Sosyal psikoloji psikoloji, bireyin davranışlarını sosyoloji

Page 1

SOSYAL PSİKOLOJİ Psikoloji, bireyin davranışlarını; sosyoloji, olgular arası ilişkileri ele alırken, sosyal psikoloji, bireyin davranışlarının grup içindeki görünümünü ele alır. Sosyal psikolojinin, sosyoloji ve psikolojiden farkını, konuları ele alış biçimleri ile görmek daha kolay olmaktadır. İNTİHAR : psikoloji ⇒ bireyin saldırganlık eğiliminden ortaya çıkar. olaylara kendilerince çözüm yolu bulmaya çalışan bireylerin gösterdiği davranış biçimidir. yön değiştirme mekanizması ile kişi saldırganlık eğilimini intihar ile kendi üzerinde gösterir. ( içe döner ) sosyoloji ⇒ intiharlar; ekonomik refahın az, işsizliğin çok olduğu dönemlerde ortaya çıkar. ( Amerika’ da olduğu gibi... ) İntihar sosyal bir olgudur ve ancak diğer sosyal olay ve/veya olgular ile açıklanması mümkündür. sosyal psikoloji ⇒ bireylerin davranışlarını topluma göre ele alırlar. • intihar ve yoksulluk artmıştır… bireysel faktörler önemli olmakla beraber, birey-çevre ilişkisine de önem verir. • sosyal psikoloji, psikolojinin bir alt dalıdır… ∗∗∗ sosyolojide intiharın yarattığı toplumsal olgu, psikolojide ise intiharın kişisel nedeni incelenir. sosyal psikoloji; 1- bireyin “sosyal davranışlarını” ele alır. 2- bireyin “grup içindeki davranışlarını” ele alır. 3- bireylerin “kişiler arası davranışlarını” ele alır. 4- bireyin davranışlarının, diğer bireyleri “nasıl etkilediğini” ele alır. • sosyal psikoloji bireyin davranışlarını esas aldığı kadar, “birey-grup ilişkisi” ne de önem verir… SOSYAL DAVRANIŞ Uyarıcısı, sosyal bir olgu ya da olay olan davranıştır. Zihinsel ürün sonucu ortaya çıkarlar. • Etki vardır. Birey, diğer bireylerin varlığından etkilenir. • Sosyal davranışın uyarıcısı sosyaldir. • Öğrenilmiştir ve tasarlanmıştır. • Kültürden etkilenir. TOPLUMSAL ETKİ ( SOSYAL ETKİ ) Başkalarının söyledikleri ve yaptıkları davranışları etkileyen davranışlar kümesidir. Sosyal psikolojinin başlıca araştırma konusudur. Sosyal psikoloji, birey davranışlarının, başkalarının gerçek ya da hayali davranışlarından nasıl etkilendiğini araştıran bilim dalıdır. • Gelenekler, normlar, değerler… gibi etkenler de gerçek ya da hayali davranışı etkileyen başlıca etkenlerdir.

1


Birey sosyal bir varlıktır ve diğer bireyler ile birlikte olma ihtiyacı hisseder. Bunun temelinde birlikte olma içgüdüsü yatmaktadır. Duyguları tatmin etme ihtiyacı da buna gerektirir. (korku, heyecan…gibi) Bir başka neden ise kendini tanıma isteğidir. Birey ancak bir başkasının varlığı, onun yorumları ile, kendini tanıyabilir. Karşı karşıya gelen bireyler etkileşir. ( iyi veya kötü olarak ) İyi etkileşimde bulunursa onu korumaya çalışır, arkadaş olur; kötü etkileşimde bulunursa saldırı eğiliminde bulunur düşman olur. Bireyin kendini tanımasının asıl nedeni, başkaları ile ne ölçüde etkileşimde bulunabilirim, onları nasıl etkileyebilirim, potansiyelim nedir… gibi sorularına cevap aramasıdır. Etkileşim sırasında algısal süreçler de önemlidir. Algısal süreç, herhangi bir uyaran ile karşılaşmamız halinde, onu yorumlama şeklimizdir. Algılarımızın oluşmasında deneyimlerimizden de yararlanırız. ⇒ nesneler kendilerini olduklarından farklı gösterememelerine rağmen birey öyle değildir. İnatçı biri kendisini inatçı değilmiş gibi insanlara tanıtabilir. Bireyler, başkalarında gözlenen davranışları inceleyerek, gözlenemeyen davranışları hakkında yorumlamalar –yüklemeler - yapar, onun hakkında fikirler üretir. Bu durum ile yükleme kuramları ilgilenir. Yükleme kuramları; dışsal faktörlerden çok içsel faktörler ile ilgilenir. •• bireyde yardımseverlik ne kadar doğalsa, saldırganlık da o kadar doğaldır. BİLİMİN GÖREVİ ANLAMAK → NE OLUYOR?

AÇIKLAMAK → NASIL OLUYOR?

KONTROL ETMEK

Tutumlar nasıl ortaya çıkıyor?, kişiliğimize ters düşen davranışlar hakkında ne hissederiz?, bunlarla nasıl başa çıkabiliriz?… bu soruların tamamı bizi bir derece de olsa etkiler, zihnimizde iz bırakır. • yalan söylemeyi sevmeyiz ama bazen yalan söyleriz. Davranışlarımızı kontrol etmek isteriz. Bu esnada diğer bireylerin varlığı bizim davranışlarımızı etkiler. Doğru olmadığını bildiğimiz halde sadece başkaları yapıyor diye sergilediğimiz davranışlarımızın nedeni budur. ∗ öncesinde beğenmediğimiz bir filmin arkadaşlarımızca beğenilmesi üzerine ‘evet, ben de beğendim’ dememiz… Bu şekilde biraz da olsa birbirimize benziyoruz. Birbirine benzeyen insanların bir araya gelmeleri sayesinde toplumların ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Toplum; bu itaatkar, ortak davranışların bir arada bulunması ile ortaya çıkar.

2


ARAŞTIRMA TEKNİKLERİ sosyal psikolojinin inceleme alanı birey – toplum arasındaki ilişkidir. TOPLUM

BİREY

ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ a) kuramsal araştırmalar: Eldeki mevcut olan kurama göre o kuramın doğruluğunu veya yanlışlığını ispatlamak temel amaçtır. ∗ Piaget’ in ahlak - gelişim kuramı b) gözleme dayalı araştırmalar (görgül araştırmalar): Elde belli bir kuram yoktur, ancak verilen önermeler genelleşerek kuramlaştırma çabası görülür. Bu çaba sırasında gözleme dayalı olan teknikler kullanılır. ∗ insanların korku düzeyleri arttıkça toplumsallaşma düzeyleri de artar. (bir arada olma güven verir. Stres altındaki bireyleri incelediğimizi düşünelim. Deprem, sel … gibi doğal afetlere maruz kalmış bireylerde intihar davranışını gösterme oranı azalır. Çünkü bireylerin gündelik hayatlarında bir tehlike varsa, yardımlaşma duyguları artar ve sonucunda toplumsallık davranışları sergilenir.) • bir önerme hakkında o önerme ile ilişkili olan ne kadar fazla önerme ortaya konursa, o önermenin kuramsallaşma oranı yükselir. ••Kuramsal ve görgül araştırmalar arası farklar ⇒ kuramsal araştırmalarda olumsuz sonuçlar önemlidir. Görgül araştırmalarda olumsuz sonuçların hiçbir anlamı yoktur. Olumlu sonuçlar büyük keşiflerin öncüsü olabilir. ⇒ görgül araştırmalar, görece etkili kuram geliştirmeye pek elverişli olmayan, sistemsiz fakat çabuk bilgi toplama yoludur. ⇒ görgül araştırmalar bir kurama değil, bireyin iç görüsüne ya da sezgisine dayanır. Bu yüzden de olumlu sonuçlara ulaşma çabası daha düşüktür. c) uygulamalı araştırmalar: Bu araştırma türünde tek bir problem incelenir. Özel bir sorunla ilgili araştırma yapılır. Belli bir durum üzerinde odaklaşılır. ∗ İşçilerin performansı nasıl artar? İşçilerin birbirleri ile olan ilişkileri performansı artırır mı? Güdülenme – performans arası ilişki ne yöndedir … gibi soruların cevapları aranabilir. •• Amerika’ da uygulamalı araştırmalar, Avrupa’ da ise teorik ve kuramsal araştırmalar daha çok tercih edilmektedir.

3


ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ a)İlişkisel araştırmalar (deneysel): İki ya da daha fazla değişken arasındaki ilişkiyi gözlemeye dayanır. Neden – sonuç ilişkisi olmayan, maniplenin olmadığı ve kuramların araştırıldığı araştırma yöntemidir. Görgül araştırmalar, ampirik testler ve durum incelemeleri… bunlardan bazılarıdır. DONDURMA YEMEK

SICAK HAVA

• her yönü ile incelenirse, kurama doğru yol alır. Sıcak hava ile dondurma yemek arasındaki ilişkinin ne ölçüde olduğu, başka etkenlerin olup olmadığı… gibi sorulara cevap ararız. ∗ ortada bu konuya dayalı herhangi bir kuram yoksa bunu kullanırız. ∗ bu davranışa dayalı araştırma sayısı artarsa, deneysel araştırma veya kurama dayalı araştırma kullanılır. b) deneysel araştırmalar: neden – sonuç ilişkisi vardır. Bizler var olanı değil değişkenleri belirleriz. Güçlü bir neden – sonuç ilişkisi mevcuttur. Ele alınan konuya ilişkin sebepler ortaya çıkarılır. Bağımlı değişken: üzerinde araştırma yaptığımız değişkendir. Bağımsız değişken: bağımlı değişken üzerindeki etkisi araştırılan değişkendir. ∗∗∗ konu: itaat → gruptaki birey sayısı artarsa gruba ve grubun davranışlarına ait itaatkar davranışlar da artar. 5 9 13 17 → jüri (hem sayı hem de itaat davranışı kontrol ediliyor.) 1 2 3 4 → idama karşı kişi sayısı idam idam yok var • grup büyürse, itaatkar davranışlar artar. • neden – sonuç yönü hakkında bilgi verir • avantajı, neden – sonuç ilişkisini açıklaması; dezavantajı ise, grup sayısının düşük olmasından dolayı önermelerin evrensellik taşımaması, genellemelerin zayıf olmasıdır. ∗∗∗ ilişkisel → jüri sayısı artıkça, verilen ceza artar mı? ∗∗∗ deneysel → suçu işleyen insan sayısı arttıkça verilen ceza artar mı? ↓ Ceza vermedeki rahatlık, suçun işlenmesindeki artışa veya suçu işleyen kişi sayısının çokluğuna bağlı mıdır? ∗∗∗(ceza verilirse sorumluluk paylaşılmış olur) bu yöntemler –genellikle- bir kuramın sınanması için kullanılır. ∗ İlişkisel :cezaevlerine baktığımızda çirkin insan sayısı fazladır. Araştırmalar çirkinlik arttıkça ceza eğilimi artar.

4


ALAN ve LABORATUAR DENEYLERİ a) alan deneyi: gerçek ortamlarda, gerçek insanlar üzerinde çalışma amaçlı araştırmalardır. Laboratuar deneylerinde ise ortam ve deneysel koşullar daha yapaydır. Alan deneylerinde, deneklerin tepkileri daha gerçekçidir. Herhangi bir kuşkuya neden vermez ve yanlılık’ a kapalıdır. Alan deneyleri bulguların genelleşebilmesi bakımından daha üstündür. Laboratuarlarda araştırılamayacak kadar güçlü değişken ve durumların araştırılmasına olanak sağlar. b) laboratuar araştırmaları: Denekleri seçip belirlediğimiz bir ortama sokarız. Koşullar bizim elimizde olur. ∗ ortamın renkleri kişi davranışlarını etkiler mi? → mavi, kırmızı, sarı … gibi ortamlarda kişilerden konuşma yapmasını bekleriz. Hangi ortamda daha rahat olduklarını saptarız. ⇒ araştırma yapılan gruplar dar ama toplum geniş, genellenebilir mi? ⇒ laboratuar ve gündelik hayat farklıdır… 1960 tan sonra insan içine girmeye başladılar. (alan değiştirdiler) Daha güçlü sonuçlar elde etmeye başladılar. ARAŞTIRMA TEKNİKLERİ a) kültürler arası araştırmalar: kültürlerin değişime uğraması ile bireyin diğer birey veya gruplarla olan ilişkileri de değişir. ∗ liderlik, bir toplumda önemli bir statü olabilirken, toplumsal dayanışma veya kitlesel eylem diğer toplumda statü kaynağı olabilmektedir. ∗∗∗ Türkiye → toplumsal, Amerika → bireysel b) arşiv araştırmaları: toplumdaki bireyler veya gruplar üzerinde daha önce yapılmış araştırmalar hakkında bilgi çözümlemelerinden oluşan araştırma türüdür. İçerik çözümlemesi olarak da adlandırılır. Arşivlerin taramasını yaparız. ∗ göç, yoksulluk … suç oranına bağımlılık gösterir mi? ARAŞTIRMA NASIL YAPILIR? ⇒ ortada bir problem olmalı… ⇒ bağımlı değişken: özgeci davranış ⇒ bağımsız değişken: bireysel çıkar (etkisi araştırılır) ∗∗∗ 1000 tane ağaç var… bir kişiye günlük gereksinimlerini karşılamak için 10 tane ağaç yetiyor… grup ise 15 kişiden oluşuyor… 7 hafta yaşamamız lazım… gruptakiler 10 taneden fazla ağaç keserek özgeci davranışlarını gösterirler… ⇒ kişi bir davranışta bulunurken çevrenin isteklerini de dikkate alarak davranışta bulunur. Buna “özgeci davranış” adı verilir. KAYGI SINAV SONUÇLARINI OLUMSUZ ETKİLER. BAĞIMSIZ BAĞIMLI DEĞİŞKEN DEĞİŞKEN → neden – sonuç ilişkisini daha iyi belirlemek, diğer faktörlerin ortaya çıkmasını engellemek için bağımlı ve bağımsız değişkenler belirlenir. • Deneysel araştırmalarda araştırmanın yapıldığı ortam, deneklerin bağlanma şekli, (kaygılı-kararsız-güvenli…) gibi sorunlar ortaya çıkabilir.

5


••YANLILIK PROBLEMİ: Araştırmacı ve / veya deneklerden dolayı kaynaklanan önyargılardır. Aynı zamanda, bağlı olunan, üzerinde çalışılan kuram zorla doğrulanmak istenebilir ve kültür dikkate alınmayabilir. ∗∗∗ Deneklerden dolayı kaynaklanan yanlılık ilgiden dolayıdır. İstenildiği kadar olumsuz ortam yaratılsa bile, denek araştırma yapıldığını bildiği için performans yükselebilir. ∗∗∗ Denekler sonuçları bilmeseler bile, araştırmaya tabi tutulduklarını bildikleri için performans yükselebilir. (sonucu değiştirecek davranışlarda bulunurlar.) (HAWTORN ETKİSİ) ∗ Deneklere, denek olduklarını hissettirmemek önemlidir. Bu tür problemlerin ortaya çıkamaması için; 1- deney bitti, diyerek deneyi sürdürebiliriz. 2- araştırmacının amacını önceden söylemeyebiliriz. 3- deneğe araştırmacı olduğunu söyleyerek bu şekilde davrandırabiliriz. TOPLUMSALLIK Sosyal psikoloji, insanların neden topluluk içinde yaşadıklarını araştırır ve bu soruya iki düzeyde yanıt verir. Bunlar; 1. İnsanlarda birlikte olma eğilimi vardır. (genel temel açıklamalar.) 2. Bu eğilimi arttıran ya da azaltan bazı özgül nedenler vardır. ⇒ İÇGÜDÜ: Mc Dougal gibi ilk sosyal psikologlar, toplumsallığın insanların içgüdülerinden biri olduğunu savunuyorlar. Bu görüşe göre, insanlar genetik olarak belirlenmiş bir çok özellikleri ortak olarak doğarlar. Onlarda, diğer insanları arama ve onlarla birlikte olma gibi bazı eğilimlerin olduğu söylenebilir. ⇒ tam bir yalıtılmışlık içinde yetişen bir çocuğun, fırsat verildiği anda diğer insanlarla birlikte olma isteği olacağı görülecektir. Doğal ayıklama nedeni ile, hayvanın hayatta kalma şansının arttıran her türlü özellik birçok kuşaktan sonra başat duruma geliyor. Ona sahip olanlar, hayatta daha fazla kaldığından daha fazla üreyeceklerdir, onlardan gelen türler de, bu özelliğe sahip olma eğilimi göstereceklerdir. Çoğun koşulda da toplumsal olan insanlar, toplumsal olmayanlardan daha fazla hayatta kalma ve üreme şansı yakalayacaklardır. İnsan, yeryüzündeki ilk hallerinde ilkel bir dünya ile savaşırken, kendini koruyabilmesi ve av olmaması için diğer insanlarla birlikte olmaya ihtiyaç duymuştur. Hayatta kalabilenler, bir arada olanlar olduğundan, yeni nesilleri de onlar sürdürebilmişlerdir. Yeni nesilleri bugüne getirebilenler, toplumsal olanlardır. Bu görüşe göre de insanları bir arada olma eğilimi gösterten toplumsallık kalıtım ile geçen bir özelliktir.

6


⇒ DOĞUŞTAN BELİRLEYİCİLER: Doğuştan gelen yeterlilikler ya da yetersizlikler de insanları bir arada yaşamaya iten nedenlerdir. İnsanların, diğer insanlarla bir arada olmaya iten bir bağımlılıkları vardır. Bu bağımlılık kendini en çok “bebeklik dönemi” nde hissettirir. Yeni doğan bir insan çaresiz ve kendi ihtiyaçlarını karşılamada yetersizdir. Bu durumda, başka kişi ya da kişilerin varlığına gereksinim duyar. Yetişkin oldukça yetersizlikler azalırken, yeterlilikler de artmaya başlar. Yani insan, diğer insanlarla yetersizliklerini giderebilirken; kendi yeterlilikleri ile de başka insanların yetersizliklerini gidebilir. Bu türdeki etkileşimler, toplumsallığı arttırır. ⇒ ÖĞRENME: İnsan, diğer insanlarla birlikte olduğu zamanlarda ödüllendirilir ve insanlarla birlikte olma davranışı pekiştirilmiş olur.Bir şeye ihtiyacı olduğunda diğer insanları arayıp bulma, genellikle o gereksinimin doyumuyla sonuçlanır. Böylece başkalarına yaklaşmayı onlarla birlikte olmayı öğrenir, diğer insanlarla da günlük yaşamın birer parçası haline gelirler. Yaşamlarına biçim vermek için, çocuklar, çeşitli davranışları öğrenirken toplumsallığı da öğrenirler.(model alma, taklit etme…) ⇒ GEREKSİNİMLERİN KARŞILANMASI: Kişisel olarak hayatta kalabilmek için gerekli olanlardan başka gereksinimlerimiz de vardır. Bunlar yalnızca başka insanların doyurabilecekleri gereksinimlerimizdir. (cinsellik, sevme/sevilme, takdir edilme…) ÖZGÜL NEDENLER Özgül nedenler; toplumsallık eğilimini arttıran ya da azaltan etmenler olarak karşımıza çıkmaktadır. ⇒ KORKU VE TOPLUMSALLIK: Yapılan araştırmalar göre korku duygu yüksek olan kişilerin korku duygusu alçak olan kişilerden daha az toplumsal oldukları görülmektedir. Yani korku duygusu ile baş etme ihtiyacı, toplumsallık eğilimini arttırmaktadır. Korku içindeki insanların daha fazla toplumsallık göstermeleri 2 ana nedenle açıklanmaktadır……… 1) korkuyu azaltma 2) toplumsal karşılaştırma yapma ••insanların toplumsallıkları kısıtlanırsa, korkuyor olsalar dahi, birlikte olmayı tercih etmeyebilirler… ⇒ KORKUYA KARŞI SAYGI: Kaygı da korkuya yakın bir duygudur. Fizyolojik belirtileri aynıdır. Ama aslında ikisi de farklı duygulardır. Uyarıcı ile bu uyarıcıya verilen tepki arasında bir çelişki yoksa, bu korkudur; ama uyarıcının küçüklüğüne karşı verilen tepki büyükse bu kaygıdır. Yüksek kaygı, düşük kaygıdan daha az toplumsallığa neden olmaktadır. Yani yüksek kaygılı kişilerde yalnız kalma eğilimi artmaktadır. İnsanlar korkularını kolaylıkla paylaşabilirken, kaygılarını paylaşmakta sıkıntı yaşamaktadırlar. Yüksek kaygı düzeyinde, toplumsallık eğiliminin azalmasının nedeni de budur.

7


⇒ DOĞUM SIRASI: Yapılan araştırmalara göre, kişinin ailenin kaçıncı çocuğu olduğu ile, toplumsallık düzeyi arasında yüksek bir ilişki vardır. Doğum sırası baştan sona doğru ilerledikçe, toplumsallık yetisi de azalmaktadır. Çünkü ana-babalar ilk doğan çocukla her zaman daha fazla ilgilenirler. Zamanla, çocukların sorunlarının esnek ve geçici olduklarını öğrenirler, dolayısıyla ilgi giderek azalır. (ilk çocukların toplumsallık eğilimi, daha sonraki çocuklara göre daha fazla pekiştirilmektedir. Diğer insanlara daha fazla bağlanmaktadırlar.) TOPLUMSAL KARŞILAŞTIRMA Bu kuram iki temel düşünce içermektedir. 1) insanlar, kendilerini değerlendirmeye güdülenmişlerdir. 2) öznel yargılardan etkilenmeyen, nesnel ölçütlerin bulunması durumunda, kendilerini, başkalarıyla karşılaştırarak değerlendirirler. Kişinin çevresindeki kişiler değiştiğinde, kendilerine ilişkin değerlendirmeleri de değişime uğramaktadır. Herhangi bir heyecansal tepkinin uygunluğu, yalnızca başkalarının ne hissettikleriyle belirlenebilir. Bu heyecanın türü ve gücü içinde geçerlidir. İnsanlar tepkilerini de başkalarının tepkileriyle karşılaştırarak belirginleştirir ve değerlendirir. ⇒ Yapılan araştırmalarda göre; yüksek derecede açlığın, düşük derecede açlıktan daha fazla toplumsallık isteğine neden olduğunu göstermiştir. ⇒ KİMİNLE TOPLUMSALLIK: Toplumsal karşılaştırma kuramına göre, insanlar kendilerine benzeyen kişilerle birlikte olmak isterler. Kaygı düzeyi yüksek olanlarsa, kendilerine benzeyen kişilerle birlikte olmaktan kaçınırlar. Nedeniyse bu kişilerin, kendilerini küçük düşürmelerinden korkması ve kendilerine benzemeyen kişilerin kaygılarını azaltacaklarını düşünmeleridir. ⇒ BELİRSİZLİĞİN ROLÜ: Toplumsal karşılaştırma kuramının temel varsayımına göre; belirsizlik başkalarıyla karşılaştırma gereksinimini ortaya çıkarır, karşılaştırma gereksinimi ise toplumsallığı doğurur. Kişinin ve diğer insanların duyguları konusundaki belirsizlik, yaşayan kişilerin toplumsallaşma eğiliminde olduklarını göstermiştir. ••• Toplumsallık, kısmen, içgüdüsel olabilir. İlk yıllarda insanları başkalarına bağımlı kılan etkenlerin doğuştan gelen özelliklerin bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Daha sonra da toplumsallık, yetişkinlikte öğrenilmiş bir davranış olarak devam eder.

8


SOSYAL ALGI Bireyler toplu olarak yaşamak zorundadır, çünkü her alanda bir insanın diğer bir insana ihtiyacı vardır. İçgüdü, doğum, bireyin, bireyin içsel psikolojisi … bu birlikte olma duygusunu etkileyen başlıca faktörlerdir. Bunların toplamının algıyı nasıl etkilediğini öğretmek sosyal psikolojinin başlıca çalışma alanıdır. Bireylerin bireyleri algılaması, nesneleri algıladığı gibi midir? Nesne kendini olduğundan farklı gösteremez. Ama bu yargı bireyler için genellenemez. Bir nesne tutarlı özellikleri bir arada göstermediği için (!) bireylerden farklılaşır. • bir ev kullanışlı olabilir ama aynı zamanda pahalıdır da… Bireyler birbirlerini tutarlı oldukları ölçüde tanır ve bilir. • bir öğrenci çalışkan ise zekidir… Nesneler ve hayvanlar, davranışlarında, olduğu gibi hareket ederler. örneğin kedi fareyi diğer kedilere hava atmak için yakalamaya çalışmaz. Birey davranışlarında kendini gösterme, diğer insanların dikkatini çekmek ister. Niyeti, amaç, çıkar, davranışı etkiler. Görülebilen davranışlar dışında görülemeyen davranışlar da vardır. Bu davranış türü ise sadece biz, insanlarda görülür. (algı=anlamlandırma) • Tahtaya bakıyoruz. Bizim için önemli olan aradaki ilişkidir. (göz- tahta arası ilişki) Fakat bir insanla iletişim kurduğumuzda önemli olan karşımızdaki bireydir. Ona göre davranışlarımızı kontrol ederiz. Buna sosyal algı ve etkilenim süreci adı verilir. DİĞER İNSANLARI NASIL ALGILIYORUZ? Yeni bir insanla karşılaştığımızda, ilk 5-6 sn’ de bir olguya varırız. Bu izlenim oluşturma sürecidir. Ses tonu, davranışlar, mimikler bizi karşıdaki birey için herhangi bir yargıya varmamıza neden olur, yol gösterir. Bu bireyin kendisinde vardır. İlk izlenim kolay kolay değişmez. • iş görüşmesine giderken, mahkemeye çıktığında … bu çok önemlidir. (kararı etkilemeye çalışıyorlar.) ∗∗∗ bu davranışın arkasında yatan neden ise, bir takım merkezi özelliklerdir. Bu özelliklerden yola çıkarak insanları tanımaya çalışıyor, kalıp yargılar oluşturuyoruz. Bunlar; İyi-kötü Etken-pasif Güçlü-zayıf Böyle bir yargıya varmamız tanımaya başlamak için gereklidir. Değerlendirme merkezi içinde yer alır. İyinin / kötünün özellikleri ilk belirlenen yargıya göre devam eder.

Güzel konuşması, girişkenliği, beceriye sahip olması, kendine güveni kişinin etken/pasif olmasında başlıca etkenlerdir.

Başarı, sağlık, azim, kendinden eminlik kişinin güçlü/zayıf olmasında başlıca etkenlerdir.

9


Bu izlenimler bir kere oluşursa, bir daha kırılması zor olur. Nesnelerde ise bu görülmez. Birbirini içermeyen, tutarlılık göstermeyen özellikler bir arada bulunur. • iyi olarak tanımladığımız biri, iyinin özelliklerine ters bir davranışta bulunduğu zaman, biz ya o davranışı görmezden geliriz, ya da o davranışı çarpıtarak anlatırız, yorumlarız… bunun sebebi ise bireyin karşısındaki bireyi sürekli olarak iyi olarak tanımlamak, tanımak istemesindendir. İZLENİM NASIL OLUŞUR? A) ÖĞRENME: Davranışsal bir yaklaşımdır.Yaşantımızda karşılaştığımız insanlar ile diğer insanlara model veririz. Onlara göre yorum yaparız. Model aldığımız insanlar bizim için birer pekiştireç olur. ∗∗∗ özelliklerin etkisini, üzerimizde deneyerek, (puan vererek) değerlendiriyoruz. Zihnimizde bir model oluştuysa her yeni insanla karşılaştığımızda toplama yöntemini kullanırız. O yeni insana yüklemeler yaparız. Bu davranışın arkasızdaki neden tutarlı olmak istememizdendir. BAĞLAM ETKİSİ: Kötü bir özelliği iyiliği kullanarak gücünü, izlenimini arttırmak istiyoruz. “hırsıza zeki demek ile, işadamına zeki demek zihnimizde nasıl bir izlenim oluşturuyor?” → “hırsıza zeki demek ile, işadamına zeki demek zihnimizde nasıl bir izlenim oluşturuyor?” ALGISAL EĞİLİMLERİMİZ NELERDİR? • Olayları çarpıtıyorsak, sonucunda algılarımız değişiyor mu? Birey, olayları algılama sürecinde kişisel değerlerine göre yorumlamalar yaparak, benzerlikler yakalayarak olanları değiştiriyor. Eğer ilk olay ile ikinci olay arasında bir benzer özellik yakaladıysak diğer tüm özellikleri de ikinci olaya ekliyoruz. HALO (HALE) ETKİSİ • güzel bir kız gördüğümüzde tüm iyi özellikler o kıza yüklenir, onda tamamlanır. Bunun tersinin de olması mümkün… bu etkinin altında neler yatar… 1) olumluluk eğilimi: tek bir olumlu özellik görünce, diğer olumlu özellikleri de görmek isteriz. Çünkü insanlarda, diğer insanları olumlu görme eğilimi vardır. 2) yanlılık eğilimi: diğer insanların bizim gibi düşündüklerini ve duygulandıklarını düşünürüz, buna göre hareket etmelerini bekleriz. Tek bir olumsuzluklu karşılaştığımızda, bu etkinin kurulması daha rahat olmaktadır. Bu durum “örtülü kişilik kuramı” ile açıklanmaktadır. ⇒ Örtülü Kişilik Kuramı: bireylerin belli başlı bazı kişilik örüntüleri vardır.

10


1) sınıflandırma: Bireyleri ayrı ayrı algılamak yerine kategori ederek algılamayı tercih ederiz. Bu sayede mevcut bilişsel kapasitemizi daha az kullanmış oluruz. “mantıksal hata” ve “ilişkisel yanlılık” ile algısal hata yapılmış olur. • mantıksal hata: Zihnimizdeki kişilik tiplerinden birinin özelliği ile diğer bir kişilik tipine etken olur. Diğer kötü özellikler dışta tutulmuş, yok sayılmış olur. • ilişkisel yanlılık: tüm özellikler bir arada düşünülür. Bir kişi samimi ise o kişi aynı zamanda –olmasa bile- arkadaş canlısı, dürüst, sıcakkanlı olarak nitelendirilir. ∗∗∗ Tüm bunların bir arada olması “kalıp yargılara” neden olur. B) BEDEN HAREKETİ: Tüm bireylerde değişmeyen 4 temel yüz hareketi vardır. Gülme

Ağlama

Korkma

Şaşırma İyiye şaşırma Kötüye şaşırma ↓ ↓ ikisini ayırt etmek çok zordur. • Kişiler yüz hareketlerine dikkat ederek izlenim oluştururlar. Ama yüz mimikleri bizlere yeterli izlenim vermez. Bunu ayırt etmeyi beceririz ama nasıl yaptığımızı da bilmeyiz. BEDEN HAREKETLERİ BİREYLERİ NE KADAR ETKİLER? Beden hareketleri ilişkilerde kısmen etkilidir çok fazla değil. Alt kültürdeki farklılıklar bunun temel nedenidir. Örneğin kişilerin birbirine yakınlık alanları bile kültürden kültüre farklılık gösterir. YÜKLEME KURAMI Yükleme, bir gözlemcinin açık davranışına bakarak, bir aktörün ya da kendisinin içsel durumu hakkında yaptığı çıkarımsamalardır. “kişinin iç durumuna ilişkin doğrudan bir bilgimiz yoktur; yalnızca dış ipuçlarına dayalı bilgilere sahip olabiliriz.” HEİDER’ İN SAĞDUYU PSİKOLOJİSİ Günlük yaşamda neyin neye neden olduğuna nasıl karar verdikleriyle ilgilenmiştir. Ona göre bütün insanlarda iki temel güdü vardır; • 1- çevremizdeki dünyaya ilişkin tutarlı parçaları birbirine uyan bir görüş oluşturma. • 2- çevremizi kontrol etme. Bu güdüler içinde bireylerin nasıl davranabileceklerini kestirebilmek gerekir. Başka insanlar için bu şekilde kestirmeler yapmak, onlara ilişkin tutarlı davranışlar oluşturabilmek için gereklidir. Heider’ e göre, insanlar başkalarının davranışları altında hangi kararlı eğilimlerin yattığını kimlikleyebilme eğilimindedirler.

11


⇒ dışsal nedenlere karşı içsel nedenler: Dışsal yüklemelerde nedensel sorumluluk,aktörün dışında gelişen herşeye yüklenebilir. İçsel nedenler arasında ise kişilik özellikleri, güdüler heyecanlar, tutumlar kişinin kendisiyle birlikte taşıdığı başka şeyler olabilir. Heider sürekli olarak kendimize diğer bir kişinin davranışının altında yatan nedenleri sorduğumuzu, ve bu soruyu davranışa, bireyin içinde ya da dışında bir neden bularak yanıtlamaya çalıştığımızı varsaymaktadır. Nedenlerin Kararlılığı Bazı dışsal nedenler oldukça kararlı olmalarına rağmen bazıları ise oldukça kararsızdır. Weiner’ e göre; kişi genellikle bir öğrencinin belirli bir işteki başarı ya da başarısızlığını dört temel nedenden birine ya da daha fazlasına yükler. Bunlar; yetenek, çaba, şans ve işin güçlüğüdür. Bu nedenler kararlı, kararsız, içsel ve dışsal olarak kategorilerine de uymaktadır. Kararlılık İçsel Dışsal Kararlı Yetenek İşin güçlüğü Kararsız Çaba Şans Eğer bir sonuç kararlı bir nedene yüklenirse, gelecek için yapılacak kestirmeleri belirlemede ona daha fazla ağırlık verilecektir. Değişmezlik ilkesi Heider’ e göre yüklemelere karar verirken, iki yalın ilkeyle işe başlarız. Ve ilk olarak değişmezlik ilkesini kullanırız. Değişmezlik ilkesine göre, yaptığımız şey, bir dizi farklı koşulda, belirli bir nedenle belirli bir etki arasında değişmez bir ilişki görünüyorsa ve eğer nedenin yokluğunda etki de görülmüyorsa, etkiyi o nedene yükleriz. Bu yolla kritik nedene ilişkin bir yükleme kararına varırız. Paylaştırma ilkesi “belirli bir etkiye yol açmada, belirli bir nedenin rolü, eğer ortada inanılabilir başka nedenler varsa, bunlar arasınsa paylaştırılır.” Yani; ortada birden fazla olası neden varsa, daha az güven ile yüklemeler yaparız ve etkiyi belirli bir nedene yüklemeye daha az istekliyizdir. Davranış içsel ve dışsal bileşenlerin bir sonucu olarak algılandığı zaman, yüklemelerimizi buna uygun olarak bölme eğilimizdeyizdir. KELLEY’ in KÜP KURAMI İnsanların çok nedenli görünen durumlarla karşılaştıklarında, yaptıkları yüklemeleri açıklayan çok kapsamlı bir kuram geliştirmiştir. İnsanlar üç farklı boyutta neden ve etkilerin birlikte değişimine bakarlar. 1)uyarıcı-nesne 2) aktörler 3) bağlam ya da durumlar varlık kişiler zaman ve koşullar Açıklanmak istenen olayla arasında böyle bir ilişki çıkarsadıkları boyuta nedensellik yüklemesi yaparlar.(139/örnek) Kelley’ in kuramı, nedensel yüklemeler yaparken bireyleri üç ayrı bilgiden faydalandıkları üzerinde durur.

12


• 1- belirginlik bilgisi: bu kişi yalnızca bu varlığa göre mi böyle davranmaktadır, yoksa diğer varlıklara ilişkin olarak da aynı davranışı göstermektedir? • 2- yaygınlık (fikir birliği) bilgisi: bu durumda farklı insanlar da aynı şekilde mi davranmaktadır? • 3- tutarlılık bilgisi: zaman içinde ve değişik durumlarda tutarlılık, bu kişi diğer zaman ve durumlarda aynı şekilde davranıyor mu? sorusunun cevabıdır. Ya da bu duruma verilen tepki her zaman aynı şekilde mi? BAŞKALARINA İLİŞKİN YÜKLEMELER Heider’ e göre; genel olarak kişinin davranışlarını gözlemleriz ve, sonra çevrenin etkisini kişiye özgü özelliklerden çıkarırız. Bu çevrenin normal insanları nasıl etkilediğini belirlerken, kendi deneyim ve yaşantılarımızdan faydalanırız. silah tehdidi altındaki rehinelerin, kendi tutumları hakkında doğru şeyler söylemediklerini varsayarız. KİŞİLİŞ ÖZELLİKLERİNE YÜKLEMELER Bir kişinin davranışlarının, onun gerçek eğilimlerinden kaynaklandığına ne zaman karar veririz? Burada temel koşul, davranışın toplumsal açıdan onaylanabilirliğinin düşük olmasıdır. Toplumsal olarak onaylanmayan davranışlarda kişi oldukça güçlü çevresel güçlere karşı koyabilmek zorundadır, bu yüzden neden de içsel olmak zorundadır. TUTUM YÜKLEME Dışsal etmeler güçlü olduğunda, bir kişinin belirtilen tutumunun, onu gerçek tutumunun doğru bir yansıması olarak algılanmayabilir. Dışsal güçler zayıf olduğunda ise, ifade edilen tutum, içteki tutumun bir yansıması olarak algılanabilmektedir. Böyle durumlarda içsel yüklemeler yaparız. Yani güçlü dışsal kısıtlama ya da zorlu çevresel güçlerin etkisi altında ifade edildiği düşünülen tutumlar, bizi, sahibinin gerçek (içsel) tutumunun ne olduğu konusunda güvensiz bırakmaktadır. KİŞİNİN KENDİNİ ALGILAMASI Kendi davranışlarımız için yüklemeler yaparken, kullandığımız veri ve yükleme süreçlerinin aynısını kullanırız. → heyecanlar: bir kişi, içindeki fizyolojik uyarılmanın açık ve gerçek bir dışsal uyarıcıdan kaynaklandığına inandığı zaman; • dışsal bir yükleme yapacaktır. • o uyarana karşı açık ve uygun bir heyecan gösterecektir. • heyecanına bir ad verecektir ve bu heyecanı yaşamaya başlayacaktır. Eğer yaşadığı uyarılmış halinin, söz konusu uyarıcıyla ilişkisiz koşullardan kaynaklandığına inanırsa, dışsal bir yükleme yapmayacak, ve ona ilişkin olarak da heyecan duymayacaktır. ⇒ herhangi bir uyarılma, normalde bağlandığı, ilişkili olduğu uyaranlardan başla nedenlere yüklenebilir. Yanlış yüklemekler ise yeniden yüklenebilir.

13


TUTUMLAR Bireyler başkalarının tutumları hakkında nasıl bilgi ediniyorlarsa, kendi tutumlarına ilişkin olarak da aynı yoldan bilgi edinirler. Var olan dışsal ipuçlarını değerlendirdikten sonra, uygun yüklemeyi yaparlar. Kişi, kendi tutumlarının ne olduğunu, içe bakış yöntemi ile değil, açık davranışlarını gözleyerek bulabilir. Genellikle içsel olarak belirlendiğine inanılan tutumların bile, bir ölçüde açık davranışlar üzerine temellendirilmiş yüklemelerden etkilenir. YÜKLEME YANLILIKLARI ⇒ BİLİŞSEL YANLILILAR ( gestalt psikologları) Algısal durumun, yakınlık ya da tutarlı bir bütün gibi yönleri, bizi ve yaşantılarımızı belirli bir biçimde yapılandırma yönünde etkilemektedir. → eğilimlere fazla yükleme: temel yükleme hatası Başka insanların davranışlarındaki kişisel ya da eğilimsel etmenlerin, önemini abartabilmekteyiz. Yani diğer insanların davranışlarını değerlendirirken dışsal nedenlerin çok azı dikkate alınır. ∗ ∗ ∗ bir kişinin diğer bir kişiye bağırdığını görerek bağıran kişiye “çok sinirli” diye yükleme yapabiliriz. Davranış zemin üzerinde şekil olur. Dolayısıyla, durumu soran çevreye karşı çarpıklık kazanır. Çarpıcı olan da nedenselliği kendine çeker. Araştırmalara göre, çok aşırı durumsal sınırlandırmalar altında ve çok zayıf savunmalarla görsel “ alanı saran davranış ” olgusu ortadan kalkmakta, ve gözlemciler, en sonunda dışsal güçlerin belirgin nedensel rolünü kabul etmeye zorlanmaktadırlar. → aktörler: Aktörler dışsal etmenleri gereğinden fazla vurgulama eğilimindedirler. Gözlemciler, içsel nedenleri abartırken, aktörler dışsal nedenleri abartabilmektedirler. ∗ ∗ ∗ kişi, birine bağırdığında, “ karşısındakinin kendisini sinirlendirdiğini ve kışkırttığını, bu yüzden kendine hakim olamadığı… ” söyleyerek yüklemede bulunmaktadır. Gözlemci için aktörün davranışı, alanı sarıp karlamaktadır. Zemin üzerinde şekil görünümündedir ve bu yüzden nedensel açıklamaları kendisine çeker. Diğer yandan, aktör için, zemin üzerinde şekil görünümünde olan, davranıştan çok çevredir. Yani şekil dikkati çekendir. Dikkati çeken nedensel güç olarak algılanır. Gözlemci daha empatik bir tutumu benimserse, daha fazla durumsal yüklemeler yapacaktır. Yani gözlemciler aktörün davranışına bakmaktadır, dikkatlerini o çekmektedir. Buna karşın, aktörlerin davranışlarını çevre çekmektedir. → yaygınlık bilgisini yeterince kullanamama Bireyler, bir olayı ya da bir durumu bir nedene yüklerlerken, bu olayın ya da durumun-genelde-aynı ya da benzer olabileceğini düşünmeyebilirler. Bireyler olasılıkları bir tarafa bırakarak, kolayca somut ayrıntılara dikkat çekebilmektedirler. ∗ ∗ ∗ bir çocuğun, köpekten korkma nedeni düşünülürken, çocukların zaten köpekten korktuğu göz ardı edilebilmektedir.

14


⇒ GÜDÜSEL YANLILIKLAR → savunucu yükleme: (benliği destekleyen ve kişinin kendine olan saygısını korumaya yarayan yüklemeler) Bunlar, benliğe hizmet eden yanlılıklardır. Buna en yaygın örnek olarak, başarılarımızı kendi yeteneklerimize (içsel nedenlere), başarısızlıklarımızı çevresel etmenlere (dışsal nedenlere) yüklememiz gösterilebilir. Kişi bir başarı yaşantısından geçtiğinde, yetene ya da çaba gibi içsel yüklemeler, onda işin kolaylığını ya da şans gibi dışsal yüklemelerden daha olumlu duygular uyandırabilir. Dolayısıyla; başarıyı dışsal güçlerle pallaşmaktansa, içsel olarak ondan pay çıkarmak, bireyin kendisine olan saygısı açısından daha yararlı olabilir. Bu savunucu yükleme süreci aktörler için, gözlemcilerde olduğundan daha çok belirleyicidir. (aktör bu durumdan daha kazançlı çıkıyor.) Başarısızlık durumunda ise, sorumluluğu dışsallaştırma eğilimimdedir. Özellikle olumlu olayları içsel nedenlere bağlamak, olumsuzları ise dışsal nedenlere bağlamak, bireyin benliğine saygısı çerçevesinde bir yanlılık eğilimi görülmektedir. Olumluluk yanlılığı: Bireyler bazen başkalarına karşı da savunucu yüklemeler yapabilirler. Yani diğer insanlardaki olumsuzlukları, çevresel nedenlere yükleyebilirler. Adil bir dünya: Bu durum için kurbanı suçlama eğilimi gösterirler. ∗ ∗ ∗ kişi kaza yaptığında “arabasını dikkatsizce kullanıyor.” diye düşünülebilir. Tutarlılık: Bir şeyleri beli bir nedene bağlamaya çalışırız. → bilişsel cimrilik: Bireyler, bir olay ya da durum hakkında yorum yaparken, bilişsel kapasitelerini mümkün olduğunca az kullanırlar. Olaylara ya da durumlara kapalı bir çerçeveden bakarak, daha az sorgulama ve daha az başka neden arama eğiliminde olabilmektedirler. Bu durum ise bilişsel yanlılığa neden olmaktadır. TUTUM Üzerinde en fazla araştırma yapılan çalışma alanıdır. Tutum; yaşantı ve deneyimler sonucunda oluşan, ilgili olduğu bütün nesne ve durumlara karşı bireyin davranışları üzerinde yönlendirici bir etkiye sahip ruhsal ve sinirsel bir hazırlık durumudur.(ALLPORT) 3 temel bileşenden oluşur. DUYUŞSAL Duyguların, herhangi bir nesne ve ya bireyi sevip sevmeme, hoşlanıp hoşlanmamayla ilgili düşünceleridir. En basit öğedir. Soyuttur. A partisini sevip sevmeme.

BİLİŞSEL O konu hakkında duygulardan bağımsız nesnel, objektif bilgileri içerir. Karmaşıktır. Somuttur. A partisi ne zaman kuruldu?Başkanı kim?…gibi somut bilgileri öğrenme.

DAVRANIŞSAL Kişinin, herhangi bir nesneye/ bireye karşı eyleme geçip geçmemesidir. Somuttur. (düşünce davranış haline dönüşür.) A partisine üye olma / olmama eylemini gerçekleştirme.

15


Kurama göre, gözlenemeyen öğeler gözlenenlere bakılarak bilinebilir. Dolayısıyla; davranışlara bakarak, duyuşsal ve bilişsel alanlar hakkında yorum yapılabilir. Örnek → Kuzey Amerika’ da yapılan bir araştırmada Amerikalı lokantacılara, kendilerine farklı ırktan (Çinli) bir müşteri geldiğinde, onlara yemek verip vermeyeceği sorulur. Lokantacıların tamamı “hayır, vermeyiz.” yanıtını verirler. Araştırmacı, bir Çinli ile lokantaya gittiğinde ise, Çinliye yemek verdiklerini görür. ⇒ olayda, davranış ile daha önceki söylemlerin birbirleri ile çeliştiklerini görüyoruz. Lokantacı bilişsel ve duyuşsal alanda olumlusuz iken, davranışı olumlu bir şekilde gerçekleştirmiştir. (düşünce ve bilişsel bilgi, davranışa yansımamıştır.) Bunun nedeni “sosyal algı” dır. TUTUMLARIN ÖZELLİKLERİ → karmaşıklık: bilişsel ve duyuşsal alanlar ile davranışsal alan arasında çelişkiler vardır. → merkezi güç ve tutumlar: belli kalıp yargılar (politik görüş/ din) davranışı etkiler. → tutarlılık: tek bir tutum kendi bileşenleriyle de tutarlı olma eğilimi gösterir. Herhangi bir tutum, o tutumla ilgili olan diğer davranışları etkiler. ∗ ∗ Bu ilkeye göre “duygular ve bilgiler olumsuz ise, davranış da olumsuz olmak zorundadır.” Tutumun davranışa dönüşmesi ile, ortamdaki baskı arasında bir ilişki vardır. Tutum baskıdan güçlüyse, davranışa dönüşür, ancak ortamdaki baskı, tutumdan güçlüyse davranışa yansımaz, bir bakıma bastırılmış olur. Lokanta örneğinde düşünce ile davranış arasındaki çelişkinin sebebi, tutumun belli bir merkeziyeti olmamasıdır. Birey tutumunu sık sık uygulama imkanı buluyorsa, baskı ne olursa olsun, tutumunu davranışa dönüştürür. Tutum nasıl oluşur? Tutum zaman içerisinde ödül, ceza ve model alma… gibi yollarla oluşur. Neye olumlu neye olumsuz tutum belirleneceği ödül ve ceza ile pekiştirilmektedir. Eğer yalnızca bilişsel öğe olsa, açıklama yeterli olacaktı; ancak işin içine duygusal öğe de girmektedir. Açıklama sadece davranışsal öğeye yöneliktir. Biz bir tutum belirlediğimizde, günlük yaşantıda etkisi nedir? (işlevsel) Bu yaşantıyı kolaylaştırıyor ve artılar sağlıyorsa o tutumu benimseriz. • sigara içme ailede benimseniyor→ takdir görme ( davranışsal ) • sigara içilerek bir grubun parçası olunur. ( işlevsel ) LEWİN’ in ALAN KURAMI Kişinin, sürekli içinde bulunduğu bir yaşam alanı vardır ve fakat bu yaşam alanı sürekli farklılaşır. +

Arkadaşla buluşma Çatışma yaşanılır

Ders çalışma

-

16


Buna paralel olarak, hayatta da sürekli olarak çatışma halinde bulunduğumuz söylenebilir… ÇATIŞMA TÜRLERİ 4 tür çatışma vardır. 1- yaklaşma/yaklaşma 2- kaçınma/kaçınma 3- kaçınma/yaklaşma 4- yaklaşma/kaçınma BİREY ---- -

TOPLUM YALNIZ KALMA

BİRLİKTELİK

+++ +++

İŞBİRLİĞİ YAPMAK kişi ne kadar yalnız kalmak isterse istesin işbirliği yapmak zorunda olduğunda toplumla etkileşime girmek zorundadır. bu da onun tutumlarının değişmesine neden olacaktır…

HEİDER’ in BİLİŞSEL ALANI TUTARLILIK +++

A

TUTUMA SAHİP OLAN KİŞİ

B

DİĞER KİŞİ

C

TUTUM (ÖR: YALAN SÖYLEME)

A

B

---

C

----(BİLİŞSEL ÇELİŞKİ)

A +++

B

+++

+++ (TUTARLI) Tutumların değişebilmesi için “çelişki gücü” ayrı bir öneme sahiptir. Örneğin; bizim için önemsiz olan biri, bir yalan söylenirse olumsuza (-) daha kolay çevrilir. Ama sosyal algımız böyle değildir. Olumlu tutumlar benimsediğimiz bir kişiden olumsuz bir davranış gördüğümüzde o davranışı saptırabiliriz. (bu davranış, dikkat çekici olmak zorundadır.)

C

17


BİREY -----

İŞ ORTAMI

+++++ -----

TEMİZLİK

kişi için temizlik önemli bir tutumdur ancak çalıştığı iş yeri temiz bir ortam değildir. bu yüzden kendi içinde bir çelişki yaşar. Birinden vazgeçmek zorundayız. Bu tutum güçlü veya merkezi değilse bilişsel çelişki yaratmaz, güçlü veya merkezi ise tutumlarımızı değiştiririz.

18


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.