Başarı ve İlişkide Duygusal Zekanın Rolü

Page 1

TC GAZİ ÜNİVERSİTESİ GAZİ EĞİTİM FAKÜLTESİ ORTA ÖĞRETİM FEN VE MATEMEATİK ALANLARI EĞİTİMİ BÖLÜMÜ FİZİK EĞİTİMİ ANABİLİM DALI

BAŞARI VE İLİŞKİDE DUYGUSAL ZEKANIN ROLÜ

DANIŞMAN: DR. MUSTAFA KARADAĞ HAZIRLAYAN: ÖZGE ÖZGEN - 030557025-

ANKARA 2006


İÇERİK:

Duygu nedir? Duyguların işlenişi Zeka nedir? EQ kavramı IQ ile EQ arasındaki farklar Akademik başarı olarak IQ ile EQ arasında bir kıyaslama yapılacak olunursa EQ’da cinsiyet ayrımı var mıdır? IQ ve EQ arasında kardeşler arası fark var mıdır? Duygusal zeka neden daha önemli? IQ başarıda yeterli midir? EQ’nuz yüksek mi? Duygusal zekanın bize getirdikleri nelerdir? Duygusal zekanızı geliştirmek için öneriler Hayatın her alanında duygusal zeka Çocuklarda duygusal zeka Okullarda duygusal zeka Duygusal zeka okul müfredatına nasıl uydurulabilir? Okullarda duygusal zeka gelişiminin uygulanmasında ne tür engeller çıkabilir? Evlilikte duygusal zeka İş yaşamında duygusal zeka İnsan kaynakları uzmanlarından öneriler Bilgisayar Mühendisliği ve duygusal zeka Hukuk ve duygusal zeka Duygusal zeka konusunda ülkemizde yapılan çalışmalar Duygusal zekanızı test edin Duygusal zeka test sonuçları

Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak, işte bu kolay değildir. ARİSTO


DUYGU NEDİR? Bir yüzyılı aşkın süredir psikologlar ve felsefeciler “duygu”nun ne anlama geldiği konusunda tartışıyorlar. "Duygu" nedir? Yalnızca sevgiliden ayrılmakla duyulan üzüntü, film seyrederken dökülen gözyaşlarının kaynağı ya da bir kediyi severken hissettiklerimiz mi? Geleneksel anlamıyla gündelik yaşamda pek bir kavram kargaşası yaratmasa da, bilimsel olarak duygunun tanımlanması zor. Nedeni de birden fazla yönü olması.Amerikalı psikolog Dr Daniel Goleman duyguyu “Bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler,psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimi “olarak tanımlamıştır. DUYGULARIN İŞLENİŞİ: Duygusal mekanizmalarla ilgili olarak çok önemli işlevler üstlenen "limbik sistem"i oluşturan beyin yapıları 250 milyon yıl kadar önce, memelilerin ilk dönemlerinde ortaya çıkmıştır.

Limbik Sistem İlk olarak memelilerde ortaya çıktığı düşünülen bu sistem, evrimsel açıdan beyin korteksinden çok daha eski. Yaşamın sürdürülmesi için gerekli birçok içsel güdünün yanışına, duyguların da bu yapılar içinde ve arasında oluşturulduğu düşünülüyor. Duyguların işlenmesiyle ilgili temel limbik yapıları: Amigdala - Başta korku olmak üzere, duyguların denetiminden sorumlu. Hipokampus - Uzun dönemli belleğin oluşturulup gereğinde yeniden ortaya çıkarılmasını sağlıyor. 'Kayda değer' duyusal bilgiyi belirliyor. Hipotalamus - Vücut sıcaklığı, açlık-tokluk gibi birçok metabolik süreci, otonom sinir sisteminin işleyişini düzenleyen bir çekirdekler grubu. Talamus • Gelen duyusal uyarıların, ilgili üst korteks merkezlerine iletilmeden önce toplandığı, bir duyusal iletim istasyonu. Limbik sistem yapıları içinde, duyguların oluşturulma ve işlenmesine ilişkin en merkezi rolü üstleneni "amigdala"; beynin temporal (şakak) lobunun içinde yer alan


badem biçiminde bir cisimcik. Amigdalanın işlevi, şimdilik anlayabildiğimiz kadarıyla, çevresel uyaranlara duygusal birer damga basmak. Yeni bir uyarana ilişkin bilgi, beyin korteksinin duyu merkezlerinden, amigdala ve yakın komşusu hipokampus'a ulaşır. Hipokampus'un işlevi genel olarak bellekle ilgili ve iki yapı, birbirleriyle sürekli iletişim halindeler. (Bu iletişim, kimi durumlarda çok önemli olabiliyor. Sözgelimi, yakınımızdaki bir kaplanın görüntüsü bizi fazlaca ürkütürken, onu kafeste görmek kılımızı kıpırdatmaz. Bu 'duruma bağlı' bilginin, hipokampus tarafından sağlandığı düşünülüyor.) Duyu merkezlerinden ve hipokampus'tan gerekli bilgiyi alan amigdala, onu hızlı bir değerlendirmeye tabi tutarak, beynin ilgili bölgelerine, uyaranın niteliğiyle ilgili geribildirim yapar: Uyaran, herhangi bir tehlikeyi mi temsil ediyor, yoksa canlı için bir avantaj mı vaad ediyor? Sonuçta amigdala, belirli bir uyaranı, beraberinde getirebileceği olumlu ya da olumsuz duygularla ilişkilendirme ayrıcalığına sahip. İyi de canlı için neyin iyi, neyin kötü olduğunu nereden biliyor? Limbik sistemin uyaranlara verdiği tepkilerin önemli bir bölümü, araştırmacılara göre kalıtsal. Buna göre, önceden programlanmış davranış örüntüleri sinirsel devrelerce belirlenip, devre bağlantıları da sinir sisteminin gelişimi sırasında kuruluyor. Bu davranış örüntüleri, sonuçta "doğuştan" var sayılıyorlar. Avın avcıya verdiği tepkiler, cinsel tepkiler gibi. Beyin, zihin ve beden arasındaki karmaşık ilişkiler üzerine yaptığı geniş kapsamlı araştırmalarıyla dünya çapında tanınan, Iowa Üniversitesi'nden Antonio Damasio, bunlara "birincil duygular" adını vermiş. "İkincil duygular" da, canlının yaşamı süresince deneyimleriyle edindiği kişiselleştirilmiş duyguları içeriyor. Yani, önceleri duyarsız olduğunuz bir uyarana, deneyimlerinizin sonucu olarak zaman içinde duygusal bir nitelik atfetmiş oluyorsunuz. Bunu, karşı karşıya geldiğiniz durumlar, olaylar ve nesnelerle birincil duygularınız arasında bağlantılar kurarak yapıyorsunuz. Sonuçta, belirli bir anda karşınıza çıkan bir uyaran ya da uyaranlar grubu, sizin için belli oranda duygusal bir yük taşır oluyor. Bilincinde olsanız da, olmasanız da. Bir süredir evinize yakın bir yerlerde gördüğünüz bir sokak köpeği, günün birinde karşınıza dikilip gözünüzün içine baktıktan sonra, geçmiş olsun! O artık sizin için aynı köpek değil. Çünkü amigdalanız ona, bir daha beyninizden silinmeyecek bir damga bastı ve hipokampusa da bir rapor yolladı: "Bu deneyimi sakla, bu kadın bu köpeği her gördüğünde de bana geri yolla. Her seferinde kortekse bildirmene gerek yok, zaman kaybı. Ben onu gerektiğinde haberdar ederim, sen bana bırak. Kadın, köpeği her gördüğünde değişecek, bütün sinir sistemi, onu eve almak için kocasıyla girişeceği mücadeleye hazır hale gelecek!" Sonuçta, belirli bir anda karşınıza çıkan bir uyaran ya da uyaranlar grubu, sizin için belli oranda duygusal bir yük taşır oluyor. Bilincinde olsanız da, olmasanız da. Bir süredir evinize yakın bir yerlerde gördüğünüz bir sokak köpeği, günün birinde karşınıza dikilip gözünüzün içine baktıktan sonra, geçmiş olsun! O artık sizin için aynı köpek değil. Çünkü amigdalanız ona, bir daha beyninizden silinmeyecek bir damga bastı ve hipokampusa da bir rapor yolladı: "Bu deneyimi sakla, bu kadın bu köpeği her gördüğünde de bana geri yolla. Her seferinde kortekse bildirmene gerek yok, zaman kaybı. Ben onu gerektiğinde haberdar ederim, sen bana bırak. Kadın, köpeği her gördüğünde ağız köşeleri yukarı kalkacak, eğilip onu okşayacak, kalp atımı değişecek, bütün sinir sistemi, onu eve almak için kocasıyla girişeceği mücadeleye hazır hale gelecek!" Sonuçta, bu tuhaf küçük bademsi yapının tek yaptığı, makamına kurulup duyu korteksinden gelen her bilgiyi duygusal yönden değerlendirip, bir "iyi" ya da "kötü" damgası basmak değil. Korteksin ilgili bölümlerine geribildirim yaparak, davranışsal


(gülümsemek, köpeği okşamak) ve otonomik, yani istemsiz (kalp atımının hızlanması, gözbebeklerinin büyümesi) tepkileri, hormonal değişiklikleri düzenliyor ve sinir sisteminin tümünü, canlıyı (kadını) yaşanması olası bir durumla (kocasıyla yaşayacağı kaçınılmaz sürtüşme) baş edebileceği, hazır bir hale getiriyor. (Tabii bütün yaşantı ve deneyimlerimiz, gözünüzün içine baktıktan sonra okşadığınız bir köpekle aramızda geçenler kadar masumane ve zararsız değil. Denizde yüzerken üzerinize hızla gelen bir tekne, araba kullanırken birden önünüze çıkan bir yaya... Sinir sisteminin 'hazırlıklılığı', bu tür durumlarda çok daha hayati önem taşıyor.) Başta amigdala olmak üzere, limbik sistemin önayak olduğu tüm bu tepkiler, "duygusal ifade" dediğimiz olgunun önemli bir bölümünü oluşturuyor. Bunların bir kısmı, başkaları tarafından algılanabilse de, canlıdan dışarıya yansımayan ve göze görünmeyen bir diğer tepkiler bütünü de var. Bilincin kapısı, bunların bir bölümüne açıkken, sürecin tümünün canlı tarafından fark edilmemesi de olası. Evrimsel bakımdan ilkel canlılardaki davranış çeşitliliğinin azlığına bakılırsa, yukarıda da sözettiğimiz gibi, bunların karşı karşıya bulunduktan seçim sayısının çok da fazla olmadığı ortada. Vermeleri gereken davranışsal kararlar, daha çok genetik olarak programlanmış mekanizmalarla çözüme kavuşuyor. Üst basamaklara çıktıkça, bu doğuştan mekanizmalara bazı katılımlar olduğunu görüyoruz. Algılama kapasitesi artmış bir beyin, öğrenme yetisini de, kendi davranışlarının sonuçlarını kaydetme yetisini de kazanıyor. Bu, zaman çizgisinin her iki yönüne de uzanmak demek: Daha önce gerçekleşenlerle ilgili bilgiyi depolarken, ileriye yönelik modeller de kurabilmek. İleriye yönelik bu üst-düzey planlamayı gerçekleştiren beyin bölgesi, akılcı düşünme yetileriyle ünlü frontal lobların (alın lobları) ön bölgeleri (prefrontal korteks). İşin ilginci, bu üst-düzey işlevlerin, evrimsel olarak ta başlardan beri çok az değişiklikle süregelmiş daha 'ilkel' sistemlerle bütünleşerek, birlikte çalışması. Duygular ölçeğinde, amigdala ve diğer limbik yapılar, memelilerin başlangıç dönemlerinden beri üstlendikleri rollere sadıklar. Uyarılara değer biçmek ve değerlendirme sonuçlarına uygun tepkileri tetiklemek hâlâ onların görevi. Ancak şimdi arada bir fark var. Amigdala, artık bir sonuca varmak için çok daha fazla veritabanından yararlanmak, özellikle de frontal loblarda gerçekleşen karmaşık işlemleri de hesaba katmak durumunda. Duygulara bağlı olarak ortaya çıkan tepkilerde rol alan beyin yapıları ve birbirleriyle bağlantıları:


ZEKA NEDİR? Zeka ne işe yarar? Para kazanmaya mı? İnsanlığa hizmet etmeye mi? Ünlü olmaya mı? Mutlu olmaya mı? İnsan kendini bile mutlu edemiyorsa, akıllı olmanın kime ne faydası var. İnsan zekası kadar hiçbir konu psikolojide yoğun bir araştırma alanı olmamıştır. Descartes zekâ için ‘İyi hüküm vermek ve doğruyu yanlıştan ayırmak yetisidir ’ der. Emmanuel Kant ise ‘bütün bilgilerimiz duyularımızla doğar oradan zekâya geçer ve akılla tamamlanır ’ der. Psikolog David Wechsler’e göre ise zeka “Bireyin amaca uygun hareket etme,mantıklı düşünme ve çevresiyle fikirlerini etkili bir şekilde tartışabilme gücüdür.” Ansiklopedi ve lügatler zekâyı şöyle tarif ediyor: “Bilgi edinmeye yönelik işlevlerin tümü. Öğrenme, anlama, ilişkileri kavrama gücü, ayırt edebilme, algılama, yeni durumlara uyma, çözümleme, eleştirme yeti ve yeteneklerinin tamamı.” Kant’ın ifadesini hatırlayalım: Bilgilerimiz duyularımızla doğar oradan zekâya geçer, akılla tamamlanır.Zekânın en önemli işlevi aklı tetiklemek, ona işlerlik kazandırmaktır. Böylece akıl yeteneğini kullanan insan bireysel gelişimini sağlayacaktır. Akla işlerliğini kazandıran zekâ üzerinde son yıllarda yapılan araştırmalar iki çeşit zekâ olduğu tezini ortaya koymuştur: İngilizce Intelligence Quotient kelimelerinin baş harfleri olan IQ ile ifade edilen bilişsel zekâ, Emotional Quotient’ın baş harfleri olan EQ ile ifade edilen duygusal zekâ. EQ KAVRAMI: Duygusal zeka kavramı ilk olarak iki ünlü psikoloji uzmanı John Jack MAYER ve Peter SALOVEY tarafından 1990 yılında hazırlanan bir akademik makalede yer aldı.Bu çalışmada Mayer& Salovey “duygusal zeka”yı “bir insanın kendi duygularını ve başka insanların duygularını tanıyabilme,duygularını birbirinden


ayırt edebilme ve bütün bu bilgileri düşünce ve davranışların oluşumunda doğru bir biçimde kullanabilme yeteneği” olarak tanımladılar. Daha sonra duygusal zeka üzerine araştırmalar yapan Weisinger ise daha basit bir tanım yaparak,daha çok duygusal zekanın iletişim kurma boyutu üzerinde durmakta ve duygusal zekayı duyguların akıllıca kullanımı;diğer bir değişle,”bireylerin duygularından kendi davranışlarını yönlendirmek için yararlanarak olumlu sonuçlar almaya çalışma” olarak tanımlamıştır. Cooper ve Sawarf duygusal zekayı ;”duyguların gücü vekavrayışını insan enerjisi,bilgi ve etki kaynağı olarak sezme,anlama ve etkili olarak uygulama yeteneği” olarak tanımlamakta ve insani duygular çekirdek duyguların,içgüdüsel dürtülerin ve duygusal tercihlerin ortak paydası olduğunu belirtmektedir. Daniel Goleman,IQ’su yüksek olduğu halde hayatta başarısız olanların durumundan hareketle duygusal zeka kavramını:”Kendini harekete geçirebilme,aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme,dürtülerini kontrol ederek tatmini erteleyebilme,ruh halini düzenleyebilme,sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme,kendini başkalarının yerine koyabilme ve umut besleme” olarak tanımlamıştır. Prof. Howard GARDNER’ın Çoklu Zeka Teorisi’nin dünya eğitim tarihinde bir dönüm noktası olması ve duygusal zeka kavramının doğmasıyla,dünya eğitim alanında pek çok uygulama yıkılırken,çocuk eğitiminde ve insana bakışta yeni bir anlayış oluşuyordu.Bu önemli bulgu,kişisel eğitim adına yeni bir rol,yeni bir teknik olarak ortaya atıldı ve dünya yeni bir kavramla karşı karşıya kaldı:”DUYGUSAL ZEKA” Çoklu Zeka Teorisi içinde yer alan kişisel ve sosyal zekaların ikisine birden bilim adamları duygusal zeka adını verdiler. Duygusal zeka kavramının hayatımıza girmesi ise;düşünme,hayal kurma ve hissetme gibi içsel süreçlerle insan beyninin işleyişini izlemeyi mümkün kılan teknolojik gelişmeler sayesinde gerçekleşti.Duygusal zeka kavramının doğuşu ile birlikte bu kavram en çok eğitim ve iş dünyasının ilgisini çekti.Okul dönemi sonrası başlayan iş yaşamı kişisel ve sosyal becerilerin en yoğun kullanıldığı alanlardan biridir.”Yaşamda kullandığımız pek çok beceri, gücünü düşüncelerimizden ve duygularımızdan almaktadır” ifadesi tüm dünyada artık bütün bilim adamları tarafından kabul gören bir görüştür.Bu önemli görüş doğrultusunda diyebiliriz ki,duygusal zeka yaşadığımız hayatın en yoğun belirleyicilerindendir. Duygusal zekâ, esas olarak iki yetkinliğin bileşkesidir. Bu yetkinliklerden birincisi ‘‘kişisel yetkinlik’’, ikincisi ‘‘sosyal yetkinlik’’tir. KİŞİSEL YETKİNLİKLER: 1. Kendiyle ilgili farkındalık: Kişinin kendi iç dünyasını tanıması, tercihlerini yapabilmesi, sahip olduğu kaynakların ve gücün farkında olması. a) Duygusal farkındalık: Kişinin kendi duygularını ve bunların doğurduğu sonuçları farketmesi, bunları dile getirmesi. b) Kendini değerlendirme: Kişinin kendi gücünü ve zayıflıklarını bilmesi, sınırlarının nereden geçtiğini farketmesi ve bunu kabullenmesi. c) Özgüven: Kişinin yetkinliklerinin farkında olması ve bu yetkinliklerle ‘‘değerli olduğuna’’ inanması.


2. Kendini yönetme: Kişinin sahip olduğu dürtüleri, istekleri kontrol etmesi ve yönlendirmesi. a) Kendini kontrol: Kişinin dürtülerini ve içinden gelen olumsuz duyguları kontrol edebilmesi; olumsuz duygularla başaçıkabilmek, duygusal olgunluk açısından çok önemli bir ölçüttür ve ayrı bir yazının konusudur. b) Güvenilirlik: Ahlaklı, dürüst ve tutarlı olmak. Bu kavram Türk kültüründe ‘‘özü sözü bir’’ deyişiyle ifade edilir. c) Esneklik: Kişinin beklenmedik durumlara ve değişikliklere uyum sağlayabilmesi. Bu özellik stresle başa çıkma becerileri açısından da temeldir. d) Yeniliklere açık olmak: Kişinin yeni bilgi, yaklaşım ve fikirlerden rahatsızlık duymaması. e) Kontrol odağı içerde olmak: Kişinin ortaya çıkan sonuçlarla ilgili sorumluluk üstlenmesi, başkalarını suçlamak yerine kendini sorgulaması. Bu özellik, içselleşmiş sorumluluk anlayışının temelini teşkil etmektedir. 3. Motivasyon: Kişinin amaçlarına ulaşmak için duygularını yönlendirebilmesi. a) Başarı yönelimi: Kişinin mükemmellik düzeyine ulaşmayı hedeflemesi ve sürekli gelişim çabası içinde olması. b) Bağlılık: Kişinin içinde bulunduğu ekibin ve işletmenin amaçlarından ve hedeflerinden heyecan duyması. c) Girişimcilik: Kişinin fırsatları fark etmesi ve zorlukları fırsata dönüştürmek için harekete geçmesi. d) İyimserlik: Kişinin engeller ve güçlükler karşısında amacını izlemek konusunda kararlı olması. SOSYAL YETKİNLİKLER 1. Empati: Kişinin başka insanların duygularını, ihtiyaçlarını ve kaygılarını anlayabilmesi. Bu yetkinlik Türk kültüründe ne yazık ki en alt düzeyde mevcuttur. a) Diğer insanları anlamak: Kişinin başka insanların duygularını ve bakış açılarını fark etmesi, bu konuda duyarlılık geliştirmesi ve onların kaygılarıyla, yargılamadan ve savunmaya geçmeden samimi olarak ilgilenmesi. b) Başkalarını geliştirmek: Kişinin birlikte çalıştığı insanların ihtiyaçlarını fark edip onları becerileri ölçüsünde geliştirmesi. Bu özellik, bir yöneticinin yönlendirme ve yol gösterme becerisinin temelini oluşturur. c) Hizmete yönelik olmak: Kişinin iç ve dış müşterilerinin ihtiyaçlarını fark etmesi, karşılaması ve onları memnun etmekten mutluluk duyması. Bu yetkinlik, hizmet sektöründe çalışanlar için temel özelliktir. 2. Sosyal beceriler: Kişinin başka insanların davranışlarını kendi istediği yönde yönlendirebilmesi. Bizim kültürümüzde yaygın olan ‘‘tuttuğunu koparmak’’ yerine, istediklerini ‘‘zorlamadan ve zorlanmadan’’ elde etmesi. a) İletişim: Kişinin karşısındaki kişiyi anlamak için dinlemesi ve karşısındaki kişiyi ikna etmesi için mesajın, üslubu kadar önemli olduğunun farkında olması. b) Etki yaratma ve etkileme: Kişinin karşısındaki kişi veya grupta istek uyandırıp heyecan yaratması. c) Çatışma çözümü: Kişinin anlaşmazlıkları müzakere ederek ve uzlaşarak çözüme yönelmesi. d) İşbirliği: Kişinin başka insanlarla ortak amaçlar doğrultusunda işbirliği yapmaktan zevk duyması.


e) Ekip çalışmasına yatkınlık: Kişinin bir grupla birlikte olduğu zaman ortak amaçlar doğrultusunda sinerji yaratacak bir çalışmaya girebilmesi. f) Liderlik: Kişinin başka insanları ikna etmesi, ilham vermesi, heyecan yaratması ve harekete geçirmesi. g) İlişki kurmak: Kişinin sosyal, aile ve iş çevresinde anlamlı ve doyumlu ilişkiler kurması, gündelik ilişkilerde insanlarla ilişki kurmak ve geliştirmek konusunda zorluk çekmemesi. h) Gücün farkında olmak: Kişinin içinde bulunduğu çevredeki güç sahipleriyle ilişkisini sağlıklı biçimde düzenlemesi. Gerektiği durumlarda uyum göstermesi, karşı çıkması gerektiğine inandığı durumlarda mücadelesini stratejik bir temelde sürdürmesi. Yetkinlikler açısından bakıldığında bu özelliğin karşılığı ‘‘kurumsal haberdarlık’tır. Bu özellikler işletme literatüründe yumuşak beceriler ;planlama, karar verme, organize etme gibi beceriler ise sert beceriler olarak tanımlanır. Yirmi birinci yüzyılda kuruluşların başarısı, yöneticilerin ikincil kabul edilen becerilerindeki başarısına bağlı olacaktır. Bir başka deyişle ikincil beceriler, birincil becerilerin yanında olacak ve onlar kadar önemli kabul edilecektir. Çünkü yirmi birinci yüzyılda bir kurumun başarısı, sadece çalışanlarının değil, aynı zamanda ‘‘kurumun’’ duygusal zekasına bağlı olacaktır. IQ İLE EQ ARASINDAKİ FARKLAR: IQ zihin odaklı sosyal ortamdan yalıtılmış bir yığın beyin odaklı işlemimizi tanımlamak için kullanılırken EQ sosyal ilişkileriniz içindeki sizi ifade etmektedir. IQ’ya matematik diyeceksek EQ’ya psikoloji deriz. IQ’ yu bir problem karşısında alternatif çözüm yolları bulmanız olarak ifade edeceksek; EQ’ yu bir problem karşısında duyguyu yönetebilme, yeni yeni uyum kapıları bulabilme kabiliyetiniz olarak tanımlayabiliriz. IQ laboratuar ise EQ hayattır. IQ bizim doğuştan üst sınırı belli, kader kaleminin beyin performansımız üzerindeki izdüşümüyken; EQ o kadar da kaderci değildir. Kişinin çabası, kendi ve diğerleri üzerindeki duygu yönetme taktiklerini öğrenmesi nispetinde arttırılabilen bir yetenektir. IQ daha çok kişinin zeka katsayısını vermekte ve zeka fonksiyonlarını değerlendirmektedir. EQ ise kişinin duygusal sentez, tespit ve fonksiyonlarını bize bildirmektedir. AKADEMİK BAŞARI OLARAK IQ VE EQ ARASINDA BİR KIYASLAMA YAPILACAK OLUNURSA: ♥ Yüksek IQ sizi fizik profesörü yaparken, yüksek EQ sizi fizik bölümü başkanı yapar. ♥ Yüksek IQ sizi mali finans uzmanı yaparken, yüksek EQ sizi şirketin finans bölümünün yöneticisi yapar. ♥ IQ sizi işe aldırır fakat sizi terfi ettiren EQ’ dur. ♥ IQ sizi okuldan mezun ettirir, EQ ise hayattan.


EQ’ DA CİNSİYET AYRIMI VAR MIDIR? EQ’ da cinsiyet şu ana kadar ki bilinenler itibariyle yoktur. EQ nun yüksek olması demek duygusal olmak demek değildir. Bayanların daha duygusal olduğu bilinir. Bu EQ’ larının da yüksek olduğu anlamına gelmez. IQ VE EQ ARASINDA KARDEŞLER ARASI FARK VAR MIDIR? Bu konuda kardeşler arası fark değerlendirildiğinde şunlar söylenebilir. EQ da doğuştan gelen özellikler önemli bir yere sahiptir yani bir çocuğun duygusal zekası doğuştan iyi ise onun ilk veya son çocuk olması önemli değildir. Ama küçük kardeşler büyüklere göre bu konuda daha avantajlıdır diyebiliriz. Bunun nedeni ise küçük kardeşlerin büyüklere göre daha çok iletişim ve etkileşim şansına sahip olmalarıdır. DUYGUSAL ZEKA NEDEN DAHA ÖNEMLİ? Yüksek IQ’lu birinin başarısız olmasında ve vasat IQ’lu bir diğerinin ise başarılı olmasında acaba hangi etkenler rol oynuyor? Uzmanlar, bu farkı meydana getiren etkenlerin duygusal zekanın temel ilkelerinde yattığını ileri sürmekteler. Aşağıdaki hikâyeyi inceleyelim: Ahmet o gün çok mutlu idi, çünkü sınıfında ilk okumayı öğrenen kişi olarak kırmızı kurdeleyi hak etmişti. Kurdele sınıfta düzenlenen törenle Ahmet’e takıldı. Törenden sonra Ahmet büyük bir gururla koridorda dolaşıyordu. Derken Ali yanına geldi. Ali: Ahmet seni tebrik ederim kurdelen çok güzel görünüyor bakabilir miyim? Ahmet: Hayır olmaz, dokunma ona. Onu çok çalışarak kazandım. Sen de çalış senin de olsun! Ali üzülmüştü, Ahmet’in bu davranışına ama olsun dedi içinden bende çalışır kurdeleyi hak ederim. O zaman kendi kurdeleme bakarım. Ahmet sınıfının en başarılı öğrencisi olmasına karşın arkadaşları tarafından pek sevilmez. Arkadaşları ile pek vakit geçirmez, genelde evde ders çalışır ve bilgisayarındaki oyunlarla oynar. Ali ise Ahmet kadar başarılı değildir ama onun da kurdele almasına çok az bir zaman kalmıştır. Ali, Ahmet’in aksine sınıftaki en sevilen öğrencidir. Bütün maçları o organize eder. Sınıf takımının kaptanıdır. Ahmet’in dersleri daha iyi olduğu için hep o birincilik kürsüsündedir. Ali ise ilk beş içerisindedir. Yani Ali ile Ahmet’i değerlendirenler; arkadaşları ile olan ilişkilerine bakmazlar sadece ders notlarına bakıp sıralarlar. Yıllar geçer Ahmet liseyi birincilikle bitirir. Bununla birlikte birçok bilgisayar oyununda da ustalaşır. Türkiye’nin en iyi üniversitelerinin birinde bilgisayar mühendisliği bölümünü kazanır. Bilgisayar mühendisliği bölümünü de bitirip büyük bir firmada iyi bir maaşla iş bulur ve çalışmaya başlar. Genelde ekip çalışmalarını sevmez, bireysel projelerde görev almak ister. Güzel projelere imza atar. Aynı odada birlikte çalıştıkları Ayşe ile evlenir. Hayatları evden işe, işten eve bir tekdüzelikle geçer. Çalıştığı şirket yetkilileri Ahmet’in çalışmalarından memnundur fakat ekip, çalışması, iletişim gibi konularda ki eksikliklerinden dolayı onu terfi ettirmezler hep Ar-ge bölümünde kalır. İş arkadaşları ile pek konuşmaz. (bu arada hala yeni çıkan bilgisayar oyunlarını çok kısa sürede bitirebilmektedir.


Ahmet’in yılları geçerken Ali’nin de yılları aynı zamanda geçer ama aralarında fark vardır. Ali’de liseyi iyi bir dereceyle bitirir. İyi bir üniversitenin bilgisayar bölümünü kazanır. Okuldan mezun olduktan sonra önce bir firmada birkaç yıl çalışır. Çalıştığı firmada projeleri o koordine eder. Başarılı ekip çalışmaları yapar. Şirket yetkilileri tarafından iletişim becerisi, ekip çalışma becerisi gibi yetilerinden dolayı şirket müdürlüğü teklifi alır fakat o kabul etmez ve kendi şirketini kurar. Başkanlığını yaptığı sivil toplum kuruluşunda tanıştığı Halkla ilişkiler sorumlusu Ayla ile evlenir. Bir taraftan yeni mühendisler işe alır diğer taraftan sivil toplum kuruluşunda etkinlikler düzenler. Bu yıl piyasaya sürdükleri son yazılım çok tutmuştur. ABD’den bir firmadan teklif alırlar. Yukarıdaki hikayede de görüldüğü gibi; Çok yüksek matematiksel bir başarıya ya da geniş bir kültür yelpazesine sahip olabilirsiniz fakat bu tür yeteneklerin belirtildiği bir ortama girmediğiniz sürece kimse sizin farkınıza varamaz. Fakat sempatik,popülaritesi yüksek bir kişiyseniz;yüksek IQ değerlerine sahip olmasanız da fark edilmeniz çok daha kolaylaşır. Hatta “aranan kişi” bile olabilirsiniz ki bu duygusal zeka olarak tanımlandığında sizin istenilirliğinizi artırıcı bir özelliktir. IQ BAŞARIDA YETERLİ MİDİR? Son yıllarda yapılan araştırmalar IQ’nun hayattaki başarıya katkısının %10 dan fazla olmadığını göstermektedir.Fakat kişinin seçeceği mesleğe göre IQ ve EQ katsayıları önem kazanmaktadır.Örneğin; zeka katsayısı iyi olan bir kişi iyi bir fizikçi olabilir ve hatta bir çok buluşa imza atabilir.Eğer insanlarla iç içe olan bir meslek ile uğraşmak ve başarılı olmak istiyorsanız o zaman başarılı olmanız için sadece IQ yetmeyecektir. Aynı zamanda yüksek bir EQ‘ya da sahip olmak zorundasınız. EQ’NUZ YÜKSEK Mİ? —Kendinize nasıl ilham vereceğinizi biliyorsanız, kendinizi heveslendirebilme ve harekete geçirme (motivasyon) kabiliyetiniz gelişmişse, —Kendinizi ve başkalarını doğru anlamak için nasıl iletişim kuracağınızı biliyorsanız, çevreyle münasebetiniz iyiyse, —Tartışmalar ve gergin durumlarla nasıl başa çıkacağınızı biliyorsanız, —Hevesliyseniz —İş tatminine ulaşmışsanız, —Asilseniz, —Müsamahakârsanız, —Esnekseniz, —Mesuliyet duygunuz gelişmişse, —Takım ruhu oluşturmayı çok iyi beceriyorsanız, —Öz bilinç sahibiyseniz, —Öz denetiminiz varsa, —Sebat gösterebiliyorsanız, —Gayretliyseniz, —Kararlıysanız, —Güven doluysanız —Basiret sahibiyseniz, —Empati ve sempati özellikleriniz varsa, —Problemlerle henüz duygu dünyasında başa çıkabiliyorsanız,


-İnsiyatif kullanabiliyorsanız, —Başarılı olmak için gerekli bilgi ve becerilere sahipseniz, —Elinizden gelenin en iyisini ortaya koyabiliyorsanız, -“Ben” değil, “Biz” diyebiliyorsanız, —Hem kendinizin hem de takımınızın faydasına çalışabiliyorsanız, duygusal zekanız yüksek demektir. Duygusal zekâsı yüksek insanların yaşadığı yaşam yürek ve beyin, ruh ve anlayış, duygu ve akılcılık dolu bir yaşamdır. DUYGUSAL ZEKA’NIN BİZE GETİRDİKLERİ NELERDİR? Duygusal zekası yüksek insanlar mesleki anlamda başka insanlar ile iyi iletişim kurabildiklerinden ve yönetme becerisine sahip olduklarından genellikle çok başarılı olurlar. Günlük hayatta duygusal zeka insanların iş arkadaşları ve aile bireyleri ile iyi anlaşabilmelerini sağladığı için, kendileri ve çevresindekiler ile ilgili sorunları çabuk çözümlenir. Duygusal zekası yüksek insanlar, diğer insanları olduğu gibi kabul edip onları dinleyip anladıkları için sevilirler ve arkadaşlık ilişkileri daha güçlü olur. Genellikle kendileri ile barışık ve kolay memnun olurlar. Şu ana kadar okuduklarınızdan kendimizle ilgili bir takım fikirler sizde oluşmuştur muhakkak. Böyle bir beceriye sahip misiniz değil misiniz. Eğer psikolojik testlerden geçmeyi severseniz, kendi kendinizde değerlendirerek duygusal zeka hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Böyle bir testten yola çıkarak kendinizi eleştirin ve seviyenizi belirlemek için örnek olarak aşağıdaki soruları kendinize sorun. Kendimi ne kadar iyi tanıyorum? Bazı hallerde nasıl ve neden bu şekilde hareket ettiğimi biliyor muyum? İradem güçlü mü, yoksa duygularımın esiri mi oluyorum? Kin, nefret, mutluluk, beğeni vb. gibi duygularla nasıl baş edebilirim? İletişim kurma becerim nasıl? Kendimi açık ve net olarak ifade edebiliyor muyum? Başka insanları iyi dinleyebiliyor muyum? Diğer insanlar ile iyi anlaşabiliyor muyum? Başkalarını motive edebiliyor muyum? Başkalarıyla çalışmaktan zevk alıyor muyum? Başkalarına fikir verebilir miyim?


Yönetebilme kabiliyetim var mı? Başkaları tarafından seviliyor muyum? Başkaları benimle beraber olmaktan keyif alıyorlar mı? Aranan biri miyim? Benden fikir istiyorlar mı? Tüm bu sorular örnek için düşünülmüştür. Duygusal zekanın ardında saklı olanı keşfettiğinizde, kendinize soracağınız soruları da bulabilirsiniz ve böylece eksik olan taraflarınızı da öğrenerek kendinizi geliştirebilirsiniz. DUYGUSAL ZEKANIZI GELİŞTİRMEK İÇİN ÖNERİLER: Öneri1: Kendinizi tanıyın. Kim olduğunuzu öğrenin Duygusal zeka kendinizi tanımanızı şart koşar. Bu o kadar kolay değildir. Bu nedenle biz size bazı sorular hazırladık. Bunları sakin bir şekilde tekrarlanarak kendinize sorun ve kendiniz hakkında daha fazla bilgiye sahip olun: * Gerçekte ben kimim? Beni ne tanımlar? Kimi veya ne beni şekillendiren? * Hayatımda hangi rolleri üstleniyorum ve bunlardan hangileri gerçek? * İhtiyaçlarım nelerdir? Ne istiyorum, ne bekliyorum hayattan? Hedeflerim ne ? benim için önemli olan ne? * Güçlü ve zayıf yönlerim ne? Neyi iyi yaparım? Bana ne zevk verir. * Neye inanıyorum ben (ikili ilişkiler, yaşam, başarı, kendim)? * Benim davranışlarımı, düşüncelerimi, duygularımı belirleyen ne? Bu sorular sadece örnektir. Kişiliğimizin araştırılıp öğrenilecek çok yönleri vardır. Ancak bu çok kolay bir araştırma değildir. Fakat yine de çabaya değer ve heyecan vericidir. Öneri 2: Duygularınızı ve onları kontrol etmeyi öğrenin. Duygular doğal ve insancıldır. Kendi duygularımızdan veya diğer insanların duygularından ne kadar az korkarsak, duygusal durumlarda ve duygularımızla o kadar rahat başa çıkabiliriz. Duygusal zeka da işte bunu sağlıyor. Başkalarının duygularını anlamada ne kadar yetenekliyseniz, onların duygularından korkmanıza da o kadar gerek kalmaz. Bu nedenle duygu dünyanızı iyi öğrenip tanıyın çünkü bunlar sizin hayatınızın ayrılmaz parçasıdır. İyi bir imkan da profesyoneller tarafından verilen “kendini tanıma seminerleridir”. Ancak günlük hayatımızda da kendimizi yeni algılara açık tutum ve onların değerlendirilmesini yapmadan sadece içinize kaydedin. Kendinize sık sık şu soruları sorun:”Kendimi nasıl hissediyorum ve bu duyguyu vücudumun en çok neresinde hissediyorum? Böyle hissetmemi sağlayan nedir? Bununla nasıl başa çıkabilirim? Öneri 3: Kendinizi, kişisel özelliklerinizi başkalarına açık tutunuz. Bizler hepimiz farklıyız. Farklı olmak, diğerlerinden daha iyi yada daha kötü olmak demek değildir. Onların dünyaya bakış açılarının sizinkinden farklı olduğunu ne kadar


çabuk anlarsanız, onları da o kadar çabuk tanırsınız. Bu da sizin duygusal zekanızın gelişmesi demektir. Duygusal zekalı insanlar başkaların duygu ve düşüncelerini kendileri için tehlike olarak görmezler, tam tersine ilgi çekici ve yeni bir şeyler öğrenme şansı olarak değerlendirirler. Öneri 4 : İletişim kurma becerinizi geliştiriniz İnsanlar arası iletişim anlayın- her türlü insanlar arası ilişkilerde , iletişim , bütünlük sağlayıcı, çok yönlü ve çok anlamlı bir konudur. Bu konu ile sıkça ilgilenin iletişim teorilerinden Eric Berne’nin transaksiyonel analizi veya Ruth van Cohn’un konu hakkındaki ortak etkileşimi kendi iletişim kurma becerinizi oldukça geliştirir. İletişim kurma kabiliyetinin öğrenilmesi ve geliştirilmesi- Eğer kendinizde iletişim kurma becerisi konusunda eksiklik hissediyorsanız, bunu düzeltmek için çok şey yapabilirsiniz: Çok çeşitli seminerler vasıtasıyla daha etkili iletişim kurmayı öğrenebilirsiniz. Ancak böyle bir seminere katıldığınızda aktif olarak uygulamaların yapılmasına dikkat ediniz ve sizde bu konuda sık sık pratik yapmaya bakınız. Kendinizi ifade etme yöntemlerinizi geliştirin- Bazen kendimizi ifade edebilme sıkıntısı çekeriz. Hatta bazen de ne söyleyeceğimizi, uygun kelimeleri unutup, olay geçtikten sonra nasıl hareket etmemiz, ne söylememiz gerektiği aklımıza gelir. Bu nedenle kelime haznenizi zenginleştirin. Her an yeni kelimeler öğrenin, özellikle de duygu ve düşünce ifade eden kelimeleri. Kendinizi çok yönlü olarak ifade edebilme cesaretimiz olsun. Bazen hal ve hareketleriniz, kelimelerinizden çok daha fazla anlam içerebilir. Örneğin tatlı bir tebessüm bile karşımızdakine iyi bir teselli verebilir. Öneri 5: Problem çözücü olun Problemleri giderebilme, her zaman bir çıkış yolu bulabilme becerisi duygusal zekanın önemli getirilerinden biridir.Bu becerilerinizi sistemli bir çalışma ile geliştirebilirsiniz. Mümkün olduğu kadar çok çeşitli olaylar ve problemler üzerinde düşünün ve bunlara çözümler getirmeye çalışın. Eğer problemlerden korkup kaçmaz ve onlar birer şans, kendini ispatlama fırsatı olarak görürseniz, onları çözmemeniz için hiçbir sebebiniz kalmaz. Öneri 6 : Eleştiriye açık olun Duygusal zekada eleştiri yapabilmek ve eleştiriye açık olmak da çok önemlidir. Konu bir taraftan sizi,diğer taraftan da başkalarını etkiler. Eleştiriye açık olun, bırakın sizi eleştirsinler. Bundan rahatsızlık duymayın. Bu sayede kendinizdeki olumlu ve olumsuz yönleri öğrenme fırsatını elde edersiniz. Siz de eleştri yapabilin. Ancak bu başkaların onurunu kıracak, kişiliklerine zarar verecek şekilde olmamalı Öneri 7: İnsanlar ile İlgilenin Duygusal zeka insanın kendisi ile başkaları ile olduğundan son önerimiz de: insanlar ile ilgilenin. Yeni insanlar ile tanışın onların kültürlerini öğrenin. Değişik insan psikolojileri hakkında bilgi edinin. İnsanları harekete geçiren akımları, onların hayat hikayelerini okuyun. Kendinizi ve diğer insanları keşfedin. Öneri 8: Hayatınıza daha fazla duygu katın. Fotoğraf çekin,şiir okuyun,müzik dinleyin,hediye verin,hiçbir sebep yokken eski dostlarınızı arayın. Hayatınıza soktuğunuz duygu nispetinde duygu yönetme konusunda uzmanlık kazanırsınız.


Öneri 9: Duygusal tansiyonun yükseldiği zamanlarda konuyu daha sonra tekrar konuşmak üzere ara verin. Kalp atışı dakikada 100’ü geçtiği anlarda anlama ve empati kurma biyolojik bir imkansızlık halini alır. Öneri 10: Saha içinde oynayın, tribünden seyredin: Duygularınıza bağlı tepkilerinizi fark edebilmeniz için onları özne değil,üçüncü bir şahıs gözüyle seyretmeniz gerekir. Öneri 11 : Hiçbir şey yapamasanız bile en azından “s seni anlıyorum” kelimesini sık sık kullanın. HAYATIN HER ALANINDA DUYGUSAL ZEKA: Kendimizi zaman zaman mutsuz ya da kötü hissettiğimiz anlar vardır. Bu tür durumlarda, mutsuzluğumuzu gidermek için “güçlü olmayı” yani duygularımızı bastırarak inkar etmeyi seçeriz. Başka bir deyişle “düşünen” beynimizi, “hisseden” beynimizin üstünde tutmaya çalışırız. Bu iki beyinin duygularımızda ve hayatımızda oynadığı roller; duygusal zeka araştırmasının en önemli odak noktalarından biridir. Her beyinin değişik bir işlevi vardır ve en iyi sonucu bu iki beyin beraber, uyum içinde çalıştıklarında alırız, birbirleriyle zıtlaşırlarsa değil! Duygularımızla çatıştığımızda zaman ve enerji kaybederiz. Duygularımızla savaşmak gerçekle savaşmaktır. Gerçekten kim olduğumuzu bulmak yerine, bizden bekleneni, bize söyleneni bulmaya çalışırız. Fakat mutlu olmamız için yapmamız gereken kendimiz olmaktır sadece. Gelişir ve değişebiliriz fakat bireysel doğamıza aykırı bir yönde gelişmeyi denediğimiz zaman, doğayla ve milyonlarca yıllık evrilme ile kavga ederiz. Bütün bu kaybolmuş ve yanlış yönlendirilmiş enerji çok akıllıca değildir, çünkü zaman ve enerji değerli ve çok kısıtlı kaynaklardır. Belki de bu yüzden duygusal zeka bu kadar ilgi çekiyor, “zeka”ya yeni bir anlam kattığı için. Genellikle duygularımızı “Ben böyle bir insanım” ya da “Ben buyum” diye ifade ederiz. Oysa bütün duygusal zeka araştırmaları, duygularımızı ele alma şeklimizi değiştirmiştir. Duygusal zeka birçok konudan oluşan geniş bir spektruma sahiptir. Şu sorulara bir göz atalım. “Neden üzüleceğimiz şeyler yaparız?” “Gerçek anlamda mutluluk nedir?” “Öfke, şiddet gibi duyguların kaynağı nelerdir?” “İnsanlar bu günlerde neden birbirlerinden kopuk ve birbirlerine ilgisizler?” “En zengin ülkelerin insanları bile nasıl bu kadar mutsuzlar?” Her soru Duygusal zekâ araştırması ile kendimizi ve insan doğasını inceleyerek cevaplandırılabilir. Duygusal zekâ araştırması sonuçları; daha ihtiyaçlarımız oluşmadan, doğanın duyguları milyonlarca yıl boyunca geliştirdiği gerçeğini desteklemektedir. Çünkü hepimiz insanız ve evrensel ihtiyaçları paylaşıyoruz. Bu ihtiyaçların biri


karşılanmadığında bazı olumsuz duyguları hissederiz. Bir takım etkenler, bizi iyi hissettirmezse mutsuz oluruz ya da bizi iyi hissettirirse mutlu oluruz. Buna göre duygusal zekânın basit bir tanımı; nelerin iyi, nelerin kötü hissettirdiğini bilmek diye söylenebilir. Kötü hissetmekten iyi hissetmeye geçerken ne kadar çok düşünmeye ihtiyacımız olduğunu tasavvur edin. İşte bu bizi diğer canlılardan ayıran en önemli husustur. Biz insanlar davranış kalıplarımızı çevremizden yani büyüklerimizden öğreniyoruz. Halbuki hayvanlar, içgüdüsel ya da genetik hafızalarına güvenirler. Örnekse, anne örümcekler hiçbir zaman bebeklerine nasıl ağ yapılacağını öğretmezler. Duygularımız daha hayvansal, daha içgüdüseldir ve programlanması zordur. Çünkü duygular alt-beyin dediğimiz bölgeden yönetilir ve evrimsel olarak bakıldığında beynin bu kısmı üst-beyin dediğimiz bölgeden daha yaşlıdır. İnsanlar evrilirken beyin alt kısımdan (arka) üst kısma (ön) doğru gelişmiştir. Beyinlerimizin programlanması zordur. Çünkü onlar parmak izlerimiz kadar kendilerine özgü ve biriciklerdir. Sadece bize özgüdürler. İşte bu yüzden hepimiz genetik olarak farklıyız ve sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz birbirinden farklı . Hepimiz bu açıdan farklı olsak bile; büyüklerimizin, kültürün, toplumun dileklerine bağlı olarak davranışlarda bulunmaya programlanmışızdır. Çocukluğumuzun ilk yıllarında neyi söyleyip neyi söylemememiz, neyi yapıp neyi yapmamamız, neyin kabul edilebilir neyin kabul edilemez olduğu bize hep söylenmiştir. Ayrıca, nasıl hissetmemiz gerektiği bile öğretilmiştir. (şu durumda suçlu, bu durumda mahcup gibi) Ama aslında duygularımız içimizden gelir ve düşüncelerimizle bireysel hayat tecrübelerimizin birer birleşimidirler. Her şeyden önce, duygularımız bizi farklı insanlar haline getirir. Bütün bir toplum; aynı şeylere inanmaya, aynı sloganları tekrarlamaya, aynı törenleri yapmaya, aynı giysileri giymeye zorlanabilir ama hiç kimse iki kişiyi aynı hissetmeye zorlayamaz. Şöyle diyebiliriz ki bizi biz yapan; arabalarımız, elbiselerimiz, mesleğimiz ya da vücudumuz değildir. Bizi biz yapan duygularımızdır. Duygusal zeka teorisi hayatımızın her alanında karşımıza çıkar. Çünkü nereye gidersek gidelim, duygularımızı da beraberimizde götürürüz. Duygularımız, çocuklarımızı nasıl iyi yetiştirebileceğimizi, onların okulda nasıl başarı sağlayacağını, kariyerimizde nasıl başarılı olacağımızı, diğer kişilerle ilişkilerimizi belirler. Özet olarak duygularımız; bireyler olarak ve daha da önemlisi, toplum olarak nasıl “mutlu” olabileceğimizi belirlerler.

ÇOCUKLARDA DUYGUSAL ZEKÂ: Duygusal zekâ gelişiminde başarısızlık problemlere yol açar. Duygusal zeka, iletişim yeteneği ve duygularla ilgilenme yeteneğini kapsar. Duygusal zekâ, çocuğa avantajlar sağlar. Duygusal zeka, gerçekten de bir çocuğa yüksek bir IQ’ dan daha fazla avantajlar getirir. Duygusal zeka ve IQ arasındaki farkı şu şekilde tanımlayabiliriz:


“Yüksek IQ’lu olmak ne kadar hızlı bulmaca çözebildiğiniz ve ne kadar fazla kelime bildiğinizle alakalıdır. Duygusal zekâ ise duygularla ve başkalarının duygularını anlayabilme ile alakalıdır." Örnek olarak, yüksek bir IQ, oğlunuzu ya da kızınızı iyi bir okula girmesini sağlayabilir ve hatta onların en yüksek bir derece ile mezun olmalarına yardımcı olabilir, fakat çocuklarınızın okulda ve okul sonrası ne kadar mutlu olacağını duygusal zekâ belirler. Onların iş arkadaşlarıyla ne kadar iyi geçinebileceği ve işlerini ne kadar seveceklerini belirleyen IQ değil, duygusal zekâdır. Sevindirici olan, duygusal zekâ doğuştan değildir ve çocukların içinde geliştirilebilir: Duygusal zeka bir çok şekilde geliştirilebilir. Örnek olarak dikkatlice dizayn edilmiş oyun ve oyuncaklar buna yardımcı olabilirler. "Oyun” çok uzun zamandır çocukluğun en önemli faaliyeti olarak görülmüştür ve tek eğitimsel tecrübe olarak kabul edilmiştir. İyi seçilmiş oyun, duygusal zekâ eğitimi açısından da çocuğun gelişiminde önemli rol oynar. Duygular, korkutucu ve aşırı olabilir, dolayısıyla daha küçük yaşlardaki çocuklar için oyunlar ve oyuncaklar seçilirken çok dikkatli olunmalıdır. Özellikle düzensiz oyunlar için daha özenli olunmalıdır. Oyun ve oyuncaklar güvenlik ve dayanıklılık esaslarına göre kontrol edilmesi gerektiği gibi, çocukta yaratabilecek potansiyel korkuya karşı da gözlenmelidir. Hatta günlük hayatta çok popüler olan oyuncak bebekler bile duygusal konularla alakalı olarak çok korkutucu olabilirler. Duygusal zeka eğitimi için seçilen oyuncaklar aşağıdaki kriterlere uymalıdırlar. Çocukların şunları öğrenmesine yardımcı olmalıdırlar: 1. Duygularını belirlemesine, 2. Duygularını düzgün bir biçimde ifade etmesine, 3. Diğer insanların kendi duyguları hakkında neler söylemeye çalıştıklarını duymasına ve anlamasına Bu üç yetenek çocuklarda duygusal zeka gelişiminin temelini oluşturur. Duygusal Zekayı geliştirecek oyunlar: 1. Yapısal Düzenli Oyun: Yapısal düzenli oyun, önceden organize edilmiş ve sonuçları belirli olan oyundur. Bu tip oyunda, her ne kadar gizli olarak ifade edilse de, belirli performans beklentileri ve kurallar vardır. Tahta ya da düzlem üzerinde oynanan ve kaybeden, kazananın olduğu oyunlar bu tip oyunlardır. 2. Hikayeli oyunlar, düzenli oyun tipindedirler. Bu oyunlarda kazanan ya da kaybeden yoktur; ama çocuğa oyunun nasıl oynanması gerektiği ve sonuçlarının nasıl olması gerektiği konusunda öğretici bilgiler verir. Düzenli oyun diğer oyunlarda bulunmayan öğretici fırsatları olması açısından çok değerlidir. 3. Yapısal düzenli olamayan oyunlar: Düzensiz oyunda kurallar olsa da bunlar gayet esnek ve sürekli yeniden tanımlanabilir kurallardır. 4. Duygusal Zeka Oyunları: Bu oyunda çocuk her hangi bir yüz seçer ve o rolü oynar. Çocuk duygusal tecrübesine göre yönlendirilir. Eğer yönlendirilmemişse oyunda keşif yapmak ve duygularını istediği gibi herhangi bir konu üzerine ifade etmekte serbesttir.


Bu oyunda çocuklar duygularıyla deney yapabilir ve bu duygularını davranışsal olarak ifade edebilirler. Duygusal Zeka Oyun / Oyuncakları Nasıl Seçilmelidir?: Birçok okul ve kreş oyun araçları seçiminde büyük dikkat gösterir. Eğitime yardımcı duygusal zeka oyunları seçiminde çok dikkatli olmak gereklidir. Bunun sebebi, duygusal zeka oyunları diğer oyunlara göre çocukların içinde çok güçlü duygular uyandırır. Eğer doğru oyunlar seçilmez ise; 1. Çocuklar bir şey hissediyorken ne hissettiklerini bilmezler. 2. Duygularını diğer kişilerin anlayabileceği şekilde ifade edemeyeceği için iletişim kuramazlar. 3. Kendi duyguları hakkında diğer insanların neler söylemeye çalıştıklarını duyamaz ve anlayamazlar. Duygularını bilememek ve bu duygularını etkili bir biçimde ifade edememek diğer insanlarla iletişimde ve o insanlar içinde bir kaos yaratır. Yetişkinler de çocukların öğrendikleri bir çok şey gibi kolayca kendi duygusal zekalarını geliştirebilirler. Duygusal zekayı geliştirecek Oyunlar, daha küçük yaşlarda oluşabilecek problemleri önlemek ve çocuklarda duygusal zekayı geliştirmek için yaratılmıştır. Bunlardan hikayeli oyunlar, çocuklara duygu ille alakalı yeni kelimeler öğretir ve hislerini düzgün bir şekilde ifade edebilmelerini öğretir. OKULLARDA DUYGUSAL ZEKA: Günümüzde yapılan araştırmaların sonuçlarında bazılarına göre; Çeşitli nedenlerden dolayı insanlar arası ilişkilerde kopukluklar olduğu, En zengin ülke insanlarının bile mutsuz olduğu, Hayatta başarı için sadece IQ nun yeterli olmadığı görülmektedir. Bu ve buna benzer önemli eksikliklerin giderilmesi, duyguların eğitilmesi yani duygusal zeka eğitimi ile mümkündür. İnsan beyninin nasıl çalıştığına dair yapılan çalışmalar göstermiştir ki duygusal becerilerin gelişimi, doğumdan gençliğin sonuna kadar devam eden gelişim çağında daha kolay oluyor. Bu nedenle bu konuda okullarda verilecek duygusal eğitim öne çıkmaktadır. Bu eğitim, sadece "sorunlu" olarak tanımlanan ve geride kalan çocukların eksikliklerini telafi etsin diye öğretilen bir şey değil, her çocuk için mutlaka gerekli bir beceriler ve anlayışların bir bütünüdür. Burada amaç, eğitmek için duyguyu kullanmak yerine, bizzat duygunun kendini eğitmektir. Bugün Okullarda uygulanan eğitim sistemi; * Niceliksel değerleri niteliksel değerlere tercih ediyor. * Grup işbirliği ve dayanışmasından ziyade bireysel rekabeti teşvik ediyor. * Öğrenmenin belirli zamanlarda, belirtilen yerlerde, belirlenen konularda ve uzmanların yardımıyla olacağı inancını oluşturuyor. * Akıl ve mantığın üzerinde duruyor, fakat duyguları ve ilişkileri ihmal ediyor.


Bu düşünceler çerçevesinde şu sorulara bir göz atalım. * Okullarda duygusal zekaya girişin sonuçları neler olur? * Okullar bunun için doğru yer mi? * Hatta bu mümkün mü? Var olan yapılara baktığımızda duygusal yapının önemli gelişim gösterdiği bu yaş grubu için okul en önemli aktivite olarak görülmektedir. Bunun yanında duygular okulda nadiren yer almaktadır. Anaokulları ve ilkokulun küçük yaş sınıflarının dışında okullarda bütün çabalar bilgiye dayalı beceriler üzerine yoğunlaşmıştır. Bunun yanı sıra öğretmenlerin öğrencileri duygusal becerileri geliştirme eğitimleri için hazırlayacak çok az ya da hemen hemen hiç bilgiye sahip olmadıkları ortadadır. Okullarda duygulara yönelik bir girişim radikal bir değişim olurdu. Henüz okullar bu tür bir değişime hazır değiller. Okullara böyle bir yenilik getirmeye çalışan insanlar öğretmenlerden, öğrencilerden ve ebeveynlerden oluşan önemli bir dirençle karşılaşacaklarını tahmin etmek zor olmasa gerek. Diğer yandan da bunların aktif katılımı olmaksızın böyle bir değişimi beklemek imkansız olur. Şayet, böyle etkinliklerin okullarda uygulanmasının zor olduğu konusunda ısrar edilirse, bir alternatif çözüm bu çalışmaların teneffüslerde, sabah dersler başlamadan önce ve derslerden sonra ders dışı etkinlik olarak uygulanması olabilir. Peki bu eğitimlerde hangi becerileri geliştirmek için çalışacağız? Öz- bilinç : En temel duygusal becerilerden biri duyguları tanımak ve bunlara bir isim verebilmektir. Düşünceler, duygular ve hareketler arasındaki ilişkinin bilincinde olmak da çok önemlidir. Hangi düşünceler hangi duyguları uyandırır? Bu hareketin ardında hangi duygu yatmaktadır? Duyguları Yönetme : Duyguların arkasında ne olduğunu kavramak çok önemlidir. İnançlar, bazı şeyleri nasıl yaptığımız ve yapabilme kabiliyetimiz üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bir çok insan sürekli olarak kendilerine negatif mesajlar veriyorlar. Umut yararlı bir düşüncedir. Ek olarak, kızgınlık, korku, endişe ve üzüntü ile başa çıkmak için yollar bulmak gerekir. Örneğin, biri üzgün olduğunda onun nasıl yatıştırılacağını bilmek. Bir olayın en hararetli anında, söylenmek yada yapılmak üzere olan şeyin ne olduğu hakkında karar vermek için nasıl zaman kazanılacağını anlamak ve duygular baskın geldiğinde neler yapacağını bilmek gerekiyor. Duyguları olumlu bir sona kanalize etmek önemli bir yetenektir. Empati : Bir durumu değerlendirip, başkalarının hislerini anlamayı gerektiren uygun davranışlarda bulunabilme ve onların perspektifine sahip olabilme. Kişisel duygularımıza kapılmadan başkalarını dinleyebilmek önemlidir. Başkalarının ne yaptığı yada söylediğiyle kişisel tepki ve yargıları ayırt edebilmeye ihtiyaç vardır. İletişim : Nitelikli ilişkiler geliştirmek, herkesin üzerinde pozitif bir etki yaratır. Ne tür duygularımızı bir başkasına aktarıyoruz? İyimserlik ve umut, kötümserlik ve olumsuzluk kadar yaygındır. Kişisel meselelerimizi, öfke ve pasiflik olmadan ifade edebilmemiz önemli bir meziyettir.


İşbirliği : Etkin bir işbirliği için liderin nasıl, ne zaman hareket edeceğinin bilinmesi zorunludur. Etkin liderlik egemenlik üzerine kurulu değildir, ama insanların ortak hedefler üzerinde birlikte çalışmasına yardım edebilme sanatıdır. Başkalarının katılımlarının değerini bilmek ve onların katılımını cesaretlendirmek emir vermekten ve şikayet etmekten çok daha iyidir. Aynı zamanda sorumluluk alma ve kararlarımızın, davranışlarımızın, taahhütlerimizin sonuçlarının bilinmesine ihtiyaç vardır. Uyuşmazlıkların çözümü : Uyuşmazlıkların çözümünde çalışma mekanizmasını anlatmaya ihtiyaç vardır. Çatışma içindeki insanlar genellikle kendi kendilerine sürdürdükleri bir duygusal helezona girerler ve bu helezon içinde bilinen çelişki konusu nadiren ana unsuru oluşturur. Çoğu uyuşmazlıkların çözümü, diğer duygusal becerilerin kullanılmasıyla mümkün oluyor. DUYGUSAL ZEKA OKUL MÜFREDATINA NASIL UYDURULABİLİR? Okullarda uygulanan belirli bir müfredat vardır. Bu müfredat dışında uygulanabilecek faaliyetler vardır, bunlara dolaylı müfredat diyebiliriz. Dolaylı müfredat kapsamında, kendini motive etmek, diğerleri ile iyi geçinmek, cezp edici, dayanılmaz isteklere karşı direnmek, hedefler belirlemek, onlara kilitlenmek ve ortak amaca doğru beraber çalışmak konuları geliştirilebilir. Bence bu dolaylı dersler, insanın yaşamında, iki bilinmeyenli denklemlerin nasıl çözüleceğini bilmesinden daha önemlidir. DUYGUSAL ZEKA ÖĞRETİMİNDE ÖĞRETMENLERİN ROLÜ NEDİR? Öğretmenler bu bağlamda çok önemli modellerdir. Öğretmenler bu konuda var oluşlarıyla, iki çocuk kavga ettiğinde olayı ele alışlarıyla, dışlanan bir çocuğun farkına vararak onu guruba dahil etmesiyle ve öğrencilerin sosyal dinamiklere uyum sağlamalarına yardımcı olmakla öğretir. İlkokullarda bir çok çocuğun sorunu şunlar gibidir: “arkadaşlarım benimle oynamıyor”, “en iyi arkadaşım şu çocuktan hoşlanıyor.” Öğretmenler çocuklara bu tür durumlarla nasıl başa çıkabileceklerini ve duygusalsosyal repertuarlarını genişletme yollarını öğretirler. OKULLARDA DUYGUSAL ZEKA GELİŞİMİNİN UYGULANMASINDA NE TÜR ENGELLER ÇIKABİLİR? Bu konuda üç engelle karşılaşabiliriz. 1. “Zamanımız yok, müfredatımız çok yoğun.” Bir meslek dalında öğrenmek zorunda olduğun şeyi öğrenir, yapmak zorunda olduğun şeyi de yaparsın. Bu yüzden eğer duygusal zekâ gelişimi gerekli ise, bu konu için zaman yaratılmalıdır. 2. “Bu okulun işi değil.” Bunu ailelerin yapması gerekir. Belki de doğrudur, fakat aileler yapıyor mu bunu? Cevap hayırdır, yapmıyorlar. Çocuklarla en fazla zaman geçiren kimlerdir? Gerçekten eğitimcilerdir. Şayet bu çocuklar sosyal ve duygusal olarak daha kavrayışlı olurlarsa bir eğitimci olarak hayatınız daha iyi olmaz mı? Sınıfı kaosa sürüklemek yok. Birbirleri ile kavga yok. Tabi ki hayatınız daha iyi olurdu. Bunları gerçekleştirecek yetenekler verilmeli çocuklara.


3. "Çok enerji sarf etmek gerekir, çok koordinasyon gerekir.” Bu gerçekten de en ciddi itiraz noktasıdır. Bu, eğitimin her parçası için doğrudur. Artık iyi eğitim için uzun zaman, yüksek enerji ve çok iyi bir koordinasyon gereklidir. EVLİLİKTE DUYGUSAL ZEKA: Araştırmacılar, sorunların değil, davranış biçimlerinin evliliği bitirdiğini söylüyor. Bütün aşkların tatlı başladığı gibi, bütün evlilikler de ’bir yastıkta kocamak’ için yapılıyor. Ancak büyük heyecanlarla yaşanan ilk beraberlikler ve o ilklerin dayanılmaz cazibesi zamanla yerini kavgalara, ayrılıklara bırakıyor. Nikah masasında söylenen ’evet’ler hayatınızda yeni açılan sayfanın da ilk sözcükleri olur. Sonra gelenekler, birbirine aşık insanların duygu yoğunluğuna karmaşa başlar. Zorunluluklar, sorumluluklar birbiri ardına dizilik. Hayatın akıp giden çarkına çelme takmaya uğraşırken, taraflar birbirlerini kimi zaman anlayamaz olur. Kısacası zaman içinde yaşınız, çevreniz ve deneyimlerinizle değişirsiniz. Bu değişimleri yumuşak geçişlerle evliliğinize taşımayı beceremezsiniz. İşte bu noktada duygusal zeka denilen sihirli değnek devreye girip, görevini üstlenir. Duygusal zeka konusunda araştırmalar yapan psikologlar bu sihirli formülü bakın nasıl anlatıyor. Evlilikte duygusal zekanın her zaman devrede olması gerekir. Eşler arasında evlilik içi sorunlar yaşanıyorsa, önce kendi analizlerini yapmaları şarttır. Duygusal zeka uyuduğu zaman, sorunlar bir çığ gibi büyümeye başlar. Evlilik sonrası Evlilik kanunlar önünde pekiştirildikten sonra, evlilik sürecinde birden fazla boyut başlıyor. Evliliğin sosyal boyutu, evliliğin kuralları, evlilikteki roller ve evliliğin duygusal boyutu. Evlilik terapilerine başvuran çiftlerde, en çok rastlanan sorunların başında, eşler arasındaki iletişim sorunu ve bu iletişimsizlikten doğan problemler geliyor. İşte bu noktada duygusal zeka önem taşıyor. Duygusal zeka olarak adlandırdığımız, karşı tarafı anlayabilme, algılayabilme ve aynı zamanda da kişinin kendi duygularını ifade edebilme becerisidir. Toplumumuzda kişileri duygusal ve mantıklı olarak iki gruba ayırıyoruz. Üstelik mantıklı olarak nitelendirilen kişilerden övgüyle, diğerlerinden de eleştiri ile söz ediyoruz. Oysa ki, her alınan kararın altında duygular yatıyor. İnsan kendisine yapılan bir harekete cevap vermeden önce duygularına başvurur. Duygusundan aldığı mesajla düşüncesini geliştirir, sonunda da bu düşüncesini eyleme döker. Bu gerçeği göz önüne alırsak duygusal insan, mantıklı insan ayrımına gitmemek gerektiğini görürüz. Öncelikle zeka bir bütün olarak ele alınırdı. Son yıllarda zekanın birden fazla alanda işlevsel olduğu ortaya çıktı. Bu açıdan baktığımızda evliliklerde duygusal zekanın ne kadar gerekli olduğunu görüyoruz. Bu evlilikte duygusal zekanın varlığı, uyumu son derece olumlu etkiliyor. Evlilik terapilerinde çiftler terapi süresince bu alandaki boşlukları çok iyi fark edebiliyorlar. Bir anlamda empati kurmayı da denemiş oluyorlar. Empati; bir kişinin diğer kişinin yerine bir an için geçerek, onun gibi hissetme ve onun gibi algılama becerisi. Yani, bir başkasının gözleriyle dünyaya bakmak ve bir başkasının duyguları ile bir an için yaşamaktır. Eşinin üzüldüğü herhangi bir olayı saçma bulan eş, eğer duygusal zekasını işin içine sokarsa, söz konusu olan üzüntünün hiç de saçma olmadığını farkeder. Kırıcı, yıpratıcı bir çok konuşmanın ve


davranışın da bu şekilde önüne geçilmesi mümkün olacaktır. Şikayet nedenleri : * Eşim beni anlamıyor. * Eşim bana sevgi sözcükleri söylemiyor. * Eşimle duygularımı paylaşamıyorum. * Eşim benimle sohbet etmiyor. * Eşim bana zaman ayırmıyor, başbaşa kalmıyoruz. * Eşim benim ilgilerime karşı ilgisiz. * Eşim çok duyarsız biri. Anlaşılmak için: * Acımasız eleştirilerden kaçınmak, duygusal zekayı öne çıkarmak. * Birbirlerinin duygularına karşı açık ve duyarlı olmak. * Hayatın koşturmacası yanında birbirine zaman ayırmayı başarmak. * Aynı evde yaşayan iki yabancı konumuna düşmemek. * Her zaman ve her koşulda duyguları uzakta tutmadan gözlem yapmak. Boşanma riski artıyor Uzmanlara göre, boşanma oranlarında yükseliş durmasına karşın, yeni evli çiftlerin boşanma riski artıyor. Evliliği kurtaran veya yıkan etkenler çiftler arasındaki sorunlardan değil, bu sorunların tartışılmasından kaynaklanıyor. Evliliğin tehlikede olduğunu haber veren erken uyarı işareti, insafsız eleştirilerle göz ardı ediliyor. Mutsuz çiftleri bile, bir arada tutan sosyal baskılar giderek azalıyor. Evlilikler eşler arasındaki duygusal güçlerle kurtulacaktır. Duygusal zeka (EQ) bu dönemde kurtarıcı bir rol üstleniyor. İŞ YAŞAMINDA DUYGUSAL ZEKA: İnsanlar işe gittiklerinde gerçek duygularını kapının önünde bırakarak, ne hissettiklerinden bağımsız olarak mı işlerine devam etmeliler? Çalışanlar duygularını kontrol, hatta baskı altında tutarak daha güvenilir, daha istikrarlı, daha başarılı mı olurlar? Yaptıkları işi en iyi şekilde mi yaparlar? Yoksa duygularını yönetmeyi bilmek, onlara işyerinde daha iyi bir yer mi sağlar Gerçekten önemli olan nedir? Duygusal zekayı kullanmanın sonuçları değişik alanlarda çalışanlarla yapılan bir çok araştırma üzerine kuruludur. Çalışma hayatının kuralları değişmektedir. Artık sadece, kişi nasıl akıllı olur ya da hangi becerilere sahip olmalı değil, aynı zamanda birbirleriyle nasıl ilişki kurarlar ve birbirleriyle nasıl anlaşırlar konuları da önem kazanmaktadır. Günümüz çağı çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Son on beş yıl içinde artan rekabet, azalan kâr, çeşitlenen müşteri ihtiyaçları ve bilgi işlemenin malzeme işlemek kadar önem kazanması, yönetim anlayışını değiştirmiştir. Bunun sonucu yönetim literatürüne bütünsel kalite anlayışının uzantısı olarak sinerji, yatay yönetim, iç müşteri ve ekip çalışması kavramları girmiştir. Bu anlayış içinde çalışmaya yönelen şirketlerin, zihinsel kapasitesi yüksek, bilgi ve becerisi üst düzeyde olan bazı çalışanlarından bekledikleri verimi alamadıkları görülmüştür. Bir işe başvuranlar arasından seçilmiş olan en parlak CV’ nin sahibinin, bazen işletme içinde en önemli sorunların kaynağı olması ender rastlanan bir durum değildir. Bunun sonucu olarak psikologlar yönetim literatürüne ‘‘duygusal zekâ’’ kavramını armağan etmişlerdir.


Duygusal zeka burada, kimlerin işlerinde yükseleceğine, kimlerin yükselmeyeceğine hatta çöküşe geçeceğine ve kimlerin gidip, kimlerin kalacağına karar verir. Düşük üretim, yanlış yargı, kötü kararlar, yanlış kişilerin işe alımı ve doğru kişilerin kaybı, çalışanların düşük motivasyonu, ekip çalışmasının eksikliği ve kişisel yönetimin zayıflığı; bunların hepsinin suçlusu duygulardır. Yüksek üretimin, doğru yargının, zekice kararların, doğru kişileri işe alıp onları elde tutmanın, diğerlerinin motivasyonunu sağlamanın, güçlü ekip çalışmasının ve kendi kendini yönetmenin cevabı da duygulardır. Araştırmalara göre bir organizasyondaki genel EQ’nun (Duygusal Zeka) yükselmesi organizasyonu pozitif yönde, temelden etkiliyor. Üç duygusal zeka yeterliliği ve bunların ofis ortamında nasıl işlediğini aşağıdaki şekilde tanımlayabiliriz:

Dayanıklılık Wall Street Journal’da yayınlanan bir makalede, dayanıklılığın stresi tolare etmenin en iyi yolu olduğu söyleniyor. Bir EQ yeterliliği olan dayanıklılık; aksilikler, düş kırıklıkları, reddedilmeler ve kayıplar karşısında geri sıçramayı ve bu sırada umutlu ve coşkulu bakış açısını kaybetmemeyi sağlar. Yıllardır dayanıklılık konusunda araştırmalar yapan Dr. Al Siebert’e göre; dayanıklı bir kişinin özelliklerinden biri pek çok karakteristik özelliğe birden sahip olmasıdır; içinde bulunulan duruma göre katı veya esnek, analitik veya yaratıcı olmak gibi… Ayrıca beyninizin tüm bölümlerine erişim sağlayabilmek çok önemlidir; duygular ve düşünme, sağ ve sol beyin. Bu, EQ’nun faaliyet halinde oluşudur.

Esneklik Esnek olmak, “duvara çarptığınızda” alternatif çözümler üretebilmektir. Bu; ulaşamadığınız biri, işe yarayacak ancak henüz popüler olmayan bir fikir, ofis sistemlerinde bir değişiklik veya bitmesi gereken bir çatışma olabilir. Böyle durumlarda soruna pek çok alternatif çözüm yoluyla ulaşabilmek, başarıya ulaşma şansını arttırır.

Pozitif Tavır İyimserlik, tüm EQ yeterliliklerini kolaylaştırırken üretim ile yüksek performansı arttırır. Yüksek iyimserlik oranı; başarılı satış elemanları için en iyi göstergedir. Üstelik bu, sunum ve pazarlık yapmak gibi performans durumları için de kritik önem taşır. Yapılan istatistiklere göre; İnsanların yüzde 50'sinden fazlası, işi öğrenme ve geliştirme motivasyonu eksikliği çekmektedir. 10 kişiden 4'ü iş arkadaşlarıyla birlikte çalışma becerisine sahip değildir. Yeni başvuruların yalnız yüzde 19'u iş alışkanlıklarına ilişkin kendini disiplin etme gücüne sahiptir. Liderlik eğitimlerine harcanan milyarlarca doların getirisi beklenenin çok altında olup, paranın gereksiz


harcanması ile karşılaşılmaktadır. Değişim girişimlerinin yüzde 70'i insanların, liderlik yeteneği, ekip çalışması, öncelik alma, değişime ayak uydurabilme gibi çeşitli problemleri yüzünden, beklenen sonuçların elde edilememesine neden olmaktadır. Bu bir ekip işi Eğer bir şirkette çalışanlar, görüş ve düşüncelerini birbirlerine rahatça açabiliyorlarsa, birbirlerini eleştirebiliyor ama bundan kimse incinmiyorsa, şirkette işbirliği ve dayanışma duygusu varsa, çalışanlar girişimde bulunabiliyor ve bu yönde destekleniyorsa, yani şirkette "biz" havası varsa işte o zaman o şirket duygusal zeka boyutunda çalışıyor diyebiliriz Duygusal zeka, kendini ve diğer insanları anlamanın bir yoludur. İnsan ilişkileri şirketler için, zihinsel özelliklerden daha fazla hayati öneme sahiptir. Günümüz yönetim anlayışında bireysel üstün özellikler ve başarılar değil, ekiplerin üstünlükleri ve başarıları önem kazanmaktadır. Ekipte birlikte çalışabilmenin, başarılı ve verimli olabilmenin yolu da, ekip üyelerinin duygusal zekaya sahip olmalarıyla yakından ilişkilidir. Başarı ve duygusal zeka Ortak yaşamın tüm alanlarında duygusal beceriler, IQ’ dan iki kere daha fazla yararlıdır. Lider ve yöneticilerin hemen hemen yüzde 90'ı duygusal zeka sayesinde başarılıdır. Çünkü duygusal zeka; ilişkileri sürdürmenin, dinleme, empati kurma ve yapıcı eleştiri sağlamanın sanatıdır. Farkındalık makamı burada da var Kişisel farkındalık, çevrenizdekilerin duyguları, amaçları ve farkındalıklarını da etkiler. Şirketlerin uzak amacı, kişiler arası stresi an aza indirmek ve kişiler arası işbirliğini en yüksek seviyeye çıkarmaktır. Duygusal patlamalarını kontrol edemeyen kızgın çalışanlar, modern şirketlerde artık takdir görmemektedir. Farkındalık; kişisel amaçlar ve şirket amaçlarına ulaşmada, kişiyi motive etmede de aynı şekilde yararlıdır. Yüksek duygusal zekalı çalışanlar, "insanların duygularıyla ilgili empati kurma", davranışını gösterirler. Yüksek duygusal zekalı bireylerin yeteneklerini kullanmaları ile, birbirlerini etkilemeleri olumlu olduğu gibi, bu etkileme bir görevden çok bir zevk haline gelir. Bu da şirket için açık bir yarardır. İyi dinleyici olmak gerekir Çok sık olarak iyi konuşmacılar, iyi bir dinleyici değildir. Dinlemede başarısızlık, "sen önemli değilsin, ama ben önemliyim" mesajını gönderir. Dinleme becerileri olmayan bir çalışan, duygusal zekanın bir yönü olan, çalışma arkadaşlarını anlama ve empati kurmada başarısız olur. Çalışanlar öncelikle, hem birbirlerini açık olarak anlama, hem de duygularını anlamayı başardıklarında, şirketlerin gelişiminde gerekli olan yeteneği yapıcı eleştirilerle sağlamış olurlar. Terfi için duygusal zekâ Günümüz insan ve kaynakları yöneticilerine göre, bir kişinin sahip olduğu zekâ düzeyi (IQ), onun işe alınmasını sağlarken, duygusal zekâsı kişinin terfisini belirlemektedir. Şimdilerde en iyi performans gösterenler listesinin başında, IQ’ su ya da teknik becerileri yüksek olanlar değil, iş arkadaşlarıyla sağlıklı iletişim kurabilen, ekip çalışmasına yatkın duygusal zekâsı yüksek kişiler yer almaktadır Yapılan iş önemli İşyerinde duygusal zekânın önemi, yapılan işe göre değişebilir. Örneğin, bir işi yapmak için teknik becerileri olmayan birini çalıştırmak ister misiniz? Birçoğumuz bunu istemez. Peki çok iyi teknik becerilere sahip fakat duygusal zekaya sahip olmayan birini çalıştırır mısınız? Belki evet belki de hayır. Bu sorunun cevabı biraz da, işin doğasına bağlıdır. Bazı işler, diğerlerine göre, yüksek oranda duygusal zekâya ihtiyaç duyar. “Duygusal zekâ”nın formülü Rock'a göre iş yerinde yüksek duygusal zekânın anlamı, açık düşünce+sağlıklı duygular+uygun hareketlerdir. Duygusal zekâ, yaşam olaylarının çerçevesini yeniden çizme yeteneğidir. Ve bu, yeni işyerinde, merkezde bulunan yeterliktir. Bu anlayışla duygusal zekanın önemine inanan yeni işyerinde duygusal zeka, IQ’ dan her zaman daha önde olacaktır. İK UZMANLARINDAN ÖNERİLER:


Belgin Ertam,DHL Türkiye İK Müdürü: "Duygusal zekası düşük olmak kişilik ile ilgili bir sorundur. Kişi bunun farkında ise değiştirmeye çabalayabilir, değilse sorunlar yaşanabilir elbette. Ama iyi yönetici olmanın tek kriteri duygusal zeka değildir. EQ''su yüksektir ancak kötü yöneticidir,adam kayırır,iş dengelerini sağlayamaz.EQ''su düşük ve kötü yöneticiler ile çalışanlara önerim, yöneticileri ile konuşmaları. Açık bir platformda yaşanan sorunları konuşmaları olumlu sonuç verebilir. Bu elbette kişi konuşmaya açıksa başvurulacak bir yöntem. Böyle bir durum yoksa yazmak denenmelidir. Yazarken "Davranışlarınız beni çok üzüyor, kırılıyorum" gibi duygusal yaklaşım olumlu sonuç vermez.Yöntem şu olmalı: ''Sizin davranışlarınız iş yerindeki verimi düşürüyor, konsantrasyonumu kaybediyorum, bu iş arkadaşlarımın çoğu için geçerli'' demek olumlu sonuç verir. Bu yöntemler sonuç vermezse bir üst yönetici ile konuşmak, o da çözüm getirmezse yapılacak tek şey;o iş yerinden ayrılmaktır.” Hüseyin Cenk,Çetin Şahinler Holding İK Müdürü: Son günlerde ” EQ'' su yüksek olan yöneticiler revaçta. Belli kademelerde yönetici alacağımız zaman kendi ile barışık, hayata pozitif bakan kişileri bulmaya çalışıyoruz. Çünkü EQ''su yüksek yöneticiler daha başarılı oluyor. Bu özellikle geniş bir ağda yöneticilik yapanlar için çok daha önemli. Biz holding olarak EQ''su düşük olan yöneticilerimize çeşitli eğitimler ile destek oluyoruz. Sistemli ve kurumsallaşmış şirketler de bu tür açıklar olduğunda kapatmak daha kolay. Küçük işletmelerimizde ise çalışanlar arasındaki ilişkileri yakınlaştıracak çok sayıda sosyal etkinlik düzenliyoruz. Bir aile ortamı oluşturmayı istiyoruz, çünkü bu tür ortamlarda kaynaşmak, birbirini anlamak daha kolay. Taner Özdeş, Infonet Genel Müdürü: “ Hayatta başarının sırrı nedir? IQ mu yoksa EQ mu?” Bu yazının başlığını "satışta başarının sırrı nedir?" olarak yazmayı düşündüm, ancak sonrasında başarılı olmanın temelinin her işte aynı olduğunu fark ettim. Bugün başarılı olmak için akıllı olmak, yüksek IQ, akademik başarı, teknik konuda çok bilgili olmak gerekli, ama tüm bunlar yeterli değil. Bunlar başarının sadece % 25'ini * oluşturuyor, geriye kalan % 75'ini ise EQ yani "Duygusal Zeka" seviyeniz ve sosyal becerileriniz belirliyor. Açıkçası ben de bu araştırmayı okuduğumda önceleri biraz şüpheyle bakmıştım. Bugün iyi bir üniversiteye veya iyi bir işe girmek için akademik başarı ve çalışmak gerekiyor, ama bu iş hayatında veya kariyerinizde tepelere ulaşmak için yeterli olmuyor. Amerika'da üniversiteyi oldukça yüksek bir dereceyle bitirdikten sonra, iş hayatıma ilk adım attığımda sadece çalışmanın yeterli olacağını düşünmüştüm. Çocukluğumdan beri kendine güvenen, insanlarla çabuk ilişki kurabilen, girişken, hızlı konuşan ve hızlı düşünen, yaratıcı ve sabırsız bir kişiliğim vardı. Ama insan genç olunca kişilik, ilişkiler, politik olmak, ortama uyum sağlamak, kendini ve duygularını kontrol etmek nedir bilmiyor... Şeffaf olarak (taviz vermeden) ve çok çalışarak başarılı olacağını düşünüyor. Deneyim, insanın hayatta yaptıkları hatalarının toplamı, zamanla insana herşeyi öğretiyor, yeterki kendinizi tanıyın, kendinizle barışık olun ve yaptığınız hatalardan ders alın. Kariyerimin başında gerçekten ne istediğimi bilmiyordum, "Ben ne yapmak istiyordum?" Ne yapmaktan zevk alıyordum? Başarının benim için anlamı ve değeri neydi? Hayatta ve iş hayatımda hedeflerim neydi? Bundan on sene sonra kendimi


nerede görmek istiyordum?" Bu soruları sormadan her genç insan gibi bir iş seçmiştim, ne istediğimi, ne hedeflediğimi bilmeden...

Çalışma hayatında sosyal ve politik ilişkiler, takım oyunu, kişisel başarının hep önünde gidiyor, bunu kabullenmeyen kişiler bir süre sonra yalnız kalıyor ve nereye giderlerse gitsinler hep aynı son onları bekliyor. Oysaki başarı kendinin ve başkalarının duygularını okumaktan ve yönetmekten geçer. Çok çalışan mı başarılı oluyor? Yoksa insan ilişkilerini ve duygularını yönetmesini bilenler mi daha başarılı oluyor? Bugün özellikle çok uluslu şirketlerde, sosyalliğin ve insan ilişkilerinin başarıdaki katsayısı kişisel çalışmalarınızdan, mesleki bilgilerinizden ve çabalarınızdan çok daha önemlidir. Bu gerçekten nasıl açıklanabilir? Günümüzde yüksek zekaya sahip olarak, iyi okullara giderek ve çok çalışarak mesleğinizde bir yere gelme şansımız olmayacak mı? Bence çok zor, bu konuda ben kendimden taviz vermem diyorsanız, o zaman kendi işinizi kurmanız veya bir adada tek başına yaşamayı istemeniz lazım! Bir gün Türkiye'nin önemli bir üniversitesinde "Satış Psikolojisi" eğitimi veriyordum. İletişimde mesajımızın sadece % 7'sinin söz - içerik, % 83'unun ses tonu ve beden dili olduğunu söylediğimde, bir öğrencinin elini kaldırarak söylediği söz hiç aklımdan çıkmaz. " Biz bu kadar sene boşuna mı okuduk!" Bende kariyerimin başında aynı şokları yaşamıştım, çalıştığım şirketlerde kişiler arasındaki ilişkilere, politik güç dengelerinin iş hayatımda ne kadar önemli olabileceği bana öğretilmemişti. Ben olduğum gibi davranıyordum. Şirketlerde en çok çalışanlardan biriydim, şirketten ayrıldıktan sonra bile çok başarılı, çalışkan olduğum söyleniyordu. O zaman nerede hata yapmıştım? Bugün 42 yaşındayım, sektörde önemli bir şirketin Genel Müdürlüğü'nü yapıyorum. Bunun dışında "Satış Psikolojisi" ve "Duygusal Zeka" eğitimleri veriyorum. Yıllar geçtikçe daha olgunlaştım, duygusal zeka ve kişisel gelişim konusunda kendime çok yatırım yaptım. En önemli kararı yıllar önce vermiştim, ben hatalıydım ve iş hayatında başarılı olmak istiyorsam, ben değişmeliydim. Dünyada çevrenizdeki insanlar, olaylar ve dinamikler değişmeyecektir. Bugün başarılı olmak istiyorsanız, değişmesi gereken tek kişi kendinizsiniz! Bunu başarmak elinizde, öncelikle kendinizi, duygularınızı tanıyacaksınız, daha sonra duygularınızı kontrol etmeyi ve ilişkilerinizde politik olmayı öğreneceksiniz. Takım içinde çalışma, insanların fikirlerini ön yargısız dinleme, farklı insanlarla sosyal ilişkilerinizi geliştirme konusunda çaba göstermelisiniz . "Empati" ve "Motivasyon" konusunda bilgi seviyenizi artırmalısınız, bu iki kelime ulaşmak istediğiniz her türlü hedefte size yol gösterecek ve hedefinize ulaşmanızı kolaylaştıracak, insanlarla ve kendinizle daha mutlu olmanızı sağlayacaktır. Bugün benimle birlikte çalışan kişilerin de aynı hatayı yaptığını görüyorum. Bu kişiler diğer çalışma arkadaşlarından daha çok çalışıyorlar, çabalıyorlar, ama çevresindekilere kendilerini kapamış olmaları, eleştiriye kapalı olmaları, doğru iletişim kurmamaları nedeniyle başarısız oluyorlar ve diğer kişiler tarafından güvenilir bulunmuyorlar. İş ve sosyal hayatınızda başarılı olmak istiyorsanız bunun anahtarı duygusal zeka konusunda kendinizi geliştirmenizdir... Bugün iyi bir üniversiteye ve iyi bir işe girmek için, IQ, entellektüel mükemmeliyet ve çok çalışmak yeterli olacaktır. Diğer yandan, bugün siz ne kadar akıllı olduğunuzla değil, başkalarıyla ne kadar başarılı ilişki ve iletişim kurduğunuzla ölçülmektedir.


Kariyerinizde yükselmek ve hayatınızda başarılı olmak için Duygusal Zekanızı artırmanız başarının tek şartı. Duygusal Zekanın yüksek olması, diğer konularda da başarılı olmanıza ayrıca katkıda bulunduğu yapılan birçok akademik araştırmada kanıtlanmıştır. (* Araştırmalar Harvard Business School tarafından yapılmıştır.) BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ VE DUYGUSAL ZEKA: Duygusal zeka’nın Ekip çalışması ve işbirliği ile Uyumluluk alt alanları birçok diğer iş alanlarıyla birlikte Bilgisayar Mühendisliğinde de en önemli unsurdur. Bilgisayar alanında firma içinde birey olarak bulunmaktan ziyade takım ruhunu yaratmak önemlidir. Bunu ancak ekip çalışmasına sahip olanlar efektif bir şekilde başarabilirler.

Takım

ruhunu

sağlayabilmek

hem

çalışanların

performansını

yükselteceği gibi işvereninde gelişmesini sağlar. Ayrıca bunun yan etkileri arasında iş alanın gelişmesi ve firmanın Pazar payının artması da vardır. Yükselen iş hacmiyle birlikte hem firmanın prestiji artar hem geliri. Bu durum çalışana direkt olarak yansır. Ayrıca gerek takım içinde gerek iş alanında uyum sağlanmadığı sürece gelişim yavaşlar, genel olarak hem firma içerisinde hem Pazar içinde durgunluk oluşur. Bu firmaya olduğu kadar çalışanlara da yansır. Çatışma Yönetimi: Firma içinde yaşanan sıkıntıların baş nedeni çalışanların birbirine saygı duymamasıyla veya oluşan fikir ayrılıkları nedeniyle oluşan çatışmalardır. İşverenin çalışanlarına belli bir aşamadan sonra ilişkilerini ilerletmesi ve yakınlaşması ileride sorun yaratacaktır. Bu nedenle bir aşağı kademede bulunan bir başka çalışanın firma içindeki bireysel sorunları belirleyip büyümeden çözmesi gereklidir. Ancak bu görevi yapan kişilerinde kişisel yapıları nedeniyle genel olarak çok fazla halledilememektedir. Bu nedenle çoğu çalışanında bu kişi gibi sorunlara çözüm üretme yeteneği olması gereklidir. Değişim sadece Bilgisayar Mühendisliğinin değil tüm mühendislik dallarının başlıca sorunudur. Teknolojinin sürekli ve hızla ilerlemesi dolayısıyla uyum sağlamakta sorunlar ortaya çıkması bazı kurumsal ve finansal tehtidler ortaya çıkarır. Bu noktada değişime uyum sağlayabilen kişiler ve dolayısıyla kurumlar ancak yollarına devam edebilirler.

Aksi

takdirde

bir

noktadan

sonra

tıkanmalar

başlar.

En son ama en gerekli nokta hırs ve başarma isteğidir. Yaşamın her alanında olduğu gibi Bilgisayar Mühendisliğinde de kendisini hissettirir. Diğer iş alanlarından farklı olarak burada başarma dürtüsünün tüm kurum veya takımda orantılı olması


gerekliliğidir.

Aksi

takdirde

işlerin

yavaşlaması

kaçınılmazdır.

Aslında yukarıda bahsettiğim duygusal zeka alanlarından 5’i de diğer tüm iş alanlarında da bulunması zorunlu olan niteliklerdir. Bilgisayar Mühendisliğinin diğerlerinden farkı bu 5 noktayı sürekli olarak birbirine bağlı olarak ilerletmek ve her daim kullanmak gerektiğidir. HUKUK VE DUYGUSAL ZEKA: İyi bir hukukçu olabilmek için; Özgüvenli olmak gerekir. Bir kişiyi ikna edebilmek için yeteneklerinize ve bilgilerinize güvenmeniz gerekir. Kendinden emin bir insan çekingen değil atılgan olur. Bir avukatın özgüveni tamsa, güçlü yönlerine güvenir, hâkim karşısında dimdik durur ve onu ikna edebilmek için elinden geleni yapar ve en zor davaları bile kazanır. Özdenetim inizin olması gerekir. Özdenetim kişinin en zor durumların üstesinden sakinlikle gelmesidir. Bir avukat, bir dava sırasında onu zora sokacak, onu kızdıracak ya da dediklerinin aksini ispat edecek sözlerle karşılaşabilir. Bu tip durumlarda açık bir zihinle düşünerek cevap vermek, soğukkanlı durmak kesinlikle bir avukatın yararına olacaktır. İsabetli özdeğerlendirmeye sahip olmak gerekir. Çünkü hangi konulara hakim olduğunu bilen avukatlar, kendilerinin güçsüz oldukları bir konuda dava dosyası hazırlarken gerekli gördükleri yerlerde başkalarının yardımına başvurarak hata yapmaktan kaçınırlar. En ufak bir hatada bile bir davayı kaybedebilecek olan avukatlar, bu sayede başarısız olmaktan kurtulabilirler. Başarma dürtüsü ne sahip olmak gerekir. Bu dürtüye sahip olan avukatlar başarabilmek için her türlü riski almaya hazırdırlar. Önlerindeki hedefi yakalayabilmek için ellerinden geleni yaparlar. Bir davayı kazanabilmenin yollarını ararlar; eksiklerini gidermeye çalışırlar. Bu tip avukatlar kapasitelerini yüksek noktalarda tutmaya çalışarak kendilerini geliştirirler, daha zor davaları kazanmayı hedef alırlar ve her kazandıklarında daha çok tercih edilen bir avukat olurlar. Etkileme gücünüzün olması gerekir. Bir avukatın hitap etme yeteneği varsa; nerede, ne zaman, ne söyleyeceğini iyi bilir ve ses tonunu ona göre kullanır. Bir dava sırasında etkileme gücünüzü kullanarak hakimi etki altına alıp, sonucu değiştirme şansına sahip olur. Aslına bakarsanız etkileme, Amerikan Hukuk sisteminde dava kazanma hususunda daha büyük bir pay sahibidir ancak, bu yetenekle Türkiye’de de başarılı olma şansınız çok yüksektir. DUYGUSAL ZEKA KONUSUNDA ÜLKEMİZDE YAPILAN ÇALIŞMALAR: Ülkemizde duygusal zekâ ile ilgili geniş kapsamlı ve organize çalışmalar maalesef yok denecek kadar az.


Tespit edebildiğim kadarıyla duygusal zekâ konulu Türkçe yayımlanmış 12 kitap var. Bu kitaplardan sadece ikisi Türk yazarlar tarafından yazılmış, diğerleri ise tercüme. Öğrenen Örgütlerin Dinamikleri, Osman Titrek ve Duygularla Güçlenmek, Elife Doğan. Duygusal zeka konusuyla ilgili çeşitli üniversitelerde yüksek lisans ve doktora çalışması yapan sekiz kişi tespit edilmiştir. Özellikle ticari firmalara eğitim veren şirketlerden yedisinde genellikle haftada iki günlük duygusal zeka eğitimleri verilmekte. Çoğunluğu özel ilköğretim okulları olmak üzere bazı okul kurucuları ve rehber öğretmenlerin gayretleriyle duygusal zeka uygulamaları kısıtlı ölçüde devam etmekte. 2005–2006 ders yılında duygusal zekâ Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli ders olarak Eray Beceren Hoca tarafından lisans öğrencilerine verilmeye başlandı. Anne-Babalara, Öğretmenlere ve İş Dünyasına Özel 3 ayrı "Duygusal Zeka" seminer programı 20 KASIM 2006 tarihinden itibaren, Bahçeşehir Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi’nde verilmeye başlamıştır. Konu ile ilgili karşılıklı bilgi paylaşımı için mail grupları; http://groups.yahoo.com/group/duygusalzeka/ http://groups.yahoo.com/group/dzegitim DUYGUSAL ZEKANIZI TEST EDİN: 1-Baskı altındayken sakin olabilirim ve kendimi kontrol altında tutabilirim. 1

2

3

4

5

2- Acı çekmeden negatif duyguları belirleyebilirim. 1

2

3

4

5

3- Genellikle küçük ayrıntılar üzerinde yoğunlaşırım. 1 4-

2

4

5

Kolaylıkla yanlışlarımı kabul ederim. 1

5-

3

2

3

4

5

Diğer insanların duygularına ve ruh hallerine çok duygulanırım.


1

2

3

4

5

6- Geri bildirimleri veya eleştirileri savunmacı olmadan kabul ederim. 1

2

3

4

5

7- Üzgün olduğumda ya da hayal kırıklığına uğradığımda kolaylıkla kendimi sakinleştirebilirim. 1 8-

2

4

5

İhtiyaçlarımı ve duygularımı dürüstçe açıklayabilirim.

1 9-

3

2

3

4

5

Bir aksilikten sonra kendimi kolayca toparlarım.

1

2

3

4

5

10- Hareketlerimin diğerlerini nasıl etkilediğinin farkındayım. 1

2

3

4

5

11- Karşımdaki insanların ne dedikleri ve ne düşündükleri benim için önemlidir.

1

2

3

4

5

12- insanlara “seni seviyorum” u kolaylıkla ve duyarlı bir şekilde söyleye bilirim 1

2

3

4

5

Bu test 2005–2006 Eğitim Öğretim Yılında Fizik Öğretmenliği 3. Sınıf Öğrencileri ile

8 6 4

30-33

34-37

38-41

42-45

ERKEK

46-49

KIZ

50-53

54-57

KIZ

0

ERKEK

2


Coğrafya Öğretmenliği 3. Sınıf Öğrencilerine uygulanmıştır. Test sonuçlarına göre aşağıdaki grafikler çizilmiştir: FİZİK ÖĞRETMENLİĞİ 3.SINIF ÖĞRENCİLERİ COĞRAFYA ÖĞRETMENLİĞİ 3.SINIF ÖĞRENCİLERİ:

7 6 5 4 3 2 1 0

KIZ ERKEK 30-33

34-37

38-41

42-45

ERKEK

46-49

50-53

54-57

KIZ

25–34 Puan Aralığı Bu aralıkta çıkan kişiler iş arkadaşlarına hatta en sevdiği insanlara bile oldukça anlayışsız davranırlar. Küçük şeyleri bile kafalarına takıp, stres yaparlar ve hayatta kendilerini kaybolmuş hissederler. Hayatın tutku ve amaçları yerine; korku ve güvensizliklerini yaşarlar. Bu kişiler duygularını ifade etmekte zorlandıkları için çeşitli iletişim bozuklukları yaşarlar.

35–44 Puan Aralığı Bu aralıktaki kişiler normalin üzerinde bir EQ’ya sahiptirler.


Çevresindekilere karşı duyarlıdırlar. Hareketlerinin başkalarını nasıl etkilediğinin farkındadırlar. Bu kişiler işlerini yaparken eğlenmeyi erteleyen kişilerdir. Düşüncelerini akıcı biçimde ifade edebilirler, geniş bir entellektüel ve estetik ilgi alanına sahiptirler. Ayrıca bu kişiler öfkelerini açıkça belli etmekten kaçınan kişilerdir.

45–54 Puan Aralığı Çok yüksek bir EQ’ya sahip olan bu kişiler sosyal açıdan dengeli, dışa dönük ve neşelidirler. İnsanlara ve olaylara bağlanma, sorumluluk alma, etik bir görüşe sahip olma özellikleri dikkat çeker. İlişkilerinde başkalarına karşı sevecen ve ilgilidirler. Kendileriyle ve yaşadıkları sosyal dünyayla barışıktırlar. Zengin ve yerli yerinde bir duygusal yaşamları vardır.


KAYNAKLAR: Duygusal Zeka -Daniel Goleman, varlık Yayınları EQ- Steven J.Stein,howard E Book Duygularla Güçlenmek- Hayat Yayınları Duygusal Zeka Sayesinde Başarılı Bir Hayat- Stefan Conrad,claudia Hendl Öğrenen Örgütlerin Dinamikleri- Osman Titrek Aklın Gücü- Tony Buzan, Epsilon Yayınları Popüler Psikiyatri (Temmuz Ağustos 2006) www.duygusalzeka.com www.ihhp.com www.insankaynaklari.com

Birlikte çalışmaktan gurur ve mutluluk duyduğum Dr Mustafa Karadağ hocama çok teşekkür ederim.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.