Obsesif kompulsif bozuklukta psikanalitik görüşler

Page 1

Obsesif Kompulsif Bozuklukta Psikanalitik Görüþler

Volkan TOPÇUOÐLU*

ÖZET Bu yazýda Obsesif Kompulsif Bozuklukla ilgili psikanalitik görüþlerin derlenmesi amaçlanmýþtýr. Freud’un obsesyonel nörozun oluþumu ile ilgili açýklamalarý ayrýntýlý bir þekilde ortaya konmuþ ve daha sonra, tarihsel bir sýra takip edilerek, bu hastalýkla ilgili modern psikanalitik teoriler aktarýlmýþtýr. Ayrýca, psikanalitik tedaviye baþvurmanýn uygun olacaðý durumlara deðinilmiþtir. Anahtar Sözcükler: Obsesif kompulsif bozukluk, psikanaliz, tedavi. KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 2003;6:46-50

SUMMARY Psychoanalytic Views on Obsessive-Compulsive Disorder The aim of this article is to review the psychoanalytic views on Obsessive Compulsive Disorder. The explanations of Freud on obsessional neurosis are presented thoroughly and then modern psychoanalytic theories on this disorder are given in chronological order. Additionally, the conditions where psychoanalytic treatment are appropriate are outlined. Key Words: Obsessive compulsive disorder, psychoanalysis, treatment.

* Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, ÝSTANBUL

46

GÝRÝÞ Ondokuzuncu yüzyýlýn sonlarýnda Freud Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) hakkýnda ilk bilimsel hipotezleri ortaya atan kiþi olmuþtur. Obsesyonlar ve kompulsiyonlar Freud'dan çok önceleri de tanýmlanmýþ ancak ayrý bir nozografik kategori olmaktan çok mental dejenerasyon veya Janet'nin öne sürdüðü gibi, psiþik zayýflýkla açýklanmýþlardýr (Laplanche ve Pontalis 1973). Freud’a göre bu hastalýk, nörozlarýn prototipi ve psikanalizin en ilgi çekici ve verimli alanlarýndan biridir. Freud, obsesyonel nöroz üzerine 14 eser yayýnlamýþtýr ve bu konuda diðer hastalýklarla karþýlaþtýrýldýðýnda daha fazla yayýn yaptýðý belirlenmiþtir. Freud obsesif - kompulsif davranýþlarý þöyle tanýmlamýþtýr: "Hastanýn zihni gerçekte kendisini hiç ilgilendirmeyen düþüncelerle doludur ve kendisine yabancý gelen dürtüler hissetmektedir; arada bir karþý duramadýðý eylemlere geçmek zorunda kalýr. Zihnine takýlan bu düþünceler -obsesyonlar- hasta için hiçbir anlam taþýmadýðý gibi, çoðu kez kendisine de saçma gelir. Bu düþünceler aslýnda hiçbir zaman eyleme dönüþmezse de, hastanýn, bu düþünceleri anýmsatan durumlardan sürekli kaçmasýna neden olurlar. Hastanýn kendi istemi dýþýnda yaptýðý davranýþlar, günlük yaþamýn olaðan etkinlikleri olan yýkanma gibi eylemlerin abartýlmýþ ve törensel biçimlerinden öteye gitmez; ne var ki, obsesif eylem veya kompulsiyon denilen bu zararsýz davranýþlar kiþinin istemi dýþýnda yapýlýrlar" (Geçtan 1989). Görüldüðü gibi Freud'un obsesyonlar


OBSESÝF KOMPULSÝF BOZUKLUKTA PSÝKANALÝTÝK GÖRÜÞLER

ve kompulsiyonlarla ilgili tanýmlarý oldukça açýklayýcýdýr ve bugünkü bilgilerimizle örtüþmektedir. Freud obsesyonel nörozun özgün bir bozukluk olduðunu farklý gözlemlerini bir araya getirerek öne sürmüþtür: Anal döneme saplanma ve gerileme görülmesi; yer deðiþtirme, yalýtma, yapma-bozma gibi bu bozukluða özgü savunma mekanizmalarý ve ego ile sadistik süperego arasýndaki sadomazoþistik iliþki. Þimdi onun bu gözlemlerini detaylý bir þekilde inceleyelim: Obsesyonel nöroz histeriye benzer þekilde oedipal istekler sonucunda ortaya çýkar. Obsesif kompulsif hastanýn, oedipal dönemin çatýþmalarý ile baþ edemediði, anksiyete duyduðu ve daha önceki bir psikoseksüel geliþim dönemine -anal sadistik döneme- gerilediði kabul edilir (Freud 1913). Gerileme, zorlanma durumlarýnda ruhsal geliþimin vardýðý noktadan daha önceki dönemlere geri dönülmesidir (Laplanche ve Pontalis 1973). Gerileme ile libidonun genital organizasyonu terk edilir; sadizm ve anal erotizm yani bileþen dürtüler genital cinsel dürtünün yerini alýrlar. Anal sadistik evrede libidinal dürtü nesnesine karþý hem sevgi hem de nefreti birlikte taþýr. Bu durum ambivalans olarak adlandýrýlýr. Jones da, anal erotizm ve nefretin birlikteliðinin obsesif kompulsif nöroza özgü olduðuna dikkat çekmiþtir (Jones 1913). Obsesyonel nörozda gerileme sorunu çözmez. Anal sadistik dürtüler birey için rahatsýzlýk verici olduðundan ve bunlara gerilemekle oedipal çatýþmanýn tam olarak üstesinden gelinemediðinden, hasta bu dürtülere karþý sürekli bir savaþ vermek durumunda kalýr. Obsesif kompulsif hastanýn savunmalarý önce oedipal çatýþmaya yönelmiþtir, sonra bunun yerini anal sadizm alýr ve savunma bu dürtülere karþý devam eder. Sadistik eðilimler veya bunlara karþý savunmalar ile anal erotik dürtüler veya bunlara karþý savunmalar bu hastalýðýn deðiþmez bulgularýdýr. Deskriptif yaklaþýmda OKB’nin temel özellikleri olan obsesyonlarýn ve kompulsiyonlarýn bazýlarý bilinçdýþý dürtülerin örtük ve çarpýtýlmýþ ikameleridir; bazýlarý süperegonun dürtülere karþý tehditleridir; bazýlarý ise bu ikisi arasýndaki çatýþmayý ifade ederler (Fenichel 1945). Freud, obsesyonel nörozu olan bir hastanýn dürtüsel örgütlenmesinin geliþiminin anal sadistik döneminde bulunan bir çocuðunkine benzediðini bildirmiþtir. Anal sadistik evre libido geliþiminin oral ve fallik evrelerinin arasýnda yer alan ikinci evresidir. Çocuðun 2 ile 4 yaþlarý arasýndaki dönemini içine alýr. Bu KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 2003;6:46-50

dönemde çocukta dýþkýlamada boþaltma ve tutma yetenekleri geliþir. Anal sadistik döneme gerilemenin ön koþulu anal döneme saplanmadýr. Bu evreden geçerken yaþanan sorunlar, özellikle tuvalet eðitimi sýrasýnda yaþanan güçlükler, anal sadistik döneme saplanmayý kolaylaþtýrýrlar. Obsesyonel nörozun geliþiminde çocuðun boþaltým iþlevlerinin denetimini kazandýðý ve tuvalet eðitiminin verildiði bu dönemin özel önemi olduðu öne sürülmüþtür. Tuvalet eðitimi, çocuðun egosu ile dürtüleri arasýndaki iliþkinin geliþmesinde önemlidir. Bu eðitim, çevrenin dikkate alýnmasý ile çocuðun dürtü doyumunu geri býrakmayý veya ondan vazgeçmeyi öðrenip öðrenemeyeceði ilk durumdur. Tuvalet eðitimi ile dürtülerinin anýnda tatmininin engellenmesine çocuk ya kýzgýnlýkla karþý koyar ve dýþkýsýný boþaltarak protesto eder veya annesinin cezalandýrmasý ihtimaline karþý korku ile boyun eðer ve dýþkýsýný boþaltmaktan kaçýnýr. Bu, anne ile çocuk arasýnda zaferin bazen anne bazen çocuk tarafýndan kazanýldýðý bir savaþý baþlatabilir. Eðer anne çok kesin bir tutumla çocuðu suçlar ve cezalandýrýrsa çocuk, suçluluk duygularý ve itaat etme zorunluluðu ile öfke ve karþý koyma isteði arasýnda bocalamaya baþlar. Anne ile etkileþiminde çocuðun karþý koyduðu þey yasaktan çok bu yasaða ille de uymasýnýn beklenmesidir (Odað 2001). Tuvalet eðitimi çevresindeki çatýþmalarla anal karakter özelliklerinin oluþtuðu kabul edilir. Freud baþlýca anal karakter özellikleri olarak düzenlilik, tutumluluk ve inatçýlýðý tanýmlamýþtýr (Freud 1908). Freud’a göre, anal karakter özellikleri obsesyonel nörozda belirginleþirler. Abraham, anal karakter özelliklerinin çerçevesini geniþletmiþtir. Abraham, ayrýca, libidonun anal yapýlanmasýnýn hem obsesyonel nörozun hem de anal kiþiliðin altýnda yattýðýný; bu iki bozukluðu ayýranýn, anal kiþilikte bastýrmanýn baþarýsýzlýðý ve bastýrýlanýn geri dönüþünün olmamasý olduðunu belirtmiþtir (Abraham 1921). Günümüzde, anal karakter özellikleri taþýyan hastalar, Obsesif Kompulsif Kiþilik Bozukluðu þeklinde tanýmlanmakta ve bu durumun OKB’den farklý olduðu düþünülmektedir. OKB geliþiminde tuvalet eðitiminin önemli rolü olduðu inanýþý da zaman içinde sorgulanmaya ve kabul görmemeye baþlamýþtýr. Judd, OKB ile ilgili diðer özellikleri gösteren çocuk hastalarýnýn hiç birinin tuvalet eðitiminde güçlük yaþamadýðýný belirlemiþtir (Judd 1965). Obsesif kompulsif kiþi anal erotik ve saldýrgan dürtülerini yalýtma, karþýt tepki oluþturma ve yapmabozma savunma düzeneklerinin yardýmý ile bi47


TOPÇUOÐLU V.

linçdýþýnda tutmaya çalýþýr. Freud, karþýt tepki oluþturma, yalýtma ve yapma-bozmayý obsesyonel nörozun tipik savunmalarý olarak tanýmlamýþtýr (Freud 1926). Karþýt tepki oluþturmada çatýþan iki dürtüden biri diðerini baský altýnda tutmak için aþýrý derecede yoðunlaþýr diðeri ise bastýrýlarak kaybolur. Görünürde olan, bastýrýlmýþ olanýn tam zýttýdýr. Obsesyonel nörozda karþýt tepki oluþturma düzeneðinin yardýmý ile ileri derecede güçlü olan öfke bastýrýlmaya ve bilinçdýþýnda tutulmaya çalýþýlýr. Karþýtýný bastýrýlmýþ olarak tutmak için bilinçli olan sevgi çok büyük bir yoðunluk kazanýr. Böylelikle, öfkenin bilinçdýþýnda tutulmasý ile obsesif kompulsif kiþi iliþkilerinde oldukça kibar ve nazik olmayý baþarýr. Yalýtma bazý düþüncelerin veya davranýþlarýn diðer düþüncelerden veya yaþantýnýn geri kalan kýsýmlarýndan savunma amacýyla ayrý tutulmasýdýr. Bir düþünce, bir fikir veya bir eylem baðlamýndan, koþullarýndan ayrýlmýþ olur. Düþünce duygudan ayrýlýr, çaðrýþým baðlantýlarý baskýlanýr veya kesintiye uðratýlýr; düþünce bilinçte zayýflamýþ, etkinliðini kaybetmiþ, olaðan düþünce süreci sonucu oluþmamýþ gibi kalýr. Bu renksiz ve önemsiz bellek içeriði artýk hastanýn zihinsel iþleyiþinde önemli rol oynamaz. Bir anlamda, yalýtma ile zihindeki bazý düþüncelere sanki "dokunulmamaya" çalýþýlmaktadýr. Freud, Sýçan Adam olgusunda kompulsif eylemleri analiz ederken yapma - bozma mekanizmasýnýn tanýmýný yapmýþtýr (Freud 1909). Yapma - bozmada bir eylem bir diðeri tarafýndan iptal edilir. Bunun tipik bir örneði, sevgilisinin arabasý çarpmasýn diye Sýçan Adam’ýn yoldaki bir taþý önce yana koyup sonra tekrar ortaya getirmesidir. Bazen de ayný eylemi bunun tam aksi niyetle yapmaktadýr. Ýki evreli ve ikincisinin, birincisini yansýzlaþtýrdýðý kompulsif eylemler obsesyonel nöroz için tipiktir. Bu iki evreli eylemler birbirine zýt iki dürtü arasýndaki çatýþmayý ifade ederler. Obsesyonel nörozda bu dürtülerin sevgi ve nefret olduðunu bir kez daha belirtelim. OKB’de sýkça karþýmýza çýkan tekrarlamalar bir yapma - bozmadýr. Buradaki temel amaç bir eylemin iptal edilmesi ve farklý bir niyetle tekrarlanmasýdýr. Eskiden dürtüsel olarak yapýlmýþ olanýn yerine þimdi süperegonun yaptýrdýðý geçirilir. Yýkama kompulsiyonlarý da daha önce gerçekleþtiði varsayýlan bir kirlenmeyi bozma amacýný taþýrlar. Freud, bu hastalýkta ayrýca süperegonun da gerilemeye uðradýðýndan ve katý, acýmasýz bir yapýya büründüðünden söz eder (Freud 1923). Süperego kýsasa kýsas ilkesine göre çalýþmaya baþlamýþtýr. Ego saldýrganlýðýn dýþa yöneltilmesinden ne kadar kendini 48

alýkoyarsa süperegonun sadizmi o kadar artar. Nesnelere yöneltilemeyen saldýrganlýk süperegonun egoya saldýrganlýðý þeklinde içe döner. Obsesyonel nörozda ego, güçlü dürtüler karþýsýnda erken olgunlaþmak zorunda kalmýþ ancak yeterince geliþmiþ yöntemleri kullanamayan bir egodur. Ego kendini serbest hissetmez; belli þeyleri yapmak, düþünmek veya yapmamak zorundadýr. Çatýþma tamamen egoyu kaplayabilir ve hatta belirtiler haz verici hale gelebilir. Ego sadistik süperegonun isteklerine karþý bazen boyun eðer bazen baþ kaldýrýr bazen de hem boyun eðer hem baþ kaldýrýr. Burada tekrar Freud’un Sýçan Adam’ýna geri dönelim: Sýçan Adam ilk cinsel iliþkisinden sonra "Bu harika bir þey, insan bunun için babasýný bile öldürebilir"der. Ego süperegonun tehditlerine, karþý tehditle yanýt vermektedir. Freud’dan sonraki dönemde OKB ile ilgili çalýþmalar baþlangýçta onun görüþlerinin bir miktar geniþletilmesinden öteye gitmemiþtir. Anna Freud, karþýt tepki oluþturma benzeri özgül savunmalarýn, bu hastalýðý, tekrarlayýcý davranýþlar görülen diðer bozukluklardan ayýrdýðýný savunur. Anna Freud ayrýca nesne iliþkilerindeki baþarýsýzlýk ile anal özelliklerin artýþý arasýnda bir iliþki olduðu gibi varsayýmlar öne sürer (Freud 1966). Klein, obsesyonlarý içsel iyi nesnenin tahribi arzusuna karþý kullanýlan savunmalar olarak görür. Çocuk sevdiði nesneyi tahrip ettiðinden korkmakta ve onu geri dönüþümsüz, onarýmý mümkün olmayan þekilde tahrip etmemek için kontrol etmektedir. Klein’a göre obsesif semptomatoloji bir tamir gayretidir (Klein 1940). Yakýn dönemde yapýlan araþtýrmalarda ise yeni görüþler ortaya konmuþtur. Mallinger ve Salzman, obsesiflerin yaþamlarýnýn her alanýnda kontrol ihtiyacýnýn hakim olduðunu vurgulamýþlardýr. Mallinger, hastalýðýn belirtilerinin kontrol çabasý yetersiz kaldýðýnda ortaya çýktýðýný ve bu obsesif kontrol çabasýnýn altýnda güçsüzlük korkularýnýn yattýðýný savunmuþtur. Geliþimsel bakýþ açýsýndan, kontrol ihtiyacýna çocuðun ana babasýnýn devamlýlýðýndan ve güvenilirliðinden emin olmadýðýnda, tehlike algýsýnýn sonucu olarak ortaya çýktýðý gözüyle bakýlabilir (Mallinger 1984). Salzman, OKB’nin dinamiðinde öfkeden ziyade utanç, onur kaybý, zayýflýk ve yetersizlik duygularýnýn ortaya çýkýþýný önleme çabasýnýn olduðunu öne sürmüþtür (Salzman 1985). Leib, OKB hastalarýnýn analizinde anne-çocuk iliþkisinin incelenmesinin çok önemli olduðunu ve bu hastalarýn çoðunda omnipotan, despot ve aþýrý koruyucu olarak içselleþtirilmiþ anne tasarýmlarý ile kurulan iliþkinin KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 2003;6:46-50


OBSESÝF KOMPULSÝF BOZUKLUKTA PSÝKANALÝTÝK GÖRÜÞLER

hastalýðýn geliþiminde rol oynadýðýný tespit etmiþtir (Leib 2001). Bu noktada Meares’in özellikle bulaþma temizleme alt grubundaki OKB’lilerle ilgili görüþleri dikkat çekicidir. Meares, Freud’un da bu hastalarýn önemli bir özelliði olarak tanýmladýðý "düþüncelerin omnipotansýnýn" OKB semptomatolojisindeki temel bozukluk olduðu görüþünü savunur. Düþüncelerin omnipotansý yaþamýn ortalama ilk 4 yýlýnda çocuðun içsel yaþantýsý ile dýþ dünya arasýndaki ayrýmý fark edememesine dayanýr. Kendilik sýnýrlarýnýn oluþmamasý içerisinin dýþarýyý, dýþarýsýnýn da içeriyi etkileyebildiði bir durum oluþturur. Çocuk, duygularýnýn, arzularýnýn, düþüncelerinin çevreyi etkileyebildiðine; çevrenin de kendisine nüfuz edip onun üzerinde etkili olabileceðine inanýr. Büyüsel bir bulaþma, sirayet (kontaminasyon) hali söz konusudur. Hasta kir, mikrop, dýþký, idrar gibi tehlikelere açýk iken baþka bir tehlike de kendi yarattýðýdýr; yakýnlarýna, sevdiklerine bilinçdýþý zarar verme arzularý taþýmaktadýr. Her iki durumun yarattýðý anksiyete ile, olabilecek tehlikeleri önlemek için ritüellerden oluþan bir sistem geliþtirilir. Meares, OKB'li hastalarýn kendilik sýnýrlarý kavramýnýn geliþmemiþ olduðunu, hastalýðýn bu nedenle geliþtiðini savunur. Bunun aþýlmasý için çocuðun, baþkalarýnýn sadece kendi uzantýlarý olmadýðýný, kendilerine ait düþünceleri ve istekleri olduðunu kabul etmesi gerekir. Meares, tedavide bu kiþilik yapýsýnýn ele alýnmasýný ve kendilik duygusunun, düþüncelerin bireyin kendisine ait olduðunun iþlenmesi gerektiðini savunur (Meares 2001). OKB'de psikanalitik psikoterapilere baþvurulabilecek durumlar Freud'un ve onu takip eden psikanalitik psikoterapistlerin obsesyonel nöroz hastalarý ile ilgili gözlemleri ve açýklamalarý bu hastalarý anlamamýza büyük katkýda bulunmuþtur. Tedavide ise, OKB’nin psikanalitik psikoterapilere dirençli olduðu zaman içinde ortaya konmuþtur. Bir kez oluþtuktan sonra obsesyonlarýn ve kompulsiyonlarýn, ne kadar doðru ve yerinde olursa olsun yorum çalýþmasý ile ortadan kaldýrýlamayacaðý düþünülmektedir. Esman, psikanalitik literatürü gözden geçirdiði araþtýrmasýnda, psikanalizin OKB’de etkin bir tedavi olduðunu söylemek için çok az veri olduðunu belirtmiþtir (Esman 2001). Sifneos’un kýsa süreli dinamik psikoterapi yöntemleri ile olumlu sonuçlar alýndýðýný bildiren bir çalýþmasý vardýr; ancak bu çalýþma, hastalarýn þikayetlerinin hafif düzeyde olmasý ve OKB için DSM kriterlerini karþýlamamalarý

KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 2003;6:46-50

nedeni ile fikir verici kabul edilmemektedir (Sifneos 1966). Bütün bunlara raðmen OKB tedavisinde psikanalitik yöntemlerin kullanýlabileceði durumlar gene de vardýr. Hastalar psikanalitik psikoterapilerden obsesyonlar ve kompulsiyonlar dýþýnda yararlanabilirler. Psikodinamik faktörlerin semptomlarýn ortaya çýkýþýnda veya alevlenmesinde rol oynadýðý bilinmektedir. Gebelikte ve doðum sonrasýnda ortaya çýkan OKB’de çocuk sahibi olma konusundaki bilinçdýþý dürtülerin rol oynamasý bunun bir örneðidir. Bu faktörlerin belirlenmesi ve hastanýn ruhsal dünyasýndaki anlamlarýnýn açýða kavuþturulmasý kiþinin bunlardan kaçýnmasýný saðlayabilir veya hastalýðýn ortaya çýkýþýna neden olabilecek düzeyde etkili olmalarýný engeller. Bazý OKB hastalarý ýsrarla semptomlarýna sarýlmýþlardýr çünkü aile iliþkilerini, kiþiler arasý iliþkilerini bu yolla kontrol etmektedirler. Gabbard’ýn bildirdiði bir erkek hasta mikrop kapma korkusu nedeniyle babasýný evden uzaklaþtýrmýþ ve kendisi ile sadece annesinin ilgilenmesine izin vermektedir. OKB belirtileri hastanýn bilinçdýþý oedipal zaferine aracýlýk etmektedirler (Gabbard 1992). Psikanalitik yöntemle yapýlan bir tedavi sonrasýnda hasta belirtilerinin anlamýný kavramýþ ve diðer tedavilere ikna olmuþtur. Salzman, OKB’li hastanýn kontrol ihtiyacý ile her türlü psikoterapiyi "halat çekme oyununa benzer bir mücadele"ye çevirebileceðini ve böylelikle ilaç tedavisi veya davranýþçý tedavilerin sürdürülmesinde güçlük çekilebileceðini belirtmiþtir (Salzman 1997). Böyle durumlarda psikanalitik psikoterapiden yararlanýlabilir. OKB ile birlikte kiþilik bozukluklarýnýn varlýðý durumunda da psikanalitik psikoterapi tek çözüm yolu haline gelebilir ve tedavi planýnýn bir parçasý olarak uygulanmalýdýr. Kiþilik bozukluðu göstermeseler de, OKB hastalarýnýn genel popülasyona göre daha yüksek oranda boþanma ve ayrýlýk yaþadýðý bildirilmiþtir (Zetin ve Kramer 1992). Psikanalitik tedaviler hastalarýn iliþki sorunlarýna yardýmcý olmada kullanýlabilir. Son olarak, özellikle aðýr OKB olgularýnda tek bir tedavi þekli yetersiz kalabilmektedir. Leib, psikanalizin, ilaç tedavisi ve davranýþçý tedavi ile entegre edilmesinin bazý hastalar için gerekli olduðunu savunmaktadýr. Ayný zamanda ilaç kullandýðý, seanslarýn ilk 5-10 dakikasýný davranýþçý tedavi ile geçirdiði ve sonra seansa psikanalizle devam ederek baþarýlý bir þekilde tedavi ettiði bir olgu bildirmiþtir. OKB tedavisinde, esnek, eklektik ve farklý disiplinlerin bir arada kullanýldýðý yaklaþýmlar yeni ufuklar açacaktýr.

49


TOPÇUOÐLU V.

KAYNAKLAR Abraham K (1921) Contributions to the theory of the anal character. Essential Papers on Obsessive-Compulsive Disorder, DJ Stein, M Stone (Ed), New York, New York University Press, 1997, s.73-90.

Jonest E (1913) Hate and anal erotism in the obsessional neurosis. Essential Papers on Obsessive-Compulsive Disorder, DJ Stein ve M Stone (Ed), New York, New York University Press, 1997, s.65-72.

Esman A (2001) Obsessive compulsive disorder: Current Views. Essential Papers on Obsessive-Compulsive Disorder, DJ Stein, M Stone (Ed), New York, New York University Press, 1997, s.145-157.

Judd L (1965) Obsessive-compulsive neurosis in children. Arch Gen Psychiatr, 12:136-143.

Fenichel O (1945) Nevrozlarýn Psikoanalitik Teorisi. (Çev. S Tuncer), Ýzmir, Ege Üniversitesi Matbaasý, s.246-284. Freud S (1908) Kiþilik ve anal erotizm. Cinsellik Üzerine Üç Deneme, (Çev. S Budak) Ankara, 1997, Öteki Yayýnlarý, s.199209. Freud S (1909) Bir saplantý nevrozu olgusu üzerine notlar ("Sýçan Adam"). Olgu Öyküleri 2, (Çev. A Eðrilmez), Ýstanbul, 1996, Payel Yayýnlarý, s.29-111. Freud S (1913) Saplantý nevrozuna yatkýnlýk (Nevroz Seçimi Sorununa Bir Katký). Psikopatoloji Üzerine, (Çev. S Budak) Ankara, 1997, Öteki Yayýnlarý, s.125-143. Freud S (1923) Ego ve Ýd. Metapsikoloji. Haz Ýlkesinin Ötesinde, Ego ve Ýd ve Baþka Yapýtlar, (Çözümlemeler ve Notlarla Çev. A Yardýmlý) Ýstanbul, 2000, Ýdea Yayýnevi, s.247293. Freud S (1926) Ketlemeler, semptomlar ve kaygý. Psikopatoloji Üzerine, (Çev. S Budak) Ankara, 1997, Öteki Yayýnlarý, s. 229329. Freud A (1966) Obsessional neurosis: A summary of psychoanalytic views as presented at the congress. Essential Papers on Obsessive-Compulsive Disorder, DJ Stein, M Stone (Ed), New York, New York University Press, 1997, s.100-112. Gabbard GO (2001) Psychoanalytically informed approaches to the treatment of obsessive-compulsive disorder. Psychoanalytic Inquiry, 21;2:208-221. Geçtan E (1989) Çaðdaþ Yaþam ve Normaldýþý Davranýþlar. Ýstanbul, Remzi Kitabevi, s.220.

50

Klein M (1940) Mourning and its relation to manic depressive states. Love, Guilt and Reperation and Other Works 19211945. London, Vintage, 1998, s.344-370. Laplanche J, Pontalis JB (1973) The Language Psychoanalysis. London, W.W. Norton & Company.

of

Leib PT (2001) Integrating behavior modification and pharmacotherapy with the psychoanalytic treatment of obsessivecompulsive disorder: A case study. Psychoanalytic Inquiry, 21:222-242. Mallinger A (1984) The obsessive myth of control. J Am Acad Psychoanal, 12:147-165. Meares R (2001) A specific developmental deficit in obsessive tisorder: The example of the wolf man. Psychoanalytic Inquiry, 21:289-320. Odað C (2001) Nevrozlar-2. Halime Odað Psikanaliz ve Psikoterapi Vakfý Yayýnlarý No:2, Ýzmir, s.54. Salzman L (1985) Treatment of the Obsessive Personality. New York, Aronson. Salzman L (1997) Therapy of the obsessive personality. Essential Papers on Obsessive-Compulsive Disorder, DJ Stein, M Stone (Ed), New York, New York University Press, 1997, s.124-163. Sifneos PE (1997) Pschoanalytically oriented short-term dynamic or anxiety-provoking psychotherapy for mild obsessional neuroses. Essential Papers on Obsessive-Compulsive Disorder, DJ Stein, M Stone (Ed), New York, New York University Press, 1997, s.113-123. Zetin M, Kramer MA (1992) Obsessive-compulsive disorder. Hosp Community Psychiatry, 43:689-699.

KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 2003;6:46-50


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.