(0 3
12
)
444 9 911 Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi: Andiçen Mah. Polatlı 2. Cad. No:44 Sincan/Ankara Özel Lokman Hekim Etlik Hastanesi: Gn. Dr. Tevfik Sağlam Cad. No:119 Etlik/Ankara
www.lokmanhekim.com.tr Özel Lokman Hekim Hastanelerinin Yayın Organıdır.
Mayıs 2010 / Sayı 23
Kanser ve Kemoterapi
Bu mutluluğu yaşamak için geç değil..
TÜP BEBEK ÜNİTEMİZ
ve özel sigortalar ile anlaşmamız vardır.
Radyolojik Girişimler
İleri yaş İnfertilitesi...
Tüp Bebek Ünitemiz hizmetinizde
Tüp Bebek Ünitemiz, Kadın Hastalıkları ve Doğum ile Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniklerimizle, Yenidoğan Bakım Ünitemiz, gebelik başlangıcından doğuma, doğum sonrasından çocuk gelişimine kadar her türlü sağlık sorununda yanınızdadır. Mayıs 2010 / Sayı 23
SGK
(Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, kamu çalışanları)
hizmetinizde...
Özel Lokman Hekim Hastanelerinin Yayın Organıdır.
Anestezi eşliğinde
Lokman Hekim Hastanelerine Teşekkür
Editörden... Merhaba, Her şeyin başı sağlık; ancak sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu pek düşünmeyiz, ta ki hastalanana dek. Hastalandığımızda, sıhhatimizin kıymetini anlarız ama çoğu kez geçmiş olsun dilekleri kalır kulaklarımızda. Sağlıkla ilgili gün yok ki yeni tedavi yöntemleri bulunmasın, hastaların yüzünü güldürecek yeni haberler yayınlanmasın. Lokman Hekim Hastaneleri olarak sağlıkla ilgili her türlü gelişmeyi sizin yerinize takip ediyoruz ve sizlerin sağlığı için hastanelerimizde yenilikler yapıyoruz. Bu yeniliklerle ilgili birçok bilgiyi bu sayımızda okuyabilirsiniz. Bu sayımızda, yeni hizmete girmiş olan “Tıbbi Onkoloji” bölümümüz ile ilgili bilgilere yer verdik. Ayrıca kanser ve kemoterapi konularına da değindik. “Nefroloji” bölümümüzle ile ilgili olarak ise, ‘’böbrek hastalıklarını nasıl tanıyabiliriz?’’ konulu yazımızı, böbrek hastalıkları ile ilgili kafanızdaki tüm soru işaretlerini gidermek için yayınladık. “Bizden Haberler” sayfamızda sosyal bilinci geliştirmek üzere halkımıza verdiğimiz eğitim haberlerinden tutun da, Türkiye’de çok az sayıda bulunan onkoloji cerrahlarından biri olan Doç. Dr. Erdal Göçmen’in hastanemizde göreve başlamasına kadar birçok konuyu bulacaksınız. 23. sayımızda yine sizlerin merak ettiğini düşündüğümüz; infertilite (gebe kalamama), anestezi eşliğinde radyolojik girişimler, alzheimer hastalığı, KOAH, göğüs ağrısı gibi konulara değindik. Ayrıca “içimizden biri” köşesinde Sefer Oğuz’a yer verdik. Sayın Oğuz’un tezeneyle telleri nasıl dile getirdiğini okuyabilirsiniz. Sizin için hazırladıklarımızı umarım beğenirsiniz; bir sonraki sayımıza kadar sağlıcakla kalın…
Editörden... Merhaba, Her şeyin başı sağlık; ancak sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu pek düşünmeyiz, ta ki hastalanana dek. Hastalandığımızda, sıhhatimizin kıymetini anlarız ama çoğu kez geçmiş olsun dilekleri kalır kulaklarımızda. Sağlıkla ilgili gün yok ki yeni tedavi yöntemleri bulunmasın, hastaların yüzünü güldürecek yeni haberler yayınlanmasın. Lokman Hekim Hastaneleri olarak sağlıkla ilgili her türlü gelişmeyi sizin yerinize takip ediyoruz ve sizlerin sağlığı için hastanelerimizde yenilikler yapıyoruz. Bu yeniliklerle ilgili birçok bilgiyi bu sayımızda okuyabilirsiniz. Bu sayımızda, yeni hizmete girmiş olan “Tıbbi Onkoloji” bölümümüz ile ilgili bilgilere yer verdik. Ayrıca kanser ve kemoterapi konularına da değindik. “Nefroloji” bölümümüzle ile ilgili olarak ise, ‘’böbrek hastalıklarını nasıl tanıyabiliriz?’’ konulu yazımızı, böbrek hastalıkları ile ilgili kafanızdaki tüm soru işaretlerini gidermek için yayınladık. “Bizden Haberler” sayfamızda sosyal bilinci geliştirmek üzere halkımıza verdiğimiz eğitim haberlerinden tutun da, Türkiye’de çok az sayıda bulunan onkoloji cerrahlarından biri olan Doç. Dr. Erdal Göçmen’in hastanemizde göreve başlamasına kadar birçok konuyu bulacaksınız. 23. sayımızda yine sizlerin merak ettiğini düşündüğümüz; infertilite (gebe kalamama), anestezi eşliğinde radyolojik girişimler, alzheimer hastalığı, KOAH, göğüs ağrısı gibi konulara değindik. Ayrıca “içimizden biri” köşesinde Sefer Oğuz’a yer verdik. Sayın Oğuz’un tezeneyle telleri nasıl dile getirdiğini okuyabilirsiniz. Sizin için hazırladıklarımızı umarım beğenirsiniz; bir sonraki sayımıza kadar sağlıcakla kalın…
Etlik Hastanemizde Verilen Hizmetler ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON
»» 3 Yoğun bakim yataği »» 3 Yeni doğan yoğun bakım küvözü »» 1 Taşınabilir yenidoğan yoğun bakım küvözü »» En iyi hijyenik klima sistemi ‘lamiar air flow’ sistemi »» Anestezi cihazı ile gaz sistemimizin koordine çalışa bilmaei için ‘pendant sistemi’ »» Hastabaşı monitörü »» Ventilatör »» Ilaçları direkt olarak vene kontrollüverecek olan pompalar. »» Sıvı yiyecekleri kolay biçimde hastaya verecekpompalar »» Kan gazı ölçüm cihazı gibi yeterli teknik donanım vs.
BESLENME VE DİYET
»» Şişman ve kilolu bieylere zayıflama diyetleri »» Zayıf bireylere kilo aldırıcı diyetler »» Normal çocuk beslenmesi »» Kilolu ve şişman çocuk beslenmesi »» Zayıf ve ıştahsız çocuk beslenmesi »» Sindirim sistemi hastalıklarında beslenme »» Karaciğer, safra kesesi ve pankreas hastalıklarında beslenme »» Böbrek hastalıklarında beslenme »» Diabetus mellutusta beslenme
»» Kalp hastalıklarında beslenme »» Kemik ve eklem hastalıklarında beslenme ve diyet
BEYİN, OMURİLİK VE SİNİR CERRAHİSİ
»» Bel fıtığı ( mikrodiskektomi, spinal stenoz) »» Boyun fıtığı (mikrodiskektomi) »» Omurga kaymaları ve şekil bozuklukları (spondilolistesiz,skolyoz) »» Omurga travmaları (kifoplastivertebroplasti, stabilizasyon) »» Kafa travmaları »» Tuzok nöropotilen (karpal tünel sendromu, cubital tünel vs. )
»» Mantar tetkit ve tedavisi »» Tırnak çekimi »» Küçük deri lezyonlarının çıkarılması »» Cilt lezyonlarından biyopsi »» Koterizasyon, krioterapi »» Kimyasal peeling, leke ve akne izlerinin tedavisi »» Alerji testleri
FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
»» Boyun, bel, sırt ve eklemağrıları tedavi programı »» Boyun ve bel fıtığı tedavisi »» Osteoporoz tedavi programı »» Perifenik sinir hastalıkları ve yaralanmalarının tedavisi »» Kalça hastalıkları, kalça ve diz protezi rehabilitasyonu »» Cerrahi uygulananveyauygulanmayan kırıklarda rehabilitasyon »» Sportadif yaralanmaların rehabilitasyonu »» Nörolojik rehabilitasyon »» Ağrı bölge enjeksiyonları »» Geriatrik rehabilitasyon tedavileri uygulanmaktadır »» ESWT cihazı ile tedavi
DERMATOLOJİ
»» Muayene ve bilgilendirme »» Ayakta veya yatarak tedavi imkanı »» Yoğun bakım hizmeti »» Endoskopik tanı ve tedavi işlemleri
»» Muayene »» Büyüme - gelişme takibi »» Rutin ve özel aşılar »» Soğuk buhar tedavisi »» Ventolin tedavisi »» Çocuk eğitimi danışmanlığı »» Beslenme ve emzirme danışmanlığı »» Yenidoğan tarama testleri »» Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde tüm gelişmeler (kan değişimi, solunum desteği vb.)
»» Deri hastalıklarının teşhis ve tedavisi
GASTROENTEROLOJİ
Başlarken... Sağlıkta kaliteli hizmetin adresi; Özel Lokman Hekim Hastaneleri Sağlık sektöründe harcamaları azaltmaya ve hizmete ulaşımı zorlaştırmaya yönelik çabaların arttığı 2009 yılı, Lokman Hekim Hastaneleri için hizmet yelpazesinin genişlediği ve hizmet kalitesinin arttığı bir yıl olmuştur. Geride bıraktığımız sene, hem hizmet kalitemizin geliştirilmesi hem de kurumsal alanda hedeflerimize ulaşmamız bakımından oldukça verimli ve başarılı geçmiştir. Özel Lokman Hekim Hastaneleri’ne “şifa kapısı” ünvanını halkımız verdi, biz de bu onurlu ünvana layık olmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu ekonomik koşulları göz önünde bulundurarak, hastalarımıza Avrupa standartlarında hizmet sunabilmek için büyük bir özveriyle çalışıyoruz. Hastanelerimizi “şifa kapısı” olarak gören halkımızın gösterdiği ilgi, bizi daha da çok çalışmaya teşvik etmekte ve hastalarımıza daha fazla hizmet sunma gayretimizi artmaktadır. Lokman Hekim Hastaneleri, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yapılan puanlamada “en üst puan” grubunda yer almıştır. Kârlılığı olmadığı halde, topluma karşı sorumluluğumuz gereği olarak acil sağlık hizmetlerine önem verdik. Bunun sonucu olarak İl Sağlık Müdürlüğü tarafından “en fazla acil vaka kabul eden özel hastane” ünvanı alarak Teşekkür Belgesi ile ödüllendirildik. Ayrıca; hastanelerimiz, vergi görevini en iyi şekilde yerine getirdiği için Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından teşekkürle karşılanmıştır. Şirketimiz kendi üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getirmeye gayret edecektir. Tıbbi çalışmalarımızla ilgili olarak da; hizmete soktuğumuz Tıbbi Onkoloji ve Tüp Bebek Ünitelerimize ek olarak, 2010 yılında Onkolojik Cerrahi (Kanser Cerrahisi) Uzmanı Doç. Dr. Erdal Göçmen’i de ailemize katarak Genel Cerrahi ve Onkoloji Ünitelerimizi daha da güçlendirmiş olduk. Profesyonel ellerde sağlıklı güzellik için doktor kontrolünde Kozmetoloji ve Güzellik birimimizi halkımızın hizmetine açtık. Tam donanımlı 6 genel, 4 Kroner, 10 KVC, 6 Yeni Doğan Yoğun Bakım yatağımızın sayısını artırma noktasında çalışmalarımız devam etmektedir. Sizlere kaliteli sağlık hizmetlerini en uygun ekonomik bedelle sunan Lokman Hekim Hastanelerini ‘şifa kapısı’ olarak seçtiğiniz için teşekkür eder, sağlıklı günler dilerim. İrfan GÜVENDİ Genel Müdür Yön.Kur.Başkan V.
içindekiler
mayıs 10
Kanser ve Kemoterapi
Kanser; değişime uğramış hücrelerin kontrolsüz şekilde hücre çoğalması sonucu ortaya çıkan, sıklığı yaşla birlikte artan bir hastalık grubudur.
Böbrekler kalbi tehdit ediyor! Kronik böbrek yetmezliği (KBY) nedeniyle hemodiyaliz uygulanan hastalarda ölümün çok yüksek olduğu ve ölümlerin yarısından fazlasının kardiyovasküler sorunlara bağlı olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır.
18
Böbrek hastalıklarını nasıl tanıyalım? Böbrekler, halk dilinde böğür denilen bölgede yerleşmiş 1012 cm boyutlarında idrar üretimi, su ve tuz dengesinin sağlanması, kan yapımında kullanılan eritropoetin hormonu ile kemik gelişimini sağlayan D vitaminin yapımı gibi bir çok görevi yüklenmiş organlarımızdır.
Anestezi eşliğinde Radyolojik girişimler Radyoloji ünitesinde yapılan Magnetik Rezonans (MR) ve Tomografi (BT) gibi girişimler hasta için ağrısız işlemler olmakla beraber hastanın tamamen hareketsiz olmasını gerektiren işlemlerdir.
22
24
İleri yaş infertilitesi
Evlilik yaşının yükselmesi ve evliliklerde çocuk doğurmanın geciktirilmesi gibi nedenlerle giderek artan sayıda kadın fekunditelerinin azaldığı 30’lu yaşların sonu ve 40’lı yaşlarda subfertil (gebelik oluşturabilme kabiliyeti nispeten daha düşük) çiftler infertilite kliniklerine başvurmaktadır.
Akciğere gelen davetsiz misafir:
KOAH
34
444 9 911
www.lokmanhekim.com.tr
Engürüsağ A.Ş. adına sahibi Uzm. Dr. Mustafa SARIOĞLU Editör - Yazı İşleri Müdürü Bora AYDIN Yayın Danışma Kurulu İrfan GÜVENDİ Dr. Mehmet ALTUĞ Uzm Dr. Necmettin DİN Sema GİRGEN KOÇ Ümmühan DEMİREZEN Sara FARBOUDİ Serhat AKKAN Yönetim Yeri Gen. Dr. Tevfik Sağlam Cad. No:119 Etlik/ANKARA Tel: (0312) 444 9 911 Faks: (0312) 331 71 40 Grafik Tasarım ARTI5 MEDYA TANITIM Tel: (0312) 286 13 00 Faks: (0312) 284 76 06 Basım Yeri Afşar Matbaası Basım Tarihi Şubat 2010 Lokman Hekim Hastanelerinin Yerel Süreli Yayın Organıdır. Üç ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir.
içindekiler
mayıs 10
Kanser ve Kemoterapi
Kanser; değişime uğramış hücrelerin kontrolsüz şekilde hücre çoğalması sonucu ortaya çıkan, sıklığı yaşla birlikte artan bir hastalık grubudur.
Böbrekler kalbi tehdit ediyor! Kronik böbrek yetmezliği (KBY) nedeniyle hemodiyaliz uygulanan hastalarda ölümün çok yüksek olduğu ve ölümlerin yarısından fazlasının kardiyovasküler sorunlara bağlı olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır.
18
Böbrek hastalıklarını nasıl tanıyalım? Böbrekler, halk dilinde böğür denilen bölgede yerleşmiş 1012 cm boyutlarında idrar üretimi, su ve tuz dengesinin sağlanması, kan yapımında kullanılan eritropoetin hormonu ile kemik gelişimini sağlayan D vitaminin yapımı gibi bir çok görevi yüklenmiş organlarımızdır.
Anestezi eşliğinde Radyolojik girişimler Radyoloji ünitesinde yapılan Magnetik Rezonans (MR) ve Tomografi (BT) gibi girişimler hasta için ağrısız işlemler olmakla beraber hastanın tamamen hareketsiz olmasını gerektiren işlemlerdir.
22
24
İleri yaş infertilitesi
Evlilik yaşının yükselmesi ve evliliklerde çocuk doğurmanın geciktirilmesi gibi nedenlerle giderek artan sayıda kadın fekunditelerinin azaldığı 30’lu yaşların sonu ve 40’lı yaşlarda subfertil (gebelik oluşturabilme kabiliyeti nispeten daha düşük) çiftler infertilite kliniklerine başvurmaktadır.
Akciğere gelen davetsiz misafir:
KOAH
34
444 9 911
www.lokmanhekim.com.tr
Engürüsağ A.Ş. adına sahibi Uzm. Dr. Mustafa SARIOĞLU Editör - Yazı İşleri Müdürü Bora AYDIN Yayın Danışma Kurulu İrfan GÜVENDİ Dr. Mehmet ALTUĞ Uzm Dr. Necmettin DİN Sema GİRGEN KOÇ Ümmühan DEMİREZEN Sara FARBOUDİ Serhat AKKAN Yönetim Yeri Gen. Dr. Tevfik Sağlam Cad. No:119 Etlik/ANKARA Tel: (0312) 444 9 911 Faks: (0312) 331 71 40 Grafik Tasarım ARTI5 MEDYA TANITIM Tel: (0312) 286 13 00 Faks: (0312) 284 76 06 Basım Yeri Afşar Matbaası Basım Tarihi Şubat 2010 Lokman Hekim Hastanelerinin Yerel Süreli Yayın Organıdır. Üç ayda bir yayınlanır. Ücretsizdir.
POLİKLİNİKLERİMİZ
POLİKLİNİKLERİMİZ
antibiyotik
Sağlık; bedenen, ruhen ve sosyal olarak tam bir iyilik halidir. Hastalık; bedenen, ruhen yada sosyal olarak veya bunlardan birinin yetersizliği, eksikliği veya bozulması halidir. Hasta; yaşam bütünlüğünü kısmen yitirmiş, yaşamı ve çevresine etkisi konusunda yetersiz hale gelmiş ve kısmen veya tamamen ihtiyaçlı hale gelmiş insan halidir. Dolayısıyla hasta merhamet ister, nezaket ister, yardım ister, hoşgörü ister, güler yüz, tatlı dil ister, mahremiyet ister, hekimini seçmek ister, sırdaş ister, derdine derman, canına taze kan, ruhuna anlayış ve şifa ister. Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi hastalarına bu konsept içinde şifa kapısı olma misyonunu üstlenmiştir. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumda hiçbir kaygı duymadan kendi arsasını almış, hastane plan ve projesini geliştirmiş, 18.000 metrekare kapalı alana sahip 9 katlı, heliport alanına sahip, 53 poliklinik,
8
Mayıs 2010
antibiyotik
Dr. Kemal KARTAL - Başhekim Yrd.
Hasta haklarına saygılı hastane..
hizmetlerini sunar ve şifayla taburcu eder. Hastanemizin fizik binası, teknolojisi, insan gücü niteliği ve tıbbi hizmet branş çeşitliliği bu konsept düşünülerek yapılandırılmıştır. Polikliniklerimiz dahili branşlar, cerrahi branşlar, yan dal branşları, radyoloji ve laboratuarlardan oluşur. Hastanemizin sunabildiği tüm hizmetleri bilen ve sizlerin hangi braştan hizmet alabileceğinizi değerlendirebilen bir hekimimiz sizler için danışmanlık yapmaktadır.
164 yataklı kinik servisler, 6 ameliyat salonu, 30 yataklı yoğun bakım üniteleri,15 yataklı acil servis ünitesi, anjiyo laboratuarı, MR ve Tomografi de dahil görüntüleme birimleri, tüm tahlil ve tetkiklerin yapıldığı biyokimya, mikrobiyoloji, patoloji laboratuarları, eczane, teknik ve idari birim alanları barındıran akıllı teknolojiye sahip binasını yapmıştır. Tabiî ki insanı eşrefi mahluk, sağlık hizmetini ise kutsal olarak değerlendiren Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi; hiç bir kaygıya mahal bırakmadan ve masraftan kaçınmadan binası içindeki tüm birimleri en son teknolojideki medikal aletlerle donatmış ve ülkemizin en seçkin, alanlarında uzman insan gücüne sahip kılmıştır. Hastanemiz; hastayı bir bütün olarak ele alır ve bedenen, ruhen ve sosyal olarak tam bir iyilik haline kavuşturmak için tüm birimlerini harekete geçirir, multidisipliner eşzamanlı tüm
Poliklinik hizmetlerimizi alanında uzman insan gücüyle sürdürmenin vazgeçilmezliği yanında hastalarımızın hak ettiği en kaliteli sağlık hizmetini almalarının bir diğer koşulunun da tıbbi teknoloji olduğunun bilincindeyiz. Polikliniklerimiz bu bilinçle; MR, Tomoğrafi, Mamografi, Renkli Dopler Ultrasonografi, Direkt Grafi, Panoramikgrafi, Anjiografi, Sistoskopi, Endoskopi, Bronkoskopi, Artroskopi, Solunum fonksiyon, Efor, EEG, EMG, Üroflowmetri, Odyometri, Yenidoğan işitme, EKG, Argon Lazer, Diot Lazer, Greenlight Lazer, Görme alanı, Görme kusuru, Karboksi terapi, Biomikroskop, Elektrik mikroskop, Biyokimya, Hematoloji, Mikrobiyoloji, Patoloji test cihazları gibi daha birçoğunu sayamadığımız en son tıbbi teknoloji ile desteklenmiştir. Bunlarında ötesinde 50 kişilik hastadanışmanı,sağlık destek personeli ve hostes kadrosu sizlere danışmanlık yapmak üzere görevlendirilmiştir. Ekibimiz sizleri bilgilendirmek ve yönlendirmek yanında tüm ihtiyaçlarınızda sizlere yardımcı olmayı kutsal bir hizmet olarak değerlendirir.
ENGÜRSAĞ AŞ. KURULUŞLARI OLAN ÖZEL LOKMAN HEKİM HASTANELERİ; Hasta haklarına saygılıdır. Tüm çalışanlarıyla hasta haklarını, hasta güvenliğini, hasta mahremiyetini, hasta memnuniyetini, hasta hekim seçme hakkını, sağlık hizmeti etik değerlerini özümsemiştir. Tabiki bu konsept gereği çalışma koşulları, çalışan güvenliği ve memnuniyeti, hizmet sunulan alanların uygunluğu, hijyeni, tıbbi teknoloji ve bina güvenliği yapılandırılmıştır. Tabiki bu konseptin sürdürülebilirliği iç ve dış kalite denetimleri ile izlenmekte ve her an denetime açık tutulmaktadır. Yaşam için sağlık, sağlık için güven ilkesini benimseyen ve on üç yıldır bu ilkesinden ödün vermeden yeniliklere açık gelişim ve dönüşümleri tavizsiz uygulayan şifa kapınız Özel LOKMAN HEKİM HASTANELERİ Hak için insana hizmet ettiğinin bilincindedir. Şifa kapılarımız yedi gün yirmi dört saat sizlerin ziyaretinize, hizmetinize, denetiminize, eleştirinize ve katkınıza açıktır. Şeffaflık en temel iyilik süzgecidir. Hayata güzel bakan; güzel görür, güzel gören; güzel düşünür, güzel düşünen; hayatından lezzet alır. Sağlıcakla kalınız…
Hiç endişelenmeyiniz! Bu güzel ve son derece masraflı hizmetlerden yararlanmanız için hastanelerimiz sağlık hizmeti sunumunun manevi hazzını önceleyerek fiyat politikasını oluşturmuştur. SGK ile sözleşme imzalamış olan hastanemiz muayene hizmetinden hiç bir fark ücret almaz. Bazı tetkiklerden ise kısmi fark ücretler maliyetleri gereği alınmakta ancak her zaman hastalarımızın sağlık hizmetini alma hakları ön planda tutularak fiyat politikaları oluşturulmaktadır. Mayıs 2010
9
POLİKLİNİKLERİMİZ
POLİKLİNİKLERİMİZ
antibiyotik
Sağlık; bedenen, ruhen ve sosyal olarak tam bir iyilik halidir. Hastalık; bedenen, ruhen yada sosyal olarak veya bunlardan birinin yetersizliği, eksikliği veya bozulması halidir. Hasta; yaşam bütünlüğünü kısmen yitirmiş, yaşamı ve çevresine etkisi konusunda yetersiz hale gelmiş ve kısmen veya tamamen ihtiyaçlı hale gelmiş insan halidir. Dolayısıyla hasta merhamet ister, nezaket ister, yardım ister, hoşgörü ister, güler yüz, tatlı dil ister, mahremiyet ister, hekimini seçmek ister, sırdaş ister, derdine derman, canına taze kan, ruhuna anlayış ve şifa ister. Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi hastalarına bu konsept içinde şifa kapısı olma misyonunu üstlenmiştir. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumda hiçbir kaygı duymadan kendi arsasını almış, hastane plan ve projesini geliştirmiş, 18.000 metrekare kapalı alana sahip 9 katlı, heliport alanına sahip, 53 poliklinik,
8
Mayıs 2010
antibiyotik
Dr. Kemal KARTAL - Başhekim Yrd.
Hasta haklarına saygılı hastane..
hizmetlerini sunar ve şifayla taburcu eder. Hastanemizin fizik binası, teknolojisi, insan gücü niteliği ve tıbbi hizmet branş çeşitliliği bu konsept düşünülerek yapılandırılmıştır. Polikliniklerimiz dahili branşlar, cerrahi branşlar, yan dal branşları, radyoloji ve laboratuarlardan oluşur. Hastanemizin sunabildiği tüm hizmetleri bilen ve sizlerin hangi braştan hizmet alabileceğinizi değerlendirebilen bir hekimimiz sizler için danışmanlık yapmaktadır.
164 yataklı kinik servisler, 6 ameliyat salonu, 30 yataklı yoğun bakım üniteleri,15 yataklı acil servis ünitesi, anjiyo laboratuarı, MR ve Tomografi de dahil görüntüleme birimleri, tüm tahlil ve tetkiklerin yapıldığı biyokimya, mikrobiyoloji, patoloji laboratuarları, eczane, teknik ve idari birim alanları barındıran akıllı teknolojiye sahip binasını yapmıştır. Tabiî ki insanı eşrefi mahluk, sağlık hizmetini ise kutsal olarak değerlendiren Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi; hiç bir kaygıya mahal bırakmadan ve masraftan kaçınmadan binası içindeki tüm birimleri en son teknolojideki medikal aletlerle donatmış ve ülkemizin en seçkin, alanlarında uzman insan gücüne sahip kılmıştır. Hastanemiz; hastayı bir bütün olarak ele alır ve bedenen, ruhen ve sosyal olarak tam bir iyilik haline kavuşturmak için tüm birimlerini harekete geçirir, multidisipliner eşzamanlı tüm
Poliklinik hizmetlerimizi alanında uzman insan gücüyle sürdürmenin vazgeçilmezliği yanında hastalarımızın hak ettiği en kaliteli sağlık hizmetini almalarının bir diğer koşulunun da tıbbi teknoloji olduğunun bilincindeyiz. Polikliniklerimiz bu bilinçle; MR, Tomoğrafi, Mamografi, Renkli Dopler Ultrasonografi, Direkt Grafi, Panoramikgrafi, Anjiografi, Sistoskopi, Endoskopi, Bronkoskopi, Artroskopi, Solunum fonksiyon, Efor, EEG, EMG, Üroflowmetri, Odyometri, Yenidoğan işitme, EKG, Argon Lazer, Diot Lazer, Greenlight Lazer, Görme alanı, Görme kusuru, Karboksi terapi, Biomikroskop, Elektrik mikroskop, Biyokimya, Hematoloji, Mikrobiyoloji, Patoloji test cihazları gibi daha birçoğunu sayamadığımız en son tıbbi teknoloji ile desteklenmiştir. Bunlarında ötesinde 50 kişilik hastadanışmanı,sağlık destek personeli ve hostes kadrosu sizlere danışmanlık yapmak üzere görevlendirilmiştir. Ekibimiz sizleri bilgilendirmek ve yönlendirmek yanında tüm ihtiyaçlarınızda sizlere yardımcı olmayı kutsal bir hizmet olarak değerlendirir.
ENGÜRSAĞ AŞ. KURULUŞLARI OLAN ÖZEL LOKMAN HEKİM HASTANELERİ; Hasta haklarına saygılıdır. Tüm çalışanlarıyla hasta haklarını, hasta güvenliğini, hasta mahremiyetini, hasta memnuniyetini, hasta hekim seçme hakkını, sağlık hizmeti etik değerlerini özümsemiştir. Tabiki bu konsept gereği çalışma koşulları, çalışan güvenliği ve memnuniyeti, hizmet sunulan alanların uygunluğu, hijyeni, tıbbi teknoloji ve bina güvenliği yapılandırılmıştır. Tabiki bu konseptin sürdürülebilirliği iç ve dış kalite denetimleri ile izlenmekte ve her an denetime açık tutulmaktadır. Yaşam için sağlık, sağlık için güven ilkesini benimseyen ve on üç yıldır bu ilkesinden ödün vermeden yeniliklere açık gelişim ve dönüşümleri tavizsiz uygulayan şifa kapınız Özel LOKMAN HEKİM HASTANELERİ Hak için insana hizmet ettiğinin bilincindedir. Şifa kapılarımız yedi gün yirmi dört saat sizlerin ziyaretinize, hizmetinize, denetiminize, eleştirinize ve katkınıza açıktır. Şeffaflık en temel iyilik süzgecidir. Hayata güzel bakan; güzel görür, güzel gören; güzel düşünür, güzel düşünen; hayatından lezzet alır. Sağlıcakla kalınız…
Hiç endişelenmeyiniz! Bu güzel ve son derece masraflı hizmetlerden yararlanmanız için hastanelerimiz sağlık hizmeti sunumunun manevi hazzını önceleyerek fiyat politikasını oluşturmuştur. SGK ile sözleşme imzalamış olan hastanemiz muayene hizmetinden hiç bir fark ücret almaz. Bazı tetkiklerden ise kısmi fark ücretler maliyetleri gereği alınmakta ancak her zaman hastalarımızın sağlık hizmetini alma hakları ön planda tutularak fiyat politikaları oluşturulmaktadır. Mayıs 2010
9
antibiyotik
TIBBİ ONKOLOJİ
Kanser ve Kemoterapi K
anser; değişime uğramış hücrelerin kontrolsüz şekilde hücre çoğalması sonucu ortaya çıkan, sıklığı yaşla birlikte artan bir hastalık grubudur. Kalp damar hastalıklarından sonra ikinci en sık ölüm nedenidir. Ülkemizde en sık görülen kanserler; erkeklerde akciğer, prostat, kalın bağırsak, rektum, mide ve pankreas; kadınlarda, meme, akciğer, kalın bağırsak, rektum, rahim ağzı (serviks), yumurtalık (over), mide ve pankreas kanserleridir.
Kanserin nedenleri Normal hücrelerin kansere dönüşmesinde rol oynayan faktörlerin başlıcaları kimyasal maddeler, ultraviyole ışınları ve iyonizan radyasyon ve Hepatit B virüsü, insan papilloma virüsü (HPV) gibi virüslerdir. Sigara içerdiği kimyasal maddelerle kanser gelişiminde günümüzde en önemli önlenebilir etkendir ve başta akciğer kanseri, ağız boşluğu, hava yolları (larinks), böbrek, idrar kesesi, rahim ağızı ve pankreas kanseri olmak üzere en az 20 kanser türünün gelişiminden sorumlu tutulmaktadır. Alkolle birlikte kullanıldığında sigaranın kanser yapıcı etkisi daha da artmaktadır.
Kanser belirtileri Kanser, ne kadar erken teşhis edilirse, tedavisi de o kadar başarılı olmaktadır. Aşağıdaki belirtiler kanser nedeniyle de ortaya çıkabilecek sık görülen belirtilerdir ve bu belirtilerin varlığında hemen doktora başvurulmalıdır.
Genel belirtiler: • Açıklanamayan zayıflama • Ateş • Halsizlik • Ağrı • Cilt değişiklikleri • Koyu renkli cilt bölgeleri • Ciltte ve gözlerde sararma (sarılık) • Deride kızarıklık • Kaşıntı • Aşırı kıllanma
Belirli kanserlerle ilişkili olabilecek belirtiler: • Dışkılama alışkanlıklarında değişiklikler, dışkı yaparken ağrı, kanama • İdrar yaparken zorlanma, ağrı, kanama • İyileşmeyen yaralar
• Normal olmayan kanamalar (balgamda kan, burun kanaması, vajinal kanama vb) • Memede veya vücudun başka yerlerinde şişlikler, bezeler, sertlikler Mayıs 2010
• Yutma güçlüğü, uzun süreli mide şikayetleri • Sürekli öksürük, ses kısıklığı Yukarıda sayılan belirtilerin çoğu kanser dışı hastalıklarda daha sık görülür, ancak; kansere ait ilk belirtiler olabilecekleri için gözardı edilmemelidir.
Kanserden korunmanın yolları: • Sigara ve diğer tütün ürünleri kullanmayın, kullanıyorsanız bırakın • Günde en az 5 kez taze meyve ve sebze yiyin • Yağ tüketimini azaltın, kırmızı eti haftada birden fazla tüketmeyin • Alkol kullanımını sınırlandırın • Şişman olmaktan kaçının
• Ağız içinde beyaz renk değişiklikleri veya noktalanmalar
10
antibiyotik
Doç. Dr. Orhan ŞENCAN
• Haftada en az 3 kez 30 dakika tempolu yürüyüş ya da benzeri egzersiz yapın • Bölgenizdeki Kanser Erken Tanı ve Eğitim Merkezi’ne (KETEM) başvurun ve önerilen tarama programlarına uyun • Güneş ışığının dik olarak geldiği öğlen saatlerinde (saat 10-16 arası) güneş ışınından kaçının • Çalıştığınız yerdeki “İş Sağlığı Kuralları”nı öğrenin ve uyun • Anormal kanama, iyileşmeyen yara, yeni ortaya çıkan ya da büyüyen ben veya kitle fark ettiğinizde doktora başvurun
Kanser Tedavisi Kanser tedavisi çok sayıda uzmanlık dalının işbirliğini gerektirir. Değişik uzmanlık alanları (Genel Cerrahi, Kadın Hastalıkları, Üroloji, Gastroenteroloji, Göğüs Hastalıkları v.b) tanı ve tedavi ile ilgili girişimler yapar. Laboratuvar uzmanlık alanları (Patoloji, Radyoloji, Biyokimya, Nükleer Tıp) genelde tanı, bazen tedavi ile ilgili işlemler yapar. Radyasyon Onkolojisi radyoterapi (iyonizan radyasyon) ile kanseri tedavi eder. Kanserin ilaçla tedavisini planlayan ve uygulayan uzmanlık dalı ise esas olarak Tıbbi OnkolojiMayıs 2010
11
antibiyotik
TIBBİ ONKOLOJİ
Kanser ve Kemoterapi K
anser; değişime uğramış hücrelerin kontrolsüz şekilde hücre çoğalması sonucu ortaya çıkan, sıklığı yaşla birlikte artan bir hastalık grubudur. Kalp damar hastalıklarından sonra ikinci en sık ölüm nedenidir. Ülkemizde en sık görülen kanserler; erkeklerde akciğer, prostat, kalın bağırsak, rektum, mide ve pankreas; kadınlarda, meme, akciğer, kalın bağırsak, rektum, rahim ağzı (serviks), yumurtalık (over), mide ve pankreas kanserleridir.
Kanserin nedenleri Normal hücrelerin kansere dönüşmesinde rol oynayan faktörlerin başlıcaları kimyasal maddeler, ultraviyole ışınları ve iyonizan radyasyon ve Hepatit B virüsü, insan papilloma virüsü (HPV) gibi virüslerdir. Sigara içerdiği kimyasal maddelerle kanser gelişiminde günümüzde en önemli önlenebilir etkendir ve başta akciğer kanseri, ağız boşluğu, hava yolları (larinks), böbrek, idrar kesesi, rahim ağızı ve pankreas kanseri olmak üzere en az 20 kanser türünün gelişiminden sorumlu tutulmaktadır. Alkolle birlikte kullanıldığında sigaranın kanser yapıcı etkisi daha da artmaktadır.
Kanser belirtileri Kanser, ne kadar erken teşhis edilirse, tedavisi de o kadar başarılı olmaktadır. Aşağıdaki belirtiler kanser nedeniyle de ortaya çıkabilecek sık görülen belirtilerdir ve bu belirtilerin varlığında hemen doktora başvurulmalıdır.
Genel belirtiler: • Açıklanamayan zayıflama • Ateş • Halsizlik • Ağrı • Cilt değişiklikleri • Koyu renkli cilt bölgeleri • Ciltte ve gözlerde sararma (sarılık) • Deride kızarıklık • Kaşıntı • Aşırı kıllanma
Belirli kanserlerle ilişkili olabilecek belirtiler: • Dışkılama alışkanlıklarında değişiklikler, dışkı yaparken ağrı, kanama • İdrar yaparken zorlanma, ağrı, kanama • İyileşmeyen yaralar
• Normal olmayan kanamalar (balgamda kan, burun kanaması, vajinal kanama vb) • Memede veya vücudun başka yerlerinde şişlikler, bezeler, sertlikler Mayıs 2010
• Yutma güçlüğü, uzun süreli mide şikayetleri • Sürekli öksürük, ses kısıklığı Yukarıda sayılan belirtilerin çoğu kanser dışı hastalıklarda daha sık görülür, ancak; kansere ait ilk belirtiler olabilecekleri için gözardı edilmemelidir.
Kanserden korunmanın yolları: • Sigara ve diğer tütün ürünleri kullanmayın, kullanıyorsanız bırakın • Günde en az 5 kez taze meyve ve sebze yiyin • Yağ tüketimini azaltın, kırmızı eti haftada birden fazla tüketmeyin • Alkol kullanımını sınırlandırın • Şişman olmaktan kaçının
• Ağız içinde beyaz renk değişiklikleri veya noktalanmalar
10
antibiyotik
Doç. Dr. Orhan ŞENCAN
• Haftada en az 3 kez 30 dakika tempolu yürüyüş ya da benzeri egzersiz yapın • Bölgenizdeki Kanser Erken Tanı ve Eğitim Merkezi’ne (KETEM) başvurun ve önerilen tarama programlarına uyun • Güneş ışığının dik olarak geldiği öğlen saatlerinde (saat 10-16 arası) güneş ışınından kaçının • Çalıştığınız yerdeki “İş Sağlığı Kuralları”nı öğrenin ve uyun • Anormal kanama, iyileşmeyen yara, yeni ortaya çıkan ya da büyüyen ben veya kitle fark ettiğinizde doktora başvurun
Kanser Tedavisi Kanser tedavisi çok sayıda uzmanlık dalının işbirliğini gerektirir. Değişik uzmanlık alanları (Genel Cerrahi, Kadın Hastalıkları, Üroloji, Gastroenteroloji, Göğüs Hastalıkları v.b) tanı ve tedavi ile ilgili girişimler yapar. Laboratuvar uzmanlık alanları (Patoloji, Radyoloji, Biyokimya, Nükleer Tıp) genelde tanı, bazen tedavi ile ilgili işlemler yapar. Radyasyon Onkolojisi radyoterapi (iyonizan radyasyon) ile kanseri tedavi eder. Kanserin ilaçla tedavisini planlayan ve uygulayan uzmanlık dalı ise esas olarak Tıbbi OnkolojiMayıs 2010
11
antibiyotik
TIBBİ ONKOLOJİ dir. Tıbbi onkoloji uzmanları ayrıca kanser tanısı ve tedavisinin diğer uzmanlık dallarıyla işbirliği içinde planlaması, tedavi ile iyileşmiş hastaların sonraki izlemini de yaparlar. Kanserin ilaçla tedavisi kemoterapi olarak adlandırılmaktadır. Kemoterapi; “ilaçla tedavi” anlamına gelmektedir, ancak daha çok ilaçla kanser tedavisi için kullanılmaktadır. Kemoterapi kanserin türüne ve evresine göre değişik amaçlarla kullanılabilmektedir. Kemoterapi, bazı kanselerde tek başına veya diğer tedavi yöntemleri (cerrahi, radyoterapi) ile işbirliği içinde hastalığı tamamen ortadan kaldırabilir. Bazı hastalarda cerrahi ya da radyoterapi ile zaten ortadan kaldırılmış olan hastalığın tekrarlamasını önlemek için kemoterapi verilir. Bazı ilerlemiş kanser olgularında kemoterapi kanseri küçülterek ya da ilerlemesini durdurarak kontrol altına alabilir. İlaçlar, bazı kanser türlerinde vücudun bağışıklık sistemini güçlendirerek kansere karşı vücut direncini artırmak amacı ile de kullanılmaktadır (immünoterapi). Kemoterapi hastalığın sebep olduğu ağrı gibi belirtileri ortadan kaldırmak veya azaltmak için de kullanılabilir. Kemoterapi ilaçları çoğunlukla damar yoluyla (intravenöz) verilirken, son zamanlarda ağızdan alınmaya uygun çok sayıda ilaç geliştirilmiştir ve geliştirilmeye devam etmektedir. Ayrıca kas içine, cilt altına veya vücut boşluklarına enjeksyon yoluyla verilebilirler ya da cilde (krem gibi sürülerek veya yapıştırılarak) uygulanabilirler. Birçok durumda farklı etki mekanizmasına sahip kemoterapi ilaçlarının bir arada kullanılması tedavi başarısını artırdığı için kombinasyon tedavisi uygulanmaktadır. Bazı kemoterapi uygulamaları kısa sürede biterken, bazıları günlerce sürebilir ve hastanede yatmayı gerektirebilir.
Kemoterapinin yan etkileri Kemoterapiye bağlı yan etkiler kullanılan ilaçla-
12
Mayıs 2010
TIBBİ ONKOLOJİ
ra ve hastadan hastaya değişiklik gösterir. Aynı tedaviyi alan hastalarda farklı yan etkiler görülebilir. Kemoterapi yan etkileri erken ve geç yan etkiler olmak üzere sınıflandırılabilir. Erken yan etkiler; kemoterapi uygulaması sırasında ya da uygulandıktan sonra günler içinde ortaya çıkan etkilerdir. Genellikle tedavi kesildikten veya bittikten sonra kısa sürede düzelir. Bazılarının düzelmesi haftalar alabilir. Geç yan etkiler ise tedavi alırken tedavinin ilerleyen dönemlerinde görülebileceği gibi, tedavi bittikten yıllar sonra da ortaya çıkabilen yan etkilerdir. Tedavi sırasında ortaya çıkabilecek yan etkiler ve önlenmesi için yapılabilecekler konusunda hastalar tedavi öncesinde genel olarak bilgilendirilmektedir. Bir çok yan etkide baş edebilecek yöntemler bulunduğu için, beklenmeyen veya rahatsız edici bir etki ortaya çıktığında tedaviyi üstlenen hekimle ve sağlık personeli ile paylaşılması bu etkilerin en aza indirilmesine ve tedavinin aksamamasına yardımcı olacak, tedavi başarısını artıracaktır. Hastanemizde kanser tanısı ve tedavisinin izlenmesinde bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MR), PET-BT gibi gelişmiş görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır.
antibiyotik
TIBBİ ONKOLOJİ dir. Tıbbi onkoloji uzmanları ayrıca kanser tanısı ve tedavisinin diğer uzmanlık dallarıyla işbirliği içinde planlaması, tedavi ile iyileşmiş hastaların sonraki izlemini de yaparlar. Kanserin ilaçla tedavisi kemoterapi olarak adlandırılmaktadır. Kemoterapi; “ilaçla tedavi” anlamına gelmektedir, ancak daha çok ilaçla kanser tedavisi için kullanılmaktadır. Kemoterapi kanserin türüne ve evresine göre değişik amaçlarla kullanılabilmektedir. Kemoterapi, bazı kanselerde tek başına veya diğer tedavi yöntemleri (cerrahi, radyoterapi) ile işbirliği içinde hastalığı tamamen ortadan kaldırabilir. Bazı hastalarda cerrahi ya da radyoterapi ile zaten ortadan kaldırılmış olan hastalığın tekrarlamasını önlemek için kemoterapi verilir. Bazı ilerlemiş kanser olgularında kemoterapi kanseri küçülterek ya da ilerlemesini durdurarak kontrol altına alabilir. İlaçlar, bazı kanser türlerinde vücudun bağışıklık sistemini güçlendirerek kansere karşı vücut direncini artırmak amacı ile de kullanılmaktadır (immünoterapi). Kemoterapi hastalığın sebep olduğu ağrı gibi belirtileri ortadan kaldırmak veya azaltmak için de kullanılabilir. Kemoterapi ilaçları çoğunlukla damar yoluyla (intravenöz) verilirken, son zamanlarda ağızdan alınmaya uygun çok sayıda ilaç geliştirilmiştir ve geliştirilmeye devam etmektedir. Ayrıca kas içine, cilt altına veya vücut boşluklarına enjeksyon yoluyla verilebilirler ya da cilde (krem gibi sürülerek veya yapıştırılarak) uygulanabilirler. Birçok durumda farklı etki mekanizmasına sahip kemoterapi ilaçlarının bir arada kullanılması tedavi başarısını artırdığı için kombinasyon tedavisi uygulanmaktadır. Bazı kemoterapi uygulamaları kısa sürede biterken, bazıları günlerce sürebilir ve hastanede yatmayı gerektirebilir.
Kemoterapinin yan etkileri Kemoterapiye bağlı yan etkiler kullanılan ilaçla-
12
Mayıs 2010
TIBBİ ONKOLOJİ
ra ve hastadan hastaya değişiklik gösterir. Aynı tedaviyi alan hastalarda farklı yan etkiler görülebilir. Kemoterapi yan etkileri erken ve geç yan etkiler olmak üzere sınıflandırılabilir. Erken yan etkiler; kemoterapi uygulaması sırasında ya da uygulandıktan sonra günler içinde ortaya çıkan etkilerdir. Genellikle tedavi kesildikten veya bittikten sonra kısa sürede düzelir. Bazılarının düzelmesi haftalar alabilir. Geç yan etkiler ise tedavi alırken tedavinin ilerleyen dönemlerinde görülebileceği gibi, tedavi bittikten yıllar sonra da ortaya çıkabilen yan etkilerdir. Tedavi sırasında ortaya çıkabilecek yan etkiler ve önlenmesi için yapılabilecekler konusunda hastalar tedavi öncesinde genel olarak bilgilendirilmektedir. Bir çok yan etkide baş edebilecek yöntemler bulunduğu için, beklenmeyen veya rahatsız edici bir etki ortaya çıktığında tedaviyi üstlenen hekimle ve sağlık personeli ile paylaşılması bu etkilerin en aza indirilmesine ve tedavinin aksamamasına yardımcı olacak, tedavi başarısını artıracaktır. Hastanemizde kanser tanısı ve tedavisinin izlenmesinde bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MR), PET-BT gibi gelişmiş görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır.
antibiyotik
KARDİYOLOJİ
Göğüs ağrısı
kalp krizinin habercisi olabilir! Göğüs Ağrısı
T
üm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölümlerin ilk nedeni kalp hastalıklarından kaynaklanır. Kalp hastalıklarının büyük bir kısmı daha önce ciddi bir belirti vermeksizin aniden ortaya çıkar. En tipik belirtisi göğüs ağrısıdır. Bu nedenle göğüs ağrısı ile ilgili şikayetlerin kaynağı iyice araştırılmalıdır. Angina kalbin, yeterli oksijen alamadığını gösteren bir belirtidir. Bu durum, kalbi besleyen koroner damarların daralması ve/veya tıkanmasından ya da kalbin aşırı çalışmasından kaynaklanır. Dolayısıyla kalbin normalden daha fazla oksijene ihtiyacı vardır. Angina pektoris kalp kasının oksijen ihtiyacı ile kalbi besleyen damarlardaki kan akımı arasında uyumsuzluk sonucu ortaya çıkan ağrıdır. Angina pektoris terimi, tıbbi olarak “göğüste sıkışma, boğulma hissi” demektir. Genellikle göğsün orta kısmında başlayan baskı, sıkışma, yanma tarzında bir ağrıdır ve vücudun üst kısımlarına doğru yayılabilir. Kişi ağrıyı, “sanki göğsümün üstüne birisi oturmuş” veya “göğsümü sanki mengene sıkıyor” diye tanımlar. Bazı kişiler angina ağrısını, sadece çene, omuz veya kol gibi kalpten uzak bölgelerde hisseder. Angina ağrısı bazen, hazımsızlık hissiyle karışır. Çünkü ikisinde de yanma tarzında bir ağrı vardır. Yemek borusu hastalıklarındaki ağrı da angina ile karışabilir. Angina, aynı zamanda kalp krizi gibi yorumlanabilir. Kalp krizinde hissedilen ağrı ve angina ağrısı birbirine çok benzer. Fakat angina ağrısı 5 dakikadan fazla sürmez. Göğsünüz mü ağrıyor? Ağrı ile birlikte yanma, sıkışma, ağırlık hissi de mi var? Ağrı kola, boyuna, mide ve sırta yayılıyor mu? Yoksa siz bir kalp hastası mısınız? Göğüs ağrısı herhangi bir yaşta, herhangi bir yerde ve herhangi bir işi yaparken görülebilir.
14
Mayıs 2010
antibiyotik
Uz. Dr. Ayhan COŞGUN
Gelip geçici olabileceği gibi, bazen sık sık da görülebilir. Öyle ki sıradan bir ağrı gibi alışkanlık yaptığı zannedilebilir. Ancak göğüs ağrısı kendi başına değerlendirilmesi gereken önemli bir ipucudur. “Bende gizli kalp var mı?” ya da “Göğsümdeki ağrı kalp ile ilişkili mi?” gibi sorularınız için mutlaka bir uzmana başvurmalısınız.
Kalp Krizi
“Geliyorum” Der Mi? Psikolojik sebeplerden akciğer, göğüs duvarı, kemik ve kas hastalıkları, yemek borusu ve göğüs kafesi büyük damarlarına kadar birçok sebepten göğüs ağrısı oluşabilmektedir. Ancak tüm bunların dışında kalbe ait sebepler ayrı bir önem arz etmektedir. Kalp kası, kanlanma eksikliğinin en önemli belirtisi göğüs ağrısıdır. Göğüs ağrısının bu açıdan değerlendirilmesi önemlidir. Göğüs ağrıları kalbin kanlanma eksikliği sonucu oluşabildiğine göre, bu durum kalp kasını besleyen koroner damarların daralmasının, dolayısıyla olası bir kalp krizinin habercisi olabilir. Hangi tip göğüs ağrısı daha uyarıcı olmalı? Herşeyden önce sigara içen, hipertansiyon ve şeker hastalığı olan, ailesinde özellikle genç yaşta kalp krizi hikayesi bulunan şahıslarda göğüs ağrısını dikkatle değerlendirmek gerekir. Kalbe ait göğüs ağrısı genellikle yürümekle (özellikle yokuş yukarı ve yemekten sonra) ortaya çıkar. Göğüste ağrı, baskı veya sıkışma hissi olarak tanımlanır. Çoğunlukla göğsün üst kısmında hissedilmesine rağmen bazen orta, alt kısmında ve sıklıkla sol tarafta hissedilir. Göğsün sol tarafından sol kola doğru yayılımı olabilir. Angina pektoris dediğimiz bu tip göğüs ağrısı kararlı ve sabit olup, eforla ortaya çıkmışsa 5-10 dakika dinlenmekle geçer.
Uzun süren (saatlerce) göğüs ağrıları kalp krizinin belirtisi olabileceğinden uyanık olmak gerekir. Bu durumda bir kardioloji uzmanına müracaat edilmelidir.
BELİRTİ ve BULGULAR
• Yanma, sıkışma, batma tarzında keskin göğüs ağrısı (Genellikle göğsün orta kısmında hissedilir fakat; çene, omuz, sırt veya sol kol gibi bölgelerde de görülebilir. Ağrının yeri ve tarzı kişiden kişiye değişebilir) • Yürüme, yokuş-merdiven çıkma gibi eforla gelen ve durup dinlenmekle birkaç dakika içinde geçen göğüs ağrısı • Efor dışında soğuk hava, ağır yemekler, sigara, ani öfke, heyecan gibi sebepler de ağrıyı başlatabilir. • Ağrı sırasında tansiyon yükselebilir. • Halsizlik, terleme, nefes darlığı, çarpıntı, bulantı anginaya eşlik edebilir.
Efor Göğüs Ağrısı Efor ile gelen ağrı kalp ağrılarının en sık görülen şeklidir. Ağrı, kalp kasının kan ihtiyacını arttıran herhangi bir sebeple ortaya çıkabilir. Ağır bir yemekten sonra, heyecan, gerilim, öfkelenme, soğuk-sıcak havada rüzgara karşı yürürken veya ağır bir yük taşımakla kolayca oluşabilir. Herhangi bir iş yapmakla gelen ağrı dinlenmekle geçmiyorsa işte o zaman korkulan kalp krizi yaklaşmış olabilir. Göğüs ağrısı, kalbi besleyen damarlarda ciddi daralma varsa, çok ufak eforlarda, heyecanlanma ve streste, bazen rüya görme ile uykudan uyandırma şeklinde olabilir.
İstirahatte Göğüs Ağrısı Göğüs ağrısı istirahatte geliyorsa, alışılmışın dışında uzuyorsa, dil altı ilacı almakla geçmiyorsa, daha düşük seviyeli eforlarla geliyorsa, koroner damarda daralan bölgede ülserleşme ve pıhtı oturma işi başlamışsa tedaviye hemen başlanmalıdır. Çünkü bu durum kalp krizinin yaklaştığını haber verir. Mayıs 2010
15
antibiyotik
KARDİYOLOJİ
Göğüs ağrısı
kalp krizinin habercisi olabilir! Göğüs Ağrısı
T
üm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölümlerin ilk nedeni kalp hastalıklarından kaynaklanır. Kalp hastalıklarının büyük bir kısmı daha önce ciddi bir belirti vermeksizin aniden ortaya çıkar. En tipik belirtisi göğüs ağrısıdır. Bu nedenle göğüs ağrısı ile ilgili şikayetlerin kaynağı iyice araştırılmalıdır. Angina kalbin, yeterli oksijen alamadığını gösteren bir belirtidir. Bu durum, kalbi besleyen koroner damarların daralması ve/veya tıkanmasından ya da kalbin aşırı çalışmasından kaynaklanır. Dolayısıyla kalbin normalden daha fazla oksijene ihtiyacı vardır. Angina pektoris kalp kasının oksijen ihtiyacı ile kalbi besleyen damarlardaki kan akımı arasında uyumsuzluk sonucu ortaya çıkan ağrıdır. Angina pektoris terimi, tıbbi olarak “göğüste sıkışma, boğulma hissi” demektir. Genellikle göğsün orta kısmında başlayan baskı, sıkışma, yanma tarzında bir ağrıdır ve vücudun üst kısımlarına doğru yayılabilir. Kişi ağrıyı, “sanki göğsümün üstüne birisi oturmuş” veya “göğsümü sanki mengene sıkıyor” diye tanımlar. Bazı kişiler angina ağrısını, sadece çene, omuz veya kol gibi kalpten uzak bölgelerde hisseder. Angina ağrısı bazen, hazımsızlık hissiyle karışır. Çünkü ikisinde de yanma tarzında bir ağrı vardır. Yemek borusu hastalıklarındaki ağrı da angina ile karışabilir. Angina, aynı zamanda kalp krizi gibi yorumlanabilir. Kalp krizinde hissedilen ağrı ve angina ağrısı birbirine çok benzer. Fakat angina ağrısı 5 dakikadan fazla sürmez. Göğsünüz mü ağrıyor? Ağrı ile birlikte yanma, sıkışma, ağırlık hissi de mi var? Ağrı kola, boyuna, mide ve sırta yayılıyor mu? Yoksa siz bir kalp hastası mısınız? Göğüs ağrısı herhangi bir yaşta, herhangi bir yerde ve herhangi bir işi yaparken görülebilir.
14
Mayıs 2010
antibiyotik
Uz. Dr. Ayhan COŞGUN
Gelip geçici olabileceği gibi, bazen sık sık da görülebilir. Öyle ki sıradan bir ağrı gibi alışkanlık yaptığı zannedilebilir. Ancak göğüs ağrısı kendi başına değerlendirilmesi gereken önemli bir ipucudur. “Bende gizli kalp var mı?” ya da “Göğsümdeki ağrı kalp ile ilişkili mi?” gibi sorularınız için mutlaka bir uzmana başvurmalısınız.
Kalp Krizi
“Geliyorum” Der Mi? Psikolojik sebeplerden akciğer, göğüs duvarı, kemik ve kas hastalıkları, yemek borusu ve göğüs kafesi büyük damarlarına kadar birçok sebepten göğüs ağrısı oluşabilmektedir. Ancak tüm bunların dışında kalbe ait sebepler ayrı bir önem arz etmektedir. Kalp kası, kanlanma eksikliğinin en önemli belirtisi göğüs ağrısıdır. Göğüs ağrısının bu açıdan değerlendirilmesi önemlidir. Göğüs ağrıları kalbin kanlanma eksikliği sonucu oluşabildiğine göre, bu durum kalp kasını besleyen koroner damarların daralmasının, dolayısıyla olası bir kalp krizinin habercisi olabilir. Hangi tip göğüs ağrısı daha uyarıcı olmalı? Herşeyden önce sigara içen, hipertansiyon ve şeker hastalığı olan, ailesinde özellikle genç yaşta kalp krizi hikayesi bulunan şahıslarda göğüs ağrısını dikkatle değerlendirmek gerekir. Kalbe ait göğüs ağrısı genellikle yürümekle (özellikle yokuş yukarı ve yemekten sonra) ortaya çıkar. Göğüste ağrı, baskı veya sıkışma hissi olarak tanımlanır. Çoğunlukla göğsün üst kısmında hissedilmesine rağmen bazen orta, alt kısmında ve sıklıkla sol tarafta hissedilir. Göğsün sol tarafından sol kola doğru yayılımı olabilir. Angina pektoris dediğimiz bu tip göğüs ağrısı kararlı ve sabit olup, eforla ortaya çıkmışsa 5-10 dakika dinlenmekle geçer.
Uzun süren (saatlerce) göğüs ağrıları kalp krizinin belirtisi olabileceğinden uyanık olmak gerekir. Bu durumda bir kardioloji uzmanına müracaat edilmelidir.
BELİRTİ ve BULGULAR
• Yanma, sıkışma, batma tarzında keskin göğüs ağrısı (Genellikle göğsün orta kısmında hissedilir fakat; çene, omuz, sırt veya sol kol gibi bölgelerde de görülebilir. Ağrının yeri ve tarzı kişiden kişiye değişebilir) • Yürüme, yokuş-merdiven çıkma gibi eforla gelen ve durup dinlenmekle birkaç dakika içinde geçen göğüs ağrısı • Efor dışında soğuk hava, ağır yemekler, sigara, ani öfke, heyecan gibi sebepler de ağrıyı başlatabilir. • Ağrı sırasında tansiyon yükselebilir. • Halsizlik, terleme, nefes darlığı, çarpıntı, bulantı anginaya eşlik edebilir.
Efor Göğüs Ağrısı Efor ile gelen ağrı kalp ağrılarının en sık görülen şeklidir. Ağrı, kalp kasının kan ihtiyacını arttıran herhangi bir sebeple ortaya çıkabilir. Ağır bir yemekten sonra, heyecan, gerilim, öfkelenme, soğuk-sıcak havada rüzgara karşı yürürken veya ağır bir yük taşımakla kolayca oluşabilir. Herhangi bir iş yapmakla gelen ağrı dinlenmekle geçmiyorsa işte o zaman korkulan kalp krizi yaklaşmış olabilir. Göğüs ağrısı, kalbi besleyen damarlarda ciddi daralma varsa, çok ufak eforlarda, heyecanlanma ve streste, bazen rüya görme ile uykudan uyandırma şeklinde olabilir.
İstirahatte Göğüs Ağrısı Göğüs ağrısı istirahatte geliyorsa, alışılmışın dışında uzuyorsa, dil altı ilacı almakla geçmiyorsa, daha düşük seviyeli eforlarla geliyorsa, koroner damarda daralan bölgede ülserleşme ve pıhtı oturma işi başlamışsa tedaviye hemen başlanmalıdır. Çünkü bu durum kalp krizinin yaklaştığını haber verir. Mayıs 2010
15
antibiyotik
KARDİYOLOJİ NEDENLERİ Temel neden koroner kalp hastalığıdır. Kalbi besleyen koroner damarlarda yağ birikimi (ateroskleroz) sonucu tıkanma meydana gelir ve kalp yeterince oksijen alamaz. Diğer nedenler: • Aort kapağı hastalıkları - aort yetmezliği • Kalp ritim bozuklukları • Yüksek kan basıncı (hipertansiyon) • Yüksek kolesterol veya yağ bozuklukları • Metabolizma artışına sebep olan hastalıklar (örn; tiroid bezinin aşırı çalışması, ağır anemi) • Sigara içmek, şişmanlık
TEŞHİS YÖNTEMLERİ ve LABORATUAR BULGULARI Tam bir fizik muayene, çeşitli test ve incelemeler yapılır
• EKG: Hastaların dörtte birinde istirahat esnasında çekilen kalp elektrosu normaldir.
• Egzersiz “stres” testi (eforlu elektro): Bir kardiyoloji uzmanına danışılarak, hekim tarafından veya hekim gözetiminde yapılmalıdır.
• Koroner anjiyo: Koroner damarlardaki tıkanıklığın yerini ve şiddetini belirlemek amacıyla yapılır.
• Kan yağları ölçümü: Doktor gerek gördüğünde radyoizotop taramalar (talyum 201) ve kalp ekokardiyografisi yapılabilir.
TEDAVİ İlaç tedavisi uygulanır. Ancak beslenme şeklindeki ve hayat tarzındaki radikal değişiklikler de tedavi programının önemli parçalarıdır. Eğer angina şikayetiniz varsa; doktorunuz mutlaka doğru beslenmenizi, düzenli egzersiz yapmanızı, kilonuzu kontrol altına almanızı ve sigara içmemenizi önerecektir. Angina tedavisinde kullanılan ilaçlar 3 ana grupta toplanabilir.
16
Mayıs 2010
antibiyotik
1. Nitratlar: Koroner damarları genişletir ve kalp kasına daha fazla kan gitmesini sağlarlar. Dil altında eritilmek veya çiğnenmek suretiyle kullanılırlar.
2. Beta - blokerler: Kalp atımını ve kan basıncını düşürerek kalbin oksijen tüketimini azaltırlar.
3. Kalsiyum kanal blokerleri: Koroner damar spazmını azaltırlar. Bazıları aynı zamanda kalp atım hızını da yavaşlatır. Yukarıdaki ilaçlar haricinde, kanın pıhtılaşmasını azaltan ilaçlar (heparin) kullanılabilir. Aynı zamanda; doktorların büyük bir çoğunluğu, angina şikayeti olan hastaların önlem amacıyla günde bir tablet aspirin almasını önermektedir. Bu ilaçlardan hiçbiri doktor kontrolü ve tavsiyesi dışında kullanılmamalıdır. İlaç tedavisine cevap vermeyen veya ilaçların yetersiz kaldığı vakalarda; koroner damar anjioplastisi veya koroner by-pass ameliyatları düşünülür.
• Fazla kilolarınızı vermelisiniz ve kilonuzu kontrol altında tutmalısınız. • Stresten kaçınmalısınız.
DOKTORA BAŞVURULMASI GEREKEN DURUMLAR • Angina nöbeti 5 dakikadan daha uzun sürmüşse ve ilaç almanıza rağmen geçmemişse kalp krizi geçiriyor olabilirsiniz, • Bunun, ilk angina nöbeti olduğunu düşünüyorsanız bu durumdan emin olmalısınız, • Nöbetler şiddetlenmişse, daha sık oluyorsa, daha uzun sürüyorsa, beklemediğiniz anda başlıyorsa, • Beta- bloker alıyor ve bir takım yan etkiler gözlüyorsanız, • Nitrat kullanıyor ve baygınlık, halsizlik, ser-
semlik, huzursuzluk hissediyor, kusuyor veya şiddetli şekilde terliyorsanız, • Kalsiyum kanal blokeri kullanıyor ve mide krampı, düşük nabız, kalp ritim bozukluğu, baş ağrısı, kabızlık, şişkinlik, baygınlık ve nefes darlığı gibi yan etkilerden şikayet ediyorsanız bir doktora başvurmalısınız. özünü ettiğimiz belirtiler ihmal edilmemelidir. S Artık, modern cihazlar kullanılarak göğüs ağrılarının kalp ilişkisi çok kolay çözümlenebilmektedir. Risk faktörleri fazlaysa ve göğüste ağrı oluyorsa zaman kaybedilmemelidir. Aklı kurcalayıp duran “Bende gizli kalp var mı?” ya da “Göğsümdeki ağrı kalp ile ilişkili mi?” sorularına kalp elektrosu, eforlu kalp elektrosu, kalp ekosu ve diğer daha ileri tetkikler sayesinde cevap bulabilmek mümkündür.
NELER YAPMALISINIZ? • Geceleri angina nöbeti geçiriyorsanız, yatağınızın baş kısmını biraz yükseltmelisiniz. Böylece kalbinize binen yük azalacaktır. • Yatar durumdayken nöbet geldiğini hissederseniz, ayaklarınız yere değecek şekilde oturmalısınız. Eğer ağrı devam ederse doktorunuzun uygun gördüğü ilaçları almalısınız. • Doktorunuz uygun görüyorsa, her gün bir aspirin içmelisiniz. • Ağır yemekleri yavaş yavaş ve sindirerek yemelisiniz. • Sigarayı bırakmalısınız. • Angina şikayetiniz varsa, doğum kontrol hapları kullanmamalısınız. • Az yağlı ve kolesterolü düşük gıdalar almalısınız. • Her gün düzenli egzersiz yapmalısınız. Mayıs 2010
17
antibiyotik
KARDİYOLOJİ NEDENLERİ Temel neden koroner kalp hastalığıdır. Kalbi besleyen koroner damarlarda yağ birikimi (ateroskleroz) sonucu tıkanma meydana gelir ve kalp yeterince oksijen alamaz. Diğer nedenler: • Aort kapağı hastalıkları - aort yetmezliği • Kalp ritim bozuklukları • Yüksek kan basıncı (hipertansiyon) • Yüksek kolesterol veya yağ bozuklukları • Metabolizma artışına sebep olan hastalıklar (örn; tiroid bezinin aşırı çalışması, ağır anemi) • Sigara içmek, şişmanlık
TEŞHİS YÖNTEMLERİ ve LABORATUAR BULGULARI Tam bir fizik muayene, çeşitli test ve incelemeler yapılır
• EKG: Hastaların dörtte birinde istirahat esnasında çekilen kalp elektrosu normaldir.
• Egzersiz “stres” testi (eforlu elektro): Bir kardiyoloji uzmanına danışılarak, hekim tarafından veya hekim gözetiminde yapılmalıdır.
• Koroner anjiyo: Koroner damarlardaki tıkanıklığın yerini ve şiddetini belirlemek amacıyla yapılır.
• Kan yağları ölçümü: Doktor gerek gördüğünde radyoizotop taramalar (talyum 201) ve kalp ekokardiyografisi yapılabilir.
TEDAVİ İlaç tedavisi uygulanır. Ancak beslenme şeklindeki ve hayat tarzındaki radikal değişiklikler de tedavi programının önemli parçalarıdır. Eğer angina şikayetiniz varsa; doktorunuz mutlaka doğru beslenmenizi, düzenli egzersiz yapmanızı, kilonuzu kontrol altına almanızı ve sigara içmemenizi önerecektir. Angina tedavisinde kullanılan ilaçlar 3 ana grupta toplanabilir.
16
Mayıs 2010
antibiyotik
1. Nitratlar: Koroner damarları genişletir ve kalp kasına daha fazla kan gitmesini sağlarlar. Dil altında eritilmek veya çiğnenmek suretiyle kullanılırlar.
2. Beta - blokerler: Kalp atımını ve kan basıncını düşürerek kalbin oksijen tüketimini azaltırlar.
3. Kalsiyum kanal blokerleri: Koroner damar spazmını azaltırlar. Bazıları aynı zamanda kalp atım hızını da yavaşlatır. Yukarıdaki ilaçlar haricinde, kanın pıhtılaşmasını azaltan ilaçlar (heparin) kullanılabilir. Aynı zamanda; doktorların büyük bir çoğunluğu, angina şikayeti olan hastaların önlem amacıyla günde bir tablet aspirin almasını önermektedir. Bu ilaçlardan hiçbiri doktor kontrolü ve tavsiyesi dışında kullanılmamalıdır. İlaç tedavisine cevap vermeyen veya ilaçların yetersiz kaldığı vakalarda; koroner damar anjioplastisi veya koroner by-pass ameliyatları düşünülür.
• Fazla kilolarınızı vermelisiniz ve kilonuzu kontrol altında tutmalısınız. • Stresten kaçınmalısınız.
DOKTORA BAŞVURULMASI GEREKEN DURUMLAR • Angina nöbeti 5 dakikadan daha uzun sürmüşse ve ilaç almanıza rağmen geçmemişse kalp krizi geçiriyor olabilirsiniz, • Bunun, ilk angina nöbeti olduğunu düşünüyorsanız bu durumdan emin olmalısınız, • Nöbetler şiddetlenmişse, daha sık oluyorsa, daha uzun sürüyorsa, beklemediğiniz anda başlıyorsa, • Beta- bloker alıyor ve bir takım yan etkiler gözlüyorsanız, • Nitrat kullanıyor ve baygınlık, halsizlik, ser-
semlik, huzursuzluk hissediyor, kusuyor veya şiddetli şekilde terliyorsanız, • Kalsiyum kanal blokeri kullanıyor ve mide krampı, düşük nabız, kalp ritim bozukluğu, baş ağrısı, kabızlık, şişkinlik, baygınlık ve nefes darlığı gibi yan etkilerden şikayet ediyorsanız bir doktora başvurmalısınız. özünü ettiğimiz belirtiler ihmal edilmemelidir. S Artık, modern cihazlar kullanılarak göğüs ağrılarının kalp ilişkisi çok kolay çözümlenebilmektedir. Risk faktörleri fazlaysa ve göğüste ağrı oluyorsa zaman kaybedilmemelidir. Aklı kurcalayıp duran “Bende gizli kalp var mı?” ya da “Göğsümdeki ağrı kalp ile ilişkili mi?” sorularına kalp elektrosu, eforlu kalp elektrosu, kalp ekosu ve diğer daha ileri tetkikler sayesinde cevap bulabilmek mümkündür.
NELER YAPMALISINIZ? • Geceleri angina nöbeti geçiriyorsanız, yatağınızın baş kısmını biraz yükseltmelisiniz. Böylece kalbinize binen yük azalacaktır. • Yatar durumdayken nöbet geldiğini hissederseniz, ayaklarınız yere değecek şekilde oturmalısınız. Eğer ağrı devam ederse doktorunuzun uygun gördüğü ilaçları almalısınız. • Doktorunuz uygun görüyorsa, her gün bir aspirin içmelisiniz. • Ağır yemekleri yavaş yavaş ve sindirerek yemelisiniz. • Sigarayı bırakmalısınız. • Angina şikayetiniz varsa, doğum kontrol hapları kullanmamalısınız. • Az yağlı ve kolesterolü düşük gıdalar almalısınız. • Her gün düzenli egzersiz yapmalısınız. Mayıs 2010
17
antibiyotik
KALP VE DAMAR CERRAHİSİ
antibiyotik
Op. Dr. Feryaz KIZILTAN
Böbrekler kalbi tehdit ediyor! Kronik Renal Yetmezlikli
Hastada Aortokoroner
Bypass Cerrahisi
Kronik böbrek yetmezliği (KBY) nedeniyle hemodiyaliz uygulanan hastalarda ölümün çok yüksek olduğu ve ölümlerin yarısından fazlasının kardiyovasküler sorunlara bağlı olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bunlar içinde en sık nedenler, koroner arter hastalığı, kalp yetersizliği ve ani ölüm en sık rastlanan olguların başında yer alır. Kronik böbrek yetmezliği olan olgularda iskemik kalp hastalığının görülme sıklığı normal populasyondan yüksektir. Koroner arter hastalığı böbrek yetmezlikli hastalarda normal kişilere göre 5-20 kat fazla görülür; yaygın tutulum gösteren karmaşık lezyonlar içerir ve daha hızlı ilerler. Diyaliz programına alınan hastalarda koroner kalp hastalığının gelişimi birçok etkene bağlıdır. Bu hastalarda ilerde aterosklerotik kalp hastalığının hızlı gelişimine neden olabilecek birçok etken görülebilir. Bunların en önemlileri;
18
Mayıs 2010
üremik toksinler, pıhtılaşmaya eğilim, plazma homosistein yüksekliği, insülin direnci, azalmış fibrinolitik aktivite, trombosit fonksiyon bozukluğu, hiperparatiroidizm (kalsiyum-fosfor düzensizlikleri, kalsifikasyon) ve nefrotik sendrom vb. gibi altta yatan hastalıklardır. Koroner arter hastalığı KBY’li hastalarda önemli ölüm sebebidir. Amerika Birleşik Devletleri Renal Data Sistemi’ne göre, KBY nedeniyle diyaliz programında olan hastalarda, geçirilen ilk miyokard infarktüsünden sonra 1 yıl içerisinde ölüm oranı %57’dir. Koroner arter hastalığının sık görüldüğü ve ölümün çok yüksek olduğu bu özel hasta grubunda erken tanı ve tedavinin önemi büyüktür. Böbrek yetmezliği hastalarda PTCA girişimden sonra yeniden daralma oranı çok yüksektir, diyabetik hastalarda saptanan daralma oranının çok üzerindedir. Son 6 aylık periyotta hastanemizde 4 böbrek yetmezlikli hasta opere edildi hastalarımızın 3’ü 5. günde diğeri 4. günde şifa ile taburcu edildi. Hastaların 4’üne de ameliyat sonrası 1. günde yoğun bakımda Hemofiltrasyon uygulandı. Ameliyat sonrası sıvı ve elektrolit dengesizliği en önemli sorunu oluşturur. Erken dönem ve yoğunbakım şartlarında diyaliz uygulanması hastalar açısından önemlidir. Hastanemiz Kronik Böbrek Yetmezlikli hastaları, böbrek fonksiyonları normal olan hastalarla aynı başarıyla ameliyat etmektedir Mayıs 2010
19
antibiyotik
KALP VE DAMAR CERRAHİSİ
antibiyotik
Op. Dr. Feryaz KIZILTAN
Böbrekler kalbi tehdit ediyor! Kronik Renal Yetmezlikli
Hastada Aortokoroner
Bypass Cerrahisi
Kronik böbrek yetmezliği (KBY) nedeniyle hemodiyaliz uygulanan hastalarda ölümün çok yüksek olduğu ve ölümlerin yarısından fazlasının kardiyovasküler sorunlara bağlı olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bunlar içinde en sık nedenler, koroner arter hastalığı, kalp yetersizliği ve ani ölüm en sık rastlanan olguların başında yer alır. Kronik böbrek yetmezliği olan olgularda iskemik kalp hastalığının görülme sıklığı normal populasyondan yüksektir. Koroner arter hastalığı böbrek yetmezlikli hastalarda normal kişilere göre 5-20 kat fazla görülür; yaygın tutulum gösteren karmaşık lezyonlar içerir ve daha hızlı ilerler. Diyaliz programına alınan hastalarda koroner kalp hastalığının gelişimi birçok etkene bağlıdır. Bu hastalarda ilerde aterosklerotik kalp hastalığının hızlı gelişimine neden olabilecek birçok etken görülebilir. Bunların en önemlileri;
18
Mayıs 2010
üremik toksinler, pıhtılaşmaya eğilim, plazma homosistein yüksekliği, insülin direnci, azalmış fibrinolitik aktivite, trombosit fonksiyon bozukluğu, hiperparatiroidizm (kalsiyum-fosfor düzensizlikleri, kalsifikasyon) ve nefrotik sendrom vb. gibi altta yatan hastalıklardır. Koroner arter hastalığı KBY’li hastalarda önemli ölüm sebebidir. Amerika Birleşik Devletleri Renal Data Sistemi’ne göre, KBY nedeniyle diyaliz programında olan hastalarda, geçirilen ilk miyokard infarktüsünden sonra 1 yıl içerisinde ölüm oranı %57’dir. Koroner arter hastalığının sık görüldüğü ve ölümün çok yüksek olduğu bu özel hasta grubunda erken tanı ve tedavinin önemi büyüktür. Böbrek yetmezliği hastalarda PTCA girişimden sonra yeniden daralma oranı çok yüksektir, diyabetik hastalarda saptanan daralma oranının çok üzerindedir. Son 6 aylık periyotta hastanemizde 4 böbrek yetmezlikli hasta opere edildi hastalarımızın 3’ü 5. günde diğeri 4. günde şifa ile taburcu edildi. Hastaların 4’üne de ameliyat sonrası 1. günde yoğun bakımda Hemofiltrasyon uygulandı. Ameliyat sonrası sıvı ve elektrolit dengesizliği en önemli sorunu oluşturur. Erken dönem ve yoğunbakım şartlarında diyaliz uygulanması hastalar açısından önemlidir. Hastanemiz Kronik Böbrek Yetmezlikli hastaları, böbrek fonksiyonları normal olan hastalarla aynı başarıyla ameliyat etmektedir Mayıs 2010
19
antibiyotik
NEFROLOJİ
Böbrek hastalıklarını nasıl tanıyabiliriz? B
öbrekler, halk dilinde böğür denilen bölgede yerleşmiş 10-12 cm boyutlarında idrar üretimi, su ve tuz dengesinin sağlanması, kan yapımında kullanılan eritropoetin hormonu ile kemik gelişimini sağlayan D vitaminin yapımı gibi bir çok görevi yüklenmiş organlarımızdır.
Böbrek hastalığından şüphe edilmesine neden olan belirti ve bulgular:
1-Gece idrara çıkma:Gece idrara çıkmayan bir kişinin son zamanlarda gecenin değişik saatlerinde idrar yapmak için kalkması (Bu durum kontrol altında olmayan şeker hastalığı, bacaklarda şişme ile seyreden kalp yetmezliği, idrar söktürücü içeren hipertansiyon ilaçlarının kullanılması ve 50 yaş üzeri erkeklerdeki prostat büyümesinde de olabilir) böbrek hastalığı göstergesi olabilir.
2-İdrar renginde koyulaşma ve renk değişiklikleri: İdrar rengi hastalıklarda, idrar rengini boyayan ilaçlarda ve kanamalarda değişik renklerde olabilir. İdrar yolları ve böbreklerden kanamalarda, deprem ve trafik kazaları gibi kas ezilmesi durumlarında kırmızı, akut nefritlerde pembe-kırmızı, tıkanma sarılıklarında kola renginde, vitamin kullananlarda koyu sarı renkte olabilir.
3-İdrarın köpürmesi: İdrarın yapılan kapta veya klozette deterjan konmuş gibi köpürmesi idrarda protein olduğunu gösterir. İdrardaki protein böbrek hastalığının ilk göstergesi olabilir.
4-Vücutta şişmeler: Bacaklardan başlayarak aşağıdan yukarı olmak şartıyla bacaklar, yüz ve göz kapaklarında şişmeler böbrek hastalığının göstergesi olabilir.
20
Mayıs 2010
antibiyotik
Uz. Dr. İzzet YAVUZ
5-Böğür ağrısı: Her iki boşluktaki ağrılar genel olarak böbrek kapsülünün gerildiği durumlarda oluşur. Bu gibi durumlar ateş ve titreme ile birlikteyse piyelonefriti (böbrek iltihabı) , kasığa vuran ağrı ve idrarda kırmızı renkle birlikte ise böbrek ve idrar yolları taşlarını düşündürür.
6-Tansiyon yüksekliği: Hastalarda bazen böbrek hastalığının tek bulgusu arteriyel kan basıncı yüksekliği olabilir.
7-Kas krampları: Kronik böbrek hastalığının ileri dönemlerinde özellikle bacaklarda kramp yakınmaları olabilir.
8-Bulantı ve kusmalar: Kronik böbrek hastalığında diyaliz aşamasına gelen hastaların sabah bulantı ve kusmaları yaygın görülen bir yakınmadır. 9-Kaşıntı: Kronik böbrek hastalığında ciltte üre ve fosfor birikimi ve kurumalar nedeniyle tedaviye cevap vermeyen kaşıntılar olabilir. 10-Halsizlik, çabuk yorulma, nefes darlığı, çarpıntı: Kronik böbrek hastalığı nedeniyle oluşun kansızlıktan dolayı oluşan en önemli yakınmalardır. Yukarda saydığımız yakınmalar hiçbir hastalığı olmayan kişilerdeki yakınmalarken, Diyabetes
Mellitus(Şeker hastalığı), Hipertansiyon ve Konjestif Kalp Yetmezliği gibi hastalıkları mevcut olan hastalarda da, kan şekerinin normalin altına düşmesine bağlı uykuya meğilli olmak, birkaç ilaçla kontrol altına alınamayan hipertansiyon durumları ve gece yüksek yastıkla yatma ve bacaklarda şişlikle seyreden ileri kalp yetmezliği durumlarında da böbrek hastalığı başlayabilir.
BÖBREK HASTALARININ KAÇINMASI GEREKEN DURUMLAR: Çok Su İçmek: Halk arasında ve bazen sağlık çalışanlarında bile yanlış bilinen yaygın bilgi çok su içilmesi konusudur. Böbreği sağlam bir insanın bile günlük su tüketimi 4-6 lt yi geçerse hastalarda yavaş yavaş bulantı ve kusma ile başlayan ve şuur problemlerine kadar giden yakınmalar oluşabilir. Bu yüzden bol su için sözü miktar içermediği için kişiler arasında değişik yorumlara sebep olabilir. 5 gram tuz tüketen kişi yaklaşık 1lt su içme ihtiyacı duyar. Türk halkının günlük 20 gram civarında tuz tükettiğini yapılan çalışmalardan biliyoruz. Bu durumda zaten 4-5 lt sıvıya ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu sıvının bir kısmını çay, ayran, kola, çorba, sulu yemekler ve meyvelerden sağlamaktayız. Geriye kalan kısmını da susama refleksi sayesinde su içerek sağlamaktayız. Böbrek hastalığında 2 lt geçen su tüketiminde bu suyu atamadığı görülmüştür. Kandaki sodyum adı verilen elektrolitin düştüğü bu yüzden bulantı, kusmalarla başlayan ve halsizlik, şuur kaybına kadar götüren beyinin halk tabiri ile şişmesi veya sulanmasıyla sonuçlanan ağır tablolar gelişebilir. Bu yüzden her insanın susadığı kadar su içmesi, ishal-kusma hallerinde kaybettiği sıvıyı ağızdan veya damardan serumla alması önerilmektedir.
sıtlaması yapması istenen hastaların ise 16 gr tuz tükettiği tespit edilmiştir. Görülüyor ki Türk halkı tuz kısıtlaması yapamıyor. Özellikle böbrek hastalığı ile kalp ve hipertansiyon hastalarının günlük 5 gr tuz tüketimi gerekmektedir. Bunu sağlamanın yolu evde tuzlu hazırlanan ev salçasının, turşunun, yaprak-balık-et gibi salamuralardan, peynir-zeytin-tereyağı-salam-sucuksosis gibi kahvaltılık gıdalardan uzak durmak veya yapılıyorsa tuzsuzlarını seçmektir. Tuz kısıtlaması yapan hastalar doğal olarak fazla suda tüketemeyeceklerdir. Ayrıca küçük çocuklarda gece işemeleri ve sık idrar yolu enfeksiyonu geçirmeleri de böbrek hastalığının bir bulgusu olabilir. Anne ve babaların bu bilgiyi kullanarak çocuk hekimlerine danışmaları, bu konunun bir alışkanlık olmadığı ve araştırılması gerektiğinin bilinmesi ilerde sağlıklı nesillerin yetişmesi açısında önemlidir.
Tuz kullanımı: Türk halkı olarak geleneksel Türk mutfağının alışkanlığı olarak tüm yiyeceklerimizi tuzda saklama veya tuzlu yapma gibi hastalıklarla hiç de uyumlu olmayan bir gerçekle karşı karşıyayız. Türkiye’de normal bir kişi bir günde yaklaşık 20 gr tuz tüketmektedir. Hipertansiyon ve kalp hastalığı nedeniyle tuz kıMayıs 2010
21
antibiyotik
NEFROLOJİ
Böbrek hastalıklarını nasıl tanıyabiliriz? B
öbrekler, halk dilinde böğür denilen bölgede yerleşmiş 10-12 cm boyutlarında idrar üretimi, su ve tuz dengesinin sağlanması, kan yapımında kullanılan eritropoetin hormonu ile kemik gelişimini sağlayan D vitaminin yapımı gibi bir çok görevi yüklenmiş organlarımızdır.
Böbrek hastalığından şüphe edilmesine neden olan belirti ve bulgular:
1-Gece idrara çıkma:Gece idrara çıkmayan bir kişinin son zamanlarda gecenin değişik saatlerinde idrar yapmak için kalkması (Bu durum kontrol altında olmayan şeker hastalığı, bacaklarda şişme ile seyreden kalp yetmezliği, idrar söktürücü içeren hipertansiyon ilaçlarının kullanılması ve 50 yaş üzeri erkeklerdeki prostat büyümesinde de olabilir) böbrek hastalığı göstergesi olabilir.
2-İdrar renginde koyulaşma ve renk değişiklikleri: İdrar rengi hastalıklarda, idrar rengini boyayan ilaçlarda ve kanamalarda değişik renklerde olabilir. İdrar yolları ve böbreklerden kanamalarda, deprem ve trafik kazaları gibi kas ezilmesi durumlarında kırmızı, akut nefritlerde pembe-kırmızı, tıkanma sarılıklarında kola renginde, vitamin kullananlarda koyu sarı renkte olabilir.
3-İdrarın köpürmesi: İdrarın yapılan kapta veya klozette deterjan konmuş gibi köpürmesi idrarda protein olduğunu gösterir. İdrardaki protein böbrek hastalığının ilk göstergesi olabilir.
4-Vücutta şişmeler: Bacaklardan başlayarak aşağıdan yukarı olmak şartıyla bacaklar, yüz ve göz kapaklarında şişmeler böbrek hastalığının göstergesi olabilir.
20
Mayıs 2010
antibiyotik
Uz. Dr. İzzet YAVUZ
5-Böğür ağrısı: Her iki boşluktaki ağrılar genel olarak böbrek kapsülünün gerildiği durumlarda oluşur. Bu gibi durumlar ateş ve titreme ile birlikteyse piyelonefriti (böbrek iltihabı) , kasığa vuran ağrı ve idrarda kırmızı renkle birlikte ise böbrek ve idrar yolları taşlarını düşündürür.
6-Tansiyon yüksekliği: Hastalarda bazen böbrek hastalığının tek bulgusu arteriyel kan basıncı yüksekliği olabilir.
7-Kas krampları: Kronik böbrek hastalığının ileri dönemlerinde özellikle bacaklarda kramp yakınmaları olabilir.
8-Bulantı ve kusmalar: Kronik böbrek hastalığında diyaliz aşamasına gelen hastaların sabah bulantı ve kusmaları yaygın görülen bir yakınmadır. 9-Kaşıntı: Kronik böbrek hastalığında ciltte üre ve fosfor birikimi ve kurumalar nedeniyle tedaviye cevap vermeyen kaşıntılar olabilir. 10-Halsizlik, çabuk yorulma, nefes darlığı, çarpıntı: Kronik böbrek hastalığı nedeniyle oluşun kansızlıktan dolayı oluşan en önemli yakınmalardır. Yukarda saydığımız yakınmalar hiçbir hastalığı olmayan kişilerdeki yakınmalarken, Diyabetes
Mellitus(Şeker hastalığı), Hipertansiyon ve Konjestif Kalp Yetmezliği gibi hastalıkları mevcut olan hastalarda da, kan şekerinin normalin altına düşmesine bağlı uykuya meğilli olmak, birkaç ilaçla kontrol altına alınamayan hipertansiyon durumları ve gece yüksek yastıkla yatma ve bacaklarda şişlikle seyreden ileri kalp yetmezliği durumlarında da böbrek hastalığı başlayabilir.
BÖBREK HASTALARININ KAÇINMASI GEREKEN DURUMLAR: Çok Su İçmek: Halk arasında ve bazen sağlık çalışanlarında bile yanlış bilinen yaygın bilgi çok su içilmesi konusudur. Böbreği sağlam bir insanın bile günlük su tüketimi 4-6 lt yi geçerse hastalarda yavaş yavaş bulantı ve kusma ile başlayan ve şuur problemlerine kadar giden yakınmalar oluşabilir. Bu yüzden bol su için sözü miktar içermediği için kişiler arasında değişik yorumlara sebep olabilir. 5 gram tuz tüketen kişi yaklaşık 1lt su içme ihtiyacı duyar. Türk halkının günlük 20 gram civarında tuz tükettiğini yapılan çalışmalardan biliyoruz. Bu durumda zaten 4-5 lt sıvıya ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu sıvının bir kısmını çay, ayran, kola, çorba, sulu yemekler ve meyvelerden sağlamaktayız. Geriye kalan kısmını da susama refleksi sayesinde su içerek sağlamaktayız. Böbrek hastalığında 2 lt geçen su tüketiminde bu suyu atamadığı görülmüştür. Kandaki sodyum adı verilen elektrolitin düştüğü bu yüzden bulantı, kusmalarla başlayan ve halsizlik, şuur kaybına kadar götüren beyinin halk tabiri ile şişmesi veya sulanmasıyla sonuçlanan ağır tablolar gelişebilir. Bu yüzden her insanın susadığı kadar su içmesi, ishal-kusma hallerinde kaybettiği sıvıyı ağızdan veya damardan serumla alması önerilmektedir.
sıtlaması yapması istenen hastaların ise 16 gr tuz tükettiği tespit edilmiştir. Görülüyor ki Türk halkı tuz kısıtlaması yapamıyor. Özellikle böbrek hastalığı ile kalp ve hipertansiyon hastalarının günlük 5 gr tuz tüketimi gerekmektedir. Bunu sağlamanın yolu evde tuzlu hazırlanan ev salçasının, turşunun, yaprak-balık-et gibi salamuralardan, peynir-zeytin-tereyağı-salam-sucuksosis gibi kahvaltılık gıdalardan uzak durmak veya yapılıyorsa tuzsuzlarını seçmektir. Tuz kısıtlaması yapan hastalar doğal olarak fazla suda tüketemeyeceklerdir. Ayrıca küçük çocuklarda gece işemeleri ve sık idrar yolu enfeksiyonu geçirmeleri de böbrek hastalığının bir bulgusu olabilir. Anne ve babaların bu bilgiyi kullanarak çocuk hekimlerine danışmaları, bu konunun bir alışkanlık olmadığı ve araştırılması gerektiğinin bilinmesi ilerde sağlıklı nesillerin yetişmesi açısında önemlidir.
Tuz kullanımı: Türk halkı olarak geleneksel Türk mutfağının alışkanlığı olarak tüm yiyeceklerimizi tuzda saklama veya tuzlu yapma gibi hastalıklarla hiç de uyumlu olmayan bir gerçekle karşı karşıyayız. Türkiye’de normal bir kişi bir günde yaklaşık 20 gr tuz tüketmektedir. Hipertansiyon ve kalp hastalığı nedeniyle tuz kıMayıs 2010
21
antibiyotik
ANESTEZİ VE REANİMASYON
Anestezi Eşliğinde Radyolojik Girişimler
Ö
antibiyotik
Uz. Dr. Feyza KARASU
zel Lokman Hekim Sincan Hastanesi’nde Anestezi Uzmanı Dr. Feyza Karasu tarafından anestezi eşliğinde (uyutularak) hastalarımıza radyolojik girişimler yapılmaya başlanmıştır.
Radyoloji ünitesinde yapılan Magnetik Rezonans (MR) ve Tomografi (BT) gibi girişimler hasta için ağrısız işlemler olmakla beraber hastanın tamamen hareketsiz olmasını gerektiren işlemlerdir. Bu durum çocuk hasta grubunda problem olmakla beraber erişkin hastalarda, kapalı yer korkusu bulunanlarda ve psikiyatri hasta grubunda sıkıntı yaratmaktadır. MR ve BT gibi radyolojik girişimler hastanemizde randevu ile düzenli şekilde yapılmaktadır. Çocuk hasta grubunda ve kapalı yer korkusu olan erişkin hastalarda anestezi eşliğinde yani hastalar uyutularak çekimler gerçekleştirilmektedir. Radyolojiye başvuran hastalar anestezi doktoru tarafından değerlendirilmekte ve genel sağlık durumları anestezi işlemi için uygun ise hastalara randevu verilerek çekim yapılmaktadır. Girişim öncesi ön hazırlıkta, hastalardan herhangi bir biyokimyasal tetkik istenmemektedir. Sadece çekim öncesinde çocuk yaş grubunda en az 4 saat, erişkin hasta grubunda da en az 6 saat açlık gerekmektedir. Hastalar randevu saatinden 15 dakika önce hazırlıklar için hastanemize çağırılmaktadır. Hastaya yapılan anestezi uygulaması ise çok rahat yapılan bir işlemdir. Erişkin hastalara damar yolu açılarak buradan yapılan ilaçlarla anestezi verilmektedir. Uygulanan ilaçlar hastanın solunumunu baskılamamakta, sadece gece uykusu tarzında hastanın bilincinin kapanmasını sağlamaktadır. Damar yolundan uygulanan ilacın etkisinin başlaması yaklaşık 1 dakikadır.
monitor ile izlenmektedir. İşlem süresince hastaya anestezi doktoru eşlik etmektedir. Gerekirse açılan damar yolundan ek doz ilaç yapılmaktadır. MR ve BT odalarında oksijen sistemi ve acil durumlar için MR uyumlu anestezi makinesi mevcuttur. Anestezi cihazı sayesinde hastanemiz; başka hastanelerde yoğun bakım ünitelerinde yatan, entübe ve solunum cihazına bağlı hastalara da radyoloji hizmeti verebilmektedir. İşlem sırasında uygulanan ilaçların etkisi yaklaşık olarak 1,5 saat sürmektedir. İşlem sonrasında hastalar gözlem odasına alınıp uyanana kadar takip edilmektedir. Hastamız uyandıktan sonra da anestezi doktorunun onayı ile evine taburcu edilmektedir. Hastalarımızdan işlem sonrasında da 2 saatlik açlık istenmektedir. Uygulanan ilaçlar, mide bulantısı, gözyaşı ve tükürük salgısında artışa neden olabilmektedir. Rutin olarak hastalara mide bulantısını önleyici ilaç yapılmaktadır. Salgılardaki artış da ilacın etkisinin geçmesi ile kendiliğinden düzelmekte ve ek girişime gerek kalmamaktadır.
Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar; Erişkin hastalara işlem sonrasında dikkat gerektiren işlerden uzak durmaları önerilmektedir (Araba kullanmak gibi). Çocuk hastaların ailelerine de işlem sonrası çocuklarının yürüme sırasında denge problemi yaşayabileceği hatırlatılmaktadır.
Çocuk hastalarda ilaçlar bacağın önyüzünden yapılan intramüsküler iğne ile uygulanmaktadır. Bu noktada ilacın etkisinin başlaması yaklaşık 5-10 dakikadır. Eğer işlem süresi uzunsa ya da çekimde radyoopak madde verilecekse hastaya, uyuduktan sonra damar yolu açılmakta ve böylece hastamızın acı duyması engellenmektedir. Çekim süresi işlem yerine bağlı olarak yaklaşık 15 dakika ile 1 saat arasında değişmektedir. Bu sürede hastanın nabzı ve kan oksijen değerleri
22
Mayıs 2010
Mayıs 2010
23
antibiyotik
ANESTEZİ VE REANİMASYON
Anestezi Eşliğinde Radyolojik Girişimler
Ö
antibiyotik
Uz. Dr. Feyza KARASU
zel Lokman Hekim Sincan Hastanesi’nde Anestezi Uzmanı Dr. Feyza Karasu tarafından anestezi eşliğinde (uyutularak) hastalarımıza radyolojik girişimler yapılmaya başlanmıştır.
Radyoloji ünitesinde yapılan Magnetik Rezonans (MR) ve Tomografi (BT) gibi girişimler hasta için ağrısız işlemler olmakla beraber hastanın tamamen hareketsiz olmasını gerektiren işlemlerdir. Bu durum çocuk hasta grubunda problem olmakla beraber erişkin hastalarda, kapalı yer korkusu bulunanlarda ve psikiyatri hasta grubunda sıkıntı yaratmaktadır. MR ve BT gibi radyolojik girişimler hastanemizde randevu ile düzenli şekilde yapılmaktadır. Çocuk hasta grubunda ve kapalı yer korkusu olan erişkin hastalarda anestezi eşliğinde yani hastalar uyutularak çekimler gerçekleştirilmektedir. Radyolojiye başvuran hastalar anestezi doktoru tarafından değerlendirilmekte ve genel sağlık durumları anestezi işlemi için uygun ise hastalara randevu verilerek çekim yapılmaktadır. Girişim öncesi ön hazırlıkta, hastalardan herhangi bir biyokimyasal tetkik istenmemektedir. Sadece çekim öncesinde çocuk yaş grubunda en az 4 saat, erişkin hasta grubunda da en az 6 saat açlık gerekmektedir. Hastalar randevu saatinden 15 dakika önce hazırlıklar için hastanemize çağırılmaktadır. Hastaya yapılan anestezi uygulaması ise çok rahat yapılan bir işlemdir. Erişkin hastalara damar yolu açılarak buradan yapılan ilaçlarla anestezi verilmektedir. Uygulanan ilaçlar hastanın solunumunu baskılamamakta, sadece gece uykusu tarzında hastanın bilincinin kapanmasını sağlamaktadır. Damar yolundan uygulanan ilacın etkisinin başlaması yaklaşık 1 dakikadır.
monitor ile izlenmektedir. İşlem süresince hastaya anestezi doktoru eşlik etmektedir. Gerekirse açılan damar yolundan ek doz ilaç yapılmaktadır. MR ve BT odalarında oksijen sistemi ve acil durumlar için MR uyumlu anestezi makinesi mevcuttur. Anestezi cihazı sayesinde hastanemiz; başka hastanelerde yoğun bakım ünitelerinde yatan, entübe ve solunum cihazına bağlı hastalara da radyoloji hizmeti verebilmektedir. İşlem sırasında uygulanan ilaçların etkisi yaklaşık olarak 1,5 saat sürmektedir. İşlem sonrasında hastalar gözlem odasına alınıp uyanana kadar takip edilmektedir. Hastamız uyandıktan sonra da anestezi doktorunun onayı ile evine taburcu edilmektedir. Hastalarımızdan işlem sonrasında da 2 saatlik açlık istenmektedir. Uygulanan ilaçlar, mide bulantısı, gözyaşı ve tükürük salgısında artışa neden olabilmektedir. Rutin olarak hastalara mide bulantısını önleyici ilaç yapılmaktadır. Salgılardaki artış da ilacın etkisinin geçmesi ile kendiliğinden düzelmekte ve ek girişime gerek kalmamaktadır.
Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar; Erişkin hastalara işlem sonrasında dikkat gerektiren işlerden uzak durmaları önerilmektedir (Araba kullanmak gibi). Çocuk hastaların ailelerine de işlem sonrası çocuklarının yürüme sırasında denge problemi yaşayabileceği hatırlatılmaktadır.
Çocuk hastalarda ilaçlar bacağın önyüzünden yapılan intramüsküler iğne ile uygulanmaktadır. Bu noktada ilacın etkisinin başlaması yaklaşık 5-10 dakikadır. Eğer işlem süresi uzunsa ya da çekimde radyoopak madde verilecekse hastaya, uyuduktan sonra damar yolu açılmakta ve böylece hastamızın acı duyması engellenmektedir. Çekim süresi işlem yerine bağlı olarak yaklaşık 15 dakika ile 1 saat arasında değişmektedir. Bu sürede hastanın nabzı ve kan oksijen değerleri
22
Mayıs 2010
Mayıs 2010
23
antibiyotik
TÜP BEBEK
İleri Yaş
İnfertilitesi (Gebe Kalamama)
K
adında yaşlanmayla birlikte çocuk sahibi olma yeteneğinde azalma, uzun zamandır bilinmektedir. Evlilik yaşının yükselmesi ve evliliklerde çocuk doğurmanın geciktirilmesi gibi nedenlerle giderek artan sayıda kadın fekunditelerinin azaldığı 30’lu yaşların sonu ve 40’lı yaşlarda subfertil (gebelik oluşturabilme kabiliyeti nispeten daha düşük) çiftler olarak infertilite kliniklerine başvurulmaktadır. Bu yaşlardaki kadınlarda ister doğal ister tedavi ile olsun gebelik oranları azalmakta, oluşan gebeliklerin ise spontan abortus (kendiliğinden gerçekleşen düşükler) ile kaybedilme ihtimali belirgin olarak artmaktadır. Kontraseptif (gebelik önleyici ilaç) yöntem kullanmayan kadınlarda infertilite oranı 20-29 yaşları arasında % 6-9 arasında değişirken, 40 yaş üzeri kadınlarda bu oranın % 64’ e çıktığı bildirilmiştir (1). 30 yaşın altında yaklaşık % 10 olan abortus oranı, 45 yaşında % 45’e kadar yükselmektedir (2). 24
Mayıs 2010
antibiyotik
Op. Dr. A. Buğra UYRUKÇU
Gebelik için optimal (en iyi) yaşın 20- 24 yaşları arasında olduğu bilinmektedir. Kontrasepsiyon yöntemlerinin hiç uygulanmadığı topluluklarda yapılan çalışmalarda, fekunditedeki (üretkenlik yeteneği) azalmanın 30’lu yaşların ortalarında gözlenmeye başlanırken, en geç gebelik yaşı 41 olarak bulunmuştur (3). Doğal populasyonlarda yaşın fertilite (doğurma yeteneği) potansiyeli üzerine olan etkisinin değerlendirildiği çalışmalarda subklinik gebelik kayıplarının değerlendirilmemesi ve bütün kadınların düzenli ovulasyon ve koital aktivite gösterdiği varsayımları üzerine dayanması en önemli dezavantajlardır. Ayrıca bu çalışmalarda pelvik inflamatuar hastalık, tubal hastalık, endometriozis ve myoma uteri gibi fertiliteyi kısıtladığı bilinen durumların yaşla artması ve çiflerde yaşla koital (ilişki) sıklığın azalması gibi nedenlerle yaşlanmanın fertilite potansiyeli üzerine olan etkisini olduğundan fazla gösterme eğilimindedir (4). Buna karşın koital sıklığın fekundite de rol almadığı donor inseminasyon (aşılama) programlarındaki veriler de fekunditedeki benzer azalmayı göstermektedir (4, 5, 6). Donor spermleri ile 12 siklus artifisiyel inseminasyon (aşılama) verileri değerlendirildiğinde 35 yaşından yaşlı kadınlarda fertilite de belirgin azalma olduğu gözlenmiştir (4). Benzer bir çalışmada azospermik (menide hiç spermin olmaması) erkeklerin eşlerinde donor inseminasyon sikluslarında gebelik elde etme şansı 30 yaş altındaki kadınlarda, 35 yaş üzerindeki kadınlara göre iki kat daha fazla olduğu bildirilmiştir (5). Tanısal infertilite testleri ile kadın faktörleri tespit edildikten sonra donor inseminasyon ile tedavi edilen hastalarda 35 yaşından sonra üreme potansiyelinde doğrudan kronolojik yaşlanmaya atfedilebilecek bir azalma olduğu gösterilmiştir (6). Kadın yaşı ile azalmış fekundite hızları 35 yaş üzerindeki kadınlarda yardımcı üreme teknikleri ile elde edilen gebelik oranlarında azalma ile de kendini gösterir. Sperm ile ilgili genetik faktörlerin olmadığı obstruktif azospermi hastalarında kadın yaşı başarıyı direkt olarak etkilemektedir (6). Siklus başına canlı doğum oranı ve implantasyon oranı
30 yaşın altındaki kadınlarda % 44 ve % 22 iken , 40 yaş üzeri kadınlarda bu oranlar sırasıyla % 4 ve % 7’ ye düştüğü bildirilmiştir (7).
Yaşla ortaya çıkan hormonal değişiklikler: Düzenli menstrüel siklusu olan 35- 40 yaş arası kadınlarda reproduktif yaşlanmanın ilk hormonal belirtisi erken foliküler faz FSH seviyelerinde monotropik yükselmedir (19). Bu dönemde foliküler faz FSH ve inhibin-B düzeyleri arasında ters ilişki olduğu gösterilmiştir (20). Bu hormonal değişikliklerin sonucu olarak hızlanmış bir foliküler gelişme ve genç kadınlara göre daha kısa foliküler faz gözlenir. Genç kadınlara göre artmış erken foliküler estradiol düzeyleri de yaşlı kadınlarda gözlenen bir bulgudur (19). Oluşan bu hormonal değişikliklerin overdeki yaşlanmanın bir sonucu olduğu mu, yoksa yaşla hipotalamo-pitüiter aksta ortaya çıkan değişikliklere mi bağlı olduğu kesin olarak bilinmese de overde folikül kaybına bağlı olarak ortaya çıktığı görüşü ağırlık kazanmaktadır . Folikül havuzundaki azalmaya bağlı olarak klinikte ultrason ile ölçülebilen antral folikül sayılarında ve over volümünde bir azalma gözlenir. 35 yaş üzeri fertil populasyonda bizim yaptığımız bir çalışmada yaşla bazal (siklusun 3. Günü) FSH seviyelerinde artış olduğu, ultrasonografik olarak ölçülebilen ortalama folikül sayısı ve over volümünün ise azaldığı gösterilmiştir. REFERANSLAR: • Menken J, Trussel J, Larsen U. Age and infertility. Science 1986; 233: 1389-1394. • Hansen JP. Older maternal age and pregnancy outcome: A review of the literature. Obstet Gynecol Survey 1986; 41: 726- 742. • Robinson WC. Another look at the Hutterites and natural fertility. Soc Biol 1986;33: 65- 76. • Klein J, Sauer MV. Assesing fertility in women of advanced reproductive age. Am J Obstet Gynecol 2001; 185: 758- 770. • Van Noord- Zaadstra BM, Looman CWN, Alsbach H, Habbema JDM, te Velde ER, Karbaat J. Delaying childbearing: effect of age on fecundity and outcome of pregnancy. Br Med J 1991; 302: 1361- 1365. • Stovall DW, Toma SK, Hammond MG, Talbert LM. The effect of age on female fecundity. Obstet Gynecol 1991; 77: 33- 36. • Silber . The effect of female age and ovarian reserve on pregnancy rate in male infertility: treatment of azoospermia with sperm retrieval and intracytoplasmic sperm injection. Hum Reprod 1997; 12:2693- 2700. • Klein NA, Battaglia DF , Fujimoto VY, Davis OS , Bremner WJ, Soules MR. Reproductive aging: accelerated ovarian follicular development associated with a monotropic FSH rise in normal, older women. J Clin Endocrinol Metab 1996; 81: 1038-1045. • Klein NA, Illingworth PJ, Groome NP, McNeilly AS, Battaglia DF, Soules MR. Decreased inhibin-B secretion is associated with the monotropic FSH rise in older, ovulatory women: a study of serum and follicular fluid levels of dimeric inhibin-A and B in spontaneous menstrual cycles. J Clin Endocrinol Metab 1996; 81: 2742-2745.
Mayıs 2010
25
antibiyotik
TÜP BEBEK
İleri Yaş
İnfertilitesi (Gebe Kalamama)
K
adında yaşlanmayla birlikte çocuk sahibi olma yeteneğinde azalma, uzun zamandır bilinmektedir. Evlilik yaşının yükselmesi ve evliliklerde çocuk doğurmanın geciktirilmesi gibi nedenlerle giderek artan sayıda kadın fekunditelerinin azaldığı 30’lu yaşların sonu ve 40’lı yaşlarda subfertil (gebelik oluşturabilme kabiliyeti nispeten daha düşük) çiftler olarak infertilite kliniklerine başvurulmaktadır. Bu yaşlardaki kadınlarda ister doğal ister tedavi ile olsun gebelik oranları azalmakta, oluşan gebeliklerin ise spontan abortus (kendiliğinden gerçekleşen düşükler) ile kaybedilme ihtimali belirgin olarak artmaktadır. Kontraseptif (gebelik önleyici ilaç) yöntem kullanmayan kadınlarda infertilite oranı 20-29 yaşları arasında % 6-9 arasında değişirken, 40 yaş üzeri kadınlarda bu oranın % 64’ e çıktığı bildirilmiştir (1). 30 yaşın altında yaklaşık % 10 olan abortus oranı, 45 yaşında % 45’e kadar yükselmektedir (2). 24
Mayıs 2010
antibiyotik
Op. Dr. A. Buğra UYRUKÇU
Gebelik için optimal (en iyi) yaşın 20- 24 yaşları arasında olduğu bilinmektedir. Kontrasepsiyon yöntemlerinin hiç uygulanmadığı topluluklarda yapılan çalışmalarda, fekunditedeki (üretkenlik yeteneği) azalmanın 30’lu yaşların ortalarında gözlenmeye başlanırken, en geç gebelik yaşı 41 olarak bulunmuştur (3). Doğal populasyonlarda yaşın fertilite (doğurma yeteneği) potansiyeli üzerine olan etkisinin değerlendirildiği çalışmalarda subklinik gebelik kayıplarının değerlendirilmemesi ve bütün kadınların düzenli ovulasyon ve koital aktivite gösterdiği varsayımları üzerine dayanması en önemli dezavantajlardır. Ayrıca bu çalışmalarda pelvik inflamatuar hastalık, tubal hastalık, endometriozis ve myoma uteri gibi fertiliteyi kısıtladığı bilinen durumların yaşla artması ve çiflerde yaşla koital (ilişki) sıklığın azalması gibi nedenlerle yaşlanmanın fertilite potansiyeli üzerine olan etkisini olduğundan fazla gösterme eğilimindedir (4). Buna karşın koital sıklığın fekundite de rol almadığı donor inseminasyon (aşılama) programlarındaki veriler de fekunditedeki benzer azalmayı göstermektedir (4, 5, 6). Donor spermleri ile 12 siklus artifisiyel inseminasyon (aşılama) verileri değerlendirildiğinde 35 yaşından yaşlı kadınlarda fertilite de belirgin azalma olduğu gözlenmiştir (4). Benzer bir çalışmada azospermik (menide hiç spermin olmaması) erkeklerin eşlerinde donor inseminasyon sikluslarında gebelik elde etme şansı 30 yaş altındaki kadınlarda, 35 yaş üzerindeki kadınlara göre iki kat daha fazla olduğu bildirilmiştir (5). Tanısal infertilite testleri ile kadın faktörleri tespit edildikten sonra donor inseminasyon ile tedavi edilen hastalarda 35 yaşından sonra üreme potansiyelinde doğrudan kronolojik yaşlanmaya atfedilebilecek bir azalma olduğu gösterilmiştir (6). Kadın yaşı ile azalmış fekundite hızları 35 yaş üzerindeki kadınlarda yardımcı üreme teknikleri ile elde edilen gebelik oranlarında azalma ile de kendini gösterir. Sperm ile ilgili genetik faktörlerin olmadığı obstruktif azospermi hastalarında kadın yaşı başarıyı direkt olarak etkilemektedir (6). Siklus başına canlı doğum oranı ve implantasyon oranı
30 yaşın altındaki kadınlarda % 44 ve % 22 iken , 40 yaş üzeri kadınlarda bu oranlar sırasıyla % 4 ve % 7’ ye düştüğü bildirilmiştir (7).
Yaşla ortaya çıkan hormonal değişiklikler: Düzenli menstrüel siklusu olan 35- 40 yaş arası kadınlarda reproduktif yaşlanmanın ilk hormonal belirtisi erken foliküler faz FSH seviyelerinde monotropik yükselmedir (19). Bu dönemde foliküler faz FSH ve inhibin-B düzeyleri arasında ters ilişki olduğu gösterilmiştir (20). Bu hormonal değişikliklerin sonucu olarak hızlanmış bir foliküler gelişme ve genç kadınlara göre daha kısa foliküler faz gözlenir. Genç kadınlara göre artmış erken foliküler estradiol düzeyleri de yaşlı kadınlarda gözlenen bir bulgudur (19). Oluşan bu hormonal değişikliklerin overdeki yaşlanmanın bir sonucu olduğu mu, yoksa yaşla hipotalamo-pitüiter aksta ortaya çıkan değişikliklere mi bağlı olduğu kesin olarak bilinmese de overde folikül kaybına bağlı olarak ortaya çıktığı görüşü ağırlık kazanmaktadır . Folikül havuzundaki azalmaya bağlı olarak klinikte ultrason ile ölçülebilen antral folikül sayılarında ve over volümünde bir azalma gözlenir. 35 yaş üzeri fertil populasyonda bizim yaptığımız bir çalışmada yaşla bazal (siklusun 3. Günü) FSH seviyelerinde artış olduğu, ultrasonografik olarak ölçülebilen ortalama folikül sayısı ve over volümünün ise azaldığı gösterilmiştir. REFERANSLAR: • Menken J, Trussel J, Larsen U. Age and infertility. Science 1986; 233: 1389-1394. • Hansen JP. Older maternal age and pregnancy outcome: A review of the literature. Obstet Gynecol Survey 1986; 41: 726- 742. • Robinson WC. Another look at the Hutterites and natural fertility. Soc Biol 1986;33: 65- 76. • Klein J, Sauer MV. Assesing fertility in women of advanced reproductive age. Am J Obstet Gynecol 2001; 185: 758- 770. • Van Noord- Zaadstra BM, Looman CWN, Alsbach H, Habbema JDM, te Velde ER, Karbaat J. Delaying childbearing: effect of age on fecundity and outcome of pregnancy. Br Med J 1991; 302: 1361- 1365. • Stovall DW, Toma SK, Hammond MG, Talbert LM. The effect of age on female fecundity. Obstet Gynecol 1991; 77: 33- 36. • Silber . The effect of female age and ovarian reserve on pregnancy rate in male infertility: treatment of azoospermia with sperm retrieval and intracytoplasmic sperm injection. Hum Reprod 1997; 12:2693- 2700. • Klein NA, Battaglia DF , Fujimoto VY, Davis OS , Bremner WJ, Soules MR. Reproductive aging: accelerated ovarian follicular development associated with a monotropic FSH rise in normal, older women. J Clin Endocrinol Metab 1996; 81: 1038-1045. • Klein NA, Illingworth PJ, Groome NP, McNeilly AS, Battaglia DF, Soules MR. Decreased inhibin-B secretion is associated with the monotropic FSH rise in older, ovulatory women: a study of serum and follicular fluid levels of dimeric inhibin-A and B in spontaneous menstrual cycles. J Clin Endocrinol Metab 1996; 81: 2742-2745.
Mayıs 2010
25
antibiyotik
GENEL CERRAHİ
antibiyotik
Op. Dr. Aslan TAŞ
Niçin
lardandır. Şu an tüm dünyada ve bizim hastanemizde safra kesesi ameliyatlarının %90’ı kapalı teknikle yapılmaktadır. Bu ameliyatlarda safra kesesi, içindeki taşlarla birlikte 1cm kesiden dışarı alınmakta, 5. saat içinde oral gıda başlanmakta ve aynı gün veya ertesi gün taburcu etmekteyiz.
Laparoskopik
Yine video laparoskopik olarak en sık yaptığımız ameliyatlara kapalı appendisit ve fıtık ameliyatlarını örnek verebiliriz.
Ameliyatlar?
Göbeğe yapılan 1 cm’lik cilt kesisinden girilen kamera ve gaz verimini takiben 5 mm’lik 2 adet mini kesiden girilen özel aletlerle iltihaplı appendiks kökünden bağlanarak kesilmekte ve göbekten dışarı alınmaktadır. Bu sırada hem safra kesesi hem de appendisit nedeniyle yapılan ameliyatlarda karın içindeki diğer organlar da dikkatlice incelenmekte, mide, dalak, karaciğer , karın içi yapışıklıklar, over ve diğer jinekolojik problemlerde ortaya konabilmektedir.
B
u sayımızda kısaca video laparoskopik ameliyatlarla (kapalı ameliyatlar) ilgili bilgilerimizi paylaşmayı amaçlıyoruz. Laparoskopik ameliyatlar, video laparoskopik ameliyatlar denince ne anlıyoruz? Bu ameliyatlar nasıl yapılıyor? Yararları nedir? Niçin yapıyoruz?
Videolaparoskopik fikri 1980’li yılların sonunda ve 1990’lı yılların başında ülkemizde de yaygınlaşmaya başlamıştır. Giderek de artan oranda uygulanır olmuştur. Kapalı ameliyatlarda özet olarak yapılan şudur; hastaya çoğunlukla genel anestezi altında 1 cm ve 5 mm’lik mini kesilerden girilerek karın içine veya ameliyat yapılacak boşluğa karbondioksit gazı verilerek şişirilmekte yine bu boşluklardan girilen kamera eşliğinde ameliyat tamamlanmaktadır. Böylece hastanın vücudunda çok küçük kesiler olmakta, daha az ağrı duymakta ve günlük yaşamına erken dönmesi amaçlanmaktadır. Kapalı ameliyat tekniklerinde her geçen gün yeni gelişmeler ve ameliyatlar eklenmektedir. Teknolojik gelişmeler ve tıptaki gelişmeler yapılan iş birliğine biz de Lokman Hekim Hastaneleri olarak ayak uydurma çabalarını sürdürmekteyiz. Laparoskopik safra kesesi ve safra yolları cerrahisi en sık ve en önce yapılan kapalı ameliyat-
26
Mayıs 2010
Kapalı kasık fıtığı ameliyatlarını da giderek daha sık oranda yapmaktayız. Yine aynı yöntemlerle operasyon alanı ve fıtık kesesi ortaya konduktan sonra kamera girişinden içine bıraktığımız sentetik yapmayı fıtık bölgesine tespit etmekteyiz. Bu operasyonların, usulüne uygun yapıldığında tekrarlama (nüx) ihtimali %0 ile %1 arasındadır. Yine bu ameliyatlardan sonra hastalarımız ertesi gün spor hariç normale yakın gündelik hayatına ve özel işlerine dönebilmektedir. Yine kapalı teknikle yapılan ve iyi sonuç alınan bir hastalık gurubu da reflü ve mide fıtığı olarak bilinen mide ve yemek borusu ile ilgili ameliyatlardır. Bu guruptan en sık yapılanı Nissen ameliyatıdır. 15-20 cm’lik bir ameliyat kesisi yerine 2-3 adet 1 cm’lik kesilerden yapılabilen bu operasyon hastaya en az yıpratıcı, en az travmatik etkiler yapmaktadır. Dolayısıyla iyileşme hızlı olmakta ve az ağrı duyma sağlanmış bulunmaktadır. Gelecekte bu alanda olabilecek tüm gelişme ve kolaylıkları takip etmeye ve uygulamaya devam edeceğiz. Mayıs 2010
27
antibiyotik
GENEL CERRAHİ
antibiyotik
Op. Dr. Aslan TAŞ
Niçin
lardandır. Şu an tüm dünyada ve bizim hastanemizde safra kesesi ameliyatlarının %90’ı kapalı teknikle yapılmaktadır. Bu ameliyatlarda safra kesesi, içindeki taşlarla birlikte 1cm kesiden dışarı alınmakta, 5. saat içinde oral gıda başlanmakta ve aynı gün veya ertesi gün taburcu etmekteyiz.
Laparoskopik
Yine video laparoskopik olarak en sık yaptığımız ameliyatlara kapalı appendisit ve fıtık ameliyatlarını örnek verebiliriz.
Ameliyatlar?
Göbeğe yapılan 1 cm’lik cilt kesisinden girilen kamera ve gaz verimini takiben 5 mm’lik 2 adet mini kesiden girilen özel aletlerle iltihaplı appendiks kökünden bağlanarak kesilmekte ve göbekten dışarı alınmaktadır. Bu sırada hem safra kesesi hem de appendisit nedeniyle yapılan ameliyatlarda karın içindeki diğer organlar da dikkatlice incelenmekte, mide, dalak, karaciğer , karın içi yapışıklıklar, over ve diğer jinekolojik problemlerde ortaya konabilmektedir.
B
u sayımızda kısaca video laparoskopik ameliyatlarla (kapalı ameliyatlar) ilgili bilgilerimizi paylaşmayı amaçlıyoruz. Laparoskopik ameliyatlar, video laparoskopik ameliyatlar denince ne anlıyoruz? Bu ameliyatlar nasıl yapılıyor? Yararları nedir? Niçin yapıyoruz?
Videolaparoskopik fikri 1980’li yılların sonunda ve 1990’lı yılların başında ülkemizde de yaygınlaşmaya başlamıştır. Giderek de artan oranda uygulanır olmuştur. Kapalı ameliyatlarda özet olarak yapılan şudur; hastaya çoğunlukla genel anestezi altında 1 cm ve 5 mm’lik mini kesilerden girilerek karın içine veya ameliyat yapılacak boşluğa karbondioksit gazı verilerek şişirilmekte yine bu boşluklardan girilen kamera eşliğinde ameliyat tamamlanmaktadır. Böylece hastanın vücudunda çok küçük kesiler olmakta, daha az ağrı duymakta ve günlük yaşamına erken dönmesi amaçlanmaktadır. Kapalı ameliyat tekniklerinde her geçen gün yeni gelişmeler ve ameliyatlar eklenmektedir. Teknolojik gelişmeler ve tıptaki gelişmeler yapılan iş birliğine biz de Lokman Hekim Hastaneleri olarak ayak uydurma çabalarını sürdürmekteyiz. Laparoskopik safra kesesi ve safra yolları cerrahisi en sık ve en önce yapılan kapalı ameliyat-
26
Mayıs 2010
Kapalı kasık fıtığı ameliyatlarını da giderek daha sık oranda yapmaktayız. Yine aynı yöntemlerle operasyon alanı ve fıtık kesesi ortaya konduktan sonra kamera girişinden içine bıraktığımız sentetik yapmayı fıtık bölgesine tespit etmekteyiz. Bu operasyonların, usulüne uygun yapıldığında tekrarlama (nüx) ihtimali %0 ile %1 arasındadır. Yine bu ameliyatlardan sonra hastalarımız ertesi gün spor hariç normale yakın gündelik hayatına ve özel işlerine dönebilmektedir. Yine kapalı teknikle yapılan ve iyi sonuç alınan bir hastalık gurubu da reflü ve mide fıtığı olarak bilinen mide ve yemek borusu ile ilgili ameliyatlardır. Bu guruptan en sık yapılanı Nissen ameliyatıdır. 15-20 cm’lik bir ameliyat kesisi yerine 2-3 adet 1 cm’lik kesilerden yapılabilen bu operasyon hastaya en az yıpratıcı, en az travmatik etkiler yapmaktadır. Dolayısıyla iyileşme hızlı olmakta ve az ağrı duyma sağlanmış bulunmaktadır. Gelecekte bu alanda olabilecek tüm gelişme ve kolaylıkları takip etmeye ve uygulamaya devam edeceğiz. Mayıs 2010
27
antibiyotik
KBB
antibiyotik
Op. Dr. Mustafa BAŞARIR
İşitmemizde azalma yapan ülkemizdeki en önemli hastalıklardan biri kronik otitlerdir. Kronik otit 3 ay ve daha uzun süre kulak zarında delik ile birlikte kulak akıntısı, kulak iltihabıdır. Genelde uzun süre tedavisiz kalmış arka kulak enfeksiyonları sonrasında oluşur. Ülkelerin gelişmişlik seviyesi arttıkça kronik otit sorulma sıklığı azalmaktadır. Uygun zaman ve uygun dozda yapılan antibiyotik tedavileri enfeksiyon sıklığını azaltmaktadır. Kronik enfeksiyon kulak zarında deliğin büyümesine kulak içerisinde işitmeye yardımcı olan kemikçiklerin erimesine daha sonra da yuvarlak ve oval pencere denilen işitmeye yardımcı organlardan geçen enfeksiyona bağlı toksik maddelerin etkisiyle işitme siniri zedelenmekte ve geri dönüşümsüz işitme kayıplarına neden olmaktadır.
Duymak
Hissetmektir
İşitme azlığı yapan diğer bir hastalık oto skleroz denilen kulak içindeki kemikçiklerin kireçlenmesi ile oluşan hastalıktır. Bu hastalıklar kulak zarında delik oluşmadan kulak zarı arkasında kireçlenmeye bağlı işitme kaybı oluşturmaktadır. Bu hastalığın da tedavisi cerrahidir ve operasyonun ertesi günü hasta normale yakın duymaya başlar.
uymak hayatımızda ne kadar önemli bir yere sahip, hiç düşündünüz mü? Çevremizde sesleri net bir şekilde duymak, kuşların sesini dinlemek, güzel bir enstrümanın hazzına varmak... Bizim için sıradan görünen bu hislerin aniden ya da yavaş yavaş kaybolması hayatımızı felakete dönüştürebilir.
Çocukluk çağında geçirilen kızamık, kızamıkçık, kabakulak gibi ateşli hastalıklar işitme kaybı yapan viral hastalıklardır. Kabakulak genelde tek taraflı işitme kaybı yaparken anne karnında ya da çocukluktan geçirilen kızamık, kızamıkçık gibi ateşli hastalıklar iki taraflı işitme kaybına
D
28
Kronik otitlerin en önemli tedavi yolu cerrahidir. Cerrahi tedavide; hastanın medikal tedavi ile geçmeyen bir kulak akıntısı varsa mastord kemik denilen bölgeye uzanan bir enjeksiyon varsa mastordekfamr dediğimiz işleme kemiğin içerisine saklanmış enfeksiyonu temizlemekle daha sonra işitmede rol alan kemikçikleri takiben de kulak zarını tekrar oluşturmaktayız. Kulak zarına en uyumlu dokular trogus denilen kulak önundeki kıkırdağın çevresindeki zar ile kulak üzerindeki temporal adele denilen karın zarından elde edilmektedir. Kulak zarı ameliyatlarında zarın tutulma olasılığı %80 civarındadır.
Mayıs 2010
neden olmaktadır. Sık gördüğümüz ilginç bir hastalık da ani işitme kaybıdır. Ani işitme kaybı yakın bir zamanda geçirilen viral bir enfeksiyon sonrası birden tek kulakta ya da her iki kulakta işitme kaybı gelişmesidir. Bir gün önce işitmesi normal olan hastanın ertesi gün işitmesi birden azalmakta hatta bazen hiç duymaz hale gelmektedir. Eğer işitme kaybı hafifse hasta işitme kaybından çok aniden başlayan uğultudan rahatsız olmaktadır. Ani işitme kaybı olan hastalar ilk 3 gün içerisinde tespit edilebilirse yatarak yapılan 5 günlük tedaviden yüksek oranda fayda görebilmektedirler. Teşhis geciktikçe tedavi oranı düşmektedir. Bu nedenle aniden gelişen işitme kayıpları ciddiye alınıp doktora başvurulmalıdır. Her iki kulaktan ani işitme kaybına ya da genetik olarak doğumsal gelişen total işitme kayıplarında kohlear implant denilen özel bir ameliyat gerçekleştirilebilmektedir. Bu tür işitme kayıplarına önceki yıllarda herhangi bir müdahale yapılmazken, son yıllarda bu hastalarda kohlear implant (bionik kulak) denilen operasyonla normal işitme sağlanabilmektedir. Hastanelerimizde kohlear implant dışındaki operasyonlar başarı ile uygulanmaktadır. Bu operasyonlardan önce yapılması gereken odyometrik inceleme, temporal kemik tomografisi ve temporal kemik MR’ı gibi tetkikler hastanemizde yapılmaktadır. Sağlıklı günler dileği ile...
Mayıs 2010
29
antibiyotik
KBB
antibiyotik
Op. Dr. Mustafa BAŞARIR
İşitmemizde azalma yapan ülkemizdeki en önemli hastalıklardan biri kronik otitlerdir. Kronik otit 3 ay ve daha uzun süre kulak zarında delik ile birlikte kulak akıntısı, kulak iltihabıdır. Genelde uzun süre tedavisiz kalmış arka kulak enfeksiyonları sonrasında oluşur. Ülkelerin gelişmişlik seviyesi arttıkça kronik otit sorulma sıklığı azalmaktadır. Uygun zaman ve uygun dozda yapılan antibiyotik tedavileri enfeksiyon sıklığını azaltmaktadır. Kronik enfeksiyon kulak zarında deliğin büyümesine kulak içerisinde işitmeye yardımcı olan kemikçiklerin erimesine daha sonra da yuvarlak ve oval pencere denilen işitmeye yardımcı organlardan geçen enfeksiyona bağlı toksik maddelerin etkisiyle işitme siniri zedelenmekte ve geri dönüşümsüz işitme kayıplarına neden olmaktadır.
Duymak
Hissetmektir
İşitme azlığı yapan diğer bir hastalık oto skleroz denilen kulak içindeki kemikçiklerin kireçlenmesi ile oluşan hastalıktır. Bu hastalıklar kulak zarında delik oluşmadan kulak zarı arkasında kireçlenmeye bağlı işitme kaybı oluşturmaktadır. Bu hastalığın da tedavisi cerrahidir ve operasyonun ertesi günü hasta normale yakın duymaya başlar.
uymak hayatımızda ne kadar önemli bir yere sahip, hiç düşündünüz mü? Çevremizde sesleri net bir şekilde duymak, kuşların sesini dinlemek, güzel bir enstrümanın hazzına varmak... Bizim için sıradan görünen bu hislerin aniden ya da yavaş yavaş kaybolması hayatımızı felakete dönüştürebilir.
Çocukluk çağında geçirilen kızamık, kızamıkçık, kabakulak gibi ateşli hastalıklar işitme kaybı yapan viral hastalıklardır. Kabakulak genelde tek taraflı işitme kaybı yaparken anne karnında ya da çocukluktan geçirilen kızamık, kızamıkçık gibi ateşli hastalıklar iki taraflı işitme kaybına
D
28
Kronik otitlerin en önemli tedavi yolu cerrahidir. Cerrahi tedavide; hastanın medikal tedavi ile geçmeyen bir kulak akıntısı varsa mastord kemik denilen bölgeye uzanan bir enjeksiyon varsa mastordekfamr dediğimiz işleme kemiğin içerisine saklanmış enfeksiyonu temizlemekle daha sonra işitmede rol alan kemikçikleri takiben de kulak zarını tekrar oluşturmaktayız. Kulak zarına en uyumlu dokular trogus denilen kulak önundeki kıkırdağın çevresindeki zar ile kulak üzerindeki temporal adele denilen karın zarından elde edilmektedir. Kulak zarı ameliyatlarında zarın tutulma olasılığı %80 civarındadır.
Mayıs 2010
neden olmaktadır. Sık gördüğümüz ilginç bir hastalık da ani işitme kaybıdır. Ani işitme kaybı yakın bir zamanda geçirilen viral bir enfeksiyon sonrası birden tek kulakta ya da her iki kulakta işitme kaybı gelişmesidir. Bir gün önce işitmesi normal olan hastanın ertesi gün işitmesi birden azalmakta hatta bazen hiç duymaz hale gelmektedir. Eğer işitme kaybı hafifse hasta işitme kaybından çok aniden başlayan uğultudan rahatsız olmaktadır. Ani işitme kaybı olan hastalar ilk 3 gün içerisinde tespit edilebilirse yatarak yapılan 5 günlük tedaviden yüksek oranda fayda görebilmektedirler. Teşhis geciktikçe tedavi oranı düşmektedir. Bu nedenle aniden gelişen işitme kayıpları ciddiye alınıp doktora başvurulmalıdır. Her iki kulaktan ani işitme kaybına ya da genetik olarak doğumsal gelişen total işitme kayıplarında kohlear implant denilen özel bir ameliyat gerçekleştirilebilmektedir. Bu tür işitme kayıplarına önceki yıllarda herhangi bir müdahale yapılmazken, son yıllarda bu hastalarda kohlear implant (bionik kulak) denilen operasyonla normal işitme sağlanabilmektedir. Hastanelerimizde kohlear implant dışındaki operasyonlar başarı ile uygulanmaktadır. Bu operasyonlardan önce yapılması gereken odyometrik inceleme, temporal kemik tomografisi ve temporal kemik MR’ı gibi tetkikler hastanemizde yapılmaktadır. Sağlıklı günler dileği ile...
Mayıs 2010
29
antibiyotik
NÖROLOJİ
antibiyotik
Uz. Dr. Şerafettin SEVİL
Anıların düşmanı:
bellek kaybı (genellikle yakın bellek kaybı olur, geçmişi iyi hatırlar) başlar ve gittikçe ilerleyen bir unutkanlık dikkat çekmeye başlar. Hasta aynı soruyu durmadan sorar o soruya verilmiş olan yanıt akılda kalmaz. Günün tarihini hatırlamada güçlük, daha önce bildiği mekanları tanıma güçlüğü (örneğin, hasta kendi evinde olmasına rağmen nerede bulunduğunu karıştırabilir), karar vermede güçlük, konuşurken kelimeleri bulma güçlüğü gibi belirtiler de bu evrede görülebilmektedir.
Alzheimer Hastalığı
(Bunama - Demans)
B
unama, zihinsel işlevlerde, zekada, bellekte edinilmiş entellektüel becerilerde ilerleyici bir çöküntü demektir. Bunama yaşlanmanın kaçınılmaz bir sonucu değildir. Ancak; en çok yaşlılıkta görülen bazı hastalıkların bir semptomu-belirtisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu hastalıklar içinde en sık görüleni Alzheimer hastalığıdır. Bunama oluşturan hastalıklar sıklık sırasına göre kısaca şöyle özetlenebilir; Serebral atrofi (beyinde erime, küçülme) sonucu oluşan Alzheimer ve pick hastalığı (%50-70), beyinde çok sayıda küçük damarların tıkanması ile oluşan multi infarkt demans (%10), alkolik demans (%5-10) , beyin tümörleri %5, beyin omurilik sıvısında basınç artışı (hidrosefali %5), Huntington koresi (%3), kronik ilaç zehirlenmesi (%3), çeşitli hastalıklar (karaciğer hastalıkları, tiroid hastalıkları, Parkinson hastalığı, cushing sendromu, pernisiyöz anemi gibi (%7), yalancı demanslar (depresyon, şizofreni, histeri (%7). Alzheimer hastalığı bunamanın en sık nedenidir. Beyindeki sinir hücrelerinde ilerleyici dejenerasyona yol açan hastalık 45 yaştan önce pek görülmemektedir. 50-70 yaş arasında toplumdaki sıklığı %1 iken, ileri yaşlarda bu oran dramatik olarak %50’lere yükselmektedir. Hastalığın klinik ve patolojik özellikleri ilk olarak 1907 yılında Alman nöropsikiyatrist Alois Alzheimer tarafından tanımlanmıştır. Alzheimer hastalığında iki temel nedenin beyindeki işlev bozukluğuna yol açtığı düşünülmektedir. Bunlar;
a) Beyindeki sinir hücrelerine hasar veren bazı maddelerin, normal insanlara göre çok fazla
30
Mayıs 2010
olmasıdır. Bu hastalarda 14., 19. ve 21. kromozomlarda bulunan bir genin bozukluğu sonucunda Amiloid beta-protein (Apolipoprotein E) adlı bir maddenin aşırı üretimi söz konusudur. Bu proteinin aşırı üretimi beyindeki hücreler arasında amiloid plakları, beyin hücreleri içinde de nörofibriler yumakçıklar denen oluşumlara yol açmaktadır. Bu maddeler de beyin hücrelerinde ilerleyici dejenerasyona neden olmaktadır. Erken başlayan Alzheimer hastalığında genetik neden ön plandadır ve ailevi Alheimer hastalığı tüm Alzheimer’lı hastaların %1’ini oluşturmaktadır.
b) Nörotransmitterlerin (sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan beyin kaynaklı kimyasal maddeler) üretilmesindeki azalmaya bağlı olarak beyin hücreleri arasındaki normal iletişimin bozulması. Bu hastalarda asetil kolin adlı nörotransmitterin eksikliği söz konusudur ve Alzheimer hastalığında önemli rolü olduğu bilinmektedir. Alzheimer hastalığının klinik belirtileri 3 evreden oluşmaktadır ve her evre arasında uzun seneler olabilir.
Evre – Ι (erken evre) : Genellikle hafif belirtilerin olduğu evredir. İlk belirtiler o kadar silik olabilir ki, en deneyimli hekimin gözünden bile kaçabilir. Başlangıçta, işe başlamada isteksiz, hevessiz olma, ilgi duymama, günlük işleri yapmada ihmal, günlük uğraşılardan vazgeçme gibi belirtiler görülebilir. Daha sonrasında
Evre II (orta evre) : Günlük yaşam aktivitelerinin sürmesini engelleyen belirtiler ortaya çıkar. Belirgin bellek problemleri (örneğin, aile elemanlarının isimlerini unutma gibi), kendine bakım işlevlerinin bozulması (örneğin, yıkanma, giyinme gibi işlevlerde yardım gerekir), çevrede kaybolma (evden dışarı çıkınca tekrar evin yolunu hatırlayamama), konuşma bozukluğu, halüsilasyonlar (sesler duyma, görüntüler görme) gibi belirtiler bu evrede ortaya çıkabilmektedir. Genellikle hastalar bu belirtilerin ya çok az farkındadırlar, ya da hiç fark edemez ve değerlendiremezler. İç görüleri önemli derecede azalmıştır.
Evre III (ileri evre) : Hasta tamamen bağımlı hale gelir. Yani zihinsel bozukluklar, artık fiziksel bozukluklarla beraberdir. Yardıma rağmen beslenme güçlüğü, arkadaşlarını ve aile fertlerini tanıyamama, yürüme güçlüğü (yatağa bağımlı hale gelebilirler), idrar ve gaitasını tutamama, ruhsal ve davranış bozuklukları gözlenebilir. Güçlükle yiyip, içebilirler. Aşırı mizah değişiklikleri görülebilir. Küçük bir uyarıyla gülerken, birden bire gözyaşlarına boğulabilir. Tanı konulduktan sonra ortalama yaşam süresi 5 – 10 yıldır. Bazen 20 yıla kadar uzayabilmektedir. Herhangi bir evredeki belirtilerle hekime başvuran bir hastada Alzheimer hastalığı düşünülüyorsa, kesin tanı yöntemi beyin biyopsisidir. Ancak, biyopsi daha çok genç yaştaki hastalar için önerilmektedir. Beyin görüntüleme incelemelerinde (tomografi ve MR) kortikal atrofi (beyinde erime – küçülme) görülmesi, bir takım zihinsel Mayıs 2010
31
antibiyotik
NÖROLOJİ
antibiyotik
Uz. Dr. Şerafettin SEVİL
Anıların düşmanı:
bellek kaybı (genellikle yakın bellek kaybı olur, geçmişi iyi hatırlar) başlar ve gittikçe ilerleyen bir unutkanlık dikkat çekmeye başlar. Hasta aynı soruyu durmadan sorar o soruya verilmiş olan yanıt akılda kalmaz. Günün tarihini hatırlamada güçlük, daha önce bildiği mekanları tanıma güçlüğü (örneğin, hasta kendi evinde olmasına rağmen nerede bulunduğunu karıştırabilir), karar vermede güçlük, konuşurken kelimeleri bulma güçlüğü gibi belirtiler de bu evrede görülebilmektedir.
Alzheimer Hastalığı
(Bunama - Demans)
B
unama, zihinsel işlevlerde, zekada, bellekte edinilmiş entellektüel becerilerde ilerleyici bir çöküntü demektir. Bunama yaşlanmanın kaçınılmaz bir sonucu değildir. Ancak; en çok yaşlılıkta görülen bazı hastalıkların bir semptomu-belirtisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu hastalıklar içinde en sık görüleni Alzheimer hastalığıdır. Bunama oluşturan hastalıklar sıklık sırasına göre kısaca şöyle özetlenebilir; Serebral atrofi (beyinde erime, küçülme) sonucu oluşan Alzheimer ve pick hastalığı (%50-70), beyinde çok sayıda küçük damarların tıkanması ile oluşan multi infarkt demans (%10), alkolik demans (%5-10) , beyin tümörleri %5, beyin omurilik sıvısında basınç artışı (hidrosefali %5), Huntington koresi (%3), kronik ilaç zehirlenmesi (%3), çeşitli hastalıklar (karaciğer hastalıkları, tiroid hastalıkları, Parkinson hastalığı, cushing sendromu, pernisiyöz anemi gibi (%7), yalancı demanslar (depresyon, şizofreni, histeri (%7). Alzheimer hastalığı bunamanın en sık nedenidir. Beyindeki sinir hücrelerinde ilerleyici dejenerasyona yol açan hastalık 45 yaştan önce pek görülmemektedir. 50-70 yaş arasında toplumdaki sıklığı %1 iken, ileri yaşlarda bu oran dramatik olarak %50’lere yükselmektedir. Hastalığın klinik ve patolojik özellikleri ilk olarak 1907 yılında Alman nöropsikiyatrist Alois Alzheimer tarafından tanımlanmıştır. Alzheimer hastalığında iki temel nedenin beyindeki işlev bozukluğuna yol açtığı düşünülmektedir. Bunlar;
a) Beyindeki sinir hücrelerine hasar veren bazı maddelerin, normal insanlara göre çok fazla
30
Mayıs 2010
olmasıdır. Bu hastalarda 14., 19. ve 21. kromozomlarda bulunan bir genin bozukluğu sonucunda Amiloid beta-protein (Apolipoprotein E) adlı bir maddenin aşırı üretimi söz konusudur. Bu proteinin aşırı üretimi beyindeki hücreler arasında amiloid plakları, beyin hücreleri içinde de nörofibriler yumakçıklar denen oluşumlara yol açmaktadır. Bu maddeler de beyin hücrelerinde ilerleyici dejenerasyona neden olmaktadır. Erken başlayan Alzheimer hastalığında genetik neden ön plandadır ve ailevi Alheimer hastalığı tüm Alzheimer’lı hastaların %1’ini oluşturmaktadır.
b) Nörotransmitterlerin (sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan beyin kaynaklı kimyasal maddeler) üretilmesindeki azalmaya bağlı olarak beyin hücreleri arasındaki normal iletişimin bozulması. Bu hastalarda asetil kolin adlı nörotransmitterin eksikliği söz konusudur ve Alzheimer hastalığında önemli rolü olduğu bilinmektedir. Alzheimer hastalığının klinik belirtileri 3 evreden oluşmaktadır ve her evre arasında uzun seneler olabilir.
Evre – Ι (erken evre) : Genellikle hafif belirtilerin olduğu evredir. İlk belirtiler o kadar silik olabilir ki, en deneyimli hekimin gözünden bile kaçabilir. Başlangıçta, işe başlamada isteksiz, hevessiz olma, ilgi duymama, günlük işleri yapmada ihmal, günlük uğraşılardan vazgeçme gibi belirtiler görülebilir. Daha sonrasında
Evre II (orta evre) : Günlük yaşam aktivitelerinin sürmesini engelleyen belirtiler ortaya çıkar. Belirgin bellek problemleri (örneğin, aile elemanlarının isimlerini unutma gibi), kendine bakım işlevlerinin bozulması (örneğin, yıkanma, giyinme gibi işlevlerde yardım gerekir), çevrede kaybolma (evden dışarı çıkınca tekrar evin yolunu hatırlayamama), konuşma bozukluğu, halüsilasyonlar (sesler duyma, görüntüler görme) gibi belirtiler bu evrede ortaya çıkabilmektedir. Genellikle hastalar bu belirtilerin ya çok az farkındadırlar, ya da hiç fark edemez ve değerlendiremezler. İç görüleri önemli derecede azalmıştır.
Evre III (ileri evre) : Hasta tamamen bağımlı hale gelir. Yani zihinsel bozukluklar, artık fiziksel bozukluklarla beraberdir. Yardıma rağmen beslenme güçlüğü, arkadaşlarını ve aile fertlerini tanıyamama, yürüme güçlüğü (yatağa bağımlı hale gelebilirler), idrar ve gaitasını tutamama, ruhsal ve davranış bozuklukları gözlenebilir. Güçlükle yiyip, içebilirler. Aşırı mizah değişiklikleri görülebilir. Küçük bir uyarıyla gülerken, birden bire gözyaşlarına boğulabilir. Tanı konulduktan sonra ortalama yaşam süresi 5 – 10 yıldır. Bazen 20 yıla kadar uzayabilmektedir. Herhangi bir evredeki belirtilerle hekime başvuran bir hastada Alzheimer hastalığı düşünülüyorsa, kesin tanı yöntemi beyin biyopsisidir. Ancak, biyopsi daha çok genç yaştaki hastalar için önerilmektedir. Beyin görüntüleme incelemelerinde (tomografi ve MR) kortikal atrofi (beyinde erime – küçülme) görülmesi, bir takım zihinsel Mayıs 2010
31
antibiyotik
NÖROLOJİ yeterlilik testlerinde bozulma olması tanıyı destekler. Bazı laboratuvar ve kan testleri de diğer bunama nedenlerini dışlamak açısından önemlidir. Alzheimer hastalığının henüz kesin bir tedavisi yoktur. Ancak, erken tanı ile hastalığın belirtileri azaltılır , ilerlemesi durdurulabilir ya da yavaşlatılabilir. Böylece hastaların yaşam kalitesi artırılır ve bakıcı yükü azaltılır. Tedavide ilk yapılması gereken hastanın ailesinin hastalık hakkında bilgilendirilmesi ve hastanın bakımı konusunda eğitilmesidir. Tedavi bir ekip halinde takip edilmelidir. Hekim, aile veya bakıcı, sosyal danışman, klinik psikolog, gerektiği zaman fizyoterapist bu ekibin içinde olmalıdır. Alzheimer hastalarında tıbbi tedavinin yanında, hastalara uygun bakım verilmesi, yakın ilgi gösterilmesi, dışlanılmaması, davranış tedavisi [uğraş edindirme, çevreyi hastanın bilebileceği şekilde düzenleme, özellikle gece uyanıklık durumlarında görsel uyarılar (gece lambaları)] gibi yöntemlerin öncelikli olarak uygulanması gerekir. Depresyon, anksiyete, psikotik bozukluk (görüntüler görme, sesler duyma gibi), uyku bozukluğuna yönelik tedaviler de yapılmalıdır. Halen günümüzde asetil kolinesteraz inhibitörleri (Tacrine, Donepezil, Rivastigmine, Galantamine), NMDA reseptör antagonistleri (memantin), nootropik ilaçlar, Gingko biloba ekstresi Alzheimer hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçlardır. Yukarıda sayılan bütün bu tedavi ve önlemler Alzheimer hastalığını ortadan kaldıramamakta, ancak hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak veya durdurmak, bakıcı yükünü azaltarak, hastaya daha kaliteli bir yaşam kazandırma amacına yöneliktir.
32
Mayıs 2010
antibiyotik
NÖROLOJİ yeterlilik testlerinde bozulma olması tanıyı destekler. Bazı laboratuvar ve kan testleri de diğer bunama nedenlerini dışlamak açısından önemlidir. Alzheimer hastalığının henüz kesin bir tedavisi yoktur. Ancak, erken tanı ile hastalığın belirtileri azaltılır , ilerlemesi durdurulabilir ya da yavaşlatılabilir. Böylece hastaların yaşam kalitesi artırılır ve bakıcı yükü azaltılır. Tedavide ilk yapılması gereken hastanın ailesinin hastalık hakkında bilgilendirilmesi ve hastanın bakımı konusunda eğitilmesidir. Tedavi bir ekip halinde takip edilmelidir. Hekim, aile veya bakıcı, sosyal danışman, klinik psikolog, gerektiği zaman fizyoterapist bu ekibin içinde olmalıdır. Alzheimer hastalarında tıbbi tedavinin yanında, hastalara uygun bakım verilmesi, yakın ilgi gösterilmesi, dışlanılmaması, davranış tedavisi [uğraş edindirme, çevreyi hastanın bilebileceği şekilde düzenleme, özellikle gece uyanıklık durumlarında görsel uyarılar (gece lambaları)] gibi yöntemlerin öncelikli olarak uygulanması gerekir. Depresyon, anksiyete, psikotik bozukluk (görüntüler görme, sesler duyma gibi), uyku bozukluğuna yönelik tedaviler de yapılmalıdır. Halen günümüzde asetil kolinesteraz inhibitörleri (Tacrine, Donepezil, Rivastigmine, Galantamine), NMDA reseptör antagonistleri (memantin), nootropik ilaçlar, Gingko biloba ekstresi Alzheimer hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçlardır. Yukarıda sayılan bütün bu tedavi ve önlemler Alzheimer hastalığını ortadan kaldıramamakta, ancak hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak veya durdurmak, bakıcı yükünü azaltarak, hastaya daha kaliteli bir yaşam kazandırma amacına yöneliktir.
32
Mayıs 2010
antibiyotik
GÖĞÜS HASTALIKLARI
Akciğere gelen davetsiz misafir...
KOAH K
OAH “Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı”nın baş harflerinden oluşan bir kısıtlamadır. Kronik (süregen, müzmin): uzun süredir devam eden anlamındadır. Obstrüktif (tıkayıcı, daraltıcı) hava yollarındaki daralma nedeniyle havanın giriş çıkışı rahat bir şekilde yapılamaz. Hava yollarındaki daralma nefes verirken daha belirgindir ve hava, daralmış hava yollarından geçerken adeta ıslık sesine benzer bir ses duyulur. KOAH, süregen bronşit ve akciğerdeki hava keseciklerinin harabiyeti sonucu hava akımında ilerleyici kısıtlama ile seyreden bir hastalıktır.
KOAH Neden ve Nasıl Gelişir? Hastalığın en önemli nedeni “SİGARA KULLANIMI”dır. Diğer nedenler ise meslek nedeni ile toz, duman ve çeşitli gazların solunması, pasif sigara içiciliği (sigara içmeyenlerin, özellikle çocukların sigara içilen ortamda dumana maruz kalması) ve hava kirliliği (kentlerdeki hava kirliliği, evlerde ısınma ve yemek pişirme için kullanılan yakıtlar, özellikle tezek)’dir. KOAH, erkeklerde daha fazla görülür.
KOAH’lı Hastada Belirtiler Nelerdir? Hastalıkta 3 temel yakınma görülür: • Öksürük • Balgam çıkarma • Nefes darlığı Öksürük ve balgam sabahları daha fazladır. Balgam genelde sümüksü ve beyaz renklidir. Hava yollarında mikrobik bir enfeksiyon söz konusuysa sarı veya yeşil olabilir. Nefes darlığı özellikle hareketle ortaya çıkar ve yıllar içinde artan ileri
34
Mayıs 2010
antibiyotik
Uz. Dr. Ayşegül EREN
KOAH Nasıl Teşhis Edilir?
Bunların bazıları solunum yolu ile kullanılırlar.
KOAH hastalığının kesin teşhisinde solunum testi yapılır. Bu çok kolay uygulanan bir testtir. Derin bir nefesle alınan hava solunum test cihazının plastik borusu içinde çok hızlı bir şekilde üflenir. KOAH erken teşhisi için sigara içen ve 40 yaşını aşmış herkes yılda bir kez solunum testi yaptırmalıdır. Uzun süredir öksürük, balgam ve en önemlisi nefes darlığı şikayetleri olan sigara içicilerde KOAH riski çok yüksektir. Bu kişilerin en kısa sürede solunum testi yaptırmaları gerekir. Solunum testi ile hem KOAH teşhisi konur hem de hastalığın şiddeti belirlenir. KOAH tedavisi hastalığın şiddetine göre planlanacaktır.
Solunum yolu ile kullanılan ilaçlar, çalışma prensipleri ve şekilleri birbirinden farklı cihazlar yardımı ile kullanılırlar. Solunum yolu ile kullanılan ilaçların dozları çok düşüktür. Fakat ilaçlar direkt olarak solunum yollarına ulaştığı için etkileri çok kuvvetlidir. Ancak etkili olabilmeleri için doğru teknik ile kullanımları gerekir. Bu cihazların nasıl kullanılacağı çok iyi öğrenilmelidir. Hata varsa bunu düzeltmek için muayene sırasında hekim önünde kullanma denemeleri yapılmalıdır.
KOAH Nasıl Tedavi Edilir? KOAH tedavisinde başarılı olabilmek için uyulması gereken kurallar; • Sigaranın bırakılması, dönemlerde kanın yeterince oksijenlenememesi sonucu parmak uçları, dil, dudak ve kulak memeleri mor bir renk alır. Ağır hastalarda uykuya meyil artar.
Acaba KOAH’lı Mısınız? • Sigara içiyor musunuz? • Öksürüyor musunuz? • Balgam çıkarıyor musunuz? • Yaşıtlarınızla aynı hızı tutturmakta zorlanıyor musunuz? • Nefesiniz daralıyor mu? Bu sorulara cevabınız “EVET” ise “KOAH”lı olabilirsiniz. Uzun süredir sigara kullanan veya maden, metalurji, çimento sektörü gibi KOAH’a neden olabilecek bir meslekte çalışan kişiler art arda 2 yıl ve her yıl 3 ay süren başka bir nedene bağlı olmayan öksürük ve balgam çıkarma yakınması olduğunda; “HEMEN DOKTORA BAŞVURULMALIDIR”. Her geçen gün artan nefes darlığı yakınması varsa doktora başvurulmalıdır.
• Tozlu ve dumanlı ortamlarda çalışmamak, bulunmamak, • Düzenli ilaç tedavisidir. KOAH tedavisinin temelini “sigaranın terk edilmesi” oluşturur. Sigara bırakıldığı zaman bronşlardaki ve hava keseciklerindeki bozulmaların şiddeti yavaşlar. İlaçlar hastalığın ilerlemesini önlemez. Bu nedenle sadece nefes darlığını azaltmak için kullanılırlar. Sigarayı bırakmayan bir hastanın ilaçlardan yarar beklememesi gerekir. İlaçlar sadece geçici süre için nefes darlığını azaltabilir. Sigarayı bırakmayan hastalar her yıl bir önceki yılı arayacaktır. Birkaç yıl sonra hastalık çok ilerleyince hastalar isteseler dahi sigara içemez hale geleceklerdir. Fakat bu durumdaki bir hastanın artık günlük işlerini yapabilmesi çok zorlaşmış olacaktır. Böyle bir hastanın geriye dönük pişmanlıkları ve “keşke şu mereti içmeseydim” şeklindeki yakınmalarının bir faydası olmayacaktır. KOAH’lı hastaların nefes darlıklarını rahatlamak amacıyla kullanılan çok sayıda ilaç vardır.
İlaçların dozu düşük olduğundan ve kullanılan dozunda çok az bir kısmı kana karıştığından yan etkileri yok denecek kadar azdır. Solunum yoluyla kullanılan ilaçlar alışkanlık yapmazlar, dişlere ve akciğere herhangi bir zarar vermezler.
Oksijen Tedavisi Çok ağır KOAH’lı hastalar sürekli olarak günde en az 15 saat oksijen kullanmak zorundadır. Kanda oksijen seviyesi tehlike sınırının altına inmiş olan hastaların uzun süreli oksijen tedavileri hem şikayetlerini azaltacaktır hem de yaşam kalitelerini artıracaktır. Çünkü KOAH’da ortaya çıkan sorunların önemli bir bölümü vücudun yeterince oksijen almamasından kaynaklanır. Oksijen tüpleri bu amaçla kullanılmazlar. Çünkü tüpler kısa sürede bitecektir ve bunların tekrar doldurulması gerekecektir. Uzun süreli oksijen tedavisi için “oksijen konsantratörü” adı verilen ufak bir komidin boyutunda cihazlar kullanılır. Oksijen cihazının doldurulması gereken deposu yoktur, bu makinanın kendisi oda havasından oksijen üretmektedir. Sosyal güvencesi olan hastalara heyet raporu karşılığında oksijen konsantratörü ücretsiz olarak verilmektedir. Heyet raporu için bu cihazın kullanılmasını gerektirecek kadar ağır KOAH olduğunu belgelemek amacıyla bazı basit testlerin yapılması gerekir. Böylece uzun süreli oksijen tedavisi alması gereken hastalar belirlenmiş olmaktadır. Mayıs 2010
35
antibiyotik
GÖĞÜS HASTALIKLARI
Akciğere gelen davetsiz misafir...
KOAH K
OAH “Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı”nın baş harflerinden oluşan bir kısıtlamadır. Kronik (süregen, müzmin): uzun süredir devam eden anlamındadır. Obstrüktif (tıkayıcı, daraltıcı) hava yollarındaki daralma nedeniyle havanın giriş çıkışı rahat bir şekilde yapılamaz. Hava yollarındaki daralma nefes verirken daha belirgindir ve hava, daralmış hava yollarından geçerken adeta ıslık sesine benzer bir ses duyulur. KOAH, süregen bronşit ve akciğerdeki hava keseciklerinin harabiyeti sonucu hava akımında ilerleyici kısıtlama ile seyreden bir hastalıktır.
KOAH Neden ve Nasıl Gelişir? Hastalığın en önemli nedeni “SİGARA KULLANIMI”dır. Diğer nedenler ise meslek nedeni ile toz, duman ve çeşitli gazların solunması, pasif sigara içiciliği (sigara içmeyenlerin, özellikle çocukların sigara içilen ortamda dumana maruz kalması) ve hava kirliliği (kentlerdeki hava kirliliği, evlerde ısınma ve yemek pişirme için kullanılan yakıtlar, özellikle tezek)’dir. KOAH, erkeklerde daha fazla görülür.
KOAH’lı Hastada Belirtiler Nelerdir? Hastalıkta 3 temel yakınma görülür: • Öksürük • Balgam çıkarma • Nefes darlığı Öksürük ve balgam sabahları daha fazladır. Balgam genelde sümüksü ve beyaz renklidir. Hava yollarında mikrobik bir enfeksiyon söz konusuysa sarı veya yeşil olabilir. Nefes darlığı özellikle hareketle ortaya çıkar ve yıllar içinde artan ileri
34
Mayıs 2010
antibiyotik
Uz. Dr. Ayşegül EREN
KOAH Nasıl Teşhis Edilir?
Bunların bazıları solunum yolu ile kullanılırlar.
KOAH hastalığının kesin teşhisinde solunum testi yapılır. Bu çok kolay uygulanan bir testtir. Derin bir nefesle alınan hava solunum test cihazının plastik borusu içinde çok hızlı bir şekilde üflenir. KOAH erken teşhisi için sigara içen ve 40 yaşını aşmış herkes yılda bir kez solunum testi yaptırmalıdır. Uzun süredir öksürük, balgam ve en önemlisi nefes darlığı şikayetleri olan sigara içicilerde KOAH riski çok yüksektir. Bu kişilerin en kısa sürede solunum testi yaptırmaları gerekir. Solunum testi ile hem KOAH teşhisi konur hem de hastalığın şiddeti belirlenir. KOAH tedavisi hastalığın şiddetine göre planlanacaktır.
Solunum yolu ile kullanılan ilaçlar, çalışma prensipleri ve şekilleri birbirinden farklı cihazlar yardımı ile kullanılırlar. Solunum yolu ile kullanılan ilaçların dozları çok düşüktür. Fakat ilaçlar direkt olarak solunum yollarına ulaştığı için etkileri çok kuvvetlidir. Ancak etkili olabilmeleri için doğru teknik ile kullanımları gerekir. Bu cihazların nasıl kullanılacağı çok iyi öğrenilmelidir. Hata varsa bunu düzeltmek için muayene sırasında hekim önünde kullanma denemeleri yapılmalıdır.
KOAH Nasıl Tedavi Edilir? KOAH tedavisinde başarılı olabilmek için uyulması gereken kurallar; • Sigaranın bırakılması, dönemlerde kanın yeterince oksijenlenememesi sonucu parmak uçları, dil, dudak ve kulak memeleri mor bir renk alır. Ağır hastalarda uykuya meyil artar.
Acaba KOAH’lı Mısınız? • Sigara içiyor musunuz? • Öksürüyor musunuz? • Balgam çıkarıyor musunuz? • Yaşıtlarınızla aynı hızı tutturmakta zorlanıyor musunuz? • Nefesiniz daralıyor mu? Bu sorulara cevabınız “EVET” ise “KOAH”lı olabilirsiniz. Uzun süredir sigara kullanan veya maden, metalurji, çimento sektörü gibi KOAH’a neden olabilecek bir meslekte çalışan kişiler art arda 2 yıl ve her yıl 3 ay süren başka bir nedene bağlı olmayan öksürük ve balgam çıkarma yakınması olduğunda; “HEMEN DOKTORA BAŞVURULMALIDIR”. Her geçen gün artan nefes darlığı yakınması varsa doktora başvurulmalıdır.
• Tozlu ve dumanlı ortamlarda çalışmamak, bulunmamak, • Düzenli ilaç tedavisidir. KOAH tedavisinin temelini “sigaranın terk edilmesi” oluşturur. Sigara bırakıldığı zaman bronşlardaki ve hava keseciklerindeki bozulmaların şiddeti yavaşlar. İlaçlar hastalığın ilerlemesini önlemez. Bu nedenle sadece nefes darlığını azaltmak için kullanılırlar. Sigarayı bırakmayan bir hastanın ilaçlardan yarar beklememesi gerekir. İlaçlar sadece geçici süre için nefes darlığını azaltabilir. Sigarayı bırakmayan hastalar her yıl bir önceki yılı arayacaktır. Birkaç yıl sonra hastalık çok ilerleyince hastalar isteseler dahi sigara içemez hale geleceklerdir. Fakat bu durumdaki bir hastanın artık günlük işlerini yapabilmesi çok zorlaşmış olacaktır. Böyle bir hastanın geriye dönük pişmanlıkları ve “keşke şu mereti içmeseydim” şeklindeki yakınmalarının bir faydası olmayacaktır. KOAH’lı hastaların nefes darlıklarını rahatlamak amacıyla kullanılan çok sayıda ilaç vardır.
İlaçların dozu düşük olduğundan ve kullanılan dozunda çok az bir kısmı kana karıştığından yan etkileri yok denecek kadar azdır. Solunum yoluyla kullanılan ilaçlar alışkanlık yapmazlar, dişlere ve akciğere herhangi bir zarar vermezler.
Oksijen Tedavisi Çok ağır KOAH’lı hastalar sürekli olarak günde en az 15 saat oksijen kullanmak zorundadır. Kanda oksijen seviyesi tehlike sınırının altına inmiş olan hastaların uzun süreli oksijen tedavileri hem şikayetlerini azaltacaktır hem de yaşam kalitelerini artıracaktır. Çünkü KOAH’da ortaya çıkan sorunların önemli bir bölümü vücudun yeterince oksijen almamasından kaynaklanır. Oksijen tüpleri bu amaçla kullanılmazlar. Çünkü tüpler kısa sürede bitecektir ve bunların tekrar doldurulması gerekecektir. Uzun süreli oksijen tedavisi için “oksijen konsantratörü” adı verilen ufak bir komidin boyutunda cihazlar kullanılır. Oksijen cihazının doldurulması gereken deposu yoktur, bu makinanın kendisi oda havasından oksijen üretmektedir. Sosyal güvencesi olan hastalara heyet raporu karşılığında oksijen konsantratörü ücretsiz olarak verilmektedir. Heyet raporu için bu cihazın kullanılmasını gerektirecek kadar ağır KOAH olduğunu belgelemek amacıyla bazı basit testlerin yapılması gerekir. Böylece uzun süreli oksijen tedavisi alması gereken hastalar belirlenmiş olmaktadır. Mayıs 2010
35
antibiyotik
GÖĞÜS HASTALIKLARI Uzun süreli oksijen tedavisi alan hastaların uyması gereken kurallar; • Günde en az 15 saat oksijen alınmalıdır. • Yangın tehlikesi nedeniyle oksijen cihazının yanında sigara içilmemelidir. • Cihaz sobadan uzak tutulmalıdır. • Gece kan oksijen seviyesi çok daha fazla düştüğü için uyku süresince oksijen alınmalıdır. • Cihazın bakımı düzenli yapılmalıdır.
Tedavide Yardımcı Tedbirler • Yapılabilecek kadar egzersiz yapılmalıdır. Sürekli oturmak ve egzersizden kaçınmak kasları güçsüzleştirir ve nefes darlığını artırır. • Ağır egzersizlerden (ağır yük taşımak, bahçede çalışmak gibi) kaçınılmalıdır. • Soğuk ve hava kirliliğinin fazla olduğu saatlerde dışarıya çıkılmamalıdır. • Sık aralıklarla ve her öğünde az miktarda yeme alışkanlığı kazanılmalıdır. • Yemekler daha çok sulu gıdalardan (çorba, sulu sebze yemekleri) oluşmalıdır. Katı ve ağır yemekler sonrasında nefes darlığı artmaktadır. • Hazımsızlığa ve gaz şikayetlerine neden olabilecek yiyeceklerden kaçınılmalıdır. • Bol sıvı (su, asitsiz meyve suları, bitkisel çaylar) tüketilmelidir. • Kilosu fazla olan hastaların şikayetleri de o kadar çok artacaktır. Kilolu hastaların fazla kilolarını azaltmak için çaba göstermeleri gerekir. Bunun için yağlı, tatlı ve unlu yiyeceklerden uzak durulmalıdır. • Her yıl son baharda grip aşısı yaptırılmalıdır. Grip salgınları döneminde kalabalık yerlerde bulunulmamalıdır. Enfeksiyon hastalıklardan korunmak için yanaktan öpme alışkanlığı terk edilmelidir. Grip ile birlikte hastalık bir anda şiddetlenir, şikayetler ağırlaşır ve genellikle hastaların hastanede yatırılarak tedavileri gerekir.
36
Mayıs 2010
• Nefes darlığının şiddetlendiği zamanlarda derin nefes aldıktan sonra ıslık çalar gibi dudakları büzerek nefesinizi yavaşça dışarıya üfleyin. Bunu ne kadar sık yaparsanız o kadar rahatlarsanız. • Sırtınız dik olacak şekilde rahat bir koltuk, divan veya sandalyeye oturun. Bir elinizi göğsünüzün üzerine diğer elinizi ise karın bölgesine koyun. Nefes alıp verirken göğsünüz üzerindeki el hareket etmemelidir. Burundan “bir, iki” sayılarını söyleyerek nefes alın. Nefes alırken göğsünüz hareket etmesin, karın kaslarınız yukarıya doğru hareket etsin. Daha sonra “bir, iki, üç, dört” sayılarını söyleyerek yine burundan aldığınız nefesi dışarıya üfleyin. Bu şeklindeki soluk alıp verme alışkanlık haline gelene kadar bu egzersizlere devam etmelisiniz.
KOAH’ta erken tanı önemlidir. Çünkü hastalığın erken evresinde sigara bırakılarak, tedaviye başlanılması durumunda yakınmalar azalacak, egzersiz kapasitesi artacak, daha da önemlisi yaşam süresi uzayıp yaşam kalitesi artacaktır.
antibiyotik
GÖĞÜS HASTALIKLARI Uzun süreli oksijen tedavisi alan hastaların uyması gereken kurallar; • Günde en az 15 saat oksijen alınmalıdır. • Yangın tehlikesi nedeniyle oksijen cihazının yanında sigara içilmemelidir. • Cihaz sobadan uzak tutulmalıdır. • Gece kan oksijen seviyesi çok daha fazla düştüğü için uyku süresince oksijen alınmalıdır. • Cihazın bakımı düzenli yapılmalıdır.
Tedavide Yardımcı Tedbirler • Yapılabilecek kadar egzersiz yapılmalıdır. Sürekli oturmak ve egzersizden kaçınmak kasları güçsüzleştirir ve nefes darlığını artırır. • Ağır egzersizlerden (ağır yük taşımak, bahçede çalışmak gibi) kaçınılmalıdır. • Soğuk ve hava kirliliğinin fazla olduğu saatlerde dışarıya çıkılmamalıdır. • Sık aralıklarla ve her öğünde az miktarda yeme alışkanlığı kazanılmalıdır. • Yemekler daha çok sulu gıdalardan (çorba, sulu sebze yemekleri) oluşmalıdır. Katı ve ağır yemekler sonrasında nefes darlığı artmaktadır. • Hazımsızlığa ve gaz şikayetlerine neden olabilecek yiyeceklerden kaçınılmalıdır. • Bol sıvı (su, asitsiz meyve suları, bitkisel çaylar) tüketilmelidir. • Kilosu fazla olan hastaların şikayetleri de o kadar çok artacaktır. Kilolu hastaların fazla kilolarını azaltmak için çaba göstermeleri gerekir. Bunun için yağlı, tatlı ve unlu yiyeceklerden uzak durulmalıdır. • Her yıl son baharda grip aşısı yaptırılmalıdır. Grip salgınları döneminde kalabalık yerlerde bulunulmamalıdır. Enfeksiyon hastalıklardan korunmak için yanaktan öpme alışkanlığı terk edilmelidir. Grip ile birlikte hastalık bir anda şiddetlenir, şikayetler ağırlaşır ve genellikle hastaların hastanede yatırılarak tedavileri gerekir.
36
Mayıs 2010
• Nefes darlığının şiddetlendiği zamanlarda derin nefes aldıktan sonra ıslık çalar gibi dudakları büzerek nefesinizi yavaşça dışarıya üfleyin. Bunu ne kadar sık yaparsanız o kadar rahatlarsanız. • Sırtınız dik olacak şekilde rahat bir koltuk, divan veya sandalyeye oturun. Bir elinizi göğsünüzün üzerine diğer elinizi ise karın bölgesine koyun. Nefes alıp verirken göğsünüz üzerindeki el hareket etmemelidir. Burundan “bir, iki” sayılarını söyleyerek nefes alın. Nefes alırken göğsünüz hareket etmesin, karın kaslarınız yukarıya doğru hareket etsin. Daha sonra “bir, iki, üç, dört” sayılarını söyleyerek yine burundan aldığınız nefesi dışarıya üfleyin. Bu şeklindeki soluk alıp verme alışkanlık haline gelene kadar bu egzersizlere devam etmelisiniz.
KOAH’ta erken tanı önemlidir. Çünkü hastalığın erken evresinde sigara bırakılarak, tedaviye başlanılması durumunda yakınmalar azalacak, egzersiz kapasitesi artacak, daha da önemlisi yaşam süresi uzayıp yaşam kalitesi artacaktır.
antibiyotik
GASTROENTEROLOJİ
Prof. Dr. Mustafa GÜLŞEN
Kabızlık şikayeti
olan hastalara tavsiyeler K
abızlık dışkılama sayısının haftada ikiden az olması ya da zorlanarak yapılan dışkılamadır.
Kabızlığın çok sebebi vardır. (Makatla ilgili hastalıklar, kalın barsak kanseri, spastik kolon, şeker hastalığı, tiroid bezi hastalıkları, fonksiyonel barsak hastalıkları vs.) Özellikle kabızlığın nedenlerinin araştırılması ve altta yatan bir hastalık varsa bunun tedavi edilmesi gerekmektedir.
Kabızlık için genel öneriler: • Dışkılama isteği uyandığında bir dakika bile beklemeden derhal tuvalete gidilmesi çok önemlidir. • Dışkılama arzusu olmasa bile, her sabah ya da öğlen yemeğini takiben tuvalete gidip 5-10 dakika oturulmalıdır. • Alafranga tuvaletler mecburiyet yoksa kullanılmamalıdır. • Karın kaslarını kuvvetlendirici egzersizler ve sporlar, mümkünse her gün yapılmalıdır (Yürüyüş, yüzme, bisiklet ve diğer egzersizler). • Diyet uygun olmalıdır (Ekmek kepekli tercih edilmelidir. Her sabah iki adet kayısı, akşam iki adet incir yenilmelidir. Tazeleri yoksa, kuruları yenilebilir. Öğlen ve akşam yemeklerinde salata yenilmelidir. Günde en az bir-iki çeşit taze meyve yenilmelidir. Kayısı, incir, erik, kuşburnu hoşafı ve günde 3-5 çorba kaşığı un kepeği tavsiye edilir). • Gün içerisinde yeteri kadar su içilmelidir. • Sinemaki, bitki çayları ve aktarlardan alınan bitki karışımları kullanılmamalıdır. • Kabızlık için ilaç kullanımına ancak yukarı-
38
Mayıs 2010
daki tedbirler yetersiz kaldığında ve sadece ihtiyaç duyulduğunda başlanmalı ve doktorunuzun uygun gördüğü ilaçlar kullanılmalıdır. • Müzmin, inatçı ve şiddetli kabızlıklarda cerrahi yöntemler de dahil olmak üzere değişik tedavi yöntemleri mevcuttur. Bunun için doktorunuza başvurunuz. Sağlıklı Günler Dileriz...
antibiyotik
GASTROENTEROLOJİ
Prof. Dr. Mustafa GÜLŞEN
Kabızlık şikayeti
olan hastalara tavsiyeler K
abızlık dışkılama sayısının haftada ikiden az olması ya da zorlanarak yapılan dışkılamadır.
Kabızlığın çok sebebi vardır. (Makatla ilgili hastalıklar, kalın barsak kanseri, spastik kolon, şeker hastalığı, tiroid bezi hastalıkları, fonksiyonel barsak hastalıkları vs.) Özellikle kabızlığın nedenlerinin araştırılması ve altta yatan bir hastalık varsa bunun tedavi edilmesi gerekmektedir.
Kabızlık için genel öneriler: • Dışkılama isteği uyandığında bir dakika bile beklemeden derhal tuvalete gidilmesi çok önemlidir. • Dışkılama arzusu olmasa bile, her sabah ya da öğlen yemeğini takiben tuvalete gidip 5-10 dakika oturulmalıdır. • Alafranga tuvaletler mecburiyet yoksa kullanılmamalıdır. • Karın kaslarını kuvvetlendirici egzersizler ve sporlar, mümkünse her gün yapılmalıdır (Yürüyüş, yüzme, bisiklet ve diğer egzersizler). • Diyet uygun olmalıdır (Ekmek kepekli tercih edilmelidir. Her sabah iki adet kayısı, akşam iki adet incir yenilmelidir. Tazeleri yoksa, kuruları yenilebilir. Öğlen ve akşam yemeklerinde salata yenilmelidir. Günde en az bir-iki çeşit taze meyve yenilmelidir. Kayısı, incir, erik, kuşburnu hoşafı ve günde 3-5 çorba kaşığı un kepeği tavsiye edilir). • Gün içerisinde yeteri kadar su içilmelidir. • Sinemaki, bitki çayları ve aktarlardan alınan bitki karışımları kullanılmamalıdır. • Kabızlık için ilaç kullanımına ancak yukarı-
38
Mayıs 2010
daki tedbirler yetersiz kaldığında ve sadece ihtiyaç duyulduğunda başlanmalı ve doktorunuzun uygun gördüğü ilaçlar kullanılmalıdır. • Müzmin, inatçı ve şiddetli kabızlıklarda cerrahi yöntemler de dahil olmak üzere değişik tedavi yöntemleri mevcuttur. Bunun için doktorunuza başvurunuz. Sağlıklı Günler Dileriz...
antibiyotik
MİKROBİYOLOJİ
Uz. Dr. Safiye GÖÇER Eğt. Hemşiresi Vildan PAMUK
Temiz Eller,
Sağlıklı Toplumlar...
B
irçok hastalığa hem etkendir, hem de siperdir ellerimiz... Ellerimizde oldukça yüksek sayıda mikroorganizma vardır.
Vücudumuzdaki yayılımları oranı: Elde %40, koltuk altı %15-25, bel altı %30-39'dur. Mikroorganizmalar bizlere bulaşarak hastalık yaparlar. Bakteriler, mayalar, küfler, mantarlar uygun ortam bulduklarında çoğalarak zararlı hale gelirler. Ellerimizle herşeye dokunarak, kontamine oluruz. Hatta biz de başkalarını kontamine ederiz. Yani mikropları yayarız ve başkasından da alırız. Ellerimizde bulunan mikropları da her yerimize farkında olmadan bulaştırırız. Bunun için; kaşınmak, göz ve ağıza, bıyığa, burna, kulağa ellemek yeterlidir. Kendi sağlığımızı ve başkalarının sağlığını da tehlikeye sokarız. Solunum yolu, soğuk algınlığı, bronşit, grip, kolera, diyare, verem vs. hastalıkları bulaşıcıdır. El yıkanmasındaki sıklık sağlığımız için önemlidir. Hastalıkları yaymaktan ve hasta olmaktan bizleri korur. Elle dokunduğumuz eşyalar ve gereçler de kontamine olur ve kontamine ederler. Dokunduğumuz her yüzeyde, hatta havada bile mikroplar bulunmaktadır. Gözle görülmeyen bu mikroplara karşı daima ellerimizi yıkamalıyız. Hastanelerde bakım ve tedavi sürecinde hastaya zarar vermemek önceliğini benimseyen kurumumuz güvenli faaliyet konusunda en üst düzeyde hizmet vermektedir. 02 Şubat 2009 – 31 Aralık 2009 tarihleri
40
Mayıs 2010
arasında tüm yurt çapında Ulusal El Hijyeni Kampanyası başlatılmıştır. Kampanyanın amacı tüm sağlık kuruluşlarında el hijyeninin önemine dikkat çekmektir. Sağlık Bakanlığı tarafından tüm sağlık kuruluşlarında kullanılmak amacıyla standart afiş, poster ve broşürler dağıtılmıştır. Tüm sağlık çalışanlarının ortak standartta eğitim alması amacıyla standart bir eğitim CD’si hazırlanarak sağlık kuruluşlarına dağıtılmıştır.
ULUSAL EL HİJYENİ KAMPANYASI dahilinde; kurumumuzda sağlık çalışanları ve hasta yakınlarını bilgilendirici ve el hijyeninin önemine
antibiyotik
dikkat çekici çalışmalar yapılmıştır. Hastanenin tüm birimlerine el hijyeni konulu afiş ve posterler asılmıştır. Çalışanlarımızın etkili el hijyeni uygulamaları için öncelikli olarak standart eğitim CD’sinden yararlanılarak toplam 2 adet hizmet içi eğitim verilmiştir. Hemşire, doktor, yardımcı personel ve teknisyenlerden oluşan meslek gruplarının yer aldığı personelimiz üzerinde yapılan gözleme dayalı değerlendirmeler sonucunda hastane genelinde el hijyenine uyum % 90 düzeyinde saptanmıştır. Etkili el hijyeni uygulaması için, personelin çalışma alanlarında alkol bazlı el dezenfektanlarının sayısı arttırılmıştır. Yataklı tedavi servislerinde her hasta odasına el dezenfektanı ve hasta yakınlarını bilgilendirici broşürler asılmıştır.
ELLERİMİZİ NASIL YIKAMALIYIZ? Sıvı sabun veya dezenfektanlı sıvı sabun ile ılık ve akan su altında iyice ıslatılarak, sabunun iyice yayılması sağlanarak en az 15-20 saniye süresince, ellerimizin üstü, altı, parmak araları, tırnak altları, avuç içi, dirsek hizaları iyice ovuşturulur. Çok iyi bir şekilde sabun ve köpük gidene kadar durulanır. Kağıt havlu veya şahsi havlu ile iyice kurulanır. Kurutma imkanı varsa iyice kurulanır. Musluk kapatılarak, kağıt havlu da kutusuna atılır. Sağlık ve gıda işinde çalışanlar ayrıca alkollü el dezenfektanı kullanmalıdır.
ELLERİMİZİ NE ZAMAN YIKAMALIYIZ? • Her tuvalete gidişten önce ve sonra • Ellerinizi çok kirli görürseniz hemen • Yemek yemeden ve yemek hazırlamadan önce • Kirli gıdalara, et, tavuk, balık, sebze, meyve dokunduktan sonra • İşten evinize dönmeden önce, evinize vardıktan sonra • Hapşırdıktan, öksürdükten sonra • Vücudunuzun herhangi bir kirli bölgesine dokunduktan sonra • Vücudunuzdaki kesik veya yaralara dokunduktan sonra • Gözünüze dokunmadan, makyaj yapmadan önce • Hayvanları sevdikten ve dokunduktan (kafes, malzeme dahil) sonra • Hasta kişilere dokunduktan ve tokalaştıktan sonra • Para saydıktan ve çöplere dokunduktan sonra • Sağlık kuruluşlarında hasta ile her temastan önce ve sonra • Hasta eşyalarına her temastan sonra Mayıs 2010
41
antibiyotik
MİKROBİYOLOJİ
Uz. Dr. Safiye GÖÇER Eğt. Hemşiresi Vildan PAMUK
Temiz Eller,
Sağlıklı Toplumlar...
B
irçok hastalığa hem etkendir, hem de siperdir ellerimiz... Ellerimizde oldukça yüksek sayıda mikroorganizma vardır.
Vücudumuzdaki yayılımları oranı: Elde %40, koltuk altı %15-25, bel altı %30-39'dur. Mikroorganizmalar bizlere bulaşarak hastalık yaparlar. Bakteriler, mayalar, küfler, mantarlar uygun ortam bulduklarında çoğalarak zararlı hale gelirler. Ellerimizle herşeye dokunarak, kontamine oluruz. Hatta biz de başkalarını kontamine ederiz. Yani mikropları yayarız ve başkasından da alırız. Ellerimizde bulunan mikropları da her yerimize farkında olmadan bulaştırırız. Bunun için; kaşınmak, göz ve ağıza, bıyığa, burna, kulağa ellemek yeterlidir. Kendi sağlığımızı ve başkalarının sağlığını da tehlikeye sokarız. Solunum yolu, soğuk algınlığı, bronşit, grip, kolera, diyare, verem vs. hastalıkları bulaşıcıdır. El yıkanmasındaki sıklık sağlığımız için önemlidir. Hastalıkları yaymaktan ve hasta olmaktan bizleri korur. Elle dokunduğumuz eşyalar ve gereçler de kontamine olur ve kontamine ederler. Dokunduğumuz her yüzeyde, hatta havada bile mikroplar bulunmaktadır. Gözle görülmeyen bu mikroplara karşı daima ellerimizi yıkamalıyız. Hastanelerde bakım ve tedavi sürecinde hastaya zarar vermemek önceliğini benimseyen kurumumuz güvenli faaliyet konusunda en üst düzeyde hizmet vermektedir. 02 Şubat 2009 – 31 Aralık 2009 tarihleri
40
Mayıs 2010
arasında tüm yurt çapında Ulusal El Hijyeni Kampanyası başlatılmıştır. Kampanyanın amacı tüm sağlık kuruluşlarında el hijyeninin önemine dikkat çekmektir. Sağlık Bakanlığı tarafından tüm sağlık kuruluşlarında kullanılmak amacıyla standart afiş, poster ve broşürler dağıtılmıştır. Tüm sağlık çalışanlarının ortak standartta eğitim alması amacıyla standart bir eğitim CD’si hazırlanarak sağlık kuruluşlarına dağıtılmıştır.
ULUSAL EL HİJYENİ KAMPANYASI dahilinde; kurumumuzda sağlık çalışanları ve hasta yakınlarını bilgilendirici ve el hijyeninin önemine
antibiyotik
dikkat çekici çalışmalar yapılmıştır. Hastanenin tüm birimlerine el hijyeni konulu afiş ve posterler asılmıştır. Çalışanlarımızın etkili el hijyeni uygulamaları için öncelikli olarak standart eğitim CD’sinden yararlanılarak toplam 2 adet hizmet içi eğitim verilmiştir. Hemşire, doktor, yardımcı personel ve teknisyenlerden oluşan meslek gruplarının yer aldığı personelimiz üzerinde yapılan gözleme dayalı değerlendirmeler sonucunda hastane genelinde el hijyenine uyum % 90 düzeyinde saptanmıştır. Etkili el hijyeni uygulaması için, personelin çalışma alanlarında alkol bazlı el dezenfektanlarının sayısı arttırılmıştır. Yataklı tedavi servislerinde her hasta odasına el dezenfektanı ve hasta yakınlarını bilgilendirici broşürler asılmıştır.
ELLERİMİZİ NASIL YIKAMALIYIZ? Sıvı sabun veya dezenfektanlı sıvı sabun ile ılık ve akan su altında iyice ıslatılarak, sabunun iyice yayılması sağlanarak en az 15-20 saniye süresince, ellerimizin üstü, altı, parmak araları, tırnak altları, avuç içi, dirsek hizaları iyice ovuşturulur. Çok iyi bir şekilde sabun ve köpük gidene kadar durulanır. Kağıt havlu veya şahsi havlu ile iyice kurulanır. Kurutma imkanı varsa iyice kurulanır. Musluk kapatılarak, kağıt havlu da kutusuna atılır. Sağlık ve gıda işinde çalışanlar ayrıca alkollü el dezenfektanı kullanmalıdır.
ELLERİMİZİ NE ZAMAN YIKAMALIYIZ? • Her tuvalete gidişten önce ve sonra • Ellerinizi çok kirli görürseniz hemen • Yemek yemeden ve yemek hazırlamadan önce • Kirli gıdalara, et, tavuk, balık, sebze, meyve dokunduktan sonra • İşten evinize dönmeden önce, evinize vardıktan sonra • Hapşırdıktan, öksürdükten sonra • Vücudunuzun herhangi bir kirli bölgesine dokunduktan sonra • Vücudunuzdaki kesik veya yaralara dokunduktan sonra • Gözünüze dokunmadan, makyaj yapmadan önce • Hayvanları sevdikten ve dokunduktan (kafes, malzeme dahil) sonra • Hasta kişilere dokunduktan ve tokalaştıktan sonra • Para saydıktan ve çöplere dokunduktan sonra • Sağlık kuruluşlarında hasta ile her temastan önce ve sonra • Hasta eşyalarına her temastan sonra Mayıs 2010
41
antibiyotik
BİZDEN HABERLER
antibiyotik
Kanser Cerrahisinde Lokman Hekim Atağı
Böbrek Sağlığı Tartışmaya Gelmez… Nefroloji Branşında Dr. İzzet Yavuz Göreve Başladı
Onkoloji (Kanser) Cerrahisi Uzmanı
Doç. Dr. Erdal Göçmen Lokman Hekim’de…
Ülkemizde Onkolojik Cerrahi (Kanser Cerrahisi) alanında ihtisas yapmış hekim sayısı oldukça kısıtlıdır. Ortalama sayısı 20’yi bulan Onkolojik Cerrahi hekimlerimizden biri olan Doç. Dr. Erdal Göçmen Şubat ayında hastanemizde göreve başlamıştır.
Tıbbi Onkoloji ve Kemoterapi Uz. Dr. Orhan Şencan Tıbbi Onkoloji Hizmetlerini ve Uygulamalarını Başlattı
Böbreklerimizi tanıyor muyuz? Uz. Dr. İzzet Yavuz önderliğinde hizmete giren Nefroloji Kliniği; böbrek hastalıklarında tedavinin ve erken teşhisin önemini vurgulayarak titiz ve ayrıntılı bir hizmet sunuyor.
Çocuk Nörolojisi
Ayrıcalık İster! Çocuk Nöroloğu Doç.Dr.Nesrin Şenbil Pediatri Servisimizde
Halka Verilen Ücretsiz Eğitimler Devam Ediyor Anne Sütü Eğitimi Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi bünyesinde hazırlanan ve halkın bilinçlenmesini sağlayan eğitimlerimiz, Uz.Dr. Gülben Efes tarafından verilmeye devam ediyor. Her ayın son “Cuma” günü Saat:10.00’da anne ve anne adaylarına verilen eğitimde katılımcıların sorularına da yer veriliyor.
Yurtdışından Gelen Gurbetçilerimize İYİ HABER AGIS Sigorta Şirketi ile anlaşmamız devam etmektedir. Yurt dışında yaşayan gurbetçilerimiz için AGIS sigorta şirketi ile olan anlaşmamızı sürdürüyoruz. Yurt dışında yaşayıp, tedavi için Türkiye’yi tercih edenler ya da Türkiye’deyken beklenmedik durumlarla karşılaşan acil vakalar da hastanelerimize başvurabileceklerdir.
Dikkat ve itina isteyen bir dal olan Çocuk Nörolojisinin ayrıcalıklı hizmeti Lokman Hekim Hastanelerinde. Çocuk nörolojisi; 16 yaşa kadar olan hastalarda havale, epilepsi, gelişim bozuklukları gibi hassas konuları nörolojik açıdan incelemektedir. Dr. Şenbil’in yurt dışında da çalışmaları bulunmaktadır.
Ankara Vergi Dairesinden Teşekkür Belgesi
Vergide üzerimize düşeni yaptık… Dr. Orhan Şencan ve ekibi Tıbbi onkoloji alanında başvuran hastalara hizmet vermekte ve uygulamalarını; hastayı yormadan, hassasiyetle yürütmektedir. 42
Mayıs 2010
Özel Lokman Hekim Hastaneleri ülkemizin en kutsal görevlerinden olan vergi ödeme yükümlülüğünü yerine getirerek Ankara Vergi Dairesi Başkanlığından Teşekkür Belgesi almıştır. Bu konuda hiçbir tavize yer vermeyen Lokman Hekim Ailesi, bu belge ile gurur duymaktadır. Mayıs 2010
43
antibiyotik
BİZDEN HABERLER
antibiyotik
Kanser Cerrahisinde Lokman Hekim Atağı
Böbrek Sağlığı Tartışmaya Gelmez… Nefroloji Branşında Dr. İzzet Yavuz Göreve Başladı
Onkoloji (Kanser) Cerrahisi Uzmanı
Doç. Dr. Erdal Göçmen Lokman Hekim’de…
Ülkemizde Onkolojik Cerrahi (Kanser Cerrahisi) alanında ihtisas yapmış hekim sayısı oldukça kısıtlıdır. Ortalama sayısı 20’yi bulan Onkolojik Cerrahi hekimlerimizden biri olan Doç. Dr. Erdal Göçmen Şubat ayında hastanemizde göreve başlamıştır.
Tıbbi Onkoloji ve Kemoterapi Uz. Dr. Orhan Şencan Tıbbi Onkoloji Hizmetlerini ve Uygulamalarını Başlattı
Böbreklerimizi tanıyor muyuz? Uz. Dr. İzzet Yavuz önderliğinde hizmete giren Nefroloji Kliniği; böbrek hastalıklarında tedavinin ve erken teşhisin önemini vurgulayarak titiz ve ayrıntılı bir hizmet sunuyor.
Çocuk Nörolojisi
Ayrıcalık İster! Çocuk Nöroloğu Doç.Dr.Nesrin Şenbil Pediatri Servisimizde
Halka Verilen Ücretsiz Eğitimler Devam Ediyor Anne Sütü Eğitimi Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi bünyesinde hazırlanan ve halkın bilinçlenmesini sağlayan eğitimlerimiz, Uz.Dr. Gülben Efes tarafından verilmeye devam ediyor. Her ayın son “Cuma” günü Saat:10.00’da anne ve anne adaylarına verilen eğitimde katılımcıların sorularına da yer veriliyor.
Yurtdışından Gelen Gurbetçilerimize İYİ HABER AGIS Sigorta Şirketi ile anlaşmamız devam etmektedir. Yurt dışında yaşayan gurbetçilerimiz için AGIS sigorta şirketi ile olan anlaşmamızı sürdürüyoruz. Yurt dışında yaşayıp, tedavi için Türkiye’yi tercih edenler ya da Türkiye’deyken beklenmedik durumlarla karşılaşan acil vakalar da hastanelerimize başvurabileceklerdir.
Dikkat ve itina isteyen bir dal olan Çocuk Nörolojisinin ayrıcalıklı hizmeti Lokman Hekim Hastanelerinde. Çocuk nörolojisi; 16 yaşa kadar olan hastalarda havale, epilepsi, gelişim bozuklukları gibi hassas konuları nörolojik açıdan incelemektedir. Dr. Şenbil’in yurt dışında da çalışmaları bulunmaktadır.
Ankara Vergi Dairesinden Teşekkür Belgesi
Vergide üzerimize düşeni yaptık… Dr. Orhan Şencan ve ekibi Tıbbi onkoloji alanında başvuran hastalara hizmet vermekte ve uygulamalarını; hastayı yormadan, hassasiyetle yürütmektedir. 42
Mayıs 2010
Özel Lokman Hekim Hastaneleri ülkemizin en kutsal görevlerinden olan vergi ödeme yükümlülüğünü yerine getirerek Ankara Vergi Dairesi Başkanlığından Teşekkür Belgesi almıştır. Bu konuda hiçbir tavize yer vermeyen Lokman Hekim Ailesi, bu belge ile gurur duymaktadır. Mayıs 2010
43
antibiyotik
BİZDEN HABERLER
antibiyotik
Bir Teşekkür de İl Sağlık Müdürlüğü’nden Sincan Hastanemiz En Fazla Vaka Kabul Eden Hastane Ünvanına Sahip Oldu
Hastanemize; 2009 yılı içerisinde İl Ambulans Servisi Başhekimliği 112 Acil Yardım İstasyonları tarafından, ”Getirilen vakaların kabulünde en fazla acil vaka kabul eden Özel Hastane” seçilerek Teşekkür Belgesi almaya layık görülmüştür.
Dermatoloji Uzmanlarından Özel Hizmet! Bu ayrıcalıklı hizmet sayesinde; epilasyon, kimyasal peeling, cilt bakımı, bölgesel zayıflama (karboksi terapi), botox (dolgu), diod lazer gibi özel hizmetler hastane ortamında alınabilmektedir. Uzman hekimler tarafından uygulanan işlemler sırasında hiçbir zorluk çekmeden sağlıklı koşullarda isteğinize ulaşabilirsiniz.
“A SINIFI HASTANE” S
osyal Güvenlik Kurumu tarafından hastanelerin sınıflandırma puanları yayınlandı. 801-1000 puan arası en üst düzey hastane olarak kabul edilmektedir. Yapılan değerlendirmelerde Özel Lokman Hekim Hastanesi “A Grubu” Hastane puanlamasında yerini almıştır. Özel Lokman Hekim Hastaneleri Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkan Vekili İrfan Güvendi, “Özel Lokman Hekim Hastaneleri olarak sadece özel hastaneleri kapsayan sınıflandırma yöntemine karşı olmamıza rağmen A Grubu Hastane olmaktan dolayı mutluyuz” dedi. Güvendi; “Bu güne kadar hastalarına ve hasta yakınlarına en iyi hizmeti sunmaya çalışan Lokman Hekim Hastaneleri; özverili, donanımlı ve kalite standartlarına uygun çalışmaları ile ismine sahip çıkmaya devam edecek ve sizlerin verdiği güvene layık olmak için elinden geleni yapacaktır. Emeği geçen herkese teşekkür ederim” diyerek sözlerini noktaladı.
Helikopter pisti ile daha hızlı müdahale Ankara Sincan ilçesinde A sınıfı bir hastane; Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi; niçin mi? İşimiz sağlık, muhatabımız eşref-i mahluk olan insan olduğu için. Ankara Sincan ilçesinde heliportu (çatıda helikopter pisti) olan bir hastane; Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi; niçin mi? İnsan sağlığı için yapılan her türlü yatırım kutsal olduğu için. Yaşat ki, yaşayasın. Ankara Sincan ilçesinde acil hizmet sunumu nedeniyle teşekkür alan Ankara'daki tek özel hastane; Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi; niçin mi? Hiçbir karlılığı olmadığı halde acil sağlık hizmeti sunumunu insanımıza olan sosyal sorumluluk görevi kabul ederek en nitelikli şekilde sunduğumuz için. Özel Lokman Hekim Sincan Hastaneniz; hiçbir ticari kaygı gütmeden, henüz Ankara'da hava ambulansı kurulmamışken, çatısına helikopter pisti yaparak hava ambulansının kurulumuna davetiye çıkarmıştır. Zira önemli olan insanımızın en dar gününde yanında olabilmek, derdine derman olabilmektir. İyi günden ziyade, kara gün dostu olabilmektir. 17 hastamız helikopterle hastanemize sevk edilmiş ve 3 dakika içinde acil müdahale ekiplerimiz tarafından ilgili girişimler yapılarak hastanemizce tedavileri sağlanmış ve şifa ile evlerine, sevdiklerine uğurlanmıştır. Değil 17 can, bir can için feda olsun onlarca heliport. Güzel ülkemizin, güzel insanları her şeyin en iyisine layıktır. Sağlıcakla kalınız.... Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr.Kemal Kartal
44
Mayıs 2010
Mayıs 2010
45
antibiyotik
BİZDEN HABERLER
antibiyotik
Bir Teşekkür de İl Sağlık Müdürlüğü’nden Sincan Hastanemiz En Fazla Vaka Kabul Eden Hastane Ünvanına Sahip Oldu
Hastanemize; 2009 yılı içerisinde İl Ambulans Servisi Başhekimliği 112 Acil Yardım İstasyonları tarafından, ”Getirilen vakaların kabulünde en fazla acil vaka kabul eden Özel Hastane” seçilerek Teşekkür Belgesi almaya layık görülmüştür.
Dermatoloji Uzmanlarından Özel Hizmet! Bu ayrıcalıklı hizmet sayesinde; epilasyon, kimyasal peeling, cilt bakımı, bölgesel zayıflama (karboksi terapi), botox (dolgu), diod lazer gibi özel hizmetler hastane ortamında alınabilmektedir. Uzman hekimler tarafından uygulanan işlemler sırasında hiçbir zorluk çekmeden sağlıklı koşullarda isteğinize ulaşabilirsiniz.
“A SINIFI HASTANE” S
osyal Güvenlik Kurumu tarafından hastanelerin sınıflandırma puanları yayınlandı. 801-1000 puan arası en üst düzey hastane olarak kabul edilmektedir. Yapılan değerlendirmelerde Özel Lokman Hekim Hastanesi “A Grubu” Hastane puanlamasında yerini almıştır. Özel Lokman Hekim Hastaneleri Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkan Vekili İrfan Güvendi, “Özel Lokman Hekim Hastaneleri olarak sadece özel hastaneleri kapsayan sınıflandırma yöntemine karşı olmamıza rağmen A Grubu Hastane olmaktan dolayı mutluyuz” dedi. Güvendi; “Bu güne kadar hastalarına ve hasta yakınlarına en iyi hizmeti sunmaya çalışan Lokman Hekim Hastaneleri; özverili, donanımlı ve kalite standartlarına uygun çalışmaları ile ismine sahip çıkmaya devam edecek ve sizlerin verdiği güvene layık olmak için elinden geleni yapacaktır. Emeği geçen herkese teşekkür ederim” diyerek sözlerini noktaladı.
Helikopter pisti ile daha hızlı müdahale Ankara Sincan ilçesinde A sınıfı bir hastane; Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi; niçin mi? İşimiz sağlık, muhatabımız eşref-i mahluk olan insan olduğu için. Ankara Sincan ilçesinde heliportu (çatıda helikopter pisti) olan bir hastane; Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi; niçin mi? İnsan sağlığı için yapılan her türlü yatırım kutsal olduğu için. Yaşat ki, yaşayasın. Ankara Sincan ilçesinde acil hizmet sunumu nedeniyle teşekkür alan Ankara'daki tek özel hastane; Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi; niçin mi? Hiçbir karlılığı olmadığı halde acil sağlık hizmeti sunumunu insanımıza olan sosyal sorumluluk görevi kabul ederek en nitelikli şekilde sunduğumuz için. Özel Lokman Hekim Sincan Hastaneniz; hiçbir ticari kaygı gütmeden, henüz Ankara'da hava ambulansı kurulmamışken, çatısına helikopter pisti yaparak hava ambulansının kurulumuna davetiye çıkarmıştır. Zira önemli olan insanımızın en dar gününde yanında olabilmek, derdine derman olabilmektir. İyi günden ziyade, kara gün dostu olabilmektir. 17 hastamız helikopterle hastanemize sevk edilmiş ve 3 dakika içinde acil müdahale ekiplerimiz tarafından ilgili girişimler yapılarak hastanemizce tedavileri sağlanmış ve şifa ile evlerine, sevdiklerine uğurlanmıştır. Değil 17 can, bir can için feda olsun onlarca heliport. Güzel ülkemizin, güzel insanları her şeyin en iyisine layıktır. Sağlıcakla kalınız.... Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr.Kemal Kartal
44
Mayıs 2010
Mayıs 2010
45
antibiyotik
HASTALARIMIZ
antibiyotik
Hastalarımızın Gözünden...
"Önceleri hastanenizi yakın olduğu için tercih ediyordum, fakat şimdi sevdiğim için tercih ediyorum..."
"Hiç tereddütsüz
hastanenize çocuğumuzu getirdik..." Efe Suna/İrfan Suna Çocuğumuzdaki rahatsızlık bir haftaya yakın devam etmekte idi. Oğlumuzu evimizin yakınında bulunan semt polikliniğine götürüyorduk. Rahatsızlığı geçmeyince poliklinikte görev yapan doktor çocuğumuzun yatarak tedavi görmesini önerdi. Eşimin doğumu da Lokman Hekim Hastanesinde gerçekleşmişti. O zaman da çok memnun olarak ayrılmıştık hastanenizden. Güvenebileceğimiz, temiz ve evimize yakın bir hastane. Hiç tereddütsüz hastanenize çocuğumuzu getirdik. Tedavilerine başlandı. Şu anda durumu daha iyiye gidiyor. Doktorumuz ve katta görev yapan hemşireler çok ilgililer. Sağlık önemli bir konu. O yüzden iyileşme sürecimizde bizimle ilgilenen tüm personele teşekkür ediyoruz.
"Seanslarım esnasında kendimi çok rahat hissediyorum..." Gönül Gölcük Kol ağrısı şikayeti ile başvurdum. Doktorlarınızın çok iyi olduğunu ve çabuk neticeye ulaştığını duyduğum için Lokman Hekim Hastanesi’ni tercih ettim. Çok faydasını gördüm. Hemşireleriniz beni çok rahatlattı. Seanslarım esnasında kendimi çok rahat hissediyorum. İlgi ve alaka çok güzel. Teşekkür ediyorum.
46
Mayıs 2010
Merve Şahbaz Gribal enfeksiyon şikayeti ile Lokman Hekim Hastanesi’ne geldim. Domuz gribi salgınından dolayı çok korkuyordum. Çeşitli testler yapıldı. Doktorum bu konuda benimle çok ilgilendi. Gerek işlemlerim esnasında, gerekse tahlillerim yapılırken hastane çalışanlarınızdan çok memnun kaldım. Herşey için teşekkür ederim. Şu an kontrollerimi sürdürüyorum. Önceleri hastanenizi yakın olduğu için tercih ediyordum, fakat şimdi sevdiğim için tercih ediyorum.
"Doktoruma çok güveniyorum." Sevim Uzun Diz ağrılarım vardı. Yürümekte zorluk çekiyordum. Ameliyat olmam gerektiğini söyledim. Daha önce de ameliyat oldum fakat şikayetlerim geçmedi. Burada birkaç gün önce ameliyat oldum. Hafif ağrılarım oluyor ama daha iyi olacağımı düşünüyorum. Hemşirelerinizden çok memnunum. Elmadağ’da oturuyorum. Doktoruma çok güveniyorum ve uzak olmasına rağmen Lokman Hekim Hastaneleri’ni tercih ediyorum.
Mayıs 2010
47
antibiyotik
HASTALARIMIZ
antibiyotik
Hastalarımızın Gözünden...
"Önceleri hastanenizi yakın olduğu için tercih ediyordum, fakat şimdi sevdiğim için tercih ediyorum..."
"Hiç tereddütsüz
hastanenize çocuğumuzu getirdik..." Efe Suna/İrfan Suna Çocuğumuzdaki rahatsızlık bir haftaya yakın devam etmekte idi. Oğlumuzu evimizin yakınında bulunan semt polikliniğine götürüyorduk. Rahatsızlığı geçmeyince poliklinikte görev yapan doktor çocuğumuzun yatarak tedavi görmesini önerdi. Eşimin doğumu da Lokman Hekim Hastanesinde gerçekleşmişti. O zaman da çok memnun olarak ayrılmıştık hastanenizden. Güvenebileceğimiz, temiz ve evimize yakın bir hastane. Hiç tereddütsüz hastanenize çocuğumuzu getirdik. Tedavilerine başlandı. Şu anda durumu daha iyiye gidiyor. Doktorumuz ve katta görev yapan hemşireler çok ilgililer. Sağlık önemli bir konu. O yüzden iyileşme sürecimizde bizimle ilgilenen tüm personele teşekkür ediyoruz.
"Seanslarım esnasında kendimi çok rahat hissediyorum..." Gönül Gölcük Kol ağrısı şikayeti ile başvurdum. Doktorlarınızın çok iyi olduğunu ve çabuk neticeye ulaştığını duyduğum için Lokman Hekim Hastanesi’ni tercih ettim. Çok faydasını gördüm. Hemşireleriniz beni çok rahatlattı. Seanslarım esnasında kendimi çok rahat hissediyorum. İlgi ve alaka çok güzel. Teşekkür ediyorum.
46
Mayıs 2010
Merve Şahbaz Gribal enfeksiyon şikayeti ile Lokman Hekim Hastanesi’ne geldim. Domuz gribi salgınından dolayı çok korkuyordum. Çeşitli testler yapıldı. Doktorum bu konuda benimle çok ilgilendi. Gerek işlemlerim esnasında, gerekse tahlillerim yapılırken hastane çalışanlarınızdan çok memnun kaldım. Herşey için teşekkür ederim. Şu an kontrollerimi sürdürüyorum. Önceleri hastanenizi yakın olduğu için tercih ediyordum, fakat şimdi sevdiğim için tercih ediyorum.
"Doktoruma çok güveniyorum." Sevim Uzun Diz ağrılarım vardı. Yürümekte zorluk çekiyordum. Ameliyat olmam gerektiğini söyledim. Daha önce de ameliyat oldum fakat şikayetlerim geçmedi. Burada birkaç gün önce ameliyat oldum. Hafif ağrılarım oluyor ama daha iyi olacağımı düşünüyorum. Hemşirelerinizden çok memnunum. Elmadağ’da oturuyorum. Doktoruma çok güveniyorum ve uzak olmasına rağmen Lokman Hekim Hastaneleri’ni tercih ediyorum.
Mayıs 2010
47
antibiyotik
HASTALARIMIZ
antibiyotik
“İyi ki sizleri bize tavsiye etmişler.” "Bizimle birlikte olan Lokman Hekim ailesine teşekkürler..." Nizamettin Mutlu: Yakınlarım tavsiye ettiği için oğlumu hastanenize getirdim. Oğlum hastane-
nizde ameliyat oldu. Çok şükür herşey yolunda gitti. Tedaviden, hasta takibinden dolayı çok memnun kalmıştık. Daha sonrasında kızımın doğumu için hastanenize geldik. En mutlu olduğumuz günlerden biriydi. Torunumuzu kucakladığımızda Lokman Hekim çalışanları da sevincimizi bizlerle paylaştı. Damadımın ameliyatı da burada gerçekleşti. Lokman Hekim’e bir nevi abone olduk. Her rahatsızlandığımızda hastanenize geliyoruz. Benim rahatsızlığım ise kasığımdaki fıtık idi. Genel cerrahi bölümünde muayene oldum. Doktorum rahatsızlığımla ilgili bilgi verdi. Ameliyat olmaya karar verdim. Ameliyatım gerçekleşti ve şu an sağlığımın çok iyi olduğunu hissediyorum. İyi ki sizleri bize tavsiye etmişler. Bence, insan sağlığı önemli bir olgu. Torunumun doğumunda, en sevinçli ve heyecanlı olduğumuz günde, ameliyatlarımızda, sıkıntılı olduğumuz zamanda, bizimle birlikte yanımızda olan Lokman Hekim ailesine teşekkürler. İyi ki varsınız, çünkü insana özel olduğunu hissettiriyorsunuz.
"Hastane personeli ile arkadaş gibi olduk..."
"Benimle ilgilenen herkese çok teşekkür ediyorum"
Recep Hasırcı:
Astım hastalığı insanla birlikte yaşayan bir hastalık. Kesin tedavisi yok. Doktorum Ayşegül Hanım da, seninle arkadaş gibi bir ömür boyu yaşar bu hastalık diyor. Yalan da söylemiyor. Çok dikkat etmem gerekli. Hastaneye geldiğimde durumum çok kötü idi. Nefes alamıyordum, bana uygulanan tedavi ile şimdi nefes almaktan dolayı çok mutluyum. Dahiliye doktoru ve göğüs hastalıkları doktoru koordineli bir şekilde tedavimle ilgileniyorlar. Burada çalışan tüm personel çok ilgili. Hemşireler sürekli ilaç kontrollerimi yapıyorlar. Şekerimi tansiyonumu ölçüyorlar. Yemeğimin takibine kadar yapıyorlar. Arkadaş gibi olduk buranın personeli ile. Zaten Sincan’daki halk da çok memnun Lokman Hekim’den. Ayrıca odalarınız çok konforlu. Böyle bir hizmeti ayağımıza getirdiğiniz için çok teşekkür ederiz.
Yunus Emre Gökdemir Çok öksürüyordum, nefes almakta zorlanıyordum. Doktora gitmek pek istemiyordum ama şimdi iyi ki gelmişim. Artık daha iyiyim daha rahat nefes alabiliyorum. Doktorum Fahrettin Erdoğan’a çok teşekkür ediyorum. Annemler beni buraya getirirken rahatsızlığımdan dolayı hep bir doktor muayene etsin istedi. 23 Şubat doğum günüm benim. En çok mutlu olduğum konu, doğum günüme sağlıklı bir şekilde girmem. Hemşire ablalar çok ilgileniyorlar. İlaçlarımı veriyorlar ve ateşimi ölçüyorlar. Bana iğne yapacakları zaman hep anlatıyorlar. Benimle ilgilenen herkese çok teşekkür ediyorum.
"Fizik tedavi seanslarından
çok memnun kaldım..."
Ülker Doğan:
Bel fıtığı şikayetim vardı. Tavsiye edildiği için hastanenizi tercih ettim. Fizik tedavi önerildi. Tedavim hala devam etmesine rağmen çok memnun kaldım. Hastaneniz hem çok temiz, hem de çok iyi davranıyorlar. Ekibinize teşekkür ederim.
48
Mayıs 2010
Mayıs 2010
49
antibiyotik
HASTALARIMIZ
antibiyotik
“İyi ki sizleri bize tavsiye etmişler.” "Bizimle birlikte olan Lokman Hekim ailesine teşekkürler..." Nizamettin Mutlu: Yakınlarım tavsiye ettiği için oğlumu hastanenize getirdim. Oğlum hastane-
nizde ameliyat oldu. Çok şükür herşey yolunda gitti. Tedaviden, hasta takibinden dolayı çok memnun kalmıştık. Daha sonrasında kızımın doğumu için hastanenize geldik. En mutlu olduğumuz günlerden biriydi. Torunumuzu kucakladığımızda Lokman Hekim çalışanları da sevincimizi bizlerle paylaştı. Damadımın ameliyatı da burada gerçekleşti. Lokman Hekim’e bir nevi abone olduk. Her rahatsızlandığımızda hastanenize geliyoruz. Benim rahatsızlığım ise kasığımdaki fıtık idi. Genel cerrahi bölümünde muayene oldum. Doktorum rahatsızlığımla ilgili bilgi verdi. Ameliyat olmaya karar verdim. Ameliyatım gerçekleşti ve şu an sağlığımın çok iyi olduğunu hissediyorum. İyi ki sizleri bize tavsiye etmişler. Bence, insan sağlığı önemli bir olgu. Torunumun doğumunda, en sevinçli ve heyecanlı olduğumuz günde, ameliyatlarımızda, sıkıntılı olduğumuz zamanda, bizimle birlikte yanımızda olan Lokman Hekim ailesine teşekkürler. İyi ki varsınız, çünkü insana özel olduğunu hissettiriyorsunuz.
"Hastane personeli ile arkadaş gibi olduk..."
"Benimle ilgilenen herkese çok teşekkür ediyorum"
Recep Hasırcı:
Astım hastalığı insanla birlikte yaşayan bir hastalık. Kesin tedavisi yok. Doktorum Ayşegül Hanım da, seninle arkadaş gibi bir ömür boyu yaşar bu hastalık diyor. Yalan da söylemiyor. Çok dikkat etmem gerekli. Hastaneye geldiğimde durumum çok kötü idi. Nefes alamıyordum, bana uygulanan tedavi ile şimdi nefes almaktan dolayı çok mutluyum. Dahiliye doktoru ve göğüs hastalıkları doktoru koordineli bir şekilde tedavimle ilgileniyorlar. Burada çalışan tüm personel çok ilgili. Hemşireler sürekli ilaç kontrollerimi yapıyorlar. Şekerimi tansiyonumu ölçüyorlar. Yemeğimin takibine kadar yapıyorlar. Arkadaş gibi olduk buranın personeli ile. Zaten Sincan’daki halk da çok memnun Lokman Hekim’den. Ayrıca odalarınız çok konforlu. Böyle bir hizmeti ayağımıza getirdiğiniz için çok teşekkür ederiz.
Yunus Emre Gökdemir Çok öksürüyordum, nefes almakta zorlanıyordum. Doktora gitmek pek istemiyordum ama şimdi iyi ki gelmişim. Artık daha iyiyim daha rahat nefes alabiliyorum. Doktorum Fahrettin Erdoğan’a çok teşekkür ediyorum. Annemler beni buraya getirirken rahatsızlığımdan dolayı hep bir doktor muayene etsin istedi. 23 Şubat doğum günüm benim. En çok mutlu olduğum konu, doğum günüme sağlıklı bir şekilde girmem. Hemşire ablalar çok ilgileniyorlar. İlaçlarımı veriyorlar ve ateşimi ölçüyorlar. Bana iğne yapacakları zaman hep anlatıyorlar. Benimle ilgilenen herkese çok teşekkür ediyorum.
"Fizik tedavi seanslarından
çok memnun kaldım..."
Ülker Doğan:
Bel fıtığı şikayetim vardı. Tavsiye edildiği için hastanenizi tercih ettim. Fizik tedavi önerildi. Tedavim hala devam etmesine rağmen çok memnun kaldım. Hastaneniz hem çok temiz, hem de çok iyi davranıyorlar. Ekibinize teşekkür ederim.
48
Mayıs 2010
Mayıs 2010
49
antibiyotik
SORU - CEVAP
?
Ellerim ve ayaklarımı ısıtamıyorum, kan tahlilim normal çıktı. Sebebi ne olabilir? Ailede tek bende var.
?
Her iki gözümde birkaç gündür kızarıklık var. Aynı zamanda kaşıntı da oluyor. Yorgunluktan olabilir ve geçicidir diye doktora gitmedim. Ne yapmalıyım? Bu tür durumlarda bakteriyel konjonktivit dediğimiz bir hastalık söz konusu olabilir. Sabahları kalktığınızda, gözlerinizde çapaklanma oluyorsa kesinlikle tedavi gerekmektedir. Geciktirmeden doktora başvurmanızda fayda var.
Demir eksikliği anemisi açısından daha ileri tetkikler yapılmalıdır. Vitamin eksikliği gibi durumlarda da kişi el ve ayaklarında soğukluk hissedebilir. Bu tetkikler de normal çıkarsa Kalp ve Damar Cerrahisine görünmekte fayda vardır.
?
?
Birinci derecede hemoroid (bağsur) şikayetim var, ilerlemesini engellemek için ne yapabilirim?
65 yaşındaki annemde idrar kaçırma problemi başladı, bu durum tedavi edilebilir mi?
Şu andaki teknoloji ve yöntemler ile bütün idrar kaçırma şikayetleri durdurulabilir. Ancak deneyimli bir hekim eşliğinde yapılacak tetkik ve incelemeler sonrasında hasta tedavi edilmelidir.
? Kızımın göz altı ve göz üstünde halka şeklinde morluklar var. Bu durumdan çok rahatsızım. Ne yapabiliriz? Bu morluk uzun süredir (örn: yıllardır) varsa genetiktir. Ama önceden olmayan yeni yeni başlamış ciddi morluklar bazı hastalıkların belirtisi olabilir. Bir dahiliye uzmanına başvurun.
50
Mayıs 2010
antibiyotik
Hemoroidde en önemli sebep kabızlık ve tuvalette fazla ıkınmaktır. İlaçlar ilerlemesini engellemez. Ancak kepekli ekmek, zeytin yağı, sebze, bol posalı diyet, bol su ve meyve tüketimini arttırılmakta fayda var. Aynı zamanda tuvalet alışkanlığı düzene sokulmalıdır (büyük abdest ihtiyacının her gün aynı saatte giderilmesi gibi). Bununla birlikte hemen tedavi edilmezse daha büyük sorunlara neden olabileceğinden, bir uzmana başvurulmalıdır.
?
Bir kaç gündür idrar yaparken yanma ve bazen kanama oluyor. Acaba ne olabilir? Ürolojiye mi, yoksa kadın hastalıkları bölümüne mi gitmeliyim? Bu şekildeki yanma ve kanama belirtisi idrar yolları ile ilgili sıkıntı olduğu işaretini verir. Yine bu şikayetler böbreklerde kum ya da taş olabileceğinin işareti olabilir. En uygun zamanda bir üroloji polikliniğine başvurulması gerekir.
Mayıs 2010
51
antibiyotik
SORU - CEVAP
?
Ellerim ve ayaklarımı ısıtamıyorum, kan tahlilim normal çıktı. Sebebi ne olabilir? Ailede tek bende var.
?
Her iki gözümde birkaç gündür kızarıklık var. Aynı zamanda kaşıntı da oluyor. Yorgunluktan olabilir ve geçicidir diye doktora gitmedim. Ne yapmalıyım? Bu tür durumlarda bakteriyel konjonktivit dediğimiz bir hastalık söz konusu olabilir. Sabahları kalktığınızda, gözlerinizde çapaklanma oluyorsa kesinlikle tedavi gerekmektedir. Geciktirmeden doktora başvurmanızda fayda var.
Demir eksikliği anemisi açısından daha ileri tetkikler yapılmalıdır. Vitamin eksikliği gibi durumlarda da kişi el ve ayaklarında soğukluk hissedebilir. Bu tetkikler de normal çıkarsa Kalp ve Damar Cerrahisine görünmekte fayda vardır.
?
?
Birinci derecede hemoroid (bağsur) şikayetim var, ilerlemesini engellemek için ne yapabilirim?
65 yaşındaki annemde idrar kaçırma problemi başladı, bu durum tedavi edilebilir mi?
Şu andaki teknoloji ve yöntemler ile bütün idrar kaçırma şikayetleri durdurulabilir. Ancak deneyimli bir hekim eşliğinde yapılacak tetkik ve incelemeler sonrasında hasta tedavi edilmelidir.
? Kızımın göz altı ve göz üstünde halka şeklinde morluklar var. Bu durumdan çok rahatsızım. Ne yapabiliriz? Bu morluk uzun süredir (örn: yıllardır) varsa genetiktir. Ama önceden olmayan yeni yeni başlamış ciddi morluklar bazı hastalıkların belirtisi olabilir. Bir dahiliye uzmanına başvurun.
50
Mayıs 2010
antibiyotik
Hemoroidde en önemli sebep kabızlık ve tuvalette fazla ıkınmaktır. İlaçlar ilerlemesini engellemez. Ancak kepekli ekmek, zeytin yağı, sebze, bol posalı diyet, bol su ve meyve tüketimini arttırılmakta fayda var. Aynı zamanda tuvalet alışkanlığı düzene sokulmalıdır (büyük abdest ihtiyacının her gün aynı saatte giderilmesi gibi). Bununla birlikte hemen tedavi edilmezse daha büyük sorunlara neden olabileceğinden, bir uzmana başvurulmalıdır.
?
Bir kaç gündür idrar yaparken yanma ve bazen kanama oluyor. Acaba ne olabilir? Ürolojiye mi, yoksa kadın hastalıkları bölümüne mi gitmeliyim? Bu şekildeki yanma ve kanama belirtisi idrar yolları ile ilgili sıkıntı olduğu işaretini verir. Yine bu şikayetler böbreklerde kum ya da taş olabileceğinin işareti olabilir. En uygun zamanda bir üroloji polikliniğine başvurulması gerekir.
Mayıs 2010
51
antibiyotik
İÇİMİZDEN BİRİ
antibiyotik
Sazın Perdeleri Bir Suyun Akıp Gittiği Yoldur Dergimizin her sayısında içimizden birine yer veriyoruz. Bu sayıda, Sincan Hastanemizin yardımcı hizmetlerinden Sefer Oğuz konuğumuz oldu. Sefer Oğuz, nasıl saz çalmaya başladığını ve duygularını bizimle paylaştı. Saz Çalmaya Nasıl Başladınız? Ortaokul çağlarında sazla tanıştım. Ailemde ve akrabalarımda saz çalan yoktu. Küçüklüğümden beri bir hevesti benim için. İlkokulda öğretmenim bana hep şarkı söyletirdi. Ortaokula geçtiğim zaman şarkı söylemeyi bir müzik aletiyle birleştirmeyi düşündüm. Müzik aletleri içinden kendime uygun olarak sazı seçtim.
Peki bu hobiyi nasıl geliştirdiniz? Öncelikle kendime bir saz almam gerekiyordu. Bunun için hem çalışıyor hem de okula devam
ediyordum. O zamanlar ortaokul öğrencisiydim ve benim için hem okuyup hem de çalışmak zaman zaman zor oluyordu. Fakat içimdeki heves beni güçlendirdi, biriktirdiğim parayla kendime bir saz aldım.
Saz çalabilmek için bir eğitim aldınız mı? Evet. Sazı aldığımda çok iyi çalamıyordum. Öğrenmek için bir ustaya ihtiyacım vardı. Sazı güzel çalan ustaları keşfettim. Kendilerinden ders aldım. İlk zamanlar olmuyordu ama biraz azimle saz çalmayı öğrendim.
Hiç vazgeçtiğiniz oldu mu?
Örnek aldığınız ya da hayranı olduğunuz bir saz üstadı var mı? Türkiye’de bu işin erbabı çok insan var. Herkeste ayrı bir tat, her birinde ayrı bir üslup buluyorum. Bu parçaları kendimde birleştirmeye çalışıyorum. Fakat tartışılmaz bir isim var ki; Aşık Veysel. Onun duruluğu ve samimiyetine kapılıp gidiyorum zaman zaman.
Yıllar geçse bile adı unutulmadan yaşamak, daha doğrusu yaşatılmak inanılmaz bir güzellik.
Saz çalmayı öğrenmek çok sabır gerektiren bir olaydır. Zamanla içimden gelen duyguları da tellere aktararak saz çalmayı öğrendim ve müzikle iç içe oldum. Zorlandığım zamanlar oldu fakat hiç vazgeçmedim. Vazgeçemezdim; çünkü öğrendikçe daha da hevesleniyordum.
Saz Çalmak Nasıl Bir Duygu? Sazın perdeleri bir suyun akıp gittiği yoldur. Yüreğinizin kirini, kulağınızın pasını siler. Ruhunuzu yıkar ve sizi bir deryayla buluşturur. Bu yüzden tavsiye olur bir duygu olarak görüyorum.
Peki şu anda bu hobinizle ilgili neler yapıyorsunuz? Artık sazı profesyonel olarak çalıyorum. İlk başta hem okuyup hem çalışarak sazımı almıştım. Şimdi; yakın çevremin kutlamalarında eşlik ederek, sazım bana para kazandırıyor.
52
Mayıs 2010
Mayıs 2010
53
antibiyotik
İÇİMİZDEN BİRİ
antibiyotik
Sazın Perdeleri Bir Suyun Akıp Gittiği Yoldur Dergimizin her sayısında içimizden birine yer veriyoruz. Bu sayıda, Sincan Hastanemizin yardımcı hizmetlerinden Sefer Oğuz konuğumuz oldu. Sefer Oğuz, nasıl saz çalmaya başladığını ve duygularını bizimle paylaştı. Saz Çalmaya Nasıl Başladınız? Ortaokul çağlarında sazla tanıştım. Ailemde ve akrabalarımda saz çalan yoktu. Küçüklüğümden beri bir hevesti benim için. İlkokulda öğretmenim bana hep şarkı söyletirdi. Ortaokula geçtiğim zaman şarkı söylemeyi bir müzik aletiyle birleştirmeyi düşündüm. Müzik aletleri içinden kendime uygun olarak sazı seçtim.
Peki bu hobiyi nasıl geliştirdiniz? Öncelikle kendime bir saz almam gerekiyordu. Bunun için hem çalışıyor hem de okula devam
ediyordum. O zamanlar ortaokul öğrencisiydim ve benim için hem okuyup hem de çalışmak zaman zaman zor oluyordu. Fakat içimdeki heves beni güçlendirdi, biriktirdiğim parayla kendime bir saz aldım.
Saz çalabilmek için bir eğitim aldınız mı? Evet. Sazı aldığımda çok iyi çalamıyordum. Öğrenmek için bir ustaya ihtiyacım vardı. Sazı güzel çalan ustaları keşfettim. Kendilerinden ders aldım. İlk zamanlar olmuyordu ama biraz azimle saz çalmayı öğrendim.
Hiç vazgeçtiğiniz oldu mu?
Örnek aldığınız ya da hayranı olduğunuz bir saz üstadı var mı? Türkiye’de bu işin erbabı çok insan var. Herkeste ayrı bir tat, her birinde ayrı bir üslup buluyorum. Bu parçaları kendimde birleştirmeye çalışıyorum. Fakat tartışılmaz bir isim var ki; Aşık Veysel. Onun duruluğu ve samimiyetine kapılıp gidiyorum zaman zaman.
Yıllar geçse bile adı unutulmadan yaşamak, daha doğrusu yaşatılmak inanılmaz bir güzellik.
Saz çalmayı öğrenmek çok sabır gerektiren bir olaydır. Zamanla içimden gelen duyguları da tellere aktararak saz çalmayı öğrendim ve müzikle iç içe oldum. Zorlandığım zamanlar oldu fakat hiç vazgeçmedim. Vazgeçemezdim; çünkü öğrendikçe daha da hevesleniyordum.
Saz Çalmak Nasıl Bir Duygu? Sazın perdeleri bir suyun akıp gittiği yoldur. Yüreğinizin kirini, kulağınızın pasını siler. Ruhunuzu yıkar ve sizi bir deryayla buluşturur. Bu yüzden tavsiye olur bir duygu olarak görüyorum.
Peki şu anda bu hobinizle ilgili neler yapıyorsunuz? Artık sazı profesyonel olarak çalıyorum. İlk başta hem okuyup hem çalışarak sazımı almıştım. Şimdi; yakın çevremin kutlamalarında eşlik ederek, sazım bana para kazandırıyor.
52
Mayıs 2010
Mayıs 2010
53
www.lokmanhekim.com.tr
ÖZEL LOKMAN HEKİM SİNCAN HASTANESİ SERVİS GÜZERGAHLARI www.lokmanhekim.com.tr
SERVİS SAATLERİ
1) ERYAMAN (23 Km)
2) FATİH (20 KM)
İki durak arası yaklaşık 3 dakikadır.
İki durak arası yaklaşık 3 dakikadır.
• Hastaneden çıkış • Polatlı 2 Caddesi • Ankara Caddesinden Lale tren yolu hemzemin geçitten geçerek Plevne Pazar Sokak • Başer Oto'nun oradan Ayaş yoluna geçerek -Samsun 19 Mayıs Caddesi'nden Doğa Kent Aile Yaşam Merkezi çıkış • Optimum'un önünden Eryaman 1. Etap • Domaniç Caddesi • Osman Bey Caddesi • Selçuklular Caddesi • Göksu Park dönüş 3 ve 4. Etaplardan 30 Ağustos Caddesi • Başer Oto'nun oradan Polatlı 2 Caddesi • Hastaneye giriş
HASTANEDEN ÇIKIŞ HASTANEYE VARIŞ
09:45 10:30 11:45 12:30 14:30 15:15 16:45 17:30
• ELVANKENT / ETİMESGUT (09:45-10:30)
(14:30-15:15)
SAATLERİ ARASI
• YENİKENT
(11:45-12:30)
(16:45-17:30)
SAATLERİ ARASI
• FATİH / TÖREKENT
(09:45 –10:30) (11:45 – 12:30) (14:30 – 15:15) (16:45-17:30)
• ERYAMAN
(09:45 –10:30) (11:45 – 12:30) (14:30 – 15:15) (16:45-17:30)
• Hastaneden çıkış • Polatlı 2 Caddesi • Bosna Caddesi • ASKİ yönüne geçilip Devlet Hastanesi sağından • M. Kemal Bulvarı • Harikalar Diyarı arkasından sola • Çarşamba pazarından sağa • Fatih Karakolu önünden Anıt Caddesinden sola Samsun Caddesine • Aziz Sokak sağa, Akça Caddesi sola, 414. Cadde • İmam Hatip Lisesi Töre Kente giriş • Hikmet Kabaklı caddesi • Ahmet Andiçen Caddesi • Metro sola • Ülkü Ulusoy Okulu arkasından 249 Sokak • İmam Hatip Lisesi sağa • Çalkın Caddesi • Devlet Hastanesinden sağa • Sincan Merkez • Hastaneye giriş
3) YENİKENT (26 KM )
4) ELVANKENT-ETİMESGUT (23 KM)
İki durak arası yaklaşık 3 dakikadır.
İki durak arası yaklaşık 3 dakikadır.
• Hastaneden çıkış • Polatlı 2 Caddesi • Ayaş yolu • Akıncılar Caddesi • TOKİ’den sola İlksan Anaokulu • Yenikent İlköğretim Okulu arkasından sağa dönüp tekrar sağa • Belediye kavşağı • Cumhuriyet Bulvarı • Kazım Karabekir Caddesi • Bucuk Köyü • Orhangazi Caddesi merkezden çıkıp Ayaş yolundan • Hastaneye giriş
• Hastaneden çıkış • Polatlı 2 Caddesi • 11. Cadde • M. Aksoy Caddesi • 13. Cadde • 12. Cadde • 1495. Cadde • Otoban köprü altından 1815. Cadde • 2149. Cadde • 1773. Cadde • Ş. Hasan Öztürk Caddesi • 2093. Sokak • Öğretmenler Sokak • Belediye • Hikmet Özer Caddesi • İstasyon Caddesi • 1464. Cadde (14. Cad.) • 1465. Cadde (12. Cad.) • Polatlı Caddesi • Hastaneye giriş
www.lokmanhekim.com.tr
ÖZEL LOKMAN HEKİM SİNCAN HASTANESİ SERVİS GÜZERGAHLARI www.lokmanhekim.com.tr
SERVİS SAATLERİ
1) ERYAMAN (23 Km)
2) FATİH (20 KM)
İki durak arası yaklaşık 3 dakikadır.
İki durak arası yaklaşık 3 dakikadır.
• Hastaneden çıkış • Polatlı 2 Caddesi • Ankara Caddesinden Lale tren yolu hemzemin geçitten geçerek Plevne Pazar Sokak • Başer Oto'nun oradan Ayaş yoluna geçerek -Samsun 19 Mayıs Caddesi'nden Doğa Kent Aile Yaşam Merkezi çıkış • Optimum'un önünden Eryaman 1. Etap • Domaniç Caddesi • Osman Bey Caddesi • Selçuklular Caddesi • Göksu Park dönüş 3 ve 4. Etaplardan 30 Ağustos Caddesi • Başer Oto'nun oradan Polatlı 2 Caddesi • Hastaneye giriş
HASTANEDEN ÇIKIŞ HASTANEYE VARIŞ
09:45 10:30 11:45 12:30 14:30 15:15 16:45 17:30
• ELVANKENT / ETİMESGUT (09:45-10:30)
(14:30-15:15)
SAATLERİ ARASI
• YENİKENT
(11:45-12:30)
(16:45-17:30)
SAATLERİ ARASI
• FATİH / TÖREKENT
(09:45 –10:30) (11:45 – 12:30) (14:30 – 15:15) (16:45-17:30)
• ERYAMAN
(09:45 –10:30) (11:45 – 12:30) (14:30 – 15:15) (16:45-17:30)
• Hastaneden çıkış • Polatlı 2 Caddesi • Bosna Caddesi • ASKİ yönüne geçilip Devlet Hastanesi sağından • M. Kemal Bulvarı • Harikalar Diyarı arkasından sola • Çarşamba pazarından sağa • Fatih Karakolu önünden Anıt Caddesinden sola Samsun Caddesine • Aziz Sokak sağa, Akça Caddesi sola, 414. Cadde • İmam Hatip Lisesi Töre Kente giriş • Hikmet Kabaklı caddesi • Ahmet Andiçen Caddesi • Metro sola • Ülkü Ulusoy Okulu arkasından 249 Sokak • İmam Hatip Lisesi sağa • Çalkın Caddesi • Devlet Hastanesinden sağa • Sincan Merkez • Hastaneye giriş
3) YENİKENT (26 KM )
4) ELVANKENT-ETİMESGUT (23 KM)
İki durak arası yaklaşık 3 dakikadır.
İki durak arası yaklaşık 3 dakikadır.
• Hastaneden çıkış • Polatlı 2 Caddesi • Ayaş yolu • Akıncılar Caddesi • TOKİ’den sola İlksan Anaokulu • Yenikent İlköğretim Okulu arkasından sağa dönüp tekrar sağa • Belediye kavşağı • Cumhuriyet Bulvarı • Kazım Karabekir Caddesi • Bucuk Köyü • Orhangazi Caddesi merkezden çıkıp Ayaş yolundan • Hastaneye giriş
• Hastaneden çıkış • Polatlı 2 Caddesi • 11. Cadde • M. Aksoy Caddesi • 13. Cadde • 12. Cadde • 1495. Cadde • Otoban köprü altından 1815. Cadde • 2149. Cadde • 1773. Cadde • Ş. Hasan Öztürk Caddesi • 2093. Sokak • Öğretmenler Sokak • Belediye • Hikmet Özer Caddesi • İstasyon Caddesi • 1464. Cadde (14. Cad.) • 1465. Cadde (12. Cad.) • Polatlı Caddesi • Hastaneye giriş
antibiyotik
MÜZE KENT GÜMÜŞHANE
antibiyotik
Müzekent
Gümüşhane İ
nsanlık tarihi çok uzun geçmişten günümüze uzanan bir kültür ve medeniyet sürecidir. Bu süreç içerisinde dünya üzerinde bütün coğrafyalar kendi çapında belli bir önemlilik arz eder. Bu önemi artıran ve eksilten unsurlar ise; coğrafi şartlar, jeopolitik durum, ekonomik potansiyel, kültürel birikim ve sosyal olaylardır.
56
Mayıs 2010
Mayıs 2010
57
antibiyotik
MÜZE KENT GÜMÜŞHANE
antibiyotik
Müzekent
Gümüşhane İ
nsanlık tarihi çok uzun geçmişten günümüze uzanan bir kültür ve medeniyet sürecidir. Bu süreç içerisinde dünya üzerinde bütün coğrafyalar kendi çapında belli bir önemlilik arz eder. Bu önemi artıran ve eksilten unsurlar ise; coğrafi şartlar, jeopolitik durum, ekonomik potansiyel, kültürel birikim ve sosyal olaylardır.
56
Mayıs 2010
Mayıs 2010
57
antibiyotik
MÜZE KENT GÜMÜŞHANE Tarihi Kuruluşu M.Ö.3000 yıllarına dayanan Gümüşhane’de hiç kuşkusuz tarihi süreç içerisinde çeşitli unsurların etkilemesiyle günümüze dek önemini kaybetmemiş bir yerleşim yeridir. Gümüşhane adı Türkçe Gümüş ve Farsça hane kelimelerinden oluşmaktadır. Romalılar döneminde de “gümüş yeri” anlamında Arjiopolis diye adlandırılan kentin diğer adları arasında “Canca, Caıca, Catha ve Canıha” gibi adlar sayılabilir. Evliya Çelebi, Canca ve Catha adlarının yanında “Urla” adından söz etmekte, tarihçi İbni Batuta ise “ Gümüş” olarak anmaktadır. Gümüşhane ve çevresi 1048 yılında Türk idaresine geçmiş ve bir çok Türk boyları arasında el değiştirmiş, Trabzon’un Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461 yılında fethedilmesiyle birlikte Osmanlı topraklarına katılan Gümüşhane’ de bulunan gümüş madenleri işletmeye açılmış, Eski Gümüşhane’nin bulunduğu Canca mevkiindeki darphanede, imparatorluk hazinesinin 1/6’sını temin eden sikke basılmıştır. Canca’da Kanuni Sultan Süleyman gümüş (929/1519) II:Selim altın ve gümüş,III: Murat ise altın ve gümüş sikke kestirmiştir. Maden ocaklarının varlığıyla Gümüşhane’nin nüfusu zamanla artmış, halk zenginleşmiştir. 1570 yılında nüfusu 60 bin’i bulan Gümüşhane, İran, Hindistan ve Suriye gibi ülkelerden gelerek halı, ipek, çeşitli kumaş getirerek gümüş parayla değiştirip ülkelerine dönen tüccarların uğrak yeriydi. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Gümüşhane için “Kale, Fatih Mehmet Han’ın eline girmiştir. O sırada burada olan maden-i sim hiçbir diyarda yoktu. Şehre o zaman Gümüşhane denilmiş ise de Defterhane-i Al-i Osman’da Canca yazılmıştır. Cümle halkı tekaliften muaf olup, yetmiş kadar gümüş madenleri ocağı vardır…. Amma bu
58
Mayıs 2010
antibiyotik
şehr-i Gümüşhane’nin damarları yedi koldan kol kalınlığında damarlar olup cümlesi kurşunsuz halis cevherlerdir…” Maden ocakları IV. Murat zamanında en canlı dönemlerini yaşamış, bir ara kapanan ocaklar 1839 yılında yayınlanan hatt-ı hümayunla tekrar işletmeye açılmıştır. 1894 yılında madencilere tanınan imtiyazların kaldırılması ve teknik yetersizliklerle nedeniyle üretim durmuştur.
ne mimarisinin en ilgi çekici unsurlarından biri, kuşkusuz eski evler…
Coğrafi Konumu Gümüşhane Doğu Karadeniz Bölgesinde Anadolu İpek Yolu üzerinde yer almaktadır. Deniz seviyesinden 1153 metre yükseklikte olup, mevcut konumu ile Karadeniz bölgesini, Doğu Anadolu’ya bağlayan bir geçiş kapısıdır. Doğu Karadeniz’in genç kıvrımlı dağlarıyla çevrili il topraklarının % 60’ı dağlarla kaplıdır. 2000-3400 metre yüksekliğindeki bu dağlar derin vadilerle parçalanmıştır. Kısa bir biçimde tarihi ve coğrafi özelliklerini anlatmaya çalıştığımız Gümüşhane bakir çevresi, doğallığı ile nadir yerleşim yerlerimizden birisidir. Gümüşhane ortasından geçen Harşit çayının iki yakasına yaslanmış durumda, şehri gezerken eskiye duyulan saygı ile yeniye beslenen heyecan, aynı anda yaşanabilir. İki adımda bir karşınıza çıkan özgün mimarisi ile Gümüşhane evleri sizleri tarihin derinliklerine sürükler. Gümüşha-
Zamana meydan okur gibi günümüze dek ayakta kalmayı başarmış, mimari üslubu, yapı malzemesi, çatısı ya da balkonuyla dimdik, geçmişin zarif edasını taşıyan bu eski evler… Bu evlerin hemen hepsi, eskinin o ince zevkini günümüze taşıyan örneklerle dolu.Coğrafi yapının, iklim koşullarının ve içlerinde yaşanan hayatın biçimlendirdiği Gümüşhane evlerinin güzelliğine kapılarak başlanan yolculuk sizi eski Gümüşhane’ye (Eskişehir, geçmişin 60 bin nüfuslu zengin maden kentinin kalıntılarına götürür. Bugünkü kentin güneybatısında Musalla deresi vadisinin dik yamaçlarında 1500 metrelik yükseltiler arasında yer alır Eski Gümüşhane. Çeşitli uygarlıklara sahne olmuş kentin bulunduğu bölge bugün Süleymaniye adı ile Gümüşhane’ye bağlı bir mahalle olarak yaşamını sürdürmektedir. O dönemden günümüze
ulaşmış tarihi eserler ve dev bir şato gibi yükselen Canca kalesi ile birlikte geniş bir alana yayılan kent kalıntıları, sönmeye yüz tutmuş bir ihtişamın son tanıkları olarak ziyaretçilerini karşılar. Gümüşhane’deki tarihi kalıntılar ve kalelerin çokluğu insanı şaşırtacak boyutlardadır. İl genelinde yedi büyük manastır var, manastırlar yüksek dağların oldukça sarp tepelerine kurulmuş. Bunlardan en görkemlisi ve görülmeye değer olanı kuşkusuz Olucak manastırı, Şiran ilçesi çakırkaya köyünde tamamen kayalara oyularak yapılan, bölgede bir benzeri daha olmayan Çakırkaya Manastırı ise görülmeye değer. Manastırları gölgede bırakan asıl yapılar gökyüzünü delip geçen kayalıklar üzerine kondurulmuş kalelerdir. Yerleşim merkezlerini,geçitleri korumak için yapılmış kalelerin sayısı 40’ı bulur. Kalelerin çok olması geçmişte yörenin ve ticaret yolunun ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Gümüşhane’nin tarihi zenginliği bu kadarla kalmaz. Kelkit İlçesine bağlı Sadak köyünde Roma İmparatorluğu’nun doğudaki önemli ordugahı olarak bilinen Satala antik kenti bulunur. Satala kadar eski olmayan ve 18.yy’da kurulduğu sanılan Santa yerleşiminin de 350 hanesiyle zengin bir geçmişi kucakladığı anlaşılır. Santa’ya giderken Yağmurdere köyünün sivri çatılı, beyaz badanalı, aydınlık evlerini ve Sarıçiçek köyünde misafir evi olarak kullanılan iki köy konağı, dantel gibi işlenmiş iç süslemeleri görülmeye değerdir. Kültür ve Turizm Bu tarihi zenginliklerin yanı sıra Gümüşhane, doğal çevresi açısından da farklı ve eşsiz bir görünüm sunar. Labirenti andıran derin vadilerin içine sokulduğu bu topraklar,engebeli ve yüksek
Mayıs 2010
59
antibiyotik
MÜZE KENT GÜMÜŞHANE Tarihi Kuruluşu M.Ö.3000 yıllarına dayanan Gümüşhane’de hiç kuşkusuz tarihi süreç içerisinde çeşitli unsurların etkilemesiyle günümüze dek önemini kaybetmemiş bir yerleşim yeridir. Gümüşhane adı Türkçe Gümüş ve Farsça hane kelimelerinden oluşmaktadır. Romalılar döneminde de “gümüş yeri” anlamında Arjiopolis diye adlandırılan kentin diğer adları arasında “Canca, Caıca, Catha ve Canıha” gibi adlar sayılabilir. Evliya Çelebi, Canca ve Catha adlarının yanında “Urla” adından söz etmekte, tarihçi İbni Batuta ise “ Gümüş” olarak anmaktadır. Gümüşhane ve çevresi 1048 yılında Türk idaresine geçmiş ve bir çok Türk boyları arasında el değiştirmiş, Trabzon’un Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461 yılında fethedilmesiyle birlikte Osmanlı topraklarına katılan Gümüşhane’ de bulunan gümüş madenleri işletmeye açılmış, Eski Gümüşhane’nin bulunduğu Canca mevkiindeki darphanede, imparatorluk hazinesinin 1/6’sını temin eden sikke basılmıştır. Canca’da Kanuni Sultan Süleyman gümüş (929/1519) II:Selim altın ve gümüş,III: Murat ise altın ve gümüş sikke kestirmiştir. Maden ocaklarının varlığıyla Gümüşhane’nin nüfusu zamanla artmış, halk zenginleşmiştir. 1570 yılında nüfusu 60 bin’i bulan Gümüşhane, İran, Hindistan ve Suriye gibi ülkelerden gelerek halı, ipek, çeşitli kumaş getirerek gümüş parayla değiştirip ülkelerine dönen tüccarların uğrak yeriydi. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Gümüşhane için “Kale, Fatih Mehmet Han’ın eline girmiştir. O sırada burada olan maden-i sim hiçbir diyarda yoktu. Şehre o zaman Gümüşhane denilmiş ise de Defterhane-i Al-i Osman’da Canca yazılmıştır. Cümle halkı tekaliften muaf olup, yetmiş kadar gümüş madenleri ocağı vardır…. Amma bu
58
Mayıs 2010
antibiyotik
şehr-i Gümüşhane’nin damarları yedi koldan kol kalınlığında damarlar olup cümlesi kurşunsuz halis cevherlerdir…” Maden ocakları IV. Murat zamanında en canlı dönemlerini yaşamış, bir ara kapanan ocaklar 1839 yılında yayınlanan hatt-ı hümayunla tekrar işletmeye açılmıştır. 1894 yılında madencilere tanınan imtiyazların kaldırılması ve teknik yetersizliklerle nedeniyle üretim durmuştur.
ne mimarisinin en ilgi çekici unsurlarından biri, kuşkusuz eski evler…
Coğrafi Konumu Gümüşhane Doğu Karadeniz Bölgesinde Anadolu İpek Yolu üzerinde yer almaktadır. Deniz seviyesinden 1153 metre yükseklikte olup, mevcut konumu ile Karadeniz bölgesini, Doğu Anadolu’ya bağlayan bir geçiş kapısıdır. Doğu Karadeniz’in genç kıvrımlı dağlarıyla çevrili il topraklarının % 60’ı dağlarla kaplıdır. 2000-3400 metre yüksekliğindeki bu dağlar derin vadilerle parçalanmıştır. Kısa bir biçimde tarihi ve coğrafi özelliklerini anlatmaya çalıştığımız Gümüşhane bakir çevresi, doğallığı ile nadir yerleşim yerlerimizden birisidir. Gümüşhane ortasından geçen Harşit çayının iki yakasına yaslanmış durumda, şehri gezerken eskiye duyulan saygı ile yeniye beslenen heyecan, aynı anda yaşanabilir. İki adımda bir karşınıza çıkan özgün mimarisi ile Gümüşhane evleri sizleri tarihin derinliklerine sürükler. Gümüşha-
Zamana meydan okur gibi günümüze dek ayakta kalmayı başarmış, mimari üslubu, yapı malzemesi, çatısı ya da balkonuyla dimdik, geçmişin zarif edasını taşıyan bu eski evler… Bu evlerin hemen hepsi, eskinin o ince zevkini günümüze taşıyan örneklerle dolu.Coğrafi yapının, iklim koşullarının ve içlerinde yaşanan hayatın biçimlendirdiği Gümüşhane evlerinin güzelliğine kapılarak başlanan yolculuk sizi eski Gümüşhane’ye (Eskişehir, geçmişin 60 bin nüfuslu zengin maden kentinin kalıntılarına götürür. Bugünkü kentin güneybatısında Musalla deresi vadisinin dik yamaçlarında 1500 metrelik yükseltiler arasında yer alır Eski Gümüşhane. Çeşitli uygarlıklara sahne olmuş kentin bulunduğu bölge bugün Süleymaniye adı ile Gümüşhane’ye bağlı bir mahalle olarak yaşamını sürdürmektedir. O dönemden günümüze
ulaşmış tarihi eserler ve dev bir şato gibi yükselen Canca kalesi ile birlikte geniş bir alana yayılan kent kalıntıları, sönmeye yüz tutmuş bir ihtişamın son tanıkları olarak ziyaretçilerini karşılar. Gümüşhane’deki tarihi kalıntılar ve kalelerin çokluğu insanı şaşırtacak boyutlardadır. İl genelinde yedi büyük manastır var, manastırlar yüksek dağların oldukça sarp tepelerine kurulmuş. Bunlardan en görkemlisi ve görülmeye değer olanı kuşkusuz Olucak manastırı, Şiran ilçesi çakırkaya köyünde tamamen kayalara oyularak yapılan, bölgede bir benzeri daha olmayan Çakırkaya Manastırı ise görülmeye değer. Manastırları gölgede bırakan asıl yapılar gökyüzünü delip geçen kayalıklar üzerine kondurulmuş kalelerdir. Yerleşim merkezlerini,geçitleri korumak için yapılmış kalelerin sayısı 40’ı bulur. Kalelerin çok olması geçmişte yörenin ve ticaret yolunun ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Gümüşhane’nin tarihi zenginliği bu kadarla kalmaz. Kelkit İlçesine bağlı Sadak köyünde Roma İmparatorluğu’nun doğudaki önemli ordugahı olarak bilinen Satala antik kenti bulunur. Satala kadar eski olmayan ve 18.yy’da kurulduğu sanılan Santa yerleşiminin de 350 hanesiyle zengin bir geçmişi kucakladığı anlaşılır. Santa’ya giderken Yağmurdere köyünün sivri çatılı, beyaz badanalı, aydınlık evlerini ve Sarıçiçek köyünde misafir evi olarak kullanılan iki köy konağı, dantel gibi işlenmiş iç süslemeleri görülmeye değerdir. Kültür ve Turizm Bu tarihi zenginliklerin yanı sıra Gümüşhane, doğal çevresi açısından da farklı ve eşsiz bir görünüm sunar. Labirenti andıran derin vadilerin içine sokulduğu bu topraklar,engebeli ve yüksek
Mayıs 2010
59
antibiyotik
antibiyotik
dağların durmadan devreye soktuğu sürprizlerle özel bir doku koyar ortaya. Bu dokunun tek hakimi de dağlardır. Gümüşhane’ye kadar gelip de dağların çekiciliğine kapılmamak mümkün değil. Doğuda Zigana ve Soğanlı dağları, batıda Balaban Dağları, güneyde Gümüşhane Dağları uzanır. Balaban Dağı’nın en yüksek doruğu (3331mt.) Abdalmusa Tepesine, Zigana’nın (3063mt) lik doruğu Çakırgöl, Deveboynu ve Gümüşhane’ye bakan Kuşakkaya zirvesine zamanınız ve malzemeniz yeterliyse üşenmeyin, koşun dağlara karşılaştığınız zorlukları bir anda unutturacak sürprizleri kucaklayın. Gümüşhane dağları mağaralar yönünden de hayli zengin. Bugüne kadar bulunan mağara sayısı 25. Her biri farklı özellikler sergileyen bu mağaralar içinde Karaca mağarasının ayrı bir yeri var. Doğal çevre, el değmemiş ve keşfedilmemiş olmanın tüm güzelliklerini günümüze kadar taşımış olan Gümüşhane’de Yayla şenlikleri ilkbahar mevsimi ile başlayan süreçte önemlidir. Yayla şenlikleri tüm yörenin eğlence, turizm ve ticaret merkezi görünümündedir. Davul, zurna ve kemençe eşliğinde horon kurulur, horonlarda yöresel figürlerin her çeşidi izlenebilir. Gümüşhane dağlarındaki yaylalar ilkbahar mevsimi ile birlikte birbirini takip eden şenliklere sahne olur. Gümüşhane il genelinde 450 yayla bulunmaktadır. Zigana, Kadırga, Kazıkbeli, Erik beli, Taşköprü, Cami boğazı gibi yaylalarda her yıl on binlerce insanın katıldığı şenlikler düzenlenir. Kürtün ilçesi sınırları içerisinde yer alan Örümcek ormanları 40 bin hektarlık büyüklüğü ile çok geniş bir alana yayılıyor. Yemyeşil yaylaların uzandığı, uğultulu tepelere kadar tırmanıyor.Orman yolu izlenerek kat edilecek rota yüz kilometreye varıyor. Örümcek ormanları içinde Tabiat Koruma alanında Avrupa’nın en uzun boylu ağaçları, altmış metrelik göknar ve ladinleri bulunmakta. Gümüşhane bakir çevresi, temiz havası, doğallığı ile insanlık aleminde başlayan çevreci düşüncenin parmakla gösterilebileceği nadir yerleşim yerlerinden biridir.
60
Mayıs 2010
Mayıs 2010
61
antibiyotik
antibiyotik
dağların durmadan devreye soktuğu sürprizlerle özel bir doku koyar ortaya. Bu dokunun tek hakimi de dağlardır. Gümüşhane’ye kadar gelip de dağların çekiciliğine kapılmamak mümkün değil. Doğuda Zigana ve Soğanlı dağları, batıda Balaban Dağları, güneyde Gümüşhane Dağları uzanır. Balaban Dağı’nın en yüksek doruğu (3331mt.) Abdalmusa Tepesine, Zigana’nın (3063mt) lik doruğu Çakırgöl, Deveboynu ve Gümüşhane’ye bakan Kuşakkaya zirvesine zamanınız ve malzemeniz yeterliyse üşenmeyin, koşun dağlara karşılaştığınız zorlukları bir anda unutturacak sürprizleri kucaklayın. Gümüşhane dağları mağaralar yönünden de hayli zengin. Bugüne kadar bulunan mağara sayısı 25. Her biri farklı özellikler sergileyen bu mağaralar içinde Karaca mağarasının ayrı bir yeri var. Doğal çevre, el değmemiş ve keşfedilmemiş olmanın tüm güzelliklerini günümüze kadar taşımış olan Gümüşhane’de Yayla şenlikleri ilkbahar mevsimi ile başlayan süreçte önemlidir. Yayla şenlikleri tüm yörenin eğlence, turizm ve ticaret merkezi görünümündedir. Davul, zurna ve kemençe eşliğinde horon kurulur, horonlarda yöresel figürlerin her çeşidi izlenebilir. Gümüşhane dağlarındaki yaylalar ilkbahar mevsimi ile birlikte birbirini takip eden şenliklere sahne olur. Gümüşhane il genelinde 450 yayla bulunmaktadır. Zigana, Kadırga, Kazıkbeli, Erik beli, Taşköprü, Cami boğazı gibi yaylalarda her yıl on binlerce insanın katıldığı şenlikler düzenlenir. Kürtün ilçesi sınırları içerisinde yer alan Örümcek ormanları 40 bin hektarlık büyüklüğü ile çok geniş bir alana yayılıyor. Yemyeşil yaylaların uzandığı, uğultulu tepelere kadar tırmanıyor.Orman yolu izlenerek kat edilecek rota yüz kilometreye varıyor. Örümcek ormanları içinde Tabiat Koruma alanında Avrupa’nın en uzun boylu ağaçları, altmış metrelik göknar ve ladinleri bulunmakta. Gümüşhane bakir çevresi, temiz havası, doğallığı ile insanlık aleminde başlayan çevreci düşüncenin parmakla gösterilebileceği nadir yerleşim yerlerinden biridir.
60
Mayıs 2010
Mayıs 2010
61
»» Eklem protez cerrahi uygulamalarının rehabitilasyonu »» Spor yaralanmaları »» El cerrahisi rehabilitasyonu »» Kalça hastalıkları, kalça ve diz protezi rehabitilasyonu »» Cerrahi uygulanan veya uygulanmayan kırıklarda rehabilitasyon »» Sportif yaralanmaların rehabilitasyonu »» Spastisite tedavi ve rehabilitasyonu »» Diğer tüm ortopedik rahatsızlıkların fizik tedavi ve rehabilitasyonu
Sincan Hastanemizde Verilen Hizmetler AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Diş ve ağız sağlığı »» Muayene »» Teşhis ve tedavi planlama »» Periapikal radyografi »» Panoramik film Bilinçli sedasyon Periodental tedavi-diş hastalıkları ve tedavisi »» Detertraj »» Subgingival küretaj »» Flap operasyonu »» Gingivektomi »» Gingivoplasti Konservatif tedavi »» Amalgam dolgu »» Işıklı kompozit dolgu »» Cam ionomer dolgu restorasyonları »» Kırık tedavileri pinli restorasyonlar »» Diş ağartma(beyazlatma) »» Onley »» Inley-kompozit veneer Endodontik tedavi »» Kanal tedavileri Çene cerrahisi »» Normal çekim »» Komplike cerrahi çekim »» Gömülü diş operasyonu »» Kök ucu rezeksiyonu »» Vestibuloplasti »» Alveol plastiği »» Implantoloji »» Biyopsi »» Frenektomi Protez »» Porselen veneer kron ve köprüler jacket kronlar »» Metal desdekli bölümlü protezler »» Total protezler »» Ankerli protezler »» Empress porselen (fullestetiik) »» Laminate veneer kron (akrilik) »» Laminate veneer kron (seramik) »» Cercon - zirkonyum »» Roch protez Pedodonti ( çocuk diş hekimliği ) »» Fissur sealant uygulamaları »» Süt diş çürük önleyici uygulamar »» Flour uygulamaları »» Kanal tedavileri »» Yer tutucular »» Prefabrike kron »» Çocuk protezi
»» Amputasyon Ortodonti »» Diş çapraşıklarının düzeltilmesi »» Iskeletsel anomalilerin düzeltilmesi
BESLENME VE DİYET
»» Şişman ve kilolu bieylere zayıflama diyetleri »» Zayıf bireylere kilo aldırıcı diyetler »» Normal çocuk beslenmesi »» Kilolu ve şişman çocuk beslenmesi »» Zayıf ve ıştahsız çocuk beslenmesi »» Sindirim sistemi hastalıklarında beslenme »» Karaciğer, safra kesesi ve pankreas hastalıklarında beslenme »» Böbrek hastalıklarında beslenme »» Diabetus mellutusta beslenme »» Kalp hastalıklarında beslenme »» Kemik ve eklem hastalıklarında beslenme ve diyet
BEYİN OMURİLİK VE SİNİR CERRAHİSİ
»» Travma (beyin , omurilik, veya sinir yaralanmaları) »» Çocukluk çağına ait doğumsal bozukluklar »» Beyin omurilik sıvısı dolaşım bozuklukları »» Tümörler (beyin, omurilik veya sinirlere ait iyi veya kötü huylu urlar) »» Beyin damarsal bozuklukları »» Boyun fıtığı (mikrodiskektomi) »» Bel fıtığı( mikrodiskektomi, endoskopik diskektomi, spinal stenoz) »» Beyin veya omur iliğe ait abseler »» Sinir sıkışmaları »» Omurga kaymaları (sipondilolistezis, skolyoz) »» Omurga travmaları (kifoplasti, vertebroplasti, stabilizasyon)
ÇOCUK NÖROLOJİSİ - yeni ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
»» 0 Ve 16 yaş arası yaş gruplarında tüm sağlık sorunlarına yönelik hizmet »» Hastanemizde gerçekleşen doğumlarda ilk değerlenirme ve izlem »» Doğum sonrası yenidoğanda gelişebilecek sorunlara yönelik yeni doğan yoğun bakım ünitesi, küvöz, monitör, fototerapi vb. »» Yenidoğan tarama testleri(topuk kanı)
»» Yeni doğan işitme taraması »» Kalça çıkıklığı taraması (ultrasonografi ile) »» Sağlam çocuk izlemi »» Büyüme izlemi ( boy, kilo, baş, çevresi) »» Aşı uygulamaları »» 09 - 18 Saatleri arası polikinlik ve kesintisiz acil sağlık hizmetleri »» Acil gözlem ve yataklı servisler »» Alerji tetkikleri »» Nebülizatör ile ilaç uygulamaları, soğuk buhar tedavileri »» Çocuk nöroloji polikinliği, EEG (Elektroensefalografi) »» Epilepsi »» Baş ağrısı »» Sarabral palsi »» Havale geçirme »» Havale ile karışan durumlar (Örneğin katılma nöbeti) »» Ateşli havale »» Yenidoğan dönemi havalesi »» Baş dönmesi »» Motor ve mental gerilik şüphesi
DAHİLİYE
»» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »»
Hipertansiyon Diyabet Obozite Kalp hastalıkları Mide ve bağırsak hastalıkları Karaciğer hasytalıkları Dalak hastalıkları Sarılık Kansızlık Idrar yolları ve böbrek hastalıkları Akciğer enfeksiyonları Kolestrol ve damar sertliği Ateşli hastalıklar Romatizmal hastalıklar Troid hastalıklarının ileri tetkik ve tedavisi ile birlikte periyodik takibi Kan hastalıkları Endokrin bezlerinin hastalıkları Şeker hastalarının takip ve tedavisi ile birlikte bilgilendirme hizmetleri Kilo fazlalığı olanlara doktor ve Diyetisyen eşliğinde zayıflama Doktor ve diyetisyen eşliğinde kilo alma Kemik iliği hastalıkları Pıhtılaşma ve kanama bozuklukları
DERMATOLOJİ
»» Saç, deri, tırnak hastalıkları ( tırnak patlaması, tedavileri ve yatak revizyonu) »» Sedef hastalığı ve benzeri dermatozlar »» Mantar hastalıkları ( saç, tırnak, vücut) »» Varis ve varis ülserleri »» Vasküler diğer hastalıklar »» Lazer tedavisi - epilasyon »» Kıllanma bozuklukları teşhis ve tedavisi(IPL, lazer) »» Ürtiker
»» Behçet sendromu »» Cilt bakımı - peeling »» Kırışık ve gençleştirme tedavisi (kimyasal peeling, mezolift) »» Siğil tedavileri »» Dondurma, yakma »» Selülit, tedavisi (LPG, mezoterapi, karboksiterapi, lipoliz) »» Botoks, dolgu(aşırı terleme tedavisinde botoks uygulaması) »» Kırışıklıkta botoks uygulaması »» Akne tedavisi »» Cilt yaraları »» Egzema(çocukluk çağı egzeması atopik dermatit) »» Venerial hastalıklar(frengi, genital herpes, bel soğukluğu) »» Yılancık »» Alerjik hastalıklar(alerji testleri, temas alerjileri) »» Vitiligo (Ala) »» Ben tedavisi(tanısı, dermatoskobi ve tedavileri) »» Bağ dokusu hastalıkları »» Ter bezi hastalıkları »» Bölgesel ve genel saç dökülmesi saç mezoterapisi »» Iz ve çatlak tedavileri(karboksiterapi, mezoterapi) »» Ilaç reaksiyonları »» Intralezyonel tedaviler »» Radyofrekensla tedavi »» Deri tümörleri »» Yaşlılık lekeleri ve tedavisi »» Güneş lekeleri ve tedavisi »» Diğer leke tedavileri »» Lokal beden küçültme, lipoliz, mezoterapi »» Uçuk tedavisi »» Zona hastalığı ve derinin diğer viritük hastalıkları »» Güneş alerjileri »» Bakteriyel deri hastalıkları ( gece yanığı, deri enfeksiyonları) »» Uyuz, bitlenme ve diğer paraziter hastalıklar
FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
Romatizmal hastalıkların tanı, tedavi ve rehabilitasyonu »» Boyun, bel, sırt, diz ve diğer eklem ağrılarının tanı ve tedavisi »» Boyun ve bel fıtığı tedavisi »» Artrit ( eklem iltihabı) »» Uygun fizik tedavi yöntemleri »» Ağrılı bölge enjeksiyonları »» İltihabi romatizmal hastalıkların tanı ve tedavisi »» ESWT cihazı ile tedavi - yeni Osteoporoz (kemik erimesi) »» Osteoporoz tanı ve tedavisi Ortopedik rehabilitasyon »» Kırık vakalarının rehabitilasyonu
Pediatrik( çocuk hastalıkları) rehabilitasyon »» Çıkıklar »» Serebral palsi (spastik çocuk) »» Spina bifida ( ayrık omurga ) »» Brakiyal pleksus ( sinir eğilmeleri) Hamilelikte doğum öncesi ve sonrası egzersiz programları geriatrik rehabilitasyon
GASTROENTEROLOJİ
»» Rektoskopi, Kolonoskopi, Gastroskopi (Istenildiği Takdirde Anestezi Altında Yapılır) »» Perkutan Endoskopik Gastrostomi »» Plonidal Sinüs (Kıl Dönmesi) Ameliyatları ve Apse Boşaltılması »» Perital Dializ Kateteri Ve Hemodializ Amaçlı Kateter Yerleştrilmesi »» Arterial, Venöz Ve Lenfatik Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi (Burger, Arterial Damar Tıkanıklıkları , Lenfanjit, Venöz Tromboz, Tromboflebit »» Tırnak Çekilmesi »» Gastroozefageal Reflü Ve Diafragma Fıtıklarının Cerrahi Tedavisi »» Makat Sarkması (Prolapsus Recti) nın Labaroskopik Ve Açık Tedavisi »» Travma ve Yaralanmalarda Acil Ve Cerrahi Tedavi »» Yoğunbakım Hizmeti »» Intravenöz Ve Enteral Beslenme
GÖĞÜS HASTALIKLARI
Nefes Darliği Nedenleri Ve Anormal Göğüs Filmi Bulgularinin Araştırılması
»» Özofagus, Mide, Duodenum, Barsak Hastalıkları Muayene Ve Bilgilendirme »» Poliklinik Ve Yataklı Tedavi Hizmetleri »» Yoğunbakım Tedavi Hizmeti »» Endroskobik Tanı Ve Tedavi Işlemleri;Skleroterapi, Band Ligasyonu, Termal Tedavi Yöntemleri( Heater Tedavisi, Bipolar Elektrokoagülasyon), Balon Ve Buji Dilatasyonu, Stent Uygulamaları, Polipektomi, Kromoendoskopi, Perkütan Endoskopik Gastrostomi »» PEG Açılması »» Kolonoskobik Tanı Ve Tedaviler ( Rektoskobi, Fleksibisigmoidoskobi, Kolonoskobi, Biyopsi, Polipektomi, Kanama Tedavileri) »» Proktoloji Tanı Ve Tedavileri (Hemoroid Band Ligasyonu, Skleroterapi) »» İnflamatuvar Barsak Hastalıkları Tanı Ve izlemi »» Karaciğer Hastalıkları Izlem Ve Tedavisi( Kronik Hepatitler, Siroz, Hepatosellüler Kanser Vs. ) »» Hepatobiliyer Sistem Ultrasonografisi »» Karaciğer Biyopsisi (Ince Iğne Ya Da Tru- Cut) »» Karaciğer Kitle Aspirasyon Biyopsileri »» Karaciğer Tümörlerinin Perkütan tedavileri ( Alkol + Polidokanol Injeksiyonu) »» Karaciğer Kist Hidatiklerinde Perkütan Tedavi
»» Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (Kronik Bronşit, Anfzem) »» Bronşial Astım »» Pnörmoni (Zatüre) »» Tüberküloz( Verem) »» Akut Alt Solunum Yolu Hastalıkları (Akut Bronşit Trakeobronşial) »» Plorezi (Akciğerde Sıvı Toplanması) »» Intertisyel Akciğer Hastalığı ( Yüksek Çözünürlükte Bilgisayarlı Tomografi) »» Akciğerde Nodül ve Kitle Araştırması (Bilgisayarlı Tomografi) »» Mediasten Hastalıkları (MR Görüntüleme) Solunum Fonksiyon Testi Alerji Testibronkoskobi Ameliyat Öncesi Akciğer Değerlendirmesi
GENEL CERRAHİ
Ameliyatlar »» Fako Emilsifikasyon (Dikişsiz Katarakt Ameliyatları) »» Pekke +IOL (Katarakt Ameliyatı) »» Ameliyat Sonrası Göz Içi Lemi Arkası Birikimleri Açmak Için Yağ Laser Kapsülotomi »» Glokom Hastalarına Uygulanabilen Yağ Laser Indotomi »» Şaşılık Ameliyatları »» Kapak Kistleri »» Glokom Ameliyatları »» Pterjium (Greftli Ameliyat)
»» Biyopsiler (Deri, Derialtı Dokusu Hastalıkları) »» Meme Hastalıkları Muayene, Tetkik. Tedavi Ve Biyopsi işlemleri »» Troid Ve Paratroid Hastalıkları Tetkik, Tedavi Ve Ameliyatları »» Varis Tedavisi Ve Skleroterapi ( ilaç Tedavisi) »» Av Fistül Açılması Ve Kapatılması »» Açık Ve Labaroskopik Fıtık Tedavisi (Kasık Fıtığı, Göbek Fıtığı, Karın Duvarı Fıtıkları) »» Safra Kesesi Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi (Labaroskopik Ve Açık Kolesis Tektomi) »» Mide, Ince Bağırsak, Kalın Bağırsak, Appendiks Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi »» Dalak Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi »» Cerrahi Karaciğer Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi »» Anal Bölge Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi (Hemoroid, Anal Fissür, Perianal abse Ve Fistül Vb.)
GÖZ HASTALIKLARI
Muayeneler »» Bilgisayarlı Göz Muayenesi »» Kontakt Lens Muayenesi »» Retina Hastalıkları Tanı Ve Tedavileri »» Şeker Hastalığı »» Sarı Nokta (Makula) Hastalığı »» Hipertansiyona Bağlı Kanamalar »» Diğer Göz Kanamaları Ve Damar Tıkanıklıkları »» Şeker Hastalığında Göz Muayenesi (FA + Argon Laser Fotokoagülasyon) »» Göz Tansiyonu Ölçümü Ve Görme Alanı Tetkiki Ile Glokom takibi »» Çocuk Göz Hastalıkları Ve Şaşılık Muayenesi
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
»» Gebe Muayene Ve Takipleri »» Her Türlü Jinekolojik Muayene, Müdahale Ve Cerrahi »» Kontrasepsiyon (Doğum Kontrol) Yöntemi Ile Ilgili Uygulama Ve Danışmanlık »» Infertilite (Kısırlık) Tedavileri »» Vajinal Doğum »» Ağrısız Doğum
»» »» »» »» »» »» »» »» »»
Sezeryan Uygulamaları Gebelik Ultrasonu Renkli Doppler Ultrason 4 Boyutlu Ultrason Transvajinal Ve Pelvik Ultrason Takipleri Yara Yakma Ve Dondurma (Koter Krio) Doğum Öncesi Ve Sonrası Danışmanlık Menepoz- Kemik Erimesi (Osteoporoz) Danışmanlığı Ve tedavisi Idrar Kaçırma Tedavisi (Ürojinokoloji)
KALP VE DAMAR CERRAHİSİ
»» »» »» »» »» »»
Tüm Muayene Hizmetleri Koroner Bypass Ameliyatları Kalp Kapak Ameliyatları Preferik Bypass Ameliyatları Büyük Damar Ameliyatları Varis Ve Ven Ameliyatları
KARDİYOLOJİ
»» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »»
Renkli Doppler Ekokardiyografi Efor Testi (Kardiyovasküler Stres Testi) 24 Saalik Ritm Holter 24 Saatlik Ambulatuar Kan Basıncı (Kan Basıncı Takibi Cihazı) Hipotansiyon Ve Hipertansiyon Tanı Ve Tedavisi Romatizmal Kalp Hastalıkları Tanı Ve Tedavisi Kroner Kapak Hastalıkları Tanı Ve Tedavisi Kardiyak Aritmi Tanı Ve Tedavisi Katater Laboratuvarında Koroner Anjiyografi Perkütan Translüminal Koroner Anjiyoplasti Elektrofizyolojik Çalışma Ve Kalıcı Kalp Pili Uygulaması Kalp Ritim Problemleri Kalp Yetersizliği Bulunan Hastalara Biventriküler Kalp Pili Ugulaması
KULAK BURUN BOĞAZ
»» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »»
Horlama Tedavisi Endoskopik Muayene Bilgisayarlı Görüntüleme Baş Ağrıları Ses Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi Ileriki Yaşlarda Işitme Azlığı Problemi Işitme Cihazı Baş Ve Boyun Bölgesinde Görülen Tümörler Estetik Burun Cerrahisi Işitme Ve Konuşma Problemleri Sık Bademcik Enfeksiyonu Nedeni Ile Tonsillektomi Ve Geniz Eti (Adenoidektomi) Ameliyatları Kulakta Sıvı Toplanması Sonucu Tüp Tatbiki Tımpanoplasti (Kulak Zarı Tamiri Ve Işitmeyi Düzeltme) Uyku Bozuklukları Yüz Felci Yutma Hastalıkları Uçuk,Aft Tükürük Bezi Hastalıkları Sinüzit Tedavisi Ve Ameliyatları (Endoskopik Cerrahi Yöntemi) Orta Kulak Iltahabı Kulak Kaşıntısı Kulak Çınlaması Koku Ve Tat Alma Bozuklukları Burun Etlerinde Şişkinlik (Konkabüloza) Kekemelik Gürültüden Kaynaklanan Işitme Kayıpları Reflü Grip Dış Kulak Yolu Hastalıkları Burun Tıkanıklığı
»» »» »» »» »» »» »»
Çene Eklemi Hastalığı Ve Tedavisi Burun Gerisinde Akıntı (Geniz Akıntısı) Burun Kanaması Boğaz Ağrısı Bionik Kulak Baş Dönmesi (Vertigo) Allerjik Burun Hastalıkları
NÖROLOJİ
»» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »»
Migren Tedavisi (Sfenopalatin Blokaj) Baş Ağrıları Teşhis Ve Tedavisi Demans (Bunama - Unutkanlık) Epilepsi Parkinson Ve Hareket Bozuklukları Sinir Ve Kas Hastalıkları EMG (Tuzak Nöropati, Polinöropati, Radikülopati, Myopati) Multple Skleroz Ve Diğer Demyelinzan Hastalıklar Serebrovasküler Olay (Beyin Felci) Uyku Bozuklukları Ve Tedavisi EEG Uyku Hali EEG Omur Ilik Hastalıkları Bel Ve Boyun Fıtıkları Kas Hastalıkları Myastenia Gravis Polinöropatiler (Ellerde Ve Ayaklarda Uyuşma, Karıncalanma, Yanma Ile Belirti Gösteren Hastalıklar) Tremor (Ellerde Ve Başta Titremeler) Baş Dönmesi Teşhis Ve Tedavisi Yürüme Ve Denge Bozuklukları
NEFROLOJİ - yeni ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ
»» Doğuştan Ve Edinsel Deformitelerin Tedavisi »» El Cerrahisi Ve Mikro Cerrahi »» Artroskopik Cerrahi (Kapalı Menisküs Ameliyatı) »» Artroplasti (Kalça Ve Diz Kireçlemesine Protez Ameliyatları) »» Omurga Cerrahisi »» Travmatoloji »» Pediatrik Ortopedi »» Omuz Artroskopisi Ve Cerrahisi
TIBBI ONKOLOJİ TÜP BEBEK ÜNiTESİ ÜROLOJİ »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »»
Prostat Tedavisi Ve Ameliyatları TUR-P (Kapalı Prostat Ameliyatı) Greenlight (Prostatın Lazer Ameliyatı) Açık Prostat Ameliyatı Böbrek Hastalıkları Idrar Yolu Hastalıkları Penis Ve Testis Hastalıkları Infertilite (Kısırlık) Tedavisi Empotans (Iktidarsızlık) Stent Uygulaması Mesane Hastalıkları Kadın Ve Erkeklerde Idrar Kaçırma (İnkontinans) Zührevi Hastalıklar Kadın - Erkek Cinsel Işlev Bozuklukları Böbrek, Mesane, Prostat, Testis Tümörleri Sünnet Varikosel (Kısırlık Problemi) Hidrosel Inmemiş Testis Idrar Yolu Enfeksiyonları Taş Hastalıkları (Endoskopik Ve Açık Cerrahi Tedavileri) Çocuklarda Gece Altını Islatma Endoskopik Taş Ameliyatları Inmemiş Testiste laparoskopik Tedavi Mikrocerrahi Ile Varikosel ameliyatları
»» Eklem protez cerrahi uygulamalarının rehabitilasyonu »» Spor yaralanmaları »» El cerrahisi rehabilitasyonu »» Kalça hastalıkları, kalça ve diz protezi rehabitilasyonu »» Cerrahi uygulanan veya uygulanmayan kırıklarda rehabilitasyon »» Sportif yaralanmaların rehabilitasyonu »» Spastisite tedavi ve rehabilitasyonu »» Diğer tüm ortopedik rahatsızlıkların fizik tedavi ve rehabilitasyonu
Sincan Hastanemizde Verilen Hizmetler AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Diş ve ağız sağlığı »» Muayene »» Teşhis ve tedavi planlama »» Periapikal radyografi »» Panoramik film Bilinçli sedasyon Periodental tedavi-diş hastalıkları ve tedavisi »» Detertraj »» Subgingival küretaj »» Flap operasyonu »» Gingivektomi »» Gingivoplasti Konservatif tedavi »» Amalgam dolgu »» Işıklı kompozit dolgu »» Cam ionomer dolgu restorasyonları »» Kırık tedavileri pinli restorasyonlar »» Diş ağartma(beyazlatma) »» Onley »» Inley-kompozit veneer Endodontik tedavi »» Kanal tedavileri Çene cerrahisi »» Normal çekim »» Komplike cerrahi çekim »» Gömülü diş operasyonu »» Kök ucu rezeksiyonu »» Vestibuloplasti »» Alveol plastiği »» Implantoloji »» Biyopsi »» Frenektomi Protez »» Porselen veneer kron ve köprüler jacket kronlar »» Metal desdekli bölümlü protezler »» Total protezler »» Ankerli protezler »» Empress porselen (fullestetiik) »» Laminate veneer kron (akrilik) »» Laminate veneer kron (seramik) »» Cercon - zirkonyum »» Roch protez Pedodonti ( çocuk diş hekimliği ) »» Fissur sealant uygulamaları »» Süt diş çürük önleyici uygulamar »» Flour uygulamaları »» Kanal tedavileri »» Yer tutucular »» Prefabrike kron »» Çocuk protezi
»» Amputasyon Ortodonti »» Diş çapraşıklarının düzeltilmesi »» Iskeletsel anomalilerin düzeltilmesi
BESLENME VE DİYET
»» Şişman ve kilolu bieylere zayıflama diyetleri »» Zayıf bireylere kilo aldırıcı diyetler »» Normal çocuk beslenmesi »» Kilolu ve şişman çocuk beslenmesi »» Zayıf ve ıştahsız çocuk beslenmesi »» Sindirim sistemi hastalıklarında beslenme »» Karaciğer, safra kesesi ve pankreas hastalıklarında beslenme »» Böbrek hastalıklarında beslenme »» Diabetus mellutusta beslenme »» Kalp hastalıklarında beslenme »» Kemik ve eklem hastalıklarında beslenme ve diyet
BEYİN OMURİLİK VE SİNİR CERRAHİSİ
»» Travma (beyin , omurilik, veya sinir yaralanmaları) »» Çocukluk çağına ait doğumsal bozukluklar »» Beyin omurilik sıvısı dolaşım bozuklukları »» Tümörler (beyin, omurilik veya sinirlere ait iyi veya kötü huylu urlar) »» Beyin damarsal bozuklukları »» Boyun fıtığı (mikrodiskektomi) »» Bel fıtığı( mikrodiskektomi, endoskopik diskektomi, spinal stenoz) »» Beyin veya omur iliğe ait abseler »» Sinir sıkışmaları »» Omurga kaymaları (sipondilolistezis, skolyoz) »» Omurga travmaları (kifoplasti, vertebroplasti, stabilizasyon)
ÇOCUK NÖROLOJİSİ - yeni ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
»» 0 Ve 16 yaş arası yaş gruplarında tüm sağlık sorunlarına yönelik hizmet »» Hastanemizde gerçekleşen doğumlarda ilk değerlenirme ve izlem »» Doğum sonrası yenidoğanda gelişebilecek sorunlara yönelik yeni doğan yoğun bakım ünitesi, küvöz, monitör, fototerapi vb. »» Yenidoğan tarama testleri(topuk kanı)
»» Yeni doğan işitme taraması »» Kalça çıkıklığı taraması (ultrasonografi ile) »» Sağlam çocuk izlemi »» Büyüme izlemi ( boy, kilo, baş, çevresi) »» Aşı uygulamaları »» 09 - 18 Saatleri arası polikinlik ve kesintisiz acil sağlık hizmetleri »» Acil gözlem ve yataklı servisler »» Alerji tetkikleri »» Nebülizatör ile ilaç uygulamaları, soğuk buhar tedavileri »» Çocuk nöroloji polikinliği, EEG (Elektroensefalografi) »» Epilepsi »» Baş ağrısı »» Sarabral palsi »» Havale geçirme »» Havale ile karışan durumlar (Örneğin katılma nöbeti) »» Ateşli havale »» Yenidoğan dönemi havalesi »» Baş dönmesi »» Motor ve mental gerilik şüphesi
DAHİLİYE
»» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »»
Hipertansiyon Diyabet Obozite Kalp hastalıkları Mide ve bağırsak hastalıkları Karaciğer hasytalıkları Dalak hastalıkları Sarılık Kansızlık Idrar yolları ve böbrek hastalıkları Akciğer enfeksiyonları Kolestrol ve damar sertliği Ateşli hastalıklar Romatizmal hastalıklar Troid hastalıklarının ileri tetkik ve tedavisi ile birlikte periyodik takibi Kan hastalıkları Endokrin bezlerinin hastalıkları Şeker hastalarının takip ve tedavisi ile birlikte bilgilendirme hizmetleri Kilo fazlalığı olanlara doktor ve Diyetisyen eşliğinde zayıflama Doktor ve diyetisyen eşliğinde kilo alma Kemik iliği hastalıkları Pıhtılaşma ve kanama bozuklukları
DERMATOLOJİ
»» Saç, deri, tırnak hastalıkları ( tırnak patlaması, tedavileri ve yatak revizyonu) »» Sedef hastalığı ve benzeri dermatozlar »» Mantar hastalıkları ( saç, tırnak, vücut) »» Varis ve varis ülserleri »» Vasküler diğer hastalıklar »» Lazer tedavisi - epilasyon »» Kıllanma bozuklukları teşhis ve tedavisi(IPL, lazer) »» Ürtiker
»» Behçet sendromu »» Cilt bakımı - peeling »» Kırışık ve gençleştirme tedavisi (kimyasal peeling, mezolift) »» Siğil tedavileri »» Dondurma, yakma »» Selülit, tedavisi (LPG, mezoterapi, karboksiterapi, lipoliz) »» Botoks, dolgu(aşırı terleme tedavisinde botoks uygulaması) »» Kırışıklıkta botoks uygulaması »» Akne tedavisi »» Cilt yaraları »» Egzema(çocukluk çağı egzeması atopik dermatit) »» Venerial hastalıklar(frengi, genital herpes, bel soğukluğu) »» Yılancık »» Alerjik hastalıklar(alerji testleri, temas alerjileri) »» Vitiligo (Ala) »» Ben tedavisi(tanısı, dermatoskobi ve tedavileri) »» Bağ dokusu hastalıkları »» Ter bezi hastalıkları »» Bölgesel ve genel saç dökülmesi saç mezoterapisi »» Iz ve çatlak tedavileri(karboksiterapi, mezoterapi) »» Ilaç reaksiyonları »» Intralezyonel tedaviler »» Radyofrekensla tedavi »» Deri tümörleri »» Yaşlılık lekeleri ve tedavisi »» Güneş lekeleri ve tedavisi »» Diğer leke tedavileri »» Lokal beden küçültme, lipoliz, mezoterapi »» Uçuk tedavisi »» Zona hastalığı ve derinin diğer viritük hastalıkları »» Güneş alerjileri »» Bakteriyel deri hastalıkları ( gece yanığı, deri enfeksiyonları) »» Uyuz, bitlenme ve diğer paraziter hastalıklar
FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
Romatizmal hastalıkların tanı, tedavi ve rehabilitasyonu »» Boyun, bel, sırt, diz ve diğer eklem ağrılarının tanı ve tedavisi »» Boyun ve bel fıtığı tedavisi »» Artrit ( eklem iltihabı) »» Uygun fizik tedavi yöntemleri »» Ağrılı bölge enjeksiyonları »» İltihabi romatizmal hastalıkların tanı ve tedavisi »» ESWT cihazı ile tedavi - yeni Osteoporoz (kemik erimesi) »» Osteoporoz tanı ve tedavisi Ortopedik rehabilitasyon »» Kırık vakalarının rehabitilasyonu
Pediatrik( çocuk hastalıkları) rehabilitasyon »» Çıkıklar »» Serebral palsi (spastik çocuk) »» Spina bifida ( ayrık omurga ) »» Brakiyal pleksus ( sinir eğilmeleri) Hamilelikte doğum öncesi ve sonrası egzersiz programları geriatrik rehabilitasyon
GASTROENTEROLOJİ
»» Rektoskopi, Kolonoskopi, Gastroskopi (Istenildiği Takdirde Anestezi Altında Yapılır) »» Perkutan Endoskopik Gastrostomi »» Plonidal Sinüs (Kıl Dönmesi) Ameliyatları ve Apse Boşaltılması »» Perital Dializ Kateteri Ve Hemodializ Amaçlı Kateter Yerleştrilmesi »» Arterial, Venöz Ve Lenfatik Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi (Burger, Arterial Damar Tıkanıklıkları , Lenfanjit, Venöz Tromboz, Tromboflebit »» Tırnak Çekilmesi »» Gastroozefageal Reflü Ve Diafragma Fıtıklarının Cerrahi Tedavisi »» Makat Sarkması (Prolapsus Recti) nın Labaroskopik Ve Açık Tedavisi »» Travma ve Yaralanmalarda Acil Ve Cerrahi Tedavi »» Yoğunbakım Hizmeti »» Intravenöz Ve Enteral Beslenme
GÖĞÜS HASTALIKLARI
Nefes Darliği Nedenleri Ve Anormal Göğüs Filmi Bulgularinin Araştırılması
»» Özofagus, Mide, Duodenum, Barsak Hastalıkları Muayene Ve Bilgilendirme »» Poliklinik Ve Yataklı Tedavi Hizmetleri »» Yoğunbakım Tedavi Hizmeti »» Endroskobik Tanı Ve Tedavi Işlemleri;Skleroterapi, Band Ligasyonu, Termal Tedavi Yöntemleri( Heater Tedavisi, Bipolar Elektrokoagülasyon), Balon Ve Buji Dilatasyonu, Stent Uygulamaları, Polipektomi, Kromoendoskopi, Perkütan Endoskopik Gastrostomi »» PEG Açılması »» Kolonoskobik Tanı Ve Tedaviler ( Rektoskobi, Fleksibisigmoidoskobi, Kolonoskobi, Biyopsi, Polipektomi, Kanama Tedavileri) »» Proktoloji Tanı Ve Tedavileri (Hemoroid Band Ligasyonu, Skleroterapi) »» İnflamatuvar Barsak Hastalıkları Tanı Ve izlemi »» Karaciğer Hastalıkları Izlem Ve Tedavisi( Kronik Hepatitler, Siroz, Hepatosellüler Kanser Vs. ) »» Hepatobiliyer Sistem Ultrasonografisi »» Karaciğer Biyopsisi (Ince Iğne Ya Da Tru- Cut) »» Karaciğer Kitle Aspirasyon Biyopsileri »» Karaciğer Tümörlerinin Perkütan tedavileri ( Alkol + Polidokanol Injeksiyonu) »» Karaciğer Kist Hidatiklerinde Perkütan Tedavi
»» Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (Kronik Bronşit, Anfzem) »» Bronşial Astım »» Pnörmoni (Zatüre) »» Tüberküloz( Verem) »» Akut Alt Solunum Yolu Hastalıkları (Akut Bronşit Trakeobronşial) »» Plorezi (Akciğerde Sıvı Toplanması) »» Intertisyel Akciğer Hastalığı ( Yüksek Çözünürlükte Bilgisayarlı Tomografi) »» Akciğerde Nodül ve Kitle Araştırması (Bilgisayarlı Tomografi) »» Mediasten Hastalıkları (MR Görüntüleme) Solunum Fonksiyon Testi Alerji Testibronkoskobi Ameliyat Öncesi Akciğer Değerlendirmesi
GENEL CERRAHİ
Ameliyatlar »» Fako Emilsifikasyon (Dikişsiz Katarakt Ameliyatları) »» Pekke +IOL (Katarakt Ameliyatı) »» Ameliyat Sonrası Göz Içi Lemi Arkası Birikimleri Açmak Için Yağ Laser Kapsülotomi »» Glokom Hastalarına Uygulanabilen Yağ Laser Indotomi »» Şaşılık Ameliyatları »» Kapak Kistleri »» Glokom Ameliyatları »» Pterjium (Greftli Ameliyat)
»» Biyopsiler (Deri, Derialtı Dokusu Hastalıkları) »» Meme Hastalıkları Muayene, Tetkik. Tedavi Ve Biyopsi işlemleri »» Troid Ve Paratroid Hastalıkları Tetkik, Tedavi Ve Ameliyatları »» Varis Tedavisi Ve Skleroterapi ( ilaç Tedavisi) »» Av Fistül Açılması Ve Kapatılması »» Açık Ve Labaroskopik Fıtık Tedavisi (Kasık Fıtığı, Göbek Fıtığı, Karın Duvarı Fıtıkları) »» Safra Kesesi Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi (Labaroskopik Ve Açık Kolesis Tektomi) »» Mide, Ince Bağırsak, Kalın Bağırsak, Appendiks Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi »» Dalak Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi »» Cerrahi Karaciğer Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi »» Anal Bölge Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi (Hemoroid, Anal Fissür, Perianal abse Ve Fistül Vb.)
GÖZ HASTALIKLARI
Muayeneler »» Bilgisayarlı Göz Muayenesi »» Kontakt Lens Muayenesi »» Retina Hastalıkları Tanı Ve Tedavileri »» Şeker Hastalığı »» Sarı Nokta (Makula) Hastalığı »» Hipertansiyona Bağlı Kanamalar »» Diğer Göz Kanamaları Ve Damar Tıkanıklıkları »» Şeker Hastalığında Göz Muayenesi (FA + Argon Laser Fotokoagülasyon) »» Göz Tansiyonu Ölçümü Ve Görme Alanı Tetkiki Ile Glokom takibi »» Çocuk Göz Hastalıkları Ve Şaşılık Muayenesi
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
»» Gebe Muayene Ve Takipleri »» Her Türlü Jinekolojik Muayene, Müdahale Ve Cerrahi »» Kontrasepsiyon (Doğum Kontrol) Yöntemi Ile Ilgili Uygulama Ve Danışmanlık »» Infertilite (Kısırlık) Tedavileri »» Vajinal Doğum »» Ağrısız Doğum
»» »» »» »» »» »» »» »» »»
Sezeryan Uygulamaları Gebelik Ultrasonu Renkli Doppler Ultrason 4 Boyutlu Ultrason Transvajinal Ve Pelvik Ultrason Takipleri Yara Yakma Ve Dondurma (Koter Krio) Doğum Öncesi Ve Sonrası Danışmanlık Menepoz- Kemik Erimesi (Osteoporoz) Danışmanlığı Ve tedavisi Idrar Kaçırma Tedavisi (Ürojinokoloji)
KALP VE DAMAR CERRAHİSİ
»» »» »» »» »» »»
Tüm Muayene Hizmetleri Koroner Bypass Ameliyatları Kalp Kapak Ameliyatları Preferik Bypass Ameliyatları Büyük Damar Ameliyatları Varis Ve Ven Ameliyatları
KARDİYOLOJİ
»» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »»
Renkli Doppler Ekokardiyografi Efor Testi (Kardiyovasküler Stres Testi) 24 Saalik Ritm Holter 24 Saatlik Ambulatuar Kan Basıncı (Kan Basıncı Takibi Cihazı) Hipotansiyon Ve Hipertansiyon Tanı Ve Tedavisi Romatizmal Kalp Hastalıkları Tanı Ve Tedavisi Kroner Kapak Hastalıkları Tanı Ve Tedavisi Kardiyak Aritmi Tanı Ve Tedavisi Katater Laboratuvarında Koroner Anjiyografi Perkütan Translüminal Koroner Anjiyoplasti Elektrofizyolojik Çalışma Ve Kalıcı Kalp Pili Uygulaması Kalp Ritim Problemleri Kalp Yetersizliği Bulunan Hastalara Biventriküler Kalp Pili Ugulaması
KULAK BURUN BOĞAZ
»» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »»
Horlama Tedavisi Endoskopik Muayene Bilgisayarlı Görüntüleme Baş Ağrıları Ses Hastalıkları Teşhis Ve Tedavisi Ileriki Yaşlarda Işitme Azlığı Problemi Işitme Cihazı Baş Ve Boyun Bölgesinde Görülen Tümörler Estetik Burun Cerrahisi Işitme Ve Konuşma Problemleri Sık Bademcik Enfeksiyonu Nedeni Ile Tonsillektomi Ve Geniz Eti (Adenoidektomi) Ameliyatları Kulakta Sıvı Toplanması Sonucu Tüp Tatbiki Tımpanoplasti (Kulak Zarı Tamiri Ve Işitmeyi Düzeltme) Uyku Bozuklukları Yüz Felci Yutma Hastalıkları Uçuk,Aft Tükürük Bezi Hastalıkları Sinüzit Tedavisi Ve Ameliyatları (Endoskopik Cerrahi Yöntemi) Orta Kulak Iltahabı Kulak Kaşıntısı Kulak Çınlaması Koku Ve Tat Alma Bozuklukları Burun Etlerinde Şişkinlik (Konkabüloza) Kekemelik Gürültüden Kaynaklanan Işitme Kayıpları Reflü Grip Dış Kulak Yolu Hastalıkları Burun Tıkanıklığı
»» »» »» »» »» »» »»
Çene Eklemi Hastalığı Ve Tedavisi Burun Gerisinde Akıntı (Geniz Akıntısı) Burun Kanaması Boğaz Ağrısı Bionik Kulak Baş Dönmesi (Vertigo) Allerjik Burun Hastalıkları
NÖROLOJİ
»» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »»
Migren Tedavisi (Sfenopalatin Blokaj) Baş Ağrıları Teşhis Ve Tedavisi Demans (Bunama - Unutkanlık) Epilepsi Parkinson Ve Hareket Bozuklukları Sinir Ve Kas Hastalıkları EMG (Tuzak Nöropati, Polinöropati, Radikülopati, Myopati) Multple Skleroz Ve Diğer Demyelinzan Hastalıklar Serebrovasküler Olay (Beyin Felci) Uyku Bozuklukları Ve Tedavisi EEG Uyku Hali EEG Omur Ilik Hastalıkları Bel Ve Boyun Fıtıkları Kas Hastalıkları Myastenia Gravis Polinöropatiler (Ellerde Ve Ayaklarda Uyuşma, Karıncalanma, Yanma Ile Belirti Gösteren Hastalıklar) Tremor (Ellerde Ve Başta Titremeler) Baş Dönmesi Teşhis Ve Tedavisi Yürüme Ve Denge Bozuklukları
NEFROLOJİ - yeni ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ
»» Doğuştan Ve Edinsel Deformitelerin Tedavisi »» El Cerrahisi Ve Mikro Cerrahi »» Artroskopik Cerrahi (Kapalı Menisküs Ameliyatı) »» Artroplasti (Kalça Ve Diz Kireçlemesine Protez Ameliyatları) »» Omurga Cerrahisi »» Travmatoloji »» Pediatrik Ortopedi »» Omuz Artroskopisi Ve Cerrahisi
TIBBI ONKOLOJİ TÜP BEBEK ÜNiTESİ ÜROLOJİ »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »» »»
Prostat Tedavisi Ve Ameliyatları TUR-P (Kapalı Prostat Ameliyatı) Greenlight (Prostatın Lazer Ameliyatı) Açık Prostat Ameliyatı Böbrek Hastalıkları Idrar Yolu Hastalıkları Penis Ve Testis Hastalıkları Infertilite (Kısırlık) Tedavisi Empotans (Iktidarsızlık) Stent Uygulaması Mesane Hastalıkları Kadın Ve Erkeklerde Idrar Kaçırma (İnkontinans) Zührevi Hastalıklar Kadın - Erkek Cinsel Işlev Bozuklukları Böbrek, Mesane, Prostat, Testis Tümörleri Sünnet Varikosel (Kısırlık Problemi) Hidrosel Inmemiş Testis Idrar Yolu Enfeksiyonları Taş Hastalıkları (Endoskopik Ve Açık Cerrahi Tedavileri) Çocuklarda Gece Altını Islatma Endoskopik Taş Ameliyatları Inmemiş Testiste laparoskopik Tedavi Mikrocerrahi Ile Varikosel ameliyatları
(0 3
12
)
444 9 911 Özel Lokman Hekim Sincan Hastanesi: Andiçen Mah. Polatlı 2. Cad. No:44 Sincan/Ankara Özel Lokman Hekim Etlik Hastanesi: Gn. Dr. Tevfik Sağlam Cad. No:119 Etlik/Ankara
www.lokmanhekim.com.tr Özel Lokman Hekim Hastanelerinin Yayın Organıdır.
Mayıs 2010 / Sayı 23
Kanser ve Kemoterapi
Bu mutluluğu yaşamak için geç değil..
TÜP BEBEK ÜNİTEMİZ
ve özel sigortalar ile anlaşmamız vardır.
Radyolojik Girişimler
İleri yaş İnfertilitesi...
Tüp Bebek Ünitemiz hizmetinizde
Tüp Bebek Ünitemiz, Kadın Hastalıkları ve Doğum ile Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniklerimizle, Yenidoğan Bakım Ünitemiz, gebelik başlangıcından doğuma, doğum sonrasından çocuk gelişimine kadar her türlü sağlık sorununda yanınızdadır. Mayıs 2010 / Sayı 23
SGK
(Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, kamu çalışanları)
hizmetinizde...
Özel Lokman Hekim Hastanelerinin Yayın Organıdır.
Anestezi eşliğinde
Lokman Hekim Hastanelerine Teşekkür