Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
HAZIRLAYANLAR
Tarkan ARSLAN Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürü
Tamer İNAN Özel Eğitim Hizmetleri Bölüm Başkanı
Orhan YILDIRIM Okul Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Bölüm Başkanı
Sinan DEMİR Rehberlik ve Psikolojik Danışma Uzmanı
Kenan DEMİR Rehberlik ve Psikolojik Danışma Uzmanı
Mahmut PELİT Rehberlik ve Psikolojik Danışma Uzmanı
BASKI-DİZGİ Volkan KARATAŞ Hizmetli Memur
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
1
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
ÖNSÖZ Eğitim, bireye istendik yönde davranış kazandırma sürecidir. Eğitimi; rehberlik ve psikolojik danışma, öğretim ve disiplin diye üç alt başlık altında inceleyebiliriz. Eğitimin istenilen düzeye ulaşması için okullarda görev yapan öğretmenler arasında ortak bir eğitim anlayışının olması gereklidir. Ortak eğitim anlayışının oluşabilmesi için de temel koşul; öğretmenler ve öğrenciler arası iletişimin profesyonel bir yapıda olmasıdır. Okulda ortak bir eğitim anlayışının olması, özellikle ergenlik çağına giren ve bu çağda bir çok problem yaşayan öğrenciler açısından gereklidir. Her öğretmenin öğrenciye farklı davranış ve tepkide bulunması, ergenlik çağındaki öğrencinin kendi iç dünyasında çatışmaya girmesine sebep olur. Bu çalışmanın amacı; ergenlik çağına girmiş veya girmek üzere olan her öğrencimizin gelişim dönemleriyle ilgili bilgilerinin olması ve bu bilgiler doğrultusunda kendilerini anlama noktasında ortak bir anlayış geliştirebilmeleridir. İlköğretim 7.-8.sınıf(6.sınıfın ikinci yarısı da katılabilir) ve ortaöğretim okullarında okuyan öğrenciler ergenlik çağı dönemindedir. Bu gelişim dönemini yaşayan öğrencilere; bu dönem hakkında bilgi vermek, eğitimciler olarak bizim işimizi kolaylaştıracaktır. Çünkü ergen, kendisinde olan gelişmeler hakkında bilgisi yok ise bu gelişmeleri anormal görebilir ve davranış olarak dış çevreye; saldırganlık şeklinde olabileceği gibi gencin kendine yönelik tepkisi de içine kapanıklık, aşırı hareketlilik,kendini çevreden soyutlama şeklinde davranış gösterebilir. Eğitimciler olarak ergenlik dönemi hakkında doğru bilgiye sahip olmamız ve bu dönemdeki öğrencimize veya çocuğumuza, onun anlayacağı şekilde bilgi vermemiz amacı ile bu çalışma hazırlanmıştır. “Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi” adlı kitapçığın hazırlanmasında görüş ve kaynak yardımında bulunan Ağrı Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümünde görev yapan öğretmenlerimize, bu çalışmayı büyük azim ve gayretle hazırlayan kurumumuz Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğünde görev yapan Rehberlik ve Psikolojik Danışma Uzmanları; Mahmut PELİT, Tamer İNAN, Sinan DEMİR, Orhan YILDIRIM, Kenan DEMİR ‘e, baskı ve dizgiyi yapan personelimiz Volkan KARATAŞ‘a teşekkür ederim. Tarkan ARSLAN Reh.Arş.Mrk.Md.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
2
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
İÇİNDEKİLER Sayfa Ergenliğin Tanımı ................................................................................................. 4-7 Ön (Puberte) Dönemi............................................................................................. 6 • Orta Ergenlik Dönemi............................................................................... 6 • Ergenliğin Son Dönemi............................................................................. 6 Ergenlik Döneminin Özellikleri........................................................................... 7 Ergenlikte Cinsel Gelişme.................................................................................. 7-14 1. Birincil (Esas) Cinsiyet Özellikler............................................................. 8 2. İkincil (Ek) Cinsiyet Özellikleri................................................................. 8 Ergenlikte Cinsel Sorunlar.................................................................................... 9 Cinsel Eğitim........................................................................................................ 10 1. Cinsel Bilgi Verilmelimidir ?.................................................................... 11 2. Cinsel Bilgi Ne Zaman Verilmelidir ?...................................................... 12 3. Cinsel Eğitimi Kimler Verilmelidir ?........................................................ 12 a- Ailede Cinsel Eğitim............................................................................ 13 b- Okullarda Cinsel Eğitim......................................................................... 14 4. Cinsel Eğitim Nasıl Yapılmalıdır ?.......................................................... 14 a- Bilgi Verme.................................................................................... 14 b- Eğitim............................................................................................. 14 c- Danışmanlık................................................................................... 14 Ergenlikte Duygusal Gelişim..............................................................................15-24 Ergen Duygularının Genel özellikler................................................................... 15 • Duyguların Yoğunluğunda Artış.............................................................. 15 • Aşık Olma................................................................................................. 16 • Mahcubiyet ve Çekingenlik ...................................................................... 16 • Aşırı Hayal Kurma..................................................................................... 16 • Tedirgin ve Huzursuz Olma........................................................................17 • Yalnız Kalma İsteği.....................................................................................17 • Çalışmaya Karşı İsteksizlik.........................................................................17 • Çabuk Heyecanlanma..................................................................................17 Ergenlik Döneminde Yüksek Duygusallığın Nedenleri..........................................17 Belirli Duyguların Ergenlikte İfadesi..................................................................18-23 • Sevgi.............................................................................................................18 • Korku............................................................................................................19 • Kaygı (Endişe)..............................................................................................19 • Üzülme ve Hayal Kırıklığına Uğrama..........................................................21 • Ağlama..........................................................................................................21 • Öfke ve Kızgınlık..........................................................................................22 • Bağırma.........................................................................................................22 • Küfretme.......................................................................................................22 Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
3
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
• Saldırganlık...................................................................................................23 • Arkadaşlık.....................................................................................................23 • Okulun Önemi...............................................................................................23 Ergenlikte Sosyal Gelişim..................................................................................24-36 • Toplumsal Uyum.........................................................................................25 • İyi Bir Öğretmen Sınıfta Şunlara Dikkat Etmelidir.....................................25 • Ergenlik Çağında Gençlerin Eğitiminde Alınabilecek Önlemler................26 • Özdeşleşme..................................................................................................28 • Ergenliğe Ait Anti-sosyal Gelişim...............................................................29 • Suça Yönelmenin Nedenleri........................................................................29 • Evden Kaçma...............................................................................................31 • Bağımlılık Yapan Maddelerin Sınıflandırılması..........................................32 • Madde Bağımlılığının Nedenleri..................................................................33 • Bağımlılık Yapan Maddelerin Kullanımının Önlenmesi.............................35 Ergenlikte Zeka Gelişimi...................................................................................36-38 Ergenlikte Ahlak Gelişimi......................................................................................38 Ergenlikte Kişilik Gelişimi.................................................................................39-41 • Kimlik Arayışı.............................................................................................40 • Yabancılaşma...............................................................................................41 Ergenlikte İlgiler.................................................................................................41-45 • Koleksiyon Yapma İlgisi.............................................................................42 • Yazma ve Okuma İlgisi...............................................................................42 • Konuşma İlgisi.............................................................................................42 • Tv İlgisi........................................................................................................43 • Müzik İlgisi..................................................................................................43 • Spor İlgisi.....................................................................................................44 • Okulun İlgilerin Geliştirilmesindeki Görevi ...............................................44 Ergenlik Döneminde Yaratıcılık.........................................................................45-46 • Yaratıcılık Eğitimi.......................................................................................45 Ergene Kötü Davranma.......................................................................................46-48 • Bedensel İstismar.........................................................................................46 • Duygusal İstismar........................................................................................47 • Cinsel İstismar.............................................................................................48 Ergenin Ailesiyle İlişkileri..................................................................................49-50 Ergenlikte Kuşaklar Arası Çatışmalar................................................................50-51 Gençlerle Barış İçinde Yaşanabilir mi?..............................................................52-54 Öğretmenler Gence Nasıl Davranmalı...................................................................54 Kaynakça................................................................................................................55
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
4
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
ERGENLİK VE ERGENLİK ÇAĞI PSİKOLOJİSİ Ergenliğin Tanımı: Ergenlik, çocuklukla yetişkinlik arasında kalan bir “ara dönemdir”. Gençlik belirli yaşlarla sınırlı olmayan bir hayat dönemidir. Bununla beraber gençlik kelimesi ergenlik yerine kullanılabilir. Buluğ (erinlik, ön ergenlik) ergenliğin başlarındaki biyolojik, cinsel gelişme dönemidir. Milli Eğitim Bakanlığı’na göre gençlik, buluğ çağına erme sebebi ile biyo-psikolojik bakımından çocukluğun sonu ile toplum hayatında sorumluluk alma dönemi olan çocukluk ve genç yetişkinlik arasında kalan 12-24 yaşları arasındaki gruptur. “ UNESCO ” nun tanımına göre genç, öğrenim yapan ve hayatını kazanmak için çalışmayan ve evi olmayan insandır. ( Kulaksızoğlu, 1998 ) Ergenlikle ilgili birçok tanım yapılmıştır. Batı dillerinde büyüme anlamına gelen “Adolesence” bizde yeni yetmelik ve delikanlılık dönemini içine alan “Ergenlik çağı” çocukluktan yetişkinliğe geçiş hazırlıklarını içine alan bir gelişme dönemidir. Bu dönemle ilgili yaş sınırları toplumdan topluma ve bir toplumun bir kesiminden diğer kesimine farklılık göstermektedir. Bizim toplumumuz için bu yaş sınırlarını Özcan Köknel: Kızlar için 13-18, Erkekler için 15-20 alırken, Atalay Yörükoğlu: Her iki cins için bu sınırları genişleterek 12-21 olarak vermektedir. Böylesine geniş yaş sınırları bireysel ayrılıkları da hesaba katan bir yaklaşım olabilir. Türk toplumunda sosyo-ekonomik koşulları yönünden oldukça üst düzeyden gelen kızların erinlik yaşları 13’ün altına düşmektedir. Erinliğe geç erip ergenlik yıllarının bedensel ve cinsel büyümesine karşın duygusal ve sosyal gelişmenin henüz o düzeye ulaşamamış gençler de bulunmaktadır. Sağlık ve bedensel yönünden koşullar iyileştikçe ergenlik yıllarının başlangıcı olarak kabul edilen erinlik daha küçük yaşlarda ortaya çıktığı halde karmaşıklaşan toplum yapısı içinde ergenin gelişim görevleri çeşitlenerek bunların gerçekleşmesi daha uzun yıllar alır duruma gelmiş bulunmaktadır. Ergenlik döneminin en önemli süreci olan “Bedensel gelişim” bir anlamda duygusal, toplumsal ve zihinsel olgunlukların temelini oluşturmaktadır. Ergenin somut yapısı ile ilgili olarak en önemli gelişmeler boy ve ağırlık artışı, iskelet ve kas gelişimi, iç salgı sistemindeki gelişme ve çeşitli organlarda görülen büyümelerdi. Ergenlik dönemi insan gelişimindeki en hızlı büyüme evresinden birini oluşturur. Ergenliğin başlangıcının en belirgin habercisi boy uzamasıdır. Boy uzamasıyla tüm büyümeyi ve gelişmeyi hipofiz bezinin ön yumrularından çıkan salgılar düzenlemektedir. Boy uzaması ve ağırlık artışını gösteren grafik eğrisi incelendiğinde, gerek ergenliğin başlangıcı, gerekse hemen öncesinde hızlı bir gelişim olduğu görülür. Erkeklerde hem boy ve hem de ağırlık eğrilerinde Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
5
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
yükseliş, 12-16 yaşları arası daha keskin ve belirgin bir biçimde görülmekte ve bu ilerleme 18 yaşına kadar sürmektedir. Kızlarda ise ergenlik öncesinde hızlı olan gelişimin ergenlik döneminde yavaşladığı görülür. Çocukluk döneminde kaslar vücudun toplam ağırlığının %30 unu, olgunlaşma sonucunda % 63 ünü oluşturur. Ergenlik döneminde kemikler ağırlaştığı gibi hacimce de büyürler. Ergenlik hızlı boy atma, cinsel organların büyümesi ve gövdede kıllanma gibi belirtilerle kendini gösterir. Erkekte ses değişir ve kalınlaşır. Kızda göğüsler gelişir ve gövdede belirli bölgelerde yağlanma ile kadın görünümü ortaya çıkar. Ergenlik değişiklikleri buluğa erme kızlarda genellikle, erkeklerden 1-2 yıl önce başlar ve biter, kızlarda ergenlik değişiklikleri ortalama 13-14 yaşlarında beliren ilk aybaşı kanaması ile doruğuna erişir, erkekte ergenlik,testislerin büyümesi ile başlar. Ergen, biyolojik gelişim döneminde, hormon dengesinde bir takım değişiklikler yaşanmakta ve buna bağlı olarak da farklı duygu ve davranışlar oluşmaktadır. Örneğin karşı cinsten hoşlanma, çabuk sinirlenme, hırçınlık..... Bu dönemde dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider, yerine oldukça tedirgin güç beğenen ve çabuk tepki gösteren bir genç gelir. Duyguları hızlı iniş ve çıkışlar gösterir. Çabuk sevinir, çabuk öfkelenir, olur olmaz her şeyi sorun yapar. Tepkileri önceden kestirilemez olur. Derslere ilgisi azalmış olur, çalışma düzeni bozulmuştur, istekleri artmıştır. Kendisine tanınan hakları yetersiz bulur. Evdeki kuralların ağırlığından ve sıklığından yakınır. Ana-babanın uyarılarına birden tepki gösterir, inatçıdır. Evde pek durmak istemez, dağınıktır, savruktur, gürültülü müzikten hoşlanır, yalnız kalmaktan ve gizlilikten hoşlanır. Bunun yanında akran gruplarına yönelim başlar. Çoğunlukla arkadaşlarıyla birlikte olmak ister. Ergen için bir gruba ait olmak çok önem taşır. Grubun norm ve değerlerine uyum sağlar. Kişiliğinin geliştiği dönemler, ben kimim? Neyim? Ne yapmak istiyorum? Sorularına cevap arar. Gencin kişiliğini, başka bir değişle duygu, düşünce, tutum, eylem ve davranışlarını değerlendirerek, ancak onun içinde yaşadığı ya da içinden çıktığı çevreyi tanımakla mümkündür. Gençlik, yalnız olumsuzlukların toplandığı bir çağ değildir. Gençlik, tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, sıkı arkadaşlıkların, ilk sevgilerin yaşandığı dönemdir. Yeniliğe ve ileriye doğru atılımların yapıldığı, kendini kanıtlama ve kendi kimliğini ortaya koyma çabalarının yaşandığı dönemdir. ARİSTO 2300 yıl önce gençliğin özelliklerini çok çarpıcı anlatmıştır, Şöyle ki; tutkuludurlar, huysuz ve öfkelidirler. Kendilerini içtepilerine kaptırırlar;tutkularının kölesi olurlar. İsteklerinin önüne dikilen en küçük engele bile katlanamazlar. Onura, başarıya, paradan çok değer verirler.Çünkü paraya gereksinimleri olmamıştır.Eli açık ve iyilikseverdirler. Çünkü kötülükleri tanımamışlardır. Çabuk güveni, çabuk bağlanırlar. Çünkü aldatılmamışlardır. Yüksek amaç ve hayalleri vardır; çünkü daha yaşamın sillesini yememişlerdir. Koşulların sınırlayıcı etkisini öğrenmemişlerdir. Gençler yanılınca çok Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
6
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
yanılırlar. Sevgide de nefrette de aşırıya kaçarlar. Her şeyi bildiklerini sanır ve onun için yanlışlarında sonuna kadar direnirler. Türk toplumu gerçek anlamda genç bir toplumdur. Nüfusumuzun % 60'ını 25 yaşın altındaki çocuk ve gençler oluşturmaktadır. 70 milyonluk hiçbir Batı ülkesinde gençlik kesimi bu kadar değildir. Ülkemiz gençliği sorunsuz bir gençlik sayılabilir. Çünkü varlıklı toplumların gençlerine özgü hastalıklarına daha tutulmadı. Ülkemizde gençler arasındaki uyuşturucu kullanımı o kadar çok değildir. Gençlik suçluluğu da nüfusumuza ve genel suçluluk oranına göre düşüktür. Ergen bu dönemde kendisine ve başkalarına eleştirel gözle bakabilmekte soyut düşünce oldukça derinleşmektedir. Ergenlik ön (Puberte) orta ve son ergenlik diye ayrılır, bu dönemleri özetlemek gerekirse : Ön (Puberte) Dönemi İlgi bedenine dönüktür, yabancılaşma hisseder.Oedipal çatışmalar canlanabilir, penisine zarar verme korkusu veya mastürbasyon çatışmaları gibi. Kızlarda bilinçaltı korkuları uyandırabilir, adeta olumsuz tepki doğabilir; aşırı sinirlilik nedensiz ağlamalar gibi.Bedenindeki değişime uyum sağlamak, psikososyal dürtü ve cinsel gelişiminin getirdiği içsel çatışmalarla başa çıkmada çelişkili duyguları varsa da cinsiyet rollerini daha derinliğini öğrenir, geçici eş cinsellik eğilimi korkuları olabilir. Orta Ergenlik Dönemi: Aileden bağımsız olma çabasında çelişkili duyguları artar, uzaklaşma isteği ve aynı anda anne baba sevgi ve desteğine ihtiyaç duyma gibi. Yalnızlık ve güçsüzlük hissedebilir. Anne baba yetkisini zayıflatma ve onlara karşı çıkma davranışları görülebilir. Aile dışında yeni sevgi kaynakları arar, arkadaşlık ve grupla özdeşleşme ve onları örnek alma önem kazanır. Bilişsel gelişim hızlıdır: Kendine ve başkalarına eleştirel düşünce gelişir. Çalışma zorunluluğunu duyma ve zevk arama arasında kararsızlık, sebatsızlık düzensizlik olabilir. Ergenliğin Son Dönemi: Aileden kopma ve bağımsızlaşma, kendi kararını verip kendi seçimini yapma konusundaki çelişkileri azalır, daha bağımsızdır, daha az etki altında kalır. Kendi ilgi ve yeteneklerini daha gerçekçi biçimde tanımakta, hayat boyu meslek ve eş seçiminde daha gerçekçi ve tutarlı olmaktadır. Cinsel çatışmaları Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
7
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
azalır. Kimlik duygusunu geliştirme, kimliğini benimseme ve kimliğinin senteziyle uzlaşma çabaları sonucunda genç, kimliğini gerçekçi biçimde bulmuş olur. ERİNLİK DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ Erinlik, diğer gelişim dönemlerinden farklı özellikleri olan bir evredir. Bu özellikler bir daha yaşam boyu görülmezler. En önemlileri şöyle sıralanabilir: 1) Erinlik çakışan bir dönemdir: Erinlik çocukluğun sonlarına doğru başlar ve ergenlik yıllarında devam eder. Çocuk cinsel olgunluk yaşına gelmeden birkaç yıl önce birtakım fiziksel ve davranışsal değişiklikler geçirmekte, ancak ergen sayılmamaktadır. Cinsel olgunluğa ulaştıktan sonra da ergenlik olgunluğuna erişmemiş bulunmaktadır. Erinlik içindeki bu döneme ön ergenlik denmektedir. Bu nedenle erinlik bir yandan çocukluk diğer yandan ergenlikle çakışan bir dönemdir. 2) Erinlik kısa bir dönemdir: Erinlik yarısı çocuklukta yarısı ergenlikte olmak üzere iki yıldan dört yıla kadar uzayabilen oldukça kısa bir dönemdir. Başka bir değişle 1,5 yıl hazırlık, 1,5 yıl da olgunlaşma olma üzere erinlik kızlarda 3, 2.inci yılda gelişmeye devam ederek erkeklerde 4 yıl sürmektedir. 3) Erinlik hızlı bir değişme dönemidir: Erinlik, gerek fiziksel ve gerekse psikolojik değişikliklerin çok hızlı olduğu bir dönemdir. Bu hızlı değişme karmaşa, yetersizlik ve güvensizlik duygularına ve birçok çocukta istenmeyen davranışlara yol açar. 4) Erinlik bir olumsuzluk evresidir: Bühler tarafından ortaya atılan bu kavram karşıtlık anlamına gelmektedir. Olumsuzluk, bireyin “karşıt” bir tutum içine girmesini ya da daha önce geliştirdiği bazı iyi niteliklerin olumsuzlaşmasını açıklar. Bu karşı tutum, özellikle erinliğin başlarında çok belirgin ve yoğundur. 5) Erinlik yaşı değişiktir:Erinlik yaşı çok küçük yaşlardan başlayarak 18-19 yaşlarına kadar herhangi bir yaşta yer alabilir. Ancak erinlik yaşı, ortalama olarak kızlarda 13 erkeklerde 14 yaş olarak saptanmıştır. ERGENLİKTE CİNSEL GELİŞME Cinsel organların gelişmesi ile ergenlerde psikolojik yönden uyum gereksimi ve uyum sorunları ortaya çıkar. Ergenin topluma uyumu, kendinde oluşan yeni gelişim özelliklerine sağlıklı bir şekilde uyum yapabilmesine ve kendi cinsi ile olduğu kadar karşı cinsle de normal ilişkiler geliştirebilmesine bağlıdır (Varış,1968). Ergenin, bu dönemde oluşan değişme ve gelişmelere hem bireysel (ruhsal) hem de toplumsal anlamda uyum yapabilmesi, hem kendi cinsi ile hem de karşı cinsle iyi ilişkiler kurabilmesi ise, ileride de belirtileceği gibi, oluşacak Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
8
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
değişmeler konusunda bilgili olmasına ve bu döneme önceden hazırlanmasına bağlıdır. Bu değişmeler birincil (esas) ve ikincil(ek) cinsiyet özellikleri olarak iki grupta toplanabilir (Hurlock, 1985). 1-Birincil (Esas) Cinsiyet Özellikleri Birincil cinsiyet özellikleri cinsel organlardaki gelişmeyi açıklar. Erkek çocuklarda, cinsel organlardaki gelişme erinlik yıllarında başlar. 14 yaşındaki çocuklarda testisler yetişkinlikteki büyüklüklerinin %10’u kadardır. 14-16 yaşları arasında büyüme hızlanır, daha sonra yavaşlar. 20-21 yaşlarında normal yetişkinlikteki büyüklüğüne ulaşmış olur. Testislerin iki görevi vardır: 1) Sperm adı verilen cinsiyet hücrelerini yapmak. 2)Üreme için gerekli fiziksel ve ruhsal uyumu sağlayacak hormonları sağlamak. Testislerin büyümeye başlamasında bir süre sonra penis de büyümeye başlar ve büyüme kısa sürede tamamlanır. Erkek üreme organları gerekli olgunluğa eriştikten sonra gece boşalmaları başlar. Bu boşalmalar cinsel rüyalar, dar giysiler, çok örtünme, kabızlık, idrar torbasındaki fazla doluluk nedeniyle olur. Ortalama olarak haftada 4 boşalma görülebilir. Kızlarda üreme organlarının büyümesini izlemek zordur, çünkü büyük bir bölümü karın içinde yer almaktadır. Ancak, karın ve kalçalardaki büyüme, cinsel organlardaki büyümenin belirtisi olarak alınabilir. Cinsel organlardaki gelişme, 16-17 yaşları arsında hızlanır, yetişkinlik büyüklüğüne ise 20-21 yaşlarında ulaşır. İlk ay hali bir ergenin çocuk yapma özelliğini kazandığı en erken yaştır. 23-28 günde bir başlayan ve ortalama 5-6 gün süren bu kanama menopoz dönemine, yani 40-50 yaşlarına kadar sürer. İlk ay halinden bir yıla, hatta daha uzun bir süreye kadar ay halleri düzensiz olur. Bu sırada kızlarda çocuk yapma yeteneği yoktur. İlk ay hallerinde baş, sırt ve karın ağrıları, kusma, bayılma, deri döküntüleri, ayak bileklerinde şişmeler görülebilir. Bunların etkisiyle kızlar yorgun, huzursuz, sinirli ve psikolojik bir çöküntü içinde olabilirler. Ay halleri normal bir düzene girdikçe bu durumlar kaybolur. 2-İkincil (Ek) Cinsiyet Özellikleri Erinlik dönemi (Ergenlik döneminden önceki devre) ilerledikçe kızlarla erkekler arasındaki görünüş farklılıkları büyür. Bu, fiziksel görünüm ve ek cinsiyet özelliklerindeki farklılıklardan ileri gelir. Bunlara ek cinsiyet özellikleri denmesinin nedeni, cinsiyet organları gibi üreme ile doğrudan ilgili olmamalarıdır. Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
9
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Ergenlik döneminde, erkek çocuklarda cinsel bölgelerde, kol ve bacaklarda, göğüste, koltuk altlarında kıllanmalar görülür. 14-14,5 yaşlarında başlayan kıllanma 15 yaş dolaylarında tamamlanır. 16-17 yaşlarındaki ergenler sakal tıraşı olmaya başlarlar. Daha önce yumuşak ve ince olan deri kaba ve kalın bir görünüm alır. Yağ ve özellikle ter bezleri büyür ve çalışmaları artar. Yüzde yağlanma bazen sivilcelere neden olur. Saçlarda kepeklenme bu dönemde görülür. Koltuk altı kılları çıkmadan önce terleme başlar, sonraları daha da artar ve özel bir koku çıkarır. Kıllanmayla birlikte ses değişiklikleri de başlar. Seste çatallaşma, kısıklaşma, kalınlaşma 13 yaşında başlar 16-18 yaşlarına kadar sürebilir. Daha sonra kalın, güçlü ve düzgün bir ses ortaya çıkar. Kızlarda ilk ikincil cinsiyet özellikleri kalçalarda görülür. Kalçalar büyür ve yuvarlaklaşır. Bunun nedeni, kalça kemiklerinin büyümesi ve bu bölgedeki yağ depolanmasının artmasıdır. Aynı dönemde yani 10-11 yaşlarında göğüsler gelişmeye başlar. Kalça ve göğüs gelişmesinin ilerlediği bu sırada, cinsel bölgeler kıllanmaya başlar. İlk ay halini görülmesinden kısa bir süre önce ya da sonra cırtlak, çocuksu olan ses derin ve daha uyumlu bir duruma gelir. Ancak bu farklılaşma erkeklerdeki kadar belirgin olmaz. (Kulaksızoğlu , 1998) ERGENLİKTE CİNSEL SORUNLAR İnsanda cinsellik, bedenin olgunlaşmasıyla birlikte ergenlik döneminde birdenbire başlamaz. İnsanlar doğumdan itibaren cinsel tepkiler gösterebilmektedir. Doğumla erinlik arasındaki dönem, cinsel kimlik, cinsel tutum ve davranışların gelişmesine katkıda bulunan deneyimlerle doludur. Ergenliğin erken evrelerinde, cinsel etkinlik bireyin kendi dünyasını aşarak başkalarıyla da ilgili bir nitelik kazanır. Cinsellikle cinsiyet arasındaki ayırım önemlidir. Cinsellik erkekle kadın arasındaki biyolojik farklılıktır. Cinsiyet ise, sosyo-kültürel standartlarla belirlenen erkeklik, dişilik arasındaki farktır. Genellikle ilk adet görme kızlarda psikolojik bir etki yaratır. Eğer bunun normal olduğunu bilirse, genç kızın korku duyması, hatta paniğe kapılması önlenir. Birçoğu genç kızlığa atmış oldukları bu adımdan dolayı mutlu olurlar. Ama hiçbir açıklama yapılmamışsa, bir hastalığa yakalanmış olmaktan korkarlar; bir bozukluk olduğuna inanırlar. Ve o aşamadan sonra da bu korkuyu gidermeye çalışmak çok zor olur. Pek çoğu ilk keresinde utanırlar, sıkılırlar. Bazıları bu günlerde okula ya da gezmeye gitmekten kaçınırlar. Birçok genç kız, cinsel ilişkiyi korkunç ve zorlu bir şey olarak görme eğilimindedir, evlendiklerinde buna boyun eğmeleri gerektiğini düşünürler. Bunun nedeni, yanlış cinsel eğitimle verilen aşağılık duygusu ve güç doğum korkusu ve adetin ortaya çıkışındaki aksaklıklar (örneğin, habersiz olması) Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
10
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
olabilir. Bu duyguların sevinç ve zevk duygularıyla yer değiştirmesi çok zordur. Bazen ruhsal tedavi gerektirebilir. Erkekler ise, 11-12 yaşlarında görülen kilo artışının bu dönemin gelişimi süresince normal olduğunu kabullenmekte güçlük çekerler. Görüntülerinden rahatsızlık duyarlar ve arkadaşları tarafında alay edilmekten çekinirler. (Yavuzer, 1998) CİNSEL EĞİTİM İlk toplumlarda, günümüz toplumlarında olduğu gibi cinsel eğitime gereksinme yoktu. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, ilkel toplumlarda cinsel yaşam daha açık ve daha yasaksızdı. İkincisi, işler ya da meslekler çok az sayıda ve çok basitti. Bir iş edinmek için uzun bir eğitime gereksinme duyulmuyordu. Çocuklar bir işin gerektirdiği bilgi ve becerileri ana babalarından ya da diğer yetişkinlerden kısa sürede öğrenebiliyorlardır. Dolayısı ile 14 yaşına gelen bir genç bağımsızlaşabiliyor ve evlenebiliyordu. Gelenek ve görenekler evliliği kolaylaştırıyordu. Böylece cinsel olgunluğa erişen bir kimse cinsel gereksinimlerini karşılayabiliyordu. Oysa, çağdaş toplumlarda buna olanak yoktur. Meslekler çok karmaşıktır ve sayıları giderek artmaktadır. Hem meslekler hem de günlük yaşam giderek daha çok bilgi ve beceri gerektirmektedir. Bu nedenle çocukların geleceğe hazırlanması, bir yandan uzun yılları içermekte, bir yandan da karmaşık sorunların çözümüne bağlı bulunmaktadır. Erinliğe giren bir çocuk, ilkel toplumlarda olduğu gibi, bağımsızlaşamamıştır, evlenmek için gerekli olanaklardan yoksundur. Gerçi, Asya ve Afrika’nın gelişmemiş bazı bölgelerinde gençlerin erken evlenmeleri ve hemen çocuk yapmaları konusunda bir baskı vardır. Ancak, gelişmiş ülkelerde özellikle batı toplumlarında evlenme yaşı giderek yükselmektedir.(Ekşi 1990)Aynı durum gelişme sürecindeki ülkelerde de gözlenmektedir. Uzun bir eğitim süreci, cinsel dürtü ve isteklerin yıllarca baskı ve denetim altına alınmasını zorunlu kılmaktadır. Özellikle aşırı toplumsal denetim ve baskı, cinsel yaşamın tabulaştırılması, çocukların ilgi ve meraklarının doyurulmaması, sorularının yanıtlanmaması vb. durumlar kişilikte olumsuzluklara ve ruhsal sorunların oluşmasına yol açmaktadır. Kısaca, hem eğitim süresinin uzun olması nedeniyle cinsel dürtü ve isteklerin denetlenmesi, olumlu bir şekilde kanalize edilmesi, hem de sağlıklı ve uyumlu bir kişiliğin geliştirilebilmesi için cinsel eğitim zorunludur.Günümüz toplumlarında bu doğrultuda bir anlayışın geliştiği görülmektedir. Cinsel eğitim konusunda şu soruların yanıtlanması gerekmektedir. A-Cinsel eğitim gerekli midir? Çocuklara cinsel yaşam konusunda bilgi verilmeli midir? B- Cinsel bilgi ne zaman verilmelidir? C- Cinsel eğitim kimler tarafından yapılmalıdır? Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
11
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
D- Cinsel eğitim nasıl (hangi yöntemlerle) yapılmalıdır? 1. Cinsel Bilgi Verilmeli midir? Çocuklar yaşları ilerledikçe, cinsel kimlikleri oluşmaya başladıkça, çevrelerindeki çeşitli olaylara tanık oldukça (doğum vb.) merak ve ilgileri artacak ve buna bağlı olarak da cinsellikle ilgili sorular sormaya başlayacaklardır. Bu konuda soru sormayan çocuklar ilgileri ve merakları gelişmediğinden ya da bu konuları düşünemediklerinden değil, yasak bir ortamda bulundukları için soru sormamaktadırlar. Çocukların en çok sordukları sorular nasıl doğdukları ya da nereden geldikleri, kızlarla erkekler arsındaki cinsiyet farklılıkları ve ana babanın rolüne ilişkin sorulardır. Bu sorular çocukların anlayabileceği bir dille ve fazla ayrıntıya girmeden yanıtlanmalıdır. Zaten çocuklar ayrıntılı bir yanıt beklemezler, geniş kapsamlı bir açıklama hem gereksizdir hem de kafalarının karışmasına yol açar. Örneğin “Ben nasıl doğdum?” ya da “Nereden geldim?” diyen bir çocuğa “Annenin karnında büyüdün, seni oradan bir doktor ya da hemşire çıkardı” demek yeterlidir. Buna bağlı ek sorular sorduğu zaman, gerçeklere uygun, fakat yine yalın bir açıklamayla bilgi verilmelidir. Çocukların sorularına eksik ya da kaçamak yanıtlar vermek doğru değildir. Ancak toplumumuzda bu tür yanıtlar (özellikle kırsal kesimde ve gecekondu bölgelerinde ) çok yaygındır. Örneğin nasıl dünyaya geldiğini soran bir çocuğa “Seni leylekler getirdi”, “Cami avlusundan aldık”, “Derede bulduk” gibi yanıtlar verilmektedir. Daha sonra kendi evlerinde ya da komşularında bir doğum olayına tanık olan çocuk, bebeğin leylekler tarafından getirilmediğini ya da cami avlusundan alınmadığını görerek ana-babasının doğru söylemediğini anlar ve onlara karşı bir güvensizlik duygusu geliştirebilir. Bazen ana-babalar çocukların sorularına yanıt vermeyerek susmayı yeğlerler; yanıt verdiklerinde ise, hareketlerindeki ve ses tonlarındaki değişiklikler, konuşma biçimleri, rahat olmadıklarını ortaya koyar. Bu durum, çocuklara cinsellikle ilgilenmenin yasak olduğu izlenimini verir; merak ve ilgilerinin daha da artmasına yol açar. Ancak, artan ilgi ve merakını doyuramayan, sorularına yanıt bulamayan çocuk suçluluk duygularına kapılır. En kötüsü de cinsel olayların güzel bir şey olmadığı, bu nedenle ilgilenilmemesi gerektiği sonucuna varır. Böylece, ilgilenilen konunun yasak, kötü ve günah olduğu inancı çocukta yerleşerek cinsellikle ilgili duyguların bastırılmasına ve bilinçaltına itilmesine yol açar.(Yavuzer, 1993) Yedi yaşları ile erinlik yılları arasında sona eren cinsel ilgi ve merak erinlik yıllarında cinsel gelişmeyle birlikte yeniden canlanır. Çocukluk döneminde soruları yanıtlanmamış olan ergenler bu çağda birçok güçlükle karşılaşırlar. Çocukken soruları yanıtlanmadığı ya da yanlış yanıtlandığı, gereksinimi olduğunda ona yardım edilmediği için ana-babaya güvensizlik söz konusudur. Bu nedenle, sorunlarının çözümü için onlara başvurmaz ve yardım Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
12
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
istemezler. Dolayısı ile, rehberliğe en çok gereksinimleri olduğu bir dönemde bu olanaktan yoksun kalırlar. 2. Cinsel Bilgi Ne Zaman Verilmelidir? Ana-babanın karşılaştıkları ya da dile getirdikleri önemli sorunlardan biri de cinsel bilginin ne zaman verilmesi gerektiğidir. Normal koşullarda çocuklar iki yaşında cinsiyet farkıyla ilgili, üç-dört yaşında ise, kendilerinin nasıl dünyaya geldiğini, kardeşlerinin ya da komşu çocuğunun nasıl doğduğunu merak eder ve bu yönde sorular sorarlar. Buna göre cinsiyet farkıyla ilgili soruların iki, doğumla ilgili olanların ise üç-dört yaşlarında yanıtlanması gerektiği söylenebilir. Ancak, bu sayılar ortalama rakamlardır. Bireysel farklılıklar nedeniyle bu yaşlar değişebilir. Bu yüzden, çocuklara cinsel bilgi vermek için en uygun zaman çocuğun bu soruları sormaya başladığı ve merakının uyandığı zamandır. Önemli olan çocuk yanlış bilgiler edinmeden ona doğru bilgileri vermektir. (Ekşi, 1990) Çocuklar ortalama olarak 11-14 yaşları arasında, cinsel gelişmenin çok hızlı olduğu bir döneme (Erinlik dönemine) girerler. Çocuklar, çeşitli sorunların ortaya çıktığı bu döneme önceden hazırlanmalıdır. Hem kız hem erkek çocuklara erinlikten kısa bir süre önce, kendilerinde oluşacak fizyolojik ve biyolojik değişmeler anlatılmalı, bu değişmelerin normal ve istenilen bir durum olduğu açıklanmalıdır. Onlarla iletişim ve diyalog kurularak yönlendirilmelidir. Yönlendirme belli buyruklar şeklinde değil, duygu ve düşüncelerinin, sorunlarının özü kavrandıktan sonra çözüm önerisi şeklinde olmalıdır. Sorunlarını kendileri çözmeye çalışmalıdırlar. 3. Cinsel Eğitimi Kimler Vermelidir? Cinsel gelişmeyle ilgili bilgilerin verilmesi ve cinsel eğitimin yapılması gerektiği konusunda hemen hemen tüm psikologlar, eğitimciler ve giderek anababalar aynı düşünceyi paylaşmaktadırlar. Sorun, cinsel eğitimin kimin vermesi gerektiğidir. Çünkü, cinsel eğitim verecek kişiler bu konuda bilgili ve sorunsuz olmalı, başkalarına karşı duyarlılık gösterebilmeli, çocuklarla ve gençlerle iletişim kurabilmelidirler. Oysa, bu özelliklere uygun eğiticiler bulmak kolay değildir. Ana-babaların bu konuda bilgili ve yeterli olduğu söylenemez. Hatta aynı durum öğretmenler içinde söz konusudur. Nitekim, ülkemizde Koral’ın yaptığı bir çalışmada, öğretmenlerin cinsel bilgi düzeylerinin beklenenin altında olduğu saptanmıştır. (Ekşi, 1990) Bununla birlikte, çocukların ve gençlerin cinsel yönden bilgilendirilmesi ve eğitilmesi konusunda etkili olabilecek kurumlar ikiye ayrılır: a-Aile, b-Okul.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
13
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
a-Ailede Cinsel Eğitim Çocukların gelişimi ve eğitiminde en etkili kurum aile, en etkili bireyler ise ana-babalardır. Çünkü çocuklar ilk bilgiyi ana-babalarında almakta, ilk kez onlarla özdeşleşmektedirler; cinsel kimliklerinin oluşmasında ana-babanın tutum ve davranışları önemli bir rol oynamaktadır. Oysa gelişmiş ülkelerde bile, anababaların çoğunun bu konuları çocukları ile konuşmaktan rahatsız oldukları anlaşılmaktadır. Üstelik yetişkin kuşak ana-babaların cinsel yaşam konusunda doğru bilgiye büyük ölçüde gereksinimleri vardır. Bu nedenle ana-babaların ya bilgisizlikleri ya utangaçlıkları ya da geleneksel yasaklar, çocuklarına sağlıklı cinsel bilgi vermelerini engellemektedir. Çocuklarda sağlıklı bir cinsel gelişme için önce ana-babaların cinsellik konusunda bilgili olmaları, iyi bir evlilik birliği oluşturmaları ve sürdürmeleri, ana-baba olarak iyi bir özdeşim modeli olmaları gerekmektedir. Oysa, cinselliğin konuşulmasının bile yasak olduğu, özellikle kırsal kesimde ve gecekondu yörelerinde eğitim düzeyinin düşük olduğu, bu konuda herhangi bir eğitimin yapılmadığı ülkemizde, ana-babaların bilgili olmaları ve çocuklarına yeterli bir cinsel eğitim vermeleri beklenemez. Hatta, bazı ana-babaların bilgisizlikleri nedeniyle yanlış bir tutum içine girerek, çocuklarda cinsiyetlerine uygun bir kimliğin oluşmasını güçleştirdikleri söylenebilir. Örneğin, özellikle birkaç erkekten sonra dünyaya gelen erkek çocuğa kız gibi davranabilmektedirler: Ona kız adı koymakta, kız elbiseleri giydirmekte, saçlarını uzatmakta, tırnaklarını boyamakta, daha çok kızlarla oynamasını istemektedirler; kız gibi davrandığında daha memnun bir tutum sergilemektedirler. Burada açıkça olmasa bile, çocuğa verilen ileti(mesaj) “seni kız olursan severiz” iletisidir. Bazen de aynı şeyin kız çocuklarına karşı yapıldığı gözlenmektedir. Birkaç kız çocuktan sonra erkek çocuk isteyen anababalar, yeni dünyaya gelen kız çocuklarına erkek gibi davranmakta, yukarıdaki tutum ve davranışların tersini göstermektedirler. Burada çocuğa verilen ileti ise “seni erkek olursan severiz” iletisidir. Her iki durumda da bu çocukların cinsel kimliklerini kazanmakta güçlük çektikleri söylenebilir. Böylece ana-babalar belki de, ileride oluşacak bir cinsel saplantının temelini atmış olmaktadır. Ana-babadan birinin çok küçük yaşlarda kaybedilmesi ya da kendi cinsiyetlerine uygun tutum ve davranışları yeterince gösterememeleri, boşanma vb. nedenler de cinsel gelişmeyi olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Modelsizlik ya da yanlış model cinsel gelişmede ve cinsel kimliğin oluşmasında çeşitli sorunlara yol açabilmektedir. Kısaca, ailede çocuklara gereksinme duydukları cinsel bilgilerin verilebilmesi, sorularının yanıtlanabilmesi ve sağlıklı özdeşim modellerinin oluşturulabilmesi için önce ana-babaların bilgilendirilmesi ve eğitilmesi gerekir. Bu gereksinme, Ana-Baba Okulu, Aile Terapi Merkezleri gibi yaygın eğitim kurumları tarafından karşılanabilir.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
14
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
b- Okulda Cinsel Eğitim Okulda cinsel gelişme, diğer gelişim boyutları gibi bilimsel bir yaklaşımla ele alınmalı, çocuklar ve gençler bu konuda bilgilendirilmeli ve eğitilmelidir. Çocukların okullarda cinsel konularda aydınlatılması, biyoloji, fizyoloji ve sağlık bilgisi dersleri aracılığıyla yapılabileceği gibi, bağımsız bir konu ya da ders olarak da yapılabilir. Okulda çocuklara erkek ve kadının fizyolojik ve biyolojik özellikleri, üreme organlarının çalışması, çocuk yapma, cinsel hastalıklar ve cinsel sapınçlar öğretilmelidir. Ayrıca cinsel eğitim; bilgilendirme,eğitim ve danışmanlık şeklinde yapılmalıdır. 4. Cinsel Eğitim Nasıl Yapılmalıdır? Cinsel eğitim ya da cinsellik eğitimi bilgi verme eğitim ve danışmanlık olarak üç şekilde yapılabilir. a-Bilgi Verme Bilgi verme, daha öncede açıklandığı gibi, çocuklara merak uyandırdığı ve cinsel içerikli sorular sormaya başladıkları zaman, cinsellikle ilgili gerçekleri anlatmaktır. Bu amaçla üreme fizyolojisini, organların işlevlerini, kadın ve erkeğin cinsel rollerini ve aileye ilişkin beklentilerini, cinsellikle ilgili toplumsal değerleri açıklamak gerekmektedir. Ayrıca, bu tür soruların yanıtını bulabilecekleri yerleri ya da kaynakları belirtmekte bilgilendirme kapsamına girmektedir. b-Eğitim Cinsel eğitimde amaç, cinselliği tüm boyutlarıyla düşünebilme kapasitesini geliştirmek; bireyin uygun ya da doğru tercihler yapabilmesini, edindiği bilgileri kullanabilmesini sağlamaktır. Cinsel eğitimden, kadın-erkek ilişkilerinin ayrıntılı bir şekilde tartışılması anlaşılmalıdır. Buna başlamanın yaşı ise, fiziksel olgunluğun başladığı ergenlik dönemidir. Gençle aile ve cinsel ilişkiler konuşulur. Erken yaşlarda cinsel ilişkinin psikolojik olumsuzlukları tartışılır. Cinsler arası eşitliğin,karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörünün değeri ve önemi vurgulanır. Böylece, genç cinsellik konusunda hazırlanmış olur. c-Danışmanlık Danışmanlık, bir uzmanın genci kişilik özelliklerini, içinde bulundurduğu koşulları ve sorunlarını dikkate alarak ona yardımcı olması, varsa olumlu kararlarını desteklemesidir. Danışmanlıkta yanlış anlama ve korkuya yol açtığı çeşitli sorunların, kaygıların giderilmesine çalışılır. Amaç gencin sıkıntı Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
15
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
çekmesini önlemektir. Danışmanlık karşılıklı konuşma şeklinde bireysel olarak yapılabileceği gibi, ailede, sınıfta ya da bir gençlik grubunda grup şeklinde de yapılabilir. Cinsel eğitimin verilmesinde en etkili yöntemin, ister bilgi kazandırmada ister tutum ve davranış değiştirmede olsun, yaşıtlarla birlikte yapılan grup eğitimi olduğu görülmüştür. (Kulaksızoğlu , 1998) ERGENLİKTE DUYGUSAL GELİŞİM Ergen Duygularının Genel Özellikleri Oldukça uzun ve dengeli bir davranış döneminden sonra çocuk ansızın dengesiz ve düzensiz bir evre olan “Ergenlik Dönemi”nin eşiğinde kendini bulur. Ergenlik dönemi özlem duyulan bir yaşam dilimi olmadığı gibi, gelişmekte olan çocuk içinde yaşanması oldukça zor bir evredir. Bu evre “gence hiçbir şey anlatamadığımız için, anlatma çabasının yoğun olarak sürdürüldüğü bir dönem” şeklinde açıklanabilir. Ergenlik dönemindeki duygusal tepkilerde genel ortak özellikler vardır. Bunun yanında ergen, her insan gibi çeşitli yaşlarda ve farklı durumlarda değişik duygular hissedebilir. Değişen yaşla, çevresel koşulların ve uyaranların değişmesi ile hoşlanma ve hoşlanmama duyguları ile duygularını ifade etme biçimleri değişir. Çocukluk dönemi ile ergenlik dönemi arasında duygusal yönden en belirgin fark çocuklar öfke, kızgınlık ve sevinç gibi duygularını daha açık davranışlarla ve anında ifade eder, buna karşılık ergenlikte bu duygular daha fazla gizlenip maskelenir. Ergenlikte genel olarak kızların erkeklerden daha önce duygusal olgunluğa ulaştıkları söylenebilir. Aynı yaştaki iki farklı cinsiyetteki ergenin kız olanı erkeğe göre muhtemelen daha heyecan dengesine sahip ve duygularını kontrol etme bakımından daha olgundur. Ergenliğin başlarındaki büyümenin hızlı oluşu, biyolojik-cinsel değişmeye eşlik eden hormonel salgılar buluğda ve onu izleyen yıllardaki ergenin hem duygularında, hem de davranış ve tutumlarında belirgin farklılıklar sergilemesine neden olur. Bunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir: Duyguların Yoğunluğunda Artış: Buluğdan (erinlikten) başlayarak ergenin duygularının yoğunluğunda artma olur. Üzüntü, sevinç, öfke, korku gibi duygularını ifade ederken bu yoğunluk göze çarpar. Artan duygululuk ve coşku hali ergende duygularını dışa vurma ve ifade etme ihtiyacını doğurur. Olumsuz duygular el, kol hareketleri, yüz ifadesi ve bağırma gibi sözlü ve sözsüz davranışlarla dışa vurulurken, heyecan, coşku ve karşı cinse yönelik duygular şiir veya öykü yazma, hatıra defteri tutma aracılığı ile kağıda yansıtılır. Bu Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
16
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
dönemde duygular ergenin tüm yaşamında etkili olurlar. Küçük bir kırıklık ergenin yakın çevresindeki ilişkilerini doğrudan etkiler. Duyguların şiddetlenmesi sonucu gerginliğin doğurduğu belirli alışkanlıklar görülür. Bu alışkanlıklardan en yaygın olanı, iyi uyum sağlayamayanlarda görülen tırnak yeme alışkanlığıdır. Gerginlik azaldıkça ve genç dış görünüşüne önem vermeye başladıkça, tırnak yemede belirgin bir azalma görülür. Aşık Olma: Karşı cinse yönelik ilgiler buluğ öncesinden başlar. Ergenlikteki cinsel içerikli beğenme ve beğenilme arzusu bireye heyecan veren bir duygudur. Cinsler arasındaki yakınlaşma eğilimi, ergenliğin başlarında daha çok grupta bir arada olma isteği taşırken sonraları karşı cinsten belirli bireylere yönelmiş romantik duygular ortaya çıkar. Saf bir sevgi taşıyan gençlik aşklarında duygular bazen karşı tarafa iletilmeden kalır. Ergen, çocuklukta yaşadığı her iki cinse yönelik sosyal ilişkilerin yoğunluğuna ve kız-erkek ilişkilerinin aile ve kültürel çevre tarafından karşılanışına bağlı olarak karşı cinsle kuracağı ilişki biçimini belirler. Mahcubiyet ve Çekingenlik : Buluğ öncesinden başlayan ve buluğda da devam eden çıplak görünmekten utanma ve mahcup olma ergenlerde oldukça yaygın bir duygu durumudur. Adeta vücutlarını saklamak istemektedirler. Organlarındaki büyümenin farklı zaman ve hızlarda olmasından ortaya çıkan orantısız vücut görünümünü saklamak için yapıldığı veya ergenlerin ana ilgi merkezleri olan kendi vücutlarını başka meraklı gözlerden saklama amacı taşıdığı düşünülebilir. Anne-babası tarafından baskıcı bir şekilde yetiştirilmiş çocuklarda çekingenlik ve mahcubiyet kalıcı bir özellik olarak ergenlikte de devam eder. Aşırı Hayal Kurma : Biyolojik-cinsel gelişme, duygululuktaki artış ve zihinsel gelişme, ergenlerin akıllarından geçirdiklerinin yoğunluğunu ve niteliğini de değiştirir. Ergen hayal kurma yolu ile arzularını düşüncelerine yansıtır. Hayal konusu geleceğe yönelik tasarılar olabileceği gibi, gerçekleşmesini isteyebileceği her hangi bir isteği de olabilir. Hayalin içeriği genellikle karşı cinse yönelik düşüncelerdir. Hayal etme yaratıcı düşünceyi besleyen en önemli güçtür. Bu anlamda yararlıdır. Ancak gerçekleştirilmemiş istekler sanki olmuş gibi hayal ediliyorsa, o zaman ergenler için bir sığınma ve telafi etme aracı haline getirilmiş demektir. Günlük hayatın zorlukları ve başarısızlıkları karşısında kalan genç kendini zorluklarla baş etmiş başarılı birisi gibi hayal ederek gerçeklerden uzaklaşabilir. Ergenlikteki yoğunluğu bu eylemin “Gündüz Rüyası” olarak adlandırılmasına neden olmuştur. Hayaller o kadar artabilir ki, ergen sınıfta ders dinlerken, yolda yürürken veya başkası ile konuşuyorken aslında hayal kuruyor olabilir.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
17
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Tedirgin ve Huzursuz Olma: Bu duygu ergenin karşı karşıya kaldığı stres uyaranlarının etkisine göre ve uyaranları algılayış biçimine göre değişmektedir. Biyolojik-cins ve bedence gelişmenin getirdiği yeni duruma alışma çabaları buna neden olabileceği gibi, akranları ve yetişkinlerle olan sosyal ilişkilerdeki aksamalar veya bir isteğinin engellenmesi de huzursuzluk doğurabilir. Yalnız Kalma İsteği: Buluğdaki bir kız veya erkek zaman zaman başkalarından uzaklaşmak, kendisi ile baş başa kalmak istiyor gibidir.Anne babanın ve arkadaşların beraber olma isteğini reddedip içe dönebilir.Adeta vücudunda olan bitenlerin bir muhasebesinin yapmak, onları gözden geçirmek ve yeni duygularına alışmak istemektedir. Çalışmaya Karşı İsteksizlik: Hızlı büyümenin olduğu bu dönemde ergenin bir miktar durgun ve atıl olduğu adeta hareket etmenin üşendiği zamanlar vardır. Çalışırken ve oynarken yorulur ve çalışmaya karşı daha az isteklidir. Vücut enerjisi adeta büyümeye harcanıyor gibidir.(Hurlock, 1987 ) Okuyan gençlerin bir kısmında 7. ve 9. sınıflarda ders başarısının düşmesi birazda buna bağlanabilir. Çabuk Heyecanlanma : Ergen yeni durumla karşılaştığında, bu kendisi için alışık olmadığı bir durumsa heyecanlanıp korkabilir. Heyecan dengesi tam oluşmadığı için duyguların kontrolü zordur.Çoğu ergen heyecan verici durumlar karşısında kolayca kızabilir. Kızarma ergende korku yaratan istenmedik bir durumdur. Sadece bu korku tek başına ergeni heyecanlandırıp, kaygısını artırabilir. Ergen bu durumda kendisinin başkaları tarafından aciz, güvensiz ve korkak gibi algılanacağını düşünür ve bu izlenimi bırakmaktan dolayı üzüntü duyar. Heyecanların kontrolü öğrenme ile kazanılır veya olgunlaşmadıkça belirli durumlar karşısında gösterilen duygusal tepkilerde dengelilik artar. ERGENLİK DÖNEMİNDE YÜKSEK DUYGUSALLIĞIN NEDENLERİ Her yaşta uyum, duygusal gerginliği de beraberinde getirir. Çünkü yeni durumlara uyum, hem zihinsel hem de hareketle ilgili davranışlarda bir değişikliği gerektir. Ergen çocukluk dönemindeki alışkanlık ve fikirlerinin artık kendisi için yetersiz olduğunu görür. Duygusal gerginlik, yerleşmiş olan bu alışkanlıkların yerlerine yenilerinin kazanılması sonucunda ortaya çıkar. Çevresel ve toplumsal faktörler ergende güvensizlik duygusu yaratır ki, bu da duygusallığa neden olur. Aile içindeki duygusal ve sosyal etkileşim açısından başarılı bir çocukluk dönemi geçiren birey, ergenlik dönemi sorunlarını daha rahat çözebilir.Çocukluk yıllarında çocuklarıyla arkadaşça bir diyalog kurmayı başaran anne babalar, bu
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
18
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
diyaloğu ergenlik döneminde de sürdürmekle, genç için gerekli olan rehberlik işlevini yerine getirmiş olurlar. Kuşaklar arasındaki farklı duyuş ve düşünüş nedeniyle, anne baba ve ergen arasında, yeterli düzeyde dostça bir ilişki kurulamamaktadır. Bunun sonucu olarak da davranışlarından dolayı kendisine çocuk muamelesi yapılan genç, yer yer isyan etmektedir. Sosyal baskıyla oluşturulan güvensizlik ve şüphecilik duyguları, yerine, gence bir kişiliğe sahip olduğu hissettirilmeli, işinde ve sosyal yaşamında arzularını, yetenek ve gereksinmelerine uygun bir biçimde gerçekleştirebilmesine yardım edilmelidir. Yeni bir çevreye uyum her yaşta zor olmakla birlikte, ergenlik döneminde uyumun daha da güçleştiği görülür. Bunun başlıca nedeni, ergenden kısa bir süre içinde birçok yeni çevreye uyum göstermesinin beklenmesidir. Belirli Duyguların Ergenlikteki İfadesi Duygular üzerinde yapılan araştırmalarda üç türlü öğrenilmemiş duygunun var olduğu bildirilmektedir. Bunlar sevgi, korku ve öfke duygusudur. Bu duyguları hissetme ve ifade etmeye uygun bir donanıma kalıtımsal olarak sahip bulunmaktayız. Sevgi, korku ve hiddet duyguları ile bunlara ilişkin diğer duyguların ergenlikteki ifadesi aşağıdaki gibidir: Sevgi: Ergenlik dönemindeki bireyin duygusal durumunu belirleyen en önemli etken onun başkaları tarafından sevilmeye ihtiyacı ve başkalarına sevgi gösterme kapasitesidir. İnsan varlığı doğumdan itibaren sevilme ve korunma ihtiyacındadır ve çocuklar kendilerine yöneltilen sevgi gösterilerine olumlu cevaplar verir. İlgi ve sevgi görme ihtiyacının karşılanması bireyin ruhsal bakımdan sağlıklı olabilmesi için en önemli ön koşuldur.sevgi ve şefkat görerek yetiştirilmiş çocukların kendine güvenen, yaşama sevinci yüksek ve daha mutlu oldukları konusunda birçok ortak görüş bulunmaktadır. Sevgi görerek yetişenler başkalarına sevgi göstermede ve başkalarından gelen sevgi mesajlarını almada daha başarılıdır. Aynı şekilde sevgi ve kabul görerek büyüyen ergenler dış dünyanın zorluklarına,dışlanan ve yeterince sevgi görmeden büyüyenlere göre daha kolay alışmakta, onlarla baş edebilmektedir. Başkalarını beğenme, hoşlanma, takdir etme, değer verme, başkalarından gurur duyma sevgi duygusunun değişik biçimde ifadesidir. Anne-babaların çocuklarına olan sevgilerini açık bir şekilde ifade etmeleri, ergenler için önemli bir güven kaynağı olmaktadır. Sevgiden mahrum bir şekilde büyüyen ergenler dikkatleri üzerlerine çekip ilgi merkezi olmak için uyumsuz davranabilir veya isyankar biçimde hareket edebilir. Ortada belirgin bir sebep olmadan gösterilen bu tür olumsuz davranışların arkasında yeterince kabul ve sevgi görmemeye karşı tepki yatmaktadır. Duyguların bastırıldığı, sevginin belli edilmediği bir ortamda yetişen gençlerde donukluk ve duygusal tepkilerde Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
19
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
azalma görülür. Bu gençler başkaları ile sosyal ilişki kurma konusunda daha az girişimde bulunmakta, benlik değerini gerçekçi biçimde algılayamadığından kendisini değersiz bulmaktadır. Korku: Ergenlikte korku tepkisi bir anlamda çocukluktakiyle eş değerdedir. Korkular çocuklukta başlar ve ergenlikte devam etme eğilimi gösterir. Genç bireyler için özellikle “bilinmeyen şeyler” korkunun doğmasına temel nedenidir.(ani sesin korku oluşturabilmesi gibi) Ergenin ilgilendiği faaliyetlerin sonucunu kestirememesi de korkuya neden olabilir. Ergenlikte korku (Fobi) üç genel grupta incelenebilir: 1- Objelere karşı duyulan korkular: Yılan, köpek, uçak, fırtına, ateş gibi objelere karşı duyulan korkudur. 2- Sosyal ilişkilerde duyulan korkular(sosyal korku): Diğer insanlarla tanışmak, alaycı kimselerle bir arada olmak, topluluk önünde konuşmak ya da çoğunluğu büyüklerden oluşan bir gruba katılmak, gençlerde korku meydana getirebilir. Bu tür sosyal korku, utangaçlık ya da şaşkınlık şeklinde görülür. 3- Ergenin kendisiyle ilgili korkuları: Yoksulluk, ölüm, kendisinin veya ailesinden bir bireyin ciddi bir hastalığa tutulması, okulda ya da işinde başarısızlığa uğraması, gençte korku oluşturabilir. Gençte korku uyandıran konular, yaştan yaşa farklılık gösterir. Genç, korku durumunda kaçma ya da (vücudun kaskatı kesilmesi, titreyip şaşırması, terlemesi gibi)bedensel tepkiyle yanıt verir. Yaş ilerledikçe, çevreyle olan ilişkilerin artması sonucu korkuların giderek azaldığı görülür. Ergenlikteki korkular, onun yaşına, zekasına, duygusal ve sosyal olgunluğuna, kendine olan güvenine, çocuklukta ne tür korkulara karşı şartlandırıldığına bağlı olarak değişebilir. 224’ü erkek, 135’kız ve yaşları 14-19 arasında olan 359 lise öğrencisinin korku ve kaygılarını belirlemek amacı ile yapılan bu araştırmaya göre, bu yaş grubunda en çok rastlanan korku hayvan korkusudur. Bu çocukluktaki korkuların devamı gibi görünmektedir. Savaşla ilgili korku ve kaygılar da birinci sırada yer almaktadır. Üniversiteye girememe de önemli bir kaygı ve korku doğurmaktadır. Başarısızlık kaygısı ve kendini gerçekleştirememe kaygısı da araştırıcı tarafından yüksek oranda bildirilmektedir. Ölüm korkusu liseli ergenlerce çok az ifade edilmesine rağmen ölümden sonrasına dair kaygılar üst düzeyde bulunmuştur. İnsanlara güvenememe araştırma grubundaki ergenleri altıncı sırada kaygılandıran bir konudur. Kaygı(Endişe): Kaygı,nedeni açıkça tanımlanamayan tedirgin edici bir duygu veya mantıksız korku olarak tanımlanabilir. Günlük dilde tasa kelimesi de Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
20
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
kaygı yerine kullanılmaktadır. Kaygı insana has bir duygudur. Kaygıyı korkudan ayıran farklar şunlardır: 1-Kaygının kaynağı çok belirli değildir, korku doğuran uyaran ise bilinir. 2-Korku kaygıdan daha şiddetli olarak hissedilir. 3-Korku kısa sürelidir, kaygı ise daha uzun sürelidir. Gelişim çağında görülen “gelişimsel kaygılar” duruma bağlı kaygılardır.bedence ve boyca hızlı büyüme ve gelişmede cinsel-biyolojik olgunlaşmada ortaya çıkan yeni durumlara alışma sürecinde yaşananlar kaygıya sebep olabilir. Sınav kaygısı da çokça son çocukluk ve ergenlikte görülen sınav öncesinde ve sınav sonrasında ortaya çıkan, sınavdaki muhtemel başarısızlıkla ilgili olumsuz duygu, düşünce ve davranışlardan kaynaklanır. Sınav kaygısının öğrencinin değerlendirilmesine yönelik çoğu faaliyetler sırasında görüldüğüne işaret edilmektedir. (Kaymak,1987) Öğretmenin grup içinde kendisine yönelttiği soruları cevaplandırırken, sınıf içinde tartışmalara katıldığında ve sınıfta herhangi bir şekilde konuşmak zorunda olduğunda bir kısım çocuk ve ergenin heyecanlandığı ve kaygılandığı gözlenmektedir. Öğretmen tarafından değerlendirilme durumunda kalan ergenin zihninde başarısız olduğu zaman başkalarının kendisi hakkında olumsuz düşüneceğine dair bazı kuruntular vardır. Sınıf içinde akranları arasında konuşmak zorunda kalan ergenlerde düşüncelerini açık ve heyecansız bir biçimde ifade etmezlerse, arkadaşlarının gözünde değersizleşeceğini düşünerek kaygılanırlar. Evde okul çalışmaları ile ve girecekleri sınavlarla ilgili olarak anne babanın endişe yaratan tutum ve davranışlarının çocuklarında da endişe yarattığı ifade edilmektedir. (Büyükkaragöz,1990). Yükseköğretime öğrenci seçme ve yerleştirme öncesinde öğrencilerde oldukça yaygın düzeyde kaygı gözlenmektedir. Bir araştırmada Ankara, Çankaya da 49’u kız, 64’ü erkek 113 lise son sınıf öğrencisinin ÖSS sınavı öncesi ve sonrası durumluk ve sürekli kaygı düzeyleri ölçülmüştür. Öğrencilerin sınav öncesi kaygı düzeyleri hemen hemen aynı düzeyde olmasına ve sınav sonrası öğrencilerin durumluk kaygı düzeylerinde azalma olmasına rağmen,sürekli kaygı düzeylerinde azalma olmamıştır. Bu araştırmada kız öğrencilerin kaygı düzeyinin erkeklerden daha yüksek olduğu ve üniversiteye giriş sınavının kız ve erkek öğrencilerinin kaygılarını manidar bir biçimde artırdığı saptanmıştır. (Cengiz.1988). Başarı kaygısı ve sınav kaygısının bir miktar olmasının, öğrenciyi çalışmaya güdüleyici, rekabet ve yarışmacılığı teşvik eden yararlı olduğu düşünülmektedir. Ancak kaygı düzeyi yükseldikçe,bunun öğrencinin başarısını olumsuz etkilediği belirtilmektedir. Fen ve Endüstri Meslek Liseleri giriş sınavlarına giriş sınav baş vuran kız ve erkek 267 ortaokul son sınıf öğrencisi üzerinde yapılan bir araştırmada sınav kaygısı düşük düzeyde olan Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
21
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
öğrencilerin,yüksek sınav kaygısına sahip olanlara göre giriş sınavlarında daha başarılı oldukları bulunmuştur. Ayrıca düşük ve yüksek sınav kaygılı çocuklar okul başarıları bakımından karşılaştırıldığında, sınav kaygısı düşük olanların okul başarıları daha yüksek bulunmuştur. Üzülme ve Hayal Kırıklığına Uğrama: Ergende üzüntü ve kırıklık yaratan olay ve durumlar çok çeşitlidir. Karşı cins tarafından beğenilmeme, aşkta hayal kırıklığına uğrama, arkadaşları arasında yeterince kabul görmeme, reddedilme, üzüntü ve kırıklık doğurur. Ekonomik seviyesi ortanın altında olan ergenler, daha üst gelir grubundaki akranları tarafından giyim tarzları, ilgilerindeki farklılıklar ve para harcama alışkanlıkları bakımından dışlanabilir veya daha az benimsenebilirler. Babaların meslekleri,ailelerin orunları(statüleri) arasındaki farklılıklar da ergenler arasında yarışmaya, düşük orunlu(statülü) ailelerden gelenlerin diğerlerince daha az kabulüne yol açar. (Jersild.1978) Üzüntünün ve kırıklığa uğramanın dışa yansıtılmasında farklılıklar vardır.Kız ve erkek çocuklar küçüklüklerinden itibaren duygularını ifade etme konusunda ailelerinin ve bulundukları kültürün telkini altında kalırlar. Ergenler bu telkinlerin etkisi ile duygularını öğrendikleri gibi dışa vururlar. Ağlamanın erkeklere yakışmayan bir davranış olduğu kendisine telkin edilmiş bir genç, ağlamayı doğrudan bir üzüntüsü olsa bile ağlamamakta direnecek ve üzüntüsünü içe atacaktır. Kızların üzüntülerini ağlayarak ifade etmeleri erkeklerden daha az engellenir. Bu yüzden genç kızlar ve kadınlar üzüntü veren olaylar karşısında daha kolay ağlarlar. Ergenlere üzüntü veren ve onları kıran önemli bir durum, tenkit edilmeleri ve azarlanmalarıdır. Anne baba ve öğretmen tarafından, arkadaşları arasında tenkide ve azara maruz kalmak ergeni yaralar. Bireylerin kendilerine yönelik üzüntü veren olaylara karşı tepkisi onların kişiliğine, yaşına, bu olayla ilgili önceki yaşantılarına bağlı olarak değişebilir. Ergenlikte keder ve elem veren, onları kırıklığa uğratan durumlarda tolerans eşiği dardır. Bu kırıklığa uğramaya karşı olan tolerans azlığı, ergenin benzer olumsuz olaylardan sonra kolayca ümitsiz olmasına ve içinde bulunduğu kederli halin hiç bitmeyeceğine dair bir duyguya kapılmasına neden olur. Bu çaresizlik içinde olma ve kederlenmesine neden olan durumları veya olayları çözümsüz gibi görme hali öğrenilmiş çaresizlik duygusu ile açıklanabilir. Ağlama: Ağlamaya sebep olan uyaran, ağlama biçimi, ağlamaya eşlik eden sözler, çıkarılan sesler, yapılan hareketler ve mimikler çocukluktan getirilen ağlama ile ilgili alışkanlıklara, cinsiyete o kültürde ağlama ile ilgili kabullere bağlı olarak değişebilir . Erkek ergenlerin ağlamaları çoğu kültürde teşvik görmediği için, kızlar ağlamada daha serbest davranabilirler.çocukluktan ergenliğe geçişte ağlamanın sıklığında azalma olur ve ağlamaya yol açan nedenler de değişir.(Jersild, 1978) Ağlama üzüntü verici bir duygudan sonra gelir. Bazen de öfkenin doğrudan dışa vurumu ağlama ile olur. Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
22
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Öfke ve Kızgınlık: Çocuklukta öfke ve kızgınlık duygusunu yaratan durum ve olaylarla bu duyguların dışa vurumu anne-baba ve ailedeki diğer yetişkinlerin taklit edilmesi ile öğrenilir. Öfke ve kızgınlığın her durumda dışa vurulmasının olumlu bir davranış olmadığı gene aile ve yakın çevrenin etkisi ile çocuğa ve ergene kazandırılır. Böylece ergen öfke ve kızgınlığını ne zaman kimlere karşı dışa vuracağını, ne zaman da bastıracağını bilerek yetişir. Türk kültüründe erkeklerin öfke ve kızgınlık duygularını saldırganca söz ve hareketlerle dışa vurması kızlara oranla daha çok teşvik görmektedir. Çocuk ve ergenin yaşı da öfke ve kızgınlığın dışa vurumunda ebeveyn tutumlarını etkiler. Ergenler büyüdükçe kızgınlığını açığa vurma bakımından daha fazla hoş görürler. Anne- baba ile olan ilişkilerinde bağımsızlık isteklerinin engellenmesi, baskıcı, otoriter davranması, evdeki yasaklar, kısıtlamalar, ergeni öfkelendirir. Gururun zedelenmesi hem üzüntü ve kırıklık yaratır hem de öfke doğurur. Kısaca herhangi bir durum birey için engelleyici olarak algılanıyorsa kızgınlık ve öfkeye neden sebep olur. Öfke duygusuna,saldırganca davranışlar gösterme tepkisi eşlik eder. Öfkeyi doğuran kişi ile olan ilişkileri veya bulunduğu çevre koşulları yüzünden ergenler öfkelerini gizlemek ve geciktirmek zorunda kalırlar. Bazı ergenler dıştan sakin görünmelerine rağmen çok gergin ve hırçın bir iç dünyaları olabilir. Bu durumda öfke ve düşmanlık duygularını ya kendilerine yöneltecekler ya da kendilerini daha güçlü hissettikleri çevrelerde, daha güçsüz kişilere yansıtacaklardır. Bağırma: Kızgınlığın ve öfkenin sözle ifade edilmesi küçük yaşlardan itibaren gözlenen bir davranış biçimidir. Öfkeyi ifade için kullanılan dilde öfkeli,kızgın,yüksek tonda söylenmiş sözler vardır. Sivri dilli olmak her zaman öfkeye bağlanmaz, bir kişilik örüntüsünün yansıması veya bir alaycılığın dışavurumu da olabilir. Küfretme: Küçüklükten itibaren küfür, öfkenin dışa yansıtılmasında kullanılan bir araçtır. Çocuklar söyledikleri küfürlerin ne anlama geldiklerini bilmeseler de öğrendikleri küfürleri tekrarlarlar. Ergenlikte küfür etme davranışı yaygınlaşır. Yetiştiriliş biçimleri ve toplumsal baskı nedeniyle kızlar, erkek ergenlerden çok daha az oranda küfrü kullanırlar. Küfretmek bazı kültürel çevrelerde adeta erkeksi bir davranış biçimi gibi algılanır, küfür olarak kullanılan kelimeler ve küfrün içeriği akran gruplarından ve çevreden etkilense de çoğunlukla karşı cinse yönelik cinsel eylemlerin saldırganca ve kaba bir biçimde ifadelendirilişidir. Ailede küfür etmeye karşı takınılan tavır, akran grubunun ve çevrenin küfrü kullanma sıklığı ergenin bu şekilde konuşmasını etkilemektedir.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
23
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Saldırganlık: Öfke ve kızgınlığın ifade ediliş yollarından olan saldırganlık değişik davranışlar göstererek olur. Tokatlama, yumruk ve tekme atma, itme sarsma, ısırma, çimdikleme gibi el, kol, bacaklar ve vücudun diğer organlarını kullanarak yapılan hareketlerin şiddeti, ayrıca zarar vermek amacı ile bir sopa ve bunun gibi bir araç kullanıp kullanmadığı saldırganlığın derecesini belirler. Öfkenin yukarıda sıralanan saldırganlık şeklinde gösterilmesine öfke ve kızgınlığın derecesinden çok ergenin içinde yaşadığı kültürün bu çeşit davranışları deneyenlere karşı tutumu,ana-babanın baskıcı-otoriter mi olduğu, dayak atıp atmadıkları, ergenin bastırılmış saldırganca duygularının derecesi, model aldığı kişi ve çevrelerin benzer hareketleri dışa vurma sıklığı, ergenin cinsiyeti gibi değişkenler saldırganlığın ortaya çıkmasının belirleyicileridir. Arkadaşlık: Bireyin en büyük bilişsel,duygusal gelişme gösterdiği ve her şeyi eleştirip, soruşturup kendine özgü yeni bir dünya kurmaya çalıştığı ergenlik çağında,gencin dayanabileceği en önemli güven kaynağını arkadaşlık oluşturur. Her konuda dengesizlik içinde olan ve denge oluşturmaya çalışan çocuk, arkadaşlık konusunda dengesizlik içinde değildir. Bu yaşlarda yaşıtlarının çocuk üzerindeki etkisi, çoğu kez ailenin etkisi kadardır, hatta bazı ülkelerde,ondan da büyüktür. Amerika Birleşik Devletleri’nde bu yaş grubuna “onlu yaştaki kimse”anlamına gelen teenager adı verilir. Bu grup on üç ile on dokuz arasındaki yaşları kapsar. Teenager’lık döneminin kendine özgü belirli psikoloji olduğu kabul edilir ve doğal olarak herkesin bu aşamadan geçmesi beklenir. Türkiye’de biz böyle bir kategori geliştirmiş değiliz. Bu yaştaki çocukların daha önceki yaşlarda olduğu gibi, her şey üzerinde kolaylıkla aynı görüşleri paylaşmadığını biliriz, ne var ki arkadaş grubunun aileden daha önemli olduğunu söyleyemeyiz. Amerika’da yapılan araştırmalar 13-15 yaşları arasındaki çocukların en çok arkadaş grubunun etkisinde kaldığını gösterir. Kendine güveni en az olan, özdeşleşme gelişmesinin en karışık noktasında bulunan bireylerde arkadaşlar daha fazla etkin olur. Bilişsel gelişiminde formel operasyonlara geçmiş, ahlaksal gelişiminde belirli ilkelere ulaşmış birey arkadaşlarının etkisinden bağımsız karar verebilir. Yapılan araştırmalar, aileyle olan ilişkinin kuvvetli ve türünün en önemli etkenlerden biri olduğunu gösteriyor.Görülüyor ki duygusal gelişim, bilişsel gelişim,ahlaksal gelişim ve sosyal gelişim el ele gitmekte, birbirlerini etkileyerek bireyin gelişimini tümünü belirlemektedir.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
24
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Okulun Önemi: Ergen, okulu bütünüyle sever. Okul başarısı zihinsel yeteneklere bağlı olduğu kadar aile, arkadaşlar, okula bağlı çalışmalar ve gerilimlere de bağlıdır. Bu nedenlerden dolayı okul başarısında düşüşlere rastlanır. • Öğretim programlarında grup tartışmalarına yer verilmelidir. Bu da ergenin kimlik oluşumuna yardımcı olur. • Öğretmen ergenlik dönemi özelliklerini bilen, gerginliği azaltan, ergenin özel sorularına eğilen birey olmalıdır. • Okul, öğrencilerin ilgi, beceri ve liderlik ortamlarının hazırlandığı yerdir. • Öğrencilere ne çok otoriter ne de çok hoşgörülü davranılmamalıdır. Otorite kendini ifade etmeyi engeller. Aşırı hoşgörü güvensizliğe yol açar. Ergen, okulu sosyal ilişkiler yönünden sever okula gelir ama derse girmeyi sevmez. ERGENLİKTE SOSYAL GELİŞİM Sosyal gelişme, kişinin içinde yaşadığı toplum tarafından kabul edilebilir biçimde davranmayı öğrenme sürecidir. Çocuğun diğer insanlarla olan sosyal ilişkilerinin nasıl olacağı hayatın ilk yıllarındaki öğrenmelerine bağlıdır. İnsanlarla sıcak ilişkiler kurmaktan hoşlanan çocuklar bu davranışı öğrenme ile kazanırlar. Bu bakımdan anne ve baba ve diğer yetişkinlerin sosyal davranışları çok önemlidir. Ergenliğin yaklaşmasıyla kız veya erkek çocuk sosyal baskı münasebetlerin adam akıllı farkına varırlar. Ergeni bu devrin karakteristiği sayılan gruba uymaya götüren işte bu duygululuktur. Gerek giyinişinde, gerek gidişinde grubun modasından ayrılmak onun için üzücü olur. Kız veya erkek arkadaşlar aynı çeşit giyinmeyi aynı dili konuşmayı, aynı şekilde konuşmayı, aynı şeyleri aynı yolda yapmayı okulda aynı dersleri almayı ister ve aynı eğlencelerden hoşlanırlar. Büyüdükçe bazı durumlara karşı tepkide bulunmayı, bazılarına karşı bulunmamayı öğrenir, kendine güveni daha da artar ve arkadaşlarına bağlı olma ihtiyacını daha az duymaya başlar. Çocuğun sosyal gelişiminde düzenli bir süreç gözlenmeyebilir. Hızlı bir gelişmenin ardından sosyal bakımdan bir duraklama görülebilir. Bunun anne baba ve öğretmen tarafından bilinmesi ve cesaret kırıcı olarak algılanmaması gerekir. Çocuğun tek çocuk, ortanca veya büyük çocuk olup olmadığı, kardeş sayısı, cinsiyeti ailenin büyüklüğü, ailenin katıldığı sosyal deneyimlerin kalitesi, eve misafir gelişi, misafir ağırlama biçimi, ebeveynin evdeki çocuklardan evdeki misafirlere takınması gereken tavır, ailenin sosyal, ekonomik ve kültürel seviyesi hep topluma uymasını, sosyalleşmesini etkileyen beli başlı faktörlerdir. Aralarında çok yaş farkı olan kardeşi olma, sosyalleşmeyi güçleştirebilir. Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
25
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Kardeşlerin ve ev halkının hep aynı cinsiyetten olması karşı cinsle ilişki kurmayı güç hale getirebilir. Toplumsal Uyum Holingishead ergenliği: ”bireyin içinde bulunduğu toplumun onu artık bir çocuk gibi görmeyi bıraktığı, fakat ona henüz yetişkin statüsünü, rolünü ve işlevini tümüyle vermediği yaşam dönemi” olarak tanımlar. Ergen, toplumda saygınlık kazanmaya ve statü sahibi olmaya gereksinme duyar. Toplumsal uyum geniş ölçüde bu gereksinmenin karşılanmasına bağlıdır. Ergenlik yılları bir anlamda, toplumsal gelişim ve uyum yılları olarak da nitelenebilir. Toplumsal uyum zamanla kazanılmaktadır. Bu uyum ergenlik döneminde bazı deneyimlerle gelişir. Bu evrede birey kendi cinsinden oluşturduğu grup içinde faaliyetlerini düzenlemeye çalışır. Çocukla erişkinlik arasındaki geçiş döneminde, bireyin çocukça alışkanlık ve davranışları, yerlerini olgun tutum ve davranışlara bırakır. Bu evrede artık birey, öğretmen, Anne ve Babasının yardımı olmaksızın çevresine tek başına bakmayı öğrenmektedir. Bu geçiş döneminin başarılı olması, ergen adayının bu döneme iyi hazırlanmış bulunmasına bağlıdır. Bu hazırlık döneminde de aile bireylerinin etkisi kuşkusuz büyüktür. İlk sosyal uyumlarını gerçekleştirirken kendilerine deneyim fırsatı tanınan, özgür bir aile ortamında, yeterince sevgi ve güven içinde büyüyen çocukların ergenlik döneminde başarılı olmaları için gerekli ortam hazırlanmış demektir. Bu nedenle anne ve babaların önce çocuklarını tanımaları, onların ilgi ve yeteneklerini bilmeleri, Onları özerk(otonom) kılmak üzere fırsat hazırlamaları, nihayet onları sorunlarına arkadaşça kuracakları diyalog yardımıyla eğilmeleri ergenlik döneminin kolayca aşılmasında yardımcı olacak etkenlerdir. Unutulmamalıdır ki, ergenin davranışlarında görülen dengesizlik ve kararsızlıkta çevresinde çatışan değerlerin olduğu kadar, kendisine yöneltilen farklı tutumların da etkisi büyüktür. İyi Bir Öğretmen Sınıfta Şunlara Dikkat Etmelidir Bir öğretmenin evvela sınıftaki çocuklara emniyet ve huzur hissi duyurması icap eder. İkincisi, kendi intibak(uyum) problemlerini onlara aşılamaması gerekir. Mesela: Öğretmenin okul müfettişleriyle iyi geçinmediğini farz edelim. Bu kaygıyı çocuklara intikal ettirmesine, ulaştırmasına ihtiyaç yoktur. Yahut öğretmenin boş, serbest zamanında hasta bir anneye bakmak mecburiyetinde olduğu için fazla çalıştığını, yorulduğunu farz edelim. Sinirliliğini, üzüntü ve merakını, çabuk kızdığını, titizliğini çocuklara duyurmamak için elinden geleni Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
26
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
yapmalıdır. Bir de idarenin tuttuğu bazı prensipleri öğretmenin beğenmediğini farz edelim. Bu hoşnutsuzluğunu sınıfın önünde durmadan tekrarlamasına lüzum yoktur. Kendi intibak problemlerini çocuklara aksettirerek, öğretmen öğrenciyi zehirleyebilir ve onları alt üst ve bedbaht edebilir. Üçüncü olarak da, sınıftaki her çocuğa eşit muamele etmesi ve muayyen bazı çocuklara fazla iltifat etmekten veya herhangi bir sevgisizliğini göstermekten kaçınması lazım gelir. Bir insan her çocuğa elbette aynı derecede ilgi veya aynı miktarda heyecan ve sıcaklık duyamaz. Fakat hepsine aynı muameleyi yapabilir. Dördüncü olarak, öğretmen çocukların sınıfa hakim olmalarına müsaade etmemelidir. Sınıfını emirler altında bulundurmaya çalışan çocuklar kendilerini kontrol etmesini öğrenemezler; bazıları da bilhassa okulun yüksek sınıflarında olan çocuklar bu gruba girerler. Son olarak, bir öğretmen sınıfını mümkün olduğu kadar ilgi çeken bir yer yapmalıdır. Sınıfı devamlı bir “sirk”e çevirerek bütünlüğü feda etmesine lüzum olmadığı gibi, öğrencileri eğlendirmek için olağanüstü bir gayret sarf etmesi de lazım değildir.Dersini, çocuklara ilgilerini çekecek ve bazen heyecan verecek şekilde anlatmalıdır ki sınıfın öldürücü sönüklüğünü ortadan kaldırabilsin. Öğretmenlerin en tecrübesizine bile, çocuklara karşı arkadaşlığın mühim olduğunu anlatmaya lüzum yoktur.Çocukların sınıfta veya sınıf dışında söyledikleri şeylerin çoğu öğretmenin yıllardan beri zaten bildiği şeylerdir. Bununla beraber, eğer öğretmen terbiyeli ve arkadaşça hareket ederse, bu şeyler öğrenciler için heyecan verici yeni şeyler haline gelebilir. Çocuğun en garip düşüncelerini bile arkadaşça karşılamalıdır. Hiçbir çocuğa ve hatta grup olarak sınıfa derin bir heyecan bağlılığı duymamalıdır. Zira böyle bir duygu ne kendisi, ne de öğrenciler için iyi bir şey değildir. Çocuklar başka bir öğretmene geçtikleri zaman bu bağlılık üzücü olabilir. Bununla beraber, gerek sınıfta, gerek ders saatleri dışında öğrencileriyle ilişkilerinde , gerekli ölçüde arkadaşça davranmaya gayret göstermelidir. Ergenlik Çağındaki Gençlerin Eğitiminde Alınabilecek Önlemler Ergenlik çağına özgü bedensel ve ruhsal değişikliklerle ilgili olarak alabileceğimiz eğitim önlemlerini şöyle sıralayıp kısaca açıklayabiliriz. 1. Ergenlik çağında bulunan çocuk yada genç, kendi kişilik özelliklerine karşı çok duyarlıdır. Bu nedenle, bunlara karşı kırıcı eleştiri, alay, korkutma, başkaları yanında küçük düşürme, aleyhte kıyaslama ve hakaret gibi davranışlarda bulunmak, hiçbir zaman doğru değildir. Aile ocağını terk eden çocuklar içinde, bu durumda ve bu yaşta bulunanlar az değildir. Bu davranışların her biri ilerde, kişi üzerinde ruhsal bozukluklara yada olumsuz davranışlara yol açabilir.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
27
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
2. Ergenlik çağındaki kimseler için, çok kural yerine, az kural ortaya konmalı ve yapılan yanılgıları da çok büyütülmemelidir. En küçük bir olumsuz davranışı sanki büyük bir suç işlemiş gibi karşılamaktan çekinmelidir. 3. Eğitimcinin genç ile olan ilişkilerinde, ne aşırı bir içtenlik, ne de aşırı bir resmiyet bulunmalıdır. Bu dönemdeki kişinin, yalnızca anlayışlı bir gereksinimi vardır. 4. İlkokulda olduğu gibi, orta dereceli okullarda da, ders dışı etkinliklere önem vermelidir. Ders dışı etkinlikler, çocuğun boş zamanını en yararlı bir biçimde doldurmasına ve ruhsal sağlığının da düzelmesine olanak sağlayacaktır. İş ve meşguliyet, bugün, hasta hanelerde ruh hastalıklarının bile iyileştirilmesinde etkili bir araç olarak kullanılmaktadır. 5. Bu çağdaki gençler, kendi haklarına karşı çok duyarlıdırlar. Bunun için, derslerde verilen notlarda ve yarışmalarda hakseverlik ilkesinden ayrılmamalıdırlar. 6. Yine bu yaştaki gençler, kendi “onur” duygularına karşı çok duyarlıdırlar. Bunun için, onları boş yere suçlamaktan özenle kaçınılmalıdır. 7. Bu dönemde özellikle, ”aşağılık duygusu” içinde bulunan çocukların belli alanlarda başarı göstermelerini sağlamak üzere, onları, ilgi duydukları ve başarılı oldukları alanlara teşvik etmelidir. Bu, ergenlik çağında bulunan herkese ve özellikle bu durumda olanlara yapılacak en büyük yardımdır. 8. Okuldaki sınavlarda, sınav sonuçlarına gereğinden fazla önem verilmemelidir. Özellikle, çocuk ya da gençte, bir “sınav korkusu” geliştirilmemelidir. Çocuğun ruh sağlığının yerinde olmasında,eğitimcinin (ailede anne ve baba, okulda öğretmen ) ruh sağlığının da etkisi vardır. Ergenlik dönemi için bu, diğer yaşlardakilerden çok daha önemlidir. Bu zamandaki çocuklar, ”kendileri ile özdeşleşecek” bir kimse ararlar. Bu, onlar için bir gereksinimdir. Onun en yakın örneği, kendi eğitiminden sorumlu olan kimsedir. Bu da anne baba ve öğretmen olabilir. Bu nedenlerle, eğitimcinin ”kişilik”i, bu dönemdeki gençler için de bir “ideal”oluşturur. Bunu bilerek, ayrıca, kendimize de çeki düzen vermeliyiz. Bu, hem kendimiz, hem de eğitim sorumluluğunu üzerine aldığımız kişiler için, son derece önemli bir gereksinimdir. Bu nedenlerle, eğitimcinin her zaman güler yüzlü, içten ve gerçekçi olması gerekmektedir. Ergenlik çağı eğitim sorunlarına karşı bu önlemlerin alınması ya da eğitim ilkelerinin uygulanması, gençlerin kişiliklerinin gelişmesinde olumlu etkiler yapacaktır. Bunları sağlamak da ya da gerçekleştirmekte aile, okul ve toplumdaki görevlilerin, derece derece sorumluluk payı vardır. Özellikle büyük kentlerde çocuk ve gençlerin coşkularını boşaltacak oyun ve spor alanlarına çok gereksinim vardır. Apartman daireleri ve sokak araları,çocukların oyun ve hareket gibi temel gereksinimlerini karşılayamaz haldedir. Bundan da,ruhsal nitelikte birçok davranış bozuklukları oluşabilir. Bu bakımdan yerel yönetimlere çocuk ve gençlere spor ve hareket alanları hazırlamak görevi düşmektedir. Son Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
28
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
olarak şunu söyleyebiliriz; Ev, çocuğun hayata karşı tavırlarını şekillendirmekte son derece de önemlidir. En iyi ev, çocuğa emniyet, huzur ve muhabbet veren fakat elinden geldiği kadar kendi kendini idare etmesi için de serbest bırakan evdir. Çocuk ne evin merkezi olmalı ne de ihmal edilip bir kenara atılmamalıdır. O’ da takımın sadece bir üyesidir. Evin muvaffakiyetine kendi hissesine düşeni katar, aynı zamanda takımdaki bütün diğer üyelerin faaliyetlerinden faydalanır. Çocuklar ergenliğe ulaşınca iyi ev onun büyüyüp gelişmesine müsaade eden ana babanın kendi çözülmemiş problemlerini ona aşılamayan bir evdir. Ev elverişli ve uygun olmayınca erken ya sosyal veya hissi bakımdan çocukluğundan sıyrılıp büyümeye muvaffak olamaz, ya da açıkça isyana sürüklenir. Öğretmenler, öğrencilerinin evlerinden, ailelerinden elbette sorumlu değildirler. Fakat ailenin, evin şartlarına göre bilhassa, problem çocukları meşgul olurken müsamahalı olabilirler; sınıflarında iyi bir evde bulunan havayı estirebilirler; zira, iyi bir sınıf iyi bir evle aynı karakteristiklere sahiptir. Burası çocukların kendilerini emniyette duydukları, olgunlaşabildikleri kadar olgunlaşmaya teşvik ve cesaretlendirildikleri ve öğretmen intibaklı bir kimse olarak kendi çözülmemiş problemleriyle gerginlik yaratmadığı bir yerdir. Özdeşleşme Ergenlik çağında gelişmekte olan bireyin kendi benliğini bulması ve tanımlaması, başka bir değişle özdeşleşmesi en önemli basamağı oluşturur. Özdeşleşmenin oluştuğu ortamın toplumsal, ekonomik, kültürel özellikleri, bir yandan kişiliği oluştururken, öte yandan kişilikle ve toplum arasındaki tüm ilişkilerin temeli olan özerklik ve sorumluluk kavramlarını biçimlendirir. Çevresinde daima “onun gibi olmak” istediği kişileri arar. Böylece özdeşleşme yaparak kişiliğine biçim verirken etkisi altında, sorumluluk ve özerklik arasında denge kurmak ister. Zamanla karşı cinse olan düşmanca duyguların yerini ilgi alır. Bu ilgi, erkeklerde genel olarak 16 yaşından sonra gelişir. Ergenlik dönemi sonunda toplumsal davranışlarda olgunlaşma ve grupta genişleme görülür. Bu dönemde birey ait olduğu gruba fazla önem verir, grup normlarına uymak için büyük bir çaba harcar. Bu uyum yalnızca dış görünüş ve davranışları değil, aynı zamanda fikirleri de kapsar. Birey genel olarak grubun benimsemediğini beğenmez, yapmadığını yapmaz. Grup normlarından ayrılmaktan çekinir; gereksinme ve isteklerine grup standartları doğrultusunda doyum sağlamak amacıyla sürekli girişimlerde bulunur. Özdeşleşme dört basamaktan oluşur (Marcia) 1. Dağınıklık: Birey özdeşleşmesini oluşturmak için var olan seçenekleri henüz gözden geçirmemiş ve bir seçim yaparak kendini bir özdeşleşmeye adamamış ya da bağlamamıştır. Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
29
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
2. Körü-körüne bağlılık: Birey kendisine daha önce öğretilen anababanın görüş ve değerlerine körü-körüne bağlıdır. İncelemeden ve kendisi bu konuda önemli bireysel bir deneyim geçirmeden, sanki kendi değerleriymiş gibi ana babanın görüş ve değerlerini sürdürür. 3. Askıya almak: Birey özdeşleme krizinin tam ortasındadır. Daha önce inandığı bütün değerleri yeniden gözden geçirir. Bu devrede birey, henüz hiçbir görüş ve değerlere bağlanmadığı için, kendini havada hisseder. 4. Özdeşleşmenin başarılması: Birey değer ve görüşleri gözden geçirmiş ve kendi için en uygun bulduğu bir özdeşleşmeye kendini adamış ve bağlamıştır. Özdeşleşme geniş kapsamlıdır, içine bireyin genel yaşam ve mesleksel amaçlarını alır. Ergenliğe Ait Antisosyal Gelişim Suç: Toplumsal kuralı bozma ya da karşı gelme şeklinde tanımlanabilir. Yasal suçlar genellikle iki çeşittir. Birincisi: Soygun ve adam öldürme gibi yasalar tarafından yetişkin suçları olarak sınıflanan eylemleri içerir. İkincisi: Okuldan kaçmak, evden kaçmak ve sokağa çıkma yasağının çiğnemek gibi bir yetişkin tarafından değil ancak bir ergen tarafından gerçekleştirildiğinde yasa dışı olarak kabul edilen eylemleri kapsar. Erkekler ergen suçlarına kızlardan yaklaşık olarak üç kat daha fazla girişmektedirler. Ancak Kasssenbaum’un (1974) bildirdiğine göre, 1965 – 1970 yılları arasında erkekler tarafından işlenen suçlar % 44 artarken, kızlar için bu artış % 68 olmuştur. Erkekler daha çok araba hırsızlığı ve soygunla, kızlar cinsel suçlarla ve evden kaçma suçu ile suçlanmaktadırlar. İstatistiklere göre batı dünyasında suç oranlarında belirgin bir artış görünmektedir. Son beş yıl içinde ortalama olarak suç, nüfustan dört kez daha hızlı artış göstermiştir. Başka bir deyişle, saatin her dakikasında dört ciddi suç vakası kaydedilmektedir. Giderek artan suç oranlarına koşul olarak, suç biçimlerinde de bazı değişiklikler görülmektedir. Ülkemizde suçların yaklaşık yarısını, 25 yaşın altındaki çocuk ve ergenlerin işlemiş olması ve ileri yaşlarda suç işleyenlerin büyük bir bölümünün, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde de suç işlemiş olmaları, sorunun önemini daha da artırmaktadır. Gerek Batıdaki, gerekse ülkemizdeki istatistiklerin çocuk suçların en çok 14 yaşında işlendiğini göstermesi, zorlu ergenlik dönemiyle suç arasında dinamik bir ilişkinin varlığını kanıtlamaktadır. Suça Yönelmenin Nedenleri Suçluluğa katkıda bulunan etkenler olarak önerilenler, evdeki ölüm, boşanma ya da evi terk etme, ana-baba sevgisinin ve disiplininin derecesi gibi durumları içerir. Ergenler arasında, özellikle de azınlık gruplarında, artan işsizlik
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
30
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
oranının suçluluk tablosunun önemli bir etken olması olasılığı vardır. (Ahlstrom ve Havighurst 1971) Suçluların aileleri ile suçlu olmayanların aileleri üzerinde yapılan incelemeler, suçluların ailelerinin aşağıdaki niteliklere sahip olduğunu ve bunlarla suç arasında ilişki bulunduğunu bildirmektedir. (Günçe, 1983) Ailenin kalabalıklaşması suçluluğu doğuran bir etken gibi görünmektedir. Aile kalabalıklaştıkça ailede kişi başına düşen gelir azaldığı ve ekonomik olarak gerileme arttığı için suça yönelme olmaktadır. Ailenin parçalanması ile suçluluk arasında ilişki bulunmaktadır. Parçalanmış ailelerde suçluluk iki misli daha fazla olarak bildirilmiştir. Ailede gerginliğin ve geçimsizliğin üst boyutta olması ile aile içi gerilimi arttırmakta, aile içi kavga ve huzursuzluk ailedeki gençlerin suça yönelik davranışlar göstermesine neden olmaktadır. Ev içinde disiplin yokluğunun da suçluluğa neden olan olumsuz bir durum olduğu bildirilmektedir. Anne- babanın birbirinden çok farklı disiplin anlayışı içinde olmasının ve tutarlı davranışlar içinde olmamasının ergenin kuralları öğrenmekte zorlanmasına neden olmaktadır. Bu tarzda davranan ebeveynin dengesiz ve hoyrat davranışlar sergilemesi de gencin sapan davranışlar göstermesine zemin hazırlar. Suçlu ergenlerin önemli bir kısmının suçlu yetişkinlerin olduğu ailelerden gelmesi, suçun öğrenilebilen bir davranış olduğunu bize göstermektedir. Gençlik suçluluğunu açıklamak için ileri sürülen bir başka görüş “kültür çatışması” modelidir. Bu görüşe göre yüksek hareketliliğe sahip grup, kültürel bütünlüğünü kaybetmekte ve genç insan bu kültürel karmaşa içine düşmekte, kendisinin bir parçası olduğunu düşünmediği sosyal kurumlara ve düzene karşı bir saygı duymamaktadır. Bu süreç içinde hangi davranışın yanlış veya suç olarak nitelendirileceği konusunda farklı yaklaşımlarla karşılaşmakta ve karmaşaya düşmektedir. Kenar semtlerden ekonomik olarak baskı altında bulunan kesimlerin daha sıklıkla gösterdiği davranışlardır. Yoksul çevrelerde yaşayan gençlerde suç davranışının görünme nedenlerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: 1.Gencin sosyal ve ekonomik olarak bazı arzular taşıması ve bu arzulara yasal yollarla ulaşmak için fırsatların olmadığını düşünmesi. 2.Şimdiki durumdan hoşnut olmama,daha iyi duruma gelmek için karşı karşıya kalınan engellere karşı duyulan memnuniyetsizlik. 3.Çok sayıda insanın sıradan eğitimle veya geleneksel yollarla yüksek yerlere gelmesinin kısıtlılığı karşısında gencin içine düştüğü ümitsizlik. 1994 yılında Paşa kapısı,Metris ve Bayrampaşa cezaevlerindeki sübyan koğuşlarında bulunan 12-18 yaşlarındaki 115 erkek hükümlüye uygulanan anket sonuçlarına göre suçlu ergenlerin üçte ikisi ilkokul terk veya ilkokul mezunudur. % 42 ‘sinin ailesinin ekonomik seviyesi ortanın altında bulunmaktadır ve % 61’inin dört veya daha çok kardeşi vardır. Suçlu ergenlerin ailelerinde ve yakın akrabalarında % 19 oranında suçlu ve % 11 oranında alkol kullanan Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
31
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
bulunmaktadır. Suçlu ergenlerin %72’si ailelerinden dayak yediğini belirmiştir. %69 ‘u en az bir defa evinden kaçmıştır ve %87 ‘si sigara kullanmaktadır. Suçluluğun önlenmesi ve iyileştirilmesi için çok çeşitli yaklaşımlar denenmiştir. Belli ki en mantıklısı suçun ortaya çıkmasını engellemektir. Fakat bunun başarılması yoksulluk ve eğitim eksikliği gibi suça özendire koşuların ortadan kaldırılmasın gerektirir ki bu alanlardaki ilerleme hala yetersizdir. Evden kaçma Evden kaçan gençlerin kendilerine göre tutarlı birçok nedeni vardır. Alışılagelmiş, tekdüze yaşam biçimini değiştirmek, büyüyüp olgunlaşmak, geçici de olsa huzur bulmak ve kabul görmek, yeni bir yuva, yeni bir yaşam aramak,bu nedenlerin başlıcalarıdır. Gençler saklanmak, unutmak, kaçmak, bir düşün peşine takılmak, yeni bir başlangıç yapmak için kaçmaktadırlar. Bu kaçış bir acı çığlığı ya da bir soluk alma arayışının sağlıklı bir belirtisi olabilir. Evden kaçma kararı,kişisel rahatsızlıkların da bir sonucu olabildiği gibi, kritik aile gerginliklerine tipik bir tepkidir. Aile sorunları çoğunlukla değer çelişkileri, sosyal konularda çatışma, okul başarısızlığı,ana baba tarafından ihmal ya da reddediş gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. İşin garip yanı,evden kaçan gençlerin çoğu,ana babalarını sever ve sayarlar. Bu ayrılış düş kırıklığı sonucudur;ana baba, genci anlamamakta ya da beklentilerinde ve kurallarında son derece katı davranmaktadırlar veya dayanılması olanaksız bir kardeş vardır ya da genç ders notlarının zayıf olmasından dolayı cezalandırılmaktan korkarlar. Aile boşanma ya da alkolizm gibi parçalanmış gibi nedenlerle parçalanmış olabilir. Kaçak gençlerin çoğu evlerinde uzun süren zorluklar ve aşırı bir mutsuzluk havası bulunduğunu söylemişlerdir. Onlara göre, evleri, birbirlerine anlayış göstermeyen, sorumluluk ve güven duymayan birbirleri ile hiçbir fiziksel ya da duygusal ilişkisi olmayan, iletişim kuramayan insanların yaşadıkları bir yerdir. Kısaca gençlerin evden kaçmalarına yoğun bir yabancılaşma duygusu, baskı ve gerginlik neden olmaktadır. Suçlu gençler üzerinde gerçekleştirdiğimiz araştırma bulguları, gençlerin evden kaçmalarına, dolayısıyla anti-sosyal davranışa ilk adımlarını atmalarına neden olan en büyük etkenin %59 oranında baba baskısı olduğunu kanıtlamıştır. Deneklerimiz, evden kaçma nedeni olarak babalarının kendilerine fazla iş vermelerini ya da bir hatadan dolayı cezalandırılma endişesini ileri sürmüşlerdir. Kısaca, bir anti-sosyal davranış olan evden kaçmanın kökeninde, aile içinde psiko-sosyal etkileşim yetersizliği bulunabildiği gibi, ergenlik döneminin özellikleri de yer alabilir. Alışkanlık ve Bağımlılık Yapan Maddelerin Sınıflandırılması Alışkanlık ve bağımlılık yapan maddeler etkilerine göre ve maddelerin türlerine göre değişik biçimlerde sınıflandırılmaktadır. Kaynaklarda maddelerin sınıflandırılması ile ilgili ortak bir görüş bulunamamış ve aşağıdaki gibi tasnif edilmiştir: Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
32
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü BAĞIMLILIK YAPAN MADDELER VE ETKİLERİ Maddenin Genel Adı
Madde Türü
Ruhsal Bağımlılık
Afyondan yapılan ve merkezi Eroin Var sinir sistemini etkileyen Morfin Var uyuşturucular Kodein Var Medhadon ve benzeri Var ilaçlar Halüsinasyon (varsanı) LSD Görülebilir yaratan uyuşturucular
Fiziksel Bağımlılık
Yoksunluk Belirtileri
Uzun Süreli Kullanımın Etkileri
Var Var Var Var
Var Var Var Var
Eroin açlık, güven ve cinsel istek duygularını azaltır. Fazla doz öldürücüdür. Kas krampları ve mide ağrıları görülür.
Yok
Görülebilir
Kromozomlarda bozulmalar, panik atakları, zihinsel bozukluklar görülebilir.
Tutkal, Tiner, Benzin, ve Görülebilir diğer hidrokarbonlu çözücüler Kokain Var
Görülebilir
Görülebilir
Görülebilir
Görülebilir
Tütün
Var
Görülebilir
Görülebilir
Kenevir
Esrar
Görülebilir
Başa naylon torba geçirilerek kullanımda boğulma olabilir.Beyinde, böbreklerde ve karaciğerde zararlı etkisi olur. Kilo kaybı, depresyon ve burundan konuşma görülebilir. Akciğer kanseri, müzmin bronşit kalp hastalıkları Gözlerde donukluk ciğerlerde bozulmalar
Yatıştırıcılar (Merkezi Sinir Sisteminin Çalışmasını Yavaşlatanlar )
Alkol
Evet
Evet
Var
(nembutal Evet
Evet
Var
Sakinleştiriciler (tranklizanlar
Evet
Evet
Var
Alkolle beraber alınırsa öldürücü olabilir.
Uyku vericiler(uyku ilaçları)
Evet
Evet
Var
Alkolle beraber alınırsa öldürücü olabilir.
Uçucular Uyarıcılar
Barbitürat gibi ilaçlar)
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
Yok
www.agriram.org.tr.tc 33
Görülebilir
İçe kapanma, titreme, beyin hastalıkları, siroz, adele krampları ve diğer hastalıklar. Aşırı dozda kazaya uğrama olur. Alkol ile birlikte alınırsa öldürücü olabilir.içe kapanma, halisünasyonlar görülebilir.
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Sigara, alkol, uyuşturucu maddeler ve benzerleri gibi keyif verici olan ve alışkanlık veya bağımlılık yaratan maddelerle ilk karşılaşma genellikle çocukluğun sonlarında ve ergenlikte olmaktadır. Alışkanlık veya ruhsal bağımlılık keyif verici bir maddeyi kullanmaya alışmak, olmadığı zaman onu arzu etmek, onun yoksunluğundan sıkılıp gerginlik ve kaygı duymaktır. Tutsaklık veya fiziksel bağımlılık, keyif verici maddeye alışkanlığın ötesinde bağlanma halidir. Maddenin yoksunluğunda terleme, titreme, kasılma, gerginleşme, kusma gibi vücutta fiziksel olarak bazı yoksunluk belirtilerinin görülmesidir. Madde Bağımlılığının Nedenleri Alkol ve madde bağımlılığı bir ihtiyacın sonunda ortaya çıkar. Bu da kullanan kişiliği ile çok yakından ilişkilidir. Bağımlı günlük hayatın getirdiği zorluklardan kaçmak ve yapay bir cennete sığınma arzusundadır. (Özaydın, 1984 ) Bağımlılığı yaratan nedenler aşağıdaki gibi sıralanabilir: 1. Dayanıksız Ve Güçsüz Bir Kişilik Yapısına Sahip Olma Ve Kaygıdan Kaçma Bağımlılar genellikle öz güvenleri zayıf ve kaygılı insanlardır. Hayatın getireceği zorluklardan ürkerek onlardan kaçmak isterler. Alkol ve uyuşturucu maddelerin kaygıyı azaltan niteliği bunların zorluklardan kaçan kişilerce bir “destekleme aracı” olarak kullanılmasına yol açmaktadır. Alkol ve uyuşturucuların yarattıkları geçici “sığınma ortamları” ve verdikleri geçici rahatlama, kullananlarda önceleri alışkanlık, daha sonra ise bağımlılık veya tutsaklık doğurmaktadır. (Köknel, 1982 ) Hayatın getirdiği gerginliklerle başa çıkmada sıkıntıya düşen bir kısım bağımlılar çok muhtemelen aşırı koruyucu ana-baba tutumları nedeniyle gerginlik ve baskı doğuran uyaran ve durumlarla yüzleştirilmemiş, yeterince sorumluluk verilmemiş çocuk ve gençler olarak yetiştirilmişlerdir. Hayattaki olayların zorlukları, karşılaşılan engeller, başarısızlık ve üzüntüler bu gençler için dayanılması çok zor sıkıntılar getirir. Olumsuz günlük deneyimleri hep abartılı bir zorlanma karşılanır, sorumluluklardan korkarak uzaklaşmak güçsüz bir kişilik sergileyen gençlerin sergileyen kişilerin özelliklerindendir. Bu yapıdaki gençler bağımlılık yaratan maddelere sığınabilirler.(Kasatura 1995)
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
33
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
2. İçten Denetimli Olmaktan Çok, Dıştan Denetimli Olmak Bireyin karşı karşıya kaldığı ve yaşadığı sorunların hep kendi dışındaki nedenlere bağlı olduğunu düşünmesi ve bunların çözümlenmelerini de dışsal gelişmelere bağlaması onun “dıştan denetimli”olduğunu gösterir. Bunun yanında kendisi ile ilgili yaşadığı olaylardaki sorumluluğunu görebilen ve kendisi ile ilgili gelişmelere kısmen kendisinin yön verebileceğini düşünen bireyler “içten denetimli” olarak tanımlanmaktadır. İçten denetimli olanlar daha özerk davranmakta, kendi eylemlerinin sorumluluğunu yüklenebilen insanlar olmaktadır. Dıştan denetimli olanların içten denetimli olanlara göre bağımlı olmaya daha yatkın kişilik taşıdıkları düşünülebilir. 3. Kendini Değersiz Algılama Kendini değersiz ve eksik yanları olan biri gibi algılamak alkol ve madde bağımlısı olmaya yatkın gençlerde gözlenen diğer kişilik özelliğidir. (Kasatura, 1995) Kendini aşağılamak, suçlamak, yetenek ve değerlerinin farkında olmamak, kısaca kendine ait değerlendirmede olumsuz olma ve özgüven eksikliğine aşağılık duygusu taşıyan gençlerde rastlanmaktadır. Olumsuz ve düşük benlik algısı taşıyan bireyler kendilerini toplum dışı ve iğrenç insanlar gibi değerlendirilebilir ve ahlak dışı tutum ve tavır sergileyenlerle kendini özdeşleştirip, benzer ahlaki tutumlar içine girebilirler. Böylelikle bağımlılardan daha çok etkilenerek, olumsuz alışkanlıklar edinebilirler. 4. Duygusal Bakımdan Olgunlaşmamış Olma Çocukluk döneminde anne baba tarafından istenmemiş, rededilmiş bir çocuk olarak büyümüş, anne babası tarafından sevgi ve hoşgörü görmemiş gençlerin doyurulmamış ve tatmin bulmamış duyguları alkol ve uyuşturucularla doyuma ulaşmayı deneyebilir. (Köknel 1982) İçten gelen hazza yönelik arzularını kontrol etmekte güçlük çeken, onları dengelemeyen gençlerin hazza ulaşma istekleri onları bağımlılık yaratan maddelere yöneltebilir. Olgunlaşmamış duygular taşıyan, heyecanlarını dengeleyemeyen gençlerde de rahatlamak ve sakinleşmek bağımlılık doğuran maddelere yönelme görülebilir. Karşı cinsten birisine birisiyle yeni tanışmalarda, kalabalık bir grupta dikkatin kendisine yöneldiği durumlarda,bazı ergenlerde korkma, heyecanlanma ve bunların sonucu kızarma görülebilir. Benzeri huzursuzluk veren durumlarla baş edebilmek için alkol veya uyuşturucu maddelerin geçici rahatlatıcı etkisinden yardım uman gençler çok tehlikeli bir araca sığındıklarını bilmelidirler.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
34
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
5.Hazza Yönelik Olma Madde bağımlılarında görülebilen kişisel niteliklerin birisi de değişiklikten heyecan duyma ve hazza yönelik olmaktadır. Duygularının ve bedeninin yeni heyecanlar yaşaması ve kısa süreli de olsa coşkulu biçimde zevk alma arzusu bireyi, uyuşturucunun sahte büyüsüne kaptıran gerekçe olabilir. Uyuşturucu alt kültüründeki “kafa bulmak” veya “kafa yapmak” tabirleri maddenin geçici olarak verdiği rahatlama ve zevk alma halinin nitelendiren argo kelimeleridir. 6.Kötü Alışkanlıklara Sahip Arkadaş Çevresi Ergenlikte arkadaş-akran etkileşimi yoğundur, gençler arkadaşlarının etkisine açıktır. Ergen için bir arkadaş grubuna sahip olmak grubunda değer verilen bir insan olmak en güçlü isteklerdendir. Alkol ve diğer uyuşturucuların kullanıldığı çevrelerde yaşayan, bu maddeleri kullanan arkadaşlara sahip gençler onların özendirmelerinden dolayı bu maddeleri deneyebilir ve bağımlılık geliştirebilirler. Gençler için yeni olanı denemek ve bir faaliyeti “ilk defa”gerçekleştirmek onları belirli eylemlere yönelten önemli bir nedendir. Gençler kendileri için yeni olan bir alışkanlığı “merak ettikleri için” denemek isteyebilirler. Arkadaş çevresinin değerlerini grup tarafından dışlanmamak için benimseme ve bu yüzden onların etkisinde kalarak sapan davranışları taklit etme yanında bir bakıma grup baskısı yüzünden onların alışkanlıklarını benimseyenleri de görmek mümkündür. Arkadaş ve akranlarının kötü alışkanlıkları ergenlere yeni alışkanlıkları denemeleri için bir öğrenme ortamı yaratmakta ve teşvik edici olmaktadır. (Köknel 1982 ve Kasatura 1995) Alkollü içki içmek bazı gençler arasında bir ayrıcalık ve güç göstergesi olarak görülüp, yetişkinliğe ait davranışlar gibi anlaşılmaktadır. Bu da gruptaki diğer gençlerin alkole özenmesine yol açmaktadır. Çocuk ve gencin yetiştiği aile ortamı ve yakın akraba çevresi de benzer olumsuz örnekler taşıyabilir, kötü alışkanlıklar kazanılması benzer çevrelerde yetişenlerde daha çok görülür. Bağımlılık Yapan Maddelerin Kullanımın Önlenmesi Bağımlılık yapan maddelerin önlenmesi ve uyuşturucu ile mücadele için iki yol önerilmektedir.(Ögel ve Tamar 1996) 1-Bağımlılık yapan maddelerin bulunabilmesinin engellenmesi 2-Bu maddeleri kullananlarla mücadele edilmesi. Uyuşturucu kullanımının önlenmesi için yukarıda sıralanan yollar daha çok polisiye usullere ihtiyaç göstermektedir. Eğitimsel ve psikolojik olarak madde kullanımı ile mücadelede kullanılan yöntemler aşağıdaki şekilde özetlenmektedir: Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
35
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
1-Caydırma: Maddelerin zararlarını anlatarak kullanacakları vazgeçirmek 2-Bilgilendirme: Maddenin yapacağı etkileri gençlere anlatarak onları eğitmek. 3-Kişiliğini Güçlendirme: Gencin kendine güven duymasını sağlama ve kişisel sorunlarının üstesinden gelmesini sağlama. 4-Sosyal Becerileri Artırma: Serbest zamanlarını uygun becerilerle değerlendirebilmeyi sağlama ve başkaları ile iyi iletişim kurmayı öğrenmeyi sağlama. 5-Uyuşturucu Karşıtı Bir Tutum Kazandırma: Uyuşturucu maddelere karşı bireydeki yanlış inanç, değer ve tutumların uygun inanç ve tutumlarla değiştirme. ERGENLİKTE ZEKA GELİŞİMİ Zeka, öğrenmemizi sağlayan en önemli niteliktir. İnsanların öğrendikleri bilgilerin miktarında, öğrenme hızında, öğrenebildikleri bilgi türünde ve akılda tutma süresinde gizlenen değişiklik, onların zeka seviyelerindeki ve kısmen zeka biçimlerindeki farklılıklara bağlıdır. Zeka, yeni durumlara uyum sağlama, problem çözme ve öğrenme kapasitesidir. Ergenlik döneminde zeka, gelişmesini sürdürürse de boy uzaması gibi birden sıçrama göstermez. Ancak ergenliğe erken giren ve girmemiş aynı yaştaki gençlerin ortalama zekaları karşılaştırıldığında, ergenliğe girenlerin zekası biraz daha yüksek çıkmaktadır. Bu farklılık 10-16 yaşları arasında belirgindir.Bu yıllarda zeka testi sonuçları dalgalanma göstermekte, ondan sonra dengelenmektedir. İlk gençlik döneminde kızların zeka ortalaması erkeklerinkinden biraz daha yüksek bulunmaktadır. Kızlar dil değişmesiyle ilgili sözel testlerde daha başarılı olmaktadır. Erkeklerin zeka testi sonuçları ise kızlara göre daha oynaklık göstermektedir. Ancak ergenlikten sonra erkekler aritmetik yetenekte öne geçmektedirler. Tekman’ın üstün zekalı çocukları 25 yıl boyunca izleyerek vardığı sonuç erkeklerin kızlara göre üstün zeka düzeylerini daha iyi korudukları biçimindedir. (Terman ve Oden 1949) Bu ayrım büyük olasılıkla, toplumda kızların daha geri bir konumda olmalarıyla, zekalarını işleyecek olanaklardan yoksun kalmalarıyla açıklanabilir. Gencin ailesi ve yetiştiği ortam ile zeka arasında sıkı bir bağlantı vardır. Üst sosyal sınıflarda ve yüksek düzeyde meslek sahibi ana babaların çocukları zekaca 8-18 yaşları arasında alt sosyo-ekonomik sınıflardan gelen çocuklara göre ortalama 10 puan daha ilerdedirler. Yoksulluğun çok belirgin olduğu yörelerde ise gençlik yıllarında zekanın gittikçe düşüş gösterdiği saptanmaktadır. Hiç kuşkusuz zeka,doğa vergisi bir güçtür. Başka bir değişle bir gencin zekasının ulaşabileceği doruk noktası doğuştan belirlenmiştir, ne kadar eğitilirse eğitilsin bu noktanın üstüne çıkması olanaklı değildir. Bununla birlikte uygun eğitimle beslenmeyen zeka duraklar ve geriler. Genellikle 15-16 yaşından
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
36
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
sonra temel zeka yeteneği pek değişime uğramaz. Bu yaşa kadar geliştiği ile kalır. Ancak zeka alt testlerinde, uslamlama ve soyut düşünme yetisinin yüksek öğretimin sonuna dek geliştiği gözlenmektedir. Kullanılmayan kasların körelip, çalıştırılan kasların güçlenmesi gibi zeka da sürekli işleme ve uygun eğitimle gelişir. Ancak her kişinin ulaşabileceği kas gücü gibi zeka düzeyi de ancak belli bir noktaya yükseltilebilir. Ezberleme yetisi, aritmetik yetisinden çok daha önce doruk noktasına erişmektedir. Sözel bilgilerin gelişmesi, uslamlama, muhakeme yetisinden daha önce gelişmektedir. Genellikle karmaşık zihinsel yetenekler daha uzun sürede gelişmektedir. Ancak sözel yetenek orta yaşa kadar gelişmesini sürdürmekte, buna karşılık muhakeme yetisi, matematik çözme yetisi daha erken dönemde doruk noktasına varmaktadır. Zeka testlerinin ergenlik çağından önceki değeri büyüktür. Ancak ergenlik çağından sonra yararları azalmaktadır. Gencin değişik yeteneklerinin incelenmesi ve bunların profilinin ortaya çıkarılması daha önem kazanmaktadır. Yüksek sosyal sınıflardan gelen çocuklar, alt sosyal sınıflardan gelenlerden hem sözel, hem de pratik mekanik becerilerde ileridedir. Bu durum 16 yaşında mekanik beceriler bakımından eşitlenmekte, ancak üst sınıflardan gelen çocuklar sözel testlerdeki üstünlüklerini sürdürmektedirler. Zekanın ergenlik çağına kadar dik bir eğri boyunca hızla geliştiği 15-16 yaşlarında doruğa ulaştığı, ondan sonra daha yatık bir eğri izleyerek 20 yaşına kadar yavaş bir gelişme gösterdiği kabul edilmektedir. Ergenlikte okulu bırakmanın en önemli nedenlerinden biri zekanın donuk ya da ortalamanın altında olmasıdır. İlkokulu zar zor bitiren bir çocuk, ortaokuldan kopmak zorunda kalmaktadır. Buna karşılık lise yıllarında okuldan ayrılma nedeni daha çok ruhsal ve ailesel nedenlerden ileri gelmektedir. Ortaokulu başarıyla bitiren bir gencin lise öğretimini de yürütecek yeterli zekası var demektir. Piaget(1947)’ın çocuklarda zeka ve düşüncenin gelişimini açıklayan önemli araştırmalarına göre 12 yaşlarından başlayarak çocuklarda soyut düşünme yeteneği hızlı bir gelişme gösterir. Çocukluğun somut düşünme biçimi yerine soyut kavramlarla ve simgelerle düşünmeye bırakır. Genç, deneyimine ve algılamasına bağlı olmaksızın mantıklı düşünce ilkelerini kullanarak muhakeme yapabilir, genellemelere gidebilir, sonuçlara varabilir. Piagetin deyimiyle bu düşünce biçimine “formal operation” denir ve 16-17 yaşlarında doruğuna varır. Bu, erişkinin kullandığı mantıklı ve soyut düşünce biçimidir. Başka bir değişle, kavramları kullanarak yeni kavramlar ve düşünceler üretebilme yeteneğidir. İlkokul çocukları da soyut kavramları kullanabilir; ancak, onlar gerçeğe, somut algı ve deneylere bağlı kalırlar. Ergen ise kavramlarla oynayabilir, kuramsal problemlere çözüm getirebilir. Örneğin: X,Y,Z'li problemleri irdeleyip bir veya birkaç bilinmeyenli denklemleri çözebilir.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
37
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Bu yeni düşünce biçimi özellikle ergenliğin ilk yıllarında beynin olgunlaşmasına bağlı olarak gelişir. Buna ek olarak gencin çevresiyle etkileşimi artmakta, genç özümsediği yeni kavramları yeni durumlara uygulamakta, uyum yapmaktadır. İlkokul çocuğu gerçek deney ve algıdan kavramlara yönelir. Formal düşünce biçimini kazanan bir genç ise kavramlarda ve soyut düşüncelerden yola çıkarak bunları gerçek durumlara uygulayabilir. ERGENLİKTE AHLAK GELİŞİMİ Ahlak iyi ve doğru davranışlar bütünüdür ve insanların uymakla sorumluklu oldukları davranışlar ve kurallardır. Hangi davranışın iyi olup olmadığı konusunda kişiden kişiye toplumdan topluma değişen yargılar vardır. Herkesin kendine göre bir ahlak anlayışı olduğu gibi, ahlaklı davranış anlayışı tarihin çeşitli dönemlerinde de değişmiştir. Ahlak ilkeleri adalet ve eşitlik ile çelişmeyen, adil olan insanların üzerinde ortak olarak birleşebilecekleri genel soyut ilkelerdir. Ahlak kuralları adalet ve eşitliğe dayalı olan kurallardır. İnsanlar arasında ahlaki değerlendirmeler ve ahlaki seviye bakımından farklar olmakla beraber bütün insanların birleşebilecekleri adalet ilkelerine dayalı ortak değerler de vardır. Anne-babanın ve öğretmenin gencin kişilik ve ahlaki gelişimi hakkında bilgi sahibi olması, iki neslin arasındaki çatışmayı azaltacaktır. Ahlak Eğitimi: Bireyler arasındaki ahlaki gelişim farkı eğitim yoluyla azaltılabilir. İnsanlar ahlaki bakımdan bir üst seviyeye geçme konusunda güdülendirilebilirler. Genel geçer ahlaki kurallar ve ilkeler bakımından eğitim almaları insanların daha üst seviyeli ahlaki değerleri tanımalarına zemin hazırlayacaktır. Bireyin içinde yetiştiği ve yaşadığı toplumun adalet anlayışı ile, ahlak gelişimi arasında ilişki bulunmaktadır. Eşitlikçi ve adil bir çevrede yetişen insanlar kendi değerler sistemini sorgulayabilir ve bunları eleştirebilirlerse, bunları yeniden yapılandırabilirler ve ahlaki bakımından gelişmeleri mümkün olabilir.(Çileli,1987) Piaget’e göre yaş büyüdükçe ahlaki yargılarda olgunlaşma olmakta ve olumsuz bir davranış sergileyen bireyin bu davranışın niyetine göre değerlendirilmektedir. Başkalarına zarar vermek için yapılan bir davranış, hata sonucu yapılan olumsuz davranıştan daha kötü olarak değerlendirmeye başlanır. (Wright ve Croxen, 1989) Çocukta ahlaki yargı, yetişkinlerin çocuk üzerindeki kontrolü tarafından da etkilenmektedir ve buna göre çocukta demokratik davranma, işbirliğine ve otoriter kısıtlamalara dayalı iki ayrı ahlaki yargı ortaya çıkmaktadır. (Wright ve Croxen, 1989)
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
38
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Anne-babanın ve diğer yetişkinlerin otoriter kısıtlamaları sonucu çocukta görülen ahlaki yargıya Baskı Ahlakı, demokratik davranma ve işbirliğine dayalı tutum sonucu çocukta gerçekleşen ahlaki yargıya Otonomi Ahlakı ismi verilebilir. Baskı ahlakı sahibi birey kurala otoritenin zoru ile uymaktadır, doğru davranmanın nedeni cezadan kaçınmaktır. Baskı unsuru kalktığında kuralda çiğnenebilir. Kurala niçin uyulması gerektiği konusunda akıl yürütme ve bir iç hesaplaşma yoktur. Otonomi ahlakı taşıyan insanlar kendiliklerinden kurala uyarlar, kurala neden uymaları gerektiğini bilirler, bu yüzden onu içselleştirmişlerdir. Bir baskı unsuru olmadan da kurala uyan otonomi ahlakı sahibi insan, bir bakıma vicdanının sesini dinlemekte ve onu kendi “polisi” yerine koymaktadır. Demokratik ve eşitlikçi tutumla yetiştirilen bireyler daha çok otonomi ahlakı geliştirme eğilimindedir. Aşırı baskı ve otorite altında yetişenlerde de baskı ahlaki benzeri ahlaki hüküm ve yargıların oluşması çok muhtemel görünmektedir. ERGENLİKTE KİŞİLİK GELİŞİMİ Kişilik, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici, tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimidir. (Cüceloğlu, 1993) Bireyin sosyal ve psikolojik tepkilerinin tümüne verilen isimdir. (Kulaksızoğlu, 1998) Bir duvarda çok büyük bir resim asılı olan karanlık bir odada bulunduğunuzu hayal edin. Resmin tamamını görüp zevkine varmayı istediğiniz halde elinizde yalnızca küçük bir cep feneri bulunmaktadır. Bütün çalışmayı görme olasılığınız açık bir şekilde çok zayıf olduğundan tek seçeneğiniz resmi parça parça incelemek ve bütün parçalara baktıktan sonra hayalinizde bu sanat eserinin bütününü yapılandırabilmeyi ümit etmektir. Kişiliği anlamaya çalışan bir psikolog da oldukça benzer bir sorunla karşı karşıyadır. İnsan kişiliğinin karmaşık yapısı çok geniş bir alanı kaplayan bir tuval gibidir. Bu tuvali açıklamak için erişilebilir olan kuramlar ve yöntemler bütünün anlaşılabilmesini sınırlandırmaktadır. Gencin kişiliğini başka bir değişle, duygu, düşünce, tutum, eylem ve davranışını değerlendirmek ancak onun içinde yaşadığı yada içinden çıktığı çevreyi tanımak bu çevre içinde sözü edilen temel kavramların ne biçimde geliştiğini bilmekle olur. Kırsal bölgelerde oturan ve nüfusumuzun % 60’ını oluşturan kesim çoğunlukla geleneksel yaşam biçimlerini sürdürmektedir. Bu yaşam biçiminde konut durumu, beslenme, ailenin genel tutumu, anne ve babanın toplumsal rolleri, cinsel gelişme, gelenek, görenek, dinsel kurumlara verilen yer ve yerin oluşturduğu etkiler, gencin kişiliğine biçim verilir. Ergenlerin duygu, düşünce, tutum, davranış, eylem, amaç ve beklentileri üç katmandan oluşur. Bunlar, (a)temel kişilik yapısı, (b)gençlik çağına özgü
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
39
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
psiko-sosyal özellikler, (c)gencin yaşadığı çevrenin sosyal, kültürel, özellikleridir. Bu üç katmanın oluşturduğu kişilik yapısı içinde, yerine arama çabasında olan genç, özdeşleşme, sorumluluk, özerklik sorunlarına çözüm arar. Bu çözüm gencin içinde yaşadığı kesimin özelliklerine göre değişik olur. Üç kavram arasındaki dengesizlik bireysel ve toplumsal sorunlara yol açar.bu kavramların gelişmesi gençle içinde yaşadığı toplum yapısındaki ekonomik, kültürel dengeye bağlıdır. Kimlik Arayışı Erinlik ve daha sonrada ergenlikle gelen bedensel değişmelere ve cinsel olgunlaşmayla birlikte taşkınlaşan yeni duygular uyum sağlamak....Ana babadan ya da kendine bakan diğer büyüklerinden kopma ve bağımsızlık duygusu... Aynı ve karşıt cins gruplarıyla etkili bir sosyal ve işbirliği ilişkisine girmek ve değeri olan bir iş, bir uğraş için hazırlanma .... Bütün bu değişimlerin üstesinden gelebilmek için boğuştuğu dönemlerde ergen, yavaş yavaş bir yaşam felsefesi, bir dünya görüşü ve basit, ama asıl ve “tartışılamaz” ahlak inançlar geliştirmek durumundadır ve bu genç insan “kim olduğu, nereye doğru gittiği, ne tür olanakları bulunduğu”nu yanıtlayacak bir kimlik duygusu oluşturmak zorundadır. Bir çok ergen; büyüme döneminde yaşadığı arzuları, korkuları, gereksinimleri-olanak elverdiğince-bastırmış, geriye itmiş olsa da, sıradan bir ergenin büyüme sürecinin tümünü, tam anlamıyla kavradığı söylenemez. Kişinin kimliğinin açık seçik bulması, başkalarına ne denli bağımlı olursa olsun, kendini diğerlerinden ayrı bir varlık, bir birey olarak algılamasına, kendini bir “bütünlük” içinde görmesine, “ben varım” demesine bağlıdır. Hem de yalnızca bazı anlarda değil, her zaman için...Ergen boyunun hızla uzaması, vücutça serpilip değişmesi ve cinsel olgunluğun öznel (subjektif) ve nesnel (objektif) durumlarıyla karşı karşıyadır. Bütün bu değişmelerin, kız olsun erkek olsun, ergenin kişiliğini bulmasında olumsuz etkileri olduğu açıktır. Ergenin bütün bu değişikliklerin özümleyerek olumlu bir kimliğe kavuşması ve kendine güvenini kazanması için elbette zamana gereksinimi vardır. Toplumda kadınla erkek için belirlenmiş ideallere, kalıplara ve ilkelere ters düşmek ve bu duruma çevrenin hoşgörüsüz tutumu, ergenin üstünde olumsuz, ters etki yapabilir. Burada üzerinde durulması gereken nokta şudur:Kadın ya da erkek olsun, ergenin kendi vücudunu algılaması, ergenin kendini nasıl gördüğüne bağlıdır. Örneğin, yetenekleriyle dış görünüşünü hesaba katmadan, kadın ya da erkek olarak çekici mi, itici mi; güçlü mü, yoksa zayıf mı olduğunun etkisinde kalabilir. Örneğin, fiziksel görünüşüyle ortak karar olan bir delikanlı, duygusal yanılmayla kendini olduğundan daha ufak tefek, daha az güçlü görebilir.Bugünün anlayışına göre, gerçekten güzel bir genç kız, aileden
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
40
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
sevilmeyen bir akrabaya, bir büyüğe benzetildiği ve yıllar yılı, “tıpkı onun gibisin” dendiği için kendini itici ve tatsız sanabilir. Yabancılaşma Bazı ergenler söz konusu baskıları uzlaştırma yolunda mücadele edecekleri yerde, bunlara yenik düşerek “yabancılaşma”durumuna girerler. Bu yabancılaşmış bireyler şöyle tanımlanır: Toplumların içinde fiziksel olarak yaşayan ama psikolojik açıdan toplumdan kopmuş olan bu bireyler bir kimlik sahibi olmak ve toplumda özel bir yer kabul etmek istemezler. Bu tür gençlerse ruhsal durumlarına şöyle dile getirmektedirler: “Kafam karmakarışık, kaygılı, sinirli ve tedirginim,yakın çevreme karşı düşmanca duygular içindeyim, duygu ve düşünceleri yönlendirilmemiş, karamsar bir dünyadayım.” Bu gençlerin çoğu kimlik bunalımına ya da kimlik dağılmasına uğradıklarını yazar. Bunlar, “ana babalarına kaçamaklı kişiliklere sahip bireyler olarak görürler ve onlara karşı öfke dolu olmaya”eğilimlidirler. Kimlik dağılmasına uğrayan gençler mesleki bir seçim yapamazlar, belli bir cinsel rolü üstlenemezler, karşı cinsten biriyle olsalar bile, cinsel ilişkileri mastürbasyon gibi ve hep kendini düşünen biçimdedir. ERGENLİKTE İLGİLER İlgi: Bireyin özel bir çaba harcamadan, zevk alarak bir eyleme yönelmesidir. (Kulaksızoğlu.A.1998) Çocuğun ilk yıllarındaki ilgileri, fizyolojik, zihinsel ve duygusal gelişimi ile, içinde bulunduğu sosyal çevreye büyük ölçüde bağlıdır; ev ve aile faaliyetleri çevresinde yoğunlaşmıştır. Ergenlikte ise, ilgiler hem sayı ve içerik, hem de sosyal çevre açısından genişler. Çocuklar ve gençler arasındaki fiziksel, zihinsel ve duygusal farklılıklar, ilginin türünü olduğu kadar, onu ifade ediş biçimini de etkilemektedir. Örneğin, duyuş, düşünüş ve hareket açısından taşkın olan ergenin bu özelliği ya da dengesizliği onun ilgilerine de yansır. Kız ve erkek ergenlerin ilgilerinden bazıları çocukluk yıllarından kalmadır, ama çoğu yenidir. Ortaokul öğrencilerinin ilgi duydukları konular, boş zamanlarını değerlendirmede tercih ettikleri oyunlar ve diğer eğlencelerle belirginlik kazanır. Örneğin, kitap, dergi, radyo ve televizyon programları ve filmlerin türleri konusunda yaptıkları şeyler, heves duydukları konular ve okumak için seçtikleri kitapların türleri de çocukların ilgi duydukları alanları belirler. Bu ilgilerin tam bir biçim alması ise, çocukların bulundukları çevreye bağlıdır. Aşağıda ergenlik yıllarında başlayan ve geniş olarak görülen ilgiler açıklanmaktadır. Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
41
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Koleksiyon Yapma İlgisi: Çocukların ve ergenin bir kısmı bazen buluğ öncesinden başlayan bir ilgi geliştirirler. Bu, hoşlandıkları, ilginç buldukları nesneleri biriktirmektir. Soyut düşünme yeteneğinin iyice kazanılması ve kavrama gücündeki genişlemenin koleksiyon yapmayı etkilediği düşünülebilir. Para, pul, kartpostal ve benzeri nesnelerin toplanması öğrenmeyi ve merak duygusunu tatmin etmeyi sağlar. Ergenin zekasına ve ekonomik gücüne bağlı olarak, toplanılan nesnenin türü ve toplama süresi değişebilir. Buluğ yılları bazı uzmanlarca “koleksiyon çağı” olarak nitelendirilirse de bazıları için koleksiyonculuk ömür boyu devam eden bir uğraştır. Yazma ve Okuma İlgisi: Hatıra defteri tutma, günlük tutma, şiir veya hikaye yazma gibi ergenlikte başlayan uğraşlar daha çok artan duygusal coşkunluğun dışa vurulma biçimleridir. Duyguların sözlü olarak ifade edilmesinin güç olduğu durumlarda yazmak, ergen için boşalma yoludur. Okumaya ilgi daha çok örgütün eğitim sırasında ve ergenliğin sonlarında görülen bir ilgidir. Duygusal içerikli roman, hikaye veya macera kitapları okuma, tercih ettikleri kitap türleridir. Günlük tutma: Ergenin yazı yazmasında okulun rolü büyüktür. Başka bir değişle, ergenin yazı yazmasını, bu konuda onu az yada çok motive etmesini okul yönlendirir. Eğer bir ergene kendi iç dünyasını, duygu ve düşüncelerini özgürce yansıtma imkanı verilirse, bunları kolaylıkla kağıt üzerine dökebilir. Yazı alanında erkeklerin temel konuları, spor, mekanik, politika hakkındaki kişisel görüşleri oluştururken, kızların konularını daha çok arkadaş ve aileleriyle olan ilişkileri, yaşantıları oluşturur. Ergenliğin başlangıcında gerek erkekler, gerekse kızlar yaşam öykülerini yazmak, günlük tutmak konusuna büyük ilgi gösterirler. Günlük tutmak ergeni içe kapanık yapabilir. Duygu ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşması kimlik oluşumu ve psiko-sosyal gelişimi açısından daha sağlıklıdır. Konuşma İlgisi: Ergenlik çağında bazı etkinlikler yaygın bir biçimde görülür. Arkadaşları ile sohbet bu çağdaki başlıca faaliyetlerindendir. 15-20 yaş grubundaki erkek gençler değişik yerlerde birkaç kişiden ibaret topluluklar oluşturarak “çene çalarlar”. Bazen saatler süren konuşmaların konusu daha ziyade futbol ve karşı cinstir. Bazı gençler grup içinde konuşkandır, konulara yön verirler. Bazıları sadece dinlemeyi seçerler, nadiren fikrini belirtir. Grupta az konuşanlar kendilerini ifade edememenin sıkıntısını duyabilirler. Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
42
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Anne baba ve eğitimciler gençlerdeki bu çekingenliğin veya sosyal ilişkilerden duyulan korkunun muhtemel nedenlerini anlamalı ve ergenin gruba uyumunu sağlamak için ona rehberlik etmelidir. Kızların sohbet grupları daha küçüktür. Ergenler arasında görülen ortak bir ilgi de konuşulan dil ile ilgilidir. Kız ve erkekler günlük konuşmada argo deyimler kullanabilirler. Erkek ergenlerin daha çok argo konuştuğu bildirilmektedir. (Varış, 1963:) TV ilgisi: TV’nin günlük hayatımızı biçimlendirmedeki etkisi göz ardı edilemez. İnsanın öğrenme yollarından biri de gözleyerek, taklit ederek veya örnek alarak öğrenmedir. Çocuklar ve gençler yetişkinlere göre daha fazla öğrenmeyi arzulayan, değişikliklere açık bir çağdadır. TV bu bakımdan çocuk ve gençleri daha çok etkilemektedir. Ancak TV’nin insanları edilgin şekilde öğrenen bireyler haline getirdiği iddia edilmektedir. Fazla TV seyretmek sadece öğrenmede edilgenlik yaratmamakta yaşamı da edilgin hale getirmektedir. TV’yi az seyredenlerin çok seyredenlere göre daha hareketli ve fiziksel olarak uyumlu olduğu görülmüştür. Çok fazla TV seyretmek veya müzik dinlemek gençlerin bütün zamanını anlamakta ve bazen bunlar gençlerin günlük hayatın getirdiği sıkıntıları unutmak için kullandıkları sığınma veya kaçma faaliyetleri olmaktadır. TV giderek daha fazla bir şekilde gençlerin tutum ve davranışlarına şekil vermekte ve onların dünya görüşlerini etkilemektedir. Bu bakımdan denebilir ki, bazı durumlarda TV gençler üzerinde aileden ve eğitim kurumlarımdan da etkili olmaya başlamıştır. TV ergeni olumlu bir şekilde de biçimlendirir. İçinde yaşadığı dünyanın başkalarının öğrettiklerinden farklı bir yer olduğu olduğunu öğrenebilir. TV bu yönü ile gencin sosyalleşmesi için de önemli bir araç olarak kullanılabilir. Toplumca arzu edilen ortak değerlerin yayın yolu ile gençlere kazandırılması mümkündür. Müzik İlgisi: Ergenlerin çoğu, zamanlarının önemli bir kısmını müzik dinleyerek geçirmektedir. Müzik zevki, çocukluktan ergenliğe değişmekte ve lise yıllarına doğru özel bir türe yönelmektedir. (Santrock, 1993) Müzik dinleme ile birçok kişisel ve sosyal ihtiyaç karşılanır. Duyguları tanıma, kontrol etme, ifade etme, sesleri tanıma, sesler ve ritimlerle duygusal durum arasındaki ilişkiyi anlama gibi ihtiyaçlar müzik yolu ile anlaşılır. Bir müzik parçası dinlemek insanı rahatlatıp gevşetebilir. Müzik insan duygularının boşalımını sağlar. Belirli sesler ve ritimlerle insan duygularını başkalarına iletebilmektedir.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
43
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Müzik, bireyin saldırganlık ve güvensizlik gibi duygularını azaltmada da yardımcı olmaktadır. (Güngörmüş, 1988) Bazen dinlenilen müziğin türü de saldırganca duyguların oluşmasını besleyebilir. Ergenin müziğe ayırdığı zaman ve dinlediği müziğin türü, onun arkadaş grubunun müzik zevkine, yaşına ve müzik ilgisine bağlı olarak değişebilir. Spor İlgisi: Spor ve diğer kampçılık, izcilik gibi güç ve hareketlilik isteyen uğraşlar ergenlikte artar. Spor bireysel veya bir grupla yapılan düzenli bedensel hareketlerdir. Yarışma, rekabet etme, işbirliğine dayalı davranma, takım veya grup ruhuna sahip olma ve kazanma arzusu gibi duygular ve kişilik özellikleri spor ile edinilir. Ergenlikte artan beden enerjisinin en uygun biçimde kanalize edileceği alan spordur. Sporun yanı sıra dağcılık, kampçılık ve izcilik gibi doğaya yönelik çalışmalarda ergenler birbirinden farklı kültürel, biyolojik ve coğrafi çevreleri gözleme ve tanıma şansına sahiptir. Doğa sporları yapan bir sporcu etkin bir iştirakçi olarak doğal çevreyi doğrudan öğrenir ve insanın canlılar alemi içinde bütünün yalnızca bir parçası olduğunu kavrar. Bu yolla çevreye karşı duyarlılık kazanılabilir. (Kulaksızoğlu, 1991) Okulun İlgilerin Geliştirilmesindeki Görevi Okul, öğrencilerin ilgilerini derslerde öğretilen bilgilerle geliştirir. Okul kollarındaki çalışmalarla veya okul kulüpleri aracılığıyla öğrencilere yeni alanlar tanıtılabilir. Okullarda kollar oluşturulmasının esas amacı da budur. Buralardaki çalışmaların amacına uygun olabilmesi için aşağıdaki noktalara dikkat etmek gerekmektedir. 1. Kol yöneticisi öğretmenlerin, kolun amacına uygun bilgi ve beceriye sahip olması gerekir. 2. Kolun yönetilmesinde görevli olan öğretmen daha çok danışman rolünde olmalı, kol çalışmalarının düzenlenmesi ve yürütülmesinden öğrenciler sorumlu tutulmalıdır. 3. Kol çalışmalarına öğrenciler gönüllü olarak katılmalı, dilerlerse başka bir kola yönelebilmelidir. 4. Açılacak kollar öğrencilerin ihtiyacına uygun olmalı, okulun ve çevrenin imkanları ile yürütülebilmelidir. 5. Öğrencilerin kollardaki çalışmaları ve ortaya koydukları ürünler sergilenerek çevreye duyurulmalı ve katılanlar çalışmalarından dolayı onurlandırılmalıdır. 6. Okul kol çalışmaları öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrendikleri yerlerdir. Derslerde öğrendikleri kuramsal bilgilerin uygulamaları ile ilgili
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
44
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
kollarda yapılabilir. Çevre kolunda biyoloji dersinin, gezi kolunda coğrafya dersinin pratiklerinin yapılması gibi. Anne babaya ve eğitimcilere düşen görev okuldaki kol çalışmalarının akademik çalışmaları destekleyen faaliyetler olduğunu düşünmeleri ve öğrencileri bu çalışmalara katılmaları için teşvik etmeleridir. ERGENLİK DÖNEMİNDE YARATICILIK Yaratıcılık, sorunlara duyarlı olma, onlara yeni çözümler arama ve çözümlerini sınama süresi olarak tanımlanmıştır. Bireyin başkalarından farklı, değişik fikirler ifade edebilmesi veya ürünler ortaya koyabilmesi yaratıcılık gerektirir. Üretilen ürünün orijinal olmasının yanında, düşüncede esnek olma ve fikirlerin ifadesinde akıcılık, yaratıcı olmanın göstergelerindendir. Esneklik, fikirlere karşı herkesinkinden değişik tepkilerde bulunma yeteneği, akıcılık ise kişinin ürettiği düşünce ve tepki sayısıdır.Yaratıcılık ve zeka ile ilgili araştırmalar her üst düzeyde zeki insanın, aynı zamanda yüksek derecede yaratıcılığa sahip olmadığını göstermektedir, oysa yaratıcı olanların en az 125 zeka bölümüne sahip olmaları gerektiği bildirilmektedir. Başka bir ifade ile her yaratıcı insan bir dereceye kadar üst düzeyde zeki iken, her üst düzeyde zeki(yetenekli) insan yaratıcı olmayabilir. Yaratıcılık özel bir yetenektir ve doğrudan zeka ile ilgili olmayan bazı kişisel niteliklerin olması yaratıcılığı desteklemektedir. Kendini yeterli görme, kendine güven, kendini kabul etme, sezgi yeteneği, mizah yeteneği, belirsizliğe karşı hoşgörülü olma, karmaşıklıktan hoşlanma, mizah anlayışına sahip olma yaratıcının kişilik özelliklerindendir. Yaratıcı kişi daha esnek düşünmekte, bir probleme daha açık fikirli bir şekilde yaklaşmakta, daha bağımsız ve duygularını daha az kontrol altında tutan bireyler olarak tanınmaktadır. Ayrıca yaratıcı kişilerin hayal güçleri ve başarı güdüleri yüksek, yeniliğe açık, özgün ve risk alabilen insanlar olduğu belirtilmektedir. Yaratıcılık Eğitimi Ana-baba tutumlarının, okuldaki eğitim ortamının ve öğretmenin etkinliğinin bireydeki yaratıcılık potansiyelinin geliştirilmesinde çok önemli etkileri bulunmaktadır. Aşırı kontrollü olmayan, esnek düşünceli, çocuğun kendi düşüncelerini ifade etmesine imkan sağlayan, herhangi bir konuda yeni çözümler üretilmesini destekleyen, çocuğun yaratıcı başarılarını ödüllendiren, çocuklarının yaratıcılıklarını sergileyebilmeleri için özellikle güzel sanatlar alanında uygun çalışma ortamları sağlayan, seviyeli kültürel ilgilere sahip olabilen ana-babaların yaratıcı bireylerin yetiştirilmelerinde birinci derecede rolü vardır. Okul ortamının öğrenciyi güdüleyici ve düşünmeyi teşvik eden, seminer, sınıf tartışması, dönem ödevi ve bireysel projeler gibi öğretim etkinlikleri ile Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
45
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
zenginleştirilmesi yaratıcılığı da teşvik etmektedir. Okulun öğrencinin öğrenmesi gerekenleri tespit edip, öğretmen merkezli bir biçimde öğretim uygulaması yaratıcı bireylerin yetişmesini zorlaştırır. Öğretmenin öğretim hizmetinin niteliği de yaratıcı bireylerin yetişmesinde etkilidir. Öğrencinin sınıf içinde yeni bir fikri ifade etmesini veya yaratıcı bir hareket göstermesini ödüllendirmek, öğrencilerin merak duygularını geliştirecek konuları seçmek, sorunlara farklı açılardan yaklaşmanın sorun çözümüne nasıl yardım ettiğini öğrencilere anlatmak, öğrencilere birbirleri ile çelişen durumlar göstererek onların fikirlerini harekete geçirmek, yaratıcılığı geliştiren uygun bir öğretmen örneğidir. Sonunu öğrencilerin tamamlayacağı hikayeler yazdırmak, bir grup öğrencinin katkıları ile çok değişik malzemeler kullanarak bir resim, heykel veya afiş üretmek, sınıfta belirli bir konu hakkında beyin fırtınası yaptırmak da öğrencilerin yaratıcılığını geliştiren diğer uygulamalardır. ERGENE KÖTÜ DAVRANMA Bedensel İstismar Fiziksel istismar çocuğun ve gencin anne-babası ve diğer yetişkinler tarafından bedensel olarak örselenmesidir. Bu örselenmeden doğan bedensel zedelenme, örselenmenin süresi ve örselenen çocuğun yaşı, fiziksel istismarın yol açacağı zararları belirlemektedir. Fiziksel istismar yetişkin tarafından yapılan sürekli ve sistemli bir davranış biçimidir. Yetişkinlikteki suça yönelen davranışlar, duygusal bozukluklar, kişiler arası ilişkilerdeki rahatsızlık, antisosyal davranışlar, saldırganlık ve kendi çocuklarına yönelik örseleyici davranışlar, çocuklukta karşılaşılan istismarla ilgili görünmektedir. Daha az ciddi vakalarda istismara uğramış çocuklar daha çok içe dönmekte, edilgen ve depresyona eğilimli olmaktadır. Ailelerinde ruh hastası olan ergenlerin ailede ve okulda daha çok bedensel istismara uğradıklarını ve daha olumsuz aile, çevre ve okul içi ilişkileri olduğunu söylemeleri beklentiler doğrultusundadır. Çocuk ve ergenlerin, aile içinde psikolojik olarak hasta bir ebeveyn veya yetişkinle beraber yaşamaları onların bazı gelişim sorunları taşımalarına neden olacaktır. Psikolojik olarak hasta anne babalar çocukları ile ilişki kurmakta zorlanan,daha eleştirici yapıda olabilirler. Ailede ruh sağlığı bozuk bir insanın olması, aile içi çatışmaları arttırır ve çocuklar bundan daha kolay etkilenir. Bedence özürlü olan çocuklar evde ve okulda daha çok bedensel olarak fena muamele gördüklerini belirtmişlerdir. Özürlü olmak kötü muamele görmek için bir risk faktörü oluşturmaktadır. Özürlü bir çocuğa sahip olma, anne-baba için bir stres uyarıcısı olarak algılanabilir, ayrıca bu tür çocuklar evde ve okulda ondan beklenilenleri yapma konusunda daha yavaştırlar ve özürlü çocuklar daha kolaylıkla incinebilirler.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
46
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Ergenlik döneminin sorunlu bir devre olduğu, ergenin toplumla ve ailesi ile çeşitli çatışma ve sorunları olduğu söylenebilir. Ergenlerdeki sorunları ve çatışmalar çeşitli nedenlerle ortaya çıkmaktadır. 17 yaşlarına kadar olan ergenliğin ilk yarısındaki gençler,anne babasından ve çevredeki diğer yetişkinlerden bağımsız olma ve belirli bir kimliğe sahip olma konusunda yeni haklar talep etmekte ve bu yüzden anne babası ve diğer yetişkinlerle (öğretmen gibi) sürtüşmelere girmektedir. Ergenlik çağının ilk yarısındaki gencin otoriteye karşı olma,yetişkin değerlerine karşı çıkma, başına buyruk olmayı isteme gibi çağına has özelliklerini anne baba ile çatışmaları artırmakta ve onların fiziksel olarak örselenmesine neden oluşturmaktadır. Bedensel cezalandırma veya dayak okulda da uygulanan bir cezalandırma biçimidir. Öğretmenin dayağı bir cezalandırma aracı olarak kullanması da çocuk ve gençlerin kendilerine olan öz saygılarını zedelemekte ve öğretmenle olan iletişimi bozmaktadır. Duygusal İstismar Duygusal istismar en yaygın olarak yapılan istismar biçimidir. Fiziksel ve cinsel istismar çocuk ve ergenlerin aynı zamanda duygusal bakımdan da örselenmesine yol açmaktadır. Duygusal istismar çocuk ve ergene duygularını rencide edecek biçimde davranılması anlamına gelmektedir. Çocuk ve ergenin kendisini (bedenini ve kişiliğini) olumlu biçimde algılamasını, değerlendirmesini ve geliştirmesini engelleyici her türlü olumsuz uyaranı kullanma, duygusal bakımdan kötü muamele yapmak demektir. Duygusal istismara neden olan davranışlar, daha çok çocuk ve ergenin yakın çevresinde onunla ilişkili olan yetişkin kişiler tarafından gösterilir. Bu davranışlar aşağıdaki biçimde sıralanmaktadır: 1-Reddetme 2-Aşağılama 3-Yalnız bırakma,yalıtma,ayırma 4-Korkutma, yıldırma, tehdit etme 5-Suça yöneltme 6-Duygusal bakımdan ihtiyaçlarını karşılamama Yetişkinlerin duygusal istismar yaratan davranışlar karşısında ergenlerin kendilerini olumsuz olarak algılama, bağımlı bir kişilik geliştirme, huzursuz, gergin ve kaygılı olma, aileden uzaklaşma, uyumsuzca ve saldırganca tepkiler gösterme, içe dönme, değersizlik duyguları geliştirme gibi belirtiler oluşturdukları gözlenmektedir. Çocuk ve gençlerin kendilerine en yakın aile bireylerinden gelen bu olumsuz tutumlar karşısında onlara yönelik öfke ve kızgınlık duyguları beslemesi ve pasif saldırganlık geliştirmesi gösterecekleri olası tepkilerdir. Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
47
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Cinsel İstismar Cinsel istismar, kız veya çocuk ve gençlerin yetişkinler tarafından cinsel bir uyaran olarak algılanması ve kendi cinsel ihtiyaçlarının bir aracı olarak muamele görmeleridir. Cinsel bakımdan gelişme ve değişmelerin yaşandığı buluğ öncesinde ve buluğda, ergen cinsel bakımdan kötü davranışlarla karşılaşabilir. Cinsel istismarla ilgili davranışın türü, süresi, failin kimliği, faille maktul arasındaki yaş farkı, cinsel istismarın zor kullanılarak yapılıp yapılmadığı, istismara uğrayan ergenin bundan duyacağı üzüntüyü ve zararın boyutunu belirler. Ergenle telefonla veya yüz yüze müstehcen konuşma, açık saçık hikayeler anlatma, pornografik resim gösterme, teşhir, sözlü sataşma, sarkıntılık yapma ve cinsel ilişki kurma, ergenin maruz kalacağı başlıca cinsel istismar davranışlarıdır. Cinsel konularda açık saçık konuşma ve laf atma yolu ile özellikle yeni yetmelere yönelik tacizler ve kalabalık yerlerde kız ve erkek ergenlere yönelik sarkıntılıklar yaygın bir cinsel istismar biçimi gibi görünmektedir. Bu türlü durumlarla karşı karşıya kalan ergenler sıkılma, utanma, korku ve huzursuzluğun yanı sıra öfke, kızgınlık ve çaresizlik duyguları hissetmesi doğaldır. Yetişkinlerden dokunma veya sarkıntılık yolu ile cinsel tacize maruz kalan genç erkekler cinsel kimlik oluşturma sürecinde bocalayabilir ve eş cinsel olma kaygısı taşıyabilirler. Aile içi yasak cinsel ilişki (ensest veya fücur) en çirkin, mağdurda en kalıcı ve olumsuz etkiler bırakan istismar türüdür. Bu tür olayların ne ölçüde olduğuna ilişkin batı kaynaklı araştırma bulgularına göre; ana-baba veya onların yerini tutan kişilerce fücura maruz kaldıklarını bildirenler çeşitli araştırmalara katılan kadınların % 1-2 ‘sini oluşturmaktadır. Tecavüze uğrayan çocuk ve ergenler korkutulup hırpalanmak suretiyle bu duruma zorlanmışlarsa, ağır bir duygusal şok yaşayacaklar ve değersizlik duyguları hissedeceklerdir. İsteği dışında bu eyleme itilmekten ötürü ergenin kendisini çaresiz ve aciz olarak hissetmesi ve cinsel bakımdan zedelenmekten dolayı sapan cinsel davranışları göstermesi mümkündür. Cinsel saldırıya maruz kalan çocuk ve ergenlerin,bunu önleyememekten veya buna neden olduklarını düşünmekten doğan suçluluk duyguları taşıdıkları ve kendilerini olumsuz tarzda algıladıkları görülmektedir. Yakınlarından böyle bir fiille karşılaşan çocuk ve ergenlerin, onların bu ahlak dışı davranışları karşısında ihanete uğrama duygusu da taşıdıkları bildirilmektedir.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
48
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
ERGENİN AİLESİYLE İLİŞKİLERİ a- Ergen için tehlikeli bir durum:Anne baba arasında anlaşmazlık: Geçimsizlikleri,tartışmaları,kavga sahnelerini seyretmek ergen için yaralayıcıdır. Ancak çocuktan farklı olarak gerek bu sahnelere alıştığı için gerek kendi güçlüklerini düşünmek için kendi içine kapanma içgüdüsünün onu çevresinde olup bitenlere karşı daha az duyarlı kılması nedeniyle ergen(spontone) olarak kendini korur. Öte yandan ana babasının eylemleri karşısında eleştirici bir tutum alan ergen, onların tartışmalarını tüm yetişkinlere özgü bozuklukların sonucu sayabilir. Ana babanın anlaşmazlığı ergende iki olumsuz tepki yaratır. Önce bir terk edilme duygusu; çünkü kendi polemiklerine dalan ana babalar ergene en küçük bir ilgi gösteremezler. Sonra, geleneksel eğitim o kadar övdüğü aileye özgü rol; uygulamada hiçbir şeye karşılık değildir. Bu durumun en sık görülen sonucu gencin olgunlaşmasında bir engellemedir. Ana babaların, çocukları karşısındaki davranışlarında kararsızlık bir başka hatadır ve özellikle otoritenin uygulanması alanında ortaya çıkar. Bu durumda çocuklar yetişkinlerin davranışında akılcı bir ilkenin olmadığını fark ederler ve bundan da eğitimin heyecansal olasılıklara bağlı olduğunu ve gerçek anlamdan yoksun bulunduğunu çıkarırlar. Ana babaların sevgisinin çocuklar arasında eşitsiz dağılımı sonucunda genç,annesine ya da babasına aşırı bir duygusal bağlılık geliştirir. Bu duygusal kutuplaşma, ailedeki homojenliği ve tutarlılığı tahrip eder ve bunların yerine ikili ilişkileri koyar, böylece olgunlaşmayı engelleyen oedipal bağlar ortaya çıkar. b- Çok az ana baba,ergen çocuklarında geleceğin yetişkin haklarını görebilmektedir. Burada, gençlerin evrimlerinden doğan gereksinimlerini kabul etmek değil, kişi olarak toplumun üyesi olarak haklarını kabul etmek de söz konusudur. Ana babaların çoğu için, ergenin kişiliğini aileye bağımlılığıyla değil, toplumun tanıdığı uygarlık haklarından yararlanması gereken bir kişilik olarak tanımak hemen hemen olanaksızdır. Bu nedenle çocuklarının olgunlaşmasında bilinçdışı bir biçimde karşı koyan birçok ana baba vardır. Eğer ergen,aile ve toplum karşısındaki görevlerini fark edemezse onu bağımlılık altında tutmak daha kolay olacaktır. Böylece toplumla ilişkiye girmesini yasaklamaya çalışırlar.Ailenin dışındaki yaşam, ergenin hoşlanmayacağı renklerle betimlenir. Böylece ergen, bitkisel yaşamı bakımından yararlı fakat ruhsal ve toplumsal olgunlaşması yönünden yararlı bir bağımlılık atmosferinde tutulmuş olur. Ergenin kişisel dileklere, kendine özgü bir ideale,kişisel dostluklar kurma ya da sırlara sahip olma hakkı yoktur.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
49
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
c-Ana babaların ergen çocukları hakkındaki yargıları genellikle katı, önyargılı ve haksızdır; çünkü çocuklarını anlamazlar. Ana babaların kendi çocukları hakkında nesnel yargılar verdiklerine oldukça ender rastlanır; tam tersine,yetişkinlerin gençler hakkında geleneksel olarak besledikleri önyargıları kolayca benimserler. d-Gelecekteki terk etmeyi haber verdiği için ana babaların çocuklarındaki her türlü değişimi, gemlemeleri olgunlaşmada bir gecikmeye yol açar: Ana babalar ergenlik sırasında çocuklarında ortaya çıkan değişimlere genellikle karşı çıkarlar. Onların çocukları hakkında özel bir imgeleri vardır ve çocuklarının en iyisi saydıkları bu imgeye uymasını isterler. Değişen çocukların kendi tarzında giyinmesini, saç biçimini değiştirmesini, sevdiği oyunları bırakıp yeni oyunları sevmesini kabul edemezler. Yeni dostlar aramasını, yeni duygusal bağlar kurmasını benimseyemezler. e-Ergeni sistemli kötüleme, aşağılık kompleksi, ya da düşsel karmaşaları doğurabilir: Ana babaların gençleri sistemli olarak kötülemeleri onlara düşmanlıklarından doğabilir. Aşağılamalar ergende yetersizlik ve yeteneksizlik duyguları yaratır. Bu duygular gerçek bir aşağılık karmaşasında örgütlenebilir. Bazı ergenlerde bu eleştirilere tepki olarak aileden uzaklara kaçma, düşsel olarak kaçma, mastürbasyon yapma gibi davranışlara yol açabilen daha kesin bir kurtuluş gereksinmesinin ortaya çıktığı görülür. ( D.Orıglıa Ve H.Quıllion)
ERGENLERDE KUŞAKLARARASI ÇATIŞMALAR Eski çağlardan bu yana gençlerle anne babalar arasında anlaşmazlıklar ve tartışmalar çıkmıştır. Bir kuşak veya bir nesil demek,anne-baba ile çocuk arasındaki yaş farkı demek bu da yaklaşık en az 25 yıldır. Ülkemizde,toplumun her kesiminde çok hızlı bir gelişme ve değişme vardır. Bu hızlı değişim daha çok köy kesiminden büyük şehirlere göç eden gençler üzerinde belirgindir. Daha önce,aile ve yakın çevre tarafından benimsetilmiş değerlerle, şehirdeki yen çevrenin değerleri arasında fark vardır ve genç hangi değer hükümlerine ne ölçüde uyacağını veya uymayacağını kestirememektedir. Yetişkin toplum ile farklı değerlere sahip olma, başlı başına bir uyumsuzluk ve çatışma nedenidir. Gençlerin bir kuşak öndeki yetişkin toplumuna girmesini, bağımsız olmasını ve kendine has bir kimlik elde etmesini önleyen önemli bir engel de onların ekonomik olarak bağımsız olmamasıdır. Genellikle ülkemizdeki gencin ana babası ve yakın çevresindekilere oranla daha çok okumuş olması kuşak çatışmasına neden olabilir. (A. Yörükoğlu 1985-210) Değişen çevre ve yeni şartlar karşısında yeni davranışlar öğrenme konusunda genç nesiller, bir kuşak öncekilere oranla daha ataktırlar. Bu Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
50
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
durumda gençler ve yetişkinler yaşadıkları ortak çevreye aynı oranda uyum gösteremezler. (Adnan Kulaksızoğlu 1998-83) Otoriteye karşı kızlar, erkeklerden biraz daha fazla uzlaşım gösteriyorlar. Kız çocukta uzlaşım derecesi arttığı halde, erkek çocukta karşı süreç saptanabiliyor. Sosyo-ekonomik çevre daha aşağı oldukça erkek çocuk daha uysaldır ve otoriteyi daha çok kabul etmektedir. Kız çocuklarda ise bu sınıf farkı görülmez. (Anne-Morie Rocheblaue-Spenle;89) 20.Yüzyılın baş döndürücü gelişmeleri,kuşaklar arasında sürüp gelen çatışmayı su yüzüne çıkardı. Bilimsel ve teknolojik yenilikler yaşam biçimlerini ve değer yargılarını değiştirdi.Yaygınlaşan eğitim ve iletişim araçları yepyeni uyanış ve bilinçlenme getirdi. Uzayan eğitim dönemi, toplumdaki yerini almak için sabırsızlanan, büyük bir tüketici kesim, yani gençlik yarattı. Uyum yeteneği daha çok, toplumsal değişmelere daha kolay ayak uyduran ancak topluma katılması geciken dinamik ve coşkulu bir kesimdir bu. Çağdaş toplumdaki aşırı uzman kısma öğretim süresini uzatarak gençlerin topluma karışmasını geciktirdi. Öte yandan uzun yaşayan eski kuşaklar uzun süre çalışma alanında kalarak gençlerin yolunu tıkadılar. Eskiden 50 yaşına varan bir baba, oğlunu işinin başına geçirirken bugün 70 yaşından önce köşesine çekilmiyor. Kadınların da gittikçe artan oranda çalışması genç erkekler için ayrı bir engel yaratıyor. Özel bir becerisi ya da yüksek okul diploması olmayan bir genç erkeğin iş bulması kimi zaman kızlardan daha çok zor oluyor. Çünkü makineleşme beden gücüne olan gereksinimi de azalttı. Erkek gücü artık yalnız sporda ve savaşta üstünlük sağlaya biliyor. Tüm bu nedenler gençliğin belli bir kesimin topluma yabancılaşması sonucunu doğurdu. Gençler yetişkinlerin dünyasına kuşku ve güvensizlikle bakıyorlar. Bu dünya onlara karmaşık, soğuk, aşırı uzmanlaşmış, acımasız, insandan çok şey alıp götüren bir ortam olarak görünüyor. Coşkuları sönüyor, hayal ettiklerinden daha azına razı olmak gerçeği ve kendilerine anlamlı bir meslek seçip girmenin zorlukları karşısında yılıyorlar. Bu da onları toplumla bütünleşmeden, toplum değerlerine sıkı sıkıya bağlanmadan alıkoyuyor. (Kenisten-1965) Uzayan gençlik dönemi, bir bakıma genci toplumun kıyısında tutuyor. Onlar da aynı yazgıyı paylaşan yaşdaşlarıyla dayanışma grupları oluşturuyorlar. Öte yandan hızlı toplumsal gelişmeler gençlerle erişkinlerin karşıtlığını arttırıcı yönde olmaktadır. Yeni değerlere açık olan gençlerle daha tutucu olan yetişkinler arasındaki ayrılık uçurumuna dönüşebilmektedir. Gençler, seçimlerini yaptıkları zaman ana babalarıyla ters düşmek olasılığı belirmektedir. Toplumun beklentileri ile ailenin değer yargıları ortasında bocalamaktadır. Genellikle yeniğe ve değişikliğe yönelen gençler, bilinen ve alışılmıştan ayrılmayan ana babalarıyla karşı karşıya gelmektedirler. Diğer bir çelişki ise şurada karşımıza çıkıyor: Kültürel değişmeye teknolojik değişmenin gerisinde kalmaktadır. Bu nedenle gençlere evde aşılanan değerler
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
51
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
ile toplumdaki değerler birçok konuda çelişmektedir. Gençlik hareketleri ve ayaklanmaları kuşaklar arası çatışmasının en çarpıcı örneğidir.
GENÇLERLE BARIŞ İÇİNDE YAŞANABİLİRMİ? Gençlerle barış içinde yaşanabilir bu bir zorunluluktan doğan bir çatışmanın çözümü için de gereklidir. Gençlik çatışmalarının sürüp gitmesi, gençlerle yetişkinler arasında kapatılamaz gibi görünen bir uçurumun varlığı, insanı karamsarlığa itiyor. Ancak gençleri anlamak ve onlarla dayanışma yapmak zorundayız. Her şeyden önce, gençlik çağının fırtınalı ve çetin bir dönem olduğunu göz önünde tutmakta yarar vardır. Kuşaklar arası çatışma yalnız kaçınılmaz değil, sağlıklıdır da. Bilimde, sanatta yazında ve toplumsal alanda birçok devrim ve yenilik eskiyi yadsımakla başlamış ve gerçekleşmiştir. Bunu da çoğunlukla genç kuşaklar başarmıştır. Kuşkusuz gençlerin yenilik tutkusu ve ilerici görüşleriyle eski kuşakların deneyiminin birleşmesinden ancak toplum kazanır. Gençlerle anne baba arasında ortaya çıkan ve kuşak çatışmasına yol açan durumları tanımak amacıyla Özcan KÖKNEL tarafından yapılan bir araştırmayı içerik ve biçim olarak iki grupta toplamış; 1-Biçimsel olarak kuşak çatışması yaratan durumlar olaylar: • Eve dönüş ve yemek saati • Çalışma, eğlenme, gezme saati • Giyinme ve süslenme biçimi • Sözlü ve sözsüz iletişim biçimi • Müzik dinlerken ya da iş yaparken gürültü çıkarmak • Arkadaş seçimi, arkadaş ilişkisi • Kız –erkek arkadaşlığı • Büyüklere karşı saygı • Ekonomik olarak(para sorunu) 2-İçerik olarak kuşak çatışması yaratan durumlar,olaylar: • Özdeşleşme, özerklik, sorumluluk süreçlerinden kaynaklanan düşünceler • Hal ve görev kavramı • Gelenek, görenek, din anlayışı ve yorumu • Geçerli değer yargıları • Meslek seçimi • Başarılı ve saygın insanın tanımı • Müzik türü, dergi, günlük gazete, kitap seçimi • Dinlenen radyo, izlenen televizyon, seçilen video kasetlerinin türü ve konusuna ilişkin görüşler Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
52
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
• Dünya görüşü, yaşam felsefesi • Toplumun, ülkenin, insanlığın geleceğine ilişkin görüşler • Ekonomik, ideolojik ve siyasal görüşler Kuşak çatışmasının olumsuz ve sağlıksız boyutlara kadar erişmesini önlemek, bir yerde sağlıklı ve iyi bir iletişim yoluyla gerçekleşir. Bu iletişimin sağlıklı olması da, öncelikle yetişkin kuşağın yerine getirmesi gereken ödevler dahilinde gerçekleşecektir; • Yetişkin kuşak önce genci bir insan olarak kabul etmeli,ona sevgi ve saygı gösterdiğinizi belirtmek gerekir. • Gençlik çağına özgü biyolojik,ruhsal ve toplumsal değişme ve gelişmeleri,bunların gencin davranışına ne biçimde yansıdığını bilip tanımak,gençlik çağının fırtınalı ve zor olduğunu göz önünde bulundurarak durumu değerlendirmek gerekir. • Gencin duygulanım değişiklikleri ve düşlemlerden kaynaklanan davranışları karşısında serinkanlı olmak ve kırıcı, sert, yıkıcı davranışlarda bulunmamak gerekir. • Genci denetlemek, engellemek ya da ödün, ödül vermek için tutarlı davranmak gerekir. Bazen ödüle değer bulduğumuz bir davranışı başka bir zaman kötüleyip, eleştirip yermekten kaçınmak gerekir. • Gencin yaşamı, giyinişi, süslenmesine ilişkin karar alırken durumu gençle tartışmak yerine onun düşünce ve önerilerine anlayış ve saygı göstermek gerekir. • Aile ve evle ilgili konularda ve sorunlarında gencin de düşünce ve önerilerini alıp onunla konuşunuz, tartışmaktan uzak bir tavır sergileyiniz. • Konuşma ve tartışmalar sırasında gencin doğru düşündüğü, gerçeği bulup söylediği durumlarda ona hak verin, düşünce ve önerisini gerçekleştirmek için yardımcı olun. • Gençlerle yapılan konuşma ve tartışmaları onları korkutarak ve yıldırarak kesmeyin. • Gencin tutumu ve davranışlarına biçim ve yön verirken “benim gençliğim de” diye başlayan konuşma, öğüt ve davranışlarınızdan kaçınınız. • Gence bol bol öğüt vermek ve tavsiyede bulunmak yerine örnek davranışlar yapın ve örnek davranışları bulup gösterin. Çünkü ergenler de çocuklar gibi öğüt ve tavsiyelerden hiçbir ders almaz bunun için model olacak davranış ve eylemlerde bulunmak sağlıklı bir yetişkin yaşamına hazırlayacaktır genci.
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
53
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
İki kuşak arasındaki iletişimin sağlıklı biçimde kurulup sürdürülmesi için gençlere de düşen görevler vardır: • Gençler bilse,yaşlılar yapabilseydi! deyimine uygun olarak iletişim kurmaya çalışın. • Bütün amaç, beklenti ve isteklerinin hemen o anda tümüyle gerçekleşmeyeceğini bilin. • Her yerde ve her zaman erişkin ve yetişkinlerden öğrenmemiz gereken bilgiler, deneyler olduğunu kabul edin. • Konuşma ve tartışmalarda kırıcı ve sert olmaktan kaçının. • Engeller, sorunlar, zorluklar karşısında size destek ve yardımcı olacak insanların anneniz-babanız, yakınlarınız olacağını unutmayın. Yetişkinlerin,ergenlerle olan eğitim farklılıklarının giderilmesi,her iki kuşağın sahip çıkacağı ortak değerlerin yaratılmasına olanak hazırlanması annebaba ve ergen arasındaki çatışmayı azaltacak ve onları sağlıklı bir biçimde toplumla bütünleştirecektir.
ÖĞRETMENLER GENCE NASIL DAVRANMALI • Genci öncelikle bir yetişkin olarak görüp, varlığına değer verin ve saygı gösterin. • “Benim gençliğimde...” diye başlayan yergiler yerine “keşke ben de sizin gibi genç olsaydım” diye onların sahip olduğu fırsatlara dikkat çekin. • Onlara nasihat etmek yerine örnek davranışlar sergileyin ve iyi bir model olun. • “Gençler bilse, yaşlılar yapabilseydi!”deyimine uygun olarak iletişim kurmaya çalışın. • Onları eleştirmek yerine, olumlu yönlerini pekiştirin. • Gençlere karşı sabırlı ve serinkanlı olun, kırıcı, sert, yıkıcı söz ve davranışlardan kesinlikle kaçının. • Konuşma ve tartışmalar sırasında gencin doğru düşündüğü, gerçeği bulup söylediği durumlarda ona hak verin, uygun bir öneri getirdiğinde kabul ederek gerçekleştirmesine yardımcı olun. • Sınıfınızda uyulması gereken kuralları birlikte koyun, okul disiplin kurallarının gerekliliğini tartışmalarını sağlayın, sonuçlarını irdeleyin. Kurallara uymaları konusunda teşvik edin, ödüllendirin ve bu konuda adil ve tutarlı davranın. • Gençlerle alay etmeyin, yerli-yersiz eleştirmeyin. Kendilerini kanıtlama, farklı olma çabaları çok çocukça da olsa küçümsemeyin. Sadece, genel olarak farklılığın nitelik ve davranışlarda olgunlaşma ile gerçekleşebileceğini her fırsatta ve uygun örneklerle göstermeye çalışın. • Sizinle sırlarını paylaşırlarsa, “gizlilik” ilkesine kesinlikle uyun. Hiçbir şekilde güvenlerini sarsmamaya çalışın. Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
54
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
ÖĞRETMENLER VE YETİŞKİNLER ZAMAN ŞUNU UNUTMAMALIYIZ!
OLARAK
HER
BİZLER GENÇ OLDUK, GENÇLİĞİN NE DEMEK OLDUĞUNU BİLİYORUZ. AMA ONLAR HENÜZ YETİŞKİN OLMADILAR, BU YÜZDEN SAĞLIKLI BİR İLETİŞİMDE SORUMLULUĞUN BÜYÜĞÜ BİZ YETİŞKİNLERE DÜŞMEKTEDİR ! Binnur YEŞİLYAPRAK
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
55
www.agriram.org.tr.tc
Ağrı Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
-KAYNAKÇA1. ADAMS, JAMES F. (1995) Ergenliği Anlamak (Yay. Haz. Bekir Onur, Çevirenler;Ali Dönmez ve diğerleri) –ANKARA 2. BİNBAŞIOĞLU, Cavit (2000) Ailede ve Okulda Eğitim Sorunları – İstanbul 3. COLE, Luella – MORGAN, J.B. John (2001) Çocukluk ve Gençlik Psikolojisi (Çeviren; Belkız Halim Vassaf)-İstanbul (M.E.B) 4. CÜCELOĞLU, Doğan (1993) İnsan ve Davranışı-İstanbul 5. DÖNMEZLER, İbrahim (1997) Eğitim Psikolojisi-İzmir 6. KULAKSIZOĞLU, Adnan (1998) Ergenlik Psikolojisi -İstanbul 7. ONUR, Bekir (1985) Ergenlik Psikolojisi-Ankara 8. ONUR, Bekir (1993) Çocuk ve Ergen Gelişimi-Ankara 9. YAVUZER, Haluk (1998) Çocuk Psikolojisi-İstanbul 10. YEŞİLYAPRAK, Binnur (2000) Eğitimde Rehberlik HizmetleriAnkara(M.E.B) 11. YÖRÜKOĞLU, Atalay (2000) Aktüel Malatya Gazetesi (Yerel)Malatya 12. YÖRÜKOĞLU, Atalay (1996) Gençlik Çağı-İstanbul
Ergenlik ve Ergenlik Çağı Psikolojisi
56
www.agriram.org.tr.tc