Antibiyotik - Sayı:19 (Kasım 2008)

Page 1



editör SİNCAN

ETLİK

Merhaba..

Sayı: 19

Nazım BİLGEN Genel Müdür

Başlarken

Hızlı ve geniş kapsamlı bir değişim içinde olan ülkemizde, yüksek riskli süreçlerden oluşan sağlık hizmetinde kalite yönetim sistemi uygulamalarına olan ihtiyacımız her geçen gün artmaktadır. Dünyayı iyi izleyen ve okuyan sağlık kuruluşlarının tümünde kalite geliştirme çabaları hızla devam etmektedir. Kalite geliştirme çabaları içerisinde en önemli oluşum, kaliteli sağlık hizmeti ve bu hizmetin sürekliliği için, ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi standardıdır. ISO 9001 etkin bir kalite yönetim sistemini tanımlayan bir standarttır. ISO 9001 belgesi ise kuruluşun ürün veya hizmetlerinin uluslararası kabul görmüş bir yönetim sistemine uygun olarak sevk ve idare edilen bir yönetim anlayışının sonucunda ortaya konduğu ve dolayısı ile kuruluşun ürün ve hizmetlerinin uluslararası kabul görmüş bir standarda uygun olarak üretildiğini gösterir. Engürüsağ A.Ş. Özel Lokman Hekim Hastaneleri, Türkiye ve çevre ülkelerdeki hastalara; ISO 9001 kalite yönetim sistemine uygun olarak, dünya standartlarında modern sağlık hizmeti veren tam teşekküllü bir sağlık grubudur. Kurumumuz uluslararası standartlarda ve kalitede tıbbi bakım sağlayabilmek için sürekli kalite geliştirme programları uygulamaktadır. Özel Lokman Hekim Etlik Hastanemiz, 4 yıldır sahip olduğu ISO 9001:2000 belgesini yenileyerek Ankara'da ISO 9001:2000 belgeli ilk özel hastaneler arasında olma unvanını korumaktadır. Özel Lokman Hekim Sincan Hastanemiz ise proje aşamasından itibaren başlayan yoğun tempolu çalışmaların sonucunda, açılışının 4. ayında, Türk Standartları Enstitüsü tarafından hizmetlerimizin uluslararası kabul görmüş bir standarda uygun olarak üretildiğinin belgesi olan ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi belgesini almaya hak kazanmıştır. Kurumumuz sürekli kalite geliştirme çalışmalarına, konusunda uzman olan ekibimizle birlikte devam edecektir. Amacımız hastalarımızın sürekli gelişen istek ve ihtiyaçları doğrultusunda, ilk defada, zamanında, doğru hizmeti verebilmek, hizmet sunumu esnasında hata olasılığını yok etmek veya olabilecek hataları tespit ederek bir daha tekrarlanmasını önleyerek uluslararası standartlar doğrultusunda sağlık hizmeti sunmaktır. Bu amacımızı gerçekleştirirken en büyük destekçilerimiz çalışan arkadaşlarımızdır. Bu vesileyle kendilerine teşekkürü bir borç bilirim.

Engürüsağ A.Ş. Adına Sahibi: Selamet KOÇ Editör (Sorumlu) Bora AYDİN Yayın Danışma Kurulu Nazım BİLGEN Doç Dr. Murat ALPER Dr. Mehmet ALTUĞ Uzm. Dr. Necmeddin DİN Soner ABACI Sema GİRGEN Ümmühan DEMİREZEN Esra İÇYER Yönetim Yeri Gn.Dr. Tevfik Sağlam Cad. No:119 Ayvalı-Etlik / ANKARA Tel : 0 312 444 9 911 Fax: 0 312 326 49 09 www.lokmanhekim.com.tr info@lokmanhekim.com.tr Afşar Matbaacılık İvedik OSB 21. Cadde 599 Sok.No:29 Y.Mahalle / ANKARA Tel : 0 312 394 39 22 Basım Tarihi : Kasım 2008 Grafik Tasarım Mevlüt EREN Lokman Hekim Hastaneleri'nin Yerel Süreli Yayın organıdır. Ücretsizdir 3 ayda bir yayınlanır

Antibiyotik dergisi olarak yeni sayımızda tekrar sizinle buluşmaktan dolayı mutluyuz. Yedinci yılımızın içinde hâlâ aynı heyecanla yolumuza devam ediyoruz. Amacımız sizlerin güvenine layık olmaktır. Bu yolda, sağlık konusunda birçok noktaya değiniyor, pek çok hastalık hakkında bilgilendiriyor, yurdumuzun güzelliklerini tanıtıyor ve hastanelerimiz adına birçok bilgiyi sizinle paylaşıyoruz. Dergimizi heyecanla bekleyen, bizleri arayarak abone olmak isteyen ve değerli fikirlerini paylaşan tüm okurlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Kurum olarak amacımız; sağlığınızı sağlıklı koşullarda kazanabilmenizdir. Bu konuda Lokman Hekim Hastaneleri olarak elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Sağlık sektörü; azimli, çalışkan ve zeki Türk hekimlerimizin sayesinde; dünya çapında kendini kanıtlamaktadır. Bu durumun ileride daha da iyi noktalara taşınacağı konusunda hiç şüphe yoktur. Yazar bir yazısında, -"Keşke"nin panzehiri "iyi ki"dir. İlki ne kadar pısırıksa, ikinci o denli yiğittir- der. Dergimizin bundan önceki sayılarında da sizlere fikir kaynağı olabilmiş ve "iyi ki" dedirtebilmişsek ne mutlu bizlere. Unutmamalıyız ki bir çok hastalık, önceden teşhis edilebilerek önlenebilir. Biz, sağlık sektörü çalışanları olarak sağlığınızı önemsiyoruz. Peki ya siz? Kalın sağlıcakla...

Kasım-2008

Yıl : Kasım 2008

01


editör SİNCAN

ETLİK

Merhaba..

Sayı: 19

Nazım BİLGEN Genel Müdür

Başlarken

Hızlı ve geniş kapsamlı bir değişim içinde olan ülkemizde, yüksek riskli süreçlerden oluşan sağlık hizmetinde kalite yönetim sistemi uygulamalarına olan ihtiyacımız her geçen gün artmaktadır. Dünyayı iyi izleyen ve okuyan sağlık kuruluşlarının tümünde kalite geliştirme çabaları hızla devam etmektedir. Kalite geliştirme çabaları içerisinde en önemli oluşum, kaliteli sağlık hizmeti ve bu hizmetin sürekliliği için, ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi standardıdır. ISO 9001 etkin bir kalite yönetim sistemini tanımlayan bir standarttır. ISO 9001 belgesi ise kuruluşun ürün veya hizmetlerinin uluslararası kabul görmüş bir yönetim sistemine uygun olarak sevk ve idare edilen bir yönetim anlayışının sonucunda ortaya konduğu ve dolayısı ile kuruluşun ürün ve hizmetlerinin uluslararası kabul görmüş bir standarda uygun olarak üretildiğini gösterir. Engürüsağ A.Ş. Özel Lokman Hekim Hastaneleri, Türkiye ve çevre ülkelerdeki hastalara; ISO 9001 kalite yönetim sistemine uygun olarak, dünya standartlarında modern sağlık hizmeti veren tam teşekküllü bir sağlık grubudur. Kurumumuz uluslararası standartlarda ve kalitede tıbbi bakım sağlayabilmek için sürekli kalite geliştirme programları uygulamaktadır. Özel Lokman Hekim Etlik Hastanemiz, 4 yıldır sahip olduğu ISO 9001:2000 belgesini yenileyerek Ankara'da ISO 9001:2000 belgeli ilk özel hastaneler arasında olma unvanını korumaktadır. Özel Lokman Hekim Sincan Hastanemiz ise proje aşamasından itibaren başlayan yoğun tempolu çalışmaların sonucunda, açılışının 4. ayında, Türk Standartları Enstitüsü tarafından hizmetlerimizin uluslararası kabul görmüş bir standarda uygun olarak üretildiğinin belgesi olan ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi belgesini almaya hak kazanmıştır. Kurumumuz sürekli kalite geliştirme çalışmalarına, konusunda uzman olan ekibimizle birlikte devam edecektir. Amacımız hastalarımızın sürekli gelişen istek ve ihtiyaçları doğrultusunda, ilk defada, zamanında, doğru hizmeti verebilmek, hizmet sunumu esnasında hata olasılığını yok etmek veya olabilecek hataları tespit ederek bir daha tekrarlanmasını önleyerek uluslararası standartlar doğrultusunda sağlık hizmeti sunmaktır. Bu amacımızı gerçekleştirirken en büyük destekçilerimiz çalışan arkadaşlarımızdır. Bu vesileyle kendilerine teşekkürü bir borç bilirim.

Engürüsağ A.Ş. Adına Sahibi: Selamet KOÇ Editör (Sorumlu) Bora AYDİN Yayın Danışma Kurulu Nazım BİLGEN Doç Dr. Murat ALPER Dr. Mehmet ALTUĞ Uzm. Dr. Necmeddin DİN Soner ABACI Sema GİRGEN Ümmühan DEMİREZEN Esra İÇYER Yönetim Yeri Gn.Dr. Tevfik Sağlam Cad. No:119 Ayvalı-Etlik / ANKARA Tel : 0 312 444 9 911 Fax: 0 312 326 49 09 www.lokmanhekim.com.tr info@lokmanhekim.com.tr Afşar Matbaacılık İvedik OSB 21. Cadde 599 Sok.No:29 Y.Mahalle / ANKARA Tel : 0 312 394 39 22 Basım Tarihi : Kasım 2008 Grafik Tasarım Mevlüt EREN Lokman Hekim Hastaneleri'nin Yerel Süreli Yayın organıdır. Ücretsizdir 3 ayda bir yayınlanır

Antibiyotik dergisi olarak yeni sayımızda tekrar sizinle buluşmaktan dolayı mutluyuz. Yedinci yılımızın içinde hâlâ aynı heyecanla yolumuza devam ediyoruz. Amacımız sizlerin güvenine layık olmaktır. Bu yolda, sağlık konusunda birçok noktaya değiniyor, pek çok hastalık hakkında bilgilendiriyor, yurdumuzun güzelliklerini tanıtıyor ve hastanelerimiz adına birçok bilgiyi sizinle paylaşıyoruz. Dergimizi heyecanla bekleyen, bizleri arayarak abone olmak isteyen ve değerli fikirlerini paylaşan tüm okurlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Kurum olarak amacımız; sağlığınızı sağlıklı koşullarda kazanabilmenizdir. Bu konuda Lokman Hekim Hastaneleri olarak elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Sağlık sektörü; azimli, çalışkan ve zeki Türk hekimlerimizin sayesinde; dünya çapında kendini kanıtlamaktadır. Bu durumun ileride daha da iyi noktalara taşınacağı konusunda hiç şüphe yoktur. Yazar bir yazısında, -"Keşke"nin panzehiri "iyi ki"dir. İlki ne kadar pısırıksa, ikinci o denli yiğittir- der. Dergimizin bundan önceki sayılarında da sizlere fikir kaynağı olabilmiş ve "iyi ki" dedirtebilmişsek ne mutlu bizlere. Unutmamalıyız ki bir çok hastalık, önceden teşhis edilebilerek önlenebilir. Biz, sağlık sektörü çalışanları olarak sağlığınızı önemsiyoruz. Peki ya siz? Kalın sağlıcakla...

Kasım-2008

Yıl : Kasım 2008

01


The move to managed services accelerates

LOKMAN HEKİM SİNCAN HASTANESİ

06

KONTAKT LENS

GECELERİ YATAĞINI ISLATMA SORUNU

Kasım-2008

16 HAMİLELİK HAKKINDA AYDINLATICI BİLGİLER

ÖN ÇAPRAZ BAĞ YARALANMALARI

GİZLİ TEHLİKE: DERİN VEN TROMBOZU

10

24

14

38

30 İÇİNİZ YANMASIN...! GASTROÖZOFAGEAL REFLÜ NEDİR ?

DOWN SENDROMU NEDİR?

54

40

22

ÇOCUKLARDA İŞİTME KAYBI

BEYİN TÜMÖRLERİ

28

CAMIN BEDENİNDE CANLANAN SANAT

STRESSSSS

Kasım-2008

04

ETLİK

02

SİNCAN

03


The move to managed services accelerates

LOKMAN HEKİM SİNCAN HASTANESİ

06

KONTAKT LENS

GECELERİ YATAĞINI ISLATMA SORUNU

Kasım-2008

16 HAMİLELİK HAKKINDA AYDINLATICI BİLGİLER

ÖN ÇAPRAZ BAĞ YARALANMALARI

GİZLİ TEHLİKE: DERİN VEN TROMBOZU

10

24

14

38

30 İÇİNİZ YANMASIN...! GASTROÖZOFAGEAL REFLÜ NEDİR ?

DOWN SENDROMU NEDİR?

54

40

22

ÇOCUKLARDA İŞİTME KAYBI

BEYİN TÜMÖRLERİ

28

CAMIN BEDENİNDE CANLANAN SANAT

STRESSSSS

Kasım-2008

04

ETLİK

02

SİNCAN

03


..VE YAKINDA TÜP BEBEK UYGULAMASI

HAVA AMBULANSI Kara ambulanslarının yanı sıra en etkin ve güvenilir hasta nakil yollarından biri olan hava ambulans sistemi (heliport) hastalarımız için düşünülmüştür.

*EMBRİYO TRANSFERİ *EMBRİYO DONDURMA

KARDİYOLOJİ

*EMBRİYO ÇÖZME

*KORONER ANJİOGRAFİ

*YUMURTLAMA TEDAVİSİ

*BALON VE STEND UYGULAMALARI

*AŞILAMA

*RENKLİ DOPPLER EKOKARDİYOGRAFİ

*EMBRİYO GLUE (TUTUNMAYI ARTTIRMA)

*EFOR TESTİ

*İLERİ DÜZEY SPERM ANALİZİ

*TANSİYON VE RİTM HOLTER

*DOKU İÇİ SPERM SAKLANMASI *İNFERTİLİTE

RADYOLOJİ *MAGNETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME (1,5 TESLA) *BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ (MULTI-SLICE) *MAMMOGRAFİ *DİGİTAL RÖNTGEN *PORTABL RÖNTGEN *KEMİK DANSİTOMETRİSİ *PANORAMİK DİŞ RÖNTGENİ *ULTRASONOGRAFİ *4 BOYUTLU GEBELİK ULTRASONU

Kasım-2008

*RENKLİ DOPPLER USG

04

*SPERMİYOGRAM TESTLERİ

FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON

*MİKRO MANİPÜLASYON YÖNTEMLERİ

*ELEKTROTERAPİ

*TESTİS BİYOPSİSİ

*ORTOPEDİK REHABİLİTASYON

YOĞUN BAKIM

*KORONER BYPASS AMELİYATLARI

*CPR MODLU HASTA YATAKLARI

*KALP KAPAK AMELİYATLARI

*HER YATAĞA AİT YATAK BAŞI SİSTEMLERİ

*PREFERİK BYPASS AMELİYATLARI

*VENTİLATÖR

*BÜYÜK DAMAR AMELİYATLARI

*ÇOK FONKSİYONLU MONİTÖRLER

*VARİS AMELİYATLARI

*KVC VE GENEL YOĞUN BAKIM ALANLARI

*VEN AMELİYATLARI

*TAM STERİL ALANLAR

HİZMET BİRİMLERİMİZ ACİL SERVİS AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON BESLENME VE DİYET

LABORATUVAR *BİYOKİMYA *HORMON *İMMÜNOLOJİ *MİKROBİYOLOJİ *PATOLOJİ

BEYİN CERRAHİSİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI DERMATOLOJİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON GENEL CERRAHİ

*MİKROENJEKSİYON (ICSI)

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ

SİNCAN HASTANESİ

GÖĞÜS HASTALIKLARI GÖZ HASTALIKLARI

*NÖROLOJİK REHABİLİTASYON

İÇ HASTALIKLARI

*ROMATİZMAL HASTALIKLARIN REHABİLİTASYONU

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM

*EL REHABİLİTASYONU *GÖĞÜS HASTALIKLARI REHABİLİTASYONU

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ KARDİYOLOJİ KULAK BURUN BOĞAZ

YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM

LABORATUVAR

*ÖZEL ISITMA SİSTEMLİ OPENBAD VE KÜVÖZLER

NÖROLOJİ

*HIZLI BİLİRUBİN DÜŞÜRÜCÜ SİSTEMLERİ *ÖZEL EMZİRME ODASI

ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ

*ÖZEL MAMA MUTFAĞI

RADYOLOJİ ÜROLOJİ YOĞUN BAKIM

Kasım-2008

LOKMAN HEKİM SİNCAN HASTANESİ

SGK, KAMU PERSONELİ, YURT İÇİ VE YURT DIŞI ÖZEL SİGORTALI TÜM HASTALARIN HİZMETİNDEYİZ...

05


..VE YAKINDA TÜP BEBEK UYGULAMASI

HAVA AMBULANSI Kara ambulanslarının yanı sıra en etkin ve güvenilir hasta nakil yollarından biri olan hava ambulans sistemi (heliport) hastalarımız için düşünülmüştür.

*EMBRİYO TRANSFERİ *EMBRİYO DONDURMA

KARDİYOLOJİ

*EMBRİYO ÇÖZME

*KORONER ANJİOGRAFİ

*YUMURTLAMA TEDAVİSİ

*BALON VE STEND UYGULAMALARI

*AŞILAMA

*RENKLİ DOPPLER EKOKARDİYOGRAFİ

*EMBRİYO GLUE (TUTUNMAYI ARTTIRMA)

*EFOR TESTİ

*İLERİ DÜZEY SPERM ANALİZİ

*TANSİYON VE RİTM HOLTER

*DOKU İÇİ SPERM SAKLANMASI *İNFERTİLİTE

RADYOLOJİ *MAGNETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME (1,5 TESLA) *BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ (MULTI-SLICE) *MAMMOGRAFİ *DİGİTAL RÖNTGEN *PORTABL RÖNTGEN *KEMİK DANSİTOMETRİSİ *PANORAMİK DİŞ RÖNTGENİ *ULTRASONOGRAFİ *4 BOYUTLU GEBELİK ULTRASONU

Kasım-2008

*RENKLİ DOPPLER USG

04

*SPERMİYOGRAM TESTLERİ

FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON

*MİKRO MANİPÜLASYON YÖNTEMLERİ

*ELEKTROTERAPİ

*TESTİS BİYOPSİSİ

*ORTOPEDİK REHABİLİTASYON

YOĞUN BAKIM

*KORONER BYPASS AMELİYATLARI

*CPR MODLU HASTA YATAKLARI

*KALP KAPAK AMELİYATLARI

*HER YATAĞA AİT YATAK BAŞI SİSTEMLERİ

*PREFERİK BYPASS AMELİYATLARI

*VENTİLATÖR

*BÜYÜK DAMAR AMELİYATLARI

*ÇOK FONKSİYONLU MONİTÖRLER

*VARİS AMELİYATLARI

*KVC VE GENEL YOĞUN BAKIM ALANLARI

*VEN AMELİYATLARI

*TAM STERİL ALANLAR

HİZMET BİRİMLERİMİZ ACİL SERVİS AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON BESLENME VE DİYET

LABORATUVAR *BİYOKİMYA *HORMON *İMMÜNOLOJİ *MİKROBİYOLOJİ *PATOLOJİ

BEYİN CERRAHİSİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI DERMATOLOJİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON GENEL CERRAHİ

*MİKROENJEKSİYON (ICSI)

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ

SİNCAN HASTANESİ

GÖĞÜS HASTALIKLARI GÖZ HASTALIKLARI

*NÖROLOJİK REHABİLİTASYON

İÇ HASTALIKLARI

*ROMATİZMAL HASTALIKLARIN REHABİLİTASYONU

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM

*EL REHABİLİTASYONU *GÖĞÜS HASTALIKLARI REHABİLİTASYONU

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ KARDİYOLOJİ KULAK BURUN BOĞAZ

YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM

LABORATUVAR

*ÖZEL ISITMA SİSTEMLİ OPENBAD VE KÜVÖZLER

NÖROLOJİ

*HIZLI BİLİRUBİN DÜŞÜRÜCÜ SİSTEMLERİ *ÖZEL EMZİRME ODASI

ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ

*ÖZEL MAMA MUTFAĞI

RADYOLOJİ ÜROLOJİ YOĞUN BAKIM

Kasım-2008

LOKMAN HEKİM SİNCAN HASTANESİ

SGK, KAMU PERSONELİ, YURT İÇİ VE YURT DIŞI ÖZEL SİGORTALI TÜM HASTALARIN HİZMETİNDEYİZ...

05


HEKİMLERİMİZDEN

Derin Ven Trombozunun belirtileri nelerdir? Derin ven trombozu genellikle bacakta ağrı ve şişme ile beraber görülür. Özellikle uzun süreli ayakta kalmak veya uzun süreli yolculuklardan sonra ani gelişen bacakta şişme ve ağrı ile kendini belli eder. Bazen ağrısız olmakla beraber kızarıklık, yanma hissi, ısı artışı ve hassasiyet görülebilmektedir. En yaygın şikayet, bacakta ağrı, hassasiyet, şişlik ve bacağın renginin özellikle ayakta iken mor yada mavimsi renkte olmasıdır. Bu belirtiler birden veya yavaş yavaş birkaç gün içinde ortaya çıkabilir. Hastalar rahat olabilecekleri gibi şiddetli ağrı nedeni ile yürüyemeyecek durumda da olabilirler.

GİZLİ TEHLİKE? DERİN VEN TROMBOZU Kasım-2008

D

06

erin ven trombozu, bacaklardaki toplar damarlar içinde pıhtı oluşması anlamına g e l i r. P ı h t ı , ç o ğ u k e z d ı ş a r ı d a n görünmeyen, derindeki toplardamarlarda ortaya çıkar. Genellikle bacaktaki derin toplardamarlarda bulunan ve kanın geri kaçışını önleyen kapakların iç yüzünde başlar ve kısa bir süre içinde toplardamarın tamamının tıkanmasına ve bacaktan gelen toplardamar kan akımının durmasına neden olur.

Hangi durumlarda Derin Ven Trombozu oluşabilir? Özellikle ameliyat sonrası dönemde olduğu gibi uzun süreli yatak istirahati sonrası sık ortaya çıkar. Benzer bir durum felç ya da kalp krizi geçiren hastalar için de geçerlidir. Aynı şekilde uzun süreli uçak yada araba yolculuklarında da uzun süre hareketsiz oturmaktan dolayı derin ven trombozu gelişebilir. Bunun yanında bazı kişilerde doğuştan pıhtılaşmaya yatkınlık vardır ve derin ven trombozu ya da benzer durumlar bu kişilerde ve akrabalarında sık sık ortaya çıkabilir. Kanser hastaları, hormon tedavisindeki hastalar ve gebeler, derin ven trombozu yönünden risk altındadırlar. Kemik kırıkları, kalça ve diz protezleri, büyük genel cerrahi ameliyatları, büyük travma ve yaralanmalar, omurilik yaralanmaları, santral kateterler, kemoterapi, kalp ve solunum yetmezliği, hormon tedavisi, kanser, gebelikten koruyucu haplar, inme, gebelik ve lohusalık dönemi, daha önceden geçirilmiş derin ven trombozu, pıhtılaşmaya genetik yatkınlık (trombofili), 3 günden uzun yatak istirahati, uzun süre oturmaya bağlı hareketsizlik, ileri yaş, laparoskopik cerrahi, şişmanlık ve varis en büyük risk faktörleri arasındadır.

Derin Ven Trombozu tedavisi nasıl yapılır? Derin ven trombozu tedavisinin ana amacı akciğer embolisi ve tekrar tromboz gelişiminin engellenmesidir. Hastanın bacağındaki şikayetin azaltılması tedavinin diğer hedefidir. Bunun için pıhtılaşmayı engelleyici antikoagulan tedavi uygulanmaktadır. Bu ilaç tedavisi dışında, derin ven trombozu tedavisinin en önemli basamağını varis çorabı giymek oluşturur. İlk günlerde sürekli, sonraları ise gündüzleri varis çorabı giyilmelidir. Çorap yataktan kalkmadan ayağa geçirilir ve akşam yatıldığında çıkarılır. Çorap, en az 6 ay giyilmelidir. İlk günlerde bacakları kalp düzeyinin üzerine kaldırarak istirahat etmek hastanın şikayetlerini azaltır. Hastalığın akut dönemi tedavi edildikten sonra da bacak hiçbir zaman normale dönmez. Bunun nedeni bacaktaki pıhtının tam olarak çözülmemesi ve tıkanıklığın açılmamasıdır. Yıllar sonra bacakta bazı sorunlar ortaya çıkabilir. Toplardamarlar içindeki çok hassas kapak sisteminin tahrip olması nedeniyle yıllar sonra hastaların çoğunda bacakta şişme, ağrı, ağırlık hissi, kaşıntı ve bazen yaralarla kendini belli eden ve posttrombotik sendrom olarak isimlendirilen özel bir duruma yol açabilir. Bu durumu engellemek için tanı konulduğunda tedaviye gecikmeden başlanmalı, hastaların varis çorabını giymesi sağlanmalıdır.

Kasım-2008

antibiyotik

DOÇ.DR.HALİL İBRAHİM UÇAR / KVC

07


HEKİMLERİMİZDEN

Derin Ven Trombozunun belirtileri nelerdir? Derin ven trombozu genellikle bacakta ağrı ve şişme ile beraber görülür. Özellikle uzun süreli ayakta kalmak veya uzun süreli yolculuklardan sonra ani gelişen bacakta şişme ve ağrı ile kendini belli eder. Bazen ağrısız olmakla beraber kızarıklık, yanma hissi, ısı artışı ve hassasiyet görülebilmektedir. En yaygın şikayet, bacakta ağrı, hassasiyet, şişlik ve bacağın renginin özellikle ayakta iken mor yada mavimsi renkte olmasıdır. Bu belirtiler birden veya yavaş yavaş birkaç gün içinde ortaya çıkabilir. Hastalar rahat olabilecekleri gibi şiddetli ağrı nedeni ile yürüyemeyecek durumda da olabilirler.

GİZLİ TEHLİKE? DERİN VEN TROMBOZU Kasım-2008

D

06

erin ven trombozu, bacaklardaki toplar damarlar içinde pıhtı oluşması anlamına g e l i r. P ı h t ı , ç o ğ u k e z d ı ş a r ı d a n görünmeyen, derindeki toplardamarlarda ortaya çıkar. Genellikle bacaktaki derin toplardamarlarda bulunan ve kanın geri kaçışını önleyen kapakların iç yüzünde başlar ve kısa bir süre içinde toplardamarın tamamının tıkanmasına ve bacaktan gelen toplardamar kan akımının durmasına neden olur.

Hangi durumlarda Derin Ven Trombozu oluşabilir? Özellikle ameliyat sonrası dönemde olduğu gibi uzun süreli yatak istirahati sonrası sık ortaya çıkar. Benzer bir durum felç ya da kalp krizi geçiren hastalar için de geçerlidir. Aynı şekilde uzun süreli uçak yada araba yolculuklarında da uzun süre hareketsiz oturmaktan dolayı derin ven trombozu gelişebilir. Bunun yanında bazı kişilerde doğuştan pıhtılaşmaya yatkınlık vardır ve derin ven trombozu ya da benzer durumlar bu kişilerde ve akrabalarında sık sık ortaya çıkabilir. Kanser hastaları, hormon tedavisindeki hastalar ve gebeler, derin ven trombozu yönünden risk altındadırlar. Kemik kırıkları, kalça ve diz protezleri, büyük genel cerrahi ameliyatları, büyük travma ve yaralanmalar, omurilik yaralanmaları, santral kateterler, kemoterapi, kalp ve solunum yetmezliği, hormon tedavisi, kanser, gebelikten koruyucu haplar, inme, gebelik ve lohusalık dönemi, daha önceden geçirilmiş derin ven trombozu, pıhtılaşmaya genetik yatkınlık (trombofili), 3 günden uzun yatak istirahati, uzun süre oturmaya bağlı hareketsizlik, ileri yaş, laparoskopik cerrahi, şişmanlık ve varis en büyük risk faktörleri arasındadır.

Derin Ven Trombozu tedavisi nasıl yapılır? Derin ven trombozu tedavisinin ana amacı akciğer embolisi ve tekrar tromboz gelişiminin engellenmesidir. Hastanın bacağındaki şikayetin azaltılması tedavinin diğer hedefidir. Bunun için pıhtılaşmayı engelleyici antikoagulan tedavi uygulanmaktadır. Bu ilaç tedavisi dışında, derin ven trombozu tedavisinin en önemli basamağını varis çorabı giymek oluşturur. İlk günlerde sürekli, sonraları ise gündüzleri varis çorabı giyilmelidir. Çorap yataktan kalkmadan ayağa geçirilir ve akşam yatıldığında çıkarılır. Çorap, en az 6 ay giyilmelidir. İlk günlerde bacakları kalp düzeyinin üzerine kaldırarak istirahat etmek hastanın şikayetlerini azaltır. Hastalığın akut dönemi tedavi edildikten sonra da bacak hiçbir zaman normale dönmez. Bunun nedeni bacaktaki pıhtının tam olarak çözülmemesi ve tıkanıklığın açılmamasıdır. Yıllar sonra bacakta bazı sorunlar ortaya çıkabilir. Toplardamarlar içindeki çok hassas kapak sisteminin tahrip olması nedeniyle yıllar sonra hastaların çoğunda bacakta şişme, ağrı, ağırlık hissi, kaşıntı ve bazen yaralarla kendini belli eden ve posttrombotik sendrom olarak isimlendirilen özel bir duruma yol açabilir. Bu durumu engellemek için tanı konulduğunda tedaviye gecikmeden başlanmalı, hastaların varis çorabını giymesi sağlanmalıdır.

Kasım-2008

antibiyotik

DOÇ.DR.HALİL İBRAHİM UÇAR / KVC

07


antibiyotik

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ-KARDİYOLOJİ HASTA RÖPORTAJLARI

YAŞAYANIN SÖZÜNDEN

Hacı Ali Çubuk: Üzüldüğüm zaman kalbimde sıkışma hissediyordum. Kaynakçılıkla ilgilendiğim için, kaynak dumanı çok fazla rahatsız ediyordu. Başka bir hastaneye gittim, “bir şeyin yok” dediler. Emin olamadığım için Lokman Hekim Hastanesinde tekrar muayene oldum. Doktorum anjiyo istedi. Anjiyo sonrasında ameliyata karar verildi ve tetkiklerim yapıldı. 2 gün önce ameliyat oldum. Yoğun bakımdan dün çıktım ve bugün kendimi çok iyi hissediyorum.

Hasan Tonguç: İki-üç gün içerisinde nefes darlığı ve kalp sıkışması ile ilgili ciddi rahatsızlıklar oluşmaya başladı. Daha öncesinde bu tarz şikayetlerim yoktu. Aniden gelişti. Sincan'da oturuyorum ve gelinim sizin hastanenizde romatizma tedavisi görmüştü. Hastanenizden memnun kaldığı için ben de Lokman Hekimi tercih ettim. Muayene ve tetkiklerim sonucunda kalp krizi geçirdiğim belirlendi. Burada ameliyat oldum ve sağlığıma yeniden kavuştum. Kendimi son derece iyi hissediyorum.

Kerim Özer: Sıkıntılı olduğum zamanlarda ya da yürüdüğüm zaman göğüs ağrılarım oluyordu. Zaman zaman tıkanıyor, nefes darlığı yaşıyordum. Daha önce hastanenize gelmiş ve doktorlarınızdan çok memnun kalmıştım. Bu nedenle hastanenizin Kardiyoloji bölümüne başvurdum. Daha önce dört kardeşimi bu tür rahatsızlıklar nedeni ile k a y b e t t i k . O n l a r, a m e l i y a t o l m a k istememişlerdi. Ben, kalıtsal olabilir diye düşündüm ve ameliyat olmayı tercih ettim. Şimdi çok iyiyim.

Ömer Çetinkaya: Önce Etlik'te bulunan hastanenize gittim. Oradaki hizmetlerden çok memnun kaldım. Kalp ve Damar Cerrahisi dalında yine sizin hastanenizi tercih ederek buraya başvurdum. Daha önce başka bir hastanede iki defa stend takılmıştı. Nefes darlığı şikayetlerim artınca, ameliyat için yine burayı tercih ettim. Her şey yolunda gitti. İki saat önce yoğun bakımdan çıktım. Kendimi çok iyi hissediyorum.

Osman Genç: Kalp krizi geçirene kadar kalp hastası olduğumu bilmiyordum. Hiçbir şikayetim yoktu. Hemen Lokman Hekim Hastanesine geldik ve anjiyo yapıldı. Bazı damarlarımın tıkalı olduğu tespit edildi ve ameliyat kararı alındı. Kardeşim Ali Genç de hastanenizde ameliyat olmuştu ve çok memnun kalmıştı. Ben de doktor, hemşire ve diğer hizmetlerinizden çok memnun kaldım. Hemşireler hatır gönül soruyor Hasta yatağında huzur buluyor Verilen ilaçlar şifa oluyor Güzel imiş Lokman Hekim tedavisi

08

Neziha Kebapçı: Konya'dan geldim. Boğaz ağrısı şikayetlerim vardı. Kulak Burun Boğaz Polikliniğinde birşeyim çıkmadı ve ardından Kardiyolojiye gittim. Bu hastaneyi damadım önerdi ve çok memnun kaldım. Bugün burada üçüncü günüm, her şey için teşekkür ederim.

Hasan Erdem: Nefes darlığı şikayeti ile acil olarak geldim. Diğer gelişlerimden memnun kaldığım ve güvendiğim için bu hastaneyi tercih ettim. Anjiyo yapıldı ve damarlarımın tıkalı olduğu tespit edildi. Hepatit C hastalığımın da bulunmasından dolayı tetkiklerim tamamlandı. Sonuçlarımın neticesine göre ameliyat olup olamayacağıma karar verilecek. Şu ana kadar hastanenizden çok memnunum.

Anjiyo oldum acı haber verdiler Oğlum kızım hep yanıma geldiler Göğsüm yarıp da kalbime girdiler Güzel imiş Lokman Hekim tedavisi Yakınlarım yanlarımdan kaçtılar Makasları yanlarıma saçtılar Damarları birer birer açtılar Güzel imiş Lokman Hekim tedavisi OSMAN GENÇ

Kasım-2008

Kasım-2008

Zalim tansiyon girmiş geri çıkmıyor Damarlar tıkanmış, kanlar akmıyor Emir Hocam ameliyattan bıkmıyor Güzel imiş Lokman Hekim tedavisi

09


antibiyotik

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ-KARDİYOLOJİ HASTA RÖPORTAJLARI

YAŞAYANIN SÖZÜNDEN

Hacı Ali Çubuk: Üzüldüğüm zaman kalbimde sıkışma hissediyordum. Kaynakçılıkla ilgilendiğim için, kaynak dumanı çok fazla rahatsız ediyordu. Başka bir hastaneye gittim, “bir şeyin yok” dediler. Emin olamadığım için Lokman Hekim Hastanesinde tekrar muayene oldum. Doktorum anjiyo istedi. Anjiyo sonrasında ameliyata karar verildi ve tetkiklerim yapıldı. 2 gün önce ameliyat oldum. Yoğun bakımdan dün çıktım ve bugün kendimi çok iyi hissediyorum.

Hasan Tonguç: İki-üç gün içerisinde nefes darlığı ve kalp sıkışması ile ilgili ciddi rahatsızlıklar oluşmaya başladı. Daha öncesinde bu tarz şikayetlerim yoktu. Aniden gelişti. Sincan'da oturuyorum ve gelinim sizin hastanenizde romatizma tedavisi görmüştü. Hastanenizden memnun kaldığı için ben de Lokman Hekimi tercih ettim. Muayene ve tetkiklerim sonucunda kalp krizi geçirdiğim belirlendi. Burada ameliyat oldum ve sağlığıma yeniden kavuştum. Kendimi son derece iyi hissediyorum.

Kerim Özer: Sıkıntılı olduğum zamanlarda ya da yürüdüğüm zaman göğüs ağrılarım oluyordu. Zaman zaman tıkanıyor, nefes darlığı yaşıyordum. Daha önce hastanenize gelmiş ve doktorlarınızdan çok memnun kalmıştım. Bu nedenle hastanenizin Kardiyoloji bölümüne başvurdum. Daha önce dört kardeşimi bu tür rahatsızlıklar nedeni ile k a y b e t t i k . O n l a r, a m e l i y a t o l m a k istememişlerdi. Ben, kalıtsal olabilir diye düşündüm ve ameliyat olmayı tercih ettim. Şimdi çok iyiyim.

Ömer Çetinkaya: Önce Etlik'te bulunan hastanenize gittim. Oradaki hizmetlerden çok memnun kaldım. Kalp ve Damar Cerrahisi dalında yine sizin hastanenizi tercih ederek buraya başvurdum. Daha önce başka bir hastanede iki defa stend takılmıştı. Nefes darlığı şikayetlerim artınca, ameliyat için yine burayı tercih ettim. Her şey yolunda gitti. İki saat önce yoğun bakımdan çıktım. Kendimi çok iyi hissediyorum.

Osman Genç: Kalp krizi geçirene kadar kalp hastası olduğumu bilmiyordum. Hiçbir şikayetim yoktu. Hemen Lokman Hekim Hastanesine geldik ve anjiyo yapıldı. Bazı damarlarımın tıkalı olduğu tespit edildi ve ameliyat kararı alındı. Kardeşim Ali Genç de hastanenizde ameliyat olmuştu ve çok memnun kalmıştı. Ben de doktor, hemşire ve diğer hizmetlerinizden çok memnun kaldım. Hemşireler hatır gönül soruyor Hasta yatağında huzur buluyor Verilen ilaçlar şifa oluyor Güzel imiş Lokman Hekim tedavisi

08

Neziha Kebapçı: Konya'dan geldim. Boğaz ağrısı şikayetlerim vardı. Kulak Burun Boğaz Polikliniğinde birşeyim çıkmadı ve ardından Kardiyolojiye gittim. Bu hastaneyi damadım önerdi ve çok memnun kaldım. Bugün burada üçüncü günüm, her şey için teşekkür ederim.

Hasan Erdem: Nefes darlığı şikayeti ile acil olarak geldim. Diğer gelişlerimden memnun kaldığım ve güvendiğim için bu hastaneyi tercih ettim. Anjiyo yapıldı ve damarlarımın tıkalı olduğu tespit edildi. Hepatit C hastalığımın da bulunmasından dolayı tetkiklerim tamamlandı. Sonuçlarımın neticesine göre ameliyat olup olamayacağıma karar verilecek. Şu ana kadar hastanenizden çok memnunum.

Anjiyo oldum acı haber verdiler Oğlum kızım hep yanıma geldiler Göğsüm yarıp da kalbime girdiler Güzel imiş Lokman Hekim tedavisi Yakınlarım yanlarımdan kaçtılar Makasları yanlarıma saçtılar Damarları birer birer açtılar Güzel imiş Lokman Hekim tedavisi OSMAN GENÇ

Kasım-2008

Kasım-2008

Zalim tansiyon girmiş geri çıkmıyor Damarlar tıkanmış, kanlar akmıyor Emir Hocam ameliyattan bıkmıyor Güzel imiş Lokman Hekim tedavisi

09


BAŞKA BİR GÖZ KONTAKT LENSLER

Kasım-2008

K 10

ontakt lensler, refraksiyon kusuru dediğimiz miyopi, hipermetropi ve astigmatizmada, görme kusurunu düzeltmek amacıyla kullanıldığı gibi, kornea (gözün ön kısmındaki saydam, saat camı gibi olan tabaka) ile ilgili birçok hastalıkta tedavi amacıyla ve kozmetik olarak da kullanılmaktadır.

Gaz geçirgen ve yumuşak lensler günümüzde en çok kullanılan lens türleridir.

HEKİMLERİMİZDEN

Oysa her göz, kontakt lens kullanımı için uygun değildir. Göz yaşının yeterliliği, gözde allerjik rahatsızlık olup olmaması lens kullanımını etkileyen faktörlerdir. Lensler, mutlaka bir doktor kontrolü ve önerisiyle kullanılmalı ve kontakt lens kullanan kişiler, her üç ayda bir kontrole gitmelidir.. Kontakt lens kullanımında sorun olduğunda, lensin takılmasından (yerleştirilmesinden) sonra kızarma, yanma ve kaşıntı olur. Bu durum gözü lense vereceği tepki olabileceği gibi lens solüsyonuna olan alerjik reaksiyona da bağlı oluşabilir. Yumuşak lens kullanımında astım, saman nezlesi hastalarıyla, hayvanlara karşı alerjisi olan kişiler bir riskle karşı karşıyadır. Bazen rahatsızlık, lens kullanımına başlanmasından aylar, yıllar sonra lens çıkarıldığında kaşıntı, çapaklanma, ışık hassasiyeti gibi belirtilerle kendini gösterebildiği gibi görme bulanıklığı da oluşabilir.

Kontakt lens kullanımı usulüne uygun yapılırsa, optik kalite ve kişinin sahip olduğu görme alanının genişliğinin artması yönünden gözlüğe göre üstün özellikleri vardır. Ancak; uygun kullanım olmadığında ise çok ciddi yan etkiler ve göze zarar veren durumlar doğurabilir.

Uygun olmayan kontakt lens kullanımlarında, gözde O2 azalması, buna bağlı şiddetli kanlanma, korneada geçici ya da kalıcı olabilen lekelenmeler, daha da ciddi olarak “mikrobiyal keratit” dediğimiz kornea enfeksiyonları olabilir.

Kontakt lensler, günümüzde maalesef optikçilerde rahatlıkla, doktor kontrolü olmaksızın satılır hale geldi. Kişiler özellikle kozmetik lensleri sadece renk beğenerek kıyafet alır gibi alınabiliyor.

Sonuç olarak, kontakt lens bir yabancı cisimdir ve bu yabancı cisim ancak doktor kontrolünde emniyetle kullanılabilir. Optikçiden alınıp, kontrolsüz göze takılan kontakt lens göz için son derece zararlı olabilir.

Kasım-2008

antibiyotik

OPR.DR.FİGEN YAMANOĞLU/GÖZ

11


BAŞKA BİR GÖZ KONTAKT LENSLER

Kasım-2008

K 10

ontakt lensler, refraksiyon kusuru dediğimiz miyopi, hipermetropi ve astigmatizmada, görme kusurunu düzeltmek amacıyla kullanıldığı gibi, kornea (gözün ön kısmındaki saydam, saat camı gibi olan tabaka) ile ilgili birçok hastalıkta tedavi amacıyla ve kozmetik olarak da kullanılmaktadır.

Gaz geçirgen ve yumuşak lensler günümüzde en çok kullanılan lens türleridir.

HEKİMLERİMİZDEN

Oysa her göz, kontakt lens kullanımı için uygun değildir. Göz yaşının yeterliliği, gözde allerjik rahatsızlık olup olmaması lens kullanımını etkileyen faktörlerdir. Lensler, mutlaka bir doktor kontrolü ve önerisiyle kullanılmalı ve kontakt lens kullanan kişiler, her üç ayda bir kontrole gitmelidir.. Kontakt lens kullanımında sorun olduğunda, lensin takılmasından (yerleştirilmesinden) sonra kızarma, yanma ve kaşıntı olur. Bu durum gözü lense vereceği tepki olabileceği gibi lens solüsyonuna olan alerjik reaksiyona da bağlı oluşabilir. Yumuşak lens kullanımında astım, saman nezlesi hastalarıyla, hayvanlara karşı alerjisi olan kişiler bir riskle karşı karşıyadır. Bazen rahatsızlık, lens kullanımına başlanmasından aylar, yıllar sonra lens çıkarıldığında kaşıntı, çapaklanma, ışık hassasiyeti gibi belirtilerle kendini gösterebildiği gibi görme bulanıklığı da oluşabilir.

Kontakt lens kullanımı usulüne uygun yapılırsa, optik kalite ve kişinin sahip olduğu görme alanının genişliğinin artması yönünden gözlüğe göre üstün özellikleri vardır. Ancak; uygun kullanım olmadığında ise çok ciddi yan etkiler ve göze zarar veren durumlar doğurabilir.

Uygun olmayan kontakt lens kullanımlarında, gözde O2 azalması, buna bağlı şiddetli kanlanma, korneada geçici ya da kalıcı olabilen lekelenmeler, daha da ciddi olarak “mikrobiyal keratit” dediğimiz kornea enfeksiyonları olabilir.

Kontakt lensler, günümüzde maalesef optikçilerde rahatlıkla, doktor kontrolü olmaksızın satılır hale geldi. Kişiler özellikle kozmetik lensleri sadece renk beğenerek kıyafet alır gibi alınabiliyor.

Sonuç olarak, kontakt lens bir yabancı cisimdir ve bu yabancı cisim ancak doktor kontrolünde emniyetle kullanılabilir. Optikçiden alınıp, kontrolsüz göze takılan kontakt lens göz için son derece zararlı olabilir.

Kasım-2008

antibiyotik

OPR.DR.FİGEN YAMANOĞLU/GÖZ

11


ÜROLOJİ

ACİL SERVİS

ACİL SERVİS

CPR EKG Sütür (dikiş) atılması Küçük cerrahi işlemler Mide yıkanması Son teknoloji ürünü cihazlarla donatılan acil servis Mesane sonda uygulaması ünitemizde, deneyimli kadromuz hızlı ve etkin bir şekilde Enjeksiyonlar (IM, IV, SC) acil müdahale gerektiren hastalara yaşam güvencesi Apse boşaltılması sağlamaktadır. Pansuman Yanık pansumanı Serum takılması Alçı uygulaması Buhar uygulaması Nebulizatör (Buhar makinası) ile ilaç uygulama Oksijen tedavisi Yüksek tansiyon takibi Her türlü yabancı cismin çıkartılması Kemik kırıkları Acil cerrahi müdahaleler Kalp rahatsızlıkları Şeker hastalığına bağlı rahatsızlıklar Astım krizleri Akciğer rahatsızlıkları Hipertansiyon Zehirlenmeler

greenlight PROSTAT BÜYÜMESİ SORUNUNUZ OLMASIN...!

hayata ışık veren teknoloji

ACİL SERVİS

UZMAN HEKİM KADROSU, TECRÜBELİ EKİP ÇALIŞMASI DONANIMLI AMELİYATHANE ORTAMI VE SON TEKNOLOJİ


ÜROLOJİ

ACİL SERVİS

ACİL SERVİS

CPR EKG Sütür (dikiş) atılması Küçük cerrahi işlemler Mide yıkanması Son teknoloji ürünü cihazlarla donatılan acil servis Mesane sonda uygulaması ünitemizde, deneyimli kadromuz hızlı ve etkin bir şekilde Enjeksiyonlar (IM, IV, SC) acil müdahale gerektiren hastalara yaşam güvencesi Apse boşaltılması sağlamaktadır. Pansuman Yanık pansumanı Serum takılması Alçı uygulaması Buhar uygulaması Nebulizatör (Buhar makinası) ile ilaç uygulama Oksijen tedavisi Yüksek tansiyon takibi Her türlü yabancı cismin çıkartılması Kemik kırıkları Acil cerrahi müdahaleler Kalp rahatsızlıkları Şeker hastalığına bağlı rahatsızlıklar Astım krizleri Akciğer rahatsızlıkları Hipertansiyon Zehirlenmeler

greenlight PROSTAT BÜYÜMESİ SORUNUNUZ OLMASIN...!

hayata ışık veren teknoloji

ACİL SERVİS

UZMAN HEKİM KADROSU, TECRÜBELİ EKİP ÇALIŞMASI DONANIMLI AMELİYATHANE ORTAMI VE SON TEKNOLOJİ


antibiyotik

HEKİMLERİMİZDEN

OPR.DR.MURAT YILDIZ/ÜROLOJİ

GECELERİ YATAĞINI ISLATMA SORUNU

Kasım-2008

G

14

eceleri uykuda altına kaçırma olarak tanımlanabilecek bu durumun Latince adı enurezis nokturna veya sadece enurezisdir. Bu durum 5 yaşına kadar çocukların gelişimine bağlı olarak normal kabul edilmektedir. 5 yaşından sonra olan durumlarda ise aile, çevre ve sosyal olaylara katılımlardaki kötü yan etkisi nedeniyle tıbbi tedaviyi gerektiren bir durum olarak karşımıza çıkar. Genelde çocukların bu durumdan pek şikayeti yoktur. Çünkü ailenin dikkati devamlı üzerinde olduğu için sekonder kazanç elde eder. Ayrıca devamlı temizlik hizmeti alıyor olması egosunu tatmin eder ki bu nedenle pek rahatsız olmaz. Hele ki küçük bir kardeşi var ise bunu silah olarak kullanmak daha da hoşuna gider.

Bazen hastalık bir kuru dönem geçirdikten sonra tekrar ortaya çıkabilir. Özellikle kız çocuklarında sık üriner enfeksiyonun eşlik ettiği olgularda böbreklere idrarın geri kaçması reflü yönünden araştırılması gerekir. Bu araştırma, çocuğun ilerde böbrek yetmezliğine girmesini veya bir böbreğini kaybetmesini çok basit bir tedavi ile önleyebilir. Sorun, bazen genetik olarak ailesel yapıda olabilir ve hiçbir hastalık olmadan zaman içinde sinirlerin olgunlaşmasına bağlı olarak düzelebilir. Tedavinin başlanma yaşı hakkında çeşitli görüşler vardır. Ortalama 5 yaşından sonra altına kaçırmaya devam eden çocukların derhal üroloji doktoru gözetiminde muayene ve tedavisine başlanarak okul döneminden önce durumlarının sonuçlandırılması uygundur. Böylece yatılı aile gezmeleri, okul kampları, turistik seyahatlerde sosyal ve psikolojik bir baskı problemi olması önlenmelidir. Eğer tetkiklerde altta yatan bir hastalık tespit edilirse onun düzeltilmesi ile enürezis düzelir. Bir neden bulunmaz ise tedavi seçenekleri, ilaç tedavisi, davranış tedavisi veya ikisinin birlikte uygulanması şeklinde olur. İlaç tedavisinde uyku hafifletici ilaçlar, gece idrar yapımını azaltıcı veya mesanenin ani kasılmasını yavaşlatıcı ilaç grupları tercih edilir. Bu ilaçların, çocuklarda kısırlık sorununa yol açtığı şehir efsanesi

olup yalnızca tedavileri geciktirmektedir. Davranış tedavisinde ise temelde ödüllendirme yatar. Çocuğun kuru gecelerin sonunda güneşli, ıslak gecelerin sonunda yağmurlu resim yapması önerilir. Güneşli resimlerin sayısının artması için hedef konur ve sonunda hedef sayıya ulaşınca hediye vadedilerek motivasyonu sağlanmış olur. Hedef tam kuruluk sağlanana kadar haftalık, 15 günlük ve aylık olarak arttırılır. Ayrıca, çocuğa uykudan 1 saat önce sıvı kısıtlaması ve uykuya başladıktan 1.5 saat sonra idrara kaldırılması, kabızlık mevcut ise üroterapi uygulanır. Bunun yanında çocuğun şartlı refleks olarak uyanmasını sağlayacak olan alarm tedavisinin yeri büyüktür. İdrar teması ile alarm mekanizması çalışarak çocuğun uyanması sağlanır. Bir süre sonra çocuk bilinç altında idrarın gelmesini hissederek uykudan uyanıp çişini tuvalete kadar bekletebilmeyi öğrenir ya da bu tedavilerin birlikte kullanılması ile çözüme ulaşılır. Başarılı bir tedaviden sonra tedavinin en az 2 ay devam etmesi ve sonrasında yavaş yavaş kesilmesi esastır. Geceleri altını ıslatma, önemli idrar yolları rahatsızlıklarının belirtisi olabileceği gibi çocukların erken tanı ve tedavilerini sağlayacak bir ön belirti olması nedeniyle önemlidir. Özellikle 5 yaşından sonraki inatçı ıslatması olan çocukların bir an evvel üroloji doktoru muayenesinden geçmesi önerilir.

Kasım-2008

Altını ıslatma, beş yaşından sonraki çocukların %15’inde görülür. 10 yaşları civarında daha da azalan bu sorun 15 yaşındaki çocukların %1'inde ancak görülür. Olguların %80'inde bir hastalığa rastlanmazken sadece, idrar kaçırmanın olduğu olgulardır. Bunun yanında gündüzleri de işeme problemi olan, oyuna dalınca idrar kaçıran, idrarını hissetmeyen, okulda çişini bekletip evde yapan, sık sık idrar hissi olan, idrar yaparken bel ağrısı olan, idrarını zor, ince yapan veya yaptıktan sonra bitmeyip tekrar yapan çocuklarda ise derhal üroloji doktoru kontrolüne gitmelidir. Bazı olgularda ise uykuda geçirilen sara-epilepsi nöbetleri söz konusu olabilir. Bunların EEG ve nörolojik muayenelerinin yapılması gerekir.

15


antibiyotik

HEKİMLERİMİZDEN

OPR.DR.MURAT YILDIZ/ÜROLOJİ

GECELERİ YATAĞINI ISLATMA SORUNU

Kasım-2008

G

14

eceleri uykuda altına kaçırma olarak tanımlanabilecek bu durumun Latince adı enurezis nokturna veya sadece enurezisdir. Bu durum 5 yaşına kadar çocukların gelişimine bağlı olarak normal kabul edilmektedir. 5 yaşından sonra olan durumlarda ise aile, çevre ve sosyal olaylara katılımlardaki kötü yan etkisi nedeniyle tıbbi tedaviyi gerektiren bir durum olarak karşımıza çıkar. Genelde çocukların bu durumdan pek şikayeti yoktur. Çünkü ailenin dikkati devamlı üzerinde olduğu için sekonder kazanç elde eder. Ayrıca devamlı temizlik hizmeti alıyor olması egosunu tatmin eder ki bu nedenle pek rahatsız olmaz. Hele ki küçük bir kardeşi var ise bunu silah olarak kullanmak daha da hoşuna gider.

Bazen hastalık bir kuru dönem geçirdikten sonra tekrar ortaya çıkabilir. Özellikle kız çocuklarında sık üriner enfeksiyonun eşlik ettiği olgularda böbreklere idrarın geri kaçması reflü yönünden araştırılması gerekir. Bu araştırma, çocuğun ilerde böbrek yetmezliğine girmesini veya bir böbreğini kaybetmesini çok basit bir tedavi ile önleyebilir. Sorun, bazen genetik olarak ailesel yapıda olabilir ve hiçbir hastalık olmadan zaman içinde sinirlerin olgunlaşmasına bağlı olarak düzelebilir. Tedavinin başlanma yaşı hakkında çeşitli görüşler vardır. Ortalama 5 yaşından sonra altına kaçırmaya devam eden çocukların derhal üroloji doktoru gözetiminde muayene ve tedavisine başlanarak okul döneminden önce durumlarının sonuçlandırılması uygundur. Böylece yatılı aile gezmeleri, okul kampları, turistik seyahatlerde sosyal ve psikolojik bir baskı problemi olması önlenmelidir. Eğer tetkiklerde altta yatan bir hastalık tespit edilirse onun düzeltilmesi ile enürezis düzelir. Bir neden bulunmaz ise tedavi seçenekleri, ilaç tedavisi, davranış tedavisi veya ikisinin birlikte uygulanması şeklinde olur. İlaç tedavisinde uyku hafifletici ilaçlar, gece idrar yapımını azaltıcı veya mesanenin ani kasılmasını yavaşlatıcı ilaç grupları tercih edilir. Bu ilaçların, çocuklarda kısırlık sorununa yol açtığı şehir efsanesi

olup yalnızca tedavileri geciktirmektedir. Davranış tedavisinde ise temelde ödüllendirme yatar. Çocuğun kuru gecelerin sonunda güneşli, ıslak gecelerin sonunda yağmurlu resim yapması önerilir. Güneşli resimlerin sayısının artması için hedef konur ve sonunda hedef sayıya ulaşınca hediye vadedilerek motivasyonu sağlanmış olur. Hedef tam kuruluk sağlanana kadar haftalık, 15 günlük ve aylık olarak arttırılır. Ayrıca, çocuğa uykudan 1 saat önce sıvı kısıtlaması ve uykuya başladıktan 1.5 saat sonra idrara kaldırılması, kabızlık mevcut ise üroterapi uygulanır. Bunun yanında çocuğun şartlı refleks olarak uyanmasını sağlayacak olan alarm tedavisinin yeri büyüktür. İdrar teması ile alarm mekanizması çalışarak çocuğun uyanması sağlanır. Bir süre sonra çocuk bilinç altında idrarın gelmesini hissederek uykudan uyanıp çişini tuvalete kadar bekletebilmeyi öğrenir ya da bu tedavilerin birlikte kullanılması ile çözüme ulaşılır. Başarılı bir tedaviden sonra tedavinin en az 2 ay devam etmesi ve sonrasında yavaş yavaş kesilmesi esastır. Geceleri altını ıslatma, önemli idrar yolları rahatsızlıklarının belirtisi olabileceği gibi çocukların erken tanı ve tedavilerini sağlayacak bir ön belirti olması nedeniyle önemlidir. Özellikle 5 yaşından sonraki inatçı ıslatması olan çocukların bir an evvel üroloji doktoru muayenesinden geçmesi önerilir.

Kasım-2008

Altını ıslatma, beş yaşından sonraki çocukların %15’inde görülür. 10 yaşları civarında daha da azalan bu sorun 15 yaşındaki çocukların %1'inde ancak görülür. Olguların %80'inde bir hastalığa rastlanmazken sadece, idrar kaçırmanın olduğu olgulardır. Bunun yanında gündüzleri de işeme problemi olan, oyuna dalınca idrar kaçıran, idrarını hissetmeyen, okulda çişini bekletip evde yapan, sık sık idrar hissi olan, idrar yaparken bel ağrısı olan, idrarını zor, ince yapan veya yaptıktan sonra bitmeyip tekrar yapan çocuklarda ise derhal üroloji doktoru kontrolüne gitmelidir. Bazı olgularda ise uykuda geçirilen sara-epilepsi nöbetleri söz konusu olabilir. Bunların EEG ve nörolojik muayenelerinin yapılması gerekir.

15


antibiyotik

HEKİMLERİMİZDEN Dış gebelik nedir ? Rahim dışında, genellikle tüplerde daha nadir olarak yumurtalık üzerinde ve karın boşluğunda gelişen gebeliktir. Erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. Aksi taktirde gebelik tüpte sürer ve tüpün yırtılması ile sonuçlanır. Dış gebelik, adet gecikmesini takiben gebeliğin 6. ve 12. haftaları arasında karnın bir tarafında başlayan kramp tarzındaki ağrıların bütün karına yayılması, koyu renkli vaginal leke veya açık renkli kanama, bazen bulantı, kusma, halsizlik, omuzlarda ağrı ve bayılma gibi belirtiler verebilir. Tedavide genellikle erken dönemde ilaç tedavisi, geç dönemde ise cerrahi müdahale uygulanır.

HAMİLE MİYİM?

YOKSA...

İkiz gebelik: İkizlerin on tanesinin yedisi, kadının yumurtalığından gelişmiş iki yumurtanın iki sperm tarafından döllenen çift yumurta ikizleridir. Her iki yumurta rahimde birbirine çok yakın yerleşir ve ayrı olarak gelişir. Tek yumurta ikizleri ise bir spermle döllenen bir yumurtanın bölünerek iki bebek olarak gelişmesidir.

Su kesesi: Bebek içi sıvı dolu bir kese içinde büyümeye başlar. Bu sıvı sürekli yenilenir. Bebeği çarpmalardan korur, simetrik olarak gelişmesine yardımcı olur, kol ve bacaklarının eğrilmesini engeller, vücut ısısını sabit tutar, fetüsün kolay hareket edebileceği bir ortam sağlar, boşaltım sistemi görevi yapar, basıncı sağlar. Ayrıca doğumun başlangıcında su kesesi açılarak doğum kanalının temizlenmesini sağlar. Doğum ağrıları başlamadan önce açılırsa, bu duruma suyun erken gelmesi denir. Gebe hemen sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Su kesesinin açılması aniden açık sarı renkli bol miktarda sıvının hazneden dışarıya akması ile anlaşılır. Sıvı kokusuzdur. İçinde beyaz yağlı parçacıklar bulunabilir.

16

HAMİLELİK HAKKINDA AYDINLATICI BİLGİLER

O

lgun dişi yumurta hücresi (ovum) ile erkek tohum hücresinin (spermium) birleşmesine döllenme denir. Döllenme, gebeliğin başlangıcıdır. Cinsel ilişki sırasında hazneye dökülen spermiumlar, uterus içine doğru ilerler, uterustan fallop tüplerine geçerler. Bu sırada ovulasyon ile over dışına atılan dişi yumurta hücresi, fallop tüplerinin saçakları tarafından tüp içine alınır. Döllenen yumurta hormonların etkisiyle döllenmiş yumurtanın yerleşmesine uygun hale gelen endometriuma yerleşir (implantasyon). Zigottan (döllenmiş yumurta hücresi), bebek ve plasenta (eş) gelişir.

Plasenta (eş ): Normalde rahimin üst bölümüne, ön veya arka duvara yerleşir. Anne ile bebek arasında madde ve gaz alışverişini sağlar. Oksijen, su, besin maddelerini anneden bebeğe, bebekteki atıkları da anne dolaşımına geçirir, hormon üretir. Bebeğin solunum, sindirim, idrar sistemine ait işlevlerini yürütür. Hastalıklara karşı koruyucu bazı maddelerin (antikor) anneden bebeğe geçmesini sağlar. Annede hastalık yapan mikroplar plasenta aracılığı ile bebeğe geçebilir..

Kasım-2008

Kasım-2008

Gebelik Nasıl Oluşur?

17


antibiyotik

HEKİMLERİMİZDEN Dış gebelik nedir ? Rahim dışında, genellikle tüplerde daha nadir olarak yumurtalık üzerinde ve karın boşluğunda gelişen gebeliktir. Erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. Aksi taktirde gebelik tüpte sürer ve tüpün yırtılması ile sonuçlanır. Dış gebelik, adet gecikmesini takiben gebeliğin 6. ve 12. haftaları arasında karnın bir tarafında başlayan kramp tarzındaki ağrıların bütün karına yayılması, koyu renkli vaginal leke veya açık renkli kanama, bazen bulantı, kusma, halsizlik, omuzlarda ağrı ve bayılma gibi belirtiler verebilir. Tedavide genellikle erken dönemde ilaç tedavisi, geç dönemde ise cerrahi müdahale uygulanır.

HAMİLE MİYİM?

YOKSA...

İkiz gebelik: İkizlerin on tanesinin yedisi, kadının yumurtalığından gelişmiş iki yumurtanın iki sperm tarafından döllenen çift yumurta ikizleridir. Her iki yumurta rahimde birbirine çok yakın yerleşir ve ayrı olarak gelişir. Tek yumurta ikizleri ise bir spermle döllenen bir yumurtanın bölünerek iki bebek olarak gelişmesidir.

Su kesesi: Bebek içi sıvı dolu bir kese içinde büyümeye başlar. Bu sıvı sürekli yenilenir. Bebeği çarpmalardan korur, simetrik olarak gelişmesine yardımcı olur, kol ve bacaklarının eğrilmesini engeller, vücut ısısını sabit tutar, fetüsün kolay hareket edebileceği bir ortam sağlar, boşaltım sistemi görevi yapar, basıncı sağlar. Ayrıca doğumun başlangıcında su kesesi açılarak doğum kanalının temizlenmesini sağlar. Doğum ağrıları başlamadan önce açılırsa, bu duruma suyun erken gelmesi denir. Gebe hemen sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Su kesesinin açılması aniden açık sarı renkli bol miktarda sıvının hazneden dışarıya akması ile anlaşılır. Sıvı kokusuzdur. İçinde beyaz yağlı parçacıklar bulunabilir.

16

HAMİLELİK HAKKINDA AYDINLATICI BİLGİLER

O

lgun dişi yumurta hücresi (ovum) ile erkek tohum hücresinin (spermium) birleşmesine döllenme denir. Döllenme, gebeliğin başlangıcıdır. Cinsel ilişki sırasında hazneye dökülen spermiumlar, uterus içine doğru ilerler, uterustan fallop tüplerine geçerler. Bu sırada ovulasyon ile over dışına atılan dişi yumurta hücresi, fallop tüplerinin saçakları tarafından tüp içine alınır. Döllenen yumurta hormonların etkisiyle döllenmiş yumurtanın yerleşmesine uygun hale gelen endometriuma yerleşir (implantasyon). Zigottan (döllenmiş yumurta hücresi), bebek ve plasenta (eş) gelişir.

Plasenta (eş ): Normalde rahimin üst bölümüne, ön veya arka duvara yerleşir. Anne ile bebek arasında madde ve gaz alışverişini sağlar. Oksijen, su, besin maddelerini anneden bebeğe, bebekteki atıkları da anne dolaşımına geçirir, hormon üretir. Bebeğin solunum, sindirim, idrar sistemine ait işlevlerini yürütür. Hastalıklara karşı koruyucu bazı maddelerin (antikor) anneden bebeğe geçmesini sağlar. Annede hastalık yapan mikroplar plasenta aracılığı ile bebeğe geçebilir..

Kasım-2008

Kasım-2008

Gebelik Nasıl Oluşur?

17


RÖPORTAJ

antibiyotik

RÖPORTAJ

“Halkımız temiz hava soluma hakkına sahip çıktı” Uz.Dr.Mustafa Aksoy

Olası Gebelik Belirtileri Beklenen adetin gecikmesi: Düzenli adet gören, üreme çağındaki bir kadında, beklenen adetin gecikmesi çoğunlukla gebeliğin ilk habercisidir. Kusma, bulantı, aşerme: Özellikle sabahları olan, akşama doğru azalan bulantı ve kusmanın yanı sıra; yemek kokularına tahammülsüzlük, normal yiyecekler dışındaki maddelere karşı (kül, kil, kireç, gibi) yeme isteği ilk gebelik belirtilerindendir. Bu belirtiler çok hafif olabileceği gibi, gebe kadının beslenmesini engelleyecek kadar şiddetli seyredebilir.

Kasım-2008

Vaginal akıntıda artma: Gebelikte östrojen hormonunun fazla salgılanmasına bağlı olarak, vaginal akıntı artar. Akıntı, yumurta akı kıvamında ve kokusuzdur.

20 18

Deri renginin koyulaşması: Vücudun; koltuk altı, yüz, göbek çevresi, meme başı çevresi, göbek altı orta hat gibi bölgeleri hormonların etkisiyle koyulaşır. Göğüslerde dolgunluk ve hassasiyet, Sık idrara çıkma, Tükürük salgısında artış, Halsizlik, yorgunluk, uykuya eğilim diğer belirtiler arasındadır.

Ankara İl Sağlık Müdürü

Antibiyotik dergimizin bu sayısının konuğu, Ankara İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Mustafa Aksoy oldu. Bizleri kırmayarak sorularımızı yanıtlayan Aksoy, İl Sağlık Müdürlüğünün çalışmalarına ve bu çalışmaların detaylarına değindi. -Tüm Türkiye'de olduğu gibi Ankara'da da artan nüfus sağlık hizmetlerine erişimi zorlaştırırken kapasite konusunda da sıkıntılar yaşanmasına neden oluyor. Ankara'nın nüfusu ile orantılı olarak sağlık kurumlarının yeterlik düzeyi nedir ve gerekli istihdamı sağlayabiliyor musunuz? Birinci basamak sağlık hizmetlerinde iyileştirme çalışmalarımız devam etmekte olup 2008 yılı eylül ayı sonu itibariyle sağlık ocağı sayımız 247'ye ulaşmıştır. 794 aktif poliklinik odasında 7 milyon 568 bin 207 vatandaşımıza birinci basamak sağlık hizmeti sunulmuştur. Metropol ilçelerde bulunup da nüfus açısından sağlık ocağı kriterlerine uygun olmayan bölgelerimize 17 sağlık birimi açılarak hizmet g ö t ü r ü l m ü ş t ü r. U l a ş ı m z o r l u ğ u y a ş a n a n bölgelerimizde ise sağlık evleri aracılığı ile hizmet vermekteyiz. Şu anda sağlık evi sayımız 75'tir. Ayrıca 1 Temmuz 2007 tarihinden itibaren tüm birinci basamak sağlık hizmetleri ücretsiz olarak verilmektedir. Ankara il genelinde hizmet veren 3 adet Ağız Diş Sağlığı Merkezi (ADSM), 1 adet Diş Tedavi Protez Merkezi (DTPM) bulunmaktadır. Türkiye'nin en büyük ADSM’si olan Tepebaşı

ADSM ekim ayı sonu itibariyle hizmet vermeye başlamıştır. Yıl sonuna kadar Mamak ve Gölbaşı ADSM’leri de hizmete girecektir. 2009 yılı içerisinde ise Sincan ADSM hizmete girecektir. Ankara İl Sağlık Müdürlüğü bilindiği üzere özel sağlık kurum ve kuruluşlarının da Sağlık Müdürlüğüdür. Müdürlüğümüz bu özel sağlık kurumlarının ruhsatlandırmalarından denetimlerine kadar her aşamada görev yapmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumunun sözleşme yapması ile halkımız özel sağlık kurum ve kuruluşlarından da hizmet almaya başlamıştır. Sağlık açısından referans bir il olan ve sürekli çevre illerden sevk alan Ankara'da özel sağlık kurumları yoğun bakım, yanık gibi özellikli ünitelerde kamunun yükünü büyük ölçüde hafifletmektedir. Ankara'da son bir yıl içinde özel hastane sayısı 23'e, tüp bebek merkezi sayısı 10 tanesi özel olmak üzere 18'e ulaşmıştır. Yine 38'i özel olmak üzere toplam 57 merkezde hastalarımıza diyaliz hizmeti sunmaktayız. Acil sağlık hizmetleri kapsamında Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanelerine heliportlar yapılmış olup, hava ambulans sistemimiz de aktif hale getirilmiştir. Ankara'nın artan nüfusu ve gelişen yapısı dikkate alındığında kaliteli ve sağlıklı bir hizmet sunabilmek için mevcut fiili çalışan tabip sayımıza en az 350, hemşire sayımıza 400, ebe sayımıza ise 500 civarında yeni personel ilave edilmesi gerekmektedir.

Kasım-2008

Gebe olduğunuzu nasıl anlarsınız ? Gebelikten şüphelenmenize neden olan belirtilere “olası gebelik belirtileri” denir. Bu belirtiler, gebelik dışında farklı hastalıklarda da ortaya çıkabilir.

19


RÖPORTAJ

antibiyotik

RÖPORTAJ

“Halkımız temiz hava soluma hakkına sahip çıktı” Uz.Dr.Mustafa Aksoy

Olası Gebelik Belirtileri Beklenen adetin gecikmesi: Düzenli adet gören, üreme çağındaki bir kadında, beklenen adetin gecikmesi çoğunlukla gebeliğin ilk habercisidir. Kusma, bulantı, aşerme: Özellikle sabahları olan, akşama doğru azalan bulantı ve kusmanın yanı sıra; yemek kokularına tahammülsüzlük, normal yiyecekler dışındaki maddelere karşı (kül, kil, kireç, gibi) yeme isteği ilk gebelik belirtilerindendir. Bu belirtiler çok hafif olabileceği gibi, gebe kadının beslenmesini engelleyecek kadar şiddetli seyredebilir.

Kasım-2008

Vaginal akıntıda artma: Gebelikte östrojen hormonunun fazla salgılanmasına bağlı olarak, vaginal akıntı artar. Akıntı, yumurta akı kıvamında ve kokusuzdur.

20 18

Deri renginin koyulaşması: Vücudun; koltuk altı, yüz, göbek çevresi, meme başı çevresi, göbek altı orta hat gibi bölgeleri hormonların etkisiyle koyulaşır. Göğüslerde dolgunluk ve hassasiyet, Sık idrara çıkma, Tükürük salgısında artış, Halsizlik, yorgunluk, uykuya eğilim diğer belirtiler arasındadır.

Ankara İl Sağlık Müdürü

Antibiyotik dergimizin bu sayısının konuğu, Ankara İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Mustafa Aksoy oldu. Bizleri kırmayarak sorularımızı yanıtlayan Aksoy, İl Sağlık Müdürlüğünün çalışmalarına ve bu çalışmaların detaylarına değindi. -Tüm Türkiye'de olduğu gibi Ankara'da da artan nüfus sağlık hizmetlerine erişimi zorlaştırırken kapasite konusunda da sıkıntılar yaşanmasına neden oluyor. Ankara'nın nüfusu ile orantılı olarak sağlık kurumlarının yeterlik düzeyi nedir ve gerekli istihdamı sağlayabiliyor musunuz? Birinci basamak sağlık hizmetlerinde iyileştirme çalışmalarımız devam etmekte olup 2008 yılı eylül ayı sonu itibariyle sağlık ocağı sayımız 247'ye ulaşmıştır. 794 aktif poliklinik odasında 7 milyon 568 bin 207 vatandaşımıza birinci basamak sağlık hizmeti sunulmuştur. Metropol ilçelerde bulunup da nüfus açısından sağlık ocağı kriterlerine uygun olmayan bölgelerimize 17 sağlık birimi açılarak hizmet g ö t ü r ü l m ü ş t ü r. U l a ş ı m z o r l u ğ u y a ş a n a n bölgelerimizde ise sağlık evleri aracılığı ile hizmet vermekteyiz. Şu anda sağlık evi sayımız 75'tir. Ayrıca 1 Temmuz 2007 tarihinden itibaren tüm birinci basamak sağlık hizmetleri ücretsiz olarak verilmektedir. Ankara il genelinde hizmet veren 3 adet Ağız Diş Sağlığı Merkezi (ADSM), 1 adet Diş Tedavi Protez Merkezi (DTPM) bulunmaktadır. Türkiye'nin en büyük ADSM’si olan Tepebaşı

ADSM ekim ayı sonu itibariyle hizmet vermeye başlamıştır. Yıl sonuna kadar Mamak ve Gölbaşı ADSM’leri de hizmete girecektir. 2009 yılı içerisinde ise Sincan ADSM hizmete girecektir. Ankara İl Sağlık Müdürlüğü bilindiği üzere özel sağlık kurum ve kuruluşlarının da Sağlık Müdürlüğüdür. Müdürlüğümüz bu özel sağlık kurumlarının ruhsatlandırmalarından denetimlerine kadar her aşamada görev yapmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumunun sözleşme yapması ile halkımız özel sağlık kurum ve kuruluşlarından da hizmet almaya başlamıştır. Sağlık açısından referans bir il olan ve sürekli çevre illerden sevk alan Ankara'da özel sağlık kurumları yoğun bakım, yanık gibi özellikli ünitelerde kamunun yükünü büyük ölçüde hafifletmektedir. Ankara'da son bir yıl içinde özel hastane sayısı 23'e, tüp bebek merkezi sayısı 10 tanesi özel olmak üzere 18'e ulaşmıştır. Yine 38'i özel olmak üzere toplam 57 merkezde hastalarımıza diyaliz hizmeti sunmaktayız. Acil sağlık hizmetleri kapsamında Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanelerine heliportlar yapılmış olup, hava ambulans sistemimiz de aktif hale getirilmiştir. Ankara'nın artan nüfusu ve gelişen yapısı dikkate alındığında kaliteli ve sağlıklı bir hizmet sunabilmek için mevcut fiili çalışan tabip sayımıza en az 350, hemşire sayımıza 400, ebe sayımıza ise 500 civarında yeni personel ilave edilmesi gerekmektedir.

Kasım-2008

Gebe olduğunuzu nasıl anlarsınız ? Gebelikten şüphelenmenize neden olan belirtilere “olası gebelik belirtileri” denir. Bu belirtiler, gebelik dışında farklı hastalıklarda da ortaya çıkabilir.

19


Tüm eksikliklerimize rağmen güler yüzlü ve gerçekten özverili bir şekilde tüm kuruluşlarımızda hizmetimize devam etmekteyiz. Bu vesile ile ilimizde çalışan tüm arkadaşlarımıza buradan teşekkür ediyorum. -Günümüzde birçok hastalık erken teşhisle ö n l e n e b i l i y o r. B u d a ko r u y u c u s a ğ l ı k hizmetlerinin öne çıkmasına neden oluyor. Müdürlüğünüzün koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik çalışmalarından bahseder misiniz? Tabii ki koruyucu sağlık hizmetleri deyince ilk akla gelen aşılama, yani bağışıklama hizmetleridir. Bağışıklama hizmetleri, bebekleri, çocukları ya da erişkinleri enfeksiyona yakalanma riskinin en yüksek olduğu dönemden önce aşılayarak bu hastalıklara yakalanmalarını önlemek amacı ile yürütülen önemli bir temel sağlık hizmetidir. Sağlık Müdürlüğü olarak kurumlarımızda yeni doğmuş bebeği dünyaya ilk gözünü açtığı saatlerde Hepatit B aşısını uygulayarak karşılıyoruz ve yaşamının özellikle ilk yılında aşılarını sürekli takip ederek karşılaşabileceği aşı ile korunabilir hastalıklara karşı korunmasını amaçlıyoruz. Bakanlığımız politikaları uyarınca Genişletilmiş Bağışıklama Programı (GBP) kapsamında Boğmaca, Difteri, Tetanoz, Kızamık, Tüberküloz, Poliomyelit ve Hepatit-B hastalıklarına karşı çalışmalar yürütülürken son iki yıldır Kızamıkçık, Kabakulak, ile Hemofilus influenza tip b hastalıklarından da kaynaklanan bebek ve çocuk ölümlerinin ve sakatlıkların engellenmesini hedeflemekteyiz. Bu sayede tüm ülkemizde olduğu gibi ilimizde de bağışıklama hizmetleri sayesinde çocuk felci yok edildi, kızamık hastalığında da 2003 ve 2005 yıllarında yapılan büyük kampanyalar neticesinde (nüfusun %25’ini kapsayan) önüne geçilebilir hale gelmiştir.

Kasım-2008

Genişletilmiş Bağışıklama Programı'nda son dönemde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. 2006

20

yılından itibaren aşı takvimine üç yeni antijen Kızamıkçık, Kabakulak ve Hemofilus influenza tip b eklenmiş ve 2008 yılı başından itibaren de tek doz kullanımlı DaBT-IPA-Hib beşli aşısının kullanımı başlatılmıştır. Son üç yılda rutin okul aşılamaları yanında ilköğretim 1-8. sınıf öğrencilerine Hepatit B ve Kızamıkçık aşıları uygulanarak 16 yaşına kadar tüm çocukların bağışıklanması sağlanmıştır. Gebelerimize ve erişkinlere yönelik aşılama programları devam etmektedir. Yine Bakanlığımızın başlatmış olduğu sağlık personeline mevsimsel grip aşısı uygulaması bu yıl da devam etmektedir. Amacımız ilimizde kaliteli ve güvenli bağışıklama hizmetlerinde sürekliliği sağlamaktır. Koruyucu sağlık hizmetleri çerçevesinde diğer bulaşıcı hastalıklar için, başta halka ve sağlık çalışanlarına yönelik eğitim çalışmalarımıza devam edilmektedir. Bu konuda bakanlığımızın hazırlamış olduğu materyallere ek olarak Müdürlüğümüzün hazırladığı afiş, poster ve el broşürlerinin hedef gruplara dağıtımları yapılmaktadır. Mevsimsel hastalıklara yönelik süreli takipler yapılmakta, bu takipler anlık olarak, hassasiyetle değerlendirilmektedir. Müdürlüğümüze bağlı şubelerimizde ve kurumlarımızda işletmeye çalıştığımız erken uyarı sistemleriyle başkentimize yakışır biçimde, bulaşıcı hastalıkları bir halk sağlığı sorunu olmaktan çıkarmaya yönelik çalışmalarımız büyük bir titizlikle sürdürülmektedir. 2007-2008 eğitim ve öğretim yılı içinde 224 ilköğretim okulunda toplam 42 bin 798 öğrencinin muayenelerinin ve topikal flour uygulamalarını yaparak gerekli tedavilerini gerçekleştirdik. Yine 2008-2009 eğitim ve öğretim yılında 180 ilköğretim okulunda toplam 22 bin 68 öğrenciye ulaşmak hedefindeyiz. Bedensel ve zihinsel engellilere ait 18 okulda düzenlemiş olduğumuz “mutluluğun engeli yoktur” kampanyasını 3 Aralık 2007 Dünya Engelliler Günü’nde başlattık. 2008 yılı boyunca

RÖPORTAJ 1319 engelli çocuğumuzun muayenesini yaparak gerekli tedavilerini gerçekleştirdik. Kampanyamız halihazırda devam etmektedir. -Sigara kullanımı halk sağlığına yönelik tehditlerin başında geliyor. Sağlık Bakanlığının girişimleri ile mayıs ayında yürürlüğe giren yasa ve uygulamalar hakkındaki görüşleriniz neler? 4207 sayılı Kanun, yasakçı değil korumacı bir yaklaşım ile hazırlanmıştır. Tütün ürünlerini tüketen ve tüketmeyenlerin karşılıklı kişisel temel hak ve özgürlüklerini koruma çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir yasadır. Halkımız yasayı bu açıdan değerlendirdiği için sahip çıkmıştır ve uymaktadır. Yasa başta Sağlık Bakanlığı, TAPDK, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı olmak üzere her kurum ve kuruluşa, sektöre sorumluluklar yüklemekle birlikte, temel insan haklarından olan temiz hava soluma hakkından yola çıkarak hazırlanmış olan bir kanundur. En büyük destekçisi ve sorumlusu sağlıklı bir ortamda çalışma ve yaşama hakkına sahip olan vatandaşlarımız olacaktır. Yasa yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yaptığımız saha çalışmalarına bakıldığında halkımızın ve personelimizin yasaya sahip çıktığı ve etkili olduğu gözlenmiştir. -Su ile bulaşan hastalıklar insan sağlığını ciddi şekilde etkiliyor. Basın yayın organlarında çıkan bazı haberler de zaman zaman halkı paniğe sevk ediyor. İl Sağlık Müdürlüğü olarak su sağlığı ve güvenliği konusunda çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Yasalarla Müdürlüğümüze verilen görevler çerçevesinde; halk sağlığını korumak, herhangi bir bulaşıcı hastalığa meydan vermemek amacıyla, koruyucu sağlık hizmetleri çerçevesinde, 2005 yılından itibaren Su Güvenliği Ekiplerimizce oluşturulan envantere göre ASKİ şebeke suyunu verildiği ilçelerde belirlenen 845 odak noktasından haftalık olarak su numunesi alınarak analiz edilmekte, günlük klor kontrolü ile dezenfeksiyon etkinliği denetlenmekte ve izlemedeğerlendirme yapılmaktadır. Bunun dışında ASKİ Genel Müdürlüğü tarafından tespit edilen 690 odak noktasında, kendi ekiplerince de numune alınarak şebeke suyu incelenmekte ve Müdürlüğümüze sonuçlar hakkında rapor verilmektedir. Dolayısıyla ilimizde tek taraflı olmayan çapraz bir denetim mevcuttur.

Müdürlüğümüzce geliştirilen acil uyarı sistemi ile laboratuvarlardan uygunsuz tespit edilen analiz sonuçları faks ile Müdürlüğümüze intikal etmekte, bu analiz sonuçlarına, denetim ve klor sonuçlarına göre yapılan değerlendirme sonucu derhal ilgili kurumlara bilgi verilmekte ve tedbir alınmaktadır. Dolayısıyla, Müdürlüğümüz, asli görevi topluma sağlıklı su temin etmek olan kurumların, hizmet ve ürün sunumunu standardize etmek, su güvenliği çalışmalarının kesintisiz, etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlamak üzere numune alma yanında, bilgilendirme, uyarı ve çözüm önerileri ile destek sağlamaktadır. Sonuç olarak, Ankara içme-kullanma suyu şebekesi daha önce tespit edilen kontrol noktalarından düzenli olarak Müdürlüğümüzce izlenmekte, her türlü veri sonuçları günlük olarak değerlen-dirilmekte ve Sağlık Bakanlığımız bilgilen-dirilmektedir. -Sağlık konusundaki yeni çalışmalardan ve yakın tarihte gerçekleştirilmesi planlanan Sağlık Kampüsleri hakkında bilgi verir misiniz? Kampüsler hangi sınırlar çerçeve-sinde halkın ihtiyaçlarını karşılayabilecektir? Sağlıkta Dönüşüm Projesinin ikinci aşamasının önemli bir bölümü olan ve 16 il merkezinde oluşturulacak dev kampuslerin ilki Ankara'da Bilkent ve Etlik'te 1 milyon 400 bin metrekarelik alana kurulacak. Arsalar alınmış, projeler hazırlanmıştır. Bu dev sağlık kampüslerinin 4 yıl içinde tamamlanması hedeflenmiştir. Şehir merkezinde bulunan ve Ankara'nın çeşitli bölgelerine dağılan devlet hastanelerinin bir kısmı bu kampüse taşınacaktır. Semtlerde örneğin Sincan'da, Keçiören'de olan hastanelerimiz ise yeniden yapılandırılarak hizmet vermeye devam edeceklerdir. Ankara'nın neresinden hareket edilirse edilsin bu kampüslere 20 dakikada ulaşmak mümkün olacaktır. Yeterli otopark alanları, hasta yönlendirme ve halkla ilişkiler, hasta hakları birimleri, yeterli konfora sahip hasta bekleme alanları, hastaların kapılara yığılmasını önlemek için geniş poliklinik alanları ve her uzman hekime bir poliklinik odası sağlanacak, yine polikliniklerde görsel teknolojik imkanlar kullanılacaktır. Refakatçilere yönelik hizmetlere ağırlık verilecek, il dışından gelen hastalar için yeterli konaklama imkanı sağlanacaktır. Teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dileriz.

Kasım-2008

antibiyotik

Sema GİRGEN / Halka İlişkiler

21


Tüm eksikliklerimize rağmen güler yüzlü ve gerçekten özverili bir şekilde tüm kuruluşlarımızda hizmetimize devam etmekteyiz. Bu vesile ile ilimizde çalışan tüm arkadaşlarımıza buradan teşekkür ediyorum. -Günümüzde birçok hastalık erken teşhisle ö n l e n e b i l i y o r. B u d a ko r u y u c u s a ğ l ı k hizmetlerinin öne çıkmasına neden oluyor. Müdürlüğünüzün koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik çalışmalarından bahseder misiniz? Tabii ki koruyucu sağlık hizmetleri deyince ilk akla gelen aşılama, yani bağışıklama hizmetleridir. Bağışıklama hizmetleri, bebekleri, çocukları ya da erişkinleri enfeksiyona yakalanma riskinin en yüksek olduğu dönemden önce aşılayarak bu hastalıklara yakalanmalarını önlemek amacı ile yürütülen önemli bir temel sağlık hizmetidir. Sağlık Müdürlüğü olarak kurumlarımızda yeni doğmuş bebeği dünyaya ilk gözünü açtığı saatlerde Hepatit B aşısını uygulayarak karşılıyoruz ve yaşamının özellikle ilk yılında aşılarını sürekli takip ederek karşılaşabileceği aşı ile korunabilir hastalıklara karşı korunmasını amaçlıyoruz. Bakanlığımız politikaları uyarınca Genişletilmiş Bağışıklama Programı (GBP) kapsamında Boğmaca, Difteri, Tetanoz, Kızamık, Tüberküloz, Poliomyelit ve Hepatit-B hastalıklarına karşı çalışmalar yürütülürken son iki yıldır Kızamıkçık, Kabakulak, ile Hemofilus influenza tip b hastalıklarından da kaynaklanan bebek ve çocuk ölümlerinin ve sakatlıkların engellenmesini hedeflemekteyiz. Bu sayede tüm ülkemizde olduğu gibi ilimizde de bağışıklama hizmetleri sayesinde çocuk felci yok edildi, kızamık hastalığında da 2003 ve 2005 yıllarında yapılan büyük kampanyalar neticesinde (nüfusun %25’ini kapsayan) önüne geçilebilir hale gelmiştir.

Kasım-2008

Genişletilmiş Bağışıklama Programı'nda son dönemde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. 2006

20

yılından itibaren aşı takvimine üç yeni antijen Kızamıkçık, Kabakulak ve Hemofilus influenza tip b eklenmiş ve 2008 yılı başından itibaren de tek doz kullanımlı DaBT-IPA-Hib beşli aşısının kullanımı başlatılmıştır. Son üç yılda rutin okul aşılamaları yanında ilköğretim 1-8. sınıf öğrencilerine Hepatit B ve Kızamıkçık aşıları uygulanarak 16 yaşına kadar tüm çocukların bağışıklanması sağlanmıştır. Gebelerimize ve erişkinlere yönelik aşılama programları devam etmektedir. Yine Bakanlığımızın başlatmış olduğu sağlık personeline mevsimsel grip aşısı uygulaması bu yıl da devam etmektedir. Amacımız ilimizde kaliteli ve güvenli bağışıklama hizmetlerinde sürekliliği sağlamaktır. Koruyucu sağlık hizmetleri çerçevesinde diğer bulaşıcı hastalıklar için, başta halka ve sağlık çalışanlarına yönelik eğitim çalışmalarımıza devam edilmektedir. Bu konuda bakanlığımızın hazırlamış olduğu materyallere ek olarak Müdürlüğümüzün hazırladığı afiş, poster ve el broşürlerinin hedef gruplara dağıtımları yapılmaktadır. Mevsimsel hastalıklara yönelik süreli takipler yapılmakta, bu takipler anlık olarak, hassasiyetle değerlendirilmektedir. Müdürlüğümüze bağlı şubelerimizde ve kurumlarımızda işletmeye çalıştığımız erken uyarı sistemleriyle başkentimize yakışır biçimde, bulaşıcı hastalıkları bir halk sağlığı sorunu olmaktan çıkarmaya yönelik çalışmalarımız büyük bir titizlikle sürdürülmektedir. 2007-2008 eğitim ve öğretim yılı içinde 224 ilköğretim okulunda toplam 42 bin 798 öğrencinin muayenelerinin ve topikal flour uygulamalarını yaparak gerekli tedavilerini gerçekleştirdik. Yine 2008-2009 eğitim ve öğretim yılında 180 ilköğretim okulunda toplam 22 bin 68 öğrenciye ulaşmak hedefindeyiz. Bedensel ve zihinsel engellilere ait 18 okulda düzenlemiş olduğumuz “mutluluğun engeli yoktur” kampanyasını 3 Aralık 2007 Dünya Engelliler Günü’nde başlattık. 2008 yılı boyunca

RÖPORTAJ 1319 engelli çocuğumuzun muayenesini yaparak gerekli tedavilerini gerçekleştirdik. Kampanyamız halihazırda devam etmektedir. -Sigara kullanımı halk sağlığına yönelik tehditlerin başında geliyor. Sağlık Bakanlığının girişimleri ile mayıs ayında yürürlüğe giren yasa ve uygulamalar hakkındaki görüşleriniz neler? 4207 sayılı Kanun, yasakçı değil korumacı bir yaklaşım ile hazırlanmıştır. Tütün ürünlerini tüketen ve tüketmeyenlerin karşılıklı kişisel temel hak ve özgürlüklerini koruma çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir yasadır. Halkımız yasayı bu açıdan değerlendirdiği için sahip çıkmıştır ve uymaktadır. Yasa başta Sağlık Bakanlığı, TAPDK, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı olmak üzere her kurum ve kuruluşa, sektöre sorumluluklar yüklemekle birlikte, temel insan haklarından olan temiz hava soluma hakkından yola çıkarak hazırlanmış olan bir kanundur. En büyük destekçisi ve sorumlusu sağlıklı bir ortamda çalışma ve yaşama hakkına sahip olan vatandaşlarımız olacaktır. Yasa yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yaptığımız saha çalışmalarına bakıldığında halkımızın ve personelimizin yasaya sahip çıktığı ve etkili olduğu gözlenmiştir. -Su ile bulaşan hastalıklar insan sağlığını ciddi şekilde etkiliyor. Basın yayın organlarında çıkan bazı haberler de zaman zaman halkı paniğe sevk ediyor. İl Sağlık Müdürlüğü olarak su sağlığı ve güvenliği konusunda çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Yasalarla Müdürlüğümüze verilen görevler çerçevesinde; halk sağlığını korumak, herhangi bir bulaşıcı hastalığa meydan vermemek amacıyla, koruyucu sağlık hizmetleri çerçevesinde, 2005 yılından itibaren Su Güvenliği Ekiplerimizce oluşturulan envantere göre ASKİ şebeke suyunu verildiği ilçelerde belirlenen 845 odak noktasından haftalık olarak su numunesi alınarak analiz edilmekte, günlük klor kontrolü ile dezenfeksiyon etkinliği denetlenmekte ve izlemedeğerlendirme yapılmaktadır. Bunun dışında ASKİ Genel Müdürlüğü tarafından tespit edilen 690 odak noktasında, kendi ekiplerince de numune alınarak şebeke suyu incelenmekte ve Müdürlüğümüze sonuçlar hakkında rapor verilmektedir. Dolayısıyla ilimizde tek taraflı olmayan çapraz bir denetim mevcuttur.

Müdürlüğümüzce geliştirilen acil uyarı sistemi ile laboratuvarlardan uygunsuz tespit edilen analiz sonuçları faks ile Müdürlüğümüze intikal etmekte, bu analiz sonuçlarına, denetim ve klor sonuçlarına göre yapılan değerlendirme sonucu derhal ilgili kurumlara bilgi verilmekte ve tedbir alınmaktadır. Dolayısıyla, Müdürlüğümüz, asli görevi topluma sağlıklı su temin etmek olan kurumların, hizmet ve ürün sunumunu standardize etmek, su güvenliği çalışmalarının kesintisiz, etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlamak üzere numune alma yanında, bilgilendirme, uyarı ve çözüm önerileri ile destek sağlamaktadır. Sonuç olarak, Ankara içme-kullanma suyu şebekesi daha önce tespit edilen kontrol noktalarından düzenli olarak Müdürlüğümüzce izlenmekte, her türlü veri sonuçları günlük olarak değerlen-dirilmekte ve Sağlık Bakanlığımız bilgilen-dirilmektedir. -Sağlık konusundaki yeni çalışmalardan ve yakın tarihte gerçekleştirilmesi planlanan Sağlık Kampüsleri hakkında bilgi verir misiniz? Kampüsler hangi sınırlar çerçeve-sinde halkın ihtiyaçlarını karşılayabilecektir? Sağlıkta Dönüşüm Projesinin ikinci aşamasının önemli bir bölümü olan ve 16 il merkezinde oluşturulacak dev kampuslerin ilki Ankara'da Bilkent ve Etlik'te 1 milyon 400 bin metrekarelik alana kurulacak. Arsalar alınmış, projeler hazırlanmıştır. Bu dev sağlık kampüslerinin 4 yıl içinde tamamlanması hedeflenmiştir. Şehir merkezinde bulunan ve Ankara'nın çeşitli bölgelerine dağılan devlet hastanelerinin bir kısmı bu kampüse taşınacaktır. Semtlerde örneğin Sincan'da, Keçiören'de olan hastanelerimiz ise yeniden yapılandırılarak hizmet vermeye devam edeceklerdir. Ankara'nın neresinden hareket edilirse edilsin bu kampüslere 20 dakikada ulaşmak mümkün olacaktır. Yeterli otopark alanları, hasta yönlendirme ve halkla ilişkiler, hasta hakları birimleri, yeterli konfora sahip hasta bekleme alanları, hastaların kapılara yığılmasını önlemek için geniş poliklinik alanları ve her uzman hekime bir poliklinik odası sağlanacak, yine polikliniklerde görsel teknolojik imkanlar kullanılacaktır. Refakatçilere yönelik hizmetlere ağırlık verilecek, il dışından gelen hastalar için yeterli konaklama imkanı sağlanacaktır. Teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dileriz.

Kasım-2008

antibiyotik

Sema GİRGEN / Halka İlişkiler

21


antibiyotik

OPR.DR.MUSTAFA BAŞARIR/KBB

HEKİMLERİMİZDEN vakalarda tedavi daha uzun süreli ve uğraştırıcıdır. Hafif ve orta dereceli işitme kayıplarında gelen sesi arttırmaya yarayan işitme cihazları kullanılır. İşitme kayıplı çocuklarda işitme cihazı şarttır ve cihaz kullanmaya başlandıktan sonra çocuğun dış uyaranlara karşı cevabının arttığı, zeka ve sosyal gelişimi hızla normale geldiği gözlenir. İşitme cihazı kullanmadan önce, içine kapanık ve huzursuz çocukların, cihaz kullanımı sonrası huzursuzluklarının geçtiği ve çevresi ile iletişime geçtiği görülür. Genelde cihaz kullandırılan hastalara birkaç ay rehabilitasyon denilen özel bir eğitim verilmesi gerekir.

Bu nedenle; “Bizim çocuk biraz dalgın. Bazen söylediklerimize cevap veriyor, bazen hiç oralı olmuyor” ifadesi çok önemlidir ve çocukta işitme kaybı olabileceğinin net bir ifadesidir. Peki hangi çocuklar daha fazla risk altındadır? Yani hangi çocuklarda işitme kaybı olabileceğinden şüphelenmeliyiz: -Erken doğan çocuklar -Doğum sırasında vakum uygulanan çocuklar -Doktor tarafından, doğumdan sonra bir süre nefessiz kaldığı ifade edilen çocuklar

Kasım-2008

ÇOCUKLARDA İŞİTME KAYBI İ İ

22

şitme kaybı her yaşta rastlanabilen önemli bir sorundur. Ancak çocuklarda zeka gelişimini olumsuz yönde etkilemesi, iletişimde sorunlara yol açması, konuşma bozukluğu ve daha ileriki vakalarda hiç konuşamama gibi sorunlara sebep olması nedeniyle mutlaka önemsenmesi gereken bir sorundur. İşitemeyen çocuklar doğal olarak konuşamayacaktır. Bu nedenle konuşma gecikmesi ve çevreye karşı ilgisizliği olan çocuklarda mutlaka işitme kaybından şüphelenilmelidir.

şitme kaybı olan çocuklar çevresi ile iletişimi kopuk, huzursuz ve inatçı çocuklardır. Bu nedenle sıklıkla zeka geriliği şüphesi doğar. Ne zaman ki işitme kaybı tespit edilir ve bunun tedavisi yapılırsa, bu çocukların huzursuzluklarının geçtiği, çevresi ile dialog kurmaya başladığı ve okulunda başarılı olduğu gözlenir.

Hiç duymayan çocuklar, genelde daha erken tanı alırlar. En tehlikeli grup, basit bir işitme cihazı ile tedavi edilebilecekken, işitme kaybı tespit edilemeyen orta dereceli işitme kaybı olan çocuklardır.

-Doğum sonrası enfeksiyon geçirip, aminoglikozit denilen antibiyotik grubu ile tedavi edilmek zorunda kalan çocuklar -Kızamık, kızamıkçık ve kabakulak enfeksiyonu, ağır ateşli enfeksiyon geçiren çocuklar

İşitme kayıplarında en sorunlu grup ağır işitme kayıpları ve total işitme kaybı denilen, hiç duymayan hasta grubudur. Bunlarda 10 sene öncesine kadar belirgin bir tedavi yapılamazken son senelerde Kohlear İmplant denilen yöntemle iç kulağa operasyonla elektrotlar yerleştirilmekte ve hastanın duyması sağlanmaktadır. Bu yöntem ne kadar erken yapılırsa, başarı oranı o derece yüz güldürücüdür. Bu nedenle erken teşhis ve tedavi son derece önemlidir. Son söz olarak işitme kaybının erken tanı-tedavi ve rehabilitasyonu çocuğun konuşma yeteneğinin gelişmesi, çevre ile ilişki kurabilmesi, zeka ve sosyal gelişiminin sağlanması açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenle aile çocuğuna karşı ilgili olmalı ve şüphelenilen durumlarda mutlaka bir kulak burun boğaz uzmanına başvurulmalıdır.

-Düşük doğum ağırlıklı ya da doğduktan sonra fizyolojik sarılık dışında uzun süreli sarılık geçiren çocuklar risk altındadır. Şüphelenilen çocuklar en kısa zamanda mutlaka bir kulak burun boğaz uzmanına götürülmelidir. Bebeklerin işitmesi doğumdan itibaren her yaşta değerlendirilebilmektedir. Tarama amaçlı otoakustik emisyon şüphelenilen vakalarda ERA ve BERA denilen testlerle işitmeyi değerlendirebiliyoruz. İşitme kaybının tedavisi hemen hemen her türlü kayıpta yapılabilmektedir. Serozotite bağlı işitme kayıplarında basit bir operasyonla kulağa takılan ventilasyon tüpü kısa sürede işitme kaybını tedavi edebilirken, işitme sinirinin zedelendiği

Kasım-2008

KİME SÖYLÜYORUM?

-Zor doğum sonrası çocuklar

Orta derecede işitme kaybı olan çocuklar cihaz kullanmaya başladıktan sonra yaşıtları gibi normal okullara giderek eğitimlerini tamamlayabilirler.

23


antibiyotik

OPR.DR.MUSTAFA BAŞARIR/KBB

HEKİMLERİMİZDEN vakalarda tedavi daha uzun süreli ve uğraştırıcıdır. Hafif ve orta dereceli işitme kayıplarında gelen sesi arttırmaya yarayan işitme cihazları kullanılır. İşitme kayıplı çocuklarda işitme cihazı şarttır ve cihaz kullanmaya başlandıktan sonra çocuğun dış uyaranlara karşı cevabının arttığı, zeka ve sosyal gelişimi hızla normale geldiği gözlenir. İşitme cihazı kullanmadan önce, içine kapanık ve huzursuz çocukların, cihaz kullanımı sonrası huzursuzluklarının geçtiği ve çevresi ile iletişime geçtiği görülür. Genelde cihaz kullandırılan hastalara birkaç ay rehabilitasyon denilen özel bir eğitim verilmesi gerekir.

Bu nedenle; “Bizim çocuk biraz dalgın. Bazen söylediklerimize cevap veriyor, bazen hiç oralı olmuyor” ifadesi çok önemlidir ve çocukta işitme kaybı olabileceğinin net bir ifadesidir. Peki hangi çocuklar daha fazla risk altındadır? Yani hangi çocuklarda işitme kaybı olabileceğinden şüphelenmeliyiz: -Erken doğan çocuklar -Doğum sırasında vakum uygulanan çocuklar -Doktor tarafından, doğumdan sonra bir süre nefessiz kaldığı ifade edilen çocuklar

Kasım-2008

ÇOCUKLARDA İŞİTME KAYBI İ İ

22

şitme kaybı her yaşta rastlanabilen önemli bir sorundur. Ancak çocuklarda zeka gelişimini olumsuz yönde etkilemesi, iletişimde sorunlara yol açması, konuşma bozukluğu ve daha ileriki vakalarda hiç konuşamama gibi sorunlara sebep olması nedeniyle mutlaka önemsenmesi gereken bir sorundur. İşitemeyen çocuklar doğal olarak konuşamayacaktır. Bu nedenle konuşma gecikmesi ve çevreye karşı ilgisizliği olan çocuklarda mutlaka işitme kaybından şüphelenilmelidir.

şitme kaybı olan çocuklar çevresi ile iletişimi kopuk, huzursuz ve inatçı çocuklardır. Bu nedenle sıklıkla zeka geriliği şüphesi doğar. Ne zaman ki işitme kaybı tespit edilir ve bunun tedavisi yapılırsa, bu çocukların huzursuzluklarının geçtiği, çevresi ile dialog kurmaya başladığı ve okulunda başarılı olduğu gözlenir.

Hiç duymayan çocuklar, genelde daha erken tanı alırlar. En tehlikeli grup, basit bir işitme cihazı ile tedavi edilebilecekken, işitme kaybı tespit edilemeyen orta dereceli işitme kaybı olan çocuklardır.

-Doğum sonrası enfeksiyon geçirip, aminoglikozit denilen antibiyotik grubu ile tedavi edilmek zorunda kalan çocuklar -Kızamık, kızamıkçık ve kabakulak enfeksiyonu, ağır ateşli enfeksiyon geçiren çocuklar

İşitme kayıplarında en sorunlu grup ağır işitme kayıpları ve total işitme kaybı denilen, hiç duymayan hasta grubudur. Bunlarda 10 sene öncesine kadar belirgin bir tedavi yapılamazken son senelerde Kohlear İmplant denilen yöntemle iç kulağa operasyonla elektrotlar yerleştirilmekte ve hastanın duyması sağlanmaktadır. Bu yöntem ne kadar erken yapılırsa, başarı oranı o derece yüz güldürücüdür. Bu nedenle erken teşhis ve tedavi son derece önemlidir. Son söz olarak işitme kaybının erken tanı-tedavi ve rehabilitasyonu çocuğun konuşma yeteneğinin gelişmesi, çevre ile ilişki kurabilmesi, zeka ve sosyal gelişiminin sağlanması açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenle aile çocuğuna karşı ilgili olmalı ve şüphelenilen durumlarda mutlaka bir kulak burun boğaz uzmanına başvurulmalıdır.

-Düşük doğum ağırlıklı ya da doğduktan sonra fizyolojik sarılık dışında uzun süreli sarılık geçiren çocuklar risk altındadır. Şüphelenilen çocuklar en kısa zamanda mutlaka bir kulak burun boğaz uzmanına götürülmelidir. Bebeklerin işitmesi doğumdan itibaren her yaşta değerlendirilebilmektedir. Tarama amaçlı otoakustik emisyon şüphelenilen vakalarda ERA ve BERA denilen testlerle işitmeyi değerlendirebiliyoruz. İşitme kaybının tedavisi hemen hemen her türlü kayıpta yapılabilmektedir. Serozotite bağlı işitme kayıplarında basit bir operasyonla kulağa takılan ventilasyon tüpü kısa sürede işitme kaybını tedavi edebilirken, işitme sinirinin zedelendiği

Kasım-2008

KİME SÖYLÜYORUM?

-Zor doğum sonrası çocuklar

Orta derecede işitme kaybı olan çocuklar cihaz kullanmaya başladıktan sonra yaşıtları gibi normal okullara giderek eğitimlerini tamamlayabilirler.

23


antibiyotik

OPR.DR.ALPER DEVECİ/ORTOPEDİ

HEKİMLERİMİZDEN ÖÇB yaralanmasında ameliyat yöntemleri nelerdir? ÖÇB ameliyatlarında kullanılan farklı teknikler vardır. Her cerrah farklı hastalarda farklı yöntemler kullanabilir. ÖÇB yeniden yapılandırılmasında hastanın kendisinden alınacak kemik uzantılı patellar tendon veya hamstring tendonları kullanılabileceği gibi kadavradan alınmış benzer dokular da kullanılabilir. Yaralanma esnasında başlayan ağrı vardır. Beraberinde eklemde kanamaya bağlı olarak hızlı gelişen bir şişlik olur. Zaman geçtikçe şişlik azalır ve yerini stabilite bozukluğuna bırakır. Yaralanma esnasında bağın kopma sesi duyulabilir, ancak duyulan her ses bağın koptuğu anlamına gelmez. Kısmi bir yırtık söz konusu ise ağrı sadece ön çekmece testi sırasında hissedilebilir. Kronik (uzun süren) bağ yaralanmalarında sportif aktiviteler ve zorlamalarla şikayetler tekrarlarken istirahatla bir rahatlama sağlanır.

Kasım-2008

Ön çapraz bağ nasıl yaralanır?

24

D

izde kemikleri bir arada tutan dört adet kuvvetli bağ vardır. Bunlardan ikisi yanlardadır. Diğer ikisi ise ön ve arka çapraz bağlardır, eklemin ortasında yer alır. Ön Çapraz Bağ (ÖÇB) tibianın femura göre öne doğru kaymasını sınırlandırarak ve dizin rotasyonel hareketlerini kısıtlayarak dizin korunmasında (stabilitesinde) önemli rol oynar ve eklemdeki streslerin azaltılmasını sağlar.

ÖÇB sıklıkla ayak yerde sabitken vücudun diz merkez olacak şekilde dönmesi (rotasyon) sonucunda ya da dize yandan direkt olarak gelen darbeler sonucunda veya dizin aşırı ekstansiyona (düz duruma) gelmesine bağlı olarak yaralanabilir. Eğer direkt darbe sonucu bir yaralanma söz konusu ise sıklıkla beraberinde menüsküs, kıkırdak ve diğer dokularda hasar da söz konusudur. Çoğu ÖÇB yaralanması sportif aktiviteler sırasında olur. Sıklıkla yaralanma sırasında direkt temas yoktur ve menisküs yırtığı da eşlik edebilir.

Çapraz bağ yaralanması sonrasında ameliyat düşünülen hastalarda eklem içi hematom geçtikten sonra ameliyat planlaması yapılmalıdır. Ameliyata kadar geçecek süre içerisinde hastaya kuadriseps egzersizleri başlanmalı ve eklem hareket genişliği tam sağlanmalıdır.

ÖÇB yerine kullanılacak doku tercihen hastanın kendisinden alınır. Tedavide yada cerrahi uygulamada dizin ön kısmından alınacak ucunda patella ve tibiadan kemik parçalar içeren patellar tendon (kemik-tendon-kemik) , dizin iç kısmından alınacak hamstring tendonları ve kadavradan alınan allogreftler kullanılır. Bunlar arasında uzun dönem sonuçlarına baktığımızda en iyi sonuçlar hastadan alınan hamstring tendon uygulamasıdır. Hastanemiz ön çapraz bağ ameliyatları artroskopik olarak yukardaki tüm teknikler uygulanabilmektedir. Ameliyat sonrası süreç nasıldır? Hasta aynı gün içerisinde taburcu edilebilir ya da ertesi güne kadar hastanede tutulabilir. Ameliyat sonrası dize, açısı ayarlanabilir bir dizlik takılır. Hasta kendisini rahat hissettiği andan itibaren bir çift koltuk değneği ile ayağa kalkabilir ve ağrı oluşturmayacak kadar yük vererek ameliyatlı bacağın üzerine basarak yürüyebilir. Mobilizasyonla beraber egzersizlerde başlanır ve hasta tarafından düzenli olarak yapılması istenir. Yaklaşık birinci haftada rehabilitasyon programına başlanır ve kullanılan greft ve fiksasyon malzemesine göre değişebilen 3-6 aylık bir program uygulanır.

Ameliyat yapılmadığı takdirde, özellikle eşlik eden başka bağ yaralanmaları da varsa kıkırdak hasarı, menisküs yırtığı , erken osteoartrite neden olabilir.

Kasım-2008

ÖN ÇAPRAZ BAĞ YARALANMALARI

ÖÇB yaralanmasında ameliyat ne zaman gerekir? Genç, aktif hastalarda (özellikle sporla uğraşıyorsa), ÖÇB yaralanması teşhisi konmuşsa ameliyat gerekir. Aktif sporla uğraşan profesyonel sporcularda, hobi olarak sporla uğraşan ve düzenli olarak spor yapanlarda, diz ekleminin ağır kullanımını gerektiren işlerde çalışanlarda, normal günlük işlerde şikayeti olmayan ancak örneğin merdiven inişlerde sorun yaşayanlarda, diz içerisine sık sık kanama olanlarda ameliyat gereksinimi vardır.

Günümüzde ÖÇB cerrahisi, artroskopik yöntemlerle yapılmaktadır.

25


antibiyotik

OPR.DR.ALPER DEVECİ/ORTOPEDİ

HEKİMLERİMİZDEN ÖÇB yaralanmasında ameliyat yöntemleri nelerdir? ÖÇB ameliyatlarında kullanılan farklı teknikler vardır. Her cerrah farklı hastalarda farklı yöntemler kullanabilir. ÖÇB yeniden yapılandırılmasında hastanın kendisinden alınacak kemik uzantılı patellar tendon veya hamstring tendonları kullanılabileceği gibi kadavradan alınmış benzer dokular da kullanılabilir. Yaralanma esnasında başlayan ağrı vardır. Beraberinde eklemde kanamaya bağlı olarak hızlı gelişen bir şişlik olur. Zaman geçtikçe şişlik azalır ve yerini stabilite bozukluğuna bırakır. Yaralanma esnasında bağın kopma sesi duyulabilir, ancak duyulan her ses bağın koptuğu anlamına gelmez. Kısmi bir yırtık söz konusu ise ağrı sadece ön çekmece testi sırasında hissedilebilir. Kronik (uzun süren) bağ yaralanmalarında sportif aktiviteler ve zorlamalarla şikayetler tekrarlarken istirahatla bir rahatlama sağlanır.

Kasım-2008

Ön çapraz bağ nasıl yaralanır?

24

D

izde kemikleri bir arada tutan dört adet kuvvetli bağ vardır. Bunlardan ikisi yanlardadır. Diğer ikisi ise ön ve arka çapraz bağlardır, eklemin ortasında yer alır. Ön Çapraz Bağ (ÖÇB) tibianın femura göre öne doğru kaymasını sınırlandırarak ve dizin rotasyonel hareketlerini kısıtlayarak dizin korunmasında (stabilitesinde) önemli rol oynar ve eklemdeki streslerin azaltılmasını sağlar.

ÖÇB sıklıkla ayak yerde sabitken vücudun diz merkez olacak şekilde dönmesi (rotasyon) sonucunda ya da dize yandan direkt olarak gelen darbeler sonucunda veya dizin aşırı ekstansiyona (düz duruma) gelmesine bağlı olarak yaralanabilir. Eğer direkt darbe sonucu bir yaralanma söz konusu ise sıklıkla beraberinde menüsküs, kıkırdak ve diğer dokularda hasar da söz konusudur. Çoğu ÖÇB yaralanması sportif aktiviteler sırasında olur. Sıklıkla yaralanma sırasında direkt temas yoktur ve menisküs yırtığı da eşlik edebilir.

Çapraz bağ yaralanması sonrasında ameliyat düşünülen hastalarda eklem içi hematom geçtikten sonra ameliyat planlaması yapılmalıdır. Ameliyata kadar geçecek süre içerisinde hastaya kuadriseps egzersizleri başlanmalı ve eklem hareket genişliği tam sağlanmalıdır.

ÖÇB yerine kullanılacak doku tercihen hastanın kendisinden alınır. Tedavide yada cerrahi uygulamada dizin ön kısmından alınacak ucunda patella ve tibiadan kemik parçalar içeren patellar tendon (kemik-tendon-kemik) , dizin iç kısmından alınacak hamstring tendonları ve kadavradan alınan allogreftler kullanılır. Bunlar arasında uzun dönem sonuçlarına baktığımızda en iyi sonuçlar hastadan alınan hamstring tendon uygulamasıdır. Hastanemiz ön çapraz bağ ameliyatları artroskopik olarak yukardaki tüm teknikler uygulanabilmektedir. Ameliyat sonrası süreç nasıldır? Hasta aynı gün içerisinde taburcu edilebilir ya da ertesi güne kadar hastanede tutulabilir. Ameliyat sonrası dize, açısı ayarlanabilir bir dizlik takılır. Hasta kendisini rahat hissettiği andan itibaren bir çift koltuk değneği ile ayağa kalkabilir ve ağrı oluşturmayacak kadar yük vererek ameliyatlı bacağın üzerine basarak yürüyebilir. Mobilizasyonla beraber egzersizlerde başlanır ve hasta tarafından düzenli olarak yapılması istenir. Yaklaşık birinci haftada rehabilitasyon programına başlanır ve kullanılan greft ve fiksasyon malzemesine göre değişebilen 3-6 aylık bir program uygulanır.

Ameliyat yapılmadığı takdirde, özellikle eşlik eden başka bağ yaralanmaları da varsa kıkırdak hasarı, menisküs yırtığı , erken osteoartrite neden olabilir.

Kasım-2008

ÖN ÇAPRAZ BAĞ YARALANMALARI

ÖÇB yaralanmasında ameliyat ne zaman gerekir? Genç, aktif hastalarda (özellikle sporla uğraşıyorsa), ÖÇB yaralanması teşhisi konmuşsa ameliyat gerekir. Aktif sporla uğraşan profesyonel sporcularda, hobi olarak sporla uğraşan ve düzenli olarak spor yapanlarda, diz ekleminin ağır kullanımını gerektiren işlerde çalışanlarda, normal günlük işlerde şikayeti olmayan ancak örneğin merdiven inişlerde sorun yaşayanlarda, diz içerisine sık sık kanama olanlarda ameliyat gereksinimi vardır.

Günümüzde ÖÇB cerrahisi, artroskopik yöntemlerle yapılmaktadır.

25


antibiyotik

Kasım-2008

ARTROZ

26

Yaşlanmada ya da eklemlerde oluşan başka lezyonlara bağlı olarak gelişen kıkırdak dokusu hastalığıdır. Yaşlanmadan kaynaklanan ve eklemin sürekli hareketliliği ile eklemin zamanla esnekliğini ve kayganlığını kaybetmesine neden olur. Artroz, doku yıkımı yapan bir hastalıktır. Genellikle ileri yaşlarda ve 40 yaş sonrasındaki kadınlarda görülür. Yanlış kaynamış kemik kırıkları, dışa ya da içe dönük diz çarpıklıkları, kamburluk (kitbz), omurganın "S" biçimindeki eğrilikleri (skolyoz) gibi eklemlerde dengesiz yüklenmeye yol açan durumlar da küçük yaşlarda artroz gelişimine neden olur.

SKORBÜT HERPES LABİALİS Halk arasında uçuk olarak bilinir. Soğukta stres dönemlerinde sıklıkla ortaya çıkar. Bu tarz kişiler uçuk dönemi süresince dudak ile temastan uzak durmalıdır, bebekleri öpmemeleri gerekir. Aynı virüsü bebeklere rahatlıkla bu şekilde bulaştırabilirler. Bebekler daha savunmasız olduğu için tüm yüzlerini, ağız içini rahatlıkla kaplayabilir. Ayrıca merkezi sinir sistemine geçip beyin iltihaplanmasına (ensefalit ) yol açabilir.

C vitamini eksikliğinden kaynaklanan bir hastalıktır. Halk arasında diş eti çekilmesi olarak bilinir. Genelde 5-6 ay süreyle yeteri kadar C vitamini almayan çocuklarda görülür. Belirtileri; halsizlik, kolayca kanayan diş etleri, ciltte morluklar ve eklemlerde ağrı olmasıdır. Ayrıca iştah azalması, yara iyileşmesinde gecikme, deride kuruma ve çatlamalar ve eklemlerde şişmeler olur. Vücut direncini azaltan üç etmen; sigara, alkol ve stres içinde olanların C vitaminine olan ihtiyaçları artar. Küçük çocuklarda hergün 4 çorba kaşığı portakal, limon ve greyfurt suyu verilirse skorbüt olmaları önlenmiş olur.

GONARTROZ Gonartroz ya da bilinen adıyla dizde kireçlenme 60 yaş sonrası bayanlarda en sık görülen diz problemidir. Ülkemizde özellikle İç Anadolu Bölgesi ve Bolu civarında hastalığın yaşı 45 yaşına kadar düşebilmektedir. Genellikle ırsi temeli olabilen rahatsızlık, aile bireylerinde de görülebilir. Hastalığın ilerlemesinde şişmanlık en önemli etkendir. Gonartroz, kemik yüzeyini örten kıkırdak dokusunun kalıcı harabiyetidir. Günlük yaşantıyı bozacak kadar ağrı, dizde eğrilik ve gece istiharat ağrısı tedavinin artık ameliyatlık hale geldiğinin işaretleridir. Ameliyatla çürük dişe kaplama yapar gibi kemik yüzeyi yapay kıkırdakla kaplanmakta, hasta ertesi gün yürütülerek iki gün içinde taburcu edilmektedir.

SERVİKAL STRAİN (Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması) Travma ve duruş bozukluğu sonucu gelişen, boyunda tutukluk ve ağrı ile oluşur. Masa başında çalışanlarda, yatarak televizyon seyredenlerde, uygun olmayan yatak ve yastıklarda yatanlarda normal olan eğrilik azalır. Boyun hareketleri ağrılı ve kısıtlı olmaya başlar. Tedavi yöntemi ise ilaç, fizik tedavi ve egzersiz yöntemleriyle olur.

Kasım-2008

BU NASIL HASTALIK?

HEKİM DİLİNDEN

27


antibiyotik

Kasım-2008

ARTROZ

26

Yaşlanmada ya da eklemlerde oluşan başka lezyonlara bağlı olarak gelişen kıkırdak dokusu hastalığıdır. Yaşlanmadan kaynaklanan ve eklemin sürekli hareketliliği ile eklemin zamanla esnekliğini ve kayganlığını kaybetmesine neden olur. Artroz, doku yıkımı yapan bir hastalıktır. Genellikle ileri yaşlarda ve 40 yaş sonrasındaki kadınlarda görülür. Yanlış kaynamış kemik kırıkları, dışa ya da içe dönük diz çarpıklıkları, kamburluk (kitbz), omurganın "S" biçimindeki eğrilikleri (skolyoz) gibi eklemlerde dengesiz yüklenmeye yol açan durumlar da küçük yaşlarda artroz gelişimine neden olur.

SKORBÜT HERPES LABİALİS Halk arasında uçuk olarak bilinir. Soğukta stres dönemlerinde sıklıkla ortaya çıkar. Bu tarz kişiler uçuk dönemi süresince dudak ile temastan uzak durmalıdır, bebekleri öpmemeleri gerekir. Aynı virüsü bebeklere rahatlıkla bu şekilde bulaştırabilirler. Bebekler daha savunmasız olduğu için tüm yüzlerini, ağız içini rahatlıkla kaplayabilir. Ayrıca merkezi sinir sistemine geçip beyin iltihaplanmasına (ensefalit ) yol açabilir.

C vitamini eksikliğinden kaynaklanan bir hastalıktır. Halk arasında diş eti çekilmesi olarak bilinir. Genelde 5-6 ay süreyle yeteri kadar C vitamini almayan çocuklarda görülür. Belirtileri; halsizlik, kolayca kanayan diş etleri, ciltte morluklar ve eklemlerde ağrı olmasıdır. Ayrıca iştah azalması, yara iyileşmesinde gecikme, deride kuruma ve çatlamalar ve eklemlerde şişmeler olur. Vücut direncini azaltan üç etmen; sigara, alkol ve stres içinde olanların C vitaminine olan ihtiyaçları artar. Küçük çocuklarda hergün 4 çorba kaşığı portakal, limon ve greyfurt suyu verilirse skorbüt olmaları önlenmiş olur.

GONARTROZ Gonartroz ya da bilinen adıyla dizde kireçlenme 60 yaş sonrası bayanlarda en sık görülen diz problemidir. Ülkemizde özellikle İç Anadolu Bölgesi ve Bolu civarında hastalığın yaşı 45 yaşına kadar düşebilmektedir. Genellikle ırsi temeli olabilen rahatsızlık, aile bireylerinde de görülebilir. Hastalığın ilerlemesinde şişmanlık en önemli etkendir. Gonartroz, kemik yüzeyini örten kıkırdak dokusunun kalıcı harabiyetidir. Günlük yaşantıyı bozacak kadar ağrı, dizde eğrilik ve gece istiharat ağrısı tedavinin artık ameliyatlık hale geldiğinin işaretleridir. Ameliyatla çürük dişe kaplama yapar gibi kemik yüzeyi yapay kıkırdakla kaplanmakta, hasta ertesi gün yürütülerek iki gün içinde taburcu edilmektedir.

SERVİKAL STRAİN (Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması) Travma ve duruş bozukluğu sonucu gelişen, boyunda tutukluk ve ağrı ile oluşur. Masa başında çalışanlarda, yatarak televizyon seyredenlerde, uygun olmayan yatak ve yastıklarda yatanlarda normal olan eğrilik azalır. Boyun hareketleri ağrılı ve kısıtlı olmaya başlar. Tedavi yöntemi ise ilaç, fizik tedavi ve egzersiz yöntemleriyle olur.

Kasım-2008

BU NASIL HASTALIK?

HEKİM DİLİNDEN

27


OPR.DR.A.OĞUZ ÜLKÜ/NÖROŞİRURJİ

MERKEZİ TEHDİT BEYİN TÜMÖRLERİ

HEKİMLERİMİZDEN Belirtileri: 1-Baş ağrısı 2-Kusma 3-Sara tarzında bayılma nöbetleri 4-İlerlemiş dönemlerde (beyinde yerleştiği yere göre) vücudun bazı bölgelerinde felç belirtileri 5- Kişilik bozuklukları, bazı yeteneklerde (hesap yapma, yazı yazma gibi) bozulma Kendisinde bu tür belirtileri fark eden her birey, vakit geçirmeden doktora başvurmalıdır. Bütün beyin tümörleri kötü huylu mudur? Beyin tümörlerinin hepsi kötü huylu değildir. Bazı tümör çeşitleri başarılı bir tedavi ile yok edilebilmektedir. İyi huylu beyin tümörleri: - Genellikle cerrahi ile çıkarılabilirler ve genellikle yeniden ortaya çıkmazlar. - Çevrelerindeki beyin dokusunun içine yayılım göstermezler. Ancak kitle etkisiyle bası yaparak, ilgili organda çeşitli ve bazen çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabilirler. - Diğer organlardaki iyi huylu tümörlerin aksine, iyi huylu beyin tümörleri bazen hayatı tehdit edecek durumlara neden olabilirler. - İyi huylu bir beyin tümörü çok nadiren de olsa, kötü huylu bir beyin tümörüne dönüşebilir.

Kasım-2008

B

28 20

eyin tümörleri kafatası içerisinde büyüyerek beyin üzerine baskı yapar. Tümör bulunduğu bölgeye ve baskı altında tuttuğu beyin alanına göre belirtilere neden olur. Ancak kafa içinde yer kaplayan bütün vakalarda olduğu gibi öncelikle kafa içi basıncın artmasına bağlı belirtileri gösterirler. Tümör düzensiz bir şekilde büyümeye devam eder ve genişleme, büyüme imkanı olmayan kafatası içerisinde beyin üzerine baskı yapmaya başlar. Beyin baskı altında normal görüntüsünü kaybeder ve işlevlerini yerine getiremez. İyi huylu (benign) ve kötü huylu (malign) olmak üzere kendi içerisinde çeşitlilik gösterir.

Kötü huylu beyin tümörleri ise: -Kanser hücreleri içerirler. -Hızla büyüyüp çevrelerindeki sağlıklı dokunun içine sızarlar. -Çok nadiren de olsa bazen omuriliğe hatta bedenin diğer organlarına da yayılabilirler. Bu duruma metastaz denir.

Nasıl tedavi edilir? Beyin tümörlerinin günümüzde pek çok tedavisi olmakla beraber ana başlıklar halinde şöyle özetleyebiliriz. Cerrahi: Tümörün en hızlı ve en etkili bir şekilde vücuttan alınarak yok edilmesidir. Radyoterapi: Özellikle habis beyin tümörlerinde cerrahi sonrası ek tedavi olarak uygulanır. Kemoterapi: Yine habis beyin tümörlerinde cerrahi tedaviye ek olarak radyoterapi ile birlikte yapılır. Aşağıda bu yöntemler hakkında daha geniş bilgi yer almaktadır.

CERRAHİ Birçok beyin tümörü için kullanılan bir tedavi şeklidir. Tümör kütlesini ortadan kaldırmanın en doğrudan yolu, birincil tümörün cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Beyin tümörlerinin tedavilerindeki tüm gelişmelere rağmen halen en öncelikli ve tedavi başarısını doğrudan etkileyen cerrahi tedavinin başarısıdır. Genel anestezi altında gerçekleştirilir. Bu operasyonda, beyne ulaşmak için bir parça kafa kemiğinin çıkarılmasıyla kafatası boşluğuna girilir. Çıkarılan kemik, cerrahi işlemin sonunda tekrar yerine takılır. Ameliyatlar mikroskop altında yapılmakta, bu sayede görüş olabildiğince büyüyüp netleşmekte, dolayısı ile normal beyin dokusuna zarar vermeden sadece tümor dokusu çıkarılabilmektedir. Uygun cerrahi teknikler, mikro cerrahi yöntemleri ve teknik destek ile beynin en hassas sahaları bile hastalara zarar vermeden opere edilebilmek-tedir. IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ) Tümör hücrelerinin çoğunluğu radyasyona duyarlıdır. Radyoterapi, tümör hücrelerinin normal dokulara zarar vermeden imha edilmesidir. Radyoterapi uygulamasında kendi içerisinde çeşitlilikler gösteren farklı yöntemlerden de yararlanılıyor. KEMOTERAPİ Tümör hücrelerini öldürme özelliğine sahip ilaçlar kullanılarak uygulanan tedavi sekline kemoterapi denir. Kemoterapi, cerrahi tedavi veya radyoterapi öncesinde ve sonrasında uygulanabiliyor. Hangi ilaçların bir arada nasıl kullanılacakları tümör tipine göre değişiklik gösteriyor. Bu noktada deneyimli onkolog ve

Kasım-2008

antibiyotik

21 29


OPR.DR.A.OĞUZ ÜLKÜ/NÖROŞİRURJİ

MERKEZİ TEHDİT BEYİN TÜMÖRLERİ

HEKİMLERİMİZDEN Belirtileri: 1-Baş ağrısı 2-Kusma 3-Sara tarzında bayılma nöbetleri 4-İlerlemiş dönemlerde (beyinde yerleştiği yere göre) vücudun bazı bölgelerinde felç belirtileri 5- Kişilik bozuklukları, bazı yeteneklerde (hesap yapma, yazı yazma gibi) bozulma Kendisinde bu tür belirtileri fark eden her birey, vakit geçirmeden doktora başvurmalıdır. Bütün beyin tümörleri kötü huylu mudur? Beyin tümörlerinin hepsi kötü huylu değildir. Bazı tümör çeşitleri başarılı bir tedavi ile yok edilebilmektedir. İyi huylu beyin tümörleri: - Genellikle cerrahi ile çıkarılabilirler ve genellikle yeniden ortaya çıkmazlar. - Çevrelerindeki beyin dokusunun içine yayılım göstermezler. Ancak kitle etkisiyle bası yaparak, ilgili organda çeşitli ve bazen çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabilirler. - Diğer organlardaki iyi huylu tümörlerin aksine, iyi huylu beyin tümörleri bazen hayatı tehdit edecek durumlara neden olabilirler. - İyi huylu bir beyin tümörü çok nadiren de olsa, kötü huylu bir beyin tümörüne dönüşebilir.

Kasım-2008

B

28 20

eyin tümörleri kafatası içerisinde büyüyerek beyin üzerine baskı yapar. Tümör bulunduğu bölgeye ve baskı altında tuttuğu beyin alanına göre belirtilere neden olur. Ancak kafa içinde yer kaplayan bütün vakalarda olduğu gibi öncelikle kafa içi basıncın artmasına bağlı belirtileri gösterirler. Tümör düzensiz bir şekilde büyümeye devam eder ve genişleme, büyüme imkanı olmayan kafatası içerisinde beyin üzerine baskı yapmaya başlar. Beyin baskı altında normal görüntüsünü kaybeder ve işlevlerini yerine getiremez. İyi huylu (benign) ve kötü huylu (malign) olmak üzere kendi içerisinde çeşitlilik gösterir.

Kötü huylu beyin tümörleri ise: -Kanser hücreleri içerirler. -Hızla büyüyüp çevrelerindeki sağlıklı dokunun içine sızarlar. -Çok nadiren de olsa bazen omuriliğe hatta bedenin diğer organlarına da yayılabilirler. Bu duruma metastaz denir.

Nasıl tedavi edilir? Beyin tümörlerinin günümüzde pek çok tedavisi olmakla beraber ana başlıklar halinde şöyle özetleyebiliriz. Cerrahi: Tümörün en hızlı ve en etkili bir şekilde vücuttan alınarak yok edilmesidir. Radyoterapi: Özellikle habis beyin tümörlerinde cerrahi sonrası ek tedavi olarak uygulanır. Kemoterapi: Yine habis beyin tümörlerinde cerrahi tedaviye ek olarak radyoterapi ile birlikte yapılır. Aşağıda bu yöntemler hakkında daha geniş bilgi yer almaktadır.

CERRAHİ Birçok beyin tümörü için kullanılan bir tedavi şeklidir. Tümör kütlesini ortadan kaldırmanın en doğrudan yolu, birincil tümörün cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Beyin tümörlerinin tedavilerindeki tüm gelişmelere rağmen halen en öncelikli ve tedavi başarısını doğrudan etkileyen cerrahi tedavinin başarısıdır. Genel anestezi altında gerçekleştirilir. Bu operasyonda, beyne ulaşmak için bir parça kafa kemiğinin çıkarılmasıyla kafatası boşluğuna girilir. Çıkarılan kemik, cerrahi işlemin sonunda tekrar yerine takılır. Ameliyatlar mikroskop altında yapılmakta, bu sayede görüş olabildiğince büyüyüp netleşmekte, dolayısı ile normal beyin dokusuna zarar vermeden sadece tümor dokusu çıkarılabilmektedir. Uygun cerrahi teknikler, mikro cerrahi yöntemleri ve teknik destek ile beynin en hassas sahaları bile hastalara zarar vermeden opere edilebilmek-tedir. IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ) Tümör hücrelerinin çoğunluğu radyasyona duyarlıdır. Radyoterapi, tümör hücrelerinin normal dokulara zarar vermeden imha edilmesidir. Radyoterapi uygulamasında kendi içerisinde çeşitlilikler gösteren farklı yöntemlerden de yararlanılıyor. KEMOTERAPİ Tümör hücrelerini öldürme özelliğine sahip ilaçlar kullanılarak uygulanan tedavi sekline kemoterapi denir. Kemoterapi, cerrahi tedavi veya radyoterapi öncesinde ve sonrasında uygulanabiliyor. Hangi ilaçların bir arada nasıl kullanılacakları tümör tipine göre değişiklik gösteriyor. Bu noktada deneyimli onkolog ve

Kasım-2008

antibiyotik

21 29


antibiyotik

OPR.DR.İBRAHİM SEKÜ/KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM

DOWN SENDROMU NEDİR?

HEKİMLERİMİZDEN Nedeni nedir? Vücudumuzun tüm hücreleri içinde kromozom adı verilen küçük yapılar bulunur. Bu kromozomlar nasıl geliştiğimizi belirleyen genleri taşır. Çoğu kişide, hücrelerin her birinde 23 çift kromozom bulunur. Vücutlarımız bebekleri yapmak için gereken özel hücreleri ürettiklerinde, kromozom çiftleri kendi aralarında bölünüp yeni bir düzenlemeye gider. Bazen bu kromozom çiftleri doğru bölünmez ve bu da bebeğin hücrelerinde 21 numaralı kromozomun fazladan bir kopyası bulunmasına neden olur. Bu durum Down sendromuna yol açar. Bu fazla kromozom, hücrelerden çıkarılamaz, yani bu durumun tedavisi yoktur. Kromozomlar doğru bölünmezse, bu tesadüfen olan bir durumdur. Ebeveynlerin yaptıklarından veya yapmadıklarından kaynaklanmaz. Test yaptırmalı mıyım? Buna sadece siz karar verebilirsiniz. Bazı kadınlar bebeklerinde down sendromu olup olmadığını bilmek ister, bazıları da istemez. Testler ve nasıl çalıştıkları hakkında bilgi, karar vermenize yardımcı olabilir.

B

ebeklerin çocukluklarında veya büyüdüklerinde ne kadar etkileneceklerini söylemek zordur. Down sendromlu bazı yetişkinler bir işe girebilir ve nispeten bağımsız hayatlar sürdürebilir. Ancak, down sendromlu çoğu kişinin uzun dönemli yardıma ve desteğe ihtiyacı vardır. Bebeklerin çocukluklarında veya büyüdüklerinde ne kadar etkileneceklerini söylemek zordur.

Kasım-2008

Bazı sağlık problemleri Down sendromuyla ilişkilidir. Ama yine kişiler arasında farklılıklar vardır ve Down sendromlu bazı kişiler sağlıklı yaşarlar. Down sendromuyla bağlantılı problemler arasında kalp problemleri, işitme ve görme işlevlerinde azalma bulunur. Bu problemlerin çoğu tedavi edilebilir ve sık sık sağlık kontrolleri yaptırmak, mevcut herhangi bir problemin mümkün olduğunca erken saptanmasını sağlar. Down sendromlu çoğu kişi, 50 yaşına kadar yaşayabilir ve bazıları 70 yaşını geçer. Alzheimer hastalığı, Down sendromlu kişileri, diğer kişilere kıyasla daha erken yaşta etkileyebilir.

30

Hangi sıklıkla görülür? İnsanlar Down sendromlu bir bebek sahip olmayı beklemezler. Bu genellikle ailelerde görülmüş bir durum da değildir. Bazıları sadece daha yaşlı kadınların Down sendromlu bebekleri olabileceğini düşünür, ama bu doğru değildir. Herkesin Down sendromlu bir bebeği olabilir, ancak risk gerçekten de yaşla birlikte artar. Bir anne ne kadar yaşlıysa, bu durumu olan bir bebeğe sahip olma olasılığı o kadar yüksektir. Örneğin Down sendromlu bir bebek sahibi olma olasılığı 20 yaşındaki bir kadın için 1500'de bir, 30 yaşındaki bir kadın için 900'de bir ve 40 yaşındaki bir kadın için 100'de birdir.

Testler down sendromunu kesin olarak saptayabilir mi? Kesin bilgi veren testler mevcuttur. Bunlara tanısal testler adı verilir. Buradaki problem, tanısal bir test yaptırmanın düşük riskini artırmasıdır. Bu nedenle tüm kadınlara tanısal testler önermiyoruz. Bunun yerine testleri iki aşamalı olarak uyguluyoruz. Önce tüm kadınlara düşük riski taşımayan bir test teklif ediyoruz. Bu tip teste tarama testi adı verilmektedir. Tarama testleri bize kesin bir sonuç vermez, ama hangi bebeklerde Down sendromu bulunması riskinin daha yüksek olduğunu bildirir. Biz de sonra riski daha yüksek olan kadınlara tanısal testler teklif ederiz. Amniyosentez nedir? Amniyosentez, hamileliğin 16. haftasından itibaren yapılabilir. Çoğunlukla yaklaşık 10 dakika süren ve yaygın olarak yapılan bir işlemdir. Rahimde bebeğin pozisyonunu kontrol etmek için bir ultrason taraması yapılır. Sonra ince bir iğne karından rahme sokulur. Bebeği çevreleyen sıvıdan (amniyotik sıvı) bir örnek alınır. Bu sıvı, bebeğin laboratuvarda incelenecek hücrelerini içerir ve bebeğin kromozomları sayılır.

Yaklaşık her 100 örnekten birinde hücrelerin ürememesi nedeniyle bir sonuç alınamaz veya sonuçlar net değildir. Bu durumda size ikinci bir amniyosentez teklif edilecektir. Koryonik villus örneklemesi (CVS) nedir? CVS, hamileliğin 11. haftasından itibaren yapılabilir. Genellikle sadece bu konu üzerine uzmanlaşmış merkezlerde yapılır. İnce bir iğnenin vajeninizden veya karnınızdan yönlendirilmesi için ultrason taraması kullanılır. Plasentadan küçük bir doku örneği alınır. Örnek, laboratuvarda incelenir ve bebeğin kromozomları sayılır. Amniyosentezde olduğu gibi nadiren, yaklaşık her 100 örnekten ikisinde, CVS bir sonuç vermez. Bebekte down sendromu yok ama testler başka bir problem saptandığını gösteriyor? Amniyosentez veya CVS'nin temel amacı bebekte Down sendromu olup olmadığını anlamaktır. Ancak bebeğin kromozomları incelendiğinde nadiren başka kromozom farklılıkları da saptanır. Bu kromozom farklılıklarının bazıları ciddi olabilirken, diğerlerinin bebek üzerinde çok hafif bir etkisi olacak veya hiç etkisi olmayacaktır. Testler bir problem olduğunu gösterirse, uzman bilgi ve destek için bir genetik danışmana sevk edilirsiniz. Bebekte down sendromu tespit edilirse; Tanısal bir test yapılan az sayıda kadın, bebeklerinde Down sendromu olduğunu öğrenir. Bundan sonraki süreç tamamen ebeveynlerin kendi kararıdır. Bazı kişiler hamileliğe devam etmeye, planlar yapmaya ve Down sendromlu bir çocuğu büyütürken karşılaşabilecekleri fazladan zorluklar için hazırlık yapmaya karar verebilir. Başkaları hamileliğe devam etmek istemediklerine karar verip, hamileliği sonlandırmayı seçebilir. Böyle bir karar vermekle karşı karşıya kalırsanız sizin için hangi kararın doğru olduğundan emin olmalısınız.. Bebekte Down sendromu varsa ebeveynlere ne yapacaklarına karar vermeleri için vakit verilir ve kararları desteklenir.

Kasım-2008

D

own sendromlu tipik insan diye birşey yoktur. Tüm insanlar gibi görünümleri, kişilikleri ve yetenekleri birbirlerinden çok farklıdır. Down sendromlu kişilerde öğrenme güçlüğü vardır. Bazılarında daha ciddi güçlükler mevcuttur.

31


antibiyotik

OPR.DR.İBRAHİM SEKÜ/KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM

DOWN SENDROMU NEDİR?

HEKİMLERİMİZDEN Nedeni nedir? Vücudumuzun tüm hücreleri içinde kromozom adı verilen küçük yapılar bulunur. Bu kromozomlar nasıl geliştiğimizi belirleyen genleri taşır. Çoğu kişide, hücrelerin her birinde 23 çift kromozom bulunur. Vücutlarımız bebekleri yapmak için gereken özel hücreleri ürettiklerinde, kromozom çiftleri kendi aralarında bölünüp yeni bir düzenlemeye gider. Bazen bu kromozom çiftleri doğru bölünmez ve bu da bebeğin hücrelerinde 21 numaralı kromozomun fazladan bir kopyası bulunmasına neden olur. Bu durum Down sendromuna yol açar. Bu fazla kromozom, hücrelerden çıkarılamaz, yani bu durumun tedavisi yoktur. Kromozomlar doğru bölünmezse, bu tesadüfen olan bir durumdur. Ebeveynlerin yaptıklarından veya yapmadıklarından kaynaklanmaz. Test yaptırmalı mıyım? Buna sadece siz karar verebilirsiniz. Bazı kadınlar bebeklerinde down sendromu olup olmadığını bilmek ister, bazıları da istemez. Testler ve nasıl çalıştıkları hakkında bilgi, karar vermenize yardımcı olabilir.

B

ebeklerin çocukluklarında veya büyüdüklerinde ne kadar etkileneceklerini söylemek zordur. Down sendromlu bazı yetişkinler bir işe girebilir ve nispeten bağımsız hayatlar sürdürebilir. Ancak, down sendromlu çoğu kişinin uzun dönemli yardıma ve desteğe ihtiyacı vardır. Bebeklerin çocukluklarında veya büyüdüklerinde ne kadar etkileneceklerini söylemek zordur.

Kasım-2008

Bazı sağlık problemleri Down sendromuyla ilişkilidir. Ama yine kişiler arasında farklılıklar vardır ve Down sendromlu bazı kişiler sağlıklı yaşarlar. Down sendromuyla bağlantılı problemler arasında kalp problemleri, işitme ve görme işlevlerinde azalma bulunur. Bu problemlerin çoğu tedavi edilebilir ve sık sık sağlık kontrolleri yaptırmak, mevcut herhangi bir problemin mümkün olduğunca erken saptanmasını sağlar. Down sendromlu çoğu kişi, 50 yaşına kadar yaşayabilir ve bazıları 70 yaşını geçer. Alzheimer hastalığı, Down sendromlu kişileri, diğer kişilere kıyasla daha erken yaşta etkileyebilir.

30

Hangi sıklıkla görülür? İnsanlar Down sendromlu bir bebek sahip olmayı beklemezler. Bu genellikle ailelerde görülmüş bir durum da değildir. Bazıları sadece daha yaşlı kadınların Down sendromlu bebekleri olabileceğini düşünür, ama bu doğru değildir. Herkesin Down sendromlu bir bebeği olabilir, ancak risk gerçekten de yaşla birlikte artar. Bir anne ne kadar yaşlıysa, bu durumu olan bir bebeğe sahip olma olasılığı o kadar yüksektir. Örneğin Down sendromlu bir bebek sahibi olma olasılığı 20 yaşındaki bir kadın için 1500'de bir, 30 yaşındaki bir kadın için 900'de bir ve 40 yaşındaki bir kadın için 100'de birdir.

Testler down sendromunu kesin olarak saptayabilir mi? Kesin bilgi veren testler mevcuttur. Bunlara tanısal testler adı verilir. Buradaki problem, tanısal bir test yaptırmanın düşük riskini artırmasıdır. Bu nedenle tüm kadınlara tanısal testler önermiyoruz. Bunun yerine testleri iki aşamalı olarak uyguluyoruz. Önce tüm kadınlara düşük riski taşımayan bir test teklif ediyoruz. Bu tip teste tarama testi adı verilmektedir. Tarama testleri bize kesin bir sonuç vermez, ama hangi bebeklerde Down sendromu bulunması riskinin daha yüksek olduğunu bildirir. Biz de sonra riski daha yüksek olan kadınlara tanısal testler teklif ederiz. Amniyosentez nedir? Amniyosentez, hamileliğin 16. haftasından itibaren yapılabilir. Çoğunlukla yaklaşık 10 dakika süren ve yaygın olarak yapılan bir işlemdir. Rahimde bebeğin pozisyonunu kontrol etmek için bir ultrason taraması yapılır. Sonra ince bir iğne karından rahme sokulur. Bebeği çevreleyen sıvıdan (amniyotik sıvı) bir örnek alınır. Bu sıvı, bebeğin laboratuvarda incelenecek hücrelerini içerir ve bebeğin kromozomları sayılır.

Yaklaşık her 100 örnekten birinde hücrelerin ürememesi nedeniyle bir sonuç alınamaz veya sonuçlar net değildir. Bu durumda size ikinci bir amniyosentez teklif edilecektir. Koryonik villus örneklemesi (CVS) nedir? CVS, hamileliğin 11. haftasından itibaren yapılabilir. Genellikle sadece bu konu üzerine uzmanlaşmış merkezlerde yapılır. İnce bir iğnenin vajeninizden veya karnınızdan yönlendirilmesi için ultrason taraması kullanılır. Plasentadan küçük bir doku örneği alınır. Örnek, laboratuvarda incelenir ve bebeğin kromozomları sayılır. Amniyosentezde olduğu gibi nadiren, yaklaşık her 100 örnekten ikisinde, CVS bir sonuç vermez. Bebekte down sendromu yok ama testler başka bir problem saptandığını gösteriyor? Amniyosentez veya CVS'nin temel amacı bebekte Down sendromu olup olmadığını anlamaktır. Ancak bebeğin kromozomları incelendiğinde nadiren başka kromozom farklılıkları da saptanır. Bu kromozom farklılıklarının bazıları ciddi olabilirken, diğerlerinin bebek üzerinde çok hafif bir etkisi olacak veya hiç etkisi olmayacaktır. Testler bir problem olduğunu gösterirse, uzman bilgi ve destek için bir genetik danışmana sevk edilirsiniz. Bebekte down sendromu tespit edilirse; Tanısal bir test yapılan az sayıda kadın, bebeklerinde Down sendromu olduğunu öğrenir. Bundan sonraki süreç tamamen ebeveynlerin kendi kararıdır. Bazı kişiler hamileliğe devam etmeye, planlar yapmaya ve Down sendromlu bir çocuğu büyütürken karşılaşabilecekleri fazladan zorluklar için hazırlık yapmaya karar verebilir. Başkaları hamileliğe devam etmek istemediklerine karar verip, hamileliği sonlandırmayı seçebilir. Böyle bir karar vermekle karşı karşıya kalırsanız sizin için hangi kararın doğru olduğundan emin olmalısınız.. Bebekte Down sendromu varsa ebeveynlere ne yapacaklarına karar vermeleri için vakit verilir ve kararları desteklenir.

Kasım-2008

D

own sendromlu tipik insan diye birşey yoktur. Tüm insanlar gibi görünümleri, kişilikleri ve yetenekleri birbirlerinden çok farklıdır. Down sendromlu kişilerde öğrenme güçlüğü vardır. Bazılarında daha ciddi güçlükler mevcuttur.

31


antibiyotik

UZM.DR.MURAT ALMASULU/FTR

RAHATINIZ BOZULMASIN

HEKİMLERİMİZDEN Fizik tedavi ve amaçları

F

izik tedavi, ısı, hareket, ışın ve elektrik gibi fizik ajanların kullanıldığı, vücudun motor (hareketle ilgili) fonksiyonlarını etkileyen hastalık veya ağrıların tedavisini, hastaların rehabilitasyonunu (eski hale getirilmesini) sağlayarak yapan bir uzmanlık dalıdır. Fizik tedavi, hastaların daha rahat ve verimli bir hayata dönmesini gaye edinir. Fizik tedavinin amaçları şöylece özetlenebilir: Ağrının giderilmesi, kuvvet ve hareket gibi fonksiyonların yeniden sağlanması, zaruri hareketleri yapabilmesi için hastaya gereken eğitimin verilmesi, vücudun çeşitli fonksiyonlarının ölçülmesi.

FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON

Isı: Genellikle tedavi edilen bölgede ağrıyı azaltıcı ve dolaşımı tembih edici etkisi sebebiyle kullanılır. İnfrared lambaları, kısa dalgalı radyasyon veya diatermi akımları, sıcak nemli kompresler, sıcak su, erimiş haldeki parafin mumu veya ultrason (ses ötesi) dalgaları şeklinde uygulanır. Masaj: Temelde dolaşıma yardımcı olmak, ağrıyı veya kas kasılmalarını (spazmı) azaltmak gayesiyle uygulanır. Masaj daha çok eller vasıtasıyla, bazen de girdaplı su veya mekanik cihazlar vasıtasıyla yapılır.

Fizik tedavi metotları nelerdir? Sık kullanılan metotlar şunlardır: Isı, masaj, hareket (egzersiz), elektrik akımı ve fonksiyonel eğitim.

Egzersiz: En çok uygulanan tedavi şeklidir. Bu yolla eklemdeki hareket miktarı arttırılır veya kasın uyumlu bir şekilde hastanın kontrolü altında kasılıp gevşemesi sağlanır. Çeşitli egzersiz cihazları mevcuttur. Egzersiz tedavisi, eklem hareketini kısıtlayan durumlarda, felçlerde, soluk alma bozukluklarında kullanılır.

32

Fonksiyonel eğitim: Bu yolla hastanın sakat haline rağmen rahat ve güvenilir bir hayat sürmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi sağlanır. Bu tip bir eğitim uzun zaman alır. Hastaya sadece sakat kısımlarını değil, diğer uzuvlarını da kullanmasını gerektiren çeşitli meşguliyetler öğretilir.

Kasım-2008

Kasım-2008

Elektrik akımları: Kaslara ciltten düşük akımlar uygulanarak kasılma sağlanabilir. Bu metot zayıflamış kasların alıştırılması ve sinirlerin sağlam olup olmadığını anlamada kullanılır.

33


antibiyotik

UZM.DR.MURAT ALMASULU/FTR

RAHATINIZ BOZULMASIN

HEKİMLERİMİZDEN Fizik tedavi ve amaçları

F

izik tedavi, ısı, hareket, ışın ve elektrik gibi fizik ajanların kullanıldığı, vücudun motor (hareketle ilgili) fonksiyonlarını etkileyen hastalık veya ağrıların tedavisini, hastaların rehabilitasyonunu (eski hale getirilmesini) sağlayarak yapan bir uzmanlık dalıdır. Fizik tedavi, hastaların daha rahat ve verimli bir hayata dönmesini gaye edinir. Fizik tedavinin amaçları şöylece özetlenebilir: Ağrının giderilmesi, kuvvet ve hareket gibi fonksiyonların yeniden sağlanması, zaruri hareketleri yapabilmesi için hastaya gereken eğitimin verilmesi, vücudun çeşitli fonksiyonlarının ölçülmesi.

FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON

Isı: Genellikle tedavi edilen bölgede ağrıyı azaltıcı ve dolaşımı tembih edici etkisi sebebiyle kullanılır. İnfrared lambaları, kısa dalgalı radyasyon veya diatermi akımları, sıcak nemli kompresler, sıcak su, erimiş haldeki parafin mumu veya ultrason (ses ötesi) dalgaları şeklinde uygulanır. Masaj: Temelde dolaşıma yardımcı olmak, ağrıyı veya kas kasılmalarını (spazmı) azaltmak gayesiyle uygulanır. Masaj daha çok eller vasıtasıyla, bazen de girdaplı su veya mekanik cihazlar vasıtasıyla yapılır.

Fizik tedavi metotları nelerdir? Sık kullanılan metotlar şunlardır: Isı, masaj, hareket (egzersiz), elektrik akımı ve fonksiyonel eğitim.

Egzersiz: En çok uygulanan tedavi şeklidir. Bu yolla eklemdeki hareket miktarı arttırılır veya kasın uyumlu bir şekilde hastanın kontrolü altında kasılıp gevşemesi sağlanır. Çeşitli egzersiz cihazları mevcuttur. Egzersiz tedavisi, eklem hareketini kısıtlayan durumlarda, felçlerde, soluk alma bozukluklarında kullanılır.

32

Fonksiyonel eğitim: Bu yolla hastanın sakat haline rağmen rahat ve güvenilir bir hayat sürmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi sağlanır. Bu tip bir eğitim uzun zaman alır. Hastaya sadece sakat kısımlarını değil, diğer uzuvlarını da kullanmasını gerektiren çeşitli meşguliyetler öğretilir.

Kasım-2008

Kasım-2008

Elektrik akımları: Kaslara ciltten düşük akımlar uygulanarak kasılma sağlanabilir. Bu metot zayıflamış kasların alıştırılması ve sinirlerin sağlam olup olmadığını anlamada kullanılır.

33


antibiyotik Rehabilitasyon nedir?

Ağız ve Diş Sağlığı

Engelli kişileri topluma kazandırmak için uygulanan tedavilerin tümüne rehabilitasyon denir. Rehabilitasyon tedavisi ekibinde fizik tedavi uzmanı, fizyoterapist, psikolog ve sosyal hizmet uzmanı gibi kişiler yer alır. Fizik tedavi ile ilgili bilinmesi gerekenler

Kasım-2008

Fizik tedavi hangi durumlarda uygulanır?

34

Nörolojik hastalıklar, felçler Ortopedik problemler Omuz ve evresi eklemlerinin hastalıkları Omuz ve sırt kaslarında gerginlik, kas spazmı Baş ağrıları Bel ağrıları, bel fıtığı Boyun kireçlenmeleri Spor sakatlanması sonucu oluşan hareket kısıtlılığı ve ağrı Operasyon sonrası gelişen fonksiyon bozuklukları Pozisyon bozukluğu, boyun, sırt, bel ağrılarının tedavisi Doğuştan omurga eğriliklerinin tedavisi Dirsek, bilek, el eklemlerinin ve yumuşak dokuların rahatsızlıkları Kalça ve diz hastalıkları Kemik erimesi (osteoporoz) riski olan ve yerleşmiş osteoporoz tedavileri Eklem şişliği ve ağrı, hareket kısıtlılığı ile beraber olan romatizmal hastalıkların tedavisi ve rehabilitasyonu

AĞIZ VE DİŞ TEDAVİLERİ -İntraoral kamera ile diş tedavilerinin bilgisayar ortamında görüntülenmesi -Teşhis ve tedavi planlaması -Periapikal radyografi -Periodantal tedavi -Diş eti hastalıkları ve tedavisi -Detertraj -Subgingiual küretaj -Flap operasyonu -Gingivektomi -Gingivoplasti -Subgingiual küretaj -Gingivektomi -Gingivoplasti -Hemiseksiyon -Konservatif tedavi -Amalgam dolgu çeşitleri -Işınlı kompozit dolgu çeşitleri -Cam iyonomer dolgu restorasyonları -Kırık tedavileri pinli restorasyonlar -Diş ağartma (beyazlatma) -Onley -Pinley -Endodontik tedavi -Direkt kuapaj -Kanal tedavileri -Cerrahi -Normal çekim -Komplike cerrahi çekim -Mukoza rotansiyonlu gömülü diş operasyonu -Kök ucu rezaksiyonu -Vestibuloplasti (yarım çene) -Alueol plastiği -Sinüs plastiği -İmplantoloji -Çene kemiğine vidalama sistemi ile protez yapımı -Protez -Sabit protez (biodent veneer kron) -Porselen veneer kron ve köprüler jacket kronlar -Hareketli protezler -Ankerli protezler -Empress porselen (fullestetiik) -Laminate veneer kron (akrilik) -Laminate veneer kron (seramik) -Roch protez -Pedodonti (çocuk diş hekimliği) -Fissur sealant uygulamaları -Süt dişi çürük önleyici uygulamalar -Flour uygulamaları -Kanal tedavileri -Yer tutucular -Prefabrike kron -Çocuk protezi -Amputasyon -Ortodonti -Diş çapraşıklarının düzeltilmesi -İskeletsel anomalilerinin düzeltilmesi

ÖZEL LOKMAN HEKÝM SİNCAN HASTANESÝ

Kasım-2008

Fizik tedavi seanslar halinde yapılır. 1-1.5 saat süren toplam 10-15 seans uygulanır. Rehabilitasyon ise daha uzun bir süreçtir, aylar alabilir. Fizik tedavi gören bir hastada eklem kısıtlılığı mevcutsa fizyoterapistin yaptırdığı bazı hareketler sorunlu bölgede hafif ağrıya sebep olabilir. Fizik tedavi sadece ağrı tedavisinde değil, bozulan kas mekanizmasının düzeltilmesinde de kullanılır.

35


antibiyotik Rehabilitasyon nedir?

Ağız ve Diş Sağlığı

Engelli kişileri topluma kazandırmak için uygulanan tedavilerin tümüne rehabilitasyon denir. Rehabilitasyon tedavisi ekibinde fizik tedavi uzmanı, fizyoterapist, psikolog ve sosyal hizmet uzmanı gibi kişiler yer alır. Fizik tedavi ile ilgili bilinmesi gerekenler

Kasım-2008

Fizik tedavi hangi durumlarda uygulanır?

34

Nörolojik hastalıklar, felçler Ortopedik problemler Omuz ve evresi eklemlerinin hastalıkları Omuz ve sırt kaslarında gerginlik, kas spazmı Baş ağrıları Bel ağrıları, bel fıtığı Boyun kireçlenmeleri Spor sakatlanması sonucu oluşan hareket kısıtlılığı ve ağrı Operasyon sonrası gelişen fonksiyon bozuklukları Pozisyon bozukluğu, boyun, sırt, bel ağrılarının tedavisi Doğuştan omurga eğriliklerinin tedavisi Dirsek, bilek, el eklemlerinin ve yumuşak dokuların rahatsızlıkları Kalça ve diz hastalıkları Kemik erimesi (osteoporoz) riski olan ve yerleşmiş osteoporoz tedavileri Eklem şişliği ve ağrı, hareket kısıtlılığı ile beraber olan romatizmal hastalıkların tedavisi ve rehabilitasyonu

AĞIZ VE DİŞ TEDAVİLERİ -İntraoral kamera ile diş tedavilerinin bilgisayar ortamında görüntülenmesi -Teşhis ve tedavi planlaması -Periapikal radyografi -Periodantal tedavi -Diş eti hastalıkları ve tedavisi -Detertraj -Subgingiual küretaj -Flap operasyonu -Gingivektomi -Gingivoplasti -Subgingiual küretaj -Gingivektomi -Gingivoplasti -Hemiseksiyon -Konservatif tedavi -Amalgam dolgu çeşitleri -Işınlı kompozit dolgu çeşitleri -Cam iyonomer dolgu restorasyonları -Kırık tedavileri pinli restorasyonlar -Diş ağartma (beyazlatma) -Onley -Pinley -Endodontik tedavi -Direkt kuapaj -Kanal tedavileri -Cerrahi -Normal çekim -Komplike cerrahi çekim -Mukoza rotansiyonlu gömülü diş operasyonu -Kök ucu rezaksiyonu -Vestibuloplasti (yarım çene) -Alueol plastiği -Sinüs plastiği -İmplantoloji -Çene kemiğine vidalama sistemi ile protez yapımı -Protez -Sabit protez (biodent veneer kron) -Porselen veneer kron ve köprüler jacket kronlar -Hareketli protezler -Ankerli protezler -Empress porselen (fullestetiik) -Laminate veneer kron (akrilik) -Laminate veneer kron (seramik) -Roch protez -Pedodonti (çocuk diş hekimliği) -Fissur sealant uygulamaları -Süt dişi çürük önleyici uygulamalar -Flour uygulamaları -Kanal tedavileri -Yer tutucular -Prefabrike kron -Çocuk protezi -Amputasyon -Ortodonti -Diş çapraşıklarının düzeltilmesi -İskeletsel anomalilerinin düzeltilmesi

ÖZEL LOKMAN HEKÝM SİNCAN HASTANESÝ

Kasım-2008

Fizik tedavi seanslar halinde yapılır. 1-1.5 saat süren toplam 10-15 seans uygulanır. Rehabilitasyon ise daha uzun bir süreçtir, aylar alabilir. Fizik tedavi gören bir hastada eklem kısıtlılığı mevcutsa fizyoterapistin yaptırdığı bazı hareketler sorunlu bölgede hafif ağrıya sebep olabilir. Fizik tedavi sadece ağrı tedavisinde değil, bozulan kas mekanizmasının düzeltilmesinde de kullanılır.

35


SORU - CEVAP

antibiyotik SORU

SORU

?

Başımın ense kökünden başlayıp tepesine kadar çıkan bir baş ağrım var ve bir türlü geçmiyor ne yapabilirim?

CEVAP Bu tarz baş ağrısı genellikle tansiyon yüksekliğine bağlı görülür. Tansiyon rahatsızlığı varsa 10 dakika dinlendikten sonra tansiyonuna bakılmalı, eğer yüksek çıkıyorsa bir 10 dakikadan sonra tekrar ölçülmeli. Eğer durum devam ediyorsa ve tansiyonu hala yüksekse acil servise başvurmalısınız. Bu tarz rahatsızlığınız varsa diyetinize ve ilaçlarınıza dikkat etmelisiniz.

CEVAP SORU

Ayaklarımda yanma ve üşüme var ne yapabilirim?

SORU

Çalışıyorum ve sürekli ayaktayım. Dün geceden beri ishalim ve karnım ağrıyor ne yapabilirim?

CEVAP Günde en az üç litre olacak şekilde kaynatılmış veya markasına güvendiğiniz bir su içilebilir, yoğurt, patates püresi, muz tüketilebilir. Asitli içecekler, hazır meyve suları, çikolata, yağlı yiyecekler tüketilmemeli. Eğer şiddetli olursa Dahiliye Polikliniğimize başvurmanız uygun olur.

CEVAP Öncelikle ayaklarınızı sıcak tutmalısınız. Su torbası vb şeyler kullanarak ayaklarınızı ısıtabilirsiniz. Eğer yaşınız 40 ile 50 yaş aralığında ise menopoz veya guatra bağlı olabilir. Yaşınız 50 ve üzeri ise sinir sıkışması veya damar tıkanıklığı olabilir. Bunun için fizik tedavi bölümüne başvurabilirsiniz.

SORU SORU

Bebeğim dört günlük ve sürekli uyuyor. Endişe etmelimiyim, sebebi nedir?

Hareket ederken baş dönmesi ataklarım oluyor ne yapmalıyım?

CEVAP Eğer bebek dört gündür hem emmiyor, hem de dalgınlık gösteriyorsa enfeksiyon veya metabolik bir rahatsızlıktan kaynaklanıyor olabilir. Ya da bebek, çok düşük doğum tartılı olup, yeteri kadar beslenemediği için halsiz düşmüş olabilir. Kesinlikle böyle bir durumda beklemeden bir çocuk hekimine başvurulması gerekir.

CEVAP Özellikle hareketle olan baş dönmesi atakları iç kulakla ilgili veya kardiyak bir probleme bağlı olabilir. Bu nedenle Kardiyoloji ve KBB polikliniklerimize başvurarak tetkik ve tedavinizi yaptırabilirsiniz.

36

SORU

Altı aylık gebeyim ve saçımı boyatmak istiyorum. Boyatabilir miyim?

Çocuğum 2 yaşında ve 15 kg ağırlında. Çok süt içiyor bu normal mi, ne yapabilirim?

CEVAP

CEVAP

Bebeğe zarar verebilmesi açısından annenin saçını boyatması uygun değildir. Fakat üç aydan sonra organik boyalar ile boyatılmasının herhangi bir zararı olmaz. Yine de en sağlıklısı boyatmamaktır.

Normal bir durum olmayıp çocuğa yeteri kadar beslenme alışkanlığının kazandırılmamış olmasından kaynaklıdır. Dengeli beslenmeye kararlı bir şekilde geçilmesi gerekir.

Kasım-2008

Kasım-2008

SORU

37


SORU - CEVAP

antibiyotik SORU

SORU

?

Başımın ense kökünden başlayıp tepesine kadar çıkan bir baş ağrım var ve bir türlü geçmiyor ne yapabilirim?

CEVAP Bu tarz baş ağrısı genellikle tansiyon yüksekliğine bağlı görülür. Tansiyon rahatsızlığı varsa 10 dakika dinlendikten sonra tansiyonuna bakılmalı, eğer yüksek çıkıyorsa bir 10 dakikadan sonra tekrar ölçülmeli. Eğer durum devam ediyorsa ve tansiyonu hala yüksekse acil servise başvurmalısınız. Bu tarz rahatsızlığınız varsa diyetinize ve ilaçlarınıza dikkat etmelisiniz.

CEVAP SORU

Ayaklarımda yanma ve üşüme var ne yapabilirim?

SORU

Çalışıyorum ve sürekli ayaktayım. Dün geceden beri ishalim ve karnım ağrıyor ne yapabilirim?

CEVAP Günde en az üç litre olacak şekilde kaynatılmış veya markasına güvendiğiniz bir su içilebilir, yoğurt, patates püresi, muz tüketilebilir. Asitli içecekler, hazır meyve suları, çikolata, yağlı yiyecekler tüketilmemeli. Eğer şiddetli olursa Dahiliye Polikliniğimize başvurmanız uygun olur.

CEVAP Öncelikle ayaklarınızı sıcak tutmalısınız. Su torbası vb şeyler kullanarak ayaklarınızı ısıtabilirsiniz. Eğer yaşınız 40 ile 50 yaş aralığında ise menopoz veya guatra bağlı olabilir. Yaşınız 50 ve üzeri ise sinir sıkışması veya damar tıkanıklığı olabilir. Bunun için fizik tedavi bölümüne başvurabilirsiniz.

SORU SORU

Bebeğim dört günlük ve sürekli uyuyor. Endişe etmelimiyim, sebebi nedir?

Hareket ederken baş dönmesi ataklarım oluyor ne yapmalıyım?

CEVAP Eğer bebek dört gündür hem emmiyor, hem de dalgınlık gösteriyorsa enfeksiyon veya metabolik bir rahatsızlıktan kaynaklanıyor olabilir. Ya da bebek, çok düşük doğum tartılı olup, yeteri kadar beslenemediği için halsiz düşmüş olabilir. Kesinlikle böyle bir durumda beklemeden bir çocuk hekimine başvurulması gerekir.

CEVAP Özellikle hareketle olan baş dönmesi atakları iç kulakla ilgili veya kardiyak bir probleme bağlı olabilir. Bu nedenle Kardiyoloji ve KBB polikliniklerimize başvurarak tetkik ve tedavinizi yaptırabilirsiniz.

36

SORU

Altı aylık gebeyim ve saçımı boyatmak istiyorum. Boyatabilir miyim?

Çocuğum 2 yaşında ve 15 kg ağırlında. Çok süt içiyor bu normal mi, ne yapabilirim?

CEVAP

CEVAP

Bebeğe zarar verebilmesi açısından annenin saçını boyatması uygun değildir. Fakat üç aydan sonra organik boyalar ile boyatılmasının herhangi bir zararı olmaz. Yine de en sağlıklısı boyatmamaktır.

Normal bir durum olmayıp çocuğa yeteri kadar beslenme alışkanlığının kazandırılmamış olmasından kaynaklıdır. Dengeli beslenmeye kararlı bir şekilde geçilmesi gerekir.

Kasım-2008

Kasım-2008

SORU

37


UZM.DR.ZÜLFİKAR POLAT/GASTROENTEROLOJİ

antibiyotik

HEKİMLERİMİZDEN 2)Ağıza acı- ekşi su, yemeklerin gelmesi (regürjitasyon): Genellikle ağır bir yemekten sonra ortaya çıkar. Bazen göğüste yanma ile birlikte bazen de tek başına ortaya çıkabilir. Gece boğulmaları tanımlayan hastalarda özellikle önem taşır.

Normal Mide

Mide içeriği yemek borusuna kaçarken (reflü)

Gastroözofageal Reflüde Tedavi Prensipleri İlaç tedavisinin nasıl olacağı konusunda kesin kriterler yoktur. Sıklıkla kullanılan iki tedavi yönteminde ilaçlara hafiften güçlü olana doğru veya tam tersi bir sırayla başlanabilir. Tüm olgularda yaşam tarzı değişiklikleri tabii ki vurgulanmalıdır. Hangi rejim kullanılırsa kullanılsın reflü tedavisinin aylarca sürmesi gerektiğini tekrar vurgulayalım. Örneğin iki haftalık kısa bir tedaviden sonra yakınmaların kısa sürede yinelemesi olasılığı çok yüksektir Bir başka ve bizce en uygun tedavi yaklaşımı hastaya göre ilaç başlama tekniğidir. Burada dogmalara yer vermeden yakınma şiddetine göre ilaca başlanır. En hafif olgular 1. basamağı oluşturur. Ağır hastalar ise 3. ve son basamakta yer alır. Bu yaklaşım biçiminde:

1. Basamak: Hastalığa bağlı yandaş sorunların bulunmadığı olgular: Genellikle bir zararlı faktör veya REFLÜNÜN TİPİK OLMAYAN VEYA YEMEK hastalığı artıracak bir hatanın ardından oluşur (aşırı BORUSU DIŞI SORUNLARI yemek, içki, stress).  Genellikle ciddi bir yakınma yoktur. Tipik olmayan sorunlar:  Haftada 2-3 ataktan azdır.  Göğüs ağrısı  Yandaş yakınmalar (reflünün yemek borusu  Mide ağrısı dışı bulguları; aşağıya bakınız) yoktur.  Bulantı  Tedavi önerisi: Sosyal önlemler, aljinik asit, H2 blokerleri, antiasitler. Yemek borusu dışı sorunları:  Dişte erozyonlar 2. Basamak: Orta sıklıkta yakınmalar vardır.  Boğaz sorunları  Haftada 2-3 ataktan fazla fakat henüz  Ses kısıklığı müzminleşmemiş olgular. Boğazda dolgunluk hissi (globus)  Tedavi önerisi: Tek doz proton pompa Boğaz temizleme inhibitörü (sabah, aç). Ses tellerinde sorunlar (ses düşmesi) Ses tellerinde polip, nodül vs. 3. Basamak: Ağır olgular. Larenjit  Sürekli ve kesilmeyen yakınmalar vardır.  Akciğer sorunları :  Tedavi kesilince hızlı, hemen tekrarlama olur. Müzmin öksürük  Reflüye bağlı yan etkiler: Barrett, striktür Astma olabilir. Akciğerlere mide içeriği kaçması Yemek borusu dışında ortaya çıkan reflü sorunları yani Yineleyen zatüre boğaz ve akciğer problemlerinde, yüksek doz proton Uykuda solunum bozuklukları pompa inhibitörü (sabah, akşam aç karnına bir adet), uzun süre kullanılır. Bir süre yüksek doz verildikten Yemek borusu dışında yarattığı sorunlar: sonra azaltılarak kesilmeye çalışılır. Son zamanlarda 1. Boğaz sorunları (faringolaringeal reflü): Sürekli hastanın yakınması oldukça ilaç almasını öneren tedavi boğaz temizleme, ses kısılması ve kaybı, sürekli rejimleri gündeme gelmeye başlamıştır. farenjit veya larenjit sorunu tanımlayan olguların önemli bir kısmında reflü hastalığı bulunur. 2. Öksürük ve astımla ilişkisi (özofagopulmoner reflü): Sürekli öksüren her üç hastanın ikisinde esas nedenin reflü hastalığı olduğu gösterilmiştir. Astım ile reflü arasında yumurta-tavuk benzeri bir neden-sonuç Reflü hastalığı bulgularını klasik bulgular ve yemek borusu ilişkisi olduğu söylenebilir. Biri diğerini kötüleştirir. dışında yarattığı sorunlar olarak ayırabiliriz. 3. Kalp dışı nedenlerden kaynaklanan göğüs ağrısı (Nonkardiak chest pain): Reflü hastalığı bir grup Klasik bulgular: hastada kalp ağrısından ayrılması neredeyse olanaksız 1) Göğüste yanma (heartburn, pirozis): şekilde göğüs ağrısı oluşturur. Bu hastalara koroner Ne yazık ki kesin bir Türkçe karşılığı olmayan bu yakınma anjiografi dahil tüm tetkikler yapılmış olsa da kalbe ait bazen doğrudan göğüs kemiği arkasında, bazen de mideden sorun saptanamaz göğüse yayılan bir yanma hissi şeklinde tanımlanır. Esas sorun 4. Diş sorunları: başta çocuklar olmak üzere bir grup yemek borusu kaynaklı yanmanın kalp yanmasından hastada dişlerde doku zedelenmesi (erezyon) ayrılmasıdır. Özellikle yemeklerden birkaç saat sonra bazen de oluşturmaktadır. gece uykudan uyandıracak şiddette oluşur.

İÇİNİZ YANMASIN..!

38

R

eflü, tanım olarak mide içeriğinin bir zorlama olmaksızın yemek borusuna geçmesi ve yakınmalara ya da yemek borusu alt ucunda lezyonlara, hasara (ülser vs. gibi) yol açmasıdır.

Kasım-2008

Kasım-2008

Gastroözofageal Reflü Nedir?

39


UZM.DR.ZÜLFİKAR POLAT/GASTROENTEROLOJİ

antibiyotik

HEKİMLERİMİZDEN 2)Ağıza acı- ekşi su, yemeklerin gelmesi (regürjitasyon): Genellikle ağır bir yemekten sonra ortaya çıkar. Bazen göğüste yanma ile birlikte bazen de tek başına ortaya çıkabilir. Gece boğulmaları tanımlayan hastalarda özellikle önem taşır.

Normal Mide

Mide içeriği yemek borusuna kaçarken (reflü)

Gastroözofageal Reflüde Tedavi Prensipleri İlaç tedavisinin nasıl olacağı konusunda kesin kriterler yoktur. Sıklıkla kullanılan iki tedavi yönteminde ilaçlara hafiften güçlü olana doğru veya tam tersi bir sırayla başlanabilir. Tüm olgularda yaşam tarzı değişiklikleri tabii ki vurgulanmalıdır. Hangi rejim kullanılırsa kullanılsın reflü tedavisinin aylarca sürmesi gerektiğini tekrar vurgulayalım. Örneğin iki haftalık kısa bir tedaviden sonra yakınmaların kısa sürede yinelemesi olasılığı çok yüksektir Bir başka ve bizce en uygun tedavi yaklaşımı hastaya göre ilaç başlama tekniğidir. Burada dogmalara yer vermeden yakınma şiddetine göre ilaca başlanır. En hafif olgular 1. basamağı oluşturur. Ağır hastalar ise 3. ve son basamakta yer alır. Bu yaklaşım biçiminde:

1. Basamak: Hastalığa bağlı yandaş sorunların bulunmadığı olgular: Genellikle bir zararlı faktör veya REFLÜNÜN TİPİK OLMAYAN VEYA YEMEK hastalığı artıracak bir hatanın ardından oluşur (aşırı BORUSU DIŞI SORUNLARI yemek, içki, stress).  Genellikle ciddi bir yakınma yoktur. Tipik olmayan sorunlar:  Haftada 2-3 ataktan azdır.  Göğüs ağrısı  Yandaş yakınmalar (reflünün yemek borusu  Mide ağrısı dışı bulguları; aşağıya bakınız) yoktur.  Bulantı  Tedavi önerisi: Sosyal önlemler, aljinik asit, H2 blokerleri, antiasitler. Yemek borusu dışı sorunları:  Dişte erozyonlar 2. Basamak: Orta sıklıkta yakınmalar vardır.  Boğaz sorunları  Haftada 2-3 ataktan fazla fakat henüz  Ses kısıklığı müzminleşmemiş olgular. Boğazda dolgunluk hissi (globus)  Tedavi önerisi: Tek doz proton pompa Boğaz temizleme inhibitörü (sabah, aç). Ses tellerinde sorunlar (ses düşmesi) Ses tellerinde polip, nodül vs. 3. Basamak: Ağır olgular. Larenjit  Sürekli ve kesilmeyen yakınmalar vardır.  Akciğer sorunları :  Tedavi kesilince hızlı, hemen tekrarlama olur. Müzmin öksürük  Reflüye bağlı yan etkiler: Barrett, striktür Astma olabilir. Akciğerlere mide içeriği kaçması Yemek borusu dışında ortaya çıkan reflü sorunları yani Yineleyen zatüre boğaz ve akciğer problemlerinde, yüksek doz proton Uykuda solunum bozuklukları pompa inhibitörü (sabah, akşam aç karnına bir adet), uzun süre kullanılır. Bir süre yüksek doz verildikten Yemek borusu dışında yarattığı sorunlar: sonra azaltılarak kesilmeye çalışılır. Son zamanlarda 1. Boğaz sorunları (faringolaringeal reflü): Sürekli hastanın yakınması oldukça ilaç almasını öneren tedavi boğaz temizleme, ses kısılması ve kaybı, sürekli rejimleri gündeme gelmeye başlamıştır. farenjit veya larenjit sorunu tanımlayan olguların önemli bir kısmında reflü hastalığı bulunur. 2. Öksürük ve astımla ilişkisi (özofagopulmoner reflü): Sürekli öksüren her üç hastanın ikisinde esas nedenin reflü hastalığı olduğu gösterilmiştir. Astım ile reflü arasında yumurta-tavuk benzeri bir neden-sonuç Reflü hastalığı bulgularını klasik bulgular ve yemek borusu ilişkisi olduğu söylenebilir. Biri diğerini kötüleştirir. dışında yarattığı sorunlar olarak ayırabiliriz. 3. Kalp dışı nedenlerden kaynaklanan göğüs ağrısı (Nonkardiak chest pain): Reflü hastalığı bir grup Klasik bulgular: hastada kalp ağrısından ayrılması neredeyse olanaksız 1) Göğüste yanma (heartburn, pirozis): şekilde göğüs ağrısı oluşturur. Bu hastalara koroner Ne yazık ki kesin bir Türkçe karşılığı olmayan bu yakınma anjiografi dahil tüm tetkikler yapılmış olsa da kalbe ait bazen doğrudan göğüs kemiği arkasında, bazen de mideden sorun saptanamaz göğüse yayılan bir yanma hissi şeklinde tanımlanır. Esas sorun 4. Diş sorunları: başta çocuklar olmak üzere bir grup yemek borusu kaynaklı yanmanın kalp yanmasından hastada dişlerde doku zedelenmesi (erezyon) ayrılmasıdır. Özellikle yemeklerden birkaç saat sonra bazen de oluşturmaktadır. gece uykudan uyandıracak şiddette oluşur.

İÇİNİZ YANMASIN..!

38

R

eflü, tanım olarak mide içeriğinin bir zorlama olmaksızın yemek borusuna geçmesi ve yakınmalara ya da yemek borusu alt ucunda lezyonlara, hasara (ülser vs. gibi) yol açmasıdır.

Kasım-2008

Kasım-2008

Gastroözofageal Reflü Nedir?

39


GÜNLÜK YAŞAM

antibiyotik

Kişinin stresle baş etmesinde etkili olan faktörler:

STRESSSSS

Kişinin çevresinde destek verebilecek kişilerin olması Belirli bir işinin olması İyi giden bir evlilik öyküsü İyi bir eğitim düzeyi

Y

üklenme-zorlanma anlamına gelen strese karşı ortaya çıkan tepkiler, bir kısım psikiyatrik bozuklukların oluşmasına direk veya dolaylı yollardan önemli katkılarda bulunur. Bunun için stres kavramının psikiyatrik pratikteki önemi oldukça büyüktür.

Küçük yaşlardan itibaren bireyin kaygısını başkaları ile paylaşabilmesi Sosyal ortamlara daha çok girmesi de önemli bir rahatlatıcı etken olabilmektedir. boşaltması yerine, bir resim, şiir ya da spor gibi bir başka alan üzerinden daha üretken bir şekilde rahatlaması sağlanabilir. Kişi, hiçbir şeyle baş edemeyeceği, kendini kimsenin sevmediği, çevrenin çok kötü olduğu ve gelecekte de hiçbir şeyin düzelmeyeceği şeklindeki

Kasım-2008

Stres karşısında salınan adrenalin birden artar, tansiyon yükselir, kalp hızlı atmaya başlar, heyecan artar, gözbebekleri büyür. Tüm bunlar gerilim ve heyecan belirtileridir. Tr a f i k t e , i ş y a ş a m ı n d a , o k u l yaşamında, bir şeylere yetişmeye çalışırken sürekli endişe ve gerilim hali içindeyiz.

40

Gelişmiş toplumlarda insanlar stresi yenmek için psikoterapistlere, meditasyona, yogaya gider, tatil kaçamaklarına yönelir, spor yapar, akla gelen gelmeyen pek çok yola başvurur. Tüm bu yöntemler, gerilimi azaltmak için az çok yararlı olmakla birlikte, stresi ortadan kaldırmaz. Kişilik özellikleri de strese kapılıp kapılmamakla çok önem taşır. Rahat yapıda insanlar, çevre koşulları onları ne kadar zorlarsa zorlasın rahat kalabilir. Aksine endişeli, kaygılı, aşırı sorumluluk duygusu sahibi, aceleci kişiler ise en ufak uyaranlarla alarma geçer ve günler, haftalar, aylar boyu düşük boyutlu bir alarm hali yaşayabilirler. Herhangi bir kişi için stres etkeni olabilen bir durum, başkası için stres etkeni olmayabilir. Bu durum, karşılaşılan olayın kişi için ne anlam ifade ettiği ile ilgilidir.

olumsuz düşünce tarzlarını, negatif çıkarımları ve genellemeleri bir kenara bırakmalıdır. Bunların yerine en ufak bir aksiliği büyütmeyip, çabalarsa başarabileceğini düşünmek, olumsuz bir olayın akabinde hep olumsuz olaylarla karşılaşmayacağı, dünyanın en bedbaht insanı olmayıp etrafında kendisi gibi sıkıntı çekebilen insanların olduğunu, çevresinin kendine yardım edebilecek dostlardan oluştuğunu düşünmek gibi olumlu düşünce şemalarını kullanmalıdır. Stresle başetmenin yolları Stresle baş etmek için zaman zaman kas gevşetme ve solunum egzersizleri etkili olabilmektedir. Düzenli bir şekilde egzersiz yapmakla bir yandan istenen bir vücut yapısı oluştururken, bir yandan da kalp atım

sayısı ve kan basıncını azaltarak stres esnasında kalp-damar sisteminin aşırı çalışmasına engel olabilir. Kişinin dış ortama mizahi bir bakış ile bakması da etkin bir savunma düzeneğidir. Bireyin özellikle kendisiyle de dalga geçip, kendine gülebilmesi kaygıyı azaltabilir. Gülme ile birlikte beyinden endorfin gibi bazı hormonlar salgılanarak vücutta bir iyilik hissi oluşturulabilir. Gevşeme tekniklerinin başında kişinin kendi kendine telkini gelir. Stres içindeki insan önce bunun olası veya belirgin nedenlerini düşünmelidir (Bir işi yetiştirmeye çalışma, bir sınava hazırlanma, birinin tehdidinden korkma veya birine kendini beğendirmeye çalışma gibi.) Böyle durumlarda kişi kendine, en kötü olasılık gerçekleşse ve başarısız olsa bunun, onun için “dünyanın sonu mu?” sorusunu sormalıdır.

En

kötü olasılık gerçekleşse bile bazı hayati durumlar dışında bunun onun için çok önemli bir kayıp olmayacağına kendini ikna etmelidir. Kişi, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışma, sürekli birilerine kendini kanıtlama duygusunun kendisini ruhsal olarak hasta ettiğini anlamaya çalışmalı ve kendi kendini rahatlatmaya gayret etmelidir. Kişi, gündelik hayat içindeyken zaman zaman onun üstüne çıkarak kendine ve tüm telaşlarına yukardan bakabilmelidir. Ne için koşuyor? Nereye yetişmeye çalışıyor? Yetişmese ne olur? Bunaltı bu çabalara rağmen geçmiyorsa kendi kendini telkin ederek, sayı sayarak veya bazı duaları yineleyerek gerginlik gevşetilebilir.

Kasım-2008

Kişinin öfkesini birden, uygunsuz bir şekilde

41


GÜNLÜK YAŞAM

antibiyotik

Kişinin stresle baş etmesinde etkili olan faktörler:

STRESSSSS

Kişinin çevresinde destek verebilecek kişilerin olması Belirli bir işinin olması İyi giden bir evlilik öyküsü İyi bir eğitim düzeyi

Y

üklenme-zorlanma anlamına gelen strese karşı ortaya çıkan tepkiler, bir kısım psikiyatrik bozuklukların oluşmasına direk veya dolaylı yollardan önemli katkılarda bulunur. Bunun için stres kavramının psikiyatrik pratikteki önemi oldukça büyüktür.

Küçük yaşlardan itibaren bireyin kaygısını başkaları ile paylaşabilmesi Sosyal ortamlara daha çok girmesi de önemli bir rahatlatıcı etken olabilmektedir. boşaltması yerine, bir resim, şiir ya da spor gibi bir başka alan üzerinden daha üretken bir şekilde rahatlaması sağlanabilir. Kişi, hiçbir şeyle baş edemeyeceği, kendini kimsenin sevmediği, çevrenin çok kötü olduğu ve gelecekte de hiçbir şeyin düzelmeyeceği şeklindeki

Kasım-2008

Stres karşısında salınan adrenalin birden artar, tansiyon yükselir, kalp hızlı atmaya başlar, heyecan artar, gözbebekleri büyür. Tüm bunlar gerilim ve heyecan belirtileridir. Tr a f i k t e , i ş y a ş a m ı n d a , o k u l yaşamında, bir şeylere yetişmeye çalışırken sürekli endişe ve gerilim hali içindeyiz.

40

Gelişmiş toplumlarda insanlar stresi yenmek için psikoterapistlere, meditasyona, yogaya gider, tatil kaçamaklarına yönelir, spor yapar, akla gelen gelmeyen pek çok yola başvurur. Tüm bu yöntemler, gerilimi azaltmak için az çok yararlı olmakla birlikte, stresi ortadan kaldırmaz. Kişilik özellikleri de strese kapılıp kapılmamakla çok önem taşır. Rahat yapıda insanlar, çevre koşulları onları ne kadar zorlarsa zorlasın rahat kalabilir. Aksine endişeli, kaygılı, aşırı sorumluluk duygusu sahibi, aceleci kişiler ise en ufak uyaranlarla alarma geçer ve günler, haftalar, aylar boyu düşük boyutlu bir alarm hali yaşayabilirler. Herhangi bir kişi için stres etkeni olabilen bir durum, başkası için stres etkeni olmayabilir. Bu durum, karşılaşılan olayın kişi için ne anlam ifade ettiği ile ilgilidir.

olumsuz düşünce tarzlarını, negatif çıkarımları ve genellemeleri bir kenara bırakmalıdır. Bunların yerine en ufak bir aksiliği büyütmeyip, çabalarsa başarabileceğini düşünmek, olumsuz bir olayın akabinde hep olumsuz olaylarla karşılaşmayacağı, dünyanın en bedbaht insanı olmayıp etrafında kendisi gibi sıkıntı çekebilen insanların olduğunu, çevresinin kendine yardım edebilecek dostlardan oluştuğunu düşünmek gibi olumlu düşünce şemalarını kullanmalıdır. Stresle başetmenin yolları Stresle baş etmek için zaman zaman kas gevşetme ve solunum egzersizleri etkili olabilmektedir. Düzenli bir şekilde egzersiz yapmakla bir yandan istenen bir vücut yapısı oluştururken, bir yandan da kalp atım

sayısı ve kan basıncını azaltarak stres esnasında kalp-damar sisteminin aşırı çalışmasına engel olabilir. Kişinin dış ortama mizahi bir bakış ile bakması da etkin bir savunma düzeneğidir. Bireyin özellikle kendisiyle de dalga geçip, kendine gülebilmesi kaygıyı azaltabilir. Gülme ile birlikte beyinden endorfin gibi bazı hormonlar salgılanarak vücutta bir iyilik hissi oluşturulabilir. Gevşeme tekniklerinin başında kişinin kendi kendine telkini gelir. Stres içindeki insan önce bunun olası veya belirgin nedenlerini düşünmelidir (Bir işi yetiştirmeye çalışma, bir sınava hazırlanma, birinin tehdidinden korkma veya birine kendini beğendirmeye çalışma gibi.) Böyle durumlarda kişi kendine, en kötü olasılık gerçekleşse ve başarısız olsa bunun, onun için “dünyanın sonu mu?” sorusunu sormalıdır.

En

kötü olasılık gerçekleşse bile bazı hayati durumlar dışında bunun onun için çok önemli bir kayıp olmayacağına kendini ikna etmelidir. Kişi, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışma, sürekli birilerine kendini kanıtlama duygusunun kendisini ruhsal olarak hasta ettiğini anlamaya çalışmalı ve kendi kendini rahatlatmaya gayret etmelidir. Kişi, gündelik hayat içindeyken zaman zaman onun üstüne çıkarak kendine ve tüm telaşlarına yukardan bakabilmelidir. Ne için koşuyor? Nereye yetişmeye çalışıyor? Yetişmese ne olur? Bunaltı bu çabalara rağmen geçmiyorsa kendi kendini telkin ederek, sayı sayarak veya bazı duaları yineleyerek gerginlik gevşetilebilir.

Kasım-2008

Kişinin öfkesini birden, uygunsuz bir şekilde

41


SAĞLIKLI BESLENME

antibiyotik

G

ebelik ve emziklilik kadın için doğal fizyolojik olaylardır. Emziklilikte süt salgılanması, kadının normal gereksiniminden daha fazla enerji, protein, vitamin ve mineralleri almasını gerektirir.

Enerji: Süt üretimi için gerekli olan enerji iki kaynaktan sağlanır.

Kasım-2008

1) Gebelik süresince vücut yağı olarak depolanan enerji 2) Besin gruplarından gelen ekstra enerji Vücudunuz anne sütü üretirken, kendi depolarından günde yaklaşık 100-150 kalori harcar. İşte bu durum birçok anne için gebelik süresince kazanılan ağırlığın kaybedilmesinde büyük bir etkendir. Emziklilik döneminde enerji alımınız düşük ise, süt yapımı azalır. Bu nedenle yeterli miktarda enerji almanız gerekir.

48 42

Protein: Emzirme döneminde protein ihtiyacı da bir miktar artar. Normal diyetinizden yeterli düzeyde protein sağlayabilirsiniz. Örneğin fazladan bir veya iki porsiyon süt tüketimi hem daha fazla kalsiyum, hem de protein almanıza neden olabilir. Et, tavuk, balık, yumurta, süt ve süt ürünleri, kurubaklagiller protein yönünden zengin yiyeceklerdir. Kalsiyum: Emziklilikte yeterli düzeyde kalsiyum tüketilmediği taktirde vücudunuz kemiklerdeki kalsiyum depolarını kullanır. Bu durum, anne sütündeki kalsiyum düzeyini dengede tutmak üzere sisteme giren vücudun bir uyum mekanizmasıdır. Kalsiyum kayıpları yaş ilerledikçe osteoporoz (kemik erimesi) oluşumu için büyük bir risktir. Süt, yoğurt, peynir, çökelek, pekmez, fındık, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler kalsiyumun en iyi kaynaklarıdır. Magnezyum ve Çinko: Bu iki mineral de emziklilik döneminde yeterince tüketilmelidir. Magnezyumun kaynakları; badem, fındık, ceviz, kuru baklagiller ve tam buğdaydır. Ayrıca yeşil yapraklı sebzelerde de bir miktar bulunur. Vücut tarafından kolaylıkla kullanılabilir bir özelliği olan çinkonun, temel kaynağı hayvansal kaynaklı besinlerdir. Çinko, et, tavuk eti, deniz ürünleri, fındık, badem gibi kuruyemişler, yumurta ve kurubaklagillerde bulunmakatdır. B12 ve D Vitamini: Bu iki vitamin anne sütünün verimliliğinin artmasında rol oynar. Özenle tüketilmesi gerekir. B12 vitamini; et, balık, tavuk eti, yumurta gibi yiyeceklerde bulunmaktadır. Anne sütü yeterli miktarda D vitamini içermez. Diyetiniz yeterli miktarda D vitamini içermiyorsa veya güneş ışığından yeterli düzeyde yararlanamıyorsanız, sütünüz de bu vitamini

yeterli düzeyde içermeyecektir. Güneş ışığı, vücudunuzun D vitamini üretimine yardımcıdır. Folat: Folik asit eksikliğinde; düşük doğum ağırlıklı bebekler, nöral tüp defektleri, annede megaloblastik anemi oluşur. Folik asit; karaciğer, yağlı tohumlar, turunçgiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagillerde bulunur. B6 Vitamini: Bireyin diyetinde yeterli düzeyde B6 vitamini bulunmadığı taktirde, emziklilik döneminde bu vitaminin de eksikliği gözlenir. Et, tavuk eti, balık, tam buğday unu, kurubaklagiller ve kuru meyveler B6 vitamininin en iyi kaynaklarıdır.

Kasım-2008

Emzirme Döneminde Sağlıklı Beslenme

07 43


SAĞLIKLI BESLENME

antibiyotik

G

ebelik ve emziklilik kadın için doğal fizyolojik olaylardır. Emziklilikte süt salgılanması, kadının normal gereksiniminden daha fazla enerji, protein, vitamin ve mineralleri almasını gerektirir.

Enerji: Süt üretimi için gerekli olan enerji iki kaynaktan sağlanır.

Kasım-2008

1) Gebelik süresince vücut yağı olarak depolanan enerji 2) Besin gruplarından gelen ekstra enerji Vücudunuz anne sütü üretirken, kendi depolarından günde yaklaşık 100-150 kalori harcar. İşte bu durum birçok anne için gebelik süresince kazanılan ağırlığın kaybedilmesinde büyük bir etkendir. Emziklilik döneminde enerji alımınız düşük ise, süt yapımı azalır. Bu nedenle yeterli miktarda enerji almanız gerekir.

48 42

Protein: Emzirme döneminde protein ihtiyacı da bir miktar artar. Normal diyetinizden yeterli düzeyde protein sağlayabilirsiniz. Örneğin fazladan bir veya iki porsiyon süt tüketimi hem daha fazla kalsiyum, hem de protein almanıza neden olabilir. Et, tavuk, balık, yumurta, süt ve süt ürünleri, kurubaklagiller protein yönünden zengin yiyeceklerdir. Kalsiyum: Emziklilikte yeterli düzeyde kalsiyum tüketilmediği taktirde vücudunuz kemiklerdeki kalsiyum depolarını kullanır. Bu durum, anne sütündeki kalsiyum düzeyini dengede tutmak üzere sisteme giren vücudun bir uyum mekanizmasıdır. Kalsiyum kayıpları yaş ilerledikçe osteoporoz (kemik erimesi) oluşumu için büyük bir risktir. Süt, yoğurt, peynir, çökelek, pekmez, fındık, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler kalsiyumun en iyi kaynaklarıdır. Magnezyum ve Çinko: Bu iki mineral de emziklilik döneminde yeterince tüketilmelidir. Magnezyumun kaynakları; badem, fındık, ceviz, kuru baklagiller ve tam buğdaydır. Ayrıca yeşil yapraklı sebzelerde de bir miktar bulunur. Vücut tarafından kolaylıkla kullanılabilir bir özelliği olan çinkonun, temel kaynağı hayvansal kaynaklı besinlerdir. Çinko, et, tavuk eti, deniz ürünleri, fındık, badem gibi kuruyemişler, yumurta ve kurubaklagillerde bulunmakatdır. B12 ve D Vitamini: Bu iki vitamin anne sütünün verimliliğinin artmasında rol oynar. Özenle tüketilmesi gerekir. B12 vitamini; et, balık, tavuk eti, yumurta gibi yiyeceklerde bulunmaktadır. Anne sütü yeterli miktarda D vitamini içermez. Diyetiniz yeterli miktarda D vitamini içermiyorsa veya güneş ışığından yeterli düzeyde yararlanamıyorsanız, sütünüz de bu vitamini

yeterli düzeyde içermeyecektir. Güneş ışığı, vücudunuzun D vitamini üretimine yardımcıdır. Folat: Folik asit eksikliğinde; düşük doğum ağırlıklı bebekler, nöral tüp defektleri, annede megaloblastik anemi oluşur. Folik asit; karaciğer, yağlı tohumlar, turunçgiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagillerde bulunur. B6 Vitamini: Bireyin diyetinde yeterli düzeyde B6 vitamini bulunmadığı taktirde, emziklilik döneminde bu vitaminin de eksikliği gözlenir. Et, tavuk eti, balık, tam buğday unu, kurubaklagiller ve kuru meyveler B6 vitamininin en iyi kaynaklarıdır.

Kasım-2008

Emzirme Döneminde Sağlıklı Beslenme

07 43


HACER ATICI / HEMŞİRE

antibiyotik

DİYABET ve DİYABET HEMŞİRELİĞİ

D

iyabet, bireyin ve ailesinin yaşamını çeşitli boyutları ile etkileyen, zorunlu yaşam tarzı değişikliklerini gerektiren komplikasyonları nedeni ile yaşam kalitesini azaltan ve bu etkileri ile yaşam boyu süren bir hastalıktır. Diyabetli birey, yaşamı boyunca planlanmış bir bakımı sürdürmek zorundadır. Bu bakımın ve tedavinin sürdürülmesinde uzman yardımı almak kaçınılmazdır. Diyabet yönetiminde en az tıbbı yardım ile en iyi glisemik kontrolü sağlamada “ bütüncül bakım” ve interdisipliner ekip yaklaşımı çok önemlidir.

HEMŞİRELİK HİZMETLERİ Bütüncül bakım sürecinde diyabetli fiziksel ve psikososyal bir bütün olarak ele alınır. Bu yaklaşımda eğitim,danışmanlık ve tıbbi tedavi üçgeninde hastalığın yönetimine yardımcı olunur. Diyabet bakım ekibini oluşturan temel meslek üyeleri: -HEKİM -DİYABET HEMŞİRESİ -DİYETİSYEN Aile de bu ekibin önemli bir parçasıdır. DİYABET HEMŞİRESİNİN GÖREVLERİ Diyabetli bireyin doğrudan bakımında ileri becerilere sahiptir. Diyabette hizmet kalitesinin geliştirilmesinde yer alır. Yetkili olduğu birimde diyabetle ilgili araştırma yapar. Uygun kurslara , eğitim programlarına katılır. Klinik denetleme araçları yoluyla, bakımın etkinliğini kritik olarak değerlendirir. Temel problemleri tanımlamak için araştırma yapar ve buna göre problemi çözer. Diyabet bakım sistemini geliştirir. Taburcu olan hastalara diyabet eğitimi verir. Profesyonel uygulama yapar. Diyabet bakımı her yönüyle tam zamanlı, yarı zamanlı çalışır. Hekim ile iş birliği içerisindedir. Diyabetli kişilerin aileleri , çocukları ve yakınları ile iş birliği içindedir. Hastalara en uygun ve gerçekçi eğitim verir. Hastanın öğrenim yeterliliğini tanımlar ve ona göre eğitim verir. Diyabetli hastaların takibini düzenli yapar. Diyabet kartı verir. (kimlik kartı) Diyabetliye insülin kullanma uygulama eğitimi verir. Diyabetli bireyi kişisel bakım yönünden değerlendirilir , eğitim verir . (ayak, diş , genel bakım) Hastaları eğitim seminerlerine davet eder.

Lokman Hekim Hastanelerinde hemşirelik hizmetleri Lokman Hekim Hastaneleri olarak toplum sağlığını koruyucu, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini bütüncül bir biçimde hastalarımıza sunmak temel amacımızdır. Ayrıca hastanelerimizde, diyabetli hastalarımızın karşılaşabileceği geri dönüşü olmayan komplikasyonları önlemek ve yaşam kalitelerini arttırmak amacıyla diyabet eğitimleri verilmektedir.

Diyabet hemşiresinin bir başka görevi; kliniklerde diyabet hastalarını tespit eder, danışmanlık yapar , eğitim verir .

44

Kasım-2008

Kasım-2008

Ayrıca; kayıtlar oluşturur, geliştirir. Kurum dışında diyabetle ilgili eğitimlere araştırmalara katılarak hastanemize başvuran hastalarımıza en kaliteli hizmeti sunmaya çalışır.

45


HACER ATICI / HEMŞİRE

antibiyotik

DİYABET ve DİYABET HEMŞİRELİĞİ

D

iyabet, bireyin ve ailesinin yaşamını çeşitli boyutları ile etkileyen, zorunlu yaşam tarzı değişikliklerini gerektiren komplikasyonları nedeni ile yaşam kalitesini azaltan ve bu etkileri ile yaşam boyu süren bir hastalıktır. Diyabetli birey, yaşamı boyunca planlanmış bir bakımı sürdürmek zorundadır. Bu bakımın ve tedavinin sürdürülmesinde uzman yardımı almak kaçınılmazdır. Diyabet yönetiminde en az tıbbı yardım ile en iyi glisemik kontrolü sağlamada “ bütüncül bakım” ve interdisipliner ekip yaklaşımı çok önemlidir.

HEMŞİRELİK HİZMETLERİ Bütüncül bakım sürecinde diyabetli fiziksel ve psikososyal bir bütün olarak ele alınır. Bu yaklaşımda eğitim,danışmanlık ve tıbbi tedavi üçgeninde hastalığın yönetimine yardımcı olunur. Diyabet bakım ekibini oluşturan temel meslek üyeleri: -HEKİM -DİYABET HEMŞİRESİ -DİYETİSYEN Aile de bu ekibin önemli bir parçasıdır. DİYABET HEMŞİRESİNİN GÖREVLERİ Diyabetli bireyin doğrudan bakımında ileri becerilere sahiptir. Diyabette hizmet kalitesinin geliştirilmesinde yer alır. Yetkili olduğu birimde diyabetle ilgili araştırma yapar. Uygun kurslara , eğitim programlarına katılır. Klinik denetleme araçları yoluyla, bakımın etkinliğini kritik olarak değerlendirir. Temel problemleri tanımlamak için araştırma yapar ve buna göre problemi çözer. Diyabet bakım sistemini geliştirir. Taburcu olan hastalara diyabet eğitimi verir. Profesyonel uygulama yapar. Diyabet bakımı her yönüyle tam zamanlı, yarı zamanlı çalışır. Hekim ile iş birliği içerisindedir. Diyabetli kişilerin aileleri , çocukları ve yakınları ile iş birliği içindedir. Hastalara en uygun ve gerçekçi eğitim verir. Hastanın öğrenim yeterliliğini tanımlar ve ona göre eğitim verir. Diyabetli hastaların takibini düzenli yapar. Diyabet kartı verir. (kimlik kartı) Diyabetliye insülin kullanma uygulama eğitimi verir. Diyabetli bireyi kişisel bakım yönünden değerlendirilir , eğitim verir . (ayak, diş , genel bakım) Hastaları eğitim seminerlerine davet eder.

Lokman Hekim Hastanelerinde hemşirelik hizmetleri Lokman Hekim Hastaneleri olarak toplum sağlığını koruyucu, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini bütüncül bir biçimde hastalarımıza sunmak temel amacımızdır. Ayrıca hastanelerimizde, diyabetli hastalarımızın karşılaşabileceği geri dönüşü olmayan komplikasyonları önlemek ve yaşam kalitelerini arttırmak amacıyla diyabet eğitimleri verilmektedir.

Diyabet hemşiresinin bir başka görevi; kliniklerde diyabet hastalarını tespit eder, danışmanlık yapar , eğitim verir .

44

Kasım-2008

Kasım-2008

Ayrıca; kayıtlar oluşturur, geliştirir. Kurum dışında diyabetle ilgili eğitimlere araştırmalara katılarak hastanemize başvuran hastalarımıza en kaliteli hizmeti sunmaya çalışır.

45


İş Görüşmelerinde Beden Dili ve Stresi Azaltmanın Yolları

B

elki de hayatımızın en tedirgin anlarıdır iş görüşmeleri, tabi bunda rakip-lerimizin varlığı,bilmediğimiz bir ortamın gerginliği ve art arda gelebilecek olan soruların verdiği heyecanın etkisi büyüktür. İş görüşmelerinde başarının ilk şartı heyecanı önlemektir. Öncelikle sizi rahatlatacak gerginliğinizi üzerinizden atacak fikirler türetin. Sizi mutlu eden olayları düşünün (pozitif olun), Çok sevdiğiniz bir şarkı ya da şiiri mırıldanabilirsiniz.

Kasım-2008

Stresiniz halen geçmemişse sizinle bir nefes egzersizi yapalım;

44 46

Ciğerlerinizden tüm havayı boşaltın, Tam derin bir nefes aldıktan sonra , aldığınız havayı tamamen verin, Birden dörde kadar sayarak nefesinizi alın, Nefesinizi tutun ve tekrar birden dörde kadar sayın, Sonra birden sekize kadar sayarak yavaş yavaş ciğerlerinizdeki tüm havayı boşaltın. Stresinizi atana kadar bu işlemi tekrarlayın.

İNSAN KAYNAKLARI

Kafeinli besinler stresi tetikler. Çünkü stresli durumlarda vücudumuzdaki vitamin minerallerinin değerleri %33 azalmaktadır. Bu açıdan çay, kahve ve çikolatadan uzak durun.

Peki günlük yaşantımızın bir parçası olan Beden Dilini iş görüşmelerinde nasıl kullanmalıyız? Siz de biliyorsunuz ki ilk izlenim önemlidir. Olumlu bir etki bırakabilmek için de dikkat edilmesi geren bazı noktalar vardır: Bunlardan ilki kılık kıyafet düzenidir. Olabildiğince bakımlı ve resmi olun. Kıyafetlerinizin renk uyumuna, ütüsüne ve temizliğine özen gösterin. Abartı makyajdan kaçının. Beyler ise traşlı ve mümkünse takım elbise giymelidir.

Zayıf ve güçlü yönlerinizi belirleyin. Gelebilecek tüm sorulara karşı hazırlıklı olun. Kesinlikle tecrübelerinizi küçümsemeyin ve kendinizi pazarlamaktan çekinmeyin. Karşınızdaki kişiyi göz hapsine alıp bakışlarınızla rahatsız etmeyin. Görüşmenin sonunda görüşme sonucunu ne zaman öğrenebileceğinizi sorun ve teşekkür etmeyi unutmayın.

Rahat görünün ve güven verin. Görüşmeye gitmeden önce mutlaka kurum hakkında bilgi edinin. Bu o işi ne kadar istediğinizi ve kurumu ne kadar önemsediğinizi gösterir. Eğer görüşmede size herhangi bir şey ikram ediliyorsa sakın geri çevirmeyin. Zamanı etkili kullanmak görüşmenin önemli kriterlerindendir. Bu açıdan görüşmeye zamanında gidin. Görüşme yapacağınız yere 5 dakika da olsa geç kalmayın fakat çok da erken gitmeyin. Görüşmeye çok erken gitmek tedirginlik belirtisidir. İş görüşmesine girmeden önce kendinizi sorgulayın.

Kasım-2008

antibiyotik

EBRU CANAN / İNSAN KAYNAKLARI YÖNETMENİ

47


İş Görüşmelerinde Beden Dili ve Stresi Azaltmanın Yolları

B

elki de hayatımızın en tedirgin anlarıdır iş görüşmeleri, tabi bunda rakip-lerimizin varlığı,bilmediğimiz bir ortamın gerginliği ve art arda gelebilecek olan soruların verdiği heyecanın etkisi büyüktür. İş görüşmelerinde başarının ilk şartı heyecanı önlemektir. Öncelikle sizi rahatlatacak gerginliğinizi üzerinizden atacak fikirler türetin. Sizi mutlu eden olayları düşünün (pozitif olun), Çok sevdiğiniz bir şarkı ya da şiiri mırıldanabilirsiniz.

Kasım-2008

Stresiniz halen geçmemişse sizinle bir nefes egzersizi yapalım;

44 46

Ciğerlerinizden tüm havayı boşaltın, Tam derin bir nefes aldıktan sonra , aldığınız havayı tamamen verin, Birden dörde kadar sayarak nefesinizi alın, Nefesinizi tutun ve tekrar birden dörde kadar sayın, Sonra birden sekize kadar sayarak yavaş yavaş ciğerlerinizdeki tüm havayı boşaltın. Stresinizi atana kadar bu işlemi tekrarlayın.

İNSAN KAYNAKLARI

Kafeinli besinler stresi tetikler. Çünkü stresli durumlarda vücudumuzdaki vitamin minerallerinin değerleri %33 azalmaktadır. Bu açıdan çay, kahve ve çikolatadan uzak durun.

Peki günlük yaşantımızın bir parçası olan Beden Dilini iş görüşmelerinde nasıl kullanmalıyız? Siz de biliyorsunuz ki ilk izlenim önemlidir. Olumlu bir etki bırakabilmek için de dikkat edilmesi geren bazı noktalar vardır: Bunlardan ilki kılık kıyafet düzenidir. Olabildiğince bakımlı ve resmi olun. Kıyafetlerinizin renk uyumuna, ütüsüne ve temizliğine özen gösterin. Abartı makyajdan kaçının. Beyler ise traşlı ve mümkünse takım elbise giymelidir.

Zayıf ve güçlü yönlerinizi belirleyin. Gelebilecek tüm sorulara karşı hazırlıklı olun. Kesinlikle tecrübelerinizi küçümsemeyin ve kendinizi pazarlamaktan çekinmeyin. Karşınızdaki kişiyi göz hapsine alıp bakışlarınızla rahatsız etmeyin. Görüşmenin sonunda görüşme sonucunu ne zaman öğrenebileceğinizi sorun ve teşekkür etmeyi unutmayın.

Rahat görünün ve güven verin. Görüşmeye gitmeden önce mutlaka kurum hakkında bilgi edinin. Bu o işi ne kadar istediğinizi ve kurumu ne kadar önemsediğinizi gösterir. Eğer görüşmede size herhangi bir şey ikram ediliyorsa sakın geri çevirmeyin. Zamanı etkili kullanmak görüşmenin önemli kriterlerindendir. Bu açıdan görüşmeye zamanında gidin. Görüşme yapacağınız yere 5 dakika da olsa geç kalmayın fakat çok da erken gitmeyin. Görüşmeye çok erken gitmek tedirginlik belirtisidir. İş görüşmesine girmeden önce kendinizi sorgulayın.

Kasım-2008

antibiyotik

EBRU CANAN / İNSAN KAYNAKLARI YÖNETMENİ

47


48

Toplam kalite yönetimi felsefesi ile bütünleşmiş olan Japonya'da doğan bir kız çocuğu, ortalama 85 yaşına kadar yaşama beklentisine, yeterli beslenme, bağışıklama ve iyi bir sağlık ortamına sahip olur. Bu kız çocuğu, anne olduğunda ise yüksek kalitede anne bakım hizmeti almaya, yaşlandıkça gelişecek bir kronik hastalık karşısında çok ileri düzey tedavi ve rehabilitasyon olanaklarına, ortalama olarak yıllık 550$ veya gerektiğinde daha yüksek rakamlarda ilaca erişim hakkına kavuşur. Sierra Leone’de doğan bir kız çocuğunu ise ortalama 36 yaşına kadar sürebilecek bir yaşam beklemektedir. Bağışıklama hizmeti alma olasılığı çok düşüktür. Tüm çocukluk çağı boyunca yüksek olasılıkla düşük kilolu olacaktır. Adölesan dönemde evlenecek, eğitimli kimselerin yardımını alamadan 5-6 ya da üzerinde doğum yapacaktır. Çocuklarının biri ya da birkaçı bebeklik çağında ölecektir ve bunun yanı sıra kendisinin de doğum ve gebelik esnasında ölme olasılığı oldukça yüksektir. Hastalanacak olursa yıllık ortalama 3$'lık ilaca ulaşabilecektir. Orta yaşlarını görecek olursa, muhtemelen vücudunda kronik bir hastalık gelişecek ve tedaviye ulaşamadan ölecektir. Bu tabloda, bir tarafta batının Japon mucizesi olarak nitelendirdiği, gerçekte ise toplumsal çıkarların bireysel çıkarların önüne geçtiği, kendine özgü değerleri ve buna uygun örgüt yapılarıyla toplam kalite yönetim sistemine inanarak ve benimseyerek çalışan Japonya'yı görüyoruz. Diğer tarafta ise dünyanın en zengin altın ve elmas madeni yataklarına sahip olduğu için uzun yıllar İngiliz sömürüsü altında ezilmiş, BM kayıtlarına göre dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan, halen iç savaş nedeniyle binlerce insanın katledildiği Batı Afrika'da çoğumuzun haritada bile gösteremeyeceği Sierra Leona. Bu durum tıbbın, halk sağlığının ve kaliteli sağlık hizmetinin yapabileceklerine işaret etmektedir. Evrensel düzeyde sağlık eşitsizliklerinin siyasal, sosyal ve ekonomik olmak üzere birçok nedeni bulunmaktadır. Ancak insanların kolay erişilebilir, ekonomik ve kaliteli sağlık hizmeti alma hakları göz ardı edilemez. Tüm dünyada sağlık hizmetinin

erişilebilir, ekonomik ve kaliteli olması konusunda bir duyarlılığa ve iş birliğine ihtiyaç bulunmaktadır. Dünyada kaliteli sağlık hizmeti konusunda çalışmalar her geçen gün artmaktadır. Bugün birçok ülkedeki sağlık sisteminin ana amacı, yüksek kalitedeki sağlık hizmetini daha yüksek verimle ve daha düşük maliyetle sunmaktır. Bu amaca ulaşmak için sağlık yönetiminde değişiklik yapılması ve bunun için de sağlık sisteminin analizi ve koordinasyonunda yeni yöntemlere gereksinim vardır. Bu tespitin en önemli dayanağı ise, sağlık ve kalite kavramları yan yana geldiğinde ilk akla gelen kişi olan Donabedian'ın açıklamalarıdır. Donabedian kaliteyi; hastanın iyilik halinin en üst düzeye çıkarılması için verilen hizmet olarak tanımlar. Kalitenin öğelerini; teknik hizmetler kalitesi, bakım hizmetleri kalitesi ve hizmet alan ile sunan kişiler arasındaki ilişki kalitesi olarak belirler. Gelişen teknoloji, insan hakları, kişilerin hak ve sorumluluklarına karşı bilinçlenmesi, sağlık hizmeti sektöründeki maliyet artışları ve bunu önlemek için başlatılan arayışlar, kaliteli hizmet sunumu anlayışının önem kazanmasına neden olmuştur. Sağlık hizmetlerinde kaliteye yönelik ilk çalışmalar, 1913 yılında ABD'de hasta güvenliği ve bakım kalitesinin işlenmesi ve denetlenmesi amacıyla standartların yayınlanmasıyla başlamıştır. Ülkemizde ise halen sağlık hizmetlerinin standartları tespit edilememiştir. Hastanelerimizde tek başarı ölçütü hasta sayılarının ve yatak işgal oranlarının incelenmesi ile sınırlı kalmaktadır. Ülkemiz sağlık sektöründe 1990'lı yıllardan itibaren ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi kullanılmaya başlanmıştır. Bugün bu sisteme göre yapılandırma çalışmaları devam etmektedir. Ülkemizde sağlık hizmeti sunan kuruluşların %10'u ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi belgesine sahiptir. ISO 9000 Kalite Yönetim Sisteminde temel yaklaşım, sağlık hizmetinde etkinlik ve verimlilik sağlayarak daha kalite sağlık hizmeti sunmaktır. Acaba belgeli kuruluşlarımızın ve belge almak isteyen diğer sağlık kuruluşlarımızın ne kadarı bu temel yaklaşımı benimsiyor? Ne kadarı ise kalite yönetim sistemi belgesini sadece pazarlama stratejisi olarak kullanmak maksadıyla uyguluyormuş gibi gösterilen bir işe dönüştürüyor? Bu çalışmada ülkemizde bu yaklaşıma neden olan faktörleri aşağıda verilen maddeler altında ele alacağız; 1. Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı kökenli belgelendirme kuruluşları ve temsilcilikleri: Türkiye'yi üçüncü dünya ülkesi gibi görüp, ülkemizdeki denetimsizliği fırsat bilen yaklaşık 150 yabancı kökenli kuruluş veya temsilciliği ülkemizde şube açarak, etik olmayan bir şekilde belgelendirme yapmaya devam etmektedir. Ancak çok az sayıda da olsa görevini Uluslararası Standardizasyon Örgütü (International Organization of Standardization-ISO) standardına uygun olarak icra eden yabancı kökenli kurum ve temsilciliklerini bu yaklaşımdan tenzih etmek gerekir. Uluslararası Standardizasyon Örgütünün her yıl yayınladığı istatistiksel verilere göre ülkemiz en çok yabancı kökenli belge sahibi olan (50 bin) ülkeler arasında üçüncü sırada görünmektedir. Sanayileşmede, markalaşmada ve kurumsallaşmada orta sıralarda yer alan bir ülke olarak Türkiye'nin ISO 9000 standartlarını karşılamada dünyada bu kadar öne çıkması da çarpıklığı göz önüne sermektedir. Yabancı kökenli kuruluşların usulsüzce belge vermesiyle ülkemiz ekonomisi içerisinde kalması gereken milyonlarca dolarımız ne yazık ki dışarıya akmaya devam etmektedir. İkinci bir konu ise, hiçbir emek sarf etmeksizin alınan kalite belgeleriyle halkın kaliteye olan inancının yıkılmaya başlamasıdır. Bu yabancı kuruluşların asgari şartlarda uluslararası bir akreditasyon kuruluşu olan Türk Milli Akreditasyon Kurumuna (Türk-Ak) başvurup akredite olmaları gerekmektedir. Türk-Ak, akreditasyon yolu ile deney ve belgelendirme kuruluşlarına duyulan güvenin oluşturulmasına katkıda bulunmayı, piyasada güvenin tesis edilmesiyle şimdiye kadar bu alanda hissedilen mevzuat boşluğunun giderilmesini, ulusal ekonominin ihtiyaç duyduğu sayıda özel ve resmi belgelendirme

KALİTE YÖNETİMİ kuruluşunun akreditasyonunu hedeflemektedir. Hizmet veya ürün sektöründe yer alan, bünyesinde kalite yönetim sistemini kurup, belgelendirilmesini isteyen bilinçli üreticilerin Türk-Ak tarafından belgelendirilmiş kuruluşları tercih etmeleri gerekmektedir. 2.Kalite, standart, akreditasyon ve toplam kalite yönetimi felsefesinin anlaşılamaması: Kalite yaklaşımlarının özünün ve felsefesinin tam anlaşılmaması, bu yaklaşımların yönetim sistemini geliştirip topluma kaliteli hizmet sunumunda araç olmaktan çıkıp bir amaca dönüşmesine neden olmuştur. Kalite yönetiminden ne elde edileceğinin sorgulanmaması, kısa sürede sonuç alma isteği (özellikle maliyetlerin düşürülmesi anlamında) yanlış uygulamalara neden olmuş ve bu gerçekleşmeyince de motivasyon ve inanç yıkılmış, kaliteye karşı ön yargı oluşmuştur. 3.Kalite belgelendirme faaliyetlerinin kurumlar arasında bir trende dönüşmesi ve belge seçiminde bu trendin takip Edilmesi: Kalite geçmişi olmayan bir kurumun akreditasyon ile işe başlaması, Toplam Kalite Yönetiminin (TKY) insanı odak alan felsefi söylemi ve ilk bakışta uygulanması kolay gibi gözüken bir sistem olarak yanlış algılanması, ülkemizde oldukça yaygın bir şekilde gözlemlenmektedir. Buna bağlı olarak her geçen gün daha fazla sayıda özel ve kamu örgütü bu sistemi uyguladığı ve/veya uygulayacağı söylemi ile toplumun karşısına çıkmaktadır. Ancak TKY her örgüt için kolayca uygulanabilecek sihirli bir 'Tak ve Çalıştır' aracı değildir. TKY, zaman içinde oluşan bir bilinçlenmenin kurumsal bir felsefe haline gelmesi ile oluşabilir. Yine TKY'nin Japonya dışı ülkelerin hiçbirinde Japonya örneği kadar başarılı olamaması, sistemin hiç de sanıldığı kadar kolay olmadığını düşündürmektedir. 4. Kurum çalışanlarının kalite yönetim sistemine tam katılımının sağlanamaması ve kurum departmanları arasında koordinasyonun sağlanamaması: Kalite yönetiminde tüm personelin koordineli bir şekilde sisteme etkin katılımı her zaman ihmal edilen en önemli konulardan birisi olmuştur. Katılım sadece kalitede sürekli gelişimi değil ortaya çıkabilecek sorunların çözümünde de önemlidir. Katılım sayesinde çalışanların motivasyonu sağlanabilir, motive olmuş personelde görevlerinde daha verimli olabilir. Diğer bir konuysa birimler arasında koordinasyonun sağlanabil-mesidir. Genel olarak kurumlarda egemen olan anlayış; birimlerin kendi işlerini doğru yaptıkları sürece kalitenin mükemmel olacağını düşünmekten ibarettir. Oysaki kalite yönetiminde amaç, bir bütünü oluşturan parçaların tek tek etkisi yerine, işlevsel olarak bütünleştirilmiş bir yapının sağlayabileceği pozitif ve etkin kurumsal bir sinerjiden yararlanmaktır. Kurumsal amaçlara ve hedeflere ulaşmanın yolu, işlevsel bütünsellikten geçmektedir. Kalite uygulamalarının yalnızca idari ve destek süreçlerine dahil edilmesi ve tıbbi süreçlerin kapsam dışında tutulması genel olarak hekimlerin bu süreçten uzak kalmasına neden olmuştur. Oysaki hastanelerde tıbbi süreçler genellikle hekimlerin insiyatifinde tasarlanarak sunulmaktadır. Dolayısıyla hastanelerde sunulan sağlık hizmetinin kalitesini, her şeyden önce hekimlerin kalite yönetim sistemini algılama, tanımlama ve özümseme düzeyinin etkileyeceği, kurum üst yönetimi tarafından asla göz ardı edilmemelidir. 5. Klasik yönetim anlayışının korunması ve bu yapı üzerine kalite yönetim sisteminin kurulmaya çalışılması: Kalite yönetiminin bir kurumda başarıyla uygulanabilmesi

için; örgüt yapısının bu sistemin felsefesine uygun olması gerekir. Kalite yönetimi klasik bir yönetim anlayışından çok farklı özellikleri savunan bir yapı öngörmektedir. Bu özellikler kısaca; eğitimi kurumsallaştıran, eğitime yeterince kaynak ayıran etkin bir yönetim, lider yöneticiler, çalışanların tam katılımını sağlayacak açık bir organizasyon yapısı, liyakat esasına dayalı görevlendirme, faaliyetlerden elde edilen sonuçları bilimsel kurallara uygun olarak değerlendiren ve sürekli gelişmeyi ilke edinen yatay bir örgüt yapısı ve bütün bunları geri besleme yöntemiyle pekiştirebilen bir organizasyon olarak açıklanabilir. Ülkemiz mevcut yapı ve organizasyonu incelendiğinde ise örgütlerde genelde klasik yönetim anlayışının hakim olduğu görülmektedir. Klasik yönetim anlayışının hakim olduğu gelişim ve değişime açık olmayan kurum üst yönetiminin talebi klasik yönetim anlayışı üzerine kalite yönetim sisteminin kurulmasıdır. Bu durum kurumlara var olan karmaşadan daha fazlasını yükler ve başarısızlığa neden olur. Sonuç ve değerlendirme Ülkemizde sağlık hizmetinin sunumunda kalite uygulamalarının sürekli geliştirilmesi için mevcut kalite düzeyinin ölçülmesi, kalite düzeyinin sürekli iyileştirilmesi, hastanın ve sağlık çalışanlarının memnuniyetinin sağlanması ve özellikle de sağlık yöneticilerinin kalite yönetimi konusunda bilinçlenmesi gerekmektedir. Kaliteli sağlık hizmeti, insanların daha sağlıklı ve daha mutlu olmalarına katkı sağlayacaktır. Sağlık hizmeti üretiminde, hizmeti oluşturan tüm unsurlar entegredir ve bir zincirin halkalarıdır. Bu nedenle, sağlık hizmetlerinde kaliteden söz edebilmek için öncelikle; sağlam bir yönetim modeli ve organizasyonun var olması, işlerin, kim tarafından, ne zaman, nerede, hangi araçlar kullanılarak, ne yöntemle yapıldığının bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, personel nitelik ve alt yapısının güçlü olması ve sürekli eğitimle bu gücün devamlılığının sağlanması ve örgütte çalışan herkesin üretilen hizmetin ve dolayısıyla bütünün bir parçası olduğunu bilmesi gerekir. Üst yönetimin kaliteye inanmış ve destekleyici olması ise en önemli şartlardan biridir. Çalışanlar, kalite yönetimi felsefesine inançlı ve gönüllü bir şekilde katılmalıdırlar. Özellikle hekimlerin kalite çalışmalarında aktif olarak yer almaları gerekmektedir. Kuruluşlarda kalite uygulamalarının belgelendirilmesinde bilhassa ülkemiz ekonomisine ve sağlık sisteminin gelişmesine katkı sağlayacak akredite kurumların tercih edilmesinde gereken hassasiyet gösterilmelidir. Sonuçta kalite yönetimi uygulamaları gönüllülük esasına dayalıdır. Özel Lokman Hekim Hastaneleri de kalite yönetiminde sürekli iyileşmeye çalışmalarıyla her zaman katkı sağlayacaktır. KAYNAKLAR Geleceği Şekillendirmek, Dünya Sağlık Raporu 2003, Özet Çalışma, Hıfzısıhha Mektebi Sağlık Hizmetleri Araştırma Geliştirme Bölümü, Ankara, 2003 ASUNAKUTLU, Tuncer, Sağlık Hizmetlerinde Kalite, 2005 Donabedian,A (1995),The Quality of Care:How Can it Be Assessed, Health Administration Press,Michigan AYDIN, Bilge, “Sağlık Hizmetlerinde Kalite ve Akreditasyon”, 2007 http://www.nilgunsarp.com.tr,Erişim Tarihi,2008 http://www.iso.org, Erişim Tarihi,2008 Şahin, Ümit, “Ülkemizde Kalite Serüvenine Sağlık Sektörü Bağlamında Bir Bakış” 6.Ulusal Sağlık Kuruluşları Yönetimi Kongresi, 2008 Şahin, Ümit, Hastane İşletmeciliğinde Kalite, Eskişehir, 1999 http://www.türk.ark.org.tr, Erişim Tarihi,2008 Özgirgin, Kemal, “Hastane Yönetiminde Kalite Uygulamaları ve Toplam Kalite Yönetimine Geçiş Projesi”, 5.Ulusal Kalite Kongresi Özgeçmişler ve Tebliğler 3, KalDer, İstanbul, 13-14 Kasım 1996 Aksel, Seval, Kamu Hastanelerinde Toplam Kalite Uygulamaları ve Değişime Direnç, http://www.hastanedergisi.com 07.02.05, Erişim Tarihi, 2008 Şimşek, Muhittin, Toplam Kalite Yönetimi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001 http://www.saglik.gov.tr/extras/pdf/saglikhizmetlerindekaliteyonetimi.pdf, Erişim Tarihi, 2008 T.C. Sağlık Bakanlığı, Sağlıkta Dönüşüm, Haziran 2003

Kasım-2008

Kasım-2008

antibiyotik

SİBEL UĞURLUOĞLU/KALİTE YÖNETİMİ TEMSİLCİSİ

49


48

Toplam kalite yönetimi felsefesi ile bütünleşmiş olan Japonya'da doğan bir kız çocuğu, ortalama 85 yaşına kadar yaşama beklentisine, yeterli beslenme, bağışıklama ve iyi bir sağlık ortamına sahip olur. Bu kız çocuğu, anne olduğunda ise yüksek kalitede anne bakım hizmeti almaya, yaşlandıkça gelişecek bir kronik hastalık karşısında çok ileri düzey tedavi ve rehabilitasyon olanaklarına, ortalama olarak yıllık 550$ veya gerektiğinde daha yüksek rakamlarda ilaca erişim hakkına kavuşur. Sierra Leone’de doğan bir kız çocuğunu ise ortalama 36 yaşına kadar sürebilecek bir yaşam beklemektedir. Bağışıklama hizmeti alma olasılığı çok düşüktür. Tüm çocukluk çağı boyunca yüksek olasılıkla düşük kilolu olacaktır. Adölesan dönemde evlenecek, eğitimli kimselerin yardımını alamadan 5-6 ya da üzerinde doğum yapacaktır. Çocuklarının biri ya da birkaçı bebeklik çağında ölecektir ve bunun yanı sıra kendisinin de doğum ve gebelik esnasında ölme olasılığı oldukça yüksektir. Hastalanacak olursa yıllık ortalama 3$'lık ilaca ulaşabilecektir. Orta yaşlarını görecek olursa, muhtemelen vücudunda kronik bir hastalık gelişecek ve tedaviye ulaşamadan ölecektir. Bu tabloda, bir tarafta batının Japon mucizesi olarak nitelendirdiği, gerçekte ise toplumsal çıkarların bireysel çıkarların önüne geçtiği, kendine özgü değerleri ve buna uygun örgüt yapılarıyla toplam kalite yönetim sistemine inanarak ve benimseyerek çalışan Japonya'yı görüyoruz. Diğer tarafta ise dünyanın en zengin altın ve elmas madeni yataklarına sahip olduğu için uzun yıllar İngiliz sömürüsü altında ezilmiş, BM kayıtlarına göre dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan, halen iç savaş nedeniyle binlerce insanın katledildiği Batı Afrika'da çoğumuzun haritada bile gösteremeyeceği Sierra Leona. Bu durum tıbbın, halk sağlığının ve kaliteli sağlık hizmetinin yapabileceklerine işaret etmektedir. Evrensel düzeyde sağlık eşitsizliklerinin siyasal, sosyal ve ekonomik olmak üzere birçok nedeni bulunmaktadır. Ancak insanların kolay erişilebilir, ekonomik ve kaliteli sağlık hizmeti alma hakları göz ardı edilemez. Tüm dünyada sağlık hizmetinin

erişilebilir, ekonomik ve kaliteli olması konusunda bir duyarlılığa ve iş birliğine ihtiyaç bulunmaktadır. Dünyada kaliteli sağlık hizmeti konusunda çalışmalar her geçen gün artmaktadır. Bugün birçok ülkedeki sağlık sisteminin ana amacı, yüksek kalitedeki sağlık hizmetini daha yüksek verimle ve daha düşük maliyetle sunmaktır. Bu amaca ulaşmak için sağlık yönetiminde değişiklik yapılması ve bunun için de sağlık sisteminin analizi ve koordinasyonunda yeni yöntemlere gereksinim vardır. Bu tespitin en önemli dayanağı ise, sağlık ve kalite kavramları yan yana geldiğinde ilk akla gelen kişi olan Donabedian'ın açıklamalarıdır. Donabedian kaliteyi; hastanın iyilik halinin en üst düzeye çıkarılması için verilen hizmet olarak tanımlar. Kalitenin öğelerini; teknik hizmetler kalitesi, bakım hizmetleri kalitesi ve hizmet alan ile sunan kişiler arasındaki ilişki kalitesi olarak belirler. Gelişen teknoloji, insan hakları, kişilerin hak ve sorumluluklarına karşı bilinçlenmesi, sağlık hizmeti sektöründeki maliyet artışları ve bunu önlemek için başlatılan arayışlar, kaliteli hizmet sunumu anlayışının önem kazanmasına neden olmuştur. Sağlık hizmetlerinde kaliteye yönelik ilk çalışmalar, 1913 yılında ABD'de hasta güvenliği ve bakım kalitesinin işlenmesi ve denetlenmesi amacıyla standartların yayınlanmasıyla başlamıştır. Ülkemizde ise halen sağlık hizmetlerinin standartları tespit edilememiştir. Hastanelerimizde tek başarı ölçütü hasta sayılarının ve yatak işgal oranlarının incelenmesi ile sınırlı kalmaktadır. Ülkemiz sağlık sektöründe 1990'lı yıllardan itibaren ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi kullanılmaya başlanmıştır. Bugün bu sisteme göre yapılandırma çalışmaları devam etmektedir. Ülkemizde sağlık hizmeti sunan kuruluşların %10'u ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi belgesine sahiptir. ISO 9000 Kalite Yönetim Sisteminde temel yaklaşım, sağlık hizmetinde etkinlik ve verimlilik sağlayarak daha kalite sağlık hizmeti sunmaktır. Acaba belgeli kuruluşlarımızın ve belge almak isteyen diğer sağlık kuruluşlarımızın ne kadarı bu temel yaklaşımı benimsiyor? Ne kadarı ise kalite yönetim sistemi belgesini sadece pazarlama stratejisi olarak kullanmak maksadıyla uyguluyormuş gibi gösterilen bir işe dönüştürüyor? Bu çalışmada ülkemizde bu yaklaşıma neden olan faktörleri aşağıda verilen maddeler altında ele alacağız; 1. Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı kökenli belgelendirme kuruluşları ve temsilcilikleri: Türkiye'yi üçüncü dünya ülkesi gibi görüp, ülkemizdeki denetimsizliği fırsat bilen yaklaşık 150 yabancı kökenli kuruluş veya temsilciliği ülkemizde şube açarak, etik olmayan bir şekilde belgelendirme yapmaya devam etmektedir. Ancak çok az sayıda da olsa görevini Uluslararası Standardizasyon Örgütü (International Organization of Standardization-ISO) standardına uygun olarak icra eden yabancı kökenli kurum ve temsilciliklerini bu yaklaşımdan tenzih etmek gerekir. Uluslararası Standardizasyon Örgütünün her yıl yayınladığı istatistiksel verilere göre ülkemiz en çok yabancı kökenli belge sahibi olan (50 bin) ülkeler arasında üçüncü sırada görünmektedir. Sanayileşmede, markalaşmada ve kurumsallaşmada orta sıralarda yer alan bir ülke olarak Türkiye'nin ISO 9000 standartlarını karşılamada dünyada bu kadar öne çıkması da çarpıklığı göz önüne sermektedir. Yabancı kökenli kuruluşların usulsüzce belge vermesiyle ülkemiz ekonomisi içerisinde kalması gereken milyonlarca dolarımız ne yazık ki dışarıya akmaya devam etmektedir. İkinci bir konu ise, hiçbir emek sarf etmeksizin alınan kalite belgeleriyle halkın kaliteye olan inancının yıkılmaya başlamasıdır. Bu yabancı kuruluşların asgari şartlarda uluslararası bir akreditasyon kuruluşu olan Türk Milli Akreditasyon Kurumuna (Türk-Ak) başvurup akredite olmaları gerekmektedir. Türk-Ak, akreditasyon yolu ile deney ve belgelendirme kuruluşlarına duyulan güvenin oluşturulmasına katkıda bulunmayı, piyasada güvenin tesis edilmesiyle şimdiye kadar bu alanda hissedilen mevzuat boşluğunun giderilmesini, ulusal ekonominin ihtiyaç duyduğu sayıda özel ve resmi belgelendirme

KALİTE YÖNETİMİ kuruluşunun akreditasyonunu hedeflemektedir. Hizmet veya ürün sektöründe yer alan, bünyesinde kalite yönetim sistemini kurup, belgelendirilmesini isteyen bilinçli üreticilerin Türk-Ak tarafından belgelendirilmiş kuruluşları tercih etmeleri gerekmektedir. 2.Kalite, standart, akreditasyon ve toplam kalite yönetimi felsefesinin anlaşılamaması: Kalite yaklaşımlarının özünün ve felsefesinin tam anlaşılmaması, bu yaklaşımların yönetim sistemini geliştirip topluma kaliteli hizmet sunumunda araç olmaktan çıkıp bir amaca dönüşmesine neden olmuştur. Kalite yönetiminden ne elde edileceğinin sorgulanmaması, kısa sürede sonuç alma isteği (özellikle maliyetlerin düşürülmesi anlamında) yanlış uygulamalara neden olmuş ve bu gerçekleşmeyince de motivasyon ve inanç yıkılmış, kaliteye karşı ön yargı oluşmuştur. 3.Kalite belgelendirme faaliyetlerinin kurumlar arasında bir trende dönüşmesi ve belge seçiminde bu trendin takip Edilmesi: Kalite geçmişi olmayan bir kurumun akreditasyon ile işe başlaması, Toplam Kalite Yönetiminin (TKY) insanı odak alan felsefi söylemi ve ilk bakışta uygulanması kolay gibi gözüken bir sistem olarak yanlış algılanması, ülkemizde oldukça yaygın bir şekilde gözlemlenmektedir. Buna bağlı olarak her geçen gün daha fazla sayıda özel ve kamu örgütü bu sistemi uyguladığı ve/veya uygulayacağı söylemi ile toplumun karşısına çıkmaktadır. Ancak TKY her örgüt için kolayca uygulanabilecek sihirli bir 'Tak ve Çalıştır' aracı değildir. TKY, zaman içinde oluşan bir bilinçlenmenin kurumsal bir felsefe haline gelmesi ile oluşabilir. Yine TKY'nin Japonya dışı ülkelerin hiçbirinde Japonya örneği kadar başarılı olamaması, sistemin hiç de sanıldığı kadar kolay olmadığını düşündürmektedir. 4. Kurum çalışanlarının kalite yönetim sistemine tam katılımının sağlanamaması ve kurum departmanları arasında koordinasyonun sağlanamaması: Kalite yönetiminde tüm personelin koordineli bir şekilde sisteme etkin katılımı her zaman ihmal edilen en önemli konulardan birisi olmuştur. Katılım sadece kalitede sürekli gelişimi değil ortaya çıkabilecek sorunların çözümünde de önemlidir. Katılım sayesinde çalışanların motivasyonu sağlanabilir, motive olmuş personelde görevlerinde daha verimli olabilir. Diğer bir konuysa birimler arasında koordinasyonun sağlanabil-mesidir. Genel olarak kurumlarda egemen olan anlayış; birimlerin kendi işlerini doğru yaptıkları sürece kalitenin mükemmel olacağını düşünmekten ibarettir. Oysaki kalite yönetiminde amaç, bir bütünü oluşturan parçaların tek tek etkisi yerine, işlevsel olarak bütünleştirilmiş bir yapının sağlayabileceği pozitif ve etkin kurumsal bir sinerjiden yararlanmaktır. Kurumsal amaçlara ve hedeflere ulaşmanın yolu, işlevsel bütünsellikten geçmektedir. Kalite uygulamalarının yalnızca idari ve destek süreçlerine dahil edilmesi ve tıbbi süreçlerin kapsam dışında tutulması genel olarak hekimlerin bu süreçten uzak kalmasına neden olmuştur. Oysaki hastanelerde tıbbi süreçler genellikle hekimlerin insiyatifinde tasarlanarak sunulmaktadır. Dolayısıyla hastanelerde sunulan sağlık hizmetinin kalitesini, her şeyden önce hekimlerin kalite yönetim sistemini algılama, tanımlama ve özümseme düzeyinin etkileyeceği, kurum üst yönetimi tarafından asla göz ardı edilmemelidir. 5. Klasik yönetim anlayışının korunması ve bu yapı üzerine kalite yönetim sisteminin kurulmaya çalışılması: Kalite yönetiminin bir kurumda başarıyla uygulanabilmesi

için; örgüt yapısının bu sistemin felsefesine uygun olması gerekir. Kalite yönetimi klasik bir yönetim anlayışından çok farklı özellikleri savunan bir yapı öngörmektedir. Bu özellikler kısaca; eğitimi kurumsallaştıran, eğitime yeterince kaynak ayıran etkin bir yönetim, lider yöneticiler, çalışanların tam katılımını sağlayacak açık bir organizasyon yapısı, liyakat esasına dayalı görevlendirme, faaliyetlerden elde edilen sonuçları bilimsel kurallara uygun olarak değerlendiren ve sürekli gelişmeyi ilke edinen yatay bir örgüt yapısı ve bütün bunları geri besleme yöntemiyle pekiştirebilen bir organizasyon olarak açıklanabilir. Ülkemiz mevcut yapı ve organizasyonu incelendiğinde ise örgütlerde genelde klasik yönetim anlayışının hakim olduğu görülmektedir. Klasik yönetim anlayışının hakim olduğu gelişim ve değişime açık olmayan kurum üst yönetiminin talebi klasik yönetim anlayışı üzerine kalite yönetim sisteminin kurulmasıdır. Bu durum kurumlara var olan karmaşadan daha fazlasını yükler ve başarısızlığa neden olur. Sonuç ve değerlendirme Ülkemizde sağlık hizmetinin sunumunda kalite uygulamalarının sürekli geliştirilmesi için mevcut kalite düzeyinin ölçülmesi, kalite düzeyinin sürekli iyileştirilmesi, hastanın ve sağlık çalışanlarının memnuniyetinin sağlanması ve özellikle de sağlık yöneticilerinin kalite yönetimi konusunda bilinçlenmesi gerekmektedir. Kaliteli sağlık hizmeti, insanların daha sağlıklı ve daha mutlu olmalarına katkı sağlayacaktır. Sağlık hizmeti üretiminde, hizmeti oluşturan tüm unsurlar entegredir ve bir zincirin halkalarıdır. Bu nedenle, sağlık hizmetlerinde kaliteden söz edebilmek için öncelikle; sağlam bir yönetim modeli ve organizasyonun var olması, işlerin, kim tarafından, ne zaman, nerede, hangi araçlar kullanılarak, ne yöntemle yapıldığının bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, personel nitelik ve alt yapısının güçlü olması ve sürekli eğitimle bu gücün devamlılığının sağlanması ve örgütte çalışan herkesin üretilen hizmetin ve dolayısıyla bütünün bir parçası olduğunu bilmesi gerekir. Üst yönetimin kaliteye inanmış ve destekleyici olması ise en önemli şartlardan biridir. Çalışanlar, kalite yönetimi felsefesine inançlı ve gönüllü bir şekilde katılmalıdırlar. Özellikle hekimlerin kalite çalışmalarında aktif olarak yer almaları gerekmektedir. Kuruluşlarda kalite uygulamalarının belgelendirilmesinde bilhassa ülkemiz ekonomisine ve sağlık sisteminin gelişmesine katkı sağlayacak akredite kurumların tercih edilmesinde gereken hassasiyet gösterilmelidir. Sonuçta kalite yönetimi uygulamaları gönüllülük esasına dayalıdır. Özel Lokman Hekim Hastaneleri de kalite yönetiminde sürekli iyileşmeye çalışmalarıyla her zaman katkı sağlayacaktır. KAYNAKLAR Geleceği Şekillendirmek, Dünya Sağlık Raporu 2003, Özet Çalışma, Hıfzısıhha Mektebi Sağlık Hizmetleri Araştırma Geliştirme Bölümü, Ankara, 2003 ASUNAKUTLU, Tuncer, Sağlık Hizmetlerinde Kalite, 2005 Donabedian,A (1995),The Quality of Care:How Can it Be Assessed, Health Administration Press,Michigan AYDIN, Bilge, “Sağlık Hizmetlerinde Kalite ve Akreditasyon”, 2007 http://www.nilgunsarp.com.tr,Erişim Tarihi,2008 http://www.iso.org, Erişim Tarihi,2008 Şahin, Ümit, “Ülkemizde Kalite Serüvenine Sağlık Sektörü Bağlamında Bir Bakış” 6.Ulusal Sağlık Kuruluşları Yönetimi Kongresi, 2008 Şahin, Ümit, Hastane İşletmeciliğinde Kalite, Eskişehir, 1999 http://www.türk.ark.org.tr, Erişim Tarihi,2008 Özgirgin, Kemal, “Hastane Yönetiminde Kalite Uygulamaları ve Toplam Kalite Yönetimine Geçiş Projesi”, 5.Ulusal Kalite Kongresi Özgeçmişler ve Tebliğler 3, KalDer, İstanbul, 13-14 Kasım 1996 Aksel, Seval, Kamu Hastanelerinde Toplam Kalite Uygulamaları ve Değişime Direnç, http://www.hastanedergisi.com 07.02.05, Erişim Tarihi, 2008 Şimşek, Muhittin, Toplam Kalite Yönetimi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001 http://www.saglik.gov.tr/extras/pdf/saglikhizmetlerindekaliteyonetimi.pdf, Erişim Tarihi, 2008 T.C. Sağlık Bakanlığı, Sağlıkta Dönüşüm, Haziran 2003

Kasım-2008

Kasım-2008

antibiyotik

SİBEL UĞURLUOĞLU/KALİTE YÖNETİMİ TEMSİLCİSİ

49


antibiyotik

BİZDEN HABERLER

BİZDEN HABERLER

Kasım-2008

Hasta Eğitimi: Hastanemizde kalp ameliyatı geçiren hastalarımıza, hastanemizin eğitim salonunda “Kalp ameliyatı sonrasında neler yapılmalı? Neler yapılmamalı? Hangi gıdalardan kaçınılmalı” gibi konuların yer aldığı bir eğitim verildi. Doç. Dr. Mustafa Emir tarafından gerçekleştirilen eğitim, daha sonra Kalp ve Damar Cerrahi Kliniği hemşiresi tarafından devam etti.

50

Bowling Turnuvası: Etlik Antares Alışveriş Merkezinde düzenlenen ve çeşitli kurumların katıldığı bowling turnuvasında Lokman Hekim ailesi de stres attı. Sekiz hafta süren turnuvada oldukça eğlenceli vakit geçiren ekibimiz derece alamasa da bir sonraki turnuvada daha iddialı olacağının sinyallerini verdi.

Hizmet İçi Eğitim: Hizmet içi eğitimlerini uzun yıllardır sürdüren Lokman Hekim Hastaneleri, hastalarına daha iyi hizmet verebilmek için bu ilkesinden vazgeçmiyor. Bu kapsamda personelimize otomasyon sistemleri, beden dili, kişisel gelişim, dökümantasyon ve diğer konularda verilen eğitimler devam ediyor.

Diyet Günleri Projesi: Özel Lokman Hekim Hastaneleri, İstikbal-Regina mağazalarında sağlık dağıttı. Bir yıl boyunca her cumartesi günü uzman diyetisyenlerce, İstikbal-Regina mağazalarına gelenlerin ücretsiz olarak yağ ve kas oranları ölçüldü. Hastanemiz uzman diyetisyenleri, ziyaretçilere sağlıklı zayıflama ve diyet uygulamaları konularında çeşitli bilgiler verdi.

Sempozyum: Özel Lokman Hekim Hastaneleri, Sağlık Turizmini Geliştirme Derneği tarafından Kocatepe Kültür Merkezinde düzenlenen Sağlık Sempozyumuna sponsor olarak destek verdi. Sempozyum, Dernek Başkanı Dr. Dursun Aydın'ın konuşması ile başladı. Sempozyuma, yurt dışı sigorta şirketlerinden temsilciler ve birçok değerli misafir katıldı.

Yemek Daveti Organizasyonları: Özel Lokman Hekim Sincan Hastanemizin bulunduğu bölge ve civar ilçelerin bazı kamu ve özel kurum yöneticileri düzenlediğimiz yemekte buluştu. Bu sayede hastanemizi daha yakından görme ve gezebilme olanağı bulan misafirlerimize, hastanemizden nasıl ve ne şekilde hizmet alabileceklerine dair bilgi verildi.

Piknik: Yaz aylarının olmazsa olmazı piknik organizasyonu yine yoğun katılım ve coşku ile yapıldı. Ahlatlıbel Spor Tesislerinde buluşan Lokman Hekim ailesi, gün boyu son derece keyifli zaman geçirdi. Eğlenceli yarışmaların da düzenlendiği piknikte derece alan personele çeşitli ödüller verildi.

Çubuk Turşu Festivali: Özel Lokman Hekim Hastaneleri, Çubuk Turşu Festivaline ilk ve acil yardım hizmeti verdi. Katılımcıların karşılaşabileceği sağlık sorunlarına karşı tam donanımlı bir ambulans ve sağlık personeli festival boyunca hazır bulundu.

Kasım-2008

KISA - KISA

51


antibiyotik

BİZDEN HABERLER

BİZDEN HABERLER

Kasım-2008

Hasta Eğitimi: Hastanemizde kalp ameliyatı geçiren hastalarımıza, hastanemizin eğitim salonunda “Kalp ameliyatı sonrasında neler yapılmalı? Neler yapılmamalı? Hangi gıdalardan kaçınılmalı” gibi konuların yer aldığı bir eğitim verildi. Doç. Dr. Mustafa Emir tarafından gerçekleştirilen eğitim, daha sonra Kalp ve Damar Cerrahi Kliniği hemşiresi tarafından devam etti.

50

Bowling Turnuvası: Etlik Antares Alışveriş Merkezinde düzenlenen ve çeşitli kurumların katıldığı bowling turnuvasında Lokman Hekim ailesi de stres attı. Sekiz hafta süren turnuvada oldukça eğlenceli vakit geçiren ekibimiz derece alamasa da bir sonraki turnuvada daha iddialı olacağının sinyallerini verdi.

Hizmet İçi Eğitim: Hizmet içi eğitimlerini uzun yıllardır sürdüren Lokman Hekim Hastaneleri, hastalarına daha iyi hizmet verebilmek için bu ilkesinden vazgeçmiyor. Bu kapsamda personelimize otomasyon sistemleri, beden dili, kişisel gelişim, dökümantasyon ve diğer konularda verilen eğitimler devam ediyor.

Diyet Günleri Projesi: Özel Lokman Hekim Hastaneleri, İstikbal-Regina mağazalarında sağlık dağıttı. Bir yıl boyunca her cumartesi günü uzman diyetisyenlerce, İstikbal-Regina mağazalarına gelenlerin ücretsiz olarak yağ ve kas oranları ölçüldü. Hastanemiz uzman diyetisyenleri, ziyaretçilere sağlıklı zayıflama ve diyet uygulamaları konularında çeşitli bilgiler verdi.

Sempozyum: Özel Lokman Hekim Hastaneleri, Sağlık Turizmini Geliştirme Derneği tarafından Kocatepe Kültür Merkezinde düzenlenen Sağlık Sempozyumuna sponsor olarak destek verdi. Sempozyum, Dernek Başkanı Dr. Dursun Aydın'ın konuşması ile başladı. Sempozyuma, yurt dışı sigorta şirketlerinden temsilciler ve birçok değerli misafir katıldı.

Yemek Daveti Organizasyonları: Özel Lokman Hekim Sincan Hastanemizin bulunduğu bölge ve civar ilçelerin bazı kamu ve özel kurum yöneticileri düzenlediğimiz yemekte buluştu. Bu sayede hastanemizi daha yakından görme ve gezebilme olanağı bulan misafirlerimize, hastanemizden nasıl ve ne şekilde hizmet alabileceklerine dair bilgi verildi.

Piknik: Yaz aylarının olmazsa olmazı piknik organizasyonu yine yoğun katılım ve coşku ile yapıldı. Ahlatlıbel Spor Tesislerinde buluşan Lokman Hekim ailesi, gün boyu son derece keyifli zaman geçirdi. Eğlenceli yarışmaların da düzenlendiği piknikte derece alan personele çeşitli ödüller verildi.

Çubuk Turşu Festivali: Özel Lokman Hekim Hastaneleri, Çubuk Turşu Festivaline ilk ve acil yardım hizmeti verdi. Katılımcıların karşılaşabileceği sağlık sorunlarına karşı tam donanımlı bir ambulans ve sağlık personeli festival boyunca hazır bulundu.

Kasım-2008

KISA - KISA

51


...hastalarımızın kaleminden

antibiyotik ÇEVRE DOSTU HASTANE Geri dönüşüm konusunda toplum olarak duyarlılığımızın azaldığı bir gerçek. Bireysel sorumluluklarımızın farkına varabilirsek belki de daha az gelecek kaygısı duyacağız ya da gelecek kuşaklara daha temiz bir çevre bırakabileceğiz. Katı atıkların ayrıştırılarak yeniden ekonomiye kazandırılmasını sağlayan birçok vakıf, dernek veya şirket çeşitli çalışmalar yürütüyor. Neden biz de bunlardan birisine üye olmayalım ya da destek vermeyelim? Neden bu işleri gönüllü olarak yürüten insanlara katkı sağlamayalım? Lokman Hekim ailesi olarak biz, kullandığımız kağıtları atmıyor, geri dönüşüm çalışmaları için biriktiriyoruz. Her personelimiz, bu konuda gerekli özeni gösteriyor ve yeniden kullanımı destekliyor. Beklemeyin! Siz de bir şeyler yapın...

KOJENERASYON Kojenerasyon (Cogeneration) ısı ve elektriğin tek kaynaktan aynı anda üretilmesi demektir. Kojenerasyon sistemlerinde ısı ve elektriği üretmek için çeşitli kaynaklardan yararlanılır. Bu yakıtlardan ucuz olması, teminindeki kolaylık ve depolama ihtiyacının bakımından en yaygın olanı doğalgazdır. Hastanemizde kurulu bulunan sistem 514 kWe elektrik enerjisi, 645 kWth ısı enerjisi olmak üzere toplam 1159 kW enerji üretmektedir. Kojenerasyon sistemi 100 birim yakıta karşılık 40 birim elektrik ve 50 birim ısı üreterek %90 gibi yüksek bir verimlilikle çalışmaktadır. Hastanemizde de doğalgaz yakıtlı kojenerasyon sistemi kullanılmaktadır. Sistemimizin elektrik şebekesi ile senkron çalışma özelliği sayesinde hastanemizde enerji temin sürekliliği sağlanmıştır. Ayrıca elde edilen ısı ile hastanemiz kullanma suyu ve ısınma ihtiyacı karşılanmaktadır.

52

Lokman Hekim Hastanesi yıllar önce başlattığı "Hatıra Ormanı" çalışmasına aralıksız devam ediyor. Samsun yolu üzerinde bir ormana sahip olan ailemiz, gelecek nesillere tertemiz bir dünya bırakabilmek için kurumsal çalışmalara son derece önem veriyor. Küresel sorunların yaşandığı ve artarak yaşanmaya devam edeceği kaygısını yitirmeyen Lokman Hekim ailesi, hastalarının adına da ağaç dikmeye başladı. Yakın zamanda ise hastanemiz, gerekli prosedürleri tamamlayarak her doğan bebek için de ağaç dikmeye başlayacak.

Kasım-2008

Kasım-2008

LOKMAN HEKİM ORMANI

53


...hastalarımızın kaleminden

antibiyotik ÇEVRE DOSTU HASTANE Geri dönüşüm konusunda toplum olarak duyarlılığımızın azaldığı bir gerçek. Bireysel sorumluluklarımızın farkına varabilirsek belki de daha az gelecek kaygısı duyacağız ya da gelecek kuşaklara daha temiz bir çevre bırakabileceğiz. Katı atıkların ayrıştırılarak yeniden ekonomiye kazandırılmasını sağlayan birçok vakıf, dernek veya şirket çeşitli çalışmalar yürütüyor. Neden biz de bunlardan birisine üye olmayalım ya da destek vermeyelim? Neden bu işleri gönüllü olarak yürüten insanlara katkı sağlamayalım? Lokman Hekim ailesi olarak biz, kullandığımız kağıtları atmıyor, geri dönüşüm çalışmaları için biriktiriyoruz. Her personelimiz, bu konuda gerekli özeni gösteriyor ve yeniden kullanımı destekliyor. Beklemeyin! Siz de bir şeyler yapın...

KOJENERASYON Kojenerasyon (Cogeneration) ısı ve elektriğin tek kaynaktan aynı anda üretilmesi demektir. Kojenerasyon sistemlerinde ısı ve elektriği üretmek için çeşitli kaynaklardan yararlanılır. Bu yakıtlardan ucuz olması, teminindeki kolaylık ve depolama ihtiyacının bakımından en yaygın olanı doğalgazdır. Hastanemizde kurulu bulunan sistem 514 kWe elektrik enerjisi, 645 kWth ısı enerjisi olmak üzere toplam 1159 kW enerji üretmektedir. Kojenerasyon sistemi 100 birim yakıta karşılık 40 birim elektrik ve 50 birim ısı üreterek %90 gibi yüksek bir verimlilikle çalışmaktadır. Hastanemizde de doğalgaz yakıtlı kojenerasyon sistemi kullanılmaktadır. Sistemimizin elektrik şebekesi ile senkron çalışma özelliği sayesinde hastanemizde enerji temin sürekliliği sağlanmıştır. Ayrıca elde edilen ısı ile hastanemiz kullanma suyu ve ısınma ihtiyacı karşılanmaktadır.

52

Lokman Hekim Hastanesi yıllar önce başlattığı "Hatıra Ormanı" çalışmasına aralıksız devam ediyor. Samsun yolu üzerinde bir ormana sahip olan ailemiz, gelecek nesillere tertemiz bir dünya bırakabilmek için kurumsal çalışmalara son derece önem veriyor. Küresel sorunların yaşandığı ve artarak yaşanmaya devam edeceği kaygısını yitirmeyen Lokman Hekim ailesi, hastalarının adına da ağaç dikmeye başladı. Yakın zamanda ise hastanemiz, gerekli prosedürleri tamamlayarak her doğan bebek için de ağaç dikmeye başlayacak.

Kasım-2008

Kasım-2008

LOKMAN HEKİM ORMANI

53


antibiyotik antibiyotik

SANAT

E D N İ N E D T E A B N A S N N I A N M A L N A CA C

L

okman Hekim Hastanesi olarak katıldığımız bir festivalde cam üfleme sanatı ustası Mehmet Demir ile tanıştık. Demir, bizlere bu sanatın inceliklerini anlattı.

54

“Ortaya çıkardığınız parça, ne kadar hafif ve nazik ise, o kadar şıktır. Çalışırken onun dili olduğuna ve şık görünmek istediğine inanırım.”

Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş bu sanatın son ustalarından olan Mehmet Demir, bu sanatın teknoloji ve diğer gelişimlerle birlikte daha az kişi tarafından uygulandığını vurguladı. Demir, Osmanlı döneminden kalan cam ürünlerinin, günümüzde hala yoğun ilgi gördüğünü fakat; uygulamanın az olmasından dolayı, daha az insana ulaştığını söyledi. Festivalde, Mehmet Usta'nın standı hiç boş kalmadı. Onu ilgiyle izleyen insanlar, zaman zaman hayrete düşerken Mehmet Demir, izleyenlerine “cam patlatma” gibi değişik hünerlerini de sergiledi. Mehmet Usta’ya teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.

Mehmet Demir, “Cam, malzeme itibariyle tehlikeli ve zor bir uğraştır. Cam yaklaşık 800 derece sıcaklıkta işlenebilmektedir” dedi.

Kasım-2008

Kasım-2008

Cam üfleme sanatıyla uğraşırken huzur bulduğunu ifade eden Mehmet Demir bir cam parçasından ortaya çıkan eserleri gördüğünde çok mutlu olduğunu belirtti. İnsan gücünün çok derin bir ruh olduğunu anlatan Demir, insanın istedikten sonra birçok şeyi başarabileceğini, sevgi ve istek ile sert bir cam parçasının bile şekil bulduğunu kaydetti.

55


antibiyotik antibiyotik

SANAT

E D N İ N E D T E A B N A S N N I A N M A L N A CA C

L

okman Hekim Hastanesi olarak katıldığımız bir festivalde cam üfleme sanatı ustası Mehmet Demir ile tanıştık. Demir, bizlere bu sanatın inceliklerini anlattı.

54

“Ortaya çıkardığınız parça, ne kadar hafif ve nazik ise, o kadar şıktır. Çalışırken onun dili olduğuna ve şık görünmek istediğine inanırım.”

Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş bu sanatın son ustalarından olan Mehmet Demir, bu sanatın teknoloji ve diğer gelişimlerle birlikte daha az kişi tarafından uygulandığını vurguladı. Demir, Osmanlı döneminden kalan cam ürünlerinin, günümüzde hala yoğun ilgi gördüğünü fakat; uygulamanın az olmasından dolayı, daha az insana ulaştığını söyledi. Festivalde, Mehmet Usta'nın standı hiç boş kalmadı. Onu ilgiyle izleyen insanlar, zaman zaman hayrete düşerken Mehmet Demir, izleyenlerine “cam patlatma” gibi değişik hünerlerini de sergiledi. Mehmet Usta’ya teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.

Mehmet Demir, “Cam, malzeme itibariyle tehlikeli ve zor bir uğraştır. Cam yaklaşık 800 derece sıcaklıkta işlenebilmektedir” dedi.

Kasım-2008

Kasım-2008

Cam üfleme sanatıyla uğraşırken huzur bulduğunu ifade eden Mehmet Demir bir cam parçasından ortaya çıkan eserleri gördüğünde çok mutlu olduğunu belirtti. İnsan gücünün çok derin bir ruh olduğunu anlatan Demir, insanın istedikten sonra birçok şeyi başarabileceğini, sevgi ve istek ile sert bir cam parçasının bile şekil bulduğunu kaydetti.

55


ANLAŞMALI KURUMLARIMIZ (ETLİK)

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ

BİLKENT HOLDİNG SAĞLIK MERKEZİ BİR-GÜR DEK.PAZ.LTD.ŞTİ DENİZ FENERİ YARDIMLAŞMA DERNEĞİ HAK-İŞ KONF.VE BAĞLI SEND. İSLAM ÜLKELERİ İSTATİSTİKSEL EKON.VE SOS.ARŞ.VE EĞ.MRK KAREL ELEKTRONİK SANAYİİ VE TİCARET A.Ş. ÖZEL PINAR EĞİTİM KURUMLARI Pİ-ANALİTİK DERSANESİ-ÇÖZÜM DERSANESİ SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SOSYAL GÜVENLİK MÜFETTİŞLERİ DERNEĞİ T.C.MERKEZ BANKASI MENSUPLARI SOS.GÜV.VE YRD.SAN.VAK. TBMM TELEKOMÜNİKASYON KURUMU TÜRK TELEKOMİNİKASYON A.Ş. TÜRKİYE AKREDİTASYON KURUMU TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI T.A.O. MEMUR VE HİZ.EM.VE SAĞ.YRD.SAN.VAK. BANKALAR T.C. MERKEZ BANKASI TÜRK EXİMBANK (TÜRKİYE İHRACAAT KREDİ BANKASI) A.Ş. TÜRKİYE HALK BANKASI A.Ş. EMEKLİ SANDIĞI VAKFI ZİRAAT BANKASI ÖZEL SİGORTALAR

Kalp ve Damar Cerrahisi (KVC), Genel Cerrahi ve Koroner Yoğun Bakım ünitelerimizde kullanılan tüm ekipmanlar son teknoloji ürünü ve tam kapsamlıdır. Yoğun Bakım Ünitemizin doktor ve çalışanları, kliniklerimizle koordineli olarak her türlü ihtiyaca cevap verebilecek durumdadır. Tam teşekküllü, CPR modlu hasta yatakları Her yatağa ait yatak başı sistemleri Ventilatör (solunum cihazları) Çok fonksiyonlu monitörler KVC ve genel yoğun bakım alanları Tam steril alanlar

ACIBADEM SAĞLIK VE HAYAT SİGORTA A.Ş. AGIS AK SİGORTA A.Ş. AMERICAN LIFE HAYAT SİGORTA DEMİR HAYAT SİGORTA GENEL YAŞAM SİGORTA GÜVEN HAYAT SİGORTA A.Ş.-IŞIK SİGORTA A.Ş. INTER PARTNER ASISTANCE MATIS MARM ASİSTANCE ÖZEL SAĞ. TUR. VE BİLGİ İŞ.NAK.HİZ.SAN.TİC.A.Ş. MEDNET PROMED REMED ASISTANCE ULUSLARARASI SAĞ. VE YRD. HİZ.T.VE T. LTD.ŞTİ. SAĞLIK TUR S.O.S. INTERNATIONAL AMBULANS SERVİSİ LTD.ŞTİ. TURAS TURİZM SERVİS VE ÖZEL SAĞLIK HİZ. LTD.ŞTİ. YAPI KREDİ SİGORTA A.Ş. ANLAŞMALI KURUMLARIMIZ (SİNCAN) BİR-GÜR DEK.PAZ.LTD.ŞTİ HAK-İŞ KONF.VE BAĞLI SEND. KAREL ELEKTRONİK SANAYİİ VE TİCARET A.Ş. MALİYE BAKANLIĞI Pİ-ANALİTİK DERSANESİ-ÇÖZÜM DERSANESİ SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SOSYAL GÜVENLİK MÜFETTİŞLERİ DERNEĞİ TBMM TELEKOMÜNİKASYON KURUMU BANKALAR T.C. MERKEZ BANKASI TÜRK EXİMBANK (TÜRKİYE İHRACAAT KREDİ BANKASI) A.Ş. ÖZEL SİGORTALAR ACIBADEM SAĞLIK VE HAYAT SİGORTA A.Ş. AGIS DESTEK SAĞLIK HİZMETLERİ AK SİGORTA DEMİR HAYAT SİGORTA A.Ş. GÜVEN HAYAT SİGORTA A.Ş.-IŞIK SİGORTA A.Ş. MONDIAL ASSISTANCE PROMED BİLGİ YÖNETİM SİSTEMLERİ VE SAĞLIK DANIŞMANLIK A.Ş. SAĞLIK TUR

SİNCAN

ETLİK


ANLAŞMALI KURUMLARIMIZ (ETLİK)

KALP VE DAMAR CERRAHİSİ YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ

BİLKENT HOLDİNG SAĞLIK MERKEZİ BİR-GÜR DEK.PAZ.LTD.ŞTİ DENİZ FENERİ YARDIMLAŞMA DERNEĞİ HAK-İŞ KONF.VE BAĞLI SEND. İSLAM ÜLKELERİ İSTATİSTİKSEL EKON.VE SOS.ARŞ.VE EĞ.MRK KAREL ELEKTRONİK SANAYİİ VE TİCARET A.Ş. ÖZEL PINAR EĞİTİM KURUMLARI Pİ-ANALİTİK DERSANESİ-ÇÖZÜM DERSANESİ SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SOSYAL GÜVENLİK MÜFETTİŞLERİ DERNEĞİ T.C.MERKEZ BANKASI MENSUPLARI SOS.GÜV.VE YRD.SAN.VAK. TBMM TELEKOMÜNİKASYON KURUMU TÜRK TELEKOMİNİKASYON A.Ş. TÜRKİYE AKREDİTASYON KURUMU TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI T.A.O. MEMUR VE HİZ.EM.VE SAĞ.YRD.SAN.VAK. BANKALAR T.C. MERKEZ BANKASI TÜRK EXİMBANK (TÜRKİYE İHRACAAT KREDİ BANKASI) A.Ş. TÜRKİYE HALK BANKASI A.Ş. EMEKLİ SANDIĞI VAKFI ZİRAAT BANKASI ÖZEL SİGORTALAR

Kalp ve Damar Cerrahisi (KVC), Genel Cerrahi ve Koroner Yoğun Bakım ünitelerimizde kullanılan tüm ekipmanlar son teknoloji ürünü ve tam kapsamlıdır. Yoğun Bakım Ünitemizin doktor ve çalışanları, kliniklerimizle koordineli olarak her türlü ihtiyaca cevap verebilecek durumdadır. Tam teşekküllü, CPR modlu hasta yatakları Her yatağa ait yatak başı sistemleri Ventilatör (solunum cihazları) Çok fonksiyonlu monitörler KVC ve genel yoğun bakım alanları Tam steril alanlar

ACIBADEM SAĞLIK VE HAYAT SİGORTA A.Ş. AGIS AK SİGORTA A.Ş. AMERICAN LIFE HAYAT SİGORTA DEMİR HAYAT SİGORTA GENEL YAŞAM SİGORTA GÜVEN HAYAT SİGORTA A.Ş.-IŞIK SİGORTA A.Ş. INTER PARTNER ASISTANCE MATIS MARM ASİSTANCE ÖZEL SAĞ. TUR. VE BİLGİ İŞ.NAK.HİZ.SAN.TİC.A.Ş. MEDNET PROMED REMED ASISTANCE ULUSLARARASI SAĞ. VE YRD. HİZ.T.VE T. LTD.ŞTİ. SAĞLIK TUR S.O.S. INTERNATIONAL AMBULANS SERVİSİ LTD.ŞTİ. TURAS TURİZM SERVİS VE ÖZEL SAĞLIK HİZ. LTD.ŞTİ. YAPI KREDİ SİGORTA A.Ş. ANLAŞMALI KURUMLARIMIZ (SİNCAN) BİR-GÜR DEK.PAZ.LTD.ŞTİ HAK-İŞ KONF.VE BAĞLI SEND. KAREL ELEKTRONİK SANAYİİ VE TİCARET A.Ş. MALİYE BAKANLIĞI Pİ-ANALİTİK DERSANESİ-ÇÖZÜM DERSANESİ SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SOSYAL GÜVENLİK MÜFETTİŞLERİ DERNEĞİ TBMM TELEKOMÜNİKASYON KURUMU BANKALAR T.C. MERKEZ BANKASI TÜRK EXİMBANK (TÜRKİYE İHRACAAT KREDİ BANKASI) A.Ş. ÖZEL SİGORTALAR ACIBADEM SAĞLIK VE HAYAT SİGORTA A.Ş. AGIS DESTEK SAĞLIK HİZMETLERİ AK SİGORTA DEMİR HAYAT SİGORTA A.Ş. GÜVEN HAYAT SİGORTA A.Ş.-IŞIK SİGORTA A.Ş. MONDIAL ASSISTANCE PROMED BİLGİ YÖNETİM SİSTEMLERİ VE SAĞLIK DANIŞMANLIK A.Ş. SAĞLIK TUR

SİNCAN

ETLİK


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.