Kuranda cinsiyet kaliplari

Page 1

KUR’AN’DA CİNSİYET KALIPLARI: SOSYOLENGÜİSTİK BİR YAKLAŞIM* Ahmet Halil AZİZ Çev.: İbrahim H. KARSLI** ÖZET Bu takdim, Kur’an’da cinsiyeti, onun “kadın” ve “erkek”le ilgili olarak oluşturulan sosyal, kültürel ve psikolojik kategorilerle ilgili olması yönüyle incelemiştir. Aynı zamanda Kur’anda cinsiyetin teknik kullanımıyla ilgili husus da araştırılmıştır. Yazarın buradaki esas amacı, tevhit ve putperest dünya görüşlerinin cinsiyete ait yaklaşımlarının zıt olduğunu ortaya koymaktır. ABSTRACT GENDER PATTERNS IN THE QUR’AN: A SOCIOLINGUISTIC APPROACH This presentation examined gender in the Qur’an as it relates to the socially, culturally, an psychologically constructed categories of “male” and “female.” The related issue of the technical use of gender in the Qur’an was also studied. The author’s main concern was to show the dichotomy of the tawhîdiyah and shirkîyah worldviews’s conceptions of gender.

Bu makalenin başlığında geçen “cinsiyet (gender)” terimi, bireyin cinsiyeti (sex) ile bağlantılı sosyal, kültürel ve psikolojik boyutlu fenomenlerin kompleks yapısına işaret etmektedir. Böyle bir kullanım, davranış ve sosyal bilimlerde yaygındır. Bununla beraber söz konusu terim, dilbilimsel tartışmalarda iyice yerleşmiş teknik bir anlama da sahiptir. Şöyle ki, cins (gender) terimi bu bağlamda isimlerin gramatik olarak önemli bir tasnifini ortaya koymaktadır. Bu da, üzerinde anlaşma sağlanan çeşitli fenomenlerle ilgili konuları içermektedir. Arapça’da bir ismin cinsi (gender) ile onun kastettiği cinsiyet (sex) arasında bir bağ bulunmaktadır. Bu da, “müennes” ve “müzekker” sınıf nitelemeleri ile gösterilmektedir. Ve yine ismin dilsel sınıf cinsiyetine (gender) değil de, bir nesnenin fıtrî cinsiyetine (sex) dayandırılabilen, cinsiyetle (gender) ilgili “toplumsal uylaşım” gerçeği ile ortaya konulmaktadır. Arapça’nın ileri seviyede bir incelemesi, isimlerin üzerinde toplumsal bir anlaşmaya varılmış benzer bir tasnifinin varlığını ortaya koyacaktır. Burada Allah ve melâike örneklerinde olduğu gibi, isme ait söz konusu sınıflandırma cinsiyetle ilgili bir bağ ortaya koymamaktadır. Böylece teknik manada dilbilimsel bir konu


Ahmet Halil AZİZ

196

olarak cinsiyet (gender) terimi burada, tabii cinsiyetle (sex) ilgili bir bağlantı göstermemektedir. Kur’an’daki hitaplar genel olarak müzekker kalıbını kullanmaktadır. Ve bunlar söz konusu fiili yerine getirmeleri için erkek ve kadınlara yöneltilen direkt emirler şeklinde algılanmaktadır. Buna cinse ait referans sistemi olarak işaret edilmektedir. İşte genel olarak bu düşünce ve fikirler makalenin içeriğini ve düzenini oluşturmaktadır. Aşağıdaki bölümlerde, teknik bir terim olarak “cinsiyet-gender” tabirinin kullanılması, bu terimin tevhid1 ve şirk2 dünya görüşleri açısından durumunun değerlendirilmesi ve Kur’an’da umuma yönelik referans sistemi konuları ele alınacaktır. Tevhidin Cinsiyete Dair Görüşü Kur’anda şu iki ayet geçmektedir: “O yarattı erkek ve dişi çifti.”(Kur’an, 53:45) “Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki.”(Kur’an, 92:3) Bu iki ayet cinsiyet farklılıklarına atıfta bulunan ayetlerden sadece iki tanesidir. Sosyodilbilimsel açıdan Kur’anî çerçevede cinsiyet (gender) farklılıkları insan hayatının temel bir gerçekliğidir. Bu sebeple Kur’an Arapçasında bu tür ifadeleri bulmak sürpriz olmayacaktır. Arapça’da cinslerle ilgili belirli dilbilimsel formların farklı kullanımını ortaya koyan cinsiyet kalıpları ve özellikle Kur’an’ın dünya görüşü tarafından tasdik edilmeyen ve desteklenmeyen kullanımlar mevcuttur. Şöyle ki bu dünya görüşüne göre, Allah mefhumu zaman, * Ahmed Khalil Aziz, “Gender Patterns in The Qur’an: A Sociolinguistic Approach”, The American Journal of Islamic Social Sciences, Vol. 12; Num. 3; (Fall,1995), 309-319. Başlıkta geçen sociolinguistic kavramı, dil fenomeninin toplumsal olgularla ilişkisini inceleyen, dilbilim ile sosyolojinin arakesitinde yer alan bilim dalını ifade etmektedir. Bk. Atakan Altınörs, Dil Felsefesi Sözlüğü, Paradigma, İstanbul 2000, 73.(çev.) ** Yrd.Doç.Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. 1 Kavram Mir’den alınmış olup tevhitle ilgili olarak o Allah’ın birliği ve tekliği tarifini getirmektedir. Doktrin şunu ifade etmektedir. Allah’tan başka Tanrı yoktur. Kavram aynı zamanda davranışsal bir boyuta da sahiptir. Diğer bir anlatımla, tevhidin bazı davranışsal tezahürlere sahip olduğu kabul edilmektedir. Çünkü bu sadece doktrin düzeyinde Allah’a inanmayı değil, aynı zamanda bu doktrinin ilkelerine uygun olarak hareket etmeyi öngörür. Allah bütün insanları tek bir anne-baba çiftinden yaratmış (Kur’an, 4:1), sosyal iletişim ve etkileşimin daha kolay olması için onları kabile ve milletler haline getirmiştir. (Kur’an, 49:13) Tevhit insanın birliği ilkesine işaret eder ve toplumun diğer üyelerine karşı sorumlulukları öngörür. Böylece bu doktrin, İslami sosyal hümanizmanın temelini oluşturur. M. Mir, Dictionary of Qur’anic Terms and Concepts (New York, Garland Publishing, 1987), 137-138. 2 Bu kavram, lâfzî anlamda beraber olma/ortak olma anlamına gelen bir kavramdır. Kur’anî çerçevede terim, diğer varlık ve nesnelerin Allah’la beraber olması yahut da onun ortak ve rakipleri manasında kullanılmaktadır. Kur’an, ister temsili tarzda olsun (ikon, put, heykel veya tasvirler) isterse itikadî (zat ve sıfatında Allah’a ortak varlıklar olduğuna inanmak) yahut da ameli tarzda olsun (Allah’tan başka güç ve varlıklara kulluk etmek) şirki bütün çeşitleriyle reddeder. Bu bağlamda Kur’an’a göre şirk, hiç bir dayanağa sahip değildir. bk. M. Mir, a.e. 99-100.


Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi IV (2004), Sayı: 4

197

uzay ve mekân ötesinde bir ve tek olan varlığı ifade etmektedir. Dolayısıyla onun bir cinsiyetle kategorize edilmesini tasavvur etmek mümkün gözükmemektedir. Putperestliğin Cinsiyete Dair Görüşü İslam öncesi Araplar, müennes cinsiyet kalıbını şu ayette görüldüğü üzere Allah’a ortak koştukları varlıklarla ilgili olarak kullanmakta idiler: “Gördünüz mü o Lât ve Uzza’yı? Ve üçüncü(leri olan) öteki (put) Menatı? Erkek size, kadın Allah’a mı? O halde bu insafsızca bir taksim. Onlar (o putlar) sizin ve babalarınızın, (Tanrı) diye isimlendirdiğiniz (boş) isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlara hiç bir güç indirmemiştir.” (53: 19-23) Kur’an’da İslam öncesi Arapların melekleri dişi varlıklar olarak kabul ettikleri bizlere bildirilmektedir. “Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.” (53: 27) Kendi eş ve kız çocuklarını böyle bir çerçeveye yerleştiren putperest Arapların, aşağılık duygusunu yansıtan bakış açılarından konuya yaklaşıldığında, kız çocuklarını Allah’a atfetmeleri açıkça anlamsız ve kendi içinde çelişkili bir durum arz etmektedir. Onlar meleklerin cinsiyet niteliğine sahip olduğu ve Allah’ın kızları olarak hizmet ettiklerini düşünüyorlardı. Oysa İslam’ın getirdiği tevhit inancı açısından konuya yaklaşıldığında, melekler her hangi bir cinsiyete (gender) sahip değillerdir. Diğer bir anlatımla Kur’an, insanlığa ilahi nitelik veya güç konusunda yetki verildiği şeklindeki yalancı sembollere okuyucularının dikkatini çeker. Bu konuda Kur’an Lât, Uzza ve Menât üçlü putunun kâfir tanımlamasına işaret eder. Bu üç tanrıça Kur’anda görüldüğü üzere, yan yana dişil melekler şeklinde Allah’ın kızları olarak ele alınmaktadır. “Onlar, kızların Allah’a ait olduğunu iddia ediyorlar. Hâşâ! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri (erkek çocuklar) da kendilerinin oluyor.” (16: 57) Allah’ın kızları olduğuna dair Araplara ait İslam öncesi inanç, ister üç tanrıça olsun isterse dişil melekler olsun, Kur’an’ın iddialarıyla uyum arzetmemektedir. Çünkü Kur’an’da Allah’ın her yönüyle mükemmel ve kendi zatında eksiksiz olduğu anlatılmaktadır.3 Allah’ın kızları vardır, inancına rağmen İslam öncesi Araplar, kendi kızları sebebiyle bir zillet duygusu içerisinde bulunuyor ve Kur’anda belirtildiği üzere sık sık kız çocuklarını toprağa gömüyorlardı. “Onlardan birine kız çocuk müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı 3

Seyyid Kutub, Fî Zılâli’l-Kur’an (Kahire, Daru’ş-Şurûk, 1977), 3:148; M. Asad, The Message of the Qur’an, (Gibraltar, Dâru’l-Endulus, 1980) 402; ve M. R. Rızâ. Tefsiru’l-Menâr, (Beyrut, Dâru’l-Marife, ts.), 10:296.


198

Ahmet Halil AZİZ

tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür.!” (16: 58-59 ve 81: 8-9) Anlaşıldığına göre bu bağlamda söz konusu ayetteki yaklaşımın merkez noktası, ‫( وﻟﻬﻢ ﻣﺎ ﻳﺸﺘﻬﻮن‬beğendikleri erkek çocukları da kendilerine alıyorlardı) ifadelerinde geçmektedir. Bu da şuna işaret eder: Putperest Araplar hor gördükleri kız çocukları sebebiyle Allah’a ortak koşma hususunda çok ileri gitmişlerdi.4 İslam öncesi dönemlerde yaygın olan kız çocukların öldürülmesi ile ilgili bu yaygın adet Kur’anda zikredilmektedir. “Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda.” (81: 8-9) Bu adetin iki sebebi vardı: Kadın nüfusundaki artış erkekler için ekonomik bir yüke sebep olabilir endişesi. Düşman kabileler tarafından ele geçirilmesi muhtemel olan kadınla ilgili olarak kabile ve ailenin iffet ve onurunun rencide olabileceği korkusu. Kur’an inzal edilmeden önce, bu adetin en meşhur muhaliflerinden biri Ömer İbnu’l-Hattab’ın yeğeni ve Hz. Peygamberin manevi müjdecisi olan Zeyd İbn Amr İbn Nufeyl idi.5 O, ilahî davetin Hz. Peygambere verilmesinden kısa bir süre önce vefat etmişti.6 Şair Ferezdak’in büyük babası ve İslam’a giren Sa’sa İbn Nâciye etTemimi de, ölüme mahkum edilen kız çocukların bir koruyucusu olarak aynı şöhrete sahip olmayı başarmıştı. İbn Hallikan7 bu şahsın, babalarına fidye ödeyerek yaklaşık otuz tane kız çocuğu koruduğunu nakleder.8 Kur’an’da sıralanan bu ve diğer ayetler, Allah’ın bizzat kendisinin, söz konusu bu kadın düşmanlığı ve onun doğurduğu sonuçları kınadığını ortaya koymaktadır. Böylece Kur’an’ın ilgili yaklaşımları, İslam öncesinde Arapların Allah’a atıfta bulunarak kullandıkları cinsiyet (gender) kalıbını kınamaktadır. Söz konusu bu tarihsel olay ve adetlerle ilgili Kur’anî referanslar, belirli bir şahsın cinsiyetiyle ilgili spesifik sosyal, kültürel ve sosyopsikolojik fenomenlerin ötesine geçmektedir.9

4 5

6 7

8 9

Kutub, Fî Zılâl, 3:149; Asad, The Message ,403;Rıza, Tefsir, 10:297. Asad, The Message; ve el-Buhârî, el-Câmiu’s-Sahîh (Chicago, Kazi Publication, 1976), “Fedâili’l-Ashabi’n-Nebî”. Asad, The Message; Fethul’l-Bâri, 2;112. İbn Hallikan, Vefeyâtu’l-Ayan, (Kahire, Daru’l-Kutub), 2:197 ve Asad, The Message. Asad, The Message, 933. R. Lakoff, Language and Woman’s Place (New York: Harper & Row, 1975), 178-83; B. Thorne and Henley, Language and Sex: Difference and Dominance (Rowley, Newbury House, 1975), 89; ve F. J. Newmeyer, Lingusitics: The Cambridge Survey, (Cambridge, UK: Cambridge University Press, 1988), 4:289.


Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi IV (2004), Sayı: 4

199

Cinsiyet Teriminin Teknik Kullanımı Daha önce de belirtildiği gibi “cinsiyet” terimi, dilbilimsel tartışmalarda bilinen teknik bir durumu ortaya koymaktadır. Teknik manada bu, isimlerin gramerle ilgili önemli bir tasnifi olup bu tasnif, muhtelif ve münasip olgularla alâkalı yansımaları içermektedir. Arapça yüksek düzeyde cinsiyet özelliği gösteren bir dildir. Çünkü ismin cinsi ile onun kastettiği cinsiyet arasındaki uyum bütün fenomenleri kapsayan bir özellik göstermektedir. Bununla beraber genel olarak Arapça dilbilimindeki kelime cinsine ait tartışmalar, tabii cins ve gramatik cinsi birbirinden ayırmanın gerekliliği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu Kur’an’da da yansıtılmaktadır.10 Tabii Cinsiyet (Natural Gender): Tabii cins öyle bir sistem oluşturur ki, bu sistemin parçaları reel dünyevi varlıkların ve canlı nesnelerin cinsiyetine (sex) atıfta bulunur: el-mer’/er-recul: el-mer’eh (erkek:kadın) yahut da er-rical: en-nisa (erkekler: kadınlar). Bu sistem, gramatik cinsle müzekker veya müennes olması gereken nesnelerin cinsiyeti (sex) arasında kaçınılmaz bir bağlantıyı ortaya koyar. Bu anlamda Arapça cinsiyetsiz bir forma sahip değildir. Allah (Tanrı) ve melaike (melekler) kelimeleri ise, tabii bir cins veya cinsiyete sahip değildir. Cinsiyetsiz formun olmaması bir problemi gündeme getirmektedir: Evet cinsiyetsiz herhangi bir form yoktur. Ancak Tanrı, melekler ve oldukça geniş bir sahayı kapsayan cansızlar sınıfı da her hangi tabii bir cinse ait olmadığına göre, bu durum da ne yapılacaktır? Teklif edilen çözüm, müzekker veya müennes olmak üzere bunları gramatik cins olarak kabul etmektedir. Gramatik Cinsiyet (Grammatical Gender): Gramatik cins, nesne ve olguların tabii cinsiyetiyle alakalı bir mahiyet ortaya koymamaktadır. Çünkü bunun asıl fonksiyonu, cümlede söz konusu olgu ve nesneler arasındaki gramere ait ilişkiye işaret etmektir. Sonuç olarak, gramatik cinsle nesnelerin cinsiyeti arasında herhangi zaruri bir bağın olmadığı ortaya çıkmaktadır. Oldukça kompleks olan Arapça’nın gramer sistemi11, bu tür isimlerle ilgili olarak geleneksel ve keyfi bir tarzda özel bir cinsiyet belirlemez. Ulûhiyet konusunda Allah mefhumu müzekker bir isim olarak kullanılmaktadır. Böylece rahmân, semî’, kâdir vb. kelimelerde oldu10

11

Muberred, el-Kâmil fî’l-Luga ve’l-Adâb ve’n-Nahv ve’t-Tefsir (Riyad, Dâru’l-Fikr, 1898), 343 ve ez-Zamahşerî, Kitabu’l-Mufassal fî’n-Nahv (Londra, Trübner, 1879), 129. Sibeveyh, el-Kitâb, (Haydarabad, Hindistan: Dairetu’l-Ma’ârife, 1899), 566; İbn Hacib, Kâfiye (Deoband: Hindistan, ‘Izâzîyah Press, 1955), 133; W. Wright, A Grammar of the Arabic Language, (Cambridge, UK: Cambridge University Press, 1967), 2:147; A. Hasan, en-Nahvu’l-Vâfî, (Kahire: Dâru’l-Ma’arife, 1983), 2. 259; İbn Mâlik, Elfiye, (Beyrut: el Mektebe al-Asrıyye, 1999), 293.


200

Ahmet Halil AZİZ

ğu gibi Tanrı ile alâkalı bütün isim ve sıfatlar, gramer açısından müzekker olarak geçmektedir. Kur’an, üçüncü tekil şahıs zamirinin daha önce geçen isme atfen veya böyle olmaksızın doğrudan doğruya kullanımlarını verir. Allahu lâ ilâhe illâ huve (Allah! Ondan başka ilah yoktur, Kur’an 2:255). Bu cümlede geçen huve zamiri birincisine örnek olarak verilebilir. Huve Allahu ahad (O Allah birdir) cümlesinde geçen huve zamiri ise ikincisinin örneğini oluşturmaktadır. Tanrı kelimesine atıfta bulunan ikinci şahıs zamiri de, müzekker bir kalıpla gelmektedir: İnneke ente es-semî’u’l-alîm (Gerçekte sen (müzekker) her şeyi işiten ve bilensin, Kur’an, 2:127) ve İnneke ente et – tevvâbu’r-rahîm (Gerçekte sen (müzekker) tövbeleri kabul eden ve çok merhametli olansın. Kur’an, 2, 128) Kur’an’da Tanrı ile alâkalı bütün fiil formları müzekker tarzda gelmiştir. Emir kipi: ihdi (yönelt, Kur’an, 1:6); geçmiş zaman kipi: haleka ((Allah) yarattı, Kur’an, 2:21; ca’ale ((Allah) yaptı, Kur’an, 2:22); ve enzele ((Allah) indirdi, Kur’an, 2:22); geniş zaman kipi: La yastehyî ((Allah haya etmez, Kur’an, 2:26); Yudıllu (Allah bir çok kimsenin hataya düşmesine hükmetti, Kur’an, 2:26) ve yuhdî (Allah bir çok kimseyi yöneltti, Kur’an, 2:26). Kısaca Allah terimi ve Kur’an’da onunla ilgili olarak geçen her şey gramer açısından müzekker olarak kullanılmaktadır. Böyle bir yaklaşım ihtiyarı ve toplumsal anlaşmanın bir neticesidir. Çünkü Allah’la ilgili söz konusu dilbilimsel formlar, aşkın mutlak varlıkla alâkalı olarak herhangi maddi, somut bir karşılığa sahip değildir.12 Melâikenin cinsiyeti: Melâike (melekler) terimi, melek/mel’ek kelimesinden kırılmış cemi (cemi’ mükesser) formunda yapılmış bir çoğuldur. Arapçada normal olarak cemi’ mükesser kalıbı, tabii cinsiyet manasında müzekker insana işaret etmediği halde, toplumsal anlaşma sebebiyle gramer açısından müennes bir isim olarak kullanılmaktadır. (Meselâ mudun kebire, büyük şehirler). Yine Arapça’nın daha eski kullanım tarzında ve özellikle şiirde cemi’ mükesser isimlerle beraber cemi’ mükesser sıfatlar bulunabilmektedir. Hatta söz konusu mükesser isimler müzekker insana işaret etmediği takdirde bu böyle olmaktadır. (Meselâ, ulûm sı’âb, zor ilimler). İslam öncesi Araplar, melekleri olumsuz bir niteleme ile Allah’ın kızları (el-melâike benat Allah)13 olarak değerlendirdikleri için, Kur’anda geçtiği üzere onlara müzekker kalıp (mükesser cemi’ olmasına rağmen) ile işaret edilmektedir. Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi, Onlar (müzekker): Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan 12

13

A. R. Nu’mânî, Lugatu’l-Kur’an, (Delhi: el-Cemi’yye Press, 1962), 2:132; H. M. Demeğanî, Kâmûsu’l-Kur’an (Beyrut, Dâru’l-Melâyîn, 1983), 349-50. Celâluddin ve Celalüddin, Tefsir Celâleyn, (Kahire: Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1952), 197.


Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi IV (2004), Sayı: 4

201

dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. (müzekker) Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi (müzekker) her halde ben bilirim, dedi. Allah Ademe bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz (müzekker), şunların isimlerini bana bildirin, dedi. Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler (müzekker). (Bunun üzerine:) Ey Adem! Eşyanın isimlerini onlara (müzekker) anlat, dedi, Adem onların isimlerini onlara (müzekker) anlatınca: Ben size (müzekker) muhakkak semavat ve arzda görülmeyenleri bilirim. Bundan öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı (müzekker) da bilirim, dememiş miydim? dedi. Hani biz meleklere Adem’e secde edin (müzekker) demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler (müzekker). O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu. (2: 30-34) Metinde geçen kâlû, kuntum, sâdıkîn, enbi’ûnî, ta’lemûn, fesecedû, tektumûn, tubdûn, akul lekum gibi sözcüklerin bütünü müzekker kalıpta gelmiştir. Bu durum, gramatik formla bu kelimelerin işaret ettiği varlıklar (melaike) arasında herhangi dilsel bir uyumun bulunmaması sebebiyle değil, fakat müşriklerin çok tanrılı dünya görüşünü tenkit etmek amacıyla böyle olmuştur.14 Dolayısıyla burada müzekker formun kullanılması Allah’a koşulan ortakların erkek oldukları anlamına değil, sadece ihtiyarı bir tutum ve Kur’anî bir metoda uygunluk sebebiyledir. Bu yaklaşım olumsuz bir nitelemeyi ve İslam öncesi Araplara ait kadın muhalifi bir söylemi bütünüyle reddeder. Bazen da Kur’an söz konusu ifade tarzı ve kendine has metottan ayrılır ve ...tehmiluhu (müennes) el-melâike...de (meleklerin taşıdığı değerli şey, Kur’an, 2: 248) olduğu gibi, melâike kelimesini müennes tekil isim şeklinde kullanır.15 Genele Yönelik Referans Sistemi Arapça konuşanlar, topluma yönelik bir hitabede bulunduklarında yahut ta genel dinleyiciye konuştuklarında, çoğunlukla müzekker cinsiyet formu olarak isimlendirilebilecek kalıpları kullanırlar. Kur’an kendi okuyucularına umuma ait bir atıfta bulunduğu zaman, gramere ait formu göz önünde bulundurmaksızın belirlenmemiş müzekker formu kullanır. Burada psikolojik amaç, gerçeğe karşı sadakatsizlik ve onun bilinçli reddi sebebiyle erkek-kadın okuyucu ve dinleyicilerin bütününü uyarmak olsa da, keferû, kezzebû fiilleri, ulâ’ike ve hum zamirleri ve hâlidûn etken sıfat-fiili vb. yerlerde müzekker kalıp kullanılmaktadır. ekîmû (namazları ikame ediniz), âtû (zekât veriniz), irke’û (rukû’ ediniz) emir fiilleri ve etken sıfat-fiili er-

14 15

‘Putlar’ şeklindeki tercümesi için bk. dipnot 1. el-Kurtûbî, 1988, 2:136.


202

Ahmet Halil AZİZ

râki’în (rukû’ edenler), evet bütün bunlar da kalıp olarak müzekker, ancak kullanım açısından umuma yönelik olarak gelmektedirler. Diğer bir ifadeyle söz konusu müzekker kalıp erkek ve kadın her ikisini de kapsamaktadır. Başka bir anlatımla Kur’an’ın (2:168 ve 172) ayetlerinde külû (yiyiniz) fiili müzekker kalıpta gelmekte ancak kullanım her iki cinsi de kapsamaktadır. Gene yâ eyyuhâ al kâfirûn (ey kâfirler) ifadesinde olduğu gibi, Kur’an’ın bazı (2: 172, 178 ve 183) ayetlerinde geçen yâ eyyuhâ ellezîne âmenû (Ey iman edenler) hitapları da müzekker kalıpta gelmekte, fakat erkek-kadın her iki cinsi de kapsamaktadır. Harreme ‘aleykum (O size yasakladı, Kur’an, 2:173) ifadelerinde geçen (–kum) zamiri müzekker formda gelmekte, ancak kullanımda her iki cinsi de içermektedir. Bu, belirli fiilleri yapma veya onlardan kaçınma konusunda erkek ve kadın okuyucu/dinleyicilere doğrudan hitap eden bir ifade tarzıdır. (Ayrıca bkz. Kur’an, 2:178, 180 ve 183) Aynen bu şekilde Kur’an’ın bütününde değişik ifade ve kalıpları incelemek mümkündür, fakat burada sadece bazı örnekler seçilmiştir. Eğer burada nakledilen örnekler pratik çerçevede daha ileri bir boyutta incelenirse şu görülecektir: Bunların bütünü birincil ve belirlenmemiştir. Yani, nötr mana ve kuvvetle kullanılmıştır. Bununla beraber müennes form her kullanıldığında o belirlenmiş olarak gelmekte ve istisnai yahut spesifik bir mana ve kuvvete ihtiyaç duymaktadır. Söz konusu belirlenmiş formlar kapsayıcı bir manada kullanılamamaktadır. Ve’l vâlidât yurdı’ne evlâdehunne (Anneler kendi (müennes) çocuklarını emzirecekler (müennes), Kur’an, 2:233) ifadesindeki belirlenmiş müennes isim ve fiil formları örneğinde bu durum açıkça görülmektedir. Biyolojik ve psikolojik yönden sadece kadınlar bu görevi yerine getirebilecek donanıma sahiptirler. İşte bu sebeple erkekler söz konusu fıtrî özelliğe sahip olmadıklarından, müennes form kullanılmaktadır. Aynı durum, hettâ yathurne (onlar temizleninceye kadar, Kur’an, 2:222) ve fe izâ tetahharne (onlar kendi kendilerini temizlediklerinde, Kur’an, 2:222) ifadelerinde de söz konusudur. Buradaki fiiller, kadına ait biyolojik bir özellik olan aybaşı haline (hayd) ait hükümler bağlamında geçmektedir. Yine ‘İddetle ilgili hükümler bağlamında Kur’an, ve’l-mutallakât yeterabbesne bi enfusihinne selâsete kurû’ ifadelerinde (boşanmış kadınlar, kendi başlarına üç ay hali beklerler) hükmünü koyar. Buradaki emir de sadece kadınlara yönelik olduğu için, Kur’an kural gereği isimlerin, sıfat-fiillerin ve fiillerin müennes formlarını kullanır. Söz konusu kural da, gramere ait kalıbın spesifik yahut ta istisnai bir durumu nitelemek için kullanılacağı, kuralıdır. Arapça’daki isim ve sıfatları belirlemenin yolu son ekin kullanılması ile gerçekleşmektedir: Bu bağlamda (+t) kadınlar için, (–t) ise erkekler için söz konusu olmaktadır. Bununla beraber, kadına ait bir


Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi IV (2004), Sayı: 4

203

özelliğin yaratılıştan erkekte bir karşılığı yoksa, isim/sıfat, tabiisürekli/geçici bir fiil/durumu ortaya koyduğu takdirde bu kural uygulanmamaktadır. ‘Akır (kısır), hâmil (hamile), kâ’ib ve nâhid (iri göğüslü), hâ’id (aybaşı olan), tâlik (boşanmış), ve murdi’ (süt emziren) kelimeleri bununla ilgili bazı örneklerdir. Şayet terim, yakın olanı ve başlangıcı yahut da özel bir fiil ve durumun devamlı oluşunu ifade etmek üzere kullanılıyorsa, bu anlamda –t (müzekker) özellik olmasa da son ek +t (müennes) kullanılır: Hiye hâ’idat al yavm (O bugün hayızdır) ve yevme terevnehâ tezhelu kullu murdi’at ‘ammâ erda’ât (Onu gördüğünüz gün, her emziren kadın emzirdiğinden geçer) bu konuyla ilgili bazı örneklerdir.16 Nadiren de olsa bazı durumlarda Kur’an, erkek ve kadına ait gramer işareti kullanarak onlara ayrı ayrı atıfta bulunmak suretiyle kendi hüküm koyucu tarzı ve geleneğinden ayrılır. Hırsızlık yapan erkek (es-sâriqu) ve kadının (es-sâriqât) ellerini kesiniz. (5:38) Zina eden kadın (ez-zâniyat) ve erkeğin (ez-zânî) her birine yüz değnek vurun. (24:2) Üsluba ait tarzın bu şekilde gelmesinin sebebi, Kur’anın suçlu ile alâkalı adalet sistemine dahil olan ceza hukukunun, suçların cezalandırılmasında cinsiyet temeline dayalı hareket etmediğini vurgulama gayesine matuftur. İster erkek isterse kadın hangi suçlu olursa olsun, eşit şekilde ve hukukun bütün yönleri göz önünde bulundurularak cezalandırılır. Yine bu üslup, Kur’anda evlilik açısından uygun olup olmama sonucunu vurgulama gayesine matuf olarak görülmektedir. Kötü kadınlar (al-habîsât) kötü erkeklere (al-habîsîn); kötü erkekler (al-habîsûn), kötü kadınlara (al-habîsât), iyi kadınlar (altayyibât) iyi erkeklere (et-tayyibîn); iyi erkekler de iyi kadınlara mahsustur. (24:26) Bu ifadeler her iki şahsın birbirine uygun olması halinde, evlilik hayatında barış ve ahengin diğer bir anlatımla sosyal ve ahlâkî uyumun görülmesinin de mümkün olduğunu vurgulamaktadır. Eğer bu durum söz konusu değilse sosyal ve ahlâkî gerilim meydana gelecektir. Özet ve Sonuç Burada takdim edilen konu, Kur’an üslûbunda cinsiyet olgusunu, onun “kadın” ve “erkek”le ilgili olarak oluşturulan sosyal, kültürel ve psikolojik kategorilerle ilgili olması yönüyle incelemiştir. Aynı zamanda Kur’anda cinsiyetin teknik kullanımıyla ilgili husus da ortaya konmaya çalışılmıştır. Yazarın buradaki esas amacı, tevhit ve putperest dünya görüşlerinin cinsiyete ait yaklaşımlarının farklı olduğunu ortaya koymaktır. Birincisi yani tevhidî dünya görüşü, Allah ve meleklerin herhangi biyolojik veya tabii bir cinsiyete sahip olmadı16

ez-Zamahşeri, Kitab, 394.


204

Ahmet Halil AZİZ

ğı düşüncesini vurgulamaktadır. Putperest dünya görüşü ve bu görüşün taraftarları ise, erkek çocuğu kendilerine alıp kız çocuğu katletmelerine rağmen, meleklerin Allah’ın kızları olduğu düşüncesine sahip idiler. Arapça’da cinsiyetin teknik kullanımı “gramatik” ve “tabii” olarak ikiye ayrılabilir. Bunlardan her bir grup da “müzekker” ve “müennes” olmak üzere iki alt başlık halinde ele alınabilir. Bu anlamda Arapça’da nötr cinsiyet yoktur. Bu bağlamda şu husus da belirtilmiştir: Sıfat, sıfat-fiil ve fiil gibi kelimelerde görüldüğü üzere, Allah ve meleklerin cinsiyeti saf bir şekilde gelenek tarafından belirlenmiştir. Kullanılan bütün cinsiyet formları, bir cümlenin sözcükleri arasındaki ihtiyarı ve yönlendirilmeyen ilişkinin, yani, isim ve sıfatlar arasındaki uyumun bir sonucu olup bir şahıs/canlı bir nesnenin cinsiyeti ile ilgili her hangi bir niteliğe sahip değildir. İnsan toplumunda “tabii” cinsiyet reel dünyevi varlıkların cinsiyetine işaret eder (yani, erkek ve kadın). Kültürel inanç ve değerlerin intikalinde en önemli vasıta olarak dil, erkek ve kadın ilişkileri üzerinde köklü bir etki meydana getirebilmektedir. Dil yoluyla aktarılan davranışlar statükoyu ya güçlendirmekte yahut ta değişimin bir etkeni olarak işlev görebilmektedir. Kur’an öncesi dönemlerden itibaren klasik Arapça, erkeklerin bir cins, kadınların da bir alt cins olduğuna dair bir anlayışı nakletmiştir. Bu durum da erkeğin hakimiyet ve etkinliğini ortaya koymuştur. Kur’an ise, bütünüyle erkek ve kadını eşit bir seviyeye getirerek bu telâkkiyi reddetmiştir. Cinsiyet bütünüyle kültüreldir ve tabii değildir, onun tek tabii yönü bireylerin cinsiyetlerinin farklı oluşudur. Bu da insanın sosyal ilişkilerini tasnif eden ve ona manasını veren farklılıkların oldukça ayrıntılı kültürel yapısının üzerine oturduğu muvazeneli, biyolojik ve psikolojik farklılıklardır. Müzekker ve müennes cinse (sexual) ait farklılıkların anlamlı olarak görüldüğü her zaman biz, bireyin cinsiyetinden (sex) ziyade sözcüklerin cinsiyeti (gender) ile ilgili sahada bulunuyoruz demektir. Bireyin cinsiyeti (sex) ile sözcüğün cinsiyeti (gender) arasındaki vurgu noktası, kültür transfer edilebildiği halde insan psikolojisinin değiştirilemeyeceği hususudur. Kur’an buna dikkati çeken önemli bir örnektir. Çünkü tevhidî dünya görüşü İslam öncesi Arapların putperest dünya görüşünün yerini almıştır. Müzekker ve müennes sözcüklerdeki gibi, “esas itibarıyla” müzekker ve müennes olanlar hakkındaki argümanlar, “salt tabii” olarak cinsiyet farklılıklarını haklılaştırmaktadır. Cinsiyet (gender) terimi, her iki cinsin insan haklarıyla ilgili her hangi bir haksızlığa uğramasına zorunlu olarak işaret etmemektedir. O basitçe şu anlamı ifade etmektedir: Bunlar arasında Kur’anî Arapça’nın üslup farklılığına da yansıyan biyolojik ve psikolojik etkenler sebebiyle fonksiyonel farklılıklar mevcuttur.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.