Narkoz Sağlık Dergisi

Page 1


2

s

a

ğ

l

ı

k


s

a

ğ

l

ı

k

3


MEDİCAL PARK ‘la 7 / 24 Kaliteli Sağlık

24’te

10’da

Sahnelerin Doktoru

e

8’d

Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’yi örnek gösteriyor

e

Aile hekimleri tükenmişlik sendromu yaşıyor

’d 20

Ağız ve diş sağlığı, genel sağlığın ayrılmaz bir parçasıdır

’da

16 ’da

Meme kanserinde erken teşhis

26

’de

78

Cahide takdir topluyor


İÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLER

13 14 22 28 30 32 34 37 38 39 40 41 42 44 45 46 47 48 50 51 52 54 55 56 57 59 60 62 63 64 65 68 71 72 73 74 78 82 85 87 88

Migreni hangi gıdalar tetikliyor ? Ceviz ve beyin arasındaki müthiş bağ Gaziantep yürüdü Lazer için en iyi adres Optimum Güzellik Merkezi Gaziantep Üniversitesi’nde organ nakli sevinci Uyumayan çocuğa uyku eğitimi nasıl verilir? Hamilelikte soğuk algınlığı ve gribe dikkat ! Mikropsuz iltihap ile tüm ağrılar son buluyor! Omuz ağrısını ciddiye alın DÜNYAGÖZ’den “Alokatarakt” Karın ağrısını geçirmek için çocuğa ağrı kesici vermeyin Horlamadan kurtulmanın 7 pratik yolu Primer 7. yaşını Bülent Serttaş’la kutladı Sağlık turizminin de artık bir fuarı var DAÜ’de ağız ve diş sağlığı bölümü açıldı Üzüm suyu kalbi koruyor Hamilelikte sigara içmenin bebeğe 10 zararı! Mutsuzluğa savaş açın! 5 ala turca mutluluk tarifi Meme küçülterek fiziksel ve ruhsal sağlığınızı koruyun Meme kanserinde risk yaşla birlikte artıyor Fast food obezitesi Anne sütüne benzeyen tek besin yumurta Bilken’le yumurtalı günler Çocuğun ilk diş kontrolü ne zaman ve nasıl yapılmalı? Özel Sani Konukoğlu Hastanesi ve HARVARD Üniversitesi İşbirliği Çağın vebası; Alzheimer! Öfke nasıl kontrol altına alınır, nasıl yönetilir? Osteoporozdan korunmak için süt tüketimini artırın Her gün iki bardak süt çocuklarda zekâyı geliştiriyor Doğal antibiyotik, Propolis Üçüzlerin beşiklerini kendi elleriyle hazırladı Su ile gelen sağlık Onlar şimdi obez hızlı kilo veren hızlı kilo alır Çocuğunuz hangi meslekte başarılı olabilir?hızlı kilo alır Yaşlıların tansiyon ve kan şekeri ölçümü yapıldı Önce doğum yaptı,sonra kalp ameliyatı oldu Cahide takdir topluyor Royal Halı ile sağlığınız kontrol altında Başarı ve sağlık, iyi ve doğru beslenmeden geçiyor LÖSEV çocuklarına Büyükşehir’den duygulu ziyaret Çocuk kitaplarında nelere dikkat edilmeli

İÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLER


s

a

ğ

l

ı

k

İMTİYAZ SAHİBİ VE SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

DOĞMAK, YAŞAMAK ve ÖLMEK

Mezine SIRAKAYA GENEL YAYIN YÖNETMENİ Pelin KAPLAN EDİTÖR Deniz YEMİŞENLİOĞLU GRAFİK TASARIM Atakan CEHRİ HALKLA İLİŞKİLER Batuhan CEHRİ HUKUK DANIŞMANI Av. Yaşar SAĞLAM Av. M. Yılmaz ÇELİK Av. M. Buğra AYBERK YAYIN KURULU Prof.Dr. Hakkı KAZAZ Opr.Dr. Barış DEMİRİZ Dr. Cengiz BAYRAM Dr. Ulaş YANIK YÖNETİM YERİ Başak Ajans Narkoz Haber Gazetesi Balıklı Durağı Karşısı Balıklı İş Merkezi Kat: 3 No: 6 BASKI İncilipınar Mah. 36006 Nolu Cd. No: 21 Ekip İş Merkezi Altı Şehitkamil / Gaziantep Telefon: 0 (342) 215 04 00 e-posta: info@ebatofset.com

narkozsaglik@hotmail.com narkozhaber@hotmail.com narkozhaber@mynet.com www.narkozgazetesi.com Sayı: 2 Yıl: 1 Yerel Süreli Yayın Narkoz Haber Gazetesi ücretsiz ekidir. 0 539 247 96 18 0 342 232 42 43

Dergide yayınlanan tüm reklam tasarım ve haber metinleri Başak Ajans’a aittir.. İzinsiz alıntı yapılıp çoğaltılamaz. Dergide yer alan köşe yazılarından, köşe yazarları 6 sorumludur. s

a

ğ

l

ı

k

Dünyaya gözlerini açıp ta ağlamayan bebek var mıdır? Elbette yoktur. Sağlığımız biraz bozulsa ilk aklımıza gelen cümle “Her şeyin başı sağlık” sözü olur. Normal yaşantımızda bu sözü hatırlayıp, sağlığımıza dikkat etmek ise her zaman arka planda kalır. Dünya işleri ile meşgul olurken sağlığımızı bir köşeye koymak alışkanlıktır bizler için. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 200(TÜİK) 2009 yılında açıkladığı verilere göre; Türkiye’de ölüm nedeni bilinen vaka sayısı 280 bin 531 olurken, bu ölümlerin 155 bin 274’ünü erkek ve 125 bin 257’sini ise kadınlar oluşturuyor. Ölüme sebep olan ilk beş hastalık grubu sırasıyla yüzde 39,9 ile dolaşım sistemi hastalıkları, yüzde 20,7 ile habis urlar, yüzde 8,9 ile solunum sistemi hastalıkları, yüzde 6,4 ile endokrin (iç salgı bezi), beslenme ve metabolizmayla ilgili hastalıklar ve yüzde 4 dışsal yaralanma nedenleri ve zehirlenmeler olarak görüldü. GÖZ VE DİŞ SAĞLIĞINIZA DİKKAT! Geçtiğimiz günlerde özel hastanelerden hizmet alan kanser ve diyaliz hastalarına getirilecek ek ücret konusunu tartışırken 2014 yılında sağlık alanında yürürlüğe girecek “sıkı tedbirlerinin” kapsamı şimdiden düşündürmeye başladı. 75 milyon genel sağlık sigortalısı gelecek yıl birçok tedavi için cebinden ödeme yapmak durumunda kalabilecek. Bu tedbirlerle birlikte ilk etapta göz, ağız-diş ve bazı ilaçların

sigorta kapsamından çıkartılması planlanıyor. Türkiye’de ölümlerin nedenlerine baktığınızda ağız ve diş sağlığının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Çevrenizde ki insanların ağız ve diş sağlığına ne kadar önem verdiğine bir bakın! Çocuklarımız yeterince kişisel bakım konusunda bilinçli mi? Biz ebeveynler her hastalığın başlangıç noktası olan dişlerimize ne kadar önem veriyoruz? İşin aslı bizler dişlerimize yeterince önem vermiyoruz birde üzerine ağız ve diş sağlığı ücretli olursa bilin ki ölümleri tetikleyen hastalıklar daha da çok artacaktır. Gözlerimiz en hassas organımız. Dünyaya açılan penceremiz! Nasıl olurda bu iki önemli unsur konusunda sağlık bakanlığı böyle bir girişimde bulunur anlamakta güçlük çekiyorum. Doktorlar sürekli olarak koruyucu hekimliğinin önemine vurgu yaparken, sağlıkta alınacak sıkı tedbirlerin nelere gebe olacağını zaman içerisinde göreceğiz. Bizim millet olarak hastalanmadan hastaneye gitme alışkanlığımız zaten yokken, sağlık konusunda alınacak sıkı tedbirler insanları hastaneden daha da uzaklaştıracaktır. Sağlık konusunda tasarruf yapmak isteyen yetkililer bilinçli ilaç tüketimini sağlayabilirlerse ekonomiye ve insan bedenine çok ciddi katkı sağlamış olacaklardır. Türkiye’nin en büyük sorunlarından bir tanesi olan bilinçsiz ilaç tüketimi yıllardır çözülemeyen, Türkiye’nin sağlık alanında kanayan yarasıdır. İlaç sek-

Mezine SIRAKAYA

törü geçmişten günümüze birileri için ciddi bir rant kapısı haline gelmiştir. Her evde poşet, poşet ilaç bulmak mümkündür. Doktora gittiğimizde mutlaka ilaç yazılmak zorundadır, yoksa bir eksiklik hissederiz, sanki doktor iyi muayene yapmamış gibi değerlendiririz. Sonrada aldığımız ilaçları 2-3 gün kullanır sonra çöpe atarız. Bence sağlık konusunda sıkı tedbirler almak isteyen yetkililer bilinçsiz ilaç tüketimi konusunda tedbir alırlarsa çok ciddi bir tasarruf sağlamış olacaklardır. SAĞLIKSIZBESİNLERİN REKLAMLARI YASAKLANMALI Doktorlarımız her zaman şunu söyler, “Çocuklarınıza gazlı içecekler, hazır meyve suyu, cips vb şeyler yedirmeyin” Gelin görün ki TV reklamlarına bakın nerede sağlıksız gıda var göstere göstere haydi sağlıksız beslenin rotası veriyor. Öncelikle özendirici bu reklamlara sınırlandırma getirilmeli diye düşünüyorum. En kötü olayda bile mutluluk kırıntıları ararsak sağlığımıza katkıda bulunuruz. Stres mutluluğunuzu ve sağlığınızı çalmasın. Hoşcakalın…


s

a

ğ

l

ı

k

7


Gaziantep İl Sağlık Müdürü Prof.Dr.Metin KARAKÖK

Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’yi örnek gösteriyor Gaziantep’te sağlık alanında önemli kararlara imza atan İl Sağlık Müdürü Prof.Dr. Metin KARAKÖK, sağlık alanında Gaziantep için hazırlanan projeler, özel hastaneler ile devlet hastaneleri arasındaki farklar ile sağlık alanında Türkiye’nin almış olduğu mesafe hakkında Narkoz Sağlık Dergisine özel açıklamalarda bulundu.

G

öreve geldiği tarihten itibaren önemli projelere imza atan Gaziantep İl Sağlık Müdürü Prof.Dr. Metin KARAKÖK; Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında sağlık hizmetlerinin etkin ve kaliteli bir şekilde sunulabilmesi ve tüm sağlık çalışanlarının ihtiyacını karşılayacak Gaziantep Entegre Sağlık Kampusu projesinin takipçisi olduklarını söyledi.KARAKÖK; “ Türkiye ve buna paralel olarak Gaziantep, son on yılda sağlık alanında ciddi gelişim göstermiştir. Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’nin sağlık anlamında gelmiş olduğu noktayı örnek olarak göstermektedir. Bugüne kadar sağlık alanında çok başarılı çalışmalar yapılmıştır, ancak yapılması gereken daha

8

s

a

ğ

l

ı

k

çok şey vardır” dedi. Sağlık anlamında önemli bir ihtiyaç olan Ambulans hizmetlerini yeterli buluyormusunuz? Gaziantep’te ambulans sayımız düşük ve günlük ortalama 450-500 hasta ortalaması ile çalışıyoruz. İki sene içerisinde ambulanslarımız 350-400 bin Km’leri görüyor ve araçlarımız yorgun hale geliyor, Bu nedenle araçlar çok sık arıza veriyor. Normal standartlarda her 50 bin kişi için bir ambulans ve bunun yedeğinin bulunması gerekiyor. Gaziantep’te mevcut ambulans sayımız 41 civarında tüm ilçelerimiz dahil olmak üzere. Bizim normal standartlarda ambulans hizmeti verebilmemiz için 112

noktaları açmamız lazım. Bu konuda en az on noktaya ihtiyacımız var ve bunların bir kısmını peşinen açtık ve faaliyete geçiriyoruz, kalanları ise zaman içerisinde faaliyete geçireceğiz. Bakanlık ambulans konusunda bir noktaya kadar destek verebiliyor, bu nedenle şehrin ambulans konusunda desteğini bekliyoruz. Vatandaşlar Suriyeli mültecilerden dolayı yeteri kadar sağlık hizmeti alamadıklarını söylüyor. Böyle bir sıkıntı olduğunu düşünüyormusunuz? Suriyeli mültecilerin gelmesi bir miktar sağlık hizmetlerinin yükünü arttırmış olabilir ancak 2 milyon nüfuslu Gaziantep’i mevcut 150 bin mülteciye


oranladığınızda olayların biraz abartıldığını düşünüyorum. Ayrıca Suriyeli mülteciler nedeniyle biz hekim ve hemşire konusunda ciddi takviyelerde bulunduk. Suriyeli mültecilerin sağlık konusunda oluşturduğu rakamları incelediğimizde, yatan hasta sayısının 2650, doğum sayısının 546, poliklinik sayısının ise 251300 olarak gerçekleştiğini görüyoruz. Lokal olarak bazı bölgelerde bu tür sıkıntıların oluşması normal olabilir, mesela Kilis gibi. Çünkü Kilis’in nüfusu kadar mülteci şu an orada ve sağlık hizmetlerinden faydalanmaya çalışıyor. Ancak bölgesel düşündüğümüzde rakamlar çok küçük oranlarda kalmaktadır. Suriyeli hekimlerin kamplarda çalıştırılması konusunda bazı teknik konuların aşılması halinde ihale yoluyla temin edilmesi hususunu düşünüyoruz. Özel hastanelerin sağladığı hizmeti, Devlet hastaneleri neden karşılayamıyor? Aradaki fark nedir sizce? Gaziantep’te şu anda nüfusa oranladığımızda %33’lük bir bölümün yükünü özel hastaneler karşılamaktadır. Bu Gaziantep adına önemli bir katkıdır ancak özel hastaneler kanun, yönetmelik ve diğer mevzuat çerçevesinde çalışmak durumundadırlar. Kalitelerini, hizmet standartlarını ve seviyelerini sürekli olarak arttırmalıdırlar. Bu konuda bizim kırmızı çizgilerimiz var ve özel hastanelerin denetimi konusunda mevzuat neyi gerektiyorsa hepsini uyguluyoruz. Hizmet kalitesi bakımından Kamu hastaneleri özel hastanelerin önünde olmasına rağmen, özel hastaneler otelcilik anlamında kamu hastanelerinin çok çok önünde. Devlet hastanelerinin fiziki handikapları sözkonusu, tıbbi anlamda özel hastanelerde yapılan devlet hastanelerinde de yapılıyor. Biz bu nedenle özellikle sağlık turizmi konusunda müdürlüğümüz bünyesinde bir birim oluşturuyoruz. Bununla ilgili alt yapı çalışmalarına başladık. Şehir hastanelerinin kurulmasından sonra sağlık turizmi konusunda öncü olacağımızı düşünüyorum. Acil servislerin yoğun olduğunu ve yetersiz kaldığını görüyoruz. Acil servise gelen hastaların hepsi gerçekten acil hasta mı? Senelik bir kişinin doktora başvurma

ortalaması on yıl önce 2.5 iken, bugün sekizlere çıkmış durumda. Aslında bu bizim doktora erişim aşamasında olmasını istediğimiz bir şey, insanlar kolayca doktora ulaşabiliyor demekki. Özellikle acil polikliniklere müracaat eden hastalarımızın büyük bir bölümü acil hastalar değil. Gaziantep’te iki devlet hastanesine bir yılda ortalama 450 bin civarında hasta acil polikliniklere müracaat etmiş.Bizim uygulamak istediğimiz sistem bu tür acile yapılan müracatların polikliniklere yönlendirilmesi ancak şu an itibariyle mevcut personel sayısı ile bunu yapmamız mümkün gözükmüyor, ancak gelecek dönemde gerekli mevzuat çalışmaları yapılarak yeni bir düzenleme yapılacaktır diye düşünüyorum. Sağlık alanında yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Son on yılda Gaziantep’te sağlık alanında bir çok rakamda ciddi değişiklikler olduğunu görüyoruz. Gaziantep’te on yıl önce iki ambulans varken, bugün 41 tane ambulans olduğunu görüyoruz. Ambulans helikopterlerimiz var, hastaların doktora ulaşma oranına baktığımızda ciddi bir ilerleme var. Dünya Sağlık Örgütü bizim sağlık sistemizi örnek olarak gösteriyor. Aşılama oranına baktığınızda %99’lara ulaşmış durumda. Bebek ölümleri %25’lerden geriye üçte bir oranına düşmüş durumda. Bunların hepsi sağlık alanında kalitenin yükseldiğinin göstergesidir. Ancak bu yapılacaklar anlamında son nokta değildir, yapılacak bir bu kadar daha iş vardır. Gaziantep’te sağlık alanında ne tür projeleriniz var? Sağlık Bakanlığınca, Gaziantep’e yaklaşık olarak 1876 yatak kapasiteli Kamu-Özel Ortaklığı modeli ile Sağlık Kampusu yapılması, bakanlığın yatırım programındadır. Bu Hastaneler; Gaziantep Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gaziantep Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Gaziantep Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Gaziantep Akıl ve Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi, Gaziantep Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastanesi, Gaziantep Onkoloji Hastanesi, Gaziantep Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Gaziantep Kalp Damar Cerrahi Hastanesidir. Arsa üzerinde

bulunan TRT’ye ait eski bina ve müştemilatların yıkım işi tamamlanmıştır. Aynı arsa üzerine ; İl Sağlık Müdürlüğü Hizmet Binası (5211 m2 net), İl Halk Sağlığı Müdürlüğü Hizmet Binası (2215 m2 net), Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği Hizmet Binası(1313 m2 net), 112 Komuta Merkezi (2096 m2 net), Sosyal Tesisler (1637 m2 net), Çok Amaçlı Salonlar (1947 m2 net), Sığınak (1477 m2 net),Otopark (6820 m2 net) yapılacaktır. İnşaat ihalesi 2012 yılı içerisinde yapılmış ve sonuçlandırılmış olup, 2013 temmuz ayında yer teslimi yapılmıştır. 100 yataklı İslahiye İlçe hastanesi İnşaatı tamamlanmış olup geçici kabul işlemleri devam etmektedir. Bunun yanında İhtiyacı olan hastanelerimizin ve Aile Sağlık Merkezlerimin fiziki olarak yeniden ele alınması ve güçlenmesi çalışmalarına önem veriyoruz. Bu kapsamda; Araban Taşdeğirmen Köyü Sağlık Evi, Araban Hisar Köyü Sağlık Evi, Nurdağı İncirli Köyü Sağlık Evi inşaat çalışmaları bitmiştir. Yavuzeli Merkez ve Büyükkarasuyu, İslahiye Yeşilyurt, Oğuzeli Dokuzyol, İslahiye Fevzipaşa ve Bakırca Sağlık evlerinin 2013 yılı itibariyle belirlenen tarihlerde inşaatları bitecek şekilde çalışmalar devam etmektedir. Şahinbey ADSM, Oğuzeli Büyükşahinbey Köyü ASM ve Karşıyaka ADSM için ise yatırım programı dahilinde çalışmalar devam etmektedir. Gaziantep için büyük bir öneme sahip AMATEM ve 112 istasyonlarında son durum nedir? Gaziantep Büyükşehir Belediyesi koordinesinde hayırsever bir vatandaşımız tarafından yaptırılan Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlıları Tedavi ve Araştırma Merkezi (AMATEM)’in inşaatı bitmiştir. Gaziantep için çok güzel bir proje. Burada alkol ve madde bağımlıları hem tedavi edilecek, arkasından da rehabilite edilerek topluma kazandırılması sağlanacaktır.. 112 istasyonları vatandaşlarımıza hizmet noktasında bizim için hayati önem taşımaktadır. Şehir gösteren Mahallesi, Şehit Zeynel Direkçi ASM, bahçesi yanı, Karaoğlan Mahallesi,Zeugma Mozaik Müzesi yanı,Zeytinli Mahallesi,Nizip,Karkamış, olmak üzere yeni 112 nokta istasyon inşaat çalışmaları başlamıştır. Bu istasyonlarımızın hepsini 2013 yılı sonuna kadar bitirmeyi hedefliyoruz.

s

a

ğ

l

ı

k

9


7/24 Kaliteli Sağlık Türkiye’nin en büyük hastaneler grubu olan Medical Park, teknolojik alt yapı ve sağlık turizmi açısından Gaziantep’e ciddi katkılar sağlamaya devam ediyor.

10

s

a

ğ

l

ı

k

‘ la


Kısa bir süre önce Gaziantep Medya Platformu tarafından “Marka şehrin marka hastanesi” ödülüne de layık görülen Medical Park Gaziantep, herkes için kaliteli sağlık anlayışıyla 7/24 adından söz ettirmeye devam ediyor. Gaziantep’te sağlık sektörüne kazandırdığı ivmeyle adından söz ettiren ve öncü bir rol üstlenen Medical Park Hastanesi Genel koordinatörü Hayrullah Kubba, sanayisi ve altyapısıyla gelişmeye açık ve aynı zamanda bölge illerine de yakın olan Gaziantep’e yatırım kararı alarak ne kadar doğru bir iş yaptıklarını bugün daha iyi anladıklarını söyledi. Kubba; “ Gaziantep, nüfusu, gelişmiş sanayisi, iş ve yaşam koşulları bakımından Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Paris’i konumunda olan,gelişmeye paralel olarak büyüyen ve sürekli hedef büyüten bir şehir. Sanayi kenti olmanın yanı sıra gün geçtikçe artan nüfusun sağlık ihtiyaçlarının da arttığını gözlemlediğimiz bu alandafizibilite çalışmalarımızı tamamladıktan sonra Gaziantep’e yatırım yapmaya karar verdik. 2008 yılı mart ayından bu yana başta Gaziantep olmak üzere bölge halkına hizmet vermeye devam ediyoruz. İlk etapta 14.000 metrekare olarak hizmete başladığımız binamız, halkımızın yoğun teveccühü sebebiyle dar gelmeye ve %100 doluluk oranına ulaşmaya başlayınca mevcut binamızın yetmediğini gördük. Buna mukabil hem poliklinik hem yoğun bakım yatakları hem de hasta odalarında kapasite artırımına giderek yeni bir yatırım kararı aldık ve hastanemizin ek bina inşaatına başladık. 2013 Mayıs ayında yeni binamızı da halkımızın hizmetine sunduk. 2008 yılından bu güne sürekli artan bir hasta potansiyeli ile adeta kabımıza sığmadık ve bugün 30.000 metrekare alanda, 225 yatak kapasitesi ile dev bir sağlık tesisi olarak hizmet vermekteyiz. Herkes için, Kaliteli Sağlık Medical Park’ın özel hastane anlayışını değiştirerek “herkes için sağlık” sloganı ve kaliteli sağlık hizmeti ilkesiyle hareket ediyoruz. Medilcak Park Gazantep Hastanesi olarak farklı branşlarda Gaziantep ve Türkiye’de ilk kez yapılan başarılı operasyonlara imza atıyoruz. Bugün nitelik bakımından yapılan cerrahi operasyonlar ile hastalar İstanbul ve An-

kara gibi büyük şehirlere gitmekten kurtuluyorlar. Özellikle Kalp ve Damar Cerrahisi, Kardiyoloji, Genel Cerrahi, Beyin ve Sinir Cerrahisi, Çocuk Cerrahisi ve Üroloji kliniklerinde Gaziantep ve bölgede ilk kez gerçekleştirilen çok sayıda başarılı operasyona imza atıyoruz. Her Türlü İhtiyaca Cevap Verecek Konforlu Odalar Ek binada hasta odalarında konfor anlayışını değiştiren yeni bir konsept uygulamaya başladık. Yeni binamızda iç dekorasyonumuzu da farklı dizayn ettik. Hastalarımızın ve hasta yakınlarımızın tüm gereksinimlerini karşılayacak şekilde tasarlanmış tam donanımlı hasta odalarımızda kumandalı hasta yatakları, hemşire çağrı sistemi, banyo, buzdolabı, uydu alıcılı tv, telefon, internet bağlantısı ve refakatçiler için koltuklar bulunmaktadır. 2009 yılında hayata geçirilen Radyasyon Onkolojisi kliniği, tüm kanser vakalarının tanı ve tedavisinde Avrupa’daki benzerleriyle ölçülebilecek başarı oranlarıyla faaliyet gösteriyor. Radyoterapi (ışın tedavisi)’deki gelişmeler yakından takip edilerek en gelişmiş radyoterapi cihazlarıyla Uluslararası standartlarda hizmet veriyoruz. Kanser tanı ve tedavisinde, PET-CT, IMRT, ve 3 boyutlu conformal radyoterapi teknikleri kullanılıyoruz. Gaziantep’in Sağlık Turizmine Önemli Katkı Sağlıyoruz Medical Park Gaziantep Hastanesi şüphesiz ki Gaziantep’e sağlık alanında yeni bir soluk kazandırmıştır. Gerek kullandığımız ileri tıp teknolojisi, gerek yatak kapasitesi bakımından üst seviyede olan hastanemiz, sadece Gaziantep’e değil bölge halkına ve hatta komşu ülke vatandaşlarına sağlık hizmeti sunarak sağlık turizmi açısından da Gaziantep’e önemli katkılar sağla

s

a

ğ

l

ı

k

11


Hayrullah KUBBA Medical Park Gaziantep Hastanesi Genel Kordinatörü

maktadır. Örneğin 2009 yılında hayata geçirdiğimiz Radyasyon Onkolojisi (ışınla kanser tedavisi) ile insanlarımız uzak illere gitmeden her türlü kanser hastalığının tanı ve tedavisini hastanemizde gerçekleştirebilmektedir. 7/24 Halkımızın Hizmetindeyiz 7 gün 24 saat hizmet veren Kardiyoloji ve Kalp-Damar Cerrahisinde bölgede hatırı sayılır bir başarı grafiği elde ettik ve gelişmeleri takip ederek yenilikleri halkımızın hizmetine sunmaya devam ediyoruz. Yine Genel Cerrahide özellikle meme ve obezite cerrahisinde, Türkiye’nin

12

s

a

ğ

l

ı

k

sayılı hastanelerinde yapılabilen operasyonlar gerçekleştirmekteyiz. Gerçekleştirdiğimiz operasyonlar niteliği bakımından Türkiye’de ve Gaziantep’te ilk kez uygulanan operasyonlardır. Bu anlamda yurt dışından da çok sayıda hastamız Genel Cerrahi kliniğimizi tercih etmekte ve tedavisini burada yaptırmaktadır. Beyin ve Sinir Cerrahisi kliniğimizde omurilik, sinir sıkışmaları, bel fıtıkları, omurga kanal darlığı operasyonlarının yanında Türkiye’de nadir merkezlerde yapılan ve beyin içerisine müdahale edilebilen kritik tümör operasyonlarını da başarılı bir şekilde gerçekleştirebiliyoruz.

Marka Şehrin Marka Hastanesi 2009 yılında Tüketici Akademisi tarafından Avrupa Birliği Kalite Zirve ödülünü aldık. Gaziantep Medya Platformu (GAMEP) ile Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) işbirliğiyle bu yıl 2’ncisi düzenlenen ‘Bölgesel ve Uluslararası Markalar Ödülleri’ töreninde sağlık alanında bölgenin marka ödülüne layık görüldük ve ödülümüz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sayın Derviş Eroğlu tarafından takdim edildi. Medical Park Gaziantep Hastanesi olarak başarı grafiğimizi önümüzdeki yıllarda da yükseltmeyi hedefliyoruz.


Migreni hangi gıdalar tetikliyor? Bulantı, kusma, ışığa ve sese aşırı duyarlılık gibi belirtileri olan migren ne yazık ki tüm dünyada hem kadınlarda hem de erkeklerde çok sık görülüyor.

A

nneden geçen yatkınlık, cinsiyet, yaşam ve iklim koşulları gibi çok çeşitli faktöre bağlı olarak ortaya çıkan migren, daha çok tek yanlı, zonklayıcı, şiddetli, bulantının sıklıkla eşlik ettiği, ağrı sırasında ışığın, sesin rahatsız ettiği, dört saatten üç güne kadar uzayabilen baş ağrısı atakları ile kendini gösterebiliyor. Ağrının migren atağı sırasında beyin zarında ve beyin zarındaki damarlarda oluşan geçici iltihabi durum olduğunu söyleyen Liv Hospital Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Ertaş, bu iltihabi reaksiyonun oluşmasında regl (kadınlarda), rüzgar, klima, açlık, fazla veya az uyku, stres, fiziksel efor, sigara dumanlı ortam ya da fazla ışıklı ortamlar yanı sıra gıdaların da migrenin belirleyicileri olabileceğini belirtiyor ve ekliyor: “Genetik yatkınlıkla birlikte çevresel ve kişisel faktörlerin de çıkışında etkili olduğu migreni tetikleyen gıdaları fark etmek sizi hastalığa karşı koruyabilir.” ÖNEMLİ OLAN GIDAYI BULMAK

TETİKLEYEN

Migreni tetikleyen gıdaların tespit edilmesinin oldukça güç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mustafa Ertaş, bunun nedeni şu şekilde açıklıyor: “Tetikleyiciye maruz kalındığı anda baş ağrısı ortaya çıkmıyor, ortaya çıkışına kadar saatler, bazen bir gün geçebiliyor. Bu da tetikleyen gıdayı veya faktörü belirlemeyi güçleştiriyor.” Mustafa Ertaş, migrende gıdalara karşı gelişen IgG antikorlarını kullanarak çapraz karşılaştırmalı, kontrollü, çift kör olarak

yaptıkları klinik çalışmayla hastaların 266 gıdaya karşı IgG antikor düzeyleri ölçülebildiğini söylüyor. Çalışmadan yola çıkarak hastanın hassas olduğu gıdaların belirlenebildiğini belirten Ertaş, kişiye özel olarak bu gıdaları içeren (provokasyon diyeti, uyarıcı diyet) veya bunlardan arınmış (eliminasyon diyeti, önleyici diyet) diyet hazırlanabildiğinin de altını çiziyor. Ertaş, yapılan klinik çalışmanın sonucunda da önleyici diyet sırasında atak sıklığı, baş ağrılı gün sayısı, baş ağrısı için kullanılan ilaç sayısı ve ilaç kullanmayı gerektiren baş ağrısı sayısında istatistiksel anlamlı olarak azalma olduğuna dikkat çekiyor. Bu çalışmanın sadece gıdalara karşı oluşan antikorların kişiden kişiye nasıl çeşitlendiğini göstermediğini söyleyen Ertaş, aynı zamanda yalnızca bu antijenlerden arınmış gıdalardan oluşan diyet uygulamanın bile baş ağrılarında ne denli anlamlı bir azalmaya neden olduğunu ortaya koyması açısından oldukça önemli olduğunun altını çiziyor. BU KURALLARA UYUN, AĞRIDAN KURTULUN • Sabah banyo yapıp sokağa çıkmayın. Gece banyo yapıp saçınızı iyice kurutun. Banyo yapıp dışarı çıkarsanız başınız esintiyi daha çok hissedecektir. • Rüzgarda durmayın. Başa doğrudan gelen rüzgarı önlemek çok önemli.

Liv Hospital Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa ERTAŞ

• Ev veya araçta klimayı doğrudan yüzünüze üfletmeyin. Çok şiddetli çalıştırmayın. • Migreninizi lodos tetikliyorsa o gün dışarı çıkmamaya çalışın. Kapıyı bile açıp o havayı içeri aldığınızda evinizde lodosun etkisini yaşama şansınız var. • Araba yolculuğunda pencereyi esintiyi hissedeceğiniz şekilde açmayın. Kapalı ortam migren için tetikleyici olabilir. Sigara gibi mesela. Ama yine de arabada içeri hava girsin diye doğrudan yüzünüze esecek şekilde camı açmayın. • Saç kurutma makinesini ılık ayarda kullanın. Ne çok sıcak ne de çok soğuk olmalı. Vücut ısısına yakın olmalı ve hızlı üflememeli. • Jöle sürmeyin. Çünkü jöle iletkenliği artırıyor. Aslında anneler çocuklara kızmakta çok haklı. Genç migrenli hastalarla büyük bir sıkıntımız bu.

s

a

ğ

l

ı

k

13


Ceviz ve beyin arasındaki müthiş bağ

İnsan beyni ile yeşil kabuklu cevizin yapılarını incelersek tüylerimizi diken diken edecek bir gerçekle karşılaşırız.

Yeşil kabuk kafa derisine, tahta kabuk kafatasımıza, cevizin zarı beyin zarımıza ve meyvesi beynimize benzeyen bu yapının tüm meyveler arasında gümüş iyonu içeren tek meyve olmasıda beynimizle olan inanılmaz bağlantıyıgözler önüne serer. Çünkü bu gümüş iyonuna ihtiyacı olan tek organ beyindir. Minyatür beyin görünümündeki Ceviz beyin için gerekli olan gümüş iyonlarını ihtiva eden tek meyvedir ve Asyada beyin gıdası olarak kabul edilir. Ceviz; fosfor, kalsiyum, potasyum ve demir açısından zengin bir besin maddesidir. Dolayısıyla zihin yorgunluğunu giderici, kemik ve dişleri güçlendiren, kas rahatlatıcı etkisi ve kansızlığa çözüm getiren bir besin kaynağı olarak oldukça önemlidir. Omega 3 ve bol miktarda yağ asitleri ihtiva eden bir besindir. Sağlıkadına birçok faydası bulunan omega 3 yağ asitleri daha iyi düşünebilme, zihinsel fonksiyonların işlevselliğinin artırılması, zeka geliştirme, romatoid artrit, egzama ve sedef hastalığı türü hastalıklarda faydalıdır. Kardiyovasküler sağlığının korunmasında da büyük rol oynayan ceviz, evimizden ve çocuklarımızın yemek listelerinden eksik olmaması gereken çok besleyici bir besindir. Uzmanlar, günde 2 tüm cevizin tüketilmesini öneriyor.

14

s

a

ğ

l

ı

k

Cevizin Faydaları • Ceviz, içeriğinde bol miktarda Omega 3 yağ asitleri bulundurduğundan, kalp rahatsızlıklarına iyi gelir, yüksek kan basıncını azaltır. • Yapılan araştırmalar sonucu ceviz, kabuklu yemişler arasında en çok antioksidan içeren besin olarak kabul edilmiştir. Antioksidanlar, E vitamininden 7 kat daha güçlüdür. • Ceviz, bir aminoasit olan arginin içerir. Bu madde ise damaların esnekliğini korumaya yardımcı olur, damar çatlamalarını önler. • L-arginin E Vitamini, magnezyum, folik asil yönüyle yeterince zengin olan ceviz, kalp hastalıklarını önler. • Arter duvarımızın esnek olmasını ve pıhtılaşmayı kısmen önleyerek kan dolaşımınızın daha sağlıklı olmasına yardımcı olur. L-Arginin maddesi, ceviz ve yer fıstığında bol miktarda bulunur. • Ceviz, kötü kolesterolü ve toplam kolesterolü en aza indirir. • Kalp ve damar sağlığı açısından her gün 2 tüm ceviz yenmesi önerilmektedir. • Amerikada bazı bölgelerde küçük ceviz paketleri üzerine kalp ve damar sağlığına faydalıdır yazıları yazmaktadır. Tıpkı bizim sigaraların

üzerine zararlıdır yazdığımız gibi. • Ceviz, vücuttaki gizli veya görülen tümörlerin gelişmesini yavaşlatarak tedavi sürecinde zaman kazandırır. • Kalın bağırsak, prostat ve göğüs kanserlerinde önleyici etkiye sahiptir. • İçerdiği gümüş ve selenyum, çocuklarda zeka gelişimini destekler. • Haşlanmış buğday ile tüketilirse zihin ve beden gelişimini destekler. Ve sayamadığımız daha bir çok faydası bulunan ceviz, kararınca ve yerinde tüketildiği taktirde, aşırı kaçılmadığı taktirde en büyük besin kaynağınız olacaktır. Kalbinizi korumak için omega 3 yağ asitleri içeren ceviz tamda size göre… Günde kaç ceviz yemeliyiz? Günlük yenmesi gereken ceviz miktarı, 30-50 gram arasındadır. Bu da 2-3 tüm cevize tekabül etmektedir. Daha fazlasını tüketmek vücutta aşırı yağlanma ve kiloya sebebiyet verecektir. Cevizin Zararları Nelerdir? Ceviz, aşırı tüketildiği zaman yani günde 4 taneden fazla tüketildiği zaman, vücut ihtiyacı olan kadarını depolayıp, arta kalan fazla yenilen kısmını ise kiloya ve yağa çevirecektir. Bu da vücut için oldukça zararlıdır.


MAD PLASTİK

MAD PLAS

MAD PLASTİK

TİK

MAD PLASTİK SAN. VE TİC. A.Ş.

K

AS

AD

PL

MAD PLAST İK

M

AD

PL A

ST

İK

M

MA

D PL

AS

MAD PLAS

TİK

TİK

SHRİNK MAD PLASTİK

MAD PLASTİK

Bu sera MAD PLASTİK tarafından üretilmiştir.

tr

www.madplastik.com.

Telefon: 0.342 337 23 80 0.342 337 47 41 15 Faks : 0.342 337 39 11 1. Organize Sanayi Bölgesi 83104 nolu Cad. No: 13/B Başpınar / Gaziantep s

a

ğ

l

ı

k


Gaziantep Diş Hekimleri Odası Başkanı Hasan KARABAY

Ağız ve diş sağlığı,

genel sağlığın ayrılmaz bir parçasıdır Gaziantep Diş Hekimleri Odası Başkanı, Hasan Karabay; diş hekimleri haftası nedeniyle yaptığı açıklamada en güzel dişin Allahın verdiği diş olduğunu belirterek, yapılan implant tedavileri ile özellikle İsrail’in zenginleştirildiğini, koruyucu hekimlik uygulamasıyla devletin %50 oranında kar edeceğini söyledi.

D

iş Hekimleri haftası Gaziantep’te çeşitli etkinliklerle kutlandı. Gaziantep Diş Hekimleri Odası Başkanı Hasan Karabay; diş hekimleri olarak sıkıntılarını Sağlık Bakanlığına iletmelerine rağmen, sıkıntılarının bakanlık tarafından dikkate alınmadığını söyledi. Diş tedavisi konusunda da vatandaşlara tavsiyelerde bulunan Karabay; en güzel dişin Allahın vermiş olduğu kendi dişimiz olduğunu, yapılan tedavilerle yabancı ülkelerin özellikle de İsrail’in zenginleştirildiğini söyledi. Karabay; ‘ülkemizde 22 Kasım gününü içine alan hafta; Türk Diş hekimleri Birliği ve Odaları tarafından toplumun ağız ve diş sağlığı konusunda bilinçlenmesine katkı koymak, dikkatini çekmek, doğru alışkanlıklar kazandırmak ve genel

16

s

a

ğ

l

ı

k

sağlığın ayrılmaz bir parçası olan ağız ve diş sağlığı konusunda izlenen politikaları değerlendirmek amacıyla “Toplum Ağız Diş Sağlığı Haftası” olarak kutlanmaktadır. Türk Diş hekimleri Birliği, toplumun ve bireyin ağız diş sağlığının iyileştirilmesini ve nitelikli diş hekimliği hizmetinin sunulmasını amaç edinmiştir. Bu amacına ulaşabilmek için de bilimsel temelli, kanıta dayalı ve koruyucu ağız diş sağlığını önceleyen politikaları savunmaktadır. Türkiye’de diş konusunda ciddi sıkıntılarımız bulunmaktadır. Diş çekiminde dahi belirli bir süre söz konusudur, hele hele dolgu sisteminde hızlı işlemler yapıldığında sonraki süreçte sıkıntılar çıkabilir ve bunun sonucunda hem hasta hem de devlet zarar eder. Üstüne basa basa söylemek istiyorum, biz koruyucu, önleyici hekimliğinin ön plana çıkarılmasını istiyoruz. Yani 0-18 yaş grubuyla

ilgilenir her gelen dişi çektirmezsek ne implanta gerek kalır, ne de başka bir masrafa gerek kalır. Devlet bizim söylediğimiz hususları uygularsa %50 oranında kar sağlamış olur. DİŞ ÇEKİMİ BASİT BİR EĞİTİMLE DÜŞÜK SEVİYELERE İNER Vatandaşlarımız sabah ve akşam fırça eğitimine girsinler. Diş çekiminin %80’i ağız bakımı sağlığının olmamasıdır, dolayısıyla basit bir eğitimle bu çok düşük seviyelere indirilebilir. Eğer illa da diş çektireceğim diyorsanız bu işi gidin kamuda yaptırın, dışarıda özele para vermeyin, devlet zaten bu işi bedava yapıyor. En güzel dişimiz bize Allah’ın verdiği diştir. Biz dişlerimize bakmazsak implanta gerek duyacağız, buda mili serveti ciddi derecede etkiliyor . Çünkü implant dediğimiz vidalar tamamıyla dışarıdan geliyor. Çin


, Japonya , Amerika en önemlisi de İsrail firmaları bayram yapıyor . Çünkü ülkemizde çok fazla implant yapılıyor . İmplant taktıracağımıza gelin dişlerimize sahip çıkalım. Şunu da hatırlatmak istiyorum kendi dişine bakmayan bir arkadaşım implanta da bakamayacaktır çünkü implantta en önemli özellik ağız bakımıdır. Diş fırçalamayan , günde 2-3 paket sigara içen hastama ben implant önermiyorum. Son yıllarda, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Dünya Diş hekimleri Birliği (FDI) öncülüğünde başlatılan ve İstanbul’da gerçekleştirilen FDI Kongresi’nin de sonuç bildirgesi olarak imzalanıp deklare edilen FDI 2020 Vizyonu olan “Ağız sağlığı, genel sağlığın ayrılmaz bir parçasıdır ve temel insan hakkıdır.” sloganı, önümüzdeki dönemlerde TDB’nin ve Odalarının en önemli temel hedefi olacak ve çalışmalarımızı bu yönde ağırlıklı olarak sürdüreceğiz. DAHA İYİ BİR SAĞLIK İÇİN AĞIZ SAĞLIĞININ GELİŞTİRİLMESİ GEREKİR Artık tüm dünyada, ağız ve diş sağlığı modelini oluştururken, bulaşıcı olmayan hastalıklarla (kalp, şeker hastalığı, kronik solunum hastalıkları, ruh sağlığı hastalıkları, kanser vb.) ağız sağlığının ortak risk faktörlerine göre değerlendirilip ele alınması gerektiği yönünde çalışmalar yapılacaktır. Dünyadaki ölümlerin %60 ‘tan fazlasının, başka bir deyişle yılda 36 milyon insanın bu hastalıklardan öldüğü gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda ve ağız sağlığı ile ilişkilendirildiğinde, ağız diş sağlığının ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Düşük gelirli ülkelerde bu rakamlar daha da artmaktadır. 2011 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan kararla; böbrek, ağız ve göz hastalıklarının bulaşıcı olmayan hastalıklarla ortak risk faktörlerine sahip oldukları ve bu anlamda ortak mücadele edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Gelecekte birçok hastalık tahlilinin tükürükten yapılabileceği çalışmaları da konunun önemini vurgulayan başka bir gelişmedir. Sağlık Bakanlığımızın da “Farkındalık Projesi” kapsamında bu çalışmalara katılması sevindiricidir. Daha iyi bir genel sağlık için, ağız sağlığının geliştirilmesi gerektiği

Diş sağlığınızı ihmal etmeyin. şarttır. TDB ve Odaları olarak 2013 yılından itibaren bu konuyu, meslektaşlarımızla, genel tıp uzmanlarıyla ve yetkililerle birlikte ele alıp, topluma kazandıracağımızı hedeflerimizin en önemlisi olarak seçtik. Çalışmalarımızın sonuçlarını da; 29 -31 Mayıs 2014 tarihleri arasında gerçekleştireceğimiz TDB 20. Uluslararası Dişhekimliği Kongresi/Kuşadası’nda uzman ve bilim insanları ile tartışıp kamu oyuna açıklayacağız. Halkımızdan da konuya duyarlı olmasını bekliyoruz. SAĞLIKLI NESİLLER İÇİN ÇALIŞMAYA ÇOCUKLARDAN BAŞLANMALI

Ülkemizde, insanımızın %90 ‘nın üzerinde tedaviye muhtaç dişeti hastalıkları, diş çürükleri ve diş eksikliği mevcuttur. 65 yaş üstü insanımızdaki dişsizlik oranı %67 dir. 0-11 yaş grubunda DMFT oranı 5,7 dir. Yani her çocukta 6’ya yakın tedavi edilmesi gereken dişeti sorunu, diş çürüğü ve eksik diş vardır. Dünya Diş hekimleri Birliği bu oranın 1.0 olmasını istemektedir. Bizdeki bu oranın düşürülebilmesi için, başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere Diş hekimlerinin ve toplumun duyarlılığına ihtiyaç vardır. Çalışmalarımızı, özellikle çocuklarımızdan başlatmalıyız ki sağlıklı nesiller yetiştirebilelim ve sağlığa yapılan harcamaları

s

a

ğ

l

ı

k

17


azaltabilelim. Son on yılda izlenen “Sağlıkta Dönüşüm” politikalarını incelediğimizde; Sağlık Bakanlığı Ağız Diş Sağlığı Merkezlerinde (ADSM) 7200 diş hekimi ve fakültelerde 3200 diş hekimiyle, performans kıskacı altında ağız diş sağlığı sorunlarının çözmeye çalıştığını görüyoruz. Son 5 yılda yapılan işlemlere baktığımızda ise; bu merkezlerde poliklinik sayısı her yıl, 3 milyon artarak gelmiş. Diş hekiminin yaptığı tedavi işlemlerine baktığımızda da; 2013 yılı itibariyle bir günde ortalama, 4 adet krona, 0,7 adet bölümlü veya tam proteze, 1,3 adet kanal tedavisine, 8 adet diş temizliğine, 4 diş çekimine, 1,5 adet çocuk diş çekimine, 8 dolguya, 0.65 adet çocuk diş dolgusuna ulaşacaktır. Bilimsel verilerle değerlendirdiğimizde bir diş hekiminin bu kadar işlemi ancak 15,7 saatte yapabileceği ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki; günlük çalışma süresi gerçeği ile uyuşmamaktadır. Bu sonuca göre; Ağız Diş Sağlığı Merkezlerinde verilen hizmetlerin kalite sorgulaması ön plana çıkmasına rağmen, Sağlık Bakanlığı sadece rakamlara bakarak tabloyu başarı olarak değerlendirmemelidir. Bu tabloda gördüğümüz bir başka çarpıcı nokta ise; 15,7 saatlik çalışma içerisinde çocuklara harcanması gereken koruyucu tedavi oranının 1,8 gibi çok düşük rakamda olmasıdır.

18

s

a

ğ

l

ı

k

Buradan da devletin koruyucu ağız diş sağlığına ne kadar az önem verdiğini, daha doğrusu önemsemediğini görüyoruz. OTUZ ÖĞRENCİDEN SADECE İKİSİNİN AĞIZ SAĞLIĞI TAM Bizim Türk Diş Hekimleri olarak kampanyalarımız devam ediyor .Gaziantep genelinde Özel İdare İlkokulundan başladık, Osmangazi ilkokuluyla devam ediyoruz. Biz Milli Eğitime dilekçe verdik, hangi okul olursa olsun köy ve kasaba da dahil o okula gidip Ağız ve Diş sağlığını anlatıp bazı firmalarımızın desteklediği gerek diş macunu gerek fırça olsun yardımlarımızıda öğrencilerimize yapacağız. Gittiğimiz okullarda 30 öğrenciden ikisinde ağız sağlığının tam olduğunu gördük. Bu kadar acı bir tabloyu biz iyileştirmek için seferber olduk elimizden geldiğince çalışıyoruz. ATIL BIRAKILAN ON BEŞ BİN DİŞ HEKİMİ AKTİF OLARAK KULLANILMALIDIR Ayrıca devletin kamuda ağız diş sağlığı hizmetleri için 2011 yılında ödediği toplam para 1 milyon 337 bin liradır. Yine bilimsel verilerle hesaplandığında bu parayla yukarıda sayılan tüm bu işlemlerin nitelikli

yapılamayacağı da ortadadır. Bu nedenle devlet, işlemleri en düşük ücreti veren ihale yöntemiyle yapmaya çalışmakta, kaliteyi göz ardı ederek popülist bir yaklaşımla hizmet almaya çalışmaktadır. Toplumun ağız diş sorunlarının çok yüksek olduğu ülkemizde, bu günkü performans ve ihale yöntemiyle sadece kamudan hizmet alarak çözmesi mümkün değildir. Bu nedenlerle; Ağız ve diş sağlığı hizmetlerinin nitelikli ve sürdürülebilir olması için, şu anda atıl durumda bırakılan 15.000 serbest çalışan diş hekimi de ülkenin ağız diş sağlığı hizmetlerine dahil edilmelidir. Böylece geriye dönecek vergilerle devlet de kazanacak ve serbest çalışan diş hekiminin, yardımcı personel, laboratuar ve malzeme tedarikçilerinin istihdamıyla ülke çalışanı artacaktır. Sağlık Bakanlığına bağlı kurumlar ağırlıklı olarak koruyucu ağız diş sağlığı hizmetleri vermelidir. Ülkenin “çürüksüz” geleceği buna bağlıdır. Diş hekimliği Fakültelerinin alt yapı ve öğretim üyesi ve akademisyen sorunu çözülmeden hızla artışı durdurulmalı ve fakülteler performans kıskacından kurtarılarak, gerçek görevi olan bilimsel araştırma ve eğitim çalışmalarına yönlendirilmelidir. Sonuçta; insanımız dişsiz, muayenehanesinde çalışan diş hekimi işsiz, kamuda çalışan diş hekimleri köle durumundadır.


®

Markanızı korumak için Patent Marka Tescili Tasarım ve Desen Tescili Faydalı Model Barkod Hukuk Danışmanlığı Yurtdışı Tescil Belgeseli TSE ve ISO Belgesi Tel: +90 342 323 83 28

BİZİMLE

TeleFax: +90 342 324 83 28

karar verin !

Gsm: +90 532 491 05 12

Adres: İncilipınar Mah. Gazimuhtarpaşa Bulvarı Halı Sarayı Kat:1 No:81 Şehitkamil - GAZİANTEP e-mail: cihanpatent@hotmail.com

s

a

ğ

l

ı

k

19


Aile hekimleri tükenmişlik

sendromu yaşıyor

Gaziantep Aile Hekimleri Derneği (GAHEDER) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. H. Esen AŞKAR GÜRSEL

Gaziantep Aile Hekimleri Derneği (GAHEDER) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. H. Esen Aşkar Gürsel, Aile Hekimlerinin artan hasta sayısı karşısında tükenmişlik sendromu içerisinde olduğunu, zor şartlara rağmen aile hekimlerinin hastaların her şeyi haline geldiğini söyledi.

Gaziantep Aile Hekimleri Derneği (GAHEDER) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. H. Esen Aşkar Gürsel aile hekimlerine müracaat eden hasta sayısının normalde 3000 – 3500 kişilik bir rakam olacağı şeklinde planlanan hedeflerin şuanda 4500’in üstünde seyrettiğini, genel sağlığın sadece polikliniklerden ibaret olmadığını, öncelikli olarak koruyucu ve önleyici hekimliğin gelmesi gerektiğini söyledi. Gürsel; “Gebe takipleri, aşı takipleri, kanser taramaları gibi yapılması gereken işler varken peşi peşine poliklinikler açılmaktadır. Poliklinik sayısında ki ciddi artış koruyucu ve önleyici hekimliğine biraz daha iş yükü vermekte, bu da bize daha çok hasta, daha çok emek ve yorgunluk olarak geri dönmektedir. VATANDAŞLARIMIZ, AİLE HEKİMLERİNİ SAHİPLENDİLER Gaziantep ilinde şu anda 479 tane aile hekimi bulunmaktadır. Suriyeli hastaların da gelmesiyle bir aile hekime düşen ortalama hasta sayısı 4000’in üzerindedir. Aile hekimi için ortalama 3350-3500 kişi arasında hasta tanımlaması yapılıyor. Bir mahallenin beş sokağına bir aile hekimi veriliyor ve nüfus hesaplanarak veriliyor. Bir kişi taşındığı zaman geliyor ve aile hekimine başvuruyor, dolayısıyla aile

20

s

a

ğ

l

ı

k

hekimi kendisini verilen sokaktan sorumlu olduğu için bu rakamlar belirli dönemlerden sonra ciddi artışlar gösteriyor. Vatandaşlar artık aile hekimliği kavramına alıştılar. Öyleki artık aile hekimlerini sahiplenmiş durumdalar. Sadece aile hekiminin vermiş olduğu ilacı kullanıyorlar, aile hekiminin işi varsa bile mutlaka onu beklemeye özen gösteriyorlar. AİLE HEKİMLERİ HASTALARIN HER ŞEYİ OLDU Biz doktorlar vicdani yönü ağır olan insanlarız. Yıllardır insanlarla uğraşmamız nedeniyle insanlarla empati yapabilme yeteneğine sahibiz, sevecen ve vicdanlı davranıyoruz. Bu anlamda insanlarla çok sorun yaşayan bir meslek grubu değiliz. Aile hekimleri olarak artık kişilerin evindeki sorunlara kadar, geçmişinde yaşadığı hastalıklara kadar her şeye vakıf olduk. Bu nedenle aile hekimliği, dışına çıkıp daha kapsamlı bir hal almış oldu. Biz toplum olarak hasta olmayı seven bir toplum haline geldik. Önceden doktora ulaşma imkanı bu kadar fazla değildi, insanlar ağır durumlarda ancak doktora gelirdi. Artık en ufak hastalıklarda, küçük bir el kesilmesinde bile doktora geliyorlar. Doktora ulaşılabilirlik günümüzde ciddi şekilde artmış durumda.

AİLE HEKİMLERİ TÜKENMİŞLİK SENDROMU İÇERİSİNDE Poliklinik hizmetlerinin çok fazla artmış olması, hasta sayısının artmış olması bizim zaten en büyük handikabımız. Biz bu sisteme geçerken bu işin böyle olacağını bilmiyorduk. Hepimiz ilk başladığımızda sevinmiştik nedeni ise 3500 hastadan sorumlu olacağım ve hastalara daha hâkim olurum, takiplerini daha net yapabilirim, bebeğin aşılarını takip ederim şeklinde düşünüyorduk. Sistemin tıkır tıkır işleyeceğini düşünmüştük. Muhtemelen polikliniklerin artması ve hasta olmayı seven bir toplum haline gelmemiz bizi diğer önemli sağlık hizmetlerinden uzaklaştırdı ve ekstra bir çaba sarf etmemizi gerektirdi. Keşke benim odama günde 15-20 hasta gelse ve ben onların her şeyiyle ilgilenebilsem, onlar için koruyucu ve önleyici tedbirler alabilsem. Biz dört doktor olarak çalışıyoruz ve her hafta birimiz hasta oluyoruz . Genel olarak Aile Hekimlerinin %80 – 90’nının tükenmişlik sendromu olduğunu biliyoruz. Buda zaten son dönemde daha da çok gündeme getirilen bir konu bizim için . Biz onurlu ve vicdanı rahat bir şekilde mesleğimizi yapmaya çalışıyoruz. Ekstra artan iş yüküyle çok


fazla yıpratıldığımızı düşünüyoruz. Bu yüzden genel olarak hekimlerimiz de bir umutsuzluk bir mutsuzluk var. Bir yıl sonrasını düşününce işimiz çok zor, Allah yardımcımız olsun . Biz GAHEDER olarak amacamız hekimleri bir araya getirmek, organize etmek, aile hekimlerinin uğradığı haksızlar ve sorunları birlik olarak aşmayı planlıyoruz. Birlikten güç doğar bu anlam-

da aile hekimlerini birleştiren projeler üretiyoruz . Bu sosyal projelerde olabilir, eğitim projeleri de olabilir veya bir araya gelmemiz gereken projelerde olabilir. Ortak kararla, birlik beraberlik adına bu derneği kurduk. Bu derneği kuralı 3 yıl oldu ve biz 3 yıldır bu amaç doğrultusunda hareket ediyoruz. Çocuk felci aşı kampanyası projesinini de aile sağlık merkezleri yürütmekte. Bu

proje bizim için sürpriz oldu ve ekstra iş yükü getirdi. Suriyeli vatandaşların hastalık olarak bir çok dönüşü olduğunu biliyoruz ve bir takım endişelerimiz vardı. Yapacak bir şey yok bu olağanüstü bir durum . Müdürlüğümüz de gerek kendi müdürlüğünden olsun gerekse Aile Sağlık Merkezlerinden olsun %50 çalışanı bu işe seferber etti.

AİLE HEKİMLERİ İSYAN ETTİ Gaziantep- Kilis Tabipler Odası( GKTO), Gaziantep Aile Hekimleri Derneği( GAHEDER), Gaziantep Aile Hekimliği Derneği( GAHD) tarafından ortaklaşa düzenlenen basın

toplantısı ve yürüyüş ile Sağlık Bakanlığının Aile Hekimliği Uygulamasında çıkarılması düşünülen yasalara tepki gösteren doktorlar “artan iş yükü altında eziliyoruz” dedi.

Sağlık Bakanlığının yeni yılda uygulamaya koyacağı yasa değişikliğine karşı ayaklanan sağlık çalışanları Gaziantep sokaklarında “nöbete hayır” sloganları ile tek yürek oldu.

s

a

ğ

l

ı

k

21


Gaziantep yürüdü Dünya Yürüyüş Günü dolayısıyla Gaziantep Sağlık Müdürlüğü ve Halk Sağlığı Müdürlüğü koordinasyonunda yürüyüş etkinliği düzenlendi.

P

ek çok kurum ve kuruluşun destek verdiği yürüyüş etkinliğine çok sayıda vatandaş da katıldı. Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı okunmasıyla başlayan etkinlikte, Vali Yardımcısı Mehmet Taşdöğen konuşmasında “Teknolojinin gelişmesi nedeniyle çocuklarımız yeterli egzersiz yapmamakta dolayısıyla gelecek nesil obezite ile karşı karşıya kalma tehlikesindedir. Buna engel olmak için “Sağlık için Hareket Et” sloganının bir yaşam tarzı olması gerekir.”diyerek obeziteye dikkat çekti. Gaziantep Sağlık Müdürü Prof.Dr.Metin Karakök ise yaptığı açıklamada, dünyada görülen hızlı değişim, toplumun fiziksel aktivite konusunda bilgi düzeyinin yetersiz olması ve çağımızdaki yaşam koşullarının toplumda obezite, kalp-damar hastalıkları, diyabet gibi kronik hastalıkların görülme sıklığını artıran önemli nedenlerden biri olduğunu belirtti. Sağlıklı

22

s

a

ğ

l

ı

k

olmanın temelinde fiziksel aktivite, yeterli ve dengeli beslenmenin yattığını vurgulayan Karakök, şu konulara değindi: “Dünya genelindeki ölümlerin dördüncü önde gelen risk faktörü fiziksel hareketsizliktir. Hareketsiz yaşam, günün büyük bir kısmını bilgisayar başında geçiren, günlük alışverişini bile artık bilgisayardan yapan bizler için, hastalıklara yol açan önemli risk faktörlerinin başında yer almaktadır. Bilinen bazı yanlışlar da vardır. Toplumumuzun büyük bir çoğunluğu fiziksel aktiviteyi ‘spor’ kelimesi ile eşanlamlı olarak algılamaktadır. Oysaki fiziksel aktivite, günlük yaşam içinde kas ve eklemlerin kullanılarak, enerji harcaması ile gerçekleşen, kalp ve solunum hızını artıran, farklı şiddetlerde yorgunlukla sonuçlanan aktiviteler olarak tanımlanmaktadır.” Kişilerin tükettiği yemek porsiyon-

ların azaltılması, kısa mesafeye yürüyerek gidilmesi, asansöre binmek yerine merdivenlerin kullanılması ve tuzun az tüketilmesini tavsiye eden Karakök, haftanın en az 3 günü 30 dakikalık yürüyüş ile fiziksel aktivasyon yapılmasını önerdi. Demokrasi Meydanında başlayan yürüyüş etkinliğine Vali Yardımcısı Mehmet Taşdöğen, Şahinbey ve Şehitkamil Kaymakamı İl Sağlık Müdürü, Halk Sağlığı Müdürü, Şahinbey Belediye Başkanı, Şehitkamil Belediye Başkan Yardımcısı, Polis Meslek Yüksekokulu Müdürü, Milli Eğitim Müdürü, Gençlik ve Spor İl Müdürü, Gaziantep Üniversitesi BESYO, Sivil Toplum Kuruluşları, sağlık çalışanları, öğrenciler ve çok sayıda halk katıldı. Yürüyüş sonrası Şahinbey Belediyesi Halk Oyunları Topluluğunun gösterisinden sonra Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü hocaları tarafından katılımcılara toplu egzersiz yaptırıldı. Günün anlam ve önemin doğrultusunda elma dağıtıldı.


s

a

ğ

l

ı

k

23


Sahnelerin

Doktoru Bülent SERTTAŞ, 12. albümüyle birlikte hedefi tam olarak 12’den vurduklarını söyleyerek, kendisine sahnelerin doktoru unvanını layık gören Özel Primer Hastanesine teşekkür etti.

Ö

zel Primer Hastanesinin 7.kuruluş yıldönümü kutlamaları için Gaziantep’e gelen Bülent Serttaş, narkoz sağlık dergisine özel açıklamalarda bulundu. Serttaş, sürekli olarak yurtdışına gidip gelen birisi olarak Türkiye’de ki hastanelerle, yurtdışındaki hastaneleri kıyasladığımda Türkiye’nin sağlık alanında ciddi gelişim gösterdiğini ve adete çağ atladığını gördüğünü belirterek, tüm sağlık çalışanlarına ve özelliklede Primer Hastanesi ailesine şükranlarını sunduğunu dile getirdi. Serttaş; “ ben sürekli olarak Gaziantep’te bulunuyorum ve bundan dolayı da çok mutluyum. 12.albümümüzle hedefi 12 den vurduk diyebilirim. Albüm hakkında ciddi beğeniler geliyor, neredeyse hiç beğenmeyen çıkmadı desem yeridir. Çok sevdiğim Gaziantep için albümümde müziği bana ait olan özel bir parça hazırladım, umarım Gaziantepli hemşerilerim beğenmiştir. Ben her yerde şarkılarımın söylendiğini duyuyorum ve çok mutlu oluyorum, inşallah Gaziantep için yazmış olduğum özel parçanın klibini de Gaziantep’te çekeceğim. Benim yüzde ellim Elazığlı iken yüzde ellim de Gazianteplidir. Çünkü insanın hem doğduğu, hem de doyduğu yer önemlidir. Allaha çok şükür Gaziantep’in parası bize çok uğurlu ve bereketli geldi. İnsanların müzikle tedavi edilme şekli olduğunu ve bunun doktorunun da benim olduğunu söyleyen ve bana “sahnelerin doktoru” unvanını layık gören Özel Primer Hastanesi ailesine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Gerçekten müzik ruhun gıdasıdır, müzik bir tedavi yöntemidir bence. Uygulamalarda müzikli tedavi yöntemlerinin de olduğunu biliyoruz. Sağlık için, abartmadan yemeliyiz Sağlığımızın insan hayatı için önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Neden doğup, neden yaşadığımızı bir düşünmemiz lazım. Her şeyin başı sağlık-

24

s

a

ğ

l

ı

k

tır ve sağlıklı bir yaşam için de beslenme konusunda özellikle dikkat edilmesi gerekir. Şöyle de bir şey var, dünyada ne kadar güzel şey varsa insan vücuduna zararlı herhalde. Mesela etin fazlasının zararlı olduğu söyleniyor, dolayısıyla güzel şeylerin hepsinin tadına bakmalıyız, ancak bunu abartmadan yaparsak sağlığımıza da dikkat etmiş oluruz. Ben kilo verirken de dikkat ettiğim tek şey oldu, bir şey vücuduma gireceği esnada fazlasını kestim. Bir kilo etin de, 200 gr etin de tadının aynı olduğunu kafama yazdım ve uyguladım. Dolayısıyla vücudumun ihtiyacı olan kısmı kadarını aldım, fazlasını hayatımdan çıkardım ve çok rahatladım. Gerçi Gaziantep’e geldiğimizde ara sıra kaçamaklar yapıyoruz ancak bunu da ertesi gün hemen sporla telafi ediyorum. Hayata tutunabilmek için iyi ve sağlıklı yaşamak gerekir. “Organ bağışını destekliyorum” Ben özellikle organ bağışı konusunda insanlarımızın duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum ve bu konuyu da destekliyorum. Ancak dini konularda nasıl bir yol izlememiz gerektiği konusunda kafamda tereddütler var ve bu konuda vatandaşlarımızın yetkili organlar tarafından bilgilendirilmesinin benim gibi tereddütleri olan insanları rahatlatacağını düşünüyorum. Ben rahmetli annemin rahatsızlığı esnasında kan aradım, ancak bulamadım. O kadar çaresiz bir durumda kalıyorsunuz ki kelimelerle anlatmak mümkün değil. Hatta ben bunun acısını yaşadığım için geçtiğimiz günlerde Antalya’da bir hastanede gerçekleştirdiğim rutin kontrollerim esnasında kan ihtiyacı anonsunu duyar duymaz koştum ve kan verdim. Çünkü bu benim başıma geldi ve ben o çaresizliği yaşadım, bu nedenle bu konularda ben biraz daha fazla duyarlıyım. Ben organ bağışının da bu anlamda çok önemli olduğunu, birinin ölümünün bir başkasına hayat vereceğini düşünerek üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.


Özel Primer Hastanesi tarafından Bülent Serttaş’a sahnelerin doktoru ünvanı verildi.

s

a

ğ

l

ı

k

25


Meme kanserinde erken teşhis

Opr. Dr. Yavuz ÇAPAN

Meme Kanseri, kanser hücrelerinin meme dokusunda gelişmesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır.

Bu hücrelerin DNA’larının harabiyeti, kontrolsüz hücre bölünmesine ve büyüyerek kitle oluşumuna yol açar. Hücreler zamanla çevre meme dokusunu da aşarak lenfatik kanallara yayılır veya kana karışarak uzak organlara ulaşır. Meme kanseri kadınlarda en sık görülen tümördür. Yaşamı boyunca yaklaşık 8 kadından biri

26

s

a

ğ

l

ı

k

meme kanseri olmakta, 30 kadından biri de meme kanseri nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Meme kanseri riski yaşla birlikte artar. Bazı hızlı büyüyen nadir tümörlere rağmen, meme dokusu tümörleri genel olarak başlangıç evresinde yavaş büyür. Tümörün 1 cm’yi bulması yaklaşık 1-2 sene sürer. Bu nedenle erken

tanı ölüm oranını azaltmak açısından çok önemlidir. Erken tanıda amaç 1 cm’den küçük,henüz elle muayenede hissedilemeyen tümörleri tespit etmektir. Meme kanseri tanısında mamografi en iyi inceleme yöntemidir. Özellikle yoğun meme dokusu bulunan kişilerde ultrasonografi de tanıya yardımcı olur.


Meme Kanserinde Risk Faktörleri Nelerdir?

Değiştirebileceğiniz, Hayat tarzı ile ilişkili risk faktörleri

Meme kanserinde değiştiremeyeceğiniz risk faktörleri

• Doğum kontrol hapı kullanımı

• Cinsiyet : Kadınlarda erkeklere göre 100 kat fazla görülür.

• Uzun süreli hormon replasman tedavisi • Aşırı kilo

• Yaş: Meme kanserlerinin %80’i postmenapozal dönemde görülür. 2/3’ü 55 yaş üzeridir.

• Aşırı alkol

• Genetik risk faktörleri : Meme kanserlerinin yaklaşık %5-10’u kalıtsal özellik gösteren, mutasyon geçirmiş genleri taşır. Bunlar özellikle BRCA 2 genleridir. Ailesinde meme kanseri olan bir kimse bu genleri taşıyorsa meme kanseri riski oldukça yüksektir.

• Yağlı beslenme tarzı

• Ailede Meme Kanseri Öyküsü : Meme kanseri olanlarda %20-30 aile öyküsü bulunmaktadır. Bu nedenle: 40 yaşın altında meme kanseri olan bir yakınınız varsa, meme kanseri olan erkek yakınınız varsa, Ailenin aynı tarafından iki akrabada 60 yaşın altında meme kanseri veya over kanseri varsa, üç yakın akrabada yaşa bakmaksızın meme veya over kanseri varsa, genetik yönden kuvvetli meme kanseri adayı olabilirsiniz. Kontrollerinize daha fazla önem vermelisiniz. Kişinin kendisinin bir memesinde daha önce kansar saptanmas: Diğer göğüste meme kanseri riskini 3-4 kat arttırır. • Irk ve etnik faktörler : Beyazlarda risk biraz daha fazladır. • Dens meme dokusunda risk fazladır : Ayrıca dens meme dokusunda mamografinin duyarlılığı da azalır. Ultrasonografi ile tanı duyarlılığını arttırmak gerekir. • Bazı iyi huylu lezyonların varlığı • Çocuk sahibi olmamak veya geç yaşta çocuk sahibi olmak • Çocuk emzirmemek • Erken menarş veya geç menapoz

• Fiziksel aktivite noksanlığı

Meme Kanserinden Korunmanın Yolları Neler Olabilir? Meme kanserini önlemenin bilinen kesin bir yöntemi yoktur. Ancak özellikle yaşam tarzı ile ilgili risk faktörlerini azaltmak için bazı önlemler alınabilir. • Düzenli olarak fiziksel aktivite yapılmalı ( haftada en az 5 gün 45-60 dk.egzersiz öneriliyor) • Vücut ağırlığı sağlıklı ölçülerde tutulmalı • Aşırı yağ tüketimi kısıtlanmalı • Taze sebze meyve bol tüketilmeli • Alkol alımı kısıtlanmalı • Çocuk emzirme teşvik edilmeli • Doğum kontrol hapı kullanımında dikkatli olunmalı ve mutlaka diğer risk faktörleri ile birlikte değerlendirilmelidir • Vitamin D yeterli düzeyde tutulmalı. Yeni çalışmalar Vitamin D’nin kanserden koruyucu özelliğini vurgulamaktadır • Menapoz sonrası demir depoları düzenli olarak kontrol edilmeli • Meme kanserinden korunmanın en etkili yolu kolaya tedavi edilebilecek düzeyde erken tanı konması için gerekenlerin yapılmasıdır • Meme kanserinin klinik olarak tespit edilebilmesi için gereken ön süre 4049 yaş için 1,5 yıl, 50-59 yaş için 2,8 yıl, 60-69 yaşlar için 3,3 yıldır. Meme kanseri erken yaşlarda daha hızlı büyür, bu nedenle 40’lı yaşlarda mamografi tarama programına başlamak çok önemlidir.

s

a

ğ

l

ı

k

27


İstenmeyen tüylerinizden hala kurtulmadınız

Bilge AKTUĞ

mı?

Lazer için en iyi adres Optimum Güzellik Merkezi Kışı iyi değerlendirin İstenmeyen tüyler birçok kadın ve erkeği hem psikolojik olarak rahatsız eden hem de sürekli zaman ve para kaybına neden olan bir sorun. Özellikle hormon dengesizlikleri olan kadınlarda sorun daha da büyük. İstenmeyen tüylerinizden hala kurtulamadıysanız , kış mevsimini boşa geçirmeyin ve kendinizi lazerde son teknolojinin uygulandığı Gaziantep Optimum Güzellik Salonu ‘nda uzman ellere teslim edin .Çünkü, istenmeyen tüylerden

28

s

a

ğ

l

ı

k

ilkel yöntemler yerine, teknolojinin son olanaklarından olan lazer yöntemi ile kurtulmak hem daha pratik hem de daha sağlıklı. Tüm dünyada yaygın kullanımı ile elde edilen deneyimler, lazerin diğer yöntemlerle kıyaslanamayacak kadar güçlü olduğunu kanıtladı .Kalıcı olması,yok denecek kadar az acı vermesi , kısa sürede büyük alanlarda uygulanabilmesi, özel bakım gerektirmemesi lazerin tercih edilmesinin en büyük nedenleri arasında yer alıyor . Lazer epilasyonda kaç seansta sonuca ulaşılacağı kişinin yaşına,

ten ve tüy rengine, uygulama yapılan bölgeye ve kişinin hormon düzensizliklerine göre değişiyor. Kadında ve erkekte rahatlıkla uygulanan lazer epilasyonun başarı oranı ten ve renk yapısına göre, yüzde 90 olarak kaydediliyor. Uzun dönem sonuçları yüz güldürücü olduğu için kadınların yanı sıra son yıllarda erkeklerin de ilgi gösterdiği lazer epilasyon ile ilgili merak edilen soruları , Gaziantep Optimum Güzellik Salonu sahibi , güzellik uzmanı Bilge Aktuğ’a sorduk.


Lazer Epilasyonun Diğer Yöntemlerden Farkı Nedir? Ağda vb. epilasyon amaçlı kullanılan yöntemlerde kılın aynı oranda çıkması , deri iltihaplanmaları ve bulaşıcı hastalık görülme riski bulunuyor. Oysa ki lazer epilasyonda böyle bir durum yok. Hızlı bir yöntem, Lazer uygulaması sonrası kıllar tekrar çıksa bile asla eski gibi olmaz ,açık renkli ve zayıf tüyler şeklinde olur Lazer hangi bölgelere uygulanır? Lazer , göz çevresi dışında vücudun her bölgesine uygulanabilir. Seans süresi uygulanan bölgeye göre değişmekle birlikte , beş dakika ile 1,5 saat arasında değişir..İşlem , dudak üstü için 5, koltuk altı için 10 , bikini bölgesi için 15-20 dakika, tüm bacak için ise yaklaşık 1,5 saat kadar sürer Lazer epilasyon kaç seans gerektirir? Lazer epilasyonda tedaviye yanıt; kişinin kıl rengi, genetik yapısı, hormonal durumu, önceden uygulanmış tedavi-

lere göre değişir. Lazer epilasyon sonuçları kalıcı mıdır? 4-8 seans sonrasında tüylerde cilt ve kıl yapısına göre %70-90 oranında azalma olur. Lazerli epilasyon sonrası görülen tüylerdeki azalma ve yok olma durumu çoğunlukla kalıcıdır Lazer epilasyon uygulaması esnasında acı hissediliyor mu? Ağrı eşiği kişiden kişiye değişmekle birlikte, genelde hastaların büyük çoğunluğu acı hissetmemektedir. Ancak hassas kişiler için, uygulamadan 1 – 2 saat önce acı duygusunu ortadan kaldırabilen kremler kullanarak hiç acı hissetmemesini sağlamak da mümkün Lazer tedavisi sonrası iz kalır mı? Lazer epilasyon uygulaması sonucu ciltte kısa süreli kızarıklık görülür. Ancak bu kızarıklık, istenmeyen tüyler için kullanılan diğer yöntemlerden daha fazla değildir . Kızarıklık , uygu-

lamayı takip eden birkaç dakika içinde tamamen kaybolur. Tedaviden hemen sonra günlük hayata dönülebilir, ancak tedavi sonrası lazer uygulanan alanın hassaslaştığı için güneş ışınlarından korunması gerekiyor. Bu nedenle yaz aylarında işlem yapılırsa, güneş koruyucu kremlerle cildin korunması gerekiyor. Biz , bu nedenle lazer epilasyon için en uygun zamanın kış olduğunu söylüyoruz Lazer ne kadar güvenli ? Tıbbın önemli teknolojik buluşlarından olan lazer bir çok alanda güvenle kullanılıyor .Doğru vakada , doğru lazer ve doz seçilerek kullanıldığı takdirde hiçbir sorun yok.”Lazer kanser yapar mı ?” bize en çok sorulan sorular arasında yer alıyor.Yapılan araştırmalara göre lazerin kanserojen etkiye sahip olduğunu gösteren veri bulunmamakta Eğer siz de hem kısa sürede hem de fazla para harcamadan etkin sonuç almak istiyorsanız vakit kaybetmeden lazerde son teknolojinin uygulandığı Gaziantep Optimum Güzellik Salonu‘na uğrayın .

İletişim: 0 342 215 16 13 s

a

ğ

l

ı

k

29


Gaziantep Üniversitesi’nde

organ nakli sevinci Gökhan can verdi, Süleyman uğur getirdi, Sema yaşama döndü.

Gaziantep’te karaciğer yetmezliği nedeniyle ölümü bekleyen 10 yaşındaki Sema Karayılan, kendisini yaşama döndürecek organın müjdesini, 4 aylık kardeşinin sarılık tedavisi için gittiği Gaziantep Üniversitesi Organ Nakil Merkezi doktorlarından alınca sevinç gözyaşlarına boğuldu. Trafik kazasında yaşamını yitiren Gökhan Uğur’un karaciğeriyle hayat bulan Sema Karayılan, “Allah Gökhan kardeşimi cennetine koysun. Ameliyatımı yapan doktorlarımdan da çok razı olsun. Gökhan ve Süleyman benim uğurum oldu” dedi. Nizip İlçesi’nde oto lastik tamirciliği yapan 35 yaşındaki Halil Karayılan ve eşi 26 yaşındaki Remziye Karayılan’ın 4 çocuğundan 10 yaşındaki Sema, karaciğer yetmezliği nedeniyle 3 yıl önce tedaviye alındı. Doktorlar, Sema için karaciğer nakli önerirken uygun donör

30

s

a

ğ

l

ı

k

için gerekli kayıtlar da yapıldı. Geçtiğimiz yıl, mide kanaması geçiren Sema’nın, Türkiye Organ Bağışı ve Doku Bilgi Sistemi’ndeki kaydı ‘Acil’ kayıtlı olarak sıralamaya alındı. Ancak, aradan geçen bir yılı aşkın sürede gerekli karaciğer bulunamadı. GÖKHAN VE SÜLEYMAN İLE GELEN MUCİZE HABER Sema Karayılan sıkıntılı yaşamını sürdürürken, 4 ay önce dünyaya gelen ve Hepatit olan kardeşi Süleyman ile birlikte annesinin yanında tedavi için Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne gitti. Minik Süleyman’ın tedavisiyle ilgili kayıtların yapıldığı sırada servisi arayan Sağlık Bakanlığı Türkiye Organ ve Doku Nakli Bilgi Sistemi yetkilileri, doktorlara Tokat’ta trafik kazasında

yaşamını yitiren 7 yaşındaki Gökhan Uğur’un karaciğerinin naklinin kararlaştırıldığı Sema Karayılan ile irtibat olup olmadığını sordu. Doktorlar da, “Sema şuan karşımızda” yanıtını verince hemen operasyon hazırlıkları başladı. Bir yandan Sema Karayılan ameliyata hazırlanırken, diğer yandan da karaciğer Gaziantep’e getirdi. Yıllardır acılı bir hayata mahkûm olan Sema Karayılan, trafik kazasında yaşamını yitiren ve ailesinin organlarını bağışladığı Gökhan Uğur ve o anda hastanede bulunmasına vesile olan 4 aylık kardeşi Süleyman’ın uğuruyla kendisini sağlığına kavuşturacak mucize adımı attı. MUTLULUK GÖZYAŞLARI DÖKTÜ Sema, Gaziantep Üniversitesi Organ Nakil Merkezi Sorumlusu Doç.


Dr. Sacit Çoban ve ilgili uzman ekibin katıldığı bir operasyonla yeni karaciğerine kavuştu. Bu sayede yeni bir yaşama ‘Merhaba’ diyen Sema, duygularını sevinç gözyaşları arasında anlatırken, “Allah Gökhan’ı cennetine koysun. O’nun karaciğeri sayesinde ben sağlığıma kavuştum. Ailesine çok teşekkür ederim. Kardeşim Süleyman ise benim uğurum oldu” dedi. Anne Remziye Karayılan ise, oğlu Süleyman’ın sarılık tedavisi için geldiği hastanede kızını yaşama döndürecek organ müjdesi aldığını belirtip, “Doktorlar’ın ‘Sema şuanda burada, karşımızda’ telefon konuşmasıyla şaşırıp kaldım. Sonra baş döndürücü bir hızla kızım operasyona alındı. Operasyonu da Kadir Gecesi yapıldı. Sema Süleyman’ın çok sever. O nedenle oğlum, kızımın ameliyatı süresince hastanenin kapısının önünde yatıp kalktı. Moral olsun diye kızımın odasının yanında Süleyman’a oda açıldı. Kızım koridorda gezdirilen Süleyman ile moral bulup, kısa sürede sağlığına kavuştu. Doktorumuz Sacit Bey başta olmak üzere herkese teşekkür ederiz” diye konuştu. BAŞARILI OPERASYONLARA İMZA ATTIK

Kurulduğu 2009’dan buyana 138 organ naklinin gerçekleştirildiği Gaziantep Üniversitesi Organ Nakil Merkezi’nin Gaziantep’in yanı sıra Türkiye’nin birçok ili ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğu ülkelerinden gelen çok sayıda hastaya şifa merkezi olduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Yavuz Coşkun, Gaziantep Üniversitesi Hastanesi’nin her yönüyle mükemmel bir referans merkezi haline geldiğini belirterek şunları söyledi: “Hizmetimiz, Ortadoğu başta olmak üzere uluslararası çapta bir hizmet noktasına erişti. Organ naklinde, gastroenteroloji, nefroloji, anestezi, röntgen birçok birimimizin disiplinli çalışmasıyla başarılı karaciğer, böbrek, kalp, kemik iliği nakli nakilleri yapıyoruz. Şu anda Türkiye’ de organ nakli konusunda, en azından ölüm oranları noktasında en iyilerden biriyiz, belki de en iyiyiz. Türkiye’ ye Gaziantep gibi bir bölgede Parlayan Yıldız Gaziantep Üniversitesi çatısı altında organ nakli merkezini kazandırmış olan arkadaşlarımıza bu ekip çalışmasına yürekten teşekkür ediyorum. Sema yavrumuza da bayram hediyesi olarak gerçekleştirilen karaciğer naklinin sağlık, mutluluk getirmesini diliyorum.”

JET NAKİLLER YAPILDI, KAPI KAPI HASTA ARANDI Gaziantep Üniversitesi Organ Nakil Merkezi, her biri birbirinden ilginç öykülere konu olan başarılı operasyonlara imza attı. Şanlıurfalı duvar sıvacısının eşine Antalya’da bulunan bir organın acil nakli için Rektör Prof. Dr. Yavuz Coşkun’un ricada bulunduğu SANKO Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu jetini tahsis edince, organ zamanında Gaziantep’e ulaştırılıp bir can kurtarıldı. Telefon ve adres bilgisi değişikliğini kayıt merkezine bildirmeyen ve kendisine organ bulunan bir hasta ise hastane görevlileriyle polisin gece yarısı kapı kapı dolaşıp aramasıyla bulunarak ekip aracıyla hastaneye ulaştırılarak organ nakli yapıldı. Gaziantep Üniversitesi Organ Nakil Merkezi’ndeki bir başka operasyonda ise kendisine uygun böbreği “Ben dayanırım, kardeşime takın” diyerek can fedakârlığında bulunan ablanın öyküsü gazetelerin manşetlerinde yer buldu. Suriye’li anne oğul, karı-kocaların birbirlerine bağışladığı organlar da Gaziantep Üniversitesi Organ Nakil Merkezi’nin başarılı operasyonlarıyla bedenlerde can oldu.

s

a

ğ

l

ı

k

31


Uyumayan çocuğa

uyku eğitimi nasıl verilir?

Bebeklerde ve çocuklarda herhangi bir hastalığa bağlı olmayan uyku bozukluklarında ebeveynlerin davranışları sorunun çözümünde önemli rol oynuyor. Çocukların ve ergenlerin yüzde 2030’unda uyku sorunları görüldüğünü söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ebru Gözer, çocuklara nasıl uyku eğitimi verileceğini anlatıyor. Ebeveynlerin, aralarına yeni katılan bebekleriyle ilgili endişelerinden ve yönetmekte zorlandıkları konulardan biri de uyku düzeni. Çoğunlukla fiziksel ya da duygusal kaynaklı ortaya çıkan uyku bozuklukları ailelerin yetersiz yaklaşımda bulunması ya da konunun üzerine aşırı gitmesi sonucunda ciddi boyutlara varabiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ebru Gözer, “Burada bize düşen, aileleri uyku hijyeni açısından eğitmek ve davranış temelli uyku problemlerinin gelişmesini önlemek. Ailenin rahatlatılması ve bunun yanı sıra çocuğun temel uyku alışkanlıklarının yeniden kazandırılması yönünde anne ve babanın yönlendirilmesi önem taşıyor” diyor. Uyku sorunları kronikleşebiliyor Gece korkularının başlamasının uyku düzenine olumsuz etkileri olduğuna değinen Dr. Gözer, “Uyku rutini oluşturulmayan çocuklarda uykuya dalma bozukluğu ve uyku direnci sık görülüyor. Okul öncesi ve okul döneminde ise ebeveyn ve okul uygulamaları nedeniyle var olan uyku sorunları kronikleşiyor. Bu dönemde yine uykuya dalma bozukluğu, uyku terörü, obstrüktif uyku apnesi görülebiliyor. Ergenlik döneminde ise okul

32

s

a

ğ

l

ı

k

ve davranış sorunları uykuyu etkiliyor. Ödev veya sosyal nedenlerle uyku süresi kısaltılmaya çalışılıyor. Bunun sonucunda yetersiz uyku, gecikmiş uyku fazları, anksiyete ve kabuslar ortaya çıkıyor.” diyor. Çocuğunuzun uyku günlüğünü tutun Çocuklarda uyku bozukluklarının düzeltilmesinde uyku öyküsünün önemli olduğunu söyleyen ve bunun için bir uyku günlüğü tutulmasını öneren Dr. Gözer, “Uyku günlüğünün iki haftalık süre boyunca uykuya geçiş saati, uyku süresi, uyanmaların sayısı ve süresi, sabah uyanma zamanı, toplam uyku süresi, kestirmelerin sayısı ve süresi ile ailenin çocuğun uyku durumuna gösterdiği tepkileri de içermesi gerekiyor” diye konuşuyor. Uyku eğitimi için kararlı olmak gerekiyor Çocuğun anne ve baba yanında uyumak istediği için yatağına yatırıldığı zaman ağlayarak ya da başka bahaneler bularak ailenin yanına gidebildiğine değinen Dr. Gözer, bu sorunu çözmede ilk basamağın, saatleri düzenlenmiş bir uyku çizelgesi ve uyku zamanının alışkanlık haline getirilmesi olduğunu belirtiyor. Bir sonraki aşamanın bebeği yatağa uyanık olarak geri koymak veya her uyandığında kucağa almadan (sistematik ihmal etme veya aşamalı söndürme) uykuya geçişini kolaylaştırmak olduğunu dile getiren Dr. Gözer, “Ebeveynlerin ilk günlerde ağlama sıklığı ve şiddetinin aratabileceği

Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ebru GÖZER

unutmaması gerekiyor. Bu durumlarda alıştığı oyuncağıyla uyuması, sevdiği pijamasının giydirilmesi, sakin bir sesle masal okunması, yapmak istediği bir şeyin sonunda uykuya ikna edilmesi, odanın loş ışıklı olması, bebeklerin gece uyku öncesi banyo yaptırılması ve ihtiyaçlarının uyku öncesi karşılanması gibi önlemler uykuya geçişi kolaylaştırıyor. Bütün bunlara karşın devam eden uyku sorununda derinde var olan başka sorunların var olduğunu düşünmek gerekiyor” şeklinde konuşuyor. Uyku hijyeninin temel prensipleri 1) Uykuya başlama saati ve uyku süresi rutini oluşturun. 2) Uyku ve uyanma saatlerini okul geceleri ile okul olmayan gecelerde yaklaşık aynı zamanda ayarlayın. 3) Uyku saati öncesindeki zamanı, birlikte sessiz zaman yapın. 4) Çocuğunuzu yatağa aç göndermeyin. Yaklaşık bir saat önce süt ve bisküvi yedirebilirsiniz ancak ağır yemeklerden kaçının. 5) Uyku saatinden en az birkaç saat önce kafein içeren içeceklerden (kola, kahve, çay, çikolata) kaçının. 6) Çocuğunuzun mümkünse dışarıda vakit geçirdiğinden veya egzersiz yaptığından emin olun. 7) Yatak odasının karanlık ve sessiz; sıcaklığın 24 derecenin altında olmasına özen gösterin. 8) Çocuğunuzun yatak odasını cezalandırmak için kullanmayın. 9) Televizyonu çocuğunuzun yatak odasında tutmayın.


Patisserie

n i ’ p e t n a i

Gaz

i n e Y i t e z z Le

“Kazandıran Alışverişin Mutluluğu”

Patisserie

bir

Hipermarket

Kuruluşudur.

0.342 323 52 00 www.winmarpatisserie.com

Mücahitler Mh. 52063 Noly Sk. No. 1/G Şehitkamil / GAZİANTEP 33 (Medical Park ve Primer Hastanesi Yanı) s

a

ğ

l

ı

k


SEV Amerikan Hastanesi Kadın Hastaklıkları ve Doğum Uzmanı Emine SUAT

Hamilelikte soğuk algınlığı ve gribe dikkat ! SEV Amerikan Hastanesi Kadın Hastaklıkları ve Doğum Uzmanı Emine SUAT ,Kış mevsimine girerken anne adaylarının soğuk algınlığı ve grip için almaları gereken önemleri anlatırken bazı tavsiyelerde bulundu.

H

amileyken soğuk algınlığı ya da gribe daha çok dikkat etmelisiniz.. Endişelenmeyin, sadece önleminizi alın.

Annelerin çoğu dokuz aylık gebelikleri döneminde mutlaka bir kez soğuk algınlığına veya gribe yakalanırlar, çok rahatsızlık verici olsa da böyle hafif bir hastalık gebeliği etkilemeyecektir. Ancak bu hastalıklara karşı kullanmaya alışkın olduğumuz soğuk algınlığı tabletleri ve antihistaminik gibi ilaçlar gebeliği etkileyebilir. Doktor kontrolü olmaksızın yüksek dozda C vitamini bile alınmamalıdır. Çünkü

34

s

a

ğ

l

ı

k

böyle bir durumda hangi tedavinin gebelikte uygun olacağını ve annenin durumuna en iyi sonucu vereceğini, ancak hekim karar verebilir. Soğuk algınlığını, bir bronşite ya da ikinci bir bulaşıcı hastalığa yol açmadan anne önlemini almalıdır. Hastalık başlangıcında mutlaka istirahat edilmeye başlanmalıdır. Yatarken yada uyurken nefes almayı kolaylaştırmak için baş hafifçe yüksek tutulmalıdır. Soğuk algınlığı süresince aç kalma ne hastalığınıza nede bebeğe yarar sağlar. Bu yüzden gerekirse Dengeli Beslenme Diyetini sürdürülmelidir. Her gün turunçgillerden bir miktar tüketilmelidir. Ama tavsiye olmadan C vitamini tak-

viyesinden kaçınılmalıdır. (gebeliğiniz için verilen reçetenin dışında). Hamilelikte Grip Aşısı Grip aşısı, canlı virüs içermeyen ve hamilelikte kullanılabilen güvenli bir aşı. Aşı, genelde üç tür influenza virüsüne karşı bağışıklık sağlıyor. Aşının içeriği her yıl değiştirilerek o yıl içinde salgınlara neden olması beklenilen virüslere karşı olacak şekilde üretiliyor. Aşının etkinliği genelde aşı yapılan kişinin yaşına ve o yıl enfeksiyona neden olan virüsle aşının içerdiği inaktive virüsün benzerliğine bağlı oluyor ve ortalama yüzde 70-90 civarında.


Amerikan Jinekolog ve Obste t r i s ye n l e r Birliği (ACOG) 2000 yılı, Aralık ayında yayınladığı görüşte salgın mevsiminde hamileliğinin ikinci ya da üçüncü döneminde olan kadınlara grip aşısı olmalarını öneriyor. Yine aynı bildiride şeker hastalığı, astım, hipertansiyon

gibi yüksek risk durumlarının varlığında gebelik yaşına bakılmaksızın grip aşısı yapılmasını öneriyor. Bu gibi yüksek risk faktörleri olmayan kadınlarda ise aşının gebeliğin ilk dönemi sonunda yapılması öneriliyor. Bununla birlikte aşı sonrası annede gelişen antikorlar bir miktar bebeğe de geçerek yaşamının ilk aylarında onu da gribe karşı koruyor.

Destekleyici Tedaviler ve Yapılması Gerekenler Her iki hastalık da virüslerin neden olduğu hastalıklar. Antibiyotikler virüsler üzerinde etkili olamıyor. İkincil bir bakteriyel enfeksiyon yoksa antibiyotik kullanmayın. yakalanmamak daha önemli. Bu nedenle salgın dönemlerinde kapalı yerlerde fazla uzun kalmayın. En iyi ve en etkili destek tedavisi istirahat. Eğer mümkünse bol bol yatak istirahati yapın. Yatarken başı yukarıda tutmak geniz akıntısının vereceği rahatsızlığı azaltır. Bulunduğunuz ortamın yeteri kadar sıcak olmasına ve iyi havalandırılmasına dikkat edin. Havanın kurumasını engelleyin, nemli kalmasını sağlayın. Yeteri kadar sıvı içmeniz çok önemli. Hastalık dönemlerinde beslenmeye dikkat edin. Boğaz ağrısını gidermek için pastil kullanabilirsiniz. Burun tıkanıklığı için tuzlu su ya da okyanus suyu kullanabilirsiniz. Ağrı ve ateşi gidermek için doktorunuzun önerdiği bir ilacı alabilirsiniz. Yakınmalar düzeldiğinde hemen normal aktiviteye dönmeyin. Bu durumda doktorunuza danışın Doktora gitmenizi gerektirecek belirtileri yaşıyorsanız ihmal etmeyin. Yüksek risk grubundaysanız, Ateşiniz 38.5 derecenin üzerine çıkarsa ve birkaç gün içinde düşmezse, Soluk alıp vermede güçlük olursa, Göğüs ağrısı ortaya çıkarsa, Şiddetli kulak ağısı, kulaktan akıntı ve kanama olursa, Döküntü ve kızarıklık ortaya çıkarsa, Ense sertliği ortaya çıkarsa, Bir veya birkaç gün içinde düzelemediğinizi ve ciddi derecede hasta olduğunuzu düşünüyorsanız mutlaka Doktorunuza başvurunuz..

s

a

ğ

l

ı

k

35


36

s

a

ğ

l

ı

k


Mikropsuz iltihap ile tüm ağrılar son buluyor! Türkiye’de ilk kez, kas ve iskelet sistemi rahatsızlıklarına ve tüm ağrılara Proloterapi yöntemi ile kalıcı çözüm.

Ağrılarla yaşamaya mecbur değilsiniz! Türkiye Proloterapi ve Ağrı Merkezi Klinik Direktörü Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Dr. İlker SOLMAZ

D D

okuları yeniden canlandırmak amacıyla yapılan özel bir enjeksiyon yöntemi olan Vücudu vücuda tedavi ettirme diye de nitelendirilen ve ülkemizde İlk kez Anestezi ve Reanimasyon uzmanı Dr. İlker Solmaz tarafından uygulanan Proloterapi ile kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları ve tüm ağrılar ameliyata gerek kalmadan kalıcı olarak tedavi edilebilmektedir. Türkiye Proloterapi ve Ağrı Merkezi Klinik Direktörü Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Dr. İlker Solmaz; “Vücuda verilen doğal bir solüsyon sayesinde ağrıya neden olan hasarlı bölge ameliyata gerek duyulmadan tedavi edilmektedir” dedi. Kronik ağrılara kalıcı çözüm… Hemen herkes için büyük bir sorun olan ağrının giderilmesi için ağrı kesicilerden, ameliyata kadar uzanan birçok yöntem uygulanmaktadır. Ancak tüm bu yöntemler ağrıyı geçici bir süreliğine erteler. Hedefin ağrıya neden olan hasarlı bölgenin tedavi edilmesi olduğunu belirten Anestezi, Reani-

masyon ve Proloterapi Uzmanı Doktor İlker Solmaz, “Proloterapi yöntemi ile kronik ağrılar kalıcı olarak tedavi edilebilmektedir” açıklamasında bulundu. Türkiye için yeni bir yöntem olmasına karşın tüm dünyada bir süredir uzman doktorlar tarafından uygulanan Proloterapi yönteminin kas ve iskelet sistemindeki kronik ağrılı rahatsızlıklarda en etkili yöntem olduğunu belirten Uzman Doktor İlker Solmaz, “Proloterapi yöntemi ile ağrıya neden olan hasarlı bölge, oluşturulan fizyolojik inflamasyon, başka bir deyişle mikropsuz iltihap ile iyileştirilmektedir” diye konuştu. Ağrılarınıza çözüm: Mikropsuz iltihap oluşturmak! Uzman Doktor İlker Solmaz, bedenimizin kendi kendini tamir etme mekanizmasını uyaran tedaviler kompleksi olan Proloterapinin hasta ve hastalığa göre çeşitli uygulama türlerinin olduğunu belirterek yöntemi şöyle özetledi. “Vücudumuzda uyarı oluşturacak maddeler eklem, kas yapışma yerlerine ve bağlara enjekte edilerek orada

mikropsuz iltihap oluşturulur. Bu iltihaplı bölge kısa zamanda tamir edici hücreler tarafından işgal edilir. Tamirci olan bu hücreler iltihabı yok ederek o bölgede sağlam bir dokunun oluşmasını sağlar.” Ameliyata gerek kalmadan ağrılarınızdan kurtulun… Proloterapi yöntemi ile bağların ve tendonların eski sağlığına kavuşturulduğunu belirten Uzm. Dr. İlker Solmaz, “Bel fıtığı, diz ve kalça kireçlenmesi gibi çoğu kez ameliyat gerektiren durumda omurga ve eklemler başarılı bir şekilde ameliyata gerek kalmadan tedavi edilmektedir” diye konuştu. Yöntemin hemen hemen hiçbir yan etkisinin olmadığının altını çizen Uzman Doktor İlker Solmaz, hekimin el becerisinin önemine vurgu yaparak, “Hekim seçilirken çok dikkat edilmelidir. Tecrübesiz ellerde yapılan tedaviler birçok komplikasyona neden olabilmektedir. Bu yüzden proloterapi yöntemi kesinlikle tecrübeli ve eğitimli ellerde, doğru ortamlarda uygulanmalıdır” uyarısında bulundu.

s

a

ğ

l

ı

k

37


Omuz ağrısını

ciddiye alın Sürekli oturarak çalışmak, rüzgarda kalmak, ağır taşımak gibi günlük hayattaki rutin işlerin neden olduğu omuz ağrısı bazen cerrahi müdahaleye bile neden olabilecek sorunlardan kaynaklanabiliyor.

O

muz ağrısının orta yaştaki her 5 kişiden birinde görüldüğünü söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Kıral, “Cerrahi girişimleri gündeme almadan önce ameliyatsız tedavi seçeneklerini gözden geçirmek gerekiyor“ dedi. Prof.Dr. Kıral Omuz ağrılarından korunmak için düzenli omuz egzersizleri yapmanın yanı sıra yoga ve yüzmenin ağrı gidermede çok etkili olduğunu söyledi. Omuz ağrısı hemen herkesin şikayet ettiği bir sağlık sorunu iken bazı ağrılar daha ciddi hastalıkların habercisi olabiliyor. Omuz ağrısına yol açan çok sayıda neden olabileceğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Kıral, “Ağrıların bir kısmı omuz eklemine bağlı olabilirken bir kısmı da başka bir bölgeden yansıyor ya da başka bir hastalığın habercisi olabilir” dedi. Omuz ağrılarının yüzde 60’ının döndürücü kılıfla ilgili hastalıklar olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kıral, “Omzun kendi sorunlarından ya da diğer nedenlerle oluşan ağrılar sonucu hasta omzunu uzun süre hareketsiz bırakırsa, omuz hareketlerinin neredeyse tamamen kısıtlandığı ve ‘donmuş omuz’ diye nitelendirilen ağır bir tablo ortaya çıkabilir” dedi. Prof. Dr. Kıral bu sorunun aşamalarına göre fizik tedavi ya da ameliyat

38

s

a

ğ

l

ı

k

ile tedavi edilebileceğini sözlerine ekledi. Omuz ağrılarının yaşın ilerlemesi ve yanlış hareketlerle günlük yaşamı altüst edecek kadar şiddetlenebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Kıral, “Omuz ağrılarından korunmak için düzenli omuz egzersizleri yapın.Yoga ve yüzme omuz ağrılarını gidermek için faydalı sporlardır” diyerek yapılmaması gerekenleri şöyle sıraladi: • Ağır paket ve yükler taşıyarak omzunuzu zorlamayın. • Araç kullanırken camı açmayın. • Uzun süre kollarınızı yukarıda tutmanıza yol açan çamaşır asma, perde asma, yüksek raflardan cisimler indirme gibi hareketlerden mümkün olduğunca kaçının. • Çocuklarınızın okul sıralarında doğru oturmasına dikkat edin ve ağır okul çantaları taşımasına izin vermeyin.

Anadolu Sağlık Merkezi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet KIRAL


DÜNYAGÖZ’den

“Alokatarakt”

Dünyagöz Hastaneler Grubu, sosyal sorumluluk bilinciyle başlattığı “Alokatarakt” projesini il il dolaşıp tüm Türkiye’ye anlatacak.

Bu kapsamda bugün 5 tır ve 20 araçtan oluşan filonun ilk grubu İstanbul’dan yola çıktı. Dünyagöz Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Eray Kapıcıoğlu, yılbaşına kadar 81 ile ulaşacaklarını ifade ederek, “Bundan sonra kimse ‘Ücretsiz ameliyat edeceğiz, yemek vereceğiz’ diyenlere inanmasın. Tuzaklarına düşmesin. Bu konuda halkımızı dağıtacağımız kitapçıklarla bilgilendireceğiz” dedi. SGK’lı hastaların yoğun talebine kayıtsız kalmayarak bir sosyal sorumluluk projesine imza atan Dünyagöz’ün Yönetim Kurulu Başkanı Eray Kapıcıoğlu, 12 Ağustos’ta başlattığı proje ile FDA onaylı merceklerle, SGK’lılara katarakt muayene ve ameliyatını fark ücreti almadan yapma kararı aldıklarını söyledi. Her hasta için 400 dolar destek Her hasta için bütçesinden 400 dolar destek sağlayan ve tedarikçilerinden destek alarak proje için toplam 20

milyon TL ayıran Dünyagöz Hastaneler Grubu çalışmayı ve çıkış noktasını tüm Türkiye’ye anlatmak üzere harekete geçti. Kapıcıoğlu ve ekibi, 5 tır ve 20 araçtan oluşan filo 3 ay boyunca belirlenen rotalarda, 81 ilde halkı bilgilendirecek. Eray Kapıcıoğlu, yıllardır pek çok SGK’lı vatandaşın düşük ücretle hizmet veren kurumlarda tam steril olmayan ortamlarda kalitesiz mercekler ile ameliyat edildiğini hatırlatarak, “Vatandaşlarımız bu ameliyatlarda gözlerini kaybediyorlardı. Gözü parçalanan çok sayıda hasta tedavi amaçlı bize başvurdu” dedi. Maliyeti 1500 TL’nin üzerinde olan katarakt ameliyatını bu nedenle 1 yıl boyunca fark ücreti almadan yapma kararı aldıklarını ifade eden Eray Kapıcıoğlu, şöyle konuştu: “Dünyagöz yönetimi olarak büyük bir sosyal sorumluluk projesi başlattık. Vatandaşlara kaliteli hizmetten, katarakt ameliyatı ve muayenesinden 1 yıl boyunca fark ücreti almayacağız.”

Tuzağa düşmeyin, güvenilir kurumları tercih edin Eray Kapıcıoğlu, vatandaşları merdivenaltı kliniklere gözlerini emanet etmemeleri konusunda uyarıda bulunarak, “Göz sağlığınız önemlidir. Güvenilir kurumları tercih edin” dedi. Bazı kliniklerin insanları camilerden ve pazarlardan otobüslerle toplayıp getirdiklerini ve gereksiz ameliyatlar yaptığını anımsatan Eray Kapıcıoğlu, şunları söyledi: “Vatandaş sağlığını kaybediyor. Yaşlılar kandırılıyor, tekrarlayan ameliyatlarla devletin kasası zarar görüyor. Bunu anlatmak üzere bilgilendirici materyallerle “Alokatarakt” filomuz yola çıkıyor. Bundan sonra kimse ‘Ücretsiz ameliyat edeceğiz, yemek vereceğiz, ücretsiz gözlük vereceğiz’ diyenlerin tuzağına düşmesin. Bu konuda halkımızı bilgilendireceğiz. Diyeceğiz ki; “Şikayetiniz olduğunda veya yılda bir kontrol amaçlı güvenilir kurumlara kendiniz gidin. Sokaklardan hasta toplayanlara itibar etmeyin, kandırılarak gereksiz ameliyatlarla mağdur olmayın..”

s

a

ğ

l

ı

k

39


Karın ağrısını geçirmek için çocuğa ağrı kesici vermeyin Halk arasında “kör barsak” olarak bilinen apendiksin iltihaplanması olan apandisit, toplum genelinde yüzde 7 oranında görülüyor. Tüm apandisit hastalarının yüzde 1’ini 0-15 yaş arası çocuklar oluşturuyor. Apandisit ile ilgili ebeveynlere önerilerde bulunan Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Nadir Tosyalı, karnı ağrıyan her çocuğa ağrı kesici verilmemesi gerektiğini söylüyor.

Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Nadir TOSYALI

Çoçuklarda apandisitin en önemli belirtilerinden birinin karın ağrısı olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Nadir Tosyalı diğer belirtileri; göbek çevresinde başlayan ve genellikle 6-8 saat sonra karın sağ alt kısmına yerleşen ağrı ile sonra görülen kusma, iştahsızlık ve halsizlik olarak sıraladı. Apandisitte karın ağrısının önemli bir belirti olmasına rağmen her karın ağrısının da apandisite bağlı ya da cerrahi tedavi gerektiren bir durumun habercisi olmadığını anlatan Op. Dr. Nadir Tosyalı, “Karın ağrısı, bulantı, kusma ve iştahsızlık belirtileri ile gelen çocukların ancak yüzde 5’inde cerrahi tedaviye gerek duyulucak hastalık saptanır” dedi. Ağrıyı geçirmeye çalışırken zaman kaybetmeyin Çocuklarda karın ağrılarının önemsenmesi gerektiğini belirten ve apandisitin ağır tablolara neden olmadan kontrol altına alınması gerektiğini söyleyen Op. Dr. Tosyalı,

40

çocuğunda apandisitten şüphelenen anne ve babaların, çocuklarının karın ağrısını geçirmek için evde ağrı kesici vermemesi, soğutma ya da sıcak uygulaması yapmaması ve karın ağrısını baskılamadan zaman kaybetmeden hastaneye getirmesi gerektiğini söyledi. Op. Dr. Tosyalı, “Karın ağrısı farklı yöntemlerle baskılanmaya çalışılarak zaman kaybedildiğinde apandisit patlıyor ve içinde biriken çok sayıda mikroorganizma kana karışarak ileri düzey sistemik enfeksiyon başlıyor” dedi. Apandisit ağrısı hangi ağrılarla karıştırılıyor? Karın ağrısı şikayeti ile gelen çocukların çok geniş bir yelpazede değerlendirilmesi gerektiğini anlatan Op. Dr. Tosyalı, bu şikayetlerin altında solunum sistemi hastalığı, idrar yolları sorunu, kan hastalığı ya da merkezi sinir sistemine ait nedenlerin yatabileceğini sözlerine ekledi. Op. Dr. Tosyalı, apandisit ağrısının karıştırabildiği ağrı çeşitlerini de şöyle

sıraladı; Barsak iltihabı, boğaz enfeksiyonu sonrası karın içinde beze oluşumu, idrar yolları enfeksiyonu, karın zarı iltihabı, içi boş organ delinmesi, kasık bölgesine ait olaylar, yumurtalık kistlerinin kanaması veya çatlaması, karın içerisinde kalmış testisin dönmesi, ikinci kör barsak varlığı, şeker hastalığının ilerlemiş klinik tablosu, akut romatizmal ateş, hemofili hastalarında karın içi kanamalar, sağ akciğerde zatürre, kabızlık, Kawasaki hastalığı, Crohn hastalığı, kanamalı üriner sistem hastalıkları, ailevi akdeniz ateşi hastalığı ve psikolojik nedenler. Nasıl tedavi ediliyor? Apandisit şüphesi ile gelen çocuğun öyküsünün iyi alınması gerektiğini söyleyen Op. Dr. Tosyalı tedavi sürecini şöyle anlattı: “Öykünün alınması ardından klinik bulgular tanımlanıyor ve iyi bir fizik muayene ile çok önemli ipuçları elde ediliyor. Gerekli görülen laboratuvar ve görüntüleme tetkikleri de yapılarak apandisit tanısı konduktan sonra, gelişen teknoloji ve etkin antibiyotikler sayesinde uygun ameliyat şartları sağlanana kadar hasta hazırlanıyor. Kusması ve enfeksiyonu olan hastayı hemen ameliyata almaktansa, damar yolunu açarak vücudun gereksinim duyduğu sıvı ve elektroliti yerine koyup, uygun ağrı kesici ve antibiyotiklerle daha güvenilir şartlarda ameliyata alıyoruz. Kapalı veya açık yöntemle gerçekleştirilen ameliyatın ardından hasta genel olarak 12 saat sonra yemek yiyebiliyor, 24 saat sonra da taburcu edilebiliyor.”


Anadolu Sağlık Merkezi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Murat ŞİRİN

Horlamadan kurtulmanın 7 pratik yolu Horlama, horlayan kişiden daha çok o kişiyle birlikte uyuyan veya yakında bulunanları rahatsız ediyor.

Hormalayı bir tür uyku rahatsızlığı olarak nitelendiren Anadolu Sağlık Merkezi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Murat Şirin, horlamanın burun ve boğazdan ciğerlere hava taşıyan yolları açık tutan kasın, uyku sırasında gevşemesi ile oluştuğunu belirtti. Op. Dr. Murat Şirin, 7 pratik yol ile horlamanın önüne nasıl geçebileceği konusunda bilgiler verdi. 1) Uykudan kısa süre önce tüketilen ağır yemekler ve içkiden uzak durun. Yatmadan önce ağır yemek yemek boğaz kaslarının normalden daha fazla gevşemesine bu da horlamaya yol açar.

2) Sportif bir yaşam biçimi tercih edin ve fazla kilolarınız varsa uygun bir diyet yardımı ile kilo verin. 3) Ağır horlama probleminiz yoksa yatış pozisyonunuzu değiştirmeyi deneyin. Dil geri düştüğü ve hava yollarının üzerine baskı yaptığı için bu yatış pozisyonu horlamaya yol açabilir. Yüzüstü veya yan yatarak uyumak tercih edilebilir. 4) Tenis topu tedavisine şans verin. İçinde tenis topu olan bir bel çantası takın ve sırtınızın boşluğuna getirin ya da katlanmış bir çift çorap da işinizi görebilir. Bu yöntemle her sırtüstü döndüğünüzde rahatsız olup yan ya-

tarsınız. 5) Yatak odanızda temiz hava akışı olduğundan emin olun. Oda sıcak ve kuruysa burun geçitleri uyku sırasında tıkanır ve bu genellikle horlamaya yol açar. Pencerelerinizi açık tutun ve gerekirse genzinizi nemli tutmak için nemlendirici kullanın. 6) Sigara içiyorsanız bırakın ya da azaltma yoluna gidin. Sigara içmenin sayısız yan etkilerinden biri de neden olduğu horlama artışıdır. 7) Başınızı yüksekte tutacak ve horlamayı önleyecek bir horlama yastığı kullanmayı tercih edebilirsiniz.

41


Primer 7. yaşını Bülent Serttaş’la kutladı

42

s

a

ğ

l

ı

k


Özel Primer Hastanesi 7.yıl kuruluş yıldönümünü Teymur Continental Hotel’de personel ve yakınlarıyla birlikte kutladı.

Özel Primer Hastanesinin 7.yıl kuruluş yıldönümü nedeniyle Teymur Hotel’de düzenlenen geceye çok sayıda çalışan ve aileleri katıldı. Özel Primer Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Bilal Çeker; 7 yıllık süreç içerisinde çok büyük mesafe aldıklarını belirterek “ insana saygı ve kaliteli hizmet” anlayışının kendilerini zirveye doğru adım adım taşıdığını söyledi. Çeker; “ Özel Primer Hastanesi olarak çok büyük bir aileyiz. Çalışanlarımızın hepsi yüksek özveri ve fedakarlıklarla çalışarak Primer hastanesini çok güzel günlere doğru adım adım taşıyorlar. Primer Hastanesi olarak açılışımızda söylediğimiz gibi insana saygı ve kaliteli hizmet anlayışımızı sürdürmeye

devam edeceğiz. Primer Hastanesinde emeği geçen herkese tekrar, tekrar teşekkür ediyorum” dedi. Özel Primer hastanesinin 7.kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen gecede yapılan çekilişte 7 personel tatil kazanırken, 20 personel’de altın ile ödüllendirildi. Gecenin bir diğer sürprizi olan sanatçı Bülent Serttaş’ın sahneye doktor kıyafeti ile çıkması ise herkesi şaşkına çevirdi. Dr. Bülent Serttaş, sahnelerin doktoru yazılı doktor kıyafeti ile sahneye çıkan Serttaş; herkesi şaşkına çevirirken Özel Primer Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Bilal Çeker tarafından plaket verildi. Çeker; Bülent Serttaş’ın da insanların ruhunu tedavi ettiğini söyleyerek, kendisine

sahnelerin doktoru unvanını verdiklerini söyledi. Hastane Başhekimi Dr. Nihat Okuducu Bülent Serttaş’a “Sahnelerin Doktoru” yazılı doktor önlüğünü giydirirken hastane ortaklarından Dr. Çiğdem Barlas Serttaş’a steteskop takarak hastane çalışanları adına teşekkür etti. Primer Hastanesi için özel olarak hazırlanan 7. yaş günü pastasının kesilmesinden sonra Bülent Serttaş eşliğinde çalışanlar ve aileleri gönüllerince eğlendiler. Hastane bünyesinde başarılı 4 birime çalışmalarından dolayı plaket verilirken hastanenin en eski 11 çalışanı da plaketle onurlandırıldı. Gecede çekiliş ile belirlenen 7 personele 7.yıl dolayısı ile tatil, 20 personele ise altın verildi.

s

a

ğ

l

ı

k

43


Sağlık turizminin de artık bir fuarı var 19-22 Aralık’ta İstanbul’da kapılarını açacak Sağlık Turizmi Fuarı’na 56 ülkeden katılım olacak.

E

19-22 Aralık 2013 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek SAĞLIK TURİZMİ FUARI’nda ülkemizin sağlık turizmi alanındaki potansiyeli gözler önüne serilecek.

44

s

a

ğ

l

ı

k

konomik yönden ilerlemesine paralel olarak sağlık sektöründe, son on yılda reform niteliğinde gerçekleştirdiği iyileştirme ve düzenlemeler sayesinde çok büyük atılımlar yapan Türkiye, sağlık turizminde iddialı bir büyüme devrine girdi. Türkiye sahip olduğu, doğal kaynakları, turizm imkânları, kültürel ve tarihi zenginliği, çevre ülkelerle olan sosyo-kültürel yakınlığı ile sağlık turizminde cazibe merkezi oldu. Avrupa’dan, ABD’den, Ortadoğu’dan ve komşu ülkelerden, yurdumuza çok sayıda hasta gelmektedir. Sağlık turizmi, ülkemizin hizmetler ihracında bugünkünden çok daha ileri seviyelere taşıyabilecek potansiyele sahiptir. Yurtiçinden ve yurtdışından 10.000 kadar ziyaretçinin gelmesi beklenen fuar için özel olarak 56 ülkeden gelecek ‘Alım Heyeti’, fuar katılımcıları ile buluşacaktır. Alım Heyeti; doktor, aracı kurum, hastane - klinik sahipleri ve hükümet yetkililerinden oluşmaktadır. Fuarda, ülkemizin her şehrinden devlet, özel ve üniversite hastaneleri, Türkiye turizminde önemli bir yer tutan termal tesisler, spa ve kaplıcalar, göz, ağız ve diş merkezleri ve bir-

çok sağlık kuruluşu yer alacaktır. Yabancı hasta ziyareti konusunda, yurtdışından işbirliği yapmak üzere fuara gelecek alım heyeti ile fuar katılımcıları, “birebir toplantı’’ (B2B) lar yapacak, tanıtımın ve iş birlikteliği başlangıçlarının en etkili mecrası yoluyla direkt sonuçlar alabileceklerdir. Kamu ve özel sektöre ait hastanelerimizde kendi vatandaşlarımıza kaliteli sağlık hizmeti sunarken, aynı hizmetten bölge ülkelerinin vatandaşlarının da yararlanması için, her türlü hazırlık yapılmış olup, tedavi için gelen yabancı misafirler hiçbir sorunla karşılaşmadan tedavi olurken, bir yandan da güzel bir tatil yapma fırsatı bulabilmektedirler. Tarihi, kültürü ve eşsiz güzellikleri ile dünyanın sayılı turizm cennetlerinden biri olma özelliğinde olan Türkiye; iyi yetişmiş hekim ve sağlık çalışanı, ulaşım kolaylığı, 62 ülke ile vizesiz seyahat imkanı ve yüksek sağlık teknolojisi sayesinde sağlık turizminde öncü ülke olabilecek konumdadır. Ülkemizin, dünya sağlık turizmi pazarındaki bilinirliğini arttırmak, verimli iş birliktelikleri için ortam hazırlayabilmek amacıyla düzenlenen Sağlık Turizmi Fuarı’na, Sağlık Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı destek vermektedir.


DAÜ’de ağız ve diş sağlığı bölümü açıldı Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi bünyesinde 2013 – 2014 Akademik Yılı’nda eğitim hayatına başlayan Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Öğretim Elemanlarından Dr. Dt. Şaziye Öner Ahçı ve Dr. Dt. Serdar Ahçı ağız ve diş sağlığının önemi hakkında açıklamalarda bulundu.

D

ünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık; bireyin fiziksel, zihinsel ve sosyal bir bütün olarak tam bir iyilik halidir. Bireylerin fiziksel sağlığı ise vücuttaki tüm organ ve dokuların sağlıklı olması ile mümkündür. Bu nedenledir ki ağız ve diş sağlığını bozan faktörler bireyin vücut sağlığını da doğrudan etkilemekte, diş çürükleri ile dişeti hastalıkları; kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon, kemik erimesi, şeker hastalığı ve kadınlarda erken doğum ve düşük doğum ağırlığı risklerini artırmaktadır.” diyen Dt. Serdar Ahçı ve Dt. Şaziye Ahçı, kötü ağız hijyeninin yol açtığı diş çürükleri ve dişeti hastalıklarından korunmada öncelikle kişilerin kendi sağlıklarının bilincinde olmaları ve bireylere düzenli fırçalama alışkanlığı, diş ipi kullanımı, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi ve düzenli olarak diş hekimine gitme alışkanlığının kazandırılmasının gerektiğinin altını çizdi. Avrupa ülkelerinde diş hekimine yıllık başvuru sayısının 5 iken ülkemizde çok daha düşük olduğunu ifade eden DAÜ öğretim görevlileri, “Buradan anlıyoruz ki, ülkemizde ağız diş sağlığı hizmetlerine olan ihtiyaç olmasına rağmen, bu hizmetlere olan talep o oranda düşüktür. Ülkemizde bu hizmetlere yardımcı olmak, ağız diş sağlığının önemini topluma anlatmak ve koruyucu diş hekimliği alanında diş hekimlerine yardımcı olabilmek amacıyla DAÜ’de Ağız Diş Sağlığı Bölümü açılmış ve ilk öğrencileri 2013 – 2014 Akademik Yılı’nda ders başı yapmıştır.” dedi.

Dt. Serdar Ahçı ve Dt. Şaziye Ahçı, Ağız Diş Sağlığı haftasında koruyucu ve önleyici tedavilerden de bahsederek şu açıklamalarda bulundular: “Çürükten korunmada sabah kahvaltı sonrası ve gece yatmadan önce 2’şer dakikalık etkili bir fırçalama işlemi yeterlidir. Fırçalama işleminde diş etlerine masaj yapacak tarzda dairesel hareketler yapılmalıdır. Fırçalarken aşırı kuvvet uygulamanın diş eti çekilmesine neden olacağı unutulmamalıdır. Diğer yandan etkili bir diş fırçalama işlemi dişlerin görünen yüzeylerinin temizliğini sağlamakla birlikte, bakteri plağının diş aralarından uzaklaştırılmasını sağlamaz. Bu nedenle diş araları günde bir kez tercihen gün sonunda diş ipi ile temizlenmelidir. Diş ipi günlük ağız bakımının ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Diş sağlığımız için bol bol peynir, süt ve yoğurt tüketmeli, şekerli yiyecekler tükürük akışının en yoğun olduğu ana öğünler sırasında yenmelidir. Çürüğü engellemenin başka bir yolu da dişlerin çürüğe karşı direncini artırmaktır. Diş yüzeylerine diş hekimi tarafından flor uygulanması suretiyle dişler daha dirençli hale getirilir. Flor birçok besinde doğal olarak bulunan bir elementtir. Flor elementinin uygun dozda ve sürekli olarak ağız ortamında bulunması diş çürüğü oluşumunu engeller. Özellikle başlangıç halindeki çürüklerde diş minesinden kaybolan minerallerin tekrar kazanılmasını ve hasar görmüş diş dokusunun güçlenmesini sağlar. Ayrıca özellikle erken yaşlarda diş çürüklerinin genellikle azı ve

küçük azı dişlerinin çiğneyici yüzeylerinde bulunan ve fissür adı verilen çukurcuklarda başlaması nedeniyle diş hekiminin uygun gördüğü durumlarda bu çukurcukların üzeri fissür örtücülerle kapatılarak, çürük oluşumunun başlaması engellenir Halk arasında süt dişlerinin önemli olmadığına dair yanlış bir inanış vardır. Oysa ağız ve diş sağlığında dişlerin önemi süt dişlerinin sürmesiyle başlar. Süt dişleri çocuğun beslenmesinin yanı sıra düzgün konuşmasını da sağlamaktadır. Sağlıklı süt dişleri çiğneme işlemini gerçekleştirirken aynı zamanda altında bulunan daimi dişin korunmasını ve zamanında sürmesini sağlar. Yani sağlıklı süt dişi sağlıklı kalıcı dişlerin en büyük garantisidir. Tedavi edilmeyen süt dişleri ağrı, koku, konuşma ve çiğneme zorluğu ve beslenme bozukluğuna sebep olur. Süt dişlerinin tedavi edilmeyip zamanından önce çekilmesi kalıcı dişlerin çapraşık çıkmasının ve çene gelişimindeki bozukluğun en önemli sebebidir. Bu sebeplerden dolayı süt dişleri nasıl olsa değişecek diye ihmal edilmemeli, belirli aralıklarla diş hekimi tarafından mutlaka kontrol edilmelidir. Bunun yanı sıra ilk süren daimi dişimiz olan ve 6 yaş dişi olarak da adlandırılan 1. büyük azı dişlerinin de genellikle süt dişleriyle karıştırılması ve tedavi edilmemesi sonucu çocuklarımız hayatları boyunca ağızlarında taşıyacakları bu dişleri çok erken yaşlarda kaybetmektedirler. Yukarıda verilen bilgiler ışığında herkesin ağız ve diş sağlığına özen göstermesini ümit ederek, herkese sağlıklı dişler ve güvenli gülümseyişler dileriz.”

s

a

ğ

l

ı

k

45


Ü z ü m Üzüm suyu S u yu kalbi koruyor Uzmanlara göre bitkisel süt olarak tanımlanan üzüm suyu, kan yapıcı ve antioksidan özelliğinin yanı sıra vücudun kalp ve damar hastalıklarından korunmasına da yardımcı oluyor.

Ü

züm ve üzüm suyunun kan yapıcı ve antioksidan özelliklerinin yanı sıra uzmanlar, vitamin ve mineral bakımından oldukça zengin olan üzüm suyunun kalp hastalıklarına karşı kalkan etkisi oluşturduğunu belirtiyor. A, B ve C vitaminleri, potasyum ve demir açısından oldukça zengin olan üzüm suyu, vücudun hastalıklara karşı direncini artırıyor. Bu özelliğinin yanı sıra kanda oksijen taşıyan hemoglobin hücrelerinin oluşumunda gerekli olan demir ve potasyum zenginliğine sahip üzüm suyunun kalp sağlığını koruduğunu ifade eden Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, üzüm suyunun kan sulandırıcı özelliği ile de kalp krizi riskini azalttığını söyledi. Üzüm suyunun faydalarından bir diğeri de içinde bulunan doğal şekerin çabuk çözünerek vücuda enerji vermesi olduğunu söyleyen İnanç, “içeriğinde bulunan maddeler sayesinde kanı sulandırıyor, yüksek tansiyona, kalp hastalıklarına, varise ve emboliye kadar birçok hastalığa karşı koruma sağlıyor. Özellikle kan pıhtılaşması ve damar hastalıkları konusunda sıkıntı yaşayan hastalara günde en az bir bardak üzüm suyu içmesini öneriyoruz” dedi.

Kalbi Koruy 46 46

s

a

ğ

l

ı

k


Hamilelikte sigara içmenin bebeğe 10 zararı! KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Yasemin YAKUT

Sigara bağımlılığı olan kadınların %50 -70’i hamilelikleri esnasında sigara kullanımını sürdürmektedir. Bu da gebelikte sigara kullanımının ciddi bir halk sağlığı problemi olduğunun göstergesidir. KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Yasemin Yakut hamilelikte sigara içmenin bebeğe en önemli 10 zararını derledi. Hamilelikte sigara tüketimi bebek ve hamilelik üzerine son derce olumsuz etkilere sebep olur. Sigaranın içerdiği zift, nikotin, karbon monoksit ve diğer zehirli birçok madde üst solunum yollarına, buradan bronşlara ve kana geçer, böylece de solunum sistemi, kalp ve damarlar olmak üzere vücudun tüm organ sistemlerine zarar verir. Hamilelik esnasında göbek kordonu yoluyla anne bebek kanı alışveriş halindedir. Annenin sigara ile aldığı tüm zehirli maddeler bu alışverişte bebeğe direkt geçer. NİKOTİN kuvvetli bir damar büzücü ajandır. Rahme giden kan akımını azaltır. KARBON MONOKSİT hücrelere zarar vererek gelişme geriliğine neden olabilir, ayrıca kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltır. Anne kanında oksijen azalınca bebeğe giden oksijen miktarı ve diğer besin maddeleri de azalacaktır.

Küresel bir sorun olan sigara tüketimi ve buna bağlı hastalıklar dünya da önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Sigaranın bebek üzerindeki bu olumsuz etkilerini 10 başlıkta toplarsak: 1. Erken doğum eylemine neden olur. Zamanında gebelik haftası 38 - 40 hafta olarak kabul edilir. 38 haftadan çok daha önce doğumun gerçekleşmesine neden olur. 2. Erken membran rüptürü: Doğum eylemi esnasında açılması gereken su kesesinin olması gereken zamandan çok önce açılması, bebeğin gelişimini tamamlamadan doğum yoluna girmesine neden olur. 3. İntrauterin gelişme geriliği: Sigara bebeğe giden kandaki oksijen ve besin maddelerinde azalmaya neden olarak, anne karnında bebeğin gelişiminin geri kalmasına neden olmasıdır. 4. İntrauerin exitus: Bebeğin anne rahminde ani ölmesidir. 5. Preaklampsi: Tansiyon yükselmesi, idrarda protein çıkması, vücutta aşırı ödem, görme bulanıklığı ile giden gebelik zehirlenmesi tablosudur. Anne ve bebek hayatı için risk söz konusudur.

6. Hipertansiyon: Nikotinin damar büzücü, daraltıcı etkisi ile gebedeki tansiyon yükselmesidir. Bu durumda bebeğin beslenmesi üzerine olumsuz etki yapacaktır. 7. Dekolman Plasenta: Plasentanın erken ayrılmasıdır. Normal şartlarda doğum eylemi esnasında bebeğin doğumunu takiben plasenta ayrılır. Dekolman plasentada ise bebek anne rahminde iken plasentanın zamansız ayrılması ve tehlikeli boyutlarda kanamanın olmasıdır. 8. Respiratuar Distres sendromu: Doğum sonrası bebeğin solunum sıkıntısı olmasıdır. Prematür dediğimiz erken doğan bebeklerde akciğerlerin gelişmemesi sonucu ölümcül olabilen solunum sıkıntısı sigara içilen gebeliklerde daha sık gözlenmektedir. 9. Süt miktarının azalması: Lohusalık döneminde süt miktarının azalmasına neden olmaktadır. 10. Yine lohusalık döneminde sütün C vitamini seviyesinde ve besleyici etkisinin azalmasında rol oynamaktadır.

s

a

ğ

l

ı

k

47 47


Mutsuzluğa savaş açın! ala turca mutluluk tarifi

5

NLP eğitmeni Mustafa Çay, danışanlarından edindiği deneyimlere dayanarak kendimizi nasıl mutsuz ettiğimizi tek tek ortaya çıkardı ve “a la turca” mutluluk formülleri üzerinde çalıştı.

NLP eğitmeni Mustafa ÇAY

Çalışmalarını “Mutsuz Olmak Günahtır” kitabında toplayan Çay’ın tespitleri şöyle...

HH

er şeyde olduğu gibi mutlulukta da “farkındalık” önemli... Nelerin sizi mutsuz ettiğini ve sizi mutsuz eden şeylerle nasıl savaşacağınızı biliyor musunuz? NLP eğitmeni Mustafa Çay, yıllarca süren gözlemlerini 407 sayfalık “Mutsuz Olmak Günahtır” kitabında topladı ve gündelik yaşama kolayca adapte edilen uygulamalarla bize sundu. İşte mutluluk tarifleri; Kendimizi nasıl mutsuz ediyoruz? İçimizdeki papağan: Bir olumsuzlukla karşılaştığımızda içimizde aynı şeyleri tekrar eden bir papağan var. Her olumsuzlukta hemen “eyvah, mahvoldum” diyor, başarısız olunca “ben aptalın tekiyim!” Halbuki bu, bizim üzerine düşünerek vardığımız bir sonuç değil. Ciddiye alınmaması gereken ve sürekli tekrar yapan bir papağan o. Normalde bir papağan sizi eleştirse onu ciddiye alır mısınız? Bir şeyi inşa etmek için kolay motive olmuyoruz ama yıkmak için 7 gün 24 saat hazırız sanki... Oysa düşüncenin şakası olmaz, bizi düşüncele-

48

s

a

ğ

l

ı

k

rimiz şekillendiriyor. “Can çıkar huy çıkmaz”, “İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur” gibi atasözleri de bunu körüklüyor. Oysa bunlar değişimin önündeki en büyük engeller! Çözüm Papağana azının payını verin: Papağanı eğitmek için ihtiyacınız olan tek şek minik bir paket lastiği. Bunu bileğinize takın. Baktınız ki papağan sızlanmaya başladı, her olumsuz düşüncede sihirli lastiğinizi kolunuzu acıtacak kadar çekip bırakın. Papağan neye uğradığını şaşıracak ve birden sessizleştiğini fark edeceksiniz. Aklınızdan geçen her olumsuz düşüncede bunu yapın. Papağana cevabınız da hep hazır olsun. “Zaten bütün aksilikler beni bulur” diyorsa, “Ben bu zorluğun üstesinden rahatlıkla gelebilirim” deyin. Bunu bir oyun haline getirdiğinizde her şey sizin kontrolünüze geçecek! Duygusal sivrisinekler: Zehirli düşünceler ya da kuruntular bazen sivrisinekler gibi sinsice aklımıza girer ve pusuya yatıp en zayıf anımızı kollar, sonra kanımızı

emip bizi güçsüz düşürür ve hasta eder. Oysa Kuantum fiziği, etrafımızda gördüğümüz her şeyin bizim düşüncelerimizle var olduğunu çok güzel açıklıyor. Sanılanın aksine hayatımız, dışımızdakilerle değil içimizdekilerle şekilleniyor. Çözüm Sivrisineklere sineklik: Duygusal sivrisinekler kanımızı emmeye başladığında onlara da sineklik takmaya ne dersiniz? Bir şeyi yaşıyoruz ve bitiyor, halbuki biz bu durumu zihnimizde evirip çevirmeye devam ediyoruz. İşte bu “kaşıntı etkisi”dir. Malum, yarayı kaşıdıkça kötüleştirirsiniz. Bu yüzden acıları dozunda yaşadıktan sonra rafa kaldırın, onları kaşımayı bırakın. Kaşındığınızı fark ettiğiniz an, sivrisinekleri çevrenizden kovun ve modunuzu değiştirecek güzel bir hamle yapın! Neşeli bir müzik açın mesela, duygusal sivrisineklerin hemen kaçtığını göreceksiniz. Duyguların kontrolünü kaybetmek: “Takma kafana olur böyle şeyler” ya da “üzülme, geçer!” derler. Oysa kimse nasıl geçeceğini söylemez. Düşünceler zihnimizdedir, onları


fiziksel olarak hissetmeyiz ama duyguları bedenimizde kalp çarpıntısı, mide krampı olarak hissedebiliriz. Öte yandan duygular misafirdir, yatıya kalmazlar. Tabii siz onları zorla alıkoymadığınız sürece... Biri gitmek istiyorsa onu zorla tutmamalısınız. Bu duygular için de geçerli. Duygular saman alevi gibidir, hızla etkisini kaybeder ama siz üzerine benzin dökerseniz yangın hiç bitmez. Çözüm Duyguları şekillendirin: Duygularınız aslında bize mesaj ileten sinyallerdir. Konuşun duygularınızla... Size ne anlatmak istediklerini dinleyin. Olumsuz duyguların bir şekli, rengi, yönü ve büyüklüğü vardır. Mesela “taş gibi mide”nize oturduysa hayalinizde o taşı kırın, un ufak edin ve

vücudunuzdan dışarı atın. O oturma hissinin bir anda yok olduğunu göreceksiniz. Geçmişte yaşamak: Geç-miş. Adı üzerinde şimdi değil. Mutsuz insanların tamamı uzak ya da yakın bir geçmişte yaşadığı için böyledir. Geçmişte kaçırdıkları fırsatları, haksızlıkları düşünüp hayıflanırlar. Çözüm Anı yaşayın: Eğer yaşadığınız her saniyeyi farkındalıkla ve tadını çıkararak yaşarsanız, şüphe edeceğiniz, içinize kurt düşürecek bir durumla karşılaşmazsınız. Doğada bizden başka tüm canlılar anı yaşar ve onlar bu tür sorunlarla hiç karşılaşmaz. Hayır diyememek:

“Hayır” dediğimizde karşımızdaki insanı kaybedeceğimizi ya da onun gözünde küçük düşeceğimizi sanırız bazen. Oysa bu sadece ezik bir ruh halinin yansımasıdır. Bazen sırf hayır diyemediğimiz için iki ayağımız bir pabuca girer, ne kendimizi ne de karşımızdakini mutlu ederiz. Çözüm Anı yaşayın: Karşınızdaki insana hayır cevabını onu kırmadan, onu onore ederek verebilirsiniz. Mesela arkadaşınız sizi tiyatroya davet etti ama çalışmak zorundasınız. “Bunu çok isterdim ama işi yetiştirmem gerekiyor, başka bir zaman seninle tiyatroya gitmeyi çok isterim” deyin. Bu hayatın doğal bir parçasıdır ve emin olun bazen hayır demek evet demekten bin kat daha çok mutlu eder insanı...

s

a

ğ

l

ı

k

49


Meme küçülterek fiziksel ve ruhsal

sağlığınızı koruyun

YY

Büyük göğüsler, kadınlarda fiziksel hasara neden olabiliyor.

apılan araştırmalar ise 40 yaş üstü kadınlarda hiçbir neden yokken gelişen major depresyonun en önemli nedeninin “Büyük göğüslere sahip olmak” olduğunu ortaya koyuyor. Esteworld Plastik Cerrahi Sağlık Grubu’ndan Op. Dr. Tamer Şakrak, kadınların meme küçültme ve dikleştirme ameliyatı ile hem fiziksel hem de ruhsal problemlerinden kurtulabileceklerini söylüyor. Estetik cerrahi uygulamaları, insanlarda oluşturduğu özgüven ve yaşam kalitesinde belirgin iyileşme sağlaması nedeniyle, günden güne artışı da beraberinde getiriyor. Doğru tanı ve uygun tedavi planlamasıyla gerçekleştirilen her uygulama, hastaların görsel olarak daha uyumlu bir bedene sahip olmasını sağlayarak, kadınların hem fiziksel hem de ruhsal olarak mutlu olmasına olanak veriyor. Bu uygulanan estetik cerrahi ameliyatların başında ise göğüs küçültme ve dikleştirme ameliyatları geliyor. Kadınlar çok mutlu oluyor Esteworld Plastik Cerrahi Sağlık Grubu’ndan Op. Dr. Tamer Şakrak, son zamanlarda sık yapılan bu ameliyatla kadınların daha diri ve dik göğüslere sahip olarak son derece mutlu olduklarını ifade etti. Normalden daha büyük hacme

50

s

a

ğ

l

ı

k

sahip göğüslerin özellikle sırt ve bel omuru üzerinde dengesizce bir baskı yarattığını hatırlatan Op. Dr. Tamer Şakrak, “Bu baskı yıllar içerisinde omurgada eğrilmeye, bel ve boyun bölgesi fıtıklarına, fıtıklaşma sonrası özellikle kollarda güç kaybı ve geçmeyen baş ağrılarına yol açacaktır” dedi. Menopozun etkilerini azaltır Op. Dr. Şakrak, kadınların belli bir yaş sonrasında menopoz denilen fizyolojik süreci yaşamasının kaçınılmaz olduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu: “Menopoz birlikteliğinde meydana gelen osteoporoz (kemik erimesi), büyük göğüslerin vücutta oluşturduğu deformasyonu belirgin olarak hızlandırır. Meme küçültme ameliyatları, estetik düzelmenin yanı sıra bu problemleri büyük oranda çözer ya da bu problemlerin oluşmasını engeller. Dolayısıyla hastalar uzun yıllar omurga problemleri ve onun yol açtığı sorunlardan uzak kalarak, uzun yıllar aktif fiziksel hayatlarına devam ederler.

rrahi Esteworld Plastik Ce n da u’n ub Gr Sağlık AK KR ŞA r me Ta . Op. Dr


Meme kanserinde risk yaşla birlikte artıyor Anadolu Sağlık Merkezi “Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı” süresince erken tanının önemine dikkat çekiyor.

A

nadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Kemal Raşa, meme kanseri riskinin yaşla birlikte arttığını söyleyerek, ailesinde kanser geçmişi olmayanlar için 40 yaşından sonra düzenli hekim kontrollerinin başlaması gerektiğine dikkat çekti. Meme kanseri tedavisinde başarının kilit noktası olan erken tanı için, 40 yaşından sonra her yıl meme muayenesi, mammografi ve ultrasonografi çekilmesini öneren Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Kemal Raşa, “Her kadının 20 yaşından itibaren, her ay kendi kendine meme muayenesi yapması gerekiyor” dedi. Risk faktörlerine sahip olan, örneğin ailesinde meme kanseri görülen ve hormon kullanan kadınların ise özel risk grubunda olduğu için hekim muayenelerine 20 yaşından itibaren başlaması gerekiyor. Mammografi tek başına yetmiyor Meme kanseri açısından en değerli tarama testinin mamografi olduğunu söyleyen Op. Dr. Kemal Raşa buna rağmen bütün tümörler mammografi’de görülmeyebiliyor dedi. Bazen memede tümör olmasına rağmen mammografi sonucu “normal” çıkabiliyor ancak mammografi’de bir şey çıkmaması her zaman “Meme kanseri değilsiniz” anlamına da gelmiyor. Bu yüzden uzmanlar mamografi’nin yanında ultrasonografi de çekilmesi gerektiğini belirtiyor.

Anadolu Sağlık Merke zi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Kemal RAŞA

Kimler risk grubunda? • Kendi soy ağacında meme kanseri olan • Daha önce yapılan biyopsilerde meme kanseri öncüsü olan patolojilerin tanımlandığı • Aşırı alkol kullanan • Menopoz sonrası düzenli egzersiz yapmayan • Özellikle karın bölgesindeki artan yağ hacmine sahipseniz risk altında olabilirsiniz. Meme kanserinden korunmak için neler yapmalı? • 30 yaşından önce doğum yapmaya çalışın • Doğum yaptıktan sonra sütünüz geldiğince bebeğinizi emzirin • İdeal kilonuzu koruyun • Düzenli olarak spor yapın • Kontrolsüz, gelişigüzel hormon (menopoz sonrası için ve doğum kontrol hapları) kullanmayın • Alkol alımını minumum düzeyde tutun.

s

a

ğ

l

ı

k

51


Fast food obezitesi Ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi obezite oranları hızla yükselmektedir. Obezite görülme sıklığı 1990 yılında erkeklerde %9, kadınlarda %24 iken, Sağlık Bakanlığının son verilerine göre erkeklerde %21,2 kadınlarda ise %41,5 olarak bulunmuştur.

O

bezitenin nedenleri genetik, aşırı yemek yeme, yavaş metabolizmaya sahip olmak, sedanter yaşam tarzı, bazı ilaçlar (antidepresan, antikonvülzan, diyabet ilaçları, oral kontraseptifler, steroid), psikiyatrik ve bazı metabolik hastalıklar olabilir. Bu yazımızda yeme alışkanlıklarının obezite üzerine etkisini değerlendireceğiz. Bedenin çalışması, kendini yenilemesi için gerekli besin öğelerinin uygun biçimde alınması “dengeli beslenme” olarak adlandırılır. Dengeli beslenme için; günlük enerjinin %30’u yağ olacak şekilde (doymamış yağlar tercih edilmeli), nişastalı ve posalı gıdalar tüketilmesi, şekerli ürünlerin tüketimi azaltılmalı, tuzlu yiyeceklerin tüketimi azaltılmalı, alkollü içki tüketilmemeli ya da tüketimi azaltılmalı, kalori alımı günlük ihtiyaca göre ayarlanmalı ve uzun süren açlıklardan kaçınarak azar azar sık aralıklarla beslenilmelidir. Türk toplumunda giderek artan dış baskıların etkisi ile Türk tipi geleneksel beslenme alışkanlıkları terk edilerek daha çok fast food (ayak üstü yiyecek) tarzı beslenme alışkanlıkları ön plana çıkmaktadır. Çok sayıda renkli reklam afişleri, çekici ve lezzetli gıda tekliflerini içeren fast food gıda zincirlerinin ilanları insanları sürekli cezbetmektedir . Amerika’da yapılan bir çalışmada okulların 1,5 km yakınında açılan fast food restoranlarının obezite oranında artış açısından anlamlı olduğu tespit edilmiş. Ayrıca fast food gıda tüketiminin sadece obeziteye değil aynı zamanda metabolik sendrom, kalp damar hastalıklarına, vitamin eksikliklerine ve hatta kansere neden olduğu da birçok bilimsel yayın tarafından desteklenmiştir. Gıda ve içecekler ile alınan enerji kaynakları kapsamında en fazla enerjiyi yağlardan alırız. 1 gram yağdan 9 kcal enerji alınmaktadır.

52

s

a

ğ

l

ı

k

Çok fazla yeme ve özellikle fazla yağlı gıda tüketimi ile obezite oluşması yakından ilişkilidir. Ayrıca aşırı yağlı gıdalar ile beslenme tokluk hissi oluşmadan sürekli yeme isteği oluşmasına neden olacaktır. Fast Food Obezitesinin Nedenleri: Fast food dükkanlarının, büyük marketlerde ve alışveriş merkezlerinde, benzin istasyonları gibi kolay ulaşılabilen yerlerde yoğunlukla bulunması çeşitli reklamlar ve gösteriler ile cezbedici olarak gösterilmesi ile bu ürünlerden kaçmak imkansız hale gelmektedir. Çeşitli fast food satış zincirleri arasındaki yüksek rekabet sayesinde fiyat açısından rahat ulaşılabilirlik elde edilmiştir. Fast food gıda zincirlerinde az bir miktar para karşılığı ile çok daha büyük miktarda ürünler sunulmaktadır. Bu promosyonlar ile müşterinin sadakati kazanılmaya çalışılmaktadır. Bütün bunların yanı sıra hayat tarzı da obezitede önemli bir rol oynamaktadır, rahat bir hayat tarzı elde etmek için mutfakta çok vakit geçirmek veya sağlıklı gıdalar hazırlamak çabası yerine ,kendine daha çok zaman ayırmak amacı ile fast food gibi kolay elde edilen gıdalara yönlendirir. Fast Food Obeziteye Nasıl Neden Olur? Bazı bilim adamları göre fast food kasıtlı aşırı yeme duyusunu destekleyerek obeziteye neden olmaktadır. Bilim adamları tarafından bu iddiayı destekleyen bir çalışmaya göre fast food gıdalar geleneksel gıdalara göre yaklaşık %150 daha fazla yüksek enerji içermektedir. Yüksek enerji yoğunluğundaki gıdalar insanların vücudunun ihtiyacından daha fazla kalori almasını zorlayacak şekilde bir kimyasal etkiye sahiptirler. Fastfoodlarda orta düzeyde yenen bir

Opr. Dr. Barış DEMİRİZ

öğünün enerji içeriği, 400 kaloriden başlayıp 1500 kaloriye kadar yükselebilmekte ve enerjinin çoğu yağ ve şeker kaynaklı olmaktadır. Fast food gıdaların kalorilerine birkaç örnek şunlardır: Cheeseburger (610), Hamburger (510), 2 parça kızarmış tavuk but (430), 26 parça tavuk nugget (300), 8 parça soğan halkası (175), patates kızartması (360), sosisli sandviç (325), Browni (245), Sundae dondurma (305), elmalı pay (260), çikolatalı milk-shake (360). Fast food ürünler ayrıca yüksek miktarda şeker, yağ, un ve sodyum ya da tuz içermektedir. Fast food gıdaların sık tüketilmesi ile metabolik fonksiyon bozukluğu gelişmesine neden olunur ki bu da kilo alımı veya obeziteye neden olabilen kontrolsüz aşırı yeme eğilimi ile sonuçlanır. Fast food gıdalar genellikle doymuş veya trans yağlar ile kızartılır. Trans yağlar insan yapımı suni yağlardır. Bunları ürünlerin etiketlerinde “kısmen hidrojenize edilmiş” ibaresi ile bulabilirsiniz. Bu ürünler çoklu doymamış yağlara hidrojen eklenmesi ile elde edilir. Yağların doymuş hale gelmesi ile yağlar daha sert ve katı hale gelmektedir. Doymuş yağlar daha zor bozulur ve daha uzun raf ömürleri vardır. Bu yağları içeren fast food gıdalar ile beslenme daha fazla kilo alımına


neden olacaktır. Fast food gıdalar katkı maddeleri ve tat arttırıcılar da içerir. Birçok fast food Ajinamoto denilen bir tuz içerir. Bu tuz kimyasal olarak monosodyum glutamat (MSG) olarak bilinir. MSG aslında bir eksito-toksindir. Bu toksinin gıdalara katılmasındaki amaç gıdanın vücut tarafından çok lezzetli olarak algılanması ve bu gıdayı tekrar ve daha fazla alma arzusunun sağlanmasıdır. MSG nöronları (beyin hücreleri) uyaran bir maddedir ve uzun süreli tüketiminde bu nöronların

hasarlanmasına ve ölmesine neden olur. MSG hipotalamus bölgesini etkiler ki burasının etkilenmesi vücutta çeşitli anormalliklere neden olur. Bu anormalliklerden birisi de obezitedir. Amerika’da yapılan bir araştırmada çocukluk çağı obezitesinin ana nedenlerinden biri eksito-toksinden zengin gıdalara maruziyet olduğu kanıtlanmıştır. MSG’nin diğer komplikasyonları arasında uyku bozuklukları, büyüme bozuklukları ve duygusal problemlerdir. Ayaküstü beslenmede gazlı içecekler, çay ve

kahve de sıklıkla tüketilmektedir. Bu tür içecekler fazla miktarda tüketildiğinde vücutta demir emilimi azalmakta ve demir eksikliğine yol açmaktadır. Fast-food ürünlere renklendirici, tatlandırıcı ve aroma artırıcı katkı maddeleri eklenebilmekte, bu ürünlerin uygun kullanılmamaları ve sık tüketimleri uzun dönemde kanser riskini artırmaktadır. Dahası fast food gıdalar liften fakirdir ; lifli gıdalar düzgün sindirim için, kabızlık ve düzensiz barsak hareketlerinin önlemesi için gereklidir.

Fast-food gıdayı önermesek de illa tercih etmek istiyorsanız aşağıda sıralanılan önerilerimizi dikkate alabilirsiniz: Porsiyonları küçük tutun. İki ya da üç et sunan hamburgerlerden kaçının. Bu sizi 1000 kalori ve 70 gram yağ alımından kurtarır. Büyük patates ve koladan kaçının. Daha sağlıklı yan ürün seçin: Örneğin patates yerine salata seçin. Yoğurt isteyebilirsiniz. Daha fazla yeşillik alın: Yağsız ya da az yağlı ,büyük ızgara tavuklu salata isteyebilirsiniz. Yüksel kalorili gıdaların eklendiği salataları almayın. Izgara gıdaları seçin: Kızarmış ve ekmekli ürünleri tercih etmeyin. Soslara dikkat: Az yağlı mayonez, zeytin yağı, hardal tercih edin. Peynir ya da naço sos yerine salsa sos tercih edin. İçeceklere dikkat: Gazlı yüksek kalorili ürünleri tercih etmeyin. Küçük boyunu isteyin.

Özet olarak; tüm dünyada obezite hızla yayılma ve önlenebilir ölüm sebepleri arasında sigaradan sonra ikinci sırada gelmektedir. Hızlı tüketim toplumunun bir parçası olarak kimyasal olarak lezzetlendirilmiş fast food ürünler sağlığımızı tehdit etmekte. En iyisi bu ürünlerden kaçınmak ve geleneksel beslenme tarzında ve sağlıklı ürünleri tüketmektir.

s

a

ğ

l

ı

k

53


Anne sütüne benzeyen tek besin yumurta Dünya yumurta üretiminde onuncu, ihracatında ikinci sırada yer alan ülkemizde, yumurta sektörünün tüm paydaşları bir araya geldi.

üzerine çıkmasını bekliyoruz, dedi. 2012 yılında üretimin 16 milyar adede çıktığı belirten Pala, sektörün ekonomik gücüne dikkat çekti. Yumurta, biyoyararlığı en yüksek besin

Y

ılda 16 milyar üretim yapan yumurta sektörünün, yumurta besin değerinin Türkiye’de daha iyi anlatılmasının hem daha sağlıklı nesiller hem de daha güçlü bir ekonomi yaratacağı, sektörün ortak görüşü. 2023 ihracat hedeflerine 2013 yılında ulaşan kanatlı sektörünün, hem ihracattaki ivmesinin artmasını desteklemek hem de yumurtanın dengeli beslenmedeki rolünü sektörün tüm paydaşlarına aktarmak amacıyla bu yıl ilki düzenlenen Yumurta Zirvesinde çarpıcı açıklamalar yapıldı. Türkiye’nin değişik yöresinden 400 civarında yumurta üreticisinin yanı sıra sektöre girdi sağlayan firma temsilcilerinin katılım gösterdiği zirvede sektör üretim, ihracat ve besin değeri açılarından tartışıldı. Yumurta sektörü, 16 milyar üretimle 400 milyar dolar ihracat değeri yaratıyor. Açılış konuşmasını yapan YUM – BİR Başkanı Derya Pala, 2005’te 16 milyon dolar olarak ihracatımızın 2013’te 400 milyon doların

54

s

a

ğ

l

ı

k

Besin değeri açısından yapılan sunumlarda ise ünlü diyetisyen Dilara Koçak, protein kalitesi anne sütüne en yakın besin olan yumurtanın Türk insanı tarafından yeteri kadar tüketmediğini belirten Dilara Koçak, yumurtanın biyoyararlılığı en yüksek, en mükemmel protein kaynağı olduğunu belirterek “Her yaşa uygun kaliteli protein kaynağı olan ve yüksek proteinli olmasına rağmen düşük kalorili olmasıyla sağlıklı beslenmenin çok önemli bir parçasıdır.” dedi. Yumurtacılık sektörünün farklı paydaşları, ekonomimizi güçlendiriyor Yumurta Üreticileri Birliği (Yum-Bir) tarafından 31 Ekim-3 Kasım 2013 tarihleri arasında düzenlenen Yumurta Zirvesi 2013, ilk günkü açılış konuşmalarının ardından iki gün boyunca gerçekleştirilen oturumlarla devam etti. ilk günkü “Yumurta Üretimi ve Ticareti” başlıklı 1. Oturumun Başkanlığını Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Başkanı Ülkü Karakuş yaptı. Türkiye ve dünyada yumurta üretimi ve ticareti Yum-Bir Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Sungur ve Uluslararası Yumurta Komisyonu Danışmanı Prof. Dr. Hans Wilhelm Windhorst tarafından tartışıldı. “Sürdürülebilir Üretim” başlıklı 2. Oturum ise Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Nihat Pakdil başkanlığında tartışıldı. Konuşmacılar Prof. Dr Michael Schmitz ile Veteriner Hekimler İsmail Özdemir,

Kağan Çubukçu ve Banu Biber Altun özellikle yem hammaddelerinin geleceği, sürü sağlığı ve biyogüvenlik, kanatlı sağlığı ve verimliliği, kanatlı refahı ve bunların gıda güvenliğine etkileri ile dünyadaki yaygın tavuk hastalıklarının oluşturduğu ekonomik kayıpları tartıştılar. İlk günün son oturumunda iletişim alanının önde gelen isimlerden Prof. Dr. Ali Atıf Bir’in moderatörlüğünde sektörde marka olmayı başarmış Eggy ve Flotty firmalarının temsilcileri ile “Yumurtada Marka Değeri Oluşturma” konusu ele alındı. Yumurta Zirvesi’nin ikinci günü üç teknik oturum ve kişisel gelişim konferansı ile devam etti. İkinci günün ilk oturumuna ÇED İzin ve Değerlendirme Genel Müdürü Dr. Çağatay Dikmen başkanlık etti ve “Kümes Atıklarının Değerlendirilmesi” konusu ele alındı. Tavuk dışkılarından enerji ve organik gübre elde edilmesi ve yumurta tavukçuluğunun çevresel etkilerinin değerlendirilmesi konularında Prof. Dr. Cihat Kütük, Prof. Dr. Sacit Başol ve Ayla Küçük birer tebliğ sundular. Günün ikinci oturumunda “Üretimden Tüketime Yumurta Mevzuatı” konusu Metin Akman Başkanlığında Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri tarafından teatral bir formatta tartışıldı. Ülkemizdeki ve dünyadaki yumurta mevzuatının, özellikle hijyen, saklama koşulları, tedarik zinciri ve hayvan refahı ile ilgili düzenlemeleri karşılaştırması yapıldı. Öğle yemeğinin ardından son teknik oturumda yumurta ve sağlık konusu işlendi. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Mustafa Tayar’ın yaptığı oturumda, ünlü diyetisyen Dilara Koçak yumurtanın beslenmedeki yerini anlatan bir konuşma yaptı. Zirve, Prof. Dr. Sebahat Bayrak Kök’ün “Etkili İletişim Yönetimi Ve Liderlik” konulu kişisel gelişim oturumu ile son buldu.


Bilken’le yumurtalı günler Dünya yumurta günü Bilken Yumurta tarafından demokrasi meydanında yapılan çeşitli etkinliklerle kutlandı. Ziyaretçilere yumurta dürümü ve yumurta dağıtımının yapıldığı etkinlik Gaziantepliler tarafından yoğun ilgi gördü.

H

er yıl Ekim ayının ikinci Cuma günü dünya’da yumurta günü olarak kutlanıyor. Dünya Yumurta Günü kapsamında Bilken Yumurta tarafından demokrasi meydanında vatandaşlara yumurta durum dağıtıldı. Vatandaşlar tarafından yoğun ilgi gösterilen etkinlikte yumurta dürümü ve yumurta dağıtımı yapılırken, yumurtanın faydaları anlatıldı. Bilken Tarım Gıda San. Tic. Ltd. Şti sahipleri Bilal Çeker ve Kenan Uygur’un da katıldığı etkinlikte konuşan Bilken Yumurta Genel Müdürü İbrahim Algın 1996 yılında alınan bir kararla yumurta tüketimini arttırmak, yumurtanın faydalarını insanlara anlatmak için tertip edilen bir gün olan Dünya yumurta gününün Türkiye’de son 5 yıldır kutlanmaya başlandığını, Bilken yumurta olarak farklı etkinliklerle Gazianteplilere yumurtanın faydalarını anlatmaya çalıştıklarını söyledi. Algın; “ yumurta üreticileri birliğinin organizesi altında kutlanan dünya yumurta günü, Gaziantep’te de son iki yıldır Bilken Yumurtanın öncülüğünde kutlanmaya devam ediyor. Her yıl daha değişik aktivitelerle amacımız yumurtanın faydalarını insanlarımıza anlatmak, yumurta tüketimi konusunda insanları bilinçlendirmek ve her yıl hızla artan yumurta üretimi konusunda insanları bilinçlendirmektir. Malum Türkiye, yumurta ihracatında 2012 yılı sonunda 320 milyon dolarlık ihracatla Hollanda’dan sonra dünya 2.si olmuş bir ülkedir ve bu da bizim haklı gururumuzdur. Bu günü bizde güzel bir etkinlikle kutlamak için buradayız ve vatandaşlarımıza yumurta dürümü dağıtıyoruz. Güzel bir etkinlik olduğunu düşünüyorum. İnsanların besin değeri yüksek olan Bilken yumurtalarından mahrum kalmamaları

dileğiyle. Sağlıklı ve güvenilir yumurtanın adresi bilken yumurta Bilken Tarım Gıda San. Tic. Ltd. Şti. 2010 yılında “Sağlıklı ve güvenilir gıda sloganıyla” üstün teknoloji, uzmanlaşmış iş gücü, doğallık ve hijyen faktörlerini biraraya getirerek kurmuş olduğumuz tesisimizde tüketicilerimize eksiksiz hizmet vermeye devam etmektedir. Amacımız; anne sütünden sonra en değerli besin olan yumurtayı üstün teknoloji, doğallık ve hijyen gibi kavramları biraraya getirerek üretmek; ve yapılan bu üretimle sektörde saygınlığı ve güvenilirliği en üst düzeyde tutan bir şirket haline gelmekti ve bunu da büyük ölçüde başardık. Bilken Yumurta bünyesindeki 100.000 civciv kapasiteli civciv büyütme ünitesinde uzman veteriner ve zooteknis mühendislerin kontrolünde sağlıklı yumurtacı tavuklar yetiştirmek için gerekli tüm

hassasiyeti gösteriyoruz.

 Tesislerimiz bünyesinde üstün teknoloji, hijyen, hayvan sağlığı gibi etkenleri gözardı etmeksizin, 500 bin kapasiteli modern yumurta üretim çiftliklerimiz bulunmaktadır.

Kümeslerdeki yumurtalarımız , günlük olarak sensörlü konveyörlerle tasnif ünitesine taşınarak, Türkiye’de sadece sektör öncüsü birkaç büyük tesisin kullandığı ve ciddi bir yatırım gerektiren tasnif makinesinden geçmektedir. Bilken Yumurta tesislerinde yumurtalar tasnif ünitesine taşındıktan sonra yumurtaların üzerindeki toz, tüyler, hava yardımı ile temizlenmekte ve kirli, kırık, gizli kırık yumurtalar el değmeden ayıklanarak tüketiciye temiz , kırıksız ve kaliteli yumurta tüketme imkanı sağlanmaktadır. Yem Gıdadır felsefesiyle son teknoloji ve doğal gıdaların harmanlanmasını sağlayan yem tesisimizde günlük 360 tonluk üretim kapasitesine sahibiz. Herkese sağlıklı ve Bilken’li günler diliyoruz”dedi.

s

a

ğ

l

ı

k

55


Çocuğun ilk diş kontrolü ne zaman ve nasıl yapılmalı? Çocukların kalıcı dişlerinin sağlıklı olabilmesi “geçici diş” diye önemsenmeyen süt dişlerinin doğru kontrolünden geçiyor.

A

ğız ve diş sağlığı için çocukların 6 aylıkken diş hekimi ile tanıştırılması gerektiğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Diş Hekimi Uzman Dr. Pınar Tunçbilek, ilk diş kontrolünde çocuğun korkutulmamasının “diş hekimi korkusu” açısından çok önemli olduğunu söyleyerek , “Çocuğu ‘korkma hiç acımayacak’ diye kandırmaya çalışmak doğru bir yöntem değil” dedi. İlk diş muayenesi hem çocuğun ağız ve diş sağlığı açısından büyük önem taşıyor hem de ebeveyinlerin çocuklarının ağız bakımını nasıl yapacaklarını öğrenmelerini sağlıyor.İlk diş muayenesinin hekim tarafından doğru yönetilmesi çocuğun “diş hekimi korkusu”na kapılmamasını da sağlıyor. Ağız ve diş sağlığına özen göstermeye erken yaşlarda başlanmasını tavsiye eden Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Diş Hekimi Uzman Dr. Pınar Tunçbilek, “Geçiçi oldukları için süt dişleri ebeveynler tarafından yeterince önemsenmiyor. Ancak bu ihmal ileride daimi dişlerde de sorunlara neden olabiliyor” dedi. Hayat boyu sürecek ağız ve diş bakımının altı ay ile bir yaş arasında başlaması gerektiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Diş Hekimi Uzman Dr.

Pınar Tunçbilek, bebeklik döneminde dişlerin nasıl temizlenmesi gerektiğini ebeveynlere göstermenin çocuğun diş sağlığı için gerekli olduğunu ifade etti. Dr. Tunçbilek, halk arasında biberon çürüğü olarak da adlandırılan ve yanlış beslenme alışkanlıklarına bağlı gelişen çocukluk çağı çürüklerinden korunabilmek için de küçük yaşta yapılan muayenenin önemli olduğunu söyledi. İlk muayeneyi oyuna çevirin İlk yaş muayenesinde amacın beslenme konusunda ailelere yol göstermek ve koruyucu uygulamalar hakkında bilgi vererek bebeğin diş sağlığını korumak olduğunu belirten Dr. Tunçbilek, bu muayene bebek, ebeveynin yanındayken gerçekleştirilir ve her türlü ani hareketten kaçınılır dedi. Bebekte korku oluşmaması için ilk muayenede ebeyenlere ve diş hekimlerine büyük iş düştüğünü söyleyen Dr. Tunçbilek, “İşlemler yapılırken kullanılan tüm aletler çocuğa tanıtılıyor ve bazı aletleri onların denemesine izin veriliyor. İlk muayenede canı yanmayan, hatta oynanan oyunlar sayesinde odadan mutlu ayrılan çocuk bir sonraki randevuya çok daha rahat geliyor” dedi.

Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Diş Hekimi Uzman Dr. Pınar TUNÇBİLEK

Diş Hekimi ziyareti öncesi uyarılarda bulunan Dr. Tunçbilek, yapılması ve yapılmaması gerekenler konusunda aileler için şu önerileri sıraladı: • Tedavi öncesinde “korkma, hiç acımayacak” gibi cümleler kurmayın. Bu tür ifadeler içindeki korkuyu tetikleyici etki yapar. • Bunun sağlık için gerekli olduğunu anlaması için hediye yöntemi ile ödüllendirmeyi denemeyin. • Korku dolu hikayeler kullanarak çocuğu diş hekimine götürmeye çalışmayın. Hangisi doğru hangisi yanlış ? • Çocuklarda ağız bakımı doğumdan itibaren başlar. İlk dişler genelde bebek 6 aylık civarındayken çıkar. İlk dişlerin bakımı karbonatlı su ve gazlı bezle yapılır. DOĞRU • Eğer çocuğun dişlerinde o zamana kadar herhangi bir belirgin sorun olmamışsa, ilk rutin diş kontrolünün 2 yaşında yapılması uygundur. YANLIŞ • 6 ay – 1 yaş arasında bebeklerin dişleri çıkarken, dişler çocuk doktoru tarafından takip edilmelidir. YANLIŞ • Bebeğin ağzında 20 diş olduğunda, arkada yer alan sut azılarının kalıcı olduğu akılda tutularak özel bakım yapılmalı, bu dişler çıktığında, çürümeyi önlemek için özel kaplama yapılmalıdır. YANLIŞ

56

s

a

ğ

l

ı

k


Özel Sani Konukoğlu Hastanesi ve HARVARD Üniversitesi İşbirliği Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, bölgeye verdiği sağlık hizmetlerinin yanında eğitim çalışmalarına da devam ediyor.

Ö

zel Sani Konukoğlu Hastanesi konferans salonunda, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi ve Harvard Üniversitesi ortaklaşa bir eğitim toplantısı düzenledi. Toplantının açılış konuşmasını yapan Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf

Ziya Yıldırım, katılımcılara hoş geldiniz diyerek, eğitimin ilerlemenin çok önemli bir adımı olduğuna dikkati çekti. Dr. Yıldırım, Sanko Holding ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak sosyal sorumluluklarda ve eğitim çalışmalarında hedeflerinin süreklilik olduğunu ifade ederek, bu tür organizasyonların devam edeceğini

söyledi. Harvard Üniversitesi Endokrinoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Baştepe ise “GNAS geninin kemik ve mineral metabolizması hastalıklarındaki rolü” konulu bir sunum gerçekleştirdi. Çok sayıda dinleyicinin katıldığı eğitim toplantısında Doç. Dr. Baştepe, katılımcıların sorularını yanıtlayarak sunumunu bitirdi.

s

a

ğ

l

ı

k

57


58

s

a

ğ

l

ı

k


Çağın vebası; Alzheimer! Liv Hospital Nöroloji Uzmanı Türker ŞAHİNER

Dünyada 30 milyona yakın Alzheimer hastası bulunuyor. 2050 yılında bu sayının 80 milyon olacağı tahmin ediliyor. Bunamanın nedeni ve çaresi bulunamazsa bu asrın sonunda gelişmiş ülkelerde hiçbir şeyi hatırlayamayan insan sayısı sağlıklı bireylerin sayısını geçmiş olacak. Hiçbir bulaşıcı hastalık insanlık adına bu denli bir tehdit oluşturmuyor. Neden günümüzde geçmişe göre çok daha fazla Alzheimer’a yakalanıyor ve bunuyoruz? Her unutkanlık Alzheimer değildir diyoruz ama neden daha fazla unutur hale geliyoruz? Liv Hospital Nöroloji Uzmanı Türker Şahiner “Küçük fedakarlıklar yaparak Alzheimer’a yakalanmadan yaşayabiliriz. Fiziksel egzersiz yapın, şekerden uzak durun, beyninizi strese girmeden çalıştırın” diyor… Küçük fedakarlıklar yapın Genetik olarak Alzheimer açısından şanslı olmayabiliriz ve örneğin APOE4 gen tipini taşıyorsak normal topluma göre yakalanma şansımız 10 kat fazla olabilir. Risk yaratan bunun gibi onlarca gen tanımlanmıştır ancak bu genleri pimi çekilmemiş bombalara benzetebiliriz. Pimi bizler çekiyoruz. Yaşam konforumuz uğruna bunu yapıyoruz. Oysa azıcık fedakarlık ile bu bombaları patlatmadan yani Alzheimer’a yakalanmadan yaşayabiliriz. Beyin hasarı 40’lı yaşlarda başlıyor Düşünme yetimize güvenerek övündüğümüz beyin kabuğumuza (korteks) çok acımasızca davranı-

yoruz. Bir asır öncesine göre, kendi ürettiğimiz teknoloji mahareti ile yüzlerce kat fazla radyasyona maruz kalıyoruz. Keşke radyasyon sadece tek riskimiz olsa! Ofislerde, evlerde geçirdiğimiz uzun hareketsiz saatlere yoğun iletişimin getirdiği stres ve giderek artan hareketsiz yaşam biçimi eklenince Alzheimer’ın temel nedeni olan Amiloid ve TAU proteininin beyindeki miktarını yüzlerce kat artırıyoruz. Tüm bilimsel çalışmalar beyin protein birikiminin başladığı günden en az 20 yıl kadar bir süre geçtikten sonra ilk bulguları fark ettiğimizi gösteriyor. Bir başka deyişle 60 yaşında bunama belirtileri gösteren bir kişide beyin hasarı 40’lı yaşlarda başlamıştır diyebiliriz. Hareketsiz yaşam ve stres tetikliyor Beyinde biriken bu proteinlerin diğer bir nedeni de depresyon, günümüzde depresif belirtileri bulunmayan bir insana rastlamak adeta mucize gibi. Yaşamdaki beklentilerin yükselmesi ve acımasız yarış içinde geri kalma korkusu sadece depresyon yaratsa belki de sevinebiliriz. Bir dönem sonra beynin korunma refleksleri ve tıbbi destekle mutluluğu tekrar yakalayabiliriz. Ama bu dönemin geride bıraktığı Amiloid ve TAU birikimini artık temizleme şansı kalmıyor. Depresif ruh hali ile beraber hareketsiz yaşam asrın en önemli sağlık problemlerinden biri olan “metabolik sendromu” birlikte getiriyor. Beyin hücrelerimiz dahil

tüm hücrelerimiz insülin hormonuna karşı direnç geliştiriyoruz. Glukozu hücreye alamıyoruz, ne yesek yağa dönüşerek vücudun yağlanmasına neden oluyor ve malum devam eden damar sertliği problemleri. Bu durum en çok beyin hücre ölümüne neden olan risklerden biri. Bugün Alzheimer’ı metabolik bir problemin sonucu gören çok sayıda bilim adamı var ve daha da ileri giderek Alzheimer hastalığını aslında TİP 3 Diyabet diyenler dahi var. Kısaca kan şekerimiz yüksek kaldıkça şeker hastası olmasak bile Alzheimer riskimiz çok fazla artıyor. Günümüz de uyku problemleri de en sık rastlanan sorunlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Uykusuzluk esnasında beyinde protein birikimini gösteren çok sayıda hayvan deneyi var. Aslında iyi bildiğimiz bir gerçek olan beynin uyku ile dinlendirilemediği zaman çok sayıda hastalığa neden olması bugün bir başka yönüyle risk teşkil ediyor. Kronik uykusuzlukta beyin küçülmesi hızlanıyor. Şekerden uzak durun Bilim dünyası beyinde biriken proteinleri Amiloidi ve TAU proteinini temizleyecek teknolojiyi geliştirdi. Bilgi toplumunda yaşayan insan günlük yaşam konforunu sürdürme uğruna beyin sağlığına dikkat etmediği sürece bunları temizlemek işe yaramayacak. Kısacası fiziksel egzersiz yapın, şekerden uzak durun, beyninizi strese girmeden çalıştırın.

s

a

ğ

l

ı

k

59


Anadolu Sağlık Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Zafer ATASOY

Öfke nasıl kontrol altına alınır, nasıl yönetilir? Günümüzde öfke en sık gündeme gelen ve zarar veren duygular arasında yer alıyor. Öfkeyi, çok hafif bir tepkiden hiddete kadar farklı yoğunlukta yaşanan bir duygu olarak tanımlayan Anadolu Sağlık Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Zafer Atasoy “Öfkeyi kontrol etme ve yönetme ilk önce ailede öğrenilir” dedi. Öfkenin çatışma öncesi bir durum olduğunu söyleyen Dr. Zafer Atasoy öfkenin bedene hakim olmasıyla ortaya çıkan fiziksel işaretleri şöyle sıraladı; “Öncelikle gerginlik başlar, enerjiyi artıran adrenalin salgısı ar-

60

s

a

ğ

l

ı

k

tar, nefes alıp verme sıklaşır, kalp atışları hızlanır, kan basıncı artar, vücut ve zihin ‘savaş ya da kaç’ tepkisi için hazırdır”. Kaynağını bulun Öfkenin neden beslendiğini bulmanın, çözümü kadar önemli olduğunu söyleyen Dr. Atasoy, bu gerginliği doğuran nedenler arasında engellenme ve sınırlanmaya sık rastlandığını dile getirdi. Susama, açlık duyguları gibi fizyolo-

jik gereksinimlerin karşılanmaması ve koşulların uygun olmamasının da öfkeyi tetiklediğini belirten Dr. Atasoy, “Öfkeyi ruhsal, duygusal bir düzensizlik olarak düşünürsek takıntılı insanlar daha fazla öfkelenmeye yatkındırlar. Beklentilerini karşılayan düzenin dışarıdan gelen bir sebeple bozulmasına dayan Kimi kişilik özelliklerini (Ör: Anti-sosyal) taşıyan bireylerin öfkelerini kontrol etmekte zorlandıklarını sözlerine ekleyen Dr. Atasoy, “Öfke kontrolünde genetik özelliklerin etkisinden bahsedebil-


mek için onun ispat edilmesi gerekir. Diğer yandan görgü, yetişme ve yetiştirilme biçimi ile bağlantılı öfke kontrolü sorunlarından söz edebiliriz. Kişi yetişirken ne görürse onu benimseyip onu sergilediğini aklımızda tutmak gerekir” diye konuştu. Öfke kontrolü ailede başlar Önemli olanın öfkeyi tümüyle ortadan kaldırmak değil o duyguyla yapılan davranışları kontrol etmek oldugunu belirten Dr. Atasoy sözlerine, “Ne oldu da ben öfkelendim, beni kızdıran neydi?” sorularını içimize dönüp sorabilirsek kendimizi

zenginleştirip, geliştirmiş oluruz. Bir şeyleri değiştirip ya da fark edip düzeltme fırsatı yakalamış oluruz” dedi. Öfkeyi kontrol etmenin ve yönetmenin ailede başlayan, kültürel bir eğitim meselesi olduğunu söyleyen Dr. Atasoy, “Nasıl anne ve baba, tuvalet eğitimi veriyorsa, öfke kontrolü eğitimini çocuklarına vermeliler. Kültürümüzde duygu eğitimi diye bir kavram olmadığı için ailenin yaklaşımı belirleyici oluyor. Örneğin, okulda çocuklar kavga ederken bazı ebeveynler sen de ona vursaydın derken bazısı git öğretmenine söyle, bazısı da git arkadaşınla konuş di-

yor” diye konuştu. Öfkelenmek başlangıçta kişiye keyif verir Öfke duygusunun yok edilmesinin söz konusu olamayacağının herkesçe bilinmesinin de önemli olduğunu belirten Dr. Atasoy, “Öfke paylaşılmadan yok olan bir duygu değildir” dedi. Öfkenin ilk hissedildiği zaman kişide hoşluk yarattığını ve keyif verdiğini dile getiren Dr. Atasoy, “Olumsuz tarafı kontrol edilemediği ve sürmesi ile ortaya çıkar. Öfke konuşulmalıdır. Üstünü örtmemek gerekir” diye devam etti.

7 adımda öfke kontrolü • Öfke duygusunun yok edilemeyeceğini unutmayın • Öfke paylaşılmadan yok olan bir duygu değildir. Niçin öfkelendiğinizi, neler yaşadığınızı, hislerinizin ne olduğunu ve kendinizi nasıl hissettiğinizi paylaşın • Kendinizi ve birbirinizi dinleyin • Duygularınızı paylaşırsanız öfkenizin daha makul karşılanacağını unutmayın • Olayın gelişimini, süreçleri ve alınan tepkileri hazmetmeye çalışın • Öfkenizi kontrol edemiyorsanız öfke doğuran ortam ve durumdan uzaklaşmayı tercih edin • Karakter özelliğihiz ne olursa olsun bir başkasına zarar verme hakkınız olmadığını unutmayın

s

a

ğ

l

ı

k

61


Osteoporozdan korunmak için süt tüketimini artırın

Halk arasında kemik erimesi olarak bilinen ve genellikle ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan osteoporozu genetik faktörler, yaşam tarzı ve düzensiz beslenme tetikliyor. 20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü’nde Uzmanlar osteoporoz riski için uyarıyor: “Hareketsiz kalmayın ve düzenli beslenmeyle birlikte günde iki bardak sağlıklı süt için!”

H

areketsiz yaşam tarzı, düzensiz besleme alışkanlıkları ve kalsiyum eksikliği nedeniyle oluşan osteoporozdan korunmak için uzmanlar düzenli beslenmeyle birlikte günde iki bardak sağlıklı süt içilmesini öneriyor. Halk arasında kemik erimesi adıyla bilinen hastalığa yakalanma riskinin kadınlarda daha yüksek olduğunu belirten uzmanlar, 50 yaşın üzerindeki herkesin günde iki bardak süt içerek hastalık riskini azaltabileceklerini kaydediyor. Dünya Osteoporoz Günü’nde, osteoporozun önlenebilir bir hastalık olmasını vurgulayan uzmanlar,

62

s

a

ğ

l

ı

k

toplumun bu konuda bilinçlendirilmesine dikkat çekiyor. Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, “Osteoporoz kemiklerin güçlü ve sağlam kalması için gereken kalsiyumun büyük bir kısmının kaybolması anlamına gelir. Yaşlanma, hareketsiz yaşam tarzı ve menopoz döneminde östrojen hormonu seviyesinin azalması ile birlikte kemikler kendilerini yenileyemiyor. Bu dönemde kemikler her zamankinden daha fazla desteğe ve kalsiyuma ihtiyaç duyduğu için günde tüketilecek iki bardak, sağlıklı koşullarda üretilmiş

ve paketlenmiş süt ile gerekli mineral ve vitaminler vücuda alınmış olur” dedi. Günümüzde 50 yaş ve üstü kadınların yüzde 50’sinde menopoz ile birlikte osteoporoz belirtilerinin de görüldüğüne dikkat çeken İnanç, düzenli egzersiz yapılmasının, yeterli kalsiyum ve D vitamini alınmasının bu sıkıntının giderilmesinde büyük önemi olduğuna değindi. Neriman İnanç, ayrıca osteoporoz ile birlikte kemiklerin hassaslaştığını ve kırılma, çatlama gibi acil müdahale gerektiren olayların sıklıkla yaşandığını, menopoz döneminde kemik taramalarının da düzenli yapılması gerektiğinin altını çizdi.


Her gün iki bardak süt çocuklarda zekâyı geliştiriyor Beyin gelişiminin anne karnında başladığına dikkat çeken uzmanlar, bu gelişimin doğumdan sonraki ilk iki yılda hızlı bir gelişim gösterdiğini belirtiyor.

Y

etersiz beslenmenin, beyin yapısına etki ederek hafıza ve öğrenme yeteneğini etkilediğini vurgulayan uzmanlar, beyin gelişiminde etkili olan mineral ve vitaminlerin vücuda alınabilmesi için çocukların düzenli olarak süt içmesi gerektiğini

ifade ediyor. Uzmanların bir diğer vurguladıkları nokta da anne sütüyle geçen 2 sene sonrasında da çocukların süt tüketiminin aynı sıklıkta devam etmesi gerektiği. Beyin gelişi¬minin kritik döneminde yetersiz beslenmeden kaynaklanan hasarın geçici olmayacağını vurgulayan uzmanlar, sağlıklı beyin gelişimi için ilk iki sene anne sütünün önemine değinirken, sonrasında da çocukların beslenme ve gelişimi için günde 2 bardak süt içilmesinin gerekli olduğunu vurguluyor. Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, doğduktan sonra ilk yıllarda büyük ölçüde tamamlanan beyin gelişimini en çok etkileyen besinin anne sütü olduğunu kaydetti. İnanç, bebeğin anne sütünden sonra tüketmeye başladığı inek sütünün de beyin gelişimine önemli katkı sağladığını belirtti. İnanç, “Süt, başta protein olmak üzere kalsiyum, fosfor,

magnezyum, potasyum, çinko gibi iskelet sistemimiz için gerekli olan tüm besin öğelerini içermektedir. Çocukların büyüme ve gelişme döneminde süt gerçek anlamda yaşamsal bir sıvıdır, çocuğun beyin gelişiminde ihtiyaç duyulan vitamin, iyot, çinko ve folik asit gibi vitamin ve mineraller sütün içinde bol miktarda bulunmaktadır” dedi. İnanç, düzenli içilen iki bardak sağlıklı sütün çocukların günlük mineral ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayabildiğinin altını çizerken, “Sütün içerisinde bulunan yağ, çok zengin bir enerji kaynağıdır ve esansiyel (mutlaka dışarıdan alınması gerekli) yağ asitleri ile A, D, E, K vitaminlerini de barındırması açısından önemlidir. Tüm bu gerekli elementlerin de paketlenmiş ürünlerde, açık alınıp kaynatılarak tüketilen ürünlere oranla çok daha fazla bulunduğunu vurgulamamız gerekir” şeklinde konuştu. Kahvaltıda düzenli içilen sütle okul başarısının da yükseldiğine dikkat çeken İnanç, “Okul döneminde kahvaltıda iki bardak süt içen çocukların bilişsel performansının daha iyi olduğu, soyut düşünce, kavramlaştırma, genelleme ve problem çözme gibi zihinsel faaliyetlerine olumlu etki yaptığı görülmüştür” dedi. Günde iki su bardağı içilen sütün, çocuklarda büyüme ve gelişmeyi hızlandırdığı söyleyen İnanç, öğrenme, kavrama işlevlerine de olumlu etki ettiğini, güvenli besin olması açısından ambalajlı sütlerin tercih edilmesi gerektiğini söyledi.

s

a

ğ

l

ı

k

63


Doğal antibiyotik, Propolis

Arılar, antibiyotiği insanlardan milyonlarca yıl önce keşfettiler.

E

ski çağlarda insanlar tarafından hastalıkların tedavisinde doğal antibiyotik olarak kullanılan Propolis, günümüzde yeniden keşfedildi. Türkiye’nin ilk sağlıklı beslenme, anne ve çocuk e-dergisi Kids&Gourmet; Propolis hakkında bilinmeyenleri kaleme aldı. Çok eski çağlarda keşfedilerek doğal antibiyotik olarak kullanılan propolisin; bal arıları tarafından ağaçların kozalaklarından, kabuklarından, bitkilerin tomurcuk ve filizlerinden toplanan ve çeşitli yağlar, polenler, özel reçine ve mumsu maddelerin karışımından oluşan bir madde olduğu açıklandı. Propolis hakkında bilinmeyenleri detaylarıyla açıklayan Kids&Gourmet e-dergisinden alınan bilgilere göre Propolisin “çok önemli bir bal arısı ürünü” olduğu belirtildi. Arıcılar arasında arı zamkı ya da preboli olarak da bilinen propolisin özellikleri ise şöyle sıralandı: Kovan içine gire-

64 64

s

a

ğ

l

ı

k

rek ölen büyük böcekler enfeksiyon kaynağı olmamaları için arılar tarafından propolisle kaplanır. Propolis, birçok ilacın aktif maddesi olan flavonoidler, antioksidanlar ve biyolojik aktif maddelerden oluşmaktadır. Düzenli kullanıldığında herhangi bir yan etkisi olmaksızın vücut direncini artırmakta ve zayıflamaya da yardımcı olmaktadır. Normal hücrelerin faaliyetlerinin kötü hücreler tarafından engellenmesini önlemede kullanılır. Özellikle üst solunum yolları ve orta kulak enfeksiyonlarında, ağız yaralarında, mide ve on iki parmak bağırsağı ülserinde yararlı etkiler gösterir. Ayrıca; vücut fonksiyonları için gerekli bakterilere zarar vermeden enfeksiyonlara karşı, virüs öldürücü ve bakteri saldırılarını önleyici olarak insan ve hayvanlar üzerinde etkili olmaktadır. Propolisin, kanserin semptomatik koşullarından olan hücre bölünmesinin kontrolünde önemli rol aldığı saptanmıştır. Bakterilerin birçoğuna karşı öldürücü ya

da gelişmelerini engelleyici bileşikler içermesi nedeniyle bazı bakteriyel hastalıklarda, bazı mantar hastalıklarında, içerisindeki esansiyel yağ asitleri nedeniyle lokal anestezide, kafeik asit nedeniyle grip, uçuk gibi virus enfeksiyonlarında, kafeik asitin antitümör etkisi nedeniyle akciğer kanserlerinde, doku ve hücre yapısını düzenlemede, antiromatizmal özelliği nedeniyle romatizma hastalıklarında tedaviye yardımcı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca Propolis’in gelişme çağındaki çocuklar için son derece faydalı bir madde olduğu önemle vurgulanmaktadır. Düzenli olarak kullanıldığında herhangi bir yan etkisi olmamakta ve vücut direncini artırdığı belirtilmektedir. Ancak bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara neden olabilmektedir ve bu açıdan hekime danışılmadan kullanılmamalıdır. Klinik araştırmalara göre antibiyotiklerle birlikte kullanıldığında bu ilaçların etkisini arttırmış, anestezik ve antioksidatif etki göstermiştir.


Üçüzlerin beşiklerini kendi elleriyle hazırladı

Şehitkamil Belediyesi Başkanı Rıdvan Fadıloğlu, “Merhaba Bebek” projesi kapsamında üçüz bebekleri olan aileyi ziyaret ederek, sevinçlerine ortak oldu.

B

aşkan Fadıloğlu beraberinde getirdiğini çeşitli hediye paketlerini de anneye teslim ederek hayırlı olsun dileklerinde bulundu. Şehitkamil Belediye Başkanı Rıdvan Fadıloğlu ve AK Parti Şehitkamil İlçe Kadın Kolları Başkanı Hülya Kılıç, Onatkutlar Mahallesinde ikamet eden ve ikisi erkek biri kız olarak dünyaya gelen üçüz bebek sahibi Ahmet ve Hatice Çelik ailesini ziyaret etti. “Merhaba Bebek” projesi kapsamında aileye çeşitli hediyeler getiren Başkan Fadıloğlu hediyeleri aileye teslim etti. Üçüz bebekleri kucağına alan Başkan Fadıloğlu, bebekleri doyasıya sevdi. Başkan Fadıloğlu, bebekler için getirdikleri beşikleri ise kendi elleriyle hazırladı. Ailenin üçüz sevgisine

ortak olan Başkan Fadıloğlu ve AK Parti Şehitkamil İlçe Kadın Kolları Başkanı Hülya Kılıç, aileye tavsiyelerde de bulundu. AİLEMİZİN ÜÇÜZ BEBEK SEVİNCİNE ORTAK OLDUK Şehitkamil Belediye Başkanı Rıdvan Fadıloğu, ailenin üçüz bebek sevincine ortak olduklarını belirterek, “Merhaba Bebek projesi kapsamında ilçemizde yeni bebekleri olan tüm aileleri ziyaret ediyoruz. Bununla birlikte yeni doğan bebeklerin neye ihtiyacı varsa ilk olarak onları temin edip ailelerimize hediye paketi olarak sunuyoruz. Bugünde Hülya Hanım ile birlikte Ahmet ve eşi Hatice Çelik çiftinin üçüz bebeklerini ziyaret ettik. Ailemizin mutluluğuna ortak

olduk. Bebeklerimize çeşitli hediyeler getirdik. İnşallah bu bebeklerimizi ailesi hayırlı bir evlat olarak yetiştirir. Ben tekrardan ailemize hayırlı olmalarını diliyorum” dedi. ÜÇÜZ DEDESİ OLMAK ÇOK GÜZEL BİR DUYGU Üçüz bebeklerin dedesi Necati Çelik ise, “Üçüz torunlarımın olduğu için çok mutluyum. Üçüz dedesi olmak çok güzel bir duygu. Yüce Allah çocuk sahibi olmayan bütün ailelere hayırlı evlatlar nasip eder inşallah. Şehitkamil Belediye Başkanımıza da bizleri ziyaret edip sevincimize ortak oldukları ve üçüz bebeklerimizin ihtiyaçları olan çeşitli hediyeler getirdikleri içinde ayrıca teşekkür ediyorum” diye konuştu.

s

a

ğ

l

ı

k

65 65


Su ile

gelen sağlık

Afyon Fiziksel Tıp Rehabilitasyon Uyg. ve Arş. Hastanesi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ümit DÜNDAR

Birçok hastalığa iyi gelen kaplıcaların fizik tedavi yöntemleriyle birleştirilmesi bel fıtığı hastalarına umut oldu.

K

aplıcalar ve termal suların tedavideki yerini araştıran İnsan ve Hayat Aktüel Kültür Dergisi’nin haberine göre, kaplıcalar toplumun dörtte birinin acısını çektiği bel fıtığı rahatsızlıklarına iyi geliyor. Ancak kaplıca suları tek başına bel fıtığı tedavisi için etkili değil. Mutlaka fizik tedavi yöntemleriyle birleştirilmesi gerekiyor. Afyon Fiziksel Tıp Rehabilitasyon Uygulama ve Araştırma Hastanesi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ümit Dündar, Sudan Gelen Sağlık konulu araştırmada tedavi süreciyle ilgili sorulara şu cevapları verdi: Kaplıca sularının şifası ile fizik tedavi nasıl birleştiriliyor? İnsanlar bin yıldır kaplıca sularını tedavi maksatlı kullanıyorlar. Şimdi ise hastanelerde bulunan termal havuzlarda, doktor gözetiminde tedavi maksadıyla istifade ediliyor. Kaplıca tedavisinin yapılmadığı durumlarda hasta taburcu edildikten sonra, ağrılarım var diyerek bir ay sonra tekrar geri geliyordu. Yazdığımız ilaçlar beklenen tesiri göstermiyordu. Ancak kaplıca tedavisi işin içine girdiğinde takviye olarak hastanın iyileşme hızının arttırdığını görüyoruz. Kaplıca suları iyileştirmeyi nasıl hızlandırıyor? Hasta, kaplıcayı kullandığında genel bir iyileşme oluyor ve ilaçların etki-

66

s

a

ğ

l

ı

k

si yüzde yüz artıyor. Hastaların bize geri gelme oranı düşüyor. Bir de yürüyemeyen hastalar suda yürüyebiliyor. Vücut ağırlığının yüzde 90’nını su taşıyor. Felçli bir hasta düşünün omurilik seviyesine kadar suya girdiğinde normalde 100 kilo ise suyun kaldırma kuvvetiyle beraber o hasta, 10 kilogram oluyor ve karada yürüyemezken suyun kaldırma kuvveti ve makinelerin desteğiyle yürümeye başlıyor. Özel kaldıraçlarla hastayı havuza transfer ediyoruz. Hastanın yürüdüğünü görmesi, kendisini ayrı bir motive ediyor. Bunun yanında termal suların şifa özelliği de devreye girince tedavi olumlu sonuçlar veriyor. Fizik tedavi hastanesine gelen hasta profilini kimler oluşturuyor? Beyin felci geçiren (inme) hastalar, omurilik yaralanması geçirenler, beyni ilgilendiren her türlü hastalığı olanlar, yürüme zorluğu çeken spastik çocuklar, ortopedik yaralanmalar, kireçlenme eklem, bel boyun hastalıkları olanlar fizik tedavi merkezimizden yararlanıyor. Tesislerin çoğu, kaplıca sularının bel fıtığına iyi geldiğini iddia ediyorlar. Kaplıca suları bel fıtığı tedavisi için çözüm mü? Tek başına kaplıca suları etkili değildir. Decompression adı verilen cihazla bel fıtığının tedavi ediyoruz. Bel bölgesindeki ve boyun bölgesindeki fıtıkların tedavisinde oldukça önemli bir tedavi yöntemi. Decompression, omurga

kemiklerini birbirinden ayırıp omurgalar arasındaki diske taşan fıtığın geri gelmesin yardımcı olan bilgisayar destekli bir cihaz. Bu uygulamayı 15 seans uyguladığımızda hasta sağlığına geri kavuşabiliyor. Ancak bu makine ameliyat endikasyonu olmayan hastaların tedavisinde kullanılıyor. 1 milyon kişilik termal banyo İnsan ve Hayat Aktüel Kültür Dergisi’nin araştırmasına göre, Türkiye, kaplıcada kaynak zenginliği açısından dünyada 7’inci Avrupa’da 1’inci sırada bulunuyor. Son verilere göre ülkemizde 529 adet mineral kaynak bulunuyor. Bunlardan 241 adedi maden suları, 247 adedi 60 derecede, 41 adedi ise 60 ila 100 derece arasında termal suları niteliği taşıyor. Mevcut termal su kaynakları ile kuyularımızın bir günlük üretim miktarı yaklaşık 1 milyon kişinin termal banyo yapabileceği kapasiteye ulaşıyor. Avrupa’daki şifalı sulara yapılan yatırımlar incelendiğinde gelinen nokta ve ortaya çıkan manzara her şeyi özetliyor. Birkaç asır öncesine kadar dünyanın imrendiği su kültürüne sahip Anadolu’dan dersler çıkaran Avrupalılar, kaplıca sularından yararlanma yollarını aramışlar. Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da son yıllarda gelişmiş kaplıca tedavi merkezleri kurulmuş. İki ülkede tedavi edici 60 termal sağlık merkezi bulunmaktadır ve senede 500 bine yakın hastaya


tedavi hizmeti veriliyor. Ayrıca, Fransa’da 104, İspanya’da 128 adet ve İtalya’da ise 360 civarında termal tesis bulunuyor. Rusya’ya yılda 8 milyon turist gidiyor. Japonya’da bin 500 adet kaplıcada bir milyon geceleme kapasiteli termal turizm yapılıyor. ABD’nin Arkansas eyaletinde ise 55 bin kişinin yararlanacağı termal tesisleri mevcut. Avrupa’da termal turizmden en fazla payı alan ülke ise Almanya. Ülke hem arz hem de talep açısından kıtanın en büyük termal turizm potansiyeline sahip. 263 adet resmi belgeli termal merkez bulunan ülkede, bir yıl içerisinde bu tesisleri 10 milyon turist ziyaret ediyor. Ölümsüzlük suyu İslamiyet’te su, hayatın özü kabul edilmiş, bunda ölümsüzlük suyu Ab-ı Hayat’tan, Cennet’in içinde akan Ab-ı Kevser’e kadar, birçok husus tesirli olmuş. Tıbbın daha gelişmediği dönemlerde su, yara ve ağrıların tedavisinde kullanılan bir ilaçtı. İbn-i Sina kaplıcalar ve şifalı sular üzerine yaptığı araştırmalarda bir suda bakır, demir ve tuz bir arada bulunduğunda bu suyun eklem ağrılarına, bakırlı suların ağız, göz ve kulak hastalıklarına, demirli suların ise dalak ve mide hastalıklarına iyi geldiğini yazıyor. Tuzlu maden sularının ise baş ve göğüs hastalıklarına, kükürtlü suların sinirleri kuvvetlendirdiğine ayrıca ciltteki yara ve çıbanlara faydalı olduğuna dair İbn-i Sina’nın tespitleri, günümüz araştırmaları ışığında bakıldığında dikkat çekici. İnsan ve Hayat Aktüel Kültür Dergisi’nin araştırma dosyasında, kaplıca sularının tedavi uygulamalarındaki kanıtlanmış etkilerinden, kullanılan ilaçların etkisini yüzde yüz artırma özelliğine kadar sıradışı bilgiler yer alıyor.

s

a

ğ

l

ı

k

67


Onlar şimdi obez hızlı kilo veren hızlı kilo alır Yoğun diyet programlarıyla zayıflayanlara kötü bir haberimiz var.

H

ızlı verdiğiniz kiloları ileriki yıllarda geri alabilir hatta obez olabilirsiniz. Kilo kontrolüyle ilgili programların neredeyse tamamının hızlı kilo verme üzerine kurgulandığını belirten Dr. Fizyoterapist Gamze Şenbursa, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’daki insanların çoğunun hızlı kilo vermek isterken obez olduğunu söyledi. Gamze Şenbursa, bilimsel araştırmalarla desteklenen hızlı diyetlerin bozuk döngüsü hakkında şu bilgileri verdi: “Hızlı diyet yapanlar büyük ölçüde kilo kaybeder. Aslında kaybedilen büyük ölçüde sudur, yağ değil. Vücudun metabolizması çeşitli nedenlerden dolayı yavaşlar. Beyinde bir bölge olan Hipotalamus yağ depolarının değiştiğini fark eder ve dolayısıyla yağ kaybı yerine metabolizmayı düşürür. Glikoz içine amino asitlerin parçalama sırasında, protein kaybı olur buda yağsız doku (kas) kaybı anlamına gelir. Ne kadar az kasınız varsa, metabolizmanız o kadar yavaşlar. Sonunda, hızlı diyet yapanların kilo kaybı yavaşlar ve motivasyonlarını kaybederler. Diğer psikolojik faktörler de devreye girmeye başlar. Kişinin metabolizma artık çok daha yavaş olduğu ve hızla kilo aldığı için motivasyon düşüklüğü artar. Beyin, vücuda (yağ) enerji sağlaya-

68

s

a

ğ

l

ı

k

!

cak her türlü rezervi saklamasını söyler. Başarısızlık, hayal kırıklığı duyusu genellikle kişiyi daha fazla yemeye teşvik eder. İspanya Oviedo Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar da hızlı diyetlerin kısa vadeli etkilerinin, uzun veya orta vadede korunamadığı gösterdi. Bu tür diyetler genellikle biyolojik mekanizmalardan daha çok psikolojik sonuçlarından dolayı obezite veya aşırı kilo alınmasıyla sonuçlanır. Basitçe söylemek gerekirse moda diyetler uzun vadede aşırı kilo olasılığını yükseltir.” Hızlı ve sağlıklı bir şekilde kilo vermenin de mümkün olduğunu belirten Şenbursa, bu yöntemler hakkında şu tavsiyelerde bulundu: HAFTADA 3 KİLODAN FAZLA VERECEKSENİZ DOKTORUNUZA DANIŞIN “Sağlıklı kilo kaybetmek ve bunu uzun vadede korumak bunu bir yaşam tarzı olarak benimsemeniz gereklidir. Çok kilo vermektense haftada yaklaşık 1 ila 2 kilo kaybetmek ve bunu korumak daha iyidir. Eğer haftada 3 kilodan çok kilo vermeyi planlıyorsanız, doktorunuza danışmalısınız. Bu iyi bir diyetisyen, etkili bir egzersiz programı ve özellikle her gece en az yedi saatlik uyku ile mümkündür. Hızlı kilo vermenin yetersiz

Dr. Fizyoterapist Gamze ŞENBURSA

beslenme, zayıf kemikler, sinirlilik, depresyon, uykusuzluğa yol açacağı unutulmamalıdır ve uzun vadede daha fazla kilo almak gibi istenmeyen sonuçlara yol açma riski vardır. KAÇ KALORİ İHTİYACINIZ VAR? Vücudunuzun kalori gereksinimi, genel sağlık, yaşam tarzı, cinsiyet, boy ve yaş gibi birçok faktöre bağlıdır. Uzun boylu 22 yaşındaki bir maraton koşucusunun, hareketsiz 70 yaşındaki bir ev hanımından daha fazla kaloriye ihtiyacı vardır. Kilo vermek veya mevcut ağırlığınızı korumak için kaç kalori almanız gerektiğini belirlemek zorundasınız. Eğer 500gram vücut ağırlığı 3.500 kcal eşit ise, bir hafta içinde 50gram kaybetmek istiyorsanız, kalori alımı günlük kalorinizin 500 daha altında olması gerekir. 1 kg kaybetmek için ise 1000 kcal altında olmalıdır. Sadece daha az yiyerek kalori açığı oluşturmak zorunda değilsiniz. 30 yaşında hareketsiz bir kadın iseniz, fiziksel aktivite yaparak günlük kalori gereksiniminizi 400 kcal artırabilirsiniz. Tüketiminizi 600 kcal azalarak ve her gün için daha fazla 400 kcal yakarak, teorik olarak haftada 500gram kaybedersiniz. (600 + 400 Günlük ortalama = 1000 kcal.)


HERGÜN 30 DAKİKA YÜRÜYENLERİN OBEZLİK RİSKİ AZALIR Düzenli egzersiz kilo kaybı sırasında sağlığınızı korumak ve verilen kilonun daha sonra tekrar alınmamasına yardımcı olmak için hayati önem taşır. “Egzersizi” ertelemeyin. Bu aslında acı verici değildir, kesinlikle acı verici olmamalıdır. Otuz dakikalık bir yürüyüş, koşma kadar etkili olabilir. Harvard Halk Sağlığı Okulu Beslenme Bölümü araştırmacılarına göre, obeziteye genetik olarak yatkın olan kişiler, her gün 30 dakika yürüyerek obez olma riskini azaltabilir. Fiziksel aktivite, kalori kaybetmenin yanı sıra kaybettiğiniz kiloyu korumak için yardımcı olur. Egzersiz aynı zamanda diyet sırasında en büyük risk olan kas kütlesinin kaybolmasını önler. Ayrıca diyet ve egzersiz obez insanların fazla kilo kaybetmesine yardımcı olur. EGZERSİZ İŞTAHI ARTIRIR MI? Egzersizin iştahı artırdığı çok kilolu insanlar tarafından inanılan efsanelerden biridir. Egzersizin daha fazla kilo aldırdığı ve yemek yeme isteğini tetiklediği iddiası doğru olsaydı düzenli egzersiz yapanlar şişman olurdu.

KİLO KAYBI İÇİN EN İYİ EGZERSİZ TÜRLERİ Aerobik ve direnç egzersizi daha hızlı, etkili ve uzun süreli kilo kaybı için ideal. Dikkate alınması gereken iki tür ana egzersiz vardır: • Aerobik egzersiz - genellikle “kardiyo egzersizi” denilen, kan yoluyla oksijen dolaşımını ve kalp atışını arttıran tempolu egzersizleri içerir. Örnek; yüzme, koşu, tempolu yürüyüş ve bisiklet. • Dirençli egzersiz - aynı zamanda “kuvvet antrenmanı” olarak bilinen, kas kasılması, anaerobik dayanıklılık ve iskelet kaslarının boyutu üzerinde etkili olan egzersizleri içerir. Sizi daha güçlü yapar ve kaslarınızın gelişip, güçlenmesini sağlar. Aerobik egzersizler, dirençli antrenmanlardan daha fazla kilo verdirir. Ancak, bu konudaki uzmanlar her ikisinin de egzersiz protokolü içinde olması gerektiğini vurgular. Dirençli egzersiz mutlaka ağır ağırlıklar anlamına gelmez. Hafif ağırlıklarl a yapılan antrenman kas ge-

lişimi sağlar. Ağır ağırlıklar kaldırarak vücudu zorlamak yerine, daha hafif ağırlıklar kullanarak çalışabilirsiniz. Ancak artık ağırlığı kaldıramayana kadar hareketi tekrarlamanız gerekebilir. Zaman içinde büyüyen kas vücutta yeni kas proteinleri uyarır, bu kas yapımı anlamına gelir. UYKU KİLONUZU KORUMAK VE KİLO VERMEK İÇİN HAYATİ ÖNEM TAŞIR Genel vücut sağlığınızı devam ettirip, kilo vermek için yeterli süre uyumak çok sıklıkla unutulmasına rağmen çok önemlidir. Ohio Care Western Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre; Her akşam düzenli ve kaliteli uyku uyuyanlar, çok az uyku uyuyanlar ile karşılaştırıldığında kolaylıkla kilo verir ve ince kalırlar. Araştırmaların öngördüğü uyku gecelik en az 7 saattir. 70.000 kadın üzerinde, uykunun kilo kontrolüne uzun dönem etkilerini değerlendirmek için yapılan çalışmada, düzenli olarak 7 saat uyuyan ve 5 veya daha altında uyuyan bireyler karşılaştırılmıştır. Düzenli uyku uyumayan kadınların %30’unun 16 yıl süresi içinde 15 kilo aldıkları bulundu. Uyku problemi olan kadınların obezite riskinin yüksek olduğu çalışmanın bir diğer sonucudur. Bu sebeplerden dolayı kilo verme programının, hatta hayat planlamanızın içine mutlaka yeterli, kaliteli uyku alışkanlığını koymanız gerekli.

s

a

ğ

l

ı

k

69


Yeni sezonda saçlar daha özgür! Neva Kozmetik, 2013-2014 Sonbahar-Kış saç modasını belirledi: Ekstra hacim ve ıslak görünüm.

Neva Kozmetik’in doğal, zahmetsiz, her saç tipine, her boy saça uygun sezon trendine uygun saç modelleri için geliştirdiği NFX Xtreme Saç Köpüğü, kadınların vazgeçilmezi olacak. Neva Kozmetik, 2013-2014 Sonbahar-Kış saç modası modelleri için son derece kolaylıkla uygulayabileceğiniz NFX Xtreme Saç Köpüğü ile en önemli yardımcınız olacak. Dağınık topuzlar, birkaç sezondur modası geçmeyen örgüler, ıslak görünümlü arkaya taranmış saçlar NFX Xtreme Saç Köpüğü ile kısa sürede uygulayabileceğiniz sezon trendleri… Üstelik bu sezon Eyvah saçlarım kabardı diye endişe etmeyeceğiniz bir dönem. Kabaran saçların dert olduğu günlerin geride kalaca-

70

s

a

ğ

l

ı

k

ğı yeni sezonda, ekstra hacim modasıyla saçlarınıza dilediğiniz kadar hacim verebilirsiniz. Düz, sıkıca toplanmış görüntüsünün aksine asi ve salaş dağınık topuzların moda olduğu yeni sezonda, topuzunuzu NFX Xtreme Saç Köpüğü ile sabitleyebilirsiniz. Birkaç sezondur modasını kaybetmeyen her türlü örgü ile saçlarınızda sınır tanımadan yepyeni modeller yaratabileceğiniz gibi, NFX Xtreme Saç Köpüğü ile de gün boyu bozulmayan yenilikçi modeller oluşturabileceksiniz. Sezon modasının geçen sezondan devraldığı bir başka saç modeli ise ıslak görünüm. Sanki biraz önce denizden ya da banyodan çıkmışsınız gibi duran saçlar, yaz günlerinde olduğu gibi kış mevsiminde de kurtarıcımız olacak. Aynı görüntüyü kışın da devam ettirmek için NFX Xtreme Saç Köpüğü ile tepeden başlayarak saçlarınıza biraz hacim vermek ve arkaya doğru taramak yeterli olacak.


Çocuğunuz hangi meslekte başarılı olabilir? Hafıza türünün başarı elde edilebilecek mesleğin işaretçisi olduğunu belirten HelpA Akademi Genel Koordinatörü Gülşah Sam Orhan: Çocukların meslek yaşamında başarılı olabilmesi için okul kayıt döneminde işitsel, görsel ve dokunsal hafızalarına göre sınıflandırılması gerektiğini söyledi.

G

örsel hafızaya sahip öğrenciler, bilgisayar, yazılım mühendisliği, mimar, grafikerlik, reklamcılık, moda tasarımcılığı; işitsel öğrenciler avukatlık, öğretmenlik, halkla ilişkiler, radyo, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler; dokunsal öğrenciler tıp, diş hekimliği, aşçılık, çevre mühendisliği gibi mesleklere yönelmelidir. Ankara – Help A Akademi Genel Koordinatörü, Klinik Psikolog Gülşah Sam Orhan, çocuğun hafıza türünün başarılı olacağı mesleğin işaretçisi olduğunu belirterek, “Çocukların, meslek yaşamında başarılı olabilmesi için okul kayıt döneminde işitsel, görsel ve dokunsal hafızalarına göre sınıflandırılması gerekir” dedi. Orhan, kişilerin yetenek ve öğrenme algısının gelişiminde en önemli etkenlerden birinin “Hafıza Temsil Sistemi” olduğunu kaydetti. “Hafıza Temsil Sistemleri’mizin el verdiği ölçüde uygun konularda öğrenme sağladığımızı ve bir takım yeteneklerimizi geliştirdiğimizi ifade eden Orhan, bu sistemin görsel, işitsel, dokunsal olmak üzere 3’e ayrıldığını bildirdi. Görsel öğrenciler HelpA Akademi Genel Koordinatörü, Klinik Psikolog Gülşah Sam Orhan’ın verdiği bilgiye göre, eğer bir çocuk bir markayı düşündüğünde billboarddaki fotoğrafları anımsıyorsa görsel hafıza tipine sahiptir. Görsel öğrencilerin dersi öğrenirken özellikle şekilsel notlar alması, onların öğrendikleri şeyleri çok daha iyi hafızada tutmalarını sağlar. Örneğin görsel hafıza

tipine sahip bir öğrenci, Fatih Sultan Mehmet dönemini çalışırken Fatih’in Karadeniz’de aldığı yerleri akılda tutması için, Karadeniz’de yüzen bir sat komandosu çizerek, üzerine “SAT-K” yazması ve alınan yerler neresidir diye sorulduğunda baş harflerden yola çıkarak Sinop, Amasra, Trabzon ve Kırım diyebilmesi onun için eşsiz bir yöntemdir. İşitsel öğrenciler Öğrenci bir markayı anımsadığında görsel reklamdan çok, aklına markanın radyoda çalan cingılı geliyorsa muhtemelen işitseldir. İşitsel yapıdaki bir öğrencinin mutlak surette çalışmalarını sesli olarak yapması gerekir. İşitsel yönü kuvvetli bir öğrenci ses CD’leri ile çalışırsa öğrenme verimi maksimum seviyeye çıkar. Eğitim koçlarının en çok önem verdikleri CD ile öğrenme teknikleri işitsel öğrencilerde muhteşem sonuçlar vermektedir. Dokunsal öğrenciler Bir tekstil markasını anımsadıklarında, ürünün kumaşı ve dokusu aklınızda kalmış ise muhtemelen dokunsal bir yapıya sahipsiniz. Dokunsal öğrenciler hiperaktif olarak adlandırılan öğrencilerin büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır. Dokunsal öğrencilerin derse oturduklarında öğrenme konsantrasyon süreleri 20-25 dakikadır. Dolayısıyla dokunsal öğrencilerin görsel ve işitsel olan öğrencilerle aynı sınıfta ders görmesi onlara yapılacak en büyük köreltme yöntemidir.

Psikolog Gülşah Sam ORHAN

Dokunsal öğrencilerin Avrupa’da pek çok ülkede sınıfları ayrıdır ve teneffüs süreleri 25 dakikada bir 5 dakika şeklinde yürütülmektedir. MEB’e çağrı Gülşah Sam Orhan, öğrenmenin doğuştan itibaren, dış öğrenme süreçlerinin okul hayatı ile başladığını kaydederek, şunları söyledi: “Kişilerin öğrenme algıları, hafıza temsil sistemlerine göre öğrenmeyi başarmaları durumunda en üst seviyeye çıkmaktadır. Toplumda mesleki verim almanın ilk yolu Hafıza Temsil Sistemlerine göre öğrenme yöntemlerini okul hayatının içine dahil etmektir. Avrupa ülkelerinde kreşlerden başlayan bu eğitim modelini artık Türkiye’nin de benimsemesi şart. Aksi takdirde bu anayolun ekarte edilmesi durumunda; toplumda iş gücü verimini yükseltmenin diğer yolları tali yol olarak kalacaktır. Eğitim hayatında öğrencilerin hafıza temsil sistemi tespitleri eğitim koçluğu çerçevesinde, uzman bir eğitim koçuyla yapılmalı. Öğrencinin çalışma planları bu duruma göre düzenlenmeli. Çocuklar, meslek yaşamında başarılı olabilmesi için okul kayıt döneminde işitsel, görsel ve dokunsal hafızalarına göre sınıflandırmalı.” Gülşah Sam Orhan, görsel öğrencilerin uzmanlaşacağı alanların, görsel hafıza tiplerine uygun meslekler olması gerektiğini, bunlar arasında, görsel sanatlar, bilgisayar, yazılım mühendisliği, mimarlık, dekorasyon, televizyon, ressamlık, grafikerlik, reklamcılık, moda tasarımcılığı gibi mesleklerin bulunduğunu söyledi.

s

a

ğ

l

ı

k

71


Yaşlıların tansiyon ve kan şekeri ölçümü yapıldı Özel Sani Konukoğlu Hastanesi, sosyal sorumluluk projesi kapsamında Gaziantep Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’ne bir ziyarette bulundu.

Ö

zel Sani Konukoğlu Hastanesi Genel Müdürü Dr. Yusuf Ziya Yıldırım, huzurevinde kalan yaşlıları ziyaret ederek, gönüllerini almak ve ihtiyaçlarını karşılamak gerektiğini söyledi. Dr. Yıldırım, ‘’Bugün sağlıklı ve rahat bir hayatımız olabilir. Ancak geleceğin ne getireceği belli olmaz. Gelecekle ilgili doğru adımlar atmamız gerekiyor. Bu nedenle de yaşlılarımızın sadece yılın belirli dönemlerinde değil ara sıra yapacağımız

72

s

a

ğ

l

ı

k

ziyaretlerle gönüllerini almalıyız” dedi. Sanko Holding’in ve Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nin sosyal sorumluluk projesi kapsamında bu tür organizasyonlarda da sık sık yer aldığına dikkati çeken Dr. Yıldırım, şunları kaydetti: “Özel Sani Konukoğlu Hastanesi olarak, sadece sağlık hizmeti değil sosyal hizmetlerle de halkımıza destek olmaya çalışıyoruz. Bu amaçla gerçekleştirdiğimiz ziyarette de yaşlılarımızdan ihtiyacı olanların tansiyon ve kan şekeri ölçümleri yapıldı. Acil Tıp Uzmanı-

mız ve Psikologumuz hastalara tıbbi ve moral desteği verdiler.” Ziyarette, Sosyal Hizmetler İl Müdürü İsmet Zor, Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Hasan Acem, Yaşlıları Koruma Derneği adına programı organize eden Ayşen Ahi Durucu, dernek yönetici ve üyeleri, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Acil Tıp Uzmanı Dr. Mehmet Dokur ve Psikolog Melissa Başel hazır bulundu. Sağlık kontrollerinin ardından, huzurevi sakinlerine pasta ve meyve suyu ikram edildi.


s

a

ğ

l

ı

k

73


Önce doğum yaptı, sonra kalp ameliyatı oldu

Medical Park Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Bilge ERDOĞAN

Medical Park Gaziantep Hastanesi başarılı operasyonlarına yenilerini ekleyerek adından söz ettirmeye devam ediyor.

ebeliğinin 8. ayında nefes darlığı ve çarpıntı şikâyetiyle hastaneye giden 25 yaşındaki kalp hastası hamile kadın büyük bir titizlikle takip edilerek hem kendisinin hem de bebeğinin hayatı kurtarıldı. Ailesinde daha önce kalp rahatsızlığı olmayan 1 yıllık evli olan Ayşegül Sağlam isimli hasta gebeliğinin 8. Ayında nefes darlığı ve çarpıntı şikâyetleri artınca doktora gitti. Kardiyoloji kliniğinde yapılan tetkiklerde kadının ciddi mitral ve aortik romatizmal kalp kapakçığı hastası olduğu ortaya çıktı. Dikkatle takip edilmesi ve operasyon geçirmesi gereken hasta kontrol altına alınırken, annedeki kalp hastalığı ve anne karnındaki suyun azalmasına bağlı olarak bebekte ileri derecede gelişme geriliği olduğu saptandı. Her geçen dakika anne ve bebeğin hayati tehlikesi ar-

tarken Kardiyoloji Uzmanı Dr. Osman Etem Aydın, Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Op Dr. Mustafa Bilge Erdoğan ve Kadın ve Doğum Uzmanı Op Dr. Arif Deniz’in de değerlendirmeleri alınarak 8 aylık bebeğin alınmasına karar verildi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Arif Deniz’in sezaryen yöntemiyle aldığı bebek Yeni doğan Yoğun Bakım Ünitesinde kuvöze yatırıldı. Doğumun ardından 1 gün sonra Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Bilge Erdoğan tarafından başarılı bir operasyon geçirerek kalp kapakçıkları tedavi edilen Ayşegül Sağlam, 1 gün yoğun bakımda 3 gün de serviste takip edildikten sonra sağlıklı olarak taburcu edildi. Bebek ise Yeni Doğan Yoğun bakım ünitesindeki tedavisinin ardından taburcu oldu. Operasyonla ilgili bir açıklama yapan Medical Park Gaziantep Hastanesi Kalp ve Damar

G

74

s

a

ğ

l

ı

k

Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Bilge Erdoğan, “Bu tip gebelikler gizli olan kalp hastalığını açığa çıkarabilir. Özellikle romatizmal kalp hastalığı olanlarda gebelik, çocuk ve anne açısından oldukça riskli olabilmektedir. Özellikle bu hastamız gibi daha önce kalp rahatsızlığı tanısı konulmamış hastalarda risk daha fazladır. Bu nedenle hamile bayanlara ve özellikle ailesinde kalp rahatsızlığı olanlar ile çocukluğunda romatizmal hastalık geçirenlere hamileliğin ilk 3 ayında mutlaka kalp muayenesi yapılmasını öneriyoruz.” şeklinde konuştu. Op. Dr. Erdoğan, bu tip vakalarda bölümler arası ortak ve koordineli çalışmanın çok önemli olduğunun altını çizerek “bu vakamızda olduğu gibi Kadın Doğum, Kardiyoloji, Kalp Damar Cerrahisi ve Anestezi bölümlerinin ortak koordinasyonu hayat kurtarıcı olmuştur.” dedi.


S İ G O R TA A R A C I L I K H İ Z M E T L E R İ

G

İ R S İ G O R TA C I N L İ N E IZ ÜV

KONUT SİGORTASI TAŞIT SİGORTASI

İŞYERİ SİGORTASI

SAĞLIK SİGORTASI NAKLİYE SİGORTASI

GÜNEŞ SİGORTA

Tel : 0 342 220 61 61 erkan@erkantural.com

Fax : 0 342 232 00 07 www.erkantural.com

incili Pınar Mahallesi 4 Nolu Cadde Kazaz İş Merkezi NO: 5/8 Gaziantep/TÜRKİYE s

a

ğ

l

ı

k

75


76


77


Cahide takdir topluyor

G

özünüzün önünde sokakta bir köpeğe ya da kediye otomobil çarpsa ne yaparsınız? Bu çok olağan bir durummuş gibi geçip gider misiniz, yoksa onu kurtarmaya mı çalışırsınız? Çoğu zaman umursanmayan bu tip olaylarda, elini vicdanına koyup, sonuna kadar mücadele edenler de var. Sahipli, sahipsiz tüm hayvanların haklarının korunması açısından Gaziantep’te gönüllü kişiler tarafından kurulan Gaziantep Canlı Hayatı İyileştirme Derneği , buna en güzel örnek. Kısa adı CAHİDE olan Canlı Hayatını İyileştirme Derneği , sokaktaki canlar için gece gündüz demeden çalışmalarını sürdürüyor.Türkiye genelinde gece geç saatte veteriner hekim bulmak nerdeyse imkansızken ; Cahide, (0342) 252 11 11 numaralı telefona gelen her ihbara saat kaç olursa olsun anında cevap veriyor .Derneğin olmazsa olmazı Cemal Güneş, derneğin özel aracı ile 24 saat boyunca gelen her ihbara koşturuyor. Yaralı sokak dostlarımız özenle alınıyor, ilk müdahale yapılıyor ardından da veterinere götürülüyor . Yaralı hayvanların bakım ve tedavile-

78

s

a

ğ

l

ı

k

rinin yanı sıra, gönüllü dernek üyeleri ,kimsesiz hayvanların aç kalmaması için fabrikalardan topladıkları artık yemeklerden kuru mama üretiyor ve şehrin muhtelif yerlerinde beslenme noktaları oluşturuyor . Dernek tarafından faaliyete geçirilen ve Türkiye’deki diğer derneklere örnek olacak nitelikteki Kara Kız Kedi ve Köpek Barınağı ile Kedi Evi ise , bünyesinde bir çok canı barındırıyor. Derneğe ait barınakta bulunan hayvanların bir kısmı araç çarpması sonucu sakat kalmış, bir kısmı işkence görmüş , bir kısmı büyük bir hevesle alınmış ardından ise sokağa atılmış .. Kara Kız Kedi ve Köpek Barınağı’na ismini veren ; trafik kazası geçiren , veterinerlerin “Uyutulsun”demesine rağmen buna razı olmayan Doktor Cengiz Bayram’ın yoğun mücadelesiyle hayata tutunan bir köpek. Dr.Cengiz Bayram ve Karakız’ın başından geçenler gerçek bir sevgi, azim ve emek hikâyesi... Renginden dolayı Kara kız ismi takılan , kimsenin yaşamaz dediği bu sokak

köpeğinin hayata inadına sımsıkı tutunması ,Doktor Cengiz Bayram’ı çok etkiledi… Evinde Kara kız da dahil olmak üzere 8 köpek 4 de kedi besleyen Cengiz Bayram , sokak hayvanları için 2011 yılında 7,5 dönüm araziye bir barınak kurup, yaşama azminden çok etkilendiği Kara Kız’ın ismini verdi … Kara Kız Barınağı , Gaziantep’te çok uzaklarda değil. Ortadoğu Fuar Merkezi’nin az ilerisinde … Kedi ve köpeklerin dost içerisinde yaşadığı bu barınakta , yağmur çamur demeden yol gözleyen kara burunlular kendilerini ziyarete gelenleri minnet ve sevgiyle karşılıyorlar .Barınağın daimi gönüllüleri ; kimisi sakat , kimisi kör bırakılmış dostlarımıza her gün sevgi ve şefkatle bakıyor , onlar için gelen yemekleri özenle paylaştırıyor . Veteriner hekim Metin Toy bir yandan ;24 saat durmaksızın , uyumaksızın dostlarımız için çalışan , her gün yaklaşık 200 km yol tüketen ,onlarca yavruyu kurtaran “ CAHİDE’nin ATOM KARINCASI” Cemal Güneş ‘in getirdi.


s

a

ğ

l

ı

k

79


80

s

a

ğ

l

ı

k


Onlar bu işe gönül verdi

ği yaralı canlara müdahale ediyor , bir yandan barınakta bulunan canların aşılarını ve tedavilerini yapıyor Bu barınakta hepsinin birer kulubesi , koşup oynadıkları yeşil alanları var . Sakatlar , körler ;ancak burada yeni yuvalarını bulana kadar mutlu ve güven içerisinde yaşamaktalar . Unutulmaması gereken, barınaklardaki hayvanlar sadece sokak köpekleri veya kedileri değil. Kara Kız kedi ve Köpek Barınağı ile Kedi Evi geçici heves ile eve alınan cins kedi, köpekler bir süre sonra sokaklara bırakılan canlara da ev sahipliği yapıyor.Dernek sadece Gaziantep değil çevre illerdeki ihtiyaçlara da cevap veriyor.Eş Başkan Suzan Gökpınar bu konuda çok aktif.Hem belediyelerle ilişki kuruyor hem de önemli sosyal sorumluluk projelerine imza atıyor . Peki bu dernek gücünü nereden alıyor ?Bu sorunun yanıtı şüphesiz sevgi . Bu derneğe gönül

verenlerin hiçbir çıkarı yok. Aksine kimisi emekli maaşının tamamını bu derneğe bağışlıyor kimisi ise zamanının büyük bölümünü barınaktaki can dostlarımızla geçiriyor. Şehrimizde , trafik kazası geçiren yaralanmış, hasta ve acil durumu olan sahipsiz hayvanlar maalesef sokaklarda acı içinde can vermeye terk ediliyor.. Oysa, her belediyenin kendi bakim ve tedavi merkezini oluşturması, hem ahlaki ve insani boyutta hem de 5199 sayılı yasa gereği, hasta, yaralı, trafik kazası geçirmiş sahipsiz hayvanlara ,24 saat boyunca müdahale etmesi gerekiyor.Ancak bu konuda kesinlikle yetersiz kalınıyor .Dediğimiz gibi Türkiye genelinde gece geç saatte veteriner hekim bulmak neredeyse imkansızken , Cahide, (0342) 252 11 11 numaralı telefona gelen her ihbara saat kaç olursa olsun anında cevap veriyor. Yaralı hayvanlar veterinere

götürülürken ne yazık ki durumları ağır olanlar tedavi için Hatay’a götürülmek zorunda kalınıyorlar.Bu nedenle Gaziantep’e acilen bir hayvan hastanesi kurulması gerekiyor .Cahide şimdilerde bunun mücadelesini veriyor. Hayvan Hastanesi Kurulması için imza kampanyası başlatan dernek , merhamet sahibi tüm insanlardan bu konuda destek bekliyor . Türkiye’deki diğer derneklere örnek olması gereken Canlı Hayatını İyileştirme Derneği’ni Gaziantep’e kazandıran Dernek Başkanı Cengiz Bayram , eş Başkanı Suzan Gökpınar , Onursal Başkan Zerrin Balat , yağmur çamur demeden 24 saat durmaksızın ,uyumaksızın yaralı canların yardımına koşan Cemal Güneş ,evini onlara açan Emel Özpekmezci ve Emine Güneş ile onlarca can için fedakarca çalışan dernek üyelerine sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz .

s

a

ğ

l

ı

k

81


Royal Halı ile sağlığınız kontrol altında Türkiye`nin ilk antibakteriyel halısı Royal, üç etkili koruma özelliğiyle içinde bakteri, mantar ve mite barındırmıyor. Royal Halı, antimikrobiyal özelliğiyle de mikroplara karşı mücadele ediyor ve bu zararlı canlıları uzun yıllar boyunca halınızdan uzak tutuyor. Royal Halı, sizin ve ailenizin sağlığını korumak için çalıştığını, birçok kurum ve kuruluştan aldığı sertifikalarla kanıtlıyor. Türkiye`nin ilk antibakteriyel halısı Royal, üç etkili koruma özelliğiyle içinde bakteri, mantar ve mite barındırmıyor. Royal Halı, antimikrobiyal özelliğiyle de mikroplara karşı mücadele ediyor ve bu zararlı canlıları uzun yıllar boyunca halınızdan uzak tutuyor. Royal Halı, sizin ve ailenizin sağlığını korumak için çalıştığını, birçok kurum ve kuruluştan aldığı sertifikalarla kanıtlıyor. 2005 yılında, Gaziantep’in tanınmış ailelerinden Nakıboğlu Ailesi tarafından, Türkiye’nin önde gelen sanayi kuruluşlarından NAKSAN Holding bünyesinde faaliyete geçirilen Royal Halı, teknolojinin en son olanaklarıyla şekillenen teknik donanımı ve uzman kadrosu ile faaliyet göstermeye devam ediyor. Royal Halı Yönetim Kurulu Başkanı Taner Nakıboğlu, halı sektöründe kısa bir zamanda büyük bir pazara sahip olmalarının sırrını Narkoz sağlık dergisine açıkladı. İş hayatınız ve halı sektörüne nasıl girdiniz? Royal Halı’yı bağlı olduğu grup firması Naksan Holding’le birlikte anmak gerekir. Naksan Holding’in temeli, 1940 yılında Şıh Mehmet Nakıboğlu tarafından Gaziantep’te kurulan bir attariye ve hırdavat mağazasında atılmıştır. O günden bugüne kadar geçen zamanda atılan cesur adımlarla artan bir trendle büyümekteyiz. Geçen 70 yıl zarfında plastikten halıya, enerjiden madenciliğe, teknolojiden lojistiğe kadar birçok sektörde stratejik konumlarda yer aldık. Halı sektörüne

82

s

a

ğ

l

ı

k

girişimiz 2004 yılında iplik fabrikamız Royal BCF’i kurmak ile başladı. 2005 yılında da aileden halıcılık sektöründe bulunan Royal Halı Genel Müdürümüz Cihan Dağcı ile Royal Halı kurulmuş oldu. Üretime BCF tarafında iplik üretimiyle başladık. İplik üretimi devam ederken halı tezgahları alarak halı sektörüne giriş yaptık. Markalaşma stratejisi çerçevesinde 2007 yılında Pierre Cardin Halı lisansını alarak 2010 yılında yapılan anlaşma ile 10 yıllık kullanım hakkıyla Pierre Cardin markalı halı üretimi yapmaktayız. Yine aynı yıl içerisinde Atlas Halı markasını da Naksan Holding çatısı altına aldık. Daha sonra Atlas Halı’yı Ocak 2013’te Royal Halı’nın bağlı ortaklığı yaptık. Böylece Royal Halı çatısı altında 3 markamızla( Royal Halı, Pierre Cardin Halı ve Atlas Halı) üretime devam etmekteyiz. Halı sektöründe kısa zamanda büyük bir pazara sahip oldunuz, işinizde doğru adımlarla ilerlemenin bir sırrı var mı? Halı sektöründe her yıl ‘Bu yıl Royal Halı neler yapmış’ diye bir beklenti oluşmakta. Ne mutlu bize ki halıda standartları daha yükseğe çıkardık ve sektörde takip edilen bir firma olduk. Çizgimizi korumak ve çıtamızı daha da yukarı çıkarmak için çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Royal Halı olarak inovatif ve yaşamın içerisinden renkleri bulunduran ürünler yapmakta ve tüketiciye sunmaktayız. Lisanslı markamız Pierre Cardin Halı’da ise daha çok tasarım odaklı ürünler ile ilerliyoruz. Atlas Halı markamızla da ino-

vasyona önem vererek nano teknoloji ile Türkiye’de ilk defa kendi kendini temizleyen halı üretimi yaparak bu yıla damgamızı vurmuş bulunmaktayız. Royal Halı olarak; Royal Halı, Pierre Cardin Halı ve Atlas Halı markalarımız ile trendleri takip eden değil, belirleyen firma olduk. Royal Halı, üzerine aldığı inovatif misyon ile hareket ederek kurulduğu yıldan beri hemen hemen her yıl çeşitli inovasyon ödülleri aldı. 2007 Metal Simli İplikle Halı İmalatı Projesi AR-GE ve inovasyon Ödülü, 2008 Bambu İpliğinden Halı İmalatı Projesi AR-GE ve inovasyon Ödülü, 2009 Antibakteriyel Halı İmalatı Projesi AR-GE ve İnovasyon Ödülü, 2009 İSO AR-GE ve İnovasyon Ödüllerinde Başarı Paketi ve 2011 İSO İnovasyon Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olduk. Hedefimiz önümüzdeki beş senede Türkiye’de, on sene içinde de dünyada en iyi bilinen halı firması olmak. Gaziantep halı sektöründe önde gelen en büyük illerden! İhracat rakamlarınız nedir ve nerelere halı ihraç ediyorsunuz? Şu anda iplik üretiminin %98’sini ihraç etmekteyiz, hedefimiz iplik üretimimizin tamamını ihraç etmek. Yenilikleri ile halı sektörünün öncülerinden olan Royal Halı, halı üretiminin de yaklaşık %30’unu 30’dan fazla ülkeye 650 satış noktasıyla ihraç etmektedir. Antibakteriyal halı hakkında bilgi verir misiniz? Royal Halı çatısındaki tüm marka-


Taner NAKIBOĞLU Royal Halı Yönetim Kurulu Başkanı

larımız, gerek Royal Halı, gerek Atlas Halı gerekse Pierre Cardin Halı, %100 müşteri memnuniyetini ilke edinmektedir. Araştırma şirketlerinin yaptığı anketler sonucu ilk olarak halıda hijyenin arandığı tespit edilmiştir. AR-GE ekibi tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda dünyada ilk defa sağlık kuruluşundan onaylı antibakteriyel 3 etkili korumalı halılar üretmeye başladık. Bugüne kadar 1 milyon Euro’luk AR-GE çalışması gerçekleştirdik. Halılarımızda 3 etkili koruma bulunmakta. Titiz bayanlarımıza, çocuklu kullanıcılara, özellikle alerjik reaksiyonlar yaşayan tüketicilerimize büyük kolaylık sunmaktayız. Halılarımız neredeyse eczanede satılacak hale gelmiştir.

Royal Halı’nın Sigorthalı uygulamasını nasıl ortaya çıktı? Tüketicilerimizin halıdan çıkmayan lekelerle ilgili sorunlarını çözmek amacıyla ise bu kez dünyada yine bir ilk olan “Sigorthalı” uygulamasına başladık. Uygulamada sigorta kapsamı tamamen kullanıcı hatalarını içermektedir ve koşulsuz bir şekilde, çıkmayan leke, yırtılma, kesilme, yanma, su baskını ve hırsızlığa karşı bir yıllık sigortalanmaktadır. Halılar aynı ebat ve aynı desende bir yenisi ile değiştirilmektedir. Royal Halı’nın diğer yeniliklerinden bahseder misiniz? “Hayal Değil Royal” sloganıyla yola çı-

karak sektöre birçok farklılık getirdik. Bugüne kadar yapmış olduğumuz halılarımız ile sektörde taşları yerinden oynattık. “Hayal değil Royal” diyerek insanların halıya bakış açılarını değiştirdik. İlk günden bugüne kadar yapmış olduğumuz inovatik halılarla evlerdeki sıcak ve samimi havayı doğadan esinlenerek gündemi oluşturan renklerle birleştirdik. Metal ve simli iplik ile Samba kalitesini, üç boyutlu görünüm ile Natura serisini oluşturduk. Geleneksel Ebru Sanatı’nı halıya uyarladık, sanat ve halıyı birleştirdik. Ebru sanatıyla yapılan halılarımız parmak izi gibi hepsi birbirinden farklı olmakta. Kişiye özel halılar da yapmaktayız. Kısacası hayalleri halıya dokumaya devam ediyoruz.

s

a

ğ

l

ı

k

83


84

s

a

ğ

l

ı

k


Başarı ve sağlık, iyi ve doğru

beslenmeden geçiyor

Kış aylarının gelmesiyle birlikte kapalı alanlarda yayılan nezle, grip, soğuk algınlığı bağışıklık sistemi zayıf olanları ve özellikle alerjik kişileri daha çok etkiliyor.

Prof. Dr. Yonca TABAK

P

rof. Dr. Yonca Tabak gereksiz yere antibiyotik kullanımının vücuttaki yararlı bakterileri öldürdüğüne dikkat çekerek, hastalığı basit yöntemlerle atlatmanın mümkün olduğunu belirtiyor ve konuyla ilgili özellikle velilere ve de öğretmenlere önemli tavsiyelerde bulunuyor. Soğuk algınlığının yavaş seyreden bir hastalık olduğunu, boğaz ağrısı, hapşırma, burun akıntısı, burun tıkanıklığı ve hafif öksürük belirtileriyle kendini gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, Grip enfeksiyonunun ise birkaç saat içinde aniden ortaya çıkan, yüksek ateş ile birlikte şiddetli baş ağrısı, tüm vücutta yaygın kas ağrısı ve de ağır halsizlik belirtileri ile seyreden bir hastalık olduğuna dikkat çekiyor. Prof. Dr. Yonca Tabak, alerjisi olan kişilerin üst solunum yolu enfeksiyonu gibi kendini gösteren soğuk algınlığına daha çok yakalandıklarını ve bu durum karşısında gereksiz antibiyotik

kullanmanın yerine özellikle beslenme ve basit uygulamalarla hastalığın önlenebileceğini belirtiyor. Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, bağışıklık sistemi ve sağlık için beslenmenin çok önemli olduğunu vurguluyor ve her öğünün ayrı ayrı önemine değinerek, ailelere ve öğretmenlere önemli tavsiyelerde bulunuyor. Kahvaltı Uzmanların en çok üzerinde durduğu ve günün en önemli öğünü olarak gösterilen kahvaltı için Çocuk Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Prof. Dr Yonca Tabak, ailelerin; çocuklarının sabahları birkaç lokma yemesi için, kakaolu fındık ezmesi, kakaolu mısır gevreği gibi hızlı ve hazır gıdalar ile kahvaltı etmesine göz yumduğuna dikkat çekiyor. Bu gıdaların besleyici hiçbir değerinin olmadığını söyleyen Prof. Dr Yonca Tabak, özellikle alerjik çocuklarda midede reflüyü tetikleyen bu gıdaların, astıma neden olduğunu belirtiyor. Prof. Dr. Yonca Tabak, alerjik çocuklar için kakaolu hazır gıdalar yerine bol tahıllı ekmek, peynir, zeytin, yumurta, salatalık ve şekersiz marmelat gibi vitamin yönünden zengin gıdalar ile beslenmenin çocukların bağışıklık sistemlerini güçlendireceğine vurgu yapıyor.

Öğle Yemeği Prof. Dr. Yonca Tabak, okullardaki öğle yemeklerinin; hamburger, patates, kola gibi hızlı ve hazır gıda ile yapılmamasına dikkatleri çekerek, et, sebze yemeği, salata ve meyveden oluşması gereken öğle yemeğinin, hazır gıdalı kantin alışkanlığının yerine geçmesi gerektiğini söylüyor. Çikolatanın reflüyü tetiklediğine dikkat çeken Prof. Dr. Yonca Tabak, özellikle sınıflarda ödül olarak çikolata verilmemesini önemle vurguluyor. Akşam Yemeği Akşam yemeklerinin de sabah ve öğlen kadar önemli olduğunu, reflünün önlenmesi için yatmadan en az 2 saat önce akşam yemeğinin yenmiş olması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, akşam yemeklerinde ağır yağda kızarmış gıdalar yerine, yağ oranı düşük hafif gıdalarla beslenmenin gecenin rahat geçmesi için önemli olduğunu söylüyor. Ayrıca, Prof Dr. Yonca Tabak, çikolatanın içeriğindeki kakaonun, midede asit salgısını arttırdığını ve reflüye neden olduğunu sürekli vurgulamak gerektiğini söyleyerek, gece saatlerinde kakaolu gıdanın özellikle kakaolu sütün içilmesinin önlenmesini tavsiye ediyor.

s

a

ğ

l

ı

k

85


86

s

a

ğ

l

ı

k


LÖSEV çocuklarına

Büyükşehir’den duygulu ziyaret Lösemili Çocuklar Haftası (Lösev) kutlamaları kapsamında Büyükşehir Belediyesi yetkilileri Lösev okulundaki çocuklara ziyaret etti.

B

üyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Evrim ve Sağlık İşler Daire Başkanı Muhtar Akyol’un katılımları ile gerçekleşen ziyarette duygu dolu anlar yaşandı. Onkoloji Hastanesindeki ziyarette çocuklar ile sohbet eden Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Evrim, onlara çeşitli hediyeler sunarak mutluluklarına ortak oldu. Yılda sadece belirli günlerde

hatırlanmaması gereken Lösevli çocuklarımıza daima destek olunması gerektiğini söyleyen İbrahim Evrim, “Çocuklarımızı sevindirebilmek amacıyla belediyeden bir heyet ile okulda ziyarette bulunduk. Çocuklarımıza çeşitli hediyelerle gönüllerini almaya çalıştık. Benim burada vermek istediğim mesaj şudur: Biz Gaziantep Büyükşehir Belediyesi olarak bunu sadece bu hafta değil senede bir defa değil yıl içeri-

sinde birçok seferler ziyaret ederek o çocuklarımızın ailelerinin gereksinimlerini karşılamaya çalışalım. Amacımız bu çocuklarımızın morallerini yüksek tutmak. Lösevli bütün çocuklarımıza Allah şifalar versin diyorum. Bütün emeği geçen arkadaşlara da teşekkür ediyoruz” dedi. Hediyelerine kavuşan çocukların mutlulukları gözlerinden okunurken, merkez yetkilileri ziyaretten duydukları memnuniyeti dile getirdiler.

s

a

ğ

l

ı

k

87


Çocuk kitaplarında nelere dikkat edilmeli Çocuk kitaplarının hayatı şekillendirdiğini belirten Zambak Yayınları Kültür Kitapları Yayın Yönetmeni Mehmet Azim, çocuk kitaplarını seçme kriterlerini açıkladı. söyleyen Mehmet Azim, seçilen kahramanlar olumlu karakterler olması gerektiğini belirterek şöyle dedi: “Çocuğun bilinçaltına iyi örnekler sunulmalıdır. Olumlu ve yapıcı hayat örnekleri verilmelidir. Çocuk kitapları, hurafe ve batıl inançlardan arındırılmış olmalıdır. Saldırganlık, korku, şiddet, öfke çocuk kitaplarından uzak tutulmalıdır.” Çocuklara yönelik yayıncılığın ciddiye alınması gereken ve özen gerektiren bir çalışma olduğunu belirten Mehmet Azim, okul öncesine ve ilköğretim öğrencilerine hitap eden eserlerin resimli olduğunu, resimlerin özgün, estetik özellik taşıyan resimler, eserleri daha ilgi çekici hâle getirdiğini söyledi. Resim seçimine dikkat!

Y

ayınların çocuğun hayatının şekillenmesindeki en önemli unsur olduğunu söyleyen Mehmet Azim, Çocuk kitapları çocuklar kadar narin olmalıdır. Ailelerin öğretmenleriyle birlikte çocuğun düşüncesini alarak kitap alması gerektiği konusunda uyardı. Çocuk yayınları konusunda Türkiye’nin en büyük yayınevlerini bünyesinde bulunduran Zambak Yayınları Kültür Kitapları Yayın Yönetmeni Mehmet Azim, çocuk kitaplarının planlamasından yayınına kadar olan süreci anlattı. Çocuk yayınlarının yayınlanmasının ardından ailelere ve öğretmenlere çok önemli tavsiyelerde bulundu. Araştırmalar, yayınların, çocuk üzerinde çok ciddi etkileri olduğunu göstermektedir. Bu durum anne, baba ve öğretmen ola-

88 88

s

a

ğ

l

ı

k

rak, yavrularımıza verdiğimiz yayınlar konusunda ne kadar titiz olmamız gerektiğini gözler önüne sermektedir. Buna bağlı olarak çocuklara önerilecek yayınlar içerik olarak doğru mesajlar vermeli ve ruh dünyasında yaralar açmaması gerekmektedir. Çocuklar yalanlarla, aldatmacalarla ve boş şeylerle bir zihin karmaşasının içine itilmemelidir. Tercih edilecek eserler, çocukta insanî duygu ve değerlerin gelişmesini, sevginin mayalanmasını, kendi değerlerine karşı ilgili ve saygılı olmasını sağlaması gerekmektedir “Kahramanları doğru seçmeliyiz” Çocukların çoğu, eserlerdeki kahramanlarla kendilerini özdeşleştirmekte ve okuduklarından etkilendiklerini

Sanat ve estetik olarak uygun olmayan resimlerin, çocukların hayal dünyasına zenginlik katacak yerde zarar verebileceği konusunda velileri uyaran Zambak Yayınları Kültür Kitapları Yayın Yönetmeni Mehmet Azim şöyle dedi: “Çocuk kitapları, horoz şekeri tadında, kaliteli ve faydalı bir oyuncak gibi sevecen olmalıdır. Cicili bicili kapağın içinde renkli ve hayal dünyasını zenginleştiren bir resimleme ve anlatım yer almalıdır. Diğer konularda olduğu gibi resim konusunda da seçici olmak gerekir.” “Çocuklara yönelik eserler, edebiyatın teorik ve pratik ilkelerine uygun olmalıdır.” diyen Mehmet Azim, dilin ilkelerine, çocuğun ruhî ve fizikî yapısına uygun olmayan eserlerin çocuk kitabı olamayacağını, çocuklara yönelik olarak yazılmış eserlerin sevimli ve çocuksu bir dünya sunması gerektiğini belirtti. “Önce ilgi alanları belirlenmeli” Dönemlerin şartlarına ve etkisine


Dikkat Edilecek Noktalar 1. Yazım ve Noktalamaya Uygunluk 2. Dil Bilgisi Kurallarına Uygunluk 3. Sınıf ve Yaş Düzeylerine Uygunluk 4. Konu ve Anlatım Şekilleri 5. Seçilen Kahramanların Çocuk Psikolojisine Uygunluğu 6. Lakap Takılacak isimler olmamalı 7. Devrik cümleler sınırlı olmalı

göre çocukların ilgi alanlarında değişiklikler olabileceğinin altını çizen Mehmet Azim, ailelerin önce çocukların ilgi alanlarını belirlemesi gerektiğini söyleyerek şöyle devam etti: “Her çocuk, aynı tür yazılardan eserlerden hoşlanmayabilir. Çocukların değişen ve ilgi alanları belirlenmeli ve buna göre kitaplar hazırlanmalıdır. Anne-babalar, öğretmenler öncelikli olarak çocuğun ilgi alanını bilmeli, buna göre bir hareket tarzı belirlemelidirler. İlgi alanına uygun olmayan eserler, çocuklarda okuma alışkanlığını köreltebilir. Bu konuda ısrarcı olmak yerine, yönlendirici olmak gerekir.” Çocuk kitapları özenle hazırlanmalıdır Günümüzde birçok yayınevinin sadece çocuk kitaplarıyla ilgilenen editörleri veya yayın yönetmenleri bulunduğunu, bu yetkili kişiler aracılığıyla yazarlarla ve çizerlerle bir araya gelerek, yayın evinin planlamasıyla yazarın hedeflerinin gerçek bir düzlemde birleşmesi önemli olduğunu söyleyen Zambak Yayınları Kültür

Kitapları Yayın Yönetmeni Mehmet Azim şöyle konuştu: “Çocuk yayınları editörü veya yayın yönetmeni hem pedagojiye hem çocuk psikolojisine hem edebiyatın, özellikle çocuk edebiyatının birikimlerine sahip olması gerekir. Çocuk yayınları editörleri; sanatın, eğitimin üstünden bir bakış açısıyla ve onların kazanımlarıyla eserlere eğilecek ve daha güzel ürünlerin hazırlanmasına zemin hazırlayacaklardır. Buna bağlı olarak köklü ve bu alanda titiz çalışan yayınevlerinin ürünleri, öncelikli tercihimiz olmalıdır.” Çocuk kitaplarında dikkat edilmesi gereken noktalar Çocuk kitaplarında olması gereken özellikleri sıralayan Mehmet Azim şöyle dedi: “Eser, yazım ve noktalama açısından hatasız olmalıdır. Bir eserin önemli özelliklerinden biri de dil bilgisi kurallarına uygun olarak yazılmış olmasıdır. Eser hazırlarken hangi sınıf ve yaş düzeyine uygun olarak yazıldığı bilinmelidir. Eserlerde işlenen konular ve bunların ele alınış tarzı, çocukların yaş grupları-

na uymalıdır. Kahramanlar çocuğun dünyasından olmalıdır. Eserlerde heyecan unsurunun, eser boyunca canlı olması gerekir. Olumsuz tasvirlere yer verilmemeli, eser politik özellikler taşımamalıdır. Özellikle ilköğretimin birinci devresinde devrik cümlelere fazla yer verilmemelidir. İşlenen konular bir bütünlük içinde ele alınmalıdır; gelişigüzel bir araya getirilip yığılan yazılar olmamalıdır. Eserlerde, çocuklara lakap olarak takılabilecek kahraman isimler bulunmamalıdır.” Kitap seçiminde öğretmen, veli ve çocuk üçlüsünün birlikte karar vermesi gerektiğini anlatan Mehmet Azim, ailelerin kitap okuma konusunda, evde uygun zeminler oluşturması gerektiğini söyleyerek, ailelere tavsiyelerde bulundu: “Aile büyükleri her şeyden önce örnek olmalıdır. Evde bir kitaplık bulundurmak, belirli saatlerde ailece kitap okumak, kitap hediye etmek okuma alışkanlığının oluşmasında ve kitaba karşı ilginin artmasında en önemli etkendir. Temsil, bu yönüyle anlatmanın önünde gelir. Önce örnek olacağız, sonra yavrularımızdan buna uygun hareket etmelerini isteyebiliriz.”

s

a

ğ

l

ı

k

89 89


TIBBIN TEMELİ PATOLOJİ PATOLOJİNİN TEMELİ VENA UZMAN MEDİKAL 90

s

a

ğ

l

ı

k


İstanbul 2013 ARALIK Fuar Merkezi 19–22

9.10. ve 11. Salon

SAĞLIK TURiZMi FUARI

56 ÜLKEDEN 200 KİŞİLİK ALIM HEYETİ KATILIMIYLA

• Hastaneler • Termal Tesisler • Spa/Wellness • Geriatri Bakım Merkezleri • Uluslararası Sağlık Turizmi Aracı Kurumları

KOSGEB Kısıklı Cad. Uzay Apt. No:1/8 Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL Tel: +90 216 651 98 75 - 76 Faks: +90 216 651 98 74 www.saglikturizmifuari.com www.aktiffuarcilik.com saglik@aktiffuarcilik.com

s

a

ğ

l

ı

k

91


TAM - MED

Her şey Sağl ı kla güzel

Telefon: (0342) 252 52 52 (Pbx) Faks: (0342) 252 50 00 Adres: İnönü Cd. No. 156 Şahinbey / Gaziantep info@tam-med.com.tr Web Adres: www.tam-med.com.tr Email:

92


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.