Adana markasinin oykuleri kitabi

Page 1



ADANA

2015



-×NV×T QMWOCM CPNCOCM IÑTGDKNOGM IÑTGDKNFKþKPFGP CPNCO ÁÆMCTOCM FGTU CNOCM F×ĩ×POGM XG \GMC[Æ IGNKĩVKTOGMVKT / -GOCN #6#6¯4-


Katkılarından Dolayı Teşekkür Ederiz...


EditĂśrler: Prof. Dr. Ä°. Çetin Derdiyok (TĂźrk Dili ve EdebiyatÄą) Doç. Dr. Mehmet Cihan Yavuz (Turizm ve Markalama) Doç. Dr. Muzaffer SĂźmbĂźl (Halk Bilim) Doç. Dr. NĂźket Elpeze Ergeç (Ä°letiĹ&#x;im) Pr. Turist Rehberi Ä°sa AkdaÄ&#x; (ADRO1 YĂśn. Kur. BaĹ&#x;kanÄą) Pr. Turist Rehberi M. IĹ&#x;Äąk TanÄąĹ&#x; (ADRO Delegesi)

ISBN 978-605-137-286-0

1. BaskÄą : Adana, Nisan 2015

GraďŹ k TasarÄąm-BaskÄą Hakan Ofset MatbaacÄąlÄąk YenidoÄ&#x;an Mahallesi Demirciler Sitesi 2102 Sk. No.24/A 01311 YĂźreÄ&#x;ir/ADANA Tel: 0322 323 22 00 - 0322 323 22 01

"CJEJOQBĹ&#x;B $BEEFTJ /P 4FZIBO "%"/" 1

Adana BĂślgesel Turist Rehberleri Meslek OdasÄą


SUNUŞ Öyküler, istisnasız dünyanın her yerinde, insanın dünyaya geldiği andan itibaren iç içe olduğu, kaçınılmaz olarak etkilendiği, belki de en doğal ve etkili kültür aktarımı araçlarıdır. Öyküler, çok önemli bir kültür aktarımı aracı olmalarının ötesinde, insanoğlunun günlük yaşamının her alanında da kullanılan vazgeçilmez iletişim öğeleridir ayrıca. Bir düşünün; “kıssadan hisseler”lerle ne çok şey anlamış, ne çok şey anlatmışız, ne çok şeyi anlamlandırmışızdır? Hayat, anlam kazandıkça güzeldir; belki de hayatın gerçek amacını yaşantılarımıza güzel anlamlar kazandırmak olarak düşünsek birçok şey daha iyi olacaktır toplumsal yaşantımızda. Hayatım boyunca yaşadığım tecrübelerimin kalıntılarını hesaba katarak diyebilirim ki, toplumsal yaşamın sınırları dar aile, akraba, kültürel ve sosyal çevremizin çok ötesinde; ekonomiye, teknolojiye, devlet yönetimine; hatta yurt dışında başka ülkelerde yaşayan insanların yaşamlarına, ailelelerine, sosyal ve kültürel yapılarına, ekonomilerine de uzanan, dokunan bir kapsama sahiptir. Çok farklı dil, din, kültür ve anlayışların varlığını sembolize eden bu kapsam, toplumların birbirini anlaması ve nihai amaçlarımızdan biri olan dünya barışının tesisi açısından, ortak bir dil ve ortak güzel anlamlar üretilmesini gerekli kılar. İşte “öyküler”, bizim açımızdan bu anlamlara aracılık eden kültür elçileridir, bir bakıma... Oda olarak, Adana ekonomisi, iş dünyası ve iş insanlarının gelişimine olduğu kadar, uluslararası ve toplumlararası iletişimin geliştirilmesi, dünya barışının, huzurunun artırılmasını da önemsiyoruz. Çünkü yakın çevremizde yaşananlardan biliyoruz ki huzur olmadan ticaret de 6

Adana Markasının Öyküleri


olmuyor, kalkınma da. Bu düşüncemize en iyi hizmet edecek ve Adanamıza günümüz ve gelecekte, sosyal ve ekonomik olarak da katkı koyacak bir sektör olarak turizmin geliştirilmesini çok önemsiyoruz. Turizm sektörü aracılığıyla barışa, huzura, uluslararası iyi ilişkiler geliştirmeye, sosyal ve ekonomik kalkınmaya giden bir stratejinin öncül altyapı çalışmalarından biri olarak düşünüldü ve gerçekleştirildi “Adana Markasının Öyküleri” projesi... “Adana Markasının Öyküleri”, Adana’nın iç ve dış tanıtımına, markalaşmasına ve turizminin geliştirilmesine katkı vermeyi hedefledi ve bunu saygıdeğer Adana Halkı’nın katılımı ve başta Adana Valiliği, Adana Büyükşehir Belediyesi, Çukurova Üniversitesi olmak üzere kamu ve özel sektör paydaşlarının inancıyla hayata geçirildi. Tüm paydaşlara ve katkı verenlere ayrı ayrı teşekkür ediyor, Adana için daha nice anlamlı projelerde birlikteliğimizin devam etmesi dileğiyle en içten saygılarımı sunuyorum.

Atila Menevşe Adana Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Adana Markasının Öyküleri

7




Editörlerden Öyküler, yaşanmış ve yaşanması olası hayat deneyimlerini ifade eder. Deneyimler ise öyküsel bir anlatımla ifade edildiklerinde ilgi ile dinlenir, heyecan verir ve insanları harekete geçirir. Öykünün şaşırtıcı gücünü test etmek isterseniz hemen yanınızdaki kişiye veya karşınıza ilk çıkan arkadaşınıza “Sabah başıma ne geldi biliyor musun?” diye sorun. Arkadaşınızın hemen, merakla size dönüp sabah başınızdan geçen öyküyü dinlemeye odaklandığını göreceksiniz. Öykünün gücünden, hayatımızın hemen her alanında, farkında olarak ya da olmayarak yararlanıyoruz. Çocuklarımız öykülerle uykuya dalıyor. Satışçılarımız müşterilerini, aşina oldukları, kolay anladıkları öyküler aracılığıyla ikna ediyor. Öğretmenlerimiz, öykülerin gücünden faydalanarak öğrencilerine yeni bilgi ve güzel erdemleri kazandırıyor. Turist rehberlerimiz öykülerini anlatarak “taş yığınlarını” turistler için hayret verici, olağanüstü, “iyi ki geldim ve gördüm” denilebilen “benzersiz bir değer” haline dönüştürüyor... Bugün, dünyada ençok turist çeken destinasyonların başarısında, öykülerin çok önemli bir yeri var. Çünkü öyküsü olan destinasyon turist çekiyor. Mısır’ı, en gözde turizm destinasyonlarından biri haline dönüştüren sırrı “öyküleri” değil midir? Ya “Yasak Şehri(Çin)”, Paris’i, Kapadokya’yı, Truva’yı, Antik Yunan’ ı, Sparta’yı?... Öyküler ürünlere, destinasyonlara anlam kazandırıyor; onları diğerlerinden farklılaştırıyor ve markalaşmalarına destek oluyor. Öyküler hem yöre halkına hem turistlere anlatılabiliyor. Ayrıca senaryolara girip filmlere konu olabiliyor. “Truva” gibi öykülerin biz büyüklere hitap eden filmlere dönüşmüş halleri yanında, ABD’deki efsanevi karayolu “Route 66” güzergahı ve üzerinde yıllarca yaşan10

Adana Markasının Öyküleri


mış olan öykülerin “Arabalar-Cars” animasyon çocuk filmine dönüşmüş halleri de oldukça ilgiyle izlenebiliyor. Elinizdeki bu çalışmayla, Adana’nın tanıtımı, turizminin geliştirilmesi ve markalaşması açısından oldukça önemli bir kent kültürü bileşeni ve somut olmayan kültürel miras unsuru olan Adana öykülerimizin, Adanalıların katkılarıyla ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda Adanalılarda, Adana öyküleri ve Adana turizmine yönelik bir farkındalık yaratma amacına da bir adım daha atılmıştır. Adana Ticaret Odası (ATO) tarafından gerçekleştirilen Adana Markasının Öyküleri Yarışması’na gerçek veya kurgusal nitelikli, toplamda 58 öykü ile katılım olmuştur. Adanalılardan gelen bu katılımların anonim olmayanları, pek tabidir ki genellikle amatör ruhla kaleme alınmış niteliktedir. Buna rağmen, kimi turistlere anlatılabilecek, kimi Adana’nın tanıtım kampanyalarında kullanılabilecek, kimi de Adana ve/veya Adanalılık temalı film senaryolarının geliştirilmesinde faydalanılabilecek düzeyde, bu kitabın ilerleyen kısımlarında okuyabileceğiniz 26 öykü elde edilmiş ve ATO tarafından, Adana’nın “yazılı kentsel belleği”ne bir katkı olarak kitaplaştırılmıştır. Muhakkak ki gelecek dönemlerde bu çalışmanın ardılı olacak daha yüksek nitelikli çalışmalarla Adana’nın tanıtımı, turizminin geliştirilmesi ve markalaşması açısından, amaca çok daha uygun materyaller üretilebilecektir. ATO’nun, öykülerin önemini temel alarak başlattığı ve son derece doğru bir başlangıç olarak gördüğümüz bu çalışmaya katkı vermekten keyif ve gurur duyduğumuzu ifade ediyor, çalışmaya imza atan ATO Yönetimini, proje paydaşlarını, projeye öykü göndererek katkı veren Adanalıları ve projeye çeşitli şekillerde emeği geçmiş kişi ve kurumları kutluyoruz.

Adana Markasının Öyküleri

11


İçindekiler Öykü İsmi ve Gönderen

12

Sayfa Numarası

1. TAŞKÖPRÜ’DE BİR AŞK ÖYKÜSÜ: AŞKIN SİLUETİ Öyküyü Gönderen: Serhat Efe UZUNAĞAÇ

14

2. SAAT KULESİNİN ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Selahattin KALLİ

18

3. BİR KARATAŞ ÖYKÜSÜ: DÜŞTEKİ SAHİL Öyküyü Gönderen: Bıçkın TEMEL

22

4. LEYLEKLER ve KIRLANGIÇLAR ÜZERİNE BİR ADANA ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Ramazan SARIBOĞA

26

5. GİRNE KÖPRÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ: KENNEDY KÖPRÜSÜ Öyküyü Gönderen: Emel METİN SARIBOĞA

30

6. ADANA KABADAYILARI: MELEZ AHMET, İNCE CUMALİ, JİLET RECAİ Öyküyü Gönderen: Hakkı BÜYÜKMERTOĞLU

32

7. ADEN(A) CENNETİ Öyküyü Gönderen: Suzan YAVUZ

36

8. ANAVARZA EFSANESİ Öyküyü Gönderen: Şule AKSOY

38

9. ATATÜRK KURTULUŞ SAVAŞI’NA ADANA’DA KARAR VERDİ! Öyküyü Gönderen: Gonca ARSLANKARADEDE

42

10. BOSNALI SALİH EFENDİ KONAĞI’NIN ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Nuri NOHUT

44

11. GELİN TAŞI EFSANESİ Öyküyü Gönderen: Sinem ÖZ

46

12. KADİM DEVA: BİR ÇERÇİ YUSUF ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Polen ÇERÇİ

48

13. KURUKÖPRÜ’NÜN ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Orhan ÖZONUR

52 Adana Markasının Öyküleri


İçindekiler Öykü İsmi ve Gönderen

Sayfa Numarası

14. LOKMAN HEKİM, ANADOLU KRALI VE ÖLÜMSÜZLÜK İKSİRİNİN ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Hacer ARSLAN

54

15. LOKMAN HEKİM EFSANESİ Öyküyü Gönderen: Işık IŞIK

56

16. LOKMAN HEKİM EFSANESİ: TAS VE YILAN Öyküyü Gönderen: Nuriye ARSLANKARADEDE

58

17. MİSİS YILANLA, CEYHAN YELLE, ADANA SELLE... Öyküyü Gönderen: Nesrin ŞAHİN

60

18. SEN BENİM ADANA’MSIN: BİR ADANALININ İLAN-I AŞK ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Yasin SEMİZ

62

19. SULAR SEMTİNİN ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Erşan AKÇINAR

66

20. TAŞKÖPRÜ: SEVENLERİ KAVUŞTURAN KÖPRÜNÜN ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Ümit ÇALIŞICI

68

21. TAŞKÖPRÜ’NÜN GÖZLERİ Öyküyü Gönderen: Emel ARSLAN BÜYÜKMERTOĞLU

72

22. TAŞKÖPRÜ’NÜN ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Şenel DEMİREL

74

23. TUTMUŞ BİR AŞK DUASININ ÖYKÜSÜ: DİLEK TOHUMLARI Öyküyü Gönderen: Dursaliye ŞAHAN

76

24. VALİ ZİYA PAŞA’NIN ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: M. Demirel BABACANOĞLU

80

25. VARDA KÖPRÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Ferhat KARA

82

26. ZİBİL, ZİBİLDİR!: BİR ADANACA SÖZCÜĞÜN ÖYKÜSÜ Öyküyü Gönderen: Selçuk ONUR

84

Adana Markasının Öyküleri

13


Öykü İsmi

TAŞKÖPRÜ’DE BİR AŞK ÖYKÜSÜ: 2 AŞKIN SİLUETİ Tema

Taşköprü, Kozan, Aşk. Öyküyü Gönderen

Serhat Efe UZUNAĞAÇ

2 Adana Markasının Öyküleri Yarışması’nda Birincilik Ödülü’ne layık görülmüştür.

14

Adana Markasının Öyküleri


Rivayet odur ki Kozan Kralının dünyalar güzeli bir kızı varmış. Yolu Kozan Kalesi’ne düşen herkes kızın güzelliğini duyarmış ama hiç kimseler bu güzel kızı göremezmiş. Anlatılanlardan çok etkilenen bir delikanlı gizlice bir mektup yazıp kıza ulaştırmış ve kızdan cevap beklemeye başlamış. Aradan günler, haftalar geçmiş ve bir gün genç kız bir mektup yazmış. “Genç adam sizin kim olduğunuzu bilmiyorum, sizin hakkınızda hiçbir fikrim yok ve sizinle tanışmama gerek de yok, fakat yazdığınız mektup çok içten yazılmış.” demiş. Tabi genç delikanlı hemen ikinci mektubu yazmış, bir cevap bir mektup derken aradan yıllar geçmiş. Kız, genci çok merak ettiğini ve onunla âşıkları kavuşturan Taşköprü’de buluşmak istediğini mektubuna yazmış. Gencin kendisini tanıması için de elinde mavi bir gül olacağını mektubuna eklemiş. Genç adam, buluşma yerine erkenden gelip beklemeye başlamış. Bakmış ki köprü üzerinden çok güzel bir kız geliyor. O kadar güzelmiş ki kızın güneş yüzüne hayran olmuş ve yakınına sokulmak için de nerdeyse yerlerde sürünmüş. Kız gence yavaş yavaş yaklaşmış ve bir tebessüm edip yanından geçip gitmiş. Kızın arkasındansa yaşlı bir kadın elinde mavi bir gül ile geliyormuş. Genç adam geçip giden o güzel kıza ‘gitme’ diye, gelen yaşlı kadına ise yalvararak bakıyormuş. Sonra, kelimelerine âşık olduğu kadına gitmeyi istemiş ve yaşlı kadına doğru yürümeye başlamış. Yaşlı kadının yanına gelince elini uzatıp “Merhaba!” demiş ve kendini tanıtmış.

Adana Markasının Öyküleri

15


Yaşlı kadın konuşmaya başlamış: “Evladım senin kim olduğunu bilmiyorum. Köprünün başında genç bir bayan elindeki gülü bana verdi ve yürümemi istedi.” demiş ve biraz önce gencin yanından geçen güzel kızı işaret etmiş. Genç oğlan, arkasını döndüğünde o dünya güzeli kızın kollarını açmış halde ona gülümsediğini görmüş. Çok heyecanlanmış, elleri bacakları titrer olmuş. Köprünün tam ortasına gelip birbirlerine sarılmışlar ve o an hayat onlar için durmuş. Çünkü ikisinin de kalbi atmaz olmuş. Zaman geçtikten sonra insanlar yaklaşmışlar ve iki âşığın öldüğü anlaşılmış. Adana halkı bu iki âşığı birbirinden ayırmamış ve birlikte gömmüşler. Anlatılanlara göre yılın ilk dolunayında Ay ışığı Taşköprü’ye yansıdığında Seyhan Nehri’nin sularına mavi bir siluet yansırmış. İki âşığın birbirine sarıldığı silüetini de sadece gerçek âşıklar görürmüş. Eğer siz de gerçekten âşıksanız, bir dolunay gecesi Taşköprü üzerinden Seyhan’ın sularına dikkatli bir şekilde bakıp iki âşığın yansıyan siluetini görebilirsiniz. Vesselam…

16

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

17


Öykü İsmi

SAAT KULESİNİN ÖYKÜSÜ

3

Tema

Büyüksaat, Atatürk. Öyküyü Gönderen

Selahattin KALLİ

3

18

Adana Markasının Öyküleri Yarışması’nda İkincilik Ödülü’ne layık görülmüştür.

Adana Markasının Öyküleri


Bundan yıllar önce Akdeniz’in kıyı kentlerinden Adana’da bir saatçi yaşarmış. Bu saatçi bir gece rüyasında sarı saçlı bir çocuk görmüş. Çocuk ona bir yerleri işaret etmiş ve ondan bir saat yapmasını istemiş. Saatçi, sabah kalktığında gördüğü rüyanın etkisi ile çocuğun tarif ettiği yere gitmiş ve etrafa bakınıp sarı saçlı çocuğu aramaya koyulmuş. Bu arada başka birisi de oralarda birisini arıyormuş gibi dolanıyormuş ve aradığını bulmanın verdiği rahatlık ile saatçinin yanına yaklaşmış ve ona ‘İşte o saati tam buraya yapacaksın.’ demiş. Saatçi hayretler içerisinde olup biteni anlamaya çalışıyormuş. Adam söze girmiş hemen. Saatçinin o gece gördüğü rüyayı, sarı çocuğun ondan istediklerini tek tek anlatmış. Saatçinin merakı giderek daha da artıyormuş. Sonunda dayanamayıp: ‘ Kimsin be adam? Benim rüyamdakileri bu kadar iyi nasıl bilebiliyorsun?’ diye meraklı bir şekilde sormuş. Adam: ‘Ben buraların beyiyim. Dün gece sen o rüyayı görürken ben de senin tam arkandaydım ve olup biteni izliyordum.’ demiş. Saatçi: ‘Ben bu saati yapacak olanım. Peki sen ne yapacaksın?’ diye sormuş beye. Bey: ‘Sen bu saatin ustasısın. Ben ise bu saati sana yaptıracak olanım.’ diyerek saatin tüm masraflarını üstlendiğini söylemiş.

Adana Markasının Öyküleri

19


Saat yapımına başlanmış ve kısa bir zaman sonra da saat bitmiş ama bu işin sırrını ne saatçi ne de bey anlayabilmişler. Zaman aktıkça saatçi ile bey yaşlanmışlar. Aradan yıllar geçmiş ve bir gün Adana’ya sarı saçlı bir paşa gelmiş. Bu paşa bir milletin, Anka misali, küllerinden yeniden doğmasını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’müş. Adana’da halkın sevinç gösterileriyle karşılaşan Paşa, çok mutlu olmuş ve şehrin meydanındaki saat kulesinin altında, halka bir konuşma yapmış. Konuşmasının sonunda saat kulesini yapanı ve yaptıranı sormuş. Her ikisi de artık yaşlanmış olan saatçi ile bey ‘Biziz!’ diye çıkmışlar. İşte o gün “Sarı Çocuk”, yıllar önce yerini işaretlediği saatin dibinde, saatçi ve beyden saatin öyküsünü dinlemiş. Öyküyü dinledikten sonra sarı saçlı adam, yüzünde hafif bir tebessümle her ikisine de teşekkür edip ayrılmış. Saatin yapımının üzerinden yıllar geçtikten sonra gerçeğin farkına o an varan saatçi ve bey ise kendi kendilerine: ‘Biz 1881’de bir saat yapmadık. Bu milletin zamanını değiştirecek bir yiğidin zamanının geldiğini bu halka haber verdik. Ne mutlu ki, saatin sahibi bu gün geldi.’ deyip sevinmişler ve sohbet ederek evlerine gitmişler.

20

Adana Markasının Öyküleri


ADAN ANA

Adana Markasının Öyküleri

21


Öykü İsmi 4

BİR KARATAŞ ÖYKÜSÜ: DÜŞTEKİ SAHİL Tema

Karataş. Öyküyü Gönderen

Bıçkın TEMEL

4

22

Adana Markasının Öyküleri Yarışması’nda Üçüncülük Ödülü’ne layık görülmüştür.

Adana Markasının Öyküleri


Adana'nın Karataş ilçesinde gerçekleşen bu hadisenin asırlar öncesine dayandığı söylenir. Bölgenin iklim ve coğrafi yapısı gözetildiğinde Karataş'taki balıkçılığın gelişmesine ilham veren balıkların bu öyküsü, denizcilik anlayışının ön planda olmasının mı yoksa denizin içerisindeki gizemin yansıması mıdır bilinmez... İlkbaharda Adana'ya gelen, şehrin güzelliklerini, tarihi yapısını inceleyen bir gezginler grubunun yolu Karataş'a düşüyor. İlçenin antik ve huzur verici yapısı nedeniyle bu gezginler grubundan bir çift, burada yazlık ev kiralıyor. Bu çift, bir yandan Karataş sahilini ve bölgede bulunun tarihi yerleri gezip dinlenirken bir yandan da yörenin meşhur balıklarıyla kendilerine bir lezzet şöleni yaşatıyor. Yaşları epey ileri olan çiftin belli başlı eklem ve romatizma sıkıntıları, yürüme problemleri bulunuyor. Bir gece, bayan turist rüyasında, dolunay vaktinde, deniz kıyısında inanılmaz ışıklar yayan gümüş renkli bir balık kafilesi görüyor. Balıklara yaklaşan bayan turist, onlara dokunmaya çalıştığı sırada gençleştiğini ve yirmili yaşlarına döndüğünü fark ediyor. Uyandığında bunu eşine izah etmeye ise çekiniyor. Bir süre sonra, dolunayın çıktığı bir gece yarısı sahilde yürüyüş yapan çift, denizde bir şeyin parıldadığını fark ediyor. Gördükleri şeyi önce ayın yansıması sanan çift, bu parıltının gitgide kendilerine yaklaştığını görüyor. Bayan turist, adeta geceyi aydınlatan bu ışığın rüyasındaki o balık sürüsüne ait olduğunu anımsıyor ve denize doğru yöneliyor.

Adana Markasının Öyküleri

23


Eşiyle birlikte bunun gümüş balıklar olduğunu anlıyor ve onlara dokunmaya çalışıyorlar. Balıklar, çiftin etrafında dönünce ışık bulutu çifti sarıyor. Bir süre sonra ışık bulutu kaybolduğunda gümüş balıklar yok oluyor. Bayan turist, bu durumu bir gece önce rüyasında gördüğünü eşine anlatıyor. Bu inanılmaz olayın şaşkınlığıyla eve dönen çift hemen uyuyor. Sabah olduğunda erkek turistin çığlığıyla uyanıyorlar. Eşinin tamamen değişerek gençlik yıllarına döndüğünü gören adam, dehşete kapılarak eşini uyandırıyor. Şaşkınlığını üzerinden atan adam, kendisinin de gençlik yıllarına döndüğünü fark ediyor. Çift, hemen evden çıkıp ilçe halkına durumu anlatıyor, fakat kimseyi kendilerine inandıramıyorlar. Hiç kimse onların önceden yaşlı bir çift olduğuna inanmıyor. Çift bunun üzerine eve dönüş yolunu tutarak Karataş denizinden gelen bu sırrın gizemini çözmeye karar veriyor. Bir tekne alıp denize açılıyor ve bir daha da geri dönmüyorlar. Rivayetlere göre hala yaşadıkları ve geri dönecekleri söylenen çift, belki de bir gün gümüş balıklar eşliğinde Karataş sahiline döner, kim bilir?...

24

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

25


Öykü İsmi

LEYLEKLER ve KIRLANGIÇLAR ÜZERİNE BİR ADANA ÖYKÜSÜ

5

Tema

Leylek, Kırlangıç, Aşlamacı. Öyküyü Gönderen

Ramazan SARIBOĞA

5 Adana Markasının Öyküleri Yarışması’nda Mansiyon Ödülü’ne layık görülmüştür.

26

Adana Markasının Öyküleri


Küçüksaat’ten Büyüksaat’e doğru yürürken acıktığımı hissettim. Kazancılar Çarşısı’nda bir kebapçıya uğradım. Kebabın yanında bol yeşillik, ezme, çoban ve soğan salatası geldi. Şalgam suyunun ilk yudumu, boğazımdan geçerken dilimde keskin bir tat bıraktı. Yemekten sonra yol üstündeki şekerlemeciden biraz portakallı lokum aldım. Ulu Camii’nin yanındaki parkta asırlık hurma ağaçlarının altında oturarak lokumlarından birer birer yedim. Ramazanoğlu Konağı’nın zarafetine dalmışken Büyük Saat’ten gelen gonk sesi ile irkildim. Saat iki olmuştu. Eski Kız Lisesi’nin önünden geçerek Taşköprü’ye doğru yürüdüm. Seyhan Nehri ile bütünleşen parktaki ağaçların kartpostalları andıran güzelliklerini biraz seyrettim. Bir leylek, gökyüzünden süzülerek alçaldı, Yüreğir tarafına geçerek tarihi fabrika bacasındaki yuvasına kondu. Bir türlü üniversite tercihime karar verememiş, karar vermeme iyi gelir diye yürüyüşe çıkmıştım; ama hala bir türlü karar verememiştim. Herkes farklı bir şey söylüyordu ve bu yüzden aklım çok karışıktı. Sabancı Merkez Camii’nden müzeye doğru yöneldim. Müzeden çıktıktan sonra Merkez Park’ta biraz soluklanmak için oturdum. Susamıştım, seyyar aşlamacıdan bir bardak aşlama aldım. Aşlamayı, diğer adıyla meyan kökü şerbetini içmeye başladım.

Adana Markasının Öyküleri

27


Aşlamacı, elimdeki üniversitelerin tanıtım kitapçığına baktı. Sonra havada daire çizen leyleklere bakarak anlatmaya başladı: “Buralarda anlatılan bir öyküdür: Afrika’da kırlangıçlar, Çukurova’ya bir haberci göndermiş: “Git de bir bak bakalım, Çukurova’ya ilkbahar gelmiş mi?” Ekinlerin boy vermiş olduğunu gören kırlangıç, müjdeyi vermek için hemen dönmüş. Dönüşte kırlangıç, haberci leylek ile Akdeniz semalarında karşılaşmış. “ Kırlangıç kardeş, Çukurova’da ekinler olmuş mu?” diye sormuş leylek. Kırlangıç heyecanla: “Sen ne diyorsun, bahar çoktan gelmiş bile, ekinler diz boyu olmuş!” demiş. Bunu duyan haberci leylek, sürüsüne müjdeyi vermek için yarı yoldan dönmüş. Müjdeyi alan leylekler, kanat çırparak uzun bir yolculuktan sonra Çukurova’ya gelmişler, ama ne görsünler; ekinler daha yeni filizleniyor. ‘Hani Çukurova’ya bahar gelmiş, ekinler diz boyu olmuştu?’ diye kızmış leylekler, haberci leyleğe” Kırlangıç aslında yalan söylememişti; çünkü ekinler kırlangıcın dizi boyu uzamıştı. Leyleklerin dizi boyu uzaması için biraz daha zaman gerekliydi. “Sen, sen ol, başka kişilerin koşullarına göre tercihlerini belirleme.” dedi aşlamacı, bilgece. Bu öykü beni kendime getirdi; artık içim aydınlık ve huzurluydu....

28

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

29


Öykü İsmi

GİRNE KÖPRÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ: KENNEDY KÖPRÜSÜ

6

Tema

Girne Köprüsü, J.F. Kennedy. Öyküyü Gönderen

Emel METİN SARIBOĞA

6 Adana Markasının Öyküleri Yarışması’nda Mansiyon Ödülü’ne layık görülmüştür.

30

Adana Markasının Öyküleri


Adana’nın iki merkez ilçesini birbirine bağlayan Seyhan Nehri üzerindeki Girne Köprüsü’nün adı bazı haritalarda Kennedy Köprüsü olarak geçmektedir. Henüz 1968 olayları yaşanmamış ve İncirlik’teki Nato üssünde bulunan Amerikalı askerler, rahatlıkla şehirde dolaşmaktadır; hatta askerlerden bazıları şehir merkezinde kiraladıkları evlerde oturmaktadırlar. Bu nedenle ABD ile münasebette bulunan Adana’nın ekonomisinde önemli artışlar görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanı John Fitzgerald Kennedy (JFK), suikast sonucu hayatını kaybettiğinde, bahsi geçen köprüye Kennedy adı verilmek istenir; ancak Kennedy hayatta iken, Kıbrıs meselesinde Rum yanlısı politikalar gütmüş olması nedeniyle isim önerisi, Adanalıların itirazı ile karşılaşır. Kıbrıs’a atfen, köprünün adı Girne olarak değiştirilir. Bu sefer de başka bir tartışma konusu çıkmıştır: Neden Türkçe bir isim değil de Rumca olan ‘Girne’ ismi köprüye verilmektedir? Tartışmalar bir sonuç getirmese de köprünün adı “Girne Köprüsü” olarak kalmıştır. Hala kullanılmakta olan dünyanın en eski köprüsü Taşköprü ile Demirköprü arasında kentin en meşgul köprüsüdür Girne Köprüsü...

Adana Markasının Öyküleri

31


Öykü İsmi

ADANA KABADAYILARI: MELEZ AHMET, İNCE CUMALİ, JİLET RECAİ 7 Tema

Adana Kabadayıları, Büyüksaat. Öyküyü Gönderen

Hakkı BÜYÜKMERTOĞLU

7 Bu öyküden itibaren öyküler, öykü ismine göre alfabetik sıralanmıştır.

32

Adana Markasının Öyküleri


“Büyük saatin oraya gitmeliyiz” dedi Melez Ahmet. “Neden?” diye sormadan ayaklandı İnce Cumali. “Kamçılı, Yağ Cami ve Büyük Saat civarındaki Kazancılara dadanmış, haraç istemekteymiş. Halkın üç kuruşuna göz diken şu ite haddini bildirmek gerekir.” diye ekledi Melez. Sivri burunlu yumurta topuklu ayakkabılarının arkasına basarak hızlı hızlı yürümeye başladılar. Hergele Meydanı’nı geçip Bebekli Kilise yoluna doğru hız kesmeden yürüdüler. Melez Ahmet ve İnce Cumali’nin hızlı hızlı yürüdüğünü gören Jilet Recai de onlara katıldı. Jilet, kahve işletir Melek Girmez’de, esnaf babasıdır. Mestan Hamamı’na geldiklerinde durdu Melez Ahmet. Yokladı belindeki toplusunu. İnce Cumali her zaman iki tabancayla dolaşırdı. İkisi de her zaman dolu ve belinde dururdu. Belinden çıktı mıydı ikizler, vay halineydi karşıdakinin. Jilet Recai bıçak taşırdı ama şimdiye kadar kimsenin yanında çıkartmamıştı zulasından. Yağ Cami’ye yaklaştıklarında bazı kazancı esnafının kaçıştıklarını gördüler. Hızlanmışlardı. Büyük saatin oradan bir kamçı sesi duyulmaktaydı. Bu Kel Hasan’ın kamçısıydı. Zalimdi. Toprak ağalarının çakallığını yapardı. Irgatların yevmiyelerini türlü bahanelerle acımasızca keserdi. Esnafa yapmadığı kötülük kalmazdı. Hakkını isteyenler Kel Hasan’ın kırbacından nasiplerini alırdı. Karşıyakalıydı. Taşköprü civarında, köylü pazarında yazıhanesi vardı.

Adana Markasının Öyküleri

33


Kel Hasan ve zalim adamları Kazancılar Çarşısı’ndaki esnafın dükkânlarını dağıtmış esnafı tartaklıyorlardı. Melez, İnce ve Jilet, Kazancılar Çarşısı’na Asmaaltı’nın yanından girdiklerinde, Kel Hasan, yere düşen Kirkor ustayı acımasızca kırbaçlıyordu. Çırağı Şehmuz ise oturmuş ağlıyordu. Melez Ahmet altıpatlarını çıkarttı ve Kel Hasan’ın iki adamını bir çırpıda yere devirdi. İnce Cumali davrandı ikizlere, iki çakal daha düşmüştü yere. Jilet Recai bir kafa darbesiyle koca gövdeli adamı yıkmıştı. Melez Ahmet ve Kel Hasan göz göze geldiler. Kel Hasan silahına davranamamış adeta donmuştu Kirkor’un dükkânının önünde. Yere düşen kamçıyı aldı Melez Ahmet. “Bu kırbaç senin gibilere yakışır köpek .” diyerek Kel Hasan’a olanca kuvvetiyle vurmaya başladı. Kaçmaya çalıştı Kel. Kazancılardan çıktı. Büyük Saat’in oraya geldiler. Herkes onları seyretmekteydiler. Melez sanki tüm mazlumların, garibanların öcünü alırcasına vuruyordu Kel Hasan’a. Kel Hasan Büyük saatin Kaidesine yaslanmıştı. Eli yüzü kan olmuştu. Vücudunun her yeri kanıyordu. Büyük Saat’in kaidesi kızıla boyanmıştı. “İyi insan olmak, mevki sahibi olmaktan daha iyi ve onurludur. Sen iyi biri değilsin, seni Adana’da görmek istemiyorum” dedi ve kırbacı attı Melez Ahmet.

34

Adana Markasının Öyküleri


Kimse Kazancılar Çarşısı esnafından haraç istemeye kalkmadı Adana’da o günden sonra. Kel Hasan’ı da gören olmadı bir daha. Büyük Saat’in kaidesindeki Kel Hasan’ın kan lekesi hala durmaktadır. Adana’nın şövalye ruhlu kabadayılarını ve adaletini hatırlatır.

Adana Markasının Öyküleri

35


Öykü İsmi

ADEN(A) CENNETİ Tema

Adn, Aden Cenneti, Adana. Öyküyü Gönderen

Suzan YAVUZ

36

Adana Markasının Öyküleri


Rivayete göre, kutsal kitaplarda ve antik Yunan ve Roma kaynaklarında da değinildiği üzere, “Aden (Adn) Cenneti” (veya bahçesi-Arapça cennet=bahçe anlamına geldiği için) Tanrı’nın iki nehir arasında yarattığı sulak, yeşil, verimli, çok güzel bir bahçe, ruhani bir yer olarak kabul edilir. Kimi kaynaklara göre bu yer Dicle ile Fırat nehirleri arasında, kimi kaynaklara göre ise Seyhan ve Ceyhan nehirleri arasındadır. Özellikle “Aden” ismi içindeki sessiz sesler bakımından olağanüstü isim benzerliği (Adn=Adana), Tanrı’nın yeryüzündeki cenneti olan Aden Bahçesi’nin, suyunun bolluğu, verimli toprakları ve barındırdığı yeşilin her tonuyla, “Adana” olduğunu düşündürmektedir. Sizce de “Aden Cenneti” Adana değil midir?

Adana Markasının Öyküleri

37


Öykü İsmi

ANAVARZA EFSANESİ Tema

Anavarza, Sis (Kozan), Misis. Öyküyü Gönderen

Şule AKSOY

38

Adana Markasının Öyküleri


Vaktiyle Anavarza, yiğit insanların ve güzel kızların yaşadığı büyük bir şehirmiş. Dıştan gelecek tehlikeye karşı koyabilecek durumdaymış. O zamanlarda şehirde yaşayan taş ustaları, taştan oymalarla evleri ve meydanları süsler, insana şaşkınlık verecek, hayranlık duyulası eserler yaratırlarmış. Gündüzleri, halk kentten çıkar, tarlada-bayırda işini görür, akşam olduğunda ise kente geri dönermiş. Halk, bu güzel kentte huzur içinde yaşarmış. Akşamları her ev, kahkahayla dolarmış, ağıtlar şarkı diye söylenirmiş. Halk mutluymuş, günler böyle gelir geçermiş. Anavarza Kralı’nın akıllı mı akıllı, güzel mi güzel bir kızı varmış. Birgün Sis Kralı’nın elçisi, Anavarza Kralı’na gelmiş ve “Ulu Sis Kralı adına, yüce Anavarza Kral’ına saygılarımı sunarım.” demiş. Söyle bakalım, ne diler kralın bizden?” deyince elçi: “Kralım kızınızı oğluna ister.” demiş Sis kralının elçisi ve kentin huzuru kaçmış. Kral “Ya istediğini kabul etmezsem?” demiş. Elçi “Kızınızı kralımın oğluna vermezseniz, krallığınıza savaş açılacağını bildirmekle de görevli bulunuyorum.” demiş. Sis Kralı’nın elçisi gidince, bu defa da Misis Kralı’nın elçisi kapıya dayanmış. O da kızını Misis Kralı’nın oğluna istemeye gelmiş. O da aynı istek ve tehditlerde bulunmuş. Anavarza Kralı, çok halim selim, iyi yürekli bir insanmış. Ne yapacağına karar verememiş ve kara düşüncelere dalmış. Kızını bu Adana Markasının Öyküleri

39


krallardan hangisinin oğluna verse, diğeri yine kendi halkına savaş açacak, belki de ülkesi elden gidecekmiş. Hiçbirine vermezse, bu defa da iki ülke halkı ile savaşmak zorunda kalınacakmış. Kara kara düşünüp durmuş. Kız, babasının haline çok üzülmüş. Kara düşüncelere dalan babasına, “Bana derdini niçin açmazsın?” diye kahırlanmış. Kral, “Kızım, güvercin topuklu yavrum, Sis Kralı elçi göndermiş, oğluna seni ister. Misis Kralı da elçi göndermiş. O da oğluna seni ister. Vermezsem savaş açılacak, hangisine tamam desem, yine de olacağı bu. Ne yapmalı, bilemedim!” demiş. Kızı gülmüş ve “Ondan kolay ne var, babacığım!”, demiş. “Şeytan bile çözemez bu düğümü kızım?” demiş kral. Kızı da “Kral babam, bundan kolay bir şey yok! Dersin ki onlara ‘Ben kızımı veririm, veririm ama, bir şartım var. Anavarza’nın suyu az. Buraya bol suyu önce kim getirirse, onun oğluna kızımı veririm’. Onlara öyle söyleyin siz. Gerisine karışmayın”. “Bak işte bunu hiç düşünmemiştim. O zaman savaşsız çözeriz bu işi.” demiş kral. “Elbette babacığım. Halkımız rahat, huzur içinde yaşıyor. Onların benim yüzümden acılara katlanmalarını, ölmelerini istemem hiç.” demiş kız.

40

Adana Markasının Öyküleri


Her iki kralın elçileri, Anavarza Kralı’nın kararını öğrenmek üzere Anavarza’ya gelmişler. Kral onlara “Anavarza’ya bol suyu ilk getireninin oğluna kızımı vereceğim. Kararımı krallarınıza böyle iletiniz”. Demiş. Elçiler, bu kararı hemen kendi krallarına iletmişler. Bunun üzerine, Sis Kralı yukarıdan, Misis Kralı da aşağıdan başlamış su yolunu yapmaya. Sis Kralı su yolunu yontma taşlardan, çok güzel, sağlam biçimde yaptırmaya uğraşırmış. Bu yüzden işi gecikirmiş. Misis Kralı da kerpiçten yaparmış su yolunu. Bu yüzden Misislilerin su yolu çabuk ilerlemiş. Misislilerin su yolunun kente yaklaşmakta olduğunu gören kızı almış bir üzüntü. Meğer içten içe yiğitliğini duyduğu Sis Kralı’nın oğlunu severmiş. Ona adamlar göndermiş: “İyiye kötüye bakma. Elini çabuk tut, su yolunu bir an önce bitir!” demiş. Ama taş yol bu peynir değil ki, doğrana; çamur değil ki, sıvana. Sonunda Misislilerin yolu bitmiş. Su gelmiş kentin kapısına dayanmış. Dayanmış dayanmasına, ama kız buna dayanamamış. Sevmediği biriyle evlendirilmektense, canına kıymaya karar vermiş ve kendisini kayalıklardan aşağıya atmış. Derler ki, Anavarza o günden sonra bir daha şenlik nedir bilmemiş. Neşe dolu kahkahalar, kentin evlerinden bir daha hiç yükselmemiş...

Adana Markasının Öyküleri

41


Öykü İsmi

ATATÜRK KURTULUŞ SAVAŞI’NA ADANA’DA KARAR VERDİ! Tema

Atatürk, Kurtuluş Savaşı, Adana. Öyküyü Gönderen

Gonca ARSLANKARADEDE

42

Adana Markasının Öyküleri


Mustafa Kemal 1. Dünya Savaşı'nın yenilgi ile biten acılı günlerinde, Adana'da bulunmaktadır. Türk ulusunu egemenliğe ve bağımsızlığa kavuşturma plânını burada tasarlamıştır. Bunu kendisi, ‘Büyük Zafer’den sonra 15 Mart 1923 günü Adana'ya ilk geldiğinde "Bende bu vakayiin ilk hissi teşebbüsü, bu memlekette, bu güzel Adana'da doğmuştur." diyerek açıklamıştır. Bu açıdan, Atatürk'ün zaferlerle dolu askeri ve siyasi hayatında, Adana'nın özel bir yeri vardır. Adana'nın gururu, ulusal bağımsızlık ve egemenlik düşüncesinin Atatürk'ün kafasında oluşturduğu bir şehir olmasındandır. Bu gurur ve aynı zamanda mutluluğa eklenen diğer bir gelişme de, büyük zaferden sonra Mustafa Kemal'i ilk bağrına basan şehrin Adana olmasıdır. Atatürk, İstiklâl Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasından ölümüne kadar, Çukurova'ya yedi defa gelmiştir Bu gezilerinden Adana'da kalan sıcak anıları Çukurovalılar ılık yüreklerinde taşımışlardır. Mustafa Kemal'in 1923 Mart'ında Adana'ya yaptığı ziyaret, zengin anılarla doludur. O, Büyük Zafer'den sonra ilk ziyaretini Adana'ya yapmıştı. Büyük Zafer'den sonra onu ilk gören Adana, hastalığı sırasında son ziyaret ettiği yer de yine Adana, olmuştur.

Adana Markasının Öyküleri

43


Öykü İsmi

BOSNALI SALİH EFENDİ KONAĞI’NIN ÖYKÜSÜ Tema

Bosnalı Salih Efendi, Bosnalı Salih Efendi Konağı. Öyküyü Gönderen

Nuri NOHUT

44

Adana Markasının Öyküleri


1865 yılında Mostar'da doğan Bosnalı Salih Efendi, Balkanlar'da yaşanan gergin ortam sebebiyle tüm mal varlığıyla Türkiye'ye göç etti. Ziyaret ettiği Adana'da bereketli ve verimli toprakları gören Salih Efendi, Adana'ya yerleşti ve Karşıyaka'da bütün ovanın kesişen yolları üzerinde bulunan Taşköprü civarında yüzlerce dönüm arsa aldı. Un sattı, fırın açtı ve taşımacılık işiyle uğraştı. HiltonSA’nın kurulduğu yerde bulunan un fabrikasını kurdu. Şık ve zarif giyimiyle dikkat çeken, prensip sahibi, eli açık, otoriter, merhametli, düzenli, dakik ve inançlı bir insan olduğu anlatılır. Mustafa Kemal Atatürk ile Celal Bayar Adana'ya geldiklerinde Salih Efendi onları un fabrikasında ağırlarmış. Yıllar sonra Celal Bayar, Salih Efendi'nin kızını gördüğünde şöyle der; "Salih Efendi vatansever, şahsiyetli bir insandı. Hala, o gümüş çay takımından içtiğimiz nefis çayı unutmadım". Salih Efendi, trahomla mücadele için Abidinpaşa'da dispanser açtırdı, İstanbul'dan özel doktorlar getirtti. Daha sonra Yüreğir'deki memleket (devlet) hastanesinde göz kliniği açtırarak yıllarca buranın finansmanını sağladı. Bosnalı Salih Efendi’nin Konağı ise Ulus Caddesi üzerinde olup, Taşköprü'ye nazırdır. 1889’da yapılmış olan bu tarihi yapı, yıkılma tehlikesi altında iken, Adanalı bir işadamı tarafından satın alınmış ve “Adana’nın ortak mirası olan değerlerin korunması” düşüncesiyle onarılmıştır. “Yılanlı Konak” olarak da bilinen konak şu anda “Hotel Bosnalı” ismiyle butik otel olarak hizmet vermektedir.

Adana Markasının Öyküleri

45


Öykü İsmi

GELİN TAŞI EFSANESİ Tema

Pozantı, Gelin Taşı Kayalıkları. Öyküyü Gönderen

Sinem ÖZ

46

Adana Markasının Öyküleri


Adana’nın Pozantı ilçesine bağlı bir köyde yaşayan genç bir ağa kızı bulunmaktadır. Babası gaddar ve kibirli bir insandır. Biricik kızının, kendisi gibi bir ağa oğlu ile evlenmesinden yanadır ve bu konuda kararlıdır. Fakat genç kız pınar başlarında gizlice buluştuğu ve gece gündüz hayalini kurduğu köyün çobanına aşıktır. Kalbi, kişiliği ne kadar güzel olsa da bir çobanı babasına kabul ettiremeyeceğini bilir; fakat ondan asla vazgeçemez çünkü birbirlerine deli gibi aşıktırlar. Düğün günü gelip çattığında eşeklere çeyizler yüklenir. Millet davullarla oyun oynarken kız bir şekilde kaçmayı başarır ve çobanla yola koyulurlar. Devenin üzerinde gelinle çoban olabildiğince uzaklaşmaya çalışsalar da olaydan haberdar olan babası ve köylü aşıkların peşine düşer ve onları bulurlar. Köylülerin yaklaştığını gören kız yakalanacaklarını anladığında ellerini gök yüzüne açar ve Allah’a yalvavarak dua eder: “Allah’ım, ya beni sevdiğimden ayırmayıp kuş olup uçur ya da bizi taşa çevir ki bizi ayırmasınlar.” derken deve üstünde gelinliğiyle kız, deve yularını çeken çoban önde oracıkta taş kesilirler. Bir söylentiye göre aşıkların kıyametten önce eski hallerine döneceklerine ve aşklarını özgürce yaşayacaklarına inanılır. Bu öykünün kökeni yıllardır Pozantı’da dilden dile dolaşan ve günümüzde bile gerçekliği savunulan bir efsanedir. Efsanenin geçtiği yer olduğu düşünülen “Gelin Taşı Kayalıkları”, Niğde yönünde, Çiftehan kasabasından birkaç kilometre sonra sağ taraftaki yamaçlarda görülmektedir.

Adana Markasının Öyküleri

47


Öykü İsmi

KADİM DEVA: BİR ÇERÇİ YUSUF ÖYKÜSÜ Tema

Çerçi, Şifalı Bitkiler, Çerçi Yusuf. Öyküyü Gönderen

Polen ÇERÇİ

48

Adana Markasının Öyküleri


Hatırlanamayacak kadar eski yılların eski yollarında bir at arabası göründü. Yol uzundu arabanın arkası büyüktü ve bir farklı yalpalıyordu. Önünde bir çocuk ve değişik şapkalı bir adam oturuyordu. Araba yaklaştıkça yükünün hacimli değil, kokulu olduğu buram buram tütmesinden anlaşılıyordu. Yol boyunca sırlarını anlatırdı çocuğa, doğanın on yıllardır verdiği sırları. Çocuk doğanın oğluydu. İkinci günlerinde meraklı bir kalabalık etraflarında toplanmaya başladı. Yaşlı adam koca gözlü çocuğu beklerken bir yandan da kokuların kaynağı olan çeşitli otları, baharatları, bitkileri çiçekleri iksirleri arabanın kenarına dizmeye başlamıştı. O esnada iki gündür kendisini izleyen gözleri puslu yarayla kaplı bir çocuğun elinden tutan annesine gözü tekrar ilişti. Koca gözlü çocuk elinde değişik bir bitkiyle yaşlı adamın yanına geldi. Gözleri puslu çocuğa bakıp yaşlı adamın başını sallayarak onay vermesiyle at arabasının içine daldı. İçeride harıl harıl bir çalışma sesi vardı. Akşama doğru çocuk elinde sıvımsı bir karışım ile dışarı çıktı. Kalabalık, akşam pazarı ile daha da artmıştı ama anne ve gözleri puslu çocuk hala oradaydı. Kadın, çocuğun elindeki kutuya baktı. Sanki biliyor gibiydi. Merakla yaklaştı kadın; bu anı bekler gibiydi. Çocuğun gözlerine yakından baktılar ve bir kez daha emin oldular yaşlı adamla koca gözlü çocuk.

Adana Markasının Öyküleri

49


Gözlerine hazırladığı merhemi sürerken tüm dikkatini vermişti. Yaşlı adam merhem kutusunu kadına verdi. Bir iki gün sonra anne ve çocuk geri gelmişlerdi, çocuğun gözlerinden beyaz perdeler kalkmıştı. Minnettar bir şekilde çocuğa baktılar. Çocuk artık iyice yaşlanan adama burada kalabileceklerini söyledi. Yaşlı adam “Peki” dedi, “Peki Yusuf öyle olsun”. Ve ekledi “Unutma, Çerçi’de her derde deva vardır, ölümden başka.’’

50

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

51


Öykü İsmi

KURUKÖPRÜ’NÜN ÖYKÜSÜ Tema

Kuruköprü. Öyküyü Gönderen

Orhan ÖZONUR

52

Adana Markasının Öyküleri


Bahripaşa Çeşmesi’nin de eskiden olduğu yerde olan bugünkü Çetinkaya Alışveriş Merkezi “Kuruköprü” mevkiinde, sel sularının üstünden geçebilmek için bir köprü yapılmış. Bu köprü sel zamanı altından su geçen, ancak sel zamanı dışında altında su olmayan yani altı kuru bir köprü halini alırmış. Bu nedenle bu köprüye “Kuruköprü” denirmiş. Zamanla Adana’ya barajlar yapılınca sel olmaz olmuş. Bugünkü Kuruköprü meydanından geçen yolları genişletme çalışmalarında bu köprü yıkılmış ya da toprak dolgu altında kalmış. Ancak köprünün olduğu yerin adı “Kuruköprü” olarak kalmış.

Adana Markasının Öyküleri

53


Öykü İsmi

LOKMAN HEKİM, ANADOLU KRALI VE ÖLÜMSÜZLÜK İKSİRİNİN ÖYKÜSÜ Tema

Lokman Hekim, Anadolu Kralı, Ölümsüzlük İksiri. Öyküyü Gönderen

Hacer ARSLAN

54

Adana Markasının Öyküleri


Çok eski zamanlarda Anadolu Kralı aniden hastalanır. Kral çok acı çekmektedir ve hekimler bir çare bulamazlar. Hekimler hastalığa çare bulmak için tüm Anadolu’ya dağılırlar. Kimisi dağların zirvelerinde arar çareyi, kimi ormanların kuytularında, kimi yaylaların serinliğinde… Lokman Hekim’se Adana’da… Adana toprakları, her yerden verimli her topraktan cömerttir. Meyvenin en tatlısı, çiçeğin en güzel kokulusu, ağacın en yeşili, otun en çeşitlisi Çukurova topraklarında yetişir. Lokman Hekim günlerce gecelerce arar şifa olacak bitkiyi. Ve bir gün çiçeklerin tozlarını karıştırarak bulur insanlığın aradığı sonsuzluğu. Ölümsüzlük iksirini bulmuştur. Fakat karşısına Hızır Aleyhisselam çıkar. İnsanlığın henüz ölümsüzlüğe hazır olmadığını söyler. Lokman Hekim, Kralı portakal çiçeğinden hazırladığı ilaçla iyileştirir. Ölümsüzlük iksirini de Misis Köprüsü’nden nehre döker. Suya dökülen ölümsüzlük iksiri de Adana’da yetişen her ağaçta, her çiçekte, her meyvede insanlara sağlık vermeye devam eder.

Adana Markasının Öyküleri

55


Öykü İsmi

LOKMAN HEKİM EFSANESİ Tema

Lokman Hekim, Misis. Öyküyü Gönderen

Işık IŞIK

56

Adana Markasının Öyküleri


Lokman Hekim bütün doktorların üstadıdır. Söylentilere göre, bütün otların, çiçeklerin dilinden anlayan Lokman Hekim bu bitkilerden türlü ilaçlar yaparmış. Her çiçek, her ot dile gelir, Lokman’a hangi hastalığı iyi edeceğini söylermiş. Bütün dünyayı dolaşan Lokman Hekim, Çukurova’nın bereketli topraklarında her şeyin yetiştiğini görünce, Misis şehrine yerleşmiş. Her derde deva olan Lokman Hekim, çevresindeki hastaları iyi etmiş. Hastalıksız sapa sağlam yaşamaya başlayan insanlar Lokman’a gelerek ölümsüzlüğe de bir çare bulmasını istemişler. Lokman Hekim de ölümsüzlüğe çare olacak bitkiyi bulmak için Çukurova’yı adım adım dolaşmaya başlamış. Bir çınarın altında uyurken bir ses duymuş. “Lokman, bunca zamandır araman taraman bitsin, ben ölümün ilacıyım. Bundan böyle insanlara da, hayvanlara da ölüm yok” demiş. Kendisine seslenen otun yanı başına koşan Lokman Hekim, ilacın nasıl yapılacağını da öğrenmiş, bir deftere yazmış. Otu da kopararak, Misis'e doğru yola koyulmuş... Misis’e varırken, Ceyhan nehri üzerindeki Misis Köprüsü'nde duraksamış. Defteri de elindeymiş. Defterine yazdıklarına bakarak ilacı yapmaya koyulmuş. Tam yapıp bitireceği sırada, aniden esen rüzgâr defteri de, otu da uçurarak suya düşürmüş. Efsane bu ya, Lokman Hekim de bu yüzden ölüme çare olacak ilacı bir daha bulamamış. Otlar da o tarihten sonra kendisine yüz çevirmişler. Bir daha onunla hiç konuşmamışlar.

Adana Markasının Öyküleri

57


Öykü İsmi

LOKMAN HEKİM EFSANESİ: TAS VE YILAN Tema

Lokman Hekim, Yılan. Öyküyü Gönderen

Nuriye ARSLANKARADEDE

58

Adana Markasının Öyküleri


Lokman Hekim doktor ve eczacıymış. Dükkânında her türlü hastalığın devası olan ilaçlar varmış. Hastalar içeri girdiklerinde, hastalıklarına iyi gelecek olan ilaç şişesi sallanırmış. Bir gün içeri birisi girmiş. Ancak hiçbir şişe sallanmamış. Lokman Hekim bunun üzerine: "Senin hastalığının çaresi yok, öleceksin." demiş. Adam ölümden kurtuluşun olmadığını öğrenince çok üzülmüş. Her şeyini satmış. Yanına bir at, tüfek ve av köpeği alarak dağlara çıkmış. Vurduğu hayvanları yiyip, yörüklerden yoğurt, süt alarak yaşıyormuş. Bu arada hastalığı da iyice artmış. Bir ağacın altına gelmiş. Atını bağlayıp yere oturmuş. O sırada bir yörük kadını, bir tas sütü yere koymuş. Yılanların sütü sevdikleri bilinir. Tasa yaklaşan bir yılan sütü içmiş, sonra da zehrini süte kusmuş. Tas yemyeşil olmuş. Ağrıları iyice artan adam: "Gidip şu zehri içeyim de ölüp kurtulayım" diyerek zehirli sütü içmiş. Bir süre sonra ishal olmuş ve kusmaya başlamış. Ancak oldukça hafiflediğini hissediyormuş. Ölmek için içtiği zehirden sonra daha iyi olduğunu görmüş. Gün geçtikçe iyileşmiş ve hastalığı tamamen geçmiş. Lokman Hekim'e gidip: "Sen bana öleceğimi söylemiştin. Ama ölmedim." demiş. Bunun üzerine Lokman: "Ben sana ala ineğin sütünü nereden bulayım, sütü yılana içirip, nasıl tasa kusturayım. Hastalığının çaresi vardı ama bu ilacı temin etmek zor olduğu için öyle dedim." diye cevap vermiş. O gün bu gündür tas ve yılanın eczacılık ve tıp biliminin simgesi olması, halk tarafından Lokman Hekim'e dayandırılır.

Adana Markasının Öyküleri

59


Öykü İsmi

MİSİS YILANLA, CEYHAN YELLE, ADANA SELLE... Tema

Adana Yokoluş Efsaneleri. Öyküyü Gönderen

Nesrin ŞAHİN

60

Adana Markasının Öyküleri


Adana yöresinde hüküm sürmüş medeniyetlerin çeşitliliği, bölgeye hâkim olma arzusu kadar, ona hâkim olanların “kaybetme” korkusu, birçok efsanenin doğuşuna da ilham kaynağı olmuştur. Asırlardır kulaktan kulağa dolaşan efsanelerin de etkisiyle, Adana yöresinde söylenegelen bir deyiş vardır: “Misis yılanla, Ceyhan yelle, Adana selle gidecek…” Bu sözün temelinde şu inanış yatmaktadır: Adana, Seyhan Nehri’nin yanı başında bir düzlükte kurulmuştur. Eskiden nehir sık sık taşar, evleri, köyleri yıkar, tarlaları su altında bırakırmış. Adana’da sık sık sel olduğu için bir gün şehrin bu yüzden yok olacağına inanılırmış. Ceyhan’da ise evler çok eskiden topraktan ve kamıştan yapılırmış. Her yanı açık olduğu için, kuvvetli bir rüzgârda birçok ev yıkılıp gidermiş. Misis’in yılandan gitmesine gelince, bu da yine yörede çok bilinen Şahmeran efsanesi ile birlikte anlatılır. Efsaneye göre Misis yakınında küçük bir dağın tepesine kurulmuş, Yılankale denilen bir kale varmış. Bu kalede sütle beslenen birçok yılan varmış. Bu yılanlar, bir gün sütsüz kalıp kaleden çıkacaklar ve Misis’e inerek orada yaşayanları sokacaklarmış.

Adana Markasının Öyküleri

61


Öykü İsmi

SEN BENİM ADANA’MSIN: BİR ADANALININ İLAN-I AŞK ÖYKÜSÜ Tema

Adana’nın Renkleri, Güzellikleri. Öyküyü Gönderen

Yasin SEMİZ

62

Adana Markasının Öyküleri


... Dudağının kenarında hafif bir tebessüm belirdi dedesinin. Kestirip atmak istercesine “İlham” dedi. İlham… Genç torun dedesinin bu cevabıyla yetinmeyecekti. “Peki ya ilham? Bu kadar İlhamı nereden alıyorsun?” dedi. Dedesi, torununun gözlerindeki bu parıltının kolay kolay sönmeyeceğini görünce “Adana’dan evlat” dedi Bu da öteki gibi kısa bir cevaptı. Ancak bu sefer kestirip atılmış bir cevap vermemişti. Devam etti: “Adana’nın sonu “ana” ile biter evlat dedi. Bu şehrin sıcaklığı ana kucağı gibidir benim için.” Gencin bakışları dedesinin gözlerindeydi. Devam et dercesine bakıyordu. Devam etti. “Her insanın içinde bir gökkuşağı vardır evlat. Ve benim gökkuşağım renklerini bu şehirden aldı.” Torun dedesinin bu bilmece gibi cevaplarını açmasını istiyordu. “Peki en çok hangi yönünü seviyorsun Adana’nın, hangi rengini?” dedi genç torun. “Adana’nın en sevdiğim rengi evlat, büyük annenin gözlerinin rengiydi.” Adana Markasının Öyküleri

63


Genç torun bu cevaptan çok etkilenmişti. Dedesinin yanından ayrıldı. İçinde tuhaf bir duygu vardı. Gece yatağında gözlerini tavana dikmiş bir biçimde derin derin düşündü. Uzun zamandır açılamadığı kızın gözleri geldi aklına. Gözlerini düşündü. Gülüşü geldi aklına. Gülüşünü düşündü. Dedesinin son sözünü düşündü. Derken yumruğunu sıktı. Derin bir nefes aldı ve “ Söyleyeceğim.” dedi. Erkenden kalktı. Kahvaltısını aceleyle yapıp dışarı çıktı. Kızın her gün geçtiği sokakta onu beklemeye koyuldu. Sevdiği köşe başında belirdiğinde heyecanla titreyen elleriyle cebinden gece yazmış olduğu mektubu çıkardı. Kızın karşısına çıktı. Göz göze geldiler. “Bu sana.” dedi. Mektubu verip hızla uzaklaştı oradan. Kız ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette mektubu çantasına koydu. Yüreği ürkek bir keklik gibi titriyordu. Müsait bir yer bulur bulmaz mektubu çıkardı ve heyecanla okumaya koyuldu. Kağıtta üç kelime yazılıydı sadece. “Sen benim Adana’msın.”

64

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

65


Öykü İsmi

SULAR SEMTİNİN ÖYKÜSÜ Tema

Sular Semti. Öyküyü Gönderen

Erşan AKÇINAR

66

Adana Markasının Öyküleri


Seyhan Irmağı taştığında, bugün “Sular” olarak isimlendirilen yol ve yolun yakın bölgesini sel suları basarmış. Sular çekildiğindeyse, verimli ve sulak olan bu yerlere arpa ekilirmiş. Her sene sel zamanı buraları su bastığı için bu mahale “Sular” denilmiş.

Adana Markasının Öyküleri

67


Öykü İsmi

TAŞKÖPRÜ: SEVENLERİ KAVUŞTURAN KÖPRÜNÜN ÖYKÜSÜ Tema

Sevenleri Kavuşturan Köprü. Öyküyü Gönderen

Ümit ÇALIŞICI

68

Adana Markasının Öyküleri


Onu ilk kez gördüğüm yeri seçmiştim bu teklifi yapmak için. Doğrusu bu teklifi yapabilmek için, daha iyi bir yer de, aklıma gelmemişti. Güzeller güzeli Adana’nın, en kadim, en eski yapısı şahitlik etmeliydi kavuşmamıza. Taşköprü… Birden, Adana kadar güzel sevdiğim göründü, nehrin öte yakasında. Kızcağız iyice yanıma yaklaşıp, yüzümdeki garip gülümsemeye, gözlerimdeki şaşkın bakışlara anlam vermeye çalışırken; ben onun önünde diz çöküverdim. Arkamda sakladığım çiçek demetini ona doğru uzatıp, sonsuz derinliğinde yitip gidebileceğiniz gözlerinin içine bakmaya çalıştım. Dudaklarımın mühürlendiğini, dilimin lal olduğunu sandığım birkaç uzun saniye boyunca hiçbir şey söyleyemedim. Ama sonunda titreyen, ürkek birkaç kelime dudaklarımdan dışarı çıkabildi: “Seni seviyorum!...” Zavallı Aşkım… Ne olduğunu bile anlayamamıştı. Güzel gözlerine üşüşen şaşkınlık, zarif göz bebeklerinin büyümesine neden olmuş, ağzı gülümsemekle kızmak arasında kalıp, çarpılmıştı. Sonunda: “Ama, dedi, ben seni tanımıyorum ki!” Beklediğimden çok daha olumlu bir tepkiydi bu. Gülümseyerek ayağa kalktım. Tam ona kendimi anlatıp, onu ne zamandan beri sevdiğimi anlatacaktım ki yaşlı bir adam yanımıza yaklaştı “Aşk ve Taşköprü” diye fısıldadı. Sen bu adama bir şans ver kızım. Sana böyle bir yerde ilan-ı aşk ettiğine göre, bu işte bir hayır vardır.

Adana Markasının Öyküleri

69


“Ama ben onu tanımı…” “Haklısın”, diye sevdiğimin lafını kesti yaşlı adam. “Fakat bu köprünün bilinmeyen bir öyküsü vardır; Dinleyince bana hak vereceksin.” Yaşlı adam Taşköprü’nün engin duvarlarına yaslanıp anlatmaya başladı: “ Zavallı Prenses, istemeden de olsa bir erkek yılanın ölümüne sebep olur. Aşk, sadece insanlar için değildir. Ölen yılanın da, onu çok seven bir dişisi vardır. İntikam için sokuveriyor prensesi, dişi yılan. İşte öykünün bilinmeyen kısmı da, burada başlıyor. Prenses ölünce, gözleri yaşlı bir genç peyda oluyor Seyhan Nehri kıyılarında. Prenses’in aşkından öyle çok gözyaşı döküyor ki, dişi yılan pişman oluyor yaptığına. Çok geçmeden Prenses’e sevdalı genç adam da, sevdiğini kaybeden dişi yılan da, üzüntüden, sır olup kayboluyorlar. Sonra, Prenses’in babası, bu güzel köprüyü yaptırıyor kızının anısına. İşte, o günden sonra, hem Prenses ile gencin, hem de birbirini seven yılanların, bu köprü üstünde kavuştuğunu rivayet ederler.” Gözlerim, yaşlı adamı büyülenmiş gibi dinleyen sevdiğime kaydı. Adam susunca, bir süre, öylece durdu. Güzel yüzünde bir ifade yakalamak umuduyla, yüzünün her milimetrekaresini tarayan gözlerim, sonunda onun gözlerine takılıp kaldı. Kız, nihayet başını kaldırdı ve bana gülümsedi. Sonra çantasından bir kart çıkartıp bana uzattı: “Aşka şans vermek için her zaman geçerli bir sebep vardır”, dedi gülümseyerek...

70

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

71


Öykü İsmi

TAŞKÖPRÜ’NÜN GÖZLERİ Tema

Taşköprü ve Altındaki Altınlar. Öyküyü Gönderen

Emel ARSLAN BÜYÜKMERTOĞLU

72

Adana Markasının Öyküleri


Adana’nın iki yakasını birleştiren ve şu anda kullanılan en eski köprü olan Taşköprü, tüm asaletiyle dimdik ayaktadır. Taşköprü’nün 2000 yıl kadar önce yapıldığı söylenir. Yapıldığı dönemin imparatoru, mimara: “Öyle sağlam bir köprü yap ki, hiçbir zaman yıkılmasın, dünya var oldukça ayakta dursun.” der. Mimar, 21 gözlü Taşköprü’yü yapar ve imparatora her zaman var olacak bir köprü yaptığını söyler. İmparator, köprünün çok sağlam olduğunu anlamıştır fakat yine de: “Nereden biliyorsun her zaman var olacağını?” diye sorar. Mimar: “Köprünün ayaklarının altına köprünün yıkılması halinde tekrar yapılacak kadar altın koydum. Dünya var oldukça Taşköprü var olacak.” der.

Adana Markasının Öyküleri

73


Öykü İsmi

TAŞKÖPRÜ’NÜN ÖYKÜSÜ Tema

Taşköprü. Öyküyü Gönderen

Şenel DEMİREL

74

Adana Markasının Öyküleri


Taşköprü, Adana’nın yüreğidir. Üzerinden her geçişimde onun yüreğinin attığını duyarım. Taşköprü birçok uygarlık görmüştür ve her uygarlık da bir iz bırakmıştır onda... “MÖ 12 yılında Romalılar Çukurova’yı fethetmek için geliyor, savaşıyor, Çukurova ve Adana’yı ele geçiriyorlar. O çağda ticaret, Romalıların elindedir. Taşköprü başında uluslararası pazar kuruluyor. Doğunun, batının tacirleri gelerek ticaret mallarını küçük tonajlı gemilerle Seyhan ağzından, kervanlarla karadan, Taşkörü başında kurulan pazara çıkarıyorlar. Marko Polo da babasıyla geliyor Adana’ya, gördüklerini yazıyor kitaplarında. İpekli şal kumaşlar, halılar kapanın elinde kalıyor. Şairler orta yerde şiirlerini okuyor. Irmaktan karşıya geçmek zor oluyor. Pompeis, Taşköprü’nün yapımına girişiyor. Mimar Oksenteus çiziyor projesini. İşçiliğini Adana korsanlarına yaptırıyorlar. Irmağın yatağını değiştirmekle işe girişiyorlar. Kuruköprü’den akıtıyorlar ırmağı. 21 ayak üstüne kuruluyor Taşköprü. Giriş çıkış kapılarından vergi alınıyor.” Köprü, Vali Osman Paşa, Vali Kel Hasan Paşa, Şair-Yazar Vali Ziya Paşa, Vali Bahri Paşa ve Vali Zühtü Durukan tarafından onartılıyor. Yakın zamanımızda restore edildi, taşıt geçişlerine kapatıldı; tiyatro festivallerinin yapıldığı bir yer oldu Taşköprü...

Adana Markasının Öyküleri

75


Öykü İsmi

TUTMUŞ BİR AŞK DUASININ ÖYKÜSÜ: DİLEK TOHUMLARI Tema

Aşk Duası, Fal, Büyü. Öyküyü Gönderen

Dursaliye ŞAHAN

76

Adana Markasının Öyküleri


“Ah Mehmet Ali bak, ikimiz de yeniden, doğduğumuz şehirdeyiz. Yatağa düşer düşmez, ‘Safiye, yayla gözümde tütüyor.’ dedin ya, içime battı. Bu bir vasiyet dedim. Ameliyata giderken ‘Burnuma turunç kokuları geliyor’ dedin. Kendi kendime, ‘Varımı yoğumu satar kocamı gurbet ellerde koymam.’ dedim. Çocuklar ne bilsin Mehmet Ali? Öldün gittin sen biliyor musun ki? ‘Alın yazısı.’der geçerdin. Kirve çocuklarına nikâh düşer mi hiç diye az mı hayıflandı babalarımız? Kimin aklına gelir ki ben dualarımla bağlamışım ağızlarını. Küçücük bir kızın aşkla ne işi olur, ama benim oldu işte. Rabbim biliyor! Mehmet Ali’ye kız isteniyormuş dediler. Göğsüme bir hançer saplandı. Kuytu köşelere saklanıp saklanıp ağlıyorum. Kalaycının karısı görmüş. ‘Nen var kız?’ dedi. Kendimi tutamadım, hıçkırmaya başladım. İki elim sırtımdaki pamuk çuvalında öylece durmuşum. Kadın; ‘Uzat hele avucunu’ dedikçe ben daha çok ağlıyorum. ‘De sus rezil olma! Allah’tan iste.’ İçim taştı; ‘Allah bilmiyor mu sanki istediğimi, başkası ile evlenecek işte!’ diye bağırdım. Zorla elimi tutup çekti. O, çekiyor ben çekiyorum. Fal açtığı taşlar arasından bir kömür parçası çıkarıp avucumun içine 999 yazdı. Sonra kulağıma eğilip; ‘Susamadığın dileğin duası, yanmadığın acının bedduası tutmaz,’ dedi.

Adana Markasının Öyküleri

77


Tam 999 çekirdek tohum biriktirdim. Her gece hem ağlıyorum hem sayıyorum. Nerelere gitmedim ki; Adana’yı köşe bucak arşınlıyorum. Caminin avlusuna, Manastırın arka bahçesine, parkın içine, pamuk tarlalarına, yamaçlara, bostanlara velhasıl aklına gelen her yerden bir avuç toprak kaldırıp altına sevdamızın niyetine dilek tohumu bırakıyorum. Kazancılar Çarşısı’na varana kadar. Cahillik işte. Her tohumun arkasına gözyaşlarım sel oluyor. Dersin ki can suyu. O çekirdeklerin hangisi gün yüzü gördü, Allah bilir. İki hafta sonra annen haber gönderdiğinde ayaklarım yerden kesilmişti. Sen falcıları sevmez, büyücülerden iyice huylanırdın ya, çekindim, sana bile anlatamadım. Hem ‘Demek beni bu kadar istedin?’ demenden de utandım. İç cebinden bir tutam ham pamuk hiç eksik olmazdı. ‘Almanya ne ki, Aya gitsem ne olur? Çukurova benim yüreğimde,’ derdin. Şimdi tepeden seni seyrediyorum. Yüreğindeki o şehrin ortasında huzur içinde uyuyorsun. Üstünde sevdiğin çiğdemler bitmiş. Biliyorum boş yanın beni bekliyor. Ölümden zerrece korkum yok. Gelip yanına uzanacağım. Bak, üzerinde kuşlar uçuyor. Kim bilir belki dilek tohumlarımdan çıkan ağaçlardan birine konuyorlardır, o dallar onlara sana nasıl sevdalandığımı anlatıyordur...”

78

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

79


Öykü İsmi

VALİ ZİYA PAŞA’NIN ÖYKÜSÜ Tema

Ziya Paşa, Ziya Paşa Parkı. Öyküyü Gönderen

M. Demirel BABACANOĞLU

80

Adana Markasının Öyküleri


Asıl adı Abdülhamit Ziyaettin olan Tanzimat dönemi aydınlanmacısı, şair, yazar, diplomat, devlet adamı, vali Ziya Paşa 1829 yılında İstanbul-Kandilli’de doğdu. Ziya Paşa, Mahalle Mektebi’nde, Mekteb-i Edebiyye’de okumuştu. Farsça, Arapça, Fransızca öğrendi. Mabeyn Katipliği’ne alındı. Zaptiye Nazırlığı’na, Atina Sefarati’ne, Kıbrıs Mutasarrıfılığı’na, Bosna Hersek Teftişi’ne, Meclis-i Vala’ya, Amasya Mutasarıflığı’na atandı önemli işler başardı. Abdülhamit’in tahta geçmesiyle Anayasa yapımında görev verildi. Mithat Paşa, Namık Kemal’le birlikti Kanun-i Esasi’yi yaptılar. Abdülhamit 113. maddeye dayanarak meclisi kapattı. Anayasa yapımcılarını dilediği yerlere gönderdi. Ziya Paşa, Suriye, Konya, Adana Valiliği’ne atandı. Ziya Paşa, Adana’ya gelir gelmez (1878) ilk olarak düşünce suçlularını hapisten çıkardı. Ulus Parkı yakınlarına bir tiyatro binası yaptırdı. İstanbul’dan tiyatro kumpanyası getirtti. Fransızcadan çevirdiği oyunların oynanmasını sağladı. Memurlarına genelge yayınlayarak tiyatro izlemelerini bildirdi. Vilayet Matbaasını kurdu, yarı resmi Seyhan gazetesini çıkardı. Seyhan üzerine devasa çarklar kurdurdu, Adana topraklarını sulattı. Taşköprü, Misis köprülerini onarttı. Eğitime önem verdi, okullar açtırdı. 17 Mayıs 1880’de yaşamdan ayrıldı. Mezarı Ziya Paşa Parkı’ndadır.

Adana Markasının Öyküleri

81


Öykü İsmi

VARDA KÖPRÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ Tema

Varda Köprüsü, Almanlar. Öyküyü Gönderen

Ferhat KARA

82

Adana Markasının Öyküleri


Adana'ya doğru başlayan yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyorduk. Yanımdaki Alman arkadaşımın yarı uykulu bir halde olmasına karşılık, kısa bir süre sonra göreceği manzaranın aklını başından alacağına emindim. “Almanların, 1888 yılında, II. Abdülhamid'e sundukları İstanbul'dan Hicaz'a uzanan demiryolu projesinin insan gücünü en çok zorlayan iki noktası, ‘Toros Tünelleri’ ve ‘Varda Köprüsü’ olmuştur. Rivayete göre köprü yapımı sırasında taş sağlayan işçilerin ustalarına sordukları ‘Daha var mı?’ sorusunun ustalar tarafından ‘Var daha, var daha.’ diye cevaplanmasından esinlenerek ismi konulan Varda Köprüsü'nün yapımı 1907 yılında başlar ve 1912 yılında tamamlanır. Çelik kafes taş örme tekniğiyle beş yılda yapılan 172 metre uzunluğundaki bu köprü inşaatı, arkasında, biri Alman mühendise ait olmak üzere yirmi iki cenaze ve sayısız öykü bırakır.” Gözleri çoktan fal taşı gibi açılmış arkadaşıma köprünün öyküsünü anlatırken, o, gözlerini köprüden alamıyordu. Kayalıkların arasındaki kır çiçekleri ve çimenle kaplı yere çıkmaya başladık. Tabiat harikası bu yeri, bir kolye gibi saran demiryolunun, en kıymetli mücevher taşıydı “Varda Köprüsü”. “Muhteşem! Tek söyleyebileceğim bu.” dedi; oturduğumuz yerde derin bir düşünceye dalmıştı. “Sizinkiler yirmi yıla yakın kalmışlar bu bölgede. Bu süre içerisinde barınma yerleri, kilise, okul gibi çok sayıda bina yapmışlar.” dedim. Ülkesinden çok uzakta, kendi insanının da emeği ile oluşturulan bu ihtişamlı yapının inşasını hayali olarak yaşıyordu sanki...

Adana Markasının Öyküleri

83


Öykü İsmi

ZİBİL, ZİBİLDİR ! BİR ADANACA SÖZCÜĞÜN ÖYKÜSÜ Tema

Adanaca Sözcükler, Zibil (Çöp). Öyküyü Gönderen

Selçuk ONUR

84

Adana Markasının Öyküleri


60’lı yıllar... Beş arkadaş (Ölmez Beşler) üniversite için İstanbul’da ev tutmuş okula gidip geliyoruz. Soğuk ve yağmurlu bir kış akşamı reis Ahmet Özuzun (Demir Spor’un Yenilmez Armada Sutopu takımından) o yıllarda İstanbul Yüzme İhtisas Kulübüne yeni transfer olmuş; o akşamda kulübün toplantısına katılmak için evden çıkıp otobüs durağına gitmişti. Hava yağmurlu olduğu için kapüşonunu başına geçirip durakta otobüs beklerken (Barbaros Bulvarı) kaygan yolda direksiyon hâkimiyetini kaybeden bir kamyon gelip bizim reise çarpmıştı. Acele Şişli Etfal Hastahanesine kaldırılan Ahmet’in cebinden çıkan bir telefon numarası sayesinde Ölmezlerden Alican Demirdöven’e ulaşılmış, Alican da süratle hastaneye gitmişti. Neyse ki Ahmet’te fazla hasar yok (bir iki kırık dışında). Gece geç vakit Alican eve gelmiş bize haber vermişti, bizim bir şeyden haberimiz yok tabi. Ahmet’in kanlı elbiselerini önümüze atıp durumu anlatınca şok olmuştuk. Soluğu hastanede aldık ancak kapıdan içeri bırakmadılar. Tekrar eve dönüp beyaz laboratuvar önlüklerimizi aldık ve hastanenin arka kapısından doktor taklidi yaparak içeri sızdık. Ahmet’in yattığı odayı bulduğumuzda durumu iyiydi ama başında bir polis vardı trafik kazası olduğu için ifade almaya çalışıyordu. Polise arkadaşı olduğumuzu söyleyince çok sevindi: “Yahu iyi ki geldiniz bu arkadaştan ifade almaya çalışıyorum ama ne dediğini bir türlü anlayamıyorum bana yardımcı olursanız sevinirim.” dedi. Polis Ahmet’e sormuş: -Sana ne çarptı? -ZİBİL kamyonu. -Bu kamyon ne taşıyor peki

Adana Markasının Öyküleri

85


-ZİBİL taşıyor. Polis bir türlü anlamamış. -Peki bu zibiller nereye gidiyor? -ZİBİLLİĞE -Bu zibil dediğin şey nerden alınıyor? -ZİBİLCİLER topluyor. -Nerden topluyorlar, -ZİBİL tenekelerinden Polis çıldıracak. Bir türlü zibilin ne olduğunu anlayamadığı için tutanağı yazamamış meğerse. Bize dönüp: “Allah aşkına nedir bu ZİBİL?” diye sordu? Biz kendimizi tutamayıp kahkahalar atarak zibilin “Çöp” olduğunu anlatırken içeri nöbetçi doktor girmez mi! “Ne oluyor burada, siz kimsiniz, içeri nasıl girdiniz ?” diye de fırça atmaya başlamaz mı! “Biz arkadaşlarıyız ön kapıdan bırakmadılar, arka kapıdan ZİBİL kutularının arasından içeri girdik” deyince bu sefer de polis kendini tutamayıp gülmeye başladı. Sonradan bizi ispiyonlayanın hademe olduğunu öğrendik. Benim beyaz önlüğümün arka kısmında laboratuvarda adet olduğu veçhile araba plakası 01 SO 2167 şeklinde tükenmez kalemle yazılmış kimliğimi görünce doktora haber vermiş meğerse...

86

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

87


NOTLAR (Lütfen Adana ile ilgili öyküleri not alınız ve paylaşınız; adanaoykuleri@gmail.com)

88

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

89


90

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

91


92

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

93


94

Adana Markasının Öyküleri


Adana Markasının Öyküleri

95


96

Adana Markasının Öyküleri




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.