Issue â„–1 November 2011
2 AnkaraGlobal â„–1 November 11
U ssueNo 1Novemb er 2011
W ith the ternational In Community of Ankara
Performing at Jolly Joker on November 18
AnkaraGlobal â„–1 November 11 3
Merhaba / Hello Nihal Yağcıbaşı nihal.yagcibasi@ankaraglobal.com Kızım henüz üçüncü ayını yeni doldurmuşken gözlerinde başka hiçbir oyuncağın yaratamadığı büyük bir heyecanla elimdeki bir derginin sayfalarını karıştırmaya başladığında çok da üzerinde durmamıştım, komik gelmişti, gülüp geçmiştim. Oysa şimdi bu işin içine girince anladım gerçekte dergilerin nasıl da büyülü bir dünya sunduğunu. Çocukluğumuzdan bu yana ne kadar çok dergi geçmiştir elimizden, hayatımızdan, bir düşünün. Kimisi her ay heyecanla ve sabırsızlıkla bekleyerek alıp okuduğumuz ve ne olursa olsun sadık kaldığımız, kimisi ise tesadüfen bir kafede veya kuaför salonunda can sıkıntısıyla otururken öylesine elimize alıp karıştırdığımız ne çok dergi var hayatımıza şu ya da bu şekilde sızmayı başaran. Neleri dergilerden öğrendik bu güne kadar, kimlerle ilk kez bir derginin sayfalarında tanıştık… Doğrusu bundan dört ay önce yeni çıkacak bir derginin genel yayın yönetmeni adayı olarak bir toplantı masasının etrafındaki yerimi alana kadar bu konuda fazla kafa yormamıştım, ne de olsa önceki deneyimlerim daha ziyade dergiciliğin akademik yüzüyle alakalı idi. Geçtiğimiz dört ay içinde ise bu büyülü dünyanın bambaşka bir yüzünü daha da iyi tanıma fırsatı buldum, içine düştüm, parçası oluverdim. Bütün doğumlar zordur, bu da kolay olmadı elbette. Derginin sayfaları arasından okuyucuya bakmak çok farklıymış işin diğer yanında oturup sayfaları karıştırmaktan ve bazen siz yeni bir şeyler üretme isteğiyle işe koyulduğunuzda bütün dünya bir anda size karşı durup attığınız her adımda önünüze bir taş yerleştirebiliyormuş itinayla. Bir nokta, bir virgül aslında ne kadar büyükmüş, saatler ne kadar hızlı geçiyormuş ve sonunda kendi derginizi elinize almak ne kadar eşsiz bir mutlulukmuş. İşte böyle yorucu ve heyecanlı bir sürecin sonunda çıkardık Ankara Global’in ilk sayısını; aklını, kalbini, gecesini ve gündüzünü dört ay boyunca bu ilk sayıya adayan harika bir ekiple birlikte. Daha alacak çok yolumuz var ve siz okurlarımızın da desteğiyle her seferinde daha güzel bir sayıyla karşınıza çıkacağımızı biliyoruz çünkü biz bu işi çok severek yapıyoruz. Dileğim sizin de Ankara Global’i sevmeniz…
I found to be humorous but did not put much notice into it when I saw my little girl -being in her first three months- trying to flip through the pages of a magazine with an excitement in her eyes that no toy could offer. However, when I became a part of this business, I realized what a magical world a magazine had to offer to everyone. Just think about how many magazines we would have come across since our childhood. There were some we would be devoted to and waiting impatiently every month for the new issue to come out. Some came into our life spontaneously; while sitting in a café or waiting in a hairdressing salon and flipping through the pages from boredom. So many things and so many people became a part of our lives, thanks to a magazine. To be truthful l had never put thought into it up until four months ago when l found myself on a round table meeting as the ‘editor in chief’ candidate for an upcoming magazine. After all, my past experiences were rather related to the academic side of magazine publishing. In the past four months l was introduced to another face of the magical world of magazines, l have fallen right into it and now l am a part of it. Every birth is painful and surely this wasn’t easy. I realized that looking through the pages and trying to reach out to the reader is different than sitting on the other side and flipping through. Trying to create something new sometimes feels as though the whole world stands in front of you and in every leap of the way would be new stones fitted carefully awaiting you. Fundamentally, one full stop and a comma are considerably monumental, time goes past rapidly and eventually having the magazine in hand is an unrivaled happiness beyond example. The first edition of the Ankara Global magazine was born after a weary, exciting long journey with an amazing team that put their mind and spirit into it day and night. We have a very long journey ahead of us and with the valuable contribution of our readers we know that we will be presenting a favorable edition each time because we do this job with passion, with the desire that you will have the passion to read Ankara Global.
Yönetici Asistanı / Administrative Assistant Songül Özbulat Çevirmen / Translator Andrew Clulow Sahibi / Owner GD Danışmanlık Tic. Ltd. Şti adına Gözde Dizdar Genel Yayın Yönetmeni (Sorumlu) / Managing Editor Nihal Yağcıbaşı Görsel Yönetmen / Art Director Anton Panov Cansu Okuyan YAZI İŞLERİ / EDITORIAL DEPARTMENT Yazı İşleri Müdürü / Editor in Chief Nihal Yağcıbaşı Yazı İşleri Müdür Yardımcısı / Deputy Editor in Chief Hana Korneti 4 AnkaraGlobal №1 November 11 Haber Koordinatörü / News Coordinator İbrahim Gök
REKLAM SATIŞI VE PAZARLAMA / ADVERTISING ReklamGrupBaşkanı / Group Advertising Director Taylan Aydoğdu Rezervasyon Tel: (312) 466 0 466 RezervasyonFaks: (312) 466 0 465 HUKUK MÜDÜRÜ / LEGAL MANAGEMENT Av. Serhat Eskiyörük FİNANS MÜDÜRÜ / FINANCE MANAGER Mustafa Tamtürk İNTERNET EDİTÖRÜ / INTERNET EDITOR Gökhan Altunbaş MARKA MÜDÜRÜ / BRAND MANAGER Şule Sarar
ÜRETİM / PRODUCTION Teknik Müdür / Technical Manager Alev Dikici Baskı Hazırlık Müdürü / Production Coordinator Ozan Ersoy Basım / Printed by 15 Ağustos 2011 tarihli anlaşmaya istinaden Dikici Matbaası Cumhuriyet Cd. No:135 Döşeme mah. 01130 Seyhan /Adana ABONE VE OKUR HİZMETLERİ / SUBSCRIPTION AND READER SERVICE Müşteri Hizmetleri / Customer Services abone@ankaraglobal.com www.ankaraglobal.com Çağrı Merkezi / Call Center: (312) 466 0 466 Dergimizde yayınlanan yazıların doğruluğu ve sorumluluğu yazarlarımıza aittir /Authors are responsible for the accuracy of all information used within their articles
Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov’dan AnkaraGlobal’e Mektup A Letter to AnkaraGLOBAL from Gjorge Ivanov, President of the Republic of Macedonia Makedonya Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, geçmişten gelen pek çok ortak nokta vardır, ancak daha da önemlisi, ortak bir geleceğe sahiptirler. Türkiye Cumhuriyeti, iki kıta arasında tam anlamı ile bir köprü olan bölgede giderek daha büyük bir siyasi ve ekonomik güç olma yolundadır. Makedonya, Türkiye’nin savunduğu güçlü dostluk ve ilkeli komşuluk politikası nedeni ile minnettardır. Zor zamanlarda ortak gelişim için büyük fırsatlar sağlayan Türkiye Cumhuriyeti, ciddi yaklaşımı ile Avrupa, Asya ve bölgede büyük bir istikrar kaynağıdır ve kalıcı ve uzun vadeli ekonomik kalkınma ve işbirliğinin önünü açmaktadır. Gerçekten de, bizler için özellikle yardımcı olan durum, iki ülkemiz vatandaşları arasında inşa edilen güçlü ilişkilerdir. Makedonya’da büyük ve kalkınmış bir Türk toplumu, Türkiye’de ise Makedon kökenli pek çok vatandaş yaşamaktadır. Ülke olarak, Makedonya’da yaşamını sürdüren Türk halkına uzun süredir sağladığımız destek ile gurur duymanın yanı sıra, ülkemizdeki Türk mirasının korunması, geliştirilmesi ve tanıtılması için sağladığımız imkânlar ile de haklı bir mutluluk yaşıyoruz. Bizim vatandaşlarımız olan etnik Türkler, Makedonya’nın çalışkan, sadık ve güvenilir temsilcileridirler; onlar iki ülke arasında gerçek bir köprüdürler. Her iki ülkede yaşayan çok sayıda vatandaş arasındaki kusursuz kişisel ve ailevi bağların, bölgede barış ve refahı hedefleyen ortak bir vizyona sahip iki ülke lideri tarafından tanınması oldukça olumlu bir durumdur. İki ülke arasındaki ilişkiler uzun yıllardır oldukça sıcak ve uyumlu olmuştur ve son zamanlarda, karşılıklı işbirliği ve yatırımı hedefleyen güçlü projeler yolu ile bu ilişkilerin daha da sağlamlaştığını ve bir üst seviyeye çıkarıldığını net olarak görmekteyiz. Bu projeler arasında Üsküp ve Ohrid şehirlerinde bulunan “Alexandar the Great” (Büyük İskender) ve “St. Apostle Paul”, Makedonya’yı dünyaya bağlayan en önemli geçiş kapıları olan havaalanları da bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti firmaları, tıp sektörü, mali hizmetler ve diğer birçok alanda önemli yatırımcılar halini almışlardır. Hızla kalkınan ülke ekonomilerimiz arasındaki işbirliği doğaldır ve karşılıklı yardımlaşma fırsatlarının farkındadır. Makedonya ve Türkiye arasındaki işbirliğinin, Balkanlar ve Avrupa’nın geleceğinin güvencesi olduğuna ve kurmuş olduğumuz dostluğu daha da geliştirip derinleştireceğimize sonsuz derecede inanmaktayım.
The Republic of Macedonia and the Republic of Turkey share many things in common from the past, but, more importantly, they both share a common future. The Republic of Turkey is becoming a political and economic giant in the region, a real bridge between the two continents. Macedonia is grateful for the strong friendship and principled good neighborhood policy that Turkey is promoting. In times of great temptation, but also great opportunities for common progress, the Republic of Turkey, with its serious approach, is a real factor of stability in Europe, Asia and the region, and offers perspectives for permanent and long-term economic growth and cooperation. Indeed, particularly helpful for us are the profound relations established between the citizens of our two countries, the large and well-developed Turkish community in Macedonia, as well as the large number of citizens of Macedonian origin living in Turkey. As a country, we are proud of the long standing contribution that we provide to nurture and support the Turkish community in Macedonia, but also to preserve, promote and foster the Turkish cultural heritage in our country. Our fellow citizens, the ethnic Turks, are diligent, loyal and faithful representatives of Macedonia; they are a real bridge of cooperation between the two countries. It is positive that the excellent personal and family ties between the huge number of citizens of both countries are recognized in the personal and friendly relations that are cherished between the leaders of the two countries, stemming from the shared vision of peace and prosperity in our region. For many years, the relations between the two countries have been extremely warm and cordial, and since recently, we can confirm that the relations are being further developed and upgraded through concrete projects of mutual cooperation and investment, including the modernization of the airports “Alexander the Great” and “St. Apostle Paul” in Skopje and Ohrid respectively, which are the most important gates for connecting Macedonia with the world. Companies from the Republic of Turkey become important investors in the medical sector, in the financial services and in many other areas. The collaboration between our two fast growing economies is natural, recognizing the possibilities for mutual cooperation. I do believe that the friendship and cooperation between Macedonia and Turkey is our big pledge for the future of the Balkans and Europe and that we will be committed to further develop and deepen the established friendship.
Gjorge Ivanov, Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Gjorge Ivanov, President of the Republic of Macedonia AnkaraGlobal №1 November 11 5
Makedonya 6 AnkaraGlobal â„–1 November 11
Macedonia
AnkaraGlobal â„–1 November 11 7
Makedonya
Makedonya’nın Ankara Büyükelçisi Goran Taskovski: «Türkiye ve Makedonya arasındaki ilişkiler örnek alınmalı» Goran Taskovski, Macedonian Ambassador to Ankara: «Relations between Turkey and Macedonia should be taken as an example» AnkaraGLOBAL: Türkiye Makedonya’nın NATO ve Avrupa Birliği üyeliğinin büyük bir destekçisi. Türkiye’nin bu konumu ülkeniz için nasıl bir önem taşıyor? Goran Taskovski: Makedonya’nın NATO ve AB üyelik sürecinin başlangıcından beri Türkiye, Makedonya’nın mümkün olduğu kadar az sorun yaşayarak ve pürüzsüz bir şekilde sonuca ulaşması konusunda güçlü bir destekçi ve çok önemli bir bağlantı olmuştur. Türkiye gerçek ve içten bir dost olarak Makedonya’yı sadece NATO ve AB değil, gerek duyulan her alanda ve bütün uluslararası kurumlar nezdinde, kuvvetle desteklemekte. Bilindiği gibi, Makedonya NATO üyesi olabilmek için gerekli olan tüm kriterleri karşılamış ve bu durum Makedonya’nın Arnavutluk ve Hırvatistan ile birlikte olumlu olarak değerlendirildiği NATO’nun 2008’deki Bükreş Zirvesinde açıkça belirtil8 AnkaraGlobal №1 November 11
AnkaraGLOBAL: Turkey is a strong supporter of Macedonia’s NATO and E.U. membership. How is this position of Turkey important to your country? Goran Taskovski: From the very beginning of Macedonia’s campaign for becoming a member of NATO and the E.U., Turkey has been a strong supporter and a very important link in order for Macedonia to succeed smoothly and with fewer problems. Turkey not only for NATO and the E.U. but also in every international institution and everywhere that is needed supports Macedonia strongly as a true and honest friend. As it is known, Macedonia has fulfilled every possible criteria for becoming a member of NATO, this was strongly stated in the Bucharest summit in 2008 where Macedonia together with Albania and Croatia where evaluated positive for achieving all the necessary goals for membership. Unfortunately, one of the member
Macedonia miştir. Maalesef, üye ülkelerden biri veto hakkını kullanmıştır oysaki NATO kuralları gereği kararın oybirliğiyle alınması gerekmektedir. Türkiye NATO içerisinde Makedonya’yı desteklemede önemli rol oynamıştır bu yüzden Türkiye’ye minnettarız ve daima Türkiye’nin dostu ve destekçisi olacağız. Şunu da belirtmek isterim ki Türkiye tüm resmi NATO evraklarında, dipnotla Makedonya Cumhuriyeti’ni Anayasasal adı ile tanıdığını belirtmektedir. AB konusunda ise, bildiğiniz gibi hem Makedonya hem de Türkiye henüz tam üye değil ve iki taraf da birbirine benzer ya da farklı sorunlar yaşıyor ve daha aşılması gereken çok engel var. Makedonya ve Türkiye AB’ye kısa sürede girebilmek için birbirlerine yardım ve destek verme konusunda sıkı bir ilişki içindeler. Bu amaçla deneyimlerini paylaşıyor ve kurumlar arası bağlantılar kuruyorlar. Makedonya tam üyelik müzakerelerini başlatabilmek için gerekli kriterleri karşılamış olmasına rağmen, NATO’da olduğu gibi yine aynı komşu ülkeden gelen veto kararı yüzünden sorun yaşamaktadır. Umarım ki Makedonya ve Türkiye en kısa sürede AB üyeliğini elde etme konusunda başarılı olurlar. NATO üyeliği konusuna gelince elbette ki Makedonya Türkiye’nin tam desteğine güveniyor.
states vetoed Macedonia’s membership and according to NATO rules the decision has to be unanimous. Turkey played a major role in promoting Macedonia in NATO and for that we are very grateful and we will always be a great supporter and friend to Turkey. Another thing l want to mention is that in every official NATO document, by the use of a footnote, it is stated that Turkey recognizes the Republic of Macedonia under its constitutional name. Concerning the membership to the E.U., Macedonia and Turkey as you know are still not full members, both sides having similar and different problems and walls to climb. Macedonia and Turkey are in a very close relationship in order to help and to promote each other for a swifter succession in the E.U. in the manner of exchanging experiences and a closer connection between the institutions in both countries. Even though Macedonia has fulfilled all the set benchmarks and necessary preparations in order to begin talks for full membership, once more the same problem and situation as in NATO, veto from the same neighbouring country. Hopefully, Macedonia and Turkey will succeed in becoming members of the E.U. very soon and of course Macedonia depends on the full support of Turkey for NATO.
AG: Sizce Makedonya en fazla hangi sektörde Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyuyor, neden? GT: Makedonya ve Türkiye arasında kültür, savunma, ulaşım, emniyet v.b. mümkün olan bütün alanlarda işbirliği ve güçlü bağlar var. Ekonomi alanında da güçlü bir bağ mevcut ancak ben eminim ki çok kısa bir sürede Makedonya ile Türkiye arasındaki mevcut ekonomik bağlar hızla güçlenecektir. Biz, elçilik olarak ekonomik bağları geliştirmek ve şirketler arası bağlantıları güçlendirmek için yoğun çaba harcıyoruz. Asıl yapmaya çalıştığımız önde gelen alanlarda Makedonya’yı Türk girişimciler için cazip hale getirerek onlara Makedonya’daki fırsatları ve pozitif atmosferi hissettirmek ve hükümetten gelen teklifleri sunarak Makedonya’ya yatırım yapmaya teşvik etmek. Türkiye’de Makedonya’nın ticari alanda tanıtımını yapan iki temsilcimiz var; biri İstanbul’da, diğer ise İzmir’de. Üçüncüsünü yakında Ankara’da açmayı ümit ediyoruz. Türkiye şu anda ekonomik büyümede 11% ile dünya birincisi. Türkiye, Makedonya ekonomisini destekleyip Türk işletme stratejisini Makedonya’da tanıtır ve yatırım yaparsa ve aynı zamanda Türkiye’ye Makedonya’dan kaliteli ürün ithal ederse, Makedonya bu durumdan büyük fayda sağlar. Bu süreç birkaç Türk şirketinin yatırımları ile başladı bile. Örnek olarak Makedonya’daki çok büyük bir Türk yatırımı olan TAV’ın havaalanı projesini gösterebilirim. Gelecekte bu trendin artarak devam edeceğinden eminim.
AG: In what sector do you think Turkey’s support for Macedonia is the most needed and why? GT: Macedonia and Turkey have strong ties and cooperation in every possible field, culture, defence, transport, security, and so on, there is also a great bond in the field of economy as well, but l am convinced that the current economic ties between Macedonia and Turkey can improve dramatically in a very short period of time. We as an Embassy, are working very hard to improve this situation in order to strengthen this field and of course to intensify relations between companies, firms and businessmen between the two countries. What we are really trying to do is to attract superior and important Turkish business factors to come to Macedonia to feel the positive atmosphere and opportunities that the Macedonian government is offering in order to make it easy for investing in Macedonia. In order to promote Macedonia, business wise we have at the moment two economic promoters working in Turkey, in Izmir and Istanbul and hopefully soon we will have a third in Ankara. Turkey at the moment is the leader in economic growth in the world with 11%, Macedonia could benefit positively if Turkey would support Macedonian economy by investing and promoting Turkish business strategy in Macedonia and also by importing into Turkey Macedonian quality products. This process has already begun with a few major investments by Turkish companies; l will mention only one as an example, TAV airports, which is a great Turkish investment in Macedonia. I know this trend will intensify and continue in the future.
AG: Sizce Makedonya ne zaman NATO üyesi olur? NATO niçin Makedonya niçin öncelik oluşturmaktadır? GT: NATO sadece Makedonya için değil, birçok ülke için önemli bir ittifaktır. Bunun nedeni, NATO’yu bir arabulucu olarak görmemiz ve NATO üyeliğinin hem Makedonya hem de bölge için barış ve istikrarın garantisi olduğunu düşünmemiz. Geçmişte Balkanlar çatışma
AG: When do you think Macedonia will achieve NATO membership? Why is NATO high priority for Macedonia? GT: NATO as an alliance is very important not only for Macedonia but also for many other countries, and this is so because we look upon NATO as a peacekeeper and as AnkaraGlobal №1 November 11 9
Makedonya ve anlaşmazlıkların hüküm sürdüğü bir bölge olarak bilinmekteydi, bu izlenimi değiştirmenin ve geleceğe refah, dostluk ve anlayış çerçevesinden bakmanın zamanı gelmiştir. Makedonya bu değerleri şu an uygulamaktadır ve gelecekte de teşvik etmeye devam edecektir, ancak sadece Makedonya değil tüm ülkeler buna katkıda bulunmalıdır. Bu nedenle bir an önce NATO’ya üye olmak Makedonya için önemlidir. AG: Makedonya’nın üye olmaya çalıştığı bu süreçte Makedonya ve AB arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Sizce bu süreç daha ne kadar sürer? GT: Makedonya ve AB arasında yakın bir bağ var ve Makedonya Hükümeti bu sürecinin en kısa zamanda tamamlanması için kendisini adamış durumda. Makedonya’nın AB yönünde gelişimi ve AB standartları konulu son iki AB raporunda Makedonya mevcut tüm alanlarda olumlu değerlendirme almıştır. Bu Makedonya’nın doğru yolda olduğunun kanıtıdır ve her şey yolunda giderse Makedonya yakın gelecekte AB üyeliğini kazanacaktır. AG: İsim sorunu konusundaki duruşunuz nedir? Sizce Makedonya’nın önceliği ne olmalıdır, nelerden feragat edebilir? GT: Bir ülkenin ismi, kimliği, tarihi, kültürü ve kökenleri kutsaldır ve bunlar hiçbir şart altında feda edilemez ve pazarlık konusu olamaz. Komşu ülkelerimizden birinin Makedonya’nın ismiyle ilgili asılsız, inanılmaz bir sorunu var. Makedonya ve Makedonyalılar çok uzun süredir varlar, tarih bunu kanıtlamakta ve hiç kimse bunu değiştiremez. 1990’a kadar neden Makedonya’nın ismi sorun olmadı? Makedonya o zaman da bir cumhuriyetti. Politikanın bir ülkenin ve milletin geleceğine ve kimliğine etki etmesini ve tarihin en eski dönemlerinden beri kendilerini Makedonyalı olarak tanımlayan Makedonların kimliğine müdahale etmesini açıkçası haksız, etik dışı ve utanç verici bir davranış olarak görüyorum. Özellikle de bu, politik nedenlerle değil, başka bir ülkenin kendi iç ihtiyaçlarını tatmin etmek için yapıldığında. AG: Sizce Türk ve Makedon kültürleri arasındaki en önemli ortak noktalar nedir? Belli ki Osmanlıların bir dönem Balkanlara hükmetmesi nedeniyle pek çok benzerlik var. GT: Makedonya ve Türkiye’nin arasında kültür alanında çok özel ortak noktaların olduğunu belirtmekten gurur duyuyorum. Makedonya’da Osmanlı devrinden ve özellikle modern Türkiye’nin yaratıcılarından Mustafa Kemal Atatürk zamanından kalma birçok anıt ve tarihi yer var. İki ülke arasındaki bu kültürel bağ çok güçlü, sarsılmaz ve dolayısıyla çok da önemli. Resmi olmayan rakamlarla Makedonya dilinde günlük konuşmada kullanılan 7,000 Türkçe kelime mevcut ve birçok gelenek ve kültürel aktivitemiz benzeşmekte. Bu gerçeğin kıymeti bilinmeli, Türk ve Makedon halkı arasındaki bağı güçlendirmek için bir araç olarak kullanılmalıdır. Makedonya ve Türkiye arasında bu alanda birçok proje gerçekleştirilmiştir. Bildiğiniz gibi Türkiye’nin Makedonya’nın Başkenti Üsküp’te “Jonus Emre” 10 AnkaraGlobal №1 November 11
a guarantee that by becoming a member of NATO peace and stability in Macedonia and in the region will be something that will be an everyday factor. The Balkans in the past has proven to be a region with many conflicts and misunderstandings; it is time for us to change this reputation and to begin to look towards the future with prosperity, friendship and understanding. Macedonia is applying these values at the moment and will promote them even more in the future, but it is not only Macedonia who has to promote these modern values, everyone has to contribute and that is why it is important for Macedonia to become a member of NATO sooner than later. AG: How would you describe the relationship between Macedonia and the E.U. as Macedonia is attempting to gain membership? How much longer do you predict this process will last? GT: Macedonia and the E.U. have correct and close ties and the Macedonian government is very dedicated to finish this process as soon as possible. In the last two reports of the E.U for the advancement of Macedonia towards the E.U. and E.U. standards, evaluations have been positive in every possible field. This is proof that Macedonia is on the right track and that if everything goes according to plan Macedonia should become a member in the near future. AG: What is your stance on the name issue? What should be Macedonia’s priority and what should be its sacrifice? GT: The name, the identity, the history, the culture, the roots of a nation and of a country is sacred and very important and they should not be sacrificed or used as a tool for negotiating in any situation. One of our neighbouring countries has a non existing unbelievable problem with Macedonia’s name. Macedonia and Macedonians have been existing for a very long time; history has proven this and no one can change this. Why wasn’t Macedonia a problem as a name before 1990? Macedonia was a republic then as well, but when politics interfere with the existence and the future of a country and a nation especially with the identity of Macedonians including ancestors that chose to be called Macedonians from the very beginning, l think that sit is unfair, unethical and shameful for any nation to be asked to change it’s name, identity or history for any reason and mostly not for political ones, in order to satisfy internal needs of another country. AG: What do you think are crucial touching points between Macedonian and Turkish culture? Obviously there are many similarities due to all the years that the Ottoman Empire ruled the Balkans. GT: I am proud to state that Macedonia and Turkey have very special ties in the field of culture. In Macedonia we have many monuments and historical sites from the period of the Ottoman Empire and especially from the period concerning the father of modern Turkey Mustafa Kemal Ataturk. This cultural bond between the two countries is very powerful and unbreakable and that is
AnkaraGlobal â„–1 November 11 11
Makedonya (Yunus Emre) adında bir kültür merkezi bulunmaktadır. Makedonya da İstanbul’da bir kültür merkezi açmayı planlıyor. Şu an Makedonya’nın Centar Zupa belediyesine bağlı Kodzadzik köyünde Atatürk’ün babası Ali Rıza Bey’in evi yeniden inşa edilmektedir. Ekim ayında Üsküp’te bir Atatürk Kongresi ve bizi birbirimize daha da yaklaştıracak başka projeler gerçekleştirilecektir. Her farklı kültür bir hazinedir, fakat iki farklı kültür tarihle ve zamanla iç içe geçip birbirine benzemeye başlamışsa, bu insanlar arasındaki uyumun teşviki için tüm dünyaya örnek gösterilmelidir. AG: Türkiye’de Makedonya büyükelçisi olarak planlarınızın odağında ne var? GT: Her büyükelçinin çalışmalarının odak noktası kendi ülkesini en iyi şekilde tanıtmak olmalıdır. Kendimi Makedonya’nın Türkiye’deki yansıması olarak görüyorum ve biliyorum ki Makedonya, benim davranışlarımla ve benim Makedonya’yı tanıtabilmem ölçüsünde değerlendirilecek ve yargılanacaktır. Daha öncede bahsettiğim gibi benim ve elçiliğimin en önemli görevi, Türkiye ve Makedonya arasındaki ekonomik bağları güçlendirmektir. Tabi ki tüm Avrupa ve bölge ülkeleri ile bağları güçlendirmek, Makedonya’yı ve onun politikalarını tanıtmak da görevlerim arasında. Spor ve spor aktivitelerinin teşvik edilmesi ile yakından ilgileniyorum. Bu nedenle Ankara’da düzenlenen diplomatik ligde geçen sezon Balkan takımında oynadım, bu sezon da yeni kurulan Makedonya takımında yer alıyorum. Genel olarak Makedonya çok özel bir ülke ve bu gerçeği herkes ile paylaşmak niyetindeyim. Bu yıl Makedonya için çok önemli çünkü bağımsızlığının 20. yıldönümünü kutluyor. Bu kilometre taşını simgeleyecek pek çok özel aktivite planlıyoruz. Türkiye en başından beri Makedonya’ya bağımsızlığını kazanabilmesi için destek oldu. Tüm Makedonyalılar bunun farkında ve özverili davranışı ve samimi desteği için Türkiye’ye minnettarlar. Makedonya ve Türkiye arasındaki bu müthiş dostluğun simgesi olarak ve bağımsızlığın 20.yıldönümü kutlamalarına ek olarak TAV havalimanları, Üsküp’te “Büyük İskender” (Alexander the Great) havalimanının açılışının yapılmasını planlanmakta. Burada Türkiye’de Makedonya için en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Burada Makedonya’nın çok dostu var ve dolayısıyla eminim ki tüm elçilik ekibi olarak başarılı olacağız. AG: Türkiye ve Makedonya arasındaki ilişkileri geliştirmek için neler yapılabilir? GT: Makedonya ve Türkiye arasındaki ilişki, dünyaya iki dost ülkenin birbirleriyle nasıl işbirliği yaptığını, geçindiğini, güvendiğini ve inandığını veya barışçıl ve verimli bir iş birliğinin nasıl olduğunu göstermek açısından örnek olmalıdır. Böyle bir bağ ve anlayışı paylaştığımız için cok gurur duyuyoruz; umarız ki, barış ve dostluğun temel alındığı bir dünyaya doğru giden bu yolda diğer ülkelere de örnek olabiliriz. AG: Makedonya’nın ekonomi ve iş geliştirme alanlarındaki stratejisi nedir? Makedonya dünya piyasa12 AnkaraGlobal №1 November 11
why it is very important. Unofficially in the Macedonian language we have 7,000 Turkish words that we use in everyday communication and many similar traditions and cultural activities. This should be treasured and used as a tool for further deepening of ties between Macedonians and Turkish people. There are many projects that are being realized at the moment between Macedonia and Turkey in this field. As you know Turkey has a culture centre in the capital Skopje “Jonus Emre”(“Yunus Emre”), Macedonia will be opening a cultural centre soon in Istanbul. At the moment in Macedonia in the village of Kodzadzik, in the municipality of Centar Zupa, the reconstruction of the house of Ali Riza, Ataturk’s father, is on the way; in October in Skopje a congress for Ataturk will be held, and many other activities and projects that are connecting us to be closer. Every different culture is a treasure but when you have two different cultures that have combined and have become similar through time and history, then this should be an important example for the world for promotion of harmony between people. AG: What are the focal points of your plan as an ambassador of Macedonia to Turkey? GT: Every ambassador’s main focal point should be to promote their country as much as possible and in the best possible manner. l see myself as a mirror reflection of Macedonia in Turkey, I think that Macedonia will be judged, seen and evaluated accordingly to how I act and how well I achieve introducing Macedonia to everyone in Turkey. As I stated before my main goal is to improve economic ties between Macedonia and Turkey which is an imperative for me and the Embassy. Improving ties with every country in the region and of course bonding with all European countries in order to promote Macedonia and Macedonian policies. I am very interested to promote sports and sport activities. In order to fulfil this I am active in the diplomatic league that has been organized here in Ankara, playing last season for the Balkans and this new season for the newly constructed Macedonian team. In general, Macedonia is a very special country and I intend to show everyone that this is true and to explain to everyone why this is true. This year it is a very important year for Macedonia because we are celebrating the 20 year anniversary of Macedonia’s independence. Here in Ankara we are going to have special activities that will mark this milestone. Turkey also has played a major role in supporting Macedonia’s independence from the very beginning until today and this has been noted by every Macedonian and we are very grateful for this unselfish and sincere support that we have received from Turkey. As a symbol of the tremendous friendship between Macedonia and Turkey, TAV airports will be opening the newly reconstructed airport “Alexander the Great” in Skopje that will contribute to the celebration of this 20 year independence anniversary. We are working very hard to do the best we can for Macedonia here in Turkey, Macedonia has many friends
Macedonia larına neler sunabilir? Ülkenin hangi alanlardaki potansiyeli doğru kullanılmıyor? GT: Hükümetimiz yatırım ve iş geliştirme konusunda uygun bir atmosfer yaratmak için çok sıkı çalışmakta. Bu çalışmalar birçok önemli ve ilgili uluslararası kurum tarafından fark edilmiştir. 2010 yılının dünya bankası raporuna göre Makedonya, ticaret alanında en reformcu ülkeler arasında üçüncü sırayı almıştır. 2010 itibariyle Makedonya, devlet politikaları, vergiler, şirket kuruluş prosedürleri, altyapı bakımından ve yabancı yatırımcıları çeken diğer olumlu yönleri dolayısıyla bölgenin yatırıma en uygun ülkesi konumundadır. Yabancı yatırımcılar ve yatırımları çekici kılmak ve teşvik etmekte uzmanlaşmış Invest Macedonia adlı özel bir ajans vardır. Hükümetimiz ticarette verimli bir ortam yaratmak için pek çok olumlu değişikliğe imza atmıştır. Bir yatırımcı Makedonya’ya geldiğinde kararı yatırım yapma yönünde olur, bu da hükümetin samimiyetinden ve sorun çözebilme yeteneğinden kaynaklanıyor olsa gerek. Küçük bir ülke olmamıza rağmen, hemen her alanda işletme kurmaya müsait büyük bir potansiyelimiz var. Ülke genelinde güzel bir iklim, hidro-enerji, göller, fevkalade dağlar ve tatil köyleri, turistik alanlar, araziler ve geniş ovalar, serbest bölgeler, endüstriyel alanlar, bakir bir doğa ve kendine has uğraşlar için uygun alanlar mevcut. Makedonya pek çok imkân sunmakta ve biz bununla gurur duyuyoruz. Makedonya halkını parlak bir gelecek beklemekte. AG: Türk üniversitelerindeki Makedonyalı öğrencilerle iletişim halinde misiniz? Elçilik onlara yardımcı oluyor mu? GT: Bizim elçilik olarak Türkiye’de okuyan bütün öğrencilerimiz ile çok yakın bağlarımız ve mükemmel bir iletişimimiz var. Onları mümkün olduğunca evlerindeymiş gibi hissettirmeye çalışıyoruz ve derslerine odaklanabilmeleri ve ellerinden gelenin en iyisini yapabilmeleri için bütün ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz, çünkü nihayetinde onlar da burada Makedonya’yı temsil ediyorlar. Her yıl aksatmadan düzenlediğimiz ve eğlenceli vakit geçirdiğimiz geleneksel pikniğimiz var. Elçiliğimiz onların ikinci evleri gibi ve istedikleri zaman ziyaret edebilirler. AG: Makedonya’daki Türk toplumu hakkında neler söyleyebilirsiniz? GT: Ben Türkçe adı Manastır olan Bitola şehrinden geliyorum. Makedonya’da Bitola ya Atatürk’ün şehri deriz, çünkü bildiğiniz gibi Atatürk orada okumuş, askerlik yapmıştır. Bitola’da da Türk cemaat mevcuttur, benim de birçok Türk arkadaşım var. Bitola’da bir Makedon – Türk Dostluk Derneği, fahri konsolosluk, Bitola Müzesinde Atatürk adına bir anma odası ve Osmanlı devrinden kalma birçok anıt bulunmaktadır. Vurgulamak istediğim bir nokta var ki; Makedonya’da yaşayan Türk cemaati Makedonya’ya karşı son derece sadık ve sevgi doludur. Ülkeyi kalpten severler. Hepsi de son derece çalışkandır. Makedonya’nın içerdeki ve dışarıdaki gelişimine olumlu katkıda bulunmaktadırlar. Makedon toplumuyla bütünleşmiş, günlük hayatın bir parçası olmuşlardır. Kendi televizyonları, radyo prog-
here and that is why l am convinced that l as the ambassador of Macedonia together with my team in the embassy will succeed in fulfilling our goals. AG: What can be improved / upgraded in the relationship between Turkey and Macedonia? GT: Relations between Macedonia and Turkey should be taken as an example in the world on how two friendly countries should work together, treat each other, have trust and faith or just plain how to make things work in a very peaceful and fruitful manner. We are all very proud of having this kind of special bond and understanding between the two countries; hopefully, we can influence everyone to join us in our quest for peace and friendship in the world. AG: What is Macedonia’s strategy in terms of economic and business development? What can it offer to the market? Where is the potential of the country unused? GT: The Macedonian government is working very hard to improve the atmosphere for investing and doing business in Macedonia. This dedication has been recognized by many important and relevant international institutions. In 2010 Macedonia was ranked as third world reformer for doing business by the report of the world bank for doing business for 2010, and at the moment Macedonia is ranked as the most appropriate country for investing in the region because of state policies for taxes, establishing of a company or firm, infrastructure, and many other positive situations that attract foreign investments. There is a special agency called Invest Macedonia, which is specialized for the promotion and the attraction of foreign investors and investments. The Macedonian government has made many positive changes in order to achieve a prosperous climate for business purposes. Whenever an investor comes to Macedonia the final decision is always to invest, because the government is so sincere and always finds a solution for every problem. Even though Macedonia is a small country, it has great potential in many forms for setting up a business in any possible field. The climate is appropriate in every part of the country, hydro power, lakes, beautiful mountains and resorts, tourism, fields and long plains, free economic zones, industrial zones, untouched nature and specific areas for specific means of work. Macedonia has many things and possibilities to offer, we are very proud of that and we are looking at a bright future for our citizens and Macedonia. AG: Do you keep in touch with Macedonian students in Turkish universities? Does the Embassy provide them with help and guidance? GT: We as an Embassy have very close ties and excellent communication with all Macedonian students in Turkey. In every possible way we try to make them feel at home and we do our best to assist all there needs in order for them to concentrate on their studies and to do their best, because they are also representing Macedonia in their own way as well. Every year we have a traditional picnic AnkaraGlobal №1 November 11 13
Makedonya ramları ve gazeteleri vardır. Politikada ve hükümet içerisinde aktif rol alırlar. Makedonya böyle bir topluluğa sahip olduğu için çok şanslı ve onlarla gurur duyuyor. AG: Diplomatik dünyaya giriş kararını nasıl aldınız? GT: Bir ülkedeki diplomatik yapının bir parçası olabilmek, hele ki bir büyükelçi olmak için öncelikle ülkenizi hayal edebileceğinizden bile daha fazla sevmeniz gerekir. Nerede olursanız olun ülkenizi temsil ediyorsunuz. Ülkeniz hakkında oluşan genel yargı ve değerlendirmelerin çoğu, büyükelçi olarak sizin yaptıklarınızdan kaynaklanır. Bu yüzden öncelikle saydığım özeliklere sahip olmanız gereklidir. Olumlu bir atmosfer yaratmak ve Makedonya ile ilişkileri geliştirmenin yanı sıra, Makedonya’nın tanıtımıyla dostluk ve hoşgörünün teşvik edilmesi, Ankara’daki diplomatik görevimin esasını oluşturmaktadır. AG: Makedonya’da en sevdiğiniz kültürel etkinlikler hangileri? GT: Makedonya’da pek çok kültürel etkinlik var ve hepsi de harikulade ve nefes kesici. Özellikle seçebileceğim tek bir etkinlik yok fakat Makedonya’yı müthiş ve zamansız kılan bu etkinliklere herkesi davet ediyorum. AG: Makedonya’da en sevdiğiniz yer neresidir, neden? GT: Makedonya’nın her yeri özel, her yeri muhteşemdir. Eski kiliseleri, manastırları, camileri, freskleri, resimleri, eski Roma’ya özgü şehirleri, tarihi eserleri, sarayları ile size müthiş anlar yaşatır. Bu nedenle yanıtım: Makedonya’nın en sevdiğim yeri, her yeridir. AG: Sizce Üsküp 2014 projesi kapsamında yapılan inşaatlar ve anıtlar Makedonya’ya ne gibi bir katkı sağlar? GT: Üsküp 2014 bütün Makedonya ve Makedonyalılar için çok özel bir projedir, çünkü her ülkenin bir tarihi, geçmişi ve geçmişini simgelemek için yöntemleri vardır. Anıtlar ve heykeller de bunlardandır. Türkiye’de en sevdiğim şeylerden bir tanesi, her yerde anıtların bulunmasıdır. Bu da Türk tarihini ve Türk devletinin önemini simgeler. Bu muazzam anıtları dikerek Türkiye, tarihinin, tarihi figürlerinin ve özgürlük ve bağımsızlık savaşının önemini vurguluyor. Makedonya’da aynı şeyi yapıyor yani şu an sahip olduklarımıza katkı sağlamış olan insanları ile birlikte tarihini yazıyor. Bu yeni yapılar Üsküp’e çekicilik ve ışıltı katarak başkenti güzel ve görkemli kılmakta. Projenin ekonomik yararı ise çektiği ve ileride çekeceği turistlerdir. AG: Çocukken ailenizde sizin için özel olan birisi var mıydı? GT: Çocukluğumda ve yetişkinliğimde benim için özel olan iki insan annem ve babamdır. Onlar beni her zaman desteklediler. Onların desteği ve anlayışı olmasaydı belki de bugün Türkiye’de büyükelçilik yapıyor olmazdım. 14 AnkaraGlobal №1 November 11
where we all get together to have a good time and to enjoy the time spent together. The embassy is their home away from home, they are welcome to visit whenever they want and they are more than welcome to do that as often as they like. AG: What is the Turkish community in Macedonia like? GT: I come from a city called Bitola, and in Turkish known as Manastir. In Macedonia we call Bitola the city of Ataturk, for as you may know Ataturk attended school and was a military officer in Bitola. There is a Turkish community in Bitola as well and I have many Turkish friends. Also we have a Macedonian - Turkish friendship association in Bitola, an honorary consul, a memory room of Ataturk in the Bitola museum and many monuments from the time of the Ottoman Empire. The thing that I want to stress out is that the Turkish community in Macedonia is very loyal and they love and cherish Macedonia from the bottom of their hearts. They are hard working and they contribute positively to improving and affirming Macedonia domestically and beyond the borders. They are integrated in the Macedonian society and they are a part of everyday life, they have television, radio programs and newspapers and are very active politically in the parliament and in the government. Macedonia is proud and very lucky to have such a community. AG: What made you decide to get into diplomacy? GT: In order to be apart of a diplomatic structure of a country, especially as an ambassador, the most essential element is to love your country more than you can imagine. Wherever you are, you are representing your country and many activities and evaluations made by other factors referring to your country will be derived from you as an ambassador. That is why it is very important to have the capacity within you to reinforce these needs. Inflicting a positive atmosphere and working to improve relations and situations in Macedonia is the main reason for my diplomatic post here in Ankara, promotion of Macedonia and promotion of friendship and tolerance between everyone and everywhere. AG: What are your favourite cultural events in Macedonia? GT: Macedonia has many cultural events and they are all spectacular and breathtaking. I do not have any special event that I can stress out, but I would like to invite everyone to take part in one of the many cultural events in order to feel what makes Macedonia so amazing and timeless. AG: What’s your favourite place in Macedonia and why? GT: Macedonia as a whole is sacred and amazing and it offers so many special moments with its old churches, monasteries, mosques, frescoes, paintings, old Roman cities, artifacts, castles, and that is why
Macedonia AG: Çocukken en sevdiğiniz çizgi film hangisiydi? GT: Çocukluğum Avustralya, Melbourne’da geçti, orada dünyanın her yerinden bir sürü çizgi film vardı. Hepsini izlerdim ve hepsi de eğlenceli ve ilgi çekiciydi, fakat bence soru sadece çocukluk dönemini kapsamamalı, çünkü yaşımız kaç olursa olsun her zaman çizgi film izleriz. Hala izlerim, tek fark, artık çizgi filmin göndermeye çalıştığı mesajı anlayabiliyorum. Çocukken bunu yapmak daha zordu. AG: Oğlunuzun favori aktivitesi nedir? GT: Türkiye’ye geleceğim belli olmadan önce bile, oğlum Osmanlı İmparatorluğu konusuna çok meraklıydı. O dönemi simgeleyen her şeyi toplar ve o devirle ilgili tüm filmleri takip eder. AG: Eğer öldükten sonra yaptığınız bir şey ile hatırlanacak olsaydınız bunun ne olmasını isterdiniz? GT: Ben ülkesini seven, dürüst, samimi, Makedonya’nın gelişimine ve kalkınmasına bir şekilde katkı sağlamış bir insan olarak hatırlanmak istiyorum. AG: Dünya’da herhangi bir şeyi değiştirebilecek olsaydınız, tek bir şeyi, neyi değiştirirdiniz? GT: Dedikodu ve yalancılığı ortadan kaldırırdım.
there is only one answer to this question – Macedonia is my favourite. AG: Do you think that the construction projects are beneficial for Macedonia and in what way? Namely, we are referring to the monuments and structures that are a part of the project Skopje 2014. GT: The project Skopje 2014 is a very special project for every Macedonian and for the whole of Macedonia, because every country has a history and a past, there are many ways to signify and to note the past. One way is through monuments and statues. The one thing I like about Turkey is the presence of monuments everywhere. This symbolizes Turkish history and the importance of the Turkish state, and by mounting these tremendous and historical monuments Turkey shows the importance and greatness of its history, historical figures and the battle for freedom and independence. Macedonia is doing the same thing, establishing Macedonian history and the greatness of everything and everyone who has contributed to what we have today. The new structures give a positive attractive glow to Skopje and make the city beautiful and a grand capital city. In terms of economy, the benefit of all of this is all the tourists that have and will visit Skopje and Macedonia in the future. AG: Was there someone in the family that was special to you as a child? Why? GT: The two special people to me as a child, and now also as an adult, are my parents. They always supported me in everything l did and do, and if it hadn’t been for them and their support and understanding maybe things would have been different and maybe I wouldn’t be here in Turkey as an ambassador. AG: What was your favourite childhood cartoon? GT: As a child l grew up in Melbourne, Australia, there were a lot of cartoons there from all over the world. I used to watch all of them and they were all interesting and fun, but I think the question should not be only covering the period as a child, because no matter the age everyone watches cartoons. I still do, but now you can uncover the message that the cartoon conveys. As a child it was more difficult. AG: What is your son’s favourite activity? GT: Even before I knew I was coming to Turkey, my son was obsessed with the Ottoman Empire. He is a collector of everything that symbolizes that period and he watches all old films about that period as well. AG: If there was one thing people remembered you by after you died, what would you want that thing to be? GT: I would like to be remembered as an honest and sincere person who loved his country very much and that contributed to the development and prosperity of Macedonia in some way. AG: You can change anything in the world. Any one thing. What do you change? GT: I would abolish gossiping and lying. AnkaraGlobal №1 November 11 15
Makedonya Dışişleri Bakanı Nikola Popovski, Zerin Abaz, Şarık Tara ve Türkiye’nin Üsküp Büyükelçisi Gürol Sökmensüer Nikola Popovski, Foreign Minister of Macedonia, Zerin Abaz, Şarık Tara and Gürol Sökmensüer, Turkey’s Ambassador to Macedonia
Makedonya’nın İstanbul Başkonsolosu Zerin Abaz «Makedonya ve Türkiye arasındaki ortak kültürel ve tarihi bağlar bu iki ülkenin insanlarını birbirine bağlamaktadır» Zerin Abaz, İstanbul Consul General of the Republic of Macedonia «The common cultural and historical ties between Macedonia and Turkey impose ties between the people of each nation» AnkaraGLOBAL: Öncelikle, Makedonya’nın İstanbul Başkonsolosu olarak karşılaştığınız en büyük zorluk nedir? Zerin Abaz: Makedonya’yı kültür ve tarihi zenginliğiyle dünya şehri olan İstanbul’da temsil etmek görevlerin en mükemmeli. Dünyada başkent olmayıp da başkentten daha büyük önem arzeden üç şehir vardır bunlar, New York, Sydney ve İstanbul’dur. Ben Makedonya’nın ilk Türk kadın diplomatı ve başkonsolosuyum. Makedonya hükümeti beni bu göreve layık gördüğü için müteşek16 AnkaraGlobal №1 November 11
AnkaraGLOBAL: First off, what do you find to be the greatest challenge for you as Consul General of Macedonia to Turkey? Zerin Abaz: Representing Macedonia in a metropolitan city, with an enriched culture and history such as Istanbul is the best possible job one can hope for. There are three cities in the world that demand more importance than their countries’ capital, namely, New York, Sydney and Istanbul. I am Macedonia’s first Turkish female diplomat and Consulate General. I am grateful that the Macedonian gov-
kirim. Makedonya’yı en iyi şekilde temsil etmek için elimden geleni yapıyorum, çünkü Makedonya bunu hak ediyor. İstanbul’da başkonsolos olmak son derece yorucu ve çok çalışmayı gerektiren bir görev. Ancak aksam saatlerinde eve varıp boğaza karşı çayımı içtiğimde güzelim İstanbul bana huzur veriyor, bütün yorgunluğumu alıyor. AG: Türkiye-Makedonya arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi konusunda odaklandığınız temel konu nedir? ZA: 1991 yılında Makedonya bağımsızlığını ilan ettikten sonra onu ilk tanıyan ülke Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Makedonya ve Türkiye iki dost ülke olmanın ötesinde iki kardeş ülkedir demek daha doğru olur. İki ülke arasında her alanda imzalanmış işbirliği protokolleri, dostane ilişkilerin bir göstergesidir. Bir başkonsolos olarak iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da güçlenmesi doğrultusunda çalışmalar yürütüyorum. Zaten bir diplomatın asıl görevi de budur. Ancak benim odaklandığım asıl alan ekonomi. İki ülke arasındaki ekonomi bağlarının güçlenmesi için ve Türk yatırımcıları Makedonya’da yatırım yapmaya teşvik etmek için yoğun çalışmalarımız
ernment deems me worthy for my appointed assignment. I try to represent Macedonia to the best of my capabilities, for Macedonia deserves it. Being a Consulate General in Istanbul is a tremendously tiring and demanding job. However, when I finally reach home in the evening and drink my tea whilst gazing upon the Bosphorous, my beautiful Istanbul gives me peace, and relieves me of my tiredness. AG: What is the main issue you focus on in the development of the Turkish – Macedonian relation? ZA: Turkey was the first country to recognise Macedonia’s independence after its declaration in 1991. It is perhaps more appropriate to call Turkey and Macedonia as sister nations. The signed collaborative protocols symbolise the countries’ friendly relationship. As a Consul General, I am working towards developing the relationship between the two countries. After all, this is a diplomat’s essential duty. However, the relationship I am currently working on is that of the economical bond between the two countries. We are working hard to strengthen the economic bonds between Macedonia and Turkey and are trying AnkaraGlobal №1 November 11 17
Makedonya oluyor. Sürekli şirketlerle görüşüyor, Makedonya’nın sunduğu yatırım teşviklerini tanıtıyoruz. Bu sene bu doğrultuda ilerleme kaydettik ancak yeterli değil. Benim hedefim bunu en üst seviyeye taşımak. Şu anda Makedonya’nın en önem verdiği husus, dış yatırımları Makedonya’ya çekmek ve ekonomiyi güçlendirmektir. Bizim de başkonsolosluk olarak bu konuda yoğun çalışmalarımız var. AG: Makedonya’nın AB’ye üye olması neden bu kadar büyük bir önem taşıyor? ZA: AB bir medeniyet projesidir. AB, halkların güvence içinde yaşamasını sağlamak, dengeli bir ekonomi oluşturmak, sosyal gelişme, sağlıklı çevre, insan haklarına saygı ve sosyal piyasa ekonomisi gibi avantajlar sağlamanın yanı sıra Makedonya’yı yatırımcılar için cazip bir ülke konumuna getirecektir. Bu nedenle Makedonya’nın AB gemisinde yer alması çok önemlidir. AG: Sizce Makedonya’nın NATO üyeliği neden gecikti? ZA: Makedonya NATO’ya üyelik başvurusunun ardından gerek siyasi gerekse askeri tüm gerekli reformları gerçekleştirdi ancak 2008 yılında Bükreş’te ki NATO zirvesinde isim konusu gündeme geldi ve Yunanistan veto hakkını kullanarak Makedonya’nın NATO üyeliğini engelledi. AG: İsim sorunu konusunda Makedonya’nın tutumu nasıl olmalı? ZA: Bildiğiniz gibi isim konusunda Makedonya’nın kesin bir tutumu var. Bu tutumun değişmesi söz konusu olamaz. İki ülke arasındaki bu sorunun çözümü için görüşmeler devam ediyor ve bir uzlaşmaya varılacağına inanıyorum. AG: Her iki ülkede de yaşamış biri olarak sizce Türk ve Makedon bakış açıları arasındaki en önemli benzerlikler nelerdir? ZA: Makedonya ve Türkiye arasındaki ortak kültürel ve tarihi bağlar bu iki ülkenin insanlarını birbirine bağlamaktadır. Bunun yanı sıra bu kültürel bağların etkilerini Makedonya’daki tarihi eserlerde, Makedon edebiyatında müziğinde ve mutfağında da görmek mümkündür. AG: Her insanda bizi onlara çeken özellikler farklıdır. İnsanların en çok hangi özelliklerinden etkilenirsiniz? Daha doğrusu, dostlarınızda ne gibi özellikler ararsınız? ZA: Ben herkesi severim karakterim böyle. Mevlana’nın kusursuz dost arayan dostsuz kalır deyimiyle yaratılanı severim yaratandan ötürü. Ancak dürüst, mütevazı ve kültürlü arkadaşlarımın bende farklı bir yeri vardır. Onlarla fikir alış verişi yapar, tartışırım. Bu da beni doyurur, mutlu eder. AG: Bize işinizin kültürel yönü hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Diğer bir deyişle Makedonya ve Türkiye’nin tanıtımı konusunda kültürel projeler organize ediyor musunuz? ZA: Kültür insanları birbirine bağlayan en önemli 18 AnkaraGlobal №1 November 11
to encourage Turkish investors to invest in Macedonia. We constantly arrange meetings between companies and promote investment in Macedonia. We have made some progress this year, but not enough. My goal is to take this notion to the highest level possible. Macedonia’s main point of emphasis is the attraction of foreign investments and strengthening its economy. And I as the Consul General am working hard to make sure this happens. AG: For what purposes do you think that it is so important for Macedonia to enter the EU? ZA: The EU is a civilization project. Alongside the advantages that the EU strives to provide, such as public safety assurance, establishment of a stable economy, social development, a healthy environment, respecting human rights and social market economy, Macedonia will also become an attractive country to invest in. Therefore, Macedonia’s induction into the EU is crucial. AG: Why do you think Macedonia’s NATO membership acquiring status has been prolonged? ZA: Macedonia undergone all necessary reforms after its NATO application, be it political or military, however in the NATO Summit that took place in Bucharest in 2008, Macedonia’s name issue became the main topic of discussion, and by using its veto rights, Greece prevented Macedonia’s NATO induction. AG: What do you think Macedonia should do about the name issue? ZA: As you know, Macedonia has a definite attitude when the topic of its name is discussed. Change in this attitude is simply out of the question. Negotiations between the two countries are still continuing and I believe that both countries will arrange a suitable compromise. AG: Having lived in both countries, what do you find to be the greatest similarity between the Turkish and Macedonian mentalities? ZA: The common cultural and historical ties between the two countries impose ties between the people of each nation. Alongside this, these cultural bonds’ effects can be recognized in Macedonian artefacts, literature, music and cuisine. AG: There is a certain quality in different people that draws us to them. What attracts you the most about people? What we mean is what kind of people do you seek out to become your friends? ZA: I love everybody – that’s just my character. I love all the created ones for the sake of their creator under the motto of Mevlana; “He who searches for a perfect friend will remain friendless”. However my honest, modest and cultured friends will always have a special place within me. I will gladly exchange thoughts and debate with these friends. This in turn will satisfy me, and make me happy. AG: Please, give us brief information on the important cultural aspects of your job. In other words, do
Macedonia etkendir. İki ülkenin kültürünü birbirlerine tanıtmak amacıyla etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Her yıl İstanbul’da düzenlenen kitap fuarına ve son iki yıldır da el Sanatları sergilerine Makedonya’nın da katılmasını da sağlıyoruz. Özellikle ahşap oyma eserler İstanbul’da çok büyük ilgi gördü. Makedonya’da ise Türk ebru sanatı sergisi açıldı ve Makedonların büyük ilgisini çekti. Karşılıklı olarak iki ülkenin farklı yörelerine ait halk oyunları gösterilerimiz oluyor. Yine farklı yörelerin giysilerinin sunulduğu bazı sergiler düzenlendi. Makedonya’nın ünlü halk sanatçılarının İstanbul’da konser vermesini sağladık. Makedonya mutfağını İstanbul’da tanıttık. Farklı Makedon ressamlara ait resim sergileri düzenliyoruz. Gecen sene Makedonya’nın Halklar Tiyatrosu İstanbul’da bir temsil sundu. Buna benzer birçok kültürel faaliyet önümüzdeki dönemde de düzenlenecek. Makedonya’nın doğal güzelliklerini tanıtmak amacıyla İstanbul’da düzenlenen Turizm fuarına Makedonya’nın katılımını sağladık. Eğitim alanında da birçok faaliyetlerimiz oluyor. Makedonya’dan öğretmenlerin seminerler için Türkiye’ye gelmelerini sağladık. Bu seminerler önümüzdeki dönemlerde de devam edecek. AG: Makedonya’da en sevdiğiniz yer neresidir? Rahatlamak ve kendi düşüncelerinizle baş başa kalmak için nereyi tercih edersiniz? ZA: En sevdiğim yer, içinden o güzelim Vardar nehrin geçtiği, doğduğum büyüdüğüm yasadığım şehir olan Üsküp. Rahatlayıp düşüncelere daldığım, beni geçmişe götüren yer ise annemin memleketi güzel Ohri’dir.
Makedonya Cumhuriyeti Başbakanı Nikola Gruevski ve Zerin Abaz Primeminister of the Republic of Macedonia Nikola Gruevski and Zerin Abaz Nikola Popovski, Foreign Minister of Macedonia, Zerin Abaz, Şarık Tara and Gürol Sökmensüer, Turkey’s Ambassador to Macedonia
you organize a lot of cultural events, promoting them from Macedonia to Turkey and vice versa? ZA: Culture is the most important binding factor between people. We arrange events with the sole purpose of presenting an opportunity to get to know each country’s culture. We have ensured Macedonia’s participation in the annual book fair and, for the past two years, hand craft exhibitions organised in Istanbul. The wood carvings especially drew a great deal of attention in Istanbul. Likewise, the Turkish paper marbling exhibition held in Macedonia gathered a similar response. We have traditional folk dance performances in each country. There have also been some exhibitions in which each country’s traditional clothing was introduced. We were able to arrange Macedonia’s famous folk dance group to come and perform in Istanbul. We introduced Macedonian cuisine in Istanbul. We have been organising exhibitions in which various Macedonian artists’ paintings are displayed. A representative of the Macedonian Folk Theatre performed in Istanbul last year. A number of similar cultural events are being arranged for the upcoming season. We ensured Macedonia’s participation in the tourism fair, situated in Istanbul, in order to introduce Macedonia’s natural beauty. We have numerous events in the education field. We arranged seminars in which Macedonian teachers gave presentations. These presentations are scheduled to continue in the upcoming season. AG: What is your favourite part of Macedonia? Where do you like to just sit, relax, and get lost in your own thoughts? ZA: My favourite place is that beautiful city in which the Vardar River flows through, the city where I was born and grew up, Skopje. However, the place which enthrals me in thought, and takes me back to my past is my mother’s birth town, beautiful Ohrid.
AnkaraGlobal №1 November 11 19
Makedonya’nın İzmir ve Manisa Fahri Konsolosu Gaye Akçen «Makedonya ile aramda derin bir duygusal bağ var» Gaye Akçen, Macedonian Honorary Consul to İzmir and Manisa «I have a deep emotional tie with Macedonia» AnkaraGLOBAL: Sayın, Akçen, sizce Türk İş Dünyası için Makedonya nasıl bir potansiyele sahip? Gaye Akçen: Makedonya Cumhuriyeti yeniden yapılanmalarla serbest piyasa ekonomisi ve demokratik toplumu güçlendirmeye yönelik, siyasi ve ekonomik reformlarla hızla gelişmektedir. Siyasi ve makroekonomik devamlılık büyüme imkânı sağlıyor. Ülkenin devamlı gelişimi Dünya Bankası raporu ile onaylandı ve Makedonya 2008 yılında dünyanın en iyi 4. reformcu ülkesi seçildi. Hükümetin en önemli meseleleri arasında ekonomik büyüme ve gelişme, bölgesel ve global bütünleşme sürecinde aktif katılım, ekonomik devamlılık ve direk yabancı yatırımı sağlamak gelir. Bunun için hükümet sürekli yapısal reformlar yapmaktadır. Yeni kurumsal yapı ile yabancı yatırımcıların ekonomi alanlardaki sorunlarını çözmek için iki yabancı yatırım bakanı atanmış ve yabancı yatırım ajansı kurulmuştur. Makedonya Cumhuriyeti AB üyeliği için 2005 yılında aday ülke olarak belirlenmiştir. Makedonya Cumhuriyeti gerek coğrafi durumu, gerekse de diğer avantajlı koşulları bakımından Avrupa Birliği’ ne kolaylıkla girebilecek bir ülke konumundadır. Bu açıdan Türk işadamlarına kısa sürede Avrupa’ ya açıla20 AnkaraGlobal №1 November 11
AnkaraGLOBAL: Dear Akçen, according to you, what potential does Macedonia offer to the Turkish Business World? Gaye Akçen: Republic of Macedonia is fast growing through restructuring and also by political and economic reforms, aiming to enhance free market economy and democratic community. Political and macroeconomic stability is paving the way for growth. Sustained progress of the country was approved by the World Bank report and Macedonia was chosen as the 4th best reformist country in 2008. Among the most eminent issues of the government are economic growth and progress, active participation in regional and global unity process, economic sustainability and ensuring direct foreign investment. Therefore, the government is continuously carrying out structural reforms. With the new institutional structure, two Foreign Investment Ministers have been appointed and a Foreign Investment Agency have been established to solve the problems of foreign investors in economic areas. Republic of Macedonia has been pointed out as a candidate country for EU membership in 2005. The geographic location, as well as other advantageous conditions, Republic of Macedonia is placed as a country that
Macedonia bilecekleri önemli bir imkân sunmaktadır. Bununla ilgili olarak Makedonya’ da Serbest Ekonomik Bölgeler, uygun yatırımcılara özel imkânlar sağlamak için kurulmuştur. Bu bölgeler ihracata yönelik temiz endüstri üretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerine ev sahipliği yapacak bölgelerdir. Serbest Ekonomi bölgelerinde yatırım yapacak olanlara birçok cazip avantajların arasında, Pazar erişimi (free shop), olağanüstü stratejik konum, oturmuş demokrasi, kalifiye insanlar, düşük vergiler, hızlı şirket kayıtları, teşvik paketleri iyi altyapı, üniversite sistemi, mükemmel dil becerileri, yüksek yaşam kalitesi gibi cazip olanaklar sunulmaktadır. AG: Makedonya’ da iş yapmak konusunda yatırımcıların karşılaştıkları zorluklar neler, biraz bahseder misiniz? GA: Yatırım yapacak firmalar konularını iyi seçer, işlerini de iyi takip edip, Makedonya kurallarına göre hareket ederlerse bence sorun olmaz. AG: Makedonya’yı hangi sıklıkla ziyaret ediyorsunuz, Makedonya’ da en sevdiğiniz yer neresi? GA: Makedonya’yı sık sık ziyaret ediyorum çünkü Makedonya atalarımın doğdukları yer. Sevdiğim şehirler Üsküp, Manastır, Gostivar, Ohri, Kalkandelen gibi yerlerdir. Benim için Manastırın büyük anlamı var nedeni de, Ulu Önder Atatürk’ ün askeri idadisinin orada olmasıdır. Keşke hükümetimiz bu okulu satın alıp, Atatürk Müzesi haline dönüştürse ne kadar güzel olur, tabii ki her şeyi devletimizden beklemek doğru değil mesela ticaret ve sanayi odaları birleşerek satın alıp devletimize devretseler çok iyi olur düşüncesindeyim. AG: Sizi Makedonya’nın İzmir ve Manisa Fahri Başkonsolosu olmaya yönlendiren nedir? GA: Daha önce bahsettiğim gibi Makedonya, atalarımın doğduğu topraklardır, orayla benim derin bir duygusal bağım bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’ de Makedonya’dan göç eden çok sayıda Rumeli kökenli vatandaşlarımız bulunmaktadır. Bilindiği üzere İzmir ve Manisa ‘ da Rumeli kökenlilerin sayısı hayli yoğun olduğundan onların Makedonya elçileri olmaktı ilk amacım. Ancak bildiğiniz üzere Makedonya genç bir ülke, Makedonya Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan ülke Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye ile Makedonya arasındaki siyasi ilişkiler her zaman en yüksek seviyedeydi ancak ekonomik alanda ilişkilerimiz pek fazla gelişmiş değildi ve fahri konsoloslukların da esas görevlerinden biri Türkiye ile fahri konsolosluğu oldukları ülkeler arasındaki ekonomi ilişkilerini geliştirmek olduğundan atalarımın geldiği ülke ve Türkiye arasında bir köprü olup iş adamlarımızın oraya yatırım yapma çabalarına katkı sağlamaktı amacım. AG: Sizce Türk ve Makedon halkları arasındaki benzerlik ve farklılıklar neler? GA: Türk ve Makedon halkları arasında benzerlikler hakkında söylenecek çok şey var ancak farklılık ile ilgili neredeyse hiç yok gibi denebilir. Türk ve Makedon halkı benzer kültüre, benzer mutfağa, benzer geleneklere sahiptir. Makedonya’ da Osmanlı’dan kalma çok
could easily enter to the European Union. In this respect, it is offering an opportunity to the Turkish businessmen to reach the European market in a short time. Regarding this, Free Economic Zones have been established in Macedonia, to provide exclusive opportunities to suitable investor. These zones are to host clean industry manufacturing and scientific research activities. Among many desirable advantages provided to those to invest in Free Economic Zones, there are such opportunities as Market access (free shop), extraordinary strategic location, stable democracy, qualified persons, low tax rates, fast company registries, incentive packages, sound infrastructure, university system, perfect language skills and high living standards on offer. AG: In relation to do business in Macedonia, could you tell us about he difficulties faced by investors? GA: As long as the investing companies choose their subject right, monitor the developments and act in accordance with Macedonian rules, I do not think that there will be any problems at all. AG: How often do you visit Macedonia, where is your favourite spot in Macedonia? GA: I often visit Macedonia, as it is where my ancestors were born. My favourite cities are places like Skopje, Bitola, Gostivar, Ohri and Tetova. For me, Bitola has a special place, and the reason is, the Great Leader Ataturk has completed his military high school education there. It would be so great if our government had bought the school and turned it into a Ataturk Museum, but of course it would be wrong to expect the government to do everything, perhaps chambers of commerce and industry could jointly by the school and donate it to our nation. AG: What made you become the Macedonian Honorary Consul to İzmir and Manisa? GA: As I mentioned earlier, Macedonia is the birthplace of my ancestors, I have a deep emotional tie with there. Also, there are many people of Rumelian origin who have emigrated from Macedonia to Turkey. It is well known that there many Rumelian people in İzmir and Manisa, and I aspired to become their ambassador through Macedonia. As you know however, Macedonia is a newly formed country, Republic of Turkey is the first country to recognize Republic of Macedonia and political relations between Turkey and Macedonia were always at the highest level, but our economic relations were not so promising, as one of the duties of honorary consuls was to develop the economic relations between Turkey and the country they are representing, I wanted to form a bridge between the country of my ancestors and Turkey, thus contributing to the efforts of our businessmen trying to invest in there. AG: According to you, what are the similarities and differences between the people of Turkey and Macedonia? GA: There are many things to say about the similarities between Turkish and Macedonian people, but as for differences, I can say that there almost none. Turkish and Macedonian people enjoy similar cultures, similar cuisines and similar traditions. Among the many Ottoman heritages in Macedonia, there are countless structures such as bridAnkaraGlobal №1 November 11 21
Makedonya sayıda tarihi eserler arasında o dönemde inşa edilmiş köprüler, camiler, hanlar, hamamlar, medreseler v.s. bulunmaktadır. AG: Türkiye ile iş ilişkilerini geliştirmek için Makedonyalı iş adamlarına nasıl bir görev düşüyor? GA: Türkiye ile iş ilişkilerini geliştirmek için Makedonyalı iş adamlarına büyük bir görev düşüyor. Türk iş adamlarının Makedonya’ ya daha çok yatırım yapmaları için Makedonyalı iş adamları kendi ülkelerinin tanıtımını çok iyi yapmaları gerekmektedir. Bir ülkenin dış yatırımcıları çekme başarısı yapacağı tanıtıma bağlıdır. AG: İş dünyasında küçük ülkelerin büyük ülkelere göre daha avantajlı oldukları yönler var mı? GA: İş dünyasında küçük ülkelerin büyük ülkelere göre daha avantajlı oldukları aşikârdır. Çünkü küçük ülkeler dış yatırımcıyı çekebilmek için büyük ülkelerin uyguladıkları vergilerin altında vergilendirmektedir.
ges, mosques, inns, baths, schools etc., which survived to this day. AG: What have Macedonian businessmen to do in order to enhance business relations with Turkey? GA: Macedonian businessmen are to play an important role to enhance business relations with Turkey. In order to convince Turkish businessmen to invest in Macedonia, Macedonian businessmen need to promote their country well and efficiently. The success of a country to pull foreign investors is highly dependent on promotion. AG: In the business world, are there any advantages held by smaller countries against bigger countries? GA: It is well known that smaller countries are more advantageous than bigger countries in the business world. This advantage lies in the fact that smaller countries apply lower tax rates than bigger countries to pull foreign investors.
AG: Öyle görünüyor ki Makedon müziğini, yemekleri ve kültürünü seviyorsunuz. Bu saydıklarımız içinde özellikle zevk aldıklarınız hangileri? GA: Makedon müziğini çok seviyorum “Vardar Ovası “özellikle “Bitola”( Manastırda var bir çeşme ) şarkısını dinlerken gözlerim dolar, beni alıp farklı bir âleme götürür. Hatta rahmetli teyzem ölmeden önce büyükannemin memleketini bir görsem deyince birlikte gittik, o tarih kokan evlerin fotoğraflarını çektik sonrada kendi kendime sordum; acaba bu güzel evlerde oturan insanlar kimlerdi mutlu mu; mutsuzlar mı diye… Yemek tarzlarımız aynı ama bir yer adı verebilirim. “Kamnik” bu lokantanın spesiyalitesi geyik eti. Ben ilk kez burada yedim tavsiye ederim. Çok şık ve insan kendisini evinde hissediyor. Birde “Üsküp kebabı” Makedonya’nın Avrupa’ da ödül alan şarapları “Tikveşli”. En beğendiğim otel “Ston Brigde’ dir”. Vardar nehri kıyısında, sahibi de aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Manastır Fahri Konsolosu Sayın, Aydoğan Ademovski’dir. Şirin ve huzurlu bir oteldir.
AG: It seems to me that you enjoy Macedonian music, food and culture. Among these, which ones are your favourite? GA: I really love Macedonian music. Every time I listen to “Vardar Ovası“ and especially “Bitola”( A fountain in Bitola) the music takes me to faraway places, while my eyes are filled with tears. Once my late Aunt had told me that she wanted to visit the city of her mother, so we went there together for a little trip. We took pictures of those homes with history written all over them, then I asked myself; I wonder who were the people living in those homes, were they happy or not... Food is very much the same over there, but I can recommend a place called “Kamnik”. The speciality of this restaurant is venison. I tasted it here for the first time, and highly recommend it. It is an elegant place, where you can feel at home. Also “Skopje Kebab” and the award winning Macedonian wine “Tikveşli” are recommended. My favourite hotel is “Ston Brigde”. It is along the Vardar River and is owned by Mr. Aydoğan Ademovski, who is also Turkish honorary consul to Bitola. It is a nice little, peaceful hotel.
AG: Makedonya ve Türkiye arasındaki iyi ilişkilerin temelinde sizce ne yatmakta? GA: Kuşkusuz ortak kültür ve en güçlü köprüyü oluşturan göçmenlerin aile bağlarıdır.
AG: What forms the basis for the good relations between Macedonia and Turkey? GA: No doubt, it is the common culture and the bridge of family ties, formed by the immigrants.
Gaye Akçen İstanbul Çatalca doğumlu olup, 15 yıldır Elginkan Topluluğu bünyesinde üst düzey yönetici olarak görev yapmaktadır. Şu anda, Elginkan Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Elginkan Topluluğu Şirketleri İdare Meclisi Başkan Yardımcısı ve E.C.A. Presdöküm Sanayii A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı görevlerini sürdürmektedir. Makedonya Cumhuriyeti İzmir ve Manisa Fahri Başkonsolusu, ayrıca İstanbul Türk Amerikan İşadamları Derneği üyesi olarak görevlerini sürdürmektedir. Gaye Akçen, born in Çatalca Istanbul, is the senior manager of the Elginkan Group Companies for the last 15-years. Currently she is Vice-President of the Elginkan Foundation Administrative Board, Vice-President of the Elginkan Group Companies’ Board of Directors and Vice-President of the E.C.A Die Industries Corporation’s Administrative Board. Also she is the Macedonian Honorary Consul of Izmir and Manisa, and member of the Istanbul Ameican Businessmen Institution. 22 AnkaraGlobal №1 November 11
AnkaraGlobal â„–1 November 11
Makedonya
TOPLULUĞU / GROUP ELGİNKAN TOPLULUĞU ŞİRKETLERİ Türk sanayiine hizmet veren, birçok iş dalında ilk üretimi yapmanın gururunu taşıyan Elginkan Topluluğu’nun temeli, 1951 yılında Ankara’da Ekrem Elginkan Mühendislik Bürosu ile atıldı. İlk faaliyet alanı kalorifer tesisatı, şehir içme suyu isale hattı ve şehir şebekesi, baraj, demiryolu, karayolu, inşaat taahhüt işleri oldu. Daha sonra Ahmet Elginkan ve oğulları Ekrem, Cahit Elginkan tarafından “ Ekrem, Cahit ve Ahmet Elginkan Kollektif Ortaklığı” kuruldu. 1957 yılında baba ve oğulları isimlerinin baş harflerinden oluşan “E.C.A. Presdöküm Sanayii Limited Şirketi” adı ile sanayiye yönelen Topluluk, sıhhi tesisat armatürleri üretimine başladı. Ülkemizi iyi tanıyoruz... Kurulduğumuz günden bu yana faaliyet konularına; valf ve armatürler, seramik sağlık gereçleri, merkezi ve bireysel ısıtma ve soğutma cihazları, gazlı ve elektrikli su ısıtıcıları, beyaz ve kahverengi eşya, pik döküm ürünleri, kalıplar, gıda, inşaat, endüstriyel hammadde üretimi ve pazarlamasını da ekleyerek bugünkü ürün çeşitliliğine ulaştık. Bu da bize elde edilmesi kolay olmayan, ÜSTÜN BİR TECRÜBE kazandırdı. Geçmişten geleceğe kalıcı değerler bırakmak için ilkelerimizden asla vazgeçmiyoruz... * Yıllarca beraber olmak * Sağlıklı büyüme * Varlığımızın dayanağı olan doğruluğumuz * Varlığımızın kaynağını çalışanlarımız kabul etmek ilkeleri, Elginkan Topluluğu’nun, Türk Halkına, müşterilerine ve çalışanlarına taahhüdüdür.
24 AnkaraGlobal №1 November 11
ELGINKAN GROUP COMPANIES The foundations of ELGINKAN GROUP, who has proudly served Turkish industry by making the very first productions in many different fields, were laid in Ankara by the opening of Ekrem Elginkan Engineering Bureau in 1951. Central heating installations, urban drinking water pipelines and city networks, dams, railways, highways and contractual works were among the initial activities of the group. This was followed by the foundation of “Ekrem, Cahit and Ahmet Elginkan Collective Partnership” by Ahmet Elginkan and his sons Ekrem and Cahit Elginkan. In 1957, using the initials of the father and his sons, “E.C.A. Die Casting Industry Limited Company” was formed, and the Group entered to the industry by starting to produce Sanitary Fittings. We know our country... Since the day of our establishment, we included the manufacturing and marketing of valves and sanitary fittings, ceramic sanitary wares, central and individual heating and cooling equipment, gas and electrical water heaters, all kinds of household appliances, cast iron products, molds, catering, construction and industrial raw materials into our fields of activity, and we have reached our present range of products. As a result, this has earned as a difficult to attain, HIGH LEVEL OF EXPERIENCE. In order to pass on lasting values from the past into the future, we never give up on our principles... * Being together for many years * Healthy growth * Honesty, which forms the very basis of our existence * Accepting our workers as the source of our existence
Macedonia
Armatür, seramik ve ısı sektöründeki ürünlerimiz 100 ülkeye ihraç ediliyor, kendi alanlarında dünyanın önde gelen markalarıyla rekabet ediyor. En önemlisi, ürünlerimiz ve faaliyetlerimiz uluslararası kalite belgeleri ve ödüllerle onurlandırılıyor. Elginkan Topluluğu bugün, çeşitli sektörlerde 3000’e yakın çalışanı ve 18 şirketi ile faaliyet göstermektedir. Halen; Başta E.C.A., ve SEREL markaları olmak üzere tüketicilere kaliteli ürünler sunmaktadır. Parlak bir gelecek için güçlü bir destek: ELGİNKAN VAKFI 1950’li yıllarda Elginkan Ailesinin “Vakıf kurma” ortak kararı olarak alınan ve daha sonraki yıllarda çeşitli aşamalardan geçip, 1985 yılında çalışmalarına başlayan Elginkan Vakfı; her alanda Türkiye’ye hizmet etmek, kültür ve manevi değerlerimizi korumak, Türkçe’mizi araştırmak, bilimsel çalışmaları desteklemek ve yaşatmak için varolmuştur. Ayrıca, bilim, teknoloji ve eğitim alanlarındaki faaliyetleri teşvik etmek içinde çabalarını yoğunlaştırarak tüm yurt geneline sunmaktadır. Ülke sanayisinin ihtiyaç duyduğu vasıflı iş gücü yetiştirilmesine ve bu suretle ülkenin istihdam imkanlarını arttırıcı eğitim çalışmalarına katkıda bulunmak için okullar, eğitim kurumları açmak ve işletmek Elginkan Vakfı’nın sorumlulukları arasındadır. Mesleki Eğitim alanında Manisa, Bolu ve İzmit’te hizmet veren üç mesleki ve teknik eğitim merkezimiz bulunmaktadır. İlki 1994 yılında Manisa’da, ikincisi 2003 yılında Bolu’da hizmete açılmıştır. Vakfın üçüncü eğitim merkezi 2006 yılında İzmit’te faaliyete girmiştir. Bu eğitim merkezlerinde, kuruluşlarından bugüne kadar (Ağustos 2011 sonu) 250.000’i aşkın kişiye ücretsiz kurs ve seminer verilmiştir. Eğitime destek faaliyetleri kapsamında okullar inşa ettirerek Milli Eğitime bağışlanmaktadır. İzmit’te Cahit Elginkan Anadolu Lisesi (2005 yılı ), İstanbul’da İ.T.Ü. Ekrem Elginkan Lisesi (2005 yılı ), Mediha Tansel İlköğretim Okulu Ana Sınıfı Binası (2005 yılı ), E.C.A.Elginkan Anadolu Lisesi (2008 yılı ), E.C.A.- Elginkan İlköğretim Okulu (2010 yılı) çevre düzenlemesi ve tefrişatı ile birlikte yaptırılmıştır. Ayrıca ihtiyaç olan okullara tamirat ve araç gereç desteği yapılmaktadır. Elginkan Vakfı bünyesindeki eğitim merkezlerinde verilen eğitimlere yoğun talep gelmektedir. Bununla birlikte günümüz eğitiminde de internet tabanlı eğitimin payı giderek artmaktadır. Yurt genelinde daha fazla vatandaşımızın merkezlerimizin eğitim imkanlarından
are the principles pledged by Elginkan Group to the People of Turkey, our customers, and our workers. Our products in the range of fittings, ceramic and heating sector are being exported to 100 countries, and are competing with world leading brands in their fields. Most important of all, our products and activities are being honoured by international quality certificates and awards. Elginkan Group is operating today in various sectors with approximately 3 000 employees and 18 companies. With E.C.A. and SEREL in particular, we are offering a range of high quality products to our consumers with different brands. Strong assistance for a bright future: ELGINKAN FOUNDATION During the 1950’s, the Elginkan family jointly took the decision “To Form a Foundation”, and after going through various stages, the Elginkan Foundation started to serve in 1985. The existence of the foundation is targeting to serve Turkey in all areas, protect our cultural and spiritual values, research into Turkish language, support and protect scientific studies. In addition, it is increasing the efforts to encourage activities in the fields of science, technology and education and present them to the use of the whole nation. Opening and operating schools and educational institutions to raise a qualified labour force needed by our industry, and thus increase the employment opportunities of our country, are among the responsibilities of Elginkan Foundation. In the field of Vocational Education, we currently have three vocational and technical education centres in Manisa, Bolu and İzmit. The first one began serving in Manisa, in 1994, and the second one in Bolu, in 2003. The third education centre of the foundation was opened in İzmit, in 2006. From the date of their foundation to this day (late August, 2011), over 250.000 people were given free lectures and seminars in these centres. In the context of “activities to assist education”, schools have been constructed and donated to the National Ministry of Education. Cahit Elginkan High School in İzmit (year 2005), İ.T.Ü. Ekrem Elginkan High School in İstanbul (year 2005), Mediha Tansel Primary School Nursery Class Building (year 2005), E.C.A.- Elginkan (year 2008), E.C.A.- Elginkan Primary School (year 2010) were constructed, including their environmental planning and furnishing. In addition, the schools in need are provided with the assistance of repair and equipment. There is a great demand to the lectures provided in the education centres under the body of Elginkan Founda-
AnkaraGlobal №1 November 11 25
Makedonya
faydalanabilmesi amacıyla 2010 yılında uzaktan eğitim sistemi kurulmuştur. Halihazırda sınırlı sayıda konuda eğitim verilmekle birlikte bu alanda gelişme sağlanmak için çalışmalar sürdürülmektedir. Eğitime destek faaliyetleri kapsamında bir diğer faaliyet burslardır. Vakfın başarılı ve maddi imkanları yetersiz lisans düzeyinde öğrenim gören üniversite öğrencilerine yönelik burs programı bulunmaktadır. Mart 2005 yılı itibarıyla Burs Programı’nı uygulamaya koymuştur. Burs programı kapsamında öncelikle mühendislik ve kültürümüzle ilgili dallarda olmak üzere tüm konularda ve hazırlık sınıfı dahil tüm sınıflarda öğrenim gören öğrencilere burs verilebilmektedir. Bugün itibariyle yıllık bursiyer sayısı 125’tir. Ayrıca, 2006 yılında Türk Dil Kurumu ile işbirliği içerisinde Türk Dili ve Edebiyatı alanındaki çalışmaların desteklenmesi amacıyla bu alanda öğrenim gören doktora öğrencilerine yönelik burs programı uygulamaya alınmıştır ve bu kapsamda 6 öğrenci burs programından yararlanmaktadır. Elginkan Vakfı, 2006 yılında Türk Kültürü ve Teknoloji alanındaki araştırma, çalışma ve hizmetleri desteklemek amacıyla “Türk Kültürü Araştırma ve Teknoloji Ödülleri”ni ihdas etmiştir. Bu yıl altıncısı düzenlenen yarışmada ödül, her kategori için 50.000 TL.’sıdır. Ayrıca 2005 yılından itibaren Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin üniversite öğrencileri arasında teknoloji tabanlı ürün ve hizmetlere yönelik girişimciliği ve yenilikçiliği desteklemek üzere geliştirdiği ödüllü yarışma projesinde ana destekçi olarak katkıda bulunulmaktadır. Vakfımız 2008 yılından itibaren de Boğaziçi Üniversitesi ve Ege Üniversitesi’nde de benzer konularda düzenlenen yarışmalarda da ana destekleyicidir. 2011 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi ile işbirliğinde girişimcilik, ar-ge ve inovasyonu destekleyen Çekirdek isimli yeni bir yarışma programı düzenlenmektedir. Bütün bunların dışında üniversitelerimize ya da kamu kuruluşlarına yayın desteği yapılmakta, bilimsel ve kültürel kongre, sempozyum ve toplantılar desteklenmektedir. Tarihi musluklar ile ilgili not; Ekonomik hayatın etik değerler ile korunması sorumluluğunu taşıyan kurucumuz H. Ekrem Elginkan sanayiye yönelik yatırımlarının yanısıra, Türk kültürüne katkıda bulunmayı amaçlayarak çalışma hayatı sürecinde tarihi musluklar üzerinde de odaklanmış ve değerli parçaları biriktirerek “Tarihi Musluk Koleksiyonu” na sahip olmuştur. Koleksiyonumuzun sahibi E.C.A. Presdöküm Sanayii A.Ş. Şirketimizdir.
26 AnkaraGlobal №1 November 11
tion. Moreover, the share of internet based education is constantly rising in today’s educations system. In order to help a greater number of people to avail from the education opportunities nationwide, distant education system was founded in 2010. At the moment, education is being provided at a limited number of areas, but works are under way to increase this number. Another activity in the context of “activities to assist education” is scholarships. Our Foundation is providing scholarships to university students at undergraduate level who are successful but poor. By March 2005, Scholarship Program was launched. Under this program, students of all classes, including preparatory class and areas can avail of this scholarship, but engineering and cultural courses have a priority. As of today, the number of students who are granted scholarships is 125. Also, in cooperation with Turkish Language Foundation since 2006, a new scholarship program for master students in Turkish Language and Literature departments was founded to support the works in this area, and at the moment, 6 students are availing of this opportunity. Elginkan Foundation has created the “Turkish Culture Research and Technology Awards” in 2006, to support the researches, works and services in the field of Turkish Culture and Technology. The competition has entered its sixth year now, and the award for each category is 50.000. Since 2005, we are also contributing as the chief provider to the prize competition project, developed by the Middle East Technical University to assist entrepreneurship and innovation in technology based products and services among university students. And since 2008, our Foundation has been the chief provider in similar themed competitions in Boğaziçi University and Ege University. A new competition program with the name of “Çekirdek” will be held in 2011, in cooperation with Istanbul Technical University to support entrepreneurship, research & development and innovation. In addition to all these, universities and state agencies are provided with publication assistance, and scientific and cultural conventions, symposiums and meetings are being supported. Note regarding historical taps; With a responsibility to protect financial life with ethical values, our founder H. Ekrem Elginkan has targeted to contribute to the Turkish culture while investing in the industry, and thus, he also focused on historical taps during his working life, and by collecting valuable pieces, he created the “Historical Taps Collection”. The owner of this collection is our company “E.C.A. Die Industry Inc.”
AnkaraGlobal â„–1 November 11 27
Makedonya
Makedonya’nın Aydın Fahri Konsolosu İbrahim Dönertaş «Makedonya’da ürettiğiniz bir ürünü çok hızlı bir şekilde 200 milyonluk bir pazara ulaştırmak mümkün» İbrahim Dönertaş, Aydın Honorary Consul of Macedonia «If you produce a product in Macedonia, a market of nearly 200 million people is right around the corner» 28 AnkaraGlobal №1 November 11
Macedonia AnkaraGLOBAL: Makedonya kökenli bir ailenin çocuğusunuz. Bize kökenlerinizden ve buradaki dernek faaliyetlerinizden biraz söz eder misiniz? İbrahim Dönertaş: Ailem mübadeleden sonra Makedonya’dan (Manastır)İzmir’e göç etmiş. Ben İzmir’de doğdum, biz İzmir’de geniş bir aile çatısı altında Rumeli örf ve adetlerine bağlı yaşayan ve bununla gurur duyan bir aileyiz. Türkiye’deki Makedonya, Sancak, Kosova ve Balkan derneklerinde uzun yıllar görev aldım. Şimdiki görevim Makedonya Fahri Konsolosluğu. Bu görevi şerefle yapmaya, iki ülke arasında gelişmeyi ve kaynaşmayı sağlamaya çalışıyorum.
AnkaraGLOBAL: You are a child of a family of Macedonian descent. Could you please tell us about your roots and your institutional activities here in Turkey? İbrahim Dönertaş: After the population exchange my family emigrated from Macedonia (Manastır-Bitola) to Turkey. I was born in Izmir, we are a large family who are proud of and live by Rumelian manners and traditions. I served for a long period of time in institutions throughout Turkey, Macedonia, Sanjak, Kosovo and the Balkans. I am now the Macedonian Honorary Consul. It is a privilege to perform this duty, and I am working towards the development and blending of Macedonia and Turkey.
AG: Hem Türk hem de Makedon kültürünü yakından tanıyan birisiniz. Ortak bir tarihsel süreç ve yakın coğrafyayı paylaşan bu iki halkın ortak değerleri neler? İD: 500 yıllık ortak yaşamda hem fiziki hem de kültürel benzerlikler oluşmuş. Makedon dilinde çok sayıda Türkçe kelime mevcut. Eski mimarisi, çarşısı, hanı, hamamı zaten bizim atalarımızdan kalma ve Anadolu’nun benzeri. Yemek benzerlikleri, misafirperverlikleri, farklı din ve kültürlerle ortak yaşama becerileri, bunlar ortak özellikler. Eski Yugoslavya döneminde tarih kitaplarında Türkler kötülenmiş, Şimdi ise Türk dizilerinden tekrar Türk insanını, hayat biçimlerini öğreniyorlar. Türklere karşı tekrar sempatileri yükseliyor. Makedonya’da yaşayan mevcut Türk sayısı 100 binin üzerinde ve orada yaşayan halk ile gayet uyum içindeler.
AG: You are familiar with both Macedonian and Turkish culture. What are the similarities between these two countries who share the same geography and history? İD: Having coincided for 500 years, they share many similarities. There are lots of Turkish words in the Macedonian language. Its architecture, bazaars, houses, public baths (hamam) are directly linked to our ancestors and are similar to those of Anatolia. Similar foods, hospitality, contradicting yet peacefully coinciding religions and cultures, are all examples of similarities between the two countries. History books would slander the Turkish community back when Yugoslavia existed, whereas now learn about Turkish people and their lifestyle by watching Turkish TV serials. Their adoration for Turks is on the rise. The numbers of Turkish people currently residing in Macedonia is more than 100 thousand and live in harmony with the local people.
AG: Makedonya’nın Avrupa Birliğine giriş sürecinde yaşadığı isim sorunu hakkında siz ne düşünüyorsunuz? İD: Makedonya’yı Anayasal ismiyle tanıyan ülke sayısı başta Türkiye olmak üzere 140 civarındadır. Mevcut Makedonya Hükümeti Yunanistan’ın kendilerini Kuzey Makedonya olarak tanımlamasına karşı değil fakat Makedonya Cumhuriyeti olarak Anayasal isminde direniyor, bu da çok haklı ve onurlu bir tutum. AB’nin öngördüğü kriterleri harfiyen yerine getiriyorlar. AB’nin Makedonya’ya yönelik tutumu Türkiye’ye yapılan haksızlıktan farklı değil. AG: Fahri Büyükelçi kimliğinizin yanı sıra başarılı da bir iş adamısınız. Bize Makedonya’daki girişimlerinizden biraz söz eder misiniz? İD: 8 Eylül Makedonya’nın bağımsızlık gününde TAV’ın inşa ettiği yeni havaalanı faaliyete geçti, o gün Türkiye’ye dönerken, 3 yıl önce bu yatırımın ilk temaslarını kurduğum havaalanı müdürünün beni tebrik ederek yeni havaalanının gerçekleşmesinde uğraşımın büyük olduğunu belirtmesi beni çok gururlandırdı. Şahsi şirketim Makedonya’ya çimento ihraç ediyor. Türk çimentosunun Makedonya’ya girişiyle; kalite farkından ve fiyat uygunluğundan dolayı Yunan sahipliğindeki Makedonya’daki tek çimento fabrikasının monopolü kırıldı.10 yıl devamlı fiyat yükselişinden sonra mecburen fiyat indirimine gitmek zorunda kaldılar. Makedonya’daki inşaat şirketlerinin birçoğu
AG: What do you think about the name issue that presented itself during Macedonia’s European Union induction process? İD: There are approximately 140 countries – Turkey in particular – that acknowledge Macedonia’s constitutional name. The current Macedonian government does not oppose Greece’s desire to call Macedonia “Northern Macedonia” but insists on its constitutional name being the Republic of Macedonia, which is a righteous and honourable stance. Macedonia meets the criteria set by the EU word for word. The EU’s reluctance to induct Macedonia is no different from the injustice done to Turkey. AG: Alongside being an Honorary Consul, you are also a renowned businessman. Could you tell us about some of the business efforts currently being implemented in Macedonia? İD: The airport constructed by TAV opened to service on Macedonia’s national day, 8th September, and on that day upon my return to Turkey, the airport manager that I had contacted three years ago pointed out the effort I had put into the establishment of this new airport and in turn made me feel proud. My personal company exports cement to Macedonia. With the entrance of Turkish cement into Macedonia; the monopoly of the sole Greek-owned cement company was broken in light of the higher quality and lower costing cement supply. They were forced into lowering their prices AnkaraGlobal №1 November 11 29
Makedonya artık Türk çimentosunu kullanıyor, mevcut inşaatların büyük bir kısmı Türk çimentosundan inşa ediliyor. Bu alanda Türk çimento fabrikasının Makedonya’da yatırıma gitmesi yönünde görüşmelerimiz gerçekleşiyor. AG: Makedonya ve genel olarak Balkanlar Türk iş dünyası için nasıl bir potansiyele sahip? İD: Bu Ramazan’ın ilk iki gününü Saraybosna’da geçirdim. Eski Yugoslavya topraklarını karış karış gezdim. Belgrat’a, Zagreb’e, Ljubljana’ya ve Hırvatistan sahilinde Sipilit’e gittik ve karadan toplamda 3000 km yol aldık. İzlenimlerim şu yönde: Makedonya, Kosova, Bosna ve Arnavutlukta Türk ürünleri ve işadamları mevcut fakat Sırbistan, Karadağ, Hırvatistan ve Slovenya’da çok az Türk ürünü var. Eski Yugoslavya ve Arnavutluk’u dâhil edersek 25 milyonluk bir Pazar oluşuyor. Bunu daha güçlü değerlendirmemiz lazım. AG: Bir iş adamı ve yatırımcı gözüyle Makedonya’nın farkı nedir, ülke yabancı yatırımcılara nasıl bir ortam, ne gibi avantajlar sunuyor? İD: Makedonya Devleti Türkiye Cumhuriyeti ile çok iyi ilişkilerde, mevcut halklar (Makedon, Arnavut, Türk, Boşnak, Roman) Türkiye’ye karşı sevgi ve güven duymakta. Vergi oranları %10 ile Avrupa’nın en düşüğü. Makedonya çok Stratejik bir noktada. Üsküp’ü temel alırsak 30 km. mesafede Kosova ve Sırbistan,70 km. mesafede Bulgaristan, 150 km. mesafede Arnavutluk ve Yunanistan var. İstanbul’a mesafesi 750 km. Avusturya, İtalya, Macaristan’a ulaşım aynı şekilde, bu çok önemli çünkü Makedonya’da üreteceğin bir ürünü çok hızlı bir şekilde 200 milyona yakın bir pazara ulaştırabiliyorsunuz. Maaşlar düşük, ortalama brüt 300 Euro. İnsanı eğitimli ayrıca bizler için çok önem arz eden kendi soydaşımızın yeni nesli. Türkiye Cumhuriyeti’nin 1993 yılından başlatmış olduğu Türkiye üniversitelerinde burslu eğitim imkânlarıyla hali hazırda 1000 civarında çok iyi eğitimli Türk genci mevcut, bu gençler Türk şirketlerine, bütün bu bölgenin kapılarını açacak potansiyelde. AG: Makedonya’yı ilk kez ziyaret edeceklere en çok nereyi görmelerini, hangi yemeği denemelerini önerirsiniz? İD: Tabi ki baba yurdum Manastır’ı (Bitola) bilhassa görsünler. Türkiye’nin kurucusu ulu önder M. Kemal Atatürk’ün eğitim gördüğü askeri idari okulu var orada, Sirok sokak (geniş çarşısı), Osmanlı eserleri mutlaka görülmeli. Ohri’ye mutlaka gidilecek. Makedonlar oraya Biser Balkanski (Balkanların incisi) diyor, Pastirmkasi (alabalığı) ve incisi çok meşhur, Manastır ve Ohri yolu arasında Resne kasabası var. Orada Resneli Niyazi Konağını görebilirler. Ohri’den Üsküp istikametine giderken merkez Jupa Türk belediyesini ziyaret edebilirler. Kocacık köyünde M. Kemal Atatürk’ün babası Ali Rıza Bey’in evi mevcut. Gostivar Türklerin yoğun yaşadığı bir şehir. Saat ku30 AnkaraGlobal №1 November 11
after a constant 10 years of price inflation. Most construction firms now use Turkish cement, and the majority of current buildings have incorporated Turkish cement. We are discussing the encouragement of Turkish firms to invest in the cement industry in Macedonia. AG: How much potential do you see for Macedonia and the Balkan countries in general in the world of business? İD: I spent the first day of this Ramadan in Sarajevo. I travelled the former Yugoslavian soils thoroughly. We travelled Belgrade, Zagreb, Ljubljana and Sipilit (just off the Croatian coast) and covered a total of 3000 kilometres. Our impressions are as follows: Macedonia, Kosovo, Bosnia and Albania all have a considerable amount of Turkish products whereas Montenegro, Croatia and Serbia do not. If we include former Yugoslavian countries and Albania, a 25 million TL market is formed. We need to take this value into deeper consideration. AG: Through the eyes of a businessman and investor, what makes Macedonia stand out, what kind of environment and advantages does Macedonia offer its foreign investors? İD: The Macedonian government has excellent relations with Turkey, and all of its residents (Macedonians, Albanians, Bosnians, and Romanians) trust and love Turkey. Taxes are at a European low of %10. Macedonia is in a very strategic position. If we take Skopje as the origin, Macedonia is at a distance of 30 kilometres from Kosovo and Serbia, 70 kilometres from Bulgaria, and 150 kilometres from Albania and Greece. Access of Austria, Italy and Hungary are similar, this accessibility is vital, if you produce a product in Macedonia, a market of nearly 200 million people is right around the corner. Salaries are low, with an average gross salary of about 300 euros. The people are educated and symbolise the new generation for our kin. Scholarship administrations established in 1993 by the Turkish Republic have prepared and shaped at least 1000 youths, and each of these individuals have the potential to unlock the doors of this region for Turkish companies and businesses. AG: What places would you recommend visiting in Macedonia for tourists and what foods would you recommend tasting? İD: They should most definitely visit my hometown of Bitola. The military school of which Turkey’s founding father, the great leader M. Kemal Atatürk, was educated in, Sirok Street (“wide bazaar”), and the Ottoman artefacts should all be seen. Ohrid is another place that must be visited. Macedonians call it Biser Balkanski (the Pearl of the Balkans) it is renowned for its Pastirmkasi (trout) and pearls. Between Bitola and Ohrid lies a town called Resne. You can see the Resneli Niyazi mansion there. You can visit the central Jupa Turk municipality which is situated on the route from Ohrid to Skopje. M. Kemal Atatürk’s father’s, Sir Ali Riza’s, house can be seen in Kocacik village.
Macedonia
lesi meşhur, bir de Vardar Nehri’nin başlangıç noktası Vrutok tavsiye edilir. Kalkandelen (Teova), Alacacamii ve Arabati baba tekkesi ile meşhur, Popova Sapka kayak merkezine giden yolda mutlaka Filinya (sıralı pide) ve Kaçamak (bakırdan) yapan restoranda mola versinler. Yahya Kemal Beyatlı’nın şehri Üsküp artık kaybolan bir şehrimiz değil, taşköprüsünde, çarşısında, meydanında belki de en çok rastlayacağınız Türk’lerdir. Türkiye’den çok sayıda öğrenci ve işadamı burada ikamet ediyor. Eski çarşısında Tavce (kuru fasulye güveç) ve kebap (köfte) yanında da Sopska salatasını tavsiye ediyorum. Üsküp kozmopolit bir şehir, Firuze kubbeli camii minarelerinden yükselen ezan ve diğer kısmında kiliseden gelen çan sesleri, çarşı çaycısının hemen yanı başında Makedonya’nın en güzel şarapçısı, bütün halklar birbiriyle hoşgörü çerçevesinde birlikte yaşıyor. Makedonya’yı mutlaka görmelisiniz.
Gostivar is a city with a large population of Turks. Its clock tower is famous, and the Vardar River’s starting point Vrutok is also recommended. Teova is famous for its “speckled” mosque and Arabati Baba monastery, and people visiting the Popova Sapka ski resort should definitely make a stop at a restaurant that serves Filinya and Kaçamak (copper pita rows). Yahya Kemal Beyatlı’s city Skopje is no longer a lost city of ours, you are likely to bump into Turkish people in its bazaars, Stone Bridge, and town square. A large number of Turkish students and businessmen reside here. I recommend Tavce (bean casserole) and kebabs (meatballs) with a side-dish of Sopska salad in the old market. Skopje is a cosmopolitan city, the turquoise domed mosques azan beside the ringing church bells, the market tea-merchant next to Macedonia’s finest wine maker, the whole public living in a harmonic environment. You must see Macedonia. AnkaraGlobal №1 November 11 31
Makedonya’nın Trabzon Fahri Konsolosu Sırrı Furkan Eren «Türkiye'de Makedonya Cumhuriyeti'nin Fahri Konsolosluk sayısındaki fazlalık iki ülkenin birbirine verdiği önemin göstergesidir» Sırrı Furkan Eren, Trabzon Honorary Consul of Macedonia «The abundance of Macedonian honorary consulates in Turkey is a symbol of how much both countries value each other» AnkaraGLOBAL: Trabzon Fahri Konsolosu olarak bölgenizde ne gibi çalışmalar yürütmektesiniz? Sırrı Furkan Eren: Bizim fahri olarak yürüttüğümüz bu görevin en önemli amacı siyasi ilişkileri zaten çok iyi olan Türkiye ve Makedonya Cumhuriyetleri arasında sosyal, kültürel ve en önemlisi ekonomik ilişkileri geliştirmektir. Ülkemizdeki diğer fahri konsolosluklardan farklı olarak Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Makedonya Cumhuriyeti’nin bilinilirliği fahri konsolosluğumuzun açıldığı 2008 senesinde oldukça düşüktü. Ekonomik ilişkileri geliştirme çalışmalarının yanında Makedonya’yı bölgemizde tanıtmaya çalışıyoruz. Turizm potansiyelini anlatma adına çalışmalar yapıyoruz. Trabzon’a gelen Makedonya Cumhuriyeti vatandaşlarına yardımcı oluyoruz. Trabzon’daki iş adamlarımızın Makedonya ile ticaret yapmaları adına Konsolosluğumuz her türlü desteği sağlıyor. Bu güne kadar Makedonya’da iki iş forumuna Trabzon’dan seramik ve inşaat sektöründe firmalar yolladık. Trabzon Ticaret ve Sanayi Odamızın desteği ile Makedonya Cumhuriyeti’ne İş adamları seyahati organize ettik, orada ikili görüşmeler yapılmasını sağladık. Kasım ayında da yönetim kurulu üyesi olduğum Trabzon Sanayici ve İş Adamları Derneği ile bir iş gezisi planlamaktayız. Trabzon’da iki kez yapılan İpekyolu İşadamları Zirvesi’nde Makedonya Cumhuriyeti’ni temsil ettik, Makedonya Ticaret Odası Temsilcisinin iş adamlarımız ile buluşmasını sağladık. Makedonya Devlet Bakanı Hadi Nezir Bey’i şehrimizde ağırladık. 2011 olimpiyatları için şehrimize gelen Makedonya delegasyonuna ve sporcularına eşlik ettik. Hiç bir sorunla karşılaşmadan turnuvayı tamamlamalarına destek olduk. Önceki büyükelçimizin şehrimizi ziyareti oldu. Önümüzdeki hafta yeni büyükelçimiz Goran Taskovski’ yi şehrimizde ağırlayacağız, kendisinin Trabzon iş dünyası ile tanışmasını sağlayacağız. Siyasi ilişkileri bu kadar 32 AnkaraGlobal №1 November 11
AnkaraGLOBAL: What projects are you currently implementing in your region as Trabzon’s Honorary Consul? Sırrı Furkan Eren: The imperative goal being carried out as an honorary consul is the development of social, cultural and, most importantly, the economic relations between Turkey and the Republic of Macedonia, whom already have an excellent political relationship. Unlike other honorary consulates in our country, the awareness of the Republic of Macedonia was considerably low when our consulate was established in 2008 in the Eastern Black Sea Region. As well as improving the economic bond between the two countries, we are trying to introduce Macedonia to our region. We are also trying to promote Macedonia’s touristic potential. We help Macedonian citizens who come to Trabzon. Our businessmen in Trabzon are supporting the consulate in every way to ensure the opportunity to trade with Macedonia. We have already sent companies from two of Trabzon’s sectors, namely construction and ceramics, to Macedonia. We organised a business trip to Macedonia and arranged bilateral meetings for our businessmen with the support of Trabzon’s Chamber of Commerce and Industry. We are planning a business trip in November with Trabzon’s Industrialist and Businessmen Institution, of which I am an administrative board member. We represented Macedonia both times in which the Silk Road Businessmen’s Summit was held in Trabzon, and arranged a meeting between our businessmen and a representative of the Macedonian Commerce Chamber. We hosted the Macedonian State Minister Hadi Nezir in our city. We accompanied the Macedonian delegation and athletes who had arrived in Trabzon for the 2011 Olympics. We helped them complete the tournament without having to experience any problems whatsoever. Macedonia’s former Ambassador had also visited Trabzon. We are to host the new Ambassador Goran Taskovski in the upcoming week, and introduce him
Macedonia iyi olan iki ülkenin ekonomik ilişkileri de bugünkünden daha iyi olmalı. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. Makedonya Cumhuriyeti Hükümeti de altyapı ve bürokrasi konularında çok olumlu adımlar atmakta. Trabzonlu hemşerimiz Sani Şener Bey’in CEO su olduğu TAV AŞ’nin havaalanı yatırımı hem bizler için gurur verici hem de Türk işadamlarının Makedonya’ya güven duyup yatırım yapmaları adına önemli bir gelişme. Yine aynı şekilde Trabzonlu hemşerimiz İbrahim Cevahir Makedonya’da konut yapmakta. Bu örnekler bölgemiz ile Makedonya arasındaki ticaretin geleceği için ışık veriyor. AG: Fahri Konsolos ve işadamı kimliğinizin yanı sıra Trabzonspor’da yöneticilik yaptınız. Makedonya’da spor alanında bir faaliyetiniz var mı? Ayrıca, Makedonya’da çok sayıda Trabzonspor taraftarı olduğu söylenmekte, bu doğru mu? SFE: Makedonya Devlet Bakanı Hadi Nezir Bey’ in Trabzon seyahatinde Makedonya’da Trabzonspor taraftarlarının olduğunu söylemesi büyük ilgi topladı. O dönem ben de Trabzonspor yönetim kurulu üyesiydim. Taraftarlarımızla birlikte yaptığımız organizasyonla kolilerce TS Club ürününü Makedonya’ya gönderdik. Yukarı Banisa köyünde oldukça fazla Trabzonspor taraftarı var. Fahri konsolosluk sürecinde Makedonya’da kazandığımız birçok dost da bu gün Trabzonspor taraftarı. Sayın büyükelçimiz Taskovski ve Maslahatgüzarımız Jasmin Kahil de benden dolayı Trabzonsporlu oldular. Sayın büyükelçimizin futbola büyük ilgisi var. Makedonya’da futbol altyapısının gelişimine ne tür katkı yapabileceğimiz üzerine görüşüyoruz. Makedonya Milli takımı için düşünülen Türk teknik direktörler var. Zaman içerisinde çeşitli iş birlikleri olacaktır. AG: Son olarak Türkiye’nin balkan politikası hakkında söylemek istedikleriniz var mı? SFE: Türkiye’nin istediği Makedonya’nın toprak bütünlüğünün, bölgedeki Türklerin haklarının ve tarihsel mirasın korunmasıdır. Balkanlarla olan ilişkilerde barışçıl bir politika izlenmektedir. Makedonya’nın Yunanistan ile başta isim sorunu olmak üzere problemleri bellidir. Türkiye bu süreçte Makedonya Cumhuriyeti’nin her türlü yanındadır, Makedonya Cumhuriyeti’nin NATO ve AB sürecini yakından takip etmekte ve desteklemektedir. Türkiye’de Makedonya Cumhuriyeti’nin Fahri Konsolosluk sayısındaki fazlalık iki ülkenin birbirine verdiği önemin göstergesidir. Makedonya Türkiye’nin büyüklüğünün Türkiye’de Makedonya’nın yüzölçümüne sığdırılamayacak potansiyel ve öneminin farkındadır. Bizler de fahri olarak bu olumlu süreçte rol almanın hazzını yaşamaktayız. Başta da belirttiğim gibi ekonomik ilişkiler daha iyi bir seviyede olmalı. Fakat her şeyin bir anda olması beklenemez. Özellikle kendi bölgem adına konuşursam, bölgenin ve Makedonya’nın birbirini tanıması için zamana ihtiyaç var. Umarım kısa sürede istediğimiz noktaya ulaşırız. Sizlere de yeni yayın hayatınızda başarılar diliyorum. Başarılı işler yapacağınıza inanıyorum. Tüm okurlarınıza saygılarımı sunuyorum.
to Trabzon’s world of business. For two countries that have such a strong political relationship, the economic relations between them should be far better than they currently are. We are currently working on the development of this relationship. The Macedonian Government are taking considerably important steps in the development of its infrastructure and bureaucracy. The TAV – of which our fellow townsman Sani Şener is the CEO – investment is one that gives us pride, but also renders Macedonia a reliable place for Turkish businessmen to invest in. Similarly, another one of our townsman, Ibrahim Cevahir, is currently constructing houses in Macedonia. These examples are a shimmer of hope for the future business relationship between Turkey and Macedonia. AG: As well as your Honorary Consul and Businessman identities, you have also managed Trabzonspor. Do you have any activities going on in Macedonia’s field of sports? And it is rumoured that there are a lot of Trabzonspor fans in Macedonia, is that true? SFE: Macedonian State Minister Hadi Nezir’s comment on the Trabzonspor fan’s presence in Macedonia caught the public’s attention upon his visit to Trabzon. I happened to be a member of the managerial staff at the time. We sent a great deal of packages comprised of Trabzonspor products to Macedonia in a collaborated effort with our fans. There are a significant number of Trabzonspor fans situated in our Northern Banisa village. A good deal of friends we made during our honorary consulate duty are now Trabzonspor fans. Our Ambassador Goran Taskovski and our charge d’affaires Jasmin Kahil are both Trabzonspor supporters because of me. Our Ambassador is very interested in football. We are currently discussing possible ways by which we can contribute to the development of the foundation of Macedonian football. There are Turkish coaches being considered to lead the Macedonian national football team. There will be various collaborations in the near future. AG: Finally, is there anything you would like to say about Turkey’s Balkan Policies? SFE: Macedonian soil unity, preservation of Turkish people’s rights in the region and historical heritages in Macedonia is what Turkey desires. A peaceful political relation is held with the Balkans. Macedonia’s problems, in particular the name issue with Greece, are evident. Turkey will support Macedonia throughout this period, and is following Macedonia’s NATO and EU induction progress carefully. The abundance of Macedonian honorary consulates in Turkey is a symbol of how much both countries value each other. Macedonia is aware of Turkey’s greatness and generosity whilst Turkey is aware of Macedonia’s immeasurable potential and importance. As an honorary consul, I have the delight of participating in this process first hand. As I previously stated, economic relations must be improved between both countries. But Rome wasn’t built in a day. If I were to talk about my region in particular, Macedonia and the region still need some time to get acquainted with each other. I hope that we will reach our goal swiftly. I wish you all success in your new publication life. I believe you will accomplish great things. I send my regards to all of your readers. AnkaraGlobal №1 November 11 33
Makedonya
Makedonya Cumhuriyeti, Türk yatırımcısı için yeni fırsatlar yaratıyor Republic of Macedonia is offering new opportunities to Turkish entrepreneurs 34 AnkaraGlobal №1 November 11
Macedonia
Makedonya Yabancı Yatırım Ajansı Türkiye Ofisi Başkanı Filiz Veli bize Makedonya’daki yatırım fırsatlarını anlatıyor... Investment Opportunities in Macedonia. Macedonia’s Head of International Office in Istanbul, Ms. Filiz Veli introduces us to Macedonia’s potentials... Balkanların ortasında 8 Eylül 2011 de 20. Bağımsızlık yıldönümünü kutlayan genç ve dinamik bir ülke Makedonya Cumhuriyeti… Bir saatten daha az bir süre içinde camiler, ortaçağ manastırları ve kiliselerinin yanı sıra şarap bağları, eski Türk çarşısı ve çok modern alışveriş merkezlerini gezerek keyif alabileceğiniz ve kendinizi evinizde hissedebileceğiniz bir yer. Dünya globalizasyon sürecine ayak uydurmak için çabalayan ve bu anlamda sağlam adımlar atan Makedonya Cumhuriyeti, demokratik toplumu ve açık piyasa ekonomisini güçlendirmek için siyasi ve ekonomik reformlar yolunda gözle görülür bir şekilde ilerlemektedir. Makedonya Yabancı Yatırım ve İhracat Tanıtım Ajansı, 4 seneye yakın bir süre içinde dünyanın 30 ülkesinde bulunan temsilcileri ile ülkedeki yatırım ve iş yapma ortamını tanıtıp ekonomik faaliyet ve performansları yoğunlaştırmak amaçlı aktiviteler sürdürmekte. Makedonya Cumhuriyeti Başbakanlığı’na doğrudan bağlı olarak çalışan bu kurumun iki buçuk senedir İstanbul Başkonsolosluğu çapında bir ofisi faaliyet göstermektedir. Devamında İzmir Ofisi açılmıştır ve Ankara ofisinin açılması beklenmektedir. Diğer ülkelere kıyasla Türkiye’de gerçekleşen faaliyetler ve Makedonya’ya ilgi gösteren şirketler hükümetimiz için ayrı bir önem taşımakta. Yugoslavya’nın kanlı dağılma sürecinde bağımsızlığımızı ilk tanıyan Türkiye Cumhuriyeti hala destek ve yardımlarını eksik etmiyor. Türkiye ve Makedonya arasında mevcut olan olumlu ve samimi siyasi ilişkileri ekonomi alanına da yansıtmak amaçlı iki ülke arasında çok sayıda yüksek düzey ikili görüşmeler ve iş forumları düzenlendi. Sonuç olarak önemli anlaşma ve protokoller imzalandı. Ticari ve ekonomik işbirliği anlaşması ( 1995) çifte vergilendirmenin önlenmesi konusunda uzlaşma ( 1996) yatırımların karşılıklı teşvik ve garanti anlaşması( 1997) serbest ticaret anlaşması (1999) gibi önemli anlaşmalar iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin güçlenmesinde ciddi bir faktör olmuştur. Vize gerektirmeden bir saatlik uçuş ile Türk işadamları haftanın her günü kendi ülkelerinin
Located in the middle of the Balkans, Republic of Macedonia is a young and dynamic country, who celebrated her 20th anniversary on September 8th, 2011. It is a place where, in less than one hour, one can go around and see mosques, medieval monasteries and churches, as well as vineyards, old Turkish bazaar and highly modern shopping centres, while feeling absolutely at home. Making an effort to keep up with the world globalization process, and taking concrete steps towards this end, Republic of Macedonia is making visible progress in strengthening democratic community and liberal economy through political and economic reforms. With its representatives in various parts of the world, Macedonia Foreign Investment and Export Agency has been carrying out activities for the last 4 years to promote the investment and business possibilities and to enhance the economic activities and performances. Working directly under the Prime Ministry of Republic of Macedonia, this institution has an office within the Istanbul General Consulate, which has been active for the past 2.5 years. This was followed by the opening of Izmir Office, and another office is expected to be opened in Ankara. Compared to other countries, activities taking place in Turkey and the companies interested in Macedonia have a greater importance for our country. Republic of Turkey was the first country to recognize our independence during the bloody separation process of Yugoslavia, and she is still continuing with her support and help. To reflect the positive and sincere political relations, which are already present between Turkey and Macedonia, into an economic area, many high level bilateral talks and business forums have been held. As a result, important agreements and protocols were signed. Commercial and Economic Cooperation Agreement (1995), Reconciliation on Preventing Double Taxation (1996), Agreement on Mutual Incentive and Warranty of Investments (1997), Free Trade Agreement (1999), and other such important agreements have been serious factors in strengthening the economic relations between the two countries. Without needing a visa, Turkish businessmen can take a one hour flight at any day of the AnkaraGlobal №1 November 11 35
Makedonya diğer bir şehrine gider gibi Üsküp’e gidip faaliyetlerinin başında olabiliyor. Türk işadamları için iş yapma ve yatırım anlamında Makedonya’yı cazip kılan sebeplerden bazıları: • Avrupa Birliği ve NATO aday ülkesi • Siyasal, parasal ve makro ekonomik istikrar • Düz vergi sistemi, (tüm vergiler %10) • Gelecekte büyümesini sağlayacak stratejik bir konum • Güney Doğu Avrupa ülkeleri arasında 2001 de Avrupa Birliği ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşmasını imzalayan ilk ülke • Gereken belgeleri, masrafları ve süreleri azaltma amaçlı bürokrasi reformları, şirket kurma işlemleri için tek bir kurum • Modern elektronik kadastro • Yabancı şahıs ve şirketlere doğrudan inşaat arsası ve satın alma imkânları • Elektronik vergi ödeme • Ödenen sosyal primlerde azaltmalar • Yerli ve yabancı şirketlere eşit muamele • Yabancı şahısların yerel ortak zorunluluğu olmadan şirketlerine %100 sahip olma hakkı • Kârların kendi memleketlerine geri gönderilmelerinde herhangi bir sınırlamanın bulunmaması, • Yatırımların korunmasına yönelik çok sayıda ülke ile çift taraflı anlaşmalar ve serbest ticaret anlaşmaları. Tüm saydıklarımız yaklaşık iki buçuk milyon nüfusa sahip ülkemizi 650 milyonluk bir pazara açan ve Avrupa’nın yeni iş cenneti deyimine layık olmasını sağlayan sebeplerinden bazılarıdır. Ayrıca Yugoslavya’nın dağılmasından sonra zayıflayan sanayi ve üretimi canlandırmak amaçlı Serbest sanayi bölgelerinde sunulan teşvik paketleri de bir hayli ilgi çekiyor.
VERGİ Kurumlar vergisi Şahsi gelir vergisi KDV Emlak vergisi Özel tüketim vergisi
ÜRÜN
week, to do their business in Skopje, just like going to another city in their own country. Some of the reasons that make Macedonia a point of attraction for Turkish businessmen to trade and invest: • Candidate country to European Union and NATO • Political, monetary and macroeconomic stability • Common tax system, (all taxes %10) • A strategic location, paving the way for future growth • First country among the South East European countries to sign the Agreement on Stability and Partnership with the European Union in 2001 • Bureaucratic reforms to minimize the necessary documents, costs and duration, a single institution for company establishment • Modern electronic land survey • Providing direct construction site and purchase opportunities for foreign person and companies • Electronic tax payment • Decreased amounts in social premium payments • No discrimination between local and foreign companies • Without the need of a local partner, 100% ownership right for foreign persons • No limitations in sending back the profits to their own countries, • Many reciprocal agreements with a number of countries to protect investments and free trade agreements. All those above mentioned are just some of the reasons that help to open up a market of 650 million people and deservedly earn the title of “Europe’s New Business Haven” to our country, consisting of two and a half million people. Also, the investment packages offered in Free Industry Zones to revive industry and manufacture, which were steadily weakened since the collapse of former Yugoslavia, are also attracting great interest. As well as tax exemption, Free Industry Zones offer the
VERGİ ORANLARI Bölgeler içinde %0 10 sene içinde %0 10 sene içinde 0% 0% 10 sene içinde 0%
Bölgeler’in dışında %10 %10 % 18 % 1 ‘e kadar 5% - 62%
GÜMRÜK Bölge içinde
Bölge dışında
Ham madde
0%
%15’e kadar
Makine
0%
5% - 20%
36 AnkaraGlobal №1 November 11
Macedonia Vergi muafiyetinin yanı sıra Serbest Sanayi Bölgeleri alt yapıya ücretsiz bağlanma, inşaat maliyetlerinde 500.000 €’ya kadar özel teşvikler, AB’ye ihracatı hızlandıran Green Customs Channel uygulaması ve 99 yıllık vade ile cazip imtiyaz oranlı arazi kiralama imkânları sunmaktadır. Artık Makedonya’da Türkiye’nin isim yapmış şirketlerinin reklamlarını görebiliyorsunuz. Üsküp ve Ohri uluslararası havalimanlarının 100 milyon $‘lık bir yatırımla inşaatını tamamlayıp 20 sene işletecek olan TAV Grubu, 10 sene faaliyette olan Ziraat Bankası, yerel bir bankayı satın alan ve Makedonya üzerinden Balkanlar’da hızla büyümesi beklenen Halk Bankası, Ramstore Gurubu, Princess Gurubu, Cevahir Holding, Çift Yıldız Mermer, Acıbadem gurubu, TAB gıda, Ulak Ambalaj ve daha birçok şirket projelerini tamamlamış bulunmakta. Çok yakında tamamlanması beklenen Şişecam gurubunun projesi, Ohri gölünün kıyısında hastane projesi ve çimento fabrikası projelerinin yoğun çalışmaları devam etmekte. Türkiye dışında da tanıtım ve yatırım çekme faaliyetleri günden güne sayısı artan projelerle sonuçlanıyor. Amerika menşeli otomotiv yan sanayi alanında dünya çapında tanınmış Johnson Control (1400 kişilik istihdam), Kemet Electronics Corporation (25 milyon Dolar’lık yatırım 500 kişilik istihdam), Malta menşeli iletişim bilişim alanında faaliyette olan 6pm şirketi (5 milyon Euro‘luk yatırım 50 kişilik istihdam) Hindistan menşeli Samvardhana Motherson Reflectec SMR (12 milyon Euro’luk yatırım 140 kişilik istihdam), Rusya menşeli ilaç şirekti Protek (5 milyon Euro yatırım 300 kişilik istihdam) İngiltere menşeli Johnson Matthey (50 milyon Euro’luk proje) ve T-mobile, Cosmofon, Duferco, Mittal Steel, Societe Generale, Porsche Bank, Titan Group ve çok sayıda dünyada isim yapmış şirketin Makedonya’daki başarıları devam etmekte.
TAX Corporation Tax Personal Income Tax VAT Real Estate Tax Excise Duty
PRODUCT
possibilities of free connection to infrastructure, special incentives worth up to €500.000 in construction costs, Green Customs Channel implementation, speeding up export into the EU, and 99 years of payment term and great land leasing conditions. Now in Macedonia, one can see the advertisements of great Turkish brands. TAV Group who shall complete the constructions of Skopje and Ohri international airports with an $100 million investment and run them for 20 years, Ziraat Bank, active for 10 years, Halk Bank who bought into a local bank and expected to grow in the Balkans through Macedonia, Ramstore Group, Princess Group, Cevahir Holding, Çift Yıldız Mermer, Acıbadem Group, TAB Gida, Ulak Ambalaj and many other companies have already completed their projects. The works for Şişecam Group’s project, expected to complete soon, hospital project at the Ohri Lake and cement factory projects are still going on. Promotional and investment attraction activities outside Turkey are also being resulted with projects at an ever increasing number. The success stories of many world famous brands including American Johnson Control, worldwide known in automotive sub-industry (1400 employees), Kemet Electronics Corporation ($25 billion worth of investment, 500 employees), Maltese 6pm company, active in information-communication (€5 million worth of investment, 50 employees), Indian Samvardhana Motherson Reflectec SMR (€12 million worth of investment, 140 employees), Russian pharmaceutical company Protek (€5 million worth of investment, 300 employees), English Johnson Matthey (€50 million worth of project) and T-mobile, Cosmofon, Duferco, Mittal Steel, Societe Generale, Porsche Bank and Titan Group.
TAX RATES Within the Zones 0% Within 10 years 0% Within 10 years 0% 0% Within 10 years 0%
Outside the Zones 10% 10% 18% Up to 1% 5% - 62%
CUSTOMS Within the Zones
Outside the Zones
Raw Material
0%
Up to 15%
Machinery
0%
5% - 20% AnkaraGlobal №1 November 11 37
TAV Havalimanları
Yeni Üsküp Havalimanı’nı hizmete açtı TAV Airports. Puts the New Skopje Airport into service TAV Havalimanları, kapasitesini katlayarak yeniden inşa ettiği Üsküp Alexander the Great Havalimanı’nı Makedonya Başbakanı Nikola Gruevski’nin katılımı ile hizmete açtı. Mart 2030’a kadar 20 yıl süreyle TAV Havalimanları tarafından işletilecek Üsküp Alexander the Great Havalimanı yılda 4 milyon yolcuya hizmet edecek kapasiteye ulaştı. TAV Havalimanları, Makedonya’nın başkenti Üsküp’te uluslararası deneyimini ve en yeni teknolojileri kullanarak inşa ettiği Alexander the Great Havalimanı’nı düzenlenen törenle hizmete açtı. Mart 2010’da havalimanının işletmesini üstlenen TAV Havalimanları, 100 milyon EURO yatırım gerçekleştirerek kapasiteyi yıllık 4 milyon yolcuya yükseltti. Açılışa Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Başbakanı Nikola Gruevski, Makedonya Ulaştırma Bakanı Mile Janakievski, TAV Havalimanları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın ile İcra Kurulu Başkanı M. Sani Şener katıldı. Makedonya Başbakanı Gruevski, “Makedonya için tarihi bir güne tanıklık ediyoruz. Doğu Avrupa ve Balkanların en önemli uçuş merkezlerinden biri olma yolunda önemli bir adım atarak bu gün Üsküp Alexander the Great Havalimanının yeni Terminal Binasını hizmete açıyoruz. Makedonya’nın bağımsızlığını ilanının 20. yılında TAV Havalimanları tarafindan gerçekleştirilen bu Havalimanını açıyor olmaktan gurur duyuyorum. Başkente ve adına yakışır bir havalimanına kavuşmamızda emeği geçen herkesi kutluyorum. TAV’in burada yaptıkları pek çok Türk yatırımcı için de referans oldu” dedi. TAV Havalimanları İcra Kurulu Başkanı M. Sani Şener “Merhaba Rumeli diyerek başladığımız bu projeyi 38 AnkaraGlobal №1 November 11
Following a construction to double its capacity, TAV Airports opens Skopje Alexander the Great Airport into service, with the participation of Macedonian Prime Minister Nikola Gruevski. The capacity of Skopje Alexander the Great Airport which has now been increased to provide service to 4 million passengers a year will be operated by TAV Airports for the next 20 years until March 2030. TAV Airports put into service Alexander the Great Airport that it constructed in Skopje, capital city of Macedonia utilizing its international experience and the latest technologies, with a ceremony held to commemorate the event. After taking over the operation of the airport in March 2010, TAV Airports increased the annual capacity to 4 million passengers with a 100 million Euros investment. The opening ceremony was attended by the President of Macedonia Gjorge Ivanov, Macedonian Prime Minister Nikola Gruevski, Macedonian Transport Minister Mile Janakievski, TAV Airports Board Chairman Hamdi Akın and TAV Airports CEO M. Sani Sener. Macedonian Prime Minister Nikola Gruevski stated “Today we are bearing witness to an historical event in Macedonia. By taking a significant step in becoming one of the major flight hubs throughout Eastern Europe and the Balkans, we are bringing the new Terminal Building of Skopje Alexander the Great Airport into service. I take pride in inaugurating the airport on the 20th Anniversary of Declaration of Independence of Macedonia, which had been constructed by TAV Airports. I would like to congratulate all those who contributed in achieving such an airport that is worthy of its name and befitting our capital city. The accomplishments of TAV in Macedonia have set a good model for many other Turkish investors.”
Büyük İskender Havalimanı, Üsküp Alexander the Great Airport, Skopje
AnkaraGlobal №1 November 11 39
Makedonya başarıyla tamamlamanın gururunu yaşıyoruz. Başkent Üsküp’ün giriş kapısını, ülkenin dinamik ve modern yapısını yansıtacak şekilde yenileyerek kültürel bağlarımızın köklü bir geçmişe dayandığı Makedonya’nın gelişmesine katkı vermekten mutluluk duyuyoruz. Yolcularımıza sunduğumuz hızlı, kaliteli, güvenli ve güler yüzlü hizmetle bu katkımız büyüyerek devam edecek. TAV Havalimanları olarak hedef bölge olarak gördüğümüz coğrafyalarda akıllı bir şekilde büyümeye, hızlı karar alma yeteneğimizi kültürleri birbirine eklemleyebilme becerimizle birleştirerek küresel ekonomideki başarımızı perçinlemeye devam edeceğiz” dedi. TAV Havalimanları, başkent Üsküp’te 6 yolcu köprülü 40 bin metrekare yeni terminal binasıyla yıllık yolcu kapasitesini yaklasık 4 milyona çıkarttı, apron ve pisti genişletti, kargo ve otopark kapasitesini artırdı. Yıllık 40 bin ton kapasiteli kargo hangar, yeni bir yangın istasyonu, 5 bin metrekare yönetim binası, bin 300 araçlık otopark, 23 check-in kontuarı yapıldı. Mevcut pist de 500 metre uzatıldı. Yapımı 18 ay 5 günde tamamlanan yeni havalimanının stratejik konumuyla Balkanlar’ın ulaşım merkezi olması öngörülüyor. Yüzlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen açılış, Makedonya’nın bağımsızlığını kazanmasının 20. yılı kutlamalarının en önemli etkinlikleri arasında yer aldı. TAV Havalimanları, Nisan ayında da ülkenin önde gelen turizm destinasyonlarından Ohrid’in St. Paul the Apostle Havalimanını yenilemişti. TAV Havalimanları her iki havalimanının işletme hakkını 20 yıllığına kazanmıştı. Üsküp Alexander the Great Havalimanında gerçekleştirilen çalışmalar • Yeni Yolcu Terminal Binası – 40.000 m² • Uçak pistinin uzatılması – 500 m • Otopark alanı – 42.500 m² / 1300 araç kapasiteli • Yönetim Binası – 5.000 m² • Kargo Terminali– yıllık 40.000 ton kapasiteli • Yangın istasyonu • Mevcut askeri altyapının taşınması • Tüm gerekli altyapının sağlanması • Gerekli ekipman ve donanım sistemlerinin sağlanması
TAV Airports CEO M. Sani Sener said “We are proud to have completed this project that we have initiated by saying ‘Hello Rumelia’. We are also happy to be contributing to the development of Macedonia which we have long-established cultural relations with, by renovating the entrance gate to the capital Skopje to reflect the dynamic and modern structure of the country. Our contribution will go ahead to grow through fast, safe and cheerful service we provide to our passengers. We will also continue our smart growth within geographical regions that we see as target markets and to increase our success in global economy by combining our fast decision making skills with our ability of bringing together different cultures”. With the addition of the new 40 thousand square meter terminal building housing 6 passenger bridges, TAV Airports has increased the passenger capacity to 4 million, expanded the apron and the runway as well as increasing the cargo and car park capacity. A 40 thousand tons capacity a year cargo hangar, a new fire station, 5 thousand square meter management building, 1,300 vehicle car park and 23 check-in counters are amongst other areas constructed. The existing runway has been expanded by 500 meter. The new airport which has been completed within 18 months and 5 days is anticipated to become the transport center of the Balkans due to its strategic location. Attended by hundreds of people, the opening ceremony was one of the important events held as part of the 20th anniversary celebrations to commemorate Macedonia’s independence. Last April, TAV Airport has also renovated St. Paul the Apostle Airports in Ohrid, one of the country’s most popular tourism destinations. TAV Airports has won the operation rights for both airports for 20 years. Works carried out at Skopje Alexander the Great Airport • New Passenger Terminal Building – 40,000 m2 • Expansion of the runway – 500 m • Car Park area – 42,500 m2 / 1300 vehicle capacity • Management Building – 5,000 m2 • Cargo Terminal – 40,000 ton capacity a year • Fire Station • Moving the existing military infrastructure • Completion of all necessary infrastructure • Providing all required equipment and installation systems
TAV Havalimanları hakkında Dünyanın önde gelen havalimanı işletmecileri arasında yer alan TAV Havalimanları, Türkiye’de İstanbul Atatürk, Ankara Esenboğa Havalimanları, İzmir Adnan Menderes Havalimanı Dış Hatlar Terminali ve Antalya Gazipaşa Havaalanıyla Makedonya ve Tunus Havalimanının işletmesini yürütüyor. Holding kısa süre önce Suudi Arabistan’ın Medine Havalimanı ihalesinde en iyi teklifi verdi. TAV Havalimanları duty-free, yiyecekiçecek hizmetleri, yer hizmetleri, bilgi işlem, güvenlik ve işletme hizmetleri gibi havalimanı operasyonunun diğer alanlarında da faaliyet gösteriyor. TAV Havalimanları, 2010’da 420 bin uçak seferine ve yaklaşık 48 milyon yolcuya hizmet sundu.ы
About TAV Airports TAV Airports, one of the world’s leading airport operators, operates Istanbul Atatürk and Ankara Esenboga Airports, Izmir Adnan Menderes Airport International Terminal and Antalya Gazipasa Airport in Turkey as well as 2 airports each in Macedonia, Tunisia, and Georgia. The holding has recently bid in the Medina Airport tender opened by Saudi Arabia. TAV Airports also operates in other areas of airport operations such as duty-free, food and beverage services, ground services, IT, security and management services. In 2010, the Company has provided services to 420 thousand flights and approximately 48 million passengers.
Ayrıntılı bilgi için: Burcu Sarıoğlu, 212 463 30 00, 2092, 530 549 52 67, burcu.sarioglu@tav.aero 40 AnkaraGlobal №1 November 11 www.tavhavalimanlari.com.tr
For further information please contact Burcu Sarıoğlu at 00 90 212 463 30 00 ext. 2092, 00 90 530 549 52 67, burcu. sarioglu@tav.aero www.tav.aero
Macedonia
AnkaraGlobal â„–1 November 11 41
Macedonia 42 AnkaraGlobal â„–1 November 11
duman
AnkaraGlobal â„–1 November 11 43
Makedonya Milli Günü kutlandı Makedonya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 20. yıldönümü Ankara Bilkent Otel’in havuz başında düzenlenen resepsiyonla kutlandı Macedonia National Day Celebrated The Republic of Macedonia celebrated its 20th anniversary of independence with a pool-side reception organised at Ankara Bilkent Hotel. Makedonya büyükelçisi ve elçilik çalışanları misafirleri resepsiyon girişindes karşıladı Guests greeted at reception entrance by the Macedonian Ambassador and the embassy’s staff
Makedonya Büyükelçisi Goran Taskovski’nin ev sahipliği yaptığı 20.yıl kutlamasına Milli Eğitim Bakanı Ömer Çelik, Makedonya’nın ilk ve tek Türk asıllı Devlet Bakanı Hadi Nezir, büyükelçiler ve seçkin bir davetli topluluğu katıldı. 20. yıl kutlamalarının açılışında opera sanatçısı Şakir İlyasoğulları ve Makedonyalı pop müzik şarkıcısı Karolina Goçeva Türkiye ve Makedonya’nın ulusal marşlarını okudu. Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Grojgie Ivanov’un konuşması dev ekrandan yayınlandı. İki ülkenin önde gelen isimleri resepsiyonda yaptıkları konuşmalarla ülkeler arası koordinasyonun arttırılması için devam eden işbirliğinin daha da ileri götürülmesi konusunda mesajlar verdi. Bilkent Oteli havuz başında düzenlenen resepsiyonda davetliler keyifli vakit geçirirken gecenin sonunda yıldönümü pastası kesildi. 44 AnkaraGlobal №1 November 11
Education Minister Ömer Çelik, Macedonia’s one and only Government Minister of Turkish origin Hadi Nezir, ambassadors and exclusive guests attended the reception hosted by the Macedonian Ambassador Goran Taskovski. The reception began with the countries’ respected national anthems recited by Turkish opera singer Şakir İlyasoğulları and Macedonian pop artist Karolina Goçeva. The Republic of Macedonia’s President Grojgie Ivanov’s speech was televised on a giant screen. Both countries’ prominent names promoted an increased co-ordination and a continuous cooperation between both countries withs the speeches they delivered. The joyous reception was concluded with the cutting of the anniversary cake.
Makedonya yöresel kıyafetli gençler misafirlerle Guests greeted by young Macedonians dressed in traditional clothing
Sırp Büyükelçisi Dusan Spasojevic ve Makedonyalı ünlü pop şarkıcısı Karolina Goçeva Serbian Ambassador Dusan Spasojevic and famous Macedonian pop artist Karolina Goçeva
20. yıl pastasını keserken Cutting of the 20th anniversary cake
AnkaraGlobal №1 November 11 45
Özbek Milli Gününde Tatlıses Şarkıları Dinlendi Uzbek National Day Celebrated With Tatlıses Songs Özbekistan Milli Günü, büyükelçi Ulfat Kadyrov’un verdiği resepsiyonla kutlandı. Gecede, Özbekistan’dan gelen konuk sanatçı Irada, İbrahim Tatlıses’in “Tek tek” isimli şarkısını seslendirdi. Swissotel’de gerçekleşen resepsiyona büyükelçi Ulfat Kadyrov, eşi Elviza Kadyrova ve elçilik çalışanlarıyla birlikte ev sahipliği yaptı. Geceye çok sayıda yabancı misyon temsilcisi ve davetli katıldı. Resepsiyon için Özbekistan’dan Ankara’ya gelen İrada ve Ziyaydin isimli sanatçılar şarkılarıyla konuklara keyifli anlar yaşatırken, dansçıların gösterileri de ilgiyle izlendi. İrada’nın Türkçe olarak söylediği İbrahim Tatlıses’in “Tek Tek” şarkısı ise salondaki konuklardan büyük alkış aldı. Özbek Pilavına Büyük İlgi Gece için oldukça zengin bir açık büfe yiyecek ve içecek mönüsü hazırlanmıştı. Gecede Özbekistan mutfağının ünlü yemeklerinden Özbek pilavı da servis edildi. Kuzu eti, pirinç ve bezelye ile yapılan pilav konuklardan büyük ilgi gördü. 46 AnkaraGlobal №1 November 11
The Uzbekistan national day was celebrated with the reception hosted by Uzbekistan’s Ambassador to Ankara, Ulfat Kadyrov. The night was graced with Uzbekistan’s own guest artist Irada performed Ibrahim Tatlıses’ song entitled “Tek tek”. The reception was hosted by Ambassador Ulfat Kadyrov, his wife Elviza Kadyrova, and the embassy’s personnel at Swiss Hotel. A number of foreign mission representatives and guests were in attendance. Whilst the night was brightened with the performance of the artists Irada and Ziyaydin coming to Ankara all the way from Uzbekistan, the evening’s dance performances were a colourful addition to the reception. The song “Tek tek” performed in Turkish by Irada gathered a huge encore from the guests. Great Interest in Uzbek Rice The night housed a rich food and drink open buffet menu for the guests. The famous Uzbek Style Rice dish was also on the menu. The rice prepared with lamb, rice and peas attracted great attention throughout the night.
Elviza Kadyrova, Ulfat Kadyrov AnkaraGlobal â„–1 November 11 47
Meksika Büyükelçisi Jaime Garcia Amiral, Joel Viveros, Olivia Torres, Hector Rodriguez Mexico Ambassador Jaime Garcia Amiral, Joel Viveros, Olivia Torres, Hector Rodriguez
Ankara’da Meksika Rüzgârı Esti A Mexican Wind Blows Through Ankara Meksika Milli Günü Swiss Otel’de düzenlenen bir resepsiyonla kutlandı. Birbirinden renkli görüntülere sahne olan davette konuklar Meksika danslarıyla karşılandı. Büyükelçi Jaime Garcia Amaral’ın ev sahipliği yaptığı resepsiyonda Meksika’ya özgü tüm renkler vardı. Meksikalı sanatçıların müziği eşliğindeki dans gösterisini ilgiyle izleyen konuklar, ülkeye özgü yemek ve içkileri de tatma imkânı da buldular. The Mexican National Day was celebrated with a reception held at the Swiss Hotel. Guests witnessed an array of colourful events and were welcomed with a Mexican dance performance. The reception, which was hosted by Mexican Ambassador Jaime Garcia Amaral, comprised solely of events native to Mexico. Whilst enjoying the Mexican artist’s music and dance performances, guests also had a chance to taste authentic Mexican food and drinks. 48 AnkaraGlobal №1 November 11
Meksika Gösterisi Mexico Show
Meksikalı grup davetlileri müzik eşliğinde karşıladı The guests are greeted by a group of Mexicans playing music
Raif Berent, Ayten Berent, Aytül-Onur Gökçe AnkaraGlobal №1 November 11 49
Ünlü flüt sanatçısı Şefika Kutluer ve eşi, Prof Dr. Rüveyde Akbay ve eşi Dr. Günal Akbay, Dr. Fulya Sağlık Famous flute player Şefika Kutluer and her husband, Prof Dr. Rüveyde Akbay and her husband, Dr. Günal Akbay, Dr. Fulya Sağlık
Çin Halk Cumhuriyeti Milli Günü, Ankara Sheraton Oteli’nde düzenlenen bir davetle kutlandı Republic of China’s National Day was celebrated with a reception at Ankara’s Sheraton Hotel Büyükelçi Xiaosheng Gong, Çin Halk Cumhuriyeti Milli Günü nedeniyle Ankara Sheraton Oteli’nde bir resepsiyon verdi. Yaklaşık 600 kişinin katıldığı davete Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, birçok ülkenin büyükelçileri, üst düzey diplomatlar, işadamları ile akademisyenler katıldı. Misafirleriyle tek tek ilgilenen Büyükelçi Xiaosheng Gong, Türkiye ve Çin arasında tarihten gelen dostluğun güçlenerek devam ettiğini ifade etti. İki ülkenin artan ticari işbirliğinden övgüyle bahseden Başkonsolos, bu ilişkilerin gelişmesinde katkıları bulunanlara ve resepsiyona katılanlara teşekkür etti. 50 AnkaraGlobal №1 November 11
Ambassador Xiaosheng Gong organised a reception at Ankara’s Sheraton Hotel in celebration of China’s National day. Forest and Water Affairs Minister Veysel Eroğlu, a number of ambassadors, high-end diplomats, businessmen, academicians, contributing to a total of 600 guests were in attendance. Tending to each of guests individually, Ambassador Xiaosheng Gong expressed the strengthening historical relationship between Turkey and China. Praising the increasing commercial cooperation between Turkey and China, the Consul General thanked all contributors and guests for attending the reception.
Büyükelçi Xiaosheng Gong, Müsteşar Junsheng Xiao ve Askeri Ateşe Lu Dali Ambassador Xiaosheng Gong, Secretary of State Junsheng Xiao ve Military Attache Lu Dali
Pakistan Büyükelçisi Muhammad Jamali ve eşi Pakistan Ambassador Muhammad Jamali and his wife
Belçika Büyükelçisi Pol J. De Witte ve Portekiz Büyükelçisi Luisa De Almeida Belgium Ambassador Pol J. De Witte and Portugese Ambassador Luisa De Almeida AnkaraGlobal №1 November 11 51
Suudi Arabistan Krallığı’nın Milli Günü Ankara Swiss Otel’de düzenlenen bir davet ile kutlandı Republic of China’s National Day was celebrated with a reception at Ankara’s Sheraton Hotel Suudi Arabistan Krallığı’nın Milli Günü resepsiyonu, Büyükelçi Mohammed Barri’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. Ankara Swiss Otel’de düzenlenen davette Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, milletvekilleri, siyaset ve bürokrasi dünyasının önde gelen isimleri ve çok sayıda diplomat katıldı. Resepsiyon salonuna kurulan Suudi Arabistan geleneksel çadırı ‘Hayme’de davetlilere hurma ve kahve ikram edildi. Gece Arap gençlerin geleneksel müzik eşliğindeki danslarıyla geç saatlere kadar devam etti.
52 AnkaraGlobal №1 November 11
The reception for the National Day of the Kingdom of Saudi Arabia has been hosted by his excellency, the Ambassador Mohammed Barri. The event held at the Ankara Swiss Hotel was attended by Deputy Prime Minister Bekir Bozdağ, Transport Minister Binali Yıldırım, Energy and Natural Resources Minister Taner Yıldız, AKP General Vice President and Istanbul MP Abdülkadir Aksu, Ankara Metropolitan Municipality Mayor Melih Gökçek, MP’s, leading figures from the world of politics and bureaucracy, as well as many diplomats. In the Saudi Arabian traditional tent ‘Hayme’, erected in the reception hall, guests were offered dates and coffee. The night went on until the early hours of the morning, with the dances of Arab youth to the rhythms of traditional music.
Büyükelçi Mohammed Bari ve Abdülkadir Aksu Ambassador Mohammed Bari and Abdülkadir Aksu
Abdülkadir Aksu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ikram edilen hurma ve kahvenin tadına baktılar Abdülkadir Aksu and Ankara Metropolitan Municipality Mayor tasted the dates and coffee
Finlandiya Büyükelçisi Kirsti Eskelinen ve eşi Finnish Ambassador Kirsti Eskelinen and her husband
Kosova Büyükelçisi Bekim Secdiu ve eşi Alberie Secdiu Kosovan Ambassador Bekim Secdiu and his wife Alberie Secdiu
Suudi Arabistan’lı gençler Saudi Arabian youth AnkaraGlobal №1 November 11 53
Ünlü Meksika Mutfağı Başkentlilerle Buluştu Famous Mexican Cuisine Meets Capital Residents
Swissotel tarafından Meksika’nın Ankara Büyükelçiliği’nin katkılarıyla düzenlenen “Geleneksel Meksika Yemek Festivali” düzenlenen kokteylle başladı. 18 Eylül’e kadar sürecek festivalde, konuklar Meksika mutfağı ve kültürünü keşfetme imkânı bulacak. Festivalin açılış kokteyline Meksika’nın Ankara Büyükelçisi Jaime Garcia Amaral’la birlikte Swissotel Ankara Genel Müdürü Emrullah Akçakaya ve otel personeli ev sahipliği yaptı. Kokteyle bazı yabancı misyon temsilcileri ile çok sayıda davetli de katıldı. Gecede Meksikalı ünlü müzik ve dans grubu Tlalli’nin gösterileri ilgiyle izlendi. Grup, kıvrak ritimli müzikleri ve danslarıyla konuklara eğlenceli bir gece yaşattı. Büyükelçi Jaime Garcia Amaral, festival sayesinde konukların Meksika mutfağı ve kültürünü daha yakından tanıyacaklarını belirtirken, bu tarz kültürel etkinliklerin iki ülke ilişkilerinin gelişmesine büyük katkı sağladığını ifade etti. 18 Eylül’e kadar devam edecek festivalde, Meksika’ya özgü yerel lezzetler konukseverlerin beğenisine sunuluyor. Festival süresince konuklar, Cafe Swiss’te konuk aşçı Erika Torres tarafından hazırlanan açık büfeden tatma ve Meksika dans figürlerini izleme fırsatı bulacak. Festival, 18 Eylülde gerçekleşecek özel brunch ile sona erecek. 54 AnkaraGlobal №1 November 11
The “Traditional Mexican Food Festival” organised by Swiss Hotel with the contributions from Ankara’s own Mexican Embassy, began with a cocktail party. During the festival, planned to continue up to the 18th of September, the guests will be given an opportunity to discover Mexican culture and cuisine. The festival’s opening cocktail party was hosted by the Mexican Ambassador Jaime Garcia Amaral, along with Swiss Hotel Manager Emrullah Akçakaya and his hotel personnel. Foreign mission representatives and many guests attended the cocktail. Famous Mexican music and dance group Tlalli’s performance was viewed with great attention. Tlalli gave the guests an entertaining night with the agile rhythm of their music and dance. Ambassador Jaime Garcia Amaral, whilst indicating that the guests will be able to be introduced to the Mexican culture and cuisine, pointed out the important contribution to the relations between the two countries that these events provide. Planned to continue up to the 18th of September, the festival will present authentic Mexican food for its guests. Throughout the course of the festival, guests will have the chance to taste the open buffet prepared by Swiss Hotel’s guest chef Erika Torres and enjoy Mexican dance performances. The festival will conclude with a special brunch on the 18th of September. Jaime Garcia Amaral, Luisa Bastos Del Almeida, Keith Sangway, Oznur Cevik
AnkaraGlobal â„–1 November 11 55
Ukrayna Bağımsızlığını Kutladı Ukraine Celebrated its Independence Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Sergiy Korsunskyi, ülkesinin bağımsızlığının 20. Yılı nedeniyle düzenlenen resepsiyona ev sahipliği yaptı. Resepsiyona çok sayıda üst düzey yetkili katıldı. Swissotel’de düzenlenen geceye Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Sergiy Korsunskyi, eşi Liubov Korsunska, askeri ataşe Yuriy Oksionenko ve Natalia Oksionenko’yla birlikte ev sahipliği yaptı. Geceye, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın yanı sıra Slovakya Büyükelçisi Vladimir Jakabcin, Polonya Büyükelçisi Marcin Wilczek, Vatikan Büyükelçisi Antonio Lucibello, Kanada Büyükelçisi Marc Bailey, Belçika Büyükelçisi Pol De Vitte’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda yabancı misyon temsilcisi ve davetliler katıldı.
Ukraine’s Ankara Ambassador Sergiy Korsunskyi hosted a reception to celebrate the 20th anniversary of his country’s independence. A great many senior officials were in attendance. The reception was hosted by Ambassador Sergiy Korsunskyi, his wife Liubov Korsunska, military attaché Yuriy Oskionenko, and Natalia Oksionenko at Swiss Hotel. The night was graced with the Culture and Tourism Minister Ertuğrul Günay, Slovakian Ambassador Vladimir Jakabcin, Polish Ambassador Marcin Wilczek, the Vatican’s Ambassador Antonio Lucibello, Canadian Ambassador Marc Bailey, and Belgian Ambassador Pol De Vitte, along with a number of foreign mission representatives and guests.
Gecenin Yıldızı Büyükelçinin Kızı Yaz tatili ve sonrasındaki dokuz günlük bayram tatili nedeniyle uzun bir süredir büyük çapta bir diplomatik resepsiyonun düzenlenmediği Ankara’da yaklaşık iki aylık bir aranın ardından düzenlenen ilk resepsiyon olma özelliği taşıyan bu gecede, sohbetlerin konusunu geride bıraktığımız tatil oluşturdu. Gecede konuklar, açık büfede ikram edilen yiyecek ve içecekleri tadarken sohbet ettiler. Gecenin en çok dikkat çeken isimlerinden biri de büyükelçinin kızı Anna Korsunska oldu. Çiçeklerden yapılan bir taçla geceye katılan Korsunska, sempatik tavırlarıyla büyük ilgi gördü.
Ambassador’s Daughter Stole the Spotlight Possessing the distinguished characteristic of being the first large scale diplomatic reception to be held in Ankara after a two month gap caused by the summer holiday and nine days of religious holiday, the night’s main conversations were mostly comprised of what the past summer brought about. The guests talked over food and drinks served at an open buffet. The night’s main attraction was the Ambassador’s daughter, Anna Korsunska. Having attended the night with a tiara made of flowers, Korsunska drew a lot of attention with her outgoing and kind behaviour.
Natalia Oksionenko, Yuriy Oksionenko, Liubov Korsunska, Sergey Korsunski 56 AnkaraGlobal №1 November 11
Luisa Bastos Del Almeida, Keith Sangway
Tetiana Dechai, Anna Korsunska
Gerli Roos
Vladimir and Olga Jakabcin AnkaraGlobal â„–1 November 11 57
Slovakya Milli Günü Kutlandı Slovakian National Day Celebrated Slovakya’nın Ankara Büyükelçisi Vladimir Jakabcin milli gün nedeniyle büyükelçilik bahçesinde bir resepsiyon verdi. Resepsiyona çok sayıda üst düzey yetkili katıldı. Slovakya Büyükelçiliği bahçesinde düzenlenen milli gün resepsiyonuna Ankara Büyükelçisi Viladimir Jakabcin ve eşi Olga Jakabcin ev sahipliği yaptı. İki ülkenin milli marşlarının okunmasıyla başlayan resepsiyona çok sayıda büyükelçi, askeri ateşe ve davetliler katıldı.
Ankara’s Slovakian Ambassador Vladimir Jakabcin hosted a reception in the embassy’s garden to celebrate Slovakia’s National Day. A large number of senior officers attended the reception. The reception, held in the embassy’s garden, was hosted by Ankara’s Slovakian Ambassador Vladimir Jakabcin and Olga Jakabcin. The reception was initiated with both countries’ national anthems. A number of ambassadors, military attachés, and a great many guests were in attendance.
“Dubcek Ankara’da” Kitabı Tanıtıldı Resepsiyonda ünlü Slovak politikacı Alexander Dupcek’in kitabı “Dupcek Ankara’da” davetlilere tanıtıldı. Çekoslovakya’daki demokratikleşme sürecinin lideri olan ve 1 Şubat 1970’den 24 Haziran 1970’e kadar Çekoslovakya Cumhuriyeti’nin Türkiye Büyükelçiliğini yapan Alexander Dupcek’in o yıllardaki anılarının toplandığı kitabın Türkçesi tüm davetlilere dağıtıldı.
The Book “Dupcek in Ankara” Introduced The Slovakian politician Alexander Dupcek’s book “Dupcek in Ankara” was introduced to the guests at the reception. The leader of the democratisation process in Czechoslovakia and Ankara’s Czechoslovakian Ambassador from 1st February 1970 to 24 June 1970, Alexander Dupcek, distributed his memoirs in Turkish for the guests to enjoy.
58 AnkaraGlobal №1 November 11
AnkaraGlobal â„–1 November 11 59
Nail Keçili nail.kecili@ankaraglobal.com
Türk İnsanı da Değişiyor… Turkish people are changing as well... 1980 yılında darbe sonrası İş Bankası’nın Almanya Şubesi’nin açılışını organize etmek üzere Frankfurt’tayım. Yanımda Tuncer Gürsel de var. Tuncer asker çocuğu, ailesinin Kenan Evren’le ilişkisi vardı. Dostluk veya akrabalık gibi, unuttum. (Tuncer geçen sene vefat etti.) İstanbul’dan bir telefon aldım; “Acele Türkiye’ye dönün. Ankara’da mecliste bekleniyorsunuz.” Ne oluyoruz dedik, biraz da korktuk. Yeşilköy Havalimanı’nda Lufthansa’dan indiğimizde, gümrükten geçerken iki sivil delikanlı bizi karşıladı ve Ankara’ya gidiyoruz dediler. İlk intibahımız, “bir şey oldu tutuklanıyoruz” oldu. Bir askeri uçakla Ankara’ya gittik. Gece Ankara Ordu Evi’nde yattık. Sabah dokuzda T.B.M.M’ de büyük bir salona alındık; içeride kimse yok. Tuncer ve ben bekliyoruz. Toplantı salonu herhalde 50 kişilik. Kapıdan teker teker havacı, karacı ve denizci bir sürü General ve Amiral girmeye başladı. En sonunda da Koramiral Konsey Genel Sekreteri adına Işık Biren geldi ve masanın başına geçti. Ben o zamanlar Açık Yarış Kulübü’nün Vis Komodor’luğunu yapmaktayım. Başbakan Bülent Ulusu’yla, Deniz Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemde birçok yelken yarışı organize etmiştik. Donanma Kupası’nın her yıl yapılan İstanbul Akdeniz Yarışları’na hem katılırdım hem de organizasyonunda çalışırdım. Amiral toplantı salonuna girince, herkesle birlikte ayağa kalktık, esas duruştayız. Işık Biren, şeker gibi bir adam. Sigara içenlerin önlerinde ağırlıklı olarak Amerikan sigarası duruyor. “Arkadaşlar” dedi Amiral, “siz Türkiye’deki meslekler ile ilgili en iyi profesyonellerimizsiniz bu sebeple dünya çapında Türkiye’nin tanıtımını yapacaksınız. Hazırlanıp projelerinizi getirin”. Gerçekten biz profesyonel kişilerdik, böyle 60 AnkaraGlobal №1 November 11
I was in Frankfurt, right after the Coup d’état in 1980, organising the establishment of Germany’s new İş Bank branch. I was in the company of Tuncer Gürsel. Tuncer was an army brat, and his family had a close relationship with Kenan Evren. Friendship or relatives, I’ve forgotten (Tuncer passed away last year). I received a telephone call from Istanbul; “Return to Turkey immediately, you are being summoned by the Parliament”. I was quite perplexed, and a little scared. After landing in Yeşilköy Airport from a Lufthansa airlines flight, two young men greeted me as I was passing through customs and said that we are going to Ankara. My first assumption was “something happened, looks like I’m getting arrested.” We flew to Ankara in a military aircraft. We then spent the night at Ankara Officer’s Club (Ordu Evi). We were then taken to a large conference room at the Turkish Grand National Assembly Building at 9:00 in the morning; the conference room was empty. Tuncer and I were waiting. The conference room could accommodate about 50 people. Then, one by one, Generals and Admirals of the Turkish land, naval, and air forces started to fill the conference room. Finally, representing the absent Vice-Admiral Council General Secretary, Işık Biren entered and sat at the head of the table. I was the Vice-Commodore of the Open Racing Club at the time. We organised a lot of sail boat races with President Bülent Ulusu back when he was Marine Commander. I would organise and participate in the annual Istanbul Mediterranean Races presented by the Navy Cup. Upon the Admiral’s entrance, we all got on our feet and stood at attention. Işık Biren was a sweet man. The majority of smokers present at the conference had American cigarettes out in front of them. “My friends” said the Admiral, “you are our finest men of your profession in Turkey and for that very reason I want you to be the ones to promote Turkey on a global scale. Prepare
güzel bir işin bize verilmesi de bizim için büyük keyifti. Meclisten dışarı çıktığımızda Tuncer’le galiba göbek bile attık. Dünya medyalarına gönderdiğimiz Türkiye ile ilgili yazıların ve haberlerin büyük kısmı yayınlanıyordu, çünkü her gönderdiğimiz yazılar haber niteliği taşıyordu. Alman terbiyesi gördüğüm için disiplini çok severim, mutlaka not tutarım. Vücut teknem; orta yaşlılığı geride bırakarak yelken basmış gidiyor. Bahsettiğim tarihlerden bu yana herkese nasip olmayacak çok büyük tecrübeler edindim. Dünya çapında başarılarım oldu. Gerçekten ödüllerimizi koyacak yer bulamıyoruz. Pis adamlar sebebi ile çok büyük bir dayak yedik, tam on iki sene sürdü ve süt gibi aklandık. Geçen gün bir ermiş kişi bana dedi ki, “Hiç üzülme, içi kötülük ve pislik dolu insanlar yaşlandıkça çirkinlikleri suratlarına vurur. Bak o kişilere, söylediğimi teyit edeceklerdir.” Kendime bakıyorum, çektiğim ıstıraba rağmen dimdik ve yakışıklıyım. Bu tanıtım hizmetlerini yaptığımız dönemde, Ulu Önder Atatürk Time Dergisi’ne kapak oldu. Time, News Week gibi dergiler, Türkiye lehine gerçekten çok güzel yazılar yazdılar. Forbes Dergisi’nin sahibi motosikletleri ile Türkiye’ye geldi. Balonu ile ülke üzerinde muhtelif şehirlerde uçtu. Bu arada Pavorotti de Devlet Operası’na çalışmak üzere başvurmuş. Kenan Paşa’nın beğenmediği ve istemediği söylenir. İlginç anılar sadece hatıra olarak değil tecrübe olarak da beynime işlenmiştir. Türkiye Turgut Bey’le başlayan süreçte çağdaş ülke olma statüsünü yakaladı. Tayyip Bey’le de görüldüğü üzere, full yelken suları yara yara hedefine koşuyor. Ne Mutlu Türküm Diyene...
yourselves and bring me your projects”. And we truly were professionals, and we were delighted to have the opportunity to perform such a wonderful job. I think I can even recall me and Tuncer jumping for joy after leaving the Parliament. Most of the articles and news regarding Turkey that we sent to the world’s media agencies were aired, for each article was newsworthy. Since I was raised like a German, I love discipline, and I most certainly take notes under all circumstances. The boat that my life floats on: It has passed its middle-age and is sailing forward full throttle. I witnessed many things that others will not have the privilege of experiencing since that day. I have had success on a global scale. I literally can’t find space to place all of my awards. I have received beatings from corrupted men, it lasted 12 years and in the end I was deemed crystal clear. A holy man recently said “Don’t get upset, people who house evil and filth in their hearts will show their obscurities as they age. Look at those people now, they could testify this”. I look at myself, and despite all the suffering I have been through, I am still standing on my own two feet as handsome as ever. During the period in which we were promoting Turkey, our Great Leader Atatürk made the front page of Time Magazine. Magazines like Time and News Week wrote truly wonderful things about Turkey. The owner of Forbes Magazine came to Turkey with his motorcycles. He travelled across various cities of the country in a hot air balloon. Pavorotti applied to work at the State Opera. It is told that Kenan Evren Pasha did not approve of this notion. Interesting memories have not only been inscribed as memories, but also as experiences. Turkey gained the status of a modern country at Mr. Turgut Özal’s hand. And as seen with Mr. Tayyip Erdoğan, Turkey moves towards its goals with a full head of steam. Happy is he who says, “I am a Turk”.
Nail Keçili Hakkında
About Nail Keçili
Mehmet Nail Keçili, baba tarafından Atatürk’ün yaveri, Yenibahçeli Şükrü Bey’in yeğeni, İttihat ve Terakki kurucularından mebus Nail Bey’in torunu, ünlü müteahhit Nail Keçili’nin oğludur. Osmanlı padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu, mebus ve Vatan Gazetesi Genel Yayın Müdürü, yazar Nasuhi Baydar’ın torunu, Merkez Efendi Hazretlerinin büyük torunu, Semra Soysal’ın oğludur. 1947’de Ankara’da doğan M. Nail Keçili, İstanbul Avusturya Lisesi Mezunudur. M. Nail Keçili, 1970 yılında ortaklarıyla birlikte Cenajans’ı kurmuştur. M. Nail Keçili İstanbul’da ve vakit buldukça Marmariste yaşamaktadır. Nazlı isimli bir kızı vardır. M. Nail Keçili’nin ata binmekten köpeklere, eski otomobillerden, Türk ressamlarının tablolarına, Osmanlı objelerinden, eski halılara kadar pekçok hobisi ve koleksiyonu vardır. Ancak herşeyin ötesinde M. Nail Keçili denize ve denizciliğe tutkuyla bağlıdır. Çok iyi bir yelkenci ve çok tecrübeli bir kaptandır. Halen Türk Denizciler Cemiyeti’nin Komodor’udur.
Mehmet Nail Keçili is from his father’s side nephew to Atatürk’s aide Yenibahçeli Şükrü Bey, the grandson to one of the founders of the Union and Progress Association Nail Bey, and the son of famous contractor Nail Keçili. He is also a grandson to Sultan Süleyman the Magnificent of the Ottoman Sultans, grandson to Member of Parliament, Vatan Newspaper’s Chief Editor and writer Nasuhi Baydar, great grandson to Merkez Efendi, and the son of Semra Soysal. Born in Ankara, 1947, graduated from Istanbul Austrian high school. Founded Cenajans with his business partners in 1970. M. Nail Keçili lives in Istanbul and, when he has the time, in Marmaris. He has a daughter, named Nazlı. Horse riding, dogs, old automobiles, Turkish artist paintings, Ottoman objects, and old carpets are some of Nail Keçili’s many hobbies and collections. However, above all, M. Nail Keçili is passionately bound to the sea and navigation. He is an excellent sailor, and an experienced captain. He is presently the Commodore of the Turkish Seamen Community. AnkaraGlobal №1 November 11 61
Resim Heykel Müzesi Yeniden Açıldı Ankara Painting and Sculpture Museum Reopened Ankara Resim ve Heykel Müzesi, teşhir salonları başta olmak üzere yapılan kapsamlı bir restorasyon ve bakım çalışmasının ardından ev sahipliğini Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın yaptığı bir açılış töreniyle yeniden açıldı. Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı olan, Cumhuriyetin Ankara’daki ilk yapılarından Resim Heykel Müzesinin açılışında Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Müzeyi Ankaralıların yeniden kucaklayacağı bir mekân haline getirdik” diye konuştu. Ertuğrul Günay, Ankara’ya bu eski yapıyı yeniden kazandırmaktan mutlu olduklarını söyledi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın da konuk olduğu açılış öncesinde bakanlık sanatçıları kısa bir konser verdi. Türk plastik sanatlar tarihinin gelişim seyrini ortaya koyan müze; Mimar-Mühendis Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından 1927 yılında inşa edilmişti. Müze Binası, Atatürk’ün toplantılarının yanı sıra; ilk opera, ilk tiyatro ve ilk sergiye ev sahipliği yaptı. 1975 yılında Resim ve Heykel Müzesi yapılmak üzere Kültür Bakanlığı’na devredilen bina, 6 Nisan 1980 tarihinde Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmete açıldı. 62 AnkaraGlobal №1 November 11
The Ankara Painting and Sculpture Museum, after undergoing an extensive restoration and maintenance, especially in the exhibition gallery, was reopened with the Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay as the night’s host. The museum – which is directly connected with the general directorate of fine arts - being one of Ankara’s first establishments, during its reopening Ertuğrul Günay said “we have transformed the museum into a place that the people of Ankara can once again embrace”. Ertuğrul Günay expressed his happiness for being part of the reestablishment of the old foundation of the museum. The Minister of Transport and Communication Binali Yıldırım and the Minister of the Environment and Urbanism were both in attendance, and were able to witness the short concert performed by ministry artists. The museum that set the path for the development of the Turkish plastic art’s history was constructed by the Architect-Engineer Arif Hikmet Koyunoğlu in 1927. The museum, aside from Atatürks meetings, hosted Ankara’s first opera, theatre and art exhibition. After being sold to be converted into a painting and sculpture museum in 1975, and made its debut as a painting and sculpture museum on 6th April 1980.
AnkaraGlobal â„–1 November 11 63
Cevad Odyakmaz cevad.odyakmaz@ankaraglobal.com
Başkent Ankara'nın ilk Elçileri The First Ambassadors of The Capital Ankara I. Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları, imzaladığı Mondros Mütarekesinin ünlü 7. maddesi gereğince müttefik devletler tarafından işgal edilmeye başlanmıştı. Çanakkale’de Anafartalar muharebelerinin muzaffer komutanı Mustafa Kemal Paşa işgale karşı Anadolu’da direniş hareketlerini başlatmış ve harekâtın merkezi olarak da Ankara’yı seçmişti. Sivas’tan hareketle 27 Aralık 1919 günü gelmiş ve kendisini Ankaralı seğmenler Dikmen yolunda bir akasya ağacının önünde karşılamışlardı. Bu akasya ağacı bugün; sonradan yapılan Genelkurmay Başkanlığının tam önünde; Millî Savunma Caddesinin ortasındadır. Akasya kurudukça yenisi dikilerek bu karşılama yerinin anısı, sürekli yaşatılmak istenilmektedir. 30 Ağustos 1922 Dumlupınar zaferi, 09 Eylül 1922 İzmir’in geri alınması ve izleyen günlerde Anadolu’nun tamamının işgalden kurtarılması, yeni Türkiye’yi ve lideri Mustafa Kemal Paşayı, her bakımdan günün konusu haline getirmişti. Viyana’da yayınlanan Neue Freie Presse adlı gazetenin muhabiri Frans Hans Lazar’ın Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı 27 Eylül 1923 günü çıkan konuşmasında Paşa ‘’Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara olacaktır’’ diyordu. Böylece hem Türkiye’nin başkentinin neresi, hem de devletin yönetim şeklinin ne olacağı çok önceden dünya kamuoyuna açıklanmış oluyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 13 Ekim 1923 günlü kararıyla devletin başkenti Ankara, 29 Ekim 1923 günlü kararıyla da yönetim şeklinin Cumhuriyet olacağı kabul edilerek gazetenin haberi doğrulanmıştır. Ankara’nın başkent olması hem Türkiye’de, hem de yabancı ülkelerde eleştirilmiştir. Bazı ülkeler eleştirmekle kalmamış, kendilerine Ankara’da bedava arsa tahsis 64 AnkaraGlobal №1 November 11
The Ottoman Empire, having left the I. World War with defeat, was under siege by the confederate states under the famous 7th article of the Mondros Armistice signed by the realms of the Ottoman Empire. Mustafa Kemal Pasha, the triumphant commander of the battles of the Anafarta regions in Çanakkale, initiated the resistance movement in Anatolia against the invasion of the motherland and selected Ankara as the national resistance movement’s centre. Voyaging from Sivas, he was greeted in Ankara by the seymens at a locust tree on the Dikmen road on the 27th of December, 1919. This locust tree is today situated in the middle of Millî Savunma Caddesi (Street), right in front of what would later become the Presidency of General Staff (Genelkurmay Başkanlığı). By replacing the inevitably withering locust trees, the memory of the greeting point’s location is prolonged. The victory of Dumlupınar in August 30th 1922, the reclaiming of Izmir in 9th September 1922 and the Anatolia’s absolute recovery from the invasion within the following days, made the newly established Turkish State and leader Mustafa Kemal Pasha, the hot topics for daily discussion from every aspect. After his interview with Mustafa Kemal Pasha on 27th September 1923, Frans Hans Lazar, a reporter from the newspaper Neue Freie Presse published in Vienna, stated that the Pasha announced “The capital of the Turkish Republic will be Ankara”. Thus, both Turkey’s capital location, and an insight as to what kind of governmental management system was to be implemented in the Turkish State was revealed well advance to the global populous. The newspaper’s story was confirmed when the Turkish Grand National Assembly declared Ankara as the capital of the new Turkish State with its decision dated 13th
olunduğu halde elçiliklerini Ankara’ya nakletmemekte ısrar etmişlerdir. ABD ve Yunanistan Büyükelçileri İstanbul’da kalmış, Ankara’ya elçilik müsteşarlarını göndermişlerdir. İngiltere ise Büyükelçisini İstanbul’da bırakmış, uluslararası kurallara aykırı olarak Ankara’ya ayrıca bir ortaelçi göndermeye kalkışmıştır. Sevr Barış Antlaşmasına göre koskoca Osmanlı İmparatorluğundan arta kalan küçük bir devletin padişahı İstanbul’da oturacaktı. Bazı İngilizler bu yüzden İngiliz başbakanını eleştirmişlerdir. Başbakan Llyod George bu eleştirilere karşı ‘’Osmanlı başkentini İngiliz donanmasının topları altında tutmak istedim’’ diyordu. Belki de her türlü topun etki alanından uzak Anadolu’nun ortasındaki Ankara’nın yeni devletin başkenti olmasında bu sözlerin de rolü olduğu söylenebilir. Gerçekte ise İstanbul; bayrağı, özel güvenlik kuvvetleri bulunan, tam bağımsız ‘’Boğazlar Komisyonu’’nun başkentiydi. Şehrin yönetimi komisyona aitti, Padişah sadece oturacaktı, Sevr Barış Antlaşması hükümlerine aykırı hareket ettiği takdirde de İstanbul’dan çıkartılacaktı. Oysa bu defa da aynı İngilizler İstanbul neden Başkent değil diye Ankara’ya itiraz ediyorlardı. Ankara’ya gelen ilk büyükelçi Sovyet Rusya Elçisi Aralov’dur. Trabzon’dan karayolu ile gelmiştir. Kendisini Ankara’nın girişinde Kemal Paşa’nın emriyle Milletvekili Mustafa Necati Bey karşılamıştır. İlk yerleştikleri elverişsiz evden sonra elçilik Hamamönündeki Kurşunlu Camisinin karşısında bir eve taşınmıştır. Büyükelçi Aralov beraberinde bir at ile bir de ayı getirmiştir. Ayı bir gün elçilikten kaçar ve karşılarındaki caminin minaresine çıkar. Tam o sırada müezzin şerefede ikindi namazı için ezan okumaktaymış. Karşısında ayıyı görünce ezanı kesmiş, büyük bir korku ile ‘’İmdaat…’’ diye bağırarak şerefede ayıdan sözde kaçmaya çalışmış. Müezzin önde, ayı arkada birkaç kez şerefede dönmüşler. Ayı kovalamaktan vazgeçip minareden inmiş, dosdoğru elçiliğe girip gözden kaybolmuş. Bu olay bir süre Ankara’yı renklendirmiş, dedikodu konusu olmuştur. Ankara’ya ikinci olarak gelen büyükelçi genç ve kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Büyükelçisi Abilof Yoldaştır. Üçüncüsü ise Afganistan Büyükelçisi Ahmet Han’dır. O tarihlerde Ankara toz, toprak içinde bir tek parke yolu bile olmayan orta halli bir Anadolu kasabasıydı. Her türlü imkândan mahrumdu. Ben 10 yaşındayken 1930 yılında Ankara’ya geldim. Ankara’da yapılaşma başlamış, yollar şekillenmiş , herhangi bir kasabadan farklı bir hareketlilik ve hayatiyet kazanmıştı. Ama tozu da tozdu. Bir rüzgâr çıkmasın, derhal toz hortumları oluşurdu. Bu hortumların ortasında kalmaktan Allah sizi korusun, ne göz kaş, ne üst baş kalır, sanki un çuvalından çıkmışa dönerdiniz. Mustafa Kemal Paşa 1926 yılında milletvekilleri ile üst düzey bürokratların ve özellikle tabiî birer üyesi sayılan yabancı elçilerin devam edebilecekleri Anadolu Kulübü’nü kurdurmuştur. Yine Mustafa Kemal Paşa Belediye Meclisi üyelerine ‘’Ankara’da örtüleri, peçeteleri, çatal bıçağı her serviste değişen modern bir lokanta kurulması’’ lüzumunu belirtmiş ve İstanbul’da böyle bir lokantası olan Karpiç 1928’de Ankara’ya getirilmiştir. Karpiç iyi bir lokantacı ve yönetici olduğu kadar zeki,
October 1923, and deemed Turkey’s regime as Republic with the decision dated 29th October 1923. The designation of Ankara as the country’s capital was criticised both in Turkey and in other foreign countries. Some countries not only criticised this decision, but also insisted on refusing the transfer of their embassies to Ankara, disregarding the free land allocated for them. The USA Embassy and Greek Embassy remained in Istanbul, sending their undersecretaries to Ankara instead. England however, held its ambassador in Istanbul, but in contravention of international rules attempted to send a minister plenipotentiary. According to the Peace Treaty of Sevres, the sultan was to reside in Istanbul as the sultan of a small state which remained from the once colossal Ottoman Empire. Some Englishmen criticised their Prime minister for that very reason. The British Prime Minister Lloyd George responded by saying “I wanted to keep the Ottoman capital under suppression with our armada’s cannonball volley”. Perhaps it may be said that this statement was also what influenced Ankara’s capital designation, since it was situated at the heart of the Anatolia, away from domain of all kinds of naval assault attempts. However, in reality, Istanbul; was the capital of the fully independent “Bosphorus Commission” with its own flag and its own private security. The management of the city was performed solely by the commission, the sultan was to just sit back, and be exiled if he were to act contradictory to the Peace Treaty of Sevres. Ironically, it was the same Englishmen who protested Ankara, for Istanbul not being the capital. The first ambassador to arrive in Ankara was the Soviet Russian Ambassador, Aralov. He travelled overland from Trabzon. Upon his arrival to Ankara he was greeted by Deputy Mustafa Necati Bey, by order of Kemal Pasha. Their first house proving somewhat inadequate, the embassy moved to a house opposite the Leaded Mosque (Kurşunlu Camii) in Hamamönü. Ambassador Aralov brought along a horse and a bear to the residence. One faithful day, the bear had escaped from the embassy, and had made its way up the minaret of the aforementioned mosque. Just then, the imam of the mosque had been making his call to afternoon prayer. When inevitably confronted by the bear, the imam had stopped reciting and crying “Help…!”in great fear whilst as if trying to out-manoeuvre the bear on the minarets balcony. The imam in front and bear behind had circled the balcony a number of times. After a while the bear had backed off, stepped down the minaret and headed straight for the embassy, and vanished from the public eye. This event was recorded as one of the many colourful events that occurred in Ankara and was a major topic of gossip for a while. The second ambassador to settle down in Ankara was “Companion” Abilof, from Turkey’s young sister – the Republic of Azerbaijan. And the third was Ahmet Han of Afghanistan. At the time, Ankara was known as a moderate town in Anatolia, covered with dust and dirt, not having even a single paved-road. It was deprived of virtually all opportunities. I came to Ankara in 1930, when I was 10. AnkaraGlobal №1 November 11 65
nüktedan ve şakacı bir adamdı. 1940’lı yılların sonlarında Amerika’nın Türkiye’ye yaptığı askerî yardım programı nedeniyle Ankara’da bulunan bir Amerikalı albay Karpiç’in lokantasına gitmiş. Karpiç’in şakacılığını duymuş olacak ki garsona 25 kuruşluk havyar ısmarlamış. Önce duralayan garson başüstüne demiş ama çok pahalı havyardan 25 kuruşluk servisin nasıl yapılabileceğine akıl erdiremediği için durumu hemen Baba Karpiç’e bildirmiş. Amerikalı albayın amacını derhal kavrayan Karpiç ‘’Merak etme’’ diyerek kendi eliyle bir tabağa birkaç parça marul yaprağı yerleştirmiş, üstüne de bir adet yani bir nokta büyüklüğündeki siyah havyarı oturtmuş. Amerikalı albay bu defa da 25 kuruşluk hesap için piyasada nâdir bulunan çok değerli (1.000-Bin) liralık bir banknot çıkarıp vermiş. Paranın üstünün gelmesi biraz gecikmiş, albay sabırsızlanmış. Nihayet büyük bir bakır sininin içinde, amerikan bezinden beyaz torbalara konulmuş 3999 adet 25 kuruşluk halinde paranın üstü Amerikalıya verilmiş. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası lokantanın bitişiğindeydi. Karpiç bin lirayı hemen orada bozdurarak 25 kuruş meraklısı albaya bol bol ve rahatça harcasın diye 3999 adet 25 kuruşu sağlamıştır. Ankara’da ilk yıllarda şehirlerarası telefonla konuşmak da bir derttir. Bir yabancı gazeteci bir bakandan randevu almış. Özel kalemde bekliyor. İçeride bakanın yüksek perdeden bağırmakta olduğunu duyan gazeteci endişelenir. ‘’Bakan Bey bugün sinirli. Acaba başka bir gün gelsem olur mu?’’ diye müdüre sorar. Özel Kalem Müdürü ‘’Bakan Bey sinirli falan değil, İstanbul’la konuşuyor. Konuşmasını bitirir bitirmez sizi alacağım’’ der. Gazeteci ‘’Peki ama niye telefonla konuşmuyor da bağırarak sesini duyurmaya çalışıyor?’’. Bu da o dönemin dillere 66 AnkaraGlobal №1 November 11
Ankara had swiftly begun restructuring itself, with its roads finally taking shape and displaying its newfound liveliness and vitality compared to any other town. However, what a dust it was. Dust twisters would form in even the slightest of wind currents. And may God protect you from being caught in one of them, for as the Turkish saying goes, you would be left without eye or brow, without pants or gown; you would resemble a man who just got out of a flour sack. In 1926 Kemal Pasha founded the Anatolian Club to which parliament members, high-class bureaucrats and especially the ambassadors who are deemed to be the natural members of, may attend. Mustafa Kemal Pasha also addressed to the city councillors, this time drawing their attention to the necessity of “a modern restaurant in Ankara where table cloths, napkins, knives and forks are replaced between every course of the meal”, and soon after called in Karpiç in 1928, a man who owned a similar restaurant in Istanbul. Karpiç was a great restaurateur and manager, and was an equally witty and humorous man. An American colonel, who was stationed in Ankara due to the military aid programme provided for Turkey by America in the end of 1940s, visited Karpiç’s restaurant. Probably having heard about Karpiç’s humorous nature, the colonel decided to order 25 kuruş worth of caviar. The initially stifled waiter quickly accepted the order, but was lost as to how it was possible to serve 25 kuruş worth of quite expensive caviar, and resorted to informing father Karpiç of the situation. Quickly catching on to the colonel’s motive, Karpiç calmly said “Have no worries” and personally placed a few leaves of lettuce on a plate, and decorated it with a dot on top, literally a single piece of caviar. The colonel responded to this gesture by paying his 25 kuruş check with a rare 1000 Lira note of the time. However, the change delayed and the colonel grew impatient. The change was eventually presented to the colonel in a big brass plate, the change being comprised of 3999-25 kuruş coins placed in white nettle cloth bags. The Central Bank of the Turkish Republic happened to be the adjacent building to the restaurant. Karpiç quickly had changed the 1000 Liras banknote into 3999-25 kuruş coins to ensure that the 25-kuruş enthusiast colonel would be able to spend them freely and bountifully. In the early years, long distance calls were always a problem in Ankara. A foreign reporter had arranged for an appointment with a minister. Waiting at the minister’s private secretariat, he heard the minister shouting in a rather boisterous fashion. The reporter got anxious and asked the secretary “The minister is nervous today. Would it be alright if I were to reschedule another date?” The secretary replied: “The minister is not nervous; he is simply talking to Istanbul. I will escort you in immediately after he has finished talking”. The reporter then asked “I see, but why isn’t he just phoning Istanbul, but instead trying to make himself heard from here by shouting?” This was yet a phone story that had set tongues wagging in the general populous. The preceding ambassadors were followed by the Italian, French and Egyptian ambassadors and they also estab-
destan olmuş bir telefon hikâyesi. İlk gelen elçileri İtalya, Fransa, Mısır Büyükelçileri izlemiş ve Ankara’da yerlerini almışlardır. 29 Ekim 1925 günü yani Cumhuriyetin ilânının ikinci yılını kutlama töreninde şeref tribününde çekilmiş bir fotoğrafta Mustafa Kemal Paşa’nın sağ gerisinde Fransa Büyükelçisi Albert Sarault görülmektedir. Bu zat sonra ülkesinde içişleri bakanı olmuştur. İngiliz büyükelçisi uzun bir süre İstanbul’da oturmaya devam etmiş, yalnız işi olduğu zaman Ankara’ya gelip gitmeye başlamış, nihayet o da Ankara’ya taşınmıştır. Böylece Ankara’nın başkentliğini onlar da kabul zorunda kalmışlardır. Bugünün elçileri de Ankara’da bir golf sahası olmamasından şikâyetçidirler. Bir zamanlar yetersiz de olsa bir golf sahası vardı. Nedense bir belediye başkanı sahaya göz koydu. İnşallah bir başka başkan kısa zamanda Ankara’mızı ve dolayısıyla elçilerimizi yeni bir golf sahasına kavuşturur.
lished their embassies in Ankara. On 29th October 1925, during the ceremonial celebration of the Republic’s second anniversary, a picture was taken in the VIP stands which featured the French Ambassador Albert Sarault standing behind and to the right of Mustafa Kemal Pasha. This man later became the minister of internal affairs in his country. The British ambassador stayed in Istanbul for a long time, and would only venture beyond its borders to Ankara if it had important business to attend to, but eventually he gave in and moved to Ankara, too. Thus, they were also forced to acknowledge Ankara as the capital of the Turkish Republic. The ambassadors of today yet complain about the absence of a golf course in Ankara. There was once, although insufficient, a golf course. But for some reason, the mayor of a local district confiscated the golf course. One can only hope that another mayor will provide our Ankara and consequently our ambassadors a new golf course at short notice.
Cevad Odyakmaz Hakkında 31 Mart 1920 (Nüfusta 1919) günü, babasının subay olarak görevli bulunduğu Rize’nin Atina (halen Pazar) ilçesinde doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1941 yılında pekiyi derece ile ve eleme birincisi olarak bitirmiştir. 1942-1953 yıllarında tümen hâkimliği, askerî adalet müfettişliği, Askerî Adalet İşleri Başkanlığı Kısım Âmirliği ve son olarak Millî Savunma Bakanlığı Kanun İşleri Müdürü sıfatıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde bakanlığın sözcülüğünü yapmıştır. 1947-1961 yıllarında Kara Harp Okulunda onbeş yıla yakın bir süre hukuk dersleri öğretmenliğinde bulunmuştur. 1953 yılında ordudan istifa ederek 1985 yılı sonuna kadar Ankara’da avukatlık yapmıştır. 1961-1969 yıllarında iki dönem Sivas milletvekili olarak hizmet vermiştir. Partide Yüksek Haysiyet Divanı Başkanlığı, Genel İdare Kurulu üyeliği ve Parti Genel Muhasipliği görevlerinde bulunmuştur. Mecliste Grup Başkanvekilliği, İmar ve İskân Komisyonu Başkanlığı, Dışişleri Komisyonu Başkanvekilliği, Anayasa ve Petrol Araştırma Komisyonları sözcülüğü, KİT Komisyonu Alt Tarım Komitesi Başkanlığı, Petrol Kanunu Tâdili Komisyonu ile Emekli Sandığı Kanunu Tâdili Komisyonu Başkanlıkları yapmıştır. 1964-1966 yıllarında Avrupa Konseyi İstişarî Meclisi ve NATO Parlâmenterleri Türk Grubu üyesi sıfatıyla her iki kurumda Türkiye’yi temsil etmek onuruna ermiştir. 1969 yılında kurucularından olduğu Türk Atlantik Konseyi’nin, o tarihten bugüne kadar 42 yıldır yönetim kurulu ile Başkanlık Divanı üyeliğini yapmaktadır. Meslekî kitaplar ve makaleler yayınlamıştır. Evlidir. Çocukları, torunları, torun çocukları vardır.
About Cevad Odyakmaz He was born on 31st March 1920 (1919 in state register) in Atina (presently Pazar), a district in Rize where his father was stationed as a military officer. He graduated from Istanbul University Faculty of Law as first of his elimination group and with a degree of “excellent” in 1941. Between the years 1942-1953 he served as; corps judge, military justice inspector, Section Chief of the Military Justice Affairs Presidency, and lastly, spokesperson for the ministry in the Turkish Grand National Assembly under the title of Director of Law Affairs of the Ministry of National Defence. He tutored law in the military academy in 1947-1961, for a period of approximately 15 years. He resigned from the military in 1953 and served as an advocate in Ankara until the end of 1985. He served for two terms as Sivas deputy of parliament between 1961 and1969. He served at the party as Chairman of the High Court of Honour, member of the General Executive Board and the Party’s General Accountant. At the Parliament he carried out duties such as; the Group Deputy Chairman, Chairman of the Public Works and Housing Commission, Deputy Chairman of the Foreign Affairs Commission, spokesperson of the Constitution and Petrol Research Commissions, President of the GBE Commission (Government Business Enterprises) Sub Agricultural Committee and as the Chairman of the Petrol Derogation Commission and Retirement Fund Derogation Commission. He had the honour to represent Turkey under the rank of the member of the Council of Europe Advisory Council and member of NATO Parliamentarians Turkish Group between the years 1964 and1966. Being one of the founders of the Turkish-Atlantic Council in 1969, since then he has been a member of the executive board and chairmanship council for 42 years. He has published occupational books and articles. He is married. He has children, grandchildren and grandchildren’s children. AnkaraGlobal №1 November 11 67
Melpomeni Korneti melpomeni.korneti@ankaraglobal.com
Ankara? Türkiye? Ankara? Turkey? Sadece iş yaşantımın değil, özel yaşantımın da önemli bir aşaması. Daha net konuşmak gerekirse, ben siyasi olarak atanmış bir Büyükelçi idim. Yani, Türkiye benim ilk olmanın yanı sıra, son görevim de olabilirdi. Bizimki gibi bir sistemde işler böyle yürür, genç bir devlet için devam eden diplomasi altyapısı kurulum sürecinde, kanun kariyer diplomatı olmayan kişilere Büyükelçi olarak atanma imkânı sağlar. Ancak, beni seçen kişiler, bir kişinin ülkesini temsil etmekteki bu en üst düzey şeref ve görev için geçmişimin önemli bir dayanak noktası oluşturduğuna inanarak beni atadılar. Bu büyüleyici ülkeye geldiğimde, Türkiye ekonomik anlamda büyük adımlar attığı bir sürece çoktan girmişti, finans sistemi iyileştirilmiş ve izlenen dış politika sayesinde avantajlı bir konuma gelmişti. 2006-2010 dönemi Ankara’da bulunan diplomatlar için, Türkiye’ye sadece güçlü bir bölgesel lider olma rolünden çok daha fazlasını sağlayan, toplumdaki büyük değişimler, ekonomik kalkınma ve birçok bölgesel ve küresel girişimi yerinden takip etmek gibi önemli bir fırsat sunmuştu. Makedonya’nın Türkiye Büyükelçisi olarak, uzun bir tarihi süreç, ortak gelenekler, mükemmel karşılıklı ilişkiler paylaşan ve canlı siyasi, ekonomik ve kültürel işbirliği içerisindeki iki ülke arasında bulunmaktaydım… İleri gitmenin gerektirdiği zorlu görev için hazırdım, ilişkileri geliştirecek, onları bir sonraki seviyelere taşıyacaktım. Bu yoğun görevi tamamladıktan sonra Ankara’dan ayrılmak benim için tıpkı bir uçaktan paraşütsüz olarak atlamak gibi idi. Görev başında bulunduğum son dakikaya kadar çok yoğundum, yanımda ise, sayıca az olsa da, gurur duyulacak kadar çalışkan bir Elçilik ekibim vardı. İsim vermek gerekirse, görevimdeki son ayım, birçok ikili görüşme, sayısız bölgesel konferans ve kültür etkinlikleri ile dolu idi, devam eden, ve bazıları bitmek üzere olan projeler vardı… 68 AnkaraGlobal №1 November 11
An amazing phase of my professional, but also private life. To be clear, I was a politically appointed ambassador. It means, Turkey could be my first, but - last post as well. It is like that in a system like ours, where due to the ongoing process of building diplomatic infrastructure in a young state, the law permits accreditation of ambassadors, who are not career diplomats. However, I was given the appointment by my nominators with a confidence that my previous background was a fairly good basis for this highest honor and duty in representing one’s state. I arrived in this fascinating country in a period when Turkey was already making big steps in economy, with a recovered financial system, and gaining advantage with its foreign policy. The period 2006-2010, for the diplomats in Ankara, was a unique opportunity to witness fast changes in the society, economic progress, and many regional and global initiatives, that gave Turkey more than just the role of a strong regional player. As the Macedonian Ambassador in Turkey, I stood between two countries that share a long historical era, common tradition, excellent bilateral relations with lively political, economic, cultural cooperation … I was committed to the demanding task to go forward – to improve the relations, to push them to the next levels. Leaving Ankara after fulfilling the intensive mission, for me, was like jumping from a plane without a parachute. I was busy until the last minute in the office with an Embassy team to be proud of: hard working – although limited in number. Namely, many bilateral meetings, several regional conferences and cultural events took part in the last month of the term, projects were going on, some of them almost completed…
Böylece, Türkiye’den ayrılırken, merkeze, yani Üsküp’teki Bakanlığa verilmek üzere elimde hayli uzun bir “yapılacaklar” listesi vardı. Doğal olarak, öncelik ikili ekonomik ve kalkınma projelerinde idi, sonra kültür geliyordu, Üsküp ve İstanbul’da merkezler açılacak, Atatürk’ün anne babasının yaşadığı, Batı Makedonya’daki (Kocacık) eve bir anıt dikilecek, Ankara Belediyesinden ülkemiz isminin Ankara’daki bazı temsili nesnelere verilmesi istenecek, üniversiteler arasında bağlar kurulacak… Üsküp’e döndüğümde, yeni hayatım ile ilgili birçok iş beni beklemekteydi, uyuyan evimi uyandırmak, yeni bir iş, üniversite eğitimi için yurtdışına giden kızım, son dört senede değişen topluma ayak uydurmak… Aynı zamanda, diplomatik görevimden kalan tüm o “sermaye” zihnimi meşgul etmeye devam etmekteydi, projeler, ilham verici hatıralar, hisler... Bununla başa çıkabilmenin tek yolu, bence, ya yazmak (köşe yazısı veya kitap) ya da o tecrübeyi hayatta tutup işlerlik kazandırmaktı… Makedonya’ya döneli bir sene geçti, şimdi olaya eşitliğin bu tarafından bakıyor ve Makedonya ile Türkiye’yi stratejik ortaklar olarak yaklaştırma sürecinin tam gaz ilerlediğini görüyorum. Makedonya’nın Avro-Atlantik entegrasyon süreci anayasal ismi Türkiye’den çok büyük destek görmekte; son beş senede başlatılan önemli yatırım projeleri sona ermiş veya devam etmekte, bunlar arasında Türk TAV firması tarafından Üsküp ve Ohrid havaalanlarının yenilenmesi ve 20 seneliğine işletilecek olması, Halk Bankasının eski IK / Demir-Halk bankasının çoğunluk hisselerini satın alması, birçok küçük ve orta ölçekli yatırım, ortak girişimler vs. bulunmakta. Kültürel alanda, Üsküp’te “Yunus Emre” vakfı şubesini açan Türkiye ilk adımı atmış oldu. Makedon kültürünü İstanbul’da tanıtmak ve ülkelerimizdeki kültürel varlığımızı devam ettirmek için sıra bizde. Türkiye görevimde edindiğim hazine değerindeki anıları hatırlarken, insani değerler isimli o çok özel bölüm beni mest ediyor: Zehra, Elizabeth, Gözde, Ekrem, Markus… Çok çeşitliliğe sahip Türk kültürü ve mantalitesini daha iyi anlamda anlamama yardım eden yakın dostlarım; onların adeta ülkemdeki ailemin yerini alan ve benim bir parçam haline dönüşen sıcaklıkları. Ömrüm boyunca onlar için düşüncelerimde ve kalbimde her zaman bir yer olacak. Türkiye ve Makedonya’daki dost toplantılarımızın yanı sıra, onlardan bazıları Makedonya’da ticaret yapmayı düşünüyorlar. Bu “katma değer” yine samimi insan ilişkileri ile hayat bulmakta! Daha ilk ziyaretinde Makedonya’ya bağlanıp hemen Makedon dilini öğrenmeye başlayan
So, I left Turkey, with a long farewell “to do list” in the reports to the headquarters – the Ministry in Skopje. Naturally, it was a list of bilateral economic and development projects as priority; next, culture – opening centers in Skopje and Istanbul, building a memorial at Ataturk’s parents’ house in western Macedonia (Kocacik), a request to the Mayer ship of Ankara to present the name of our state to some representative urban object or element in Ankara, establishing links among universities… Back in Skopje, there was so much work to do about the upcoming life challenges – awakening my sleeping home, a new job, a daughter leaving Macedonia for university studies abroad, adjusting to the society – also very changed in four years.. At the same time, all that “capital” from the diplomatic mission continued occupying my mind - projects, inspiring memories, emotions... The only way to handle this, to me, was – either writing (columns, a book) or, keeping that experience alive and making it operational… A year since my return to Macedonia, I can see from this side of the fence that the process of bringing Macedonia and Turkey closer together as strategic partners, is well on track – Macedonia’s euro-atlantic integration process and the constitutional name have a strong support in Turkey; important investment projects initiated in the last 5 years are going on or completed, meaning, the airports in Skopje and Ohrid are reconstructed and will be operated for the next 20 years by the Turkish TAV…Halk Bank took over the majority of shares of the former IK / Demir-Halk bank… many small and media enterprises, joint ventures, etc… Culture wise, Turkey made the first step with the “Yunus Emre” foundation branch in Skopje. It is our turn to disclose Macedonian culture in Istanbul and continue the cultural presence in each others country. Recalling the treasure gained in my Turkey term, I nurture the very special chapter of human values: Zehra, Elizabeth, Gozde, Ekrem, Markus… the close friends who helped me understand the diverse Turkish culture and mentality better; their warmth which in a way substituted my family home and became a part of me. They have a place in my thoughts and heart for a lifetime. Apart from our friendly gatherings in Turkey or Macedonia, some of them are considering doing business in Macedonia. Again, this “added value” is stirred by
Melpomeni Korneti Hakkında Makedonya Üsküp’te dünyaya gelen Melpomeni Korneti’nin resmi özgeçmişinde Makedonya Devlet Orkestrası ile Makedonya Ulusal Radyo ve Televizyonu Genel Müdürlüğü ve Makedonya Cumhuriyeti Kültür Bakanı Yardımcılığı gibi görevler yer almakta. Korneti son olarak Türkiye’nin Makedonya Büyükelçisi olarak görev yaptı ve bu iki dost ülke arasındaki diplomatik ve politik ilişkilerin güçlendirilmesi ve genişletilmesi konusunda aracılık etti. Melpomeni korneti bir kız çocuk annesi ve yaşamını Üsküp’te sürdürmekte
About Melpomeni Korneti Born in Skopje, Macedonia, Melpomeni Korneti’s official resume includes posts as Director of the Macedonian National Orchestra, the Macedonian National Radio and TV and Deputy Minister of Culture of the Republic of Macedonia. Her last post was as Macedonia’s Ambassador to the Republic of Turkey where for she worked on a complex array of diplomatic and political issues and was instrumental in strengthening and expanding the economic cooperation between these two friendly countries. Melpomeni Korneti has a daughter and is presently living in Skopje. AnkaraGlobal №1 November 11 69
(Altıncı sıradaki Japoncadan hemen sonra) o genç arkadaşıma halen hayranlık besliyorum. Üstelik dilimizi de çok iyi öğrenmişti. Türkiye’deki diplomatik hayat ve tecrübemle ilgili tüm başlıkları resmedebildim mi tam emin değilim. (Bahse değer başarısızlıklar hatırlamıyorum!) Ancak şundan eminim ki, her zaman geri dönmekten zevk duyacağım bir ülkedir. Ankara’da öğrenci olan kızımı, yakın dostlarım ve diplomat meslektaşlarım, benim dönemimde atanan ve beraber mükemmel ilişki ve işbirliği kurduğumuz fahri konsolosları görmek, Trabzon’a yeniden gidebilmek, Mardin’de daha uzun süre kalabilmek, Antakya’yı ziyaret edebilmek (ancak bu sefer İskenderun’u da kapsayacak şekilde), Ayvalık, belki Urfa, Kars… Bir meslektaşımın yıllar öncesinde Türkiye’yi kısaca tanımlarken dediği gibi bu “gerçek kıta”da bulunmak için…
70 AnkaraGlobal №1 November 11
genuine human relations! I still admire a younger friend, who became so attached to Macedonia at the first visit, that he immediately started learning the Macedonian language (6th in line, after Japanese)…pretty successfully. I am not sure if I depicted all highlights of my diplomatic life and experience in Turkey. (I can’t recall failures worth mentioning!) But, I am sure that Turkey is the country I would always love to go back to, to see my daughter, a student in Ankara, my close friends and my colleague diplomats, the honorary consuls appointed during my term with whom we created excellent cooperation and relations, to see Trabzon again, to stay longer in Mardin, to visit Antakya (but next time Iskenderun as well), Ayvalik, maybe Urfa, Kars… in this “ true continent,” as a colleague, years ago, briefly described Turkey…
AnkaraGlobal â„–1 November 11 71
Sırbistan Eski Büyükelçisi Vladimir Curgus Vladimir Curgus, former Serbian Ambassador
Eski bir Dosttan Mektup A Letter from an Old Friend Sırbistan’a döneli bir yıldan fazla oluyor. Burada Bakanlık Genel Sekreteri olarak görev yapıyorum, aslına bakarsanız hiç kolay bir görev değil ve oldukça da yoğunum. Yine de Ankara’daki günlerimi ve Türkiye’deki hayatımı sıklıkla ve özlemle anıyorum. Beş yıl bir şehri, o şehirde yaşayanları ve hatta Türkiye’yi tanımak için yeterli bir süre. Türkiye’de büyük bir değişimin yaşandığı bir süreçte bulunma fırsatına sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Benim Ankara’da bulunduğum kısa süre içerisinde bile Ankara büyük bir değişimden geçti ve gerçek bir başkente dönüştü. Üç buçuk milyon nüfusu olan bir şehre geldim, ben ayrılırken şehrin nüfusu yaklaşık bir milyon daha arttı, yeni bulvarlar, alışveriş merkezleri, oteller inşa edildi ve şehir gerçek bir Avrasya metropolüne dönüştü. Bu beş yıllık süreçte Türkiye gerçek bir ekonomik güç haline geldi ve her alanda gözle görülür derece gelişti. Ancak bir şehri şehir yapan insanlarıdır; insanlar şehrin ruhudur. Anılara daldığımda edindiğim değerli dostlarımı düşünüyorum. Öznur’u, Berent’leri, Korutürk’leri, sayelerinde Ankara’yı, Türkiye’yi ve Türk insanını keşfettiğim ve şehri böylesine sevmemi sağlayan diğer dostlarımı düşünüyorum. Türkiye’de diplomatlara tüm kapılar açılırken, ev sahipleri de onları içten bir dostluk ve bolca ilgi alaka ile karşılar. Bu nedenle o günleri sıklıkla anmam ve şu anda Atatürk Bulvarı’nda neler olup bittiğini, arkadaşlarımın nasıl olduklarını, Tunalı’nın hala kalabalık olup olmadığını ve döner ile böreğin hala o kadar leziz olup olmadığını merak etmem şaşılacak bir şey değil. Geçirdiğim onca unutulmaz yıldan sonra, fırsat sunulursa Ankara ve Türkiye’ye tekrar döneceğimden eminim. 72 AnkaraGlobal №1 November 11
It has already been over a year since I came back to Serbia, and although I have been preoccupied with work, for the fact is that now I am the General Secretary of the Ministry, and it is not in the least an easy job, I still often, and with quite a bit of nostalgia, remember my Ankara days and my life in Turkey. Five years is enough time to get to know a city, its inhabitants, and I could also say Turkey as a country. I think that I was lucky to be in Turkey during a time of great change, in which even Ankara itself, during my stay, became a real capital. I came to a city of three and half million residents and left a city which during the time of my term gained about a million new citizens, new boulevards, shopping malls, hotels... and became a Eurasian metropolis. In those five years, Turkey became an economic power, and its development was visible at every step. But it is the people that make the city; the people are the soul of this city, and often, in moments of giving into memory, I go back to the many dear friends that I made. I remember Oznur, the Berents, the Koruturks, and many others that I met and learned from about Ankara, Turkey, the Turkish people, and began to love this city with. Diplomats have the privilege in Turkey of all doors opening to them, while the hosts sincerely ensure to offer them many friendships and a lot of attention, so it’s not wonder that I often remember those days and ask myself what it is like now on Ataturk Boulevard, how my friends are, if Tunali is still crowded, and whether the borek and doner are still as delicious. I am sure that I will always come back to Ankara and Turkey whenever I am given the opportunity, for it is there that I lived though unforgettable years.
Türkiye’de en sevdiğiniz yer neresi? Türkiye’de en sevdiğim yer kesinlikle Kapadokya. Çünkü oraya vardığınızda ait olduğunuz medeniyetin baki kalacağını ve farklı dinlerin daima varlıklarını bir arada sürdüreceğini hissediyorsunuz ve fark ediyorsunuz ki siz, sonsuzluk okyanusundaki küçük bir damladan ibaretsiniz. Bu yüzden oğlum Ognjen ile oraya sık sık giderdik sırf Türkiye’den ayrıldıktan sonra bile o duyguyu içimizde saklayabilmek için.
What is... … your favourite place in Turkey? My favourite place in Turkey is by all means Kapadokya, for when you reach it, you feel that the civilization you belong to lasts for all eternity, and so does religious coexistence, and you – you are just a drop in that ocean of eternity. That is why I often went there with Ognjen, my son, wanting both of us to keep that feeling in ourselves even after we leave Turkey.
Ankara’da yapmaktan en çok hoşlandığınız şey… Diplomatların hayatı Ankara’da daima etkinliklerle doludur ancak benim en sevdiğim ve keyif aldığım anlar, Türk dostlarımın evinde misafir olduğum zamanlardı. Bolca Türk yemeği yedikten sonra (ki bunların çoğu Sırp mutfağında da var ve dolayısıyla bana hiç yabancı değiller) politikadan, tarihten, ailelerimizden, umutlarımızdan ve hayallerimizden, insanlara özgü sıradan şeylerden bahsederdik. Prof. Doğramacı veya Berent’lerin evinde… Her birini Ankara’daki hayatımın en güzel anıları olarak saklayacağım.
… your favourite Ankara activity? The life of diplomats in Ankara was always filled with events, but my dearest and most pleasant moments were those as a guest to my Turkish friends. Privately, in the comfort of their homes, over abundant meals of Turkish specialities (of which many are also a part of the Serbian cuisine and consequently very close to me) we always spoke of ordinary, human things – political history, families, our hopes and dreams... at the house of Prof. Doğramacı, or Berent, or... All of it is remembered as the most beautiful part of my life in Ankara.
Türkiye’de geçirdiğiniz beş yıla dair en çok özlediğiniz şey… Ankara’daki günlerimi hatırladığımda en çok özlediklerim sanırım Pazar yerlerinin o kendine has gürültüsü, Lezzet’in döneri ve ne yazık ki artık Belgrat’ta hiçbir yerde yapılmayan boza. Ankara’nın yemek kokuları benim için bir bakıma çocukluğuma geri dönmek demekti çünkü bu kokular bana Belgrat’ta artık yapılmayan o yemekleri pişiren Bosna’daki büyükannemi hatırlatırdı.
… something you miss the most about your five years in Turkey? When I go back to my Ankara days, what I miss the most seems to be that specific kind of noise in the bazar; I miss the best doners at Lezzet and the boza which, unfortunately, we don’t have in Belgrade any more. Ankara was also my return to childhood with the scent of its food. It awoke memories of my grandmothers in Bosnia, who made the same dishes which we no longer have here (in Belgrade) today.
AnkaraGlobal №1 November 11 73
Türk Kültüründe senin en çok hoşuna giden nedir? What is your favourite element in Turkish Culture? Ji Seok Jung (Güney Kore / South Korea) Türkiye’deki çay kültürünü beğeniyorum. Gittiğiniz her yerde size çay ikram ediyorlar... Mağazalarda ve evlerde, Türk insanı misafirine daima çay ikram ediyor. Bu, Türk konukseverliğinin müthiş bir örneği. Misafir ağırlamayı çok seviyorlar ve onları nasıl çekip yanlarında tutacaklarını çok iyi biliyorlar hem de sadece bir bardak çay ile. I love the cay (tea) culture of Turkey. Everywhere you go you are offered tea... in their shops and homes, Turkish people always offer their visitors tea. This is a great sign of the Turkish hospitality. They enjoy guests and they always know how to lure them and keep them around... simply with a cup of tea. Sina Samadi (İran) İstanbul sokaklarında sürekli başı örtülü ve açık, modern Batı tarzında giyinmiş, birlikte dolaşan, konuşan ve dostane ilişkiler sürdüren kadınları görüyorum. Bir İranlı olarak, bu gerçekten görülmeye değer bir durum. İnsanlar arasındaki farklılığın düşmanlık değil, aksine barış ve anlayış getirdiğini görmek çok hoşuma gidiyor. In the streets of Istanbul I always see women with headscarfs and women without headscarfs, dressed in modern Western outfits, walking, talking, and maintaining a peaceful friendship together. As an Iranian, this is quite the site to witness. I love that the diversity of people hasn’t brought about hostility, but peace and understanding. Ayşegül Uldes (İngiltere, Türkiye / UK, Turkey) Türk Kültürünün en çok beğendiğim iki özelliği, mutfağı ve insanların konukseverliği. Türk insanının sıcaklığı, başka hiçbir milletinki ile kıyas kabul etmez. Başka ülke insanları da nazik olsalar da, onlara yaklaşma konusunda daima bir limitleri vardır. Bu tür bir “limit” Türk insanında mevcut değil. The two things I love the most about Turkish culture are the food and the hospitality of the people. The warmth of Turkish people is incomparable to any other – although in other countries people are kind, there is always a limit to how close you can approach them. They don’t really have that “limit” in Turkey.
Sanja Nikolovska (Makedonya / Macedonia) Türkiye’de kültürlerin iç içe geçmiş olma halini seviyorum. Burada Doğunun gizemini ve Batının gerçekçiliğini bir arada bulmanız mümkün… Birbirine zıt iki kültürün burada bir arada var olması çok şaşırtıcı. I like the intertwining of cultures in Turkey. You can find the mysticism of the East and the reality of the West here... It’s amazing to find the coming together of two completely different cultures in one place.
74 AnkaraGlobal №1 November 11
Hana Korneti hana.korneti@ankaraglobal.com
Genç Expat’ın Ankara Rehberi A Young Expat’s Guide to Ankara Başlangıç Ebeveynlerin çocuklarının isteklerini dikkate almamakla ne kadar iyi ettiklerini daha yeni fark ettim. Eğer annem 5 yıl önce Ankara’ya ilk atandığında beni, benim kendimi aldığım kadar ciddiye almış olsaydı, asla şimdi olduğum kişi olamazdım. Tanıştığım diğer diplomat çocukları ya da bir diğer tabirle “diplobratlar” gibi, ben de bu ülkeye “çığlık çığlığa ve ayak sürüyerek” getirilmiştim. Bunun geldiğim ülke ile bir alakası yoktu. Sorun benim o ana kadarki hayatıma olan bağlılığımdı. O zamanlar sahip olduğum dostlarım benim kaderimdi ve Üsküp, tozlu yollarını yıllarca arşınladıktan sonra gömüleceğim yerdi. Bu sınırların ötesinde hayat, akıl almaz, saçma ve anlamsızdı. Fakat dediğim gibi, ne olursa olsun, annem beni Türkiye getirdiği için çok memnunum. Bana yeni bir dünyaya gözlerimi açma imkânını sağladı. Hem Türkiye’nin farklı kültürü hem de burada tanıştığım yabancı arkadaşlarım sayesinde artık suşi ve kimbap arasındaki farkı, karaoke’nin asıl çıkış yerinin Filipinler olduğunu, Yemenlilerin hayatında khat’ın su, yemek ve barınak kadar önemli bir yer tutuğunu ve bir Türk’e elden bıçak uzatılmayacağını biliyorum. Ancak tüm bunlardan daha önemlisi, Türkiye, gerçekten değerli olanı bulmak için içten bir arayışa girdiğim yer oldu. Artık Ankara’ya bayılıyorum. Sakin, ulaşımı kolay. Bir de herkesin ihtiyaç duyduğu “o” şeye sahibim: Arkadaşlar. Annem geçtiğimiz yıl Makedonya’ya geri döndü, buna rağmen ben, üniversiteyi burada okumaya karar verdim. Bu karar, insanlar hakkında bir şeyi de fark etmemi sağladı. Bu, aslında 5 yıl önce Makedonya’dan ayrılmak istemememin de altında yatan sebepti. Bir insanı bir yere bağlayan, orası için bir şeyler hissetmeni sağlayan, o yerde edindiğin anılardır.
The Beginnings I recently realized how glad I am that parents know to disregard their children’s wishes. If my mother took me as seriously as I took myself five years ago, when she was first assigned to Turkey, I would never have grown the way I did. As many other “diplobrats,” or children of diplomats, I’ve met, I was brought to this country “kicking and screaming”. It had nothing to do with the country I was being brought to, it only had to do with my attachment to my life up to that point. I was sure that the friends I had at the time were my destiny and Skopje was where I would be buried after years of walking its dusty roads. Life beyond it was unimaginable, ridiculous, and pointless. But as I said, I am very glad that my mother brought me to Ankara regardless. She gave me the opportunity to open my eyes to a whole new world – from the different culture of Turkey to the different cultures I came across through my international friends. I know the difference between sushi and kimbap, the fact that karaoke’s actual origin is the Philippines, the fact that Yemenis consider khat to be a necessity in life along with food, water, and shelter, and I know to never pass a knife to a Turkish person directly from hand to hand. Even more importantly, Turkey happened to be the place where I vigorously looked for the true things to give value to. Now I love Ankara. It’s calm. Easy to get around. I have that other thing we all need – friends. My mother left last year, and I even decided to stay here for university. But this decision made me realize one thing about people. Something that can be also supported by my unwillingness to leave Macedonia five years ago. What really knows to tie one down to a place, to develop emotions for a place, is the memories that occur in that place. AnkaraGlobal №1 November 11 75
Ankara’da hem ne anılarım var… Bir keresinde başında başlık, postacı olduğunu söyleyen bir adam kapıyı çaldı. Evet, bir paket getirmişti fakat getirdiği paket kemerinin altında ve sökülemeyen cinstendi. Çığlık atarak kapıyı yüzüne çarptım, bu arada arkadaşım da mutfaktan elinde bıçak ile koşarak geldi (işin komik tarafı, sanırım bıçak gerçekten de böyle bir durumda kullanılabilecek en uygun silahtı), kapıcıyı çağırdık, fakat teşhirci bulunamadı. Olayı ebeveynlerimize anlattığımızda annemin tepkisi şöyle oldu: “Aman Hana, korkma. Teşhirciler sadece mahrem yerlerini göstermekten zevk alırlar, kurbanlarına fiziksel zarar vermek gibi bir niyetleri yoktur!” “Hah, tamam o zaman” diye düşündüm kendi kendime. Zararı yok madem! Bu olay yüzünden hafızamı falan kaybetmediysem sebep muhtemelen annemin o sakin tavrıdır ve hafızamı kaybetmemiş olmam iyi bir şey, çünkü bu anı konuşacak mevzu bulamadığımda muhabbet başlatmak konusunda çok işe yarıyor. Ankara’da harika deneyimlerim de oldu. Şimdilerde “arkadaşım” dediğim olağanüstü insanlarla tanıştım, onların hayat hikâyelerini dinledim, onlar da benim hayat hikâyemin bir parçası oldular. Her biri beni hayal edebileceğimden çok daha fazla değiştirdi. Bir keresinde arkadaşlarımla birlikte bir parkta gitar çalıp şarkı söylerken orta yaşlı bir Türk yanımıza oturup, onun için de şarkı söylememizi istedi, sonra da bize methiyeler düzdü. Dünyanın her yerinde insanlar bunu yapar mı bilmiyorum, fakat (özellikle de bir önceki anımda bahsettiğim samimiyet gösterisine kıyasla)çok sıcak ve samimi bir tavırdı. Derginin bu ilk sayısında Türkiye’ye yeni gelen yabancılarla paylaşmak istediğim de bu. Türkiye, farklı kültürlere ve sıcak insanlara sahip güzel bir ülke ama bu size şu anda ne kadar anlam ifade eder bilemiyorum. Ancak, hayat yolculuğumuzda bize eşlik edenler dostlarımızdır ve ne kadar şanslıyım ki burada toplum denen canavarın bozamadığı insanlarla tanıştım. Kendi istedikleri gibi konuşmak, düşünmek ve giyinmekten sakınmayan, ya da “cool” diye nitelendirilen gruba dâhil olmamaktan korkmayan esaslı insanlar. Bu insanlar görünenin ötesinde bir şeye sahipler; hafife alınan bir şey, ancak Türkiye’nin ve diğer tüm toplumların aslında ilerlemesini sağlayan güç de bu. Ben de sizlere bunu diliyorum. Sizlere benimki gibi arkadaşlar, alışılmışın dışında deneyimler, farklı düşünebilme yetisi ve mutluluklar diliyorum. Ve bunları sadece elinizle uzanabileceğiniz uzaklıkta olduklarını bildiğim için diliyorum...
76 AnkaraGlobal №1 November 11
And boy, have I had memories in Ankara. I once opened the door to a man with a helmet on that claimed he was bringing “posta” (mail). He did bring a package, except it was right below his belt and non-detachable. I slammed the door screaming, my friend ran out the kitchen with a knife (ironically, probably a weapon fit for the situation), we called the kapici (the porter), and did not find the flasher. Upon telling our parents, my mother’s reaction was the following: “Ohh Hana, don’t worry. Exhibitionists only show their private areas to strangers, but have no intentions of harming their victims physically!” Oh, okay then, I thought. No harm done! Perhaps her lack of worry stopped my psyche from blocking out memory of my life up to that point though. And that’s a good thing, because it can be a real conversation starter. But I’ve also had amazing experiences in Ankara. I’ve met extraordinary people that I now call my friends. I’ve heard their life stories, which is how they became a part of my life story. Each and every one of them changed me more than I could ever imagine. Me and my friends were singing and playing guitar in some park when a middleaged Turk came and sat with us, asked us to sing more for him, and praised us. I’m not sure in how many other places of the world people do this, but it was definitely a warm approach expressing closeness (in a way much preferable to my previous example). And that’s what I wanted to share in this first issue with all the new expats in Turkey. Turkey is a beautiful country with warm people and a diverse culture, and I don’t know if that means anything to you now. However, friends are what helps us get through in life. And luckily, I came across many people here that the hyperbolized monster of “society” hadn’t had the chance to mould into its generic standards. I came across people that were not afraid to speak, think, and dress in ways that were strange and “uncool.” But these people have so much substance. They have the substance that creates something beyond the material. Perhaps this is one of the underestimated capacities that help drive Turkey and other societies ahead. And that is what I want to wish you. I wish you friends like mine, I wish you experiences outside the regular trail, I wish you thinking outside the box, and I wish you happiness. And I only wish you these because I know that they are within the reach of your hand...
Greg Blood greg.blood@ankaraglobal.com
«Aşçı Günlükleri: Tavaların Havada Uçmasını Önlemekten Kraliçe’yi Ağırlamaya» “Chef Diaries: From Avoiding Flying Pans to Catering for the Queen” Mutfakta stres altında çalışırken, tüm duygularınız zirve yapar. Elinizdeki her şeyden yararlanmayı, zamanında yetiştirebilmeyi ve o güne dek pişirdiğiniz en leziz yemeği yapmanızı zorunlu kılan zorlu bir görev. Ancak bunun böyle olacağını bilmiyordum. Ansızın bakır bir tencere başımın üzerinden geçip içindekiler fayans duvara döküldüğünde, henüz 16 yaşında, Fransa’da çalışan ve işi öğrenen bir aşçıydım. Baş Aşçımız yine sinirlenmişti. Adım Şef Greg Blood, dünya çapında pek çok kaliteli restoran ve otelde çalışıp, zengin ve ünlü kişilere ve az sayıda da olsa, bizim gibi insanlara, yemekler yaptım. Şimdi, planımız şöyle: Aylık yazılarımla sizlere aşçılık yöntemlerini öğretmeye ve anlatmaya çalışacağım ve her ay farklı bir pişirme yöntemine yoğunlaşacağız. Örneğin, önümüzdeki ay kızartma ile başlayacağız. Ayrıca, bana kişisel yemek pişirme hikâyelerinizi, menülerinizi ve tabi ki, muhtemel sorularınızı e-posta yolu ile göndermenizi istiyorum. Sizden her ay, bir arada kullanarak, hazırlaması kolay bir yemek pişirebileceğim 3 malzeme adı vermenizi isteyeceğim. Bunun yanı sıra, ilgi alanlarınızı da keşfedeceğiz; belki yeni bir restoran veya bir gıda fuarı, bu nedenle aşçı eldivenlerinizi hazırlayın, çünkü mükemmel tatlara doğru heyecanlı bir yolculuğa çıkıyoruz. Mutfak efsanelerinden başlayacak olursak, şuna ne dersiniz: 78 AnkaraGlobal №1 November 11
All your senses are heightened, as you work under pressure in a kitchen. A demanding role, making use of all you have, to create on time, the best dish you have ever done, but I didn’t see it coming, I was 16 working in France, learning the craft, when out of nowhere a copper sauce pan flew past my head, smashing its contents all over the tiled wall. Our Head Chef was getting stressed again. My Name is Chef Greg Blood, I have worked around the world in many of the best restaurants and hotels, cooking for the rich and famous, plus a fair few people just like us. OK, here’s the plan: I am going to, on a monthly column, teach and explain to you the methods of cookery, and each month we will concentrate on a cooking method. For example next month we will start with grilling. Plus, I want all of you to e-mail me personal cooking stories, menus, and of course any cookery questions you might have. Every month I want you guys to set me a challenge by choosing for me three ingredients that I will use to put together an easy to prepare and cook dish. We will also cover Areas of interest; maybe a new restaurant, or a food fair, so be prepared to get your chef hat out, as we enter on a roller coaster ride of culinary excellence.
Yapışmasını önlemek için makarnaya yağ katın. Teorik olarak, bu işe yarayacaktır – ne de olsa yağ kaygandır! Ancak gerçek hayatta, makarnayı süzdüğünüz zaman yağ da süzülecektir ve su borularındaki yaratıklar! sizin o eşsiz zeytinyağınızın tadına varacaklardır. Makarnayı süzdükten sonra, bir parça yağ ile karıştırmak çok daha faydalı olacaktır. Ancak bu yapışma sorununun önüne geçmek için başka etkin yöntemler de vardır. Örneğin, ucuz makarnalar gibi yapışmayan kaliteli ürünler almak, gereğinden fazla pişirmemek ve makarnayı kaynattığınız su miktarının doğru oranda olmasını sağlamak gibi. Ayrıca, makarnayı kaynar suya ilave ettikten hemen sonra 10-20 saniyeliğine karıştırmak ta yapışma sorununu azaltan bir yöntemdir. Dilerseniz başka bir konuya geçelim, son kalan yaz meyvelerine bir bakalım. Bunları nasıl korursunuz? Aslında bu çok basit! Ve yılbaşı kutlamaları için de ideal. Rumtopf, yani tam kelime anlamı ile çevirisi: Rum Tenceresi. Malzemeler: 1. Taze meyve (yaklaşık yarım kilo) 2. şeker (yaklaşık 250 gram) 3. Meyveyi yaklaşık 3 cm ile kaplayacak kadar, kaliteli (aromasız) koyu rum. En sevdiğiniz taze meyve ile başlayın. Olgun ama fazla geçkin olmayan, tadı yerinde olan meyveleri seçin. İdeal meyveler şunlardır: - Ananas (kabuk ve çekirdeğini çıkarıp, büyük küpler şeklinde kesin) - Kiraz (herhangi türde, saplı ve çekirdeği çıkartılmış)
To start the ball rolling on Kitchen myths, how about this one: Add oil to pasta to stop it sticking. In theory, this will work – oil is slippery, after all! In reality however, almost all the oil goes down the drain when you drain the pasta and the septic tank beasties will enjoy your good olive oil. Tossing the pasta with a little oil just after draining works much better. But, most sticking problems can be avoided by buying high quality pasta, which sticks less than the cheap stuff, by not overcooking the pasta, and by making sure you are boiling it in enough water. Also, stirring the pasta for 10-20 seconds right after adding it to the boiling water makes stickiness less of a problem. Moving on, lets look at the end of summer fruits, how can you preserve the last of the summer fruits?. Well that’s an easy one! and perfect for Christmas time celebrations – Rumtopf, literally translated as Rum Pot. The ingredients: 1. fresh fruit (approximately 1 pound) 2. sugar (approximately 1/2 pound) 3. Good quality (unflavoured) dark rum to cover the fruit by 1 inch Start with your favourite fresh fruit. Choose fruit which is ripe (not over-ripe) and full of flavour. Ideal fruits are: - Pineapple (remove rind & core and cut in large cubes) - Cherries (any variety, stemmed and pitted)
AnkaraGlobal №1 November 11 79
- Kaysı (ikiye bölünmüş, çekirdeği çıkartılmış) - Tüysüz Şeftali (ikiye bölünmüş, çekirdeği çıkartılmış) - Şeftali (sapını çıkartıp, yarıya veya dörde bölün ya da dilimleyin) - Armut (soyulup dilimlenmiş) - Erik (çekirdeğini çıkarıp ikiye veya dörde bölün) - Üzüm (tatlı, çekirdeksiz yeşil veya siyah üzüm idealdir) - Çilek (yıkamayın, sadece yaprak ve sapını ayırın). Çilek, rumu emdikçe yumuşayacak ve parlak kırmızı rengini kaybedecektir. - Ahududu (yıkamayın). Parlak kırmızı rengini biraz kaybedecektir. - Kuş üzümü (sapını ayırın) - Gooseberries (Bektaşi üzümü) (sapını ayırın) Tavsiye etmeyeceğim bir meyve varsa, o da elmadır. Özelliğini kaybetmekte ve hoş olmamaktadır.
- Apricots (halves, pitted) - Nectarines (halves, pitted) - Peaches (remove pits and cut in halves, quarters, or slices) - Pears (cored, peeled & sliced) - Plums (remove seed and half or quarter) - Grapes (sweet seedless red or green grapes are ideal) - Strawberries (don’t wash, just remove stem & leaves). Strawberries will soften and lose their bright red colour as the soak up the rum. - Raspberries (don’t wash). Raspberries will lose some of their bright red color. - Red currants (removed from stem) - Gooseberries (remove stems) One fruit I do not recommend to use is apples, the texture changes and is just no pleasant.
Uygulama: Rumtopf içini yıkayıp kurutun. Seçtiğiniz ilk meyveyi yıkayıp kurutun. Tüm sap, çekirdek vs. ayırın. Yarım kilo meyve ve 250 gram şekeri Rumtopf içine koyun. Meyveyi en az 2.5 cm kadar kaplayacak oranda rum ekleyin. Rumtopf ağzını plastik ile sıkıca kapatın (buharlaşmayı önlemek için) ve kapağı sıkıca kapatın. Serin bir yerde ısı ve direk güneş ışığından uzakta saklayın. Rumtopf, buzdolabında da saklanabilir. Yaptığınız karışımın en iyi servis yolu dondurma ile veya bir krep üzerinde sunulmasıdır, ancak ben direk tencereden alıp, likörü üzerinde yemekten kendimi alıkoyamam. Bu sene belki, benim meşhur Noel pudingim ile deneyeceğim, ve evet bunun tarifini önümüzdeki aya sizlere sunacağım. Bu aylık benden bu kadar, sorularınızı gregblood@ hotmail.com adresine yollayabilirsiniz. Bana özellikle, yapmamı istediğiniz, zor tarifleri yollamanızı ve ayrıca aklınıza takılan hususları yollamanızı istiyorum. Sizlerle baş başa vererek, mutfağın gizemlerini çözeceğiz.
Directions: Wash and dry the inside of the Rumtopf. Wash and dry the first chosen fruit. Remove any stems, seed and pits. Place the one pound of fruit and a half pound of sugar into the Rumtopf. Pour in enough rum to cover the fruit by at least one inch. Cover the opening of the Rumtopf with tightly with plastic (to avoid evaporation) and place the lid firmly on top. Store in a cool place away from heat and direct sunlight. You may even store the Rumtopf in the refrigerator. Rum pot is perfect served with ice cream or on pancakes, but hey I cannot resist a bowl straight from the pot, with lashings of the liquor, maybe this year I will try it with my famous microwaved Christmas pudding and yes you will get the recipe for that next month. That’s you lot for this Month, please send any questions to gregblood@hotmail.com. I especially want a challenge sent to me and look forward to any other questions that have confused you. Together, we will unravel the mysteries of the kitchen.
Afiyet Olsun.
Bon Appetite.
Bir çırpıda Greg Blood Watford Londra doğumlu Bournemouth Dorset’te yaşadı Bournemouth ve Poole Üniversitelerinde eğitim gördü Fransa’da 2 yıldızlı Michelin restoranında, Şef Alain Raye’in bilgeliği altında çalıştı İş hayatına Savoy ve Dorchester Londra’da devam etti Majesteleri Kraliçe’ye dört farklı etkinlikte yemek sundu Prenses Diana 8 Başbakan Birçok Devlet Başkanı Beş buçuk sene önce Bodrum’a taşınarak “sausage kingsosis kralı” girişimini başlattı, ki bu girişim son üç buçuk senedir Ankara’da pek çok Elçilik ve lüks otele yüksek kaliteli yiyecekler sağlamaktadır.
Greg Blood in a Nutshell Born in Watford London Lived in Bournemouth Dorset Studied at Bournemouth and Poole University Worked in France at 2 star Michelin restaurant under the auspices of Chef Alain Raye Continued work experience in Savoy and dorchester London Cooked for HRM The Queen on four occassions Princess Diana 8 Prime minsters Many heads of state Moved to Bodrum 5 1/2 years ago started the sausage king, now sold In ankara for 3 1/2 years providing top quality foods for many of the the Embassies and top hotels here in Ankara
80 AnkaraGlobal №1 November 11
AnkaraGlobal â„–1 November 11 81
82 AnkaraGlobal â„–1 November 11
AnkaraGlobal â„–1 November 11 83
Profesör Mauricio de Arruda Campos IFBB Eğitim Komisyonu By Professor Mauricio de Arruda Campos IFBB Educational Commission mauriciodearruda.campos@ankaraglobal.com
Ağırlık egzersizinin yaşlanma sürecine faydaları The benefits of weight training on the aging process Sevgili AnkaraGlobal okuyucuları; artık bu köşede fitness, beslenme ve anti-aging konularında kolay anlaşılır, teknik olmayan yazılarımla sizlerle birlikte olmaya çalışacağım. Zaman zaman, kendi alanlarında uzman olan, dünyanın çeşitli ülkelerinden dostlarımı da bu köşede ağırlayacağım. Bu ilk tanışmamızda sizlere yaşlanma sürecinden ve buna karşı yapılacak non-cardio çalışmalarından bahsedeceğim. Yaşlanma sürecini, yıllar içerisinde oluşan biyolojik olayların bir toplamı olarak değerlendirebiliriz. Ergenlik yılları boyunca yavaş yavaş oluşan fiziki hareketlerdeki azalmalar birçok insanın bunun farkına varmasından çok önce fiziki kapasitelerini kaybetmelerine yol açar. Bu nedenle yaşlanma sürecinin tahmin ettiğimizden çok daha önce başladığını ve fiziki hareketlilik anlamındaki yaşam tarzımızın yaşlanma sürecini (ve etkilerini) nasıl hızlandırdığını anlamamız gerekir. Fiziki çalışma kapasitesindeki değişimler sadece spor performansını etkilemekle kalmaz, bunun yanı sıra yürümek, kaldırmak, merdiven çıkmak gibi pek çok günlük işlevi yerine getirirken zorluk çıkarır. Fiziki çalışma kapasitesinin aşırı derecede kaybı, yaşlı bireylerde hayatı başkalarına bağımlı hale getirebilir. Yakın zamana dek, fonksiyonel kapasitedeki azalmanın yalnızca yaşlanmanın bir sonucu olduğu düşünülmekteydi. Ancak son zamanlarda şu soru oldukça sık sorulmaya başlandı: yaşlanırken çalışma kapasitesinde meydana gelen dramatik değişimler sadece yaşlanma sürecinin kendisi ile mi alakalı, yoksa bu sürece genellikle eşlik eden hareketsiz 84 AnkaraGlobal №1 November 11
Dear Ankara Global readers; from now on I will try to be with you in this column for easy to grasp non-technical information on fitness, nutrition and anti-ageing. From time to time I will be hosting some of my friends from different parts of the world who are worldly renowned experts on their fields as well. In this first hello I’d like to mention about the process of ageing and the impact of non-cardio work out on it. The aging process can be considered an accumulation of biological events that occur throughout the years. The subtle changes in physical activity patterns through adult life permit the majority of people to lose a great proportion of their physical capacities even before they notice they have crossed the threshold of disability. Because of this we should understand that the aging process begins much earlier than we think and our lifestyle regarding physical activities may determine how fast the aging process (and its consequences) is going to happen. Changes in physical work capacity with age influence not only sport performance, but the capacity to carry out many tasks of daily living such as walking, lifting and climbing stairs, for example. Extreme loss of physical work capacity may limit the ability of older individuals to maintain an independent lifestyle. Until recently, a decline in functional capacity was regarded as simply an inevitable consequence of growing older. However, it has recently been questioned whether the dramatic changes in work capacity during ageing are due solely to the ageing process itself or to the increasingly sedentary lifestyle that usually accompanies ageing. Many of the
yaşam tarzının bir sonucu mu? Fonksiyonel kapasitede yaş nedeni ile meydana gelen değişimlerin birçoğu tıpkı antrenman yapmanın sonlandırıldığı dönemlerde yaşanan değişimlere benzemektedir. Bu nedenle, yaşlanmanın getirdiği kaçınılmaz gerçekleri, hareketsizliğin getirdiği gerçeklerden ayırt edebilmek oldukça önemlidir. Yaşlanmanın sonuçlarından birisi kemik kas kütlesi kaybı, veya sarkopenidir. Araştırmacıların büyük bir bölümü bu hastalığın sebebinin kas ve sinir faaliyetleri arasındaki kompleks etkileşimin azalması ve azalan fiziksel hareketlilik nedeni ile bu iki fizyolojik sisteme yapılan uyarının azalması olduğu konusunda birleşirler. Harekesiz bireylerde, 30 yaş sonrasında, her on senede yaklaşık olarak % 3-5 oranında kas kütlesi kaybı yaşanmaktadır. Bu oran 60-70 yaşlarından sonra büyük oranda artar ve hareketsiz bir yetişkinin yaşamı boyunca toplam %20-50 gibi oranlara çıkabilir. Sarkopeninin olumsuz etkileri arasında güç azalması, kas-kemik fonksiyonel kapasite kaybı, artan insülin direnci (şeker hastalığına yol açabilir), azalan maksimal hareket kapasitesi, azalan metabolizma oranı ve bağışıklık sistemi bozulması vardır. Sarkopeni azalan kas lifi alanı ve sayısı, motor nöronları, ve kas liflerinin inervasyonu nedeni ile oluşur. En dikkat çekici nokta, bazı çalışmaların Tip I liflerin (yavaş, oksidatif) yaşlanma süreciyle atrofiye karşı Tip II liflerden (hızlı, glukolitik) daha dirençli olduğunu göstermesidir. Tip II lifler yıllar geçtikçe sayı ve alan olarak azalmaktadır. Ayrıca, 30-40’lı yaşlardan sonra, (sarkopeniyi daha da ilerleten) yaşlanma süreci ile birlikte kemik ve hormon sistemleri değişmektedirler. Bu değişimler performans ve fonksiyonel becerilerdeki azalmayı daha da şiddetlendirir. Ağırlık egzersizleri yolu ile güç egzersizi yapmak, fizyolojik fonksiyonlar üzerindeki tüm bu olumsuz etkileri hafifletebilir hatta tersine çevirebilir. Yaşlanma esnasında atrofiye en çok maruz kalanlar Tip II lifler olduğu için, sarkopeni tedavisi veya önlenmesinde ağırlık egzersizinin rolü aerobik egzersizden çok daha büyüktür. Çünkü ağırlık egzersizi tam da bu tip lifleri stimüle eder. Ağırlık egzersizinin bir başka faydası, güçlü kas kontraksiyonunun, mekanik uyarılmayı dizginleyen kemik yoğunluğu artışı ve hormon sistemini olumlu etkileyen yüklenmenin ana kaynağı olmasıdır.
age-related changes in functional capacity resemble those seen with detaining or cessation of exercise training. Thus, it is important to distinguish the inevitable effects of ageing from those due to inactivity. One of the consequences of ageing is the loss of skeletal muscle mass or sarcopenia. Great part of the researchers agree that sarcopenia is a result of a decrease in a complex interaction of muscular and neural activity and a declining stimulus to these two physiological systems from decreased physical activity. In sedentary individuals, after the age of 30, there is a loss of approximately 3-5% of muscle mass per decade. This percentage increase significantly after the ages 60-70 and can reach 20-50% throughout the lifespan of a sedentary adult. Among the negative consequences of sarcopenia are the decreased production of force, loss of musculoskeletal functional capacity, increased insulin resistance (that can lead to diabetes), decreased maximal aerobic capacity, decreased resting metabolic rate and impairment of immunologic system. The sarcopenia is a result of decreased area and number of muscle fibers, the number of motor neurons and innervations of muscle fibers. Most interesting is that some studies show that the type I fibers (slow, oxidative) are more resistant to atrophy with the ageing process than the type II fibers (fast, glucolitic) that decrease in number and area through the years. Also, the skeletal and hormonal systems begin to change with the aging process (which contributes even more to sarcopenia) from around ages 30-40 years and on. These changes help exacerbate the decrease in performance and functional abilities. The strength training through weight training exercises can attenuate and even reverse all these negative effects on physiological functions. As the type II fibers are the most prone to atrophy during ageing, weight training has a superior role in comparison with aerobic exercises in prevention or treatment of sarcopenia because it can stimulate exactly this type of muscle fibers. Another advantage of weight training is that the strong muscle contraction is the dominant source of overload that propitiates the mechanic stimulus that increases bone density and positively changes the hormonal system.
Mauricio Arruda de Compos: Kinezyoloji, Biomekanik ve Beslenme profesörüdür. UFBB (Uluslararası Fitness ve Body Building Federasyonu) Eğitim ve Araştırma Komitesi Başkanıdır. Fransa UNIFRAN Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü’nden Mezundur. Academy de Educação Physics Faculty of the Union of Colleges Claretian’da Kinezyoloji doktorası yapmıştır. UNICLAR Beslenme ve Bilimsel Teknik Okulu öğretim üyesidir. Mauricio Arruda de Compos is: Professor of Kinesiology & Biomechanics & Nutrition Chairman , IFBB Educational & Research Committee B.S. Faculty of Physical Education at the University of France-UNIFRAN. Ph.D. & Professor of kinesiology and gymnastics academy de Educação Physics Faculty of the Union of Colleges Claretian Joint Ph.D Professor of the Postgraduate in Nutrition and Scientific Technical school of UNICLAR AnkaraGlobal №1 November 11 85
Bu nedenle, ağırlık egzersizinin kaliteli bir yaşam için çok önemli bir role sahip olduğu sonucuna varabiliriz. Ancak en önemlisi, yaşlanma sürecini azaltmak, fonksiyonel kapasiteyi arttırmak ve birçok kronik-dejeneratif hastalığı önleyebilmek adına ağırlık egzersizlerine mümkün olduğunca erken (küçük yaşta) başlayabilmektir. Sağlıklı bir yaşam tarzı ile ilişkilendirilen (yani iyi beslenme, stres kontrolü, iyi uyku) ağırlık egzersizi, günümüzde herkes tarafından yaşlanma etkileri ve fonksiyonel kapasite kaybına karşı ısrarla aranan o “sihirli formül” olabilir. Günümüzde sıklıkla kullanılan adıyla “yaşlanma” için birçok araştırmacının vardığı nokta, bunun birçok yönden bir egzersiz eksikliği sendromu olmasıdır. Bunun anlamı ise, yaşlanma sürecinin üzerinde, daha önce zannettiğimizden çok daha fazla kontrole sahip olduğumuzdur. Toplumumuzda düzenli yapılan egzersizden en çok fayda sağlayacak olanlar yaşlı kimselerdir. Hem aerobik hem güç depolama şiddetle tavsiye edilseler de, güç egzersizi bile tek başına sarkopeniyi durdurabilir hatta tersine çevirebilir. Yaşlılarda artan fiziksel aktivite ve fonksiyonelliği ve bağımsızlığı ömür boyu devam ettirebilmek adına, artan kas gücü ve kütlesi atılacak ilk adım ve gerçekçi bir strateji olacaktır. 86 AnkaraGlobal №1 November 11
Thus it’s possible to conclude that weight training exercises have an extremely important role in the quality of life, but most important is to begin weight training as early (young) as possible to slow the ageing process and increase functional capacity in addition to prevent most of the chronic-degenerative diseases. Associated to healthy lifestyle (i.e. sound nutrition, stress control, good sleep) weight training can be the “magic formula” that everybody searches against the effects of ageing and loss of functional capacity very common nowadays. Many researchers are reaching the conclusion that ageing, as we know it in our modern society is, in many ways, an exercise deficiency syndrome. This implies that we have far more control over the rate and extent of the ageing process than we previously thought. There is no other group in our society that can benefit more from regularly performed exercise than the elderly. While both aerobic and strength conditioning is highly recommended; only strength training can stop or reverse sarcopenia. Increased muscle strength and mass in the elderly can be the first step toward a lifetime of increased physical activity and a realistic strategy for maintaining functional status and independence.
Prof.Dr. Zehra Odyakmaz zehra.odyakmaz@ankaraglobal.com
Makedonya’m My Macedonia Değerli “Ankara Global” okuyucuları! Bundan böyle ayda bir kez birlikte olacağız. Ben de köşemden çeşitli konularda sizlere sesleneceğim, görüşlerimizi, düşüncelerimizi paylaşacağız. Köşemizde çeşitli konuları ele alacağız, hayatın olağan akış seyri içinde, rastladığımız olaylara da gerçeklerin ışığında değinmeye çalışacağız. Siz değerli okuyucularımla karşılıklı sevginin, dayanışmanın temel alınacağı bu köşeyi paylaşımcı bir anlayışla yürütmeyi arzu etmekte ve amaçlamaktayım. İlk sayımızın kardeş Makedonya’ya ayrıldığını öğrenince; bu güzel ülke için yazacağımı düşünüp sevindim. Makedonya’nın bir üyesi olduğu Balkanlar aslında bir bütündür. Balkanlar tarih boyunca hep sorunlar yaşamıştır ve yaşamaya da devam etmektedir. Defalarca gittiğim Makedonya’ya geçen yıl yaptığım ziyaretin benim için ayrı bir önemi var. Sayın Makedonya Cumhurbaşkanı beni özel olarak davet etmişlerdi. Kendileri henüz üniversitede öğretim üyesi bir doçentken Ankara’ya geldiklerinde, bilimsel araştırmaları için gerekli olan kitapları birlikte aramış ve almıştık. Makedonya’nın; çok yakın dostum olan Türkiye nezdindeki sefiresi Sayın Melpomeni Korneti hanımefendiyle birlikte benim evimde oturmuş, sohbet etmiştik. Kendilerinin Cumhurbaşkanı olduktan sonra şahsıma yaptıkları davete geçen yıl gidebildim. Sayın Cumhurbaşkanı ve eşlerini tekrar ülkemizde, Ankara’mızda görmek hepimizi çok mutlu edecektir. Konsoloslar Şehri diye anılan Manastır’ın benim hayatımda çok özel bir yeri vardır. Çünkü dedem
Dear “Ankara Global” readers! From now on we will be meeting once a month. Through my column I will be speaking to you about various issues and we are going to share our views and thoughts. We will be handling different topics in this column and in the light of facts we will try to touch on events we witness through natural flow of life. I would like to share this column which will be based upon mutual love and cooperation with you my distinguished readers in a participative manner. When I learned that our first issue is dedicated to Macedonia, I was happy that I would be writing about this beautiful country. The Balkans, which Macedonia is a member of, is in fact a whole. The Balkans has always experienced problems throughout the history and still does. Although I have visited Macedonia many times, last year’s visit has particular importance. The Macedonian President invited me personally. During his visit to Ankara when he was an associate professor, together we searched for and bought the books he needed for his academic researches. We also sat together and had a great conversation with also the participation of Macedonian ambassadress Ms. Melpomeni Korneti, who is also a close friend of mine, in my house. I had the chance to attend his personal invitation following his Presidency last year. We would all be very happy to host the president and their wife in our country and in Ankara again. Bitola, also known as the City of Consulars, has a very special importance in my life because my grandAnkaraGlobal №1 November 11 87
Manastır’lı idi ve Manastır’ı bana ilk defa O tanıttı. Harbokuluna gidinceye kadar çocukluğu ve gençliği Manastır’da geçmişti. 1912 yılında subay çıktıktan sonra bir daha Manastır’ı görememişti. Çocukluğumda O’nun Manastır anılarını çok dinledim. Daha sonraları Atatürk’ün hayat hikâyesini öğrendiğim zaman Manastır sâdece dedemin memleketi değil Atatürk’ün kişiliğinin oluşmasında önemli bir rol oynayan şehir olarak da gözümde ayrı bir değer ve önem kazanmıştı. Artık Manastır gönlümde sevgi duyduğum ve mutlaka görmek istediğim bir özlemin ifadesi haline gelmişti. İşte Manastır’a bundan onüç yıl önce ilk gittiğimde bu duygularla doluydum ve çok heyecanlıydım. Özlem duyduğum bu şehri görmekten de çok mutluydum. Atatürk’ün unutamadığı ve anılarının en güçlü olduğu okul yılları Manastır’da geçmişti. Daha da önemlisi Manastır; demokratik fikirlerin gelişmesine uygun bir ortama sahipti. Bütün askerî idadîler içinde nispeten en hür ve memleket meselelerine karşı en çok ilgili olan; Manastır Askerî İdadîsi idi. O tarihte Manastır Batı Makedonya’da en aktif azınlıkların bulunduğu bir il ve ordu merkezi idi. Bu nedenle askerî rüştiyeyi bitirdikten sonra Mustafa Kemal’e kendisini seven hocaları Manastır Askerî İdadîsine gitmesini önermişlerdi. Tarih öğretmeni Topçu Kolağası Mehmet Tevfik Bey O’nda tarih sevgisini oluşturmuş ve O’nu Türk tarihine yönelterek geleceğin en büyük Türk milliyetçisi olarak yetişmesinde büyük rol oynamıştır. Bu etki sadece tarih ve askerlik alanlarında olmamıştır. Manastır’da tanıdığı arkadaşlarından Ömer Naci edebiyata meraklı güzel yazan, güzel konuşan bir kişiydi ve Mustafa Kemal’e edebiyat sevgisini aşılamıştı. Manastır’ın Mustafa Kemal üzerindeki en önemli etkisine gelince; ayrılıkçı güçlerin Manastır’da faaliyet göstermesi dolayısıyla Mustafa Kemal’in içinde vatan kaygısı ilk defa burada doğmuştur. Bilindiği gibi sosyal şartlar büyük adamların ortaya çıkmasında yeterli olmamakla birlikte gereklidirler, hatta zorunludurlar. İşte; elverişli sosyal şartlar, gazete dergi okuyanı çok olan, özgürlüğe ve gelişen dünyanın yeniliklerine uymak isteyen bir bölge, iyi eğitim veren bir okul ve dâhi Atatürk’ün ortaya çıkışı. Üsküp! Osmanlı mimarlarının yaptığı her biri ayrı sanat şaheseri olan camilerle, saat kulesiyle, Vardar nehriyle, Türk dükkânlarının çok yoğun bulunduğu Çarşı denilen alışveriş merkeziyle, Çarşının ortasındaki ulu çınar ağacının altında bulunan çay bahçesiyle, kahvehaneleriyle, millî yemeğimiz kuru fasulyeyi dünyada en iyi pişirmekle ünlü lokantalarıyla, ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’yı yetiştiren hep bu şehirdir! Toplantılarım, bildirilerim nedeniyle dünyadaki birçok yeri görme imkânım oldu. Ama bana en sık bu88 AnkaraGlobal №1 November 11
father is from Bitola, and he is the one who told me about Bitola for the first time. Until he went to military academy he was in Bitola throughout his childhood and adolescence. After he graduated in 1912 as an officer, he could never see Bitola again. I listened to his Bitola memories a lot when I was a child. As I learned later about Atatürk’s biography, Bitola has taken a particular value and importance for being not only my grandfather’s homeland but also as a city that played a significant role in his character formation. Since then, Bitola has become a city I loved and longed to see. So, when I went to Bitola thirteen years ago I was filled with these feelings and very excited. I was so happy to see the city I longed for. Ataturk’s most memorable and intense school memories also took place in Bitola. More importantly Bitola was a platform where one could develop democratic ideas. Out of all military academies, Bitola Military Academy was relatively the most liberal and the most sensitive to national issues. On that date, Bitola was the city in West Macedonia with the most active minorities and military centre. That is why, following his graduation from military high school Mustafa Kemal was recommended by his affectionate teachers to continue his education in Bitola Military Academy. His history teacher Kolagasi (Lieutenant Commander) Mehmet Tevfik Bey made him love history and directed him towards Turkish history. This approach had a great role in him being the greatest Turkish nationalist. This did not become effective only in history and military sense. One of his friends Omer Naci whom he met in Bitola was a literature lover, a ready pen and a great lecturer and he planted literature love in Mustafa Kemal. Speaking of the most significant effect of Bitola for Mustafa Kemal; this is the place where homeland anxiety arose in him for the first time on account of the fact that, schismatic forces were active in Bitola. As it is known, social conditions, although not sufficient, are required and even obligatory for great men to rise. So; the suitable social conditions, a country with many newspaper and magazine readers, a region willing to adapt freedom and innovations of developing world, a school with decent education and the rise of genius Ataturk. Skopje! It is this city with its; each artistic masterpiece mosques built by Ottoman architects, clock tower, The Axios (Vardar) River, shopping centre which they call “Carsi” with many Turkish shops, the tea house under the great plane-tree in the middle of Carsi, coffeehouses, restaurants famous for being the best in cooking white beans – our national meal-, and the city which raised our great poet Yahya Kemal Beyatlı.
lunmak istediğim şehrin neresi olduğunu sorarsanız hemen hemen her yıl gittiğim halde yine de “Ohrid!” derim. Unesco’nun koruması altında bulunan, Ohrid Gölü kıyısındaki bu güzel yer, özellikle biz Türklere farklı bir heyecan yaşatıyor. Göle bakan tepeler Osmanlı Devleti döneminde inşa edilmiş Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan şirin evlerle dolu. Sokaklarda Türklerle karşılaşabilirsiniz. Bazen girdiğim bir dükkânda Makedon görevliyle anlaşabilmek için “Yabancı dil biliyor musunuz?” diye sorduğumda “Yabancı dilim Türkçedir” cevabını alınca nasıl mutlu oluyorum bir bilseniz! Her yıl şiir gecelerinin düzenlendiği Struga’ya da selâm göndererek bu yazımızı bir çağrı ile bitirelim: Makedonya ile çok daha yoğun işbirliği yapmalıyız. Şimdi bana “Hangi alanda?” diye soracaksınız. Her alanda! Ben hukukçu olduğum için bu dalda yaptığımız veya yapmayı düşündüğümüz faaliyetleri size aktarabilirim. Meselâ Ankara Barosu ile Makedonya Barolar Birliği arasında stajyer avukat değişim programları ile bazı toplantılar, sempozyumlar, kutlamalar ortak olarak veya tarafların karşılıklı katılımlarıyla yapılmaktadır. Hukuk alanındaki işbirliği için yapılan önerileri, yürütülmekte olan programları sizin de katkılarınızla olgunlaştırabiliriz. Her iki ülkeyi daha ileri işbirliğine götürebilmek, Balkanları da huzurlu, barış dolu günlere kavuşturabilmek dileğiyle hepinizi saygıyla selâmlıyorum. * Çağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi (İdare Hukuku) Öğretim Üyesi. Çağ University, Lecturer at Faculty of Law (Administrative Law).
Because of my meetings and lectures I had the chance to see many places in the world. But if you ask me where I would like to visit often the most, I would say “Ohrid!”, although I go there almost every year. This beautiful place by the shore of Ohrid Lake, under UNESCO protection, arouses a special excitement especially in us, the Turks. The hills overlooking the lake are full of cute houses built during Ottoman Empire period, with Ottoman architecture characteristics on. You can come across with Turkish people on the streets. Sometimes when I walk into a shop and ask the Macedonian shop-assistant “Do you speak any foreign languages?”, you can’t imagine how happy I get when I hear the answer “My foreign language is Turkish”. Let’s send our regards also to Struga where poem nights take place every year and end this article with an invitation: We should cooperate more intensely with Macedonia. Now you will ask me “On which fields?” In every field! As a lawyer, I can tell you about the activities we have already done or plan to do. For example law apprentice exchange programs, meetings, symposiums, celebrations take place mutually or by mutual participation of both parties, with the contribution of Ankara Bar and Macedonia Bar Association. We can develop the recommendations for cooperation in law, programmes under execution together with your contributions.s I hereby salute you with my hopes for having advanced cooperation between two countries, and bringing an easy and peaceful environment to the Balkans.
Prof. Dr. Zehra Odyakmaz TED Ankara Koleji ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 7 yıl serbest avukat olarak çalıştıktan sonra üniversiteye idare hukuku asistanı olarak girmiştir. 1996 yılında profesör olduktan sonra Gazi Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesinde Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanı, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanı, Gazi Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi müdürü olarak görevine devam etmiştir. Ulusal ve uluslararası toplantılarda 300 civarında bildiri sunmuş, konuşma yapmış, konferans vermiştir. Çeşitli Kanun hazırlığı komisyonlarında başkanlık yapmıştır. Çok sayıda makalesi ve kitabı bulunan Prof. Dr. Zehra Odyakmaz’ın uzmanlaştığı konulardan bazıları; Ombudsmanlık kurumu, kadın hakları, insan hakları, idarî usul hukuku, idarî yargılama, yargı-öncesi çözüm usulleri (alternative dispute resolution), idarenin sağlık hizmetlerinde sorumluluğudur. Halen Çağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesidir. İki kız çocuğu annesidir. Prof. Dr. Zehra Odyakmaz She is a graduate of TED Ankara College and Ankara University Faculty of Law. After working as a free-lance advocate for 7 years, she then started to work at university as administrative law assistant. After becoming professor in 1996, she continued her career as the Head of Department of Public Administration in Gazi University Faculty of Economics and Administrative Sciences, the Dean of Gazi University Law Faculty, the Dean of Selçuk University Law Faculty, and as the director of the Women’s Issues Research and Implementation Centre in Gazi University. She has presented about 300 statements, made speeches and gave conferences on national and international platforms. She also acted as the chairwoman for various Law preparation commissions. Having many published articles and books, some of the specialities of Prof. Dr. Zehra Odyakmaz has been; Ombudsman Institution, woman rights, human rights, administrative procedural law, administrative judiciary, alternative dispute resolutions, and the administration’s responsibility in health services. She is currently a lecturer of Administrative Law in Law Faculty of Çağ University. She is the mother of two girls. AnkaraGlobal №1 November 11 89
Ni Hao İdil De Vries
Sonunda Hong Kong’dayım. Daha bir yıl öncesinde radikal bir karar alıp, hayatımı, yaşadığım yeri, ailemi ve dostlarımı geride bırakıp Tokyo’ya yerleşmiştim ama sadece bir yıl sonra şartlar tekrar değişti ve hayat yenilendi benim için. Şimdi tekrar şehir, ülke değişikliği ve farklı bir hayat, yeni keşifler, yeni insanlar, yeni yerler, işte Hong Kong’dayım... Uçaktan iner inmez, çıkışa gidebilmek için alan içerisindeki trene binmemiz gerekince anladım ki büyük bir havaalanı burası, buna rağmen tertemiz ve düzenli. Daha sonra öğrendim zaten, meğer Hong Kong Chek Lap Kok Havaalanı dünyanın en büyüklerindenmiş ve her yıl dünyanın en iyi havaalanları listesinde hep ilk üçe girermiş. Eskiden Hong Kong’a uçaklar, neredeyse evlerin balkonlarında asili çamaşırlara dokunup geçerek Kowloon adasındaki alana inerlermiş, fakat İngilizler adayı Çinlilere teslim etmeden önce hazinedeki paranın çarçur edilmesini önlemek için böylesine büyük bir inşaat başlatarak tüm parayı kullanmak istemişler. Sonuç; küçük ülke, küçük insanlar, devasa havaalanı. Valizlerimizi alıp, şehir merkezine giden trene bindikten sonra gün ışığına çıktığımız noktada ilk gördüğüm, farklı 90 AnkaraGlobal №1 November 11
I am finally in Hong Kong. It has only been one year since I took the radical decision of leaving my life, home, family and friends behind and moving to Tokyo, but it was only a year later that my circumstances changed and my life reshaped. And now, once again, a new city and lifestyle, new discoveries, new people, new places, I am in Hong Kong... As soon as set foot in Hong Kong, passengers are escorted to the exit via a train, and I immediately understood that the airport that we had landed in was huge, and despite its vastness, was spotless and organised. I went on to find out that Hong Kong Chek Lap Kok was in fact one of the world’s largest airports and is annually voted one of the world’s top 3 airports. Former flights inbound to Hong Kong would land, and simultaneously almost take the laundry hung upon the local’s balconies with them on the area provided on Kowloon island, however, before handing Honk Kong over to China, England decided invest all of the state’s money into the construction of the airport in order to prevent any extra money in the treasury being wasted on extravagances.
Hong Kong
*
renklerde yüzlerce, binlerce konteynır oldu. Hong Kong, deniz yolu taşımacılığında çok önemli bir yere sahip, çok büyük bir konteynır limanı var. Tabii, yanı başınız dev üretim makinesi Çin olunca, sürekli bir şeylerin oraya, buraya, şuraya teslim edilmesi gerekiyor. Daha sonra, çok uzun incecik binaları görüyorum, her yerdeler. Gökyüzüne yakın yaşıyor burada insanlar. Hong Kong için dikey şehir deniyor ki, kalacağım yerin 62. katta olduğunu öğrenince, neden dikey şehir dendiğini anlamakta zorlanmıyorum. 62. katta olmama rağmen penceremin önündeki bina neredeyse 35-40 kat daha yüksek olduğundan yüksekliği hissetmiyorum, hatta diğer binayla kıyasladığımda gayet makul bir seviyede yasadığım bile varsayılabilir. Arazi sorunundan ve deprem kuşağında olmayışından dolayı tum binalar çok yüksek burada. Hong Kong’u üçüncü dünya ülkesi gibi düşünürken farklı bir şehir buldum karşımda. Çok geleneksel, filmlerde gördüğümüz o daracık, neon ışıklarla aydınlatılmış kalabalık, her yerde Çin Lokantalarının olduğu yerler de var, 1 milyon metrekereye yayılmış dev alışveriş merkezleri de.
The result; small country, small people, enormous airports. After collecting my luggage and boarding the train to the city centre, the first things I saw after leaving the train were hundreds, maybe thousands of colourful containers. Hong Kong, holding an important place in the shipping/transportation industry, houses a huge container port. Naturally, when your city state is led by the production giant China, products are bound to be constantly shipped in and out. The next thing to catch my eye was an array of very tall, very thin buildings. The people here live close to the sky it would seem. Hong Kong’s nickname is “the vertical city”, and I could fully understand why when I found out that the place that I was going to stay in was situated on the 62nd floor of a building. Despite being on the 62nd floor, the fact that the building opposite mine was 35-40 floors taller than mine makes me forget how high up I actually am, in fact, in comparison to the opposite building, my building could be deemed a reasonable height. All of the buildings in the area are this tall to use the land efficiently and is possible due to the low chances of earthquakes. AnkaraGlobal №1 November 11 91
Yerleşim yerleri dışında şehrin ya da ülkenin (her ikisi de doğru bence) can damarı Hong Kong adası ve onun karsısındaki Kowloon yarımadası. Bu iki farklı adada ufak tefek farklılar var ama değişmeyen tek şey, Hong Kongluların tüm Asyalılarda da olan, bitmek tükenmek bilmeyen lüks tüketim tutkuları. Birçok ülkede 1-2 tane mağazası olan markalar Hong Kong’da neredeyse her köşe başında karşınıza çıkıyor. Bir de bu mağazaların önündeki bitmez tükenmez kuyruklar var. Hayır, büyük indirimler yok, ekstra hiç bir şey de yok ama Anakara’dan akın akın gelen Çinliler bu mağazalara koşuyorlar; almak, almak, daha çok almak için. Pek çok turist ilginç, turistik bir anı olarak bu kuyrukların fotoğrafını çekiyor. Hong Kong sokakları baharatlı, benim tadını tuzunu bilmediğim yemeklerden kokuyor. Bu insanların evlerinde mutfak yok mu, ya da nedir bu yedikleri acaba diye düşünüyorum. Ama Hong Kong’da biraz zaman geçirdikten sonra anlıyorum ki, burada insanlar evlerine sadece yatmak için gidiyorlar, onlar için ev bir barınak o kadar. O yüzden belki de bu kadar küçük, dar evlerde yaşıyorlar. Her yer irili ufaklı büfelerle dolu bu şehirde, restoran demek doğru olmaz buralara. Bazen ayak ustu, bazen plastik bir sandalyeye oturup yemek yenilen yerler ağırlıklı deniz ürünü servis ediyorlar ve fiyatları da oldukça makul. Sıcak ve nem yemek kokularını ağırlaştırır ama aylardan Şubat daha, Hong Kong’un 10 günlük kışını yaşıyoruz, hava serin ve rüzgârlı. Yarı tropikal iklim var burada, 10-15 günlük soğuk, (10 derece civarındaki bir soğuk bu bahsettiğim),kış mevsimi sayılıyor. Sonra 2-3 ay hoş, bahar ayları ve neredeyse Kasım’a kadar suren cehennem sıcakları. Rüzgârlı, yağmurlu, serin havalar tercih ediliyor burada, çünkü rüzgâr ve yağmur, Çin’deki fabrikalardan gelen ve şehri griye boğan dumanlardan bir süreliğine de olsa temizliyor ülkeyi. En büyük sorun hava kirliliği. Bu şehirde hava gri, kopkoyu ve fabrika dumanlarını soluyor çocuklar bu yüzden pek çoğu ya astım hastası oluyor ya da solunum problemi çekiyor. Hong Kong’da, yazlar sıcak, çok sıcak. Ama yaşam sıcağa rağmen kolay burada, tabi dışarıda çalışmak zorunda değilseniz. Hiç dışarı çıkmadan klimalı yerlerde kilometrelerce, bir binadan diğerine sekerek kolayca geçiliyor. Evet, Hong Kong büyük bir alış veriş merkezinden başka bir şey değil, o yüzden her avm birbirine ya da metro istasyonuna bir şekilde bağlantılı. Böylece hiç gün ışığına çıkmadan kolaylıkla pek çok iş halledilebiliyor. Zaten burada ki pratiklik dünyanın hiç bir yerinde yoktur sanırım, Hong Konglular da ülkelerinin (şehirlerinin) çok pratik, çözümlerinin çok etkili olmasıyla sürekli övünüyorlar. Gerçekten her işi bu kadar kolayca, bir yol olmazsa başka yol bularak halledebileceğiniz bir şehir daha yoktur sanırım. Bürokrasi sıfır, yapmanız gerekenleri çalışanlar söylüyor, kolay yolu gösteriyorlar size. Bir gün eşim adına gelen paketi almak için postaneye gittim ama kendi kimlik kartım vardı yanımda, paket ise onun adına olduğu için postanedeki yetkili vermedi, ben tekrar mı geleceğim diye sorarken gerek yok arayın, kimlik fotokopisini hemen şu numaraya fakslasın dedi ve gerçekten de 5 dakika sonra paket bendeydi. Bu olay yaşadığım onlarcasından sadece biri, ama genel olarak hayatın her 92 AnkaraGlobal №1 November 11
I was introduced to a whole new country despite all my scepticisms about Hong Kong being a third world country. There are places that resemble the old traditional movies in which the city is populated with narrow, neonlit, crowded, and jam-packed with Chinese restaurants, not to mention the shopping malls dotted around the 1 million metres squared area of the state. Excluding the settlement areas, the lifeline of the city or country of Hong Kong (of which both are correct in my opinion) are the Hong Kong Island and the Kowloon peninsula. There are minor discrepancies between the two areas’, but there is one thing that will never change, and that is, just like all other Asian countries, the endless consumption of luxury items. Whilst most countries’ local brands own 1-2 stores, Hong Kong takes it to a whole new level by providing these brands at almost every corner of the city. And there are always endless lines in front of each store. No, there aren’t any discounts, nor are there any extra promotions, but Chinese people are rushing into these stores from the mainland; to buy, buy, and buy some more. A number of tourists take a photo of these characteristic lines of Hong Kong’s stores as a touristic memoir. Hong Kong’s streets possess a distinct fragrance of spices, and foods that I haven’t even tasted yet. I wonder what they are eating and ponder upon the thought of whether or not these people have a kitchen at home or not. But after spending some time in Hong Kong, I realise that people don’t actually uses their houses as a home, they merely use them as a place to sleep; a shelter. Perhaps that is why they live in small, cramped houses. The city is comprised of a huge number of buffet’s, small or large, it wouldn’t be correct to call them restaurants. On occasion you will find yourself eating on your feet or in a plastic chair, and these places usually sell seafood for a reasonable price. The heat and humidity intensify the food’s odour, however the month is February, and we are experiencing what you could call Hong Kong’s 10 days of winter, the weather is cool and windy. The climate is semi-tropical, 10-15 days of cold (and by cold I mean a temperature of about 10 degrees Celsius) is considered winter here. Then follows 2-3 months of pleasant spring and then extreme heat-wave’s that almost last all the way up until November. The windy, rainy, and cold weather is preferred amongst the local residents for the rain cleans the grey clouds of smog coming from the factories in China that pollute the country, even if only temporarily. The major problem in this country is air pollution. People are forced to inhale dark, grey air emanating from the country’s factories, as a result a significant number of children suffer from asthma and other respiratory diseases. The summers in Hong Kong are very, very hot. But life is relatively easy despite the heat, unless of course you are working outside in the heat. The transit between buildings is much easier when the pathway is indoors and regulated with air conditioners. That’s right; Hong Kong is ultimately a giant shopping mall, so essentially all of the shopping malls are somehow connected to each other or the subway. This allows you to do a lot of work without even having to see daylight. The practicality
alanında, hepimizin belalısı devlet dairelerinde bile işler çok hızlı ilerliyor burada. Hong Kong’da yapılacak en güzel şeylerden biri Peak tramvayına binip, Victoria Peak’e çıkmak ve şehre bir kez daha hayran kalarak onu yukarıdan izlemek, Çin Denizini, yüksek binaları, gemileri, yolları görmek. Bu tramvay, çok dik bir açıyla tırmanıyor şehrin zirvelerine, yukarı çıkarken görüyorum aslında ne kadar yeşil bir şehirmiş Hong Kong. Her aksam saat 8’de Kowloon tarafında, Avenue of Stars’da oturup Hong Kong adasındaki binaların birbirleriyle senkronize şekilde yaptıkları muhteşem ışık ve ses şovunu izlemek, Hong Kong’da mutlaka ama mutlaka
here is surely globally unique, and the people of Hong Kong are renowned for their country’s (city’s) practical and efficient solutions. I truly believe that there is no other city in which the solutions for arising problems are endless. There is no bureaucracy, the workers tell you what needs to be done, and they show you the easy way to get things done. One day, I had to go pick up a package which was in my husband’s name, however I had my identity card with me and the supervisor didn’t give me the package, and when I asked whether I should go and come all the way back the supervisor told me that there is no need, and to call my husband and ask him to fax his ID’s photocopy to the specified number and indeed, AnkaraGlobal №1 November 11 93
yapılması gereken şeylerden biri. Bu görsel şovun tadını, Hong Kong ve Kowloon adası arasında karşılıklı gidip gelen Star Ferry’e saat 8’de binerek de çıkartabilirsiniz, hem böylelikle şehrin iki tarafındaki ışıkları da kaçırmamış olursunuz. Büyük Buda, hakikaten ismini yansıtıyor, bu büyük çok büyük bir Buda heykeli. İster teleferik ister metro ve otobüs yolculuğuyla ulaşabilirisiniz Büyük Buda’ya. Tabii ki dini motif içeren her seyahatte olduğu gibi, Büyük Buda’ya ulaşmak da kolay değil, 268 merdiven çıkmanız gerekiyor heykeli yakından görebilmek için. Bana göre, Büyük Buda’dan daha etkileyici bir yer varsa o da Sha Tin’de ki Ten Thousand Buddhas Manastırı. Adı üzerinde, binlerce Buda heykeli var irili ufaklı her yerde. Renkler, heykeller ve yeşillik sizi içine çekiyor bu manastırda. Bir akşam Wan Chai’ye gidiyoruz, Lan Kwai Fong’daki barlardan başka bir yere gidebilmek için. Sokaklarda oturup müşteri bekleyen, dünyanın en eski mesleğini icra eden, Güneydoğu Asya’nın yoksul ülkelerinden gelen Filipinli, Vietnamlı, Taylandlı yarı çıplak kızlar, onların müşteri bulmaya çalıştığı barlar ve gidip eşinizle dostunuzla bir şeyler içip, caddeleri, insanları izleyebileceğiniz barlar hepsi bir arada. Hong Kong’un en güzel taraflarından biri bu; her yerde güvendesiniz, ya da şöyles söylemek daha doğru belki, hemen hemen her yerde. Bardan çıkıp, daha parlak neonların olduğu sokak pazarlarına gitmek için Kowloon tarafına geçiyoruz. Semt pazarlarındayız artık, şehrin damarlarındayız. Geleneksel hediyelik eşyalar, Çin malı porselenden iç gıcıklayıcı çamaşırlara kadar her şeyi bulmak mümkün buralarda. Bu pazarların bazıları aksam kurulup sabaha kadar devam ediyor. Ladies Market, Temple Street Market ve Flower Market bunların en ünlüleri. Kıran kırana pazarlık etmek gerekiyor pazarda ama çok şey almak istiyorum buradan, her şey o kadar renkli ve cazip ki... Tabii ki taklit çantalar, cüzdanlar ve hatta Tiffany’nin orijinal kutusunda size verilen sahte mücevherler... Pazarın olduğu sokakta korsan film satan dükkânlar da var. Portföyleri çok geniş, Bruce Lee filmlerinden Emmanuel serisine ve bilim kurguya kadar her film mevcut. Hong Kong’a kadar gelmişken, görmeden dönülmemesini tavsiye ettiğim diğer bir yer ise Macau. Bu küçük ülkeye hızlı feribotla, 1 saat içinde ulaşılıyor. İsterseniz Macau’ya helikopterle 15 dakikada,250 Euro civarı bir meblağ ödeyerek de ulaşabilirsiniz. Macau, Güney Çin Denizi kıyısında yer alan eski bir Portekiz kolonisi ve aynı zamanda 94 AnkaraGlobal №1 November 11
the package was mine within 5 minutes. This is just one of many similar experiences I have had, but in general every field of life, even the government office jobs that we all dread are carried out with incredible speed here. One of the best things to do in Hong Kong is to get on a Peak Tramcar, go to the top of Victoria peak and witness the city in adoration and admiration from a whole new height, along with the China Sea, tall buildings, boats and roads. This tramcar climbs the peak at a very steep angle, and gave me the opportunity to realise how green of a country Hong Kong really is. Another must-do activity in Hong Kong is going to Kowloon at eight in the evening, sit at the Avenue of Stars and watch the dazzling light and sound show prepared in a synchronised fashion. You can also enjoy this show by taking one of the inter-island Star Ferries at eight o’clock, and this way you will get to enjoy both of the island’s brilliant lights. The Big Buddha really lives up to its name, a huge Buddha sculpture. You can reach the Big Buddha by taking the tramway, bus-line or subway. Of course, as in every religious expedition, reaching the Big Buddha is not an easy task; to see the statue up close you must first climb its pathways’ entire 268 steps. In my opinion, if there is a more striking place than the Big Buddha, then that place must be Ten Thousand Buddhas Monastery in Sha Tin. As the name would suggest, there are thousands of Buddhas of all sizes throughout the monastery. The colour, sculptures and green environment practically draws you into the monastery. One evening we went to Wan Chai, in order to go to a place that wasn’t a bar in Lan Kwai Fong. Wan Chai was a blend of friendly family bars in which you can relax and watch the streets and surroundings, and a bunch of half-naked girls coming from the poor countries of Southeast Asia to perform the oldest job known to man with people from those very bars. One of the best things about Hong Kong is that you are safe everywhere, or perhaps more correctly, almost everywhere. After leaving the bar, we went to Kowloon to see the brighter, neon-lit street bazaars. We now are in the neighbourhood bazaars, the arteries of the city. It is possible to find everything from traditional souvenirs and Chinese porcelain to seductive lingerie. Some of the stands in the bazaar are set up in the evening and continue their sales throughout the night and well into the morning, the most famous of which are Ladies Market, Temple Street Market and Flower Market. It is necessary to bargain fiercely, since I want to buy so much from the bazaar and everything is just so colourful and tempting… Of course there are fake bags, wallets, and even fake jewellery presented to you in a blue Tiffany’s box… you can even find a stand that sells pirated movies in the bazaar. They have a broad portfolio, ranging from Bruce Lee movies and Emmanuel series to all the science-fiction movies you can think of. Having come all the way to Hong Kong, another place you have to visit before leaving is Macau. You can reach this small country by a one hour ferryboat trip from Hong Kong. If desired, Macau can be reached with a Helicopter in 15 minutes, and you will have to pay a sum of 250 euros. Macau is a former Portuguese
bir kumarhaneler cenneti. Şu an kumarhanelerinde dönen para itibari ile Las Vegas’tan daha büyük. Hemen hemen tüm dünya ülkelerinin vatandaşları vizesiz girebiliyorlar bu ülkeye, Çin vatandaşları hariç. Çin hükümeti, kumarda her şeyini yitirme tehlikesine karşı onları korumak adına çok sıkı kurallar uyguluyor bu ülkeye gitmek isteyen kendi vatandaşlarına. Buradaki St. Paul Kilisesi, Unesco’nun Dünya Kültür Mirası Listesinde. Aslında eski kilisenin sadece ana giriş duvarı kalmış ki su an ziyaret edilen de bu duvar. Yıllar süren Portekiz yönetiminin etkisiyle bir Akdeniz ülkesinde dolaşıyor gibi hissediyorsunuz; alçak binalar, büyük bahçeler ve geniş meydanlar. Havanın da sıcak ve güneşli olması Macau’yu bir tatil kasabası haline getiriyor. Yollar, sokaklar palmiye ve rengârenk çiçeklerle dolu. Ama kumarhanelere girdiğinizde ortam değişiveriyor birdenbire, üstündeki montları bile çıkarmadan kumar oynuyor insanlar, kazananlar alkışlanıyor seyirciler tarafından… Kim ne kadar kazanır kumarda orası bilinmez. Zaten kazansanız da kumarhanelerin olduğu otellerdeki mağazalar, kazandığınız parayı sizden almak için hazır bekliyor. Lüks markalar birçok Asya ülkesinde olduğu üzere burada da her yerde, yani kumarda kazansanız bile kazanan hep Macau. Hong Kong’a gidip de yapmadan dönmeyin diyeceğim bir başka aktivite, hatta en önemlilerinden birisi, tarihi, ikonik Peninsula Otel’de 5 çayına katılmak. Burada harika, pastalar, kekler, sandviçler eşliğinde beş çayı içebilmek için kıyafetlerinizin uygun olması gerekiyor, erkek ve kadınları şort ve parmak arası terlikle kabul etmiyorlar buraya ve şanslı bir gününüzde değilseniz muhtemelen epey bir süre bir masanın boşalması ve sıranın size gelmesi için kuyrukta beklemeniz gerekiyor. Ama beklediğinize değiyor doğrusu. Her istediğinizi size verebilen bir yer Hong Kong. İsterseniz beş yıldızlı otellerde içilen beş çayları, isterseniz gökdelenlerin gölgesinde ayaküstü atıştırılan, ne olduğunu bilmediğiniz tatlar. Ölmeden önce görmeniz gerekenler listesinde yer alan ünlü Hong Kong Skyline manzarası, doğa, tarih, teknoloji, alışveriş hepsi iç içe. En batıdan en doğuya kadar herkes için bir şeyler var Hong Kong’da.
* Hello Hong Kong
colony situated coast of the South China Sea, and is also a Casino Heaven. The current flow of money going through Macau is currently greater than the value of the whole of Las Vegas. Just about every nationality can enter this country without a visa, one of the exceptions being Chinese nationals. The Chinese government has administered strict regulations to prevent their country’s and public’s earnings being squandered on gambling. Macau’s St. Paul’s Church is included in UNESCO’s list of World Culture Heritage. The only thing that remains from the original church is the main entrance wall, and that is what people come to visit. The Portuguese reign influenced Macau in such a way that it has a Mediterranean air to it; low buildings, large gardens and large town squares. The hot and sunny weather gives Macau the mirage of a holiday resort. The roads and streets are decorated with palm trees and colourful flowers. But the atmosphere changes as soon as you enter the casino, people don’t even take of their coats upon entry, the winners are applauded… You never know who’s going to win what throughout the night. Even if you win in gambling, the hotel’s shops that the casino is situated in is lying in wait to take back the money you have just won. As in the rest of Asia, luxury brands are present once again, so no matter how much you win, Macau is the ultimate winner. Another activity I recommend doing before leaving Hong Kong, and perhaps one of the most important activities is having an afternoon tea at the historical and iconic Peninsula Hotel. You have to dress accordingly to embrace the whole tea experience with all of its cakes, pies, and sandwiches, customers wearing shorts or flip flops are not granted entrance and chances are you will have to wait in line for a while for a table to free up. But it is most certainly worth the wait. Hong Kong is a place that can give you everything you want. Be it afternoon tea in a five-star restaurant, or be it an unidentified unique standing-up snack amongst the shadows of the skyscrapers. The Hong Kong Skyline view, nature, history, technology, and shopping are just a few things that should be on your do-before-you-die list and they are all melded into a wonderful blend. There is something for everyone in Hong Kong.
İdil De Vries Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Türkiye’nin çeşitli illerinde İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonra yolu tesadüfen Tokyo’ya düştü ve orada da kaldı. Asya deneyimi farklı ülkelerde devam etti, halen de ediyor. Seyahat etmekten, yeni yerleri ve yeni kültürleri tanımaktan ve yeni yemekler denemekten hala çok büyük zevk alıyor. Hong Kong üniversitesinde otelcilik üzerine yüksek lisans yaptı, kendisi halen Japonca ve Hollanda’ca öğrenmeye devam eden profesyonel bir öğrenci. Graduated from Hacettepe University, Department of English Literature and Language. After working as an English teacher in various towns of Turkey, she somehow ended up in Tokyo, and stayed there. Her experience in Asia went on in different countries, and is still so. She still deeply enjoys travelling, exploring new places and cultures as well as relishing the pleasures of exotic food. She did her master’s degree in Hotel Management in University of Hong Kong. She is still a professional student, learning Japanese and Dutch. AnkaraGlobal №1 November 11 95
Ahmet Özceyhan ahmet.ozceyhan@ankaraglobal.com
Kalbim Makedonya’da Kaldı My Heart Remains in Macedonia Makedonya’yı ziyaret ettikten sonra ülkenin kültürel yapısından son derece etkilendim. Bu asude ülkeden çocuklar gibi sevinçle döndüm. Ne yapsam ne etsem de koleksiyonlarımda kullansam diye düşünürken bir yandan da tekrar gitmeyi arzu ettim. Aradan birkaç gün geçmişti ki Mardin Valisi ofisimde beni ziyaret ederek, Mardin’i dünyaya tanıtmak istediğini ve bunun yolunun kültürden geçtiğini söyledi. Anatolya 1 koleksiyonumdan bazı parçaları kendisine gösterdikten sonra ise ‘’İşte ben böyle bir etnik kültürel koleksiyon düşünüyorum ve bunu bir Türk tasarımcısına yaptırmak istiyorum.’’ dediğinde coşku ve sevinçten içim içime sığmadı. Benim için gerçekten onur kaynağıydı bu teklif. Adı Mardin&Mardin olan bu muhteşem koleksiyonu 2009 yılının Aralık ayında Artuklu Üniversitesinde 200 tane yabancı diplomat izledi. Makedonya’nın değerli Ankara Büyükelçisine “Sayın tasarımcımız” diye gösteriliyordum. Yazılı ve görsel basının işini yapmaya çalıştığı esnada o kalabalığın arasında Büyükelçi Melpomeni Korneti en kısa zamanda Ankara’da görüşeceğiz derken Makedonya’yla ilgili düşlediğim proje için de sanki yeşil ışık yanmıştı. Ankara’ya döndüğümün hemen ertesi günü Sayın Melpomeni Korneti ile birlikte şekersiz klasik Türk kahvesi içerek Makedonya sohbetimize başladık. Bana ‘’Ahmet Bey ülkemizin çok kültürlü, din, dil ve yaşam biçimini kumaş üzerinde dünya kadınlarına göstermemize yardımcı olmanızı arzu ediyoruz.’’dedi ve kahvesini yudumlarken‘’Bu konuyu kendi devletimle görüşüp size döneceğim’’diye ekledi. Çok vakit geçmeden ülkenin kültür Bakanı Elizabeta Kanceska’dan resmi bir davet aldım. Uçaktan iner 96 AnkaraGlobal №1 November 11
After visiting, I was incredibly impressed by the country’s cultural structure. I returned from the tranquil country like a happy child. While considering how I could incorporate it in my collections, I also wanted to go back. After a few days had passed, the Mayor of Mardin visited me in my office and said that he wanted to present Mardin to the world and that this could be realized through the path of culture. After showing him a few pieces from my Anatolia 1 collection, I was overcome by joy and happiness as he said, “that’s just the kind of ethnic cultural collection that I was thinking of and I want to have this produced by a Turkish designer”. This proposal was truly a source of honour for me. 200 foreign diplomats viewed this marvellous collection named Mardin&Mardin at Artuklu University during December 2009. While the printing and visual press were trying to do their job I seemed to get a green light for the Macedonia project that I had been thinking of as during the hustle and bustle the Macedonian Ambassador Melpomeni Korneti said that we would meet in Ankara as soon as possible. The following day after returning to Ankara we began our Macedonia conversation while drinking classic bitter Turkish coffee with Ms. Melpomeni Korneti. She told me “Ahmet, I want you to help us promote our country’s rich cultural, religious and linguistic structure to the women of the world through textiles” and while sipping her coffee, added that “I will consult my government about this matter and get back to you”. Within a short time, I received an official invitation from the country’s Cultural Minister, Elizabeta Kanceska. The Ministry’s Valdeta Ismail and staff greeted me after I boarded the plane.
inmez bakanlık mensubu Valdeta İsmaili ve ekibi beni karşıladılar. Çok değerli Sayın Bakan Elizabeta Kanceska’nın makamında kültürel tanıtım projesi hakkında yaptığımız bilgi alışverişi çok güzel geçti. Çaylarımızı içtikten sonra ziyaret ve incelemelerimiz için kendi ekibine talimat verdi ve müzeler dâhil her yerin bu incelemeler kapsamında özel olarak açılmasını istedi. Makedonya’nın dünyaya tanıtımı için Makedon kültürünü ve etnik yaşam biçimini, nakış, figür ve desenlerle çağdaş dünya kadınına tanıtmak ve onları giydirmek konusunda fikir birliğine vardık. Bir sonraki akşamüstü bizi makamında bekleyen Milli Savunma Bakanı Sayın Zoran Konjanovski’yi ziyaret ettik. Daha önceden planlandığı gibi Makedon askerlerinin üniformalarındaki değişiklikler üzerinde konuştuk. Merasim bölüğünün ve diğer askeri kıyafetlerin kullanım zorlukları, bunlar üzerinde yapacağımız değişiklikler, iklime göre seçilecek kumaş kalitesi, görünüm, Makedon milli renklerinin üniformalardaki kullanımı konunun en önemlileri detaylarıydı. Askeri kıyafetleri bize gösterirken müthiş bir mumya asker gördüğümü düşünerek bir bakanlık yetkilisine, kendime has İngilizcemle ‘’Dokunabilir miyim?‘’diye sordum. Yetkili gülerek ‘’Neden olmasın.’’dedi, ben de askerin pelerinine dokundum o anda askerin kirpikleri hareket etti, ben ise utanarak gülümsedim. Böylesi bir disiplini görmek gerçek bir ayrıcalıktı. Kültür Bakanlığının değerli isimlerinden Tiyatro sanatçısı Valdeta İsmaili’ye, ekibine ve bize tahsis edilen araçla tüm müzeleri, şehrin içerisindeki taş oyma nakışları, duvar, kilise ve cami süslemelerini tek tek inceleyip resmettik. Değerli Valdeta amacımızı Makedonya halkına çok güzel anlattı. Aracımız zümrüt yeşili ormanlar arasından geçerek bir Makedon köyüne ulaştı. Etekleri rengârenk kanaviçe nakışlı, ak fistanının üstünde önü kare oymalı renkli kumaş bordürlü bir yelekle, önüne bağladığı kuşakla ve altındaki rengârenk ucu püsküllü önlüğü ile büyüleyici bir Makedon kadını karşımızda duruyordu. Ayaklarındaki geleneksel el yapımı deri ayakkabıların üstündeki dize kadar örme çoraplar ve üzerinde dünyanın hiçbir yerinde eşini göremeyeceğiniz güzellikteki nakışlar sanki Makedonya’nın büyülü bir imzasıydı. Buram buram çam kokan bu orman köyünde çalı bir kulübede ince belli bardakla demli bir çay içtim. Bu esnada beni çok heyecanlandıran ve düşündüren enteresan bir bayrak gördüm. Makedonya’daki gerçek barışı ve birlikte yaşamanın demokratik simgelerini bu bayrakta gördüm.’’Arap’ın gözü aldadır’’derler ya ben de bu bayrağı hemen koleksiyonlarımda kullanmayı hayal ettim. Düğünlerde ve gelin almaya giderken kullanılan bu bayrakta ay yıldız, muhtelif haçlar ve güneşin doğuşu resmedilmişti. Kusursuz Makedon misafirperverliğini ziyaret ettiğim ve incelemeler için kaldığım sürece her an hissettim. Sırtımda yüzlerce kilo Makedon kültürüyle döndüğüm Türkiye’de hala bir Makedonya sevdalısı olarak yaşıyorum.
Our exchange of information about cultural promotion with the much respected Minister Elizabeta Kanceska went really well. After we drank our tea and she gave her team orders about our visits and observations and wanted everywhere including museums to be made privately open for these tasks. We agreed on the idea of promoting Macedonia to the modern women of the world through Macedonian culture and lifestyle, knitting, figure and designs and dressing them. The following evening we visited the Minister of National Defence, Zoran Konjanovski who was waiting for us at his quarters. As planned earlier, we discussed the changes to uniforms of the Macedonian soldiers. The difficult usage of the uniforms of the cortege and other soldiers, how we were to overcome these difficulties, the changes we were to make, the quality of textile to be selected according to climate, appearance and the use of the national colours of Macedonia were the most important details. While a ministerial authority showed us the military uniforms, I thought that I saw an amazing model soldier and with my own unique English, asked “can I touch it?”. While laughing, the authority said “Why not?” and I touched the soldier’s cape, whose eyelashes moved at that moment. As for me, I embarrassedly smiled. Witnessing such discipline was truly special. With the vehicle that was assigned to the Ministry of Culture’s much respected theatre artist Valdeta Ismail, his team and us, we recorded all of the city’s museums, stone carvings in the city and wall, church and mosque decorations one by one. The reputed Valdeta explained out intentions to the Macedonian public very well. Our vehicle reached a Macedonian village by passing through ruby green forests. An enchanting Macedonian woman dressed in a multi-coloured canvas embroidered skirt, a colourfully bordered, square engraved cardigan upon a white dress, a waistband, and a colourful apron with tassels stood before us. It was as if those knitted knee-high socks on top of her traditional handmade leather shoes with embroidery so beautiful that they could not be found anywhere else in the world were an enchanting signature of Macedonia. Inside a shrub hut located in a forest village that smelt profusely of pine, I drank a brewed tea in a Turkish teacup. At that moment, I saw a very interesting flag which made me really excited and caused me to think. In that flag, I saw the symbols of true peace and the democratic united lifestyle of Macedonia. You know how they say “Arabs love red”, well I instantly thought of using that flag in my collections. A star and crescent, assorted crosses and arising sun were pictured on this flag that is used during weddings and when collecting the bride. Without a doubt, I felt Macedonian hospitality throughout every moment of the visitation and while I stayed to conduct the analyses. Even after returning to Turkey with hundreds of kilos of Macedonian culture on my back, I remain a Macedonian admirer. AnkaraGlobal №1 November 11 97
Ankara Moda Günleri Geçenlerde, kısa süre önce açılan Ankara’nın şanına yakışır yeni otellerinden biri olan Jw Mariot’da düzenlenen Ankara Moda Günleri’ni izleme fırsatı buldum. Otel, iyi bir personel ve yaratıcı bir dekorla tamamlanmıştı. Toplantı salonunun üst katta olması otelin başka bir özelliğiydi. Ankara Giyim Sanayicileri Derneği tarafından düzenlenen Ankara Moda Günleri bu otelde sergilendi. Yasin Soy’un başarılı koreografisi ve sahne düzeni eşliğinde az sayıda hazır giyim firmasının katıldığı defilede Abdullah Öztoprak’ın şov giysileri ve Dr.Remziye Öztoprak’ın couture koleksiyonu büyük ilgi gördü ancak hazır giyim firmalarının kendi gösterileri bittikten sonra henüz defile bitmeden salonu terk etmeleri emek ve sanat adına esef vericiydi. Dünya Giyim Trendleri Moda haftaları çerçevesinde Paris, Milano ve New York’ta düzenlenen defilelerde moda dünyası kozmopolit yüzünü tekrar gösterdi. Rahatlığın ön plana çıktığı 2011-2012 moda koleksiyonlarında neler yoktu ki: *Siyah ve beyazın tahtını korumaya devam ettiği 2011-2012 kışında kumaşlar cephesinde tüvitler, kimi zaman şantuk, flanel ve lastikotinlerle kombine edilen dantel çoraplar, enküristepatlar ve nakış kenar bordürleriyle dikkat çeken her tür boydaki ceketler sezonun gözdeleri arasında. *Otrişin lila, beyaz ve fuşyayla birlikte kullanıldığı gece giysileri dikkat çekiyor. *Renkli tül üzerine dantel aplikeler, kadını dişi göstermedeki ustalıklarını sergiliyorlar bugünlerde. *Etro ve Kenzo gibi markaların moda tasarım ekipleri de etnik doku ve muhtelif şal desenlerini renkli malzemelerle kullanıyor. 2011-2012 de dik-pilili, büzgülü, vatkalı omuzlar sessizce geri gelmeye başladı. Tabi ki bu trend omuzu düşük olan hanımlar için daha uygun. Bele oturan redingot uzun ve kısa ceketler, altına giyilen pantolonlarla ve her boydaki eteklerle kombinleniyor. *Sezonun gözde renkleri gümüş, bakır, bronz, kahverengi, bej, gri ve kırmızı. Doğuya özgü kesim ve modellerle 2012 kadını için mistik bir hava yaratılmış.
Ankara Fashion Days A few days ago, I had the opportunity to watch the Ankara Fashion Days that were organised at Jw Mariot, one of the new hotels to recently open that suits the appellation of Ankara. The hotel was complemented with good personnel and creative decoration. Another one of its specialities was that the hotel’s convention room was located on the top floor. Ankara Fashion Days that was organised by Ankara Clothing Industry Association was exhibited at this hotel. Accompanied by Yasin Soy’s successful choreography and stage organisation, guests and selected clothing firms watched Abdullah Öztoprak’s fashion line and Dr. Remziye Öztoprak’s couture collection with great interest, but it was, however, a disappointing day for fashion when the fashion firm’s left straight after their own shows without staying to watch the rest of the fashion show. World Fashion Trends The world of fashion displayed its cosmopolitan face throughout the shows arranged in Paris, Milan, and New York for fashion week. What wasn’t there in 2011-2012’s laid back collection: *Tweeds, shantung, flannel, and denim in combination with lace stockings, fitted and embroidered jackets of all sizes drew great attention throughout the 2011-2012 year, in which black and white kept their thrown. *Evening dresses designed with lilac, white and fuchsia feathers were quite the eye catchers. *These day, women’s femininity is illustrated with expertise colourful veils upon lace applique. *Fashion design teams of fashion houses like Etro and Kenzo use colourful materials for their ethnic fabrics and diverse scarf patterns. Crumpled, shirred, and padded shoulders crept their way back into fashion in 2011-2012’s fashion year. Of course, this trend would favour women with lower shoulders. Tailor-fit, redingote long and short coats are combined with trousers and skirts of all lengths. *The stand-out colours of the season are silver, copper, bronze, brown, beige, grey and red. Clothes with an Eastern style cut and design have tailored a mystical aura for women in 2012.
Ahmet Özceyhan Paris’te Académie de la Devéz ve Les Cours de Couplain’de eğitim alan Ahmet Özceyhan kariyerine 1960 yılında başladı. O günden bu güne yüzlerce defile düzenledi, moda alanında Türkiye’de birçok ilk gerçekleştirdi, yardım defileleri düzenledi. Haute Couture’ü Türkiye’de başarıyla uyguladı. 2009’da Mardin Valiliğinin talebi üzerine, Mardin’in ve Mardin kültürünün tüm dünyaya tanıtımı için Mardin kültürel mirasını her detayında ustalıkla kullanarak “Mardin Mardin” defilesini büyük bir titizlikle hazırlayıp sundu. Ahmet Özceyhan iki çocuk babasıdır. After attending the Académie de la Devéz ve Les Cours de Couplain in Paris, Ahmet Ozceyhan began his career in 1960. He organised hundreds of fashion shows and initiated a number of new events for the first time in Turkey’s world of fashion. He implemented Haute’ Couture successfully in Turkey. Upon request from Mardin’s mayorship in 2009, he prepared and presented the Mardin and Mardin Fashion Show with great diligence to promote Mardin and Mardin’s cultural heritage to the world. Ahmet Özceyhan is the father of two children. 98 AnkaraGlobal №1 November 11
Chloe
Bottega Vineta
Gucci
Burberry AnkaraGlobal â„–1 November 11 99
Şenay Akkedik senay.akkedik@ankaraglobal.com
Holistik Healing Nedir? What is Holistic Healing? Holistik kelimesinin Türkçe çevirisini tam olarak yapmak mümkün değildir, ancak bütünsel, bütüncül kelimelerine yakın bir anlamı vardır. Holistik Healing ise bütünsel sağlık anlamına gelmektedir. Holistik bakış, “Bütünü anlamak için parçaları anlamak yetmez. Bütüne parçadan bağımsız bakmak ve bütünü parçalardan bağımsız değerlendirmek gereklidir” yaklaşımına sahiptir. Holistik Healing modelinde bireysel sorumluluklar önemlidir. Hasta olmak; kişinin durduk yerde başına gelmiş bir olay, bir şanssızlık ya da tesadüf değildir. Kaldı ki tesadüf diye bir şey yoktur. Her olayın bir nedeni vardır. Holistik Healing hastalıklarla ilgilenmez, bu durumu yaratan nedenlerle ilgilenir. Holistik Healing’in dört temel ilkesi vardır. 1-Hiçbir hastalık psikosomatik bir nedeni olmaksızın ortaya çıkmaz. Sağlık sorunlarının mutlaka duygusal veya zihinsel bir nedeni vardır. 2-Her insan; ruh, beden, zihin ve kalp bağlantısı ile yaşar. Bu durum kişinin sağlığını etkiler. 3-Hastalıklar kişinin uyum ve denge eksikliğinden kaynaklanır ve kişinin sosyal, davranışsal, psikolojik ve fiziksel dengesinde oluşan bozulmalardan kaynaklanır. Uyum içinde olmayan kadın erkek ilişkileri, yeterince para kazanamamak, sürekli bereketsizlik ve para kaybı, mutsuz bir hayat sürmek, başarısızlık, yaşamsal korkular, fiziksel rahatsızlıklar, tekrar eden yaşam senaryoları, nesiller boyu atalardan aktarılarak gelen durumlar bu bozulmalara örnek oluşturmaktadır. 4-Her hastalık kişinin kendisini geliştirmesi, sorunlu yerleri görmesi, bedensel, zihinsel, duygusal ve ruhsal olarak kendini yenilemesi, şifalandırması için de bir şans verir. İnsan, ruhunu iyileştiremeden bedenini iyileştiremez. Hastalık durumunu oluşturan zihinsel nedenler değişmeden gerçek iyileşme sağlanmaz. Bu durumda yeni bir hastalık ortaya çıkar ve yeni bir şeyler anlatmaya çalışır. Holistik yaklaşım hastalıktan çok hastalığı yaratan sebebin iyileşmesi ve şifalanmasını hedef alır. Tüm yaşamı kapsar. Kişinin Bedensel, duygusal, zihinsel ve ruhsal alanlarında genel bir iyileşmeyi hedefler. Holistik yaklaşım, doğal bir terapi yöntemi olup 100 AnkaraGlobal №1 November 11
It is not possible to exactly translate the word holistic into Turkish; however, it means something like total, or wholistic. Holistic view holds the approach of “To understand the whole, it is not enough to understand the pieces on their own. One has to look at the whole, independent from the pieces and consider the independent from the pieces”. In Holistic Healing model, personal responsibilities are important. Getting sick; is not something that comes out of the blue, it is not bad luck, or just coincidence. Besides, there is no such thing as a coincidence. There is a reason for everything. Holistic Healing is not about sicknesses, it is about the reasons causing the sickness. There are four main principles of Holistic Healing. 1-No sickness comes about without a psychosomatic reason behind it. Health problems always have an emotional or mental reason. 2-Every human being lives with the spirit, body, mind and heart connection. This affects the health of the individual. 3-Sicknesses stem from the lack of concord and balance of the individual and from the deteriorations in the social, behavioural, psychological and physical balance of the individual. Unhappy relations with the opposite sex, not earning enough money, constant loss of money, leading an unhappy life, failure, fears related to life, physical weaknesses, and repetitive life scenarios, genetic inheritances of many generations provide examples to these deteriorations. 4-Each sickness provides an opportunity for the individual to personally develop himself, see troubled areas, sensually, mentally, emotionally and spiritually renew and improve himself. Without healing the spirit, one cannot heal his body. Unless the mental reasons leading to sickness are changed, healing in its true sense cannot be achieved. In this case, a new kind of sickness emerges, trying to tell something. Rather than the sickness itself, holistic approach targets to cure the reason behind the sickness. It encompasses life as a whole. It targets a general healing on the body, emotions, mind and spirit of the individual. Holistic approach is a natural therapy method; it claims to be a complementary, rather alternative medicine. It
alternatif olmaktan çok tamamlayıcı tıp olma iddiasındadır. Yoga, meditasyon, reiki, hemeopati, bitkisel tedaviler, zihin terapileri, sağlık masajı teknikleri (refleksoloji,sihatsu) body psikoterapi yöntemleri,ayurveda, akupunktur,sistemik (aile dizimi) şifa yöntemleri,kuantum uygulamaları,inner speak terapiler,nefes teknikleri gibi farklı yöntemleri kapsar. Tıbbi tedaviye destek olmak bu yöntemin ana hedefidir. Yeni yaklaşımlar buna elektropunktur ya da titreşim tıbbı da demektedir. Batı ‘da birçok hastanede iyileşme sürecine destek olmak amacıyla tamamlayıcı tıbbi yöntem olarak holistik terapiler uygulanmaktadır. Holistik düzeydeki çalışmalarda öncelikle yapmanız gereken; duygusal, düşünsel, zihinsel ve ruhsal yazılım programımızın ne olduğunu öğrenmek amacıyla bir yolculuğuna çıkmaktır. Ruh, beden ve zihin tek bir sistemi tetikleyen parçalardır. Canınız istemiyorsa kalkıp halay çekmeniz, hareket etmeniz size oldukça güç gelebilir. Ancak kalkıp hareket eden ve halay çeken kişi, bir süre sonra can sıkıntısının azaldığını daha canlı ve mutlu olduğunu fark eder çünkü beden uyum ve dengeye gelmiş, titreşimi artmıştır. Ruh, beden ve zihin dengelenmiştir. Zihinsel düzeyde; yaşadığımız birçok olayı önceden yaratmış olabiliriz yani; Aklımıza gelen başımıza gelmiş olabilir. Ya da bir diğer atasözümüzün dediği gibi: Ne ekersek onu biçeriz. Kısaca yaşadığımız ve başımıza gelen her şey bizimle ilgilidir. Bir kişiye çevresindeki kişiler sürekli yalan söylüyorsa; aslında bu durum kişinin kendi içinde söylediğinin bir yansımasıdır. Benzer titreşimler birbirlerini çeker. Dışarıdaki insanları suçlamak yerine, onların bizim için birer ayna olduğunu bilerek içimize dönüp, zihinsel ruhsal ve fiziksel bedenimizde bize bu durumu yaşatan bilgiyi değiştirip dönüştürmeyi denersek sorunlu olan alan iyileşir. Evrende her şey enerjidir. Düşüncelerimiz de enerji parçacıklarıdır. Yaşamımızda sonsuz olasılıklar vardır. İçinde bulunduğumuz kuantum alanda her şey bir birini etkiler. Bütün bu düşünce parçacıkları bizim düşüncelerimizin yaydığı enerjiye de yanıt verirler. Önemli olan yaydığımız düşünce dalga frekanslarının aynı frekansta olan bu kuantum parçacıklarından yanıt bulabilmesidir. Bunu gerçekleştirebilirsek, yaşamımızda arzu ettiğimiz sonuçları yaratabileceğimiz bir kuantum alanı oluşturabiliriz. Kendini sevmek, bencil ve ego merkezli bir tanımlamayı içermiyor. Aksine diğer insanlara değer veren, onlarla ve kendisiyle barışık, affetmeyi bilen ve koşulsuzca sevmeyi bilen, kendini sevmeyi hak eden bir duruşu ifade ediyor. Ben de Şenay Akgedik olarak diyorum ki: ‘’Başkalarının bizi sevmesini beklemek yerine önce kendimizi sevmeyi öğrenmeliyiz. Bizim sevmediğimizi başkaları neden sevsin ki?’’ Koşulsuz sevginin kucağında, sevgi ışığıyla kalın...
covers different methods such as yoga, meditation, reiki, hemopathy, herbal medicines, mind therapies, health massage techniques (reflexology, sihatsu) body psychotherapy methods, ayurveda, acupuncture, systemic (family index) cure methods, quantum applications, inner speak therapies and breathing techniques. Supporting medical therapy is the main goal of this method. New approaches also call this electro-puncture or vibration medicine. Holistic techniques are used as complementary medicine in many hospitals in the West, in order to enhance the healing process. The first thing one needs to do in holistic level works; is to set out on a inner journey to find out his emotional, mental, intellectual and spiritual software programme. Spirit, body and mind are pieces triggering a single system. If you are not in the mood, you might find it difficult to get up and dance or even to move. But getting up and walking around or dancing, you will realize after a while that your boredom is fading away and you are becoming buoyant and happy. The reason for this change is, your body has been balanced and harmonized, and its vibe has been increased. Spirit, body and mind have been balanced. At a mental level; many of our experiences might have been previously created by us, in other words; Negative thinking might have provoked negative outcomes. Or, as another of our proverb says: You reap what you saw. To put in short, everything we experience is related to ourselves. If a person is being constantly lied to; this is actually a reflection of the individual’s inner world. Similar vibes attract each other. Rather than blaming others, we should realize that they are a mirror for us and turn to our inner selves. This way we can change the information causing this event, and heal the troubled area. Everything is energy in the universe. Our thoughts are also particles of energy. The number of possibilities in our lives is infinite. Within the quantum area where we reside, everything interacts with each other. All these thought particles also respond to the energy spread by our thoughts. The important thing is, these quantum particles in the same frequency respond to our thought particles. If we succeed in doing this, we may be able to create a quantum area where we can achieve the desired goals in our life. To love ourselves does not necessarily mean to be egoistic and self-centred. In contrast, it describes to value others, to be in peace with others and ourselves, to know unconditional forgiveness and love, and also a stance that is deserving of self-love. And I, as Şenay Akgedik say that ‘’Rather than waiting for others to love us, first we need to learn how to love ourselves. Why would anyone else love something that we do not?’’ May unconditional love embrace you with the light of love...
Şenay Akgedik Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesinden mezun olduktan sonra çalışma hayatına 1990 yılında sınıf öğretmeni olarak başladı. Bir yıl doğu hizmetinden sonra Ankara da görevine devam etti. Bir eğitimci olarak büyük başarılara imza atan Şenay Akgedik,1997 yılında Evrensel bilgilerle tanıştı. Bilinç altı ve içsel yolculuğuna devam etti ve ilerleyen yıllarda dünyanın çeşitli ülkelerinde PSİKOLOJİ, PARAPSİKOLOJİ VE TAMAMLAYICI TIP EĞİTİMİNDEN SONRA KUANTUM EĞİTİMİ aldı. Aynı yıllarda NLP eğitmeni ve uygulayıcısı olarak çalıştı, holistik healing eğitimleri almaya ve uygulamaya devam etti. Şu anda Holistik healing alanında bir danışman ve eğitmen olarak olarak çalışmalarına devam ediyor.Tüm aldığı eğitimleri ve tecrübelerini kendi potasında eriterek kendince yöntemler geliştirdi. Türkiye’nin bir çok ilinde ve ankarada seminer ve work shoplar düzenliyor.Şirketler kurumsal çalışmalar ve seminerlerle danışmanlık yapıyor. AnkaraGlobal №1 November 11 101
Hana Korneti
Metor Yağmuru The Meteor Shower Altmış’lı yaşlarında bir beyefendi, başındaki balıkçı şapkasının altından çıkan atkuyruğu, boynunun etrafında kırmızı kulaklıkları ve elinde papatyalarla, kavşakta duran eski, beyaz arabaya bindi. “Lazo! O gün bugün Lazo!” diye haykıran Gane dikiz aynasının hemen üstündeki ön sipere papatyaları yerleştirmeye başladı. Arabayı kullanan Lazo da altmışlı yaşlarında bir beyefendiydi; büyük bir burnu ve kelleşmeye yüz tutmuş başıyla entelektüel bir havası vardı. Bu olayın yaşandığı yer ve tarih önemli değil. Hikâye ise şöyle: Gane ve Lazo çocukluklarından beri sıkı dostlar, değişmez ortak ilgi alanları ise astronomi. Tanıştıkları günden beri bir meteor yağmurundan bahsediyorlar, 114 yılda bir gerçekleşen bir yağmur; öyle müthiş ki, insan tarih mi yoksa efsane mi bilemiyor. Hem de tam 114 yıl önce bugün dünyamızın üzerinden geçen bir meteor yağmuru bu. Bugün o gün. “Geciktiğim için özür dilerim. Dini’yi bir meteor yağmurunu kaydetmenin bütün gece süreceğine bir türlü inandıramadım”. Dini, Lazo’nun eşi. Gerçekten de harikulade ve akıllı bir bayan; belki de bir erkeğe güvenemeyecek kadar akıllı. “Önemli değil, nasıl olsa keşfettiğimiz yeri başkalarının bulmasına imkân yok. Üstelik güneşin batmasına daha iki saat var. Hem ilk bir kaç saat ay çok parlak olacak ve iyi fotoğrafları muhtemelen ancak gecenin ilerleyen saatlerinde çekebileceğiz”. İkisi de fotoğraf erbabıydı ve bu işi profesyonel olarak yapmasalar da, ikisi de resimlerine bakanlarıns aklını başından alabilecek kadar muhteşem fotoğraflar çekiyorlardı. Meteor yağmuru ve onunla ilgili her şeyi detaylı bir biçimde kaydetmekte kararlıydılar; resimler, çizimler, ölçümler. Lazo bir fizik uzmanıydı ve meteor 102 AnkaraGlobal №1 November 11
A man in his sixties, with a ponytail peaking out beneath a fisherman’s hat on his head, red earphones around his neck, and daisies in his hands, hopped into an old white car at the intersection. “Lazo! Today is the day, Lazo!” said Gane, attaching the daisies to the wind shield right above the rear view mirror. The driver, Lazo, was also a man in his early sixties; with a big nose and a balding head, his look was that of an intellectual. The year does not matter and neither does the place. This was the story: Gane and Lazo had been best friends since childhood. Their forever common interest was astronomy. Since the day they met, they spoke about a meteor shower – a meteor shower so amazing that one wondered if it was history or myth – that happened once every 114 years. It just so happened that precisely 114 years from this day the meteor shower last passed Earth. Today is the day. “Sorry I am late, Dini wouldn’t believe me that I’ll be gone for the night to record a meteor shower. You know her.” Dini was Lazo’s wife. A truly wonderful and intelligent woman; perhaps sometimes too intelligent to trust a man. “No matter, no one will find the spot we discovered – and we have another two hours till sunset. On top of that – the moon will be brighter the first few hours, so it’s really later on that we are likely to get the best shots.” Both were photography connoisseurs, and although they never worked on it professionally, both took shots that left viewers speechless. They had decided to record the meteor shower and everything about it in detail. Photographs, drawings, measurements. Lazo was a physicist, and planned to record that aspect of the shower. Gane
yağmurunu bir fizikçinin bakış açısıyla kaydetmeyi umuyordu. Gane ise alternatif tıp ile ilgilenmenin yanı sıra, ruhani dünya hakkında ilginç, neredeyse tuhaf denebilecek inançlara sahipti. İblis’in kulakları çekiktir, çünkü güneşten sakınmak için başını öne doğru eğer ve güneşin çekimi iblisin kulaklarını uzatır. Adamotu’nun kendine has özellikleri vardır ve bunların insanlarla bağlantılı olup olmadığı henüz kanıtlanmış değildir. Anlayacağınız, meteor yağmurunun astrolojik yönü ile ilgileniyordu. Acaba takımyıldızları bu olay hakkında neler diyecekti? Bir dağa geldiler ve etrafında çemberler çizerek yukarıya doğru yol aldılar ta ki eski yıldız gözlem noktasına ulaşana kadar. Buranın antik bir gözlemevi olması kuvvetle muhtemeldi; ancak ülkeyi yönetenler bir dağa tırmanıp eski kültür eserlerini dünyaya tanıtmakla uğraşamayacak kadar çok dalmışlardı güncel sorunlarına. Ekipmanlarını kurmuş, yönetmen koltuklarına oturmuş Gane’in getirdiği taze sıkılmış mürver çiçeği suyunu içiyorlardı. “Bugün o gün Gane. Bugün o gün.” “Filmler hazır, tripodlar yerleştirildi, uğurlu ametistim de yanımda” dedi Gane tişörtünün altındaki zincirin ucunda asılı olan ametist kolye ucunu çekiştirerek. Bu anı neredeyse altmış senedir bekliyorlardı. Çok büyük beklentileri vardı. Öyle iyi fotoğraflar çekip öyle kesin ölçümler yapacaklardı ki, bütün enstitü başkanları ve dergi yöneticileri bunlar için ellerinde ne var ne yoksa satmayı göze alabilecekti. Ancak onların istediği para değildi. Hiç bir zaman para peşinde olmamışlardı. Lazo’ya niçin bu kadar çok çalışıyorsun diye sorulduğunda “şöhret için” diye cevaplardı. Meteor yağmuru beklentilerini dahi aşmıştı. Bunun nedeni belki konumlarıydı, belki de ay beklenildiğinden daha cömert davranıp özenle kenara çekilmişti; belki de Allah’ın bu çocuk gibi bakan, nefes alan, kıkırdayan, kabına sığamayan iki adama – olgun iki adama – bir lütfuydu bu. Meteor yağmurunun her dakikası yaşamlarından bir yılı silmişti. – artık çocukluklarına dönmüşlerdi; endişeden uzak, kendi nirvanalarını yaşıyorlardı. Kayan yıldızlar – meteorlar – gökyüzünü kaplamıştı. Hayatın geçip giden anları gibi, dilekler ve tutkulu arzular gibi, tutuşarak uçuyorlardı; kimsesiz bir çocuğun dilekleri gibi, sırılsıklam âşık bir kızın dilekleri gibi, bir annenin umutları gibi. Orada değildim. Meteor yağmurunu görmedim. O yüzden ne kadar anlatsam da hakkını veremem. Ama işittiğime göre tanrının kendini gösterdiği anlardan biriydi. Tam o anda, adeta dini bir ayini andıran o sahnenin ortasında siyahlar giymiş kısa, cılız bir adam bir elinde bıçak, diğer elinde büyük siyah bir çuvalla eski beyaz arabanın arkasından çıkıverdi. “Hey! Siz ikiniz!”. Birinin tripodunu ayarladığı, diğerinin de gözü yukarıda telaşla bir şeyler çizdiği sırada, ikisi de korkuyla yerlerinden sıçradı. “Ayağa kalkın! Ellerinizi görebileceğim şekilde tutun, – sen, sıska, kalemi yere bırak”. Gane, korkuyla kalemini yere düşürdü. “Bu işlerden pek anlamam, ama bu aletlerin iyi para ettiğini biliyorum. Bayağı iyi para hem de. Şimdi onları güzelce çuvala yerleştirmenizi istiyorum” dedi bıçağı
worked with alternative medicine, and along with that had interesting, border – line strange beliefs about the spiritual world. The demons’ ears were pointy because they hid their face downwards from the sun, and the sun’s gravity pulled the ears towards it. Mandrakes had special properties and it was not proven that they are not related to men. So, he was interested in the astrological aspects of the meteor shower as well. What will the constellations say about it? They arrived at a mountain and kept going in circles around it upwards until they reached their old star gazing place. It was very possibly an ancient observatory; however, the government of this country was too preoccupied with present earthly problems to go up on mountains and introduce historical culture to the world. They set up their equipment and sat down on director’s chairs, drinking freshly squeezed elderflower juice that Gane brought. “Today is the day, Gane. Today is the day.” “Films in stock, tripods in place. And I have my lucky amethyst.” Gane smiled, pulling a necklace with a small amethyst pendant attached from underneath his shirt. They waited for this for nearly over fifty years. They had the highest expectations in the world. They wanted to take photographs so good and write down measurements so accurate that any and every institute and magazine director would sell his wife and children for. But they did not want money. They never wanted money. Whenever Lazo was asked what he worked so hard for, he replied “For the fame.” The meteor shower exceeded their expectations. Perhaps it was the location, or the fact that the moon was kinder than expected and stayed out of the way very diligently; maybe God smiled upon these two men – full grown men – jumping out of their skins in excitement, seeing, breathing, and laughing like children. Every minute of the meteor shower erased a year of their lives – they were children: carefree, experiencing their own form of nirvana. The shooting stars – the meteors – covered the sky. Like moments in life passing by, like wishes and passionate yearnings, they burned, flying; wishes of an outcast child, wishes of a girl in love, wishes of a hopeful mother. No amount of eloquence or juvenile passion can explain what happened in the sky that night. Some had said though, that it was perhaps a moment in which God revealed Himself. And then, in the middle of a scene that nearly resembled a worship ritual, a skinny, short, muscular man came from behind the old white car dressed in dark clothes, carrying a knife in one hand and a big black sack in the other. “Hey! You two!” Both jumped startled from the ground; one was adjusting his tripod, the other was frantically drawing something looking up. “Get up! Hands where I can see them – you, the skinny one – put that pencil down.” Gane, mortified, dropped his pencil on the floor. “Now, I am no expert on this stuff, but I do know all that equipment costs. A lot. So nicely and carefully stick it all in this sack.” Said the stranger and threw the sack at their feet, holding the knife upright. “I’m sure you know AnkaraGlobal №1 November 11 103
onlara doğrultarak ve çuvalı ayaklarının dibine fırlattı. “Bunun ne işe yaradığını bildiğinize eminim” diyerek bıçağı hafifçe kaldırdı. “Yanlış bir hareket olmasın!”. Ne Gane ne de Lazo eşyaları çuvala yerleştirmeye yeltenmediler. Lazo “anlamıyorsunuz” diye bağırdı. “Biz zengin değiliz ki! Elimizde bunlardan başka bir şey yok, bunlar da para etmez, bu eşyalara ihtiyacımız var; meteor yağmuruna baksana! Biz... biz... bunun için çok uzun zamandır hazırlık yapıyoruz!”. “Ne mırıldanıyorsunuz öyle? Umurumda değil! Eşyaları çuval’a yerleştirin. ŞİMDİ”. Adam sabırsızlanmaya başlamıştı. Lazo ve Gane birbirlerine baktılar. Gain “Bak, n’olursun yukarı bak!” diye ısrar etti. “114 senede bir kez oluyor – biz tam da kaydediyorduk, bak, sadece bir kez bakıver! Bunu yapamazsın – makaralar, fotoğraf filmleri çok, çok önemli. Beyefendi, lütfen...” “Kesin! Evet, ışıklar güzel, ama bu aletleri almama engel değil. Bunlardan – o kameralardan – dedemde de vardı ve hatırladığım kadarıyla da fena para etmiyorlardı. Şimdi başlayın şu çuvalı yerleştirmeye.” Gane somurtarak, “Çok kötü bir auranız var” dedi. “Bu da asabi olmanızı açıklıyor”. “Ne!?” “Gane!” Lazo Gane’e manalı bir bakış attı. “Bakın, bu çok, çok önemli. Aletlerimizi alacağınıza arabamızı alın. Lütfen. Lütfen”. “Ben araba çalmam –fazla çetrefilli – zaten o hurda daha yokuşu inmeden bozulur”. Dediğimi yapmazsanız ikinizi de şişlerim. Ya da, olmadı lanet makaralarınızı alın ve kameraları bana verin”. “Yapamayız, hava karanlık bile olsa yine de filmler yanar. Hem meteor yağmuru daha bitmedi, daha işimiz bitmedi!” “Dediğimi yapın!” Yapmadılar. Adam duyduklarından dolayı mı yumuşadı yoksa saldıracak cesareti mi yoktu bilinmez, bu laf dalaşı şaşırtıcı bir süre devam etti. Adama kameralarını bırakması için yalvardılar, ona hayat hikâyelerini anlattılar. Gane onda umut gördüğünü bile söyledi – karanlık aurasının etkisinden kurtulma umudu. Bir mucize oldu ve talih Gane ve Lazo’nun yüzüne bir kez daha güldü. Yabancı Gane’e “Bak ne diyeceğim” dedi, sen bana dedemi hatırlatıyorsun. “Sadece bu seferlik, belki de, başladığınız işi bitirmenize izin verebilirim - neydi, 60 yıl önce miydi? Hayatın boyunca bir şeyi beklemek nasıldır bilirim. O an geldiği için gerçekten şanslısınız”. Sonunda adam ceplerindeki parayı alıp gitti. Azıcık bir para, belki de ancak adamı dağın eteğinden taksiyle eve götürmeye yetecek kadar. Tabi gecenin o vaktinde dağın eteğine ulaşmayı becerebilirse. Bir kaç saat sonra, fotoğraf çekmeyi ve yazı yazmayı bitirdiler. Gün doğmak üzereydi, yıldızlar hala kayıyordu. Lazo ve Gane kenara oturdular ve öylece gökyüzüne baktılar. O gece milyonlarca dilek tutmak mümkündü. İnsanın şansı varsa hayatta sadece bir veya iki kez yaşayabileceği ve o an ölecek olsa mutlu öleceğini bildiği o sanayiye biriydi. Her şey yolunda, kafanız tertemiz ve az önce çok uzun zamandır haylini kurduğunuz şeyi gerçekleştirdiniz. Ne mükemmel bir son! Ne yazık ki bu mutlu an uzun sürmedi. 104 AnkaraGlobal №1 November 11
what this is for” he said lifting up the knife a bit. “So no acting out.” Neither Gane nor Lazo moved to put their equipment into the sack. “You don’t understand” said Lazo “We are not rich! This is all we have – and it’s not money – we need this equipment – the meteor shower, look! We... we... we’ve been preparing for this for too long!” “What are you mumbling about? I don’t care! Just put the stuff in the sack, NOW.” The man was getting impatient. Lazo and Gane looked at one another. “Look, just look up!” said Gane. “It only happens once every 114 years – we’ve been recording it, just look! You can’t do this – the rolls, the film is very, very important. Please, sir...” “Stop! Yes, the lights are pretty – but that won’t stop me from collecting those. My grandfather had those – cameras – they cost quite a bit, from what I recall. Put them in the bloody sack.” “There’s an awful aura around you” suggested Gane, frowning. “That’s why it seems you are so nervous.” “What?!” “Gane” Lazo gave him a meaningful look. “Look, this is very, very important. I’d rather you take my car than this equipment. Please. Please.” “I don’t take cars – too complicated – and that piece of junk will probably break down halfway down the curve. I will stab you both if you don’t do as I say. Or – or – keep your bleeding pictures and give me the cameras.” “We can’t, the rolls will be exposed – even though it is sort of dark – but the shower isn’t over either, we aren’t done!” “Do as I say!” They didn’t. Surprisingly, this went on for a while. It was tough to say if the man was in fact too much of a coward to attack, or if he was actually softening up from their words. They begged him to leave them their cameras, they told him their life stories. Gane even told him he saw hope for him – hope to exit the realm of dark auras. A miracle happened, and fortune smiled upon Gane and Lazo once more. “You know what, you remind me of my grandfather” said the man to Gane. “This one time, perhaps, I can let you finish what you have started, what was it – sixty years ago? I know what that’s like you know, preparing for something your whole life. You are incredibly lucky that it has actually arrived.” The man walked away with only the money that was in their wallets, a miserably small amount, that would perhaps get him a taxi from the bottom of the mountain home, if he could get to the bottom of the mountain at that hour. A few hours later, they had finished taking pictures and writing. Nearly dawn, shooting stars still flying, Lazo and Gane sat at the edge and simply looked at the sky. Millions of wishes could have been made that night. For them, it was that moment we all have a few times in our lives, if we’re lucky, when you feel like you could die at that moment and die happy. Everything is all right, no concerns are on your mind, and you just ventured into something you’ve daydreamed about for so, so long. It would be a perfect ending. Sadly, a little while later, they forgot about this moment.
Biraz sonra alet çantaları sırtlarında, kenarda dikilmiş tam da eflatun gün doğumuna son bir kez bakıyorlardı ki nereden geldiği belli olmayan koca bir kuzgun üstlerine doğru uçarak gürültüyle gaklayıverdi ve korkudan ellerinde ne var ne yoksa aşağı düşürdüler. Hemen yargılamayın, aslında öyle kolay kolay ürkecek adamlar değillerdi, korkak hiç değillerdi. Az önce soyguncu ile aralarında geçenleri siz de gördünüz. İşin aslı, o anın bir parçası oluvermişlerdi, meteor yağmurunun bir parçası ve etraftaki diğer her şey silinivermiş, hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı. Hal böyle olunca, kuzgunun ansızın belirivermesiyle tatlı bir rüyadan gürültüyle uyanıvermiş gibi irkildiler ve ellerinde ne var ne yoksa düşürüverdiler. “Hayır! Hayır! Hayır!” söyleyebildikleri tek söz bu oldu ve tabi bir de kontrolsüzce ağızlarından çıkıveren birkaç nahoş küfür. Aşağıya inmeye çalıştılar, fakat mümkün değildi. Yokuş çok dikti, aletlerinse çoğu belli ki kırılmıştı. Bu da yetmezmiş gibi, 50 metre ileride bir nehir vardı ve eşyaların çoğu çoktan nehrin kuvvetli sularına karışmıştı. Her şey mahvolmuştu. Her şey mahvolmamıştı. Nafile birkaç çözüm önerisinin ardından Gane ve Lazo yenik bir vaziyette yere çöktüler. Aslında yenilmemişlerdi. Aksine çok önemli bir şeyi hatırladılar. Lazo “Biliyor musun? Ölmek için mükemmel bir an olduğunu düşünmüştüm. Yani ölsem umurumda olmazdı. Kalbim uçmuştu zaten” diyerek, ufukta dalgalanan renklere ve artık zar zor fark edilebilen son birkaç meteora daldı. “Ben de aynı hisse kapıldım. Gerçi ölseydik kimse kaydettiklerimizi göremezdi”. Zaten göremeyecekler dedi Lazo bir of çekerek, hepsini kaybettik. “Lazo... İşte bu” dedi. “İşte bu. Gördüklerimiz hakkında hiç kimsenin bir şey bilmediği o anda öylesine müthiş bir mutluluk duyabildiysek, şimdi niçin kederlenelim? Değişen bir şey yok”. “Hiçbir şey... Evet, hiçbir şey değişmedi. Ben gördüm. Sen gördün. Önemli olan da bu”. “Ben gördüm. Sen gördüm. Önemli olan da bu, eski dostum”. Altmış yıl beklediler. Uyanıkken bile rüyasını gördüler. Ve o gün bugündü. Hayal ettiklerinden çok daha güzeldi. Gördüler. Önemli olan da buydu.
What happened a little while later, was that they were standing at the edge once again, gazing at the violet sunrise, all equipment packed in their hands, when all of a sudden, a big raven flew at them from an undefined direction with a loud croak that made them jump and drop everything they held in their hands. Before you judge them – they were not men easily scared, and they were most certainly not cowards. You saw what happened with the mugger. No, they had become a part of the moment, a part of the meteor shower, and it seemed like nothing outside it exists or happens. So, when the raven came out of nowhere, completely unexpected, as if woken suddenly from a heavenly dream with a chainsaw, they, of course, dropped everything. “No! No! No!” is all they could say. That and a few distasteful, although uncontrollable, curses. They tried to climb down, but it was impossible. It was too steep, and it seemed like a lot of the equipment had broken on its way down. If that was not enough, there was a river about fifty meters down from there, and it seemed like most things ended up along its powerful flow. Everything was ruined. Everything was not ruined. After proposing multiple solutions, all empty, Gane and Lazo sat down, defeated. They were not defeated. In fact, they remembered something very important. “You know... I felt like it was the prefect moment to die. I mean, I could have died, and it wouldn’t have mattered. My heart was up there anyway.” Said Lazo, gazing off into the new shades appearing on the horizon, and the few last, barely noticeable, meteors. “I felt the same. Although no one would have seen our data.” “No one will see our data anyway. We’ve lost it all.” Lazo sighed. “Lazo... that’s it. That’s exactly it. If we felt perfectly happy at that moment, a moment in which no one else had the knowledge of what we saw, why should we despair now? Nothing’s changed.” “Nothing... yes, nothing has changed. I saw it. You saw it. That’s all that matters.” “I saw it. You saw it. That’s all that matters, old friend.” They waited for it for sixty years. They dreamt about it in their waking moments. And today was the day. It was more than they ever imagined it to be. They saw it. And that is all that matters.
Hana Korneti 7 Eylül 1992 tarihinde Üsküp’te doğdu. 2006 yazına dek Makedonya’da yaşadı ve aynı tarihte annesi ile birlikte Ankara’ya taşındı. Liseyi Ankara’da (OIS) bitirdi ve halen devam etmekte olduğu ODTÜ Tarih bölümüne girdi. Hana’nın hayalinde yetişkinler ve çocuklar için romanlar yazan bir yazar olmak yatıyor. Hemen her şey hakkında biraz bilgi sahibi olan Hana, çoğu zaman bu durumun yarattığı bir şaşkınlık içerisinde, ancak Hana bunun iyi bir şey olduğunu söylüyor. Hana Korneti was born in Skopje on September 7, 1992. She lived in Macedonia until the summer of 2006, when she moved to Ankara with her mother. She finished high school in Ankara (OIS), and is currently enrolled in the METU History department. Hana aspires to becoming a writer of adults’ and children’s fiction. She knows very little about everything and is largely confused most of the time. She claims that’s a good thing. AnkaraGlobal №1 November 11 105
106 AnkaraGlobal
106 AnkaraGlobal â„–1 November 11
Takvim / Calendar 01.11 Algeria National Day
Şarkılarla Yaşamak, Müzikal Oyun, Prömiyer / Living with Songs, Musical Play, Premier (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
02.11 Ali Baba ve Kırk Haramiler, Opera / Ali Baba
and Forty Thieves, Opera (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
03.11 Çakırcalı Efe, Dans Tiyatrosu - Dance Theatre
(Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet) Chiri Jazz Trio, Jazz (Manhattan) Atatürk’ü Anma Konseri / Concert in commemoration of Ataturk,Stefan Asbury (CSO Konser Salonu / CSO Concert Hall)
04.11 Atatürk’ü Anma Konseri / Concert in comme-
moration of Ataturk,Stefan Asbury (CSO Konser Salonu / CSO Concert Hall)
05.11 Notre Dame’ın Kamburu, Bale / Hunchback of
Notre Dame,Ballet, C. Pugni-B. Hoinic (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
06.11 Sihirbaz Oz, Çocuk Müzikali / The Wizard of
Oz, Children’s Musical (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
09.11 Sagopa Kajmer (Meb Şura Salonu) 10.11 Atatürk’ü Anıyoruz, Konser / Commemorating
Atatürk, Concert (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
12.11 Notre Dame’ın Kamburu, Bale / Hunchback of
Notre Dame, Ballet, C. Pugni-B. Hoinic (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet) Satoshi Tomiie, Saklıkent Yüksek Sadakat (Jolly Joker)
13.11 Seslerle Anadolu, Müzikli Gösteri / Anatolia with Sounds, Musical Show - D. Şadi Erdoğan (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
14.11 Tosca, Opera -G. Puccini (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
15.11 Başlangıç, Modern Dans Gösterisi / The Be-
ginning, Modern Dance Performance (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet) Palestine National Day Turkish Republic of Northern Cyprus National Day
17.11 Harem, M.Bahar Çimenciler, Bale - Ballet (An-
kara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet) Cem Adrian, If Performance Hall A.A Saygun’un Ölümünün 20.yıl Anma Konseri,Rengim Gökmen (CSO Konser Salonu)
18.11 Latvia National Day
Oman National Day White Lion, Jolly Joker Ankara A.A Saygun’un Ölümünün 20.yıl Anma Konseri / Concert on the commemoration of A.A.Saygun,Rengim Gökmen (CSO Konser Salonu / CSO Concert Hall)
19.11 Tannhauser, Opera (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet) MFÖ, Jolly Joker Ankara
20.11 Sihirbaz Oz, Çocuk Müzikali / The Wizard of
Oz, Children’s Musical (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet) Şarkılarla Yaşamak, Müzikal Oyun, Prömiyer / Living with Songs, Musical Play, Premier (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
21.11 Ali Baba ve Kırk Haramiler, Opera / Ali Baba
and Forty Thieves, Opera (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
22.11 Lebanon National Day 24.11 Başlangıç, Modern Dans Gösterisi / The Be-
ginning, Modern Dance Performance (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
25.11 Mor ve Ötesi, Jolly Joker Ankara
Bosnia and Herzegovina National Day
26.11 Candan Cana Mevlana Özel Gösterisi /Special
Performance (Ankara Devlet Opera ve Balesi Ankara State Opera and Ballet) Feridun Düzağaç (Jolly Joker)
28.11 Harem, M.Bahar Çimenciler, Bale - Ballet (An-
kara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet) Albania National Day
29.11 Seslerle Anadolu, Müzikli Gösteri / Anatolia with Sounds, Musical Show - D. Şadi Erdoğan (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet) Moliere, George Dandin Prömiyer / Moliere Premier (Küçük Tiyatro)
30.11 Tosca, Opera - G. Puccini (Ankara Devlet Opera ve Balesi - Ankara State Opera and Ballet)
AnkaraGlobal №1 November 11 107
108 AnkaraGlobal â„–1 November 11