıt para

oyunu

ile

Devleti

Batılı

dost finans Kapitale yeniden

borçlandırarak, kutsal İmparatorluğun hazinesine ortak çıkmıştır. Bu yağmanın gerisi çorap söküğü gibi gitti.

1865 yılı, Türkiye ansızın borç öde-

y e m e z duruma girince: "Birinci Tertip G e n e l Borçlar Tahvilleri", 1873 yılı: "İkinci Tertip G e n e l Borç Tahvilleri", 1874 yılı, Osmanlı Bankasına yeni

imtiyazlar sunularak,

20 yıl

kuponları ödeme kontratı ve "Üçüncü

Tertip Genel Borç Tahvilleri" çıkarıldı... Ve 1789 Fransa'sındaki bir kaç şirket yerine, Türkiye'de "Allahuteâlâ" gibi

bir tek kumpanya:

Osmanlı

Bankası "Her yerde hâzır-nâzır." Kurşuni devletlû "Eminance grise" oldu. Kurnaz Batılı Finans Kapitalin İngiliz-Fransız kalesi, Türkiye'nin bütün gelir kaynaklarına davul zurna çalarak sahip çıkmak için, İslâv Barbarlığını koçbaşı gibi kullandı. Doğu A v r u p a ' n ı n bütün lenduha Antika İmparatorluklarını

(Çar

Rusya'sını,

tanlığını) birbirine düşürdü; 1866

Kandiya

isyanı,

Avusturya

Kayzerliğini,

Osmanlı

Sul-

1854 Kırım Savaşını dışarıdan içeriye soktu.

1869 Süveyş Kanalı

isyanı,

1877

Plevne Savaşı,

1885 Doğu Rumeli'nin Bulgaristan'a katılması... Türk'ün belini kırdı. Borçlar bütçe açığını, bütçe açıkları borçları kovaladı. Harp ihtilâli, ihtilâl harbi kışkırttı.. Osmanlıya ne istenirse yaptırılabilirdi.


DÜYUNU

UMUMİYE

SALTANATI

Bir tek banka şirketinin şubeleri ve Kapitülasyon kuralları, Türkiye'nin gereği

gibi

sağmallaştırılmasında

yetersizlik gösterdikçe, yeni

gerekti. Orijinal ilk "Karma Ekonomi" kuruldu:

bir örgüt

(Türk, İngiliz, Fransız,

A l m a n , İtalyan, A v u s t u r y a ) İmtiyazlı Tahviller Hâmillerinin mümessillerinden derlenmiş: (Genel

"Düyun'u

Borçlar Tahsisli

U m u m i y e Varidat'ı

Gelirler idaresi)

doğdu.

M u h a s s a s a İdaresi"

Mısır vergisi,

Osmanlı

Bankası kanalıyla İngiliz'e kaptırılmıştı. T ü t ü n - tuz d a m g a resimleri ipek âşârı,

balık ve av resimleri "İstanbul

önceki finans kapitâl

tekellerine:

Tünbâki

Bankalarına"... resmi,

1881 yılı

Bulgaristan,

Doğu

Rumeli, Kıbrıs gelirleri peşkeş çekildi. Gelirleri her yıl: artık hiç bir gerçek gücü kalmayan Devlet değil, yerli-yabancı S E R M A Y E hazretlerinin güvendiği

D ü y u n u U m u m i y e toplayacak:

4 9 0 . 0 0 0 lirayı

(Şimdiki 86 mil-

yon T ü r k lirasını) Galata bankerlerine ödedikten sonra, kalanın 4/5'ini fâizlere,

1/5'ini Tahvilleri "İtfâ" (söndürmek) için ayıracaktı.

1888 yılı, Batı dünyasının yeni olduğu ölçüde daha yırtıcı ve atılgan bir finans kapital

çetesi sahneye girdi:

Prusyalı Yunker (Ağa-Paşa) yapısıyla

Türkiye yapısına daha kolayca kaynaşıveren Alman Emperyalizmi, silah satmak üzere Doyçe Bank'tan verdiği

1,65 milyon Sayd'ı mâhi

(Balık avı)

ödüncü ile turnayı gözünden vurdu. 1890 yılı Düyûnu Umumiye İdaresi, çeşitli Türkiye Sancak (il) larının "Hububat âşârını" da ele geçirmeye girişti. Böylesine uslu "yağma Hasanın böreği", artık biricik Anonim Şirket geleneğini de çatlattı.

1888'den

1906 yılına dek Türkiye'de 94.885.000 frank

sermayeli 3 ve 495.000 T ü r k lira sermayeli 2 olmak üzere 5 A n o n i m Şirket daha kuruldu. Bu günkü para ile 18 yılda 1 milyar liraya yakın (763,980 milyon yabancı sermaye, 79,20 milyon yerli sermaye) "yatırım"ıydı bu. "Hürriyet", yahut "Meşrutiyet" adını alan

1908 Devrimini anlamak

için her şeyden önce bu 1 milyarlık ve ondan önceki ö d ü n ç biçimli onlarca

milyarlık finans

1854'ten

kapital

"Yatırım"larını

göz önüne

getirmek gerektir.

1903 yılına dek 50 yılda, T ü r k i y e 26 finans kapital "Ameliyatı"

geçirmiştir. "Hasta A d a m " a her iki yılda bir para ve e g e m e n l i k ampütasyonu! O 26 ameliyat içinde yalnız 3 taneciği, hiç değilse görünüşte "olumlu" bir amaç gütmüştür: hiç ayrılmadı. les'de

Baron

Hirsch'le

karşılık 792.000.000 olan Baron, indirince

Demiryol. Onların

karakteristiği de ötekilerden

1870 yılı "Rumeli Ş i m e n d i f e r l e r i İstikrazı" için Bruxeibir anlaşma

frank

borçlu

yapıldı.

Alınan

düşecektik.

254.430.000 franka

İdarecilerimiz

gibi

"asil"

100 liralık tahvilleri 42,5 liraya satarak 170 milyonu cebine

sırra

kadem

çıkmasaydı, bu günkü

bastı. parayla

Şükredilmeli, 1

milyar 300 milyon lira ödenecekti.

Baron,

"Endüstri

şövalyesi"

milyar 850 milyon lira karşılığında 21


1894 yılı, bir finans grubu ile Doyçe Banktan "Rumeli Ş i m e n d i f e r l e ri A v a n s ı " olarak 40 milyon frank (Bugünkü: 470 milyon TL); gene

Doyçe

Bank ile A n a d o l u

Demiryolları

Şirketinden

1903 yılı,

"Bağdat İstik-

razı, Birinci Tertip" olarak 2 milyon 376 bin (bugünkü:

380 milyon) li-

ra alındı. Rumeli d e m i r y o l u : Girdiği yerde bir ihtilâl patlatarak, en sonra Balkan savaşı ile İmparatorluğun Rumeli topraklarını kopartmaya yaradı. A n a d o l u d e m i r y o l u : İngiliz grubu ile A l m a n grubu arasındaki Birinci cihan savaşını patlatarak, İmparatorluğun g ö m ü l m e törenini sağladı. Modern finans kapitalin

bir ülkede en "olumlu" davranışı da

bu

idi.

O

hengâmeler ortasında, Türkiye'nin varı yoğu S E R M A Y E ' y e teslim edilmişti:

Mısır vergisi, Hükümetin genel gelirleri, (özellikle: İzmir, Suriye güm-

rükleri), İstanbul gümrükleri ve oktruvası ga,

içki,

deniz ve

kara

avcıları,

[giriş vegisi], tütün tuz, dam-

ipek âşârı,

Bulgaristan,

Doğu

Rumeli,

Kıbrıs gelirleri, geri kalan g ü m r ü k gelirlerinden 390.000 (şimdiki 30 milyon)

lira, T ü n b e k i şirketi, T ü n b e k i

öşürleri finans kapitalin elindeydi.

gümrüğü

artırımı,

çeşitli toprakların

Bütün bu alacakları ne A b d ü l h a m i t ' i n

kişiliği, ne sallanan hafiye teşkilâtı sağlama bağlayamazdı. Bütün bir millet, olmazsa bir çok milletler, finans kapital burjuvazisinin iratlarını ödemeye kefil olmalıydı. Fransız

derebeyi

Devletini

yıkan

burjuvaların

alacağı

32

milyarsa,

1881 yılı Osmanlı Derebeyi Devletinin aldığı ödünçler, "Tenzilâta m a h z a r " edilen

13 milyarla, t a m 30.4 milyar bugünkü T ü r k lirası

1789 Fransa'sı için söyledikleri, "Şurası yeni

muhakkak

düzen

garantisinden için

ki,

(Meşruti daha

(Yerli-yabancı) Hürriyet)

sağlam

idi.

Rivarol'un

1908 Türkiye'si için şöyle tekrarlanabilir: bir

çok

istemişlerse,

olan

Türk

burjuvalar kamu

milletinin

(Türkiye'de)

borcunu

garantisi

bir

Abdülhamit'in

altında

koymak

istemişlerdir." Türkiye 1854'ten

1914'e kadar 60 yılda 40 istikraz yaptı:

2 Ödünç! İstikrazların uzun yıllar durduğu iki devir vardır: 1886

da

Düyûnu

Umumiye

Saltanatını

Türkiye

içine

Her 3 yılda

İlki:

1874 ile

yerleştirme

pa-

zarlığının sürdüğü 12 yıldır. Türkiye'nin belli başlı gelir kaynakları üzerine finans

kapitalin

demir

eli

konulur

konulmaz,

istikrazlar

çağı

yeniden

açılmış, 1886'dan 1896'ya kadar 10 yılda t a m 9 istikraz yapılmıştır. Fakat ondan

sonra

gene

epey

ansızın

bir tökezleme

göze

çarpar.

1896'dan

1909'a kadar geçen 13 yıl içinde, Finans Kapital hazretleri Türkiye'ye 2 istikrazdan başkasını yapamayıverir. Bu, o zaman için tesadüf gibi görünse bile, bu gün, olayların muhasebesi yapılırken açıkça görünüyor ki, Finans kapital tam o yıllarda artık A b d ü l h a m i t ' e resmen rest çekmiş ve koynunda yetiştirip beslediği Con Türklerin gölgesinde gizli gizli kışkırtılan

1908


Devrimini beklemiştir. miz, istediği düzen

1908'le birlikte "bekleyiş" biter.

kuruluncaya

kadar sıkıca

kapattığı

Sermaye efendiistikraz kesesinin

ağzını 1908 devrimi ile birlikte yeniden açar. Ve tâ 1914 yılına kadar hemen her yılda bir defa (hatta

1911 yılı 2 defa) ödünç verir. Türkiye'nin

geriye nesi kaldıysa (gümrükler, âşârlar) ele geçirir. " S o m a - B a n d ı r m a istikrazı", " H u d e y d e - S a n ' a Doklar

istikrazı,

İanc

istikrazı," "Konya hissesi

istikrazı".

ovasını Türk

sulandırma

Milletini,

istikrazı,

Millet

Meclisi

aracılığı ile yeni tipte borçlanmalara doğru iter. O sırada şirket yatırımları görülmedik ölçülerde

alır yürür.

Türkiye'de

yılda yalnız 6 a n o n i m şirket kurulmuştur. ise,

93

anonim

şirket

kurulmuştur.

7-8

1883'ten

1908'e

kadar 25

1909'dan 1914 e kadar 5 yılda yılda

1

şirket yerine,1

yılda

10'dan fazla şirket! Kamu

borçlarının millet garantisi altında sokuluşu, Lozan Zaferinden

sonra 13 Haziran 1928 Paris anlaşması ile Osmanlı mirasına konmuş milletler arasında şöyle üleştirilmiştir: 1 7 . 1 0 . 1 9 1 2 ' d e n önceki

17.10.1916'dan

sonraki

istikrazların y ü z d e s i

istikrazların

yüzdesi

Türkiye'ye

62.25

76.54

Yunanistan'a

0.57

0.55

Suriye'ye

8.17

10,17

Yugoslavya'ya

5.25

-

Irak'a

5.09

6,25

Filistin'e

2,46

3,03

Bulgaristan'a

1,62

0,16

Arnavutluğa

1,57

-

Hicaza

1,13

1,39

Yemene

0,89

1,09

SERMAYE:

H E S A P V E G A R A N T İ İSTER

Türkiye ilk istikrazını 1854 yılında yaptı. A r a d a n 9 yıl geçmedi, biriken borçlar üzerine, yabancı

alacaklıların

mümessili

olan

dev finans kapital

şirketi Osmanlı Bankası, Türkiye'ye bir Fatih gibi girdi. Girdikten sonra 10 yıl geçmemişti ki (1879), Osmanlı Bankası, yeni imtiyazlarıyla Türkiye'nin en büyük E K O N O M İ K iktidarı kesilmişti.

Fakat, sermayenin yalnız eko-

nomi iktidarı y e t m e z d i . O, Devlet alacaklısı olarak S İ Y A S İ iktidarı ele geçirmezse, ekonomi gücünün garantilenmeyeceğini biliyordu. menliğini T a n z i m a t ' t a n onun

için A v r u p a ' y a

beri

zorluyordu.

kaçırıyordu.

Namık Kemalleri,

Siyasi egeCon Türkleri

Paşalar ve beylerle, sultanlar arasında


ikide bir patlak veren saray ihtilâlleri, en sonunda Abdülhamit'i, ilk Millet Meclis d e n e m e s i n e zorladı. Türkiye'de

ilk Parlâmento

girişkenliğinin

genel

olarak S E R M A Y E ,

özellikle DEVLET A L A C A K L I L A R I kampanyası olduğu, yapılmış başlıca

kısacık ömrü

Meclis müzakerelerinde apaçık okunur.

ve

içinde

" M e b u s a n " top-

lantılarında A b d ü l h a m i t PARA, Milletvekilleri H E S A P ("Emniyet" dedikleri G A R A N T İ ) istiyordu. A b d ü l h a m i t ' i n eski kurt Devletlûları,101 gün sürecek Meclis toplantılarının 60 gününü;

(Tören, Söylev, "Makale", A n d iç-

me, iç tüzük - Vilâyet, Belediye, Basın kanun ve tüzükleri, Donanma ziyaretleri) ile geçirtti. Bu, asıl önemli para işini en sonda sıkıştırıp, acele oldu bittiye g e t i r m e k taktiği idi. Önce Karadağ, sonra

Moskof savaşı

patlayınca, Y e n i ş e h i r l i z â d e A h -

met Efendi, d a y a n a m a y ı p "Makale"sini "Milletvekilleri kanunlar ile EMNİYET

verecek

bir şeyin

(sayı

ve

larının)

bir

için

masına

elde

ve

azaltılması)

edilerek

ile

"tayın "lar

fazla

birlikte,

kimi ve

ve

sokacak

masraflar adıyla bir

bu

tüzükler halka

yolda

uygunsuz

ve

aşar ve

güçlerinin

yet-

bir kanun

açık gösterilen

suretle

(kapıkul-

alışları

özelliklere

yarısı TENKİHİ

bendegâhının ve posta

ve

cidden

maaşlarından

satın

bu

dengede

farkın

takım için,

memurların

rüsumat

bulunmadığından,

milyar)

bir

memur

lüzumsuz

hazineyi ziyana

bir kanun 2,4

ve

kesilerek,

dahi düzeltilmesine

olağanüstü

(bugünkü

dek

yalnız

düzeltilmesi

bulunmasına

oldukları

bunların

okudu:

yaklaşıyor,

Dengesinin

sonuna

memurlarının

memesi liralık

suret

maaşlarının

olduğundan,

aya

Maliye

savaş

almakta

mal

iki

uğraşıyor.

kadar

sair

Heyeti,

14

konulmilyon

kapatılabileceği

hesap

anlaşılmıştır."

Meclis Başkanı, işi hemen " e n c ü m e n e havale" etti.

(Bu söz, on-

dan sonra T ü r k i y e edebiyatında bir konuyu atlatmak anlamına kullanılan tiryaki sözü olacaktı). Bir başka çıban başı daha vardı: "İstanbullu muâfiyetleri".

Gerçekte,

bu devletlûlarla

kapıkullarının ve kodaman şehir

tefeci ve bezirgânlarının askerlikten ve vergiden imtiyazlı tutulmalarıydı. Ona

da

lerinin

Süleyman

meymenetli

bulunduğumuz laşılmıştı) tanbul

bütün

edilmişti.

dışı

iller)

besbelli kimsenin

lik

Nişli ve

aynen

zenginlik

ne

yolda adına

şimdiye

olan

yüce

elinden

kullanıyor) (servet

dokundu:

teahhütlerimizin

halkının

etmemek cüğü

(Niş)

Osmanlılar Bu

gösterecekleri hiç

Bey

uğurlarında

ve

ve

ahd

ve

yerine

değin çaba

"Padişahımız Efendimiz Hazret-

can

misaak

göstermiş

ve

edilerek,

(milli

fiiliyatta

Bu

Taşra

bulundukları

hamiyyeti

şâhit istemez...

fedâye (sözleşip

getirilmesinde

gelmeyeceğinden,

sâmân)

mallarımızı

vatan

genel

ve

onuru) özge

hazır an(İsdaha tasdik

(bu

söz-

sayesinde zengin-

vergilerden

muaflıkla


kayrılarak,

Yurt

zenginlerine

âit

hizmeti

şerefinden

ve pek acele

fedakârlıkları

şimdiye

olan

para

dek

yardımı

mahrum

kalan

bakımından

İstanbul

henüz bir tek

görülmüyor."

Başkan- "Bunu da verin, öteki kâğıda iliştirilsin.. İngiltere Devleti hak tanır ve tarafsız bir devlettir" diye,

konuyu, İngiltere elçiliğine

Meclisin şükrân mektubu sunmasına çevirtiverdi. (12 Mayıs, 27. Toplantı, I. Oturum) yedar:

Derebeyi:

Kapıkullarının

maaşlarını

kesmek istemiyor;

Serma-

İktidarı ele geçirmedikçe kesenin ağzını açmıyordu. Kabak köylü-

nün başına patlarken, ağaya da dokunması akla geldi: "Ağnâm" (Koyunlar:

hayvan vergisi) ele alındı. Halil Bey (Suriye)-

" A ğ n â m vergisine bir misli zam etmek, şikâyeti

çeker." Manok Efendi (Halep)- "Ağır değildir." (O kapitalist gibi hesaplıyordu.) Yenişehirli

Zade

Ahmet

Ef.

(İzmir)-

"Yarım

çarıklı

çiftçi

savaş

yardımını verirse, burada iki atlı arabaya (O zaman "Kadillak" yok) binenler niçin ekmeği

vermesinler? Bu yiyorsak

arpa

gün

kuru

ekmeği

ekmek yemeye

yiyelim,

az

razı

olmalıyız.

Buğday

harcayalım."

Manok Ef. (Halep)- " Y u r d u m u z ortak Vatandır. İstanbul'da daha zengin adamlar vardır. Onlar daha çok y a r d ı m etmelidirler." Başkan- "... Yalnız benim elimle kayıkçı, balıkçı gibi adamların, ellişer, altmışar, para olarak toplanan yardımına ben şâhidim." Astarcılar Kâhyası A h m e t Ef.

(İstanbul)- "İstanbul ehalisi vergiden

kaçmadılar, verdiler... Oysa, şimdi y e d e k 60 paralık bir şey için

bir kaç

takrir gönderdik; karşılığını alamadık. Ehâli bu gibi işlerde EMNİYET (Garanti) ister.

Eski Başvekil Mahmut Nedim paşanın bu kadar şeyleri var.

Zimmetleri olduğunu gazeteler dahi yazdı. Y ü c e Kapı (Bâb'ı Ali) birisine bakmadı." Mustafa runa

herkes

şeyin

ne

verir de, ne

Bey

için

meşru

yerler ahalisini ve

önce cisi

oraya

Milletvekilleri

İstanbul'da Tenkih

da

A.

yalnız

re

edecek isek,

ra

mı,

vergiye

bir

ona göre

Fakat,

ister.

yol

fukaranın yapalım.

bir kanun,

işte

düşünmeliyiz.

için

olmaz.

para Bugü-

İstanbul'dan

Görsünler herkes

gelirlerimizi

bir tüzük yapalım.

mi zammedeceğiz? Her ne

Savaş

tutmuyor...

Gazetelerde İkincisi:

bu

vereceği

sanırım."

yapacaksak,

yakasını

herkes

Herkes

çıkmıştır,

"Eğer iş

bir şey yapalım.

(Masraf azaltımı)

hazırdır.

bir masraf yapılırsa

bundan Ef.-

edecek

fedaya

harcanmasını

olmayan

Zâde teşvik

"Yurdu kurtarmak ve namusu ikmâl etmek uğ-

canını

EMNİYETSİZLİK de

Yenişehirli lar

değil,

alındıysa

sonra

değin

(Yanya)-

malını

ki,

başka Bakan-

Vilâyetlerden görsün...

Birin-

ne

yolda

ida-

Ondan

sonra

âşâ-

yapacaksak yapalım.

Bu

suret-


le

ehali dahi EMİN

(garantilenmiş)

meyiz." (28. Toplantı,

2.

olur.

Bundan

önce bir şey veririz diye-

Oturum.)

Yardım, vergi tartışmasında, görüyoruz, yerli yabancı, Müslüman olan olmayan bütün Sermaye, Derebeyi Devletine karşı tek cephedirler.

Mec-

lisin bütün duygululuğu, Derebeyi Devletinin hesaplarına el koymaktadır. Çıkmaz, bu yönde yontulmaktadır.

Derebeyi oyalamasına karşı 29. Top-

lantının 2. O t u r u m u n d a İstiyzâh [soru önergesi] yapıldı: 1- Beş on yıldır Devlet gelir ve giderleri nedir? 2- Yıllık gelir artıyor mu? Ne kadar? 3- "Artan gelirden ne yolda yararlanılıyor? İstikrazlardan bütçeye her yıl düşen faiz ve amortisman yıllık gelir artışıyla orantılı mıdır? Değilse aradaki fark nedir?" 4- "Faydasız memurlarla lüzumsuz masrafların çoğalmasının, bayağı gelirden üstün olduğu anlaşılıyor?" Denge düzeltimi (mali muvazenenin ıslahı) için hazine ne d ü ş ü n ü y o r ? 5- "Bu gidişle mâliyenin geleceğinin

hangi

sonuca varacağı

üzerine bir istatistik ve maliye

hesabı var

mıdır? V a r s a nedir? Y o k ise, Mali durumların geleceğine EMNİYET ve GÜV E N Ç v e r e c e k kıyaslama Başkan- "Maliye

HESAP nedir?"

Bakanlığı

her yıl

pek ayrıntılı,

kitap

kadar maliye

dengesi yayınlar. O kitaplar vilâyetlere geldi mi? Bu iş on, on iki, on beş yıllık bir iştir." 1877'den 12 yıl öncesi: Y ü z d e 50 "ihraç kıymetli" (yani bir verilip iki yazılmış ve "Londra'daki

bir m ü e s s e s e d e n " yapılmış "Birinci Tertip Ge-

nel Borçlar Tahvili" yılı (1865)tir. Bunlar, "Galata bankalarına âzami 24 yılda ö d e n e c e k çeşitli tahviller"dir... Bankasının

Londra'da

1877'den 15 yıl öncesi: Osmanlı

kurulduğu yıldır (1863)... T a m o yıllarda Yerli -

Y a b a n c ı (Galatalı-Londralı) Finans kapitalin Türkiye'de Bütçe hesaplarını yayınlatması,

Derebeyi

Devletinin

Kapitalist

Devletine

doğru

gidişinde

Sermayenin oynadığı rolü açık açık belirtmez mi? Böyle bir ülkede en az 19. yüzyıl ortasından beri "Sosyal sınıf"ların "Çağdaş Uygarlık" yönünde ne kadar yol almış bulundukları anlaşılmaz şey midir? Fakat, Neden Türkiye'nin böylece " Ç a ğ d a ş Uygarlaşma"sı, Batıdakinin tersine memleketi yükselteceğine alçalttı?

Bu

ayrı

konudur.

Onu,

kuru

mantığımızdan çıkıp olayların gidişine uyarsak kavrayabiliriz. Y E R L İ S E R M A Y E Y E KARŞI:

DEVLET + ECNEBİ

Abdülhamit'in Derebeyi Devletine karşı tek cephe kuran yerli ile yabancı sermaye Türkiye'nin Batı A v r u p a uğruna kurban edilmesi konusunda farkına varmaksızın ayrılırlar.

Gerçi Türkiye'deki antika Tefeci-Bezir-

gân sermayesinin yapısı "rezonans" bakımından Batının s e r m a y e s i n d e n çok "Finans kapital"ine yaklaşır. Onun için iki taraf çabuk anlaşmış, De-


rebeyi Devletini teslim almak taarruzuna geçmiştirler. A m a , bu taarruzda

Batı

finans

maksızın,

kapitalinin

amacı,Türkiye'de

modern

sanayii

kurdurt-

kendisine acentelik edecek bir müttefik kapitalist sınıfını

laştırmaktır. Onun

uşak-

için, " t a v ş a n a " (Yerli sermayeye) "Kaç!", Tazıya (De-

rebeyi Devletine) "Tut!" der. Bir yanda "Con Türkler"i kanadı altına alarak A b d ü l h a m i t ' e karşı "Hürriyet s e v e r " görünür; ötede el altından Türkiye'nin y ü k s e k idareci kadrosunu görülmedik lüks ve rüşvetle kendi emri altına sürükler.

Bu tezatlı davranış dış politikada da aynen güdülür:

yanda Türkiye'nin T ü r k o l m a y a n

milletlerini

ve

Çar Rusya'sını

Bir

Osmanlı

devleti üzerine saldırtır; ötede, Çar aşırı gitti mi, bütün "Yüce Devletler" (Düvel'i

Muazzama)

karşısına

çıkıp:

e k o n o m i k ve politik egemenliğini en

"O

kadar d e m e d i k ! " yollu,

Batının

iyi sağlayacak bir "Tarafsız h a k e m "

kürküyle ortalığı yatıştırır görünüp, parsayı toplar. Batı kapitalizminin bu alicengiz o y u n u n u n da en uysal maşası, Türkiye'deki T ü r k olmayan kapitalistlerdir. Yüzyıldır hiç şaşmaksızın sürüp giden "Batılı dostluk" politikasının

(tipik örneklerle belgeleşmiş) en eski

ispatı gene Türkiye'nin

ilk

Millet Meclisi zabıtlarında bütün ayrıntılarıyla okunabilir. Derebeyi

Devletinden

alacaklılarına

"Emniyet"

istenirken:

Gâvur,

Müslüman, yerli, yabancı sermaye bir olur. Derebeyi Devletinin her türlü ekonomik, sosyal ve politik güçlerimizi çökerten pahalı ve lüks, lüzumsuz ve baskıcı bürokrasisine karşı " T E N K İ Y H Â T " (Maaş indirimi) istenince, her kafadan

bir ses çıkmaya

başlar.

Mecliste Paşalarla azınlık Milletvekilleri,

hele Müslüman olmayanlarla sarıklılar el ele verirler. Halil

Bey (Suriye)-

leştirilerek, ha suz

herkesin

uygun görülür.

sine

Ef.

inmiş bin

Ef.şu

Sebuh

ve âşâr vergileri ve askerlik bedelleri birbir şey

yapma

yolunu

ilk iş olarak maaşların

tenkihi

ve fazla

mutedilce

kaldırılması

(Halep)-

demektir.

Halil 25

Ama,

memurlukların Manok

"Ağnam

üzerine

gerekli

"Kâyime

Oysa,

Ef.

da-

ve lüzum-

görülür."

dolayısıyla

memurlar onu

"Kesilmesi istenen

kadar kese

tutmak

memurun

maaşlar zaten

da

yeteri derece-

alamıyorlar."

maaşı

değil,

Mühtâcın

maaşı,

kâğıtlarının

faizleri

çıraklık maaşı."

(İstanbul)-

"İki

yıldan

beri

konsolid

verilemiyor."

altı

Astarcılar

Kedhudası-

Hamazasb

Ef.

yüz

bin

kişi

hudut

varken,

Milletvekilleri

diyorlar.

İhtilâs

na

ihtilâsına

bakmak

Kimileri

maaşları

istiyorlar.

bulunup,

şöyle

çırpma),

olduğu

"Teessüf ederim.

üzerinde

vaktiyle

(çalma,

bıraksınlar.

"Zimmetleri

(Erzurum)-

oldu,

Bunlara

Vatan

mühimmat böyle

hırsızlık için tenkih

gazetelerde

etmek,

sonra

ve

olacak diye bir şey

varsa

kimileri

bakmalı."

dahi

yazıldı."

çocuklarından

beş

erzaka

ihtiyaç

vakit

kaybe-

başka zama-

Mahmut

Paşanın


Rasim dahi

Bey

(Edirne)-

maaşlarını Başkan

biraz

(Ahmet

keserseniz bilin

ki,

Y u s u f Paşa siz

Tenkih elbet

olanlar

bu

mez

olmaz.

A b d ü r r e z z a k Ef. duâcılarıdır.

laşılır?

Hiç duası

yüce

Yusuf

Ziya

Ef.

kazanabilirler...

bir usulü

var mı?

bin

kuruş

maaş

var ki,

kuruştan

ilmühabergirdiğinden...

Yok mu? Kulunuz derim

gelirlere

nispetle

azdır.

gerek

yukarı

ki,

mütekaitler,

Vermek lâzımdır.

"Duâgûlar (duacılar)

Veril-

verir."

kadim

olursa

almalı.

Osmanlı Dev-

bundan

ne an-

Çünkü

Fukaraların

"Bunlar çalışarak mükemmelen

ekmeklerini

lâzımdır."

(Kudüs)-

Başka

memurlar

on

tevcihat sırasında

iki yüz kuruş alacağı

yüz

Devlete

aylığından

arzuhaller (dilekçeler)

(Bağdat)beş

şimdi

olan

aç kalır,

Yüz kuruş,

olmazsa

"Memurun

vakit

ülkesinde

fukara

verdiği gibi,

lira zarar eder."

"Hazinenin

Lâkin

gerek muhtaçlar için

Kimi

letinin dahi

Bakanı)Tetkike

Devletin

gerek mâzûller,

Paşa)-

üç yüz bin

olur.

tetkike muhtaç. de

dört kuruş

alsalar."

Tevfik

hazine (Maliye

mütâcinden

"Bir çobanın

eksik

işlerde

uğraşırlar.

Dört

beş

çeşit

tahsisat

alanları

bulunur." Mebusitlere

"İşte

(emekli)

se:

defter önümüzde.

25 bin kese

Asker içinde,

olduğu

nüvvâb

halde...

Başkanburada

Yusuf

Paşa-

beş

çıkarılmış),

müteka-

yalnız 19 bin kese...

(işten

Bin ke-

içinde,

bilmem

nesi

hepsi içinde

dokunmaktadır."

evkaftan

kesmeye

"Bir neferin

çocuğuna

Abdürrezaklinmiyor.

falanın

bin

hakkımız yoktur.

kuruş

Bu

aldığı

devletin

olsa,

eski ni-

"Mâdem

demektir.

Ahmet

Ef.-

"Bunu

Heyet -

"Geçtik. "

Onun

bırakmalı... miktar üçte

(Meclisin Teb'anın

maaş

ne

"Bu Bey-

bi(ço-

bir maaşlarından."

geçtik mi?"

"Hemmâzüllük, memurlar kimselerin "Bu

(işten

Israr edince)..

bir

işaret

etmek

kovulmuş)

oturumu.)

feâl işlerde

bulu-

var." ismini söylemeye

memurları

"Mâzülin"dendir. isimleri

iyâli

vermemek gerekmez."

hem

Başkan-

keselim?

kadar süreceği!)

Haziran

alan

nesini

hepsi Devletin

Bey-

maaş

çok

kuruştur.

"Bu aralık askere ilişmek câiz değil!" (II

Rasim

Rasim

30

ki müddetimiz

Bir

"Mutlaka

Başkan-

maaşı

verilecek."

Bunu gelecek yıla

çocuğu)

narak

hâkim)

kanununa

sorarsanız,

beş parasını

Ülemâ

kesmiş."

Onun

luk

(kadı,

sınıfın

"Adaleti

onun

zamıdır,

Şu

Mâzüllere

veriliyor.

Bu

fâş

etmek

davet

memurların

mümkün

ediyorum

istemem." (Başkan

olurdu."

tam

sizi." Paşa

da

bir listesi bulunsa

idi


Yusuf

Paşa-

"Bu

Meclis'te: kaldırılması... aşların

listenin

"Binbaşıdan

hazırlanması yukarı

Büro

masraflarının

kaldırılması"

teklif edilince

puslar tarafından

itirazâ

uzun

savaşta

azaltılması

ve

"Komisyon

uğradı." (13

zamana

olmayan

duagûlara

kararı

Haziran

bağlıdır."

subay

bir

1877

çok

tarihli

tayınlarının

ayrılan

ma-

sarıklı

me-

La

Turquie

gazetesi) Böylece, man

bir az güneşin

Türk sermayeye

altındaki

karşı

özel

Yabancı

m ü s l i m - g a y r i T ü r k sadık ajanları g ü ç l e r i n i (en bir az milli

başta

yerini

isteyen

sermaye

kanalı

yerli-Müslü-

hemen

yerli

gayri-

ile bütün antika d e r e b e y i

paşalar ile sarıklıları)

harekete geçirir. T ü r k i y e ' d e

menfaat g ü t m e k isteyen cılız y e r l i - T ü r k s e r m a y e y i

inmelen-

dirip teslim o l m a y a zorlar. BANKANIN

DOKUNULMAZLIĞI

Konu para ve banka işlerine gelince, bölünme ve çatallaşma daha çok artar. 21 Mayıs (30. toplantı) da: Hicaz, Batı Trablus, Bağdat, Basra ve Yemen dışı bütün imparatorluk için 2 milyon kayme (kâğıt para) kabul edildi. Rasim dengesi ya

Bey

ne

(Edirne)-

yolda

bir şey

verecek

Başkan-

"Bu

Hey'et-

kaymeler üzerinde

dair sorduğumuzun

ulu

Hazine ile Bankanın

karşılığı

gelmedi:

Banka-

miyiz?" kaymeler ne

vakit basıldı?"

"Geçen yıl. "

Başkansıkıştı.

"Bu

olduğuna

"Evet.

Acele

Rasim

kayme Bey

(Üçüncü

Çünkü bastı.

(E.)-

madde

bir takım Borçlarına

vakti geçmiş borçlar çoğaldı. verdi. "

"Şu iki milyon

okundu:

Devlet

500.000

kaymelerin kese

hepsi savaş için

olağanüstü

savaş

mi?" masraf-

larına, 4 0 0 . 0 0 0 kese gelecek olağanüstü masraflara, 4 0 0 . 0 0 0 kese gayrı m u n t a z a m rehinli borçlara, 20.000 kese bakır paralardan kuruşluğun beşer paralığa çevrilmesi Sebuh

Ef.

verilmemiş

mi?

Rehinsizlere

de

Başkan mayarak, rirseniz Biz

-

veririz,

de

bir şey

yok

ise

"Rehinli borçlara

yalnız

rehinli

Rehin

ediyoruz. Ef.

de,

biliriz.

bir yerde para

dediler.

verilecek deniyor.

borçlara

verileceğini

Verilmiş mi, anlayamadım.

verilmeli. "

"Biz İstanbulluyuz,

dâvâsı

Hüdaverdi gim

Bir

en sonunda

hesap

için sermaye olarak ayrılıyordu...)

(İstanbul)-

ama şu kadar kâğıt rehin

verdik aldık.

Şimdi biz ne

dâvâ

bulave-

ediyoruz?

Hey'et sorsun. "

(İstanbul)sanırım,

Devlet istikraz ede ede para

buldu,

bir

"Kulunuzun takım

her ne

bankalara

kadar gereği gibi bil-

Devlet

borç

etmiş.

Bu


bankalarda Devletle rehinleri yük

Devletin

bir

yazışmışlar: satmayız)

zarar

takım (Şu

sehim

kadar

demişler.

(hisse

kayme

Çünkü,

sahip)leri

verirseniz

eğer satılacak

rehinlidir.

Bunlar

yanımızda olursa

bulunan

bundan

bü-

çıkacakmış."

"Bankalar" denilen kaç kişi? O bir avuç adam her şeyin üstünde güçlü görünen Devleti karşısına almış, şartlarını dikte ediyor. Koca Mecliste kimse bu trajediyi aykırı bulmuyor. Çünkü, orada "Herkes" değilse bile sözü geçenler "Bankaların adamıdırlar. Netekim "Reis" (Ahmet Vefik Paşa) karışır: Başkanki

"Efendim,

(Eğer paralar

di satalım bir şey

geçmişle savaşıyoruz.

verilmezse

mı,

falan

kurtaralım

yapılamaz,

mı? Geçmişe

buna

Bundan

şey satılır!).

Şubede

çâre

Bu

bulmalı.

8

ay önce

olmuş,

denilmiş

geçmiş;

Fakat bu

şim-

Mecliste

hiç

bakmalı."

"Şube" neden Meclis'in yerine geçiriliyor? Bunu I4 Haziran Oturumunda "Reis" şöyle anlatıyor: Başkangerek herkes

dolu,

betsiz

cevap

"...

Bakanlar,

ne

verdiler.

sa

ne

öyle

beş

bildirin.

Bey

işi

Cevap

(Yanya)-

Fakat iç

(Bakan..

şikâyet

tarafını

kişiden

ki,

dedim.

yaptık

kimse

bitiremediklerinden da

ki

Fakat,

Encümende

Üyeler münase-

tutmuyorsunuz.

ibaret

şubelerde

lar) geldi.

ediyorlar

iş görelim

Encümeni kapayalım

açık mı gitsin?

iş görmeli.

Ben

kişiden

Encümenden ise

Mustafa dine

o

beş

Vükelâ

üyeleri

İş görmek

Encümeni

Sonra

soruyor.

oyunuz

encümen

bir iş göremiyorlar.

gördürürüm.

bil olsun.

Encümen tayin ettiniz, gerek

Bana

bırakılırsa

söz söylemek

kalmadı.

Herkes

şikâyet

ediyorlar.

kimse girmesin

kaa-

EncümeŞimdi

mi?

Yok-

kendi

ken-

var mı?" "Buyurduğunuz

tüzük müsaittir,

doğrudur.

üyelerden

Ancak

her kim

isterse gidip

görebilir." İç tüzük Batı

Kapitalizminden t e r c ü m e edilmiş,

Batıda "Serbest re-

kabet" var. Türkiye'de ise Devlet işleri üç beş kişi arasında, üstü kapalı y ü r ü t ü l m e k gerek. Çünkü bir avuç finans kapitalist, 90 kişiyi bile kandıramayacağından

korkuyor.

Onun için, Millet Meclisi oldu bittilerin o n a y l a n m a değirmeni sayılıyor. Oldu bittileri kurcalayanların zabıtlarda adları bile geçirilmiyor: Bir manda

Milletvekili20 bin

Dördüncü garanti cak

madde

edildikten

MİHALİÇ

ve

100

öteki

bin

"Bakır paraları

kese sarfında

sancakları

ÖŞÜR

ri

karşılık

gösterilecek."

çevirmek için, (Cevap

gelirleri

dahi AYDIN ve Aydın

böyle zorlu za-

yok)."

karşılığı

MADENİnin

karşılık gösterilip,

kaimeler için

Saruhan

var?

"Kayımelerin

EREĞLİ KÖMÜR

ÇİFLİKLER

ve

beşliğe

anlam

okunur:

başka,

keselik

ne

GENEL ve

her yıl

tedavülden

vilâyetinde ve

GELİRlerle

İSPARMAÇET ve

Konya

alına-

bulunan AĞNAM

Aydın

resimle-


O zaman duğu

Devlet tümü,

Derebeyi sınıflarının

siyaset tekelinde bulun-

için, onun ancak böyle " p e r a k e n d e " olarak haraca bağlanması ge-

rekiyordu. Milletvekillerinden hiç birisi bunu y a d ı r g a m ı y o r d u . Ö n e m verilen tek şey, kefil tutulan Devlet parçasının daha önce başka yere ipotek edilmiş

olmasıydı:

Hüdaverdi bancı

Ef.

ödünçlerine

öşürleri

başka

Yanko lirler

(İstanbul)-

karşılık

borca

Bey

gelirler

karşılık

(Danıştay

verilecektir;

olan

onu

ki, Aydın sancağının

verilmiştir. göstermek

üyesi)-

etmezlerse

varsa

"Sanırım

rehin

nasıl

borç

daha

ÖŞÜRleri ya-

bitmeden,

bu

olur?"

"Eğer Milletvekileri tasdik ederlerse ge-

henüz

bulup

O

başka

borca

göstermelidir." (21

karşılık

gösterilmemiş

Mayıs)

Belli ki, Y a b a n c ı s e r m a y e Büyük Devlet adamlarını kendi tarafına kazanmış karşı

yerli

sermayenin

taarruza

alacağını

atlatmaya

geçiyorlardı. Y a b a n c ı

savunamayacağını

sezen

Paşa,

çalışıyorken,

sermayeyi

gayret başa

yerliler de

hep gayri T ü r k l e r i n

düştü,

deyip

iyi

başkanlıktan

çekilir: Bu

aralık

Şeyh vekilleri

Astarcı

Paşa

Efendi

sırasına

tuyoruz. ni

Başkan

Behaetdin

hazretleri

hazretlerini

Başkanlık

çağırarak,

makamına kendileri

ikinci

Başkan

kerâmetlû

Millet-

oturdular."

Kethudası

Bankaya

bu

A.E.

(İstanbul)-

kadar paralar

"Birisini söylerken

veriyoruz.

Fakat onun

ötekisini unubir para

geliri-

görmüyoruz." Sabuh

Ef.

Manok

Ef.-

rumaya çok gene

bu

halkı

Ef.-

100 para

karşı gelecek iktifalet

BANKAnın herkes

Devlete

"Halk

numarası

EMİN

karşı

basabilir.

ve

korumaktır." kredisini ko-

olursa

(Hazine

da-

olur."

gelecek iktidarı bankayı

kefil

var mıdır?

Dev-

sansın" deniliyorsa,

gitmesi

"Banka

gerekirdi. hiç

üzerine konuşuyoruz.

Banka ile olan MU-

bilemeyiz."

(İstanbul)-

kazandırmanın

İş bu

diye

"Biz tahmin

göremeyince Ef.

kuruşa

itibarını

olur."

Başkan-

Hasan

üzerine

"Bankanın kadar

aldatmak

KAVELEleri

Devlete

çıkaramaz)

istediği

İkinci

görevi kayimelerin

yoktur."

"Kayimelerin

kayime

Manok let

"Bankanın

"Bankanın

iktidarı

Sebuhha

(İst.)-

İşte

faydası

itibarını

korumuş

gitmiyor.

Öyleyse,

olsaydı,

kayimenin

bankaya

bedava

yok."

kerteye dayanınca, demin "Riyaset"ten

çekilmiş bulunan

Paşa

ortaya atılır: A h m e t Vefik vardır.

Birisi şu

masraf binerdi.

Paşa ki,

Bu

Hazretleri

sancaklardan

(İstanbul)-

gelen

masraf olmamak

için

paraya para

"Bankanın bir kaç hizmeti bundan

önce

vermedikten

yüzde başka,

14 yü-


ze

yarım

dan

bile

para

vaya

Kâtibiyye

alınırdı,

aldık.

işine

Bankanın

sarf etti.

nerelerde

Çünkü

bu

şubesi

hizmeti

varsa

bütün

oralar-

bütün

beda-

yapamazdı."

"Göz hasmını tanıyor"du. Yerli sermaye, eskiden

beri

Devletten

ko-

parttığı yüzde 14'leri Yabancı s e r m a y e ile onun T ü r k olmayan ajanlarına (BANKAYA)

kaptırmak istemiyordu.

" B a n k a " adına

Paşa

yüzde yarım v e r e r e k yapamazdınız, d e m e k istiyordu. nezaketinde

meseleler

lağına çalınabilirdi. zaman

Milletvekili-

ve

iskelelerdir.

bankaya

ve

masrafa mı

konamazdı.

İşin

işi

siz

içyüzü

milletin

ku-

başlıyordu:

"Bankanın

şûbeleri bulunan

Oralardan

Gerçek buydu. cek adamı

açık

Bu

Eşeğine v u r a m a y ı n c a , herkes semerine vuruyordu. O

meşhur kör dövüşü

Bir ler

böyle

da:

Fakat " P a r l a m e n t o "

İstanbul'a

hacet yoktur.

Koca

Devlet,

para

Daima

parayı

yerler hep

büyük mahal-

göndermek

gerekirse,

hiç

havaleler bulunur."

buluyor da, İstanbul'a göndere-

b u l a m ı y o r d u ? Bu gülünç bir bahaneydi. A m a , " B a n k a " o

zaman bir tekti; Osmanlı Bankası. O da doğru Batı S e r m a y e s i y d i . Yüzde yarım Bürokrasiyle " K â t i b i y y e " verdi mi, büyük Devlet paralarını işletebiliyordu. T ü r k i y e ' d e bugün İş Bankası

bile, "Bu

hizmeti

bütün bütün

de bedava y a p m a z d ı . " Hasan Efendi orasını k a v r a m a y ı n c a , kafasına vurarak anlatan çıktı: Vefik

Paşa

söylüyorum. murları yüzde ka

İskele

olan

14

diler.

Bu

muriyet bul'a

yerlere

yaptı.

olan

iskele

dahi

İskele

şubesi

Onu

gene

İskele

Banka

olmayan de

olan

yapmadı

yere

Edirne

için

sermaye

Edir-

redif albayına

değil ise

1

ile kâr

de..

meİstan-

vermeOralarda

yoktur."

Yâni, yerli s e r m a y e ( S A R R A F L A R ) , eski tefecilikten yabancı

efendim.

tahsisat ver-

Sarraflar yüzde böyle

meBan-

yapmadı.

yerlerde sarraflar bile

yerlerde

bile bile

Hazine

bilir."

yıl Serasker kapısı

biriktirmişti.

da,

böyle yaptım.

yerlerde şube

gibi iskele

olmayan

yaptım

meydana!..

vermemek için

ulaştırmak için

kuruş

verecek oldular.

oluyorlar.

çıksın

olmayan

Geçen

İstanbul'a

400.000

bunu

Konya

"Bunu ben

varsa

getirecek?

yere yaptı.

tahsisatı

Bankanın

Ben

nasıl

"Banka,

verdiler.

poliçe

razı

bilen

veriyorlar.

Bey-

ne gibi iskele

(İstanbul)-

türlüsünü

Konya'daki parayı Rasim

ye

Hazretleri

Başka

(BANKA)

çapında

büyük

para

alıyordu. Oysa, Batılı büyük finans kapitâl suyun

daha

işinde başını

kârlı olan,

rekabeti

göze

kesmişti. A c e n -

tesi seslendi: Sebuh miş

ise, Hey'et

Geçelim."

Ef.-

"Güzel ama,

o zaman (Millet

biz bankayı bugün

feshedemeyiz.

Vâdesi bit-

feshederiz." Meclisi)-

"MUKAVELELER

gelmeyince

bu

anlaşılmaz.


MÜSLÜMANI Beşinci

TEHDİT

Madde:

"100.000

keselik

kayimenin

tedavülden

kaldırıla-

cağı." Altıncı Madde: "Kâğıt paralar karşılığı tahsil edildikçe, İzmir'de BANKA şubesine ve Konya'da BANKA m e m u r u n a teslim edileceği." Rasim şer,

Bey

hâsılı

lirse,

Bankaya

böyledir.

olur.

da

kurulu

büyük

bir

kâr

sorduk.

üyesi

numara

ettirilmiş Buna

olur:

ile

yanar,

ve

Osmanlı

düveri-

Konsolide

dahi

işi

yok."

ikratına

ve

suya

üzerine para

dahi cevap

hesaplarına

Banka

komisyon

beri eskir,

Bankaya

"Kâğıt para

ve

bakmak

Ecnebi

için

Sermayedar-

kurulacağı"

D E V L E T + B A N K A , onların gölgesinde Y E R L İ + Y A B A N C I SER-

MAYE, T ü r k i y e ' d e en kontrol

bir

Madde:

Yukarıda:

durumda

Mâliyeden

başkanından

larından

"Kayimeler öteden

Bu

açıktan

Bunu

"Yedinci Devlet

(Edirne)-

noksan

ücra köy fukarasının evine girecek rızkın

kuruşunu

ediyordu.

A n c a k yerli

Sermaye

o

kontrole

bir türlü

ortak edilemiyor;

orduyla

korkutuluyordu: Rasim hesabı

Bey

(Edirne)-

verilebilirdi.

İkinci

Onu

Başkan

"Şimdiye

niçin

kadar basılan

ve harcanan

vermediler? Bunu istizah

kaymelerin

[açıklama]

Efendi-

"Encümen

sordu.

Ordulardan

ordulardan

ayrıntılı

hesap

gelmez.

kayıtlıdır.

Bunun

isteriz."

hesap gelmedi,

dediler." Rasim-

"Gerçi

Tophaneye, O

hesap

ki,

Tersaneye

sırasında

bizim

ne

verdikleri

bankaya

asıl dileğimiz

bu

için

kaç kuruş

Ama

Nizâmiyeye,

hesabını

vermişsek o

verebilir.

da

anlaşılır

budur."

Bu kadar açık sorulara hemen verilen karşılık, okul basanların istiklâl marşı söylemeleri gibi bir şey olur: Padişaha haneye

tebrik ariyzası:

(padişahın

ayağının

okunup

oyların

7 güne

kadar karşılık

nan dilekçelerin

birliği en

ile

onaylandı

verilmek

çoğuna

"Gazilik unvanını

toprağına) ve

tebrik için

sunulacak kimi

tüzük gereği

katlara

iken,

karşılık verilmediği

genel

Hâki pay'i Şaariyza

gönderilen

şimdiye üzerine

layihası dilekçelere

dek havale biraz teâti'i

olukeli-

mâttan (lâf atıldıktan) sonra Meclis dağıldı." (27 Mayıs, 30. Toplantı) Y a b a n c ı s e r m a y e n i n gerekince derebeyi devleti ile suç ortaklığı yapması ö n ü n d e , yerli s e r m a y e n i n bu kerte kul köle oluşu yalnız korkusundan

mıdır? Hayır.

O suç ortağına

Yabancı sermayenin

Banka

kendisinin

de y a t a k l ı k ettiğindendir.

biçiminde yaptığı v u r g u n u , Yerli S e r m a y e -

nin S a r r a f l ı k biçiminde öteden beri fazlasıyla yaptığı içindir. S e r m a y e nin yerlisi de, yabancısı da, T ü r k milletini s ö m ü r m e k t e ortaktırlar:

Çe-


kişilen, s ö m ü r g e n i n pay e d i l m e s i n d e d i r . Bunu 2 Haziran, 42. T o p l a n t ı d a " D ü y u n û u m u m i y e ve genel S e h i m l e r ve Demir Yolları gelirleri" okunurken

"BİR M İ L L E T V E K İ L İ " n d e n Muhtar Ef.

pital,

sermaye)

miryolları

komisyonu trata

umumiye

değil.

da

gibi ise

Rasim

Bey

gereği

bir yol

Vasilâki

Bey

diye verilen

daha da

(ka-

Rumeli De-

Demiryolları

ne zaman

kurumları."

alacak? Ne za-

alacak?"

verilen

akça,

paralar ne Bundan

bir

üçüncüsü:

Varna

Rasim

yolda

başka

Beyin

verilir?

bandrola

an-

Sarraflık

olan

Kon-

gelir mi?"

"Mukavelename

Bankaya

faiz ve re'sülmâli,

ve

komisyon

alabilir.

şey

görülüp havale

encümen

olunuyor.

tarafından Encümende,

konuşulsun."

(İstanbul)-

Memurlar

ve

komisyonu

kaldırmak elden

(Edirne)-

Vilâyetlerden

vermemiş?

yok,

Onu

faizi,

Bankasına

komisyona

incelendi. gibi

verirsek

beis

girer (?)

Aydın

Bankası

"Osmanlı

Bu

Dış Borcun

Genel sehimlerin

"Osmanlı

Milletvekili:

ladığı gibi

dinleyebiliriz:

"Birincisi:

dördüncüsü:

Bey-

düyunu

Bir

ikincisi:

tahsisatı,

Rasim man

(Erzurum)-

"Encümen

gelmemiş.

şimdiye

değin

buna

Yirmi günden

beri

böyle

niçin

karar

duruyor."

Başkan- "Vakit müsait değil." İslam O l m a y a n a G ü v e n 6 Haziran 45. Toplantı kime karşı ve kimlere yapıldığı sorulmaya değer "Gizli Celse" de Maliye Bakanlığından gelmiş tezkere: "Savaş için masraflara karşılık 5 milyon T ü r k lirasını temin için üç şekil ileriye sürüyor: para

1- Dış ödünç, 2- Mecburi iç ödünç, 3- Y e n i d e n kâğıt

çıkarmak."

Bir

Milletvekili-

Yusuf

Paşa

"Yabancı

(Maliye

ülkelerden

Bakanı)-

para

almak

ümidi

"Müzakereye rağmen

var mı?"

bir şey elde

edi-

lemedi." Başka ne

Bir

"Meclisin

meşru

dileklerinden

hiç birisi yeri-

getirilmedi." Üçüncü

nu

Milletvekili-

tasvir

Milletvekiliederek

madığını" bildirdi. sürüp gidiyordu

"Memleketin

halktan

cebri

Müdahaleler,

şiddetli

(zorla)

cevaplar,

yoksulluk

ödünç karşı

ve

bulunmak

cevaplar

mutsuzluğuimkanı

ol-

kadar canlılıkla

ki, başkanlık eden İkinci Başkan Behaeddin Efendi inti-

zamı s a ğ l a m a k için güçlük çekiyordu. Hasan lini

Fahmi

Ef.-

"Ödünç işini acele

inceleyecek bir komisyon

teşki-

dilerim." Bir

madığını,

çok

Milletvekilleri-

hatta

katma

vergileri

"Halkın bile

artık

istitâati

[takati,

vermediğini" söylediler.

gücü]

kal-


Nikolaki kudretsiziz, larını

son

Ef.

(gayet y ü k s e k bir sesle)-

tâkatsiz

duruma

damlalarına

dek

lokmayı

vatana

sonra,

varlıklarımızı,

Hükümete

hizmet

Türk lirası emrine

borçlu

akıttıkları

yapmış

eve

biz

sahip

kan-

soframızdaki

Felâkete

harcayacağız?

olduğum

tasarruf,

bulunuyorum.

Bu

son

uğradıktan Kırk

yıldır

bugün

500

yapıyı

Hükümet

bırakıyorum."

iktidar katında

yoruz: ye

ve

bir tek

zamanda,

nereye

"Biz fakiriz,

Askerlerimizin

unutmamalıyız...

zenginliklerimizi

etmekteyim,

değerinde

(Tarabulus Şam)

olabiliriz...

bu

olduğumuzu

Yenişehirlizâde A.E.Ancak

sokulmuş

Bakanlar,

ettiler.

"Evet.

olan

kişilerin

aylıklarının

de

dörtte

Bu hiç bir zaman

tedbirler alınması

Biz son fedakârlıkları da yapmaya hazırız.

yetmez.

gerektir ki,

karşılık göstermesini

birini bıraktılar. Maaşlarının

halk da

Ve

muhakkak isti-

birkaç beygir hedi-

hiç değilse yarısını...

hükümete

Öyle

güvensin."

" H ü k ü m e t tarafından teklif edilen kredi meselesini incelemek için özel bir komisyon t e ş e k k ü l ü n e karar" verildi. Komisyon

üyeleri şunlar:

Müslümanlar:

Müslüman

Hacı A h m e t Efendi

Nikolaki Nöfel Efendi

Rasih Efendi

Vasilâki Saraköti Bey

olmayanlar:

Veysel Bey

Petraki

Petroviç Efendi

Fevzi Efendi

Yorgaki

Efendi

Panayo Zarifi Efendi Rupen

Efendi

Nikolaki Sulidi Efendi

Müslüman

olmayanların

sayıları:

Temyiz

Mahkemesinde

12'de

4,

Danıştay'da 39'da 8, S e n a t o d a 31'de 7 iken, kredi ve para k o m i s y o n u n da

4'te

2...

Müslümanların

bu

işe

akılları

ermediğinden

mi? Y o k s a ,

"Batılı m ü t t e f i k l e r i m i z " e "İyi niyet" gösterisi mi? Gene şükür: se " U z m a n " ithal

malı değilmiş o zaman!

fark o l m a d ı ğ ı n d a n

belki...

Hiç değil-

Dövizle T ü r k parası a r a s ı n d a

Böyle " U z m a n " l a r O s m a n l ı ' d a

ihraç edilecek

kadar da çok olmalı ki, " D e v l e t e u m u l m a y a c a k gelirler v â d e d e n bir proje"

sunan

yacağı sine

Avukat

gelirin

Mösyö

yüzde

sağlanmasını

istiyor."

Mayıs

1877

ondan

bihakkin

istifade

miktarından

yüzde

cak

bir

Kastirio:

"Sırrını

komisyonunun (Meclis

zabıtları:

günlü Vakit gazetesi, eylerse, iki

o

komisyon"

vermek için

hükümetçe

Kastirio

9

Haziran

beyin

vakit bize istediğini

on

Hazineye sağla-

mukavele

ile

toplantısı)

mektubunda: seneye

yazıyor.

kendi31

"Devlet

kadar hasıl

ola-


TÜRK MEHMET NÖBETE: Y Ü Z D E ON

BEŞ

Meclisin kapanmasına bir hafta kala iş sıkıştırıldı. A b d ü l h a m i t ' i n Mecliste sözcülüğünü yapar görünen Hasan F e h m i Efendi (İstanbul): selâ

Ticaret Bakanlığı

vardır.

Birleştirilmen".

tetkik

ile

ve

"Yarın

olmaz...

gerekse

umumen lece

bir

nedir? Bu

haftada

değil,

Bakan Paşa

Yarın yarın,

tayin

kabul

olursak

yalnız bir hafta

Başkantoptan

İmar bakanlığı

"Arz edeceğim şudur:

uğraşacak

pek azdır

kim

ile

haftaya

Bakanlığa

"Me-

ne

lüzum

her bir kalemi ayrı ayrı Oysa

bizim

müddetimiz

muhtacız." dedi.

hazretleriyle bilittifak bu iş yapılmak üzere...

öbür gün

bunların

Uzun

Eğer,

bitmez.

üç

Maliye Bakanı Paşa

ettiler.

iki

uzadıya

hazretleri veya başka müfredatına

müfredatla

Bakanlardan

karışılmayarak

uğraşmamalı.

hemen

Bunu

böy-

ettik mi?"

Heyet- "Ettik." Ahmet ilk

Efendi

(İstanbul)-

teşkil zamanında

Şimdi

biz

acele

(vakıflar)

iki gün

Bakanlığı

Hamazasp

de

görülmüyor

Bir Bakan, Ben hiç

işlerin iş

yarısını

zanıyordu.

ona

bu

madde

Milli

Meclisin

(bütçe) Eğitim

gelmedi.

dahi

Evkaf

idare

Ben

ama

Bu

47.

Benim

Evkaf Bakanı

iş görmeye iki

Bakanlık

ve

görülmemek

bir

Oyunuz

birleştirilemez.

dünyada

bana

kadar

oldum;

çalıştım.

edecek bir adam,

hepsini göremedim bir

çok olmasıyla iş görülmez."

söz söyleyeyim.

karışmam.

İsterseniz,

Haziran,

Batı

"Memurların

söz söyleyiniz.

gördüm,

tartışmalarla

göremeyiz...

yetiştiremedim,

iki Bakanlığı

görülmemiş.

başkadır..." (11 Bu

bu

hükmünce,

aydır muvazene

Milletvekili sıfatıyla

demekse,

gelip

bir iş

(Erzurum)-

insafça

iş göremedim,

üç

birleşmeli."

"Uygunsa

iş göremezsiniz ama, gün

bu

içinde

ile

Efendi

Başkan-

"Anayasa

verilecekti;

yoktur.

gelinceye

şartıyla...

kadar

Görecek

Oturum)

güdülen

amaç belliydi.

kapitalizminin el

ulakları

Derebeyi

Devlet,

gün

ka-

Komisyona yatmışlardı. Vergi

kesiyorlardı. Mustafa receğiz. ruz,

Bey (Kozan)-

Bununla

birlikte

Tenkihatı

yamıyoruz.

O

BaşkanMustafa BaşkanMustafa Yoksa

üç günümüz

düşünmüyoruz. da

"Tenkihat (Kozan)"Siz

Niçin

kaldı.

vergi, Yalnız

yapılmıyor?

öşür hepsini vevergiyi

Sebebi

düşünüyo-

nedir?

Anla-

olsun." yapacak

encümenimizi

gördünüz."

"Gördüğümüz bir şey yok."

yapacaksınız."

(Kozan)-

"Her iki

vermemek anlamına

vermekle

"Biz her şeyi vereceğiz;

iki

bitmez."

değil.

tarafın

da

Verilecek

kabul ve

edeceği bir şey yapılsın.

hepimiz

vereceğiz.

Fakat


Aynı gün Rupen Efendi hırsız ve eşkıyadan yaka silkerken, Nikola 10

faiz

Efendi

Nevfel:

verilmek üzere

şartıyla,

vergi

ve

nuz,

Bana

tutacak olan 12

yılda

ret

veya

bi

ödeyecekler. subaylar

üzere

4

elde

tamamen

her türlü

muaf.

aynen

maaş sahipleri için

"Temmuzda

"Yüzde

10 faizin

Manok Efendi

Sebuh

Efendi:

işin

söyleyerek

10 faiz getirecektir.

olmayanlar da, göre

dinlemiyorsukayime kuruş

başlamak,

Borç

yaptıkları

tica-

yapı sahipleri"

gi-

gelirleri Binbaşıya Ekimde

bitmek

taksit."

Yenişehirlizâdeolan

Siz

"600 milyon

ve yüzde

sahibi

ettikleri kazanca

"Tımar ve

kapamalı!

kopartıldı.

"Yapı

olunmak

iç ödünç tertip" edildiği

"İş görmek yanını tutmuyor-

"Meclisi

beş resülmâl

yüzde 5 ve yüzde

vergiye mahsup

lira

Paşa'nın:

İç ödünç

olunacaktır."

sanatlardan

kadar

7 milyon

gördürürüm",

altında

[kapitalden]

15 her çeşit

nispetinde

ödünç yüzde

tesviye

yüzde

Meclis Başkanı:

kalırsa

siz" çığlıkları

"Re'sülmâlden

bu

temettü

"Makale"sini okudu. sunuz.

ve

ile

yardım o

olmayıp

fikre

bir

yedi buçuğa

indirilmesini öne sürdü."

"Muhalefet ettiler.

istikraz

(Ödünç),

bir

Başkan da,

ticaret

işi

(konu

olduğunu)

katıldı."

"Askerlerimizin kanlarını son damlalarına dek akıttıkları bu zamanda", Kapitalistlerimiz "Sofralarındaki son lokmayı V a t a n a borç" v e r m e k üzere, yüzde 15 kârlı bir alışveriş yaptılar. Türkiye'de Antika Tefeci - Bezirgân Sermaye, Derebeyi Devletinin koltuğu altında kişiliğini yitirerek, en sonra kendisi de, toprak satın alarak üretimle bağlanır bağlanmaz derebeyileşirdi. ilk defa o rezil çemberi kırmış:

Batı

Kapitalizmi y e r y ü z ü n d e

Kendisi derebeyileşeceğine, Derebeyiliği

devirerek Sermayeyi iktidara getirmişti.

Bu devrimci eylem " g ö r ü l m e d i k "

şeydi. Türkiye'de Sermayenin Batı kapitalizm okuluna resmen girişi,

19.

yüzyılın ortalarında oldu. Burada, ne Batının, ne Türkiye'nin önceden düşünülmüş bir plânı ve programı yoktu. lama ve el yordamı ile yürüdü.

Batı

Her şey olağanüstü ampirik yok-

Kapitalizmi Türkiye'ye sanayi mal-

larını sürmek, Türkiye'yi s ö m ü r m e k t e n başka amaç g ü t m ü y o r d u . O basit alış verişin sonucunda, kendisi bile farkına varmaksızın, Türkiye'de modern kapitalist mülkiyet münasebetlerine yol açtı. Türkiye'de hiç işitilmemiş "Şirket: K u m p a n y a " kurma çığırı açıldı. Yerli - Y a b a n c ı şirket sermayesinin gölgesinde, ister istemez ve kendiliğinden, sırf yerli; yeni tipte bir kapitalist sınıfını yarattı. Ve bu sınıf, tarihsel görevi ile, T ü r k i y e çalışanlarını sömürerek, T ü r k i y e işçi sınıfını modernleştirdi. TÜRKİYE'NİN "Tersane s.14)

1267

için

KAPİTALİZME 1243

(1851)

(1827)

de

Fermanında:

PAZAR O L U Ş U ilk buharlı gemi satın

alındı" (A.

Nuri:

"Şirketin V a p u r l a r ı g e l e c e k " denir-


ken,

Batı

Hatta "İki

firmalarına

bu

(Yabancı)

diği gibi, 1268

vapurun

Hükümet

"Şirketi

olduğu Bahriye

siparişlerin

Hükümeti

Boğaziçi'nde

de

Hayriyenin (1852)

nesi

yeni yeni

siparişleri y a p m a y a halka

sipariş

yılındaydı.

gidip

kolaylık

ettiği 77

(1861) s. 17)

gelmeleri

Bakanlığı

Meclisi

iyi

anlaşılıyordu. gözle

istiyordu."

gelip

yılına

anlatılıyordu.

zorladığı

göstermeyi

vapurların

görüldü." (A.N: İdare

sürüp gittiği

halkın

işlemeye

kadar Fevâidin

mazbata

görülme-

(A.N:

s.16)

başlattırıldığı

20

defterindeki

kadar

1285

tek-

(1869)

yazısı: "Adalar hattı lirası

bedel

taksitlerle

için

ile,

mösyö

tekneleri

Vapurların

3

vapur sipariş

Luidin

birinci

İskoçya'da

Klady

"Fenerler direktörü vapur baş

ölçülerine

tarafta "Vasıta'i

den

mösyö

Bodui aracılığıyla

bir

çapta,

bir anbarı

da

bulunmak şartıyla

Ticaret

yüzde

Vapuru

para 12

ve

gerekince

Triyestede

vapurun

faizle

Ajans

ediliyor.

10

bin

İzmit'e bir

tâmir

liraya,

bu

"Tamir

ödünç

üç

üzere

ediliyor: taksitlerin-

olarak 6142

bankasından

ola-

gönderilmek

vapur sipariş

ediliyor."

belirli

almış yapılacak."

500

de

İngiliz

Bedelleri

tecrübeleri

getirilmesi masrafı

Oryantal

11 'er bin

şahadetnamesini

ırmağında

yakın

geri kalan

ranın

ahşap

beheri

vapurlar,

ödenecek

caklar.

Tiyodoridi Kostakiye,

buçuk li-

alınarak

celbi."

Ticaret gibi iki

vapu-

(A.N., s.18-19) "Biri 29.000, run

ötekisi 23.500

Glaskov'da "25.000

lira

aracılığından

bedel

dolayı,

le gelmesi için 1290

yaptırılarak

onun

1289 alınan ruşun: larından

(1873):

bir

Pirzerin havale

Yantengam ödenmiş havale

(1286-1870)

sipariş

500

simsariye

lira

verilmesi." (A.N.:

mârifetiyle

olunan

Londrada

Kolombiya

istiyor.

T.S.S.

Bogos beyin

İdaresi T.,

üzerinde iken,

Varçen

9.000

kumpanyasına

vapurunun

bulunduğundan verilir." (Keza,

Aryebar

İngiliz liralık kambiyo

300.000, olarak

için

Tuna

450.000

ödenmesi". 4.000 bu

lira adama

"Yine

ve bedeli

Edirne

Edirne

ve

Adalara

işle-

31.250 İngis.36,

olan

378.960

tüccardan

selâmet-

s.20,21)

37)

kumpanyasından

İdare-i Aziziyye

bedeli

vapuruna

Vapurun

ve teslimleri sipariş edilen iki vapur" (Keza, "İdare'i Aziziyye

vapurun

Vasıta'i

alınması."

"İdare'i Aziziyye

liz lirasına yapılma

bedel ile

Liverpul'a

Botono

bu paranın

(1874):

tilmek üzere

ile

lira

satın

vilâyetleri için

satın

Apik Efendi

Kastamonu

satın

1.128.960

kumal-

alınan

aracılığıyla

vilâyetlerinden

s.36,38,39)

Bu t e m p o ile uzanan siparişler sayesinde, Batı Kapitalizmi bir taşla iki kuş vurdu:

Hem Türkiye pazarını kendisine şartsız kayıtsız açtı, hem Tür-

kiye içinde saraydan dilediği fermanı çıkartabilen nüfuzlu ajanlar sağladı. Sattığı mallar, içli dışlı çıkarcıların elinden geçtiği için bozuktu:


"Başka

yazışmalardan

vapurun mayıp,

tekne

anlaşıldığına

sağlamlıkları

buraya

geldikten

göre,

Adalar

ve

teknik

istenilene

sonra,

üçüne

sağlamlaştırılmışlardır."

(Abdülehad

Tarihçesi, İstanbul,

1926, s.22)

bin

Nuri,

beş

için

sipariş

gereklere

edilen

yüz kûsur lira

Türkiye

Seyr'i

üç

uygun

ol-

harcanarak

Sefain

İdaresi

Türkiye ondan önce Akdeniz'i haraca bağlamış gemilerini kendisi yapan ülkedir.

Demek

o

sıralar,

Batı

saklıklarını giderecek beceridedir. olsun,

kendi gemilerini

mallarında, Girişse,

Avrupa'nın

teknik

ak-

buhar makinelerini getirterek

kendisi yapabilecektir. A m a Japonlar kadar ola-

madı. Batılı müttefikleri onu gırtlağına dek borca boğdu; kendisi de acente - simsar kapitalistlerini zengin etmekten daha şerefli vatan hizmeti bulamadı. fih,

Batı ajanları için Cumhuriyet devrinde bile şöyle yazıldı:

zengin

dişah riş

adam.

İdare işlerine her biçimi

buyrultusu)

etmiş

yukarıdan

olabilir.

inmiş,

Sonraki

o

verebilir.

da

ona

Bu yolda

uyup

taksit bedeli kaç kuruş

hemen

"Mâmâ-

(irade)

(Pa-

vapurları sipa-

olduğunu

da

bilmiyoruz."

(Keza s.37) Her gün adım başında o kadar çok yapılan işler, artık " m u â f i y e t " getirmiştir.

Kimse alerji gösteremiyor. Y a b a n c ı

Uzman'ın

ne olduğuna en

güzel örneği gene o zamanın ilk büyük yerli şirketi veriyor: "O sıralar; man

Hükümet idarenin

getirmekle

uğraşıyordu

yapılıyordu...

En

Lekke,

14.896

ayda

ne Alman rak

üç

"O zamana Fakat,

kullanılmamış, nel

levazım

yıl süreyle genel

Müdür Herr Karl

Almanya'daki micilikle virtti.

olmayan

Bastırıp

çimli olarak İdare

ağır kanlı,

Merak edip ya

gelmez,

yaygın

kendisine

götürülen

toplanmış,

idareye

bir çok

uzmanı

kâğıtlara

Almanca

böyle

bir işte

bir zattı...

Ge-

istiyordu.

Bunları

ge-

mütercimlere

çe-

tenseverliğini zannet-

iskelelerin

kimisini görmek gi-

üşenirdi.

Uzun

Herr Lekke

bir imza

küçük

işleri bulu-

olamıyordu."

kımıltıları

birinde

alma

görünmek

bilmeyen

mümkün

gitmek,

büyük,

geola-

altında

tüzükler getirtti.

de

yavaş

dek

öğrenmemiş

yahut gelirdi de

İdarenin

maaşla müdürü

gözetimi

gelinceye

işin

terimlerini

iki köşesinden

makine

iki efendi satın

Meclisinin

geçtiği

dek

ellişer lira

Her Karl

verişildi.."

olduğunu

ağır canlı,

yazışma

1327 günü Almanyalı

bir veya

Uygulanmaları

de Fabrikaya

hatırına

bir dairenin Meclisi

başına

denizcilik

yayınladı.

"Yaradılışta tirirdi.

ne

birer uz-

aracılığıyla

Herr Aypin

İdare

vapur kumpanyalarından

ilgisi

bi şeyler,

bağlı

muameleleri

Lekke

ve

kontratları

donatımının

önemli şubelerine

Bakanlığı

Genel Müdür ve

müdürü

maalesef Herr Bilum

gemi

en

Temmuz (1911)

dek muhasebeye

bunların

nurdu...

19

ve

Dışişleri

kuruş maaşla

Herr Bilum

getirtilip,

bakar,

sonra

başına ve

atar,

her işine

dörtgen

oturur, öte

bi-

seyrek

köşesinde

bakardı.

Merak


edip

de

maaşlı

Türkçe

bir

öğrenmeden

Teftiş

Heyeti

tirmekle de yorulmadı. tibe

Kontrol adı

kıyılara

giden

görmemiştir. bile

idare

verilmiş,

İkinci

mak

üzere,

olan

üç komşu

rilmemesine

ısmarlandı. üçe indi..

getirtilebildiler. da

Ama,

Bu

Almanya'dan

muvaffak da

yapı

dayanırlıkları

teknelerin

en

vapurların

birincisi bu

resmi

İdareyle

başka

ge-

üç vapurdur.

Bu onuncu ve

Yazık ki,

T.S.S.Î.T.,

Devletçiliğimizin dört başı

teftiş

makamında ilgili

ol-

kararlaştırılmış

bir yere sipariş

korunamadı. sonuncusu

Uzak

ve

Vapurlar Danzig

Siparişlerinin

en

gelirlerdi.

siparişleri

oldu.

bulundurulmuştu." (AN.:

kısa anlatışta

dolgun

müfettiş

inceleme

görüldü. birine

Buna

Getirtilen

gider,

hesapları,

Herr Lekke'nin

tezgâhlarından

Külliyetli masraflar oldu.

özel memur da

Genel

acente başladığı

vapurunun,

(yeterince) halde,

ötekisi 350 kuruş maaş alır iki kâ-

doğru

durmaya

Avrupa

müstevfâ bulunduğu

kıyılar vapurlarıyla

ortalarına

çalışılıyordu.

çıktı,

biri 300,

komşu

yılın

kıyılar

Bütçeye

konulmuş

muameleleri,

yabancı

yalnız

larına

gösteren

İdarede

vapurların

işlerine

gitti.

tahsisatı

etti-

tezgâh-

vapurlar dörde yılı İstanbul'a

düzeltime

ihtiyaç

yapılırlarken

ora-

s.82-85)

mamur her şeysi vardır.

Müdürleri, İdare Meclisleri, Teftişleri, A v r u p a ' y a siparişleri, A c e n t e

hesapları,

iş görene 300,

köşede oturup imza atana

14.890 kuruş (50

misli) maaşları, Batılı uzmanları, Özel memurları ile t a s t a m a m d ı r . Ve bir daha

hiç bir gücün sarsamayacağı

bir gelenek yaratacaktır.

HER ŞEY Ş İ R K E T İÇİN Batı kapitalizmi, T ü r k i y e sermayesini bu geleneklerle yüzyıllardan beri kendisine sinikçe sadık bir "Çağdaş Uygarlık" stajına soktu.

Bunak pa-

dişahlar bile, kendi kuyruğu ile kendini sokan akrep gibi, o kapitalistleşmek, şirketleşmek anlamında

batılılaşma gidişine kapıldılar. A b d ü l h a m i t ,

Türkiye'de ilk Millet Meclisini, İngiltere (Siparişlerin, çoğunu alan Devlet) başta te

gelmek üzere

candan

Türkiye'yi artıracağını

Batı

yarışmayı bağlayan

ispat

dostluk

ummaktayım." (8

Kapitalizminin: edip ve Mart

"Arzu

açıkladık." iyi

geçinme

1877,

Açış

ve nasihatlerini yürütmek-

"Avrupa

Devletleri

münasebetlerini Söylevi)

toplumuna

bir

kat

daha

demek

için

açtı.

"Avrupa T o p l u m u " , kapitalizmdi. Sanayi Batının tekelinde kalacak, bize Şirket (Kumpanya) Abdülhamit'in

düşecekti.

Millet Meclisine girecek milletvekilleri, yarım yüzyıldan

beri fidelikte devletçiliğimiz eliyle yetiştiriliyordu.

Modern gemicilik giriş-

kenliği boyuna ad değiştirirdi: "Fevâid", "İdare'i Aziziyye", "İdare'i Muvakkate", "Aziziyye İdare'i Muvakkatesi", "İdare'i Aziziyye" en sonunda "Şirket'i Hayriyye: ye'de yerleştirmek içindi.

Mahsusai

İyilik Kumpanyası"nı Türki-


Burada güdülen amaç:

Devlet parasıyla kurulan işletmeyi özel serma-

yenin eline geçirmekti. Uzman Mösyö Bonald'ın rolü bu geçişe hazırlık oldu.

1871'de

yö Jan

"Mösyö

Abramides

Bonald istifâ

nasp

ve

ederek yerine,

tayin

Kaptan ve makinistlere yapılan bildiride: midi

o

kılındı." (Ceridei

idarenin Havadis

başkanı Mösl871)

Fakat

"Vapurların nezareti Con Avra-

Efendiye ihale ve tefviz buyurulmuş " deniyordu.

Bu deyime göre

Con Efendi Türkiye gemiciliğini bir müteahhit gibi ele almış bulunuyordu. Nitekim Bay A b d ü l e h a d da onu yazar: "Con ruşa

Avramidisin:

yükselir...

(1885) da

yılından

600

lira

İlkin

Con

maaşı

Paşanın,

1000

asıl

Meşrutiyet ilanına

kadar bir para

Haliç İdaresinin

müdürü

ve

kuruş

geçim

kadar,

verir,

olup

yolu Cemile

geri

yavaş yavaş

Haliç

kalan

İdaresi

Sultan

4000 idi.

mirasçılarına

hesaplar kendisinin

fakat bir nevi kiracısı

idi." (A.N.,

ay-

olurdu.

TSSİT)

Daha Con Efendi Direktör olurken, çıkarılan padişah buyrultusu: re'i Mahsusa

vapurlarının

bir şirkete

bırakılması

icap

ku1301

eylediği"

"İda-

(12

Ocak

1871) emrini verdi. Con'un tayini A ğ u s t o s ayında yapıldığına göre, 4 ay içinde a d a m "Şirket" tezini Sultanlar yoluyla dayatmış demek oluyordu. Türkiye'de Batı

Müslüman

kapitalizminin

rildiği

zamanların

s.31)

sözünden

yapısının

olmayan

azınlıklar hem

buluştukları birinde

bu

noktaydı.

tenassur

anlaşılıyor.

temelinde olan

derin

ettirildiği Fakat

sosyal

Derebeyi

Devletinin,

hem

"İdarenin Ermenilere idare etti(Hıristiyanlaştırıldığı)

"Tenassur" değişiklik,

(A.N.

(Gâvurlaşma)

üst-

KAPİTALÎSTLEŞME'dir.

Tıpkı İngiliz Lordunun emlâk sahipliğine dönmesi gibi bir mekanizmayla, Derebeyi "Bir

Devleti aralık

önem

dönmeleşiyordu:

Abdülaziz'in,

verdiği görülüyor.

lemeleri gördükçe, cuda tin

getirmeyi

vaşı

çıkıp

kurulması

Fevâid

arzu

teşkiline de

ülkedeki

istenilen

vapurlarına

vapurlarıyla

etmiştir.

başlanmıştır.

her

miştir." (A.N.:

Fevâid

Şirket'i Hayriye'nin Bu

da

Anonim

vakittekinden

müteessir

Vapur Şirketi

de

1871

bu

Eylül

ziyade

edindiği sürekli iler-

bir ANONİM uygun

etmiş,

ŞİRKET vü-

görülmüş,

o sıra Avrupa'da Alman

kapitalistleri

T.S.S.İ.T., s.31,32)

büyük

fikir her yanda

Ancak,

her

o zaman

-

İstanbul

yüzden

Şirke-

Fransız salimanında

teşekkül

edeme-

2 günlü "Tezkerei sâmi-

ye"ye göre: "Fevâid hakkında

elli bin

hisse

kurulan Anonim

tiyaz fermanı ra

birleştirilerek

şeref vererek buyrulan

mişer liradan adıyla

idaresiyle

verilip

Fevâid vapurlarının

Padişah

ve bir milyon

Kumpanya'ya

(üç ayda devrü

yeniden

iradesinin

vapur

kumpanyası

dediği üzere,

lira sermaye ile

bâzı gerekli şartlarla

tüzüğü yapılıp, teslim

bir

bir ayda

teşkili

beheri yir-

ve Şirket'i Aziziye bir kıt'a

yüce

im-

tasdik edilerek (son-

kılınması şart edilmiş olduğundan

adı ge-


çen

hisselerin

hepsi o kumpanya İdare Meclisi üyeleri tarafından

lanmış bulunduğu de,

Avrupa'da

ve

iç tüzüklerinin

çıkan

savaşmadan

dahi düzenlenmek üzere

dolayı

bütün

alınımı sağ-

bulunduğu

sermayedarların

ve

hâl-

gerek

üyelerin maliye işlerinde ortaya çıkan güçlük, anılan tüzüğün belirli süresi gelinceye

dek

bir

buçuk ay

daha

geciktirilmesine

tabii

zaruret

ortaya

çıktığından, adı geçen tüzüğün tasdikiyle Fevâid vapurlarının kumpanyaya devri ve Avrupa'dan sipariş olunan vapur numune ve resimlerinin gelmesiyle işe başlanması t a m a m kışın ortasına ve dolayısıyla gemicilik bakımından pek güç bir vakte rastlayacağından, ol vakte kadar bir yandan Fevâid İdaresinde bulunan vapurların

işleyecekleri iskelelere sefer ederek elde edile-

cek ticaretten yararlanmak ve öte yandan dahi idare ve düzenleri başka vapurların gelişine kadar zapt u rapt altına alınmak ve üreyecek kâr ve menfaat payları açılış ve ödenmesine kadar eskisi gibi Hazine'i Hassa'i Şahâneye ait olmak üzere şimdiden olunması

hususunda

işbu

danışılarak

Fevâid vapurlarının Padişah

Kumpanyaya

Cenaplarının

İrade'i

devr

Seniyeleri

alınmış olarak gereğince keyfiyet Kumpanyanın Reisi ve Mâliye Nazırı Devletlû Paşa hazretleriyle Hassa Hazinesi bakanlığına bildirilmiş olmağla"... Bir zaman miri toprakların başına gelenler, şimdi de gemi gibi millet malına uygulanıyor. Besbelli, yerli sermaye, ajanlık ettiği yabancı sermayeden

1870-71 savaşı patlayınca destek bulamıyor. "Şirket'i Aziziyye"nin

kurulamaması, "Abdülâzizin t a h a m m ü l ü n ü çâk ediyor [yırtıyor]" ve Bahriye

Bakanlığına: "Şevket

Veçhile

ittisâm

Padişah

İdaresinin,

ihalesi" Padişah fermanıyla rebeyi

Devleti

adına

Danıştay

millet

mensup

üyelerinden

buyuruluyor.

malını

şirkete

idare

Atûfetlû

vapurlarının Bogos

(9 Nisan

Bey

Kumpanya Hazretlerine

1288, A.N., s.35)

aşırtmak için

De-

isterik kriz geçiriyor.

A ğ u s t o s 1876 da Con Efendiye elden verilen tezkereye göre: "İdare'i Aziziye'nin düzeltilmesi için" kurulan Meclise "Oturur üye" olarak seçilenlerden bir teki:

Zavallı kapıkulluğu paçalarından akan

Bahriye Meclis baş-

kanı Salih Paşa Türk'tür. Öteki altı kişi: Osmanlı Bankası direktörü Mösyö Moşo, Mösyö Zarifi, Mösyö Stefanoviç, Mösyö Kolas ile Con Efendidir. T ü r k olmayanlarla

rüşvet daha

kolay örgütlenir.

Şirket kurulsun, kurulmasın, millet malı üzerinde özel girişken kapitalist yetiştirme amacı, yıldırım çabukluğu ile elde edildi. DEVLETÇİLİĞİMİZ: "İdarenin

KAPİTALİST

ilk kuruluşunda

vinlikte,

müfettişlikte,

Bakan

yardımcılığında

tellallık,

başkanlıkta, bulunarak

FİDELİĞİ

simsarlıkla

müdürlüklerde idarenin

ilgilenip,

kâtiplikte,

ve en sonra

âktif

muâ-

18 yıl aralıklı

elemanlarından

bulunan


Con

Paşa,

Efendi

aslında

olup,

babası

okuyup

hele gemi donatmakta şanın

en

idi.

başka

seçkinleşmiş bir kişiliği vardı. "(A.N.,

s.53)

etrafında kokuyor;

7 dil

Anadolulu deniz

balık baştan

birlikte

dil bilmeyen öğrenmiş,

büyük kabahati,

Çünkü

Türkçe'den

yazmasıyla

olup ona

biten

da

hırsızlıklara

Yovan

ticaretinde, "Con

Pa-

engel olamaması

bir şey diyemiyordu." (Keza)

Gerçekte Con Paşanın " K a b a h a t i " denilen şey, onun en büyük "Meziyeti"

ve

başarı

hazırlıyordu.

sebebiydi.

Millet

malının

elbirliği

ile

çalınmasını

o

Başka türlü Özel Şirket Sermayesi biriktirilemezdi.

Hırsız " K u m p a n y a " l a r ı n ı n başında T ü r k ve Müslüman olmayanların bulunması, T ü r k ve Müslümanların kapitalistleşemedikleri anlamına gelmez. "Girit

hattı

sariyesinin

işlerinde

yüzde

Mustafa

10'a

Ağa

çıkmasını

adında

istediği

bir simsar kullanılıyor.

dilekçe,

26

Mart

Sim-

1295" (1879)

günlüdür. "95 yılı olunur.

Martında

Bunu

Vurgun

vapurların

tahsil

işini en

için

kahve

ocakları

Ahmet Ağa

17.565 kuruş kira

ile

ihale

kullanılıyor."

iyi sistemleştirenler elbet Batı

Kapitalizminin ajanları

idi. "Devletçiliğimiz" en çok onların işine yarıyordu: "Vapurların Con

Paşa,

hirli boya gun,

en

almış.

hem

alınmasına

de

ucuz

pek

ortasına

sonra

"İdarenin

bir

Çalı

melerin

hemen

rafından

verilirdi.

mukavele

20

bini

teslim sırım

aşkın eder,

kayışı" diye lira

40

bin

Mösyö hepsi, Lastik

rodela

var iken,

ham

gönden

birden

Ve

kar-

İdareye

gerekli

boyaları

Ese-

Paşanın

bu

Bununla

kerestelerin

tezkereyi okuyuntanık oldum.

12

bedellerle her

Ama,

40

bin

anbara

iltizamlı

otuz paraya Sumaripa teslim

dikmek için "Sırım

santimi 20

topu

ediyor,

daha

ambara

olarak (32

ta-

ikişer kuru-

ambarda

makine kayışlarını

bağlanmıştır.

kontrat

Sumaripa

tanesini birden

Mukaveleye kuruş

bir

kadar malze-

tanesi

kadar harcanıp,

Kırılan

derler.

genel

cinslerine

halkaların

tane

Sumaripa

kesilmiş sırımları

alıyor."

ay

Eseyan

derece kızdığına

denilen

her ayağı

satın

beş altı

geliyor.

vardı.

3000

mukaveleye

boya

fiyatına,

uy-

alındı."

çeker...

kayış sırımı

demek)

kuruş

rodelâ

Bir yılda

boyadır.

istenilene pek idareye

yarı

tezkere

mukavelenamedeki

edilmiş.

yazılmış.

son

yağlara,

o

bir

biri

ticaret evinden ze-

hem

Oradan

Con

Sumaripa'sı

süpürgesinden

kuruş

gelmeyen

özel

Eseyanlardan

maddelerden

boyaların

getirmişler.

kadar attığına,

Buna

olmuş...

alınan

boya

sekiz yüz lirayı

vardır.

belli

önce

eden

adlı bir İtalyan

deneyerek,

emir veriyordu...

boyalar

yapılırdı.

şa

teşkil

bakanlıktan çok

alınız diye,

odanın

ondan

olduğu

Daha

Bir gün

deşler Avrupa'dan yanlardan

masrafını

(Ajelâsto İsveç co)

Üç yıl kadar Haliçte

başlandı.

alımlar sürdü.

ca

büyük

Haliç için

elli,

3

okka altmış


"Bir

gün

yanlışlık etti.

bu

Zararları

işine!

sırım

var denildi. "

çıksın

karşılığı

meselesi "Mösyö

diye

Meclis

biz de

verilerek,

başkanına

Sumaripa

bir iki şeyde

haber

duyuruldu.

her şeyi

veren

bize

ona

ucuz

müsaade

mümeyyiz

Bunda

bir

verdi;

ziyan

ettik,

haydi

başkanın

huzurundan

kovuldu.. " "Kömür yüklü kat,

bir barko,

içerisinden

açılmayarak girip

kömür

dışarıya

boşaltıyor.

Biri

kömür anbarının

dirhem

köprülerden

kömürü

alınıyor.

bir

kömür

çıkarılıyor.

Kömür

sahibinin,

önüne-

dek

alınmayarak

ve

Üç

taşıt

ötekisi

ve

yanaşıyor. ambar

dört gün

bedelleri

kömür

sonra,

idareden

memuru

ile

Fa-

kapakları yeniden iki

defa

omuzdaşları

hırsızların." "Memurların kapı

memuru

küçüklerinden kullanılmış

tikleri

ortaya

çıkıyor.

den

farkları

bu:

aydınlatılmak yor.

İdare

ambarlarından taş'ta

bir

"Maaş benin

en

Avrupa'ya

birine

hesaplarının

tükenmez.

manından

Cide'ye,

çoktur.

Bunların

lurdu.

Seksen

(Harns

Efendi

"Acemin kötüye rin

hanı) dediği

kullanımlara,

sayısı

çoğalırdı.

aşmıştı." (A.N.

olan

adıyla gibi

Hüseyin

TSSİT,

makineler

ve

elektrikle

sipariş

donatımları

çıkmak

mümkün

üç defa

almıştı.

bir

sürgünü için

masrafları

edili-

Tersane

ile

Beşik-

ne

(Hasan "Bi

israflara Hüsnü

aranır,

değildi. üzere

ne

hanı)nda

de

Paşa

idarenin

zamanında

bir yerden

ve li-

soru-

yoksundu.

kalması

şümâr" [sayısız rağmen

İstanbul

vapur gönderildiği pek

bir idarehaneden

Paşa

Muhase-

Bunlar yazmak

götürmek

Trablusgarba

bir idare,

menâfi

bunca

donatım

içinden

üç sürgün

devir çark vapuru

ve

büyükler-

birisi

Siparişleri geliyor.

bir aylığı

Yalnız iki

(Küçüklerin

iki

üleş-

kuruluyor!.."

mümeyyizi,

saymakla

Köprüde

birer metelik

vapurlardan

dinamo

O

değildi.

veriliyor.

bedelini ödüyor.

konuluyor. sinema

masası

son

yok

satıyor,

Büyük

motor,

yakın

olanları

yirmi paraya

Memuriyetlerine

liraya

konağa

seçkin

böyle

Tutulmasınlar)

üzere, 3 bin

de

bir bileti

kayrıldı."

çıkarlar] geliri

Çünkü

olduğu artar,

eski yeni

80

için,

gemiletekneyi

54-56)

HÜRRİYET VE NAMUSU ÖLDÜREN:

HIRSIZLIK

Düşüncelerimizde bir çok y a ş a n m ı ş paraleller yaratan o ilk ve kabuk üstünde g ö r ü n d ü ğ ü için kusturan Devlet hırsızlıkları, toplumun derinliklerinde

sömürücü

bir sınıf,

yerli-yabancı

kapitalist sınıfı

destekleme,

bu

kerte elini kolunu sallayarak yaşayabilir mi? Doğunun binlerce yıllık, Türkiye'nin yüzlerce yıllık tefeci-bezirgân soyguncu sınıflarının işbirliği bulunmasa, "Sınıfsız" bir t o p l u m d a bulunulsa, bunca hırsızlıkları kim millet gözünden saklayabilip savunabilirdi? Devlete

millete doğrulukla

hizmet et-


meye yeminli paşaların maz.

hepsini hırsız yatağı s a y m a k kadar insafsızlık ol-

Fakat, ülkenin bütün zenginlik kaynaklarını kontrol altına almış ve

iktisat ve siyaset su başlarını kesmiş bir sosyal sömürücü sınıf, eski soyguncu

Derebeyi

Devletini

her köşesinde suç ortaklığına

çektiği

zaman,

namuslu kişilerin, Paşa dahi olsalar, nasıl kukla edilebildikleri, kukla olmayacak kadar namus taşıyanlarını ise, nasıl kim vurduya götürdüklerini bize en açık örnekleriyle, gene Yabancı-yerli Sermayenin işbirliği ve elbirliği ettikleri o " Ş İ R K E T " romanı, yarı yeterce açıklayabilir. "İdare si

gelirlerinin

acentelere

acentelerden kabzı ufak

(ele

hiç işe

nayıp

doğruya

emir

bildiri

veya

komşu

geçirilmesi)

bir ârızadan

ya

doğrudan

genelgeyle

yaramaz

kıyılardan

için

dolayı

bir kaç kuruş gelirse, Yerleştirilmiş,

çürüklükte

olduğu

gönderilme-

eğer yanlışlıkla

memur gönderilir.

gemiler

yahut

veznesine birlikte,

veznesine

özel

çekilen

gelmiş,

Denizcilik verilmekle

idare

vezneye

içeriye

hale

gitmişti." (A.N.:

ve

yerde

dönem

denizin

dönem

dibine

kay-

Keza,57)

Yerli milli "ACENTELER": Antika tefeci - bezirgân sınıfı modernleştirmek için, üretim dışı şirket çapulunu "Kökü içerde" duruma getirten elemanlardı. Onların rolleri gittikçe büyüyecektir. Onlar, daha şimdiden "Yukarıdan" emir ve genelgelere bakmayıp, milletin gelirlerini Derebeyi devletçiliğimizle anlaşarak çalıyor, gelir yokmuş gibi gösterebiliyorlar. Devletin dayanağı olan sosyal sınıf, bu elemanların sembolleştirdiği yerli mallardır. Öyle bir Devlet - Sınıf çapulunu hazmedemeyecek nâmuslu insanların, "Paşa"lığa da çıksalar, gereğince (gerekince) hiçe sayılıp, gereğince yok edildiklerine örnek: "1315 yılına lisinde

Vâlide

dek sürüp, Kâhyası

(Kethuda)

Kapısı

delegesi Kaymakam

günü

albay

Beyden

sonra

desine

alıp,

Yardımcılıkta 1314 ka

Ali

bir kişiydi -Allah

Hüseyin

Bey

Hüsnü

getirilenlere

idarede kuruş

gibi

(Paşa)

rahmet eyliye-

rahmetli

Vekilliğinde Paşa,

Başkan

Meclis

Ali

" (Keza,

s.57,

21

Başkanlığını denildi. olmuş

askerlik

1307 Sait

kendi

uh-

Ali Bey bu ve

17

tahsisatından

kanaatkâr,

Mec-

Serasker Mart

bulunmuşlardır.

Paşa

Paşa

bir aylık alır,

İdare

sonra,

ve

Yardımcısı

yükselerek Ali

kalmıştır. az

gerekli görülmeyen

Sait Bey başkanlığından Başkan

Tuğgeneralliğe

dek 475

kalması

Mustafa

rahmetli

makama

iken

gününe

idareden

Bey

Bakan o

sonra

doğru

Mart baş-

davranışlı

58)

Batılı "Uzman"ın 15 bin kuruş aldığı işte, T ü r k Paşası 475 kuruşla (gâvurdan 33 kere daha aşağı ücret ) ve çalıp çırpmaksızın, vapur sayısını 10 kat daha arttıracak, altlı üstlü hırsızlık çetesinin sabotajlarına rağmen işletmeyi çökmekten kurtaracak biçimde çalışıyor. Öteki Mustafa Paşa da öyle. "Unutulmayacak gitmişti.

Con

Paşa

bir bu

hadise: vapura

İkinci

sınıf bir

kamarot

yamağı

vapurumuz diye

Hicaz

bir Rum

seferine delikanlısı


vermiş.

Dönüşte

mektup

ile

mekte

için

satıldığını

müfettiş

Müfettişler

Beyrut diş

hacılara iki

gelmişti.

ve İzmir'e

biletleri "Evrak

idarede rildi.

Meclise

geçmişti.

ve

açık

Paşa

Denizcilik

ve

verilmesini

men

Başkan Mayıs

yin nu'da şa

"füc'eten "ve

Bey'in

bulunuyordum.

irtihâl

gazetenin

çalışkanlığından

konu

postada

rahmetlinin

yordu.

-

Tanrı

üzüntü

mektubuyla ve

birlikte

bunlara

sunmuştu.

He-

kesilip" Serasker ve

Paşanın gazete boğsun

Fikir sanıklar

komutanlığına o

günler

geldi.

verdiği

açtım.

haber

Paşa verilmiş

namusluluğundan göçüşünü de

yazıyor.

bana

gelmiş

[günahını

Pa-

haber-

Meğer

İstanbul'a

ta-

Kastamo-

Mustafa

esenliğinden,

telgrafla

o

sürerek,

yükselmişti.

tuğ

(yazar)

korkmadan

yarlığayışına

gönül idarenin

akseylemiş

gazeteleri

ile

ettirile-

iken,

tahsisleri

İstanbul postası

vakit-

terfi

bir buçuk ay kadar sonra

Yozgat

Okudum;

ölmüş),

ol

öne

albaylığa

Hakir

önümdeki

açarak

rahmete

iken

götür"

Selâmlığına

Meşrutiyete

Paşaya

idaredeki

Bir gün

etmiş" (ansızın -

Ve

ettirilerek

aldım.

Ardından, biri

şeyleri

Başkanlığına)

Terfi

Paşaya

kâtibin

özel

oturdu.

bildiriliyordu."

gönüllü,

Bakan

idik.

önüne

Cuma

yardımcılığında

kimi

düzerek

odasında

"Con

ve-

kadar bir

sandalyesine

Hırsız

alçak

uzaklaştırıldı.

mektubunu

birinin

böyle

karar

Başkanın

emirle

Başkan

bundan

Meclis

atarak:

olunduğu

İdarede

(Devlet

İstanbul'dan

sevindim.

önüne

Bey getirildi.

Mustafa

bulundurulmuştu.

sürgün

lerden

çoğu

kullanılmış gi-

15 gün

yazılıp hazırlanarak,

durumlarından

gönderilmiştir

rahmetlinin

rahmetlikle

namuslu,

Ali

Aradan

bir kâğıttı.

tayin

bir proje

1307 günü

edilerek

Kâtibin

bir kişiydi...

yersiz

mâbeyine

sırasında

karşılayıp bir az geç

atılmasına

bir davranışla

tezkere,

candan,

yalvarır

vapur kâtibinin

üyelerden

ettirilmiş

Yardımcılığına

geri

hürriyeti

bir dön-

Hacıların

elinde

memurluktan

Paşa

geçti,

Bu

çabacı

eksiklerinden

Ali

okudu.

imza

Paşa

aktif,

son 10

atıp

çıktı.

önce

Küstahça

sınıf bir gemiye

"Mustafa

Kapısına

vapuru idareye

karşılayabildiler. yolcunun

çocuğu

biletlerinin

İzmir'e

(Gerektir)i alındı...

Başkanı

mektubu

Bankasına

vermiş,

Rum

gidiş

İhbar yazısı

28

kaydıyla

"Mucip"i

yazı

odadan

birinci

halde

Her şeyden

içeri girdi.

bir zarflı

Ve

ediyordu...

Çanakkale'de

kesin

Meclis

vapur kâtibi

dedi.

beklerken,

kullanılmış

gönderildi.

oldukları

geldi.

yanında

Bu

rek

çıkmış

kullanılmamak

Başkan

ihbar

hazırlanıp

vapuru

karantina

toplanan

bulundu."

Bakan

süre

Süveyş'te

hacılardan

olan

teftiş

vapur

Cidde'ye

ve Aynı

bulunu-

bağışlasın]."

(A.N., Keza, s.58-60) "İstibdat" böyle

çağı

Türkiye'sinde

yetiştiriliyordu.

"kökü

içeride"

yerli

kapitalist

sınıfı


II. B Ö L Ü M HÜRRİYET

ÇAĞINDA

KAPİTALİZM

S O S Y A L D E V R İ M D E İKİ S O S Y A L S I N I F I M I Z Hayatın yaşayan diyalektiği, kafaların ölü skolâstiğini her zaman "BOC A L A M A " ya m a h k u m edecektir. HÜRRİYET adlı ikinci Meşrutiyet (Anayasacılık) olayı nasıl bir devrimdir? Söze başlarken, onun, 1789 Fransız Ulu Devrimi gibi bir işveren altüstlüğü olduğunu

belirttik.

Şimdi

bunun tam

tersini sorabiliriz: Türkiye'de Batı anlamıyla bir klâsik burjuva hürriyeti oldu mu? Hayır. Bu karşılık, gerçeklerimizin öbür yüzüdür.

1908 Meşrutiye-

ti: Tekelci Finans işverenlerinin, yani yatalak kapitalizmin devrimi olduğu için,

sıhhatli ve

klâsik burjuva

hürriyetlerinden

hiç birini T ü r k milletine

koklatamadı. Hürriyeti, yalnız halk yığınları içinde işçi sınıfımız ciddiye alıp, milli

hayatımızda

gerçekleştirmeye

kalkıştı.

Hiç

bir ideolojik iddia

yap-

maksızın, sırf o sosyal sınıfların Tarihte ağır basan içgüdüsü gidişi ile, Türkiye'de ilk defa sosyal anlamlı

hürriyet hareketinin açılış törenini canıyla

kutladı. Ve ister istemez, 1908 hareketi yaldızlarından arınınca, Türkiye işçi sınıfının, T ü r k milleti adına kısa ve mutsuz da olsa, sonraki Kuvayi Milliyeciliğe ışık tutan sahici hürriyet kımıltısı olarak tarihimize girdi. Çıkarcı yabancı ajanı

işverenler,

Kulis arasında emperyalist şirketlerle

T ü r k milletine suikastlar kumkumalarını hazırlarken, şaşkına çevrilmiş yoksul

kalabalıklara A b d ü l h a m i t hafiyesinin:

"Hürriyet-Adalet-Müsavat-Uhuv-

vet" nutuklarını attırarak yeni soygunlara oy toplarken, yalnız işçi sınıfımız, o yabancı sermayenin Türkiye'yi köleleştirerek, Birinci Cihan Savaşı, Kuvayi Milliye boğuşu gibi en kanlı alanlarda kurbanlık koyun etmeye girişeceğini sezmişçe bütün T ü r k milleti adına Özel Sermayeye karşı harekete geçti. İşveren Devrimini işçi sınıfının açışı elbet tezattır. A m a , Tabiatın ve Tarihin her tezadı gibi canlı tezattır. Kafadan uydurma bir kuruntu duygu ve saçma çelişme değil, yaşanan gerçek karşıtlıktır. Tarihin her çağında, her devrinde ve her yerinde olduğu gibi, Batıda da Devrimin, b u r j u v a devriminin

MOTOR'u

hep çalışan

halk yığını olmuştur. Y e r y ü z ü n d e o motora


binmeyen tek Fâtih, tek cihangir, tek başarılı sınıf ve Devrim yoktur. Yalnız Batı T o p l u m u n d a , yerli üretici güçlerin gelişimi yönünde aksiyon gerektiği için, geniş halk yığınlarının çığları kurtarıcı krizler olarak karşılandı.

Bizde

utanılacak bir "ayıp" gibi boğulmaya ve unutturulmaya çalışıldı. 1908 Eylül'ünün 10. günü, Hürriyetin birinci ayı dolarken, Şark Demiryolları grevi biterken; Şirket'i Hayriye Fabrika işçileri harekete geçtiler. "Grevciler ları

Sirkeci'deki

dışarıya

eden

İdare

zetesi bu "İdare

Başkanının

olaydan Meclisi

Amelenin

İdarehaneyi

çıkartmamışlardır. Şirketten

konu

işçilerin

değiştirmek

işlerine

karışması

etmişler,

işçilere

atılmasını

açarken

Başkanını

şirketin

abluka

Özellikle

içerideki

zam

ileri sürmüşlerdir... bu

hareketinin

hakkı

Şirket

ayıptır"diye

memur-

yapılmasına

itiraz

İkdam

çirkin

ga-

olduğunu,

paycılarının

hakkıdır.

yazmaktadır."

(Hüseyin

Avni [Şanda], 1908'de Ecnebi S e r m a y e y e Karşı İlk İşçi A y a k l a n m a l a r ı , İstanbul,

1935)

Binlerce işçi hakkının v e r i l m e m e s i değil, üç buçuk Şirket paycısının insafsız çıkarını önlemek "Çirkin ve A y ı p " sayılıyordu. Koskoca İmparatorluğun susadığı Sosyal Devrim:

Basit, acıklı, cahil,

hasta ve üstelik y u r d u n u yabancı finans kapitale satmakta hasımlarından daha pinti olan bir tek kişinin, A b d ü l h a m i t ' i n ilân ettiği hürriyetle Abdülhamit'i devirmektir, ve ondan başka hiç bir amaç güdülemez deniliyordu. Devrim

bu

kadar maskara

bir el

çabukluğu

biçiminde soysuzlaştırılmak

isteniyordu. 40 yıl sonra hemen hemen aynı kontenjanlarla DP çığırtkanları

çıktı.

Sloganlar " N u r " gibi

katlanılmadı.

Yeniden

sözcüklerine dek değiştirilme zahmetine

sahneye

koyacakları

Hürriyet

Orta

Oyu-

nu,1908'den beri şöyle "tekerrür" etmişti: "Abdülhamit'in dan

sonra

dat,

30

herkesin

yıldan

artık yıkılmıştır.

tuklar

Şimdi

söylüyorlardı...

"Geceler gündüz jurnalcılar

aleyhine

her köşe başına

beri milleti esirlik içinde

hür olacağı.. nura

Hocalarla,

oldu"

diye

ateş

"Vâtandaşlaaar! kavuştuk, papazlar

şarkılar

püskürüyor,

asılıyordu." (H.A.

hep

Abdülhamit'in

Keza,

kardeş

"Kardeş

söyleniyor,

bıraktığı...

artık bun-

Otuz yıl süren

bu

olduk" yollu

olduk"diye

gazeteler, iri

nu-

öpüşüyor.

hırsız

burunlu

istib-

paşalar,

karikatürü

s. 17)

Halka, gerçekleştirilecek tek ülkünün, bir müstebit Padişahla bir kaç bunak paşayı ve uşaklarını alaşağı etmek olduğu yalanı yutturulmak isteniyordu.

O

şartlı

şurtlu

konvansiyonel

yalana

kim

kandı?

En

geniş

halk

yığınlarımız, en ücra köy insanımız, bugüne dek, " m a ğ d u r " duruma düşürülmüş müstebit "Kızıl Sultan"ı, saygıdeğer bir evliyalık halesine büründürerek anmaktadır. Ve daha o gün, kumar masasında kâğıt ve zar değiştirir gibi

Padişah veya

Paşa veya

Bey değiştirmekle,

bir milletin sosyal


kurtuluşu arasında en derin uçurumların yattığını egemen çevrelerin yüzlerine çarpan güç, işçi sınıfımızın hareketi oldu. İŞÇİ S I N I F I N I N S O S Y A L D İ L E K L E R İ "Hürriyet" 1908 yılı T e m m u z u n d a açıklandı. Ağustos'ta, Türkiye'nin sonra tam yarım yüzyıl "YOK" sayılacak olan - Modern İşçi Sınıfı tek vücut olarak insan haklarını ararken, gerçekte, asıl Millet ve Vatan kurtuluşunu da sağlamak için ayaklandı. Alâtini T U Ğ L A fabrikası, Selânik'te T Ü T Ü N mağazaları

işçileri, Varna'da T İ C A R E T işçileri,

Selânik ve

Manastır boy-

larınca DEMİRYOL işçileri, Demirkapı-Mitroviça-Üsküp'te DEMİRYOL işçileri, İstanbul'da GAZETE MÜRETTİPLERİ, Bağdat DEMİRYOLU müstahdem ve işçileri, İstanbul T R A M V A Y işçileri, ŞİRKET'İ HAYRİYE işçileri...

14 Eylül'de

EREĞLİ KÖMÜR, Zonguldak MADEN KÖMÜRÜ işçileri, Balya Karaaydın MADEN işçileri, A d a n a PAMUK FABRİKA işçileri... Sözleşmişçe, ardarda, birbirini tutarak grev yaptılar. 15 Eylül günlü İkdam gazetesi yazdı: "Haydarpaşa-Ankara-Eskişehir-Konya-Bulgurlu belerinde mızıka

memurlar ve

ellerinde

ler yapmışlardır. astıkları

ve

bir

işçiler

bayraklarla

Bu

greve

ve

sonra,

akşam

girecekleri

hatlarıyla

yapmışlardır.

Kadıköy

gezintiden

beyannamede,

memurların

grev

çevresini

Haydarpaşa

trenlerinin

yazılıyordu."

bütün

Dün

işçiler

şuönlerinde

dolaşmışlar,

gösteri-

istasyonunun

kapısına

gelişinden

sonra,

tümüyle

(Keza)

"Grevler a d e t a bir salgın hastalık halini aldı." (16 Eylül: Türkiye işçi sınıfı ne istiyordu? Tarihin hazin cilvesidir: aydınlarının yabancı

İkdam)

Egemen T ü r k

sermayeye paravanalık ettikleri gün, T ü r k olmayan

doktor A r h a n g e l o s ' u n ,

işçi

öncüsü

olarak 17 A ğ u s t o s günü

" D a y a n ı l m a z olan y a ş a y ı ş l a r ı n a , bir parça

refah

dediği

gibi:

saçılmasını

dili-

yorlardı." Bütün dilekleri ise ağlanacak kadar ilkeldi. I- İşçi lerden bir işçi da

teşkilâtının

birisi

de,

teşekkülünün

istiyorlardı.. II- İşçi

ruş

IIIrasız

ve

Hasta

tanınması:

memurlar arasında

tanınmasını,

Şirket bu

Anadolu

sendikaları birkaç

4

ve yaşlı

Maaşından

tanımıyordu."

kuruş

kuruş...

Gece

işçinin

sokağa

yüzde

"Şark demiryollarındaki bir sendika

demiryolları

bir buçuk

işine

dilek-

yapmaktı... işçi

ve

(H.A.,21

)

arttırılması:

emek sürelerine göre zam.

işçilere günde

atılmaması.

Şirketçe ve

gündeliklerinin

ikramiye

uzman

işçi

Memurlara

Yol işçilerine

günde

Böyle

memurları birer ku3

kuruş,

iki kat gündelik...

atılmaması: ödeyen

Hasta

memur

ve

işçinin işinden ailesinin

pa-

tedavisi.

Devrimci

baylar,

Hürüz-adaletliyiz-eşitiz-kardeşiz

dememişler

miydi? İşçi sınıfı, o hakların kendisine de tanındığını sanarak, gerçekleş-


tirilmesine girişiyordu. Gelin görün ki, o olağanüstü ilkel ve yalın kat dilekler, ansızın milletin en yüce ve karmaşık meselelerini, gökten yıldırım düşerce ortaya çıkardı. "Gösteri ve yürüyüş kanunu" henüz düşünülemediği için grevler kendiliğinden doğdu. Ve birbirinin içinden çıkan 3 dürbün gibi, işveren sınıfının 3 katlı içyüzü her şeyi açıklayıverdi: I- Yerli

Sermaye

uzak yerlerde

(hatırı

ler çektiğini,

araba

acenteleri sayılırların

bulunamadığını,

ğini gazeteler anlatıyor." (HA, tunlarında: de

zetesinde): nomisinin

felce

II- Ecnebi tesinin

17 Ağustos

mahfillerinde ce

iyi

etki

grev

işçi

oldu: yığınının

yazılmaktadır."

bu

kalmış,

caret

develerle

İzmir'e

merkezlerinden,

larda

ürünlerin

Bu

olayları

taşıyor.

taşınmıştır.

hükümete

yüzüstü

mekte idi." (HA,

hattında,

20)

kalacağı,

telgraflar

ticaret

tüccar

ve

incir gönderimleri

Grevler devam

sürüyle

Alman

"Grevlerin bu dere-

ecnebi sermayecilerini,

Aydın

gaeko-

hareketinin,

(HA,

başta

düşürmüştü...

memleket

24)

genel

bir mahiyet alması,

mevki-

Odası

"Berliner Tageblatt gaze-

ne duruyorsun, denildi:

endişeye

havadis sü-

müşkül

duracağı,

vardır." (HA,

tedirgin

bırakmadığı

şehre gelemedi-

Gazetesinin yüzünden

işlerinin

dair yazılar

tarihli nüshasında,

bir

çok güçlük-

bir telgraf vardır." (Ticaret

ihracat

hazretleri

Göztepe gibi

III- Devletçiliğimize daha kümeti tü

uğrayacağına

"Erenköy, oturanların

adamlarının

Eylül İkdam

çektikleri

yüzünden,

Sermaye

16

tüccarlarının,

dair gazeteye

"Grevler

oldular:

köşklerinde)

bir çok iş

21)

"Eskişehir buğday

kaldıklarına

rahatsız yazlık

ettiği sürece,

gelmiştir.

işlemlerinin

Bu

hü-

yüzüsti-

telgraf-

bozulacağı

bildiril-

23) anlatan

Anlattıkları,

broşürcük:

sözün

iki

"Ecnebi

yanlışını

Sermayeye

göze

batırıyor:

Karşı" adını 1-

Karşıtlık,

yalnız "Ecnebi" s e r m a y e için değil, onun T ü r k i y e ' d e k i beşinci kolu olan yerli s e r m a y e için rektif (makale)

de vardır.

veriyor;

o

Ecnebi s e r m a y e A v r u p a

emri

Türkiye'de

lu'dan H ü k ü m e t e telgraf y a ğ d ı r ı y o r l a r . ğil, Y e r l i - Y a b a n c ı

2-

yerine

B a ş k e n t i n d e di-

getirenler,

Anado-

Karşıtlık s e r m a y e y e karşı de-

S e r m a y e tarafından, T ü r k i y e halkının g ö z b e b e ğ i olan

İŞÇİ S I N I F I N A karşı gösterilmiştir. A n c a k , eski kurt S E R M A Y E , henüz bir aycıktır eline geçirdiği için

kuzu

postuna

baltadan

keskin

timsahın

gözyaşlarını

Tefeci-Bezirgân (kızışan)

kâr'ı

kadim Devletçiliğimizi yola g e t i r e b i l m e k

b ü r ü n m ü ş ve T ü r k milleti

dişleri

arasına

dökmektedir. Yoksa

S e r m a y e batağına

evrensel

Finans

denilen

k o ş t u r m a k için Bâbil

çocuğu

ağlama

sesleri

çağından

kandırıp, çıkaran

artmış Yerli

g ö m ü l ü p Hürriyet g ü n e ş i n d e kızınan

Kapital

timsahı,

kendi

Anayurdunda

işçi

sınıfının o en ilkel hakları a l m a k için neler d ö k t ü ğ ü n ü b i l m e y e c e k kadar toy ve

masum

T ü r k milletini

bebecik değildir.

sağmal yapacaktır.

Kendi

işçisini

a y a k l a n d ı r m a m a k için,


DEVLETLE

MİLLETİN ARASINI A Ç A N L A R

En insafsızca hakaret ve kışkırtmaların üstadı olan modern sermaye, Türkiye işçi sınıfına KARŞI, Devleti, Milleti hattâ işçi sınıfının bile bir parçasını kışkırtmak için şu dört başlı provokasyonlarını başarıyla yürüttü: I- İşçi Sınıfını K ı ş k ı r t m a k İşçi sınıfı grev y a p m a k için grev y a p m a z . Grev, işçi için açlık, sürünmektir.

Sömürücü

anarşik bir düzende

insanca y a ş a m a n ı n

başka

çıkar

yolu kalmadığı için, işçi sınıfı zehirli bir ilâç gibi grev acılarını çoluk çocuğu ile çekmeye katlanır. Özel Sermaye, Hürriyet uman işçi sınıfının "gözünün dibak

kurdunu

kırmak için" onu zorla greve itmiştir:

kurumunda

artırılmasını muş,

çalışan

memurlar,

istemişlerdir.

bütün

memurları

direktöre

Direktör, kapı

dışarı

orada da grev başlamıştır." (HA,

"O günlerde,

dilekçe

memurların

vererek

vekilini

edeceğini söylemiştir.

22)

olay

bir

içinde

bölümünü

bulunduğumuz

mecburiyetinde dika

18.

Düzenlilik

had)" Modern

hiç

günü Hat

Bütün bir

müdürlük sabahleyin

üzülerek

korunacaktır.

koruyacaklardır.

ederiz.

tekniği

ayın

halde,

bulunduğumuzu

üyelerince

danlıkları ye

bıraktığımız

arkadaşlara

II- İşçi Sınıfını Finans

Ey-

olmadığından,

birden

grev

yapmak

Telgraf aletleri

bekçiler

sâkin

ve

zaman

aygıt

ılımlı

bile,

sen-

ve

ava-

olmayı

tavsi-

Yaşasın

Birlik

(itti-

düzenli, verimli,

uzak insanlığımızdı.

Bölünmeye Kışkırtmak

"Böl ve e g e m e n ol" prensibi, İngiliz kapitalizminin sayılır.

5

"Dileklerimiz-

razı

bozulmayacaktır.

işçi sınıfımız mecbur edildiği

koruyucu, yakıp y ı k m a k t a n

hep

boyundaki

veçhile

buna

belirtiriz...

kovüzerine,

Sendikası

lül'de greve neden ve nasıl başlandığını şu bildiriyle açıklar: den

aylıklarının

odasından Bu

Şark Demiryolları

Oriz-

kapitalin

başlıca

provokasyonlarından

sömürge metodu biri

de,

işçi

sınıfı

içinde "Aristokrat amele", "Bürokrat kapıkulu" yaratıp, işçi çoğunluğunu re,

daha zam

ği için, ayrı bu

kolay s ö m ü r m e k t i r :

yapmıştır.

Ama

işi bırakmışlardır." (HA,

yaşayan, derece

ve

genel

"Şirket'i Hayriye:

Hasköy fabrika 22,

ortak bir teşkilâtı

23) ve

"Bu

kaptanlara, dilekleri

tarihten

kabul

makinistleedilmedi-

beri her yerde ayrı

birliği bulunmayan

bir mahiyet almıştır" (HA,

III- İlan P a r a s ı y l a

işçileri,

bir ülkede,

grev

22)

Milleti K ı ş k ı r t m a k

Kapitalist ülkelerde gazeteler ilânlarla, geri ülkelerde büyük şirket ilânlarıyla yola

getirilir.

Bizde

basın organlarının

kolayca

kızışıvermeleri,

hiç

yoktan şuna buna, hattâ hükümete ve olmayacak konulara uluorta çatmaları bundandır. Nitekim grevler başladığı gün az önce Hürriyetten başkası üzerine

yemin

etmeyen

"Kamu

oyu:

Efkârı

umumiyye"

sözcüleri,

inanılmaz bir kelbilikle [köpeklikle] açıktan açığa Yabancı Sermaye savunu-


culuğuna

şöyle

başladılar:

çıkmış bir ihtilâf olmakla etki yapar...

"Grev yalnız Şirketle kalmaz.

Memleketin

işçiler arasında

ekonomi

hayatı

ortaya

üzerinde

Bundan başka, ülkemizde varolan büyük endüstri, yabancı

sermayeleriyle varolmuştur. Demek ki, grevler dolayısı ile, mali kredimiz üzerinde etki yapar. Şirketlerin hisse senetleri düşer." (İkdam: ler ve neticeleri",

"Grevci-

16 Eylül) O günlerde, Ticaret Odası gazetesi de, yerli

işçileri tahkir edecek [aşağılayacak]

derecede grevler aleyhine bir maka-

le yazmıştı. Bu makalede, yerli işçilerin yabancı işçiler seviyesinde olamayacağı, re

kat

laylıkla

"Hak seviyelerini kat

üstün

kapılacakları

celerinde

dileklerde

savunmak,

olduğundan, derkâr

ve

yerli

[belli]

bulunmaları

korumaktaki

işçilerin

bulunduğundan,

câiz

kudretleri

politika

[uygun]

bizimkile-

manevralarına

yabancı

işçileri

değildir." (HA,

kodere-

24)

Efendisi Y a b a n c ı S e r m a y e , yerli uşak sermayeyi, Batı işçilerinin daha "seviyeli"

oldukları

için

"politika

manevralarına"

kolay

kapılmadıklarına inandırmıştı. Yalan: Asıl Batıda, Finans Kapital geri ülkelerden aşırı-kâr çektiği için, bir bölük aristokrat işçi satın almayı ve işçi sınıfını

kendi bulanık politika

yesizleştirmeyi

manevralarında sersemleştirmeyi, sevi-

becerebilmiştir.

IV- Mall Baskı İle Devletçiliğimizi K ı ş k ı r t m a k Belli

başlı

ihtiyaçlarını

kendi

üretimi

ile

karşılayamayan

Millet,

hele

Türkiye gibi iğnesini, ipliğini, yabancılardan getirtince, kesesini y a b a n c ı y a kaptırmış demektir. O zaman ödeme dengesi hiç düzelmez. Şimdiki "Döviz" yahut "Yardım" handikapları gibi bir Demoklesin kılıcı, Devleti inmelileştirir. O zamanki handikaplar:

"Ecnebi imtiyazları" ile "Mali itibar"dı.

Gene borç gırtlağı aşmıştı. Devlet, kıskıvrak Finans Kapitale bağlıydı. a) İmtiyaz trat gereğince,

bağı:

"Grevin

kilometre

tiye Nâzırı,

işçi delegelerine,

lamalarını,

yoksa

ki

"Sadarete anlaşmazlığı

miş,

yapılacağını ki

çözmek

memurlara

Mâli

vaat

Hüknen'ce

bu

bu işten ziyan

Hükümet,

kon-

verecekti.

edeceğini,

çarpılacağını

Aradan

işçilerle

Müdür Hüknen

verileceğini,

bir kaç gün

kabul

(HA,

hükümet,

Genel

ikramiye

istekleri

imzalanmamıştır."

içinde,

teminat akçası

cezalara

üzerine,

istemiştir.

etmiştir.

çok

Zap-

işe baş-

söylemiştir."

Emperyalist başkentlerinden idare ediliyor-

dilekçe

birer maaş

Komitenin

büyük

baskısı:

verilen

ettiği zaman

daha

Hükümetin

grevcilerin

b) Finans kapital du.

devam

başına

etmediği

şirket arasında-

işçileri

işçilere

geçtikten

kabul

et-

bir miktar zam sonra,

ileri sürülmüş,

Berlin'de-

anlaşma

da

25,26)

c) Siyasi Emperyalist tehdidi: Yukarı ki bağ ve baskı yetmezse, "Sefarete haber v e r i r i m " demek, Devletin ödünü kopartmaya yeterdi. lün

başlarında

Zonguldak

havzasındaki

grev

de

genelleşmiş,

limanda

"Eylübü-


tün

işler durmuş,

şirketler, li

bu

Şirketi,

vapurlar kömür alamamış,

olaydan

Bâbıâliyi

Zonguldak'taki

sermayenin

ne de haber vermiştir." (HA,

Ereğli

(Başbakanlığı)

27,

Fransız

haberdar

tehlikede

olduğunu

28) Ve akan

şirketi,

öteki

etmişlerdir. Fransız

EreğSefirliği-

sular durmuştur!

V- T ü r k O r d u s u n u Türk İşçisine Karşı Kışkırtmak Yukarı ki çıkmaza girmiş Devletin yapabileceği tek şey, sermayeyi silâhla korumaktı. Türk Ordusunun Viyana önünde Avrupa'yı titrettiği durum tersine dönmüştü. Türk Ordusu, Kuvayı Milliye savaşındaki denemesiyle, bizdeki sermayenin ne kadar Vatan ve Millet haini kesilebileceğini henüz görmemişti.

İşçi

sınıfı

hareketinin

milli

kurtuluş

anlamına

geldiği

kav-

ranılmayınca, bir kargaşalık olduğu sanıldı. İşçi sınıfına karşı silâhlı kuvvetler yürütüldü. a) Kara dairelerini,

kuvvetleri: telgrafhaneyi

b) Deniz Fransız zabıta mür

kuvvetleri:

sefirliğine arasında

taşıyan

bastırmak

için

Nevşehir

çıkarmıştır. yüzden

önce

arada lanmış, kuvvete giderek

Öte

engel hapse

bir müfreze bir işçi de ihtiyaç karaya

"Aydın

yerine

gelmiş,

ile

Bu

Başbakanlığa

çıkarmıştır."

KONKRET (SOMUT)

kurtarmak olmuş,

(HA,

bildirmiş,

köolayı

gönderilmiştir." sâkin

geçmemişyoldan

yakılmıştır.

daha

istasyonundaki çarpışma

işçilerle

ocaklarına

durdurmuş,

depolar da

olaylar karşısında

geçirdiği

büyüyen

asker

grevcilerin

arkadaşlarını

işçiler arasında

ölmüştür...

asker

Punta

tehlike

hattındaki grev de

istasyonundaki

önemli

ocaklarında

suretle

lokomotifi

en

26)

maden

Zonguldak'a

istasyonda

grevci

kişi Bu

Punta

olduğunu

Şark kurnazlığı

ile

olmuşlardır... atılan

15

etmiştir.

gambotu

zırhlı:

olay

"Ereğli Şirketi

işçilerden

tahrip

(HA,

Zonguldak'ta

bildirilmez)

köyünde,

yandan

jandarmalar

yapmalarına gün

ve

Develü

Şark demiryollarının

almıştır."

(Sermayenin

bildirilir

lokomotifleri

İşçiler

elinden

kavgalar olmuş,

c) J a n d a r m a tir.

"Askeri bir kıt'a,

işçilerin

çok

işçiler

Bu

tahripler

yığını,

bir

istemişlerdir.

Bu

birkaç

İzmir valisi, Mecidiye

kişi

yara-

daha

zırhlısı

çok

İzmir'e

27,28)

BİR İŞÇİ H A R E K E T İ

denilen

dar g ö r ü ş l ü l ü k t e :

"Şuyüu v u k u u n d a n

be-

ter" (halkça d u y u l m a s ı , olmuş o l m a s ı n d a n daha kötüdür) diyen bir davranış

vardır.

Hoşa

gitmeyen

halk

hareketi

kökünden

kazınmakla

kalınmaz, öyle bir şey o l d u ğ u n u ağıza alanın da kellesi uçurulur.

Bütün

tarihler, o l a y l a r ı a n l a t m a k t a n çok, o l m a m ı ş gibi g ö s t e r m e k için yazılır. Batıda " C o n s p i r a t i o n de silence" (Susuş kumpası) adı verilen bu davranış, genel olarak halk hareketlerinin, özellikle işçi sınıfı hareketlerinin nice milyonlarcasını u n u t t u r m a k l a görevlidir. Onun için, işçi hareketine


s ö v m e k v e y a iftira e t m e k için olsun, resmi edebiyatta yer v e r m e m e k en büyük

k u r n a z l ı k sayılır.

O

bakımdan,

bir

"tuhaflık"

veya

"beceri"

gösterisi

uğruna

nasılsa

ağızdan kaçırılan her işçi olayı, Türkiye'de "ilk", olaymış gibi gösteriliverir: "1908 çıktı.

(Hicri

1324)

Sadrâzamın

Bâbıâli'ye da,

gidip

İçişleri

İbrahim

çok

Bakanı

bu

olayın

de

Rally'yi, lardaki yıl

yerlerinden

süreyle

vilâyetine

ora

yazarak,

önemle

rica

Kâmil

etmişler...

mek

Paşayı üzere

olduğumu

şiniz. lu

Hatta, eşyanızı

önemli

ve

getirtiniz!"

karşılığını

âciz

Tevfik

Hakkı

kişilerin

mühendisi

zamanda,

ocak-

akan

bir çayın

su-

Böylece,

madenin

10

üzerine,

kalmış.

Bey,

Sadrazamlığa

Balya'ya Beyin

Hüdavendigâr

deyiminden,

Hakkı

bir

gönderilmekliğimi madenle

grevi yatıştırmak için

Hatta,

Bandırmaya

hareketini

Liva

Vâli

sezmiştim.

geminin

iş-

önlemişler.

Bakanı

söylemem

arasına

mühendislerini

maden

Aynı

yeraltında

buldurulup

geçer)

Bugün

Fransız

işletmişler!

üzerine

İçişleri

(sözü

hayır...

O olan

Bana:

bakımından

Müdürü

Yalnız,

acele

sıkıştırdıklarını

-"Hayır,

Sadrâzam

ayaklanmalar ve

sıkıştırmışlar.

kaymakamlığı

Bunun

çeşitli

Şirket

için

tehlikesini

benim

ilgili bir çok nüfuzlu

Hemen

bildirdim.

verdi.

olmak

Alman

tulumbaları

kalma

bildirmişler.

tezkere

kaçırmışlar.

yarar olan

"Grev karşısında

memur

karşısındaydım.

emrini

olduğu

durdurmuşlar.

işlemez

ile

(sonradan

ayaklanması

bir

anlattı.

aracı

Bakanın "

mâdendeki

arttırmak

da

boşaltmaya

işçi

sebep

Bunlar,

gündeliklerini

görmemi

bastırınız!

ilk

istediğini

geldiğimi

sonra

karşıma

imiş:

Meşrutiyetin

çalışmayı

larını

olan

katılmış.

korkutarak

hemen Az

idi...

görmek

Paşaya

söylemiş.

içyüzü şu

"Balya'da, çiler

Beyi

giderek grevi

"Memleketimizde olan

sonları

beni

Kâmil

Hakkı

Paşa)

Balya'ya

ağustos

acele

Sadrazâm

Hakkı

"Derhal

yılının

beye

Sadrâzam

Lâzkiye'ye

git-

kendisi:

hareket edin,

vapur var.

birkaç saat geciktirdim! vermişti...

Ona

Evinizden

yeti-

lüzum-

Çaresiz,

Bakanın

dediğini

Gönen

üzerinden

Balya'ya

yaptım. "Bandırmaya gittim.

Daha

çıkar çıkmaz,

yolda

iken

bir araba

birkaç bin

leceğimi

öğrenerek,

oturmaklığım

sofaları

halılar

çiçeklerle

Bu

ve

"İşçinin

başında

adam,

bana

mösyö

Rally

ile

Kürd

hitap

için

ederek bir de

görüşeceğimi

çağırmayı

uygun

raması

ihtimalini

düşündüm.

bir

ev

karşılandım.

kiralamışlar!

Bunlar,

Hattâ,

ge-

odaları,

süslemişler.

tâifesinden

yanıma

tutup

işçi tarafından

(!)

Ertesi

isminde

söylev söyledi.

karşılık

görmedim.

Mevlüd olarak

bir topal

vardı.

İşi inceleyeceğimi

bildirdim.

Yolda

bir hakaret

günü

onun

Fakat

veya

bulunduğu,

kazâya yâni

ve

Rally'yi uğsak-


landığı

yere

dar zam yol

ben

olmadığını

den

gittim.

yapılması

söyledim.

idaresinden

Mevlut ile ram

Bir süre

arkadaşları

layacaklarını "Çünkü

temin

nun

saymışlar... bir

biraz

Mevlut

ve

lattık.

Fakat,

lardan rin)

dahi gözü üzerine

çıkan

iki gün

61, İstanbul

sonra

Ertesi

pek,

daha

Terakki

Sudi

Beni beyin

anlaşmayı

bey

önce-

kendi ara(sonra

bildirmiş.

Onun

Sudi

Cemi-

Bâbıâli'nin

için

Bu-

hükümsüz

de

Balya'ya

tezelden varışından

bulundu.

Kendisini onu kabul-

yaptığım

anlaşmayı

hemen

işe

inerken,

kuyu

cesur olduğu

çözümlenmiş

için,

kimi zorbalar buna

en-

koştu!

Bu zât,

başkaldıranların Böylece,

oldu." (Mehmedali

Mevan-

başına

Herifler sindiler!

söyledim. başlamalarını

Ayni:

zorba-

(serkeşle-

Türkiye'de

ortaya

Hatıraları,

s.59-

1945)

Olayın eleştirimi bir yana; Yerli S e r m a y e iktidara gelir gelmez, Y a b a n c ı S e r m a y e Şirketi (Mösyö Rally), hem Derebeyi ile

gizlice

baş-

karar verirsem

işçiler kuyulara

yürüdü!

işe

ne yolda günü

Sudi bey hemen

ve

telgrafla

ziyaretimde

İşçilerle

çağırdık.

ik-

değindim.

hemen

bulunmayı,

Sudi bey geldi.

ben

çay kahve

gelmemiş.

yapılan

dayamışlar.

Ma-

karşılandım.

grev olayına

Cemiyet,

benimle

konağında

söyledi.

bastonla

ilk grev de

gece,

uydu...

ilkelerine

İttihad de,

karşılık

o

döşeyip

sabahleyin

gel olmak istemişler.

göre

temasta

aldığı direktifin,

olduğunu

Selânik'e,

kaçıkar

kazanamadık!

edilerek gönderildiğini

Hükümet

arkadaşlarını

başarı

şahsımla

arkadaşları

tutmuşlar,

sonra ibaret

lud

ve

eşitlik

ne

başka

gene

Önce,

Cemiyetten

Lâkin

memur

Netekim,

ev

Ama

biçimine

ertesi günü

bunda

sonra

sevdikleri için,

etmişler!..

tanıttıktan sonra, den

Fakat

ve

ile,

Rally'ye

işçilerce

çağırttım.

adalet

Tasavvurlarına

imiş!!

ve

Milletvekili)

üzerine

ayrı

ettiler...

lâzım

kabul

Lâzıstan

hürriyet,

ve

çözüm

zaman,

(müşevvikleri)

işçiler grev yaptıktan

tanıdıkları

larında

bulduğum

döndüğüm

de

işçi gündeliklerine

tespit ettim

söylediklerimi kabul

müracaat etmişler.

karışmaması den

Adam,

kasabaya

ettirdim.

inceleyerek,

olacağını

öteki kışkırtıcıları

Mevlut ile

yetine

Hesapları

mümkün

birleşmiştir.

Abdülhamit

mutasarrıfının

hem

Devleti (Bâbıâli)

"çay,

kahve

ikramlı

idare'i m a s l a h a t " atlatması y e t m e z s e , kendisini kurtarıcı gibi karşılamış olan

işçiyi " Z o r b a - S e r k e ş " sayıp,

" H ü r r i y e t - A d a l e t - E ş i t l i k " adlı halk,

hoşnutsuzlaşıp,

yüzden, metlileri redilecek

kucağına

sokulan

hürmetleriyle

Ticaret Odası:

postu

gericilik ayaklanınca,

Abdülhamit'in arasına

sopayla

kuzu

kimi

kaldırıldı."

"Yerli

itilmiştir:

kaynaşmalar, (A.N.:

maden

kuyusuna

altından az

kalsın

"31

işçilerin.. y a b a n c ı

indirmiştir.

dişlerini

işçi

sınıfı

gören bile,

o

Mart Olayında idare hiz-

Halil

TSSİT,

kurt

Paşanın

tedbir

ve

şük-

s.65) işçiler d e r e c e s i n d e di-

leklerde b u l u n m a s ı caiz d e ğ i l d i r " diye, kendi

milletine hakaret etti:


Anadolu

Demiryolları

Danışmanımız

idi.

Şirketinin

Bu

yabancı,

ajanı kendi

Alman ülkesi

Ostrog,

Adliye

işçilerine tanınmış

Kontu

hakları

T ü r k işçisine lâyık görmeyerek, S E N D İ K A Y A S A G I ' n ı , Osmanlı

Başveki-

li Kâmil Paşa G R E V Y A S A G I ' n ı kanunlaştırıverdiler!.. Böylece (Yabancı

sermaye ile Emperyalizme karşı)

MİLLÎ İ S T İ K L Â -

Lİmizi, ancak 10 yıl sonraki kanlı fedakârlıklarla elde edilmek icap etti. Çünkü Tefeci-Bezirgânların foyaları ancak K U V A Y I M Î L L Î Y E mücadelemizde meydana çıkabildi. İşçi sınıfımızın sâlim içgüdüsüne kalsaydı, aynı dâvâ 10 yıl önce, belki de kan dökülmeksizin (Mösyö Rallylerin sıçan deliğine girip gitmeleriyle), en medeni biçimde çözümlenebilirdi." (H.K.: yi Milliyeciliğimiz,

Kuva-

1/5/1954)

İSTİBDADI ARATAN

HÜRRİYET

"Devr'i Dil'ârây'i H ü r r i y e t " t e (Gönül Bezeyen Hürriyet Çağında), o yetiştirilmiş sosyal kapitalist sınıfı iktidara geldi. O z a m a n a dek el altında satın

alıp

suç

sınıfınındı. müstebit

ortağı

ettiği

Devletçilik,

artık şartsız

Hürriyet onundu, A d a l e t o n u n d u . Padişahtan

üstü

kapalı

buyrultu

kayıtsız

Eskiden,

Kapitalist

saray m a h k û m u

kopartarak,

saman

altından

yürütülen sular, hep saman üstüne çıktı. M â d e m ki Hürriyet "ilân" edilmiş, artık İstibdat zamanının,

içine kaza ve kader t e s a d ü f ü y l e namuslu

kişilerin de sızarak, Allah korkusuyla lisine

artık gerek yoktu.

1315

hırsızlık y a p a m a d ı k l a r ı İdare Mec-

(1899)'dan

m e k a n i z m a s ı y l a serbest rekabetten, Tekelci mine işleyişi

geçmişti. pek

Aynı

keskin"

yerine Albay Necip lanarak

"5130 kuruş aylıklı Paşa,

bey geçmiş ise

toplantılarına

tir." (A.N.:

yıl,

Mehmet

TSSİT,

son

500 de,

verilmiş

beri

Batı

Şirket

Emperyaliz-

"candan, sözleri,

bakışının içe

kuruş

maaşla

çok geçmeden

ve

kapitalizmi

Finans kapital

işler istenildiği

emekliye

Meclisin gibi

atılarak

varlığı

idare

hor-

edilmiş-

s.60)

Hürriyetle birlikte, T ü r k i y e denizciliği devekuşu gibi ortada kaldı:

hem

" K u m p a n y a " gibi y a ğ m a ediliyordu; hem de özel şirket olmadığı için kimse onu üzerine almıyordu. Hürriyet Fâtihi kahramanlar, öyle küçük işlere bakmıyorlardı: elinde şimdiki

olageldiği durumuna

bâkmıyorlar." Yalnız Kapıya yere

"Kara için,

çalışan

bağlanması

(Keza, 61)

sahip

(Keza,

(Bâb'ıâli:

günlü

İdarenin

Denizciliğin

son

Anayasacı

çıkmıyorlar.

Başka

dağınıklığı

Denizcilik

(Meşruti)

komutanları,

Bakanlıklar

da

Bakanlığı onun

yüzüne

bile

birlikte,

Ulu

62) kişiler:

"Milli görevlerini yerine getirmekle

Başbakanlık) ve

bir

ve

müdür

başka atanması

kapılara için

başvurup, merhamet

İdarenin

bir

dileniyorlardı."


Dilenilen " M E R H A M E T " gecikmedi. Müstebit Padişah zamanı, Batı pitalizmi

daha

aracılığında

çok T ü r k - M ü s l ü m a n

kullanıyordu.

Şimdi

olmayan

o

aracılar

azınlıkları

siyasi

Ka-

Devlet-Kapital

iktidara

çıkmışlardı.

"Meşruti Ümera: A n a y a s a c ı K o m u t a n l a r " o şirket midir, değil midir, ne olduğu bir türlü belli olmamış gibi, "şerefleriyle mütenasip," olmayan bayağı maddi işleri eski Yerli - Yabancı S e r m a y e gözbebeklerine bırakıverdiler. Bu gözbebekleri, Batı kapitalizminin çoktan dama attığı serbest rekabetçilik prensibinin perdesi altında, artık siyasete egemen özel sermaye girişkenliğinden başkasına y a ş a m a hakkı bulunamayacağını bir Kur'an âyeti, İncil buyrultusu gibi savundular. Ve lütfedip, ortada kalmış sahipsiz

Denizcilik

işini,

çağdaş

uygarlık sofralarına

koyup

çatal,

bıçak ve

kaşıkladılar. A b d ü l h a m i t , açık konuşan adamdı. Bu gün ne kadar i n a n m a z s a k inanmayalım, o, Türkiye'de her şeyden önce "İSTİKLÂL: piyonu idi:

B A Ğ I M S I Z L I K " şam-

1- Dışarıda Batı K a p i t a l i z m i n e karşı bağımsızlık, 2- İçeride

sosyal sınıflara karşı

bağımsızlık...

1- Dışarıda bağımsızlık: İstanbul'da Türkiye'yi "ISLÂH: için İngiliz kapitalizminin toplattığı "Fakat

bu

maddede

konferansa:

memleketimizin

bağımsızlık şânını

rumlardan sakınmayı görev sayarım" (Millet 2- İç mu

kapitalistlere:

işlerini

yürütmede

"Anayasayı

hazır olmaya

Meclisini

kelerimizin

idaresini

düzeltmeye

ve

melini

etmeye

bu

bağımsız

yok

usulün

kötüye

giderecek

açış

kurmaktan

çağırmaktan

DÜZELTMEK"

(ilerlemek için düzelelim) olan

söylevi)

maksadımız, ibaret

vesile

ahaliyi ka-

olmayıp,

kullanımların, olacağını

du-

diyordu. belki

istibdadın iyice

rum." (Keza) derken, yerli sermayeye, "yalnız sen yoksun,

ülte-

kestiriyo-

başka sosyal

sınıflar da v a r " d e m e k istiyordu. Söylevin ilk sözü (Osmanlı geleneğince) "Tebeanın her sınıfının leceğini

hak ve m e n f a a t i n e riâyet (güdücülük)" edi-

hatırlatıyordu.

Meşrutiyet burjuvazisi bu iki kuralı da tersine çevirdi. Yalnız kapitalist sınıfının "hak ve m e n f a a t i n e g ü d ü c ü l ü k " tanıdı. Yerli - Y a b a n c ı sermaye

ondan

dışarıda

bunu

bekliyordu.

Bu

prensibin

zaferi,

içeride

kapitalizme,

e m p e r y a l i z m e bağımlılık oldu.

A b d ü l h a m i t her şeyin farkındaydı ve boş lâf etmiyordu. Türkiye'yi yarı sömürgeleştirenlerin, içeride, dışarıda

KAPİTALİZM olduğunu seziyordu.

1- Dış harp: Y a b a n c ı sermayenin Türkiye'yi borca b o ğ m a k oyunu olmuştu. zeltme

"Kırım uğrundaki

zinemizin Gerçi..

dışarıya müttefik

savaşının

ortaya

çalışmaların bir akça ulu

çıkması,

devamını borcu

devletlerin...

ülke

engelledi.

ve

yurttaşın O

durumunu

vâktedek

yoğiken..

Bu

sebeple

yardımları

ile

barış,

borç kapısı içeride

dü-

Devlet haaçıldı.

işini yoluna


koyup, ondan tirdi.

gerçek

ilerleyiş

Bir takım

düzeltilmesine

tahrik

ve

bakmaya

ordular derleyip, maya

yolunu

sonraki durumlar bütün

hazırladığı

bütün

tesvil en

mecburiyetimizden

vermedikten çok işe

dolayı,

re uğradı." (Abdülhamit:

sanısını

umudun

bekleyişin

ülkemizin başka,

yarayan

tarımımız

güçlendirmişti;

ve

(süsleme)ler..

meydan

halkımızın

o

ve

iyileştirilmesi

her

sınıfını

lâkin,

tersini ge-

yıl

silâh

ticaretimiz

ve

olağanüstü altında

büyük

tut-

sektele-

Açış s.)

2- İç ıslahat: Yerli sermayenin, yabancı sermaye sadakasıyla gününü gün etmesi oldu. Elbet saray zindanında körleştirilmiş Abdülhamit'ten, 19. yüzyılın sosyal ve e k o n o m i k doktrinlerine göre yöneliş beklenemezdi. Ama,

o

bir

çok

bu

günkü

yılından 20 yıl önce,

"ideologlarımızdan

daha

dürüstçe,

1877

19. yüzyılla birlikte bir gelişim olduğunu gelir art-

masından çıkarıyordu. O gelişmenin, 1965 yılında inkâr edilmeye çalışılan sermaye gelişimi olduğunu, A b d ü l h a m i t deyimlendiremezdi. Yalnız şu kadarını olsun görebiliyordu: "Yirmi

yıldan

ilerlemelerine "Eğer maliye lûk

ki

ile),

şimdiki

yoksulluk

geleceğin

ne

şu

bir

çilesini

arda

durumlardan

ve

maliye

(iyileştirmeler) dursun,

kredimizi

düşünülmeksizin

bütün

bugünden

alınan bütün

memleketin

belgedir. "

ileri

(meslek'i

biçiminde işi

dahi,

arttığına

bağlanmak

hafifletmek

ıslâhat

artması

refahın

sayılan

doktrine

iyileştirmek şöyle olacağı

ard

durumlarındaki

sıkışıklık

dürüst

Fe'emmâ,

durumu

gelirlerimizin

ahalinin

idaresinde

gelir idi. leri,

beri

ve

gelmişse

de,

dürüstiye

sü-

korumak maliye

elden tedbir-

ağırlaştırmış

yararlanmak

ve

olmuştur.

(Abdülhamit: Açış s.) Bunu ister kendi söylesin,

ister başkalarınca söyletilmiş olsun, Abdül-

hamit, yabancı sermayeye memleketi boğdurmakta sınıfı ve burnunun

ucunu g ö r m e y e n yerli s e r m a y e d e n

haindir. Abdülhamit'in

için

kâr gören

daha ayık ve daha az

üçte bir yüzyıl egemen oluşu, yalnız hafiyelerinin

gücünden değil, modern gidişi Batıya teslim olmak sanan yerli sermayenin ihanetine karşı olmasından ileri gelir. AVRUPA

SÖYLEMİŞ

1908 de Yerli Sermaye, genç Ordu hoşnutsuzluğunu s ö m ü r e r e k siyasi

iktidarı ele geçirir geçirmez, Abdülhamit'in otuz üç yıl s a v u n d u ğ u

"İstiklâl" prensibini tersine çevirdi: monyasını

iki

1- Şaşılacak bir sinizmle sınıf hege-

kurdu, 2- İnanılmaz bir ihanetle memleketi yabancı sermaye

egemenliğine ısmarladı. Bu iki davranışı özetleyen e k o n o m i k örgüt, ŞİRKET oldu. Bütün T ü r k i y e halkı bir yana, Şirketler öbür yana konuldu. ŞİRKET ( K U M P A N Y A ) :

Yabancı

Emperyalist sermayenin

yüzde yüz

emrine


girmiş yerli sermaye sentezi idi. ye'nin "En

sonunda

Noradonkiyan 1324'te

Bankalarca

Kapril

istifa

hendis

edip

Frenkiya

sa"ya mayan

bu

"İdare'i

Bayındırlığa

çekildi.

Noradonkiyan

Efendiyi

idareye

Türkçe

zavallı

bulunan

müdür yardımcısı

rine

Bu olayın en tipik örneği, gene Türki-

ilk "Hayırlı Şirket"idir.

1

Aralık

tâyin

akşam

olarak adını

efendi,

1324

etti...

sabah

mahsusa" Bakanlığında

bağlandı...

Paşa

"İdare'i

mesleği ile

uğrayarak,

koyardı." (A.N.:

Ermeni 29

Eylül

mimarlarından

gününde

efendi,

birer defa

nakışlayıp

yapı

(1908)

Frenkiya

Con

kimi

TSSİT,

Bunda şaşılacak ne var denecek. Önce Abdülhamit;

mü-

Mahsuilgisi ol-

kâğıtlar üze-

63)

"hem yer, hem

yedirir" Devletçi bir gayrimüslimi, Con Paşayı başa geçirmişti. Fakat, Con Paşa,

hiç değilse çekirdekten yetişmiş iş adamı

idi.

Meşrutiyet (Anaya-

sacılık) Hürriyetinin iktidara çıkardığı "gayrimüslim" iş bakımından acemi çaylaklığı ile Finans Kapital uşaklığını, bakın

nasıl skandal yolundan Özel

Sermaye girişken kişiliği değirmenini çeviren "Demokrasicik" suyu yaptı: "Frenkiya purlardan bakla

efendinin

birinin

bulunup

Ada

tapan

yaptı. da

eczacı,

Şirket'i

o

almıştı.

Kurulu, şah

tüccar

vapur

buyrultulu)

Hayriyyeye

ve

dakika,

yolculardan

yüz

vapur

elli

21

"İdare'i karar

ve kadim

yolcular

etti...

imtiyazını ayak altına

(Keza,

imza

İdarenin aldı.

toplayıp,

Noradonkiyan hisse

Paşa

Mahsusa" çalışmayıp

men-

propaganda

Hayriyye

Kâmil

vererek,

gidememiş. birkaç

arasında ve

va-

kopmuş,

yoluna

istediler.

adet Şirket'i

gönderilmesine

yapan

baklası

taşıyan

kadar mühür

sevk

böyle Adalara

bildirildi."

vapur

göndermesini

Bakanlar Kuruluna

seferi

bir

senetlerini

başkası,

bir hanımefendiden İşi

bundan

riyye"den

10

Adalar

zincirinin

Hayriye" hisse

Hayriye'nin

günlerde

satın

zamanında, dümen

kadar,

"Şirket'i

Vapur içindeki

Adalara

giderken

ekleninceye

yolcularından

faate

yardımcılığı

yolda

ve

senedi

Bakanlar

"Şirket'i Hayfermanlı

İş idareye

(Padi-

ve Şirket'i

63,64)

Ne jest değil mi? Bir yanda 150 "Adalar y o l c u s u " (İstanbul'un "Sosyete

Kaymağı")

kalkışı;

imza

ötede Padişah

ve

mühürü

ile

Hürriyet ve

Fermanını çiğneyen

ikisinin gölgesi altında

Bakan

Efendinin

ihtilâlci

Bayan

Demokrasinin

şâha

kahramanlık; ve her

Hamfendiden satın aldığı

Şirket pay senetleri! Şimdi "Devletçiliğimiz" mi, yoksa özel s e r m a y e m i z mi

üstün?

Bir

ya

başladı.

İdarenin

güreştir

edilmiş

bir komisyonca,

Şirket'i

Hayriyenin

tahsis

vapurlarının

tekne,

İdare

larınkinden

iyidir,

diye

başladı:

iddiası o

"Şirket'i Hayriye Adalar seferlerini yapma-

üzerine vakte

ettiği kazan

rapor

Denizcilik,

dek idarenin vapurlar ve

verdi.

Liman Adalara

muayene

makineleri, Şirket

ve

işlettiği

edildi... Şirketin

vapurlarının

Loyitten Bu

vapurlarıyla komisyon,

gönderdiği Ada

tayin

vapur-

hattından

çe-


kilmesine

bakılmayarak,

donkiyan

Efendi

Adalara hayli

ne

İdare

yaptı

vapur göndersin,

masraf etti.

Bu

Şirkete gönderiniz,

vapur göndermeye

bilir misiniz? ama,

ayın

diye

Şirket'i

sonuna

resmen

Hayriye

kadar

emir

başladı...

Yarından

Adalara

14

Fakat,

itibaren

Nora-

İdare'i

Mahsusa

vapur tahsisi

günlük Adalar hattı

verdi." (Keza,

için

gelirini

64)

"Devlet malı d e n i z ' d i : onu Derebeyi Devletinde yalnız Devletlû "domuzlar" yiyebiliyordu; şimdi o "Deniz"e Özel Sermaye " D o m u z " u da burnunu sokacaktı. "Hükümet, mekten Bunların landı..

bir şey

da Şu

kanlığında ka

Noradonkiyanın

başka

hesaplarının kadar ki,

çalışıyordu."

bir

hisse

(Keza,

incelenip

Efendinin

İdareyi

sonra,

İdareyi

İdarenin

doğrulanmasıyla

yerine

Şirkete

senetleri

bir

borçları

İzmir milletvekili Ispartalıyan

Noradonkiyan

çıkmasıyla

aldıktan

kışkırtmalarıyla

düşünmüyordu.

geçen

devredip, dolapları

şirkete

devret-

baştan

aşmıştı.

uğraşılmaya

Efendi,

Hallaçyan değerli

bir

çevirmek

baş-

Bayındırlık

için

Ba-

Efendinin

"ar-

kuruculuk

hakkı

geceli

gündüzlü

65)

Sayın yazar A b d ü l e h a d Nuri bey, bütün bu olaylarda bir "Ermeni oyunu" görüyor, bu oyunun altındaki yerli Özel S e r m a y e ile, üstündeki Y a ban Tekelci Finans Kapitalin

parmağını ve kuklaların hep o parmakla

oynatıldığını sezemiyor. Yalnız, millet malının Devlet kanalıyla özel kişilere

aşırılma

yönündeki

ezeli Alicengiz

oyunu

karşısında

boşuna

saçını

başını yoluyor: "Talihsiz

İdare!

Oluş

karışmasından

yakasını

iyi

başarı

idaresinde

görünmüşler.

Bu

yüzeyine

kurtaramamıştır. gösterememişiz.

zihniyet

geldiği

günden

Evet, Onlar

onların bizden

beri

da

daha

Ermenilerin

hakkı iyi

var.

idare

Biz ediyor

genelleşmiş."

Sanıyor. Ve Türkiye aydınının aşağılık duygusu içinde bunalırken, bir Ermeni'nin nasıl o koca yaldızlı, nişanlı paşalarla dolu Bakanlar Kurullarını dize getirebildiğini açıklamıyor. Her şeyi, bugün de bol bol yapıldığı gibi, bir nereden geldiği sınıf ve

toplum

bilinmez, yomsuz alınyazısı determinizmini,

kimi

"ZİHNİYET" lâfına

ultramodern

bağlayıp,

"İdeologlarımız

gibi,

"Yanlışlar" Komedyasına çeviriveriyor. Oysa, kendi anlattıklarını kulağı işitse,

ortada

hiç bir "yanlış"ın

bulunmadığını,

tersine,

millet

ne

kadar al-

datılırsa, bir sosyal sınıfın o kadar sinsice yararlandığını; yapılanlarda aldanış ve kör tesadüflerin değil, tam orostopolca bir hesap ve bile bile lâdes durumu yaratıldığını kolay öğrenirdi. Çünkü, o Ermenicikler, bütün Müslüman Türk yerli sermayenin yüzyıldan

beri okuluna

girdiği

Batı

kapitalizminin,

kendi üstünlüğünü ve sömürüsünü, geri ülkelere bir "zihniyet" olarak da, "Avrupa

malı" diye sokup yerleştirmek kastını temsil

ediyorlardı.

Başka


türlü koca bir İmparatorluk kafese konulamazdı. Nitekim A.N. de Noradonkiyan Efendilerin ağızlarında dolaşan sloganlarını hatırlamakla kalır, bu sloganları kulaklara Batılı dost finans kapital ajanlarının üflediklerini nedense bir türlü kavrayamaz: "Noradonkiyan yamanlaştırdı; yapılan ve

Efendinin

"Devlet

oluğun

yabancı

altın

bir

toplantıda,

Telgrafı

ile

karşılandı.

Ve

(Yabancı

Finans

Kapital

satıcısı

Hallaçyan

efendi

canibinden

hatları,

deniz

tekneleri,

gümrük telgraf

resmi,

emlâk

ücretlerinden,

vergisi, orman

hesabına)

timlâk hakkı,

hükümete

hazine

ağır değerli bağışlamalar,

değeri

dir gecesi İradesi Ispartalıyan 1325

rupa'ya

buyrultusu)

efendiler imzalarıyla

(1909)

şirketin

(Padişah

toprakların

tarihli mukavele

vereceği şey 350 bin gönderip

75 ve

alındı.

29

ve şartnameleri imza lira.

öğretimletmek."

Bir de yılda (Keza,

imtiyazı,

hareketsiz ve

muaflıkları,

is-

her biri

birer

imiş

1327

gibi,

Ka-

ve

Hallaçyan,

ve

21

edildi...

5 kaptan

malları,

resimlerinden,

Eylül l325

Şevval

efendiye,

yıl süreyle

bir alışveriş

19

söy-

Weldel" şirketleri

verilişi gibi,

hayırlı

Posta

Avrupa

şandıra

indirimler

bedava

imzalanmış

ve

hareketli

liman

hususta

Ispartalıyan

[tarafından] taşıtları,

Bu

demiyorum,

alıcısı

çâresizliği

demiryolunu,

"Fayrfeyld

resimlerinden

ait

Hicaz

ben

İdarenin

fenerler,

da,

teslimini pekiştirdi".

efendiye,

"Bu sözü

adına imtiyazlı

ellere

Noradonkiyan

örnek göstermekliğim:

lemiş!" cevabı

Ticaret etmez!" nakaratı

ile

Buna

Ekim karşılık,

5 çarkçıyı Av-

s.66,67)

1909: Türkiye'de yerli-yabancı sermayenin sözde Devrimle siyasi iktidara çıktığının

ertesi yılı.

Daha gelir gelmez iktidara, Türkiye

halkının

nesi var, nesi yoksa, hükümet zoru, Devlet A n a y a s a s ı , Padişah buyrultusu, A v r u p a felsefesi.. Bütün

neyle olursa olsun her şeyle, hepsine el koyuyor.

bir İmparatorluğun varını y o ğ u n u

okuyup,

üfleyip,

efendisi

Batı

sermayesinin mihrabına, gözü Hürriyet atlasıyla kapalı kurban olarak, davulla, zurnayla yatırıyor. 20. yüzyıl Emperyalist kapitalizmine, geri bir ülke bütün mukaddesatçı geleneklerine uygun olarak, Kadir gecesi, gâvur eliyle satılıyor. Ponce

Müslüman

Pilat gibi, Türkiye

sermayeye

kapitalist,

Hazret'i İsâ'yı

ekonomisini

gayrimüslim

peşkeş çekerken, temiz kalmak için

çıfıtlara teslim eden aracılığı

ile yabancı

ellerini yıkıyor.

Çünkü:

"Devlet ticaret e t m e z ! "

FİNANS KAPİTALİN Bereket, o

KANLI ÖCÜ

hiç beğenmediğimiz Osmanlı'nın

mal" geleneğine:

Devleti tabulaştıran

"Miri

Mukavelenin içine sıkıştırılan 18. madde ile ordu ihtiyacı

düşünülmüş, " Ş a r t n a m e hükümlerine uyularak gemilerin hepsini veya

bir kısmını hükümetin emrine hazır bulundurma" kaydını

düşür-


müş. Gene bereket, Cihan emperyalizmi ikiye bölünmüş, Cihan savaşlarının öncüleri: 1912 Teselya, Trabulus, Balkan savaşları kapıyı çalmaya başlamış, Finans kapitalin İngiliz-Fransız grubuna karşı, Türkiye'yi avlamak isteyen Alman grubu rakip çıkmış.. Türkiye'nin varlığını Özel Sermayeye peşkeş çekme prensibine dokunulmamış, yalnız bir geçit aralığı sağlanmıştı. 1326 (1910) Ağustos 26 gün ve 281 sayılı Özel Bakanlar Kurulu mazbatası; tövbe istiğfar ederce İngiliz-Fransız imtiyazını bozarken, şöyle dedi:

"Şirket

kurulabilmesinin

remeyecekleri

sabit

feshedilmesinden gemicilik

yararlıklara ihtiyacı

bir şirket

("Fevâid'i

şimdilik

kurmak

tutularak

hükümet

idaresi

Bağımsız

bir

heyet

tarafından

ve

gerek

ticaret

çıkartarak

duğundan,

yoluyla

bir

bir

sermayesi

yerine

gelmesine

tercih bir

şirketi

Osmanlı

ve

Şirketi

önce

isti-

ekonomik

durumu

üzere,

ile

gemici-

görüldüğünden...

ve

gerek

sağlanması

kurmaktaki

sağlanmak"

"Derece'i

Devletin gerekli

kalınıp

kıyılarında

ileride

kurulmak

edilmiş

an

gerçekleşti-

mecbur

getirilmesi

yapılması

idaresi

taşıyışları

hükümetçe

üzere

bakarak,

uydurularak Ticaret

altında

ticaret

"İmtiyazı

yazıldığı

etkiler sebebiyle,

kertesine)

sevkıyatı tahviller

kötü

iktisadiyyeye")

önünde

olmasına"göre

"İmtiyazı

doğan

değiştirme

göz

liğin

dolayı

işinin

hâleye" (kalıp

şüpheli

olduğu" için

askerlik

gerekli

imkânsızlık

besbelli

ve ol-

düşünüldü.

Gerçekte bu "Kalıp d e ğ i ş t i r m e kertesi", Osmanlı geleneğince millet malını

kurtarmak değil,

tarılabilinceye

hatta yerli s e r m a y e y e a k t a r m a k bile değil, ak-

kadar yaban finans kapitalinin

bir elinden öbürüne geçirt-

mek manevrasıydı. Bunu da gene aynı Bakanlar Kurulu mazbatasının "şu eveleme,

d e v e l e m e " biçimli

darik

ediliş

olan

160

biçimine bin

ürünleri 30 o

ürünler ile 10 bin

geçen

borçların

gösterilmesiyle ise

verişsiz

bu

önemli askerlik

Milli

ödenmesi liralık

Şirkete

"Sermayenin

Anadolu rehin

olması

Şirketine verilen

yüzünden

olamayacağından,

bugün

156

bin

ihtiyaçlarına

ve geri kalan sermaye

tutularak zaman

ödünç

güne

Yardım

bir

karşılık

ödünç alma

taşıyımlarının

tahsislerinden "Askerlik

nanma

bin

bulunmasıyla

bırakılarak,

geçen

fâizinin pek fâhiş

ödenmesi kaabil

ürünleri de,

adı

anlıyoruz:

Mahsusanın

ister

alarak gerekli

bir an lira

Cemiyeti

ile

20

hatlar sâfi

adı geçen bin

30

bin

liradan,

adı

liranın

edilmesi,

ödünç

ve

askerlik ihtiyaçları

olan

(istikraz)

sermayenin

acele

için,

İdare'i

yapılması buna

genişletilmesi

sağlanması

karşılık

yahut

bir

Şirketin

önce

kadar

yetmezliği

elde

te-

borcu

bir çok yıllar

karşılık gösterilerek ödünç alınacak 200 bin

bir kerede 400

İdare'i

için,

tutup,

lirası

sâfi

mümkün

lik

lira borcun

liranın

Mahsusa

küsur lira

bin

gevelemesinden

gelince,

el-

geleceğe tedariki

326

yılı

ve

asker-

verileceğinden..."

yüzünden, konuşulup

15-20

vapurun

kararlaştırıldığı

daha

üzere,

adı

Doge-


çen

cemiyetçe

muhriplerinin liğince re

geçen

Hazretleri

işletmek ket

alınması

ve

rulması sağlamak

o

adı

tarafından

ifade

Mahsusa

cihetle

kadar güzel

mümkün

yerine

geçmek feshi

ihtisas

bir heyet

üzere

ve

cihetle,

Osmanlı

şimdilik) askerlik

sahibi

tarafından

imtiyaz

şimdiki

bir

idare

yüce-

ödenmek

üze-

Savunma

Bakanı

kıyılarında

vapur

olan

şir-

halde

(ne

kadar

tek-

başka

bir şirketin

ku-

ve

Genel

torpido

Bakanlığı

taksitle

gerekeceği

olup,

olur demiş Arap:

Vukuf ve

bağımsız

alınması

dayanılarak,

Maliye

cemiyetçe

kılınmış

imtiyazın

olduğuna

gibi pahası

geçen

kerede

olamayacağı

için...

tamamıyla

alınarak, bir

İdare'i

edilir

olduğu

vapurların

kurulamadığı

rarlanırsa

tercih

alınmasında

kefalet altına

adı

Paşa

satın

satın

almış

ticaret

taşıyımlarını

Müdürden

edilmek

derleşik

üzere,

ve

"Osmanlı

Seyr'i Sefain İdaresi" adiyle bir idare kuruldu. Söylenenlere dikkat edelim:

1- "Anadolu Şirketi" fahiş faizle gemicili-

ğimizi haraca bağlamış. O A l m a n finans kapitalidir. Bir ödünç kuruntusuyla ondan kurtulmak istenirken, vakit y o k diye vazgeçiliyor. Bunun anlamı, A l m a n finans kapitalinin,

1910 yılı Türkiye'de İngiliz-Fransız finans kapita-

line baskın çıktığıdır. Bunun kokusu, çok geçmeden Birinci Cihan savaşıyla çıkacaktır. 2- Türkiye Avrupa ve Afrika'da boğuntuya getirilecek duruma girince, her zamanki gibi gayret dayıya düşüyor:

Millet ile Ordu kelimeleri

sıkıyor: " D o n a n m a Muavenet'i Milliyye C e m i y e t i " halktan yardım topluyor, Ordu

160 bin lirasını, "Bir tüccar şirketi kurulmak üzere" sunu-

yor... 3- Bütün bu kombinezonları başaran "Harbiye Nâzırı Paşa Hazretleri", fesini sol kaşı üstüne efece yıkan, Bağdatlı ve gür sakal, bıyıklı keskin Mahmut Şevket Paşa'dır.

Paşanın kanlı arabası Askerlik Müzesindedir:

İngiliz-Fransız finans kapitali, onun ele geçmiş şirket imtiyazını, böyle, bir vuruşta

kopartıp

atışını

affetmemiş,

kendisini,

İttihatçıların

da

ilgisiz

bırakılmasıyla, haberli, bilgili Beyazıt meydanında vurdurtmuştur.

HÜRRİYET: Belki

ŞİRKETLER FURYASI

koca Türkiye'nin

bir tek şirket açısından

incelenmesi dar görü-

nür. M a h m u t Şevket Paşanın ö l d ü r ü l m e s i n d e n , Osmanlı İmparatorluğunun "suikasta

kurban g i t m e s i " d e m e k olan, Türkiye'nin

Savaşına A l m a n l a r yanında girmesine kadar, ve

ateş

dalgalarına

"aşırı" görünür.

sokmuş

olayları,

bir şirketin

Fakat görünüşe adlanılmasın.

miyet (sayı) değil, (nitelik) keyfiyettir.

memleketi en

Birinci Cihan korkunç kan

serüveninde

Burada

okumak

rol oynayan kem-

Finans kapitalin bir ülkeyi sömü-

rüp baskı altında tutması için, şirketlerin bir olması ile bin olması arasında pek fark yoktur. Tersine, bir ülkeyi bir şirket, bin şirketten çok daha ağır boğuntuya uğratabilir. Çünkü bir şirketin tekelciliği bin şirketinkinden bin


kez daha gerçek ve yaman olur. Bu gün kuzey Amerika Birleşik Devletleri finans kapitalinin bir tek UNİTED FRUİT yahut A L C O A şirketi, bir düzine Güney Amerika "bağımsız" devleti ve " e g e m e n " milleti ile, kedinin fâre ile oynadığı gibi oynar durur. A d ı m başına devrimler patlatıp, külâh değiştirmeden daha kolayca Devlet başkanları ve rejimler değiştirir. Bu her gün kimi gülüp;

kimi

kalı'nın

ağlanılan

huyundan

olaylar,

elbet Amerika'nın

gelmez. A m e r i k a n finans

suyundan

kapitalinin

veya Ameri-

muazzam

insan

yığınlarını bir avuç para babası tekelinde t u t m a s ı n d a n ileri gelir. Barış

zamanı

kimsenin

önemsemediği,

en

bayağı,

basit

şirket

bağıntılarının, bir milleti nasıl en önüne geçilmez uçurumlara sürüklediği, başka hiç bir örnekle göze çarptırılamaz. Görünen politika kabuğu üstündeki gülünç veya ağlançlı

didişmelerin derin determinizmi

böyledir.

20.

yüzyılın alın yazısını çizen tanrı veya şeytan, o konforlu, halı döşeli, ılık, sessiz vitrinler içinde iskambil falı oynar gibi oturan Finans kapital, ŞİRKET'tir.

Türkiye'nin

hazırlanıp,

1908

yaptıklarından 1908

1914 yılı

yılı

nereye

iktidara

çıkan

gideceği,

1900

yılından

sermayenin

1909

beri

yılında

belli olmuştur.

devriminden

sonra,

Türkiye'de

finans

kapital

hazretlerinin

nasıl "Şartsız kayıtsız e g e m e n " kesildiği, ondan sonra görülen şirketler gelişiminden

anlaşılır.

Türkiye'de 1863'ten

1908 devrimine dek geçmiş 45 yıl içinde, ancak

5 şirket kurulmuştur. Gerçi o beş finans kapital yuvacığı,

koca İmpara-

torluğun başına gereken suyu d ö k m e y e yetmiş ve artmıştır. Çünkü, o 5 şirketin ardında ve içinde pusu kurarak T r u v a atı gibi Türkiye kalesini fethe

gelen ve

kale

içindeki

beşinci

kolla, yani

Babil

çağından

armağan

kalmış tefeci-bezirgân sermaye ile her türlü işbirliği ve elbirliği yapan finans kapital hazretlerinin arkasında, halkın "YEDİ DÜVEL", Osmanlı ketebesinin

[kitap yazanların] "Düvel'i M u a z z a m a " dediği

Batı

kapitalizmi

vardı. O sayede " y u v a " kurulur kurulmaz, T ü r k i y e ' y e sahip kesilen finans kapital, olağanüstü yavrulayışla şirket üstüne şirket y u m u r t l a m a y a

baş-

ladı. 1909'dan 1914 yılına dek: 5 yılda 37 şirket dünyaya geldi. Hele Birinci Cihan Savaşıyla, Batıda bir t o p l u m biçiminin (burjuva düzeninin) ilk kızılca

kıyameti

koparken, Türkiye'de o t o p l u m

bir şirketler furyası almış y ü r ü m ü ş t ü r :

1914'ten

biçimini göklere çıkaran 1918'e dek 4 yıl içinde

tam 55 şirket k u r u l m u ş t u r . Türkiye'de 1913-1915 yılları, büyük sanayiin üretim değeri 6 ile 7 milyon

lira

iken,

yeni

açılan

şirketlerin

sermayesi,

1910

ile

1913

yılları

arasında 2,47 milyon lira, 1914-1916 yılları arasında 2,49 milyon ve 19171918 yıllarında 8,16 milyon lira tutar. Finans kapital sermayesi, büyük sa-


nayi üretim değerine yaklaşıp onu aşar. Bir çeşit: "Her şey vatan için" sözüne benzer: gücünü sanayi

"Her şey şirketler için" olur... Bu finans hegemonyasının

belirtmek için

başka

istatistiklerine göre,

bir kıyaslama yapalım:

1933 Türkiye'sinde,

1473 " B ü y ü k işletme"nin

makine, aygıt ve

avadanlıkları, top yekûn 55 milyon 783 bin altın döviz (frank, sterlin) yabancı para, 11 milyon 365 bin altın lira yerli para olmak üzere, hep birden: 29 milyon 148 bin lira tutar. O 1918 yılındaki altın liraları 1933 yılının onda bire inen kâğıt parasına çevirirsek: 290 küsur milyon lira eder. Demek, 1918 Mütareke yılında, S A L T A N A T finans kapitalinin sermaye toplamı,

1933

CUMHURİYET

yılında

Türkiye

büyük

endüstrisine

yatırılmış t ü m sabit s e r m a y e tutarının beş altı katı b ü y ü k t ü r ! Bu durum 1908 devrimi yılları, T ü r k i y e y a m a n finans kapital konsantrasyonunun

bütün

memleketi

nasıl

kıskıvrak avucu

içine

alabildiğini

göze çarptırır. Aynı durum, A n a d o l u Kuvayı Milliye hareketi başlayıp da, Sivas Kongresi bu harekete yön v e r m e k üzere topladığı sıralar, finans kapital

başkentimiz

sanlığımızın içinde

İstanbul'daki

neden

o

"Münevver

kadar müthiş

kıvrandığını, ölümlerden

ölüm

ve

mütefekkir

bir ducur (anguvas)

in-

[iç sıkıntısı]

beğenirce, ya İngiliz yahut A m e r i -

kan mandası olmaya can attığını ve bu can atışı Kuvayımilliyeciliğe nasıl, şerefsiz de olsa dünyanın en akıllıca ve kârlıca işi olarak taptırdığını yeterce açıklasa gerektir.

BİRİCİK F İ N A N S K A P İ T A L V E

EMPERYALİST EGEMENLİK

Bir gerçekçiliği hiç unutmaya gelmez. Türkiye, nereden, nasıl geldiği bilinmez menhus [uğursuz] bir yabancı s e r m a y e şeytanı tarafından çölde kalmış İsâ gibi aldatılarak uçuruma itilmiş değildir.

Ne kadar tekrarlasak

yeridir: T ü r k i y e içinde Bâbil çağından beri ağını kurmuş ve 19. yüzyılda Batıcı

Finans kapitalle içli dışlı

olarak memleket ekonomi ve politikasını

yabancılara kurban gibi teslim etmeye her zaman "hâzır ve nâzır" bulunan Yerli S e r m a y e beşinci kolu tarafından istenilerek, ve gerekince davul zurnayla düğün bayram, şenlik edilerek bu oyuna çekilecek, bile bile düşürülecekti.

Bu

oyunda, Türkiye ve T ü r k milleti

her şeyini,

az kalsın

bağımsızlığını ve hayatını da yitirmek kumarıyla karşı karşıya kalacaktı. Buna karşılık, vatan ve milletin uğradığı tehlikeler ve mutsuzluklar ne olursa olsun, T ü r k burjuvazisi, o kan ve ateş selleri ortasında gemisini yürütecekti;

bütün su başlarını kesip,

bütün teşkilâtları gizli açık kontrolü

altına alabildiği için, özel sermaye çıkarlarını sağlayacak, varlığını büyültüp,

iktidarını yüceltecekti.

Batı Avrupa'da

kapitalist sınıflarının

gelişimi,

kendi millet ve vatanlarının da gelişmesini, kudretlenmesini ve yükselme-


sini getirmişti. Türkiye'deki bir çok yurtsever samimi insanların körü körüne

kapitalizme

bağlanışları,

o gerçeğin

kuru

mantığına

kapılmalarından

ileri geldi. Oysa Türkiye'de işler batıdakinin taban tabana tersine gitti. Türkiye'de kapitalist sınıfının gelişmesi,

kudretlenmesi ve yükselmesi, İmpa-

ratorluğun haraç mezat satılıp yıkılmasına ve T ü r k milletinin kurbanlar gibi salhanelerde boğazlanmasına yol açtı. Hürriyet devrimi ile birlikte, Türkiye'nin ve T ü r k milletinin öğrenmek

ihtiyacından

tasında, Türkiye

başına gelenleri, bugün

uzak

bulunuyorlar.

kapitalizminin

nasıl

kanlı

O

ilkokul

korkunç

çocukları dahi

hengâmeler

çıkarlarla tahta

çıkıp,

or-

şartsız

kayıtsız egemen olduğunu gösterecek bir kaç soğuk rakam her şeyi açıklamaya yetebilir. 1908 yılı, Türkiye'de finans kapitalin ECNEBİ S E R M A Y E bölümü (sterlin ve frank biçimini gizlemeye dahi tenezzül etmeksizin)

14 milyon 313

bin lira idi; yerli s e r m a y e (Türk parası) 495 bin lira idi. Y a b a n c ı s e r m a ye, yerli s e r m a y e n i n 29 katı büyük!.. iyice tekelci ve

1908 yılı finans kapitalin artık

kozmopolit karakter aldığı

göz önünde tutulursa, Türki-

ye'de rol oynama bakımından sermayenin yerli olmasıyla yabancı olması arasında pek fark kalmamış sayılabilir. Nitekim, ünlü "Hürriyet" devrimi, Batı

başkentlerinde tezgâhlanıp;

patlatılmıştır. "Yardım"ı

Böyle,

yabancı

en

kritik ânda T ü r k i y e içine sokularak

finans

kapitalin,

ile iktidara çıkarılan yerli sermaye,

açık

gizli

her

türlü

1908 yılı Türkiye'de ŞİR-

KET sermayesinin yüzde 3'ü, yabancı s e r m a y e ise yüzde 98'i gibi anormal orantılıydı. Yerli finans kapitalin siyasi iktidarı ele geçirişinin üzerinden

10 yıl geçmedi, karşılıklı kaynaşmalar ve kamuflajlarla, tam

genişlediği görüldü.

13 kat

1918 yılı yabancı finans kapital %62'ye düştü, yerli

finans kapital %38'e çıktı. (H. Tahsin, R. Saka: S e r m a y e n i n Şirketlerdeki Hareketi, 1929, İstanbul'dan Belgeler) Bununla birlikte 10 yıllık hürriyetle dahi, yerli milli sermaye Türkiye'ye egemen olan finans kapitalin ancak üçte birini temsil edebildi. Y a b a n c ı finans kapital Cumhuriyet çağına kadar, " g â v u r " şapkasıyla ayrıcalı dolaştı ve

Türkiye

ekonomi

politikasına

fiilen

üçte

ikiye

yakın

egemenliğini

açıktan açığa göze batırmakta sakınca görmedi. Yerli finans kapitali kulca vesayet altında tuttu. Yerli

-

milli

Bu korkunç gerçeğin elle tutulur örneğini bize:

s e r m a y e m i z l e devletçiliğimizin

"KARMA

EKONOMİ"sini

şaheserleştiren gemicilik işleri kadar hiç bir şey açıklayamaz. "Meclis'i Mahsus'u V ü k e l â Mazbatası"nda iki sözcükle "Sâhib'i v u k u uf ve ihtisas bir müdiyri' U m u m i " denilen

şey, (Bilgili

Genel

M ü d ü r d e n derleşik t ü m ü y l e bağımsız Heyet)

karıda

mârifetlerini dinlediğimiz

Uzman

kim

bir

oldu? Yu-

14.896 kuruş maaşlı " A l m a n y a l ı

Herr


Karl L e k k e " oldu. kil

heyet"lerin

malıdır.

Böyle Devlet içinde Devlet olma " T a m a m e n müsta-

kapitalizmde

Herr Lekke,

bağımsız"lığını

ne

anlama

"Yaradılışta

geldikleri

ağır kanlı" iken

"Almanya'dan

başka

yere

artık

bile,

bir sır olma-

"bütün

sipariş

bütüne

ettirilmemesi"

için kullandı. Açığa çıkarılan memur ve işçilere tazminat ödeneceği, Padişah,

S a d r â z a m ve

Bahriye

Nâzırı

karşı

durdu:

emredilince,

buna

ti Şirketine,

kurumun

bankalar

şüpheli

durumda

girişkenliklerini vazgeçmeli,

o

diyordu" (A.N.,

imzasıyla

"Kanun

ve

millet yanındaki

bırakacak

para

Hem

Devlet

s.91).

lâyihası" biçiminde

"Yalnız kurulacak Milli Denizcilik Ticarekredisini düşürecek taahhütleri

ve

yüklemekten

sermayesiyle

işleyen,

hem "bağımsız" olan kurumlar, bankalar ve "millet" önünde sorumlu tutuluyordu.

Buradaki

"Sermayeci

millet,

şüphesiz

dünyasından

habersiz

halk

değil,

millet"ti.

E m p e r y a l i s t "kişiler" gibi, finans kapital " k u r u m l a r " da, T ü r k i y e ' y i değil, Batı f i n a n s kapitalini e g e m e n lerdi:

"Ödünç

nur.

Bir

doğruluk, paşa

hak

Hattı

Bağdat, velesine landı.

veren

örnekle

yolundan Halep

vapurları.

bir de

ödünç

alma

(Amortisman) Beri

yerleştirdi...

Oradan

uzatılıp

na

ile

dek

miryolu başka

her yapar;

rür.

İdarenin

larından

türlü

masraflarında

nin

bir

yerinde

tanın

gündelikleri

teftiş

etmiş bir para

vele

böyle.

için

olanBu

ve

taşıtları

bir

Lekke

zamanında

inceleme bir

ve

hakkımız

geçer. kabul

olmak

o

-

iken,

De-

verilir.

İkisi

süslenim

ve

esas

biri-

çakan

yerine

İda-

malze-

Vapurlardan bedeliyle

göbaca-

Oysa

Onarım

çivinin

be-

zama-

bunların

Tek söz söyleyemeyiz.

zorundayız.

o

aylıklarından

ve

yok.

üzere,

gişe

demiryolu

Vapurların dek

tarafından

Çivi

bir

tasarruf hakları

boyandı.

sonra,

gibi

yılda

de

Yalnız bacaları siyah.

geçtikten

hesaba

borç-

veriyor.

boyalı

masrafa

daha

lira 200

birlikte

boyanım

yaptırılır.

Olduğu

bin Borç

mürettebat

Şirket

sarıya

gündeliği

vapur muka-

şimendüfer

vapurların

siyaha

kontrol

160

ağır.

vapurların

oynamış,

müfettiş

İdare

Haydar-

getirtivermişti.

bu

ödeninceye

çivisi

de

Paşa,

bulu-

kumpanyası,

karşılığı

biletiyle

onarım,

maksadı

yaptırıp

faiz

bilet

kömürleri

ihtiyatta,

deniz

az,

paralar

her yanı süt gibi beyaz. Herr

me

katı

daima

bütün

başka

vapurları

alınmış

besbelli

malzeme

Hüsnü

-Haydarpaşa

üzerinde,

birisi

vapur

köprüsüne

her istasyonu ödünç

yaşamayacakları Şirketinin

sefer

re

içinde

gizli Alman

Mahsusaya

karıştırdı.

Karaköy

Köprü

başkaca

üç

Hüseyin

verme

başka şeyi d ü ş ü n e m e z -

Demiryolu

İdare'i

üzere

ödemeleri pek

yandan

açılmış

faizi

almaktan Anadolu

görünerek

ödenmek

Basra,

ödenemiyor.

delleri

faiz

açıklayalım...

gelirinden

İtfâ

hattının

grubun

kılmaktan

us-

çakıldığını

masrafın Çünkü

10

muka-


"Bu

eylemlerden

darpaşa'dan memiş, den

köprüden

ele

topunun

Bağdat'a

Haydarpaşa'ya

geçirmek

leri bastırıp

altından

kadar imtiyaz istiyordu.

satmaya

da

çıkan

alan

dek Son

anlam,

Şirket,

olan

gizli maksat ise,

hırs

ve

deniz yolu

zamanlar

imtiyazını

Karaköy

başlamıştı." (A.N.:TSSÎT,

tamahını

Hayyene-

da

idare-

köprüsü-Konya

bilet-

92-94)

Y u k a r ı d a becerileri sayılan UZMANların da, ŞÎRKETlerin de ardında finans kapital tapınağı:

Banka yatıyordu.

Emperyalist gruplar gibi Banka-

lar da o rekabeti temsil ettiler. A l m a n uzman ile A l m a n şirketi, ister istemez Alman bulundurmak zurdan

Bankası

sâlim"

(hatırı

için)

ile

sakıncadan

işbirliği

uzak

olmadığından

saklanması

için

(Keza,

s.99)

kararlaştırıldı." ANTİKA

ettiler:

(bugün dolayı, Doyçe

DEVLETÇİLİKTEN

hâlâ

"İdare

mecidiye Bank

ile

MODERN

veznesinde

yaşayan ve

faizsiz

fazla para

deyimiyle:

"Mah-

bölümlerinin câri

hesap

haspi

açtırılması

DEVLETÇİLİĞE

Yabancı finans kapitalin gölgesi altında, yerli milli s e r m a y e de gelişti. Hele Balkan savaşının kaybı, yerli sermayenin yabancı v e s a y e t i n d e n kurtulma

dileğini

kamçıladı.

Seyr'i

Sefain

bacalarında

sarı

üstüne

kırmızı

renkte haçın Müslümanlaştırılması biçiminde çapraz çıpa formasını armağan

etmekten

başka

bir anısı

bulunmayan

ve

idare

üstünde

lök gibi

ağırlığı gittikçe çekilmez hale gelen Herr Lekke ile Şirketin baskısı büsbütün dayanılmaz olmuştu.

Keskin gidişinin borcunu az sonra kanıyla öde-

yecek olan Mahmut Şevket Paşa, 21 Ocak 1912 günlü kanunla, Seyri Sefaini Milli S a v u n m a Bakanlığı emrine geçirtti. Ondan sonra yerli sermayeci üretme t e m p o s u aceleleşti. A l m a n Emperyalizmini de gocunduran M. Şevket Paşa ansızın "kimsesiz" kaldı. Ondan önce, yerli sermaye yabancı sermayenin sofra artığı ile geçiniyordu. ra sular

"O zamana

yetmeyip,

kadar idarenin

dışarıdan

verilemediği gibi,

iki üç su dubasıyla

bir müteahhide getirtiliyordu. müteahhide

de

adamakıllı

verilen sular vapurlaFakat

vakti zamanıyla

yüksek bir para

veriliyor-

du." (A.N., s.105) Balkan bozgunu ve ittihatçıların yaptıkları hükümet darbesi, yerli kapitalistlerin finans kâpital kârından daha yüksek pay istemelerini gerektirdi. Mahmut Şevket Paşa'nın davranışı ondandı. Böylece iki Emperyalist grubu kızdıran M. Şevket Paşa, İtilâfçılar (İngiliz-Fransız emperyalizmi) gibi, İttihatçıların (Alman emperyalizminin) de kendisini "terk" ettiklerini gördü. Öldürüldü. Memlekette, hiç bir yabancı sermayeye dayanmayan en y a m a n "Paşa hazretleri" dahi başını kurtaramıyordu. Yerli sermaye, yabancı finans kapitalle o kadar etle tırnak olmuştu. Öylesine ki, uğrunda ölenlerin cesedine serinkanlılıkla basarak yükselirken, yabancı sermayeye karşı kulluğunda kusur etmemeye bakacaktı.


Bir aralık 200 terilmiş

olan

dolayı

bin

askerlik Anadolu

için,

İsmail Hakkı

re

Deniz de

Hilmi

ötekiler gibi ve

Başkan idi.

448

Mustafa

velesinde

yazılı

re

heyetinin

de

bulunan

idareden kenin

beyler tâyin

olunmuş

güzel dileğini

yok

iki gün

de

3

muazzam

başlıca

vekili tâyin

işler"in,

başlangıcı iki amacı

1913 1-

Başkanı s.100)

Ve

kendisine

verilmesiyle Levazım

kalan dileği

süre yerine

getirmeye

alarak

getirildi.

Lek-

Binbaşısı

Sadul-

s.103)

Paşa

ida-

müdürlüğün-

aylıklarını

komiser Kurmay

olundu." (Keza,

muka-

şimdiki

"Aynı yıl Hâr-

da,

bir hafta

başladı.

Bu

ara

iki gün-

geçirdi." (Keza) bugünkü

modern

oldu:

da

sağlandı...

İsmail Hakı

(1931)

buyurulmuştur.

bir zâttı." (Keza,

ayrıltıldı.

hemen

askeri

Başkanı

yürürlüğe

Devletçiliğinin yerine, letçiliğin

gün,

da

üyelere

1329

Odasının

Al-

"İda-

olunan

Ticaret

gibi geri

göstererek

olduğu

tayin tebliğ

bir kerede

gelerek görevini yerine

işi

O "muazzam

kalanı

Lekke

Genel Levazım

idareye

idareden

s.94)

yardımcılığına

25 Haziran

(vaakıf)

olduğu

ısmarlandı:

yazısıyla

İstanbul

görebilmesi

da,

Genel Müdürü

Bakanlığı

yeni

verilmesi,

anlayışlı

günü geri

ve

Bakanlığı

zamanda

1329

Herr Bilum

ayrılmak

ile

Huzur Hakkı Savunma

aylıklarının

idareden

bey,

biye

Başkan

ve

ida-

kurtarmış

emrine

Ocak

ödenerek,

elinden

Mustafa

aynı

karşılık göstaşıyımlardan

büyük bir iyilik etmiştir." (Keza,

ticaret işlerinde

daha

hesaplanıp

tamahkâr

şirket,

Milli

da

idarenin

yerli sermaye

bey

17

hasılatı

alacağı,

üyelerden

birer lira sayılı

Pek candan,

"Herr Lekke

lah

kurtarılan

Kadıköy'ü

alacaklarından

şirketinin idareye

Başkanlığına

Binbaşısı

gün

Paşa

ve

Şirketinin

birikmiş

Demiryolu

ağzından

Meclisi

çıkarılmış

Demiryolu

yanında

reyi manın

liraya

Anadolu

anlamı:

devletçiliğin

Ocak

ayı

Türkiye'de

geçirilmesiydi.

demektir.

Sermayeci

sınıfını

Hürriyet

kadim Osmanlı Modern

Dev-

Devletçiliğinin

"Teşvik" (isteklendirme,

destekleme) 2- İşçi sınıfını "Tensik" (düzene koyma)... Burada, önce kapitalist sınıfının

nasıl

Devletçiliğimizle "Teşvik" edildiğini g ö r m e k çok il-

ginçtir. Türkiye'de evvel ezel varolan sermayeciler antika tefeci-bezirgânlardı. Devletçiliğimiz o antika sermayeyi, 20. yüzyılın tekelci finans kapitali d u r u m u n a sokacaktı. Daha doğrusu, yerli sermaye bu kalıp değiştirmeyi s a ğ l a m a k için tutulacak en iyi yolun D E V L E T Ç İ L İ K olduğunu içgüdüsü ile bulmuştu. Kalıp değiştirme olağanüstü kolay, çabuk ve başarılı uygulandı. Ekonominin askerce idaresi, kadim Osmanlı geleneği idi. Kimsece yadırganmadı. Modern tekelci finans kapital de, 19. yüzyılın serbest rekabetçi kapitalizminin yerine geçerken aşağı yukarı aynı sosyal kaçınılmazlığa uymuştu. Böylece, "Tencere (tefeci-bezirgân yerli sermaye) yuvarlandı, kapağını (tekelci finans kapitali) buldu." Batıda Devleti tekeline geçirmiş bir avuç finans


kapitalist, adım başında skandallar, cinayetler,

harpler,

ihtilâller kışkırta-

rak, milyonerliği milyarderliğe çıkartıyor, kapitalist sınıfının bütününün zararına

bir

avuç

kodaman

iratçıyı

kaarunlaştırıyordu.

Bu

metot,

geri

kalmışlığın birinci sebebi olan antika tefeci-bezirgân sermayenin, Doğuda yedi bin yıldan beri boyuna tekrarlayarak idmanlaştırdığı biricik usuldü. DEVLETÇİLİĞİMİZİN

GÖREVİ:

KAPİTALİST KAYIRMA

İsmail Hakkı Paşa, devletçiliğimizin gerçekten kurucusu oldu. Batıda finans

kapital:

Perde

ardında

yasa

dışı

davranmıştı.

Paşanın

da

ilk işi

(çalışanları baskı altına aldıktan sonra), idarede her türlü kanun ve nizam duygusu

yerine,

muazzam

işlemlerinden

tirmek

oldu.

Ödünç

almayla

kanının

kişi

Önceki

Önemli

tirilmiş için,

meclise bu

İsmail Hakkı

ret ister." (A.N.,

bölüm

Paşa'nın

aslı, ol

büyük

23'üncü haber

son

Anayasacı

vakit sahip

değiş-

kesilip

atıldı...

Savunma

küçük

madde

beklenilmeyerek,

ağızdan

esâsiyi)

tümüyle

uygulanması

başka

Cumhuriyetin

tüzüğün

bütün ile

Baişlerin

sağlandı...

toplanmalarına

verildi.

Onlar da

kararlarıyla

değiştirilip

bir hükümetten

lü-

uyuveriyileş-

tasdikli

olmak

olduğu güç kadar büyük bir kud-

109-110)

Devletçiliğimizin sıyrıldıktan

çıkması

"İsmail Hakkı Paşa'nın

(Nizamnamei

kararlarının

ondan

bayağı

bölümleri

bulunan

ilgili

düğümlenmesi

tasdikten

kalınmadığı,

diler...

alma

bırakılıp,

çözümlenip

yüksek

tüzük"ü

Meclisle

vapur satın

Müdürce

Tüzüğün

geçirmek oldu.

"Ana

tüzükte

onaylamasına

Genel zum

buyuruşunu ikincisi:

kurucusu

sonra,

artık

paşa,

kanun

Devletçiliğin

kaygusundan

yoluna

tüzük yoluyla

çıkabilecek

her

engel

kalkmıştır. Devlet baba, geniş millet zenginliklerini içine alan bir ser, hiç bir üretim

değeri

bulunmayan

modern

iratçı

kapitalistler

ise,

o

ser

içine

kayrılıp buram buram yetiştirilen mantardırlar. Bu mantarın tohumu, Osmanlıdan kalma tefeci-bezirgân sermayedir. Batı kapitalizminin tekelci finans ve şirket sermayesi ile çiftleştirilip melezleştirilmiş Tanzimat kırması iratçı-vurguncu kapıkulu sermayedir. Bunlardan bir gözde soy çeşidi: tanbul'a mura nun

âidatlı acente

yaptırılan kendisine

başka

önce anıldı.

kendi

ve

dilekçe,

olmayan

oyu

hâsılat çoğaldıkça

Genel Müdürün âidat

ile

sorulan

ihalesini,

Danışkı

acente

beri

birisi

Heyeti

"Akdeniz

üç,

aidat miktarının

danışma

tâyinine

dek aylıklı bir me-

yüzde,

yıllardan

tanınmış

Encümeninde müdür:

O zamana

ürünlerinden

ve piyasada

Müdürler

İstanbul'a İlk

etmek olmuştur.

uhdesine

acentelik etmiş

"Bu yeti

verilmesi

şartlarla

larında

tâyin

İstanbul acenteliğinin

olmaktan

lüzum ve

beş

var mı,

ve

kumpanya-

diledi."

başka

kondu.

Karadeniz

kuruşu-

değişmesi

ecnebi

dilekçeyle

yerine

"İs-

yok

bir meziHer şeyden mu,

Boğazları

esası kapalı.


Dışarıya ye

vapur göndermiyoruz.

verilmiş.

Marmara

kuruşu aylıklı 2 kâtip yazıp de,

hâsılatın üçüncüye:

"Sen

oyunu sordu. ilh.

da

tâyin

kabul edildi. lanırken

oyda

bulunan

de

"İsmail

Hakkı

gelebiliyordu.

İdare

bir iskele vazım hası

askeriye

dairesince idareye

dürlüğüne ra,

22

levazım

veya

İsmail

gün

Sadullah

Bey istifa

İlkin

kanunla

çıkan

bir bölümde bi

engellerden

mâyeşâ filâna

ile

kayıtlı

sıyrıldı."

[sorumsuzca] şu

Bütçede ve

birleştirilerek",

kanunu

kadar bin

düşünceye

veren

lira

özel bölümünde de

taşınma

her

işe

sayılı

çekilmişti." (A.N.,

Sefâin

1915'te: ilgili da

İdaresi,

tasarruf ediliyordu. verilsin

diye

bir

diye

hür,

gidilmesi düşmüş...

sağlanmış

sorumsuz

yokluğu

ve

ücreti)

başka

iken,

borçlanmıştır."

[devlet alımlarında

bir keMühim le-

bir nüsGenel

Mü-

çok son-

bildirilmiştir...

s.112) "Seferberlik adıyla özel bölümün

genel

muha-

karışabilmesi gişartsız

Levazım

İşte

ve

keyf'i

Başkanlığından hemen

verilirdi.

ufak

tereddüt

en o

tasarrufçu...

asker gönderme

gelirleri (Keza,

aldı.

eksik de-

pek

idareye

sormaya,

Seferberlik bölümünden.

cihetine

Sefain

kayıtsız, Genel

kayıtta

rekabetin

ayda

sonra

Sayıştayın

yoktu.

(yük taşıma

öç

muâmelât,

bir haber geldi mi,

var mı

şubesi

bir

emirleri

başlamasından

tezkereyle

dolayısıyla

tahsisat

Seyri

türlü

rekeye

Münakasa

bilfiil

"Harcamalarla

"Seyri

ilk muhalif

gibi,

Altı

verişiliyor,

Paşanın

hesapları,

olması,

dek bir tek o

eylem,

hacet

çokluğu,

navlunlarından

edip

bütçe

Paşa,

sözlü

her türlü

Hakkı

5326

imza-

bir şubesi haline geçmişti.

için

emir,

ve

yazıları

(kaldırmak)

ve

ve

yararlandıracak is-

o zamana

elverişsizdi.

yazılı

beşinci

olunmak esası

lezzetlendiren

mukavelesi bağlanıp

Yardımcı

sebe

meşguliyeti

inşası

dair olan

1329

beynini

dairesinin

yapı

yapılıyor,

tâyinine

ününden

lâğvetmek

eylemle

esas

tâyin

Fakat mukavele ve

edip

değil mi?" diye

Dördüncü,

İsmail Hakkı

Fakat karşıdan

gönderiliyordu.

Ocak

edildi...

bir

üçer yüz

İsmail Hakkı Pa-

diyorsun,

Çoğunlukla

olundu.

müdürlüğünü

Paşa'nın

onarımı

olunsun

İstanbul Baş Acenteliği,

bulaşıcı

idareye

ğildir.

tâyin

bulundular.

ihale

müdürün

müstahdemlerine

re

İdarenin

sırf idare-

görmüyorum. "dedi.

katıldığını söyledi.

ve İdareyi bilirliğinden kişilere

de

biletlerini

lüzum

"Evet!" karşılığını bastırdı.

şartlar müzakere

çıkıp,

satmamış

vermeye

oya

acente

olunmak oyunda

tanınmış

tekli aradan bilet alıp

âidatlı

Sonra

o

Müdür de bu

işletmek

vapurların

Şu hâl ile âidatlı acente tâyin

acenteye

O zavallı da:

vapur

gönderilecek

verebilirler.

bir bölümünü

"İkinci oyu sorulan şa

Marmara'da

hattına

kadar.

Emri

Dört yıl savaşta, ile

komşu

navlunlara

yüzde

500,

giderlerini

idare

etmez

kıyılar

600 zam bir

de-

115,116)

eksiltme]:

"İdare vapurları

için

satın

alınacak levazım ve eşya üzerine kanunca ve gelenekçe varolan münakasa usulü

bırakılıp, her çeşit eşyanın, güya Saraçhane ambarında uzman-


ları ve muayene aygıt ve avadanlıkları var imiş gibi, orada muayenelerinden sonra satın alınmaları formülü kabul edilmiş ve İsmail Hakkı Paşa'nın son zamanlarına dek böyle alımlar yapılmıştır." Mutemet: olması sarfına

izinli

müsaadesi

olmuştur.

temetlerin Bu

rar

verilen

42

letmek

gibi

ederek,

ne

kadar

rafından

işgal

edilip,

aykırı

araçları lerek,

olarak,

ayda

müş

ve

evi

4250

bırakılıp "İdare

purları larmış

ile

sayısı

30

emrine

ve ki-

görenek

yakın

mu-

verilmişler-

temizlenmeyerek

hatırı

Köprü

tekrar tek-

karışıklıklar

ya-

kamarot

tâyin

varsa,

ayrı

34 başka

için

Haliç idaresinin

hepsi

ve

kurucu,

aydınlatım

ve

yalnız

maaş

ve

gündelik

idarenin

Azap

kapısındaki

aşkın

ve

Sefâin

ta-

ekonomi

kâtip,

tekni-

işçi,

motor gücü

taşıt

sarf edi-

verilişi kırk

iş-

İstanbul

Seyri

zararına

im-

motorbot

ait

kapıcı,

kadar da

bir matbaada

zararına

Devletlere

kurumunun

ayrı

için

arasında

Hasım

fabrikaları

diye,

sürdürül-

yıllık

onarım

yıkılmıştır."

30 gemisi için fiirket'i

kimi

diye

zatlara,

aylık

maaşlar

rinden

kimileri,

me

işkence..." (Keza,

ve

Bakanlığının

kanunca

derecede

kuruş

çıkarılmış

otuza

levazım

var iken,

bir iki zâtın

ticaret

bir o

aldık

bulunan

lanılmayan

95'i

kamaraları

gitmiştir...

bu

lirayı

bunları

Maliye

birlikte,

hesapları

mukavele

Eyüp

onarım

ve

yüzde

Bununla

vapurunun

her birine

konularak

100 bin

mutemetlerin

çıkılmayacak

ile

sürüp

civarında ğine

Şam

Matbaası

israflar

birer (mutemet)

son

lâyihası)

evrak bastırmak,

tecavüz

en

(15-75 katına)

koparılarak

içinden

yataklı

ücretle

tiyazına

almaların

bağları

Paşa

Osmanlı

satın

gereğince

yetkisi,

liraya

derleşik olan

bir çoğuna,

paralarla

(Vasıf

"Topu olunmak,

mutemetlerin

sapıttırılmıştır.

mutemetlerden

ratılmıştır."

kat

Böylece

tümüyle

Kanunu

ve 20 bin,

15 bin

vesaireden

muhasebeden

dir.

3

gereken

subay

usulünden

Usulü

bulunması

bilgisi olmaksızın,

kâtip,

kadar

ve

Muhasebe bağlı

kılınması

ve

memur, şi

"Genel

ve muhasebeye

fabrikaya

aylık

Hayriye'ninki

ve gündeliği 4200, 2000

sözde

idare

tahsis

ediliyordu...

Saraçhanede

kurulu

liradır...

hesabına askeri

daha

çok

İdarede

olan

inşaatı

İdarenin

sivil

hapishaneye

hiç

vakul-

gözetiyor-

müstahdemle-

gönderilip

dövül-

s.117-123)

Devletçiliğimiz, savaş bitince görevini daha parlakça yürüttü. "Mütareke bey

de

yapıldıktan

idaredeki

Genel

Müdürlüğe

tâyin

olundu.

tüccara

o

Deniz İdarenin

125.000

bilinmeyen

lira

pek

sonra,

memuriyetine

İsmail

Hakkı

gelmemiştir.

Komutanlarının parası

borcu karanlık

olup

var

en

olduğu

verilmediğini

günlerde,

tüccar

Paşa l334

kaybolmuş (1918)

seçkinlerinden halde, gördü.

Yarın

Hakkı

Ekiminde, Vasıf

levazım

olağanüstü

ve

Paşa

bedelinden ne

ısrarlarla

olacağı ala-


cağını

istiyordu.

alacağını

ödetti.

nim

şirket

bir

ti." (A.N.,

İdarenin Bu

durumuna

vazımı,

"Paşanın

bedeline, ol

oğlu

Sinan

kömürler

toz

vapurlar

Trabzon

yakmak

suretiyle

hasılatın

yüzde

yazılı

kayrılan

olacağını

vakit şüphe

çekici

bey,

her gün

topraktan

30'u

için

üzere

tüccarın

idarenin...

Bakanlığa

arz

olmak

edilmiş

Anoet-

istim

üzere

(Keza,

Sinaniye

tutması

kabuğu

(Keza,

"Sinan

daha 126)

ocağından

kaabil

toplayıp

131)

İstanbul'a

bir par-

küsur kuruş

bulunurdu.

fındık

gelebildiler"

teâti

yetmiş

eylemler geçmiştir."

olup,

iskelelerinden

olmayan ocaklarda

bey,

bir Baş Acente

safi tâ-

131,133) iskelelerde

bir bildiri

işsiz

üzerine

gönderilirdi.

heyetleri

birleşip

tüccardan

"Seyri

Sefâin

acenteleri,

YERLİ

ton

idarede

ibaret

kendisinin

"Eskiden

seçilir."

Mukavelenamesi her

hattı

sözlü bir

alınırdı.

(Keza

boşalan bir zât

Başka

acentelik ettiği anlaşıldı. "Sonra

babından

korumak düzerek,

"İdarenin kömür gibi en yüksek le-

ertesi günü

İstanbul'a

ettirdi." (Keza Acente:

mi,

hayırlı

mütareke döneminde:

zammedilmek gibi,

yin

haysiyetini bir proje

getirilmesi

münakasasız satın

kömürün

alınan

ve

ayrıntılı

s.123-124)

Böyle açılan ti

şeref

arada

"İdare,

ve

acenteliklere tayin

kumpanyalar Belediye,

resmi

olunur, -

veya

vapurlara

varsa

-

haysiyet erbabındân" seçildi. mahallin

en

güzide

itibar

gayrı

res-

yahut İstanbul'ca

ve

da

Ticaret Odası (Keza haysiyet

174) er-

175)

FİNANS KAPİTAL

Bir ülkede modern kapitalist üretimi ve dolayısıyla KAPİTALİZM doğması, o ülkede sadece "Zenginlik" veya mutlakça ve soyutça "Sermaye"nin bulunması demek değildir. Amerika'yı Batının S e r m a y e " gelişimi "Keşif" etti. Batı gericiliği, yurttaşlarına inanç baskısını arttırınca, sürü sürü Avrupalı varları yoklarıyla medeni insansız Amerika'ya kaçtılar. O ara, Eski Dünyadan Yeni Dünyaya birçok hazır -söz yerinde ise- "Sermaye"de göçtü. Fakat, ilk düşen bu "Sermaye" değerleri, orada hemen Batı Kapitalizmini çiçeklendirmek şöyle dursun, kimi yerlerde çöle yağan yağmur gibi çarçabuk suyunu çekti. Çünkü oralarda "Sermaye"nin sömürebileceği modern işçi sınıfı yoktu. Afrika'dan gemiler dolusu kara insan avlanıp Amerika'ya taşınması, işçi yokluğunu köle çokluğu ile karşılamak içindi. A n c a k köle emekçinin, hür işçiden daha az "kârlı" olduğu görülmekte gecikmeyince, modern kapitalizm gelenekleri ile Amerika'ya yerleşmiş bulunan "sermaye", köleliği kaldırabildiği yerde,

yâni

garlığı" yarattı.

gündelikçi

işçi

sınıfını

Kuzey Amerika'nın

yayabildiği

ölçüde,

"çağdaş uy-

bugünkü yüksek zenginliği

Amerikanın alçak yoksulluğu bu açıdan incelenirse açıklanabilir.

ile Güney


Güney

Amerika,

antika

tefeci-bezirgân

medeniyetler

zincirinin

sondan bir önceki ROMA medeniyeti halkasının, en son rönesansı olan İspanya prekapitalizminin eline düştü. Antika sermayenin Derebeyi Devleti, bütün kutsallığı ile güney Amerika'yı hâlâ kul-köleleştirdiği için, o güzelim topraklar,

p r o n u n ç ı y a m e n t o [askeri darbe]larla

kemikleşen geri-

liğin trajedisinden kurtulamadı. Yirminci yüzyılda, "Atı alıp Üsküdar'ı geçmiş" bulunan

Kapitalizm, finans kapital tekelciliğini o yerlere Kum-

panyalar biçiminde

sokar sokmaz,

çökkün

eski

medeniyetlerin

soysuz

antika sermayesi, o finans kapital ile canciğer kuzu sarması oldu. Aynı gidiş, Çin'den Hind'e ve A v u s t u r a l y a adalarından Afrika'ya kadar her yerde, aynı

sonuçları,

çok değişik çeşitleriyle genelleştirdi.

Sömürge, yarı

sö-

mürge, tâbi, peyk v.b. ülkeler dizisi sıralandı. Türkiye de bu araya sokuldu. Bu gidiş, gerek her geri ülkede, gerek Türkiye'de işçi sınıfının yokluğunu değil, yalnız yeterce hür olmadığını gösterebilirdi. O b a k ı m d a n , T ü r k i y e ' d e papağan v e y a

Lafontenin

Karga

hikâyesin-

deki Tilki gibi: "Sosyal sınıflar y o k t u r " diyenler, nasıl " T ü r k i y e ' d e medeniyet y o k t u r " diyenler kadar yanılıyorlarsa, tıpkı sınıfı

öyle, T ü r k i y e ' d e "İşçi

y o k t u r " d e m e ğ e getirenler de, T ü r k i y e ' d e " Ç a ğ d a ş

t u r " diyenlerle

birleşirler.

Bir de,

o gibilerin,

"Çağdaş

uygarlık yok-

uygarlık" yanlı,

öncü, ilerici gibi adlar t a k ı n m a l a r ı göz önüne getirilirse, çelişmeler, bindiği dalı kesen hoca d u r u m u n u aşar. Sosyal sınıfsız t o p l u m d a " D e v r i m cilik",

bulutsuz gökten y a ğ m u r b e k l e m e k , yahut ç o m a k batmasın

kumda

çelik o y n a m a k olur.

Sosyal

sınıf yoksa,

"Devrimcilik"

çıkar? Devrimcilik varsa, " S o s y a l sınıflar" nasıl yok olur? "Erbâbı Olanların ye'de

bize gösterdiği gerçek:

bulunduğu,

yalnız

bu

S e r m a y e gibi

sınıfın

antika

diye

nereden bilir!"

işçi sınıfının da Türki-

tefeci-bezirgân

sermayenin

e g e m e n o l m a k t a n çıktığı Batı A v r u p a ve Kuzey A m e r i k a ' d a k i gibi " H Ü R " değil, geri kalan

bütün d ü n y a d a k i (Asya, Afrika ve G ü n e y A m e r i k a ' d a -

ki) gibi, köle s a y ı l m a s a da öz T ü r k ç e O s m a n l ı deyimiyle "KUL" y e r i n d e tutulduğudur. neye

mal

Bu d u r u m u n , yalnız işçi sınıfı değil,

olduğu,

"Batı" anavatanları

ile,

bütün

bir millet için

" D o ğ u " s ö m ü r g e ve yarı

s ö m ü r g e l e r i arasındaki e k o n o m i k , sosyal, politik, kültürel ve ilh.. başkalıklara

b a k m a k yeter.

Gerçek şudur ki, Türkiye'de 1908 öncesi de, sonrası da, işçi sınıfı yok değildi. Batılı finans kapital, kendi Anayurdunda edindiği tecrübeleri, (çok içli dışlı anlaştığı geri ülkeler sermayesini sanayileştirmemek ve yabancı sermayeye ajan ve kul etmek için) bahane ederek, Türkiye işçi sınıfını KUL durumundan

çıkartmamak istedi.

Kendisi

yabancı

sermaye

kulluğuna

çanak

açan yerli sermaye ise, yedi bin yıllık halk düşmanı içgüdüsü ile, kendi ülke-


sini geri sömürge durumuna sokmak pahasına, yabancı sermayenin "işçi düşmanlığı" perdesi ardında, Türkiye'yi içine düşürdüğü açmaza bütün gücü ile katıldı. Bir yandan memleketi "kalkındırmak" sloganları attı. Ötede, memleket İNSANının çalışan sınıflarını, işsiz, aç, çeri-çoban kul durumundan çıkartmayarak:

memleketi

hem

kalkınmamış,

hem

yabancıya

sömürge

yaptı. Aydın kapıkulları da, aylıkları sağlandıkça slogankeşlikle geçindiler. Yerli-yabancı son

sözü

sermaye-şirket tarihlerinin

her sayfası

üzerinde çalıştırılan Türkiye işçi sınıfının,

en

modern

tekniğin

basit insan

hak-

larından uzak tutuluş ve kullaştırılışı ile doludur. Con A v r a m i d e s Bey, bütün vurgunlar, yüzdeler bir yana diki

6.400 TL)

2.000

çıkmışken,

kuruş zam

ile

(A.N., T S S İ T , s.48)

1000'den çarçabuk 4.000 kuruşa

"15 Aralık 1291

6.000

kuruşa

tarihinde Con Paşanın maaşına

çıkarıldı." (şimdiki

Bu, A b d ü l h a m i t keyfi

(şim-

9.600

idare istibdadı

Türk

lirası).

zamanındaydı.

A n a y a s a c ı (Meşruti) hürriyet çıkınca, hiç değilse çekirdekten yetişmiş Con Paşa'nın

binde

ke'nin aylığı

biri

kadar Türkiye'ye yarar yanı

1290

verilmesi

(1874):

karısı

aylık

maaş

tahsisinin

"emsâli,"

kadına

bir defaya

mahsus

kıyasıya

için

lütfedildi...

emeğin

vapuru ateşçilerinden İdare'i

olmadığından olmak

üzere

Aziziyye

("Eşsiz

örneksiz"

metelik bin

kuruş

Meclisinden,

lik),

dilekçeci

verilmesine

Türk

işçisine

ka-

ödenen

karşılığı,

altın

değil,

her an düşüp k a l k a m a y a c a k o za-

1600 lira); yabancı s e r m a y e y e mal sipariş ettir-

işi olmayan gayritürk-gayrimüslime masa

oturduğu için, altın para hesabıyla 23 bin 833 lira! lik-Kardeşlik çığlıklarıyla siyasi yetçi" İttihat ve T e r a k k i

ölmüş Hasan'ın

İdare

Bütün bir ömür en son sistem vapur ateşi içinde

ile, yani değeri

manki 10 lira (şimdiki: başka

"Kars

yalvarıyor.

Müslüman

bakır " m e t e l i k " para mekten

Herr Lek-

14.896 kuruş (şimdiki 23 bin 833 T ü r k lirası) oldu.

17 T e m m u z

rar." (Keza)

görülmeyen

başında

bir ay

Hürriyet-Adalet-Eşit-

iktidara çıkan "Vatanperver", koyu "Milli-

(Birlik ve İlerleyiş)

kahramanları, T ü r k milletine

bunu uygun görüyorlardı. Çalışmayan A l m a n , yabancı " g â v u r a " buluyorlardı da, ölesiye çalıştırdıkları

Müslüman Türk'e v e r m e k için örnek (em-

sâl) bulamıyorlardı. Çünkü gâvurun ağası A l m a n finans kapitali idi; Müslüman T ü r k bir "amele parçası" idi.

ÖZEL S E K T Ö R , İ Ş Ç İ M İ Z İ N A L I N Y A Z I S I En " ç a ğ d a ş " Türkiye işçisinin alınyazısı, 1874 yılı hem yerli hem Devletçi sermaye şirketinde böyle yazıldı. Ondan sonraki işçi haklarının gidişi, iki çağda iki ayrı acıklılık taşır. I- İ s t i b d a t : Yâni, yerli s e r m a y e n i n zamanlarda,

işçi

hakları,

uzun

siyasi

yıllar "emsâl"

iktidarı

ele g e ç i r e m e d i ğ i

bulunamadığı

için

yok


sayıldı, landı.

ancak

1304

Genel

(1888)

Müdür,

İdare'i

Bakan

y a r d ı m c ı s ı A l b a y Sami buçuk kuruş alırdı...

Bey,

Mahsusa,

Bozcaadalı

Deniz

Hasan

askerlik maaşıyla

Bakanlığına

Hüsnü

birlikte,

İdarenin T e k a ü t N i z a m n a m e s i

oldu.

bağMüdür

İdareden

o dönemin

4687 ürünü-

dür. O z a m a n ı n zihniyetine biricik örnektir. İşin en ağırını gören, en büyük tehlikelere göğüs geren m ü r e t t e b a t t a n - d e n i z işçi ve a d a m l a r ı n d a n y ü z d e 2 aidat da aldırdığı halde- iş başında uğradıkları büyük tehlikeler bir yana bırakılırsa emeklilik hakkından y o k s u n bırakılmışlardır. tine gidip gelirken

büyük sakatlık v e y a ölümü getiren

Hizme-

kazalar bile kale-

me a l ı n m a m ı ş t ı r . Otuz yıl hizmet karşılığı emeklilik için konulan formül, hesabının

son

10 yıllık maaş t u t a r ı n d a n

edilmesi ve bir m e m u r u n

10 yıl sürekli

seyrek bulunması y ü z ü n d e n , yarı pek s e y r e k

rar

aylık en

ekmek parası

askerlik

ve

az

memur

şimdiye

lerin

çok hak edenini,

ve

maaş alması

pek

maaşı ile emekliye çıkarılmış olanlara

dek

dulların

laşmıştır." (A.N.:

özellikle yetimlere

30

kuruş

emekliliği

değiştirildikleri

bölümleri yetim

100,

olamayan-

sivillik

düzetilip en

esas olarak kabul

rastlanılmaktadır.

"Emeklilere okka

çıkarılması bir miktarda

İdare

düzeltme

ve

yazıldığı

gadre

Aynı

kanunları

halde,

zamanın

Emeklilik

iyileştirme fiyatların

-bu gün

2

yazılı

olması,

ve

itişiyle

tekrar

tek-

Tüzüğünün

görmemesi,

gibi yoksun

uğrayışları

yer,

ve dullara

aylık bağlanması

bırakılmış

müstahdem-

ve

yükselmesi

tahsisat

emekliler ile

oranında

yaman-

51,52)

II- Hürriyet'te, yani yerli sermayenin "Meşrutiyet" (Anayasacılık) anlamıyla siyasi

iktidarı

ele geçirdiği zamanlarda,

devleti tek asker taşıma bırakmasaydı)

kurulması

mesi, bütün 20.

işçi

lûtfen,

fermanlatılan

"İdare'i

yeni)

idarede

Mahsusanın

sandık

işlerine

bırakacağı bütünüyle

Şartnamenin

30.

maddesi

çıkarılacak

olanların,

gunca had

bırakmış Bey

görünen sağlıyor.

madde!

Üzerinden

altından

(İsterse

çıkarılmış

olsun

yok

oldukları

yorumluyor: bir

Ticaret

k a ç ı r m a m a k zorunda

Kumpanyası

şöyle

geri

"Söz yerinde

nakışlı

yılan

yalnız

diyor

yazar:

düzülecek

paraları

Görünüşte

Emeklilik

edinilmiş

edilecek"tir,

sakatlığından, işçi)

varolan

katılmayacaktır"

memurların

hizmet süreleri sebeple

(eğer üst üste savaşlar

olan gemileri elden

hakkı olarak emeklilik hakkını tanıyordu.

maddesi:

(kurulacak

aracı

der.

haklarından

ise,

tüzüğü hakları

paraları

derisinden

yapma

bıraktığı parayı

ve geri

Nuri

Bey.

herhangi bir uy-

(suret'i haktan) alma

örtüsü

almaya

geçmiş

hükümlerine

geri

belâya

"Şirketin

olacaktı." A b d ü l e -

doğruluk yolunda

bıraktıkları

eylemleri

olan

Abdülehad

emeklilik

tehlikeye

Sandığı Demek:

"Şirkette kullanılıp

almaya

Şartna-

Şartnamenin

haklarını

kaldırılıverince,

uğramasından haklı

olacak.

dolayı Fa-


izini

de

bu

alamayacak.

şartları

maddeleri Nuri:

kabul kapsayan

T.S.S.Î.T.,

lukları

Emekli

ettiren

kesilip

emeklilik s.77,78)

da

DEVLETÇİLİĞİMİZ VE

olamayacak...

gibi

Şirketin,

tüzüğü

bu

yapamayacağı

muştuluyor."

MODERN

Şimdiden

ileride

"Emeklilerle yetimlerine

bırakılacaklarını

Yukarıki gidiş,

başında özel

Hükümete

hükme

aykırı

besbellidir."

(Abd.

ve dullarına geçim so-

(Keza)

İŞÇİMİZ

hürriyetin özel şirketine göreydi. Ya

sürüp giden, adım ederek yaptığı

filân

Şeytan

hürriyetin zoraki

sermaye hazretlerine bin tövbe istiğfar

Devletçilik suçundan dolayı af üstüne af dileyen

Devletçi-

liği zamanında işçi sınıfının durumu ne oldu? İşçi hakları, Hürriyetçi Özel Sermaye için kasap çengeline asılmış etti. Meşrutiyetçi (Anayasacı) Devletçilik, o çengele asılı eti, doğradı.

kendi

kıyma makinesi içine sokup ince ince

Burada artık yerli ve yabancı sermayeler "kokteyli", A b d ü l h a m i t

gibi bir müstebitten de yakasını kurtarmış olduğu için, işçilere ölümlerden ölüm

beğendirebilirdi.

31 Mart tepkisi atlatılır atlatılmaz, sermaye efendimizin sırtında yumurta küfesi yoktu; "Eşitlik ve Kardeşlik" (Müsâvat - Uhuvvet) bir y e m borusuydu.

Devrimden

tek amaç,

"kâr"ın

tek yanlı

arttırılmasıydı.

Bu

da,

çalışanlardan kesilip, sermayeye veya adamlarına yedirmekle olurdu. Onun için:

Abdülhamit çağı

azaltımı

denilen

müstahdem

ve

Millet Meclisinde "TENKÎH" maaş indirimi,

sözcük,

şimdi

memurlar,

"TENSİK"e

işlerinden

düzenlemeye

maaşlı

çevirildi.

sapır sapır döküldüler.

İşçi,

Ötede yeni

burjuvaları ve kahramanlarını yeni yeni kadrolara yığmaktan çekinilmedi. "İdare

Emeklilik

rinde görüldüğü

Tüzüğünün

üzere,

27.

Sandığın

maddesiyle,

idaresi

rak sandık idaresine

bakmak

kan

derleşik bir heyete;

ve

alınıp

3

üyeden

harcanmasına

hasebeci sinden

ve

sandık

ayırt

"İdarenin eylemler cümenine

30.

Deniz

Bayındırlığa

idare

ve

verildiği

bulunuyordu." (A.N.:

madde

gibi,

gelirler

TSSİT,

Meclis

hesap

gereğince

İdare ait ard giderler

maddele-

devamlı

üyelerinden

de,

ola-

bir Baş-

seçilmiş

bir

idare

emekliliğe

mu-

vezne-

ait

meclis

aralık

fesho-

idi.

Meclisinin

bir

gelen

onaylama de

ve

hesapları,

şart

arda

sonraki

işleriyle gelen paralarının

Sandık

inceleyip ve

ondan

Meclisi"ne

memurlarından

onaylanması

emekliliğe ve

ve

edildi.

bağlanması,

muhasebesine

geçen

idare

tefviz

Şûrasınca

devrimler

adı

eylemler,

eminine

edilmişti.

mazbatâlarının,

lunması gibi

ait

üzere

"İdare

idare

olaylar yüzünden,

işleri

müdürler

veznesine

en-

dönmüş

s.86,87)

1912 Balkan Savaşı, kargaşalığı arttırdı. Liman, şamandıra, vize, fener vergileri, boşaltma ücreti, kömür fiyatı, Anadolu Demiryolu İdaresine olan


borcun faiz, amortisman ödemeleri, Şirket'i Hayriye'den kiralanmış vapur bedelleri arttı. T a m sermayenin arayıp bulamadığı bulanık su furyası başlamıştı. Çalışanlara tırpan atmanın ("tensikat"ın) sırasıydı: de

yapıldığı gibi,

kertede

idarede

temizlik

"Kadro

dahi memurlar,

(Tasfiye)

dışı

yapılmasına

kalanların

karşılığı

olarak

82.100

Lekke

"İdarenin

gelecekteki

dışında

bilet geliri

90)

için

konmasına para

1911-1912 yılları,

20.089.842 kuruştu.

kimi

s.89)

1328 şubat sonuna

bütçesine

gelişmeleri

masını sakıncalı gördü." (Keza,

"Başka daireler-

çarkçılar arasında

girişilmişti." (Keza,

1327 başından

kuruş" idare

kaptanlar,

dek maaşları

kanun

çıktı.

Herr

taahhütleri

altına

kon-

düşkünlerevi

hâsılatı

Demek, işten atılanlara verilecek

şey, gelirin binde dördü kadardı. İdare her hangi bir simsarına yüzde beş, on vermeyi az buluyordu. Sokağa işinden atılanların alacakları, onu "mahzurlu" gören Herr Lekke'nin 2 yılda resmen aldığı aylıktan (59.582) ancak dörtte bir kadar fazlaydı. Abdülhamit'in Millet Meclisi, iç ödünç için, sermayecilere hem vatana yardım (iâne) şerefi, hem yüzde 15 kâr sunuyor idi. Aç bırakılan e m e ğ e yüzde 0,4 çok görülüyor, iratçı s e r m a y e y e onun 37 misli haraç ö d e m e k az geliyordu. Çünkü işçi sınıfından kesilen para, müdürler kastı emrine, Emeklilik Sandığı, idare veznesi emrine geçiyordu. Kısa günün (küçük savaşların) kârı bu kadar olurdu. B ü y ü k Savaş

(Birinci Cihan

karıda azıcık işaret edildi.

Savaşı)

sermayecilere

Daha savaş hazırlığı

neler s u n d u ? Yu-

başlarken, işçi

haklarına

indirilen satır, levazımcılıği ile ün salan İsmail Hakkı (adı: " H a k k ı " olan) Paşanın olan

şanlı

devletçiliği

bürokratça

oldu.

işlemleri

Ö n c e rötuşlar yapıldı:

yarıya

"O z a m a n a d e k

indirecek kertede

kolay ve ça-

b u k " iş tutulacak, " Y a z ı ve d i l e k ç e l e r A l m a n c a ' y a ç e v r i l e c e k diye, g ü n l e r haftalarla lere,

memurlara

müstahdemlerinin, da

bin

türlü

personelinin mesi,

borusu

hele

kışın

ve

çabaları

her dalında

çalındı:

dehşetli

tehlikeler içinde

coşku

idarenin

b e k l e m e y e c e k " gibi genelgeler çıktı. A r d ı n d a n yem

"O

fırtınalarda,

çalışmalarının artmış..

yazın

boğucu

ödüllerinden

yoksun

her işin

genelleşivermişti."

işçi-

tarihlere dek idare memur ve

günü

(Keza,

gününe

sıcaklarvapurlar gerçekleş-

s.106)

Çok sürmedi. Uygulama başladı: "Birincisi: İdarenin memur ve müstahdemleri arasında birden 98, katma 5 ki, toplamı 103 kişiye birer pusula ile emekliye gönderildikleri bildirilerek, idareden bağları kesilmek suretiyle bir temizlik yapıldı... 103 kişinin defteri, tabii İsmail Hakkı Paşa'nın kendisince dürülüp çıkartılmamıştı. Paşa öyle bir arzu açıkladı. Muhasebe, -biraz da kişisel duygulardan soyut (mücerret) olmayarak, ve idarenin özel tüzüğünün bir

memurun

emekliye

sevkindeki

kayıtlarından

paşayı

haberlendirmeyi

düşünmeksizin- bir defter düzüp anılan pusulaları dağıttı. Oysa, hiç kimsenin 30 yılı doldurup isteği bulunmadıkça, veya görevini yerine getiremeye-


cek derecede sakat ve hasta olduğu fence ispat olunmadıkça, emekli kılınamayacağı, tüzüğün 4. ve 5. maddelerinde açık açık yazılıydı. "Yüz üç kişinin içinde, idareye gireli henüz iki üç yıl olup, gelecekteki hizmetlerinin ne biçim gelişeceği belli olmayanlar bulunduğu gibi, 15, 20 hatta 28 yıl kusursuz hizmet etmiş kıdemli insanlar da vardı. Gerek bunlar, gerek pek azı 30 yılı doldurmuş olanların hiç biri emekliliklerini istememiş bulunuyorlar ve istemiyorlardı... İdare, güçlükle karşılaşan bir oldu

bitti

uydurmuştu.

Ekmeği

kesilenler sızlanmaya

başladılar.

İsmail

Hakkı Paşa bunların t o p u n a azledilmiş gözüyle bakarak, aşağıdaki kanun projesini

düzdü:

Kanun sureti: Madde 1- Seyr i Sefain idaresinde yüzde 5 ve yüzde 2 aidat bırakılarak hizmetli

iken,

idarece azl ve ilgisi

kesilmiş ve kesilecek

olanlardan emekliliği hakketmemiş olanlara, istedikleri halde, hizmet süresince verdikleri kesintilerin

üçte ikisi birden verilir.

Bunlardan emekliliği

hak etmiş olanlara, dilekçeleri olduğunda tüzüğü gereğince yalnız emeklilik aylığı

bağlanır...

Madde 2- Kesintilerin üçte ikisi verilerek idareden ilgisi kesilenler, bir daha idare hizmetine alınamazlar. 16 Ağustos 1330 (1914), 7 Şevval 1337. Sultan:

Mehmet Reşat

Maliye Nazırı: Cavid Sadrâzam: "Bu

Mehmet Said, Harbiye Nazırı:

kanunun

bir aidatlarını

yayımından

almışlar,

sonra

Enver

temizlik görenlerden

kimileri

üçte

kimileri e m e k l i l i k l e r i n i d i l e k ç e l e m i ş l e r d i r . . .

Bu-

nunla birlikte, 2. m a d d e n i n h ü k ü m l e r i k o r u n a m a m ı ş t ı r . Ç ü n k ü , üçte bir aidatından

çoğunu

tekrar idareye (Keza,

veya

tümünü

alınanlar,

hatta

aldıktan,

bugün

emekliye

hizmetli

ayrıldıktan

olanlar vardır

sonra

(1926)"

s.107-109)

Demek, Devletçiliğimiz her zamanki gibi zorlu kişi olarak önden yürümüş, Kanun, A c e m şahının gemi istimi gibi arkadan çıkmış; sonra kanun öne geçirilerek,

atlet kişi

Devletçiliğimiz,

birdirbir oynarca,

gene

kanunu

yatırıp üstünden atlamıştır. Bu güneşin altında yeni hiç bir şey yoktur. Ve ne de olsa, çalışan yurttaşın ücretinden altın olarak kesilmiş paralar, kendisine kâğıt olarak geri verilirken, dahi, üçte biri aşırılmış olur. Ve Abdülehad Bey de

acınır:

"Acenteler de

(sayılamayacak, ayrıntıları

gözyaşı

Cihan yan

Savaşı

kimselere..

kaptan

istatistiği

ve

(özel sermayeciler)

idare"den

yapılamayacak kertede

çok)

dökülmeyerek Fikret'in

okunamaz,

"Hân-ı

çarkçılar arasında

yapılan

ve

i'tâ

ve

lâ-yuhsâ

çektiler.

Hesap

görülemez. "(s. 111)

Yağmâ"sını da geçti.

aylık maaşlar tahsis

Iâyuad

para

ediliyordu...

terfiyelerin

"Hiç hizmetli olmaHal şu

şimdiki maaşıyla

ki,

idare,

yapılması


usulü

çıkarıldı.

hataraları haklarından yatların linin

Geceli gündüzlü

içerisinde yoksun

aldıkları

aylıklarına

madı.

görevini edilerek

pahalılık

çalışan Savaş

yönünden

edildiği halde,

Personel birer ikişer çekilip

çalışan,

deniz tehlikeleri,

getirmeye

çalıştırılıyordu...

olağanüstü bir kat zam

her türlü

yerine

durumu

fiirket'i

gittiler.

İdarede

edinilmiş

dolayısıyla

Hayriyye

idarede bir para

vapur işlerini bilmeyenler kaldı." (A.N.:

YURTTA SAVAŞ,

hattâ savaş mu-

hizmetliler,

bile zam

olun-

yalnız askerlikten

Keza,

fi-

personedolayı

s.120,121)

CİHANDA SAVAŞ

Ortaçağ toplumunun birinci karakteri HİYERARŞİ (silsilei merâtip), ikinci karakteri İMTİYAZLILIKtır. Askerliğin RUHu da, aşağı yukarı bu iki karakterini modern toplumda yitirmedi. Yirminci yüzyılın finans kapitali, o eğilimleri son kerteye dek geliştirdi.

Birinci cihan savaşına sivil asker Osmanlı

paşalarını gözü kapalı atıltan şey, budalalık veya cahillikleri değil, o sosyal sınıf eğilimleri oldu. Neron Roma'yı yangına vererek eğlenmişti. Türkiye'de kapitalizm

de,

mal

kaçırmak için,

memleketi yangına vermekten

başka

çıkar yol bulamadı. S a d r â z a m Talât Paşa, Hürriyet milliyetçiliğini şöyle anlattıydı:

"Her savaşta

Türk

vatandaşlar ise,

insanca zayiât

şüyorlardı.

bakımdan,

Bu

olmayan

elemanlar zenginlik sahibi

verdikten

yurttaşları

başka,

Ticarete

kolaylık göstermek gerekli görüldü." (Talât

oluyorlardı;

fakirlik ve zarurete teşvik

Paşanın

etmek

ve

Hâtıratı,

de dü-

kendilerine

s.31)

Gelişi güzel söylenmişe benzeyen bu söz, "Hürriyet" çağındaki devletçiliğimizin t ü m karakteristiğini ve en kestirme tanımlanışını verir. 1- Batıda

kapitalizm en y ü k s e k tepesine ulaşmıştır.

teşvik" deniyordu. Dil sürçmesi yok: y i i n değil, "Ticaret"in

mümessili idi;

Bizde "Ticarete

Kadim T o p l u m c a , S e r m a y e "Sanaçağdaş finans kapital ve emperya-

lizm ise, Türkiye'de sanayii değil, ticaret ajanlarını geliştirmek istiyordu. 2-

Fransa'da

istibdat

çağının

Colbert

kanunları,

devlet

sanayii

ka-

nalından kapitalizmi geliştirerek "Ulu Devrim"e kapı açmıştı. Türkiye'de, o iki etki (İç tefecibezirgânlık, dış emperyalist finans kapital) baskısıyla ilkin

kapitalist devrimi yapılmış, sonra ecnebi sermaye ajanlığı

anlamına

gelecek ticaret, devletçiliğimizce "Teşvik" edilecekti. 3- "Yurttaşları ticarete teşvik" gibi genel

bir yuvarlak lâf ediliyordu.

Bütün yurttaşlar tüccar mı olacaklardı ? Dinleyen söyleyenden ârif olmak g e r e k ! Şemsettin Sami lûgatında bile kötülenen bir avuç "Tüccar" zümresi teşvik görecekti. G ö b e k bağı

batı

kapitallerinde bulunan İttihatçı

Daha iyisi b u l u n a m a y a c a k bir batı olan

Türkiye'nin

kapitalistleşmesi,

ideolojisinin

ülküsü:

kapitalizmi idi. E g e m e n elemanı T ü r k Türklerin

sermaye

biriktirmeleriyle


olurdu. O zaman, Türk'ün sermaye biriktirmesi:

Önce emperyalist kapi-

tülâsyon cenderesini gevşetmekle, sonra batı finans kapitalinin geleneksel sâdık ajanları olan gayrimüslim kompradorların yerine geçmekle başarılırdı. Bu ortamı, emperyalistlerin birbirlerini gırtlakladıkları Cihan Savaşı yaratabilirdi. getirilebilirdi.

şamara

bakılmazdı":

Her şey kim v u r d u y a

Nitekim Birinci Cihan Savaşı içinde K a p i t ü l â s y o n l a r fiilen

işlemez oldular; kince

"Kavgada

"Tehcir" (Müslüman

olmayanların

göçertilmeleri)

kes-

uygulandı.

Bunlar Türkiye'nin tarafsız kalmasıyla elde edilemez miydi? İttihatçılar neden

o

kadar

bağlılığı vardı.

baştan

kara

savaşa

Hürriyet burjuvazimizin

daldılar?

Emperyalizmle

göbek

uluslararası finans kapitale

karşı

bağımsız kalması, balığın su dışında kalması gibiydi. A m a , yalnız başına DIŞ etki y e t m e z d i . Hattâ "Panturanizm", " P a n i s l â m i z m " gibi A l m a n ithal

malları

amacı,

bile, başka iç eğilimlerin kabukları sayılırdı. Asıl sosyal sınıf

her ne pahasına olursa

olsun "Ticarete teşvik" sloganı

altında

yatan çabuk ve y a m a n "Özel S e r m a y e Sözde Birikimi" idi. 1- O zamana dek "Ticaret"in en büyük sıkıntısı dört y a n d a n akın eden bin

bir çeşit mal

bütün

rekabetiyle,

rekabetleri

kâr normunun düşmesiydi.

kesip, en y a p m a

biçimde mutlak mal

Savaş, ansızın kıtlığı yaratırdı.

Tüccar için bundan daha tatlı kâr ve vurgun ortamı d ü ş ü n ü l e m e z d i . 2-

Milletin

başı

bir yol

kanlı

savaş

belasına

sokulup,

herkes

can

kaygısına düştü müydü, bütün varlar ve mal mülkler, sanki kendiliğinden, cephe gerisinde ağlarını natılıp

kurup, devlet "Himâye" ve "Teşvik"leriyle do-

imtiyazlandırılmış tefeci-bezirgân

sermayeyle

ortak şirketler,

fi-

nans kapitalinin kucağına düşecekti. 3- A n a y u r d u n ,

hele A n a d o l u ' n u n

bütün

ekonomi

merkezleri,

Müslü-

man olmayan sermaye ve ajanlarının egemenliği altındaydı. Bunları azgın bir savaşın cöngül kanunu dışında ekspropriye etmek kolay değildi. Bay nüfus

F.R.

kayıtlarına

Müslüman kaya, birliği bu

Atay

yazıyor:

"Birinci Dünya

göre

(çünkü

doğrusu

olmayanların

orantısı

yüzde

417) etmeleri

fâcia

şöyle

"Birinci Cihan yüzünden,

olmasaydı,

savaşında Ermeni

Kuvayı

bunlardır), kırka

olmuştur...

hareketi

öncesi kilise

Anadolu'da

Türk

yaklaşmaktadır. "(F. A.:

kendi isyanları

fâciası

Milliye

Savaşından

ve Ne

ve Çan-

Çar ordularıyla acıklı

tutunamazdı." (Keza,

şeydir

işki,

418)

Ermeni kapitalistleri: İslâmlıkta faiz haram olduğu için, Türkiye'de Müslüman tefeci sermayenin, Osmanlı kuruluşundan beri "Sarraf" paravanası idi. Kanuni Süleyman çağında kesim düzeni (Mukaatalar) yayılınca, Yahudi "Dolap"çıların bezirgân sermayesiyle işbölümü yaptı;

19. yüzyılda doğru-

dan doğruya İngiliz dış ticaretinin İmparatorluk ve Orta Asya yolları üstün-


de imtiyazlı acentesi oldu.

Nüfusun Ortaçağda yaşayan

büyük çoğunluğu

üzerinde yüzde kırk azınlığın etkisi aktifti. Ermenilik, düşman dini (Müslümanlığı)

bile etkisi altına sokmuştu:

Anadolu

köylüsü,

bir Müslüman'dan

aldığı ödüncü vermeyebilirdi, fakat sıkı günde başvurduğu çorbacının alacağı "Gavurun

hakkıydı";

inandırılmıştı. dolaşır.

onu

yemekle

affedilmez

cehennemlik

olacağına

Doğu illerinde hâlâ "Ermeniler gitti, bereket de kalktı" sözü

Böylesine nüfuzlu İngiliz Emperyalizminin ajanlarına; ancak A l m a n

emperyalizmi safında savaşa girilirse dokunulabilirdi.

Bu ekonomik zemin

üzerinde; değme Holivud dram artistinin ağzını sulandıracak, yaldızlı, mahmuzlu

pozlarıyla

Prusya

Militarizminin yunker generalleri,

derebeyi

artığı

devletçiliğimiz için büyük bir "rezonans" ve çekicilik elemanıydı. Böylece: "Servet" ve özel sermaye "Biriktirme" ülküsü, bunun için gerekli ekspropriyasyon hırsı, "Yurtta savaş, cihanda savaş" parolasını bir giyotin makinesi gibi

işletti.

Emperyalist savaşına

kutlandırıldı. A l m a n l a r ı n

katılış, düğün

bayram olarak

bir kaç ayda cihangir kesileceklerine, öyle iste-

nildiği için toptan inanıldı. Zafer y a ğ m a s ı n d a geç k a l m a m a k için, O s m a n l ı paşaları, barış isteyeni vatan haini görüyor, kablarına sığamıyorlardı. Cezaevi argosunda usta dolandırıcıların " T a v l a m a " dedikleri mekanizma zincirinden

boşandı.

E T K E N : " K İ Ş İ " Mİ, " S I N I F " MI? Filistin, Erzurum, Bağdat ricatları, "Garp C e p h e s i n d e " d e ğ i ş m e y e n batak " S ü k û n e t " durumu Alman

"Tav"larının

ile

paralelleşince,

içyüzleri

çalışanların a z a l m a s ı . . .

sırıttı...

Panislâmizm,

Talât Paşaya

Kıtlık" getirdi;

kötüye k u l l a n ı m l a r " (Suistimaller)

2-

Pantürkizm

göre:

1-

adlı

"Ziraatta

"Subaylar tarafından...

(Talât Paşa,

Hâtıralar;

27)

orduyu

ve halkı aç bıraktı... G e r ç e ğ e bakılırsa, paşanın iki teşhisi de, yanlış olmamakla birlikte, tek yanlıdır. kere

alınmaları

değil,

takıldığı A l m a n

1- Kıtlığı yapan şey yalnız köylülerin as-

kendisinin

de

sonra

açıklayacağı

gibi,

ardına

Emperyalizminin, Batı a n a y u r d u n u d o y u r m a k için, Türki-

ye'yi aç bırakmasıdır.

(Vagonculuk vb.) 2- Kötüye kullanım yalnız su-

baylar tarafından değil, ideal edindikleri sivil, asker herkesi kapitalistleştirecek olan "Harp zenginliği" tarafından yapılmıştır.

Belki

bir avuç ordu

ilgilisi de, o ara müteahhit ve tefeci bezirgân güruhu ile kaynaşarak işverenleşiyordu. Talât Paşa'nın açıklaması da bunu gösteriyordu: Cephelerdeki fiye

çalışılıyor

subay zâyiatı, ve

açılan

baylar getiriliyordu. fatlandırmak

olacaktı."

bu

Onları

gerideki yerlere,

geri

(T.P.H,

kıtalardan vaktiyle

çağırmak 28)

ve

alınan

emekliye ordudan

subaylarla

çıkarılmış çıkartmak,

telâ-

olan

su-

mükâ-


Subay

çoğunluğunu,

karıştırmamak için,

devlet

bunun

lanımları

olumlu

son

rekete

vurguncu tersini

biçimde

üzere

ve

larına

tam

subayları,

döküntülerini yamaklığına

yaptılar.

vurguncularla

ortaya

Savunma

bırakmak gerekmezdi.

"Hamamın

ricalar sonuçsuz derece

geçirmişti

kalıyordu..."

geniş ki,

(T.P.H.,

çıkan

subaylar,

Bakanlığına kalıyordu.

yetkiler

namusunu

sivil

ibret

teslim

İsmail

vermiş

ve

makamlarca

Hakkı

örneği

olarak fakat

Paşa,

adam-

öyle

iddialar

ce-

bütün

kendi

kudretini

sürülen

kurtar-

"Kötüye kul-

ediliyor,

bütün

ileriye

hiç

"Mükafatlandırmamak"

kabahati o r d u y a yüklediler. T a l â t Paşa diyor ki:

zalandırılmak şikâyet

genç

emekli

hazinesinde

İttihatçılar m a k " için

hele

gerekti;

bir hasonuçsuz

29)

Aslında, temiz T ü r k subayı bütün o dalaverelerden habersizdi. gibi dövüştüğü savaş cephelerinde m â s u m

kanını

Koçlar

oluk oluk akıtmasaydı

ve olanları bilseydi, vurgunculuklar o kerte rahatça kol gezemezdi. Talât Paşanın kendi açıklaması, geride çapulcuları iktidara getiren şeyin, "Cephelerdeki s u b a y zayiatı", olduğunu itiraf ediyordu. Sistem:

vurguncu-

luktu. Sivil-asker birkaç paşa o sisteme yalnızca maşaydı. A h m e t Bedevi, tâ İsviçre'deyken S ü l e y m a n Nazif'ten dinlemişti: ürpertici "Zeytin

Dağı" destanını

Fâlih Atay'a tüyler

ilham eden şanlı, "Suriye-Lübnan-Filis-

tin-Ürdün-Arabistan gibi bugün her biri ayrı bir devlet olan) nice ülkelerin sorumsuz diktatör saltanat naibi A h m e t Cemal culuğunun

kahramanı

olmuştu. V u r g u n u n

Paşa, bir ipek vurgun-

dedikodusu

kulağına

kaçınca

küplere binen Cemal Paşa Hazretleri, zamanın İçişleri Bakanı İsmail Canpulat beyefendiye şunları yazmıştı: "Bana, meselesi

pek belgeli

olarak haber

alışverişinden

kabahatleri yanların

yalnız değil,

patlatmak

aldıkları namus

için

komisyon emri ve

verdiler ki, aldığımdan

yerine

şerefine

tabancasını

sen,

kimi mahfillerde

konu

açıyormuşsun:

getirmekten alçakça

kullanmasını

başka

tecavüz

bir şey

edenlerin

ipek Ben olma-

kafalarını

bilenlerdenim."

Cemâl Paşa'nın konu ettiği emri veren asıl "saldırgan" kimdi? Onu zamanın Başbakanı Talât Paşa'ya da gönderilen şu mektupta okuyoruz: "Bana savunma riniz

haber ve

aracılığıyla

cür'etine İhtilâl

veriyorlar

korunma dostlar

ki,

amacı ve

mahûd olmak

arkadaşlar

kadar ileri gitmişsiniz" (A.

Hareketleri,

ipek

üzere

meselesini, ortaya

arasında

Bedevi:

yine

atmış

ve

uluorta

Osmanlı

bana

karşı

hazır yiyicile-

konu

ettirmek

İmparatorluğunda

Belge)

Böylece, Ordu Paşası, sivil Talât Paşaya "Tufeylileriniz" (Hazır yiyicileriniz)

derken,

özellikle

vurguncuların

nerede

bulunduğunu

anlatıyordu.

"İhvan ve rüfeka" (Dostlar ve arkadaşlar) sözcükleri, "Maşrık'ı âzam"ı İn-


giliz Kralı olan milletlerarası finans kapital gizli örgütü Farmason localarının argosunda hiyerarşi kerteleri idi. Her şey o hiyerarşi içinde dönüyordu. Cemâl Paşa, vurgunun olup olmadığına değil, uluorta (açıkça) konuşulmasına içerliyordu. Asker kodamanlar mı, yoksa sivil kodamanlar mı daha çok vurgun sağladılar sorusu, şimdi T ü r k milleti için önemce sıfırdır. İş, Türkiye'de vurgunculuğun bir sistem olup olmamasıydı. Kimse sosyal sınıf determinizmine aldırmıyordu.

Herkes y a ğ m a y a seyirci,

hürriyet

gereği

caksın,

sisteminin harp zengini

masıyla kışkırtacak.

budur,

olacaksın,

birbirine düşmüştü.

sayılıyordu:

devlet seni

Kodamanını

Egemen

bulup

(teşvik ve himaye)

çala-

mekaniz-

Böylelikle "Servet" birikerek "Çağdaş uygarlık" ilerle-

me ve birlik (İttihat ve Terakki) yolundan ülkeyi kaplayacak! Sonra tarih önünde dımdızlak kalınınca ağız değişecek. Türkiye'nin padişahları alaşağı edip, yerine geçeni tahtında titreten en büyük önderi, ihtilâl lideri, bütün suçu iki ordu paşasına yüklemek isteyecekti. Şaşıyorsunuz: Alt yanı bir kötüye kullanımcı levazım paşası neden bunca dokunulmazlık kazanmıştı? Talât Paşaya kalırsa, başkumandan vekili Enver Paşa Hazretleri: "İsmail Hakkı Paşa olmaksızın... iâşe (beslenim).. Savaşa devam imkânsız" demiş. Devletçiliğimizin Ortaçağ hiyerarşisi mi engel? O yârimin eski huyudur:

Kapitalizm "İndividüalizm'i" (Kişiciliği) bunun için icat etmişti. Düze-

nin bütün günahları bir "Kişi"nin sırtına yüklenir; sonra o günah tekesi kesilip, yerine başka "Kişi" geçirilir; kişiler değişe dursun, sömürme sürüp gider.

Bu metodun açık örneği kafalara yerleşmiştir:

madığından

İsmail Hakkı

Paşanın

likler uzun zaman sürdü." (TPH,

azli de 39)

"Başka bir çâre buluna-

imkânsız olduğundan,

diyor,

kahraman Talât.

bu

düzensiz-

Bu "Topal

İs-

mail Hakkı Paşa" denilen kişi kör şeytan mıydı? Hayır. Yoksa saf İttihatçılar dalgınlıkla Topal Şeytan Paşa'nın nasıl "kişi" olduğunu mu bilmiyorlardı? İnsanlar yalan

söylerken tarih

yargıcını

gördüklerini

bir fotoğraf gibi günü

"26 Haziran

1328

at 2

raddelerinde

padişahın manın mail

(1912) gece yarısından sonra.. 3 İttihatçı

mâbeyincisi

İçişleri Bakanı Hakkı

ileyhin sorular

Paşanın

âmiri açılıp,

kolay

gününe çeken

ile

Bakan

baş

olan

başta

kâtibine

daha

Posta

baskın

Mahmut

müşârünileyhin

(kamu Şevket

paçavraya

doğrusu sabah

Millet

Za-

Başkanı İs-

dolayı

-

Meclisinde

çevrileceğinden"

sa-

Talât)

uğruyorlar.

Levazım

hırsızlığından)

Paşanın

Sarayda

Telgraf Bakanı

yaparca

"Hacı Âdil Bey söz alarak,

ihtilâslarından

sıfatiyle"-

(en

unutuyorlar.

Lütfü Simavi yazıyor:

mumabir sürü

konuşuyor.

(Lütfü Simavi: Gördüklerim, c.II, s.71) Demek

İttihatçılar,

yabancı

bağımsız davranışı y ü z ü n d e n

sermaye

şirketlerine

kurşunlanmasına

karşı

doğru

göz yumacakları

ve

Mahmut

Şevket Paşayı, bu iğrenç şantajla yıpratacaklardı: İsmail Hakkı KİŞİ çala-


cak,

Mahmut Şevket KİŞİ çamurlanacaktı.

İşte,

hırsızlığı yıllarca önden

bilinip silâh gibi kullanılan bu İsmail Hakkı Paşa, Cihan Savaşında Türkiye halkının besi diktatörü yapılacaktı. Onun için en büyük diktatörün en küçük diktatör önünde

kafası

keldi.

Bâbil

çağından

"tencere tencereye götün kara" diyemezdi. liği Topal Şeytan:

kalma

devletçilikle,

Bu şeytanca kördüğümün ip-

" V a t a n d a ş l a r ı Ticarete T e ş v i k " prensibi idi. Tefeci-

Bezirgânla karmaşık finans kapitale öylesi gerekti.

Halka karşı

ne kadar

yüce bağımsızsa, dayandığı kümeciklere karşı o kadar, ölüm pahasına da olsa emir kulu olmak devletçiliğin diyalektiği idi. "O mâhiler ki, deryâ içredir, deryâyı bilmezler" d u r u m u n d a bulunan paşacık ise, başı dara geldikçe sebebi kişilerde arıyor; İ.H. Paşanın " İ m k â n s ı z l ı ğ ı n ı Enver Paşa'da buluyor:

" E n v e r Paşanın

istifası.. kimse bunu kabule cesaret ede-

m i y o r d u . " (TPH, 29) diyor. Herkesi korkutan, Enver Paşa'nın Kayzer Wilhelm bıyıkları mıydı? Hayır. O bıyıkların ardında pusu kuran, içeride dost, dışarıda d ü ş m a n kılıklı

Batı

"Türkiye"

Emperyalizmiydi. değil

Almanya'dan

"Enverland:

Enver

Türkiye içindeki sadık beşinci nunla övünüyordu.

gelen

vagonların

ülkesi" yazılıyordu.

adresine;

Emperyalizmin

kolu tefeci-bezirgân örümcekler ağı

Paşalar, beyler göze çarpan ağaçlardı:

bu-

Orman, gemi

azıya alıp ordulaşmış kötüye kullanım (suistimal) sisteminin yerli yabancı finans kapital oligarşisiydi. Bu acı gerçeği, başka hiç kimseden değil, İttihatçılığın en "harama uçkur çözmez", yakın dostunu aç görünce devlet parasıyla kayırmış o l m a m a k için cep saatini veren en idealist Talât Paşadan daha iyi hiç kimse anlatamazdı.

İAŞECİLİĞİMİZ Birinci Cihan Savaşı sonunda, İttihatçılar Harp Divanının şu ithamı ile sorguya mur edilen yeti

çekildiler:

edilen

ve

İstanbul

"İttihat ve

sonraları

Terakki merkezince besi (iaşe)

memurluğu

delegesi Kemâl beyin

ve

ondan

sonra

kimi şirketler

kellerine

alarak

halkın

varını

zenginliklerinin (TPH,

137)

sayısı

belirli

...Buradaki

yoğunu

kişilere

Kemâl

Meclis-i kurmuş ve

Umumi olduğu

cemiyetlerle

ellerinden ve

adı

ilkin

işlerine me-

Kongrede

kabul

bir tüccarlar he-

ticaret

almış

anılan

Bey'i, Talât

ve

işlemlerini

olmalarından

şirketlere

te-

kamu

aktarılması"

Paşa T ü r k i y e ' d e n

kaçarken

kendi yerine İttihatçı kral nâibi gibi bırakmıştır; Kemal Bey Kuvayımilliye hareketinin sürülmüştür. daima de,

temiz bakanlar

ilk günlerinde Talât

Paşa,

kalmıştır.. iffetlerini

büyük roller oynamıştır; şöyle

savunuyor:

Avrupa'nın korumuşlardır."

hiçbir (THP,

İngilizlerce

"İttihat ve

ülkesinde 32)

Malta'ya

Terakki Cemiyeti

rastlanmayan

biçim-


Batılı hocalarından öyle ders almışlardı: Önde "İffetli" bakanlar paravana olacaklar; arkada "iffetsizlik" sermaye biriktirecek.

Millet için o "İffet"

mi, yoksa bu "İffetsizlik" mi daha yararlıdır? Paşa "İffet"i şöyle anlatıyor: "Şehir

Emaneti

(İstanbul

zenli bir örgüte sahip vaş

yıllarında

İstanbul

milerini

hububat satın

zetmek

üzere

Belediyesi),

Avrupa

olmadığından, yetkili

mümessili

almak,

kullanmıştır.

Çünkü

ve kişice

lemleri Şehremanetinin

Kemâl bey,

bir görev saymışlar

düz

çalışmışlardır.

seler,

yukarıda

seler,

bu,

elde

sikkeler

(basılı

paraya

da

tutarını

paralar)

edilmiştir.

sermayelerle

sıra

idi.

Bu

Kemâl beyin

işleiş-

Kemâl bey ve arkadaşları bu

işi

ve

kişiliklerini

inanabilecek

ruh

gece

gün-

tanımayan

kim-

durumunda

değil-

138)

hatırlayamadığım satılması gereken

60

bu

paraya

kişilikler, öte

sarf etmeyi

şirketler

merkez idaresinin

hiçbir şey beklemeksizin

varolmadığından için

canlandıracak,

biçimde

ki-

işini gö-

hiçbir şey beklemeksizin yerine getirilmiş?

şu

İlgili

üleşimi

bütün

düşünmeyen

57 paraya

satılamayacağı

ucuzlatacak

Fakat,

dü-

ilk sa-

arkadaşlarından ve

komitenin

hiçbir değişiklik yapmaz. "(TPH,

Örneğin,

hayatını

idi.

açıklamalara

milli görev nasıl

edilmiştir.

paralar elde

altında

ve

gibi

Başkanı)

bir temas halinde

yapmıştır.

karşılığında

Bunlar gibi

satışından,

ekonomi

ve

yaptığım

gerçekte

Anlatılan "Ekmek

(şahsen)

kontrolü

milli

bey

pişirilmesini

sıkı

olduğu

(Belediye

Kemâl

ekmeklerin

yetkili mümessili olarak çeşitli loncalarla ri kendi adına

şehirlerinde

fiehiremini

fiyata

sahipsiz

olan

yandan

(TPH,

büyük

kazanç

2 paralık

satılamadığı

gibi,

satılmıştır.

Bu

satıştan

55

büyük

bu parayı

bir yandan

candan

ihtiyaçlarını

halkın

düşünmüşlerdir.

yaratılmıştır."

pek

bir ekmek,

Bunun

içindir

ki,

özel

138)

Devletçiliğimiz hep böyle, sıkı zamanda halkı haraca bağlamaya "ucuzluk" demiş, o devlet eliyle alınmış haracı özel kişilere bağışlamayı, "ekonomiyi c a n l a n d ı r m a k " saymıştır. çiliğinin etmekle

amacı sayıları

artırmak

değil,

(!) İşte bunun carlar

ve

rik...

Tahkikat..

kinlikleri

çok

meşrûdur:

sınırlı

kimselerin

Şirketlerin içindir ki,

girişkinler)

zenginlik

katıldığı

bu

biriktirmelerine

birçok kişiler (Müslüman,

kendilerine

Kemal beyin

onaylamakla

Ucuzluk uğruna banka kurma devlet-

"Kemâl bey ve arkadaşları böylece hareket

düşman

Hıristiyan

olmuşlardır...

sırf kişi çabası

tanımak

şirketlerin engel

gerekmiştir."

ile

zenginliğini

olmak ve

Kamu

istemişti

Yahudi tücoyunu

tah-

var etmiş olduğu bu giriş-

(TPH,139)

Hiç tökezlemeden yapılmış savunmaya paşanın kendisi inanmış mıdır? İki paralık "sikke" bulunamadıysa, her gün ayarlanan gramaj, yahut paçal yapılmaz mıydı? En fukaranın ekmeğinden çalarak, "Sayısı sınırlı" kayrılmış kişi ve şirket sermayeleri türetildi. "Milli Mahsulât Şirketi", "Milli Kantariyye Şirketi", "Milli

Ekmekçiler Şirketi" ve "Milli

İktisat Bankası"


harp zenginliği, devletçiliğimizi büyülttü.

Bu devletçiliğin özel sermayeye

aktarılışını gören paşa, ördek yumurtaları üstünde kuluçka yatmış tavuğun, yavruları suya girince gösterdiği şaşkınlıktan kurtulamıyor: Bu lu'da

tedbir

milli şirketlerce

men,

usulü

(TPH,

31)

le

sayesinde

olsa,

idare

dairesinde "Yurttaşa

hiç

aynı prensip retle

bir

edildiği

için ve

ölçüde milli

korunmasına biçimde

kimi kişiliklerin olmadığı

güçlendiriyordu.

yakın halde

bütün güvencini sarstı

Anado-

dolayısıyla Fakat,

akrabaları

ve

bi-

sonraları

dostları,

büyük zenginlikler elde

(TPH,

rağ-

uygulanamamıştı"

sağlamak prensibi kurucularının,

ilgileri

ve

bir zenginlik birikmesine

normal

düşünmemelerini

sayesinde, halkın

büyük

geçmemiş refah

çıkar

hiç bir ilişkileri,

Ve bu da

köylünün

ticaettiler.

32)

İş olacağına vardı. Küçük mülklü üretmen halk, geniş ölçüde ellerinden çıkan zenginliklerin, birkaç tekelci kodaman imtiyazlının elinde "Biriktiği"ni gördü. O birikiş ve mülklerin el değiştirişi iki sonuç verdi: 1- Cumhuriyet ile birlikte o birikmiş sermayeler yeniden özelleştiler (Milli İktisat Bankasının, İş Bankasına katılması gibi). 2- Cihan Savaşındaki o ekonomi gelişimi, Osmanlılığın şimdi

inkârı

"Milli"

oldu.

Eskiden

başlığının

her kuruma "Osmanlı" etiketi

geçirilmesi,"Mütarekede

başlayacak,

konurken

"Müdafaai

Hukuk'u Milliye" ve "Milli Mücadele" deyimlerinin müjdecisi oldu.

VAGONCULUĞUMUZ Osmanlı İmparatorluğu "Cihad-ı Ekber: Ulu Kutsal S a v a ş " ile milleti ayaklandırmış, çadırlara yığmıştı. Ordu beslenecekti. Ayrıca emperyalist savaş demek, geri ülkenin ileri anayurtlara kurban edilmesi demekti. Alman emperyalizmi Göben ile Breslav gemilerini Y a v u z ile Hamidiye'ye çevirtmekle, koca imparatorluk devesini bir tutam ota hendekten atlatmıştı. Şimdi sıra, A n a d o l u halkının t o h u m u n a dek yiyeceğini çekip, kendi inine taşımaya

gelmişti.

"Hemen

tümüyle

gerekiyordu. malzemesi

Büyük ve

ihtiyaçlarına

taşıt işlerinin, ısrarlardan

vagon

kayırmayı

teslim

etti.

(tahsisi)

çevirmeye imkân yoktu." (TPH, tada

iki

boş v a g o n

memleketi

nasıl

açıklanabilir.

Vagon

bir

veya

"İmkân

vagonların

semboldür.

O

vardı

beşinci

sattığı,

kağnı

ordusu

koşmuştu.

olarak,

bedava

eşek

Alman

Ancak bu

şart 29)

karşılığı

soyup

deve,

sonra,

-

kol

ancak Paşa

ile

nihayet

yapılması kimi

bir kısmını

sırada

bu

imkân

yoktu":

özel bizim

taşıt kendi

şartı

sermayenin

geri Hafbir

devletçiliğimizle

mantığı,

"İmkân-im-

kânsızlık" deyince durur. İâşe y o l u n d a kurulan "Milli Ş i r k e t l e r " , "Esnaf C e m i y e t l e r i " , "İslâm

Banka"ları:

ye'deki

örgütleri

acente

ve

casus

Y a b a n c ı finans kapitalin T ü r k i -

durumuna

girmiştirler.

Hepsinin


taptıkları

emperyalist

Şirketi "di r. çiftliğinden hürriyet

daha

yük

paşaca:

her

kurumları

malı

taşınımından lerin

dilediği

meydan

taşınmasına ve

fiyata

ne

alabiliyor...

Milli

bütün

ve

İltimas

(TPH,

ve

imtiyaz

biricik alıcı ve

tarım

yalnızca

besi

haftada

Alma

sömürge

kahraman,

banka

tedbirler

Cephane sayısı,

Milli

memlekette

Adana'daki pamukların,

yetmiyordu.

satılıyordu."

ülke y a p m ı ş t ı r .

alınan

Satın

imparatorluğu,

ecnebi şirket),

vagonların

tabii,

ve Avusturya koca

veriyor.

tasarruf edilen

Bunlar da,

alınıyor

köle

"(O

bulunmadığından,

suiistimallere

yordu.

"Almanya kumpanya,

m a s r a f s ı z bir

diktatörü

(olduğundan), kredisi

tekel:

Bu tek y a b a n c ı

iki,

bü-

maddeleri üçü

geçmi-

ne Ankara'daki başladı.

yün-

Vagon

satın

30)

Paşalarımızı tek üzen şey: î â ş e işlerinde olduğu gibi vagon işinde de, milletin

soyulması,

memleketin

satılması

değil,

eski

profesyonel

"Tüc-

car" zümresi dururken, y a ğ m a y a yeni zıpçıktı vurguncuların el koymaları idi. Y a b a n c ı sermaye, klâsik tefeci bezirgânlarla uğraşacağına, devletçiliğimizin buram buram yetiştirdiği "İhvan ve Rüfeka" kadaşlar]

veya

adamlarıyla

suyun

başını

[sadık dostlar ve ar-

kesiveriyordu.

Bütün

yurdu,

" K o m i s y o n " adı altında uşaklaşmış kapıkulu ajan ağlarıyla sarmıştı. misyonlarca sebep

yapılan

oldu...

mallarını

insafsızca

Tüccarlara

muntazaman

hiç

işlemler...

Millet

bir

vagon

tahsis

taşıyordu."

(TPH,

30)

Meclisinde

edilemiyordu.

"Ko-

gensorulara Şirket kendi

Böylece, yabancı sermaye, devlet içinde imtiyazlı devlet oldu. "Vagon ticareti",

devletçiliğimizi

Alman

emperyalizmi

emrinde

vurgun

sistemi

kurmaya götürdü. Ülkeye bu hürriyeti getiren kahramanların aldıkları her tedbir, yangına su yerine petrol sıkan itfaiyenin yaptığına benzedi. Talât Paşanın, sanki bir tabiat âfetinden konu açar gibi serinkanlılık ve sorumluluğu hiç üzerine almaksızın anlattıklarına göre, Devletçiliğimize sırtını yaslayarak yapılan üç basamaktan

Dalaverecilik,

birbirinden daha

kötü sonuçlar veren

geçerek anıtlaştı.

1) BİRİNCİ B A S A M A K :

En büyük ordu derebeyi (Başbuğ Enver Paşa)

ve mülkiye ağaları (Vali vb.) kanalından v u r g u n u n ilk açılış töreni yapıldı. Vali

beyefendi,

Enver Paşa

dostluk gereği kendisine men.. yayılırdı.

5

bin (TPH,

lira

bir

(şimdiki

Hazretlerine yalvardı. veya 1

iki milyon

vagon liraya

için

Paşa

verdi.

yakın)

Hazretleri: Her

vagonun

çıkar sağladığı

"Eski he-

ortalığa

30)

Demek devletçiliğimiz, her mahallede bir milyoner yetiştirmek için her yaştan,

Demirkıratlığı

2) İKİNCİ

beklememişti.

BASAMAK:

Millet Meclisi ç e k i ş m e l e r i n e dek bulaşan yağ-

ma rezaletleri ö n ü n d e , Başvekil Talât Paşa, Başbuğ Enver Paşa Hazret-


lerine rica

minnet etti.

B u g ü n k ü "Tahsis"lerin atası olan v a g o n

istek-

lerinin, hiç değilse bir sıraya k o n m a s ı n ı sağladı. " N u m a r a " s ö z c ü ğ ü n ü n şimdiki

anlamı

oradan

kalmış

olmalıdır:

Sıraya

kimlerin

gireceği

ile

kimlerin sıra kuracağı, gene o iktidar d e r e b e y l e r i ile h a d e m haşemlerinin

[hizmetkarları]

ayaklanan

gene

laşılmıştı

ki:

kazanıyordu."

o

elinde

idi.

numaracılığı

"Tüccarlar değil,

(TPH,

Çarçabuk "Numara dileyen ticaretle

sırası"na

tüccar oldu. hiç ilgisi

Bu

yol

olmayan

en

çok

da

an-

kimseler para

30)

Kayırma ve buyurma devletçiliğimizden başka sonuç beklenebilir miydi? Talât Paşa, sanki

milletin

profesyonel tüccarlar tarafından soyulması

farzmış gibi, tüccarın v u r g u n u y a p a m a y ı ş ı n a pek hayıflanır! 3) Ü Ç Ü N C Ü B A S A M A K : yor Paşa, rinin

şimdiki

ağabeyleri

yazlar

s a y ı l a c a k büsbütün

bağışlandı.

Böylece şiye

hem

"Yalnız Demiryolu

Almanya'ya

münhasır

şuyor Paşa

rekabet

kalmayıp,

ticaret koruma

İkinci "Tedbir de bir netice v e r m e y i n c e " , di-

sözde " K o o p e r a t i f " v e y a "İktisadi

(Himaye)

bütün altına

koyu

İdaresine

edilecek,

Devlet T e ş e k k ü l l e -

devlet tekelciliklerine satın

hem

memlekete

alma

de

hakkı

kazancın

bir iki

ki-

için,

yaygınlaştırılabilmesi

alınmış olacaktı."

(TPH,

30)

imti-

tanındı.

Böyle

konu-

Hazretleri!

Ve g ö r ü y o r u z ,

prensip: T ü r k milletinin yarasına

m e r h e m o l m a k de-

ğil, her ne pahasına olursa olsun "Ticaret"i " H i m a y e " etmekti. Ticaret kimdi? Dış A l m a n finans kapitali yeydi. dan

ile onun iç acentesi olan yerli serma-

Onun devletçiliğimizle " K o r u n m a " s ı ,

bildiğimiz A l i c e n g i z o y u n u n -

başka türlü gelişebilir miydi? Kurdun ağzına

halk kuzusu

amansız

teslim edildi. "Askeri D e m i r y o l l a r ı İdaresi", Enver Paşanın sağ Topal

İsmail

mail

Hakkı

öte

yandan

ediyor) rek

Hakkı Paşa

çok yüksekti." Yaşı

ettiği

Demiryolları

lira)

bir

(TPH,

benzemesin:

Hazretlerinin

yandan

himaye

idi...

milyar

Paşa bir

aşırı kimseleri

İdaresi

kâr sağladığı

10

kayıtsız şartsız e m r i n d e y d i .

gayretkeşliği bağışlara milyon

halde,

sayesinde boğuyor

liradan

fuzuli

halkı

(yok

yere)

gark

(bugünkü zarar

"İs-

eziyor,

(ihsanlara

fazla

kolu

çey-

bundan

31) Gelmiştik, bugünkü İktisadi Devlet Teşekküllerimi-

zin boyuna zarar eden m u a z z a m kârlarına! Yukarı ki satırları yazanı, bir daha

unutmayalım:

Türkiye'de

alikıran

toz

koparan

yetkili,

en

kanlı

zılgıtları acımaksızın güden bir devrimin ve hükümetin başıydı. Milyonlarca insanı gözü kapalı ölüme süren bu adam, bir A l m a n şirketi ile, bir Osmanlı paşası birleşince boynu kıldan ince bir yüreği yufka gözü yaşlı âciz kesiliyordu. Çünkü kafa yapısını çizmiş "Ticaret" adlı sosyal sınıf determinizmi ondan güçlüydü.

Bu açıdan d ü ş ü n d ü ğ ü ve davrandığı

için,

kendi


"Cemiyet" sayıyor,

dediği "(Cemiyet

İttihat

ve

Terakki

üyelerinden)

yalnız

incitecek hareketlerde bulunmuş" (TPH,

"Kast"ını ikisi

32)

veya

zemzemle üçü

kanısını

halkın

savunabiliyordu.

ha fecisi, yahut gülüncü, sözünü

ispat için gösterdiği tanıktı.

lerle

inkâr edemeyecekler" (TPH,

uğraşan

yabancılar da

bunu

Belki o satırları, A l m a n y a ' y a yaranmak

için

yazmıştır.

sığındığı

Ne

olursa

yıkanmış duygularını Da-

"Büyük iş32)

diyor.

zaman, emperyalist kodamanlara olsun,

koca

imparatorluk,

nasıl

"Yalnız" 2 veya 3 tane kişicikle kıskıvrak bağlanırdı? Attığının tutmadığını

kendisi

de sezer gibi

sayfa sonra, önce yazdıklarını silmeye çalışır. yetin

siyasal

gidişinde

hiç

bir

nüfuzu

olan

olmadığını

Her üçü de değerli vasıflara mâliktirler." (TPH,

Paşa

Der ki:

33)

Hazretleri,

kabartılandırmak 2

bir

"Bu üç kişinin cemi-

veya

3

isterim.

kişinin:

İt-

tihatçı C e m i y e t i n e nüfuzu var mı, y o k mu orası önemsizdir: Türkiye'nin talan

edilmesinde

satılmasında

hiçte

ve

İmparatorluk

nüfuzsuz olmadıkları,

Cemiyetinin aldıkları

haraç

sonuçtan

mezat

bellidir.

Bir

sosyal sınıfın bir toplum içinde etkisi öylesine aldatıcıdır. En büyük aktör, ne yaptığını bilmez, en çok yerdiğini, "Kıymetli vasıflara mâlik" diye övmekten kendini alamaz. Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerinin "ŞARKILI İBRET"leri

gibi,

hem

sınıf determinizmi.

güldürür,

hem

ağlatır böyle" İ B R E T " doludur sosyal


III. CUMHURİYET

BÖLÜM

ÇAĞINDA

KAPİTALİZM

A. SOSYAL EKONOMİ SANAYİ

NEDEN

Türkiye'de

sosyal

EKSİK? sınıfların

barbarlık çağında yaşadığını

yok olduğunu

söylemektir.

öne

sürmek:

Türkiye'nin

Henüz A m e r i k a ' n ı n Türkiye'de

kapak biçimine dek her şeyi aynen taklit edilen en ünlü dergisi: Mustafa bir

Kemal'in " V A H Ş İ " olduğu gibi aptalca, aynı z a m a n d a

iddiayı

ileri

sürdü"

(Cumhuriyet,

11

Nisan

1965)

"TIME", küstahça

deniyor.

Sayın

basınımız, Batılı dost iddialarını "Atatürk'ü küçültücü" buluyorlar. Doğrudur.

Çünkü, değil

bugünkü Türkiye'de,

50 bin yıl önceki y e r y ü z ü n ü n

dahi hiçbir yerinde, bilimsel anlamı ile "Vahşi" kalmamıştı.

Fakat, bilgin

pozuyla dün ve bugün hâlâ geğire geğire: Türkiye'nin sınıfsız bir toplum olduğu üzerinde " İ d e o l o g l u k " yapanlar, o iddiaları ile T ü r k milletini medeni olmayan bir toplum d u r u m u n d a gösterirlerken " K ü ç ü l t ü c ü " olmuyorlar mı? Bu bakımdan, yerli "ideolog"larımız en az T İ M E dergisi kadar, "Aptalca ve küstahça", demeyelim, yalnız bilim dışı davranıyorlar. Türkiye toprakları

üzerinde,

Diyarbakır ve

Kayseri dağlarında Sümer

" T a m k a r a l a r ı " (Bezirgânları) maden almaya geldikleri günden beri sosyal sınıflar vardır:

Medeniyet

baş

göstermiştir.

Medeniyet

tefeci-bezirgân

sermaye ile başladığına ve Türkiye, cumhuriyetten önceleri dahi medeni bir ülke bulunduğuna göre, elbet 1908 ihtilâli de,

1923 devrimi de, sos-

yal sınıfları varolan bir t o p l u m u n geçirdiği altüstlüklerdir. Türkiye'de, "sınıfsızlık" iddia edenler, belki Batıdaki modern sanayi burjuvazisinin

Türkiye'de

doğrudur: İmparatorluğu, devlet

olmaktan

yarattığı,

eksikliğine

"1863'te Avrupa yerli

sermayedarların

çıkmıştı.

kapılıyorlar.

bankalarına

Devlet,

sanayileşme daha

Şu

satırlar,

bir milyar frank borcu hareketine

ziyade Avrupa

tüccar, banker, komisyoncu, büyükzürrâ

tasvir olarak olan

Osmanlı

dayanan

sermaye

bir

hareketinin [ziraatçılar]


gruplarının

menfaatlerini

yedarlığının

sömürme

larıyla

kendisine

yonlar

alarak

ortak

ve

sermayeciliğinin

larından lâk

karma

üzerine

apartman en

ajanları

kapatan

yeni

juvazinin

bu

uyanış

tarzda

engel

karşı

tin

politika

oluyordu.

bir toplantı

yararlı

gümrüklerin

yeri

bir idare

olamazdı...

1889

yandan

Ticaret Bakanlığına

beş

bir sonuç

fabrikaların

bir sınıfın

Ticaret yıl

içinde

kapanacağı

bir kaç defa

şikâyetlerden böyle

için

aleyhine

nebi S e r m a y e y e Karşı

elde

zümre

dilekçe

netice

yarı

Odası,

sanayiin

ilişkilerinin

Odası

Uzun

verebilirdi." (Hüseyin

Devle-

devamından

Ticaret

fabrikatörleri

Yerli

koloni

"Padişa-

Bakanlığına

Ticaret

vermişlerdi.

edilememişti...

gelişimi

istibdadın

İstanbul

bur-

menfaatleri

bile,

yasaklıyordu.

Bayındırlık

makarna

han,

Bu sınıf,

yerli

ekonomik

için,

hakkında,

adam-

isteyen

kuruluşunu

yılında

ve

devlet

sermayesini em-

bulmuştu.

Cemiyet" sayarak

bu

fabrikalarının

varolan

bir

suretle,

semtlerinde,

girişmek

şirketlerin

yararlanan

kaldırılması

devrinde

emlâk

Bu

bir tanığıdır...

hareketlerine,

Anonim olan

aldığını,

sınıf,

İstanbul canlı

teşebbüslere

gücünden

Öte

yüzünden

sınıfıdır. sınıfın

çok Abdülhamit

büyük

bakımından ha

daha

Bu

Örne-

birlikte pek açık bir

[rüşvetçi]

gelmişti.

bir rantiye

kapitalistliğine,

ile

komisyon

mürtekip

komis-

kolaydır.

geçtiğini bilenler çoktur...

ve

serma-

rüşvet yol-

komisyonlar sayesinde

hatırlamak pek

bir kuruş

tekelci bir sınıf meydana

yüksek gelişimini,

muştu.

adının

Avrupa bile,

adamlarından

yüksek

komisyoncusu

ve sayfiyelerdeki köşk adları,

Sanayi

daha

olduğunu

mavzer başına

başında

girmişti.

Sanayi

arada

mavzer fabrikasının

akar zenginlerinin

haline

devlet adamlarını

bu

adamları

ortaklık ettiğini,

Avrupa

cihaz

görüyoruz.:.

verdikleri,

devlet

Bir bakanın,

surette

bir

arttırdıkça,

ettiğini

imtiyazlar

zenginleşenlerin ğin:

koruyan

alanını

gümrükler

aracılığı

ile

yıllar süren

bu

doğması, devamını

Avni,

başvur-

hatisteyen

1908'de

Ec-

Kalkışmalar, s.4,5, Îst.1935)

Yalnız bu "Rantiyeler sınıfı" "Avrupa

sermaye

hareketinin yarattığı"

değil, kaynaşıp emrine aldığı bir sınıftı. Türkiye'de o sınıf A v r u p a kapitalizmi d o ğ m a d a n vardı. Sonra, rantiyeler sınıfının durumu, Batıda ve Türkiye'de görüldüğü gibi aşırıca "diyalektikti".

Sosyal devrimi,

hem

iste-

mez, hem isterdi. O sınıf A b d ü l h a m i t ' t e n sonra da egemenliğini yitirmedi. Ülkeyi ö r ü m c e k ağı gibi sarmış, mültezim, müteahhit, sarraf, tefeci, eşrâf, âyan zümreli kapitalist sınıfı, Türkiye'de hâlâ burjuvazinin ezici çoğunluğudur.

Fakat

sanayici

kapitalist

"Yok"

değil,

olsa

olsa

"Eksik"

sayılabilir. Bu eksikliğin iç sebebi: Türkiye'de İngiltere'dekinden çok daha

ağır basıcı

bir tefeci-bezirgân

prekapitalist sermayeci sınıfın azgınca

gelişmiş bulunmasıdır; dış sebebi: O iç sosyal prekapitalist sınıfın Batı finans kapitali ile çabuk ve kolay kaynaşması sayesinde, Batı şirketlerinin


Türkiye'de her türlü modern sanayi girişkenliğini daha doğarken boğabilmeleridir.

Örnek:

"Babam..

m e d i ğ i n d e n , imkân

m e m u r i y e t hayatında

hâsıl o l d u k ç a

bulunmayı

KİŞİ G İ R İ Ş K E N L İ K L E R İ

sev-

ile ge-

ç i n m e k istemiştir. İyi hatırlıyorum. Ben henüz sekiz y a ş ı n d a y d ı m . (Yâni, A b d ü l h a m i t ' i n H.K.)

Babam,

bul'a

Antakya

gelmiştik.

cid'i Aksâ'nın

ilk Millet Meclisini

O

şartıyla

tir.

ustalar

başarısından

dolayı

dönünce, bu

ların

yanarken,

yağ

mumlarında

re arar, ni'nin

Avrupâ

da

sanayi

Alfred Zani'yi buldu. len

kimyası

fabrikadan

MesPaşa-

ayrılmamak

âyetler özel bir

kubbesindeki nişan,

çini

hattâ

yapımı

yaptırmayı Avrupa

Babam,

öğrenimini

verilmiştir.

erimeyerek, buna

eczacılık yapan

yaparak İstanbul'a

başarısını kazandı.

verdi.

Bu yüzden

Lâkin günün birinde bütün Avrupa fabrikaları

ka-

yaptırdığı mum-

gibi

Ve bu genç kimyagerle baş başa

bulundu-

Kudüs'te

pek çok üzülür,

karşısında

ko-

yenilemiş-

kurmuş ve

çiniler

vapura

ikramiye için

yapıtları

yazılı

çinileri

düşünmüş

başlamıştır.

Yenicâmiin

mumlar kalitesinde yapım

İstan-

almıştır.

güzel

rütbe,

fitillerin

En sonra

üzerine

edilen

Aksâ'nın

harcamaya

ortasındaki

1876,

birlikte

çok

Paşabahçesinde

uğurda

yıl:

Kudüs'teki

tahsis

görüldüğü gibi uzamasından

dururdu.

zanıyordu.

çeşit

isparmaçet mumlarını

zandığı paraları

işi

gündüz

tarafından

Mescid-i

fabrikada

ederek hep Bakanlığınca

bu

gece

binlerce

gitmiş,

"İstanbul'a

hazırlandığı

Kütahya ve başka şehirlerden getirttiği,

ve

hükümet

istifa

Hümayûn

babam,

kurarak,

çalışarak

Bunları

Kudüs'e

duyan

becerisiyle

aylarca

Babama

ğu

Evkaf-ı

onartılacağım

yaptırmıştır. yarak

Kaymakamlığından

sıralar,

bahçesinde bir fabrika tanınmış

açmaya

yerli bir çâ-

Mösyö Zadönen

oğlu

Avrupa'dan geiyi de para

anlaştılar.

ka-

Fiyatları

yüzde 40 oranında indirdiler. Bu rekabet karşısında babam fabrikayı kapatmak zorunda Çerkes cirleri

iskân

layı,

beni

çıkarttı. tâyin zûl

kaldı,

göçmenlerini

memurluk hayatına

yerleştirmek

müfettişliğine ve

tâyin

kardeşim

Yanına

babamı

(azledilmiş)

kaldı.

bir eski dostu

sıkı

ettiği

fıkı

bam,

muriyete Bunun

sırada,

ondan

görüşmesinden

üçüncü

lamadı.

Hattâ,

Çünkü

defa

atanmasına üzerine paşa

o

göçen muha-

sıralar ölmesinden

Bir yıl sonra

acele

Rusya'dan vilâyetleri

Galatasaray daha

çağırdılar.

mâzûliyet maaşı bile

verilmedi!

Evkaf Bakanı Suriye'de

Kâmil Paşa

bulunduğu

azledildiğini

öğrendi!..

Hamit II.

kalmadığını

rahmetlinin

baş

saltanatta aracılığı

Mithat

Bunun

vurmaktan

bulundukça,

zımnen ile,

Aylarca

(Sadrâzam

zaman

Kâmil

Bostancı'nın

do-

lisesinden

önemli bir göreve

İstanbul'a

dolayı

imkân

Halep

olduğumuz

olarak kişi girişkenliğine

Sultan

ve

Annemin

gitmekte

alarak Şam'a götürdü.

"En ziyaret

döndü." "0 sırada Suriye

kılındı.

Nebil'i

edileceği bahanesiyle

sonra,

üzere

başka Paşa üst

K.P.)'yi

Paşa

üzerine çare

babamın

mâ-

ile babu-

bir mesöylemişti.

taraflarında,


Başıbüyük 5

yıl

civarında

süreyle

Nebil

de

yatılı

olarak

yeniden

boş

yılda

çiftliği

Danıştay nin

inen

vermiş

babam,

olduğu jurnal

tutuklandığını

çok para

binlerce koyun

yine

memurluk iken,

üzerine

duyunca,

bize,

100 yıl

Tabii

koyun

Makbule

ise,

altı

ay ge-

okuldan

hemen

karşı

sığır satın

kazanmıştı.

hiç

ge-

almış,

Lâkin

buna

üçünbir çare

ve sığır ölmüştü.

hayatına

ve

kardeşim

iradeye

ve

kardeşim

Beşiktaş beyin

bedelle

Beş

bu

bir hastalık çıkmış,

Bu

yüz-

döndü.

1901

yılı

Nebil'in

bir

hafiye-

karakolunda

Hasan

Paşa

kanamasından

öldü."

(Operatör

Cemil Paşa, Hâtıraları, s.161,162, İstanbul, İşte

Kızkardeşim gidiyordu.

anlattılar.

Başkanı

altın

İdadisine,

Kızkardeşimin

pek

bulaşıcı

Mahkemesi

girdik.

Macaristan'dan

Bir kaç ay içinde

bırakan

yıllık 300 Tıbbiye

Kolejine

buyrultuyu

ektirerek ilk yıllarda

Bidayet

rafından

lisesine çağırıldı.

Rumeli'den,

hayvanlar arasında

bulunamamıştı. den

saraya

yukarıdan

Babam

toprakları

Çiftliğini

Kulelideki Askeri

Galatasaray

babam

için

lemedik.

ait Kıvırcık

Ben

Üsküdar'daki kız Amerikan

çer geçmez, çıkması

Evkafa

kiraladı.

ta-

1945)

önce Türkiye'ye gerek sanayi, gerek ziraat alan-

larında modern kapitalist üretim yordamını başarıyla sokmuş girişkin kişi: O tam bir "kendi kendini adam eden" (self mads man) akıncı üretimci burjuvadır. "Paşa" denildiğine bakılmasın; Batı burjuvalarından çok daha kültürlü

değildir.

yapmıştır." çıkmamış,

"Tahsilini özel olarak z a m a n ı n tanınmış hocalarında (Keza,

s.160)

girişkenliğiyle

diyor

paşalığını

oğlu:

Demek

müstebidin

Ziya

elinden

Paşa

Okuldan

kopartıp almıştır.

Şimdi, onun başına gelenlere bakalım. Olanların hiç birisi tek kişi işi değil, tesadüfe bağlanamaz. Kurulan modern fabrika, Batı kapitalizmi tarafından açıkça damping yapılarak yıkılırken, "Tarafsız" kalışıyla yabancı sermayeye suç ortağı olduğunu açığa vuran, "Kapitüle" derebeyi devletidir.

Bu kötü

kasıt önünde, devrimci ile tâ Suriye'de "Sıkı fıkı" görüşüldüğü de aynı sınıf determinizmidir.

Kendi okumadığı için mum yaparken bilim gücünü öğre-

nen girişken, çocuklarını medrese yerine olumlu bilim okullarına sokuyor. Paşabahçe'de tek mum fabrikasının açılışını ileri

giden

Batılı

şirketlerin,

bilerek baskın yapacak kadar

devlet yolundan

modern

çiftlik

hayvanları

arasına "hiç bir çâre b u l u n m a m ı ş bulaşıcı hastalık" attıracak yüzlerce yerli-Müslüman

hafiye satın almakta neden çekinecektir? Batılı

kapitalist,

Türkiye'de kendisine ajanlık edecek bezirgânı iktidara getirmek istiyor, fakat Türkiye'de sanayici

kapitalistleri gene o bezirgân ajanları

kanalından

boğdurmak için derebeyi devletini maşa gibi kullanıyordu. Aynı yıllar, Millet Meclisinde astarcılar kethüdası " K a i m e parayla keten

alıp

kendi f a b r i k a l a r ı n ı z d a

bükerek halat y a p m a k yolu v a r "

dedi. Rasim bey: "Bu yazının altını üstüne uygun g ö r m e d i m . İlkin


başka devletlerin t ü t ü n d e n çok y a r a r l a n d ı k l a r ı idaremizi

ç ü r ü t m e k istiyor.

bildiriliyor.

Bizim

Eğer onlar çok rüsumat alıyorsa,

biz

de y a p a r ı z " diye seslendi. Bunun üzerine Batı finans kapitali, yerli sermayenin yeterce pişmediğini, daha çok şirket eğitimi görmesi gerektiğini sezerek, A b d ü l h a m i t ' e açık kart verdi.

Kızıl Sultan da, perdeyi yük-

selten Millet Meclisi karikatürünü kapattı. Başkan paşa kapanış söylevinde, milletvekillerindeki usluluğa "Avrupa"nın hayran kaldığını müjdeledi: "Hele

yapılan

saygılıca teleri

konuşmaların

(edibâne-vü

tarafından

pek

ilân edilmiş." (28

usul

ve

ihtiramkârâne) çok

düzene

uygun

geçmiş

beğenilip

olarak

olması

övülerek

hattâ

(kemâl-i

de

barlığa

kendi

çukuruna

yakın

mamış olur;

tahsin'ü

Haziran, 54. Toplantı, Takvim'i V e k a y i sayı

A b d ü l h a m i t rejimi kendi yuvasını böyle kazacaktı. ye'yi

edeplice Avrupa

olsaydı,

sürükleyecekti.

antika

Türkiye,

medeniyetin

sitâyişle)

1490)

Ne y a z ı k ki Türki-

Japonya

iratçı

ve

gaze-

kadar bar-

sermayesine

boğul-

Batı şirketlerinin tekelci Finans kapitaline bu kertede kay-

naşamaz,

sanayileşme

rahatlıkla

baltalayamazdı.

1913'TE

SANAYİ

ile gelişen

modern

burjuva

üretimini

bu

kadar

KAPİTALİZMİ

Cumhuriyet doğarken, Türkiye'nin sosyal yapısında modern üretim temeli ve o temel üzerindeki sosyal sınıflar y o k muydu? Elimizde yalnız 1917 yılı yayınlanan İstatistiği"

var.

İstatistik,

ancak:

(Bandırma-Manisa-Uşak-İzmit) yapıldı. nayi ler

işyerlerine

s.6)

dağıtılmak

karıştırılmadı."

"Öteki belli başlı

Adana başka

kasabalarında

"Öteki vilâyetlerle sancaklara,

birbiriyle ve

Tarsus'ta

yerlerde

öneme

istatistik,

"Yapımların

çok

olan

önemi

çük sanatlarla Türkiye'de

üzere

basılı

şehirlerde

ve

kurumları

değeri,

az

gönderildi."

"Netice-

Matbaai

Amire,

1917, un,

debbağlık fabrikalarıyla, mevcuttur."

bulunmuyor."

toplanması

dışında

tutulmuştur."

iktidara

"Anadolu'da

(S.İ.,6)

hizmetlilerin sayısı bakımından

derlenip

yazımın

ilgilenişlerle

10 işçi kullanan sa-

sayfaları

filatür fabrikaları

sanayi kurumlarının ev sanatları

soru

İstatistiği"

değer sanayi

1908 devrimiyle

en

yalnız bir kaç

dört pamuk

şehirleriyle,

az çok doğru

ortalama

("Sanayi

miktarı

1329-1331 (1913-1915) "Sanayi

(İstanbul-İzmir-Bursa)

gelen

olduğundan",

kapitalizm,

Bu az kü-

(Keza) bu

istatistikte

modern üretim bakımından boyunun ölçüsünü almak istemişti. Devrimci İttihatçılar, 1 Aralık 1913 günü çıkardıkları "Sanayi Teşvik Kanunu" ile "Genelde değeri

1000 lirayı (şimdiki:

150 bin) geçen ve yılda toplam

750 gündelik miktarında işçi ve en az 5 beygirlik bir motor gücü kullanıp, tâbii ilk maddelerle, yarı-mamûl maddeleri başka biçime çe-


viren fabrikaları bazı günâ [tür] m u a f i y e t l e r " vermişlerdi. İki yıl sonra alınan sonuçları nan

öğreneceklerdi.

Sanayii T e ş v i k kanunundan yararla-

işletmelerin 63'ü İstanbul'da,

15'i İzmir'de olmak üzere t o p y e k û n u

117 tane idi... Türkiye'de ünlü "Hürriyet" devrimine sahip çıkan "Özel S e r m a y e " n i n "Modern üretim" ile ilgisi bu 117 işletmeydi. O zamanlar,

imparatorluk henüz sözce olsun Tuna'dan U m m â n ' a dek

uzanıyordu. Fakat, istatistik, bütün imparatorluğu kapsamamış, 15 yıl sonra Türkiye'nin başına geleceği sezmiş gibi, sırf Anadolu ölçüsünde kalmış, gerçek araştırmasını ise ancak 7 şimdiki il merkezinde yapabilmişti. modern

kapitalist işletmesinin

kaliteleri sayılarından daha

ilginçti.

117

Mösyö

Durand ile Fuat beyin (İstatistiği yapanların) yazdıklarına göre: "Kurumların

sahipleri

çıkmasından]

kuşkulanmaktadır."O reği gibi zam

le

kurumlara ve

ki..

"Üretim

kurşun ki,

ve yapımların iyi

hattâ

hesapları

hizmetlilerinin

ve

özellikler ile

öğüten

"Birçok

bir dâva

endüstri kurumlarının ve

edilmektedir."

sahipleri görüldü bırakıp,

Esasen

(S.İ.,7)

"24 saatte en

10 dan

fazla

ve genellikle motor gücüyle birlikte en az 10

torsuz 20

sanayi

bi

işçi kullanan "Konserve,

bir hayli sanayi

kurumlarının

ayakkabı, dalları,

sigara

adı

kâğıdı,

geçen

yazımını

uygun

matbaalar,

kanundan

az

işçi kulla-

nan sabun fabrikalarının Çünkü:

ka-

tatbiki de

oluyor."

yararlanmasın:

ve süreklice

kendileri

adı geçen

bir haylisi hakkında ile

Öy-

tutulmak-

"Sırf kurum sahi-

vekiline

komisyoncular aracılığı

değirmenlerin

terk

kurum

uğraşmaktadır.

Sanayii Teşvikten yararlansın,

100 kental tane

namusuna

bir şey yoktur.

çalışıyor." (S.İ.,9)

vekilleri

bir fabrika-

tutulduğu görüldü.

hakikaten pek ilkel bir tarzda

işleri

işgüzar dâva

100 işçiye yakın

kalemle bir duvar üstüne

sırf fabrikalarının

İstatistik,

muntadu-

resmi muameleleri

böyle

niyetlerine

ve ge-

çoğunun

ora-

olan

(Teşvik'i Sanayi)

miktarı gerçekçe

rağmen" (S.İ.,5)

Hükümetle

nunun

[açığa

hedef olacaklarından

"Kurumlardan

"Orta halli kurumlarda kredi" diye ile

olmasından

vergilere

"Çoğu patronlar yalnız bir cep defteri taşıyıp,

muameleler,

sabit sermayesi

fâş

takım

bulunmadığından

rastlandı

bütün

(S.İ.,9) binin

sırlarının bir

ve aldığı parayı kaydediyor,

işçi hesaplarının

ta

yeni

yazılamıyor. "(S.İ.,5)

pek anlaşılamıyor.

ya sarf ettiği da,

ve

yüzden

belirlendirilip

bir kayıt defteri

rumları

sanayi

korkmakta

ve mo-

gördü. "(S.İ.,7)

içki,

hazır elbise gi-

yararlanamadılar."

(S.İ.,9)

Gene de Türkiye'deki sanayi üretiminin gerçek durumu istatistiğe geçmiş olmadı. maya (S.İ.,

Çünkü: tahsis 10)

kullandıkları yaygın

"Madeni eşya sanayii (el koyma, gibi

sebeplerle)

"Yalnız kurumların işçi

bulunan

ötekiler

adları bir

gibi

ve yerleri,

sayısı

üzerine

liste

küçük

madeni sanayie

teknik nakiller, ayrıntılarıyla l913 yılında

düzenleyip, dair bazı

buna

bilgiler

cephane yapyazımlanamadı."

ortalama

olarak

İstanbul'da

katılmakla

pek

yetinil-


meye mecbur kalınılmıştır." (S.Î.,10) miştir.

Ayrıca

Endüstri

"bilgi alınamamasından

kollan

8 yerine

dolayı genel cetvelden

7'ye

indiril-

ispirtolu

içki-

ler, ayakkabı, hazır elbise ve çamaşır yapımı kolları çıkarılmıştır." (S.Î.,10) Gene 10 işçi kullanan öteki bölge sanatlarından cevap alınamamıştır. O sadaka verilecek kadar azlık sanayi

kapitalistleri

üzerine, acınacak

kadar eksik devlet ilgisi ve bilgisi şu sonuçlarla özetlenebilir: istatistik yılı

işletme sayısı

Memur sayısı

işçi sayısı

Üretim değeri (Krş)

1913

269

666

16.309

1915

282

567

13.485

670.816.762 757.046.755

İki y ı l l ı k f a r k

+13

-99

-2.824

+86.229.993

Y ü z d e fark

%+4

%-13

%-17,6

% + 12,8

İki yıllık Sanayi Teşvik Kanunu ile, memur sayısı yüzde 13, işçi sayısı yüzde

17,6 eksilen Osmanlı sanayiin

üretim değeri yüzde

Tahta yapımları ve pamuk ipliği ve dokuma

üretiminin

12,8 artmıştır.

değeri,

1913 yılı

2.938.573 kuruş iken,1915 yılı 4.325.981 kuruşa çıkar. İki yılda yüzde 50 artış... Bu gidiş açıkça, Türkiye'de kapitalistçe sermaye konsantrasyonudur. "İşçi azalış

sayısının

oranından

azalışının, aşağı

olması,

1915

yılı

faaliyette

bulunan

kalan

işletmelerin

faaliyetten

çük fabrikalar olduğunu gösterir." (Sanayi

İstatistiği,

s.21,

işletmelerinden nispeten

İst.

kü-

1917)

Yoksa, o sanayi sermayesi "Sosyalist" bir t o p l u m u n zenginliğimiydi de biz bilmiyoruz? Türkiye, hem de sırf şimdiki sınırları içinde bulunan bütün işletmeleri sayamamış, çok eksik istatistiklere göre, (Reşat altını hesabiyle,

100

milyon

lira değerinde sanayi

üretimi

150 bugünkü lira) kapasitesine, daha

Birinci Cihan Savaşına girerken ulaşmıştı. İstatistiklere göre 264 işletmenin mülkiyet tipleri şöyledir: Özel kişi mülkü

Doğru şirket mülkü

Devlet mülkü

İşletme sayısı

214

28

22

Y ü z d e oranı

81

10,6

8,3

Yarı derebeyi devletin işletme sayısındaki oranı onda bir bile değildir.

"Bursa'da

göçü

dolayısıyla

tistiği,

41 1'isi

ipek fabrikasından Evkaf ve

11'i

2'si

Miri

Hazine'i Hassa,

emlâk

ve

sahiplerinin

üzerindedir." (San.

İsta-

1917, s.16) Dokuma sanayiinin %24,6'sı, toprak sanayiinin ço-

ğu devlet sektörü mülküdür.


A n o n i m şirketlerin, üretim dalına göre işletme oranları şöyledir:

Do-

kuma %13,17, toprak s. %29,4, pamuk s. %60, bina s. %75, çimento s. %100'dür. Bu sanayi işletmelerinin Türkiye'ye özel bir d u r u m u da, üzerinde kurulduğu arsa ve emlâke sahip oluşudur: bulunmayan kiralama

usulü,

"Bu sanayiin gelişimine elverişli

ipek fabrikaları

bir yana

bırakılırsa, seyrek

olarak g ö r ü l m ü ş t ü r . " (Keza, s.16) Yarı sömürge kapitalizminde modern sanayinin bir karakteristiği de, süreksizliği, istikrarsızlığı ve özel acayiplikleridir. Yalnız değirmenler "Aralıksız bütün yıl" (s.39) dönerler. Matbaa, kutu, çimento işletmeleri de 360 gün çalışırlar. Konservede: 210 gün kadınlar, sonra kutu yapan erkekler çalışarak harem, selâmlığı yürütürler. Tuğla işi 130 günle 250 gün arasında değişir. Yılda 300 gün işleyenler: Makarna, kâğıt, debbağ, sabun, yün ve ipliği, başka dokumalardır. 280 ile 300 gün arasında işleyenler: Şekerleme, tahin, bisküvi, marangozluk, toprak, pamuk ve ipliği işletmeleridir. Palamut 9 ay (230 gün), zeytin ve bira 200 gün çalışır. (1913 yılı bira 330 gün işletilmiş) 1913'TE S A N A Y İ İ Ş Ç İ L E R İ Kapitalizmin

aynası,

gündelikçi

işçi

sınıfının

durumudur.

İşletme

başına düşen işçi ve hizmetliler sayısı, 1915 yılı şöyledir: Kimya

Kâğıt

Dokuma

Tahta

Debbağ

Toprak Besi

İşçi sayısı %

2,4

11,2

45,8

4,1

5,4

5,8

25,2

Tüm işçi top.%

0,9

9

48

2,8

9

2,4

27,8

Fakat ortalama dışı kimi işletmelerden, çimentoda: 200-390, tütünde:

226-245, yünde:

1050-1119 işçi çalıştıran yerler vardı. Toptan, Sana-

yi T e ş v i k Kanununa giren işletmelerin sayıları üç yüzü bulmadığı halde, bunların beherine ortalama 60 işçi düşüyordu. Savaş, sayıları ortalama çoğalan işçilerin zararına, sayıları azalan patronların

yararına

tar artmışsa dolayısıyla,

oldu.

da, 1916 artış

ve

nispetsiz

"İşçi gündeliği 1917 yılları bir derecede

"İşçi gündeliği pek değişik olup, 19,6

kuruş arasında

ruştan yi, tün

aşağı

sigara

bulunuyor ki,

mur ve işçiye en

da

bu arada

verilen

bunlar:

azlığı

ve

fiyatların

çıkmıştır." (İstat.

1913 yılı 4 Şekercilik, çok kadın

bulunması gerekirdi.

ücretlerin

çok kadın

işçilerin

ile

küçük bir mikpahalılığı

s.22)

17,5 ve

1915 yılı 4

1913 yılı yedi sanayi kolunda gündelik

kâğıdı fabrikaları gibi en

kolunun

gündelik,

değişir.

1915 yılı genellikle

konservecilik, işçi kullanan Fakat,

ipek ve

tütün

dokuma

sana-

kurumlardır.

Tü-

bu fabrikalarda

me-

ayırtedilmesi kabil olamadı.

işçi kullanan

ile

10 ku-

Herhalde,

fabrikalarında

en

az

ödeniyor...


En

büyük

olup,

gündelik,

kullanıldığından, bira

becerikli

işçilerin

1915 yılı marangozluk kolunda ve

gündelik

çimento

gündelik oranca

düşmüş

fabrikalarında

daha

azlığından

dolayı

işler az olduğu

bulunuyor. bayağı

yüksektir." (San.

için

Değirmenler

tahta

sanayinde

çırak

ve genç işçi

ve

matbaalar ile

işçi kullanılamayacağından, Îstat.,

bunlarda

s.23)

İşçiler cephede bulundukları için, işgücü talebinin çoğalması y ü z ü n d e n en y ü k s e k işçi ücretleri şöyledir: 1913 yılı

1915 yılı

Marangoz ücretleri

16,3

kuruş

14,2

kuruş

Kutu işçileri ücretleri

17,5

kuruş

19

kuruş

Konserve işçi ücretleri

20-13 kuruş

20-25

kuruş

Metalürji (madeni sanayi) ücreti 15 kuruşu geçmez. En az gündelik 4 kuruş,

(bugünkü

Reşat altını

150 liradan) şimdiki

600 kuruş olur ki, çocuk ve kadın işçilerimiz için sendikalarımızın uygulamaya çalıştıkları "asgari ücret" de, aşağı yukarı budur. 15 altın kuruş bugünkü 22,5 lira, 25 altın kuruş bugünkü 38 lira eder. 1965 yılında doktor çıkan kişinin

17 lira gündelik aldığı düşünülürse, kimi kişilerimizin padi-

şahlık çağını özlemelerindeki sır azıcık aydınlansa gerektir. 1917 sanayi kapitalistlerinin en büyük kaygısı, daha ucuz işgücü bulmaktır. En ucuz işgücü, tıpkı Batı uygarlıklarında olduğu gibi kadın, dişi emektir. Kadın

Erkek

Çocuk

gündeliği

gündeliği

gündeliği

Konserve sanayinde

1913

4-6 krş.

13-20

krş.

Konserve sanayinde

1915

8-10 krş

20-25

krş

4-6 krş

10-15 krş

Pamuk iplik,dokumada 1913

2-4 krş

Onun için, erkek işçiden yarı yarıya ucuz, çocuk gündeliğine katlanan her şeyiyle

uysal

kadın

yet etmekte" (San.

İsta.)

işçiden idiler.

pek hoşlanıp,

aşırıca

Bu " m e m n u n i y e t " i n

"Beyan'ı memnuni-

rakamla

deyimlendi-

rilmesi şöyledir: Erkek işçi sayısı

Kadın işçi Sayısı

Bisküvi sanayinde

1913

324

77

Bisküvi sanayinde

1915

95

15

Konserve sanayinde

1913

67

14

Konserve sanayinde

1915

43

194

Tütün sanayinde

1913

1071

1026

Tütün sanayinde

1915

923

1086


"Kadın s e r b e s t l i ğ i ' n i n kökü, C u m h u r i y e t t e n onlarca yıl önce kapitalizmin vaş

dişi

e m e k ihtiyacından

sırasında

genelleşmiş

kendilerinden daima

memnunluk

memleketimizin

natlarında

olup,

alışmış

ve anılmaya

(San.

ve

ustabaşılar genellikle

bulunmaktadırlar. olması

bulunmaları

değer.

"Kadın işçi kullanımı hemen sa-

patronlar

bildirisinde

bir zayıf noktası

çalışmaya

belirtmeye

doğuyordu:

bir

ve

bakımından,

Îstat.,

İşçi

kadınların

meselesi

yalnız

bu

ev sa-

yan

özellikle

s.22)

Bu işte devlet baba ve politika kabuğu, kapitalist ekonominin emirlerini

epey geriden

rumda de,

ve geciktirerek izleyebildi:

kadın

işçi

bulundurup,

Feshane

ve

İzmit

fabrikaya

ancak

1915'te

(devlet)

1916' dan

sonra

"1913 yılı ancak bir kaç ku-

sayıları

fabrikalarında kadın

orantılı

olarak

işçi alınmıştır." (San.

de

yok edilmeleri olduğu

günde

gibi

9-10,

"İş saatleri su

olmak

(San.

11

İsta.,

re günde

uygundur.

düzenlenmemiştir. saat,

mevsime üzere,

amacına

yazın

s.84)

kışın,

tâbi

olup,

11

meselâ

iki

bir saat paydos

için-

bir an

başka sanayiedilmek

üzere

2 saat eksik çalışır. "Deri sanayinde:

öğleyin

buçuk, 12

yarım

saat,

Kâğıt işletmelerinde:

9-10 saattir." (Keza,

"Çalışma saatleri,

Öğleyin

ise

İşbu

Îstat.)

Türkiye işçilerinin çalışma şartları, sanki - y o k sayıldıkları önce

artmış

çalıştırılmamıştır.

ilâ

kışın

bir saat yiyecek paydo9

ilâ

9

buçuk saattir."

"İş saatleri değişmez olmak

üze-

s.44)

1936 Haziran 8. günü çıkarılacak İş Kanunu bu geleneği yasalaştırır. 35. madde: " C u m a r t e s i saat 13'te k a p a n m a s ı mecburi işyerlerinde en çok 9 saat" iş süresi kor; 37. maddenin 1 numaralı bendi " M u a y y e n haddin üzerine z a m m e d i l e c e k fazla çalışma saatleri en çok 3 saat olabilir" hükmüyle iş süresini resmen günde 12 saate çıkarır. KANUN Finans

DIŞI S A N A Y İ P A R Y A L A R I kapitalin

kemendine girmiş yarı

s ö m ü r g e ekonomisinde,

sınıfının gerçek sayısı, resmi istatistiklerin çok üstündedir.

işçi

Kanun çerçe-

vesine sokulan işçiler, daima kanun dışı bırakılan işçiler yanında bir avuç azınlık olur. Nitekim 3008 sayılı İş Kanununun 2. Madde, A fıkrası der ki: "Bu işçi

kanun,

mahiyeti itibariyle

çalıştırmayı

lerine

gerektiren

uygulanır."Türkiye'yi

ve vergi

yolunda

işleyebilmesi için

buralarda

çalışan

kaçakçısı

işçilerle

işletmelerle

günde

en

az

işveren-

dolduran

yabancı

sermaye geleneğinin ebedileştirilmesi ve kanunlaştırılması olmuştur. kü Ortaçağ tefeci-bezirgân ortak yararlarından

ekonomisi

10

bunların

Kö-

ile kaynaşmış ecnebi sermayenin

çıkmadır.

Türkiye'de, tefeci-bezirgân sermaye ile yabancı finans kapital

işbirli-

ğince göze batırılmaksızın çalıştırılan işçi sayısı, kanun dışı parya sayısı,


"Büyük s a n a y i " denilen

işletmelerdeki

işçi

sayısı

ile

kıyaslanamayacak

kertede hem çok, hem bir bakıma santralizedir. Bunun en parlak örneğini

bir tek ecnebi

talâasına olup,

kumpanyasında

bakılırsa,

1913

Anadolu'da

tahmin

halı

yılı

dokumak ile

olunur." (San.

uğraşan

16.000

genel

kadar

işçi sayısı

işçi

çalışmış

60.000

kadar

kanunları atlatarak en geniş işçi yığınlarını sömürme

usulü, Anayasacı

hürriyet devrimi

mekle

ticarethanenin

6

"Karpet Kumpanyasının mü-

hesabına

Îstat.)

Türkiye'de bütün uğraşan

görebiliriz:

şirket

sayesinde sistemleşti:

katılmasıyla,

1 milyon lira sermayeli"şirket kuruldu. kızları bir araya topladı.

"Halı imâl ettir-

1908 yılı 400 bin,

daha sonra

(San. Îstat., s.104) Şirket, kadın ve

Doğrudan doğruya yapımevleri ve işçi çalıştırdığı

yerler; hemen bütün Batı ve Doğu Anadolu'nun büyük halı üretimi alanlarını kapladı: İzmir, Burdur, İsparta, Haçin, Kırkağaç, Sivas, Maraş o finans kapital tekeline geçti.

O kadarla

acente ortaklarının aracılığı ile:

kalmadı. Aynı

şirket, yerli tefeci-bezirgân

"Demirci, Akhisar, Sivrihisar, Niğde, Kula,

Kütahya, Simav, Manisa, Gördes, Uşak, Denizli, Milâs, Akşehir, Sille, İsparta" halı üretimini kontrolü altına aldı. Bu, bir ülkeyi bir kumpanyanın sömürgeleştirmesi, fakat sömürge masraflarından sıyrılması demekti. Finans kapitalin, en ücra köylere dek boynuzlarını sokup küçük üretmenleri sömürüşü korkunçtur.

Bir işçi günde 5 - 6 bin d ü ğ ü m atabilir en

çok. İşçi gündeliği d ü ğ ü m sayısına göre değişir. İzmir'de

1700, Uşak'ta

2200, Kırkağaç'ta 2600, Sivas, Burdur'da 3000 d ü ğ ü m için 40 para (1 kuruş) ücret ödenir. mak için

Kanun sözde "küçük üretmeni", esnafı, köylüyü koru-

el ve ev küçük sanatlarını

kanun

dışı

bırakır.

Bu

görünüşün

altında: Y e r y ü z ü n ü n en tekelci sermayesine bütün yurttaşlar en ufak sav u n m a gücünden yoksun İstatistik la

uğraşan

halı

açıkça kadın

tezgâhı

varolup,

6.000

nüfus

çimini

sağlıyor

rafından

ve

halı

işçilere

bırakılarak teslim edilmiştir.

yazıyor:

"Anadolu'nun

kızlar bulunur. tezgâh

yapımıyla

demektir." verilir."

başına

uğraşır ki, (S.İ.,103)

her bölgesinde

25.000

nüfuslu

ortalama nüfusun "İlk

4

Uşak'ta işçi

%24'ü

maddeler,

halı

dokumak-

1.500

hesabiyle

halı

kadar toplam

dokumakla

ge-

komisyoncular

ta-

(Keza)

Buradaki masum ve milli "Komisyoncu": ajanı, Türkiye üretimini ve çalışanlarının

Ecnebi finans kapitalin yerli

alınyazısını yabancı sermayenin

insafına ve yararına göre sömüren ve sömürten yerli tefeci-bezirgân sermayedir. Böyle bir işbirlikçiliğin Türkiye'yi nerelere sürüklediğini, kritik günlerde en kör gözler bile gördü. Mütareke yıllarında şimdiki müttefikimiz İngiliz

emperyalizminin

niçin

İstanbul'dan

Kafkaslara

dek

her

yere

el

atmışken, başka hiçbir yere değil de, tam İzmir'e, Ege bölgesine peyk Yu-


nan ordusunu çıkartmış olduğu üzerine hiç kimse durmuyor. Yalnız, yangın başımıza

patladığı

gün,

kanlar

içinde

kıvranarak

kahraman

yaratmaya

çalışıyoruz. Yunan ordusunun Anadolu içlerindeki sefer yönü, İngiliz Karpet Kumpanyasının halı üretim şebekesinin yolları üzerinde açıldı. Bilerek,

bilmeyerek

değme

"ideolog"larımız:

"Türkiye'de

"Sosyal

Sınıflar" yoktur, hele modern kapitalizmin "çağdaş uygarlığı" nerede? İşçi sınıfı bulunmayan yerde..." gibi "megalo idea"ları ince ince doğrasınlar. Kaba gerçek ortadadır. Anadolu,

Kuvayi Milliyecilik ayaklanışına bu sos-

yal yapısıyla girdi. Şimdiki "insan hakları" şampiyonu Batılı müttefiklerimiz, Ege Bölgesinde "Zito V e n i z e l o s " çığlığını yükseltirlerken Sivas'a dek 3000 ilmeği 1 kuruşa attırdıkları dünyanın en tatlı emekçilerini avlamaya çıkmışlardı. zayıf noktası

Ancak

bu

olmuş" tu.

bakımdan: (S.İ.,22)

"İşçi

"Nâdir

meseleleri Paşa"lar

daima İzmir'i

ülkemizin silâh

bir

patlat-

maksızın teslim ederlerken, ilk silâha sarılanlar, gelenin kim olduğunu nice aydın kişi ve " i d e o l o g l a r ı m ı z d a n sormaksızın iyi bilen o Ege'nin bir ilmiği bir meteliğe atmış adsız ve "yok ki..

Hani, nerede?" denilen finans

kapital kurbanları oldu. Ve her şey ondan sonra başlayabildi. Kuvayi Milliyeciliğin niçin o kadar çabuk ve bütün insanlarımızı sardığı da, gene bu e k o n o m i k ve sosyal kıldan ince kılıçtan keskin d u r u m d a n başka hiç bir şeyle açıklanamaz. Çoğu ecnebi, hepsi gayritürk Karpet şirketi gibi 6 tekelci kodaman ile, Türkiye işçilerine sömürge örgütünde "ilk madde" dağıtan en çok altı yüz K O M İ S Y O N C U uşak bir yana bırakılınca, geriye kim kalıyordu? Bütünüyle T ü r k Milleti. Onun için, işçi meseleleri gibi finans kapital meseleleri de ülkemizin d a i m a bir zayıf noktası oldu.

Kapitalizm Türkiye'de çoktan

başlamıştı. A m a , tersinden

başlamıştı.

Modern kapitalizmin kendi kendini yiyen tekelci finans kapital şirketleri ile kaynaşarak doğmuştu. Yabancı

sermaye kendi anayurdundaki

aristokrat

işçileri satın almak için, sömürge ve yarı sömürge insanları kalkındırmaya değil, "aşırı" kâr sağmalı y a p m a y a mecburdu. Bu da onu toplum içinde en azınlık bir sosyal sınıfa d a y a n m a k t a n bile yoksun bırakıyordu.

TARIM Yıl

KAPİTALİZMİ

1925. Cumhuriyetin kurulduğu yıl ertesi. A d a n a ' d a İkinci P a m u k

Kongresi açıldı. Orada, C u m h u r i y e t t e n çok önceleri doğmuş, en önemli tarım

üretimi

karşılaşmıştır:

üzerinde

iki

modern

sosyal

sınıf

açıktan

açığa

1- T a r ı m kapitalistleri, 2- T a r ı m işçileri.

Tarım kapitalistleri: "Adana çiftçileri "zürrâı" buharlı lokomotifleriyle, büyük küçük traktörleriyle topraklarını

hazırlattıktan

sonra ve çiftliklerini

T U T M A adı verilen Sürekli T a r ı m İşçisi (daimi ziraat amelesi) ile bir süre


idare ettikten sonra, pamukların çapa mevsiminde işçi ile kendisini karşı karşı bulur." (Adana Vâlisi Hilmi: "Adana Ziraat A m e l e s i , " Adana, Türközü Matbaası,

1341)

kaldırabilmiş kılıklarıyla

"Yağmurun azlığı,

olmanın beliren

önemi

işçi

Tekrar analım: kü,

bugünkü

ikinci

çokluğu,

ise,

kafilelerinin

sayı sunup sunamayacağı seyredeceği de Adana

ne

o

yıl

aynı

Pamuk üreminin

iş değildir.

Kuvayi

tozlu

bütün

ve işçi gündeliğinin

çiftçisi için,

bankalardan az veya

ovanın

yollarında,

çiftçileri

en

çok,

derecede

tatmin

en

çok para rengârenk

edecek

az arasında

önemlidir. "(Keza

bir nasıl

s.58)

modern sosyal sınıflar yaratışı, dünMilliyeciliğin

bölge, ziraatın yüzyıldır kapitalistleştiği

ürünü Birinci Cihan Savaşından önce:

kıyasıya

savaşlar verdiği

pamuk Adana'sıdır.

Pamuk

1914 yılı 135 bin balyadır. Cumhu-

riyetin ilân edildiği yıl 80 bin, 1924 yılı 160 bin balyadır. Bu üretimin güdücü sosyal sınıfı " Z ü r r â " (Frenkçesi: alır. Türkiye'de işçiyi

inkâr edenler,

y u m u ş a k sözcüğüyle

maskelemekten

a g r a r i e n , Türkçesi:

bu tarım

çiftçi) adını

kapitalisti çiftçiyi "köylü"

pek hoşlanırlar.

karıştırmak, geceyle gündüzü karıştırmaktan daha

Köylü

ile

çiftçiyi

büyük yanlıştır. A m a ,

Cumhuriyet kurulalı beri bütün siyasetçilerimizin sistemlice karıştırdıkları şey, hep bu köylü ile çiftçi sözcükleridir. "Çiftçi", teknik kadar T ü r k i y e ve bütün dünya ekonomi ve politikasıyla de günü gününe ilgilenen kapitalist sınıfımızın en önemli bölüğüdür. Çiftçi bilir ki, işçi olmasa, ne ovanın e k m e k gibi toprağından, ne milyonluk s e r m a y e d e n hayır kalır. Onun için en birinci problemi "İşçi derdi"dir. "Pek eski

zamanlarda,

DERT,

Bugünkü Adana cihan ni

evleri

ve

basitlikten çiftçisi,

piyasasındaki

incelemekte

onarım

sınırlı

tarımın

noktalar

de

makinenin

ilgilenmekte, üzerinde

maktadır." (Kongre zabıtnamesi,

beri

olduğu

kırılıverdiği

(tamirhaneler)

çevresinde

vakitten

pamuk piyasasına

gidişine

ve

belirli sıyrıldığı

1925,

deyimlendirilen sınırını

kadar,

kredi,

herhangi uzun

gaz

ve

kambiyo bir

uzun

yer

benzinin

meseleleri-

için

şikâyet

Matbaai  m i r e ,

bu

genişletmiştir.

şoför

konuları

İstanbul,

ve bul-

s.4)

" İ d e o l o g l a r ı m ı z ı n "yok" saydıkları bu sosyal sınıfımız, ortaya çıkardığı meselelerle, köylü yığınlarını koyun gibi kavalla g ü d ü v e r m e y e alışkın eski idareci çobanlarımızı şaşkına çevirmektedir. Tarım İkinci de

işçileri:

incelenimi

batözlerde, olarak

için, tarım çiftçilerinden de önemli zabıtları

tavsatılmayacak

dir." (s.109) koza

Üretim

Pamuk Kongresinin "Tânelerin

pamuk

hasadı

çapasında

devşirmekte

(Abdülhamit'ten

beri)

hayati için

birisi

ortak işinde,

harman

ürününü

(Hilmi,

toprağına

orak

s.5)

de

işçi için

tarlalardan "Gerçi

makinesi

kişilerdir.

"Pamuk bölgelerimiz-

meselelerden

ve pamuk

kullanılırlar."

Adana

sık sık hatırlatır:

20

girmiş

meselesikızakçılıkta,

pamuk yahut yıldan

beri

olduğundan,


orak

işçisi

yıldır

(Hürriyet'ten

dan

çapa

artık

seyrek

derecesinde

ve

sonra

Seyhan'ın

aranılmaktadır.

pamuk

ekimleri

işçisine olan ihtiyaç da

önce A d a n a tarımı bin

olarak

beri),

modern

olan

hiçbir şey öteki

leket

Hastanesi

larda

açıkta

bu

işçilerin

çevresindeki

kalırlar."

Hürriyetten Yılda 30-40

geçireceği

değildir.

en

15

olduğun-

az

hayat

Bunlar kısmen

misafir kaldıkları

kabristanlarda

(Hilmi,

ki

karşılık,

gelişmiş

kapitalizme girmiştir.)

şehirde

hanlarda

buna

ölçüde

artmıştır." (Demek

makineci

düşünülmüş

yanında

Fakat,

önemli

ve

şehirde,

gibi,

yol

hakkında

önce kısmen

daha

çok

Mem-

kıyısındaki

boş

arsa-

s.6)

Çukurova'da tarım işçiliği yalnız Adana'yı ilgilendirmez. Doğu illeri Antep, Maraş, Sivas batısında Kayseri, Konya, Antakya, Lâzkiye'yi içine alır. Hemen bütün Anadolu'nun züğürt köylü yığınlarını yerinden oynatır: na

tarım

rinden

işçileri öteden

beri doğu

gelmektedir." (Keza,

yerli işçilerce yapılır. nistan

KANUN

109)

"Pamukların

Karsantıdan,

yörelerinden

de

vilâyetlerinden

DIŞI T A R I M

komşu

derlenimi

Karaisalıdan,

işçiler geldiği

ve

Serkantı,

olağandır. "(Hilmi,

yayla

(derci)

"Ada-

bölgele-

daha

ile Kars

çok

ve Erme-

s. 17)

PARYALARI

"Pamuk Kongresine" kimlerin katıldığı konuşanlardan bellidir: Hepsi "Kadro"cu ağzıyla - "münevver ve mütefekkir" (aydın ve düşünür) kişiler, yahut "zinde

kuvvetler"dir.

İki

hekim,

işi

pek anlamaksızın

"Sağlıktan

dem vuruyorlar. Sağlık Müdürü (Hikmet Süreyya), Bakanlığın sıtma mücadelesi

açtığını

yetersiz

sıtma değildir" der. çi

hastalandığı

Eğer bu ğildir.

bulur:

"Fakat işçinin

Dizanteri, trahom da

vakit

yapılmayacak

onu

tedavi

olursa,

edecek

bundan

sağlığını

tehdit eden

yalnız

Bakanlıkça ele alınıyorsa da, kurumların

bulunması

zarar görecek yalnız

Çiftçi de bu hastalık dolayısı ile asıl ahali de

işçinin

"İş-

gerektir. şahsı

de-

("sekene'i asliye"de) za-

rarlanacaktır." (Pamuk Kongresi, Zabıt, s.120) "Bugün 30-40 bin işçi girdiği bildirilen

Çukurova

sağlık durumu

ne

bölgesine,

olacaktır?...

hemehal gereklidir.

Bendeniz

şi ediliyor)...

Sekene'i asliye

taneye gider.

İşçinin

O

da

beyin

(yerliler)

bu

gözüne

Ve

yor." (s.127-128) maskelerle

çeyizlendirilmeleri

işçi girdiği

Yardımlaşma

bundan

hastalanınca

niçin

vakit bunların Sandıkları

ürkülüyor

evinde

yatar

be-

(tehâ-

veya

has-

işe burunlarını sokturmamak için taş atar): çarpmayan

Sağlık Müdürü Sağlık

bin

İşçi

Nereye gidecek?" (s.121)

çırçır fabrikalarındaki işçiler,

rak yaşıyorlar.

100

için

anlamıyorum,

evi yoktur.

Başkan, (Sağlıkçıların "Sağlık Müdürü

yarın

Bunun

bu

üzerine

günkü

beyin

Müdürü

bir şey benim

çekmiştir.

biçimde pamuk liflerini soluya-

görmediği biçimde sağlıkları

karşılık geçen

dikkatimi

verir:

kongrede

bozulu-

"Fabrikalardaki işçilerin bir karar verilmiş

ve


bunun

behemehal

deniz

bu

mecburi

kongrede

tutulmasını

işçilerin

yalvarmıştım.

tedavi

Bunun

meselesinin

üzerine,

ben-

sonuçlandırılmasını

istiyo-

rum." (s.132) Fakat öteki kongrecilerin istedikleri, tarım patronlarını, en az sanayi

patronları

"Hizmetli ve

uzman

si için leri

(çırçırcılar)

varolan

şoför

ve

kadar düşünmekten

makinistlerin,

heyeti önünde sıkı

de Ankara

ve Adana

kadrosunun

başka

bulundukları

bir sınava

uğratılmaları."

da iki mektep açılmıştır.

darlığı

dolayısıyla

bir şey değildir:

yerde

kurulu

"Makinist yetiştirilme-

Fakat,

ihtiyaçlara

makinist mektep-

yetmediği

görülmektedir."

(s.107,108)... Arada Dr. Celâl gene işçi sağlığına dokunur: ricik

hastanesinin

remez.

İşçi,

protokol

üç gün

defterine

kabristanda

tağı kabristandır..." Artık bu arka

çıkılamayacağını

gelince ki,

affedersiniz

pilâvın

belirtir:

başkan

raporda

konu

çiftçiler arasındaki

nasıl

Şekilsiz

lerden

istemek dertlerine

nunda

işçilerce beyin

inceleyecek

Sağlık Müdürü

edenler el kaldırsın.

rapor

tahakküm

çıkarır:

İşçinin

ki, ile

ya-

Akif

işçi

kabul

çiftçi

üzere

Kabul edildi." (s.134)

Fa-

işçilerle

ve

bile Bunu

"Konuşma

patron

Akif beyin ve

kaşığı

isteriz.

Uygulanışları

çiftçiyle

ve is-

dileği bu

(s. 127)

Bey:

gibi

Bu

İşçi meselesi:

görmek

katmaktır.

olduğu

hazırlamak

edelim

"Müsaade buyurur-

verdiğiniz

tip

Sırası

işçi meselesidir.

güder."

ki,

bir

durumu...

önerileri

bir

belirli

komisyon

genel

beyin

biçimde

amacını

(s.126)...

komisyondur

"Raporun

İşçiye

ağzından

bir dert daha

buyurdukları

göste-

Çiftçiler pek yüksek bilirler

düşünmek gereklidir:

verelim

yerine

yapılmalıdır."

öneri

Başkan: yecek

aldırmaz.

sağlık sebepleri değildir.

gözlük

işçi

hastaneye gelir.

tartışmayı gerektiren

ilişkileri sağlamak

ameleye

alamıyoruz.

lerini

kıl

Bunu

çok

edilen...

"Adana'nın bimesken

kongre dayanamaz. Suphi bey işçiye

baklayı

En

bir işçiye

"İşçi meselesi hayat meselesi demektir.

demek istemiyorum:

yıldan açıklayalım."Ve

kan

yattıktan sonra

kadarına

-işçi burnundan

sanız fikrimi söyleyeyim.

"Bir

hiç

yağı kötüdür diye işçiler kaçmıştır.

tibdat yapalım

kat,

bakılırsa,

bir fen

da

edilmelidir."

arasındaki encümen

en

Bailişki-

(s. 133)

okuyacağım.

ilişkileri

düzenle-

ayrılmasını

(Meşhur oyalama

so-

yeter.

işçilerin

önerilerini

geri çiftçi-

usulü:

kabul Gab-

ledenler? G a b l e t m e y e n l e r ? Gabledilmiştir!) Yusuf (kıtlığı) toprağı ilişkisiyle 15'te

Şinasi vardır."

bulunan azalmış 1'i

raporu: (s.157) yalnız bir

"Şimdiki

"Yirmi bin

Adana

buçuk

durumda kilometre

bölgesinin milyon

dönüm

bugün

her kare

yanda

ancak

kadarı,

işçi

genişliğinde Ermeni

yâni

aşağı

fıkdanı ekilebilir devrimi yukarı

işletilmektedir."

" K a d r o c u " "Aydın kuvvetler", işçi hastanın mezarlıkta yatmasını değil, -o nasıl olsa oraya gidecek-, sağlam işçi ile "Zürrâ a r a s ı n d a k i münasebâtı" önerirler.

O

ilişkileri

kim

d ü z e n l e y e c e k ? "İşçi

komisyon":

6


üyesi, bir başkanı oturup: "Çapa işçileriyle çiftçiler arasındaki çatışmaları (ihtilâfâtı) ayırıp ç ö z ü m l e y e c e k t i r . " O adı "Amele k o m i s y o n u " n d a

kim-

ler vardır? 1- Başkan: "Ziraat Odası yanından seçilip mahalli hükümetçe o n a y l a n m ı ş " bulunan " K o m i s y o n u n başkanı görevli (muvazzaf) olup, üyelere de

her toplantı

için

huzur hakkı verilmektedir..." Üyelere gelince:

Bunlardan 2'sini gene patronlar (Tarım Odası) verir. Öteki "2'si işçi mümessili olmak üzere en az 15 elçibaşı tarafından seçilir ve birisi j a n d a r ma subayı, ötekisi polis komiseri olmak üzere, geri kalan ikisi de hükümet yanından

belirlendirilir."

Cumhuriyetin ertesi yılı 40.000, sonra seçecek

olan:

15

elçibaşıyı

"Başında

şemsiyesiyle,

elinde

müş saat kordonu ile "Para

kazanmak

layıp,

mevsiminde

geçinirler. lerin

kazancı, sinde

ve

işçilerin

öder...

tam

ralar

o hafta

hediye

yerde

(s. 13)

verilen

elçibaşı

kadın

veya

"Elçibaşılar,

"İşçiye

çapa

yüzden

denilen

kimse-

iki katı derece-

5 kesmekten

ibaret-

Haftalık tutarını

çocuk olan

kısmı için

hak ettiklerini bütün sıkışıklık derecesine

mevsiminde Adana 'ya

el-

de zürrâ-

olarak ödeme-

ihtiyaç arttığı zaman,

elçibaşılara

top-

bu

görünür biçimde

miktarın

yüzde

gü-

Elçibaşılar:

ve

"Elçibaşıların

beherinden

Fakat bunların

altında

anlatıyor: uzanan

kimseleri

getirirler

kazancını Elçibaşıyla pazarlık eder.

(s. 13,14)

adı

bey dek

geçinemeyen

Çukurova'ya

her işçiye

işçilerin

işçi haftalığı alır.

verirler."

üzere

Elçibaşı işçiden

meyi âdet etmiştir." başkaca,

bulundukları

altındadır."

ve

Vali

çoğu göbeğine

küçük büyük kafileler durumunda

kumandası

çiftlik sahibinden

çibaşıya

ve

ayırt etmek pek kolaydır.," (s.16)

işçilik etmek

haftalık almaktan

tir." "Patron, dan

ve

100.000 işçi adına 2 mümessili

etmişsinizdir.

kırbacıyla

elçibaşıyı

isteyen

İşçiler,

emir

merak

fazla göre

ücretten artan

gelecek işçilere

pakışın

ödünç para verdikleri gibi, ayniyat (mal eşya) da verirler. "Böylelikle hem işçi

elçibaşısı

arabasına

mürüvveti ile zaman

olduğu gibi,

sit faizden zân

Elçibaşı,

lemekte (Nezaret)

yardımı" da oyun

Elçibaşı, da

Cumhuriyetin

görüp

oynayan

kâhyasıyla

ikinci

yılı,

Çoğu

faiz hesapları da

çıkılmaz hale gelir." Elçibaşı

"Bağımsızlığını

işçilerden

efendiler gibi

uyandırmaktadır." daha

de "Ödünç verenin insaf ve

çapraşık faiz hesapları...

bile devredilecek olursa,

faize geçerek içinden

ettiği ve patronun

mahsusa)

hem

"Bu

işçileri boyuna kumara zorlar.

ve çünkü

ayırmakta" dır. met'i

para

faiz" öder.

ertesi yıla

mürekkep

zürrâ'dan

olur.

kıskıvrak bağlanır,

belirlendirilen

kayıt

altına

ba"Ba-

koymuş"

"Bu iptilâyı da elçibaşılar körükkendilerine MANO,

hiç

çalışmaksızın

yemek yediği için,

adıyla

işçilere

bir pay

"Bakanlık"

"Özel saygı" (hiz-

(s.16) bakanından

profesörüne

dek "aydın

kuvvetler"in "imtiyazsız sınıfsız" devletçiliğimizi yönetişleri budur. Milli tefeci

kumar m a n o c u s u n d a n

uluslararası

benzin

ve

kambiyo

borsalarına


dek teşkilâtlı j a n d a r m a subayı ve polis komiseri devletçiliği, İŞÇİ-İŞVEREN ilişkilerinde sınıfsız devrimciliği mi, yoksa açık seçik finans kapital tekelciliğini mi geliştirebilirdi? ÖZEL T E Ş E B B Ü S Ü N "GİZLİ Türkiye

Cumhuriyeti

FAALİYETİ":

doğarken,

"Sosyal

DEVLETÇİLİĞİMİZ sınıflar"

gibi,

toplumun

madde varlığını yaratan işçi sınıfı da vardı. Y o k olan: işçi haklarıydı. İşçi sınıfı y o k değil, olağanüstü y o k s u l d u .

Her Cumhuriyet y ı l d ö n ü m ü n d e

bir öğün, işçi sınıfına y e m borusu çalarca, "İş Kanunu" muştalandı. Maksat, sızıltıları avutmak, özel sermayeyi o duman perdesi ardında savunmaktı.

Daha İkinci P a m u k Kongresinde, meslek gayretiyle işçileri kabris-

tandan

kurtarmak isteyen

hekimlere müderris (Profesör) Zühtü

bey o

kanunun taslağı ile karşı çıktı: "Bu

izahattan

anlıyorum

ki,

dedi,

maksat Adana

ve

çevrelerindeki iş-

çilerin uğrayabilecekleri hastalıkları tedavi için, kendi gündeliklerinden bir teâvün

(yardımlaşma)

mesâi

kanunu

ması

gereken

tarılıyor,

(o

sandığı

zaman

ÖZ

sözcükler

İş Kanunununa

yapmalarıdır.

Hatırlatırız ki,

TÜRKÇE keşfedilemediği

"Teâvün-Mesâi"

gibi

için,

bunu

emreden

halkın

anlama-

medrese

"Mesâi Kanunu" deniyordu)

lâflarıyla

tertip

ko-

edilmektedir"

(Hilmi, Keza, s.121) 1925 yılında başlayan "TERTİP", t a m 11 yıl süren vardı - geldilerle bir türlü sona eremedi. "Devletçiliğimiz" alın teriyle çalışan yurttaşları öylesine çok ve derin düşünüyordu ki, İş Kanunu 1936 yılı çıkarıldığı zaman dahi, işçi sınıfımıza lâyık "olgunluğa" erişmiş sayılamazdı. Her maddenin kitaptan hayata

geçirilmesi

için,

ayrıca

sürüyle

talimatnameler,

tüzükler ve

ilh.

kayıtlarla beşer onar yıl sonraları beklemek gerekti. T ü r k milleti onlarca yıl, Grek mitolojisinde

Danae'nin

doldurmaya

mahkûm

edildiği

dipsiz fıçıya

benzeyen özel sermaye fıçısını dolduracağım diye milyarlarını iratçı-tekelci boş fıçıya atıp kurban etti. Yabancı-yerli finans kapital, milletin milyarlarını

mirasyedi

israfıyla yutup da,

memlekette

bir türlü

Batılı

anlamda

prosper (gelişen, her işsize ekmek veren) sanayi doğamadıkça da, kapitalizmimizin bu sonu gelmez vurguncu kısırlığı önünde: "Demedik mi bizde sosyal

sınıf yok!" marşları,

resmi "ideolog"larımıza tükenmez azık oldu.

Kendileri de "Hasbi" ideolog sayıldılar. Bununla birlikte, Hindistan veya Mısır, (hatta Sivas Kongresinde pek özenilen ne

Filipin) gibi emperyalist sömürgelerinde bile durdurulamayan

yapılsa

Türkiye'de

de

stop

edemezdi.

sanayi işletmeleri 1913 yılı 269 iken, "1915

istatistiklerince

sanayi

"10 kişiden

I923 yılı 342

teşvikten

yararlanan

fazla

ve l921 bütün

yılı

hayat,

işçi kullanan 1509 olur."

sanayi

işçileri


16.309

iken,

1927

"Meşgul eşhâs": s.6,

yılı

sanayi

256.855'tir." (H.K.

istatistiklerine

göre,

Türkiye

Sınıfının

İşçi

Türkiye

sanayiinde

Sosyal

Varlığı",

1935) Sanayi teşvik için yapıldığı öne sürülen kanunlar, önce Türki-

ye'de

modern sanayi gelişimini

selâmlık usulüyle de

motoru

saklamaya

bulunan

denince...

İstanbul'daki

vurarak,

motorlarını

lerdir."

(Akşam,

diler.

Fakat

baltalamaya,

yaradı:

fabrikalar,

muamele

fabrikaların

önemli

değiştirerek

4.11.1933)

verdikleri

işçi sayısını

vergisinden

kuvvetini

çalışan

istatistiğe

müstesnadırlar... Belediyeye

indirdiklerini

14.484

göre...

harem,

ve 5 beygir kuvvetin-

bir bölümü...

beygir

"Bize

ikinci

sonra

"9 işçisi olan

çocuk

sayı

baş-

bildirmiş-

olduğunu

22.676'dır."

söyle-

(Resimli

Ay, s.28, Mayıs 1930) Aslına bakılırsa işçi sayısının "saklambaç oyunu", Saltanattan Cumhuriyete olduğu gibi geçmiş "Mukaddesat"ımızdandı. ğini yapan

Mösyö

Durand,

İmparatorluk özel

ödenek" olduğunu şöyle anlattı: miktarı İst.)

gerçek Kuvayi

olarak

ve

Milliyecilik

"Üretim

gereği

gibi

savaşında

1915 yılı Sanayi istatistisermayesinin,

pek "örtülü

ve yapımların (istihsal ve imalâtın)

belirlendirilip

nice

yazılamamıştır."

insanımız

ölmüş,

(San.

fabrikalarımız

yıkılmış olursa olsun, Batı Anadolu'nun yıkılmasına karşılık, başta Eskişehir-Ankara sınıfımız

gelmek üzere,

bir çeşit

Orta Anadolu'da

rönesansa

uğramıştı.

iş yerleri

Özel

ve dolayısıyla

Sermayemizin

işçi

Cumhuriyet

çağında "Nâmahrem"liği eksilmeyip arttı. 1927 istatistiğini yapan K. Jakar şöyle

yazdı:

yayınına

"Sanat

esas

rüldü." (İst.,

ve

konu

kurumları

ile

sermayelerine

olamayacak kertede

eksik

ait ve

cevaplar,

istatistik

emniyet edilemez gö-

s.2)

27 Mayıs Devriminden sonra "Servet Beyanı" veya "Ödenen Vergilerin a ç ı k l a n m a s ı " gibi basit istatistik önerilerinin üstün sınıflarımızı nasıl şâha kaldırdığı ve bütün geleneksel piyasa partilerini allak bullak edip, tövbe

istiğfâra yönelttiği göz önünde tutulursa, finans kapitalimizin Ab-

dülhamit'e

koparttırmadığı

burun

kıllarını, C u m h u r i y e t çağında da

gene

yabancı finans kapital "yardım"ına dayanarak savunmaktan bir adım geri kalmadığı

anlaşılır.

Bu "Kanuni

Devlet" biçimi

içinde dört elle sarılınan

"Kökü dışarıda gizli faaliyet"in özel sermaye ağalarımıza nasıl bir "devletçiliğimiz" kaftanı sağladığı artık sır olmasa gerektir. Bir yanda domuzuna vergi kaçakçılığı ile karışık, Türkiye işçi sınıfının d o m u z u n a sömürülmesi;

fakat öte yanda

memleket sanayinin

bölük pörçük küçük işletme

batakhaneleri d u r u m u n d a tutularak, Türkiye'nin y e r y ü z ü n d e en geri

ül-

keler arasında emperyalizmin ihtiyat kuvveti d u r u m u n a getirilmesi... Bu akıncı,

durum,

Türkiye'de

milliyetçi,

yaratıcı,

özel

sermayeci

ilerici,

sınıfın,

sanayici

Batıda

kapitalizmi

19. değil,

yüzyıl 20.


yüzyıldaki

iratçı,

baskıcı,

gerici

finans

kapitalizmi

kendisine

örnek

y a p m a k t a n k u r t u l a m a d ı ğ ı n ı ve k u r t u l a m a y a c a ğ ı n ı bir yol daha ve kesince ispat ediyordu. prekapitalizm miydi? Sosyal tu.

Batıdaki yatalak,

Cumhuriyetle

birlikte

birinci

doğudaki

bunak

sınıf b ü y ü k

makine

vurmuş-

i m p a r a t o r l u ğ u n y ı k ı l m a s ı y l a sonuç-

başlayan

yılındayız. Y a r ı m yüzyılda, J a p o n y a nün

kapitalizm

ç ı k m a z a , A b d ü l h a m i t tarafsız devletçilikle gem

33 yıllık A b d ü l h a m i t devletçiliği

landı.

hasta

ile eşleştirilerek damızlık bir t o p l u m düzeni doğurtulabilir

yeni

koyu

devletçiliğimizin

derebeylikten

sanayici

devleti

42.

çıkıp y e r y ü z ü -

olmuştu.

Türkiye

Batıcı " Y A R D I M " olmasa peynir e k m e k s i z aç kalacağı, üçte iki nüfusu işsiz, e m p e r y a l i z m e üs, geri bir ülke d u r u m u n d a bulunuyor. çekle yüz yüze gelişimizin sebepleri araştırılmalı

T Ü R K İ Y E İŞÇİ S I N I F I N I N Yarım

yüzyılın

-Brecht'in GERİLEME,

SOSYAL VARLIĞI

"İLERİCİLİK"

piyesindeki Allahları

Bu acı ger-

mıdır?

hattâ

gibi

"DEVRİMCİLİK"

yerinde

politik G E R İ C İ L İ K ile karşılaştı.

çabalarımız,

s a y m a k biçiminde-

sosyal

Bunun sosyal sebebi, Türki-

ye'deki sınıf determinizmidir. Bu kahredici sınıf determinizmini içlere sindiren

başlıca

düşünüş, devletçiliğimiz biçiminde oldu. Ö n ü m ü z d e duran

ve gücünü yürüten devletçiliğin ne olduğu açıktı. 40 yıl önceki can alıcı problem:

O devletçiliğin

modern finans kapitale verili sınıf imtiyaz-

larını gittikçe a r t t ı r m a k ve böylece Türkiye'yi bugünkü d u r u m u n a getirmek mi? Y o k s a , T ü r k i y e işçi sınıfının d e m o k r a t i k e k o n o m i k ve politik insan haklarını tanıyıp, dizginsiz finans kapital s ö m ü r m e s i n i önleyerek,

s a n a y i l e ş m e güçlerini

artırmak

idi?

Hâkim

devletçiliğimiz

ikinci şıkkı: T ü r k i y e ' d e işçi sınıfının sosyal varlığını inkâr etmeyi hak bildi. Ve bütün "ideolog"ları o yönde kışkışladı. Bu, önce yanlıştı. T ü r k i y e ' d e m o d e r n bir işçi sınıfı vardı. O l m a s a modern kapitalizm olmazdı. "İdeolog"lar ters y ö n d e n güreştiler: T ü r k i y e ' d e kapitalizmi kalkıştılar. sömürge

inkâr

ederek,

işçi

sınıfının

yokluğunu

ispat

etmeye

Bu parlak olduğu kadar orijinal o l m a y a n bir sistemdi.

hasretlisi

batı

emperyalizmlerinde,

gösterişli faşizmler pek boldu.

Bütün

böyle k a p i t a l i z m e ç a t a n

İtalya'da, A l m a n y a ' d a , J a p o n y a ' d a ,

mo-

dern ağır sanayi gelişmiş b u l u n d u ğ u için, " N a s y o n a l S o s y a l i z m " maskeli gericilik, m a m a k gibi nal

kendi s a n a y i n e s ö m ü r g e s a ğ l a m a k ve kölelerini aç bırakkendi

kapitalizmi

için olumlu sayılabilirdi.

Bizdeki "nasyo-

s o s y a l i z m " devletçiliği, T ü r k i y e ' d e s a n a y i l e ş m e z e m b e r e ğ i

sınıfını

yok saymakla,

sanayileşme

temposunu

yavaşlatıp,

yabancı finans kapitali ö n ü n d e elsiz ayaksız bırakacaktı.

olan

işçi

memleketi


O zaman,

hem

milliyetçi hem sosyalist geçinen

kapıkulu

ideologlara

karşı, " s o s y a l i z m " şöyle dursun, kendi milletlerine ihanet ideolojisi içinde bulunduklarını ye'de

a n l a t m a k için,

bir işçi

sınıfının

atlatmak için, den

yakayı

bugün

işçinin

sıyırmak

ilkin

yalan

bulunduğu yaşını

için,

s ö y l e m e m e k gerektiği, Türki-

anlatıldı:

"Patron,

gizlemek için,

kullandığı

işçilerin

dün kazanç vergisini

yarın

rakamını

muamele saklar

vergisin-

oğlu

saklar."

(H.K. Türkiye'de İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı, s.5) denildi. Bu saklambaçları oyuncularına fus

yazımı,

bırakalım. Y a r ı m eksik istatistiklere bakalım:

299.369

kişilik

bir

"sanayi

nüfusu"

"1927 nü-

bulunduğunu

yazar."

(TİSSV, s.6) Gene

1927

gözükür."

yılı

(Keza,

"Dört ve daha ziyade kişili işletmelerde

s.7)

23.316

kişidir."...

275.112

sanayi

"Bir kişilik,

"10

bin

işçisi kalır.

su içinde oranı:

49'da

1

ve

ailesi ile

patronla Bunun,

23

10.941

patron

birlikte bir kişilik işletmeler:

bin

l3.666.274

esnafı

çıkarırsak,

kişilik bütün

geriye

Türkiye

nüfu-

eder." (Keza)

50 kişide 1 sanayi işçisi, elbet ileri A v r u p a sanayi ülkelerine bakarak az

bir

orantıdır.

ya'sında vardı.

180

"Fakat,

milyon

1917 yılı zirai

nüfusa

Sanayi işçisinin

karşı

nüfusa

yalnız

oranı

62'de

ve geri bir ülke

olan

2

bin

milyon

1'dir."

900

(Hikmet

Çarlık Russanayi

işçisi

Kıvılcımlı,

Tür-

kiye'de İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı, s.8) Kuvayi Milliyeciliğin zaferinden 4 yıl sonra, Türkiye t o p l u m u ne antik ne modern anlamda sosyal sınıfsız değildi. Bu sınıflar arasında sosyal bir tercih yapılsa:

10 bin işveren mi, 275 bin işçi mi tutulmalıydı? Demokra-

tik oya vurulsa 1300 kişide 1 patron mu ağır basardı, 49 kişide 1 işçi mi? Eğer T ü r k i y e

"Çağdaş

uygarlık"

için

güdülüyorduysa,

başka " Ç a ğ d a ş uygarlık" sosyal sınıfı yoktu. kâr

etti.

Ancak

kapitalistler

için

işverenle

işçiden

Devletçiliğimiz ikisini de in-

"Sanayi-i

Teşvik

Kanunu"

1912'de

çıktı, işçiler için "İş K a n u n u " 1936 yılında çıktı, 1965 yılında bile İş Kanununun uygulanma müsaadesi bekleyen nice maddeleri kitapta uyukluyor. İşçi haklarını, işveren imtiyazlarından bir çeyrek, yarım yüzyıl geride, hem de, sırf kısıtlamak için konu eden bir devletçilik, Türkiye'de kapitalizmden "Ne

başka sonuç bulur mu?

yapalım:

1300

kişide

bir kişi

olan

patron

açıkgöz;

kat çokluk olan

işçi ise...

kendini bilmez" mi denecek? Bu

ye'de

sınıfların

yokluğunu

modern

çıkarır. 1932

Modern Başvekâlet

(İstanbul, 56'sını)

İzmir, derleyip

sosyal

sınıfların

İstatistiklerine Zonguldak)

değil,

önemleri

yığın

objektif

"Türkiye'nin

işgücünün

yarısından

s.40)

durumlarını

topografyaları

göre:

toplar." (TİSSV,

patrondan karşılık,

yalnız epey

3

ile

50

Türkiortaya belirir.

vilâyetinde

çoğunu

(yüzde


Kimi sanayi semtlerinde işçi sayısının nüfus toplamına orantısı şöyledir: istanbul'da

10'da 1

A d a n a , Mersin C e b e l b e r e k e t t e [ O s m a n i y e ]

10'da 1

Zonguldak'ta

6'da 1

İzmir'de

7'de 1 3'te 1

A d a n a ve İçel'de Bu

yoğun

insan

yığınımız,

"yok"

denilmek

için

devletçiliğimiz

ta-

rafından kanun dışı bırakılır. Onun, en ufak siyaset şöyle dursun, ekonomi teşkilâtı en büyük kuşku konusu yapılırsa kendini ve milli görevini kolayca bilebilir mi? Çünkü karşısında, bütün kurullar ve kurallarca ülke ve evren ölçüsünde imtiyazlandırılıp şımartılan özel sermaye, baştan başa finans kapitalleşmiştir. Bir sanayi kolunda 20 şirket kalsa, üretim serbest rekabetçi kapitalizmin elinden çıkmış, tekelcileşmiş olur: "Bir kolda üretimi,

kezileşmiştir. likte,

bütün

bölgenin

bölge sanayi işçilerinin

ve

belki de

Bölge

içinde

7 boyahaneden

yük kurumun halıcılıkla

dışında,

40'ı,

Zâde,

bütün

39,7'sini içine

büyük şirketlerinin

büyük şirket,

ayrı

2

bütün

boyâhane

görülmüyor.

elinde çalışıyor.

kapasitesindedir.

Hamza

10

yüzde

en

Çolak Zâde,

2

yalnız 4

Yılancı Zâde), yüzde

yıkama

10 bü-

haneden

başka,

işleyen

1

yâni

29

milyon

varolan

milyon

bir-

Bu

bin

işçi,

920 bin

tanesi sırasıyla:

75,5'ini (1

halı

ilmek fabrikalarıyla

Demek halıcılıkta

10 ilmek fabrikası

10 fabrikadan

ilmek üretiminin

ile

alan

elinde mer-

ve 6 yıkama haneden 4'üne sahiptir.

ayrı

uğraşır kurum

14 kumpanyanın yapım

5'ine

Türkiye'nin

kilo

(Şark Halı,

fabrikaların

450 bin

yüzde

kilo)

üretir.

(Mıntıkamızın Kitabı, s.116, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası, İstihb. Md. M. Zeki'den, T İ S S V , s.46) "Bütün %37'sini %1,1'isi 14

işletmelerin kucağında

işçilerin

tanesi,

%30,5

yani

(yani

%48'ini)

larının

%9'u,

işçilerin ve

bakımından,

Türkiye

pek

500'den

fazla

geri işçi

%45'ini kaplıyordu. gesinde

1929

unu

%0,86'sı

(yüzde

(yüzde

gözükmüyor... kullanan Amerika'da

yılından

önce,

değil)

geniş

derecesi

sanayi

ise bu

orantı

nispeten

az

13

Demek

bin

307'sini kurum-

işçilerimizin

(Amerika Çarlık

temerküzlü

san-

egemenliği) ve

Alman-

Rusya'sında

işletmeler işçileri

%33 idi.

içinde

endüstri

kapital

önceki

bütün

işçilerin

işletmelerin

kurumumuz

işçilerin

(finans

1917'den

bütün

bütün

anlamıyla

ülkelerinden

kurumlar,

değil)

1921

benimsiyordu...

konsantrasyonu ileri

Bizim

biri bile

Almanya'da

bile

Amerika'da

topluyordu.

%36,5'ini en

yarımı

Türkiye'de...

çalıştırıyor.

tralizasyonu ya'dan)

%0,43'ü toplar

toplamının

Türkiye'nin

Ege böl-

endüstri

kollarında,


yalnız yukarıda

andığımız 7 kurum

işletmenin

işçileri,

ni tutar.

Bu

an

altında

konsantrasyon,

sınıflarından

miştir. Yazar, sınıfının ve

bizden

sosyal

bilimsel

SON

varlığını,

başkalarının

yaptığımız,

işçi

yukarı idi. toplamının

üstünde,

Bu

7

%37'si-

Rusya'nın

8 pu-

Demek t a m 30 yıl önce Türkiye'nin özeti verilen etüt yayınlanabil-

SÖZ"ÜNÜ elden

basılı

ve

4 puan

dolayısıyla

"ÖN

560 dan

dalları

s.49)

1935 yılı:

işçi sınıfı

o etüdün

şimdilik

işçi sayısı üretim

Amerika'nın

imiş demek." (TİSSV,

Bugün 1965 yılındayız. sosyal

için

karşılık düştükleri

sözlerine

objektif bir

şöyle

geldiği

bitirir:

kertede

dayanarak

araştırma

olmak

"Burada,

resmi

işçi

rakamlara

inceledik.

Demek

iddiasındadır."

(s.75)

Türkiye'nin temelindeki sosyal gerçeği bu idi. Politika kiremitliğinde ise büsbütün başka mart kedileri miyavladılar.

B.

POLİTİK E K O N O M İ

TÜRKİYE VE ATATÜRK Cumhuriyet çağında

kapitalizmin

gelişim

karakteristiğini

bize en

iyi

anlatanlar, ekonomi politiğe en az önem veren edebiyatçılarımız olmuştur.

Birinci

Türkiye

Cihan

duman

Savaşı

tüten

kadar süren

bir yangın

Milli

yerine

Kurtuluş Savaşından

dönmüştü.

sonra,

Yalnız A n k a r a

için

yazılan şu satırlar, Bolu, Zonguldak, Y o z g a t ve hattâ Kayseri için de doğru sayılan açıklamadır: "Vilâyetin girmiştir.

bütün

verimli ziraata Türkler: halkı balık

toprakları

kadar bütün

Rençber,

tasfiye

yerde

çift

Küçük esnaflıktan

bağlar avcılığı

sırasında yakmışlardı.

İzmir'den Rıfkı:

bir

ekonomi

memur,

çarşılar

vakıfçı

Uşak'a

yapılacaktı."

ve

derebeyi

durmakta

doğru s.419)

(Keza,

yalnız vardı.

rehini

ihracat

köklerinden

kasabalarının

Çankaya,

-

yabânileşmekte

kapalı

ve

bankerin

Hıristiyanların

ekonomisini

zeytinler

şehir

parasıyla

ithalât

memleket

ölmekte,

Anadolu

Ermeni

milli

bozulmakta,

yıkıntılar..." (Falih sullukların

asker,

etmekle,

kaç

ve zanaatlardan

tekeli

idi."

idi.

"Hıristiyan

sökmüştük.

Her

kesilmekte,

"Ermeni

oturulabilir tüten

altında

idiler." veya

altına

tüccarlığına,

tehciri

mahallelerini harabeler

"Sıfıra inen

Vatan,

ve yok-

s.420)

Bu nasıl olacaktı? Türkiye, tarihsel devrimlerden sonraki durumdaydı. Osman Gazi zamanındaki gibi yeniden fethedilmişti. Millet Fatih Kahraman gazilerin ardında ordulaşmıştı. Her şey baştaki ULU KİŞİ'lerden bekleniyordu. En büyük kahraman "Tek a d a m " Mustafa Kemal Paşaydı. kat ediniz.

Atatürk bir büyük

Türk'tür.

O

"Sözüme dik-

kadar büyük bir stratejdir." (F.A.

450) Sırf tek insan kişi olarak onun da bir maddesi ve bir mânası vardı. An-


lamca d ü ş ü n ü ş ve davranışında ister istemez idealistti. Dünyanın kültür üzerine oturduğuna inanıyor, dünyayı ancak kültürle değiştirme metoduna güveniyordu.

Oysa:

"Atatürk,

bizim

istemez hafifçe kültürlü idi" (Fâlih Gönülce, hayli sıkıca

bütün hasım,

kendini

(F.A.

alaya

bir

bii,

-

Neden?

-

Atatürk:

bir kova

su,

kadehlere

bakarak:

bir kova

Gel çocuğum

bir kova

rakı -

olduğunu

koysalar,

Rakıyı

neden

RA'lara

hep bilginler de toplansa, tuttuğu

Avrupalı

renmemişti." Karlsbadda den

geçmiş

türk'ün ca'ya dini

pek

konuşamadığı

merak

etmemişti..

tamamlamıştır."

vardı. hayran lerin

(F.A.

savaşını

"Peygamber oldukları tarih

ri,

romanları

iyi

Sakarya

"Lider

olarak

idi.

kirlerin

Mustafa

hepsini

kendi

bir işçi çocuğu

bizi

-

Bir eşeğin Çocuk

önüne

önümüzdeki SOF-

her kültür eksiği giderilemezdi.

"Paşa

anası defteri

olduğu

göze iyi

519)

karnında

Bu

-

gibi

hattı

yabancı

vardı.

Hoca

çarpıyordu.. anladığını

ölünceye

izlediği ve

(F.A.

kadar

odacığında,

padişah 613)

ısındırmıştı...

Yazı

yakındı." (F.A. Kemal

yürümesi için

Ta-

dil

öğ-

düzeltmesin-

İşaretler,

gösterirdi.

okuyarak

AtaAlman-

kendi

ken-

612)

Namık Kemal mektebine

İyi fikirlerin

idi."

hoşlanırdı:

mi? Atatürk gülerek:

demişti." (F.A.

Fakat

Muhammed

arasında

içer?...

demesin

fransızcayı

lâmbayla

anlayışına

hangisini

"Ata-

düşünüşlü

hangisini içer? -

"Uzakta dedi.

"Bir gün

560)

şu fıkrasından

buraya,

mürebbiyeden

Fransızca

Fransızca

pek

sormayalım

tatlı

rakı koysanız,

efendim,

ister

"Elinin bir

Ama:

(F.A.

ve

Eşekliğinden. "İçilirken:

-

"Aman, babasının

görüşlü

Gerçi

543)

yoktu."

değildi. A h m e t Rasim'in

önüne bir kova su,

suyu.

olanlar gibi,

s.612)

(F.A.

suç

kadar ince

"Bir eşeğin seyrediyordu.

geçemem.",

bağışlamayacağı

alabilecek

483) Yeşilaycı

Çankaya,

Gaziler gibi "Meclis" severdi.

olduğunu söylemeden

barışmayacağı türk

Fâtih

Harbiye'de yetişmiş

Rıfkı:

ve

herkese

kendilerine

Gerçeklik bu olmakla

"Wells'in dilinde 441,

Hükümet

yardım

Napolyon'un

Fâtih,

kumanda tarihi de

Edebiyat'ı

heykeli vasıflarına

onu

Türkçü-

Cedide'den

ge-

442)

Başkanı

etmeye

yaratamazlardı."

olarak İsmet

hazırdılar. (Keza,

Ama,

Paşa: bu

fi-

s.380)

birlikte, sosyal-politik d u r u m gibi,

kahramanın

mizacı ve üslûbu da, "Fikirlerin hepsini kendi" y a r a t m a k eğilimindeydi. Y u k a r ı d a n

kültürle y e r y ü z ü n ü

T e o r i s i " sona

ererken, yenilgiyi

dert

yanar)

"Dili

çıkmazda? Hayır.

bir

Ama

kurtaracağız!" (F.A.,

çıkmaza ben

452)

de

düzeltme azmine örnek, " G ü n e ş Dil kabul

etmeyen

saplamışızdır, işi başkalarına

dedi.

şu

sözlerdir: Bırakırlar

bırakamam.

"İyi fikir", "Kötü fikir" ayırdı

(Yazara dili

bu

Çıkmazdan

biz

bir yana,

hiç

bir işi başkasına b ı r a k m a m a k için, en azından beden sağlığı ve ömür mucizeleri gerekirdi. A t a t ü r k ise, bu iki bakımdan bile talihsizdir:


"Eskiden man

beş

beri

altı

dadır...

1924'te

miş...1927'de yatına

ve

bul'a

böbrek

saatte bir

gelen

kalp son

ile

teşhisi

krizi...

devam

o

çıktığı za-

edebilecek.. göğüs

2

İlk defa

kıskançça

Samsun'a

bir

Almanya'dan

eski yaşayışına

milletten

1919'da ancak rahat

konan

vermek lâzımdı.

Atatürk, bunlar

çekmiş...

banyo

krizi

enfarktüs

içkiye

Bütün

hastalığı

bir sıcak

profesör... yılın

geçir-

Gece

ha-

temmuzunda

etti." (F.A.,

saklanmış,

durum-

ağrısı

İstan-

s.460)

ancak ölümden

sonra

kısmen açıklanmıştı. A m a , kahramanın çevresini saranlar her şeyi iyi biliyorlar ve iyi veriyorlar:

sömürmeyi

"Atatürk'ün

becermekten

eşsiz

ve

yen hastalık buhranları... " (F.A.,455) öncesi

bile

s.463)

hâfızasından

Dolayısıyla

silinip

"Eserini

geri

hayret adım

gitmişti.

kalmıyorlardı.

verici adım

haber

hayli

zedele-

izleniyordu.

"Yarım saat

56

idi."

Nihayet

neticelendirmeye

Şimdi

sağduyusunu

ömrü

yaşında

(F.A.,

yetmedi." (F.A.,455)

İNÖNÜ VE ÇAKMAK "Eser" kimlerle yürüyecekti? İstiklâl Savaşının, zafer üzerine parlayan ve büyük kahraman ölünceye dek sönmeyen "Teslis"inde Atatürk'ün gerisinde iki baş kutsallaştırılmıştı:

İsmet Paşa (Sivil Hükümet), Mareşal Fevzi Çak-

mak (Askeri güç). Ordu gibi, Türkiye'nin biricik gerçek üstün gücüne rakipsiz

başlık eden

Cafer İlhami

"Fevzi Paşa,

Bey'in

başkanlığında

Aralarında

Fevzi Paşa

relerimizin

en

lam

olmakla

beraber,

Fevzi Paşa

bana

göre,

anlattığına

dürler.

Mustafa

Yalnız sana başa geçerse,

bâzı

kimseler,

hattâ

ve

masına ölümünü lip tu.

razı

bu

sözlerden

olamayacağını,

çabuklaştırmaktansa,

Fevzi Paşa

muhteris

Şunu

iyi bil ki,

yer almasını

Mustafa

göndermek)

vaziyeti anlamış,

Aynı gün, cümlelerle

ve

Kemal (karşı

gibi

atılan

tahribat ile

etmiş verilen

de

ve paşayı

açıklamış:

eğer Mustafa Bu

hususta

ve

Kemal

tanıdığım ile

Sam-

Fuat Paşaları

Kendilerini

der-

yakalayıp

koyma). Milletin

arkadaşlarının

uğraşılarak

bir an

Kâzım

sonradan

menfaat düşkünü-

çok müteessir olmuştu.

kendisinin rica

Müzake-

(yâni İsmet İnönü)

vazifemdir. etme

alarak ortaya

bu

gelmişti.

vardı.

Rahmetli Karabekir'in

etmek olacaktır.

mümanaat

her tehlikeyi göze

saflarımızda

karşılamamıştık.

güvendiği İsmet Bey

Sen

Sivas'a

da

bu ansızın ziyaretine bir an-

geliş sebeplerini şu

kanaattedirler.

(yakalayıp

götüreceğim.

uğrunda

iyi de

ve Ali Fuat Paşalar,

en

dest

"Karabekir Paşa,

Heyetin

istinad ediyorlar.

Şefik Bey de bu

şu

Amasya'dan Çakmak)

konuşmuştu.

ilk işi seni imha

sunlu

iyzâm

ile

Fevzi Paşa,

Kemal

Paşa

İstanbul'a

bir heyet,

hararetli bir gününde idi.

verememiş

Sivas'a niçin gelmişti?" "25 Kasım'da

(rahmetli Mareşal Fevzi

Karabekir Paşa, "-

1919 yılı,

önce iknaa

vazifeyi yerine

kurtulututuklan-

Türk milletinin Anadolu'ya

muvaffak getirmekten

ge-

olmuşvaz-


geçmiş

ve

bizimle

Ali Fuat Cebesoy:

de

konuştuktan

sonra

İstanbul'a

dönmüştü." (General

Milli Mücadele Hâtıraları, c.l, s.250, İst.

1953)

Bilindiği gibi Fevzi ve İsmet Paşaların o zamanki kehanetlerine göre: Karabekir ve Fuat Paşalar zafer üzerine politika alanında " i m h a " edildiler. Yerlerini İsmet ve Fevzi Paşalar aldılar. gedikli Genel Kurmay Başkanı kaldı. davranışıydı. Bakü'yü Fevzi

vaad

Paşa

mak'lığı bi,

Dış

politikada

etseler

bunu

ve

şöyle

bu

başka türlü

üzerine

(F.A.,

olmadı.

kipert paftalarını

göründü:

vaad

reddetmez."

Fevzi Paşa, A t a t ü r k sağ kaldıkça

Davranışları t a m bir Osmanlı Paşası

668)

Müşir Fevzi Paşa'ya

aleyhimize İç

Atatürk'ün:

Türkiye'de

"Meselâ,

bir ittifak

politikada

"Hiç şüphesiz,

sattırmamak da

arasalar,

Paşa'nın

Çak-

Genel Kurmay gi-

aklından

geçmezdi."

(F.A.

495) A m a Ç a k m a k Paşanın aklından, çok daha ilginç biçimli, memlekette "Kuş

uçurtmama"lar

Kurmay Başkanı: ne

bir

top

dolaşırdı:

"-

Pekâlâ

koyarım.

"İzmit körfezinde

pekâlâ,

Meseleyi

A t a t ü r k ' ü n "alter ergo"su

bir gün

kuş

uçurtmayan

Genel

Yalova'nın

5 kilometre

berisi-

hallederim"demişti."

(ikinci

(F.A.,

494)

benliği) İsmet Paşaydı.

Kahramanın

ö l ü m ü n d e n önce d e ğ i ş m e z Başvekildi, ö l ü m ü n d e n sonra " D e ğ i ş m e z Şef" oldu.

"İsmet Paşa

bulmasaydı,

onun

hiç bir zaman kendi

olup,

ömrünü

s.471)

"O bir nizam

tuluş Hareketi Paşanın

öyle

kendisinden

yılı, Zeyrek'te, sarlaşırken Köylü

olalım.

Kâzım

ağa,

olmamıştır...

meslek

tamamlayacağına adamı,

bütün

ihtilâlci

normal

hayatı

Atatürk onu

içinde

hükmetmek

ne

doğru

hiyerarşi adamı idi." (F.A.,

kahramanları

sürüklemeseydi,

başka hiç kimse daha

arayıp

olacaksa olur."

s.472)

onu (F.A.,

Milli

Kur-

ne olacağını İsmet

iyi a n l a t m a m ı ş t ı r .

Mütareke

Kâzım Karabekir Paşanın ağabeysine ait bahçede karam-

şöyle

demişti:

Askerlikten İsmet

ağa

"Gördün

istifa

edelim.

olalım.

Çiftlikte

Kâzım...

Senin

kaç

hayatımızı

Hiç

umudum

liran

var?

kalmadı. Birleşelim.

sürükleyelim."

(Kâzım

Karabekir; İstiklâl Harbimiz, s.7) Atatürk kişinin başlıca "Devrim"lerini yürütecek kişi bu idi: "Hiç bir zaman devrimci olmamış", " D ü z e n " (Türkiye'de o zaman var olan prekapitalist sermaye temelli yabancı finans kapital düzeni ve "Hiyerarşi" Daha çok derebeyiliğe has rütbe ve mevki basamaklarına uyuş) adamı, Anadolu'da Bâbil çağından beri yaşaya gelen ağalardan biri "İsmet Ağa!.." Osmanlı de,

hemen

geleneğinden zafer ertesi,

beri,

paşalarımızı

Silifke'de

"Toprak çekiyordu. A t a t ü r k

Bodosaki'nin

çiftliğini,

mütegallibeye

kaptırmamak için, genç bir gazeteciyi aracı y a p a r a k ihaleyle satın (Milliyet,

aldı.

1965, Nisan, makale) Ve her ilde örnek çiftlikleri kurmuştu. En

"insanüstü" kişiler de, en son duruşmada, Hazreti M u h a m m e d ' i n dediği gibi: "Mâ ene illâ beşerün misliküm: Ben de sizin gibi insandan başka bir şey değilim" derlerdi.


ATATÜRK'Ü

ÖLDÜREN

NEDENLER

Türkiye'nin son yarım yüzyılına kişiliklerinin damgasını v u r m u ş görünen iki k a h r a m a n d a n birinin "İhtilâlci", ötekisinin "Nizamcı" karakterleri

bu

bakımdan

birbirini t a m a m l a d ı

ve sosyal

kaynaştırdı. "Ulu önder", gene tarihsel karşısına çıkabilecek herkesi, önce acı muna

soktu:

eden

ne

"Kuvayi

Milliye

kadar kumandan

olmuşlar

ve

çoğu

meclise

güç k u l l a n a m a y a c a k "sivil" duru-

zamanı

ve

subay

eğilimde ortak yanlarını

devrimler geleneğine dayanarak, uzaktan

varsa,

yakından

yaverlerine

katılmışlardır." (F.A.;

politikayla kadar,

temas

hepsi sivil

s.345)

Burada kişi kaprisi değil, enkonsiyanın [iç güdünün] etkisi gibi, derinlere işlemiş sosyal eğilim kendine yol açıyordu. Nitekim, kadim Pers Devletinden beri yerleşik olan: Askeri-sivil güçleri bölme tekniğine uygunca, Atatürk, "Yalnız

hemen

met

İsmet

yet

ve

maktan met

Paşaya,

tenkitler başka,

işleriyle

politika, bi...

bütün

dış politikaya

devlet işlerinden,

devamlı Ordu

Fevzi

üzerinde baş

Paşaya

işleriyle

Bir de dil ve

dâvalarıyla

Bunun Bazı

ve

Bütün Orman

dışında

hakem

Yalova,

uğraştı." (F.A.,

şikâ-

rolünü

oyna-

s.350)

inkılâplar Atatürk' Çiftliği,

Hükü-

meselelerde

yorulmazdı." (F.A.,

ağrıtmamıştır.

tarih

H a k e m " rolüne çekildi:

emanetti. yapmak

pek

bâzı bayındırlık (imar) işleri,

"Yüce

göstermiştir.

müdahaleler

Hükümet

pek

bir ilgi

"Hükü-

ündür.

Florya

Dış

vs.

gi-

s.472)

En basit dil işinde: "İşi başkalarına b ı r a k a m a m " diyen Atatürk mizacında

bir insanın tümüyle devlet işini

başkalarına

bırakması,

kahredici

sosyal determinizmdendi. Varolan sosyal "DÜZEN"e ve "HÎYERARŞÎ"ye kart blanş verilmezse yaşanmazdı. sini

boşuna

harcamasından

anlayanlardandı." (F.a..,

"O bir kuru kabadayı değildi.

topluluğun

s.508)

deniyor.

bir

şey

İnsanın kendi-

kazanamayacağını

pek

bunun

Atatürk

Doğrusu

tersidir:

iyi

kendini yazık ki harcamıştır. Harcayışının sebebi, dilediğini yapamamasıdır. Kız kardeşi Makbule hanıma gazeteci soruyor: yapmış... Hanım, tercih

Acaba,

bunların

düşünmeye etmiyordu...

miyordu.

Daha

lüzum Daha

içinde

hangisi

görmeden

şu

doğrusu onlardan

çok şeyler yapmak,

daha

"Büyük Atatürk birçok işler

kendisi cevabı

için

daha

verdi:

mühimdi?"

"Hiçbirini ötekine

hiç birini dilediği çapta

kabul et-

büyük inkılâplar yaratmak

niye-

tindeydi..." (Milliyet, 16 Kasım 1955: A ğ a b e y i m Mustafa Kemal no:7) Şimdi gericilerin ağzına sakız edilen Atatürk'ün içkiciliğini göz önüne getirelim. Her keyif veren zehir:

hayat baskısına enkonsiyan

bulunmak için, taksitle intihar etmektir. Atatürk'ü

[içgüdüsel] protestoda içki

intiharına götüren

içgüdü ne idi? "Daha büyük inkılâplar y a r a t m a k niyeti"ni gerçekleştirememek baskısı. de,

Bay Fâlih'in

meseleler konuşulduğu

kendisi yazıyor:

sıralarda

hiç

içmez

"Savaş ve devrim günlerinveya

pek az

içerdi." (F.A.,


493) Demek Ata'yı içkiye sardıran şey, "Kendini boşuna harcaması", dileğine rağmen "Daha çok şeyler" y a p a m a y a c a k ortamda

kıvranmasıydı.

Sosyal sınıf eğilimleri önünde tek kişinin trajedisiydi bu. Ne kadar U L U olursa olsun, er geç, kişinin rolü sosyal sınıfların etkisiyle yönetiliyor, yahut eziliyordu.

D ü ş ü n c e ve sınıf alanından iki canlı örnek:

A t a t ü r k ve "Uzun türk'ün Pek biz

âdetiydi.

çok defa notları

niz.

düşünceleri:

gecelerde,

Zaten

ara

sıra

Kalabalık

bu

diktelerde

ertesi gün mesele

bir

takım

arasında: bir

düşüncelerini

"-Bunları

"Dikişsizlik",

kaybederdik.

bir

Kendisine

dikte

gazetene

ettirmek Atakoyarsın" derdi.

"Gelişigüzellik" olduğu

söylediğimizde:

vakit geçirmektedir." derdi." (F.A.,

473)

"-

için,

İyi

etti-

deniyor.

Ya-

pacak o kadar çok şeyi bulunan kimse, vakti boşuna geçirmek ister miydi? Fakat, işte, sofrasında ün alan bir kapıkulu gazeteci bile, Atatürk'ün düşüncelerini

sansür edebiliyordu.

Atanın

"Dikişsiz" sayılan

düşünceleri

nelermiş? Gerçekten öyle bile olsalar, onları o hâle getiren kimlerdi? Atatürk adam

ve

sosyal

ve seviye

rasındaki

sin,

Hanım

"-

şaşırarak:

vermişti.

faydalanmak

Yazar

Bu

zaruretlerini

Bu

adamın

"Aman

alıyorsunuz?" demesi üzerine:

kızım" cevabını

lerden

ilişkileri:

soruyor:

sebebi ne? Bir akşam,

bir dâvetliyi göstererek:

mezsiniz!" demişti. sofranıza

sınıf

karışıklığının

"-

devrin,

ne

işte...

kendisine

duyuran

bayağı

Paşacığım,

Ha,

"Etrafındaki bu

yanındaki hanıma öyleyse,

Onu

da

ne

sen

eski komitekâri

hususiyetlerden

sof-

olduğunu

gelir."

bildiye

bilmeztaktik(F.A.,

354) ...Yâni, hanımcağız insanüstü kahramanın çevresini dileğince yaratıp, yok

edebileceğini

sanıyordu.

Kahraman

ise,

sosyal

ilişkilerden

nasıl

bağımsız kalınmayacağını anlatıyordu. Kişi olarak Atatürk, bütün tiksintilerine rağmen, içine düştüğü veya içine işlemiş çevre sınıf insanlarını kontrol altına alamıyordu.

"ZİNDE

KUVVETLER"

1917 yılından beri insanlığın önüne iki yol çıkıyordu:

1- Kapitalizm,

2- Sosyalizm... İkisi ortası gelişen geri ülkeler için, varılacak yol, bu iki rahmetten biriydi. İnsanlık, 7 bin yıl önce ilkel sosyalizmi bırakmış, yedi bin yıl sonra yeniden ele almıştı. Türkiye hangi yolu tutacaktı? F.R. Atay diyor lik

ki: eğitimi

"Ben

Rusya'ya gidip geldikçe,

metotları

olduğunu,

daha

yetkili

çabuk vardırıcı halk ve gençarkadaşlara

anlatamıyordum."

(F.A., 415) Demek o zaman sosyalist metot yolu kapanıktı. Kapitalist metodun bizdeki en az yarım yüzyıllık uygulanışı ise, ister istemez, modern finans kapitalle kaynaşık tefeci-bezirgân düzeninin s p e k ü l â s y o n u ve vurgunculuğu

olacaktı.

Çünkü:

"Türkiye'de sermaye

yoktu,

sermaye simsar-


ları vardı." (F.A., 421) deniyor.

Biliyoruz:

" S e r m a y e simsarı" da bir ka-

pitalisttir. Şimdiki görevi Batı finans kapitaline simsarlık olduğu için "Kökü dışarıda"; yedi bin yıldan beri tarihsel devrim kahramanlarını kollayıp yola getirdiği için "Kökü içeride" y a ş a y a n bir kurbağa gibi "amfibi" dir. "Devletçilik

bir iktisadi

muştur." (F.A.,

meslek

421)

olarak

değil,

nasıl

suda

Kurbağa

bir

tarihi

zaruret

yavrularsa,

olarak

doğ-

simsarlarımız

da

tıpkı öyle devletçilik sularında yavrulayacaklardı; sonra, palazlanınca "karaya" çıkacaklardı. Kahramanın

katına sokulabilenler iki tiptiler:

1- Şimdi "Zinde kuv-

vet" adı verilen "Aydınlar"; 2- Şimdi "Özel s e r m a y e " sayılan bay Fâlih'in "Simsarlar"ı. 1- A y d ı n l a r (zinde kuvvetler), umulabildiğinden daha aşırıca kişiliksiz kapıkullarından

seçilmişlerdi.

Bay Fâlih'e göre, Atatürk "bütün

baltala-

maları halktan değil, a y d ı n l a r d a n g ö r m ü ş t ü r . " (F.A., 407) Onun için hepsiyle dama kızınca

adam

gibi oynadı.

asar görünen Ali

başkanıydı. naresiz

paytağı

"Afyon,

kubbe

Çetinkaya,

kilise

geldiği da

çıkan, için

kubbesi

demektir,

yenilik]

İnkılâbı"nı

diye

386)

huzurundan

yapıp

Ankara'ya

karşılayıcılar arasında idi." (F.A.,

398)

devletleştiren,

Mahkemesinin

olduğu

vakit,

Yargıtay

Öylesine

düşmanıydı."Şapka

"Vakit" muhabirini

"Şapka

İstiklâl

Ali bey Bayındırlık Bakanı

kubbesini yıktırmak olmuştur." (F.A., radan

Ecnebi şirketleri

kovan "da dönünce:

Nurettin

toplantı

idi.

"Ali

Paşayı

salonunun

"bid'at"

İstiklâl

o

yavuz

birinci işi mi-

keskin

giyerek

keli

[son-

Mahkemesine Atatürk

Bey'de

taşra-

şapkasıyla

şapka giymediği

için

m a h k e m e y e çeken de aynı Ali bey oldu. Hükümet kurma ve değiştirme işleri başka türlü geçmedi. 1924, Cumhuriyet balayı

yılında,

"Pek

İsmet

yakında

yapmıştır." ci

"Şeyh

tedbir

dik.

Bir

duk.

Sait

aldırmak kaç

Fethi

Batı isyanı

ne

kadar sürdü?"

kurulmuştu.

Paşa

ayrı

ayrı

aralık yâ ver Atatürk'e

bir şifre

Bir cephe

Şark düşüyordu.

düşer gibi

Fethi'ye götür", di...

dedi...

Takrir'i sükun Fethi

bey

getirdi.

Fethi bey

kanunu

zamanında

bilerek

olmuyordu."

masası

ismet

inançlısı

döneceğini

mümkün

oyun

bey,

liberalizminin

Paşaya

"Bir

Fethi

Okyar'ı

"Kendisine

hiç

akşam

Hanımlı,

briç

Sait isyanına

Atatürk yâvere

(Başbakanlıktan)

çıktı." (F.A.,

Başvekil bir önleyi-

Atatürk'e

efendili

masalarda

Şeyh

Okyar'dı. Ata:

Fethi

oynuyorlardı. ait son

usulca:

düştü,

davetliy-

vakit geçiriyor-

"-

Bir

rapor... Al

bunu

İsmet Paşa

gel-

433)

A t a t ü r k dipdiriydi.

Arada

kahraman

öylesine

tanrılaştırıldı ki, bilinç dışı halüsinasyon ve evham geçirdiği zaman dahi, en büyük politik aydın ni

kemiren

bir

illet

kişileri bir işaretiyle yıldırımlara çarptı. "Karaciğeri-

olduğunu

bilmiyorduk...

Hâfıza

zayıflaması..

Sık

sık


burun bu

kanamaları

âraza

rum.

Sonra

kaşıntıya, evde ni

devri geldi.

dikkat

kaşınmaları

hem

göze

teselli

de aynı

evin

bulunan

hekimlerin

doğrusu

hâlâ

şüpheye

Pek

müeddep

bir

kaşımaya

dayanamıyordu.

böcekler

varmış" diye

en

tesirli

efendi

idi..

Atatürk "-

tutturmuştu.

düştüklerini söyleyenler

başa

neden

anlayamıyo-

bacaklarını

kırmızı

baştan

yanında

geçiştirdiklerini

başladı.

eğilerek

görünmez için

yahatte;

Daima

etmediklerini,

olurdu.

ilâçlarla

Bu

Kendisi-

Hattâ

bir se-

temizlenmesini

emretti."

(F.A., 465) Kapıkulu çevre, Fatih Sultan Mehmed'i de böyle tapınçtan öldürmüştü. T e f e c i - b e z i r g â n simsarların ise - C r o m w e l ' e yaptıkları gibi- mukadder sonuçtan başkasını bekledikleri yoktu. İşte o d u r u m d a Fethi beyle denenen girişkinlik İsmet Paşadan öcünü aldı. İçerideki ki

Bomonti

kasının

kıpırtı

kurdun elmayı

olmasa..

Bir

türlü

kemirmesine benziyordu.

verimleşemeyen

büyük kazanç sağlayacağı." (F.A.)

Bakanlığı

Orman

Devletçiliğimizin

ve hükümet bu fikirde değildir. "(F.A.)

O

da

"İstanbul'da-

Çiftliği

Bira

Fabri-

teziydi

"Tekel

liberalizmimizdi.

Bu

iç sızıltı, dış fırsata dört elle sarıldı. İspanya iç savaşında Nyon görüşmeleri ni

kaçırılmadı. ileri

"İngilizler bu

sürmüşlerdi..

lâsına

tutulmamak

larımızda

gitti.

tezini

Delegelerimiz

tutuyordu... hükümet

imzaladılar." (F.A.,

475)

"Bir gece

Florya

köşkü

Ankara'da. Sofradan

Çaylı

sofra.

(Sofrada izin

Ata,

Bakanlar.

alacak,

bir iki

Florya'dan

geç

arkadaşına

Celâl Bayar

bakarak:

Vekildir." (F.A.,

doğruya

olan

anlaşmayı

tartışma şikâyeti

gün

be-

karasu-

doğrudan

bir

İnönü'nün Ertesi

teklifi-

baş

kadar Çankaya'da

karşılıklı

İsmet

ile

yalnız

aksine

vakitlere

bitiyor.

avlanması

bizim

görüşünün

arasında

emirler alıyoruz. "Toplantı

çirenler." "İnönü

ile,

birlikte

Sovyetler Birliği

denizaltılarla

İnönü

köşkü

hep

hiç şüphesiz

istediğinden,

savaşmamız

talimat

denizaltıların

Hükümet,

İsmet

geçti. "Ata

duyuldu:

-

"Hususi

tren. "Ge-

Oldu

bitti" dedi.

"-

477)

T ü r k i y e finans kapitalinin biriciği İş Bankası Genel Müdürü Celâl Bayar,

Başvekilliğe

böyle

çıktı.

İyiydi,

kötüydü,

başka.

Metot

bu

idi.

Kapıkulluğu gelenekli "Aydın k u v v e t l e r i m i z " den, başka türlü kotarılış da beklenemezdi. 2 - S i m s a r l a r (Özel S e r m a y e ) sosyal sınıfına gelince, "Onların istedikleri

bir gözdü, Allah vermişti

iki göz!" Kahraman, "zinde kuvvetler"i

terbiyeli m a y m u n a çevirsin, yeterdi. Tefeci-bezirgân sath'ımâiline bir yol yerleştirilen memleket, nasıl olsa içeriden yalnızca daha yavaş, dışarıdan yardımla daha çabuklaştırılarak istenilen sınıf sonucuna varılabilirdi. Fâlih diyor.

Kahramanın "Avrupa

"Kendisine

şehirlerinde

gelip

de

bir devlet

miz devletçilik olarak s ö m ü r ü l ü y o r d u .

bir iç hizmet isteyen konağına

yerleşerek",

Devletçiliğimizin

özel

Bay

görmemiştik" devletçiliğisermaye-


cilik

kolu

vurgunda

ise:

"Çankaya'daki nüfuzlarını

nesillik

zenginlikler

vasını saray havası

edinmek

İŞ

PİYASASINDA

hırsı,

ile zehirliyordu." (F.

satarak,

Çankaya'daki

Rıfkı:

Çankaya,

bir iki

ihtilâlci

yu-

414)

Kaçınılmaz sonuç yıldırım çabukluğu ile geldi. "Bir v u r g u n l a nesillik servet e d i n m e k " yolunu

en

parlakça

açan

gidiş, devletçiliğimizdi.

Fi-

nans kapitale karmış tefeci-bezirgânlığın devletçilik mekanizmasıyla gelişimi iki biçimde aldı yürüdü: rak o y u n u

1- Para o y u n u (Banka tefeciliği); 2- T o p -

(Arazi spekülâsyonu).

"SİMSARLARIN":

PARA O Y U N U

Para oyunu: Antika tefecilik, bu oyuna 7 bin yıllık zemin hazırlamıştı. Daha ilk ateşli Kuvayimilliyecilik çağında iken, uluslararası yabancı finans kapital, gizli casus ağlarıyla Kahraman satın alma cüretine kalkışmıştı. Bay Fâlih'e ve

göre:

subay

(F.A.,

"Gazi,

hayatı

424)

başından bir villâ

varlıksız her aile

geçirmişti.

"Kuvayi

Milliye

ayrılmak şartıyla-

çocuğu gibi,

Aylığı

hiçbir

devrinde

Mustafa

vaad etmişti."(F.A., 423)

İngiliz

Kemal'e

Bu

hayli sıkıntılı bir öğrenci

zaman

masrafına

Entellijensi büyük

adına,

bir para

oyun tutmadı.

yetmezdi." -hareketin ve

İtalya'da

Zafer başlayınca, ya-

bancı finans kapitalin yapamadığını, yerli ajanları daha antika ve sınangılı metotlarla, işi "Yurtseverlik" biçimine sokmaya kalkıştılar. Fâlih Rıfkı ile Y a k u p Kadri, ilk Büyük Millet Meclisine adımlarını atarlarken, şöyle bir kanunu

imzalamaya

çağırılmışlardı:

(yurd çalışmalarına ödül olarak)

"Hidematı

Gazi

vataniyesine

Hazretlerine (Mustafa

mükâfatan Kemal

Pa-

şa'ya) 1 milyon lira ihdâ edilmiştir." (F.A., 423) Yâni, tefeci-bezirgân sosyal sınıf, "Bakla tarlasında halk çocuğu

Mustafa

d e m e k istiyordu..

Kemal'e:

"Zaferi

karga

kovalamış"

kazandın, artık bizim sınıfa geç!"

. Bu aşırıca ivedilikli davranışlar, zafer sonrasında da-

ha temkinli, daha akıllıca ve " m e ş r u " görünen sistem kılığına sokuldu. "İlk aferizm raca katılan ması,

İş

onu

let Meclisine komisyon

yonlarca

lira

tarihi

425)

çıkmaz

kurtarılanlardan lira

firmadan

de

ki

almıştı...

milli

tâkibine gelenleri ha-

savunmanın

temsilcisi aynı

pek acıklı

"Birkaç defa,

biri,

Ankara'da İŞ

gün

sokmuş on

bir aferizm

bir subay emeklisi

edeceğini

uzun

anlamıştı...

tam

lâzım

başlangıcı

bir

göolol-

kurtarmak

gelmiştir.

Bu

olarak ilk Büyük Mil1

mühletli mukavele Ortaya

olduğu

olarak kurulmuş

salgınının

kazandırmak

bir demiryol mukavelesinden Devlet bu

eksiltmesine

bankayı pek ağır ziyanlardan

olanları

parasız

bir

milletvekili

bir nevi politikacılar bankası

için

işlere

katılmıştı, ziyan

fesaddı, Bir

ikisinin

Bankasının

Cumhuriyet

muştur." (F.A.,

özel iş)

başlamıştır...

iki rakip

rülmüştü...

için,

(çıkarcı

kesmekle

milyon

28 bin

yüzünden

teşebbüs

atarak,

milİş


Bankasının me

sermayesini

yollarından

satıcılarını madığı

o

kadar

bir

yapılmıştı:

Dostu

da

(öpücüğün)

hesiz seyi

bir

bay

nüfuzlu

kolayına

Fâlih

dürüst arada

reasürans

hatsızlığından müşlerdi... büse ki 3

önayak

odamda

olanlar

dir." dedi. rü,

Bu

elde

gitti. sigorta

parası

oyununun

Bu

iki

Hâkimiyeti

müdür,

servet

Konu

ve

gün

yüzünden

bu

ra-

cepheye

bölünteşeb-

gazetesinde-

masası da

ettiğim

üstüne

beyefendininsigorta

müdü-

toplayarak Fransa'ya

tüccardan

şimdiye

sigorta

kalp

Nihayet,

Milliye

sâmânını bir

"Eşsiz ör-

İstanbul

Mahmut'un

beyefendinin,

his-

hiç bir ye-

Atatürk'ün

kaldı.

Şüp-

asıl

unutulmaz

dünyanın fikri

etti.

geri

doluydu.

Geçen

(F.A.,

"Galiba

Umum

yapmalıydı.

benzediğimiz" bir

icat

ve

affettirecekti.

komisyoncuları

Arkadaşları

bu

sonra,

imtiyazı

ödemiştir."

neşeli

senedi

yerleşti.

reasürans

Nüfuz

bir mevsim

âlinizin,

başarıdan

d'Azure'e

tüccar,

Pek

zât-ı

öptürerek

bize

kazandılar...

zarflar hisse

ettiği

Cote

bu

"Bu

ettirecek

426) banka

değildir.

sok-

bir pazarlık

(para

müdürü

zamanlardı.

başarı

davet

keşfediyor:

bütün

oturuyordum...

zarf bıraktı:

Yerli

"Bizim

altında

edildiği

SOFRAya elini

nüfuz

yanına

şöyle

(F.A.,

hikâyesi.."

levanten

dâvası

kızıp

arasında

yapacağını

ve

Fâlih:

imtiyaz

şüphe İmtiyaz

İş

örneğini

birinin

idi."

kestir-

"İş Bankasını kuranlar ve bilhassa

Devletin

Bay

işi

kumpanyalarından

lira

ediyor:

Reasürans

oldu)...

şahsı

en

vurmak hırsı,

Atatürk'ün

biri

o

kazanmanın

parası

Atatürk'ün

bin

Yabancı

neksiz" devletçiliğimiz rinde

getirip,

devam

paylaşacaklardı.

bir gün

bulup

kimselerdi...

para

hava

dostlarından

ücreti on

Bankanın

anıtlarından

ki,

bir kolayını

Busenin Ve

koyabilmek; Rejimden

bürümüştü

şahısla

SOFRA

Müdür,

tehlikeye

biri sayılıyordu.

kadar

duydum: 50.040

Yalnız

lira

fazla

428)

Bu devletçilikten yabancı finans kapital ajanları kanalı ile y ü k ü n ü yapanlardan, vurgun dışı girişkenlik, sanayi kurmak beklenemezdi. Bay Fâlih, yukarı ki olayları sayarken, elini y ü z ü n ü yıkayıp, " Elhamdülillâh!" çeken

Müslüman

edilmiştir. 480)

rahatlığı

Milli

endüstri

sonucuna

varıyor.

ile:

"Ziraat

doğmuştur. Japonya,

ve

ticaret kaynakları

Milli

bankalar

30 yılda

Batı

Türklere

kurulmuştur."

kapitalizmiyle

mal

(F.A., rekabet

eden m u a z z a m sanayi kurdu. T ü r k i y e ' d e 42 yıldır neden henüz Nato güneşine 20 yıl sonra bile d a y a n a m a y a c a ğ ı düşünülen kardan ak bir endüstrinin emeklediğini açıklayamıyor. Yalnız bol bol ağzından kaçırıyor: "Yavuzde

konuşuyordum:

demiş,

hem

"Köşkün et.

Havuz skandalında

Bizim

en

"-

hüküm

Biliyor musun,

"hükümlü",

hem

devamlı adamlarından

ortağımızdır" dedi.

"-

giyenlerden 2

otomobil

"milletvekili"!.. biri geldi:

bir milletvekili almak daha

Çankaya "-

köşkü

ile

ekonomik" yapılıyor:

Sıhhi tesisleri falana

Nasıl yapabilirim?",

"-

Sana

tren-

ihale

yolunu göste-


rirler!" dedi. ucuz

Öğretecek

teklif edene

kinleri

yüzünden

kestörler

ye'yi

kalkındırmak için

best

Fırkada

daire

aynı

aferizm

hayli

salgını

daha (F.A.

SPEKÜLATÖRLER:

büyük

imiş.

eve

(F.A.,

429)

olmuştur...

hırsla

"Ser-

1950'den Büyük

bütün

en tel-

"Türki-

348)

tepmiştir...

tekelciliğinin

İhale

dair Atatürk'e

artırıyorduk." (F.A. rolü

bir

iktidar

bu

çekmişlerdir."

vergileri

büyük

bir

(devletçiliğimiz!)

aynı zatın

ızdırap

takımının

partizanları

sürüklemektedir."

müdürü

Fakat,

durmadan

aferistler

paylaşılması, ru

de

yapılmıştır.

sonra nimetler

şiddetlerine

doğ-

430-433)

TOPRAK OYUNU

T o p r a k oyunu: Antika tefeci-bezirgân vurguncuların, para babası olduktan sonra derebeyileşmek için toprak sahibi olmak içgüdülerinin, modern finans kapital gelenekleriyle azıtmasından doğar. Finans kapitalin en parlak

toprak

vurgunculuğu,

bayındırlık (imâr)

alanında

zini artık İstanbul'dan reşal

Von

devlet

belirir.

Anadolu'ya

der Golç Paşa

eliyle

kotarılan

yeni

şehircilik,

"Balkan Harbinden sonra devlet merke-

aktarmak fikri,

tarafından

ilk defa

açıkça

ileri sürülmüştü." (F.A.

galiba

376)

Ma-

Piyango,

Kurtuluş Savaşından sonra Ankara'ya düştü. O zamanki Ankara'nın durumunu

şu

müsteşarı

fıkra ile

dönmekten Biraz

hoş

başka

ilerleyince frak

İsmet

çâre

Fakat, ve

"İngiliz Büyükelçisi Paşanın

olmadığını

büyükelçiyi

bir şey değil... üstünde

anlatır:

(Başvekil

evinden)

görür.

bir gülme

kurtların

Evi

silindir artıkları

Clarck,

-

metre

Kurtların

insanlardan

yanında

yürüyerek

birkaç yüz

tutmuş"

parçaladığı

George çıkınca,

bizi parçalaması

ilk defa

kalacak..." demiş" (F.A.

evine

yukarıda... olarak kar

371)

Bu kinayeli fıkranın Cumhuriyet kahramanlarını ne kadar etkileyeceği kolay anlaşılır. Şapka inkılâbının gerekçeleri arasında, bay Fâlih şu anıyı yazar: ları

"1908 yılı..

limon

kabuğuna

Mustafa Kemal'i,

başında fes olduğu için

tutarlar." (F.A.

396)

İstanbul'da

Sicilya

saltanat

çocuk-

yıkılmış,

A n k a r a ' d a henüz hiçbir şey kurulamamıştı. A n k a r a ' d a o zamanlar: tün

hükümet şimdiki

kanlıklar, ahır.

o

zaman

2-3

Maliye

Bakanı

Hasan

Hamdi, üzere

Hasan bulur:

müz

lâzım?

Saka'yı, "-

açık bıraktım. ne

Vilâyet binasında

Bu

Aman

Git bak, gün

kadar para!... oldu

da

ile

atının

atı

dizgini

biraz para!"

da

elinde,

yaptırdığımız

Yeni zenginlerimizin

genişledik mi?

var,

Maaş

bu

"-Anahtarına

içinde ne bulursan

nesi

Bugün

saraylara

yetiniyordu." (Taşhan'ın)

Saka'nın

Ankara'da

tükleri kadar para." Kimin fer

oda

idi.

ahıra evine da

bir gecede

nesi yoksa azlığından

üstü

bağlı... gitmek lüzum

bakara 40'ı

han,

altı zâde

için

kalkmak Kasayı

"Taarruz için

apartmana

yüzde

Ba-

Osman

yok ki:

al" (Hazine böyle). bir iki

"Bü-

sığmayan

döktürdüğü-

masasına devletin",

subaylar durmadan

istifa

dök"Zaedi-


yorlar. ra

Bizzat Mustafa

bulunmasını

yoktu.

Kemal kürsüye

istemişti."

"-

Daha dün yerine gelen

"Kâğıt parayı müşler.

Yakacak yerde zâbitlere

"Ankara'yı Herkes,

verelim,

nu

Şehir

düşünecek

Atatürk bile

kızdı.

en

Gelin "PLÂN"ı

ra'da

ticaretinin

Maarif

Vekiline

(Eğitim

devlet

dairelerini

Atatürk

bulvarı

3000

memur

yakınında

kamulaştırmaya bin

liradan

karesine türk'ün

1

lira

yakın

ler-...

Atatürk

Bu

sefer

bir

araya

arada

verdirerek

vermiştik.

koymak lâzımdı. da

arkadaşlarını Millet

toplanamaz.

Bundan

kamulaştırma

masrafına

Biz

Meclisi

oraya

tersine,

göre-

üyesi vâli...

arsa İsmet

Cadde

menetti.

Konservatuarı

Paşa:

"-

Bunun

118 "-

için metre

kısımda,

fiyata

ve

"Bölge-

arsaların

bulunduğu

(Arsa

Plânı

topluyor

emrediyordu."

Hemen

almak

Ata-

itiraz

etti-

bine

çıkacak).

Devlet

daireleri

Atatürk:

"-

Bir

334)

kurtarılabildi mi? bin

yapılmakta lira

kamulaştırma İçişleri

toprakları

Yıllar geçtiği

parası

Bakanlığı

335)

daima

almak

üstüne

Vâli: 336) Atatürk'e

alamayacağı

2,5

ve

için..

"mil-

Mahallebir

anıt

"Bir göstermelik ol-

geçtiği bulvarı,

(F.A.

yavaşlayacak.

için

harcanmıştır..

nihayetlendirdiği

(F.A.

harcıyordu."

sorumluluğu

olduğu

kadar bir şey eklemek yeterdi.

Atatürk'ün

Otomobiller

olacağı,

"Anka-

Yansen

üstündeki

çıkar dedi." (F.A.

20

için

384)

yerine

hücumunda..." dediler.

bugün

çoğunu,

süslemek

için)..

kolay

enerjisini

ucuz bir arsa

spekülâsyoncular:

Meclis önü kapalı kalmıştır.

(baltalamak yapılmak

katı!)

yerine

mak üzere parasının lininin

için

yaptırmayacağız!," dediler...

(250

binası

(F.A.

bugünkü

edinmişlerdi.

itirazdan

ne

için

yapı olan

mıdır?..

olduğunu

bey,

satmaktı."

Emniyet anıtının

arsa

Bir hava

Meclisinin

fazla

sordu:

var

Devletçiliğimize!)

Başvekil

Meclisindeki

Millet

Meclis

meskeni

veremem"dedi...

Arsalar aslanların ağzından

yi

Fâlih

ona

üzerindeki

karar

savunurum.

yondan

hırsına olduğu-

Atatürk'ün

Cebecide

arsasını

fazla

arkadaşları

Büyük

"Büyük

hâliy-

Paşa'ya

iradeniz

söndürmüş

geçmişti."

meselâ,

Bakanına:

karar

100

o

edinmek

mizacının

başkanı

eline

ilk kaynağı,

yapmaya

yi

İşte

spekülâsyon

bir

nasıl

düşün-

",Yüz kü-

uygulayalım.

orada hemen

birini

arsalar spekülâsyoncuların

nüfuz

ve

illerimizden

ve

Bayındırlık Komisyonu

512)

Yansen,

kuvvetli

kafasının

demesin mi?", yakmayı

arsa

şehirci

kadar

li-

Bakanı

379)

düşmanı

değildik." Batılı

"Şark

güzel

381)

"Birçok

bile

milyon

510-513)

(F.A.

üzere

başlıca

lirayı

(F.A.

biri)

satmak

uygulayabilecek

Fakat:

eriterek

siniz." (F.A.

ileride

halde

dedi.",

200'de

1

"Mâliye

var efendim,

milyon

yapacaktı." (F.A.

bayındırlıklarının

"Bir şehir plânını

1

hemen

imkân?",

"- İmkân

her yıl

Devlet Bütçeden saklayıp

kapılmıştı.

bütçede

Vekil:

kıymetlendirmek için

sur milyonluk bir bütçe." (Şimdikinin le:

çıkarak orduya

Efendim

plân

disip-

"Yuvarlak projesini burada iddiasına

suikast kadar


gitti.

Atatürk bizzat geldi.

"-

ama

fikir

"Kavşak

orada

doğru!"

kazalar olmuş

lemektedir. ve

dedi.

hiç

Yalnız bu

"Şehir plânında Bu

di Ankara

da

Ama

bulunduğu

fakirlere

verilmek

de

olsa,

bir ev..

bir mühendisin

bir mahalle..

edinmek

kontrolü

bölge, orada

Bir İstanbul milletvekili garaj bahanesile... vekili kat kaçırdı.

Belediye

daha

elde

az masrafla

yatının

389)

1

apartman hemen

lirada

Ve ken) cek

kadar

cek

kuvvette

edeceğimiz

fiyatı

20

Birde

sonuç:

Kemal,

338)

çıkarır.

arsalar

lehine

hiçe kamulaştırılacaktı...

kaçırdı. en

bir kuvvetli bir

idare

idare

Yapmadık...

Bir başka

millet-

Harcadığımızdan

ileri şehir plânını,

Müsaadeyi bir plân

1

mah-

metre arsa fi-

verenler,

spekülâs-

değişikliği

duyarsınız,

ordularını

denize dö-

389)

"Sâbit olmuştur ki, ve

"Kusur halk-

aynı yerde bitişik ve dört katlı

liraya

ŞAPKA

Şim-

bir yankesici kaça-

Yerli bayındırlık...

yeryüzünün

hükmediniz." (F.A.

mantıksal Mustafa

göz yumdu.

yapılan-

bulunacaktı...

elinden

hemen

arsalar bölgesi Fakat,

yer gösterilecekti.

karar kıldığını düşünürseniz,

ortaktırlar.

hırsızlığa

ucuz

"Bir dönümde bir kır evi disiplinine göre

sistemi bu

yoncularla

bir

altında

dükkân

bek-

olmamıştır

387)

bir şehir kaçabilir." (F.A.

isteyenlere

etmemişse,

memuru

hiç bir kaza

verilebilecek.

Bizim polisin

Fakir ve işçi evleri için

yuva

vetti." (F.A.

yerde üzere

daraltmak lâzım, tatbik

[trafik]

beklememiştir." (F.A.

bir kaçak şehir var!..

mı? Hayır.

Didinerek

evsiz

nerede

beri seyrüsefer

arsalar her isteyene parasız da

lar ufak kulübe

ta

yuvarlağın

belki biraz daha

prensiplerini

senelerden

bir seyrüsefer memuru

ayrılmıştı.

maz.

ve

Yuvarlağı

LATİN

kurmuş,

fakat

kuramamıştır."

(Yunan

HARFLERİ

inkılâplarını

bir şehir plânını

"Hırsızlar

ve

başarabileuygulayabile-

geriler

olmasaydı..."

(F.A. 390) Bay çağı

Fâlih'in:

"Hırsızlar ve geriler" dedikleri,

kalıntılarının,

masından

Tefeci-Bezirgânların

doğmuş,

bizim

bize

Batı

toplumumuzda

Finans-Kapitali

benzeyen

Özel

ile

Sermayeci

Bâbil

kaynaşsosyal

sınıfımızdır. SOSYALİZM YAŞANTISI, SOSYALİZM Tarihte

insanlık

iki

türlü

DÜŞÜNCESİ

" S O S Y A L İ Z M " tanıdı:

1-

Sosyalizm

ya-

şantısı, 2- S o s y a l i z m d ü ş ü n c e s i . Sosyalizm yaşantısı: O zaman kimse

Medeniyetten önceki insanlığın toplum hayatı idi.

herkes "anadan

ondan

başka

türlü

d o ğ m a " sosyalist bir t o p l u m d a yaşadığı bir

hayat

olabileceğini

aklına

için,

getirmiyordu.

Onun için t o p l u m d a başka başka düşünce akımları bulunmadığı gibi, ayrı bir "Sosyalizm d ü ş ü n c e s i " de ortaya çıkmamıştı. İlkel sosyalizm yaşayışı, y a ğ m u r u n yağması

kadar tabii,

olağan

şeydi.

Bugün

y a ğ m u r u n yağışı


sosyalist midir? Y o k s a

kapitalist midir? diye d ü ş ü n ü l e m e z . Aynı

bulutun

altında yan yana y a ş a y a n insanların yan yana duran tarlalarından birisine yağıp, ötekisine y a ğ m a y a c a k bir "sınıf y a ğ m u r u n u " d ü ş ü n m e k ne kadar gülünç ve yersiz gelirse, tıpkı öyle, ilkel sosyalizm için de, hayat demek sosyalizm demek olduğundan, aynı şeye iki ad t a k m a k gibi birbirinden ayrı hayat ve sosyalizm deyimleri ve düşüncesi yersizdi. Sosyalizm aranması

düşüncesi:

demektir.

Toplumca

Bir t o p l u m d a

yitirilmiş

orada iki zıt uçlu bir problem ö n ü m ü z e çıkar: yitirildiği

için

aranmaktadır;

bir

"Sosyalizm

2- A N T İ T E Z :

hayatın,

"Düşüncede"

düşüncesi"

görüldü

mü,

1- T E Z : Sosyalizm yaşantısı Sosyalizm

düşüncesi

ortaya

çıktığı için, sosyalizm yaşantısı olgunlaşmaktadır. Bugün Türkiye'nin hiç değilse modern sosyal yığınları içinde sosyalizm düşüncesi

gittikçe

yaygınlaşıyor.

Demek,

toplumumuz

sosyalizm

ya-

şantısını yitirmiş, başka deyimiyle sınıfsız bir toplum olmaktan uzaktır. Eğer biri kalkar da, Türkiye'nin:

"Sınıfsız ve imtiyazsız" bulunduğunu söylerse,

insanlarımıza, "Yitirilmiş bir şey yok ki, ne arıyorsunuz?" demiş gibi olur. Sosyalizm düşüncesi, medeniyet kuruldu kurulalı zaman zaman tepmiştir.

İnsanoğlu yitirdiği

ilkel ve iddiasız sosyalizm yaşantısını

kolay kolay

unutamamıştır. A n c a k yedi bin yıldır medeniyetlerin üst üste batış, sonra çıkışları, düşüncelerde öylesine bir kargaşalık ve bozgun yaratmıştır ki, en sonunda

sosyalizm

yaşantısının

bu

dünyada

bir gerçeklik olabileceğine

inanç da yitirilmiş, ideal mutluluk, eşitlik, kardeşlik ve huzur yaşantısı dinlerin biçimleştirdikleri Cennet'ten başka yerde olağan sayılamamıştır. Batı ülkelerinde kapitalizm, insan medeniyetini yıkmaksızın, insan yaşayışında devrimsel değişiklikler olabileceğini ispat edince, sınıfsız toplum hayatının bu dünyada gerçekleşebileceği düşüncesi kendiliğinden güç kazandı. A n c a k bu umut, sınıflı bir toplum içinde doğduğu için, kaç türlü sosyal sınıf varsa, ister istemez o kadar çeşitli S O S Y A L İ Z M düşüncelerine kapı açtı.

Durumunun

sarsıldığını

gören

kimi

sosyal

kümeler,

açısından bir sosyalizm düşüncesini ortaya attılar. mi,

küçük üretmenlerin

kendi

çıkarları

Derebeyilerin sosyaliz-

(köylülerin, esnafların vs.) sosyalizmi, aydınların

sosyalizmi, kapitalistlerin, işçilerin sosyalizmleri ve ilh, ve ilh ortaya çıktı. Her ülkede, hangi sosyal kümeler ağır basıyorsa, onların damgasını taşıyan bir çeşit sosyalizm önerildi. Modern toplumda, Ortaçağ artığı lülerin,

esnafların

ve

ilh..

kümelerin:

Sosyalizmleri,

Beylerin, ağaların,

insanlığı

geri

geri,

köy-

Ortaçağa

d ö n d ü r m e içgüdüsü ile davrandığı için, kişi ölçüsünde zorbalık metotlarını öne süren, yüzyılda:

19.

yüzyılda:

A n a r ş i z m , Nihilizm,

hattâ

R a s i z m ve

20.

Faşizm, N a s y o n a l S o s y a l i z m , Frankizm ve ilh kılıklarına gir-


di. Geri gitmekte çıkar bulmayan

modern sosyal sınıflardan kapitalistle-

rin sosyalizmi, H ü m a n i t a r i z m denen ve sınıfları "inkâr" eden insaniyetçilik,

yahut

toplumu

sadakayla

onarmaya

çalışan

iyilikseverlik

akımlarını besledi. İşçilerin sosyalizmi 19. yüzyıl başında: varamayan

işçi sınıfının

Kendi bilincine

kapitalist hümanitarizmi ile katışık Ütopik Sos-

yalizm, 19. yüzyıl ortasında:

ve politika krizleri ile sosyal gerçeklik büs-

bütün durulunca B i l i m s e l S o s y a l i z m oldu.

Bu çeşit çeşit sosyalizmler,

zaman zaman kullanımlarını değiştiren sosyal sınıflar elinde, şu veya bu yönde

işletilebildiler.

Naziliğin, finans

kapital

elinde Ortaçağ yığınlarını

modern insanlığa karşı kullandığı gibi. Yüzyıldan beri, modern kapitalizmin sosyal sınıfları için s o s y a l i z m denince, en azından iki genel kavram ö n ü m ü z e çıkar: 1-

Toplum

bakımından

düzen:

anarşik ÜRETİM Y O R D A M I y ü z ü n d e n litik altüstlükleri

ekonominin

plânsız,

(krizleri, savaşları) giderecek davranış,

2- Ç a l ı ş a n l a r ÜRETİM

Kapitalist

bitmez t ü k e n m e z e k o n o m i k ve po-

bakımından

İLİŞKİLERİ y ü z ü n d e n ,

düzen: çalışan

Kapitalist t o p l u m u n sosyal

sınıfların

sömürücü

içine düştükleri

maddi, manevi baskı ve emniyetsizlik d u r u m u n u giderecek davranış. Bugün, kapitalist sınıfın bile "plân" ve "reform"suz yemin edemediği göz önünde tutulursa, sosyalizm düşüncesinin sosyalizm yaşantısına kadar yaklaşık bulunduğu ve sosyal

kavramların

nasıl

ne

içinden çıkılamaz

bir kargaşalık taşıdığı kendiliğinden anlaşılır. Ve sağlı, sollu şaşkın bolluğuna hiç şaşılmaz. TÜRKİYE'DE 30

yıl

"SINIFSIZ"

önce;

nevver

ve

çimde

komik

mütefekkir

"devletçilik varolan

y o k m u ş gibi eğilimleri

Türkiye'nin dâvâlarını

Eylem

4.

sınıf ilişkileriyle göstermekle,

onun:

döküntülerince

frazeolojisi" olduğu

altında tezinin

dayanmak" (Eliçin: tede

insanlık"

bir gericilik

"İlericilik" palavrası rine

İDEOLOGLAR

"kadroculuk" türediği zaman,

yazılmıştı.

demokratik

yürütmek

s. 10, kesin

"Kimi maaşlı,

düzülmüş

Çünkü

burjuva

için

bir

1965)

istemekte

bağlılığını"

(H.K.:

çocuk kandıracağını

"Dramatik bu devrimi

liderler ve

biakım, ye-

kadrosuna

"Belli bir sosye-

Demokrasi

umuyor,

mü-

s.11)

antidemokratik

yelpazeliyordu.

30 yıl sonra: "Tarih g e r ç e k l e r i m i z i daha iyi d e ğ e r l e n d i r m e k zorunluğu" yalnızca

iri

"sınıf

bayraklar

altında

münasebetleri"

sahneye dediğimiz

çıkan şeyi

Neo-ideologlarımız, kuş

diline

çevirerek:

" Ü r e t i m ilişkilerinden d o ğ a n t o p l u m g ü ç l e r i " lâkırdısı biçimine sokuyor,

kadroculuğun "Bu g ü ç l e r e boş v e r m e k t e o l d u ğ u n u " d a söze ek-


leyerek,

o

boş verişe,

hakkı" verilmediğini lüntüden

uzak,

imişler.

sınıfsız,

"Toupe" ye

veren

iki

buçuk

ağızdan

kadroculuğa: Çünkü

bağdaşık

bir

[yüzsüzlüğe] kapı

sakınılmış olunur" (Eliçin: Bu

yani

kınıyorlar.

toplum

bakın:

kulunun Eyl.

4,

"Sosyal

s.11)

"Her türlü sosyal bö-

düzeni

Toplumun

lâfıyla

dolma " m ü n e v v e r ve

tarihte yer alma

kadrocular:

yaratmak" amacında üretim

Türkiye'de:

temeline

boş

"Kapitalizmden

imiş! mütefekkir insanlık"ımızın

"Yarat-

mak" (!) istediği şey ne olabilir? Sınıfsız t o p l u m " herkesin bildiği SOSY A L İ Z M ' d i r . Kadroculuğa soruyorsunuz: "-Sosyalist mi olacağız?" Mussolini

pozuyla:

devrimci

bir

(Eliçin;

Eyl.

"-

Hayır!" diyorlar.

proletarya

sınıfının

"Çünkü kapitalist düzenin doğurduğu

gerçekleştirip

11) Bunun üzerine:

yürüttüğü

bir

ve

rejimdir

o"

"- Eh, öyleyse, -sınıfsız toplum yolunu

açacak olan- şu demokratik kapitalizme olsun n a m u s u m u z l a geçebilir miyiz?" İdeologlar, bu sefer Hitler çalımıyla:

"- O l a m a z ! " diyorlar. "Çünkü

biz Nasyonal Sosyalistiz.. Anladınız mı "Vehbi'nin kerrâkesi"ni? Şimdi Neo-ideologlarımızın

"Devletçilik"

perdesi

altında

savundukları

o

"kırk

yıllık mâni" ne imiş? 1- D Ü N Y A D A yarı

sömürge

Kadroculuk:

halkları,

"Bağımsızlığını

yeni

sosyalizm-komünizm

elde

eden

karargâhına

sömürge

da

ve

atlayamaz-

lar." (Eliçin, Keza) buyurmuş... Bugün, Mısır'daki sağır Nâsır'ın bile işittiği gibi: "Çin'den Endonezya'ya, Cezayir'den Küba'ya dek, bütün y e r y ü z ü n ü n "bağımsızlığını" atlamış,

gerçekten

geçmiş,

genç

elde

etmiş

Osmanlılardır.

halkları O

"Sosyalizm

Kautsky'lerin

karargâhına"

çakaralmaz

19.

yüzyıl " M a r k s i z m " kalpazanlıklarına kulak asan ulus yoktur. Emperyalizm silindiri y e r y ü z ü n ü öylesine "tesviye" etmiştir ki, karşısında her millet ister istemez soygunun

bütünüyle

sofra

artığı

yalarından çok daha 2- T Ü R K İ Y E ' D E : ologlarımız peştemalına toplum

-söz yerinde

ise-

"Proloterleşmiş"tir;

sömürge

ile soysuzlaştırılmış emperyalist anayurt proletar-

ileri ölçüde "devrimcileşmiş"tir. "Kadrocu

Kemalizm

gibi

Kemalizm

evrimci

büründürmekten

ideolojisi"...

bir gelişimi,

çekinmiyor)

(Nedense Neo-ide-

kadrocu

çelişmesiz,

bütününe v a r m a k " vaizinde bulunmuşmuş...

tellâkların

yâni

sınıfsız

kirli bir

Bugün, bir kaç tatlı

su " i d e o l o g " u n d a n başka hiç kimse, Türkiye'nin çelişmeli, yani sınıflı bir toplumu yaşadığını görmezlikten gelemez. Yalnız ne olmuştur? J a p o n y a : İlkel S o s y a l i z m i n olumlu g e l e n e k - g ö r e n e k kalıntılarından yararlanarak, yeryüzünün ratılan",

en

"eşsiz

ileri

kapitalizm

örneksiz"

olma

uygarlığına öforisi

ve

ulaşmıştır. yapma

Türkiye:

sosyalizm

"yafobisi

altında, antidemokratik derebeyi kalıntılarını tabulaştırarak, 45 yıldır yeryüzünün en geri kapitalizminde bocalamıştır.


Elbet bu geri kalışın bütün "ŞEREF"i devletçiliğimizin d o k u n u l m a z kutsal "KADRO"larına mal edilse bile, o "KADRO"ların hınk deyiciliğini y a p m ı ş " K A D R O C U " cücelere düşemezdi. Ancak, Türkiye'nin ve Dünyanın 30 yıllık gelişiminde,

her temel

ilkesi

olaylarca yalanlanmış bulunan

kadroculuk,

hiç değilse bu gün artık bir "ideolog"luk değil, belki bir "dangalaklık" örneği diye anılabilirdi. Nasılsa kadrocu geçinmiş beş on ısmarlama kişinin dördü, sekizi, saf dangalak yahut ütopist sayılabilirler. A m a , geri kalan biri, ikisi (Köylümüzün deyimiyle) " Vakıfa ürememiş"lerdir. Tarihin sayılı ütopistleri: Y a n ı l m a l a r ı n d a bile büyüklükleri saygı çeken çığır açıcılardır. 1-

Hâllac'ı

Mansurlar,

Şeyh

Bedrettinler,

Kampanellalar:

Zaman-

larında g e r ç e k l e ş e m e y e c e k insancıl bir düzenin ülküsüne müjdeci olmuşlar ve bu uğurda baş vermişlerdir. Kadrocularda o göz var mı? Y e r y ü z ü n de en az yüzyıldan beri bilimsel doktrini kurulmuş, uygulanması denenmiş S O S Y A L İ Z M ' i n erkekliğini giderip, çarşaflı, peçeli harem dairesine iğdiş y a z d ı r m a y a çabalamışlardır. Hepsi, her günlük iktidarın arabasına seyislikle binip türküsünü çağırmış, gizli açık finans kapital servislerinde doyurulmuş 2-

kapıkullarıdırlar.

Robert

mamış

işçi

çıkmış,

uyarıcı

Owen'lar,

sınıfı

Sait-Simon'lar,

üzerindeki

olmuşlardır.

azgın

Charles

işveren

Fourrier'ler:

sınıfı

Olgunlaş-

TAHAKKÜMÜ'ne

Kadrocular, var olduklarını

bile

bile,

karşı sosyal

sınıfları y o k m u ş gibi göstermekle, t a h a k k ü m e paravanlık, s ö m ü r ü c ü l ü ğ e fırın

kapaklığı etmişlerdir. 3- Kişi olarak Ütopistler, doğruluğuna bir yol inandıkları kendi orijinal

görüşlerinden

bir daha

ömür boyu, ölüm

pahasına

d ö n m e m i ş yiğitlerdi.

Kadroculuğun en y a n ı l m a z Rinpapa edâlı frazeologları, dün "eşek sudan gelinceye kadar" inandıklarına veya inanmış göründüklerine, bugün başka daha tatlı sular bulunca tükürüvermişler, yarın daha başka hava esince o tükürdüklerini de şifâ niyetine y a l a m a k t a n sıkılmamışlardır. Kadroculara

"ütopist" demek,

büyük ütopistlerin

temiz yaşayışlarına

ve ruhlarına çamur a t m a k olur. Devletçiliğimiz, KADRO'ların bir post ve külâh kapma sloganı olmaktan çıkmalıdır. Bay F.R. Atay'ın pekâlâ söylediği gibi, Türkiye'de: "Devletçilik bir iktisadi doktrin olarak değil, tarihsel bir zaruret olarak doğmuştur." (F.R.A.: Çankaya, c.2, s.20) Her doktrin öyle: "Tarihsel bir zaruret olarak", doğar.

Her zaruret gibi, devletçiliğimiz de, tarihsel olarak:

yani önce nedenleri doğru dürüstçe açıklanarak konulmalı; sonra gerçekten tarihselliği, yâni

nasıl gelip geçici olduğu

izlenmelidir.

Bugün

bütün

devletçilerimiz, devletçiliğimizin kaçınılmaz nedenlerini örtbas ederek, tarihselliğinden dokuz doğururca "Doktrin" d o ğ u r m a k çabasındadırlar.

"Bi-


zim bize benzeyen" devletçiliğimizin nedenleri, Kuvayi Milliyeciliğimizin bir tarihsel devrim

karakterini taşımasıyla

ilgilidir.

O nedenler,

30 yıl önce

Emperyalizm kitabında ekonomi politikçe, Demokrasi kitabında sosyal politikçe özetlendi. 11 yıl önce, pratikçe bir siyasi parti düşüncesi d u r u m u n a girdi.

Devletçiliğimizin

aydın

masına elveremedi. " M e m n u

tezgâhtarlığı

mistifikasyonundan

kurtul-

m e y v a " gibi "Susuş k u m k u m a s ı " (conspira-

tion de silence) yolundan unutturuldu. Hele son 5 yıldır, yalnız kaçak intihal

[aşırma]

konusu yapılan düşüncenin az çok biçimsizleştirilmiş suret-

leri pek çoğaldı. Aslı ise şöylece apaçıktı: "CHP'si,

Kuvayi

dayandığını mandası",

Milliyeci

biliyordu": 2-

denemelerle

"1-

TAŞRA

daha

KODAMAN

HACIAĞALIĞI

ilk günden

ŞEHİR

"İngiliz

hangi

insanlara

BEZİRGÂNLIĞI

casusluğu" (H.K.:

"Amerikan

Kuvayi

Mil-

liyeci liğimiz, s.8,9) için can atıyordu." Böylece Kuvayi Milliyecilerin önlerine iki ucu tutulmaz bir değnek çıkıyordu.

O zamana dek hak bildikleri

kavrayışa göre eski üstün sınıfları hem kendi partilerine ana güç sayıyorlardı;

hem de v e s a y e t altına sokuyorlardı.

(Bu tezatlı zaruret CHP'nin

alınyazısı oldu)... CHP, kendisine maddi, manevi temel, fikir dayanağı, siyaset kaynağı yaptığı zümrelerin oluştan kaypaklığına karşı tedbir almak zorunda

idi.

Büyük

şehirlerin

ecnebi

nüfuzuna

kapılmamasını,

taşra

hacıağalarının derebeyivâri gericiliğe kaymamalarını istiyordu. A m a , gelgeç olarak içine indiği geniş halk yığınlârına, "Cahil ayak t a k ı m ı " diye yukarıdan

bakmayı

idare yordamı "CHP, ri

bir yandan

diktatörce

halk

gütmek

yığınlarına

kalıyordu. mak

öğrenmişti.

Buna

zorunda

çâre

bulmak

Bu

askerleri

DEVLET örgütü

dayandığı

halde

gibi

oldu.

güç,

güvenemediği

kalıyordu;

dayanmamak yüzünden,

gerekiyordu.

aylıklı

Böyle bir partiye D İ K T A T Ö R L Ü K ' t e n

başka

kalmıyordu.

için,

öte

toplum gericilik

diktatörlüğü

siyasete

eski

yandan; içinde

ayakta

asıl

denk

tutacak, Keza,

ve

askıda

bir güç sağlaeski

memurlardan

CHP devletçiliği bu idi." (H.K.,

güvenilecek

temelsiz

tepkisine

karıştırılmayan

idareci zümrele-

zamanın

derleşik

s.10,11)

bir

Tefe-

ci-bezirgân güdücü sınıf: "Kurtuluş" un bütün meyvelerini tekelinde tutabilmek için

bu

tutuma

katlandı.

Aydın

kalkınmada bulamadığı e k m e k kapısını adamı

Prof.

nu

yazdı:

ra

sahip

kimselere

(Amerikan tesinde

Neumarck,

ilhamlı)

aynı

aydınlardan

Hükümete

"Haddizatında hâlâ

verdiği

çok nüfuzlu

daha

Emin

Yalman

önce

bir sadakatli

şöyle

zümre

Prosper bir sanayi

1.3.1950 olan

bir gelir sağlamak

"Ahmet

doğruyu derleşik

az

zümre:

bu t u t u m d a buldu: günlü

raporunda

şu-

kimi memurluklar sırf bunla-

maksadıyla 39.1.1943 belirtmişti:

sahibi

ve

"Tarafsız bilim

olmak

ihdas günlü "Tek

edilmişti."... VATAN

gaze-

parti

rejimi,

maksadıyla,

millet-


vekilliğini

bile

imtiyazlar

muştur." (Keza, İşte

o

gidiş

muhtedisi

luğu

"Kadroculuk", idi." (Keza)

o

hemen

siyasi (apolitik)

raşmalarını

toptan

kümetimiz

memurin

kuruntuyla,

halka

kulları" gibi artıkları körüne

yasak

mahiyetine

koy-

yaptı:

Kanun,

buyrultu gibi,

ne

kadar okur yada;

memurlar ise:

demekte yeni

süre ile

özen-

tufeyli devlet kadrocuMemurları

sakınca

bir ka-

kafa

hor

O gözle

toprak düze-

çiftçileri

"Reâya

yoğurulmuş

ve

aşağıdakileri

baktığı

Osmanlı Onlar

ilişkilerle

kımıldamak

hü-

görmüyorlardı.

çıkmıştı. o

uğ-

"Bizim

uyruklusuna

erz" deniyordu.

Yüzyıllarca

bittisini

devlet kapıkullarının politikayla

sömürgecinin

"Sâhib'ül

eğmek "

bir

ve

oldu

fikirleştirmeye

memlekette

Beri yanda

Osmanlılıktan

Yukarıdan

Onların

fuzuli

birkaç siyaset

devletçilik

memurlaştırdı.

hükümetidir!"

görürlerdi:

boyun

genişleyen

hepsini

cidden

Türkiye,

yadırganmıyordu...

CHP'nin

sandılar.

ediyordu.

memuruna

için:

tatlısu

Bunlar,

duyduğu zaruretle,

lemde

devlet

kapıkullarından

gittikçe

"CHP,

bulduysa,

ninde

"Bir ara,

bir matah

zar adam

bakıyorlardı...

bir arpalık

türedi:

mağribi gibi,

"lâ

nimetler sağlayan

önünde:

[dalavereci]

mal bulmuş dikleri

ve

s.11)

Osmanlı

yormadan

görmek

körü

de

hiç

(Keza)

Bu gidiş nereye vardı? V a r a b i l e c e ğ i yere. Orası, kadrocu fırın kapaklarının y a n m a d ı ğ ı n ı söyledikleri külhanın zirgân

gelenekli,

devletin

ne

bağımsız

kadar

Lâkin,

beterinden

bu

yol,

katmerleşen s.11)

şeylerin

dönemi" için

Diktatörlük

finans

davranırsa

ehvendi.

korunmak için, egemenlik

Dış kontenjanlardan

aykırı

daha

bilmez,

terne nin yıl

sahibine

etmek şart

Ve

yeğnik

başka

ile

yerine

bizde,

bilen

başvur-

kurtuluyorduk. Prusya'da

s. 18)

bahşişle,

(Keza,

iç finans kapital, "Kendini ve had"Bu

davul zurnayla

olarak ve d u p d u r u açıklandı. Aldıran

illâki, z a m â n e iktidarından aldığı

şerre

düşüyordu.

buldu. CHP:

temellerine nasıl mayınlar yerleştirildi." (Keza, önce yazılı

gericilik

i şer" idi.

yüzleşiyorduk."

bir sarhoşluğa" kapılınca

onun

bir

"ehven

[hafif]

tehlikeye

bizantizmi

eğilimlerden

"Hiç değilse ilk

girmiş

sadece

ustaca y a r a r l a n m a y ı

aldırmaz

oldu."

olurdu.

sömürgeciliğinden

CHP'yi dize getirecek cilveleri ve uzmanları dini

bir t o p l u m d a ,

egemen

mandasına Ama,

yabancı

Yunker-Asker-Banker

görenekli

davransın

tabiatına

devriyle,

ulusal

içidir. Yedi bin yıllık tefeci-bekapital

(Amerikan

bağımsız bir diktatörlük)

Yâni beterin maktı.

şahbaz

kalabileceği

(kahramanlık) yerine

70 yıllık Batılı

sarhoşu

geçirtilen: 27

en"D.P.

Mayıs'tan

6

olmamış. Anlaşılan

kalın ciltli, kalın sesli

naslar y u m u r t l a m a y a , sol kulağını sağ ayak b a ş p a r m a ğ ı y l a g ö s t e r m e y e , bir doğruyu t a n ı n m a z kılığa s o k m a k için 90 yalana loji" deniliyor.

b o ğ d u r m a y a "İdeo-


"NEO-İDEOLOG'LARIMIZ Türkiye'de sosyalizm problemi nedir? Sosyalizm 27 Mayıstan önce YASAK'tı; sonra - söz yerinde ise - Y A S A L oldu (resmi sosyeteye kabul edildi). Bu politik kabuğun içindeki sosyalizm, hangi sınıfın çıkarı bakımından konulursa, ona uygun bir anlam taşır. Öyleyken, bütün gözde sosyalizm düşünceleri,

bilerek,

bilmeyerek Sosyal

sınıf temelini

bırakıp,

en

üst

yapının kiremitliği d e m e k olan devlet damına çıkmış bulundular. Ortaçağ kalıntısı

ağaların

"Mukaddesatçılık"ı

da,

köylü,

esnaf ütopizm

veya

anarşizmi de, aydın rasyonalizm veya rasizmi de, sanayici kapitalistlerin nasyonalizmi

de,

acente

bezirgânların

kozmopolitizmi,

liberal

kapita-

listlerin hümanitarizmi de, işçilerin sosyalizmi de D E V L E T Ç İ L İ Ğ İ sosyalist düşüncenin filozof taşı sayıyor. Bu

kaos

içinde en

çok aydınlatılması

gereken

şey DEVLETÇİLİK'tir.

Çünkü, başka ülkeler için ne olursa olsun, T ü r k i y e için devletçilik en az beş yüz yıllık (aslına bakılırsa Nemrut öncesi:

Beş bin yıllık)

bir tarihsel

ve sosyal olayın geleneğidir. İlk Türkiye devletini kuran O s m a n Gazi devletçi idi; imparatorluğu kuran Fatih Mehmet devletçi idi; birinci A n a y a s a y ı (Meşrutiyeti) ikinci defa devletçi

ilân eden A b d ü l h a m i t devletçi idi;

hürriyeti (Abdülhamit'in

ilân ettiği anayasayı) tekeline alan İttihat ve T e r a k k i Fırkası

oldu;

Cumhuriyeti

tekeline

alan

Halk

Partisi

devletçidir.

Bu

bakımdan şimdi "Devletçiyiz" derken yeni bir şey söylediklerini sananlar, umdukları Kimi iyi

kadar "Orijinal

ideolog" sayılamazlar.

"Neo-ideologlar"ımız,

değerlendirmek zorunluluğu

rak kabul" (Eylem,

"Tarih

gerçeklerimizi hem

alanında

yazılmış

eksiksiz

iyi bilmek, bir

çalışma

hem ola-

no:4, s.4) edilen araştırmalarında, "sınıfsız", devletçi-

liğe göz kırpan, ama gene de "Resmî o l m a y a n ve kürsüler aşırı iki "etkili

düşünce

için, onlardan

akımı" başka

keşfediyorlar.

Kapıkulluğundan

patentli

düşünce akımına "Doğdu ve g ü n ü m ü z e

olmadığı kadar ya-

şadı" diyemiyorlar. Bu iki akımdan: "Ahmet Hamdi Başar'ın: "İktisadi Devletçilik Doktrini" ne göre "Kemalizm'in

tarihsel görevi

sınıfını

yetiştirmek

s.10)

imiş.

deres'e

ve

meyince için",

Bu Milli

kızıp,

bizde

ve

ondan

"Doktrin"in Birlikçilere hepsini

eksik

olan

sonra değin

burjuvazi

vazgeçmek"

ile

işçi

(Ey.,

4,

"Atatürk'ten başlayarak Adnan Men-

hiçbir

"Kapıkulları"

diye s.11)

kalma Şark Devletçiliğimizden

ması yanılma olabilir, ama

sınıfları,

devletçilikten

kurucusu:

"Bir yana bırakacağız. "(Ey., 4,

çağından

modern

kadroya

düşüncelerini

horlayarak deniyor...

burjuvaya Başar'ın,

benimseteyöneldiği Firavunlar

kolayca vazgeçilebileceğini san-

burjuva ve işçi sınıfı yetiştirme düşüncesini

hangi kadroya benimsetemediğini, hele kapıkulu teşhisinden niçin o kadar g o c u n u l d u ğ u n u

pek anlayamadık.

Geçelim.


"Baş sözcüsü bugün cu

Kemalizm

de Ş.S.A.

ideolojisi" ise,

ne varmaktadır." kanısını şünceye bağlı "Çağdaş ğumuz

tarihsel

rak,

yavaş

culuğu: Bizim

savunan

Ş.S.A.'den

uygarlığın

şu

kimse

ölüm,

dirim

iri

bütün

Süreyla

Aydemir]

yâni sınıfsız

bir

Neo-ideologlarımız,

başka

ödev" gibi

yavaş

[Şevket

"Çelişmesiz,

lâflar,

kalmadı"diyorlar, döneminde kadrocu

aydınların

diline

bir yerde:

"Bu dü-

başka

yüklenmek zorunda

üslûbun

süsü

4,

bildiğimiz " K a d r o n u n

modern

"Devlet k a d r o s u n a " , -H. bile değil-

bir yerde:

Önce

1926 yılında

oldu-

olmaktan

yerleşiyordu..." sözüyle,

Kadroları":

kadrobütünü-

"Sosyal tarihte yer almayı hak eder." (Ey.,

"ideolog" kesilmek istemişlerdi.

olan

toplum

s.12)

çıkakadro-

buluyorlar. işçi

sınıfımıza

pabuçları ellerine verilince,

Başar gibi "düşüncelerini

b e n i m s e t m e k " için

sırf karınlarını d o y u r m a k için "Yön" almışlardır. Gerçi "inkılâp

kürsüleri" ne amatör profesör yapılmadılar. "Dönme"likleri engeldi. A m a , bal gibi "Memur" oldular. Hangi "resmi olmayan"?.. En resmi kattan emir alarak " K A D R O " c u l u ğ u Bilmeyenler,

tek içten

ve

açmışlar, değerli

gene

emir alarak kapatmışlardır.

kadrocu Y a k u p

Kadri

Karaosmanoğ-

lu'nun "Sefaret Hatıraları"nı okusun. O, öteki Ş.S., V.N.

[Vedat Nedim

Tör], Î.H.

[İsmail Hüsrev Tökin] gibilerle bir tutulmayıp sefirliğe sürüldü-

ğü

kırılmıştı. Ve

hâlde

gisizlik

ve

kadroculuk:

sorumsuzlukla..

"Gökalp'i bile unutmuş gözüken bir bil-

davul zurna

curcunası

içinde

bir kaç yıl." (Ey.,

Keza) olsun sürememiştir. Şimdi o politika şamar oğlanlarını "ideoloji" yiğitleri olarak öne sürmek için

hangi

"düşünce"leri

pek bilinmeyen,

ya

sosyal-ekonomik

kavramları

bugün

birbirine

da

karşıt

Sosyalist

Sovyetler,

sömürge

halklarının

daha üç

3)

ele alınıyor? Şu:

"Kadro,

daha önce bizde

doğrusu pek bilinçli olarak kullanılmayan

eleştirdikten karargâha

Her ikisine

karargâhı." (Ey.,

sonra

şu

ayrılmıştır: de

karşı

no:

4,

sonuca 1)

varır:

Emperyalist

ayaklanan

bazı Dünya

Batı,

sömürge

ve

2) yarı

s.11).

Önce neo-ideologlarımızın kadrocu " s o n u ç " dedikleri şey: "Pek bilinmeyen"

değil,

öğrenilmesi

yasak

edilmiş

"kavramlar"ın

kapıkullarınca t a n ı n m a z kılığa sokulma çabasıydı.

devşirme

Dünyadaki "Üç karar-

gâh" sözcüğü bir kadrocu "Eleştirme"sinin ürünü sayılırsa, develeri kendimize güldürürüz.

Çarlığı y o k etmiş bir devrimin

ilkokulunda

o sözcük

tahrifsiz öğretilir. İlkokul kültürü bulunmayan bir medrese yobazcığı orada yalan yanlış ezberlediği formülü, hırsızlığı y a k a l a n m a s ı n diye ters-yüz edip

bitpazarında

babasının

malı

gibi

satmaya

kalkışmıştır.

Bu

yavuz

hırsızlığın ev sahibi pozu iki cürete dayanıyordu: 1-

Formülün

aslını

yazan

ilkokul

kitapları

Türkiye'ye

cağından, " M ü n e v v e r ve m ü t e f e k k i r " insanlığımıza

sokulmaya-

kudret helvası

ni-


yetine maz,

yutturulan

kalp

plajyacılığı,

kimse

kadroculuğun

yüzüne

vura-

biliniyordu.

2- Kadro ideologları, bütün dünyaca doğrusu bilinen formülü t a n ı n m a z hale getirebilecek kadar kalplaştırabileceklerine güveniyorlardı. GERÇEK:

KEMALİZMİN SOSYALİZMLE İTTİFAKI

Kadrocu

sofizmin

pozuna

yarı s ö m ü r g e halklarının

değil

de,

sözüne

bakalım.

" S ö m ü r g e ve

karargâhı," hem emperyalizme,

hem sosyaliz-

me, "Her ikisine karşı a y a k l a n a n " bir hareket miydi? Yoksa sosyalizmle el ele vererek emperyalizme karşı ayaklanan bir hareket miydi? Kadroculuğun en büyük kalpazanlığı burada "ideologlaşır". Çünkü gerçeği tersine çevirmeğe kalkışır. Örneğin,

Kâzım

Karabekir Paşa'ya İngiliz subayı

peryalizm):

"Bahsi Bolşeviklere

memleketlere

Bolşevikliğin

hesabına

bize

iyi

bir

şunları

barış

olduğundan

tabii

döküldüğü

denize

rinde)

Har.

müttefik

ve halkta

s.24)

yazdı:

olacağımızı,

Sohum

havadisleri

yayınladım.

gibi

mâneviyata

Ama,

Karabekir

Paşa,

yürüdüğünü

düşmanlarımızın havalisinde

ve

düşmanı

İtilâf kadrosu-

Kıtaatta

iyi etkiler yaptı." (Keza,

başka

propagandacılarını

Kafkasya'ya

bizim

(yâni em-

yapılacak şey,

müthiş

demişti.

sosyalizm

Ravlenson

ve

Ve

"Sosyalistlerin

sağlanmazsa,

nun

Yapılan

bulaşmamasıdır.

her yana gönderiyorlar." (İst. kendi

getirdi.

(asker birlikle-

s.21)

Mustafa Kemal Paşa, A m a s y a ' d a n 23.6.1335 (1919) günü 15. Kolordu Kumandanlığına

bu

şifreyi

çimi dahi konuşularak, ahali

bunu

kabul

madığından, Öte

kudreti

hazır

bâzı

delegelerinin araçlar terk

ve

defler)

kabil olup

o

bir kaç

ve ve

ve

sakıncası bir

suretle

değerli

İşbu

şimdilik

aracılığıyla amaç için,

bir silâh

olarak ve

fedakârlığa inba

kullanmak

onunla

ihtiyaç olacağına

en

son

ayrılan

[haber]

göre,

örtülü

söy-

memleketin örneğin

mühimmat

ve

İtilâf Devletlerinin yüksek

ilgili olan

buyurulmasını

tarafından

olarak,

ve

ol-

gizlenerek

hemen bu

silâhlar,

tutmak

Ve sosyalizm

ilgili

düşünüldü...

kimliği

kimliği gizli

sınırda

gibi İslâm

zâten

sosyalistler

içeriye

kişinin

olur.

vesaire

işlerle

olmayacağı

gelecek durumlarımız,

vilâyete

olmadığının

Kırım

gibi

havaliden

gerekince

için

olur...

uğrunda paraca

lanacağımız paranız ma

bir

bildirilerek,

kabulü

etmeleri

veçhile pek yerinde

gelenek

herhangi derhal

olduğu para

Orenburg,

için

anlaşmak pek uygun

milli

memleketi

teklifin

gönderilecek

girişmek,

teknik

memleket

ilk

"Sosyalizmin kavranış ve açıklanış bi-

Kazan,

dindarlık,

beklenmeyerek,

(mütenekkiren) leşiye

ederek,

bunun

yandan,

yapılması

gönderdi:

esasen

bu

düşünceleri

amaçlar (hemaksada

ödenekten rica

kul-

yararlan-

ederim."

M. Kemal Paşa'nın gizli servis şefi Hüsrev Bey, 1 Haziran 1335 (1919) günü

Havza'dan

"işlerin

istihbârata

ve

siyasiyata

ait

bölümünü

üzerime


aldım" diyerek, da

şu

katılmasıyla

tamahına, oldu.

Ulusların

alışkanlıklarına

olan

Almanların

dönmeleri,

tin

da

bizler için

-basındaki aydınlarınaltını

üstüne

yalistlerle

ve

kabul olacağını, düşman

nasıl

saldırılarına

yanlarını

muhmetin

yöne

prensipleri

karşı

inşallah

büyük

ya

vermemek şartıyla, ve silâh,

önce sos-

Türk'te değiştirerek

fakat,

mille-

yahut top-

her şeyden

İslam'da,

kararlaştırmak

etmemek

Bence

bağımsız yaşamak,

toplanırsa,

ve

kabul

gerektirecektir...

koymayı sağlamak için bağlamak

en

-gaddar bir barışı çıkarı

anlaşılmak,

çözüntü

uygulanacağını

sağlama

ve

vesilesi

bırakarak,

etmekte derlenip

kurallara

hırsına

karşı bir birleşme

bilgilerine göre pek çok değişikliğe

pek büyük

edilmek,

belirli

bu

sapma]

vereceği karar,

tercih

temas

neklere

mak

ve

"Sosyalistlik Bulgar ve Macarların

emperyalist salgınına,

[yoldan

yüksek prensipleri bir yana

bir millet

rağın

kaleme aldı:

İtilâf kuvvetlerinin

gaddarlık ve itisâfına

taç olan için-

mektubu

bugün

sınırdaş

cephane,

gelenasıl olup,

erzak al-

gerektir."

A n a d o l u hareketini başarıya ulaştıran en

büyük liderler böyle g ö r m ü ş

ve davranmışlardır. Türkiye kurtuluş hareketi, Sosyalizme "karşı," değil, "Müttefik" olmuştur. On yıl sonra üç buçuk politika muhtedisi [dalaverecisi]

kılkuyruğun "ideolog" pozuyla, olanları

olmadığı

biçime sokmaları,

ancak Menderes zamanı uygulandı ve Türkiye'yi 20 milyar dış borçla kritik duruma

soktu.

Bu

CUMHURİYETÇİ

mu

"sosyal tarihte yer almayı hak eder?"

FİNANS

KAPİTAL

30 yıl önceki devletçiliğimiz hangi e k o n o m i k ve sosyal temellere dayanıyordu? Bu da hiç değilse 1935 yılında basılıp yayınlanmıştır. "1929

bilânçolarına

kooperatif, na

13'ü

bırakılırsa,

tutarı +

geriye

78,2 milyon 7,8

milyar).

İktisat Bakanlığı

seri,

bu

nuç,

aşağı

=

"36'sı

banka,

li şirketlerin leyen

bu

meclisi

ladık:

sayıca

156 üçte

50 banka

delege ile

+

ile

kişinin

kapitalce

idaresinde denetmen,

52'si endüstri,

maden

sağlığının

rakamlar-

s.3)

üzere

63

şirket,

elinde

dörtte

idiler?

Nite-

Şirketler Komi-

her yıl ulaştıkları so-

ve

119 milyonunu

birini (%38),

bunlar hâkim.

İstanbul

hareketleri, olmak

ödenmiş kapital

Türk lirası demek olur.

"Şirketlerin

(Sermaye

(13'ü

33'ü bir ya-

54 milyon İsviçre frangı

156,8 milyon Müdürü

Bunlardan

133 şirketin

ekonomi durumunun

milyondan

üye,

vardı.

olmak üzere)

ekonomi politiğine,

27'si sanayi şirketleri

girişkinlikler kaç üyesi,

Toplam:

deyimlendirirler:

memleketin

kapitali olan

Bu

5 milyon Sterlin

Türkiye'nin

deyimlendirilmesi demektir."

şirketin

re

+

Şirketler Sigorta

hâkimiyeti şöyle yukarı

166 şirket

7'si ecnebi banka

133 yerli şirket kalır.

70 milyon Fransız frangı

(Bugünkü

Türkiye'de

Türk lirası

kim,

la

göre,

ecnebi ticaret,

üçünü

Şirketlerin

müdür gibi olmak üzere

tüm

tutuyordu.

bütün

(%75)

133 Milörgüt-

kurucu,

ida-

kişilerini

top-

102 şirketin

bütün


kişilerini saydık. re

625

Bunlar topyekûn

kişicik

çıktı.

Demek

ekonomi politik işte "Gene

itre"i (Üstâdı) diki

bu

Türkiye'de,

1,8

milyar)

tin

meclisindeki

kapitalli

(H.K.:

idare 8

9

meclisi

Bu finans kapitalin lunan

hemen

ikinci

da,

3

yabancı şirketi

fabrikası

da

"Maitre" in,

mamıştır...

Demek,

ğu şirketler: üzere

4,4

üze-

dolayısıyla

kapital

"Ma-

milyon

(şim-

başkan,

Aynı

başkan

kişi bu

milyon ile)

9 şirke-

(şimdiki

"Hâzır

600

ve

=

toplam İş

bir şirketin 43

mil-

nâzır"dır."

(Demek:

1924 11

ayrıca

elektrik sosyetesi dolayısıyla yahut

Oysa

tüm

kendi ana

milyon

10 yılda

334

11

bin

Süreyya

Pa-

yoksun

kal-

ilgili

bulundu-

endüstrisi şirketlerinin

1

milyon

224

liralık

bu-

Türkiye

36 endüstri TAŞ olmak

bin

492 lirayı

milyon

ve

ilgilerinden

Türkiye

yılındaki iştirâkleri

bağlı

alanında,

dolayısıyla

kapitali

Türkiye en-

endüstriye

Sırf endüstri

5 yabancı şirket +

kurumdur.

Bankasının

bu

ilgilidir.

doğrudan

+

Örneğin,

yılındaki iştirâkleri

bulmuştur.

ve

"1929 yılı, bir kişi,

dolayısıyla

(Üstadın)

2 yerli (fabrika)

52'yi geçmez...

ket olan

liralık bir şir-

lirayı geçmezken,

(şimdiki

1,7 milyar)

"yavru" yaratmış her yaş-

(Keza, s. 38)

"İstanbul'da

koca

karışmalarıyla bekler. "

lamacılığa

bir vilâyet halkı; -

bir veya

"Hazır elbise,

her gün

örneğin:

Çimento

dense

yeridir." (Keza,

iki

gelmekte ve

kısmen vb. değil

bankaya

7 kat..

milyarlık kapitaliyle

yalnız

dünyanın

14

bağlıdır (Sermaye

bulunduğu

çük banka

4

hemen

Nominatif kapitali %2000'dir.

elinden

ekme-

birlikte

ısmar-

Hele

sırf ileri

Türkiye'de

teknikle

işle-

rekabet görmedi

10 yılda 5 buçuk kat büyür.

10 yılda

25 kat genişler...

87 bankaya

%25 ile

bağlanmıştı.

büyük şehrinde

hareketleri,

bırakmamış

bakımından

Alman

ve po-

değirmenin

mi?

dense %500, 30

gerçek kat

9

Almanya'da

5 milyon

içerisinde ise,

başbuğluk

TürDoy-

liralık İş

muhabir" adıyla

"Türkiye

başka,

yeridir...

%75 arasıdır..

bankalarından

"ecnebi

s.246)

büyük devlet bankasından

kapital artışı 6 yılda

idare

standardizasyonla

şeker üretimleri

"9 büyük Berlin bankası 5 yılda 2 kat, çebank 2-3

belediyenin

46,47)

kiye İş Bankası 4 yılda Bankası,

de

üç kodaman

ayakkabı

üstün

yen,

dışlı

9,1

kurucu,

(kişiliği

şöyledir:

kertede

ilgili olan

litika

olmak

ve

bir finans

var olan

kendisi

her kolunda,

ile

ğini

sarılı

olarak kaptandır.

şahsan

iç yapısı

şa

tan!).

kapital

tekelindedir.

Türkiye'de

şirkette

üyesi

dahi

hemen

bankalarda,

1934

kişinin hâlesiyle

üyeler aracılığıyla

şirkette

181'i gayritürk finans

Emperyalizm, s.75,76)

düstrisinin

sayısı

yüz

Bu kişi

kapital'i

veya

idare

altı

Türk,

Türkiye'de

hep saygı

Bilyoti vardır.

yardımcısı yon)

beş adı

444'ü

tüm

21 içli

etmediği kü-

büyük Alman

bankasında

İş Bankası 6 yılda kapital artışı: (ödenmiş) fazla

çabuk

kapitali birikmiş

bakımından demektir.


1913-14 Almanya'sında, ve

mevduatın

milli banka

9 büyük banka,

yarısını

kapitalinin

mevduat toplamı

mevduatı

99 milyondu: değil)

ki,

topyekün

ları

11,

çekte Maden

Bankasının, Türkiye

şirketlerinin saatte

"Belki oralarda

talinin

şey

değildirler.

ÜÇTE BİR

3

39

kâr

"yerli milli"

bankalarla tâbi,

Ger-

3'ü

Sanayi

ortak bulunduğuna

Geri kalan İstanbul 6

4

büyük

Esnaf ile

banka, o

İkti-

endüstri

şirketlere

"KARIŞIK"bulunuyorlar. "(Keza

çok

liralık

kâr

tüm

Ama

+

yalnız kâr

Bu

Ziraat

kârın

(iyi

61)

+

Emlâk

kârın

toplamından

midir?

toplamının lira,

böyle.

tevdiat toplamı 2,9

yâni

1933

%

13

ve

Sanayi)

5,8

düşen (7 ile

milyon

(şim4

bü-

Yâni kapitalce

asıl ilginç olan,

paydır. 8'de

bir

Türkiye'sinde

kapitalli)

elindedir. Ama,

Ban-

başka

yılı

kâr,

kapi-

İş

dağınık değer-

(37 milyon

İş

biri)

bu

Bankasının

olduğu

halde,

%70'tir.

Başvekâlet istatistiklerine

olan

144,6

milyon

liranın

milyon

lira,

sayıları

31'i

kurumlarımızdadır." (Cumhuriyet,

RUHU

1929

ettiği

Bankasına

banka

değirmenden

YARISINI alırlar.

İş

Türkiye'de

tüm

mülkleri

birer

için

"Vahdâniyetçili-

büyüklerin

milyonu +

bulunduğu

Bankası...

büyüğü,

küçük

değil

2,4

İş

4 dört

yarayan

RUHU

bankalar,

Geri kalan

bu

tanrı"

Türkiye'nin

görülür.

bankalar kapitalinin

liradır.

(İş

"ÜÇÜZCÜL

olabiliyor.

dahi

bankası,

Kapitalin

"Mevduat ta kadadır.

kurumda büyük en-

Bankasının,

Özetlenirse:

yerli-milli bankadan,

devlet

1,7 milyon

li bankanın

bütün

yahut dolayısıyla

TESLİS

tutar.

kapitali bankalar kapital aldığı

İş

egemendir.

Bankasına

gibi)

kapitalleştirmeye

olan

büyükler

s.56-58)

751

Türkiye Milli ile Selânik Banka-

başka

tutuyor,

birden

elinde

diki 870 milyon) yük bankanın

hemen

3'ü

bağlıdırlar.

elinde

bankacılığımızda

Öteki

öğüterek milyon

(İş-Ziraat) mevduatının

küçük olmak üzere 8

kuruma İş

dininde

var olan

leri 102

gene

11

denildiği

sayısı

%78'ini

kasıdır.

milli banka

aracılığıyla

yılı,

kurumdan

de

yalnız

Hıristiyan banka

yılı

2 büyük banka tüm

yerli

37 milli

tutuyordu. "(Keza,

1929 4'ü

tutuyordu.

KAPİTAL V U R G U N U

(birizcilliği)

1929

ilgili 20

İmar Bankası

için

elinde

elinde derleşiktir.

Selânik Bankasına

FİNANS

üçünü)

39

üç devlet bankası 20 sanayi şirketine hâkimdir.

%65'ini bilfiil

olsunlar

iken,

%38'ini

Türkiye'sinde

elinde

müdür ve memurları

öteki 3'ü

devlet bankaları

sat Bankaları

4

10,

yılı

banka

lira

"Ecnebi milli" ve

İş Bankası

bankadan

ği"

2'si

10 bankanın

bankalar kapitalinin

1929

2 banka

Türkiye'de daha

devlet bankalarıyla

göre,

milyon

(dörtte

bankası,

kendini temsil ettirir. düstri şirketleri,

126

yani 9 değil,

%76'sını

"9 büyük Berlin

bütün

tutuyordu?

%82'sini yalnız 4

bankanın (yarısını

elde

26.8.1933)

O

bakılırsa: 142

bulan 7 banka

"37 mil-

milyonu öteki

7 ban-

küçük mali

içinde,

kapital-


ce

on

birde

duatın toplar. bir

bir (%9)

50

"Yukarı

kudret "Bu

tüm

kâr

İş

temel

olan

bütün

larına

nasıl

el

kükürt,

(İş

doğruya

(Mısır

İş

(Hükümete milyon),

ambalâj işi onun..

kerin

ile

"Hamburg İş

kanat

diye,

dek uzanır." (Keza, "Bilânço raporlarını,

ve

el

ele

1933

yılından ekonomi

muazzam

işleri

3

"Türkiye

cam, Şe-

yıl

imtiyaz

İş

Bankası

19.1.1933)

girişkinlikler en

hatlı

2

(Deniz

ampul,

Cum.,

vb.

havai

inşası

hazırlık yapar.

beri:

is-

doğrudan (İzmir'e

kurtarma

karar vermiştir (N.

olduğu

en

mahreç

Şimendiferler

vererek,

si-

Zıngal

mi-

şirketlerine

62-64)

oyunlarının

Esnaf Bankasının

nakliye

"İŞ"

standardize

şehir bayındırlığı

Bakanlığından

egemen

kravatlarından,

işlerdir.

açar);

kaynak-

Tabii,

sahaları,

İktisat

gazeteler)...

-tekelleşmelere

önemli

ilh..

için

günlü

dolayısıyla

gibi

Bankasının kudreti an-

sonra

tesislerine

kahve

İş O

kerestecilik,

kumaş

işinde faal rol oynamaya

BeB

İskenderiye ve

önemli

maden)

yünlü

(2.5.1933

nüskül

en

deniz

artık tütün

İş Bankasının

(kömür,

monopolu,

devlet kapitaliyle ve

gelmez:

dokumacılık,

gerdiği

o

(Beşiktaş'ta),

manifatura

akrabasıdır

ve

kredilerini

Yeniden,

kâğıt,

kibrit

ne

getirmek yeter.

tümüyle,

mev-

bağrında

(Keza)

kaynaşarak

enerji

Komimport

kartalının

demiryolu

İş)

sömikok,

üretimi

Limited),

ve

önüne

milyon

Bankasının

ileri gelir.

kapitallerle

göz

telefon,

Bankası ilk

gene

bulunduğunu

telsiz

Limited)

kelelerimiz"

"Kudretinden

yabancı

142

(%34'ünü)

İş

üstünlük havadan

üzerindeki

Şeker

Bankası,

fazlasını

gösteriyor."

memleket ilk madde

atmış

İş

tevdiat bakımından belâgatlıca

Bankasının

kalmaz.

gortacılık,

olan

birinden

çıkar bakımından

ekonomisi

için

kadarla

üçte

ki rakamlar,

ve

Türkiye

ihracat

yâni

deyimlendirdiğini

lamak

o

oranında parası

milyonunu,

bir alaturka

zarara

gazetelerden

çeşidini

okuyalım:

sürüklendiği zamana saklanmasına

ait

rağmen

"Dün

bilânço

elde

ve

bir yazarımız idare

etmeyi

meclisi

başarmıştır.

1927 yılı idare meclisi raporunda, bankayı dolandıran, yangın s ö n d ü r m e âletleri kanın

muhterileriyle, bir sürü

almaktan cironun atının

25

bir

lirayı

eski

"Bankanın

belediye beylerin bütün

açan

edilmiş,

bulduğu

O

kadar iyi

sürülmüş,

kurulu

işlemleri

işlerden

çok dikkate

üyelerinden aynen ve

açıkça

mevdu-

esnafın

sunmayı)

âdet

edilmesine

raporu idare

Naci

bu ve

vermiş meclisi

kaetme-

karşılık,

gösteriyor. "Şirketin

Abdürrahman ve

yıllık

tasarruf sandığı bulmaması, konu

banüzerine

lirayı,

değer bir nokta,

aktardığımız

defterleri

gösterilmiş, acenteliğini

150.000

kapitale

olmadığını

"Gene

aşağıya

rağbet

(finans kârlı

otomobil

mevduatın

ileri

ayırmayı

durumun imiş?

girişkinlik pek yararlı yol

edilerek sandığın

kısmını

yok mu

Zeki

konu

şikâyet

atfedilmiştir.

bilânçosu,

trolcüleri Emin

milyon

azlığından

melerine

banka

[icatçıları] kullanımlara

vazgeçtiğinden

zançlarından 1927

kötüye

kon-

sıralarda tüccardan

olmalarıdır: raporu

ta-


rafımızdan de

birer birer incelenip

geçtiği görülmüştür.

nin

amaca

lice

doğru

üleştirimini

runda

ise,

ğundan,

bankanın

lira

Meclisi

başkanı

mi zararla

İsmi

sandığının böylece ra

70.000

aşkın

Bu

paranın

ve

bu

Çapulun

rarı

ve Şarbayı

verildiği

göndermiştir. genel

affa

vermekle düştü. Yandı

(Vali

yazılmıştı. Bununla

giren

ve

fiarbay birlikte,

OLİGARŞİ

danlığı vardır.

"

"İdare

öğrenince

zavallı

ait)

hisse-

çöpçüler ol-

bir

kesilerek

"Yardımlaşma sağlanmış

Başvurmadıkları

için

lâftan

ve

bu pa-

işe geçe-

verilmesi

"Esnaf Bankası

işi

mülkiye

Başkanı)

Muhittin bu

uygun

İstan-

yargılama genel

aşımına

Danıştay'ın

Demek:

Manda

kontrol

itirazını

zaman

ve

üzerinde dairesince,

hakkında

Üstündağ,

esasen

bulunduğu

kül oldu!." (Emperyalizm,

içinde

yanan

%5

Danıştay

düştüğü" anlaşılmış.

CUMHURİYETÇİ

yayınlamış

Esnaf Bankasına

Belediye

oldu? Manda içti.

"Finans kapital

bankayı tanınmış

Sandığı işi de

olmuş?

dolayı,

işler sırasında

yanlışlığa

Su ne

yoluyla

uğramıştır."

ne

kullanmadığından

için

rapo-

aday oldu-

övülür. "Bir gazete

sınıfına

birikmiş..

işletilmesi

adalet-

Meclisi

işlere

"İşleri

ateşte işçi

Yardımlaşma

acı sonuca

sorumluları

iyi

Bu

için-

işlemleri-

çekildim."

aylıklarından

ve

İdare

arasında

tüm

(çünkü:

bir para

birikmiş kalmış

memiştir..

bul İlbay

yok

kazancın

söylüyor:

kurumdan

çöpçülerin

lirayı

borçluları

şunları

patlamış?..

cismi

görülmüş.. hakkını

bankanın

arz ile başarılı

uzadıya

usul

genel

"1928

daha

konulu

bankanın

makinesi getirtmek

uzun

Mahmut

başında

var,

hepsinin

olduğunu

yazı

Volf,

çıkararak

sermayesi

boyuna

ilerlemekte

özellikle

adlarını Alâiyeli

"Kabak kimin muş!..

ve

başlayan

gittikçe geliştiğinden,

sokan

elden

işe

bulunduğunu"bildirir.

açılarak,

zarara

bir çok zâtların

az

emniyetle

sağlamış

konu

90.000

denetlenmiş

Azdan

"Balta

heyete

uğramış

inceleme ne

ne oldu? Ahıra kaçtı.

kave

kararı

oldu?

Suya

Ahır ne oldu.

s.66-69)

DEVLETÇİLİĞİMİZ

çağı,

e k o n o m i k ve

(Oligos:

azlık,

politik buhranlar çağıdır.

arşe:

kumandandan)

Devletin

azlığın

kuman-

Kapitalist devlet, gerek tekniğin sosyalleşme eğilimini ön-

lemek, gerekse verimsiz duruma düşen girişkinlikleri özel kapitale y ü k olmaktan kurtararak genel

kapital çıkarına

uygunca

işletmek için,

kendisi

kapitalistliğe başlar.. Devletin taşıt politikası ve s a v u n m a tertipleri, büyük masraf kapılarını

açar.

Bu

masraflar ve alınan

ödünçler y ü z ü n d e n ,

devlet finans kapitalle sıkı sıkıya bağlanır... Türkiye finans kapitalinin organı olan Fransızca dergi şöyle der: "Birçok

ülkelerde

tertipten

bir

hayli

her

mali

yıl

yeni

olduğu iş bu

gibi

bizde

kategorisinin işlere

düşen

de

devlet,

ekonomik

üstesinden

gelmek

masraflara

omuz

ve

sosyal

durumundadır

ki,

vermek zorundadır.


Öte

yandan,

tekniğin

milletler

milletler

bütçesine

arasında

emrine

büyük

bir

egemen

verdiği

yük

savaş

olmaktan

olan

emniyetsizlik..

aygıtlarını

geri

kalmıyor."

elde

modern

etmek,

(Economiste

millet d'Orient

10.8.1935) "1935 Türkiye bütçesi.. doğrudan

savunma

195

masrafı,

milyonda

46,4

57

milyon

milyon

(hemen

(%23,9)

kamu

Devlet zarar eden özel kapitalist işletmelerini satın alır:

üçte biri)

borçlarıdır...

S a m s u n - Çar-

şamba hattı gibi... Bir de, özel sermayenin kuramadığı girişkinlikleri, devlet verimli

duruma

getirince

kapitalistlere teslim

üzerine alır (Beş yıllık sanayi

planı).

Böylece,

devlet, finans kapitalle içli dışlı olur: milyon ödenek verilir. devlet

bankasıyla

etmek üzere,

kendisi

kendisi de kapitalistleşen

Sümerbank'a

1935 bütçesinden 3

1933 yılı, S i v a s - E r z u r u m hattı için İş Bankası, üç

birleşerek, A b d ü r r a h m a n

Naci

idaresinde

10

milyon

sermayeli teşebbüse girişir. Şeker, kükürt, bakır, kömür, d o k u m a vb. işletmelerinde, devlet İş Bankasıyla elbirliği d u r u m u n d a d ı r . A d a p a z a r Bankası kapital arar: Ona devlet bütçesi " y a r d ı m " eder, ve ilh, ve ilh... "Devlet, tal

de

finans

devlete

sanayi

ve

kapitale

girmezlik

bu

madenler şirketi

kili saydık. men

her

Ama,

devletle finans kapitalin

üyeleri"nin

bulunan

ERKANl

da

li

hesaba

birisinde

vardır.

dür.

Demek İş

Ve

dürü

demiştik.

hepsinin

Celal,

beş

nomi politikasının

Bunlardan

müdürü

İş

idare

işte

milli

bir

kapi-

kapitalist

kadar milletveDemek,

milletvekili

hevar!

Her

şirkette

ve

mülkiye

büyük endüstrimize

7 ban-

olmaz.

devlet

askeriye

bankasıdır,

Bankasında)

meclisi,

şaheser:

İş

Ekonomi Bakanı

olmuştur."

belli büyük

bütün üçü

güden

Bankasının beri

20

Meclisinde

üyeleri,

Sonra,

kurumu

yıldan

finans

25

kertesi yalnız "Kamutayın sayın

sayılarından

Yargıtay

üstünde

olarak,

idarelerinde

Millet

kaynaşma

katılmalıdır.

(15-20

Bunların

şirketin

eski

karşılık

Türkiye'sinde,

tane milletvekili bulunuyordu.

açıklanmış

birçok

egemendir,

yalnız

milli

şirketlerde

ayrıca ka

yerli

31

girince,

1929

vardı.

38 milli bankada büyük

kerte

edemez.

tam

ki 13

içlerinden milletveki-

bir Millet Meclisi minyatürüBankasının

geçmiş

Bayar sıfatıyla,

(Emperyalizm,

Genel Mü-

Türkiye

eko-

s.76-79)

Böylece, C. Bayar'ın ilk Başvekil o l m a d a n 2 yıl önce, ikincisinde Cumhurbaşkanı

olmadan

15 yıl

önce, Y a s s ı a d a y a

göçmeden

25 yıl

önceki

yıldız falını, 1935 yılı çıkan yukarıki inceleme açıklamış sayılabilir. Aynı inceleme, "Sınıfsız T o p l u m " ideologlarına 30 yıl önce gerçeği özetlemişti:

"Devlet

yası, yalnız şerefiyle

kapitalizmi

"Oligarşi

DEMOKRASİ'yi oynayan

demek,

finans

diktatörlüğünün savunmakla gidişi

de

kapitalin

temerküz kalmıyor,

aydınlatarak

etmiş

uçsuz

bucaksız

deyimi

Türk önlemeye

hegemon-

demektir" derken,

milletinin

geleceği

çalışıyordu.

ve

Çünkü,


Amerika'nın

ünlü

ketlerinden

çıkan

landığı li

acı

büyük

Ankara'da

etmediğinin

İngiliz

nüfuzlu,

Göbbels

tan'da,

Brezilya'da,

cek

biçimde

düğü

dedi

han

finans

aldığı

36,3

TİST

(devletçi) Hügenberg var?

melidir."

O

Ve

Türkiye açmakla

larından

40

lal

Bayar

Oysa: elinden

milli

memleketin

des

hakkı bu,

di

mi,

kendi

ve

varlığını

vazifesidir.

köleliğe

boyun

başkalarının denilmek

Amerika'da

silah

Ve

silah

silahsızlanma

çıkarmıştı." (Demokrasi:

da

şöyle

miştir.

ve

cihan

kurmasına

ne

değiş-

Bankası,

Ham-

Ticaret

Oda-

yazılmaları.. "suyun

çıkaran bir

CeTür-

emperyalizm

cihan

koruması

uğruna

bugün

savaşından en

en

Gerçi, mukad-

kahredici si-

cinayettir

de.

Çün-

genel olarak savaş denilgözü

olan

EMPERYALİST

fabrikacılarının

komisyon:

emrinde

de-

yararlanarak)

değil,

ekmeğinde

Alman

işlerine

"Savunma

bulunduklarını"

anlaşmasına

nasıl

engel

sözcüğünün

"saldırma"

ve

ve eski

olduğunu

ya-

Ticaret Cumortaya

18)

"Savunma"

deyimlendiriyor:

Almanya

karşı

bunlar ancak silah

ETA-

kadar barışçıdır...

SAVUNMA

Ama,

ile

yani

s.20-23)

İkinci

(çılgınlık)

ci-

kredi

Genel Müdürü

yangınını

düşmana

cinnet

fabrikalarının

üye

durumundan

iliklerine

ticaretini inceleyen

hurbaşkanının

bakanı

dış

toprağında

Bakanlıklarının

"Nazi

için,

İş

gör-

ürünlerini

"Türkiye

Bankasının

doğmuştur.

eğmek olur.

ister.

İş

cihan

Bir ülkenin,

yalnız

çocuğu

Demokrasi,

Türkiye'si, olmadığı

endüstri

Odasına

döşeğindeki (H.K.:

konferansında

uyduruyor,

aynı

gelişmiş

ait,

tarımsal

Lehisgörüle-

kapitalinin

devaire

kendi

Ticaret

ise

kurtararak

başvurmaması

harpleri rar.

ölüm

çıkıyordu.

resmi

şımarık

ayak

finans

gözle

Almanya'dan

"Türkiye'nin

kapitalinin

Politik alanda

bir şeysi

"Türkiye'nin

ki:

Türk

Propaganda

Türkiye'de

ürünleriyle

direktife

Berlin

varlığını

hiç

her

o

"Cumhuriyet

kazanacak

lahlara

finans

(Atatürk'ün

kiye Başvekilliğine

diyordu

Alman

Macaristan'da,

Türkiye

"99'lar

tereddüt

83)

önderinin

milyonu

almak

s.82,

mücadeleye

mahsustur."

endüstri

Odanın

çıkıyordu.

29,6

siparişler

TÜRKİYE'de

olması:

eşyanın

açıkça

şube

üstüne

peyk

Avrupa

burg'ta

ve

kongresinde,

"Kir-

gönderdiği

kullanmakta

Japonya'da,

EKONOMİK alanda

siparişlere

hacet

Nürnberg

bulunuyor. "Nazi

milyonluk

hükümetinden

kattı." (Emp.,

"İtalya'da,

şirkul-

bunların

kendisine

şöhretli kadınları

sözüne

yapılan

idi?

kapitaline

legesi

kötü

"Amerikan

Armstrong'un

Driggs,

Türk

Portekiz'de

girişilmiş

M.

şirketlerinin

ki:

"mücadele" ne

Vickers

mümessillerin,

olduğunu

"Eylülde

Bakanı

yazıyor:

bunlarda

Türkiye'deki ama

ispatlanmış

sonra,

Times gazetesi şöyle

acı şikayet edilmektedir.

olduğunu",

vesikalarla

Az

York

mektuplar okundu;

metotlardan

metotlar

için,

New

"KARŞI-SALDIRI

düşmanına

karşı

güçleri

demek artık

olduğunu

seferber

başkaldırmıştır." ( N ü r n b e r g

edilsöy-


levi)...

Bütün

Saldırılar,

asıl Almanya, kerlerine bir

Dünya

rin

çok

bir

olan,

faşizmin,

binde

fazlası

999'dan Ve

Nyon

nüfusunu faşizmin

elbet:

RİYETÇİ

KUVVETLERİN

s.22-24,

Îstanbul,1937)

artık

var

"İDEOLOG'LARIMIZ VE "Demokrat

Parti"cilik

Ve

demokrasi

O

apışı 10'u

baskısı

biz bu

olduğuna

ülkede

çok

ÇIKAR-

herhangi

DEMOKRATİK

da

düşmüş

(yani:

MİLLİ

inanıyoruz."

arasına

10'un

altına

YÜKSEK

uyanık

de

sayarken,

yüzde

müttesi' olur"

Türkiye'sinin kadar

YEME belgesi-

bir

CUMHU-

(Demokrasi,

GERÇEKLERİMİZ

Demek, bizde DEMOKRASÎ'nin dışarıda

oldukta

DEMOKRASİDİR.

avlayamayacağı

tutuyor.

yun-

saldırgan

demokrat devletle-

yüzde

mazlumu,

dıyık

Cumhuriyet

mihver (eksen): gaflette

önünde

ve

en

kuyruğunu

dünyanın

yalnız

"Bir şey

çabuk patlar!)...

LARI'na

göz

ve

gibi,

faşizm,

önünde

faşizmi

fabrikacı

BAŞINI

olduğu

korkutamaz.

Nazi Almanya'sı,

suikastçı

veya

tutan

kararı

silah

en

üstün

kadar atıp

Roosevelt,

Alman

kaldırma

O

tüm

gericiliğin

baş

taraflılarını

debelenişidir.

gerici,

barbarlıktan

faşist devletlerin

ezilen

en

üstündür. aldıkları

demokrasi

son

değildir;

şöven,

medeniyeti

mı?...

insanlardır.

ve

hayvanın

milleti

en

olan

vuruşta

sıkıştırmadı

bir

asıl Alman

afeti

faşizmden

yırtıcılıklar barış

çekişen

kukla

cihan

dir...

bu

can

lafı

kuşkuyla

depreşmesine

şanırken, gerçek D e m o k r a s i savunulmuştur.

kovuşturulurken ve kökü çeyrek

yüzyıl

uzak

ya-

Bir takım "ne idüğü belirli"

ve dolgun aylıklı " M ü t e f e k k i r ve m ü n e v v e r insanlık"larsa, o günlerde demokrasinin tam tersine giden bir yönü, piyasaya sürmüşlerdir. Onlara göre, Osmanlılığın beş yüz yıldan beri iflas etmiş prensibi hortlayabilirdi: " T O P L U M " un yerine DEVLET'i ve " S O S Y A L SINIF"ın yerine "LÎDER"i geçiren "ideologluk" pozu önemliydi. T ü r k i y e ' d e : ilişkilerinin "Tapılırca

etkisini sevilen

yok

şeflere

eden) karşı

"Bir

gelecek,

1- (Ekonomi temeli ile sınıf

idealist

lider

kadrosu"

vardı,

direnecek sınıflar yoktu. "Emin

2T.

Eliçin.: "Türk Devrim İdeolojisinin Uğrakları, Ey. no:4, s.12) "Lider" teorisi, yarı Nazi, yarı İngiliz Entelicensinden yetişmiş Profesör Toynbee'nin "ELİT" (gözde önder) sloganıydı. Geçmiş tarih gibi, son yarım yüzyılın altüstlükleri de, kişiye dayandırılmak istenen oluşların kalplığını yeterce açıklamış bulunuyor...

"Direnecek sınıf yok" kuruntusuna gelince:

Yedi bin yıldır, her Tarihsel Devrimde: "Gidene: Beyim, Gelene Paşam!" demekte kös dinlemiş "Şark kurnazlığı"nda:

"Karşı gelmek", hiç bir vakit

Batıdaki mertçe savaş anlamına gelmez. Doğu Derebeyi: ceği

gün

ona

şölen

çekip

en

büyük dostluk şerefleri

Hasmını yok edesunar.

Şark kur-

nazlığının alttan güreş metodu, "Sevilen şeflere" herkesten çok "Tapınç tö-


renleri" tuzağı biçimine girer; liğe "İlanı meden

aşk" yolundan

her ilerici güç bükülemezse öpülerek, ilerici-

kahramanlar Allahlaştırılıp öldürülür, yahut öl-

mumyalanıp saray mezarına gömülür.

30 yıl önceki "Devletçilerimiz" bugünküler kertesinde " M a s u m bebecik", değillerdi. Gene de, kimseyi aldatmamaları için bütün ayrıntılarıyla "Kadronun K a d r o s u " çizilmişti.

Kendilerine verilen "İdeologluk" sipa-

rişi geri alınınca, üzerinde durulmaya d e ğ m e z görüldü. Yalnız, olaylar sürüp gittiği için, Finans kapital üzerine verilenler ikide bir yazılı ve basılı biçimde açıklandı. Olayların çabuk gelişimi bütün o "İktisadi Devletçilik" İDEOLOG"larını süprüntü tenekesine attığı gibi, "İdealist ve yiğit öncü K A D R O " y u da dut yemiş bülbüle çevirince, olanların nedenleri bir yol daha

özetlendi.

(28.9.1937) altında

"Demokrasi,

kitapçığı

Türkiye

Ekonomi

ve

Politikası"

(ANTİ EM P E R Y A L İ Z M + A N T İ F E O D A L İ Z M)

(Endüstri-Toprak-Barış)

konularını

özetledi.

O

başlığı

zaman

Türki-

ye'de hangi e k o n o m i k politik gerçeklerin tepiştiği " T O P R A K " bölümünün "Farklılaşmaya engeller" ayrıntısında şöyle anlatılıyordu: "İsmet İnönü'nün

"Tarım

ması prosesi

önünde

aldığı

maya

olmak,

2-

engel

masına

ebedileştirmek... "Dün

CHP'nin

Peker,

100 kuruşa

zarardan

çalışan,

kurtarmak

dir." derken dedik.

Bunlar

da

karşılığını

verdi..:

"Sanayi

Bankası"nın

kongresindeki ciler)!, darik

tartışmalar)

tüccarlar, ederek

amele

"Önüne gelen

70-80

mütevazı

"Tütün Bay nu

önceki

Peker de yüksek

timde tütünün menler

yıl

üretimde

görüyor.

200

maliyet fiyatının ürünlerini

[kodaman] savunmuştu:

çalışan Vasıf:

balıkçılık

tütün

eken

değil-

"Çiftçi efendidir,

kadar

yerine

buğdayı

doğru yer

almalıdır"

"Çiftçi"nin

geçmesi,

dönmesi kadar önemlidir.

(CHP

1931

bir tufeyliler (hazıryiyi-

halde,

yüksek faizlerle para

tütün

ektirdiler."

ektirdi.

tütün

Tütünün

üretimine

iken,1931

tersine:

köylünün

işçilerin,

ekmeği pahalılaştırmak

fiyatını" ortaya

30'a yoruyor.

satıyorlarsa,

bu

te-

Peker:

kuruştur." (Keza)

Ekiminde

"Mütevazı

(R.

maliyet fiyatı bu gibilere

30

atıyor.

tütünü

düşkünlüğüne

yok pahasına

bonzlarından üretimini şöyle

tutarak

kuruş

değil,

Fakir

gelen

olmadıkları

tütün

çalışan

"Maliyet

Küçük üretimi

"Memlekette (işçi)

25.10.1931) kuruş,

2-

süngercilik,

arazi sahipleri

ve

Teknik engeller,

"Köylü" sözcüğünün

"Sümerbank" a

Farklılaş-

Sınıf Farklılaş-

arazi sahipleri adına

programda Burada

1-

A-

50 kuruşa

yediği

sınıf farklılaş-

gösterdi:

aramak.

Ortaçağ

fakat bugün

tüccar ve

deva

sonra

Tarımında

maksadıyla

"Zürra,

1-

İnönü'den

topraklarında

iki aşama

derde

çıkarıldı:

Türkiye

Türkiye

göre

Olmayınca,

engeller iki biçimde

bay Recep

Politikası", duruma

Maliyeti

20

kuruşa

düşürmenin

çalışan"dediği satmaya

boyun

Oysa, durum

o

küçük

düştü. yoluüre-

eğmesini,

Eğer küçük

üret-

ürünlerin

daha


ucuza

elde

mut'

edildiklerini

(öldürmeyip

göstermez mi? sul

bir

değil,

Türkiye'ye

yaşama

ancak

süründüren) ilkel

düzeyini

bir

ve

bir üretim

tapşırmak,

değil midir?" (Demokrasi,

yalnız

geçim

üretmenlerin

mutsuzluğuna

yordamını,

memleketi

Türk köylüsüne

geri

geri

yok-

götürmek

dileği

8-10)

Söylevlerde "Çağdaş uygarlık" göklere çıkarılır. garlık"ın, yani

kut-la-ye-

katlandıklarını

kapitalizmin tarıma

girmesi

önlenir.

Gerçekte:

O "Uy-

Söylevlerde " K ö y l ü

m e m l e k e t i n e f e n d i s i " olarak göklere çıkarılır. Gerçekte:

Kilosu 80 ku-

ruşa mal olan tütünü elinden 30 kuruşa alınarak köylü Ortaçağın en yoksul toprak köleleri d u r u m u n d a çalışmaya zorlanır. "Ekonomi Politikadaki bu

eğilim,

düşünce alanında

DEVLETÇİ

endüstri

çabuk yankılar uyandırdı.

alanında

başarısı

ve

o

sayede

Hele İnönü'nün

uzun

süre

iktidar

katında rakipsiz kalması, belli bir sosyetede (toplumda) Devlet kurumunun varolan sınıf ilişkilerle kesin

bağını,

m ü n e v v e r insanlık" İdeologlarına

unutturuverdi.

Görünüşle gözleri "Yarım

aydı n" l ığ ı

aşağısına:

kamaşan

" K a d r o c u l a r " gibi toy

beğenmeyerek,

D e m a g o j i y e düştüler.

kertesinde fetişleştirdiler. doğru

gidiyor sandılar.

kimi aylıklı " M ü t e f e k k i r ve

dörtte

Devletçiliği

Dünyayı "Yeni

bir

ukalalar çıktılar.

"Aydın"lıktan

daha

mutlak ve biricik hakikat

bir O r t a ç a ğ " a

(Yakup

Kadri)

"Eşsiz ö r n e k s i z bir t e z a t s ı z millet" (Şevket

Süreyya) dalgasına kapıldılar.

Küçük köy ekonomisini (yoksul köylü üre-

timini) "Türkiye'nin rasin t e m e l l e r i " (İsmail Hüsrev Tökin) diye katedralleştirdiler. Ve işin tuhafı, olojilerini,

kalın

İÇİNDEKİ

KANUNİYYETİNİ,

bütün

majisküllerle:

amacı

değil,

letçilikler ği,

vardır:

örneği",

Buhran

de,

dönüverir.

da

gibi,

amacına

vardığı

gürültüsüyle

bahane biraz

yerlerinizi

ile

insaf gerektir.

başkalarına

egemen

de Modern

tıpkı çok

[derleme]

sosyal

bir

"Ne

İnsaf değil, Bu

Faşist

biten gibi,

İnönü

(10.6.1934)

"Eşi aygıt

Rasih

Geçen

gün

efendiler!

Çekilin

gayri.

yerleri

işgal

bu

ve

atılır.

birden dilsiz

istiyorlar?

milletin

Sos-

devletçiliği

götürür.

İşi İ.

devletçili-

yoluyla),

gelişme

çağa

eğilimin

bir çok dev-

(zorlama

Bismarkizm

önceden

edildi.

kükredi:

bırakın.

devletçiliği,

"Bismarkizm"dir.

gün,

daha

protesto

şöyle

de,

bir bakıma

değil,

adıyla

Nitekim

Harp

ve

İnönü'nünkü

Ortaçağa

dünyadaki

olmamışa

ğim

devletçiliği,

İsmet

Türkiye'yi

Devletçilik

olmayacak

Devletçilik

Mutlak bir devletçilik yoktur,

Kapitalist devletçiliği

medeni

kapakları"nın

gibi

aletidir.

"devletçiliği"... alabilir.

HAS SEYRİ

yaftaladılar.

Devlet

aracıdır,

tek sözle

yalist adını

aslında

KENDİNE

KADRO T E L A K K İ S İ N E göre tedvin

İ D E O L O G L U Ğ U " damgasıyla "Oysa,

bu feci biçimde komik gericilik fraze-

T Ü R K İNKILABININ

bire "Kürsü

Antalya, söylediBiraz edecek


çok

yüksek

(Cumh.

adamları

"Demek, örneğin,

Başvekil

onlar

farklılaşma

kombinasına,

yetemez.

Onun

olunca),

Bursa

Sanayicilerine

doğru

yürürken,

(ziraat

talisti)

köyde

dokuma

(açık

çıkarlarını)

kaaniim.' (Cumh.

çiftçi

gelsinler,

amacımıza

menfaatlerini

na

işçili

yetiştirdiği pamuk

'Herhalde, li

onlar

sübjektif kararlarla

binlerce

tarzda de

vardır,

işgal

etsinler."

12.6.1934)

meselesine

meselesi

çevrilmiş

ailesinin

Celal

Bayar

(İnönü

ve

Tarımcılarına

sanayimizin

olur."

de,

gerekli

"Böylece,

de,

genel

Çünkü,

köylü

için,

uzlaştırmak

25.1.1933)

kapitalisti)

durdurulamaz.

küçücük

şöyle

diyordu:

ziraatımızın

ve

ilkel düşüp

da

mümkün

ce-

olduğu-

işçi

kullanarak

tarım

yapan

olarak

endüstri

(sanayi

kapi-

(Demokrasi,

s.11,12)

Aynı eserin B- Asıl köylü m e s e l e s i " bölümünde:

1- Kadim müna-

sebetler, 2- Kapitalist m ü n a s e b e t l e r izlendikten sonra, çiftçiyi topraklandırma ve kredi konularında, "Toprağın nasıl:

1- Ziraat kapitalistlerine,

2- Tefeci kapitalistlere geçtiği belirtiliyor; Kredinin, nasıl tefeci eline geçerek üretimi gerilettiği örnekleriyle açıklanıyor ve gerçek olayların şinden ticesi:

şu

kaçınılmaz sonuç çıkarılıyordu:

(Banka

Her şey, s.16)

+

Büyük arazi sahibi +

Finans kapitalin

"İnönü,

le seziyordu

Milli

ki,

Mücadele

lu, T O P R A K MESELESÎ'ni

"Demek her tedbirin objektif ne-

Tefeci)

nin

sentezleşmesine varır.

köy içine işlemesine yarar." (Demokrasi, ateşi içinde

klasik anlamda

toprak sahibi etmektir.

gidi-

yetişmiş

Demokrasi demek,

bir politikacı genel

Köyde derebeyi artıklarını çözümlemektir.

Köye

içgüdüsüy-

olarak

Köylüyü

kaldırmanın tek yo-

Demokrasiyi sokmakla,

Finans kapitali s o k m a k iki bambaşka davadır. Derebeyi artıklarıyla yüklü köye, Finans kapitalin girmesi: mokrasi,

k a m b u r üstüne kambur olur." (De-

16)

28 yıl önce Î. İnönü "Toprak K a n u n u " n u " B ü y ü k Meclise" getirirken, bugünkünden cak,

6 yılda

lacak, se,

sonra

daha iş

her kombina

toprağımız

ve

arkadaşlar, cilik

lira

köyde

O

var.

modern

hesabına

da ve

hizmet

"Devletçilik esasına

yeni

ilk 4 yılda

"Düşünüldüğü

Demokrasinin

Kredi

çok yurtseverce

değildi:

harcanacak,

genişletilecekti."

köylümüz

vardır" diyor.

caklıların

devletçi

memleketimizde

muşsa" sözü ların

az

100 milyon

aşılmaz

tekniğe usul

doğru.

demokratik

tasarıdan

bir kalesi

kavuşur. "Nasıl

göstermedi olan başka

karşı,

kuru-

işleme

geç-

Kara

bahtlı

"Emin

olunuz

yeter bir çeki-

kredi kooperatifleri

kurul-

mi

koyar-

düşünceleri, çıkar

olur.

İnönü:

yeni alete

Yalnız:

kooperatifleri etmekten

ve

gibi

sadık kalına-

1000 kombina

ki: gene

"Kanun

kapitalist ala-

vermemiştir."

(H.

Tah-

sin, R. Saka: S e r m a y e Hareketleri, s.223) (Demokrasi, s.18) Demek, "Aydın kuvvetlerin" iyi dilekleri değil, en keskin "Kanun"ları


dahi, sosyal sınıfların kuvvetlerine ve çıkarlarına göre olumlu veya olumsuzlaşır.

"Kombinaların

bilinçli işlek (faal)

Kooperatiflere dönmemesi için,

yardımı

olmadıkça,

yığın

kütlelerin

davasının

teşkilatı

ve

çözümlenemeyeceği

hatırlanmalı idi. Çünkü, yukarıda olan her şeyin aşağıdan geldiği, ve bu işin temelinin bir Y I Ğ I N (KÜTLE) işi olduğu: ve köy nüfusundan, "Yeni

aletlerle

10 milyon 354 bin 396 bucak

10 milyon 350 binini ilgilendirdiği besbellidir. A m a ,

harman

makineleri,

s ü r m e ve

sulama

tertipleri"

aşkıyla coşan Î. İnönü, bir prensibine daha sadık kalıyor: Yığın işini, yığın dışında koyuyor, gene İNSANI U N U T U Y O R idi." (Demokrasi, s.17-18) Sonunda: Teşkilatlı ve Bilinçli 4 bin kişilik bir sosyal sınıf, dağınık ve bilinçsiz onlarca milyon kişiyi, kanunların rağmına parya durumuna yeniden sokmanın

yolunu

çok geçmedi, rini

"Büyük

Tarım

"Bu

Bakanı

Meclise" ikinci

kiliyor." (Demokrasi, Demek,

buldu.

18,

yol,

çekildi. defa

Toprak Kanunu söylevlerinin Çok geçmedi:

anlatamadan

O

Başbakan

üzerinden

konudaki düşünceleİsmet

İnönü

çe-

idi...)

1965 yılı İsmet İnönü'nün kaçıncı defadır, büsbütün tavşanın

suyunun suyu haline getirilmiş, "Toprak Kanunu"nu "Büyük Meclis"e getirir getirmez:

Tüm

"Muhalefet" partilerinin

Demireller çevresinde dertop

olup Paşayı alaşağı etmeleri güneşin altında hiç de yeni bir şey değildir.


SON SÖZ Hepimizin gözü önünde olup bitti: 26 Mayıs gecesi, saat 24 sularına değin Eskişehir lokalinde kadeh kadeh sövgü saçan D.P.,

1 milyonu aşkın "Parti

üyesi"; 10 milyona yakın "Vatan Cephesi" ile, "Bütün Türk Milleti"nin ta kendisi sanılan korkunç kalabalıkların kalesi gibi görünüyordu. "Yapma, etme"

diyenlerin

üstüne

oy

dolusu,

kurşun

yağmuru

yağdırıyordu.

Kulis

arasında yaltaklanılarak alınmış özel müsaadesi ile, valisinden karakol görevlisine değin öğütlediği Devlet himayesi ile ve içeride dışarıda her türlü diplomasilerle savunuşu sayesinde iktidara çıktığı İsmet Paşa'nın bile, başına gah atılan taş, gah hazırlatılan linç biçiminde ölümü dikebiliyordu. Eskişehir içki aleminden bir saat sonra, 27 Mayıs gecesi başladı. Sayıları İstanbul'da bir ağzın dişlerini, Ankara'da iki elin parmaklarını geçmeyen beş on genç subay, şu bildiğimiz Rami ile Harbiye arası kadarcık yolu, her zamanki asker yürüyüşü ile 1 saatte aldılar. Tuttuklarından kimilerini daha o sabah bıraktılar. Ertesi günü Yassıadaya kapattıklarının 500 kişiyi geçmediği öğrenildi. Karşılarına tek bilerek direnen kişi çıkmaksızın, kimseciklerin burnunu kanatmaksızın, bu işi yapanları "Bütün Türk Milleti" gözünü açtığı o güneşli sabahlarda çiçek yağmuruna tuttu. Kimdi o, milletin ruhu bile duymaksızın deli gömleği giydirilerek enterne ediliveren Cumhurbaşkanından polis kabadayısına dek 500 kişicik?... 1929 yılı resmi istatistiklerinde 50 kadar Banka, 50 kadar Ticaret, 50 kadar Sanayi ŞİRKET'ini güden hepsi topu 500 Finans Kapitalist saymıştık. Onlar (yahut az değişikleri

olan)

bu

sayın

sayılı

500

kişiceğiz. Yassıadada

güneş

banyosuna

yassıltıldıkları gün, kendi partilerinde yazılı, radyolarında boyuna gönüllü aslanlar gibi kükreyip kainata meydan okuyan milyonlarca kişiden BİR TEKİ, penceresini açıp sokağın kaldırım taşına olsun: "Yapma, etme!" diye bağırmadı. Öküz ölmüş, ortaklık bozulmuştu!.. O bir avuç ortaklığın (ŞİRKETİN) bütün marifeti: Milletin hayatında yapma işsizlik ve pahalılık yaratarak, insanlarımızı bir lokma ekmek için birbirlerine düşürtmekti. Bütün gücü: Kardeşi kardeşe vurduran ecnebi entelicenslerinin emrinde borç ve baskı kumpasları kurmaktı. Hangi İhtilal, ne Devrimi, canım? Piknik televizyonunda, rahat nefes alınarak seyredilen, tabancası elinde, "DÜŞÜK" bir gizli ve tehlikeli gangster çe-


tesinin suçüstü yakalanışı ortada... Bir tümen asker, bir namus delisine yaylım ateşi mi açacak? Mermisine yazık. 30 milyon Türk, 500 sapığa karşı "Kanun dışı" davranışa tenezzül etmez. Görmesi, tanıması, aldanmaması yeter. Suçluyu tükürüğüyle

boğar...

Onun

için, Türkiye'de Kapitalizmin Gelişimi:

ölümden korkarca (bırakın Sosyalizmi, falan) ancak ve yalnız DOĞRU düşünceden korkar, gerçek DEMOKRASİ sözünden küplere biner. Şimdi, gangsterin (hür veya tutuklu olması bile önemsiz): Eline tabancası teslim edilmeli mi, edilmemeli mi? Bütün meselemiz budur.


BİBLİYOGRAFYA A b d ü l e h a t Nuri T ü r k i y e S e y r ' i S e f a i n A.

Bedevi

A d a n a Valisi Ahmed Ali

Hilmi, " A d a n a Z i r a a t A m e l e s i " , A d a n a , T ü r k ö z ü

Naim,

Uzun

Fuat C e b e s o y ,

Âyan'ın

İ d a r e s i T a r i h ç e s i , İstanbul,

Kuran, O s m a n l ı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a İhtilâl H a r e k e t l e r i ,

Mehmet'ten

Bugüne

Belge,

Matbaası,

1341,

Kadar Zonguldak Havzası

Milli M ü c a d e l e H a t ı r a l a r ı , İstanbul,

1935.

Cevabı.

C.H.P.1931

Kongresi.

Dr. A r h a n g e l o s Gavril, A n a d o l u

Bağdat Demiryollarının İç Y ü z ü ,

E m i n T ü r k Eliçin, T ü r k D e v r i m İ d e o l o j i s i n i n U ğ r a k l a r ı , F.

1926.

Eylem,

no:

1908. 4

Rıfkı A t a y , Ç a n k a y a

G a z e t e v e Dergiler:

Eylem

Kadro R e s i m l i Ay Takvim'i

1930.

Vekayi

La T u r q u i e , İkdam, nomieste

1877.

1908. A k ş a m ,

D'Oriente,

1930-3, V a t a n , C u m h u r i y e t 1939-4,

Time

1965,

Harp T a r i h i V e s i k a l a r ı Hasan T a h s i n - R e m z i geler,

İstanbul,

Hikmet Kıvılcımlı,

Eco-

(Dergisi).

Saka, S e r m a y e n i n Ş i r k e t l e r d e k i H a r e k e t i , İ s t a n b u l ' d a n

Saka,

Kuvayı

Sermaye

Bel-

Hareketleri.

M i l l i y e c i l i ğ i m i z , İst.

9/5/1954.

Hikmet Kıvılcımlı, T ü r k i y e işçi S ı n ı f ı n ı n S o s y a l V a r l ı ğ ı ,

M a k s i z m Bibliyotegi, İstan

1935. Hikmet Kıvılcımlı,

bul,

1965,

1929.

Hasan T a h s i n - R e m z i

bul,

Milliyet,

N e w Y o r k T i m e s v.b.

Emperyalizm: Geberen

K a p i t a l i z m , M a r k s i z m Bibliyotegi, İstan-

1935. (ikinci baskı: T a r i h ve D e v r i m Y a y ı n e v i , tst. Hikmet Kıvılcımlı,

Meseleleri no:

1 tst.,

Hüseyin A v n i tanbul,

Demokrasi:

Türkiye

1974)

Ekonomi ve

Politikası

Hakkında,

1937.(ikinci baskı: T a r i h ve D e v r i m Y a y ı n e v i ; İst.,

(Şanda),

1908'de Ecnebi S e r m a y e y e

Günün

1974.)

Karşı İlk A y a k l a n m a l a r ,

1935.

İkinci

Pamuk Kongresi,

Kongre Zabıtnamesi,

M a t b a a ' i  m i r e İstanbul,

1925.

İs-


Kâzım

Karabekir,

Kur'an'ı

İstiklâl

Kerim.

Lütfi S i m a v i , G ö r d ü k l e r i m . Marks-Engels, Meclis'i

Mebusan

Zeki,

Özel

Zabıt Ceridesi. Hatıraları,

Nuri,

Paşa,

Hatıraları,

Bankalar Kurulu

Talat

Paşa,

Mazbatası,

1326.

Matbaa'i  m i r e ,

1917.

Lâyihası. Hâtıratı.

Meclis'i

Bruxelles,

1926.

(Osmanlı Sanayii, çeviren: A.

Bilgiler F a k ü l t e s i Y a y ı n ı ) .

Sultan A b d ü l h a m i t , V â s ı f Paşa

1945.

H i s t o i r e du T r a v i l et d e s T r a v a i l l e u r s ,

Sanayi İstatistiği, Siyasal

İstanbul,

Mecelle'i U m u r ' u Belediye,

Pierre Brizon,

Ökçün,

İstanbul,1945.

M ı n t ı k a m ı z ı n Kitabı, İzmir T i c a r e t ve S a n a y i Odası, İ s t i h b a r a t Md,

Operatör Cemil Osman

2 cilt.

Correspondance.

M e h m e t Ali A y n i , M.

Harbimiz,

Mebusanı Açış

Nutku,

Gündüz


EK: TÜRKİYE'DE

KAPİTALİZMİN

GELİŞİMİ

ÜZERİNE Sosyalist 30 Mayıs 1967

Dr.

Hikmet Kıvılcımlı'nın A n k a r a ' d a

Fikir Kulüpleri

Federasyo-

nu " F K F " lokalinde verdiği k o n f e r a n s t a n özetler. Bir zamanlar "malumatlı a d a m " çok makbuldü. 20. yüzyılın yarısından sonra insanlık, "Ordinatuer: B U Y U R U C U " ya da "Informatique: Duyurucu" denen elektronik hesap ve akıl makinelerini buldu. Bu makineler sayesinde ilgilendiğimiz bir alandaki bütün buluş ve bilgiler, bir anda önümüze seriliyor. Artık malumat nakli yerine, bu bilgiler arasında bağ kurmak, sentezlere gitmekten başka şey kalmıyor insan düşüncesine. Ben de bu k o n u ş m a d a bazı bağları kurmaya, bazı anları, gelişimin yönünü v e r m e y e çalışacağım. Daha önce konuşan iki yurttaşımızdan birincisi... "14-15. Y ü z y ı l l a r d a

O s m a n l ı T o p l u m u " üzerinde

konuşmuş.

Dün

konuşan benim dinlediğim Profesör B. Sadun Aren, y u r d u m u z u n Cumhuriyet çağındaki kapitalizmin gelişimini anlattı.

Profesör, "Türkiye Kapi-

t a l i z m e geçişte neden geri kaldı? Bunu ben b i l m i y o r u m . Bilen de o l d u ğ u n u s a n m ı y o r u m " dedi.

Ben bu gecikmenin nedenleri, kapitaliz-

me geçişin çağı üzerinde duracağım. Profesör

Aren:

"Sosyal

konularda

kesin

konuşulamaz,

tarih

s ö y l e n e m e z " demişti. Bu benim d a v r a n ı ş ı m ı n t a m tersi. Ben tarih söyleyeceğim. Birinci tarih basamağımız 1838: Tiımar ve Zeametin kaldırılması. Bu, M a h m u t II'nin Yeniçeri Ocağını Dirlik Düzeninin son Dirlik

Düzeni,

kalıntıları

Osmanlı'nın

kaldırmasına

paralel

bir olaydır.

Böylece

kaldırılıyordu. bozulmamış

Toprak

Düzeninin

adıdır.

1838'de kaldırılan Tımar, küçük dirlikçilere, Zeamet ise 10 bin ila 30 bin arasıda büyük dirlikçilere verilen topraklardı. Bunların rakabesi (mülkiye-


ti) kimsenin değildi. Sencer Divitçi, mülkiyet Padişaha aitti demiş, yanlış. Bunlar Beytülmalimüslimin'indi, yani:

Müslümanların ortak malı idi, baş-

ka hiç kimsenin değildi. Osmanlılar A n a d o l u ' d a

Hülefa-yi

T o p r a k " düzenini benimsediler. Düzeni" diyoruz. kan,

"Ne

Bu

zaman,

Raşidiyn

Bu Osmanlı

devrinde

konuda araştırma yapan kim

tarafından

a r a ş t ı r ı l m a s ı beyhude" diyor.

kurulmuş

rönesansıydı.

"Miri

Buna "Dirlik

Profesör Ömer Lütfi Bar-

yapıldığı

veya

yayıldığının

Biz öyle demedik, demiyoruz.

Dirlik düzeninde iki bölük insan karşı karşıya. Çiftçiler ve dirlikçiler. Toprak, Çiftçi'nin T A S A R R U F U N D A D I R .

Mülkiyetinde değildir. Dirlikçi, toprağın

sahibi denirken, koruyucusudur. Maliki anlamında sahibi değildir. Dirlik düzeni

bozulduğuna,

Osmanlı

mağın adına "Kesim Düzeni" diyoruz.

toprak düzenindeki

ikinci

basa-

1838'de, Osmanlı T o p r a k Düzeni-

nin son kalıntıları da kaldırılıyordu. İkinci tarih basamağımız: luşu.

Bu tarihe

1846. Miras kanununa yeni hükümler konu-

kadar yalnız erkek evlada

geçen toprak tasarruf hakkı

bundan sonra kız evlada da geçecekti. Bu, Beytülmaldeki mülkiyetin kişilere geçişini hızlandırıyordu. Osmanlı mülkiyet anlayışı, zaten bu değişiklikten çok önce bozulmuştu, kanuna kız evlat için giren tasarruf hakkı, uygulamada 1847 yılı

mülkiyet hakkı

şeklinde anlaşılıyordu.

süratle toprağını

kaybeden

beytülmal ve

hazinesinin tam-

takır olduğu görüldü. Şimdi devleti kim finanse edecekti? "Nerden para buluruz?" sorusu ilk olarak beliriyor. Defter Emini Hasan Efendi, "Ödünç alalım" diyor. fereden

Borçlanmalara

istersek, zayıf o l d u ğ u m u z anlaşılır,

karşı çıkıyorlar:

"Ke-

Fas'a y a z a l ı m " deni-

yor. III. Selim'in sorumluluktan uykusu kaçıyor. 1849'da ilk büyük Finans Kapital denemesi ile karşılaşıyoruz: i Hayriye. T a m

Şirket-

kapitalist müessese. Sadun Aren, kapitalizmi Cumhuri-

yetle başlatmıştı, oysa A v r u p a i manası ile kapitalizmin Türkiye'ye girişi ve başlangıcı işte bu 1849 tarihidir. elyazması

ile

karşılaşıyoruz. İlk olarak e k o n o m i k reform ihtiyacı üzerinde duruyor.

1875

Ko-

nuyu

yıllarında

bir Avrupalı

Şura-yi kafası

Devlet'ten

Mehmet

ile ele aldığını görüyoruz. "Devlet-i A l i y y e n i n

Ahval-i

Maliyesine Dair Risale" yazıyor.

mesela

Halep

ilinde

10

Fuad'ın

bin

Bu

kişilik " a m e l e n i n "

risalede

1840 yıllarında

memleket

ihtiyacı

için

çalıştığını, oysa şimdi bu rakamın 800'e düşmüş olduğunu kaydediyor ve kapitalizme geçişin

nice tahriple olduğuna örnekler veriyor.

Dirlik düzeninden kapitalizme bu özetlediğimiz yollarla geçilirken (19. yüzyıl ortasında), 3 yıl sonra Batıda büyük Karl Marks, 1853 yılı New-York


Tribune'de T ü r k i y e üzerine yazılarını yayınlıyordu.

Bu yazılarından "Tür-

kiye'de Milliyetler" başlıklı olanından bir pasaj okuyalım: "Türkiye

lejitimist

Lejitimist

ve

darsızlığı,

ilk

STATÜKO'yu da

Fransız için

adına,

Hükümetler,

ki,

politika

dünyanın

yeniden

kurar kurmaz,

"Ne zaman di

ise,

mutlak

hesaba

koyduysa

züğürtlük

belgesini

olsun,

üstünde

her

gibi,

yeri

bir de

Onun

kıvrandıran

hemen

ezeli

katılabilirdi."

hemen

"Statüko'yu

ora-

ilmühaberi,

göstererek

Eu.

Türkiye'de

ikti-

özetlenebilir:

bir parmak boyu

zü-

ilerleyiş

mesafe

C.3,

tanrılaştırırlar.

gerici parti

Türkiye'de

al-

s.7) Ne

statükoyu

STATÜKO,

bu

yol

için:

ihtilal sancıları

Şark

(Keza,

fıkaralık

(K.M.:

bakılıyor ki, 8)

hemen

bir

olursa

noktasıdır.

sisteminin

cümleyle

varmak,

itiraf ederler."

(Keza,

Avrupa'yı

arkasından

şu

daima

kabuğu

başka

adamakıllı değişmiştir."

beri,

o

her ne

hassas

hükümet

tesadüf nereye

kabiliyetleri bulunmadığını

Devletler,

Avrupa'nın

hükümdarcı)

oybirliğine

medeniyet adına,

maya

var

ileri

genel

belgesidir.

hükümdarcı)

(tek

İhtilalinden

korumak,

bırakmak

ğürtlük

(meşru

Monarşist

bir an

Meselesi'nin

tekrar

için

azıcık din-

ortaya

çıkacağı

s.6)

Marks'ın belirttiği Türkiye'de değişiklik, antika sermayenin yerine modern Batı sermayesinin imparatorluğu köstebek gibi eşip kazımaya girişmesiydi. "Şark Meselesi" bu idi. İrili ufaklı kaç kapitalist devlet varsa, en az o kadar köstebek. Türkiye'de yuvasını y a p m a k istiyordu. Çünkü kapitalizm, A v r u p a ' d a kendi ücretli kölelerini her gün biraz daha idare edemez duruma sıtma

girmiş,

klasik büyük sanayi

nöbetleri geçiriyordu.

krizleri

Krizlerle ölmemek,

ile

her 5 - 1 0 yılda

işçi sınıfının

bir

ihtilalleriyle

d e v r i l m e m e k için, kendi iç ufunetini dışarılara a k t a r m a k zorundaydı. Bunun tek açıkta

kalmış yolu ise, Türkiye gibi eski zengin

bağlayıp talan

ederek, s ö m ü r g e l e ş t i r m e k , yani s a v u n m a s ı z pazar,

hammadde "İşte, beruhiler

şimdiki de,

hele

şükür,

da,

o

sorusu,

kaynağı

kısa

anarşi

yeniden

yılları)

görüşlü

ve

ezeli mesele,

o

ihtilal

Hükümetlerin politikaları tehlikesinden

boyuna

diri kalan

hortluyor." (K.M.:

Böyle, A v r u p a

ucuz

olarak sömürmekti.

(1853

o

ülkeleri haraca

kapitalizmi,

Keza,

içine

başına

geçmiş

gömülerek,

sıyırdıkları güçlük:

ile

bulunan tam

be-

Avrupa'yı,

öğündükleri sıra-

Türkiye'yi ne

yapacağız

s.7)

kendi e k o n o m i k etkileriyle,

politika

bebe-

ruhilerinin ne yaptıklarını bilmeksizin, Çin, İran, T ü r k i y e geniş pazarlarına ve

zenginlik kaynaklarına

Adam"larının

doğru

yarışıyordu.

O

yarı

sömürge

"Hasta

gövdelerini canavar rekabetiyle parçalarken, Türkiye'yi de

zorla kapitalizmin sektörü içine alıyor, bu zorlu değişiklik Türkiye'yi içinden çıkılmaz zıtlıklarla dolu bir "dış mesele" biçimine sokuyordu.


1854 yılında

Kırım savaşı

patlıyor.

Sayın Aren'in görüşünün tersine,

biz yine kesin tarih söylüyoruz. Buna "Tavşana kaç, tazıya tut" savaşı d e m e k yerinde olur.

Çarlık ve Padişahlık birbirine düşmüş.

Osmanlı

bir

çeşit iğneli fıçı içinde. Fransa ve İngiltere'de kurtları "çıfıt"lar: "Kaç, ben kurtarayım" diyorlar. 1856'da yeniden şirket akımı ile karşılaşıyoruz. İzmir, Aydın demiryolunu İngilizler alıyor... Sonra bu kapitalist gelişmeyi d e s t e k l e m e k için bankaya ihtiyaç duyuluyor:

Londra'da Bank O t t o m a n kuruluyor.

Yabancı

sermaye,

garenti

de

istiyor.

İpotek lazım

geliyor.

1857'de

Muharrem "Arazi K a n u n n a m e s i " çıkıyor. Miri toprakların idaresi mültezim ve muhassıllara bırakılıyor: ki Osmanlı

Kediye peynir tulumu teslim ediliyor. Es-

Kutsal T o p r a k Düzeninin özel

böylece t a m a m l a n ı y o r .

Bu

gelişimde,

mülkiyete resmen aktarılması

tarih

söylemeden

olayların

an-

latılması imkansız olduğu için biz de tarihler söyledik. Ö d ü n ç (istikrazlar) faslı

1858'de ilk olarak 4 milyon altın lira (şimdi-

ki 600 milyon) alınması ile başlıyor. Bunlar, Türkiye'de kapitalizmin nasıl başladığına

ait elemanlar.

Bu

elemanların

nasıl

araştırılması

gerekir?

Marks diyor ki: "Genel

olarak

yutlaştırmadır.

üretim,

Bununla

tekrarlamalardan birlikte

manın

kendisi

halinde

çeşitlenmiştir." (Zur

Türkiye'de leksliği

kompleksçe kapitalizm

o

genel

örgütlenmiştir Kritik,

ilk.:

derken

Batı

kapitalizmin

ve

başka

çeşidi

şirket ve

yapılmış

yahut

o

bir so-

ortak

başka

ele-

belirlenmeler

Einleitung)

de, T ü r k i y e

g ö z ö n ü n d e tutularak kendi

mandır.

kurtulmak için karakterin,

üretiminin

tarihsel

belirtilecektir.

ödünç

Kapital

kompbir ele-

biçiminde T ü r k i y e ' y e

girdiği

günlerde Türkiye'nin de bir kapital elemanı vardı. O antika sermaye idi. Türkiye'de, eskiden beri var olan tefeci-bezirgan sermaye ile tasında sokulan

19. yy or-

modern s e r m a y e birbirine karıştırılmamalıdır.

Hepsi or-

tak S E R M A Y E adını taşırlar, ama tarihsel ve sosyal çağlara göre bambaşka üretim tarzlarına karşılık düşerler. Marks'ın deyimiyle: "O için

elemanlardan

ortak

duğu gibi, üretim Bu

kimisi

bulunurlar. en

kadim

kavranılır

hale

Kimi çağ

çağlara

için

de

gelemezdi."

bakımdan, Şirket-i

var olan

bütün

belirlenmeler,

ait en

olurlar, modern

ortak olabilir.

kimisi çağda

bazı

çağlar

ortak bulun-

Onlar olmaksızın

hiç bir

(Keza)

Hayriye ve İstikrazlar Türkiye'de, ondan önce

sermaye elemanından

bambaşka

bir üretim tarzının,

kapitalist

üretim y o r d a m ı n ı n resmen ve su götürmez bir kesinlikle gelip yerleşmiş bulunmasıdır.

Bunda "kuşkuya" yer kalmadığı, ondan

lerle de açıklanır.

sonraki gelişme-


1859 yılında insanlık, bilim tarihinde en büyük devrimi yapan iki kitap yayınladı. Bunlardan biri Darwin'in "Nevilerin Menşei" keni] adlı eseridir.

[Türlerin Kö-

Bu eser ilk defa canlılar zinciri üzerinde hayat gelişi-

minin kanunlarını gayet net olarak ortya koyuyordu. Aynı yıl

Karl Marks

da, "Ekonomi Politiğin Eleştirimi Üzerine"yi yayınladı. O da tarih zinciri üzerinde son sözü, T O P L U M gidişinin kanunlarını açıkladı.

Bu eserin

ön sözünün son sözü tarih yazımının realist ve idealist metodu üzerinedir. Burada Marks, ünlü Latin şairinin yine ünlü mısralarını alıyor ve diyor ki:

"Tarih

yazmanın

bir idealist metodu

vardır,

bir de

realist metodu."

Çıkardığımız gerçekçi sonuçlar: "Güdücü sınıfların çıkarı önyargıları ile az bağdaşacaktır. A m a cehennemin giriş yerinde olduğu gibi, bilimin eşiğinde de, insan şöyle bir mecburiyetle yüzyüze geliyor: Qui si c o n v i e n ogni sospetto Ogni vilta c o n v i e n ehe qui sia m o r t a " (Burada her kuşku

püskürtülsün,

Burada her korku ölsün!) Gençlerimiz, gerçeği her arayışlarında, insan biliminde en büyük Devrimi yapmış düşünürün

bu

iki öğüdünü

hiç unutmamalı,

boyuna

kendi

kendilerine sormalıdırlar. A c a b a doğrudan korkuyor m u y u m ? A c a b a gerçeği

kuşkulu

biçime sokuyor m u y u m ?

Korkuyorsam

doğrudan:

Boşuna

bilim çalımları t a k ı n m a y a l ı m . Doğruyu hiçbir zaman b u l a m a m a y a mahkumum. Gerçeği kuşkulu gözlerle izliyorsam: mayacak ikircilik ve tereddüt batağında ışığı t u t a m a m a y a alanında

mahkumum.

Savaş

hiçbir kesin davranışa yol aç-

boğulmaya,

hiçbir keşif ve icad

meydanından

korkusuzluk ve kuşkusuzluk zaferin

çok bilim ve

bilinç

ilk şartıdır.

Bu yalın kat kuralı u n u t t u ğ u m u z için, Türkiye'de bilimsel güç sıfır çizgisi üzerinde dolaşır durur. Dünya ölçüsünde, insanlığın ciddiye alabileceği

bir

tek

bilimsel

keşif,

icat

ve

doktrin

öne

süremeyişimiz,

ze-

kasızlığımızdan, bilgi kıtlığımızdan değil, korkuyu alçak gönüllülükle maskeleyişimizden ve kuşkuyu bilimsel iffet sayışımızdan ileri gelir. İki yüz yıl boyu boşuna yitirdiğimiz kuşaklar, hep kendi kendisinden veya çevresinden

KORKU

ve

KUŞKU

illetine

kurban

gitmişlerdir.

Güdücü

sınıfların

çıkarcı önyargılarından ürkmemek, k o r k m a m a k , o önyargıların içimize işlettiği

pısırıklıklar ve nemelazımcılıklarla e v h a m ve kuşkuya

kapılmamak

bilimin birinci şartıdır. Yalnız

kuşkusuzluğu

Laura, Marks'a soruyor:

körü

körüne

kapılmayla

karıştırmayalım.

Kızı

"Beğendiğiniz us nedir?" Marks karşılık veri-

yor. "Her ş e y d e n şüphe"... Marks'ın Özel Dünyası kitabımızda da işaret ettiğimiz gibi, buradaki "ŞÜPHE": Septisizm (kuşkuculuk, Zenon'kari safsatacılık, hiç bir şeye i n a n m a m a k ) değil görünüşe a l d a n m a m a k , gösteri-


şe kapılmamaktır. Dogmatizme

Fikret'in

düşmemek

deyimiyle:

"Şüphe nura doğru

parlak palavralarla

koşmaktır.".

kamaşmamaktır.

Bizde

en

çok karıştırılan da budur. "Türkiyemizde 40 yıldır Kapitalizmin

varlığı

inkar edilerek do-

muzuna K A P İ T A L İ Z M kuruldu. Şimdi " d ö n ü n c e abler, d ö n d ü dolaplar": Son konağına varmış düzene "Özel sektör", yok "Hür teşebbüs" gibi aklıklar, allıklar, parfümlü pudralar sürülecek, yüz yıllık bin bir yabancı sermaye odalığı yerli kapitalizmimizin iç yüzü saklanmak veya şirin gösterilmek isteniyor. Bu alanda ne denli kuşku yaratılabilirse, yurttaşın o denli "Kafadan gayrımüsellah" edilebileceği umuluyor da ondan. Bu belirtmeyi: "Sosyal konularda kesinlikle k o n u ş u l a m a z " gibi iddilara karşı y a p ı y o r u m . Bu iddia, hep kuşkulu sözlerle y e t i n m e davranışını dile getiriyor. Bu davranış, bilimsel iffet kabul ediliyor. Oysa bilim, yakışır.

kılıç gibi

keskin o l m a y ı gerektirir.

Kararsızlık,

Bir izafiyet meselesi çıkarılmış ve mutlaklığın

tur. Oysa Diyalektik, septisizm değildir.

bilime en

az

karşısına konmuş-

Kalite değişmedikçe, mutlak ha-

kikattir. A n c a k sayıca birikim atlama yaptığı zaman kalite (nitelik) değişir, atlayıncaya dek kaliteliğini korur. Her devirde

dar görüşle

politikacılar,

Şimdi "Temel Haklar Kanunu" da

korkudan

medet ummuşlardır.

böyle bir dargörüşlülükle çıkarılıyor.

Korku hiç bir zaman gelişimi ilelebet tıkayamamıştır. Olayları kuşkusuz ve korkusuz ortaya

koymak bir zorunluluktur. Ve

korkusuz ve kuşkusuz olsalardı,

iyiliktir de...

Bilginlerimiz

Menderes'e iyilik etmiş olmazlar mıydı?

Kapitalizm konusu ele alınınca bunun ve Kapitalin tarifi de gerekiyor. Dün konuşan sözcü arkadaş, onu sadece teknik ve mekanik bir olay gibi izah etti.

Bu izaha " e k o n o m i k " d e m e k büyük bir yanlışlık olur.

Diyalektik Materyalizmin tuğu, t a m a m e n

insanı sadece e k o n o m i k hayvan

bir burjuva iftirasıdır.

haline sok-

Bilimsel Sosyalizmde insan "Sos-

yal Yaratık"tır. Sermaye nedir? Kapitalizmden önceki sermayeye, Pre-kapital, Önsermaye diyoruz. Osmanlı'nın dirlik ve kesim düzeni zamanlarındaki sermaye budur. Ö n s e r m a y e kesim düzeninde egemenleşmiştir. Modern s e r m a y e Üretim alanında da egemen olan sermayedir. Prekapital, Modern kapitalin düşmanıdır. Mesele bu iki terimin karıştırılışından doğuyor. Onun için neden ilerl e y e m i y o r u z ? Kapitalizm var mı, y o k mu gibi konularla y ü z e y d e uğraşıp duruyoruz. Sınıflı toplumun, yani medeniyetin açışını sermaye yaptı. A m a bu Tef e c i - B e z i r g a n sermayedir, mamen zıttır.

Pre-kapitaldir ve bu

modern

sermayeye ta-


Profesör rum,

Aren

bilen

de

"Türkiye

olduğunu

kapitalizme

geçişte

sanmıyorum" dedi.

niçin

Buna

geri

kaldı,

bilmiyo-

Agnostisizm,

"bilin-

mezcilik" denir. Bu ilme y a k ı ş m a z . Sosyalizm adına ise hiç yapılmaz. Bilim

bilinmeyenlere

tarafından

niçin

doğru

savaştır.

bilinmiyor? Tabii

Türkiye'nin alıştığımız

konuları

şey,

profesörlerimiz

kitapların

Avrupa'da

yazıldığı, Türkiye'ye geldiği ve ancak o zaman okunup profesörlerimizce bilinebildiği,

öğrencilere anlatılabildiğidir de ondan. A m a

Türkiye'de yazılan,

bu çok acıdır.

bilinenleri örtbas eder.

Tarihten öte, bir de Prehistoire var.

50 bin, yüz bin belki bir milyon

yıllık. Bunun iyice aydınlanışı da Marks ve Engels zamanında yeterlice olmadı. Onlar da her dürüst bilim adamı gibi açıklamalarında fazla ileri gitmediler. Sadece yolu açtılar. Bir metot bıraktılar. Şimdi ben size kollektifçe başarılabilecek bir iş teklif ediyorum.

Kapitalizm konusunu hep be-

raber araştıralım. Klasik Batı kitapları kapitalizmin doğuşunu aşağı yukarı şöyle anlatır: "İstanbul

Türklerin

icat

edilmişti.

du.

Ortaçağ

Modern de

elinde dünyası

anarşi

ve

Devletler çıkıyordu.

altın

ve

idi.

Feodal

baharat

Yüzyıl savaşı

(derebeylik)

kaosundan Derken,

bitmek

üzereydi.

yavaş

çözülüp

yavaş

(mahşerinden) ansızın,

ülkelerini kendisine

Eski

ilhak

yavaş Dünya:

Matbaa dağılıyor-

yavaş

sahneye

Denizler ötesin-

ederek büyüdü."

(Hist.

Du

Tr. Et des trav, 131) Bu satırlarda, kapitalizmin doğuş sebepleri açıklanıyor mu. Hayır. Sadece tasvir ediliyor. O tasvir de parçalı ve eksik bırakılıyor. Bugüne değin Batıda kapitalizmin doğuş sebepleri a y d ı n l a n m a m ı ş kaldı. "İlkel Sosy a l i z m d e n K a p i t a l i z m e ilk geçiş: İngiltere" adlı kitabımızda o boşluğu, en çok ihmal edilen insan üretici gücü: Kolektif A k s i y o n bakımından aydınlatmaya yola düştü. yönelişine Fırat ve

çalıştık. Tarih, yani

medeniyet,

Basra

körfezinden

kalkıp

U m m a n Denizinden Hind'e, İpek Y o l u n d a n Çin'e giden Doğu karşılık,

Dicle

Batıya

yönelen

dalları,

boylarından Anadolu'ya,

Finike

oralardan

kıyılarından, önce Y u n a n ,

Mısır'a, ardından

Roma ve Kara A v r u p a bölgelerine yayıldı. Bu birbiriyle sebep netice zincirlemesi bağlı olan gidişler, yani tarihin üretici güçlerindeki gelişim olamasaydı, elbet medeniyetin İngiltere'ye atlaması çok şey getirmez, İstanbul'un fethinin

kapitalizmi y a r a t m a y a y e t m e z d i .

500. Yıl dönümü dolayısıyla Fetih ve Medeniyet

adıyla 1953'te bir broşür yayımladık. Bu broşürde, Batı rönesansında Türklerin önemli rolünü belirtmeye çalıştık.

Batı rönesansı diye bilinen hadise

aslında iki basamaklıdır. Birinci basamak, Haçlı Seferinde Hıristiyan Barbarlar tarafından İstanbul'un birinci açılışı ile oldu. Bu ilk rönesans gelgeç kaldı.


İkinci R ö n e s a n s : ce,

iddia

ettik

O s m a n l ı l a r ı n İ s t a n b u l ' u fetihleriyle başladı.

ki,

Batı

medeniyetinin

doğuşu

sağlanmış

Böyle-

oldu.

Os-

manlıların İ s t a n b u l ' u fetihleri ile başlayan ikinci rönesans, O s m a n l ı İmparatorluğu ö l ç ü s ü n d e geniş t a m a m e n cezri

[radikal, kökten]

bir tasfi-

ye olduğu için, Bizans'tan kopan t o h u m l a r bir kaç kente v e y a bir memlekete inhisar e t m e d i .

H e m e n , bütün A v r u p a ' y ı

man alevi gibi gelip g e ç m e d i . niyetinin

gelişme başlangıcı

kapladı. O s a y e d e , sa-

M o d e r n A v r u p a tarihinin ve Batı

mede-

oldu.

Burada da konu, Tefeci-Bezirgan sermayenin gelişimi önlediğidir. Tefeci-Bezirgan sermayenin aşırı geliri medeniyeti Toprak

Kapitalizme geçirmiyor. Tersine bir

batırıyor. meselesini

halleden

Horasan

erlerinin

başarısı,

Rönesansın

izahında önemli bir yer tutar. İstanbul'un fethiyle Bizans bilginleri avrupa'ya saçılmış ve Batı

rönesansına t o h u m olmuşlardır. İstanbul'un fethi-

nin coğrafi keşiflerdeki yerini ise burada t e k r a r l a m a y a lüzum yoktur. Akdenizi Türkler tıkayınca, Hind-i Atlas denizinden aradılar. Tarihte "rönesans" çok tekerrür etmiş bir olaydır.

Bilimsel

Sosyaliz-

min tarih görüşünü, Devrim hadisesi belirler. Sosyal devrimlerden önce de devrimler vardı. tümü

Bunlara tarihsel

devrimler diyoruz. Tarihsel

ile bir medeniyet yıkılıyordu. A v r u p a ' d a

böyle olmadı,

devrim

Kapitalizme

geçildi. Bu nasıl oldu? Elbette Engels,

e k o n o m i k münasebetlerle

Modern

toplumu

teknik değişiklikler çağıdır.

ilgili

incelemişlerdi.

bir olay bu. A n c a k Marks ve Kapitalizm

baş

Kimi "Marksistler" buna

döndürücü

bir

bakarak tarihi

gü-

den tek önemli güç tekniktir sandılar. Bu yanlıştır. Tarih, Marks-Engels'in de yer yer belirttiği gibi. "Üretici güçler"le gelişir. Üretici güçler ise, ikisi maddi ikisi de moral (daha doğrusu: İ N S A N LIK) olmak üzere dörttür: Kapitalizme coğrafi estüerli

ilk

olarak

1- Coğrafya, 2- T e k n i k 3- Tarih 4- İnsan İngiltere'de

nehirlere malik olması

geçilmiştir.

Bunun,

İngiltere'nin

ile açıklanması yanlıştır.

Estüerli

nehirler Çin'de de vardır. İnsanlığın İngiltere'deki sosyal devrime sıçrayışının T e k n i k l e izahı da yetersizdir. Zira matbaa, top, vs. çok öncesinden beri biliniyordu. Geriye tarih ve İnsan kategorileri kalıyor. Soru şudur: Tarih nasıl oldu da getirdi, İngiltere'deki insana modern kapitalizmi kurdurdu? Burada elbette tarihin bütün olarak gelişimi içinde kapitalizme doğru atladığı

basa-

maklar gözönüne getirilecektir. Antika tarih basamaklarında insan unsurunun durumu daima tayin edici bir rol oynuyor. O insan ki, bütün izahlarda daima unutulmakta, yahut sele kapılmış saman çöpü sayılmaktadır.


İngiliz saymakta

Magna

Carta'sını

herkes

müttefiktir.

Batı

medeniyetinin

Magna

Carta

önemli

davranışı

başarılarından kapitalist

insan

haklarının gelişiminde temelli bir eylemdir. Zira o sayede "Kral kanunun a l t ı n d a d ı r . " Ve herkes gibi

kanuna

uymaya

mecburdur.

Böylece

İnsan hakkı, hürriyet ve saygısı evrensel kanun olarak t a n ı n m ı ş , yerleşmiş oluyor. Bunu mesela Fransa ile karşılaştırırsak, orada ingiltere'dekinin tersine müstebit krallar görüyoruz.

Neden?

Çünkü ingiliz insan üretici gücü, barbar aşısı ile sık sık tazeleniyor. İngiliz

insanının,

medeniyet bezirganlığı

ile dejenere edilememesi,

ilkel

sosyalizmin gelenek ve göreneklerinin yaşatılmasını, sürdürülmesini sağlamış oluyor. Modern demokrasiye ilkel tohumlarını veriyor. İngiltere'de Magna Carta bir geleneği yerleştirirken, Fransa'da Barbar geleneğini yitirmiş olanlar,

derebeyler saraya teslim oluyorlardı.

Fransa

Doğu despotluğu çukuruna yuvarlanıyordu. Çünkü kara Avrupa'sı, İngiltere kadar sık sık ve y a m a n

barbar aşıları y e m e m i ş t i .

İngiltere'de aşiret ağaları, Lord

yarı

burjuva,

yani

lordlaştı,

toprak sahibi

burjuvalaştı, oldu.

bir çeşit halklaştı.

Fransa'da

ise

derebeyler

kapıkululaştılar. Derebeylere karşı kral halkla birleşti. Fransa'nın kapitalizme geçişte İngiltere'den

100 yıl sonraya kalışı bundandı.

Bu konuları Türkiye'de kapitalizme geçişin neden olmadığı, neden geç ve belli şekilde olduğunu incelemeye geçişte bir ışık olmak üzere özetledik. Bizde Magna Carta geç ilan edilmiş ve güdük kalmıştır. III. Selim ve A l e m d a r Mustafa Paşa'nın ilan ettiği Sened-i İttifak, tıpkısı ile İngiliz Magna Carta'sıdır. 7 maddeden ibarettir. Tarihi

zabıta

romanı

ile

karıştıran

kimi

hevesliler,

her önemli tarih

olayı gibi Sened-i İttifak'ı da anlayamamışlardır. "İttifak": " V ü k e l a - y ı devlet beyninde ve taşra hanedanları m e y a n ı n d a " yapılmıştır. Şartları: Yedi tanedir. 2. Madde:

"Asker ve er yazıp t e r t i p l e m e , hepimiz a r a s ı n d a

ko-

nuşularak mecliste verilen oyların birliğiyle alınmış kararlara göre d ü z e n l e n i r . " 3. Madde:

"Gerek M ü s l ü m ü n l a r malevinin ve g e r e k devlet gelir-

lerinin k o r u n m a s ı n a kim karşı korsa, hep birden tespit edilir." 5. Madde:

"Her kim f u k a r a y a z u l ü m ve d ü ş m a n l ı k y a p a r ve te-

miz Şeriat'in y ü r ü t ü l m e s i n e karşı kor ise, o n u n dahi ezilip eğitilmesine elbirliği ile çalışır." 6. Madde: "Ocaklardan ve başkalarından herhangi bir fitne ve fesat olursa. Ocak ise, ocağın kaldırılmasına. Sınıf ise kahr ve tenkil


ve dirlik ve e s a m i l e r i n i n

kaldırılmasına, kişi

ise HER NE T A B A K A -

D A N O L U R S A O L S U N tehkikle idam e d i l m e s i n e hep İstanbul'a gelip karar verilir." 7. Madde: "Fukara ve çiftçilerin (reayanın) korunup savunulması esas olduğuna göre... asayiş ve vergilerde ılımlılık hususuna dikkat o l u n m a k lazım olmağın, zulümlerin ve sataşmaların ve vergilerin kaldırılması

hususuna vekela ve hanedanlar aralarında

konuşarak

ne yolda karar verilir ise o n u n d e v a m ve istikrarına" bakılır. Bu hükümler İngilizlerin Magna Carta'larından az h ü k ü m d a r kısıtlayıcı değildir. Rical

İttifak'ı

imzalayan

(Kalemiye)

"Vezirler ( m ü l k i y e ) , Ü l e m a ( İ l m i y e ) ve

ve g e r e k H a n e d a n

(Taşra

ağaları

ve

bilcümle

Ocaklar ( S e y f i y e ) ki topu 25 kişiydi. İngiliz Magna Carta'sını imzalayanlar da,

tuhaf bir tesadüfle, ne fazla ne eksik, tam:

Ayrıca:

"Yüce Devletin ö t e d e n b e r i Usul, Nizam ve K a n u n u ve T ü m

25 şövalye olmuştu.

Padişah buyurultuları, içeride, dışarıda bütün erkan ve V ü k e l a ' y e MAKAM-I

VEKALET-İ

MUTLAK'dan

sudur

etmek

sureti

olmağla"

deniliyordu. Yani tıpkı parlamenter krallıkta olduğu gibi hükümet ve idare doğrudan doğruya

başbakanlığa düşüyor.

Padişahın

bir emri olursa,

onu da başbakan kanalından geçirmesi gerekiyordu. Bu kadarı, bir kalemde Osmanlı padişahlığını modern burjuva devletine çevirmek oluyordu. Ve bu değişikliğin uygulanması, padişaha daha yükleniyordu:

Sened-i İttifak'tan

ta

daima

olup,

ve

disi nazaret,i seniyeleri Biçimce arasında

hemen

birer nüsha:

"Taclı

kesintisizce yürütülmesine tam

hemen

ne fark vardı?

1-

ola aynı

Yüce Katta saklanmak-

Şevketmeab

vesselam"deniliyordu olan

Magna

Canta

Efendimizin

ken-

belgede... ile

Sened-i

İttifak

Magna Carta'nın ardında, bir alanda toplantı

yapmış yüzbinlere yakın İngiliz yığınları ayakta ve silahlı bekliyorlardı. 2Magna Carta'yı

imzalayan, en ufak bir ihanet önünde hemen yalın kılınç

kellesini sözü uğrunda torbaya koymuş şövalyeler (Alpler:

Gaziler), yani

yalan dolan bilmez barbar şeflerdi...Alemdar'ın karşısında imza koyanlar, Bizans hilelerinde kırışkın

kapıkulları

idiler.

Peşinde gelip İstanbul'u

ba-

başlarına gelenleri gösteriyor.

Bu

sanlar, çapul ülkülü iyi gün dostlarıydılar. Bu olaylar keşif ve icat yapanların

tefeci sermayenin t e ş e b b ü s e karşı oluşunun sonucudur. Tefeci böyle davranıyor.

Kapitalist ise keşfe el koyuyor. Çünkü o üre-

timde kâr arıyor. Tefeci-Bezirgan, Ali'nin külahını Veli'ye diyerek ticaret kârı faiz peşinde. Üretimle ilgisi yok. Yedi bin yıllık tarihi bunu gösteriyor. Sosyal olaylarda da bir rezonans söz konusu oluyor.

Mesela

bir rad-

yo, havadaki dalgalardan ancak kendine uyan dalgayı alabiliyor ve alıyor.


Bir toplum

da,

olaylardan

etkilenebiliyor.

Bunu

bizim

dışında

cereyan

Batı'dan

ne

eden

olaylardan

aldığımızın

ancak kendi

izahı

için

kolaylık

ile

uyan

olması

bakımından belirtiyorum. Kapitalizmin iki safhası var: Biri Serbest Rekabet, öbürü, ya da ikincisi Finans-Kapital safhası. Finans-Kapital safhası, serbest rekabetçiliğin tersine tekelci bir safha. Bu: Batı kapitalizminin çöküş safhasıdır.

Böylece, Osmanlı

Batı'ya yöneldiğinde, d e m e k oluyor ki,

çöküş halinde olan iki toplum birbiri ile temasa geliyordu. Buna sosyal rezonans diyoruz. Yerli tefeci s e r m a y e m i z ile Batı'nın

Finans-Kapitali

kay-

naşıyorlardı. İşte Batı'ya yönelişimizin bilimsel determinizmi, geri kalmış ülkelerin kaderi olarak böyle işliyordu. İşte Türkiye'de kapitalizm, bu determinizm içinde, bu tarihi aşamalardan

geçerek gelişmiştir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.