Depresyon heybeliada ve büyüklere masal

Page 1

DEPRESYON, HEYBELİADA VE ‘BÜYÜKLERE BİR MASAL’ Alkan SOYAK Yaşamaya çalõştõğõm o tuhaf metropol, Karmaşa, kargaşa ve gürültü, Soluduğum isli-puslu hava, Midemi bulandõran insan ilişkileri, Maskeler ve gizledikleri çirkin yüzler, ‘Pür’ ve ‘kirlenmemiş’ olana sonsuz özlem, Ve nihayet beklenen son: Yine, “yeni bir depresyon!” Birçok kez sorgulamõşõmdõr kendimi, tüm bunlardan kaçmak, uzaklaşmak mümkün müdür diye? Kaçmak, her şeyi arkada bõrakarak, hatta dönüp bakmadan arkana, uzaklara, kendini kaybedecek (belki de bulabilecek) kadar çok uzaklara, yeni insanlar, mekânlar ve zamanlar aramak üzere kaçmak, hep aklõmõn bir kenarõnda. Böylesi bunalõm ve çaresizlik içinde kõvrandõğõm günlerden birinde, sanõrõm õlõk bir nisan sabahõnda Adalara gitme telaşõ içinde bulmuştum kendimi. Adalar iskelesine gelip de, iskelenin hemen girişinde kurulan stanttaki kitaplarõ gördüğümde ise yanõma herhangi bir kitap almaksõzõn, apar topar yola düştüğümün farkõna geç de olsa varmõştõm. Aslõnda O’nun dünyasõna biraz geç de olsa ilk ciddi adõmõm, kõsa yolculuğumda ‘günün anlam ve önemine binaen’ okumak üzere o stanttan satõn almayõ tercih ettiğim kitabõyla oldu. Tam da bir masala ihtiyacõmõn olduğu bir dönemde, hem de Ada yolculuğu yaparken, artõk elimde okuyacağõm bir kitap vardõ: ‘Heybeliada’da Tanrõ ve Adam, Büyüklere Bir Masal’ “Dünyada ‘yaşam düzeni’ olarak bunca yalan, hoyratlõk, bencillik...bunca ikiyüzlülük ve çifte standart...aşağõlõk ve de soytarõlõk...karanlõklar varken; tüm bunlarõ kabul edecek herhangi bir tanrõnõn varlõğõnõ düşünemiyorum” diyordu daha ilk sayfasõnda en keskin üslubuyla ‘Kriton Dinçmen’. Belli ki bu ilk cümle, “Büyüklere Bir Masal”õn, bireyin kendisinin ve onun üzerinden insanoğlunun var oluşunu sorgulayan nefis bir manifestoya dönüşeceğinin habercisiydi. Bu sorgulamanõn ise ‘kaçõnõlmaz son’da yapõlõyor olmasõ, belirli bir yaşa gelmiş, kendini sürekli olarak sorgulamayõ ve acõtmayõ ‘yaşam düsturu’ edinmiş benim gibi birisi için çok daha anlamlõ ve etkiliydi. İşte ‘kaçõnõlmaz son’da yaşanan o hazin sorgulamadan özet bir kaç pasaj, beni derinden etkileyen:


…“Uzun bir sessizlikten sonra ‘Büyük Sedir Ağacõ’ndan beklenen ilk soru geldi… —Sana bahşettiğim ve Yaşam denen o olağanüstü macerayõ nasõl geçirdin? Adam rahatladõ...Yüceliğinizi her tarafa dua ve nağmelerle yaydõm..ve Sen’den sonra tek değerli varlõğõm olan ailem ile kendi toplumumu diğerlerinden...yani düşmanlarõmõzdan yaşamõm pahasõna korudum! Bana hak olarak verdiğiniz kadõndan başkasõna değil elim, gözüm dahi değmedi..Ve de benimkilerin, toplumumun refahõ ve huzuru için de savaştõm...yaktõm, yõktõm, öldürdüm..hatta gerektiğinde kahramanca çarpõşarak öldüm...O hak olan bir savaştõ. ... —Peki ...ya ötekiler...ya diğerleri..senin düşman olarak tanõmladõklarõn? Onlarõn da seni ‘öteki’, ‘diğeri’, ‘düşman’ olarak kabul ettiklerini, sana senin kendilerine bakmakta olduğun aynõ gözle baktõklarõnõ... Onlarõn da kendi savaşlarõnõ ‘hak’ olarak gördüklerini düşünemiyor musun?” ... “—Sana bir şey daha soracağõm; sana verilmiş olan yaşamõn ta kendisi olan en önemli armağanõ, erkeklik tohumunu ne yaptõn? Onu haz ve yaratõcõlõk arzusuyla dolu hangi dişiye aktardõn? Onu yaratõlmõş olmanõn ve yaratõcõlõğõn temel öğesi olan, sevgi-aşk-sevişme-yaratma dörtgenine harcadõn mõ? Yoksa o tanrõsal hazzõ üstünden geçen mermilerden korunmak ve de karşõndaki Sen’i yok etmek için fõrsat kolladõğõn o pis fare lağõmlarõnda miskincesine kendinle okşanarak çamurlara mõ boşalttõn? Dişinin o çõldõrtan kokusunu hiç yaşadõn mõ? Sevişme denilen o gerçek kutsal törenin ardõndan, sevilenin çõplak karnõna başõnõ dayayõp hiç uykuya daldõn mõ? Ve…biraz sonra uyandõğõnda Tanrõ ile tekleşme duygusunu hiç yaşadõn mõ?...” “Adam susuyordu. Ağzõnda bir şeyler geveliyor, ama oradan söz çõkmõyordu.”

“Sen ve ben aynõdõr sevdiklerimiz, aynõdõr korkularõmõz, aynõdõr beklentilerimiz. Öyle ise, neden sevmeyiz birbirimizi?” diye soruyor Dinçmen. Böylelikle, içinde yaşadõğõmõz dünyada ve ülkede yapay kutuplaşmalar yaratarak, bunlardan beslenen iktidar odaklarõnõn yarattõğõ tüm çatõşma ve savaşlar bir tarafa, dünyadaki yegâne ‘kutsal savaşõn’ insanõn ‘insan olma’ yolunda kendisi ile vereceği savaş olduğuna vurguda bulunarak, geleceğin barõşçõl toplumlarõnõn ipuçlarõnõ da bize sunuyor kitabõnda aslõnda. Heybeliada’dan dönerken akşam kõzõllõğõnda, belirgin bir çözülme olmuştu “kaçmak”la ilgili fikirlerimde: Ne kadar hõzlõ ve uzağa kaçmaya çalõşõrsan çalõş, sonuçta ‘sensin’ taşõdõğõn oralara; alt edememişsen kendini ve kazanamamõşsan o ‘tek kutsal savaşõ’, ‘sen’ aynõ ‘sen’, zaman aynõ zaman, mekân farklõ olmuş ne gam! Dinçmen’in “Benzersiz Mevlana” başlõğõ altõnda Türkçeleştirdiği ‘Panayotopulos’un eserinde ise sevgi adõna bu ‘kutsal savaş’, sevginin ta kendisi olan Tanrõ’nõn, Mevlana’nõn aklõna ve ruhuna hitap etmesiyle bakõn nasõl ifade ediliyordu:


“...Sevgi ile, ölümü sevecek kadar cesaretin en uç noktasõna; nefret ettiğin her şeyi sevecek kadar aşağõlanmanõn en alt sonuna inebilirsen....yani, insan olma tayfõnõn birbirine karşõt her iki ucuna-ikisi de aynõ anlama gelir- erişebilirsen, zaten başka hiçbir şeye ihtiyacõn olmaz. O zaman sen, doymaz açlõğõnõn ve de dinmez susuzluğunun içinde kaftanõn ve de tacõn ta kendisi; sonsuz çirkinliğin içinde benzersiz güzelliğin ta kendisi; kaybolmuş dünyalarõn içinde var oluşun ta kendisisin. Dünyalarõ yeniden doldurursun...”

Son olarak Dinçmen’in yazdõklarõndan feyiz alõp, insan olma yolunda mücadeleye niyetli olanlara, yazarõn “Hüzünlü İntermezzo” ve “Benimle Son Defa Dans Eder misiniz?” başlõklõ kitaplarõnõ da önermek isterim. Her bireyin kendi kutsal savaşõnõ verip, kazandõğõ, sevginin ve sevgilinin yüceltildiği; savaşlarõn olmadõğõ bir dünya dileğiyle... Dalyan-Ağustos 2006


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.