Ağri daği efsanesinde arketipsel benlik

Page 1

Turkology Update Leiden Project Working Papers Archive Universiteit Leiden, Department of Turkish Studies

A˜grıda˜gı Efsanesi’de Arketipsel Benlik ∗ C¸imen G¨unay †

Yas¸ar Kemal, d¨unyada en c¸ok tanınan ve okunan yazarlarımızdan biridir. Bu bas¸arı, k¨ureselles¸en d¨unyada giderek yitirdi˜gimiz k¨ult¨urel farklılıkların zenginli˜gini ısrarla vurgulayan, yapıtlarını yas¸adı˜gı toprakların k¨ult¨urel renklerine bulayan bir yazar tarafından elde edildi˜gi ic¸in ayrıca o¨ nemlidir. C¸ukurova’nın yerelli˜gini d¨unyanın d¨ort bir yanına tas¸ıyan Yas¸ar Kemal’in bu yerellikten taviz vermeden evrensel bir okur kitlesine ulas¸mayı bas¸arması, arketipsel eles¸tirinin o¨ nemli sorularından birini g¨undeme getirmektedir. K¨ult¨urel farklılıkların yok edemedi˜gi ortak bir sanatsal be˜geniden ya da sanat anlayıs¸ından s¨oz edilebilir mi? Yas¸ar Kemal’in yapıtlarının, aralarındaki sosyok¨ult¨urel farklara kars¸ın d¨unyanın de˜gis¸ik u¨ lkelerinde yas¸ayan pek c¸ok insan tarafından be˜genilmesi, bu yapıtlardaki arketipsel temelin tartıs¸ılmasını gerektirmektedir. Bu alanda yapılacak bir sorgulama, ister istemez bilinc¸dıs¸ının derinliklerine uzanan psikanaliz aras¸tırmaları ile tanıs¸ıklı˜gı da o¨ ng¨ormektedir. Arketipsel edebiyat eles¸tirisi ve psikanalizin bir araya geldi˜gi bir c¸alıs¸mada, Carl G. Jung’un (1875-1961) adının gec¸mesi kac¸ınılmazdır. Jung, gelis¸tirdi˜gi benlik tasarısı ve bilinc¸dıs¸ının toplumsal boyutlarına ilis¸kin d¨us¸u¨ nceleriyle psikanaliz alanına c¸ok o¨ nemli katkılar yapmıs¸tır. Jung’un “ortak bilinc¸dıs¸ı” kavramı, edebiyat eles¸tirisinde de arketipsel eles¸tiri y¨oneliminin sıc¸rama tahtası olmus¸, bu alanda da yeni ufukların ac¸ılmasına olanak sa˜glamıs¸tır. Bug¨un pek c¸ok kis¸i tarafından metafizi˜ge kac¸makla, kanıtlanmamıs¸ felsef akıl y¨ur¨utmelere dayanmakla suc¸lanmasına kars¸ın, yas¸adı˜gı yıllarda Jung’un genc¸ bir bilim insanı olarak d¨onemin otoriteleri kars¸ısında aldı˜gı eles¸tirel tavır c¸ı˜gır ac¸ıcı olmus¸tur. Carl G. Jung ile Yas¸ar Kemal’in bu c¸alıs¸maya konu olan ortak o¨ zellikleri, mitlere, geleneksel s¨ozl¨u anlatılara ve bu t¨urlerdeki yaratıcılı˜gın kaynaklarına duydukları ilgidir. Jung, mitleri insanlı˜gın arkaik gec¸mis¸ine ıs¸ık tutan yapıtlar olarak de˜gerlendirmektedir; ona g¨ore mitoloji, “arketipler kitabı” olarak adlandırılabilir (alıntılayan Walker 17). Jung’a g¨ore mitler, “¨oyk¨ules¸tirilmis¸ temel varolus¸ o¨ rnekleri, yani evrensel gec¸erlili˜ge sahip yas¸am kalıplarıdır ve her insan ic¸in anlamlı mesajlar tas¸ırlar. Mitsiz ya da mitdıs¸ı yas¸adı˜gını zannedenler, k¨oklerinden kopmus¸ kis¸ilerdir” (alıntılayan Saydam 47). Jung, bu kis¸ilerin “ne gec¸mis¸le ne kendi ic¸[lerin]de yas¸att[ıkları] analar-atalar k¨ult¨u ile ne de ic¸inde bulundu˜gu zamanın insanlı˜gıyla” gerc¸ek bir ilis¸ki ic¸inde olmadı˜gını ileri s¨urmektedir (47). “Analitik Psikoloji ve S¸iir” bas¸lıklı yazısında, mitik yaratıcılı˜gın amacını ∗

¨ Bu makale 16-18 Mayıs 2002 tarihinde Bilkent Universitesi’nde d¨uzenlenen Uluslararası Yas¸ar Kemal Sempozyumu’nda sunulan “A˜grıda˜gı Efsanesi’de Arketipsel Benlik” bas¸lıklı bildirinin g¨ozden gec¸irilmis¸ s¸eklidir. Adam Yayınları tarafından hazırlanan sec¸kide yer alacaktır. † E-posta: cimen@tr.net


“s¸imdinin yetersizli˜gini ve tekyanlılı˜gını” o¨ rtmek olarak ortaya koyan Jung, mitlerin ortaya c¸ıkıs¸ının k¨okeninde, toplumsal bazı o¨ g˜ elerin bulundu˜gu g¨or¨us¸u¨ ndedir (324). Yas¸ar Kemal’in pek c¸ok yapıtında beliren mitik d¨unya da, benzer bir yaklas¸ımla, bir o¨ zlemin ifadesi olarak de˜gerlendirilebilir; adaletsizli˜gi, k¨ot¨ul¨ug˜ u¨ , c¸aresizli˜gi yenemedikleri ic¸in mitik, d¨us¸sel d¨unyalara sı˜gınan anlatı kis¸ileri, gec¸mis¸e, ideal bir d¨unyaya o¨ zlem duyan ve bu o¨ zlemi d¨us¸sel bir d¨unya, mitik bir evren yaratarak yenmeye c¸alıs¸an kis¸iler olarak g¨or¨ulebilir. Berna Moran’a g¨ore, Yas¸ar Kemal’in t¨um C¸ukurova romanları bir “yozlas¸ma mitosu” c¸erc¸evesinde s¸ekillenir (116); Moran’ın bu saptaması da Yas¸ar Kemal’in romanlarında idealles¸tirilen d¨us¸sel d¨unyaya, gec¸mis¸e, “altın c¸a˜g”a duyulan o¨ zlemi ortaya koymaktadır (119). Bu ac¸ıdan de˜gerlendirilirse, Yas¸ar Kemal’in hemen hemen t¨um yapıtlarında, mitsel bir d¨unya yaratmak konusunda Jungcu bir anlayıs¸ın izlerini bulmak olanaklıdır; ancak, bunu Yas¸ar Kemal’in yazınsal u¨ retimini belirleyen bilinc¸li bir sec¸imden c¸ok, bilinc¸dıs¸ı bir yatkınlık olarak g¨ormek daha do˜gru olacaktır. Bu yatkınlık, Yas¸ar Kemal’in yakaladı˜gı evrenselli˜ge ıs¸ık tutacak niteliktedir. Bu c¸alıs¸manın amacı, Yas¸ar Kemal’in A˜grıda˜gı Efsanesi adlı yapıtı ba˜glamında, s¨oz¨u edilen bilinc¸dıs¸ı yatkınlı˜gın izini s¨urmektir. Yas¸ar Kemal’in anlatılarının destansı u¨ sluplarına, hacimli yapılarına kars¸ın efsane ya da destan gibi ayrı birer t¨ur olarak sınıflandırılmaları s¨oz konusu de˜gildir; bu c¸alıs¸mada, A˜grıda˜gı Efsanesi’nin bireysel bir yaratı oldu˜gu gerc¸e˜gi g¨oz ardı edilmemis¸tir. Dolayısıyla, burada amac¸, Vladimir Propp’un masal ya da Joseph Campbell’ın mit incelemelerinde oldu˜gu gibi, yapısalcı bir yol izleyerek bu anlatıya temel olus¸turan o¨ r¨unt¨uleri ortaya koymaktan c¸ok, anlatıda akıs¸ ic¸inde anlamlandırılamayan kimi edimlerin ve olayların Jungcu bir okuma ile anlam kazandı˜gını g¨ostermektir. Arketipsel ya da yapısalcı yaklas¸ım, evrensellik iddiaları ba˜glamında de˜gil, Jung’un kuramında o¨ nemli yer tutan bireyles¸me s¨ureci ba˜glamında de˜gerlendirilecektir. Bu amac¸la, yazının ilk b¨ol¨um¨unde, Carl Gustav Jung ve Yas¸ar Kemal’in bilinc¸dıs¸ının is¸levi ve is¸leyis¸i konusundaki fikirleri arasındaki ortak noktalara de˜ginilecek, ikinci b¨ol¨umde ise A˜grıda˜gı Efsanesi ile Jung’un arketipsel benlik tasarısı arasındaki paralellik irdelenecektir. Bu paralelli˜gin ortaya c¸ıkarılması, anlatıda gec¸en olayların yeni bir g¨ozle de˜gerlendirilmesini ve olay o¨ rg¨us¨u ic¸inde anlamlandırılamayan kimi olayların nedenlerinin ac¸ıklık kazanmasını sa˜glamaktadır.

1. Yas¸ar Kemal ve Carl G. Jung: Gizemli Ortaklık

Carl G. Jung, “Arkaik ˙Insan” bas¸lıklı makalesinde, ortak bilinc¸dıs¸ı kavramının temelindeki o¨ g˜ elerden biri olan “gizemli ortaklık” tanımına yer vermektedir; “gizemli ortaklık [participation mystique]”, Lucien L´evyBruhl’¨un “yaban toplumlar”ı ac¸ıklamak ic¸in kullandı˜gı antropolojik bir tanımdır (Jung, “Arkaik ˙Insan” 30). Jung’un “[yaban] toplumların psikolojisi konusunda bir otorite” (12) oldu˜gunu s¨oyledi˜gi L´evy-Bruhl, “yaban insanlar”ın inanıs¸larını ve d¨us¸u¨ ncelerini belirleyen “kollektif [bir] simgesellik”ten s¨oz etmekte, bu toplumlarda kimi d¨us¸u¨ ncelerin yaygın bir bic¸imde kabul edilmesini gizemli bir ortaklı˜ga benzetmektedir (13). “Arkaik 2


˙Insan” bas¸lıklı makalesinde Jung, kollektif simgeselli˜gi s¸u s¨ozlerle o¨ rnekler: Beyaz adam bir timsahı vurur. Anında en yakın k¨oyden bir grup o¨ fkeli insan kos¸arak gelir ve bunun bedelini ister. Ac¸ıkladıklarına g¨ore o timsah silahın ates¸lendi˜gi anda k¨oylerinde o¨ len yas¸lı bir kadındır. Timsah besbelli kadının yaban ruhudur. Bir bas¸ka adam s¨ur¨us¨un¨u g¨ozleyen bir leoparı vurur. O anda koms¸u k¨oyde bir kadın o¨ l¨ur. Kadın ve leopar birdir, aynı s¸eydir. (29-30) Jung, adı gec¸en yazısında, bu tip ilis¸kiler ic¸in, “gizemli ortaklık” deyimini kullanan L´evy-Bruhl’¨u eles¸tirmektedir; ona g¨ore, yaban insan, b¨ut¨un bu olanlarda gizemli bir yan g¨ormedi˜gi ve bunları do˜gal kabul etti˜gi ic¸in, bu ortaklı˜gı “gizemli” olarak adlandırmak tutarlı de˜gildir. L´evy-Bruhl’¨un “gizemli ortaklık” (30) tanımı, Jung’un “ortak bilinc¸dıs¸ı” kavramını anlamak ic¸in is¸levsel bir anahtardır. “Her uygar insan[ın], ruhunun derinliklerinde arkaik bir insan olmaya devam e[tti˜gini]” (12) ileri s¨uren Jung, g¨un¨um¨uz insanlarının arasında da yaban insanların “gizemli ortak[lı˜gına]” (30) benzer bir ortaklı˜gın bulundu˜gunu ifade etmektedir. Modern insan, bu ortaklı˜gı bilinc¸dıs¸ına itmis¸tir; dolayısıyla, arkaik insanı g¨un¨um¨uz insanına ba˜glayan o¨ r¨unt¨uler bilinc¸dıs¸ının derinliklerinde aranmalıdır. Jung’a g¨ore, bilinc¸dıs¸ında iki kat vardır; “kis¸isel kat bebeklik d¨oneminin ilk anılarına” uzanırken “orta kat ise bebeklik d¨oneminin o¨ ncesine gider, atalarımızın yas¸amının kalıntılarını kapsar” (Jung, “Kis¸isel Bilinc¸dıs¸ı” 154). Jung, atalarımızdan bize aktarılan bu yas¸am kalıntılarını “arketip” olarak adlandırmaktadır. “Arketip” kavramı, Jung’un icadı de˜gildir; Jung, “I.S. ilk yıllara ait” oldu˜gunu s¨oyledi˜gi bu terim gibi, “¨onbilinc¸” ve “ilksel fikirler” kavramlarının da kendisinden o¨ nce tartıs¸ıldı˜gını ifade etmektedir (Jung “Bilinc¸dıs¸ı Zihnin Ba˜gımsızlı˜gı” 276). Onun bu tartıs¸maya katkısı, kendi deyimiyle, “aras¸tırmaları genis¸let[mek] ve deneyci bir temel kur[mak]” olmus¸tur (276). Jung’un “arketip” kavramı konusunda c¸elis¸kili bir tutum ic¸inde oldu˜gu, yazılarındaki tutarsızlıktan anlas¸ılmaktadır. Jung’un T¨urkc¸eye Ender G¨urol tarafından c¸evrilen Analitik Psikoloji adlı yapıtının sonundaki “Deyimler” b¨ol¨um¨unde, “arketip” maddesinde bulunan iki alıntı bunu kanıtlamaktadır. Jung, arketip kavramı konusunda birbiriyle c¸elis¸en iki alıntıdan birinde arketipi bir “motif”, di˜gerinde ise “apriori verilmis¸ bir tasvir olana˜gı” olarak ifade etmektedir (403). Her ne kadar Jung, arketipler u¨ zerine son s¨oz¨un¨u, arketiplerin sadece arketipsel imgelerin olus¸ması “e˜gilim”ini temsil etti˜gini vurgulayarak s¨oylemis¸se de, bu alandaki karıs¸ıklık s¨urmektedir (Jung, “Approaching the Unconscious” 58). Jung, bazı yazılarında, “arketip” ve “arketipsel imge” olmak u¨ zere iki farklı kavram ileri s¨urerek bu karıs¸ıklı˜ga bir c¸o¨ z¨um getirmeye c¸alıs¸mıs¸tır; ancak c¸o˜gu yazısında bu kavramları birbirlerinin yerine gec¸ecek s¸ekilde kullandı˜gı ic¸in “arketip”, yaygın olarak bir simge / motif gibi d¨us¸u¨ n¨ulmektedir. Bu yaygın g¨or¨us¸, Arketipsel Eles¸tiri prati˜gini de belirlemis¸tir. Arketipsel Eles¸tiri’nin o¨ nc¨u isimlerinden Northrop Frye’ın yaklas¸ımında da arketip, yazınsal yapıtlarda izi s¨ur¨ulen ortak simgeleri temsil etmektedir. Ancak, Jung’un “arketip” kavramı, kus¸aklar boyu aktarılan de˜gis¸mez bir simge olarak de˜gerlendirilecek olursa, c¸ok o¨ nemli bir nokta atlanmıs¸ olacaktır. Michael Vannoy Adams’ın belirtti˜gi gibi, Jung, arketiplerin birer kalıp 3


olarak kus¸aktan kus¸a˜ga aktarılabilece˜gini s¨oylemekle birlikte, ic¸eri˜gin bireysel deneyimlerle belirlendi˜ginin de altını c¸izmektedir. Adams, Jung’un, arketipleri, “do˜gus¸tan gelen d¨us¸u¨ nsel olasılıklar [innate possibilities of ideas]” olarak tanımladı˜gını ve bu olası d¨us¸u¨ ncelerin, bireysel deneyimler sonucu edinilen ic¸eri˜gi bic¸imlendirdi˜gini ileri s¨urd¨ug˜ u¨ n¨u hatırlatmaktadır (alıntılayan Adams 102). Dolayısıyla, bireysel deneyimin arketiplerin belirlenmesinde g¨oz ardı edilemeyecek bir rol¨u bulunmaktadır. Jung, pek c¸ok yazısında, kis¸inin bir tamlı˜ga ulas¸masından, b¨ut¨unles¸mesinden, kendi kendisini gerc¸ekles¸tirdi˜gi bireysel bir deneyimden s¨oz etmektedir. Bu ruhsal gelis¸im s¨ureci, Jung tarafından “bireyles¸me s¨ureci” olarak adlandırılmıs¸tır. Freida Fordham, Jung Psikolojisinin Ana Hatları bas¸lıklı yapıtında, Jung’un bireyles¸me s¨urecinin en basit s¸ekliyle ne ifade etti˜gine ilis¸kin s¸u s¨ozlerini alıntılamaktadır: Bilinc¸ ve bilinc¸dıs¸ından herhangi biri o¨ teki tarafından baskı altına alınır ve yaralanırsa, ikisinin bir b¨ut¨unl¨uk olus¸turma olana˜gı ortadan kalkar. E˜ger m¨ucadele edeceklerse, bu en azından her iki yanın da es¸it haklara sahip oldu˜gu d¨ur¨ust bir kavga olmalıdır. Her ikisi de yas¸amın y¨onleridir. Bilinc¸ mantı˜gı savunmalı ve kendisini korumalıdır. Bilinc¸dıs¸ının karmas¸ık yas¸antısına da-dayanabildi˜gimiz kadarıyla-kendi yolunu izleyebilme fırsatı verilmelidir. [...] Bireyles¸me s¨urecinden anladı˜gım kaba c¸izgileriyle budur. (97) Jung’un “bireyles¸me s¨ureci” olarak adlandırdı˜gı s¨urec¸, kis¸inin olumlu ve olumsuz yanlarının, bilincinin ve bilinc¸dıs¸ının farkına vardı˜gı bir s¨urec¸tir. Jung’un bireyles¸me s¨ureci ile ilgili fikirlerini bir yazıda toplayan o¨ g˜ rencisi Marie Louise von Franz, bu deneyimin “es¸siz”li˜gine dikkat c¸ekmektedir (von Franz 167). von Franz’ın belirti˜gine g¨ore, her birey bu s¨ureci ayrı bir s¸ekilde deneyimleyecektir; her ne kadar yas¸ananlar konusunda benzerlikler olabilirse de, birbirine es¸ iki s¨urecin yas¸anması olanaksızdır (167). Modernizmin bireye dayattı˜gı kimli˜gi eles¸tiren Jung’a g¨ore modernizm, bireylerin “kendini tanıma” ile “bilinc¸ d¨uzeyindeki ego kimli˜ginin bilgisi”ni es¸it g¨ormelerine neden olmus¸tur (Jung, “Modern Toplumda...” 47). Oysa, egonun bilinc¸dıs¸ının ic¸eri˜gini bilmesi s¨oz konusu de˜gildir. Jung, es¸it kos¸ullarda bir kars¸ılas¸ma ic¸in bilinc¸dıs¸ının bilgisini de gerekli g¨ormektedir. Dolayısıyla, ruhsal olgunlu˜ga giden yolu ac¸acak olan, bilinc¸dıs¸ındaki o¨ r¨unt¨ulerin bilinc¸ d¨uzeyine c¸ıkartılmasıdır. Bu nedenle de, bilinc¸ ve bilinc¸dıs¸ı es¸it derecede o¨ nemsenmelidir. Yas¸ar Kemal’i Jung ile bulus¸turan nokta, bilinc¸ ve bilinc¸dıs¸ı arasındaki bu es¸de˜gerlilikte ortaya c¸ıkmaktadır. Yas¸ar Kemal de, modernizm ba˜glamında, mitsel bir d¨unya yaratmayı s¨urd¨urmek konusunda g¨un¨um¨uz insanının ic¸ine d¨us¸t¨ug˜ u¨ c¸elis¸kili duruma de˜ginmektedir; ancak o, insanın bilinc¸dıs¸ı yetilerinin modernizme yenilmeyece˜gi g¨or¨us¸u¨ ndedir. Yas¸ar Kemal, Alain Bosquet ile s¨oyles¸ilerinden olus¸an Yas¸ar Kemal Kendini Anlatıyor adlı kitapta, Bosquet’nin modern insan ve d¨us¸ kurma edimi arasına mesafe koyan s¨ozlerini s¸u s¸ekilde eles¸tirmektedir: D¨us¸ g¨uc¨un¨u yitiren insanın hic¸ umudu olur mu? Umut, d¨us¸ g¨uc¨un¨un yarattı˜gı ve insano˜glunun sahip oldu˜gu en b¨uy¨uk de˜gerlerden birisi de˜gil mi? ˙Insan umut yaratmadan yas¸ayabilir mi? ˙Insanı o¨ l¨ums¨uzl¨uk d¨us¸u¨ ncesine g¨ot¨uren yarattı˜gı umut ve gizem de˜gil mi? [....] Bana o¨ yle geliyor ki, 4


nerede, hangi kos¸ulda, hangi c¸a˜gda olursa olsun insan gizeminin, d¨us¸lerinin, yarattı˜gı d¨unyaların, ic¸inde yas¸adı˜gı gerc¸ek dedi˜gimiz d¨unyanın ic¸inde hep yaratmasını s¨urd¨urecek, d¨us¸ d¨unyasıyla gerc¸ek d¨unya dedi˜gimizin sınırları gittikc¸e de daha c¸ok birbirine karıs¸acaktır. (79-80) Yas¸ar Kemal’in bu s¨ozleri, Jung’la arasındaki “gizemli ortaklı˜gı” g¨ozler o¨ n¨une sermektedir; Jung ve Yas¸ar Kemal, aralarındaki tarihsel ve sosyok¨ult¨urel farklılıklara kars¸ın, bilinc¸dıs¸ı yetilere duydukları ortak ilgi ile bir araya gelmekte, bilinc¸-bilinc¸dıs¸ı ilis¸kisine benzer bir ac¸ıdan yaklas¸abilmektedir. Bu ilis¸kiyi “gizemli” yapan o¨ g˜ e, tarihsel ve sosyok¨ult¨urel farklılıkların bir c¸ırpıda as¸ılmasıdır. Yas¸ar Kemal, yapıtlarında, Jung’un bilinc¸ ve bilinc¸dıs¸ını es¸de˜gerde g¨oren tutumunu andıran bir s¸ekilde, d¨us¸ ve gerc¸e˜gi bir es¸de˜gerlilik ilis¸kisi ic¸inde ele almaktadır. D¨us¸ ve gerc¸e˜gin birbiriyle c¸ok kolay yer de˜gis¸tirebildi˜gi Yas¸ar Kemal anlatıları, bir bakıma bu iki kavram arasındaki ilis¸kiyi yeniden kurgulamakta ve modern zamanlarda bilinc¸dıs¸ı yetilere atfedilen de˜gersizli˜gi silmeye c¸alıs¸maktadır. Yas¸ar Kemal’in pek c¸ok yapıtında d¨us¸sel boyut ve mit yaratma yetisi anlatının can alıcı noktalarını olus¸turmaktadır. ˙Insanlar, c¸aresiz kaldıklarında, bir evliya ya da bir mit yaratmakta, o evliyanın ya da mitin pes¸inden gitmektedir. Yas¸ar Kemal’in T¨urk edebiyatında o¨ zg¨un bir yazar olarak yerini almasını sa˜glayan en o¨ nemli o¨ g˜ e, onun destanlar, halk hikˆayeleri, masallar ve efsanelerle bu d¨us¸sel boyutta kurdu˜gu ilis¸kidir. Bu ilis¸ki, s¨ozl¨u anlatıların motiflerini kullanmanın ve s¨oyleyis¸ s¸ekillerinden faydalanmanın o¨ tesine gec¸er. Yas¸ar Kemal’in yapıtlarında, s¨ozl¨u edebiyatı bir kaynak olarak belirginles¸tiren, kahraman motifleri ya da do˜ga betimlemelerinden c¸ok, bir anda t¨um anlatıya egemen olabilen d¨us¸sel d¨unyadır. Destanların cesur savas¸c¸ıları, halk hikˆayelerinin duvar delen, da˜glar as¸an kahramanları, efsanelerin insanları c¸aresiz bırakan korkutucu lˆanetleri ve di˜ger pek c¸ok o¨ g˜ e, Yas¸ar Kemal’in yapıtlarındaki yerlerini d¨us¸sel/mitsel olanla kurulan ilis¸ki ba˜glamında alır. Yazarın c¸o˜gu yapıtında, bilinc¸dıs¸ı dinamiklerin etkinles¸ti˜gi d¨us¸sel d¨unya, g¨undelik gerc¸ekliklerin yanıbas¸ında varolmayı s¨urd¨urmektedir. Yas¸ar Kemal’in cos¸kulu d¨us¸lere dalıp giden anlatıcıları, gec¸mis¸le s¸imdiyi birbirine karıs¸tıran ya da farklı zamanları aynı anda yas¸ayan roman kis¸ileri, olaylar arasındaki neden sonuc¸ ilis¸kisini kendi o¨ yk¨uleriyle kuran yetis¸kinleri ve oyunlarıyla yas¸ayan c¸ocukları, yazarın yapıtlarında s¨ozl¨u edebiyatın sadece ayrıntılı ve canlı do˜ga betimlemeleriyle ya da kahraman fig¨urleriyle yer almadı˜gının bir kanıtı olarak kars¸ımıza c¸ıkmaktadır. Yas¸ar Kemal’in s¨ozl¨u edebiyata ilgisi, bu d¨us¸sel boyut g¨oz ardı edilmeden de˜gerlendirilmelidir. S¨ozl¨u edebiyatın, konu etti˜gi “gerc¸ek” ve “d¨us¸” arasındaki “ortak alan”la, Yas¸ar Kemal’in u¨ slbunun en o¨ nemli biles¸eni olması, onun bir “destan yazarı” olarak nitelenmesine neden olmaktadır. Bu nitelemeyi, sadece, Yas¸ar Kemal’in s¨ozl¨u edebiyatın motiflerini ya da u¨ slbunu kullanmasına dayanarak ac¸ıklamaya c¸alıs¸mak kısıtlı bir yaklas¸ımdır; bu nitelemenin altında, Yas¸ar Kemal’in bir yazar olarak ortak bilinc¸dıs¸ını g¨un ıs¸ı˜gına c¸ıkarttı˜gı d¨us¸u¨ ncesi de bulunmaktadır. Nitekim, “destan yazarı” nitelemesi ya da “c¸a˜gdas¸ Homeros” benzetmesi, Yas¸ar Kemal’in u¨ slbunun yanı sıra yaratıcılı˜gına ilis¸kin ipuc¸larını da tas¸ıyan nitelemeler olarak d¨us¸u¨ n¨ulebilir. A˜grıda˜gı Efsanesi ile ilgili olarak yas¸anan belirsizlik bu duruma iyi bir o¨ rnek olus¸turmaktadır. Yas¸ar Kemal, A˜grıda˜gı

5


Efsanesi’nin, yabancı yayıncılar tarafından bir destandan alınma sanıldı˜gını, oysa sanıldı˜gının aksine, “destan atmosferini c¸a˜gdas¸ romanda denemek” amacıyla yazdı˜gı bu anlatının, bizzat kendi u¨ retimi oldu˜gunu belirtmektedir (Yas¸ar Kemal, Yas¸ar Kemal Kendini Anlatıyor 154). Dolayısıyla, ortak bilinc¸dıs¸ı ile kurdu˜gu ilis¸ki, Yas¸ar Kemal’in usta romancılı˜gının bir parc¸ası olarak de˜gerlendirilmelidir. Yas¸ar Kemal’in, zengin bir d¨us¸sel d¨unya barındıran yapıtlarının, kimi zaman birer manifesto kadar keskin bir s¨oyleme sahip oldu˜gu da g¨ozden kac¸ırılmamalıdır. Bu yaratılar bireyseldir ve yazarın d¨unya g¨or¨us¸u¨ nden, ideolojik y¨onelimlerinden ayrı olarak d¨us¸u¨ n¨ulemez. Yas¸ar Kemal’in pek c¸ok yapıtında, anlatı d¨uzleminde, otorite ve iktidar ilis¸kileri kars¸ısında alınan tavır, bir yandan g¨undelik yas¸amı belirleyen baskı mekanizmasının sonucu olarak yaratılan d¨us¸sel d¨unyayı ic¸erirken, di˜ger yandan g¨undelik gerc¸ekli˜gi hedef alan keskin bir eles¸tirellik tas¸ımaktadır. Yas¸ar Kemal’in, bu iki d¨uzlem arasında aldı˜gı tavır c¸arpıcıdır; birc¸ok r¨oportajında gerc¸ek ve d¨us¸u¨ n “ic¸ ic¸eli˜gini” vurgulayan yazar, yapıtlarında da d¨us¸sel o¨ g˜ elere kars¸ı olumsuz bir tavır benimsemez. Jung ile Yas¸ar Kemal’i bir araya getiren bu es¸de˜gerlilik ilis¸kisi, birc¸ok konuda ortaya atılan ortak g¨or¨us¸leri de ac¸ıklamaktadır. Jung gibi Yas¸ar Kemal de, mitlerle d¨us¸ler arasında bir benzerlik kurmaktadır; ona g¨ore, bireyler ic¸in d¨us¸ler neyse toplumlar ic¸in de mitler odur. Bir r¨oportajında “t¨um toplumlar nasıl efsaneler yaratıyorsa, bunu bireyler de yapmaktadır” diyerek d¨us¸ler ve mitler arasındaki paralelli˜ge dikkat c¸eken Yas¸ar Kemal, aynı r¨oportajda “belki de hayallerle efsaneler tek ve aynı s¸eydir” diyerek bu paralelli˜gi do˜guran bilinc¸dıs¸ı is¸leyis¸e de vurgu yapmaktadır (“Yas¸ar Kemal’le R¨oportaj” 37). Yas¸ar Kemal’in yapıtlarının ve yazarlı˜gının bilinc¸dıs¸ı ile olan ilis¸kisi pek fazla u¨ zerinde durulmamıs¸, hakkıyla incelenmemis¸ bir konudur. Jung ve Yas¸ar Kemal’in g¨or¨us¸leri arasındaki paralellik, bu konuya kısıtlı da olsa bir katkı getirmektedir.

¨ 2. A˜grıda˜gı Efsanesi’nde Bireyles¸me Sureci

¨ ¸ Anadolu Efsanesi’dir. Yas¸ar Kemal’in “efsane” bas¸lı˜gıyla sundu˜gu yapıtlarından ilki, 1967’de yayımlanan Uc Bu yapıtında Yas¸ar Kemal, Anadolu’nun yaygın efsanelerinden olan K¨oro˜glu, Karacao˜glan ve Alageyik hikˆayelerini yeniden ele alırken, aˆ s¸ık gelene˜ginden c¸ok fazla uzaklas¸mamıs¸tır. 1970’te yayımlanan A˜grıda˜gı Efsanesi’nde ise anlatı, aˆ s¸ık gelene˜gine de˜gil, b¨uy¨uk o¨ lc¸u¨ de c¸a˜gdas¸ roman tekniklerine dayanmaktadır. Anlatıcı, aˆ s¸ık gelene˜ginin m¨udahaleci tavrını bir kenara bırakır ve anlatısını hikˆaye etme gelene˜ginin cos¸kulu tekerlemelerle dolu u¨ slbundan arındırır. Yazar, bu romandan bir yıl sonra da Binbo˜galar Efsanesi’ni yayımlamıs¸tır. Topra˜ga yerles¸memek ic¸in direnen g¨oc¸ebelerin savas¸ımını konu edinen Binbo˜galar Efsanesi’nde de, di˜ger iki anlatıda oldu˜gu gibi, hem d¨us¸sel d¨unya ile hem de g¨undelik gerc¸eklikle sıkı bir ba˜g kurulmaktadır. D¨us¸sel d¨unya ve inanıs¸lar bu anlatının da o¨ nemli biles¸enleridir; ancak, anlatıda, Anadolu’da g¨oc¸ebeli˜gin sona eris¸i teması ile c¸erc¸evelenen iktidar ilis¸kilerinin sorgulandı˜gı d¨uzlem de g¨oz ardı edilemeyecek bir konumdadır. ¨ ¸ Anadolu Efsanesi’nde de, toplumsal gerc¸eklik Binbo˜galar Efsanesi’nde oldu˜gu gibi, A˜grıda˜gı Efsanesi ve Uc d¨uzlemi ve eles¸tirel bakıs¸ ortadan kalkmıs¸ de˜gildir; d¨us¸sel motiflerin yo˜gun olarak kullanıldı˜gı bu yapıtlarda 6


da, iktidar ilis¸kilerinin do˜gurdu˜gu zorluklar ele alınmaktadır. Dolayısıyla, Yas¸ar Kemal’in efsane olarak adlandırılan yapıtlarında da toplumsallı˜gın dıs¸arıda bırakıldı˜gını s¨oylemek olanaklı de˜gildir. Yas¸ar Kemal’in toplumsal sorunlara d¨us¸sel motiflerin yo˜gun olarak kullanıldı˜gı anlatılarda da yer vermesi, yazarın toplumsal c¸alkantıları d¨us¸sel d¨unyanın varolus¸unun bir nedeni olarak g¨ormesi ile ac¸ıklanabilir. Yas¸ar Kemal, bu g¨or¨us¸u¨ yle, bilinc¸dıs¸ının toplumsal temellerini vurgulayan Jung ile benzer bir noktaya is¸aret eder. A˜grıda˜gı Efsanesi, Beyazıt Pas¸ası Mahmut Han’ın despot y¨onetiminin yarattı˜gı sıkıntılarla birlikte, anlatının bas¸kis¸isi Ahmet ba˜glamında, bireysel bir deneyime de ıs¸ık tutmaktadır. A˜grıda˜gı Efsanesi’nde olaylar, Ahmet’in kapısına bir kıratın gelmesi ile bas¸lar. Kırat, Ahmet’in kapısında durur; u¨ c¸ kez uzaklas¸tırılmasına kars¸ın eve geri d¨oner ve kapıdan ayrılmaz. A˜grı’nın geleneklerine g¨ore, atın artık kendisinin oldu˜gunu d¨us¸u¨ nen Ahmet, kıratı sahiplenir; ancak, c¸ok gec¸meden, kıratın Beyazıt Pas¸ası Mahmut Han’ın oldu˜gu ortaya c¸ıkar. Mahmut Han, acımasız, despot bir beydir; gelenekleri hic¸e sayarak atını geri ister. Ahmet, Mahmut Han’ın adamlarının evine gelip atı istemesinin ardından kıratla birlikte ortadan kaybolur. Ahmet’le birlikte A˜grı Da˜gı’nın eteklerinde yas¸ayan t¨um k¨oyl¨uler de yokolur; hanın adamları, dolas¸tıkları k¨oylerde yas¸lı bilge Sofi’den bas¸ka kimseyi bulamazlar. Mahmut Han, Sofi’yi zindana attırır. Ahmet, bir s¨ure sonra, araya giren beylerin ısrarlarının da etkisiyle, Mahmut Han’ın kars¸ısına c¸ıkmaya karar verir. Ahmet, hanın huzuruna c¸ıkar ve atı geri vermeyece˜gini s¨oyleyerek ona meydan okur. Mahmut Han, bu meydan okuma u¨ zerine, Ahmet’i ve kendisiyle g¨or¨us¸mesi ic¸in ona aracılık yapan K¨urt beyi Musa’yı zindana attırır. Mahmut Han’ın kızı G¨ulbahar’ın zindanda g¨ord¨ug˜ u¨ Ahmet’e aˆ s¸ık olmasıyla anlatıda yeni bir gerilim o¨ g˜ esi belirir. Bir s¨ure sonra, Sofi, Ahmet ve Musa Bey’in ibret olsun diye o¨ ld¨ur¨ulecekleri ilˆan edilir. Halkın g¨oz¨unde k¨uc¸u¨ k d¨us¸mekten korkan Mahmut Han, geri adım atmamak konusunda ısrarlıdır. G¨ulbahar uzun yıllardır onu kars¸ılıksız seven zindancı Memo’yu Ahmet’i kurtarmak ic¸in ikna eder; Memo, “sac¸ından birkac¸ tel” (68) almak kos¸uluyla G¨ulbahar’ın iste˜gini yerine getirmeyi kabul eder. G¨ulbahar, Ahmet’i ve di˜gerlerini o¨ zg¨url¨uklerine kavus¸turur; Memo, hanın adamlarıyla vurus¸arak o¨ l¨ur. Ancak Ahmet, Mahmut Han’ın sadık adamlarından biri olan Memo’nun ne s¸artla G¨ulbahar’ın iste˜gini yerine getirdi˜gini merak etmektedir; ic¸ini kemiren kus¸kular, Ahmet’in G¨ulbahar’dan uzaklas¸masına neden olur. Ahmet ve G¨ulbahar, Beyazıt’tan kac¸arak Hos¸ap Beyi’nin kalesine sı˜gınırlar. Hos¸ap Beyi, G¨ulbahar’ın babasını bu evlili˜ge razı etmeye c¸alıs¸ır. Hos¸ap Beyi’nin hic¸bir teklifini kabul etmeyen Mahmut Han, A˜grı Da˜gı’nın tepesinde bir ates¸ yakması s¸artıyla kızını Ahmet’e verece˜gini s¨oyler. A˜grı Da˜gı’nın tepesine o zamana dek hic¸ kimse c¸ıkamamıs¸tır. Ahmet, hanın kos¸ulunu kabul eder ve yola c¸ıkar. A˜grı halkı, Mahmut Han’ın despot tutumundan giderek daha fazla rahatsızlık duymaya bas¸lamıs¸tır; Beyazıt kalesinin o¨ n¨une akın eden halk, Ahmet’i beklemeye bas¸lar. Kalabalık bir yandan Ahmet’i beklerken di˜ger yandan da s¸artını geri alması ic¸in Mahmut Han’a c¸a˜grı yapmaktadır. Mahmut Han, kalenin o¨ n¨unde biriken kalabalıktan korkarak s¸artını geri aldı˜gını s¨oyledi˜ginde A˜grı Da˜gı’nın tepesinde bir ates¸ g¨or¨un¨ur. Ahmet, hanın s¸artını yerine getirmis¸tir; Mahmut Han, d¨ug˜ u¨ n¨u yapmaya razı olur. Ancak Ahmet yapılan hazırlıklara aldırıs¸ etmez; geri d¨on¨up G¨ulbahar’ı 7


alır ve atını A˜grı’ya do˜gru s¨urer. G¨ulbahar ile Ahmet, K¨up g¨ol¨un¨un kıyısında bir konus¸ma yaparlar; Ahmet, G¨ulbahar’a onu zindandan kurtarmak ic¸in Memo’yu nasıl ikna etti˜gini, ona ne verdi˜gini sorar. G¨ulbahar, verece˜gi cevabın nelere yol ac¸aca˜gından habersiz, Ahmet’e, onu kurtarabilmek ic¸in ne istenmis¸ olursa olsun vermeye hazır oldu˜gunu s¨oyler. Anlatının sonunda Ahmet, G¨ulbahar’ın yakarıs¸larına aldırmadan kendisini K¨up g¨ol¨un¨un sularına atar ve g¨ol¨un sularında kaybolur. Epik anlatılarda pek fazla o¨ n plana c¸ıkmayan psikolojik d¨uzlem, A˜grıda˜gı Efsanesi’nin temel yapıtas¸larından birini olus¸turmaktadır. Bu nedenle A˜grıda˜gı Efsanesi, Ahmet ba˜glamında, bir ruhsal gelis¸im s¨urecinin anlatısı olarak okunabilir. Ahmet’in Mahmut Han ile olan m¨ucadelesinden G¨ulbahar’la olan ilis¸kisine dek g¨osterdi˜gi gelis¸im, anlatıdaki gerilim o¨ g˜ elerinin arkasında kalsa da g¨oz ardı edilemeyecek bir o¨ g˜ edir; c¸u¨ nk¨u bu gelis¸im s¨urecinin ortaya konması, anlatının sonundaki intiharın anlamlandırılması ic¸in is¸levseldir. Mahmut Han’ın atını geri istemesi ile birlikte Ahmet’in hayatında yeni bir d¨onem bas¸lar. Ahmet’in, Mahmut Han’ın A˜grı’nın geleneklerini bile bile atını geri istemesi kars¸ısında takındı˜gı ilk tutum, pasif bir direnis¸ olarak nitelendirilebilir. Nitekim Ahmet, atla birlikte ortadan kaybolmayı tercih eder. Ahmet’in kars¸ı kars¸ıya kaldı˜gı tutum kars¸ısındaki pasif tavrı, onun ic¸in despotlu˜gun dıs¸sal bir o¨ zellik oldu˜gunun bir g¨ostergesi olarak yorumlanabilir. Ahmet, aracılara s¨urekli atı vermeyece˜gini s¨oyler, ancak Mahmut Han’ın kars¸ısına c¸ıkmaya cesaret edemez. Jung’un “bireyles¸me s¨ureci” u¨ zerine s¨oyledikleri, Ahmet’in Mahmut Han’ın kars¸ısına c¸ıkmasına neden olan ¨ ruhsal de˜gis¸iklikleri ac¸ıklamak ic¸in o¨ nemli ipuc¸ları ic¸ermektedir. Onceki b¨ol¨umde de˜ginilen yazısında Marie Louise von Franz, Jung’un c¸alıs¸malarına g¨ondermede bulunarak, bireyles¸me s¨urecinin, “kis¸ili˜gin yaralanmasına [wounding of the personality]” (von Franz 169) neden olan bir olayla ya da kis¸inin kendisini “bos¸luk” ve “anlamsızlık” ile tanımladı˜gı varolus¸sal bir sıkıntı ile bas¸ladı˜gını ifade etmektedir (170). Ahmet’in aldı˜gı tavırda de˜gis¸iklik yapmasını zorunlu kılan o¨ g˜ enin Mahmut Han’ın A˜grı’nın geleneklerini bile bile atı geri istemesi ve bu tutumunda ısrar ederek katı bir tutum sergilemesi oldu˜gu d¨us¸u¨ n¨ulebilir. Mahmut Han’ın atını geri istemesinin, Ahmet’in bas¸larda onun ic¸in ic¸selles¸tirilmemis¸ o¨ zellikler olan despotlu˜gu, katılı˜gı, hırsı ve yıkıcılı˜gı benimsemesine ve Mahmut Han’ın kars¸ısına onun tutumuna benzer bir tutumla c¸ıkmasına yol ac¸tı˜gı d¨us¸u¨ n¨ulecek olursa, bu s¨urt¨us¸me, bireyles¸me s¨urecini bas¸latan olay olarak yorumlanabilir. Jung, kis¸inin kendisi ic¸in dıs¸sal kabul etti˜gi bir o¨ zelli˜gi benimsemesini, aslında bilinc¸dıs¸ında varlı˜gını s¨urd¨uren ama bilinc¸ tarafından reddedilen ve bastırılan o¨ zelliklerin ya da d¨us¸u¨ ncelerin bilinc¸ d¨uzeyine c¸ıkarılmasını, “g¨olge” arketipi ile y¨uzles¸me olarak adlandırmaktadır. Jung, “g¨olge” arketipini s¸u s¨ozlerle ac¸ıklamaktadır: G¨olge, en uc¸ dallarının hayvan atalarımızın u¨ lkesine uzandı˜gı, dolayısıyla bilinc¸dıs¸ının b¨ut¨un tarihsel g¨or¨un¨um¨un¨u kapsayan, genellikle as¸a˜gı ve suc¸lu, gizli ve bastırılmıs¸ kis¸iliktir. Bug¨une dek insan g¨olgesinin b¨ut¨un k¨ot¨ul¨ug˜ u¨ n kayna˜gı oldu˜guna inanılagelmis¸se de, s¸imdi inanabiliriz ki, daha yakından incelendi˜ginde, bilinc¸dıs¸ı insan yani g¨olgesi, yalnızca ahlˆaksal ac¸ıdan hos¸g¨or¨ulmeyen e˜gilimlerden olus¸mamaktadır; aynı zamanda normal ic¸g¨ud¨uler, uygun tepki, gerc¸ekc¸i g¨or¨us¸ler,

8


yaratıcı ic¸tepiler de s¨oz konusudur. (”Deyimler” 406) Ahmet’in Mahmut Han’ın tutumuna benzer bir tutum takınabilmesi, aslında kendi bilinc¸dıs¸ında varolan, bastırılmıs¸ o¨ zelliklerin bilinc¸ d¨uzeyine y¨ukseltilmesi sonucunda gerc¸ekles¸mektedir. Ahmet’in, Mahmut Han’a yansıttı˜gı “g¨olge” arketipiyle y¨uzles¸mesiyle farklı bir kimli˜ge b¨ur¨und¨ug˜ u¨ d¨us¸u¨ n¨ulecek olursa, yansıttı˜gı “g¨olge” arketipini geri c¸eken ve benli˜ginde b¨ut¨unles¸tiren Ahmet’in Mahmut Han’ın kars¸ısına c¸ıkmaya karar vermesi, Jung’un “g¨olge arketipi ile y¨uzles¸me” adını verdi˜gi bu s¨urec¸ ile ilis¸kilendirilebilir. Ahmet’in ruhsal gelis¸im s¨urecini belirleyen bir di˜ger o¨ g˜ e, Mahmut Han’ın kızı G¨ulbahar’a duydu˜gu as¸ktır. D¨us¸manının kızına duydu˜gu as¸k, Ahmet’i tekrar bilinc¸dıs¸ındaki c¸etin kars¸ılas¸manın ic¸ine c¸eker. Bu sefer bilinc¸ d¨uzeyine y¨ukseltilen ise, Ahmet’in olayları daha sakin bir g¨ozle de˜gerlendirmesini sa˜glayan ve dengeleyici bir is¸levi olan duygusal o¨ r¨unt¨ulerdir. G¨ulbahar’a duydu˜gu as¸k, Ahmet’in Mahmut Han’a olan nefretini yok etmese de k¨oreltir. Ahmet’in duygularının etkisi altına girdi˜gi bu s¨urec¸, Jung’un bireyles¸me s¨urecinin o¨ nemli as¸amalarından biri olarak nitelendirdi˜gi “anima” arketipi ile y¨uzles¸me s¨ureciyle benzerlikler g¨ostermektedir. Jung’un bireyles¸me s¨ureci ba˜glamında de˜gindi˜gi temel arketiplerden olan “anima” ve “animus” da, “g¨olge” gibi, bilinc¸dıs¸ına ait o¨ g˜ elerdir. Jung, “anima” ve “animus”u s¸u s¨ozlerle ac¸ıklamaktadır: “Anima” erke˜gin bilinc¸dıs¸ının kadınsı yanı, “animus” ise kadının bilinc¸dıs¸ının erkeksi yanıdır. Psikolojik ac¸ıdan bu iki cinsellik, biyolojik bir olgunun yansımasıdır: Cinselli˜gin belirlenmesinde rol oynayan etken, erkekteki (ya da kadındaki) gen sayısıdır. Bir kimsede kars¸ı cinsiyetin genleri ne kadar azsa, o kadar (genellikle bilinc¸dıs¸ında kalan) kars¸ıt cinsellik karakteri do˜gurur gibidir. Animus ile anima d¨us¸lerde ve fantezilerde kis¸iles¸mis¸ olarak belirir; ya da erke˜gin duyguya, kadınınsa d¨us¸u¨ nceye verdi˜gi as¸ırı o¨ nemde g¨or¨ul¨ur. (“Deyimler” 404) G¨ulbahar ve Ahmet’in ilk g¨or¨us¸te bas¸layan as¸kları, arketipsel bir deneyimin yas¸andı˜gını ortaya koyar niteliktedir. Ahmet ve G¨ulbahar, aˆ s¸ık olduklarında sanki birbirlerini yıllardan beri tanıyormus¸ gibi hissederler. Bu tanıs¸ıklık anlatıda s¸u s¨ozlerle ifadesini bulur: “G¨ulbahar Ahmedi c¸ok eskilerden tanır gibiydi. Sanki birlikte ¨ do˜gmus¸lar, birlikte b¨uy¨um¨us¸lerdi. Oylesine as¸inalık duyuyordu ona... Belki d¨ug˜ u¨ nlerde derneklerde, yay¨ lada avda... Belki belki, kimbilir. D¨us¸lerinde g¨orm¨us¸t¨u belki de... Oylesine bildik, o¨ ylesine yakın” (32). Bu as¸kla birlikte, Mahmut Han’a olan o¨ fkesini bir an da olsa unutan Ahmet’in, G¨ulbahar’ın etkisi altına girdi˜gi bu s¨urec¸te, bilinc¸dıs¸ındaki “anima” arketipi ile y¨uzles¸ti˜gi d¨us¸u¨ n¨ulebilir. Ahmet’in G¨ulbahar’a olan duygularının etkisi altında oldu˜gu bu s¨urec¸, Mahmut Han’ın verdi˜gi o¨ l¨um emri ile kesintiye u˜grar. G¨ulbahar, zindancı Memo’nun yardımı ile o¨ l¨umden kurtulan ve Memo’nun kendisine neden yardım etti˜gini anlamayan Ahmet ic¸in g¨uvenilmez biri konumuna gec¸er. Duyguların egemenli˜gi sona ermis¸tir. Hos¸ap Beyi’nin misafiri olarak kalede kaldıkları gece, Ahmet’in G¨ulbahar’la birlikte yattıkları yata˜gın ortasına koydu˜gu kılıc¸, “anima” ile y¨uzles¸me s¨urecinin sona eris¸inin simgesel bir ifadesi olarak yorumlanabilir; ancak bu s¨urecin tam anlamıyla sona eris¸i, Ahmet’in Mahmut Han’ın iste˜gi ile A˜grı Da˜gı’nın tepe9


sine c¸ıkmasının ertesinde gerc¸ekles¸ecektir. Ahmet ve G¨ulbahar’ın K¨up g¨ol¨un¨un kıyısında yaptıkları konus¸ma, Ahmet’in bireyles¸me s¨urecinin “anima” ile y¨uzles¸ilen ikinci evresini tamamladı˜gının bir g¨ostergesi olarak de˜gerlendirilebilir. Zindancı Memo’nun o¨ l¨ume razı olus¸unun ic¸inde yarattı˜gı kus¸kunun esiri olan Ahmet, G¨ulbahar’ın s¨ozlerini dikkate almaz. Ahmet, artık olayları daha sakin bir g¨ozle de˜gerlendirmesine neden olan duyguların etkisinden kurtulmus¸tur. Ahmet’in bu konus¸manın ertesinde kendisini K¨up g¨ol¨une atması, ilk bakıs¸ta anlamlandırılamayabilir. Ancak, Jung’un bireyles¸me s¨urecinin son as¸aması u¨ zerine s¨oyledikleri, anlatının bu noktasını aydınlatmaktadır. Jung’a g¨ore, bireyles¸me s¨urecinin son as¸aması, kis¸inin “benlik” arketipi ile y¨uzles¸mesi ile gerc¸ekles¸mektedir. Jung, benli˜gi “yalnız bilinc¸li ‘ben’i de˜gil, aynı zamanda bilinc¸dıs¸ı ruhu da kapsa[yan]” bir tamlık olarak nitelendirmektedir (Jung, “Deyimler” 407). Ona g¨ore, benlik “yas¸amımızın amacıdır, c¸u¨ nk¨u birey dedi˜gimiz o yazgısal biles¸imin en tam anlatımıdır” (407). Jung, benli˜gin simgeledi˜gi b¨ut¨unselli˜gi ifade etmek ic¸in dairesel mandala c¸izimlerine bas¸vurmus¸tur. “B¨uy¨ul¨u daire” anlamına gelen bu s¨ozc¨ug˜ u¨ n ifade etti˜gi simgesellik, b¨ut¨unl¨ug˜ u¨ vurgulaması bakımından “tanrısal”lı˜ga is¸aret eden bir y¨on de tas¸ır (Fordham 81). Dolayısıyla, tamlık, insano˜glu bilinc¸dıs¸ındaki t¨um o¨ r¨unt¨uleri asla bilinc¸ d¨uzeyine c¸ıkaramayaca˜gı ic¸in, o¨ l¨umle, do˜gaya karıs¸makla, ya da mistik inanıs¸larda oldu˜gu gibi, tanrının varlı˜gında erimekle ulas¸ılacak bir noktadır. A˜grıda˜gı Efsanesi’nde Ahmet, hem “g¨olge” hem de “anima” arketipleriyle y¨uzles¸me s¨urec¸lerinin sonunda o¨ l¨umle kars¸ı kars¸ıya gelmektedir. Jungcu bir okumayla, “g¨olge” arketipinin bilinc¸ d¨uzeyine c¸ıkarılması s¨ureci, Ahmet’in idam tehlikesi altında yas¸adı˜gı tutsaklık ile sona ermis¸tir; burada idam, simgesel bir o¨ l¨um ve Ahmet’in zindandan kac¸ıs¸ı da simgesel bir yeniden do˜gus¸ olarak d¨us¸u¨ n¨ulebilir. Jung’un bireyles¸me s¨ureci ic¸in o¨ ng¨ord¨ug˜ u¨ c¸izgi izlenecek olursa, Ahmet’in, zindanda G¨ulbahar’a aˆ s¸ık olarak “anima” ile y¨uzles¸me s¨urecine gec¸ti˜gi s¨oylenebilir. Bu s¨urec¸ de, o g¨une dek kimsenin c¸ıkmayı bas¸aramadı˜gı A˜grı Da˜gı’nın zirvesine yapılan zorlu bir yolculu˜gun ardından sona ermektedir. A˜grı Da˜gı’nın zirvesinde o¨ l¨ume yakınlas¸ma da, simgesel olarak yeniden do˜gus¸la ilis¸kilendirilebilir. Dolayısıyla, bilinc¸dıs¸ındaki arketiplerle y¨uzles¸mesi, her seferinde Ahmet’in bambas¸ka bir kimlikle yeniden do˜gması olarak yorumlanabilir. A˜grıda˜gı Efsanesi, Jung’un arketipsel benlik tasarısı ile ilis¸kilendirilerek okundu˜gunda, Ahmet’in kendisini K¨up g¨ol¨un¨un sularına atması, beklenmedik bir son olmaktan uzaklas¸maktadır. Anlatının sonunda Ahmet’in, G¨ulbahar’ın yakarıs¸larına aldırmadan kendisini K¨up g¨ol¨un¨un sularına atarak g¨ol¨un sularında kaybolması, bireyles¸me s¨urecinin benlik arketipiyle y¨uzles¸ilen son evresinin de tamamlandı˜gının bir is¸areti olarak de˜gerlendirilebilir. Suya atlama, arketipsel olarak, insano˜glunun d¨unyaya geldi˜gi andaki ruhsal b¨ut¨unselli˜gine ulas¸ma c¸abasının bir simgesidir; Sherry Salman, suya atlayarak intihar etme ediminin “yeniden do˜gus¸u m¨ujdele¨ um¨u ya da yenilenmeyi simgeleyen bir yen bir arınma” olarak de˜gerlendirilebilece˜gini ileri s¨urmektedir (66). Ol¨ edim olarak bu intihar, anlatının b¨ut¨unl¨ug˜ u¨ n¨u sa˜glamaktadır. “G¨olge” ve “anima” arketipleri ile y¨uzles¸mesinin sonucu olarak o¨ l¨umle y¨uz y¨uze gelen Ahmet, “benlik” arketipiyle y¨uzles¸ti˜gi son evrede bu simgesel o¨ l¨um¨u yas¸ar. Ahmet, suya, do˜gaya karıs¸arak b¨ut¨unsel benli˜gine ulas¸ır; bu b¨ut¨unles¸me, bilinc¸dıs¸ı ile bilincin kars¸ı 10


kars¸ıya geldi˜gi bireyles¸me s¨urecinin sona erdi˜ginin bir is¸aretidir. A˜grıda˜gı Efsanesi, anlatının bas¸ında s¨oz¨u edilen “ak kus¸”un ortaya c¸ıkmasıyla sona erer; daha do˜grusu efsane, son c¨umlesiyle bas¸a d¨oner. A˜grıda˜gı Efsanesi’nin bas¸ladı˜gı gibi, “kanadını K¨up g¨ol¨une daldıran ak kus¸” epissoduyla bitmesi, Jung’un bireyles¸me s¨urecinin sonucu olarak o¨ ng¨ord¨ug˜ u¨ b¨ut¨unselli˜gin bir di˜ger simgesi olarak yorumlanabilir. A˜grıda˜gı Efsanesi’nin dairesel kurgusu, bireyles¸me s¨urecinin sonucunda amac¸lanan b¨ut¨unselli˜gin, aslında, Jung’un kuramında mandalalar ile ifade etti˜gi gibi, bir c¸es¸it d¨ong¨uselli˜gi de ic¸inde barındırdı˜gını ortaya koymaktadır. C¸alıs¸manın bas¸ında, amac¸lananın, Propp’un masal ya da Campbell’ın mit incelemelerinde oldu˜gu gibi, anlatıya temel olus¸turan arketipsel o¨ r¨unt¨uleri ortaya c¸ıkarmak olmadı˜gı ifade edilmis¸ti. Dolayısıyla, Jung’un bireyles¸me s¨ureci u¨ zerine gelis¸tirdi˜gi yorumların, Jungcu mit eles¸tirisinde kullanıldıkları s¸ekilde, anlatının temel yapıtas¸ları olarak ortaya koyulmadı˜gı, A˜grıda˜gı Efsanesi’nin sadece Ahmet ba˜glamında derinles¸tirilen bir bakıs¸ ac¸ısı ile ele alındı˜gı g¨ozden kac¸ırılmamalıdır. A˜grıda˜gı Efsanesi’nde Ahmet’in deneyimledi˜gi psikolojik ¨ s¨urec¸, anlatının sadece bir y¨on¨un¨u olus¸turmaktadır. Ustelik, Ahmet gibi, bas¸larda kararlarından taviz vermezken halkın o¨ fkesinden c¸ekinerek geri adım atan Mahmut Han’ın ve yaptı˜gı fedakˆarlı˜gı Ahmet’e anlatma u˜gras¸ı ic¸inde, giderek ic¸ine kapanan, canlı kis¸ili˜ginden uzaklas¸an, sararıp solan G¨ulbahar’ın da ruhsal bir de˜gis¸im s¨ureci ic¸ine girdi˜gi g¨or¨ulmektedir. Bu bireysel deneyimlerin yanı sıra, halkın Mahmut Han’a kars¸ı, Ahmet’in dıs¸ında gelis¸en m¨ucadelesi de anlatının o¨ nemli d¨uzlemlerinden biri konumundadır. A˜grıda˜gı Efsanesi’nde, Beyazıt halkının Mahmut Han’a kars¸ı durus¸unda ve inanıs¸larında ortak bilinc¸dıs¸ının etkileri de g¨or¨ulmektedir; o¨ rne˜gin, halkın A˜grı Da˜gı’nı kis¸iles¸tirmesi, y¨uceltmesi, da˜gın lˆanetlerinden s¨oz etmesi, Mahmut Han’ın despot y¨onetimine bilinc¸dıs¸ı bir kars¸ı koyus¸ olarak de˜gerlendirilebilir. Bunun dıs¸ında, bu kars¸ı koyus¸un g¨oc¸ebe k¨ult¨ur¨u ile birlikte d¨us¸u¨ n¨ulmesi gereken bir y¨on¨u de vardır; c¸u¨ nk¨u halk, Mahmut Han’ın despot y¨onetimini, babası gibi olmaktan vazgec¸ip “Osmanlı olm[asına]” ba˜glamaktadır (18). A˜grıda˜gı Efsanesi’nde toplumsal ve bireysel d¨unyalar, toplumsal d¨uzlemde uyum ve huzur ihtiyacına, bireysel d¨uzlemde de bireyles¸menin sonucu olan ruhsal dinginlik arayıs¸ına denk d¨us¸en bilinc¸dıs¸ı is¸leyis¸lerin c¸akıs¸tı˜gı noktada bulus¸maktadır. Bu iki d¨uzlemden birinin di˜gerinden daha de˜gerli ya da o¨ nemli oldu˜gunu iddia etmek ya da anlatıda herhangi birinin o¨ n plana c¸ıktı˜gını s¨oylemek olanaklı de˜gildir. Dolayısıyla, bu c¸alıs¸mada A˜grıda˜gı Efsanesi’ne Ahmet’in deneyimledi˜gi ruhsal gelis¸im s¨ureci ba˜glamında gelis¸tirilen yaklas¸ımın bir okuma o¨ nerisi olarak de˜gerlendirilmesi yerinde olacaktır.

Kaynakc¸a [1] ”Deyimler”. Analitik Psikoloji. 403-08. [2] ”Yas¸ar Kemal’le R¨oportaj”. Yankı 566 (S¸ubat 1982): 36-37. [3] Adams, Vannoy Michael. “The Archetypal School”. The Cambridge Companion to Jung. 101-18.

11


[4] Bosquet, Alain. Yas¸ar Kemal Kendini Anlatıyor: Alain Bosquet ile G¨or¨us¸meler. ˙Istanbul: Adam Yayınları, 2001. [5] Campbell, Joseph. Kahramanın Sonsuz Yolculu˜gu. C¸ev. Sabri G¨urses. ˙Istanbul: Kabalcı Yayınevi, 2000. [6] Fordham, Freida. Jung Psikolojisinin Ana Hatları. C¸ev. Aslan Yalc¸ıner. ˙Istanbul: Say Yayınları, 2001. [7] Jung, Carl Gustav. Analitik Psikoloji. C¸ev. Ender G¨urol. ˙Istanbul: Payel Yayınları, 1997. –. “Analitik Psikoloji ve S¸iir”. Analitik Psikoloji. 308-25. –. “Approaching the Unconscious”. Man and His Symbols. 1-93. –. “Arkaik ˙Insan”. Kes¸fedilmemis¸ Benlik. 11-40. –. “Bilinc¸dıs¸ı Zihnin Ba˜gımsızlı˜gı”. Analitik Psikoloji. 239-307. –. Kes¸fedilmemis¸ Benlik. C¸ev. Barıs¸ ˙Ilhan. ˙Istanbul: ˙Ilhan Yayınevi, 1999. –. “Kis¸isel Bilinc¸dıs¸ı ve Ortak Bilinc¸dıs¸ı”. Analitik Psikoloji. 143-56. –. Man and His Symbols. Londra: Pan Books, 1978. –. “Modern Toplumda Bireyin Acıklı Durumu”. Kes¸fedilmemis¸ Benlik. 45-55. [8] Moran, Berna. “Yas¸ar Kemal’de Yozlas¸ma Mitosu”. T¨urk Romanına Eles¸tirel Bir Bakıs¸ 2. ˙Istanbul: ˙Iletis¸im Yayınları, 1997. 116-29. ˙ [9] Propp, Vladimir. Masalların Yapısı ve Incelenmesi. C¸ev. H¨useyin G¨um¨us¸. Ankara: K¨ult¨ur ve Turizm Bakanlı˜gı Yayınları, 1987. [10] Salman, Sherry. “The Creative Psyche: Jung’s Major Contributions”. The Cambridge Companion to Jung. 52-70. ˙ ¨ [11] Saydam, M. Bilgin. Deli Dumrul’un Bilinci: T¨urk Islam Ruhu Uzerine Bir K¨ult¨ur Psikolojisi Denemesi. ˙Istanbul: Metis Yayınları, 1997. [12] von Franz, Marie Louise. “The Process of Individuation”. Man and His Symbols. 157-254. [13] Walker, Steven F. Jung and the Jungians on Myth: An Introduction. New York: Garland Publishing, 1995. [14] Yas¸ar Kemal. A˜grıda˜gı Efsanesi. ˙Istanbul: Adam Yayınları, 2001. [15] Young-Eisendrath, Polly ve Terence Dawson. The Cambridge Companion to Jung. Cambridge: Cambridge University Press, 1997.

12


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.