Rüya tecrübesinin psikolojik ve dini temelleri

Page 1

T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ BÖLÜMÜ DİN PSİKOLOJİSİ ANABİLİM DALI

RÜYA TECRÜBESİNİN PSİKOLOJİK VE DİNİ TEMELLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

BÜLENT AKOT

ANKARA-2005


T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ BÖLÜMÜ DİN PSİKOLOJİSİ ANABİLİM DALI

RÜYA TECRÜBESİNİN PSİKOLOJİK VE DİNİ TEMELLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

BÜLENT AKOT

Tez Danışmanı Yard.Doç.Dr.Öznur ÖZDOĞAN

ANKARA-2005


GİRİŞ: I.

Araştırmanın Konusu ve Önemi: Araştırmanın konusu, insanlığın başlangıcından beri merak uyandırmış

ve hala üzerinde tartışılmakta olan rüya tecrübesinin psikolojik ve dini temellerinin ne olduğunun ortaya konulmasıdır. İlahiyat sahası içerisinde tefsir, hadis, felsefe, tasavvuf, edebiyat gibi alanlarda çeşitli yüksek lisans ve doktora seviyesinde rüya ve tabiri ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Ancak şu ana kadar Din Psikolojisi alanında rüya konusunu psikolojinin verilerini de dikkate alarak hiçbir yüksek lisans ya da doktora seviyesinde çalışılmamıştır. Rüya gibi her insanın doğumundan ölümüne dek her gün içinde bulunduğu ve ruhsal yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olan bir olayı, psikologların çalışmalarını göz ardı edip, yalnızca dini verileri esas alarak araştırmak alanımız açısından bizce yeterli değildir. Biz biliyoruz ki, Din Psikolojisi çalışmalarında modern psikoloji çalışmalarından faydalanmak alanımızın gereklerinden ve avantajlarındandır. Bundan dolayı, şu ana kadar alanımızda ve ilahiyat alanında hiç kimsenin göz önünde bulundurmadığı ve esas almadığı kadar modern psikoloji sahasında rüya ile ilgili yapılan çalışmalar tezimize kaynaklık etmiştir. Rüya tecrübesi, bir çok ilim dalını ilgilendirecek kadar derin bir konu olması nedeniyle üzerinde her dinde, her inançta birçok şey söylenmiş ve yazılmıştır. Yahudi, Hristiyan, Müslüman birçok düşünür ve Arap, Yunan, Türk, Çin, Kızılderili birçok millet, rüya konusunda çeşitli fikirler ortaya atmışlardır. Rüyaları, ilahi kaynaklı kabul edenlerin yanında bir çok filozof gibi yalnızca beşeri kaynaklı bir olay olarak görenler de olmuştur. Üzerinde bu kadar millet ve dine mensup sayısız kişinin konuştuğu bir meseleyi, yüksek lisans seviyesinde tüm yönleriyle ele almak hak vereceğiniz üzere mümkün değildir. Bu sebeple araştırmada yalnızca modern psikoloji alanında Psikanalizin kurucusu Freud merkezde olmak üzere psikolojinin bakış açısından faydalanmak suretiyle Psikoloji ve Din’in rüya konusundaki fikirlerini sentezlediğinden aynı konunun geliştirilmesi adına yapılacak çalışmalara katkısı olacağından önem arz etmektedir.


II.

Araştırmanın Amacı: Araştırmanı temel amacı, rüya tecrübesinin Psikolojik ve dini temellerini

ortaya koymaktır. Şu ana dek ilahiyat sahası içinde Psikoloji Biliminin verilerini dikkate almadan yalnızca Kur’an ve hadisler temel alınıp İslami kaynaklar merkezde tutularak rüya ile ilgili çeşitli tezler hazırlandı. Özellikle de Din Psikolojisi alanında rüya konusu, psikolojik ve dini bakış açısıyla hiç araştırılma konusu yapılmadığından böyle bir araştırmanın yapılması gerekliliğine inandık. Din psikolojisi alanında çalışılmasından dolayı, rüya tecrübesinin psikoloji boyutuna ağırlık vererek tefsir ve hadis boyutlarına sadece ana hatlarıyla insanın dini yaşayışı üzerindeki etkileri açısından

değinilmeye çalışıldı. Tefsir ve hadis ile ilgili olarak konunun

dağılmamasını sağlamak adına derinlemesine incelenemedi. Doğumdan ölüme dek her gece insanla birlikte ve insanın ruhsal yaşantısının bir aynası konumunda olan rüya tecrübesinin ne olduğunun bilinebilmesi gerekir. İnsanların gerek beşeri gerekse dini hayatlarındaki davranışları tüm yönleriyle tahlil ederek haklarında bir karara varmak için rüyaların psikolojik ve dini temellerinin nerelerden beslendiğinin bilinmesine çalışma yardımcı olacaktır. Bu tezi hazırlarken öncelikli amaç, rüyanın ne olduğunu ve tarihi gelişimini inceledikten sonra, psikolojinin rüya hakkında neler söylediğini rüya ve rüya tabirine yükledikleri anlamları, anlamaya gayret göstererek insanın ruhsal yapısındaki etkilerini öğrenmektir. Sonrasında psikolojinin rüya hakkında söyledikleri ile dinin rüya hakkındaki söylediklerini bir araya toplayarak insan üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmaya çalışmaktır. Rüya konusunu modern psikolojide ayrıntılı biçimde ilk kez, Psikanaliz ekolünün kurucusu olan Sigmund Freud incelediği için psikoloji adına incelemeye onunla başlandı. Sonra onun dışındaki psikologların görüşlerine de yer verildi. Buradaki amaç, Freud’un rüya kuramının haklı ve haksız taraflarının ne olduğunu tüm yönleriyle ortaya çıkarmaktı. Sonrasında rüyanın dini temellerini, Kur’an ve hadislere göre incelenmesinin nedeni, İslami bakış açısını ana hatlarıyla da olsa ancak bu şekilde yansıtılabileceğiydi. Neticede bu çalışmadaki amaç, rüyanın psikolojik ve dini temellerinin açıklığa kavuşturulmasıdır.


III.

Araştırmanın Metodu: Araştırma, sosyal bilimlerden İlahiyat

Din Psikolojisi alanında

olduğu için öncelikle Psikoloji ilminin verilerini dikkate almak kaydıyla tefsir, hadis, tasavvuf, İslam hukuku kaynakları esas alınmıştır. Araştırmamızda kullanılan bilgiler, büyük ölçüde kütüphane araştırma metodu olmak üzere içerik analizi gibi metotlarla elde edilmiştir. Daha önce de belirtildiği gibi, rüya konusu Tefsir, Hadis, İslam Hukuku, Kelam, Tasavvuf, Felsefe gibi İlahiyat alanı içindeki ilimler ile Tıp, Psikoloji, gibi uzmanlık isteyen birçok ilim dalını ilgilendiren geniş bir konudur. Bu ilimlerin rüyaya bakışlarını incelemek için bunların kaynaklarına inebilmenin yanında bahsedilen ilimlerde uzmanlaşmaya da ihtiyaç vardır.Modern Psikoloji kaynakları ile genel olarak tefsir ve hadis kaynakları ile araştırmanın sınırlanması gereği duyuldu. Konuyu incelemeye başlarken ilk olarak rüya ve rüya tabirinin ne olduğu açıklanmaya çalışıldı. Bunu yaparken hem İslam kaynakları hem de batı kaynakları kullanıldı. İkinci olarak, Modern Psikoloji açısından rüyanın temellerini Psikanaliz’ in kurucusu, Sigmund Freud’un rüya kuramı geniş şekilde incelenecek. Ona karşı olan görüşleri ve görüş sahibi psikologlar da incelenmeye çalışılacak. Bu inceleme, psikologlar ve psikologlar hakkında yazılıp Türkçe’ye tercüme edilen eserlerle yapılacak. Sonrasında ayet ve hadisleri ana hatlarıyla müfessir ve muhaddislerin eserlerinden öğrenerek rüyanın neticelendirilecektir.

psikolojik ve dini temelleri


I.

BÖLÜM: RÜYA VE RÜYA TABİRİ


1) RÜYA KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMI Bu bölüme başlarken öncelikli olarak rüya kelimesinin dilbilgisel incelemesiyle başlamak istiyoruz. Rüya kelimesi bilindiği üzere Arapça bir kelimedir. “Rüya, “Ra-E-Ye” fiil kökünden “Fa’la” kalıbında bir mastar olup uykuda bir şeyi görmek demektir. İsim olarak da uykuda görülen şey manasına gelir.” 1 “Bazen hemze hafifleyip vavlı olarak “Ru’ya” şeklinde de okunur.” 2 Bazen de hemze “Ya” harfine çevrilerek “Ruya” şeklinde ra harfinin esresi veya ötresi ile okunur. 3 Bu kelimedeki “elif” te’nis elifidir. Kelime gayri munsarıftır. 4 Rüya kelimesi tenvinsiz olarak okunur. Çoğulu “Ruen” şeklinde tenvinlidir. “RA-A” örneğinde olduğu gibi 5 bu kelimenin çoğulu olmaz diyenler de vardır. 6

Rüya kelimesi masdar olarak görmek manasına gelen “Er-Rü’yet”

kelimesiyle

anlamlıdır.

Fakat

“Er-Ru’ye”,

uyanıklıkta,

“Er-Ru’ya”

uykuda görmek manasında kullanılır. Bu iki kelime arsındaki fark; nesep bakımından yakınlık, akrabalık manasına gelen El-Kurba” mastarı ile ibadet vs. ile elde edilen yakınlık manasına gelen “ El-Kurbetu” mastarında olduğu gibi dişilik alameti olan “Te” ile “Ya” harflerindedir. 7 Rüya kelimesi,çeşitli sözlük ve eserlerde birbirine yakın anlamlarda açıklanmaktadır,Şöyle ki; Rüya, bir kimsenin uyku sırasında zihninden geçen hayal dizisine, 8 kişinin uyku halinde gördüğü şeye ve uykuda bir şey görmesi işine denir. 9 Başka bir ifade ile ruhani bir şey olup uykuda iken insani olan ruhun, manalar alemine dalması sonunda ğaibten kendisine akseden varlıkların şekil ve suretini bir anda görmesinden 1

İbni Manzur,Ebu’l Fadl Cemalu’d-Din Muhammed b.Mükrim El-Afrıki , Lisanu’l –Arab, C.XIV,s.297 2 Halil b.Ahmed,Ebu Abdurrahman,Kitabu’l-Ayn,II.baskı,h.1410, C.VIII, s.307 3 Zemahşeri,Ebu’l- Kasım Carullah Mahmud,el- Keşşaf an Hakaiki’t Tenzil ve Uyumu’l- Ekavil fi Vucuhi’t Tevil,Beyrut,C.II,s.303 4 Ahmed Asım Efendi, el- Okyanusu’l- Basit fi Tercemeti’l- Kamusi’l-Muhit,İstanbul,h.1305,C.III, s.817 5 Cevheri,İsmail b. Hammad, es-Sıhah, II.baskı,Kahire,1982,C.VI,s.234 6 İbni Manzur, a.g.e.,C.XIV,s.297 7 Zemahşeri, a.g.e.,C.II,s.303 8 Tuğlacı, Pars,Okyanus Sözlüğü, Pars Yay.,İstanbul,1974,C.3,s.2442 9 Hatipoğlu,Haydar,Sünen-i İbn-i Mace Tercüme ve Şerhi,Kahraman Yay.,İstanbul,1982,C.10,s.89


ibarettir. 10 Türk dili ve kültürünün temel kaynaklarından olan Divan-ı Lugat-ı Türk ve Kudadgu Bilig gibi eserlerde bu kelime orijinali olan “tüş” şeklinde yer almıştır. 11 “Düş, uyurken zihinde beliren olayların tümüdür.” 12 Uyku sırasında oluşan, bilincin ve iradenin denetiminden bütünüyle bağımsız bir biçimde oluşan ruhsal hayallerdir. 13

2) RÜYA KELİMESİNİN TERİM ANLAMI İnsanın cismi ve heykeli hem nuraniyeti, hem de karanlıkları kapsar. Yani; hem hayal, hem masal alemini içine alır. Kalp ise; bunların hem mahzeni, hem de menbaı olduğundan karanlık ve nuraniyeti ayırıcı bulunmakla bu aleme “alemi şehadet derler. Bu ismin verilme sebebi, karanlık ve nuraniyeti görüp ayırmasından dolayıdır. İşte, uyku halinde şahıs, zulmet ve nuraniyeti gördüğünden bu iki görüşte zuhur eden hallerin hepsine birden rüya derler. 14 Dilimizde rüya ile ilgili birçok kelime, deyim ve terim bulunmaktadır. Rüya gibi, rüyalarına girmek, gözü açık rüya görmek, rüyada bile görememek,sadık rüya, rüyasında görse hayra yormamak, tüş yürgüçü, tüş yörügi, ağır basma, düş azmak,düş yormak,karabasan, kara düş, kara kaygılı rüya, kara kura, kara kura basmak vs. Gençliğin baki olmadığını, hayata bel bağlamamak gerektiğini, zamanın ve bu dünyanın gelip geçici olduğunu belirtirken kullanılan ifadelerin başında hep “rüya gibi” ifadesi yer alır. Günlük ifadelerle kullanılan rüya kelimesi, genellikle gelip geçiciliğin aldatıcılığın sembolü durumundadır. 15 “İlk dönemlerde felsefeciler, rüyayı bir mesaj olarak algılamışlardır.” 16 Bir kısım tıpçılar da rüyayı iç yaşantıların bir yanı, beynin kendisine has bir faaliyeti 17 veya vücut organlarının bir kısmının

10

İbni Haldun,Mukaddime,MEB Yay:,(Çev: Zakir Kadiri Ugan) İstanbul,1996,C,I,s.251 Yüksel,Hasan Avni,Türk- İslam Tasavvuf Geleneğinde Rüya,Gazi Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi,Ankara,1990, s.1 12 Çankı, Mustafa Namık,Büyük Felsefe Lugati,Devlet Matbaası, İstanbul,1955,C.2,s.560 13 Cevizci,Ahmet,Felsefe Sözlüğü,Paradigma Yay.,İstanbul,2002,s.276 14 Abdulkadir Geylani,Atiyye-i Subhaniye,(Çev:Mehmet Arif),Uluçınar Yay.İstanbul, 1983, s.56 15 Yüksel, Hasan Avni; a.g.e. s:2,3 16 Ersevim,İsmail,Psikanalizin Temelleri Üzerine, Assos Yay., İstanbul, 2002,s.287 17 Kaya, Nusret,Psikoestetik, Sistem Yay.,İstanbul ,1999,s.8 11


çalışmaması sonucu yada ağır aksak çalışması sonucu, uyku bozukluğu sebebiyle görülen şeyler 18olarak kabul etmişlerdir. Rüya ile ilgili olarak Kindi, felsefi risaleler adlı esrinde şöyle söylemektedir.

“Rüya,

nefsin

düşünceyi

kullanıp,

duyuyu

kullanımından

kaldırmasıdır. Sonucu bakımından rüya, nefis duyuyu bırakıp düşünceye yöneldiği için, düşünceye konu olan her şeklin tasarlama gücü sayesinde nefisteki izlenimidir.” 19 “Hz.İsa’dan yedi asır önce Asur kralı döneminde rüyalar,Tanrı tarafından gönderilen mesajlar olarak benimsenmiştir.” 20 “Mısır firavunları da rüyaları tanrı ve tanrıçanın yol göstericisi olarak kabul etmişlerdir.” 21 Çinlilere göre rüya, manevi ruhun bedenden çıkıp ölülerin ruhlarıyla veya canlı ile haberleşip bu izlenimlerle dönmesidir. Hintliler rüyayı,gelecekten haber veren mesajlar olarak kabul etmişler,kötü ve iyi ruhları tasnif ederek mesajları anlamaya çalışmışlardır. Eski Yunanlı ve Romalılara göre rüya,Tanrılardan bir mesajdır. Yahudilik ve Hristiyanlık’ta da rüyalara büyük önem verilmiş, Allah(c.c)’tan iyi ve kötü anlamda gönderilen mesajlar olarak kabul etmişlerdir. Kötü rüyalar uyarıcı özellik taşıyan rüyalar olarak açıklanmıştır. 22 İslam Alimleri’nin rüya hakkındaki görüşlerine ilerleyen bölümlerde yer vereceğiz.

18

Apaydın,Halil; “Rüya ve Foksiyonu”, 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Samsun,1997 ,S.9,s.267 19 Ebu Yusuf Yakub İbn İshak el-Kindi,(Çev:Mahmut Kaya),Felsefi Risaleler,İz Yay.,İstanbul 1994, s.142,143 20 Ersevim,İsmail,a.g.e.s:301 21 Dee,Nerys,Rüyaları Anlamak; (Çev:Nilüfer Kavalalı), İlhan Yay.,İstanbul;1997,s.36 22 Günay,Umay,Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yay.,Ankara,1999,s.96-98


3) RÜYA VE UYKUNUN NASIL OLUŞTUĞU Rüya, uykuda görülen şeylerdir. Uyku ise; insan hayatının ortalama üçte birini kapsar. Uyku, biyolojik bir ihtiyaçtır. Genel olarak uykusuz kalan kişide üçüncü günden sonra davranış bozuklukları görülür. Uyku ile ilgili net bilimsel bulgular tam olarak elde edilememiş, ancak önemli neticelere ulaşılmıştır. Yatınca beden daha sonra da zihin gevşer ve biz uyuruz. Uyuyunca kalp atışları ve nefes yavaşlar kan basıncı ve vücut ısısı düşer. 23 “Yüzyıllar boyu uykunun tek amacının fiziksel olarak vücudu dinlendirmek olduğu varsayılmıştır. Şimdi ise, yapılan araştırmalara göre; uykunun fiziksel ihtiyaçtan ziyade ruhsal dinlenmeye yönelik olduğu kabul edilmektedir.” 24 Araştırmalar rüyanın uykuyu koruduğu ve sağlıklı hale getirdiğini ortaya çıkarmıştır. 25 İslam dünyasının dışındaki topluluklarda uyku ve rüya hakkındaki çalışmaların başlangıcı oldukça eskilere dayanmaktadır. “Bu, Epicirus’un M.Ö.44’te yazdığı şiiri “De Reum Natura” dan Flourens’in 18. Yüzyılda ortaya koyduğu uyku teorisine Kleitman ile Bremer’in 20.Yüzyıl teorilerine kadar yaklaşık 200 yıl kadar sürmüştür. Rüyaların gece boyunca duygulara ulaşan hareketlerden meydana geldiğine inanan Demokritus ve Aristo zamanından Henri Bergson’a kadar (1914) rüyaların uyuyan beyin üzerine çarpan dış uyaranlar sebebiyle meydana geldiği görüşü benimsenmekteydi. Hipokrat’tan Platon ve Aristo’ya kadar uzanan görüşler meseleyi daha çok psikolojik açıdan ele almaktaydı ki,19. Asra kadar rüya hakkında söylenenler Metafizik ve metapsişik mahiyetten ileri gidememiştir.19.Asrın sonlarında ortaya konan yeni görüşlerin bir kısmı psikolojik izahlara dayanırken diğer bir kısmı da başta Rus fizyolojisti Pavlov’un hayvanlardaki denemelerini esas alan fizyolojik olaylara dayanmaktaydı. 1815’de Maine de Bran’ın “Uyku,Rüyalar ve Sembolizm Hakkında Yeni Mülahazalar” adlı eseri ile rüya hakkındaki izahlar yeni bir ilmi boyut kazanmıştır. Buna göre Rüya muhayyilenin pasif bir şeklidir. Bunlar organik kaynaklı rüyalardır. Ancak Maine de Bran, bu organik kaynaklı rüyalardan başka duyguların ürünü olan Üç çeşit rüya kabul etmektedir. Bunlar,dokunmaya 23

Dee,Nerys,a.g.e.,s.17 Dee,Nerys,a.g.e.,s.17 25 Özbaydar,Sabri,Rüyaların Fonksiyonu, Baha Matbaası,İstanbul,1971,s.52 24


işitmeğe görmeğe koklamaya ve tatmaya ait rüyalardır. Uyumayı, dış dünyadan ilgiyi kesmek olarak niteleyen Bergson’a göre, rüya hayallerinin şuurda yer almaları için şuurun dış dünyadan ilgisini kesmesi, kendine dönmesi,hayal teşekküllerinin kontrolsüz kalması,düzeltmelerle dizginlenmemesi gerekir. Bu takdirde dimağ ancak ağırlaşmış bir faaliyet gösterir. Ruh ve vücut arasındaki objektif bağlantı çözülür ve ameli faaliyet durur. Bergson’a göre rüya, realite hayatını yaşamak demek birtakım gereksiz şeyleri atmak suretiyle faydalı olanlarını kullanmak ve bu şekilde bir seçme yaparak adaptasyonlarda bulunmaktır. Halbuki rüyada bütün faydasız şeyler, uyuklayan şuurun eşiğine çıkarlar. 26 “Rüya,fizik kanunlarının dışında canlı, hareketli ses ve şekiller hafızadan irade dışı bir uyandırıcı etkisi ile şuura dökülmeye başlar, hafızadaki şekil ve sesleri harekete geçiren bu uyandırıcı organizmanın herhangi bir noktasındaki biyolojik değişikliktir.” 27 Rüyadaki her çeşit hayal, bir organın etkisiyle meydana gelen hissi bir algının etrafında birleşir ve gruplaşır. Rüya gördüğümüz anda bunun genellikle gerçek duyumlar olduğunu sanırız. Bununla birlikte rüyadayken de gerçek olup olmadığını kendimize sorduğumuz olur. Bu hal, uykudayken de insanda yargı yeteneğinin ve uyanıklık hatıralarının devam ettiğini gösterir. Düşüncenin rüya içindeki müdahalesi belirsiz ve geçici olmakla birlikte devamlı olursa uyanılır. İnsan hayatının

1/3’ü

uykuda

geçmekle

birlikte

uykunun

işlevleri

tam olarak

anlaşılamamıştır. Bununla beraber uykunun doğasına son 30-40 yıl zarfında yapılan yoğun araştırma gayretleri ile oldukça açıklığa kavuşmuş durumdadır. Uyku, dış dünyaya olan duyarlılığın ve farkında oluşun azaldığı bir durumda faaliyetsizlik halin geri dönüşü sayılabilir. Uyku hali, anesteziye veya ilaç, alkol alımına bağlı olarak veya hastalık sebebiyle ortaya çıkan komaya bağlı bilinçsizlik halinden; uyuyan kişinin uykudan kolaylıkla uyandırılması sebebiyle ayırt edilir. Aynı zamanda uyku,bilinçsizlik halinden uyku esnasında olan ve daha sonra rüya şeklinde ifade edilen zihni faaliyet olgusu ile ayırt edilebilir. Ayrıca, uyku süresince iç ve dış

26 27

Adasal,Rasim,Medikal Psikoloji, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yay., Ankara,1965,s.220-225 Baymur,Feriha,Genel Psikloji, İnkılap Yay.,İstanbul, 1985,s.201-204


olaylara seçici tepkide bulunmanın meydana çıktığına değin deliller vardır. 28 Yapılan tespitlere göre normalde insan bir gecede 4 ile 8 arasında rüya görebilmektedir ve bir rüyanın süresinin 20-90 dakika arasında değiştiği deneylerle tespit edilmiştir. Günümüzde artık uykudaki birinin rüya görüp görmediği tespit edilmektedir. Bilindiği gibi milyonlarca beyin hücresinin faaliyetinden doğan elektrik akımları nörolog Hans Berger tarafından 1920’de tespit edilmiştir.1953’te de Kleitman elektroansefalografi (EEG)’yi rüyaların görüldüğü anın tespitinde son derece başarılı bir metot olarak kullanmıştır. Gözler kapalı fakat uyanık halde bulunan bir kimsenin beyni ritmik olarak saniyede 8-13 saykıllık dalgalar yaymaktadır.”Alfa” ritmi ismini alan bu dalgalara mukabil, derin uykuda yavaşlayan ve frekansları saniyede1/2 ile 2 arasında olan dalgalara “Delta” ritmi denilmektedir. Gözlemler göstermektedir ki normal uyku süresinde ortalama her 89 dakikada bir Delta ritmi dalgalar yerine Alfa ritminde dalgalar ortaya çıkmakta ve bunlar bir müddet sonra kaybolarak yeniden Delta ritmi devam etmektedir. İşte Alfa karakterindeki dalgalar ortaya çıktığı zaman denek uyandırılırsa o anda rüya görmekte olduğunu beyan etmektedir. Uyuyan bir kimsenin göz hareketleri, göz kapağı üzerine ve göz kasları hizasına yerleştirilmiş bulunan elektrotlarla EEG üzerinde kaydedilmektedir. Eğer çok dikkat edilirse göz kapağı altındaki bu hareketler aletsiz olarak çıplak göz ile de seçilebilmektedir. 29 Yine aynı araştırmalarda uykunun alt düzeyi olduğu görülmüştür. Bu uyku düzeylerine bağlı iki çeşit uyku vardır. Bunlar: “REM (Rapid Eye Movement - Hızlı Göz Hareketi) ve NREM (Non REM -

Hızlı Göz Hareketi Olmayan) olarak

tanımlanır. NREM uykunun gece içinde birkaç düzeyi vardır. İlki 90 dakika sürer, bunu 10 dakikalık bir REM durumu takip eder. Gece içinde NREM ve REM durumlar birbirini takip eder. Başlangıçta

NREM durumları uzundur. Uyku

ilerledikçe süreler kısalır. REM durumlar uzar. REM uyku, yüz kaslarındaki ve ellerdeki hareketlerden anlaşılır. Bu durumda eller ve kollar hareketsiz kalır, kan basıncı ve kalp atışları artar. En önemlisi gözler göz kapaklarının altında hareket eden bir şeyi takip eder gibi hızla sağa sola doğru hareket eder. Araştırmalar bu durumda uyandırılan birinin rüya gördüğünü tespit etmişlerdir. Nadir de olsa NREM döneminde de rüya görüldüğünü söyleyenler olmuştur. 30 28

Arkonaç,Sibel Ayşen,Psikoloji,Zihin Süreçleri Bilimi, Alfa Yay.,II. Baskı,İstanbul,1998,s.113 Özbaydar,Sabri,a.g.e.,s.56,57 30 Dee,Nerys,a.g.e.,s.19-21 29


REM uykusu, uyku süresince yaklaşık 90 dakikada bir ortaya çıkar. Uzunluğu 10 dakikadan başlar, giderek artar. On yaşından altmış yaşlarının ortasına değin insanda uykuda geçen zamanın yaklaşık dörtte birini REM dönemi oluşturur. Bu süre, çeşitli ilaçların alınmasına ya da uyuyanın REM sırasında uyandırılmasına bağlı olarak kısalsa da, kişi fırsat buldukça REM uykusu oranını, buna bağlı olarak gördüğü rüya sayısını arttırır. Hızlı göz hareketlerinin saptanmasıyla kişinin rüya gördüğü başkaları tarafından belirlenebilse de, gördüğü rüyanın içeriğinin yalnız kendisi farkındadır. Bu nedenle, rüyaların incelenmesinde rüya gören kişinin uyandıktan sonra verdiği bilgiden başka kaynak yoktur. Bununla birlikte rüyaların incelenme biçimi rüyaların içeriğini etkileyebilir. Örneğin, evde görülen rüyaların laboratuar koşullarında görülenlerden daha kişisel ayrıntılar içerdiği saptanmıştır. Rüyalarda hissedilenlerden rahatsızlık verici olanlar, hoş duygulardan iki kat daha fazla bildirilmektedir. Rüyaların çoğunun içeriğinin, rüya gören kişinin yakın tanıdıkları ve iyi bildiği ortamların simgelerinden oluştuğu, rüyalara eşlik eden yabancılık gariplik duygusunun, rüyadaki keskin zaman ve mekan atlamalarından kaynaklandığı düşünülür. 31

“REM’in toplam süresi, uykunun toplam süresinin

%20-25 kadarıdır. Normal uyku süresinde yaklaşık beş altı kez REM uyku, yani, rüyalı uyku olur. En net rüyalar,uykunun altıncı düzeyinde olduğu tespit edilmiştir.” 32 Bununda genellikle seher vaktine denk gelmesi, bu konudaki hadis-i şerifin doğruluğunu ortaya koymaktadır. 33 Yapılan araştırmalarda ertesi gün hatırlansın yada hatırlanmasın herkesin her gece muayyen devreler içinde rüya gördüğü anlaşılmış, rüyaları çoğaltmak, azaltmak ya da verilecek uyarımlarla başlatmanın imkansız olduğu sonucuna varılmıştır. Uykunun yüzde yirmisi rüya ile geçmektedir ve sekiz saatlik normal bir uyku uyuyan kimse 96 dakika kadar rüya görmektedir. Bu durum rüyanın biyolojik bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. 34 Aynı şekilde birkaç aylık bebeklerin de rüya gördükleri bilinmektedir. Rüya görürken insanlarda tespit edilen değişikliklere hayvanlarda da rastlanmıştır.

31

Ana Britanica Ansiklopedisi, Ana Yay.,İstanbul,1990,C.18,s.558 Dee,Nerys,a.g.e.,s.18 33 Tirmizi,Rüya:3 34 Özbaydar, Sabri,a.g.e.,s.64 32


Uykuları sırasında hayvanlarda REM tespit edilmiştir. 35 Yapılan araştırmalarda organizma rüya görmekten alıkonulamamakta ve alıkonulursa bunları sonradan telafi etmeye çalışmaktadır. Bu durum, denekler üzerinde denenmiş ve ispatlanmıştır. Uzun süre rüya mahrumiyetine uğratılan deneklerde davranış bozuklukları görülmüş; REM dönemi dışında uyandırılırsa davranış bozukluğu sergilememiştir. Rüya görme esnasında uyandırılan rüya görmeleri engellenen organizmalar ise,birçok davranış bozuklukları sergilemiştir. Rüya mahrumiyeti muayyen bir hududu aştıktan sonra artık rüya görme faaliyeti yumuşaklığını kaybetmekte ve önce vizüel illüzyonlar sonra hezeyanlar ve halüsinasyonlar başlamaktadır. 36 Bundan dolayı, organizmanın her gece muayyen miktarda rüya görmesinin bir zaruret olduğu kesin şekilde anlaşılmış bulunmaktadır. Bu olmadığı takdirde gerek ruh sağlığı,gerekse beden sağlığı tehlikeye düşmektedir. Bu açıdan bakınca rüyanın uykuyu koruduğu anlaşılmıştır. Rüya mahrumiyeti tecrübeleri bunu ortaya çıkarmıştır. 37 Bu deneyler sonucunda ilmen rüyanın insanın ruhi hayatını düzene sokan, hayat için elzem olan bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. Deneylerde derin uykudan uyanmanın rüya esnasında uyanmadan daha kolay olduğu, rüya esnasında uyanmanın ise daha zor olduğunun tespiti de insanın uykudan çok rüyaya ihtiyacı olduğu hususunu ortaya koymuştur. Yine bu deneylerle rüyaların psikolojik, fizyolojik, solunum ve beslenme gibi hayatın devamını mümkün kılan ihtiyaçlardan olduğu ilmen tespit edilmiştir. 38 Kaliforniya Balh Üniversitesi Öğretim üyelerinden ünlü İngiliz biyokimyacısı ve gen araştırmacısı Sir Francis Crick’e göre; rüyaların kendi başlarına çok önemli anlamları yoktur, fakat fonksiyonları önemlidir. Beyin rüyada gerçek olayları tekrarlamakta ve bunları yaşanmış bazen de çılgın fikirlerle süslemektedir. Bu da büyük bir ihtimalle sinirlerden hızla geçen içtepilerin yanlış devreye girmesiyle oluşmaktadır. Beyin rüya görürken hafızamızı çılgın bir deneyden kurtarmaktadır. Bu mekanizma bahsedilen şekilde işlemezse insanlar önemli ruh bozukluklarına uğrayabilirler. Almanya’da rüya ile ilgilenen bir enstitü, yapmış olduğu çalışmalarda rüyaların beynimizi uyuşturmadığı, aksine en yüksek düzeyde çalıştırdığını ortaya koymuştur. Uyuyanlar üzerinde yapılan beyin 35

Özbaydar,Sabri,a.g.e.,s.77 Özbaydar, Sabri,a.g.e.,s.68 37 Özbaydar, Sabri,a.g.e, s.82 36


araştırmalarında, derin fakat rüya görmeden uyuyanların beyinlerinin uyanık haldekinden %12 daha az enerji harcadıkları; beyinde en fazla enerjiyi konuşma, düşünme ve planlama merkezlerinin bulunduğu kısmın harcadığı ortaya çıkmıştır. 39 Yeni keşfedilen aletlerin yardımıyla insanların uyku seyri içinde geçirdikleri safhalardan birinden bir diğerine veya doğrudan doğruya uyanıklığa geçişte rüyaların gördüğü biyolojik olarak tespit edilmişse de hangi şartlar rüyayı meydana getirmektedir? Gibi pek çok soru halen cevapsızdır. Rüyanın görüldüğü anı aletlerle tespit edilmekle beraber rüyanın ne olduğunu kişi aktardığı için zihnin çalışma şeklini ve ayrıca şuuraltının durumlarını tespit etmek şu an için imkansızdır. 40 Rüyanın nasıl görüldüğünü bu şekilde açıkladıktan sonra rüyaların sabahleyin uyandıktan sonra hatırlanması ya da unutulması ile ilgili olarak da şunları söyleyebiliriz. Şu halde rüyaların hatırlanması, pek tabii ki, beynin dış kısmını örten kabuğun faaliyetine bağlıdır. Rüyayı unutmak ise, uyku esnasında beyin kabuğunun aşağı seviyeli bir çalışmasından ileri gelmektedir. Mamafih sabahları ya çalar saat ya da itiyatlarımız bizi uyandırdığında, biz gecenin en son ve en uzun rüyasından ayrılıyoruz. Bunun sonucu olarak da ancak gecenin son rüyasını hatırlayabiliyoruz. Ama araştırmalar gösteriyor ki, gece her rüya nöbetinin arkasında bilinmeyen bir sebeple uyanıyor. Fakat tekrar uykuya gidiyoruz. Gündüz yaşantısından kalan problemlerle uğraşıyoruz. Rüyaların unutulması yahut hatırlanabilmesi konusu psikolojik faktörleri nazarı dikkate almadan izah edilemez.

Şahsın rüyalarını

hatırlaması bir geceden diğerine farklı olabileceği gibi, bir rüyadan ötekine de farklıdır.

Rüyalarını

hatırlayamadıklarını

söyleyenler,

yataklarına

geç

gidenler,geceleri pek güçlükle uyandırılabilenlerdir. Her gece rüya gördüklerini söyleyenler ise, kafalarını yastığa koyar koymaz uyuyabilenlerdir. Demek ki, şahsiyetin yapısı, rüyaların hatırlanmasında önemlidir. 41 Rüyanın mahiyetinin içinde yer alan bir başka konu ise kabusların rüya olayı içindeki yeridir. Şöyle ki, rüya, uykunun devamını sağlarken; kabuslar tam tersi işlem görürler. Yani kabuslar, uykuya son verirler. Çünkü, bu gibi hallerde rüya işini 38

Yüksel,Hasan Avni; a.g.e.,s.78 Yüksel,Hasan Avni,a.g.e.,s.79-80 40 Günay,Umay,a.g.e.,s.95 39


yapamaz. Rüya uykuyu korumakla görevli bir gece bekçisidir. Kabuslarda ise, bekçi, uyuyanı uyandırır. Çünkü, bekçi, yalnız başına bu tehlikeyi savacak güçte değildir. 42 Kabuslar, bizim korkulu rüyalarımızdır. Eğer yemeği fazla kaçırdıysak ya da duygusal açıdan fazla yoğun bir gün geçirdiysek bu tip rüya görmek kaçınılmazdır. Ancak bu, kabusların oluşmasının tek nedeni değildir. Kabusların oluşmasının çok başka nedenleri daha vardır. Bu rüyalar, aynı zamanda telefi rüyaları olup, kişinin bilinci açısından hayati önem taşırlar. Çünkü, bu rüyaların kişinin bazı davranışlarının hayatı olumsuz yönde etkilediği konusunda onu ikaz edici fonksiyonları vardır. Örneğin, toplum tarafından onaylanmayan sosyal açıdan yasak ve uygunsuz bir şey yapmışsak da kötü raya görürüz. Bu, bilinçaltımızın bize, fiziksel ya da akli dengemizin tehlikede olduğunu söyleme biçimidir. Eğer olumsuz davranışlarımıza devam edersek, kabuslar, daha da kötüye gidecek; bilinçaltımız, ya bu davranışlarımızı düzeltecek bir yol bulacak ya da kişiliğimizi tamamen yok edecektir. Kabuslar, negatif rüyalar olarak tanımlanır. Gerçekten de kişiyi rahatsız ettikleri için kişinin üzerinde hem fizyolojik, hem psikolojik yönde yıpratıcı etkileri olan rüyalardır. Kabuslardan kurtulmanın tek yolu, bilinçaltımızın neye tepki gösterdiğini anlamaktır. 43 Etki ortadan kaldırılırsa tepkide oluşmaz yani, kabusların oluşumuna neden olan faktörler kaldırılırsa kabuslar da biter. Araştırmalara göre bir kabus sırasında rüya görüldüğünün bilincine varılırsa ; aslında kabusun kişiye zarar veremeyeceği ve “uyanmak yoluyla” kaçmak zorunda olmadığı fark edilebilir. Yani, uyuyan kişi rüyasının içinde gördüğü şeyler, ne kadar korkunç olursa olsun aslında yatağında güven içinde uyuduğunu hatırlayabilir. 44 Şu ana kadar normal bir insanın nasıl rüya gördüğünü, uyku ve rüyanın mahiyetini anlamaya ve anlatmaya çalıştık. Peki kör insanlar, doğuştan körler’ in rüya görüp görmediklerinden bahsetmedik. Bu konuda İbn Haldun, şunları söylemektedir, “Ruh idrak ettiğini hayale teslim ettiğinde hayal bu idraki ancak duygulardan biriyle duyulmuş bir şey şeklinde tasvir eder. Duygulardan biri o şeyi hiçbir vakit idrak etmemiş ise, hayal onu tasvir edemez. Nitekim anadan doğma kör 41

Türek,İbrahim,Rüyalar,Varlık Yay.,İstanbul,1965,s.56,57 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,Öğretmen Dergisi Yay.,Ankara,1959,s.16 43 Türkoğlu,Berrin,a.g.e.,s.53 42


olan bir kimsenin sultanı deniz, düşmanı yılan ve kadınları kap şeklinde tasvir ve tasavvur etmesi mümkün değildir. Çünkü anadan doğma kör olan bunlardan hiçbirini görmüş değildir. Onun hayali bu gibi şeyleri kendilerinin benzerlerine ve duygularından biri ile bilindiğini kendi cinsinden olan şeylere benzetir ki; anadan doğma körün idrak ettiği işitme ve koklama gibi kuvvelerle bilinen şeylerdir.”

45

der.

Dudley ise, rüya mahrumiyeti ile ilgili olarak şöyle demektedir; “Edinburg Üniversitesinde Oswald, hayatları boyunca kör olan erkekleri inceledi. Göz-hareket eksikliğini inceledi demek daha doğru olur, çünkü; onların hiçbirinin göz hareketi yapmadığını buldu. Doğuştan kör olan insanların rüyalarında görsel imgeler yaşamadıkları herkes tarafından bilinir. İmgeler, anılara dayanır ve kullanacakları görmeyle ilgili hiçbir anıları yoktur. Doğuştan kör deneklerin gözlerini oynatmalarına gerek yoktur. Çünkü; hiçbir şeye bakmıyorlardır.” 46 Bu iki açıklamadan anlıyoruz ki, doğuştan kör olan insanlar görebilmenin ne olduğunu bilemedikleri için rüya göremezler. Sonradan kör olan insanlar ise, daha önceden görebilmenin ne olduğunu bildikleri için kör olduktan sonra tekrar rüya görme ihtimalleri mevcuttur. Rüya ve uykunun mahiyetini bu şekilde açıkladıktan sonra rüya tabirinin ne olduğu ve nasıl ne şartlarda yapıldığından bahsetmek istiyoruz.

4) RÜYA TABİR İLMİ Tabir’ in Kelime ve Terim Anlamı: Arapça bir kelime olan “tabir, “A-BE-RE” fiil kökünden türemiştir, İkinci vezin “Tef’il”’den mastar olan “Ta’bir” kelimesi geçmek, geçirmek, rüyayı tefsir etmek ve onun için en uygun izahı yapmak manasına gelir.” 47 Tabir yerine eş anlamlı olarak kullanılan diğer kelimeler de tefsir ve te’vildir. Lügat açısından makul bir mananın ortaya çıkarılması demek olan tefsir,rüyanın tabiri anlamında kullanılmıştır. 48 “Tevil ise, aslına dönmek manasında E-V-L fiil kökünden türemiştir.

44

Öğüt,Gündüz,Rüyalarınızdan Yararlanın, Ege Meta Yay.,İzmir,1999,s.127 İbn Haldun,a.g.e.,C.2,s.565 46 Dudley,Geoffrey.A,Rüyalar,(Çev: Meltem Can),Arena Yay.,İstanbul,1992,s.10-11 47 İbn Manzur, a.g.e, C.IV,s.529 48 Er- Ragıp EL –Isfehani,El-Mufredat Fİ Ğaribil Kur’an ,Beyrut,bty.,s.380 45


Enine boyuna düşünmek ve değerini ifade etmek anlamında “tevilu’l hadise sözün tevili” denilmiştir. Tevil deyince bir de rüya tabiri anlaşılmaktadır.” 49 Ayrıca tefsir, tevil’den tevil de tabir’den daha umumi kullanılmaktadır. “Istılahata “tabir” uyku esnasında görülen şeylerin gizli ve açık taraflarını ayırt edip bir karine ile ne anlama geldiklerini gerçeğe uygun bir şekilde yorumlamaktır.” 50 Rüya yorumlama için tabir kullanılmıştır. 51 İslam alimlerinin üzerinde ittifak ettikleri tabir ilminin tanımı ise şöyledir; “Tabir, rüyada görülenlerin delalet ettiği manayı ortaya çıkarmak için, hissi müştereğe yansıyan görüntülerin levhi mahfuzdaki karşılıklarına geçmektir. Burada tabirden maksat “sadık rüyaların” tabiridir. Uykuda ruhumuz levhi mahfuzdaki bu alemle ilgili görüntülere ulaşır. Orada gördüklerini hayale aktarır. Hayalinde bu görüntüler uygun birer kalıba dönüşerek hissi müştereğe gelir ve biz rüya görmüş oluruz. Hissi müştereğe gelen görüntülerle levhi mahfuzdaki görüntüler birbirine uygunsa tabire ihtiyaç kalmaz. Aksi takdirde tabire ihtiyaç duyulur.”52 Tabir yaparken rüyadaki görüntülerden bir ipucu bulmak, daha sonra bu görüntülerdeki boş ve asılsız unsurları yani nefisten kaynaklanan unsurları ilahi unsurlardan ayıklamak gerekir. Ancak bu şekilde rüyanın esas manası ortaya çıkar. 53 Bu ortaya çıkan mana için Türkçemizde “tabir” kelimesi yaygın olarak kullanılmaktadır. Tabir, kelime itibariyle “geçirmek” demektir. Halbuki tabirde yapılan iş; rüyada görülen suretlerden, bu suretlerin levh-i mahfuzdaki esas manalarına

geçmektir.

Bunun

için

“geçmek”

manasındaki

“ubur”

ve”ibare”mastarlarının kullanılması Arapça’da daha fasihtir. Nitekim Yusuf suresi 43.Ayet-i Kerimede tef’il babından “TÜABBİRUN” değil de sülasi mücerred babdan “TA’BÜRUN” buyurulmuştur.

49

54

Bu şekilde rüya tabirinin ne olduğu ve rüya tabiri

İbn Manzur,a.g.e.,C.XI,s.32-34 Şahinoğlu,M.Nazif; “Tabir”, İslam Ansiklopedisi,M.E.B. Yay., İstanbul,1986,C.11,s.602 51 Develioğlu,Ferit,Osmanlı Türkçe Ansiklopedik Sözlük,Doğuş Matbaası,Ankara,1962,s.1209 52 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.252 53 Elmalılı Hamdi Yazır,Hak Dini Kur’an Dili,Feza Yay.,İstanbul,1992,C.IV,s.286 54 Ateş, Süleyman,Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri;Çağrı Yay.,İstanbul,1998,C.IV,s.399 50


anlamında kullanılan kelimelerin eş anlamlarını gördükten sonra rüya tabiri nasıl bir metotla yapılır? sorusunun cevabını bulmaya çalışacağız.

5) RÜYA TABİRİ’NİN YÖNTEMİ Rüyayı tabir etmek ve ettirmek meşrudur. Fakat erbabına tabir ettirilmelidir. Rüya tabiri konusunda bilgi sahibi olmayan kimsenin rüya tabiri yapmaması gerekir. Tabir kitaplarına bakmakla, yani taklit yoluyla rüya tabir edilmez. Çünkü rüya tabiri,şahıs ve zamanlara göre farklılık gösterir. İbn-i Sirin’e göre rüya tabir edenin Allah Taala’nın kitabının özelliklerini ve Resulün sünnetini iyice bilmesi, Arap dilinin inceliklerine vakıf ve lafızlardan haberdar olması, insanların durumunu bilmesi, tabir usulünü zaptetmesi ve bu hususta tanıması gereken bütün özellikleri tam olarak bilmesi gerekir. 55 Sonuçta rüya tabiri veya te’vili öğrenmeye dayalı bir ilimdir. Yusuf suresi 6.Ayette “İşte böylece Rabbin seni seçecek sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek.”....buyurulmaktadır. 56 Rüya tabiri, öğretimle elde edilemez, çünkü bu hususta rüyayı görenin zatının dışındaki hallerini bilmeye ihtiyaç vardır. 57 Rüya tabir edilmedikçe kuşun ayağına takılı bir şey gibidir, istikrarsızdır. Nasıl tabir edilirse öyle vuku bulur. Yani bir rüya birden fazla şekilde tabir edilebildiği takdirde bu işten anlayan bir kimse onu nasıl tabir ederse o şekilde gerçekleşir ve artık onun diğer ihtimallerle gerçekleşmesi beklenemez. Bunun için bir kimse gördüğü rüyayı rasgele kişilere anlatıp tabir ettirmemeli işi ehline danışmalıdır. 58 Konuyu Hz. Peygamber’ den nakledeceğimiz aşağıdaki hadise ile daha anlaşılır hale getireceğiz. “ Kocası ticaret maksadıyla uzak ülkelerde seyahatte bulunan bir kadın, gördüğü rüyayı gelip Hz. Peygamber’e anlatır. Rüyasında evinin 55

Kattani,Muhammed Abdulhay b.Abdu’l- Kebir,Hz.Peygamberin Yöntemi,(Çev:Ahmet Özel),İz Yay.,İstanbul,1990,C.I,s.142 56 İbn-i Sirin,Kitabu Fit-Tabir,Matbaayı-Curnal,Mısır,h:1297,27.Baskı,s.2 57 Konuk,Ahmet Avni,Fususu’l Hikem Tercüme ve Şerhi,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.,İstanbul,1989,C.II,s.107 58 Yüksel,Hasan Avni,a.g.e.,s.87


direğinin düştüğünü ve şaşı bir çocuk doğurduğunu görmüştür. Peygamberimiz, o kadına. “Kocan yakında dönecektir inşallah ve sen de salih bir evlat doğuracaksın”der. Kadın daha sonra aynı rüyayı tekrar görür, gelir ve Hz.Peygamber’ i bulamayınca rüyasını Hz.Aişe’ye anlatır. Hz.Aişe, ona , “Eğer rüyan doğru ise seyahatte olan kocan ölecektir ve sen de ahlaksız bir evlat doğuracaksın.”der. Biraz sonra Hz.Peygamber İçeri girer. Hz.Aişe, kadını gördüğü rüyayı ve kendi tabirini anlatınca Peygamberimiz üzülür. Hem rüyayı hem de tabirini hoş karşılamaz. Hz.Aişe’ye “Bırak bu çeşit tabirleri, sana bir Müslüman rüyasını tabir ettirmek için gelirse hayır ile onu tabir et! çünkü; rüya tabir edildiği gibi olur.” der. 59 Önce de belirtildiği gibi, rüya tabiri özel bir ilim işi olduğu için herkes rüyayı doğru tabir edemez. Ancak bu ilme sahip olanlar rüyaları doğru olarak tabir edebilirler. Bu kişiler ise gerçekten kaşif olan mutasavvıflar ve peygamberlerdir. Tarikatlarda bir müntesip, zaman içinde çeşitli kademelerden geçtikten sonra hilafet makamına geldiğinde şeyhinden rüya tabir ilmini de öğrenir. Mesela; ünlü mutasavvıflardan Aziz Mahmut Hüdayi’nin şeyhi Uftade, rüya tabir ilmini kendi şeyhi Hızır Dede!den öğrenmiştir. Bir taraftan da rüya tabir ilmini Hüdayi’ye öğretmiştir. Hüdayi de daha sonra sultanların ve diğer müntesiplerin rüyalarını tabir etmiştir. Onun şöhretini sağlayan unsurlardan birisi de rüya tabirindeki ustalığıdır. 60 Rüya tabir eden kişilerin her şeyden önce çok iyi bir din bilgisinin olması tabir ilminin bütün inceliklerini bilmesi, ruhani kelimelerle cismani kelimeleri birbirinden ayırt edebilmesi gerekmektedir. Kendisine güvenilir, temiz huylu Özü sözü bir olmalıdır. 61 Rüya anlatımıyla ilgili davranış kalıplarının başında gelen “hayırdır inşallah, hayrola” gibi ifadeler tabircinin rüya anlatana söyleyeceği ilk sözlerdir. “Gördüğün hayırdır. Hayra erişmeyi, şerden kaçmayı arzu ederiz. Hayır bizim şer de 59

Debbağ,Abdulaziz,El-İbriz,Şeriat,Marifet,Hakikat,(Çev:C.Yıldırım)Demir Yay.,İstanbul,1976, C.I,s.317 60 Yılmaz,H.Kamil,Aziz Mahmut Hüdayi ve Celvetiyye Tarikatı,Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Yay.,İstanbul,1980, s.114 61 Nablusi,Abdulgani b.İsmail,İslam Rüya Tabirleri Ansiklopedisi,(Çev:Ali Bayram-M.Sadi Çöğenli),İstanbul,1981,s.51-54


düşmanlarımız içindir. Hamd alemlerin Rabbına mahsustur” gibi sözlerden sonra rüya anlattırılır. Tabirci, rüya sahiplerinin ayıp ve utanacakları şeyleri insanlara söylememelidir. Rüyanın hepsini dinleyerek iyi ile kötü arasını iyice ayırmalıdır. Cevap vermekte acele etmemeli; rüyanın kimin için olduğunu bilmeli, rüyayı görenin cinsini ve ona layık olan şeyleri tefrik etmediği müddetçe de tabir etmemelidir. Tabircinin akıllı, muttaki, kötülüklerden sakınan Allah Taala’nın kitabını, Resulullah’ın hadislerini bilmesi yanında Arapça’yı, atasözlerini, halkın dilinde dolaşan tabirleri de bilmesi gerekir. Ayrıca başka ilimlere aşina olması,çeşitli din, mezhep ve topluluklar arasında yaşayan adet ve gelenekler hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Bu bakımdan tabircinin bunları dikkate alması gerekir: Aksi halde tabir karışır ve tabir kanun ve kaideleri altüst olur. 62 Rüyayı bütünüyle kavramak ve sahibinin sözünden bir ipucu elde edebilmek için rüyanın cinsinin sınıfının ve tabiatının bilinmesinin yanında bunların birbirleriyle telif edilebilmesi doğruluğuna hükmedilen rüyanın nerede, ne zaman ,nasıl ve kim tarafından görüldüğü kime ait olduğunun da tespiti gereklidir. Bazı rüyaların tabiri, göreni değil başkasını ilgilendirir.” 63 Gece ve gündüz görülen rüyaların tabiri, avam ve havassın gördüğü rüyaların tabiri hep farklı farklıdır. Kişinin mesleği, zengin veya fakir oluşunun bilinmesi görülen rüyanın tabiri için önemlidir. Yine tabircinin rüyayı görenin “batıni ahvalini” de bilmesi gerekir. 64 Rüya tabiri için en uygun zaman, şafağın sökmesinden güneşin doğmasına kadar olan süredir. Çünkü; tabirci daha kavrayışlı olduğu gibi rüyayı gören de rüyasını daha iyi hatırlar. Tabirci, kendisine rüya soranın dini,sosyal ve ekonomik durumunu bilmeli tabirname zamanı ve mevsimleri de dikkate almalıdır. Çünkü rüya; zamanın değişmesiyle de değişebilmektedir. Mesela, soğuk bir zamanda ve soğuk sebebiyle hasta olan bir kimsenin rüyada ateşte veya güneşte ısınması, kışlık elbise giymesi ve sıcak su kullanması hayır ferahlık ve rahatlığa delalet eder. Yaz mevsiminde ince kumaş veya soğuk su kullanılması rahatlık ve faydadır. Kışın ise; bunun aksine tabir edilir. Tabirci, İslam dışındaki dinlerin mahiyetine de vakıf olacağından rüyasını tabir edeceği kişinin inancını da önceden tespit etmelidir. 62

İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.564 Nablusi,a.g.e.,s.51 64 Debbağ,Abdulaziz,a.g.e.,C.I,s.318 63


Çünkü rüya, dinlerin değişmesiyle de değişebilmektedir. Şöyle ki; ölmüş bir şeyin yenmesini inançlardan biri haram sayarken diğeri helal kabul edebilir. Dolayısıyla rüyasında ölmüş bir hayvan eti yiyen birinde bu motif, haram mala ve şiddete delalet ederken diğerinde rızk ve fayda olabilmektedir. Mesela, Yahudiler, deve etini, bazı Yunanlılar, tavuğu, Müslümanlar ise domuz etini kendilerine haram bilirler.65 Rüyada görülenlerin, mevsimle de bağlantısı vardır. Mesela, ağaç, meyve deniz, ateş, elbiseler, evler, yılanlar ve akreplerin mevsimlere göre konumu önemlidir.(Mesela, ağaçlar, kışın yapraksız, yazın yapraklı olurlar, yılanlar kışın toprağın altında, yazın toprağın üstünde yaşarlar.) Aynı durum, gece ile gündüz için de geçerlidir. Güneş, ay, yıldızlar, lamba, ateş, karanlık, kirpi, yarasa vb. varlıkların konumları gece farklı, gündüz farklıdır. 66 “Rüyaların aslı üçtür; cins, sınıf, tab’ı. Cinsten maksat, varlıklar içinde hangi gruba girdiğidir. Mesela,ağaç,yırtıcı hayvan, kuş vs....Bunlar,ekseriyetle erkekler için geçerlidir. Rüyada görülenin cinsi belirlendikten sonra hangi sınıfa ait olduğuna bakılır. Mesela,ağaç,hurma ağacıysa eğer Arap erkeğiyle, ceviz ağacıysa,Arap olmayan(acem) bir erkekle tabir edilir. Çünkü hurma ağacı, Arabistan’da yetişir, ceviz ağacı ise, Arabistan’da değil dışarıda yetişir. Aynı şekilde devekuşu, Arap erkeğiyle, tavus kuşu ise, Arap olmayan erkekle tabir edilir. Bundan sonra da tabiata bakılır. Mesela, hurma ağacı,hayırlı asil soylu insanla tabir edilir. Ceviz ağacı ise,sert bir ağaç cinsi olması dolayısıyla sert mizaçlı, münakaşacı insanla tabir edilir.” 67

65

Nablusi,a.g.e.,s.62 İbni Sirin,Müntehabu’l Kelam Fi Tefsiri’l-Ahlam,Kahire,h:1329,IV. Baskı,C.I,s.8 67 İbn Sirin,Kitab-ı fit-Tabiru’r Rüya,,s.4 66


6) TABİR İLMİ’NİN TARİHÇESİ: Gizemli mahiyeti itibariyle rüya, insanların devamlı olarak ilgisini çekmiştir. Rüya olayı, insanın girift özelliklerinden biri olması bakımından ilk çağlardan beri açıklamada güçlük çekilen problemlerdendir. 68 “İnsan, rüyada uzaklara gidiyor, birçok yerleri dolaşıyor, olaylara karışıyor, ölmüş kişilerle temas kuruyor, fakat gözlerini açtığı zaman kendisini yatağında buluyor. İlkel insan, bu durumun nasıl yaşandığını merak ediyor ama kendi kendine çözemiyordu. Deprem, yıldırım, sel gibi tabiat olayları da ilkel insanın bilinmezleri arasına girince, onda tabiattaki bütün varlıkların canlı olduğu kanaati uyanmıştır. Onun nazarında uyanıkken müşahede edilen olaylarla rüyada görülen olaylar aynı özelliği taşımaktadır. Her ikisi de objektif özellikte olaylardır.” 69 Hayatımızın üçte birlik bölümünün, kendimizi keşfetmek için bir fırsat olarak kullanılmasının yerine rüya ile insanlar tarafından gelecekten haber veren bir olay olarak görülmeye çalışılmıştır. Örneğin, eski Mısırlılarda ğayptan haber verme konusunda rüya tabirinin önemli bir yere sahip olduğunu görüyoruz. 70 M.Ö.3000 yıllarında Mezopotamya’da yaşayan Sümerler, rüyalara büyük önem atfetmişlerdir. Sümer Kralı Gudea (vf:M.Ö.2050 ) Meşhur yazılarında, kendisini bir tapınak bina etmeye teşvik eden bir çok rüya gördüğünü ifade etmektedir. 71 Babilliler ve Asurlular, ölü ruhlarının rüyalarda kötü tesirlere sebep olduklarına inanırlardı. Bu kötü cinlerden kurtulmak ve onları yenmek için Babil Rüya Tanrıçası Mamu’dan yardım isterlerdi. Rüya konusunda en önemli Yunan eserleri Hipokrat, Aristoteles ve Eflatuna aittir. Hipokrat, rüyalara büyük ölçüde bedeni hastalıklara işaretleri yönünden önem vermekle beraber, bazı rüyaların ilahi olduklarını da kabul etmiştir. 72 Bugün 4000 yıl öncesine ait rüya yorumları tespit edilmiştir. İnsanların ilk bıraktıkları yazılı belgeler arasında rüya yorumlarına da rastlanmıştır.Bugün tespit edilebilen en eski rüya yorum kitabı, M.Ö.2000-1800 yıllarında Mısır’da 12.Sülaleye

68

Çelebi,İlyas,İslam İnancında Ğayb Problemi,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay., İstanbul,1996,s.14 69 Doğrul,Ömer Rıza,Dinler Tarihi,İnkılap Kitapevi Yay.,İstanbul,1963,s.711 70 Çelebi,İlyas, a.g.e.,s.18 71 Schimmel,Annemarie,Dinler Tarihine Giriş, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay.,Ankara,1955,s.39 72 Günay,Umay,a.g.e.,s.80


ait olan Papirüs üzerine yazılmış bir Mısır kitabıdır ve halen İngiltere’de Britisch Museum’da bulunmaktadır. 73 Eski Yunan, Roma ve Yahudi medeniyetleri, Asur ve Mısırlıların rüya tabir metotlarını almışlardır. Modern fizikte Atom fikrinin babası Demokritus( M.Ö. 460-370) rüyaların dış dünyadaki diğer ruhların açık deliklerinden bedene girmesi ile meydana geldiğini yazardı. Bugün dahi insan tabiatına dair yazdığı eserlerle okunabilen Yunan filozofu, Plutarch, “Symposiac” adlı eserinde rüyalardan bahseder. 74 Rüya yorumlamanın tarihi, rüyayı psikolojik bir fenomen olarak değil de, bedenden ayrılan ruhun kendine özgü hayatı ya da hayaletlerin çıkardığı ses ve görüntüler tasavvur etmekle başlar. Doğu kültürlerinde rüya, belirli dini ve ahlaki kalıplara göre yorumlanmaktadır. Böyle bir yorum yönteminde her sembolün belirli bir anlamı vardır. Yorumlayıcının yaptığı bu anlamların oluşturduğu açıklamaları birbirleriyle birleştirerek değerlendirmektir. 75 Yakın doğu kültürlerinde yapılan rüya yorumlarının ilk dönemlerinde, rüyaların psikolojik kökenli oldukları tezinden değil de, Tanrısal mesajların iletilmesinde bir aracı oldukları düşüncesinden yola çıkılırdı. Kitap-ı

Mukaddeste anlatılan Firavun, rüyalarında böyle psikolojik olmayan

yorumlama tarzlarına rastlayabiliriz. Buna göre Firavun, kendisini rahatsız eden bir rüya gördüğünde, Mısır’ın tüm kahin ve bilginlerini yardımına çağırırdı. Firavun onlara rüyalarını anlatırdı, ama aralarında, bu rüyaları yorumlayacak hiç kimse yoktu. Daha sonra yorumcu olarak çağrılan Yusuf ise; Firavun’ a şöyle söyler: Firavun’ un iyiliği için ben değil Tanrı’ nın kendisi cevaplayacaktır onu. 76 Tekvin suresi 17-24. Ayetlerde Firavun’ un rüyasını teferruatı ile görebilirsiniz. Kitap-ı Mukaddeste anlatıldığına göre rüya, insanlara Tanrı tarafından iletilen açıklanan bir vizyonu temsil etmektedir. Eski Hindistan ve Yunanistan’da rüyaların bir başka özelliğine dikkat çekilir ve onların hastalıkların önceden bilinmesine faydalı olabilecekleri düşünülürdü. Çünkü o dönemlerde, bazı sembollerin hastalık belirtilerini önceden gösterebildiğine inanılırdı. 77

73

Çoruh,Hakkı Şinasi,Rüya Dünyamız,Kitapçılık Ticaret Limitet Şirketi Yay.,İstanbul,1968,s.59 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.12,13 75 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,(Çev: Aydın Arıtan-Kaan Ökten ), Arıtan Yay.,İstanbul,1990,s.127,128 76 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.129 77 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.130-131 74


Aristo, (M.Ö.IV-V. Yüzyıl) Rüyalar ve Onların Yorumları Üzerine (Derams and Their Interpretation) adlı esriyle bu konuda ilk bilimsel eseri yazmıştır. Daldisli Macrobius ve Artemidorus (M.Ö.II. Yüzyıl) bu alanda çalışma yapan kişilerdir. Hz. İsa’dan yedi yüzyıl önce Asur Kralı Assur Banipal’in zamanından kalma Ninovah’da kralın rüyasından bahsedilir.” 78 “Eski Yunan rüya yorumları da Asur ve Mısır’dan etkilenmiş olsa gerektir. İncil’de tabir ve kehanetlerin küçümsenmesine rağmen, rüyaların büyük yeri vardır. II. Asırda Artemidori Daldani, tabir kitaplarının babası sayılan Oneirocritica’yı hazırlar. 79 Bu kitap, Yunanca’dan Huneyn b.İshak tarafından

Arapça’ya

çevrilmiştir. Artemidori,

“rüyaların

insanların günlük ihtiyaçlarıyla doğru orantılı olduğunu” belirtmektedir. Örneğin, çok susuz olan bir insanın rüyasında su içtiğini, aç olan birisinin rüyada yemek yediğini belirtmektedir. Artemidori’ye göre rüyalar, kişisel olarak tabir edilmelidir. Bir şey, herkes için aynı manaya gelmez. İnsanların beklentilerine göre ayrı bir mana taşıyabileceğini daima düşünmek gerekir. O, rüyaları tabir ederken kendisini fikren rüya gören kimsenin yerine koyuyordu. Rüyanın bütün teferruatını onun için taşıyabileceği manayı bulmaya çalışıyordu.

80

“Artemidori’ye göre, yorum sırasında

yalnız rüya içeriği değil, rüya sahibinin kişiliği ve toplumsal durumu da göz önünde bulundurulmalıdır. Böylece aynı rüyanın anlamı, zengine, yoksula, evliye bekara, söylevciye, tüccara göre değişir.” 81 Mısırlılar ise rüyaları, Tanrı’dan gelen mesaj olarak kabul etmiş ve buna göre açıklamışlardır. Onlara göre rüyalarda Tanrıların üç rolü vardır ki; bunlar, günah işleyenlerin tövbe etmelerini istemek, rüya gören kişiyi gelecek tehlikelere karşı uyarmak ve rüya gören kişinin sorularına cevap vermektir. 82 Asurlular ve Mısırlılar, rüya yorumu konusunda diğer milletlerden daha ileri seviyedeydiler. Eski Yunan ve Romalılar da rüya yorumunda Mısırlılardan etkilenerek eserler yazmışlardır. Hintliler ’in kutsal kitabı “Vedalar”da rüya yorumundan bahsedilir. İbraniler arasında da rüya yorumlama büyük değer 78

Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.287 Özgül,Metin Kayahan,Siyasi Rüyalar,Akçağ Yay.,Ankara,1989,s.1 80 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,s.9 81 Freud,Sigmund,Rüya Yorum Metodu,( Çev:Ayşegül Günkut ),Ataç Yay.,İstanbul, 1964,s.7 82 Günay,Umay,a.g.e.,s.80 79


kazanmıştır. Fakat monoteizm’ in yayılması ve İbrani- Hristiyan doktrininin ferde ahlaki sorumluluk yüklemesi rüya yorumlamalarına karşı kuvvetli bir reaksiyon uyandırmış ve rüyalarda daha ziyade iman ile ilgili işaretler aranmasına yol açmıştır. 83 Eski İran kültürü içinde de ğaybın bilinmesinde rüyaların tabir edilmesi önemli bir yer tutar. 84 Zerdüşt’ün, semavi meseleler hakkındaki bilgisini çoğunlukla rüyasında

gördüğü

feriştahlar

(melekler)’den

sağladığına

inanılmaktaydı. 85

Şeyhname’de istikbale ışık tutan rüyalarla ilgi birçok örnek verilmektedir. Bunlara bir örnek verecek olursak; “İran hükümdarı Siyavuş, müneccim ve tabircileri saraya çağırarak, rüyasında “uçsuz bucaksız bir nehir gördüğünü, nehrin iki tarafının eli kanlı savaşçılara tarafından sarılmış olduğunu, etrafının ateşten yükselen yanardağlarla çevrildiğini gördüğünü söyledi ve bu rüyayı tabir etmelerini istedi. Tabirciler bu rüyayı “Gerziyus’un Rum komutanı elinde öldürüleceği şeklinde tabir ettiler. Rüya tabirlerine büyük itimadı olan Siyavuş, bunun üzerine bir takım önlemler aldı. 86 Yahudilikte ise, Talmut kitabının son kısmında rüya yorumu konusu işlenmiştir, İncil’de de rüya konusu işlenmiş hatta Hristiyanlar açısından başarılı rüya tabircileri de çıkmıştır. Hristiyanlığın ve Yahudiliğin tek din ve kişilik ahlaki mesuliyet anlayışı, rüya tabirine karşı ilk reaksiyonları doğurmuştur. Profesör A.Leo Oppenheim, “Eski Ortadoğu’da Rüyaların Tabiri” adlı eserinde gösterdiği gibi İncil, Allah Taala’nın emirlerinin, insanların tahminlerinden ve kehanetlerinden çok üstün olduğunu belirtmiştir. Demokrit devrinden, Hristiyanlığın başlamasına kadar geçen sürede 26 tane rüya tabir kitabı çıkarılmıştır. Hepsi de Yunan dilinde yazılmıştır. Hepsi kaybolmuş yalnız Roma İmparatoru Antonius Pius zamanında M.S.II. yüzyılda yaşamış olan Artimedorus’un “Rüya Kritiği” kitabı kalmıştır. Artimedorus, aslen bir İtalyan doktordu. Yunanistan, İtalya ve Anadolu’da dolaşarak rüya konusunda yazılanları toplamış, bunları beş kitap halinde neşretmiştir. Kitapların ilk üçü, rüya tabirleri,dört ve beşincisi rüya tabircisi olmak için gereken şartları ihtiva eder. Kullandığı lisan arı ve temizdir. Rüya tabirinde zıtlıklardan istifade eder. Kitabı çok uzun zaman değerini kaybetmemiştir. B. Weis’e göre, bu kitap, ondan sonra 83

Özbaydar,Sabri,a.g.e.,s.15,16 Çelebi,İlyas,a.g.e.,s.22 85 Doğrul,Ömer Rıza,a.g.e.,s.141 86 Firdevsi,Ebu’l- Kasım Mansur b. Ali,Şeyhname,(Çev:Necati Lugal),Maarif Basımevi Yay.,İstanbul, 1994,C.III,s.88-90 84


çıkanların babası sayılır. Sonraki kitaplarda aynı esaslar alınmış, fakat zaman ve yere uygun bazı değişmeler yapılmıştır. 87 İslamiyetin ortaya çıkmasıyla rüya tabirine yeni bir anlayış gelmiştir. Rüya konusunu Kur’an ve Sünnet’e göre ileride işleyeceğimiz için burada fazla ayrıntıya girmeden rüya tabir ile ilgili eski tarihlerden günümüze değin çeşitli millet ve dinlerden olan filozof ve ilim adamlarının psikolojik rüya yorum çalışmalarına ve fikirlerine değinmek istiyoruz.

7) PSİKLOLOJİK RÜYA TABİR ÇALIŞMALARI Psikolojik olmayan rüya yorumlarında rüya, daha sonra gerçekleşecek bir olayın önceden hissedilmesi ya da insan dışı güçler tarafından iletilmiş bir bilgilendirme olarak görülüyordu. Psikolojik rüya yorumlarında ise rüyalara, insan ruhunun oluşturduğu bir görüntü olarak bakılmaktadır. Bu iki yöntem, her zaman kesin biçimde birbirinden ayrılmaz. Ortaçağa kadar olan dönemde birçok düşünür, her iki yöntemin bir karmasını kullanmaktaydı. Onlar, bütün rüyaları, bir dini fenomen olarak yorumlanması gereken rüyalar ve psikolojik olarak açıklanması gereken rüyalar olarak ikiye ayırıyorlardı. 88 Platon, “Phaidon” adlı eserinde, Sokrates’in görüşlerine yer vermiştir. Eserde, Sokrates, rüyaları vicdanımızın bir sesi olarak değerlendiriyor ve insanların bu sesi ciddiye alıp ona uymaları gerektiğini ileri sürüyordu.” 89 “Platon, rüyalarımızın akıldışı arzu ve dürtülerimizin bir eseri olduklarını kabul etmektedir. Ona göre, sakin ve huzurlu bir biçimde yatağa yatıldığında, akıldışı rüyaları görme ihtimali çok azalmaktadır. Fakat bu görüşü, rüyaların hem akıldışı, hem de akılcı bir doğaya sahip olmalarından doğan ikilik ile karıştırmamak gerekir. Platon, rüyaların genelde içimizde saklı olan vahşiliğin ve korkunun ürünleri olduğunu ileri 87

Türek,İbrahim,a.g.e.,s.13,14 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.132 89 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.133 88


sürer,yalnızca en üst olgunluğa ve bilgeliğe ulaşan insanlarda bu durum biraz değişmektedir. Aristo

ise, daha çok rüyaların akılcılığına önem vermektedir.

Aristo’ya göre uykumuzda küçük ve fark edilmeyecek bedensel değişiklikleri hissedebilmemiz mümkündür. Ayrıca uyurken, planlama ve davranış kuralları ile daha rahat ilgilenebiliriz. Fakat buna rağmen, Aristo, rüyalarımızın genelde bir anlam içermediğini öne sürer. Ona göre, rüyaların birçoğu, rastlantı sonucu oluşurlar ve geleceği önceden görme gibi bir işleve de sahip değildirler. 90 Romalıların sahip oldukları, rüya kuramları, Yunanistan’da geliştirilen kuramlara çok benzer. Fakat Platon yada Aristo’da gördüğümüz kadar açık ve derin bir ifadeye ulaşamamıştır. Lukrez, “De Rerum Natura” adlı eserinde gün boyu ilgilendiğimiz olayların ya da bedensel ihtiyaçlarımızın kendilerini rüyalarımızda gösterdiklerini iddia etmektedir. Hangi işi ruhen en fazla takip edersek ya da hangi işin bizi hoşnut kıldığını

anlarsak veya aklımızın daha çok uğraştığı şeyle

çoğunlukla karşılaşırız. Daldisli Artemidor’a göre ise, yazdığı “Rüya Kitabında” sistematik bir rüya kuramı oluşturmaya çalışmıştır. İkinci yüzyılda yaşamış olan bu bilginin ortaçağ düşüncesi üzerinde de önemli etkileri olmuştur. Ona göre rüya denilen şey, sembol diliyle anlatılmış bir bilgidir. 91 Roma dönemi, düşünürlerinden Çiçero rüya yorumu konusunda şöyle söyler; “Kehanetler Üzerine” adlı şiirinde, eğer rüyalar, Tanrı aracılığıyla gönderilmiyor doğadaki hiçbir şeyle doğrudan ilişki içinde bulunmuyor ve de gözlemler ile deneyler sonucu kesin bir yorumlama kuralına tabi olamıyorlarsa, bundan çıkacak sonuç bellidir. Bu da rüyaların önemsiz ve anlamsız olduklarıdır. Yahudilerin Talmud’undaki rüya kuramı da yaklaşık Roma dönemi kuramlarıyla aynı dönemlerde oluşturulmuştur ve onlara biraz daha sanatsal bir biçimde yaklaşır. Talmud’da, yorumlanmış bir rüya okunmamış bir mektuba benzer demekte, genel kural, rüyaların ruhsal nedenlere dayanmış olmasıdır. Bu kuralın tek istisnası, ağır bedensel ve hastalıklı uyarımlar sonucu oluşan rüyalardır. Talmud hahamları, bazı rüyaların da kehanet özelliği taşıyabileceklerini de düşünüyorlardı. 92 90

Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.136-137 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar, s.138-140 92 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar, s.141,142 91


4.yüzyıl’da yaşamış olan Sireneli Synesius, bize uyurken daha doğru karar verebildiğimizi gösteren çok güzel ve doğru bir kuram bırakmıştır. Uyanıkken genellikle bir öğretmen tarafından bilgilendirilebiliriz. Ama uyuduğumuzda edindiğimiz bilgiler, Tanrı tarafından iletilmiş olan bilgilerdir. Rüya yolu ile elde edilen aydınlanma herkese açıktır. Bu tür bir aydınlanma, kolayca anlaşılabilir bilgileri içermektedir. Özel bir yeteneğe sahip olmadan da onları anlayabiliriz. Bir zorlamaya gitmedikleri ve her yerde de kullanılabildikleri için, bu bilgiler kutsaldır. Rüyalar aracılığıyla geleceği görebilmek ise, kişisel bir tecrübedir. Her ne kadar zaman zaman ondan ayrılmak istesek de, içimizde gizli bir kahin yaşar ve bizi her yerde takip eder. 93 Rüya, herkesin emrinde olup, her zaman bizi uyaran ve hiçbir zaman şaşmayan bir kahindir. Bu kahin bize, gelecekte gerçekleşecek olan mutlulukların haberini önceden verebilir. Böylelikle bu mutlulukları daha önceden kestirebilir ve onların daha uzun ömürlü olmalarını sağlayabiliriz. Rüyalar, bazı tehlikeleri de önceden gösterebildikleri için bu tehlikelere karşı hazırlıklı oluruz. 12.yy.-13.yy.’da yaşamış Musevi bilgini, Maimonides’e göre rüyalar, kehanetler gibi, uyku sırasında ortaya çıkan hayal gücümüzün etkilerine bağlıdır. Kişi, düşünce gücünün gelişmişliği ve rüyada karşısına çıkan bilgiyi tam ya da üzeri örtülü bir biçimde anlamış olması oranında rüyasındaki ruhsal yanı kavrayabilir. Yada görünen perdenin ardındaki bu ruhsal gerçeği işinin ehli bir rüya yorumcusunun anlatıp, ona bunu açıklaması gerekir. Aqiono’lu Thomas da bazı rüyaların Tanrı tarafından gönderildiğini düşünmektedir. Thomas, Maimonides’in aksine, uyuyan kişinin ruhu tarafından etkilenen rüyaları, entelektüel yeteneklerimizin bir ürünü olarak değil de, gün

boyu

ilgilendiğimiz

olayların

hayalimizde

canlanmaları

biçiminde

değerlendirmektedir. Thomas’ın bazı Hint ve Yunan düşünürlerinde de görülen, rüyaların hastalık olaylarının bir ön belirtisi olabileceği düşüncesini kabul etmesi de ilginçtir. 94 Bütün bu yorumlar, tarih boyunca rüyanın psikolojik açıdan insan üzerindeki etkilerini göstermektedir. Bir kısım insanlar rüyaları, ilahi bir mesaj olarak kabul ederken bir kısmı ise, salt akılcı bir anlayışla insanın ruhsal durumunun 93 94

Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.144-146 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.147-150


bir aynası olarak algılamışlardır. İlerleyen bölümlerde rüyaların bizler için ne anlam ifade ettiğini göreceğimiz için bu konuyu daha fazla uzatmadan rüya çeşitlerini açıklamaya çalışacağız.

8) RÜYA ÇEŞİTLRİ Daha önce de belirttiğimiz gibi uykuda mutlaka rüya görüyoruz, ama görülen rüyalar içeriği itibariyle farklı farklıdır. Bundan dolayı rüyalar kısımlara ayrılmıştır.

Rüya

hakkında

araştırma

yapıp

bilgi

sahibi

olanlar,

farklı

değerlendirmelerle rüyayı bölümlere ayırmışlardır. Bu bölümde yalnızca Batı literatüründeki rüya çeşitlerinden bahsedeceğiz. İslami literatürdeki rüya ayrımını ise tezimizin sistematiği açısından üçüncü bölümdeki İslam Dininde Rüyaların Temellerini işlerken göreceğiz.

• Batı Literatüründe Rüya Çeşitleri: Ortaçağa kadar olan dönemde birçok düşünür, bütün rüyaları bir bir dini fenomen olarak ve psikolojik olarak açıklanması gereken rüyalar olarak ikiye ayırıyorlardı. Miladın başlarında yaşamış olan bir Hintli düşünür, rüyaları şu şekilde açıklamaktadır. “Rüya gören altı tane değişik insan tipi vardır. Bunlar; a- Ateşli İnsanlar b- Kolerik İnsanlar c- Flegmatik İnsanlar d- Tanrı’ nın Etkisiyle Rüya Gören İnsanlar e- Kendi Alışkanlıklar Doğrultusunda Rüya Görenler f- Bir Kehanet Olarak Rüya Gören İnsanlar. Bunlar arsında da, yalnızca en sonuncusu gerçek bir rüyadır. Diğerlerinin hiçbirisi gerçek değildir. 95 Yunan düşünürü Homeros, rüyaları şöylece iki kategoriye ayırmaktadır; “Rüyalar ya en akılcı ya da en az akılcı güçlerimizin bir etkisi sonucu oluşmaktadırlar.

95

Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.132


Kendilerini ortaya koyabilmek için de kullanabilecekleri iki değişik kapı vardır. Bu kapılardan kemikten yapılmış olanı gerçek, fildişinden yapılmış olanı ise delilik ve saçmalık içindir. (Burada herhalde kemiğin geçirgen ve fildişinin ise, geçirgen olmaması göz önünde bulundurulmuştur.)” 96 Aristo, rüyaları üç bölüme ayırmıştı: •

Demonik- şeytani asıllı olanlar. Bunlar, Tanrı tarafından gönderilmemişlerdir, mamafih Tanrısal bir nitelik taşımazlar.

Geleceği haber verenler (Profetik)

Uyuyanın zihinsel aktivitesini gösterenler olarak üçe ayrılmıştır. Daldis’li Macrobius ve Artemidorus da (M.Ö.II. Yüzyıl) rüyaları iki sınıfa

bölmüşlerdi •

Geçmişe yönelik rüyalar. “İnsomnia” (uykusuzluk), tam tersi bir yorum verebilir, örneğin susuzluk veya onun giderilmesi “Nightmares” (kabuslar), zihindeki bir fikrin uzantısı olabilirler.

Geleceğe yönelik rüyalar. Bunlar da, Oraculum; direkt “prophecies” (kehanet) rüyaları, Visio; öngörü (pre-vision) ve Symbolizm; yoruma gereksinimi olan rüyalar olarak ayırmıştır. 97 Daldisli Artemidorus, ayrıca rüyaları şu şekilde de ayırmıştır.

Ona göre rüyada beş temel öğe vardır.” Bunlar; •

Rüya

Rüyanın Yüzü

Kehanet

Fantasma ( Veya Duygusal Rüya )

Hayal

Rüya denilen şey, gün boyu yaşanan olayları açıklar. Buna örnek olarak Yusuf ve Firavunun rüyası gösterilebilir. (yedi inek ve yedi başak ile ilgili olan rüyası ) Rüyanın yüzü, geleceği açıklamaktadır. Rüyanın yüzü rüyayı görenin dikkatini gelecekte olacak şeylere yöneltmesini sağlamaktır. Kehanet; melekler ya da azizler tarafından insana iletilen ve Tanrı’nın isteklerini bildiren mesajlardır. Fantasma; bazı 96 97

Fromm,Erich,Rüyalar, Masallar ve Mitoslar,s.133 Ersevim,İsmail,a.g.e.s.499


baskın duygular, uyku sırasında yeniden ortaya çıkarlar ve rüyaların oluşmasına neden olurlar. Yani fantasmalar bize gün boyu yaptıklarımızın tekrarını veya onların devamını yaşatırlar. Örneğin aşık olan birisi, bundan dolayı, rüyasında sürekli sevdiği insanı görür. Veya gün boyu oruç tutmuş olan bir kişi, rüyasında bol

bol

yemek yediğini izler. Yine bunun gibi rüyasında susuz kalmış birisi, rüyasında su içtiğini görerek, sevinir. Hayal ise; çoğunlukla çocuklar ve yaşlı insanlar tarafından görülmektedir. Bu hayaller, genelde hayaletler ve korkunç yaratıklar biçiminde ortaya çıkarlar. Varoluş nedenleri de korkutmak ve acı çektirmektir. Aquinolu Thomas ise, rüyaları dörde ayırmaktadır. •

Dışarıdan ( Çevreden ) Kaynaklanan

İçimizden ( Bedenimizden ) Kaynaklanan

Kehanet

Tanrısal Kökenli Rüyalardır. Aquinolu Thomas da Artemidous ve benzerleri gibi bazı rüyaların Tanrı

tarafından gönderildiğini düşünmektedir. Bu konuda, “ruhsal bir nedene sahip olanlardan bazıları Tanrısal kökenlidir. Tanrı, bu tür rüyalarda melekler aracılığıyla insanlara bazı bilgiler iletmektedir.der. 98 Ancak biz biliyoruz ki bu şekilde her insan vahiy gelmesi mümkün değildir. Sadece Peygamberlere vahiy gelebilir.

98

Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.139-150


II.

BÖLÜM:

ÇAĞDAŞ PSİKOLOGLARDA RÜYANIN TEMELLERİ


Bu bölümde rüyanın psikolojik temellerini çeşitli psikologlara göre incelemeye çalışacağız. Bu psikologlar, rüya olayına batıda yayınladığı eserlerle büyük katkıda bulunan ve diğer fikirlerini de rüya kuramının tesiriyle oluşturan Sigmund Freud başta olmak üzere, onun devamı ve sonrasında fikir ayrılığı içinde oldukları Jung, Fromm ve Adler gibi ünlü psikologlar olacaktır. Rüya olayını diğerlerinden daha önce ve daha derinlemesine incelediği için bu bölümde ekseriyetle Freud’un rüya kuramını inceleyeceğiz. Sonrasında diğer psikologların rüya kuramlarını da inceleyip Freud’un rüya kuramını ile karşılaştırma yoluyla psikolojinin bakış açısını nesnel bir biçimde görmeye çalışacağız.

1) FREUD VE PSİKANALİZ EKOLÜ Freud’un rüya kuramının daha iyi anlaşılmasını sağlamak için Freud’un kurduğu Psikanaliz ekolünü kısa bir biçimde açıklayacağız. Psikanaliz tekniğini açıklamaya girişirken

bu tekniğin temellerinin ne zaman atıldığıyla başlanacak

olursa, şunlar ortaya çıkmaktadır. Psikanaliz, bilimsel bir dal olarak bundan altmış yıl kadar önce Sigmund Freud tarafından ortaya atılmıştır. Diğer herhangi bir bilim dalı gibi gözleme dayanan bulguların, bu bulgu ve olayları açıklamaya ve bir düzene koymaya girişin kuramların doğmasına yol açmıştır. Psikanalitik kuram, demekle zihinsel işleyiş ve bunun insanda gelişimi ile ilgili bir varsayımlar topluluğunu anlıyoruz. Psikanalitik kuramın anormal zihinsel işleyiş kadar normal işleyiş ile de ilgili olduğunu kavramak önemlidir. Psikanalitik kuram, sadece ruh hastalıklarını açıklayan bir kuram olmaktan çok uzaktır. Psikanalitik kuramın uygulanmasının ruhsal hastalık ve dengesizliklerde kullanıldığı, bu kuramın hastalar üzerinde yapılan çalışma ve tedavilerden çıktığı ne kadar gerçekse, anormal zihinsel işleyiş yanında normali kapsadığı da o kadar gerçektir. Herhangi bir bilim dalında olduğu gibi psikanalitik kuram içinde de çeşitli varsayımlar birbiri ile karşılıklı olarak bağıntılıdır. Doğal olarak bunların bazıları diğerlerinden daha temelli, daha sağlam kurulmuş ve giderek bulgularla o kadar çok doğrulanmıştır ki, artık bunları zihnin saptanmış kanunları


olarak görmeyi benimsemişizdir. Tekrar tekrar doğrulanan bu temel varsayımlardan ikisi; ruhsal determinizm yani; nedensellik ilkesi ile bilinçliliğin ruhsal süreçler içinde daha çok istisnai bir durum olduğu ilkesidir. İkinci ilkemizi daha başka türlü anlatmak istersek psikanalitik kurama göre, bilinçli zihinsel süreçlerin anormal zihni işleyişte olduğu kadar normal zihni işleyişte de çok anlamı, önemi ve sıklığı vardır diyebiliriz. 99 Freud’un kuramı içinde sıklıkla geçen ve ilerleyen sayfalarda da geçecek olan

bilinçaltı ve bilinçdışı kavramlarını kısaca açıklayarak konunun daha net

anlaşılmasını sağlamak istiyoruz. Bilinçdışı Kavramı:

Zihin sisteminde bilince yansımayan süreçler,

bilinçdışı cereyan eder. Birçok sürecin bilinç dışında cereyan etmesi zihin sistemimizin normal çalışma tarzıdır. Toplum tarafından kabul edilmeyen arzuların bastırılması ve tamamen bilinç alanının dışında tutulması ile oluşur. Aynı şekilde çocukluk çağının tüm travmatik anıları da (ki bu anılar da doğrudan toplum tarafından kabul edilmeyen arzularla ile ilişkilidir) bilinçdışının materyalleri arasındadır. Bu durumda bilinçdışına bastırma toplumsal Ben’ in ilkel dürtülere karşı kendini koruduğu bir savunma düzeneği ” olarak karşımıza çıkar. 100 Bilinçaltı Kavramı: Bilinçteki bir deneyimin kişide iç çatışması doğurması ve tahammül edilmez derecede ruhi ıstırap vermesi yüzünden zihin sisteminde bilinçaltına itilmesidir. Zihin sisteminin uzamsal kısımlardan oluşan bir cisim gibi değil, bir süreçler ilişkisi olarak tasarlanması gerekir. Bu bakımdan Freud’un Psikanalitik bilinçaltına itilme tasarımı, bir bilinç içeriğini bilinçten çıkaran ve o içeriğin bilince tekrar girmesine karşı duran faaliyetler olarak düşünülmelidir. Psikanalitik anlamda bilinçaltına itilme, zihin sistemini etkileyen ve davranış bozukluklarına yol açan patolojik bir olgudur. Bilinçaltına itilme yoluyla bilinçdışı kalma, fazladan bir enerji sarf edilmesiyle olur ve bilince dönüşün engellenmesi de yine sürekli olarak enerji sarf edilmesi gerekir. Nörotik kişinin zihin kapasitesinin

99

Brenner,Charles,Psikanaliz Temel Kavramları,(Çev: Işık Savaşır- Yusuf Savaşır ),HYB Yay., II.Baskı,Ankara,1998,s.3,4 100 Tura,Saffet Murat,a.g.e.,s.40


azalması ve kendini sürekli yorgun ve güçsüz hissetmesi rahatsız edici içeriği bilinçaltında tutmak için bilinçdışı olarak enerji sarf edilmesiyle olur. 101 Freud, psikanaliz tekniğine Breuer ile birlikte ve esas itibariyle hipnoza dayanan bir teknikle başlamıştır.” 102 “Solunumu ve denge duygusunu incelemiş bir fizyolog olan, J Breuer’in tüm çalışmasının üzerine kurulduğu Fraulein Anna O. Sağaltımı 1880-1882 arasında yer almıştı. Sigmund Freud, (1856-1939 ) henüz yalnızca tıp öğrencisiydi. Sağaltım 1882 Haziran başlarında sona erdi ve o yıl Kasım ayında Breuer ilginç öyküsünden Freud’a söz etti. Freud, öyküden çok etkilendi .” 103 “Freud, Charcot’un yanına gitmeden önce Joseph Breuer, Anna O.’nun durumunu kendisine anlatmıştı. Bu kadın, çok sevdiği hasta babasına bakarken hastalanmıştı. Bu isterik kadının arazlarının geçmiş hayat sahneleri, acı tecrübeler ile ilgili olduklarını bulmuştu. Bu sahneler ve acı tecrübeler, onun üzerinde derin etkiler yaptıktan sonra unutulmuşlardı. 104 İnsan hayatında büyük heyecan yaratan bir olaydan sonra, davranış bozukluklarının ortaya çıkabileceği uzun süredir bilinmekteydi. Freud’un hocası Charcot, 1884-1885’teki derslerinde, organik bir neden olmaksızın felce uğramış (histerik felç) hastalar konusunda, bu bozuklukların mekanizmasını belirtmiştir. Felcin nedeni, olayın kendisi değil de, hastada kalan anısı gibi görünüyordu. Bu görünüşteki düşünce titizliği, psikolojik tedavi yollarını düşündürmesi bakımından önemliydi. Çünkü geçmişteki olaya karşı hekimin elinden bir şey, gelmezdi elbet; ama hastadaki anısını değiştirmeyi deneyebilirdi. Pierne Janet, 1889’da yayınladığı Automatisme Psychologiquete (psikolojik

otomatizm) eserde bu gibi gözlemler

görülür ve sonraki yıllarda çoğalır. Olayın anısının ve bu anıyla birleşik bozuklukların (felç ya da başka bozukluklar) oluşturduğu psikolojik sistemleri birbirinden ayırarak bir manevi arındırma gerçekleştirmek amacıyla, hastalarındaki bozuklukların psikolojik çözümlemesini yapar. Hastanın, hastalığı yaratan travma 101

Özakpınar,Yılmaz,Psikoloji’nin Kavramsal Yapısı,Ötüken Yay.,İstanbul,2000,s.81,82 Tura,Saffet Murat,Freud’dan Lacan’a Psikanaliz;Ayrıntı Yay., II. Baskı,İstanbul,1996,s.40 103 Freud,Sigmund-Breuer,J,Histeri Üzerine Çalışmalar, (Çev: Emre Kapkın ) Payel Yay.,İstanbul, 2001,s.32 104 Challaye, Fellicien,Freud ve Freud Doktrini, (Çev: Halis Özgü), Özgü Yay.,II. Baskı, İstanbul, 1968,s.17 102


doğrusu, anının bilincinde olmayabileceğini görerek 1889’da psikolojik bozulmayla oluşan bilinçaltından söz eder. Bozukluğa yol açan olgunun ne olduğu, ancak deneği telkin yoluyla yaratılmış uyurgezerlik durumuna getirmekle öğrenilebilir. 105 Anna O.’nun hatıraları, ağır hasta olan babasının bakımını üstlendiği zamanlardaki aşırı duygusal tecrübelerle alakalı idi. Kolundaki felç, babasının yatağında halisünasyon halinde büyük siyah bir yılan gördüğünde gerçekleşmişti. Eliyle yılanı yataktan atmaya çalışmış fakat başaramamıştı. Anna O. hipnoza meyilli birisiydi. Hatıraları aşırı derecede duygu yüklüydü. Geçmiş tecrübelerini hipnozla hatırlamak onu rahatlatıyor ve bir gerilim boşalması yaşıyordu. Breuer, bu gerilim boşalmasını ilk defa Aristo tarafından kullanılan bir terim olan “catharsis” ile ifade etti ve bu metodu, “konuşan tedavi” veya

“baca temizleme” tabiriyle tanımladı.

Freud, Anna O’yu sonra tek başına tedavi etmeye başladı. Artık Anna O. Psikanalizin ilk ve belki de en önemli vakası olmuştu. Anna’nın durumu, psikanalitik tedavi yönteminin ana unsuru olan “serbest çağrışım- free association” tekniğinin ortaya çıkmasını sağladı. Bu hastadan hareketle Freud, henüz bilinçaltı kavramını oluşturmadan insan bilincinde gizli kalan güçlü bir zihinsel sürecin olabileceğini düşündü ve psikanalize temel teşkil edecek iki önemli prensip belirledi. a ) Çatışan bir duygunun bastırılması rahatsızlık doğurur. b ) Zihinsel enerji kullanılması gereken yerde kullanılmayınca rahatsızlığa dönüşür. Bütün bunların yanında Freud, bastırılarak nevroza sebep olan rahatsızlığın kaynağının sıradan bir duygusal tecrübe olmadığı; cinsel bir duygu olduğu gibi çok yeni bir fikir ortaya attı. 106 Psikanaliz, başlangıçta tıbbın bir dalıydı ve hastalıkların tedavisini amaçlıyordu. Psikanlistlere başvuranlar, günlük yaşamlarını zorlaştıran belirtilere sahip kişilerdi; bunlar, düzenli zorlanımlar, takınaklı düşünceler, yılgılar, paronoyak düşünce sistemleri vb. şeklinde ortaya çıkan belirtilerdi. Bu hastalarla alışılmış hekimlere gidenler arasındaki tek fark, gösterdikleri belirtilerin, bedensel değil de ruhsal kökenli olmasıydı; bu nedenle uygulanan tedavi yöntemi, bedensel olgularla değil, ruhsal olgularla ilgiliydi. 107 105

Reuchilin,Maurice,Psikoloji Tarihi, (Çev: Tanju Gökçöl ) İletişim Yay. İstanbul,1997,s.74,75 Köse,Ali,Freud ve Din,İz Yay., İstanbul,2000,s.30-32 107 Fromm,Erich,Psikanaliz ve Din, (Çev: Şükrü Alpagut ), Kabalcı Yay.,I. Baskı,İstanbul,1990,s.66 106


Freud, Pikanalizde izlediği yolla ilgili olarak şunları söylemektedir. “Ruhsal olayların sıkı bir gerekircilik (determinizm) ilişkisi içinde akıp gittiğini düpedüz benimsemekteydim; dolayısıyla, yoğun bir dikkat sonucu hastanın anımsayacağı şeyin aradığımız şeyle ilgisiz tamamen gelişigüzel şeyler olduğuna inanamazdım. Ancak, hastanın aklına gelen şeyin

aranılan şeyle özdeş

olamayacağını, ortadaki psikolojik durum, yeterince açıklamaktaydı. Tedavisine çalışılan hastada karşıt iki güç etkinlik gösteriyordu. Bunlardan biri, unutulmuş düşünce ve yaşantıları bilinç kapsamına çekip almaya savaşan bilinçli çaba, öbürsü bilinçdışına itilmiş yaşantıların ya da benzeri nesnelerin bilinçli duruma getirilmesine karşı koyan bildiğimiz direniş, sıfıra eşit bulunuyor ya da pek az bir ölçüyü aşmıyorsa, unutulmuş nesne bir biçim değişikliğine uğramaksızın olduğu gibi bilinç düzeyine çıkarılabiliyordu.” 108 Freud’un kuramı ile ilgili olarak Wilhelm Reich, şunları söylemektedir. “Bildiğiniz gibi, ruh çözümlemesi bilinç dışı sözcük ve düşlerden yararlanır. Bunlar onun araçlardır. Kendisini, yazdıklarını iyi anlayabilmişsem Freud’a göre, bilinçaltını derinlemesine incelerken bir insanın geçmişinde ancak sözlü imgeler bulunduğu ölçüde gerilere gidebiliriz. Başka bir deyişle, ruh çözümlemesi yaşamın ikinci, üçüncü yılından daha geriye uzanamaz. Dolayısıyla kendi yönteminin tuzağıdır. Sözlü çağrışım ve imgeleri çekip çevirmek demek olan yöntemiyle sınırlıdır. Kişilik çözümlemesi, başlangıçta sağaltım (tedavi) sürecine kişilik ve kişilikten gelen direnme kavramlarının sokulmasıyla hastalık belirtilerinin çözümlenmesinde kullanılan alışılmış ruh çözümlemesi uygulayımının biraz değiştirilmesiydi. Ancak, kişilik zırhının bulunması, hastanın bağlanması bitkisel (sinirsel) enerjilerini açığa çıkaracak, böylece bitkisel devingenliğini yerine getirecek yeni bir uygulayımın geliştirilmesini

zorunlu kılmıştır. Kişilik çözümlemesiyle insanın

coşkusal

(duygusal) anlatımını okuma yollarını gösterir. Ferud, bilinçdışı düşünce ve arzuları su yüzüne çıkarmıştır.” 109 Dinden mahrum ve çok sayıda bilimin düzmece nesnelliğiyle ihanete uğramış modern akıl, hiçbir şeyi aynı zamanda kişisel gündelik 108

Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,( Çev: Kamuran Şipal ),Cem Yay., İstanbul,1996,s.37 109 Reich,Wilhelm,Reich Freud’u Anlatıyor, (Çev: Bertan Onaran),Payel Yay.,İstanbul,1981,s.23,24


yaşama dair bir davranış bilgisi de olan bir bilim kadar inandırıcı bulmamıştır. Philip Rief’in Psikanalizin cazibesine ilişkin kısa tanımı böyledir. Freud’un bilimi, bilgi ile inanç, teknik ile etik arasındaki yeni orta yoldur. Yeni psikanalitik ethostaki tek buyruk, mutlak dürüstlük gereğidir. Freud, hastalarına “kesinlikle dürüst olmaya söz verdiğinizi asla unutmayın!” der. Ve şu ya da bu sebeple söylenmesi hoş olmadığı için hiçbir şeyi asla dışarıda bırakmayın! der. Bu zorunluluktan kurtulan hiçbir konu yoktur. Bütün isimler açığa vurulmalı ve üçüncü tarafların mahremiyet ve sır tutma hakları göz ardı edilmelidir. Psikanalitik tedavi böyle düşünceleri göz ardı etmelidir; çünkü nöroz ve onun dirençleri, başkalarını düşünmezler. der. 110 Artık, Freud, nevrozun “bastırma (repression)” mekanizmasından kaynaklandığına emindi ve bu kavram, psikanalizin temel taşı olacaktı. Bu mekaniz mayı biraz açacak olursak, insan zihni,geçmişte yaşanan travmatik tecrübeleri, bunlardan kaynaklanan duygusal ıstırap veren veya utanılacak olan halleri bilinçaltında tutar, bunların bilince çıkmasını engeller. Bu açıdan bastırma mekanizması, bilinç ile bilinçaltı arasında bekleyen bir bekçi gibidir. Hal böyle olunca bilinçli ve bilinçsiz zihin arasında kişinin farkında olmadığı sürekli bir çatışma söz konusudur ve işte bu çatışma, histeri, saplantı ve fobi gibi nevrotik bozukluklara sebep olur. 111 Nevroz döneminin oluşumu için kesin önem taşıyan olaylar, erken çocukluk döneminde geçmekte, ama ağırlık zaman üzerinde değil, bir vakit ki, yaşantının

karşılaştığı

durumlarda,

o

yaşantıya

karşı

gösterilen

tepkide

bulunmaktadır. 112 Mesela, erken çocukluk döneminin fobileri bu türdendir. Eğer çocukluk fobileri yerleşip kuvvetlenir, hayatın ileri safhalarında da kendini gösterirse, analizlere göre bunların muhtevası, içgüdüsel isteklerle ilişki kurmuş iç tehlikelerin temsilcileridir. 113

110

Forrester,John,Freud Savaşları;(Çev:Hakan Atalay),Ayrıntı Yay.,İstanbul,2000,s.57,58 Köse,Ali,a.g.e.,s.33 112 Freud,Sigmund,Hz. Musa ve Tek Tanrıcılık,( Kamuran Şipal ), Bağlam Yay., I. Baskı,İstanbul, 1987,s.19 113 Freud,Sigmund,Endişe, (Çev: Leyla Özcengiz ), Dergah Yay., I. Baskı, İstanbul,1977,s.97 111


Bu yüzden Freud, ilk çocukluk yıllarına ait tecrübelerin çok önemli olduğuna inanıyordu. Bu devrin ferdin kişiliğinde ve duygusal yapısında önemli rol oynadığı kanaatine vardı. Cinselliğin hayatın başından beri var olduğunu ve daha sonraki gelişmeleri etkilediğini savunmasıyla birlikte cinsellik, psikanalizin en temel kavramı oldu. 114 Psikanalizde, çocuklukta geçmiş olayları ele almak zorunda kalıyoruz çoğu kez. Çocukluk cinselliğini doruğunda gösteren olaylardı bunlar. Çoğu kez, bir kaza veya cezalandırmayla felaketimsi sonuçlara yol açarlar. Bu olaylar, rüyalarda kapalı biçimde kendini gösterir. Kimi zaman öyle açıktırlar ki, sanki elle tutulur durumda görünürler. Ama apaçık duruma gelmekten bir kolayını bulup kurtulurlar. Bu tür sahnelerin, hastaların bilinçaltı fantezisinde, değişik biçimlerde ortaya çıktığı algılanabileceği bilinirse doğru bir yorum yapılır. 115 Freud’un kendisi, psikanalizi öncelikle, sadece anormal psikolojinin veya psikyatrinin bir dalı yerine, psikolojinin asal bir sistemi olarak görmüştür. 116 “Genel olarak Psikanaliz, insan psikolojisine en temel katkıları ve bunun yanı sıra özellikle de ruhsal tedavi alanına büyük yenilik getirmiştir.” 117

2) PSİKANALİZDE RÜYA VE UYKU’NUN TANIMLANMASI Gerçekte düş yorumu, bilinçdışının tanınmasında bir Via regia (Kral Yolu) olup psikanalizin en sağlam temelidir. Her isteyene psikanaliz inancını aşılayıp psikanalistliğe özenecek her kişinin kendini gerçekleştirebilmesini sağlayacak bir beceridir. 118 Psikanaliz tekniği aracılığıyla Freud, her düşün arkasında etkin bilinçli düşünce ve isteklerin bulunduğunu gösterebilmiş ve düşün ortaya çıkmasının nedeni olarak düş gören için bilinmeyen ve de psikanalitik teknik kullanmaksızın her zaman 114

Köse,Ali,a.g.e.,s.32 Freud,Sigmund,Psikanaliz ve Uygulama, (Çev:Muammer Sencer ), Say Yay.,VI. Baskı,İstanbul, 2001,s.224 116 Hall,Calvin.S.,Freudyen Psikolojiye Giriş,(Çev:Ersan Devrim),Kaknüs Yay.,İstanbul,1999,s.7 117 Brenner,Charles,a.g.e.,s.11 118 Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,s.42 115


için bilinmeyen kalacak olan bilinçdışı zihinsel işleyiş olduğunu genel bir kural olarak ortaya koyabilmiştir. 119 “Psikanaliz, ruhun en ince ayrıntısına değin ve en yakından incelenmesini sağlamıştır. Psikanalist’in laboratuarında hiç araç gereç yoktur. Psikanalist, bulgularını ölçemez ya da sayamaz, ama düşler; düşlemler ve çağrışımlar aracılığıyla, hastanın saklı kalmış arzularına ve kaygılarına ulaşmayı başarır.” 120 Düş işlemi süreci, önceden bilinen hiçbir şeye benzemeyen tümüyle yeni ve yabancı bir şeydir. Bize bilinçdışı sistemde yer alan süreçlere ilk göz atışımızı sağlamış ve bilinçli düşüncemizle bildiklerimizden oldukça farklı olduklarını ve bilinçli düşüncemize göre yanlış ve mantıksız görünmeye zorunlu olduklarını göstermiştir. Bu buluşun önemi, nevrotik belirtilerin oluşumunda, gizli düş, düşüncelerini görünür düşe dönüştürmüş olanlar gibi aynı mekanizmaların işlediğini keşfetmesiyle arttı. 121 Freud, rüyalarda ilk bakışta anlamsız duran görünür içeriğin ardında, anlamlı bir söylemin bulunduğunu düşünüyordu. Analiz edilen şahsın özel dili anlaşılmaya başlandığında, ilk karmaşa ortadan kalkıyor, rüya; bir şifre çözülür gibi belli bir anlama kavuşuyordu. 122 Freud’a göre düşler, zihnin bilinç dışına ulaşan yoludur. Uykudaki öznel yaşantı ve uyandıktan sonra düş dediğimiz şey, uyku sırasında bilinçdışı zihinsel işleyişin sonucudur. Bazen bu etkinlik, niteliği ya da yoğunluğu ile uykuyu tehdit edebilir. Uyku sırasında uyuyanın anımsadığı ya da anımsayamadığı bilinçli yaşantıya “görülen düş”, içindeki çeşitli unsurlara da “görülen düş içeriği” denir. Uyuyanı uyandırılmayla

tehdit eden bilinçdışı düşünce ve isteklere, “gizli düş

içeriği”, gizli düşün, görülen düş haline geçmesini sağlayan zihinsel işlemlere de “düş işlemi” diyoruz. Düş sözcüğü, psikanalitik terminolojide yalnızca gizli düş içeriği, düş işlemi ve görülen düşün birer parçasını oluşturduğu bütün bir olayı göstermek için kullanılmalıdır. Uygulamada ise, psikanalitik

yazılarda “düş”,

genellikle görülen düşü kastetmek için kullanılır. 123 “Rüya, insanın zihinsel ve

119

Brenner,Charles,a.g.e.,s.14 Fromm,Erich,Psikanaliz ve Din,s.18 121 Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.II,s.42 122 Tura,Saffet Murat,a.g.e.,s.42 123 Brenner,Charles,a.g.e.,s.160 120


bedensel özellikleriyle ilgili bir konu veya olgudur.” 124 Freud’ a göre rüyalar, baskı altına alınmış ve tatmin edilmemiş duygular, arzular ve düşüncelerin uyku anında üst

şuurun

baskısından

kurtulmasından

meydana

gelmektedir.” 125“Rüya,

halüsinasyon niteliğindeki bir doyumla uykuyu bozan uyarıları yok etme aracıdır. Her düş, istek gerçekleştiren türdendir. Bunun dışında kalan rüyalar, önce aranıp bulunması gereken bilinmeyen bir içeriğin yerine bozularak konmuş olanlardır. Rüyaları anlaşılmaz ve garip yapan onlardaki bu bozulmadır. 126 Rüya, uykuyla uyanıklık arasındaki bir duruma benzer. Böylece dikkatimizi Uykuya çeviriyoruz. Öyleyse uyku nedir? Bu, hakkında hala çok tartışılan fizyolojik ve biyolojik bir sorundur. Kesin bir şekilde yanıtlayamayız ama kanımca, uykunun bir psikolojik özelliğini tanımlamayı deneyebiliriz. Uyku özelliği dış dünyayla ilişki kurmayı reddetmek ve ona ilgi duymamak olan bir durumdur. Eğer uykunun aslı buysa, rüya buna uymuyor, hatta hiç de hoş karşılanmayacak bir ek oluyor. Gerçekten de rüyasız uykunun en iyi uyku olduğunu kabul ederiz. Uyku sırasında ruhsal çalışma olmamalıdır. Eğer olursa, doğum öncesi huzura o ölçüde az yaklaşmış oluruz; ruhsal çalışmanın bazı artıklarından kurtulamamışızdır. Rüyalar bu artıkları temsil ederler. Bu takdirde gerçekten de rüyaların bir anlamı olması gerekmez. Peki bu durumda rüya niye var?

Rüya, zihnimizin uyku sırasında onu

etkileyen uyarılar karşısında gösterdiği bir tepkidir. 127 Aslında düş görme her ne kadar geceleri egemen olan koşullara ve düş oluşumunun yasalarına tabi bir tür ise de anımsamanın bir başka türüdür. 128 Uykuda insanın dış çevreden tamamen soyutlanıp soyutlanmadığı ile ilgili olarak Burdach şöyle söyler; “Uykuda akıl, kendini dış dünyadan soyutlar ve kendi uzantılarından da geri çeker. Yine de bağlantı, tümden kesilmez. Eğer gerçekten uyurken insan hiç işitmezse ve duyumsamazsa ve bunları uyandıktan sonra yapabilsek bizi uyandırmak olanaksız olurdu. Duyumsamanın sürmesi, çok daha açık 124

Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,(Çev: Emre Kapkın),Payel Yay.,I.Baskı,İstanbul,1996,C.I,s.215 Günay, Umay,a.g.e.,s.101,102 126 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,( Çev: Ali Seden), Altın Kitaplar Yay.,İstanbul, 1978,s.142 127 Ferud, Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.88-90 128 Freud,Sigmund,Olgu Öyküleri,(Çev: Ayhan Eğrilmez),Payel Yay.,I.Baskı,İstanbul,1998,C.II, s.245 125


olarak, bizi uyaranın her zaman yalnızca izlenimin gücü değil, onun ruhsal bağlamı olmasıyla kanıtlar. Uyuyan bir adam, anlamsız bir sözcükle uyandırılamaz ama adıyla seslenilirse uyanır. Öyleyse, uykudaki akıl, duyumsamalar arasında ayrım yapar. Bu nedenle, eğer kişi için düşünsel bir önemi varsa, bir duygusal uyaranın yokluğu da o kişiyi uyandırabilir; böylece bir gece lambasının sönmesi bir adamı uyandırabilir. Yani, bir kişi için duygusal etkinliğin kesintiye uğraması yüzünden uyanır, bu da o etkinliğin onun tarafından algılandığı ama değişiklik göstermediği ya da doyurucu olduğu sürece aklını rahatsız etmediği anlamına gelir.” 129 Freud, rüyalar için “bir düşünme yoludur” diyerek iki tarz bir düşünme nizamı üzerinde duruyor. Masallar, hikaye haline getirilmiş birer halk rüyalarıdır; mitoloji, ırkların birer rüya tarzında düşünceleridir. Rüya düşünmesi ile arzu düşünmesi aynı mahiyettedir; ikisi arasında birçok ortak noktalar, temayüller vardır. Böylece gerek uykuda gerek uyanıkken zihni hayatımızı yöneten iki prensip kabul ediliyor. Bunlardan biri, zevk prensibi, diğeri realite prensibidir Birincisi, her iki durumda da arzularımızı yönetmekte, ikincisi ise, sert kaideleri ve sansürleri ile bizi kendisine intibak etmeye mecbur tutmaktadır. Uyanık hayatımızla uyku hali arsındaki esas, fark uykuda zihin faaliyetinin karmaşıklık bakımından daha aşağı bir seviyede olması ve daha ilkel bir ifade tarzı bulmasıdır. Bu esnada zihnin genelleştirme ve kavramlaştırma faaliyeti durmuş görünmekte ve bu fonksiyonlar imajlarla temsil edilmek gibi daha ilkel bir yolla yerine getirilmektedir. 130

129 130

Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.I,s.105 Özbaydar, Sabri,a.g.e.,s.35,36


3 ) FREUD’A GÖRE RÜYANIN NASIL OLUŞTUĞU Rüya hali, aşağı seviyeli bir şuurluluk yahut yukarı seviyeli bir şuursuzluk halidir. Öyle ki, rüya görülürken beyin hücreleri düşünme vazifesini yapmaktadırlar. Yalnız bu düşünme vazifesi, uyanık düşünmenin bütün vasıflarını taşıyamamakta, şuurun düzenleyici kontrolünden mahrum bulunmaktadır. 131 Rüyaların nasıl oluştuğu

ile ilgili Freud, ruhun etkisinin olmadığını

söyleyerek başlıyor. Şöyle ki; “Böylece konu (düşlerin ruhbilimsel özellikleri) üzerindeki literatür, düşlere ruhsal olarak verdikleri değer açısından, çok büyük bir dağılım göstermektedir. Bu dağılım, tanımış olduğumuz en derin küçümsemekten başlamakta, henüz keşfedilmemiş bir değerin belirtilmesinden geçmekte ve uyanık yaşamın herhangi bir işlevinden daha yüce bir yere oturan bir abartmaya dek varmaktadır. Bir düş, dünyaya garip bir idealizmin ışığında bakar ve sıklıkla gördüklerinin etkileri onların asıl doğasına ilişkin derin kavrayışla zenginleştirir. Dünyasal güzelliği, gözlerimize gerçek bir cennet parıltısıyla çizer ve onu en görkemli değerlerle süsler, gündelik korkularımızı bize en korkunç biçimlerde gösterir ve eğlencemizi tanımlanmaz açıklıkta esprilere dönüştürür. Bazen uyanıp da bunlara benzer bir yaşantının hala tüm ağırlığı altındayken yaşamımız boyunca, gerçek dünyanın hiçbir zaman onun eşini sunmamış olduğunu düşünmekten kendimizi alamayız.”

132

Freud, rüyaların ruh ile ilişkisi hakkında iki kısım görüş

ortaya atmıştır. Birinci görüş: Rüyalarda ruhun etkinliğini benimseyenleri şu sözlerle niteler. Schbert’in (1814) düşlerin ruhun dış doğanın gücünden serbestleşmesi, canın duyguların bağından özgürleşmesi olduğu yolundaki vurgulamaları ve genç Fichte’nin (1864) ve diğerlerinin, tümü de düşleri, zihinsel yaşamın daha üst bir düzeyine yükselmesi olarak sunan benzeri sözleri şimdi bize pek de akla yakın

131 132

Türek,İbrahim,a.g.e.,s.90 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.114


gelmektedir, yinelenmektir.

bugün

bu

sözler

yalnızca

mistikler

ve

dinciler

tarafından

133

İkinci görüş ise: Rüyalarda ruhun etkinliğine karşı çıkanların savunduğu görüştür ve onları da şu sözlerle niteler. Bilimsel düşünce biçiminin başlaması beraberinde düşlerin değerlendirilişine bir tepkiyi getirmiştir. Özellikle tıbbi yazarlar, düşlerdeki ruhsal etkinliği önemsiz ve değersiz görme eğilimindedirler; oysa düşünürler ve bu özel konuya katkıları yadsınamayacak meslekten olmayan gözlemciler-amatör ruhbilimciler- (popüler inanca daha yakın bir çizgide kalarak) düşlerin ruhsal değerine ilişkin bir inançta diretmişlerdir. Düşlerdeki ruhsal işleyişi düşük bir açıdan görmeye eğilimli herkes doğal olarak onların kaynağını bedensel uyarımlara yoracaktır; oysa düş gören aklın uyanıklık kapasitelerinin büyük kısmını koruduğuna inananların kuşkusuz düş görmeyi uyaran şeyin, düş gören aklın kendisinden doğduğunu yadsımak için hiçbir nedenleri olmayacaktır. 134 Ayrıca Freud ve onun gibi düşünenler yukarıda da değindiğimiz gibi rüyanın ruhsal olmasını

pek rasyonel bulmadıklarından ötürü, gelecekten haber

veren rüyalara karşı şüpheci ve ihtiyatlı bir tavır ile ne tamamen reddediyor ne de tamamen kabul ediyorlar ve konu ile ilgili şu yorumda bulunuyor: “Son olarak, düşlerin geleceği muştulama gücü olduğu bir yana bırakılmıştır. Burada inatla yinelenen iddialarla birleşen hemen hemen yenilmez bir kuşkuculukla çatışma içinde bulunmaktayız. Hiç kuşkusuz bu görüşün hiçbir zaman gerçek bir temeli olmadığından inat etmekle doğru bir şey yapmış olacağız; çünkü çok geçmeden ortaya konan birçok örnekle doğal ruhbilimin sınırları içinde bir açıklama bulmak olasıdır.” 135 Düşün mahiyeti ile ilgili olarak, düş yaşamı ve uyku sürecinde nelerin olduğu ile ilgili olarak Freud, Scleirmacher’den ve Burdach’tan şu alıntıyı yapmıştır: “Schleirmacher’e göre uyanıklık halini belirleyen, düşünce etkinliğinin imgelerle değil kavramlarla ortaya çıkmasıdır. Düşler ise, temel olarak imgelerle düşünürler ve de uykunun yakınlaşmasıyla istençli etkinlikler daha zorlaştıkça nasıl tümü de 133

Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.115 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.115 135 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.I,s.116 134


imgeler sınıfından olan istençsiz düşüncelerin ortaya çıktığını gözlemlemek olasıdır. İstençli olarak arzu ettiğimizi duyumsadığımız türden düşünsel çalışmadaki bu yeteneksizlik ve imgelerin ortaya çıkması düşlerde ısrar eden ve düşlerin ruhbilimsel çözümlemesinin, düş yaşamının temel özellikleri olarak kabul etmeye bizi zorladığı iki niteliktir. Düşlerde pek çok şey, tıpkı normalde uyanıklık yaşamında olduğu gibi basitçe düşünceler olarak oluşur, belki de sözel temsillerin kalıntıları biçiminde. Yine de düşleri gerçekten niteleyen, içeriklerinin imgeler gibi davranan yanı, anı temsillerinden çok algılara benzeyen öğelerdir. Burdach’a ise düş yaşamının mahiyetini şöylece özetler. Ona göre, düşlerde aklımızın öznel etkinliği nesnel bir biçimde ortaya çıkar. Çünkü algısal yeteneklerimiz, imgelerimizin ürünlerini sanki duyu izlenimleriymiş gibi kabul eder. Uyku, benliğin otoritesinin sona eriştiğini belirler. Bu nedenle uyumak, beraberinde bir ölçüde edilginlik getirir. Uykuya eşlik eden imgeler, ancak benliğin otoritesinin azaldığı koşulda ortaya çıkabilir.” 136 der. Düşlerin mahiyeti ile ilgili olarak Freud, düşlerin psikolojik özelliklerini çeşitli düşünürlerden, hekimlerden kısaca alıntı yaparak şöyle açıklamıştır. “Lemoine’a göre,düş imgelerinin tutarsızlığı düşlerin temel özelliğidir. Maury; de onun gibi düşünüyor. Kesinlikle mantıklı olan ve biraz tutarsızlık, zaman karışıklığı ya da saçmalık içermeyen hiçbir düş yoktur. Sipitta, Hegel’in düşlerin tüm nesnel ve mantıklı tutarlıktan yoksun olduğunu söylediğini bildirir. Dugas, bir düş, ruhsal, duygusal ve zihinsel bir anarşidir, başıboş ve kontrolsüz ya da amaçsız davranan işlevlerin bir oyunudur, düşlerde ruh, ruhsal bir otomata dönüşür. Volket, merkezi egonun mantıksal gücüyle uyanıklık durumunda bir arada tutulan düşünsel yaşamın gevşemesi ve karışmasından söz etmektedir. Cicero, tasarlayabileceğimiz hiçbir şey yoktur ki, düşte göremeyeceğimiz kadar saçma ve karışık ya da anormal olsun. Radestock, aslında bu çılgın etkinlikler değişmez yasalar bulmak olanaksız gibidir. Uyanıklık düşüncelerinin gidişi üzerinde ussal istenç ve dikkatin uyguladığı sıkı polis denetimi geri çekildikten sonra düşler, kaleidoskopik bir kargaşanın çılgın girdabında erirler.” 137

136 137

Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.I,s.101-102 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.107


Freud’a göre rüya, nevrotik belirtiler gibi yasaklanmış istekler ile bu istekleri engelleyen güçler arasındaki bir uzlaşma sonucu ortaya çıkar. Bu, rüyanın görünen içeriğidir. Buradan yasaklanmış isteklerin yer aldığı gizli içeriğe gidilebilir. Rüyanın temel işlevi, kabul edilemeyen bilinçdışı içgüdüsel isteklerin fantezi arcılığıyla doyum sağlamasıdır. Dolaysıyla uyku rüya içindir. Ona göre, rüyalar, zihni faaliyetin uykuda devamıdır. Zihnin uyanmasının sebebi ise, bazı etkilerin var olmasıdır. Zihne yapılan bu etkiler, rüya ile telafi edilemez ise çok zaman uyumak imkansız hale gelir. Rüya görülmezse zihne yaptığı etkiler, uykuda meydana gelmez. Hastalık yapan anıları hatırlama yoluyla bilincin denetimine sokmazsak nevrotik durum, bir yandan kişilik dışı bölgeyle ilginin ve bağın kopmasını doğuran şizofrenik duruma, öbür yandan da hastalığı doğuran gereksinmeyi gizlemek ve yalandan doyurmak için düşlemlere dönüşür. 138 Freud, düşlerdeki ruhsal etkinliğin doğası ve niceliği hakkında öne sürdükleri varsayımlara göre düş kuramlarını üçe ayırmıştır. Birincisi; tüm ruhsal etkinlik düşlerde sürer. Bu kuramlar, aklın uyumadığını ve aygıtın dokunulmadan kaldığını, ancak uyanıklık yaşamından farklı olan uyku koşulları içinde bulunduğu için normal işleyişinin uyku sırasında farklı sonuçlar doğurduğunu varsayarlar. İkincisi; ilkinin tersine, düşlerin ruhsal etkinlikte bir gevşeme ve elde edilebilen malzemede bir yoksullaşma demek olduğunu öne süren kuramlar vardır. Üçüncüsü, düş gören akla, uyanıklık yaşamında büyük ölçüde ya da tümüyle olanaksız bazı özel ruhsal etkinlik yeteneği ve eğilimi yakıştıran kuramları da üçüncü gruba yerleştiririz. 139 Freud’un rüya yorumu konusundaki en önemli temel kavramlarından biri de, rüya sansürüdür. Freud, bir çok rüyanın gerçek anlamlarını gizleme eğilimi içinde bulunduklarını keşfetmişti. 140 Rüya, halisünasyon niteliğindeki bir doyumla uykuyu bozan uyarıları yok etme aracıdır. Tümüyle anladığımız her düş, istek gerçekleştiren türdendir. Bu bir rastlantı ya da önemsiz bir şey olamaz. Bunun dışında kalan türden rüyalar, önce aranıp bulunması gereken bilinmeyen bir içeriğin

138

Apaydın,Halil,a.g.e.,s.265,266 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.127,133 140 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,(Çev: Aydın Arıtan),Arıtan Yay., I. Baskı,İstanbul,1981,s.128 139


yerine bozularak, tahrif edilerek konmuş olanlardır. Rüyaları anlaşılmaz ve garip yapan onlardaki bu bozulmadır. Ayrıca bozulmanın rüya faaliyetinin bir işi olduğunu söyleyebiliriz. Unutmamalıyız ki, bozulma iki etkene göre azalır ya da çoğalır. Bir yandan sansüre tabi tutulan rüya, ne kadar irkilticiyse bozulma da o ölçüde çok olur. Ama aynı zamanda sansürün isteklerinin sert olması ölçüsünde de bozulma büyüktür. Rüyaların bozulmasının nedeni, gece biz uykudayken kıpırdanmaya başlayan bazı rahatsız edici isteklere, egonun bilinen birtakım eğilimlerinin uyguladığı sansürdür. Kuşkusuz kendi kendimize bunların neden hep gece ortaya çıktıklarını ve iğrenç isteklerin kaynağının ne olduğunu soracak olursak, daha araştırılması ve cevaplandırılması gereken çok şey olduğunu görürüz. Ama bu sırada araştırmaların bir başka sonucuna da yeterince önem vermezsek hata etmiş oluruz. Biz uykumuzu bozan rüya isteklerinin ne olduğunu bilmeyiz. Bunları ilk kez rüya yorumlanmasıyla öğreniriz. Bu bakımdan rüya isteklerinin daha önce kullandığımız anlamıyla, o sırada bilinçdışında kaldıklarını söyleyebiliriz. Ama bilmeliyiz ki, onların o sırada bilinçdışında olmaktan öte bir tarafları daha vardır. Çünkü, sık sık karşılaştığımız gibi, rüyayı gören insan, onları rüyasının yorumlanması sırasında öğrendikten sonra da inkar eder. 141 Freud, bu sansür mekanizmasının egonun savunma etkinliklerinden bir olduğu görüşündeydi. Ona göre uyku süresince bilinçdışı zihinsel etkinlikler, kişiyi uyandırabilecek oranda yoğunlaşır. Sansür mekanizması sayesinde kişi uykusunu sürdürebilir. Bir başka deyişle, uyumakta olan kişi, bilinçdışından taşan bu düşüncelerle uyanacağı yerde rüya görür. 142 Burada rüyaların oluşumunun rüya düşüncelerin çarpıtılmasına yol açan bir sansürün egemenliği altında gerçekleştiğini söyleyebiliriz. 143 Rüya sansürü, böylesine anlamlı bir buluştur. Ama dogmatik bir biçimde her rüyaya aynı olarak uygulanırsa, rüyaları anlayıp, onları çözümleyebilme olanaklarımızı da büyük ölçüde azaltabilir. Bir çok rüya vardır, bunlarda sansür denilen şey, anlamın kendini sembolik ve şiirsel biçimlerde ortaya koymasından başka bir şey değildir. Ama onun şiirsel dilini anlamayanlar için bu bir sansürdür

141

Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,s.149-150 Gençtan,Engin,Psikanaliz ve Sonrası,Maya Yay.,II. Baskı,Ankara,1984,s.15,16 143 Freud,Sigmund,Narsizm Üzerine ve Schreber Vakası,(Çev:Banu Büyükkal-Saffet Murat Tura),Metis Yay.,I. Baskı,İstanbul,1998,s.42 142


sanatçı duygulara sahip olan insanlarda rüya dilinin sembolik karakterini sansür kavramıyla bir araya getirmek mümkün değildir. 144

4) FREUD’A GÖRE RÜYANIN FONKSİYONU VE KAYNAĞI Rüyaların fonksiyonu ile ilgili olarak, Freud; rüyaların başka bir dünyadan geldiğini değil de sanki kendisini başka bir dünyaya götürdüğünü varsayarak yaşlı fizyolog Burdach’ tan konuyla ilgili şu alıntıyı yapar. “ Düşlerin başlıca amacı, bizi onlardan arındırmaktır. Hatta aklımız bir şeyle dolu olduğunda, derin acılarla perişan olduğumuzda ya da tüm zeka gücümüz bir sorun tarafından emildiğinde bile bir düş, bizim duygusal durumumuza bürünüp gerçeği simgelerle temsil etmekten başka hiçbir şey yapmayacaktır. Fichte de aynı anlamda bütünleyici düşlerden söz eder ve onları ruhun kendini sağaltıcı doğasının gizli nimetlerinden biri olarak betimler. Strümpel de aynı şekilde, düş gören insan uyanıklık bilinçliliğinin dünyasından uzaklaştırılır. Ayrıca düşlerde uyanıklık bilinçliliğimizin normal davranışları hemen tümüyle yitmiştir; diyerek düşlerde akıl, uyanıklık yaşamın olağan içerikleri ve olaylarından neredeyse belleksiz bir biçimde kopar.” 145

diye yazar. Atom bilimi, insanın çevresindeki eşyaların tabiatı hakkında nasıl bir

bilgi kaynağı oldu ise, rüya bilimi de, şuuraltımız davranışlarımız, beynimizin çalışma tarzı hakkında o kadar kuvvetli bir kaynak olmuştur.”

146

“Freud’a göre rüya,

ruh dünyasından gelen uyarıcılara karşı yapılan bir tepkidir. Böyle olunca rüyaların başlıca işinin, uykunun devam edebilmesi için, bir uyarmayı tesirsiz kılmasıdır. Rüyanın yardımı olmamış olsaydı uyumamız mümkün olmazdı. Uyumamızı sağlayan rüyadır. 147

144

Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.130,133 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.61 146 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.9 147 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,s.3,6 145


Düşlerle akıl hastalıkları arasındaki ilişkiden de kısaca bahsetmek istiyoruz. Freud, rüyaların akıl hastalıklarına engel olduğunu, rüya göremeyen insanların ruh sağlıklarının iyi olmadığını savunur. Ayrıca düşlerde görülen sembollerin akıl hastalıklarını çözmede kullanılabileceğini düşünür. Şöyle ki; Düşlerle delilik arasındaki bu yadsınmaz ve karakteristik ayrıntılara dek uzanan benzerlik, düş görmeyi yararsız ve rahatsız edici bir süreç ve aklın azalmış etkinliğinin dışavurumu olarak gören tıbbi düş kuramının en güçlü desteklerinden biridir. Bununla birlikte düşlerle ilgili en son açıklamayı akıl hastalıkları yönünde bulacağımız sanılmasın, çünkü, akıl hastalıklarının kökeni hakkındaki bilgilerimizin yetersizliği herkesçe bilinmektedir. Tam tersine düşlere karşı tutumumuzdaki bir değişimin, aynı zamanda akıl hastalıklarının içsel mekanizmaları üzerine görüşlerimizi etkilemesi ve düşlerin gizemine biraz ışık tutmaya çabalarken psikozların açıklanması doğrultusunda çalışmış olmamız pekala olasıdır. 148 Amacımız

nevrozların

(ruh

ve

sinir

hastalıkları

belirtilerinin)

incelenmesine hazırlık olmak üzere rüyaların da anlamı olduğunu göstermektedir. Yöntemi, bu biçimde ters yüz etmenin geçerli nedenleri vardır. Rüyaların incelenmesi yalnızca nevrozlar bakımından en iyi hazırlık olmakla kalmaz, rüyanın kendisi bir nevroz belirtisidir ve üstelik bütün sağlıklı insanlarda da rastlandığından, sayısız avantajlara sahiptir. Gerçekten de tüm insanlar, sağlıklı olsaydı onların rüyalarından nevrozları incelemekle elde ettiğimiz bilgilerin hemen hepsini elde edebilirdik. 149 Doktorlar, ruhsal bozuklukların rüyayla başladığını kökünü rüyadan alan vehimlerin sürüp gittiğini görmüşlerdir. Üstelik tarihe geçmiş kimselerin önemli atılımlarının kökünü rüyada bulduğu söylenir.” 150 Madem ki rüyaların arkasında içgüdüler vardır, bir takım ruh hastalıkları tabloları, ifadesini bulmamış içgüdülerin arzuların birikmesidir, öyleyse rüya, bu arzulara tatmin imkanı vermek suretiyle bir tedavi ve deşarj vazifesi görebilmektedir. Cemiyetin uygun görmediği hareketleri, biz rüyada tekrarlamakla baskıdan kısmen kurtulmuş olmaktayız. 151

148

Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.I,s.143,144 Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları, (Çev: Emre Kapkın- Ayşe Kapkın ), Payel Yay., İstanbul,1998,C.I,s.99 150 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.85 151 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.31 149


Freud, düş yorumlamanın temel olarak bize iki faydasından bahsediyor: Şöyle ki; Düşlerin ama en inandırıcı biçimde kendi düşlerimizin yorumundan hayretle öğreneceğimiz bir gerçek, çocukluğun ilk yıllarındaki izlenim ve yaşantıların bireyin gelişimini umulmadık ölçüde etkilediğidir. Düşsel yaşam sayesinde çocukluk, sonraki yıllar, işe yaramaz duruma gelenleri de içlerinde olmak üzere, bütün özellik ve isteklerini kendisinde saklı tutarak erişkin insanda varlığını sürdürür adeta. Ne gibi gelişmeler, bilinçdışına itimler, yüceltmeler ve tepkisel ürünler sonucu bambaşka yaratılıştaki bir çocuğun normal erişkine bin bir çabayla ele geçirilmiş uygarlık hazinesinin taşıyıcısı ve biraz da kurbanı olan insana dönüştüğünü ilgili özellik ve isteklerde apaçık kendini açığa vurur. Düşleri yorumlama çabalarını sürdürürken öğrendiğimiz bir başka gerçek var ki, o da özellikle cinsel komplekslerin anlatımında bilinçdışının belli bir simgeler topluluğundan yararlanması ve söz konusu simgelerin bireyden bireye biraz değişiklik göstermesi, ama biraz da bütün bireylere özgü tipik bir özellik taşıması, mitler ve masallarımızın gerisinde varlığını sezinlediğimiz simgelerle çakışıyor görünmesidir. Dolayısıyla ulusların yarattıkları mitler ve masalların günün birinde düşlerden yola koyularak açıklığa kavuşturulması gerçekleşmeyecek bir şey değildir. 152 Freud’a göre, insan uykusu sırasında çoğu cinsel bir çok güdü ve isteklerin etkisi altındadır. Eğer uykuda bunların tatmini gerçekleştirilmezse insan uyanıp daha gerçek tatminler aramaya yönelir. Freud için rüyalar, cinsel arzuların üstü örtülü bir biçimde giderilmesine yararlar. Rüyayı bir isteğin tatmini olarak anlamak, Freud’un bu konudaki en önemli buluşudur. 153 Bu sözler ile Freud, rüyaların fonksiyonunu kendine göre özetliyor. Yani, rüya, gündüz hayatında elde edilemeyen bir isteğin tatminini sağlar. Bu konu böyle midir? Yoksa rüyanın başka türlü fonksiyonları da var mıdır? Bütün bu soruların cevabını Freud’un kuramının sonunda yapılan eleştirilerde göreceğiz. Rüyaların kaynağı ile ilgili olarak ise şunları söyleyebiliriz.

152 153

Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,s.46,47 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.110


Biyolojik açıdan rüyaların kaynağı, uyku esnasında beynin ihtiyacı olduğu, tembihleri, hatıralar ve hayallerden toplamak görevini yapan beyin kabuğunun mahsulüdürler. Muhtemelen uyuyan beynin de muayyen bazı ruhi tembihlerle beslenmesi ihtiyacı vardır. Bu tembihler uyku esnasında, beynin hafıza ile ilgili sahalarından temin edilerek rüyalar ortaya çıkmaktadır. 154 Düşler,

çocukluktan

kalma

malzemeyi

ellerinin

altında

bulundurduklarından ve de hepimizin bildiği gibi bu malzeme, büyük kesimiyle belleğimizin bilinçli yeteneğinde boşluklarla örtülmüş olduğundan bu koşullar ilginç hipermnezik düşler yaratırlar. 155 Düşler, hazımsızlıktan ileri gelir, diye bir halk deyişi vardır ve bu bize, düşlerin uyaranları ve kaynaklarından ne kastedildiğini kavramada yardımcı olur. Düşlerin kaynaklarına ilişkin herhangi bir tam listeleme dört tür kaynağın ayırt edilmesine yöneltir ve bunlar, düşlerin kendilerinin sınıflandırılması için de kullanılmıştır.

156

Bu kaynakları örneklerle açıklamaya

çalışırsak; A) Dış (nesnel) Uyarımlar : Mesela, bir gök gürültüsü, bizi bir savaşın ortasına götürebilir, bir horozun ötüşü bir adamın dehşet çığlığına dönüşebilir. B) İç (öznel) Uyarımlar: İmgesel görüngüler tarafından sağlanan çok canlı ve hızla değişen imgelerin uykuya dalma dönemi boyunca bazı kişilerde alışkanlık biçiminde ortaya çıkma eğilimindedirler, ayrıca gözler açıldıktan sonra da bir süre devam ederler. C) İç (organsal) Uyarımlar: Akciğer hastalıkları çekenler, boğulma, kalabalık içinde sıkışıp kalma, kaçma düşleri ve dikkate değer sıklıkla karabasan görürler.157 Mesela, iç kanamalar, rüyada kan ve kırmızı şeylerin görülmesine yol açarlar. 158

154

Türek,İbrahim,a.g.e.,s.78 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.70 156 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.I,s.75,76 157 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s77-87 158 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,s.5 155


D) Saf Ruhsal Uyarılma: Tamamıyla ruhsal olan düşlerdir, çeşitli şekillerle tartışılmaktadır. Sonuçta rüyalarımızın oluşmasına kaynaklık eden faktörleri şu şekilde özetlememiz mümkündür. 1- Çocukluk yıllarından beri saklanan anılar 2- Gündelik hayatta iz bırakacak şiddette heyecanlı olaylar, korkular 3- Gündelik hayatta karşılaştığımız, şuurumuz tarafından fark edilmeyen, fakat beş duyumuz ile idrak edilen olaylar, manzaralar. 159

5 ) FREUD’UN RÜYA YORUMU VE TEKNİĞİ: Rüya, bir sanat eseri gibidir, dış bakımdan apaçık göründüğü halde, kendisini hiçbir zaman açıklamaz ve hiçbir zaman besbelli bir anlam taşımaz. Rüya, hiçbir zaman şunu yapmalısın ya da hakikat budur demez. Rüya, tabiatın bir bitkiyi yetiştirdiği gibi bize bir imge sunar sadece; sonuç çıkarmayı bize bırakır. 160 Rüya yorumu, bir rüyanın anlamının belirtilmesi, başka bir deyimle, psişik faaliyet zincirinin önemli ve değerli bir halkasını meydana getirecek başka bir şeyin rüyanın yerine geçmesi demektir.” 161 Soruna bilimsel açıdan bakmayan kişiler, rüyaları yorumlamaya çalışmışlar böylece; bu iş için birbirine benzemeyen iki metottan birine başvurmuşlardır. Bunlardan ilki, rüya içeriğini bir bütün olarak ele alan sembolik rüya yorum metodudur. Rüya içeriğinin anlaşılması daha kolay olan başka bir içerikle değiştirmek amacını güden bu metot, çapraşık rüyalar karşısında bütün değerini yitirir. Kitab-ı Mukaddeste Yusuf’un yaptığı rüya yorumu sembolik rüya yorum metodunun güzel bir örneğidir. Rüyaların gelecekten haber verdiği inancı, insanlar arasında öteden beri yaygındır; sembolik yorum sırasında bu özellikle de göz önünde bulundurulur ve rüyalar, gelecekle ilgili olarak açıklanır. Bu 159

Türek,İbrahim,a.g.e.,s.83 Freud,Sigmund_Jung;Gustav-Adler,Alfred,Psikanaliz Açısından Edebiyat,(Çev:Selahattin Hilav) Dost Kitabevi Yay.,II.Baskı,Ankara,1981,s.77 161 Sigmund,Freud,Rüya Yorum Metodu, (Çev:Ayşegül Günkut), Ataç Kitabevi;İstanbul,1964,s.5 160


çeşit bir yorumun nasıl yapıldığını somut bir şekilde göstermek imkansızdır. Metodun başarısı doğrudan doğruya kişilerin tahmin gücüne ya da önsezilerine bağlıdır; bu yüzden de, rüya yorumu olağanüstü yeteneklere ihtiyaç gösteren bir sanat düzeyine yükseltilmiştir. İkinci metot ise, böyle iddialardan tamamen uzaktır. “Şifre Metodu” adını verebileceğimiz bu metot, rüyayı çözülmesi gereken bir şifre olarak ele alır. Bir rüya çeşitli işaretlerden meydana gelmiştir. Her işaret, belirli bir şeyi temsil eder; işaretlerin gerisindeki anlamı bulmak için her işarete anlaşılır bir karşılık veren anahtar listeye başvurulur. Örneğin rüyanızda bir mektup ve bir cenaze gördüğünüzü düşünün; hemen bir rüya kitabı açıp bu sözcüklerin karşılığını ararsınız. Mektubun üzüntü, cenazenin de nişanlanma anlamına geldiğini öğrenirsiniz böylece; bundan sonra yapılacak tek şey, işaretlerden çıkarılan anlamlar arasında gelecekle ilgili bir bağlantı kurmaktır. Şifre metodunun en büyük özelliği, rüya öğelerinin ayrı ayrı yorumlanmasıdır. Zaten bu metodun çıkmasına bütünüyle yorumlanamayan çapraşık rüyalar sebep olmuştur. Bu iki metodun bilimsel açıdan hiçbir değer taşımadığı açıkça görülüyor. Sembol metodunda her şey, yorumcunun tahminine, şifre metodunun başarısı ise, anahtar rüya kitabına bağlıdır. Ben, rüyaların gerçekten anlamlı olduğuna ve bilimsel bir metotla yorumlanabileceğine inanıyorum. 162 Düş, normal insanların yaşamında düzenli rastlanan ruhsal bir olaydır. Herkesçe bilindiği gibi karışık, anlaşılmaz, düpedüz saçma bir karakter taşıyabilir, bize söyledikleri, bizim realite konusunda bildiklerimizle ters düşebilir. Bizler, düş gördüğümüz süre, gördüğümüz düşün içeriklerine nesnel bir gerçeklik mal ederek tıpkı akıl ve ruh hastalıkları gibi davranırız. Uyandıktan sonra anımsadığımız düşe gerçek düş olayı değil de, bu olayı arkasında saklayan bir paravana diye bakmak, bize düşü anlamamız yorumlamamız için izleyeceğimiz yolu gösterir. Bu yolda açık (manifest) düş içeriğiyle gizli (latent )düş düşüncesi olarak düşte bir ayrıma gitmemizdir. Gizli düş düşüncelerinden açık düş içeriğinin doğup çıkmasını hazırlayan oluşumu diye nitelemekteyiz. Düş oluşumunun incelenmesiyle, öteden beri kendisinde var olan içeriklerle sonradan baskılanmış bilinçsiz malzemenin Es (İd)’ten doğruca Ben (Ego)’in kapılarını nasıl zorlayarak ön bilinçli nitelik

162

Freud,Sigmund,Rüya Yorum Metodu,s.6-8


kazandığını

ve Ben’in direnişi karşısında nasıl düşsel biçim değişikliğine

(deformasyon) uğradığını açık seçik olarak görebiliriz. 163 Görünen (manifest) düş muhtevası, ne anlatılmış ise odur. Gizli (latent) muhteva ise, bu sathi hikaye arkasında gizlenen manalardır. Genellikle görünen muhteva, bir gün önceki olaylar ile ilgilidir. Mesela, çözülmemiş bir mesele, bitmemiş bir iş, heyecanlı bir olay, nefret uyandıran bir çatışma gibi. Gizli muhtevayı, çocukluktaki tecrübeler ve arzular yapacaktır. Görünen muhtevada ise, bu arzular, kılık değiştirmiş olarak ortaya çıkmaktadır. 164 Freud, rüyaları tabir için deneysel metodu kullanarak, rüyanın iki türlü hazırlanış nedeninin olduğunu söyler. Ya normal olarak baskılanmış bir içtepi (bilinçsiz bir istek) biz uyurken Ben’ in egemenlik alanında sözünü geçirecek kadar güçlenmekte ya da uyanık yaşamdan arta kalan bir eğilim kapsamındaki bütün çatışan içtepileriyle düşünsel bir olay, biz uykudayken bilinçsiz bir içerikten destek görerek güçlülük kazanmaktadır. Yani düşler kaynağını ya Ben’ den ya da Es’ ten almaktadır. Düş oluşumunun mekanizması ayrıca düş oluşumu için gerekli dinamizm koşulu her iki durumda da aynıdır. 165 Düş sözcüğü, yalnızca gizli düş içeriği, düş işlemi ve görülen düşün birer parçasını oluşturduğu bütün bir olayı göstermek için kullanılmalıdır. Uygulamada ise, psikanalitik yazılarda “düş” genellikle görülen düşü kastetmek için kullanılır.166 Freud, rüyanın bilinçdışı bir düşüncenin yerine geçirilmiş ve bozulmuş bir şey olduğunu, yorumlanmasının da bu bilinçdışı düşünceleri keşfetmek olduğunun anlaşıldığını belirtiyor. Rüya yorumlamada uyulması gereken kuralları şöyle açıklıyor:Bunlar; A) İster akla yakın, ister saçma, isterse karışık olsun, rüyanın yüzeysel anlamı üzerinde durmamıza gerek yoktur. Aradığımız bilinçdışı düşünce, hiçbir zaman bu olamaz. 163

Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,s.102 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.28,29 165 Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,s.102 164


B) Çalışmalarımızda her öğe için, aslının yerine geçen fikirleri bulmakla yetinmeliyiz ve bunlar üzerinde fazla kafa yorup uyup uymadıklarına bakmamalıyız. Ne de rüya öğesinden bizi ne kadar uzağa götürdükleri konusunda kafa yormalıyız. C) Aradığımız bilinçdışı düşünceleri kendiliğinden ortaya çıkıncaya kadar beklemeliyiz. Freud, rüyalarımızın ne kadarını anımsadığımızı ve daha önemlisi, doğru ya da yanlış anımsadığımızın tümüyle önemsiz olduğunu söylüyor. Hatırlanmış şekliyle rüya asıl şey değildir. Yalnızca onun yerine geçen bozulmuş (tahrife uğramış) bir biçimidir. Bu, öteki ikame fikirleri anımsatarak, asıl düşünceye yaklaşmamıza, rüyanın gerisinde yatan bilinçdışı düşünceleri bilinç düzeyine getirmemize yarayan araçlar sağlar. Eğer anımsamamızda bir yanılgı varsa, bu sadece asıl aradığımızın yerine koyulanın biraz daha bozulmuş olması demektir. Bu bozulmanın da nedenleri vardır. Başkalarının rüyaları gibi kendimizinkileri de yorumlayabiliriz. Hatta kendi rüyalarımızı yorumlamakla daha çok şey öğreniriz. Ve yorumlama süreci daha çok inandırıcılık kazanır. Şimdi bu yönde çalışmalar yaparsak, bir şeyin bize karşı koyduğunu fark ederiz. Karşımıza doğru çağrışımlar çıkar, fakat onları kabul etmeyiz. Eleştiririz, aralarından seçmeler yaparız. 167 Bazen birkaç çağrışım, belki de tek bir çağrışım, bizi rüya öğesinden onun arkasında olan bilinçdışı düşünceye götürür. Bazı hallerdeyse birçok çağrışıma ve birçok eleştirici karşı koyuşların aşılmasına ihtiyaç vardır. Herhalde karşılaşacağımız direnişlerin gücüne göre gerekli olan çağrışımların sayısı da değişecektir. Diye düşüneceğiz ve belki de bu düşüncemizde haklı olacağız. Çok hafif bir direniş varsa, rüya öğesiyle bilinçdışı düşünce arasındaki uzaklık fazla değildir. Öte yandan güçlü bir direniş, onu temsilen ortaya çıkan rüya öğesini daha çok bozar ve bu da rüya öğesinden bilinçdışı düşünceye doğru yapılacak yolculuğun

166 167

Brenner,Charles,a.g.e.,s.160 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.117,118


uzamasına yol açar. 168 Bütün bunlardan sonra Freud, rüya yorumlamanın karmaşık yollarından kurtulmak için bir çare öneriyor. Şöyle ki; Meseleyi basitleştirmek için önümüzde duran bir çareyi önerebilirim. Rüyanın bütününü yorumlamak yerine, tek tek öğeleriyle yetinelim. 169 diyor. Sonrasında

tekniğin uygulamasına geçiyor. Öncelikle Freud’un rüya

yorumlarken kullandığı serbest çağrışım” yönteminden bahsedecek olursak. Freud serbest çağrışıma şöyle başlıyor.“Rüya görene , rüyanın öğelerinden birini sorup bana aklına geleni anlatmasını söyleyince ondan ilk fikri kafasında tuttuğu andan itibaren serbest çağrışım sürecine kendisini bırakmasını istemiş oluyorum. Yöntem şöyle; ilk akla gelen ad yüzünden bir dizi çağrışım ortaya çıkar ve görürsünüz ki, bu çağrışımlar o kadar da serbestçe yapılmıyor; tıpkı rüyanın çeşitli öğelerinin yol açtığı çağrışımlar gibi bunlar da belirli bir bağlantı içindeler. Bu bağlantılı çağrışım dizisi, itkinin yol açtığı düşünceler bitinceye kadar sürer. Ama o zamana kadar siz de bir adla ilgili serbest çağrışımın amacını ve anlamını açıklamış olursunuz. Deneyler, her seferinde aynı sonuçları verir. Bunların bize verdiği bilgi, çok zengin ve dallarının budaklarının incelenmesini gerektiren bir malzeme içerir. Akla kendiliğinden gelen sayılar şeklindeki çağrışımlar belki de en öğretici olanlardır. İncelemeler gösteriyor ki, çağrışımlar yalnızca onlara verdiğimiz uyarıcı fikir’e değil, o sırada

etkisi

hakkında hiçbir şey bilinmeyen (ve adına kompleks dediğimiz) duygusal değerleri yüksek düşünce ve çıkar kümelerine, kısacası bilinçaltı faaliyetlere de bağlıdırlar. Serbest çağrışımın, başlangıcında sandığımız gibi bir seçim işi olmadığını ve bir belirlenime tabi olduğunu anlıyoruz. Rüyanın öğeleriyle ilgili çağrışımlarda da bunu kabul ediyoruz. Ama bizi rahatsız eden bu değil. Siz rüyadaki her öğede, onu belirleyen ve bizim bilmediğimiz bir geçmiş olduğunu iddia ediyoruz. Ama bunun kanıtlanabileceğini sanmıyoruz. 170 diyor. Freud, rüya görene sorular sorarak gördüğü rüyanın kaynağına inebilmektedir. Özetle serbest çağrışım, rüyalarda görünüşte bağlantısız saçma gibi görülen karmaşık hayaller hep şuur dışının maskeli görünüşünden ibarettir. Ona göre 168

Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.120 Freud;sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.121 170 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.109-112 169


bütün mesele bunları tefsir edebilmektir. 171 Freud, rüyanın bir unsurunun taşıdığı duygusal manayı bulmak için rüya gören kimseyi, gördüğü rüya hakkında konuşturmaya ve serbest çağrışım yöntemini bu şekilde uygulamaya başladı. 172 Rüya, geçmişin hayata kavuşmasından başka bir şey değildir. Fakat, bu bizim bilemeyeceğimiz de bir geçmiştir. Çok kere, unutulmuş bir teferruat, ortadan kalkmışa benzeyen ve gerçekte hafızanın derinliklerinde gizlenmiş duran bir hatıra söz konusudur. Çok kere de, yad edilen hayal, uyanık bulunulduğu sırada dalgınlıkla aşağı yukarı bilinmeden kavranılmış bir nesnenin veya bir olgunun hayalidir. 173 Metot, uygulanış bakımından, rüya içeriğini belirli bir anahtara göre açıklayan şifre metodundan çok daha güç, çünkü, aynı rüya içeriğinin değişik kişiler için ayrı ayrı manalar taşıdığına inanıyorum. Tek çıkar yol olarak, bol ve kullanışlı bir malzeme kaynağı olan kendi rüyalarımı ele almaya karar verdim. Bütün normal insanların görebileceği rüyalardır bunlar; çoğu günlük olaylarla ilgilidir. 174 Freud, bunlardan sonra rüya ve yorum sürecini ve yorum aşamalarını şöylece açıklamaktadır. “Gizli rüyanın açık rüya haline dönüşmesini sağlayan sürece rüya faaliyeti( dream worck ) denir. Açık olan rüyadan gizli olan düşünceye doğru yol almak isteyen süreç de bizim yorumlama sürecimizdir. Bu bakımdan yorumlamanın amacı, rüya faaliyetini bir anlamda bozup yıkmaktır. İsteklerin gerçekleşmesi amacını güttüğü derhal anlaşılabilecek olan çocuksu rüyalarda bile bir ölçüye kadar rüya faaliyeti görülebilir; çünkü buralarda da istek bir gerçeğe ve düşünceler de genellikle görsel imgeler haline dönüştürülmüştür. Burada yoruma gerek yoktur, sadece bu değişiklikleri adım adım izlememiz yeterlidir.” 175 Rüya faaliyetinin ilk yaptığı iş, “yoğunlaştırma”dır. Bu terimle, açık rüyanın içeriğinin, gizli rüyanınkinden çok daha az zengin olduğunu, sanki bu gizli rüyanın kısaltılmış bir çevirisi olduğunu anlatmak istiyoruz. Bazı durumlarda 171

Ayas,Kemal,Dinde İlimde Rüya ve Rüya Tabirleri,Raşit Bütün Matbaası,II. Baskı İstanbul, 1949,s.20 172 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,s.10 173 Bergson, Henri,Zihin Kudreti (Çev:Mirac Katırcıoğlu),MEB Yay.,İstanbul, 1989,s.134 174 Freud;Sigmund,Rüya Yorum Metodu,s.12 175 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.180


yoğunlaştırma bulunmayabilir, ama kural olarak, genellikle vardır, hem de çok ileriye götürülmüş bir şekilde vardır. Bunun tersi hiçbir zaman söz konusu değildir, yani açık rüyanın gizli rüyanın kapsam bakımından daha geniş, içerik bakımından daha zengin olduğu durumlar yoktur. Yoğunlaştırma şu şekillerde ortaya çıkar; bazı gizli öğeler tümüyle ortadan kaldırılır sonra gizli rüyadaki bir sürü kompleksten ancak bir bölümü açık içeriğe aktarılır, en son olarak bazı ortak özellikleri olan gizli düşünceler, açık rüyada bir araya getirilmiş ve bir bütün haline sokulmuş olarak bulunur. 176 Bilinçdışı malzemenin her iki öğesi arasındaki benzerlik, birleşik ya da ödünlü bir fikrin yaratılması fırsatı olarak ele alınır. Düş içeriğinde yer alan bu üçüncü öğe, kendisini oluşturan her iki öğeyi de temsil eder. 177 Yoğunlaştırma eğilimi, bizim uyanıkken düşüncemizde birbirinden ayrı tuttuğumuz öğelerden yani birimlerden oluşturmaya yönelik bir eğilimdir. Dolayısıyla açık düşün bir tek öğesi, çokluk bir yığın gizli düş düşüncesini içerir. Sanki bu düşüncelerin hepsi için ortak bir simge rolünü oynar. Zaten açık düşün kapsamı, kendinden doğup çıktığı zengin malzemeyle karşılaştırılırsa, son derece daraltılmış bir durum gösterir. 178 Rüya faaliyetinin ikinci işi, “kaydırmadır.”

Kaydırma, ruhsal

enerjilerin bir öğeden diğerine geçmesidir. Kaydırma, iki şekil alır: Birincisinde, gizli bir öğenin yerine onun bir parçası değil,onunla çok daha az ilgili bir başka şey, ima edici yanı olan bir şey getirilir. İkincisinde, vurgulama önemli bir öğeden, önemsiz olan bir başka öğeye aktarılır. Bu şekilde sanki rüyanın ağırlık merkezi değiştirilir ve böylece rüyaya yabancı bir görünüş verilir. Rüyalardaki ima yoluyla kaldırma olayında yerini aldığı öğeyle yeni gelen arasında çok uzaktan ve yüzeysel bir bağ vardır. Bu yüzden de bunların anlaşılması kolay değildir. Rüya sansürü, ancak imadan asıl düşünceye gidişi olanaksız kıldığı ölçüde başarıya ulaşmış olur. 179 Düş oluşumu sürecine ruhsal yoğunlukların bir aktarımı ve yer değiştirmesi ortaya çıkmakta ve düş içeriği ile düş düşüncelerinin metinleri arasındaki fark da bunu 176

Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.180,181 Freud,Sigmund,Günlük Yaşamın Psikopatolojisi, (Çev: Şemsa Yeğin),Payel Yay.,I. Baskı, İstanbul,1996,s.91 178 Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,s.105 179 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.183,184 177


sonucu olmaktadır. Bu süreç, düş işleminin temel kesiminden başka bir şey değildir ve düş yer değiştirmesi (kaydırma) diye tanımlamayı hak etmektedir. Düş yer değiştirmesi, (kaydırma) ve düş yoğunlaştırması, düşlerin takındığı biçimi, etkinliklerine varabileceğimiz iki etmendir. 180 Yer değiştirmenin (kaydırma) sonucu, düş içeriğinin artık düş düşüncelerinin çekirdeğine benzememesi ve düşün bilinçdışında

varolan

düş

isteğinin

bir

çarpıtılmasından

başka

bir

şey

vermememsidir. O isteğin izini geriye, akıldaki bir ruhsal ajanın diğeri üzerine uyguladığı sansüre dek sürebiliriz. Düş yer değiştirmesi (kaydırma) ve bu çarpıtmanın gerçekleştirildiği ana yöntemlerden biridir. O halde düş yer değiştirmesinin(kaydırma) aynı sansürün yani, ruh içi savunma sansürünün etkisiyle gerçekleştiğini varsayabiliriz. 181 Rüya faaliyetinin başardığı üçüncü iş, psikoloji açısından en ilginç olanıdır. Bu, düşüncelerin görsel imgeler haline getirilmesidir. Bunların görsel imgeler haline getirilmesi, düşüncelerin geçirebileceği tek değişiklik değildir. Buna karşın yine de rüyaların ortaya çıkışında bu önemli bir noktadır. Hepimizin bildiği gibi, rüya faaliyetinin bu bölümü en az değişikliğe uğrayanıdır. Rüyaların biçimlerinin de kendilerine özgü önemleri vardır ve onlar da yorumlanmayı gerektirirler. Aynı gece içinde görülen çeşitli rüyaların anlamları genellikle hep aynıdır ve gittikçe sıkıştıran bir uyarıyı daha çok kontrol altına alabilme çabasını gösterir. Aynı rüyada bazen özellikle güç olan bir öğe birden fazla simgeyle temsil edilebilir. Rüya düşünceleriyle onları temsil eden açık rüyaları karşılaştırdıkça hiç beklemediğimiz şeylerle, örneğin, rüyalardaki saçmalıkların bile bir anlamı olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. Gerçekten de rüya konusunda tıbbi görüşle Psikanalitik görüş arasındaki karşıtlık burada çok belirgindir. Tıbbi görüşe göre, rüyanın saçma olmasının nedeni, zihinsel faaliyetimizin işlevini yapamaz durumda olmasıdır. Bizim görüşümüze göreyse, gizli düşüncelerin içinde yatan bir eleştiriyi dile getirdiği zaman rüya saçma diyebileceğimiz bir görünüm alır. 182 Rüya daha çok Breccia kayasına benzer. Bu kaya çeşitli taş parçalarının kaynaşmasından oluşmuştur. Fakat kayanın verdiği izlenim, onu oluşturan taşların özelliklerinden farklıdır. Gerçekten de 180

Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.41,42 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.II,s.42 182 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.184-187 181


rüya faaliyetinde, “ikinci derecede geliştirme” (scondary elaboration) denilen ve işlevi, bu faaliyetin ilk elde edilen sonuçlarını derli toplu ve tutarlı bir bütün haline getirmek olan bir başka mekanizma daha vardır.Bu süreç sırasında eldeki malzeme, genellikle tam bir yanlış anlaşılmaya yol açacak şekilde düzenlenir ve bu amaçla da gerekli olan her türlü değişiklik yapılır. Öte yandan, rüya faaliyetine onun hak ettiğinden daha çok önem vermemeliyiz. Rüya faaliyetleri burada saydıklarımızdan ibarettir, yani yoğunlaştırma, kaydırma , imgesel temsil ve rüyanın tamamının ikinci derecede

geliştirilmesi.

Yapabilecekleri

bunlardan

oluşmuştur.

Rüyada

karşılaştığımız yargılar, eleştiriler, şaşkınlıklar ve tümdengelimli düşünceler, rüya faaliyetinin eseri değildir ve ancak pek ender hallerde rüya hakkında daha sonra düşündüklerimizin dile getirilmiş şekilleridirler. Bunlar genellikle açık rüyada çok az değişikliklerle ve bütüne uyacak şekilde katılmış olan gizli düşünce parçalarıdır. Sonra rüya faaliyeti rüyadaki söyleyişleri de yaratmaz. Bu söyleyişler çok az sayıda bazı hallerin dışında, rüya görenin bir gün önce işittiği, hatta söylediği ve rüyayı ortaya çıkaran bir uyarı biçiminde gizli düşüncelerin arasına girmiş olan şeylerin taklidinden ve uydurulmuş şekillerinden oluşur. Rüya terimi yalnız rüya faaliyeti yoluyla aldığı biçime uygulanabilir. Bu, garip bir süreçtir. Ruhsal yaşamımızda bunun benzeri şu ana kadar görülmemiştir. Böyle bir yoğunlaştırma, kaydırma, geriye giderek düşüncelerin imgeler haline getirilmesi bir yeniliktir. 183 Düşler, düş düşüncelerinin tüm parçaları arasında yadsınmaz biçimde var olan bağlantıyı tek bir durum ya da olay halinde birleştirerek genel bir biçimde göz önüne alırlar. Mantıksal bağlantıyı eş zamanlılık ile gösterirler. Düşler,bu gösterme yöntemini ayrıntılarına indirir. 184 Düş düşünceleri içinde oldukça sıkı bağlantılı parçalar, yan yana bulunurlar. İşte bu sıkı bağlantılı parçaları ayrıştırırken yani herhangi bir düş öğesini yorumlarken şu esaslara dikkat etmeliyiz. a) Rüyanın olumlu mu yoksa olumsuz olarak mı (bir karşıt sav ilişkisi olarak mı) alınması gerektiği b) Tarihsel olarak (bir anı olarak) yorumlanması gerekip gerekmediği c) Simgesel olarak yorumlanması gerekip gerekmediği 183

Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.191,192


d) Yorumun sözcüklerine dayanması gerekip gerekmediği belirlenir. 185

6 ) FREUD’UN SEMBOLİZMİ: Rüya öğesiyle onun çağrışımı arasındaki değişmez ilişkiye biz, simgesel ilişki deriz. Burada rüya öğesi, bilinçdışı rüya düşüncesinin simgesidir. Simgesellik, rüya kuramımızın en dikkate değer bölümüdür. Simgeyle simgeleştirilmiş olan fikir arasında değişmeyen bir ilişki varsa ve simgelendirilmiş olan fikir, sözgelişi simgenin bir çevresiyse, simgesellik bir ölçüde halk arasında yaygın olan ve bizim elimizdeki teknikle kendisinden çok uzaklaşmış bulunduğumuz eski rüya yorumlarının en iyisini yerine getirmiş olmaktadır. Simgeler sayesinde bazı hallerde bir rüyayı, aslında çoğu kez simgeler hakkında bize bir şey söylemeyecek olan rüyayı gören insanı sorguya çekmeden de yorumlayabiliriz. Rüyalarda sık sık ortaya çıkan simgeleri, rüyayı gören kişinin kişiliğini, onun içinde yaşadığı durumu, rüyayı görmeden önce kafasındaki izlenimleri bilirsek yorumu doğrudan doğruya yapabiliriz. Onu sanki bir kalemde tercüme ederiz. Böyle güç bir şey yorumu yapanın gururunu okşar, rüyayı göreniyse etkiler. Bu, rüyayı göreni uzun uzun sorguya çekme yönteminden daha hoştur. Bu yöntem serbest çağrışımın tamamlayıcısıdır. Sonuçları serbest çağrışımla birlikte uygulandığında faydalı olur. Yalnızca iyi bildiğiniz insanların rüyalarını yorumlayın. Kural olarak rüyaya yol açan ve bir gün önce olmuş olaylar hakkında da herhangi bir bilginiz yoktur. Sembolizm, Freud’çu teoride önemli bir rol oynamaktadır. Bilindiği üzere sembollerle düşünme prosesi zihni hayatın tabii bir yoludur. İnsanın sembol yapıcı bir zihni vardır. Benzerlikleri görür ve hisseder, kelimeler haline getirir ve kullanırız. Bunlar,zihni faaliyetin asli düzenidir. Düşünme, bir hayal kurmadır;imajlar kelimelerden önce gelmektedir. Düşünmeye daldığımız zaman, sembolizme yaklaşmışız demektir. Sosyal bakımdan yasaklanmış niyetleri gizlemek için rüyaların sembollere başvurması sembol yapmaya bir ilave bir uyarım olarak Freud’çu görüşün özellikle üzerinde durduğu bir noktadır. Zihinlerimizin yapısında pek çok ortak taraf bulunduğu için de aynı sembolleri geliştiririz. Uyanıkken aynı dünyayı paylaşıyoruz. Rüya görürken ise, herkes kendi özel dünyasına çekilmektedir. Fakat gene de,

184

Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.47 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II.,s.72

185


herkeste bulunan bir insan tabiatı içinde rüya görmekteyiz; ve işte bu, rüya yaşantısı için müşterek bir ölçü sağlar. Hepimiz aralarında paralellikler olan ve mukayese edilebilir rüyalar görmekteyiz. Rüyaların sembolizminde bu tema ve tarz ne dereceye kadar müşterektir? Rüyalarda müşterek motifler ve müşterek formlar bulunduğu ölçüde sembolizm bir dil haline, hayal kurmanın bir tarzı haline gelmektedir. İşte bu noktaya dayanarak Freud’çu yorumcu hem tür’e mahsus, hem de ferde ait rüya sembolleri bulmaktadır. Şiirde, dramda veya genel olarak sanat eserlerinde bazı tipler teşekkül etmesi veya paralellikler bulunması da aynı işaret sisteminden doğmaktadır. Bütün bunlar, zihnin, mecazi veya bir nevi gizli bildirileridir. 186 Sözcüklere dayanan düş yorumu ile simgecilik arasındaki fark oldukça keskin olarak çizilebilir. Simgesel düş yorumunda simgeleştirmenin anahtarı, yorumcu tarafından keyfi olarak seçilebilir, oysa bizim sözel kılık değiştirme olgularımızda anahtarlar genel olarak bilinir ve sağlamca yerleşmiş linguistik kullanım tarafından ortaya konur. Eğer doğru zamanda doğru düşünce, insanın emrindeyse insan, bu türden düşünceleri hatta düş görenin verdiği bilgilerden bağımsız olarak çözebilir. 187 Bunlar, kalıtsal bir nitelik gösterirler. Günümüzde simgesel olarak ilişkilendirilmiş şeyler, muhtemelen tarih öncesi çağlarda kavramsal ve linguistik özdeşlikle birleştirilmişlerdir. Simgesel bir ilişki, daha önceki bir özdeşliğin kalıntısı ve onun göstergesi gibidir. Birçok simge, dilin kendisi kadar eskidir, oysa diğerleri (örn: hava gemisi, zeplin) sürekli olarak şimdiki zamanda üretilmektedir. Düşler, bu simgeciliği gizli düşüncelerinin kılık değiştirmiş temsiliiçin kullanırlar. Ayrıca çoğu simge, alışkanlık halinde aynı şeyi anlatmak için kullanılır. Yine de düşlerde ruhsal malzemenin özel plastikliği hiçbir zaman unutulmamalıdır. Sıklıkla bir simge, simgesel olarak değil kendi anlamında kalan malzemesi ile bağlantılı olan “yani tipik yorumlanmalıdır; oysa başka bazı durumlarda bir düş gören kendi özel anılarından olağan olarak bu şekilde kullanılma gücünü türetebilir. Eğer bir düş gören, birçok simge arasından bir seçme yapmak durumunda kalırsa ana fikri, düşüncelerinin geri

186 187

Özbaydar,Sabri,a.g.e.,s.30 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.72,73


olmasına ek olarak benimsenmesinde bireysel temeller bulunan lehine karar verecektir. 188 Rüyalardaki semboller, evrensel ve rastlantısal olmak üzere ikiye ayrılırlar. Rastlantısal semboller, sembolize ettikleri şeylere gerçek bir yakınlık ve ilişki göstermezler. Bu nedenle de bu gibi sembolün anlamını bulmak için, rüyayı görenin diğer çağrışımlarını bilmemiz gerekir. Rüyayı gören sembolle ilgili başından geçenleri anlatmadıkça ya da hatırlayamadıkça sembolü çözmemiz olanaksızdır. Buna karşılık evrensel sembollerde, sembolize edilen şey, ile sembol arasında yakın bir ilişki vardır. Bu açıdan evrensel sembol; sembol ile sembolize edilen şey, arasındaki ilişkinin anlamlı ve kesin olduğu tek sembol biçimidir. Onun kökleri, duygu ve düşünceler ile anlamlı deneylerin birikimi arasındaki kaynaktan çıkar. Bunları evrensel olarak nitelememizin nedeni, tüm insanlarda ortak olmalarıdır. Rastlantısal semboller ya da geleneksel semboller (örneğin trafik işaretleri) ise, yalnızca bir ya da daha çok insanın aralarındaki bir anlaşmanın ürünüdür. Yani diğer insanlarca paylaşılamazlar. Evrensel,semboller ise, bedenimizin,duyu organlarımızın ve ruhumuzun içinde yer etmişlerdir. Hem de tüm insanlarda ortaktırlar. Bu, bütün insanlarca birlikte oluşturulmuş bir dildir. Freud’a göre, bazı cinsel sembollerin dışındaki bütün semboller, rastlantısaldır. 189 Rüyadaki semboller, ferdin kendi geliştirdiği, “ferde ve olaya has” semboller olabileceği gibi, sabit evrensel semboller de olabilir. Yani, gayri şuurun muhtevası, Freud’un gösterdiği tarzda sadece ferdi hayatta itilmiş, unutulmuş fikirlerle, hükümleri, telakkileri, direktifleri, temayülleri ve ilah sembollü hayalleri de ihtiva ediyor olacaktır. Rüyalarda bunların hepsinin görünmemesi uyanıklıktaki şuurumuzun bütün geçmişlerle ilgilenmemesindendir. Ruh hastalarında son derece garip, hiç inanılmayacak, anlaşılmayacak gibi görünen hezeyanlar bu mahiyetteki bir gayri şuurdan geliyor olacaklardır. 190

188

Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.83,84 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.131-133 190 Tunç,M.Şekip,Psikolojiye Giriş, İstanbul Üniversitesi Yay.,İstanbul,1949,s.79 189


Simgesel ilişki esas itibariyle bir kıyaslama ilişkisidir. Ama herhangi bir kıyaslama değil. Kanımca, bu kıyaslama ne olduğunu bilmediğimiz birtakım koşullara bağlıdır. Bir objenin yada olgunun benzetilebileceği her şey, rüyada onu simgesi olarak ortaya çıkmaz. Öte yandan rüyalar, simgeselliği her şey için kullanmazlar; gizli rüya düşüncelerinin yalnız belirli öğeleri için kullanırlar. Bu bakımdan iki yönde de bir kısıtlama vardır. Sonra şu sırada simge kavramına belirli bir sınır koyamayacağımızı da kabul etmeliyiz. Çünkü, bu simge, bazen bir şeyin yerine bir başka şey geçirmeye (ikameyi ), bazen de temsile vb. benzer. Hatta imaya bile çok yaklaştığı olur. Bazı simgeler de bunların gerisinde yatan benzetme kolaylıkla fark edilebilir. Ama sözde benzetişin gerisinde ortak bir yan, aramamız gereken simgeler de vardır. Bunlar üzerinde daha düşünmek yoluyla ortaya çıkabilirler. Ya da bizden bütünüyle gizli kalırlar. Rüyalarda simgesel olarak temsil edilen şeylerin sayısı pek fazla değildir. Genellikle insan vücudu, ana, baba, çocuklar, kız ve erkek kardeşler doğum, ölüm, çıplaklık vb.dir. İnsan biçiminin bir bütün olarak tek tip ve sık rastlanan temsil şekli, Scherner tarafından da fark edilmiş olduğu gibi ev’ dir. 191 Bazı rüyalarda

insanlar, evin ön cephesinden, bazen zevkle, bazen

korkuyla aşağı indiklerini görürler. Duvarlar oldukça düzse burada ev, erkek anlamına gelir. Yok eğer insanın tutunabileceği saçaklar, balkonlar varsa, kadın anlamına gelir. Ana baba rüyada imparator, imparatoriçe, kral, kraliçe ve bunlar gibi önemli kişiler şeklinde temsil edilirler. Rüyada bu konuda gayet saygılı davranılmıştır.

Çocuklar, kız ve erkek kardeşler konusundaysa daha az saygılı

davranılmıştır. Bunlar, hayvanlar ya da haşereler biçiminde temsil edilirler. Doğum, her seferinde suya atıfta bulunularak temsil edilir. Ya suya düşeriz ya da sudan çıkarız, ya birisini kurtarırız ya da başkaları tarafından kurtarılırız. Yani burada anneyle çocuğu arasındaki ilişki simgesel olarak anlatılmıştır. Ölmek, trenle vb. yolculuğa çıkmak, ölüm haliyse, çeşitli belirsiz ve çekingen birtakım imalarla dile getirilir. Giysi ve üniformalar, çıplaklık anlamına gelir. Gördüğünüz gibi burada 191

Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi, s.159,160


simgesel ve ima edici temsiller arasındaki fark yok olmak üzeredir. Rüyalarda simgenin büyük bir bölümü, cinsel simgelerdir. Burada garip bir ölçüsüzlük vardır. Çünkü simgelenen şeylerin sayısı azdır. Oysa bunlar için kullanılan simgeler son derece çoktur. Öyle ki, bu birkaç şey, aşağı yukarı eşit değerde olan çok sayıda simgeyle dile getirilirler. Bu yüzden yorumlandıklarında

onların bu özellikleri

genellikle insanı rahatsız eder. 192 Simgeselliğin çeşitli sonuçları vardır. Bunları şöylece özetleyebiliriz: Birincisi: Rüya görenin, elinin altında kendisinin de bilmediği ve uyanıkken anlamını bile anlamadığı simgesel bir dile getirme biçimi olduğunu biliyoruz. İkincisi: Bu simgesel ilişkiler, rüya görene ya da bu ilişkileri dile getiren rüyalara özgü değildir. Efsanelerde, peri masallarında halk deyimlerinde, türkülerde, konuşma dilinde ve ozanın hayalinde de aynı simgeleri keşfetmiş bulunuyoruz. Simgeselliğin alanı, son derece geniştir. Rüyalar bunun ancak pek küçük bir bölümünü oluştururlar. Üçüncüsü: Karşılaştığımız simgesellik, hiçbir zaman yalnızca, cinsel alanla sınırlandırılmadığı halde, rüyalarda simgeler neredeyse sadece cinsel nesneleri ve ilişkileri dile getirmekte kullanılmışlardır. Bunun için yapabileceğimiz tek şey, gerçek simgelerle cinsellik arasında sıkı bir bağ olduğu görüşüne sadık kalmaktır. Dördüncüsü: Simgesellik, rüya bozmada sansürle birlikte bulunan bir ikinci ve ondan tümüyle ayrı bir etkendir. Ama kaçınılmaz sonuç şudur; simgesellikten sansür de yararlanır. Çünkü, ikisi de aynı amaca hizmet ederler, yani ikisi de rüyayı garip ve anlaşılmaz yapmaya çalışırlar. 193 Freud, bazı tipik rüyaların, herkes tarafından görülenlerini bir liste halinde toplayıp, bu rüyaların şuur ötesi başlangıçlarını tayine çalışmıştır: a- Uçma Rüyaları: Freud’ a göre hareketli oyunların (sallanma,tahtaravalli gibi) doğurduğu cinsi tembihlerin tekrarlanması için çocukların gördüğü rüyalardandır. b- Rüyada Diş Kaybetme:Bunu anlamak için Freud’un “kısırlaştırma” teorisini bilmek gerekir. Kısaca Freud’a göre her erkek çocuk, cinsi organlarının babası 192

Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.160,161


tarafından kesileceğinden korkar. Bu korku, çocuğun annesine karşı duyduğu cinsi sevgisinden ileri gelir. Diş kaybetme, bir nevi cinsi organını kaybetme yerini tutar. c- Rüyada Felç Olma: Cinsi arzuların şuur ötesine zorla itilmesi bu türlü rüyaları gördürür. d- Rüyada Hırsız ve Hayalet Görme: Bu rüyalar, çok daha küçük yaşta, yatağa gece birinin yaklaşması, idrarlı altını değiştirmesi hatıralarından doğar. Hırsız, babayı,hayalet de anneyi temsil eder. e- Rüyada Yüzme ve Akarsular: Bu rüyalar, rahim içindeki suyun, çocuk doğmadan, çocuğa verdiği hislerin bir çeşit tekrarlanmasıdır. f- Rüyada İmtihan: Freud’a göre, çocuk, bazı cinsi hareketler yapar, ebeveyni tarafından azarlanır, aynı hareketleri tekrarlamak arzusu, bu rüyaları, gördürür. g- Rüyada Çıplaklık: Bu, utanma devrinin başlamadığı çocukluk çıplaklığına bir dönüş arzusunun ifadesidir. h- Rüyada Düşme: Çocuklukta yataktan düşme ve kaldırılmaları tekrarlamak için bu tarz rüyalar görülür. Bir nevi, cinsi arzuya teslimiyet anlamına gelir. 194 Freud’un semboller listesi, eski rüya kitaplarına benzemektedir. Ancak eski rüya kitapları her konuya uzandıkları halde Freud, hemen hemen sadece cinsiyet üzerinde durmaktadır. 195 Bu sembolleri Freud’un yaptığı gibi sadece cinsellikle sınırlamak yanlıştır. Başka kültür ve dinlerde bu sembollerin farklı manalar taşıması da mümkündür. İndirgemeci tarzda davranmak nesnellikle bağdaşmaz.

193

Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.174-178 Türek,İbrahim;a.g.e.,s:29,30 195 Özbaydar, Sabri;a.g.e.,s:29 194


7 ) FREUD’DA RÜYA ÇEŞİTLERİ Freud, düşleri istek, sıkıntı, ceza düşleri diye üçe bölerek öğretimizi doğrulayıp destekledik 196 diyerek rüyaları çeşitlerine ayırıyor. Buna göre rüya çeşitleri şu şekildedir.

7) 1.İstek Doyurma Rüyaları: Rüyalar, arzu doyurucu (wish fulfilment) bir gayeye yönelmişlerdir. Gizli içerik, rüyayı başlattığı gibi onu devam ettiren ruhsal enerjinin de temel kaynağıdır. Bu süreçte “id” baskısını koymaktadır. Düşteki görüntülerde, eylem olmaksızın doyum sağlanır. Örneğin, evliliğinden mutlu olmayan bir insan, rüyasında kendi mutlu talebelik yıllarını tekrar yaşarken görebilir. Sözüm ona özgür, fakat sorumlu bir aile reisliği rolü ile cebelleşen bir erkek, ölmüş ebeveynlerini düşleyebilir. Her ikisinde de amaç, sembolik ve bir an bile olsa, sorumluluk ve yükümlülüğün hemen hiç olmadığı gençlik yıllarını yeniden yaşamaktır. 197 Freud’un teorilerinin merkezinde arzu tatmini yatmaktaydı. Ona göre rüyalar, genellikle biz uyurken yüzeye çıkan bazı bastırılmış istekler sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu arzular, bilinç tarafından kabul edilmez bazı isteklerdir. Bunlar ancak rüyalarda ortaya çıkar ve tatmine ulaşır. Fakat sadece sembolik formdadır. Yani bu bastırılmış istekler, öyle güzel saklanmıştır ki, uyanıkken bunları tanımlamakta dahi güçlük çekeriz. Rüyanın ardında yatan fikir, uyuyan kişinin uyanmasını önlemektir, bastırılmış arzu, budur. 198 Düşlerde gerçekleşen isteklerini kökeninin nerede olduğunu irdeleyecek olursak şu sonuçlar karşımıza çıkar: a) Gündüzün uyarılmış ve dış nedenler yüzünden doyurulamamış olabilir; bu durumda geceye ilgilenilmemiş ama ayrımsanmış bir istek kalır.

196

Freud,Sigmund,Psikanaliz Üzerine (Çev:A.Avni Öneş), Say Yay.,İstanbul,2001,s.46 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.545 198 Türkoğlu, Berrin,Rüyaların Gizli Dili, Sınır Ötesi Yay.,İstanbul,2001,s.45 197


b) Gündüzün ortaya çıkmış ama benimsenmemiş olabilir, bu durumda geriye kalan ilgilenilmemiş ama baskılanmış bir istektir. c) Gündüz yaşamı ile hiçbir ilgisi olmayabilir ve yalnızca aklın baskılanmış kesiminden doğabilen ve içimizde geceleyin etkin hale gelen isteklerden biri olabilir. Düşün gerçekleşmesi için bilinç öncesi istek, başka bir yerlerden takviye almalıdır. Aslında bilinçdışından benim varsayımım bilinçli bir isteğin ancak aynı doğrultuda bir bilinçdışı isteği uyandırmayı ondan takviye almayı başardığında bir düş kışkırtıcısı haline gelebildiği biçimindedir. 199 Bu çeşit rüyaların belirli bir fonksiyonu vardır. Uykusu ağır olan ve bedensel ihtiyaçlardan dolayı sık sık uyanamayan birini düşünün; uykudan kalkıp su içmek zorunluluğundan kurtulur. Yararlı rüyalar adını verdiğimiz bu rüyalar gerçek yaşamdaki bazı faaliyetlerin yerine geçerler. Ne yazık ki, rüya, su içme ihtiyacını gidermeye yetmez. Görevi bir dileği gerçekleştirmek olan rüya, her zaman bencil amaçlara hizmet eder. 200

7) 2. Ceza Rüyaları: Onlarda doyurulan şey, aynı derecede bilinçdışı olan bir istektir; yani düş görenin bastırılmış ya da yasaklanmış bir itki yüzünden cezalandırılabileceği bir istek, bu kapsamda bu tür düşler, burada ortaya atılmış olan bir düşü oluşturmak için itici gücün bilinçdışına ilişkin bir istekten sağlanması gerektiği koşuluna uyarlar. Ceza rüyaları, rüyaların oluşumunda Ego’nun umulandan fazla bir payı bulunabilme olasılığını belirtir. Ceza rüyaları, gündüz kalıntılarının doyurucu türden düşünceler olması ama ifade ettikleri doyumun yasaklanmış bulunması söz konusu olduğu zaman ortaya çıkarlar.

Hoşnutsuzluk rüyaları, ceza rüyaları da olabilir.

Ceza

rüyalarının temel niteliği, onlarda rüyayı oluşturan isteğin bastırılmış olandan türeyen bilinçdışı bir istek olmayıp bastırılmış olana tepki veren ve egoya ilişkin olan aynı zamanda da bilinçsiz bir cezalandırıcı istek olmasıdır. Ceza, bir başka isteğin, yani karşı tarafın,sansürün bir isteğinin gerçekleşmesidir. 201

199

Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.273-275 Freud,Sigmınd,Rüya Yorum Metodu,s.31,32 201 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.279 200


7) 3. Sıkıntı, Kaygı , (Anksiyete), Korku Rüyaları: Bu tür rüyalarda söz konusu olan, geriye itilen bir isteğin açıkça gerçekleşmesidir. Kaygı, bastırılan isteğin, sansürün baş edemeyeceği kadar güçlü olduğunu ve sansüre karşın gerçekleşmeyi başardığını ya da başarmak üzere olduğunu kanıtlayan bir işarettir. Baskı altına alınmış bir isteğin gerçekleşmesi, bizim gibi sansürden yana olanlar için rahatsız edici heyecanlara ve savunmaya geçmeye neden olur. Şu halde rüyalarda karşılaştığımız kaygı, başka zamanlarda baş edebileceğimiz isteklerin gücünden ötürü ortaya çıkan bir kaygıdır. Kaygı düşleri, genellikle bizi uyandırırlar. Çoğunlukla rüyanın gerisinde yatan baskı altındaki istek, sansürü yenip tümüyle gerçekleşmeden önce uyanırız. Böyle durumlarda rüya, amacına ulaşamamış olur. 202 Psikanalitik yazılardaki kaygı düşlerine genellikle bunalım (korku) düşleri denir. Analitik olmayan yazılarda ise, bunlar, “karabasan” olarak isimlendirilir. Karabasanların en kapsamlı psikanalitik incelenmesini Jones (1931),tarafından yapılmıştır. Genellikle bunalım düşlerinin, egonun savunucu işlemlerinde bir eksiklik olduğunu gösterdiklerini söyleyebiliriz. Ego’nun savunucu çabalarına rağmen gizli düş içeriğinin bir unsuru, ego’nun katlanamayacağı kadar açıklıkla ya da dolaysızlıkla bilince çıkmıştır. Sonuç, Ego’nun bunalım tepkisi göstermesidir. Jones’ un da belirttiği gibi karabasanlarda ödipal hayaller büyük bir gizlilik olmadan görülen düşte ortaya çıkarlar. Bu tür düşlerin görülen düş içeriğinde ya da bilinçte sıklıkla cinsel doyumla dehşet bir arada görülür. 203 Korkulu düşler, içerikleri en az biçim değişikliklerine uğramış düşlerdir çoğunlukla bilinçdışının Ben’ e yönelttiği istek, uyuyan Ben’ in elinin altındaki çarelere başvurarak geriye çeviremeyeceği kadar güçlüyse, o zaman Ben, uyuma isteğinden vazgeçip yeniden uyanık yaşama döner. Her düş, uykuyu aksatacak durumları istek gerçekleştirmeyle ortadan kaldırma yolunda bir girişim, yani uykunun bekçisidir demek, bu konudaki tüm deneyimlere uygun düşen bir söz olur. İlgili girişim az ya da çok bir başarısızlığa uğradı mı, uyuyan uykusundan uyanır,

202 203

Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.231,232 Brenner,Charles,a.g.e.,s.173


uyanmasına yol açan neden de yine gördüğü düştür. Bekçiliğini yaptığı mahallenin uykusunu korumakla görevli bekçiye de bir tehlike gelip çattığı zaman, bağırıp çağırarak uyuyan mahalle halkını uyandırmaktan başka bir şey kalmaz. 204 Kabusun çoğu zaman bilinçaltına itilmiş bir arzunun açık bir şekilde gerçekleşmesinden meydana geldiğini görürüz. Bu gerçekleşmede yer alan sıkıntı, sansürün yerini almaktadır. Sıkıntı, atılan arzunun sansürden daha baskın çıktığını, gerçekleştiğini veya sansüre rağmen gerçekleşmek üzere olduğunu göstermektedir. Baskı altında bulundurulan arzuların, özellikle, cinsel arzuların gücü karşısında sıkıntı duyulur. Değişikliğe uğramayan kabuslar için gerçek olan şey, kısmen değişikliğe uğrayan kabuslar için de doğrudur. Bir kabusu genel olarak uyanma izler. Bu halde rüya işini yapmamıştır. 205 Freud, rüyaları bu şekilde üç kısımda inceliyor. Bunun yanında rüya teorisinin bir çok yerinde çocuk rüyalarından da bahsediyor. Çocuk rüyalarını biz kendimiz rüya çeşitleri içinde incelemenin daha faydalı olacağını düşündüğümüzden dördüncü rüya çeşidi olarak bu konuda Freud’un söylediklerini aktarmak istiyoruz.

7) 4. Çocuk Rüyaları: En basit rüyalar, psişik faaliyetleri yetişkin insanlardaki kadar karmaşık olmayan çocukların gördükleridir şüphesiz. Çocuk rüyaları, genellikle basit bir dileği gerçekleştirir; bu yüzden büyüklerinkine oranla hiç de ilginç sayılmazlar. Çözümlenmesi gereken bir sorun yoktur hiçbirinde; ama rüyaların bir dilek gerçekleştirdiğini kesin olarak tanıtlayan paha biçilmez örneklerdir bunlar. Çocukların sayesinde bu çeşit rüyaları yakından izleme fırsatını buldum. 206 Buna bir misal olarak, beş yaşındaki oğlunun rüyasını gösterir. Avusturya’da Alp dağları üzerinde gezerken, oğlunun tek arzusu, karlar içinde bir kulübeyi yakından görmekmiş, buna bir türlü imkan olmamış, ancak uzaktan dürbünle eve bakabilmiş. O gece, çocuk rüyasında kendini bu kulübelerden birinin içinde bulmuş. 207 Freud, çocuk rüyalarını şu esaslara göre inceliyor; a) Rüyayı anlatan çocuğu sorguya çekmek gerekmez. Yalnız onun yaşamı hakkında bazı bilgilere sahip olmamız zorunludur. Her seferinde rüyayı açıklayan bir

204

Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış, s.109 Challeye,Fellicien,a.g.e.,s.74 206 Freud,Sigmund,Rüya Yorum Metodu,s.34 207 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.26 205


önceki güne ait bir yaşantı vardır. Rüya , zihnin bir gün önceki bir yaşantıya uykuda gösterdiği bir tepkidir. b) Çocukluk rüyaları anlaşılabilir ruhsal edimlerdir. c) Bu rüyalarda bir bozulma söz konusu değildir. Bu nedenle yoruma da ihtiyaç yoktur. Bunlarda açık ve gizli içerik özdeştir. d) Çocuğun uykusunu bozan ruhsal uyarı, tatmin olmamış bir istektir, onun buna gösterdiği tepkiyse rüyadır. e) Rüyaların yardımı olmasaydı, hiç uyuyamazdık. Ancak rüyanın bizi birazcık olsun rahatsız etmemesi olanaksızdır, tıpkı bir polisin bizi rahatsız edenleri kovalarken biraz gürültüye neden olması gibi. f) Çocukluk rüyalarında bile gizli ve açık rüyalar arasında bir fark vardır. Düşüncenin bir yaşantı haline çevrilmesi sırasında gizli rüya düşüncesi bozulmuştur. Rüyayı yorumlarken her şeyden önce bu çevrilme sürecini çözmeliyiz. 208 Çocukların rüyalarında sembol, karışık mahiyette değildir. Hemen hemen hepsi dileklerinin gerçekleşmesini ifade eder. Rüya, bilhassa arzu, gündüz tatmin edilmediği zaman ortaya çıkar. Çocuk rüyaları, rüyaların en ilkel şekillerini inceleme imkanı vermektedirler. Yetişkinlerin gördüğü bazı rüyalar, çocuk rüyaları gibi sadedirler. Çocuk rüyaları, rüyaların bütün özelliklerini taşırlar. Vücut yapısının ihtiyaçlarından doğarlar. Açlıktan, susuzluktan cinsel ihtiyaçlardan meydana gelirler. Başka bir deyişle iç uyarıcılara karşı gösterilen tepkilerle ortaya çıkan arzuların gerçekleşmeleri manasını taşırlar. 209

8 ) FREUD’DAN RÜYA ÖRNEKLERİ: Konuyu daha anlaşılır hale getirmek için Freud’un incelediği üç rüya örneğini sunacağız, şöyle ki; Birinci örnek rüya; İki küçük tablodan oluşan bir rüya: Rüyayı görenin dayısı, günlerden Cumartesi olmasına karşın sigara içmekteydi. Bir kadın rüyayı göreni, sanki bir çocukmuş gibi okşayıp mıncıklıyordu.

208 209

Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.I,s.140-143 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,s.4,8


Çözümleme:Rüyayı gören ve Yahudi olan adam, birinci tablo hakkında, dayısının çok dindar olduğunu ve Cumartesi günü sigara içmek gibi kötü sayılan bir işi hiçbir zaman yapmayacağını söylemiştir. İkinci kadınla ilgili tek çağrışım, rüyayı görenin annesidir. Kuşkusuz bu iki tablo ya da düşünce arasında bir bağ olması gerekir. Ama nasıl bir bağ ? Adam dayısının rüyada yaptığını gerçek yaşamda yapmayacağını ısrarla belirttiğine göre, insanın aklına eğer fikri geliyor. Eğer çok dindar olan dayım Cumartesi günü sigara içerse, annemin de beni mıncıklaması, okşaması da o derece yasaktır. Size rüya faaliyetinde rüya düşünceleri arasındaki bütün

ilişkilerin

kaybolduğunu

söylediğimi

hatırlayacaksınız.

Düşünceler

hammaddelerine bölünürler. Yorumlama sırasında bizim görevimiz, yok edilmiş olan bu bağları, ilişkileri yerlerine koymaktır. 210 İkinci örnek rüya; Bir insan sevdiği birini kaybedince bir süre için belirli özelliği olan rüya görür. Bu rüyalarda bir uzlaşma vardır. Uzlaşma, o adamın ölmüş olduğu konusundaki kesin bilgisiyle onu geri çağırma isteği arasındadır. Ölmüş olan adam, rüyada bazen ölü olarak görünür, ama öldüğünü bilmez. Sanki bunu öğrendiği zaman ölecektir. Bazen de yarı ölü, yarı canlı olarak ortaya çıkar. Bu iki durumun da kendisine özgü belirtileri vardır. Bu rüyalara saçma deyip geçmeyelim, çünkü peri masallarında olduğu gibi rüyalarda da hayata yeniden dönmek mümkündür. Buna sık sık rastlanır. Çözümleyebildiğim kadarıyla bu rüyaların akla yatkın bir şekilde açıklanması mümkündür. Yalnız ölmüş olanın geri çağrılması çok garip şekillerde ortaya çıkar. Size böyle bir rüya anlatacağım. Rüyanın kendisi garip, hatta oldukça saçma. Rüyayı gören, birkaç yıl önce babasını kaybetmiş biri: Babam ölmüştü ama mezardan çıkarılmıştı. İyi görünmüyordu. Bu şekilde yaşamaya devam etti. Ben de onun gerçek durumunu fark etmemesi için elimden geleni yaptım. Sonra rüya yine devam ediyor ve görünüşe göre ilgisiz birtakım konuları daha işliyor. Çözümleme: Adamın babasının ölmüş olduğunu biliyoruz. Bu bir gerçek. Ama yeniden mezardan çıkarılmış olması, gerçek değil. Rüyayı gören adam, cenazeden döndükten sonra, dişinin ağrıdığını söylüyor. Bu işi eski bir Yahudi kuralına göre, “yani ağrıyan diş çekilir” kuralına uygun olarak halletmeye karar 210

Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.I,s.194,195


veriyor. Bir dişçiye gidiyor. Yalnız dişçi, diş böyle tedavi edilmez diyor ve sabır tavsiye ediyor. “Şimdi bir ilaç koyarım, siniri öldürürüm, üç gün sonra gelirsiniz. Siniri çeker çıkarırım.” diyor. Rüyayı gören birden, “Bu, çeker çıkarırım sözü mezardan çıkarmak mı acaba ? diyor. Adam haklı mı? Doğru, ikisinin arasında tam bir benzerlik yok . Çünkü, çıkarılan diş değil, ölü bir parça. Ama tecrübe, bize bu şekilde bir yanlışlığın rüya faaliyetinin işi olduğunu göstermiştir. Rüyayı görenin, yoğunlaştırma süreciyle, babasını, siniri ölmüş olan fakat hala ağzında duran dişle birleştirdiğini tahmin edebiliriz. Onun için kuşkusuz, diş hakkında söylenebilecek her şey, baba hakkında da söylenemeyeceğinden sonuç açık rüyadaki saçma durum olmuştur. Şu halde babayla diş arasında ne gibi bağ bulabiliriz? Hangi ortak etken bu benzetmeyi mümkün kılmaktadır? Böyle bir etken bulunması gerekir, çünkü, rüyayı gören adam, bir insanın rüyasında bir dişinin çıkarıldığını görmesinin aileden birinin öleceği anlamına geldiği sözünü bildiğini söylemiştir. Halk arasında yaygın olan şeklinin doğru olmadığını, ya da hiç olmazsa, oldukça bozuk bir anlamda olduğunu biliyoruz. Onun için o şekilde değinilmiş olan konunun, rüya içeriğinin başka öğelerinin gerisinde bulunduğunu görünce daha da şaşırırız. Adam sıkıştırılmadığı halde babasının hastalığından, ölümünden ve babayla oğul arasındaki ilişkilerden söz etmiştir. Uzun süren bir hastalıktı bu. Hastanın tedavisi ve bakımı için oğlu oldukça çok bir para harcamıştı. Ama yine de bunu önemsememişti. Sabrını hiçbir zaman yitirmemişti. Bu iş bir an önce bitse diye düşünmemişti. Yahudilere özgü bir evlat davranışıyla ve Yahudi yasasına tümüyle uyuşuyla övünüyordu. Rüyayla ilgili düşüncelerde bu noktayla ilgili gözünüze bir çelişki çapmıyor mu? Dişi, babayla özdeşleştirilmişti. 211 Ama diş sorununu ağrıyan dişin çekilmesini emreden Yahudi yasalarına göre ele almak istemişti. Babasıyla ilgili sorunu da yine Yahudi yasalarına göre ele almak istemişti. Ama yasa bu sefer masrafa, sıkıntıya aldırmaması, bütün işi üzerine yüklenmesi ve bu sıkıntıların nedeni olana karşı düşmanca duygular beslememesini emrediyordu. Eğer babası hakkında da yavaş yavaş, tıpkı dişi hakkında hissettiklerini hissetmeye başlasaydı, yani babasının bu kadar acıya ve masrafa yol açan yaşamının bir an önce son bulmasını isteseydi, iki durum arasındaki uyum, daha inandırıcı 211

Freud;Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.I,s.196-198


olmaz mıydı?

Gerçekten de babasının hastalığı sırasında adamın böyle

düşündüğünden benim hiç kuşkum yoktur. Abartarak işlediği sadık evlat teması, onun aklına öbür düşüncelerin gelmesini engellemesi amacını güdüyordu. Buna benzer durumlarda babanın ölmesini istemek ve bunu sözde merhamet duygusuyla gizlemek, yani; zavallıcık, ölse kurtulacak, demek az rastlanılan bir olay değildir. Fakat ben asıl gizli düşüncelerin, kendisinde bir engelin yıkıldığına dikkat etmenizi özellikle istiyorum. Düşüncenin birinci kısmı, eminiz ki, ancak geçici olarak, yani rüya faaliyeti sırasında bilinçdışında kalmıştır. Oysa babaya karşı düşmanca duygular sürekli olarak, belki de çocukluktan beri bilinçdışında tutulmuş ve yalnız babasının hastalığı sırasında, zaman zaman şekil değiştirerek bilinç alanına sokulabilmiştir. Bunu rüyanın içeriğine katkıda bulunduğu kuşkusuz olan öbür gizli düşünceler hakkında söyleyebileceğimizden çok daha büyük bir kesinlikle iddia edebiliriz. Doğru, bundan babaya karşı düşmanca duyguları gösteren herhangi bir belirti yok, ama çocuğun yaşamında düşmanlığın ortaya çıkış tarihini aradığımız zaman, baba korkusunun, çocuğun yaşamının ilk yıllarında onun cinsel faaliyetine karşı çıkan ve çocuk, erginliğe erdikten sonra da toplumsal nedenlerle aynı şeyleri yapmak zorunda kalan insanın o olmasından ileri geldiğini hatırlarız. Bu sözünü ettiğimiz rüyayı gören adamın babasıyla olan ilişkisi budur. Babasına karşı duyduğu sevginin içinde büyük ölçüde kaynağını cinsel konulardaki korkutmalardan alan saygı ve korku da vardır. Rüyadaki öbür sözleri, kendi kendini doyuma ulaştırma kompleksiyle açıklayabiliriz. “ iyi görünmüyordu” sözünü, yani burada diş olmazsa iyi görünmez anlamında dişçi söylemişti. 212 Ama aynı sözle delikanlının erginlik çağlarında aşırı cinsel faaliyetini belli edecek bir şekilde kötü görünmesine ya da kötü görünme korkusuna da atıfta bulunuluyor. Açık rüyada adam, bu kötü görünüşü memnunlukla kendisinden babasına aktarmış bulunuyor. Rüya faaliyetinde kullanılan bir yöntem olarak bunu daha önce görmüştük. Yaşamaya devam etti, sözleri de hem babanın yeniden yaşama dönmesi dileğini dile getiriyor, hem de dişçinin dişi kurtarabileceği vaadini. Gerçek durumu fark etmemesi için elimden gelen her şeyi yaptım sözü, bizi, yani öldüğünü farkına varmaması, şeklinde tamamlamaya itiyor. Ama tümcenin asıl anlamının 212

Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.I,s.198


tamamlanması, bizi yine genç adamın cinsel yaşamını babasının farkına varmasını önlemek için elinden geleni yapmasının doğal olduğu kendi kendini doyuma ulaştırma kompleksine götürüyor. Size son olarak tekrar hatırlatayım: Diş ağrısı rüyaları daima kendi kendini doyuma ulaştırma ve bu yüzden görülecek ceza korkusuyla ilgilidir. Bu anlaşılmaz rüya, yanıltıcı bir yoğunlaştırmayla gizli düşünce zincirinin çekirdeğine ait olan her türlü düşünceyi rüyadan çıkarmak ve en derinlerde yatan ve zaman bakımından en eskilere giden düşünceleri temsil etmek üzere, onların yerine geçecek belirsiz temsiller yaratmak suretiyle kurulmuştur. 213

9 ) FREUD’UN RÜYA KURAMININ DAYANDIĞI TEMELLER VE ELEŞTİRİLER Freud, “ Project For a Scientific Psychology” kitabının 19., 20. ve 21. bölümlerinde rüyaların genel özelliklerinden şöyle bahsediyordu; Arzu doyurma, halüsinatör bir nitelik taşıma, halüsinasyonları ve rüyaları içeren regresif bir durumu temsil etme, motor bir paralizi’nin varlığı, deplasman mekanizmasının var oluşu ve rüyalar ile nörotik semptomların mekanizmaları arasındaki benzerliklerdir. Bunların yanında Freud, Project de rüyalar dünyasına en önemli katkıda bulunan bir faktörün yani, iki temel zihinsel işlevsellik, birincil ve ikincil süreçler arasındaki farklı açıklamadan da bahsetmişti. 214 Zamanının kudretli nöro-fizyolojik inançların etkisi altında olması sebebiyle, Freud, başlangıçta, rüya yorumunda, fizyolojik prensiplere fazlasıyla yer vermişti. Ancak sonraları kendisi, nörolojik kuramsal alanlardan psikolojik ve klinik alanlara kaydığı gibi, nörozları yorumlamada vazgeçti.

215

organik ilkelere yer vermekten

Freud’un rüyalar, arzu tatmininden ibarettir, diye tanımlamasının

temelini eski yunan filozoflarında bulmaktayız. Yani, Freud, kendiliğinden yeni bir tez ortaya atıyor değildi. Şöyle ki; Platon, rüyalarımızın akıl dışı dürtülerimizin bir 213 214

Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.I,s.199 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.495


eseri olduklarını kabul etmektedir. Ona göre, sakin ve huzurlu bir biçimde yatağa yatıldığında, akıldışı rüyaları görme olasılığı çok azalmaktadır. 216 Freud da Aristo gibi rüyaların akılcılığına önem vermektedir. Aristo, rüyalarımızın genelde bir anlam içermediğini öne sürer. Ona göre rüyaların bir çoğu rastlantı sonucu oluşurlar ve geleceği önceden

görme gibi bir işleve de sahip

değildirler. 217 Freud’un rüyaları sembol diliyle anlatmaya dayalı fikrinin esasını Daldisli Artemidor’ da bulmaktayız. “Daldisli Artemidor’a göre, rüya denilen şey, sembol diliyle anlatılmış bir bilgidir. Arzularımızın biçim bulduğu Platon ile Freud’un savunduğu rüya yapısına ise, fantasma adını vermektedir. 218 Freud’un teorisine göre, bütün davranışlar, jestler, rüyalar özel sebeplere dayanmaktadırlar. İnsanın iç dünyası yaşayışı ile ilgilidir. İnsan ne kadar gayret ederse etsin içinde olup bitenleri saklayamaz, gizleyemez. Çünkü, insanın dış yüzü, iç yüzünün izlerini taşır. Görüldüğü gibi burada Freud, büyük Alman Filozofu Nictzsche’nin düşüncelerini paylaşmaktadır. Nictzsche, iç dünyanın dinamik bir mahiyet taşıdığını söylüyordu. Freud da içgüdülerin sürekli olarak faaliyette bulunduklarını kabul etmektedir. Dikkat edersek, Freud’un üzerinde çok durduğu ve hayat dramının gerçek kaynağı halinde gördüğü cinsel içgüdünün Eflatun’un Eros’una ait özellikler taşıdığını görürüz. 219 Talmud’da haham Chisda da şöyle söyler; “Yorumlanmamış bir rüya, okunmamış bir mektuba benzer. Burada, Freud’un bundan tam iki bin yıl sonra açıklayacağı bir görüşü bulmak mümkündür. Buna göre, her rüyanın bir anlamı vardır. Ayrıca her rüya bizlere bazı mesajlar iletmektedir.” 220 Freud’un rüyalarda gizli kalmış arzu tatmini gerçekleşir şeklindeki görüşünün temellerini Amerikanın kuzeyinde yaşamış olan 215

kızılderili kabilesi

Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.498 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.136 217 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.137 218 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.140 219 Özgü,Halis,Freud ve Freudizm,Öğretmen Dergisi Yay.,Ankara,1959,s.14,15 220 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.141 216


Iraques ile Fransız Cizvit Papazları arasında yazılan mektuplarda da bulmaktayız. Şöyle ki; Kızılderililere göre, insandaki gizli arzular, kendilerini rüyalarda belli ederler. Bu arzuların dili, rüyadır. Eğer bu arzular uyanıkken yerine getirilirse, tatmin olurlar. Yerine getirilmezlerse, ruh kızar, bedene isyan eder, böylece değişik hastalıklar doğar. Sonradan da görülecektir ki, Freud, kendi rüya teorisini bu bilgilere dayandırmıştır. Aynı tarzda Iraqesler, Freud gibi, her zaman bir ruhi arzuyu belirtmediğini, rüyada bir ruhi arzunun şekil değiştirmiş olarak ortaya çıkabileceğini, bu şekil değiştirmiş ruhi arzuyu, rüyanın anlatılan muhtevasından tanıyabilmek için, görüşü çok derin insanlara ihtiyaç bulunduğunu ileri sürüyorlardı. 221 Freud’un

kuramına

yapılan

itirazlar

dört

ana

başlık

altında

toplanmaktadır. a) Deneysel yöntemin uygulanmaması b) Cinselliğin aşırı vurgulanması c) Nörotik kişilerin gözlemine dayalı bir kuram olması d) Her şeyi açıklayabilen, gücü sınırsız bir kuram olduğu iddiası. Her türlü sınamaya kapalı ve yanlışları ispat edilemeyen hipotez ve kuramlar, bilimsel yöntem yönünden pek değer taşımazlar. Çünkü böyle hipotez ve kuramlar, gerçeği keşfetmek için bilimsel bir araç olmaktan çıkar, bir siyasal ideoloji ya da din gibi bir inanç konusu olurlar. 222 Psikanaliz için de böyledir. Hobbes, rüyalarımızın tümünün hastalıklı olayların etkisiyle oluşmakta olduğunu ileri sürmüştür. Günümüzde de çok yaygın olan bu görüş, Freud’un tezine bir anti tez olarak görülmektedir. Bedenimizdeki bazı kötü oluşumların rüyalarımıza neden oldukları göz önünde tutulacak olursa, farklı ağrıların ve kötü duyguların değişik rüyalara yol açmaları da doğal olacaktır. Bundan dolayı yatağı soğuk olan bir insan, korkutucu rüyalar görebilmekte ve dehşet dolu görünümleri izlediğini sanmaktadır. Uyanık iken bir şeye kızdığımızda, içimizi bir sıcaklığın basması gibi, bedenimizin, biz uykudayken ısınması da kızgınlığa neden olmakta ve beynimizde belki de bir düşmanın görüntüsünü oluşturmaktadır. Buna karşılık bir sevdiğimizi gördüğümüzde içimizin kıpırdanması gibi, bedenimizin biz uyurken böyle bir içsel kıpırtı duyması da rüyamızda sevilen şeyi ve sevgiyi görmemize neden olur. Yani, kısaca bir insanın rüyasında gördükleri ile günlük hayatta yaşadıkları arasında birbirleriyle ters orantılı 221

Türek İbrahim,a.g.e.,s.20,21


bir bağlantı vardır. Şöyle ki, uyanık durumda, hareket beynimizden, uyurken ise iç organlarımızdan kaynaklanmaktadır. 223 “Her düşün belirli bir yorumlama işlemi aracılığıyla bir anlamı olduğunu ve yorumlama tamamlandığında düşün yerine düş görenin uyanık zihinsel yaşamında kolayca tanımlanabilir bir noktaya denk düştüğünü, bu durumda bir düşün anlamının uyanıklık durumundaki düşünce süreçlerinde olduğu gibi, bir çok farklı kaynağının olduğunu, bir kişide doyurulmuş bir istek, bir diğerinde farkına varılan bir korku, yine uykuda da süren bir değerlendirme, bir niyet ya da uyku sırasındaki bir yaratıcı düşünce parçası olabileceğini düşünebilirdim. Ancak ben bunun yerine düşlerin anlamının tek bir biçimle, isteklerin temsil edilmesiyle sınırlandığı bir genelleme formüle ettim ve böyle yaparak evrensel bir karşı çıkma eğilimi uyandırdım.” 224 Freud, bu sözleriyle, rüyaları yorumlarken ne kadar fazla indirgemeci bir yaklaşıma girdiğini kendisi itiraf ediyor. Freud, hayatının sonlarına doğru rüyaların aynı zamanda bir bilgi kaynağı olduğu sonucuna vardığını belirterek şöyle söylemektedir: Diğer taraftan işaret edelim ki, eski hikmetlerin, rüyalarla geleceği önceden görme iddiaları haklı ve oldukça enteresan bir olaydır. 225 Freud’a yapılan başka bir eleştiri ise, kabuslarla ilgilidir. Eğer rüyalar arzunun tatmini gayesine yönelmişlerse, hoş olmayan korku rüyaları kabusları nasıl izah etmeliydi? Mesela, oldukça neşeli bir hastası, on beş yaşındaki tek kızını rüyasında öldüğünü ve tabutun içinde görmüştür. Freud, bunu şöyle izah ediyor; Tabut içindeki bu çocuk rahim içindeki yavruya tekabül eder. Ona göre, her kadın gibi bu hastası da evlendikten sonra gebe kalmayı geciktirmek istiyor, fakat gebe kaldığını öğrenince, şuuraltıyla rahimdeki çocuğun ölmesini arzuluyor, böylece on beş sene evvel duyulan bir arzunun tatmini, o günlerde geçen bir olayın etkisiyle ancak şimdi olmaktadır. Böyle bir izahla kendi teorisini kısmen değiştiriyor, şuur

222

Cüceloğlu,Doğan,İnsan ve İnsan Davranışı,Remzi Kitabevi,V. Baskı,İstanbul,1994,s.414,415 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.151 224 Freud,Sigmund,Olgu Öyküleri,C.I,s.91,92 225 Apaydın,Halil,a.g.m.,s.266 223


ötesini teorisinin içine alıyor. Şöyle ki, rüya, şuur ötesine itilmiş bir arzunun şekil değiştirmiş olarak tatmini gayesine hizmet etmektedir. 226 Antropologist Dorothy Egan, yeryüzünü kapsayan müşterek, rüya sembolleri bulmanın mümkün olmadığını, rüyaları tefsir ederken basit kurallar kullanmanın hata olduğunu belirtiyor. Mesela bir kızılderili kadın rüyasında sık sık dar ve karanlık bir çukur görerek sıkıntıyla uyanıyor. Freud’un nazariyelerine uygun bir tefsirle, uçurum dişi rahmini temsil edecek, sıkıntı da kaynağını cinsiyetten alacak. Halbuki bu kadın ömrünü, kabilesinin yerleştiği bir yer olarak, uçurumun kenarında geçirmiş, her zaman,çocuğunun uçuruma yuvarlanmasından endişe duyduğu için bu rüyayı gördü. 227 David Schneider, dünyanın ayrı yerlerinden on beş kadar kabilenin rüyalarını toplamış, üç cins rüyanın (ölüm, çiftleşme, kavga) müşterek olduğunu, kavga rüyalarının çiftleşme rüyalarından fazla olduğunu kaydetmiştir. Ona göre kabileler arasında anane farklarına paralel rüyalarda da farklar olmuştur. Eğer rüyalar, bir içgüdünün ifadesi ise, bu farkların olmaması gerekirdi. Onun bulguları şu maddelerle özetlenebilir. 1- Gerek ilkel gerek uygar toplumlarda rüya bir emniyet subabıdır. 2- Düşme, uçma, diş kaybetme gibi tipik sayılan rüyalara sık sık rastlanmaz 3- Kültür farkları rüyaları değiştirir. 4- Uluslar arası bir rüya dili yoktur. 228 Freud’un görüşleriyle Marx’ın görüşleri arasında bir paralellik vardır. Marx da Freud gibi, herhangi bir şeyin göründüğünün tam tersi bir anlama gelebileceğini ileri sürmüştü. 229 Bu açıdan Freud,un rüyaya bakışının tümüyle materyalist ve indirgemeci olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz. “Freud, zamanının materyalist görüşünün etkisi altındaydı. O bu çabaları ile yalnızca psişik ve fizyolojik kökenli olanların değil, içinde yaşadığı toplum 226

Türek;İbrahim,a.g.e.,s.27 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.37 228 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.39 227


tarafından bastırılan şeylerin içeriklerini de bulduğuna inanıyordu. Materyalist felsefe ve cinsel arzuların bilinçli zihince bastırılmaları Freud için bilinçdışının içeriğini oluşturan çıkış noktalarıdır. Ayrıca Freud, cinsel güdülerin çoğu kez cinselliğin fizyolojik özü ile özdeş olmayıp başka, hatta karşıt duygularca beslendiği gerçeğini de fark edememişti. Sadizm, narsizm, mazoşizm ve can sıkıntısı gibi nedenler pekala cinsel arzuları harekete geçiren kaynaklar olabilirler. Ayrıca güçlü olmak ve zenginlik de karşı tarafın cinsel arzularını kamçılayan önemli öğelerdir. Freud’dan iki veya üç nesil sonra, günümüzde kesinlikle bilinmektedir ki, şehir kültüründe cinsellik, bastırmaların tek ve ana konusu değildir artık. Tam tersi, insan kitleleri homo consumens, yani bir tüketim insanı olma çabasına girdiğinden beri cinsellik tüketim maddelerinden biri olmuştur. Görevi de doyum ve mutluluk aldatmacasını vermektir insanlara. Cinsellik ve onların bastırılması ile gözleri kamaşmış olan Freud, bu gerçekleri fazla önemsememiştir.” 230 Bu sebeplerden dolayı, rüyaların yalnızca arzuların çarpıtılmış bir ifadesi ve tatmin arayışı olmadığı ileri sürülebilir. Belki de rüyalar farkında olmadığımız bazı duygu, düşünce, korku ve arzuların, kendilerini bize belirtecek kadar bir önem kazandıkları durumlarda ortaya çıkmalarıdır. Yani yaşantımız açısından önemli olacak derecede gelişen bu eğilimlerimiz, artık uykuda bile belirecek, ortaya çıkacak ve bize kendilerini tanıtmayı bu yolla gerçekleştireceklerdir. Birçok rüya, herhangi bir arzuyu içermekten çok, kişinin kendi durumu ya da başkaları hakkındaki düşünce ve yargılarını ortaya koyar. Bu fonksiyonun doğruluğunu anlamak için, uyku durumunun özel niteliğini araştırmak gerekir. Belki de uykunun, insanın gerçekten özgür olduğu tek durum olduğunu söyleyebiliriz. Bunun iki sonucu vardır: Uyku durumunda dünyayı özel bir gözle görürüz. Uyanıkken ise, dünyaya ve olaylara onları etki altına alıp, aşmamızı gerçekleştirecek bir nesnellikle yaklaşırız. Rüya dili şiirsel ve evrensel sembollerle konuşulur. İşte uyku durumunda oluşan ikinci sonucu budur. Bu evrensel dil, tıpkı şiir ve sanat gibi insanların geliştirdikleri bir şeydir. Freud’un rüya olayına bakabilmesi onun kişiliğinin özel durumu nedeniyle olanaksızdı. Freud, sanatsal ve şiirsel yönlerden uzak tam bir rasyonalistti (akılcı). Bu nedenle hem şiirlerde hem de rüyalarda dile gelen sembolik anlatımın farkına 229

Fromm;Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.37


varamamıştı. Onun için bir sembol ya cinsel kökenliydi, ki bu alanda sembolik yorum için geniş olanaklar vardır. Ya da çağrışımlar sonucu doğan bir şeydi. Buradaki ilginç çelişki, Freud gibi akıldışı, bilinmeyen ve sembolik olguların çözümünde uzman birisinin,sembollerin anlamları konusunda bu denli anlayışsız kalması olayıdır. 231 Bu çelişki, özellikle anaerkil toplumların bulucusu ve büyük sembol yorumcusu olan Johann Jakob Bachofen ile Freud’u karşılaştırdığımızda iyice gün ışığına çıkmaktadır. Bachofen’e göre tüm dalları ile bir sembol, sözlerle anlatılıp, dile gelen şeylerin çok üzerinde bir zenginlik ve derinliğe sahiptir. Bachofen’in bir sembolü yüzlerce değişik biçimde yorumlanabilmesine rağmen Freud, örneğin bir yumurta sembolüne, büyük olasılıkla “cinsel hayatın bir yanı” anlamını yakıştırırdı. Freud, rüyaları yorumlayabilmek için teorisinde rüyanın çeşitli bölümlerine ilişkin bir sürü çağrışıma gerek duyar. Bu yorumun sonunda da, bunca çabayı gösterdikten sonra, çoğu kez başlangıçta bildiğimizden pek de fazla bir şey öğrendiğimiz söylenemez. Freud’un rüyaların çoğu kez arzularımızın sembolik tatminlerle giderilmesine yaradığını bulması çok önemliydi. Ama bunun bütün rüyalar için geçerli olduğu iddiası, onun bu büyük buluşunu sınırlamıştır. Rüyalar, isteklerin tatmini biçiminde, korkuların dile gelmesi olarak da belirebilirler. Ama bunlardan da önemlisi, rüyaların bazı zamanlarda kendimiz ve başkaları hakkındaki anlayışımızı ortaya koymalarıdır. Neticede rüyalar, yalnızca akıl dışı arzularımızı dile getirmezler. Çoğu kez rüya, insanların kendileri ve çevreleri hakkında farkına varamadıkları görüşlerini, inançlarının bir belirmesidir. ve rüya yorumunda en önemli nokta, bu iki durumu birbirinde ayırabilmektir. 232 Buraya kadar Freud’un rüya kuramını elimizden geldiğince inceledik. Freud’un dayandığı temelleri ve onun rüya kuramına karşı yapılan eleştirileri de gördük. Bundan sonra diğer psikologların rüya hakkındaki düşüncelerini Freud ile karşılaştırmalı olarak incelemeye çalışacağız.

230

Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.45,46 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.111,112 232 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.112,113,139,146 231


10) JUNG’UN RÜYA KURAMI: Jung’a göre psyche, (ruhsal öğe ) kendini yöneten (self- regulating) bir sistemdir. Bu nedenle, bilinçlilik hali doğal olarak bir bilinçsizlik- bilinç ötesi (unconscious) ile dengelenmiştir. Jungian analizde bu bilinç ötesi dünya, rüyaların analiziyle tanımlanır ve yorumlanır. Jung, rüya hakkındaki görüşlerini ilk kez, 1931’de, Dresden’ de bilimsel bir toplantıda “Rüya Analizinin Pratik Kullanımı” (The Practical Use Of Dream-Analysis) adındaki raporda açıkladı. Şöyle ki; “Eğer bir kimse nörozların etiyolojisinde bilinç dışının önemli bir rol oynadığına inanıyorsa, bilinç dışının direk ifadesi olan rüyalara önem vermek zorundadır. Yok, eğer bilinç dışına veya onun önemine inanmıyorsa, rüya analizine de önem vermeyebilir.” 233 Jung’a göre, rüya diğer psikolojik olaylardan farklı değildir. Onu psikolojik bakımdan anlamak için önce onu meydana getiren yaşanmış olayların, hatıraların araştırılması, geçmişine inilmesi gerekir. Ona göre rüyalar, şahsın günlük dürtüleri ve düşünceleri dolayısıyla planları ile ilgilidir. Rüyalar, kişinin gelişmesi bakımından faydalı izler taşırlar. Jung, klasik psikanaliz ekolünün düşündüğü gibi bunların yalnız refule unsurları ifade etmediklerini, aynı zamanda ilham verici unsurlara da delalet ettikleri görüşündedir. Ona göre, rüyalar, şuur altının kendini sembolizm ve diğer teknikler altında belirtmesi hususunda bir çabasıdır. Hatta daha uzaklara gitmek suretiyle rüyaların kolektif şuuraltını canlandırdıklarını ve buna göre kainat sırrını taşıdıklarını ifade eder. Jung, düşte ta eski çağlardan beri insanlığın hayatında rol oynamış olan birçok unsurlarla karşılaşmanın mümkün olabileceğini belirtir. Jung’a göre bir rüyanın doğru olarak tahlili , ona tekabül eden şuurlu durumu çok iyi bilmekle mümkündür. Şuurlu veriler, bilinmezse rüyayı gereğince tahlil etmek mümkün değildir. 234 Biricik gerçek şudur ki, rüya, ilahi bir ses, bir elçidir ve yabanıl zihne zerre kadar zarar vermeyen tükenmez bir mesele kaynağıdır. Primitif gerçeğin bu görünebilir kalıntılarını İsrail oğulları peygamberlerinin psikolojisinde buluyoruz. 235

233

Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.538 Gürol,Ender,Jung, Cem Yay.,İstanbul,1977,s.65,69,85 235 Jung,Carl Gustave,Din ve Psikoloji, (Cengiz Şişman ), İnsan Yay.,II. Baskı,İstanbul,1997,s.33 234


Jung’un rüyaların manevi bir tarafının da olduğuna inandığını yukarıdaki sözlerinde açıkça görmekteyiz. Ayrıca Jung, Şöyle devam etmektedir. Yine rüyalarda bizler, derinlemesine bir çözümleme olmaksızın bile, varlıkları çağrışım testiyle de ortaya çıkarılan komplekslerin ve çatışmaların aynısını buluruz. Dahası kompleksler, varolan nevrozun vazgeçilmez bir parçası biçimindedirler. Dolayısıyla rüyaların, nevrozun içeriği hakkında bizlere en az çağrışım testi kadar bilgi vereceğine inanmak için elde sebepler vardır. Hatta daha fazlasını da verdiği bir gerçektir. Artık rüyaların tamamıyla tinin yer altı faaliyetlerinin aynası olduğuna inanmak için bütün sebeplere sahibiz. Eğer oraya varabilirsek, literal olarak hastalığın köklerine de varmışız demek tir. Gerçekler, bilinçdışını içeren hipotezi önceliğinde rüyalar, bilinçdışını zihninin muhtemel dini eğilimleri hakkında bilgi kaynağı olarak kullanabilirler. Hiç kimse rüyaların, bizim onu bildiğimiz gibi açık bir biçimde dinden bahsedeceğini bekleyemez. Ben rüyaların gördüklerinden başka bir şey olup olmadıkları hususunda mütereddidim. Daha çok diğer bir Yahudi otorite olan Talmud’a eğilimliyim, O, şöyle diyor; Rüya kendinin yorumudur. Diğer bir deyişle,ben rüyaları oldukları gibi alıyorum. Onun muhtemel şeytanlıkları hakkında herhangi bir varsayımda bulunmaya kalkışmıyorum. Rüya, doğal bir olaydır. Neden onu bizi ayartıp kötü yola sevk eden hilebaz bir araç olduğunu varsaymamız gerektiği hakkında hiçbir neden göremiyorum. Rüya, iradenin ve bilincin büyük ölçüde ortadan kalktığı zamanlarda görülür. Rüya, nevroz olmayan insanlarda bile bulunabilen doğal bir oluşumdur. Dahası rüya sürecinin psikolojisi üstüne o kadar az şey biliyoruz ki, açıklarken, rüyanın kendine yabancı unsurlar sokarken, çok ama pek çok dikkatli olmalıyız. Tüm bu sebeplerden ötürü, rüyalarımızın dinden bahsettiğini ve niyet ettiklerini düşünüyorum. Rüya, ince elenip sık dokunduğu ve iç bütünlüklü olduğundan belirli bir mantık ve niyet sunar. Yeni rüya içeriğinde açık bir ifadesi bulunan anlamlı bir motivasyona sahiptir. 236 demektedir. Jung’a göre rüya, bilinmeyen sestir, bir elçidir. Yine ona göre rüya, doğal ve normal psişik bir olgudur. Rüya, bilinçdışı gerçeğin, kendiliğinden, kendine özgü ve sembolik tablosudur. Freud’un sandığı gibi bir belirti veya kılık değiştirme değildir. Rüya, nesnel veya öznel yorum düzeylerine sahiptir. Nesnel düzeyde rüya, çevredeki gerçek insan ilişkileri ağına göre, öznel düzeyde ise, figürlerin rüyayı 236

Jung,C.G.,Din ve Psikoloji,s.36-41


görenin kişiliğinin belli yanlarını temsil etme ihtimaline göre yorumlanır. Jung’un rüyaya getirdiği bu özgünlükte, rüya sahibi ile doğrudan ilişkisi olmayan kolektif bilinçdışına ait rüyaların da olabileceğini, buradaki sembollerin eski atalarımızın, yaşantılarına, tarihe ve mitolojiye uzanabileceğini, söylemesidir. Uslar da benzer şeyleri dile getirmektedir. 237 Jung’a göre rüya, kolektif bir şuurun eseriydi. Daha doğrusu rüyalar, bireyin tecrübelerinden doğmuyordu. İnsanlığın ilk günlerinden beri geçen her olay, her adet, her korku, her anane, toplulukların kültürlerine yaşayışlarına eserlerine işleniyor, yüzyıllar sonunda bir kolektif şuur teşkil ediyordu. İnsanın rüyasında gördükleri ise, bu kolektif şuurun dikte ettiği fakat kişinin bilinci dışında bulunan olaylardı. Bu eski düşünceler ya rüya yahut efsane şeklinde ortaya çıkıyordu. 238 Jung, rüyaların, analiz sürecindeki fonksiyonları olmaksızın bir hiç olacağını bu açıdan önemini şu cümlelerle vurgulamaktadır. “ Bilinç ötesi için özür dilemek zorunda değilim, fakat rüya analizinin ancak öyle bir varsayıma dayandığını kuvvetle ifade ederim. Bilinçsiz rüyalar, günlük yaşamın artığı, anlamsız birikintilerden başka bir şey olamaz. Rüyalar dahil, bilinç ötesi içeriğini keşfetmek ve onları çözümlemek, nörozların tedavisinde esastır. Ben terapinin başlangıcındaki rüyaların, genellikle hemen hemen hiç hata olmaksızın, etiyolojik faktörleri yansıttıklarına inanırım.” 239 Diyor. Rüyaların analizinde eğer belirsiz, karmaşa bir rüya ile karşılaşırsak onu hemen anlamaya ve yorumlamaya kalkışmamalıyız. İlk kez onun içeriğine dikkatle bakmalıyız, ama bu limitsiz serbest çağrışım (free association) yapmak olmamalıdır. Tüm imajlara ayrıntılı olarak girmeye de gerek olmayabilir. Önemli imajlar ve bunlar arasındaki bağlantılar incelenmelidir. Karmaşık bir rüyayı yorumlamaya kalkışmak, bilinmeyen bir yapıtı çözümlemeye çalışmaya benzer. Ben onun için tek bir rüyanın yorumuna pek önem vermem. Göreceli olarak daha kesin bir yorum, seri halindeki rüyaların çalışmalarıyla elde edilebilir; zira daha sonraki rüyalar, daha evvellerden yorumlarla yaptığımız hataları düzeltmeye fırsat verir. Aynı şekilde temel fikirler ve temalar, tekrarlayan rüyalarla daha kolay tanımlanırlar. Bu nedenle ben hastalarıma rüyaların ve yapılan yorumların itinalı bir şekilde kaydedilmelerini tavsiye ederim. 237

Apaydın,Halil,a.g.m.,s.266 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.32 239 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.539 238


Kendilerine de rüya analizinin nasıl yapılacağı konusunda açıklamalar yaparım ki, doktorun yardımı olmaksızın kendi bilinçlilikleri ile nasıl bağdaşmaları gerektiğini öğrenebilsinler. Eğer rüyalar, etiyolojik önemi olan öğeler için basit birer kaynak olsalardı, tüm yorumlar, doktora emin bir şekilde bırakılmış olurdu, ben de basitçe izleri takip ederdim. Fakat rüyalar, çok daha önemli hayat ve memat meselelerinin mesajlarını verirler. Konuyla ilgili bir arkadaşımın rüyası şöyledir; “Tepeleri, vadileri karlarla kaplı yüksek bir dağa tırmanıyordum. Yükseldikçe yükseliyorum. Hava da mükemmel. Yukarılara vardıkça kendimi daha da iyi hissediyorum, bir yandan da düşünüyorum. Keşke böyle sonsuza kadar tırmanabilsem. Tepeye çıktığım zaman coşkunluğum o düzeye geliyor ki, sanki uzaya tırmanacağım. Gerçekten de öyle yapıyorum. Havaya yükseliyorum ve büyük bir mutlulukla uyanıyorum.” Ona dedim ki, sevgili arkadaşım, senin dağcılığa boş vermeyeceğini biliyorum, ama sakın bir daha yalnız gitme ve gittiğinde yanına rehber al onların dediğinden çıkma. İmkansız değişemem dedi, güldü, elini salladı ve gitti. Onu bir daha göremedim. İki aya sonra ilk kötü haber geldi. Dağa yalnız tırmanırken bir çığ altında kalmış ve oralardan tesadüfen geçen bir ordu arama-tarama birliği tarafından kurtarılmıştı. Son, üç ay sonra geldi, daha genç bir arkadaşla birlikte fakat yine rehbersiz sarp kayalara tırmanıyormuş daha aşağı düzeydeki bir kimse, onun bir kayadan inerken, sanki havada yürüyormuş gibi adım attığına ve altta bekleyen genç arkadaşın başına düşerek beraberce aşağılara düşüp parçalandıklarına tanık olmuştu. 240 Rüya dilini kavramaya çalışırken Jung, bazı bakımlardan dilbilimcilerin unutulmuş dillerdeki kabartma ve yazmaları çözme yöntemine de benzetilecek bir kuvvetlendirme yöntemi kullanır. Bir rüyanın anlaşılmasında Jung’a göre birinci adım, onun tüm kapsamının belirlenmesidir. Bu, rüya ile rüya sahibi ve onun yaşamı arasındaki ilişkiler ağına açıklık kazandırılması ve rüyada sergilenen çeşitli imajların öneminin saptanması demektir. Jung’un rüya yorumlaması üzerine belirli bir yöntemi yoktur. Rüyaları ele alış biçimi serbest çağrışım yönteminden farklıdır. 241

240 241

Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.542-544 Fordham,Frieda,Jung Psikolojisinin Ana Hatları,(Çev: Aslan Yalçıner),Say Yay.,İst.,2001,s.125


Ayrıca Jung’ un analitik tedavi yönteminde bir takım düş yorumları da psikanalitik tedavide kullanıldığından farklı da olsa kullanmaktadır. Şöyle ki, “Rüya, analitik tedavide değerlidir. Çünkü o, iç koşullar ile sık sık dış koşulların rüya sahibince fark edilmeyen yönlerini sergiler. Bir hastanın analize getirdiği ilk rüya, genellikle onun sorununun çarpıcı bir özetini, hatta sorunun nasıl çözülebileceği üzerinde bir ipucu ortaya koyar.” 242 “Analitik tedavi esnasında düşler, birbiri ardından bilinçdışının içeriklerini yüzeye çıkarır, bunları gün ışığının mikroplarından arındırıcı gücüyle karşı karşıya bırakır; bu yolla kaybolup gittiği sanılan nice değerli şey, yeniden kazanılmış olur. Kendisi hakkında yanlış fikirler besleyen bir çok kimse için geçireceği tedavinin gerçek bir işkence olacağı kesindir. Bu, tedavi sırasında bir kez daha bilince varılan bu gerçek, eski bir hikmettir; bu tür bir psişik eğitimin ise, kültürümüzün en enerjik çağında gerekli görülmesi dikkat çekicidir.” 243 Jung’a göre, rüyalar, yalnızca unutulmuş anıları ve varolan zorlukları ortaya çıkarmakla kalmayıp, özellikle bireyleşme rüyaları olgusunda bir amaca da sahiptirler. Analizin başlangıcında rüyalar genellikle daha karmaşık ve anlaşılması güç bir durumdadırlar. İşte bu aşamada sık sık mitolojik temalar ortaya çıkar ve rüya sahibinin kişisel deneyimi ve ilişkilerinden daha geniş bir çerçeve gerekli olur. Bazen rüya gören kişinin anlamlı hiçbir ilişkisi olmaz ve rüyadaki durumlarla bağlantı kuramaz. Burada mitolojik koşutluklar yardımcı olabilir. Bunlar, genellikle rüyanın kolektif anlamı üzerinde aydınlatıcıdırlar ve böylece onun rüya sahibiyle olan bağlantısı ortaya çıkarılabilir. Jung, bir hastaya hiçbir zaman bir yorumu kabul ettirmeye çalışmaz. O, rüya sahibinin rüyasını kendisinin anlamasının analizcinin anlamsından daha önemli olduğuna inanır. Rüyalar, yalnızca bilgi kaynağı değil, aynı zamanda da yaratıcı güç kaynağı olurlar. 244 Jung’un gözlemine göre, bilinçsizce birtakım şeylerin olduğuna kanaat getirilince bunların bir rüya veya rüyalar ile ilişkileri göz önüne alınır. Çoğunlukla biri gruba katıldıktan hemen önce veya sonra bir rüya görmüştür. Bu rüya, o kişinin manevi yolunun yönelimini belirtebilir, nasıl bir psikolojik çalışmaya ihtiyaç olduğunu gösterir.” 245 242

Fordham,Frieda,a.g.e.,s.136 Jung, Carl Gustave,Analitik Psikoloji,(Çev: Ender Gürol ),Payel Yay.,İstanbul,1997,s.107 244 Fordham,Frieda,a.g.e.,s.136,137 245 Spiegelman,J.Marvin-Pir Vilayet Han-Fernandez Tasnim,Jung Psikolojisi ve Tasavvuf, (Çev:Kemal Yazıcı- Ramazan Kutlu),İnsan Yay.,II .Baskı,İstanbul,1997,s.39 243


11) JUNG İLE FREUD’UN RÜYA KURAMLARININ FARKI

Freud’a göre rüya, insanın kendi zihinsel ve bedensel özellikleriyle ilgili olan bir konu veya olgudur. Freud, bunu en net söyleyen psikologlardandır. 246 Freud, bu konuda öncüdür. Zira Batıda O’nun zamanından önce rüyaların hiçbir mana ve gayesi olmadığı kabul edilirdi. Freud’un “Düşlerin Yorumu” adlı eseri, rüyaların ilmi olarak incelenmesinde yapılmış ilk teşebbüstür. 247 Düşlerin yorumunda Freud ve Jung’un görüşlerinde benzerlik vardır. İki psikolog da, düşü yorumlarken görenin kişiliği ve koşullarının dikkate alınması konusunda birleşirler. Aynı düş, zengin bir adam, evli bir adam veya diyelim ki, bir hatip için, bir fakir, bir bekar ya da tüccar için taşıdığından farklı bir anlam taşır. 248 Freud, rüyanın manifest görüntülerinin rüyanın esrarını ifade ettiğini söylemişti. Bu, bizim onu anlama yeteneğimizin eksikliğinin yansıtılmasından başka bir şey, değildir. Eğer bizler, “rüya gerçeği gizliyor” diyorsak, bu bizim onun gerçeğini göremediğimizden dolayıdır. Bunun için yapılacak ilk şey, içeriği tespit etmektir. Serbest Çağrışım, bizleri bir Hitit el yazısını anlamaya çalışmaktan öteye götüremez. Rüya yorumlarına son derece önem vermeliyiz, ama uzun ayrıntılarına girmemek koşulu ile yapmalıyız

249

açıklıkla dile geldiğini savunuyordu.

derken; “Jung, rüyaların çözüm gerektirmez bir 250

Jung, Freud’un tersine rüyaları bir şeylere sarmalanmış, kisve değiştirmiş semboller olarak değil, bizatihi kendileri olarak almıştır. Jung, Freud’un yaptıkları hakkında şöyle söyler; “Onun bu cesur atılımlarına hayranlığım büyük olmasına rağmen, ne yöntemleriyle ne de sonuçlarıyla hem fikir olamıyorum. O, rüyayı arkasına dikkatlice bir şey, gizlenmiş olan bir dış görünüş olarak açıklıyordu. Nevrozlunun da bu uzlaşılamaz şeyleri muhtemelen normal birinin de yaptığı gibi 246

Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.215 Downs,Robert,Dünyayı Değiştiren Kitaplar, (Çev: Erol Güngör) Ötüken Yay.,II. Baskı,İstanbul, 1995 ,s.246 248 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.151,152 249 Esevim,İsmail,a.g.e.,s.544 250 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.133 247


sakladığına şüphe yoktu. Lakin bu kategorinin normal durumlara ve rüya gibi evrensel fenomenlere uygulanıp uygulanamayacağı ciddi bir soruydu.” Aldığı örnek, Tevrat’tır. Rüya, kendinin yorumudur. Diğer bir deyişle rüyaları olduğu gibi alıyorum. Onun muhtemel şeytanlıkları hakkında herhangi bir varsayımda bulunmaya kalkışmıyorum. Rüya, doğal bir olaydır ve neden onu bizi ayartıp kötü yola sevk eden hilebaz bir araç olduğunu varsaymamız gerektiği hakkında güneş altında hiçbir neden bulamıyorum,

251

diyerek Freud ile ayrılıklarını belirtmektedir.

Jung, Freud’un görüşleriyle üç noktada uzlaşmamaktadır. Bunlardan ilki; rüyaların temelinde yatan ferdi şuuraltı değil, toplumsal şuuraltıdır. Yani insanlığın ortak bilgi hazinesi olarak kabul ettiği bütün eski dinlerden, mitolojilerden geriye kalan ve şuuraltına yerleşmiş imgelerdir.( Kolektif Şuuraltı) İkincisi; rüyaların arzu tatmini özellikle cinsi arzuların tatmini olduğu görüşüne karşıdır. Üçüncüsü; rüyaların uykunun bekçisi olduğu görüşüne karşıdır. Jung’a göre rüyalar, tam tersine uykuyu rahatsız etmektedirler. 252 Kolektif şuuraltı bahsini biraz açacak olursak; Jung’ a göre, bazı rüyalarda kişisel ferdi önemlilikten oldukça fazlası vardır. Anlaşılabilmeleri için, içindeki simgelerin başka zamanlarda başka insanlar için ne anlama geldiklerinin öğrenilmesini söyler. Bu tip rüyalara kolektif rüyalar adını vermektedir. Kolektif rüya, kolektif bilinçdışındaki arketipleri ortaya koyacak ve rüya sahibi için olduğu kadar başkaları için de önemli olacaktır. İlkel insanlar, kişisel ve kolektif rüyalar arasındaki farkı, içgüdüsel olarak görürler ve onları küçük ve büyük rüyalar diye anlatırlar. Büyük rüyalara değer verirler, çünkü, onlar ağzı kapalı duran bilgi kaynaklarının kapağını açmaktadır. En çarpıcı rüyalar, bilinçdışından kendiliğinden ortaya çıktığı görülen, tümüyle yabancı bir şeyi ilgi çekecek kadar berrak bir biçimde ortaya koyan rüyalardır. Örnek olarak Firavun’ un rüyasını ve O’nun Hz. Yusuf tarafından yorumlanmasını, bu tip rüyalara örnek olarak verir. 253

251

Jung,C.G.,Din ve Psikoloji,s.40 Tunç,Mustafa Şekip,a.g.e.,s.79 253 Fordham,Frieda,a.g.e.,s.128-135 252


Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi, Jung’a göre, ruh dünyası, insanlığın tarih boyunca idrak ettiği hayat şekillerinin, yaptığı tecrübelerin canlılığını muhafaza eder. Rüya, kişisel şuuraltının aydınlanmasında olduğu gibi esrarlı kolektif şuuraltının anlaşılmasında da yardım eder. Rüya, çocukluk çağına ait bulunan, şuuraltına itilmiş olan ve cinsel arzulardan, çocukluk çağında yer alan, hakimiyet isteğinden kolektif eski duygulardan, düşüncelerden, içgüdüsel kalıntılardan meydana gelen malzemelere, unsurlara aktüel bir mahiyet verir.254 Jung’ a göre Freud’un kusuru, her şeyi, Oedipus kompleksi etrafında görmesi ve ana unsur olarak, cinsiyet hislerini çok kullanması idi. Jung da başka aşırı bir fikirle bunu düzeltmeye çalışıyordu. Jung, rüyaların arkasındaki motifin, dini duygular olduğunu iddia ediyordu. Yani bir insan rüyada kendine ait değildir. Toplumun ilkel tecrübelerinin esiridir. 255 Diyerek Freud ile aralarındaki farklı fikirleri dile getiriyor.

11) ADLER’İN RÜYA KURAMI Önceleri Freudcu iken sonradan 1912’de kendi ekolünü kuran tanınmış Alman psikoloğu

Alfred Adler (1870-1937) Freud’un aksine cinsiyetin rolünü

azaltıp Ego’nun rolünü arttırmıştır. Ona göre, bütün rüyaların temelinde hayata karşı takınılmış olan genel bir tavır mevcuttur. Uyku anında insan düşüncesini işgal eden rüya, dün ile yarın arasındaki bir köprüden başka bir şey değildir. Bir ferdin genellikle hayata karşı takındığı tavrı bilmek, hal ile gelecek arasında ne şekilde köprü kurduğundan haberdar olmakla rüyalarında kurduğu köprülerin özellikleri anlamak mümkündür ve buradan geçerli bazı sonuçlar çıkarılabilir. Adler, rüyaların çok azını anlamanın mümkün olduğunu, o rüyanın kişi üzerinde belli bir izlenim bıraktıktan sonra çabucak unutulacağını söyler ve rüya tabirinde usta olmayan bir

254

Özgü,Halis,Freud-Adler-Jung-Sjondi,Öğretmen Dergisi Yay.,Ankara,1960,s.8 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.32

255


kişinin onun arkasında gizlenen şeyi, kolayca anlamasının mümkün olmadığını belirtir. Rüyaları, bir ferdin faaliyet ve davranış kalıbının sembolik ve mecazi bir yankısı olarak görür. Adler’e göre rüya, bir heyecanı şiddetlendirmeye veya belli bir durumun çözümlenebilmesi için gerekli olan şevki yaratmaya çok uygundur. Rüyayı gören şahsın aradaki bağlantıyı anlamış olması hiçbir şeyi, değiştirmez. Gereken materyali ve bir itici kuvveti bulması yeterlidir. Rüya, o şahsın davranış kalıbını dile getirdiği için düşünce süreçlerin nasıl gerçekleştiğini ortaya koyacağından bir psikyatrist, o şahsın tabiatı ile ilgili sonuçlar çıkarabilir. Adler’e göre rüyalarda kudret dürtüsü, yani iktidar isteği esastır ve geleceğe yöneliktir. Rüyalar, kişilerin hayat problemlerinden birine çözüm yolu aradığı gibi bu problemleri ne şekilde ele aldıklarını da gösterir. Sosyal duygu ve güçlü olmak için gösterilen çaba rüyalarda açık bir şekilde ortaya çıkar. 256 Gördük

ki;

uyanık

durumdaki

yaşamımızı

üstünlük

amacı

belirlemektedir. Buradan anlaşılacağı üzere, düşleri de yine üstünlük amacı belirler. Bir düş, yaşam üslubunun bir parçasıdır hep; dolayısıyla düşlerde bireysel idealin etkinliği görülür. Gerçekten de bir düşün gereği gibi anlaşılacağına güven getirmek için, bireysel idealin düşle bağlantısını açık seçik saptayabilmemiz gerekir. Bunun gibi bir insanı iyi tanıdık mı, düşlerinin karakterini de hayli kesinlikle belirleyebiliriz. Bir düşün ereği, bir üstünlük amacına, daha yerinde bir deyişle belli bir bireyi kişisel üstünlük amacına götüren yolu hazırlamaktır. Elbet bir düşün güttüğü amaç, ne mantığa ne de gerçeğe uygun biçimde dile getirilir. İnsanda belli bir duyguyu, bir ruhsal havayı, bir heyecanı yaratmayı amaçlar. Bütün karanlık yönlerini tamamen aydınlatmak olanaksızdır. Ne var ki, güttüğü amaç bakımından, uyanık yaşamla bu yaşamın hareket ve eylemlerinden cins değil, yalnızca derece bakımından ayrılır. Sonuçta düş yaşamına, uyanık yaşamda da karşılaştığımız aynı göreceliğin olay ve duygulardan aynı karışımın ek bir dışavurumu gibi bakabileceğimizi görürüz. 257 Gerçek şudur ki, ruhsal yaşamın birlik ve bütünlüğüyle düş yaşamının özel duygusal karakterini dikkate almadık mı, bütün düşleri açıklayabilecek bir 256

Adler,Alfred,İnsan Tabiatını Tanıma Sanatı,( Çev: Ayda Yörükan ), Türkiye İş Bankası Yay., Ankara,1995,s.114-125 257 Adler,Alfred,Yaşama Sanatı,(Çev: Kamuran Şipal),Say Yay.,İstanbul,2001,s.151-152


reçeteye kavuşmamız olanaksızdır. Düş görmeyenler de vardır, bunlar kendi kendilerini aldatmak istemeyenlerdir. Hareket ve mantıkla fazlasıyla meşguldürler, sorunların üzerine yürümekten kaçmazlar. Bu yaratılıştaki insanlar diyelim ki düş görseler bile, gördükleri düşü çoğunlukla pek çabuk unuturlar. O kadar çabuk unuturlar ki, düş falan görmediklerine inanırlar. 258 Tekrarlayan bir düş, bizim için, bir kişinin üstünlük amacının nerede saklı yattığını gösteren sağlam nitelikte, yanlış anlaşılması olanaksız bir işarettir. Geniş boyutlu uzunca düşlerin görülmesi durumunda düşü görenin belli bir konuda henüz kesin bir karar almadığını anlarız. Düşü gören, kendi sorunuyla bireysel amacı arasında henüz bir köprü kurma çabasındadır. Bu nedenle kısa düşleri hepsinden iyi anlarız. Kimi zaman bir düş, salt bir görüntüden, bir iki gözden oluşur ve düşü görenin kendini elden geldiğince çabuk aldatabilmesi için bir yol bulmaya çalıştığını anlatır. 259 Adler’e göre rüyalar, ferdin genel olarak hayata karşı takındığı tavrın bilinmesi, hayat problemleri ne şekilde ele aldıklarını bilmek, anlamak için de çok önemlidir. 260

12) ADLER İLE FREUD’UN RÜYA KURAMLARININ FARKI Rüyanın etkilendiği zaman dilimi konusunda psikologların farklı düşündüğünü görmekteyiz. Freud, düşün ilgili olduğu zaman dilimi olarak insanın geçmişi olduğunu söylerken 261 Alman psikolog Adler ise, dün ile yarın arasında bir köprü vazifesi gördüğünü

262

dile getirerek aralarındaki farkı

şöyle açıklıyor;

“Freud, rüya görenin geriye doğru bakmak istediğini varsaymaktadır. Ben ise, rüya görenin ileriye doğru baktığını bir sorunun çözümünü amaçladığını söylüyorum. Aradaki temel fark, buradadır.” Adler, Freud’un bu görüşünü benimsemediğini söylüyor. Ona göre, Freud, halihazırda eldeki bir sorunun çözümünü amaçlamıyor. 263 258

Adler,Alfred,Yaşama Sanatı,s.160-162 Adler,Alfred,Yaşama Sanatı;s.162,163 260 Adler,Alfred,İnsan Tabiatını Tanıma Sanatı;s.237 261 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.215 262 Adler,Alfred,Yaşama Sanatı,s.151 263 Adler,Alfred,Psikolojik Aktivite,(Çev: Belkıs Çorakçı),Say Yay.,İstanbul,2001,s.261 259


Freud, düşlere infantil (çocuksu) cinsel isteklerin doyuma kavuşturulması gözüyle bakmıştır. Ancak biz bu kanıda değiliz; çünkü o zaman her şeyi böyle bir doyum gibi görmemiz gerekir. Her düşünce düşteki gibi bir yol izler, yani bilinçdışının derinliklerinden çıkıp gelerek bilinçte açığa vurur kendini. Dolayısıyla cinsel doyum kavramı, somut vakaları açıklamada bir değer taşımaz. Tarihte düşler, ileride baş gösterecek olayların peygamberimsi ön habercileri sayılmışlardır. Düşün düş görenin karşılaştığı sorunla yaşam amacı arasında bir köprü oluşturduğu doğrudur. Bu bakımdan çoğunlukla gerçektir düş, çünkü, düşü gören, düş sırasında sonradan üstleneceği rolü talim etmekte ve söz konusu rolün gerçeklik kazanmasına katkıda bulunmaktadır. 264 Adler de Freud gibi rüya tahlillerinin faydalılığına inanmakta ve rüya tahlilleri de yapmaktadır. Ne var ki, Adler’ in rüyaların içerisinde aramakta olduğu şey, geriye dönük bir cinsel içtepi engellemesinin etkilerini aydınlatmak değildir. Onun için rüyalar, üstün olma çabalarına yön verecek olan gayelerin meydana çıkarılmasında yardımcı olmaktadır. Başka bir ifade ile rüyalar, bireyin kendine özgü olan hayat tarzının gereği olarak geliştirmiş olduğu şahsi gayelere ulaşmanın sembolik bir ifadesi olmaktadır; bunlar, bu amaçla bireyin kurguladığı bilinçsiz teşebbüsler olduğu içindir ki, üstün olma gayelerini belirlemede yardımcı olmaktadırlar. Bu bakımdan Adler için rüyalar, sadece geçmiş açısından değil gelecek açısından da davranış hedefleri bakımından da önemli ip uçları vermektedir. Adler aynı zamanda Freud’un sayıp döktüğü cinsel gelişme safhalarına karşı çıkarak yerine bir teşhis ve tedavi tekniği olarak, bireyin aile içindeki pozisyonu ile doğum sırası ile ilgilenmiştir. Bu bakımdan Adler için, çocuğun aile içindeki ilişkiler ağını kendi açısından nasıl yorumladığı önemli olmaktadır. Adler, hastanın doğum pozisyonu ile ilgili olarak yapılacak doğru bir tahlilin onun sonraki davranışlarının güvenilir bir şekilde anlaşılmasını sağlamada yardımcı olacağına inanmaktadır. 265

264 265

Adler,Alfred,Yaşama Sanatı,s.154,159 Yörükan,Turhan,Alfred Adler,Türkiye İş Bankası Kültür Yay. Ankara,2000,s.24,25


Adler’e göre, insanlar rüyalarını anlamıyorlarsa, niçin rüya görüyorlar? sorusuna Freud’un verdiği yanıt dayanaksızdır. Ayrıca Freud, İnsan uyumamak için rüya görmek zorundadır ve çocuksu itkilerin tatminiyle uğraşmak, uykusunu bozmamak için de uyanmamak ister, der. Adler ise, hastaların rüyanın orta yerinde uyandığını çok iyi bilirim der. İnsan niçin rüya görür sorusuna Adler’in yanıtı; rüyayı görenin amacı, zaten rüyayı anlamamaktadır. Rüyayı anlayıştan uzaklaştırmayı insan kendi istemektedir. Demek ki, rüya, göreni aldatmaktır. İnsan, belirli bir durumda kendini aldatmak ister. Ayrıca insanın rüyayı, niçin anlamadığını da buldum. Rüyanın amacı, bir duygu durumu yaratmaktır. Bu duygunun netliğe kavuşmaması gerekir. Var olmalı bir duygu olarak rüya, görenin bireyselliğinden yaratılmış şekilde bulunmalıdır. Rüya mekanizmasının incelenmesi, insanın kendini aldatmaya yönelik tutumu temsil eder niteliktedir. Rüya mekanizması şöyledir; Belirli sembollerin seçilmesi, benzetme ve sembollerin olması ve basitleştirme yapılması gerekir. Bu malzemeler, yalnızca rüyalara özgü değildir. Eğer birey, uyanıkken de kendini aldatmak istiyorsa yine aynı malzemeleri kullanır. Belirli bazı anıların ve resimlerin seçimine gider, benzetme ve semboller kullanır ve basitleştirmeler yapar. Yani bizim vardığımız sonuç, Psikanalizin metodundan çok farklıdır. Psikanalize göre; rüya, bilinçdışına giden azametli bir yoldur. Bu uyanık düşünceyle çelişki oluşturur. Biz, ise böyle bir çelişkinin var olmadığını söylüyoruz. Bilinçdışı, bilincin karşıtı değildir. İnsan, bunun analizini yaparken bilinci, tüm yapının geri kalanından çekip ayırsa, onun içinde de birtakım farklılıklar bulabilirdi. Ama bilinci yorumlamayı öğrenen, onun da bilinçdışı kadar zor anlaşılan bir şey olduğunu fark edecektir. Yani, o da bilinçdışı kadar bilinçdışı kalır. Orada bir çelişki yoktur. Demek ki, nevrozun bilinçle bilinçdışı arasındaki çatışmadan doğduğu yolundaki Freud’un görüşü sağlıklı değildir. 266

266

Adler,Alfred,Psikolojik Aktivite,s.261-263


14) FROMM’UN RÜYA KURAMI: Erich Fromm için rüya görmek, insanların gün boyu varlıklarından haberdar olamadıkları tecrübe ve hatıraların açıkça ortaya çıkması demektir. Sembol dilinin özelliklerini kavrayabilmiş olan insan, bu tecrübe ve hatıralar yardımıyla müthiş bir buluşu gerçekleştirebilir. Bu buluş şudur, insanlık tarihinin en eski eserlerinden olan mitoslarla, günlük yaşantımızın ürünleri olan rüyalar, birbirleri ile şaşırtıcı bir benzerlik gösterirler.Şu da bilinmelidir ki, mitolojide ve rüyalarda olmaz kavramı yoktur. Her şey, olabilirlik içindedir. Fromm, bize rüya ve sembolik dil konusunda değişik bir bakış açısı kazandırır. Ona göre rüyalardaki en çarpıcı nokta şudur, rüyalarımızda hangi role bürünmüş olursak olalım biz onun sahibiyiz, o, bizim rüyamız ve olayları biz yaratıyoruz. Rüyalarımızın ortak özelliği, uyanık halimizin en büyük özelliği olan mantık kurallarına uymazlar. Uzay ve zaman kategorileri de artık geçersizdir. Rüyalarımızdaki bir diğer gariplik de, çok uzun yıllar hatırlayamadığımız, hatta unuttuğumuz olayların ve insanların bir anda zihnimizde canlanmalarıdır. Ayrıca eğer rüya görüyorsak, bu rüya, yüzde yüz gerçektir ve uyanık halimizin gerçekleri gibi tam olarak geçerlidir. Rüyada sanki, imiş gibi durumlar yoktur. Rüya, gerçek bir yaşayıştır. Ama hiç tartışmasız, rüyaların tümü bir anlama ve bir özelliğe sahiptirler. Rüyaların anlamlı olması demek, eğer anlayabilirsek, onların bize önemli mesajlar iletmeleri demektir. Rüyaların bir özelliğe sahip olmaları ise, rüyada hiçbir zaman gereksiz şeylerin görülmemesinden kaynaklanır. Rüyalarımızda bize iletilen şeyler, soyut birer görüntü şeklinde olabilirler. Ama anlatmak istedikleri şeyler, kişiliğimizin soyut gerçekleri ile ilgilidir. Rüya görmek, uykudayken, ruhumuzun gösterdiği bütün faaliyetlerin, anlamlı ve özellikli bir biçimde yansımasıdır. 267 Rüyalarımızda yalnızca insanlarla olan ilişkilerimiz değer yargılarımız ya da gelecekle ilgili tahminler değil, zihinsel ve entelektüel yeteneklerimiz de kendilerini daha güçlü ve parlak bir biçimde gösteririler. Nedeni, önemli konuların çözümleri için ihtiyacımız olan yoğun konsantrasyonu, günlük hayatın kargaşası içinde elde edemeyip ancak uyku halinde bunu bulabilmemizdir. Nitekim, Kekule’ 267

Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.6-17,43,45


nin kimyadaki benzol halkasını bulmasıyla sonuçlanan ünlü rüyası buna örnektir. Uzun süre benzolün kimyasal formülünü araştırmakta olan Kekule, bir gece ansızın rüyasında benzolün doğru formülünü görmüştü. Uyandığında formülü hatırlayıp yazdı ve yayınladı. Böylece kimya alanında yeni bir devir başlamış oldu. İnsanların bazıları, günlerce matematiksel, teknik, felsefi veya pratik bir sorunu çözmeye çalışırlar. Ve sonunda bir gece, hiç ummadıkları bir biçimde, sorunun çözümünü rüyalarında bulurlar. 268 Erich Fromm, uyku ile vicdan arasındaki ilişkiyi şöyle tarif ediyor; Uyku halindeyken insan burada, gündüzleri kendisini kuşatan gürültülere kapılarını kapamıştır ve yalnızca iç yaşantılarına açıktır, bu iç yaşantılar ise, birçok akıldışı çabalar kadar, değer yargıları ve iç görülerden oluşmuştur. Uyku, çoğu zaman, insanın vicdanını, susturamayacağı biricik fırsattır; ama işin acı yanı şu ki, uykuda vicdanımızın sesini duyduğumuz zaman hareket etme imkanımız yoktur; hareket etmemiz mümkün olduğu zaman da, rüyamızda gördüğümüz şeyi unuturuz.269 Neticede Fromm, rüyaların insanlara yol gösterdiğini, ahlak anlayışına seslendiğini, ya da muhtemel tehlikelere karşı uyardığını dile getirmektedir. 270

13) FROMM’UN RÜYA KURAMININ DİĞERLERİNDEN FARKI Rüya, Jung’ un mitolojik imparatorluğu değildir. Ama aynı zamanda rüya, Freud’un savunduğu akıldışı kökenli ve libido destekli arzuların tatmini de değildir. Rüya daha çok, “düşüncelerimiz, duygularımız ve yaptıklarımız tarafından etkilenir.” Prensibi açısından ele almak gerekir. Gün boyu yaşadığımız olaylar rüyalarımıza olumlu ya da olumsuz etki yaparlar. Eğer, çevremizde gelişen olayların kişiliğimiz üzerinde olumlu etkileri varsa, bu olumluluk kendilerini rüyalarımızda da gösterecektir. Eğer, olumsuz bir etki yapıyorsa, buna bağlı olarak olumsuz bir rüya halinde ortaya çıkacaktır. Eğer, hayatımızdaki olumsuzlukların oranı çok yüksekse, rüyamızdaki hayallerin, bir kurtuluş yolu olduklarını söyleyebiliriz. Jung’ un yorum 268

Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar;s.65,66 Fromm,Erich,Erdem ve Mutluluk,( Çev:Ayda Yörükan ),Türkiye İş Bankası Kültür Yay.,V. Baskı, Ankara,s.194,195 270 Öztürk,Ziya,Rüya Tabirleri Ansiklopedisi,Şelale Yay.,İstanbul,1980,s.XX 269


yöntemiyle, benim rüya yorum yöntemim arasındaki farkı, şöyle özetleyebilirim; uykumuzda, bazen çok daha zeki ve bilgili davrandığımızı kabul ediyorum. Bu konuda Jung ile hemfikiriz. Fakat Jung, bu fenomenin, göksel ve ulu bir bilgelikten kaynaklandığını düşünmektedir. Oysa ben rüyalarımızdaki düşüncelerin tamamen kendimize ait olduğuna inanıyorum. Uyanırken karşı karşıya kaldığımız bir çok etki, bizim zihinsel ve ahlaksal yeteneklerimizi köreltmekte ve kısıtlamaktadır. İşte rüyalarda ortaya çıkan bu etkilerden bağımsızlaşmış olan, gerçek ruhsal yapımızdır. 271 Freud ve onun gibi düşünenlere göre, uyumak ve rüya görmek, ilkel ve vahşi duygularımızın bir sonucudur. Bu görüşe bağlı kalarak rüyaları, akıl dışı ve ilkel arzularımızın canlandığı bir olay olarak düşünebiliriz. Freud’a göre, rüyaları hemen unutmamızın ardında ise, toplumun kontrolü ve utanç duygularımız yatmaktadır. Toplumun olumlu karşılamadığı bir şeyi, yaptığımız ve kendimizi de toplumun

dışına itmek istemediğimiz için, rüyalarımızı unuturuz. Çünkü

rüyalarımızda, toplumun kabul etmediği birtakım arzu ve düşünceleri görmekteyiz. Bundan utanarak, gördüğümüz rüyaları hızla unutuyoruz. Böyle bir rüya kuramının tümden yanlış olduğunu söylemek hatalıdır. Çünkü bu kuramın, doğru olarak saptadığı bazı noktalar vardır. Fakat sormamız ve düşünmemiz gereken şey, bu rüya kuramının ne ölçüde bir geçerliliğe sahip olduğudur. Çünkü ortada çelişik bir durum vardır.

272

“Rüyalarımızda toplumun kurallarına daha az uyduğumuz, daha az bilinçli

ve daha az itaatkar davrandığımız doğrudur. Ama, yine rüyalarımızda, uyanık olduğumuz daha zeki daha akıllı ve daha doğru karar alabilen bir yapıda olduğumuz da bir gerçektir. Acaba bu çelişkinin kökeninde, toplumun bizim üzerimizde oluşturduğu baskılar mı yatmaktadır? Ya da rüyalarımızda akıldışı arzularımızın mı yoksa akılcı duygularımızın mı işlendiğini, ancak rüyayı görenin kişiliği ve yaşadığı tecrübeleri göz önünde tutarak söyleyebiliriz. Bir rüyayı anlayabilmek için, o rüyayı oluşturan ve ona neden olan olaylar hakkında yeteri derecede bilgiye sahip olmamız gerekmektedir. Rüyaların çoğu, akla dayanan ve bundan dolayı da gerçekleşen bazı tahminlerdir. Gerçekleşen en eski rüyalardan biri de Tevratta sözü edilen Hz.

271 272

Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.48,51,52 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.53


Yusuf’un rüyasıdır. 273 Freud, rüyaları, uykumuz sırasında oluşan akıldışı ruhsal faaliyetler olarak tanımlar. Ona göre rüyalar, yalnızca kişiliğimizin akıldışı bölümü ile ilgilidir. Ama benim görüşlerim, bu tanım ve kuram ile çatışmaktadır. Bence, rüyalar, ruhumuzun hem en alt düzeydeki akıldışı özelliklerini ama aynı anda da en yüce ve değerli yönlerini gösterebilirler.” 274

273 274

Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.59,60 Fromm,Erich,Rüyalar Masalar ve Mitoslar,s.71


III. BÖLÜM: İSLAM DİNİNDE RÜYANIN TEMELLERİ


Bu son bölümde, rüyanın dini temellerini görmeye çalışılacaktır. Konunun uzunluğu gereği yalnızca İslam dini açısından ele alınacaktır. İslam dini açısından rüyayı irdelemeye temellerini ortaya koymaya çalışırken öncelikli olarak Ayet ve Hadislere başvurulacaktır. Sonrasında İslam alimlerinin görüşleri ile birlikte rüya ile amel edilip edilmeyeceği, dini yaşantı esnasında rüyaların nasıl bir yerinin olduğunu izah edilmeye çalışılacaktır.

1) KUR’AN-I KERİM’DE RÜYANIN TEMELLERİ: Uyku ve rüya, insani vasıflardan olduğuna göre, insanın bu yönü de Kur’an-ı Kerim’de bahis konusu edilmiştir. Doğrudan ya da dolaylı olarak değişik sure ve ayetlerde rüya konusu yer almıştır. Sure ve Ayetler şunlardır: 37.Saffat suresi;102-106. 48. ve 68. Ayetler; 48.Fetih suresi,27.Ayet ; 12.Yusuf Suresi, 4-6., 42-44., 47-49.,100-101, Ayetler; 17. İsra suresi, 60.Ayetlerdir. İlk olarak 37.sureolan Saffat suresindeki ayetlere bakacak olursak; bu suredeki ayetler, Hz. İbrahim’in rüyasını anlatmaktadır. Ayetlerin meali şöyledir; “Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa gelince “Yavrucağım!rüyada seni kestiğimi görüyorum; bir düşün ne dersin?” dedi. O da cevaben, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun”dedi. Her ikisi de teslim olup, babası oğlunu alnı üzere yatırınca “Biz o’na şöyle seslendik! Ey İbrahim, rüyayı doğruladın. Biz muhsinleri böyle mükafatlandırırız. Çünkü bu gerçekten açık bir imtihandır. dedik.” 275 Müfessirlerin rivayetine göre, Hz. İbrahim Allah Taala’nın kendisine bir evlat ihsan etmesi halinde O’nu Rabbının yolunda kurban edeceğini vaat etmişti. Görülen rüyada bu söz, hatırlatılmış, O da görmüş olduğu ikinci bir rüyada aynı şey, hatırlatılınca oğlunu kurban etmeyi kararlaştırmıştır. Emri yerine getirirken “Ya

275

Saffat, 37/102-106


İbrahim, rüyanı gerçekleştirdin” diye Allah (c.c.) tarafından kendisine vahiy gelmiş ve adağın yerine gelmesi için bir koç kurban edilmiştir. 276 Müfessir Razi, bu ayetlerle ilgili olarak, “İbrahim (a.s)’ın gördüğü rüyanın bağlayıcı bir delil olmadığını savunmuştur. Eğer, öyle olsaydı, rüyada emredileni yapmak için oğluna danışmasına gerek yoktu. Hem Hz. İbrahim, rüyayı üç gece üst üste gördükten sonra uygulamıştı. Bağlayıcı bir delil olmamasına rağmen, Hz. İbrahim’in sırf rüyada gördüğü bir emirle oğlunu kesmeye kalkışmasının sebebi, rüyasının açık bir vahiy ile desteklenmesidir.” 277 İkinci olarak 48. Fetih suresinde ise rüya olayını anlatan Ayetlerin meali şöyledir: “Andolsun ki, Allah Taala, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Ey iman edenler!

Allah Taala dilerse, siz güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş veya

saçlarınızı kısaltmış olarak korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz.” 278 Bu ayet ile ilgili olarak yapılan yorumlar şöyledir. Mücahid bu Ayet ile ilgili olarak , “Hz peygamber (s.a.v.), Hudeybiye’ de bulunduğu sırada, rüyasında kendisiyle ashabının Mekke’ye güven içinde başları tıraş edilmiş ve saçları kısaltılmış olarak girdiklerini görmüştü. Hz.Peygamber (s.a.v.), kurbanları Hudeybiye’de kesince ashabından bazıları, rüyan nerede kaldı ey Allah’ın elçisi? dediler. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.” 279 der. Elmalılı ise; “Peygamberin rüyası, yemin ve te’kitlerle kuvvetlendirilmiş sözle ve fiille tasdik ve teyit edilerek açık bir vahiyle beyan ve kesin bir vaatle ilan edilmek üzere “Korkusuzca mutlaka Mescid-i Haram’a gireceksiniz”, bu hem rüyayı açıklama, hem de açık bir vahiyle yeni baştan müjde ve ilandır.” 280

diye

yorumlamıştır. Üçüncü olarak 17. sure olan İsra suresindeki rüya ile ilgili Ayetin meali ise şöyledir; “Sana, Şüphesiz Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. 276

Emiroğlu,Tahsin,Esbab-ı Nuzul,Ülkü Basımevi,Konya,1976,C.IX,s.462 Razi,Fahruddin,Tefsiru’l Kebir,Tahran,b.t.y.,C.XXVI,s.157 278 Fetih;48/27. 279 El-Kadi,Abdulfettah,Esbab-ı Nuzul,(Çev: Salih Akdemir),Fecr Yay.,Ankara,1986,s.356,357 280 Elmalılı,M.Hamdi Yazır,a.g.e.,C.VII,s.179,180 277


Hatırla! Geceleyin sana gösterdiğimiz o temaşayı ve Kur’an’da lanet edilen ağacı biz ancak insanlara bir imtihan yaptık. Biz, onları korkutuyoruz. Fakat bu onlarda büyük bir taşkınlıktan başka bir şey, artırmıyor.”

281

Bu ayet-i kerimedeki rüyadan kasıt, “Ya leyle-i miraçtaki ru’yet’ten, semalardaki, yerlerdeki acayip kudreti temaşadan ibarettir. Bu harika, geceleyin vaki olduğu için rüya diye beyan edilmiştir. Mamafih rüya lafzı, ru’yet yerinde de kullanılabilir. Ya da buna rüya denilmesi hakikaten vaki olan ru’yet’in kafirlerin inkarına nazarındandır ki, onlar bu harikanın rüya aleminde bile görülmüş olmasını istibat etmişlerdi. Bunun için bu rüyadan murat, bazı müfessirlere göre de Resul-i Ekrem’in Mekke müşrikleri hakkında gördüğü rüyadır ki, onların Bedir muharebesinde mağlup olacaklarını, onlardan bir kısmının nerelerde öldürülüp toprağa gömüleceğini daha Mekke’de iken rüyasında görmüş, sonrasında bu hadise olmuştur.” 282 Bu surenin 59.Ayetinde de rüya kelimesi geçmektedir. Ancak bu, görmek, bakmak demek olan rü’yet ile aynı manada kullanılmıştır. Miraç olayından bahseden bu ayette çeşitli olaylara işaret edilmekte ve gösterilenler gece meydan geldiği için rüya ile ifade edilmektedir. Bunun uykuda görülen rüya ile alakası yoktur. 283 Dördüncü olarak 12.Yusuf suresinde, Hz. Yusuf’u anlatırken rüya ile ilgili ayetlerin meali şöyledir; “Bir zaman Yusuf, babasına (Hz.Yakub’a) demişti ki, Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederlerken gördüm. (Babası) Yavrucağım! rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü, şeytan, insana apaçık bir düşmandır. İşte böylece Rabbin seni seçecek, (sana rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna nimetini tamamlayacaktır. Çünkü, Rabbın çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.” 284

281

İsra, 17/60 Bilmen,Ömer Nasuh,Kur’an Tefsiri,Bilmen Yay.,İstanbul,1994,C.IV,s.1889 283 Elmalılı,M. Hamdi Yazır,a.g.e.,C.V,s.318 284 Yusuf,12/4-6. 282


Bu ayet ile ilgili Elmalılı şöyle bir yorum yapmaktadır. “Yani gördüğün rüya, kendi geleceğinin bir misalini göstermektedir. O misal aleminde o büyük ve yüksek yıldızların sana secde halinde görünmeleri temsil ve teşbih yoluyla şuna delalet eder ki, ileride Rabbın sana Peygamberlik verecek ve büyük adamları sana boyun eğdirecek.” 285 Burada “Hz. Yusuf’a rüyaların yorumu öğretilecek” ayet-i kerimesiyle rüya yorumunu Allah (c.c) tarafından öğretilen bir ilim olduğu görüşünü destekler niteliktedir. Yusuf suresindeki diğer ayetlerin meali şu şekildedir. “Yusuf, o iki kişiden kurtulacağını sandığı kimseye, “Beni efendinin (kralın) yanında an (benim suçsuz olduğumu krala hatırlat)” dedi. Fakat şeytan, o adama, (Yusuf’un durumunu) efendisine söylemeyi unutturdu, (bundan ötürü Yusuf), birkaç yıl zindanda kaldı. (Bir gün) Kral, dedi ki, “Ben düşümde yedi semiz inek görüyorum, bunları yedi zayıf inek yiyor. Ve yedi yeşil, yedi de kuru başak (görüyorum). Ey efendiler! Eğer siz rüya tabir ediyorsanız bu rüyanın tabirini bana anlatın.” 286 “(Yusuf) dedi ki; Siz adetiniz üzere yedi yıl (ürün) ekersiniz. Biçtiğinizi başağında bırakırsınız, ancak yiyeceğinize az bir miktar alırsınız. (gerisini de depo edersiniz.) Sonra onun ardından yedi kurak (yıl) gelecek ki, (tohumluk olarak) sakladığınız az miktar dışında, o yıllar için önceden biriktirdiklerinizi yiyip bitirir. Sonra onun ardından bir yıl gelir ki, o yıl da insanlara bol yağmur verilir ve insanlar o yıl, (bol bol meyve) sıkarlar ( hayvan sağarlar.)” 287 Bu tabir neticesinde Yusuf (a.s.) Zindandan kurtulur. Zaman içerisinde Mısır’da ikinci adam seviyesine yükselir. Kıtlık sebebiyle sıkıntı içinde olan babası Hz.Yakub’ un oğulları zahire almak için Mısır’a gelirler ve olaylar devam eder. “Ve ana babasını tutup tahtının üzerine çıkardı, onlar da

eğilip

Yusuf’a saygı gösterdiler. Yusuf , Babacığım! dedi. İşte daha önce gördüğüm) rüyanın yorumu budur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni zindandan çıkartıp, 285

Elmalılı,M.Hamdi Yazır,a.g.e.,C.V,s.34 Yusuf, 12/42.43. 287 Yusuf, 12/47.,48.,49. 286


şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirerek Rabbim sana ihsanda bulundu. Şüphesiz ki, Rabbim dilediğine lutf edicidir. Çünkü, O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir. Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen, dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür ve beni salihler arasına kat!” 288 Elmalılı bu ayetleri tefsir ederken şöyle söylemektedir. “Ayette geçen “Bana olayların te’vilini öğrettin” derken, bu dünyada yaşanan olayların sonunda gerçekleşecek bir rüya gibi olduğunu, kendisine verilen ilimden aldığı pay nispetinde, o rüyanın tabirini öğrendiğini ve ileride Ahiret gerçeğinin varlığını anladığını kastetmiştir.” 289 Ayetlerde görüldüğü gibi Mısır Meliki’nin gördüğü rüyanın Hz. Yusuf un yorumu istikametinde gerçekleşmesi, yine Allah Resulü’ nün rüyasının gerçekleşmesi,

Hz.

İbrahim’in

rüyası,

gelecekten

haber

veren

rüyaların

gerçekleşmesi şeklindedir. Dikkat edilirse bu gerçeklik, sadece peygamberlere has bir özellik değildir. Ayrıca Hz. Yusuf ’un rüya yorumu konusunda uzman olduğu, çünkü,

kendisine

belirtilmektedir.

rüyaların

yorumunun

Allah

(c.c.)

tarafından öğretildiği

290

Bu ayetler, rüya kelimelerinin Kur’an’ da birebir bulunduğu ayetlerdi. Bunun dışında Kur’an’ da rüya olayını ifade eden başka kelimeler de kullanılmıştır. Şöyle ki; Kur’an-ı Kerim’de Rüya Anlamındaki Kelimeler : 1-Hulm: “Arapça Ha-Le-Me fiil kökünden türemiş olup, Fe’lun kalıbında Hilm mastar olarak kullanılıp, nefsini ve tabiatını kızgınlığın heyecanından korumak manasındadır. Tur suresi 32.Ayet bu manadadır. İsim olarak uykuda görülen şey, 288

Yusuf,12/100.101. Elmalılı,H.Y.,a.g.e.,C.IV,s.292 290 Albayrak,Halis,Kur’an’da İnsan Ğayb İlişkisi,Şule Yay.,İstanbul,1993,.s.219 289


kuruntu manalarına gelir. Çoğulu, Ahlam olup, çoğunlukla çirkin ve kötü şeylere delalet eden rüyalara denir. şeytandandır.

292

291

Hz Peygamber, “Rüya, Allah’tan, hulm ise,

buyurmaktadır. Bu hadiste hulm, sadık olmayan rüyalar için

kullanılmaktadır. 2- Ağdas: Dığs kelimesinin çoğuludur. Bir şeyi birbirine bağlamak, bitki ve ot demeti manasına gelir. Yalnız bu demetin uzun ve ayakta durabilenine “dığs” denir. Istılahta ise, kendisinde hayır olmayan karmakarışık rüyalara denir. 293 Kur’an’da ahlam kelimesine izafe edilerek “ot demeti gibi karmakarışık hayaller ve evham karışımı düşler” manasında kullanılmıştır. 294 3- Menam:Ne-Ve-Me” Arapça fiil kökünden mastar olup uyumak anlamındadır. Bazen gözümüzle gördüklerimizin uykuda görülmesi anlamında kullanılır. Bazen de bir olayın bir kısmını gözle görüp, diğer kısmının da rüyada tamamlandığını görürüz. Bu durum da yine bu kelimeyle ifade edilir. 295 Menam, ayet ve hadislerde mecaz olarak, rüya anlamında kullanılmıştır. 296 4-Ehadis: Ha-De-Se fiil kökünden gelmektedir. “Hadis” isminin çoğuludur. “Uhduse” isminin çoğulu değildir. 297 Ferra şöyle demiştir; “ehadis kelimesinin tekili bize uhduse olarak gösteriliyordu. Sonra onu hadis kelimesinin çoğulu yaptılar.” 298 “İnsana, uykuda ya da uyanıkken işitme, ilham ya da vahy olarak ulaşan sözlere denir.” 299 5- Büşra: Arapça “Be-Şe-Re” fiil kökünden türeyen bir mastardır. Kelime anlamı, kabuğunu soymak anlamındadır. Büşra, ise; sevinçli, müjdeli haber manasındadır. 300 “Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır 301 ayetinde geçen büşra kelimesini bazı müfessirler, dünyada olan kısmını, müminin gördüğü veya kendisine 291

El-Isfehani,a.g.e.,s.129 Buhari,Tabir,3,4,10,14;Bed’ul-Halk,11, Tıbb,39;Müslim,Rüya,201; Ebu Davud,Edeb,88;Tirmizi,Rüya,5;Muvatta,Rüya,4;Ahmed b.Hanbel,5,296,300,305,310 293 İbn-i Manzur,a.g.e.,C.II,s.133,134 294 Yusuf;12/44. 295 İbn Manzur,a.g.e.,C.XII,s.596,597 296 Enfal;8/43.-Nebe;78/9. 297 Zemahşeri,a.g.e.,C.II,s.303 298 Cevheri;a.g.e.,C.I,s.278 299 Tahrim;66/3 300 Mutçalı,Serdar,Dağarcık Sözlüğü,Dağarcık Yay.,İstanbul,1995,s.56 301 Yunus,10/64 292


gösterilen salih-sadık rüya şeklinde tefsir etmişlerdir. 302 “Vahiy, kesildi mübeşşirat kaldı.” 303 Hadisinde de peygamber efendimimiz, “mübeşşiratı” sadık rüya olarak açıklamıştır. Böylece Kuran’daki rüya ile ilgili ayetler ve tefsirler ile Kur’an-ı Kerimde rüyanın temellerinin ne olduğunu anladıktan sonra Hadislerde rüyaların temellerinin ne olduğunu görebiliriz.

2 ) HADİSLERDE RÜYANIN TEMELLERİ: Hadis kitaplarında peygamber efendimizin kendi görmüş olduğu rüyalar da mevcuttur. Bu rüyalar ya kendi ağzından veya onu dinleyenin ağzından anlatılmaktadır. Semüre ibn-i Cündep’ten nakledildiğine göre; “Hz. Peygamber, sabah namazından sonra etrafındakilere dönerek kimlerin rüya gördüğünü sorar, rüya gören varsa onları tabir eder. Eğer yoksa kendi rüyasını anlatır ve tabir edermiş. Bu rüyaların mahiyetinde ve tabirinde insanlığa bir haber, bir mesaj ve öğüt bulunmakta veya bir mesele açıklığa kavuşturulmaktadır.” 304 Peygamber efendimiz (s.a.v.), Hayra teşvik, noktasında rüyaları şöylece kullanmıştır. “İbn Ömer (r.a.)’dan rivayetle; Resulullah zamanında kim rüya görecek olsa, gelip onu peygamberimize anlatırdı. O sıralarda ben genç, bekar bir delikanlıydım, mescitte yatıp kalkıyordum. Bir gün rüyamda, iki meleğin beni yakalayıp cehennemin kenarına kadar getirdiklerini gördüm. Cehennem kuyu çemberi gibi çemberlenmişti. Keza kuyu direği gibi iki direği vardı. Cehennemde bazı insanlar vardı ki, onları tanıdım. Hemen istiazeye başlayıp üç kere; “Ateşten Allah’a sığınırım” dedim. Derken beni getiren iki meleği üçüncü bir melek karşılayıp, bana, Niye korkuyorsun? Korkma dedim. Ben rüyayı kız kardeşim Hafsa (r.a.) ya anlattım. O da Resulullah’ a anlatmış. Resulullah; Abdullah ne iyi insan, keşke bir de gece namazı kılsa demiş. Salim der ki, Abdullah bundan sonra geceleri pek az uyur oldu”. 305 Bu hadis bize peygamberimizin sahabeleri rüyalar vasıtasıyla da eğittiğini göstermektedir. Rüya sayesinde Abdullah, gece namazı gibi faziletli bir 302

İbn Manzur,a.g.e.,C.IV,s.61 Buhari;Tabir,5 304 Buhari;4/29;h.no:576 305 Buhari;Tabir,91,36 303


ibadete başlamıştır. Rüyalar vasıtasıyla insanlar, iyi, güzel ve hayırlı işlere teşvik edilebilir. Kötü alışkanlık ve adetlerden uzaklaşmaları sağlanabilir. Rüya, iyi yorumlandığı takdirde vicdan mekanizması işlettirilebilir. Ayrıca birinci bölümde rüya tabiri yapılırken dikkat edilecek hususları açıklarken peygamber efendimizin rüya tabirinin doğru ve iyiye tabir edilmesi ile ilgili hadisini yeri gereği tekrar hatırlayacak olursak; “Kocası ticaret maksadıyla uzak ülkelerde seyahatte bulunan bir kadın, gördüğü rüyayı gelip Hz. Peygamber’e anlatır. Rüyasında evinin direğinin düştüğünü ve şaşı bir çocuk doğurduğunu görmüştür. Peygamberimiz, o kadına. “Kocan yakında dönecektir inşallah ve sen de salih bir evlat doğuracaksın”der. Kadın daha sonra aynı rüyayı tekrar görür, gelir ve Hz.Peygamber’i bulamayınca rüyasını Hz.Aişe’ye anlatır. Hz.Aişe, ona , “Eğer rüyan doğru ise seyahatte olan kocan ölecektir ve sen de ahlaksız bir evlat doğuracaksın.”der. Biraz sonra Hz.Peygamber İçeri girer. Hz.Aişe, kadını gördüğü rüyayı ve kendi tabirini anlatınca Peygamberimiz üzülür. Hem rüyayı hem de tabirini hoş karşılamaz. Hz.Aişe’ye “Bırak bu çeşit tabirleri, sana bir Müslüman rüyasını tabir ettirmek için gelirse hayır ile onu tabir et! çünkü; rüya tabir edildiği gibi olur.” der. 306 yani rüyaları her zaman iyiye tabir etmeliyiz. Hadislerdeki Rüya Çeşitleri: Rüya çeşitleri ile ilgili Peygamber efendimizden rivayet edilen şu hadisle başlayacak olursak “Rüya üç kısımdır: Biri salih rüya olup Allah’tan müjdedir. Diğeri, şeytanın verdiği hüzündür. Üçüncüsü, kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdendir. Biriniz hoşlanmadığı bir şey, görürse hemen kalkıp namaz kılmalı. O’ nu kimseye söylememelidir.” 307 Hadsi-i şerifin ifadesine göre, görülen rüyaların netice itibariyle üç kategoride değerlendirileceği, diğer kısımlarının da bunlardan birine dahil olduğu anlaşılmaktadır. Hadis metninde geçen rüya çeşitleri yanında bir dördüncünün de ağdas (karışık rüyalar) olduğu söylenmiştir. Bir de kişinin uyanık halde iken şuuruna yerleştirdiklerini rüyada görmesi olan hadis-i nefs, (şuuraltına itilen şeylerin ortaya

306 307

Debbağ;Abdulaziz,a.g.e., C.I,s.317 Müslim,Rüya,42,h.no:2263


çıkması) şeklinde bir rüya çeşidinden de bahsedilmektedir. 308 Buna göre rüyalar şöyle sınıflandırılmıştır. 1) Sadık (Doğru,Gerçek) Rüya: Kaynağı ilahi olan rüyadır. Mutlak olarak “rüya” denildiği zaman “sadık rüya” anlaşılır. Hz. Peygamber, bir hadis-i şeriflerinde “Rüya, Allah’tan (c.c.) hulm, ise şeytandandır.” buyurmaktadır. 309 Çağımız tefsircilerinden Tantavi, sadık rüyayı şöyle tarif ediyor. “Beden, sakin durgun olduğunda, kendisine safra, sevda, kan, balgam, hayvani arzular, öfke kuvveti galip gelmediğinde, midesinde çokça yemek bulunmadığında görülür. Böyle bir kişi rüyasında, akıl aleminden bazı bilgiler görür. Kendisine gelen bu yüce manaları görüntüler halinde alır, bunları his alemindeki görüntülere çevirir. Bu görüntüler bazen güzel manzaralar, bazen de hal ve gelecekten haber veren, derli toplu manalar içeren remizler ve yumuşak, güzel sözler olabilir.” 310 Sadık rüya örneği olarak ezan, sadık rüya sonucu ortaya çıkmıştır. 311 Sadık rüyayı Hz. Peygamber, (s.a.v.) nübüvvetin kırk altı cüzünden biri olarak belirtmiştir. 312 “Sadık rüya, sıhhat ve isabet itibariyle peygamberliğin kırk altı parçasından birine denktir. Yalnız buradan, sadık rüyanın peygamberliğin bir parçası olarak kaldığı, peygamberlik kadar kuvvetli bir mahiyet taşıdığı neticesi çıkarılmamalıdır. Aksi takdirde sadık rüyayı vahiy ve nass derecesine çıkarmış oluruz ki, bu çok tehlikelidir.” 313 Biz biliyoruz ki; Bizler peygamber rüyası görmekten çok uzağız.314 Sadık rüya, ya bir uyarı niteliğini taşır, yada bir müjde içerir. 315 Sadık rüya, bir ilham da olabilir ve az görülür. 316

308

Ayni,Bedruddin Mahmud b. Ahmed,Umdetu’l Kari fi Şerhi Sahih-i Buhari,Kahire,b.t.y.,C.24, s.154 309 Buhari, Tabir,3,4,10, Bedu’l –Halk, 11, Tıbb, 39, Müslim,Rüya, 201, Ebu Davud, Edep,88, Tirmizi,Rüya,5, Muvatta, Rüya, 4 ; Ahmet b. Hanbel,5/ 296,300,305,310 310 Tantavi,Cevheri,El-Cevahir Fi Tefsiri’l- Kur’ani’l Kerim,Mısır,h.1350,C.VII,s.27 311 Ebu Davut,salat, 28 ; İbn Mace,ezan,1; Darımi,salat,3; Ahmet b. Hanbel,4/43 312 Buhari, Tabir,3,4; İ.Mace,Rüya,1; Darımi,Rüya, 6; Muvatta, Rüya,1;Ahmet b.Hanbel,3/126,135,149,257,5,50,454 313 Ez-Zebidi,Zeynu’d Din Ahmed b. Ahmed,Sahih-i Buhari Muhtasarı,Tecrid-i Sarih Tercümesi (Çev: Kamil Miras) D.İ.B.Yay.,VII. Baskı,Ankara,1984,C.XII,s.273 314 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.253 315 İbn Sirin,Muntehabu’l Kelam,C.I,s.3 316 Yurdatap, Selami Münir,İslam Dininde Rüya ve Rüya Tabirleri, İstanbul,1973,s.15


Doğru çıkan sadık rüya, bazen müjdeci olurken, bazen de uyarıcı olur. Rüya tabircileri de aynı görüştedirler. Burada bilinmesi gereken husus, korkutucu olarak da nitelendirilen bir rüya türünün esas olarak uyarıcı mahiyette kabul edilmesidir. Çünkü, korkutma, hoşlanılmayan ve beğenilmeyen rüyaların vukuunu gerekli kılmaz. Uyarıcı anlamdaki korkutma ve beğenilmeyen rüyadan murat edilen, rüyanın zahirinin onunla ilgili yapılan tabirden daha umumi olmasıdır. 317 Peygamberimizden yapılan rivayetlerde iyi rüya gören kişinin Allah Taala’ya hamd etmesi ve başkasına anlatılması tavsiye edilirken, kötü rüya görenlerin ise, rüyanın şerrinden Allah’a sığınması ve rüyasını kimseye anlatmaması istenmiştir. Çünkü bu rüya, şeytandandır. Ayrıca kötü rüya gören, üç defa sol tarafına tükürmelidir. 318 Salih rüya ile ilgili başka bir rivayet ise şudur. “Sizin en doğru rüya göreniniz, en doğru söyleyeninizdir. Salih bir kişi tarafından görülen güzel rüya, nübüvvetin kırk altı cüzünden biridir.” 319 Buradaki salih rüya görmeyi nübüvvetten bir parçadır demekle neyin kast edildiğini biraz irdeleyecek olursak; “Zira burada anlatılmak

istenen

mana,

Peygamberliğin

birtakım

parçalara

ayrılacağının

belirtilmesi olmadığı gibi, bu güzel vasıfları kendilerinde toplayan kimselerde de nübüvvetten bir parça bulunduğu demek değildir. Burada sözü edilen, nübüvvetle onun getirdiği ve kendisine davet ettiği hayırlara murad edilmesi mümkündür.” 320 Nasıl yüksek sesle şehadet kelimesini söyleyene müezzin denemeyeceğinde olduğu gibi 321 salih kişinin rüyasının da nübüvvetle ilgisi yoktur. Resul-i Ekrem’e rüyay-ı saliha ve sadıka suretiyle vahiy, altı ay devam etmiştir. Peygamberimizin nübüvvet ve risalet hayatı yirmi üç sene devam ettiğine göre, rüya tarikiyle vahiy müddeti, nübüvvetleri zamanının kırk altı cüzünden bir cüzü olur. Bu cihetle salih müminin gördüğü rüya, sıhhat ve isabet itibariyle 317

İbn Hacer,Ebul Fazl Şihabeddin,Fethu’l Bari fi Şerhi Sahih-i Buhari,Beyrut,h.1379,m.1986, C.XII,s.313 318 Müslim;Rüya,42,h.no:2261 319 İbn Mace,Tabir,35,h.no:3893 320 Azimabadi,Muhammed Şemsul Hak,Avnul Mabud Şerhu Süneni Ebi Davud,Beyrut,h.1415, m.1995,C.XII,s.362 321 İbn Hacer;a.g.e.,C.X,s.306,307


nübüvvetin kırkaltı cüzünden bir cüzüne muvafık olur demektir. Yoksa nübüvvetin böyle bir cüzü bakidir ve o kuvvetle bir ilmi hususiyeti devam etmektedir sanılmamalıdır. Sonra bu zan, rüyayı vahiy ve nass derecesine yükseltir. Bu da teşriin devamını icab eder ki çok tehlikelidir. 322 Görüldüğü gibi rüyanın nübüvvetten bir cüz olması kabul edildiği takdirde bu rivayetin ne kadar tehlikelere yol açacağı bilinmekte bu nedenle rüyanın nübüvvetten bir cüz olma işi, sadece peygamberlere hasr edilmeye çalışılmaktadır. Hatta bu konudaki yorumlara bir nokta koymak için bu yorumun akla ve mantığa en uygun açıklama olduğunu ifade edenler olmuştur. 323 Şatıbi, bu konuda şöyle der; “Eğer rüya, nübüvvetin cüzlerinden ise, o zaman vahiy tamamlanmamıştır sonucu ortaya çıkar. Oysa ki, bu sözün maksadı, müjde ve uyarmadır.” 324 Bu rivayet, lafzi manasıyla alınacak olursa, salih bir müminin rüyası kutsiyet kazanır ki, böyle bir durum, İslam alemini zor durumda bırakır. Şatıbi’ ye katılmak bir zorunluluk haline geliyor. Başka bir rivayette mübeşşirat ve salih rüya ile ilgili olandır şöyle ki; “Mübeşşirattan başka nübüvvetten bir şey, kalmadı. Mübeşşirat nedir? dediklerinde ise, Resulullah; Rüya-ı Saliha diye buyurdu.” 325 Bu hadisin izahında genelde şu ayete atıfta bulunuluyor. “Onlar ki, iman edip takvaya ermişlerdir. Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjde vardır.” 326 Ayetin tefsirine bakıldığında, inananlar için, dünyadaki müjdenin rüya-ı saliha; ahiretteki müjdenin ise cennet olduğu belirtilmektedir. 327 Rüya ile ilgili rivayetlerin peygamberlikle ilişkili olarak ortaya çıkmalarının sebebi, rüyalara güvenirlilik kazandırmak ve böylece insanların İslamiyet’e girmelerini kolaylaştırma, teşvik etmek içindir. Rüyayı bu şekilde en çok tasavvuf ehli kullanmaktadır. Fazlurrahman bu konuda şöyle söyler; “İnziva hayatı 322

Ez-Zebidi,a.g.e.,C.XII,s.273 Sakallı,Talat,Rüya ve Hadis Rivayeti,Tokoloğlu Ofset Yay.,Isparta,1994,s.56 324 Şatıbi,Ebu İshak İbrahim b. Musa,el- İtisam,el-Mektebetu’t- Ticariyyetu’l Kübra,Mısır,h.1578,C.I, s.261 325 Buhari;91,Tabir 5,C.VIII,s.69 326 Yunus;10/63,64 327 İbn Kesir,Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri (Çev:B.Karlığa-B.Çetiner),Çağrı Yay.,İstanbul, 1983,C.XI,s.133 323


yaşayan ilk zahidler, malzemelerini Gnostik ve hatta Budist, Zerdüşt kaynaklardan daha doğrusu konuşmalarını ikna edici bir duruma getiren her kaynaktan aldıkları malzemelerle Kur’an’ daki hikayeleri genişleterek halk kitleleri üzerinde güçlü bir etki yaptılar.” 328 Bütün bu yapılanlar, iyi niyetle yapılıyor olabilir. Ama bu şekilde İslam’a zarar verdiklerini fark etmiyorlardı. Tasavvuf ehli, insanları etkilemek için rüyada Peygamberimizi gördüklerini ve bilgi aldıklarını söyleyip, taraftar toplama yolunda ellerini güçlendirmek için Peygamberimizi rüyada görmeyi meşrulaştırdılar. Peygamberimizi rüyada görebilmek için, tasavvuf ehli ve yüksek mertebede olmanın gerektiğine inanıyorlardı. Halbuki, biz biliyoruz ki, kişi, neye susarsa onu rüyasında görebilir. Leyla, Mecnununu, Kerem, Aslısını, Mümin de sevgilisi olan Peygamberini rüyasında çok isterse görebilir. Bunun için tasavvufçu olmaya gerek yoktur, yalnızca peygamberi ahlak sahibi olmak yeterlidir. Bunların dışında peygamber efendimiz (s.a.v.), rüyaların doğru tabir edilmesini ve edilmesini tavsiye etmiştir. 329

iyiye tabir

Peki bir rüyanın sadık olduğunu bizler nasıl

anlayacağız? İbn Haldun’a göre rüyaların sadık olduğu şu şekilde anlaşılır; Böyle bir rüya gören şahıs derhal uyanır ve böyle bir rüya, devamlı ve sabittir. Yani uyandıktan sonra unutulmaz, bütün teferruatıyla aynen hatırlanır. 330 Sadık rüyayı iyi ve doğru insanlar görür. Her ne kadar kafir ve fasıklar da sadık rüya görürlerse de buna az rastlanır. 331 Cünüplük, adet hali ve sarhoşluk sadık rüya görülmesine mani değildir. 332 Anlam bakımından sadık rüyalar beş kısma ayrılmıştır. A) Zahir olan sadık rüyalar. Buna Hz. Peygamberin Feth suresi 27. Ayette geçen rüyası ile, Hz. İbrahim’in Saffat suresi 102-106. Ayetlerdeki rüyası misal olarak gösterilmiştir. Bu rüyalar aynen görüldükleri gibi gerçekleşmişlerdir B) Allah Taala tarafından bir müjde olan sadık rüyadır. Bu, kulun iyiliği için gösterilmiştir. Ya, ona yaptığı veya yapacağı hayırlı bir işi haber vermek suretiyle bir müjdedir, ya da yapması uygun olmayan bir işi yapmaması için bir uyarıdır.

328

Fazlurrahman;İslam,(Çev:Mehmet Dağ-Mehmet Aydın),Selçuk Yay.,II. Baskı,İstanbul,1992,s:232 Müslim,Rüya,42,h.no:2270 330 İbn Haldun,a.g.e.C.II,s.565 331 Çöğenli,M.Sadi-Bayram,Ali,a.g.e.,C.I.s.43 332 İbni Sirin;Müntehabu’ Kelam,C.I,s.3 329


C) Rüya Meleğinin

gösterdiği rüyadır. Bu meleğin adı

“sıddıkun” dur. Allah

(c.c.)’ın Levh-i Mahfuzda kendisine gösterdiğini insanlara gösterir. Çünkü bu dünyada olanların ve olacakların aynısı Levh-i Mahfuzda kayıtlıdır. Bize göre, Levh-i Mahfuzda yazılı olması demek görülen bütün rüyaların şüphesiz doğru olduğu anlamına gelmez. Bu, Tasavvufçuların aklı evvel dedikleriyle aynı anlamdadır. D) Remizli rüyadır. Bunlar, ruhlar aleminden olan rüyalardır. Remizler (işaret, sembol ) vasıtasıyla temsil edilir. Mesela, zehir görme, zinanın remzidir. E) Rüyanın şahidi ve rüyayı görenin kendi nefsi ve gördüğü mekanın delaletiyle sadık olur. Mesela, rüyasında mescitte tambur çaldığını gören kimse kötülükten tövbe edip Allah (c.c.)’a döner, Allah (c.c.)’ı aşikar olarak zikreder. Ama bir kimse hamamda Kur’an okuduğunu görse, bu iyi bir şeye işaret değildir. Bu kimse fuhuşta bulunup kötü işler yapmada şöhret kazanır. Mescitler, şeytanın giremediği yerlerdir. Hamamlar ise, şeytanların çokça bulunduğu, insanların avret

yerlerinin açıldığı yerlerdir. Dolayısıyla orada Kur’an okunması caiz

değildir. Mekanların delaleti rüyalarda önemli bir unsurdur.333 Neticede rüyaları, peygamberimizin yaptığı gibi, doğru ve iyiyle tabir etmeli, faydalı olmasına çalışmalıyız. Rüya ile ilgili vermiş olduğumuz bu hadislerden başka hadisler de mevcuttur. Konumuzun uzun olması itibariyle hadislerde rüya bölümünü daha fazla ayrıntıya girmeden

toparlayacak olursak,

Peygamber efendimiz, rüyanın mahiyeti, çeşitleri ve tabiri hakkında temel kaideleri koymuştur. Kendi rüyalarını ve kendisine gelenlerin rüyalarını tabir etmiştir. Rüya ile ilgili hadislerin içerdikleri mesajlar, uyarıcı, sakındırıcı ve gelecek ile ilgilidir. Ayrıca, rüyalarda şeytanın Hz. Peygamberin suretine giremeyeceği, salih rüyaların uyarıcı, yönlendirici ve haber fonksiyonlarının olduğu, rüya tabirinin ciddi bir iş olduğu, rüya görüp uyandıktan sonra nasıl davranılması gerektiğini bildiriyor. 2) Kazib (Yalan , Aldatıcı) Rüya: Sadık rüyaların dışındaki rüyalar, kazib rüyalardır. Bu rüyalar, ilahi kaynaklı değildirler. Bunlar, önemli bir mesaj, içermezler. Kazib rüyaların diğer adı hulm veya batıl rüyadır. Hulm; herhangi bir hakikat bildirmeyen, gerçekte hiçbir 333

Çöğenli,M.Sadi- Bayram,Ali,a.g.e.,C.I,s.43


mana ifade etmeyen, boş vehim ve hayalden ibarettir. Nefisten veya şeytandan kaynaklanır. Hulm’ un tabiri olmaz. Çünkü hulm’ de görülen şeylerin hakikatte hiçbir manası yoktur. 334 Hz. Peygamberin yukarıdaki hadisini tekrar hatırlayacak olursak : “Rüya üçtür; Allah (c.c.)’tarafından müjde olan rüya (sadık rüya), Şeytan’ dan kaynaklanan rüya ve insanın kendi nefsinden kaynaklanan rüyadır.” diye buyurmuştur. 335 Bu hadis-i şerif ışığında Kazib rüyaları iki kısımda incelemeye devam edeceğiz. İlki; kendi nefsimizden kaynaklanan kazib rüya, ikincisi; şeytan’dan kaynaklanan kazib rüya olarak.

A- Kendi Nefsimizden Kaynaklanan Kazib Rüya: Kendi

nefsimizden

kaynaklanan

kazib

rüya,

şu

üç

unsurdan

oluşmaktadır. a- Beyinden (hafıza ve bellekten), kaynaklanan rüya b- Duyu organlarımızdan kaynaklanan rüya c- İç organlarımızdan kaynaklanan rüya. 336 Kişinin uyanıkken zihninden geçen düşüncelerin, günlük istek ve arzuların 337 “bedenin biyolojik ihtiyaçlarını etkisiyle ve daha önceden başından geçmiş bir kısım olayların tesiriyle gördüğü rüyalardır.” 338 İslam alimleri, dini bir mesaj taşımaması sebebiyle bu çeşit rüyaların tabirlerini yapmamıştır. Çoğu zaman içgüdülerin tesiriyle ortaya çıkan bu rüyalar, nefsin veya şeytanın oyunu şeklinde değerlendirilmiş ve bu rüyalardan korunma yöntemleri anlatılmıştır. 33919.y.y.’dan itibaren psikologlar, rüyalarla bilimsel olarak ilgilenmiş, rüyaların kişinin şahsiyeti ile ilgili önemli özelliklerini kavramada yol gösterici olduğunu kabul etmişlerdir.340 Hatta bazı hastalıkların tespitinde

334

tedavisinde bu rüyaları kullanılmışlar ve

Elmalılı Hamdi Yazır,a.g.e.,C.IV,s.2864 Buhari,Tabir,62,Müslim,Rüya,6,Tirmizi,Rüya,1,7,10,İbn Mace,Rüya,3,Darımi,Rüya,6,Ahmed b. Hanbel,3/295 336 Açıkalın,Bünyamin,Kur’an-ı Kerim’de Rüya Kavramı,Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,İstanbul,1996,s.29 337 İbn Mace,Rüya,3 338 Çöğenli,M.Sadi- Ali,Bayram,a.g.e.,C.I,s.40,41 339 İbn Sirin; Müntehabu’l Kelam,s.19 340 Günay,Umay,a.g.e.,s.101 335


anlamlandırılmaya çalışılmışlardır. 341 Psikolog ve psikyatristlerin kullandığı rüyalar genellikle bu türde rüyalardır. B- Şeytandan Kaynaklanan Kazib Rüya: Ruhumuz, ilahi kaynaklardan etkilendiği gibi, şeytandan da etkilenebilir. Nitekim daha önce de zikrettiğimiz bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurmaktadır; “ Rüya, Allah(c.c.)’ tan, Hulm ise, şeytandandır.” 342 diyerek bu çeşit rüyalara hulm demiştir. Şeytanın kişinin kalbine hüzün sıkıntı endişe vermek, kişinin bazı hastalıkları sebebiyle korku vermek ve rüyada kişiyi ihtilam etmek için gösterdiği rüyalardır. 343 Bu çeşit rüyaları yoruma gerek yoktur, dini bakımdan bir mesaj niteliği taşımazlar. Yorumlanması durumunda hayırla ve güzellikle yorumlanması gerekir. 344 Bu tür rüyaların içeriği ise şöyledir; “Rüyaların kötü, çirkin olanları şeytana izafe edilir ki Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle bir rüya görene bu çirkin, hoşlanılmayan rüyayı gizlemesini, uyanınca sol tarafına tükürmesini tavsiye buyurmuştur. Böyle yapan kişiye o rüyadan hiçbir zarar gelmeyeceğini vaat etmiştir. Böyle rüyalar, batıl bir korkutma, üzmedir veya günahlardan kaçınmaya davet etme manası taşıyan fitne, aldatma, hile ve kıskançlığa sevk eden boş ve anlamsız rüyalardır. Gafletten uyarma ve tehlikeye götüren amellerden sakındırma, şeytandan beklenebilecek bir şey değildir. Şeytana kötülükle emretmek yakışır. Batıl rüyaların şeytana nispet edilmesi onun kötülüğe çağırmakla meşgul olmasındandır. 345 Hadislerde rüyanın temellerini bu şekilde izah ederek İslam alimlerinin rüya ile ilgili görüşlerine geçmek istiyoruz.

341

Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.309 Tantavi,a.g.e.,C.VII,s.18 343 İbn Sirin,Müntehabul’ Kelam,C.I,s.2 344 İbn Sirin,Müntehabu’l Kelam,C.I,s.6,8 345 İbni Sirin,Müntehabu’l Kelam,C:I,s.2,3 342


3 ) İSLAM ALİMLERİNE GÖRE RÜYA VE RÜYA TABİRİ: İslam alimlerinin rüya ve tabiri hakkındaki görüşlerine geçmeden evvel, hepsinin görüşünün merkezinde bulunan Ehli Sünnet’ in görüşünü vermek istiyoruz. Ehli Sünnete göre; rüyanın hakikati, Muhyiddin En Nevevi’nin dediği gibidir. O Şöyle demiştir. “Allah (c.c.), uyanık insanların kalbinde yarattığı gibi uyuyanların kalbinde de bazı düşünceler, inançlar yaratır. O, her şeyi yapmaya kadirdir. Buna uyku ve uyanıklık engel olamaz. Farklı durumlar içeren bu düşünceleri, bilgi olarak iki şekilde yaratır. Sevindiren müjde veren bilgileri Allah (c.c.), şeytanın olmadığı bir ortamda yaratır. Üzücü, korkutucu zarar verici bilgileri de şeytanın bulunduğu bir ortamda yaratır. İlki, rüyadır ve her türlü şerefli şeyin kendisine izafe edildiği Allah (c.c.)’a izafe edilir. İkincisi de hulm’dur ki, her türlü kötülüğün kendisine izafe edildiği şeytana izafe edilir. Buna rağmen her türlü rüya Allah’(c.c.) tandır.” 346 Der. Mutasavvıflara göre rüya, vehbi ilim olarak nitelendirilmekte vehbi ilmin gerçekliğine şahit olarak rüya gösterilmektedir. Hz. Peygamberin “rüya, ğayb aleminin müjdecilerindendir” 347 hadisinden yola çıkarak insanın toprak ve çamura dayalı aslından sıyrıldığı, beşeri sıfatları imha edildiği zaman onun ruhunda meydana gelebilecek manevi terakki aydınlığına işaret etmektedir. 348 Rüya, hayal olarak isimlendirilen sınırlı Hz. misalin hükümlerindendir. Bu hayal, semavi akıllardan ve külli-cüzi manaları idrak eden, kavrayan natık nefeslerden etkilenir. Burada bu manalara uygun görüntüler ortaya çıkar. Aynı şekilde sadece cüzi manaları kavrayan vehmi kuvvetlerden de etkilenir. Orada da kendisine uygun görüntüler ortaya çıkar. Bu durum, bazen dimağın kötü mizacı sebebiyle bazen de nefsin, görüntülerden bir görüntü icat etmek için vehmi kuvvetlere yönelmesi sebebiyle olur. 349 Mutasavvıflara göre rüya, insanın geleceği hakkında bilgi verdiği, yönlendirdiği ve uyardığı gibi ölümü hakkında da işaretler vermektedir. Ancak bu tip rüyalardaki işaretlerin doğru tabir edilmesi gerekmektedir. Mesela, Mevlana 346

El Alusi,el Bağdadi,Ruhu’l Meani fi Tefsiri’l Kuran’il Azim,Matbaayı Kübra,Mısır,h.1301,s.181 İbn Ebi Şeybe,Ebi Bekr,el-Musannef, Riyad,h.1404,m.1989,C.XI,s.454 348 Gündüz,İrfan,Gümüşhanevi Ahmed Ziyaeddin,Seha Neşriyat,İstanbul,1984,s.176,177 349 El Alusi,el Bağdadi,a.g.e.,s.182 347


müritlerinden Arif Çelebi, görmüş olduğu rüyayı kendi ölümüyle tabir etmiş ve kısa zamanda da ölmüştür. 350 Tasavvufçular, rüyayı bilgi edinme yollarından saymışlardır. Şöyle ki, “Kalp ve ruh temizliği içinde uykuya dalan bir kimsenin ruhu, bedeni terk ederek alem-i melekut’a kadar yükselebildiğinde akl-ı evvel ile karşılaşır ve ruhlar aleminin idrak melekesi ve vasıtası olan bu akl-ı evvel ile maddi olaylar dünyası ile sırf ruhlar dünyası arasında bir dünya olan ve bütün varlık ve olayların kendisinde yaşadığı Berzah alemini idrak edebilir ve bu şekildeki bir idrakle insan ruhu idrakinin konusu olan varlık veya olay hakkında bilgi sahibi olabilir. 351

Diyerek rüya ile bilgi elde

edilebileceğini savunuyor. Ancak, bu tür bilgilerin etkisiyle objektif ilmi ölçüler işe yaramaz hale gelmektedir. Tasavvuf ve tarikat çevrelerinin dine yaptıkları en büyük kötülük, budur. Onların bu tavrı, bazı mekan ve zamanlarda tam bir ilim düşmanlığı halinde sergilenebilmektedir.352 Mutasavvıf Ebulleys es-Semerkandi; “dinde fıkıh ilmini bildikten sonra rüya ilmini öğrenmekte bir beis yoktur.” 353 demiştir. Mutasavvıf İmam-ı Kuşeyri; “rüyayı bir keramet olarak nitelendirmiş ve rüya için, kalbe gelen hatır (manevi hitap) ve muhayyile ile tasavvur edilen bir haldir şeklinde açıklamıştır. Rüya, bütün his ve şuur hallerinin tamamen yok olmadığı bir sırada görülür. İnsan uykudan uyandığı zaman gördüğü şeyin rüya olduğunu, ancak o zaman tasavvur edebilir. Rüya, insanların kalplerinde yaratılan ve karar kılan şeyin, tahayyül ve tasavvur yolu ile idrak edilmesinden ibarettir. İnsan uyuduğu zaman beş duyu organı ile maddi aleme ait şeyleri, his ve idrak etme kabiliyeti kendisinden zail olur. Hissi ve zaruri bilgilerle meşgul olan muhayyile ve tasavvur melekesi kendisini bu gibi şeylerden sıyırır. Bu durumda uykuda olan insanın rüya görme hali kuvvetlenir. Kişi uyandığı zaman, rüya esnasında gördüğü hayallerin uyanık iken müşahede ile hissettiği duygulara ve zaruri olarak hasıl olan 350

Eflaki,Ahmed,Ariflerin Menkıbeleri,(Çev: T.Yazıcı), M.E.G.S.B.Yay.,İstanbul,1986,C.II,s.356 Hakkı,Erzurumlu,İbrahim,Marifetname,Kitap San. Yay., İstanbul,1984,s.99,100 352 Öztürk,Yaşar Nuri;Kur’an ve Sünnete Göre Tasavvuf,Yeni Boyut Yay.,V. Baskı,İstanbul,1993, s.52 353 Ebulleys Es- Semerkandi,Tenbihu’l Ğafilin(Çev:A.Akçiçek,Bedir Yay.,İstanbul,1977,s.743,744 351


bilgilere nazaran, zayıf olduğunu görür. (Yani, uyku halinde hakiki tasavvur, tahayyul ve idrak, uyanık iken husule gelen tasavvur, tahayyul, idrak ve zaruri bilgilere nazaran zayıftır.) 354 demiştir. Mutasavvıflardan İmam-ı Gazzali; rüya ile ilgili olarak şunları söyler: “Salih ve sadık bir kimsenin rüyası güvenilir olur; yalanı çok olan bir kimsenin rüyası ise doğru olmaz. Fesad ve yalanı çok olan bir kimsenin kalbi kararır. Binaenaleyh, onun gördüğü ağdasu ahlam’dır. Rüya ve uyku aleminde ğaybı bilmek, Cenab-ı

Hakk’ın

sanatının

acayipliklerinden,

ademoğlunun

fıtratının

garipliklerindendir. Bu, melekut aleminin varlığına delalet eden delillerin en açığındandır.

Rüyanın

hakikatinden

söz

söylemek,

mükaşefe

ilminin

inceliklerindendir.” 355 Uyku demek, duyguların durması ve kalbe uğramamaları demektir. Uyku ve hayalden temizlenip kendi zatında saf kaldığı levh ile kendi arasındaki perde kalkar. İki ayna arasındaki perde kalktığı vakit, öteki aynada olan şeylerin bazısı beriki aynaya aksettiği gibi levhte olan şeylerin bazıları da kalbe akseder. Ancak uyku, diğer duygulara mani olursa da hayalin harekete geçmesine engel olamaz. Levh-i Mahfuz’ dan kalbe aksedenleri, hayal kuvveti hemen alır ve onu bir misal ile hikaye eder. Tahayyulat, onu daha iyi korur ve hayalde mahfuz olarak kalır. Uyandığı vakit ancak hayalindeki şeyleri hatırlar. 356 Rüya esnasında insan manen bir aleme yükselir, orada eşyanın hakikatini görür ve manalarını anlar. 357 Kerametin ispatında reddedilmez iki delil vardır ki, bunlardan biri, sadık rüyanın acayip halidir. Rüya halinde ğayb, tecelli etmektedir. Rüyada olan kişi, duygu işleri ile meşgul olmamaktadır. Tıpkı uyanık olduğu halde dalgınlık sebebiyle duygularından haberi olmayan kişiler gibi. Rüyada bir şeyin keşfedilmesinin sebebi, kalbin acayip sırları ile ilgilidir ki, bunlar ancak mükaşefe ile açıklanabilir. 358 Gazzali, çeşitli konuları açıklarken o konuyu örneklemek bakımından bazen rüyalardan nakiller yapmaktadır. Mesela, “cömertlik konusunu anlatmış olduğu rüya buna güzel bir örnektir.” 359 354

El Kuşeyri,Er-Risale,(Çev:Süleyman Uludağ), Dergah Yay.,İstanbul,1981,s.574 Gazzali,Ihya-ı Ulumu-d Din, (Çev: Ahmed Serdaroğlu),Bedir Yay.,İstanbul,1975,C.IV,s.902,903 356 Gazzali,a.g.e.,C.IV,s.903 357 Gazzali,a.g.e.,C.I,s.206 358 Gazzali,a.g.e.,C.IV,s.57 359 Gazzali,a.g.e.,C.III,s.606 355


Mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı; rüya konusunda daha çok Gazzali’nin etkisi altında yorumlarda bulunmuştur şöyle ki; “Rüyayı; kazib ve sadık olarak iki kısma ayırır. Kazib rüyanın kaynağını şuuraltında arar. Yaşanmış olan olayların ve gerçekleşmesi istenen şeylerin uykuda hayvani ruh tarafından yeniden hatırlanması kazib rüyayı oluşturur. Uyku badene arız olduğu zaman, iç duyu organları olan kalp ve ruh, beden hapishanesinden kurtularak ve tabiatları gereği uyumadıklarından daha da faalleşirler. Hatta ruh, kendi dünyası olan ruhlar alemine döner. İşte rüya, uyanıkken bedenin ve nefsin istekleriyle ruha yapmış oldukları baskıyı üzerinden atarken onların yeniden hatırlanmasıdır.” 360 Der. İbrahim Hakkı’nın kazib rüya hakkındaki görüşleri ile Freud’un görüşleri arasında benzerlik vardır. İbrahim Hakkı, bu tip rüyaların bir değeri olmadığını sadece kişiyi psikolojik yönden rahatlattığı düşüncesindedir. Genelde insanları gördükleri rüyalar bu çeşittendir. der. İbrahim Hakkı, sadık rüyaları birtakım bilgi edinme yolu olarak görür. Kalbin melekelerinden biri olarak gördüğü rüya, kalp ve ruhun bir fonksiyonudur. Sadık rüyaları ancak kalbi temiz olanlar görürler. İnsan, sadık rüya yoluyla dünya ve Ahiret ile ilgili bilgiler alabilir. Kalp ve ruh temizliği içinde uykuya dalan bir kimsenin ruh bedenini terk ederek alem-i melekut’a kadar yükselebildiğinde akl-ı evvel ile karşılaşır. Ruhlar aleminin idrak melekesi ve vasıtası olan bu akl-ı evvel ile maddi olaylar dünyası ile sırf ruhlar dünyası arasında ara bir dünya olan ve bütün varlık ve olayların kendisinde yaşandığı Berzah alemini idrak edebilir ve bu şekildeki bir idrakle insan ruhu idrakinin konusu olan varlık veya olay hakkında bilgi sahibi olabilir. İnsan rüya gördüğü zaman kalp pencereleri açılır ve melekler aleminde olan levh-i mahfuzdaki olayları idrak eder. Rüyalar, şekiller altında ortaya çıkarlar. Bundan dolayı da ancak tabir edildikleri zaman anlaşılırlar. Ona göre, insan ahlakı ile hayvanların mahiyetleri ile ilişki kurulabilir. Rüyada görülen hayvan suretlerinin değişik özelliklere misal teşkil edeceğini, mesela kaplan, kibiri temsil eder. Aslan, tasallutu, kurt, hasedi temsil eder. Hayvan suretleri ve kainatın şekillerinin insanın içinde ve dışında suret bulup şekillendiğini, rüyada

360

Erzurumlu İbrahim Hakkı,Marifetname,Kitap San. Yay.,İstanbul,1984,s.99


görülenlerin Arapça harflerden hareketle tabir edilebileceğini, her harfin neye delalet ettiğini manzum olarak açıklamaktadır. 361 Mutasavvıf Muhyiddin İbnu’l Arabi; rüya konusuna en çok ilgi duyanlardan biridir. Onun düzenlediği sanılan bir rüya tabirnamesi vardır. 362 Ona göre rüya, Allah Taala’nın melek vasıtasıyla hakikat ve kinaye olarak, kulun şuurunda uyandırdığı enfüsi idrakler ve vicdani duygulardır. Ya da şeytani telkinlerden kuru ve yaş karışık hayallerden ibarettir. Rüyanın uyanıklıkta benzeri, nefsimizden geçen hatıralardır. Bu hatıralar bazen bir maksada matuftur. Bazı defalar da karmakarışık bir surette tasavvur olunur. Bu itibarla rüya, subjektif kalbi bir görüştür. 363 Gerek yakaza (uyanıklık) halinde olsun, gerekse tam uyku halinde olsun bir salik için gördüğü rüyalarda çeşitli faydalar vardır. Ona göre bu faydaların başlıcaları şunlardır; Salik (Seyr-i Sülükte Bulunan), kendi durumunu tayin eder, kendi manevi haline vakıf olur. Mesela, artı, eksi üstünlük derecelerini anlar, şevk durumunu görür. Menzil, makam ve diğer derecesini anlar. Derece kaybını ya da yükselip düştüğünü sezer. Hakkı batılı sezer. Nefsani, hayvani şeytani işlere vakıf olur. Duygular yönünden, duymaya has olan ve kalbe, ruha gelen çeşitlerini idrak eder. 364 Mutasavvıflara göre, kişinin gördüğü rüyalarla manevi mertebesi arasında doğru orantı vardır. Kişi iyi rüya görürse manevi mertebesi artar, kötü rüyada ise, mertebesi azalır. Arvasi şöyle der; “Eğer rüyada nurların yücelere doğru çıkıp yükseldiğini, yeryüzünün kendisine küçüldüğünü semaya doğru çıktığını, havada yüzdüğünü gören kişinin mertebesi de yükselir.” 365 Tasavvufta geçen berzah alemi ile ilgili olan rüyalar da vardır. Şöyle ki, “Berzah, Mutasavvıflara göre bir rüya alemidir. Dünya hayatı cennet ehline has davranışlar içinde geçenler berzahta da iyi rüya görürler. Aksi davranış içinde olanlar ise, azap dolu rüyalar görürler.366 Berzahtaki rüya hayatı, dünyadaki rüyalar ile kıyaslanmamalıdır. Çünkü onlar, kendi 361

Erzurumlu İbrahim Hakkı,a.g.e.,s.99,100 Çoruh,Şinasi,a.g.e.,s.81 363 ez-Zebidi,a.g.e.,C.XII,s.271 364 İbnu’l Arabi,Tuhfetu’s Sefere(Çev: A.Akçiçek), Rahmet Yay.,İstanbul,1971,s.82,83 365 Arvasi,Abdulhakim;Tasavvuf Bahçeleri,(Çev:Necip Fazıl Kısakürek),Büyük Doğu yay.,VII. Baskı, İstanbul, 2001,s.91 366 Öztürk,Yaşar Nuri,Tasavvufa Giriş Varlık ve İnsan,Yelken Matbası, İstanbul,1978,s.22 362


nevi şahsına münhasır rüyalardır. Onun rüyalığı dünyaya göre değil, ahirete göredir. Her ferdin ahirette hak edeceği karşılığa uygun bir seyir içinde geçmektedir. Dünya hayatları, yaradılış kanunlarına uygun, cennet ehline has davranışlar içinde geçenler Berzah ’ta da tatlı rüyaların kucağında yaşarlar. Kötü davranışların sahipleri de azap dolu rüyalar içinde kıvranırlar. 367 “Rüya, mutasavvıflar tarafından salikin eğitiminde, mürşide yardımcı olmakta, ayrıca salik tarafından kat edilen manevi mesafeyi de göstermektedir. Rüyaların yorumlanabilmesi için de rüyada gösterilen misal alemindeki şekillerin şehadet alemindeki karşılıklarının bilinmesi gerektiğine inanıyorlardı. 368 Dervişin görmüş olduğu rüyalarını mektupla şeyhine bildirmesi ve şeyhinin de müridin rüyasını yorumlaması tasavvufta çok görülür. 369 Necmettin Kübra tasavvufi rüya tabirnameleri hakkında şunları söyler; “Muhayyile gücü bir manayı o manaya layık bir kıyafet içinde tahayyul eder. Tasavvur gücü, o manaya suret ve şekil verir. Mesela adi bir düşman, köpek suretinde, şerefli bir düşman, aslan suretinde, büyük bir adam, dağ biçiminde, padişah, bir deniz biçiminde, faydalı bir adam, meyveli ağaç biçiminde, fayda ve zevk, yemek halinde tasavvur edilir. Tabir ilmindeki sır, işte budur.” 370 Mutasavvıflar,

rüyayı

ğayba

ulaşabilecek

bir

vasıta

olarak

görüyorlardı. 371 Ama biz biliyoruz ki, bu Kur’an’a terstir. “De ki ğaybı bilmek Allah’a mahsustur” 372 ayetinde olduğu gibi ğaybı Allah’tan başkası bilemez. Aslında insanı tanıma ve eğitmeye çalışma niyetiyle verdikleri mücadeleler için mutasavvıfları takdir etmemek mümkün değildir. İnsanları kötü huylardan uzaklaştırmak için gösterdikleri çabalar, takdire şayandır. Yalnız bunu yaparken hadisleri kendi istedikleri ve anladıkları şeklinde yorumlayıp rüyalara kutsallık

367

Öztürk,Yaşar Nuri,Kur’an ve Sünnete Göre Tasavvuf,Yeni Boyut Yay.,İstanbul,1993,s.261 Tatçı Mustafa-Çeltik,Halil,Türk Edebiyatında Tasavvufi Rüya Tabirnameleri,Akçağ Yay., Ankara,1995,s.XXVI 369 Öztürk,Yaşar Nuri,Kuşadalı İbrahim Halveti;Yani Boyut Yay.,İstanbul,1993,s.91 370 Kübra,Necmettin,Tasavvufi Hayat,( Hazırlayan: Mustafa Kara),Dergah Yay.,İstanbul,1982,s.106 371 Öztürk,Yaşar Nuri,Kuşadalı İbrahim Halveti,s.197 372 Yunus;10/20 368


atfetmeleri her asırda ilmi tartışmalara konu olmuştur. 373 Ama şu da bilinmelidir ki rüya yoluyla Allah Taala, istediği kuluna ğaybı bildirebilme kudretine de sahiptir. Muhaddislerden İbn Hacer’ e göre; “Rüya, tahayyul merkezinde yer alıp belli bir sistem içinde cereyan eden birtakım misallerin kavranmasıdır. Allah Taala, bunları olacak şeylere alamet kılmıştır. Rüyalar, meleğin hazırladığı ve uyuyan kişinin idrakine sunduğu rüyalar, hem müjdeleyici hem de uyarıcı nitelikte olurlar. Ayrıca temsil yoluyla arz edilen bu suretlerin, şer’i bir bilgiye ihtiyaç duyacakları muhakkaktır. Yoksa Allah Taala’ nın bu temsili suretleri melek olmadan da yaratması caizdir. Bulut nasıl yağmura alamet ise, rüyada görülen manzara ve tasvirler de uyanıkken olacaklara alamettir.” 374 Buhari Şarihi olan Ayni ise, “rüyaların üç kısma ayrıldığı ile ilgili rivayeti verirken; diğer kısımların da bunlardan birine dahil olduğunu belirtmiştir. Ancak, hadise dair yapılan açıklamada üç kısma ayrılan rüyanın, sadece bunlarla sınırlı kalmadığının anlaşılması için mezkur sayıya dördüncü bir kısmının daha ilave edileceğini söylemiştir ki, bu da ağdas’tır.” 375 Der. Hemmam b.Münebbih de, rüyaların özelliklerinden bahsederken Şunları

söylemektedir.“İnsanları

rüyalarına

göre

üç

kısma

ayırır.

İlki,

Peygamberlerdir, rüyalarının hepsi doğrudur ve tabire ihtiyacı yoktur. İkincisi; salihlerdir ve rüyalarının çoğu doğrudur. Üçüncüsü; diğer insanlardır, günahkarlar, fasıklar ve kafirlerdir.” 376 İmam-ı Maziri rüya ile ilgili olarak; “Ehl-i Sünnet’in rüya konusundaki anlayışına göre, Allah Taala uyanık kimsenin kalbinde yarattığı gibi, uyuyan kimsenin kalbine de birtakım inançlar ilka eder. Allah Taala dilediğini yapar.” 377 Büyük İslam Müfessirlerinden İbn-i Kesir’ e göre rüya, “mücerred, enfüsi bir olay değildir. Onun içinde hakiki bir mana ve meal gizlidir. Hulm ise, 373

Yıdırım,Ahmet, “ Tasavvuf Ehlinin Hadis Rivayeti ve Rivayet Usulleri Açısından Tasavvuf Hadis Münasebeti”,İslami Araştırmalar Dergisi,Ankara,1997,C.X,s.117 374 İbn Hacer,a.g.e.,C.XII,s.297 375 Ayni,a.g.e.,C.XXIV,s.154 376 Hemmam b.Münebbih,Sahifetu Hemmam b.Münebbih,(Çev: Talat Koçyiğt ),Ankara Üniv.,Yay., 1967,s.111 377 Sofuoğlu,Mehmet,Sahi-i Müslim ve Tercümesi, İrfan Yay.,İstanbul,1970,C.VII,s.141


meali olmayan boş bir vehm ve hayalden ibarettir, afaki bir hakikat ifade etmez. Hakikat dilinde rüya, sadık olanların ismidir. Yalan olanlara rüya değil ahlam denir. Ona göre rüyalar, genel örf ile değil, ferdin nefsindeki gizli şuur özelliklerine göre söyleyen bir muamma, bir lugat, bir bilmece gibi karışık bir hayalleştirme, garip bir temsil olduğu ledunni bir remiz olduğu görüşündedir. Bunun tevilinin de kesbi ilimle değil vehbi ilimle bilinebileceğini söyler. Bu bakımdan Enbiyadan başkasının rüyasının ve tabirinin pek değer taşımadığını söyler. Rüya görenin, görmenin ve gören kimsenin özelliklerine göre vehimden kesinliğe kadar varabilecek mertebelerin bulunduğunu izah eder. 378 Müfessir Alusi’ ye göre; rüya hak olanı idraktir. Zira uykuda olanın kendi içinde duyduğu görme, işitme, tat alma ve diğer algılamaların aynen devam ettiğini belirtir. O’na göre eğer uyuyanın hissettiklerinde şüphe hükmü verilecekse, elbette uyandığında hisleri hakkında şüpheye gitmek caiz olabileceği gibi, safsataya dalıp gerçekliği apaçık bilinen işlerin güvenirliği hakkında da tenkit yöneltmek gerekir. Oysa uykunun, idrakin zıttı olduğu konusunda muhalif bir görüş ileri sürülmemiştir. 379 Kelamcılar, rüya için batıl hayallerdir demişlerdir. Kelamcılar, bir kimsenin uykuda tahayyul ettiği şeyin gözle idrak şeklinde bir işitme olmasının batıl olduğunu kastetmişlerdir. Bu da rüyada görülenlerin, görülen şeyin ya kendisi ya da ona görüntü ya da söz olarak benzeyen şeye bir işaret olmaları gerçeğiyle çelişmez. 380 Müfessir Fahruddin er-Razi ise; rüya için Allah Taala, nefsi natıkanın cevherini felekler alemine çıkmaya ve levh-i mahfuza muttali olmaya uygun bir şekilde yaratmıştır. Buna mani olan şey, nefsin bedenin işlerini yürütmekle meşgul olmasıdır. Uykuda bu meşguliyet azaldığından nefsin felekler alemine ve levh-i mahfuza olan ilgisi kuvvetlenir. Ruh, böyle bir durumda idrak ettiği ruhi algılara özgü ve orada gördüklerine uygun izler bırakır. Yorumcu da hayal alemine bırakılan bu izlerden, ruhsal algılara intikal eder. 381 Demiştir.

378

İbn-i Kesir,a.g.e.,C.VII,s.4076,4080 Alusi,a.g.e.,C.III,s.242 380 Alusi,a.g.e.,C.XII,s.182 381 Razi,Fahruddin,a.g.e.,C.XVIII,s.135 379


İslam Tarihçisi İbni Haldun’a göre rüya; ruhani bir şey olup, uykuda iken insani olan ruhun manalar alemine dalması sonunda, ğayptan kendisine akseden varlıkların şekil ve suretini bir anda görmesinden ibarettir. Rüyayı ruhani bir olay olarak gören ibn Haldun, insanın uyanıkken dünyevi hallerle meşgul olduğundan ruhani halleri düşünmediğini, ğaibten kendisine akseden bilgileri unuttuğunu belirtir. Ona göre insan, ancak uyku halinde bedensel ve maddi kaygılardan uzak olur, onlarla işbirliğini keser. Diğer ruhani varlıklar gibi o da ruhani bir varlık şeklini aldığı için ğaybi aleme yöneldiğinde, melekleri ve diğer latif cisimleri müşahede eder. Bu hal, uykuda iken bir anda meydana gelir. Kişi bu halde meydana gelecek olan haller hakkında edinmek istediği bilgileri elde eder. Bundan sonra insan, eskisi gibi cismani hale döner. Ruhun rüyadaki bu iktibası zayıf, karışık ve benzer bir halde olup hayaldeki misali açık değilse bu benzeyiş ve karışıklıktan dolayı rüyanın tabiri gerekir. Eğer rüyada iktibas edilen bilgiler, kuvvetli ise, hayal ve misalden uzak olduğu için tabire muhtaç değildir. Nasıl görülmüş ise o şekilde meydana gelir. Rüyada iken bu bilgi ve iktibasların bir anda meydana gelmesi, nefis ile beden kuvvetinin birbirini tamamlamasındandır. Nefsin bedene bağlılığı, ancak bir taalluktan ibaret olup, bilfiil vücudu mükemmelleştirir. Nefis, bu tekamülden sonra ruhani bir varlık haline gelerek bedenin ve onun organlarının yardımı olmadan idrak eder. Nefsin ruhaniyeti, meleklerden aşağı derecededir. Nefsin kabiliyeti vücutta bulunduğu sürece mevcuttur. Bu istidat, özel ve genel olmak üzere ikiye ayrılır. Özel olanı, verilerdeki istidattır. Genel olanı, rüya görmektir ve bütün insanlarda vardır.382 İbn Haldun’a göre insan uyku halinde iken gerçek alemden bilmek istediği nesneleri bilmeye çalışır. Çünkü, Halikımız, zahiri perdeleri ortadan kaldırmak için uykuyu insanlar için tabii ve yaratılışlarından gelen bir halet ve özellik olarak kılmıştır.383 İbn Haldun’un rüya hakkındaki görüşü hadislerin ışığındadır. Rüyada görülen şeylerin şekil ve suretlerinin birbirine benzemesiyle tabire muhtaç olan rüyaların melekten olduğunu, karışık rüyaların ise şeytandan olup yalan ve batıl olduğunu söyler. 384 İbn Haldun, rüya tabirinin şeriat ilimlerinden olduğunu belirterek İslamiyet’ten önce de rüya tabirinin olduğunu, ancak Müslüman tabircilerin sözleriyle yetinildiğinden eskiler hakkında fazla bir bilgi bulunmadığını söyler. 382

İbn Haldun,a.g.e.C..I,s.251-254 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.254 384 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.257 383


Mukaddime adlı eserde, hangi rüyaların niçin ve nasıl tabir edilmesi gerektiğini örneklerle açıklar. Tabircide bulunması gereken özelliklerin neler olduğunu belirttikten sonra tanınmış tabirciler hakkında bilgi verir. 385 Müslüman filozoflardan Farabi’nin rüya hakkındaki görüşleri şöyledir: “Rüyada rol oynayan muhayyile kuvvetidir. Uyanıkken işitme, konuşma yeteneğiyle ortaklaşa çalışan muhayyile kuvveti, bu organların kendisine verdiği şeyleri resim ve kaydeder. Uyku halinde tam bir serbestliğe kavuşunca, yanında bulunan mahsulleri resmetmeye başlar ve onlarla meşgul olup kimisini birbirinden ayırır, böylece adi ve sadık rüyalar görülür. Farabi, uykuda olagelen rüyaların çoğunun akla uygun olmadığını ve buna karşılık uyanıkken görülenlerin az, fakat daha isabetli olduğuna işaret etmektedir. Yani rüya, insanın kendi hayal kuvvetinin ortaya koyduğu şeylerdir,

rüyaya

ilahi

bir

müdahale

söz

konusu

değildir.” 386der.

Felsefecilerden bir çok kimse şöyle demiştir; “Rüya, ufuk-u mütehayyile’den düşen suretlerin, görüntülerin hissi müştereğe yansımasıdır. Rüyaların sadık olanları, nefsin melekut alemiyle ilişkisinden ortaya çıkar. Nefis, bedeni idareyi, çok az bir süre bıraktığında aralarındaki münasebetten dolayı melekut alemiyle ilişkiye girer ve orada bulunan manalardan kendisi ile ilgili olanı alır, sonra mütehayyile onu uygun bir şekle benzetir ve hissi müştereğe geri gönderir. Böylece biz rüya görürüz. Eğer, bu ilişki, külliyet- cüziyyet ilişkisi hariç herhangi bir farklılık olmayacak kadar şiddetli ise tabire gerek kalmaz aksi takdirde tabire ihtiyaç duyulur. 387 İslam alimlerinin rüya hakkındaki görüşlerini bu şekilde özetledikten sonra rüyanın dini açıdan nasıl bir değer taşıdığı ve rüya ile nasıl amel edileceği konusunu açıklamak istiyoruz.

385

İbn Haldun,a.g.e.,C.II,s.560-566 Farabi,el- Medinetu’l Fazıla, (Çev: Nafiz Danışman),Maarif Basımevi Yay.,İstanbul,1956,s.57 387 Alusi,a.g.e.,C.XII,s.181 386


4) RÜYA- DİNİ HAYAT İLİŞKİSİ: Rüya ile dini hayat arasındaki ilişkiden kasıt, aslında rüya ile din psikolojisi arasındaki ilişkinin ne olduğunun sorgulanmasıdır. Din psikolojisinin amacını hatırlayacak olursak; “İnsanın dini boyutunu bütün genişliği ve derinliği içinde inceleyip, mümkün olduğu ölçüde objektif, bilimsel bilgiler üretmektir. Dinin objektif gerçekliğini psikolojiye indirgemeksizin, dini olayları, şuurun ve davranışın konuları ve muhtevaları olmaları nispetinde müşahede eder, tasvir ve tahliller yapar.” 388 İşte bu noktada rüya olayı, içinde dini bir özelliğe de sahip olduğu sebebiyle, rüyanın bilgi açısından nasıl bir değer taşıdığı? Dini hayat içindeki yerinin tam olarak ne olduğu? Müslüman bir insanın rüyayı nasıl algıladığı ve rüyayı nasıl kullandığı? Gibi sorular cevaplandığı takdirde rüya ile dini hayat, dolaylı olarak din psikolojisi arasındaki ilişkinin ne olduğu ortaya çıkacaktır. Bunun için ilk olarak rüyanın bilgisel açıdan nasıl bir değer taşıdığını açıklamakla konumuza başlarsak şu sonuçlar karşımıza çıkmaktadır. Rüyanın bilgisel açıdan değerini izah etmeden evvel bilginin ne olduğuna kısaca deyinerek konunun daha iyi anlaşılmasına çalışacağız. İlk olarak, bilginin ne olduğuyla başlarsak, Bilgiyi, bilimsel disiplinlerin ortaya koyduğu birikimler olarak algılayabiliriz. Buradaki bilimsel bilgi, belli bir yöntemle elde edilen bilgidir. 389 Ayrıca bilgi, vakıaya mutabık kesin itikad, akılda bir şeyin suretinin oluşması, bir şeyi olduğu gibi idrak etmek, malumdan gizliliğin son bulması 390olarak da tanımlanabilir. İkinci olarak, bilginin kaynağının ne olduğu ise; Kur’an-ı Kerim, bilgi kaynağını üçe ayırır; akıl, kalp ve duyulardır. Eğer bunların hepsi müşterek ve birlikte çalışırlarsa elde edilen bilgi, insanı yanıltmayan doğru ve kesin bilgidir. İnsana yakışan ve insanlık şerefine uygun olan gerçeğe ve gerçeğin kendisi olan doğru ve kesin bilgiye uymaktır. Eğer, bu üç kaynaktan biri doğru çalışmayacak olursa onun tarafından bilinecek gerçeğin veya ilmin bir kısmı eksik kalacak, iştiraki

388

Hökelekli,Hayati,Din Psikolojisi,Türkiye Diyanet Vakfı Yay.,Ankara,1998,s.8 Açıkgenç,Alparslan,Bilgi Felsefesi,İnsan Yay.,Ankara,1992,s.13 390 Eren,Sadi,Kur’an’da Ğayb Bilgisi,IşıkYay.,İzmir,1995,s.47 389


oranında yanıltması ve doğru bilgiden uzaklaştırması o derece tesirli olacaktır. 391 Bazı araştırmacılar, rüyayı kaynağı açısından ilahi olan bilgi çeşitleri içerisine almaktadır. Bu görüşe katılmak mümkün değildir. Eğer bu görüşü kabul edersek, yani rüyadaki bilgi kaynağı, Halikımız Allah (c.c.)’tır dersek, bütün rüyalarla gelen bilgiler, bütün herkes için Peygamberlere gelen vahiy gibi, yanlışlanamaz bir bilgi olur. Bu da bizim için izah edilemez ve itikadı sarsacak nispette büyük bir probleme neden olur. Biz, biliyoruz ki, rüyadaki görülenlerin doğruluğu ancak olay, gerçekleşirse kanıtlanır. Bundan dolayı şu şekilde bir açıklama daha kabullenebilir olacaktır. Rüya yoluyla bilgi sahibi olmak, Kur’an’a göre, insanın önüne konulmuş bir amaç değildir. İnsanın asıl sorumlu olduğu alan uyanıkken yaşadığı alanlardır ve asıl önemli olan da o zaman dilimindeki Allah (c.c.)ı unutmadan sürekli aktivite içinde hayatını sürdürmektir. 392 Konuyla ilgili olarak merhum Elmalılı şöyle bir açıklama getirmektedir: “Fakat, Allah Taala, kendi ğaybına yani, bütün kainata nazaran mutlak ğaybdan ve Batın isminin mazharı bulunan kendi ilmini kimseye zahir kılmaz, açık ve kati suretle izhar edecek yakini bir keşf ile muttali kılmaz. Onun için ne cin ne melek ne de bir başka varlık mutlak ğaybı yakinen bilemez. Böyle olması, nisbi ğayba ait bazı bilgilerin edinilmesine aykırı olmayacağı gibi, rüya, ilham, keramet veya gizli bazı sebeplerle mutlak ğayba dair bazı şeyler sezebilmesine de aykırı değildir. Bununla beraber hiçbir zan ve vehimden ari tam bir keşif ve izhar manasına kesin bir ilim olamaz.” 393 “Kişinin gördüğü sadık rüya ise, yol gösterici, yönlendirici, bazen de teselli edici olmakla beraber, rüya, bilgi vasıtalarından biri olarak kabul edilemez. Çünkü insan, rüyasının sadık olduğunu çoğu kere ancak o rüya gerçekleştiğinde bilebilir. Nitekim, görünüşte güzel nice rüyalar vardır ki, o kişinin hayatı boyunca gerçekleşmemekte ve nefsin bir arzu ve temennisinin rüyaya yansımasından ibaret kalmaktadır.” 394

391

Atay,Hüseyin,Kur’an’da Bilgi Teorisi;Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,Ankara, 1970,S.16,s.173,174 392 Albayrak,Halis,a.g.e.,s.218,223 393 Elmalılı,Hamdi Yazır,a.g.e.,C.VIII.,s.387 394 Eren,Sadi,a.g.e.,s.106


İlham ve rüya, ilim sebeplerinden değildir. Bunun açık anlamı, ilham ve rüyanın isabetsizliği, boşluğu değil, bunların yalnız ona sahip olanı bağlayacağıdır. İlham ve rüyanın genel delil olabilmesi, tespitlerinin bilim ve akıl tarafından doğrulanma şartına bağlıdır. 395 Peygamberlerin rüyaları dışında herhangi bir konuda bir kişinin rüyası ile (dini ve sosyal alanda) hüküm vermek kesinlikle caiz değildir. Çünkü rüya, (zanni bir ilim olması sebebiyle) sözü öldürür. Rüyanın doğru olup olmadığını tespit etmenin imkanı yoktur. Rüyalarda bazen zıddı ile kıyas vardır. Dinde ise kıyas, benzeri ile yapılır. Bu sebeple rüyalarla dini hükümler çıkarılamaz, dini hayat ihsas edilemez, bu hakikatlere terstir.396 Neticede İslam düşünürleri, rüyayı, ğaybın bilinmesi için bir araç olarak görmektedirler. Rüyalar vasıtasıyla kazanılan bilgi, subjektif bir bilgi olarak, deneme yanılma yoluyla kesinliği tam olarak anlaşılabilir. İnsanlar, psikolojik olarak rahatlamak için rüyaların gelecekten haber verdiklerini savunmuşlardır. Bunun da kaynağının ilahi olduğuna inanmışlardır. Bunun için rüya ile vahiy arasında ne gibi bir ilgi olduğunu bulmaya çalışacağız.

4) 1 . RÜYA VAHİY İLİŞKİSİ Sözlük anlamı; Arapça “Va-Ha” fiilinin mastarı olan vahiy kelimesi gizli ve süratli bir şekilde haber vermek,” 397 “bildirmek, konuşmak, ilham etmek, ima ve işarette bulunmak anlamına gelir.” 398 Allah Taala’nın kullarına mesaj göndermesi demek olan tenzil ya da inzal kelimeleri de vahiy anlamındadır. Ayrıca Kur’an’da geçtiği şekliyle ilim, hikmet, şifa ve nur kelimeleri de vahiy karşılığında kullanılmıştır. Vahiy kelimesi, İngilizce’ de “revelation”, Fransızca’ da ise,

395

Öztürk,Yaşar Nuri;Kendi Dilinden Hz.Muhammed,Yeni Boyut Yay.,İstanbul,1993,s.69,70 İbn Hazm,Ali b.Muhammed b. Hazm,(v.456/1064),el-İhkam,Kahire,h.1404,m.1984,C.VI,s.407 397 El Isfehani, a.g.e.,s.515 398 İbn Manzur,a.g.e.,s.381 396


“reveletion” sözcükleriyle ifade edilmektedir. 399 “İngilizce’de vahiy karşılığında kullanılan “revelation” kelimesininn ilk ve esas anlamı; gizli bir şeyi açığa vurma, ifşa, vahiy, yani; Tanrı tarafından bildirilen bir gerçeğin açıklamasıdır.” 400 Kur’an’da vahyin bu çeşidine birçok örnek vardır. Vahiy; bir manayı herhangi bir varlığa gizli ve süratli bir şekilde ilka etmek diye tarif edilmiştir. Ancak ekseri bilginler, özellikle tefsir ve hadis bilginleri vahyi hususi bir alana çekerek anlamını daraltmışlardır. Buna göre yapılan tariflerden bir kısmını şöylece zikretmek mümkündür. Rağıb el- Isfehani’ ye göre vahiy; “Allah’(c.c)ın Peygamberlerine ve veli kullarına gönderdiği ilahi sözlerdir.” Kirmani’ye göre vahiy; “Allah Taala’nın peygamberlerine çeşitli şekillerde söz ve emirler göndermesidir.” Bu ve bunun gibi bir çok tanım Kur’an’da yaygın olarak zikredilen kurumsal vahiy demektir. Fakat biz yapacağımız tanımda Kur’an’da yer yer zikredilen vahyin genel boyutunu da nazar-ı dikkate almak istiyoruz. Buna göre vahyi kavram olarak şöyle tarif edebiliriz. Yüce yaratıcının, genel olarak varlıklara hareket tarzlarını bildirmesi, özel olarak da insanlara ulaştırmak istediği ilahi emir, yasak ve haberlerin tümünü vasıtalı veya vasıtasız bir tarzda, gizli ve süratli bir yolla peygamberlerine iletmesidir.401 Kur’an-ı Kerim, birçok ayette kutsal kitapların her birinden ayrı ayrı bahisle, gönderiliş amaçlarını belirler ve hepsinde bir hidayet ve nur olduğunu, insanların hayatlarını onların gereği doğrultusunda düzenlemeleri gerektiğini vurgular. 402 Vahiy, (hidayet mesajı anlamında) sözlü ya da sözsüz iletişim biçimini alabilir mi? Kur’an, anladığımız kadarıyla, kendisinin sözlü olduğunu bildirmektedir. Şura suresi 51. Ayette geçen ilham,bir konuşma biçimidir ve konuşma da kelimeler demektir. Ayete zikredilen ikinci vahiy biçimi şüphesiz sözlüdür, tıpkı insan suretindeki meleklerin peygamberlere bir vahyi tebliğ etmesi gibi. Diğer iki şekilde yani, peygamberin kalbine vahyin iletilmesi ve rüya ise, bunlar mutlaka sözlü bir iletişim ihtimalini dışlıyor değildir. 403 Fazlurrahman’a göre vahiy şeklinde Allah Taala’nın konuşması peygamberin kalbine ruhu göndermekle olur. Bu da O’nun hakikati görüp kelimeye 399

Demirci,Muhsin,Vahiy Gerçeği,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.,İstanbul, 1992,s.25 400 Oktay,Güngör,Metro İngilizce- Türkçe Sözlüğü,Metro Yay.,İstanbul,1993,s.1289 401 Demirci,Muhsin,a.g.e.,s.26,27 402 Erdoğan,Mehmet,Akıl-Vahiy Dengesi Açısından Sünnet,M.Ü.İ.F.V. Yay.,İstanbul,1995,s.19 403 Mir Mustansır;Kur’ani Terimler Sözlüğü,(Çev:Murat Çit Kaya),İnkılap Yay.,İstanbul,1996,s.202


dökmesini temin eder. 404 Vahiy, bir aracıyla geldiği zaman bir görüntünün olduğu, bunun ise bir melek olduğu düşünülebilir. Fakat Kur’an’da melek görüntüsü ile ilgili herhangi bir tasvir ve açıklamanın yokluğu, bu şekilde düşünmeyi zorlaştırmaktadır. Hz.Peygamber, bir meleğin varlığını belki de dolaylı olarak fark etmekteydi. Kur’an’ın ifadelerine bağlı kalındığı sürece, vahiy konusunda bu söylenenlerden daha fazlasını söylemek mümkün görünmemektedir. 405 Bu durumda vahiy, hangi yollarla hangi varlıklara gelir sorusu ortaya çıkmaktadır. Bunun için vahiy çeşitlerini şöylece özetleyebiliriz. 1- LUGAT MANASINDA VAHİY A- İlahi olmayan vahiy: İma ve işaret anlamında kullanılmıştır 406 Gizlice söylemek anlamında kullanılmıştır. 407 B- İlahi olan vahiy: a- Cansız arza ve semaya 408 b- Bal arısına 409 c- Meleklere 410 d- Hz. İsa’nın havarileri ve Hz. Musa’nın annesine 411 1) ISTILAHİ MANADA VAHİY: İki Türdür; Vasıtalı ve Vasıtasız A- Vasıtalı Vahiy: Bu tarz bir vahiy, Allah Taala’ nın dilediği vahiy muhtevalarını aracı melek vasıtasıyla peygamberlerine göndermesidir. Dört

ayrı şekilde

meydana gelir. a- Melek Aracılığıyla Peygamberin Kalbine İlkası: Kur’an, vahiy meleğinin Hz. Peygamber’ e bu şekilde iki defa vahiy geldiğini haber vermektedir. Birincisi, Hira mağarasında gerçekleşmişti. Tekvir, 23. Ayet. İkincisi ise, meleğin ufkun yüksek yerinde durduğu sonra orada iki ay mesafesi, ya da

404

Fazlurrahman,Ana Konularıyla Kur’an,( Çev:Alparslan Açıkgenç), Fecr Yay.,Ankara,1987, s.213, 214 405 Zemahşeri,a.g.e,C.III,s.475 406 Meryem;19/11 407 En’am;6/112 408 Zilzal;99/4,5 ; Fussilet;41/12 409 Nahl;16/68,69 410 Enfal;8/12 411 Maide;5/111 ,Kasas;28/7


daha az bir mesafe kalıncaya kadar yaklaştığı ve ilahi mesajı bu durumda aktardığı anlatılmaktadır. Necm suresi,53/5-12. Ayetlerde olduğu gibi b- Meleğin İnsan Kılığında Gelmesiyle: Hz. Peygamber’ e en kolay gelen vahiy şeklidir. Resulullah, Haris b.Hişam’ın sorusu üzerine. “Bazen de melek bana insan kılığına girerek gelir, benimle konuşur, ben de onun söylediğini iyice bellerim” buyurarak vahyin söz konusu tarzda geldiğine işaret etmiştir. c- Ses Aracılığıyla Alınan Vahiy: Resulullah’ın vahiy alırken en fazla sıkıntı çektiği vahiy alma şekli budur. Çıngırak ya da zil sesine benzer bir sesle aldığı vahiydir. “Hz. Aişe (r.a.) nin naklettiği bir hadiste Allah Resulü (s.a.v.), Şöyle buyurur; “Vahiy, bazen bana zil çalar gibi gelir. Bu benim için vahyin en ağır olanıdır. O (hal) beni terk edince onun (Cebrail’in) ne dediğini bellemiş olurum.” diyor. d- Uyku Esnasında Alınan Vahiy: Böyle bir durumda vahiy geldiğinde Hz. Peygamber’in yanında bulunanlar, onun mübarek yüzünde acı uğultusuna benzer bir ses duyarlar fakat ne olup bittiğini fark etmezlerdi. Ancak peygamber efendimiz, o sesin ardından vahyi alır ezberlerdi. B- Vasıtasız Vahiy : Bazen de Resulullah (s.a.v.)’in vasıtasız bir tarzda vahiy aldığı bilinmektedir. Bu tarz vahyi şöyle sıralamak mümkündür; a- Sadık rüya şeklinde b- Perde arkasından c- İlham yoluyla vahiydir. 412

412

Demirci,Muhsin,a.g.e.,s.178-180


4) 2. RÜYA- VAHİY MİDİR? Vahyin vasıtasız geliş şekillerinin içinde sadık rüyalar bölümünü daha ayrıntılı

bir

şekilde

inceleyecek

olursak,

karşımıza

şunlar

çıkmaktadır.

Peygamberimizin rüyalarının vahiy olduğunu ileri sürenleri 413 bu düşünceye sevk eden Hz. Aişe’ den rivayetle “Resulullah (s.a.v.)’ in ilk vahyi alması uykuda gördüğü sadık rüyalarla başlamıştır. O, hiçbir rüya görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi çıkmasın” 414

tarzındaki

söz,

vahyin

ilk

defa

sadık

rüyalarla

başladığını

söylemektedir. “Vahiy, Peygamberimizin düş görmesiyle başlamıştır. Peygamber’ in düşü, tan vaktindeki aydınlık gibi aşikar olurdu. Allah’ın elçisi, sabah namazını kıldıktan sonra dinin ğalebe çalacağını ve aziz olacağını müjdeler ve bundan dolayı sevinmek ümidiyle arkadaşlarından, bu gece aranızda düş görenler olmadı mı? Diye sorardı.”

415

Diğer peygamberlerin peygamberliği de rüya ile başlamıştır,

denilmektedir. 416 Rüya esnasında diğer peygamberlere de vahyin geldiğine ve bu tür vahye uymanın zaruretine bir delil olmak üzere Hz. İbrahim’in Kur’an’ da Saffat suresi 102-106. ayetlerde zikredilen

kıssası örnek olarak gösterilebilir. 417Ancak

vahyin bu şekliyle hiçbir Kur’an sure ve ayetinin nazil olduğu ifade edilmemektedir. Bu da gösteriyor ki, Hz. Peygamber, gördüğü bu sadık rüyalarla Kur’an vahyine değil, sünnet vahyine mazhar oluyordu. 418 Eğer bu tarzda rüya yoluyla Kur’an vahyinin indiğini ileri sürecek olursak o zaman ortaya şöyle bir çelişki çıkar. Bilindiği gibi İslam alimlerinin büyük ekseriyeti ilk nazil olan ayetler ile ilgili olarak,

Alak suresinin ilk beş ayeti olduğunu bildirmektedirler. Vahyin nasıl

başladığını bildiren haber de bunu teyit etmektedir. Halbuki önceki Hz. Aişe’nin naklettiği hadis, Vahyin ilk olarak sadık rüyalarla başladığını göstermektedir. Alak suresinin ilk beş ayeti ise, peygamberimize Hira mağarasında uyanık bir halde iken inmiştir. Görüldüğü gibi bu, çelişkiden başka bir şey değildir. Bu durumda Resulullah’ın sadık rüyalarla yalnız sünnet vahyini aldığı kabul edilirse o takdirde

413

Hamidullah,Muhammed,İslam Peygamberi (Hayatı ve Faaliyeti),(Çev: Salih Tuğ,), İrfan Yay., İstanbul, 1991, C.II,s.720 414 Buhari;Bedu’l Vahy,1 415 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.561 416 İbn Haldun,a.g.e.,C:I,s.253 417 Demirci,Muhsin,a.g.e.,s.182 418 Cerrahoğlu,İsmail,a.g.e.,s.56


böyle bir çelişkinin doğmasına da sebep hazırlamamış oluruz.

419

Talat Sakallı; Hz.

Peygambere rüyada da vahiy geldiğini inkar ne kadar yanlış ise, onun rüyalarının tamamen vahiy olduğunu söylemek de o kadar hatalıdır. 420 Diyerek konuya daha esnek bir yaklaşım içine girmiştir. Ancak,şunu da bilmemiz gerekir ki, sahabenin peygamber efendimizin rüyalarını vahiy olarak algılamadığını Peygamberimizin Uhud savaşı öncesi gördüğü rüyanın aksini yaparak göstermiştir. Peygamberimiz, rüyasını Medine’de kalarak savunma savaşı yapmalarının gerektiği şeklinde yorumladı. İstişare etti ve çoğunluğu bedir savaşına katılamayan gençlerin oluşturduğu bir grup Müslüman ise, savunma savaşı fikrine karşı çıktılar. Düşmanla meydan savaşı yapmayı istediler. Bu görüş sahipleri yapılan toplantıda çoğunluğu sağladılar. Neticede Hz. Peygamberin de hazır bulunduğu bir toplantıda düşmanla meydan savaşı yapmaya karar verilmiştir. Eğer rüya vahiy olsaydı ne Sahabi Peygambere karşı çıkabilir ne de Peygamberimiz bu konuda sahabenin görüşünü isterdi. Şu halde kesin olarak emrolunduğu bir hususta, O’nun ashabıyla istişare etmesi, belki ashabının kanaatını ve moral gücünü tespit için söz konusu olabilse de böylesi ilahi bir emre aykırı hareket etmesi asla düşünülemez. Şu halde hem Hz. Peygamber’in Uhud savaşındaki rüyasına

rağmen konuyu

ashabıyla istişareye açması, hem de sahabeden önemli bir kısmının yine rüyaya rağmen çıkmakta ısrar etmeleri, onların bu rüyaya bağlayıcılık niteliğini haiz bir direktif olarak algılamadıklarını gösterir. Allah Taala, rüyasında nebisine savaş da dahil, çeşitli konularda bazı irşad ve işaretler verir ancak bunlar açık direktifler şeklinde değil, Hz. Peygamber’in aldığı sinyal ve onları yorumlamasından ibarettir. 421

419

Erul,Bünyamin; “ Vahyi Ğayri MatluvHakkında Bazı Mülahazalar ve Bir Eleştirinin Eleştirisi”, İslamiyet Dergisi,Ankara,2000,C.III,S.I,s.162 420 Sakallı,Talat;a.g.e.,s.29 421 Erul,Bünyamin,Sahabenin Sünnet Anlayışı;Diyanet İşleri Basım Yay.,Ankara2001,s.185


Uyku ve rüyanın Yüce Allah’ın peygamberleriyle kurduğu iletişim için bir çeşit yol olduğu herkesçe bilinmektedir. Ancak Yüce Allah’ın peygamberlerden her birine bu yol ile vahiy gönderip göndermediği hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Ayrıca bir peygamberin her rüyasının vahiy olduğu şeklindeki böyle bir genellemeye katılmamız da mümkün değildir. Bir kısım sahabenin, Hz. Peygamber’in bir iki rüyası karşısındaki tavırları, onların, bu rüyaları bir çeşit bilgi ve ilham kaynağı olarak gördükleri izlenimini verse de, diğer bazılarının onlara mutlaka uyulması, itibar edilmesi şeklinde bir kanaate sahip olmamaları oldukça manidardır. Misallerle daha iyi anlaşılacağını sandığımız sahabenin bu yaklaşımı, onların Hz. Peygamber’in Kur’an dışı rüyalarını vahiy olarak algılamadıklarının bir göstergesidir. Hz. Aişe’nin rivayet ettiği hadiste kast ettiği rüyaların da Hz. Peygamber’in henüz kendisine vahiy ve risalet verilmeden önce, Hira’daki uzlet günlerinde ve daha önce gördüğü rüyalar olarak anlaşılmalıdır. Kanatimizce, onun risalet arefesinde gördüğü bu sadık rüyalar, onu vahye ve risalete hazırlamaktaydı. Tabiri caiz ise, bu rüyalarla vahyin zemini ya da altyapısı oluşturulmaktaydı. Böylece Hz. Peygamber’e kalp, ruh ve zihin açısından güven telkin ediliyordu denilebilir. Dolayısıyla Hz.Aişe’ nin en azından o aşamadaki nebevi rüyalara vahiy demesini bizatihi vahiy olarak değil de vahye hazırlama, alıştırma şeklinde anlamamız daha doğru olacaktır. Hz. Peygamber’in bazı rüyalarının, onun çeşitli tasarruflarına kaynaklık ettiği de inkar edilemez. Ancak Peygamberimiz, rüyalar vasıtasıyla herhangi bir Kur’an ayeti almamıştır. Kur’an vahyi ve Sünnet vahyi ayrımını kabul edersek daha önce de dediğimiz şekilde rüyalarla yalnızca sünnet vahyini almıştır. Buna hikmet de diyebiliriz. Nitekim Nisa suresi 113. ayette de ifade edildiği üzere “Kendisine kitap verildiği gibi, bir de hikmet verilmiştir.” Dolayısıyla Yüce Allah’ın, Kur’an vahyinin yanı sıra, Cebrail, ilham, kalbe ilka ve rüya gibi bazı yollarla da elçisiyle iletişim kurmasından daha tabii bir şey olamaz. Ancak biz bunu vahy-i ğayri matluv kavramıyla değil, bazı ayetlerde de geçtiği üzere “ hikmet” kavramıyla ifade etmeyi tercih ediyoruz. 422

422

Erul,Bünyamin, “Vahyi Ğayri Matluv”,s.164,184


4) 3. RÜYANIN DİNİ HAYATIMIZDAKİ YERİ: Peygamber efendimiz (s.a.v.)’e atfedilen malum rivayetler doğrultusunda rüyalarında peygamberimize danışarak O’nun söylediğini iddia ettikleri hüküm doğrultusunda hareket edenler olmuştur. Mesela sufi şeyh, Peygamberle devamlı iletişim halindedir. Kendisinin karşılaştığı herhangi bir problemde şüpheye düştüğü zaman şöyle söylüyordu; Bekleyin! Peygambere söyleyeyim,daha sonra cevap vereyim. Kısa bir süre sonra Peygamberin kararını açıklıyordu. 423 Ancak bu şekilde rüya ile hüküm vermek tasavvufçular dışında gündelik hayat içinde kesin bir kanun gibi anlamak mümkün değildir. Zaten kullanılmadığını bir çok yerde ve çeşitli örneklerde de görmekteyiz. Yine birisi, ben rüyamda peygamber efendimizin sizden şunları yapmanızı istediğini gördüm, dese bu rüya kendisi be başkası için sened ve delil sayılmaz. Zira art niyetli kişilerce kötüye kullanma sebebi olabilir. Rüyalara itibar etmek ve onlara dayanmak doğru değildir. 424 İslam alimleri rüya ile amel edilemeyeceğini hukuki bir karara varılamayacağını Şatıbi’ nin verdiği şu örnekte de net bir şekilde görmekteyiz. Bir hakim, kendisine gelen bir davada, adaletleriyle bilinen iki şahidin şehadette bulunmasından sonra, rüyasında peygamberimizin kendisine “Bu şahitlikle hüküm verme; çünkü o, batıldır” dediğini görse, bu durumda ne yapacaktır? İşte böylesi bir rüya, ne bir emir ve yasak; ne müjdeleme ve korkutma konusunda dikkate alınmayacaktır. Çünkü, şeri kaidelerden birisiyle ters düşmekte ve şeri hükmü ihlale uğratmaktadır. Bu türden olan diğer örneklerde de durum aynıdır. 425

Mesela

boşanma şartları içinde rüyaya itibar edilmemektedir,şöyle ki,“Bir tarafın boşayabilmesi için şu gibi şartlar vardır. Zevcin talaka ehil, yani mükellef ve müteyakkız olması şartı aranır. Binaenaleyh, çocuğun, mecnun ve naim (uyuyan)

423

Ebu Zehra,Muhammed,İslam Hukuku Metodolojisi; (Çev:Abdulkadir Şener), Fecr Yay.,Ankara, 1996,s.63 424 İmam-ı Rabbani,Mektubat-ı Rabbani,(Çev:Abdulkadir Akçiçek),Cümle Yay.,İstanbul,1986, s.127 425 Şatıbi,Ebu İshak İbrahim b. Musa,el-Muvafakat,(Çev.Mehmet Erdoğan) İz Yay.,İstanbul,1990, C.II,s.266


kimsenin talakları vaki olmaz. Demek oluyor ki, bir kimse uykuda iken, rüyasında hanımını boşasa, boşamış görse, bu rüya ile amel etmez. Boşamış sayılmaz. 426 Mutasavvıflar bazen rüyaya Allah Taala’ nın şeriatına ve onun hükümlerine aykırı hüküm bina etmektedirler. Sofuların bu rüyaya dayanarak hükümler çıkardığı ve buna göre bir tavır aldığı çoktur. Mesela rüyaya dayanarak bazıları bir kafire bağlılığını belirtilmektedir. Naslar bunu kesinlikle yasak etmektedir. Rüya çok defa şariin bir şeye vermediği değeri veya sıfatı vermede esas kabul edilmiştir. Mesela şeyhin falan amelden daha üstün sayması gibi. Halbuki naslar onun aksine ifade etmektedir. 427

Alimler, rüyanın şer’i bir hüküm ifade

etmediğini söylemektedirler. O halde rüyanın insan üzerindeki etkidi ve değeri nedir? “Şeriata muhalif olmayan rüyanın müjde ve uyarı yönünden faydası vardır. 428denilir. Mesela ezan ile ilgili olan rivayet bu türe örnek olarak verilebilir. “Ezanı rüyasında gören Abdullah b. Zeyd gelerek rüyasını peygamberimize haber vermiş. O da bunu hak rüya olarak kabul etmiş ve Bilal de ezan okumuştur. Hz. Ömer bu çağrıyı duyunca Hz. Peygambere gelmiş ve Ey Allah (c.c.)’ın Resulü seni hak olarak gönderene yemin ederim ki, benzer bir rüyayı ben de gördüm, demiştir. Bunun üzerine onun (ezanın) daha da sabitleştiğini ifade ile Allah Taala’ya hamd etmiştir.” 429

Tabir ilmi, din, ahlak ve tıp ilimleri kadar üstün ve şerefli kabul edilmekle birlikte ilham gibi peygamberlerin gördüğü ve tabir ettiği rüyaların dışındaki bütün rüya ve tabirleri kesin ilim sayılmamaktadır. Yani bu ilimle bir İslami hüküm ispat ile nakzedilemez, onunla amel edilemez. Bilhassa şeriat ehli İslam alimleri, amel etme derecesinde rüya ve rüya ilmine verilen öneme karşıdırlar. 430 Sonuçta rüyalar, hükme kaynaklık teşkil edemezler. Ayrıca rüyalardan şeriata aykırı hükümler çıkarmak İslami esaslara aykırı görülmektedir. Yanlış yapılan bir tabir insanları hatalara sürükleyebilir. O halde Müslümanlar rüyaları nasıl pratik hayatlarında kullanacaklardır? sorusu ortaya çıkacaktır. Bu konuyla ilgili olarak istihareden bahsetmek istiyoruz. İstihare vasıtasıyla rüyalara müracaat yaygındır. 426

Cüce,Taner,İslam’da Rüya- Amel İlişkisi,Diyanet Dergisi,Ankara,1977,S.II,C.XV,s.98 Havva,Said,Ruh Terbiyemiz,(Çev: İbrahim Sarmış- M.Said Şimşek ),Kayıhan Yay.,İstanbul,1989, s.313,314 428 Şatıbi,el- İtisam bi’l Kitab ve’s Sünne,C.I,s.260 429 Tirmizi 2, Salat 25,had.no:189,C:XII,s:357- Ahmed b. Hanbel; Müsned,C:IV,s:43 427


Peki istihare nedir? İstihare, Arapça “Ha-Re” fiilinden türemiş bir kelime olup, istif’al babından istihare olmuştur. Bir şey hakkında hayır istemek 431 anlamına gelir. Dini terim olarak, “Rabbim! Şu azmettiğim işin fiil veya terkinden hangisi hayırlı ise, onu bana müyesser kılmanı dilerim” anlamında kullanılmıştır. 432 Peygamber efendimiz (s.a.v.), ashabına istihareyi öğretirlerdi. İki rekatlık istihare namazını kılmak mümkün olmayınca, yalnız duası ile yetinilir. Aslında meşru ve hayırlı bir iş için yapılacak istihare, onun istenilen vakitte yapılıp yapılmaması yönünden yapılır. Yoksa doğrudan doğruya o hayırlı iş için yapılmaz. Belli bir senede hac yapılıp yapılmaması gibi. 433 İstihare, uykuya yatarak rüya görmek, ondan rasgele mana çıkarmak işi değildir. Çünkü, görülen rüyanın sağlıklı veya sağlıksız, iyi veya kötü oluşu hakkında elde ilmi bir ölçü ve kural yoktur. Yani istihare olayı, tamamen kişiye ait manevi bir ibadettir. Sonucu sadece kişiyi bağlar. Kararı veren kişinin kendisidir, tamamen Allah Taala’nın yönlendirmesi olarak alırsak o zaman hata ihtimali olmazdı. İstihareden kesin bilgi elde etmek mümkün değildir, salih rüyada olduğu gibi sonucu yorumlar karar verir, tecrübe ederiz. Müslümanlara düşen, İslami kaideler ışığında aklını da kullanarak, duasını da yaparak tercihlerini yapmasıdır. İstihare namazı ve duası tıpkı, yağmur namazı ve duasında olduğu gibi, o ibadetin yapılma vaktidir. Neticede arzu gerçekleşmese bile o ibadete bir kusur eksiklik getirmez. Bir Müslüman rüyaları iyiye yorumlamak suretiyle kendi iradesi ile karar verip kullanma hakkına sahiptir. Mesela gördüğü rüya, hadislerde olduğu şekli ile sadık rüya ise rüyadaki mesajı doğru çözerek hayatına tatbik edebilir. Kimi zaman bir müjde kimi zaman bir uyarılma kimi zaman ise bir ilham suretinde rüyalardan faydalanacağına inanıyoruz. Ancak akıl ve mantık çizgisinin dışına çıkmamak kaydıyla kendinin ve herkesin iyiliğine kullanmak temel esas olmalıdır. Hangi amaçla olursa olsun ne mutasavvıfların iyi niyetle kullandıkları gibi olmalı. Ne de başkalarına zarar verecek derecede yanlış yönlendirmelere saptırma niyeti ile rüyalar kullanılmamalıdır. 430

Havva, Said; a.g.e.,s.311-314 Neccar,Ali Muhammed,EL-Mu’cemu’l Vasit,Çağrı Yay.,İstanbul,1990,II. Baskı,s.264 432 ez-Zebidi,a.g.e.,C.IV,s.135 431


433

Bilmen,Ömer Nasuhi,Büyük İslam İlmihali, Akçağ Yay.,Ankara,1996,s.199


SONUÇ İnsanlığın başlangıcından beri, ruhsal hayatın değişmeyen bir tecrübesi olan rüya tecrübesi, her zaman insanoğlunun hem ilgisini çekmiş hem de yaşamına çeşitli şekillerde etki etmiştir. Rüya tecrübesinin ne olduğu ve insan davranışlarına anlam verirken rüyaların ne gibi fonksiyon taşıdığı ile ilgili olarak bir çok ilim dalı çalışmalar yapmıştır. Ancak ilim dalları içinde en fazla rüya meselesi ile ilgilenenler Psikoloji ve İlahiyat bilimleri olmuştur. Oluşum ve içeriği açısından tümüyle soyut bir olay olduğu ve ruhsal nitelik taşıdığı için bu iki bilim dalında rüya tecrübesi daha çok inceleme alanı bulmuştur. Din Psikolojisinde rüya tecrübesinin psikolojik ve dini temellerini ortaya koyarken kısmen de olsa psikoloji ilmi ile ilahiyat ilminin rüya hakkındaki fikirleri sentezlemeye çalışıldı. Çalışma boyunca bu doğrultuda hem rüyanın mahiyetini ve tarihteki yerini, hem modern psikolojideki yerini, hem de dinimizin rüya ile ilgili fikirlerini inceleyerek insan üzerindeki etkileri belirlenmeye çalışıldı. Şunu da belirtmek gerekiyor ki, bu yüksek lisans çalışması, ileride doktora ve sonrası çalışma planları içinde yalnızca küçük bir giriş mahiyetini taşımaktadır. Konu hakkında daha detaylı ve tatmin edici çalışmalara öncü olacak mahiyettedir. Değerlendirirken bu husus, göz önünde alınarak karar verilmelidir. Bu doğrultuda kısaca şu sonuçlara varıldı. 1)Rüya, fizik kanunlarının dışında canlı, hareketli ses ve şekillerin karışımıdır. Bu ses ve şekiller, hafızadan irade dışı bir uyarıcı etkisi ile şuura dökülmeye başlar. Dolayısıyla rüya, hafızadaki şekil ve sesleri harekete geçiren bu uyandırıcı organizmanın herhangi bir noktasındaki biyolojik değişikliktir. Rüya tecrübesi, biyolojik özellikler içermesinin yanında şuur ile olan ilgisi nedeniyle ruhsal kaynaklı bir tecrübedir. Rüyanın insanın psikolojik dengesinin devamlılığı açısından gerekli olduğunu deneysel psikolojideki rüya mahrumiyeti ile ilgili yapılan çalışmalarla açıkça anlaşılmaktadır. Rüyalar, uykunun devamını sağlamakta dolayısıyla dinlenmemize yardım etmekte, hem de insanoğlunun bilinçaltında varolan çoğu zaman kendisinin bile fark edemediği düşüncelere ayna tutmaktadır. Bunların dışında


rüyaların fiziksel alemle,

metafiziksel alem arasında bir araç olduğuna da

inanılmıştır. İşin burasında rüya tabiri olayının nasıl olması gerektiği ile ilgili çalışmalar başlamaktadır. Özellikle doğudaki topluluklar ve dinlerde rüya tabirine çokça yer verilmiştir. Rüyanın okunmamış bir mektup olduğu fikriyle bir çok insan rüya tabiri ile ilgili çalışmalarda bulunmuştur. Her topluluğun kendi inançlarına, kültürüne ve alışkanlıklarına göre rüyalar tabir edilmiştir. Daha çok ilahi kaynaklarla ilişkilendirilen rüya tecrübesi, özellikle Hint, Çin ve Yunan gibi toplumlarında ruhsal kökenli, tabiat üstü varlıklarla insan arasında birer araçtırlar. Rüya ile en çok, kahinler, büyücüler, filozoflar ve din adamları uğraşmışlardır. Rüya tabir uzmanları da zamanla ortaya çıkmıştır. Üç büyük dinde de rüyalara büyük önem verilmiş. 2) Doğuda ilahi dinler ekseninde yapılan rüya ve rüya tabiri çalışmalarından sonra 19.y.y.’da modern psikolojinin de doğuşuyla beraber 20.y.y.’ın başında özellikle Sigmund Freud’un rüya ile ilgili geniş kapsamlı çalışmalarıyla beraber psikoloji alanında rüya konusu inceleme alanı bulmuştur. Freud, rüyaları, tümüyle materyalist bakış açısıyla incelemiştir. Başkalarının dediği gibi ilahi kaynaklı olmadığını sadece arzu tatmininden ibaret bilinçaltındaki düşüncelerin serbest olarak yüzeye çıktığı, insanların bu yolla ruhsal ve fiziksel olarak rahatlayıp tatmine ulaştığı bir olay olarak görmektedir. Tezin ikinci bölümünde anlattığımız gibi onun bu tezi, kısmen kabul görmüştür. Jung, Adler ve Fromm tarafından eleştirilmiştir. Bazı rüyaların arzu tatminini sağladığı kabul edilebilir, özellikle fiziksel ihtiyaçlarla ilgili olan yeme, içme, cinsellik, korku, cesaret gibi. Ancak bütün rüyaları, bunlardan ibaret görmek, yanlıştır.“Freud’un

rüyaların

çoğu

kez

arzularımızın

sembolik

tatminlerle

giderilmesine yaradığını bulması çok önemliydi. Ama bunun bütün rüyalar için geçerli olduğu iddiası, onun bu büyük buluşunu sınırlamıştır. Rüyalar, isteklerin tatmini biçiminde, korkuların dile gelmesi olarak da belirebilirler. Ama bunlardan da önemlisi, rüyaların bazı zamanlarda kendimiz ve başkaları hakkındaki anlayışımızı ortaya koymalarıdır. Neticede rüyalar, yalnızca akıl dışı arzularımızı dile getirmezler. Çoğu kez rüya, insanların kendileri ve çevreleri hakkında farkına varamadıkları görüşlerini, inançlarının bir belirmesidir. ve rüya yorumunda en önemli nokta, bu iki durumu birbirinden ayırabilmektir.” 434 Jung’ a göre Freud’un kusuru, her şeyi, 434

Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.146


Oedipus kompleksi etrafında görmesi ve ana unsur olarak, cinsiyet hislerini çok kullanması idi. Jung da başka aşırı bir fikirle bunu düzeltmeye çalışıyordu. Jung, rüyaların arkasındaki motifin, dini duygular olduğunu iddia ediyordu. Yani bir insan rüyada kendine ait değildir. Toplumun ilkel tecrübelerinin esiridir. 435 diyerek Freud ile aralarındaki farklı fikirleri dile getiriyor.

Fromm’a göre

Freud, rüyaları,

uykumuz sırasında oluşan akıldışı ruhsal faaliyetler olarak tanımlar. O, rüyaları, yalnızca kişiliğimizin akıldışı bölümü ile ilgili görür. Ama Fromm’un görüşleri, bu tanım ve kuram ile çatışmaktadır. Fromm’a göre rüyalar, ruhumuzun hem en alt düzeydeki akıldışı özelliklerini ama aynı anda da en yüce ve değerli yönlerini gösterebilirler. Adler de Freud’un kuramına karşı çıkmaktadır. Bireyin içinde bulunduğu çevresel şartların hem normal yaşamına hem de rüyalarına yön verdiğini düşünmektedir. 3) Son olarak rüya tecrübesinin dinimizdeki temellerini Kur’an-ı Kerimdeki Hz. İbrahim(a.s.), Hz Yusuf (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.v.) ile ilgili olan ayetlerde açıkça rüyanın ne ifade ettiği ve sonrasında rüya vahiy ilişkisinde rüya vasıtasıyla vahyin gelmediğini yalnızca sünnete kaynaklık ettiği; Kur’an’da rüya anlamında kullanılan diğer kelimeler de görüldü. Hadislerde rüyanın temellerini izah ederken peygamber efendimizin şu hadisinin temel başlangıç olduğu sonucuna varıldı. “Rüya üç kısımdır: Biri salih rüya olup Allah’tan müjdedir. Diğeri, şeytanın verdiği hüzündür. Üçüncüsü, kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdendir. Biriniz hoşlanmadığı bir şey, görürse hemen kalkıp namaz kılmalı. O’nu kimseye söylememelidir.” 436 Yani hem peygamber efendimiz hem de onun izini takip eden alimlerimiz rüyaları bu hadiste kısaca özetlendiği biçimde algılamışlardır. Kimisini tecrübeyle denenmek üzere metafiziksel alemden yol gösterici, ilahi kaynaklı kabul etmişler. Kimisini korkutucu, şeytani günahların mahsulü olarak kabul etmişler. Kimisini ise, psikologların bahsettiği üzere nefsin arzuları olarak kabul etmişlerdir. “İslam alimleri, tabir ilmini, din, ahlak ve tıp ilimleri kadar üstün ve şerefli kabul edilmekle birlikte ilham gibi peygamberlerin gördüğü ve tabir ettiği rüyaların dışındaki bütün rüya ve tabirleri kesin ilim sayılmamaktadır. Yani bu ilimle bir 435

Türek,İbrahim,a.g.e.,s.32 Müslim,Rüya,42,h.no:2263

436


İslami hüküm ispat ile nakzedilemez, onunla amel edilemez. Bilhassa şeriat ehli İslam alimleri, amel etme derecesinde rüya ve rüya ilmine verilen öneme karşıdırlar.” 437 Sonuçta rüyalar, hükme kaynaklık teşkil edemezler. Ayrıca rüyalardan şeriata aykırı hükümler çıkarmak İslami esaslara aykırı görülmektedir. Yanlış yapılan bir tabir insanları hatalara sürükleyebilir. Rüyaların hayatımızdaki değeri ve önemi, sünnet vahyine kaynaklık etmektir. Sadık rüyalar vasıtasıyla da günlük hayatımızda karşılaştığımız problemleri çözerken aklın rehberliğinde insanın metafiziksel yönü olan kalbinin, hissiyatının yardımıyla insanı huzura erdirmektir. Rüyalarda olmaz diye bir şey yoktur, olabilirlikler hakimdir. Günlük hayatımızda yaşayamadığımız birçok deneyimi rüyada yaşayabiliriz. Bu, hem bizim hayatımıza katkıda bulunur, hem de başkalarını daha iyi anlamamıza ve empati geliştirmemize yardımcı olur. Rüyadaki sınırsızlıklar, bizim bilincimizi genişletir farkındalığımızı artırır. Aslında rüyalarda da biz yaşamaya devam ederiz . Sonuçta

rüya

tecrübesi,

içinde

barındırdığı

psikolojik

ve

dini

özelliklerinden dolayı, Din Psikolojisi alanında çalışacak herkese çok önemli katkılar sağlayacak. Konunun derinliği ve birçok ilim dalını ilgilendiren özelliği ile de İlahiyat sahasına vakıf olabilme adına faydaları olacaktır.

437

Havva, Said; a.g.e.,s.311-314


KAYNAKÇA Kur’an-ı Kerim Açıkalın,Bünyamin,Kur’an-ı Kerim’de Rüya Kavramı,Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,İstanbul,1996 Açıkgenç,Alparslan,Bilgi Felsefesi,İnsan Yay.,Ankara,1992 Adasal,Rasim,Medikal Psikoloji, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yay.,Ankara, 1965 Adler,Alfred,İnsan Tabiatını Tanıma Sanatı,(Çev: Ayda Yörükan), Türkiye İş Bankası Yay.,Ankara,1995 - Yaşama Sanatı,(Çev: Kamuran Şipal),Say Yay.,İstanbul,2001 - Psikolojik Aktivite,(Çev: Belkıs Çorakçı),Say Yay.,İstanbul,2001 Ahmed Asım Efendi, el- Okyanusu’l- Basit fi Tercemeti’l- Kamusi’l-Muhit, İstanbul,h.1305 Ahmed b. Hanbel,Ebu Abdullah eş-Şeybani, Müsned,Mısır, b.t.y. Albayrak,Halis,Kur’an’da İnsan Ğayb İlişkisi,Şule Yay.,İstanbul,1993 Alusi,el Bağdadi,Ruhu’l Meani fi Tefsiri’l Kuran’il Azim,Matbaay-ı Kübra,Mısır, h.1301 Ana Britanica Ansiklopedisi,Ana Yay.,İstanbul,1990 Apaydın,Halil,“Rüya ve Foksiyonu”,19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,Samsun,1997 Arkonaç,Sibel Ayşen Psikoloji,Zihin Süreçleri Bilimi, Alfa Yay.,II. Baskı,İstanbul, 1998 Arvasi,Abdulhakim,Tasavvuf Bahçeleri,(Çev:Necip Fazıl Kısakürek),Büyük Doğu Yay.,VII. Baskı,İstanbul,2001 Atay,Hüseyin,Kur’an’da Bilgi Teorisi,Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,Ankara,1970 Ateş, Süleyman,Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri,Çağrı Yay.,İstanbul,1998


Ayas,Kemal,Dinde İlimde Rüya ve Rüya Tabirleri,Raşit Bütün Matbaası,II. Baskı İstanbul,1949 Ayni,Bedruddin Mahmud b.Ahmed,Umdetu’l -Kari fi Şerhi Sahih-i Buhari, Kahire, b.t.y. Azimabadi,Muhammed Şemsu’l Hak Ebut Tayyib,Avnul Mabud Şerhu Süneni Ebi Davud,Beyrut,1995 Baymur,Feriha,Genel Psikloji, İnkılap Yay.,İstanbul, 1985 Bergson, Henri,Zihin Kudreti (Çev:Mirac Katırcıoğlu),MEB Yay.,İstanbul, 1989 Bilmen,Ömer Nasuh,Kur’an Tefsiri,Bilmen Yay.,İstanbul,1994 -Büyük İslam İlmihali, Akçağ Yay.,Ankara,1996 Brenner,Charles,Psikanaliz Temel Kavramları,(Çev: Işık Savaşır- Yusuf Savaşır), HYB Yay.,II. Baskı,Ankara,1998 Buhari,Ebu Abdullah Muhammed b.İsmail, Camiu’s Sahih,Çağrı Yay.,II. Baskı, İstanbul, 1992 Cerrahoğlu,İsmail,Tefsir Usulü;Türkiye Diyanet İşleri Vakfı Yay.,Ankara,V. Baskı, 1985 Cevheri, İsmail b. Hammad, es-Sıhah, II. Baskı, Kahire,1982 Cevizci,Ahmet,Felsefe Sözlüğü,Paradigma Yay.,İstanbul,2002 Cüceloğlu,Doğan,İnsan ve İnsan Davranışı,Remzi Kitabevi,V.Baskı,İstanbul,1994 Cüce,Taner; İslam’da Rüya- Amel İlişkisi,Diyanet Dergisi,Ankara,1977 Çankı, Mustafa Namık,Büyük Felsefe Lugati,Devlet Matbaası, İstanbul,1955 Çelebi,İlyas,İslam İnancında Ğayb Problemi,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay.,İstanbul,1996 Challaye,Fellicien,Freud ve Freud Doktrini,(Çev: Halis Özgü),Özgü Yay.,II. Baskı, İstanbul,1968 Çoruh,Hakkı Şinasi,Rüya Dünyamız,Kitapçılık Ticaret Limitet Şirketi Yay. İstanbul,1968 Darimi,Abdullah b. Abdurrahman,es-Sünen,Çağrı Yay.,II. Baskı,İstanbul,1992 Dee,Nerys,Rüyaları Anlamak,(Çev:Nilüfer Kavalalı), İlhan Yay.,İstanbul;1997


Debbağ,Abdulaziz,El-İbriz,Şeriat,Marifet,Hakikat,(Çev:C.Yıldırım)Demir Yay., İstanbul,1976 Demirci,Muhsin,Vahiy Gerçeği,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.,İstanbul,1992 Develioğlu,Ferit,Osmanlı Türkçe Ansiklopedik Sözlük,Doğuş Matbaası,Ankara, 1962 Doğrul,Ömer Rıza,Dinler Tarihi,İnkılap Kitapevi Yay.,İstanbul,1963 Downs,Robert,Dünyayı Değiştiren Kitaplar,(Çev: Erol Güngör) Ötüken Yay.,II. Baskı,İstanbul,1995 Dudley,Geoffrey.A.,Rüyalar,(Çev: Meltem Can), Arena Yay.,İstanbul,1992 Ebulleys Es- Semerkandi,Tenbihu’l Ğafilin, (Çev:A.Akçiçek),Bedir Yay.,İstanbul, 1977 Ebu Zehra,Muhammed,İslam Hukuku Metodolojisi; (Çev:Abdulkadir Şener), Fecr Yay.,Ankara,1996 Ebu Davud,Süleyman b.el-Eş’as-es-Sicistani,es-Sünen,Çağrı Yay.,II. Baskı,İstanbul 1992 Eflaki,Ahmed,Ariflerin Menkıbeleri,(Çev: T.Yazıcı),M.E.G.S.B.Yay.,İstanbul,1986 Elmalılı Hamdi Yazır,Hak Dini Kur’an Dili,Feza Yay. İstanbul,1992 Emiroğlu,Tahsin,Esbab-ı Nuzul,Ülkü Basımevi,Konya,1976 Eren,Sadi,Kur’an’da Ğayb Bilgisi,IşıkYay.,İzmir,1995 Ersevim,İsmail,Psikanalizin Temelleri Üzerine, Assos Yay., İstanbul, 2002 Erul, Bünyamin, “Vahyi Ğayri Matluv Hakkında Bazı Mülahazalar ve Bir Eleştirinin Eleştirisi”,İslamiyet Dergisi,Ankara,2000 -Sahabenin Sünnet Anlayışı,Diyanet İşleri Bas.,Yay.,Ankara,2001 Erzurumlu İbrahim Hakkı,Marifetname, Kitap San. Yay.,İstanbul,1984 Erdoğan,Mehmet,Akıl-Vahiy Dengesi Açısından Sünnet,M.Ü.İ.F.V. Yay.,İstanbul, 1995 Farabi,Ebu Nasr Muhammed,Medinetu’l Fazıla,(Çev: Nafiz Danışman),Maarif Basımevi Yay.,İstanbul,1956


Fazlurrahman,Ana Konularıyla Kur’an,(Çev:Alparslan Açıkgenç),Fecr Yay. Ankara,1987 -İslam,(Çev:Mehmet Dağ-Mehmet Aydın),Selçuk Yay.,İstanbul,1992 Firdevsi,Ebu’l- Kasım Mansur b. Ali,Şehname,(Çev:Necati Lugal),Maarif Basımevi Yay.,İstanbul,1994 Freud,Sigmund,Rüya Yorum Metodu,(Çev:Ayşegül Günkut),Ataç Kitabevi Yay., İstanbul,1991 - Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,(Çev: Kamuran Şipal) Cem Yay.,İstanbul,1996 - Hz. Musa ve Tek Tanrıcılık,(Kamuran Şipal), Bağlam Yay.,I. Baskı, İstanbul,1987 - Endişe, (Çev: Leyla Özcengiz), Dergah Yay.,I. Baskı, İstanbul,1977 - Psikanaliz ve Uygulama,(Çev:Muammer Sencer),Say Yay.,İstanbul 2001 - Psikanaliz Üzerine (Çev:A.Avni Öneş), Say Yay., İstanbul,2001 - Düşlerin Yorumu,(Çev: Emre Kapkın),Payel Yay.,I. Baskı,İstanbul 1996 - Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,(Çev: Ali Seden), Altın Kitaplar Yay.,İstanbul, 1978 - Olgu Öyküleri,(Çev: Ayhan Eğrilmez),Payel Yay.,İstanbul,1996 - Narsizm Üzerine ve Schreber Vakası,(Çev:Banu Büyükkal-Saffet Murat Tura),Metis Yay.,I.Baskı,İstanbul,1998 - Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları, (Çev: Emre KapkınAyşe Kapkın) , Payel Yay., İstanbul,1998 - Rüya Yorum Metodu, ( Çev:Ayşegül Günkut), Ataç Kitabevi Yay.,İstanbul,1964 - Günlük Yaşamın Psikopatolojisi, (Çev: Şemsa Yeğin ),Payel Yay.,I.Baskı,İstanbul,1996 Freud,Sigmund-Breuer,J., Histeri Üzerine Çalışmalar, (Çev: Emre Kapkın ) Payel Yay. İstanbul,2001


Freud,Sigmund_Jung,Gustav-Adler,Alfred,Psikanaliz Açısından Edebiyat, (Çev:Selahattin Hilav),Dost Kitabevi Yay.,II. Baskı,Ankara,1981 Fordham,Frieda, Jung Psikolojisinin Ana Hatları,(Çev: Aslan Yalçıner),Say Yay., İstanbul,2001 Forrester,John,Freud Savaşları;(Çev:Hakan Atalay),Ayrıntı Yay.,İstanbul,2000 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü Arıtan),Arıtan Yay.,I.Baskı,İstanbul,1981

ve

Sınırları,(Çev:

Aydın

- Psikanaliz ve Din, (Çev: Şükrü Alpagut ),Kabalcı Yay.,İstanbul,1990 - Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,(Çev: Aydın Arıtan-Kaan Ökten), Arıtan Yay.,İstanbul,1990 - Erdem ve Mutluluk,( Çev:Ayda Yörükan ),Türkiye İş Bankası Kültür Yay.,V. Baskı,Ankara,1999 Gazzali,Ihya-ı Ulumu-d Din, (Çev: Ahmed Serdaroğlu),Bedir Yay.,İstanbul,1975 Gençtan,Engin,Psikanaliz ve Sonrası,Maya Yay.,II. Baskı,Ankara,1984 Geylani,Abdulkadir,Atiyye-i Subhaniye,(Çev: Mehmet Arif),Uluçınar Yay.,İstanbul 1983 Gürol,Ender,Jung, Cem Yay.,İstanbul,1977 Günay,Umay, Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yay.,Ankara,1998 Gündüz,İrfan, Gümüşhanevi Ahmed Ziyaeddin,Seha Neşriyat,İstanbul,1984 Halil b.Ahmed,Ebu Abdurrahman el Ferahidi ,Kitabu’l-Ayn,II. Baskı,h.1410 Hall,Calvin.S,Freudyen Psikolojiye Giriş, (Çev:Ersan Devrim),Kaknüs Yay.,I. Baskı,İstanbul,1999 Hamidullah,Muhammed,İslam Peygamberi (Hayatı ve Faaliyeti),(Çev: Salih Tuğ,), İrfan Yay.,İstanbul,1991 Hatipoğlu,Haydar,Sünen-i İbn-i Mace Tercüme ve Şerhi,Kahraman Yay.,İstanbul, 1982 Havva, Said,Ruh Terbiyemiz,(Çev: İ.Ateş,M.Sait Şimşek),Kayıhan Yay.,II. Baskı, İstanbul,1986 Hemmam b.Münebbih,Sahifetu Hemmam b.Münebbih, (Çev:Talat Koçyiğit) Ankara Üniversitesi Basımevi, 1967


Hökelekli,Hayati,Din Psikolojisi,Türkiye Diyanet Vakfı Yay.,Ankara,1998 İbnu’l Arabi,Muhyiddin Muhammed b.Ali, Tuhfetu’s Sefere,(Çev:A.Akçiçek), Rahmet Yay.,İstanbul,1971 İbn Ebi Şeybe,Ebu Bekir Abdullah b. Muhammed,el-Musannef, Daru’s- Sakafiye,I. Baskı,Riyad,h.1409/m.1989 İbn-i Sirin,Kitabu Fit-Tabir,Matbaayı-Curnal,Mısır,h.1297 -Müntehabu’l Kelam Fi Tefsiri’l Ahlam, IV. Baskı,Kahire,h.1329 İbn Mace,Ebu Abdullah Muhammed b.Yezid, Es-Sünen, Çağrı Yay.,İstanbul,1992 İbni Haldun,Ebu Zeyd Abdurrahman b.Muhammed,Mukaddime,MEB Yay.,(Çev: Zakir Kadir Ugan) İstanbul,1996 İbn Manzur, Ebu’l Fadl Cemalu’d-Din Muhammed b.Mükrim, Lisanu’l –Arab, Beyrut,1955 İbn Hacer,Ebu’l Fazl Şihabeddin Ahmed b. Ali b. Muhammed,Fethu’l Bari bi Şerhi Sahihu’l Buhari,Beyrut,h.1379/m.1986 İbn Hazm,Ali b.Muhammed b. Hazm,(v.456/1064),İhkam,Kahire,h.1404,m.1984 İbn Kesir,Ebu’l Fida İsmail b.Ömer Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri (Çev:Bekir Karlığa -B.Çetiner),Çağrı Yay.,İstanbul,1983 İmam-ı Rabbani,Mektubat-ı Rabbani,( Çev:Abdulkadir Akçiçek ),Cümle Yay., İstanbul,1986 İsfehani,Hüseyin b.Muhammed Rağıb,El-Mufredat fİ Ğaribil Kur’an ,Beyrut,b.t.y. Jung,Carl Gustave,Din ve Psikoloji, (Cengiz Şişman), İnsan Yay.,II. Baskı, İstanbul, 1997 - Analitik Psikoloji,(Çev: Ender Gürol), Payel Yay.,İstanbul,1997 Kadı,Abdulfettah, Esbab-ı Nuzul,(Çev: Salih Akdemir),Fecr Yay.,Ankara,1986 Kattani,Muhammed Abdulhay b.Abdu’l- Kebir,Hz.Peygamberin Yöntemi (Çev:Ahmet Özel), İz Yay.,İstanbul,1990 Kaya, Nusret; Psikoestetik, Sistem Yay., İstanbul ,1999 Konuk,Ahmet Avni,Fususu’l Hikem Tercüme ve Şerhi,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.,İstanbul,1989


Köse,Ali,Freud ve Din, İz Yay., İstanbul,2000 Kindi,Ebu Yusuf Yakub İbn İshak,(Çev:Mahmut Kaya),Felsefi Risaleler,İz Yay., İstanbul.,1994 Kuşeyri,Abdulkerim b. Hevazin,Er-Risale,(Çev:Süleyman Uludağ), Dergah Yay., İstanbul,1981 Kübra, Necmeddin,Tasavvufi Hayat,(Hazırlayan: Mustafa Kara),Dergah Yay., İstanbul, 1986 Malik b. Enes,Ebu Abdullah el-Eshabi,el- Muvatta,Mısır,h.1320 Mir Mustansır;Kur’ani Terimler Sözlüğü,(Çev:Murat Çit Kaya),İnkılap Yay., İstanbul,1996 Mutçalı,Serdar;Dağarcık Sözlüğü,Dağarcık Yay.,İstanbul,1995 Müslim,Ebu’l-Hüseyin b.el-Haccac,el-Camiu’s- Sahih,Çağrı Yay.,II. Baskı,İstanbul, 1992 Nablusi,Abdulgani b.İsmail; İslam Rüya Tabirleri Ansiklopedisi,(Çev:Ali BayramM.Sadi Çöğenli),İstanbul,1981 Neccar,Ali Muhammed;EL-Mu’cemu’l Vasit,Çağrı Yay.,II. Baskı,İstanbul,1990 Oktay,Güngör; Metro İngilizce- Türkçe Sözlüğü,Metro Yay.,İstanbul,1993 Öğüt,Gündüz,Rüyalarınızdan Yararlanın, Ege Meta Yay.,İzmir,1999 Özakpınar,Yılmaz,Psikoloji’nin Kavramsal Yapısı,Ötüken Yay.,İstanbul,2000 Özbaydar,Sabri,Rüyaların Fonksiyonu, Baha Matbaası,İstanbul,1971 Özgü,Halis, Rüya Nedir?,Öğretmen Dergisi Yay., Ankara,1959 - Freud ve Freudizm,Öğretmen Dergisi Yay.,Ankara,1959 - Freud-Adler-Jung-Sjondi,Öğretmen Dergisi Yay.,Ankara,1960 Özgül,Metin Kayahan,Siyasi Rüyalar,Akçağ Yay. Ankara ,1989 Öztürk,Ziya,Rüya Tabirleri Ansiklopedisi,Şelale Yay.,İstanbul,1980 Öztürk,Yaşar Nuri,Tasavvufa Giriş Varlık ve İnsan,Yelken Matbaası,İstanbul,1978 - Kur’an ve Sünnete Göre Tasavvuf,Yeni Boyut Yay.,İstanbul 1993


Öztürk Yaşar Nuri, Kuşadalı İbrahim Halveti;Yani Boyut Yay.,İstanbul,1993 - Kendi Dilinden Hz.Muhammed,Yeni Boyut Yay.İstanbul,1993 Razi,Fahruddin Muhammed b.Ömer,Tefsiru’l Kebir,II. Baskı,Tahran,b.t.y. Reuchilin,Maurice,Psikoloji Tarihi,(Çev: Tanju Gökçöl) İletişim Yay.,İstanbul,1997 Reich,Wilhelm,Reich Freud’u Anlatıyor, (Çev: Bertan Onaran),Payel Yay.,İstanbul 1981 Sakallı,Talat,Rüya ve Hadis Rivayeti,Tokoloğlu Ofset Yay.,Isparta,1994 Schimmel,Annemarie,Dinler Tarihine Giriş, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay.,Ankara,1955 Sofuoğlu,Mehmet,Sahi-i Müslim ve Tercümesi, İrfan Yay.,İstanbul,1970 Spiegelman,J.Marvin-Pir Vilayet Han-Fernandez Tasnim,Jung Psikolojisi ve Tasavvuf, (Çev:Kemal Yazıcı- Ramazan Kutlu),İnsan Yay.,II. Baskı,İstanbul,1997 Şahinoğlu,M.Nazif; “Tabir”, İslam Ansiklopedisi,M.E.B. Yay., İstanbul,1986 Şatıbi,Ebu İshak İbrahim b. Musa,el- İtisam,bi’l- Kitab ve’s Sünne,Mektebetu’tTicariyyetu’l Kübra,Mısır, h.1578 - el-Muvafakat (Çev: Mehmet Erdoğan),İz Yay.,İstanbul,1990 Tantavi,Cevheri,El-Cevahir Fi Tefsiri’l- Kur’ani’l Kerim,Mısır,h.1350 Tirmizi,Ebu İsa Muhammed b. İsa,es-Sunen,Çağrı Yay.,II. Baskı,İstanbul,1992 Tuğlacı, Pars,Okyanus Sözlüğü, Pars Yay.,İstanbul,1974, Tura,Saffet Murat,Freud’dan Lacan’a Psikanaliz,Ayrıntı Yay.,İstanbul,1996 Tunç,M.Şekip,Psikolojiye Giriş, İstanbul Üniversitesi Yay.,İstanbul,1949 Türkoğlu, Berrin,Rüyaların Gizli Dili, Sınır Ötesi Yay.,İstanbul,2001 Türek,İbrahim,Rüyalar,Varlık Yay.,İstanbul,1965 Yılmaz,H.Kamil,Aziz Mahmut Hüdayi ve Celvetiyye Tarikatı,Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Yay.,İstanbul,1980 Yıdırım,Ahmet, “ Tasavvuf Ehlinin Hadis Rivayeti ve Rivayet Usulleri Açısından Tasavvuf Hadis Münasebeti”,İslami Araştırmalar Dergisi,Ankara,1997


Yörükan,Turhan;Alfred Adler,Türkiye İş Bankası Kültür Yay.Ankara,2000 Yurdatap, Selami Münir,İslam Dininde Rüya ve Rüya Tabirleri, İstanbul,1973 Yüksel,Hasan Avni,Türk- İslam Tasavvuf Geleneğinde Rüya,Gazi Üniv: Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi,Ankara,1990 Zebidi,Zeynuddin Ahmed b. Ahmed,Sahih-i Buhari Muhtasarı,Tecrid-i Sarih Tercümesi (Çev: Kamil Miras) T.D.İ.B.Yay.,VII. Baskı,Ankara,1984 Zemahşeri,Ebu’l- Kasım Carullah Mahmud b.Ömer, el- Keşşaf an Hakaiki’t Tenzil ve Uyuni’l- Ekavil fi Vucuhi’t Te’vil,Beyrut,1993


ÖZET “Rüya tecrübesinin psikolojik ve dini temelleri” başlıklı yüksek lisans tezi, giriş ve üç bölümden müteşekkildir. Giriş kısmında tezimizin konusu, amacı, önemi ve araştırma metodu bulunmaktadır. İlk bölüm olan “Rüya ve tabirinin açıklanmasında; rüyanın kelime ve terim anlamı, uyku ile beraber nasıl oluştuğu, içeriği, tabirin ne olduğu, tabir yöntemi, tabirin tarihi, psikolojik tabir çalışmaları ve rüyanın kısımlarından bahsedildi Rüya tecrübesi ile ilgili temel prensipler inceledikten sonra ikinci bölüm olan çağdaş psikologlara göre rüyanın temellerine geçildi. Bu bölümde modern psikolojinin rüya ile ilgili görüşleri psikologlar aracılığıyla ortaya koymaya çalışıldı. Özellikle Sigmund Freud’un rüya ile ilgili çalışmalarına yer verildi. Bu doğrultuda Freud’un psikanaliz ekolünden başlayarak Freud’a göre rüya ve uyku tanımlandı. Mahiyetinden, fonksiyonundan, kaynağından, yorumlanma tekniğinden, sembolizminden ve rüya çeşitlerinden bahsederek Freud’un çözümlemesini yaptığı rüyalardan örnekler verildi. Ardından Freud’un rüya kuramının dayandığı temellere ve kuramına karşı yapılan eleştirilere yer verildi. Jung, Adler ve Fromm’un rüya kuramlarını Freud ile karşılaştırmalı olarak ele alıp ikinci bölümü bitirildi. Üçüncü bölüm olan “İslam dininde rüyanın temellerinde” ise Kur’an, Sünnet ve İslam alimlerinin rüya hakkındaki tespitlerine yer vererek rüya ile dini yaşantımız arasındaki ilişkinin ne olduğu izah edilmeye çalışıldı. Sonuçta rüya tecrübesi, içinde barındırdığı

psikolojik ve dini

özelliklerinden dolayı, Din Psikolojisi alanında çalışacak herkese çok önemli katkılar sağlayacak. Konunun derinliği ve birçok ilim dalını ilgilendirir özelliği ile de İlahiyat sahasına vakıf olabilme adına faydaları olacaktır. Tezin bu konuda çalışacak herkese az da olsa yararlı olmasını diliyoruz.


ABSTRACT Our high licence thesis that named experience of dream on pschology and principals of religion is formed from three sections. The theme, aim, importance and research metods are presented at the geining of our thesis. We told the dream and its explanation, the meaning of dream as a vocabulary, how it is formed with the sleep, dream’s content, what it dream’s explanation, the dream’s explanation history the study on psychological dream’s explanation and the section of dreams at this section. After we examined the basic principles about dream experience than we spread to the second section that is about the basic of dreams according to the nowadays psychologist. At this section we tried to put down the idea of modern psychology by psychologists. Especially we put down the study of S.Freud on dreams. At this direction we told dream and sleep according to S.Freud psychoanaysis ecology. By giving information about reality, function, source, explanation, technique, symbolize and the kinds of dreams we gave examples that S.Freud had made analysis. After than we discussed Freud’s dream theory based on basics and the criticism that has been made on the theory. We finished the second section by comparing Jung, Adler and Fromm’s dream theory by Freud’s dream theory. We tried to understand the relationship between our religion life and dream by telling the dream principles of İslam religion based on Quran, Sunna and İslam scholars determinition about dreams. As the result, the experience of dream will provide everyone who will study on religion psychology because of its psychological and religious charecteristics, that is taken refuge in. İt will provide advantages to the theology section because of subject and the relationship to many science branches. We wish our thesis will help everyone even less who will study on subject like this.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.