VII. ULUSAL PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK KONGRESİ 09-11 Temmuz 2003 İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ MALATYA
BİLDİRİ ÖZETLERİ
© Hakan ATILGAN
Bu kitabın yayın hakkı ©Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği’nindir. Kaynak gösterilerek yapılacak alıntılar dışında çoğaltma ve basım yapılamaz.
Editör Hakan ATILGAN Mesut SAÇKES
Katkılarıyla Bastırılmıştır Adakale sokak. 4/B Yenişehir /ANKARA Tel: 0312-430 67 50-51 e-posta: pegema@pegema.com.tr
Kapak Tasarımı: Baskı:
ISBN Bu kitap 500 adet basılmıştır
II
PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK’DE ÇAĞDAŞ YÖNELİMLER
III
Onursal Başkan Prof. Dr. Fatih HİLMİOĞLU İnönü Üniversitesi Rektörü
Kongre Başkanı Prof. Dr. Mustafa KILIÇ
IV
Kongre Düzenleme Kurulu Başkan Prof. K. Bülent BİROL (Eğitim Fakültesi Dekanı)
Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nilüfer VOLTAN ACAR Yrd. Doç. Dr. Alim KAYA (Kongre Sekreteri) Yrd. Doç. Dr. Mustafa KUTLU Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜVEN Yrd. Doç. Dr. Yüksel ÇIRAK Yrd. Doç. Dr. Nazmiye ÇAKILl Yrd. Doç. Dr. Özcan SEZER Öğr. Gör. Hakan ATILGAN Öğr. Gör. Asım ÇİVİTCİ Arş. Gör. Mesut SAÇKES Uzm. Hikmet ZELYURT
V
Bilim Kurulu Prof. Dr. Mustafa KILIÇ (İnönü Üniv.) Prof. Dr. Nilüfer VOLTAN-ACAR (Hacettepe Üniv.) Prof. Dr. Süleyman DOĞAN (Ege Üniv.) Prof. Dr. Gürhan CAN (Anadolu Üniv.) Prof. Dr. Banu İNANÇ (Çukurova Üniv.) Prof. Dr. Kurtman ERSANLI (19 Mayıs Üniv) Prof. Dr. Oya ERSEVER (Hacettepe Üniv.) Prof. Dr. Zafer GÖKÇAKAN (Mersin Üniv.) Prof. Dr. Ömer ÜRE (Selçuk Üniv.) Prof. Dr. Üstün DÖKMEN (Ankara Üniv.) Prof. Dr. Ferda AYSAN (9 Eylül Üniv.) Prof. Dr. Nihal ÖREN (Muğla Üniv.) Prof. Dr. Şermin KÜLAHOĞLU (Uludağ Üniv.) Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK (Ankara Üniv.) Prof. Dr. Hasan BACANLI (Gazi Üniv.) Prof. Dr. Gül AYDIN (ODTÜ) Prof. Dr. Betül AYDIN (Marmara Üniv.) Prof. Dr. Haluk YAVUZER (İstanbul Üniv.) Doç. Dr. Deniz ALBAYRAK-KAYMAK (Boğaziçi Üniv.) Doç. Dr. Emel ÜLTANIR (Abant İzzet Baysal Üniv.) Doç. Dr. Sırrı AKBABA (Atatürk Üniv.)
VI
Onur Kurulu Prof. Dr. Feriha BAYMUR Prof. Dr. Hasan TAN Prof. Dr. İ. Ethem ÖZGÜVEN Prof. Dr. Yıldız KUZGUN Prof. Dr. Necla ÖNER Prof. Dr. Gülter OSKAY Prof. Dr. Muharrem KEPÇEOĞLU Prof. Dr. Yadigar KILIÇCI
VII
ÖNSÖZ VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi’ne ev sahipliği yapmaktan büyük onur duymaktayız. Bu kongrenin başkentimiz Ankara’nın doğusunda ve ayrıca PDR alanında üniversitemizde yapılan ilk kongre olması dolayısıyla ayrı bir önem taşımaktadır. Hep birlikte bunu başarmanın haklı gururunu ve sevincini yaşıyoruz. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi’nin en önemli görevi, ülkemizdeki psikolojik danışma ve rehberlik biliminin ve hizmetlerinin gelişimine katkıda bulunarak psikolojik danışma ve rehberlik alanıyla ilgili kaynak oluşmasına katkıda bulunmak ve alandaki son gelişmelerden haberdar olup, bu alandaki bilim adamlarının, araştırmacıların ve alanda çalışanların ürettiklerini paylaşmalarıdır. “Psikolojik Danışma ve Rehberlik’de Çağdaş Yönelimler” ana temasını öne çıkaran VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi’nin başta Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanı olmak üzere psikoloji ve PDR’ye yakın disiplinlerde yapılan çalışma ve araştırmaların zengin içerikleriyle ve sunulan çalışmaların niteliğiyle ülkemizde psikolojik danışma ve rehberliğin ne denli geliştiğinin ve geldiği düzeyin açık bir göstergesidir. VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi 12 bölümden oluşmaktadır. Kongreye bildirili olarak 30 üniversiteden 151 araştırmacı katılmıştır. Bunun yanı sıra akademisyen ya da alandaki uygulayıcılardan da 100 üzerinde kişi dinleyici olarak katılmıştır. Bu katılımcılar toplam 129 adet bireysel sözlü bildiri, 2 konferans, 2 panel ve 5 çalışma grubu ile kongreye katılmışlardır. Kongreye, çalışma grubu, konferans, panel, bireysel bildiri, söyleşi, toplantı ve poster sunumlarıyla katılarak kongrenin gerçekleşmesine katkıda bulunan tüm katılımcılara içten teşekkür ederiz. VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi’nin üniversitemizde gerçekleştirilmesine olanak sağlayan ve kongreyi çeşitli boyutlarda destekleyen başta İnönü Üniversitesi Rektörü Sn. Prof Dr. Fatih HİLMİOĞLU olmak üzere Eğitim Fakültesi Dekanı Sn. Prof. K. Bülent BİROL’a ayrı ayrı şükranlarımızı iletmek isteriz. Bununla beraber Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Başkanı Sn. Prof Dr. Battal ASLAN’ın manevi desteğini de her zaman hissettiğimizi belirtmeliyiz. Bu kongrenin gerçekleşmesine önemli katkıları olan Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik VIII
Derneği ve onun çok değerli başkanı Sn. Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak’a şükranlarımızı sunarız. Ayrıca daha önce derneğimizin başkanlığını yaparak psikolojik danışma ve rehberlik alanına çok büyük katkıları olduğunu düşündüğümüz ve alana desteğini gördüğümüz Sn. Prof. Dr. Nilüfer VOLTAN-ACAR’a da teşekkürü bir borç biliriz. Üniversitemizde düzenlenen VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi’nin başlangıçtan sonuna kadar her aşamada inanılmaz bir disiplin, sabır, istek ve inançla çalışan başta kongre sekreteri Sn. Yrd. Doç. Dr. Alim KAYA, Öğr. Gör. Hakan ATILGAN ve Arş. Gör. Mesut SAÇKES olmak üzere diğer kongre düzenleme kurulu üyeleri olan Sn. Yrd. Doç. Dr. Mustafa KUTLU, Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜVEN, Yrd. Doç. Dr. Yüksel ÇIRAK, Yrd. Doç. Dr. Özcan KAYA SEZER, Yrd. Doç. Dr. Nazmiye ÇAKIL, Öğr. Gör. Asım ÇİVİTÇİ ve Uzm. Hikmet ZELYURT’a sonsuz teşekkürlerimizi sunmak isteriz. Son olarak, VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi’nin gerçekleşmesine çeşitli boyutlarda destek ve katkı sağlayan Anı Yayıncılık’a, Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti.’ye, PegemA Yayıncılık’a, Final Dergisi Dersaneleri Malatya Şubesi yetkililerine ve İstanbul Dershanesi Malatya Şubesi yetkililerine ayrı ayrı şükranlarımızı sunarız. Prof. Dr. Mustafa KILIÇ Kongre Başkanı
IX
İÇİNDEKİLER∗ Sayfa
Zübeyit GÜN
Ergen Ruh Sağlığı ve Göç ………………………………………….…
1
Aslı Taylı, Hüdayer Cihan GÜNGÖR
Ergenlik Döneminde Arkadaşlıkta Tercih Edilen Özellikler ………...
3
Muhammet MERCAN, Sabahattin ÇAM
Okullardaki Disiplin Cezası Uygulamalarının Sonuçlarıyla İlgili Görüşlerin İncelenmesi ………………………………………………
4
Emine DURMUŞ, Uğur GÜRKAN
Lise Öğrencilerinin Şiddet ve Saldırganlık Eğilimleri ……………….
5
A. Rezan ÇEÇEN, Banu İNANÇ
Duyguları Yönetme Becerileri Eğitim Programının Öğretmen Adaylarının Duyguları Yönetme Becerileri Üzerine Etkisi ………….
6
Mehmet GÜNDOĞDU, Burhan ÇAPRİ, Öner ÇELİKKALELİ
Eğitim Fakültesi Öğrencelerinde Bilimsel Düşünme Becerisi………..
7
İbrahim YILDIRIM
Üniversite Öğrencilerinin Seçecekleri Eşte Aradıkları Özellikler ……
8
M. Engin DENİZ, Erdal HAMARTA
Üniversite Öğrencilerinin Sosyal Beceri ve Yalnızlık Düzeylerinin Bağlanma Sitilleri Açısından İncelenmesi …………………………
9
Mustafa KUTLU
Yetiştirme Yurdunda ve Ailesi Yanında Kalan Öğrencilerin Yalnızlık Düzeylerinin Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi ……….
11
Özcan SEZER
Çalışan ve çalışmayan Kadınların Çalışmaya İlişkin Görüşleri ve Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi (Bir Ön Çalışma-Malatya Örneği)………………………………………………………………..
13
Güler BOYRAZ
Yetiştirme Yurtlarında ve Anne Baba Yanında Kalan Ergenlerde Öğrenilmiş Güçlülük…….…………………………………………...
∗
Bildiri özetleri, kongre programında yer alan sunum sırasına göre verilmiştir. X
15
Sayfa
A. Sibel KILIÇ, Ö. Faruk TUTKUN, Mustafa KOÇ
Yükseköğrenime Eleman Yetiştirmede Bayan Akademisyenlerin Tercih Edilme Nedenleri Nelerdir……....…………………………….
17
Yaşar ÖZBAY, Özlem MISIRLI TAŞDEMİR
Çok Boyutlu Mükemmeliyetçilik Ölçeği: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması……………………………………………………………...
19
Hakan ATILGAN, Mesut SAÇKES
Ölçeklerin İkili ve Çok Kategorili Puanlanmasının Psikometrik Özelliklerinin Karşılaştırılması …………………………….………...
20
Erol KARACA, Nurdoğan AŞICI
Gelişim ve Öğrenme Dersine İlişkin Bir Tutum Ölçeği Geliştirme Çalışması ……………………………………………………………..
22
Ragıp ÖZYÜREK
İlgi Envanterlerinin Profil Puanlarını Yorumlama Yetkinliği: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması …………………………………………..
24
Emel ÜLTANIR
Hannover’daki Türk Gymnasium Öğrencileri ile Bolu İlindeki Lise Öğrencilerinin Mesleksel Yönelimlerinin İncelenmesi ……………...
25
Emine DURMUŞ
İlköğretim Mesleki Rehberlik Etkinliklerinde Drama Yöntem ve Tekniklerinin Kullanımı ……………………………………………...
27
Vugar GULİYEV, Reşhan GARAŞLI
Mülteci Çocuklarında Meslek Seçiminin Geliştirilmesi ……………..
28
Ahmet ÇOBAN
Bireylerin Mesleklere İlişkin Yaklaşımları ve Etkili Olan Faktörlerin Değerlendirilmesi …………………………………………………….
29
Ercüment YERLİKAYA, Banu İNANÇ
Mizah Tarzı Ölçeği: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması ……………...
30
Ragıp ÖZYÜREK
Liseli Öğrenciler için Geliştirilen Matematik Yetkinlik Beklentisi Bilgilendirici Kaynaklar Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması
32
Makbule SOYER
Toplumsal İlgi Ölçeğinin Geliştirilmesi Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması ……………………………………………………………..
XI
33
Sayfa
Binnaz KIRAN
Ergenlerde Risk Alma Ölçeğinin Geliştirilmesi: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması …………………………………………………
35
Hasan BACANLI, Zeynep CİHANGİR
İhtiyaç Doyum Ölçeği Uyarlama Çalışması …………………………
37
Meral ATICI
Okul Psikolojik Danışmanları ile Sınıf ve Branş Öğretmenlerinin Sınıftaki Öğrenci Davranış Problemleriyle Baş Etme Konusundaki Görüşlerinin Karşılaştırılması………………………………………...
39
Oya Yerin GÜNERİ, Yalçın ÖZDEMİR
Sınıf Yönetiminde Özyeterliğin, Medeni Durumun, Cinsiyetin, ve Öğretmenlik Deneyiminin Öğretmen Tükenmişliğindeki Rolü ……..
41
Serap NAZLI
Öğretmen Adaylarının İlköğretim Okullarındaki Rehberlik ve Psikolojik Danışma Uygulamalarını Değerlendirmeleri ……………..
43
Seher BALCI, Müge YILMAZ, Hatice ODACI, Melek KALKAN
Yönetici Adaylarının Duygusal Zeka ve İş Doyumu düzeylerinin Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi ……………………………
44
İ. Ethem ÖZGÜVEN
Üniversite Öğrencilerinin 2000'li Yıllara İlişkin Beklentileri ……….
46
Zeynep Deniz YÖNDEM
Müzik Öğretmenliği Adaylarında Performans Kaygısı ve Fonksiyonel Olmayan Tutumlar ……………………………………..
47
Ferda AYSAN, Nurten SARGIN
Bir Grup Üniversite Öğrencisinin Empatik Eğilim ve Empatik Beceri Düzeyi ile Algılanan Sosyal Destek Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
48
Füsun AKKÖK, Özlem KARAIRMAK, Ezgi ÖZEKE KOCABAŞ, Nedim TOKER
Ergenlerde Olumsuz Kimlik Gelişiminin Önlenmesine Yönelik Bir Aile Rehberlik Programının Geliştirilmesi ve Uygulanması
49
Mine SIZAK
Bir İletişim Becerileri Programının Engelli Çocukların Ergen Kardeşlerine ve Ailelerine Etkisi ……………………………………
XII
51
Sayfa
Emel Riza Al-Makhzoumi
Multiple Intelligeneces Theory and The Brain Hemispheres ……….
52
Ramazan ARI, Ömer ÜRE, Bendegül ARAS
Yeme Davranışını Düzenlemede Grup Etkileşimi Destekli Diyet Eğitimi Çalışması ……………………………………………………
54
Tuncay ERGENE
Sınav Kaygısını Azaltma Programlarının Etkililiği: Bir Meta-Analiz Çalışması …………………………………………………………….
56
Mehmet GÜNDOĞDU, Öner ÇELİKKALELİ, Burhan ÇAPRİ
Üniversite Öğrencilerinde Akılcı Olmayan İnançlar ve Dindarlık …..
57
Mehmet PALANCI, Yaşar ÖZBAY
Üniversite Öğrencilerinde Sosyal Anksiyetenin Kontrol Algısı, Sosyal Öz Yeterlik, İncinebilirlik ve Başaçıkma Davranışları ile Yordanabilirliği ………………………………………………………
58
Mustafa ŞAHİN, Yaşar ÖZBAY
Empatik Eğilim, Profesyonel Psikolojik Yardım Arama Davranışları ve Psikolojik Belirtiler Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi …………..
59
Mustafa KOÇ, Ömer F. TUTKUN
Atfetme Tarzları ve Sağlık Arasındaki İlişki ………………………..
60
Enver Sarı
Fatalistik (Kaderci) Düşüncenin Ölüme İlişkin Depresyon ve Umutsuzluk Üzerindeki Etkileri ……………………………………..
61
Hikmet YAZICI, Yaşar ÖZBAY
Üniversite Öğrencilerinin Sigara İçme Davranışlarının, Sigarayı Bırakma Sıklığı, Yeniden Başlama Nedenleri Ve Sigara İçmeye İlişkin Öz-Yeterlik İnançları Açısından İncelenmesi ………………..
62
Enver SARI, Ahmet KILIÇ
Sevdiği Birini Kaybeden Ergenlerin Stresle Başaçıkma ve Bağlanma Biçimleri ……………………………………………………………..
63
Özlem KARAIRMAK, Gül AYDIN
Depremzede Ve Depremzede Olmayan Çocukların Korkuları ………
XIII
64
Sayfa
Alim KAYA
17 Ağustos Marmara ve 12 Kasım 1999 Bolu Düzce Depremlerinin Psikolojik Sonuçlarının Depresyon Bağlamında İncelenmesi ……….
65
Nükhet ÇIKRIKÇI-DEMİRTAŞLI, Nuray PARLAK YILMAZ
Uyumsal Öğrenme Örüntüleri Ölçekleri (The Patterns Of Adaptive Learning Scales-PALS) Ögrenci Formu’nun Türkçeye Uyarlanması
66
Yüksel ÇIRAK, Hakan ATILGAN, Mesut SAÇKES
Korku Yaşantıları Ölçeği Uyarlama Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması ……………………………………………………………..
67
Banu Yazgan İNANÇ, Metehan ÇELİK
Corah Diş Hekimliği Korkusu Ölçeğinin Güvenirlik ve Geçerlik Çalışması …………………………………………………………….
68
İsmail SANBERK, Turan AKBAŞ
Öğrenci Yabancılaşma Ölçeği (Bir Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması) ………………………………………………………...….
69
Hülya ŞAHİN
Saldırganlık Ölçeğinin Geliştirilmesi: Geçerlik, Güvenirlik Çalışması
71
Melek KALKAN, Hatice ODACI, Seher BALCI, Müge YILMAZ
Üniversite Öğrencilerinin Utangaçlık Düzeylerinin Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi …………………………………
73
Atılgan ERÖZKAN
Üniversite Öğrencilerinin Kişilerarası Duyarlılık ve Depresyon Düzeylerinin Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi ………………….
74
İbrahim H. KUĞUOĞLU
Eğitim Fakülteleri, İlköğretim Sınıf Öğretmenliği Bölümü Son Sınıf Öğrencilerinin Psikolojik Danışma ve Rehberlik Alanındaki Yeterlilikleri ve Önerileri …………………………………………….
75
Alim KAYA
İlköğretim 5. Sınıf Öğrencilerinde Sınav Kaygısı ve Yordayıcı Bazı Değişkenler …………………………………………………………..
77
Ferah ÇEKİCİ, Sonay GÜÇRAY
İlköğretim 5., 6. ve 7. Sınıf Öğrencilerinde Görülen İçselleştirme ve Dışsallaştırma Sorunlarının Değerlendirilmesinde Öğrenciler ve Öğretmenler Arasındaki Görüş Birliğinin Sınanmasına Yönelik Bir Çalışma ……………………………………………………………… XIV
79
Sayfa
Hatice ODACI, Melek KALKAN, Seher BALCI, Müge YILMAZ
Sosyal Beceri Eğitiminin İlköğretim Öğrencilerinin Denetim Odakları Üzerine Etkisi ………………………………………………
81
Türkan DOĞAN
İyilik Halini Değerlendirme Ölçeği'ni Türk Toplumuna Uyarlama, Güvenirlik ve Geçerlilik ……………………………………………..
82
Özlem SOYLU, S. Sonay GÜÇRAY
Üniversite Sınavına Hazırlanan Öğrencilerinin Ailelerinden Sosyal Destek Algılayıp-Algılamama Durumlarına Göre Psikolojik Belirtiler Yönünden İncelenmesi …………………………………….
84
Şahin KESİCİ, Ömer ÜRE, Hasan BOZGEYİKLİ, Ali Murat SÜNBÜL
Temel Psikolojik İhtiyaçlar Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenirliği ……..
85
Ali Murat SÜNBÜL, Şahin KESİCİ, Ömer ÜRE,Hasan BOZGEYİKLİ
Öğretmenlerin Öğrencileri Motive Etme Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenirliği …………………………………………………………...
86
Sabit AKBAŞ, Sabahattin ÇAM
Okullarda Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetlerinin Yürütülmesinde Oluşturulan İşbirliğinin İncelenmesi ……………….
87
Ayhan DEMİR
Psikolojik Danışmanlarda Tükenmişlik ……………………………...
88
A. Sibel TÜRKÜM, Neşe SAKARYA
Rehber Öğretmenlerin Ve Sınıf Öğretmenlerinin Kronik Hastalığı Olan Öğrencilerle İlgili Yaklaşımlarının Öğrencilerden Alınan Bilgilerle Karşılaştırılması …………………………………………...
89
Yaşar BARUT
İlköğretim Okulu Öğretmenlerinin Çeşitli Değişkenler Açısından Uyum Düzeylerinin Araştırılması ……………………………………
90
Binnur YEŞİLYAPRAK
Eklektik Yaklaşım ve Bir Olgu Sunumu …………………………….
91
Nurcan GÖKÇAKAN
Vaka Çalışması ………………………………………………………
92
Ferda AYSAN, Zahit HARMANLI
Yaşam Doyumunu Yordamada, Yaşam Uyumu, Öz-Yeterlik ve Başaçıkma Stratejileri ………………………………………………..
XV
93
Sayfa
Mücahit DİLEKMEN
Oryantasyon Hizmetlerinin Öğrencilerin Üniversiteye Uyum Düzeylerine Etkisi ……………………………………………………
94
Müge YILMAZ, Seher BALCI, Melek KALKAN, Hatice ODACI
Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Zeka Düzeylerinin Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi ………………………………….
95
Deniz ALBAYRAK-KAYMAK, Deniz YÜCEL
Boğaziçi Üniversitesi'nde Psikolojik Yardıma Başvurmuş Öğrencilerin Profili …………………………………………………..
96
Metin GENÇ, Alim KAYA
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencilerinin Meslek Seçimini Etkileyen Bazı Etmenler ve Seçimlerinden Memnuniyet Düzeyleri ...
97
Feride BACANLI
Mesleki Grup rehberliği Programının Psikolojik Danışma ve Rehberlik Programı Öğrencilerinin Benlik ve Mesleki Benlik Kavramları Arasındaki Bağdaşma Etkisi: Uzunlamasına bir araştırma
98
M. Ali ÇAKIR
Mesleki Karar Envanterinin Geliştirilmesi …………………………..
99
Songül TÜMKAYA
Öğretmenlerin Sınıf İçi Disiplin Anlayışları ve Tükenmişlik Düzeyleri Arasındaki İlişki ………………………………………….. 101 Mehmet GÜVEN
Psikolojik Danışmanların Okul Yöneticileri İle İlişkilerini Değerlendirmeleri …………………………………………………… 102 Hasan BOZGEYİKLİ, Şahin KESİCİ, Ali Murat SÜNBÜL,Ömer ÜRE
İlköğretim Öğretmenlerinin Öğrencileri Motive Etme Düzeyleri İle Temel Psikolojik İhtiyaçlarının İlişkisel Analizi ……………………. 104 Serap NAZLI
Öğretmenlerin Kapsamlı Gelişimsel Rehberlik ve Psikolojik Danışma Programı Uygulamalarını Değerlendirmeleri ……………... 105 Hüseyin IZGAR, Coşkun ARSLAN
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışlarının İncelenmesi ………………………………….. 106
XVI
Sayfa
Hidayet DİKİCİ, Rezzan GÜNDOĞDU, Mustafa KOÇ
Yaratıcı Dramanın Problem Çözme Becerilerine Etkisi …………….. 107 Zeynep HAMAMCI, Baki DUY
Üniversite Öğrencilerinin Depresyon ve Kaygı Düzeyleri İle Fonksiyonel Olmayan Tutumlarının Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi ………………………………………………………….. 108 Atılgan ERÖZKAN
Üniversite Öğrencilerinin Sınav Kaygısı ve Başaçıkma Davranışları
110
Reşhan GARAŞLI, Vugar GULİYEV
Bakü “Sos Köyü” Annelerine Çağdaş ve Duygusal Çocuk Yetiştirme Metotlarının Öğretilmesi …………………………………………….. 111 Ezgi ÖZEKE KOCABAŞ, Füsun AKKÖK
Ergenlerin Aileleriyle Yapılan Aile Katılım Uygulamasının Aile İçi İletişime Etkisi ………………………………………………………. 112 Serap NAZLI
Ülkemizde Gelişimsel Rehberlik Modeline Geçiş Sürecinde Karşılaşılabilecek Olası Problemler ve Çözüm Önerileri …………… 114 Zafer GÖKÇAKAN, Adnan ERKUŞ, Nurcan GÖKÇAKAN, Zülal ERKAN, Bülent GÜNDÜZ
Yol Güvenliği Bilincinin Geliştirilmesinde Psiko-Eğitsel Bir Programın Kullanılması ……………………………………………... 116 Naime DOĞRU, Reşat PEKER
Özsaygı Geliştirme Programının Lise Dokuzuncu Sınıf Öğrencilerinin Özsaygı Düzeylerine Etkisi …………………………. 118 Halil IŞIK
Ortaöğretim Kurumlarında Okul Güvenliği İle Öğrenci Başarısı Arasındaki İlişki …………………………………………………….. 119 Başaran GENÇDOĞAN
İmam Hatip Lisesi Kız Öğrencilerinin Psikolojik Belirtileri ile Cinsiyet Rolleri ve Sosyal Destek Düzeyleri Arasındaki İlişkiler …... 120 Zülal ERKAN
Sosyal Kaygı Düzeyi Yüksek ve Düşük Ergenlerin Ana Baba Tutumlarına İlişkin Nitel Bir Çalışma ……………………………….. 121
XVII
Sayfa
Makbule SOYER, Süleyman AVCI, Tuncay AKINCI
Ergenlerin Umutsuzluk Düzeylerinin Bazı Sağlık Davranışları Açısından İncelenmesi ………………………………………………. 122 İbrahim YILDIRIM
İnsan İlişkilerinde Yanlış Kullanılan Bazı Kavramlar: Saygı, Eleştiri ve Disiplin …………………………………………………………… 124 Metin PİŞKİN
Okullarımızda Yaygın Bir Sorun: Akran Zorbalığı …………………. 125 Mehmet GÜNDOĞDU
Sosyal Bilimlerde Kullanılan “Bazı Değişkenler” Kavramının Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi …………………………………. 127 Enver SARI
Kendini Açmanın Kişiler Arası İlişkilerde Oynadığı Rolün Yunus Emre Düşüncesinde İfade Edilme Biçimleri ………………………… 128 Yaşar ÖZBAY
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetlerinde Yunus Emre Düşüncesi ve Şiirlerinden Yararlanma ve Program Geliştirme ……... 130 Özlem MISIRLI TAŞDEMİR
Üstün Yetenekli Çocuklarda Mükemmeliyetçilik …………………… 131 Sırrı AKBABA
Mesleki Doyum Kaynakları Farklı Olan Öğretmenlerin Özetkililik ve Tükenmişlik Düzeylerinin Karşılaştırılması ………………………… 132 Burhanettin DÖNMEZ, Alim KAYA, Asım ÇİVİTCİ
İlköğretim Müfettişlerinin Rehber Öğretmenlerin Denetimine İlişkin Yeterlik Algıları ……………………………………………………... 133 Ayşegül SOYSÜREN
Orta Dereceli Okullarda Görev Yapan Branş Öğretmenlerin Stresle Başa Çıkma Stratejileriyle İş Doyumları Arasındaki İlişki …………. 135 Mustafa KILIÇ
Problem Çözmede Zorunlu Alan Analizine İlişkin Bir Örnek ………
137
Fatma ÖNALAN AKFIRAT, Aygül TUNÇ
Grup Rehberlik Etkinliklerinde Yaratıcı Dramanın Yeri:YaparakYaşayarak Öğrenme …………………………………………………. 139
XVIII
Sayfa
Tuncay ERGENE
Uluslararası Ruh Sağlığı ve Gelişimsel Bozukluklar Araştırma Eğitim Programı …………………………………………………….. 141 Nagihan OĞUZ DURAN
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uygulamalarında Sanatın Bir Yardım Aracı Olarak Kullanılması: Tarihçe, Teori, Teknikler ve Öneriler ……………………………………………………………… 142 Mehmet GÜNGÖR, Mahmut BEKTAŞ
Mersin İlindeki Sosyoekonomik Düzeyi Farklı Üç Lisedeki Öğrenci Sorunlarının Bu Okullarda Çalışan Okul Psikolojik Danışmanları Tarafından Çeşitli Değişkenler Açısından Değerlendirilmesi ………. 143 Sakine Gülfem ÇAKIR
Ergenlerde Kimlik Statüsünün Cinsiyet, Anne-Baba Tutumu ve Anne-Babanın Eğitim Düzeyi İle İlişkisi …………………………… 145 Atılgan ERÖZKAN, Ahmet KILIÇ
Lise Öğrencilerinin Bağlanma Stilleri ve Yalnızlık Düzeylerinin Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi ……………………………….…….. 147 Başaran GENÇDOĞAN
Lise Öğrencilerinin Sınav Kaygısı İle Boyun Eğicilik Düzeyleri ve Sosyal Destek Algısı Arasındaki İlişkiler …………………………… 148 Lynette Heim BIKOS, Ayşe ÇİFTCİ URUK, Eda SUN SELIŞIK, Özlem KARAIRMAK, Serkan DENİZLİ
Psikolojik Danışma Sürecinde Kullanılan Yardım Becerilerinin "Yardım Becerileri Sistemi"ne Göre İncelenmesi: Uluslararası Bir Karşılaştırma ………………………………………………………… 149 Serap NAZLI
Okullarımızda Küçük Yardımcılar: Gönüllü Arkadaş Eğitim Programı …………………………………………………………….. 150 Mehmet BİLGİN
Çocuk ve Ergenlerde Özkıyım ve Nedenlere Yönelik Metaanalitik Bir Çalışma ………………………………………………………….. 151 Ziya SELÇUK, Azra KOÇAK, Zeliha SELÇUKOĞLU
Rehberlikte İşlevsel Bir Model : Kapsamlı Gelişimsel Rehberlik ve Çoklu Zeka ………………………………………………………….. 153
XIX
Sayfa
Zeynep HAMAMCI
Bilişsel Davranışçı Yaklaşımla Bütünleştirilmiş Psikodramanın Kişiler arası İlişkilerle İlgili Bilişsel Çarpıtmalar Üzerine Etkisi …… 155 Ferah ŞAHİN-AYAYDIN, Yaşar ÖZBAY
Üniversite Öğrencilerinin Problem Alanları, Problemlilik Düzeyleri, Problem Çözme Becerileri ve Yardım Arama Davranışları Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi …………………………………... 157 Muhittin AŞKIN, Mustafa ONUR
Üniversite Öğrencilerinin Yabancı Dil Başarısının Yabancı Dil Öğrenmeye İlişkin Tutum ve Denetim Odağı Açısından İncelenmesi 159 Ayla AKBAŞ
Hümanistik Yaklaşım Açısından Bedensel Ceza Davranışının İncelenmesi ………………………………………………………….. 161 Pınar ÖNEN, Serdar M. DEĞİRMENCİOĞLU
Türkiyede Çocuk ve Genç Nereye Düşüyor: Katılım ve Katılımın Önündeki Engeller …………………………………………………... 162 Serdar M. DEĞİRMENCİOĞLU, Elif Eda TARTAR Ömer ŞİRİN
Katılım ve Çocuk Hakları Açısından 23 Nisan: Bir Basın Analizi 2001-2002 …………………………………………………………… 164 Fidan KORKUT
Önleme ve İyilik Hali (Wellness) ……………………………………
166
Çiğdem KOTİL
Hizmet Ederek Öğrenme ve Katılım Süreçlerine Katkısı …………… 168 Ayhan ERBAY
Öğrenci Gözünden
170
XX
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
1
ERGEN RUH SAĞLIĞI VE GÖÇ Zübeyit GÜN*
Göç İnsan gelişiminde fiziksel, sosyal ve kültürel çevre çok önemli yer tutar. Özellikle de riskli bir gelişim evresinden geçen çocuklar ve ergenler için çevre ve çevredeki faktörlerin istikrarlı bir seyir izlemeleri önemlidir. Göç; ekonomik, toplumsal ve/veya siyasal nedenlerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir bölgeden başka bir bölgeye veya bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitmeleri olarak tanımlanabilir. Bu durumda göçün; göç edenlerin ve özellikle de kritik gelişimsel bir dönemden geçen ergen ve çocukların hayatlarındaki istikrarlı ortamın bozulmasına neden olan bir faktör olarak belirebileceği düşünülmektedir. Dünyada ve Türkiye’de göç her zaman önemli bir olgu ola gelmiştir. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de önemli göçler yaşanmıştır (nüfus mübadeleleri, iç göçler, dış göçler v.b). Ülke tarihinde göçün bu kadar önemli yer tutmasına rağmen ruh sağlığı açısından hemen hemen hiç incelenmemiş olması önemli bir eksikliktir. Bu çalışma ile ilk adım atılması amaçlanmıştır. Dünyada göçün ruh sağlığı üzerindeki etkilerini inceleyen önemli bir literatür birikmiştir. Bu alandaki çalışmalar genellikle batı toplumlarında yoğunlaşmakta ve o toplumlara göç eden yetişkinleri kapsamaktadır. Batı toplumlarında da göç sürecinden en fazla etkilenme olasılığı bulunan çocuk ve ergenleri konu alan az sayıda çalışmaya rastlanılmaktadır. Psikolojide, göçü ve göçün çocuk ve ergenler üzerindeki etkilerini incelerken başvurulabilecek en uygun kuramın ekolojik kuram olduğu düşünülmektedir. Ekolojik kuram, öncesi olmakla beraber, Bronfenbrenner (1979) tarafından geliştirilmiştir. Ekolojik model dört temel yapısal sistemi (mikro sistem, mezosistem, egzosistem ve makro sistem) ve onların etkileşimlerinin doğasını betimleyerek sosyo-kültürel çevreyi anlamaya çalışır. Bu dört temel yapısal sistemin insan davranışlarını hem kendi içinde hem de kendi aralarında etkileşerek şekillendirdiği düşünülmektedir. Göçle beraber bu temel yapısal sistemlerin dinamiklerinde farklılaşmalar meydana gelmektedir. Bu araştırmada öncelikle göç etmiş ergenlerle göç etmemiş ergenlerin yaşam doyumu, benlik saygısı ve sosyal destek ağları açısından karşılaştırılmaları amaçlanmıştır. Bununla birlikte göç etmiş ergenlerin benlik saygıları, yaşam doyumları, sosyal destek ağları ve kültürlenme düzeyleri ile ilgili olabilecek değişkenlerin de incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçlar doğrultusunda, Kızıltepe-Nusaybin’e bağlı köylerde yaşayan 61 (31 kız, 30 erkek), Kızıltepe-Nusaybin doğumlu 64 (31 kız, 33 erkek), Kızıltepe-Nusaybin’e göç eden 60 (30 kız, 30 erkek), İzmir doğumlu 60 (30 kız, 30 erkek) ve son olarak İzmir’e göç eden 60 (30 kız, 30 erkek) olmak üzere toplam 305 ergen (152 kız –153 erkek) ile çalışmalar yürütülmüştür. Yukarıda bahsi geçen 5 ayrı örneklem grubunun yaşam doyumları, benlik saygıları, kültürlenme düzeyleri ve sosyal destek ağları ile ilgili olduğu düşünülen değişkenler ışığında karşılaştırılmışlardır. Çalışmada
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
2
ergenlerin benlik saygılarını ölçmek için Rosenberg (1963) tarafından geliştirilen Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (Rosenberg Self Esteem Scale, RSE), yaşam doyumlarını ölçmek için Diener ve arkadaşları (1983) geliştirilen Yaşam Doyumu Ölçeği (Satisfaction with Life Scale) ve sosyal destek ağlarını ölçmek için ise Sosyal Destek Ağları Ölçeği kullanılmıştır. Ayrıca göç etmiş ergenlerin kültürlenme düzeylerini belirlemek için yazar tarafından geliştirilen Kültürlenme Düzeyi Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi için SPPS for Windows 7.5 kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgular, araştırmanın amaçları doğrultusunda şöyle özetlenebilir; Göç etmemiş gruplar ile göç etmiş gruplar arasında benlik saygısı ve yaşam doyumu açısından anlamlı bir farklılık bulunduğu gibi Kızıltepe-Nusaybin’e göç grup ile İzmir’e göç etmiş grup arasında da benlik saygısı ve yaşam doyumu açısından anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Sosyal destek ağlarında ise farklı bir durum söz konusudur. Öyle ki; İzmir doğumlu ergenlerin sosyal destek ağları diğer dört gruptan hem nicelik hem de niteliksel açıdan farklılaşmaktadır. Diğer yandan göç etmiş ergenlerin sosyal destek ağları ile yaşam doyumları, benlik saygıları ve kültürlenme düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunamamışken, göç etmiş ergenlerin sosyal destek ağlarındaki kişi sayısı ile benlik saygıları ilişkili bulunmuştur. Göç etmiş ergenlerin yaşam doyumları, benlik saygıları, sosyal destek ağları ve kültürlenme düzeyleri yaş ve cinsiyetlerine göre farklılaşmamaktadır. Diğer yandan göç etmiş ergenlerin yaşam doyumları okula gidip-gitmemeleriyle; kültürlenme düzeyleri iş süreleriyle(part-time, sürekli); benlik saygıları evde hangi dili kullandıkları ile; kültürlenme düzeyleri, benlik saygıları ve yaşam doyumları ise genelde hangi dili kullandıkları ile ilişkili bulunmuştur. Diğer yandan göç zamanı yaşam doyumlarıyla ilişkiliyken, göç nedeni ve geri dönmeyi isteyip istememelerinin kültürlenme düzeyleri ile ilintili olduğu bulunmuştur. Son olarak sadece göç etmenin değil nereye göç edildiğinin de önemli olduğu tespit edilmiştir öyle ki; göç edilen yerin yaşam doyumu ve benlik saygısı ile olduğu gibi kültürlenme düzeyiyle de anlamlı bir ilişkide olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bireysel bilgi formunda yer alan açık uçlu sorulara verilen cevaplara içerik analizi uygulanmış ve bu analiz sonucunda oluşan kategorilere verilen cevaplar araştırmanın değişkenleri ve amaçları çerçevesinde değerlendirilmişlerdir. Bu bulgular ekolojik kuram çerçevesinde değerlendirilmiştir.
*Evrenesoğlu ilköğretim okulu İZMİR, Elmek: gunzubeyit@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
3
ERGENLİK DÖNEMİNDE ARKADAŞLIKTA TERCİH EDİLEN ÖZELLİKLER Aslı TAYLI* Hüdayer Cihan GÜNGÖR** AMAÇ: Bu çalışmada ergenlik döneminde arkadaş tercihinde istendik özelliklerin neler olduğunu tespit etmek ve bu özelliklerin cinsiyet ve yaşla olan ilişkisini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Araştırmada istendik özellikler bir takım varsayımsal ifadelere dayandırılmamış, bunun yerine, öğrencinin halihazırda en yakın arkadaşı olan ya da kendine en yakın hissettiği arkadaşını gözönünde bulundurarak o kişiyi niçin sevdiğini, ne gibi özelliklerinden dolayı sevdiğini açık ve ayrıntılı bir şekilde yazmaları istenmiştir. Dolayısıyla yazılan ifedeler yaşanmakta olan ilişkiye dayanmaktadır ve gerçektir. YÖNTEM ve DEĞERLENDİRME: Bu araştırmada içerik analizi (içerik çözümlemesi) yöntemi kullanılmaktadır. İçerik çözümlemesi, nitel verilerin ayrıntılı kodlanmasıyla nicel verilere dönüştürüldüğü bir tekniktir. Temelde, davranışları doğrudan gözlemek yerine bireylerin sembolik davranışlarını yada iletişim materyallerini çözümlemeye dayanır (Ögülmüş,1991). Sosyal olguları bireyin gözüyle ortaya koymayı hedefleyen araştırmalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bilimsel paradigmanın ulaşılan bugünkü görünümünde nitel araştırmaların, istenilen bilgiyi elde etme ve değerlendirmede etkili bir yol olduğu kabul edilmektedir (Yıldırım & Şimşek, 2000). Araştırmanın amacına bağlı olarak ön uygulama (N:22) ve literatür taramasına göre (kısmen geçici) kategoriler belirlenmiştir. Fiziksel görünüş, başarı,özgeci davranış, kendini açma, paylaşım,benzerlik, duygusal yakınlık, sosyal beceri gibi kategoriler dahilinde ayrıntılı kodlama yapılacaktır. Asıl uygulamada 7. ve 10. sınıfa giden (50,50) 100 öğrenciye en yakın arkadaşlarını göz önünde bulundurmaları, arkadaşının özelliklerini ve yaşanan süreci de dahil ederek o arkadaşlarını neden sevdiğini açık ve ayrıntılı olarak yazmaları istenmiştir.Öğrencilerin 55 tanesi kız, 45 tanesi erkektir. Verilerin çözümlenmesine devam edilmektedir.Sonuçlar frekans ve yüzdeler olarak belirlenmektedir. Arkadaşlıkta tercih edilen özelliklerin cinsiyete ve yaşa göre farklılaşıp-farklılaşmadığını belirlemek amacıyla kay kare değerleri hesaplanacaktır. Sonuçların.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı olup olmadığına bakılacaktır. Araştırma sonuçlarının sadece yüzde ve frekans olarak değerlendirildiği ve yorumlandığı yöntem saf nitel analiz, bir takım istatistiki tekniklerle sonuçların değerlendirildiği durumsa nitel, nicel karma bir yöntem olarak kabul edilmektedir. Bu araştırmada da böyle bir değerlendirilme yoluna gidileceğinden, araştırma karma bir yöntem örneği olabilecektir. * Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğit.Fak.EBB.PDR ABD, Elmek: aslitayli@mynet.com **. Erciyes Üniversitesi
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
4
OKULLARDAKİ DİSİPLİN CEZASI UYGULAMALARININ SONUÇLARIYLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİN İNCELENMESİ Uzm. Muhammet MERCAN* Yrd. Doç. Dr. Sabahattin ÇAM**
Araştırmanın amacı, ortaöğretim okullarında Ödül ve Disiplin Yönetmeliği'ne göre uygulanan cezaların sonuçlarıyla ilgili cezayı alan öğrenci, yönetici ve disiplin kurulu üyelerinin görüşlerini incelemektir. Veriler bu amaçla geliştirilen bir anketle, Adana merkez ilçelerinde yer alan 22 ortaöğretim kurumunda öğrenim görmekte olan ve ceza alan 217 öğrenci, bu okullarda görev yapan 67 yönetici ve 64 disiplin kurulu üyesinden toplanmıştır. Ayrıca okullardaki disiplin kurulları karar defterlerinden yararlanılmıştır. Anketler tüm katılımcılara bireysel olarak uygulanmış ve veri toplama işlemi 2000-2001 eğitim- öğretim yılının Kasım-Mart ayları arasında tamamlanmıştır. Anket sorularına verilerin yanıtların frekans ve yüzde değerleri her bir grup için ayrı ayrı hesaplandıktan sonra grupların görüşleri arasında tutarlılığın olup olmadığına Sperman Sıra Farkları Korelasyon tekniğiyle bakılmıştır. Sonuçta, okullarda en çok kınama cezasının uygulandığı ve erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre daha fazla ceza uygulamalarıyla karşı karşıya kaldığı görülmüştür. Ceza alan öğrencilerin büyük bir oranının orta sosyo-ekonomik düzeyden geldikleri ve başarı durumlarının 'orta' düzeyde olduğu ifade edildiği görülmüştür. Ceza verilme nedeni ise, daha çok öğrencilerin okuldaki sınıf/okul arkadaşları ile kavga yapmalarından ötürü verildiği; verilen bu cezaları öğrencilerin çoğu haklı bulmazken, yönetici ve disiplin kurulu üyeleri verilen cezaları haklı buldukları yönünde görüş bildirmişlerdir. Ceza karşısında öğrencilerin ceza verildiğinde yaşadıkları duygulara yönelik değerlendirmede gruplar arasında tutarlık olduğu saptanmıştır. Üç grupta da ilk sıralarda yer alan duygular pişmanlık, üzüntü ve öfke-kızgınlık duygularıdır. Halen yaşanılan duygulara yönelik değerlendirmede de benzer bir sonuç elde edilmiştir. Öğrenciler ceza almalarının nedenlerini, okullarda disiplin yönetmeliğinin yeterince açıklanmamasına bağlarken, yönetici ve disiplin kurulu üyeleri ceza nedenini öğrencilerin edindikleri olumsuz arkadaş ortamına bağlamışlardır. Ayrıca her üç grup da, cezaların öğrencilerin davranışlarını yeniden gözden geçirmelerinde ve olumsuz davranışlarının farkına varmalarında etkili olduğu yönünde de tutarlı görüşler bildirilmiştir.
* Milas Lisesi Milas-MUĞLA ** Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Elmek. sabahcam@cu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
5
LİSE ÖĞRENCİLERİNİN ŞİDDET VE SALDIRGANLIK EĞİLİMLERİ Emine DURMUŞ* Uğur GÜRKAN**
Lise Öğrencilerinin Şiddet ve Saldırganlık Eğilimleri Toplumda artan şiddet ve saldırganlığın farklı boyutlarda okul ortamlarında yaşanması, ilgiyi okullarda yaşanan şiddete ve saldırganlığa yöneltmiştir. Son yıllarda okullarda yapılan çalışmalarda bu artışın boyutunu gözler önüne sermektedir. Bu çalışmanın amacı; Lise öğrencilerinin şiddet ve saldırganlık eğilimlerini çeşitli değişkenler açısından incelemek ve bulgular doğrultusunda önerilerde bulunmaktır. Araştırma Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi bölümlerine devam eden birinci sınıf öğrencileri üzerinde yapılmıştır. Araştırma betimsel bir çalışma olup veri toplama aracı olarak, Öğülmüş (1995) tarafından geliştiren 19 maddelik araç kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizinde “varyans analizi” yapılmıştır. Araştırma sonunda elde edilen çeşitli bulgular, daha önce yapılan çalışmaların bulguları ile karşılaştırılarak, uzun vadeli bir izleme çalışması niteliği de göstermesine çalışılmıştır.
* Ankara Üni., Eğitim Bil. Fak. EPH Arş. Gör., Elmek: eminedurmus@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
6
DUYGULARI YÖNETME BECERİLERİ EĞİTİM PROGRAMININ ÖĞRETMEN ADAYLARININ DUYGULARI YÖNETME BECERİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ A. Rezan ÇEÇEN* Banu İNANÇ* AMAÇ: Duyguları yönetme becerileri eğitiminin öğretmen adaylarının duyguları yönetme becerileri üzerindeki etkisine bakmaktır. ÖRNEKLEM: Çalışmada ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Çalışmanın başlangıcında deney ve kontrol grubunun her birine 10’u kız, 5’i erkek toplam 15 denek atanmış, ancak deneysel çalışmanın sonunda deney grubundan iki denek kaybı olmuştur. Böylece örneklem, İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalından 13 deney ve 15 kontrol grubu olmak üzere toplam 28 sınıf öğretmen adayından oluşmuştur. YÖNTEM: Deneklerin seçiminde öntest puanları kullanılmıştır.Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen “Duyguları Yönetme Becerileri Ölçeği” kullanılmıştır. Öntest verileri deneysel çalışma başlamadan beş gün önce, son test verileri ise 11 hafta sonra elde edilmiştir. Deneysel çalışma sonrasında izlenen değişimin tutarlı olup olmadığını belirleyebilmek amacıyla deneysel çalışmanın bitiminden 6 ve 13 hafta sonrasında iki farklı izleme çalışması yapılmıştır. Deneysel gruba 11 hafta süreyle haftada 1.5-2 saat beceri eğitimi programı uygulanmıştır. Bu sırada kontrol grubuna hiç bir işlem yapılmamıştır. Analizlerde kovaryans tekniği kullanılmıştır. İzleme çalışmalarının analiz çalışmalarında ise eşli gruplar “t” testi uygulanmıştır. BULGULAR: Grup yaşantısı yoluyla uygulanan duyguları yönetme becerileri eğitimi programının deney grubu üzerinde anlamlı etkisinin olduğu ve ortaya çıkan bu değişimin 6 ve 13 hafta sonrasında da devam ettiğini göstermiştir.
*Çukurova Üniversitesi, Eğitim Fak. PDR ABD, Elmek: arcecen@mail.cu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
7
EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE BİLİMSEL DÜŞÜNME BECERİSİ Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNDOĞDU,* Arş. Gör. Burhan ÇAPRİ* Arş. Gör. Öner ÇELİKKALELİ*
Bu araştırmanın amacı, eğitim fakültesi öğrencilerinde bilimsel düşünme becerisinin incelenmesidir. Mersin üniversitesi, Eğitim Fakültesi’nin Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Sınıf Öğretmenliği, Okul Öncesi Öğretmenliği, İlköğretim Matematik Öğretmenliği, İlköğretim Fen Bilgisi Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği ve İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nde seçilen 202 kız ve 122 erkek toplam 324 öğrenci araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Veriler Gündoğdu (2001) tarafından geliştirilen Bilimsel Düşünme Becerisi Ölçeği ve araştırmacılar tarafından hazırlanan bilgi formu ile toplanmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistikler hesaplanmış, cinsiyet ve bölümlerin bilimsel düşünme becerisi puanları ile ilişkisini hesaplamak amacıyla 2 (kız-erkek) X 7 (bölüm) ve 2 (kız-erkek) x 3 (sınıf) olmak üzere iki farklı varyans analizi kullanılmış ve gruplar arasındaki farkın kaynağını araştırmak amacıyla da scheffe testi uygulanmıştır. İlköğretim Matematik Bölümü öğrencileri 15.74 ortalama ile Bilimsel Düşünme Becerisi Ölçeğinde en yüksek puan ortalamasına sahiptir. Bunu sırasıyla; Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü 15.43, İngilizce Öğretmenliği 15.18, İlköğretim Fen Bilgisi Öğretmenliği 14.15, Türkçe Öğretmenliği 13.85, Sınıf Öğretmenliği 13.54 ve Okul Öncesi Öğretmenliği 13.30 izlemektedir. Öğrencilerin Bilimsel Düşünme Becerisi Ölçeği puanlarına uygulanan cinsiyet X sınıf varyans analizi, gruplar arasında anlamlı fark göstermemiştir. Ancak cinsiyet X bölüm varyans analizinde hem cinsiyet hem de bölüme göre anlamlı bir fark gözlenirken cinsiyet X bölüm etkileşimine göre fark gözlenmemiştir. Scheffe testi sonucunda Sınıf Öğretmenliği Bölümü ile İlköğretim Matematik Öğretmenliği Bölümü, Okul Öncesi Öğretmenliği Bölümü ile Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü, İngilizce Öğretmenliği Bölümü ile İlköğretim Matematik Öğretmenliği Bölümü arasında anlamlı fark olduğu görülmüştür. Bulgular literatür ışığında tartışılmıştır.
*Mersin Üniversitesi, Elmek: gun@hacettepe.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
8
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN SEÇECEKLERİ EŞTE ARADIKLARI ÖZELLİKLER İbrahim YILDIRIM*
Yaklaşık yarısı kadın, yarısı erkek olan 1000'i aşkın üniversite öğrencisinin seçecekleri eşte bulunmasını istedikleri ve bulunmasını istemedikleri en önemli 15'er özelliğin neler olduğu incelenmiştir. Araştırmacı tarafından listelenen toplam 90 kadar özellik içerisinden en yüksek ortalamaya sahip 15'er özellik sıralanmış ortaya çıkan bu özellikler literatür ışığında tartışılmıştır.
* Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi PDR ABD, Elmek: iyil@hacettepe.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
9
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL BECERİ VE YALNIZLIK DÜZEYLERİNİN BAĞLANMA STİLLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ M. Engin DENİZ* Erdal HAMARTA**
Bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin cinsiyet ve bağlanma stillerinin sosyal beceri ve yalnızlık düzeyleri üzerindeki etkileri incelenmiştir. Araştırma genel tarama modelindedir. Araştırmanın örneklemi Selçuk Üniversitesinin farklı fakültelerinde öğrenim görmekte olan öğrencilerden tesadüfi küme örnekleme yoluyla seçilen 216 kız ve 167 erkek olmak üzere toplam 383 öğrenciden oluşmaktadır. Öğrencilerin sosyal beceri düzeyleri "Kendini Tanımlama Enventari" (Yüksel, 1997), yalnızlık düzeyleri "UCLA Yalnızlık Ölçeği" (Demir, 1990) ve Bağlanma stilleri ise "İlişki Ölçekleri Anketi" (Sümer, N., ve Güngör, D.;1999) ile ölçülmüştür. Bağlanma sitillerinin sosyal beceri ve yalnızlık üzerindeki etki düzeyinin belirlenmesinde Regresyon Analizi kullanılmış, öğrencilerin cinsiyet değişkenine göre sosyal beceri ve yalnızlık düzeylerinin farklılaşıp farklılaşmadığı t testi ile test edilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular aşağıda özetlenmiştir; 1. Üniversite öğrencilerinin bağlanma stillerinin sosyal beceri duyuşsal anlatımcılık düzeylerini anlamlı düzeyde etkilediği, bağlanma stillerinden güvenli bağlanma stilinin anlamlı düzeyde etkiye sahip olduğu gözlenmiştir. Sosyal beceri duyuşsal duyarlık ve duyuşsal kontrol alt boyutunda bağlanma stillerinin anlamlı düzeyde etkiye sahip olmadığı gözlenmiştir. Sosyal beceri sosyal anlatımcılık alt boyutunda bağlanma stillerinin anlamlı düzeyde etkiye sahip olduğu en yüksek etkiyi güvenli bağlanma stilinin yaptığı gözlenmiştir. Sosyal beceri sosyal duyarlık alt boyutunda bağlanma stillerinin anlamlı düzeyde etkiye sahip olduğu; güvenli bağlanma, korkulu ve saplantılı bağlanma stilinin anlamlı düzeyde etkiye sahip olduğu gözlenmiştir. Sosyal beceri sosyal kontrol alt boyutunda bağlanma stillerinin anlamlı düzeyde etkiye sahip olduğu, güvenli, korkulu ve saplantılı bağlanma stilinin anlamlı düzeyde etkiye sahip olduğu gözlenmiştir. Sosyal beceri toplam puan üzerinde bağlanma stillerinin anlamlı düzeyde etkiye sahip olduğu, en yüksek etkiyi güvenli bağlanma stilinin yaptığı gözlenmiştir. 2. Yalnızlık düzeyleri üzerinde bağlanma stillerinin anlamlı düzeyde etkiye sahip olduğu; güvenli, kaygılı, korkulu ve
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
10
saplantılı bağlanma stillerinin anlamlı düzeyde etkiye sahip olduğu gözlenmiştir. 3. Cinsiyet değişkenine göre, kızların sosyal beceri duyuşsal anlatımcılık, duyuşsal duyarlık, sosyal kontrol ve toplam sosyal beceri puanları erkeklerden anlamlı düzeyde yüksek olduğu, erkeklerin sosyal beceri duyuşsal kontrol düzeyleri ve yalnızlık puanları kızlarınkinden anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur.
* Selçuk Üniversitesi.Teknik Eğitim Fakültesi Eğitim Bölümü ** Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü EPH ABD, Elmek: engindeniz@selcuk.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
11
YETİŞTİRME YURDUNDA VE AİLESİ YANINDA KALAN ÖĞRENCİLERİN YALNIZLIK DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Mustafa KUTLU*
Bu araştırmada, önce yetiştirme yurdunda ve ailesi yanında kalan öğrencilerin yetiştirme yurdu ve ailesi yanında kalma değişkenlerine göre yalnızlık düzeyi karşılaştırılmış; daha sonra da yetiştirme yurdunda kalan öğrencilerin yalnızlık düzeyi üzerinde etkili olabilecek bazı kişisel niteliklerin etkisi incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini 2002-2003 öğretim yılında Malatya il merkezindeki 9 liseye devam eden ve yetiştirme yurdunda kalan 104 lise öğrencisi ile anılan liselerde ve sınıflarda ailesi yanında kalan 104 lise öğrencisi olmak üzere toplam 208 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada öğrencilerin yalnızlık düzeyi “UCLA Yalnızlık Ölçeği” ile kişisel niteliklerine ilişkin bilgiler ise “Öğrenci Kişisel Bilgi Formu” ile elde edilmiştir.Araştırmada elde edilen verilerin çözümlenmesi amacıyla Independent-Samples T-Test, One-Way ANOVA ve Scheffe Testi kullanılmıştır. Ortalamalar arası farkların önem dereceleri test edilirken tüm analizlerde hata P<.05 olarak alınmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlar şöyle özetlenebilir: 1.0. Yetiştirme yurdunda ve ailesi yanında kalan öğrencilerin yetiştirme yurdu ve ailesi yanında kalma değişkenlerine göre yalnızlık düzeyi karşılaştırıldığında: 1.1. Yetiştirme yurdunda kalan öğrencilerin yalnızlık düzeyi ailesi yanında kalan öğrencilerin yalnızlık düzeyinden daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. 2.0. Yurtta kalan öğrencilerin yalnızlık düzeyi korunmaya muhtaç durumuna ve yurt yaşamına ilişkin bazı kişisel niteliklere göre ele alındığında: Kız öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin erkek öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Alt sınıflarda bulunan öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin üst sınıflarda bulunan öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Annesi, babası veya her ikisi ölen veya sağ olup boşanan öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin anne ve babası sağ olup bir arada yaşayan öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Yurda daha küçük yaşta gelen öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin daha büyük yaşta gelen öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Yurtta kardeşi olmayan öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin kardeşi olan öğrencilerinkinden önemli
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
12
ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Yurtta daha fazla süre kalan öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin daha az süre kalan öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Yurttaki personel tutumunu otoriter ve ilgisiz algılayan öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin demokratik ve koruyucu algılayan öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Yılda bir ve hiç ziyaret edilmeyen öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin haftada bir ve altı ayda bir defa ziyaret edilen öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Arkadaşlık ilişkilerden memnun olmayan öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin memnunum diyenlerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Geleceklerinden karamsar olan ve kendine güvenmeyen öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin iyimser olan ve kendine güvenen öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Akademik başarı durumunu zayıf algılayan öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin orta ve iyi olarak algılayan öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Sosyal, kültürel etkinliklere katılmayan öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin katılan öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Yurtta kendilerine istediklerinde yardım edecek bir personel yok diye belirten öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin evet yardım edecek bir personel var diye belirten öğrencilerinkinden önemli ölçüde daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır.
* İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi PDR, Elmek: mkutlu@inonu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
13
ÇALIŞAN VE ÇALIŞMAYAN KADINLARIN ÇALIŞMAYA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ VE BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ (BİR ÖN ÇALIŞMA- MALATYA ÖRNEĞİ ) Yrd. Doç. Dr. Özcan SEZER*
Toplumların yarısını oluşturan kadınlardan çalışabilir durumda olanların büyük bir kısmının çalışmadığı bilinmektedir. Çalışmak, insanın ister kendisi, isterse başkası için ödül ya da para karşılığında çalışması, iş güç tutması, bir hizmet görmesi olarak tanımlanmaktadır. Toplumların ilerlemesi o toplumu oluşturan her bir bireyin kapasitesine ve ülkenin ihtiyacına uygun üretim faaliyetlerine katkıda bulunmasıyla yakından ilişkilidir. Ülkemize bakıldığında çalışabilir kadın nüfusunun ancak 1/3’nün çalıştığı, çalışmakta olanların büyük bir kısmının ise tarım alanında üretim faaliyetinde bulunduğu gözlenmektedir. Bu araştırmada, Malatya ilinde yaşayan, herhangi bir kurumda çalışmakta olan kadınlar ile çalışmayan ev hanımı/ kızı konumunda olan kadınların çalışmaya ilişkin görüşleri , eğitim düzeyleri, medeni durumları, evli olanların kaç yaşında evlendikleri, sahip oldukları çocuk sayısı, çalışmayan kadınların çalışmama nedenleri incelenmiştir. Bu amaç için geliştirilen anketteki sorulara verilen yanıtlar çalışan ve çalışmayan kadınlara göre sınıflandırılmış, sayı ve yüzdeleri belirlenmiştir. Elde edilen bulgular şöyle özetlenebilir:Çalışan kadınların %2.41’nin ilkokul-ortaokul; %29.03’ünün lise; %33.87’sinin iki yıllık yüksekokul, %34.67’sinin üniversite mezunun olduğu görülmektedir. Çalışmayan kadınların %49.58’nin ilkokul-ortaokul; %46.28’inin lise; %4.13’nün iki yıllık yüksekokul mezunu olduğu, üniversite mezunu olduğu halde çalışmayan kadın olmadığı görülmektedir. Evlilik yaşlarına bakıldığında çalışan kadınların %7.25’inin 6-20 yaşları arasında; %62.9’u 21-30 yaşarı arasında; %2.41’inin 31 ve üzeri yaşlarda evlendikleri ve bu grubun %27.41’nin ise bekar oldukları görülmektedir. Çalışamayanlar kadınlar açısından bakıldığında bu gruptaki kadınların %53.71’inin 16-21 yaşları arasında, % 26.44’ünün 21-30 yaşları arasında; %0.82’sinin 31 yaş üzerinde evlendiği, bekar olanların ise % 19 düzeyinde olduğu görülmektedir. Çalışan ve çalışmayan kadınların sahip oldukları çocuk sayılarına bakıldığında, çalışan kadınların %12.9’unun hiç çocuğunun olmadığı; %57.25’nin bir ya da iki çocuğunun olduğu; %2.41’inin üç ya da dört çocuğunun olduğu; 5 ve üzeri sayıda çocuğu olan çalışan kadın bulunmadığı görülmektedir. Konuya
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
14
çalışmayan kadınlar açısından bakıldığında, hiç çocuğu olmayanların oranının %7.43, bir ya da iki çocuğu olanların %42.97; üç ya da dört çocuğu olanların %26.44; beş ve üzeri sayıda çocuğu olanların %4.13 olduğu görülmektedir. Çalışan kadınlara çalışma nedenleri sorulduğunda, bu kadınların %78.22’si kendileri istedikleri için, %16.93’ü ekonomik nedenlerle, %4.83’ü ise başka nedenlerle çalıştıklarını belirtmişlerdir. Aynı gruptaki kadınlara seçme imkanları olduğunda çalışmak isteyip istemedikleri sorulduğunda, bu kadınların %93.54’ü yine çalışmayı; %6.45’i ise çalışmamayı seçeceklerini ifade etmişlerdir. Çalışmayan kadınlara çalışmama nedenleri sorulduğunda, bunların %33.88’i kendileri istemediklerini; %35.53’ü ailesinden birilerinin istemediği için; %30.57’si ise diğer nedenlerden dolayı çalışmadıklarını belirtmişlerdir. “Seçme imkanları olduğunda çalışmayı mı, çalışmamayı mı tercih ederlerdi” soru sorulduğunda çalışmayan kadınların %77.68’i çalışmak istediğini %22.31’i ise çalışmak istemediğini belirtmiştir.
* İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, PDR ABD, Elmek: osezer@inonu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
15
YETİŞTİRME YURTLARINDA VE ANNE BABA YANINDA KALAN ERGENLERDE ÖĞRENİLMİŞ GÜÇLÜLÜK* Uzm. Psk. Dan. Güler BOYRAZ**
Öğrenilmiş güçlülük, Rosenbaum (1980) tarafından bireyin kendi içsel olaylarını düzenlemede kullandığı bir davranışsal ve bilişsel beceriler repertuarı olarak tanımlanmıştır. Rosenbaum’a (1989) göre, bireyler bu becerileri erken yaşlardan başlayarak informal yollardan öğrenirler. Bu beceriler informal yollardan öğrenildiğine göre, bireylerin yetiştiği farklı sosyo- kültürel ortamların, bu becerilerin gelişmesine etkisi olduğu düşünülebilir. Dolayısıyla, farklı sosyo kültürel ortamlarda yetişen bireylerde bu becerilerin zenginliği açısından bireysel farklılıklar görülebilir. Bu araştırmanın amacı, farklı iki sosyo-kültürel ortamda yetişen (yetiştirme yurtlarında ve anne baba yanında) 16-20 yaş arası ergenlerin öğrenilmiş güçlülük düzeylerini incelemektir. Araştırmanın örneklemini, 208 yetiştirme yurdu ve anne-baba yanında kalan (105 anne baba yanında, 103 yetiştirme yurdunda kalan) ergen oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak Rosenbaum’un (1980) Kendini Değerlendirme Ölçeği (KDÖ) kullanılmıştır. KDÖ Siva (1991) tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve adapte edilmiştir. Ölçeğin geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları Siva (1991) ve Dağ (1991) tarafından yapıldığı halde, KDÖ’ nün yetiştirme yurdunda yaşayan ergenlerde geçerlilik ve güvenilirliğini inceleyen bir araştırma bulunmaması sebebiyle araştırmacı tarafından ayrı bir geçerlilik ve güvenilirlik çalışması yürütülmüştür. Ölçeğin yapısal geçerliliğini incelemek amacıyla, KDÖ ve Rotter’in Kontrol Odağı Ölçeği arasındaki korelasyona bakılmış ve sonuçlar bu korelasyonların yetiştirme yurdu için -.27, tüm grup için de -.24 olduğunu göstermiştir. Ölçeğin güvenilirlik çalışması için Cronbach Alfa katsayısına bakılmış, ve ölçeğin içsel tutarlılığının yetiştirme yurdu ve tüm grup için .78 olduğu tespit edilmiştir. Bu değerler daha önce Dağ (1991) ve Siva (1991) tarafından rapor edilenlerle büyük bir benzerlik göstermiştir. Araştırmada veriler iki yönlü varyans analizi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucu elde edilen bilgiler şu şekilde özetlenebilir: Yetiştirme yurtlarında ve anne baba yanında kalan ergenlerde Kendini Değerlendirme Ölçeği puanları açısından anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır. Anne baba yanında kalan ergenler, yetiştirme yurdunda kalan ergenlere göre, KDÖ’ den anlamlı ölçüde yüksek puanlar almışlardır. Diğer yandan, bulgular cinsiyet açısından anlamlı bir fark olmadığını göstermiştir. Ancak, bulgular aynı zamanda yetiştirme
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
16
yurdunda kalmaktan kaynaklanan bir cinsiyet farkı olduğunu göstermiştir. Anne-baba yanında kalan erkek ergenler, KDÖ’ den yetiştirme yurdunda kalan erkek ergenlere göre daha yüksek puanlar almışlardır. Sonuç olarak, bu araştırmanın bulguları yetiştirme yurdu ortamının, bireylerin öğrenilmiş güçlülük becerilerini geliştirmede kolaylaştırıcı bir etkisi olmadığını göstermiştir. Ancak, bu araştırma sonucuna dayanarak zor koşullarda yetişen bireylerin daha düşük öğrenilmiş güçlülük düzeyine sahip olduğunu söylemek doğru olmayabilir. Bu yüzden, hangi çevresel değişkenlerin bu becerilerin gelişmesine etkili olduğunu anlamak amacıyla daha farklı örneklem grupları üzerinde çalışmak gerekir.
*ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Prof. Dr. Gül Aydın'ın danışmanlığında yürütülen mastır tezinin özetidir. ** Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampusu Eskişehir Yolu 20.Km Bağlıca 06530 Ankara, Elmek: dogan@baskent.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
17
YÜKSEK ÖĞRENİME ELEMAN YETİŞTİRMEDE, BAYAN AKADEMİSYENLERİN TERCİH EDİLME NEDENLERİ NELERDİR A. Sibel KILIÇ* Ö. Faruk TUTKUN* Mustafa KOÇ* Bu araştırmanın amacı; Yüksek öğretime eleman yetiştirmede bayan akademisyenlerin tercih edilme sebeplerini belirlemek ve bu amaç çerçevesinde aşağıda belirtilen sorulara cevap aramaktır. 1. Bayan olmak, akademik yaşama dahil olmada bir avantaj mıdır? 2. Bayan akademisyenlerin bu sürece katılımı niteliği artırmış mıdır? 3. Birtakım cinsiyet rollerinden vazgeçmesi (evlilik, annelik) tercih edilmelerinde bir unsur mudur? 4. Akademisyen seçiminde cinsiyet ayrımı yapılıyor mu? 5. Bayan akademisyenlere bayan olmalarından dolayı farklı tutumlar takınılıyor mu? 6. Bayan akademisyenleri bu sürece iten nedir? 7. Bu süreçten beklentileri neler? 8. Bu süreçte önlerine ne tür engeller çıkmaktadır? Bu araştırmada cevaplanması beklenen sorulara ilişkin olarak anket görüşme yöntemi uygulanılmıştır. Araştırma görüşmeler sonucu elde edilen veriler üzerinde yürütülmüştür. Araştırmanın evreni, üniversitelerde görev yapan bayan öğretim elemanlarını kapsamaktadır. Örneklem, Türkiye’de yer alan üniversiteler arasından tesadüfi küme örnekleme yoluyla seçilen Gazi Üniversitesi ile Ankara Üniversitesi’nde görev yapan bayan akademisyenleri kapsamaktadır. Sonuç itibariyle, bunlar ve benzeri gerçeklerden hareketle, Türkiye’de akademisyen kadınların konumu genelde problemsiz, avantajlı, ve hatta imrenilesi bir konum olarak değerlendirilmiştir. Şüphesiz toplumsal gerçekler de bir boyutu ile bu yargıyı destekleyici mahiyettedir. Yetişkin kadın nüfusunun % 28’inin okuma-yazma bilmediği, kadınlarla erkekler arasındaki okur yazarlık oranı farklarının hala önemli olduğu bir toplumda akademide %30’ları aşan kadın katılımı, bir yandan paradoksal bir duruma işaret etmekte, öte yandan da bu konumdaki kadınlara, ilk bakışta kaçınılmaz olarak ‘’mutlu azınlık’’ niteliği izafe etmektedir. Günümüzde Türk kadın akademisyenlerin bilim dalları arasındaki dağılımı, tipik batı modeline, eskiye oranla daha fazla benzer hale gelmiştir. Bir başka deyişle, kadına uygun diye düşünülen ve çoğunlukla rekabet düzeyi görece düşük dallarda kadın katılımı daha hızlı artmaktadır ki; bunun doğal sonucu, cinsiyete dayalı bir ayrışma ve
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
tabakalaşmanın akademide kurumsallaşması duyarlılıkla durulması gerekmektedir.
18 olacağından
üzerinde
Bu bulguların işaret ettiği sonuç, kadınların sayıca çok oldukları alan içindeki paylarının büyük olduğu durumlarda, üst düzey konumlara gelebilme olasılıklarının daha düşük olduğu gerçeğidir ki ; bu da iki tür nedenle açıklanabilir: Bir yanda kadınların tek tük olmaktan öte varlık gösterdikleri konumlarda, diğer bir deyişle, gerçek rekabet unsuru olma özelliği kazandıkları alanlarda, yükselme olasılıklarının cinsiyete dayalı ayrımcılık nedenleri ile zorlaştırılıp, engellendiği söylenebilirse de, Türkiye’de bunu izlenimsel olmaktan öte bir şekilde savunacak veri yoktur. Diğer bir açıklama boyutu olan yapısal nedenlere ilişkin olarak ise durum, çok açıkça, akademide kadınlar arasında bir ‘’sahte katılıma’ işaret etmektedir. Elimizdeki veriler, pek çok Batı ülkesine kıyasla Türkiye’de akademik yaşamın her statü kademesinde, ama özellikle de yardımcı doçent (%27), doçent (%23) ve profesör (%20) kademelerinde, kadın varlığının fevkalade etkileyici olduğunu göstermektedir. Ancak bununla birlikte göze çarpan bir gerçek de şudur: Türkiye’de akademik yaşamda yer alan kadınların dörtte üçünden fazlası (%77) öğretim görevlisi, okutman ve yardımcı eğitim personeli niteliğindedir. Erkeklerin ise %63’ü bu nitelikte personeldir. Ayrıca kadınların önemli bir bölümü akademik personel dağılımı tablolarında ‘diğer’ kategori içerisinde yer almaktadır. Bu kategori, büyük oranda, dil eğitimcileri ve okutmanlardan oluşmaktadır. Burada ilginç bir gözlem de, yalnızca bu unvan kademesinde kadınların payının %50’nin üzerinde oluşudur. Öğretim görevlisi ve okutman gibi akademik personel, görev tanımları gereği, akademiye göre marjinal konumda bulunan statülerdir. Bunlar yardımcı destek personeli niteliğindedir ve kadınların bu konumlarda çoğunluğa varan varlığı, Acar’a göre kadının akademiye bir ‘sahte katılımına’ işaret etmektedir. Bu durumda alt düzey, kariyer niteliği taşımayan ve önü kapalı statüler diye nitelendirebileceğimiz bu konumlarda kadın yığılması akademide cinsiyete dayalı bir tabakalaşmanın ciddi habercisidir. Türkiye’de akademik yapıda gözlenen piramit olgusu bir yandan kadınların belli alanlarda yoğunlaşmasını, öte yandan alt düzey statü ve konumlarda yığılmalarını sergilediği oranda, yıllar içinde kazanılan başarılara karşın, tablonun eşitlikten hala çok uzak olduğunu ve cinsiyete dayalı bir ayrışma ve katmanlaşmanın varlığını kanıtlamaktadır…
* Niğde Üniversitesi, Elmek: kocmail12@mynet.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
19
ÇOK BOYUTLU MÜKEMMELİYETÇİLİK ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Doç. Dr. Yaşar ÖZBAY* Arş. Gör. Özlem MISIRLI TAŞDEMİR*
Bu çalışmanın amacı bireylerin mükemmeliyetçilik tutumlarını ölçmeye yönelik bir testin Türkçe’ye uyarlanmasıdır. Mükemmeliyetçilik genel olarak, mükemmelin altında seyreden her şeyi kabul edilemez olarak görme olarak ele alınmaktadır. Bir çok psikolojik problemlerle ilişkili bulunmuş bir kişilik değişkenidir. Son zamanlarda mükemmeliyetçilik çok boyutlu bir kavram olarak ele alınmaya başlanmıştır. Mükemmeliyetçiliğin yüksek kişisel standartlarla ilişkili aşırı kendini eleştirme, davranışlarının etkililiğinden şüphe etme, sosyal beklentileri karşılama kaygıları (genellikle ailelerle ilgili) ve aşırı derecede düzen ve temizliğe odaklanmayı içeren çok boyutlu bir fenomen olarak kavramsallaştırılabileceği belirtilmiştir. Frost ve arkadaşları tarafından tanımlanan mükemmeliyetçilik eğilimleri geliştirdikleri 35 maddelik Çok Boyutlu Mükemmeliyetçilik Ölçeği (Multidimensional Perfectionism Scale)’nin alt ölçek ve toplam puanları ile değerlendirilmektedir. Ölçeğin Türkçe’ye uyarlanması çalışması değişik Fen liselerinde okuyan 489 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Karşıt tercüme işlemlerinden sonra, testin geçerliliğine ilişkin çalışmalar yapı geçerliliğine dayalı olarak yapılmıştır. Faktör analizi sonucunda yapı geçerliliği ile ilgili bulgular elde edilmiştir. Faktörlenebilirlik incelemesinden sonra, 35 maddelik mükemmeliyetçilik tutumlarına ilişkin ölçeğin, orijinal çözümlemesine benzer olarak 6 faktör çözümlemesi içerisinde açıklanabilirliği belirlenmiştir. Orijinal ölçekten farklı olarak 4. ve 34. maddeler farklı faktör yapıları içerisinde açıklanmışlardır. Düzen/Tertip, Davranışlardan Şüphe, Ebeveynsel Eleştiri, Hatalara Aşırı İlgi, Aile Beklentileri ve Kişisel standartlar olarak yorumlanan ve adlandırılan faktörler toplam varyansın 47.8’ ini açıkladığı belirlenmiştir. Testin güvenirliği maddeler arası iç tutarlılık yöntemiyle gerçekleştirilmiş ve alfa değerlerinin genel ve alt testler için .63 ile .87 arasında değiştiği bulunmuştur. Cronbach Alfa güvenirlik katsayısı .83, yarıya bölme güvenirlik katsayısı .80 bulunmuştur. ÇBMÖ olarak kısaltılan testin bireylerin mükemmeliyetçilik tutumlarını geçerli ve güvenilir olarak ölçebileceği konusunda psikometrik sonuçlar elde edilmiş ve tartışılmıştır. *KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi, PDR Anabilim Dalı, Elmek: yozbay@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
20
ÖLÇEKLERİN İKİLİ VE ÇOK KATAGORİLİ PUANLANMASININ PSİKOMETRİK ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Hakan ATILGAN* Mesut SAÇKES*
AMAÇ: Bu araştırmanın amacı iki ve beş kategorili olarak aynı örnekleme uygulanan aynı ölçeğin psikometrik özelliklerinden; iç tutarlılık güvenirliği, yapı geçerliği ve madde istatistikleri karşılaştırarak, incelenmektedir. YÖNTEM: Araştırmada kullanılan Benlik Saygısı ölçeği 318 kişiden oluşan bir örnekleme bir gün arayla beş kategorili ve iki kategorili olarak uygulanmıştır. Araştırmada güvenirliğin karşılaştırılması için iki kategorili puanlama için KR-20, beş kategorili puanlama için ise Cronbach Alfa güvenirlik katsayıları hesaplanmıştır. Yapı geçerliği için tek boyutlu olan benlik tasarımı ölçeğinin ikili ve beş kategorili olarak aynı gruba uygulanmasından elde edilen verilerle faktör analiz yapılarak karşılaştırılmıştır. Madde istatistiklerinden madde varyansları, madde ayırıcılıkları hesaplanarak karşılaştırılmıştır. Aynı gruba iki ve beş kategorili olarak uygulama sonucunda elde edilen puanlar arasındaki ilişkiye Pearson Korelasyon katsayısı ile bakılmıştır. Her iki uygulamada bireylerin ölçülen özellikler bakımından sıralarının nasıl olduğunun belirlenmesi için de Spearman’s rho ilişki katsayısı hesaplanmıştır. Ayrıca her iki uygulama sonucunda elde edilen puan dağılımlarına ilişkin betimsel istatistikler incelenmiştir. BULGULAR: iki kategorili puanlamada güvenirlik katsayısı .905, beş kategorili puanlamada ise .910 bulunmuştur. İki kategorili puanlamaya ilişkin faktör analizinde birinci faktörün özdeğeri 33.96, toplam varyansı açıklama oranı % 45.28 olarak hesaplanmıştır. Beş kategorili puanlamaya ilişkin faktör analizi sonucunda ise birinci faktörün özdeğeri 12.97 ve toplam varyansı açıklama oranı 17.29 olarak hesaplanmıştır. Puan dağılımları arasındaki Pearson korelasyon katsayısı .63 ve Spearman’s rho ise .68 olarak hesaplanmıştır.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
21
SONUÇ: İki kategorili ve beş kategorili olarak aynı gruba uygulanan ölçeğin güvenirlik katsayılarının (.905 ve .910) bir birine çok yakın olduğu, aralarındaki farkın .005 gibi çok küçük bir değer olduğu görülmüştür. Yapı geçerliği bakımından iki kategorili puanlamanın tek boyutluluğu beş kategorili puanlamaya göre daha iyi sağladığı görülmüştür. Her iki puanlama arasındaki ilişkinin (.68) yüksek ve .001 düzeyinde anlamlı olduğu, ayrıca, bireyleri özellik bakımından sıralamalarının da (.68) ve .001 düzeyinde anlamlıdır. Uygulama sırasında öğrencilerde gözlenen tepkiler ise 13-14 yaş aralığında iki kategorili ölçeklemenin daha kullanışlı olduğunu, öğrencilerin tereddütsüz işaretleme yaptıkları yönündedir.
* İnönü Üniversitesi, Eğitim Fak., Eğitim Bil. Böl., Elmek:hatilgan@inonu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
22
GELİŞİM VE ÖĞRENME DERSİNE İLİŞKİN BİR TUTUM ÖLÇEĞİ GELİŞTİRME ÇALIŞMASI Öğr. Gör. Erol KARACA* Öğr. Gör. Nurdoğan AŞICI*
Bu araştırma eğitim fakültelerinde okutulmakta olan Gelişim ve Öğrenme dersine ilişkin öğretmen adaylarının tutumlarını ölçmek için bir tutum ölçeği geliştirmek amacı ile yapılmıştır. Gelişim ve Öğrenme dersi eğitim fakültelerinde öğretmenlik formasyon derslerinden biridir ve teorik olarak haftada 3 saat okutulmaktadır. Bu ders farklı lise programlarından gelen öğrencilerin farklı hazır bulunuşluk düzeylerine uygun olarak sınıf ve branş öğretmeni adaylarının gereksinimlerine yanıt verecek ve öğrendiklerini gelecekteki meslek yaşamlarına transfer etmeleri amacıyla okutulmaktadır. Bunun için söz konusu derste öğretmen adaylarına bilişsel, sosyal, psikolojik, ahlaki, fiziksel vb. yönlerden insan gelişimi, öğrenme yaklaşımları ve süreçleri, biçimleri ve öğrenmede bireysel farklılıklar konularında yeterlik kazandırmak amaçlanmaktadır. Tutumların erken yaşta oluştuğu bilinmektedir. Öğretmen adaylarının Gelişim ve Öğrenme dersine ilişkin olumlu veya olumsuz tutumlar geliştirmeleri, daha sonra mesleğinin gereklerini yerine getirirken öğrencilerin tutumlarını kendi tutumlarıyla etkileyebilecek olan öğretmen adaylarının bu derse ilişkin tutumlarının belirlenmesi önem kazanmaktadır. Bu durum ise öğretmen adaylarının bu derse yönelik tutumlarının belirlenmesi için bir ölçek geliştirmeyi gerekli kılmaktadır. Bu konuda Türkiye’de geliştirilmiş bir tutum ölçeğine rastlanmamıştır. Bu nedenle bu derse ilişkin öğretmen adaylarının tutumlarını belirleyebilecek bir ölçek geliştirme çalışmasına girişilmiştir. Bunun için tutum ölçümü yaklaşımlarından birisi olan, bireyin bir dizi cümle ya da sıfata verdikleri tepkilere dayalı olarak çıkarsamalarda bulunma yaklaşımı tercih edilmiş ve bu doğrultuda likert tipi bir ölçek geliştirilme çalışmasına girişilmiştir. Bunun için, Anadolu Üniversitesi ve Osman Gazi Üniversitesi’nde bu dersi almış olan 2. sınıf öğrencilerinden oluşan toplam 400 kişilik bir çalışma gurubundan yararlanılmıştır. Ölçeğin geliştirilmesi sırasında 64 madde oluşturularak söz konusu guruptan veriler toplanmıştır. Madde ve ölçeğin bütünü için analiz işlemleri devam etmektedir. Bu analizler sırasında manidarlık düzeyi .05 kabul edilmiş, .01 düzeyinde manidar olanlar da
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
23
belirtilecektir. Bu analizler sonucu manidar bulunmayan maddelerin ölçekten çıkarılma işlemleri ve ölçeğin geçerliğini saptamak için faktör analizi işlemleri devam etmektedir. Çeşitli değişkenlere göre tutum puanları ortalamaları arasındaki farkı test etmek için bir boyutlu varyans analizi ve t testi işlemleri yapılmaktadır. Güvenirlik için 3 hafta arayla test tekrar test işlemleri tamamlanmıştır. Araştırma bulgularına dayalı olarak ölçeğin geçerli ve güvenilir olup olmadığı belirlenecektir. Çalışmadaki tüm analizler SPSS paket programı kullanılarak yapılmakta olup analiz işlemleri devam etmektedir. Bu araştırma sonuçlarının çağdaş insan özellikleriyle donanmış güçlü alan bilgisine sahip öğretmenlere; öğrencilerinin derse veya konulara karşı geliştirdiği olumlu veya olumsuz tutumlarını bildiklerinde alacakları önlemler bakımından yararlar sağlayacağı umulmaktadır.
*Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Elmek: ekaraca@anadolu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
24
İLGİ ENVANTERLERİNİN PROFİL PUANLARINI YORUMLAMA YETKİNLİĞİ: BİR ÖLÇEK GELİŞTİRME ÇALIŞMASI Ragıp ÖZYÜREK*
Bu araştırmada ilgi envanterlerinin profil puanlarını yorumlama yetkinliği ile ilgili bir ölçek geliştirme çalışması yapılmıştır. Ölçek maddeleri geliştirilirken Özyürek (1997), tarafından belirlenen ve bu yorumlama sürecinde kullanılan beceriler listesinden yararlanılmıştır. Özyürek, dört yıl boyunca lisans öğrencilerinin profil yorumlama çalışmalarını analiz ederken iki amaç gözetmiştir: Birinci amaçta, yorumlama sürecinde danışanların kendilerini tanımaları ve mesleki araştırma davranışlarını öğrenme ve benimsemelerine yardımcı olmak amaçlanmıştır. İkincisinde, birinci amaca ulaşılması için yorumlama çalışmasını aday danışmanların nasıl yapmaları gerektiği üzerinde durulmuştur. Listedeki beceriler profil yorumlama oturumunun başlangıcında, oturumların genelinde ve oturumların sonunda uygulanacak becerilere göre üç ayrı bölümde hazırlanmıştır. Oturum başlangıcıyla ilgili beceriler yapılandırma ve bilgi verme içeriklidir: Örneğin, yüzdelik puanlar hakkında bilgi vermek, danışanların birbirlerine geribildirim vermelerinin yararını açıklamak gibi. Oturumların geneli ile ilgili beceriler yorumlama sürecine yoğunlaşmayla ilgilidir: Örneğin, danışanların güncel yaşantıları ile puanları arasında ilişki kurabilmek gibi. Oturum sonucundaki beceriler ise yorumlama sürecin değerlendirilmesi ve danışanların arkadaşlarıyla olan benzerliklerini fark etmeleri ile ilgili becerilerdir. Ölçek MEB Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Daire Başkanlığı ilgililerinden alınan yardım ile Türkiye çapındaki 896 okul psikolojik danışmanına uygulanmıştır. Bu ölçekle birlikte Yiyit (2001) tarafından geliştirilen Okul Psikolojik Danışmanı Yetkinlik Beklentisi Ölçeği de uygulanmıştır. Halen verilerin analizi ile ilgili çalışmalara devam edilmektedir.
* Çukurova Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Elmek: canlura@cukurova.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
25
HANNOVER’DAKİ TÜRK GYMNASİUM ÖĞRENCİLERİ İLE BOLU İLİNDEKİ LİSE ÖĞRENCİLERİNİN MESLEKSEL YÖNELİMLERİNİN İNCELENMESİ Emel ÜLTANIR*
Toplumda yaşayan gençlerin sahip oldukları özelliklerine uygun olan iş ve mesleklere yönelmeleri, onların mesleklerini yerine getirirken de başarılı ve doyumlu olmalarını sağlayacaktır. Bu nedenle meslek seçimi aşamasındaki gençlerin, kendilerini gerçekçi anlamda fark etmeleri ve en uygun meslek alanlarını seçebilmeleri için, mesleksel rehberlik ve psikolojik danışmaya gerek duyulmaktadır. Ültanır’a göre, gençlerin bir mesleğe yönelmelerinde, okul yılları boyunca yürütülen okul psikolojik danışma programlarının etkisi bulunmaktadır. Bu yolla öğrencilere, eğitim planlarının desenlenmesinde ve uygun kariyer araştırmalarını yapmalarında yardımcı olunabilir. Mesleğe yönelmede seçim kararını verecek olan bireyin sahip olduğu ilgi ve yetenekler gibi, kişisel özellikler ile değerler meslek seçiminde dikkate alınması gereken etmenlerin önemli bir grubunu oluşturur. Kepçeoğlu’na göre, gençlerin kendilerine uygun mesleksel yönelimler içinde bulunabilmeleri için, benlik algıları, kendilerini farketme ve kabullerinde sahip olmaları gereken farkındalıkların, gerçekçi yönde gelişmesi beklenir. Bu sayede gençlerin kendilerine en uygun mesleğe yönelmeleri mümkün olacaktır. Bu amaçla okul danışmanlarından gençlerimizin kendilerini ve toplumdaki kariyer olanaklarını tanımalarında yardımcı olmaları beklenmektedir. Mesleksel Eğilim Yapı Testi, (MEYT)'nin oluşturulmasını sağlayan temel fikir, deneklerin güncel durumlarını yani onların materyal, kültürel bilgi alanları gibi unsurlara karşı o an sahip oldukları durum ve eğilimlerini gösteren bir test oluşturmaktır. Bu test sayesinde bireyin göreceli meslek seçim faktörleri ile ilgili toplam görüntüsü elde edilmektedir. Testin amacı, bireylerin meslek eğilim profilinin ortaya çıkartılmasıdır. Buna göre, testin temel şeması ile ilişkili olan cümleler oluşturulmuş ama, mesleksel işlevlerle mümkün olduğunca hiçbir ilişki kurulmamıştır. Ayrıca test, gençlerle yapılacak olan psikolojik danışma konuşmaları için bir temel olarak düşünülmüştür. Bu test, meslek danışmanına, danışanın güncel durumu ile ilgili bir bakış açısı sağlamakta ve şu ana kadar olan gelişimini görme olanağını vermektedir. Meslek Seçim Olgunluğu: Gençlerde motivasyon ve ilişkilerde yer alan baskın değişim kendini gösterdiğinde, genç meslek seçim olgunluğuna gelmiştir. Super’a göre, birey belli bir gelişimsel evrede, o evreye ilişkin meslek gelişim görevleriyle başa çıkabildiği ölçüde mesleksel olgunluk kazanır. Bireyin mesleki gelişim görevleriyle başa çıkma derecesi, meslek olgunluğunun göstergesidir. Genç ortaya çıkan çatışma durumlarının gelişiminde, korku ve güvensizliklerle, ya gerilemeli (regressiv) davranışlarla, ya da savunmayı dengelileştirmeye çalışarak, kendi kişiliğini biçimlendirmeye çalışır. Önce olgun "ben" yapısının
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
26
oluşumuyla veya daha önceki gelişim basamaklarında gelişen sabitleşmenin oluşumuyla, eğilim yapısında yer alan stabilleşme ve uyum, zamanla motivasyon ve ilişkilerdeki dominant dengeyi ortaya çıkacaktır. Mesleksel Eğilim Yapı Testi yardımıyla, zihinsel ve psikolojik olgunluk durumunu tespit etmek ve daha sonra, meslek seçiminde danışana çözüm önermek mümkündür. Bu çalışmanın amacı: Almanya’nın Hannover kentinde yaşayan ve Gymnasiuma (lise) devam eden Türk gençleri ile Ülkemiz Bolu ilinde yaşayan Türk gençlerinin mesleksel eğilimlerini incelemektir. Yöntem: Araştırmanın Örneklemi, Hannover ilindeki üç ayrı gymnasiuma devam eden 104 Türk öğrenci ile, Bolu ilinin çeşitli liselerine devam eden 121 lise öğrencisinden oluşmaktadır. Uygulamalar, 2002-2003 güz döneminde Kasım ile Ocak ayları arasındaki üç ay içinde, her iki ülkede de ayrı ayrı yapılmıştır. Almanya’daki öğrenciler 14 yaş ve üzerindeki öğrenciler olup, 8, 9, 10, 11 ve 12. sınıfa devam eden öğrencilerdir. Türkiye’deki öğrenciler ise, aynı yaş grubu öğrencilerinden alınan lise öğrencileridir. Veri Toplama Aracı: Araştırmada Ulrich Keller tarafından orijinali geliştirilen “Mesleksel Eğilim Yapı Testi” kullanılmıştır. Ölçeğin Türk toplumuna adaptasyonu Ültanır ve Ültanır tarafından yapılmıştır. Ölçekte”Nesnelerle İlişki” ve “İşlev alanları” olmak üzere iki temel alan bulunmaktadır. Her iki alanda ise, 20 20=40 faktör bulunmaktadır. Nesnelerle ilgili alanlar belli materyallere bağlı olan 10 faktör ile hiçbir materyalle ilişkisi bulunmayan diğer 10 faktörden oluşmaktadır. Ayrıca ölçekte 20 işlev alanı bulunmaktadır. Toplam madde sayısı 190 soru çiftinden oluşmaktadır. Denek, her bir soru çiftinden birini (a ya da b) gibi zorunlu olarak seçmek zorundadır. Bulgular Bu çalışmada iki farklı grubun karşılaştırması, cinsiyet, yaş, Almanya’da ya da Türkiye’de olma vb. değişkenler bakımından ele alınacaktır. Ayrıca ölçeğin iki temel alt alanı açısından değişkenlerin mesleksel yönelimler açısından gösterdikleri farklılıklara bakılacaktır. Sonuçlar: Bu test, meslek bulmaya yardım amacıyla oluşturulmuştur. Test, deneye tabi tutulan bireylerin bireysel mesleğe yönelim profilini tespit etmeye yönelik olarak hazırlanmıştır. Deneye tabi tutulan öğrencilerin yaptıkları seçimlerin sosyal ortam, okul tipleri gibi özellikler açısından, hangi yönlerden daha farklı sonuçlar verdiğine bakılacaktır. Sonuçlar bulgular doğrultusunda yorumlanacaktır. Öneriler Elde edilen sonuçlar doğrultusunda, psikolojik danışmanlara ya da Almanya’daki adıyla meslek danışmanlarına önerilerde bulunulacaktır. Bu önerilerle, danışanla birlikte bireyin eğilimine uygun bir mesleksel çözüm bulmasında yardım edilecektir. *A.I.B.Ü- Eğt. Fak. , Elmek: gultanir@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
27
İLKÖĞRETİM MESLEKİ REHBERLİK ETKİNLİKLERİNDE DRAMA YÖNTEM VE TEKNİKLERİNİN KULLANIMI Emine DURMUŞ*
Mesleki Rehberlik bir gelişim sürecidir. Okul öncesi dönemde başlar ve değişik evrelerden geçerek yetişkinlik dönemine dek sürer. Bireyin mesleki gelişim görevlerini sağlıklı tamamlaması için yaşamın her döneminde kazandırılması gereken yeterlikler vardır. Bu yeterliklerin uygun zamanda kazandırılmaması meslek seçimi aşamasına geldiğinde doğru karar vermesini zorlaştırır. İlköğretim dönemi çocuğun öğrenmeye açık olduğu bir dönemdir. Temel eğitimde çocuğun kişisel-sosyal, eğitimsel ve mesleki ihtiyaçlarının karşılaması beklenir. Bu dönemde çocuğun gelişim özellikleri de göz önüne alınarak, uygun yöntemlerle öğretme arayışları ön plana çıkmaktadır. Oyunla yolu ile çocuğa ulaşarak öğretmenin bir yolu yaratıcı drama yöntem ve teknikleridir. Yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almak üzere hazırlanmaları ve bunun için gerekli bilgi, beceri ve davranışları geliştirmeleri ve kazandırmaları çağdaş eğitimin, rehberliğin ve yaratıcı dramanın başlıca amacı olarak örtüşerek karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada Mesleki Rehberlik çalışmalarında kullanılan teknikler gözden geçirilecek, mevcut kullanılan yöntem ve tekniklerin avantaj ve dezavantajlarına değinilecek ve yeni bir yöntem olarak yaratıcı drama yöntem ve tekniklerinin kullanımı bir öneri olarak getirilecek ve rehber öğretmenler için yönlendirici olması için Yaratıcı drama yöntem ve teknikleri ile hazırlanmış 3 mesleki rehberlik etkinliği örnek olarak sunulacaktır.
* Ankara Üniversitesi Eğt. Bil. Fak. EPH. Arş. Gör., Elmek: eminedurmus@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
28
MÜLTECİ ÇOCUKLARINDA MESLEK SEÇİMİNİN GELİŞTİRİLMESİ Vugar GULİYEV* Reşhan GARAŞLI*
Azerbaycan Psikoloklar Derneği (APA), Talebe Kabulü Devlet Komisyonu (TKDK) (Azerbaycan’da ÖSYM) ve Bakü Pedagoji Kadroların İhtisaslaştırılması ve Yeniden hazırlanması Enstitüsü ile birlikte Azerbaycan’da Meslek Seçimi Çalışmalarının durumuyla bağlı araştırma yapılmıştır. Araştırmanın sonucunda mülteci çocuklarının meslek seçimi çalışmasına daha çok ihtiyaçları oldukları saptanmıştır. Bu sebeple APA, TKDK’nın “Abiturient” hazırlık kursu ile birlikte “Mülteci Çocuklarında Meslek Seçiminin Geliştirilmesi” isimli çalışmayı hayata geçirmişlerdir. Çalışmanın daha geniş çapta etkili olması açısından Azerbaycan’ın değişik bölgelerinde yerleşen mülteci okullarında çalışan Rehber öğretmenler, Talim Terbiye üzre müdür yardımcıları ve Lise son, Sınıf öğretmenlerine “eğitimciler için eğitim” programı şeklinde “Mülteci Çocuklarında Meslek Seçiminin Geliştirilmesi” isimli trening verilmiştir. Çalışmaya 60 öğretmen katılmıştır. Yapılan bu çalışma sonrasında öğretmenler aynı çalışmayı kendi okullarında ki öğretmenlere aktarmışlardır. Ayrıca bu öğretmenlerden 15 en aktif olanları seçilerek “Mobil Trener” takımı kurulmuştur. Çalışmanın sonunda APA, TKDK ve MT takımı, Azerbaycan’daki bazı Gayri Hükümet Teşkilatları ve devlet daireleriyle birlikte toplantı yapmış ve çalışmaların sürekliliğini sağlayabilmek konusunda anlaşmaya varılmıştır. Mobil Treiner takımı halen çalışmalarını devam ettirmektedir. Takım bu sahada çalışan devlet daireleri ve Gayri Devlet Teşkilatlarıyla çalışmalar yürütmektedir. Çalışma kitapçık şeklinde bastırılmış, gerekli kurullara ve mülteci okullarına gönderilmiştir. Çalışma aynı zamanda basın tarafından da desteklenmiş ve gençlerle ilgili programlarda bu konuda röportajlar yapılmıştır. Çalışmanın neticesi olarak sadece mülteci çocukları değil diğer çocuklarda da bu konuya ilgi artmış ve en esası konu halen daha gündemde önemliliğini korumaktadır.
* Azerbaijan Psychologists Association, Elmek: rashkan@engin.az
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
29
BİREYLERİN MESLEKLERE İLİŞKİN YAKLAŞIMLARI VE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLERİN DEĞERLENDİRMESİ Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÇOBAN*
Meslek, kişilerin belli bir eğitimle edindikleri ve hayatlarını kazanmak için sürdürdükleri düzenli ve kurallı faaliyetler bütünü olarak tanımlanabilir. Meslek etkinlikleri, birbirlerinden az çok farklı bireysel özellikler gerektirir ve yine bireylere az çok farklı deneyimler sağlar. Meslek seçimi, bir kimsenin, çeşitli meslekler arasında en iyi yapabileceğini düşündüğü faaliyetleri içeren ve kendisine en üst düzeyde doyum sağlayacağına inandığı birine yönelmesidir. Bu yönelme kararının doğru ve yerinde olması kişinin ne istediğini ve neleri yapabileceğini çok iyi bilmesine bağlıdır. Bireylerin mesleklere yaklaşımı küçük yaşlardan beri biçimlenmeye başlamakta ve zamanla gelişmektedir. Bu biçimlenme ve gelişme sürecini etkileyen bir çok önemli faktör bulunmaktadır. Araştırmanın amacı, bireylerin mesleklere ilişkin yaklaşımlarını ve bu yaklaşımlarda etkili olan faktörlerin neler olduğunu saptamaktır. Bu temel amaç çerçevesinde, aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: I.Bireylerin, meslekleri sevmeleri, kendilerini yetenekli görmeleri ve tercih etmeleri arasındaki tutarlılığın düzeyi nedir? II.Bireyler, hangi nedenlerle meslekleri sevmektedirler? III.Bireyler, hangi nedenlerle mesleklere kendilerini yeterli görmektedirler? IV.Bireyler, hangi nedenlerle meslekleri tercih etmektedirler? V. Bireylerin, meslekleri sevmeleri, kendilerini yetenekli görmeleri ve tercih etmelerinde; 1.Cinsiyetin, 2.Yaşın, 3.Öğretim kademesinin, 4.Annenin eğitiminin, 5.Annenin yaptığı işin, 6.Babanın eğitiminin, 7.Babanın yaptığı işin, etkileri ne düzeylerdedir? Araştırma, okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinin mesleklere yaklaşımları ve bu yaklaşımlarda etkili olan faktörlerin neler olduğuna ilişkin betimsel bir çalışmadır. Yapılan araştırmada, birçok farklılıklara ve bu farklılıkları etkileyen çeşitli türde faktörlere rastlanmıştır.
*Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Elmek: acoban@mynet.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
30
MİZAH TARZLARI ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Ercüment YERLİKAYA* Banu İNANÇ*
AMAÇ: Mizahın, psikolojik sağlıkla ilişkisinin araştırıldığı çalışmalar gözden geçirildiğinde bu ilişkiyi destekleyen ve desteklemeyen çelişkili sonuçlar elde edildiği görülmektedir. Elde edilen çelişkili sonuçların olası açıklamalarından biri mizahın psikolojik sağlık ve iyilik durumu ile ilişkili bir değişken olmadığı bir diğeri ise araştırmacıların, mizahı, kesin bulgulara izin verecek bir yolla ölçmemekte olduklarıdır. Bu önerme, mizahı ölçmek için kullanılan kendini değerlendirme ölçeklerinin mizahın uyumlu ve uyumsuz yönlerini ayırt etmediği gerçeğine dayanmaktadır. Diğer bir deyişle araştırmacılar işe sürdükleri ölçümlerin mizahın olumlu yönünü belirlediğini varsaymaktadırlar. Bu ölçümler, mizah kavramının potansiyel olumsuz ve uyumsuz yönlerini de içerdikleri halde, değişkeni tümüyle olumlu ve uyumlu bir özellik olarak tanımlamakta; bu nedenle de mizah kullanımındaki olumlu-uyumlu ve olumsuz-uyumsuz tarzları ölçmekte yetersiz kalmaktadır. Bu çalışmanın amacı mizah kullanımındaki bireysel farklılıklarla ilişkili dört boyutu ölçen Mizah Tarzları Ölçeği’nin (Humor Styles Questionnaire) Türkçe uyarlaması için geçerlik ve güvenirlik çalışmasının yapılmasıdır. Ölçek ikisi uyumlu (Kendini Geliştirici Mizah, Katılımcı Mizah) ikisi de uyumsuz (Saldırgan Mizah, Kendini Yıkıcı Mizah) mizah tarzlarını ölçen dört alt ölçekten oluşmaktadır. YÖNTEM: Araştırma, Çukurova Üniversitesinin farklı fakültelerine devam eden toplam 1363 üniversite öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Ön çalışma 530 kişilik bir örneklemde, yapı geçerliği çalışması 495 kişilik bir örneklemde, ölçüt bağıntılı geçerlik çalışmaları 137 ve 138 kişilik iki ayrı örneklemde ve test-tekrar test güvenirliği 15 gün arayla 63 kişilik bir örneklemde gerçekleştirilmiştir. Ölçeğin uyarlanma çalışmaları içinde çevirisi gerçekleştirilmiş, yapılan çeviri uzmanlarca değerlendirilip geri çeviri yöntemi aracılığı ile orijinal formla eşdeğerliği sınanmış, yapı geçerliği, ölçüt bağıntılı geçerlik ile iç tutarlık ve test-tekrar test güvenirliği ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Faktör analizi için, temel bileşenler faktör analizi ve varimaks dönüştürme yöntemleri kullanılmıştır. İç tutarlık katsayılarını belirlemek için Cronbach alfa değerleri hesaplanmıştır. Madde analizi, test-tekrar test güvenirliği, ölçüt bağıntılı geçerlik ve ölçüt değişkenleri ile MTÖ puanları arasındaki ilişkiyi incelemek için Pearson korelasyonları belirlenmiştir.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
31
BULGULAR: Elde edilen bulgular ölçeğin orijinalindeki gibi dört faktörden oluştuğunu her bir faktörün orijinal ölçekte yer alan 8 maddeden oluşan dört altölçekle eşdeğer olduğu ortaya koymuştur. Elde edilen dört faktörün varyansı açıklama yüzdesi % 36,88'dir. Faktörlerin özdeğerleri sırasıyla; Kendini Geliştirici Mizah (KGM): 5.22, Katılımcı Mizah (KM): 2.97, Saldırgan Mizah (SM): 1.90 ve Kendini Yıkıcı Mizah (KYM): 1.70'dir. Varyansı açıklama yüzdeleri sırasıyla; 16.34, 9.28, 5.97 ve 5.30'dur. Alt ölçeklere ilişkin Cronbach alfa iç tutarlık katsayılarının .67 ila .78 arasında olduğu; test-tekrar test korelasyon katsayılarının ise .83 ila.88, arasında olduğu bulunmuştur. SONUÇ: Yapılan geçerlik ve güvenirlik çalışmalarının sonuçlarına göre; ölçeğin Türkçe formu, 16-30 yaş, kız-erkek üniversite öğrencilerinin mizah kullanım tarzlarındaki bireysel farklılıkları belirlemek üzere kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu söylenebilir.
* Çukurova Üniversitesi Eğt. Fak. Eğt. Bil. Böl., Elmek: binanc@mail.cu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
32
LİSELİ ÖĞRENCİLER İÇİN GELİŞTİRİLEN MATEMATİK YETKİNLİK BEKLENTİSİ BİLGİLENDİRİCİ KAYNAKLAR ÖLÇEĞİ’NİN GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMALARI Ragıp ÖZYÜREK*
Bu bildiride, liseli öğrencilerin matematik yetkinlik beklentisi bilgilendirici kaynaklarını (MYB-BKÖ; kişisel performanslar, model alma, sosyal ikna ve heyecanlanma) ölçmeyi amaçlayan bir ölçek geliştirme çalışmalarının bulguları tanıtılacaktır. MYB-BKÖ maddeleri, Bandura’nın (1987) genel sosyal bilişsel kuramından yararlanarak Lent, Brown ve Hacket (1994, 1996) tarafından meslek danışmanlığı alanına özgü biçimde geliştirilen Sosyal Bilişsel Kariyer Kuramı temel alınarak geliştirilmiştir. Ölçeğin bir süredir geçerlik ve güvenirlik çalışmaları sürdürülmektedir (Özyürek, 2002, Yayın Başvurusunda). İlk çalışmada (Özyürek, 2002) ölçeğin madde havuzu oluşturulmuş, açıklayıcı ve doğrulayıcı faktör analizleri yapılmış, bilgilendirici kaynakların matematik dersleri hakkındaki olumsuz ve peşin yargılı düşüncelerden farklılıkları incelenmiştir. İkinci çalışmada (Yayın Başvurusunda), ölçek puanlarının, matematik yetkinlik beklentisi, matematik ilgisi ve matematik ağırlıklı tercihlerle ilişkileri Lent ve arkadaşlarının (1994, 1996) seçim modeli temel alınarak, yapısal eşitlik modeli ile incelenmiştir. Üçüncü çalışmada ise, ölçeğin faktör yapısının farklı illerde, okullarda ve alanlarda öğrenim gören öğrenciler üzerinden elde edilen veriler üzerinde kararlı bir faktör yapısı özelliğine sahip olup olmadığı; bu bilgilendirici kaynakların cinsiyet ve sınıf düzeylerine göre anlamlı biçimde farklılaşıp faklılaşmadığı; kaynakların yetkinlik beklentisi ile ilişkilerini grup üyeliğinin (cinsiyet ya da sınıf düzeyi) etkileyip etkilemediği (moderate); ve bu kaynaklardan hangisinin olumsuz ve peşin yargılı düşüncelerin yordanmasında daha etkili olduğu incelenmektedir. Üçüncü çalışmanın bulguları toplanmış, ancak analizleri halen devam etmektedir. Ayrıca, okul psikolojik danışmanlarının matematik yetkinlik beklentisini yükseltmeye yönelik olarak ne gibi çalışmalar yapacağının üzerinde de durulacaktır.
* Çukurova Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Elmek: canlura@cukurova.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
33
TOPLUMSAL İLGİ ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMALARI Makbule SOYER*
Bu araştırmada, Toplumsal İlgi Ölçeği’nin (TİÖ) Türkçe’ye uyarlanması ve aracın geçerlik, güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. 400 üniversite öğrencisi bu çalışmada yer almıştır. Ölçek, 52 maddeli Likert tipi bir ölçektir. Ölçeğin güvenirliği; Cronbach Alfa iç tutarlık katsayısı ve testin tekrarı yöntemleriyle, geçerliği ise; kapsam geçerliği ve faktör analizi yolu ile hesaplanmıştır. Faktör analizi sonucu, ölçeğin tek boyutlu olduğunu göstermiştir. Yapılan çalışmalar sonrası elde edilen bulgular, TİÖ’nin Türk üniversite öğrencileri üzerinde geçerli ve güvenilir olarak kullanılabileceğini göstermektedir. TİÖ’nin istatistiksel geçerliğini ve güvenirliğini bulmak amacıyla, araştırmacı tarafından, Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi öğrencilerinden toplam 400 kişiye 80 maddelik ölçek kullanılarak bir uygulama yapılmıştır. Uygulama sonrası faktör analizi çalışması yapılmıştır. Bu çalışmada, önce, TİÖ maddeleri arasındaki tetrakorik korelasyon matrisleri bulunmuştur. Daha sonra bu korelasyon matrislerine Temel Bileşenler Analizi Yöntemi ile faktör analizi yapılmıştır. Testin kaç boyutlu olduğunu bulmak amacıyla yapılan faktör analizi sonrasında 80 maddelik testin beş faktörde toplandığı gözlenmiştir. Faktör analizi sonuçları incelendiğinde, TİÖ için, 80 maddeden çoğunun birinci boyutta faktör yükünün en büyük olduğu görülmüştür. Faktör yüklerinin büyüklüğü için konulan ölçüt, 30 değerinde ele alındığında, 80 maddeden 52 maddenin birinci boyutta yeterli büyüklükte yüke sahip olduğu tespit edilmiştir. Faktör analizi sonrasında test maddelerinin bir boyutta toplanmış olması, testin tek boyutlu bir test olduğunun göstergesidir. Ayrıca, tek boyutluluk için öz değere bakılmış birinci faktör yüküne ait öz değerin (Eigen value) diğer faktör yüküne ait öz değerden çok daha yüksek olması testin tek boyutlu oluşuna bir ölçüt olarak alınmıştır. Böylece, 52 maddelik, tek boyutlu bir test oluşturulmuştur. Bu sonuç, aracın geçerliği için yeterli bir kanıt olarak kabul dilebilir.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
34
Güvenirliği bulmak için, üniversite düzeyindeki öğrencilere uygulanan ölçeğin, iç tutarlılık kat sayısı .88, testin tekrarına göre güvenirlik kat sayısı .82 olarak bulunmuştur. Birlikte yaşamak zorunda ve arzusunda olan insanların ilişkilerinde olumlu sonuçlara ulaşmak için, öncelikle insanların toplumsal ilgi düzeyini belirlemek gerekir. Belki bu yolla insan ilişkileri daha olumlu yönde geliştirilebilir. Bu yönde bir katkı sağlamak için, bir ölçek geliştirilmesi gereği duyulmuş ve bu incelemede ele alınan ölçek geliştirilmiştir. Elde edilen tüm bulgular, TİÖ’nin gençlerin ve yetişkinlerin toplumsal ilgi düzeyini belirlemekte kullanılabilir bir ölçek olduğunu göstermektedir.
* Marmara Üniversitesi, Sağlık Eğitim Fakültesi, Elmek: makbules@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
35
ERGENLERDE RİSK ALMA ÖLÇEĞİ'NİN GELİŞTİRİLMESİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Binnaz KIRAN* Bu araştırmanın amacı; ergenlik döneminde bulunan lise öğrencilerinin, risk alma davranışlarını ölçmek için "Ergenlerde Risk Alma Ölçeği (ERAÖ)" nin geliştirilmesidir. Ölçeğin geliştirilmesinde, Gullone ve Arkadaşları (2000) tarafından geliştirilen, "The Adolescent Risk-Taking Questionnaire"den yararlanılmıştır. Orijinal ölçeğin, güvenirlik katsayısı antisosyal alt ölçek hariç (0.70 ile 0.79) diğer alt ölçekler için 0.80'den yüksektir. ERAÖ'yü geliştirmek amacıyla, ilk aşamada, 22 maddelik "The Adolescent RiskTaking Questionnaire (ARTQ)", beş uzman tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. Daha sonra ölçek PDR alanında uzman on bir öğretim elemanına verilmiştir. Uzmanların görüşleri doğrultusunda dört madde (paraşütle atlamak, araba çalıp gezmek, uçakla yolculuk ve kar kayağı yapmak) çıkarılmıştır. İkinci aşamada, riskli olan dört davranışı belirten 73 öğrencinin cevaplarından birbirine benzeyen ve yakın olanlarla, ARTQ'da ortak olan maddeler birleştirilmiştir. Sonuç olarak 34 maddelik bir liste hazırlanmıştır. Bu liste 45 kişilik yeni bir gruba uygulanmış, açık ve anlaşılır olmayan maddeye rastlanılmadığından madde sayısında ve ifadelerde değişiklik yapılmamıştır. Geçerlik ve güvenirlik çalışması için ölçeğin denemelik maddeleri, 2001-2002 öğretim yılında lise II. Sınıfa devam eden 208 öğrenciye uygulanmıştır. ERAÖ’nün Geçerliğine İlişkin Bulgular: ERAÖ'ün, yapı geçerliğini saptamak için uygulanan faktör analizinin ilk aşamasında Temel Bileşenler Analizi kullanılmış ve özdeğeri 1'in üzerinde 9 faktör bulunmuştur. Faktör yükü .30'ün altında olan 5 madde ölçekten çıkarılmıştır. Daha sonra Varimax dik döndürme tekniği ile .30'ün üzerinde faktör yüküne sahip 29 maddenin faktörlere dağıtılması sağlanmıştır. Analiz sonucunda, 5 faktördeki yük değerleri .30'un üzerinde olmasına rağmen, faktörlerdeki yük değerleri arasındaki farkın .10'dan az bulunması nedeniyle 3 madde ölçekten çıkarılmıştır. Varimax dik döndürme tekniği kalan 26 maddenin 3 faktöre dağılmasını sağlayacak şekilde tekrar yapılmıştır. Üç faktörün açıkladıkları toplam varyans % 40,132'dir. Bunun %,205'i birinci (Toplumsal Konumla İlgili Risk Alma-15 madde), % 8,026'sı ikinci (Trafikle İlgili Risk Alma-6
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
36
madde), % 6,901 ise üçüncü faktörden (Madde Kullanımı İle İlgili Risk Alma-5 madde) kaynaklanmaktadır. Ayrıca, benzer ölçekler geçerliği için Bayar (1999) tarafından geliştirilen "Risk Alma Ölçeği (RAÖ)" kullanılmıştır. Deneklere ERAÖ ve RAÖ uygulanmış ve iki ölçekten elde edilen puanlar arasındaki r=.87 olarak bulunmuştur. ERAÖ'nün Güvenirliğine İlişkin Bulgular:ERAÖ'nin güvenirliliğini saptamak için hesaplanan iç tutarlık katsayı ölçeğin tamamı için .88'dir. Toplumsal Konumla İlgili Risk Alma Alt Ölçeği için alpha katsayısı: .84, Trafikle İlgili Risk Alma Alt Ölçeği için alpha katsayısı: .74 ve Madde Kullanımı İle İlgili Risk Alma Alt Ölçeği için alpha katsayısı: .62'dir. İkinci olarak, her bir maddeye ait, madde-toplam korelasyon katsayıları hesaplanmıştır. Elde edilen en düşük r= .30, en yüksek r= .63'dür. Madde toplam korelasyon katsayıları ortalaması ise .51'dir. Kararlılık anlamındaki güvenirliğini belirlemek için ERAÖ aynı gruba 3 hafta ara ile iki kez uygulanmış ve kararlılık katsayısı ölçeğin tümü için .85 bulunmuştur. Kararlılık katsayısı, Toplumsal Konumla İlgili Risk Alma Alt Ölçeği için .76, Trafikle İlgili Risk Alma Alt Ölçeği için .67 ve Madde Kullanımıyla İlgili Risk Alma Alt Ölçeği için .64'dür. ERAÖ, 5'li likert tipi bir ölçektir. Ölçekten elde edilebilecek en yüksek puan 130, en düşük puan ise 26'dır. Ölçekten alınan puanın yükselişi, öğrencilerin risk alma davranışına katılımlarının artışını göstermektedir. Sonuç olarak, tüm bulgular, ERAÖ'nün, gençlerin yaşamını şimdi ve gelecekte olumsuz etkileyebilecek risk alma davranışlarını, ölçmede geçerlik ve güvenirliği yüksek bir ölçme aracı olduğunu ortaya koymaktadır. Ergenlerin risk alma davranışıyla ilişkili olduğu düşünülen sigara içme, akran baskısı, alkol kullanımı v.b değişkenlerle risk alma davranışının ilişkisi bu ölçek kullanılarak incelenebilir.
* Yıldız Teknik Üni.Fen-Edebiyat Fak. EB. PDR Anabilim Dalı, Elmek: kiran@yildiz.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
37
İHTİYAÇ DOYUM ÖLÇEĞİ UYARLAMA ÇALIŞMASI Prof. Dr. Hasan BACANLI* Öğr. Gör. Zeynep CİHANGİR* Amaç: Bu araştırmada öz-belirleme kuramının (self-determination theory) (Deci&Ryan, 1985) temel kavramlarından olan psikolojik ihtiyaçların ölçümünde kullanılan İhtiyaç Doyumu Ölçeğinin uyarlama çalışması yapılmıştır. Yöntem: Araştırma örneklemini 2002-2003 öğretim yılı, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesinde okuyan, seçkisiz olarak seçilen 250 öğrenci oluşturmuştur. Uyarlanan Ölçme Aracı: İhtiyaç doyum ölçeği toplam 21 maddeden oluşan bir ölçektir. Özerklik, yeterlik ve ilişkili olma olmak üzere üç alt boyuttan oluşmaktadır. Özerklik alt ölçeğinde yedi, yeterlik alt ölçeğinde altı, ilişkili olma alt ölçeğinde ise sekiz madde bulunmaktadır. Denekler yanıtlarını “hiç doğru değil” ve “çok doğru” ranjını kapsayan yedi dereceli bir ölçek üzerinde vermektedir. Türkçe’ye Uyarlama Çalışmaları: İhtiyaç doyumu ölçeğini Türkçe’ye uyarlama çalışmasında tek yönde çeviri yöntemi kullanılmıştır. Ölçek Türkçe’yi ve İngilizce’yi akıcı bir dille konuşan ve yazan iki kişi tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Elde edilen çeviri form iki dile de hakim iki kişi tarafından kontrol edilmiş ve gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Çeviri sonrası sorgulama kapsamında, tek yönde çeviri yöntemi ile elde edilen Türkçe form “Türkçe Öğretmenliği”nde okuyan 60 öğrenciye uygulanmış ve her bir maddeyi anlaşılırlık ve dil açılarından kontrol etmeleri ve kendi alternatiflerini yazmaları istenmiştir.Böylece ölçek geçerlik ve güvenirlik çalışmaları için hazır hale getirilmiştir. İşlem: Ölçek 250 öğrenciye araştırmacı tarafından uygulanmıştır. Uygulamadan önce öğrencilere araştırmanın macı ve sorulara nasıl cevap verecekleri açıklanmıştır. Verilerin Analizi: İhtiyaç doyumu ölçeğinin verileri üzerinde her alt ölçeğe ve araştırmada ölçüt geçerliği kapsamında kullanılan her bir ölçeğe ait kişisel puanlar bulunmuştur. Bulgular: Ölçeğin güvenirliği Cronbach Alfa iç tutarlık katsayısı, test yarılama, madde-toplam korelasyonları ve test tekrar test yöntemleriyle
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
38
bulunmuştur. Cronbach alfa katsayısı özerklik alt ölçeğinde; .71, yeterlik alt ölçeğinde .60, ilişkili olma alt ölçeğinde .74 ve toplamda .83 bulunmuştur. Test yarılama toplamda .86, test tekrar test ise .89 bulunmuştur. Ölçeğin madde-toplam korelasyonları değerleri .33 ile .64 arasında değişmektedir. Ölçeğin Geçerlik Çalışmaları: Ölçeğin geçerliği ayıredici geçerlik, faktör analizi ve ölçüt geçerliği yöntemleriyle bulunmuştur. Ayırdedici geçerliği ortaya koymak için alt-üst % 27’lik grup karşılaştırması yapılmış ve elde edilen t testi sonuçları .000 düzeyinde anlamlı bulunmuştur. Aynı zamanda alt ölçekler arası korelasyonlara bakılmış ve alt ölçekler arasında .001 düzeyinde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ölçeğin belirtilen üç faktörlü yapısını doğrulamak amacıyla “doğrulayıcı faktör analizi” uygulanmıştır. Yapılan faktör analizi sonucunda ölçek iki faktörlü bir yapı ortaya koymuştur. Ölçek özerklik-yeterlik ve ilişkili olma olarak iki faktörlü olarak kabul edilmiştir. Elde edilen faktör yükleri .28 ile .77 arasında değişmektedir. Ölçüt geçerliği kapsamında, özerklik-yeterlik boyutu için Genelleştirilmiş Öz-yetki Beklentisi Ölçeği ve Sosyotropi-Otonomi Ölçeğinin Otonomi alt ölçeği; ilişkili olma boyutu için Ucla Yalnızlık Ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen korelasyon değerleri .000 ile .005 düzeylerinde anlamlı bulunmuştur. Sonuç: Bulgular ölçeğin Türk üniversite öğrencileri üzerinde, temel psikolojik ihtiyaçlarının doyum düzeylerini belirlemek amacıyla geçerli ve güvenilir olarak kullanılabileceğini göstermektedir.
* Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, PDR ABD, Elmek: zeynepc@gazi.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
39
OKUL PSİKOLOJİK DANIŞMANLARI İLE SINIF VE BRANŞ ÖĞRETMENLERİNİN SINIFTAKİ ÖĞRENCİ DAVRANIŞ PROBLEMLERİYLE BAŞ ETME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Meral ATICI*
Bu araştırmanın amacı, sınıf ve branş öğretmenlerinin sınıflarındaki ne tür davranış problemleri için okul psikolojik danışmanına başvurduklarını, bu konuda okul psikolojik danışmanından ne tür yardımlar aldıklarını, öğretmen ve psikolojik danışmanların bu konudaki işbirliğini yeterli bulup bulmadıklarıyla ilgili görüşlerini belirlemektir. Bu amacı gerçekleştirmek için ilköğretim düzeyinde görev yapan altı okul psikolojik danışmanı ve bu okullarda görevli 16 öğretmen ile görüşme yapılarak veriler toplanmıştır. Aynı konuyla ilgili öğretmenlere ve okul psikolojik danışmanına yönelik paralel sorulardan oluşan iki ayrı görüşme formu hazırlanmıştır. Görüşmeler okullarda ve danışmanın odasında gerçekleştirilmiş, görüşme boyunca söylenenler kayıt cihazı kullanılarak kaydedilmiştir. Görüşmelerden elde edilen nitel verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Psikolojik danışmanlar öğretmenlerin; sınıf içi uyumsuzluk, aşırı hareketlilik, arkadaşlarını rahatsız etme (saçını çekme, kalemini kırma), söz almadan konuşma, dikkat dağınıklığı, öğretmene saygısızlık ve asi davranışlar, küfürlü konuşmalar, ders dışı davranışlar, okul korkusu, yalan söyleme, hırsızlık, pasiflik, tırnak yeme, kekemelik, altını ıslatma gibi sorunlar için kendilerine başvurduklarını; bu sorunların çözümünde öğretmenle görüşme, öğrenciyle bireysel görüşme, anne babayla görüşme, aile ve öğrenciyle birlikte görüşme, öğretmene önerilerde bulunma, aile ve öğretmenlere yönelik seminer çalışmaları düzenleme, grup rehberliği gibi çalışmalar yaptıklarını belirtmişlerdir. Öğretmenler ise sınıflarında derse ilgisizlik, söz almadan konuşma, dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlüğü, dalga geçme, lakap takma, saldırganlık, kendine güvensizlik, küfretme, altını ıslatma, dikkat çekici davranışlarda bulunma gibi sorunlarla karşılaştıklarını bu sorunların bazılarını (hafif düzeyde olanları) kendileri öğrenciyle konuşma yoluyla çözdüklerini, bazıları için ise bazen öğrenciyi danışmana gönderdiklerini, bazen de danışmandan ne yapacakları konusunda bilgi aldıklarını ve önerilerini uyguladıklarını, aile ile görüştüklerini ifade etmişlerdir.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
40
Davranış problemleriyle baş etmede öğretmen-danışman işbirliğini öğretmen ve danışmanlar genel olarak yeterli bulmakla birlikte, öğretmenlerin öğrenci sayısına göre danışmanın yetersiz olması, hali hazırdaki uygulamalara ek olarak danışmanın sınıfa yönelik bazı çalışmalar yapmaları, daha sık ve düzenli bir araya gelebilecekleri rutin toplantılar düzenlenmesi, aile ile yeterince iletişim (okul yöneticisi, öğretmen, danışman) gibi önerilerde bulundukları dikkati çekmiştir. Psikolojik danışmanların ise öğretmenlerin danışmandan beklentilerinin yüksek olması, birlikte yaptıkları uygulamalarda süreklilik olmaması, ben bilirim yaklaşımı ve öğrenciye olumsuz yaklaşım gibi konularda görüş bildirdikleri ortaya çıkmıştır.
* Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi, PDR ABD, Elmek: matici@cu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
41
SINIF YÖNETİMİNDE ÖZYETERLİĞİN, MEDENİ DURUMUN, CİNSİYETİN, VE ÖĞRETMENLİK DENEYİMİNİN ÖĞRETMEN TÜKENMİŞLİĞİNDEKİ ROLÜ Prof. Dr. Oya YERİN GÜNERİ* Yalçın ÖZDEMİR*
Bu çalışmanın amacı sınıf yönetiminde özyeterliğin, medeni durumun, cinsiyetin ve öğretmenlik deneyiminin ilköğretim ikinci kademe öğretmenlerinin tükenmişliklerinin (duygusal tükenme, duyarsızlaşma, kişisel başarı) yordayıcıları olup olmadığını araştırmaktır. Araştırmanın çalışma grubunu 2001/2002 eğitim ve öğretim yılında Ankara ili Çankaya ilçesinde bulunan 102 ilköğretim okulu arasından rastgele örneklem yoluyla seçilen 50 okulda çalışan öğretmenler oluşturmuştur. Bu okullarda çalışan toplam 800 öğretmenden Maslach Tükenmişlik Envanteri, Sınıf Yönetimi ve Disiplinde Öğretmen Özyeterlik Ölçeğini ve Demografik Veri Formunu doldurmaları istenmiştir. 800 öğretmen arasından 523 (345 kadın, 178 erkek) öğretmen anketleri doldurarak araştırmacıya ulaştırmıştır. Çalışmada kullanılan Sınıf Yönetimi ve Disiplinde Öğretmen Özyeterlik Ölçeğinin araştırmacılar tarafından adoptasyon çalışmaları yapılmış ve geçerlik ve güvenirliği hesaplanmıştır. Sınıf yönetiminde özyeterliğin, medeni durumun, cinsiyetin ve öğretmenlik deneyiminin öğretmenlerdeki duygusal tükenmeyi, duyarsızlaşmayı ve kişisel başarıyı ne kadar açıkladığını analiz etmek için çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Sınıf yönetiminde özyeterlik R² change =.13, F (1, 520)=79.09, p<001; medeni durum R² change =.02, F (1, 519) =10.75, p<.001 ve öğretmenlik deneyimi R² change=.01 F (1, 517)= 7.23, p<.007 öğretmenlerdeki duygusal tükenmeyi açıklayan önemli değişkenler olarak ortaya çıkmıştır. Cinsiyet öğretmenlerdeki duygusal tükenmeyi açıklayan önemli bir değişken olarak gözükmemektedir. Sınıf yönetiminde özyeterlik R² change=.14, F(1, 520)=87.03, p<.001; ve medeni durum R² change=.03, F(1, 519)=18.27, p<.001 öğretmenlerdeki duyarsızlaşmayı açıklayan önemli değişkenler olarak ortaya çıkmıştır. Cinsiyet (R² change =.003, F(1, 518)=1.82, p<.178; ve öğretmenlik deneyimi (R² change=.004, F(1, 517)=2.30, p<.130) öğretmenlerdeki duyarsızlaşmayı açıklayan önemli değişkenler olarak ortaya çıkmamıştır. Sınıf yönetiminde özyeterlik R² change=.27, F(1, 520)=191.28, p<.001; cinsiyet R² change=.006, F(1, 518)=4.45, p<.035; ve öğretmenlik deneyimi R² change=.006, F(1, 517)=4.15, p<.042 öğretmenlerdeki kişisel başarıyı açıklayan önemli değişkenler olarak ortaya çıkmıştır. Burada
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
42
medeni durum önemli bir değişken olarak gözükmemektedir (R² change=.001, F (1, 519)=.440, p<.507). 4. Çoklu regresyon analizi sonuçlarına göre tükenmişliğin üç boyutunun da dört yordayıcı değişkenden farklı şekilde etkilendiği ortaya çıkmıştır. Sınıf yönetiminde özyeterlik, medeni durum ve öğretmenlik deneyimi duygusal tükenmeyi açıklayan önemli değişkenler olarak; sınıf yönetiminde özyeterlik ve medeni durum duyarsızlaşmayı açıklayan önemli değişkenler olarak, ve son olarak kişisel başarı boyutu için sınıf yönetiminde özyeterlik, cinsiyet ve öğretmenlik deneyimi önemli değişkenler olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca, her üç bağımlı değişken için de en önemli yordayıcının sınıf yönetiminde özyeterlik olduğu ortaya çıkmıştır. 5. Öneriler Sınıf yönetiminde özyeterliğin öğretmenlerdeki tükenmişliğin her üç boyutunu da açıklayan önemli bir değişken olması sebebiyle var olan öğretmenlerin bu alandaki yeterlikleri hizmetiçi eğitimlerle artırılarak, öğretmen adaylarının ise eğitim süreçlerinde bu alana daha fazla önem vererek öğretmenlerin daha az tükenmişlik duygusu yaşamaları sağlanabilir. Okullarda çalışan psikolojik danışmanlar bu anlamda öğretmenlerle çalışabilirler.
*Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Elmek: yalcinozd@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
43
ÖĞRETMEN ADAYLARININ İLKÖĞRETİM OKULLARINDAKİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA UYGULAMALARINI DEĞERLENDİRMELERİ Yrd. Doç. Dr. Serap NAZLI*
Bu çalışmada 2001-2002 öğretim yılı Necatibey Eğitim Fakültesi 8. dönemde rehberlik dersi alan 250 öğrencinin okullardaki rehberlik ve psikolojik danışma uygulamalarını değerlendirmelerine bakılmıştır. 8. dönemin 11.-14. haftalarında, öğretmen adaylarından öğretmenlik uygulaması dersi için gittikleri okullarındaki rehberlik uygulamalarını incelemeleri istenildi. Öğretmen adaylarından müdür ya da müdür yardımcısı, psikolojik danışman ve en az beş sınıf rehber öğretmeni ile görüşme yapmaları da söylenildi. Fakültede aldıkları rehberlik derslerini baz alarak yapacakları değerlendirmeleri dört baslık halinde rapor etmeleri istenildi. Elde edilen raporlar incelenilerek frekans ve yüzdelikler hesaplandı. Araştırma bulgularına göre öğretmen adaylarının psikolojik danışmanları bir program ve çalışma takvimi olmadan çalışan, bütün öğrencilerle değil genellikle problemli öğrencilerle ilgilenen, öğrencilerin gelişim özelliklerini bilen ve onlarla sağlıklı iletişim kurabilen kişiler olarak değerlendirdikleri görülmüştür. Okul yöneticileri ve sınıf rehber öğretmenlerinin rehberlik çalışmaları ile ilgili bilgilerinin yetersiz olduğu, rehberlik ile ilgili kendi görevlerini yanlış algıladıklarını ve benimsemedikleri yönünde değerlendirdikleri belirlenmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının genel olarak okul rehberlik ve psikolojik danışma uygulamalarını yetersiz gördükleri, uygulamaların öğrenci ihtiyaçlarını karşılamadığı, okuldaki personel arasında işbirliği ve ortak algılayış olmadığı yönünde bir değerlendirme yaptıkları belirlenmiştir. Bulgular öğretmen adaylarının okullardaki rehberlik ve psikolojik danışma uygulamalarını yeterli düzeyde bulmadıklarını göstermektedir.
* Balıkesir Üni. Necatibey Eğitim Fak. Eğitim Bil. Böl., Elmek: snazli@balikesir.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
44
YÖNETİCİ ADAYLARININ DUYGUSAL ZEKA VE İŞ DOYUMU DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ Seher BALCI* Müge YILMAZ* Hatice ODACI* Melek KALKAN*
Duygular bireyin yaşamının her aşamasında onun bütün davranışlarını etkileyebilecek bir güce sahiptir. Duyguları düzenlemede bilişsel ve bilişsel olmayan beceriler birbiri ile ilişkilidir. Duygusal ve sosyal beceriler bilişsel işlevlerin gelişmesine yardımcı olmaktadır. Duygusal zeka, bilişsel aktivitelerde ve duygu süreci ile ilgili yeteneklerle ilgilidir. Bu özelliklerin standart IQ testleri ile ölçülebilir fakat bu yeteneklerden birisi olan duygusal zekanın değerlendirilmesi ile bireyin kişisel ilişkileri, aile işlevleri ve iş yaşamındaki ilişkileri hakkında daha çok bilgi edinilebilir. Duygusal zeka “bireyin kendisinin ve başkalarının ne hissettiklerini anlayabilme, duyguları ayırt edebilme, bu duyguları düşünme ve eylem için bilgi olarak kullanabilme başka bir deyişle sosyal zekanın bir çeşidi olarak tanımlanmıştır. Bireyin yaşamının her anında gelişim gösterebilen duygusal zeka öğrenilebilen bir zeka türü olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda salt bilişsel yetilerden ayrı fakat onu tamamlayan yetenekleridir. Duygusal zekanın bir yönü olan stresi kontrol altında tutma ve duyguları yönetme başarı için oldukça önemlidir. Duygusal zeka yaşam içinde kararlar verirken duyguların bilmesi ve duygularını kullanmasına içermektedir. Duygusal zeka, bireyin amaçlarına ulaşma yolunda, tepkilerini kontrol etme, stres altında duygularını yönetme, kendini olumlu ve umut dolu düşünmeye motive etme ile gösterilmektedir. Duygusal zeka aynı zamanda başkalarıyla olan ilişkilerini, ilişkilerindeki duyguları yöneten, diğerlerini yönetmek ve algılamak için imkan sağlayan bir sosyal beceri türüdür. Çalışmak, insan hayatının en önemli rollerinden birisidir. Bir insanın hayatında bu rol için yaptığı hazırlık süresi ve rolün yerine getirilmesi sırasında harcanan zaman, iş ve kariyerine ilişkin duygusal yatırımı, işsizlik ve emeklilik durumlarında yaşadığı üzüntü bu rolün ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Bir bireyin işine yönelik tutumu olarak kabul edilen iş doyumu; bireyin işini ya da işle ilgili yaşantısını memnuniyet verici veya olumlu bir duygu ile sonuçlanan bir durum olarak değerlendirilmesi şeklinde tanımlanmaktadır. İş
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
45
doyumu genel anlamda bireylerin işlerinden hoşlanma dereceleri olarak da ifade edilmektedir. Bireyin işinden hoşlanıp hoşlanmama durumu ise onun duygusal zekası ile yakından ilişkilidir. Duygularını ifade edebilen, yönetebilen ve başkalarıyla empati kurup, kendini motive eden ve sosyal bir kişinin işinde başarılı olmaması ve işinden doyum sağlamaması mümkün değildir. Bu araştırmanın temel amacı Samsun İli Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı öğretim kurumlarında görev yapan yönetici aday adaylarının duygusal zeka ve iş doyumu düzeylerinin cinsiyet, branş, medeni durum, hizmet yılı, yaş ve algılanan sosyo-ekonomik düzeylerine göre değişip değişmediği araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemi, Samsun İli Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı öğretim kurumlarında görev yapan ve yöneticilik kursuna katılan 139 yönetici aday adayından oluşmaktadır. Yönetici aday adaylarının duygusal zeka düzeyleri ve iş doyumları “Duygusal Zeka Değerlendirme Ölçeği “ ve “İş Doyumu Ölçeği” ile belirlenmiştir. Yönetici aday adaylarını duygusal zeka düzeyleri ile iş oyumları arasında p<.05 düzeyinde anlamlı bir ilişkinin olduğu bulunmuştur. Cinsiyet, yaş, medeni durum, branş, algılanan sosyo-ekonomik düzey ve çocuk sayısına göre duygusal zeka düzeyleri ve iş doyumları arasında anlamlı bir fark olmadığı, hizmet yılına göre ise, duygusal zeka düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki olduğu (p<.05), iş doyumları arasında ise anlamlı bir fark olmadığı bulunmuştur. Elde edilen bulgular literatür ışığında yorumlanarak, psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri açısından tartışılıp önerilerde bulunulmuştur.
*OMÜ Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü PDR Elmek: sbalci@omu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
46
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN 2000'Lİ YILLARA İLİŞKİN BEKLENTİLERİ Prof. Dr. İ. Ethem ÖZGÜVEN*
Araştırma, gelecekte ülkemizin yönetim, hizmet ve siyasetinde önemli görevler yüklenecek olan üniversite öğrencilerinin ülke siyaseti ve çeşitli sorunlar hakkındaki görüşlerini ve girdiğimiz 2000'li yıllarına ilişkin beklentilerini incelemeyi amaçlamıştır. Araştırma, Hacettepe, ODTÜ, Ankara, Gazi ve Bilkent üniversitelerinde okuyan 640 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Araştırmanın verileri bir anket aracılığıyla elde edilmiş, öğrencilerin sorulara verdikleri cevaplar cinsiyete göre sayı ve yüzdeler olarak tablolar haline getirilmiş, gruplar arası yüzde farklarının önemli olup olmadığı "z testi" ile kontrol edilmiştir. 8 yıllık temel eğitim, bilgisayarlı çağdaş eğitim, yabancı dil öğretimi, özel eğitim ve sosyal hizmetler, özürlü veya kimsesiz çocuklar, ülke ekonomisi, enerji kaynakları, ülke siyaseti, insan hak ve özgürlükleri, yolsuzluklar, Türkiye'nin dış politikası, Avrupa Birliği, v.b. konularda görüşleri alınan üniversite öğrencilerinin, değişimin ağır ilerlediği görüşünde oldukları ve genelde bir karamsarlığın ağır bastığı görülmektedir.
*Hacettepe Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
47
MÜZİK ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARINDA PERFORMANS KAYGISI VE FONKSİYONEL OLMAYAN TUTUMLAR Yrd. Doç. Dr. Zeynep Deniz YÖNDEM*
Kaygının herkes için geçerli olan fiziksel ve psikolojik birtakım olumsuz etkilerinin yanında, yaptıkları iş çoğunlukla performansa dayanan, başka insanlar karşısında performansını sergilemek durumunda bulunan müzisyenler, tiyatrocular gibi bireylerin performansını olumsuz yönde etkileyici bir boyutu da bulunmaktadır. Bu tür mesleklerdeki bireylerin çoğunlukla ciddi bir sorun olarak karşılaştıkları ve profesyonel bir yardım alamadıkları bu sorun eğitimcileri ve psikologları da ilgilendirmiştir. Performans kaygısının farklı nedenlerden kaynaklanabileceği, olumsuz düşüncelerin de kaygının yaşanmasında etkili olabileceği literatürde vurgulanmaktadır. Bu araştırmada eğitimleri sırasında ve hatta sergilemek durumunda olan, yaptıkları meslek dayanan Güzel Sanatlar Bölümü Müzik Eğitimi müzik öğretmenliği adaylarının performans kaygısı tutumları arasındaki ilişkiye bakılmıştır.
sonrasında performans daha çok performansa dalında öğrenim gören ve fonksiyonel olmayan
Araştırma, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören, 3. ve 4. sınıf öğrencilerinden 54 öğrenci ile yapılmıştır. Verilerin toplanmasında Beck Anksiyete Envanteri ve Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde korelasyon ve t-testi gibi istatistiksel teknikler kullanılmıştır.Araştırma henüz devam ettiğinden burada bulgulara yer verilememiştir.
*A.İ.B.Ü. Eğitim Fak Reh. ve Psk. Danş. ABD, Elmek: yondemzd@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
48
BİR GRUP ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNİN EMPATİK EĞİLİM VE EMPATİK BECERİ DÜZEYİ İLE ALGILANAN SOSYAL DESTEK ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ Prof. Dr. Ferda AYSAN* Yrd. Doç. Dr. Nurten SARGIN**
Bu çalışmada bir grup üniversite öğrencisinin algıladığı sosyal destek düzeyi, empatik eğilim ve empatik beceri düzeyi ile yaşam doyumu arasındaki ilişki araştırılmıştır. Ayrıca, algılanan sosyal destek düzeyi ile empatik eğilim ve empatik beceri düzeyinin yaşam doyumu üzerindeki etkisi, ayrı ayrı ve birlikte incelenmiştir. Araştırmanın kapsamını Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi (70 Erkek ve 114 Kız) ve Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi (82 Erkek ve 125 Kız) toplam 391 öğrenci oluşturmuştur. Veriler dört araç kullanılarak elde edilmiştir. Öğrencilere sosyal destek gereksinimleri ve sosyal desteğe ilişkin doyumları ile ilgili bilgi toplamak için Sosyal Desteği Algılama Envanteri (Aysan, 1998); empatik eğilim düzeyini ölçmek üzere Empatik Eğitim Ölçeği (Dökmen 1988); empatik bilgi düzeyini ölçmek üzere Empatik Beceri Ölçeği B Formu (Dökmen, 1988); ve son olarak yaşam doyumunu ölçmek üzere Yaşam Doyumu Ölçeği (Diener, 1985), (Aysan, 2001) birlikte uygulanmıştır. Ayrıca öğrencilere ilişkin bazı sosyo–demografik değişkenler ise kişisel bilgi formu oluşturularak elde edilmiştir. Çalışmada değişkenler arasındaki ilişki ve yordama özelliklerini belirlemek üzere çoklu varyans analizleri ve aşamalı regresyon analizleri uygulanmıştır. Elde edilen araştırma bulguları doğrultusunda öğrencilerin yaşam doyum düzeylerini iyileştirme yönünde yapılabilecek rehberlik ve psikolojik danışma çalışmalarına ilişkin öneriler sunulacaktır.
*D.E.Ü. Buca Eğitim Fakültesi, Elmek: ferdaaysan@deu.edu.tr **S.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
49
ERGENLERDE OLUMSUZ KİMLİK GELİŞİMİNİN ÖNLENMESİNE YÖNELİK BİR AİLE REHBERLİK PROGRAMININ GELİŞTİRİLMESİ VE UYGULANMASI Prof. Dr. Füsun AKKÖK* Özlem KARAIRMAK* Ezgi Özeke KOCABAŞ* Nedim TOKER*
Bütün gelişim dönemlerinde bireylerin gösterdiği değişimlerden söz edilir ancak, ergenlikte, fiziksel, duygusal ve sosyal değişimler ve bu değişimlere uyum süreci hem ergenler hem de anne babalar için stres ve kaygı nedenidir. Bu dönem, bireyin kişiliğinin oluştuğu ve kendine özgü bir birey haline geldiği temel bir dönemdir. Kimlik oluşumu-kimlik karmaşası ve olumsuz kimlik gelişimi olarak da özetlenebilecek bu dönemde, ergenler ev okul ve çevre yaşantılarına ve gördükleri örneklere bağlı olarak olumlu bir kimlik oluştururlar ya da kimlik arayışına girerek, olumsuz özellikler de (intihar eğilimi, alkol ve madde kullanımı, v.b) geliştirebilirler (Erikson, 1963; aktaran Biehler & Snowman, 1993). Bu dönemde, ergenlerin aile içi iletişimleri çok önem kazanmaktadır. Aile içi iletişimleri geliştikçe olumlu benlik algısı da gelişmektedir (Wanat, 1997). Bunun için de ailelerin rehberliğe gereksinimi olmaktadır. Bu araştırmada, anne-babalara verilecek yapılandırılmış bir aile rehberliği programı ile gençlerde olumsuz kimlik oluşumu sonucu ortaya çıkabilecek intihar eğilimleri ve olası nedenleri konusunda bilgilendirilmeleri ve sorunun önlenmesine yönelik koruyucu bir çalışma yapılması amaçlanmaktadır. Ailelere yapılacak bilgilendirme toplantıları ile toplum bilincinin artırılması ve toplum eğitimine katkıda bulunulması hedeflenmektedir. Bu çalışma, ebeveynlerin anne babalık becerilerinin gelişmesine de katkı sağlamayı amaçlaması nedeniyle de bir yetişkin eğitimi olarak da görülmektedir. Böylece, anne babaların ,çocukları ile daha etkili ve verimli iletişim kurabilen ve çocuklarındaki olumsuz kimlik gelişimlerini gözleyebilen, bu konuda duyarlı ve bir ölçüde eğitilmiş yetişkinler olması amaçlanmaktadır. Bu çalışmada, Ankara ilinde Deneme Lisesi’nde lise 1. ve 2. sınıf öğrenci ebeveynlerine aile rehberliği programı uygulama çalışmalarına başlanmıştır. Program, öğrencilerinin aileleri ile 2 grup halinde yapılacak 6 haftalık bir aile rehberliği çalışmasından oluşmaktadır. Her hafta ailelerle yüz yüze toplantılar yapılmaktadır ve bu toplantılarda, çeşitli yazılı materyaller
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
50
dağıtılmakta ve ailelerle karşılıklı etkileşim içinde çalışmalar yürütülmektedir. Programın başında ve sonunda verilecek Bilgi Düzeyi Belirleme Ölçeği ile gençlerde olumsuz kimlik oluşumu (intihar v.b) konulu rehberlik programının etkinliği istatistiksel yöntemlerle belirlenecektir. Bilgi Düzeyi Belirleme Ölçeği programın içeriği temel alınarak araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir; öntest ve sontest olarak kullanılacaktır. Ayrıca, araştırmacılardan biri tarafından ülkemize adaptasyonu yapılmakta olan Aile İçi İletişim Ölçeği de çalışmaya katılan anne-babalara uygulanacaktır. Aile rehberliği programının aile içi iletişimine, diğer bir deyişle, ergenler ve ebeveynleri arasındaki etkileşimi çeşitli boyutlar açısından ne ölçüde etkilediği araştırılacaktır. Ayrıca çalışmanın sonunda, açık sorularla da katılımcılardan çalışmanın etkinliğini değerlendirmeleri istenecektir. Anne-babalarla yürütülecek gençlerde olumsuz kimlik gelişimi (intihar, v.b) konulu aile rehberliği programının işleyiş ve etkilerini görmenin, ileride bu tür önleyici programların oluşturulmasına ve yaygınlaştırılmasına örnek düşünülmektedir.
* ODTÜ Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Elmek: fusun@metu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
51
BİR İLETİŞİM BECERİLERİ PROGRAMININ ENGELLİ ÇOCUKLARIN ERGEN KARDEŞLERİNE VE AİLELERİNE ETKİSİ Uzm. Psik. Dan. Mine SIZAK*
Aile bir sistemdir, çocuklar da bu sistemin önemli bir parçasıdır. Çocuk bekleyen aileler, özellikle anneler, doğmamış çocuklarının hayalini kurarlar. Bu kaygılı psikolojik hazırlık normal bir süreçtir ve genellikle “kusursuz” bir bebeğe sahip olma arzusunu ve engelli bir çocuğa sahip olma korkusunu içerir. Engelli bir çocuğun doğumuyla veya ileriki yaşlarda (örneğin, çocuğun okula ilk başladığı yıllarda) engelin fark edilmesiyle, ailenin umutları, çocuğa ilişkin hayalleri ve planları yok olabilmektedir. (Gargiulo, 1985). Eğer ailede engelli bir çocuk varsa, ailedeki diğer kardeşlerin ihtiyaçları ve duyguları, anne-babaları ve yakın çevre tarafından ihmal edilebilir. Kardeşler de engelli bir kardeşe sahip olmanın getirdiği kısıtlamalar ve zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Engelli çocukların ergenlik dönemindeki kardeşlerine iletişim becerilerini kazandırma amacıyla bir program hazırlanmıştır. Kardeşlerin kendilerini tanımalarına, duygu ve düşüncelerinin farkında olup kendilerini doğru ifade etmelerine, kısacası aile içinde ve dışında etkili iletişim kurmalarına yönelik bir iletişim programı uygulanmıştır. Bu çalışmada, iletişim becerileri programının engelli çocukların ergen kardeşlerine ve ailelerine etkisi araştırılmıştır. Denekler, Barış Özürlü Çocuklar Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi ve Uyum Özel Eğitim Merkezi’ne devam eden çocukların gönüllü aileleridir. Bu araştırmaya, 16 ergen kardeş, 16 anne ve 15 baba katılmıştır. Deneysel araştırma modeli kullanılmış, deney ve kontrol grupları İletişim Becerileri Değerlendirme Ölçeği ve Aile Yapısını Değerlendirme Aracı (AYDA)’dan alınan ön test ve son test sonuçlarına göre karşılaştırılmıştır. Deney grubu kardeşlerine 10 haftalık bir iletişim becerileri programı uygulanmıştır. Deney ve kontrol grubu arasındaki farkları ortaya koymak üzere, parametrik olmayan istatistiksel yöntemlerden Mann-Whitney U Testi ve Wilcoxon Testi kullanılmıştır. Sonuçlar deney grubu babalarının AYDA aile içi ilişkiler örüntüsü testinde, ön test ve son test arasında anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir. Ayrıca, deney grubu babalarının AYDA aile içi ilişkiler örüntüsü testinde, duygusal bağlam alt boyutu ön testi ve son testi arasında da anlamlı bir fark bulunmuştur. Diğer bulgular iki grup arasında anlamlı bir fark olmadığını göstermiştir. Bununla birlikte, araştırmacının gözlemlerine ve kardeşlerin notlarına göre, programın çocukların iletişim becerilerine ve aile içi iletişim örüntülerine olumlu etkileri olduğu söylenebilir. * Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi, Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampusu Elmek: dogan@baskent.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
52
MULTİPLE INTELLIGENECES THEORY AND THE BRAIN HEMISPHERES Prof. Dr. EMEL Riza Al-Makhzoumi*
This paper will discuss the The Multiple Intelligences Theory, BRIAN Hemispheres and the relationships between the brain Hemispheres and the Multiple Intelligences Theory. First - The Multiple Intelligences Theory by Howard Gardner which is made up of autonomous faculties that can work individually or in concert with other faculties. originally identified seven such faculties, which he labeled as "intelligences": Recently, he added an eighth intelligence to the list: the Naturalist Intelligence. There's also been some consideration of a ninth intelligence - existential intelligence - but the jury is still out on that one. Besides, for now at least, a great deal of new understanding may be found from within these eight faculties : 1- Verbal – Linguistic Intelligence . 2- Logical – Mathematical Intelligence. 3-Visual – Spatial Intelligence 4-Bodily – Kinesthetic Intelligence 5-Musical Intelligence 6- Personal Intelligence 7-: Interpersonal Intelligence 8- Natural Intelligence 9- Existential Intelligence Second : BRIAN Hemispheres : The Brain is divided into two hemispheres ( left-brain and right-brain ): This was found by Philip and Joseph, after that Roger, Ronald , Michael had made fascinating experiments on brain two hemispheres activities . So the scientists are still doing experiments and researches on that in order to find more and more information about brain hemispheres activities. We know that 80 % of people are using right hand concentrated more in left hemisphere . 20 % of people are using left hand or are using both hands . People are using left hand that they concentrated more in right hemisphere . People are using both hands that they divided equally between left and right hemisphere. Brain Characteristics : we mentioned about left-brain and rightbrain , we have to know about their Characteristics are as follows : 1- Left Brain Characteristics: Left hemisphere controls the right side of body and right hand touch, math, language science, writing. It function visual system, letters, words - auditory system, language ( speech, reading and writing ), movement; memory , spatial processes arithmetic; remembers names and jokes accurately, remembers small details seen or heard, prefers solving problems by breaking them down into parts rather than by approaching the problem sequentially, using logic; prefers multiple choice test, prefers talking and writing, control feelings, includes punch lines, recalls chronological events in history, easily work fraction, percentage; algebra; and statistical math 2-Right brain Characteristics: The right hemisphere
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
53
controls the left side of the body and strengths in nonverbal areas; recognition of patterns and drawings, emotional expression . Right hemisphere visual system complex geometric, patterns, auditory system non language environmental sounds, somatosensory system tactual recognition of complex patterns; Braille movement memory; visual memory, spatial processes geometry sense of direction mental rotation of shapes, left hand touch; music appreciation; art appreciation; perception sculpture; fantasy; remembers faces, responds to demonstrated, illustrated; or symbolic instructions, prefers solving problems by looking at the whole or the configurations rather than approaching problems through patterns; using hunches; prefers open-ended questions, writes metaphorically or makes up stories to tell, gets lost in the present moment rather than keeping track of time, acts spontaneously to change plans on the spur of the moment, easily does geometry and graphing, senses moods of individuals and groups quickly and accurately.Creative and intuitive people were to be used the right hemisphere . Third : The relationships between the BRIAN Hemispheres and the Multiple Intelligences Theory as following : a- Left hemisphere is relating with ( 1- Verbal – Linguistic Intelligence , 2- Logical – Mathematical Intelligence 8- Natural Intelligence,9- Existential Intelligence ) . b –Right hemisphere is relating with ( 3-Visual – Spatial Intelligence , 4-Bodily – Kinesthetic Intelligence , 5-Musical Intelligence , 6Personal Intelligence , 7-: Interpersonal Intelligence, ) .
*416 Sok. Çamlıçay Mh. Guzelbahçe , İzmir
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
54
YEME DAVRANIŞINI DÜZENLEMEDE GRUP ETKİLEŞİMİ DESTEKLİ DİYET EĞİTİMİ ÇALIŞMASI Ramazan ARI* Ömer ÜRE* Bendegül ARAS**
Bu çalışmanın genel amacı psikolojik danışma destekli beslenme eğitimi ve diyetin uzun dönemde obes kadınlarda yeme davranışını düzenlemede etkili olup olmadığını test etmektir. Bu temel amaca bağlı olarak araştırmanın üç temel sayıltısı vardır. 1. Grupla psikolojik danışmanının deneklerin yeme davranışı ile ilgili psikolojik farkındalığı artıracağı kabul edilmektedir. Araştırmacılar obes kişilerde aşırı yeme davranışının temelinde bilişsel ve davranışsal değişkenlerin olduğunu kabul etmektedirler. Öncelikle obes kişiler aşarı yeme davranışı ile olumsuz duyguları arasındaki ilişkinin farkında değillerdi. Araştırmacılara göre kaygı, yalnızlık, depresyon vb. negatif duygular ihtiyaç dışı yeme davranışını başlatmada etkiliydiler. 2. Sayıltı kaygı, hostility ve depresyon gibi duygular bireyde sempatik sinir sistemini aktif haline getiriyordu. Yeme davranışını ise parasempatik sinir sistemi aktivitesini artırdığı için birey yerken gevşiyordu. Bu bedensel gevşeme ihtiyaç dışı yeme davranışını sürdürmede pekiştireç rolü oynuyordu. 3. Sayıltı aşırı yeme davranışı aşırı alkol almaya benziyordu. Obesite de alkol gibi medikal, sosyal ve psişik problemlere neden oluyordu. Bu problemlerde tekrar ihtiyaç dışı yeme davranışını kışkırtıyordu. Grup desteği problem-yeme-problem kısırdöngüsünü durdurabilirdi. Araştırma denekleri yerel TV ve gazetelere verilen ilanlarla toplanmıştır. İlanlarda 25 45 yaşlarındaki kadınlara şişmanlık ile ilgili eğitim çalışması yapılacağı belirtilmiştir. Şişmanlık araştırma grubuna başvuran 55 denek medical check-up dan geçirilmiş yüksek tansiyon, yüksek şeker, kalp rahatsızlığı ve hormonal nedenlere dayalı şişmanlık riski taşıyan 22 denek araştırma dışı bırakılmıştır. Araştırma kapsamına alınan 33 denekle çalışmanın amaçlarını açıklayan ortalama 15 dakikalık bireysel görüşmeler yapılmıştır. Denekler görüşmeden sonra 2 form doldurmuşlardır. Formlardan birisi “Kişiye Özel Tanımlayıcı Form”dur ve 2 kısımdan oluşmaktadır. 1. kısım deneğin yaş, cinsiyet, medeni hal, boy, kilo ve eğitim düzeyi ile ilgilidir. 2. kısım “Yeme Davranışı Değerlendirme” formudur. İkinci kısımda deneğin besin tercihi, besin tüketimi öğünlerde tüketilen besin çeşitleri, tüketim sıklığı gibi detaylı bilgiler vardı. Ayrıca her deneğin beden kitle
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
55
endeksleri hesaplandı ve kaydedildi. Yeme davranışlarını etkileyen psikolojik faktörleri belirlemek için deneklere Symptom Check List (SCL90) verilmiştir. Deneklerin tamamı en az iki defa çeşitli zayıflama programı uygulamış (diyet, akapunktur, ilaç kullanımı gibi). Deneklerin d’ü çeşitli somatik yakınmalarla en az bir kere doktora başvurmuş poliklinik tedavi uygulanmıştı. Deneklerin hiçbiri yatarak tedavi almamıştı. Bu araştırma iç içe girmiş iki çalışmayı kapsamaktadır. Birinci çalışma 10 haftalık Temel Beslenme Eğitimi ve Diyet Çalışması ile ilgilidir. İkinci çalışma deneme modelinde hazırlandı birinci çalışmayı da içeren 140 haftalık bir süreçte tamamlandı. Araştırma bulguları kısa dönemde denenceleri desteklemekle birlikte uzun dönemde denenceleri desteklememiştir. Kısa dönemde (1 ve 2. periyod) hem deneme grubu hem kontrol grubu denekleri kilo kaybetmişledir. Her iki grubun da 2 ve 3. BKİ ortalamaları ile 1. BKİ ortalamaları arasındaki ilişki anlamlıydı (P<0.05) her iki grupta ta en düşük BKİ değerlerine 2. periyodun sonunda ulaşmışlardı. 3. 4. ve 5. periyotlarda her iki grupta tekrar kilo almışlardır. Özellikle deneme grubu BKİ ortalamalarında 2.9 kg/m2 lik bir artış gözlenmiştir. Bu artış dikkat çekicidir. Deneme grubu deneklerinin BKİ ortalamaları 4. dönem sonuna kadar (92 hafta) deneme öncesi (1.ölçüm) BKİ ortalamalarından anlamlı şekilde farklılık göstermiştir (P<0.05). Ancak 5. dönem BKİ ortalamaları ile deneme öncesi BKİ ortalamaları fark önemsizdir (P>0.05). Kontrol grubunun 3. 4. ve 5. dönem BKİ ortalamaları ile ilk ölçüm BKİ ortalamaları arasındaki fark önemsizdi (P>0.05). Bu sonuçlar etkileşim grubunun kısa dönemde yeme davranışlarını kontrol etmede etkili olduğunu düşündürmektedir. 116 haftalık toplam sürede deneme ve kontrol grubu deneklerinin BKİ ortalamalarındaki değişmeler incelendiğinde kilo artışlarının daha çok 3 ve 5. dönemlerde olduğu görülmüştür.
* S. Ü. Eğitim Fakültesi, Elmek: ramazanari@hotmail.com ** Muğla Üniversitesi
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
56
SINAV KAYGISINI AZALTMA PROGRAMLARININ ETKILILIĞI: BİR META-ANALİZ ÇALIŞMASI Tuncay ERGENE*
Bu çalışmanın amacı sınav kaygısını azaltma programlarının genel etkililik düzeylerini belirleyerek bu etkililiğin araştırma, danışan veya danışman özellikleri ile ilişkili olup olmadığını ortaya koymaktır. Veriler yayınlanmış ve yayınlanmamış 56 (N=2482) araştırmadan ve bu araştırmaların içerdiği 114 deney grubundan toplanmıştır. Sınav kaygısını azaltma programlarının genel etkililik düzeyi d=.65 olarak hesaplanmıştır. Diğer bir deyişle sınav kaygısını azaltma, programına katılan bireyler programa katılmayanlarla karşılaştırıldığında t’lük bir iyileşme göstermiştir. Genel olarak, düzenlenen psikolojik müdahale programlarının danışanların sınav kaygısını azaltmada etkili olduğu belirlenmiştir. Sınav kaygısını azaltma müdahaleleri arasında davranışçı ve bilişsel yaklaşımlar ile beceri kazandırma odaklı yaklaşımların birlikte kullanılmaları daha etkili sonuçlar vermektedir. Bulgular ilgili literatür ışığında tartışılmıştır.
* Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fak., PDR ABD, Elmek: ergene@hacettepe.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
57
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE AKILCI OLMAYAN İNANÇLAR VE DİNDARLIK Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNDOĞDU* Arş. Gör. Öner ÇELİKKALELİ* Arş. Gör. Burhan ÇAPRİ*
Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinde akılcı olmayan inançlar ve dindarlık düzeyi ilişkisini incelemektir. Mersin Üniversitesi’nin çeşitli fakültelerinden seçilen 184 kız, 93 erkek toplam 277 öğrenci araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Veriler, Türküm (1997) tarafından geliştirilen Bilişsel Çarpıtma Ölçeği-R ve araştırmacılar tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizi için betimsel istatistikler hesaplanmış ve dindarlık düzeyi, cinsiyet ve fakülteye göre akılcı olmayan inançların değişip değişmediğini test etmek amacıyla seçkisiz deney desenine uygun iki farklı varyans analizi uygulanmıştır. Varyans analizleri sonucunda ortaya çıkan farkın kaynağını bulmak amacıyla post hoc test olarak scheffe uygulanmıştır. Bulgular, dindarlık düzeyi farklı öğrencilerin akılcı olmayan inançlar ölçeğinden aldıkları puanlar arasında fark olduğunu göstermektedir. Buna göre, dindarlık düzeyi yüksek olan öğrencilerin akılcı olmayan inançlar ölçeği puanlarının yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca farklı fakültedeki öğrencilerin akılcı olmayan inançlar ölçeği puanları arasında da fark görülmektedir. Eğitim Fakültesi ile Sağlık Meslek Yüksekokulu ve Tezsiz Yüksek Lisans öğrencileri arasında anlamlı fark gözlenmiştir. Akılcı olmayan düşünceler ölçeği puan ortalaması en yüksek olan grup Eğitim Fakültesi öğrencileri olurken bu grubu sırasıyla Mühendislik Fakültesi, FenEdebiyat Fakültesi, Sağlık Meslek Yüksekokulu ve Tezsiz Yüksek Lisans öğrencileri izlemektedir.
*Mersin Üniversitesi, Elmek: gun@hacettepe.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
58
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE SOSYAL ANKSİYETENİN KONTROL ALGISI SOSYAL ÖZ YETERLİK İNCİNEBİLİRLİK VE BAŞAÇIKMA DAVRANIŞLARI İLE YORDANABİLİRLİĞİ Öğr. Gör. Mehmet PALANCI* Doç. Dr. Yaşar ÖZBAY*
Bu araştırmada üniversite öğrencilerinin yaşadıkları sosyal anksiyete sorunlarını yordamada kullanılabilecek değişkenlerin belirlenmesine çalışılmıştır. Araştırma ile üniversite öğrencilerinin sosyal anksiyete sorunları ilişkisellik bağlamında bilişsel ve bazı davranışsal faktörlerle birlikte bir model yapısı içerisinde ele alınarak açıklanmaya çalışılmıştır. Tanımlanmaya çalışılan modelde demografik faktörler, kontrol edebilirlik algısı, sosyal öz-yeterlilik algısı, mükemmeliyetçilik, incinebilirlik ve başaçıkma davranışlarına yer verilmiştir. Bu çalışma 600 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma grubu KTÜ’ de öğrenimlerine devam eden öğrencilerden oluşturulmuştur. Veri toplama işlemleri için Sosyal Anksiyete Ölçeği (Özbay & Palancı, 2001), Stresle Başaçıkma Tutumları Envanteri (Özbay & Şahin, 1997), Sosyal Öz-yeterlilik ölçeği (Özbay & Şahin, 1993), Mükemmeliyetçilik Ölçeği (Oral, 1999), Kontrol Algısı Ölçeği (Özbay & Palancı, 2000) ve bilgi toplama formu kullanılmıştır. Veri analizleri için tanımlayıcı istatistik, korelasyon işlemlerinin yanı sıra sosyal anksiyetenin yordanabilirliğine ilişkin işlemler çok yönlü hiyerarşik regresyon analizi ile gerçekleştirilmiştir. Dört adımda gerçekleştirilen regresyon analizine birinci adımda yaş, cinsiyet ve SED, ikinci adımda kontrol algısı, sosyal öz-yeterlilik ve incinebilirlik faktörleri, üçüncü adımda mükemmeliyetçilik ve dördüncü adımda başaçıkma tarzları olarak duygusal ve aktif başaçıkma tarzları modele girilmiştir. Analiz sonuçlarında cinsiyet, kontrol algısı, sosyal-öz yeterlilik, incinebilirlik, mükemmeliyetçilik ve duygusal kaçma tarzı başaçıkma değişkenliklerinin p<001 düzeyinde modeli yordamaya yönelik değişkenlik sunduğu değerlendirilmiştir. Sonuçlar bilişsel-davranışçı model içerisinde üniversite öğrencilerinin sosyal anksiyete sorunlarını açıklayabilme, müdahale programı geliştirebilme ve psikolojik yardım sunmaya yönelik olacak şekilde değerlendirilerek yorumlanmıştır.
* KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi, Elmek: palanci@hotmail.com,
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
59
EMPATİK EĞİLİM, PROFESYONEL PSİKOLOJİK YARDIM ARAMA DAVRANIŞLARI VE PSİKOLOJİK BELİRTİLER ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİ Mustafa ŞAHİN* Yaşar ÖZBAY*
Bu araştırmanın amacı empatik eğilim, yardım arama davranışları ve psikolojik belirtiler arasındaki ilişkinin araştırılmasına yöneliktir. Araştırmada özellikle empatik eğilimin psikolojik belirtilere bağlı olarak yardım arama davranışlarıyla ilişkisi incelenmiştir. Araştırma 450 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma grubu Eğitim ve Fen Edebiyat Fakültelerinin üç ve dördüncü sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Korelasyonel içerikli olan bu çalışmada 3x3 faktöryel model kullanılarak profesyonel yardım arama davranışları üzerinde empatik eğilim ve psikolojik belirtilerin etkileşimsel etkisi incelenmiştir. Empatik eğilim ve psikolojik belirtiler üç düzeyde (düşük, orta ve yüksek) ele alınarak sınıflandırılmıştır. Araştırmada Dökmen’in (1987) Empatik Eğilim Ölçeği, Özbay ve arkadaşları (1999) tarafından geliştirilen Profesyonel Yardım Arama Tutum Ölçeği, ve Derogatis (1992) tarafından geliştirilen Kısa Semptom Envanteri kullanılmıştır. Veri analizi teknikleri olarak tanımlayıcı istatistik, korelasyon ve Faktöriyel ANOVA kullanılmıştır. Araştırma sonuçları, yardım arama davranışları üzerinde empatik eğilim ve psikolojik belirtilerin etkileşimsel etkisinin olduğunu göstermektedir. Yardım arama davranışlarının boyutlarından özellikle kişiler arası duyarlılık, zorlanma, ihtiyaç hissetme ve danışmaya olan inanç üzerinde empatik eğilim ve psikolojik belirtilerin etkisinin olduğu belirlenmiştir. Psikolojik belirtiler aynı zamanda yardım arama davranışları ile empatik eğilim arasında ara (mediative) olarak işlev gördüğü saptanmıştır. Sonuçlar, yardım arama davranışlarının belli bir problemlilik düzeyi ve iletişim kurmada belli becerileri de gerektirdiği şeklinde yorumlanmıştır. Bulgular psikolojik yardım mesleklerinin özellikle Türkiye’de yardım arama davranışları açısından sınırlılığa bağlı olarak işlevselliğine ilişkin tartışılmış ve konu üzerinde diğer araştırmalara ışık tutabilecek implikasyonlara yer verilmiştir.
* KTÜ, Fatih Eğitim Fakültesi, Elmek: ogr-mustafa@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
60
ATFETME TARZLARI VE SAĞLIK ARASINDAKİ İLİŞKİ Dr. Mustafa KOÇ* Dr. Ömer F. TUTKUN* Bu araştırmada amaç; denetim odağının yönü ile sağlık arasında bir ilişkinin olup olmadığını belirlemektir. Araştırma betimsel yöntemle toplam 40 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu öğrencilerden 20 tanesi bir ay içerisinde Üniversitenin sağlık hizmetlerinden yararlanmak için en az dört kez sevk alan öğrencilerden oluşmaktadır. Diğer 20 tanesi ise Üniversitenin sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı olmasına rağmen hiç sevk almayan öğrencilerden seçilmiştir. İki grup cinsiyet, sınıf düzeyi, sosyo ekonomik düzey ve psikopatolojik özellikler açısından benzer hale getirilmeye çalışılmıştır. Veriler “Denetim Odağı Ölçeği” ile toplanmış, SPSS for Windows paket programı ile analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda: 1. Üniversitenin sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı olan ve bir ay içerisinde en az dört kez sevk alan kız ve erkek öğrencilerin denetim odağı yönlerinde bir fark yoktur. 2. Üniversitenin sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı olan ve bir ay içerisinde hiç sevk almayan kız ve erkek öğrencilerin denetim odağı yönlerinde bir fark yoktur. 3. Üniversitenin sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı olan ve olmayan öğrencilerin denetim odakları bir birinden farklı bulunmuştur. a. Denetim odağı dıştan olan öğrencilerin fiziksel olarak sağlıkları daha erken bozulabilmektedir. b. Denetim odağı içten olanlar fiziksel olarak sağlıklı olmaya daha fazla yatkındırlar c. Sonuç olarak denetim odağının yönü ile sağlıklı olma arasında paralel bir ilişki vardır. Bu araştırmada elde edilen sonuçların, a- bireylere kontrol algısının ve yönünün ne kadar önemli olduğunu göstermesi yönünde benzer çalışmalara rehberlik edebileceği, b- Üniversitelerde Öğrenci kişilik Hizmetlerinin her yönüyle verilmesine ilişkin bir farkındalık sağlayacağı, ve c- buna ilişkin çalışmalara yön verebileceği düşünülmektedir.
* Niğde Üniversitesi Eğitim Fak., Eğitim Bil. Böl., Elmek: kocmail12@mynet.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
61
FATALİSTİK (KADERCİ) DÜŞÜNCENİN ÖLÜME İLİŞKİN DEPRESYON VE UMUTSUZLUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Enver SARI*
Fatalizm bütün olan bitenleri kaderin önceden tespit ettiğine bunların değişmeyeceğine inanan bir görüştür. Depresyonun bilişsel belirtileri olarak umutsuzluk, otomatik düşünceler ve olumsuz düşünceler çeşitli araştırmalarla belirlenmiştir.Bu araştırmada fatalistik düşüncenin ölüme ilişkin depresyon üzerindeki etkileri belirlenmiştir.Bu araştırmanın amacı ölüm ve fatalizm gibi iki mistik düşüncenin depresyon üzerindeki etkilerini incelemektir.Araştırma tanımlayıcı ve bitimsel olara yapılmış, betimsel yöntemle yapılan bu araştırma, bir alan taraması (survey) niteliğindedir. Araştırmanın örneklemi basit tesadüfi örnekleme ile belirlenmiştir. Araştırmanın örneklemini 30 üniversite oluşturmuştur. Araştırma örneklemi son beş yıl içinde (1998-2003) anne veya babası vefateden öğrencilerden belirlenmiştir. Bu araştırmada, Templer ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş Yaparel ve Yıldız (1998) tarafından Türkçe çevirisinin geçerliliği ve güvenirliği yapılan "Ölüme İlişkin Depresyon Ölçeği"(ÖDÖ) kullanılmıştır. Kahveci (2001) tarafından geliştirilen Fatalizm Ölçeği (FÖ) kişinin başına gelen ve gelecek olay ve durumların açıklama biçimini kadercilik çizgisinde ölçmektedir. Fatalizm ölçeği psikoloji, din psikolojisi ve felsefesi alanında uzman görüşler doğrultusunda şekillendirilmiş faktör analiziyle tek boyutluluk gösteren geçerlik bulgularına sahiptir. Ölçeğin güvenirliği iç tutarlık yöntemi ile gerçekleştirilmiş ve alfa güvenirlik katsayısı .69 olarak bulunmuştur.Ölçek Likert tipi olup altılı derecelendirmeyle kişinin fatalistik eğilimini belirlemektedir. Veri analizleri için SPSS/WINDOWS programı kullanılmıştır. Gruplar arası farklılığı belirlemek için t- testi ve varyans analizi testi kullanılmıştır. Fatalistik düşüncenin ölüme ilişkin depresyon ve umutsuzluk ile olan ilişkisini belirlemek amacıyla korelasyon tekniklerine yer verilmiştir. Araştırmada fatalistik düşüncenin ölüme ilişkin depresyon üzerinde önemli olduğu belirlenmiştir. Araştırmada kişisel farklılıklar ve fatalistik düşünce ve depresyon arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Araştırmadan elde edilen verilere göre fatalistik düşüncenin değiştirilmesi depresyonupisi veya psikolojik danışmasını daha etkin hale getirecektir.
* Karadeniz Teknik Üniversitesi Giresun Eğitim Fakültesi enversari@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
62
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN SİGARA İÇME DAVRANIŞLARININ, SİGARAYI BIRAKMA SIKLIĞI, YENİDEN BAŞLAMA NEDENLERİ VE SİGARA İÇMEYE İLİŞKİN ÖZ-YETERLİK İNANÇLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ Hikmet YAZICI* Yaşar ÖZBAY* Bu çalışmanın amacı; üniversite öğrencilerinin sigara içme davranışlarını, sigarayı bırakma sıklığı, yeniden başlama nedenleri ve sigara içmeye ilişkin öz-yeterlik inançları açısından incelemektir. Bu kapsamda, öğrencilerin sigara içme davranışlarının tanımlaması yapılmakta ve sigarayı bırakma sıklığı ile yeniden başlama üzerinde etkili olan değişkenlerin yapısı incelemektedir. Araştırmanın diğer boyutunda ise, sigarayı hiç bırakmayan öğrencilerle sigarayı belli aralıklarda bırakan öğrencilerin, sigara içmeye ilişkin öz-yeterlik inançları arasındaki farklılıklar araştırılmaktadır. Araştırma grubu 450 üniversite öğrencisinden oluşmaktadır. Araştırmada, öğrencilerin sigara içme statülerini belirlemek amacıyla; Bilgi Toplama Formu (BTF) ve sigara içmeye ilişkin öz-yeterlik inançlarını belirlemek amacıyla da Sigara İçme Tutum Ölçeği (SİTÖ'nin öz- yeterlik alt ölçeği kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analizinde, tanımayıcı ve çıkarımlı istatistik tekniklerinden yararlanılmıştır. Tanımlayıcı analiz işlemleri ile öğrencilerin sigara içme statüleri açıklanmaya çalışılmıştır. Çıkarımlı istatistik kapsamında kullanılan, t ve F testleri ile öğrencilerin sigara içmeye ilişkin öz-yeterlik inançları arasındaki farklılıklar araştırılmıştır.
* KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi, Eğitim Bil. Böl., PDR, Elmek: yozbay@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
63
SEVDİĞİ BİRİNİ KAYBEDEN ERGENLERİN STRESLE BAŞAÇIKMA VE BAĞLANMA BİÇİMLERİ Enver SARI* Ahmet KILIÇ**
Bu araştırmanın amacı, sevdiği birini kaybeden ergenlerin stresle başaçıkma yöntemlerini ve kaybettikleri kişinin yerini alanlara yönelik bağlanma stillerini belirlemektir. Araştırma tanımlayıcı ve betimsel olarak yapılmış, betimsel yöntemle yapılan bu araştırma, bir alan taraması (survey) niteliğindedir. Araştırmanın örneklemini 152 orta öğretim öğrencisi (14-17 yaş) oluşturmuştur.Araştırmanın örneklemi basit tesadüfi örnekleme ile belirlenmiştir.Orta öğretim kurumlarından gönüllü olarak seçiler öğrenciler bu araştırmanın kapsamına girmişlerdir. Araştırmada veri toplama araçları olarak Özbay ve Şahin tarafından geliştirilmiş, geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış olan "Stresle Başaçıkma Tutumları Envanteri" ve Barthomolew ve Horowitz tarafından geliştirilmiş olan "İlişki Anketi" ve araştırmacı tarafından hazırlanmış olar "Kişisel Bilgi Formu" kullanılmıştır. Veri analizleri için SPSS/WINDOWS programı kullanılmıştır.Gruplar arası farklılığı belirlemek için t-testi ve varyans analizi testi kullanılmıştır. Başaçıkma tutumlarını birbirleri ve bağlanma stilleri ile olan ilişkilerini belirlemek amacıyla korelasyon tekniklerine yer verilmiştir. Bu araştırmada sevilen birinin kaybı kapsamında bağlanma stilleri ve başaçıkma tarzlarının belirlenmesine ilişkin bulgular saptanmıştır. Bu araştırma sonunda sevilen birinin kaybı kapsamında orta öğretim öğrencilerinin bağlanma stilleri ile başaçıkma tarzlarının cinsiyet sınıf düzeyi ve yeniden birine bağlanma açısından karşılaştırıldığı bu araştırmada aşağıdaki bulgulara ulaşılmıştır. 1.Sınıf düzeyleri arasında bağlanma stilleri ve başaçıkma tarzları açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır. 2.Cinsiyetle bağlanma stilleri ve başaçıkma tarzları arasında anlamlı bir fark vardır. 3.Sevilen birinin kaybıyla bağlanma stilleri arasında anlamlı bir farkın olduğu görülmektedir. Araştırma sonuçları önceki bulgular ışığında başa çıkma tarzları ve bağlanma stilleri ile ilişkisi kapsamında başka araştırma ve uygulamalara da yol gösterecek bağlamda tartışılmıştır. * KTÜ, Gireesun Eğitim Fakültesi, Elmek: enversari@hotmail.com ** Tevfik Serdar Anadolu Lisesi Psikolojik Danışmanı Trabzon
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
64
DEPREMZEDE VE DEPREMZEDE OLMAYAN ÇOCUKLARIN KORKULARI Özlem KARAIRMAK* Prof. Dr. Gül AYDIN* Bu çalışmanın birincisi, depremzede çocukların en sık hissettikleri 10 korkuyu belirlemek, ikincisi depreme doğrudan maruz kalmış ve depreme maruz kalmamış çocukların korkuları arasında bir fark olup olmadığını araştırmak olarak saptanan iki amacı vardır. Çalışmanın örneklem grubunu, Ankara ilinin Polatlı ilçesindeki Hikmet Uluğbay Pansiyonlu İlköğretim Okulu’ndan seçilmiş olan 266 öğrenci oluşturmuştur. Veriler, Korku Tarama Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Çalışmada betimsel istatistik yöntemleri kullanılmıştır. Bulgular, depremzede çocuklar tarafından en yoğun olarak bildirilen 10 korkunun sırasıyla annenin ölümü, babamın ölümü, cehennem, enkaz altında kalmak, depremin tekrar olması, ailedeki birinin ölümü, deprem, annebabadan ayrılmak, ölmek, ve yangın olduğunu göstermiştir. Bulgular ayrıca, Korku Tarama Ölçeği’nin 4 alt boyutunda (depremle ilgili korkular, hatırlatıcılar, ölüm ve ayrılık korkusu, ve yaralanma korkusu) kızların daha korkulu olduğu yönünde cinsiyet farkları bulunduğunu ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra, 3 alt boyutta (hatırlatıcılar, ölüm ve ayrılık korkusu, ve yaralanma korkusu) depreme maruz kalmış çocukların depreme maruz kalmamış çocuklara göre daha korkulu olduğu bulunmuştur.
* ODTÜ Eğitim Fakültesi Eğitim Bil. Böl., Elmek: a19466@fedu.metu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
65
17 AĞUSTOS MARMARA VE 12 KASIM 1999 BOLU-DÜZCE DEPREMLERİNİN PSİKOLOJİK SONUÇLARININ DEPRESYON BAĞLAMINDA İNCELENMESİ Yrd. Doç. Alim KAYA*
AMAÇ: Bu araştırmada; 17 Ağustos Marmara ve 12 Kasım Bolu-Düzce Deprelerini yaşayan üniversite öğrencilerinin depresyon düzeylerinin yaşamayanlar ile karşılaştırılması ve deprem yaşayanların depresyon düzeylerinin cinsiyet, depremde yakın akrabalarından ölen ve yaralanan olup olmaması, deprem yaşama sıklığı, oturulan evin depremde gördüğü hasar derecesi, deprem sonrası barınma ve ihtiyaçlarını karşılama biçimi gibi değişkenlerle ilişkisinin ortaya konması amaçlanmıştır. YÖNTEM: Araştırmanın örneklemini Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi ve Süleyman Demirel Üniversitesinde öğrenim gören 483 üniversite öğrencisi oluşturmuştur. Katılanların 208'i (%43.06) deprem yaşamamış, 275'i (%56.94) deprem yaşamıştır. Deprem yaşayanların 70'i (%27) kız, 187'si (%73) erkektir. Yaşları 17-26 arsında değişmektedir. Araştırmada incelenen değişkenler ile ilgili bilgiler araştırmacı tarafından geliştirilen Kişisel Bilgi Formu, katılanların depresyon düzeyleri ise Beck Depresyon Envanteri ile ölçülmüştür. Veriler ANOVA tekniği ve buna bağlı analizler de LSD testi ile analiz edilmiş anlamlılık düzeyi 0.05 olarak alınmıştır. BULGULAR: Araştırma sonucunda deprem yaşayanların depresyon düzeyleri deprem yaşamayan karşılaştırma grubundan yüksek bulunmuştur. Deprem yaşayanların depresyon düzeyleri cinsiyet, depremde birinci derecede akrabaların kaybı ve yaralanması, deprem yaşama sıklığı ve oturulan evin hasar derecesi ile ilişkili bulunmuştur. Deprem yaşayanların depresyon düzeyleri onların deprem sonrası barınma ve ihtiyaçlarını karşılama biçimi ile ilişkili bulunmamıştır.
*İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, PDR ABD, Elmek: akaya@inonu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
66
UYUMSAL ÖĞRENME ÖRÜNTÜLERİ ÖLÇEKLERİ (THE PATTERNS OF ADAPTİVE LEARNİNG SCALES-PALS) – ÖGRENCİ FORMU’NUN TÜRKÇEYE UYARLANMASI Yrd. Doç. Dr. Nükhet ÇIKRIKÇI-DEMİRTAŞLI* Öğr. Gör. Dr. Nuray PARLAK YILMAZ**
Araştırmada Midgley, Maehr, Hruda, Anderman, Anderman, Freeman, Gheen, Kaplan, Kumar, Middleton, Nelson, Roeser, Urdan (2000) tarafından geliştirilen “Uyumsal Öğrenme Örüntüleri Ölçekleri” (The Patterns of Adaptive Learning Surveys-PALS-)’ nin Türkçe’ye uyarlanarak, geçerlik ve güvenirliğinin saptanması amaçlanmıştır. Bu yönüyle araştırma, başka bir kültürde, İngilizce dilinde geliştirilmiş olan ölçeklerin Türkçe’ye uyarlanarak, kendi kültürümüzde uygulanabilirliğini ortaya koymayı ve psikometrik özelliklerine ilişkin kanıtların toplamayı amaçlayan bir araştırma niteliğindedir. Amaç Yönelim Kuramına dayalı olarak geliştirilen PALS ölçekleri, başarı davranışının sebepleri veya başarma niyetlerini anlamada başarı amaçları tanımına dayandırılmıştır (Midgley, Kaplan ,Middleton, Maehr, Urdan, Anderman, Anderman, Roeser, 1998). Ölçekler, Öğrenme amaçları yöneliminde, görev (task), yetenek-yaklaşma (ability- approach), yetenekkaçınma (ability- avoid) performans ölçmek üzere geliştirilmiştir. Ölçekler, ilköğretim öğrencilerinin okul konuları hangi amaçlarla öğrendiklerini bu konudaki algı ve yüklemelerini saptayarak, akademik başarısızlığın bu yöndeki nedenlerini bulmada yardımcı olmak üzere kullanılabileceklerdir. Bu yolla öğrencilere, doğru öğrenme yaklaşımları kazanmaları konusunda rehberlik edilebilecektir. Bu araştırmada İlköğretim 5., 6. ve 7. Sınıf düzeylerinde uygulanan ölçekler çalışılmıştır. Ölçekler, Ankara Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde kalan, ve daha çok alt ve orta sosyoekonomik bölgeler olan Mamak, Çankaya-Kurtuluş, Çankaya-Birlik Mahallesi, YenimahalleBatıkent’teki toplam 14 İlköğretim okulunda okuyan 954, 5., 6. ve 7.sınıf öğrencileri ile çalışılmıştır. Ölçeklerde kullanılan maddeler 5’li Likert tipindedir. Maddelerde “Tamamen Doğru –5- ; Orta Derecede Doğru –3-; Hiç Doğru Değil –1-” ölçek değeri ile puanlanmıştır. Ölçeklerle ilgili geçerlik ve güvenirlik çalışmaları orijinal ölçekler için elde edilen psikometrik özelliklerle paralellik göstermiştir. Buna göre yapı geçerliği için yapılan faktör analizi sonucunda maddeler,orijinal ölçeklerdekine benzer bir yapı göstermiştir. Ölçeklerin CR.alfa ile bulunan alt ölçek güvenirlikleri ise, 5.sınıflarda; .59-.75, 6.sınıflarda; .52-.83 , 7.sınıflarda;.48-.66 değerleri arasında ve tatmin edici bulunmuştur.
*Ank.Üniversitesi Egitim Bilimleri Fakültesi, Elmek: nukhet66@hotmail.com **Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
67
KORKU YAŞANTILARI ÖLÇEĞİ UYARLAMA GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Yüksel ÇIRAK* Hakan ATILGAN* Mesut SAÇKES*
Bu araştırmanın amacı, orijinal adı “Fear Experiences Questionnaire” olan ölçeğin Türkçe’ye uyarlanması güvenirlik ve geçerlik çalışmalarının yapılarak kazandırılmasıdır. Ölçek uyarlama çalışması için ölçek maddeleri Türkçe’ye çevrilmiş, dil geçerliğinin sağlanabilmesi için dört PDR öğretim üyesine, üç İngilizce öğretim elemanlarına, 25 İngilizce öğretmenliği bölümü öğrencisine verilmiş, önce Türkçe’ye daha sonrada Türkçe’den İngilizce’ye çevirmeleri istenmiştir. Bu yolla elde edilen Türkçe ölçek formu 12-18 yaş (ilköğretim ikinci kademe ve Ortaöğretim öğrencileri) aralığındaki büyükçe bir örnekleme uygulanmıştır. orijinali dört alt ölçekten oluşan Türkçe ölçeğin yapı geçerliği için faktör analizi kullanılmış ve örneklemden elde edilen verilerle yapılan analiz sonucunda dört boyut orijinali ile tutarlı olarak bulunmuştur. Ölçüt ölçek geçerliği için Durumluk ve Sürekli kaygı ölçekleri kullanılmıştır. Korku yaşantıları ölçeği ile durumluk ve sürekli kaygı ölçeklerinin puanları arasında hesaplanan korelasyon katsayıları, literatürde korku ve kaygı arasında belirlenen ilişki ile tutarlı bulunmuştur. Bu da ölçeğin benzer ölçek geçerliğinin bir kanıtı olarak kabul edilmiştir. İçtutarlılık güvenirliği için her alt ölçek ve ölçeğin tümü için Cronbach Alpha güvenirlik katsayıları hesaplanmış ve hesaplanan güvenirlikleri yeterli bulunmuştur. Test-tekrar test güvenirliği için aynı örnekleme bir hafta sonra ölçek uygulanmıştır. Her iki uygulama sonucunda elde edilen puanlar arasında hesaplanan Pearson korelasyon katsayısı ölçeğin zamandan zamana tutarlı ölçme yaptığını göstermiştir.
* İnönü Üniversitesi, Eğitim Fak., Eğitim Bil. Böl., Elmek:hatilgan@inonu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
68
CORAH DİŞ HEKİMLİĞİ KORKUSU ÖLÇEĞİNİN GÜVENİRLİK VE GEÇERLİK ÇALIŞMASI Prof. Dr. Banu Yazgan İNANÇ* Öğr. Gör. Metehan ÇELİK*
Corah Diş Hekimliği Ölçeğinin geçerlik ve güvenirliğini yaparak Türkçe’ye Adaptasyonunu Sağlamaktır. Bu çalışmada Corah tarafından geliştirilen Diş Hekimliği Kaygısı Ölçeği (Corah’s Dental Fear Scale)’nin geçerlik ve güvenirliği saptanmaktadır. Çalışmada ölçeğin güvenirliği için iç tutarlık, iki yarım test, test-tekrar test gibi analizler yapılmıştır. Geçerlik için ise madde analizi, ölçüt-bağımlı geçerlik ve ayırt edici geçerlik analizi yapılmıştır.
Ç.Ü Eğitim Fakültesi. Eğitim Bil. Böl., PDR ABD, Elmek: binanc@mail.cu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
69
ÖĞRENCİ YABANCILAŞMA ÖLÇEĞİ (BİR GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI) İsmail SANBERK* Turan AKBAŞ*
Bu araştırma Türkiye’deki lise öğrencilerinin okula ilişkin yabancılaşma düzeylerini ölçecek bir ölçme aracı geliştirmek amacıyla yapılmıştır. Ülkemizde öğrencilerin okula ilişkin yabancılaşma tutumlarını ölçen bir ölçeğin olmaması, bu araştırmanın problem ve temel gerekçesini oluşturmuştur. Öğrenci Yabancılaşma Ölçeği geliştirme çalışmaları Seeman (1958), Burbach (1970) ve daha sonraları Mau’un (1992) okul bağlamına adapte ettiği yabancılaşma görüşü temel alınarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemi, Adana ilinin Seyhan ve Yüreğir olmak üzere merkez iki ilçesinde bulunan liselerdeki öğrenciler oluşturmuştur. Denekler, oranlı küme örneklem yoluyla örnekleme dahil edilmiştir. Ölçeğin geliştirilmesi sürecinde; kapsam geçerliği, yapı geçerliği, ölçüt-bağıntılı geçerliği ve test tekrar test güvenirliği sınanmıştır. 120 maddeden oluşan madde havuzunun kapsam ve yapı geçerliğinin sınandığı ilk çalışma 6 farklı okuldan 611 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Deneysel formun yapı geçerliğini sınamak amacıyla yapılan çalışmaya 5 farklı okuldan toplam 525 öğrenci dahil edilmiştir. Ölçüt-bağıntılı geçerlik çalışmaları için 60 öğrenciden; test tekrar test güvenirliğini sınamak için de Öğrenci Yabancılaşma Ölçeğinin üç hafta arayla iki kez uygulandığı 61 öğrenciden toplanan veriler kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçları, Öğrenci Yabancılaşma Ölçeğinin içerdiği dört faktörün güvenilir ve geçerli olduğunu ortaya koymuştur. Her bir alt ölçeğin ÖYÖ toplam ve kendi aralarında anlamlı ilişkinin olduğu görülmüştür. Her bir faktör alt ölçek olarak kabul edilerek şu şekilde adlandırılmıştır: Anlamsızlık, Kuralsızlık, Sosyal Uzaklık ve Güçsüzlük. Geliştirilen Öğrenci Yabancılaşma Ölçeği, temel bileşenler analizi tekniği ve varimaks dönüştürme yöntemi sonucunda toplam 17 madde kalmıştır ve maddelerin faktör yükü ranjları .52-.80 olduğu görülmüştür. ÖYÖ’nin madde-toplam puan korelasyonları .25 ile .63 aralığında olduğu gözlenmiştir. Özdeğer ve varyansı açıklama oranlarına bakıldığında: 1.faktörün özdeğeri 4.1 ve varyansı açıklama oranı %.44; 2. faktörün özdeğeri 1.9 ve varyansı açıklama oranı % 26; 3. faktörün özdeğeri 1.4 ve varyansı açıklama oranı %8.5 ve 4.faktörün özdeğeri 1.1 ve varyansı açıklama oranı %6.7’dir. Böylelikle açıklanan toplam varyans, P.87 olarak bulunmuştur. Ölçek 5’li Likert derecelendirmesi vardır; (1) hiç katılmıyorum, (5) tamamıyla katılıyorum. Ölçekten alınabilecek maksimum
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
70
puan 85, minimum puan ise 17’dir. Ölçekte yer alan maddelerin 5 olumlu, 12’si olumsuz olarak ifade edilmiştir. Ölçekten alınacak puan yükseldikçe öğrencinin yabancılaşma düzeyi de yükselmektedir. Ayrıca ölçek ÖYÖ toplam olarak kullanılabileceği gibi tek tek alt ölçekler olarak da kullanılabilir, bu doğrultuda öğrencilerin güçsüzlük düzeyleri hariç, çünkü güçsüzlük alt ölçeğinin iç tutarlık katsayısı .45 olarak hesaplanmıştır, anlamsızlık (.77), kuralsızlık (.72) ve sosyal uzaklık (.72) düzeyleri ÖYÖ toplamdan bağımsız olarak ölçülebileceğini göstermektedir. ÖYÖ için testtekrar test korelasyon katsayısı .77 olarak bulunmuştur. ÖYÖ’nin özellikle güçsüzlük alt ölçeğinin iç-tutarlık katsayısının yükseltilmesi gerekmektedir. Bu ölçek, ortaöğretim öğrencilerinin okula ilişkin yabancılaşma tutumlarını ölçmektedir, diğer eğitim kademelerindeki öğrencilere yönelik benzer ölçme araçlarının geliştirilmesi, sonraki araştırmalar açısından önemli ve gereklidir.
*Çukurova Üni., Eğitim Fak. Eğitim Bil. Böl., PDR ABD Elmek: sanberk@mail.cu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
71
SALDIRGANLIK ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ: GEÇERLİK GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Öğr. Gör. Hülya ŞAHİN*
Bu araştırmada, 10-11 yaşlarında, ilköğretim birinci kademedeki çocukların saldırganlık düzeylerini belirlemek amacıyla, temelde Sosyal Öğrenme ve Bilişsel Kurama dayanan bir “Saldırganlık Ölçeği” geliştirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma örneklemi: Burdur Merkez ilköğretim okullarından küme örnekleme yolu ile belirlenen, Özboyacı , Sakarya, Yardım Sevenler, Şeker, Cumhuriyet, Türk Hava Kurumu ve Altın Terim Solmaz İlköğretim Okullarının, 2001-2002 öğretim yılı dördüncü ve beşinci sınıflarına devam eden, toplam 450 öğrenciden oluşmaktadır. Verilerin analizinde SPSS 10 paket programı kullanılmıştır. İlgili literatür ve öğretmen ile velilerin saldırgan davranışları tanımlayan ifadeleri doğrultusunda denemelik maddeler yazılmış, yapılan düzeltmeler sonrasında kalan 31 madde için uzman kanısına başvurulmuştur. Ölçek, araştırmaya katılan çocukların yaş özellikleri dikkate alınarak “hep yaparım”, “arasıra yaparım”, “hiç yapmam” şeklinde üçlü dereceleme biçimindedir. Ölçeğin yapı geçerliği için faktör analizi, kapsam geçerliği için uzman kanısı yöntemleri kullanılmış, madde-test toplam korelasyonlarına, maddelerin ayırdedicilik güçleri ise, ölçekten elde edilen ham puanlar büyükten küçüğe doğru sıralandıktan sonra alt %27 ve Üst % 27’yi oluşturan puan ortalamalarının t değerleri hesaplanarak elde edilmiştir. Ölçeğin güvenirliği ise, iç tutarlılık Conbach Alfa katsayısı ve kararlılık düzeyi ise test-tekrartest yöntemiyle test edilmiştir. Ölçeğin yapı geçerliğini ve boyutlarını belirlemek için faktör analizi yöntemi kullanılmıştır. Tekrarlanan analizler sonrasında ölçekteki maddelerin tek faktörde toplandığı görülmüştür. Elde edilen faktör yükleri .34 ile .79 arasında değişmektedir. Tek faktörde toplam varyansın % 28’ sı açıklanmaktadır. Maddelerin ayırdedicilik özelliklerini saptamak amacıyla, alt-üst % 27’lik grup karşılaştırması yapılmış ve elde edilen t testi sonuçları .05 düzeyinde
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
72
anlamlı bulunmuştur. Ölçeğin madde-test toplam korelasyon değerleri .33 ile . 65 arasında değişmektedir. Ölçeğin iç tutarlılık düzeyini veren Cronbach Alfa katsayısı .77 ,Test-tekrar test yöntemiyle hesaplanan kararlılık düzeyi ise .71 bulunmuştur Bu çalışmada, 10-11 yaşlarındaki çocukların saldırganlık düzeylerini belirlemek amacıyla, Sosyal Öğrenme ve Bilişsel Kuramı temel alarak bir saldırganlık ölçeği geliştirilmiştir. Hesaplanan geçerlik ve güvenirlik puanları, ölçeğin 10-11 yaşlarındaki çocukların saldırganlık düzeylerini belirlemek amacıyla kullanılabileceğini göstermektedir.
* Süleyman Demirel Üni., Burdur Eğitim Fak., Elmek: sudenisan@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
73
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN UTANGAÇLIK DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ Melek KALKAN* Hatice ODACI* Seher BALCI* Müge YILMAZ*
Bu araştırmanın amacı üniversite öğrencilerinin utangaçlık düzeylerinin bazı değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırma Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin çeşitli bölümlerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini 2002-2003 öğretim yılında öğrenimine devam eden öğrenciler arasından tesadüfi örnekleme yöntemiyle belirlenen 410 öğrenci oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında Balcı ve Kalkan tarafından geliştirilen Utangaçlık Ölçeği ile araştırmacılar tarafından hazırlanan Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde t-testi ve tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Bu araştırmada, kız öğrencilerin utangaçlık düzeyleri erkek öğrencilerden daha yüksek bulunurken, sosyal bilimlerde öğrenim gören öğrencilerin fen bilimleri, yabancı diller ve güzel sanatlarda öğrenim görenlerden daha utangaç oldukları bulunmuştur. Yaş düzeyine ve öğrenim türüne göre öğrencilerin utangaçlık düzeyleri arasında anlamlı bir fark görülmemiştir. Sınıf düzeyine göre incelendiğinde ise 1. Sınıf öğrencilerinin 3. ve 4. Sınıf öğrencilerinden daha utangaç oldukları ortaya çıkmıştır. Elde edilen bulgular literatür ışığında değerlendirilmiş ve bu konuda yapılan daha önceki benzer araştırmalarla karşılaştırılarak yorumlanmıştır.
*OMÜ Eğitim Fakültesi Eğitim Bil. Böl. PDR ABD, Elmek: mkalkan@omu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
74
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN KİŞİLERARASI DUYARLILIK VE DEPRESYON DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ Arş. Gör. Atılgan ERÖZKAN*
Bu çalışmanın amacı diğer bireylerin davranış ve duygularına yersiz ve aşırı farkındalılık ve duyarlılıkları bağlamında üniversite öğrencilerinin kişiler arası duyarlılık ve depresyon düzeylerini yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey ve ikamet edilen yer açısından karşılaştırmaktır. Bu çalışma betimsel yöntem kullanılarak yapılmıştır. Araştırmanın amacına uygun olarak KTÜ Fatih Eğitim Fakültesinin Bilgisayar, Fen Bilgisi, Okulöncesi Eğitimi, Zihin Engelliler Eğitimi, Türkçe, Sosyal Bilgiler, Sınıf Öğretmenlikleri gibi farklı kategorilerde tesadüfi seçimle 320 kişi üzerinde (160 kız; 160 erkek) araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Kişiler arası Duyarlılık Envanteri ve Beck Depresyon Ölçeği kullanılmıştır. Veri analizleri için SPSS/WINDOWS programı kullanılmıştır. Gruplar arası farklılığı belirlemek için t testi ve "varyans analizi"; grup farklılıklarının kaynağını belirlemek için karşılaştırma sonrası ranj testi TUKEY HSD kullanılmıştır. Üniversite öğrencilerinin kişiler arası duyarlılık ve depresyon düzeylerinin yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey ve ikamet edilen yer açısından karşılaştırıldığı bu araştırmada; kişiler arası duyarlılığa ilişkin "kişiler arası farkındalılık" ve "çekingenlik" boyutları üzerinde cinsiyetler ve sosyo-ekonomik düzeyler arasında; "onaylanma ihtiyacı" ve "kırılgan iç benlik" boyutları üzerinde yaşlar ve ikamet edilen yerler arasında; depresyon üzerinde ise yaş ve sosyo-ekonomik düzeyler arasında farklılığa rastlanmıştır. Üniversite öğrencilerinin kişiler arası duyarlılıklarına ilişkin "kişiler arası farkındalılık" ve "çekingenlik" boyutları üzerinde cinsiyetler ve sosyo-ekonomik düzeyler arasında farklılık görülmüş; "onaylanma ihtiyacı", "ayrılma anksiyetesi" ve "kırılgan iç benlik" boyutları üzerinde cinsiyetler ve sosyo-ekonomik düzeyler arasında farklılık görülmemiştir. "Onaylanma ihtiyacı" ve "kırılgan iç benlik" boyutları üzerinde yaşlar ve ikamet edilen yerler arasında farklılık görülmüş; "kişiler arası farkındalılık", "çekingenlik" ve "ayrılma anksiyetesi" boyutları üzerinde yaşlar ve ikamet edilen yerler arasında farklılık görülmemiştir. Depresyon üzerinde yaşlar ve sosyo-ekonomik düzeyler arasında farklılığa rastlanmış, cinsiyetler ve ikamet edilen yerler arasında farklılığa rastlanmamıştır. Araştırma sonuçları önceki bulgular ışığında kişiler arası ilişkiler ve depresyon kapsamında başka araştırma ve uygulamalara da yol gösterecek bağlamda tartışılmıştır. *KTÜ. Fatih Eğitim Fakültesi, Söğütlü/TRABZON, Elmek:
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
75
EĞİTİM FAKÜLTELERİ, İLKÖĞRETİM SINIF ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK ALANINDAKİ YETERLİLİKLERİ VE ÖNERİLERİ: Yrd. Doç. Dr. İbrahim H. KUĞUOĞLU*
Günümüzde eğitim bilimini dolaylı veya dolaysız olarak birçok bilim etkilemektedir. Bunlar; felsefe, mantık, sosyoloji, hukuk, tarih, antropoloji, siyaset, tıp, ekonomi vb yanında psikolojik danışma ve rehberliktir. Psikolojik danışma ve rehberlik eğitim öğretim sürecinde o kadar iç içe bir görünüm arz etmektedir ki birbirinden ayrılmaz sarmal bir hal görünümündedir. Kaldı ki bu durum Kepçeoğlu (1999 s.34) ve Aydın (1998 s.2) tarafından da PDR hizmetlerinin eğitim sürecinin ayrılmaz ve tamamlayıcı bir yanını oluşturduğu çok açık bir şekilde belirtilmektedir. Gelişmekte olan ülke eğitimlerinden gelişmiş ülke eğitimlerine kadar her türde ve özellikteki eğitim kurumlarında PDR’nin eğitimin ayrılmaz ve tamamlayıcı bir alanını oluşturduğu yapılan eğitimle ilgili yasal düzenlemelerden anlaşılmaktadır. Eğitim kurumlarında PDR ile ilgili çalışmaların 20. yüzyılın başlarında başladığı, ikinci dünya savaşından sonra da hız kazandığı belirtilmekte ise de; yüzyıllar önce öğretmenin eğitim öğretim görevinin yanında rehberlik hizmetleri görevini de yürüttüğü Farabi’nin ve İbni Sina’nın eğitim görüşlerinden anlaşılmaktadır (Akyüz 1999 s.22-23). Eğitim-Öğretim ve Rehberliğin burada ayrı ayrı tanımlarını yapmaya gerek görülmemektedir. Ancak her üçünün de ortak amacı öğrencinin kapasitesini en uygun düzeyde geliştirmektir. Eğitim sürecinde Yönetim ve Denetim, Öğretim ve Psikolojik Danışma ve Rehberlik aynı kümenin içinde yer almaktadır. Öğrenme sürecinde “Hazır bulunuşluluk” kavramı rehberliğin önemini anlatmaya yetmektedir. Bu açıklamalar ışığında; Eğitim fakültelerinin yeniden yapılanmaları sonucunda rehberlik dersi meslek dersleri içinde yer almakta olup, her branşta okutulmaktadır. Bu dersin okutulmasından, özellikle ilköğretim düzeyinde öğretmenlik yapacak öğretmenlerden öğrencileri kendi ilgi ve becerilerine göre yönlendirmeleri ve özel eğitim ihtiyaçlarını ortaya çıkarmaları amaçlanmaktadır. İlköğretimden yükseköğretime kadar her seviyede eğitim kurumlarında, öğretim ilke ve yöntemlerinin kullanılmasında, çocuğun gelişim özelliklerine göre gelişimlerinin
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
sağlanmasında, eğitim ile sosyal kurumlar arasındaki geliştirilmesinde PDR hizmetlerine ihtiyaç duyulmaktadır.
76 ilişkilerin
Amaç: Bu araştırmadan; İlköğretim 1. sınıftan 5. sınıfa kadar çocuğun eğitimini üstlenecek olan sınıf öğretmeni olacak aday öğretmenlerin P.D.Rehberlik alanında kendilerini ne kadar yeterli hissettiklerinin tespit edilerek önerilerinin alınması amaçlanmaktadır. Önem: Fakültelerde okutulan PDR programının gözden geçirilmesinde ve bu dersi okutan öğretim elemanı arkadaşlarımıza yol göstermesi yanında daha sora yapılacak araştırmalara ışık tutması bakımından araştırma önemli görülmektedir. Yöntem: Araştırmanın yöntemi Alan araştırması Yöntemidir. Araştırma, Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı Fâtih, Giresun ve Rize Eğitim Fakültelerinin sınıf öğretmenliği bölümü son sınıfında okuyan öğrencilere anket uygulaması düşünülmüştür. Ankette; 6’sı kişisel bilgiler, 20’si alanla ilgili Çoklu Likert Ölçeğine uygun, 1 tanesi de açık uçlu olmak üzere 27 soru yer almaktadır. Anketin geliştirilmesi aşamasında 30 öğrenci üzerinde ön deneme yapılmıştır. Her üç fakülteden toplam 380 öğrenciye ulaşılması planlanmıştır. Sonuç ve Öneriler:Ön Anket Uygulama ve Bir grup öğrenci ile yapılan görüşmeden öğrenciler; Psikolojik Danışma ve Rehberlik’le ilgili teorik bilgilere sahip olduklarını belirtmişlerdir. Ancak uygulamada büyük zorluklarla karşılaşılacağı yönündeki görüşleri ağır basmıştır. Teorik bilgi yanında uygulamaya ağırlık verilmesi önerilmektedir. Araştırmanın bulgular, sonuç ve öneriler kısmına araştırmanın tam metninde daha geniş yer verilecektir.
*K.T.Ü Rize Eğitim Fakültesi ibrahimkuguoglu@mynet.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
77
İLKÖĞRETİM 5. SINIF ÖĞRENCİLERİNDE SINAV KAYGISI VE YORDAYICI BAZI DEĞİŞKENLER
Yrd. Doç. Dr. Alim KAYA*
GİRİŞ: Sınav kaygısı öğrencilerin yaşamış oldukları en önemli eğitimsel ve bireysel sorunlardan biridir. 1960’larda okul çağı çocuklarının % 20’si sınav kaygısı sorunu yaşarken (Sarason ve diğerleri, 1960), son zamanlarda bu oranın %34 ile %41 arasında olduğu bildirilmektedir (Beide, 1991; Turner, Beide, Hughes&Turner, 1993). Araştırmacılar bu artışı başarı konusunda çocuktan beklentilerin artmasına ve günümüz rekabetçi ortamının baskılarına bağlamaktadırlar. Sınav kaygısı ile ilgili araştırmalar genel olarak; a)sınav kaygısının doğasını anlamaya dönük araştırmalar, b) sınav kaygısının akademik başarı-performans üzerindeki etkisini inceleyen araştırmalar ve c) sınav kaygısının azaltılmasına dönük araştırmalar olarak sınıflanmaktadır (Erkan, 1991). Sınav kaygısının akademik başarı-performans üzerine etkisini inceleyen araştırmalar genellikle bu iki değişken arasında negatif bir korelasyonun olduğunu, bir başka deyişle yüksek sınav kaygısı düşük bir akademik başarıya neden olduğunu ortaya koymaktadır (Zatz&Chassin, 1985; Horns&Dollinger, 1989; Öner, 1990; Erkan, 1991; Araki, 1992; Oniel&Fukumura, 1992; Schonwetter, 1995). Yapılan bir çalışmada (Beidel&Turner, 1988), 8-12 yaş arası yüksek sınav kaygısı yaşayan çocukların %60’ının anksiyete bozuklukları kriterlerini karşıladıkları bulunmuştur. Öte yandan yüksek sınav kaygısı yaşayan bireylerde nevrotik bir çekirdeğin (de Man, Hall & Stout, 1995) ve psikopatolojinin varlığını (King, Mietz, Tinney&Ollendik, 1995) ortaya koymaktadır. AMAÇ: Bu araştırmada; İlköğretim 5. Sınıf öğrencilerinin yaşamış oldukları sınav kaygısının, benlik kavramı, benlik saygısı, denetim odağı, sürekli kaygı, depresyon, ve akademik başarı ile ilişkisi ve sınav kaygısının bu değişkenlerin tümü tarafından hangi düzeyde yordanabileceğinin ortaya konması amaçlanmıştır. YÖNTEM: Araştırma değişkenlerin birbirleriyle olan ilişkilerini ortaya koyması açısından betimsel bir nitelik taşımaktadır. Araştırmanın Evrenini Malatya il merkezindeki ilköğretim okullarına devam eden öğrenciler örneklem ise il merkezindeki 5 ilköğretim okulundan seçilen 463 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veriler; Sınav Kaygısı Envanteri, Çocuklar İçin Kaygı Ölçeği, Çocuklar İçin depresyon Ölçeği, Denetim Odağı Ölçeği, Benlik Kavramı Ölçeği, Benlik Saygısı Ölçeği ve Kişisel Bilgi Formu ile
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
78
toplanmıştır. Veriler Korelasyon ve Regresyon analizi teknikleri ile analiz edilmiş, anlamlılık düzeyi 0.05 olarak alınmıştır. BULGULAR: Sınav kaygısı ile; akademik başarı arasında -.15 (p<.01), denetim odağı arasında .17 (p<.01), benlik saygısı arasında -.36 (p<.01), benlik kavramı arasında -.40 (p<.01), depresyon arasında .25 (p<.01), sürekli kaygı arasında .39 (p<.01) ilişki bulunmuştur. Yapılan regresyon analizinde denetim odağı, benlik kavramı, benlik saygısı, depresyon ve sürekli kaygının tümü bir arada sınav kaygısının toplam varyansının %23'ünü açıkladığı gözlenmiştir (R=.477, R2=.23). Regresyon eşitliğinin anlamlılığının test edilmesi için yapılan varyans analizi anlamlı bulunmuştur (sd=457/5, F=21.931, p<0.0001).
*İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, PDR ABD, Elmek: akaya@inonu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
79
İLKÖĞRETİM 5., 6. VE 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNDE GÖRÜLEN İÇSELLEŞTİRME VE DIŞSALLAŞTIRMA SORUNLARININ DEĞERLENDİRİLMESİNDE ÖĞRENCİLER VE ÖĞRETMENLER ARASINDAKİ GÖRÜŞ BİRLİĞİNİN SINANMASINA YÖNELİK BİR ÇALIŞMA Arş. Grv. Ferah ÇEKİCİ* Doç. Dr. Sonay GÜÇRAY*
Bu çalışmada 11-14 yaşları arasında olan öğrencilerin duygusal (içselleştirme) ve davranışsal (dışsallaştırma) sorunlarını belirlemede, öğrencilerin kendilerini değerlendirmeleri ile öğretmenlerin öğrencileri değerlendirmeleri, öncelikle bazı sosyodemografik değişkenler açısından (yaş, sosyoekonomik düzey ve cinsiyet) incelenmiştir. İkinci olarak, öğrenci değerlendirmeleri ile öğretmen değerlendirmeleri arasında, içselleştirme sorunları ve dışsallaştırma sorunlarını kapsayan alt ölçekler bazında görüş birliği olup olmadığı araştırılmıştır. Araştırmanın verileri, Adana ili merkezinde yer alan 9 farklı ilköğretim okulundan toplanmıştır. Çalışma grubunu, 767 öğrenci ve bu öğrencilerin sınıf öğretmenleri olan 27 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırma, karşılaştırma türü ilişkisel tarama modelindedir. Analiz aşamasında, sosyodemografik değişkenlere göre içselleştirme ve dışsallaştırma sorunları açısından gruplar arasındaki farkı sınamak için çok boyutlu varyans analizi tekniğinden yararlanılmıştır. İçselleştirme ve Dışsallaştırma Sorunlarına ait alt ölçeklere göre gruplar arasındaki farkın sınanmasında ise, ilişkili örneklemler için t testi istatistik tekniği kullanılmıştır. Araştırmada, gençlerin duygusal ve davranışsal sorunlarını belirlemek için 11-18 Yaş Grubu Gençler İçin Kendini Değerlendirme Ölçeği (Youth Self Report/YSR) kullanılırken, öğretmenlerin öğrencilerine ilişkin duygusal ve davranışsal sorunlarını değerlendirmeleri için ise, Çocuk ve Ergenlerde Davranış Değerlendirme Ölçeği’nin Öğretmen Bilgi Formu (Teacher Report Form/TRF) kullanılmıştır. Ayrıca, araştırmanın amaçları doğrultusunda araştırmacının kendisi tarafından Öğrenci Kişisel Bilgi Formu oluşturulmuştur ve son olarak sosyoekonomik düzeyi belirlemek için de Bacanlı (1997)'nın geliştirdiği Sosyoekonomik Düzey Belirleme Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, hem öğretmenler hem de öğrenciler erkeklerde dışsallaştırma sorunlarının, kızlarda ise içselleştirme sorunlarının daha fazla görüldüğünü belirtmişlerdir. Ayrıca alt sosyoekonomik düzeyden olan
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
80
öğrencilerin, diğer sosyoekonomik düzeyden olan öğrencilere göre daha fazla problem davranış gösterdikleri öğretmenler ve öğrenciler tarafından ifade edilmiştir. İçselleştirme ve Dışsallaştırma Sorunları alt ölçekleri yönünden ise, öğretmen ve öğrenci değerlendirmeleri karşılaştırıldığında ise, öğrencilerin öğretmenlerine kıyasla kendilerinde daha fazla sorun davranış olduğunu ifade etmişlerdir. Araştırmanın sonuçları doğrultusunda gelecekte yapılacak araştırmalara öneriler; cinsiyet ve sosyoekonomik düzeyin içselleştirme ve dışsallaştırma sorunlarını etkilemedeki düzeylerine ilişkin yordayıcı nitelikte çalışmalar yapılabilir. Cinsiyet değişkenin içerdiği kavramlarla (toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyet v.b.) içselleştirme ve dışsallaştırma sorunları arasındaki ilişkililiğe bakılabilir. İçselleştirme ve dışsallaştırma sorunlarının varlığını tetikleyici risk faktörleri üzerine çalışmalar tasarlanabilir.
*Çukurova Üniversitesi Eğitim Bil. Böl. PDR ABD, Elmek: fcekici@cu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
81
SOSYAL BECERİ EĞİTİMİNİN İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN DENETİM ODAKLARI ÜZERİNE ETKİSİ Hatice ODACI* Melek KALKAN* Seher BALCI* Müge YILMAZ*
Bu çalışmada Sosyal Beceri Eğitiminin İlköğretim öğrencilerinin denetim odağı düzeylerine etkisi incelenecektir. Araştırmanın örneklemi, Samsun Kalkanca İlköğretim Okulu birinci kademe (4.ve 5. sınıf) öğrencilerinden oluşturulacaktır. Araştırmanın deseni, ön-test, son-test, deney ve kontrol grup desenidir. Öğrencilerin denetim odağı düzeyi, kullanım izni alınmış bulunan “Çocuklar için Denetim Odağı Ölçeği” ile belirlenecektir. Sosyal Beceri Eğitiminde, bireylerin kontrol odaklarını içten hale getirmek için etkinlikler düzenlenip, bu etkinlikler grup oturumlarında gerçekleşecektir. Oturumlar bir buçuk saat olmak üzere toplam on oturum sürecektir. On oturumluk çalışmanın sonunda deney ve kontrol gruplarına uygulanan “Çocuklar için Denetim Odağı Ölçeği” ön-test puan ortalamaları ile son-test puan ortalamaları arasında fark olup olmadığını belirlemek için istatistiki işlemler yapılacaktır. Elde edilen bulgular literatür ışığında yorumlanarak, psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri açısından tartışılıp önerilerde bulunulacaktır.
*OMÜ Eğitim Fakültesi Eğitim Bil. Böl. PDR ABD, Elmek: hodaci@omu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
82
İYİLİK HALİNİ DEĞERLENDİRME ÖLÇEĞİ'Nİ TÜRK TOPLUMUNA UYARLAMA, GÜVENİRLİK VE GEÇERLİLİK Uzm. Psik. Dan. Türkan DOĞAN*
Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında, son yıllarda medikal modellere alternatif olarak pozitif psikoloji ilkelerini birleştiren, önleyiciliğe odaklanan, bütüncül, sağlıklı veya olumlu fonksiyonda bulunmayı öneren İyilik Hali Modelleri geliştirilmiştir. Önleyici olduğu kadar optimal düzeyde insan gelişimini vurgulayan ve danışmanların, danışanların yaşam kalitesini güçlendirmelerine yardımcı olmayı amaçlayan bu modeller profesyonel danışma yaklaşımlarının felsefesi ile parellellik göstermektedir. Bireylerin sağlık ve refahını arttıracak programlar ve bu modellere dayanan danışma yaklaşımları geliştirebilmek için öncelikle bütüncül iyilik halinin değerlendirilmesi gereklidir. Diğer bir deyişle bu konudaki mevcut durumu saptamayı sağlayacak geçerli ve güvenilir ölçme araçlarına ihtiyaç vardır. Bu nedenle bu çalışmanın amacı, Witmer, Sweeney ve Myers tarafından geliştirilen İyilik Halini Değerlendirme Ölçeği'nin (The Wellness Evaluation of Lifestyle) Türkçe uyarlamasının yapılmasıdır. İyilik Halini Değerlendirme Ölçeği (The Wellness Evaluation of Lifestyle (WEL)) Witmer, Sweeney ve Myers (1993) tarafından geliştirilen Bütüncül İyilik Hali Modeline dayanmaktadır. WEL, Sweeney ve Witmer (1991) ve Witmer ve Sweeney (1992) tarafından tanımlanan İyilik Hali Tekerleği Modeli’ndeki beş temel yaşam görevini değerlendiren beş alt ölçekten oluşmaktadır. Beş alt ölçekten biri olan benlik-yönlendirmesinin 12 alt alanı bulunmaktadır. Bireyin beş alt ölçekten aldığı puanların toplamı, toplam iyilik hali puanını vermektedir. Buna ilaveten benlik-yönlendirmesinin 12 alt alanının toplamından oluşan, toplam benlik-yönlendirmesi puanı hesaplanmaktadır. Ölçek ‘‘tamamen katılıyorum’’dan ‘‘tamamen karşıyım’’a doğru sıralanan 4’li likert tipidir. WEL bireysel veya grupta uygulanabilir. Tamamlanması yaklaşık olarak 15-20 dakika almaktadır . Ölçeğin çeviri çalışmasının ilk aşamasında, orijinal ölçeğin "İngilizce'denTürkçe'ye çevirisi için, akademik olarak İngilizce eğitimi görmüş ve iyi derecede İngilizce bilen psikolojik danışma ve rehberlik ve psikoloji alanından 10 uzmana verilerek, kendilerinden ölçeği Türkçe'ye çevirmeleri istenmiştir. Ölçek aynı zamanda araştırmacı tarafından da Türkçe'ye çevirilmiştir. Ölçeğin elde edilen maddelerinin çevirileri karşılaştırılmış ve benzer çeviriye sahip maddeler belirlenmiştir. Sonuç olarak gelen geribildirimler değerlendirilerek her bir maddenin Türkçe çevirisi
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
83
yapılmıştır. Çeviri çalışmasının ikinci aşamasında ise ölçek "Türkçe'denİngilizce'ye" çevirisi için, alanda çalışan ve iyi derecede İngilizce bilen 10 kişiye verilerek, İngilizce çevirisinin yapılması istenmiştir. Ölçeğin çeviri aşamasına, orijinal formu geliştiren Myers ve Sweeney' de katılmıştır. Öncelikle ölçeğin Türkçe çevirisi Myers'e faxlanmıştır. Myers ve Sweeney, akademik çalışmalarını yürütmek amacıyla Hacettepe Üniversitesi'nden (Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı) Amerika'ya giden Dr. Fidan Korkut ile birlikte Türkçe çeviriyi orijinal ölçekle karşılaştırmış ve geri bildirimlerde bulunmuşlardır. Gelen geri bildirimlerin değerlendirilmesinden sonra çeviri aşaması tamamlanmıştır. Türkçe çevirinin uygulama yapılacak örneklem tarafından anlaşılır olup olmadığını belirlemek amacıyla bir pilot bir çalışma yapılmıştır. Pilot çalışma Başkent Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Bölümlerinde okuyan 60 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Yapılan pilot çalışma sonucunda ölçek maddelerinin anlaşılır olduğu saptanmıştır. Türkçe çevirisi tamamlanan Ölçek Başkent Üniversitesi'nde 425 kişilik bir gruba uygulanmış ve bu gruptan elde edilen veriler üzerinde geçerlilik ve güvenirlik çalışmaları halen sürdürülmektedir.
* Başkent Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi Bağlıca Kampüsü Elmek: dogan@baskent.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
84
ÜNİVERSİTE SINAVINA HAZIRLANAN ÖĞRENCİLİRİN AİLELERİNDEN SOSYAL DESTEK ALGILAYIP-ALGILAMAMA DURUMLARINA GÖRE PSİKOLOJİK BELİRTİLER YÖNÜNDEN İNCELENMESİ Özlem SOYLU* Doç. Dr. S. Sonay GÜÇRAY*
Bu çalışmada, üniversite sınavına hazırlanan, lise son sınıf öğrencileri ile liseyi bitirmiş olup dershanelere devam eden öğrencilerin ailelerinden algıladıkları sosyal destek, cinsiyet, sosyo ekonomik düzey, anne baba eğitim düzeyi ve sınava giriş sayısına göre gösterdikleri psikolojik belirtilerinin farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. Örneklemi, Anadolu-Fen, Genel Akademik Lise ve Dershanelerden rastlantısal olarak seçilen 230 kız, 258 erkek olmak üzere 488 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veri toplamak amacıyla, “Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (ASDÖ)”, “Kısa Semptom Envanteri (KSE)” ve “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Sonuçta, kızların ailelerinden algıladıkları sosyal destek düzeyinin erkek öğrencilerden daha düşük, anksiyete ve depresyon belirtilerinin ise erkeklerden daha fazla olduğu görülmüştür. Üst SED ve anne baba eğitim düzeyi yüksek olanların aileden daha fazla sosyal destek algıladıkları ve psikolojik belirti düzeylerinin de düşük olduğu görülmüştür. Sınava birden fazla giren öğrencilerin sosyal destek algısının düşük olduğu ve bunlarda anksiyete, somatizasyon ve psikolojik belirtilerin daha fazla görüldüğü bulunmuştur.
* Çukurova Üniv. Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı Elmek: songuc@cu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
85
TEMEL PSİKOLOJİK İHTİYAÇLAR ÖLÇEĞİNİN GEÇERLİLİK VE GÜVENİRLİLİĞİ
Şahin KESİCİ* Ömer ÜRE* Hasan BOZGEYİKLİ* Ali Murat SÜNBÜL*
Bu çalışmanın amacı, öğretmen adayı öğrencilerin temel psikolojik ihtiyaçlarını saptamada kullanılabilecek bir ölçeğin uyarlamasını yapmaktır. Geçerlik ve güvenirlik çalışması, Selçuk Üniversitesi, Eğitim Fakültesinde öğrenim gören öğrenciler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Ölçeğin geçerliliğine ilişkin bulgular uzman görüşleri ile sağlanmıştır. Ölçeğin güvenirliğine ilişkin bulgular Cronbach alfa (İç tutarlılık) ve puan değişmezliği teknikleri ile sağlanmıştır. Bulgular alt ölçeklerin, iç tutarlılığı ve puan değişmezliğine ilişkin güvenirlik katsayılarının yeterli düzeyde olduğunu ortaya koymuştur. Ölçeğin çeşitli alt boyutlarında, öğrencilerin, cinsiyet ve bölüm değişkenlerine bağlı olarak manidar farklar gözlenmiştir.
* Selçuk Üniversitesi sahinkesici@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
86
ÖĞRETMENLERİN ÖĞRENCİLERİ MOTİVE ETME ÖLÇEĞİNİN GEÇERLİLİK VE GÜVENİRLİĞİ Yrd. Doç. Dr. Ali Murat SÜNBÜL* Dr. Şahin KESİCİ* Prof. Dr. Ömer ÜRE* Arş.Gör.Hasan BOZGEYİKLİ*
Bu çalışmanın amacı, ilköğretim ve lise öğretmenlerinin öğrencileri motive etme düzeylerini saptamada kullanılabilecek bir ölçeğin standardizasyonunu yapmaktır. Geçerlik ve güvenirlik çalışması, Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ilköğretim ve ortaöğretim okullarında görev yapan öğretmenler üzerinde yürütülmüştür. Ölçeğin geçerliliğine ilişkin bulgular ölçüt (yordama) geçerliği yöntemi ile sağlanmıştır. Ölçeğin güvenirliğine ilişkin bulgular Cronbach alfa (İç tutarlılık) ve puan değişmezliği teknikleri ile sağlanmıştır. Bulgular alt ölçeklerin, iç tutarlılığı ve puan değişmezliğine ilişkin güvenirlik katsayılarının yeterli düzeyde olduğunu ortaya koymuştur. Ölçeğin çeşitli alt boyutlarında, öğretmenlerin, cinsiyet, mesleki kıdem, okul türü ve alan değişkenine bağlı olarak manidar farklar gözlenmiştir.
* Selçuk Üniversitesi, Elmek: sunbul@selcuk.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
87
OKULLARDA PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK HİZMETLERİNİN YÜRÜTÜLMESİNDE OLUŞTURULAN İŞBİRLİĞİNİN İNCELENMESİ Uzm. Sabit AKBAŞ* Yrd. Doç. Dr. Sabahattin ÇAM**
Araştırmada psikolojik danışmanı bulunan ilköğretim ve ortaöğretim okullarındaki rehberlik hizmetlerinin yürütülmesinde psikolojik danışman, yönetici ve sınıf rehber öğretmenleri arasında sağlanan işbirliği incelenmiştir. Çalışmada nicel ve nitel olmak üzere iki aşamadan oluşan bir araştırma deseni kullanılmıştır. Birinci aşamada 26 ortaöğretim ve 39 ilköğretim okulunda görev yapan 71 psikolojik danışman ve bu okullarda görev yapan 263 yöneticiden nicel veriler toplanmıştır. Nicel veriler rehberlik hizmetlerinin yürütülmesinde oluşturulan işbirliğini değerlendirmek amacıyla 10 maddeden oluşan bir değerlendirme formuyla toplanmıştır. İkinci aşamada ise, 8 müdür yardımcısı, 8 psikolojik danışman ve 16 sınıf rehber öğretmeniyle görüşme yoluyla rehberlik hizmetlerindeki işbirliği ve bunu etkileyen faktörlerle ilgili nitel veriler elde edilmiştir. Veri toplama işlemi 2000-2001 eğitim öğretim yılının Kasım-Şubat aylarında tamamlanmıştır. Nicel verilerde yönetici ve psikolojik danışman değerlendirmelerinin okul düzeyine göre faklı olup olmadığına 2x2'lik varyans analiziyle bakılmıştır. Görüşmeyle toplanan veriler içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Sonuçta, yapılan değerlendirmelerin okul düzeyi ve psikolojik danışman yönetici farkına bakıldığında on farklı rehberlik hizmetinin sadece ikisinde farkın olduğu görülmüştür. 'Yıllık plan ve programların hazırlanması' ve 'öğrencilerin kendilerine uygun eğitsel kolların seçimi’ konularında yapılan etkinliklerde sağlanan işbirliğini değerlendirmede, yöneticilerin değerlendirmeleri danışman değerlendirmelerinden daha yüksek görülmüştür. Nitel çalışmanın sonucunda da işbirliğinin yüksek olduğu okullarda şu faktörlere rastlanmıştır: yüksek idare desteği, geliştirici iletişim, olumlu PDR anlayışı, psikolojik danışmanın çaba ve motivasyonu, isteklilik, eğitim ve gelişime önem veren bir anlayış, koruyucu/önleyici PDR anlayışı, öğrenci ihtiyaçlarına duyarlılık, sorumlulukların yerine getirilmesi, danışmanın rolünün benimsenmesi, öğrenci sayısının azlığı ve yüksek düzeyde veli katılımı.
*Çukurova Üniv. Mediko-Sosyal Merkezi Balcalı-ADANA **Çukurova ÜNİV. Eğitim Fakültesi Elmek: sabahcam@cu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
88
PSİKOLOJİK DANIŞMANLARDA TÜKENMİŞLİK Ayhan DEMİR*
Bu çalışmada, psikolojik danışmanlarda tükenmişlik ile bazı değişkenler arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışmaya 18’i erkek 40’ı kadın olmak üzere toplam 58 psikolojik danışman katılmıştır. Katılımcıların yaş ranjı 24-39 olup yaş ortalaması 29.85’dır. Bu psikolojik danışmanların hepsi Ankara il sınırları içerisindeki değişik devlet okullarında rehber öğretmen olarak görev yapmaktadır. Mezun oldukları üniversite açısından incelendiğinde, Ankara Üniversitesi mezunu 23, Hacettepe Üniversitesi mezunu 20, Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu 7, Gazi Üniversitesi mezunu 5, 19 Mayıs Üniversitesi mezunu 2, 9 Eylül Üniversitesi mezunu 1’dir. Bölüm açısından ise Psikolojik Danışma ve Rehberlik mezunu 32 olup 26 kişi değişik bölümlerden mezundur (Eğitim Programları 11, Psikoloji 8, Ölçme ve Değerlendirme 3, Özel Eğitim 1, Eğitim Yönetimi 1. Katılımcıların 47’si evli olup, 9'u bekar ve 2’ si boşanmıştır. Psikolojik danışmanların Tükenmişlik düzeyi Maslach Tükenmişlik Ölçeği (1986) ile belirlenmiştir. Cinsiyet, yaş, medeni hali, çocuk sayısı, mezun oldukları bölüm ve üniversite, rehber öğretmen olarak çalışma süresi, daha önce çalıştığı okul sayısı, çalıştığı okuldaki rehber öğretmen ve öğrenci sayısı, maaşla ilgili algılama, iş yükü, işten sağlanan doyuma ilişkin bilgiler araştırmacı tarafından geliştirilen anketi ile toplanmıştır. Anket ve Maslach Tükenmişlik Ölçeği psikolojik danışmanlara gruplar halinde uygulanmıştır. Ölçme araçları doldurulmadan önce çalışmanın amacı tüm katılanlara standart bir biçimde anlatılmıştır. Her bir uygulama yaklaşık 15 dakika içinde tamamlanmıştır. Bu çalışmada Maslach Tükenmişlik Ölçeğinin duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı boyutları ile belirlenen değişkenler arasındaki ilişkiye bakılmıştır. Duygusal tükenme ve kişisel başarı alt ölçekleri ile maaşla ilgili algılama ve işten sağlanan doyum arasında, duyarsızlaşma alt ölçeği ile işten sağlanan doyum ve yaş arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur.
* ODTÜ- Eğitim Bilimleri Bölümü demir@fedu.metu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
89
REHBER ÖĞRETMENLERİN VE SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KRONİK HASTALIĞI OLAN ÖĞRENCİLERLE İLGİLİ YAKLAŞIMLARININ ÖĞRENCİLERDEN ALINAN BİLGİLERLE KARŞILAŞTIRILMASI A. Sibel TÜRKÜM* Neşe SAKARYA**
Bu araştırmada rehber öğretmenlerin ve sınıf öğretmenlerinin, 6-12 yaş grubundaki kronik hastalığı olan öğrencilerin hastalık durumuyla ilgili yaklaşımları ve hastalıklara ilişkin bilgi düzeyleri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. 2001-2002 Öğretim yılında Eskişehir İli Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı resmi ilköğretim okullarındaki rehber öğretmen, sınıf öğretmeni ve kronik hastalığı olan öğrenciler araştırma kapsamına alınmıştır. Veriler rehber öğretmeni ve kronik hastalıklı öğrencisi bulunan 20 ilköğretim okulundan toplanmıştır. Araştırma grubu, 20 rehber öğretmen, 56 sınıf öğretmeni ve 63 kronik hastalığı olan öğrenciden oluşmaktadır. Veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen ‘‘Rehber Öğretmen Anketi’’, ‘‘Sınıf Öğretmeni Anketi’’, ‘‘Öğrenci Görüşme Formu’’ ve ‘‘Hastalık Bilgisi Testi’’ ile toplanmıştır.
* Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Elmek: asturkum@anadolu.edu.tr ** Milli Eğitim Bakanlığı, Eskişehir
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
90
İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETMENLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN UYUM DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASI Yrd. Doç. Dr. Yaşar BARUT
Biyolojik, psikolojik ve sosyal bir varlık olan insan, kendinde olan değişikliklere ve çevreye uyum sağlayabildiği ölçüde yaşamını sürdürebilmektedir. Toplumsal bir varlık olarak insan hem çevreyi etkilemekte hem de çevreden etkilenmektedir. Mesleği öğretmenlik olan insan, tutum ve davranışlarıyla öğrencisini büyük ölçüde etkileyecek, ona örnek olacak, ülkede başarılı kuşakların yetişmesinde önemli bir rolü üstlenecektir. Bir eğitim sisteminin kendisinden beklenen sorumluluğu istenilen düzeyde yerine getirmesi ve başarılı olabilmesi, önemli ölçüde öğretmenin niteliği ve meslekte gösterdiği başarı ile doğru orantılıdır. Bu noktada öğretmenin kişiliği ve mesleğine yönelik tutumu büyük önem taşımaktadır. Toplumsal ve ekonomik kalkınmanın eğitim sektörü ile yürütülmesinde en etkili unsurlardan biri olan öğretmenlerin kişisel özellikleri ve uyum düzeyleri önem kazanmaktadır. Bu çalışma ile yaş, cinsiyet, görev yeri, mesleğim seçiliş biçimi, mesleki gelecek hakkındaki beklentileri, medeni durum değişkenleri ile öğretmenlerin uyum düzeyleri arasında bir fark olup olmadığı araştırılmıştır.
*Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitimde Psikolojik Hizmetler Anabilim Dalı
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
91
EKLEKTİK YAKLAŞIM VE BİR OLGU SUNUMU Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK* Bu çalışmada,19 yaşında üniversite 2.sınıf öğrencisi bir genç ile yapılan 17 oturumluk bireysel psikolojik danışma süreci ile izleme değerlendirmeleri sunulmaktadır. Homoseksüel yönelimlerinden dolayı suçluluk duygusu ile danışmaya başvuran, düşük sosyo-ekonomik düzeydeki dindar bir aileden gelen genç ile eklektik yaklaşıma dayalı (Danışandan Hız Alan, Gestalt, Bilişsel-Davranışçı Yaklaşımlar) olarak sürdürülen danışma süreci ile izleme çalışmaları tartışılmaktadır.
*Ankara Üni., Eğitim Bil. Fak., Elmek: binnur.yesilyaprak@education.ankara.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
92
VAKA ÇALIŞMASI Yrd. Doç. Dr. Nurcan GÖKÇAKAN*
Bu çalışma, 44 yaşında bir çocuk annesi boşanmış ve ekonomik özgürlüğü olmayan Bayan Z'nin, insanların çıkardığı, yaptığı seslere karşı göstermiş olduğu aşırı sinirlilik, kızgınlık ve ağlama nöbetlerinin nedenlerinin araştırılması ve Bilişsel-Davranışçı Terapi ile giderilmesi sürecini içermektedir. Bayan Z yaklaşık 35 yıldır insanların çıkardığı seslere karşı yaşadığı bu gerginlik ile yaşamanın verdiği stresle baş etmeye çalışmakta ve son dönemlerde bu seslerle yaşayamayacağını düşünerek kendisini dışarıdan gelen seslerden korumak için eve kapatmakta ve gerekli olmadıkça dışarı çıkmamaktadır. Bayan Z'ye Beck tarafından geliştirilen Beck Depresyon Envanteri uygulanmış olup, kendisinin orta düzeyde depresyonda olduğu belirlenmiştir. Bayan Z'nin bu probleminin giderilmesinde Gevşeme Egzersizi, Boş Sandalye Tekniği, Yüzleştirme, Bilişsel Yeniden Yapılandırma Teknikleri kullanılarak, irrasyonel düşüncelere yoğunlaşılmış, çarpıtılmış bilişler üzerinde durulmuş, otomatik negatif düşünceleri tanımlanmış ve aşırı genellemeler üzerinde çalışılmıştır. Yaklaşık sekiz aydır devam eden görüşmeler sonucunda Bayan Z'nin seslere karşı olan aşırı duyarlılığı ve rahatsızlığında önemli boyutlarda azalmalar görülmüş, yaşam kalitesi adına pek çok önemli kararlar almış ve kendini çok daha rahat ve mutlu hissettiği gözlemlenmiştir. Görüşmeler halen devam etmektedir.
*Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Elmek: nurcangokcakan@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
93
YAŞAM DOYUMUNU YORDAMADA, YAŞAM UYUMU, ÖZYETERLİK VE BAŞAÇIKMA STRATEJİLERİ
Prof. Dr. Ferda AYSAN* Arş. Gör. Zahit HARMANLI*
Bu çalışmada yasam doyumu, yasam uyumu, öz-yeterlilik ve başaçıkma stratejileri gibi bilişsel kavramlar üzerinde durulmuş ve yasam doyumunun sözü gecen değişkenleri yordama olasılığı incelenmiştir. Yasam doyumu bireyin genel anlamda kendini iyi hissetmesine ilişkin önemli bir öğedir. Antonovsky (1987, 1991)’ye göre, dünyayı anlamlı, başedilebilir ve anlaşılabilir olarak algılamak, içsel ve dış çevrenin yordanabilir olduğuna ilişkin süregelen dinamik bir duyuş içinde olmak bütünlük hissi (sense of coherence) ya da genel anlamıyla yaşama uyum gösterme özelliği olarak belirlenmektedir. Öz yeterlilik (self efficacy) bireyin motivasyonunu ve bilişsel kaynaklarını harekete geçirebileceğine olan inanç olarak tanımlanmakta ve bireyin yaşam deneyimlerine ilişkin bilişsel değerlendirmeler sonucu oluştuğu belirtilmektedir. Başaçıkma ise spesifik stres durumlarına tepki olarak gösterilen öznel bir değerlendirmeyi içeren bilişsel bir çabadır. Bireyin psikolojik uyumu kullanacağı etkin başaçıkma stratejileri ile ilgili görülmektedir. Çalışmanın örneklemini Buca Eğitim Fakültesi’nin çeşitli bölümlerine devam eden 257 kız ve 132 erkek olmak üzere toplam 389 öğrenci oluşturmuştur. Veriler dört araç kullanılarak elde edilmiştir. Öğrencilere,yasam doyumunu ölçmek üzere Yaşam Doyum Ölçeği (YDO), yaşam uyumunu ölçmek üzere Yaşama Uyum envanteri (SOC), öz-yeterliliğe ilişkin inancı ölçmek üzere ÖzYeterlilik Ölçeği (OYO) ve son olarak genel olarak stres yaşantılarında kullanılan başaçıkma stratejilerini ölçmek üzere Başaçıkma Stratejileri Ölçeği (BSO) birlikte uygulanmıştır. Kişisel Bilgi formu sosyo demografik değişkenlere ilişkin bilgi edinmek üzere öğrenciler tarafından doldurulmuştur. Araştırma değişkenlerine ilişkin ilişkileri belirlemek üzere Pearson productmoment korelasyon katsayıları uygulanmıştır. Örneklemi oluşturan gruplarda yasam doyumu, öz–yeterlilik,yasam uyumu ve başaçıkma stratejilerinin kullanımına ilişkin farklılıkları belirlemek üzere varyans analizi ve son olarak değişkenlerin yordama özelliklerini belirlemek üzere regresyon analizi tekniklerinden yararlanılmıştır. Elde edilen bulgular, bireylerin yasam doyumunu etkileyen nedensel değişkenlere ilişkin tartışılacaktır.
*Dokuz Eylül Üni. Buca Eğitim Fak. PDR ABD Elmek: ferdaaysan@deu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
94
ORYANTASYON HİZMETLERİNİN ÖĞRENCİLERİN ÜNİVERSİTEYE UYUM DÜZEYLERİNE ETKİSİ Yrd. Doç. Dr. Mücahit DİLEKMEN*
Araştırma, oryantasyon çalışmalarının birinci sınıf öğrencilerinin üniversiteye uyumlarına etkisini sınamak amacıyla yapılmıştır. Çalışma grubu, 2002-2003 öğretim yılında Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı birinci sınıfına yeni başlayan altı şubeden ikisinin seçkisiz örnekleme yöntemi ile deney ve kontrol grubuna seçilmesiyle oluşturulmuştur. Bu yolla örneklem 55 deney ve 55 kontrol grubu olmak üzere 110 öğrenciden oluşmuştur. Araştırmada veriler Akbalık (1977) tarafından geliştirilen Üniversiteye Uyum Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Deney ve kontrol gruplarına Üniversiteye Uyum Ölçeği ön test olarak uygulanmıştır. Deney grubuna dört hafta süreyle oryantasyon programı uygulanmış, kontrol grubuna hiçbir işlem yapılmayıp dört hafta sonucu aynı teknik son test olarak her iki gruba tekrar uygulanmıştır. Elde edilen veriler, iki faktörlü bir faktörde tekrarlanmış ölçümler için kullanılan (Split Plot) desenli çift yönlü (2x2) varyans analizi ile analiz edilmiştir. Sonuçta oryantasyon programı uygulanan öğrencilerin Üniversiteye Uyum düzeylerinde önemli fark gözlenmiş, kontrol grubunun Üniversiteye uyum düzeylerinde önemli fark gözlenmemiştir. Bu bulgulara dayalı olarak bütün Üniversite birinci sınıf öğrencilerine oryantasyon programı uygulanması önerilmiştir.
*Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğt. Fak., Elmek: dilekmen@atauni.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
95
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGUSAL ZEKA DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ Müge YILMAZ* Seher BALCI* Melek KALKAN* Hatice ODACI*
Bu araştırmanın temel amacı üniversitede okuyan öğrencilerin duygusal zeka düzeylerinin cinsiyet, bölüm, fakülte, sınıf, yaş, ailedeki çocuk sayısı, ailede kaçıncı çocuk oldukları, annenin öğrenim düzeyi, babanın öğrenim düzeyi, ailenin algılanan sosyo-ekonomik düzeyi ve anne-babanın hayatta olup olmama durumuna göre değişip değişmediği incelenecektir. Araştırmanın örneklemi, Ondokuz Mayıs Üniversitesinde öğrenim gören öğrencilerinden oluşacaktır. Öğrencilerin duygusal zeka düzeyi, kullanım izni alınmış bulunan “Duygusal Zeka Değerlendirme Ölçeği” ile belirlenecektir. Duygusal Zeka son yıllarda dünyada çok fazla tartışılan bir kavramdır. Genel olarak duyguları kontrol edebilme, sağlıklı, uyumlu sosyal ilişkiler kurabilme ve mutlu bir yaşam sürebilmek için gereken yetenekler olarak tanımlanan duygusal zeka kavramı bireyler için büyük önem taşımaktadır. Bireyin yaşamının her anında gelişim gösterebilen duygusal zeka öğrenilebilen bir zeka türü olarak kabul edilmektedir. Öğrencilerin duygusal zeka düzeyleri ve kişisel bilgi formları ile ilgili olarak elde edilen sonuçlar t-testi ve tek yönlü varyans analizi teknikleri ile incelenecektir. Elde edilen bulgular literatür ışığında yorumlanarak, psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri açısından tartışılıp önerilerde bulunulacaktır.
*OMÜ Eğitim Fak., Eğitim Bil. Böl. PDR ABD, Elmek: mugesenol@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
96
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ'NDE PSİKOLOJİK YARDIMA BAŞVURMUŞ ÖĞRENCİLERİN PROFİLİ Deniz ALBAYRAK-KAYMAK* Deniz YÜCEL* Araştırmanın en temel amacı üniversite öğrencilerinin psikolojik yardıma başvurma özelliklerini irdelemektir. Bu genel amaçla, Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi’ne (kısaltılmış adıyla, BÜREM’e) psikolojik yardım almak üzere başvurmuş olan öğrenciler üzerinde çalışılmıştır. Araştırmanın örneklemi, BÜREM’e değişik zamanlarda başvuruda bulunmuş sayıları 500’e yaklaşan bir öğrenci grubudur. Çalışma, bu öğrencilerin psikolojik profilini ortaya koyacak şekilde yürütülmüştür. Araştırma verileri BÜREM Ön Görüşme Formu’ndan elde edilmiştir. BÜREM Ön Görüşme Formu, yaklaşık olarak 10 yıldır BÜREM uygulamalarında kullanılmış ve yıllar içerisinde bir dizi değişimden geçirilerek 2000 yılında daha kapsamlı hale getirilmiştir. Bu form iki ana kısımdan oluşmaktadır. Formun ilk kısmı, öğrenci ve ailesi hakkındaki temel demografik bilgileri ve öğrenciyi BÜREM’e getiren sorunlarla ilgili açık uçlu soruları içermektedir. İkinci kısım ise, 0-3 arasında Likert tarzı derecelendirilen toplam 50 sorunluk bir listeyi içermektedir. Sorun listesinde pek çok farklı alandaki duygusal, sosyal ve davranışsal sorunlar kısa sözcüklerle tanımlanmışlardır. Yaklaşık 200 öğrenci verisi üzerinde yapılan faktör analizi bu formun 7 faktörlük bir yapı özelliği olduğunu göstermiştir. Ortaya çıkan faktörlere şu isimler verilmiştir: depresyon, duygu ve davranışları denetim güçlüğü, akademik sorunlar, ilişkisel sorunlar, uyum sorunları, kimlik / cinsellik sorunları ve kayıp. Araştırmanın bağımlı değişkenleri BÜREM Ön Görüşme Formu’nun ikinci kısmından elde edilen, toplam sorun ve faktörlere göre hesaplanan sorun puanlarıdır. Bağımsız değişkenler ise, BÜREM Ön Görüşme Formu’nun ilk kısmına dayalı demografik verilerden gelmektedir. Araştırma sonuçları halen sürmekte olan tanımlayıcı düzeydeki istatistiksel analizlerle incelenmektedir. Bu analizler aşağıda sıralanan soruları yanıtlamaya yöneltilmiştir: Öğrenciler en çok hangi sorunlarla psikolojik yardıma başvurmaktadırlar? Bu sorun alanları cinsiyete, sınıf düzeyine ve sosyal kökene göre değişmekte midir? Başvuruda bulunan öğrenciler hangi demografik özellikleri göstermektedirler? Bu sorulara alınacak karşılıklar yalnızca Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin psikolojik profillerini ortaya koymayacak, aynı zamanda gerek BÜREM’de, gerekse de üniversitenin diğer birimlerinde öğrencilere sunulan hizmetlerin biçimlendirilmesine katkıda bulunacaktır. Son olarak da, oluşan tablo diğer üniversitelerden elde edilen verilerle kıyaslanabilir hale gelecektir. *Boğaziçi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Elmek: kaymak@boun.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
97
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN MESLEK SEÇİMİNİ ETKİLEYEN BAZI ETMENLER VE SEÇİMLERİNDEN MEMNUNİYET DÜZEYLERİ Doç. Dr. Metin GENÇ* Yrd. Doç. Dr. Alim KAYA **
AMAÇ: Bu araştırmanın amacı, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencilerinin meslek seçimini etkileyen etmenler ve seçimlerinden memnuniyet düzeylerini incelemektir. YÖNTEM: Araştırmanın evrenini İ.Ü Tıp Fakültesinde öğrenim görmekte olan 448 , örneklemini ise 248’i (%68.1) erkek, 116’sı (%31.9) kız toplam 368 öğrenci oluşturmaktadır. Örneklemin evreni temsil oranı %81.2’dir. Araştırmada veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen Anket ve Kişisel Bilgi Formu ile Şubat 2003 de toplanmıştır. BULGULAR: Öğrencilerin %55.8’inin üniversite sınavına ilk girişlerinde tıp fakültesini kazandıkları ve %77.3’ünün ilk tercihinin tıp fakültesi olduğu gözlenmiştir. Tıp fakültesini tercih nedenleri ile ilgili olarak öğrencilerin çeşitli etmenlere 5’li Likert skalasına göre (5-4-3-2-1) puan vermeleri istenmiştir. Buna göre; insanlara yardım etme isteği ( X =4.27), lisede başarılı bir öğrenci olma ( X =3.89), hekimlik mesleğine ilgi duyma ( X =3.84), hekimliğin saygın bir meslek olduğunu düşünme ( X =3.82) ve hekimlik mesleğine yeteneği olduğunu düşünme ( X =3.73) ilk beş sırada yer alan önemli etmenler olarak görülmektedir. Öğrencilerin %63.8’i tıbbı seçtikleri için memnun olduklarını ifade etmişlerdir. İlk tercihi tıp fakültesi olanlar, ilk tercihi tıp fakültesi olmayanlara göre seçimlerinden daha çok memnundurlar (X2=42.0; p<0.0001) Tıbbı ilk tercih olarak isteyenlerin memnuniyetinin yüksek olması istendik ve beklenen bir durumdur. Ancak yaklaşık öğrencilerin üçte birinin tıbbı tercih ettikleri için mutsuz olması ise düşündürücüdür ve bir mesleğe yönelmeden önce öğrencilere sunulacak olan mesleki rehberlik hizmetlerinin önemine işaret etmektedir.
* İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıp Eğitimi Birimi Elmek: mgenc@inonu.edu.tr **İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, PDR Anabilim Dalı
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
98
MESLEKİ GRUP REHBERLİĞİ PROGRAMININ PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK PROGRAMI ÖĞRENCİLERİNİN BENLİK VE MESLEKİ BENLİK KAVRAMLARI ARASINDAKİ BAĞDAŞMA ETKİSİ: UZUNLAMASINA BİR ARAŞTIRMA Yrd. Doç. Dr. Feride BACANLI*
Super ve arkadaşları (1963) mesleki ilgisini belirten ya da meslek seçimini yapan bir bireyin, benlik kavramını ilgi duyduğu ya da seçtiği meslek terimiyle tanımladığı ve böylece benlik kavramını eyleme dönüştürme yoluna girdiğini öne sürmektedirler. Bu araştırmada Super ve arkadaşlarının (1963) bu görüşlerine dayanılarak 2000-2001 öğretim yılında PDR alanında öğrenim yapmayı tercih eden (psikolojik danışmanlık mesleğini seçen) öğrencilerin benlik ve mesleki benlik kavramları arasındaki bağdaşım düzeyine mesleki grup rehberliği programının etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya 56 öğrenci katıldı. Bu öğrenciler PDR mesleğini seçme sebeplerine göre iki grup oluşturdu. öğrencilerin benlik ve mesleki benlik kavramlarını ölçmek için Uğur (1982)'un sıfat listesinden yararlanılarak 48 sıfattan oluşan yeni bir sıfat listesi geliştirildi. Araştırma sonuçları, mesleki grup rehberliği programının PDR öğrencilerinin benlik ve mesleki benlik kavramları arasındaki bağdaşımı düzeyini yükseltmede etkili olduğunu gösterdi. Ancak bu araştırma aynı zamanda uzunlamasına (longitudinal) bir araştırma olarak da planlandı. Dolayısıyla PDR öğrencilerinin benlik ve mesleki benlik kavramları arasındaki bağdaşım düzeylerinin (yıldan yıla) nasıl bir değişme ve gelişme gösterdiği ile ilgili izleme araştırması halen sürmektedir. 2001-2002 öğretim yılı (2. sınıf) sonunda yapılan izleme çalışması sonuçları PDR öğrencilerinin benlik ve mesleki benlik kavramları arasındaki bağdaşım düzeyinin giderek arttığını gösterdi. Bu araştırmanın izleme çalışmaları sürmektedir.
*Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, PDR ABD, Elmek: fbacanli@gazi.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
99
MESLEKİ KARAR ENVANTERİNİN GELİŞTİRİLMESİ Arş. Gör. Dr. M. Ali ÇAKIR*
Belli bir problemin çözümüne yönelik gerçekçi bir karar, bireyin kendi içinde yaşadığı endişeyi ve karmaşayı azaltmakta, bunun sonucu olarak da mutlu olmasını kolaylaştırmaktadır. Uygun ve gerçekçi bir kararın verilmesi de doğru bilgilerin elde edilmesi ve elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi ile olanaklıdır. Karar verme davranışı, yaşamın her aşamasında kendini göstermektedir. Sağlıklı bir birey olmanın ölçütlerinden biri olan bireyin kendi kendisiyle barışık olma derecesi, verecek olduğu kararın sonucuna bağlı olduğu gibi karar sonrası yaşanması olası duygulara da bağlı olmaktadır Bir mesleki tercihin uygulamaya konulma zamanı geldiğinde, bazı bireyler kendileri hakkındaki bilgilerin yetersiz olduğu durumlarda, meslekler hakkında bilgi eksikliğinden, kendileri için önemli diğer kişilerden gelen baskılar ve bir takım işlevsel olmayan düşünceler sebebiyle kararsız kalabilmektedirler. Bazı öğrenciler mesleki kararlarını verirken herhangi bir güçlükle karşılaşmazken, bazı öğrenciler kararsız kalmakta, şaşkınlığa düşüp bunalmakta ve bu seçimi bazen rastlantılara bırakmaktadır. İlgili literatür incelendiğinde, bazı yazarlar kararsızlık durumunu bir kişilik özelliği olarak ele alıp ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir konu olarak görmekte, bazı yazarlar ise gelişimsel bir süreç içersinde ele alıp geçici bir durum olarak değerlendirmektedirler. Kararsızlık ya bir özellik olarak ele alınıp incelenmekte ya da karar vermemiş olma hali gibi geçici bir durum olarak incelenmiştir. Geçici bir durum olarak değerlendirilen mesleki kararsızlığın, henüz bir meslek seçimi kararı vermemiş öğrencilerde, kendileri ve meslekler hakkındaki bilgi eksikliğinden kaynaklandığı bulunmuştur. Kişilik özelliği olarak kararsızlıkta ise düşük benlik algısı, kaygı, denetim odağının dışsal algılanması gibi özellikler bulunmuştur. Bu araştırmada lise öğrencilerinin mesleki kararsızlık problemlerine yardımcı olmak amaçlanmıştır. Dolayısıyla bu araştırmada öğrencilerin mesleki kararsızlık düzeylerini ölçmeyi amaçlayan Mesleki Karar Envanterinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Lise öğrencileri mesleki gelişim kuramcılarından Super (1957)’a göre “Araştırma Evresi”nin “Deneme basamağı”ndadırlar. Bu dönemdeki öğrencilerden beklenen mesleki gelişim görevi bir mesleki tercihi billurlaştırmadır. Kararsızlığı gelişimsel olarak inceleyen kariyer psikologlarına göre, bu dönemdeki ergenlerin mesleki kararsızlıkları, kendilerinden beklenen mesleki gelişim görevlerini gereği gibi
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
100
üstlenmemelerinden kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra sosyal öğrenme ve bilişsel kuramcılar ise mesleki kararsızlığı, bilgiyi yeterince kullanamama ve işlevsel olmayan birtakım düşüncelerden kaynaklandığını ileri sürmektedirler. Dolayısıyla Mesleki Karar Envanteri geliştirilirken ölçeğin kuramsal temelini oluşturmada bu kuramsal görüşlere dayanılmıştır. Aynı zamanda Gati, ve ark. (2000) tarafından geliştirilen Mesleki Karar Güçlükleri Soru Listesi ile Sampson ve ark. (1996) tarafından geliştirilen Mesleki Düşünceler Envanteri envanterlerin maddelerinden de yararlanılmıştır. Çok boyutlu bir yaklaşım izlenerek, envanter mesleki kararsızlık içinde bulunan bireylerde, karar verme aşaması öncesinde en çok görülen 5 özellik dikkate alınarak geliştirilmiştir. Daha sonra ilgili envanterlerden uygun maddeler seçilerek, belirlenen 5 faktöre göre yeni maddeler yazılmıştır. Mesleki kararsızlık envanterinde bulunan 5 faktör aşağıda verilmiştir. Bunlar: 1. İçsel Çatışmalar 2. Kendini Yeterince Tanımama 3. Meslek ve Alan Bilgisi Eksikliği 4. Meslek Seçimine İlişkin Akılcı Olmayan İnançlar 5. Dışsal Çatışmalar. Mesleki Karar Envanteri üzerine yapılan geçerlik ve güvenirlik çalışmaları sonucunda, geliştirilen envanterin lise öğrencilerin mesleki kararsızlık düzeylerini belirlemede yeterli bir envanter olduğu sonucu bulunmuştur.
*Süleyman Demirel Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Emlak: mali@bef.fdu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
101
ÖĞRETMENLERİN SINIF İÇİ DİSİPLİN ANLAYIŞLARI VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ Songül TÜMKAYA*
Bu çalışmada ilköğretimin birinci kademesinde görev yapan öğretmenlerin sınıfta istenmeyen davranışlar karşısında sergiledikleri sınıf içi disiplin anlayışları ile yaşadıkları tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Araştırma toplam 331 öğretmen ile yapılmıştır.Veri toplama araçları olarak; Genel Bilgi Formu,Öğretmenlerin Sınıf İçi Disiplin Anlayışları Anketi ve Öğretmen Tükenmişliği Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmada Öğretmenlerin sınıf içi disiplin anlayışları ile tükenmişlik ölçeğinin alt ölçekleri arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu bulunmuştur.
* Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı, Elmek: stumkaya@mail.cu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
102
PSİKOLOJİK DANIŞMANLARIN OKUL YÖNETİCİLERİ İLE İLİŞKİLERİNİ DEĞERLENDİRMELERİ Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜVEN*
Bu araştırmada, ilk ve ortaöğretimde görevli psikolojik danışmanların okul yöneticileri ile ilişkileri ve okul yönetiminden beklentilerini belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini Malatya ve yakın illerde (Adıyaman, Elazığ, Kahramanmaraş ve Sivas) 2001-2002 öğretim yılı bahar döneminde şehir merkezindeki ilk ve ortaöğretim okullarında görevli toplam 238 psikolojik danışman oluşturmaktadır. Araştırma kapsamına alınan beş ilin merkezindeki okullarda görevli psikolojik danışmanlardan ulaşılabilen 157 psikolojik danışman (83 bayan, 74 erkek) araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Örneklemi oluşturan danışmanların 146’sı (%86) Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık yada Eğitimde Psikolojik Hizmetler, 22’si (%14) ise Psikoloji bölümü mezunudur. Diğer branşlardan rehber öğretmenliğe atananlar ise araştırma kapsamına alınmamıştır. Araştırma verilerinin toplanmasında bu araştırma için geliştirilen bir anket kullanılmıştır. Toplanan verilerin değerlendirilmesinde yüzde ve ki-kare (chi-square) tekniklerinden yararlanılmıştır. Araştırmadan elde edilen başlıca bulgular şu şekilde özetlenebilir: Psikolojik danışmanların %82.8’i okulda göreve başladıklarında okul yönetiminin kendilerine uygun fiziksel ortam sağladığını, %17.2’i ise sağlamadığını; %56.1’i kendilerinden önce okulda rehberlik servisi bulunduğunu, %43.9’u bulunmadığını belirtmiştir. Kendilerinden önce okulda rehberlik servisi bulunmadığını belirtenlerin de “rehberlik servisi olarak kullanılabilecek bir yer olmaması” (%37.1), “gerekli doküman eksikliği” (%34.3), “kendilerine verilen yerin uygun olmaması” (%14.3) ve “okul yönetiminin ilgisiz tutumu" (%8.6) gibi sorunlarla karşılaştıkları görülmüştür. Psikolojik danışmanların %34.4’ü okul yöneticilerinin psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri konusundaki bilgi ve anlayışını yeterli bulurken, %54.8’i kısmen yeterli, %10.8’i ise yetersiz bulmaktadır. Bu konudaki yanıtlarda cinsiyete göre anlamlı bir fark bulunmuştur. Danışmanların %81.5’i isteklerini okul yönetimine kolayca iletebildiklerini, %2.5’i de kolayca iletemediklerini belirtmiştir. Bu konudaki yanıtlarda görev yapılan okul türüne göre anlamlı bir fark bulunmuştur. Danışmanların %68.8’i çalışmalarında okul yönetiminin desteğini gördüklerini belirtirken, %28.7’si okul yöneticilerinin
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
103
gerekli yardımı yapmadıkları, fakat engel de olmadıkları görüşündedir. Bu konuda cinsiyete göre anlamlı bir fark bulunmuştur. Danışmanların %26.1’i okul yönetiminin kendilerinden görevleri dışında istekleri olduğunu belirtmiştir. Bu isteklerin başında “idari işlerde görev alma” (%46.3) ve “boş derslere girme” (%34.1) gelmektedir. Bu konudaki yanıtlarda okul türüne göre anlamlı bir farkın olduğu bulunmuştur. Danışmanların %84.7’si okulda bulunmaları gereken saatler konusunda okul yönetimiyle bir anlaşmazlık yaşamadığını belirtirken, %10.2’si bazen anlaşmazlık yaşadığını, %5.1’i de anlaşmazlık yaşadığını belirtmiştir. Ayrıca psikolojik danışmanların %57.3’ü kendilerini okul yönetiminin denetimi altında hissetmektedir. Araştırmada elde edilen bulgulardan, okullarda görevli psikolojik danışmanların okul yöneticileri ile ilişkilerinde ciddi sorunların yaşanmadığı, ancak dikkate alınması gereken bazı konuların olduğu anlaşılmaktadır.
* İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Elmek: meguven@inonu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
104
İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENCİLERİ MOTİVE ETME DÜZEYLERİ İLE TEMEL PSİKOLOJİK İHTİYAÇLARININ İLİŞKİSEL ANALİZİ Hasan BOZGEYİKLİ* Şahin Kesici* Ali Murat SÜNBÜL* Ömer ÜRE*
Bu çalışmanın amacı, ilköğretim öğretmenlerinin öğrencileri motive etme düzeyleri ile temel psikolojik ihtiyaçlarının bazı değişkenler açısında ilişkisini saptamaktır. Karşılaştırmalı ilişkisel tarama modeli ile gerçekleştirilen bu araştırma, Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ilköğretim okullarında görev yapan öğretmenler üzerinde yürütülmüştür. Korelasyon ve regresyon teknikleriyle gerçekleştirilen analizler sonucu; öğretmenlerin öğrencileri motive etmede düzeylerinin, onların psikolojik ihtiyaçlarından anlamlı düzeyde etkilendiği bulunmuştur.
*Selçuk Üniversitesi, Elmek: hbozgeyikli@selcuk.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
105
ÖĞRETMENLERİN KAPSAMLI GELİŞİMSEL REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA PROGRAMI UYGULAMALARINI DEĞERLENDİRMELERİ Yrd. Doç. Dr. Serap NAZLI*
Bu çalışmanın amacı, 2001-2002 eğitim öğretim yılında Balıkesir ilinde 3 ilköğretim müfredat laboratuar okulunda (MLO) pilot uygulaması yapılan kapsamlı gelişimsel rehberlik ve psikolojik danışma programlarıyla ilgili sınıf öğretmenlerinin ve sınıf rehber öğretmenlerinin değerlendirmelerini incelemektir. 2001-2002 eğitim öğretim yılı birinci yarıyıl sonunda pilot uygulamaya katılan 3 MLO okulunda görevli 136 öğretmene anket uygulandı. Ankete yanıt veren 112 öğretmenden elde edilen bulguların frekans ve yüzdelikleri hesaplandı. Araştırma bulguları öğretmenlerin gelişimsel rehberlik modelini geleneksel modelden farklı algıladıkları (%80),gelişimsel rehberlik modelini öğrenci gelişimine daha yararlı olarak gördükleri (%99), Sınıf rehberliği dersini gerekli bir müdahale olarak algıladıkları (%83), sınıf rehberliği dersinin hedeflerine çoğunlukla ulaştığı yönünde değerlendirdikleri belirlenmiştir. Öğretmenlerin rehberlik ve psikolojik danışma merkezinin kendilerine, velilere ve öğrencilere sunduğu hizmeti yeterli olarak algıladıkları (%79 ve %85), öğretmenlerin kendilerini rehberlik programında görevli olarak gördükleri (%78), gelişimsel rehberlik uygulamaları ile rehberliğe bakış açılarının olumlu yönde değiştiği (%73) belirlenmiştir. Ayrıca rehberlik programının etkililiği için psikolojik danışman-öğretmen işbirliğinin artırılması, öğretmenlerin görevlerini daha çok benimsemesi, rehberlik dersinin ders dışından akademik programa alınması ve velilere dönük çalışmalar yapılması önerilmiştir. Araştırma bulguları gelişimsel rehberlik yaklaşımının öğrenci gelişimine yararlı, etkili olduğu ve öğretmenlerin yaklaşıma olumlu tepki verdiklerini göstermektedir.
* Balıkesir Üni. Necatibey Eğitim Fak. Eğitim Bil. Böl., Elmek: snazli@balikesir.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
106
PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN KENDİNİ AÇMA DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Hüseyin IZGAR* Arş. Gör. Coşkun ARSLAN*
Bu araştırmanın amacı, psikolojik danışma ve rehberlik bölümü öğrencilerinin kendini açma davranışlarının gelişiminin incelenmesidir. Bu amaçla Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü ile Sosyal Bilgiler Bölümlerine, 1999-2000 Öğretim yılında kaydını yaptıran öğrencilere 4 yıl boyunca Kendini Açma Envanteri uygulanmıştır. Araştırmada Psikolojik danışma ve rehberlik bölümü öğrencileri ile sosyal bilgiler bölümü öğrencilerinin Kendini açma davranışlarının gelişimi karşılaştırmalı olarak incelenecek, aynı zamanda psikolojik danışma ve rehberlik bölümü öğrencilerinin kendini açma davranışlarının gelişimi cinsiyet, yaş, anne ve babanın öz veya üvey oluşu, psikolojik danışmana gidip gitmeme gibi bağımsız değişkenlerle ilişkileri açısından test edilecektir. Araştırma verilerinin istatistiksel analizinde tekrarlayan ölçümler için varyans analizi ve t testi kullanılacaktır. Araştırmanın 2002-2003 Eğitim ve Öğretim yılındaki uygulaması henüz tamamlanmadığından araştırma verileri istatistiksel olarak değerlendirilememiştir. Ancak Kongrenin düzenleneceği tarihe kadar araştırma tamamlanacaktır. Araştırmaya ilişkin ilk uygulamalar 1999 yılı eylül ayında yapılmıştır. İkinci uygulamalar, 2000 yılı sonunda, üçüncü uygulamalar, 2001 yılı sonunda ve son uygulamalar 2003 yılı nisan ayı başında yapılmıştır. Değerlendirmeler ilk yıldan başlayarak karşılaştırmalı biçimde dört yıl boyunca tekrarlanacaktır. Psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümü öğrencilerinin kendini açma davranışının gelişimi dört yıl boyunca almış oldukları psikolojik danışmalık ve rehberlik bölümü dersleri ile ilişkili kabul edilmektedir. Bu bakımdan araştırmada, bir başka açıdan, PDR programlarının kendini açma davranışının gelişimini ne ölçüde etkilediği de test edilmiş olacaktır. Araştırmanın evrenini üniversitelerin Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümlerinde okuyan öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırma bir çalışma grubu üzerinde yürütülmüştür. Çalışma grubunu 1999- 2000 öğretim yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümüne kaydolan öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmanın modeli genel tarama modellerinden izleme yaklaşımıdır. Araştırma sonunda elde edilecek bulguların, psikolojik danışmalık ve rehberlik bölümü öğrencilerine, psikolojik danışman ve rehber öğretmenlere, psikolojik danışma ve rehberlik bölümü öğretim elemanlarına, psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümü program geliştirme kurullarına ışık tutacağı umulmaktadır.
*Selçuk Üni., Eğitim Fak., Eğitim Bil. Böl., EPH ABD, huseyinizgar@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
107
YARATICI DRAMANIN PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİNE ETKİSİ Hidayet DİKİCİ* Rezzan GÜNDOĞDU* Mustafa KOÇ*
Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinin yaratıcı drama eğitimi almalarının problem çözme becerilerine etkisini belirlemektir. Araştırma, yaratıcı dramanın problem çözme becerilerine etkisinin incelendiği deneysel bir çalışmadır. Çalışmada ön test-son test kontrol gruplu model kullanılmıştır. Araştırmanın verileri Feriha Baymur tarafından geliştirilen Benlik Tasarımı Envanteri (BTE) ve Problem Çözme Envanteri (PÇE) aracılığıyla toplanmıştır.Benlik Tasarımı Envanteri 66 maddeden oluşmaktadır. Bireyin benliğine ilişkin duygu ve düşüncelerini ölçmektedir. Envanter içindeki 33 madde bireyin kendisine ilişkin olumlu duygu ve düşüncelerini 33 madde ise bireyin kendisine ilişkin olumsuz duygu ve düşüncelerini yansıtmaktadır. Problem Çözme Envanteri ise 35 madde oluşmaktadır. Öğrencilerin problem çözme davranışları konusunda kendilerini algılayışlarını ölçmektedir. Araştırmada yer alan denekler N.Ü Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ABD ve Türkçe Öğretmenliği ABD 4.sınıf öğrencilerinden seçilmiştir. Sınıf öğretmenliğinden 2 şube, Türkçe Öğretmenliğinden 2 şube olmak üzere toplam 240 öğrenciye PÇE uygulanmıştır. Deneklerin seçimi araştırma grubuna katılan öğrencilerin envanterinden aldıkları puanlara göre yapılmıştır. PÇE puanı yüksek gönüllü 32 öğrenciden 16’sı deney 16’sı kontrol grubu olarak alınmıştır. Daha sonra hem deney ve hem de kontrol grubuna BTE uygulanmıştır. Deney grubuyla 9 hafta sürecek düzenli yaratıcı drama eğitimi başlanmış, kontrol grubu ile bir kez bilgisel anlamda görüşme yapılmıştır. Yaratıcı drama eğitimi 9 hafta boyunca düzenli olarak verilmiş ve 9 hafta sonunda her iki gruba da son testler uygulanmıştır. Yaratıcı drama uygulamasına katılan bireylere 9 hafta boyunca yaratıcı dramanın aşamaları olan ısınma, konsantrasyon, doğaçlama ve oluşum aşamaları yoluyla problemleri tanımlamaları ve çözümleri görmeleri amaçlanmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS 10.0 da analiz edilmiştir. Araştırmanın bulgularına göre, yaratıcı drama eğitiminin problem çözme becerileri üzerine anlamlı düzeyde etkisi olduğu izlenimi edinilmiştir .
* Niğde Üniversitesi Eğitim Fak., Eğitim Bil. Böl., Elmek: kocmail12@mynet.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
108
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DEPRESYON VE KAYGI DÜZEYLERİ İLE FONKSİYONEL OLMAYAN TUTUMLARININ BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ Dr. Zeynep HAMAMCI* Arş. Gör. Baki DUY**
Araştırmanın Amacı Bu araştırmada üniversite öğrencilerinin depresyon ve kaygı düzeyleri ile fonksiyonel olmayan tutumlarının yaşa,cinsiyete ve her ikisinin ortak etkisine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Yöntem Örneklem Araştırmanın örneklemi Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinin 4. sınıflarında okuyan 186 öğrencidir. Bu öğrencilerin 120’si kız (% 64.5), 66’sı erkektir (% 34.5). Grubun yaş ortalaması 21.80 olup, yaş ranjı 18-28 arasında değişmektedir. Uygulama 2001-2002 öğretim yılının bahar döneminde, ders saatleri içerisinde ve gruplar halinde araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Veri Toplama Araçları Araştırmada öğrencilerin kaygı düzeyleri Beck Anksiyete Envanteri (BAE), depresyon düzeyleri Beck Depresyon Envanteri –II (BDE) ve fonksiyonel olmayan tutumları Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeği (FOTÖ) ile değerlendirilmiştir. Verilerin Analizi Öğrencilerin kaygı,depresyon ve fonksiyonel olmayan tutumlarında yaş ve cinsiyet değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık olup olmadığı varyans analizi tekniği ile incelenmiştir. Anlamlılık düzeyi olarak .05 alınmıştır. Bulgular Öğrencilerin BDE’den aldıkları puanların ortalaması 12.21, standart sapması 9.25’dir. BDE puanlarında cinsiyete (F(1-182) =.15, p>.05) ve yaşa göre ( 21 yaş ve altı ile 22 yaş ve üstü) (F (1-182) = .80, p>.05) anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Cinsiyet ve yaşın ortak etkisi de anlamlı değildir (F(1-182) =.61, p>.05). BDE’nin değerlendirme kriterlerine göre öğrencilerin % 64.5 ‘nin minimal, %.2’sinin hafif, %.8’nin orta ve %7.5’nin yüksek düzeyde depresyonu bulunmaktadır. Öğrencilerin BAE ‘den elde ettikleri puanların ortalaması 14.39, standart sapması 11.93’ dür. BAE puanları üzerinde cinsiyet (F (1182) = .32, p>.05) ve yaşın (F (1-182) = 1.16, p>.05) ayrı ayrı etkileri ile cinsiyet ve yaşın ortak etkisi anlamlı değildir (F (1-182) = .48, p>.05). Grubun kaygı düzeyi değerlendirildiğinde % 4.4 ‘nün minimal, % 2.8’nin hafif, %9’nun orta, %19.9’nun da yüksek düzeyde kaygılı olduğu bulunmuştur. Öğrencilerin FOTÖ’ den elde ettikleri puanların ortalamaları 119.04, standart sapması 32.41’dir. FOTÖ puanlarında cinsiyete (F (1-182) = 12.97, p<.05) göre anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Erkek öğrencilerin ortalamaları ( X=130.10), kız öğrencilerin ortalamalarından ( X=112.96)
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
109
daha yüksektir. Yaşa göre ise bir farklılık bulunamamıştır (F (1-182) = 1.68, p>.05). Cinsiyet ve yaşın ortak etkisi de anlamlı değildir (F(1-182) = 07, p>.05). Ölçeğin mükemmeliyetçi tutum alt boyutunda cinsiyete göre belirlenen fark anlamlıdır (F (1-182) = 16.98, p<.05).Erkek öğrencilerin ortalamaları ( X =50.00), kız öğrencilerin ortalamalarından (X =39.80) daha yüksektir. Yaşın tek başına (F (1-182) = 2.32, p>.05) ve cinsiyetle ortak etkisi ise anlamlı değildir (F(1-182) =.02, p>.05). FOTÖ’ nün onaylanma ihtiyacı alt boyutunda cinsiyete göre anlamlı bir farklılık vardır (F (1-182) = 9.25, p<.05). Erkek öğrencilerin ortalamaları ( X=41.04), kız öğrencilerin ortalamalarından ( X=35.65) daha yüksektir. FOTÖ puanlarında yaş (F(1182) =.05, p>.05) ile cinsiyet ve yaşın ortak etkisi anlamlı değildir (F(1-182) =.59, p>.05). Ölçeğin bağımsız tutum alt boyutunda da cinsiyet (F (1-182) = .40 p>.05) ve yaş (F (1-182) = 1.30 p>.05) ayrı ayrı etkileri ile her ikisinin ortak etkileşimi anlamlı bulunmamıştır. (F (1-182) = .00 p>.05).FOTÖ’ nin değişken tutum alt boyutunda cinsiyete (F (1-182) = .40 p>.05) ve yaşa (F (1-182) = 3.24 p>.05) göre bir farklılık bulunmamıştır. Ölçeğin bu alt boyutunda cinsiyet ve yaşın ortak etkisi de anlamlı bulunmamıştır (F (1-182) = 1.74, p>.05). Sonuç ve Öneriler: Araştırma bulgularından öğrencilerin depresyon ve kaygı düzeylerinde cinsiyetin ve yaşın tek başına ve ortak bir etkilerinin anlamlı olmadığı anlaşılmaktadır. Fonksiyonel olmayan tutumlarında ise yaş etkili bir değişken değilken, cinsiyet önemli bir etken olarak belirlenmiştir. Erkek öğrencilerin mükemmeliyetçik ve onaylanma ile ilgili fonksiyonel olmayan tutumları kız öğrencilerden daha fazla sergiledikleri görülmektedir. Ayrıca araştırmada öğrencilerin depresyon düzeyleri genel olarak düşük, kaygılarının ise orta düzeyde olduğu bulunmuştur. Bununla birlikte örneklemin %.9’u yüksek düzeyde kaygılı olduklarını ifade etmişlerdir. Bu araştırmada ileride yapılacak çalışmalar için şu öneriler geliştirilmiştir. 1. Araştırma sonuçlarının genellenebilmesi için araştırma daha geniş ve yansız seçilmiş örneklem grubu üzerinde tekrarlanabilir. 2. Cinsiyet ve yaş dışında sınıf düzeyi, sosyoekonomik durum gibi bağımsız değişkenlerinde öğrencilerin depresyon ve kaygı düzeylerinde, fonksiyonel olmayan tutumlarında etkisi incelenebilir.
* Gaziantep Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Elmek: zeynephamamci@hotmail.com ** Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
110
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN SINAV KAYGISI VE BAŞAÇIKMA DAVRANIŞLARI Arş. Gör. Atılgan ERÖZKAN*
Bu çalışmanın amacı üniversite öğrencilerinin öğrenim süreleri boyunca geçirdikleri sınav yaşantıları bağlamında sınav kaygıları ve başaçıkma davranışlarını cinsiyet, sınıf düzeyleri, bölüm ve öğrenim görülmekte olan yer açısından karşılaştırmaktır. Bu çalışma betimsel yöntem kullanılarak yapılmıştır. Araştırmanın amacına uygun olarak Karadeniz Teknik Üniversitesi Ana Kampus Matematik, Fizik, Kimya Bölümleri ile Fatih Eğitim Fakültesi Türkçe, Sosyal Bilgiler, Sınıf Öğretmenlikleri ve Beden Eğitimi ve Spor, Resim-İş, Müzik Öğretmenlikleri gibi farklı kategorilerde tesadüfi seçimle 360 kişi üzerinde (180 kız; 180 erkek) araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Sınav Tutum Envanteri ve Stresle Başaçıkma Tutumları Envanteri kullanılmıştır. Veri analizleri için SPSS/WINDOWS programı kullanılmıştır. Gruplar arası farklılığı belirlemek için t testi ve "varyans analizi"; grup farklılıklarının kaynağını belirlemek için karşılaştırma sonrası ranj testi TUKEY HSD kullanılmıştır. Üniversite öğrencilerinin sınav kaygıları ve başaçıkma davranışlarının cinsiyet, sınıf düzeyleri, bölüm ve öğrenim görülmekte olan yer açısından karşılaştırıldığı bu araştırmada; sınav kaygısına ilişkin "kuruntulu" tutumlar üzerinde cinsiyetler ve sınıf düzeyleri arasında, sınav kaygısına ilişkin "duyuşsallık" tutumları üzerinde bölümler ve öğrenim görülmekte olan yer arasında; stresle başaçıkma tutumlarına ilişkin "dış yardım arama" ve "kaçma/duygusal-eylemsel" boyutları üzerinde cinsiyetler ve sınıf düzeyleri arasında, "aktif planlama" boyutu üzerinde öğrenim görülmekte olan yer ve bölümler arasında farklılığa rastlanmıştır. Üniversite öğrencilerinin sınav kaygılarına ilişkin "kuruntulu" tutumlar üzerinde cinsiyetler ve sınıf düzeyleri arasında farklılık görülmüş, bölümler ve öğrenim görülmekte olan yer arasında farklılık görülmemiştir. "Duyuşsallık" tutumları üzerinde bölümler ve öğrenim görülmekte olan yer arasında farklılık görülmüş, cinsiyetler ve sınıf düzeyleri arasında farklılık görülmemiştir. Stresle başaçıkma tutumlarına ilişkin sadece "dış yardım arama" ve "kaçma/duygusal-eylemsel" boyutları üzerinde cinsiyetler ve sınıf düzeyleri arasında, "aktif planlama" boyutu üzerinde öğrenim görülmekte olan yer ve bölümler arasında farklılığa rastlanmıştır. Araştırma sonuçları önceki bulgular ışığında sınav kaygısı ve başaçıkma davranışları kapsamında başka araştırma ve uygulamalara da yol gösterecek bağlamda tartışılmıştır.
*KTÜ. Fatih Eğitim Fakültesi, Söğütlü/TRABZON, Elmek:
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
111
BAKÜ “SOS KÖYÜ” ANNELERİNE ÇAĞDAŞ VE DUYGUSAL ÇOCUK YETİŞTİRME METOTLARININ ÖĞRETİLMESİ Reşhan GARAŞLI* Vugar GULİYEV*
Çalışma Bakü SOS Köyü müdürlüğünün teklifi üzerine köydeki annelere “Çağdaş ve Duygusal Çocuk Yetiştirme Metotları” isimli paket program APA tarafından bir ay içerisinde 8 çalışma günü olmak üzere eğitim verilmiştir. Program trening şeklinde hazırlanmış, uygulamalar canlandırmalı oyunlar ve gerçek sorunlara yerinde çözüm bulma şeklinde yapılmıştır. SOS köyü SOS international tarafından ekim 2000 de faaliyete başlamıştır. Köyün amacı ebeveynleri olmayan çocukları bir aile çatısı altında toplamaktır. Köyde 12 aile evi, 1 teyzeler evi, 1 ana okulu ve müdürlük bulunmaktadır. Ayrıca müdürlükte diğer görevlilerin dışında bir psikolog ve bir de pedagog görev yapmaktadır. Köydeki evlerde 1 anne ve 5 çocuk yaşamaktadır. Köyde 12 anne, yaklaşık 60 çocuk ve 9 teyze bulunmaktadır. Teyzelerin görevi zaman zaman annelere yardım etmektir. SOS köyü müdürlüğünün böyle bir çalışmaya ihtiyaç duyması annelerin aile içi iletişim sorunlarıyla başaçıkma zorlukları ve çocukların aileye adapte olma problemi yaşamalarından kaynaklanmıştır. Yapılan çalışmalarda batı ve modern psikolojiye ait teorilerin yanı sıra modern Rus psikolojisinden de kaynaklar kullanılmıştır. İlk çalışmalarda insanın psikososyal gelişimi üzerinde durulmuş ve kaynak olarak Erikson’un Psikososyal Gelişim Evreleri kullanılmıştır. Daha sonraki çalışmalarda çeşitli psikologların ebeveyin çocuk ilişkisi üzerine kurdukları teoriler, aile içi iletişim, sağlam aile kavramı, TA ego durumları ve yaşam pozisyonları, Rus psikolog Vıgodski’nin yakın gelişim sahası, ben mesajları, aktif dinleme ve Satir’in sağlam ailenin özelikleriyle birlikte bir çok teori kullanılmıştır. Çalışmalar haftada iki defa olmak üzere yapılmıştır. Çalışmaların aralıklı yapılmasının sebebi verilen ev çalışmaları olmuştur. Birlikte işlenen çalışmalar bir sonraki çalışmaya kadar pratikte kullanılmak için annelere verilmiş ve bir sonraki çalışmada ilk olarak pratikte kullanılmış konular üzerinde durulmuş, analiz edilerek değerlendirme yapılmıştır. Netice olarak verilen eğitimin verimli olduğu kanısındayız. Bu sonuca varmamızın sebebi annelerin çalışmayı değerlendirme olarak yazdıkları notlardır.
* Azerbaijan Psychologists Association, Elmek: rashkan@engin.az
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
112
ERGENLERİN AİLELERİYLE YAPILAN AİLE KATILIM UYGULAMASININ AİLE İÇİ İLETİŞİME ETKİSİ Arş. Gör. Ezgi ÖZEKE KOCABAŞ* Prof. Dr. Füsun AKKÖK*
Eğitimin temel amaçlarından biri çocukların akademik, kişisel ve sosyal gelişimlerine en üst düzeyde katkıda bulunmaktır. Bu süreçte çocukları en iyi tanıyan kişiler olarak ailelerin katkısı inkar edilemez bir gerçektir. Ülkemizde eğitim alanında yaşanan değişiklikler ailelerin eğitim sürecine aktif katılımını desteklemektedir. Bu çalışmalar aynı zamanda yetişkin eğitimi olarak da kabul edilmekte, özellikle annelerin eğitimi açısından önem kazanmaktadır. Ne var ki bu alanda yapılan çalışmalar henüz çok yenidir. Ailelerle ilgili ülkemizdeki ilk çalışma, Akkök ve diğerleri tarafından ilköğretim birinci sınıfa devam eden öğrencilerin aileleriyle uygulanmaya başlanmış ve daha sonra ikinci ve üçüncü sınıf ailelerini de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Daha sonra bu çalışmalar ilköğretimin ilk beş düzeyi ve önokulda da yaygınlaştırılmıştır. Bu çalışmaların ailelerin okulla ve çocuklarıyla etkileşiminin artmasına yardımcı olduğu gözlenmiştir. Aileleri eğitimlerine aktif bir biçimde katılan çocukların daha iyi notlar aldıkları, akademik olarak daha başarılı oldukları ve bu başarılarını uzun vadede sürdürebildikleri gözlenmektedir. Ayrıca daha olumlu tutum ve davranışlara sahip oldukları da literatürde vurgulanmaktadır. Bunlara ek olarak, eğitimcilerle ailelerin etkileşimin gelişmesi de eğitime aile katılımının önemli bir bir sonucudur. Günümüzde, ailelerin çocuklarının eğitimine aktif katılımı tüm dünyada ve özellikle ülkemizde de çok önemsenmektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar gün geçtikçe artmakta ve ülkemizde eğitim alanında yapılan yeni düzenlemeler bu değişimi desteklemektedir. Bu araştırma, bu konuda ülkemizde daha önce hiç çalışılmamış bir grup olan ergenler ve aileleri için sosyal beceri ağırlıklı bir aile katılım programı oluşturmayı ve bu programın aile içi iletişimlerine etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma bulgularıyla ilgili analizler halen devam etmektedir. Bu çalışmanın örneklemi Ankara ilinde Deneme Lisesi ve ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi’nde 9. ve 10. sınıfa devam eden öğrenciler ve onların anne/babalarından oluşmuştur. Çalışmaya katılan öğrenciler ve aileler, gönüllülük esasına göre seçilmiştir. Çalışma kapsamında anne/babalarla 15 günde bir beş hafta 1,5 saatlik grup çalışmaları yapılmıştır. Grup çalışmaları genel olarak aile içi iletişimi geliştirmeye yönelik etkinlik ve içerikten
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
113
oluşmuş olup, ergen anne babalarının geliştirmesi gerektiği düşünülen beceriler üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu çalışmalar genelde hem bilgi verici hem de paylaşmaya yönelik grup oturumları şeklinde olup, çalışılan konular bilgi verici broşürlerle desteklenmiş, toplantıların sonunda ilgili konuyla ilgili ev ödevleri verilmiş ve çalışma süreci boyunca ve sonrasında annebabalardan ilgili gözlemlerine ilişkin bir defter tutmaları istenmiştir. Çalışma kapsamında öğrenciler için planlanmış çalışmanın içeriği anne-baba oturumlarına paralel olarak düşünülmüş, 8 hafta süresince haftada bir kez 11,5 saat süresince dinleme, duyguları ifade etme, saldırganlık, zor durumlarla başa çıkabilme, ve girişkenlik gibi sosyal beceriler üzerinde çalışılmak üzere gruplar planlanmıştır. Ancak, öğrenci grubu ile çalışmalar sürekli olamamış, okullardaki katılımcı sayısının ders yoğunluğu, zaman, ulaşım gibi nedenlerle düşmesi üzerine oturumlar tamamlanamamıştır. Bu çalışmaya anne/baba olarak katılanlara ve kontrol grubu olarak nitelendirdiğimiz çalışmadan faydalanamayan bir gruba, öntest ve sontest olarak “Aile İçi İletişim Ölçeği”, “İletişim Becerileri Ölçeği” ve yapılandırılmış 3-4 açık uçlu sorudan oluşan çalışmanın değerlendirilmesine yönelik bir form uygulanmıştır. Ailelerle ve ergenlerle yürütülen bu aile katılım programının aile içi iletişime olumlu etkisinin olup olmadığının araştırılması hedeflenmektedir. Bu bildiride çalışma kapsamında yapılan uygulamalar tanıtılacak ve çalışma sonucunda elde edilen nitel ve nicel veriler paylaşılacaktır
*ODTÜ Eğitim Bilimleri Bölümü, Elmek: fusun@metu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
114
ÜLKEMİZDE GELİŞİMSEL REHBERLİK MODELİNE GEÇİŞ SÜRECİNDE KARŞILAŞILABİLECEK OLASI PROBLEMLER VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Yrd. Doç. Dr. Serap NAZLI*
Ülkemizde gelişimsel rehberlik modeline geçiş süreci 1990'lı yıllarda başlamıştır. M.E.B. Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi 1992 yılında belirlediği 11. ilke gelişimsel rehberlik modeli ile ilgilidir.17 Nisan 2001 tarih ve 24376 sayılı Rehberlik ve psikolojik Danışma Yönetmeliğinin 12. maddesi "... sorunları erken müdahale ve sorunun oluşmamasına yönelik gelişimsel, koruyucu yaklaşım esastır." görüşünü benimsenmiştir. Ülkemizde 2000-2001 eğitim öğretim yılında 1 , 2001-2002 öğretim yılında 3 müfredat laboratuar okulunda gelişimsel rehberlik modeli pilot çalışması yapılmıştır. Bu bildiride, 2 yıllık pilot çalışması süresinde karşılaşılan problemler ve çözüm önerileri üzerinde durulacaktır. Pilot çalışmasında yaşanılan problemler şu şekilde sıralanabilir: 1. Kapsamlı gelişimsel rehberlik ve psikolojik danışma program modelinin ülkemiz için geçerli bir "program tasarısı modelinin" henüz olmayışı çalışmalarda sıkıntı yarattı. Özellikle rehberlik program tasarısının alt yapısını oluşturan ve ulusal düzeyde bütünlüğü sağlaması için MEB tarafından belirlenmesi gereken rehberlik programının genel ilke ve amaçları, rehberlik politikası, uygulama ilke ve stratejileri ve eğitim standartlarının olmayışı sıkıntı oluşturdu. 2. İl düzeyinde İl Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri, RAM ve ildeki psikolojik danışmanlar çalışmaları uzaktan izlemekle yetindiler. 3. Okul düzeyinde psikolojik danışman-öğrenci oranının yüksek oluşu, akademik programda "sınıf rehberliği dersi"nin olmayışı, özellikle 2. kademe sınıf rehber öğretmenlerinin olumsuz tutumları, okulun bütçesinden rehberliğe pay ayrılmamış olması, rehberlik merkezinin personelinin (sekreter ya da memur) olmayışı, rehberlik merkezini yeterli mekan ve araç gerecinin olmayışı çalışmaları olumsuz etkiledi. 4. Başlangıçta, psikolojik danışmanların program anlayışını bilmemeleri sıkıntı oluşturdu ve çalışmalarını planlı yürütmeye uyum sağlamaları uzun zaman aldı. 5.Gelişimsel rehberlik yaklaşımının ana müdahalelerinden birisi sınıf rehberliği dersidir. İlköğretim 1. kademede sınıf öğretmenleri bu müdahalede zorlanmadıkları gibi önerilerde de bulundular. Ancak 2. kademede sınıf rehber öğretmenleri bu müdahalenin amacını kavramada ve uygulamada zorluk çektiler. Psikolojik danışmanlar da sınıf yönetimi
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
115
teknikleri bilmedikleri için sıkıntı yaşadılar. Ayrıca akademik programda bu müdahaleye zaman ayrılmamış olması, uygun bir mekanın bulunmayışı ve etkinlik kitaplarının çok az olması çalışmaları aksatmıştır. 6. Öğretim programının öğrenci merkezli olmayışı, rehberlik programı ile öğretim programının birbirini bütünlemesini ve tamamlamasını zorlaştırdı. Ezbere dayalı, öğrenciyi yeterince dikkate almadan yürütülen öğretim programı öğrencilerin tanınması ve yönlendirilmesinde sıkıntılara neden olduğu gibi, rehberlik programının hedeflerine ulaşmasını da engellediği görülmüştür. İki yıllık bu süreçte yaşanılan problemlerin çoğu ülkemizde kaynakların yeterli olmamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Ancak bunlar aşılamayacak çözüme kavuşturulamayacak problemler değildir ve pilot çalışmasının yürütülmesini ya da yarıda kalmasına neden olmamıştır. Yıl sonu yapılan değerlendirme çalışmaları gelişimsel rehberlik modelinin ülke kaynakları ile uygulanabilir bir model olduğunu göstermektedir. Gelişimsel rehberlik modelinin ülkemizde daha etkili uygulanabilmesi için şu öneriler getirilebilir: 1. MEB rehberlik ve psikolojik danışma programının alt yapısını belirleyip ilan etmelidir. 2. Ülkemize uygun bir "Rehberlik ve psikolojik danışma program tasarısı modeli" belirlenmelidir. 3. Psikolojik danışmanlar, sınıf öğretmenleri, okul yöneticileri ve müfettişler hizmet içi eğitimden geçirilmelidir. 4. Psikolojik danışmanların ve sınıf rehber öğretmeni adaylarının hizmet öncesi eğitimleri yeniden düzenlenmelidir. 5. Okullarda psikolojik danışman-öğrenci oranının yüksekliği giderilmelidir. 6. İlköğretimde anasınıfından itibaren akademik programın içine "sınıf rehberliği dersi" konulmalı, ortaöğretimde bu zaman ders dışı etkinlik olarak bırakılmamalıdır. 7. Okulun bütçesinden en az %10’luk bir pay rehberlik ve psikolojik danışma çalışmalarına ayrılmalıdır. 8. Rehberlik programı için yeterli mekan, araç gereç temin edilmelidir. 9. Öğretim programı öğrenci merkezli yaklaşımla uygulanmalıdır. 10.Ülke genelinde değişik okul ve kademelerde gelişimsel rehberlik uygulamaları yapılarak oradaki çalışmalar da değerlendirilmelidir.
* Balıkesir Üni. Necatibey Eğitim Fak. Eğitim Bil. Böl., Elmek: snazli@balikesir.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
116
YOL GÜVENLİĞİ BİLİNCİNİN GELİŞTİRİLMESİNDE PSİKO-EĞİTSEL BİR PROGRAMIN KULLANILMASI Zafer GÖKÇAKAN* Adnan ERKUŞ* Nurcan GÖKÇAKAN* Zülal ERKAN* Bülent GÜNDÜZ*
Bu çalışma, trafik kazalarının azaltılması, önlenmesi ve kurallara uyma düzeyinin yükseltilmesi konusunda geliştirilen psiko-eğitsel nitelikli bir programın büyük bir sanayi kuruluşu çalışanlarına uygulanmasını içermektedir. Burada, bu programın biten ilk iki oturumuna ilişkin olarak yapılan çalışmalar irdelenecektir. Araştırma grubunu, Mersin ilindeki ATAŞ Rafinerisi’nde çalışan ve sürücü belgesi bulunup fiili olarak araba kullanan 160 kişi oluşturmaktadır. Program, sayıları 8-12 arasındaki kişiden oluşan, grup çalışması şeklinde uygulanmıştır. Her gruba, her biri günde 6 saat süren toplam üç oturumluk çalışma programı hazırlanmıştır. İlgili programın içeriği hazırlanırken “sürücüler kuralları bilmelerine karşın neden onlara uymamakta ve ihlal etmektedirler” sorusuna cevap aranmış ve katılımcıların sadece trafikte değil, ev ve iş yerindeki davranışlarının, tepki ya da tepkisizliklerinin altında yatan psikolojik süreçlerin ele alınması ve farkındalıklarının artırılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Buradan hareketle işte, trafikte, evde ya da yaşamın herhangi bir alanındaki çeşitli durum veya olayları algılama, farkında olma ve yorumlamada etken olan kişilik, algı, dikkat, iletişim, empati, kişiler arası ilişkiler, stres ve başaçıkma gibi konulara yer verilmiştir. Programın I. oturumunda, grup sürecine geçilmeden önce, çalışmaya katılanların davranış örüntüleri hakkında veri elde etmek amacıyla çeşitli ölçme araçları uygulanmıştır. Bunlar: Kısa Semptom Envanteri (KSE), Maslach Tükenmişlik Envanteri (MTE), Rotter’in İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği (RİDKOÖ), Sürekli Öfke-Öfke Tarz Ölçeği (SÖÖTÖ), araştırmacılar tarafından geliştirilen Kuralları İçselleştirme Anketi (KİA) ve Bilgi Formu’dur. Grubun yapılandırılması, kişisel özelliklerin ve kişiler arası ilişkilerde kendilerini nasıl gördüklerinin ev, iş ve trafik düzleminde ele alınması, olay-tepki zincirinde ara süreçler üzerinde durulması ve bilişsel ev ödevleri ilk oturumda yer alan etkinliklerden bazılarıdır.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
117
II. oturumda, insanların olayları düşünme ve değerlendirme biçimi üzerinde daha fazla durularak akılcı olmayan inançların irdelenmesine çalışılmış ve çeşitli egzersizlerle algı, dikkat, iletişim ve empati gibi konulara yer verilmiştir. III. oturum genel olarak engellenme ve stresle başaçıkma konularını içermektedir. Bu oturumun temel amacı, duygu ve düşünceleri tanıma, farkındalığı artırma, etkin ve bilinçli başaçıkma yöntemlerini geliştirme gibi başlıkları içermektedir. Ölçme araçlarının ilk uygulaması sonuçlarına göre, ceza alıp almamada ehliyet süresinin önemli olmaması, trafik kurallarının gerekliliğine inanma ile kuralları içselleştirme puanları arasında anlamlı ve pozitif; trafik kurallarına uyma ile somatizasyon, hostilite ve anksiyete arasında anlamlı ve negatif yönde bir korelasyonun olması veri analizinden elde edilen sonuçlardan bazılarıdır. Çalışmanın diğer sonuç ve bulguları uygulanan program çerçevesinde tartışılmıştır.
* ME.Ü Eğitim Fakültesi, Eğitim Bil. Böl., Elmek: zgokcakan@mersin.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
118
ÖZSAYGI GELİŞTİRME PROGRAMININ LİSE DOKUZUNCU SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÖZSAYGI DÜZEYLERİNE ETKİSİ Naime DOĞRU* Reşat PEKER**
Bu araştırmanın amacı, özsaygı geliştirme programının lise dokuzuncu sınıf öğrencilerinin özsaygı düzeyleri üzerinde etkili olup olmadığını belirlemektir. Yarı-deneysel model uygulanan bu araştırmada, 168 lise dokuzuncu sınıf öğrencisine "Lise Öğrencileri Özsaygı Envanteri" uygulanarak özsaygı düzeyi düşük öğrenciler belirlenmiştir. Tesadüfi örnekleme yöntemi ile 32 öğrenci belirlenerek, 16 öğrenci deney grubuna, 16 öğrenci kontrol grubuna alınmıştır. Deney grubuna katılan deneklere 10 hafta süre ile haftada bir gün 90 dakika süren 10 oturumluk bir özsaygı geliştirme programı uygulanmıştır: Birinci oturumda, tanışma, grup kuralları, güven duygusu; ikinci oturumda, iletişim ve kendini ifade etme; üçüncü oturumda, karşılıklı kabul ve destek; dördüncü oturumda, kendi benliğini olumlu algılama; beşinci oturumda, duyguları tanıma ve ifade etme; altıncı oturumda, kendini değerli hissetme; yedinci oturumda, amaçlarımız; sekizinci oturumda, sorumluluk alma; dokuzuncu oturumda, girişken olma; onuncu oturumda, değerlerimiz ve vedalaşma konulu özsaygı geliştirme programında yer alan etkinlikler uygulanmıştır. Kontrol grubundaki deneklere ise herhangi bir uygulama yapılmamıştır. Özsaygı geliştirme programının uygulanmasının sonunda deney ve kontrol grubundaki öğrencilere "Lise Öğrencileri Özsaygı Envanteri" tekrar uygulanmıştır. Veriler bağımlı ve bağımsız t-testi tekniklerinden yararlanılarak çözümlenmiş ve .05 anlamlılık düzeyi esas alınmıştır. Araştırma bulgularının çözümlenmesi sonucunda, deney grubunun ön test ve son test puan farkları ile kontrol grubunun ön test ve son test puan farkları arasındaki fark anlamlı bulunmuştur. Yani deney grubundakilerin kazanım puanları kontrol grubundakilerden anlamlı şekilde daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca deney grubunun ön test ve son test özsaygı puanları arasındaki fark anlamlı bulunmuştur. Buna karşılık kontrol grubundaki deneklerin ön test ve son test puanları arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Bu sonuç uygulanan özsaygı geliştirme programının etkili olduğunu göstermektedir. * Rehberlik ve Araştırma Merkezi BURSA ** Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Elmek: resatpeker@ixir.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
119
ORTAÖĞRETİM KURUMLARINDA OKUL GÜVENLİĞİ VE ÖĞRENCİ BAŞARISI ARASINDAKİ İLİŞKİ Halil IŞIK*
Okul güvenliği özellikle gelişmiş toplumlar için son yılların en önemli problemlerinden biri olarak belirtilmekte ve konu ile ilgili olarak çok sayıda çalışma yayınlanmaktadır. Ülkemizde ise, okul güvenliğini konu edinen akademik çalışmaların nicelik olarak, birkaç yazar bu işi yapsa da (Dönmez, 2001; Güven, 2002; Dönmez ve Güven, 2002; Güven ve Dönmez, 2002), son yıllarda bir artış olduğu gözlenmektedir. Türkiye’de okul güvenliği konusu ile ilgili bu çalışmalar büyük bir boşluğu doldurmasına karşın, sözü edilen çalışmaların okulların daha güvenli yerler olmasını sağlamaya yeterli olmadığı söylenebilir. Bu nedenle, okul güvenliğine ilişkin olarak bilimsel temellere dayanan çalışmaların nicelik ve nitelikçe daha da artması gerekmektedir. Öğrenci başarısı eğitim ve okul ile ilgili süreçlerin merkezini oluşturmasından dolayı bu çalışmada ortaöğretim kurumlarının okul güvenliği ile öğrenci başarısı arasındaki ilişki ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Çalışmaya temel oluşturacak veriler amaca uygun olarak geliştirilmiş olan "okul güvenliği anketi" lise 2. sınıf öğrencilerine uygulanarak elde edilmiştir. Anket sonuçlarına ek olarak okulun disiplin kayıtları cezalar, uzaklaştırmalar) ve öğretmen-yönetici görüşleri ele alınmıştır. Öğrenci başarısına ilişkin olarak da sınıf geçme/kalma oranları, üniversite giriş sınavı sonuçları ele alınacaktır. Ayrıca okulun büyüklüğü ve diğer özellikleri de kontrol değişkeni olarak ele alınacaktır. Çalışma Çanakkale İl Merkezinde MEB’na bağlı 4 genel liseyi kapsamaktadır. Veriler betimsel istatistiksel yöntemler kullanılarak çözümlenecektir, bu amaçla korelasyon, t-testi ve ANOVA testleri SPSS paket programı aracılığıyla kullanılacaktır. Sonuçların ortaöğretim kurumlarının daha güvenli kurumlar olmaları ve öğrencilerin üst düzeylerde başarılı olduğu kurumlar haline gelmelerine hizmet edecektir.
* Çanakkale Onsekiz Mart Üni., Eğitim Fakültesi, Elmek: hisik2000@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
120
İMAM HATİP LİSESİ KIZ ÖĞRENCİLERİNİN PSİKOLOJİK BELİRTİLERİ İLE CİNSİYET ROLLERİ VE SOSYAL DESTEK DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER Yrd. Doç. Dr. Başaran GENÇDOĞAN*
Bu araştırmada, İmam Hatip Lisesi kız öğrencilerinin psikolojik belirtileri ile cinsiyet rolleri ve sosyal destek düzeyleri arasındaki ilişkileri incelenmiştir. Araştırmada, Kısa Semptom Envanteri (BSI), BEM Cinsiyet Rolleri Envanteri ve Sosyal Destek Envanteri kullanılmış olup, örneklem grubu Sivas il merkezinde bulunan Abdüs Samed Bal İmam Hatip Lisesinde 20012002 eğitim-öğretim yılında öğrenim gören 45 kız öğrenciden oluşmuştur. Araştırmanın verileri değerlendirmesinde, Pearson 2 analizi, t Testi, varyans analizi ve LSD testindenχKorelasyon analizi, yararlanılmıştır. Psikolojik belirti puanları ile BEM Cinsiyet Rolleri Envanterinin erkeklik ve kadınlık alt boyut puanları arasında anlamlı bir ilişki çıkmamış olup, Sosyal Destek Envanterinin arkadaşlardan ve aileden algılanan sosyal destek puanları arasında ters yönde p<0.05 önem düzeyinde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. BEM Cinsiyet Rolleri Envanterinin erkeklik alt boyutu ile Sosyal Destek Envanterinin arkadaşlardan ve aileden algılanan sosyal destek puanları arasında ters yönde p<0.05 önem düzeyinde anlamlı bir ilişki bulunmuş olup ve kadınlık alt boyut puanları arasında anlamlı bir ilişki çıkmamıştır. Cinsiyet rolü durumları arasında, psikolojik belirti düzeyine göre p<0.05 önem düzeyinde anlamlı farklar bulunmuştur. Psikolojik belirti düzeyi en az sağlıksız olan grubun, erkeksi cinsiyet grubundaki kızlar olduğu bulunmuştur. Psikolojik belirti düzeyi açısından aileden ve arkadaşlardan algılanan sosyal destek düzeyi açısından, psikolojik belirti düzeyi sağlıklı olanların lehine p<0.05 önem düzeyinde anlamlı farklar bulunmuştur. Cinsiyet rolleri arasında ise, kişiler arası ilişkilerde duyarlılık psikolojik belirti durumu ve arkadaşlardan algılanan sosyal destek açısından p<0.05 önem düzeyinde anlamlı farklar bulunmuştur.
* Atatürk Üniversitesi K.K. Eğitim Fakültesi, Elmek: basaran@atauni.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
121
SOSYAL KAYGI DÜZEYİ YÜKSEK VE DÜŞÜK ERGENLERİN ANA BABA TUTUMLARINA İLİŞKİN NİTEL BİR ÇALIŞMA Yrd. Doç. Dr. Zülal ERKAN*
Bu araştırmanın amacı, sosyal kaygı düzeyi yüksek ve düşük ergenlerin ana baba tutumlarını belirlemektir. Sosyal kaygı düzeyi yüksek (altı öğrenci) ve sosyal kaygı düzeyi düşük (altı öğrenci) toplam 12 öğrenci ile anne baba tutumlarını belirlemeye yönelik görüşmeler yapılmıştır. Öğrencilerin sosyal kaygılarını belirlemek amacıyla Watson ve Friend (1969) tarafından geliştirilen Erkan (20002) tarafından Türkçe’ye uyarlama çalışmaları yapılan Olumsuz Değerlendirilmekten Korkma (ODK) ile Sosyal Kaçınma ve Huzursuzluk (SKH) Ölçekleri; öğrencilerin kendi ana baba tutumları ile ilgili bilgilere ulaşmak için ise araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre sosyal kaygı düzeyi yüksek öğrencilerin ailelerinde sosyal kaygı düzeyi düşük öğrencilerin ailelerine göre daha fazla otoriter ve koruyucu tutumlarla karşılaştıkları söylenebilir.
* Mersin Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, EPH ABD, Elmek: zulaler@mu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
122
ERGENLERİN UMUTSUZLUK DÜZEYLERİNİN BAZI SAĞLIK DAVRANIŞLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ Makbule SOYER* Süleyman AVCI* Tuncay AKINCI*
Ergenlerde umutsuzluğun, sağlık davranışları ve gelişim algısı açısından incelenmesi amaçlanan bu çalışma, tanımlayıcı türde bir araştırmadır. Araştırmanın örneklemini, 2001-2002 öğretim yılı bahar yarıyılında İstanbul ili Kartal ve Maltepe ilçelerinde, tesadüfü örnekleme yoluyla seçilmiş dört liseye devam eden 200 kız ve 170 erkek olmak üzere toplam 370 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın bağımlı değişkenine yönelik bilgiler “Beck Umutsuzluk Ölçeği” ile bağımsız değişkenlere yönelik bilgiler araştırmacı tarafından geliştirilen “Sağlık Davranışı Belirleme Formu” aracılığıyla toplanmıştır. Veriler, SPSS 10.0 paket programı kullanılarak, ortalama, standart sapma, tek yönlü varyans analizi kullanılarak analiz edilmiştir. Analizlerde hata payı .05 olarak alınmıştır. Öğrencilerin umutsuzluk düzeyi günlük hayatlarında gösterdikleri sağlık davranışları açısından incelenmiştir. Buna göre: Farklı beslenme durumuna sahip öğrencilerin umutsuzluk puanları arasında fark olup olmadığına bakılmıştır. Buna göre, düzensiz ve dengesiz beslenenlerin umutsuzluk düzeyi anlamlı bir şekilde düzenli ve dengeli beslenenlerden, düzensiz beslenenler veya dengesiz beslenenlerden daha yüksek bulunmuştur. Düzenli ve dengeli beslenenler, düzensiz beslenenler ve dengesiz beslenenlerin umutsuzluk puanları arasında ise anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Hiç spor veya egzersiz yapmayanların umutsuzluk puanı, bir sporu sürekli olarak yapanlar ve haftada belirli süre egzersiz yapanlarından anlamlı bir şekilde yüksek bulunmuştur. Bir sporu sürekli olarak yapanlar ve haftada belirli süre egzersiz yapanlar arasında ise umutsuzluk puanı açısından anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Dişlerini hiç fırçalamayanlar umutsuzluk puanı günde iki kez fırçalayanlardan anlamlı bir şekilde yüksek bulunmuştur. Dişlerini günde bir defa fırçalayanlarla hiç fırçalamayanlar ve günde iki defa fırçalayanlar arasında ise umutsuzluk puanı açısından anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Öğrencilerden sırlarını paylaşacak arkadaşı olmayanların umutsuzluk puanı, arkadaşı olup boş zamanlarını ailesi ile geçirmekten hoşlananlar ve arkadaşı olup boş zamanlarını arkadaşları ile geçirmekten hoşlananlardan anlamlı bir şekilde yüksek bulunmuştur. Arkadaşı olup boş zamanlarını ailesi ile geçirmekten hoşlananlar ve arkadaşı olup boş
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
123
zamanlarını arkadaşları ile geçirmekten hoşlananlar arasında ise umutsuzluk puanı açısından anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır . Öğrencilerden sigara ve alkol kullananların umutsuzluk puanı, sigara ve alkol kullanmayanlardan anlamlı bir şekilde yüksek bulunmuştur. Sigara ve alkolden birini kullananlarla, sigara ve alkol kullanmayanlar ve her ikisini birden kullananlar arasında umutsuzluk puanı açısından anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Öğrencilerden kilosunu yaşına göre fazla algılayanların umutsuzluk puanı, kilosunu yaşına göre uygun algılayanlardan anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Kilosunu yaşına göre az algılayanlarla, yaşına göre uygun algılayanlar ve yaşına göre fazla algılayanlar arasında ise umutsuzluk puanı açısından anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Cinsiyetler arasında umutsuzluk puanı açısından anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Düzenli uyuyanlarla, düzensiz uyuyanlar arasında umutsuzluk puanı açısından anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.
* Marmara Üniversitesi, Sağlık Eğitim Fakültesi, Elmek: makbules@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
124
İNSAN İLİŞKİLERİNDE YANLIŞ KULLANILAN BAZI KAVRAMLAR: SAYGI, ELEŞTİRİ VE DİSİPLİN İbrahim YILDIRIM*
İnsan ilişkilerinde sık ve yanlış kullanılan saygı, eleştiri ve disiplin kavramları incelenerek, bu yanlış kullanımlarının insan ilişkilerini olumsuz etkilediği, kişiler arası çatışmalara neden olduğu vurgulanmaktadır. Daha sonra da bu kavramların gerçek ve doğru anlamları verilerek, insan ilişkilerinde nasıl kullanılmaları gerektiği örneklendirilmektedir. Örneklerle: saygı adına bireyden itaatin istendiği; eleştiri adına bireyin suçlanıp yargılandığı, aşağılandığı, azarlandığı; disiplin adına bireyin davranışlarının "zapturapt" altına alınmasının anlaşıldığı vurgulanmaktadır. Bu şekilde kavramların yanlış anlaşılıp yanlış kullanılmasının öğretmenöğrenci, anne baba-çocuk, ast-üst ilişkileri açısından sakıncaları belirtilmektedir.
* Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi PDR ABD, Elmek: iyil@hacettepe.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
125
OKULLARIMIZDA YAYGIN BİR SORUN: AKRAN ZORBALIĞI Metin PİŞKİN*
Amaç: Bu araştırma Ankara’da farklı sosyo-ekonomik düzeyi temsil eden ilköğretim okullarında zorbalık olgusunun sıklığını ortaya koymak, hangi zorbalık türünün en kadar yaygın olduğunu belirlemek, zorbalık yapan ya da zorbalığa uğrayan öğrenciler arasında cinsiyet ve sosyo-ekonomik düzey farkının olup olmadığını saptamak, zorbalık eylemlerinin okulun daha çok hangi bölgesinde ve ne zaman yapıldığını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma 4. 5. 6. 7. ve 8. sınıfa devam eden 1154 ilköğretim okulu öğrencisi üzerinde gerçekleştirilmiş betimsel bir çalışmadır. Araştırmada veri toplama amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen “Akran Zorbalığı Soru Listesi” kullanılmıştır. Zorba ve kurban öğrencilerin saptanmasında yabancı literatürde son yıllarda üzerinde görüş birliğine varılan ölçüt kullanılmıştır. Buna göre herhangi bir zorbalık türünü haftada en az bir kez yapan öğrenciler zorba, herhangi bir zorbalık türüne haftada en az bir kez uğrayan öğrenciler ise kurban olarak tanımlanmıştır. Sıklığa ilişkin veriler yüzdelikler halinde belirlenmiş, değişkenler arasındaki farkların anlamlılığının test edilmesinde ise parametrik olmayan istatistiksel bir teknik olan Kay-Kare testi kullanılmıştır. Bulgular: Bulgular genel olarak zorbalık eylemlerine karışan öğrencilerin oranının hiç de küçümsenemeyecek düzeyde olduğunu ortaya koymaktadır. Elde dilen sonuçlar zorbalığa uğrayan öğrencilerin (kurban) oranının %35, hem zorbalığa uğrayan hem de yerine göre zorbalık yapan öğrencilerin (zorba-kurban) oranının %30, sadece zorbalık yapan öğrencilerin oranının ise %6 olduğunu göstermektedir. Sonuçlar ayrıca, öğrencilerin %34’ünün fiziksel zorbalığa, %29’unun sözel zorbalığa, %21’inin dolaylı zorbalığa (izolasyon), %11’inin ise eşyalarına zarar verilmek suretiyle zorbalığa uğradıklarını ortaya koymaktadır. Gerek zorba gerekse zorba-kurban grupta erkek öğrencilerin, kurban grupta ise kız öğrencilerin oranı anlamlı biçimde yüksek bulunmuştur. Sosyo-ekonomik düzey (SED) açısından incelendiğinde, kurban öğrencilerin oranı SED açısından farklılaşmazken, zorba öğrencilerin en fazla üst SED’de, zorba-kurban öğrencilerin ise en fazla alt SED’de oldukları görülmüştür.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
126
Bulgular ayrıca, öğrencilerin en fazla sınıf arkadaşlarının zorbaca söz ve eylemlerine uğradıklarını (%52), en fazla tek bir erkek öğrencinin (%54), ikinci sırada ise bir grup erkek öğrencinin zorbalığına uğradıklarını (%35) göstermektedir. Öğrenciler zorbalığa en fazla teneffüslerde (%77) ve dersler bittikten sonra (%41) uğradıklarını, zorbalığa uğrayanların uğradıkları bu söz ve eylemleri en fazla sınıf arkadaşlarıyla (%44) paylaştıklarını, öğretmenlerine söyleyenlerin oranının (%37) okul rehber öğretmenine (%17) söyleyenlerin oranından çok daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Zorbalığa uğrayan öğrenciler, zorbalık sonrası en fazla desteği arkadaşlarından (%61), ikinci sırada ise anne-babalarından (%39) gördüklerini belirtmişlerdir. Rehber öğretmenden destek gördüklerini belirtenlerin oranının ise sadece %16 olması düşündürücüdür. Sonuç: Bu araştırma bulguları okullarımızda akran zorbalığı olgusunun ciddi boyularda olduğunu göstermektedir. İlk kez 1970’li ve 1980’li yıllarda İskandinav ülkelerinde incelenmeye başlanan zorbalık olgusu 1990’lı yıllarda özellikle Avrupa topluluğu ülkelerinde büyük çaplı araştırmalara konu olmuştur. Ülkemizde ise bu konuda yapılan çalışmaların sayısı son derece sınırlıdır. Elde edilen bulgular üzerinde daha güvenilir yorumlara ulaşabilmek için çok sayıda araştırmaya gereksinim vardır. Öneriler: Okullarda zorbalık sorununu asgariye indirebilmek için tüm okul personelinin ve ailelerin bu sorunla hep beraber mücadele etmesi gerekmektedir. Bu nedenle bir yandan başetme stratejileri uygulanırken bir yandan da okul personelinin duyarlılıkları artırılmalı ve okulda gerekli önlemler alınmalıdır. Bu süreçte okullarda çalışan psikolojik danışmanlara da kuşkusuz önemli görevler düşmektedir.
*Ankara Üniversitesi, Eğitim Bil. Fak., Rehb. ve Psikolojik Danışmanlık ABD
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
127
SOSYAL BİLİMLERDE KULLANILAN “BAZI DEĞİŞKENLER” KAVRAMININ BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNDOĞDU* Bilimsel çalışmada tekrar edilebilirliğin sağlanması ve buna dayalı olarak yapılan çalışmanın doğruluğunun ya da yanlışlığının diğer araştırmacılar tarafından değerlendirilebilmesi için yöntembilimsel olarak değişkenlerin doğru ve açık biçimde ele alınmasını gerektirmektedir. Genelde sosyal bilimlerin, özelde de psikolojinin alt alanlarının konusu olan insan davranışlarının yordanması, ilgili değişken sayısının çok fazla ve değişkenler arasındaki ilişkinin de karmaşık olması nedeniyle değişken seçiminin daha dikkatli yapılmasını ve araştırmalarda kullanılan değişkenlerin açık biçimde ele alınmasını, işe vuruk tanımların daha net yapılmasını gerektirmektedir. Bu araştırmanın amacı, sosyal bilimlerde, özellikle de psikolojik danışma alanındaki araştırmalarda yaygın olarak kullanılan “bazı değişkenler” kavramının içeriğinin incelenmesi ve insan davranışlarının nedeni (bağımsız değişken) olarak bir grup değişkeni ifade eden bu kavramın daha açık tanımlanması ve yöntembilimsel yetersizliğin giderilmesidir. Bu amaca yönelik olarak, başlığında “bazı değişkenler” terimi kullanılan Türkiye’deki çeşitli üniversitelerde hazırlanmış 57 yüksek lisans ve 20 doktora tezi, ulusal kongrelerde sunulmuş 28 bildiri ve ulusal hakemli dergilerde yayımlanmış 21 makale olmak üzere toplam 126 araştırma incelenmiştir. İnceleme sonucunda bazı değişkenlerin tanımlanması, bu araştırmaların değişkenlerle ilgili yöntembilimsel yaklaşımlarının belirlenmesi ve bu yaklaşımların yetersizliklerinin ortaya çıkarılması ve alanda kullanılmakta olan belirsiz değişkenlerin belirgin işe vuruk tanımlarının yapılması için altyapı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bulgular, “bazı değişkenler” kategorisinde cinsiyet (†) ve yaş (D) değişkenlerinin oldukça yaygın kullanıldığını gösterirken, her araştırmanın konusuna göre tamamen o araştırmaya özgü olan değişkenlere de rastlanmaktadır. Bunun yanında araştırma problemiyle ilişkili görünmeyen ancak araştırmadaki bağımsız değişken sayısını artırmak amacıyla kullanıldığı düşünülen bir çok değişkenin de bu araştırmalar kapsamında ele alındığı gözlenmiştir. Bulgular, psikolojik danışmada araştırma yöntemi ve değişkenler yönünden tartışılmıştır.
*Mersin Üniversitesi, Elmek: gun@hacettepe.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
128
KENDİNİ AÇMA (SELF DİSCLOSE)NIN KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDE OYNADIĞI ROLÜN YUNUS EMRE DÜŞÜNCESİNDE İFADE EDİLME BİÇİMLERİ Enver SARI*
Türk toplumunu derinden etkileyen ünlü Türk düşünürü Yunus Emre varlığın özü arayışında kişisel olgunluğa önem vermektedir. Yunus Emre'nin düşüncesinde kişisel olgunluk içinde kendini açma özellikleri yer almaktadır. Bu araştırmanın amacı Yunus Emre düşüncesinde kendini açma özelliklerinin yeri ve önemini belirlemektir. Yunus Emre düşüncesinde kendini açma özelliklerinin belirlenmesi Türk toplumunun kendini açma örüntülerinin anlaşılmasında önemli veriler sağlayacaktır. Araştırmanın yöntemi betimsel yöntemdir. Araştırmada veriler Yunus Emre öğretileri ile ilgili yazılı kaynaklardır. Yunus Emre ile ilgili yazılı kaynaklar kendini açma kavramı doğrultusunda taranmıştır. Yunus Emre düşüncesinde kendini açma kavramının belirlenmesi Derlega (1987)'nın kendini açma'nın kişiler arası ilişkilerde oynadığı beş rol doğrultusunda belirlenmiştir.Yunus Emre düşüncesinde kendini açma kavramının belirlenmesinde ölçüt alınan beş rol aşağıdaki gibi belirlenmektedir (Derlega 1987). 1.Anlatım (Expression):Katarsis ya da duyguları, düşünceleri ifade etme. 2.Benlikte İçsel Açıklık (SelfClarification):Kişinin başka bireylerin inanç ve görüşleri hakkında konuşurken kendi durumunu açıklıkla kavrayabilmesi. 3.Sosyal onay (Social validation):Sosyal onay kişinin diğer insanlardan geri bildirim sağlayarak ben kavramını saptamasını veya değiştirmesini sağlar. 4.İlişki Gelişimi (Relationship Development):Yakın bir ilişkinin şekillenmesinde bir araç olarak kişisel bilgi paylaşma. 5.Sosyal Kontrol:Mahremiyetin sağlanması ve başkalarına aktarılan kişisel bilgilerin riskini azaltmak. Bu araştırmada yukarda belirtilen ölçütler doğrultusunda kendini açma'nın kişiler arası ilişkilerde oynadığı rolün Yunus Emre düşüncesinde ifade edilme biçimleri incelenmiştir. Yunus Emre düşüncesinde kişiler arası ilişkilerde kendini açma anlatım özelliği olarak şöyle ifade edilmektedir. Söz ola kese savaşı,söz ola bitire başı Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz! Araştırmanın kapsamında yukarda belirtildiği gibi şiirlerden örnekler verilerek kendini açma'nın kişiler arası ilişkilerde oynadığı rolün Yunus Emre düşüncesinde ifade edilme
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
129
biçimleri incelenmiştir. Araştırmadan elde edilen veriler doğrultusunda Yunus Emre düşüncesinin temel varsayımları dolayısıyla Türk insanın psikolojik özellikleri daha iyi anlaşılarak batılı psikolojik danışma yaklaşımlarının Türk kültürüne yabancı kültürel etmenleri daha iyi belirlenebilecektir. Türk toplumunda yaşayan insanların kişisel özellikleri anlaşıldıkça kültürler arası psikolojik danışma veya psikoterapi modelleri oluşturmak kolaylaşacaktır.
* KTÜ, Giresun Eğitim Fakültesi, Elmek: enversari@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
130
REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA HİZMETLERİNDE YUNUS EMRE DÜŞÜNCESİ VE ŞİİRLERİNDEN YARARLANMA VE PROGRAM GELİŞTİRME Doç. Dr. Yaşar ÖZBAY*
Bu çalışma Anglo-sakson batı kültürüne sıkıştırılmış psikolojik danışma hizmetlerini yerel-kültürel zemine çekme çabasının ürünü olarak ortaya çıkmış ve Yunus Emre gibi bir halk ozanı veya düşünüründen psikolojik hizmetler kapsamında nasıl yararlanılabileceğinin yol haritasını belirlemeyi amaçlamaktadır. Türkiye’de psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri yaklaşık 50 yıllık bir geçmişe sahip olmasına ve daha çok okul eksenli çalışmalar ile eğitim sistemi içerisinde yerleşmeye ve tutunmaya çalışmasına rağmen, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerine gelecekte farklı bir perspektif kazandırma gereği bir çoklarınca dillendirilmektedir. Bu anlamda, Yunus Emre, Mevlana ve Hacı Bektaşi Veli gibi Anadolu düşünür-erenlerinin yaptıkları hizmetlerin sosyal psikolojinin verilerini de ele alarak yeniden yorumlamak ve canlandırmanın alana katkısının oldukça fazla olacağı inancı bu ve benzeri çalışmaların yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Yunus Emre özellikle bu açıdan başlangıç ve işlenmesi kolay bir kaynak olmaktadır. kişiler arası ilişkilerden depresif eğilimlere kadar bir çok psikolojik problemlilik çerçevesinde Yunus Emre düşüncesinden yararlanmanın yolları bu çalışma kapsamında ele alınmaktadır. Yunus Emre mistik söylemden öteye psikolojik iyi olmanın temel kriterlerini günlük ve şiirsel bir dille ifade ederek, normal insanın bu anlamda kullanabileceği geniş bir kaynak oluşturmaktadır. Yunus Emre’nin düşünce felsefesinden hareketle iletişim, irade eğitimi, rasyonel duygusallık-duygusal tutarlılık, kendini açma, kişiler arası duyarlılık, öz-bilinç/farkındalılık, bireysellik, etkili sosyallik ve vatandaşlık yanında çocuk ve ergen ruh sağlığı açısından kullanılabilecek ve bu konulara yönelik geliştirilebilecek rehberlik programlarına zemin teşkil edebilecek bir zenginlikte olduğu farklı boyutlarıyla bu çalışma sınırları içerisinde işlenecektir.
* KTÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon, Elmek: yozbay@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
131
ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLARDA MÜKEMMELİYETÇİLİK Arş. Gör. Özlem MISIRLI TAŞDEMİR*
Bu araştırmanın amacı mükemmeliyetçilikle ilgili teorik görüşleri, yapının ölçümünde kullanılan ölçeklerden bazılarını ve üstün yeteneklilerde mükemmeliyetçilikle ilgili deneysel bulguları incelemektir. Bir çok psikolojik problemle ilişkili bulunan mükemmeliyetçilik, üstün yetenekli olarak tanımlanan çocuklar ve ergenler ile ilgili önemli bir özellik olarak ele alınmaktadır. Mükemmeliyetçilikle ilgili çalışmalarda öncelikli problem yapının tutarsız tanımlamaları olarak görülmektedir. Genel olarak mükemmeliyetçilik, mükemmelin altında seyreden her şeyi kabul edilmez olarak görme eğilimidir. Özellikle üstün yetenekliler ile ilgili yapılan çalışmalarda mükemmeliyetçiliğin sağlıklı ve sağlıksız boyutları tartışılmaktadır. Bir çok çalışma üstün yetenekli çocukların uyumsuzluk, düşük benlik saygısı, erteleme, başarısızlık, mesleki kararsızlık, depresyon, cesaretsizlik ve umutsuzluk gibi duygusal karışıklıklar yaşayan mükemmeliyetçi bir grup olduklarını belirtmektedir. Son zamanlara kadar mükemmeliyetçiliği ölçme amacıyla kullanılan ölçeklerin sınırlı olduğu görülmektedir. Mükemmeliyetçiliğin değerlendirilmesine yönelik ilk ölçekler kendine yönelik davranışlara odaklanmış tek boyutlu ölçeklerdir. Her ikisi de aynı adı taşıyan (Çok Boyutlu Mükemmeliyetçilik Ölçeği – Multidimensional Perfectionism Scale) son ölçekler mükemmeliyetçiliği çok boyutlu olarak ele almaktadır. Mükemmeliyetçiliğin genel olarak bireyin performansına yönelik aşırı derecede yüksek standartlar ve beklentilerle ilişkili düşünceler ve davranışların birleşimi olarak tanımlanması geniş ölçüde kabul ediliyorken, son yıllarda çok boyutlu mükemmeliyetçilik ölçeklerinin geliştirilmesi ile beraber mükemmeliyetçiliğin psikodinamikleri tartışılmaya başlanmıştır. Son araştırmalarla birlikte Çok Boyutlu Mükemmeliyetçilik Ölçeği’nin akademik olarak üstün yetenekli çocuklar ve ergenlerdeki mükemmeliyetçilik yapısının ölçümü için kullanımı desteklenmiştir. Ülkemizde ise mükemmeliyetçiliğin depresyon, stres, öfke ve yeme bozuklukları ile ilişkilerine yönelik yapılmış araştırmalar bulunmaktadır. Üstün yetenekli çocuklar ve ergenlere yönelik yapılmış araştırmalarda mükemmeliyetçilik ele alınmamış bir konudur. Araştırmacının üstün yetenekli çocuklarda mükemmeliyetçilik sınıflaması ve üstün yetenekli çocuklardaki mükemmeliyetçiliğin bazı psikolojik problemlerine yönelik çalışmaları devam etmektedir.
*KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi, PDR Anabilim Dalı, Elmek: zmsrl@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
132
MESLEKİ DOYUM KAYNAKLARI FARKLI OLAN ÖĞRETMENLERİN ÖZETKİLİLİK VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Doç. Dr. Sırrı AKBABA*
Öğretmenler üzerinde yapılan bu araştırmada; öğretmenler, mesleki doyum kaynaklarının farklı oluşlarına göre on (10) gruba ayrılmışlardır. Bu on grup öğretmenin öz etkililik düzeyleri arasında önemli bir farkın olmadığı, bununla birlikte tükenmişlik düzeyleri arasında önemli farklılıkların olduğu bulunmuştur. Bu bulgulara ulaşmak için verilerin analizinde SPSS programı kullanılarak; varyans analizi ve anlamlılık testlerinden yararlanılmıştır.
*Atatürk Üni., Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, Elmek: sirriakbaba@mynet.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
133
İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞLERİNİN REHBER ÖĞRETMENLERİN DENETİMİNE İLİŞKİN YETERLİK ALGILARI Yrd. Doç. Dr. Burhanettin DÖNMEZ* Yrd. Doç. Dr. Alim KAYA* Öğr. Gör. Asım ÇİVİTCİ*
GİRİŞ: Eğitimde niteliğin yükseltmenin önkoşullarından biri, eğitimin çeşitli uzmanlık alanlarındaki personelin; öğretmenlerin, okul yöneticilerinin, müfettişlerin, rehber öğretmenlerin amaca uygun olarak hizmet öncesinde ve daha sonra da çalışılan kurumun amacı, öğretim kademesi ve görevin gerekleri doğrultusunda hizmet içinde yetiştirilmeleridir. Bu bağlamda denetim etkinliklerinin amacına ulaşabilmesi için müfettişlerin denetledikleri alana ve hizmetlere ilişkin yeterli bilgi birikimine sahip olmaları beklenir. AMAÇ: Bu araştırmada amaç, ilköğretim müfettişlerinin, ilköğretim okullarında görev yapan rehber öğretmenlerin çalışmalarını değerlendirmede kendilerini ne derece yeterli algıladıklarını ve algılarının çeşitli değişkenlere göre(mezun oldukları kurum, lisans üstü eğitim, kıdem, PDR alanına ilgi, PDR alanında çalışmayı tercih etme durumları) fark gösterip-göstermediğini saptamaktır. YÖNTEM: Bu amaca uygun olarak seçilen örneklem, MEB tarafından Isparta ilinde düzenlenen hizmet içi eğitim programına katılan, çeşitli illerde görevli 227 ilköğretim müfettişinden oluşmaktadır. Ölçme aracı araştırmacılar tarafından geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Ölçme aracı geliştirilirken, ilgili mevzuat gereğince, rehber öğretmenlerin teftişinde kullanılacak formda belirtilen değerlendirme ölçütleri esas alınmıştır. Her soruya verilen yanıtların frekans, aritmetik ortalama ve standart sapmaları bağımsız değişkenlere göre bir tabloda verilmiş ve yorumlanmıştır. Verilerin analizinde tek yönlü varyans analizi ve t testi tekniklerinden yararlanılmıştır. BULGULAR: Araştırma bulguları genel olarak değerlendirildiğinde, ilköğretim müfettişlerinin kendilerini hiç ya da çok az yeterli buldukları bir konu bulunmamaktadır. İlköğretim müfettişleri rehberlik servislerinin donanımı, bakımı ve temizliği, yönetici, öğretmen ve diğer personelle işbirliği sağlama, verilen görevi zamanında yapma, öğrencileri PDR hizmetleri konusunda bilgilendirme, öğrencilere örnek olma, güvenlerini kazanma, iyi davranışlar kazandırma, kendilerini yetiştirme, mesleki yayınları izleme, mevzuatı kavrama, törenlere, mesleki toplantılara ve eğitici kol etkinliklerine katılma, velilerle iyi ilişkiler kurma, çevreyi tanıma,
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
134
mesleki konularda çevreden yararlanma, öğretim yılı sonu raporunu hazırlama ve aksaklıkları giderici teklifler getirme konularında rehber öğretmenleri değerlendirmede kendilerini çoğunlukla ya da tamamen yeterli algılamaktadırlar. İlköğretim müfettişlerinin rehber öğretmenleri değerlendirirken kendilerini kısmen yeterli algıladıkları konular ise psikolojik tedavi görmesi gereken öğrencileri sağlık kurumlarına göndermeyle ilgili iş ve işlemler, üstün zekalı, üstün yetenekli ve özel eğitime gereksinimi olan öğrencileri saptama ve bunlarla ilgili iş ve işlemleri yapma gibi daha fazla uzmanlık gerektiren işlerdir. Bağımsız değişkenlere göre gruplar arasında birkaç istisna dışında anlamlı farklar gözlenmemiştir.
*İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Elmek: bdonmez@inonu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
135
ORTA DERECELİ OKULLARDA GÖREV YAPAN BRANŞ ÖĞRETMENLERİN STRESLE BAŞA ÇIKMA STRATEJİLERİYLE İŞDOYUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ Ayşegül SOYSÜREN*
GİRİŞ: İnsan doğumundan ölümüne kadar, yakın ve uzak çevresindeki insanlarla ve toplumsal kurumlarla sürekli etkileşim halindedir. Bu etkileşim süreci bireyin birtakım davranışlar geliştirmesini sağlar. Davranış değişikliği rastlantılarla gerçekleşebileceği gibi örgün eğitim sayesinde planlı bir biçimde de gerçekleşebilir. Ulusal kalkınmaya katkıda bulunmayı amaçlayan bir eğitim sisteminin önemli işlevleri vardır (Başaran, 1992, s.149). Her şeyden önce eğitim, yapılan işin nitelikli olmasında büyük öneme sahiptir. Hızlı endüstrileşmeyle birlikte iş yaşamının yoğunlaşması, çalışan bireylerin çoğalması ve çalışma koşullarının zorlaşmasıyla sorunlarda artmıştır. Toplumsal değişme hızının gittikçe artması üzerine, hızla değişen ve karmaşık hale gelen toplumda insanın yaşamında sıkıntı, kaygı, üzüntü, gerginlik, bunalım, isteksizlik hakim olmuştur. Bu açıdan bakıldığında "stres", organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanması ile ortaya çıkan bir durumdur (Baltaş, 2000, s.23). Yapılan araştırmalar yapılan işle hayattan alınan doyum arasında paralellik olduğunu ortaya koymaktadır. Okulun toplum ve insan yaşamı üzerindeki büyük etkisi nedeniyle, öğretmenlik mesleğine, öğretmenlere ilgi yoğunlaşmıştır. Eğitim kurumlarının temel öğesi olan öğretmenler değişen ve sorunları artan toplumdan psikolojik olarak direk etkilenmekte ve bu etkiyi mesleki yaşantılarına da yansıtmaktadırlar. Yüzyılın başında S. Freud, "İnsanın sağlığını koruyan iki faktör vardır. İşini sevmesi ve hayatı sevmesi", demiştir. Hans Selye ise streslerle başaçıkabilmenin reçetesini ºöyle yazmıştır: "Stresten kurtulmak için görevinizi en iyi şekilde yapın". Yani iş hayatı ve sağladığı doyum, bireyin beden ve akıl sağlığıyla doğrudan ilişkilidir (Baltaş, 2000, s.76). AMAÇ Bu çalışmada, orta dereceli okullarda görev yapan öğretmenlerin stres yaşantılarında kullandıkları başaçıkma stratejileriyle iş doyum düzeyleri arasındaki ilişki incelenmeye çalışılmıştır. YÖNTEM: Araştırmanın örneklemi, alt, orta ve üst sosyo-ekonomik düzeye sahip olan okullardan seçilen 2 alt, 2 orta, 2 üst sosyo-ekonomik düzeye sahip toplam 6 okul, 150 öğretmen evrenden seçilmiştir. Veri Toplama Araçları Araştırmada, öğretmenlerin stres yaşantılarında kullandıkları başaçıkma stratejilerini belirlemek üzere Aysan (1988), tarafından
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
136
geliştirilen "Stres Yaşantılarında Kullanılan Başaçıkma Stratejileri Ölçeği", öğretmenlerin mesleki doyum düzeylerini saptamak için, Şahin (1999) tarafından geliştirilen "İş Doyumu Ölçeği", öğretmenlerin nitelikleri hakkında bilgi toplamak için ise, araştırmacı tarafından geliştirilen "Kişisel Bilgi Formu" kullanılmıştır. Verilerin Analizi Verilerin analizi hala yapılmakta olup sonuçlar kongrede sunulacaktır.
* Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi PDR Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi, Elmek: mevlut_31@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
137
PROBLEM ÇÖZMEDE ZORUNLU ALAN ANALİZİNE İLİŞKİN BİR ÖRNEK Prof. Dr. Mustafa KILIÇ*
Zorunlu alan analizine örnek olarak Ayşe’nin sorununu ele alabiliriz. Soruna çözüm bulmak onun amacıdır. Ayşe amacının ne olduğunu gördüğünde çözüme ulaşmasını engelleyen güçleri ve yardım eden kolaylaştırıcı güçleri görecektir. 1. PROBLEMİ BELİRLE VE AÇIKLIĞA KAVUŞTUR Danışan: Çaresizlik içindeyim ve işlerin altında eziliyorum. 1.a) Problemi çözülebilir olarak görülecek bir şekilde ifade et. Çözümsüz Problem: Hayatım çok karışık Çözülebilir Problem: 1.b) Danışanın problemini sahiplendiğinden emin olunuz. Sahiplenilmemiş Problem: “Evlilik işlerinde benden çok şeyler bekleniyor”. Sahiplenmiş Problem: 1.c) Danışanın problemini somut olarak ifade etmesini sağla Genel: “Ev yaşamına ilişkin işler bozuk gidiyor ”. Somut: 1.d) Problemi küçük çalışabilir parçalara böl. Genel Problem: “İş yükünün altında ezildim”. Problemin Ayrıştırılmış Parçaları: 2. Problemlerin Dikkate Alınmasındaki Öncelikleri Belirle. Yıkıcı Güçler:(Temel Problemler) Yapıcı Güçler:(Temel kaynaklar) 2.a) Kendi kontrolünüzün altında olan problemleri seçin. 2.b) Zorlayan problemlere ve kriz durumlarına öncelik ver. 2.c) Göreceli olarak daha kolayca üstesinden gelinebilecek problem ya da alt problemlerin seçilmesi. 2.d) Uğraşıldığında genel bir iyileşme sağlayacak olan problem veya alt problemleri seç. 2.e) Daha az ciddi problemlerden, daha ciddi problemlere doğru ilerle. 3. İŞE YARAR AMAÇLAR OLUŞTUR. Problem: “Evlilik yaşantısından, çocuk bakımından bunaldım ve eşimle de ilişkim zedelendi”. Amaç: Ev yaşamımı düzene sokmak ve eşimle olan sorunlarımı kaldırmak istiyorum. 3.a) Amacı olabildiğince işe yarayabilecek bir şekilde ifade et. İşe yaramaz amaç: Evlilik yaşamı dünyasını değiştirmek istiyorum. İşe Yarar Amaç: “Hayattan almak ve eşime de zaman ayırmak istiyorum”. 3.b) Danışanın amacı benimsediğinden emin ol.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
138
Benimsenmemiş Problem: “Eşler sorunları paylaşmalıdır. Benimsenmiş Problem: “Ayrıntılar uğraştığımdan, ağır yükü kendim yarattım. 3.c) Danışanın amaçlarını somut olarak ifade etmesini sağla. Zayıf: Şartları düzeltmek istiyorum. Hala zayıf: Kendimi düzeltmek istiyorum. Daha İyi: Aile yaşamımda davranışlarımı düzeltmek istiyorum. Somut Amaç:“Ayrıntılara dikkat etmeden, eşime zaman ayırmak istiyorum”. 3.d) Her amacı işe yarayacak alt parçalara ayır.( Danışanın belirttiği noktalar 4. BELİRLENEN AMAÇLARA ULAŞMAK İÇİN GEREKLİ ARAÇLARIN BİR DÖKÜMÜNÜ YAP. 4.a) Sizi amacınıza ulaşmaktan alıkoyan engelleyici güçlerin tam listesini yapın. 4.b) Amacına ulaşmana yardımcı olacak kolaylaştırıcı güçlerin tam listesini yap. 4.c) Her bir listedeki (engelleyici ve kolaylaştırıcı) güçlerden şu anda en önemli görünenlerin altını çiz. 4.c.1.1) Engelleyici Güçler: 4.c.1.2) Kolaylaştırıcı Güçler: 4.d) Altı çizilmiş her bir engelleyici gücün etkisini azaltmak ve ortadan kaldırmak için tüm olası eylem basamaklarının bir listesini yap. 4.d.1) “ Ev işlerini sadece kendimin yapabileceğini düşünüyorum. Eylem Basamakları: 4.d.2) “Kimseye güvenemediğimden çocuğu kimseye emanet edemeyeceğimi düşünüyorum”. Eylem Basamakları: 4.e) Altı çizilmiş olan her bir kolaylaştırıcı gücün etkisin artırmak için tüm olası eylem basamaklarının bir listesini yap. Eylem Basamakları: 5. BELİRLENEN AMAÇLARA EN ETKİLİ OLARAK ULAŞMAYI SAĞLAYACAK ARAÇLARI SEÇ. 5.a) Danışana, onun kendi değerleri ile en iyi uyuşan araçları (eylem programlarını) seçmesine yardım edin. 5.b) Danışmanın pratik ve başarıya ulaşma olasılığı yüksek olan eylem programları (amaçları) seçmesine yardımcı ol. 5.c)Danışmanın amacına yavaş yavaş yol almasını sağlayacak şekilde eylem programlarını sıraya koymasına yardımcı ol. Eylem Basamakları: 6. EYLEM PROGRAMININ ETKİLİLİĞİ İÇİN ÖLÇÜT BELİRLE. Ölçütler: 7. UYGULAMA: BELİRLENEN AMAÇLARA ULAŞMAK İÇİN ARAÇLARI KULLAN.
* İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi PDR ABD, Elmek: mkilic@inonu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
139
GRUP REHBERLİK ETKİNLİKLERİNDE YARATICI DRAMANIN YERİ: YAPARAK-YAŞAYARAK ÖĞRENME Uzm. Psk. Fatma Önalan AKFIRAT* Uzm. Psk. Dan. Aygül TUNÇ** Okullarda, acil ve krize müdahaleyi kapsayan psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri önemini korumakla birlikte, gelişimsel/önleyici rehberlik modelinin öğrenci ihtiyaçlarını karşılamadaki önemi giderek artmaktadır. Kapsamlı, gelişimsel rehberlik modelinin içeriğinde, insan gelişimine ilişkin üç alan vurgulanmaktadır: a) kendini-tanıma-kişiler arası ilişkiler b) yaşam rolleri, ortamlar-çevre ve olaylar c) mesleki plan yapmak. Bu modelde tüm öğrencileri de kapsayacak şekilde psikolojik danışma ve rehberlik etkinlikleri ile yapılandırılmış grup yaşantıları da önerilmektedir. Bu bildiride, yaratıcı dramanın okullarda yapılandırılmış grup etkinliklerinde bir yöntem olarak kullanılabilirliği açıklanmaya çalışılacaktır. Yaratıcı drama; doğaçlama, rol oynama ve benzeri tiyatro ve drama tekniklerinden yararlanılarak, bir grup çalışması içinde, bireylerin bir yaşantıyı, bir olayı bir fikri, kimi zaman bir soyut kavramı ya da bir davranışı eski bilişsel örüntülerinin yeniden gözden geçirildiği “oyunsu” süreçlerle anlamlandırılması, canlandırılmasıdır. Yaratıcı drama, ısınma, oynama (pantomim ve rol oynama), doğaçlama, oluşum ve değerlendirme aşamalarını içerir ve grup etkinlikleri biçiminde yürütülür. Yaratıcı drama beceri öğretimi için bir yöntem, başta duyuları eğiterek estetik kazandırması ile bir sanat formu ve bir disiplindir. Yaparak yaşayarak öğrenme yani yaratıcı drama öğrenmenin işlevselliğini arttıran önemli bir yöntemdir. Psikolojik danışma ve rehberlik çalışmalarıyla öğrencilere gelişimsel ihtiyaçlarına göre çeşitli beceriler kazandırılmaya çalışılmaktadır. Okula uyum, sosyal beceri eğitimi, iletişim becerileri, öfke kontrolü, okul fobisi, kültürel yoksunluğu olan çocukların akademik ve sosyal becerilerinin geliştirilmesi, aile eğitimi, akran eğitimi, engelli öğrencilerin kaynaştırılması, çoklu zeka ve duygusal zekanın geliştirilmesi, meslekleri tanıma vb. konularda okullarda yürütülen grup etkinliklerinde yaratıcı dramanın etkili ve grupla çalışmak için uygun bir yöntem olacağı düşünülmektedir.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
140
Yapılan bazı çalışmalarda yaratıcı drama etkinliklerine katılan öğrencilerde olumlu kazanımlar olduğu görülmektedir. Hensel’in (1991) anaokuluna giden üsten zekalı çocuklarla yaptığı sosyal liderlik becerilerini yaratıcı drama ile geliştirme çalışmasında; problem çözme, imgelem becerileri ve ön sosyal becerilerin geliştiği gözlenmiştir. Yassa (1999) tarafından yapılan diğer bir çalışmada, yaratıcı dramaya katılan lise öğrencilerinin yaratıcı dramanın sosyal etkileşimlerine etkisine bakılmıştır. Çalışma sonucunda öğrencilerin kendine güvenlerinin arttığı, empati, tolerans ve uyma becerilerini geliştirdikleri bulunmuştur. Walsh ve Basso (1999) tarafından yapılan çalışmada ise yaratıcı drama çalışmalarına katılan 7. sınıf düzeyindeki öğrencilerin işbirliği, dinleme, anlaşmazlıkları çözme, başkalarının duygularını anlamada gelişme gösterdikleri bulunmuştur. Ülkemizde yapılan bazı araştırmalarda da yaratıcı drama eğitiminin 3. sınıf düzeyindeki öğrencilerinin sosyalleşmesinde, yine ilköğretim öğrencilerinin sosyal becerilerinin gelişmesinde ve engellilerin sosyal becerilerinin geliştirilmesinde etkili bir yöntem olduğu görülmüştür. Yukarıda da kısaca özetlenmeye çalışılan bu bildirinin birinci bölümünde okullarda psikolojik danışma ve rehberlik çalışmaları, ikinci bölümde yaratıcı dramanın tanımı ve amaçları, üçüncü bölümde ise yapılan araştırmalar ışığında yaratıcı dramanın bir yöntem olarak grup rehberliği etkinlikleri için uygunluğu tartışılacaktır.
* Ankara Üniversitesi S B E Doktora Öğrencisi, Dikmen Anadolu Meslek Lisesi, Ankara ** Hacı Ömer Tarman Anadolu Lisesi, Ankara, Elmek: fatmaakfirat@mynet.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
141
ULUSLARARASI RUH SAĞLIĞI VE GELİŞİMSEL BOZUKLUKLAR ARAŞTIRMA EĞİTİM PROGRAMI Tuncay ERGENE*
Bu program ruh sağlığı ve gelişimsel bozukluklar konusunda, ülke içinde ve uluslar arası düzeyde iş birliği ve kapasite oluşturmayı hedefleyen ve Fogarty Uluslararası Merkezi tarafından mali olarak desteklenen, ICOHARTA uluslararası eğitim programıdır. Program Türkiye’den uygun üniversiteler ve Harvard Üniversitesi katılımı ile gerçekleştirilecektir. Bu disiplinler arası program ruh sağlığı ve gelişimsel bozukluklar alanında mentor gözetimi altında klinik, epidemiyolojik ve önleyici bilimsel araştırmaların desteklenmesini hedeflemektedir. Burs Programı Türkiye’de bulunan üniversite ve akademik merkezlerde görev yapan ilgili alanlara katkıda bulunma konusunda gelecek vaad eden genç ve orta düzey öğretim elemanlarına açıktır. Bursiyerlerin çalıştıkları üniversiteler veya kurumlar araştırmaları desteklenen bursiyere sürekli iş güvencesi vermeleri ve ilgili bursiyerlerin araştırmalarını yürütebilmeleri için gerekli zamanı ayırmayı garanti etmeleri gerekmektedir. Program bursiyerleri ve öğretim elemanları, ABD’den öğretim elemanlarının da katkısı ile bölgesel ve uluslararası araştırmalar konusunda, meslek elemanları arasındaki etkileşimi arttırmayı hedefleyerek, Türkiye’de seminerler, çalışma grupları ve konferanslar organize edilecek veya düzenlenmekte olan akademik toplantılara destek verilecektir. Bu programda 3 tür burs önerilmektedir: Başlangıç düzeyi, ileri düzey ve yaz okulu bursları. Program hakkında ayrıntılı bilgi almak isteyen adaylar, aşağıda listelenen ve ABD’de bulunan Program yöneticisine ve/veya Türkiye’de bulunan program koordinatörüne baş vurabilirler. Program Yöneticisi: Kerim Münir M. D. D. Sc., Children’s Hospital, Developmental Medicine Center, Fegan-10, Boston, MA 02115. Telefon: 1 617 355 7166. Fax: 1 617 277 5933. Elektronik Posta: kerim.munir@TCH.Harvard.edu. Türkiye Program Koordinatörü: Tuncay Ergene Ph. D., Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Ana Bilim Dalı 06532 Beytepe, Ankara, Türkiye. Tel 90 312 2978551. Elektronik Posta: ergene@hacettepe.edu.tr.; ve AIDS Tedavi, Eğitim ve Araştırmaları Merkezi HATAM, Hacettepe University, Morfoloji Binası, 3. Kat, 06100 Ankara, Türkiye. Tel: 90 312 310 80 47. Fax: 90 312 310 41 79. * Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fak., PDR ABD, Elmek: ergene@hacettepe.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
142
PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK UYGULAMALARINDA SANATIN BİR YARDIM ARACI OLARAK KULLANILMASI: TARİHÇE, TEORİ, TEKNİKLER VE ÖNERİLER Nagihan Oğuz DURAN*
Sanat, bütün çağlarda ve bütün kültürlerde, o kültürün kendine has özellikleri, coğrafi konumu, kronolojik zaman çerçevesi veya teknolojik gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, insanların yaşamlarında önemli bir yer tutmuş ve insan deneyimlerinin bütünleyici bir parçası olmuştur. Sanatın insana yardım yaklaşımları içindeki bu günkü konumuna gelmesi, bugüne dek çok çeşitli aşamalardan geçerek gerçekleşmiştir. Modern psikolojinin ayrı bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasından sonra başta Freud, Adler ve Jung olmak üzere, Davranışçılar, Hümanistler, Sistem yaklaşımcıları ve diğerleri, sanatı kendi teorik çerçeveleri içinde ele alıp tartışmışlar ve kendi yaklaşımlarıyla bütünleştirerek kullanmışlardır. Öte yandan, özellikle 1940’lardan sonra, dünyada “sanat terapisi” adıyla gelişmekte olan ayrı bir yardım yaklaşımı ortaya çıkmıştır ve bu yaklaşım hızla kendi uzmanlarını yetiştirmektedir. Psikolojik Danışma ve Rehberlik (PDR) uygulamalarında da sanat kullanımı giderek artmaktadır. Bu alanda, özellikle ergenler, yetişkinler ve yaşlılarla yapılan çalışmalarda, sanatın önleyici ve geliştirici amaçlı kullanımı dikkat çekmektedir. Literatürde, her yaş grubundan, ırktan, etnik kökenden insanlarla, çeşitli yardım ortamlarında (okullar, hastaneler ve çeşitli yardım merkezleri) ve bireysel, çift, aile veya grup yaklaşımları içinde, sanat kullanmanın önemini ve sağladığı avantajları vurgulayan çok sayıda çalışmaya rastlanmaktadır. Bu çalışmalarda sözü edilen uygulamalardan terapi alanıyla ilgili olanlar ülkemizde daha fazla tanınmakta ve yaygınlaşmakta iken, PDR alanına girenlerin daha az tanındığı ve daha az sayıda kullanıldığı dikkat çekmektedir. Bu çalışmanın amacı, sanatın, geçmişten bu güne insana yardım amacıyla nasıl kullanıla geldiğini ortaya koyduktan sonra, Türkiye’de, PDR alanında, çeşitli sanat dallarının kullanılmasına ilişkin öneriler sunmaktır. Bu amaç doğrultusunda, bu çalışmada, görsel sanatlar, dans/hareket, drama, edebiyat ve müzik olmak üzere, beş sanat dalı, yirminci yüzyılın başında, birer yardım yaklaşımı olarak gelişmelerinde etkili olan politik, sosyal ve psikolojik bağlamlar içinde ele alınacak ve tarihçe, teori ve teknikler başlıkları altında sırasıyla tartışılacaktır. Ayrıca, okullarda çalışan psikolojik danışmanların verdikleri PDR hizmetlerinde sanatı nasıl kullanılabileceklerine dair öneriler sunulacaktır. * ODTÜ Eğitim Fakültesi, Eğitim Bil. Böl., Elmek: nagihan@fedu.metu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
143
MERSİN İLİNDEKİ SOSYOEKONOMİK DÜZEYİ FARKLI ÜÇ LİSEDEKİ ÖĞRENCİ SORUNLARININ BU OKULLARDA ÇALIŞAN OKUL PSİKOLOJİK DANIŞMANLARI TARAFINDAN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Mehmet GÜNGÖR* Mahmut BEKTAŞ** Türkiye’de ve dünyada ergenlerin yaşadıkları problemlerin neler olduğuna ilişkin sayısız araştırmalar yapılmış ve bu konuda birçok makale yazılmıştır. Çok farklı ergenlik veya genç tanımlaması yapılmasına karşılık bugün genel kabul görmüş şekli olarak ergenlik biyolojik, fiziksel, sosyal ve psikolojik açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın meydana geldiği bir geçiş dönemidir. Bu dönemde ergen ailesiyle, çevresiyle, arkadaşlarıyla, okuluyla ve kendi ile ilgili olarak bir çok sorunlar yaşamaktadır. Bu konuda yapılmış çalışmalarda ailenin maddi durumu ile ergenin yaşadığı problemler arasında bir ilişki olduğu vurgulanmıştır. Yaşanan sorunlar avantajsız bölgelerde yaşayan ve buralardaki okullarda eğitim gören gençlerde nitelik ve nicelik olarak avantajlı bölgelerdeki gençlere oranla farklılıklar taşımaktadır. Son yıllarda, artan ekonomik sıkıntılar, daha iyi bir gelecek arzusu ve Güneydoğu sorunu ile birlikte köyden kente; şehirden şehre göç oldukça artmıştır. Mersin de göç olaylarının yoğun görüldüğü illerin başında gelmektedir. Göç nedeniyle kültürel farklılıklar, çeşitli düşmanlıklar ve gerginlikler meydana gelmektedir. Yaşanan göç; aileler , özellikle küçük çocuklar, gençler ve yaşlı kimseler için çoklukla baskı nedeni olmakta, çoğu zaman yeni bir çevreye uymakta ve yeni dostlar edinmekte zorluklarla karşılaşılmaktadır. İç göçler beraberinde bazı sosyal sorunlara neden olmaktadır. Bu süreç içinde artan gecekondulaşma, kentsel hizmetlerin aksaması, işsizlik, göç edenlerin topluma uyumsuzluğu, kent kültürüne yabancılık ve kültürler arası çatışma gibi sorunlar yaşanmaktadır. Bu kültür çatışması en çok genç kuşakları etkilemektedir. Çünkü insan gelişiminde fiziksel, sosyal ve kültürel çevre çok önemli yer tutar. Özellikle riskli bir gelişim evresinden geçen çocuklar ve ergenler için çevre ve çevresel faktörlerin tutarlı bir seyir izlemesi önemlidir. Çünkü göç, göçenlerin ve özellikle de, çok kritik bir gelişim döneminde bulunan ergenlerin ve çocukların yaşamlarındaki tutarlı bir ortamın bozulmasına neden olan önemli bir etkendir. Kente gelen birey, özellikle de ergen, yeni çevresinde farkına vardığı heyecanlı, serüvenli, renkli bir hayatı düşleyecek ve elde etmeye çalışacaktır. Daha iyi yaşama özlemi içinde şehre göç eden aile geldiği yerde tam olarak umduğunu bulamamakta, şehirde yeni ve katlanılması güç sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Örf ve adetlerine sadık, kapalı ve özel bir toplumsal yaşam biçimine sahip gecekondunun çekirdek ailesi geniş kırsal aileden de, kentin modern çekirdek ailesinden de farklı bir kültüre sahiptir. Göç ettiği şehre uyum güçlüğü içindedir. Özellikle işsizlik ve yetersiz gelir düzeyi bu uyumu daha da zorlaştırmaktadır. Bu uyumsuzluklara tepki olarak kendini kanıtlama, kentli yaşıtlarına özenme ve otoriteye baş kaldırma gibi etkenler özellikle çocukları ve ergenleri suça yöneltmektedir. Toplumsal yalnızlık çeken ailede çocuk ve ergen
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
144
suçluluğu çoğunlukla bir baş kaldırma ve çevreye karşı çıkma girişimi olarak belirmektedir. Bu yaşanan sıkıntılarla baş edebilme konusunda gençlere profesyonel yardım edebilecek kimselerin başında Okullarda çalışan Psikolojik Danışmanlar gelmektedir. Orta dereceli okullardaki Psikolojik Danışma ve Rehberlik Servisleri, öğrencinin, çevresine sağlıklı bir şekilde uyum sağlayabilmesi, yaşadığı problemlerin çözümünde ona yardımcı olabilmesi ve geleceğine yönelik olarak sağlıklı ve tutarlı kararlar verebilmesi için öğrencilere profesyonel yardım veren birimlerdir. Ülkemizde her geçen gün okullardaki Psikolojik Danışman sayısı artmaktadır. Bununla beraber Aile Araştırma Kurumunun Türkiye genelinde yaptığı bir araştırmaya göre gençlerin rehber öğretmenlerle/psikolojik danışmanlarla sıkıntılarını paylaşma oranı % 00.1'dir(1997). Psikolojik Danışmanlar tarafından, öğrencilere bu dönemi sağlıklı atlatabilmeleri ve çevrelerine uyum sağlayabilmeleri için gerekli hizmetler yürütülmektedir. Okullarda çalışan Psikolojik Danışmanların ergenlerin yaşadıkları problemlerin çözümü konusunda yetiştirilmiş olmalarına rağmen ergenlerin rehberlik ve psikolojik danışma servislerine yeterince başvurmadıkları bilinmektedir. Bunun nedenleri arasında okullardaki rehberlik servislerinin öğrenciler ve veliler tarafından yeterince tanınmaması ile birlikte öğrencilerin bu servislerin kendi sorunlarına çözüm bulamayacaklarına ilişkin algıları da sayılabilir. Bu çalışmada daha önce de belirtildiği üzere, yoğun bir göç alan bir kent haline gelen Mersin İlinde sosyoekonomik ve kültürel farklılık gösteren çevrelerden gelen öğrencilerin öğrenim gördüğü ve avantajlı/dezavantajlı olarak tanımlanan ve her iki durumun aynı anda görülebildiği üç lisede çalışan Psikolojik Danışmanların; çalıştıkları okullardaki problemleri değerlendirmeleri amaçlanmıştır. Araştırmada; yukarıda tanımlanan aşırı göç alan ve hatta göçmenler tarafından kurulmuş mahallelerden gelen ergenlerin öğrenim gördüğü avantajsız olarak ifade edilen bir lise, bir özel okul ve de hem avantajlı hem de avantajsız olarak nitelediğimiz çevrelerden gelenlerin öğrenim gördüğü, kent merkezinde yer alan bir lise inceleme kapsamına alınmıştır. Bu okullarda yaklaşık olarak 2496 öğrenciye PDR hizmeti vermeye çalışan uzmanlarla belirtilen sorunlar doğrultusunda mülakatlar yapılmıştır. Belirtilen okullarda çalışan Psikolojik Danışmanların yıllık çalışma programları ve Rehberlik Araştırma Merkezi'ne göndermiş oldukları mesleki kayıtlar da incelenmiştir. Bu araştırmada, Psikolojik Danışmanların çalıştıkları okullardaki öğrenci problemleri, Okul Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi tarafından görüşmeye alınan öğrenci sayıları; öğrencilerin bu servise başvurma biçimleri; bu okullardaki öğretmen öğrenci ve veli etkileşimi konusundaki düşünceleri; sorunların çözümüne ilişkin yapılan çalışmalarla; okul ve kendi mesleki algıları incelenerek aralarındaki ilişkiler ve farklılıklar tartışılacaktır. Bu araştırmanın temel sayıltısı; göçün ergen üzerinde yol açtığı temel sorunların, eğitimlerindeki ve birey olabilmeleri üzerindeki olumsuz etkilerinin PDR hizmetleriyle giderilip - giderilemeyeceği üzerine, bu servislerin etkinliliği,sorunları ve çözüm önerileri üzerinde bir değerlendirme yapmaktır.
* Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Elmek: mgungor@mersin.edu.tr ** Mersin Yusuf Bayık İlköğretim Okulu
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
145
ERGENLERDE KİMLİK STATÜSÜNÜN CİNSİYET, ANNE-BABA TUTUMU VE ANNE-BABANIN EĞİTİM DÜZEYİ İLE İLİŞKİSİ Sakine GÜLFEM ÇAKIR*
Ergenlik dönemi bireyin, gerek kendisi ile ilgili gerekse kişiler arası ilişkilerinde birçok değişimi yaşadığı bir dönemdir. Bu dönemde, birey kendinde meydana gelen fiziksel, bilişsel ve Psikososyal değişiklere uyum sağlamaya çalışırken diğer yandan da toplumun ergene yönelik değişen beklentilerini karşılamaya çalışır. Bunu gerçekleştirirken, birey kendini diğerlerinden farklılaştırarak, kendi deneyimlerine dayalı bir kimlik geliştirmeye çalışır. Ergenlerin kimlik gelişiminin incelendiği bu çalışmada, lise son sınıf öğrencilerinin kimlik statü farklılıklarının cinsiyet, algılanan anne-baba tutumu ve anne-babanın eğitim durumu açısından incelemesi amaçlanmıştır.Çalışmanın örneklemi Ankara ilindeki 3 devlet okulundan seçilen 403 (176 erkek ve 227 kız) öğrenciden oluşmuştur. Veriler, Genişletilmiş Objektif Ego Kimlik Statüsü Ölçeği (EOM-EİS-2) ve Anne– Baba Tutum Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde, 3 ayrı çok faktörlü varyans analizi kullanılmıştır. Çalışmanın bulguları, ergenlerin kimlik statülerinin cinsiyet, anne-baba tutumları ve babanın eğitim düzeyi ile anlamlı düzeyde ilişkili olduğunu, ancak annenin eğitim düzeyi ile kimlik statüsü arasında bir bağlantı bulunmadığını göstermiştir. Cinsiyet açısından ele alındığında kız öğrencilerin, başarılı kimlik statüsü ve kimlik arayışı statüsünde erkek öğrencilere göre anlamlı düzeyde yüksek puanlar aldıkları görülmüştür. Diğer yandan, bulgular, erkek öğrencilerin bağımlı kimlik statüsünde, kız öğrencilerden anlamlı düzeyde yüksek puanlar aldıklarını göstermiştir. Bulgular anne-baba tutumları açısından incelendiğinde ise, anne-babasını demokratik olarak algılayan öğrenciler, anne-babasını ihmal edici olarak gören öğrencilerden anlamlı düzeyde yüksek puanlar almışlardır. Diğer taraftan, bağımlı kimlik statüsünde, anne-babasını izin verici olarak algılayan öğrencilerin, anne-babasını ihmal edici olarak gören öğrencilere kıyasla bu kimlik statüsünde anlamlı düzeyde yüksek puan aldıkları görülmüştür.Bulgular ayrıca, bağımlı kimlik statüsünde, babası lise mezunu olan öğrencilerin, babası üniversite mezunu öğrencilere kıyasla anlamlı düzeyde yüksek puan aldıklarına işaret etmiştir. Bu araştırmanın sonuçları, anne-babaya ilişkin değişkenlerin, ergenlerin kimlik gelişimindeki önemini ortaya koymaktadır. Anne-baba tutumlarının
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
146
ergenlerin kimlik statüleri üzerindeki etkileri (ketleyici veya destekleyici etkileri) dikkate alındığında bu bulgular, anne-babalarla çalışan psikolojik danışman ve eğitimcilere önemli ipuçları sağlamaktadır. Anne-babalara danışmanlık hizmeti verirken ergenlere yönelik, güveni, sıcaklığı ve saygıyı içeren anne baba tutumlarının ergenin başarılı kimlik gelişimindeki öneminin vurgulanması büyük önem taşımaktadır.Diğer yandan, psikolojik danışmanların, özellikle olumsuz ev ortamında yaşayan öğrencileri, değişik seçenekleri araştırma ve inceleme yönünde teşvik etmesi ve bu öğrencilerin kimlik gelişimini başarı ile tamamlaması için gerekli desteği okul ortamında sağlaması oldukça önemlidir. Bu nedenle, kimlik statülerinin okulla ilgili (öğretmenler, öğretim programı gibi) değişkenler açısından incelenmesi ve ihtiyaç duyulan müdahale ve/veya eğitim programlarının geliştirilmesi önemli katkılar sağlayacaktır.
*ODTÜ Eğitim Fakültesi, Eğitim Bil. Böl., Elmek: gulfem@fedu.metu.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
147
LİSE ÖĞRENCİLERİNİN BAĞLANMA STİLLERİ VE YALNIZLIK DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ Arş. Gör. Atılgan ERÖZKAN*. Psk. Dn. Ahmet KILIÇ**
Bu çalışmanın amacı ergenlik ve yetişkinlik boyunca yakın ilişkiler geliştirmede çok önemli bir yere sahip olan bağlanma stilleri çerçevesinde lise öğrencilerinin bağlanma stilleri ve yalnızlık düzeylerini cinsiyet, sınıf düzeyi ve sosyo-ekonomik düzey açısından karşılaştırmaktır. Bu çalışma betimsel yöntem kullanılarak yapılmıştır. Araştırmanın amacına uygun olarak Trabzon ilindeki beş farklı lisede tesadüfi seçimle 300 kişi üzerinde (150 kız; 150 erkek) araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, İlişki Ölçekleri Anketi ile UCLA Yalnızlık Ölçeği kullanılmıştır. Veri analizleri için SPSS/WINDOWS programı kullanılmıştır. Gruplar arası farklılığı belirlemek için "t testi" ve "varyans analizi"; grup farklılıklarının kaynağını belirlemek için karşılaştırma sonrası ranj testi TUKEY HSD kullanılmıştır. Yakın ilişkiler geliştirme bağlamında lise öğrencilerinin bağlanma stilleri ve yalnızlık düzeylerinin cinsiyet, sınıf düzeyi ve sosyo-ekonomik düzey açısından karşılaştırıldığı bu araştırmada: Bağlanma stillerine ilişkin "güvenli bağlanma" üzerinde cinsiyetler ve sınıf düzeyleri arasında, bağlanma stillerine ilişkin "kayıtsız bağlanma" üzerinde sosyo-ekonomik düzeyler arasında farklılığa rastlanmıştır. Yalnızlık üzerinde ise cinsiyetler ve sınıf düzeyleri arasında farklılığa rastlanırken, sosyo-ekonomik düzey bakımından farklılığa rastlanmamıştır. Araştırma sonuçları önceki bulgular ışığında bağlanma stilleri ve yalnızlık kapsamında başka araştırma ve uygulamalara da yol gösterecek bağlamda tartışılmıştır.
* KTÜ. Fatih Eğitim Fakültesi, Elmek: ** Trabzon Fatih Lisesi
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
148
LİSE ÖĞRENCİLERİNİN SINAV KAYGISI İLE BOYUN EĞİCİLİK DÜZEYLERİ VE SOSYAL DESTEK ALGISI ARASINDAKİ İLİŞKİLER Yrd. Doç. Dr. Başaran GENÇDOĞAN*
Bu araştırmada, lise öğrencilerinin sınav kaygısı ile boyun eğicilik düzeyleri ve sosyal destek algısı arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Araştırmada, Spielberger Sınav Kaygısı Envanteri, Boyun Eğicilik Ölçeği ve Sosyal Destek Envanteri kullanılmıştır. Araştırmada iki farklı örneklem grubu üzerinde çalışılmıştır. Sınav kaygısı ve boyuneğicilik arasındaki ilişkiler için örneklem grubu olarak, Sivas il merkezinde 2001-2002 eğitimöğretim yılında öğrenim gören toplam 54 öğrenciden veriler toplanmış olup sınav kaygısı ile sosyal destek algısı için Sivas ili Divriği ve Gemerek ilçelerinde 2001-2002 eğitim-öğretim yılında öğrenim gören toplam 77 öğrenciden veri elde edilmiştir. Araştırma bulguları sınav kaygısının duyuşsal, kuruntu alt boyutları ve toplam puanı ile boyun eğicilik arasında (p<0.05) anlamlı ilişkiler olduğunu ve sınav kaygısı arttıkça boyun eğici davranışların da arttığını göstermiştir. Sınav kaygısı düzeylerine göre, sınav kaygısı yüksek olanlar ile sınav kaygısı hafif olanlar arasında boyuneğicilik puanları açısından (p<0.05) anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Cinsiyet, sınıf düzeyi, babanın işi, kaç kardeş ve kaçıncı kardeş olduğuna ilişkin değişkenler açısından sınav kaygısı ve boyuneğicilik puanları yönünden (p>0.05) farklar anlamsız bulunmuştur. Sınav kaygısı ile sosyal destek algısı arasında da (p<0.05) anlamlı ilişkiler bulunmuş olup, sosyal destek algısı düştükçe sınav kaygısının arttığı saptanmıştır.
* Atatürk Üniversitesi K.K. Eğitim Fakültesi, Elmek: basaran@atauni.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
149
PSİKOLOJİK DANIŞMA SÜRECİNDE KULLANILAN YARDIM BECERİLERİNİN "YARDIM BECERİLERİ SİSTEMİ"NE GÖRE İNCELENMESİ: ULUSLARARASI BİR KARŞILAŞTIRMA Lynette Heim BİKOS* Ayşe Çiftçi URUK** Eda Sun SELIŞIK*** Özlem KARAIRMAK*** Serkan DENİZLİ****
Bu araştırmada, psikolojik danışma sürecini teorik olarak üç evrede inceleyen (Keşif, İçgörü ve Eylem) ve her aşamaya özgü olmak üzere toplam 11 yardım becerisi olduğunu öne süren Yardım Becerileri Sistemi (Helping Skills System, Hill & O’Brien, 1999) kullanılarak bir psikolojik danışma süreci analizi yapılmıştır. Bu süreç analizinde, 8 psikolojik danışmanın (4 Türk ve 4 Amerikalı), 12 Amerikalı danışanla yaptığı, tek oturumluk, 24 bireysel psikolojik danışma oturumunun yazılı dökümleri bu 11 becerinin kullanımı açısından incelenmiştir. Türk psikolojik danışmanlar ile Amerikalı psikolojik danışmanlar yardım becerilerinin kullanımı bakımından karşılaştırıldıklarında, içerik yansıtmasının kullanımı dışında, iki grup arasında yardım becerilerinin kullanımında anlamlı bir farklılık görülmemiştir.
* KEYS Youth Services, Olathe, USA, Elmek: lhbikos@tutor.fedu.metu.edu.tr ** Department of Counseling and Educational Psychology, University of Memphis *** ODTU Eğitim Bilimleri Bölümü, Rehberlik ve Psikolojik Danışma A.B.D. **** Ege Üniversitesi Eğitim Bil. Böl., Rehberlik ve Psikolojik Danışma ABD
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
150
OKULLARIMIZDA KÜÇÜK YARDIMCILAR: GÖNÜLLÜ ARKADAŞ EĞİTİM PROGRAMI Yrd. Doç. Dr. Serap NAZLI* Gelişimsel rehberlik yaklaşımının teorik babası olarak kabul edilen Robert D. Myrick (1997)'e göre akran yardımcılığı (peer facililators) bir öğrencinin yardım becerilerini kullanarak diğer öğrencilere yardım etmesidir. Ülkemizde gelişimsel rehberlik modeli pilot uygulamasında "gönüllü arkadaş ekibi" adı ile çalışan akran yardımcılığı müdahalesinin amacına ulaşıp ulaşmadığını değerlendirilmeye çalışılmıştır. Balıkesir ilinde Ali Hikmet Pasa İ.Ö.O. ve 23 Nisan İ.Ö.O. da toplam 42 öğrenci (6.-8. sınıflar) gönüllü arkadaş ekibine alınmıştır.Ekibe alınan öğrencilere Ekim 2001'de toplam 10 saat, Şubat 2002'de toplam 10 saat iletişim becerileri eğitimi verilmiştir. Haziran 2002 de bu öğrencilere anket uygulanmıştır. Anket Bulgularına göre akran yardımcılığı programına alınmadan önce öğrencilerin kısmen arkadaşlarına yardımcı oldukları (%63), arkadaşları arasında sevilen ve aranılan biri olarak kendilerini algıladıkları (%54), arkadaşlık ilişkilerinde zorlanmadıkları (%46) belirlenmiştir. Öğrencilerin iletişim eğitimi programdan genel olarak yararlandıkları(%66), programın arkadaşlık ilişkilerine (%54) ve diğer insanlarla olan ilişkilerine olumlu katkı sağladığı (%60) görüşünde oldukları belirlenmiştir. Öğrencilerin "Arkadaşlarının isteklerini, problemlerini ilgili yerlere iletme" (%65) ve "Arkadaşlarının problemlerinde yardımcı olma" (%54) görevlerini daha fazla benimsedikleri; öğrencilerin görevleri süresince en fazla arkadaşlarının problemleri ile ilgilendikler (%51) saptanmıştır. Ayrıca öğrencilerin kendilerini gönüllü arkadaş ekibi üyeliğine uygun biri olarak değerlendirdikleri (%55), bu ekibin bir üyesi olarak okulda kendilerini önemli biri olarak algıladıkları (%93), okullarında gönüllü arkadaş ekibine ihtiyaç olduğunu düşündükleri (%86) ve bir sonraki yılda görevlerine devam etmek istedikleri (%71) belirlenmiştir. Elde edilen bulgular gönüllü arkadaş ekibinin çalışmalarının hem kendilerine hem de okuldaki öğrencilere yararlı olduğunu göstermektedir.
* Balıkesir Üni. Necatibey Eğitim Fak. Eğitim Bil. Böl., Elmek: snazli@balikesir.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
151
ÇOCUK VE ERGENLERDE ÖZKIYIM VE NEDENLERE YÖNELİK METAANALİTİK BİR ÇALIŞMA Mehmet BİLGİN*
Son yıllarda çocuk ve ergenlerde sıkça karşılaşılan ve görülme olasılığı artan öz-kıyım ilgi çeken bir araştırma konusudur. Son beş yılda özkıyım nedeniyle ergen ölümleri oranında hızlı bir artış görülmektedir. Ergen özkıyımları büyük ve evrensel bir problemdir. Ergenler üzerinde yapılan bir çalışmada 1980-1989 yılları arasında Türkiye’de ergen intihar oranı yüz binde 4 olarak tespit edilmiştir (Bayam ve ark, 1995). Yurt dışında ise bu oran % 7 ile %20 arasında değişmektedir. Nelson ve Crowford (1990) 15-19 yaş arası gençlerde oluşan ölümlerin en önemli ikinci sebebi olarak intiharı göstermektedir. Sampson ve Mrazek (2001) ABD’de ergenlerde meydana gelen ölümlerde intiharın 3. sırayı aldığını belirtmektedirler. Grahalt ve ark (1998) ergenlik döneminin başlangıcı ve sonunun intihar teşebbüsü açısından farklılaşıp farklılaşmadığını araştırmışlardır. Norveç’te yapılan bu çalışmada ergenlik döneminin sonunda bulunan ergenlerin çocuk ve ön ergenlere oranla daha çok intihara teşebbüs ettikleri vurgulanmaktadır. Bugüne kadar ergen özkıyımlarıyla ilgili olarak yapılmış çalışmalar genellikle risk faktörlerini ortaya koyucu ve etkileşimsel olmayan türdendir. Oysa ergen özkıyımlarına yol açan faktörler birbiriyle yakın ilişkili ve birlikte etkileyici bir etkiye sahiptir. Bu nedenle ergen özkıyımlarına etkileşimsel bir model temel alınarak bakılması uygun olacaktır. Bu makalede ergen özkıyımlarına kişisel, kişiler arası ve sosyokültürel faktörlerin karşılıklı etkileşimi göz önüne alınarak bütüncül bir gözle bakılacaktır. Bu bakış açısında Belsky (1980) ve Branfenbrenner (1977, 1979) tarafından ortaya konulan ekolojik yapı temel alınmıştır. Araştırmalar ergen ölümlerinde öz-kıyımın üçüncü sırada olduğunu bildirmektedir. Kız ve erkekler arasında öz-kıyım açısından bir fark bulunmamaktadır. Ancak çocukluk döneminde erkeklerde, erinlik sonrasında ise kız çocuklarda görülme sıklığı artmaktadır. Ergenlik döneminin sonunda bulunan ergenlerin erinlere oranla öz-kıyım eğilimleri daha fazla olmaktadır. Çocuk ve ergenler öz-kıyım teşebbüslerinde araba kazaları ve yüksek yerden atlama yöntemlerini tercih etmektedirler. Çocuk ve ergenler özkıyımlarından önce herhangi bir not bırakmamaktadırlar. Öz-kıyım eğilimli çocuklar aşırı miktarda sessiz veya aşırı aktif veya öfkeli davranışlar göstermektedirler.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
152
Çocuk ve ergen öz-kıyımlarında düşük kendini kabul, umutsuzluk, değersizlik ve suçluluk duyguları egemen duygular olarak görülmektedir. Aile içi çatışmaları bulunan, cinsel istismara, taciz ve tecavüze maruz kalan, ailesi tarafından şiddet uygulanan, aile üyelerinde alkol ve uyuşturucu kullanımı alışkanlığı bulunan, ailesinin üyelerinden psikiyatrik bozukluğu bulunan, arkadaş ilişkileri bozuk olan, anne babası boşanmış veya tek ebeveyni olan, aile üyelerinden birini kaybeden, göçmen olan çocuk ve ergenler öz-kıyım düşüncesi ve teşebbüsü açısından risk grubunu oluşturmaktadır. Araştırma sonuçları; risk grubunu oluşturan çocuk ve ergenler üzerinde koruyucu ve önleyici psikolojik danışma ve rehberlik yaklaşımlarının uygulanmasının önemini vurgulamaktadır. Çocuk ve ergenin aile ve arkadaş ilişkilerindeki boşluğun doldurulması öz-kıyım düşünce ve davranışlarının önlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Bu nedenle bu tür çocukların bulunduğu okul ve kurumlarda özellikle grup çalışmalarıyla çocuk ve ergenin kişiler arası iletişim becerileri arttırılmalıdır. Bir çocuk ve ergenin yaptığı öz-kıyım davranışı tekil bir olay olarak değerlendirilmemelidir. İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarında öğrencilerin gizilgüçlerinin geliştirilmesi, becerilerinin geliştirilmesine yönelik programlara ağırlık verilmelidir. Bu tür çocukların ailelerinden kaynaklanan gerilim ve zorlanmalarına bir de okuldaki akademik başarı ile ilgili zorlanmaları eklememek için akademik destek verilmeli ve öğrenciler cesaretlendirilmelidir. Çocuk ve ergen öz-kıyımlarında değersizlik, umutsuzluk ve suçluluk duygularının ağırlık taşıdığı düşünülerek, öğretmenlerin öğrencilerin benlik algılarını olumsuzlaştıracak eleştiri, söylem, değerlendirme ve davranışlardan kaçınarak, öğrencinin kendisini olumlu, yeterli ve iyi hissetmesine etki edecek cesaretlendirecek söylem ve davranışlarda bulunması yararlı olacaktır.
* Çukurova Üniversitesi Eğitim Fak., PDR ABD, Elmek: mbilgin@cukurova.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
153
REHBERLİKTE İŞLEVSEL BİR MODEL: KAPSAMLI GELİŞİMSEL REHBERLİK VE ÇOKLU ZEKA Prof. Dr. Ziya SELÇUK* Azra KOÇAK** Zeliha SELÇUKOĞLU***
1950’lerden bu yana okul psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin nasıl, kimler tarafından ve ne şekilde verileceğine ilişkin farklı modeller uygulanmıştır. Hizmetler modeli, süreç modeli ve görevler modeli başlıkları altında sunulan psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin her biri rehberliğin belli alanlarına hizmet etmiştir. Meslek ya da program seçimi ve krize müdahale hizmetleriyle sınırlı kalan bu geleneksel modellere tepki olarak Gelişimsel Rehberlik Yaklaşımından yola çıkılarak “Kapsamlı Psikolojik Danışma ve Rehberlik Modeli” doğmuştur. Gelişimsel Rehberlik olarak adlandırılan bir çok rehberlik programı şu prensipler çerçevesinde organize edilmiştir: 1. Rehberlik ve danışmanlığa bütün çocukların ihtiyacı vardır. 2. Gelişimsel rehberlik ve danışmanlık çocukların öğrenmesine odaklanır. 3. Danışmanlar ve öğretmenler, gelişimsel rehberlik programlarında ortak iş yaparlar. 4. Organize edilmiş ve planlanmış program gelişimsel rehberliğin yaşamsal bir parçasıdır. 5. Gelişimsel rehberlik kendini kabul, kendini anlama ve kendini geliştirme ile ilgilidir. 6. Gelişimsel rehberlik ve danışmanlık destekleyici sürece odaklanır. 7. Gelişimsel rehberlik kesin sonlardan çok, yönlendirilmiş gelişimi onaylamaktadır. 8. Gelişimsel rehberlik takım yönelimli olmakla birlikte servislerde, eğitilmiş profesyonel danışmanlara ihtiyaç duyar. 9. Gelişimsel rehberlik, özel ihtiyaçların erken belirlenmesiyle ilgilidir. 10. Gelişimsel rehberlik bizim psikolojimizle ilgilidir. 11. Gelişimsel rehberlik çocuk psikolojisi, çocuk gelişimi ve öğrenme teorisi temellerine sahiptir. 12. Gelişimsel rehberlik ardışık ve esnektir. Kapsamlı gelişimsel rehberlik programının uygulanması öğretmenlerle psikolojik danışmanların yoğun bir işbirliğini gerektirmektedir. Bu işbirliğinin sağlanabilmesi ortak bir dil konuşmayı gerektirir. Çoklu zeka ve kapsamlı rehberlik programları gelişimsel anlayışın uygulanması olarak açıklanabilir. Kapsamlı Rehberlik ve Çoklu Zeka Kuramı gelişimsel bir eğitim ve değerlendirme anlayışını savunmaktadır. Kapsamlı Rehberlik ve Çoklu Zeka Kuramı değerlendirmeyi psikometrik olmaktan çok, gelişimsel ve süreç değerlendirme olarak benimser. Çoklu
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
154
zekanın rehberlikle ilgili bir başka önemi, mesleki danışmaya ya da kariyer danışmanlığına getirdiği yeni bakış açısıdır. Kapsamlı Rehberlik’te Çoklu Zeka Kuramına göre, psikolojik danışma yapılırken danışanın ve danışmanın baskın olduğu zeka alanının dikkate alınması gerekmektedir. Bu çalışmada, İlköğretimde Kapsamlı Gelişimsel Rehberlik uygulamalarına ilişkin yeni bir model önerisi sunulmuştur. Bu modelde Kapsamlı Gelişimsel Rehberliğe getirilen öneriler çoklu zeka uygulamalarıyla ilişkilendirilmiştir. Uygulamaya yönelik görsel materyaller bildirinin sunumu sırasında katılımcılarla paylaşılacaktır.
* Gazi Üniversitesi ** Tevfik İleri İlköğretim Okulu-Kurtuluş ANKARA *** Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Elmek: z_selcuk@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
155
BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI YAKLAŞIMLA BÜTÜNLEŞTİRİLMİŞ PSİKODRAMANIN KİŞİLERARASI İLİŞKİLERLE İLGİLİ BİLİŞSEL ÇARPITMALAR ÜZERİNE ETKİSİ* Dr. Zeynep HAMAMCI**
Bu araştırmada amaç; bilişsel davranışçı yaklaşımla bütünleştirilmiş psikodramanın üniversite öğrencilerinin kişiler arası ilişkilerle ilgili bilişsel çarpıtmaları üzerindeki etkisi incelenmiştir. Yöntem: Araştırmanın Denekleri Denekler,Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde okuyan ve İlişkilerle İlgili Bilişsel Çarpıtmalar Ölçeğinden (İBÇÖ) ortalamanın üstünde puan alan öğrenciler oluşturulmuştur. Deney grubunda altı kız, altı erkek, kontrol grubunda beş kız, yedi erkek öğrenci yer almıştır. İşlem: Araştırmada önce deney ve kontrol gruplarına İlişkilerle İlgili Bilişsel Çarpıtmalar Ölçeği (İBÇÖ) verilmiş, ardından deney grubuyla 12 oturum süren psikodrama yapılmıştır. Kontrol grubuyla ise placebo niteliğinde bir çalışma yürütülmüştür. Bu çalışmada onların istedikleri bir filme gidilmiş daha sonra yapılan iki toplantıda filmdeki kişiler arası ilişkiler tartışılmıştır. Deney grubuyla yapılan uygulamanın bitiminden bir hafta ve 3 ay sonra her iki gruba aynı ölçek tekrar uygulanmıştır. Uygulama Psikodramanın ısınma aşamasında bilişsel çarpıtmaları ortaya çıkarmak amacıyla ısınma alıştırmaları kullanılmıştır. Isınma ya da oyun aşamasında bireylerin bilişsel çarpıtmalara sahip olduğu fark edildiğinde, bu inançların değiştirilmesi için bilişsel davranışçı yaklaşıma ait teknikler uygulanmıştır. Ayrıca, paylaşım aşamasına klasik psikodramada yer almayan düşünce paylaşımı eklenmiştir. Veri Toplama Araçları: İlişkilerle İlgili Bilişsel Çarpıtmalar Ölçeği . İBÇÖ ilişkilerle ilgili bilişsel çarpıtmaları değerlendirmek amacıyla üniversite öğrencileri üzerinde geliştirilmiştir (n=425). Ölçekte yakınlıktan kaçınma, gerçekçi olmayan ilişki beklentisi ve zihin okuma alt boyutlarında toplam 19 ifade vardır. Ölçeğe verilen tepkiler tamamen katılıyorumdan (5 puan), hiç katılmıyoruma (1 puan) doğru derecelendirilmektedir. Alınabilecek en yüksek puan 95, en düşük puan 19’dur. Yüksek puan kişinin bilişsel çarpıtma düzeyinin yoğunluğunu göstermektedir. Ölçeğin Cronbach Alfa içtutarlık katsayısı .67, test tekrar test güvenirlik katsayısı .74’ dür. Ölçeğin Otomatik Düşünceler Ölçeği ile korelasyonu .54, Bilişsel Çarpıtmaları Ölçeği ile korelasyonu .52, Çatışma Eğilimi ile korelasyonu .53’ dür.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
156
Verilerin Analizi Araştırmada verilerin analizinde 2x3 yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Belirlenen farklılığın kaynağı Tukey testi ile incelenmiştir. Bulgular Ölçeğinin geneli üzerinde yapılan analizlerde grup etkisi (deneykontrol) (F (1,22) = 13.363, p <.001) ve ölçümler arası etki ( ön test,son test, izleme ölçümü) (F (1,22) = 18.15, p<.001) anlamlı bulunmuştur. Araştırmada ortak etki de anlamlıdır (F (1,22) = 17.89, p <.001). Yakınlıktan kaçınma alt boyutunda grup etkisi (F (1,22) = 11.81, p<.001), ölçümler arası etki (F (1,22) = 8.81, p<.001) ve ortak etki anlamlı bulunmuştur ( F (1,22) =7.52, p<.001). Gerçekçi olmayan ilişki tahmini alt boyutunda ise grup etkisi anlamlı değildir (F (1,22) =3.19, p>.05). Ölçümler arası (F (1,22) =9.91, p<.001) ve ortak etki anlamlıdır (F (1,22) = 5.32, p<.001). Zihin okuma alt boyutunda da grup etkisi (F (1,22) = 3.37, p>.05) ve ölçümler arası etki (F (1,22) =2.73, p>.05) anlamlı bulunmamıştır. Ancak ortak etki anlamlıdır (F (1,22) = 6.34, p<.01). Ölçeğin genelinde ve alt boyutlarında deney grubunun son test ve izleme ölçümü ortalamalarının ön test ortalamalarından anlamlı şekilde düşüktür (p<.01). Deney grubunun son test ve izleme ölçümü ortalamaları arasındaki Tukey testi ile belirlenen farklar ise anlamlı bulunmamıştır. Kontrol grubunun ön test-son test, ön test-izleme ve son-test izleme ölçümü ortalamaları arasında da anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Sonuç ve Öneriler: Bu araştırmada bilişsel davranışçı yaklaşımla bütünleştirilen psikodramadan sonra deney grubundaki bireylerin, kontrol grubuyla karşılaştırıldığında ilişkilerle ilgili bilişsel çarpıtmalarının azaldığı, izleme ölçümünde de bu durumun devam ettiği bulunmuştur. Alanda yapılacak diğer araştırmalar için şu öneriler geliştirilmiştir. 1.Bilişsel davranışçı yaklaşım ve psikodramayı bütünleştirmenin mi, yoksa tek başına bilişsel davranışçı yaklaşım ya da psikodrama yaşantısının mı daha etkili olabileceği karşılaştırmalı bir desen kullanılarak araştırılabilir. 2.Uygulamalardan sonra bireylerin bilişsel çarpıtmalardaki değişimle birlikte ilişkilerinden elde ettikleri doyum, uyum ve çatışma düzeyleri de incelenebilir. 3. Altı, sekiz ay ya da bir yıl sonra izleme ölçümü yapılarak uygulamanın etkisi uzun dönemde araştırabilir.
* Bu araştırma Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalında Prof. Dr. Üstün Dökmen’nin danışmanlığında yürütülen doktora tezinin bir özetidir. ** Gaziantep Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Elmek: zeynephamamci@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
157
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN PROBLEM ALANLARI, PROBLEMLİLİK DÜZEYLERİ, PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİ VE YARDIM ARAMA DAVRANIŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİ Ferah ŞAHİN-AYAYDIN* Doç. Dr. Yaşar ÖZBAY**
Bu araştırmada yardım arama davranışlarını yordama kullanılabilecek değişkenler üzerinde çalışılmıştır. Araştırmanın temel amacı yardım arama davranışları ile problem çözme becerileri arasındaki ilişkiyi belirlemeye yöneliktir. Bu kapsamda yardım arama davranışlarının problem çözme becerilerinden yordanmasının yanında problemlilik düzeyi ve farklı demografik değişkenlerin de yardım arama davranışlarıyla ilişkisi incelenmiştir. Yardım arama davranışları bu çalışmada profesyonel yardım alma veya arama eğilimi olarak ele alınmıştır. Bu çalışma 400 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma grubu içerisinde yer alan öğrencilerin çoğunlu orta sosyo-ekonomik düzeye sahip “ve çoğunluğunu birinci sınıf üniversite öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırma Karadeniz Teknik Üniversitesinin faklı fakültelerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada korelasyonel ve nedensel karşılaştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri Problem Çözme Envanteri (Şahin, Şahin & Heppner, 1993) ve Kendini Tanıma Envanteri (Özbay, 1997) ile toplanmıştır. Ayrıca farklı demografik değişkenlerin toplanmasına yönelik bir bilgi formu da kullanılmıştır. Çalışmanın veri toplama işlemleri araştırmacı tarafından gerçekleştirilmiş ve anketlerin doldurulması sınıflarda grup halinde belli açıklamalardan sonra yapılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analizinde Çok Yönlü Regresyon analizi, varyans analizi, Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon teknikleri kullanılmış ve tüm veriler .05 düzeyinde test edilmiştir. Araştırma bulguları, yardım arama davranışları ile problem çözme becerileri arasında bir ilişkinin olmadığını ortaya koymuştur. Yardım arama davranışlarının problem çözme becerilerinden yordanmasında sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Bunun yanında yardım arama davranışlarıyla annenin eğitim düzeyinin ilişkili olduğu, problem alanlarından kişiler arası ilişkiler ve nevrotik eğilimlere dönük problem alanlarının yardım arama davranışlarıyla ilişkili olduğu belirlenmiştir. Annenin eğitim düzeyi düştükçe yardım arama davranışları azalmakta, diğer taraftan kişiler arası ilişkiler ve nevrotik eğilimleri olanların yardım arama
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
158
davranışlarının daha az olduğu belirlenmiştir. Problem alanlarından kişiler arası ilişkilerde ve nevrotik eğilimlerde cinsiyet farklılıklarının olduğu, ayrıca cinsiyet farklılıklarının problem çözme becerilerinden aceleci, kaçıngan ve değerlendirici yaklaşım üzerinde de olduğu belirlenmiştir. Sonuçlar üniversite öğrencilerine yönelik psikolojik danışma hizmetleri ve genel anlamda uygulamalara yönelik olarak tartışılmıştır.
* KTÜ, Fatih Eğitim Fakültesi, Trabzon ** KTÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon, Elmek: yozbay@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
159
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YABANCI DİL BAŞARISININ YABANCI DİL ÖĞRENMEYE İLİŞKİN TUTUM VE DENETİM ODAĞI AÇISINDAN İNCELENMESİ Muhittin AŞKIN* Mustafa ONUR**
Bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin yabancı dil başarıları ile yabancı dil öğrenmeye ilişkin tutumları ve denetim odağı arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Araştırmanın bağımlı değişkenini; Yabancı dil (İngilizce) başarı puanları, bağımsız değişkenlerini ise, İngilizce’ye ilişkin tutum ve denetim odağı puanları oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini, KTÜ Giresun Eğitim Fakültesi’nde 2001-2002 öğretim yılında birinci sınıfta öğrenim gören 290 öğrenciden oluşmaktadır. Verilerin toplanmasında, Gürel (1986) tarafından geliştirilen, geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan İngilizce’ye İlişkin Tutum Ölçeği, Dağ (1991) tarafından Türkçe’ye çevrilip, geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan Roter İç-Dış Denetim Odağı Ölçeği kullanılmıştır. Yabancı dil başarısının belirlenmesinde, öğretim elemanlarının final sınav notları temel alınmıştır. Verilerin analizinde, Spearman Mertebe Korelasyon Analizi, Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Analizi, Varyans Analizi, Scheffe Testi, t Testi, x2 Testi ve Aşamalı Regresyon Analizi kullanılmıştır. İstatistiksel analizler SPSS paket programında yapılmıştır. İstatistiksel analizlere göre, yabancı dil akademik başarı düzeyleri ile yabancı dile ilişkin tutum puanları arasında pozitif yönde, yabancı dil akademik başarı düzeyleri ile denetim odağı puanları arasında ise negatif yönde p<0.001 önem düzeyinde korelasyon bulunmuştur. Yabancı dil akademik başarı düzeylerinin en önemli yordayıcısı olarak, yabancı dile ilişkin tutum puanları üniversite öğrencilerinin yabancı dil akademik başarısına %57’lik, denetim odağı puanları ise %6.9’luk katkıda bulunmaktadır. Yabancı dil başarı düzeylerinin yükseltilmesi için; toplumu yabancı dil öğrenme gereği konusunda bilinçlendirmek ve yabancı dil öğrenme ilgi ve tutumunu geliştirmek için özellikle televizyon, radyo vb. kitle iletişim araçlarından özendirici programlar yapılmalıdır. Kişilik özelliklerinden
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
160
denetim odağı ailenin baskıcı, itici ve demokratik olmayan tutumlarından olumsuz yönde etkilendiğinden, anne-babanın bu tutumları benimsememeleri için televizyon, radyo ve basılı yayın araçlarından tanıtıcı ve özendirici çalışmalar yapılarak öğrencilerin içten denetimlilik eğilimlerinin geliştirilmesi sağlanmalıdır. Öğretmen, okuttuğu dile hakimiyeti, dil öğretimindeki dil ve becerisi, öğrencilerin çeşitli sorunları eğilebilecek yumuşak, demokratik ve ölçülü kişiliği dersi verme heves istek ve yeteneği ile öğrencilerin güdülenmesine olumlu katkıda bulunmalıdır.
* Atatürk Üniversitesi K.Karabekir Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü ** KTÜ Giresun Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü, Elmek: muson52@ttnet.net.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
161
HÜMANİSTİK YAKLAŞIM AÇISINDAN BEDENSEL CEZA DAVRANIŞININ İNCELENMESİ Ayla AKBAŞ*
İnsanın saldırganlık güdüsünün bedensel ceza alma\verme davranışına transferinde psikolojik (duygusal, zihinsel) sosyolojik faktörlerin etkisi incelenmiş ve psikolojik danışma uygulamalarında hümanistik yaklaşımla bedensel ceza davranışlarının farkına varılmasının ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkileri kuramsal boyutta tartışılmıştır.
* Kocaeli Üniversitesi, Elmek: ayla_akbas@hotmail.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
162
TÜRKİYE’DE ÇOCUK VE GENÇ NEREYE DÜŞÜYOR: KATILIM VE KATILIMIN ÖNÜNDEKİ ENGELLER Pınar ÖNEN* Serdar M. DEĞİTMENCİOĞLU**
Katılım, yönetimde söz hakkına sahip olabilme ve katılıma ilişkin engeller, çocuklar ve gençler ile yapılan çalışmalarda giderek daha merkezi bir konu durumuna gelmiştir. Katılım, çocuk ve gençlerin süreçler ve aktivitelerde aktif olarak yer alarak, toplumsal yaşama dahil olmalarıdır. Araştırmalar, çağdaş toplumlarda çocuk ve gençlerin okullarda, sivil toplum örgütlerinde, yerel yaşamda, hatta kendi evlerinde katılıma ilişkin engellerle karşılaştıklarını göstermektedir. Oysa birçok toplumda çocuk ve gençlerin bir takım etkinliklere katılmasını, hizmet ve üretim alanlarında emeklerini ortaya koymasını ve karar mekanizmalarında yer alabilmesini sağlayan geleneksel pratikler hala vardır. Giderek daha demokratikleşen çağdaş toplumlarda çocuk ve gençlerin daha az katılım gösterebilmesi bu bağlamda şaşırtıcıdır. Çocuk ve gençleri katılıma teşvik eden faktörler, katılımlarının sağlandığı alanlar, katılımlarının önündeki bireysel ve toplumsal engeller, katılımlarının niceliği ve niteliği, katılımın etkileri; gerek eğitim ve psikoloji, gerekse sosyoloji ve siyaset bilimi araştırmalarında incelenmiştir. Katılımın çocuk ve gençler üzerindeki etkilerini inceleyen araştırmalarda, katılımın toplumsal yaşama, demokrasiye katkılarının yanında, çocuk ve gençlerin bilişsel, sosyal, duygusal gelişimlerine olumlu yönde etkileri olduğu görülmektedir. Değişik ülkelerde yapılmış araştırmaların bulgularında; katılımın çocuk ve gençlerin özgüvenlerine, benlik gelişimlerine, sosyal ilişkilerdeki becerilerine, demokrasi, aidiyet gibi duygularına olumlu etkileri olduğu görülmektedir. Ayrıca, erken yaşlardaki katılımın, bireylerin yetişkinlik dönemindeki politik, toplumsal davranışları üzerindeki etkileri, yapılan boylamsal çalışmalarla da gösterilmiştir. Türkiye'de çocuk ve gençlerin katılımı üzerine yapılmış az sayıdaki araştırma, katılıma ilişkin önemli engeller olduğunu, çocuk ve gençlerin bu konuda çözüm üretmekte zorlandıklarını, anne ve babaların katılımı engelleyen bir rol oynadığını göstermektedir. Katılımın özellikle politik bir süreç olarak algılanması ve politikaya ilişkin tehlikeler katılımın bir tehdit olarak algılanmasına neden olmaktadır. Oysa, katılım demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır ve gerçekleşmediğinde
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
163
toplumsal tıkanmalara neden olmaktadır. Katılımın engellenmesi özellikle gençler açısından çok önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Çocuk ve gençlerin seslerini duyurmak, ciddiye alınmak ve toplumsal süreçlere katılmak istediği 2000-2002 döneminde yürüttüğümüz çalışmalarda açık olarak görülmektedir. Katılım, tam da bu bağlamda Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde bir hak olarak ele alınmaktadır ve uluslararası belgelerde temel bir öğe konumuna gelmiştir. Bu sunumda ülkemizde katılımın önündeki engeller ve katılımı arttırmak için yapılması gerekenler tartışılacaktır. İlköğretim ve liselerde, katılımı desteklemek için psikolojik danışmanların ve öğretmenlerin yapabilecekleri, çeşitli örneklerle sunulacaktır.
* Boğaziçi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Elmek: p_onen@yahoo.com ** İstanbul Bilgi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
164
KATILIM VE ÇOCUK HAKLARI AÇISINDAN 23 NİSAN: BİR BASIN ANALİZİ 2001-2002 Serdar M. DEĞİRMENCİOĞLU* Elif Eda TARTAR* Ömer ŞİRİN*
Bu çalışmada 23 Nisan Çocuk Bayramı’nın basın tarafından kamuoyuna ve çocuklara sunuluşu, çocukların yararı ve hakları açısından incelenmiştir. Çalışmada 2001 ve 2002 yılında 23 Nisan günü yayımlanan gazeteler ve ekleri içerik analizine tabi tutulmuştur. İncelenen gazetelerin aralarında önemli farklar olmasına karşın, ortak eksiklikler olduğu saptanmıştır. 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda çocukların sesleri gazeteler tarafından duyurulmamaktadır. Çocukların görüşlerine yer verildiğinde, bu görüşlere ayrılan yer, diğer kişilerin görüşlerine ayrılan yere oranla çok küçüktür. Gazetelerde çocuklar özne değil nesne olarak sunulmaktadır. Çocukların yaptıkları, yapmak istedikleri ve yapabilecekleri değil, çocuklar için yapılması gerekenler, çocuklara yapılanlar ve çocuklara törenlerde verilen geçici payeler üzerinde durulmaktadır. Sık sık çocuğun bir politik araç olarak kullanıldığı görülmektedir. Gazetelerde çocuk hakları, özellikle katılım hakkı ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin en önemli öğesi olan çocuğun yararı üzerinde durulmamaktadır. Gazeteler 23 Nisan’ın törensel ve politik yönüne daha geniş yer ayırmakta, çocukların bir politik araç olarak kullanıldığı yazılara yer vermektedir. Gazetelerde çocukların neleri hak ettiği, hangi açılardan zor durumda bırakıldıkları, engellendikleri ve çocuğun yararının nasıl öne çıkarılabileceği ele alınmamaktadır. 23 Nisan törenlerinde çocukların yaşadığı sıkıntılar gazetelere pek yansımamaktadır. Tören hazırlıkları sırasında yaşanan sıkıntılar ise hiç ele alınmamaktadır. Milliyetçi söylem birçok diğer ulusal bayramda olduğu üzere genel olarak yaygın, kimi gazetelerde ise özellikle baskındır. Bu yaklaşım, 23 Nisan Çocuk Bayramı’nın dünya çocuklarına da armağan edildiği söylemi ile çelişmekte ve bu bayramın içeriğini kısırlaştırmaktadır. Haberlerde çocukların sorunlarının ele alınışı çocukların “zavallılaştırılarak” sunulmasına varmaktadır. Çocukların sorunları ve çocuk hakları ihlalleri
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
165
neredeyse bir umutsuzluk havası yaratmak istenircesine çarpıcı sayılar ve öyküler ile gündeme getirilmektedir. Sorunlar ve ihlaller hakkında neler yapılabileceği, çocukların kendi sorunlarına ilişkin neler yapabileceği ve yaptığı ele alınmamakta; bu konuda uzmanların görüşlerine yer verilmemektedir. 23 Nisan özellikle çok satan gazeteler tarafından çocukları tüketime itmek için bir araç olarak kullanılmaya başlanmıştır. “23 Nisan Çocuk Eki” olarak gazeteler ile verilen ücretsiz eklerde, 23 Nisan bir alışveriş bayramı olarak sunulmakta ve çocuklar tüketime özendirilmektedir. Bu sorunların aşılması için somut önerilerde bulunulacaktır.
* İstanbul Bilgi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Elmek: serdard@bilgi.edu.tr
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
166
ÖNLEME VE İYİLİK HALİ (WELLNESS) Doç. Dr. Fidan KORKUT*
Psikolojik danışma, gelişim ve önlemenin ilkeleri üzerine kurulu olduğu için insanların iyilik hallerini artırıcı etkinliklere odaklaşmasının gereği araştırmacılar tarafından ısrarla vurgulanmaya başlamıştır. Son zamanlarda zihinsel sağlık ile ilgili çalışmalar giderek, olumsuz sonuçları önlemek ile sağlık ve iyilik halini başlatmak ve sürdürmek üzerinde yoğunlaşmaktadır. Önleme çabaları, gelecekte istenmeyen olay ve durumları önlemek için şimdiden bazı önlemler almak ya da seçenek olarak gelecekte istenen olay ve durumları arttırmak için bazı etkinliklerde bulunmak biçiminde tanımlanabilmektedir. Bu kavram okullardaki rehberlik hizmetleri açısından değerlendirildiğinde çocuk ve gençlerde bazı sorunların olmaması ve onların yeterliliklerini artırarak sağlıklı özellikler geliştirmeleri için bazı temel yaşam becerilerini kazanmalarını sağlayacak etkinlikler ve düzenlemeler yapmak olarak açıklanabilir. Önleme çalışmalarının bazı eleştirilere rağmen en fazla kullanılan ayrımı temel, ikincil ve üçüncül önlemedir. Bazı yazarlar ilk ikisini önleme çalışması olarak görmekte ve okullarda dengeli olarak diğer hizmetleri ile beraber ikisinin de kullanılmasını önermektedir. İyilik hali optimal düzeyde sağlıklı olmaya yönelmiş, beden, akıl ve ruhun bütünleştiği, bireysel olarak amaç dolu tavır, daha dolu yaşam geçirme hedefi olan, sosyal, kişisel, çevresel (ekolojik) olarak, tüm alanlarda işlevsel olan bir yaşam sürdürmek anlamındadır. İyilik hali ile ilgili modellerden birisi Myers, Sweeney ve Witmer (2000) tarafından geliştirilen İyilik Hali Çemberi Modelidir (IHCM). Yaşam boyu iyilik halinin sürmesi ve risk olabilecek etmenlerin önlenmesi ile ilgili bütüncül bir model olan IHCM sağlıklı insanların özelliklerinden oluşturulmuştur. Çemberin spiritel, çalışma ve serbest zaman, arkadaşlık, sevgi ve kendini düzenleme olmak üzere 5 ana boyutu vardır. Bunlardan kendini düzenleme boyutu, bireyin değiştirebileceği 12 alt boyuta sahiptir. Model bu boyutlardan başka bireyin iyilik halini etkileyebilecek yönetim biçimi, toplum, aile, din, eğitim, medya, iş dünyası ve endüstri kültürel özelliklerle, genel dünya olayları ya da doğal olaylar gibi çok genel bireyin kontrol edemeyeceği özelliklerin çemberin etkilediğini de belirtmektedir. Modele göre her öğe birbiri ile etkileşim halinde olduğu için herhangi birisinde yapılacak değişiklik diğerlerine de yansımaktadır. Kendini
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
167
düzenleme ana boyutunun 12 alt boyutu olan değerli olma duygusu, kontrol duygusu, gerçekçi inançlar, duygusal farkındalık ve başaçıkma, mizah duygusu, problem çözme ve yaratıcılık, beslenme, fiziksel alıştırma yapmak, kendine bakma, stres yönetimi, cinsel kimlik ve.kültürel kimlik, önleme çalışmalarında bireylere kazandırılması ve öğretilmesi önerilen özellikleri ve becerileri içermektedir. Sözü edilen bu özellikler ve becerilerden birkaçında değişimin gerçekleştirilmesi iyilik hali çemberinin diğer boyutlarında da değişime yol açacağı için okullardaki önleyici rehberlik çalışmaları sırasında yapılacak etkinliklerle bireylerin iyilik halleri artırılabilir. Bu sununun amacı IHÇM’inin önleme ile ilgili felsefesini vurgulamak ve modelin kendini düzenleme alt boyutunu temel ve ikincil önleme çalışmaları açısından değerlendirmektir.
* Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi, PDR ABD, Elmek: korkutfidan@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
168
HİZMET EDEREK ÖĞRENME VE KATILIM SÜREÇLERİNE KATKISI
Çiğdem KOTİL*
Demokrasi anlayışı kişilerin sorumluluklarını almalarını ve yaşanan sorunların çözüm sürecine katılmalarını içine alır. Hizmet ederek öğrenme, öğrencilerin toplum sorunlarının çözümüne katılmalarına ve aynı zamanda onların öğrenmelerine yardım eden kamusal bir çalışmadır. Hizmet ederek öğrenmede öğrencilerin okulda öğrendiklerini, çevre ile ilgili sorunları çözmede aktif olarak kullanmaları esastır. Araştırmalar, çocuklar ve gençler için hizmet ederek öğrenmenin önemli bir gelişim olanağı yarattığını göstermektedir. Hizmet ederek öğrenme, öğrencilerin öğrenimini güçlendirmek, içinde yaşadıkları toplum ile bağlantılarını sağlamak, toplumda var olan yaşam ve öğrenme arasındaki dengesizliği ve kopukluğu azaltmak, toplumu güçlendirmek için ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, öğrencilerin sistematik fikir yürütmeyi toplum hizmeti deneyimi çerçevesinde gerçekleştirmesine, böylelikle, fikir yürütmeden, somut akademik öğrenmeye geçmelerine yardımcı olmak için geleneksel toplum hizmeti deneyimleri, ders programlarına katıldı ve bu yöntem aracılığı ile öğretmenler, öğrencilerin akademik kazanımlarda bulunmalarını, kendileri ve başkaları hakkında bilgi edinmelerini, diğer kişilerin hayatlarına katkıda bulunmanın ne anlama geldiğini, kısacası, vatandaş olmanın gerçek anlamını anlamaları için yollar buldular. Çalışmalar öğrencilerde hizmet öğrenimiyle arttırılabilecek sosyal sorumluluk ve katılımın beş unsurunu şu şekilde belirlemektedir: Değerler ya da bir diğer deyişle “yapmalıyım.” Hizmet öğrenimi öğrencilerin toplumla bağlantı kurmasına yardımcı olarak onların motivasyonunu arttırır. Bilgi ya da bir diğer deyişle “ne yapmam gerektiğini ve niçin yapmam gerektiğini biliyorum.” Hizmet ederek öğrenme öğrencilere sosyal ve toplumsal sorunları anlamalarında aracı olur. Beceriler ya da “nasıl yapacağımı biliyorum.” Hizmet ederek öğrenme, öğrencilerin bir hedef belirledikten sonra bu istenen hedefe ulaşabilmek için gerekli olan yeteneklerini arttırmalarına yardımcı olur. Etkinlik ya da “ben yaparsam farklı olur.” Hizmet ederek öğrenme deneyimi toplum sorunlarını çözmede öğrencilerin güvenini arttırır. Bağlılık ya da “yapmalıyım ve yapacağım.” Hizmet ederek öğrenmenin ortaya çıkışıyla öğrencilerin ileride toplum hizmeti deneyimleri yaşama şansları artmaktadır.
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
169
Eğitimcilerin karşılaştığı temel sorunların, öğrencilerin zekaları ya da entellektüel kapasiteleri ile ilgili olmadığı bilinmektedir. Temel sorun, öğrencilerin öğrenmeye olan ilgilerinin az olması ve sınıf içinde başarıya karşı motivasyonlarının düşük olmasıdır. Diğer bir deyişle, bu bir yetenek sorunu değil, bir tutum sorunudur. Çağdaş eğitim modelleri, öğrencilerin doğal ve sosyal dünyadaki kalıpları keşfetmeleri, tanımaları, gözleme ve kanıta dayanan akılcı yargılarda bulunmaları için bilgilerini, yeteneklerini, zihinsel alışkanlıklarını geliştirmeyi içerir. Bu modellerde öğrencilerin etraflarındaki dünya ile ilgilenen, bu dünyanın gelişimiyle meşgul olan aktif vatandaşlar olmalarını hedeflenir. Hizmet ederek öğrenme müfredatın tüm alanlarında bu modele uygun sistematik değişim içerir. Çünkü hizmet ederek öğrenme öğrencilere derslerle gerçek dünya arasında bağlantı kurmada yardımcı olur. Bu her konuda hizmet öğrenimini doğrudan müfredatın çatısına bağlamak ve öğrencileri önemli sosyal, politik ve çevresel sorunların yansımaları ve faaliyeti içinde tutmaktır. Araştırmalar, hizmet ederek öğrenmenin öğrencilerin yalnızca geleceğin vatandaşları olarak algılanmaktan çıkmasına ve yaşadıkları toplulukların aktif üyeleri olmalarına yardımcı olduğunu göstermektedir. Eğitimde hedeflenen öğrencilere demokrasi hakkında basit bir şeyler öğretmek değil, demokratik yöntemi yaşamalarını sağlamak ise; hizmet ederek öğrenme her yaştaki öğrencileri toplumsal süreçlere katmak, topluma hizmet anlayışı ile tanıştırmak açısından yararlı olacaktır. Araştırmalar, hizmet ederek öğrenmeye erken yaşta katılan kişilerin akademik olarak daha başarılı olabileceklerini ve toplumsal katılımı besleyen ilgi ve isteği geliştirebileceklerini göstermektedir.
* Özel Doğuş İlköğretim Okulu İstanbul, Elmek: cigdemkotil@yahoo.com
VII. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi
170
ÖĞRENCİ GÖZÜNDEN Ayhan ERBAY*
Türk eğitim sisteminin, yöntemsel olarak kabul edile gelen “yönlendirme” işlevinin eksikliği yalnızca ilköğretimde değil, eğitim sisteminin bütün alan ve kademelerinde kendi varlığını hissettirmektedir. Bu eksikliği mezunları vasıtasıyla giderebilecek yükseköğretim programlarının başında rehberlik ve psikolojik danışmanlık gelmektedir. Bir rehberlik ve psikolojik danışmanlık öğrencisi olarak kendi arzum ve beklentilerime bölümün bana kazandırdığı/güdülediği amaçlar arasında farklar ve benzerlikler, beni mezuniyet sonrası hayata tam olarak ne kadar hazırlayacaktır, sorusu/sorunu bütün rehberlik ve psikolojik danışmanlık öğrencilerinin ortak kaygısıdır. Bu ortak kayının dile getirilmesi amacıyla böyle bir araştırma düşünülmüştür. Yöntemsel olarak bu çalışma, rehberlik ve psikolojik danışmanlık 2., 3., ve 4. sınıf öğrencilerinin kendi bölümleri ile ilgili düşünceleri, bölüm eğitiminden beklentileri, bölümde okutulan derslerin mezuniyet sonrası hayata, işe, pozisyona… tam olarak ne kadar yansıyabileceğini ortaya çıkarabilecek; rehberlik ve psikolojik danışmanlık 1. sınıf öğrencilerinin kendi bölümlerinden beklentilerini anlayabilmek amacıyla yola çıkılmıştır. Bu araştırma Metropollerde (İstanbul, İzmir, Ankara) rehberlik ve psikolojik danışmanlık yüksekokul programına sahip olan 7 üniversitenin sahip olduğu ders programlarının karşılıklı incelenmesi, öğrenci ve mezunlarına ise anket uygulanması yapılarak, elde edilen sonuçların sosyo-ekonomik altyapının gözetilerek dışa vurumu hedeflenmiştir. Bu çalışmanın temel hedefi, yetişmiş/yetiştirilen rehberlik ve psikolojik danışmanlık öğrencilerinin kendi beklentileriyle, okulda aldığı derslerin kendi beklentilerine ne kadar cevap verebildiğinin gözler önüne serilmesi, kendi hayat felsefelerine bölümün genel atmosferinin ne ölçüde katkıda bulunabildiğini anlamaya çalışma gayretidir. Sonuç olarak elde edilen tüm bilgilerin yeni eğitim ve öğretim yılında tüm rehberlik ve psikolojik danışmanlık yükseköğretim programı bölüm başkanlıklarına “öneri” başlığı altında bir rapor olarak sunulması düşünülmektedir. * Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmalık Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi, Elmek: ayherb@yahoo.com