Komünizmin Abecesi kizilbayrak.net Buharin Preobrajrask alfabesi

Page 1

\ wMa**

y ay ınlan

komünizmin abecesi N .Buharin -Y. Preobra jenskiy

m

0) KJ <U M rO

C «H

a-§

*2 k

s S

N = *H

*B

H

PQ

belge yayınları

E .H .C a rr’m Önsözü İle


BELGE Y A Y IN L A R I :

146

K O M Ü N İZ M İN ABECESİ

Bolşevik Partisi’nin «altın çocuğu» Buharin ile kom ünizmin ekonomik inşasının ünlü ku­ ramcısı Preobrajenskiy 1919’da zorlu bir ça­ lışm ayı tamamladılar: Kom ünizmin Abecesi, tüm dünyada ilk komünist kuşakların tem el başvuru kaynağı oldu. Ekim D evrim i’nin ilk günlerindeki kom ünizm in ilk tasarım lan, so­ m ut ve kuramsal düzeyde bu kitapta ele alın­ dı. Komünist ütopya, bu kitapta ilk saf, de­ form e olmamış biçim leriyle sunulmaktadır. Ünlü İn giliz tarihçisi E.H. C arr’m ayrın tılı girişi, kitabın ve Ekim D evrim i’nin ilk dö­ nem lerinin parlak bir çözümlemesini sunu­ yor.


BELGE Y A Y IN LA R I : 146 Birinci Baskı : Şubat 1992

ABC of Communism (Penguin Books, 1971) / Baskıya Hazırla­ yan: R. Zaralı / Düzelti: Sema Erdemli, Kâmil Sevinç / Kapak: Zehra Şenoğuz / Kapak Baskı: Orhan Ofset / Dizgi-Baskı: Yaylacık / B E L G E -U L U S L A R A R A S I Y A Y IN C IL IK : Basmusahip Sok. Talaş Han 16/302 Cağaloğlu - İstanbul / Tel : 511 63 20


Buharin ve Preobrajrask

KOMÜNİZM’İN ABECESİ E.H. Cnrr’m Önsözü İle Türkçesi: Yavuz ALOGAN

A belge

yayınlan


N İK O LA Y tVANOVİÇ BU H A R ÎN 1888’de Moskova’da doğdu. Rus Sosyal Demokrat Partisi’nde sürdürdüğü gençlik faaliyetleri nedeniyle tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Daha sonra Viyan a’ya yerleşerek Pravda gazetesinin yayımlanmasında , Lenin’e yardımcı oldu ve üniversitede ekonomi üzerine çalıştı. 1914’te, milliyetçiliğin ve kapitalizmin son aşaması olarak gördüğü em­ peryalizmin analizine başladı. Rus Devrimi’nin ilk dönemlerin­ de Lenin ile birlikte çalıştıysa da, uluslararası proleter hareket anlayışında onunla ters düştü. Buharin, Merkez Komite üyesi ve Sol Kanat Bolşevikler’in lideri oldu ve Yüksek Ekonomi Konseyi’nin kurulmasına yardım etti. Lenin’in, bir uzlaşma ola­ rak gördüğü ekonomi politikasına direniş ortamında Buharin, 1919’da, Preobraienskiy ile birlikte K o m ü n iz m in Abecesi’n i yazdı. Yeni Ek onomık Politika’ya geçilmesi üzerine Buharin parti içinde en uç soldan en uç sağa geçerek, o güne kadar savunduğu fikillerin tam aksini savunmaya başladı. Stalin mu­ haliflerini tasfiye ederken Buharin’in desteğinden yararlandı, ancak 1929’da onu da iktidardan uzaklaştırdı. Buharin 19'38’de yargılandı, Ölüme mahkûm edildi ve vurularak öldürüldü. Y E V G E N ÎY ALEKSEYEVİÇ PREOBRAJENSKİY 1886’da Orel eyaletinde doğdu, Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin Bolşevik ka­ nadına katıldı ve çeşitli kereler hapse girdi. 1918’de Moskova’­ ya gitti ve Buharin ile birlikte Komünizmin Abecesi’ni yazdı. Ancak, Yeni Ekonomik Politika’yı reddettikten sonra Merkez Komite Sekreterliğindeki görevinden alındı. Bir iktisatçı ola­ rak sahip olduğu şöhret, Sosyalist B irik im in Tem el Yasası baş­ lıklı çalışmasına dayanır, 1927’de şeçici olarak partiden ihraç edildi ve bir daha asla ön plana çıkmadı. 1934’te kendi isteği ile geçmiş hataları itiraf ettikten hemen sonra tutuklandı ve 1937’de esrarengiz biçimde öldü. ED W ARD HALLETT CARR 1892’de doğdu. 1916’da Dışişleri Bakanlığı’na girdi, 1941-46 arasında T h e Times"da yardımcı edi­ tör olarak çalıştı. Daha sonra Oxford Balliol College’da ve Cambridge Trinity College’da öğretim üyesi ve araştırmacı ola­ rak görev yaptı. 3 Kasım 1982’de öldü. En tanınmış yapıtla­ rı, Bakunin’in yaşamöyküsü olan M icha el Bakunin (1937) ile 10 ciltlik A H istory of Soviet Russia (Sovyet Rusya T arih i)’dir. öteki yapıtları arasında, T h e New Society (Yeni toplum; 1951), W hat is History? (Tarih Nedir; 1961), 1917: Before and A fte r (1917: Öncesi ve Sonrası; 1968) ile denemelerden oluşan F ro m Napoléon to Stalin (Napolèon’dan Stalin’e; 1980) sayılabilir.


İ Ç İ M B E K İ L E R ED İTÖ R ÜN ÖNSÖZÜ ...................................... . B İB L İY O G R A FİK NO T ........................................... ....... . SÜNUŞ ....................................................... . ÖNSÖZ ......................................................... .

I.

11 56 57 58

TEORİK BOLUM

Kapitalizmin Gelişmesi ve Çöküşü G İR İŞ . P R O G R A M IM IZ .......... .................... 1. 2. 3. 4. 5.

.

Program Nedir? ............. ........ ............... ............. . Önceki Programımız Neydi? .................... ................... Yeni Bir Program Hazırlamak Neden Gerekli Oldu? Programımızın Anlamı ........................... .................. Programımızın Bilimsel Karakteri ........... .................

62 62 64 65 67 67

£; K A P İT A L İS T T O P LU M S A L D Ü Z E N ...............70 6. Emtia Ekonomisi ....................................... ............. . 7. Üretim Araçlarının Kapitalist Sınıf Tarafından Te­ kelleştirilmesi ............................................................... 8. Ücretli Emek .................................................. ............ 9. Kapitalizm Altında Üretim Koşulları .......................... 10. Emek Gücünün Sömürülmesi ................. — ...... . 11. Sermaye ........ ............................................. ............. . 12. Kapitalist Devlet ................. ................................. . 13. Kapitalist Sistemin Temel Çelişkileri ...................... II. K A P İT A L İS T T O P LU M S A L D Ü Z E N İN G E L İŞ M E S İ ... 14. Küçük Ölçekli ve Büyük Ölçekli Üretim Arasındaki Mücadele ................................................ ........ ............ 15. Proletaryanın Bağımlı Konumu; Yedek İşgücü Ordu­ su; Kadın Emeği ve Çocuk Emeği ............................. 16. Üretim Anarşisi; Rekabet; Krizler ..........................

70 72 73 75 77 82 85 02 95 95 104 108

5


17. Kapitalizmin ve Sınıfın Gelişmesi; Sınıf Mücadelesi­ nin Şiddetlenmesi .............................................. ............ 111 18. Komünizmin Nedensellik Faktörleri Olarak Sermaye Yoğunlaşması ve Sermayenin Merkezileşmesi ...............117 III.

K O M Ü N İZ M V E P R O L E T A R Y A D İK T A T Ö R L Ü Ğ Ü ... 120

19. Komünist Sistemin Karakteristikleri; Komünizmde Üretim .......................................................... ............ 120 20. Komünist Sistemde Dağıtım. ......... .......................... .. 123 21. Komünist Sistemde Yönetim ...................... .................125 22. Komünist Sistemde Üretici Güçlerin Gelişmesi (K o­ münizmin Avantajları) .... .............. .............................127 23. Proletarya Diktatörlüğü ........................... ....... ..... ... 132 24. Politik İktidarın Fethi ............. ...... ........................ ....136 25. Komünist Parti ve Kapitalist Toplumda Sınıflar ...... 137 IV.

26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. V.

K A P İT A L İZ M İN G E L İŞ M E S İ K O M Ü N İS T D E V R İM E N A S IL Y O L AÇAR? ( E M P E R Y A L İZ M , SAVAŞ VE K A ­ P İT A L İZ M İN Ç Ö K Ü Ş Ü ) ...... ...... ................................... 147 Finans Kapital ................ .................... ........................ 147 Emperyalizm ............................ .............. ................ ..... 156 Militarizm ........... ............. <..........................................166 1914-1918 Emperyalist Savaşı ........................ ........ ,.. 169 Devlet Kapitalizmi ve Sınıflar ______ ___________ ....... 173 Kapitalizmin Çöküşü ve İşçi Sınıfı ................ .177 İç Savaş ......................................... . ....................... 185 İç Savaşın Biçimleri ve Maliyeti ................. ........ ........ 188 Kaos ya da Komünizm ..................... ..... ............. ..... ..196 İK İN C İ VE ÜÇÜ NCÜ E N T E R N A S Y O N A L ........... ......... 199

35. Komünist Devrimin Zaferi için Esas Olan İşçi Hareketi Enternasyonalizmi ............................ ......... ......... 199 36. İkinci Enternasyonarin Çöküşü ve Sebepleri ......... 201 37. «Ulusal Savunma» ve «Pasifİzm» Parolaları .............. 206 38. Jingo Sosyalistler ...................... ....................................210 39. Merkez ................ ....... . — .................................. ..213 40. Üçüncü Enternasyonal ............................................. ..216

II. PRATİK BÖLÜM Proletarya Diktatörlüğü ve Komünizmin İnşası G İR İŞ : R U S Y A ’DA K O M Ü N İS T F A A L İY E T İN K O Ş U L L A R I 222

6


41. 42. 43. 44. 45.

Vii.

Rusya’nın Uluslararası Durumu ................................. Rusya’da Büyük Ölçekli Sanayi............... ................... Emperyalist Savaşın Feci Mirası ............................. îç Savaş ve Uluslararası Emperyalizm İle Mücadele Rusya’nın Küçük Burjuva Karakteri, Proletaryanın Yaygın Örgütlenme Deneyinin Yokluğu, vb...... ........

22*> 223 22o 227

...... ................. ........................

231

SOVYET

İK T İ D A R I

46. Proletarya Diktatörlüğünün Bir Biçimi Olarak Sov­ yet İktidarı ................................................................... 47. Proletarya Demokrasisi ve Burjuva Demokrasisi ...... 48. Proletarya Diktatörlüğünün Sınıf Karakteri ve Ge............................................................ .......... çişselliği 49. Burjuva Diktatörlüğü ve Sovyet İktidarı Altında İşçi Hakları .............. ................... ...... ...... ............... . 60. İşçilerin Eşitliği, Cinsiyet, İtikat ve ürk Farkı Göze­ tilmemesi ......... .................................................... . 51. Parlamentarizm ve Sovyet Sistemi ........ ................. 52. Ordu ve Sovyet İktidarı ..............................251 53. Proletaryanın Öncü Rolü .............. ............ 54. Bürokrasi ve Sovyet İktidarı ........................ . V II.

228

231 233 236 239

243 248 252 254

........ ............ ..

260

Tabi Ulusların Ezilmesi ..............— ...... .................... Proletaryanın Birliği ............................ ..........>....... Ulusal Düşmanlığın Sebepleri ................... y.____ ....... Ulusların Eşit Hakları ve Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı ...................................................................... 59. «Ulusun İradesi»ni Kim İfade Eder? ........... . 60. Antisemitizm ve Proletarya ................................. i....

260 262 264

K O M Ü N İZ M

VE U LU S A L SO R U N

55. 56. 57. 58.

V III.

K O M Ü N İS T L E R İN O R D U Ö R G Ü T Ü N E İL İŞ K İN P R O G R A M L A R I ............................................ .

61. Eski Ordu Programımız ve Sosyalist Devlet’te Savaş Sorunu .............................. .......................... ............. 62. Kızıl Ordu ihtiyacı ve Onun Sınıfsal Bileşimi ........ 63. İşçilerin Genel Askerî Eğitimi .................... ...... ..... 64. Yukardan Dayatılan Disipline Karşı Öz Disiplin ...... 65. Siyasî Komiserler ve Komünist Gruplar .......... . 66. Kızıl Ordu’nun Yapısı ................................................. 67. Kızıl Ordu’nun Subayları ........................................... 68. Ordu Subayları Seçilmeli mi, Yoksa Yukardan Atan­ malı mı? ................................................... ................. 69. Kızıl Ordu Geçicidir ............................ ........................

266 269 273 275 275 278 280 281 282 284 285 287 288

7


IX. 70. 71. 72. 73. 74. 75. X.

PR O LETAR YA

ADALETİ

..............................................292

Burjuva Toplumunda Adliye .................................... ...292 Hâkimlerin İşçiler Tarafından Seçilmesi ................... ...293 Birleşik Halk Mahkemeleri ....................................... ...294 Devrim Mahkemeleri .....................................................295 Proleter Ceza Yöntemleri ..............................................296 Geleceğin Proletarya Adaleti ......................... ..............298 K O M Ü N İZ M

VE E Ğ İT İM

.... ......... ...................... ........ 300

76. Burjuva Rejiminde Okul ............... ............. ............. . 300 77. Komünizmin Yıkıcı Görevleri ................................. 303 78. Komünist Eğitimin ve Aydınlanmanın Bir Aracı Ola­ rak Okul ................................... .................................. ...305 ................................. ...306 79. Okul Hayatına Hazırlık . 30. Birleşik İşçi Okulu ................. ............... .......................308 81. Uzmanlık Eğitimi ......... ...... ....................... ......... ......... 310 82. Üniversite .................................. ................ .................. 312 Sovyet Okulları ve Parti Okulları ........................... .....312 84. Okuldışı Öğretim ............. ................. ........ ............. ......314 85. Aydınlanma Yanlısı Yeni İşçiler .......................... ......... 316 86. İşçilerin Yararlanabilecekleri Sanat ve Bilim Hâzi­ .......................................... ........................ ......317 neleri 87. Devletin Komünizm Propagandası .................................318 88. Çarlık ve Sovyet İktidarı Dönemlerinde Halk Eğitimi 319 XI. 83. 90. 91. 92. X II.

K O M Ü N İZ M V E D İN

............................................. ....... 321

Din ve Komünizm Neden Bağdaşmaz? ......................321 Kilisenin Devletten Ayrılması .............................. ........ 323 Okulun Kiliseden Ayrılmaöı ............................. ....... $25 Kitlelerin Dinsel Önyargıları İle Mücadele ........ ....... ...328 S A N A Y İN İN

Ö RGÜTLENM ESİ

....................... .......... 334

93. Burjuvazinin Mülksüzleştirilmesi ve Büyük Ölçekli En­ düstrinin Proleter Tarzda Ulusallaştırılması ............... 334 M , Hedefimiz, Üretkenliğin Geliştirilmesi ............ .............339 95. Ekonomik Hayatın Bilineli Örgütlenmesi ................ ...342' 96. Öteki Ülkeler İle Ekonomik İşbirliğinin Geliştirilmesi 350 97. Küclik Ölçekli Endüstri, Elsanatları ve Ev Endüstri­ sinin Örgütlenmesi ....................... ............................. .. 353 w. Sanayi ve Sendikaların Örgütlenmesi ...................... ...258 99. İşgücü Kullanımı ..................................... .................. .. 364 100. Yoldaşça İş Disiplini ........................... .........................365 101. Burjuva Uzmanların İstihdamı ............... ........ ....... ...369 102. Üretim ve Bilimin B irliğ i• .... ............ 37&

8


X III.

...375

T A R IM IN Ö R G Ü T L E N M E S İ

103. 104. 105. 106. 107. 108. 109. 110. 111.

Rusya’da Devrim Öncesi Tarımsal Koşullar ...375 Rusya’da Devrim Sonrası Tarımsal Koşullar .. ....377 Gelecek Neden Büyük Ölçekli Sosyalist Tarımdadır? 379 Sovyet Tarımı .......................... ............ . ...383 Kent ve Kır Tarımı (Pazar Bahçevanlığı) ............ 385 Komünler ve Arteller ........ ................. .......................... 387 Kooperatif Çiftçilik ............ ..... ..................................... 389 Tarımsal Kooperasyon ...... ....................... ................... 391 Terk Edilmiş Bölgelerin Devlet Tarafından Kullanıl­ ması; Tarım Uzmanlarının Seferber Edilmesi; K irala­ ma İstasyonları; Toprağın Islahı; Yerleşme Bölgeleri 391 112. Köylü Tarımına Devlet Yardımı . ...394 113. Tarım İle İmalat Sanayiinin Birliği ........... . ...398 114. Köylülerle İlişkide Komünist Parti’nin Taktikleri ...... 399

XIV.

D A Ğ IT IM IN Ö R G Ü T L E N M E S İ .................................... 406

115. 116. 117. 118. 119.

. 406 Özel Ticaretin Kaldırılması ............. . Dağıtım Aygıtı _______ .___________ _______________ ...... 409 Eski Günlerde Kooperasyon ..................... .. 410 ........412 Çağdaş Kooperasyon ...................... ....... . Öteki Dağıtım Organları .......................................... .. 415

XV.

B A N K A L A R IN VE P A R A D O L A Ş IM IN IN Ö RGÜTLENM ESİ ............. .............. ........................ ... 416

120.

Bankaların Ulusallaştırılması ve Birleşik Halk Ban­ kası; Bir Muhasebe Kurumu Olarak Banka ............ 416 121. Para ve Parasal Sistemin Ortadan Kalkması . .. 419

X VI.

PRO LETER

DEVLETTE

M A L İY E

......... .

........423

122. Parazit Bir Aygıt Olarak Devlet ................... ;. 423 123. Üretici Bir Aygıt Olarak Proleter Devlet ......... ............ 424 124. Proleter Devlet’in Bütçesi ................ ...... .......... ........ 42# X VII.

K O N U T S O R U N U ............. ....... ........ .

125. Kapitalist Toplumda Konut Sorunu .............. . 126. Proleter Devlet’te Konut Sorunu ................. . X V III.

.......429 ........429 .. 431

E M E Ğ İN K O R U N M A S I VE T O P L U M S A L R E FA H Ç A L IŞ M A S I ...................... ............... . ........434

127. Emeğin Korunması Ne Demektir? ..................... 128. Emeğin Korunmasının Başlıca Alanları .............

.... 434 438

&


129. 130. 131. 132. 133.

Emeğin Korunması İçin Rusya’da Neler Yapılmıştır? 439 Toplumsal Refah Çalışması Ne Demektir? ............... 444 Toplumsal Refah Çalışmasının Başlıca Alanları ...... 446 Rusya’da Toplumsal Refah Çalışması ......................... 447 İşçi Sınıfının Koşullarını İyileştirme Konusunda Diğer Önlemler ...................................................... ................. 449 134. Partinin İlerki Görevleri ---- ---------------------- -------- ..... 450 X IX .

135. 136. 137. 138.

H ALK

S A Ğ L IĞ I

................................................. .......453

Halk Sağlığını Özel Olarak Koruma Gereği ............ 453 Sağlık Kurumlarımn Ulusallaştırılması ... — .......... 454 Sağlık İşçilerinin Emek Görevi ................................... 455 Halk Sağlığı Alanında Acil Görevler ................. ........456

R U S Y A K O M Ü N İS T P A R T İS İ P R O G R A M I ......................... 458

10


EDİTÖRÜN ÖNSÖZÜ Dünyayı değiştirm eye girişen b ir hareket, Ü topyasız, şim diki zam anın g a y retlerin i ödüllendirecek ve çekilen acıları karşılayacak b ir gelecek im gelem i ol­ maksızın, yapamaz. D in lerin çoğu gü çlü ütopya, un­ s u rla rı taşımış ve A v ru p a u ygarlığı, Musevi, Muharrir medçi, özellikle de H ıristiyan Ü topyaların beşiğinde büyümüştür. H ıristiyan Ütopya, M usevi ve M uham m edçi Ü topyaların belli başlı pek çok karakteristiğini paylaşsa da kendine özgü b ir n iteliğe sahipti. Beklen­ tisi, zenginin ve gü çlün ü n değil, yoksul, m ütevqzi ve za y ıf olanın n ihai zaferi idi. Bu hedef şiddet içerm e­ yen araçlarla gerçekleştirilecek ve insan doğasının dö­ nüşüm ü bunda önem li b ir rol oynayacaktı. Aslan ku­ zu ile yan yana yatacaktı. H ıristiyanlığın, batı uygar­ lığ ın ın resmî d in i olarak kabul edilmesi çok zayıflatıl­ m ış b ir biçimde olsa da bu ütopya unsurlarına batı düşüncesi içinde sü re k lilik ve m eşruluk kazandırmış­ tır. Rönesansm ardından b ir seküler uyga rlığın do­ ğuşu ya da yeniden doğuşu ile birlikte Ütopya kavra­ m ı da sekülerleştirildi. K avram a m odern anlam ını ka­ zandıran ilk seküler Ütopya on a ltın cı yüzyıldan kal­ m a d ır ve pek çok a rd ılı vardır. Ütopya tarihinde b ir sonraki sın ır taşı A yd ınlanm a idi. Başlıca A yd ın la n ­ m a d üşünürlerinin h iç b iri tam anlam ıyla ütopyacı değild i; Ü topya’n m kurulm ası M ably ve M orelly g ib i küçük simalara düştü. Fakat Rousseau b elirgin ütopyacı özelliklere sahipti; Turgot, b ir Tableau Philosop­ h ique des Progrès Successifs de l ’Esprit Humain (İn ­ il


san Düşüncesinde A rd ard a İlerlem en in Felsefi Tablo­ su ) yazdı; ve A yd ın la nm a ’n m ik in ci kuşağından Cond orcet «b ir genel doğa yasası» olarak «tü rü m ü zü n sı­ nırsız m ükem rnelliğU ne inanan tam b ir ütopyacı id i ve, bizzat giy otin in ku rba nı olduktan sonra Fransız d evrim in in başlıca ideologu olarak kabul edildi. Ü to p ­ ya ile A k ıl K ü ltü ’nün e v liliğ i işte bütün bu düşünce karışıklığından çıktı. İnsan düşüncesinin ilerlem esi, a kim gittik çe daha fazla işlenmesi ve uygulanm ası sa­ yesinde gerçekleştirildi. A yd ınlanm anın a m p irik rasyonalizmine tepki ola­ rak ortaya çıkan rom antizm , kendi cesaret ve esin ko­ tasını, insanın d a ra ltıcı b ir ortam dan kurtuluşunun ütopyacı im gelem lerin e ekledi. O n dokuzuncu yüzyılın ilk yarısı, özellikle de 1830’dan sonraki yıllar, ütopy acilığm , sadece en hayalci ve incelikle işlenm iş edebi Ü topyalar’m değil, ü yeleri m ükem m el uyum içinde b irlik te yaşayan ve çalışan, geleceğin evrensel toplu m unu önceden canlandıran ideal top lu lu kla rın yara­ tılmasında da zirveye ulaşan, altın çağı idi. M a rx bu atmosferde olgunlaştı. Fakat ütopyacı gelenek ik i ay­ rı kanalda akma eğilim inde idi. B irin ci a kım - Rousseau’nun, Jakobenler’in, F o u rie r ve Ow en’in - ile rle ­ m eyi öncelikle ahlaksal koşullarda, faziletin zaferin­ de ve insan doğasının yeniden biçim lenm esinde g ö r­ dü. Ö tek i a kım - Tu rgot, Condorcet, Saint-Sim on - ile r­ lem eyi öncelikle ekonom ik ve teknik koşullarda, üre­ tim in artmasında ve bilim sel b ilg in in yayılmasında gördü. M arx, belki bilm eden, bu ik i yaklaşım ı uygar­ lığ ın ilerlem esinde sentezleştirdi. Peygam berce ahlâkçılık ile soğukkanlı b ilim ciliğ in önda birleşmesine sık­ lıkla dikkat çekilm iş ve İkincisi, M arksizm ’in «V olu n ­ tarist» ve « d eterm in ist» o k u lla rı arasında yorum fa rk ­ lılık la rın a (burada gerçek anlamda b ir fa rk lılık o l­ masa d a ) yol açm ıştır. M a rx ’m m evcut toplum düze­ n in i suçlaması, insanın ne olabild iği ve ne olm ası ge­ rektiğine dair b ir ütopyacı im gelem den esinlendi. M a rx ’m ütopyacılığa ta v rı kararsızdı. B ölüm başlıkr lü


la n n da n b iri « E leştirel-Ü topyacı Sosyalizm ve K om ü ­ n iz m » olan Kom ünist M anifesto, okulun « pra tik öner­ m e le r in i büyük övgüyle ortaya koyar. Bu önerm ele­ rin çoğu ifadelerini sonunda M a rx 'm kendi p rogra ­ m ın d a bulur: «Kent ile kır arasındaki ayırımın, ailenin, endüstri­ lerin özel bireylerin hesabına geçirilmesinin ve ücret sis­ teminin feshedilmesi, toplumsal uyumun ilân edilmesi, devletin fonksiyonlarının sadece üretimin düzenlenmesine dönüştürülmesi.»

M a rx ’m ütopyacı sosyalizmde reddettiği şey, bu sosyalizmin tarihsel olmayan ka ra kteri idi. Ü topyacı sosyalizm sınıf mücadelesini hesaba katm ıyor ve bu a k ım ın y oru m cu la rı kend ilerin i « proletaryanın ta rih ­ sel gelişmesine z ıt» b ir konum a yerleştiriyorlardı. M a rx kendi tarihsel yaklaşım ı ile ütopyacilığa karşı çıktı,- ve zamanla, çalışm asının bilim sel ka ra kteri üze­ rinde gittik çe daha kesinlikle ıs ra rlı oldu. G örevli, b i­ lim sel akıt yürütm e ile, Kom ünist M anifesto’nun ke­ hanetini, yani b u rju va zin in d evriliş in in ve proleta r­ yanın za ferin in «e şit derecede ka çın ılm az» olduğunu saptamak ve kanıtlam ak olacaktı. D evlet ve D evrim ’de Lenin şu gözlem de bulunuyordu: « M a rx ’ta Ü top­ yalar kurma, bilinem eyecek olan hakkında boş tah­ ininde bulunm a g iriş im in in hiç b ir izi y o k tu r.» 1848 d ev rim le rin i izleyen başarısızlıklar ve dürk ırık lık la rı Ü top y a la r için uygun olmayan b ir ik lim yarattı. Realpolitik çağı başlamıştı. Gelişen sosyalist p a rtile r bile, ideal olarak a rzulan a bilir olandan çok, p ra tik olarak m ü m kü n olanın koşullan içinde düşün­ meye koyuldular. Ütopya, gerçekte tam olarak gözden düşmüş değildi. Paris K om ü n ü ’nün belirgin ütopyacı esini ile b irlikte ansızın alevlenm esi sadece resmi bas­ kı ve saygıdeğer fik rin a ğ ırlığ ı ile yok edilmiş d eğil­ di. Daha sonraki y illa n n d a M a rx geleceğe dair spe­ külasyon yapmada gittikçe daha fazla ih tiya tlı o lu r­ ken Engels özgün d oktrindeki ütopyacı unsurları can­ lı tuttu. Ütopya ile bilim in sentezi M a rksizm ’e yaban13


cı değildi. Liberal ilerlem e d ok trin i o n dokuzuncu yüz­ y ılın ik in ci yarısında p op ü lerliğin in zirvesine ulaştı. T ıp k ı sonraki y ılla rın M a rx ’i gibi, o da imgesel ke­ hanetlerden uzak durdu. Fakat ik i unsurun, Ütopya ile b ilim in birleşmesi onun da özünü oluşturdu. Bundan başka, bu yıllarda batıda Ü topya’nın böylesine itib a r kaybetmesi doğu A v ru p a ’ya kadar uzan­ madı. Burada, h er tü rlü eleştirel düşünceyi veya pra ­ tik kamu faaliyetini baskı altında tutan b ir r&jim po­ litik idealizm diyarında düşsel gezin tilere giden yolu açık bıraktı. Bu dönem in en ütopyacı çalışması, Ç ernişevskiy’in N e Y a p ılm a lı rom anı, ßus radikallerinin ve d e v rim cilerin in ik i kuşağına b ir İn cil olarak hiz­ m et etti. Ü topyacı düşünce Rus anarşistlerinin ve narodniM er’in in içine işledi; Tolstoy’un inançları ve ya­ zıla rı bunun d erin dam gasını taşıyordu. Bu atm osfer içinde M arksizm Rus d ev rim ci d oktrinine sızmaya ve onu etkilem eye başladı. Lenin bu atm osfer içinde o l­ gunlaştı. D ev rim in za feri ve devam ı Len in ’e duygula­ rın a yenilm eyen b ir p o litik a cı ve amansız b ir ö rg ü t­ çü g ö rü n ü m ü v erm iştir. Fakat Len in ’in, kendisini ilk kez bu kapasitede ortaya koyduğu erken dönem ça­ lışmasında bile - Ç em işevskiy’in rom anından sonra yine N e Y ap ılm alı adını taşıyan ça lışm a - « rüya g ö r­ m enin g e re k liliğ i» üzerine, pek a lın tı yapılmayan b ir b ölü m yer alıyordu. Burada Len in n ih ilist Pisarev’den uzun b ir a lın tı yapıyordu: «Benim rüyam, olayların doğal akışı ile aynı doğrul­ tuda yol alabilir ya da olayların doğal akışının hiç bir zaman götüremeyeceği bir doğrultuya dümen kırabilir. Birinci durumda, rüyadan bir kötülük gelmez, hattâ ça­ lışan insanın enerjisini destekleyebilir ve güçlendirebi­ lir... Eğer insan böyle rüya görme yeteneğinden tamamen yoksun olsaydı, zihni arasıra ileri doğru atlayarak, elle­ rinin henüz biçim vermeye başladığı ürünün bütün ve tamamlanmış görünümünü gözlerinin önünde canlandıramasaydı, o zaman insanı, sanatta, bilimde ve pratik faaliyet alanında büyük ve tüketici işlere girişmeye hangi itici güç sürüklerdi, bilemem.»

14


V e Lenin, « hareketim izde» b u türden pek az rü ­ ya olduğu ve pek çok insan a ğırba şlılığı ve « som uU a «y a k ın lık »ı nedeniyle g u ru r duyduğu ıçm kederleni­ yordu. Len in ’e göre insanın b ir parçası da ü topyacılığıdır. Erken Bolşevizm ’in ütopyacı a rzu la n onun, ihm al edilemeyecek, önem li b ir parçasını oluşturuyordu. Rousseau’dan b eri ütopya alışverişinin stoğunu oluş­ turan, basit, eğitim görm em iş insan doğasının idealleştirilm esinpı yerine M a rksistler proletaryanın ideal1g ir ilm e s in i geçird iler. B irin c i Dünya Sav aşı’nm ka­ tı gerçek lik leri h er yerde ütopyacı spekülasyonu ha­ rekete geçirdiği, batılı lib e ra lle r b ir m ille tle r cem iye­ ti aracılığıyla sağlanan insanlararası kardeşliği öv­ dük leri ve W ilson, inancını dünyanın h er yerindeki sıradan insanların doğru ya rgılarına bağladığı b ir sı­ rada, Lenin, bütün ya zd ıklan n ıh en ütopyacı olanı, D evlet v e D evrim ’da. bu rju va d evletin in yıkılmasından '■’e sm ıf a n ta gon izm lerin in sona ermesinden sonra dev­ letin zorlayıcı işlevlerin in sönüm leneceği ve zorunlu, çok basitleştirilm iş yönetim ve ekonom iyi düzenlem e işlevlerinin rotasyonla çalışan sıradan işçiler ta ra fın ­ dan yerine g e tirile ceğ i kendi toplu m im gelem in i açık­ ladı. «İnsanlar, birlikte yaşamanın elementer kurallarına -yüzyıllardır bilinen ve binlerce yıldır bütün davranış kodları içinde tekrarlanan kurallar - uymaya; zor, zorla­ ma, boyuneğme olmaksızın, devlet denilen özel zorlama aygıtı olmaksızın yaşamaya, dereceli olarak alışacaklar­ dır.»

Bu çalışma, 1917 yazında, Lenin B olşevikler’in ik ­ tidarı ele g e çirm ele ri için koşulların olgunlaşm asını beklerken yazıldı ve 1918 bahannda, Bolşevik re jim kurulm aya başlandığında yayımlandı. İç savaşın en şiddetli zamanında ve K om ünist En­ ternasyonal’in ku ru ldu ğu kongreden hem en sonra, M a rt 1919’da toplanan sekizinci pa rti kongresi, pa rti­ nin, Rus Sosyal D em okra t İşçi Partisi olan adını, Rus 15


K om ünist Pa rtisi (B o lş e v ik le r) olarak değiştirdi ve yeni b ir p a rti p ro gra m ı çıkardı. Bu program da, eski 1903 progra m ın ın , kapitalizm in yaklaşan çöküşünün nedenlerini ve proleta rya nın za ferin i çözüm leyen b ö ­ lü m le ri tekrarlandı; 1917 E kim d ev rim in in gerçekleş­ tirilm esi kutlandı; ve d ev rim ci rejim in başlıca kısa ve uzun vadeli hedefleri ve gö re v le ri tanım landı. B ir* kaç ay sonra p a rtin in ik i genç entellektüeli, N ikola y B uharin ve Y e v g e n i Preobrajenskiy progra m üzerine Kom ünizm in Abecesi başlıklı b ir y oru m yazdılar ve giriş bölüm ünde bu çalışm ayı « kom ünist b ilg in in te­ m el ders kitabı» olarak betim lediler. A ra la rın d a ki iş bölüm ü yine bu giriş bölüm ünde açıklanm ıştır. G ir i­ şim in esas sorum lusu olan Buharin, önem li b ir bö­ lü m olan sanayinin örgü tlen m esi gibi, bütün teorik b ölü m leri yüklendi. D iğ e r b ölü m le r (sa ğlık bölüm ü d ı­ şında) Preobrajenskiy tarafından yazıldı. Preobrajenskiy’in yaptığı ka tkının heyecansız tonu, yazarlar ara­ cındaki politika veya m izaç farklılıkla rın d a n çok, ele alm an konuların yapısına atfedilebilir. Kom ünizmin A becesi on y ıl boyunca sürekli olarak yeniden ba­ sıldı ve çevrildi: kom ü nizm in « h ed efleri ve g ö r e v le r i­ n in yetkin b ir ifadesi olarak pek çok ülkede geniş çap­ ta dağıtıldı. Y a za rla rın ın p o litik bakımdan gözden düş­ tü k le ri 1920’lerin sonundan itibaren S ovyetler B irliğ i’nde b ir daha basılmadı.

N ikolay İva n o vıç B üharin’in 1 anne ve babası öğ­ retm endi. Geniş edebiyat bilgisine sahip b ir m atem a­ tik çi olan babası, oğlu tarafından «g ü n lü k hayatta p ra tik olmayan b iri» şeklinde tanım lanm ıştır. Böyle1

16

Buharln’in kariyerinin özellikleri, referans kaynaklarının verildiği History of Soviet Russia başlıklı kitabımın ilgili bölümlerinde kısmen çıkarılmıştır: b k : T h e Bolshevik R e ­ volution, 1917-1923, i, 245-7, iı, 89-95, ili, 36-40-46; Soci­ alism in One Country, 1924-1926, i, 162-73.,


ce B uharin d iğer öncü B olşevikler’den ayırt edici b i­ çim de daha entellektüel b ir kökene sahip bulunuyor­ du. 1888’de M oskova’da doğdu; illegal yayınlan oku­ du; M arksizm ’le tanıştı ve 1906’da Rus Sosyal D em ok­ ra t P a rtisi’ne katıldı. A y n ı yıl îly a Ehrenburg ile b ir­ lik te b ir çizm e fabrikasındaki g re v in örgütlenm esine yardım etti. M oskova Ü n iversitesi’nde okudu, tutu k­ landı, bırakıldı, yeniden tutuklandı ve nihayet 1910’da ülke dışına kaçtı. Kısa süre H anover’de kaldıktan sonra A vusturya ’ya geçti; 1912 güzünde K ra k ov ’da Le­ n in ile tanıştı ve Viyana’ya yerleşti. Buradaki ü niversi­ tede BôhmrBawerk’in ve o sıralarda moda olan « m a r­ jin a l fayda» okulunun d iğer ekonom istlerinin dersle­ rin i izledi. İlk çalışm alan m akaleler halinde A lm a n ve Rus Sosyal D em okra t yayın organlarında yer al­ dı. Bu makalelerde B uharin sadece Böhm-Bawerk’i de­ ğil, Rus «le ga l m arksistleri» S tru ve ve Tugan-Baranovskiy’i de, m arksist b ir bakışaçısmdan eleştiriyor­ d u a. Savaş başladıktan sonra A vusturya ’dan sürüldü; Lozan'a yerleşti ve Len in ’in Şubat 1915’te B ern’de topla d ığı Bolşevik konferansına katıldı. Bu konferans­ ta em peryalist C ü ç le r’i suçlayan ve sosyalistleri ken­ d i ulusal h ü k üm etlerin in savaş çabalanna karşı faali­ y e t göstermeye zorlayan k a ra r tasarıları kabul edildi O sırada B uharin em peryalizm in analizine giriş­ ti; kapitalizm in ulusal devletin s m ırla n n ı aşmış oldu­ ğu n u gösterdi. Bu ise, ancak sermayenin, kapitaliz­ m in cançekişm esinin son aşaması olarak dev b ir öl­ çekte uluslararasılaşmasma yol açabilirdi. B uharin’in bu tem a üzerine çalışması, p a rtin in hazırladığı, Ey­ lü l 1915’te yayımlanan k o lle k tif b ir ciltte, görünüşe bakılırsa Len in ’in de onayı ile, yer aldı. Bu arada, 1915 2

Buharin daha sonra bu araştırmalarını, Lozan, Stokholm, Christiania ve New York kütüphanelerinde sürdürdü ve bunların sonuçlarım 1919’da Moskova’da yayımlanan T he P o litic a l Econom y o f the Leisure Class başlıklı bir çalışma­ da topladı. Çalışmanın oli’şumu önsözde betimlenmiştir.

F. : 2/17


yazında B uharin S tok h olm ’e taşındı ve burada iki ön­ cü Bolşevik, Pyatakov ve Evgeniya Bosh ile karşılaştı ve bu d urum Lenin ile ilişkilerinde b ir krize yol açtı. 1913’ten itibaren Lenin, ulusal kendi kaderini tayin hakkını savunurken şiddetli b ir polem iğe girişm işti. Y ılla r önce, Pilsudski’nin Polonya Sosyalist Pa rtisi’n in « yurtsever» ta v ırla rın a şiddetle karşı çıkan Rosa Luxem burg, m illiy e tçiliğ in modası geçm iş ve g e rici b ir inanç olduğu ve m illiy etçilik adına sosyalist des­ teğe lâyık hiç b ir talepte bülunülam ayacağı görüşünü öne sürmüştü. Öte yanda Lenin, ulusal bağım sızlık n i­ haî hedef olmasa da, sosyalistlerin, yabancı yön etici­ ler tarafından ezilen ba ğım lı ulusların kurtuluşu için mücadele etm eyi reddedem eyeceklerini öne sürüyor­ du. Savaşa karşı olan sosyalistlerin Eylül 1915’te top­ ladıkları Zim m erw ald konferansının manifestosu « ulus­ la rın kendi kaderlerini tayin h a k k u n ı onayladı. Bu­ h a rin ’in em peryalizm analizi, ulusları modası geçm iş olarak gören anlayışa sempati duym asını sağladı ve Kasım 1915’te S tok h olm ’de, Len in ’in ulusal kendi ka­ d erin i tayin hakkına v erd iği desteğe « ütopyacı» ve « za­ ra rlı» diyerek saldıran b ir b ild iri çıkararak Pyatakov ile Bosh’a katıldı. B u harin bu tutum unu em peryalizm üzerine yazdığı b ir başka çalışmada geliştirdi. Bu ça­ lışmada, kapitalizm in « ulusal s is te m in in çöküşü ana­ liz in i tekrarladı ve işçilerin ulusal devlet ile, onu yık­ m aktan başka hiç b ir ilişkilerin in olmaması gerek ti­ ğ in i uzlaşmaz biçim de ilan etti. N e va r ki, bu çalış­ ma pa rtinin hazırladığı b ir başka ciltte yayım lanm ak üzere onaya sunulduğunda Len in tarafından redde­ dildi. İlk kez Buharin, Lenin tarafından pratik olm a­ yan b ir teorisyen olarak kınanıyordu. A rd ı ardına İsveç ve N o rv e ç’ten sürülen Buharin New Y o rk ’a g itti ve burada, 1916-17 kışında kısa b ir süre b ir Rus yayın organında Trotskiy ile b irlik te ça­ lıştı. Şubat devrim irıden sonra Sibirya yolu ile Rus­ ya’ya geri döndü. 1917 yazında P etrogra d ’a ulaştığın­ da Lenin D evlet ve D evrim üzerinde çalışıyordu v e 18


B u ha rin ’in ulusal d evleti yanlış anlayışına daha hoş­ görü lü idi. D e v rim y ılı ön cü bolşevikler arasındaki kü­ çük görüş a y rılık la rın ı gündem e getirm e zamanı de­ ğildi. B uharin em peryalizm üzerine 1915 ta rih li çalış­ masını broşür olarak yayım latm ak için genişletti ve Lenin çalışmaya b ir giriş bölü m ü yazdı. N e yazık ki, broşü r b ir polis aramasında ele geçti ve ancak on y ıl sonra yayımlandı*5. Lenin ve öteki lid erlerin çoğuyla b irlik te saklanan Buharin, Ağustos 1917’de P etrogra d ’da toplanan A ltın c ı P a rti K on gresi’nde başlıca s ö z c ü » i den b iri oldu. Bu kongrede «proleta rya nın çıkarlaaom a b ir kutsal savaş» ilân etti ve em peryalist sa­ vaştan yegâne çıkış yolunun « pek çok kurban paha­ sına olsa da b ir uluslararası proletarya d e v rim i» ol­ duğunu açıkladı,- ve p a rtin in m erkez komitesine se­ çildi. B uharin’in E k im darbesinde oynamış olabileceği role dair kimsenin b ir kayıt tutm adığı görü lü r. Daim a önde giden b ir pa rti adamı olan B uharin iktid arın ele geçirilm esin in ertesi gü n ü kurulan H alk K om iser­ le ri K onseyi’nin üypsi olmadı. Fakat Yüksek Ekonom i Konseyi’nin kuruluşunda b ir öncü rol oynadı ve bu kuruluşun bürosunun üyesi oldu. A ra lık 1917’de Pravda yazı kuruluna atandı. 1918’in başlarında BrestLitovsk görü şm eleri üzerine pa rti m erkez kom itesin­ de çıkan ateşli tartışm alar sırasında ön planda idi. Len in ’in uzlaşma politikasına karşı çıkan en aşırı ka­ nat ile b irleşti (başlangıçta büyük çoğu n lu ğu oluş­ tu ru y o rla rd ı). P a rtin in ilk e le ri em peryalizm e karşı tam b ir d evrim ci savaşı gerektiriyord u ; politika adına bu ilk elerin değerden düşürülm esi hoşgörülemezdi. B u harin bütün aşamalarda A lm a n barış şartlarının kabulüne ve b a tilı m ü ttefiklerd en maddi yardım ın ka­ bulüne karşı oy kullandı. D ikte edilen Brest-Litovsk anlaşmasının kabulü için yapılan son oylamada, Trots3

Broşür 1918’de Im perialism and W orld Econom y başlığı al­ tında yayımlandı,


kiy, Y offe, Krestinskiy ve D zerjinskiy Len in ’in çoğu n ­ lu ğu sağlaması için çekim ser oy kullanırlarken, Buharin d iğer üç uzlaşmaz ile b irlik te yine karşı oy ku l­ landı. M antıksal olarak bu olaylar B u ha rin ’i, Radeh (p a rti m erkez kom itesinin üyesi d eğild i) ile birlikte, iç p olitik a konularında 1918 baharında Lenin ile aıvlaşmazlığa düşen ve N isan’dan Haziran’a kadar Kommünist adında küçük b ir haftalık m u h a lif gazete çı­ karan küçük b ir gru bu n lid eri haline getirdi. İlke ile politik a veya idealizm ile realizm veya teori ile pra­ tik g ib i çeşitli etiketler altında toplanabilecek ik i eği­ lim arasındaki savaş devam etti. A n a konu ekonom ik politikaya kaydı. Buharın, işçiler tarafından ve işçi­ le r adına ekonom inin derhal ve bütünüyle d evra lın ­ ması için çağrıda bulundu: bu sosyalist d ev rim in özü idi. Bu sırada rejim in henüz sosyalizme geçiş aşama­ sında olduğuna inanan Lenin sanayiyi devlet deneti­ m ine verecek büyük sanayi tröstlerin in kurulm asın­ dan, fakat kapitalist sanayiden örgütlenm e konusun­ da pek çok a y rın tın ın ödünç alınmasından ve önceki kapitalist işletm ecilerin hizm etlerinden yararlanılm a­ sından yana idi. Bunun sosyalizm değil « devlet kapi­ ta lizm i» olduğu suçlam alarına karşı Lenin devlet ka­ p ita lizm in in sosyalizmin zoru n lu b ir ilk adım ı olduğu, karşılığını veriyordu. Lenin, a rgüm anını Sol Çocuk­ luk ve Küçük Burjuva Ruhu başlıklı* b ir broşür ile ortaya koydu. Broşürün başlıca hedefi, M arksizm ’in d eğil küçük burjuva idealizm inin b ir yansıması olan aşırı solcu, ü topya cı görü şlerin tem silcisi olm akla dam galanan B u harin idi. D evlet konusunda yapılan eski tartışm a da yeni­ den alevlendi ve Lenin ile B uharin’in arası biraz daha açıldı. M a rt 1918’de toplanan ve başlıca işi Brest-Li4

20

Bu, 1920'de yazılan ve esas olarak Komintern işlerini ele alan The In fa n tile Disease o f uLeftism ■» in Com m unism başlıklı daha tanınmış broşürün habercisi idi.


tovsk anlaşmasını onaylamak ola n yedinci pa rti kong­ resinde parti program ınd a yapılması önerilen reviz­ yon da tartışıldı. Buharin, «d ev le tin olm adığı gelişm iş sosyalist düzen» şeklinde b ir ifadenin program da yer alması gere k tiğ in i düşünüyordu. Lenin b ir kez daha şu karşılığı verdi: « İlerde devletin sönüm leneceğini ilan etm ek» « tarihsel perspektifin b ir ih la li» olacaktı• ■ «B u nu n için önümüzde uzun b ir yol v a r,» diyordu; «ş u an için kayıtsız şartsız devleti tem sil ediyoruz.» Bu­ h a rin dirayetli b ir karşılık verdi. Kom munist’in Nisan 1918’de çıkan ilk sayısı B uharin’in, L en in 'in D evlet v e D evrim ’ım coşkulu b ir üslupla d eğerlendirdiği b ir ya­ zıyı içeriyordu. Yazıda, Len in ’in devletin sönüm lenm e­ sini M a rksizm ’in bütünleyici ve önem li b ir unsuru olarak vu rgu la d ığı ve M arksist d oktrinin bu bölüm ü­ nü ihm al edenleri şiddetle m ahkûm e ttiğ i bütün bö­ lü m le r seçilerek övülüyordu. Bu üstü kapalı saldırı­ n ın ısırga n lığı karşısında Len in oldukça za yıf tepki gösterdi. Buharin, a rtık gü n cel olmayan, doğrudan devlete karşı b ölü m leri almış ve geçiş dönem i için « kom ün d evleti» kurm a gereğine yapılan, bugün için daha önem li referansları ihm al etmişti. B uharin’in et­ kilenm ediği anlaşılıyor. Bu tü r d oktrin el anlaşmazlık­ lar, Lenin ile olsa bile, o sıralarda pa rti içinde hoşgö­ rüyle karşılanıyor ve olağanüstü görülm üyordu. Öne­ rilen yeni p a rti p rogra m ı M a rt 1919’da, sekizinci par­ ti kongresinde b ir kez daha tartışıldığında Buharin geleceğin devletsiz kom ünist toplum una dair b ir ta­ n ım ın program da yer alması talebini tekrarlam adı. Ancak, Sovyet ekonom isinden bütün kapitalist unsur­ ların derhal tasfiyesini gerek tirecek ölçüde kapsamlı ifadelerle kapitalizm i kötülemeye, Len in ’in yararlı ve gerek li gördüğü « devlet k a p ita liz m in in b içim le rin i m ahkûm etmeye çalıştı. A y n ı zamanda, b ir kez daha Pyatakov ile işb irliğ i yaparak, Len in ’in «ulusal kendi kaderini tayin ha kkı» n ı destekleme konusundaki ıs­ rarına karşı « işçilerin kendi kaderlerini ta y in i» fo r­ m ülünü savundu. Len in kongrede bütün bu konular 21


da ona karşı savaştı ve kazandı. Gözden geçirilm iş progra m büyük çapta Len in ’in fik irle rin i tem sil edi­ yordu5. Kom ünizm in Abecesfm rt içinde yazıldığı atm osfer buydu. Bu atm osfer teo rik ve pra tik bölü m ler arasın­ daki b e lirli ton fa rk ın ın açıklanm asına da ya rd ım cı olur. T eorik bölü m ler B uharin’in düşüncesine renk veren ütopyacılığı yansıtırken, pra tik bölü m ler m ev­ cu t gerçeklik ile, pa rti program ına da girm iş olan, uz­ laşm aları yansıtır. B u harin’in 1920’de yayımlanan b ir sonraki çalışması Geçiş Dönemi Ekonomisi başlığını taşıyordu6. İç savaşın baskısı altında kabul edilen', daha sonra «Savaş K om ü n izm i» olarak anılan ekono­ m ik önlem ler ve örgü tlen m e b içim le ri sosyalizme g i­ den yolda isabetli ve zamanında atılan adım lar ola­ rak selâm lanıyordu - Y en i Ekonom i P o litik a ’nm uygu­ lamaya konulmasından sonra gözden düşen b ir gö­ rüş7. Len in bu kita bı halka açık olarak eleştirmedi. Fakat ölüm ünden sonra bulunan elindeki kopya pek çok eleştirel kenar notunu içeriyord u 8. Gene 1920’de B u ha rin , 1921’in başlarında yayımlanan Tarihsel M a­ 5

«İşçilerin kendi kaderlerini tayin hakkı» üzerine yapılan tartışma için bk. The Bolshevik Revolution 1917-1923, \ 265-71. 6 Bu kitabın bir bölümünün ilk taslağı Pyatakov tarafın­ dan yazıldı. Çalışmanın bütününde Buharin ile bir kez da­ ha işbirliği yapacaktı. Fakat Pyatakov’un «pratik görev­ ler»! bu ortak çalışmayı engelledi (N. Buharin, Ekonomika Perekhodnogo Perioda, i (1&20), 123); cilt «Bölüm ı» başlı­ ğını taşıyordu, fakat İkincisi ortaya çıkmadı. 7 Sovyet ansiklopedisinin Savaş Komünizmi maddesinde bu dönemde izlenen politikaların «açıkça ekonomik ütopyacılık» olduğu belirtilir (BoVshaya Sovetskaya Entsiklopediya, xii (1928), 374). 8 Bunlar ilk kez, 1929’da, Buharin’in parti merkez komitesi tarafından «sağ sapma» olarak suçlandığı bir sırada ya­ yımlandı.

İ22

,


teryalizm Teorisi: Bir Popüler Marksist Sosyoloji Ders K ita b im yazdı, D ö rt yüz sayfayı bulan bu kapsamlı hitabın son bölüm lerinde B uharin m evcut politika lar­ la ilg ili pratik kaygılara düşmeksizin geleceğin ku­ sursuz, düzenli ve özgü r kom ünist toplum u hakkında sınırsız spekülasyon yapıyordu. Bu kitap B uharin’in yazdıklarının en ütopyacısı idi. O sırada son nefesinde olan Savaş K om ünizm i, Y e n i Ekonom i P o litik a ’n m (N E P ) ih tiyatlı uzlaşmala­ rın a teslim olm ak üzere idi. Sendikalar üzerine bütün 1920-21 kışını kaplayan uzun ve sert pa rti içi tartış­ m a la r sırasında, kendisini, m antıksal olarak bulun­ ması gereken yerde, «sanayiyi bütün ü reticilerin öz­ g ü r ve eşit b irliğ i tem elinde örgü tlem e» (Engels’in sözleri) um udunu taşıyan ve sanayi ü retim in in sendikalarca denetlenm esini öneren İşçi M u h a le fe tin in saf­ larında değil, « sendikaları ü re tici b irlik lerin e dönüş­ tü rm ey i», onları devlet mekanizm asıyla birleştirm e­ yi (sendikaların «devletleştirilm esi» ) hedefleyen Trotskiy’in safında buldu. Bu politika Trotskiy’in iç savaş sırasında uygulanan zorunlu em ek seferberliği tale­ bi ile birleşiyordu. B u ha rin ’in tutum u, o sırada Trots­ kiy’in onun üzerinde ya ra ttığı gü çlü kişisel etkinin belirtisi veya kendiliğinden birleşm iş b ir toplum im ­ gelem inden b irliğ i zorla sağlayacak önlem lerin savu­ nulmasına yumuşak b ir geçiş örn eği olarak, görü lebi­ lir. M a rt 192l’de toplanan onuncu parti kongresi, bü­ yük b ir çoğunlukla, Len in ’in sendikaları ismen dev­ letten bağımsız tutan ve işçileri örgütlem ek için bas­ kıdan çok iknaya dayanan karşı önerisini kabul etti. Savaş K o m ü n iz m in in sert u ygulam alarının gev­ şetilmesi, aynı kongrede onaylanan N E P ’in d iğer po­ litikalarına uygundu ve tarım ü rü n leri ticaretinden devlet denetim inin çekilm esi ve ayni v erg i uygulan­ ması, şehirlere ve fabrikalara kırsal kesimden besin maddesi ve hammadde tedarikinde piyasaya gü ven il­ mesi kararı çerçevesinde düşünüldü. İç savaş sırasın­ da uygulanmış olan sosyalist ilkelerden bu apaçık ge-

23


ri dönüş p a rti tarafından neredeyse oy b irliğ i ile deh­ şetli b ir zoru n lu lu k olarak fakat pek çok kuşku ile kabul edildi. B u ha rin ’in o sırada aldığı tutu m la ilg i­ li hiç b ir kayıt yoktur. Fakat N E P ’in uygulanm asının B u ha rin ’in hayatında ve düşüncesinde tam b ir yön değiştirm eye varan b ir dönüm noktasını oluşturduğu görüldü. Üç yıl sonra, özeleştirinin ateşinde «iz bırak­ madan tüketilen ve yok ola n » « çocu klu k hayalleri» ni yazdı ve « Y en i E konom i Po litik a hayallerim izin çökü­ şünü tem sil e tti» şeklinde açık b ir ifade kullandı. B u deneyim in v e rd iğ i d ü rtü ile hızla pa rti yelpazesinin, aşırı S ol’undan a şın Sağ’ına geçti. Hem en 1922’de dış tica ret tekelinin feshedilmesini isteyen ve kapitalist hüküm etler ile (o sırada A lm a n y a ) ittifa k politikası lehinde konuşanlarla aynı safta yer aldı. 1923’te ilk kez, Trotskiy’in h ızlı sanayileşme için yaptığı baskıya m uhalefet ederken, daha önceki yazılannda pek az rastlanan köylülerin şampiyonu olarak ortaya çıktı. A ra lık 1923’te Trotskiy’e yönelik b ir dizi kişisel sald ın n m ilkine tanık olundu. Bu saldın la r d ört yıl bo­ yunca g ittik çe artan b ir şiddetle devam etti. Bu y ıl­ larda Buharin, S ta lin ’in gön ü llü hizm etkârı oldu. 1920’lerin ortasında zengin köylüye tanınan a y rıca lık la rın başlıca savunucusu haline geldi ve m eşhur « Zen gin le­ şin» sloganını ortaya attı. Bu slogan pa rti içinde öy­ le büyük b ir hoşnutsuzluk yarattı ki, Stalin bu konu­ da kendisini ondan ayırm ak zorunda kaldı. B u h a rin ’­ in 1925’te yayım lanan Sosyalizm Y olu başlıklı broşü­ rü tanm sal koopera tiflerin k olle k tif çiftlik le re üstün­ lüğünü savunuyordu. M u h a lefetin bozguna uğram ası ve 1927’nin sonun­ da lid erlerin in partiden ihraç edilmesi B uharin’in dü­ şüşünün başlangıcı oldu. S ta lin ’in, B uharin’in deste­ ğine duyduğu ihtiyaç m uhalefetten gelen baskının o r­ tadan kalkması ile azaldı ve Stalin hızla m u h a lefe­ tin daha önce talep ettiğinden daha şiddetli sanayi­ leşme politikalarına yöneldi. Köylünün savunucusu olm a rolüne bağlı kalan B uharin daha önce Trotskiy’e*

24


d irend iği gib i S ta lin ’e de direndi. Tem m uz 1928’de K amenev ile ğ izli b ir toplantı yaparak geleceğe ilişkin endişelerini dile getirdi. Fakat açıktan m uhalefet ede­ cek cesaretten veya ta ra fta rla rın ı harekete g eçirip ör­ gütlem e kapasitesinden yoksundu. K urnaz Stalin böy­ lelikle kopuş anını seçebildi. 1929’un başlarında Buharin önce P olitbüro, daha sonra p a rti m erkez kom itesi tarafından a ğır biçim de suçlandı ve bütün pa rti go revle rin i tek tek kaybetti. Erken dönem m uhalefet lid erlerin in aksine tam b ir dönek değil b ir «sapma» olarak görüld ü ve partiden ihraç edilmedi. S özlerin i kısmen g e ri aldıktan sonra, 1930’la n n ortasında daha az kapasite gerek tiren çeşitli işlerle görevlen d irild i ve 1936 Sovyet anayasası taslağının hazırlanm asına ka,tıldı. S talin’e m uhalefet eden hem en herkes g ib i Sta­ linist terörü n ku rba nı oldu. 1938’de üçüncü büyük te­ m izlik duruşm alarında sanık olarak yer aldı ve söz­ de Sağ y e Trotskist anti-Sovyet blok tarafından *iş­ lenen bütün suçlardı kabul etti. Bununla birlikte, da­ ha özel suçlam aları inatla reddetti; ölüm e m ahkûm edildi ve vuru la ra k öldürüldü. O zamandan beri Sovyetler B irliğ i’nde itib a rı iade edilmedi. Trotskiy gib i o da a rtık hain olarak suçlanm ıyor, fakat sert politik olumsuzlama te rim le ri dışında kendisinden asla söz edilm iyor. Y evgeni A lekseyeviç Preobrajenskiy9 1886’da O re l eyaletinde b ir rahibin oğlu olarak dünyaya geldi. Ö ğ­ renciyken M arksist ve illegal yayınlarla tanıştı, p oli­ tik olarak a k tif hale geldi. 1903'te Rus Sosyal D em ok­ rat İşçi P a rtisi’ne katıldı ve hem en Bolşevik kanata bağlandı. Bryansk, P e rm ve U ra lla r’da pd rti çalış­ ması yaptı ve pek çok kez hapse girdi. 1918’de M osko­ va’ya aeldi ve p a rti S olu ’na e ğ ilim gösteren genç par­ 9

Preobrajenskiy’in hayatının ilk dönemi için kaynak, E n tsiktopedicheskii Slovar’ Russkogo B ibliograficheskogo In s titu ta G ra n a t (X LI, ii (1927) Prilozhenie, eols., 120-32)’da yer alan bir otobiyografik denemedir.

25


tili entellek tü ellerin in doğal lid eri B uharin’le birleşti. K olça k’a karşı açılan savaş sırasında, doğu cephesinde g ö re v alıp, 1919 yazında, Kom ünizm in Abecesi hazır­ la n ırk en B uharin’le birlikte çalıştı. A y n ı zamanda, Buh a rin ’in yönetim i altında P ravd a yazı ku ru lu üyesi idi. M a r t 1920’de toplanan pa rti kongresinde pa rti m erkez k om itesinin üç kişilik yeni sekreterliğine seçildi. N e va r ki, Preobrajenskiy’nin ortodoksluğa karşı a lerjisi vardı. B uharin gibi, Savaş K o m ü n iz m in in a c il ön lem lerin i geleceğin sosyalist düzeninin b ir be­ lir tis i olarak sevinçle karşıladı. 1920’de, paranın ace­ leye getirilm iş b ir kararla ğeçersizleştirilm esini kom ü­ nizm de paranın tam am en kaldırılm asına giden yolda a tılm ış b ir adım olarak selâmlayan ve b ir ara artan m iktarlarda neredeyse tam am en değersiz kâğıt para basan matbaa m akinesini « M aliye K o m is e rliğ in in , b u r­ juva düzenini arkadan ateşe tutan m akineli tü fe ğ i» ne10 benzeten b ir broşürle dikkat çekti. B ir sonraki kış, m erkez kom itenin d iğer ik i sekreteri ile b irlik te Len in ’e karşı çık tı ve sendika tartışmasında Trotskiy ile B uharin’in pla tform u n u destekledi. N E P ’i onayla­ yan M a rt 1921’deki pa rti kongresinin, üç sekreteri gö­ revden alması ve on la rı m erkez kom iteye yeniden seç­ m em esi sürpriz değildir. Preobrajenskiy sosyalizmin doğru ilkelerin in açık­ ça zayıflatılm ası olarak gördüğü N E P ’e karşı hep gü ­ vensiz kaldı. Bu sırada en özgün çalışmasını y a z d ısosyalizmin N E P karşısında zafer kazanmasını sağ­ layacak önlem ler üzerine, on yıl sonra bulunacak, b ir dizi hayali konuşma. Kom ünizm in A b ecesi’ndefei ütopyacı zorlam aları son haddine kadar götüren bu ça­ lışma 1922’de Ot N epak Sotsializmu başlığı altında ya­ yımlandı. N E P ’e ve bu politikanın köylüyü yatıştırm ak için sosyalist ilkelerden fedakârlık gerek tiğ in i benimseyi­ 10 E. Preobrajenskiy, Bumaztınye D e n ’gi v Epokhu Proletarskoi D iktatury (1920).

26


şine duyulan uzlaşmaz düşmanlık, Preobrajenskiy ile daha ılım lı ve daha az tu ta rlı olan B üharin’in yolla­ rın ın ayrılm ası anlam ına geliyordu. B ir sonraki par­ ti kongresinin hem en öncesinde, M a rt 1922’de, N E P ’e yönelik eleştirisini süı düren Preobrajenskiy köylü so­ ru n u üzerine ilk ciddi analizine başladı. K ongre iç in hazırladığı tezlerde zengin köylünün g ittik çe daha fazla cesaretlendirilm esinden ve kırsal kesimdeki fark­ lılık la rın artm asından duyduğu kaygıyı dile g e tird i ve Sovkoziy ile d iğer ta rım k olle k tifle rin in köylü ta rım ın ­ dan sosyalist tarım a geçişi ilerletm ek için daha fazla geliştirilm esi çağrısında bulundu. Lenin tezleri « uy­ gunsuz» bularak hoşgörüsüz b ir tavırla reddetti. «U y ­ gunsuz» terim i ile tezlerin teo rik ve ütopyacı oldu­ ğunu kast ediyordu - aynı suçlama daha önce Buharin ’e de yapılm ıştı. Tezler kongrenin onayına sunul­ madı. Ertesi yıl, Len in ’in neredeyse eylem dışı kalm a­ sı ve Trotskiy’in hâkim triu m v ira ile -Z in o vy e v, Kamenev ve Stalin - çatışmaya doğru gitm esi üzerine P re ­ obrajenskiy «46’la r deklerasyonu»nu imzaladı. Deklerasyon Trotskiy’in kullandığı terim lerle resmi ekono­ m ik politik a y ı etkisizlikle suçluyordu. Bununla b irlik ­ te Trotshiy’in deklerasyonun hazırlanm asındaki kişi­ sel sorum luluğu görülm ez. Bu andan itibaren Preob­ rajenskiy genelde m u h a lefetin b ir üyesi olarak g ö rü l­ dü. Oysa m uhalefetin iç kurullarında asla yer a l­ madı. Preobrajenskiy’in p olitik yeteneğe veya politik hırslara, sahip olm adığı g ö rü lü y o r. 1921’den sonra, par­ ti işlerinde a k tif rol almadı. D ikkat çekici b ir iktisat düşünürü olarak sahip olduğu şöhret Ağustos 192,4’de « Sosyalist B irik im in Tem el Yasası» üzerine K om ünist A kadem i’de okuduğu b ir m etne dayanır. M etnin te­ ması. SSCB’de büyük ölçekli sosyalist ekonom inin kurulmar-ını ve a ev i ile tilm e sin i finanse etmek için ge­ rekli sermaye b irik im in in ancak küçük üreticiden esas olarak, köy lü d en - sağlanan fazlalara el konul-

27


ması ile sağlanabileceği id in . Buharin, dem agojik tarz­ la rı yüzünden konuyu ekonom i analizinden çok p a rti p olem ik leri kategorisine sokan ik i makale ile karşılık v erd i12. Bu d urum ik i eski ortak arasındaki ilişkiye son verm iş olmalı. Fakat Preobrajenskiy’in açık sözlü­ lüğü m uhalefet açısından kârdan çok zararı gösteri­ yordu. Daha sonraki m akaleleri, görüş değişikliği ol­ masa da, daha teorik id iler ve bunlarda daha yum u­ şak b ir dil kullanılıyordu. A ra lık 1927’de Preobrajens­ kiy, m uhalefetin d iğer öncü üyeleri ile b irlik te p a rti­ den ihraç edildi ve S ibirya ’ya sürüldü. N e va r ki, Trotskiy’in aksine Preobrajenskiy, Stalin ve parti ç o ­ ğu n luğunun m uhalefetin savunduğundan bile daha etkin sanayileşme politika larına ani dönüşünden et­ kilendi. Mayıs 1929’da M oskova’ya dönmesine izin ve­ rildi, görüşlerinden vazgeçtiğin i belirten b ir b e lg e y i im zaladı ve partiye yeniden kabul edildi. Fakat y ıl­ dızı b ir daha asla parlam adı ve itib a rı iade edildik­ ten sonra yazdığı m akaleler yayımlanmadı. 1934’te k î p a rti kongresinde geçm iş hataların in a n dırıcı olm a­ yan biçim de alenen itira fı durum da b ir değişiklik sağ­ lamadı. Preobrajenskiy 1935 veya 1936’da tutuklandı ve 1937’de öldü. Büyük tem izlik duruşm alarının h iç birine katılmadı. N asıl öldüğü hâlâ bilin m iyor. * ** ■ . Kom ünizmin Abecesi, rejim in ilk yıllarında kav-> randığı biçim iyle k o m ü n itm in amaç ve politikalarına eşsiz b ir anahtar sağlar. B uharin tarafından yazılan, kapitalizm in kom ünist devrim e yol açan zayıflam a11

E. Preobrajenskiy, T he New Econom ics (İngilizce’ye çevi­ ren, B. Pearce, 1965); bu uyarlama (ilk kez 1926’da Rus­ ya’da yayımlandı) ile 1924’deki orijinal metin arasındaki önemli sözcük değişimleri Socialism in One Country, 19241926 başlıklı kitabımda (i, 202,5) belirtilmiştir. 12 Bu makaleler N. Buharin’in K ritik a Ekonom icheskoi P la tfo rm y Oppozitsii (1926) başlıklı çalışmasında yeniden b a ­ sıldı.

28


sim ve düşüşünü analiz eden b ir « teorik » bölüm ile, büyük kısmı Preobrajenskiy tarafından yazılan, p ro­ letarya d ikta törlüğü ve kom ünist düzenin kurulm a­ sı ile ilg ili b ir «p ra tik » bölüm den oluşan kitap p ra tik olanla ütopik olanın ça rp ıcı b ir bileşim ini oluşturur,ve bu p rogra m ın gerçekleştirilm esi sırasında kayde­ dilen başarı ve başarısızlıkların gözden geçirilm esi d evrim in sağladığı kazanım ların geniş b ir özetini su­ nar. Ekim devrim i, M arksist analize göre, m evcu t Rus devlet düzeninin yıkılm ası ve onun yerin i proletarya diktatörlüğünün alması anlam ına geliyordu. Bunda b ir a n orm a llik görü lm ü yordu ; oysa, yenilgiye u ğra ­ yan rejim e tam anlam ıyla bu rju va ya da kapitalist denemezdi ve bizzat bu rejim i deviren d evrim b ir ge­ çiş aşamasında bulunuyordu ve sosyalist olduğu ka­ d a r'b u rju v a iş le v le ri de yüklenm işti. Ancak, yeni par­ ti p rogra m ın ın kabul edildiği ve Kom ünizm in Abece si’nin yazıldığı 1919'da bu tü r a n orm a llik ler üzerinde durm ak artık revaçta değildi. Rus d evrim i hâlâ gu v e n li' b ir biçim de daha da yakınlaşan A v ru p a veya dünya d evrim in e prelüd olarak görülüyordu. A çık olan, proletarya d ikta törlüğü nü cisim leştiren Sovyet H ü kü m eti’nin sın ıf hüküm eti olm ası idi. Resmen « İş­ ç i ve K öylü H ü k ü m eti*> deniyordu. Lenin Paris Ko m ünü örneğini alarak bu hüküm ete « kom ün d evleti» diyordu. H üküm etin hedefi ö n cek i devlet m ekanizm a­ sının yıkılm asını tam am lam ak ve burjuvaziyi tasfi­ ye etmekti. Bu b ir kez gerçekleştirildiğinde sın ıf antagon izm leri ortadan kalkacaktı; ve h e r devlet s ın ıf çatışm asının ifadesi ve aracı olduğu için, yeni devlet, yani proletarya d ik ta törlü ğ ü kend ini «top lu m u n dev­ le t örgü tü ile b irlik te yok ederek kom ünizm e doğru olgunlaştırm ış»** olacaktı. M arksist d oktrindeki en dikkat çekici ütopyacı 13. N. Buharin, Ekonom ika Perekhodnogo Periöda, i (1920),

110 . 29


unsur, devletin sönümlenmesi, on dokuzuncu yü zyılın benzer toplum ve devlet dikotom isinm ışığında g ö rü l­ m elidir. A d am Sm ith, d evletin bazı sın ırlı işlevleri ye­ rine g etird iği b ir ü re ticile r ve tü cca rla r toplum u im ­ gelem ine sahipti. Hegel, sonuçları fa rk lı olm akla b ir­ likte, politik sistem ini sivil toplu m ile devlet iktid arı arasındaki antitez üzerine kurdu. M arx, toplum un dev­ lete m uhalefetini benim sem ekle kalmadı, ikisi ara­ sındaki ilişkiye özel b ir bakış getirerek bu m uhale­ feti güçlendirdi. Bu ise, H egel’den çok S m ith ’in etkisi­ ni yansıtıyordu. M arx, A d am S m ith ’deki, kendisi ta­ rafından b elirtilm eyen ekonom i ile p olitika ayırım ını, birincisine öncelik vere rek kabul ettirdi. S ivil top lu m ekonom ik, devlet p o litik b ir kavram haline geldi. M arx, sivil toplum un, «b ü tü n tarihsel aşamalarda m evcu t ü retici g ü çler tarafından belirlenen ilişki b içim i» ol­ duğunu yazıyordu. Devlet, «b ir hâkim sın ıfın bireyle­ rin in kendi orta k çık a rla rın ı kabul ettird iğ i ve b ir ça­ ğ ın bütün sivil topf,umunun içinde öz olarak ifade edil­ d iği b içim » oluyordu1*. Bu görüşler, on dokuzuncu yüzyılın b a tılı p o litik düşüncesinin yaygın b ir eğilim in e, toplum u idealize etmeye ve d evleti yapısal olarak kötü b ir şey gib i g ö r­ meye varıyordu. Toplum , kam u yararına özgürce b ir­ likte çalışan iyin iyetli insanlardan ibaretti. D evlet ise bu insanlara yukardan dayatılan zorlam a aracı ya da sem bolü idi. Bu anlayış m antıksal ve aşırı ifadesini anarşizmde buluyordu. Fakat bütün aydınlanma dü­ şünürleri, top lu m işlerin in gön ü llü yönetim inde b ir artış ve devletin zorlayıcı işlevlerinin ortadan kalk­ m asını bekliyorlardı. Saint Simon, «nesnelerin yöne­ tilmesi.,.. insanların yönetilm esi» ile yer değiştirecek kehanetinde bulunduğunda, uzun süre p op ü lerliğin i koruyan yeni b ir söz icat etmiş oldu. Politika ekono­ m in in içinde çözülecekti. M a rx bu görüşü uygun bul14 -Marx ve Engels. Tfoe G erm an ldeology (İngilizce'ye çeviri­ si, 1947), 26, 60

30


du ve onu hem en kendisine ait, d evletin yapısı ile il­ g ili analize adapte etti. Erken dönem yazılarında, iş­ çile r iktidara geldiklerinde, «a rtık sözcüğün tam an­ lam ıyla iktid ar olm ayacak,» diye yazıyordu,- « çünkü, p olitik iktid ar tam olarak s ivil toplum içindeki antagon izm in resm i cisim leşm esidir» ıs. N e v a r ki, A u fh e­ bung dialektik te rim in i kullanan M arx, devletten, « aşı­ lan» ya da «geçişsel» olarak söz ediyordu. Böylece, H egelci « s ivil top lu m » ile « d evlet» dikotom isini be­ nimsedi, ancak H egel’in. ulaştığı sonucu tersine çe­ virdi. D evletin içindeki sivil toplum un çözülmesi ile değil, b ir bütün olarak toplu m u n içindeki devletin çö­ zülmesi ile nihaî senteze ulaşılacak ve toplu m ile dev­ let arasındaki z ıtlık çözüm lenecekti. Engels ısrarla be­ lirtiyordu: « D evlet gerçekte bütün toplum un tem sil­ cisi haline geld iği zaman, kendisini gereksizleştirir», «Sönüm lenm e» veya « ölm e» g ib i b io lojik m eta forla rı cüretle kullanarak «a rtık boyuneğdirecek hiç b ir top­ lumsal sınıf k alm ad ığı zaman devlet «ölü r» diyen E n ­ gels idi. Engels’in ölüm ünden B irin c i Dünya Savaşı’na ka­ dar geçen y irm i yıl içinde devlet iktid arın ın h er yer­ de gelişm esi ve batılı sosyalist p a rtilerin am açlarına ulaşmak için devlet m ekanizm asının ku lla n ım ın a g it­ tikçe daha fazla güvenm e e ğ ilim i gösterm eleri dev­ letin sönüm lenm esi sözünden vazgeçilm esine yol aç­ tı. Savaşın patlaması, b a tılı sosyalistlerin çoğu n lu ğu ­ nun kendi ulusal d evletleri ile işbirliğine hazır olduk­ la rın ı ortaya koyarken, savaşa karşı olan sosyalist­ ler arasında buna zıt b ir tepkiyi harekete geçirdi. Sa­ vaş sırasında B u ha rin ’in «u lu sa l d ev le tle karşı, Len in ’in onaylam adığı sert tartışm alarındaki esas nokta, m evcut devletlere duyduğu düşm anlık değil, işçilerin ik tid arı ele geçirm elerin d en hem en sonra devlet me15

M arx-E ngels Gesamtausgabe, I, vi (1932), 227; bu sözler, Proudhon’a karşı 1847’de yazılan La M isère de la P h ilo ­ sophie başlıklı polemikte yer alır.

31


kanizm asım n gereksizleşeceğini ve yok olacağını fa rzetmesi idi. D evlet v e D evrim ’de Lenin daha büyük b ir dikkatle, proletarya d evrim in in yıkacağı devletin bu rju va devleti, d ereceli olarak yok olacak devletin ise proletarya d evleti olduğunu açıkladı. Fakat Lenin, kapitalizm de bile, teknik y e n ilik lerin (fa brika la r, de­ m iry olla rı, posta, te lg ra f), «eski ‘devlet yönetim i’nin pek çok işlevini basitleştiren ve kayıt, tescil, araştır­ m a işlem lerine indirgeyebilen b ir d uru m yaratm ış o l­ duğunu da» açıklıyordu. Bu sırada Lenin d evleti m u­ hafaza etm enin ve proletarya d ikta törlüğü a ra cılığıy ­ la pekiştirm enin ge çici zorunluluğundan çok, devletin sonunda yok olm asını, oldukça fazla vurguluyordu. A n ca k devrim den sonra, düzen, ö rg ü t ve disiplin ih ­ tiyacı en önem li konular haline geldiğinde bu v u rg u tersine döndü. M a rt 1919’da yeni pa rti p ro g ra m ı kabul edildiğin ­ de *söm ü rü cü lerin d iren işin i ezm ek» ıçm b ir araç ola­ rak proletarya d ikta törlüğü nü n sın ıf karakteri ve Sov­ yet devletinin yerine getirm esi gereken çok yönlü g ö ­ re vle r üzerinde ısrarla durulm ası devlet iktid a rın ın sonunda yok olacağına d a ir göze çarpm ayan refe­ ransları gölgede bıra ktı; ve B uharin Kom ünizm in Abecesi’nde b e lirtti ki, ancak, « söm ürenlerin kom ünizm i yıkm ak için ya ptıkla rı girişim lere daha h ızlı son v e ­ rild iğ i oranda... proletarya d evleti dereceli olarak yok olacak ve b ir devletsiz kom ünist toplum a d ö n ü ş e c e k ­ tir. Proletarya d ikta törlüğü bu rju va d iktatörlüğü ile « biçim sel b ir b e n z e rlik ti sürdürüyordu: bu d ikta tör­ lük «tersine dönmüş devlet kapitalizm i, kendi zıddına dialektik dönüşümü» id i18. N e v a r ki, im gelem aynı ka­ lıyordu. Kom ünizm in Abecesi ısrarla b e lirtir: « B ir S ov­ y et’in h er üyesi d evlet yönetim inde b e lirli b ir rol oy­ namalıdır*•; bütün işlevler rotasyon usulü ile y erin e getirilm e lid ir; ve «b ü tü n çalışan nüfus kararnam eler 16

32

N. Buharin, E konom ike Perekhodnogo Perioda, 63-4.

i

(1920),


ile devlet yönetim ine katılm aya teşvik ed ilecektir» (B. 54)*. B ir y ıl sonra Buharin, Tarihsel M ateryalizm Teorisi’nde, geleceğin kom ünist toplum unda «kesinlikle dışsal (yasal) düzenlem enin o lm a y a ca ğ ın ı, çünkü «y e n i kalıba dökülmüş, tam olarak b ilin çli ve emek dayanışması ruhu içinde yetişmiş insanlar (m ) dış dür­ tülere ihtiyaç duym ayacaklar ( m ı) » ö n e sürmeye de­ vam e t t f 7. Daha sonraki yıllarda devletin sönüm len­ mesi d oktrin in e kom ünist literatürde ih tiya tlı olarak değinildi; yapılan referanslar adet olarak SSCB’nin düşman b ir kapitalist dünya içinde te crit edilm işliği­ n in gü çlü b ir devlet ik tid a rın ı az değil, daha çok ge­ re k li hale ge tird iği doğrulanarak dengelendi. O lağan­ üstü dönem lerin ve k rizle rin devlet iktidarında b ir çoğalm aya yol a çtığ ı doğrudur. Fakat işlemekte olan d,aha derin e tk iler de vardı. O n dokuzuncu yüzyılın devlet ile toplu m dikotom isini zayıflatan veya silen ve devletin sönümlenmesine dair on dokuzuncu yüzyı­ lın ütopyacı im g elem le rin i engelleyen, devlet o to ri­ tesinin alanı ve etkinliğinde dünya çapında meydana gelen artışın, öncelikle, ü retim sürecindeki dinam ik değişim lerden kaynaklandığı görü lü r. D evletin p olitik otoritesin in sonunda köreleceğine duyulan inanç ü re tim i sürdürm e ve a rttırm a amacı ile toplum tarafından kullanılan ekonom ik otoriten in sönmesi anlam ına hiç b ir şekilde gelm iyordu. M a rx Paris K om ünü deneyim inden sonra Fransa’da îç Sa­ vaş’ia, «eski hüküm et iktid a rın ın sadece baskıcı o r­ g a n la r ın ın yıkılm ası zoru n lu iken, «onu n yasal iş­ le v le r in in «top lu m u n sorum lu ajanlarına» devredi­ leceğini, yazıyordu. O n sekizinci yüzyıl fizyokratları ve onlardan sonra klasik ekonom istler ü retkenlik kav­ ram ı çevresinde dönen b ir ekonom i b ilim i yarattı; ve onların om u zla n üzerinde duran M arx, üretim e, öz*

Parantez içerisinde verilen sayılar, kitap içinde konuyla ilgili bölümlere işaret etmektedir (y.n.). 17 N. Buharin, Teoriya Istoricheskogo M dterializm a (1921), 21.

F .: 3/S&


g ü l insan faaliyeti olan emek aracılığıyla yaklaştı. Sanayi d evrim i ü retim a rtışın ı ilerlem en in sembolü ver özü haline getirdi. Rus partisinin M a rt 1919 progra m ı bu noktada kategorik idi. «Ülkenin üretici güçlerinde genel bir artışı güvence altına almak Sovyet iktidarının ekonomi politikasının önemli bir parçasıdır... Bütün diğer kaygılar tek bir pra­ tik hedefe tabi olmalıdır - eldeki bütün araçlar kullanı­ larak, nüfusun acilen ihtiyaç duyduğu malların niteliğin­ de hızlı bir artış.»

N e v a r ki, ü re tim in toplum da bu m erkezî konu m u işgal e ttiği yerde, ü retim in örgütlenm esi ihm al edilemezdi; ve bu ihtiyaç, sanayinin artan ölçek ve kar­ m aşıklığı ile b irlikte büyüyordu. K apitalen üçüncü c il­ dinde M a rx şunu belirtiyord u: « Pek çok bireyin işbir­ liğ i yaptığı bütün iş (s ü re c i) bu sürecin eşgüdüm ünü sağlayacak ve onu birleştirecek yönetici b ir iradeyi zoru n lu olarak g e re k tirir.» Engels, m eşhur Saint-Sim o n c u form ü lü tekrarlarken, « nesnelerin yönetilm esU ni «ü re tim sürecinin yönlen d irilm esi» ile özdeşli­ yordu. B ir başka yerde toplu m u n « ü re tic i gü çlerin şa­ h in liğ in i açıkça ve doğrudan sah iplen m esind en söz ediyordu. O rijin a li 1874’te İtalyanca olarak ortaya çı­ kan ve 1913’e 'kadar Almanya’da yayımlanmayan b;r makalede Engels ü re tim süreçlerin in artan karm aşık­ lığ ın ı gözlem liyor ve şu sonuca varıyordu: «Büyük bir fabrikanın otomatik mekanizması, işçi istihdam eden küçük kapitalistlerin olduğundan çok da­ ha despotiktir... Büyük ölçekli sanayide otoritenin kal­ dırılmasını istemek bizzat sanayinin kaldırılmasını iste­ mekle eşittir.»

Lenin bu bölüm ü, devletin sönüm lenm esi d ok tri­ n in i en fazla işlediği çalışması, D evlet v e îh tilâl’e ak­ tardı. D evlet a ygıtın ın yok olacağı inancı, bu aygıttan, bağım sız olarak toplu m u n ekonom ik süreci örgü tle­ m ek ve denetlem ek için başka yolla r bulacağı in a n cı ile m akul hale getirild i. Lenin, 1917 E ylü l’unde y a z d ıU


ğ ı tanınm ış makalesi Bolşevikler D evlet İktidarını El­ de Tutabilecekler m i?’de, devletin, baskı m ekanizm a­ sına benzemeyen ü retim m ekanizm asının «parçalan­ m am ası», ancak « kapitalistlerin denetim den alınm a­ sıo ve « proletarya S ovyetleri’ne tabi kılınm ası» gerek­ tiğ in i öne sürdü. Kom ünizm in Abecesi, devletin yeri­ n i toplum un almasının, ü retim a ra çla rın ın m ülkiyet ve denetim inin « b ir sınıfın im tiyazı değil, toplum u oluş­ turan bütün kişilerin im tiy a zı» olduğu düşüncesine dayandığını a çıklığa kavuşturdu. Bu, örgü tlen m en in sonu anlam ına gelm iyordu; tam aksine, « kom ünist top­ lu m baştan başa ö rg ü tle n m iş tir» CB. 19). Bu süreç ge­ çici proletarya d ikta törlü ğü altında bilei başlatıldı. « Proletarya devletinin esas karakteristiği,» diye yazı­ yordu Preobrajenskiy sorum lu olduğu bölü m lerin bi­ rinde. «onun, ü re tici olm ayan b ir örgütlenm eden eko­ n om ik hayatın yönetim in i sağlayan b ir ö rg ü t olmaya dereceli olarak dönüşm esidir» (B. 122). - Toplum un kendisini, « ü re tim anarşisinden, birey iş adam ları arasındaki rekabetten, savaşlardan ve k riz ­ lerden» sayesinde kurta ra ca ğı araç, planlama idi. Eko­ n om in in örgütlenm esi «b ir genel ü retim pla n ın ı öng er e k tirir» (B. 19). D evletin a rtık v a r olm ayacağı ge­ leceğin kom ünist toplum unda « asıl yönetim çeşitli türden muhasebe ve istatistik bürolarına havale edi­ lecek tir.» Buralarda « ü retim ve onun bütün g erek leri hesaplanacaktır» (B. 21). Kom ünizm in A becesi’nin, aeçis döneminde «S ovy et d ev le ti»n in oynayacağı ro­ lün bütünüyle ele alındığı, ik in ci ya da « p ra tik » bölü­ münde. «Sovyet iktidarının tem el g ö re v le ri»nden b iri «d evletin yön ettiği b ir genel plana uygun olarak dev­ letin bütün ekonomik faaliyetlerin in birleştirilm esi» peklinde ta n ım la nm ıştır (B. 94). Kom ünizm in A becesi’nm kom ünizm de m uhtem el '"•rp.tim artışı ile ilg ili bölüm leri, öne sürülen argü­ m anların bazıları18 tek yanlı ve g erçek çiliğ in uzağın­ ız Başlıca argümanlar, komünizmin sınıf mücadelesinde özüm-

35


da olsalar da, zam anın sınamasına en dayanıklı bö­ lüm lerdir. «K om ü n ist toplu m u n tem eli ü retim ve m ü ­ badele a raçlarının toplum sal m ü lkiyeti olm a lıd ır.» « Za fer kazanıldığında ve bütün yaralarım ız iyileştirildiğinde kom ünist toplu m ü re tici g ü çleri hızla geliş­ tirecek tir:.. K om ünist ü retim yöntem i ü re tici gü çlerd e m uazzam b ir gelişm e kaydedecektir» (B. 22). « B ütün politik a m ızın tem eli ü retk en liğin m üm kün olan en geniş biçim de geliştirilm esi o lm a lıd ır» (B. 94). Ü re til m in arttırılm asında çıkan soru n la r - maddî ü retim a ra çla rın ın ve işgücünün nasıl arttırıla ca ğı, fa rk lı ü re ­ tim d alla rı arasındaki ilişkilerin nasıl örgütleneceği, daha iyi iş disiplini ile işin kalitesinin nasıl iyileş­ tirileceğ i, b ilim in ü retim e nasıl uygulanacağı ve ¿Az­ m anlardan nasıl y a ra rla n ıla ca ğı- açıkça ortaya ko­ nulm uş ve zorlu k la r azım sanm am ıştır. Nihayet, mad­ dî olmayan hedefler de vurgulanm ıştır. «İşgünü gittikçe kısalacajk ve insanlar doğanın ken­ dilerine dayattığı zincirlerden artan ölçüde kurtulacak­ lardır. İnsan beslenme ve giyime daha az zaman ayıra­ bildiğinde zihinsel gelişimi için daha fazla zaman ayıra­ bilecektir... Erkekler ve kadınlar ilk kez vahşi hayvan­ lara lâyık bir hayatın yerine, düşünen insanlara lâyık bir hayata ulaşabileceklerdir» (B . 22).

D evrim den sonraki ilk on beş yıl içinde SSCB'nin nüfusu, ik i dünya savaşının, b ir iç savaşın ve şiddetli geçen ik i k ıtlığın tahribatlarına rağm en 120 m ilyondan 200 m ilyonun üzerine çıktı. K en t nüfusunda görülen muazzam b ir artış (1917’de kentlerde yaşayan n ü fu ­ sun oranı % 15 iken, 1967’de yaklaşık % 60 id i), dü­ şük o k u r yazarlık ora n ı ve yarı cehaletten tam oku r yazarlığa, orta ve yüksek öğretim de yaygın b ir ge....... .

.

......................................

I

"M ,

I ll|III........................... .

' '

"

.......... ............ ^

'

lenmiş olan veya «rekabet, kriz ve savaşlar»da tüketilen enerji ve kaynakları üretici amaçlar için kurtaracağı; büyük ölçekli üretim ekonomilerinden yararlanacağı; ve kapita­ list toplumdaki parazit unsurları tasfiye ederek bunları üre­ tici emek içinde istihdam edeceği, argümanlarıdır (22).

36


lişme standardına geçilm esi, kent nüfusunda meyda­ na gelen artışa eşlik etti. Ve SSCB en ile ri ve karm a­ şık ü retim süreçlerin in çoğunda üstünlüğe sahip, dün­ yanın ik in ci sanayileşmiş ulusu haline geldi. Bu ola­ ğanüstü kazanım lar B u ha rin ’in iyim ser ve kısmen ütopyacı kehanetlerinin bütünüyle isabetsiz olm adığı­ n ı gösterir. Bazen, SSCB’n in devrim den önce başla­ yan sınaî gelişm esinin kom ünist rejim ile hiç b ir ilg U sinin bulunm adığı öne sürülüyor. Fakat bu argüm anı ilk kez Bolşeviklerce uygulanan ve başka yerlerde ke­ sinlikle reddedilen pek çok prosedürün - başlıca en­ d üstrilerin ulusallaştırılması, planlı ekonomi, m âliye­ n in üstün otoritesinin reddedilm esi, sendikaların eko­ nom ik politik a la rın denetim ine katılm ası - bazen üstü kapalı y e dolaylı yollardan pek çok ba tilı ülkede da­ ha sonra benimsenmesi g erçeği ile bağdaştırmak gü ç­ tür. Gene de, bu bakım lardan SSCB’de ve d iğer yer­ lerde olanların, b ir d ev rim ci ideolojinin d eğil önce­ likle değişen sanayi teknolojisi nedeniyle oluşan kök­ lü e ğilim lerin b ir ü rü nü olduğu söylenebilir. Böyle de olsa SSCB’nin d evrim in v erd iği hız ve batı kapitaliz­ m in in m odern teknolojik gelişm enin g erek lerin i ye­ rine getirm ek için ihtiyaç duyduğu besini sağladığı laissez-faire liberalizm ind en daha sorum lu b ir ideolo­ ji sayesinde çağdaş endüstriel ilerlem e kervanında kendisine b ir yer sağladığını kabul etm ek g e re k ir Kom ünizmin A becesi’nde ta rım ve köylülük üze­ rinde görece daha az d urulur. K öylülüğü n desteklen­ mesi d evrim in başarısının ve onun iç savaşta za feri­ nin gere k li bir koşulu idi. A n ca k köylülük tek b ir sı­ n ıf değildi; ve çoğu n lu ğu oluşturan « orta köy lü ler» « burjuvazi ile proletarya arasında gidip ge liy o r»d u (B. 25). Preobrajenskiy’in yazdığı, tarım a ayrılan bölüm geniş ölçekli ta rım cılık lehine bilinen ve ikna edici argüm anları aktarıyordu (B. 105). Fakat ta rım ı geliş­ tirm ek için tasarlanan en m ütevazı projeler -S o v y e t, çiftlik le ri, kom ünler, arteller, ta rım k o o p e ra tifle ridevrim den kem en sonra küçük köylü işletm elerinde 37


toprağın eşit parçalara bölünm esi için başlatılan ham­ leyi etkisiz hale g etirm ek bakım ından açıkça yetersiz kalıyordu. Geniş ölçekli ta rım ı teşvik etm ek için öne­ rilen yöntem ler sadece devlet teşvikleri ve propagan­ da idi (B. 114). « K esinlikle a çık tır ki, buralarda zorla m ülksüzleştirm e asla kabul edilem ez,» (B. 97) sözleri ile küçük sanayi esnaf ve zanaatkârlan kastediliyor­ du. Fakat bu sözler küçük ölçekli köylü üreticiye de eşit ölçüde uygulanabilirdi. 1929dan önce hiç b ir par­ ti yetkilisi köylünün zorla m ülksüzleştirilm esini ve k o le k tifle ş tirilm e s in i düşünmeye hazır değildi. Başlı­ ca çalışmasında Preobrajenskiy’nin zih n in i meşgul edecek ve ekonom ik p olitik a n ın m erkezi ekseni hali­ ne gelecek, büyüyen b ir sanayiyi finanse etm ek için gerek li sermaye b irik im i ve bu b irik im in başlıca kay­ nağı olarak köylülük sorunu, henüz Kom ünizm in Abecesi’nde hiç b ir yankı bulmaz. * P a rti p fog ra m ı ve geleceğin kom ünist toplum u ile ilg ili h er im gelem proletaryanın rolüne bağlanır. Emek, ü retim in ve bu nedenle, M arksist doktrinde, bütün d eğerlerin kaynağıdır; başlıca insani faaliyettir. K a pi­ talist dünyada emek gü cü n ü sağlayan fabrika p ro le ­ taryasıdır. K apitalizm altında proletarya d evrim ci sı­ n ıf haline gelir. Ayaklanarak hâkim burjuvaziyi de­ v ir ir ve böylece insanlığı, insanın insan tarafından a rtık söm ürülm eyeceği sınıfsız toplu m Ü topya’sına götü rerek kendisini tasfiye eder, yani proletarya ola ­ rak va rlığın a son verir. Bu toplum sal dönüşüm bizzat insanın dönüşümü anlam ına gelir. M a rx ’m 1850de be­ lir ttiğ i gibi, « İşçilere şunu söylüyoruz: Sadece top lu m ­ sal sistemi dönüştürm ek için değil, aynı zamanda ken­ dinizi dönüştürm ek ve politik üstünlük sağlayabilmek için, yirm i, otuz, elli yıl iç savaşlardan ve m ücadele­ lerden geçerek yaşamak zorunda kalacaksınız.» K o ­ m ünizmin Abecesi, « B irkaç on y ıl içinde, yeni insan­ la rı ve yeni gelen ekleri olan b ir yeni dünya olacak,»

38


diye ilân ediyordu (B. 21). Bu im gelem birden fazla, Rus d evrim ci kuşağının sayısız b ild iri ve yayınma esin verm işti. Len in ’in ve h er B olşevik’in düşüncesinde E kim D e v rim i b ir proletarya d e v rim i (P e tro g ra d ’da darbe­ n in gerçekleştirilm esi sırasında a ktif rolü örgü tlü fab­ rika işçileri oynam ıştı) ve d evrim in kurduğu Sovyet ta rz ı hüküm et M a rx ’m sınıfsız ve devletsiz toplum a b ir geçiş aşaması olarak tasarladığı proletarya dikta­ tö rlü ğ ü idi. Proleta rya sadece h ü küm eti kurmadı,- ay­ n ı zamanda ü retim a ra çla rın ın sahibi haline geldi. U lusallaştırılm ış ü retim ara çla rı arasında toprak önem ­ l i b ir yer tutuyordu. Rus ekonomisinde ta rım ın hâlâ büyük a ğ ırlık taşımasının yol a çtığı teorik zorluk, res­ m en «İşçi ve K öylü H ü kü m eti» olarak ifade edilen re­ jim de köylünün işçiye b ir tü r yardım cı olarak kabul edilm esi ile giderildi. Proleta rya ile köylülük arasın­ d a k i potansiyel çık a r çatışması ancak çok sonra açığa çıktı. Bu çatışma Kom ünizm in A becesi’nin hiç b ir say­ fasına yansımaz. 1919'da işçi ile köylü d evrim in pekiştirilm esindeki orta k çık a r nedeniyle hâlâ sıkı b irlik d uru m u n d a idiler. Fakat o sırada b ir başka sorun be­ lirm eye başlıyordu-, İşçinin ik ili işlevi, yani proletarya d ik ta törlüğü nü n hem yöneteni hem yönetileni, hem egem eni hem tebaası olarak işlevi nasıl bağdaştırıla­ caktı. Geçiş dönem inin kısa sürmesi halinde - ve Bol­ şevik lid erlerin sonuca götü rccek b ir A v ru p a d evrim in i güvenle bekledikleri ilk aylarda ve yıllarda - so­ run gözden uzak tu tu la b ilir veya ertelenebilirdi. Fa­ k a t proletarya d ikta törlüğü ve kom ünizm e yavaş ge­ çiş süresiz olarak uzadıkça, işçi ile rejim arasındaki iliş k ile r meselesi pratikte g ittik çe keskinleşti. Bu mesele kişi h a kla n - özellikle de Fransız d evrim in in ilân e ttiği özgü rlü k ve eşitlik h a kla n - ba kım ın ­ dan rejim e yöneltilen eleştirilerde sürekli ortaya çık ­ tı. M arksist eleştiri bu anlayışa ik i bakımdan meydan okud u. İlk olarak, bu haklar yalnızca legal ve p o litik id iler. «İnsan h a k la rı» ifadesi ortak olarak bu anlam -


da kullanılıyordu. H alkın büyük çoğunluğu için kendi hayat tarzları bakım ından belirleyici olan ekonom ik statü idi. Pra tikte ancak, ekonom ik olarak bağım sız olan, legal ve p o litik haklardan yararlanıyor ( M a r j ­ ın zamanında politik haklar pek çok batı ülkesinde hâlâ, biçimsel de olsa bunlarla s ın ırlı id i) ve bu hak­ ları kendi ekonom ik bağım sızlığını sağlamak ve ko­ rum ak için kullanıyordu; ekonom ik olarak ba ğım lı olan için insan haklarından yararlanm ak etkisiz ve anlamsız kalıyordu. İk in ci olarak, kişi hakları kavram ı Fransız D ev­ rim i sırasında geçerli ve önem li olmuştu. O sırada, legal olarak korunm uş ve ayrıcalık tanınm ış «g ru p ­ l a r ı veya «esta te»leri* tem el alan b ir toplum u yıkm ak gerekm işti ve birey işadamı ile işçi ekonom i sahnesin­ de hâlâ b irb irin e yakın fig ü rle r olarak bu lu n uyorla r­ dı. Fakat kişi hakları büyük b ir şamatayla ilân ed ilir­ ken, bu hakların gittikçe güçlenen yeni tip gru pla ­ ra tanındığı b ir yüzyılda kişi hakları kavram ının ge­ çe rliğ i dereceli olarak tükendi. Böylelikle y irm in c i yüzyılın başında birey ü retici p e riferik b ir fenom en haline geldi. Sıradan birey, haklarını ve hattâ mes­ leğini, kural olarak, ancak uygun gruba ka tıldığın­ da ve o gru bu n yazılı olan ve olmayan k u ra lla rım ve anlaşm alarını onayladığında kullanabiliyordu. Bu gelişm eler, b ireyin toplum a karşı değil ancak toplum a ra cılığı ile kendine yeterli olabileceği düşüncesine yeniden geçerlik kazandırdı. Birey ü retici dönem inin anlam lı b ir ölçekte asla yaşanmadığı Rusya’da kişi hakları d ok trin in in devrim cileY arasında bile pek a z ta ra fta rı olmuştu. B atılı teori ve pra tiğin M a rksist eleştirisi burada hazır b ir yanıt buluyord u. Koirtünizmin Abecesi’ran yazarları bunu öylesine olduğu *

40

Fransız devr iminden önce ayrıcalık tanınmış iki «estate» vardı: kilise ve soylular. Devrim sırasında kurulan ulusal mecliste halk «üçüncü e&t&te/tiers e tâ t» olarak yerini al­ dı (ç.n.).


gib i kabul ettiler ki, tartışm ayı baştan savma b ir tarz­ da ve bu durum un kendilerine karşı kullanılabilece­ ğin in bilincine pek varm adan sürdürdüler. Tartışma proletaryanın k olle k tif b ir v a rlık olarak düşünülmesini tem el alır. İşçilerin çoğunluğununkine karşı çıkarlara ve hırslara sahip b ir potansiyel b irey işçi nosyonu bütünüyle ihm al edilmez. Y ü rü tü len m an­ tığa göre, kapitalist b ir kez m ülksüzleştirildiğinde ve üretim araçları p roleter devlete devredildiğinde «sö­ m ürünün bütün tem eli y ık ılm ış» olacaktır. Burada net b ir akilyürütm e va rd ır: «Proletarya devleti proletaryayı sömüremez; şu basit nedenle ki, bizzat kendisi bir proletarya örgütüdür. Bir insan kendi sırtma çıkamaz. Proletarya kendi kendisini sömüremez» (B t 93).

A y n ı düşünce fabrikalardaki disipline uygulanır: «İş disiplini, anlayışa ve her işçinin kendi sınıfına sorumlu olduğu b ilin cin e, gevşekliğin ve dikkatsizliğin iş­ çilerin ortak davasına ihanet olduğu bilincine dayanır... İşçiler artık kapitalistler, tefeciler ve bankerler için ça­ lışmıyorlar; kendileri için çalışıyorlar... Emeğin üretken­ liğinde bir azalmanın bütün işçi sınıfının tahribine yol açacağını bütün yoldaşlar bildiklerine göre,.,, doğanın hayat veren enerjilerinden ortak yararlanma görevini mülksahibi gözüyle denetlemelidirler» (B. 100).

İşçiden, işçi devletine ve onun organlarına, batı ülkelerinde işçiden sendikalara göstermesi talep edi­ len sadakatin aynısı istenm iştirw. G ruptan bağım ­ sız ve ona karşı olarak kendi çıka rla rın a göre hareket etmeye çalışan işçi uyufnsuzdur ve haklı olarak, işçi­ 19

Daha sorara Buharin (E konom ika Perekhodnogo Perioda, i (1920), 114-15) kapitalist ülkelerde bile sendikaların, iş­ çiler arasındaki rekabeti ortadan kaldırarak ve iş yerleri­ nin kapatılmasında ısrar ederek, grev kırıcılarını teşvik an­ lamına gelen burjuva tarzda «çalışma Özgürlüğü»nü kısmen iptal etmi§ olduklarını belirtti.

İT


le r topluluğundan dışlanır. Bu sendika analojisinin p a rti içi mücadelelerde de sık dile getirilm esi ve m u ­ h a lifle rin uyumsuz ve « grev k ırıc ı» olarak dam ga­ lanması anlam lıdır. Bu argüm an B uharin’in o sırada sık sık yaptığı b ir vu rg u ile - bizzat proletaryanın içinde tabakala­ rın ve katm anların v a r lığ ı- pekiştirildi. Teorik ana­ lizde sın ıfla r b ü tü n lü klü v a rlık la r olarak ele alına­ b ilir ve içlerind eki küçük fa rk lılık la r önemsenmeyeb ilird i. Fakat gerçek d uru m böyle değildi. K apitalist toplum da im tiyazlı işçilerden oluşan b ir « işçi aristok­ rasisi» işçi sın ıfın ın içinden çıkm ıştı. Rus proletaryası sadece süreli fabrika işçilerinden oluşan sağlam b ir çekirdekten değil, fabrikaya yeni girm iş ve hâlâ k ır­ sal kesim ile az ya da çok a k tif ba ğla n bulunan çok sayıda köylüden, bunun yanısıra b ir avuç eski ba­ ğım sız esnaf ve zanaatkârdan ve çoğu kez küçük b ir toprak parçasını işlemeye devam eden ve yoksul köy­ lüden zorlukla a y ırt edilebilen ta n m em ekçilerinden oluşuyordu. Bu insanları fabrika işçileri olarak g ö r­ m ek ve on la rı p ro le te r sın ıf b ilin c i ile donatmak, emek, sabır ve sıkı disiplin gerek tiren b ir görevdi. Bu durum proletaryanın, pra tikte pa rti ile özdeşlenen öncüsüne büyük sorum luluk yüklüyordu: «İşçilerin öncüsü on milyonları örgütlemeyi öğrenene kadar (diyordu Lenin Nisan 1918’de) onlar henüz sosya­ listler ve sosyalist toplumun kurucuları değildirler.»

Proletaryanın b irb irin e benzemeyen ve çeşitlen­ m iş bu kompozisyonundan B uharin « zorlayıcı disip­ lin » ih tiy a cı gib i paradoksal b ir sonuç çık a rıy o r ve bazen buna işçilerin proletarya d ikta törlüğü altında «zorlayıcı öz disiplin i» diyordu20. Bu düşünce şemasında sendikalara önem li b ir ro l düşüyordu. Parti, S ovyetler ve sendikalar proletarya20

42

Bu argümanların en iyi ifadesi için bk. N. Buharin, E k o nom ika Perekhodnogo Perioda, i (1920), 141-3.


m n tam am en fa rk lı ö rg ü tle ri idiler; d evrim sırasında «kapitalist toplum sal düzene karşı yan yana yü rü ­ m üş» idiler. D ev rim in ya ra ttığı yeni toplumsal düzen­ de S ovyetler « devlet ik tid a ru n m araçları oldular; sen­ dikalar (v e k o o p e ra tifle r) «d ev le t otoritesin in ekono­ m ik departm anları ve araçlarına dönüşecek b ir tarz­ da gelişm ek» durum unda olacaklardı. Bukarin, «d ip ­ ten tepeye, ekonomik hayatın tamamı, sanayi sendi­ k aları tarafından etkin biçimde denetlenen bir birlik oluşturacaktır» (B. 98) derken, geleceğe doğru bakı­ yordu. Ekonom ik politika nın orga n la rı olarak sendi­ kaların başlıca g ö re vi ü re tim süreci içinde işçilerin işb irliğ in i sağlayarak ü retk e n liği arttırm a k olacaktı. Parti, Sovyetler ve sendikaların proletaryanın organ­ la rı olarak taşıdıkları özdeş statü sendikaların bağım ­ s ızlığı yönünde h e r talebin sapma olarak kabul 'edil­ m esini sağlıyordu. A y n ı zamanda, birey işçilerin b ir bütün olarak sendikadan veya sonuç olarak, pa rti ve d evlet organlarından a y n b ir m eşru çıkara sahip ol­ d ukları nosyonu geçersiz kabul ediliyordu. 1920’d e ya­ pılan b ir sendika kongresinde Trotskiy, sorunu, sık sık saldırıya uğrayan şu açık ve keskin ifadelerle orta ­ ya koydu: «Köle emeğini biliyoruz, serf emeğini biliyoruz, orta çağ loncalarının zorlayıcı, tasnif edilmiş emeğini biliyoruz, burjuvazinin ‘özgür’ dediği, kiralanan ücretli emeği bil’yoruz. Şimdi, bütün ülke için zorunlu, yani her işçi için zorlayıcı olan bir ekonomik plan temelinde toplumsal olaak düzenlenen bir emek tipine doğru ilerliyoruz... Bili­ yoruz ki, bütün emek toplumsal olarak zorlayıcı emek­ tir. İnsan ölmemek için çalışmak zorundadır. Çalışmak İstemez. Fakat toplunjsal örgütlenme onu bu yönde zor­ lar ve iter»21.

B ireyin çık a rla rın ın bütünüyle gru b u n k ile r ile özdeşlenmesi ve partinin, h ü küm etin ve sendikaların, aynı yapının, proletaryanın fa rk lı orga n la rı olarak k a ­ 21 .

T re tii Vserossiiskii S’ezd Professional’nykh Soyuzov (1920), İ, 28.

43


bul edilmesi, batilı anlamda kişi özgürlüğünün ta rtı­ şılmasını bile gerçekleştirilem ez hale getirdi. Batı li­ beralizm i bireyi devlete karşı hak sahibi olarak g ö r­ dü Bu libera lizm in bireylerin öteki k o lle k tif v a rlık la r karşısındaki haklarına yönelik tavrı, bireyin bu tü r gru pla ra ü yeliğinin gön ü llü ve sözleşmeye dayalı o l­ duğu, birey ile g ru p arasındaki farkın, h er ik i tara­ fın da eşit olarak kullanabileceği üyeliğe son verm e hakkının kullanılm ası ile çözüm leneceği düşüncesi ile belirleniyordu. D evlete karşı kişi h a kla rın ın uzun y ıl­ la r sonra kısmen aşınmasına, bazı büyük gru pla ra özellikle sendikalara gö n ü llü ü yeliğin a rtık gerçekçi olmamasına rağm en libera l teo ri yenilenmedi. Sovyet teörisyenleri etkin p olitik veya ekonom ik eylem in an­ cak gruplardan gelebileceğine, g ru p la r ekonom ik veya politik olarak etkin olacakları için üyelerinin kol­ le k tif kararlara ba ğlılık ve ita a tlerin i sağlayabilecek­ lerine inanırlar. Birey işçi, işçi devletine veya işçi sen­ dikasına karşı, onun faaliyetlerine katılm a hakkından başka hiç b ir haktan yararlanamaz. Kom ünizmin A b e ­ cesi özgürlükten söz e ttiği zaman (b u çok sık olm az) bu ya kapitalizmde işçilerin ku lla n dıkla rı «h a y a li» öz­ gü rlü ğ ü açığa çıkarm ak 'ya da proletarya d ikta törlü ­ ğü altında kazanılan özgürlüğün, birey iç in değil, b ir v a rlık olarak proletarya için özgürlük olduğunu açık­ lamak kaygısı ile yapılır. Bunun h er birey işçinin kol­ le k tif karşısında yüküm lülükten özgü r olması anlam ı­ na geleceği düşüncesi, birey U çin in sendika disiplinin­ den özgü r ola bileceğin i düşünmek kadar gerçek dışı­ dır. Kom ünizmin Abecesi nde Buharin, hem yeni tip b ir toplum u hem de yeni tip insanı öngerektiren bu öz­ g ü rlü k anlayışının kapsamını - üzerinde durm akla b ir­ likte - a y rın tılı olarak ele almadı. Bunu, b ir sonraki yıl yayımlanan Tarihsel M ateryalizm Teorisi’nde yap­ tı. Burada, toplum daki bütün çelişkilerin kaldırılm a­ sının birey iradesi ile « k olle k tif olarak ö rg ü tlü ira d e »22 22

N. Buharin, Teoriya Istoricheskogo M aterializm a (l'O Z l), 38 9


arasında b ir b irlik sağladığını kapsamlı olarak a çık­ ladı. Geçiş Dönemi Ekonomisi’nde daha net b ir sonu­ ca varır.«Komünist toplumda mutlak ‘kişi’ özgürlüğü olacak­ tır; insanlar arasındaki ilişkilerin her türlü dışsal düzen­ lenmesi ortadan kalkacaktır ve bu durumda kişinin zor­ lama olmaksızın gerçekleştireceği faaliyet var olacaktır»23.

Ö zgürlük kültü kendini m otive ve disipline eden bu anarşizm im gelem i ile son bulur. Eşitlik ka vra m ı M arksist düşüncede daha da de­ rin köklere sahiptir ve M a rksist Ü topya ’da özgürlük kavram ından daha gözalıcı b ir yere sahiptir. Bu ka­ d im b ir geleneği izliyordu. S a rtre ’m b e lirttiğ i gibi, « H er d evrim in a ltın d a ‘biz de insanız’ deklerasyonu y a ta r»24. S toa cıla r m ükem m el eşitliği doğada gördüler; ve er­ ken dönem in H ıristiyan papazları insanlar arasındaki eşitsizlikleri G ünah’a bağladılar. M a rx K apital’in b i­ rin ci cildine, asıl H egelcı damarda, tanım g e re ğ i eşit ve farklılaşm am ış soyut b ir insan emeğinden başladı. Eşitsizliğin kapitalizm öncesi b içim leri üzerinde d u r­ madan, çağdaş dünyadaki eşitsizliği em eğin kapita­ liz m in dayatması sonucu bölünm esinin b ir belirtisi ve sonucu olarak teşhis e tti25. Bu, emeğe b ir sınıf n i­ teliğ i kazandırdı; ve özellikle, kafa ve kol em eği ara­ sındaki doğal olmayan bölünm enin sorumlusu idi: «Doğal gövdede kafa ile elin birbiriyle yardımlaşması gibi, emek süreci de el emeğini kafa emeği ile birleştirir. Daha sonra, birbirinden ayrılırlar, hattâ öldürücü düş­ manlar haline gelirlşıi»

M a rx Fransa’da İç Savaş’ta, Paris K om ün ü sıra­ sında en tepeden en aşağıya kadar bütün kamu h iz­ 23 24 25

N. Buharin, Ekonom ika Perekhodnogo Perioda, i (1920), 144. J.P. Sartre, L itera ry and Philosophical Essays (İngilizce’ye çevirisi 1955), 217. Engels D oğanın D ia le k tiği’n in önemli bir bölümünde büytik Rönesans adamlarının «henüz emeğin bölünmesine esir ol­ m adıklarını belirtti.

45


m etlerin in (sıra d a n ) bir işçi ücreti karşılığında y eri­ ne getirild iğin e d ikkati çeker. Bu em eğin gelecekteki eşitliği im gelem in in a r­ dında b ir başka ta h m in yatar. S aint-Sim on’la başlayan d iğer pek çok on dokuzuncu yüzyıl düşünürü ile b irlik te M arx, büyük ölçekli m akine endüstrisindeki gelişm enin ü retim sürecini basitleştirerek uzmanlaş­ ma ihtiyacını küçülteceğine ve em eğin bölünm esinin yol a çtığı kötü lü kleri azaltacağına inanıyordu: « ‘Kunduracı haddini bil’* öğüdü (elzanaatlarmm bu doruğa ulaşmış bilgeliği), saatçi W att’m buharlı makine­ yi, berber Arkwrith’in dokuma tezgâhını, kuyumcu F ulton’un buharlı gemiyi icat ettikleri andan itibaren düpe­ düz saçma bir söz haline geldi.»

Em eğin bölünm esinin ortaya çıka rd ığı «a y rın tı işçisU nin yerin i « çok yönlü gelişm iş b ir birey» (ein to­ tal entwickeltes Individuum ) alacaktı. K om ünist Ü to p ­ ya bağlam ında bunun anlam ı daha ile ri b ir hayalde betim leniyordu: «Kimsenin özel bir faaliyet alanına sahip olmadığı, fakat herkesin istediği her dalda beceri kazanabileceği -komünist toplumda genel üretimi toplum düzenler ve böylece benim bugün bir şey, yarın bir başka şey yap­ mamı, sabah ava, öğleden sonra balığa çıkmamı, akşam sığır gütmemi, akşam yemeğinden sonra eleştiri yapma­ mı, avcı, balıkçı, çoban veya eleştirmen olmadan ne istiyorsam onu yapmamı mümkün kılar»2*.

M a rx ’m bu aydınlatıcı bölüm de, kişinin m esleği­ ni kendi arzusuna göre gü n lü k veya saatlik olarak de* 26

46

Bu sözlerle Yunanlı ressam Apelles, resimlerini eleştiren bir kunduracıyı yanıtlıyor (ç.n.). Marx ve Engels, G erm an Ideology (İngilizce’ye çevirisi,. 1947), s. 22, 67. Bu bir erken çalışma idi. Fakat hayatının sonuna doğru Marx, G otha P rog ra m ın ın Eleştirisi’nûe ko­ münizm altında kafa ile kol emeği arasındaki ayırımm kal­ kacağını düşünmeye devam ediyordu.


ğiştirm e hakkından çok kendi m esleğini seçme ve mesleklerarası toplum sal a yırım la rın kaldırılm ası ( « üre­ tic i em eğin b ir sın ıf olm a n iteliğ i ortadan k a lk a r»27) ile ilgilen d iği farzedilebilir. A y n ı anlayış Len in ’in yö­ n etim g ö re vle rin in işçiler tarafından periyodik olarak yerine getirilm esi im gelem inde de yankısını buldu ve Kom ünizmin A becesi’nde sulandırılm am ış b ir b içim ­ de açıklandı: «Komünizmde insanlar çok yanlı bir kültür alırlar ve üretimin çeşitli dallarında kendilerini evlerinde gibi hissederler: bugün, bir yönetim yerinde çalışır ve önü­ müzdeki ay ne kadar keçe çizme veya ne kadar kâğıt ru­ losu üretilmesi gerektiğini hesaplarım; yarın bir sabun fabrikasında gelecek ay belki bir buharlı çamaşırha­ nede, bir ay sonra bir elektrik enerjisi istasyonunda ça­ lışırım. Toplumun bütün üyeleri gerektiği gibi eğitildik­ leri zaman bu mümkün olacaktır» (B. 19).

Özellikle, sendikaların örgütlenm esi sayesinde,, « k a p italizm in, kafa işçileri ile kol işçilerin i a y n tu t­ masıyla em eğin a y rıld ığı ik i büyük bölüm nihayet b ir leştirilm iş o la ca k tır» CB. 101). O sırada hiç kimse on y ıl kadar sonra MussolinVnin hapisanelerinin b irin ­ de düşünen ve yazan G ram sci’ye acı çe k tiren şu so­ ruyu sorma gere ğin i hissetmedi: .«İnsan türünün süresiz bir bölünmeye (yönetenler ve yönetilenler olarak) uğradığı öncülünden hareket etmek mi, yoksa bunun sadece belirli koşullara yanıt veren bir tarihsel olgu olduğuna inanmak mı gerekir?»

Teknolojik gelişm eler, M arx, Lenin ve B uharin’in öngördüklerinden fa rk lı b ir yönde, daha fazla uzm an­ laşma ve böylece daha büyük farklılaşm a yönünde ge­ lişmişti: «Bir anlamda denebilir ki, bölünme, emeğin bölün­ mesinin bir ürünü, teknik bir olgudur.»

Lid erliğin tekn ik g e re k liliğ i şu m elankolik düşün­ ceyi harekete geçirdi: «D ik ta törce alışkanlıklara sahip 27

Marx T h e C iv il W ar m Fra n ce (İngilizce’ye çevirisi, 1938), S. 43


lid erlerd en ku rtu lm ak z o r» ve « yarar getirm eyen fe­ dakârlıklardan sakınm ak için işlenen ih m a lkâ rlık su­ çu n u kökünden söküp atm ak z o r»d u 28. Bu sorun Sovyetbilincine ancak çok sonraki b ir aşamada girecekti. Kom ünizmin Abecesi yazıldığında Sovyet rejim i yaklaşık ik i y ıld ır iktidarda bulunuyordu ve pra tik b ir eşitlik sorunu em eğin ka rşılığın ın ödenmesi konu­ sunda ortaya çıkm ıştı. K a lifiye ve kalifiye olmayan em ek veya fa rk lı sanayi k o lla n arasındaki geleneksel ü cret fa rk lılıkla n n d a n vazgeçm enin pratikte im kân­ sız olduğu anlaşıldı (asla ciddi b ir g irişim y a p ılm a d ı). Daha sıkıcı olanı, K ız ıl O rd u ’da ve sanayide soru m lu ­ luk gerek tiren yerlerde istihda,m edilen eski Çarlık, subaylarına ve m ühendislere daha yüksek ü cret öde­ m eyi reddetm enin im kâ n sızlığın ın anlaşılması idi29. M a rt 1919’da kabul edilen pa rti p rogra m ı « bütün em e­ ğe eşit ödem e»yi «k om ü n izm in tam kurulm ası» ile öz­ deşlerken şunu da açıkça kabul ediyordu ki, «S o v ­ yet ik tid arı şim diki durum da bu eşitliğin tam olarak gerçek leştirilm esin i teşvik edemez.» Kom ünizm in A b e ­ cesi aynı ih tiya tlı çizgiyi sürdürdü (B. 101). 1920’ler boyunca, ü cret eşitsizliklerinin dereceli olarak kaybo­ lacağı inancı g eçerli kaldı. 1924’te Preobrajenskiy fa rk lı ü cret sistem inin « sosyalizm ile h iç ' b ir ortak yanının olnpadığı ve ola m a yacağı»ra80 vurgulayarak tekrarladı. Sendikalar ara sıra uzm anlara ödenen yük­ sek maaşlara karşı ç ık tıla r ve özellikle düşük ödeme yapılan işçilerin ü cre tle rin i daha yüksek düzeylere çekm ek için girişim lerd e bulundular. Fakat endüstriel A. Gramsci, T h e M odern P rin ce (İngilizce’ye çevirisi, 1957), s. 143-4. 29 Buharin, Ekonom ika Perekhodnogo Perioda’da (1920), pro­ letarya diktatörlüğü altmda Çarlık subayları ve burjuva uzmanlarının emekçilere emir verecekleri şekilde istihdam edildikleri anormal ekonomik yapıyı açıklarken zorlanır (i, 65-9). 30 E. Preobrajenskiy, Novaya, 'E k o n o m ik a ( 1926), 176.

28

48


gelişm e karmaşıklaştıkça uzm anlara olan talebin a rt­ m ası ve işçin in ü retk en liğin i çoğaltm ak için teşviklere g e re k duyulması, eşitlik yönündeki yaygın hareketi yenilgiye uğrattı. 1930’da S ta lin ka ra rlı b ir tavırla üc­ re t fark lılık la rın d an yana çıktığınd a ve «eşitlem e» ve­ ya «aynı düzeye g e tirm e » yi b ir burjuva önyargısı ola­ rak reddettiğinde pa rti vicdanında şok yarattı, ancak böyle b ir p olitika üzerindeki son resmi yasakları da ortadan kaldırm ış oldu. Sanayide m odern ile ri tek­ n olojin in uygulanması tekn ik bakımdan kalifiye, iyi eğitilm iş işçilerin sanayideki sayılarını ve oran ın ı çok büyük çapta a rttırırk e n en üst düzey uzm anlar ve m enacerler ile kalifiye teknisyenleri oluşturan saflar arasındaki ve yine kalifiye teknisyenler ile, toplum un hâlâ gereksindiği daha sıradan gö re v le ri yerine ge­ tire n kalifiye olm ayan veya ya rı kalifiye çok sayıda işçi arasındaki u çu ru m u kü çü lteceği yerde m uhtem e­ len daha da genişletm iştir. Eşitliğin m odern sanayi toplum undaki geleceği şaşırtıcı b ir sorun oluşturuyor. SSCB’de eşit ü cre t Ü to p y a ’sının kişi özgü rlü ğü Ü to p ­ ya’sırıdan daha g eçerli görü ld üğü ve yine de eşitsiz­ liğ in daha aşın ve bariz b içim lerin in gelişm esini en­ gelled iği söylenebilir. B uharin’in ulusal sorun konusundaki kişisel tu ­ tum u Kom ünizm in A b e ce s in in « Kom ünizm ve Ulus S oru n u » bölüm üne (B. 55-60) özel b ir ilg i kazandırır. Bölüm Preobrajenskiy tarafından yazıldı. Bu konuda­ ki görü şleri B u ha rin ’in k i ile çakışmaktadır. Bölüm, ulusal bölünm e ve düşm anlıkların insanlığın b irliğ i karşısında oluşturduğu engellerin yapaylığı üzerine b ir tezle başlar ve bütün ülkelerin işçilerin i b irb irle ­ rin i « ezilm e ve kölelikte kardeş» olarak tanım aya ve « kapitalistlere karşı mücadele için dünya çapında b ir b irlik » içinde birleşmeye ça ğırır. «B ü tü n ü lkelerin iş­ çileri, birleşin» daima kom ünist inancın özü olmuş­ tu. P o litik olduğu- kadar ekonom ik nedenler de b irli­ ğ i gerektiriyordu. «E ğ e r ulusal önyargı ve ulusal hırs sanayi ve ta rım ın uluslararasılaşmasını önlüyorsa,

F .: 4/49


kendini nerede ve hangi renkler altında gösterirse göstü­ tersin, ondan k u rtu lu n !» B ağım lı ulusların ezilm esi « feodal ve kapitalist çağların vahşi ulusal çatışmalan »n d a n kalan b ir miras idi. Tunguzlar, K a lm u kla r ve B uryatlar gib i g e ri ulusların yanı sıra PolonyalIlar U kra y n alIla r ve Y a h u d iler’in üzerlerindeki Ç a rlık bas­ kısı A lm a n ve İn g iliz bu rju va zilerin in benzer günah­ la rı ile yan yana ele alm ir «B ir gön ü llü fed era tif b ir­ lik » tam b irliğe giden yolda b ir konaklama yeri ola­ rak gösterilir. Fakat böyle b ir b irliğ in «dünya çapın­ da b ir ekonom ik sistem kurm ak için yetersiz»■ olduğu bunun ancak «dünya çapında b ir sosyalist cu m h u ri­ yet >e basamak olabileceği görü lecektir. B uharin’in daha önce Lenin ile çatıştığı sorun, ulusal kendi kaderini tayin hakkının ulus içinde (u lu s b u rju va demokrasisi altında olsa b ile ) m i kazanıla­ cağı, yoksa bu hakkın « işçilerin kendi kaderini tayinU ile sın ırlı m ı olacağı sorunu, ihtiyatla ele alınır. M a r t 1919’daki pa rti program ı, Len in ’in tezlerin i geniş çap­ ta kabul ederken, ik i ayrı tarihsel dönemde bu lunan uluslar, «orta ça ğ düzeninden burjuva, demokrasisine geçm ekte olan» uluslar ile, «b u rju va demokrasisinden Sovyet ya da proletarya d em o k ra sisin e geçm ek­ te olan uluslar arasında a yırım yapmıştı. Kom ünizmin Abecesi başlıca ba ğım lı ulusların ik in ci kategoriye da­ h il olduğunu öne sürer ve böylelikle « ulusal kendi ka ­ d erin i tayin h a k k ın ın «u lu s içind eki em ekçi çoğun­ lu ğunun h a kkı» anlam ına g e ld iğ in i cesaretle ilân eder: Fakat bu yaklaşım « g e ri ve y a n vahşi h a lk la rım hak­ la n konusunda b ir sıkıntıyı açığa vu ru r. Sosyalizm dünyanın daha ile ri ü lkelerijıde gerçekleştirild iği za­ man. bu h alkların «h a lk la rın genel b irliğ in e » katılm a­ ya ancak h a zır olacaktan kabul edilir. Ö te yanda, em veryalist ü lkelerin proletaryası « g e ri bölgelerde ya­ sayanlara kendi iç işlerini d iled ikleri g ib i düzenlem e hakkını ta n ım a lıd ır. Bu ülkelerdeki kom ünist pa rti­ si ise « ulusal kendi kaderini tayin hakkı talebU n i d i50


le g e tirir. D iğerlerind e olduğu gib i bu sorunda da Kom ünizm in A becesi b ir Ü topya cı gelecek im gelem i­ n i -u lu sa l fa rk lılık la rın silin d iği b ir dünya toplum u yü rü rlü k tek i p olitik a n ın gereklerine verilen tavizler ile birleştirir. Kom ünizm in A becesi’nin « İk in ci ve Ü çü n cü Enternasyöneller» başlıklı bölü m ü sade b ir ifade ile baş­ lar: « K om ünist d evrim ancak b ir dünya d evrim i ola­ rak m uzaffer o la b ilir.» Bu Bolşevik lid erlerin o sıra­ daki genel düşüncesi idi ve M a rx ile Engels’in yaz­ dıklarına tam olarak uyuyordu. M a rt 1919 pa rti prog­ ram ının ta lim a tla rı « dünya çapında proletarya d evrim in in zaferini gerçekleştirm e», «resm î sosyal dem ok­ rat ve sosyalist p a rtilerin ön d erliklerin e hâkim olan bu rju va sapması sosyalizme karşı amansız b ir m üca­ dele açm a», yeni kurulan K om ünist Enternasyonal’i « proletaryanın kurtuluş mücadelesinde lid e r» olarak tanım a çağrısının ötesine geçm iyor ve e m ir n iteliğ in ­ deki bu kararlar, ulusal savunma tara fta rla rın ın , pa­ sifistlerin, savaş yanlısı sosyalistlerin, m erkezcilerin, M ille tle r Cem iyeti’nin ve a rtık «M ille tle r C em iyeti’nin sadece resm i b ir kolu ola n » İk in ci En tern a syon a lin suçlanması ile çeşitlendiriliyordu (B. 35-40). B irkaç ay sonra B uharin aynı uluslararası bağlamda «P roletar­ y a » için ekonom ik ve polvtıfö b irlik b ir ölü m kalım m e­ selesidir,» diye tekrarlıyordu®1. N e v a r ki, dünya d ev rim in in yakın gelecekteki za­ fe ri ertelendikten sonra uluslararası ilişkilere ne pa rti p ro g ra m ı ne de Kom ünizm in Abecesi alışılmış tarzda değindi. 1618’in ilk aylarında başlayan Brest-Litovsh k rizi b ir em peryalist G üç ile b ir arada yaşama so­ ru n u n u ortaya çıkarm ış ve sorun uzun b ir mücadele­ den sonra, Len in ’in kişisel a ğ ırlığ ı sayesinde, anlaş­ m ayı kabul etm e k a ra n ile çözülmüştü. O sırada Bu31

N. Buharin, Ekonom ıka Perekhodnogo Perioda, i 156.

(1920),


harin «d ev rim ci savaş»ı sürdürm enin en önde giden savunucusu olm uştu; ve Preobrajenskiy de Sol m uha­ lefete mensuptu. Şimdi, aradan b ir yılı aşkın zaman geçtikten sonra, A lm a n ya ’nın silindiği, ba tılı m ü tte­ fik le rin desteklediği «B eya zla r»a karşı verilen iç sa­ vaşın tam hızla sürdüğü b ir sırada, B rest-Litovsk’un yol açtığı sorunlar unutulabilirdi. «Şimdi iç savaş dünya çapında yürütülüyor (gözle­ minde bulunuyordu K om ü n izm in Abecesi). Savaş, burju­ va Ülkeler’in proleter Ülkeler’e açtıkları bir savaş biçi­ mini alıyor» (B . 33).

N E P ’in yü rü rlü ğe konulm asından önceki b ir yılı aşkın süre m antıksal olarak uluslararası ilişkilerin yü­ rütülm esinde b ir uzlaşma veya b ir g e ri çekilm e d e ­ n in N E P ’e ‘g e ri çekilm e' d iyord u ) ile tamamlandı. M a rt 1921’de A n glo-S ovyet tica ret anlaşması, Cenova kon­ feransı ve 1922 baharında Alm anya ile Rapallo A n tlaşması’nm imzalanması, potansiyel düşman kapitalist ü lk eler ile ge çici olarak barış içinde birarada yaşama­ nın Sovyet dış politikasının a cil hedefi kabul edildini b ir diplom atik faaliyet dönem inin başlangıcını b e lir­ ledi. ■' ^* K:*

Bu durum da, N E P ’in yü rü rlü ğe konulm asının di­ ğ e r şeylerin yanısıra, Sovyet tarihindeki ütopyacı dö­ nem in sonunu belirlediği söylenebilir. Bu ütopyacı d ö ­ nemde Buharin önem li b ir rol oynadı ve Kom ünizm in Abecesi bu dönem in anısını yansıttı. Bu dönem ic sa­ vaş ve hayatta kalma sorunlarının politika cı ve yöne­ ticile rin bütün e n erjilerin i tü k e ttiğ i, halk kitlelerin in dayanılmaz zorluklara m aruz kaldıkları ve kendilerin1 den insanüstü b ir çaba gösterm elerinin istendiği b ir dönem oldu. Böyle d önem ler gen ellikle, harcanan ça­ banın ve çekilen acıla rın o anki karışıklığından uzun vadede çıkacak b ir gelecek toplum sal düzenin im g e­ lem lerin e, uğruna mücadele edilen ideallerin cisimlestiğ i im gelem lere, yaşanmakta olan katı gerçekçilik ile 52


yan yana ve bunu telâfi etm ek üzere, esin verir. Böylesi fırtın a ve g e rilim zam anlarında h er d ev rim ci dok­ trinde yer alan ütopyacı u nsurlar açığa çıkar. Lenin D evlet ve D evrim ’t ik i d evrim arasındaki aralıkta yazdıysa, Kom ünizm in Abecesi de iç savaşın en g e rilim li mom entinde, Sovyet Rusya’nın düşman b ir dünya ile kuşatıldığı, Y u d en iç’e bağlı ord u la rın P e tro g ra t üzeri­ ne saldırıya geçtikleri, D en ik in ’e bağlı orduların M os­ kova’ya doğru ilerle d ik leri b ir sırada ortaya çıktı. Y a k­ laşık b ir yıl sonra iç savaş kazanılmıştı. Kronştad ayak­ lanm asının yol a çtığ ı kısa süreli panikten sonra S ov­ yet rejim in in v a rlığ ı b ir daha tehdit edilmedi. R ejim kendini, neredeyse ansızın, tah rip olmuş, karışıklıkla r içindeki geniş b i r , bölgenin tartışmasız vârisi olarak buldu. O sırada yüz yüze geld iği yegâne görev kırsal kesimde düzeni yeniden kurm ak, şehirlere yiyecek ve yakıt taşımaktı. A rtık kavranamayacak kadar uzak görünen b ir gelecegm ütopyacı im gelem leri bu görev ile ilgisizdi. B uharın sem bolik olarak, gelecek birkaç y ıl içinde pa rtinin en Sol undan S ağ’a geçişini tam am ­ layarak ve « Tek Ülkede S osya lizm »in başlıca savunu­ cusu haline g eler ek, en uç idari basiret uğruna en ııç d evrim ci idealizm i terk etti. D ev rim in tarihinde yeni b ir donem başlamıştı. N e v a r ki, böylesi keskin a yırım la r y a n ıltıcı ola­ bilir. Pek çok sadık pa rti üyesi d evrim ci id eallerin ve d ev rim ci istek lerin Stalintet g erçek çiliğ in kaba etkisi altında b ir yana bırakılm asından rahatsızdı. 1927’nin sonuna kadar bu rahatsızlık m uhalefet g ru p la rın ın -sadece Trotskiy, Zinovyev ve K am enev’in « B irleşik M u h a le fe tti değil, eski «d em ok ra tik M e rk e z iy e tç ile r­ den ve «İşçi M u h a le fe tin d e n g e ri kalanların; hattâ zaman zaman uyumsuz seslerle konuşan sendikaların ve K om som ol’un m u halefeti - y a n legal faaliyetleri ile ca n lı tutuldu. B ütün m u h a lifler ezildikten ve pa rti ile devlet m on olitik b içim ler aldıktaıi sonra Stalin, b ir zam anlar T ro ts k iy in hararetle övdüğü yoğun sanayi­ leşmeye yöneldi. Sanayileşme ve S ovyet ekonom isini 53


m odernleştirm e kampanyası, iç savaş sırasındaki gibi, daha fazla çaba gösterilm esi için yapılan ça ğrıla rla , karşılaşılan zorlu k la rı ve a cıla rı küçümseyerek y ü rü ­ tüldü. Bizzat B üharin 1928’de toplanan b ir K om som ol kongresine önceki yazılarında görü lebilecek kadar do­ kunaklı ve ütopyacı olan şu sözlerle hitap etti: «Bütiin inşa faaliyetimize bir anlam vermek, tam sos­ yalizm ve komünizmin propagandasını yapmak, ona bağ­ lanma yollarının propagandasını yapmak... çalışmamızın ekseni- olmalıdır;. Ancak o zaman gençlik arasında be­ lirli bir heyecan, inşa heyecanı yaratabiliriz; ... ancak böylelikle, proletarya kahramanlığının sadece barikatlar­ da savaşırken veya doğrudan askerî eylem alanında açı­ ğa çıktığı şeklindeki güçlü önyargıyı yıkabiliriz. Bu ön­ yargı doğru değildir! İşçi sınıfı, savaşırken de, dünyanın henüz tanımadığı geleceğin büyük insan toplumunu in­ şa ederken de kahramandır»32.

Kam panyanın başarısını sağlamak için muazzam baskı yapıldı ve çok sert zorlayıcı ön lem ler yü rü rlü ğe konuldu. Fakat bû, dipten süren yaygın b ir idealizm in, gelecekteki zaferlere dair, yaşanmakta olan kâbus­ la rı hafifletecek ütopyacı b ir im gelem in yokluğunda başarılı olm ayabilirdi. Ütopyacı isteklerden bütünüyle yoksun b ir toplum d urgunluktan kaçamaz. Sovyet toplum u durgun o l­ madı. 1950’lerde ve 1960’larda uzun Stalinsizleştirm e mücadelesinde coşkulu idealistler ile ih tiy a tlı yöneti­ c ile r arasındaki eski çatışma yeniden ortaya çıktı. 1958'de toplanan y irm i b irin c i pa rti kongresine K ruşçe v 'in sunduğu yedi y ıllık plan üzerine tezler « kol ile kafa emeği arasındaki, kent ile k ır arasındaki tem el fa rk lılık la rı tasfiye etm ek için... a cil yeni önerilerdi ilâ n ederek M arksist progra m ın eski ütopyacı mad­ d elerin i yeniden canlandırdı. 1265’de dış basında y e r alan, SSCB’de Kom ünizm in Abecesi'm n yeniden ya32

V I I I Vsesoyuznyi S’ezd V L K S M (1928), 31.


yurtlanm asının düşünüldüğü haberi doğru çıkm adı. ■Fakat, böyle b ir ön erin in tartışılm ası bile, p a rti ta ri­ h in in daha erken ve daha idealist d ön em lerin i h a tır­ lam a arzusunun hâlâ ca n lı olduğunu gösteren b ir be­ lirtid ir. K itabın uzun bölü m le ri eskim iştir ve bugün sabırla okum ak oldukça zordur. Geçmiş kuşakların sahip oldukları Ü topya la r-m orta k kaderidir bu. Fa­ kat kitabın y azıld ığı ruhtan kalan b ir şeyler hâlâ canlıdır. Bunun eylem e esin verecek kadar gü çlü olup o lm a d ığ ı g ö rü lecek tir.

E.H. C A R R

55


BİBLİYOGRAFİK NOT Buharin’in K om ü n izm in Abecesi’n in yamsıra başlıca şu çalış­ maları da İngilizce’ye çevrilmiştir; M irovoe Khozyastvo i Im periadzm , 1918 (Im p eria lism and W orld Econom y, NY, 1929). Politichiskaya Ekonom ika R a n t'e, 1919 (T h e E conom ic T heory of th e Leisure Class, Londra, 1927). Teoriya Istoricheskogo M aterializm a, 1921 (H istorical M a te ri­ alism : A System o f Sociology, NY, 1925; Londra, 1926). Ekonom ika Perekhodnogo Perioda, 1920, Ökonom ik der T ra n s form ationsperiode (1922) olarak Almanca’ya çevrildi. PuVk Sotsializmu (1925), L e C hem in du Socialisme (1925) ola­ rak Fransızca’ya çevrildi. Buharin henüz biyografi yazarını bulmamış, İngilizce’de fikirleri hakkında bir inceleme de yayımlanmamıştır. İktisat düşüncesi, P. Khirseh’in D ie Ö konom ischen Anschauugen N ikolaj I. Bucharins9inde (1959) incelenmiştir. Batı dünyasında­ ki kütüphanelerin bulunabildiği kadarıyla bildirdikleri ve S. Heitman ile P. Khirsch tarafından toplanan Buharin’e ait ya­ zıların bibliyografyası 1959’da Berlin’de Osteuropa-Institut ta­ rafından yayımlandı. E.H.C.

56


S U N U Ş Bu kitabı, proletaryanın olanca büyüklüğü ve gücü ile sarsılmaz canlanışına; onun kahram anlığını, s ın ıf bilin cinin kesinliğini, kapitalizm e olan öldü rü cü n ef­ retini, yeni b ir toplu m u n yaratılm asına yönelik g ö r­ kemli, içgüdüsünü birleştirene, yüce K om ünist P a rti’ye, adıyoruz. Bu kitabı, b ir m ilyon insandan oluşan b ir orduya kom uta eden, siperlerde yaşayatı, geniş b ir ülkeyi yö­ neten, K om ünist C um artesiler’de odun taşıyan, insan­ lığ ın yerliden doğuş gününü hazırlayan P a rti’ye adı­ yoruz. Bu kitabı, aynı zamanda, savaşlarda ve zaferlerde çelikleşen P a rti k ıd em lilerin e ve P a rti’nin, m ü ca d ele­ m izi sonuca ulaştıracak genç üyelerine, adıyoruz. Bu kitabı, P a rti’nin Savaşçılarına ve m a rtirlerine, cephelerde sayısız yok olup gidenlere, hapiste ölmüş olanlara, işkence altında yok olup gidenlere. P a rti ça­ lışması yaparken düşm anlarım ız tarafından ipe çekil­ miş veya kurşuna dizilm iş olanlara adıyoruz.

57


ÖNSÖZ Bizce Kom ünizm in Abecesi kom ünist b ilg in in te­ m el ders kitabı olm alıdır. Propagandist ve ajitatörlerın gü n lü k deneyim i böyle b ir ders kitabına acilen ih ­ tiyaç olduğu konusunda bizi ikna etm iştir. Y en i katılanlarda sürekli b ir artış vardır. Ö ğretm en ihtiyacı bü­ y ü k tü r ve p a rti ok u lla rı g ib i k u ru m la r için yeterli m ik ­ tarda ders kitabına bile sahip değiliz. A ç ık tır ki, Er­ fu rt Program ı g ib i daha eski M arksist litera tü r bu­ günün ihtiyaçlarına tam olarak uymuyor. Yen i soru­ lara yanıtlar bulm ak son derece güç. Ö ğrenciye ge­ re k li olan her şey, çeşitli gazetelere, kitaplara ve bro şürlere dağılm ıştır. Bu boşluğu doldurm aya karar verdik. A hece’m izi ¡parti okullarında izlenecek b ir tem el kurs olarak g ö ­ rüyoruz,- fakat aynı zamanda bu kitabı, p a rti p rogra ­ m ın ı anlamak isteyen h er işçi veya köylünün bağımsız incelem esi için kullanılabilecek b ir tarzda yazmaya çalıştık. Bu kitabı alan h er yoldaş onu baştan sona oku­ m alıdır. Böylelikle kom ünizm in hedefleri ve gö re v ­ le ri hakkında b ir fikre sahip ola bilir. K itap öyle b ir tarzda yazılm ıştır ki, sunuluş biçim i, pa rti p rogra m ı m e tn i üzerine a kıcı b ir yorum u oluşturur. O k u rla rı­ m ıza kolaylık olması için p rogra m m etnini, paragraf­ la rı num aralanm ış olarak bu cild in sonuna ekledik. P rogra m ın h er paragrafı, kita bın bazı açıklayıcı pa­ ragraflarına tekabül ediyor. M etindeki num aralam a program daki ile özdeştir.

58


Tem el konular norm al tipte basılmış, daha, küçük tip, daha a y rın tılı açıklam alar, örnekler, sayısal ifa ­ d eler vb. için kullanılm ıştır. K ü çü k tipte basılan pa­ ragraflar, daha çok, yardım görm eksizin çalışmayı in ­ celeyecek olan, konunun aslı ile ilg ili bilgiye g irm ek için ne vakti ne de fırsatı olan yoldaşlar için düşü­ nülm üştür. İn celem elerin i daha ile ri götü rm ek isteyenler iç in h er bölüm e kısa b ir bibliyografya eklenm iştir. Yazarlar k itaplarının pek çok bakımdan kusurlu olduğunun farkındadırlar; parçalar halinde ve sın ırlı boş zaman aralıklarında yazıldı. K om ün istler yazınsal çalışm alarını n orm al olarak betim lenem eyecek koşul­ la r altında sürdürm ek zorundadırlar. Sunulan çalış­ m a bunun ilg in ç b ir örn eğin i oluşturuyor; zira elyaz­ ması (üstelik yazarların ikisi d e) Moskova K om ite O daları’ndaki patlam anın yol a çtığı yıkıntıdan kılpayı k urtuld u... Bununla birlikte, bütün kusurlarına rağ­ men, kitabı b ir an önce yayımlamaya karar verdik. A n ca k yoldaşlardan yaşadıkları pratikle ilg ili h er b il­ g i ile bizi donatm alarını istiyoruz. B irin ci B ölüm ’ü oluşturan teorik bölüm, İk in c i Bö­ lü m ’ün başlangıcı, Sovyet İktidarı, Sanayinin Ö rg ü t­ lenmesi, Em eğin  orunm ası ve Toplum sal Refah ve H alk S ağlığı b ölü m leri ile b irlik te B uharin tarafından yazıldı,- çalışm anın g e ri kalan kısm ını Preobrajenskiy kaleme aldı. Fakat hiç kuşkusuz, h er ik i yazar da, ça ­ lışm anın tam sorum luluğunu kabul ediyor. K itabın başlığı, Abece, üstlendiğim iz görevin b ir ifadesidir. Bu çalışma yeni başlayanlar ve. propagandistler için yararlı olursa em eğim izin boşa gitm ed iğin ­ den em in olacağız. 15 Ekim 1919

59


I. TEORİK BÖLÜM Kapitalimin Gelişmesi ve Çöküşü


GİRİŞ

PROGRAMIMIZ 1 . Program nedir? 2. Ö nceki p rogram ım ız neydi? 3. Y e­ n i bir program hazırlam ak neden gerekli oldu? 4, P ro g ­ ram ım ızın anlamı. 5. Progra m ım ızın bilim sel karakteri.

1. PROGRAM NEDİR? îster toprak sahipleri y a da kapitalistlerin, ister işçilerin y a da köylülerin olsun, her parti belirli he­ defleri izler. H er partinin b elirli h ed efleri olm alıdır; aksi halde parti olmaz. E ğer b ir parti toprak sahip­ lerinin çıkarını tem sil ediyorsa, toprak sahiplerinin hedeflerini izler; mülk sahiplerinin toprağı k a vra yı­ şını sıkılaştırmaya, k öylüleri esaret altında tutmaya, toprak sahiplerinin m ülklerinden sağlanan ürüne yü k­ sek fiy a tı güvence altına almaya, em eği ucuz k ira la ­ maya, çiftlik k iralarım yüksek tutmaya, çalışır. E ğer b ir parti kapitalistlerin ve fabrika sahiplerinin ise, aynı şekilde, kendi hedeflerine sahip olacak; ucuz em ek tedarik etmeyi, işçileri el altında tutmayı, mümkün olan en yüksek fiyattan satılabilecek m allara müşte­ ri bulmayı, daha büyük k ârlar sağlamayı, bu am aç­ la işçileri daha ağır çalışm aya zorlam ayı hedefleye­ cektir. Daha önem lisi, b ir kapitalistler partisi işçilerin yeni b ir toplumsal düzene d air fik irlere yönelm e eği­ limi taşım ayacakları şekilde işleri düzenler; işçilerin, efendilerin daima varolduklarını ve varolacaklarını düşünmelerini sağlam aya çalışır. Fabrika sahiplerinin

62


hedefleri böyledir. A şikârdır ki, işçiler ve köylüler bun­ lardan tamamen fa rk lı hedeflere sahip olacaklar, ken­ di çıkarlarının kapitalistlerin v e toprak sahiplerinin bu çıkarlarından tam am en fa ik lı olduğunu görecek­ lerdir. Bir halk deyişi vardır: «B ir Rus için y a ra rlı olan, b ir A lm an için öldürücüdür.» Aslında şöyle söy­ lem ek daha doğru olur: «B ir işçi için y a ra rlı olan, b ir toprak sahibi v e y a kapitalist için öldürücüdür.» Yani, işçi belirli şeyler yapm ak zorundadır, kapitalist baş­ ka şeyler ve ya toprak sahibi yine başka şeyler. N e v a r ki, her toprak sahibi k öylülerin son kuruşunu en iy i şekilde nasıl sızdıracağını m antıklı olarak düşünmez. Pek çok toprak sahibi zam anının çoğunu içerek geçi­ rir v e kâhyanın raporları üzerine k a fa yorm a zahm e­ tine katlanmaz. A y n ı şey köylüler ve işçiler için de geçerlidir. Şöyle diyen ler vardır: «O h n e âlâ, iyi kötü geçin ip gidiyoruz. Canım ızı niye sıkıntıya sokalım. Ba­ balarım ız nasıl yaşadıysa, biz de öyle yaşayıp gidece­ ğiz.» Böyle kişiler asla b ir şey kazanam azlar ve ken­ di çıkarlarını bile kavrayam azlar. Öte yandan, kendi çıkarlarını en iyi şekilde nasıl savunabileceklerini anlayanlar, b ir parti içinde örgütlenirler. Kuşkusuz, b ir bütün olarak sınıf partiye girm ez. Parti sınıfın en iyi ve en enerjik üyelerini b ir araya getirir. Böylece, par­ tiye girenler, sınıfın geri kalan kısmına önderlik eder­ ler. İşçilerin ve yoksul köylülerin en iyileri İşçi Par­ tisi (Komünist Bolşevikler P a rtis i)’ne, toprak sahipleri ve kapitalistlerin en enerjik olanları ve onların ça­ nak yalayıcıları, avukatlar, profesörler, subaylar vb. Toprak Sahipleri V e Kapitalistlerin Partisi (Kadetler, Ö zgür H alk P a r tis i)’ne bağlanırlar. Sonuç olarak, h er .parti b ağlı olduğu sınıfın en yetenekli unsurlarım birleştirir. Bu nedenle, örgütlü b ir partinin üyesi olan b ir toprak sahibi v e y a kapitalist, köylülere ve işçilere karşı, böyle b ir örgütte y e r alm ayanlardan çok daha başarılı biçimde şavaşacaktır. A y n ı anlamda, örgütlü b ir işçi kapitalistlere v e toprak sahiplerine karşı ör­ gütsüz b ir işçiden daha iy i m ücadele edebilecektir; çün­

63


kü örgütlü işçi, işçi sınıfının h edeflerini v e çık arları­ n ı zihninde iyice tartmıştır, bu çık arla rın nasıl izle­ neceğini b ilir ve en kısa yolu öğrenm iştir. K E N D İ S IN IF IN IN Ç IK A R L A R IN I T E M S İL EDEN BİR P A R T İN İN AZİM LE İZLEDİĞİ B Ü T Ü N HEDEFLER «O P A R T İN İN P R O G R A M IN I O LU ŞTU R U R . Böylece program da belirli b ir sınıfın uğruna m ü cadele etmek zorunda olduğu şey belirlenir. Komünist P a r t i’nin p ro g ­ ramında, işçilerin ve yoksul köylülerin u ğru na mü­ cadele etmek zorunda oldukları şey b elirlen ir. P ro g ­ ram her parti için yüksek önem taşıyan b ir m esele­ dir. Partinin temsil ettiği çıkarları daim a program dan öğrenebiliriz.

2. ÖNCEKİ PROGRAMIMIZ NEYDİ? Şim diki program ım ız, 1919 M a rt’m ın sonunda top­ lanan Sekizinci Parti K ongresi’nde kabul edildi. D a­ ha önce, kâğıt üzerine y azılı b elirli bir p rogram a sa­ hip değildik. Elimizde, 1903 yılında toplanan İkinci P ar­ ti K ongresi’nde hazırlanan eski program dan başka b ir şey yoktu. Bu eski program hazırlandığında, bol şevikler ile m enşevikler tek bir partiyi oluşturuyor­ lardı v e ortak b ir program ları vardı. Bu tarihte işçi sınıfının örgütlenm esi henüz başlıyordu. Çok az sa­ yıda fabrika ve atelye vardı. Aslında h âlâ Rusya’da b ir işçi sınıfının v a r olup olm ayacağı tartışılıyordu. »N arodnikler» (şim diki sosyal devrim cilerin babaları) Rusya’da işçi sınıfının gelişm ediğini, ülkem izde fa b ri­ ka ve atölyelerin ya yg ın bir gelişm e gösterm eyeceğini düşünüyorlardı. Ö te yandan M arksistler - daha sonra bolşevikler v e m enşevikler olarak bölünen sosval de­ m okratlar - Rusya’da işçi sınıfının, d iğer yerlerdeki gibi, büyümeye devam edeceği v e devrim in ana gücü­ nü oluşturacağı görüşünde idiler. Zaman, narodniklorin görüşlerinin yanlış ve sosyal dem okratların ' bn görüşlerinin doğru olduğunu kanıtladı. Fakat, sosyal

64


dem okratların p rogram ı İkin ci P arti K ongresi’nde ha­ zırlandığı sırada (hem Lenin hem de Plekhanov’un çalışm aya katılım ı ile) Rus işçi sınıfının gücü son de­ rece azdı. Bu nedenle hiç kimse burjuvaziyi doğru­ dan devirm enin mümkün olacağını düşünmüyordu. O sırada en iyi politikanın şu olduğu görülüyordu: Ç ar­ lığın boynunu kırm ak; işçilerin ve köylülerin bütün d iğerleri ile birlikte örgütlenm e özgürlüğünü kazan­ mak; sekiz saatlik iş gününü sağlamak; v e toprak sah ip lerin in 1gücünü azaltmak. O sırada hiç kimse, iş­ çi yönetim ini derhal gerçekleştirm enin veya burjuva­ ziyi derhal fabrikaların dan ve atelyelerinden etm enin mümkün olacağını düşünmüyordu. 1903 yılındaki es­ k i program ım ız böyle idi.

3. YENİ BİR PROGRAM HAZIRLAMAK NEDEN GEREKLİ OLDU? 1903 ile 1917 devrim i arasına önemli b ir dönem g ird i ve bu dönemde koşullar derin biçimde değişti. R usya’da geniş ölçekli endüstri dev adım ları ile iler­ ledi ve aynı zam anda işçi, sınıfının sayısında büyük b ir artış oldu. 1905 devrim i gib i erken bir tarihte iş­ ç iler güçlerini gösterdiler. İkinci devrim (1917) sıra­ sında, devrim in zaferin in ancak işçi sınıfının zaferi sayesinde gerçekleştirilebileceği açığa çıkmıştı. Fakat 1917’de işçi sınıfı 1905’te yetinebildiği ile tatm in ola­ mazdı. Bu kez işçiler öylesine olgunlaşmışlardı ki, fa b ­ rikaların v e atelyelerin ele geçirilm esini, kapitalistle­ rin devrilm esini ve işçi sınıfı yönetim inin kurulması­ n ı talep etm eleri kaçınılm az oldu. Demek ki, ilk prog­ ram ın form üllendifilm esinden bu yana Rusya’da iç koşullar bakım ından tem el b ir değişim olmuştu. A n ­ cak daha da önemlisi, dış koşullarda da aynı anlam ­ da bir değişim m eydana gelmişti. 1905 yılında bütün A v ru p a ’da «barış ve huzur» isteniyordu. 1917 y ılın ­ da, zekâya sahip hiç kimse, dünya savaşının dünya F . : 5/65


devrim ine gitm ekte olduğunu görm em ezlik edemezdi. 1905’te Rus devrim ini, A vu stu rya işçilerinin za yıf bir hareketinden, doğunun daha geri ülkelerindeki - İran,, Türkiye, Çin - devrim lerden başka izleyen olmadı. 1917 Rus devrim ini ise doğuda olduğu gibi batıda d a devrim ler izliyor. Bu devrim lerde işçi sınıfı, b ayrağı­ nı, kapitalizm in yıkılm ası için yükseltiyor. Bu neden­ le, gerek ülke içinde gerekse dışında koşullar 1903 d ev­ rim i koşullarından çok farklıdır. îşçi sınıfı partisinin^ koşulların tam am en fa rk lı olduğunu göre göre, 1903’te ve 1917-19’da aynı program a sahip olması saçma ola­ caktı. M enşevikler eski program ım ızı «reddetm iş» v e böylelikle M arx’m öğretisini de reddetmiş olm am ız te­ m elinde bize kusur bulurlarken biz şu karşılığı v e r dik: M arx’m öğretisinin özü, içsel bilinçlilikten degıl, hayatın kendisinden çıkan program lar oluşturmak­ tır. E ğer hayat büyük değişim ler göstermiş ise, p rog­ ram olduğu gib i kalam az. Kışın kalın paltolar giym ek zorunda kalırız. Y a z sıcağında ise, ancak b ir deli k a­ im palto giyer. Politikada da aynısı geçerlidir. Daima; hayatın m evcut koşullarını incelem em izi v e ona gö­ re davranm am ızı bize M arx öğretti. Bu, za rif bir ba­ yanın eldiven değiştirm esi gib i kanaatlerim izi değiş­ tirm em iz gerek tiği anlam ına gelm ez. îşçi sınıfının ön­ celikli hedefi komünist düzeni gerçekleştirm ektir. Bu hedef sürekli b ir hedeftir. Bununla birlikte, şu da aşi­ kârdır ki, işçi sm ıfı hedefine uzak veya yakın oluşuna göre fa rk lı talepler öne sürecektir. Çarlık yönetim i al­ tında işçi sınıfı örgütleri y e r altına çekildiler ve işçi partisi, ü yeleri sanki canilerden oluşuyormuş gibi ce­ zalandırıldı. Şim di işçi sınıfı iktidardadır ve onun partisi yöneten partidir. Kuşkusuz, zekâya sahip hiç kimse 1903 yılındaki program ı bugün aynen savuna­ maz. Böylece, Rus hayatının iç koşullarındaki değişim ­ le r v e uluslararası koşullardaki değişim ler program ı­ m ızdaki değişiklikleri gerektirm iştir..


4. PROGRAMIMIZIN ANLAMI Y en i (M oskova) program lınız bir süre önce ikti­ d ara gelen işçi sınıfı partisinin hazırladığı ilk prog­ ramdır. Bu nedenle, işçi sınıfının yönetim de v e yen i b ir hayatın inşasında kazan dığı bütün deneyim i de­ ğerlendirm ek p artim iz için zorunludur. Bu sadece ken­ dim iz için, Rus işçi vc yoksul köylüleri için değil, dı~ şardaki yoldaşlarım ız için de önemlidir. Başarı ve ba­ şarısızlıklarım ızdan, hata ve kusurlarımızdan, sadece b izler değil, bütün uluslararası proletarya deneyim ka­ zanacaktır. Program ım ızın, sadece partim izin yerin e getirm eyi arzuladıklarını değil, üstesinden gelinm esi gereken daha kapsamlı işleri içerm esinin nedeni budur. Partim izin h er üyesi program ı ayrıntıları ile b il­ m elidir. Program her grubun ve partim izin h er te ­ kil üyesinin faaliyetlerinde en önemli rehberi (Oluştu­ rur. Program ı kabul etmedikçe, program ı geçerli gör­ medikçe hiç kimse parti üyesi olamaz. V e hiç kimse program ı bilm eden onu geçerli olarak görem ez. Kuş­ kusuz, bir şeyler kapm a v e ya kendine yontm a umu­ du ile komünist saflara giren v e komünizm üzerine ant içen v e program a b ir kaz olsun göz atmamış olan pek çok kişi vardır. Biz böyle üyelerden hoşlanmayız. Böyle üyeler bize ancak za ra r verebilirler. H iç kimse program ı bilm eden gerçek b ir komünist bolşevik ola­ m az, Zekâya sahip her Rus işçisi v e köylüsü partim i­ zin program ını iyice öğrenm elidir. Rus olm ayan her proleter, Rus devrim inin deneyim inden yararlanabil­ mesi için program ı incelem elidir.

5. PROGRAMIMIZIN BİLİMSEL KARAKTERİ K afam ızdaki düşüncelerden bir program oluştur­ manın yanlış olduğunu, program ım ızın hayattan alın­ ması gerektiğin i belirtm iş bulunuyoruz. M arx’tan ön­ ce işçi sınıfının çıkarlarını tem sil edenler geleceğe

67


ait bir cennetin hayalî resim lerini çizm e eğilim inde idiler. Bunu yaparlarken, bu cennete varılıp varılam a­ yacağım kendi kendilerine sormak zahm etine katlan­ m azlar, işçilerin ve köylülerin izlem eleri gereken d o ğ ­ ru yolu görm ezlerdi. M arx bize bir başka y ol öğretti., O, bugün de dünyam ızı baştan başa kaplayan, kötü, adaletsiz, barbar toplumsal düzeni inceledi ve bu dü­ zenin yapısını araştırdı. B ir makineyi, diyelim ki, bir saati incelediğim iz gibi, M arx da, işçiler v e köylüler ezilirlerken, fab rik a ve toprak sahiplerinin yönettiği kapitalist toplumun yapışını inceledi. Farzedelim ki, saatim izin içindeki iki çarkın yanlış yerleştirildiğini v e her devrim de bu ik i çarkın gittikçe daha fa zla b ir­ birinin hareketini engellediğini fark ettik. Bu durum­ d a saatin bozulacağını v e duracağını önceden göre­ biliriz. M arx’m incelediği, bir saat değil, kapitalist toplum idi. M arx bu toplumu baştan başa inceledi, serm ayenin hâkim iyeti altındaki hayatı inceledi. A ra ş ­ tırm alarının sonucu olarak M arx, kapitalizm in kendi m ezarını kazm akta olduğunu, m akinenin bozulaca­ ğını, bozulma nedeninin işçilerin kaçınılm az ayaklan­ m ası olacağını v e işçilerin bütün dünyayı kendileri­ ne uygun biçimde yeni baştan düzenleyeceklerin? çok açık bir biçimde gördü. M arx’m bütün kendisini izleyenlere bıraktığı baş­ lıca bilgi, onların hayatı olduğu gibi incelem eli g e ­ rek tiği idi. Demek ki, ancak pratik b ir program h azır­ lanabilir. P rogram ım ızın neden kapitalist rejim in b ir tasviri ile başladığı bu durumda aşikârdır. Şimdiki halde kapitalist rejim Rusya’da yık ılm ış­ tır. M arx’m kehaneti gözlerim izin önünde gerçekle­ şiyor. Eski düzen çöküyor. K ralların ve im paratorla­ rın başlarındaki taçlar düşüyor. İşçiler her yerde d ev­ rim e doğru v e sovyet yönetim inin kurulmasına doğru ilerliyorlar. Bütün bunların nasıl gerçekleştiğini tanı olarak anlamak için kapitalist sistemin yapısı hakkın­ da yeterli b ilgiye sahip olmak gerekir. O zam an anla­ yacağız ki, bu sistemin bozulması kaçınılmazdı. Eski

68


sisteme dönüş olm ayacağını v e za feri işçilerin kazan­ dıklarım bir kez kavradığım ızda, işçilerin yen i top­ lumsal düzeni uğruna m ücadelem izi sürdürürken, yepyeni bir güç ve güven kazanacağız.

LİTERATÜR 1, 1917 Nisan Konferansı Raporları. 2. Parti Programı’nm Revizyonu üzerine materyaller. 3. Buharin ve Simirnov, maka­ leler, «Spartakus», No. 4-9. 4. Lenin, makale, «Prosveschenie», No. 1 ve 2, 1917. 5. Sekizinci Kongre Raporları. Marksist programın bilimsel karakteri konusunda bilimsel sosyalizm literatürüne başvurulabilir: Golubkov, Utopian and S cien tific Socialism ; Engels, D evelopm ent o f Socialism fro m Utopia to Science; M arx ve Engels, Com m unist M anifesto. Programın genel özelliklerinin incelenmesi için: Buharin, T h e Program m e o f th e Com m unist Bolsheviks. Yukarda belirtilen literatür içinde sadece Buharin’in bro­ şürü ve Golubkov’un broşürünün bir kısmı popüler tarzda ya­ zılmıştır. Diğer çalışmalar görece ileri öğrenciler içindir.

69


I KAPİTALİST TOPLUMSAL DÜZEN 6. Em tia ekonomisi. 7. Ü retim araçlarının kapitalist sınıf tarafından tekelleştirilm esi. 8. Ü cretli emek. 9. K a p ita ­ lizm altında ü retim koşulları. 10. Emek gücünün sömü­ rülm esi. 11. Sermaye. 12. K a p ita list devlet. 13. K ap italist sistem in tem el çelişkileri.

6. EMTİA EKONOMİSİ Kapitalist rejim altında ekonomik hayatın nasıl sürdüğünü inceleyecek olursak, öncelikli karakteristi­ ğin, em tiaların üretim i olduğunu görürüz. Okur, «Bun­ d a olağanüstü ne var?» diye sorabilir. Olağanüstü olan şudur ki, bir em tia basit b ir ürün değil, pazar için üretilm iş b ir şeydir. Bizzat üretici için, onun kendi kullanım ı için y a ­ pılmış b ir ürün em tia değildir. B ir köylü ekim yap ­ tığı, hasadı topladığı, harm an dövdüğü, tahılı öğüt­ tüğü ve kendisi için ekmek y a p tığı zaman, bu ekmek kesinlikle bir em tia değildir; sadece bir ekmektir. Bu ekm ek ancak alınıp satıldığı zaman, yani, bir alıcı için, pazar için üretildiği zam an b ir emtia haline g e ­ l i r K im ekm eği satın alırsa, onun sahibi olur. Kapitalist sistemde bütün ürünler pazar için üre­ tilir ve hepsi em tia haline gelir. H er fab rik a ya da atelye olağan koşullarda sadece belirli b ir ürünü ü re­ tir, v e üreticinin kendi kullanım ı için üretim yapm a70


d ığm ı anlamak kolaydır. Bir m ezarcı kendi atelyesinde tabut üretiyorsa, bu tabutları kendisi v e ailesi için değil pazar için ürettiği son derece açıktır. A y ­ nı şekilde, bir hint y a ğ ı im alatçısının durumunda da, eşit derecede açıktır ki, adam sürekli sindirim bozuk­ luğundan şikâyetçi olsa bile, fabrikasından çıkan bü­ tün hint yağın ın çok küçük b ir oranından daha fa z ­ lasını kendi am açları için kullanması im kânsız ola­ caktır. A yn ı düşünceler, kapitalizm altında, aklınıza gelen her ürüne uygulanır. Bir düğme fabrikasında düğme yapılır; fakat bu m ilyonlarca düğme im alatçının ceketine dikilm ek üze­ re üretilmez; onlar satış içindir. Kapitalist sistemde üretilen her şey pazar için üretilir. E ldivenler ve so­ sisler; kitaplar ve ayakkabı boyası; m akineler v e vitfki; ekmek, botlar v e h a fif silâhlar, tek kelim e ile her şey bu pazara girm ek için üretilir. Bir emtia ekonomisi, zorunlu olarak, özel m ü lk i­ yet gerektirir. E m tialar üreten bağım sız zanaatkar kendi atelyesine ve kendi aletlerine sahiptir; fabrika sahibi veya âtelye sahibi, bütün binaları, m akineleri vb. ile birlikte, kendi fabrikasına ve ya atelyesine sahiptir. Bu durumda, nerede özel m ülkiyet ve em tia üretim i varsa, orada, m üşteriler için b ir m ücadele v e y a satıcılar arasında rekabet vardır. Fabrika sa­ hipleri, atelye sahipleri v e büyük kapitalistlerden ön­ ceki, sadece bağım sız zanaatkârlann bulunduğu gün­ lerde bile, bu zanaatkârlar müşteri için birbiriyle mü­ cadele ediyorlardı, içlerinde en güçlü* v e en açgözlü, en iyi aletlere v e en parlak zekâya sahip olan, özel­ lik le de bir köşeye para koyan kişi, zirveye çıkan, müşteri cezbeden v e rakiplerini m ahveden kişi olur­ du. Böylece, bunu tem el alan küçük m ülkiyet ve em ­ tia ekonomisi sistemi, büyük ölçekli mülk sahipliği­ nin tohum larım taşıdı ve pek çok kişinin m ahvol­ m asına sebep oldu. BU D U R U M D A G Ö R Ü YO R U Z KÎ, K A P İT A L İS T SİSTE M İN Ö N C E LİK Lİ K A R A K T E R İS T İĞ İ E M T İA 71


EKO NO M İSİ, Y A N İ, P A Z A R İÇ İN Ü R E TİM Y A P A N BÎR EKO NO M İDİR.

7. ÜRETİM ARAÇLARININ KAPİTALİST SINIF TARAFINDAN TEKELLEŞTİRİLM ESİ Sadece b ir em tia ekonomisinin v a r olması tek ba­ şına kapitalizm i oluşturm aya yetmez. B ir emtia eko­ nomisi kapitalistlerin olmaması durumunda da v a r olabilir; örneğin, üreticilerin sadece bağım sız zanaat­ karlardan oluştuğu ekonomi. Pazar için üretirler, ürün­ lerini satarlar; bu durumda kuşkusuz bu ürünler em ­ tiadır ve bütün üretim emtia üretimidir. Bununla b ir­ likte, bu kapitalist üretim değildir; basit em tia ü re­ tim inden başka bir şey değildir. Bir basit emtia eko­ nomisini kapitalist üretim e dönüştürebilmek için, b ir yanda, üretim araçlarının (aletler, m akineler, bina­ lar, toprak vb.), zengin kapitalistlerden oluşan göre­ ce sınırlı bir sınıfın özel m ülkiyetinde olması; v e öte yanda, pek çok bağım sız zanaatkarın iflâsının ve üc­ retli işçilere dönüşümünün sağlanması gereklidir. Görmüş bulunuyoruz ki, bir basit em tia ekono­ misi kendi içinde b azıların ı yoksulluğa v e diğerlerin i zenginliğe götürecek tohum lan taşır. Gerçekte olan da budur. N eredeyse bütün ülkelerde, bağım sız zanaat­ karların ve küçük iş sahiplerinin çoğu mahvedilmişIerdir. En yoksul olanlar sonunda aletlerini satmak zo­ runda bırakıldılar; «iş sahibi» iken, bir çift elden baş­ ka b ir şeye sahip olm ayan «sıradan insanlar» haline geldiler. Öte yanda, daha zengin olanlar servetlerini daha da arttırdılar; daha geniş ölçekte kendi atelyele n n i yeniden inşa ettiler, yen i m akineler kurdular, daha fâ zla kişi çalıştırm aya başladılar, fab rik a sahip­ leri oldular. Ü retim için gerek li olan her şey, fa b rik a binaları, m akineler, ham maddeler, depolar ve dükkanlar, ko­ nutlar, atelyeler, madenler, dem iryollan, buharlı ge72


miler, toprak; tek sözcükle, bütün üretim araçları, azar azar, bu zengin kişilerin ellerine geçti. Bütün bu üretim araçları kapitalist sınıfın özel mülkü haline geldi; onlar, deyim yerinde ise, kapitalist sınıfın b ir «tek el» i haline geldiler. K Ü Ç Ü K BÎR Z E N G İN G R U P HER ŞEYE SA H İP­ TİR; DEV Y O K S U L KİTLELERİ, Ç A L IŞ M A K İÇ İN K U L­ L A N D IK L A R I ELLERİNDEN B A Ş K A BİR ŞEYE S A ­ HİP DEĞİLDİRLER. K A P İT A L İS T S IN IF IN Ü RETİM A R A Ç L A R I ÜZERİND EKİ BU TEKELİ K A P İT A L İS T SİSTEM İN İK İN C İ K AR AK TE R İSTİĞ İD İR .

8. ÜCRETLİ EMEK Mülksüz kalan çok sayıda kişi serm ayenin ücret­ li em ekçilerine dönüştürüldü. Yoksul düşmüş köylü v e zanaatkarın yapacak başka nesi vardı? Y a kapi­ talist toprak sahibinin emrinde tarım emekçisi ola­ rak hizm et edecek ya da şehre gidecek ve orada fa b ­ rik a veya atelyede iş arayacaktı. Başka çıkış yolu yoktu. Ü cretli emeğin, kapitalist sistemin bu üçüncü karakteristiğinin kökeni bu idi. Ü cretli emek nedir? Geçmiş günlerde, serflerin v e kölelerin olduğu zam anlarda, her serf veya köle a lı­ nabilir ve satılabilirdi. İnsanlar, derileri, saçları, kol­ la rı v e bacakları ile efendilerinin özel mülkü idiler. Efendi kölelerinden birini ahırda öldüresiye döver, en azından, bir sarhoşluk anında üzerinde tabure v e y a sandalye kırardı. Eski R om alılar’da, b ir efendinin mülkü, üretim için gerek li olan her şey, «konuşm ayan aletler» (nesneler), «y a rı konuşan a le tle r» (yük hay­ vanları, koyun, sığır, öküz vb. - tek sözcükle, m era­ m ını anlatam ayan h ayvan lar), v e « konuşan aletler» (köleler, ihsanlar) olarak sınıflandırılıyordu. Bir kaz­ ma, bir öküz, bil' köle, bunların hepsi efendi için, a letler v e y a ku lla n ım araçları idi. K eyfin e göre bun73


lan , isterse satın alır, isterse satar, dilediği gib i kul­ lanır veya yok ederdi. Ü cretli emekçi ne satın alınabilir ne de satılabilir. A lın ab ilen ve satılabilen, onun emek gü cü d ü r; kadın ve ya erkek değil, emek kapasitesidir. Ü cretli emekçi kişisel olarak özgürdür; fab rik a sahibi onu ahıra kapatıp dövemez ve ya onu komşusuna satamaz veya onu b ir kurt köpeği yavrusu ile değiştiremez. Bütün bunlar ancak serfliğin hâkim olduğu zam anlarda y a ­ pılabiliyordu. Ü cretli işçi sadece kiralanabilir. K ap i­ talist ile ücretli işçi görünüşte eşittir. «İstem iyorsan ça­ lışma, zorlam a yok,» der fab rik a sahibi. Aslında iş­ veren, işçiyi beslediğini, ona çalışması için iş verd iğ i­ n i söyler. N e v a r ki, gerçekte koşullar, ücretli ve kapitalist için aynı olm aktan çok uzaktır. İşçiler açlıkla ziııcirlenm işlerdir. A çlık on lan kendilerin i kiralam aya, y a ­ ni, em ek güçlerini satm aya zorlar işçi için başka çö­ züm yoktur; işçinin başka seçeneği yoktur. Sadece kendi elleri ile «kendi» ürününü üretemez. A le t v e m akineler olmadan çelik im al etmeyi, dokum acılık yapm ayı, dem iryolu vagonu inşa etm eyi deneyin ba­ kalım. K apitalizm de toprağın tam am ı özel ellerde­ dir; bir iş yapabilm ek için, kimsenin sahip olm adığı b ir toprak parçası bile bulunmaz. İşçinin kendi iş gücünü satma özgürlüğü, kapitalistin bu iş gücünü satın alma özgürlüğü, kapitalistin ücretli ile «e ş itli­ ğ i» - bütün bunlar, em ekçiyi kapitalist için çalışma­ y a zorlayan açlık zincirinden başka şey değildir. Bu bakımdan, ücretli em eğin özü, emek gücünün satılmasından veya emek gücünün b ir em tiaya dönüş­ türülmesinden ibarettir. 6’da betimlenen basit emtia ekonomisinde, süt, ekmek, elbise, bot, pazarda bur.; nuyor, fakat emek gücü pazarda bulunmuyordu. Emek gücü satılık değildi. Bu gücün sahibi, bağım sız zana­ atkar, sahip olduğu küçük meskeni v e aletlerini yap^ tığı işe katıyordu. Kendisi için çalışıyor, kendi işlet1 74


amesini yönetiyor, kendi emek gücünü bunu sürdür­ m ek için uyguluyordu. Kapitalizm de durum çok farklıdır. İşçi artık üretim araçlarına sahip değildir; emek gücünü kendi iş­ letm esini yürütm ek için kullanamaz; eğer kendisini açlıktan kurtaracaksa, emek gücünü kapitaliste sat­ malıdır. Pamuk, peynir ve m akinelerin satıldığı pa­ zarların yanıbaşında, proleterlerin, yani ücretli işçi­ lerin kendi emek güçlerini sattıkları emek pazarı 'da oluşm aya başlar. BÖYLECE G Ö R Ü YO R U Z Kİ, K A P İT A L İS T EKO­ N O M İ İLE B A S İT E M T İA E K O N O M İSİ A R A S IN D A K İ FAR K , K A P İT A L İS T EKO NO M İDE B İZZAT EMEK GU C Ü N Ü N BİR E M T İA H A LİN E GELM ESİNDEN İBARET TİR. O H ALDE K A P İT A L İS T SİSTEM İN Ü Ç Ü N C Ü K A ­ R A K TE R İSTİĞ İ ÜCRETLİ EM EĞ İN V AR LIĞ ID IR .

9. KAPİTALİZM ALTINDA ÜRETİM KOŞULLARI Demek ki, kapitalist sistemin üç karakteristiği vardır, yani: pazar için üretim (em tia ü retim i); üretim araçlarının kapitalist sınıf tarafından tekelleştirilm e­ si; ücretli emek, emek gücünün satışı ile sağlanan emek. Bütün bu karakteristikler şu soru ile ilişkilidir: Üretim e katılan b ireyler ile dağıtım a katılan bireyler arasındaki karşılıklı ilişki nedir? «Em tia üretim i» v e ­ y a «pazar için üretim » dediğim iz zaman, bu sözler ne anlam a geliyor? Bunun anlam ı şudur: B ireyler b ir­ b irleri için çalışırlar, fak at h er biri kendi işletm e­ sinde pazar için, ürünlerini kim in satın alacağını ön­ ceden bilm eksizin üretim yapar. John adında b ir za­ naatkar v e G eorge adında b ir köylü olduğunu fa rz edelim. Zanaatkar John bot yapımcısıdır, botları pa­ za ra götürür v e G eorge’a satar v e G eorge’un ken­ disine ödediği para ile yin e G eorge’dan ekmeşk satın alır. John pazara gittiği zam an orada G eorge ile kar■7C.


şılaşacağını bilmiyorduk G eorge da John ile karşıla­ şacağım bilmiyordu. İkisi de sadece pazara gitm iş­ lerdi. John ekmeği, G eorge da botu satın aldığı za­ man, sonuç, önceden bilinm ese de, G eorge’un John için, John’un da G eorge için çalışmış olduklarıdır. Pazar yerinin karışıklığı onların gerçekte birbirleri için çalıştıklarını, b irb irleri olm adan yaşayam ayacak­ larını insanlardan gizler. B ir em tia ekonomisinde in ­ sanlar birbirleri için çalışırlar, fa k a t bunu örgütsüz b ir tarzda, birbirlerinden bağım sız olarak, b irbirle­ rine ne kadar gerek li olduklarını bilm eden yaparlar. Sonuç olarak, em tia üretim inde b ireyler birbirleri ile belirli ilişkiler içinde olu rlar v e burada ilgilen di­ ğim iz şey de, işte bu karşılıklı ilişkidir. A y n ı şekilde, «üretim araçlarının tekelleştirilm esi»nden veya «ü cretli em ek» ten söz ettiğim iz zaman, gerçekte, b ireyler arasındaki ilişkilerden söz etmiş oluruz. Gerçekte «tekelleştirm e» ne anlama gelir? Bu, kişilerin em eklerini başkalarına ait üretim araçları ile birlikte kullandıkları koşullar altında çalıştıkları; işçilerin bu üretim araçlarının sahiplerine, yani kapi­ talistlere bağım lı oldukları anlam ına gelir. Kısaca, bu­ rada üzerinde durduğumuz soru şudur: M a lla n üre­ tirlerken b ireyler arasındaki karşılıklı ilişki nedir? Üretim sürecinde b ireyler arasındaki karşılıklı ilişki­ le r ü retim ilişk ileri olarak adlandınlır. K olayca anlaşılıyor ki, üretim ilişkileri daim a aynı olmamıştır. Çok önceleri, insanlar küçük toplu­ luklar halinde yaşarlarken, birlikte yoldaşça çalışıyor­ la r Cavlanarak, balık tutarak, m eyva ve kök toplaya­ rak) v e her şeyi kendi aralarında bölüşüyorlardı. Bu­ rada b ir tür üretim ilişkisi görüyoruz. K ölelik gün­ lerinde üretim ilişkileri başka türlü idi. K apitalizm al­ tında üçüncü tür ilişkiler vardır. Dem ek k i çeşitli tür­ de üretim ilişkileri vardır. Bu üretim ilişkisi türle­ rine, toplumun ekonom ik sistem leri (tip leri) ve ya ü re­ tim yöntem leri diyoruz.

76


«K A P İT A L İS T Ü R E TİM İLİŞKİLE R İ» V E Y A B AŞ­ K A DEYİŞLE «K A P İT A L İS T TO PLU M T İP İ» V E Y A «K A P İT A L İS T Ü R E TİM Y Ö N T E M İ» - BU TERİMLER, K Ü Ç Ü K BR K A P İT A LİS TLE R GRUBU B A K IM IN ­ D A N Ü RETİM A R A Ç L A R IN IN TEKELCİ M Ü LK İY E T İ İLE T A N IM L A N A N , İŞÇİ S IN IF I B A K IM IN D A N İSE ÜCRETLİ EMEK İLE T A N IM L A N A N BİR E M T İA EKO­ N O M İSİN D E BİREYLER A R A S IN D A K İ İLİŞKİLERİ İFADE EDER.

10. EMEK GÜCÜNÜN SÖMÜRÜLMESİ Şu soru akla geliyor: Kapitalist sınıf hangi sebep­ le işçi kiralar? Herkes b ilir ki, sebep, kesinlikle fa b ­ rik a sahiplerinin aç işçileri doyurm ak istemesi değil, onlardan kâr sağlama isteğidir. Fabrika sahibi kâr uğruna fabrikasını inşa eder; k âr uğruna işçi alır; daim a kâr uğruna daha yüksek fiya tların ödendiği y eri arar. Bütün hesaplarına yön veren güdü, kârdır. N e va r ki burada kapitalist toplumun çok ilginç bir karakteristiğini ayırt ederiz. Toplum kendisi için g e ­ rek li ve yara rlı olan şeyleri üretmez; bunun yerine, kapitalist sınıf işçileri, k arşılığı daha fa zla ödenecek şeyleri, kapitalistlerin büyük k ârlar sağladıkları şey­ le ri üretm eye zorlar. Örneğin, visk i çok zararlı bir m addedir ve genelde alkollü içkiler, sadece teknik am açlarla, tıpta kullanılm ak için üretilm elidirler. Fa­ kat bütün dünyada kapitalistler bütün güçleri ile a l­ kol üretiyorlar. Neden? Çünkü insanların durmadan içki içm eleri olağanüstü kârlıdır. Şimdi burada kârın nasıl sağlandığını açıklığa kavuşturm alıyız. Bunun için sorunu ayrın tılı olarak incelem em iz gerekiyor. Kapitalist fabrikasında üret­ miş olduğu em tiaları sattığı zam an kârı para biçim in­ de alır. Ü rettiği m allardan ne kadar para sağlar? Bu fiy a ta bağlıdır. B ir sonraki soru şudur: Fiyat nasıl be­ lirlen ir? veya bir em tiaya yüksek fiya t verilirken, di77


gerine neden düşük fiy a t verilir? K olayca anlaşılaca­ ğ ı gibi, eğer b ir üretim dalında yen i m akineler kul­ lanılıyorsa ve emek y a ra rlı biçimde uygulanıyorsa (veya, denildiği gibi, üretken ise) bu durumda em ­ tianın fiya tı düşer. Öte yanda, eğer üretim zorsa, eğer üretilen m alın n iceliği küçükse, eğer emek başarısız biçimde uygulanıyorsa v e y a görece üretken değilse, em tianın fiy a tı yükselir*. E ğer toplumun b ir kalem mal, üretm ek için or­ talam a daha çok em ek harcam ası gerekiyorsa, o k a ­ lem in fiy a tı yüksek olur; eğer ortalam a daha az emek gerekiyorsa, kalem in fiy a tı düşer. İm alatın ortalam a etkinliği v eri kabul edilirse (yani kullanılan m akine ve aletler ne çok iy i ne de çok kötü ise), b ir em tian ın üretilm esi için g e re k li toplum sal emek m ik ta rı o em ­ tia n ın değeri olarak adlandırılır. Görüyoruz ki fiy a t değere bağlıdır. Aslında fiy a t değerin bazen daha üstünde bazen daha altındadır, fak at burada basit leştirm ek için bunların b ir v e aynı olduğunu fa rz ede­ biliriz. Ü cretli işçilerin kiralanm ası ile ilg ili söyledikle­ rim izi şimdi hatırlayalım . B ir işçinin kiralanm ası be­ lirli bir emtianın satılmasıdır. Bu emtianın adı «em ek gücü» dür. Emek gücü b ir em tia haline gelir gelm ez, diğer em tialara uygulanan ona da uygulanır. K ap i­ talist işçiyi k iralad ığı zaman, ona emek gücünün f i ­ yatını (ya da, basit biçim de söylersek, emek gücü­ *

78

Burada paraya, paranın az ya da çok oluşu veya geçerli paranın altın veya kâğıt para oluşu sorununa değinmeden konuşuyoruz. Değer standardında meydana gelen değişim­ lerden kaynaklanan fiyat değişiklikleri çok büyük olabilir, fakat bu tür değişiklikler bütün emtiaları aynı şekilde et­ kiler ve bu, bir emtia ile diğeri arasındaki fiyat farklılık­ larım açıklamaz. Örneğin, kâğıt, para miktarında büyük bir artış bütün ülkelerde fiyatları muazzam biçimde arttırmış­ tır. Fakat bu genel pahalılık, bir emtianın neden diğerin­ den daha pahalı olması gerektiğini açıklamaz.


nün değerini) öder. Peki bu d eğer neyle belirlenir? Bütün emtia değerlerinin, onların üretilmesinde har­ canan emeğin n iceliği ile belirlendiğini gördük. A y n ı şey emek gücüne de uygulanır. Peki emek gücünün üre cimi ile neyi kast ediyo­ ruz? Emek gücü aslında, kumaş, ayakkabı v e y a m a­ kine gibi bir fabrikada üretilmez. O halde bunu na­ sıl açıklayacağız? Ele aldığım ız konuyu anlamak için kapitalizm de çağdaş hayata b ir göz atm alıyız. Farzedelim ki işçiler günlük işlerini henüz bitirdiler. Y oru l­ dular, bütün enerjilerini kullandılar; artık daha fa z ­ la çalışamazlar. Emek güçleri pratik olarak tüketil­ miştir. Bu gücü yenilem ek için ne gerekir? Ancak, bejlenm e, dinlenme, uyuma ve yeniden güç toplama ile onu yenileyeceklerdir. B öylelikle çalışma kapasi­ tesi veniden oluşacak; işçiler b ir kez daha emek gü­ cüne sahip olacaklardır. Bu da, beslenme, giyin m e /e barınm anın - tek sözcükle işçinin tüketmek zorun­ da olduğu şeylerin - onun emek gücünün üretim ini etkilediği anlamına gelir. K a lifiy e işçinin eğitim i vb. için yapılan harcam alar gibi ek unsurlar da hesaba katılm alıdır. îşçi sınıfının emek gücünü yenilem ek için tüket­ tiği her şey, değere sahiptir. Bu nedenle, tüketim k a­ lem lerinin ve aynı zam anda eğitim harcam alarının değeri emek gücünün değerini oluşturur. Farklı em ­ tialar fa rk lı değerlere sahiptir. Bu anlamda, h er tür emek gücü kendine özgü değere sahiptir. K om pozitö­ rün emek gücü b ir değere sahiptir, k alifiye olm ayan emekçinin emek gücü b ir başka değere. Şimdi yine fab rik aya dönelim. Kapitalist, ham ­ madde, yakıt, makine, makine y a ğ ı ve d iğ e r gere­ kenleri satın alır. O zam an emek gücü de satın a lıp «e l becerisini işe koşar.» H er şeyin parasını öder. Ü retim işi başlar. İşçiler çalışırlar, çarklar döner, y a k ıt yanar, m akine y a ğ ı kullanılır, fab rik a binaları aşmıp eskir, emek gücü harcanır. Sonuçta fab rik a­ dan yeni bir em tia çıkar. Bu emtia, bütün em tialar 79*


gib i, değere sahiptir. Bu d eğer nedir? H er şeyden Ön­ ce, bu emtia kullanılan üretim araçlarının değerimi kendi içinde özümlemiştir. Bu değer, ham maddeler, tüketilen yakıt, m akinelerin aşm an parçaları vb. h a­ linde ona, ortaya çıkan em tiaya geçmiştir. A rtık bü­ tün bunlar em tianın değerine dönüştürülmüştür, ik in ­ ci olarak, em tiaya işçilerin em eği geçmiştir. Eğer 30 işçi olsa ve bunların her biri emtianın üretim i için 30 saat çalışmış olsa, bu durumda tam 900 iş saati harcanmış olur. Böylelikle, ürünün bütün değeri, kul­ lanılan m ateryallerin değeri (diyelim ki, bunların de­ ğeri 600 saate eşittir) ile birlikte işçilerin kendi em ek­ leri ile ekledikleri yen i değer, yani 900 saatten iba­ ret olacaktır. Bu durum da toplam, 600 (artı) 900 (eşit­ tir) 1500 iş saatidir. Peki kapitalist ne kadar emtia bedeli ödedi? Ham m addelerin tam am ını ödedi; yani 600 iş saatinin de­ ğ erin i karşılayan b ir toplam para ödedi. Peki emek gücü için ne ödedi? 900 saatin karşılığını ödedi m i? Bilmecenin anahtarı burada yatar. Hipotezim ize g ö ­ re, iş günleri için emek gücünün tam değerini öd e­ miştir. Eğer 30 işçi günde on saatten üç gün, toplam 30 saat çalışmış ise, fab rik a sahibi, bu günlerde emek gücünün yenilenm esi için gerekli toplam neyse, onu ödeyecektir. Bu toplam ne kadar olacaktır? Y an ıt açıktır; m iktar 900’den önem li ölçüde daha az o la ­ caktır? Neden, emek gücümün yenilenm esi için g e ­ re k li olan em ek n iceliğ i b ir şeydir, h arcayab ilecek em ek niceliği b ir başka şey. Günde on saat çalışabi lirim . Günlük ihtiyacım olan ysterli beslenme, giyim vb.yi sağlamak için toplam değeri 5 öaate eşit olan m al kalem lerine ihtiyaç duyarım. Demek ki, emek gücümü yenilem ek için gerek li olan işten daha fazla iş yapabilirim , ö r n e k olarak, diyelim ki, işçiler bu üç gün içinde besin maddesi, giyim eşyası vb. biçim in­ de 450 iş saati değerinde m al kalem leri tüketiyorlar, fa k a t 900 iş saati arz ediyorlar. Bu 450 saat kapita­ liste kalır ve onun kârının kaynağını oluşturur. A s ­

80


lında, emtia, gördüğüm üz gibi; kapitaliste 600 (artı) 450 (eşittir) 1050 saate m al olmuştur; fak at onu 600 (artı) 900 (eşittir) 1500 saatlik değerden satar; 450 saat, emek gücünün ya ra ttığı a rtık değerdir. Sonuç­ ta, çalışma saatinin yansında (yani on saatlik b ir iş gününün 5 saati) işçiler, kendileri için kullandıkları şeyi yerine koym ak için çalışıyorlar; fak at günün öteki yarısında tam am en kapitalist için çalışıyorlar. Bir bütün olarak toplumu ele alalım. Tek bir fa b ­ rika sahibinin ve ya tek b ir işçinin yaptıkları bizi pek ilgilendirm iyor. Bizi ilgilendiren, kapitalist toplum adına işleyen dev makinenin yapısıdır. Kapitalist sı­ n ıf işçi sınıfını kiralar, işçi sınıfı sayıca muazzam bir büyüklüğe sahiptir. Fabrikalarda, m adenlerde v e taş ocaklannda, orm anlarda v e tarlalarda, yüz m ilyon­ larca işçi karıncalar gibi çalışır. Serm aye onlara üc­ retlerini, emek güçlerinin değerini öder, böylelikle serm ayenin hizm etindeki bu em ek gücünün durmak­ sızın yenilenm esini sağlar. îşçi sınıfı aldığı ücretin karşılığını em eği ile ödem ekle kalmaz, daha üst sı­ nıfların gelirlerin e katkı yapar, artık değer yaratır. Bu artık değer, binlerce küçük ırm aktan akarak hâkim sınıfın ceplerini doldurur. Bir kısmı, işadamının kân biçim inde bizzat kapitaliste gider, bir kısmı verg iler biçim inde toprak sahibine gider, bir kısmı kapitalist D evlet’in hâzinesine gider; d iğer kısımları, tacirlere, tüccarlara ve satıcılara geçer, kiliseler için ve gen elev­ lerd e harcanır, aktörleri, artistleri, ikinci sınıf bur­ ju va yazarlan n ı v e benzerlerini destekler. A rtık de­ ğerin üzerinde yaşayan bütün parazitler kapitalist sistemden türemiştir. N e v a r ki, artık değerin b ir kısmı kapitalistler tarafından tekrar kullanılır; serm ayelerine eklenir ve serm aye büyür. Kapitalistler işletm elerini genişletir­ ler. Daha çok işçi çalıştm rlar. Daha iy i m akineler yerleştirirler. A rtan işçi sayısı onlar için daha büyük kalitede artık değer üretir. Kapitalist işletm eler da­ ha, da büyürler. Böylece, h er devirde serm aye artık

F . : 6/81


d eğeri yığarak ilerler. Sermaye, işçi sınıfından a rtık d eğer çıkararak, işçiler: söm ürerek sürekli olarak ha­ cim bakımından artar.

11. SERMAYE Serm ayenin ne olduğunu şimdi açıkça görüyoruz. Serm aye her şeyden önce b ir değerdir: para biçim i­ n i alabilir; makine, ham m adde v e y a fab rik a binala­ rı biçimini alabilir; im alatı tamamlanmış emtia biçi­ m ini de alabilir. Fakat sermaye, yen i değerin üreti­ mine, artık değerin üretim ine hizm et eden türden b ir değerdir. SE R M AYE A R T IK DEĞER ÜRETEN DE­ ĞERDİR. K A P İT A L İS T ÜR E TİM A R T IK DEĞERİN ÜRE­ TİM İD İR. Kapitalist toplumda makine v e fab rik a binaları serm aye biçim ini alır. Peki m akine ve binalar her za­ man serm aye biçim ini alır mı? Kesinlikle almaz. E ğ e r toplumun bütünü h er şeyi kendisi için üreten bir koo­ p eratif topluluk olsaydı, ne m akineler ne de ham’ m addeler serm aye olmaz, bunlar zenginlerden olu­ şan küçük b ir gruba k âr sağlam a araçları olarak görülm ezlerdi. Dem ek ki, örneğin makine, ancak ka­ pitalist sınıfın özel mülkü olduğu zaman, ücretli eme­ ğin sömürülmesi am acına hizm et ettiği, artık d eğer üretim ine hizm et ettiği zam an serm aye halini alır. Burada değerin aldığı b içim önemsiz değildir. Değer, kapitalistin üretim araçları ve emek gücü satın ala­ cağı 'altın- sikke v e y a kâğıt para biçiminde olabilir. İşçilerin çalışacakları m akineler v e ya emtia yapacak­ ları ham m addeler v e y a sonunda satılacak tam am ­ lanmış m al k alem leıı biçim inde olabilir. Bu değer an­ cak artık değeı üretim ine hizmet ediyorsa serm aye­ dir. Bir kural olarak serm aye sürekli yeni özellikler ka­ zanır. Bu dönüşümlerin n asır gerçekleştiğini inceleye­ lim. I. Kapitalist henüz emek gücü veya üretim araç82


la n satırı almamıştır. N e v a r ki, işçi çalıştırmak, m a­ kine tedarik etmek, en iy i kalitede ham madde sağ­ lamak, yeterli m iktarda köm ür vb. alm ak için sabır­ sızlanmaktadır. An cak şimdilik paradan başka b ir şeye sahip değildir. Burada parasal biçim de serm aye­ y i görüyoruz. II. Kapitalist elindeki para ile birlikte pazara g i­ der. Kuşkusuz, bizzat gitm esi gerekm ez, çünkü tele­ fonu, telgra fı ve b ir çok adam ı vardır. Pazarda üre-* tim araçlarının ve emek gücünün satın alınması ger­ çekleşir. Kapitalist, parasız, fa k a t işçiler, makine, ham madde ve yakıt ile fab rik aya döner. Bütün bunlar a r­ tık em tia değildir. Em tia olma özellikleri ortadan kalk­ mıştır, satılık değildirler. Para, üretim araçları ve emek gücüne dönüşmüştür. Parasal örtü bir yana bı­ rakılmıştır, serm aye sınai sermaye b içim in i almıştır. A rtık ış başlar. M akineler harekete geçer, çark­ lar döner, pistonlar ileri geri hareket eder, işçiler ter içinde kalırlar, m akineler yıpranır, ham m addeler kul­ lanılır, emek gücü yorulur. III. Bu durumda, bütün ham madde, m akinelerin yıpranması, emek gücü, dereceli olarak em tialar k it­ lesine dönüşmüş olur. Böylece serm aye yeni b ir gö­ rünüm kazanır; fabrikadaki şekillenmesi yok olur ve em tialar biçim ini alır. Burada em tia biçim inde serm a­ yeyi görüyoruz. Fakat bu kez, üretim tam am landığın­ da serm aye sadece örtüsünü değiştirm ekle kalm am ış­ tır. Serm aye değer bakım ından da artmıştır, çünkü üretim sırasında ona artık d eğer eklenmiştir. IV. Kapitalistin üretimde am acı kendi kullanım ı için m al tedarik etm ek değil, pazar için, satış için em­ tia üretmektir. D epoya konulanlar satılmalıdır. K api­ talist pazara önce bir alıcı olarak gitti. Şimdi oraya satıcı olarak gitm ek zorundadır. Önce elinde para vardı v e em tialar (üretim araçları) satın alm ak isti­ yordu. Şimdi elinde em tialar v a rd ır ve para kazan­ m ak istemektedir. Bu em tialar satılır, serm aye emtia biçiminden parasal biçim e sıçrar. Fakat kapitalistin

83


ald ığı paranın niceliği, daha önce ödediği paranın n i­ celiğinden farklıdır, çünkü para toplam a rtık d eğer m ik ta rı tarafından büyütülür. N e v a r k i bu serm ayenin hareketinin sonu ol­ maz. Büyüyen serm aye bir kez daha harekete geçer v e daha büyük b ir nicelikte artık değeri gerektirir. Bu artık değer kısmen serm ayeye eklenir ve yeni bir çevrim başlar. Serm aye bir kartopu gibi hareket eder ve h er devirde ona nicelik olarak daha büyük bir artık değer eklenir. Bünun sonucu, kapitalist üreti­ m in sürekli büyümesidir. Böylece serm aye artık d eğeri işçi sınıfından soğu­ ru r v e hâkim iyetini her yere yayar. Serm ayenin özel­ lik leri onun hızlı büyümesini açıklar. Bir sınıfın d iğer bir sınıf tarafından sömürülmesi eski zam anlarda da görülürdü. Örneğin, serflik zam anında b ir toprak sa­ hibini v e ya klasik antik çağda b ir köle sahibini dü­ şünelim. O nlar kendi serflerinin veya kölelerinin sır­ tından geçinirlerdi. Fakat h er şeyi işçiler üretti, top­ ra k sahipleri, köle sahipleri vb. yediler, içtiler ve g iy ­ diler - y a kendileri, y a hizm etkârları v e sayısız çanak yalayıcıları. O sıralarda çok az emtia üretim i vardı. Pazar yoktu. (Piyasa ilişkileri anlam ında - ÇN.) E ğer toprak sahibi veya köle sahibi serflerini veya k ölele­ rini büyük m iktarlarda, ekmek, et, balık vb. üretm eye zorlam ış olsalardı, bütün bunlar çürürdü. Ü retim top­ rak sahibi v e onun ev halkının hayvansal ihtiyaçla­ rının karşılanması ile sınırlı idi. Kapitalizm de dnrum çok farklıdır. Burada üretim doğrudan ihtiyaçların karşılanması için değil, k âr için gerçekleştirilir. K ap i­ talizm de emtia, satış için, k â r etmek için, bu k ârla­ rın biriktirilebilm esi için üretilir. K â r ne kadar b ü ­ yükse o kadar iyidir. Kapitalist sınıfın çılgınca kâr peşinde koşmasının nedeni budur. Bu hırs sınır tanı­ maz; kapitalist üretim in ekseni, baş m otifidir.

84


12. KAPİTALİST DEVLET Gördüğümüz gib i kapitalist toplum em eğin sö­ mürülmesine dayanır. Küçük b ir azınlık her şeye sa­ hip olur; emekçi k itleler hiçbir şeye sahip olmazlar. K apitalistler yönetirler. İşçiler itaat ederler. K apita­ listler sömürürler. İşçiler sömürülürler. Kapitalist top­ lumun Özü, bu am ansız v e gittikçe artan sömürüde y a ­ tar. Kapitalist üretim pratik b ir artık d eğer elde et­ me aracıdır. Bu araç bu kadar uzun süre işlemeye nasıl de­ vam edebilm ektedir? İşçilerin böyle b ir duruma kat­ lanm alarının sebebi nedir? Bu soruya hem en yanıt verm ek kolay değildir. Ge­ nel olarak konuşursak bunun iki sebebi vardır: Bi­ rincisi, kapitalist sm ıf iy i örgütlenm iştir ve güçlüdür; İkincisi, burjuvazi işçi sınıfının beyinlerini sıklıkla de­ netler. Bu amaç bakım ından burjuvazinin em rindeki en gü ven ilir araç, onun D evlet olarak sahip olduğu ör­ güttür. Bütün kapitalist ülkelerde D evlet sadece bir hâkim sm ıf birliğidir. İstediğiniz ülkeyi ele alalım: Britanya, Birleşik Devletler, Fransa veya Japonya. H er yerde, bakanların, yüksek m em urların, parlamento üyelerinin, ya kapitalistler, toprak sahipleri, fab rik a sahipleri ve m alî kodam anlardan y a da bunların sa­ dık v e geliri iy i hizm etkârlarından - kapitalistlere kor­ ku ile değil inançla hizm et eden, avukatlar, banka yöneticileri, profesörler, subaylar, başpiskoposlar ve piskoposlar - oluştuğunu görürüz. Burjuvaziye mensup bütün bu bireylerin birliği, bütün ülkeyi kapsayan v e h er şeyi elinin altında tu­ tan bu birlik D evlet olarak bilinir. Burjuvazinin bu örgütünün başlıca ik i amacı vardır. Birincisi ve en önemlisi, işçilerin yarattıkları karışıklıkların ve ayak­ lanm aların bastırılması, işçi sınıfından düzenli olarak artık değer alınmasını sağlamak, kapitalist üretim

85


araçlarının gücünü artırm aktır. İkinci amaç, aynı tür­ den öteki örgütler ile (yani öteki burjuva D evletleri’ne karşı) mücadele etmek, artık değerden daha bü­ yük pay alm ak için onlarla rekabet etmektir. Demek k i kapitalist D evlet sömürüyü m uhafaza etmek için kurulan bir hâkim sm ıf b irliğid ir Serm ayenin çıkar­ ları ve sadece serm ayenin çıkarları - burada, bu soy gun çetesinin bütün faaliyetlerin i yönlendiren reh ber y ıld ız ı buluyoruz. Burjuva Devlet hakkında öne sürüleh bu görüşe kar­ şı şu tür kanıtlar getirilebilir. Devlet’in yalnızca sermayenin çıkarlarına hizmet et­ tiğini söylüyorsun. Ne var ki, bu nokta tartışmalıdır. B ü ­ tün kapitalist ülkelerde çocuk emeğini yasaklayan veya sınırlandıran, çalışma gününü belirleyen vb. fabrika ya­ sası vardır. Örneğin Almanya’da, İl. Wilhelm zamanında Devlet’in çok iyi işleyen bir-işçi sigortası sistemi vardı. Ingiltere’de, tipik burjuva bakam Lloyd George Sigorta Yasası ve Emeklilik Yasası çıkardı. Bütün burjuva ülke­ lerde işçiler için, hastaneler, dispanserler ve sanatoryum­ lar vardır;, demiryolları döşenmiştir ve bunlarla, zengin ve yoksul, herkes seyahat edebilir; şehirlerin ihtiyacı için su şebekeleri kurulmuştur vb.. Böyle şeyler kamu hizmeti içindir. Bu da, herkesin kabul edeceği gibi, sermayenin hâkim olduğu bu ülkelerde bile Devlet’in sadece serma­ yenin çıkarlarını gözetmediğini, aynı şekilde işçilerin çı­ karlarını da düşündüğünü gösterir. Aslında Devlet fa b ­ rika yasalarına uymayan fabrika sahiplerini cezalandırır. Bu argümanlar aşağıdaki nedenlerden ötürü yanlış­ tır. Burjuva otoritesinin fırsat düştükçe işçi sınıfına ya­ rarlı yasalar çıkardığı ve düzenlemeler yaptığı tamamen doğrudur. Ne var ki, bunlar da burjuvazinin çıkarmadır. Örnek olarak demiryollarını alalım. İşçiler demiryolları sayesinde seyahat ederler, bu nedenle demiryolları işçile­ re yar arlıdır. Fakat bu demiryolları işçilere yararlı olsun diye inşa edilmezler. Tacirlerin ve fabrika sahiplerinin, mallarını taşımaları, askerî birlikleri nakletmeleri, işçileri bir yerden bir başka yere iletmeleri vb. için demiryolları­ na ihtiyaçları vardır. Sermayenin demiryoluna ihtiyacı


vardır ve onları kendi çıkarı için döşer. Demiryolu işçi­ lere de yararlıdır, fakat kapitalistlerin onları döşemele­ rinin sebebi bu değildir. Aynı şekilde, şehirlerin temizlen­ mesini, kentlerdeki sağlık koşullarının iyileştirilmesini ele alalım ve hastaneleri düşünelim. Bu örneklerde burjuvazi diğerlerine kadar işçi sınıfı semtlerini de gözetir. Şehir merkezindeki burjuva semtlerine kıyasla, işçi sınıfı va­ roşlarında, pislik, sefalet ve hastalık vb. ile karşılaştığı­ mız doğrudur. Gene de burjuvazi buralarda bir şeyler yapar. Neden? Çünkü bazen hastalık ve salgınlar bütün şehre yayılır ve böyle bir şey olursa, burjuvazi de etki­ lenecektir. Bu nedenle burjuva Devlet ve onun kent ay­ gıtları sadece burjuva çıkarlarını kolluyor. Bir başka örnek. On dokuzuncu yüzyılda Fransız iş­ çileri doğum kontrol uygulamasını burjuvaziden öğren­ diler. Yapay yöntemler sayesinde hiç çocuk sahibi ol­ mamayı veya ikiden fazla çocuk yapmamayı, düzenliyor­ lardı. İşçilerin yoksulluğu öylesine büyüktü ki, daha ge­ niş bir aileyi geçindirmek ya zordu ya da neredeyse imîkânsız. Bu uygulamanın bir sonucu olarak Fransa’nın nü­ fusu adeta duraklamaya başladı: Fransız burjuvazisi as­ ker alimim azalttı. Bir feryat yükseldi: «Ulus yok olu­ yor! Almanlar bizden daha hızlı çoğalıyorlar! Onların da­ ha çok askeri olacak!» Yıllar geçtikçe askere çağrılanla­ r ın gerekli özellikleri gittikçe daha az taşıdıkları, boyla­ rının kısa, göğüs ölçülerinin daha küçük ve kendilerinin daha zayıf olduğu, görülebiliyordu. Bu kez burjuvazi du­ rumu değerlendirip «kesenin ağzını açtı»; işçi sınıfının içinde yaşadığı koşulların düzeltilmesinde ısrar etmeye başladı. Böylelikle işçiler daha çok çocuk büyütebileceklerdi. Kuşkusuz, tavuğu öldürürseniz, ondan yumurta sağ­ layamazsınız. Bütün bu örneklerde burjuvazi kesinlikle işçiler için yararlı adımlar atmıştır. Fakat bunu tamamen kendi çı­ karları için yapmıştır. Ne var ki, pek çok örnekte, işçi­ lere yararlı Önlemler işçilerden gelen baskı sayesinde bur­ juva Devlet tarafından alınmıştır. Neredeyse bütün fab­ rika yasaları, ^bu anlamda, işçilerden gelen tehditlerin sonucu olarak güvence altına alindi. İngiltere’de j ş gü-

87


nüriü kısaltan ilk yasa (on saat olarak) işçi sınıfının? baskısı sayesinde çıkarıldı. Rusya’da çarlık hükümeti ilk fabrika yasalarım işçiler arasında karışıklıklar çıkacağı, grevler olacağı endişesi ile çıkardı. Bu meselelerde, işçi sınıfının düşmanlarından oluşan Devlet, bir ek onom ik örgüt olan Devlet, şöyle diyerek kendi çıkarlarını kol­ lar: «Yarın iki katını ödemektense, bugün biraz ödemek daha iyidir; postu deldirmektense ödemek daha iyidir.» İşçilerinin grevde öne sürdükleri talepleri karşılayan ve onlara yarım peni fazladan veren fabrika sahibi, fa b ­ rika sahibi olmaktan çıkmaz; ne de burjuva devlet, işçi' sınıfından gelen baskı karşısında bazı küçük tavizler ve­ rince, sahip olduğu burjuva özellikleri herhangi bir biçim­ de kaybeder.

Kapitalist Devlet, burjuva örgütler arasında en büyük v e en guçlu olm akla kalmaz; aynı zamanda bu örgütlerin en karm aşık olanıdır, çünkü çok büyük sa­ yıda alt bölüm len v e bunlardan her yöne yayılan uzantıları vardır. Bütün bunların esas am acı işçi sı­ nıfın ın sömürülmesini sürdürmek, pekiştirm ek ve y a y ­ gınlaştırm aktır. İşçi sınıfına karşı D evlet fa rk lı türde iki önlem uygular: K aba güç v e m anevî boyun eğd ir­ me. Bunlar kapitalist D evlet’in en önemli araçlarını oluştururlar. Kaba gü ç organları arasında önde gelenler, ordu ve polis, hapisaneler ve mahkemelerdir. B ir sonraki­ le r ise, casuslar, kışkırtıcı ajanlar, örgütlü g re v k ırı­ cılar, kiralık k atiller vb. gibi yardım cı organlardır. Kapitalist D evlet’in ordusu özel b ir tarzda örgüt­ lenir. Subaylar, «apolettiler» grubu en baştadır. Bun­ lar, toprak sahibi asillerin saflarından, oldukça zen­ gin burjuvaziden ve kısmen de entelijansiyadan (pro­ fesyonel sınıflar) gelirler. Bunlar proletaryanın en büyük düşmanlarıdır. Çocukluklarından itibaren özel okullarda (Rusya’da kadet m üfrezelerinde ve junker okullarında) eğitilm işlerdir. Buralarda onlara adam tartaklam ak, «ü niform anın şerefini korum ak» gibi şeyler öğretilm iştir. Bütün bunlar ordu saflarında y e r

88


alanları mutlak itaat altında tutmak v e onları rehin haline getirm ek için yapılır. A siller sınıfının ve zen­ gin burjuvazinin en seçkin üyeleri, askeriyeye v e y a donanm aya girm eleri halinde, sırma v e şerit takan yüksek rütbeli kişiler, gen eraller veya am iraller ha­ line gelirler. Subaylar da yoksu llar arasından çıkmaz. Bunlar askerler kitlesini tam am en ellerinin altında tutarlar. A sk erler çevrelerinin öylesine etkisi altında kalm ışlar­ dır ki, neyin uğruna savaştıklarını asla sormazlar, ku­ laklarını sadece verilen em irlere açık tutarlar. Böyle bir ordunun n iyeti öncelikle işçileri denetim altında tutmaktır. Rusya’da çarlık ordusu işçileri ve köylüleri baskı al­ tına almak için tekrar tekrar kullanıldı. Serilerin kurtu­ luşundan önce, II. Aleksaııder’in saltanatı zamanında sayısız köylü ayaklanması oldu ve bunların hepsi ordu tarafından bastırıldı. 1905 yılında ordu, Moskova ayak­ lanması sırasında işçilere ateş açtı; ,Baltık eyaletlerinde, Kafkaslar’da ve Sibirya’da cezalandırma seferleri düzen­ ledi; 1906-8 yıllarında köylü ayaklanmalarını bastırdı ve toprak sahiplerinin mülkünü korudu. Savaş sırasında ordu Ivanovo-Voznesensk’te, Kostroma’da ve diğer yer­ lerde işçilere ateş açtı. Özellikle subaylar insafsızdı. Y a ­ bancı ordular da aynı tarzda davranırlar. Alm anya9da ka­ pitalist Devlet’in ordusu aynı şekilde işçileri baskı al­ tında tutmak için kullanılmıştır. ’ İlk donanma ayaklan­ ması ordu tarafından bastırıldı. Berlin’de, Hamburg’da, Münih’te, bütün Almanya’da işçilerin ayaklanması ordu tarafından ezildi. Fransa9da ordu pek çok kez grevcilere ateş açmıştır; daha yakın zamanda işçileri ve bir çok Rus devrimcisi (taraftarı) askeri vurmuştur. B ritanya İm pa ra torlu ğu 'nda, henüz geride bıraktığımız günlerde ordu pek çok kez İrlandalI işçilerin ayaklanmalarım, M ı­ sırlı fellahların ayaklanmalarını, Hindistan’daki ayaklan­ maları ezmiştir; bizzat İngiltere’de askerler büyük işçi mitinglerine saldırmışlardır. İsviçre’de makineli tüfek müfrezeleri her, grevde seferber edilirler ye sözde milis (İsviçre ordusu) sancak altında toplatmaya çağırılır. Ne

89


var ki, şimdiye kadar bu milis proleterlere ateş açmamış­ tır. Birleşik D e vletle r’ûe ordu işçi sınıfı semtlerini pek çok kez ateşe vermiş ve işçi evlerini yerle bir etmiştir (ör­ neğin, Colorado grevi sırasında). Kapitalist Devletler’in orduları bugün Rusya, Macaristan, Balkanlar ve Alman­ ya’daki işçi devrimlerini boğmak için birleşiyorlar; bütün dünyadaki isyanları eziyorlar.

Polis ve jandarm a. Kapitalist Devlet, düzenli or­ d u ya ek olarak, zalim lerden, özel olarak eğitilm iş b ir­ liklerden oluşan ve özellik le işçiler ile mücadele için hazırlanm ış b ir orduya sahiptir. Bu kurum lar (örne­ ğin, polis) aslında hırsızlıkla m ücadele etme, «kişileri v e yurttaşların mülkünü korum a» ile görevlidir; fa ­ k at polis aynı zamanda, hoşnutsuz işçilerin tutuklan­ ması, soruşturulması v e cezalandırılm ası için ku lla nılır. Rusya’da polis toprak sahiplerinin ve çarın en gü ven ilir koruyucusu olmuştur. Bütün kapitalist ül­ kelerde, gizli polisin v e jandarm a m üfrezelerinin üye­ le ri özellikle vahşi olm uşlardır - Rusya’da gizli polis gücü y a da «siyasî polis», ohrana (korum a) olarak bi­ linirdi. Çok sayıda dedektif, kışkırtıcı ajan, casus, g rev k ırıcı vb. resm î polis ile işb irliği içinde çalışır. Amerikan gizli polisinin yöntemleri bu bakımdan il­ ginçtir. Bunlar, çok sayıda özel ve yarı-resmî «dedektiflik bürosu» ile işbirliği içindedirler. Nat Pinkerton’un kötü şöhretli maceraları aslında işçilere karşı bir kampanya idi. Dedektifler işçi liderlerinin üzerlerine bomba sokuş­ turuyorlar, onları kapitalistleri öldürmeye kışkırtıyorlar­ dı vb. Gene bu tür «dedektifler» çok sayıda grev kırıcıyı (Birleşik Devletler’de bunlara tscabs» denir) ve fırsat düştüğünde grevcileri öldürfen silâhlı alçaklardan oluşan birlikleri işe alırlar. Amerikan kapitalistlerinin «demok­ ratik» Devleti tarafından istihdam edilen bu katiller ka­ dar alçağı yoktur!

Burjuva devlette adalet işleri burjuva sınıf için bir kendini savunma aracıdır. Bu kurum, her şeyden çok, kapitalist m ülkiyet haklarını ihlâl eden v e ya kapita­ list sisteme müdahale edenler ile uğraşm ak için ku­ 90


rulmuştur. B urjuva adaleti Liebknecht’i hapisaneye gönderdi, fak at Liebknecht’in katilini beraat ettirdi. D evlet hapisane servisi burjuva D evlet’in cellâdı k a­ d a r etkin biçimde işler. M ızrağın ın ucu zengine de­ ğil, yoksula çevrilir. Kapitalist D evlet kurum lan böyledir. Bunlar işçi sınıfına doğrudan v e vahşi bir baskı uygulayan ku­ ram lardır. Kapitalist D evlet’in m anevî boyun eğdirm e araç­ la rı arasında üçü özel olarak anılm ayı hak eder: D ev­ le t okulu; D evlet kilisesi; ve D evlet basını v e y a D evlet desteğindeki basın. Burjuvazi, em ekçi k itleleri sadece güç kullanarak denetleyem eyeceğini gayet iyi bilir. İşçilerin beyinle­ rin in tıpkı bir örüm cek ağı gib i tam am en sanlıp sar­ m alanm ası gerekir. Burjuva D evlet işçileri sığır sü­ rüsü gibi görür; bu h ayvan lar çalışmalı, fak at ısırm am alıdırlar. Sonuç olarak onlar, ısırm aya kalkıştıkla rı zam an sadece kam çılanıp vurulm am alı, aynı za­ m anda eğitilm eli ve ehlileştirilm elidirler. Tıpkı h ay­ vanat bahçesindeki vahşi hayvan lar gibi, bakıcıları tarafından eğitilirler. K apitalist Devlet, benzer biçim ­ de, proletaryayı aptallaştıracak ve bağım lı hale g e ­ tirecek uzm anlara sahiptir. D evlet’in, burjuva öğret­ m enleri, profesörleri, ruhbanları, burjuva ya za rla n ve gazetecileri vardır. Bu uzm anlar devlet okullarında çocuklara ilk yıllarından itibaren serm ayeye itaat et­ m eyi, «isyan cılar»! hor görüp onlardan n efret etm eyi öğretirler. Çocukların kafaları, devrim ve devrim ci hareket hakkında m asallar ile doldurulur. İm parator lar, k rallar ve sınaî kodam anlan yüceltilir. K iliseler­ de, paraları devlet tarafından ödenen rahipler T an rı’nın bağışladığı otoriteyi överler. İi çı sınıfı gazeteleri çoğu kez kapitalist D evlet tarafından yasaklanırken, burjuva gazeteleri her gün bu yalanları büyük b ir şa­ m atayla yayarlar. Bu koşullar altında işçilerin ken­ dilerini bataklıktan kurtarm aları kolay m ıdır? B ir A l­ m an em peryalist haydut şöyle yazıyor: «Bizim sade­

91


ce askerlerin bacaklarına değil, onların beyinlerine v e yüreklerine de ihtiyacım ız var.» Burjuva Devlet, ay­ nı tarzda, işçileri eğitm eyi amaçlar. Böylece işçiler at gibi çalışan v e çok az yiyen evcil hayvan lara benzey ebileceklerdir. K apitalist sistem kendi gelişm esini bu şekilde sağ­ lar. Sömürü m akinesi işler. İşçi sınıfından sürekli ola­ rak artık değer çıkarılır, Kapitalist D evlet m uhafızlık eder, ücretli köleler ayaklanm asınlar diye göz kulak olur.

13. KAPİTALİST SİSTEMİN TEMEL ÇELİŞKİLERİ Şim di kapitalist y a da burjuva toplumun sağlıklı olarak mı yoksa hastalıklı olarak m ı yapılandığını in ­ celem eliyiz. D evletin bölüm lerinin karşılıklı uyumu y e ­ terince tatm inkâr olduğu zam an her şey yolundadır. Bir saatin m ekanizm asını düşünelim. Bütün dişli çark­ lar birbirine tam olarak uyuyorsa, saat dakik ve rah^t biçim de işler. Şimdi kapitalist topluma bakalım. Kapitalist top­ lumun ilk bakışta göründüğünden çok daha az m ü­ kem m el biçim de yapılandırıldığını zorlanm adan k a v ­ rayabiliriz. Aksine, bu toplum a ğ ır çelişkileri ve fe ci kusurları açığa vurur, ilk planda, kapitalizm de m alla­ rın üretim i v e dağılım ı tam b ir örgütsüzlük içindedir; «üretim anarşisi» sürüp gider. Bunun anlainı nedir? Bu, bütün kapitalist işadam larının (v e ya kapitalist şirketlerin) em tiaları birbirinden bağım sız olarak üret­ tikleri anlamına gelir. Toplumun, ihtiyacının ne ol­ duğunu, her m al kalem inin ne kadar olması gerek­ tiğini hesaplayacak yerde, fab rik a sahipleri sadece kendilerine en çok neyin k âr sağlayacağını, pazarda rak iplerin i en iy i şekilde neyle y en ilgiye uğratacakla­ rın ı hesaplayarak üretirler. Sonuç çoğu kez em tiala­ rın aşırı m iktarlarda üretilm esidir - kuşkusuz, savaş öncesi günlerden söz ediyoruz. Bu durumda onların 92


satışı olm az İşçiler onları satın alam azlar, çünkü pa­ ra la n yetmez. Bu duıum da b ir k riz m eydana gelir. Fabrikalar kapanır, işçiler sokaklara dökülürler. Da­ hası, üretim anarşisi pazar için m ücadeleye y ol açar; her b ir üretici diğerlerinin müşterisini çekmek, paza­ ra hâkim olm ak ister. Bu m ücadele çeşitli biçim ler alır: ik i fab rik a sahibi arasındaki rekabet ile başlar, dünya savaşı ile sonuçlanır. Bu savaşta kapitalist D ev­ letler dünya p azan için b irb irleri ile mücadele eder­ ler. Bu sadece kapitalist toplumdaki ta ra fla n n bir­ birinin işine müdahale etmesi değil, taraflar arasın­ d a doğrudan b ir çatışmanın olması anlam ına gelir. BU NEDENLE K A P İT A L İS T TO P LU M D A K İ U Y U M ­ SU ZLU Ğ U N İLK SEBEBİ, KRİZLERE, ÖLDÜRÜCÜ RE­ K A B E T V E S A V A Ş L A R A Y O L A Ç A N Ü R E TİM A N A R ­ ŞİSİDİR. K A P İT A L İS T T O P LU M D A K İ U Y U M S U Z LU Ğ U N İK İN C İ SEBEBİ BU T O P LU M U N S IN IF S A L Y A P IS IN ­ D A B U LU N M A K T A D IR . Özü bakım ından kapitalist toplum da bir değil, iki toplum vardır; b ir yanda kapi­ talistler, öte yan d a işçiler, yoksul köylüler v e d iğer­ lerin den ibarettir. Bu iki sınıf arasında sürekli ve uz­ laşm az düşmanlık vardır; sın ıf savaşı dediğim iz, budur. G ene burada, kapitalist toplumun çeşitli parça­ larının, sadece birbirine iy i uyum sağlam adığını de­ ğil, gerçekte durm aksızın çatışm a halinde olduklannı görüyoruz. Kapitalizm çökecek mi, çökm eyecek mi? Bu soru­ y a verilecek yan ıt şu düşüncelere bağlıdır. E ğer k a­ p italizm in evrim ini inceliyor, onun zam an içinde g e ­ çirdiği değişiklikleri araştırıyor v e onun taşıdığı uyum ­ suzlukların azaldığını görüyorsak, bu durumda ona rahatlıkla uzun b ir ömür dileyebiliriz, ö t e yandan, eğer zaman içinde kapitalist m akinenin çeşitli parça­ larının gittikçe daha fa z la v e daha şiddetli biçim de b irb iri ile çatışm akta olduğunu keşfediyor ve yapısın­ daki bozuklukların kesin kopuşlar haline geld iğin i

93


ayırt ediyorsak, bu durumda, «huzur içinde yat» de­ m enin zamanıdır. Bu nedenle şimdi kapitalizm in evrim ini incelem ek zorundayız.

LİTERATÜR Bogdanov, A S h ort Course o f E conom ic Vcience Kautsky, The Econom ic D octrines of K a rl M arx. Kautsky The E rfu rt" Program m e. Lenin, She State and R evolution. Engels, T h e O r i­ g in o f the Fam ily, of P riva te Property, and o f the State. Engels#, D evelopm ent of Socialism fro m Utopia to Science.


II KAPİTALİST TOPLUMSAL DÜZENİN GELİŞMESİ 14. Küçük ölçekli ve büyük ölçekli üretim arasındaki mücadele. 15. Proletary an ın bağım lı konum u; yedek işx gücü ordusu; kadın emeği ve çocuk emeği. 16. Ü retim anarşisi; rekabet; krizler. 17. K a p ita lizm in ve sınıfın gelişmesi. S ın ıf m ücadelesinin şiddetlenmesi. İS. K o m ü ­ n izm in nedensellik fa k törle ri olarak sermaye yoğun­ laşması ve sermayenin merkezileşmesi.

14. KÜÇÜK ÖLÇEKLİ VE BÜYÜK ÖLÇEKLİ ÜRETİM ARASINDAKİ (İŞ MÜLKİYETİ İLE KAPİTALİST İŞ DIŞI MÜLKİYET ARASINDAKİ) MÜCADELE (A ) İm a la t sanayiinde küçük ö lçek li ve bü yü k ölçek li sermaye arasındaki mücadele. Bazen on bindejı fa zla işçi istihdam eden v e m uazzam m akine­ lere sahip olan dev fab rik ala r h er zam an v a r olmadı. Bu fabrikalar, zanaatkar üretim inin v e küçük ölçek­ li sanayinin üzerinde, bunlar tahrip olurlarken gelişe­ rek, dereceli olarak ortaya çıktı. Bu gelişm enin neden: m eydana geld iğin i anlam ak için her şeyden önce, özel m ülkiyet v e em tia üretiminde, alıcılar için b ir mücadelenin, rekabetin kaçınılm az olduğu durumu değerlendirm eliyiz. Bu m ücadelede kazanan kim dir? Kazanan, alıcıları kendisine nasıl çekeceğini ve onları rakiplerinden nasıl koparacağını bilen kişidir. Alıcı95


la n çekmenin başlıca yolu em tialan düşük fiya ttan satışa sunmaktır*. K im düşük fiyattan satabilir? Y a ­ nıtlam ak zorunda olduğumuz ilk soru budur. A çık tır ki, büyük ölçekli üretici, küçük ölçekli üreticiden v e ­ y a bağım sız zanaatkardan daha ucuza satabilir, çün­ kü büyük ölçekli üretici daha ucuza satın alabilir. Bu bakımdan büyük ölçekli üretim in pek çok avantajı vardır. En önemlisi, büyük ölçekli üretim, daha büyük serm ayeyi yöneten işadam ının daha iyi m akineler te­ sis edebilmesi ve genelde daha iyi alet ve aygıtlar te­ darik edebilmesi gibi b ir avantaja sahiptir. Bağım sız zanaatkârın v e y a küçük patronun bunu başarması çok zordur; çoğunlukla b ir elektrik santralına komuta edemez-, daha iyi ve daha büyük m akineler tesis et­ m eyi düşünmeye cesaret etmez; onları satın alacak parası yoktur. Küçük kapitalist en iyi m akineleri te­ darik de edemez. Sonuç olarak, Yapılan iş büyüdükçe, teknik daha mükemmel, iş gü­ cü daha ekonomik ve üretim maliyeti daha düşük olur.

Birleşik D evletler ve A lm an ya’daki büyük fa b ri­ kalarda gerçekten bilim sel laboratuarlar vardır. Bu­ ralarda, yeni v e gelişm iş yöntem ler sürekli olarak keş­ fediliyor. Böylece bilim sanayie bağlanm ıştır. Böyle bir laboratuarda yapılan keşifler, laboratuarın bağlı ol­ duğu girişim in sırlan olarak k alır v e yalnızca o g i­ rişim e kâr sağlar. Küçük ölçekli üretim v e el üreti­ m inde tek bir işçi üretim in neredeyse bütün aşa­ m alarını yürütür. Öte yandan, sayısız işçinin istih­ dam edildiği m akine üretiminde, b ir işçi sadece bir aşamadan, ikinci b ir işçi ikinci b ir aşamadan, üçüncüsü, üçüncü bir aşamadan vb. sorumludur. Böylelik­ le, em eğin bölünm esi olarak, b ilid e n :sistem, altında iş daha hızlı yapılır. Bu sistemin ne kadar büyük avan­ taj sağladığı bazı A m erik a lı araştırm acılar tarafından *

«6

Savaş öncesi günlerden söz ediyoruz. Savaşın yıkıcı etkile­ ri sayesinde, şimdilik satıcılar alıcıların peşinde koşacak yer­ de, alıcılar satıcıların peşinde koşuyor.


1898 yılında açıklandı. îşte sonuçlar. O n pu llu k im a­ latı. El em eği ile: 11 ayrı işlem yapan 2 işçi, 1180 saat çalıştı ve 54 dolar aldı. M akine ile: 97 işlem yapan 52 işçi (işçi sayısı arttıkça işlem sayısı artıyor) 37 saat 28 dakika çalıştı ve 7.90 dolar aldı. (Görüyoruz ki, zam an m uazzam ölçüde azalıyor ve em eğin m a­ liyeti çok daha düşük oluyor.) 100 adet d işli saat çar­ kı im alatı. El em eği ile: 14 işçi, 453 işlem, 341.866 sa­ at, 80.82 dolar. M akine ile: 10 işçi, 1088 işlem, 8343 saat, 1.80 dolar. 500 yarda kumaş imalatı. El emeği: 3 işçi, 19 işlem, 7534 saat, 135.6 dolar: Makine: 252 işçi, 43 işlem, 84 saat, 6.81 dolar. Pek çok benzer Örnek verilebilir. A yrıca, küçük im alatçılar ve el işçileri bu üretim dallarının üstesinden gelem ezler, çünkü bu dallar için yüksek düzeyde gelişm iş m ekanik teknik esastır. Ö rneğin, lokom otif tertibatı ve zırhlı gem i im alatı; köm ür m adenciliği vb. Büyük ölçekli üretim ekonom ileri her yönde et­ kiler: İnşaatlar, m akineler, ham maddeler, aydınlatm a ve ısıtma, em eğin m aliyeti, artık ürünlerin kullanıl­ ması vb. Farzedelim ki, bin adet küçük atelye v a r ve b ir de, bütün bu atelyelerin b ir arada ürettikleri k a­ dar emtia üreten b ir büyük fab rik a var. Tek bir bü­ yük fab rik a inşa etm ek bin adet küçük atelye kur­ m aktan çok daha kolaydır. A telyelerd e ham m adde­ le r daha çok ziyan edilerek kullanılacak; büyük fa b ­ rikada aydınlatm a ve ısıtma çok daha kolay olacak; fabrika, genel denetim, tem izlik, onarııfı vb. gibi m e­ selelerde avantaj sağlayacaktır. B ir sözcükle büyük fa b rik a her bakım dan tartışm asız olarak b ir ekono­ mi, b ir tasarruf sağlayacaktır. Büyük ölçekli serm aye ham m addelerin v e üre­ tim için gerek li olan her şeyin satın alınmasında da avantajlıdır. Toptan alıcı daha ucuza alır v e m allar d aha kaliteli olur. A y rıc a büyük fabrika sahibi pa­ zarı daha iy i tanır, nereden ucuz alacağını daha iyi bilir. A y n ı şekilde, küçük girişim satıcı olarak paza­ ra g ird iğ i zam an da daim a dezavantajlıdır. Sadece F . : 7/97


büyük ölçekli üretici nereden ucuza alacağım daha; iyi bildiği için d eğil (bu üreticinin, bu am açla dolaşan, gezici görevlileri vardır; işini karşılıklı ilişki içinde yürütür; daim a çeşitli em tialar ile ilg ili haberler alır;, neredeyse bütün dünyaya yayılm ış ticarî b ağlara sa­ hiptir): buna ek olarak, büyük ölçekli üretici bekle­ meye tahammül edebilir. Örneğin, ürününün fiya tı çok düşük ise, fiya tın yükselm esini beklerken ürünü de­ poda tutabilir. Küçük üretici bunu yapamaz. Günü gü­ nüne yaşar. Ürününü satar satmaz aldığı parayı doğ­ rudan harcam alarda kullanm aya başlar. Elinde ihti­ yacından fazla para olmaz. Ru nedenle, istese de is­ temese de satmak zorunda kalır, aksi halde açlıktan ölecektir. Bunun küçük üretici için büyük bir deza­ vantaj olduğu açıktır. Belirtmek gereksiz ki, geniş ölçekli üretim k re d i meselesinde ek bir avantajdan yararlanır. Bir büyük girişim ci acilen paraya ihtiyaç duyarsa, bunu sağla­ yabilir. Bankalar «sağlam » b ir firm a ya görece düşük: fa iz ile daima ödünç p ara vereceklerdir. Fakat küçük üreticiye hemen hem en hiç kimse kredi verm eyecek­ tir. Küçük üretici eğer borç alabilirse, kendisinden m u­ azzam fa iz talep edilecektir. Böylece küçük üretici ko­ layca tefecilerin eline düşer. ' Büyük ölçekli girişim e bağlı olan bütün bu avan­ tajlar kapitalist toplum da küçük ölçekli üreticinin ne­ den hep batmak durumunda olduğunu açıklar. Bü­ yük ölçekli serm aye küçük üreticiyi ezer, onun müş­ terilerin i alır, onu iflâs ettirir, böylece küçük üretici* proletaryanın saflarına düşer v e y a başıboş b iri ha­ line gelir. Kuşkusuz, pek çok durumda küçük patron hayâta asılm aya d eva m eder. Um utsuzca savaşır, ken­ di e liy le iş yapar, işçilerini ve ailesini bütün güçleri ile çalışm aya zorlar; fa k a t sonunda işini büyük kapi­ taliste teslim etm ek zorunda kalır. Pek çok durumda, bağım sız bir patron g ib i görünen kişi gerçekte tam a­ men büyük ölçekli serm ayeye bağım lıdır, onun hesa­ bına çalışır ve izin alm adan tek bir adım bile ata-

98


maz. Küçük üretici sıklıkla tefecinin tuzaklarına ya­ kalanır: Görünüşte bağım sızdır, am a gerçekte tefeci denilen o örümcek için çalışır. D iğer durumlarda, he­ sabına çalıştığı dükkâna bağım lıdır. Sonunda, bağım ­ sız görünse de büyük dükkânın sahibi olan kapitalis­ tin hizmetinde b ir ücretli işçi haline gelir. Kapitalis­ tin ona ham madde, bazen alet sağladığı da olur. Rus­ y a ’da ev endüstrisinde çalışanların pek çoğu bu du­ rumdadır. Böyle durumlarda, son derece açıktır ki, e v işçisi serm ayenin b ir uydusu haline gelmiştir. Serma­ yeye boyun eğm enin b ir d iğer biçim i küçük tam ir atelyeleridir. Bunlar, büyük b ir işin çevresinde, tıpkı bü­ yük bir binanın duvarındaki vid alar gibi gruplaşır­ lar. B ağım sızlıkları sadece görünüştedir. Bazen, bir im alat veya ticaret dalından çıkarılan, küçük patron­ ların, bağımsız zanaatkarların, ev işçilerinin, satıcı­ ların ve ya küçük kapitalistlerin, büyük ölçekli serma­ yenin daha az güçlü olduğu b ir başka dala gird iği­ ni görürüz. Bu şekilde iflâs etmiş kişiler, pek çok du­ rumda, küçük satıcı, tezgâhtar vb. haline gelirler. Böylece büyük ölçekli serm aye h er yerde adım adım k ü ­ çük üretimin yerini alm a eğilim i gösterir. H er biri bin­ lerce y a da on binlerce işçi istihdam eden dev g iri­ şim ler ortaya çıkar! Kendi işine sahip kişi ortadan kayboluyor. Onun yerin i büyük ölçekli sermaye alı­ yor. Rusya’da küçük ölçekli üretimin zayıflamasına örnek olarak ev işçilerini ele alalım. Bunların, kürkçüler, sepet örücüleri gibi bazıları, kendi ham maddeleri ile çalışır­ lar ve ürünlerini kim alırsa ona satarlardı. Zamanla ev işçisi belirli bir kapitalist için çalışmaya başladı. Mos­ kova’da, şapka, oyuncak, fırça vb. yapımcılarına olan budur. Bir sonraki aşamada, ev işçileri ham maddeleri ken­ di işverenlerinden alırlar ve böylece ona esir olurlar (Pavlovsk ve Burmakino’nun çilingirleri gibi). Nihayet, işveren ev işçisine parça başı oranlarla ödeme yapar (Tver’in nalcıları, Kimriy’in çizmecileri, Makarieff’in hu­ rufat kalıpçılân, Pavlovo’nun bıçakçıları). El tezgâhı do­ kumacıları benzer biçimde köleleştirilmişlerdir. İn g ilte re

99


de tükenmekte olan küçük ölçekli üretim sistemine, çok kötü koşullardan ötürü «ter dökücü sistem» denirdi. A l­ manya'da 1882^-1895 döneminde, küçük girişimlerin sa­ yısı % 8.6 azaldı; orta büyüklükte girişim sayısı (6 ile 50 işçi istihdam edenler) % 64.1 arttı; ve büyük girişimlerin sayısı % 90 arttı. 1895’den beri orta büyüklükteki önem­ li sayıda girişim ezilmiştir. Rusya'da fabrika sisteminin ev endüstrisi üzerindeki zaferi oldukça hızlı gerçekleş­ ti. Tekstil sanayii (dokumacılık) Rusya’da en önemli ima­ lat dallarından biridir. Pamuk endüstrisinde meydana gelen değişimleri ele alır ve fabrika işçilerinin*sayısını ev işçilerinin sayısı ile karşılaştırırsak, fabrika sisteminin ev endüstrisini nasıl hızla ortadan kaldırdığını görebiliriz. Sayılar şöyledir; Y ılla r

Fabrika işçileri sayısı

Ev işçileri sayısı

1866 94.566 66.178 1879 162.691 50.152 1894-5 242.051 20.475 1866 yılında pamuk fabrikalarında dokumacı olarak çalışan her yüz işçiye karşılık, evde çalışan 70 dokumacı vardı; 1894-95 yıllarında, her yüz fabrika işçisine karşı­ lık sadece 8 ev işçisi vardı. Rusya’da büyük ölçekli üreti­ min gelişmesi olağanüstü hızlı oldu, çünkü yabancı ser­ maye bu üretimin doğrudan örgütlenmesini üstlendi. 1902 yılında, büyük girişimler bütün Rus sanayi işçilerinin yak­ laşık yarısını ( %40) istihdam ediyordu. 1903’de Avrupa Rusyası’nda, yüzden fazla işçi istih­ dam eden fabrikaların sayısı bütün fabrika ve atelyelerin % 17’sini buluyor; ve fabrika ve atelyelerde çalışan işçilerin toplam sayısının % 76.7’si bu büyük fabrikalarda çalışıyordu. Büyük ölçekli üretimin bütün dünyada kazandığı za­ fer küçük üreticilerin büyük acılar çekmelerine neden olur. Bazı durumlarda bütün meslekler yok olur ve böl­ gelerdeki nüfus tamamen boşalır (orıeğin, Almanya’da Silezya dokumacıları, Hintli dokumacılar, vb.).

(B) Tarım da küçük ölçekli ve büyük ölçekli ser­ maye çırasındaki rekabet. Küçük ölçekli v e büyük öl­ 100


çekli üretim arasında sanayide devam eden mücade­ lenin aynısı kapitalizm altındaki tarım da da m eyda­ na gelir. Fabrikadaki kapitalist gibi kendi mülkünü yöneten toprak sahibi; hırslı ve faizci zengin köylü; orta köylü; çoğu kez toprak sahibi v e y a zengin köy­ lünün verd iği işi kabul eden yoksul köylü; v e târnri emekçisi - bu tarım sal seriyi, büyük kapitalist, küçük kapitalist, bağım sız zanaatkâr, e v işçisi ve ücretli iş­ çiden oluşan sanayi serisi ile karşılaştırabiliriz. Şehir­ de olduğu gib i kırsal kesimde de, geniş m ü lkler küçük mülklere kıyasla avantaja, sahiptir. Büyük b ir çiftlikte m odern yöntem ler kullanm ak görece kolaydır. Tarım m akineleri (elektrikli ya da buharlı pulluklar, biçer döverler, biçer b ağlar m aki­ neler, m ibzerler, harm an dövm e m akineleri, bunların buharlı olanları vb.) küçük çiftçinin ulaşam ayacağı kadar uzaktadır. Bağım sız zanaatkâr küçük atelyesinde pahalı m akineler tesis edemez; bunların karşı­ lığını ödeyecek parası yoktur; satın alması halinde bi­ le böyle b ir m akineyi yeterince değerlendirem ez. A y ­ nı şekilde köylü b ir buharlı pulluk alamaz, çünkü, pa­ rası olsa bile bir buharlı pulluk onun için kullanışlı olmaz. Böyle büyük b ir makine, kârlı kullanım için, geniş b ir toprak parçasını gerektirir; kümese bile yer olmayan b ir toprak parçası üzerinde beş para etmez: Makine ve aletlerin etkin kullanımı ekime açılan top­ rağın alanına bağlıdır. Bir beygir sabanının tam kullanı­ mı için 30 hektar toprak gerekir. Bir beygir sabanından tam olarak yararlanmak için 30 hektar toprağa; bir mib­ zer, biçer döğer ve harman makinesini bir araya getiren bir set için yaklaşık 70 hektar; bir buharlı harman m a­ kinesi için yaklaşık 250 hektar; bir buharlı pulluk için yaklaşık 1000' hektar toprağa ihtiyacımız vardır. Yakın zamanlarda, elektrik gücü ile işleyen makineler tarımda kullanılmaktadır; bunlar için de büyük ölçekli çiftçilik zorunludur.

Sulama yapmak, bataklıkları kurutmak, tarlaya drenaj sağlamak (yüzeyde kalan suyu nakletmek için

101


tarlalara toprak boru döşenm esi), h a fif dem iryolu kurm ak vb., kural olarak, ancak büyük ölçekli çiftçi­ likte uygulanabilir. İm alat sanayiinde olduğu gibi ta­ rım da da işin büyük ölçekli yap ıldığı yerde, alet v e makinelerden, m alzemelerden, emek gücünden, yakıt, aydınlatm a vb.den tasarruf ederiz. Büyük ölçekli çiftçilikte, desiyatin başına, tarlalar arasında daha az boş alan, daha az çalı duvar, hendek ve çit olacak; bu boş alanlarda daha az tohum kaybı olacaktır.

Bundan başka, büyük bir çiftliğin sahibi uzman tarım cılardan yara rlan ır ve toprağını tamamen bi­ limsel yöntem ler ile işler. Ticaret ve kredi mı selelerinde, sanayie uygulanan tan m a da uygulanır. Buyuk ölçekli çiftçi p azan da­ ha iy i tanır, uygun fırsatları kollayabilir, ihtiyacı olan h er şeyi daha ucuza satın alabilir ve daha iy i fiy a t­ tan satabilir. Küçük rekabetçinin yapabileceği b ir tek şey kalır-, v a r gücüyle mücadele eder. Küçük öl­ çekli tarım ancak aşırı emek ile, ihtiyaçların kısıtlan­ ması, yarı açlık ile birlikte varlığın ı sürdürebilir. A n ­ cak böylece kendini kapitalizm altında koruyabilir. A ğ ır vergilerden daha kötü etkilenir. Kapitalist D ev­ let küçük mülk sahibini ezici b ir yükün altında bi­ kir. Ç arlık vergilerin in köylü için ne anlama geldi­ ğin i hatırlam ak yeter - «V e rg in izi ödeyene kadar, sa­ hip olduğunuz her şeyi satın.» Genelde küçük ölçekli üretim in tarım da im alat sa­ nayiinde olduğundan daha dayanıklı olduğu söyle­ nebilir. Şehirlerde, bağım sız zanaatkârlar ve diğer küçük ölçekli üreticiler genellikle daha çabuk iflâsa sürüklenirler, fakat bütün ülkelerin kırsal kesim lerin­ de köy çiftliğ i daha dayanıklı olduğu için v a rlığ ın ı sürdürür. Bununla birlikte, kırsal kesimde de çoğun­ luğun yoksullaşması daha hızlı gelişir, ancak burada ortaya çıkan sonuçlar şehirlerdeki kadar göze batmaz. Bazen toprak m iktarı bakım ından çok küçük olan bir tarım sal girişim in büyük iş yaptığı görülür. Bunun 102


-nedeni toprağa fa zla serm ayenin yatırılm ası, çok sa yıda işçinin istihdam edilmesidir. Bu örnek büyük şe ¿Lirlerin yakınındaki pazar bahçelerine uygulanır. Öte yandan, bazı durumlarda, bağım sız küçük üretici g i­ bi görünen kişiler genellikle ücretli işçi durumunda­ dırlar; bazen komşu çiftliklerde istihdam edilirler, ba­ zen m evsim lik işler için başka yerlere gider, bazen de şehirlerde çalışırlar. Bağım sız zanaatkarların ve ev işçilerinin başlarına gelenler b ir bakım a bütün ülke­ lerdeki köylülerin de başlarına gelir. Bunların pek azı «K ulak» olur (m ülklerini arttıran içki satıcıları, tefeciler, zengin k ö y lü le r). Bunların bazıları bulun­ d ukları yerde mücadeleye devam etm eye çalışırlar. D iğerleri sonunda iflâs ederler, ineklerini ve binek atların ı satarlar, «atsız adam lar» haline gelirler; niîhayet, toprak parçası dg. elden gid er ve topraksız adam y a şehre yerleşir ya da bir tarım em ekçisi olarak ha­ y a tla rın ı sürdürürler. «A tsız adam » ücretli işçi olur, •oysa kulak, işçi kiralayan zen gin köylü bir toprak -sahibi y a da b ir kapitalist haline gelir. Böylece tarım da büyük m iktarda toprak, alet, ma­ kine, sığır, at vb. kapitalist toprak sahiplerinden olu­ şan küçük bir grubun eline geçer, m ilyonlarca koy­ lu bunlara bağım lı olur. Kapitalist sistemin diğer yerlerden çok daha tam ola­ rak geliştiği Birleşik D evletler’de fabrika gibi çalışan büyük mülkler vardır. Ve fabrikalarda olduğu gibi bu çiftliklerde de tek bir ürün çıkarılır. Çilekten veya dev meyva ağaçlarından başka bir şey yetiştirilmeyen dev tarlalar, makine ile işlenen muazzam buğday tarlaları, dev kümesler olabilir. Tarımsal üretimin pek çok dalı birkaç elde toplanır. Böylelikle, örneğin, bir «tavuk kra­ lı» (tavuk besiciliğini az ya da çok kendi elinde topla­ mış bir kapitalist) ortaya çıkar veya bir «yumurta kralı»

vb.

103


15. PROLETARYANIN BAĞIMLI KONUMU; YEDEK İŞ GÜCÜ ORDUSU; KADIN EMEĞİ VE ÇOCUK EMEĞİ Kapitalizm de nüfus kitlesi artan m iktarlarda üc­ retli işçiye dönüşür. İflâs etmiş zanaatkarlar, ev işçi­ leri, köylüler, tacirler, küçük kapitalistler - tek ke­ lim e ile bordadan aşağı atılanlar, büyük serm aye ta­ rafından aşağı itilenler, proletaryanın saflarına düşer­ ler. Servet ne kadar b irik ir ve kapitalistlerden olu­ şan küçük bir grubun eline geçerse, halk kitleleri de o kadar bu kapitalistlerin ücretli köleleri haline ge­ lir. O rta tabaka ve sınıfların sürekli yok olması ne­ deni ile işçi sayısı daim a serm ayenin ihtiyaç duyduğu m iktarları aşar. Bu nedenle kapitalizm işçilerin elini ayağım bağlar. İşçi kapitalist için çalışmak zorunday­ dı^. Eğer çalışm ayı reddederse işveren onun yerin e yüz tane işçi bulabilir. Fakat serm ayeye olan bu bağım lılığın, nüfusun yeni ve daim a yen i tabakasının ifâ s ın ın yanı sıra b ir başka nedeni vardır. Serm ayenin işçiler üzerin­ deki egem enliği, kapitalistin fa z la işçileri sürekli ola­ rak sokağa bırakm ası ve onları b ir yedek iş gücu ha­ line getirm esi yolu ile gittikçe daha da güçlenir. Bu na­ sıl olur? Şöyle olur. Gördük ki, her fabrika sahibi üre­ tim in m aliyetini azaltm aya çalışır. Bu nedenle sürek­ li olarak yeni m akineler tesis eder. Fakat m akine ge­ nellikle emeğin yerin i alır, işçilerin bir kısmını gereksizleştirir. Y en i m akinelerin kullanılm ası bazı işçüerin işten çıkarılacağı anlam ına gelir. O zam ana ka­ d ar fabrikada istihdam edilenler arasında y er alan belirli sayıda işçi işten atılacaktır. N e va r ki, yen i m akineler şu ya da bu üretim kolunda sürekli ola­ rak kullanıldığı için, kapitalizm de daima işsizliğin v a r olması gerek tiği açıktır. Kapitalist herkese iş sağla­ m ak ve ya herkese mal tedarik etm ekle ilgilenm ez; onun amacı artan kârı güvence altına almaktır. Kuş104


ku yok ki, bu durum da kapitalist kendisi için önceki» kadar üretem eyen işçiyi işten çıkaracaktır. Aslında bütün kapitalist ülkelerde her büyük kent­ te dev sayılarda istihdam edilmemiş işçi görürüz. Bu işsiz saflarında iş aram ak için dünyanın öteki ucun­ dan gelm iş Çinli v e Japon işçileri, iflâs etmiş köylü­ leri buluruz. Gene bunların arasında m etal işçileri,, m atbaa ve tekstil işçileri buluruz. Bunlar, yıllarca fa b ­ rikalarda çalışmışlar ve yeni m akinelerin işe sokul­ ması yüzünden atılm ışlardır. Bunlar hep birlikte ser­ m aye için bir yedek emek gücü arzını, M a rx’m ye­ dek iş gü cü ordusu dediği şeyi oluştururlar. Bu yedek iş gücü ordusunun varlığı, süreli işsizlik sayesindeişçi sınıfının b ağım lılığı v e tabiyeti sürekli olarak ar­ tar. Y en i m akinelerin yardım ı ile sermaye, işçilerin bazılarından daha fa zla altın çıkarabilm ekte, bu ara­ da diğerleri; fa zla işçiler sokaklara atılm aktadırlar. Fakat bu sokaklara atılanlar kapitalistin elinde işte* kalanları düzen içinde tütmak için b ir cezalandırm a aracı b ir kırbaç oluşturur. Yedek sanayi ordusu tam bir vahşileşme, yoksul­ luk, açlık, ölüm ve hattâ suç örnekleri oluşturur. Yıllarca işten atılmış durumda kalan kişiler yavaş yavaş içkiye alışır, aylaklar, serseriler, dilenciler vb. haline gelirler. Büyük kentlerde -Londra, New York, Hamburg, Berlin, Paris - sadece bu işsizlerin oturdukları semtler vardır. Moskova bakımından, Hitrof Pazarı benzer b i r ' örnek oluşturur. Burada gördüğümüz artık proletarya değil, ça­ lışmayı unutmuş kişilerden oluşan yeni bir tabakadır. Kapitalist toplumun bu ürünü lum penproletarya (aylak proletarya) olarak bilinir.

M akine kullanım ı aynı zam anda kadın em eği ve çocuk em eğinin istihdam edilmesine yol açar. B unlar daha ucuzdurlar ve bu nedenle kapitalist için daha k â rlı olurlar. Eski günlerde, m akine kullanım ından önce özel beceri üretim işi için gerek li idi v e bazı durum larda uzun" süreli çıraklık kaçınılmazdı. Bazı m akineler çocuklar tarafından bile kullanılabiliyor;

105;


bütün yapılan iş aşınma aşırı hale gelene kadar ko­ lu y a da bacağı hareket ettirm ekten ibarettir. M ak i­ nelerin keşfinden sonra kadın ve çocuk em eğinin da­ ha geniş çapta kullanılm asının nedeni budur. K adın­ la r ve çocuklar kapitalist baskıya erkek işçilerden da­ ha az direnirler. Daha bağım lı olurlar, daha kolay korkutulurlar; rahibe inanm aya daha fa zla h azırd ır­ la r ve yetkili kişilerin kendilerine söyledikleri her şe­ y i kabul ederler. Bu nedenle fabrika sahibi sık S3k erkek işçileri kadın işçiler ile değiştirir ve küçük ço­ cukları kanlarını altın kâr zin cirine aktarm aları için zorlar. 1903 yılında her türden (yani sadece kol emekçisi değil) kadiri işçi sayısı şöyle idi: Fransa, 6 800 000; Al­ manya, 9 400 000; Avusturya-Macaristan, 8 200000; İtal­ ya, 5 700 000; Belçika, 930 000; ABD, 8 000 000; İngiltere ve Wales, 6 000 000. Rusya’da kadın işçi sayısı sürekli ola­ rak arttı. 1900’de bütün fabrika işçilerinin % 25’i kadm işçilerden oluşuyordu; 1908’de sayıları % 31’e çıktı; 1912’de % 45’e. Bazı üretim dallarında kadınlar sayıca erkek­ lerden çoktur. Örneğin Tekstil sanayiinde, 1912 yılında 870000 işçinin 453 000’i kadm idi - yarıdan fazla, % 52’nin üstünde. Savaş sırasında kadm işçilerin sayısı muaz­ zam miktarlarda arttı. Çocuk emeğinp gelince, yasaklamalara rağmen bu emek pek çok yerde artıyor. Kapitalist gelişmenin ileri olduğu ülkelerde, örneğin ABD ’de her yerde çocuk eme­ ği ile karşılaşılıyor.

Bu durum işçi sınıfı ailesinin parçalanmasına yol açar. E ğer anneler ve çoğu zam an çocuklar da, fa b ri­ k aya giderlerse aile hayatı k alır mı? Bir kadm fab rik aya girip ücretli işçi İıaline geldi­ ğinde zam an zam an tıpkı bir erkek gib i işsizliğin bü­ tün zorlukları ile yüz yüze gelir. Kapitalist ona d a kapıyı gösterir; o da yedek sanayi ordusunun safla­ rın a katılır; tıpkı bir erkek gibi ahlâkî düşkünlüğe uğrayabilir. Bununla bağlantılı olarak fahişelik ile karşılaşırız. Kadın kendini sokakta ilk gelene sattığı 106


zam an olan budur. Y iyecek bulamayan, işi olmayan, h e r yerden kovulan, işi olsa bile ücreti çok düşük •olan kadın kazanç sağlamak için vücudunu satmak zorunda kalabilir. Bu yeni ticaret bir süre sonra alış­ kan lık haline gelir. Böylece, profesyonel fahişeler kas­ t ı ortaya çıkar. Büyük şehirlerde çok sayıda fahişe bulunur. Hamburg ve Londra gibi kentlerde bu talihsizlerin sayısı on binle­ re ulaşır. Sermaye kapitalist anlayış ile büyük genelev­ ler örgütleyerek bu kadınları bir kâr ve zenginlik kay­ nağı olarak kullanır. Uluslararası alanda geniş bir beyaz köle ticareti vardır. Arjantin şehirleri bu trafiğin merkez­ leri olarak kullanılır. Özellikle iğrenç olan, bütün Avru­ pa ve Amerika şehirlerind 2 artış gösteren çocuk fahi­ şeliğidir.

Kapitalist toplumda, daha iy i m akineler keşfe­ dildikçe, daha büyük fab rik alar inşa edildikçe v e em ­ tiala rın m iktarı arttıkça doğal b ir sonuç olarak k a­ pitalist baskı artar, yedek sanayi ordusu daha alça­ l ı r v e yoksullaşır ve işçi sınıfının kendisini sömüren­ le re b ağım lılığı artar. Eğer özel m ülkiyet olmasaydı, eğer her şey koope­ r a tif olarak mülk edinilseydi, çok fa rk lı bir durum ortaya çıkardı. O zaman insanlar çalışma gününü k ı­ saltırlar, güçlerini idareli kullanırlar, toprağı ekonom ikleştirirler, boş zamandan yararlanırlardı. Kapitalist m akineleri işe soktuğu zam an sadece kârm ı düşünür; îş gününü azaltm ayı düşünmez; bunu yapm ası halin­ de sadece k ayba uğrayacaktır. Kapitalist m akineleri insanları kurtarm ak için değil, onlan köleleştirm ek için kullanır. Kapitalizm geliştikçe serm ayenin gittik ­ çe daha artaı^ b ir bölümü makinelere, m uazzam bina­ lara, dev donanım lara vb. ayrılır, ö t e yandan em eğin ücretine ayrılan serm aye bölümü gittikçe küçülür. Es­ k i günlerde, el em eği hâlâ geçerli iken dokuma tez­ gâhlarına ve diğer takım lara yapılan harcam alar önemsizdi neredeyse bütün serm aye harcam aları üc­ retli emek üzerine idi. Şimdi tam tersine çok daha bü­ 107


yük bir bölüm binalara v e m akinelere ayrılıyor. So­ nuçta, çalışan ellere duyulan talep proleterlerin sayı­ sındaki artışı karşılam ıyor v e kapitalizm in iflâs ettir­ diği kişilerin akışını özüm lem eye yetm iyor. K apita­ lizm de teknik ilerledikçe serm aye işçi sınıfını daha vahşice eziyor; çünkü serm aye iş bulm ayı güçleştiri­ yor, yaşam ayı gittikçe daha da zorlaştırıyor.

16. ÜRETİM ANARŞİSİ; REKABET; KRİZLER işçi sınıfının sefaleti im alat tekniğinin gelişm esi sonucunda sürekli olarak artar. Kapitalizm altında bu gelişme, herkese y a ra r sağlayacak yerd e serm ayeye artan kâr, pek çok işçiye işsizlik v e iflâs getirir. N e va r ki, artan sefaletin başka sebepleri de vardır. Kapitalist toplumun çok kötü biçimde yapılandı­ rıldığın ı öğrenmiş bulunuyoruz. Ö zel m ülkiyet a ğ ırlı­ ğa sahiptir ve herhangi b ir plan yoktur. H er bir fa b ­ rik a sahibi kendi işini diğerlerinden bağım sız olarak yürütür. M üşteriler uğruna rakipleri ile m ücadele eder, onlarla «rekabete girer». K apitalizm geliştikçe bu mücadele za y ıfla r mı, yoksa şiddetlenir mi? Burada ortaya çıkan soru budur. îlk bakışta m ücadelenin za y ıfla d ığı görülebilir. Gerçekte, kapitalistlerin sayısı sürekli olarak azalır; büyük balık küçük balığı yutar. Eskiden on binlerce girişim ci birbiri ile savaşır v e rekabet ederken, şim­ di birbiri ile rekabet eden daha az kişi olduğuna g ö ­ re, rekabetin de daha az şiddetli olacağı düşünüle­ bilir. Fakat gerçekte böyle değildir. Tam tersi geçerlidir. B irbiri ile rekabet eden d ah a az kişi olduğu doğrudur. Fakat bunların her biri, erken b ir aşama­ daki rakiplerden m uazzam ölçüde daha güçlü hale gelmiştir. A raların d ak i mücadele daha az değil da­ ha çok, daha kibarca değil, daha şiddetlidir. Eğer bü­ tün dünyayı sadece birkaç kapitalist yönetiyor olsa 108


idi, bu kapitalist hükümetler birbirleri ile savaşırlar­ dı. Uzun dönemde olan da budur. Günümüzde m üca­ d ele kapitalistlerden oluşan m uazzam gruplar ara­ sında, onlarin ayrı ayrı devletleri arasında sürüyor. A y rıc a b irbirleri ile, sadece fiy a t rekabet araçları ile değil, aynı zam anda silâhlı güç araçları ile savaşı­ yorlar. Bu nedenle kapitalizm geliştikçe rekabetin an­ cak rekabet edenlerin sayıları bakımından azaldığı söylenebilir; d iğer bakım lardan rekabet sürekli ola­ rak daha şiddetli ve daha yıkıcı olmaktadır*. K riz terim i ile ortaya çıkan ve ele alınması g e ­ reken bir olgu daha vardır. N ed ir bu krizler? Gerçek yap ıları nedir? M esele şu şekilde konulabilir. Güzel b ir gün, çeşitli em tiaların aşırı m iktarlarda üretildi­ ğ i görülür. Fiyatlar düşer, fak at m al stokları erıtıle m ez. Depolar ağzına kadar her türlü m al ile doludur, fa k a t satış yoktur. M üşteriler yetersizdir. Belirtm ek gerek siz ki, çok sayıda aç işçi vardır, fak at ellerine geçen para azdır v e her zam anki kadar bile alışve­ riş yapamazlar. işte o zam an felâk et başlar. Belirli sanayi kollarında küçük ve orta büyüklükteki işler önce iflâs ederler ve kapanırlar; daha büyük girişim ­ lerin iflâsı ardından gelir. Fakat b ir üretim dalı bir başka üretim dalından em tia satın almakta, bu İkin­ cisi de b ir üçüncüsünden satın almaktadır. Ö rneğin te rziler kumaşı kumaş yapım cılarından satın alırlar, kumaş yapım cıları da eğirm e işlem i yapanlardan yün satın alırlar, vb. T erziler felâkete uğrarlar v e sonuç­ ta kumaş yapım cılarının müşterisi kalmaz. Bu kez kumaş yapım cıları iflâs ederler ye onların iflâsı yün sağlayan firm aları etkiler. Fabrikalar v e atelyeler k a­ pılarını kaparlar, on binlerce işçi sokaklara atılır, iş­ sizlik görülm em iş boyutlarda artar, işçilerin hayatı daha da zorlaşır. An cak bol m iktarda em tia vardır. D epolar ağzına kadar doludur. Savaştan önce bu sü­ rek li oluyordu. Sanayi gelişir; im alatçıların işleri bü*

Ayrıntılar için bk. emperyalist savaşlar ile ilgili bölüm.

109


yük bir hızla çalışır. Bütün bunlar ansızın durur; a r­ dından sefalet ve işsizlik g elir v e iş durur. B ir süre sonra iyileşm e başlar; yeniden bir aşırı faaliyet döne­ m i gelir; daha sonra bunu yeni bir çöküş izler. Ç ev­ rim sürekli tekrarlanır. Servetin orta yerinde insanları yoksul düşüren bu saçma durumu nasü açıklayabiliriz? Bu soruyu yanıtlam ak kolay değildir. Fakat yanıt­ lam ak zorundayız. Kapitalist toplumda b ir üretim kargaşasının, y a da anarşisi diyelim, hüküm sürdüğünü öğrenmiş bu­ lunuyoruz. H er fab rik a sahibi, her girişimci, kendisi için, kendi sorumluluğunda v e riski göze alarak üre­ tir. Bu koşullarda doğal sonuç eninde sonunda çok sayıda emtianın üretilmesidir. A ş ın üretim vardır. Emtia üretim i değil de m al üretim i olduğu zaman, y a ­ ni, üretim pazar için yapılm adığı zaman, aşırı üretim tehlikesi yoktu. Em tia üretim inde durum tam tersi­ nedir. H er imalatçı, daha fa zla üretm ek için g e re k li olan şeyleri satm alm ak için, her şeyden önce ürün­ lerini satmak durumundadır. Eğer belirli b ir y erd e üretim anarşisi nedeni ile m ekanizm ada b ir durakla­ m a olursa, sorun, b ir üretim dalından diğerine h ız la y a y ılır ve böylece evrensel b ir k riz başlar. Bu krizlerin etkisi tahrip edicidir. Büyük m iktar­ larda m al yok olur. Küçük ölçekli üretimden arta k a ­ lan lar adeta b ir dem ir süpürge ile süpürülüp atılırlar. Büyük firm alar bile çoğu kez iflâs ederler. Bu krizlerin yükünü büyük çapta işçi sınıfı çe­ ker. Bazı fab rik alar toplu halde kapanır; d iğerleri üre­ tim lerini azaltır, y a n süre çalışırlar; bazıları ise g e ­ çici olarak kapanır. İşsiz sayısı artar. Y ed ek sanayi ordusu büyür. Eş zam anlı olarak yoksullukta ve işçi sınıfının ezilmesinde b ir artış vardır. Bu k rizler sıra­ sında işçi sınıfının genelde zaten kötü olan durumu daha da kötüleşir.

110


Örneğin, hem Avrupa’yı hem de Amerika’yı, gerçek­ te bütün kapitalist dünyayı etkileyen 1907-10 krizinin ve­ rilerini ele alalım. Birleşik D e vle tle rd e sendikalı işsizle­ rin sayısındaki artış şöyle idi: Haziran 1907, % 8.1; Ekim % 18.5; Kasım, % 32.7 (inşaat sektöründe, % 42; giyim sektöründe, % 43.6; tütün işçileri arasında, % 55). Örgüt­ süz işçi sayısı da hesaba katılınca, toplam işsiz sayısının daha da büyük olacağını belirtmek gereksiz. İn g iltere 'd e 1907 yazında işsizlik oranı % 3.4 ile 4 arasında idi. Bu oran, Kasım’da % 5’e, Aralık’ta % 6.1’e çıktı; Haziran 1908’de % 8.2’ye ulaştı. A lm anya9da, Ocak 1908’de işsizlik oranı önceki yılın aynı ayma göre iki kat daha fazla idi. Behzer durumlar diğer ülkelerde de gözleniyordu. Üretimdeki düşüşe gelince, 1907’de 26.000.000 ton olan pik demir üretiminin, 3.908’de' sadece 16.000.000 ton oldu­ ğu söylenebilir. Kriz zamanlarında emtia fiyatları düşer. K âr etmek için sabırsızlanan kapitalist kodamanlar üretimin kali­ tesini düşürmekte duraksamazlar. Brezilya’nın kahve üre­ ticileri fiyatları yüksek tutmak için çuvallar dolusu kah­ veyi denize döktüler, §u günlerde bütün dünya kapita­ list savaş yüzünden açlıktan ?e malların üretilmemesinden çekiyor. Bunlar savaş felâketine yol açan kapitaliz­ min sonuçlarıdır. Barış zamanlarında kapitalizm her ya­ nı tıkabasa ürünle doldurdu. Ne var ki, bu durumun iş­ çilere yararı olmadı. Cepleri boştu. Bolluk işçilere sebep olduğu bütün kötülükler ile birlikte işsizlikten başka şey getirmedi.

17. KAPİTALİZMİN VE SINIFIN GELİŞMESİ. SINIF MÜCADELESİNİN ŞİDDETLENMESİ Kapitalist toplumun iki tem el çelişkiden, ik i te­ m el hastalıktan etkilendiğini, gördük. îlk planda, k a­ pitalizm «anarşist» tir: örgütten yoksundur. İkinci plan­ da, kapitalizm karşılıklı olarak düşman ik i toplum­ dan (sınıflar) oluşur Gene gördük ki, kapitalizm ge­ liştikçe, ifadesini rekabette bulan üretim anarşisi git­ 111


tik çe artan çekişmelere, karışıklıklara ve iflâslara y o l saçar. Toplumun dağılması, azalm ak b ir yana, aktüel olarak artıyor. Bütün bu durum toplumun ik i bölüme, sınıflara ayrılm asından çıkıyor. Kapitalizm geliştikçe, bu ayrılm a, sınıflar arasındaki bu çatlak da artm aya •devam eder. Bir yanda kapitalistlerin, dünyanın bü­ tün zenginlerinin sınıfı toplanır; öte yanda, sefalet, acı v e gözyaşından oluşan ezilen sınıflar vardır. Y e ­ dek sanayi ordusu, alçalmış v e vahşileşmiş b ireyler­ den oluşan*, aşırı yoksulluk yüzünden ezilmiş bir ta­ baka doğurur. Fakat işlerini kaybetm eyenler bile ha­ yat tarzları bakım ından kapitalistlerden keskin biçim ­ de ayrılırlar. Proletaryanın burjuvajziden farklılaşm a­ sı sürekli artar. Eskiden daha a z sayıda kapitalist v a r­ dı v e bunların çoğu işçiler ile yakın ilişkilere sahip­ ti; işçilerden biraz daha iy i yaşarlardı. Günümüzde durum çok farklıdır. Serm ayenin lordları geçmişte kimsenin hayal edem eyeceği şekilde yaşarlar. K apita­ list gelişm e sırasında işçilerin hayat standartlarının iyileştiği doğrudur. Y irm in ci yü zyılın başlarına doğru ücretlerde genel b ir artış oldu. Fakat aynı dönemde kapitalistlerin k ârları çok daha hızlı arttı. Günümüz­ d e çalışan k itleler ile kapitalist sınıf arasında büyük b ir uçurum açılmıştır. A rtık kapitalistler tamamen fa rk lı b ir hayat sürüyorlar. H içbir şey üretmiyorlar. 'K apitalizm geliştikçe olağanüstü zengin kapitalistler­ den oluşan küçük b ir grubun pozisyonu daha da yükselir v e bu taçsız k rallar ile köleleştirilm iş m ilyon­ larca proleter arasındaki uçurum daha da derinleşir. İşçi ücretlerinin genellikle yükseldiğini, fak at k â r­ ların daha da hızlı arttığını v e bu nedenle ik i sınıf arasındaki uçurumun genişlediğini belirttik. N e va r ki, yirm inci yü zyılın başından itibaren ücretler yük­ selmemiş, düşmüştür; gene aynı dönemde k ârlar da­ h a önce görülmem iş düzeyde artmıştır. Dolayısıyla son yıllard a toplumsal eşitsizlikte olağanüstü hızlı b ir artış olmuştur. Sürekli büyüyen bu toplumsal eşitsizliğin er ya

112


(da geç işçiler ile kapitalistler arasında b ir çatışma­ y a yol açacağı son derece açıktır. Eğer iki sınıf ara­ sındaki zıtlık azalıyor olsaydı, eğer işçilerin hayat koşulları kapitalistlerinkine yaklaşıyor olsaydı, bu du­ rum da kuşkusuz, b ir «yeryüzünde barış ve iy ilik » re ­ jim i bekleyebilirdik. N e var» ki, gerçekte olan, işçi­ nin her geçen gün kapitaliste biraz daha yaklaşacak yerde, ondan gittikçe daha fa zla uzaklaşmasıdır. Bu­ rnun kaçınılm az sonucu, proletarya ile burjuvazi ara•smdaki sınıf savaşının sürekli şiddetlenmesidir. Burjuva teorisyenler bu görüşe pek çok. itiraz yönel­ tirler. Onlar, kapitalist toplumda işçi sınıfının içinde bu­ lunduğu durumun sürekli iyileştiğini göstermek isterler. Sağ kanat sosyalistler de aynı şarkıyı söylerler. Bu iki okulun yazarları, İşçilerin gittikçe zenginleştiklerini ve kendilerine geleceğin küçük kapitalistleri olarak bakabi­ leceklerini iddia ederler. Bu tür beklentilerin gerçek ol­ madığı kanıtlanmıştır. Gerçekte, işçilerin içinde bulun­ dukları durum kapitalistlerinkine kıyasla kesin biçimde kötüleşmiştir. En ileri kapitalist gelişmenin ülkesi olan Birleşik Devletler’den bir örnek verelim. Emeğin satın alma gücünü (yani işçinin satın alabileceği zorunlu m al­ ların miktarı) ele alalım. 1890-99 yıllarında yüzde olarak satın alma gücü söyle oldu: 1890, 98.6; 1895, 100.6; 1900, 103.0; 1905, 101.4; 1907, 101.5. Bu, işçilerin hayat stan­ dardının pratikte hiç bir iyileşme kaydetmediği anlamına gelir. 1890’da ortalama işçinin satın aldığı yiyecek, giyim .. vb. miktarları önceki yıla göre % 3’ten fazla artmamış­ tır. Bu oran işçi ücretinin satın alma gücündeki en yük­ sek artış idi. Fakat aynı dönemde Amerikalı milyoner­ ler, sanayi kodamanları muazzam kâr yapıyorlardı ve elde ettikleri artık değer miktarı ölçülemeyecek miktar­ larda artıyordu. Kapitalist hayat standardı, kapitalist lüks ve kapitalist gelirlere gelince, zaman geçtikçe bun­ ların da arttığı aşikârdır.

Sınıf savaşı burjuvazi ile p roletarya arasındaki çıkar çatışmasından kaynaklanır. Bu çık arlar kurtlar ile kuzuların çıkarları kadar esaslı biçimde bağdaş­ m azdır. F .: 5/113


A çık tır ki, kapitalist için işçileri mümkün olduğu* kadar uzun süre çalıştırm ak v e onlara mümkün ol­ duğu kadar az para ödemek avantajlı olacaktır; öte yanda, işçiler için m inimum saatte maksimum ücret için çalışmak avantajlı olacaktır. Bu nedenle, kuşku yok ki, işçi sınıfının ilk kez ortaya çıkm aya başladığı zamandan bu yana daha yüksek ücretler ve daha az saatler için bir m ücadele verilm iş olmalıdır. Bu mücadele asla kesintiye uğram am ış ve asla son bulmamıştır. N e v a r ki, ücretlerde önemsiz b ir artış için mücadele ile sınırlı d a olmamıştır. K apita­ list sistem nerede gelişti ise, emekçi kitleler, bizzat kapitalizm e son verm eleri gerek tiğin i anlamışlardır. İşçiler, bu iğrenç sistemin em eği tem el alan adil v e yoldaşça bir sistem ile nasıl y e r değiştirebileceğim i düşünmeye başladılar. İşçi sınıfının komünist hareke­ tinin kökeni buradadır. İşçiler verdikleri m ücadelede sayısız yen ilgi yaşa­ dılar. Ancak kapitalist sistem proletaryanın nihaî za­ ferin i kendi rahm inde taşır. N eden? K apitalizm in g e ­ lişmesi geniş- halk kitlelerinin proleterleştirilm esini gerektirdiği için. Büyük ölçekli serm ayenin zaferi, ba­ ğım sız zanaatkârlarıri, küçük tacirlerin ve köylülerin iflâsına yol açar; bunlar ücretli işçilerin saflarını dol­ dururlar. Kapitalist gelişm enin her adım ında prole­ tarya sayıca büyür. M asaldaki çok başlı canavar, H ydra gibidir; başlarından b ir tanesini keserseniz, yerin e on tane baş çıkar. B urjuvazi işçi sınıfının ayaklanm asını bastırdığı zaman, kapitalist sistemi güçlendirmiş olur. Fakat bu kapitalist sistemin geliş­ mesi küçük mülk s a h ib i'v e köylülerin milyonlarcasını m ahveder ve onları kapitalistlerin ayakları altına, fırlatıp atar. Bu süreçte proleterlerin, kapitalist sınıfın düşmanlarının sayısı arttı. Fakat işçi sınıfının gücün­ deki artış sadece sayısal değildi. Ek olarak işçi sını­ f ı gittikçe daha güçlü biçimde bütünleşmiş hale geldi. N eden böyle oldu? Çünkü kapitalizm geliştikçe büyük fabrikaların sayısında bir artış oldu. H er büyük fab114


lik a , duvarlarının arasında bin, bazen on bin kadar işçiyi bir araya getirir. Bu işçiler omuz om uza çalı­ şırlar. Kapitalist patronlarının onları nasıl sömürdü­ ğünü anlarlar. Y a n yana çalıştıkları her işçinin dost­ lan , yoldaşları olduğunu anlarlar. Fabrika içinde b ir­ leşmiş proleterler iş sırasında güçlerini nasıl birleş­ tireceklerini öğrenirler. B irbirleri ile anlaşmaya da­ ha yatkın hale gelirler. K ap italizm geliştikçe işçilerin sayısında değil, işçi s ın ıfı dayanışmasında da b ir ar­ tış olmasının sebebi budur. Dev fab rik alar ne kadar hızlı yayılır, kapitalizm ne kadar hızlı gelişirse, bağım sız zanaatkârlann, ev işçilerinin v e köylülerin iflâsı da o kadar hızlı olur. M ilyonlarca insanın yaşadığı dev kentlerin gelişm esi de aynı ölçüde hızlanır. N ihayet büyük şehirlerde gö­ rece sınırlı b ir alanda m uazzam b ir insan kitlesi bir araya g elir ve bunların büyük çoğunluğu fabrika pro­ letaryasına mensuptur. Patronlar sınıfını oluşturan, her- şeyin sahibi küçük b ir grup lüks semtlerde y a ­ şarken, bu k itleler şehrin pis v e dumanlı semtlerine yerleşirler. O küçük grubu oluşturanların sayısı sü­ rek li olarak küçülüyor. İşçiler sayıca durmadan artı­ yo r ve aralan ndaki dayanışm a gittikçe daha da bü­ yüyor. Bu koşullar altında, m ücadele kaçınılm az biçim ­ de şiddetini arttırdıkça işçi sınıfının üzün vadede za­ fe re ulaşmaması düşünülemez. Eninde sonunda, bur­ juvazinin bütün oyunlanna rağm en işçiler, patron sı­ n ıf ile şiddetli çatışm aya girecekler, onu tahtından indirecekler, onun soyguncu hükümetini devirecekler v e kendileri için yen i b ir düzen, em eği tem el alan b ir komünist düzen yaratacaklardır. Bu anlam da kapita­ lizm. kendi gelişim i ile, kaçınılm az olarak proletarya­ nın komünist devrim ine yol açar. Proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi çeşitli bi­ çimler almıştır. Bu mücadele sırasında başlıca üç tip işçi sınıfı örgütü ortaya çıktı. Öncelikle, işçileri meslek -

115


lerine göre gruplaştıran sendikaları görüyoruz. Daha son­ ra, esas olarak dağıtım ile ilgilenen, işçileri aracıların ve tacirlerin pençesinden kurtarmayı amaçlayan koop eratif­ ler geliyor. Son olarak da, işçi sınıfının siyasal p a rtile ri­ n i (sosyalist, sosyal demokrat ve komünist) görüyorum Bunların programları işçi sınıfına iktidar mücadelesinde rehberlik eder. İki sınıf arasındaki mücadele şiddetlen­ dikçe, işçi sınıfının bütün kesimlerinin tek bir amaç - burjuva Devlet’in yıkılması - üzerinde yoğunlaşmalar^ gereği daha temel hale geldi. İşçi sınıfı hareketinin, du­ rumu en mükemmel kavrayan bu öncüleri bütün işçi sınıfı örgütleri arasında yakın bir işbirliğinin gerekliliği üzerinde daima ısrar etmişlerdir. Örneğin, sendikalar ile proletaryanın siyasal partileri arasında eylem birliğinin ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu belirttiler; ve sen­ dikaların «tarafsız» kalamayacaklarım (yani politik ko­ nulara kayıtsız) ilân ettiler. Sendikalar, diyorlardı, işçi sınıfının siyasal partileri ile omuz omuza yürümelidir. Yakın zamanlarda işçi hareketi daha yeni biçimler almıştır. Bunların en önamlisi işçi delegeleri konseyleri (sovyetler)dir. Bu kitap boyunca bunlardan tekrar tekrar söz etmemiz gerekecek.

Kapitalist sistemin gelişmesi üzerine yaptığım ız incelem eden rahatlıkla aşağıdaki sonuçları çıkarabi­ liriz: K A P İT A L İS T LE R İN S A Y IS I G İTTİKÇE A Z A LIR , F A K A T BU A Z S A Y ID A K A P İT A L İS T G İTTİKÇE D A ­ H A F A Z L A ZENGİNLEŞİR VE GÜÇLENİR; İŞÇİLERİN S A Y IS I SÜREKLİ O L A R A K A R T A R V E A Y N I Ö LÇ Ü­ DE O L M A M A K L A BİRLİKTE İŞÇ İ SIN IFI D A Y A N IŞ ­ M A S I D A AR T A R ; İŞÇİLER İLE K A P İT A LİS TLE R A R A ­ S IN D A K İ ZITLIK G İTTİKÇE D A H A D A BÜYÜR. BU D U R U M D A K A Ç IN IL M A Z O LA R A K , K A P İT A L İZ M İN GELİŞMESİ İK İ SIN IF A R A S IN D A BİR Ç A T IŞ M A Y A , Y A N İ, K O M Ü N İS T DEVRİM E Y O L A Ç AR ,

116


18. KOMÜNİZMİN NEDENSELLİK FAKTÖRLERİ OLARAK SERMAYE YOĞUNLAŞMASI VE SERMAYENİN MERKEZİLEŞMESİ Gördüğümüz gib i kapitalizm kendi m ezarını k a­ zar. Kendi m ezar kazıcılarım , proleterleri yaratır. N e kadar gelişirse kendi öldürücü düşmanlarını o kadar çoğaltır ve on lan kendisine karşı birleştirir. Fakat sa­ dece kendi düşmanlarını doğurm akla kalmaz. Top­ lumsal üretimin yeni b ir örgütlenmesi, yoldaşça ve. komünistçe olacak yeni bir ekonomik düzen için ge­ rek li zem ini hazırlar. Bunu nasıl yapar? Y anıtı hemen vereceğiz. Daha önce gördük ki (11. «S erm aye» bölümün©1 göz atm ve ya yeniden okuyun), serm aye m iktar ola­ rak sürekli artıyor. Kapitalist, işçi sınıfından çıkardı­ ğı artık değer bölümünü serm ayesine ekliyor. Böyle­ likle serm aye gittikçe daha da büyüyor. Fakat ser­ m aye m iktar olarak artıyorsa, bu durumda üretimin de artıyor olması gerekir. Serm ayedeki artışa, bir çift elin tuttuğu m iktarın büyümesine sermaye b irik im i veya yoğunlaşması denir. Daha önce de gördüğümüz gibi (bk. 14. «Büyük ölçekli ve küçük ölçekli üretim arasındaki mücade­ le ») kapitalizm in gelişm esi küçük ölçekli ve orta öl­ çekli üretim in azalm asını gerektirir; küçük ve orta üreticiler ve- tacirler iflâs ederler (bağım sız zanaat­ karlardan söz etm eye gerek y ok ); gördük ki, büyük kapitalist bunların hepsini yutar. Küçük ve orta k a­ pitalistlerin daha önce sahip oldukları serm aye elle­ rinden kayar ve çeşitli yollardan geçerek büyük kö­ pek balıklarm m gırtla ğın a ulaşır. Sonuç olarak bü­ yük kapitalistlerin sahip oldukları serm aye daha kü­ çük kapitalistlerden söküp aldıkları m iktar ile artar. Şimdi bir kişinin elinde b ir serm aye birikim i vardır. Bu birikim daha önce çeşitli eller arasında dağılmıştı, Şimdi, iflâstan sonra daha küçük kapitalistlerin ser­ m ayesi galiplerin ganim eti haline gelmiştir. Daha ön117


ce dağılm ış durumda olan serm ayenin bu birikim ine sermayenin m erkezileşm esi denir. Serm ayenin yoğunlaşm ası v e merkezileşmesi, ser­ m ayenin birkaç elde birikm esi henüz ü retim in yoğun­ laşması ve merkezîleşm esi anlam ına gelmez. Farzedelim ki, bir kapitalist artık değer birikim ini bir komşu­ sundan küçük b ir fabrika satın alm ak için kullandı ve bu fab rik ayı eskisi gibi çalıştırm aya devam etmekte. Burada birikim gerçekleşm iş fak at üretimde hiç b ir de­ ğişiklik olmamıştır. N e v a r ki gelişm eler her zam anki gib i fa rk lı b ir yön alır. G enellikle kapitalist (kendisi için kârlı olacağı için) çoğu k ez üretim m odelini d eğiş­ tirir, üretimi arttırır, fabrikaların ı genişletir. Bu, sa­ dece serm ayenin büyümesi ile değil, bizzat üretim in artması ile sonuçlanır. Üretim , bol m iktarda m akine­ nin kullanılması ve binlerce işçinin birleştirilm esi ile m uazzam bir ölçekte yürütülür. B ir düzine y a da daha çok dev fabrikanın belirli b ir em tia için bütün b ir ülkenin talebini karşıladığı görülebilir. Aslında burada olanlar, işçilerin toplumun bütünü için üre­ tim yapm aları, emeğin, uygun deyişle, toplumsallaş­ tırılm ış olmasıdır. Fakat denetim ,ve kâr hâlâ kapita­ listin ellerindedir. Üretim in bu şekilde m erkezileşm esi ve yoğunlaş­ m ası gerçekte proleter devrim den sonra kooperatif üretim in yolunu hazırlar. Üretim de bu yoğunlaşm a olmadan proletarya, her b iri ik i ya da üç işçiden fa zla çalıştırm ayan yüz bin küçük atelyede üretim in gerçekleştirildiği b ir sırada iktidarı ele geçirm iş olsaydı., bu atelyelerin yeterince örgütlenm esi ve toplumsal üretim in gerçekleştirilm e­ si imkânsız olurdu. Kapitalizm in ileri düzeyde geliş­ mesi ve üretimin daha yüksek düzeyde m erkezileş­ mesi proletaryanın zaferden sonra üretimi yönetm e­ sini kolaylaştıracaktır. DEMEK K İ K A P İT A L İZ M SADECE K E N D İ DÜŞ­ M A N L A R IN I Y A R A T M A K L A V E SADECE K O M Ü N İS T DEVRİM E Y O L A Ç M A K L A K A LM A Z , K O M Ü N İS T 118


TOPLUMSAL DÜZENİN GERÇEKLEŞMESİ İÇİN GE­ REKLİ EKONOMİK TEMELİN OLUŞTURULMASINI SAĞLAR.

LİTERATÜR Birinci Bölüm’ün sonunda belirtilen kitaplar. Ek olarak okunması gerekenler: Bogdanov ve Stepanov, Course of P o liti­ cal Economy, c. 2, bölüm 2 «The Era of Industrial Capital». Marx ve Engels, Th e Com m unist M anifesto, London, Under th e Y oke o f Im perialism . Tarım sorunu üzerine şu çalışmalara baş­ vurulabilir: Kautsky, Socialism and A g ricu ltu re (David’e yanıt). Lenin, New Data con cern in g th e D evelopm ent o f Capitalism in A g ricu ltu re in th e U.S. Lenin, T h e D evelopm ent o f Capita­ lism in Russia. Kirzhivitskiy, T h e A grarian Question. Parvus, T h e W orld M arket and the A grarian Crisis.

US


III KOMÜNİZM VE PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ 19. K om ü nist sistemin karakteristikleri. Kom ünizm de üretim . 20. K om ü n ist sistemde dağıtım . 21. K om ü nist sistemde yönetim . 22. K om ü n ist sistemde ü re tici güçle­ rin gelişmesi fk om ü n izm in a va n ta jla rı). 23. Proletarya diktatörlüğü. 24. P o litik iktida rın fe th i. 25. K om ü nist P a rti ve kapitalist toplum da sınıflar.

19. KOMÜNİST SİSTEMİN KARAKTERİSTİKLERİ. KOMÜNİZMDE ÜRETİM Kapitalist sistemin yıkılm asının neden kaçınıl­ m az olduğunu gördük. Bu sistem şimdi gözlerimiziDf önünde yok oluyor. Y o k oluyor, çünkü iki tem el çe­ lişki taşıyor: Bir yanda, rekabete, krizlere v e savaş­ lara yol açan üretim anarşisi; öte yanda, toplumun b ir bölümünün sayesinde kendini d iğer bölümünün öldü­ rücü düşmanı olarak bulduğu durum (sınıf savaşı), yani toplumun sınıfsal karakteri. Kapitalist toplum kötü yapılm ış bir m akineye benzer. Bu makinede b ir bölüm sürekli olarak d iğer bölümün hareketlerini en­ geller (bk. 13, «K apitalist sistemin tem el çelişk ileri»). Bu nedenle, m akinenin eninde sonunda bozulması ka­ çınılmazdı.

Yeni toplumun kapitalizmden daha sağlam biçim­ de inşa edilmesi gerektiği açıktır; Kapitalizmin temel 120


çelişkileri kapitalist sistemi yıktıktan hemen sonra,, bu sistemin harabeleri üzerinde yeni b ir toplum yük­ selmelidir. Bu toplum eskinin çelişkilerinden kurtul­ muş olacaktır. Demek oluyor ki, komünist üretim yön­ tem i şu karakteristikleri temsil etmelidir: İlk planda örgü tlü bir toplum olm alıdır; bu toplum üretim anar­ şisinden, tekil girişim ciler arasındaki rekabetten, sa­ vaşlardan ve krizlerden kurtulmuş olmalıdır. İkinci planda, ebedî b ir düşmanlıkla ik iye bölünmüş bir top­ lum değil, sınıfsız b ir toplum olm alıdır; b ir sınıfın b ir diğer sınıfı sömürdüğü, b ir toplum olmamalıdır. Şim ­ di, sınıfların olmadığı, üretim in örgütlü olduğu b ir toplum ancak b ir yoldaşlar toplum u, em eği tem el alan b ir kom ünist toplu m olabilir. Bu toplumu biraz daha yakından inceleyelim . Komünist toplumun tem eli üretim v e değişim araçlarının toplumsal m ülkiyeti olmalıdır. M akineler, lokom otifler, buharlı gem iler, fa b rik a binaları, depo­ lar, tahıl am barlan, madenler, te lg ra f ve telefon, toprak, koyunlar, atlar, sığırlar, hepsi toplumun em­ rinde olmalıdır. Bütün bu üretim araçları, şimdiki g i­ bi tekil kapitalistlerin Veya kapitalist grupların de­ netim i altında değil, b ir bütün olarak toplumun d e­ netim i altında olm alıdır. «B ir bütün olarak toplum» derken neyi kastediyoruz? M ülkiyet ve denetimin b ir sınıfın değil, toplumu oluşturan bütün kişilerin im ­ tiyazı oluşunu kastediyoruz. Bu koşullarda toplum kooperatif üretim için çalışan dev b ir örgüte dönüş­ türülmüş olacaktır. Bu durumda ne üretimin parça­ la ra ayrılm ası ne de üretim anarşisi olacaktır. Böyle b ir toplumsal düzende üretim örgütlü olacaktır. A rtık b ir girişim bir diğeri ile rekabet etmeyecektir; fa b ri­ kalar, atelyeler v e diğer üretim kurum lan tek bir geniş halk atelyesinin alt. bölüm leri olacaklardır. Bu atelye bütün ulusal üretim ekonomisini kucaklayacak­ tır. A çık tır ki, böylesine kapsam lı b ir örgüt bir genel üretim planını gerektirir. E ğer bütün fab rik alar v e atelyeler tarım sal üretimin bütünü ile birlikte m u az­ 121


zam bir kooperatif girişim i oluşturmak için birleşir­ se, her şeyin kesinlikle hesaplanması gerek tiği açık tır. İlerde endüstrinin çeşitli dallarına ne kadar emek harcayacağım ızı; hangi ürünlerin gerekli olduğunu ve bunların her birinden ne kadar üretmek gerek ti­ ğini, m akineleri nereden ve nasıl sağlayacağım ızı ön­ ceden bilmeliyiz. Bunlar v e benzer ayrın tılar Önce­ den düşünülmelidir, en azından yaklaşık olarak. V yapılan işin hesaplanınız ile uygunluk içinde olması gözetilm elidir. Kom ünist üretim in örgütlenmesi bu şekilde başarılacaktır. Genel bir plan, genel bir y ö ­ netim sistemi olm adan ve dikkatli hesaplara ve m u­ hasebe olmadan, örgütlenm e olmaz. Ancak komünist toplumsal düzende böyle bir plan vardır. N e va r ki, sadece örgüt yetmez. M eselenin özü, örgütün, toplumun bütün üyelerinin b ir kooperatif ör­ gütü olmasında yatar. Etkin örgütlenm eye ek olarak komünist sistem, söm ürüye son vermesi, toplum un sı­ n ıfla ra bölünm üşlüğünü ortadan kaldırması olgusu ile daha ileri ölçüde ayırt edilir. Üretim in örgütlenm e­ sini, yarattığı etki bakımından şu şekilde k avrayab i­ lir iz : Küçük b ir kapitalistler grubu, bir kapitalist b ir­ lik, her şeyi denetler; üretim öyle örgütlenm iştir ki, artık kapitalist, kapitalist ile rekabet etmez; pratikte köle durumuna indirgenm iş işçilerden, birleşmiş ola­ rak artık değer çıkarırlar. Burada örgütlenme, am a ayn ı zam anda b ir sınıfın diğeri tarafından sömürül­ mesi vardır. Bu durum, üretim in örgütlenmesi ile karakterize olm akla birlikte,, komünizmden çok fa rk lı b ir şeydir. Toplumun bu şekilde örgütlenmesi, tem el çelişkilerden sadece birini, üretim anarşisini ortadan kaldıracaktır. Fakat aynı şey, kapitalizm in öteki te­ mel çelişkisini, toplumun birbiri ile savaşan iki ta­ rafa bölünmesini güçlendirecektir; sınıf savaşı şiddetlendirilecektir. Böyle b ir toplum sadece bir çizgi boyunca örgütlenecektir. Öteki, yani sın ıf yapısı çiz­ gisi ikiye ayrılm ış olarak kalm aya devam edecektir. Komünist toplum sadece üretimi örgütlem ekle k al­ 122


maz; ek olarak, insanları d iğer insanlar tarafından ezilm ekten kurtarır. Komünist toplum baştan başa örgütlenm iştir. Komünist üretim in kooperatif karakteri aynı şe­ kilde örgütlenm enin her ayrıntısında görülür. Örne­ ğin, komünizmde daimî fabrika yöneticileri olm aya­ caktır; hayatları boyunca aynı işi yap'an kişiler de olm ayacaktır. Kapitalizm de b ir kişi çizm ecilik yapı­ yorsa, bütün hayatını çizme yaparak geçirir (kundu­ ra c ı haddini b ilir); ham urkâr ise, bütün hayatını ek­ m ek yapm akla geçirir; eğer b ir fabrika müdürü ise, günlerini em irler verm ekle, İdarî işlerle geçirir; eğer em ekçi ise, bütün hayatı em irlere uym akla geçer. K o ­ münist toplumda böyle şey olmaz. Kom ünizmde in­ sanlar çok yönlü kültür a lırla r ve üretim in çeşitli dallarında kendilerini evlerinde hissederler; bugün, b ir yönetim yerinde çalışır v e önümüzdeki ay ne kaİdar keçe çizme veya ne kadar kâğıt rulosu üretilmesi gerektiğin i hesaplarım; yarm b ir sabun fabrikasın­ da, gelecek a y belki b ir buharlı çamaşırhanede, bir a y sonra bir elektrik enerjisi istasyonunda çalışırım. Toplum un bütün üyeleri gerek tiği gibi eğitildikleri za­ m an bu mümkün olacaktır.

20. KOMÜNİST SİSTEMDE DAĞITIM Komünist üretim yöntem i ek olarak üretimin pa­ za r için değil kullanım için olmasını gerektirir. K o­ m ünizm de artık kişisel olarak üretim yapan im alat­ çı ve ya köylü yoktur; üretim faaliyeti bir bütün ola­ ra k dev kooperatif tarafından yerine getirilir. Bu de­ ğişim sonucunda artık em tialar değil, sadece ü rü n ler görürüz. Bu ürünler birbiri ile değiştirilmez; ne alı­ n ır ne de satılırlar. Sadece komünal depolarda topla­ n ırla r v e sonuçta, ihtiyaç duyanlara teslim edilirler. Bu koşullarda para artık gerek li olmayacaktır. B azı­ ları, «Bu nasıl olur?» diyeceklerdir. «Bu durumda bir

123


kişi çok fazla, d iğeri çok az alacaktır Böyle bir d ağı­ tım yöntem inde ne anlam var?» Şöyle yanıt verileb i­ lir. Öncelikle, hiç kuşkusuz, belki yirm i ya da otuz: y ıl kadar çeşitli düzenlem eler gerekli olacaktır. B el­ ki bazı ürünler, sadece çalışma defterlerinde v e y a çalışma kartlarında özel b ir kayıt olan kişilere v e ­ rilecektir. Daha sonira, komünist toplum pekiştirildiğinde v e tam olarak geliştirildiğinde, bu tür düzenle­ m elere gerek olm ayacaktır. Bütün ürünlerde tam b ir bolluk olacak, şimdiki yara larım ız uzun süredir iy i­ leşmiş olacak ve herkes ihtiyaç duyduğu kadarını a la ­ bilecektir. «P ek i insanlar ihtiyaçlarından daha fa zla ­ sını alm ayı çıkarlarına uygun bulm ayacaklar m ı?» Kesinlikle, hayır. Örneğin, günümüzde hiç kimse tram ­ vaya binmek istediği zam an üç bilet alm ayı ve ik i yeri boş bırakm ayı düşünmez. Bütün ürünler bakı­ mından da a y lıs ı geçerli olacaktır. Bir kişi komünal depodan sadece ihtiyaç duyduğu kadarını alacaktır, daha fazlasını değil. Kim senin istediğinden fazlasını alıp, bu fa z la y ı başkalarına satmakta çıkarı olm aya­ caktır, çünkü bütün bu başkaları kendi ihtiyaçlarını istedikleri zam an karşılayabilirler. O zam an para hiç b ir değere sahip olm ayacaktır. Kastettiğim iz şey şu­ dur: Başlangıçta, komünist toplumun ilk günlerinde ürünler belki çalışanların yaptıkları işin m iktarına göre dağıtılacaklar; ancak daha sonraki aşamada, sa­ dece yoldaşların ihtiyaçlarına göre arzedileceklerdir. Geleceğin toplumunda herkesin em eğinin tam ürününü alacağı sık sık öne sürülmüştür. «Em eğin ilene yapıyorsan onu alacaksın.» Bu yanlıştır. Bunu tam olarak gerçekleştirm ek asla mümkün olmaz. Neden? Şu nedenle ki, eğer herkes em eğinin tam ürününü alacak olsa idi, üretim i geliştirm e, çoğaltm a ve iyileş­ tirm e olanağı asla olmazdı. Y ap ılan işin b ir kısmı da­ im a üretimin geliştirilm esi v e iyileştirilm esine a y rıl­ malıdır. Eğer ürettiğim iz her şeyi tüketmek ve kul­ lanmak zorunda kalsaydık asla m akine üretemezdik, çünkü m akineleri ne yem ek ne de giyinm ek mümkün: 124


olm az. Fakat aşikârdır ki, hayatın iyileştirilm esi m a­ kinelerin çoğaltılm ası v e geliştirilm esi ile el ele gide ­ cektir. Daha fa zla m akinenin sürekli olarak ü retilm e­ si gerek tiği açıktır. Şim di bunun anlamı, m akinelerin üretimine geçen emek bölümünün bu işi yapan kişi­ y e dönmeyeceğidir. Fakat bu hiç de gerek li değildir, îy i m akinelerin yardım ı ile üretim o şekilde düzen­ lenecektir ki, bütün ihtiyaçlar karşılanmış olacaktır. Özetle, başlangıçta ürünler, yapılan iş ile oran tılı olarak dağıtılacak (bu, işçinin «em eğinin tam ürünü» nü alacağı anlamına gelm iyor); sonunda, ürünler ih ­ tiyaca göre dağıtılacaktır, çünkü her şeyde b ir bol­ luk olacaktır.

21. KOMÜNİST SİSTEMDE YÖNETİM Bir komünist toplumda sınıflar olm ayacaktır. A n ­ cak sınıflar olm ayacaksa bu kom ünist toplum da D ev­ let’in de olm ayacağı anlam ına gelir. D evlet’in yöneti­ cilerin bir sınıf örgütü olduğunu daha önce gördük. D evlet daim a b ir sınıf tarafından d iğerin e karşı y ö ­ netilir. Bir burjuva D evlet proletaryaya karşı yöneti­ lirken, bir proleter D evlet de burjuvaziye karşı y ö ­ netilir. Komünist toplumsal düzende ne toprak sahip leri, ne kapitalistler, ne de ücretli işçiler vardır; on ­ la r sadece insanlar, yoldaşlardır. Eğer sınıflar yoksa, bu durumda sınıf savaşı yoktur v e sınıf örgütleri yok ­ tur. Sonuç olarak D evlet’in v a rlığ ı son bulmuştur. S ın ıf savaşı olm adığı için D evlet gereksiz hale gelm iş­ tir. Kimse kısıtlanm az v e kısıtlam a getirecek kimse yoktur. Peki bir yönetim olm adan bu geniş örgütlenm e nasıl işleyecek? d iye sorulabilir. Toplumsal üretim için gerekli planlan kim yapacak? Emek gücünün da­ ğıtım ını kim sağlayacak? Toplumsal gelir ve harca­ m anın hesabım kim tutacak? Tek sözcükle, bütün iş­ lerin gözetim ini k im yapacak? 125


Bu soruları yanıtlam ak zor değildir. A sıl yönetim çeşitli türden muhasebe ve istatistik bürolarına ha­ vale edilecektir. Buralarda gün gün üretim v e üretim gereklerinin hesabı tutulacaktır; aynı zam anda bura­ larda işçilerin nereye sevkedileceklerine ve nereden alınacaklarına karar verilecek ve ne kadar işin ya p ıl­ ması gerek tiği belirlenecektir. Çocukluklarından itiba­ ren bütün insanlar toplumsal em eğe alıştıkları ölçüde* ve herkes bu çalışmanın zorunlu olduğunu, her şey önceden hazırlanm ış b ir plana göre yap ıldığı ve top­ lumsal düzen iy i yağlanm ış b ir makine gibi işlediği zam an hayatın daha kolay olacağını anladığında bü­ tün insanlar bu istatistik bürosunun göstergeleri ile uyum içinde çalışacaklardır. Ö zel D evlet bakanları­ na, polise ve hapisanelere, yasalara ve kararnam e­ lere, bu tür şeylerin hiç birine ihtiyaç olm ayacaktır. Bütün m üzisyenlerin şefin değneğine baktıkları ve* uyum içinde hareket ettikleri b ir orkestra gibi, herkes istatistik raporlarına başvuracak ve yaptıkları işi uyum içinde sürdürecektir. Bu durumda D evlet’in v a rlığ ı son bulmuştur. D i­ ğ e r sınıfların tepesinde duran hiç b ir grup ve hiç’ b ir sınıf yoktur. A y rıc a bu istatistik bürosunda bu­ gün biri, yarın b ir başkası çalışacaktır. Bürokrasi, sü­ rek li resm iyet ortadan kalkacaktır. Devlet ölüp gide­ cektir. Açık ça ortadadır ki, bu ancak proletaryanın ta m ve kesin zaferinden sonra, komünist toplumun tam olarak geliştiği ve güçlü biçimde yapılandığı durum­ da gerçekleşecektir; yine de, proletaryanın zaferin d en hemen sonra gerçekleşm eyecektir. Daha uzun b ir sü­ re işçi sınıfı bütün sınıf düşmanlarına karşı, özel­ likle, tembellik, gevşeklik, suç işleme ve yağm acılık gibi geçmişin kalıntılarına karşı savaşmak zorunda kalacaktır. Bütün bunlan yok etmek gerekecektir Ikı ya da üç insan kuşağının yeni koşullar altında yetiş­ mesi gerekecek, ancak bundan sonra yasalara ve ce­ zalara, işçi D evlet’inin baskıcı önlem ler kullanm ası-

126


na gerek kalm ayacaktır. O zam ana kadar kapitalist geçm işin bütün izleri ortadan kalkm ayacaktır. Bu ara dönemde işçi D evlet’inin v a rlığ ı kaçınılm az olsa da» sonuç olarak, tam gelişmiş komünist sistemde, kapita­ lizm in izleri ortadan kalktığı zaman, proleter D evlet otoritesi de ortadan kalkacaktır. Bizzat proletarya nü­ fusun bütün diğer tabakaları ile kaynaşacaktır, çün­ kü herkes derece derece ortak em eğe katılacaktır. Bir­ kaç on yıl içinde yeni insanları ve yem âdetleri olan yepyeni b ir dünya v a r olacaktır.

22. KOMÜNİST SİSTEMDE ÜRETİCİ GÜÇLERİN GELİŞMESİ (KOMÜNİZMİN AVANTAJLARI) Z afer kazan ılır kazanılm az v e bütün yaralarım ız iyileşir iyileşm ez komünist sistem h ızla üretici güç­ leri geliştirecektir. Ü retici güçlerin bu daha hızlı g e ­ lişmesi şu nedenlerden ötürü olacaktır. îlk olarak, şim di sınıf mücadelesinde özümlenen büyük m iktarda insan enerjisinin kurtuluşu sağlana­ caktır. Bir düşünün, politik mücadelede, grevler, is­ yanlar, onların bastırılması, mahkemeler, polis fa a li­ yetleri ve D evlet otoritesi için, iki düşman sınıfın gün­ lük faaliyetleri için ne kadar m uazzam sinirsel ener­ ji, güç v e emek harcanıyor. Şim di sınıf savaşı m uaz­ zam m iktarlarda enerjiyi ve m addî araçları tüketip yok ediyor. Y en i sistemde bu enerji kurtarılm ış ola­ caktır; insanlar artık b irbirleri ile mücadele etm eye­ ceklerdir. Kurtarılm ış enerji üretim faaliyetine a y rı­ lacaktır. ikinci olarak, şimdiki durumda rekabetlerde, k riz­ lerde ve savaşlarda harcanan v e y a yok edilen enerji v e m addî araçlar bütünüyle serbest kalacaktır. Sade­ ce savaşlarda nelerin harcandığını düşünürsek bu m iktarın ne kadar m uazzam olduğunu anlarız. Gene, satıcıların birbiri "ile, alıcıların birbiri ile ve satıcıla­ rın alıcılar ile yaptıkları mücadelede toplum ne çok 127


şey kaybetm ektedir. Ticarî k rizler ne büyük v e an­ lam sız yıkım lara yol açmaktadır. Üretim de süregiden örgütsüzlük ve karmaşadan ne büyük kayıplar orta­ y a çıkmaktadır. Şimdi tüketilm ekte olan bütün bu en erjiler komünist toplumda serbest kalmış olacaktır. Üçüncüsü, geniş ölçekli üretim daim a daha eko­ nomik olduğu için, sanayinin am açlı bir planla örgüt­ lenm esi bizi sadece gereksiz harcam adan kurtarm ak­ la kalmaz. Ek olarak, yapılan iş çok büyük fab rik a­ larda ve mükemmel m akinelerin yardım ı ile sürdü rüleceği için üretim in teknik yönden de iyileşm esi mümkün olacaktır. K apitalizm de yen i m akinelerin işe sokulmasında b elirli sınırlar vardır. Kapitalist ancak yeterince ucuz emek sağlayam adığı zam an yeni m a kineleri işe sokar. Eğer bol m iktarda ucuz emek kiralayabiliyorsa, kapitalist asla yeni m akineler tesis etmez, çünkü fa zla derde girm eden kârını arttırabi­ lir. Kapitalist ancak emek için yap tığı ödem eyi azalt­ tığ ı taktirde m akineyi gerek li görür. N e v a r ki, kapi­ talizm de emek genellikle ucuzdur. İşçi sınıfının için­ de bulunduğu kötü koşullar im alat tekniğinin gelişti­ rilm esi bakımından b ir engel oluşturur. Bu nedensel sonuç özellikle tarım da aşikârdır. Burada emek gücü daim a ucuz olmuştur v e bu nedenle tarım sal çalışma­ da m akine kullanım ı olağanüstü yavaş ölmüştür. Ko münist toplumda ilgim iz kâra değil, işçilere yönelik olacaktır. H er teknik ilerlem e derhal benimsenecektir. Kapitalizm in zorla dayattığı zincirler artık v â r olm a­ yacaktır. Teknik ilerlem eler kom ünizmde gerçekleş­ m eye devam edecektir; çünkü artık herkes iyi eğitim görmüş olacak ve kapitalizm altında yok olanlar - ö r­ neğin zihinsel bakımdan yetenekli işçiler - kapasitele­ rin i tam olarak değerlendirebileceklerdir. Komünist toplumda parazitlik de ortadan kalka­ caktır. H içbir şey yapm ayan v e başkalarının sırtından geçinen parazitlere y e r olm ayacaktır. Kapitalist top­ lum da kapitalistlerin, oburluk, sarhoşluk ve debdebe île tükettikleri, komünist toplumda üretim in gerekle128


Tine ayrılacaktır. Kapitalistler, onların uşakları ve ça­ nak yalayıcıları (rahipler, fahişeler ve d iğerleri) yok olacak ve toplumun bütün üyeleri üretici çalışma ile meşgul olacaklardır. Komünist üretim yöntem i üretici güçlerde m uaz­ zam bir gelişm e sağlayacaktır. Sonuç olarak komünist toplumda hiç b ir işçi eskisi kadar çok çalışmak zorun­ da kalm ayacaktır, işgünü gittikçe kısalacak ve in ­ sanlar doğanın kendilerine dayattığı zincirlerden ar­ tan ölçülerde kurtulacaklardır, insan beslenme ve g i­ yim e daha az zam an ayırabildiğinde zihinsel gelişim i için daha fa zla zam an ayırabilecektir, insan kültürü daha önce asla ulaşılmamış yüksekliklere tırm anacak­ tır. A rtık b ir sınıf kültürü olm ayacak, gerçek b ir in­ san kültürü oluşacaktır, insanın insan üzerindeki tiran lığm m ortadan kalkm ası ile aynı zamanda, doğa­ nın insan üzerindeki tiran lığı da yok olacaktır. Erkek­ le r v e kadınlar ilk kez vahşi hayvan lara lâyık bir ha­ yatın yerin e düşünen insanlara lâyık bir hayata ula­ şabileceklerdir. Komünizmin muhalifleri onu daima her şeyin eşit olarak paylaşıldığı bir süreç olarak betimlemişlerdir. K o ­ münistlerin her şeye el koymak ve her şeyi bölmek; top­ rağı parsellemek, diğer üretim araçlarım ayırmak ve bü­ tün tüketim kalemlerini paylaşmak istediklerini ilân et­ tiler. Bundan daha saçma bir şey olamaz. Daha önem­ lisi, böyle bir genel bölme imkânsızdır. Toprağı, atları ve sığırları, parayı paylaşabiliriz, fakat demiryollarını,, m a­ kineleri, buharlı gemileri ve daha pek çok şeyi paylaşa­ nlayız. Saçmalığı göstermek için bu kadarı yeter. Ayrıca böyle bir bölme, uygulanamazlığı bir yana, kimse için iyi de olmaz, insanlık için ancak geriye doğru atılmış bir adım olur. Çok sayıda küçük mülk sahibi yaratır. Fakat yukarda gördük ki, büyük ölçekli mülk sahipliği, küçük mülk sahipliğinden ve küçük mülk sahipleri arasındaki rekabetten çıkar. Bu yüzden, böyle bir eşit bölme müm­ kün olsaydı bile, eski çevrimin aynısı yeniden üretilmiş olurdu. Proletarya kom ünizm i (ya da proletarya sosyalizmi)

F .; 9/129


dev bir kooperatif topluluktur. Kapitalist toplumun tam gelişmesinin ve proletaryanın bu toplumdaki durumunun bir sonucudur.-.Aşağıdaki dört şeyi dikkatle birbirinden ayırmalıyız: 1. Lum penproletarya sosyalizmi (anarşizm ). Anarşist­ ler komünistlere, komünizmin (iddialarına göre) gelece­ ğin toplumunda Devlet otoritesini muhafaza edeceği gö­ rüşü zemininde yaklaşırlar. Gördüğümüz gibi bu iddia saçmadır. Aradaki esas farklılık şudur: Anarşistler üre­ timin örgütlenmesinden çok bölünmesi ile ilgilenirler; ve üretimin örgütlenmesini, dev bir kooperatif topluluğun değil, «özgür», küçük, kendini yöneten çok sayıda komü­ nün kurulması olarak anlarlar. Belirtmeye gerek yok ki, böyle bir toplumsal sistem insanlığı .doğanın boyunduru­ ğundan kurtarmayı başaramaz, çünkü böyle bir sistem­ de üretici güçler, kapitalizmde geliştirilebilecekleri ölçü­ de bile geliştirilemezler. Anarşizm üretimi arttırmaz, onu parçalar. Doğaldır ki anarşistler pratikte tüketim kalem­ lerinin bölünmesini savunmak ve büyük ölçekli üretime karşı çıkmak durumundadırlar. Bunlar genellikle işçi sı­ nıfının çıkarlarını ve arzularını temsil etmezler; lümpen proletarya, aylak proletarya denilen şeyin çıkarlarını tem­ sil ederler; kapitalizmde, kötü koşullar altında yaşayan, fakat bağımsız yaratıcı çalışma yeteneğinden tamamen yoksun olanların çıkarlarını temsil ederler. 2. Küçük "burjuva sosyalizmi. Bu düşünce başlıca ta­ raftarlarını proletarya içinde değil, bağımsız zanaatkar­ ların zayıflayan sınıfı içinde, aşağı orta sınıftan kasaba halkı arasında ve kısmen de entelijansiya (profesyonel sınıflar) arasında bulur. Büyük ölçekli sermayeyi protes­ to eder, fakat bunu küçük girişim «özgürlüğü» adına ya­ par. Çoğunlukla küçük burjuva sosyalistler burjuva de­ mokrasisini savunurlar ve toplumsal devrime karşı çıkar­ lar; fikirlerini «barışçı tarzda» gerçekleştirmeyi u m arlarkooperatiflerin geliştirilmesi, birleşik ev işçileri örgütü vb. aracılığıyla. Rusya’da kent kooperatiflerinin çoğu bu gö­ rünümü yansıtan toplumsal devrimciler tarafından kurul­ muştur. Kapitalizmde kooperatif girişimler sıradan ka­ pitalist örgütlere dönüşerek dejenere olma eğilimindedir -

130


ler; ve bu durumda kooperatif yöneticileri burjuvaziden zorlukla ayırt edilebilirler. 3. Tarım sal köylü sosyalizmi. Bunun çeşitli biçimleri vardır ve bazı durumlarda köylü anarşizmine benzer. En ayırt edici karakteristiği, sosyalizmi bir büyük ölçekli üretim sistemi olarak görmeyi başaramaması ve bölme­ ye, eşitleştirmeye yönelik eğilimler taşımasıdır. Anarşizm­ den ayrıldığı başlıca nokta güçlü bir merkezî otoritenin yaratılmasını talep etmesidir. Bu otorite onu, bir yandan toprak ağalarından, öte yandan da proletaryadan koru­ yacaktır. Sosyalizmin bu biçiminde, toplumsal devrimcilerin savundukları «toprağın toplumsallaştırılmasını buluruz. Bu devrimciler küçük ölçekli üretime süreklilik kazandı­ rılmasını isterler, proletaryadan korkarlar ve büyük, bir­ leşmiş bir kooperatif topluluğun oluşturulmasına karşı çıkarlar. Ek olarak, köylülüğün bazı tabakaları arasında sosyalizmin az çok anarşizme benzeyen diğer çeşitlerini buluruz. Burada Devlet otoritesi reddedilir, fakat bu eği­ limlerin savunucuları pasif İst görüşleri ile ayırt edilirler (Duhoborlar vb. gibi komünist eğilimli çeşitli sekterler) 2 Tarımsal sosyalizm tipleri aradan pek çok yıl geçene kadar kökünden sökülüp atılamayacaktır. Bu sosyalizm, koylu kitleler büyük ölçekli üretimin avantajlarını an­ lamaya başladıklarında ortadan kalkacaktır. İlerde .bu meseleye tekrar döneceğiz. 4. K ö le c i ve büyük ölçekli kapitalistik sosyalizm (de-, nebilir). Bu biçimde sosyalizmin izini pek bulamayız. D a­ ha önce ifade ettiğimiz üç çeşitte, hiç olmazsa bir sos­ yalizm rengi bulabiliriz. Bunlarda baskıya karşı bir pro­ testo buluruz. Fakat bu dördüncü çeşitte «sosyalizm» hi­ le yapmak için kartları karıştıranların sarf ettikleri bir sözcükten ibarettir. Bu çeşidi burjuva entellektüelleri ge­ tirmiştir ve bunu sosyalist sınıf işbirliğinin savunucula­ rı (ve kısmen Kautsky ve ortakları) onlardan devralmış­ lardır. Örneğin, ancien t Grek filozofu Platon’un komüniz­ mi böyle bir karakterde idi. Platon’un kurduğu sistemin esas karakteri, köle sahipleri örgütünün «yoldaşça» ol­ ması ve hiç bir yasal hakka sahip olmayan kölelerin «ortaklaşa» sömürülmesi gerektiği idi. Köle sahipleri söz konusu olunca, mükemmel eşitlik olacak ve her şeye

131


ortaklaşa sahip olunacaktı. Kölelerin durumu ise çok farklı olacaktı; onlar 'birer sığır haline geleceklerdi. Bu­ nun sosyalizm ile hiç bir ilgisinin olmadığı açıktır. Ben­ zer bir tür «sosyalizm» bazı burjuva profesörleri tarafın­ dan «Devlet sosyalizmi» adı altında savunulmuştur. Platon’un komünizminden tek farklılık, çağdaş proleterler kölelerin yerini alırken, kapitalist kodamanların köle sa­ hiplerinin yerinde oturmalarıdır. Burada da sosyalizmin izi bile yok. Zorunlu emeğe dayanan devlet kapitalizmi görüyoruz. Bu meseleye döneceğiz. Küçük burjuva sosyalizmi, tarımsal'sosyalizm ve lumpenproletarya sosyalizmi ortak bir karakteristiğe sahip­ tirler. Proleter olmayan bu sosyalizm türleri evrimin ge­ nel gidişatının dışındadırlar. Toplumsal evrimin gidişatı üretimin artması yönündedir. Bu nedenle bu tür sosya­ lizm kaçınılmaz olarak ütopyacı bir rüyadan başka bir şey değildir. Dolayısıyla gerçekleşmesi mümkün değildir.

23. PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ Komünist sistemin gerçekleşm esi için proletarya­ nın bütün yetki ve bütün iktidarı kendi ellerinde top­ lam ası gerekir. Proletarya, iktidarı e le almadıkça, bir süre için hâkim sınıf haline gelm edikçe eski dünyayı yıkam az. Burjuvazinin kendi pozisyonunu savaşma­ dan terketm eyeeeği açıktır. Burjuvazi için komünizm, eski iktidarını kaybetmesi, işçilerin kanını ve terini dökm e «özgürlü ğü»nü kaybetmesi; rant, fa iz ve kâr hakkını kaybetm esi anlam ına gelir. Sonuç olarak, ko­ münist proletarya devrim i, toplumun komünist dö­ nüşümü, sömürücülerin şiddetli direnişi ile karşılanır. Bundan, işçi hükümetinin ilkesel görevin in bu muha­ le feti am ansızca ezm ek olduğu sonucu çıkar, ö z e llik le m u h a lefe t kaçınılm az olarak şiddetli olacağı için* iş­ çilerin yetkisinin, proletarya yönetim inin b ir dikta­ törlük biçimini alması zorunludur. Buradaki «dikta­ törlük* çok sıkı hükümet yöntem leri v e düşmanların kesinlikle ezilmesi anlam ına gelir. A şik ârd ır ki, böy­


le bir durumda herkes için «özgürlük» ten söz edile­ m ez Proletarya diktatörlüğü burjuvaziye özgürlük ile bağdaşmaz. Proletarya diktatörlüğüne ihtiyaç duyul­ masının sebebi budur: B urjuvaziyi özgürlükten yok­ sun bırakmak; onun elini ayağını bağlamak; onun d ev­ rim ci proletaryaya karşı m ücadele etmesini imkânsız hale getirmek. B urjuvazi ne kadar kararlı direnir, güç­ lerini ne kadar umutsuzca seferber eder, tutumu ne kadar tehdit edici olursa, p roletarya diktatörlüğü de o kadar sert ve katı olm alıdır. Olağanüstü durumlar­ da işçi hükümeti terör yöntem ine başvurm akta duraksamamalıdır. An cak söm ürülenlerin ezilmesi ta­ mamlandığında, direnm eyi bıraktıklarında, işçi sını­ fın ı incitm ek için iktidarda olmadıklarında, pröletarya diktatörlüğü giderek ılım lılaşacaktır. Bu arada bur­ juvazi azar a za r proletarya ile kaynaşacaktır; işçi devleti dereceli olarak yok olup gidecek; bir bütün olarak toplum, içinde hiç b ir sınıfın olm ayacağı bir komünist topluma dönüşecektir. Proletarya diktatörlüğü (geçici b ir durum) altın­ da üretim araçlan, ait olduğu doğadan, b ir bütün olarak topluma değil, sadece proletaryaya, onun D ev­ let örgütüne geçecektir. Şimdilik, nüfusun çoğunlu­ ğunu oluşturan işçi sınıfı üretim araçlarını tekelleş­ tirir. D olayısıyla kom ünist üretim henüz tam olarak v a r olmaz. Toplum hâlâ sınıflara bölünmüştür; hâlâ yönetici bir sınıf (proletarya) vardır; bütün üretim a iâ çla rı bu yeni yönetici sınıf tarafından tekelleştiri­ lir; hâlâ kendi düşmanlarını ezen b ir devlet otoritesi (proletarya otoritesi) vardır. Ancak kapitalistlerin, toprak sahiplerinin, bankerlerin, generallerin ve pis­ koposların direnişi ezildiği ölçüde proletarya diktatör­ lüğü, b ir devrim olmaksızın, komünizme dönüşme yo­ lunu tutacaktır. Proletarya diktatörlüğü sadece düşmanı ezen bir araç değildir; aynı zam anda ekonomik dönüşümü sağ­ lam anın b ir aracıâır. Ü retim araçlarının özel mülki­ yeti toplumsal m ülkiyet ile y e r değiştirmiş olmah133


dır; burjuvazi üretim ve değişim araçlarından yok*? sun bırakılmış, ^mülksüzleştirilmiş» olmalıdır. Bunu kim yapacaktır ve kim yapabilir? Açıktır ki yalnız bir kişi bunu yapamaz; proleter kökenli olsa bile >a pamaz. Eğer tek bir kişi veya kişilerden oluşmuş tek bir grup bunu yapacak olsa idi, en iyi durumda bu bir bölüşmeden, en kötü durumda ise bir hırsızlık eyle­ minden başka bir şey olmazdı. Burada burjuvazinin mulksüzleştirilmesinin neden proletaryanın örgütlü iktidarı tarafından gerçekleştirilmesinin gerekli oldu­ ğunu görüyoruz. Şimdiki halde bu örgütlü güç diktatoryal işçi Devleti biçimini alır. Proletarya diktatörlüğüne çeşitli çevrelerden itirazlar geliyor. Öncelikle anarşistlerden geliyor. Onlar her türlü otoriteye ve her türlü Devlet’e karşı ayaklanma halinde olduklarım, oysa komünist bolşeviklerin Sovyet Hükümeti’ne dayandıklarını söylüyorlar. Her türlü hükümet, diye devam ediyorlar, iktidarın kötüye kullanılmasını ve öz­ gürlüğün sınırlandırılmasını gerektirir. Bu nedenle, bolşevikleri, Sovyet Hükümeti’ni, proletarya diktatörlüğünü devirmek gerekir. Diktatörlük gerekli değildir, Devlet ge­ rekli değildir. Anarşistlerin argümanları bunlardır. On­ ların eleştirisi ancak görünüşte devrimcidir. Aslında anar­ şistler bolşeviklerin solunda olmaktan çok sağında yer alırlar. Peri, diktatörlüğe neden ihtiyaç duyuyoruz? Bur­ juva rejiminin Örgütlü biçimde yıkılması için ona ihti­ yaç duyuyoruz; proletaryanın düşmanlarını zor kullana­ rak ezebilmek için ona ihtiyaç duyuyoruz. Açıkça söylü­ yoruz, zor kullanarak. Diktatörlük proletaryanın elindeki baltadır. Her kim proletarya diktatörlüğüne karşı çıkı­ yorsa, kararlı eylemden korkuyor demektir. Her kim bur­ juvaziyi incitmekten korkuyorsa, devrimci değildir. B u r­ juvaziyi tamamen yok ettiğimiz zaman, proletarya dik­ tatörlüğü ihtiyacı artık var olmayacaktır. Fakat ölüm kalım mücadelesi devam ettikçe işçi sınıfının düşmanı­ nı tamamen ezmesi kesinlikle zorunludur. B ÎR K A P İT A ­ L İS T TO PLUM İLE BİR K O M Ü NİST TO PLUM AR ASIN­ DA K AÇ INILM AZ OLARAK BİR PROLETARYA D İK T A ­ T Ö R LÜ Ğ Ü DÖNEM İ OLMALIDIR.

134


Diktatörlüğe itiraz eden bir sonrakiler, sosyal de­ m okratlar, özellikle de menşeviklerdir. Bu saygıdeğer ki­ şiler eski günlerde bu konuda neler yazdıklarını tamamen unutmuşlardır. Menşevikler ile birlikte hazırladığımız eski programımızda açıkça şu belirtilmiştir: «Toplumsal dev­ rimin esaslı bir koşulu proletarya diktatörlüğü, yani po­ litik iktidarın proletarya tarafından fethedilmeşidir. Pro­ letarya diktatörlüğü işçilerin sömürücülerden gelen her türlü direnişi ezmelerini sağlayacaktır.» Menşevikler bu ifadenin altına imza koydular. Fakat harekete geçme zamanı geldiğinde, burjuva özgürlüğünün ezilmesine, burjuva gazetelerinin kapatılmasına, bolşevist «terörün saltanatına karşı feryat etmeye başladılar. Bir zaman­ lar, burjuvaziyi seçim hakkından yoksun bırakabiliriz vb. diyen Plekhanov bile burjuvaziye karşı alınacak en aman­ sız önlemleri baştan sona destekliyordu. Bugünlerde men­ şevikler bütün bunları unutmuşlardır; burjuvazinin kam­ pına sürgün olmuşlardır. Son olarak, bize karşı birkaç m oral argüman getiri­ liyor. Bize, yargılarımızı vahşi Hotantolar (cahil kimse, barbar anlamına - ÇN.) gibi oluşturduğumuz söyleniyor. Hotanto der ki, «Komşumun karısını çaldığımda bu iyi­ dir, ama o benim karımı çaldığında, kötüdür.» Bolşeviklerin bu vahşilere benzedikleri iddia ediliyor. Çünkü bolşevikler şöyle diyorlar: «Burjuvazi proletaryayı ezmek için zor kullandığında bu kötüdür, fakat proletarya bur­ juvaziyi ezmek için zor kullandığında bu iyidir.» Bunu öne sürenler neden söz ettiklerini bile bilmiyorlar. Hotan­ tolar örneğinde, birbirinin karısını özdeş nedejıler ile çalan iki eşit kişiden söz etmiş oluyoruz. Oysa proletarya ile burjuvazi eşit değildirler. Proletarya muazzam bir sı­ nıf oluşturur, burjuvazi ise görece küçük bir gruptur. Proletarya bütün insanlığın kurtuluşu için savaşıyor; fa ­ kat burjuvazi, zulmü, savaşları, sömürüyü ^sürdürmek için savaşıyor. Proletarya komünizm için, burjuvazi ka­ pitalizmi korumak için savaşıyor. Eğer kapitalizm ile Komünizm aynı şey olsa idi, o zaman burjuvazi ile pro­ letarya iki Hotanto ile kıyaslanabilir di. Proletarya sademe yeni bir toplumsal düzen uğruna savaşıyor. Bu müca-

135


deleye yardım eden her şey, iyidir, bu mücadeleyi en­ gelleyen her şey, kötüdür.

24. POLİTİK İKTİDARIN FETHİ Proletarya, diktatörlüğünü D evlet iktidarını fe t­ hetmek suretiyle gerçekleştirir. Peki iktidarın fe th f ne demektir? Pek çok kişi iktidarı burjuvaziden a l­ manın, bir topu b ir cepten diğerine nakletm ek kadar kolay b ir şey olduğunu düşünür. Önce, iktidar bur­ juvazinin elindedir; daha sonra proletarya burjuvazi­ yi iktidardan düşürecek ve yönetim i kendi ellerine alacaktır. Bu görüşe göre sorun yeni b ir iktidarın y a ­ ratılm ası değil, v a r olan b ir iktidarın ele geçirilm e­ sidir. Böyle bir anlayış tam am en saçmadır ve biraz dü­ şünmek bize hatanın nerede olduğunu gösterecektir. D evlet iktidarı b ir örgüttür. Burjuva D evlet ikti­ darı bir burjuva örgütüdür v e bu örgütün içinde y e r alan insanlar ayırtedici bir tarzda kendi rollerin i y e ­ rine getirirler. Ordunun başında generaller, zengin sı­ nıfın üyeleri; yönetim in başında bakanlar, yeni zengin sınıfın üyeleri vb. vardır. P roletarya iktidar için sa­ vaştığında, kim e ve neye karşı savaşıyor? İlk planda, bu burjuva örgüte karşı savaşıyor. Şimdi bu örgüte karşı savaşırken, görevi, bu örgütü yıkacak darbeleri indirm ek olacaktır. Fakat hükümetin başlıca gücü or­ duda olduğu için, burjuvazi üzerinde za fer kazanm ak istiyorsak, burjuva orduyu dağıtm ak ve tahrip etmek öncelik taşıyacaktır. Alm an komünistler, Beyaz M u­ h a fızlar ordusunu yak etmedikçe, Scheidemann v e N oske’nin rejim ini yıkam azlar. O rduya dokunulmadığ ı takdirde devrim in zaferi im kânsız olacaktır; d ev­ rim m u zaffer olacaksa, burjuvazinin ordusu dağılacak v e parçalanacaktır. Örneğin, Çarlık karşısında kaza­ nılan zaferin Çarlık D evletı’nin kısmen yıkılm asından ve ordunun kısmen dağıtılm asından daha ötede b ir

136.


anlam taşımasının sebebjı budur; fak at Kasım devrim inin za feri G eçici Hüküm et’in D evlet örgütünün n i­ haî olarak yıkılm asını ve K erenskiy ordusunun topyekûn dağıtılm asını ifad e etti. Demek ki devrim eski iktidarı yık a r v e yeni, da­ ha önce v a r olandan fa rk lı b ir iktidarı yaratır. Kuş­ kusuz yeni iktidar eskinin bazı unsurlarını devralır, fakat bunları fa rk lı b ir tarzda kullanır. O halde d evlet iktidarının feth i daha önce v a r olan örgütün fe th i değil, yeni b ir örgütün, mücadele­ de m u zaffer olmuş sınıf tarafından m eydana getiri­ len b ir örgütün yaratılm asıdır. Bu sorun muazzam bir pratik öneme sahiptir. Örne­ ğin Alman bolşevikler bu soruna (daha önce Rus bolşeviklerin yaptıkları gibi), orduyu bölmek, disiplinsizliği arttırmak ve subaylara itaatsizliği teşvik etmek zeminin­ de yaklaşmışlardır. Bu müthiş bir sorumluluk olarak kav­ ranır ve kavranmaktadır da. Paket bunda müthiş olacak bir şey yoktur. İşçilerin karşısında yer alan, her ne ka1 dar kendi yurttaşlarımızdan o lu şa da burjuvaziden emir alan bir ordunun bölünmesini teşvik etmeliyiz. Bu başa­ rılamazsa devrim yenilecektir. Dolayısıyla böyle bir bur­ juva, ordusunun dağıtılması için çalışmakta korkulacak bir şey yoktur; burjuvazimin/Devlet aygıtını yıkan bir devrimci mükemmel bir hizmette bulunduğunu düşüne­ bilir. Burjuvaziyi devirmek isteyenler onu hasara uğrat­ maktan çekinmemelidirler.

25. KOMÜNİST PARTİ VE KAPİTALİST TOPLUMDA SINIFLAR Proletaryanın bir ülkede za fe r kazanabilm esi için kararlı ve iyi örgütlenm iş olması esastır; proletarya­ n ın , kapitalist gelişm enin trendini açık b ir biçim de anlayan, aktüel durumu v e işçi sınıfının gerçek çıkar­ larını kavrayan, durumu yeterli biçimde yorumlayan, safları düzene sokm akta ve savaşı sürdürmekte uz­ 137


m an b ir partiye, kendi Komünist Partisi’ne sahip ol­ ması, esastır. Hiç bir zam an ve hiç b ir yerd e b ir par­ ti tem sil ettiği sınıfın bütün üyelerini kapsayamamıştır; asla b ir sınıf gerek li bilinçlilik derecesine ulaş­ mamıştır. Genelde denildiği gibi, kendilerini b ir par­ ti içinde örgütleyenler b ir sınıfın en ileri üyeleridir­ ler; kendi sınıflarının çıkarlarını en iy i şekilde anla­ mışlardır; savaşta, en cesur, en enerjik v e en k arar­ lı olanlar onlardır. Bu nedenle, partiye k atılan ların sayısı, partinin çıkarlarını temsil ettiği sınıfı oluştu­ ranların sayısından daim a çok daha azdır. N e v a r ki, b ir parti sınıfın doğru olarak yorumlanmış çıkar­ larını kesinlikle tem sil ettiği içindir ki, partiler ge­ nellikle öncü bir rol oynarlar. Parti bütün sınıfa ön­ cülük eder v e sın ıfla r arasındaki iktidar mücadelesi ifadesini siyasal p a rtiler arasındaki iktidar mücade­ lesinde bulur. Siyasal p artilerin yapısını anlam ak is­ teyen kişi, kapitalist toplumdaki çeşitli sınıfların iliş­ kilerini incelemelidir. B elirli sınıf çıkarları bu ilişki­ lerden kaynaklanır. Yukarda öğrendiğim iz gibi sınıf çıkarle n n m savunulması siyasal partilerin esas am a­ cıdır. Toprak sçhipleri. Kapitalist gelişm enin ilk döne m inde tarım ekonomisinin tem elini köylülerin y a n kö­ le em eği oluşturuyordu. Toprak sahipleri toprağı k öy­ lülere k iraya veriyor, karşılığında para olarak veya ayni bir rant alıyorlardı. A y n i ödeme yöntem lerinin b iri işçinin toprak sahibinin mülkünde zam anının y a ­ rısını çift sürerek geçirm esi idi. B ir sınıf olarak top­ rak sahipleri köylülerin şehirlere gitm elerini önlem e­ yi- kendi çıkarlarına uygun buluyorlardı; bu yüzden bütün yeniliklere direndiler; köylerde eski yarı köle koşullarını sürdürmek istiyorlardı-, im alat sanayiinin gelişmesine karşı çıkıyorlardı. Bu tür toprak sahip­ le ri ancient patrim onyal senyörlük m ülklerine sahip­ tiler; pek azı kendi mülkünde çalışıyordu ve çoğun­ luğu parazit olarak köylülerin sırtından geçiniyordu. Bu durumun b ir sonucu olarak, toprak sahiplerini 138


temsil eden partiler daim a ve şimdi de gericiliğin başlıca destekleri olmuşlardır. H er yerde eski düze­ ne dönm eyi arzulayan siyasal partiler vardır; bunlar toprak sahibi soyluların yönetim ine geri dönmek, top­ rak sahibi-çarı (m onark) restore etmek, «soylu kan taşıyan asiller» hâkim iyetini sağlamak, köylüleri v e işçileri tam olarak köleleştirm ek isterler. Tutucu par­ tiler dediğim iz şeyi bunlar oluştururlar; bunlara ge­ rici partiler demek daha doğru olur. Çok eskiden be­ ri ordu ve donanma subayları toprak sahibi asiller sınıfının saflarından gelm işlerdir. Toprak sahiplerinin partilerinin general v e am iraller ile daim a çok iyi ilişkiler içinde olm aları bu durum da çok doğaldır. Bu­ nu dünyadaki h er ülkede bulabiliriz. Oğullarım subay okullarına gönderen Prusya junker kastının üyelerinden (Almanya’da büyük toprak sahip­ leri «junkerler» olarak bilinir) bir örnek olarak söz edi­ lebilir. Benzer biçimde Rusya’da da toprak sahibi asil­ ler sınıfı vardır. Bunlara yaban, «oroşe* denir. Bazıları - İkinci Markov, Krupenskiy ve diğerleri - Duma’ya mil­ letvekili olarak gönderilmiştir. Devlet’in çarlık konseyi bü­ yük çapta bu toprak sahibi sınıfın üyelerinden oluşuyor­ du. Köklü ailelere mensup zengin toprak sahiplerinin ço­ ğu, prens, kont vb. gibi unvanlar taşırlar. Bunlar binler­ ce köleye sahip atalarının neslinden gelirler. Rusya’da asil toprak sahiplerinin partileri şunlardı: Rus Halk Bir­ liği; Krupenskiy’in önderliğindeki Milliyetçi Parti; sağ Oktobristler, vb.

K apitalist burjuvazi. Bu sınıfın çıkarı gelişm ekte olan «ulusal sanayi» den sağlanan mümkün olan en büyük kârı, yan i işçi sınıfından çıkarılan artık değe­ r i güvence altına almaktır. A ç ık tır ki, bu çıkar top­ ra k sahiplerinin çıkar] arm a tam olarak uygun de­ ğildir. Serm aye kırsal hayatta etkisini hissettirdiği za­ m an önceki koşullar bozulur. K öylüler şehirlere gider­ ler; sermaye geniş bir proletarya yara tır ve bu du­ rum köylerde yen i ihtiyaçlara yol açar; o zamana k a­ dar uysal ve sessiz olan köylüler «itaatsizlik» göster­

139


m eye başlarlar. Toprak sahipleri, yabanlar yen ilik leri hoş karşılamazlar. Öte yandan kapitalist burjuvazi bu yenilikleri um utla karşılar. Daha çok işçi köylerden şehirlere gelir; sonuç olarak, daha çok ücretli emek kapitalistin hizm etine am ade olur; v e kapitalist bu em eği daha ucuza kiralayabilir. K öy hayatı daha kap­ samlı biçimde tahrip edilir ve küçük üreticiler kendi­ leri için bazı m al kalem leri üretm eye gittikçe daha büyük ölçüde son verirler; gittikçe bu ürünleri büyük ölçekli im alatçılardan satın alm aya başlarlar. Eöylece köyde her şeyi kendisi için üretmenin eski koşul­ ları gittikçe daha hızlı ortadan kalkar. Fabrika im a­ latı em tiaların satışı için pazar gittikçe daha fa zla büyüyecek, kapitalist sınıfın k ârları gittikçe daha da yükselecektir. Kapitalist sınıf işte bu yüzden esk i asil toprak sahiplerine sövüp sayar. (A yrıca, kapitalist toprak sar hipleri vardır; bunlar m ülklerini ücretli em eğin v e m akinelerin yardım ı ile çekip çevirirler. Ç ıkarları burjuvazininkine çok yakındır v e genellikle daha zengin kapitalistlerin partilerin e bağlanırlar.) Fakat kuşku­ suz kapitalistlerin başlıca mücadelesi işçi sınıfı ile ­ dir. İşçi sınıfı esas olarak toprak sahiplerine karşı sa­ vaştığı, burjuvaziye pek karşı çıkm adığı zam anlar­ da burjuvazi işçi sınıfının m ücadelesine onaylayarak bakar. 1904 yılın da ve 1905’te, Ekim ’e kadar, olan buydu. Fakat işçiler komünist çıkarlarını kavram aya v e burjuvaziye karşı yürüm eye başladıklarında, bur­ juvazi işçilere karşı kendi güçlerini toprak sahiple­ rinin güçleri ile birleştirir. Günümüzde her yerde k a­ pitalist burjuvazinin p artileri (bunlara liberal parti­ ler denir) devrim ci proletaryaya karşı şiddetli bir m ü­ cadele sürdürüyorlar ve karşı devrim in politik genel kurm ayını oluşturanlar da onlardır. Rusya’da bu tür partilerin ikisinden söz edilebilir. Ön­ celikle, Anayasal Demokratlar Partisi olarak da bilinen Özgür Halk Partisi vardır. İsminin baş harfleri (C D Constitutional Democrats) olduğu için bunlara genellik­

140


le «(Cadets) Kadetler» demlır Ik nci olarak, şimdilerde ortadan kaybolmuş olan Oktobrıstler vardır. Sanayi bur­ juvazisinin üyeleri, kapitalist toprak sahipleri, bankerler ve bütün bunların şampiyonları (başlıca entelijansiyaüniversite profesörleri, başarılı avukatlar ve yazarlar, fab­ rika yöneticileri vb.) bu partilerin çekirdeğini oluşturur­ lar. 1905 yılında Kadetler otokrasiye serzenişte bulunu­ yorlardı, fakat işçilerden ve köylülerden de korkuyor­ lardı; Mart 1917 devriminden sonra bütün bu güçlerin liderleri haline geldiler ve işçi sınıfının partisine, komü­ nist bolşeviklere karşı saf tuttular. 1918 ve 1919 yılla­ rında Kadetler Sovyet hükümetine karşı her türlü komp­ loya önderlik ettiler ve General Denikin ile Amiral Kolçak’ın yönetiminde yer aldılar. Tek kelimeyle kanlı ge­ riciliğe önderlik ettiler ve sonunda toprak sahiplerinin partisi ile bir koalisyon bile oluşturdular. İşçi sınıfı ha­ reketinin baskısı altında bütün zengin mülk sahibi grup­ ları, en enerjik seksiyonlarının önderliğinde tek bir ge­ riciler kampı halindedirler.

K ent küçük burjuvazisi. Bağım sız zanaatkârlar, küçük dükkâncılar, aylıklı küçük m em urları oluştu­ ra n ikinci dereceden entelijansiya bu gruba m en­ suptur. G erçek te. bunlar b ir sınıfı değil, karışık bir güruhu oluştururlar. Bütün bu unsurlar sermaye ta­ rafından az çok söm ürülürler v e çoğu k e z aşın çalı­ şırlar. Pek çoğu kapitalist gelişm e sırasında iflâsa uğramıştır. N e v a r ki, çalışma koşullan yüzünden ço­ ğu kapitalizm altında durum larının ne kadar umut­ suz olduğunu anlam ayı bilo başaramaz. Örneğin, ba­ ğım sız zanaatkârı ele alalım. K arınca gibi çalışkan­ dır. Serm aye onu çeşitli biçim lerde sömürür; tefeci onu sömürür; hesabına çalıştığı dükkân onu sömürür “vb. Zanaatkâr kendisini b ir «patron» gibi- görür; ken­ d i aletleri ile çalışır v e görünüşte «bağım sız» dır. G er­ çekte ise bütünüyle kapitalist örüm ceğin ağları tara­ fından sarılmıştır. Sürekli olarak durumunu iyileş­ tirm e umudu ile yaşar. Şöyle düşünür: «K ısa süre sonra işimi büyüteceğim, işte o zaman kendim için satın alacağım .» İşçiler ile karıştırılm am aya özen gös­

141


terir ve kendince onlara benzem ekten kaçınır ve say­ gıdeğer biri gibi davranm aya çalışır, çünkü daima b ir «centilm en» olacağını umar. Sonuçta, b ir kilise fa re ­ si kadar yoksul olsa da, işçilerden çok kendisini sö­ müren adama benzediğini düşünür. Küçük burjuva, partiler genellikle . «rad ik aller»in veya «cum huriyet­ çiler» in, bazen de «s o s y a lis tle rin (bk. 22’deki küçük tiple yazılm ış p aragraflar) standardı altında birleşir­ ler. Böyle insanları hatalı tavırların ı bırakm ak için sarsmak olağanüstü zordur. Bu tavırlar onlarm ha­ taları değildir; talihsizliklerinin bir sonucudur. Rusya’da küçük burjuva partileri sosyalist maskesi takma konusunda diğer yerlerden daha çok uyum göster­ diler. Bunu, popülist sosyalistler, toplumsal devrimciler ve kısmen de menşevikler yaptılar. Toplumsal devrim­ cilerin destek için daha çok orta köylülere ve zengin köylülere dayandıklarını belirtmek gerekir.

Köylülük. K ırsal bölgelerde köylülük şehirlerde küçük burjuvazinin işgal ettiğine benzer b ir konum­ dadır. Tam olarak söylemek gerekirse, köylülük tek b ir sınıf oluşturmaz, çünkü kapitalizm altında sü­ rekli olarak sınıflara bölünür. H er köy ve m ezrada bazı köylülerin şehirlere iş aram aya gittiklerini görü­ rüz. Böylece tam am en proleterlere dönüşürler; d iğer leri, zengin ve tefe ci köylüler haline gelirler. «O rta» köylüler istikrarsız b ir tabaka oluştururlar. Bunların çoğu zam anla iflâs eder; «atsız adam » olurlar v e so­ nunda, tarım emekçisi ve ya fab rik a işçisi olarak iş ararlar. D iğerleri daha başarılıdır; «dünyalık y a p a r », servet edinir, «patron köylüler» haline gelir, tarım emekçisi kiralar, m akine kullanırlar - kısaca, k api­ talist girişim ciye dönüşürler. Köylülüğün tam olarak tek b ir sınıf oluşturm adığını söylem em izin sebebi budur. K öylü ler arasında en az üç grubu ayırtetm eliyiz. Önce, zengin köylüleri, ücretli emek sömürdük­ le ri için bir kırsal burjuvaziyi oluşturan patron k öy­ lüleri görüyoruz. D aha sonra, kendilerine ait küçük çiftliklerde çalışan v e ücretli emek sömürmeyen orta 142


köylüler geliyor. Üçüncü v e son olarak, kırsal yarıproletarya v e p roletaryayı oluşturan yoksul köylüler vardır. Bu ayrı ayrı gruplara mensup üyelerin, kendi konumlarındaki fa rk lılığ a göre, proletarya ile bur­ juvazi arasındaki sınıf mücadelesine fa rk lı bakacak­ larını anlamak kolaydır. B ir kural olarak, zengin köy­ lüler burjuvazi ile ve çoğu kez büyük toprak sahip­ leri ile ittifak halindedirler. Ö rneğin A lm an ya’da «bü­ yük köylü» denilen kişiler rahipler ve asil toprak sa­ hipleri ile tek b ir örgütte birleşm işlerdir. A ynısını İs­ viçre ve Avu stu rya’da ve bir ölçüde de Fransa’da gö­ rürüz. 1918 yılın da Rusya’d a zengin köylüler bütün karşı devrim ci kom ploları desteklediler. Y a rı proleter ve tabakaya mensup olanlar doğal olarak işçileri, bur­ juvaziye ve zengin köylülere karşı verdikleri mücade­ lede desteklerler. O rta köylülere gelince mesele çok daha karmaşıklaşır. O rta köylüler ancak kendi içlerindeki çoğunluk için kapitalizm altında çıkış yolu olmadığını, sadece birkaçının zengin köylü olm ayı um abileceğim , çoğun­ luğun aşırı yoksulluk içinde yaşam aya yazgılı oldu­ ğunu anlarlarsa, işçilere çekinmeden destek verecek hale gelirler. Fakat onlann ,talihsizliği de buradadır; şehirlerde bağım sız zanaatkarlara v e küçük burjuva­ zinin üyelerine olan bunlara da olur. H er biri, yüre­ ğinin derinliklerinde, işlerin iy i gitmesi, zenginleşm e umudunu besler. Fakat öte yandan, orta köylü, kapi­ talist, faizci, toprak sahibi v e zengin köylü tarafın ­ dan ezilir. Sonuç, kural olarak, orta köylünün prole­ tarya ile burjuvazi arasında gidip gelmesidir. İşçi sı m fı platform unu yürekten benimseyemez, am a aynı zam anda toprak sahibinden de dehşetli korkar. Bu yalpalama özellikle Rusya’da açıkça görülmüştür. Orta köylüler İşçileri toprak sahiplerine ve zengin köy­ lülere karşı desteklediler. Daha sonra, «komün» içinde mutlu olamayacakları korkusu büyüyünce, zengin köy­ lülerin tavsiyesine kulak verdiler ve işçilerin karşısında

143


yer aldılar. Gene daha sonra tehlike,, bu kez toprak sa hibi sınıfın safından (Denikin, Kolçak) gelince bir kez daha işçilerin davasını kabullenme eğilimi gösterdiler. Aynı tereddüt parti mücadelesinde de görülmüştür. Orta köylüler bir zaman işçilerin partisine, komünist bolşeviklerin partisine bağlanırlar; bir başka zaman, zen­ gin köylülerin partisine, SR’lerin (toplumsal devrimci­ ler) partisine bağlanırlar.

İş ç i sınıfı (p ro le ta ry a ). Bu sınıf «zincirlerinden başka kaybedecek b ir şeyi olm ayan» lardan oluşur. O n la r sadece kapitalistler tarafından sömürülmekle kalm azlar; ek olarak, yukarda öğren diğim iz gibi, k a ­ pitalist gelişm enin gidişatı onlan, birlikte çalışmaya v e birlikte savaşm aya alışmış kişilerden oluşan homo­ jen b ir güç içinde dayanışm aya götürür. Bu nedenle işçi sınıfı kapitalist toplumdaki en ilerici sınıftır. G e­ ne bu nedenle işçi sınıfının partisi v a r olan en ilerici, en devrim ci partidir. Ayrıca, bu partinin amacının komünist devrim i gerçekleştirm ek olması doğaldır. Bu sonuca ulaşmak için proletarya partisi kesinlikle uzlaşmaz olmalıdır. İşlevi, burjuvazi ile pazarlık yapm ak değil, burjuva­ ziy i iktidardan alaşağı etmek, kapitalistlerin direnişi­ ni ezmektir. Bu parti «söm ürenler ile sömürülenler arasındaki mutlak çıkarlar çatışmasını» açığa çıkar­ m alıdır (bu sözler m enşeviklerin de im zaladıkları es­ k i program ım ızda kullanıldı; fak at m enşevikler bun­ la rı tamamen unuttular v e şimdi burjuvazi ile işbir­ liğ i halindeler). Peki partim izin küçük burjuvaziye, büyük şehir­ lerim izin proleter olm ayan yoksul tabakalarına ve orta köylülere yönelik tavrı ne olm alıdır? Bu yukarda söylenenlerden anlaşılmaktadır. K a ­ n ıt gösterm ekten v e açıklam a yapm aktan asla bık m am alıyız. Onları, kapitalizm altında daha iyi bir hayat um utlarının başkalarını dolandırılm asının so­ nucu veya kendilerini aldatm alarından ötürü oldu­ ğuna ikna etm eliyiz. Orta köylülere sabırla ve açıkça 144


kanıtlam alıyız ki, proleter kam pa duraksamadan k a­ tılm aları ve bütün zorluklara rağm en işçiler ile omuz om uza savaşm aları kendileri için daha iy i olacaktır. G örevim iz onlara burjuvazinin zaferinden kazançlı çıkacak yegâne köylülerin zengin köylüler olacağım ve böylelikle zengin köylülerin yeni bir toprak sahi­ b i asiller sınıfına dönüştürüleceklerini göstermektir. Kısaca, bütün çalışanları p roletarya ile ortak davaya kazanm alı; bütün çalışanların olayları işçi sınıfının bakış açısından görm elerini sağlam alıyız. Küçük bur­ juvaziye v e orta köylüler tabakasına mensup olanlar h ayat koşullarından kaynaklanan ön yargılar ile do­ ludurlar. O layların gerçeğini açığa çıkarm ak görevi­ mizdir. Kapitalizm altında zanaatkânn v e emekçi köy­ lünün durumunun tam am en umutsuz olduğunu, ha­ y a lle r ile avunmaktan vazgeçm enin kendileri için da­ h a iyi olacağını gösterm eliyiz. O rta köylüye, kapita­ lizm sürdükçe sırtına binmiş, b ir toprak sahibinin da­ im a v a r olacağını söylemeliyiz. Bü toprak sahibi, is­ ter eski tipte asil b ir toprak sahibi olsun, ister bir zengin köylü, yen i tipte b ir toprak sahibi olsun, du­ rum değişmez. Proletaryanın zaferi ve gücü sayesin­ de hayatı yeni tem eller üzerinde yeniden inşa etmek­ ten başka çıkar yol yoktur. Ancak, bütün bu emek­ çileri, yeni hayatı kendisi için değerli bulan herkesi, proleterler gibi düşünmeyi v e savaşmayı öğrenenle­ rin hepsini, proletaryanın zaferi, işçilerin örgütlen­ m esi sayesinde, güçlü, sağlam v e kararlı b ir partinin y a r olması sayesinde güvence altına alınabildiği za­ man, saflarım ıza çekm eliyiz. Sağlam ve militan bir komünist partinin varlığının ne kadar önemli olduğu, Alman ve Rus örneklerinden öğ­ renilebilir. Proletaryanın yüksek düzeyde geliştiği Alman­ ya’da savaştan önce Rusya’daki komünist bolşeviklerinkl gibi militan bir işçi sınıfı partisi yoktu. Ancak savaş sı­ rasında, Karl Liebknecht, Rosa Luxemburg ve diğer yol­ daşlar ayrı bir komünist partisi kurmaya başladılar. 1918 ye 1919 yıllarında bir çok ayaklanmaya rağmen Alman iş­

F. : 10/145


çilerinin burjuvaziyi devirtmemelerinin nedeni budur. Ne var ki, Rusya’da bizim kararlı komünist partimiz vardı. Bu sayede Rus proletaryasına iyi önderlik edildi. Bu ne­ denle, bütün zorluklara rağmen Rus proletaryası ilk ola­ rak sağlam ve hızlı bir zaferi gerçekleştirecekti. Bu ba­ kımdan partimiz diğer komünist partilere bir örnek ola­ rak hizmet edebilir ve ediyor. Onun sağlamlığı ve disip­ lini herkes tarafından kabul edilmiştir. Gerçekte o pro­ letarya deyriminin en militan partisidir; bu nedenle ön­ cü konumdadır.

LİTERATÜR Marx ve Engels, T h e Com m unist M anifesto; Lehin, The Sta­ te and R evolu tion ; Plekhanov, T h e Centenary o f the great French R ev olu tio n ; Bogdanov, A Sh ort Course of Econom ic S ci­ ence; Bebel, W om en and Socialism (Geleceğin Devleti); Bog­ danov, The Red Star (Ü topyacı); Korsak, The Legalist Society and th e W orkers’ Society («Papers on realistic Philosophy» baş­ lıklı kollektif çalışma içinde). Anarşizm ile ilgili olarak aşağıdaki çalışmalar okunabi­ lir: Volskiy, The Theory and P ra ctice o f A narchism ; Vreobrajenskiy, Anarchism and C om m unism ; Bazarov, Anarchist Com ­ m unism and M arxism . Kapitalist toplumda sınıflar ile ilgili olarak: Kautsky, CZass Interests. Küçük burjuva partilerinin karakteristikleri ile ilgili ola­ rak şunları okuyun: Marx, Th e 18th Brum aire of Louis Napo*leon Bonaparte; Marx, R evolution and C ounter-R evolu tion vm G erm any; Marx, T h e C ivil War in France.

146


IV

KAPİTALİZMİN GELİŞMESİ KOMÜNİST DEVRİME NASIL YOL AÇAR? (Emperyalizm, Savaş ve Kapitalizmin Çöküşü) 26. Finans kapital. 27. Emperyalizm.. 28. M ilitarizm . 29. 1914-1918 emperyalist savaşı. 30. D evlet kapitalizm i ve sınıflar. 31. K a pita lizm in çöküşü oe işçi sınıfı. 32. İç savaş. 33. İç savaşın b içim leri ve maliyeti. 34. Kaos ya da komünizm.

26. FİNANS KAPİTAL G irişim ciler arasında alıcılar için sürekli ve şid­ detli bir mücadelenin olduğunu ve bu mücadelenin şaşmaz biçimde büyük girişim cilerin zaferi ile sonuç­ landığım daha önce gördük. Bu durumda daha za y ıf kapitalistler iflâs ederler; böylece bir bütün olarak serm aye ve üretim büyük kapitalistlerin elinde biri­ k ir (serm ayenin yoğunlaşması ve m erkezileşm esi). On dokuzuncu yüzyılda, seksenli yılların başında, serma­ yenin merkezileşmesi oldukça ileri düzeyde idi. Kişi­ sel girişim sahipleri yerine çok sayıda anonim g iri­ şim, kooperatif şirket ortaya çıktı; ancak bu «koope­ ratiflersin kapitalist hisse sahiplerinin şirketleri ol­ duğu dikkatle belirtilm elidir. Bu gelişm enin anlamı ne idi? Neden anonim şirketler ortaya çıktı? Bu so­ ruyu yanıtlam ak kolaydır. H er yeni işin önemli mik147


tarda serm ayeye kom uta etmesi gerektiğinde, zam an gelmişti. Bir girişim yetersiz serm aye ile kurulduğun­ d a yaşam a şansı az oluyordu v e her yandan daha güç­ lü rakipleri ile, daha büyük ölçekli im alat yapan g ir i­ şim ler ile kuşatılıyordu. Bu durumda, eğer yeni bir girişim bebeklik çağında yok olmayacaksa^ iş yaşa­ yacak ve gelişecekse, güçlü tem eller üzerinde kurul­ ması zorunlu idi. Fakat güçlü tem eller ancak bol ser­ m ayeye sahip kişiler tarafından sağlanabiliyordu. A n o­ nim şirket bu ihtiyacın sonucu oldu. M eselenin özü şudur ki, birkaç büyük kapitalist daha küçük kapita­ listlerin sermayesini kullanır ve yine kapitalist ol­ m ayan grupların (çalışanlar, köylüler, kamu g ö rev ­ lileri, vb.) ellerinde, birikm iş tasarrufları da kullanır. Düzenleme şöyle yapılır. Herkes kendi payını katar; herkes bir «p a y» veya b ir çok «p aylar» alır. Parası­ nın karşılığı, olarak kendisine, gelirden belirli b ir pa­ y ı alm a hakkı veren b ir «hisse senedi» verilir. Böyle­ likle küçük toplam ların birikim i kısa sürede büyük b ir «anonim serm aye» m iktarına ulaşır. Anonim şirketler ilk ortaya çıktıklarında bazı burjuva teorisyenler ve ayrıca sınıf işbirliğini savu nan bazı sosyalistler yeni b ir çağın başlamakta oldu ğu konusunda dünyayı tem in etm eye başladılar. Ka, pitalizm , diye ilân ettiler, küçük bir kapitalistler gru ­ bunun hâkim iyetine doğru gitm iyor. Bunun yerine, tasarrufları sayesinde her işçi hisse satın alabilecek v e böylece h er işçi b ir kapitalist haline gelebilecekti. Sermaye, diyorlardı, artan ölçülerde «dem okratikleş­ m iş» hale gelecek; zam anla kapitalistler ile işçiler arasındaki fark lılık devrim olmaksızın ortadan k a l­ kacak. Kuşkusuz bu tam b ir saçmalıktı. O laylar çok fa rk lı biçimde gelişti. Büyük kapitalistler daha küçük kapitalistleri basit biçim de kendi am açları için kullan­ dılar. Serm ayenin m erkezileşm esi her zam ankinden daha da hızlanarak devam etti; artık rekabet ortaklı d ev şirketler arasında b ir mücadele biçimini almıştı. 148


Büyük kapitalist ortakların küçük ortakları nasıl ken­ di hamalları haline getirebildiklerini anlamak kolaydır. Küçük ortak genellikle işletme merkezinin bulunduğu yer­ den başka şehirde yaşar ve ortaklar toplantısında hazır bulunmak için yüzlerce mil ya da daha fazla seyahat edemez. Sıradan ortakların bazıları toplantıda bulunsa­ lar bile, örgütsüzdürler ve ancak kör köpek yavruları gi­ bi birbirlerini itip kakarlar. Oysa büyük ortaklar örgüt­ lenmişlerdir. Ortak bir planları vardır; istediklerini yapa­ bilirler. Tecrübe göstermiştir ki, bütün payların üçte bi­ rine sahip olmak büyük kapitalist için yeterlidir. Bu pay ona bütün işin mutlak, denetimini verir.

Fakat serm aye yoğunlaşm ası v e m erkezileşm esi­ nin gelişmesi daha da ileri gidecekti. Son birkaç on y ıl içinde kişisel girişim lerin v e kişisel hisseli şirket­ le rin yeri, büyük çapta, patron sendikaları, ka rteller ve tröstler olarak bilinen büyük kapitalist b irlik ler ta­ rafından doldurulmuştur. Bunlar neden oluşmuşlar­ dır? Önem leri nedir? Farzedelim ki, belirli b ir üretim dalında, örneğin tekstil v e y a m akine yapımında, daha za y ıf kapitalist­ le r ortadan kaybolmuşlardır. Geriye, bu özel girişim dallarındaki neredeyse bütün em tiaları üreten,' sade­ ce beş y a da alt; dev firm a, hisseli şirketler kalır. G ırt­ lak gırtla ğa rekabet ederler; fiya tla rı düşürürler v e sonuç olarak daha az k âr sağlarlar. Bu şirketlerin ik i­ sinin diğerlerinden daha büyük v e güçlü olduğunu dü­ şünelim. Bu durumda, ikisi, rak ip leri iflâs edene k a­ dar m ücadeleyi sürdüreceklerdir. Geri kalan iki ra ­ kibin eşit güçte olduklarını düşünelim; benzer ölçek­ te çalışırlar; aynı türden m akinelere sahiptirler ve yaklaşık olarak aynı sayıda işçi çalıştırırlar; üretim m aliyeti bakım ından aralarında önemli b ir fa rk yokttir. Bu durumda ne olacaktır? İkisi de za fe r kazana­ maz; ikisi de verd ik leri m ücadele yüzünden tükeniyor; ikisi de kâr yapam ıyor. Kapitalist gruplar bu du­ rum da aynı sonuca ulaşırlar. Neden, diye sorarlar ken­ dilerine, birbirim ize karşı fiy a t düşürmeye devam

149


edelim? ineği sağmak için birleşsek, güçlerim izi birleştirsek daha iyi olm az mı? Eğer birleşirsek, rekabet olmayacak, pazarı denetleyeceğiz v e fiy a tla rı istedi­ ğim iz kadar yükseltebileceğiz. Patron sendikası veya tröst olarak bilinen birlik, kapitalistler b irliği böylece ortaya çıkar. Patron sen­ dikası bu bakımdan tröstten ayrılır. Bir sendika ör­ gütlendiği zaman, buna katılan şirketler m allarını be­ lirlen en fiyatın altında satm ayacakları konusunda an­ laşırlar; veya siparişleri paylaşm ayı kabul ederler; ve ya pazarın bölgesel b ir bölümü üzerinde anlaşır­ la r (sen satışlarını şu bölge ile sınırlı tutacaksın, di­ ğ eri bana kalacak) vb. N e v a r ki, bu anlaşmada ¡sendika yönetim ine işi durdurm a yetkisi verilm ez. Hep­ si b ir birliğin üyeleridir. Bu b irliğin içinde her b iri­ ne belirli ölçüde bağım sızlık tanınır. Öte yandan, tröst’te öylesine yakın bir birlik va rd ır ki, katılan h er kişi bağım sızlığını tamamen kaybeder; tröst yo netim i işe son verebilir, yeniden kurabilir, b ir başka yere nakledebilir, tröst için avantajlı görünen her şeyi yapabilir, işin sahibi, elbette, düzenli olarak k â­ rın ı alm aya devam eder ve bu k ârlar öncekinden daha da büyük olabilir; fak at bütün yönetim sağlam biçim de inşa edilmiş kapitalist birlik, tröst içinde yet­ kilidir. Sendikalar ve tröstler pazar üzerinde neredeyse tam b ir denetim kurarlar. A rtık rekabetten korkm az­ lar, çünkü rekabeti ortadan kaldırm ışlardır. Rekabe­ tin yerini kapitalist m onopol, yani, tek b ir tröstün hâ­ kim iy eti almıştır*. *

«Monopol» sözcüğü, iki Grek sözcüğünden, monos (yalnız, yegâne, tek) ile polein (satmak) den gelir. Bir zamanlar Rusya’da «monopol» teriminin kullanımı sadece hükümetin alkollü içki tekelini belirtmekle sınırlı idi. Fakat her em­ tiada monopol olabilir; ve bir monopol bir imalatçı veya bir grup imalatçı tarafından kurulabileceği gibi, Devlet ta­ rafından da kurulabilir.

150


Böylelikle serm ayenin yoğunlaşm ası ve m erkezi­ leşmesi dereceli olarak rekabetin denetlenmesine yol açar. Rekabet kendi kendini hırsla tüketip yok et­ miştir. N e kadar çılgınca gelişti ise merkezileşme de o kadar hızlı ilerledi; çünkü daha za y ıf kapitalistlerin iflâsı daha hızlı gerçekleşti. Sonunda sermayenin re­ kabetten hareketle merkezileşm esinin rekabet için öl­ dürücü olduğu ortaya çıktı. «SERBEST REKABET» ÎN Y E R İN İ K A P İT A L İS T B İRLİKLERİN H ÂK İM İYE Tİ, SE N D İK A VE TRÖSTLERİN Y Ö N E T İM İ ALM IŞTIR. Tröstlerin ve sendikaların kullandıkları muazzam gü­ cü göstermek için birkaç örnek verilebilir. 1900 kadar es­ ki bir tarihte, yani tam yirminci yüzyılın başlangıcında Birleşik Devletler’de sendika ve tröstlerin elindeki üre­ timin oram şöyle idi: Tekstil, % 50’den fazla; cam, % 54; kâğıt, % 60; metaller (demir ve çelik dışında) % 84; de­ mir ve çelik, % 84; kimyasal maddeler, % 81; vb. Belirt­ mek gereksiz ki, son yirmi yıl içinde birliklerin gücü mu­ azzam biçimde artmıştır. Aslına bakılırsa, BD ’nin bü­ tün sanayi üretimi günümüzde iki tröst, Standart Oil Trös­ tü ve Çelik Tröstü tarafından denetleniyor; bütün diğer tröstler bunlara bağlıdır. 1913 yılında Almanya’da, Rhe­ nish-Westphalia bölgesindeki kömür madenlerinin % 92.6’sı tek bir sendikanın elinde bulunuyordu. Alman impa­ ratorluğunda üretilen çeliğin yaklaşık yarısı Çelik Sen­ dikası tarafından imal ediliyordu. Şeker Tröstü iç tale­ bin % 70’ini ve ihracatın % 80’ini karşılıyordu. Rusya’da bile bir çok sanayi dalı neredeyse tamamen sendikaların yönetimi altına girdi. «Produgol» Donetz kö­ mürünün % 60’ını üretiyordu; «Prodometa» (metal sen­ dikası) üretimin % 88-93’ünü denetliyordu; «Krövlya» ça­ tı yapımında kullanılan bütün demirin % 60’ını karşılı­ yordu; «Prodwagon» vagon imal eden yaklaşık 15 şir­ ketten oluşmuş bir sendika idi; Bakır Sendikası bakır çık­ tısının %90’mı denetliyordu; Şeker Sendikası şeker üre­ timinin tamamını denetliyordu; vb. İsviçreli bir uzma­ nın hesaplamalarına göre, y irm in ci yüzyılın başlangıcın­ da dünyadaki toplam sermayenin yansı tröstlerin veya sendikaların elinde bulunuyordu.

151


Sendikalar ve tröstler homojen girişim leri sade­ ce m erkezileştirm ekle kalm azlar. A rtan b ir sıklıkla,, aynı anda çeşitli üretim dallarını kapsayan tröstler or­ taya çıkar. Bu nasıl olur? Üretim in çeşitli d allan esas olarak alım satım araçları ile birbirine bağlıdır. D em ir cevheri ve kö­ m ür üretim ini ele alalım. Burada dem ir dökümhane­ le ri v e makine im alathaneleri için hammadde olarak kullanılan ürünlerden söz ediyoruz. Farz edelim ki,, m akine im al eden atelyeler v a r v e bu makineler, b ir dizi başka üretim dalm a üretim aracı olarak hizm et ediyor. Şimdi, b ir dem ir dökümhanemiz olduğunu düşünelim. Dökümhane dem ir cevheri ve kömür sa­ tın alır. Kuşkusuz döküm işlerinde cevheri ve kömürü mümkün olduğu kadar ucuz alm akta yara r vardır. Peki cevh er ve köm ür başka b ir sendikanın elinde ise ne olur? Bu durumda iki sendika arasında bir mücadele başlar v e bu m ücadele y a bunlardan bi­ rinin zaferi ile y a d a ikisinin birleşmesi ile sonuç­ lanır. H er ik i durum da da, iki üretim dalını birleşti­ ren yeni bir sendika ortaya çıkar. A şik ârdır ki, böyle b ir birlik sadece ik i üretim dalını değil, üç y a da on üretim dalım etkileyebilir. Böyle girişim lere «b irle­ şik» (veya «b irlik te») girişim ler denir. Bu anlam da sendikalar ve tröstler tekil üretim dallarının örgütlenm esinden daha fazlasını yaparlar; çeşitli üretim türlerini, b ir dalı, b ir İkincisi, b ir üçüncüsü, bir dördüncüsü vb. ile bir araya getirerek, tek bir örgüt içinde birleştirirler. Daha önce, bütün dal­ lardaki girişim ciler birbirinden bağım sız idiler v e bü­ tün üretim işi yüz bin kadar küçük fabrikaya d ağılı­ yordu. Y irm inci yü zyılın başlangıcında üretim, her; b iri üretimin pek çok dalını örgütleyen dev tröstlerin ellerinde toplanm aya başladı. Tekil üretim dallarından oluşan birlikler «b irlik ­ te» girişim lerin yanı sıra bir başka tarzda da m eyda­ na geldiler. Okur «b irlikte» girişim lerden çok daha152


önemli b ir olguyu düşünmelidir. Bankaların hâkim i­ yetinden söz ediyoruz. H er ¡şeyden önce bankalar hakkında söylenmesi gereken birkaç söz vardır. Belirtildi ki, serm ayenin yoğunlaşm ası ve m erke­ zileşmesi önemli b ir ölçüde geliştiği zaman, büyük öl­ çekli girişim lerin derhal kurulması için kullanılabile­ cek b ir sermaye ihtiyacı ortaya çıkar. Bu ihtiyaç ano­ nim şirketlerin gelişm e nedenlerinden biri idi. Y en i girişim lerin örgütlenm esi gittikçe daha büyük m ik­ tarlarda sermaye gerektiriyordu. Şimdi kapitalistin sağladığı kâr ile ne yaptığına, bakalım. Bu kârın b ir kısmını kapitalistin doğrudan ihtiyaçları, beslenme, giyinm e vb. için harcadığını bi­ liyoruz. Kapitalist kârın g eri kalanını «tasarruf eder». Şu soru ortaya çıkıyor: Kapitalist bunu nasıl yapar? Herhangi bir zam anda işini büyütm ek için, kârlarının «tasarruf edilm iş» bölümünü bu am aca ayırm ası mümkün müdür? Hayır, bunu yapamaz. Para sürek­ li olarak akar, fa k a t dam lalar halinde. Kapitalistin ürettiği em tialar aralıklı zam anlarda satılır v e bun­ lardan sağlanan para aralıklı zam anlarda gelir. A çık ­ tır ki, bu hasılatları girişim ini büyütmek için kulla­ nabilir; fakat önem li b ir m iktarın birikm esi gerekir. Bu durumda, ihtiyaç duyduğu parayı - diyelim ki, bu para ile yeni m akineler satın alm ak istiyor- sağlaya­ na kadar beklem ek zorunda kalacaktır. Ancak, o za­ m ana kadar ne yapacaktır? O zam ana kadar bu pa­ rayı kullanamaz. P ara atıl kalır. Bu durum sadece b ir ya da iki kapitalistin değil, değişik zam anlarda bütün kapitalistlerin başına gelir. Serbest sermaye daim a piyasada mevcuttur. N e v a r ki, daha önce de b elirttiğim iz gibi, serm ayeye talep vardır. B ir yan­ da, fa zla m iktarlar atıl kalmakta, öte yanda bu m ik­ tarlara ihtiyaç duyulmaktadır. Serm ayenin m erkezi­ leşmesi ne kadar hızlanırsa, daha büyük m iktarlarda serm ayeye duyulan talep o kadar artar, fak at serbest serm ayenin m iktarı da aynı ölçüde büyür. Bankalara 153


önem kazandıran, işte bu durumdur. Parasını atıl bı­ rakm ak istemeyen kapitalist onu bankaya yatırır ve banka, bu parayı, eski girişim ini geliştirm ek veya yeni bir işe başlamak için ihtiyaç duyan kişilere ödünç verir. Bazı im alatçılar parayı bankaya ya tırır­ la r ve banka bu parayı öteki im alatçılara ödünç v e ­ rir. Bu sonuncular, ödünç alm an sermayenin yardım ı ile, artık değer sağlarlar. Hasılatlarının bir bölümü fa iz olarak bankaya ödenir. Banka bu m iktarın bir bölümünü m udilerine öder ve geri kalanını banka kârı Olarak tutar. Böylece m akinenin çarkları işlemeye baş­ lar. Kapitalist rejim in en son aşamasında bankaların rollerinin, taşıdıkları önemin v e faaliyetlerinin neden m uazzam b ir ölçüde arttığını şimdi anlayabiliriz. Ban­ k alar tarafından em ilen serm aye m iktarları sürekli olarak artıyor. V e bankalar gittikçe artan ölçüde sa­ nayie sermaye yatırıyorlar. Banka sermayesi daim a sanayi içinde «işlem ekte» dir; sanayi sermayesine dö­ nüşmektedir. Sanayi, kendisini destekleyen ve serm a­ ye ile besleyen bankalara bağım lı olarak gelişir. Bu­ rada finans kapital olaraK bilinen sermaye biçimini buluyoruz. Özetle, F İN A N S K A P İT A L S A N A Y İ SER M A Y E S İN E A Ş IL A N A N B A N K A SERMAYESİDİR. Finans kapital, bankaları araç olarak kullanmak suretiyle, bütün sanayi dallarının birliğini, girişim le­ rin doğrudan birleşmesinden çok daha yakın biçimde sağlar. Neden böyledir? Farzedelim ki, karşım ızda büyük bir banka var. Bu büyük banka, sadece b ir değil, b ir çok girişim e v e y a bir çok sendikaya serm aye sağlıyor (veya, denil­ d iği gibi, «finanse ed iyo r»), D oğaldır ki, bu bankanın Çıkan, finans bakımından kendisine bağım lı olanlan n birbiri ile çatışmamalarındadır. Banka onların hepsini birleştirir. Bankanın ısrarlı politikası, işlerin, kendi yönetim inde olacak b ir bütünün içinde aktüel b irliğin i sağlamak olacaktır. Bankaların güvenilir ajanları, tröstlerin, sendikalann ve tekil işlerin atan­ mış yöneticileridir. 154


Böylelikle sonunda karşım ıza şu görünüm çıkıyor. BÜTÜN Ü L K E N İN S A N A Y İİ SE N D İK ALAR , TRÖ ST­ LER VE BİRLİKTE G ÎRÎŞlM LE R İÇİNDE BİR A R A Y A GETİRİLİR. B Ü TÜ N B U N LA R B A N K A L A R T A R A F IN ­ D A N BİRLEŞTİRİLİR. B Ü TÜ N E K O N O M İK H A Y A T IN B A Ş IN D A - K E N D İ B Ü TÜ N LÜ Ğ Ü İÇİNDE S A N A Y İİ YÖ N E TE N B Ü Y Ü K BANKERLERDEN OLUŞMUŞ K Ü ­ ÇÜK BİR GRUP V AR D IR . H Ü K Ü M E T Y E TK İSİ BU BANKERLERİN V E TRÖ ST K O D A M A N L A R IN IN A R ­ Z U LA R IN I Y E R İN E GETİRİR, Bu durum Birleşik D evletler'de çok açık görülür. Bu­ rada Başkan Wilson’irv «demokratik» yönetimi tföstlerin uşaklığından başka bir şey değildir. Kongre sadece, tröst kodamanlarının ve bankerlerin gizli toplantılarında ön­ ceden kararlaştırılan şeyleri yerine getirir. Tröstler kong­ re üyelerini satın almak için büyük para harcarlar, se­ çim kampanyalarım vb. finanse ederler. Amerikalı yazar Myers, 1904 yılında, büyük hayât sigortası şirketlerinin şu miktarlarda rüşvet verdiklerini belirtmışt r Mutual, 364.254 dolar; Équitable, 172.698 dolar; New York. 204.019 dolar. Wilson’m damadı, maliye bakanı McAdoo onde gir den banka ve tröst kodamanlarından biridir. Senatörler, Devlet bakanları, kongre üyeleri, bu büyük tröstlerin sa­ dece çanak yalayıcısıdırlar. Tröstlerin söz konusu kurumlarda büyük çıkarları vardır. Devlet otoritesi, «Hür Cum­ huriyet» in hükümet mekanizması halkı sömüren bir atelyeden başka bîr şey değildir.

Bu nedenle d iyeb iliriz ki, F İN A N S K A P İT A L İN H Â K İM İY E T İ A L T IN D A K İ BİR K A P İT A L İS T Ü LKE BİR B Ü TÜ N O L A R A K M U ­ A Z Z A M BİR BİRLEŞİK TRÖSTE D Ö NÜ ŞTÜ R Ü LM Ü Ş­ TÜR. B A N K A C IL A R BU TR Ö STÜ N B AŞIN D A D IR LAR . B U R JU V A H Ü K Ü M E Tİ BU TR Ö STÜ N YÜ R Ü TM E K O ­ M İTE SİN İ OLUŞTURUR. Birleşik Devletler, Büyük Britanya, Fransa, A lm an ­ ya, vb. kapitalist D evlet tröstlerinden, yüz m ilyonlar­ ca ücretli köleyi sömüren ve yöneten tröst kodaman v e bankerlerinin güçlü örgütlerinden başka bir şey değildir.

155


27. EMPERYALİZM Tekil ülkelerde finans kapital ağırlığının etkisi, b elirli b ir ölçüde, kapitalist üretim anarşisine son v e r ­ mektir. O zam ana kadar birbiri ile savaşan çeşitli üre­ ticiler artık b ir kapitalist D evlet tröstü içinde güçle­ rini birleştirirler. Peki bu durumda kapitalizm in tem el çelişkilerin­ den b iri (üretim anarşisi - ÇN.) ne olur? Bir çok kez, kapitalizm in örgüt eksikliği ve sınıf m ücadelesinin yarattığı etki yüzünden kaçınılm az olarak işlem ez hale geleceğin i söyledik. Şim di bu çelişkilerin b iri y a da ikisi (bk. 13) geçersiz ise kapitalizm in çöküşü ile ilg ili öngörü tem elsiz kalmış olm az mı? Esas olarak üzerinde durm ak zorunda olduğumuz nokta budur. G erçekte üretim anarşisi v e rekabet sona ermemiştir. B elki b ir yerd e sona eren şeyin b ir d iğer yerde daha kötü biçim de patlak verd iğin i söy­ lem ek daha doğru olacaktır. Şimdi m eseleyi ayrın tılı olarak açıklam aya çalışalım. Çağdaş kapitalizm dünya kapitalizm idir. Bütün ülkeler birbirine bağlıdır; birbiri ile alışveriş halin­ dedirler. A rtık kapitalizm in ökçesi altında olm ayan b ir ülke bulam ayız. İhtiyaç duyduğu her şeyi kendisi için üreten b ir ülke de bulamayız. Sadece belirli yerlerde üretilebilen sayısız mal kale­ mi vardır. Soğuk bir ülkede portakal yetişmez. Toprağı­ nın altında maden yatağı olmayan bir ülkeden de demir cevheri .elde edilemez. Kahve, kakao ve kauçuk ancak sıcak iklimlerde yetişir. Pamuk, Birleşik Devletler, Hindis­ tan, Türkistan vd.de - yetişir; bu topraklardan dünyanın bütün kesimlerine ihraç edilir. Kömür, Britanya, Alman­ ya, Birleşik Devletler, Avusturya ve Rusya’da bulunur; fakat İtalya’da kömür yoktur. İtalya tamamen Britanya ve Almanya’da çıkan kömüre bağımlıdır. Buğday bütün diğer ülkelere, Birleşik Devletler, Hindistan, Rusya ve Romanya’dan ihraç edilir. Öte yandan bazı ülkeler, gelişme bakımından çok

156


ileri gitmişler, diğerleri ise geri kalmışlardır. Bunun bir sonucu olarak, daha ileri ülkelerdeki kent endüstrisinin çeşitli ürünleri geri ülkelere pazarlanır. İngiltere, Birleşik Devletler ve Almanya, dünyanın bütün bölümlerine de­ mirden yapılmış mallar gönderir. Almanya başlıca kim­ yasal ürünler ihracatçısıdır. Böylece her ülke diğer ülkelere bağımlı olur; her bi­ ri diğerlerine satış yapar ve onlardan satın alır. Bu ba­ ğımlılığın ne kadar ileri gidebileceğini Britanya örneğin­ den öğrenebiliriz. Bu ülkenin ihtiyacı olan buğdayın dört­ te üçü ile beşte dördü ve etin yarı~ı ithal edilir ve bu durumda Britanya fabrikalarında üretilen malların bü­ yük bir kısmının ihraç edilmesi gerek-r

Şimdi kendimize soralım, finans kapital dünya pa­ zarında rekabete son verir mi, vermez mi? Tekil ülke­ lerdeki kapitalistleri birleştirmesi sayesinde dünya ça­ pında bir örgüt yaratır mı? Hiç kuşkusuz, durum bu değildir. Her özgül ülke içinde üretim ve rekabet anarşisi neredeyse bütünüyle sona erer, çünkü tekil girişimciler bir kapitalist Devlet tröstü oluşturmak için birleşirler. Çeşitli kapitalist Devlet tröstleri arasında daha şiddetli bir mücadele gelişir. Sermaye merkezileştirildiği zaman daima olan şey budur. Yavru balık­ lar iflâs ettiklerinde, kuşkusuz, rakiplerin sayısı aza­ lır, çünkü geriye sadece büyük balıklar kalır. Bun­ lar arasmda şimdi daha büyük ölçekli bir mücadele sürer; tekil imalatçılar arasındaki mücadelenin yeri­ ne tröstler arasında bir savaş başlar: Kuşkusuz, tröst­ lerin sayısı tekil imalatçıların sayısından daha azdır. Bu yüzden mücadele daha şiddetli ve daha yıkıcı olur. Belirli bir ülkedeki kapitalistler daha zayıf olan mu­ haliflerini yenilgiye uğrattıkları ve kendilerini bir ka­ pitalist Devlet tröstü içinde örgütledikleri zaman, ra­ kiplerin sayısı da ileri derecede azalır. Çünkü bu ra­ kipler artık dev kapitalist güçler olmuşlardır. Bu tur rekabet görülmemiş bir ölçekte harcama ve israfa yol açar. Kapitalist Devlet tröstleri arasındaki savaş «ba­ rış» zamanında ifadesini silâhlanma yarışında bulur. Bu ise sonunda mahvedici bir savaşa yol açar. 157


O halde, F İN A N S K A P İT A L TEKİL ÜLKELER İÇ İN ­ DEKİ REKABETE SO N VERSE DE, süreç içinde v e zam anı geldiğinde, ÇEŞİTLİ DEVLETLER A R A S IN D A ŞİDDETLİ VE SERT BİR REKABETE Y O L A Ç AR . Bu nasıl olur? Dahası, kapitalist ülkeler arasın daki rekabet neden ilhakçı bir politika v e savaş ile sonuçlanır? Rekabet neden banşçı olmaz? İki im alat çı birbiri ile rekabet ettiği zam an birbirine bıçak çe­ kip saldırmazlar, m üşterilerini çalmak için barışçr yöntem lere başvururlar. O halde neden dünya p iya­ sasındaki rekabet vahşi b ir biçim almak durumun­ dadır? R akipler neden silâha başvururlar? Bu soru­ lara ayrıntılı bir yan ıt verm eliyiz. H er şeyden önce, burjuva politikasının serbest re ­ kabetin hüküm sürdüğü eski kapitalizmden, finans kapitalin hâkim olduğu yeni kapitalizm e geçmesinin neden gerekli olduğunu düşünmeliyiz. Gümrük politikası ile başlayalım. Uluslararası mücadelede, her b iri kendi kapitalistlerini korum ayı am açlayan burjuva hükümet yetkilileri uzun süredir gümrük tarifelerini mücadele aracı olarak kullanm ayı benimsemişlerdir, ö rn e ğ in Rus tekstil im alatçıları, İn ­ g iliz ve Alm an rakiplerinin kendi tekstil ürünlerini Rusya’ya sokacaklarından v e fiya tları düşüreceklerin­ den korktukları zaman, Rus hükümeti İn giliz ve A l­ man tekstil ürünlerine uygun m iktarda b ir ithalât res­ m i uygulardı. Kuşkusuz bu yabancı ürünlerin Rus­ y a ’ya ithalâtını engelliyordu. İm alatçılar genel olarak güm rük vergilerin in ülke endüstrisinin teşviki için gerekli olduğunu söylerler. N e va r ki, çeşitli ülkele­ rin gümrük vergisi politikalarını incelersek, gerçek am acın fa rk lı olduğunu görebiliriz. Son birkaç on y ıl içinde kapitalistlerin yüksek ithalat vergisi için büyük gürültü kopardıkları ve bu tür yüksek güm ­ rük vergilerin in uygulandığı ülkeler, dünyanın en bü­ yük ve en güçlü ülkeleridir. Bu harekette Birleşik D ev­ letler en önde gitmiştir. Dış rekabet bu ülkeleri inci­ 158


tebilir mi? «N ed en böyle mesele çıkarıyorsun, John? Seni zarara uğratan m ı var? Saldırgan olan sensin!» Bütün bunların gerçek anlam ı nedir? Tekstil en­ düstrisi sendikalar ve ya tröstler tarafından monopolleştirilmiş belirli bir ülke düşünelim. Bu durumda b ir ithalât resmi konulursa ne olur? Sendikalaşmış kapi­ talistler b ir taşla iki kuş vururlar. Önce kendilerini dış rekabetten kurtarırlar. İkincisi, kendi ülkelerinde­ ki alıcılar için fiyatları, güm rük vergisine neredeyse eşit m iktarda yükseltebilirler. Tekstilde uygulanan it­ halât vergisinin yarda başına ik i şilin olduğunu farzedelim. Bu durumda tekstil kodam anlarının m alla­ rının fiya tların a yard a başına iki şilin, hiç olm azsa l şilin 9 pens eklem ekte duraksam aları için neden yoktur. Eğer endüstri sendikalaştırılm am ış olsaydı, ülke kapitalistleri arasındaki iç rekabet derhal fiy a t­ ların düşürülmesine yo l açacaktı. A m a eğer denetim i sağlayan b ir sendika varsa fiy a tla rı yükseltmekte zor­ luk çekmez, çünkü bu durumda yabancılar gümrük bariyerleri sayesinde pazarın dışında tutulurlar ve endüstrinin sendikalaşması sayesinde ülke içinde re­ kabet yoktur. ithalât olduğu ölçüde D evlet gelir sağ­ larken, sendikalaşmış im alatçılar fiyatların yüksel­ mesi sonucunda ek artık değeri güvence altına alır­ lar. Bu ancak b ir sendika -veya tröstün bulunduğu yerde gerçekleşebilir. Ancak hepsi bu kadar değil. Bu artık kârlar sayesinde sendikalaşmış im alatçılar kendi m allarını başka ülkelere sokabilir v e daha düşük fiyattan satabilir, böylelikle bu ülkelerdeki rak ipleri­ nin ayağını kaydırabilirler. Gerçekte olan da budur. Herkes bilir, Rus Şeker Sendikası şekerin Rusya’daki fiyatın ı yüksek tutmuşken, İn giltere’ye gülünç dere­ cede düşük fiyattan şeker satmış, böylelikle bu ülke­ deki rakibini yıkım a uğratm ayı ummuştur. İn giltere’de dom uzların Rus şekeri ile beslendikleri söylentisi bu­ radan çıkmıştır. Demek ki sendikalaşmış im alatçılar gümrük vergilerin in yardım ı ile kendi ülke insanla­ rını sömürürlerken, dış ülkelerdeki m üşterileri de ken­ di etki alanlarına sokabilmektedirler. 159


Bunun sonuçları büyük öneme sahiptir. Aşikârdır ki, sendikanın artık kârları, içerde sağılanlann sayı­ sındaki artış ve gene gümrük bariyerlerinin içinde tutulanların sayısındaki artış sayesinde oransal ola­ rak artacaktır. Eğer gümrük alanı küçük ise, kâr sağ­ lama fırsatı da küçük olacaktır. Öte yandan, eğer gümrük alanı geniş ve nüfusu fazla ise kâr sağlama fırsatları aynı ölçüde büyük olacaktır. Bu durumda artık kârlar öyle büyük olacaktır ki, dünya pazarında pervasızca hareket etmek ve büyük bir başarı umu­ du beslemek mümkün olacaktır. Günümüzde gümrük alanı genellikle Devlet’in yönettiği alan ile çakışır. Devlet’in yönettiği bu alan nasıl genişletilebilir? Y a­ bancı bir bölgeyi kapmakla, onu ilhak etmekle, onu kendi sınırlarına, kendi hükümet alanına katmakla. Bunun anlamı savaştır. Bu da, sendikaların hâkimiye­ tinin kaçınılmaz olarak fetih savaşları ile birleştiğini gösterir. Her soyguncu kapitalist Devlet sınırlarını ge­ nişletmek ister; genişlemeyi, tröst kodamanlarının çı­ karları, finans kapitalin çıkarları gerektirir. Şimdiki halde, her kim sınırlan genişletmekten söz ederse, savaş açmaktan söz etmiş olur. Bu anlamda, sendika ve tröst kodamanlannın gümrük politikası, dünya pazannda izledikleri politi­ ka ile bağlantılı olarak şiddetli çatışmalara yol açar. Fakat burada savaşa yol açan ek nedenler de vardır. Üretimdeki gelişmenin sürekli artık değer biriki­ mi ile sonuçlandığını gördük. Kapitalist gelişmenin ileri olduğu her ülkede, bu nedenle, sürekli büyüyen bir fazla sermaye kitlesi vardır. Bu kitle geri ülkelere kıyasla daha az kâr getirir. Bir ülkede fazla sermaye ne kadar birikir ise, sermayeyi ihraç etmek, dış ülke­ lere yatırmak için duyulan istek o kadar artar. Bu amaca en büyük yardımı gümrük politikası sağlar. Aslında ithalât resmi mallann ithalâtını büyük çap­ ta engeller. Örneğin Rus imalatçılan Alman malları­ na yüksek resimler koydukları zaman Alman ithalâtçılannm mallarını Rusya’ya sokmalan zorlaşır. (Hiç 160


kuşkusuz, Sovyet Hükümeti’nden önceki günlerden, İmalatçıların iktidarda oldukları sırada olanlardan söz ©diyoruz.) Fakat Rusya’ya mal ihraç etme konusunda zorluk­ la karşılaştıkları zaman Alman kapitalistleri için bir başka yol açıktı. Rusya’ya sermayelerini sokmaya baş­ ladılar. Orada fabrikalar inşa ettiler; Rusya’da yapı­ lan işlerden hisse satın aldılar veya sermaye sağlaya­ rak yeni girişimlere başladılar. Gümrük resimleri bir engel oluşturdu mu? Hiç böyle bir şey olmadı. Engel olmak bir yana bu resimler yardım sağladılar; ser­ maye akışını olumlu yönde geliştirdiler. Alman kapi­ talisti Rusya’da bir fabrikaya sahip olduğu ve aynı zamanda «Rus» sendikasının bir üyesi haline geldiği zaman, hiç kuşkusuz, Rus gümrük tarifesi artık kâr sağlama konusunda ona yardımcı olur. İthalât resim­ leri, tıpkı Rus meslektaşları gibi, onun da Rus halkı­ nı sağmasını kolaylaştırır. Sermaye bir ülkeden diğerine sadece yeni giri­ şimler kurmak veya var olanları desteklemek için git­ mez. Pek çok durumda, sermaye girişi, sermayenin girdiği ülkenin hükümetine verilen bir borç, belirli bir faiz oranı ile verilen bir borç biçimini alır. Bu da, ödünç alan hükümetin ulusal borçlarının artması, ödünç veren hükümete borçlu olması anlamına gelir. Böyle durumlarda borçlu hükümet genellikle kreditör Devlet’in bütün sınaî borçlarını (özellikle savaş borç­ ları) ödemeyi taahhüt eder. Böylelikle büyük miktarlarda sermaye bir Devlet’ten diğerine geçer; kısmen inşaat ve imalat girişimlerine yatırılır ve kısmen de Devlet borçları biçimini alır. Finans kapitalin haki miyeti altında sermaye ihracatı dev oranlara ulaşır Zamanı geçmiş olsa da bize bir çok şey öğretebilecek bazı sayılar vereceğiz. 1902 yılında Fransa yirmi altı ya­ bancı ülkede yaklaşık otuz beş milyar frankı bulan ya­ tırımlara sahipti. Bu toplamın yaklaşık yarısı Devlet borç­ ları biçiminde idi. Aslan payı Rusya’ya düşmüştü (on mil­ ya r). Geçerken belirtmeliyiz ki, Fransız burjuvazisinin.

F .: 11/161


Rusların çarlık zamanından kalma borçları ertelemele­ rini ve tefecilere ödeme yapmayı reddetmelerini böylesine dehşetle karşılamasının sebebi budur. 1905 yılında Rus­ ya’ya ithal edilen yabancı sermaye tutarı kırk milyarı bulmuştu. 1911 yılında B ritanya’n ın dış yatırımları 1 mil­ yar 600 milyon pound sterlin’e ulaşır; Britanya sömür­ gelerine verilen borçları da buna katarsak, Britanya’nın denizaşırı yatırım toplamı 3 milyar pound sterlin’e va­ rır. Savaştan önce Almunya otuz beş milyar mark gibi bir miktara ulaşan dış yatırımlara sahipti. Özetle h e r kapitalist hükümet yabancı ülkeleri yağmalamak için büyük miktarlarda sermaye ihraç eder.

Sermaye ihracatı bundan başka önemli sonuçlar yaratır. Çeşitli güçlü devletler sermaye ihraç etmek istedikleri bölgelere veya daha zayıf Devletlere sa­ hip olmak için yarışmaya başlarlar. Ancak burada dikkat etmemiz gereken bir başka nokta vardır. Ka­ pitalistler bir «yabancı» toprağa sermaye ihraç ettik­ leri zaman ortaya çıkan risk belirli miktarda emtiayı değil, milyonlara ve milyarlara varan muazzam mik­ tarlarda parayı kapsar. Bu durumda açıktır ki, ser­ maye yatırdıkları zayıf ülkeyi tamamen ele geçirmek ve bu sermayeyi korumak üzere ordu göndermek için güçlü bir arzu ortaya çıkacaktır. Böylece ihracatçı Devletlerde bu bölgeleri kendi hükümet otoritelerine bağımlı kılma, bunun için her şeyi yapma, bu bölge­ leri fethetme, onlan zorla ilhak etme arzusu yükselir. Burada çeşitli güçlü, yağmacı Devletlerin zayıf böl­ geleri işgal etmek için birbiri ile rekabeti söz konu­ sudur ve açıktır ki, yağmacılar uzun dönemde bir­ biri ile çatışmak durumundadırlar. Bu tür çatışmalar aktüel olarak gerçekleşmiştir. Sonuçta sermaye ih­ racatı savaşa yol açmıştır. Şimdi bazı ek noktaları ele alalım. Sendikaların gelişmesi ve gümrük vergilerinin uygulanması ile bir­ likte pazarlar için mücadele büyük çapta şiddetlenir. On dokuzuncu, yüzyılın kapanması ile birlikte mal ih­ racatı için tamarrjen serbest kalan bir kara parçası 162


veya serm ayenin ayak basm adığı bir bölge artık bu­ lunmuyordu. Ham madde fiyatların d a büyük b ir artış başlıyordu: M etaller, yün, kereste, kömür ve pamuk gittikçe daha fa zla değer kazanıyordu. Savaştan he­ men önceki yılla rd a pazarlar için şiddetli bir kşpışm a ve yeni hammadde kaynakları için bir mücadele olmuştu. Kapitalistler yeni köm ür madenleri, yeni cevher yatakları bulmak için dünyanın her yerine burunlarını sokuyorlardı; m etal ürünlerini, dokuma ve d iğer fabrika ürünlerini ihraç edebilecekleri yen i p azarlan avlıyorlar, yağm alam ak için yeni, <<taze» bir halk istiyorlardı. Eski günlerde bir ülkedeki ra ­ kipler genellikle «barışçı» yöntem ler ile rekabet eden firm alardan ibaretti; k atlan ılabilir şartlar içinde bu­ lunuyorlardı. Bankaların ve tröstlerin idaresi altında büyük bir değişim gerçekleşti. Y en i bakır yataklarının keşfedildiğini düşünelim. Bir banka ve ya bir tröst derhal bunlara el koyar ve hepsini kendi yetkisine bağlayarak monopolleştirir. Öteki ülkelerin kapitalist­ lerine kendilerini şu sözlerle teselli etmek kalır; «D ö­ külen süte ağlanm az.» A y n ı k a y gıla r pazar mücade­ lesi için de geçerlidir. U zaktan gelen serm ayenin y i­ ne çok uzak bir söm ürgeye y o l bulduğunu düşüne­ lim . M allan n satışı derhal, büyük ölçekte örgütlenir. İş genellikle dev b ir firm anın eline geçer. Söz konu­ su yerde yeni şubeler açılırken yerel yetkililere baskı yapılır; yüzlerce hile ve strateji, pazarı ele geçirm ek, m onopolü güvence altına almak, bütün rakipleri dış­ lam ak için, uygulanır. A şik ârdır ki, monopolist ser­ m aye ile tröstlerin ve sendikaların kodam anlan ken­ di tarzlan nda hareket etmek durumundadırlar. «Es­ ki güzel günler» de degıl, monopolist hırsızlar ve y a ğ ­ m acılar arasında süren b ir savaş çağında yaşıyoruz. O halde, kaçınılm az olarak, F İN A N S K A P İT A L İN B Ü YÜ M ESİ İLE B İRLİKTE P A Z A R L A R V E H A M M A D ­ DELER İÇ İN MÜCADELEDE B Ü Y Ü K BİR ŞİDDETLEN­ ME O L M A K D U R U M U N D A D IR V E BU KESİNLİKLE ŞİDDETLİ Ç A T IŞ M A L A R A Y O L A Ç AR . 163


On dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde büyük soy­ guncu Devletler zayıf uluslara ait pek çok bölgeyi amansızca ele geçirdiler. 1876 ile 1914 arasında sözde Büyük Güçler yaklaşık on milyon mil karelik bölgeyi ilhak ettiler. Başka deyişle Avrupa’nın iki misline ula­ şan bir karasal bölgeyi gaspettiler. Bütün dünya bu büyük soyguncular arasında paylaşılmıştı; bütün di­ ğer ülkeler onların sömürgeleri, haraç ödeyenleri ve­ ya köleleri haline geldiler. Bazı örnekler verelim. Büyük Britanya 1870’den beri Asya’da ilhaklarda bulundu: Belucistan, Burma, W ei-haiwei ve Hong K ong’a bitişik bölge; uzak yerleşim bölge­ lerini genişletti; Kıbrıs’ı ve Kuzey Borneo’yu ele geçirdi. Avustralya ve Okyanusya’da bir çok adayı ilhak etti, Y e ­ ni Gine’nin doğu kesimini işgal etti, Solomön Adaları’nm büyük bir kısmını, Tonga adasını vb. ilhak etti. Afrika’­ da yakın zamanda sahip olduğu yerler şunlardır: Doğu Sudan, Uganda, Doğu Ekvatoryal Afrika, Somali, Zanzibar ve Pempa. îki Boer cumhuriyetini yuttu, Rodezya’yı ve İngiliz Orta Afrikası’m işgal etti, Nijerya’yı ilhak ¡etti, vb., vb. Fransa 1870’den itibaren Annam/ı ele geçirdi; Tonkin’i fethetti; Laos, Tunus, Madagaskar, Sahra’nm bü­ yük bölümü, Sudan, Gine kıyıları’nı ilhak etti; Fildişi Sahili’ndeki, Dahomey, Somali vb.deki bölgeleri ele geçir­ di. Sonuç olarak, yirminci yüzyıl açıldığında Fransız sö­ mürgeleri kendi topraklarından yaklaşık yirmi kez bü­ yük bir bölgeye sahipti. (Bu tarihte Britanya’nın sömür­ geleri kendi ülkesinden yüz kat daha genişti.) Alm anya gaspetme oyununa biraz daha sonra, 1884’e doğru katılmaya başladı; fakat kısa bir süre içinde yağ­ madan önemli bir pay sağlayabildi. Çarlık Rusyası da büyük çapta bir yağma politikası izlemiştir. Son yıllarında esas olarak Asya’ya yöneldi ve burada Japonya ile çatıştı, çünkü Japonya, Asya’yı öteki taraftan yağmalamaya çalışıyordu. JBirleşik D e vletle r Karaib Denizi’nde pek çok adayı ilhak etti ve daha sonra Amerika kıtası üzerinde ilhakçı bir politika uyguladı. Meksika’ya yönelik tavrı son derece tehdit edici olmuştur.

164


1914 yılında Altı Büyük Güç’ün ana karaları toplam altı milyon mil kareye ulaşıyordu. Aynı tarihte sahip ol­ dukları kolonilerin alanı yaklaşık otuz milyon mil kare idi.

Bu soygunların ilk olarak daha küçük ülkeleri, korumasız ve zayıf olanları etkilediğini belirtmek ge­ reksiz. îlk önce onlar tahrip edildiler. İmalatçılar ile bağımsız zanaatkarlar arasındaki mücadelede olduğu gibi bunlar da ilk önce yenildiler. Büyük Devlet tröst­ leri, büyük kapitalistler yağmacılık için örgütlendiler, daha zayıf hükümetleri ezmeye, onların sahip olduk­ larını ele geçirmeye başladılar. Dünya ekonomisinde sermayenin merkezileşmesi de benzer çizgiler boyun­ ca ilerledi; daha zayıf Devlet’ler tahrip olurlarken, da­ ha büyük soyguncu Devletler gittikçe daha büyük, daha zengin ve daha güçlü hale geldiler. Bütün dünyayı ilhak ettiklerinde bu kez kendi ara­ larında daha şiddetli bir mücadeleye başladılar. Eşkiyaların ganimet üzerinde çekişmeleri, dünyayı pay­ laşmak için savaşmaları kaçınılmazdı. Geriye dev soy­ guncu Devlet’ler kaldı ve bir ölüm kallm savaşı bun­ lar arasında devam edecekti. FÎNANS KAPİTALİN, PAZARLAR, HAMMADDE KAYNAKLARI VE SERMAYE Y ATIRILABİLECEK YERLER İÇİN VERDİĞİ MÜCADELEDE İZLEDİĞİ PO­ LİTİKA EMPERYALİZM OLARAK BİLİNİR Emperya­ lizmi finans kapital doğurur. Nasıl bir kaplan otla yaşamazsa, finans kapital de, fetih, yağma, şiddet ve savaş politikası olmadan var olamaz. Finans kapita­ list Devlet tröstlerinin her birinin esas arzusu dünya­ ya hâkim olmaktır; bir dünya imparatorluğu kurmak­ tır. Bu arada muzaffer uluslara mensup küçük kapita­ listler grubu bölünmeden yönetimi elde tutacaklar^ dır. Örneğin emperyalist Britanya’nın, bütün dünya­ da hâkim olacak «Daha Büyük Britanya» rüyası var­ dır. Bu dünya içinde Britanyalı tröst kodamanları, Zen­ cilerin ve Rusların, Almanların ve Çinlilerin, Hindularm ve Ermenilerin emeğini, bütün renklerden, si­ 165


yah, beyaz, sarı ve kırmızı köleleri yöneteceklerdir. Fakat ganimet çoğaldıkça istekleri de çoğalır. Aynısı öteki ülkelerin emperyalistleri için geçerlidir. Rus em­ peryalistlerinin rüyası, «Daha Büyük Rusya», Alman emperyalistlerinin rüyası, «Daha Büyük Almanya» vb.dir. Kuşkusuz, diğerleri, bu «büyükler» tarafından utanmazca yağmaya tabi tutulurlar. Bu anlamda, finans kapitalin hüküm sürmesi in­ sanlığı kaçınılm az olarak kanlı bir savaş uçurumu­ n a fırlatıp atar. Bu savaş bankerlerin v e tröst koda­ m anlarının çıkarm adır; halkın kendi toprağı için de­ ğil, başkalarına ait toprakların yağm alanm ası için v e ­ r ilir ve dünyanın fetihçi ülkenin finans kapitaline bo­ yun eğdirilebilm esi için açılır. 1914 1918 y ılla n arasın­ da verilen birinci büyük dünya savaşının yapısı böy-

ledir.

28. MİLİTARİZM Finans kapitalin, banka baronlarının ve tröst ko­ damanlarının yönetimi ifadesini büyük önem taşıyan bir başka fenomende, yani, silâhlanma harcamalarının -ordu, donanma ve hava gücüne yapılan- görülme­ miş ölçüde artmasında, bulur. Bunun sebebi aşikârdır. Eski günlerde hiç bir eşkiya dünyaya hâkim olma rüJ yası görmezdi. Ne var ki, şimdi emperyalistlerin dü­ şünceleri ciddî biçimde bu yöne kaymıştır. Böylesine muazzam güce sahip Devlet tröstleri arasında dah.? önce asla bu tür bir yarışma olmadı. Bu yeni duru­ mun bir sonucu olarak Devlet dişine, tırnağına kadar silâhlanmıştır. Büyük Güçler, profesyonel soyguncu­ lar birbirine göz diktiler, çünkü her biri komşusunun arkadan saldıracağı korkusu içindedir. Her Büvük Güç, sadece sömürge hizmeti için, işçileri baskı altın­ da tutmak için değil, aynı'zamanda kendisi gibi eskiyalar ile savaşmak için, bir ordu bulundurmayı ge­ rekli gorur Güçler’den biri yeni bir silâh sistemi uy­ 106


gularsa, diğer Güçler hemen öne geçmek için hare­ ket ederler, çünkü yarışta geri kalmaktan korkarlar. Böylece çılgın bir silâhlanma yarışı başlar, her Dev­ let öne geçmeye çalışır. Dev girişimler, ağır silâh, kral­ larının oluşturdukları tröstler -Putilov, Krupp, Arms­ trong,Vickers, vb. - kurulur. Silâh tröstleri muazzam kâr yaparlar; orduların genel kurmayları ile birlik içinde hareket ederler; kârlarının büyüklüğünün sa­ vaşa bağlı olduğunu bilerek, ateşe benzin dökmeye, çatışma fırsatlarını geliştirmeye gayret ederler. Savaştan hemen önce kapitalist toplumun sergile­ diği çılgın görünüm buydu. Devlet tröstlerinin her ya­ nı süngüler ile kaplı idi; karada, denizde ve havada her şey dünya mücadelesi için hazırlanmıştı; çeşitli ulusâl bütçelerde, askçriyeye ve donanmaya ayrılan kalemler çok daha büyük oldu. Örneğin, Britanya’da 1875’te savaş amaçlan için yapılan harcamalar top­ lam yıllık harcamaların % 38.G’smı, üçte birinden da­ ha fazlasını oluşturuyordu; 1907-8’de bu oran % 48.6’ya, neredeyse yanya ulaşmıştı. ABD’de savaş amaçla­ rı için yapılan ulusal harcamaların oranı 1908 yılı için, yandan oldukça fazla, % 56.9 idi. Diğer ülkelerde de durum aynı oldu. «Prusya militarizmi» bütün Devlet tröstlerinde gelişti. Silâh krallan kasalannı dolduru­ yorlardı. Bütün dünya savaşların en kanlısına doğru, emperyalizmin dünya savaşma doğru hızlı adımlarla gidiyordu. Britanya ile Alman burjuvazileri arasındaki silâhlan­ ma yarışı görülmemiş boyutlarda idi. 1912 yılında İn gil­ tere, Almanya’nın her iki süperdretnot’una karşılık üç süperdretnot inşa etmeye karar, verdi. Deniz kuvvetleri­ nin yaptığı değerlendirmeler göre 1913-de Alman Kuzey Denizi donanması, Britanya’nın 21 dretnot’una karşılık 17 dretnot’u kapsayacaktı. 1916’da bu sayı, Almanya için 26, Britanya içip 36 oldu; vb. Ordu ve donanma için yapılan harcamalardaki artış şöyledir:

187


milyon pound sterlin 1888 Busya Fransa Almanya Avusturya -M ac. İtalya Britanya Japonya ABD

21 30 18 10 7.5 15 0.7 10

1908 47 41.5 40.5 20 12 28 9 20

Yirmi yıllık süre içinde yapılan harcamalar ikiye katlanmıştı; Japonya örneğinde harcamalar 13 kat art­ mıştı. Silâhlanma dansı savaştan hemen önce daha da canlandı. Fransa savaş amaçları için 1910’da 50 milyon' p/s ve 1914’te 74 milyon p/s harcadı. Alm anya 1906’da 47.800 OÖO p/s, 1914’te 94.300.090 p/s, yani sekiz yıl için­ de iki kat harcama yaptı. Daha olağanüstü olan B rita n ­ ya'nın harcamaları idi. 1900’de, miktar 49.900.000 p/s’ne ulaşıyordu; 1910’da yaklaşık 69.400.000 p/s’e ulaştı; sayı, 1914’te 80.400.000 p/s idi. 1913 yılında Britanya’nın do­ nanma için yaptığı harcamalar, 1886 yılında bütün diğer Güçler’in kendi donanmaları için yaptıkları toplam har­ camadan daha yüksek bir miktara ulaştı. Çarlık Rusya'­ sına, gelince, 1892 yılında ülke silâhlanma için 29.300,000f p/s; 1902’de 42.100.000 p/s; 1906’da 52.900.000 p/s harca­ dı. 1914 yılında Rus savaş bütçesi 97.500.000 p/s’ye ulaştı. Savaş amaçları için yapılan harcamalar ulusal gelirin muazzam bir bölümünü yuttu. Örneğin, Rusya’da bütçe toplamının üçte biri silâhlanmaya ayrıldı; aslında borç­ lan da hesaba katarsak miktar daha da büyür. Sayılar aşağıdadır. Çarlık Rusya’sında yapılan harcamaların p/s (pound-sterlin) olarak yüzdesi şöyle idi:

168


Ordu, donanma ve borç faizi Eğitim Tarım Yönetim, adalet, diplomasi, demiryol­ ları, sanayi ve ticaret, maliye vb. Toplam

40.14 3.86 (13. sırada> 4.06 (10. sırada> 51.94 100 p/s

Diğer ülkelerin bütçeleri de aynı karakterde idi. Ör­ neğin, «demokratik» Britanya’ya bakalım. 1904 yılında yapılan harcamaların p/s olarak ytizdesi şöyle idi: Ordu ve donanma Ulusal Borç faizi ve amortisman fonu Genel kamu hizmetleri Toplam

53.8 hepsi 76.3 22.5 23.7 100 p/s

29. 1914-1918 EMPERYALİST SAVAŞI «Büyük Güçler» in izledikleri emperyalist politika­ nın er ya da geç çatışmaya yol açması kaçınılmazdı. Bütün «Büyük Güçler» in oynadıkları yağmacılık oyu­ nu, tartışmasız biçimde, savaşın gerçek sebebi idi. Sa­ vaşın Sırplar Avusturya veliaht prensini öldürdükleri veya Almanlar Belçika’yı işgal ettikleri için çıktığına inanmaya devam eden kişi ancak bir budala olabilir. Sonuçta bu felâketin sorumlusunun kim olduğuna da­ ir pek çok tartışma yapıldı. Alman kapitalistleri Rus­ ya’nın saldırgan olduğunu iddia ediyor, Ruslar ise her yerde savaşı Almanların başlattıklarını ilân ediyorlar­ dı. Britanya’da, bu ülkenin «küçük güzel Belçika» uğ­ runa savaşa girdiği söylentileri dolaşıyordu. Fransa’­ da herkes, muhteşem Fransa’nın, kahraman Belçika ulusunu nasıl savunduğunu göstermek için yazıyor, bağırıp çağırıyor ve şarkı söylüyordu. Bu arada Avus­ turya ve Almanya’da, bu iki ülkenin bir Kazak isti­ lâsını geri püskürtmekte ve tam bir savunma savaşı 169


vermekte olduklarına dair büyük bir şamata yapılı­ yordu. Bütün bunlar baştan sona saçma idi; işçileri al­ datmaya yarıyordu. Burjuvazinin askerlerini savaşa sürebilmesi için bu aldatma zorunlu idi. Bunlar burju­ vazinin ilk kez kullandığı yöntemler değildi. Tröst ko­ damanlarının kendi ülkelerindeki insanları yağmalar­ ken dış pazarı daha kolay fethedebilmek için yüksek gümrük yergisi uyguladıklarını daha önce gördük. Bu durumda gümrük resimleri onlar için bir saldırı ara­ cı idi. Fakat burjuvazi bu resimlerin ülke endüstrisi­ ni korumak için konulduğunu iddia ediyordu. Savaş durumunda da aynı şey oldu. Dünyayı finans kapita­ lin boyunduruğuna tabi kılmak için yapılan emperya­ list savaşın özü burada yatar. Bu öz saldırgandır. Gü­ nümüzde bu durum tamamen açığa çıkmıştır. Çarlı­ ğın uşakları kendilerini savunmakta olduklarını ilân ettiler. Fakat Kasım devrimi bakanlık arşivlerini aç­ tığında ve gizli anlaşmalar yayımlandığında ortaya Çıkan dokümanlar, gerek çarın gerekse Kerenskiy’in, Britanya ve Fransa ile birlikte yağmacılık için savaş­ makta olduklarını, Konstantiniye’yi ele geçirmek, Tür­ kiye ve İran’ı yağmalamak ve Galiçya’yı Avusturya’­ dan çalmak istediklerini kanıtladı. Şimdi bütün bun­ lar iki ile ikinin dört etmesi gibi apaçık ortadadır. Sonunda Alman emperyalistlerinin maskesi de düştü. Brest-Litovsk anlaşmasını düşünün; Polonya, Litvanya, Ukrayna ve Finlandiya’nın yağmalanmasını düşünün. Alman devrimi de pek çok şeyi açığa çı­ kardı. Almanya’nın da ganimet için saldırıya geçtiği­ ni ve geniş yabancı topraklar -ile sömürgeleri ele ge­ çirmeyi planlamış olduğunu dokümanlardan öğrendik. Peki ya «asil» Müttefikler? Onların da maskesi düştü. Versailles Antlaşmasından sonra kimse onla­ rın asaletine inanamaz. Almanya’yı soyup soğana çe­ virdiler; on iki buçuk milyar savaş tazminatı talep et­ tiler; bütün Alman donanmasını ve bütün Alman sö170


mürgelerım aldılar; lokomotiflerin ve sağmal inekle­ rin çoğunu tazminat payı olarak aldılar. Komünist bolşevikler bütün bunları savaşın ba­ şından beri söylediler. Ancak o sırada onlara pek az kişi inandı. Bugün bir akıl hastanesi dışında herkes bunun doğru olduğunu görebiliyor. Finans kapital açgözlü ve kana susamış bir hayduttur ve kapita­ listlerin milliyetleri hiç bir önem taşımaz, Rus, A l­ man, Fransız, İngiliz, Japon veya Amerikalı olmaları hiç farketmez. Görüyoruz ki, emperyalist savaştan soz ederken bir emperyalistin suçlu, diğerinin suçsuz olduğunu veya bazı emperyalistlerin saldırgan, bazılarının ise savunmada olduğunu söylemek saçmadır. Bu tür iddia­ lar ancak işçileri aldatmak için öne sürülebilir. As­ lında Büyük Güçler her şeye daha zayıf halklara sal­ dırmakla başladılar; buralarda kendi sömürgelerini kurdular; buralarda dünya çapında yağmacılığın pro­ valarını yaptılar; girdikleri her toprakta kapitalistler bütün dünyayı kendi ülkelerinin finans kapitaline ta­ bi kılmayı umut ettiler. Savaş bir kez başladığında kaçınılmaz olarak bir dünya savaşı olacaktı. Nedeni açıktır! Neredeyse bü­ tün dünya «Büyük Güçler» arasında bölünmüştü ve bu Güçler dünya çapında bir ekonomik sistem ile bir­ birine bağlı idiler Bu nedenle, savaşın bütün ülkele­ ri kapsaması her iki yarıküreyi etkilemesi şaşırtıcı değildir. Britanya. Fransa, İtalya, Belçika, Rusya, Almanya. Avusturya, Macaristan, Sırbistan. Bulgaristan, Roman­ ya, Karadağ, Japonya, Birleşik Devletler, Çin ve bir düzine küçük ülke kanlı bir girdaba çekildiler. Dünya­ nın toplam nüfusu yaklaşık bir buçuk milyardır. Bu geniş nüfusun tamamı, küçük bir kapitalist caniler grubunun zorla dayattığı savaşım yol açtığı sefalet­ ten doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendi. Dünva daha once asla böylesine muazzam orduların karsı karşıya gelişine tanık olmamış, daha önce asla böyle-. 171


sine korkunç bir ölüm ve yıkım makinesi görülme­ mişti. Dünya böylesine karşı konulmaz bir sermaye kitlesine de asla tanık olmamıştı. Britanya ve Fransa kendi para kasalarını, sadece Britanya ve Fransa do­ ğumlu olanlan değil, ek olarak binlerce ve binlerce siyah ve san tenli sömürge kölesini de, hizmete sok­ tu. Uygarlaşmış haydutlar kendi askerlerinin araşma yamyamlan katmakta duraksamadılar. Butun bunlar en yüce fikirler adına yapıldı. 1914 savaşı sömürge savaşlarının prototiplerini ser­ giledi. Bu karakterde olanlar şunlardı: «Uygar» Gtiçler’in Çin’e karşı seferleri; İspanyol-Amerikan savaşı; 1904 yılında Rus-Japon savaşı (Kore, Port Arthur, Mançurya vb.den dolayı); 1912’de İtalya’nın Trablus seferi; yüz­ yılın başında «demokratik» İngiltere’nin iki Güney A f­ rika cumhuriyetini vahşi biçimde ezdiği Boer savaşı. Dev bir uluslararası yangına yol açabilecek çeşitli durumlar oldu. Afrika’nın bölünmesi Britanya ile Fransa arasın­ da neredeyse savaşa yol açıyordu (Fâshoda hareketi). A l­ manya ve Fransa, Fas yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Çarlık Rusyası Orta Asya’nın bölünmesi ile ilgili ola­ rak bir kez daha Britanya ile savaşın eşiğine geldi. Dünya savaşının başlangıcında, Afrika, Küçük Asya ve Balkanlar’da hâkimiyet konusunda İngiltere ile A l­ manya arasında meydana gelen çıkarlar çatışması öne çıktı. Olaylar öyle gelişti ki, Britanya’nın müttefikleri A l­ sace-Lorraine! Almanya’dan koparıp almayı (Ftansa) ve Balkanlar ile Galiçya’daki fırsatlardan yararlanmayı (Rusya) umdular. Soyguncu Alman emperyalizmi baş it­ tifakım Avusturya-Macaristan ile kurdu. Amerikan em­ peryalizmi ise, bir süre kadar AvrupalI güçlerin birbirle­ rini tüketmelerini bekledikten sonra savaşa görece geç bir tarihte girdi. Militarizme ek olarak, emperyalist Güçler arasındaki rekabette kullanılan en iğrenç yöntemlerden biri, ifade­ sini gizli anlaşma ve komplolarda bulan, aslında katilin bıçak, dinamitçinin bomba kullanmasından pek farkı ol­ mayan gizli diplom asidir. Emperyalist savaşın gerçek he­ defleri, bir yanda, Britanya, Fransa ve Rusya’daki, öte

172


yanda, Almanya, Avusturya-Macaristan, Türkiye ve Bul­ garistan arasındaki gizli anlaşmalarda belirlendi. İtilaf ülkelerine bağlı gizli ajanların Avusturya veliaht pren sinin katlini, savaştan beş hafta kadar önce gerçekleş tirdikleri açıktır. Öte yandan Alman diplomasisi cinayet karşısında hiç bir şaşkınlık belirtisi göstermedi. Örneğin, Alman emperyalisti Rohrbach şöyle yazdı: «Büyük antiAlman komplo, arsıduk Franz Ferdinand’m katledilmesi ile, kendisini zamanından önce açığa vurduğu için, ken­ dimizi şanslı sayabiliriz. İki yıl sonra savaş çok daha zor olacaktı.» Alman ajan provokatörleri bir an önce savaş çıkarmak için pekâlâ Alman veliaht prensini katletmek istemiş olabilirlerdi; Britanya, Fransa veya Rusya’nın gizli ajanları da aynı prensin katledilmesinden çekinmiş olamazlardı.

30. DEVLET KAPİTALİZMİ VE SINIFLAR Empervalist savaşın gidişatı, önceki savaşların hepsinden, sadece çatışmanın boyutları ve tahrip edi­ ci etkilen ile değil, ek olarak, emperyalist savaşa ka­ tılan her ülkede bütün ekonomik hayatın savaş amaçlanna tabi kılınması ile ayrılır. Önceki çatışmalarda burjuvazi sadece fon sağlayarak savaşa katılabilirdi. Ne var ki, dünya savaşı öyle dev boyutlara ulaştı ve yüksek düzeyde gelişmiş ülkeleri öylesine etkiledi ki, para tek başına yeterli olmadı. Bu savaşta çelik dö­ kümhanelerinin, bütünüyle, çapı sürekli olarak büyü­ tülen ağır silâhlann yapımına ayrılmalan: kömürün sadece savaş amaçlan için çıkarılması; metal, tekstil, deri ve her şeyin savaşın hizmetine sokulması gerek­ li hale geldi. Doğal olarak bu durumda en büyük za­ fer umudu, üretim çarkını en iyi işletebilen ve savaş arabasına iletebilen kapitalist Devlet tröstlerinin ola­ caktı. Bu nasıl sağlanacaktı? Açıktır ki, bunun yegâne sağlanabilme yolu üretimin tam merkezileştirilmesi idi. Her şeyi öyle ayarlamak gerekiyordu ki, üretim 173


pürüzsüz biçimde sürmeli, iyi örgütlenmiş olmalı, ta­ mamen savaşçıların, yani genel kurmayın denetimi altında olmalı, apolet ve yıldız takanlardan gelen bü­ tün emirler anında yerine getirilmeli idi. Burjuvazi bunu nasıl yapabilirdi? Mesele çok ba­ sitti. Bu sonuca ulaşmak için burjuvazinin özel üre­ timi, özel olarak sahiplenilmiş tröst ve sendikaları ka­ pitalist soyguncu Devlet’in emrine vermesi gerekiyor­ du. Savaş süresince yaptıkları da budur. Sanayi «se­ ferber edildi» ve «askerileştirildi». Bu demektir ki, sa­ nayi Devlet’in ve askerî yetkililerin emrine verildi. «Peki nasıl?» diye soracaktır bazı okurlar. «Böylelik­ le burjuvazi gelir kaybetmiş olmayacak mı? Ulusallaş­ tırılmış olacak! Her şey Devlet’in eline teslim edildiği zaman burjuvazinin eline ne geçecek ve kapitalistler böyle bir duruma nasıl razı olacaklar?» Burjuvazinin bu anlaşmayı onaylaması gerçek bir olgudur. Fakat bunda fazla olağanüstü bir şey yoktur; çünkü özel ola­ rak sahiplenilmiş tröstler ve sendikalar işçi Devlet/i­ nin eline değil, emperyalist Devlet’in, burjuvaziye ait olan Devlet’in eline geçti. Bu durumda burjuvaziyi en­ dişelendirecek bir şey var mıydı? Kapitalistler basit bir biçimde varlıklarını bir ceplerinden ötekine aktar­ dılar; varlıklar aynı büyüklükte kaldı. Devlet’in sınıf karakterini asla unutmamalıyız. Devlet sınıflar üstü bir «üçüncü güç» olarak düşünül­ memelidir O başından ayağına kadar bir sınıf örgü­ tüdür. İşçilerin diktatörlüğü altında bir işçi sınıfı ör­ gütüdür. Burjuvazinin hâkimiyeti altında, bir tröst ya da bir sendika kadar ekonomik bir örgüttür. Görüyoruz ki, burjuvazi özel olarak sahiplenilmiş sendikaları ve tröstleri Devlet’e teslim ettiği zaman, bunları kendi Devlet’ine, proleter değil, soyguncu ka­ pitalist Devlet’e teslim eder; sonuçta kaybettiği bir şey yoktur. Aynı şey, adına Schulz veya Smith diye­ bileceğimiz, kârını ister bir sendikanın muhasebesin­ den, ister bir Devlet bankasından alıyor olsun, her­ hangi bir imalatçı için de geçerli değil midir? Bur­ 174


juvazi bu değişim yüzünden kayba uğramak bir ya­ na, gerçek anlamda kazandı. Bir kazanç vardı, çün­ kü Devlet’in merkezileştirdiği endüstri sayesinde sa­ vaş makinesi daha etkili çalışabilmekte idi. Bu du­ rumda yağmacılık savaşını kazanma konusunda da­ ha büyük bir şans vardı. Bu ■durumda, savaş sırasında yaklaşık bütün ka­ pitalist ülkelerde D evlet kapitalizminin özel sendika veya tröstlerin yerlerini almasında şaşılacak bir şey yoktur. Örneğin, Almanya pek çok başarılar kazandı ve sadece Alman kapitalizminin kendi Devlet kapita: îizmini çok başarılı biçimde örgütlemesi sayesinde,, düşmanlarından gelen saldırılara uzunca bir süre direnebildi. Devlet kapitalizmine dönüş çeşitli yollardan ger­ çekleşti. Pek çok durumda bir Devlet üretim ve tica­ ret monopolü kuruldu. Bu, üretim ve ticaretin bütü­ nüyle burjuva Devlet’in elinde olması anlamına geli­ yordu. Bazen dönüşüm bir anda değil bölüm bölüm gerçekleştirildi. Devlet sendika veya tröstün bir kısım hisselerini sadece satın aldığı zaman bu gerçekleşi­ yordu. Bu gelişmenin içinde meydana geldiği, bir girişim yan özel, yarı Devlet işi oluyordu; fakat burjuva Dev­ let ipleri elde tutuyordu. Ayrıca, bazı girişimler özel ellerde kaldığı zaman bile, çoğu kez bunlar hükümet denetimine tabi oluyorlardı. Bazı girişimler hammad­ delerini özel yasalar ile diğerlerinden satın almak zo­ runda bırakılırlarken, bu ikinci grup birincisine be­ lirli miktarlarda ve sabit fiyattan satış yapmak zorun­ da kalıyorlardı. Devlet iş yöntemlerini belirliyor, han­ gi malzemelerin kullanılacağını kararlaştırıyor ve bu malzemeleri bölüştürüyordu. Böylece Devlet kapita­ lizmi özel kapitalizmin yerini alıyordu. Devlet kapitalizminde burjuvazinin ayrı örgütleri ye­ rine birleşik bir örgüt, Devlet örgütü gelişir. Savaşa ka­ dar geçen süre içinde her kapitalist ülkede burjuvazinin Devlet örgütü ve aynı zamanda, Devlet’ten ayrı olarak

175


çok sayıda burjuva örgütü vardı. Bunlar, sendikalar, tröstler, girişimci dernekleri, toprak sahiplerinin örgüt­ leri, siyasal partiler, gazeteci dernekleri, ilim dernekleri,, sanat kulüpleri, kilise, ruhban dernekleri, izci kuruluşları ve askerî öğrenci birlikleri (gençliğin Beyaz Muhafız ör­ gütleri) , özel dedektif büroları vb.den oluşuyordu. Devlet kapitalizminde bütün bu ayn örgütler burjuva Devlet ile birleşirler; oldukları kadarıyla Devlet daireleri haline ge­ lirler ve bir genel plan ile uyum içinde, bir «yüksek komuta»ya bağımlı olarak çalışırlar; madenlerde ve fab­ rikalarda genel kurmay ne emrederse onu yaparlar; liselerde genel kurmayın haydutları içiiı yararlı olacak şekilde vaaz verirler; resimleri, kitapları ve şiirleri genel kurmayın emirleri ile üretilir; makineler, silâhlar, zehirli gazlar vb. keşfederler, böylelikle genel kurmayın ihtiyaç­ larını karşılarlar. Bu anlamda bütün hayat burjuvazinin sürekli hasılatını güvence altına almak için askerileşti­ rilir.

Devlet kapitalizmi burjuvaziye muazzam bir güç kazandırma anlamına gelir. îşçi sınıfı diktatörlüğün­ de, işçi Devletinde nasıl ki işçi sınıfı oransal olarak, Sovyet otoritesinden, sendikalardan, Komünist Parti’den vb.den daha güçlü ise ve onlarla uyum içinde çalışıyorsa, burjuvazinin diktatörlüğü altında da ka­ pitalist sınıf bir araya gelmiş bütün burjuva örgütlere kıyasla güçlü bir konumdadır. Devlet kapitalizmi, bü­ tün bu örgütleri merkezileştirerek ve onları tek, birle­ şik bir örgütün araçlarına dönüştürerek sermayenin iktidarına muazzam bir katkıda bulunur. Burjuva dik­ tatörlüğü Devlet kapitalizmi ile zirvesine ulaşır. Devlet kapitalizmi bütün büyük kapitalist ülkelerde savaş sırasında gelişti. Çarlık Rusyası’nda da kendi tar­ zında (savaş endüstrisi komiteleri, monopoller vb. biçi­ minde) oluşmaya başladı. Ne var ki, sonuçta, Mart 1917 devrimi ile irkilen Rus burjuvazisi, geri kalan üretici en­ düstrinin Devlet iktidarı ile birlikte proletaryanın eline geçmesinden korkar hale geldi. Bu nedenle, Mart devriminden sonra burjuvazi üretimi örgütleme girişimlerin­ den vazgeçmekle kalmadı, sanayii sabote etti.

İ76


Görüyoruz ki, devlet kapitalizmi sömürüye son ver­ mek bir yana, burjuvazinin gücünü aktüel olarak arttı­ rır. Bununla birlikte, Almanya’da Scheidemanncılar ve diğer ülkelerdeki sosyal dayanışmacılar, bu zorunlu eme­ ğin sosyalizm olduğunu iddia etmişlerdir. Hemen sonra, her şey devletin eline geçtiği zaman sosyalizmin gerçek­ leşmiş olacağını söylüyorlar. Böyle bir sistemde Devlet’in bir proleter Devlet olmadığını, çünkü Devlet’in proletar­ yanın kötü niyetli ve öldürücü düşmanlarının elinde ol­ duğunu göremiyorlar.

Burjuvaziyi birleştiren v e örgütleyen, kapitaliz­ min gücünü arttıran D evlet kapitalizm i, kuşkusuz, iş­ çi sınıfını büyük ölçüde zayıflatm ıştır. D evlet kapita­ lizm inde işçiler kapitalist D evlet’in beyaz köleleri ha­ line geldiler. G rev hakkından yoksun bırakıldılar; se­ ferb er ve m ilitarize edildiler; savaşa karşı sesini yük­ selteli herkes m ahkeme önüne çıkarıldı v e hain ola­ rak mahkûm edildi. Pek çok ülkede işçiler hareket öz­ gürlüğünden tam am en yoksun bırakıldılar; b ir işlet­ meden diğerine geçm eleri yasaklandı. «Ö zgü r» ücretli işçiler serfliğe indirgendiler; savaş alanlarında, kendi d avaları uğruna değil düşmanlarının d avaları uğruna yok olm aya mahkûm edildiler. K endileri için, yoldaş­ ları ve çocukları uğruna değil, zalim lerin çıkarına, ölene kadar çalışm aya mahkûm edildiler.

31. KAPİTALİZMİN ÇÖKÜŞÜ VE İŞÇİ SINIFI Böylelikle savaş, başlangıçta, Kapitalist ekonomi­ nin merkezileşmesine ve örgütlenmesine katkıda bu­ lundu Henüz tam olarak gerçekleştirilmemiş, sendika­ lar, bankalar, tröstler ve birlikte yapılan işler Devlet kapitalizmi tarafından hızla tamamlandı. Üretimi ve dağıtımı düzenleyen bütün organlardan bir şebeke oluşturuldu. Böylece proletaryanın artık merkezileş­ miş büyük ölçekli üretimi kendi elinde toplayabilece­ ği zemin öncekinden daha tam olarak hazırlanmış ol­ du. F .; 12/177


işçi sınıfı üzerinde böylesine ağır bir yük oluştu­ ran savaşın zamanla proleter kitlelerin ayaklanması­ na yol açması kaçınılmazdı. Savaşın öncelikli karak­ teristiği görülmemiş derecede öldürücü olması idi. Zor­ la asker toplama dev boyutlara ulaştı. Proletarya sa­ vaş meydanlarında kitleler halinde imha edildi. Ra­ porlar, Mart 1917’ye kadar ölü, yaralı ve kayıp sayı­ sının toplam 25 milyon olduğunu gösterir. 1 Ocak 1918’de öldürülenlerin sayısı yaklaşık 8 milyonu bulmuş­ tu. Bir askerin ortalama ağırlığının 150 pound oldu­ ğunu düşünürsek, kapitalistlerin 1 Ağustos 1914 ile 1 Ocak 1918 arasında 1 milyar 200 milyon pound ka­ dar bozulmuş insan kanını pazara sürmüş oldukları sonucu çıkar. Gerçek insan kayıplarını hesaplamak için sürekli olarak çürüğe ayrılan birkaç milyonu ek­ lememiz gerekir. Frengiyi ele alalım. Tek başına bu hastalık savaş yüzünden inanılmaz boyutlarda yayıl­ mıştır; öyle ki bu enfeksiyon şimdiki halde neredey­ se evrensel hale .gelmiştir. Savaş sonucunda insanlar fiziksel olarak çok daha kötüleşmişlerdir; ulusun ge­ leceğini oluşturan en sağlıklı, en etkin unsurlar yok edilmişlerdir. Bu kayıpların esas yükünü işçi ve köy­ lülerin çektiklerini belirtmek gereksiz. Savaşan Devletler’in büyük merkezlerinde sakat­ lanmış, korkunç biçimde kötürüm kalmış insan toplu­ luklarını görebiliriz; yüzü gitmiş, maske takan, bur­ juva uygarlığının canlı belirtileri olarak sefalet için­ de yaşayan insanlar. Ne var ki, proletarya sadece cephede katledilme­ di. Ek olarak, hayatta kalanların sırtlarına dayanıl­ maz yükler bindirildi. Savaş harcamaların dondurul­ masını gerektirdi. Fabrika sahipleri «savaş kârları» olarak bilinen muazzam kârlan yıgarlarken işçiler sa­ vaş amaçları için ağır vergilere tabi tutuluyorlardı. Savaşın maliyeti ölçülerin ötesinde artmaya devam etti. 1919 güzünde, barış konferansında Fransa’nın ma­ liye bakanı savaşın, savaşa girenlere bir trilyon frank­ tan daha fazlasına mal olduğunu ilân etti. Bu tür ra178


kam ların ne anlam a geldiğini kavram ak kolay değil­ d ir. Eskiden b ir yıldız ile d iğeri arasmdaki uzaklık (m il-olarak ) benzer terim ler ile ifade ediliyordu. A r ­ tık bunlar insanların boğazlandiğı yılların m aliyetini belirtm ek için kullanılıyor. B ir trilyon, b ir m ilyon k e­ re milyondur. Kapitalistlerin planladıkları savaşın so­ nucu böyle olmuştur. B ir başka değerlendirm eye göre savaşın m aliyeti şöyle idi: M ilyon s/p Savaşın ilk yılının maliyeti Savaşın ikinci yılının maliyeti Savaşın üçüncü yılının maliyeti Dördüncü yılın ilk yarısının maliyeti (1917’nin son beş ayı) Toplam

9.100 13.650 20.470 15.350 58.570 milyon

Elde edilebilen sayılar yeterince şaşırtıcı olm ak­ la birlikte, savaşın m aliyeti sonuçta daha da arttı. Bu m aliyetleri karşılam ak için büyük m iktarlar gereki­ yordu. Bu nedenle kapitalist Devletler, doğal olarak işçi sınıfının ü zerine a ğ ır yü kler bindirm eye başlamış­ lardır. Bunu, doğrudan vergilendirm e ve ya tüketim kalem leri üzerine v e rg i koyarak v e y a mal fiyatların ­ da kasıtlı bir artış sağlayarak burjuvazinin yurtse­ verlik m otifleri ile daha fa zla katkıda bulunmasını sağlayarak yapm aktadırlar. Fiyatlar yükselm eye de­ vam etti. Fakat im alatçılar, özellikle de savaş için ge­ rek li m allan im al etmekte olanlar işitilmemiş m ik­ ta rd a kazançları cebe indirdiler. Rus imalatçılar önceki kâr paylarını iki mislinden fazlasına çıkarabildiler ve bazı işlerde sağlanan kârlar ina­ nılmaz miktarlarda oldu. İşte bazı sayılar: Mirosyev K a rdeşler’in nafta firmasının kârları % 40; Danişevskiy Ltd.’nin % 30; K alfa tütün fabrikasının % 30 vb. arttı. Alman­ ya’da, 1913 ile 1914 yıllarında dört endüstri dalının, yani, kimya, patlayıcı madde, metal ürünleri ve motorlu taşıt

179


dallarının net kârları 133 milyona ulaşıyordu; 1915 ile 1916 yıllarında aynı dalların toplam kârları ikiye katlanarak 259 milyona ulaştı. Birleşik D evletler’de 1916 yılinm ilk yarısında Çelik Tröstti’nün kârları 1915’in ilk yarısındaki kârlardan yaklaşık liç kat daha büyüktü. Tröst’ün 1915'teki toplam kârları 93 milyon dolar oldu: 1917 yılında 478 milyon dolar. Bazı zamanlarda kâr paylarının % 200’e ulaştığı ilân edildi. Daha pek çok örnek verilebilir. Ban­ k a . kârlarında da aynı şekilde dev bir artış oldu. Savaş sırasında imalatçılar arasındaki küçük balıklar iflâs eder­ lerken, dev köpek balıkları inanılmaz ölçülerde zengin­ leşti. Proletaryaya gelince, vergilerin ve yükselen fiyatla­ rın boyunduruğu altında kaldı.

Savaş sırasında üretilen başlıca m al kalem leri, şarapnel, top mermisi, yüksek patlayıcılar, ağır silâh­ lar, tanklar, uçaklar, zehirli gazlar, barut vb. idi. Bu m allar inanılm az m iktarlarda im al edildi. Birleşik D ev­ le tle r’de barut fabrikaların ın çevresinde yerden mantar gibi yeni şehirler kuruldu. Y en i barut fab rik ala rı­ nın k âr etmek için sabırsızlanan sahipleri, işi öylesi­ ne dikkatsiz yönetiyorlardı ki, pek çok patlam a olu­ yordu. Kuşkusuz m ühim mat im alatçıları dev kârlar sağladıkları için, yaptıkları iş hızla gelişiyordu. Bu ara­ d a insanların içinde yaşadıkları genel koşullar g ittik ­ çe kötüleşiyordu. Y iye c e k maddeleri, giyim eşvalargib i gerçek değere sahip şeyler azalan m iktarlarda üretiliyordu. İnsanlar barut v e silâhla ancak vu rab i­ lirle r ve yok edebilirler, fak at barut ve silâh yem ek v e giyinm ek için kullanılmaz. N e va r ki, savaşanlar bütün güçlerini barut ve d iğ e r ölüm araçlarının üre tim inde kullanıyorlardı. Sıradan kullanım eşyaların ır üretim i gittikçe azalıyordu. İşçiler orduya alındılar ve ü retici endüstri bütünüyle savaş am açlarına yöneltil­ di. Y a ra rlı m allarda gittikçe artan b ir kıtlık vardı. Be­ sin m addeleri kıtlaştıkça fiy a tla r artıyordu. EKMEK YO K LU Ğ U , K Ö M Ü R YO K LU Ğ U , B Ü TÜ N Y A R A R L I M A L L A R IN Y O K L U Ğ U VE D Ü N Y A Ç A P IN D A BÎR T Ü ­ KETM E ÎLE B İRLİKTE GİDEN D Ü N Y A Ç A P IN D A BİR 180


YO K LU K - C A N İY A N E E M PE R Y A LİS T S A V A Ş IN B AŞ­ LICA SO N U Ç LAR I BU NLARD I. Farklı ülkelerden birkaç örnek verelim Savaşın başladığı yıllarda Fransa da tarımsal üre­ timdeki azalma şöyle oldu: K e n ta l 1914 Tahıl Kök ürünler Sınaî bitkiler

42.272.600 46.639.000 59.429.000

1916 15.300.500 15.860.000 20.448.000

Britanya*da demir cevheri rezervlerindeki şöyle oldu: 1912’nin sonunda rezervler 241.000 ton idi. 1913’ün sonunda rezervler 138.000 ton idi. 1914’ün sonunda rezervler 108.000 ton idi. 1915’in sonunda rezervler 113.000 ton idi. 1916’nm sonunda rezervler 3.000 ton idi. 1917’nin sonunda rezervler 600 ton idi.

azalma

Başka deyişle . 1917’nin sonunda demir cevheri re­ zervleri pratik olarak tüketildi. Almanya’da pik demir üretimi şöyle idi: 1913 19.300.000 ton 1916 13,300.000 ton 1917 13.100.000 ton 1918 12.000.000 ton Kömür yetersizliği yüzünden dünya savaşı boyunca sanayi vahim durumda idi. Orta ve Batı Avrupa’da kö­ mürü esas olarak Britanya sağlıyordu. Britanya’da 1918’in ortalarında kömür üretimi % 13 azaldı. Daha 1917’de başlıca endüstri dalları kömürsüz kaldı. Elektrik tesisleri gerekli kömürün sadece altıda birini alıyordu. Tekstil ise savaş öncesi miktarın sadece on birde birini alıyordu. Versailles’da «barış» konferansı yapılırken, dünyadaki ülke­ lerin neredeyse tamamı müthiş bir kömür krizi yaşıyor­ du. Yakıt yokluğundan fabrikalar kapandı ve demiryolu

181


hizmetleri azaltıldı. Sanayi ve ulaşımda yaygın bir örgütsüzlük yaşanıyordu. Aynısı Rusya’da da oldu. 1917’de savaş kömür teda­ riki bakımından çok kötü koşullara yol açtı. Moskova bölgesindeki sanayi kuruluşlarının her ay 12 milyon pood (61 pood: 1 ton) kömüre ihtiyacı vardı. Kerenskiy yöne­ timi 6 milyon pood, normalin yarısı kadar kömür tedarik etmeye söz verdi. Gerçek tedarik miktarı ise şöyle oldu: Ocak 191? Şubat 1917 Mart 1917

1.800.000 pood. 1.300.000 pood. 800.000 pood.

Rus sanayiinin «muazzam bir büyüme» bir yana, ne­ redeyse durması şaşırtıcı değildir. Burada da, bütün dün­ yada olduğu gibi kapitalizmin iflâsı başlıyordu. 1917’de, Kerenskiy rejimi altında fabrika kapanışları aşağıdaki boyutlara ulaştı: Aylar Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz

İş sayısı

İşçi sayısı

74 55 108 J25 206

6.646 2.819 8.701 38.455 47.754

İflâs dev adımlarla gelişiyordu. Kısmen kıtlıktan, kısmen de enflasyondan kaynaklanaıi fiyat artışlarını ele alırsak, diğerleri arasında sa­ vaştan en az etkilenen Britanya'ya bakmak yeterlidir. Burada, beş adet (çay, şeker, tereyağı, ekmek ve et) başlıca besin maddesinin fiyatları şöyle idi:

Çay ve şeker Ortalama fiyatlar: 1901-1905 Temmuz sonu. 1914 Ocak sonu, 1915

182

500 579 786

Elemek, et ve tereyağı 300 350 413


Ocak: Ocak Ocak Mayıs

sonu, sonu, sonu, sonu,

1916 1917 1918 1918

946 1310 1221 1247

465 561 681 777

Böylece savaş sırasında Britanya’da bile fiyatlar iki mislini aştı. Ücretlerdeki artış ise hayat pahalılığındaki artışı karşılamaktan çok uzaktı. Öteki ülkelerdeki koşul­ lar daha da kötü idi. Özellikle Rusya’da koşullar kötü idi. Burada savaş tam bir tahribat yarattı ve ülke ser­ maye lordları sayesinde paçavralar içinde bir dilenci du­ rumuna düştü. Savaşın Britanya’dan bile daha az etkilediği Birleşik D e v le tle rce , 1913 ile 1918 arasında belli başlı on beş ürü­ nün fiyatlarında % 160 artış olurken, aynı dönem içinde ücretlerdeki artış sadece % 80 kadardı.

Zamanla, kömür, çelik ve d iğer önem li m alların yetersizliği yüzünden, savaş am açları için yapılan üre­ tim bile zayıflam aya başladı. Birleşik D evletler dışın­ da her ülkede yaygın yoksulluk vardı; açlık, soğuk ve iflâslar, bütün y e r küreye yayılıyordu. Bütün bu kötü­ lüklerden en çok etkilenenlerin işçi sınıfının üyeleri olduğunu belirtm ek gereksiz. Protesto girişim lerinde bulunanlar da onlardı. Şimdi onlara karşı savaş ilân ediliyor, soyguncu burjuva D evletler bütün güçleri ile bir savaş açıyorlardı. İster cum huriyetçi ister monarşik olsun her ülkede işçi sm ıfı örneği görülm em iş ce­ zalara çarptırıldı. işçiler sadece grev hakkından yok­ sun bırakılm adılar, en ufak protesto hareketleri bile amansızca ezildi. Böylece kapitalizm in hâkim iyeti sın ıf­ lar arasında iç savaşa yol açtı. Üçüncü Enternasyonalin Beyaz Terör ile ilgili kararı savaş sırasında işçilerin uğratıldıkları cezaların çarpıcı bir görünümünü verir. Kararda şöyle denir: «Savaşın sonun­ da hâkim sınıflar - savaş meydanlarında on milyondan fazla ânsam katlettiler ve bir o kadarını da sakat ve kö­ türüm bıraktılar - iç işlerinde kanlı bir diktatörlük (bir burjuva diktatörlüğü) rejimi kurdular. Rusya’da çarlık îhükümeti işçileri kurşuna dizdi ve astı, anti-Yahudi pog-

183


romlar örgütledi ve her protestoyu, bastırdı. Avusturya hükümeti Ukrayna ve Bohemya’daki köylülerin ve işçi­ lerin ayaklanmalarını vahşetle bastırdı. Britanya burju­ vazisi İrlanda halkının en seçkin temsilcilerini vahşice katletti. Alman emperyalistleri tehditler savuruyor, kat­ liamlar yapıyordu ve ?yaklanan denizciler bu emperya­ listlerin vahşi öfkelerinin ilk kurbanları oldular. Fransa’­ da yetkililer, Fransız bankerlerinin malî çıkarlarını sa­ vunmayı reddeden Rus askerlerini vurdular. Birleşik D evletler’de burjuvazi enternasyonalistleri linç etti, en iyi proleterlerin çoğunu yirmi yıl hapse mahkûm etti ve grev­ deki işçileri kurşunladı.»

Kapitalist sistem bozuluyordu. Ü retim anarşisi sa­ vaşa yol açmıştı v e bu sınıf savaşm a m uazzam b ir şid­ det kazandırmıştı. Böylece savaş devrim e yol açtı. K a ­ pitalizm iki tem el nedenle Cbk. 13) parçalanm aya baş­ lıyordu .'K apitalizm in çöküş dönem i başlamıştı. Bu çö­ küşü daha yakından inceleyelim . K apitalist toplum baştan sona b ir m o d e l üzerine kuruldu. B ir fabrika, bir hükümet burosu v e y a im pa­ ratorluk ordusunun b ir tüm eni gıhı örgütlendi. En te­ pede, kom uta eden zengin; en aşağıda, itaat eden yok ­ sul, işçiler v e ücretliler; arada yönetici mühendisler, «rütbesiz subaylar» (u stab aşılan ), daha yüksek dü­ zeyde çalışanlar vb. vardı. Demek ki, kapitalist top­ lum kendini ancak özel asker (işçi saflarından çıkar) subayın (aristokrasiden, toprak sahibi asillerden veya va rlık lı burjuvaziden çıkar) em irlerine itaat ettiği sü­ rece; hükümet bürolarında olduğu gibi, tabi olanlar zengin şeflerinin em irlerine itaat ettikleri sürece; v e fabrikalarda olduğu gibi, işçiler yüksek ücret alan menacerlere veya artık değer ile yaşayan fab rik a sahiple­ rine itaat ettikleri sürece m uhafaza edebilir. Fakat emekçi kitleler düşmanlarının elinde piyonlardan baş­ ka b ir şey olm adıklarını b ir kez anladıklarında, özel askerî subaya, işçiyi fab rik a sahibine bağlayan b ağ­ lar kopar. A rtık işçiler fab rik a sahibinin em irlerin e uym azlar özel askerler subaylarının em irlerine uy­ 184


mazlar; kamu görevlileri şeflerinin em irlerine uym az­ lar. işte o zaman, eski disiplinin gevşediği, zenginin yoksulu yönetmesini sağlayan, burjuvazinin işçileri sö­ m ürmesini sağlayan o disiplinin gevşed iği dönem baş­ lar. Bu dönem kaçınılm az olarak, yeni sınıf (proletar­ ya) burjuvaziye boyun eğdirene, burjuvaziyi işçilere hizm et etmeye zorlayana, b ir yeni disiplin kurularia k a­ dar devam edecektir. Eski düzenin yıkıld ığı v e yen i düzenin henüz y a ­ ratılm adığı bu durum proletaryanın iç savaşta tam za­ ferinden başka b ir şekilde sona eremez.

32. İÇ SAVAŞ Iç savaş olağanüstü şiddetli b ir sınıf savaşıdır v e sınıf savaşı devrim e yol açtığı zam an m eydana gelir, îk i grup burjuva D evlet arasındaki em peryalist dün­ y a savaşı, dünyanın paylaşılm ası için açılan bu savaş serm ayenin köleleri tarafından gerçekleştirildi, işçi­ leri öylesine a ğ ır b ir yük altında bıraktı ki, sınıf sa­ vaşı, ezilenlerin ezenlere karşı savaştıkları b ir iç sa­ vaşa, M arx’ın gerçek b ir savaş olacağm ı ilân ettiği savaşa döıiüştü. Kapitalizm in iç savaşta en yüksek noktaya ulaş­ ması, burjuva D evletler arasındaki em peryalist sava­ sın sınıflar arasında b ir savaşa yol açması son d e r e ^ doğaldı. Partimiz, 1914 yılında, kimsenin devrim i rü­ yasında bile görm ediği b ir sırada, savaşın daha baş­ langıcında, bu gelişm eyi haber verdi. Gene de, sava­ şın işçi sınıfına zorla dayattığı dayanılm az yüklerin proletaryanın ayaklanm asına yol açması gerek tiği açık­ tı. A yrıca, burjuvâzinin kalıcı b ir barışı sağlayam aya­ cağı, çünkü çeşitli yağm acı gru plar arasındaki çıkar çatışmasının hâlâ geçerli olduğu da son derece açıktı. Ö ngörülerim iz bütünüyle doğrulanmıştır. Savaş, vahşet ve yıkım la geçen korkunç yıllardan sonra za­ lim lere karşı bir iç savaş, başladı. Bu iç savaş 1917 M art 185


v e Kasım Rus d evrim leri ile açıldı; Fin devrim i, M acar devrim i, Avusturya d evrim i v e Alm an devrim i ile de­ vam etti; d iğer ülkelerde de devrim ler başladı. Burju­ va ziler kalıcı b ir barış sağlayam azlar. M üttefikler K a ­ sım 1918’de A lm an ya’nın üstesinden geldiler; soygun­ cuların Versailles barışı aylar sonra imzalandı; fakat nihai hesaplaşmanın ne zaman gerçekleşeceğini kimse bilmiyor. Versailles barışının kalıcı olm adığım herkes b iliyor. Yu goslavlar ile îtalyanlar, PolonyalIlar ile Çe­ koslovakyalılar, PolonyalIlar ile Litvanyalılar, Letonya lıla r île Alm anlar arasında daha şimdiden k avga1ar başlamıştır. Ek olarak, bütün burjuva D evletler mu za ffe r Rus işçilerinin cum huriyetine karşı saldırıda bir­ leşmişlerdi. Böylece em peryalist savaş b ir iç savaş ile sona eriyor. Bunun kaçınılm az sonucu praletaryanın z a fe ri olacaktır. îç savaş b ir partinin kapris nden kaynaklanmıyor. Bu savaşın gelişi bir rastlantı da değildir. îç savaş d e v ­ rim in b ir ifadesidir ve devrim kesinlikle kaçınılm az­ dı, çünkü em peryalistlerin soygun şavaşı büyük işçi kitlelerinin gözlerini açmıştı. İç savaş olmadan devrimin gerçekleşebileceğini dü­ şünmek, «barışçı» bir devrimin olabileceğini düşünmeye eşittir. Buna inanan her kimse (iç savaşın sertliği yüzün­ den ağlaşıp duran menşevikler gibi) Marx’tan kopar ve fabrika sahibi ile müzakere yapılabileceğini hayal eden çok eski sosyalistlere döner. Bir kaplam evcilleştirebileceğimize, onun çayırda otlayıp sığırlara dokunmayaca­ ğına da aynı ölçüde inanabiliriz! Marx iç savaşın ,yani silâhlı proletaryanın burjuvaziye karşı savaşının bir sa­ vunucusu idi. Marx, Paris Komünü (Parisli işçilerin 1871 yılındaki ayaklanmaları) hakkında yazarken, komünarların yeterince kararlı davranmadıklarını ilân eder. Bi­ rinci Enternasyonal'in manifestosunda (Fransa’da tç Sa­ vaş) serzeniş terimleri kullanır. Şunları okuyoruz: «Şe­ hir inzibatı bile, silâhsızlandırılıp kilit altına alınacak yer­ de, Paris’in kapılarını, güvenlik içinde Versailles’a çeki­ lebilecek şekilde, ardına kadar açık buldu. ‘Düzen partisi’nin adamları (o zaman karşı-devrimcilere bu isim ve­

7186


riliyordu) sadece silâhlı olarak bırakılmadı, Paris’in gö­ beğindeki birden fazla müstahkem mevkiyi sağlamlaştır­ malarına ve sessizce elde tutmalarına da izin verildi... Thiers’in (Denikin’in Fransızı) açtığı iç savaşı sürdürmek­ te duraksamak suretiyle Merkez Komite vahim bir hata yaptı. Thiers’in ve K ırsalların komplolarına bir an önce son vermek için... Versailles’a saldırmak acilen gerekli idi. Bunun yerine ‘düzen partisi’nin, Mart’ın 26’sındakı komünal seçimlerde, kendi gücünü oy sandığında dene­ mesine bir kez daha izin verildi.» Burada Marx açık bi­ çimde karşı devrimin silâhla bastırılmasını savunur; iç savaşı savunur. Engels de şunları yazdı: «Paris Komünü burjuvaziye karşı silâhlı halkın otoritesine dayanmadan tek bir gün ayakta durabilir miydi? Gene de zorlayıcı gücünü bu kadar az kullandığı i§in Komünü suçlamaya' hakkımız yok mudur?» Ve Engels devrimi şu sözler ile tanımlıyordu: «Bir devrim, nüfusun bir bölümünün ken­ di iradesini nüfûsun diğer bir bölümüne, tüfekler, süngüler ve toplar ile zorla kabul ettirdiği bir eylemdir.» Sosyalizmin liderlerinin çok ciddî bir devrim anla­ yışına sahip olduklarını görüyoruz. Onlar, proletaryanın burjuvaziyi barışçı biçimde ikna edemeyeceğini anlamış­ lardı ; onlar işçilerin kendi iradelerini «tüfekler, süngü­ ler ve toplar» ile verilen bir iç savaşta kazanacakları za­ fer sayesinde zorla kabul ettirmeleri gerektiğini anlamış­ lardı.

îç savaş, kapitalist toplumun iki sınıfının, çıkarları birbirine taban tabana zıt iki sınıfın, elde silâh, karşı k arşıya gelmesidir. Kapitalist toplumun iki parçaya bölünmesi, esas olarak en az iki ayrı toplumdan iba­ r e t olması olgusu - bu olgu, norm al zam anlarda belir­ sizleşir. Neden böyledir? Çünkü köleler pasif biçim ­ d e efendilerine itaat ederler. Fakat iç savaşta btı pa­ sif itaat sona erer ve toplumun ezilen bölümü ezen «bö­ lümüne' karşı ayaklanır. A şikârdır ki, böyle koşullar­ da sınıflar «uyum içinde yan yan a» yaşayam azlar. O r­ du, aristokrasi, burjuvazi, profesyonel sınıfların zen­ gin üyşleri vb.den oluşan Beyaz M uhafızlar ile, işçi v e köylülerden oluşan K ızıl M u hafızlar arasında bölü­ 187


nür. Fabrika sahipleri ile işçilerin yan yan a oturacak­ ları herhangi b ir tür parlamentonun v a r olması artık imkânsızdır. Sokaklarda birbirlerini vururlarken par­ lamentoda- «barış içinde» nasıl b ir arada olabilirler? İç savaşta sınıf sınıfa karşı silâha sarılır. Bu neden­ le mücadele ancak ik i sınıftan birinin za feri ile sona erebilir. B ir anlaşma v e y a b ir tür uzlaşma ile sona ere­ mez. Bu görüş Rusya ve d iğer yerlerdeki (A lm an ya v e M acaristan) iç savaş deneyim i tarafından bütünüy­ le doğrulanmıştır. İç savaşı hem en y a proleter y a da burjuva b ir diktatörlük izler. O rta sınıfların ve onla­ rın partilerinin (Sosyal D evrim ci Parti, M enşevik P ar­ ti vb.) hükümeti sadece şu y a da bu tarafa geçebilece­ ğim iz b ir köprü oluşturur. M acaristan’daki Sovyet Hü­ kümeti m enşeviklerin yardım ı ile d evrild iği zam an y e ­ rini kısa süre için b ir «koalisyon» aldı, fakat ardından m utlakiyetçi b ir gerici hükümet kuruldu. Zaman za­ m an Anayasal Sosyal D evrim ci Parti, U f a, Transvolg a ve Sibirya’da yönetim e gelebildi, fak at yirm i dört saat içinde, büyük kapitalistlerin ve toprak sahipleri­ nin desteklediği A m ira l Kolçak tarafından her d efa ­ sında devrildi. Bu da, b ir işçi köylü diktatörlüğü y eri­ ne b ir toprak sahibi kapitalist diktatörlüğünün kurul­ ması anlamına geliyordu. D Ü Ş M A N IN K A R Ş IS IN D A K E SİN BİR ZAFER VE P R O L E T A R Y A D İK T A T Ö R L Ü Ğ Ü N Ü N GERÇEKLEŞTİ­ RİLM ESİ - BU, D Ü N Y A Ç A P IN D A K İ İÇ S A V A Ş IN K A ­ Ç IN IL M A Z SO N U C U O LA C A K T IR .

33. İÇ SAVAŞIN BİÇİMLERİ VE MALİYETİ İç savaşlar çağını, genel ve dünya çapında ola­ cak b ir devrim in habercisinden, başlangıcından baş­ k a bir şey olm ayan Rus devrim i başlattı. D evrim Rus­ y a ’da diğer yerlerden daha erken başladı, çünkü Rus­ y a ’da kapitalizm in çözülmesi daha erken oldu. Rus burjuvazisi ve Rus toprak sahibi sınıfı Konstantiriiye 188


ve G aliçya’y ı fethetm e umudunu taşıyordu. Onlar, m üttefikleri ile birlikte, 1914’ün cehennem kazanının kaynatılm asına katıldılar. Z ayıflık ları v& örgütsel y e ­ tersizlikleri yüzünden ilk çöken on lar oldu; böylece kaos v e açlık Rusya'da d iğer yerlerden daha erken or­ taya çıktı. Ö zellikle bu yüzden Rus proletaryasının sınıf düşm anlan ile başa çıkması kolay oldu. Rus iş­ çilerinin ilk olarak kesin b ir za fe r kazanm alaniıın ve ilk olarak kendi diktatörlüklerini kurm alarının se­ bebi budur. Rus komünist devriminin dünyanın en tam devrimi olduğu sonucunu çıkarmamaliyız; ne de, bir ülkede kapi­ talizm ne kadar az gelişmiş ise, o ülkenin o kadar «dev­ rimci» olacağı ve komünizme o kadar yaklaşacağı so­ nucunu çıkarmalıyız. Böyle bir görüşün mantıksal sonu­ cu, sosyalizmin tam olarak gerçekleşmesinin önce Çin, İran, Türkiye’de ve proletaryanın henüz pratikte ortaya çıkmadığı diğer ülkelerde olacağıdır. Böyle olsa idi, M arx’m öğretisi bütünü ile yanlış çıkmış olurdu. Böyle düşünenler iki şeyi birbirine Eriştiriyorlar: Bir yanda, devrimin başlangıcı; öte yanda, onun karakteri, kusursuzluk derecesi. Rusya’da devrim bu ülkedeki kapi­ talist gelişmenin olgünlaşmamışlığı ve zayıflığından ötü­ rü erken başladı. Fakat özellikle bu olgunlaşmamışlık ve zayıflık nedeni ile, özellikle Rusya’dan, proletarya bir azınlık olduğu ve çok sayıda küçük tacir vb. bulunduğu içindir ki, bütünlüklü bir komünist ekonomiyi örgütle­ nmek bizim için zordur. İngiltere’de devrim daha sonra gelecektir. Fakat devrimden sonra oradaki proletarya ko­ münizmi daha hızlı örgütleyecektir. Britanya’da proletar­ ya nüfusun çok büyük bir bölümünü oluşturur; işçiler kollektif çalışmaya alışıktır; üretim yüksek düzeyde merkezileştirilmiştir. Bu yüzden İngiltere de devrim daha son­ ra olacaktır; fakat olduğu zaman daha yüksek düzeyde gelişmiş ve bizden daha ileriye gitmiş olacaktır.

Pek çok kişi, iç savaşım ızın şiddetli karakterinin ülkem izin geriliğinden v e y a bazı «A syatik » özellikle­ rinden ötürü olduğunu düşünmüştür. D evrim in batı A vru pa'daki m uhalifleri, Rusya'da «A syatik sosya­ 189


lizm »in gelişm ekte olduğundan, «u yga r» ülkelerde devrim ci bir değişim in gaddarlıklara y er olm adan gerçekleşeceğinden söz ediyorlar. Bunun tam am en saçma olduğu apaçık ortada, Kapitalist gelişm enin ile r­ led iği yerlerde burjnvazinin direnişi daha inatçı ola­ caktır. Entelij ansiya (profesyonel sınıflar, teknisyen­ ler, yönetim uzmanları, subaylar vb.) serm aye ile d a ­ ha güçlü bir dayanışm a içindedirler v e bu nedenle komünizme daha fa zla düşmandırlar. Bu nedenle, söz konusu ülkelerde iç savaş kaçınılm az olarak Rusya,~ dakinden daha vahşi bir biçim alacaktır. Alm an d e v rim inin gidişatı, kapitalist gelişm enin daha ileri oldu­ ğu ülkelerde savaşın daha sert biçim ler alacağını ak­ tüel olarak kanıtlamıştır. Bolşevist terörden şikâyet edenler, burjuvazinin sa­ dece para kasasını korumak için direndiğini unutuyorlar. Üçüncü Enternasyonal’in birinci kongresinde bu mesele üzerine alman kararda şöyle deniyor: «Emperyalist savaş iç savaşa dönüşmeye başladığı za­ man ve yöneten sınıf (tarihte bilinen en büyük canileri için merhametsiz rejimin çöküş tehlikesi yaklaştığı zaman, bu sınıfın vahşeti her zamnkiuden daha çok artar... «Çarlık sisteminin cisimleşmiş örnekleri olan Rus generalleri işçileri kitle hâlinde kurşunlamak için örgüt­ lendiler ve bunu sosyalizme ihanet edenlerin doğrudan ya da dolavlı suç ortaklığı ile yapmaya devam ediyorlar. Sosyal Devi imci Parti ve Menşevik Parti iktidarda iken hapisaneıer binlerce işçi ve köylü ile dolu idi ve general­ ler itaatsizleri kurşunlamak için alayları harekete geçir­ mişlerdi. Müttefik hükümetleri ile bir tür işbirliği içinde* olan Krasnov ve Denikin işçilerin on binlercesini asarak, her on adamdan birini kurşuna dizerek katletmişlerdir. Bir caydırma önlemi olarak darağacma çekilmiş cesetleri üç gün kadar orada bırakıyorlardı. U ral’da ve Transvolga’da Çek-Slovak Beyaz Muhafız çeteleri mahkûmların ellerini ve ayaklarını kesmişler, mahkûmları Volga’ya at­ mışlar, onları canlı canlı toprağa gömmüşlerdir. Sibirya da generaller bin kadar komünisti boğazlamışlar, sayısz işçi ve köylüyü katletmişlerdir.

190


«Alman ve Avusturya burjuvazisi Ukrayna’da en vah­ şi eğilimlerini açıkça sergiledi. Burada, yağmalanmış iş­ çi ve köylüleri seyyar demir darağaçlarma astılar ve ken­ di ülkelerinin insanı, bizim ise AvusturyalI ve Alman yol­ daşlarımız olan komünistleri astılar. Burjuva demokra­ sisinin anayurtlarından biri olan Finlandiya’da Fin bur­ juvazisine, 13-14 bin proleteri kurşuna dizmesi, hapisanelUrde 15 binden fazlasının işkence ile öldürülmesi için yardım ettiler. Helsingfors’da, kendilerini makineli tüfek ateşinden korumak için kadın ve çocukları ön saflara sürdüler. Onların yardımı ile, Finli Beyaz Muhafızlar ve onların İsveçli yardımcıları, Fin proletaryasını ele geçir^ dikleri zaman, o kanlı ayini gerçekleştirebildiler. Tam merfors’da, kadın ve çocukları, katledilmeden önce, keiıdi mezarlarını kazmaya zorladılar. Viborg’da, erkek, kadınve çocuk, binlerce Rus’u öldürdüler. «Alman burjuvazisi ve Alman Sosyal Demokratlar ken­ di sınırları içinde daha da büyük bir gerici şiddet göster­ diler. Komünist işçilerin ayaklanması kanla bastırıldı; Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg vahşice öldürüldüler; Spartakist işçiler katledildiler. Burjuvazinin altında yü­ rüdüğü bayrak Beyaz Terör’ün bayrağıdır. Bu terör hem kitlesel hem de bireysel Terör’dür. «Öteki ülkelerde de aynı görüntü ile karşılaşıyoruz; Demokratik İsviçre’de kapitalist yasaları ihlâle cesaret eden işçilerin cezalandırılmaları için gerekli her şey ha­ zırdır. Amerika’da, hapisanenin, linç yasasının ve elek­ trikli sandalyenin demokrasi ve özgürlüğün seçkin sem­ bolleri olduğu görülür. Macaristan ve Britanya’da, Çeko­ slovakya ve Polonya’da, her yerde, aynıdır. Burjuva ka­ tiller en iğrenç eylemlerden geri durmazlar. Onlar, rejim­ lerini güçlendirme umudu ile aşırı milliyetçiliği teşvik ederler ve daha kötüsü, Çarlık polisinin her zaman yap­ tığı gibi anti-Yahudi pogromlar örgütlerler... PolonyalI gericiler ve «sosyalist» ayak takımı Rus Kızıl Haçı’mn temsilcilerini katlettiği zaman bu, cançekişmekte olan, burjuva yamyamlığının gerçekleştirdiği cinayetler ve iğ­ rençlikler okyanusuna düşmüş bir damladan ibaretti.

İç savaş gelişirken yeni biçim ler alır. Herhangi b ir 19Î


ülkede proletarya ölçüsüz b ir baskı altında bırakıldı­ ğında bu savaş burjuvazinin D evlet otoritesine karşı b ir isyana yol açar. Şu y a da bu ülkede Proletaryanın m u zaffer olduğunu v e D evlet otoritesini kendi eline aldığını düşünelim. Bu durumda ne olur? Proletarya D evlet iktidarını kendi yararın a örgütlemiştir, prole­ tarya ordusuna sahiptir, iktidarın bütün aygıtların a sahiptir. Bu durumda proletarya kendi toprağm da pro­ leter otoriteye karşı kom plolar v e ayaklanm alar ör­ gütleyen burjuvazi ile savaşmak zorunda kalır. Bun­ dan başka, D evlet olarak örgütlenen p roletarya bur­ juva D evletler ile savaşmak zorundadır. Iç savaş bu­ rada yeni b ir biçim alır; çünkü proletarya D evlet’i bur­ ju va D evletler ile savaşm aya başladığı zam an sınıf savaşı sıradan b ir savaş haline gelir. Şimdi işçiler sa­ dece burjuvaziye karşı savaşmamakta, fak at işçi D ev­ l e t i serm ayenin em peryalist D evletleri’ne karşı form el b ir savaşa girm iş bulunmaktadırlar. Bu savaş öte­ kilerin elindekini alm ak için değil, kom ünizm in za fe ­ ri, işçi sınıfının diktatörlüğü için verilir. G erçekte olan budur. Kasım 1917 Rus devrim inden sonra Sovyet Hükümeti her yönden kapitalistlerin saldırısına uğradı; tngilizler, A lm an lar ve Fransızlar, A m erik alılar ve Japonlar vb. h er yönden saldırdılar, ö t e k i ülkelerin işçileri Rus devrim inin örneğinden et­ kilendikçe, uluslararası kapitalizm devrim e karşı saf­ ların ı daha da sıklaştırdı, kapitalistlerin proletaryaya karşı soyguncu ittifakın ı kurmak için daha kararlı g i­ rişim lerde bulundu. Am erikan kapitalizm inin lideri düzenbaz W ilson ’m inisiyatifi ile Versailles sözde barış konferansında böyle b ir ittifak kurm a girişim inde bulunuldu. Soy­ guncu ittifak M illetler Cem iyeti’ni v a ftiz etti ve bunun b ir «h alklar b irliğ i» olduğu iddia edildi. Gerçekte bu halklar b irliği değil, çeşitli ülkelerden kapitalistlerin v e onların D evlet yetkililerinin birliğidir. Bu birlik, evrensel sömürüyü sürdürmek için y er­ kürenin tam am ını kucaklayacak v e öte yandan, işçi 192


sınıfının ayaklanm a v e devrim hareketini en am an­ sız biçimde ezecek dünya çapında, m uazzam boyut­ larda bir tröst kurm a girişim idir. M illetler C em iyeti’nin banş davasını savunmak için kurulmuş olduğunu söylemek yalan olur. A slında bu kuruluşun ik ili bir amacı vardır: Bütün dünyada proletaryanın, bütün, sömürgelerin ve sömürge kölelerinin amansızca sö­ mürülmesi ve henüz başlangıç halinde olan dünya devrim ini ezmek. Milletler Cemiyeti’nde, savaş sırasında ölçüsüz biçim­ de zenginleşen ABD baş keman olarak çalıyor. Avrupa’­ nın bütün burjuva Devletleri Amerika’ya büyük miktar­ larda borçlu bulunmaktadır. Birleşik Devletler, bundan başka, büyük miktarlarda hammadde ve yakıta sahip ol­ duğu ve büyük bir buğday üretici ülke olduğu için çok güçlüdür. Bu avantajları, bütün soyguncu ortaklarına ken­ disine bağlayacak tarzda kullanmak istiyor. Bu ülke ke­ sinlikle Milletler Cemiyeti’nin lideri olacaktır. Birleşik Devletler’in öteden beri sürdürdüğü yağmacı politikasını güzel sözlerden oluşan bir bulutun ardına giz­ lemesi ve bunu gerçekleştirme tarzı çok ilginçtir. Bu ül­ ke yağmacılık peşinde savaşa girdiği zaman parolaları, «insanlığın selâmeti», «köleleştirilmiş halkların kurtulu­ şu» vb. idi. Avrupa’nın bölünmesi, resmen «bağımsız» fa ­ kat gerçekte^ Amerika’ya bağımlı birkaç düzine küçük ül­ keden ibaret kalması Birleşik Devletler’in işine geliyordu. Bu yağmacılık niyeti «ulusların kendi kaderlerini ta­ yin hakkı» sözcüklerinin yüceltilmesi ile maskelendi. W ilson’un planlarına göre nerede olursa devrimi ezmeye h a­ zır olacak kapitalist jandarma, Beyaz Muhafızlar ve Be­ yaz Polis, «barış ihlâlleri»nin cezalandırılmasını sağlamak için var olacaktı. 1919 yılında bütün emperyalistler an­ sızın barışçı kesildiler ve bolşeviklerin gerçek emperya­ listler, barışın asıl, düşmanları olduklarına dair söylenti­ ler çıkardılar. Devrimi boğma planları barış ve demok­ rasi hevesi ile maskelendi. Milletler Cemiyeti şimdilik kendisini bir uluslararası polis ve cellât olarak göstermiştir. Cemiyet’in yürütme görevlileri Macaristan ve Bavyera’daki Sovyet Cumhurı-

F .; 13/193


yetleri’ni yıktı. Sürekli olarak Rus proletaryasını ezmeye gayret etmişlerdir; Rusya’nın kuzeyinde ve güneyinde, doğusunda ve batısında, İngiliz, Amerikan, Japon ve Fran­ sız orduları ve başka ordular işçi sınıfının Rus düşman­ ları ile davalarını birleştirmişlerdir. Milletler Cemiyeti Rus ve Macar işçilere karşı (Odesa ve Budapeşte’de) as­ ker kullandı. Bir Kasaplar Cemiyeti’ne girmiş olan bu «uygar» haydutların sözde Kuzey-Batı Yönetimi’nin şefi General Yudeniç ile kurdukları ortaklık Milletler Cemiyeti’nin alçalabileceği derinliği göstermiştir. Milletler Cemi­ yeti, Sovyet Rusya’ya saldırmaları için Finlandiya, Po­ lonya vb.yi kışkırtıyor; yabancı Güçler’in konsoloslarının yardımı ile komplolar örgütlüyor; ajanları köprüleri uçu­ ruyor, komünistlerin üzerine bombalar atıyorlar vb. Mil­ letler Cemiyeti’nin yapamayacağı kötülük yoktur.

Proletarya ne kadar kararlı biçim de saldırıya ge­ çerse, kapitalistler de saflarım o kadar sıklaştırırlar. 1847 yılın da kalem e alm an Kom ünist M aıjifesto’da M arx ve Engels şöyle yazdılar: «A vru p a üzerinde bir hayalet, komünizm hayaleti dolaşıyor. Y aşlı A vru p a’­ nın bütün güçleri, papa’dan çar’a, M ettem ich ’den Guizot’ya, Fransız radikallerinden A lm an polisine kadar, bu hayaleti kovm ak için kutsal b ir ittifak içinde bir­ leşmişlerdir.» O zamandan beri pek çok yıl geçti. K o­ münizm hayaleti ete kem iğe bürünmeye başladı. Ona karşı açılan seferberliğe artık sadece «Y a şlı A vru p a » değil bütün dünya katılıyor. Bununla birlikte M illet­ ler Cem iyeti bu iki hedefini, yan i dünya ekonomisi­ nin tek b ir tröst içinde örgütlenm esini v e devrim in evrensel biçimde ezilmesini, gerçekleştirem eyecektir. Büyük Güçler arasında bile yeterli birlik yoktur; Bir­ leşik D evletler Japonya’ya düşmandır; bu iki Güç sa­ vaşm ak için silâhlanıyor. Y en ilgiy e uğramış A lm an ­ y a ile «tarafsız» haydut İtilâ f arasında dostça duygu­ lar olabileceğini düşünmek zordur. Duvarda kesinlik­ le b ir çatlak var. Daha za y ıf d evletler birbiri ile sava­ şıyorlar. Hindistan, M ısır, İrlanda vb. gibi ülkelerde birçok sömürge ayaklanm ası v e savaşların olması 194


şimdi daha da önemlidir. K öleleştirilm iş ülkeler ken­ d ilerin i «u ygarlaştıran» larâ karşı savaşmaya başlıyor­ lar. İç savaşa, proletaryanın em peryalist burjuvaziye k arşı açtığı sınıf savaşına, em peryalizm in dünya ça­ pındaki hâkim iyetinin zayıflam asına v e yıkılm asına yardım edeıı sömürge ayaklanm aları ekleniyor. Böylece emperyalist sistem iki fa rk lı etki grubu ile da­ ğılıyor. Bir yanda, proletaryanın yükselen hareketini, proleter cum huriyetler tarafından açılan savaşları v e em peryalistlere köleleşen ulusların ayaklanm a ve sa­ vaşlarını görüyoruz. Öte yanda, büyük kapitalist G üçler arasındaki anlaşm azlıkları ve uyumsuzlukları görüyoruz. «K alıcı barış» yerine tam b ir kaos vardır; proletaryanın evrensel düzeyde ezilm esi yerine şid­ detli b ir iç savaş vardır. Bu iç savaşta burjuvazinin gücü tükenirken, proletaryanın gücü artıyor. Proletarya diktatörlüğünün zaferi kesinlikle k olay olm ayacaktır. İç savaş, d iğer savaşlar gibi, kişilerin fedakârlığını, maddî değerlerden fedakârlığı gerekti­ rir. H er d evrim bu tür m aliyetlere yol açar. Doğal b ir sonuç şudur ki, bu iç savaşın açılan bölüm lerinde em­ peryalist savaşın y o l açtığı hasar çeşitli yerlerde bü­ yük ölçüde artar. A şik ârdır ki, en iyi işçiler, üretim faaliyetinde çalışacak v e y a üretim i örgütleyecek y er­ de, toprak sahiplerine v e askerî kasta karşı kendile­ rini savunmak için elde tüfek cepheye giderler. Fab­ rikalardaki hayatın durması gerekir. İç savaştan k ay­ naklanan karışıklık zarar verir. Y oldaşların kaybedil­ mesi, hiç kuşkusuz, m aliyeti çok yüksek b ir fedakâr­ lıktır. Fakat her devrim de bu kaçınılm azdır. Fransa’­ da, 1789-93 yılların daki burjuva devrim i sırasında bur­ ju va zi asil toprak sahiplerinin boyunduruğunu k ıra r­ ken, iç savaş büyük bir karışıklığa yol açtı. N e v a r ki, toprak sahipleri v e aristokratlardan oluşan kast fethedildiğinde Fransa hızlı v e yaygın b ir gelişm e sağ­ ladı. B ir baskı sisteminin yıkılm ası sonucuna ulaşan, proletaryanın evrensel devrim i gib i dev bir d evrim ­ 195


de, inşa edilmesi yü zyılları gerektiren b ir devrim de, m aliyetin fazlasıyla büyük olması gerektiğin i herkes anlayabilir. îç savaşın artık dünya çapında yürütül­ m ekte olduğunu görm ekteyiz. Bu savaş kısmen burju­ v a D evletler’in proleter D evletler’e açtıkları bir savaş biçim ini alıyor. Em peryalist haydutlara karşı kendile­ rin i savunan proleter Devletler, sınıf savaşı, gerçekto b ir kutsal savaş veriyorlar. Fakat bu savaş insanların kanı pahasına fedakârlık gerektiriyor. Savaş y a y ıl­ dıkça kurbanların sayısı çoğalacak ve karışıklıklar yaygınlaşacak. Fakat devrim in m aliyeti yüksek olacak diye, bu sebeple devrim den g eri durm am alıyız. Y ü zyıllard ır g e ­ lişen kapitalist sistem korkunç em peryalist savaşta en yüksek noktaya ulaştı v e neh irler gib i kan aktı. îç sa­ vaşın yıkıcı etkileri, em peryalist savaştan kaynakla­ nan amansız karışıklık v e yıkım ile, insanlığın birik­ m iş servetinin kaybı ile kıyaslanabilir mi? A Ç IK Ç A Ö N E M Lİ O L A N ŞUDUR KÎ, İN S A N L IK K A P İT A L İZ M E ÎL K V E SO N KEZ O L M A K ÜZERE SO N VERECEKTİR. G Ö R Ü N Ü RD E K İ BU HEDEF S A Y E S İN ­ DE ÎÇ S A V A Ş L A R D Ö NEM İNE D A Y A N A B İL ÎR ÎZ VE B Ü T Ü N Y A R A L A R IM IZ I İYİLEŞTİRECEK VE H IZ LA İN S A N T O P L U M U N U N ÜRETİCİ G Ü Ç LE R İN İN T A M GELİŞMESİNE Y O L A Ç A C A K K O M Ü N İZ M İN Y O L U ­ N U H A Z IR L A Y A B İLİR İZ .

34. KAOS YA DA KOMÜNİZM D evrim geliştikçe bir dünya devrim i haline gelir; tıpkı em peryalist savaşın da b ir dünya savaşı haline gelm esi gibi. Bütün önemli ülkeler birbirine bağlıdır, hepsi dünya ekonomisinin parçalarıdır; hemen hepsi savaşa katıldı v e savaş tarafından ortak bir anlayış ta birleştirildi. Gene bütün ülkelerde savaş m uazzam b ir yıkım üretti, açlığa, proletaryanın köleleştirilm esine yol açtı. Bu durum her yerde kapitalizm in derece-

196


11 olarak çözülmesini v e çöküşünü hızlandırdı v e ni­ hayet, ordu, fab rik a ve atelyedeki vahşi disipline k ar­ şı bir isyana yol açtı. B öylece de, kaçınılm az olarak proletaryanın komünist devrim ine götürdü. K apitalizm in çözülmesi v e komünist devrim in ge­ lişmesi b ir kez başladığında artık durdurulamaz. K a ­ pitalizmin çöküşü yakındır. Eski kapitalist tem eller üzerinde gerçek b ir insan toplumu kurm ak için yapı­ lan her girişim kesin başarısızlığa mahkûmdur. Pro­ leter kitlelerin sınıf bilinci şimdi öylesine gelişiyor ki, bu k itleler serm aye için ne çalışabilirler ne de çalışa­ caklardır. Sermayenin, sömürge politikalarının vb. y a ­ rarına birbirlerini öldürm eyi reddediyorlar. II. W ilhelm’in ordusunu bugünkü A lm an ya’da yeniden kur­ mak mümkün olamaz. N asıl ki ordu içinde em perya­ list b ir disiplini yeniden kurm ak imkânsız ise, nasıl ki, proleter askerleri Junker gen erallerin boyunduru­ ğuna tabi olm aya zorlam ak imkânsız hale geldi ise, emek üzerinde kapitalist disiplini yeniden kurmak, iş­ çileri patronun, köylüleri toprak sahibinin aleti olm a­ ya zorlam ak da öylesine imkânsızdır. Y en i ordu an­ cak proletarya tarafından yaratılabilir; yen i iş disip­ lini ancak işçi sınıfı tarafından yaratılabilir. O halde iki v e sadece iki altern atif ile yüz yüze­ yiz. Y a tam b ir çözülme daha fa z la vahşet ve karışık­ lık, m utlak kaos ya da kom ünizm v a r olm ak duru­ mundadır. K itlelerin b ir süre için iktidarı kendi elle­ rine aldıkları bir ülkede kapitalizm i yeniden kurm ak için yapılan bütün girişim ler bu alternatiflerin geçer­ liliğin i doğrular. N e Fin burjuvazisi ne M acar burju­ vazisi, ne Kolçak, ne Denikin ne de Skoropadskiy eko­ nomik hayatı restore edecek b ir konumda oldu. K en­ di kanlı sistemlerini bile sağlam b ir zem in üzerinde kurm ayı başaramadılar. İN S A N L IK İÇ İN M Ü M K Ü N O L A N Y E G Â N E SO­ N U Ç K O M Ü N İZM D İR V E K O M Ü N İZ M SADECE P R O ­ L E T A R Y A T A R A F IN D A N GERÇEKLEŞTİRİLEBİLECE­ Ğ İ İÇİN, G ÜN ÜM ÜZD E PR O LE T A R Y A , İN S A N L IĞ I 197


K A P İT A L İZ M İN DEHŞETİNDEN, SÖ M Ü R Ü N Ü N B A R ­ B A R L IK L A R IN D A N , SÖM ÜRGE P O L İT İK A S IN D A N , SÜREKLİ S A V A Ş L A R D A N , A Ç L IK T A N , V A H Ş E T VE G A D D A R L IĞ A DÜŞMEKTEN, F İN A N S K A P İT A L V E E M PE R Y A LİZM İN Y O L A Ç T IĞ I B Ü TÜ N İĞ R E N Ç LİK î ERDEN K U R T A R A C A K GERÇEK GÜÇTÜR. PROLE­ T A R Y A N IN GÖ RKEM Lİ TAR İH SE L Ö N EM İ B U R A D A ­ DIR. İŞÇİLER TEKİL S A V A S L A R D A VE H A T T Â TEKİL ÜLKELERDE Y E N İL G İY E U Ğ R AYAB İLİR LE R . F A K A T P R O L E T A R Y A N IN ZAFERİ EN A Z B U R J U V A Z İN İN Ç Ö K Ü Ş Ü N Ü N K A Ç IN IL M A Z L IĞ I K A D A R KESİNDİR. Öteden beri açıktır ki, kapitalizmi yeniden inşa et­ menin mümkün olduğuna inanan, sosyalizm için zama­ nın henüz gelmediğini hayal eden bütün gruplar, sınıf­ lar ve partiler, gerçekte, isteseler de istemeseler de, bilse­ ler de bilmeseler de, karşı devrimcilerin ve gericilerin ro­ lünü oynamaktadırlar. Bu karakterdeki bütün partiler sı­ nıf işbirliğini övmektedirler. Daha sonraki bölümde bu meseleye döneceğiz.

LİTERATÜR Kamenev, The Economic System of Imperialism; Lenin. Imperialism as the latest Phase of Capitalism; Buharin, The World Economy and Imperialism; Tsyperoviç, Syndicates and Trusts in R u s s ia ;Antonov, Militarism; Pavloviç, What is Im ­ perialism.?, Pavloviç, The Great Railways; Pavloviç, Militarism and Navalism; Pavloviç, The Results of the World War; Hil ferding, Financial Capital (öncelikli öneme ~ah p standart bn çalışma, fakat okuması güç); Kautsky The Road to Power Kerzhentsev, British Imperialism; Lozovsk y, Iron and Coal; the fight for Aledse Lorraine; Zinovyev, Austria and the World War; Pokrovskiy, France during the War; Heraskov, Britain during the War; Larin, The Victorious Land; Larin, The Con­ sequences of the war; Zinovyev, The Triple Alliance and the Triple Entente; Lomov, The Break-up of Capitalism and the Organization o f Communism; Osinskiy, The Upbuilding of So­ cialism; London, Iron Heel.

198


V İK İN C İ V E ÜÇÜNCÜ E N T E R N A S Y O N A L 35. Komünist devrimin zaferi için esas olan işçi hare­ keti enternasyonalizmi. 36. İkinci enternasyonalin çö­ küşü ve sebepleri. 37. « Ulusal Savunma ve «Pasifizm» parolaları. 38. Jingo sosyalistler. 39. Merkez 40. Üçün­ cü Enternasyonal.

»

.

35. KOMÜNİST DEVRİMİN ZAFERİ İÇİN ESAS OLAN İŞÇİ HAREKETİ ENTERNASYONALİZMİ Komünist devrim ancak bir dünya devrim i ola­ ra k m u zaffer olabilir. Bir ülkenin işçi sınıfı tarafından yönetildiği bir durum ortaya çıkmışken, d iğer ülke­ lerdeki işçi sınıfı, korkudan d eğil de ikna nedeni ile serm ayeye boyun eğmiş durumda kalırsa, büyük soy­ guncu Devletler sonunda birinci ülkenin işçi Devleti’ni ezerler. 1917-18-19 yılların da bütün Güçler Sovyet Rusya’y ı ezm eye çalışıyorlardı; 1919’da Sovyet M aca­ ristan’ı ezdiler. Ne v a r ki Sovyet Rusya’y ı ezemediler, çünkü kendi ülkelerindeki iç koşullar kritik idi ve bü­ tün hükümetler, işgalci orduların Rusya’dan çekilm e­ sini talep eden kendi işçileri tarafından devrilm ekten korkuyordu. Bunun anlamı, ilk planda, tek ülkede g e r­ çekleştirilen proletarya diktatörlüğünün, başka ülke­ lerin işçileri ak tif destek verm edikçe ciddi biçimde tehlikede oluşudur, ik in ci olarak bu, işçiler tek b ir ül­ kede zafer kazandıkları zam an ortaya çıkan koşullar

ım


altında,, bu ülkede ekonomik hayâtın örgütlenm esinin çok zor olacağı anlam ına gelir. Böyle b ir ülke dışar­ dan y a çok az şey alır y a da hiçbir şey alamaz; her yönden ablukaya alınmıştır. N e v a r ki, kom ünizm in za feri için bir dünya devrim inin olması v e çeşitli ülkelerdeki işçilerin b irb iri ile yardım laşm ası esas ise, bu, işçi sınıfının uluslar­ arası dayanışm asının zafer için b ir ön gerek lilik ol­ duğu anlam ına gelir. İşçilerin genel mücadelesinin ko­ şullan her tekil ülkedeki işçi sınıfı mücadelesinin ko­ şullarına benzer. Tek tek ülkelerde işçiler tecrit du­ rumunda g re v kazanam azlar; ancak ayrı ayrı fa b ri­ kalardaki işçiler karşılıklı destek verdikleri, ortak b ir örgüt kurdukları v e bütün fab rik a sahiplerine karşı birleşik b ir kam panya yürüttükleri zam an grevleri ka­ zanabilirler. Çeşitli burjuva ülkelerde yaşayan işçiler için aynı dujum geçerlidir. Ancak om uz om uza yü­ rüdüklerinde, kendi içlerinde anlaşm azlığa düşmedik­ lerinde, bütün ülkelerin proleterleri kendilerini ortak çıkarlara sahip tek b ir sınıf olarak hissedip birleştik­ lerinde za feri kazanabilirler. K arşılıklı tam güven, kar­ deşçe bir ittifak, dünya kapitalizm ine karşı birleşik devrim ci eylem - sadece bunlar işçi sınıfının zaferin i sağlayabilir. İŞÇ İLERİN K O M Ü N İS T H AREKETİ A N ­ C A K BİR U LU S L A R A R A S I K O M Ü N İS T H A R E K E T O L A R A K K A Z A N IL A B İL İR . Proletaryanın uluslararası mücadelesinin gerekliliği öteden beri kabul edilmiştir. Geçen yüzyılın kırklı yılların­ da, 1848 devriminin hemen öncesinde Komünist Federas­ yon olarak bilinen gizli bir uluslararası örgüt vardı. Ör­ gütün liderleri Marx ve Engels idi. Örgütün Londra kon­ feransında örgüt adına bir manifesto yazmaklâ görevlen­ dirildiler. Komünist Parti Manifestosu’nun kökeni buydu. Proletaryanın büyük şampiyonları bu Manifesto’da komü­ nist öğretiye ilk katkılarını yaptılar. 1864’te M arx’m liderliği altında, genel olarak B ir in c f Enternasyonal olarak sözü edilen Uluslararası îşçi Birliği" kuruldu. Birinci Enternasyonalce çeşitli ülkelerden bir­

200


çok işçi sınıfı lideri bir araya geldi, fakat oluşturulan bir­ lik yetersizdi. Ayrıca örgüt henüz geniş işçi kitlelerini te­ mel almamıştı, daha çok devrimci propagandistlerm oluş­ turdukları bir uluslararası dernek biçiminde idi Enter­ nasyonalin üyeleri 1871de Parisli işçilerin ayaklanmasına (Paris Komünü) katıldılar. Bunu Enternasyonalin şube­ lerinin her yerde cezalandırılması izledi. İç bölünmeler, M arx’a bağlı olanlar ile anarşist Bakunin’e bağlı olanlar arasındaki mücadeleler yüzünden oldukça zayıflayan ör­ güt 1874’te çöktü. Birinci Enternasyonalin dağılmasından sonra sosyalist partiler çeşitli ülkelerde gelişmeye başla­ dı. Sanayinin gelişmesi hızlandıkça bu partilerin gelişme­ si de hızlandı. Öylesine güçlü bir karşılıklı dayanışma ih­ tiyacı hissedildi ki, 1889’da pek çok ülkenin sosyalist par­ tisinden gelen delegelerin hâzır bulunduğu bir uluslar­ arası sosyalist kongre toplandı. İk in c i Enternasyonal böylece ortaya çıktı. İkinci Enternasyonal 1914’e kadar var­ lığını sürdürdü. Bu tarihte savaş ona öldürücü darbeyi in­ dirdi. Bu başarısızlığın nedenleri aşağıdaki bölümde tar­ tışılacak. , Komünist Manifesto’da Marx bu savaş çığlığım atı­ yordu: «Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!» Manifesto’nun son satırları şövledir: «Komünistler fikirlerini ve hedeflerini gizlemeye gerek görmezler. Amaçlarına ancak mevcut toplumsal düzenin zorla yıkılması ile ulaşılabile­ ceğini açıkça ilân ederler. Bırakın hâkim sınıflar bir ko­ münist devrim karşısında titresinler. Proleterlerin zincir­ lerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktur. Kazanacak­ ları bir dünya vardır. Bütün ülkelerin proleterleri, bir­ leşin!»

Görülm ektedir ki, proletaryanın uluslararası da­ yanışması eğlencelik v e y a parlak bir söz değil, haya­ tî b ir zorunluluktur. Bu olm adan işçi sınıfı hareketi yen ilgiye mahkûm olacaktır.

36. İKİNCİ ENTERNASYONALİN ÇÖKÜŞÜ VE SEBEPLERİ Büyük dünya savaşı 1914 Ağustosu’nda başladı-

201 '


ğmda, çeşitli savaşçı ülkelerin sosyalist ve sosyal de­ m okrat partileri (Rusya, Sırbistan v e daha geç b ir tarihte İtalya dışında) savaşa karşı savaş açacakları v e işçileri ayaklanm aya yöneltecekleri yerde kendi hü­ küm etlerinin yanında y e r aldılar ve yağm acılık sefe­ rine yardım cı oldular. A y n ı şekilde, Fransa ve Alman-* y a ’daki sosyalist m illetvekilleri parlam entoda savaş kredilerine oy verd iler ve böylece kendi soyguncu hü­ küm etleri ile dayanışm a içine girdiler. Cani burjuva, ziye karşı bir ayaklanm a içinde güçleri birleştirecek yerde bu sosyalist partiler birbirinden ayrı durdular, her biri «kendi» burjuva hükümetinin bayrağı altın­ da y e r aldı. Savaş sosyalist partilerin doğrudan des­ teği ile başladı; bu »partilerin liderleri ceketlerini de­ ğiştirdiler v e sosyalizm davasına ihanet ettiler. İkinci Enternasyonal alçakça bir ölümle göçüp gitti. İlginçtir ki, ihanetten sadece birkaç gün önce sos­ yalist basın ve sosyalist partilerin liderleri savaşa karşı çıkıyorlardı. Örneğin, Fransız sosyalizmine ihanet eden Gustave Hervé kendi gazetesi «La Guerre Sociale» (Sınıf Savaşı; daha sonra Zafer adı altında yeniden vaftiz edil­ di) de şöyle yazdı: «Çar’ın prestijini kurtarmak için sava­ şacağız!... Böylesine şerefli bir dava uğruna ölmek ne hoş!» Savaşın patlamasından üç gün önce Fransız Sos­ yalist Partisi savaşa karşı bir manifesto çıkardı ve F ran ­ sız sendikalistleri kendi yayın organlarıüda, «İşçiler! K or­ kak değilseniz, karşı durun!» diye yazdılar. Alman sos­ yal demokratlar savaşı protesto etmek için büyük miting­ ler düzenlediler. Basle uluslararası kongresinde benimse­ nen kararın anısı henüz taze idi. Bu kararda, savaşın çık­ ması halinde mümkün olan bütün araçların «işçileri ayak­ lanmaya yônêltmek ve kapitalizmin çöküşünü hızlandır­ mak» için kullanılması gerektiği belirtiliyordu. Fakat ay­ nı partiler ve aynı liderler bir ya da iki gün içinde «an a­ vatanın savunulması» gerektiğini ısrarla belirtmeye baş­ ladılar (bu «kendi» burjuvazilerinin soyguncu Devlet’ini savunmak anlamına geliyordu). Avusturya’da «Arbeiter Zeitung» (İşçi Gazetesi) işçilerin «Alman İnsanlığı»nı sa­ vunmaları gerektiğini açıkça ilân etti!

202


İkinci Enternasyonalin utanç verici çöküşünü an­ lam ak için, işçi sınıfı hareketinin savaştan önce k ay­ d ettiği gelişm eyi incelem eliyiz. Bu çatışmadan önce A vru p a ve AB D ’deki kapitalizm gelişm esini daha çok söm ürgelerin çılgınca yağm alanm asına borçlu olmuş­ tu. K apitalizm in iğrenç ve kana susamış özellikleri bu noktada olağanüstü b ir açıklıkla ortaya çıktı. Vahşi sömürü, soygunculuk, sahtekârlık v e zor yoluyla, de­ ğerler sömürge ülkelerden çekilip alındı, A vru p a ve Am erikan finans kapitalinin köpek b alık lan için kâ­ ra dönüştü. Dünya pazarında bir kapitalist Devlet tröstünün pozisyonu güçlendikçe, bu tröstün sömürge­ lerden çıkarıp aldığı kârın m iktarı da büyüdü. Bu ar­ tık k ârlar sayesinde tröst kendi ücretli kölelerine sı­ radan işçi ücretlerinin biraz üzerinde ödeme yapabil­ di. Bu ödeme, kuşkusuz, bütün ücretli işçilere değil, sadece k alifiye işçi denilenlere yapılabildi. İşçi sınıfı­ nın bu tabakaları böylelikle serm ayenin saflarına k a­ zanıldılar. Bunlar şöyle m antık yürütürler: «E ğer ‘b i­ zim ’ sanayimiz A fr ik a söm ürgelerinde b ir pazar bu­ lursa çok daha iy i olur; bu durumda sanayi daha fa z ­ la gelişecek; patron daha büyük kâr sağlayacak, pas­ tadan bize de b ir parm ak düşecektir.» Böylece serma­ ye, kendi ücretli kölelerini, sömürge yağm asından dü­ recek b ir pay ile cezbedilen b ir kesim ini satın alarak kendi D evlet’ine bağlar. Bilimsel komünizmin kurucuları bu olguya dikkat çek­ mişlerdir. Örneğin Engels 1882'de Kautsky’e bir mektu­ bunda şöyle yazdı: «İngiliz işçilerin sömürge politikaları hakkında ne düşündüklerini soruyorsunuz. Genelde poli­ tika hakkında ne düşünüyorlarsa bu konuda da onu dü­ şünüyorlar. Burada henüz bir işçi partisi yok; sadece koo­ peratifler ve liberal radikaller var; bu arada işçiler B ri­ tanya’nın dünya pazarında ve sömürgelerde kurduğu mo­ nopol- sayesinde çoğalttığı avantajlardan memnuniyetle yararlanıyorlar. Bu topraklar üzerinde özgül bir kölelik, işçilerin kendi ülkelerinin burjuvazisine bağlılık, onların önünde alçalma biçimi gelişti.» Engels 1889’da şöyle yaz­

203


dı: «Burada, İngiltere’de en iğrenç olgu işçilerin ilikle­ rine kadar işleyen burjuva saygınlığıdır... ‘Daha iyi’ ve ‘daha üstün’ olana duyulan saygı öylesine derin köklere sahip ki, bay burjuva için işçileri ağına düşürmek çok kolay bir mesele. Gerçekten inanıyorum ki, kalbinin de­ rinliklerinde John Burns, kendi sınıfında popüler olmak­ tan çök, Kardinal Manning ve diğer asiller arasında po­ püler olmaktan gurur duyuyor»*.

.Emekçi k itleler uluslararası çapta büyük bir sa­ vaşa girm eye alışkın değildiler. Aslında böyle b ir fır ­ sata sahip olmamışlardı. Ö rgütlerinin faaliyeti genel­ likle kendi bu rjuvazilerin in yönettiği ülkenin sınırları içinde kalmıştı. «K en d i» burjuvazileri sömürge politi­ kası sayesinde işçi sınıfının b ir kesim ini v e esas ola­ rak k a lifiye işçiler tabakasını kazançlı çıkarm ayı ba­ şardı. İşçi sınıfı örgütlerinin liderleri, işçi sınıfı bü­ rokrasisi ve işçilerin parlam enter tem silcileri de aynı zokayı yuttular. Bütün bu kişiler rahat köşeleri tut­ tular, «barışçı», «sakin» v e «yasalara uygun» yöntem ­ lerin savunulmasına m eylettiler. Y u k ard a kapitaliz­ m in kana susamış özelliklerinin özellikle söm ürgeler­ de açığa çıktığını belirttik. A vru p a v e Birleşik D evletler’de sanayi yüksek düzeyde gelişti v e bu bölge­ lerde işçi sınıfının m ücadelesi görece barışçı biçim ­ lere büründü. 1871’den beri Rusya dışında hiç b ir y er­ de büyük b ir d evrim olmamıştı. 1848’den beri de dün­ yanın pek çok ülkesinde böyle b ir şey olmamıştı. H a lk genel olarak kapitalizm in gelecekteki gelişm esinin ba­ rışçı olacağı fik rin e alışıktı v e hattâ, yaklaşan savaş­ tan söz edenlere kendi çevrelerinde bile pek inanıl­ mıyordu. İşçi sınıfı lid erleri de dahil işçilerin b ir ke­ simi, işçi sınıfının sömürge politikalarında çıkarları olduğu v e bu konuda işçilerin «ortak ulusal re fa h »! geliştirm ek için kendi burjuvazileri ile güçbirliği yap ­ m aları gerektiği fik rin i benim sem eye gittikçe daha *

John Burns: 1858-1943, İngiliz işçi önderi ve sosyalist. İşçi sınıfından gelen ilk hükümet üyesi *- ÇN.

204


fa z la eğilim gösteriyorlardı. Sonuçta alt orta sınıfa mensup çok sayıda kişi kitle halinde sosyalist parti­ lere girdi. Örneğin A lm an ya’da sosyal dem okrat p a r­ lam ento grubunun ü y e leri arasında çok sajada m ey­ haneci ve geçim ini işçi sınıfı lokantalarında çalışa­ rak sağlayan kişi vardı. 1892’de 35 sosyalist parlam en­ to üyesinden 4’ü bu tür m esleklere mensuptu. Bu sa­ y ı 1905’te, 81’de 6; 1912’de, llO ’da 12 idi. K ritik anlarda bunların soyguncu emperyalist D evlet’e bağlılıklarının uluslararası dayanışm aya olan bağlılıklarına ağır basması şaşırticı değildir. G Ö R Ü YO RU Z K î, ÎK ÎN C İ E N T E R N A S Y O N A L İN D A Ğ IL M A S IN IN B AŞLIĞ A SEBEBİ SÖMÜRGE PO Lİ­ T İK A S IN IN VE B Ü Y Ü K K A P İT A L İS T DEVLET TRÖST­ LE R İN İN M O N O PO LİST K O N U M U N U N İŞÇİLERİ - VE ÖZELLİKLE İŞÇİ S IN IF IN IN ‘Ü S T T A B A K A S I’N I - EM ­ PE R YA LİS T B U R JU V A DEVLETE B A Ğ LA M IŞ O L M A ­ SI O LG U S U N D A B U L U N M A K T A İDİ. îş'çi sınıfı hareketi tarihinde işçilerin kendilerini ezenlerle ortak davayı savunmalarına sıklıkla rastlanmaktadır. Örneğin, gelişmenin çok erken aşamalarında pat­ ronları ile aynı r-nasada oturan işçiler patronlarının atelyesini kendi malları imiş gibi görürler ve patronlarına düşman olarak değil «işveren» olarak bakarlardı. Ancak zamanla işçiler bütün fabrikalarda bütün patronlara kar­ şı birleştiler. Büyük ülkeler kendilerini «kapitalist Devlet tröstleri»ne dönüştürdükleri zaman işçiler bu kapitalist Devlet tröstlerine kârşı eskiden tekil patronlara karşı gös­ terdikleri gibi bir bağlılık göstermeye devam ettiler. Ayrı ayrı kendi burjuva Devletleri’nin safında yer al­ mamaları, bu burjuva Devletleri yıkmak ve proletarya­ nın diktatörlüğünü görçekleştirmek için güçlerini birleş­ tirmeleri gerektiğini onlara ancak savaş öğretti.

205


37. «ULUSAL SAVUNMA» VE «PASİFİZM» PAROLALARI Sosyalist partilerin v e İk in c i Enternasyonalin li­ derleri, işçilerin davasına v e işçi sınıfının ortak müca­ delesine ihanetlerini, anavatanı savunmanın esas ol­ duğunu söyleyerek haklı çıkarm aya çalıştılar. Emperyalist savaş bakım ından bunun tam am en saçma olduğunu gördük. Bu savaşta Büyük Güçler’in hiç biri savunm ada değildi; hepsi saldırgandı. «A n a ­ vatanın savunulması» (burjuva D evlet’in savunulma­ sı) sloganı palavra idi ve bu lid erler tarafından iha­ netlerini gizlem ek için atıldı. Burada sorunu biraz daha ayrıntılı olarak ele a l­ mak gerekiyor. H er şeyden önce, anavatanım ız nedir? Bu sözcü­ ğün gerçek anlam ı nedir? A y n ı dili konuşan insanla­ rı m ı ifade ediyor? A n avatan «ulus» ile aynı m ıdır? Hayır, değildir. Örnek olarak çarlık Rusyası’nı e le alalım. Rus burjuvazisi anavatanın savunulmasından söz ettiği zaman, b ir ulusun, diyelim ki Beyaz Ruslar’ın yaşam akta oldukları bölgeyi düşünmüyordu; Rus­ y a ’y a yerleşmiş çeşitli uluslardan halkları kastediyor­ du. Peki burjuvazi, gerçekte ne demek istiyordu? Rus burjuvazisinin v e toprak sahiplerinin Devlet otorite­ sinden başka b ir şeyi değil. K apitalistlerin Rus işçile­ rinin savunm alarını istediklferi şey budur. Gerçekte, hiç kuşkusuz, D evlet otoritesini sadece savunm ayı de­ ğil, bu otoritenin sınırlarını Konstantiniye ve K ra k o v’u da kapsayacak şekilde genişletm eyi düşünüyorlardı. Alm an burjuvazisi anavatanı savunma şarkısını söy­ led iği zam an bu ne anlam a geliyordu? Burada da A l­ man burjuvazisinin otoritesi, II. W ilh elm ’in yönettiği soyguncu devletin sınırlarının genişletilm esi söz ko­ nusu idi. O halde, kapitalizm altında işçi sınıfının b ir ana­ vatana sahip olup olm adığını araştırm ak durumun­ dayız. Marx, Komünist Partinin M anifestosu’nda bu

206


Horuya-şu karşılığı verdi: «işçilerin vatanı yoktur.» N e demek istiyordu? Y a n ıt çok basittir. Çünkü kapitalizm altında işçiler iktidara sahip değiller; çünkü kapita­ lizm altında her şey burjuvazinin elindedir; çünkü ka­ pitalizm altında D evlet sadece işçi sınıfına zulm etm e­ nin ve onu baskı altında tutmanın bir aracıdır. Pro­ letaryanın görevin in burjuva D e vlet’i savunmak de­ ğil, onu yıkm ak olduğunu gördük. O halde proletar­ ya ancak D evlet otoritesini ele geçird iği v e ülkenin ofendisi haline geld iği zam an b ir vatana sahip ola-1 çaktır. Ancak o zam an anavatanı savunmak proletar­ yanın görevi olacaktır; çünkü proletarya o zam an ken­ di otoritesini, kendi davasını savunacaktır; düşman­ larının otoritesini savunuyor olm ayacak ve kendisini trenlerin soygun politikasını savunuyor olm ayacaktır. Burjuvazi bütün bunların gayet iyi farkındadır. Bu­ nun göstergeleri vardır. Proletarya Rusya’da iktidarı ele geçirmeyi başardığı zaman Rus burjuvazisi istekli olan herkesle - Almanlar, Japonlar, îngilizler, Amerikalılar ile, bütün dünya ile - bir ittifak oluşturarak .Rusya’ya karşı savaşmaya başladı. Neden? Çünkü Rusya’da iktidarını kay­ bedince, soygun ve yağma gücünü, sömürü gücünü de kaybetmişti. Rus kapitalistleri her an proleter Rusya’yı, yani Sovyet iktidarını yıkmaya hazırdı. Bir diğer örnek olarak Macaristan’ı ele alalım. Burjuvazi iktidarı elde tuttuğu zaman anavatanın savunulması için çağrı çıkar­ dı; fakat proleter Macaristan’ı yıkmak için Romenler, Çeko-Slovaklar, AvusturyalIlar ve İhtilâf ile hemen itti­ fak kurmak istemdi. Demek ki burjuvazi ne yaptığını ga­ yet iyi biliyor. Anavatanın savunulması görünümü altın­ da, bütün yurttaşlara kendi burjuva iktidarını savunma­ ları için çağrı yapıyor ve yardımı reddedenleri ihanet suçundan mahkûm- ediyor. Öte yandan proleter anavatanı yıkmak söz konusu olduğunda bütün güçlerini bir araya topluyor ve hiçbir şeyden çekinmiyor. Proletarya (bu konuda) burjuvazi gibi yapmalı; îmrjuva anavatanım yıkmah, onun savunulması ve genişle­ tilmesi için hiçbir şey yapmamalı; ancak kendi anava­

207


tanını vargüctiyle ve kanının son damlasına kadar sa­ vunmalıdır.

Bu düşüncelere şu şekilde itiraz edilebilir. Sömür­ g e politikasının ve em peryalizm in Büyük Güçler’in sı­ naî gelişim ine yard ım ettiğini v e bu sayede patronla­ rın masasından kırın tıların işçi sınıfına düştüğünü bilm iyor musunuz, diyeceklerdir. Bu da, kuşkusuz, iş­ çinin patronunu savunması, rakiplere karşı kendi pat ronuna yardım cı olması gerek tiği anlam ını taşır. Böyle b ir anlam taşımaz. Farzedeliıîı k i iki im a la tç ı var. Bunlardan birine Schultz, diğerine Petrov diyelim . Bunlar pazarda rekabet etm ektedirler. Schultz adam larına şöyle der: «Arkadaşlar, bütün gücünüzle beni destekleyin. P etro v’un fabrikasını, P etrov’un ken­ disini v e işçilerini zarara uğratm ak için elinizden g e ­ len her şeyi yapın. Bu durumda benim fabrikam bü­ yüyecek, çünkü P etro v’u batırm ış olacağım ve benim işim gelişecek. B öylelik le sizleri de kalkındırabilece­ ğim .» Petrov da kendi adam larına aynı şeyi söyler. Şimdi Schultz’ün elinden gelen her şeyi yaptığını dü­ şünelim. Büyük olasılıkla bu za fe r sayesinde Schultz işçilerini kalkındıracaktır. Fakat b ir süre sonra üc­ retleri eski düzeyine indirecektir. Şim di eğer Schultz’un fabrikasındaki işçiler, g re v e giderlerse daha önce P etrov’un fabrikasında çalışmış olup da şimdi ken­ dilerinden yardım isteyenler şöyle diyeceklerdir: «Çok t uzel B ize zarar verm ek için elinizden geleni yap tı­ nız v e şimdi gelm iş bizden yardım istiyorsunuz. Çe­ kin arabanızı!» Böylece b ir genel grev düzenlemek imkânsız olacaktır. İşçilerin b irliği bozulduğu zaman kapitalist güçlenir. Rakibini batırmış olan kapitalist işçilerin b irliğin i bozm ak için elinden gelen her şeyi yapabilir. Kısa b ir dönem Schultz’un fabrikasındaki işçiler yüksek ücret sağlamışlar, fak at hemen sonra bu kazanım lannı kaybetm işlerdir. A y n ı şey uluslar­ arası mücadele için de geçeıiidir. Burjuva devlet biı patronlar birliğidir. Böyle b ir birlik diğerinin zararı­ n a palazlandığında işçilere rüşvet verebilm ektedir 208


îkinci E ntem asyonal’in çöküşü v e işçi sm ıfı hareke­ tinin liderlerinin sosyalizm e ihaneti, bu liderlerin pat­ ronların masasından düşen k ırın tıları «savunm a» is­ tekleri v e bu kırın tıların m iktarını arttırm ayı um ma­ ları yüzünden gerçekleşti. Savaş sırasında işçiler sö­ zü edilen ihanet nedeniyle birliklerin i kaybettiklerin­ de bütün ülkelerdeki serm aye işçilerin üzerine kor­ kunç ağırlık lar yükledi, işçiler yanlış hesap yaptıkla­ rını anlam aya başladılar; liderlerinin onları yok pa­ hasına satmış olduklarını anlam aya başladılar. Sos­ yalizm in yeniden doğuşu böyle başladı. İlk protesto­ ların neden ücreti yetersiz, k a lifiye olm ayan işçilerden geldiğini kolayca anlayabiliriz. «Emek aristokrasisi» (örneğin, m atbaacılar) ve eski lid erler hain rolü oy­ nam aya devam ettiler. (Burjuva) anavatanı savunma sloganı ile yetin ­ m eyen burjuvazi işçileri kandırm ak v e dolandırm ak için başka araçlara da başvurmuştur. Pasif İzm deni­ len şeyi kastediyoruz. K apitalizm çerçevesinde - d ev­ rim ve herhangi b ir işçi ayaklanm ası olm adan - k a­ lıcı bir evrensel barışın kurulabileceği görüşüne bu isim (pasifizm ) veriliyor. Söylendiğine göre, çeşitli Güçler arasında hakem lik yapacak m ahkem elerin ku­ rulması, g izli diplomasinin kaldırılm ası, silâhsızlan­ manın (m uhtem elen önce sınırlı b ir ölçüde) onaylan­ ması yeterli olacaktır. Bunİar v e bunlara benzeyen b ir­ kaç önlem ile her şey yoluna girecektir. Pasifizm in tem el hatası şudur ki, burjuvazi silâh­ sızlanma gibi olumlu işleri kolayca gerçekleştirmez. Emperyalizm ve iç savaş çağında silâhsızlanm ayı ö v ­ mek kesinlikle saçmalıktır. B urjuvazi daha çok silâhlanm aya özen gösterecektir; v e eğer işçiler silâhsızlan­ dırılırlar v e y a kendilerini silâhlandırm ayı başaram az­ larsa, felâketi davet ediyor olacaklardır. Bu durum­ da pasifist parolaların işçi sınıfını yoldan çıkaram aya­ cağını görüyoruz. P A S İF İZ M İŞÇİLERİN D İK K A T LE ­ R İN İ K O M Ü N İZ M İÇ İN S İLÂ H LI M ÜCADELE ÜZE-

F .: 14/209


RİNDE YOĞUNLAŞTIRMALARINI ÖNLEMEYE ÇALI­ ŞIR. Pasifizmin sahte -karakterinin en iyi örneğini W ilson’m politikası, onun on dört maddesi verir. Burada,, güzel sözlerin ardında ve Milletler Cemiyeti adına dün­ ya çapında yağmacılık ve proletaryaya karşı bir iç sa­ vaş resmen savunulmaktadır. Şu örnekler pasifistlerto ne kadar alçalabildiklerini gösterir. Bir süre ABD baş­ kanı olan Taft Amerikan Barış Derneği’nin kurucuların­ dan biri, aynı zamanda da kudurmuş bir emperyalist idi. Meşhur Amerikan otomobil imalatçısı Ford pasif ist gö­ rüşlerinin propagandasını yapmak için Avrupa’da düzen­ lenen bütün seferleri finanse etti; fakat aynı zamanda: fabrikalarının savaş için yapmakta olduğu işlerden mil­ yonlarca dolar sağlıyordu. Fried, Barış Hareketi İçin EF Kit&bı'nâa, (H andbuch der Friedensbewegung, c. ii, s. 14950) okurlarını, emperyalistlerin l&OÖ’de Çin’e yaptıkları ortak seferin «ulusların kardeşliğini kanıtladığı konu­ sunda temin eder. Şöyle yazar: «Çin seferi çağdaş uygu­ lamalarda barış fikrinin hüküm sürmekte olduğunu gös­ teren bir diğer kanıtı» oluşturdu. Bir uluslararası ord u la r b irliğ i gerçekleştirildi... Ordular bir pasifist güç olarak bir AvrupalI genel kurmay başkanımn komutası altında; yürüdüler. Barış dostları olan bizler bu dünya genel kur­ may başkamm (II. Wilhelm’in genel kurmay başkanlığı­ na atadığı Kont Waldersee’den söz ediyor) «idealimiz olan' barışçı yöntemleri gerçekleştirebilecek bir konumda ola­ cak dünya çapında bir devlet adamının habercisi» olarak:, görüyoruz.» Burada açık ve evrensel soygun için tasar­ lanmış «ulusların kardeşliği» anlayışını buluyoruz. Ben­ zer biçimde, soyguncu Kapitalistler Cemiyeti, Milletler Ce­ miyeti sosuna bulanıyor.

38

JİNGO SOSYALİSTLER* Burjuvazinin her gün kitlelerin kulaklarını sağır

*

Jingo: Devlet’in safında yer alıp, milliyetçilik ve savaş çı­ ğırtkanlığı yapan - ÇN.

210


ettiği, gazeteleri dolduran v e ilân panolarında fery a t eden sahte parolalar sosyalizme ihanet edenler tara­ fından da slogan olarak benimsendi. Eski sosyalist partiler neredeyse bütün ülkelerde bölündü. Üç eğilim açığa çıktı. İlk önce, açık v e yüz­ süz hainler, jingo sosyalistler vardı. İkinci olarak, m er­ kez denilen şeyi oluşturan gizli ve kararsız hainler vardı. Üçüncü olarak, sosyalizm e sadık kalanlar v a r­ dı. Bu üçüncü grubun üyelerinden oluşan komünist partiler sonunda örgütlendiler. Yaklaşık h er ülkede eski sosyalist partilerin li­ derleri jingo sosyalistler olduklarını kanıtladılar. Sos­ yalizm in bayrağı altında uluslararası n efreti övdüler; anavatanı savunma sahte parolası altında soyguncu burjuva D evletler’e verilen desteği övdüler. A lm an ya’­ daki jingo sosyalistler arasında, Scheidemann, Noske, Ebert, David, Heine v e diğerleri; İn giltere’de Henderson; A B D ’de, Russell, Gompers; Fransa’da, Renaudel, Albert-Thom as, Guesde, Jouhaux; Rusya’da,. Plekhanov, Potresov, sağ SR’le r (Breşko-Breşkovskaya, Kerenskiy, C em o v ), ve sağ m enşevikler (Liber, Rosan o v ); Avu stu rya’da, Reimer, Seitz, V ictor Adler; M a ­ caristan’da, Gerami, Buchinger vb. y e r .aldılar Bunların hepsi burjuva anavatanı «savunm a» yan­ lısı idi. Pek çoğu soyguncu ilhak v e tazm inat politi­ kasına taraftar olduğunu ilân etti ve öteki ulusların sömürge varlıkların ın ele geçirilm esini savundu. Bun­ lardan genellikle em peryalist sosyalistler olarak söz edildi. Savaş boyunca bu görüşleri, sadece savaş k re­ dilerine oy vererek değil, propaganda yoluyla da. des­ teklediler. Rusya’da Plekhanov’un manifestosu çarın D evlet bakanı Hvostov tarafından geniş çapta ilân pa­ nolarına asıldı. General Kornilov, Plekhanöv’u kendi yönetim ine üye yaptı. Kerenskiy (toplumsal d evrim ­ ci) ve Tseretelli (m enşevik) çarın g izli anlaşm alarını halktan sakladılar; Temmuz günlerinde Petrograd proletaryasını sopaladılar; toplumsal devrim ciler ve sağ m enşevikler Kolçak yönetim inin üyeleri oldular;

211


Rosanov, Yuden ic’in casuslarından b iri oldu. Tek söz­ cükle, burjuvazinin tam am ı gib i onlar da soyguncu burjuva anavatanın desteklenm esini v e proleter sovy et anavatanın yıkım ını desteklediler. Fransız jin go sosyalistler, Guesde v e Albert-Thom as, soyguncu hü­ kümete katıldılar; İtilâ fın bütün yağm acı planlarını desteklediler; Rus devrim inin bastırılm asına ve Rus işçilerine karşı askerî b irlik lerin gönderilm esine tairaftar oldular. A lm an jingo sosyalistler, II. W ilh elm henüz tahtta iken bakanlık yap tılar (Scheidem ann) ; im parator Fin devrim ini bastırdığı v e U krayna ile Bü­ yük Rusya’y a vahşice saldırdığı zam an onu destekle­ diler. Sosyal Dem okrat P arti’nin üyeleri (örneğin, R i­ g a ’da W in n ig) Rus v e Letonyalı işçilere karşı düzen­ lenen seferleri yönettiler; nihayet, A lm an jingo sosya­ listler K a rl Liebknecht ile Rosa Luxem burg’u katletti­ le r v e Berlin, Leipzig, Hamburg, M ünih vb. de kom ü­ nist işçi ayaklanm alarını kana boğdular. M acar jin ­ go sosyalistler iktidarda olduğu sürece monarsik hü­ kümete destek verdiler. TEK SÖZCÜKLE JİNG O SOS­ Y A LİS TLE R B Ü TÜ N ÜLKELERDE İŞÇİ S IN IF IN A K A R ­ ŞI CELLÂT RO LÜ O Y N A D IL A R . Plekhanov Rus gazetesi «Iskra»da (İsviçre’de yayımlamyordu) yazan bir devrimci iken, sosyalizmin gerçekleş­ mesine tanık olacak yirminci yüzyılda sosyalist saflarda muhtemelen büyük bir bölünme olacağını ve iki fraksi­ yon arasında şiddetli bir mücadelenin süreceğini öne sür­ müştü. Tıpkı Fransız devrimi sırasında (1789-93) en uç­ taki devrimci partinin (takma adı D ağ) daha sonra karşı .devrimci bir parti örgütleyen (Girönde olarak sözü edi­ lir) ılımlılara karşı bir iç savaş vermesi gibi, diyordu Plek­ hanov, yirminci yüzyılda da, bir zamanlar fikren kardeş olanlar muhtemelen iki ayrı seksiyona bölünecekler, bu seksiyonlardan biri burjuvazinin yanında yer alacak. Plekhanov’un kehaneti doğrulandı. Ancak kendisi bunları yazarken hainler arasında yer alacağını göremedi.

B öylelikle jingo sosyalistler (bunlara bazen opor­ tünistler de denir) proletaryanın açık sınıf düşman212


larm a dönüşmüşlerdir. Büyük dünya devrim i sırasın­ da onlar K ızılla r’a karşı B eyazlar’m saflarında çarpı­ şıyorlar; askerî kast ile, büyük burjuvazi ile, toprak sahipleri ile om uz om uza yürüyorlar. Onlara karşı, tıp­ kı ajanlığını yap tık ları burjuvaziye karşı yap tığım ız gibi am ansız b ir savaş açm ak durumunda olduğum uz apaçık ortadadır. İkinci E ntem asyonal’in kalıntıları, bu partilerin yeniden canlanm aya çalışan ü yeleri M illetler Cem iye­ tin in sadece b ir şubesini oluşturuyorlar. İK İN C İ E N ­ T E R N A S Y O N A L A R T IK B U R J U V A Z İN İN PR O LETAR ­ Y A İLE S A V A Ş IR K E N K U L L A N D IĞ I S İL Â H L A R D A N BİRİDİR.

39. MERKEZ B ir d iğer p artiler grubu b ir zam anlar «M erk ez» i oluşturan sosyalistleri b ir araya topladı. Bu eğilim e mensup kişilerin «M e rk e z»i oluşturdukları söylenir, çünkü onlar kom ünistler ile jingo sosyalistler arasın­ da yalpalarlar. Bu kompleks şunlardan oluşur: Rus­ ya’da M artov’un liderliğinde sol m enşevikler; A lm an ­ ya’d a Kautsky ve Haase’nin liderliğinde «bağım sızlar» (Bağım sız Sosyal Dem okrat P a rti); Fransa’da Jean Longuet’nin önderliğindeki gruıpi; AB D ’de H ilqu it’in liderliğinde A m e rik a Sosyalist Partisi; Büyük Britan­ y a ’da, Britanya Sosyalist P a rtisin in bölümü, Bağım sız İşçi Partisi vb. Savaşın başlangıcında m erkezciler anavatanın sa­ vunulmasını (bu m eselede sosyalizm e ihanet edenle­ rin gerekçesi ile) savundular v e devrim fik rin e karşı çıktılar. Kautsky, «düşman işgali»n in dünyanın en korkunç şeyi olduğunu, sınıf mücadelesinin her şey; bitene kadar ertelenm esi gerektiğini, yazdı. Kautsky’e göre, savaş sürdükçe, E nternasyonalin yap ab ileceği hiçbir şey yoktu,* «B an ş»ın gerçekleşm esinden sonra4 Kautsky her şeyin büyük b ir karışıklık içinde olduğu213


nu, sosyalizmin hayal b ile edilem eyeceğini yazm aya başladı. Yürütülen m antık buraya variyor. Savaş de­ vam ederken sınıf mücadelesini bırakm alıydık; çün­ kü bu mücadele yararsız olacaktı, savaşın bitmesini beklem eliydik. Barış geldiğinde ise, sm ıf savaşını dü­ şünmeye bile gerek yoktur, çünkü em peryalist savaş genel b ir tükenişe •sebep olmuştur. Kautsky’in teori­ sinin tam b ir güçsüzlüğün ilânı olduğu, proletaryayı yolundan çevirm ek için hesaplandığı v e ihanete çok yakın olduğu açıktır. Daha kötüsü, bizler devrim in doğum sancılan içindeyken Kautsky bolşeviklere kar­ şı sürdürülen avı desteklem ekten başka yapacak şey bulamadı. M arx’m öğretisini unutarak proletârya dik­ tatörlüğüne, T erö r’e vb. karşı b ir seferberlik başlattı Bunu yaparken, burjuvazinin B eyaz Terörü’ne bizzat yardım cı olduğu gerçeğin i görm ezlikten geldi. A rtık sıradan bir pasifist olarak görünüyor; hakem lik ede­ cek m ahkem eler ve buna benzer şeyler istiyor. Böy­ lelik le kendisi sıradan bir burjuva pasifistine benze­ m eye başladı. Kautsky’in pozisyonu m erkezin sağında olsa da, onu ötekilerden daha çok örnek olarak gösteriyoruz, çünkü teorisi m erkezci bakış açısı bakımından tipik­ tir. M erkezci politikanın başlıca karakteristiği burju­ v a z i ile proletarya arasında yalpalayişidir. M erkez kendi bacaklarının üzerinde rahatsızdır; uzlaşmazları uzlaştırm ak ister v e k ritik anda proletaryaya ihanet eder. Rus Kasım D evrim i sırasında, Rus M erkezi (M ar to v v e ortakları) bolşeviklere karşı güç kullanılması için ya yg a ra yaptılar; herkesi «uzlaşm a» ya teşvik et­ tiler v e böylelikle Beyaz M ü h afızlar’a yardım ettil e" m ücadele anında proletaryanın enerjisini azalttılar. M enşevikler askerî kast adına casus v e yağm acı ola­ ra k hizm et edenleri kendi partilerinden atmadılar. Proletarya mücadelesinin yol açtığı k riz sırasında M er­ kez proletarya diktatörlüğüne karşı Yasam a M eclisi adına grevi savundu. Bu m enşeviklerden bazıları, K ol­ 5214


çak’ın saldm sı sırasında, burjuva kom plocular ile da­ yanışma içinde «îç Savaşı Durdurun» sloganını attı­ la r (m enşevik P le s k o v ). A lm an ya’da «bağım sızlar» Berlin işçileri ayaklandıkları sırada haince bir rol oy­ nadılar, çünkü savaş gelişirken «uzlaşm a» politika­ ların ı uyguluyorlardı. Böylelikle yen ilgiye katkıda bu­ lundular. Bağım sızlar arasında Scheidem anncılar ile iş­ birliğini savunan pek çok kişi vardır. Fakat işledikle­ ri en vahim suç burjuvaziye karşı bir kitlesel ayak­ lanm ayı savunm aktan geri durm aları ve proletarya­ y ı pasifist um utlar ile zehirlem ek istemeleri olmuş­ tur. Fransa v e B ritanya’da M erkez, karşı-devrim i «la ­ netler»; devrim in ezilm esini sözde «protesto eder»; fa ­ kat kitle eylem i konusunda tam bir yeteneksizlik ser­ giler. Şimdiki durumda m erkezci grup tam da jingo sosyalistler kadar zarar veriyor. Bazen K autskyciler ■olarak sözü edilen m erkezciler, tıpkı jingo sosyalistler gibi, İkinci E nternasyon alin cesedini canlandırmaya, onu komünistler ile «uzlaştırm aya» çalışıyorlar. Kesin bir kopuş olmadan, onlara karşı kararlı b ir m ücade­ le verilm eden karşı devrim üzerinde b ir zaferin ka­ zanılması, kesinlikle imkânsızdır. ikinci E nternasyon ali yeniden canlandırma g iri­ şim leri soyguncu M illetler Cem iyeti’nin yardım sever himayesi altında sürdürülüyor. Gerçekte jin go sosya­ listler çökmekte olan kapitalizm in sadık savunucula­ rı oldukları için v e yeniden canlandırma. girişim leri son dayanakları olduğu için böyle yapıyorlar. Emper­ yalist savaş sosyalist partilerin ihaneti olmasaydı as­ la beş yıl sürmezdi. D evrim dönem i başladığında bur)uvazi proletarya hareketini ezm ek için sosyalist ha­ inlerden yardım istedi. Bazen sosyalist partiler işçi wnıfınm kapitalizm i devirm e mücadelesinde başlıca ongeli oluşturdular. Savaş boyunca hain sosyalist par­ tilerin her b iri burjuvazinin her söylediğini tek rarla­ dı. Versailles barışından sonra M illetler Cem iyeti ku­ rulduğu zam an ikinci Enternasyonalin kalıntıları (jin


go sosyalistler kadar M erkez de) M illetler Cem iyeti’nin bütün sloganlarını tekrarlam aya başladılar. Cem i­ yet bolşevikleri terörizm , dem okrasiyi ihlâl etmek v e K ızıl em peryalizm ile suçladı. İkinci Enternasyonal bu suçlamaları aynan tekrarladı. Em peryalistlere kar­ şı k ararlı b ir m ücadeleye girişecek yerde İkinci En­ ternasyonal em peryalist savaş çığlıklarını tekrarladı. Sosyalist hainlerin çeşitli partilerin in kendi ayrı a y rı burjuva yönetim lerini desteklem eleri gibi, İkinci En­ ternasyonal de M illetler C em iyeti’n i destekledi.

40. ÜÇÜNCÜ ENTERNASYONAL Jingo sosyalistler v e M erk ez savaş sırasında (bur­ juva) anavatanın savunulmasını parola olarak benim ­ sediler. Bu, proletarya düşmanlarının D evlet örgütü­ nün savunulması anlam ına geliyordu. M antıksal so­ nuç, burjuva D evİet’e boyun eğm e anlam ına gelen «parti ateşkesi» parolası oldu. Bu nokta son derece açıktır. Plekhanov v e y a Scheidem ann çarcı veya kayzerci anavatanı «savun m a»nm gerek li olduğunu dü­ şündükleri zaman, hiç kuşkusuz, işçilerin soyguncu D evlet’in savunulmasına hiç b ir şekilde müdahale et­ m em elerini istemek zorunda kaldılar. Bu durum da grev olmamalı, burjuvaziye karşı ayaklanm anın sö­ zü bile edilm em eli idi. Sosyalist hainler şöyle m antık yürütüyorlardı. Öncelikle, diyorlardı, «dış» düşman ile hesaplaşmalıyız, sonra duruma bakarız. Ö rneğin P lek ­ hanov m anifestosunda Rusya tehlikede iken g re v y a ­ pılm am alıdır diye ilân ediyordu. Savaşan bütün ülke­ lerin işçileri aynı şekilde burjuvazi tarafından köleleş­ tirildi. Fakat savaşın ilk günlerinden itibaren gü ve­ n ilir sosyalistlerden oluşan gruplar da vardı. Bunlar «anavatan savunm ası»nm v e «p artiler ateşkesi»nin proletaryanın elini kolunu bağladığın ı ve bu slogan­ ları atmanm işçilere ihanet olduğunu anladılar. Bolşevikler bunu başından itibaren gördüler. 1914 gibi 216


orken bir tarihte burjuvazi ile ateşkes yapılmamasını, kapitalistlere karşı mücadelenin, devrim mücadelesi­ nin durdurulmâmasmı söylediler. B ir ülkede proletar­ yanın ilk g örevi kendi burjuvazisini devirm ektir - sa­ vaşın ilk günlerinde partim izin dile g etird iğ i fik ir buydu. A lm an ya’da da K a rl Liebknecht ile Bosa Luxemburg’un önderlik ettikleri yoldaşlar b ir grup oluş­ turdular. Bu grup, proletaryanın uluslararası daya­ nışmasının bütün görevlerden önde geldiğini ilân ede­ rek Enternasyonal adını aldı. Hem en sonra K a ri Liobknecht iç savaşın gerekli olduğunu açıkça ilân et­ ti ve işçileri b urjuvaziye karşı silâhlı ayaklanmaya, yöneltti. Alm an bolşeviklerinin - Spartakist grup oluşturdukları partinin kökeni buydu, ö te k i ülkelerde de eski partilerde b ir bölünme oldu. îs v iç ’te Sol Sos­ yalist Parti olarak bilinen grubu oluşturan bolşevikİer vardı. N orveç’te ise «sollar» partinin tam kontro­ lünü ele geçirdiler. Italyan sosyalistler bütün bu dö­ nem içinde sağlam b ir tutum aldılar. Tek sözcükle dev­ rim yanlısı partiler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. İs­ viçre’de birleşik eylem sağlam ak için b ir girişim y a ­ pıldı. Peşpeşe Zim m erwald v e K ien tal’de toplanan ik i konferansta Üçüncü Enternasyonal’in tem elleri atıldı. Ne v a r ki bir süre sonra M erk ez’den gelen ve gü ve­ nilir olm ayan bazı unsurların harekete katılm akta v e onu engellem ekte oldukları görüldü. Uluslararası Zim­ m erwald b irliği içinde Yoldaş Lenin’in lid e rliğ i a l­ tında «Zim m erwald Solu» denilen bir grup oluştu. Zimm erwald Solu kesin eylem den yana idi. Kautsky’in önderliğindeki Zim m erwald M erk ezi’ni şiddetle eleş­ tirdi. Kasım devrim i v e Rusya’da Sovyet îk tid a n ’nm ku­ rulmasından sonra bu ülke uluslararası hareket için­ de en önemli yeri işgal etm eye başladı. Partim iz ken­ disini sosyalizme ihanet edenlerin partisinden ayır­ mak v e geçmişten gelen o güzel savaşçı ismi yeniden benimsemek için k en din e Komünist Parti dedi. Rus devrim inin v erd iğ i hızla başka ülkelerde de komünist 217


p artiler kuruldu. Spartaküs Birlik adını Alm an K o ­ münist Partisi olarak değiştirdi. M acaristan’da bir za­ m anlar Rusya’da savaş esiri olarak bulunan Bela K un’un başkanlık ettiği b ir komünist parti kuruldu. A vu s­ turya, Çeko-Slovakya, Finlandiya vb.de ve son ola­ rak Fransa’da da P artiler kuruldu. Birleşik Devletler’de merkez, sol kanadı partiden ihraç etti. Bunun üzerine sollar savaşçı bir komünist parti içinde örgüt­ lendiler. Britanya’da 1919 güzünde birleşik b ir komü­ nist partinin kurulm ası için görüşm eler başlatıldı. Özetle, M erkez ile Sol arasındaki bölünmeden sonra h er yerde gerçek devrim ci işçi partileri kurulm aya ve gelişm eye başladı. Bu partilerin gelişm esi yeni b ir E ntem asyonal’in, Komünist Enternasyonalin kurul­ m asına yol açtı. M art 1919’da M oskova’da, Krem i i n’de, Üçüncü y a da Komünist, Enternasyonalin resmen kurulduğu birinci uluslararası komünist kongre top­ landı. K on gre’de delege olarak, Alm an, Rus, A vustur­ yalI, M acar, îsveçli, N orveçli, FinlandiyalI komünist­ le r hazır bulundu; Fransız, A B D ’li v e Britanyalı vb. komünistler de tem sil edildi. Alm an v e Rus komünistlerin öne sürdükleri plat­ form kongre tarafından oybirliği ile kabul edildi. Bu da gösteriyor ki, proletarya diktatörlüğü, sovyet ikti­ darı ve komünizm bayrağı altında toplanmıştır. Üçüncü Enternasyonal K a rl M arx’in başkanlığını yap tığı Komünist Federasyon ismine uygun olarak K o­ münist Enternasyonal adını aldı. Üçüncü EnternaSyo nal bütün faaliyetlerinde M arx’in izinde, yani kapita­ list sistemin zor kullanılarak yıkılm asına giden d ev­ rim ci yolda olduğunu gösterm ektedir. Uluslararası proletaryanın bütün canlı, gü ven ilir v e devrim ci dü­ şünceye sahip üyelerinin gittikçe artan b ir sabırsız­ lık la yeni Enternasyonal’e yönelm eleri ve işçilerin ön­ cüsünü oluşturmak için güçlerini birleştirm eleri şaşır­ tıcı değildir. Komünist Enternasyonal ismi bu örgütün sosyaliz-

218


me ihanet edenler ile hiç bir ortak yanı olmadığını gös­ termeye yeter. Marx ve Engels Asosyal demokrat» isminin devrimci proletaryanın partisi için uygun olmadığını düşünürler. «Demokrat» belirli bir yönetim biçimini savunan kişi an­ lamına gelir. Ancak, daha önce de gördüğümüz gibi, ge­ leceğin toplumunda herhangi bir tür «Devlet» olmaya­ caktır. Geçiş dönemi sırasında bir işçi diktatörlüğünün ol­ ması gerekecektir. İşçi sınıfına ihanet edenler bir cum­ huriyetten daha ötesini görmezler. Bizler komünizmin peşindeyiz. Komünist Manifesto’nun 1888 baskısının girişinde En­ gels, 1847’de, Manifesto kaleme alındığı sırada, sosyalist isminin «işçi sınıfı hareketinin dışında yer alan, daha çok destek vermeye hazır ‘eğitim görmüş’ sınıflardan kişiler» anlamına geldiğini, fakat 1847’de komünizmin bir işçi sı­ nıfı hareketi olduğunu yazdı. Aynısını bugün de görüyo­ ruz. Komünistler işçi saflarından destek arıyorlar: sos­ yal demokratlar ise, işçi aristokrasisinden, profesyonel sı­ nıflardan, küçük iş sahiplerinden ve genelde küçük bur­ juvaziden destek arıyorlar. BÖYLE CE K O M Ü NİST ENTERNASYONAL M ARX TN D O K TR İN İN İ AK TÜEL BİR O LG U OLARAK GERÇEK­ LEŞTİRMİŞTİR, Ç Ü NK Ü O NU K A P İT A L İS T G ELİŞM E­ N İN «BAR IŞÇI» DÖNEMİNDE OLUŞAN K ALINTILA R D AN K URTARM IŞTIR. K O M Ü N İZM İN BÜ Y Ü K ÖĞRETM ENİ­ N İN YETM İŞ Y IL ÖNCEKİ Ö Ğ Ü D Ü B U G Ü N KO M ÜNİST ENTERNASYONALİN LİD E R L İĞ İ ALTIND A YERİNE G E­ TİRİLİYOR.

LİTERATÜR Lenin ve Zinovyev, Socialism and, the War; Lenin ve Zi­ novyev; Up Stream; Zinovyev, The War and the Crisis in So­ cialism; Lenin, The Proletarian Revolution and the Renegade Kautsky; G orter, Imperialism. Zimmerwald Manifestoları ve Zimmerwald Komitesi’nin Bültenleri. «Komünist Enternasyonal» dosyası.

219



II. PRATİK BÖLBM Pralelorya O IklatörlOğü ve Kamttnlzmin İnşası


GİRİŞ

RUSYA'DA KOMÜNİST FAALİYETİN KOŞULLARI 41. Rusya'nın uluslararası durumu. 42. Rusya’da büyük’ ölçekli sanayi. 43. Em peryalist savasın fe ci mirası. 44. İ ç savaş ve uluslararası em peryalizm ile mücadele. 45. Rusya’nın küçük burjuva karakteri, proletaryanın yay­ g ın örgütlenm e deneyinin yokluğu vb.

41. RUSYA'NIN ULUSLARARASI DURUMU Daha önce de belirttiğimiz gibi komünist devri­ min zorunluluğu her şeyden önce Rusya’nın dünya; ekonomik sistemi ile yakından bağlantılı olmasından çıkar. Ülkemiz dünya ekonomisinin sadece bir parça­ sıdır. Ülkenin içinde bulunduğu geri koşullara rağ­ men Rusya’nın komünist sisteme nasıl geçebileceği so­ rulacak olursa, buna, esas olarak, devrimin uluslar­ arası önemi beliri ilerek yanıt verilecektir. Günümüz­ de proletarya devrimi bir dünya devrimi olmalıdır. Devrim ancak dünya çapında gelişebilir. Orta ve Batı Avrupa kaçınılmaz olarak proletarya diktatörlüğün­ den geçecek ve komünizme bu yoldan ulaşacaktır. O halde Rusya, Almanya, Fransa ve İngiltere proletarya diktatörlüğüne geçtiklerinde nasıl kapitalist bir ülke olarak kalabilir? Açıktır ki, Rusya sosyalizme yönelen hareket içinde yer almak durumundadır. Rusya’nın geriliği, sınaî bakımdan görece azgelişmişliği vb. eğer" 222


Rusya uluslararası veya sadece A vru p alı b ir sovyet cum huriyetinin parçası olur da, böylelikle daha ileri; ülkeler ile birleşirse, aşılabilecektir. A vru p a’nın sa­ vaşın tahribatından Tre devrim den sonra korkunç bi­ çimde tükenmiş ve zayıflam ış olacağı doğrudur. Fakafc azim li ve yüksek düzeyde gelişmiş b ir proletarya bir­ kaç y ıl içinde sınaî sistemi sağlam b ir zeminde yen i­ den kurabilecek v e geri kalmış Rusya bile aynısm ı yapabilecektir. Rusya, kereste, kömür, petrol, d e m ir vb. gibi büyük doğal kaynaklara sahiptir; geniş ve bâkir toprakları vardır; doğru örgütlenm e ile ve ba­ rış koşulları altında bütün bunlar tam olarak değer­ lendirilebilir. B izler batılı yoldaşlarım ıza Rus hammad­ deleri ile yardım cı olabiliriz. Bütün A vru p a’nın pro­ letaryanın otoritesi altında olm ası şartıyla üretim de bütün ihtiyaçları karşılayacak kadar b ir gelişm e ola­ caktır. N e va r ki, proletarya her yerde kaçınılm az ola­ rak iktidara yükseleceğine göre, açıktır ki, Rus işçi sınıfının misyonu kom ünizme geçiş için elinden ge­ len her şeyi yapm ak olacaktır. Bu nedenledir ki, Bi­ rinci Bölüm’de öğrendiğim iz gibi, paı tim iz komüniz­ min b ir an önce kurulmasını kesin hedef olarak be­ lirlemiştir.

42. RUSYA’DA BÜYÜK ÖLÇEKLİ SANAYİ Rus tarım ına kıyasla küçük olm akla birlikte Rus i malat sanayi büyük ölçekli kapitalist üretim yöntem^ lerine uygun olarak örgütlenmişti. Rusya’da kapita­ list üretimin en önemli dallarında on bin ve daha l'azla işçi istihdam eden girişim lerin bulunduğunu Bi­ rinci Bölüm’de belirttik. 1907’den itibaren Rus sana­ yiinin m erkezileşm esi hızlı b ir ilerlem e kaydetti v e üretim sendikalar ile tröstlerden oluşan b ir şebe­ kenin denetimine girdi. Savaş başladığında burju­ vazi D evlet kapitalizm ini örgütlem eye koyuldu. Bu durum, Rus sanayiinin süreç içinde zorluklar olsa da 223=


birleşik bir bütün olarak örgütlenebileceği ve yönetilebileceği şeklindeki görüşümüzü doğrular. Önemle belirtmek gerekir ki, Rusya’da sosyalizmin kesinlikle imkânsız olduğunu ilân etmekten asla usanmayan sağ toplumsal devrimciler ve menşevikler sanayi üzerin­ deki devlet düzenleme ve denetimini daima savunmuş­ lardır. Fakat bunun zorunluluğuna ancak bütün oto­ rite burjuvazinin elinde olduğu, «düzenleme» ve «de­ netleme» yetkisi kapitalist Devlet’e ait olduğu zaman inanıyorlardı. Başka deyişle, menşevikler ve SR’ler, yurtseverliğe yönelttikleri protestolara rağmen Prus­ ya modeline uygun bir Devlet kapitalizmi taraftarı idiler. Fakat son derece açıktır ki, ekonomik hayatın ¡sosyalist örgütlenmesinin mümkün olduğuna inanma­ dıkça Devlet kapitalizminin mümkün olacağına inanamâyız. iki sistem arasındaki yegâne farklılık burada­ dır. Birinci durumda burjuva Devlet tarafından örgüt­ lenir; öteki durumda ise proleter Devlet tarafından örgütlenir. Eğer Rusya’da sınaî üretim proleter Dev­ let tarafından örgütlenemeyecek kadar geri olsa idi, onu Devlet kapitalisti temeller üzerinde örgütlemek de mümkün olamazdı. Büyük ölçekli sanayinin var olmadığı, üretimin küçük patronların ortaya çıkardık­ ları miktarlardan ibaret olduğu bir ülkede sanayii Devlet kapitalisti bir çizgi üzerinde bile örgütlemek imkânsız olacaktır. Gayet iyi biliyoruz ki sanayinin merkezileşmesi ancak sermayenin merkezileşmesi be­ lirli bir aşamaya ulaştıği zaman mümkün olur. Rus kapitalizmi bu merkezileşme aşamasına ulaşmış bulu­ nuyordu. Komünizmin muhalifleri bile burjuva Devlet’in «sanayii düzenlemesi» mümkün olduğunu göre­ rek bu olguyu kavradılar Rus ekonomik hayatının ge­ riliği büyük fabrikaların yokluğundan ibaret değildi, zira bu tür fabrikalardan bol miktarda vardı. Gerilik, gerçekte, bir bütün olarak ele alındığında imalat sa­ nayiinin , tarıma kıyasla küçük olmasından ibaretti. Mantıksal sonuç şudur: Bütün güçlüklere rağmen Rus proletaryası sanayii proleter bir tarzda orgutlemeli224


dir, batıdan yardım gelene kadar sanayi üzerindeki denetimini muhafaza etmelidir. Rus tarımı konusun­ da, yoldaşların kooperatif üretim yaptıkları yerlerde bir çok odak nokta kurmalıyız. Ne var ki, Rus imalat endüstrisi batının üretim sanayii ile güçlerini birleş­ tirebildiği zaman üretimin ortak örgütlenmesi saye­ sinde küçük üreticileri ve köylüleri hızla genel ve kapsamlı bir kooperatif örgütlenmeye çekebileceğiz, örneğin, eğer işçi sınıfı tarafından örgütlenmiş tek bir büyük Avrupa üretim sistemi var ise bu durum­ da büyük miktarlarda kent sanayi ürünü kırsal böl­ gelere arz edilebilir. Ancak kent sanayii bu ürünleri kırsal kesime örgütlü bir tarzda sunmak ^zorunda ola­ caktır. Artık, eskiden olduğu gibi, kırsal bölgelerin İhtiyaçlarını karşılayan binlerce, tacir, aracı ve spe­ külatör olmayacaktır. Bu ihtiyaçları Devlet’in antre­ poları sağlayacaktır. Açıktır ki, köylüler de ürünle­ rini örgütlü bir tarzda teslim edeceklerdir. Kırsal böl­ geler kararnameler ile toplumsal üretime alıştırılacaktır. Bir aşama gelecek ve kırsal hayat büyük bir kooperatif aile hayatı olacaktır. Güçlü ve iyi örgüt­ lenmiş bir sınaî sistem sonunda köylerde de bir ko­ ni ünal hayata yolaçacaktır. Böyle bir sistemin yardı­ mı ile yeni plana göre yaşamanın çok daha iyi olduftunu anlayacak olan köylüden yardım sağlamak müm­ kün olacaktır. , Ancak bu hedefe ulaşmak zordur. Gerekli değişik­ liklerin yapılabilmesi ve hayatın yeni çizgilere uyum sağlayabilmesi için yılların geçmesi gerekir. Neden zor olduğunu aşağıda açıklayacağız.

43. EMPERYALİST SAVAŞIN FECİ MİRASI Dünya devrimi muzaffer olana kadar Rusya tek başına davranmak durumundadır. Rus işçi sınıfı, 1017 yılında iktidarı fethettiğinde feci bir miras devraldı. Bütün ülke örgütsüz ve yoksulluk içinde idi. F .: 15/225


Savaş ülkenin bütün gücünü tüketmişti. Fabrika­ ların yan dan fazlası savaş için çalışmak zorunda bı­ rakılmış, kaynaklar yıkım işinde israf edilmişti. 1915 yılında 11,5 m ilyar tutan «ulusal gelir» in 6 m ilya n savaşa harcandı. D evrim in daha başlangıcında sava­ şın korkunç sonuçlan açığa çıktı. M akine im alatında çıktı % 40, tekstilde % 20 oranında azaldı. Kömür, de­ m ir v e çelik arzında da h ızla m uazzam b ir azalm a ortaya çıktı. 1 M art ile 1 Ağustos (eski takvim le) 1917’de 568 işletme kapatıldı v e 100.000’den fa zla proleter işten atıldı. Ulusal borç görülm em iş rakam lara ulaş­ tı. A y ay ve gün gün ülkenin durumu daha da umut­ suz b ir hale geldi. A çık tır ki proletarya Kasım 1917’de iktidara g e l­ diğinde örneği görülm em iş zor b ir görevle, son de­ rece kanşık b ir ülkede b ir sosyalist ekonomi inşa et­ me görevi ile yüz yüze bulunuyordu. Feci m iras em­ peryalist savaşın bitim inde daha da feci b ir hal aldı. Ordumuzun terhis edilmesi bile m uazzam harcam ala­ rı gerektirdi. Ulaşım sistemi savaş yüzünden bozul­ muş, y e r y e r kesintiye uğramıştı. Seferberlik öldürü­ cü darbeyi indirdi v e dem iryolu sistemi tamamen işle­ m ez hale geldi. Böylece ulaşım, tıpkı üretim gibi pra­ tikte sona erdi. Bunun işçi devrim i ile doğrudan ilgisi kesinlikle yoktur. Burjuvazi iktidarda kalmış olsaydı, büyük em­ peryalist savaşta y e r alm aya devam edecek, Fransa ve B ritanya’nın çıkarına m uazzam m iktarlar ödem eyi sürdürecek v e bütün yükü - hatırlanm ası gereken en önemli nokta budur- işçilerin om uzlanna yükleye­ cekti. Yoksulluğum uz ve tükenmişliğimiz, proletaryavi eski dünyayı yen i tem eller üzerinde inşa etm eye her zamankinden daha çok yöneltecekti; eski kaynaklanm ızdan yararlanm am ız için daha çok tasarruf ve da­ ha dikkatli b ir örgütlenm e sistemi zorunlu olacaktı; ve m aliyetin çoğunu mümkün olduğu kadar burjuva­ ziye transfer etm ek gerekecekti; proletarya otoritesi­ nin em rindeki h er türlü güç v e her türlü araçla işçi 226


sınıfını korumak gerekecekti. Ancak bu zorunluluk­ ları yerine getirmek, neredeyse inanılmaz zorluktaki koşullar altında devrimci proletaryaya düştü, işçiler emperyalist lordlarm yaptıkları pisliği temizlemek zo­ runda kaldılar.

44. İÇ SAVAŞ VE ULUSLARARASI EMPERYALİZM İLE MÜCADELE Burjuvazi iktidardayken işçi sınıfının üretimi ör­ gütlemesini engellemek ve bir işçi toplumunun inşa­ sını önlemek için elinden gelen her şeyi yapmaya de­ vam etti. Proletaryanın zaferinden hemen sonra bur­ juvazi yaygın bir sabotaj politikası oluşturdu. Bütün yüksek görevliler, bütün yönetici mühendisler, öğret­ menler, banka görevlileri, bütün patronlar çalışmayı engellemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Komplolar birbirini izledi; bir karşı-devrimci ayaklan­ manın ardından bir diğeri geldi. Rus burjuvazisi, Çekoslovaklar, İtilâf, Almanlar, PolonyalIlar vb. ile itti­ faklara girdi; sonu olmayan savaşlarla Rus proletar­ yasını ezme girişiminde bulunuldu. Proletarya, büyük bir ordu, bütün ülkelerin toprak sahibi ve kapitalist­ lerinin gönderdikleri orduların saldırılarını geri püs­ kürtebilecek bir ordu kurmak zorunda kaldı. Dün­ yanın bütün emperyalistleri güçlerini Rus proletaryasmın üzerine saldılar. Proletarya için bu savaş kutsal bir savaş, bir kur­ tuluş savaşıdır; ancak muazzam maliyetlere yol açı­ yor. Sanayiden geri kalanı Kızıl Ordu’nun hizmetinevermek gerekti; en iyi şekilde örgütlenmiş binlerce iş­ çi cepheye çağırıldı. Dahası, burjuvazi işin başında ülkenin ekonomik hayatı için özel önem taşıyan bazı bölgeleri elinde tutmayı başarabildi. Don Kazakları­ nın askerîliderleri işçi sınıfını Donetz kömür havzâJ smdan yoksun bırakmayı başardı. Ingilizler Bakü pet­ rol bölgesini ele geçirdiler. Ukrayna, Sibirya, ve kıs1 22?


men Transvölga’nm tahıl alanları karşı devrimin elin­ de idi. Bu nedenle işçi sınıfı sadece silâha sarılmak ve sayısız basımlarının saldırılarını göğüslemek zo­ runda kalmadı; ek olarak, bazı en önemli üretim araç­ larından yoksun -yakıt ve hammaddeden yoksun proleter ekonomisini sürdürmek zorunda kaldı. Bütün bunlar bize işçilerin bir martirin yolunu izlemek zorunda olduklarım gösterir. Onların birinci görevi düşmanlarını yenilgiye uğratmaktı. Bu gerçek leştirilene kadar işçiler yeni bir hayatı tam olarak in­ şa etmeye başlayamazlardı. İşçi sınıfı ile mücadelesinde burjuvazi Rus pro­ letaryasının ekonomik yıkımım sağlayabilecek bütün araçlardan yararlandı. Kapitalistler Rusya’yı her yön­ den kuşattılar; ülke yıllarca sıkı biçimde ablukaya alındı; Beyazlar geri çekilirlerken her şeyi yakıp yık­ tılar. Örneğin, Amiral Kolçak on milyon pound tahı­ lı ateşe verdi, Volga filosunun yarısını yok etti vb. Bur­ juvazinin direnişi, onun çılgınca mücadeleleri, dün­ ya çapında emperyalizmden aldığı yardım - bunlar işçi sınıfının yoluna dikilen ikinci büyük engeli oluş­ turdu.

45. RUSYA’NIN KÜÇÜK BURJUVA KARAKTERİ, PROLETARYANIN YAYGIN ÖRGÜTLENME DENEYİNİN YOKLUĞU VB. Rusya’da üretimin, proletaryanın denetim i altın­ da ulusallaştırılabilecek, işçi D evleti’nin m ülkiyetine transfer edilebilecek v e yeni tem eller üzerinde örgüt­ lenebilecek ölçüde m erkezileşm iş olduğunu görmüş bulunuyoruz. Ancak ülkenin bütün ekonomik hayatı­ n a kıyasla im alat sanayii hâlâ çok za y ıf durumdadır Rusya nüfusunun oldukça büyük b ir bölümü kentsel değil, kırsaldır. 1897 sayım larına göre şehir nüfusu 16 milyon, kırsal nüfus 101 m ilyon (Sibirya vb. dahil, Finlandiya hariç) kadardı. 1913’de, Oganovskiy’in he­ 228


saplam alarına göre, Rusya’nın kent nüfusu yu var­ lak rakam larla 30 m ilyon, k ır nüfusu 140 m ilyon ka­ dardı. O halde, bu tarihte kent nüfusu toplamın % i s ­ inden biraz daha azdı. A y rıc a şehirlerde oturanların hepsi proletaryaya mensup değildi. Kent nüfusu, ti­ caret sınıfını, im alatçıları, küçük burjuvaziyi ve pro­ fesyonel sın ıflan kapsar. Bu tabakalar sayıca m ilyon­ ları bulur. Kuşkusuz, kırsal bölgelerde, eski işçilerin, yarı proleterlerin v e yoksul köylülerin bulunduğu doğ­ rudur. Bu unsurlar işçileri destekler. Fakat kent iş­ çilerinden daha a z sınıf bilinçlidirler ■v e onlar kadar iyi örgütlenmiş değildirler.

Rus nüfusunun büyük çoğunluğu küçük mülk sa­ hiplerinden ibarettir. Bunlar kapitalistlerin ve toprak sahiplerinin boyunduruğu altında inlemelerine rağ­ men, ayn, mülk sahipliği olan tekil ekonomi sistem­ lerine öylesine alışmışlardır ki, ortak dava fikrine kazanılmalan, kooperatif bir topluluğun inşasına katli­ ni al an çok zordür., Tamamen kendisine ait olacak ve başkasından alınacak bir şeye sahip olma, sadece ken­ di hesabına çalışma anlayışı her küçük burjuva mülk sahibinin zihninde köklenmiştir. Bu nedenle Rusya’­ da komünizmin yerleşmesinde, diğer zorluklar bir ya­ na bırakılsa bile sırf bu açıdan, büyük zorluklar ola­ caktır. Zayıflığımız işçi smıfma da yansıyor. Genel ola­ rak Rus işçilerinin devrimci bir zihniyette oldukların­ dan söz edilir; onlar savaşçı bir ruha sahiptirler. Fa­ kat onlann içinde de, geri unsurlar, örgütlenme alış­ kanlığı olmayan kişiler görüyorum. Bütün işçiler Pet­ rograd işçileri gibi değil. Pek çoğu geri ve cahil; böy­ le insanlar takım halinde çalışmaya uygun değil. Şe­ hirlere yeni gelen çok sayıda işçi var. Bunlann çoğu köylü zihniyetine sahip ve köylülük ile dayanışma, ha­ linde. İşçi sınıfının bu kusurları, işçiler kendi davaları uğruna mücadeleye girmek zorunda kaldıkları oran­ da ortadan kalkıyor. Ne var ki, belirli oranda geriliğin 229


g ö re v ta iz in gerçekleştirilm esi takım ından bir engel oluşturduğu aşikârdır. A m a kuşkusuz görevim izin g er­ çekleşmesini im kânsızlaştırmıyor.

LİTERATÜR Sekizinci Parti Kongresi’nin raporu ve özellikle Lenin ile Ruharin’in program üzerine konuşmaları; yine, Lenin’in ko­ nuşması, «Günümüzün Başlıca Görevi». Rusya’nın ekonomik durumu için şu kaynaklara başvurun: Tysperovic, Syndicates and Trustsin Russia, Milyutin, The Economic Organization of Soviet Russia; Osinskiy, The Upbuilding of Socialism (bu ça­ lışmanın birinci bölümü savaşın yol açtığı tahribatın sosya­ lizmi kaçınılmaz hale getirdiği konusunda ikna edici kanıtlar içerir).

230


VI SOVYET İKTİDARI 46. Proletarya diktatörlüğünün b ir biçim i olarak Sov­ yet İktid arı. 47. Proletarya demokrasisi ve burjuva de­ mokrasisi. 48. Proletarya diktatörlüğünün sınıf karak­ t e r i ve geçişselliği. 49. B urjuva diktatörlüğü ve Sov­ yet İk tid a rı altında işçi hakları. 50. İşçilerin e ş itliğ i cinsiyet, itik a t ve ırk fa rk ı gözetilmem esi. 51. P a rla m entarizm ve sovyet sistemi. 52. Ordu ve Sovyet İ k t i­ darı. 53. Proletaryanın Öncü rolü. 54, Bürokrasi ve Sov­ yet İktid arı.

46. PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜNÜN BİR BİÇİMİ OLARAK SOVYET İKTİDARI Sovyet İktidarı talebini ilk form üle eden ve ger­ çekleştiren partim iz oldu. Kasım 1917 büyük devrim i, «Bütün iktidar S ovyetler’e!» parolası altında gerçek­ leştirildi. Partim iz bulana kadar bu sloganı hiç kim ­ se işitmemişti. Fakat bu anlayış basit biçimde aklı­ m ıza geliverm iş değildi. Tam aksine, fik ir hayatın özünde oluşturuldu. 1905-6 d evrim i kadar erken bir tarihte, işçi delegeleri sovyetleri olarak bilinen işçi­ lerin sınıf örgütü ortaya çıktı. 1917 devrim inde bu örgütler bol m iktarda göründü; hemen her yerde, iş­ çi sovyetleri, asker sovyetler v e daha sonra köylü sovyetleri yerden m antar biter gibi oluştu. İktidar müca­ delesinde kullanılacak araçlar olarak tasarlanan bu 231


sovyetlerin kaçınılm az olarak iktidarın kullanılması iç in , gerek li araçlara dönüştürülmesi gerek tiği açıktı. 1917 Rus devrim inden önce pek çok kişi proletar­ ya diktatörlüğünden söz etmiş ve bu konuda yazm ış­ tı, fa k a t hiç kimse bu diktatörlüğün hangi biçimde gerçekleştirilebileceğini açıkça k avram ış değildi. Şim­ di, Rus ¿evrim inde diktatörlük biçim i Sovyet İktidarı olarak açığa çıkmış bulunuyor. S O V Y E T İK T İD A R I H Â K İM SIN IF O L A R A K SOVYETLERDE Ö R G Ü TLE N ­ M İŞ V E K Ö YLÜ LER D E N Y A R D IM GÖREN, BURJU V A Z İ VE T O P R A K S A H İP LE R İN İN D İR E N İŞ İN İ EZEN P R O L E T A R Y A N IN D İK T A T Ö R L Ü Ğ Ü N Ü N GERÇEK­ LEŞMESİDİR. B ir ara pek çok insan p roletarya diktatörlüğünün Yasam a M eclisi tarafından kurulm ası gereken ve nü­ fusu oluşturan bütün sın ıflatın tem sil edildiği bir par­ lam ento tarafından yönetilen sözde dem okratik b ir cum huriyet biçim inde mümkün olabileceğine inanı­ yordu. Şim di bile oportünistler v e toplumsal dayanış­ macılar, sadece Y asam a M eclisi’nin v e dem okratik b ir cumhuriyetin ülkeyi iç savaş felâketinden kurtarabi­ leceğini ilân ederek ayn ı fik ri savunm aya devam edi­ yorlar. Oysa aktüel deneyim fa rk lı b ir şey söylüyor. Ö rneğin A lm an ya’da Kasım 1918 devrim inden sonra böyle b ir cum huriyet kuruldu. Bununla birlikte, 1918 v ılı biterken v e 1919 yılın d a kanlı m ücadeleler oldu, îsci sınıfı sürekli olarak b ir sovyet rejim inin kurul­ masını talep ediyordu. Sovyet rejim i talebi aslmda proletaryanın uluslararası parolası haline gelmişti r . Bütün ülkelerde işçiler proletarya diktatörlüğü talebi i) e bağlantılı olarak bu savaş çığlığın ı atıyorlar. Havat sloganım ızın doğruluğunu kanıtlamıştır. Sadece Rusya’da değil, b ir proletaryanın bulunduğu her ülke­ de «Bütün iktidar sov y eti ere!»

232


47. PROLETARYA DEMOKRASİSİ VE BURJUVA DEMOKRASİSİ Bir burjuva demokratik cumhuriyet, genel oy hakkını, sözde «halkın iradesi»ni, «bütün ulusun ira­ desi» ni ve «bütün sınıfların ortak iradesi»ni temel alır. Bir burjuva demokratik cumhuriyetin, bir Yaşan­ ma Meclisi’nin vb. savunucuları bize ulusun ortak ira­ desini ihlâl etmekte olduğumuzu söylüyorlar, önce bu meseleyi ele alalım. Birinci Bölüm’de çağdaş toplumun, çıkarları bir­ biri ile çatışan sınıflardan oluştuğunu öğrendik. Ör­ neğin, uzun çalışma saatleri burjuvazi için kârlı ola­ bilir, fakat bu işçi sınıfı için dezavantajdır. Sınıflar arasında barış kurtlar ile koyunlar arasındaki banş kadar imkânsızdır. Kurtlar koyunları yemek isterler, bu yüzden koyunlar kurtlara karşı kendilerini savu­ nurlar. Eğer bu böyleyse (ki tartışmasız böyledir), kurtlar ile koyunların ortak bir iradeye sahip olup olamayacaklarını sormamız gerekir. Her zekî insan bilir ki, böyle bir şeyden söz etmek saçmadır. Koyun­ lar ile kurtların ortak iradesi kesinlikle olamaz. Şu iki şeyden birini seçmemiz gerekir: Ya aldatılmış ve ezilmiş koyunları köleleştiren kurdun iradesi ya da koyunları kurtlardan kurtarmak ve yağmacıları kov­ mak isteyen koyunların iradesi. Bu meselede orta yol olamaz. Şimdi, günışığı kadar açıktır ki, aynı şey iki sınıflı insan toplumu için de geçerlidir. Çağdaş toplumda, sınıf sınıfa karşı, burjuvazi proletaryaya karşı ve proletarya burjuvaziye karşı saf tutar. İkisi arasında kanlı bıçaklı bir savaş vardır. Ortak irade, bir burjuvazi-proletarya iradesi nasıl mümkün olabi­ lir? Aşikârdır ki artık burjuva-proleter niyet ve arzu­ lar! kurt-koyun arzuları kadar imkânsızdır. Ya bur­ juvazinin, kendi iradesini çeşitli yollardan halkın ezi­ len çoğunluğuna zorla kabul ettiren burjuvazinin ira­ desini benimseyeceğiz, ya da proletaryanın, kendi ira­ desini zorla burjuvaziye kabul ettiren proletaryanın 233


iradesini. Eski dünyanın parçalanarak döküldüğü bir sırada, bir iç savaş çağında, bir devrim döneminde bütün sınıfların ortak iradesinden, bütün ulusun or­ tak çıkarlarından söz etmek özellikle aptalcadır. Pro­ letarya dünyayı dönüştürmek istiyor; burjuvazi eski köleliği güçlendirmek istiyor. Burjuvazi ile proletarya arasında bir ortak «ira­ de» nasıl olabilir? Açıktır ki, bütün ulusun ortak ira­ desi hakkında söylenen her söz, bu sözler bütün sı­ nıflara uygulanmak isteniyorsa bir yalandan ibaret­ tir. Böyle bir ortak irade gerçekleşmemiştir ve gerçek­ leşemez. Fakat bu sahtekârlık burjuvazi için, kapitalist yö­ netimin sürdürülmesi için gereklidir. Kapitalistler azınlıktadırlar. Yönetimin bu küçük azınlıkta olduğu­ nu söylemeye asla cesaret edemezler. Burjuvazinin, «bütün halk», «bütün sınıflar», «bütün ulus» vb. adı­ na yönetmekte olduğunu ilân ederek yalan söylemek zorunda kalmasının sebebi budur. Bu sahtekârlık bir «demokratik cumhuriyet» te na­ sıl sürdürülür? Proletaryanın bugün köleleştirilmiş ol­ masının başlıca sebebi onun ekonomik bakımdan kö­ leleştirilmiş olmasıdır. Demokratik bir cumhuriyette de fabrikalar ve atelyeler kapitalistlere ve toprak, hem kapitalistlere hem de toprak sahiplerine aittir. İşçiler içgüçlerinden başka hiçbir şeye sahip değildirler; yok­ sul köylü bir avuç topraktan başka hiçbir şeye sahip değildir. Dehşet verici koşullar altında sonsuza kadar çalışmak zorundadırlar, çünkü patronun ökçesi altın­ dadırlar. Onlar kâğıt üzerinde çok şey yapabilirler, fakat gerçekte hiçbir şey yapmazlar. Hiçbir şey ya­ pamazlar, çünkü bütün servet, sermayenin bütün gü­ cü düşmanlarının elindedir. Burjuva demokrasisi de­ nilen şey işte budur.. Birleşik Devletler’de, İsviçre’de ve Ptansa’da burjuva cumhuriyetler vardır. Fakat bütün bu ülkeler vicdansız emperyalistler, tröst kralları ve banka baronları, işçi sa-

234


nıfının amansız düşmanlan tarafından yönetilirler 1919 yılında var olan en demokratik cumhuriyet, Ulusal Meclis’e sahip Alman Cumhuriyeti idi. Ancak bu Kari Liebknecht’in katillerinin mensup oldukları cumhuriyet idi. ,

Sovyet İktidarı yeni ve çok daha mükemmel tip­ te bir demokrasiyi, proletarya demokrasisini gerçek­ leştiriyor. Bu proletarya demokrasisinin özü üretim araçlarının işçilere geçmesini temel almış, böylece bur­ juvaziyi bütün gücünden yoksun bırakmış olmasıdır. Proletarya demokrasisinde, daha, önce ezilen kitleleri oluşturanlar ve onların örgütleri yönetim aygıtları haline gelmiştir. Kapitalist toplum sisteminde, bur­ juva demokratik cumhuriyetlerde işçi ve köylü örgüt­ leri vardı. Ne var ki, bunlar zengin örgütler tarafın­ dan boğulmuşlardı. Öte yandan proletarya demokra­ sisinde zengin kendi servetinden yoksun bırakılmıştır. İşçilerin, yan-köylülerin vb. kitle örgütleri (sovyetler, sendikalar, fabrika komiteleri vb.) proleter Devlet oto­ ritesinin aktüel temelleri haline gelmiştir. Sovyet Cum­ huriyeti anayasasının başlangıcında şu ifadeyi görü­ yoruz: «Rusya kendini bir işçi, asker ve köylü dele­ geleri cumhuriyeti olarak ilân eder. Gerek merkezi, gerek yöresel bütün iktidar bu sovyetlere verilmiştir.» Sovyet demokrasisi işçi örgütlerini hükümetten dışlamamakla kalmaz, aktüel olarak onları hüküme­ tin araçları haline getirir. Fakat sovyetler ile işçi sı­ nıfı ve köylülüğün diğer örgütleri üye sayısı bakımın­ dan milyonları bulduğunda Sovyet İktidarı daha ön­ ce ezilen ve horlanan sayısız insan kitlesine yeni iş­ levler verir. Halk kitleleri, işçiler ve yoksul köylüler, sovyetlerin, sendikaların ve fabrika komitelerinin or­ tak faaliyetlerine daha büyük bir ölçüde katılmaya başlarlar. Bu her yerde olmaya devam ediyor. Kasa­ ba ve köylerde, daha önce asla böyle bir şey yapma­ mış olan insanlar şimdi yönetim faaliyetine ve yeni bir hayatın inşasına aktif olarak katılıyorlar. Böyle­ likle Sovyet îktidan çeşitli yerleşim yerlerinde en ge­ niş oz-yönetimi güvence altına alıyor ve aynı zaman­ 235


da geniş halk kitlelerini hükümet faaliyetine katılma­ ları için biraraya topluyor. Partimizin kendisini bu yeni proletarya demokra­ sisinin dünya çapında geliştirilmesine adadığı açıktır. Proleterlerin ve yoksul köylülerin en geniş tabakalar nnm vargüçleriyle sövyetlerin faaliyetlerine katılma­ larını eninde sonunda sağlamalıyız. Kasım devriminden önce yayımlanan broşürlerinden birinde Yoldaş Lenin çok doğru bir biçimde, görevimizin her aşçının hükümet yönetimine katılmayı öğrenmesini sağlamak olacağını yazdı. Kuşkusuz bu kolay bir iş değildir ve gerçekleşmesinin önünde pek çok engel vardır. Bu engellerden biri kitlelerin düşük kültür düzeyidir, İş­ çilerin öncüsü sadece küçük bir yapıdır. Bu öncü için­ de, örneğin metal işçileri göze çarpar. Fakat işçilerin büyük bir bölümü geridir ve bu özellikle ülkenin kır­ sal yerleşim birimleri için geçerlidir. İnisiyatiften, ya­ ratıcı yetenekten yoksundurlar; bir kenarda durur ve ilk adımı başkalarının atmasını beklerler. Partimizin görevi bu geri tabakayı sistematik ve dereceli olarak rcenel yönetim faaliyetine katılmaya çekmekten ibaret­ tir. Kuşkusuz bu tabakayı faaliyete katılmaya teşvik etmenin yegâne yolu onların kültürel düzeyini ve örrütlenme kapasitesini yükseltmektir. Bu partimizin de görevidir.

48. PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜNÜN SINIF KARAKTERİ VE GEÇİŞSELLİĞİ Burjuvazi her yerde sınıf hâkimiyetini «bütün halkın menfaati» maskesi ardında saklamıştır. Göre­ ce küçük bir parazitler grubundan oluşan burjuvazi kendi sınıf iradesini herkese nasıl empoze edebilmek­ tedir? Burjuvazi devletin bir soyguncular birliği ol­ duğunu ilân etmeye cesaret edebilir mi? Kuşkusuz, böyle bir şey yapamaz. Burjuvazi bir askerî diktatör­ lüğün kanlı standardını uyguladığı zaman bile «bü­ 236


tün halkın menfaati»nden söz etmeye devam eder. Fakat kapitalist sınıf sözde demokratik cumhuriyet­ lerde halkı elçabukluğu ile aldatmakta ustadır. Bura­ larda burjuvazi yönetir ve diktatörlüğünü belirli gö­ rüntüleri muhafaza ederek sürdürür. İşçilere üç ya da dört yılda bir yapılan parlamento seçimlerinde oy kullanma hakkı verilmiştir. Ancak işçiler her türlü yönetim gücünden dikkatle dışlanmışlardır. Ancak, genel oy hakkı var olduğu için kapitalist sınıf «bü­ tün halk»ın yönettiğini yüksek sesle ilân eder. Sovyet İktidarı kendi sınıf karakterini açıkça ilân eder. Bir sınıf iktidan olduğunu, Sovyet İktidarı’nm yoksulların diktatörlüğü olduğunu gizlemeye kalkış­ maz. Bu nokta onun isminde de vurgulanır: Sovyet Hükümeti’ne, İşçi ve Köylü Hükümeti denilmektedir. Anayasa, yani Sovyet Cumhuriyeti’nin temel yasası, üçüncü Bütün Rusya Sovyet Kongresi, açıkça şunu ilân eder: «İşçi, asker ve' köylü delegelerinin üçüncü Bü­ tün Rusya Sovyet Kongresi, proletarya ile sömürücü­ ler arasındaki şu kesin mücadele anında, hiç bir ik­ tidar aracında sömürücülere yer olamayacağını ilân eder.» Bu nedenle Sovyet İktidan sadece kendi sınıf karakterini ilân etmekle kalmaz, proletarya ile köy­ lülüğün düşmanı olan sınıfları iktidar araçlanndan dışlamakta ve onlan seçme; seçilme haklanndan yok­ sun bırakmakta da duraksamaz. Sovyet İktidarı nasıl böylesine açıkça hareket edebiliyor ve etmek z o n a ­ dadır? Çünkü Sovyet İktidan gerçekten emekçi kit­ lelerin iktidarı, nüfusun çoğunluğunun iktidarıdır. Bu iktidarın işçi sınıfı semtlerinde doğduğunu gizlemeye gerek yoktur. Tam aksine, Sovyet iktidan kendi kö­ keni ve anlamı üzerinde ne kadar ısrarlı olursa, ken­ disi ile kitleler arasındaki bağlar o kadar sıkı ola­ cak ve sömürücülere karşı mücadelede kazandığı başanlar!o kadar çarpıcı olacaktır. Kuşkusuz bu durum sonsuza dek sürmeyecektir Meselenin özü sömürenlerin direnişinin ezilmesi ge­ rekliliğinde yatar. Ancak sömürücüler ezildiklerinde, 237


dizginlendiklerinde ve ehlileştirildiklerinde, çalışmaya alıştırıldıklarmda ve diğer herkes gibi emekçi hali­ ne getirildiklerinde, üzerlerindeki baskı gevşetilecek ve proletaryanın diktatörlüğü dereceli olarak kalka­ caktır. Şu nokta anayasamızda (II. Bölüm, 5. Kısım) açık­ ça yer almıştır: «Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cum­ huriyeti anayasasının - şimdiki geçiş döneminin ihtiyaç­ larına uygun bir anayasa - temel görevi, kent ve kır iş­ çilerinin ve yoksul köylülerin diktatörlüğünü güçlü bir Bütün Rusya Sovyet İktidarı biçiminde kurmaktan iba­ rettir. Bu iktidarın amacı burjuvazinin tam olarak eziU meşini sağlamak, insanın insan tarafından sömürülme­ sine son vermek, ne sınıflara bölünmüşlüğün ne de her­ hangi bir Devlet otoritesinin olacağı sosyalizmi gerçek­ leştirmek olacaktır.»

Partimizin görevlerini bu noktadan çıkarsayabiliriz. Parti, burjuvazinin hâlâ sürmekte olan sahtekâr­ lığını sistematik olarak açığa çıkarmalıdır. İşçiye bazı haklar verilmiştir, fakat işçi, patrona maddî olarak bağımlı kalmıştır. Sonuç olarak partimizin görevi pro­ letaryanın elindeki her türlü araçla sömürücüleri ez­ mektir. Ayrıca, olabildiği ölçüde sömürücüleri ve on­ ların çanak yalayıcılarını ezmenin yanısıra, öncelikle uygulanması gereken önlemleri hafifleten ve geri alan kararnameler ile onlara olabildiği ölçüde yeniden bi­ çim vermek de partimize düşecektir. Örneğin, profes­ yonel smıflanh işçi sınıfına daha da yaklaştıklarını, artık işçilere düşman olmadıklarını, hep birlikte Sov­ yet İktidan’mn yanında yer aldıklarını, proletarya ile tam bir anlayış birliği içinde olduklarını düşünelim. Bu gerçekleştiğinde (ve bu sadece bir zaman sorunu­ dur) profesyonel sınıflara bütün medenî haklan ta­ nımak ve onlan ailemize kabul etmek bize düşecek­ tir. Bugün, bütün dünya İşçi Cumhuriyeti’ne karşı si­ lâhlanmışken haklann bu şekilde genişletilmesinden söz etmek erken doğum olacaktır. Fakat şu noktayı durmaksızın açıklığa kavuşturmamız gerekir ki, sö­ 238


mürücülerin komünizmi yıkma girişimlerine ne ka­ dar hızlı son verilirse, hakların tanınması ve genişle­ tilmesi de o kadar çabuk gerçekleştirilecektir. Prole­ tarya Devleti işte bu anlamda dereceli olarak yok olup gidecek ve sınıflara bölünmenin tamamen orta­ dan kalkmış olacağı Devletsiz bir komünist topluma dönüşmeye başlayacaktır.

49. BURJUVA DİKTATÖRLÜĞÜ VE SOVYET İKTİDARI ALTINDA İŞÇİ HAKLARI Burjuva demokrasisinin başlıca hilelerinden biri sadece görünüşte tanıdığı haklardan ibarettir. İşçile­ rin tam bir özgürlük içinde parlamentoya seçilebile­ ceklerini, patronlar ile aynı haklara sahip olduklarını (buna «yasalar önünde eşitlik» diyorlar), toplantı ve gösteri yapma haklarına sahip olduklarım, diledikleri gazete veya kitabı yayımlayabileceklerini vb. kâğıt üzerinde okuruz. Bütün bunlara «demokrasinin özü* deniyor. Demokrasinin herkes için, bütün halk için, bütün yurttaşlar için olduğu, bu yüzden koşulların Sovyet Cumhuriyeti’ndekinden tamamen farklı oldu­ ğu konusunda bizi temin ediyorlar. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, böyle bir burju­ va demokrasisi asla varolmamıştır. Yüz yıl kadar ön­ ce vardı, fakat Bay burjuva onu uzun zaman önce yok etti. Bu konuda en iyi örneği Birleşik Devletler oluşturur. Bu ülkede, savaş sırasında şu yasalar çıkarıldı: Başkan hakkında kötü söz söylemek yasaklandı; Müttefikleri gözden düşürecek herhangi bir şey söylemek yasaklandı; BD ile îtilâf’ın savaşa girmesinin kirli ve maddî sebep­ lerden kaynaklandığını ilân etmek yasaklandı; BD hükü­ metinin izlediği politikayı kamuya açık şekilde mahkûm etmek yasaklandı; Almanya lehine herhangi bir şey söy­ lemek yasaklandı; mevcut düzenin yıkılmasını savunmak yasaklandı; özel mülkiyetin kaldırılmasını, sınıf savaşma

239


son verilmesini vb. savunmak yasaklandı. Bu yasalardan birini ihlâl etmenin cezası 3' yıldan yirmi yıla kadar h a­ pisti. Tek bir yıl içinde yaklaşık 1500 işçi bu tür suç­ lardan tutuklandı. IW W (Dünya Sanayi İşçileri) olarak bilinen işçi sınıfı örgütü ve bu örgütün bazı liderleri linç edildi. «Grev hakkı»na bir örnek olarak 1917 yılında A ri­ zona bakır madencilerinin yaptıkları grevden söz edebıliriz.İşçilerin çoğu kurşunlandı, diğerleri kırbaçlandı, ba zıları katran ve tüye bulandı; bütün aileleri evlerinden barklarından çıkarıldı ve dilenciliğe zorlandı. Aynı şekil­ de, Kolorado eyaletindeki Ludlow’da Rockefeller’in kö~ leyen Standart Oil Trust’ün başkanı Rockefeller; demir adamları yüzlerce erkek ve kadın işçiyi vurdular ve yak­ tılar. Kongre genel oyla seçilmiş olsa da sadece tröst kral­ larının emirlerini yerine getirir, çünkü yaklaşık bütün kongre üyeleri tröstlerde paya sahiptir. Taçsız krallar Amerika’nın gerçek diktatörleridirler. Şu isimler verilebi­ lir: Petrol kuyularının yanısıra çok sayıda bankayı denet­ leyen Standart Qil Trust’ün başkanı Rockefeller; demir­ yolu kralı, aynı zamanda çok sayıda bankayı denetleyen Morgan; çelik kralı Schwab; et tröstünün başkanı Swift; savâş sırasında inanılmaz servet yapan barut kralı D u­ pont. Rockefeller’in gelirinin saatte 10.000 dolar olduğunu belirtmek yeterli! Böyle bir gücün karşısında kim durâbilir? Bu Schwablar ve Rockefellerler çetesi her şeyi «de­ mokrasi» adına kendi ellerinde tutarlar.

Burjuva demokrasisi denilen şey gerçekten var olsa bile, Sovyet İktidarı’na kıyasla beş para etmez. Gerçekleşmesi mümkün olmadıkça kâğıt üzerindeki yasaların işçi sınıfı için kullanımı yoktur. Ayrıca, böy­ le bir gerçekleşme olanağı, kapitalistlerin bütün ser­ vete sahip oldukları bir sistemde var olamaz. İşçiler kâğıt üzerinde toplantı yapma hakkına sahip olsalar bile çoğu kez bu hakkı kullanmaları imkânsızdır. Ör­ neğin, sermayenin büyük köpek balıkları tarafından kışkırtılan veya işçilere duydukları düşmanlıkla ha­ reket eden salon sahipleri çoğu kez salonlarının top­ lantılarda kullanılmasını reddedeceklerdir. Bu durum­ da işçiler toplanacak yer bulamazlar. Bir başka örnek. 240


İşçiler gazete çıkarm ak isterler v e bunu yapm ak ya­ sal haklarıdır. Fakat gazete çıkarm ak için, paraya, kâğıda, bürolara, m atbaa m akinelerine vb. ihtiyaçları vardır. Bütün bunlar kapitalistlerin elindedir. K api­ talistler pençelerini gevşetm ezler. Bir şey yapm azlar! İşçilerin eline geçen ücretle bu tür işler için gerekli fonları biriktirm ek imkânsızdır. Sonuç, gazetelere bur­ juvazinin sahip olması ve bu sayede işçileri her gün aldatabilm eleridir. Öte yandan işçiler, «yasal hak­ la rım a dayanarak kendi basınlarına pratikte sahip olamazlar. Burjuva demokrasisi altında işçi «özgürlüğü» nün gerçek karakteri işte budur. Özgürlük sadece kâğıt üzerinde vardır. İşçiler «resm î» özgürlük denilen şeye sahiptirler. N e v a r ki, gerçekte özgür falan d eğild ir­ ler, çünkü resmî özgürlükleri gerçeklik alanına akta­ rılamaz. Hayatın d iğer alanlarında olduğu gibi, bura­ da da aynı şey geçerlidir. Burjuva tfeorisine göre ka­ pitalist toplumda patron ve işçi eşittir, çünkü «özgür sözleşmö» geçerlidir. İşveren işi arz eder; işçi arz edi­ len işi kabul veya ret etmekte özgürdür. K âğıt üzerin­ de böyledir! G erçekte ise, patron zengin ve besilidir-, iŞÇi yoksul ve açtır. Y a çalışacak ya da açlıktan k ırı­ lacaktır. Eşitlik bu mudur? Y a zılı sözler ne derse de­ sin zengin ile yoksul arasında eşitlik olamaz. K api­ talist rejim de «özgürlük» işte bu nedenle bir burju­ va görüntüsüdür. Öte yandan Sovyet Cum huriyet’inde işçi sınıfı için özgürlük gerçek anlamda Vardır. Rus Sosyalist Fede­ ratif Cumhuriyeti’nin anayasasından (II. Bölüm, 5. K ı­ sım) alıntı yapalım. «14. İşçilerin fik irlerin i ifade etme özgürlüklerini güvence altına alm ak için Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cum huriyeti basının serm ayeye bağım lılığını ortadan kaldırır ve gazetelerin, broşürlerin, kitapların ve bütün diğer basılı ürünlerin yayım lanm ası için g e ­ rekli bütün teknik v e maddî araçları işçi sınıfına ve

F .: 16/241


yoksul köylülüğe teslim eder ve bu yayın ların ülke çapında serbestçe dağıtılm asını sağlar. «15. İşçilerin toplanm a hakkını güvence altına al­ m ak için Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti, Sovyet Cum huriyeti’nin bütün yurttaşlarına toplantı, kon gre ve gösteri yürüyüşü vb. yapm a hakkını tan ır ve halka açık toplantı yapm a am acına uygun bütün binaları, aydınlatm a, ısıtma vb. donanım ı ile birlikte, işçi sınıfına ve yoksul köylülere teslim eder. «16. İşçilerin b iraraya gelerek örgütlenm e özgür­ lüğünü güvence altına alm ak için Rus Sosyalist Fe­ deratif Sovyet Cumhuriyeti, m ülk sahibi sınıfların eko­ nomik ve politik gücünü yıkarak ve şimdiye dek bur­ ju va toplumunda işçilerin ve kôylülërin etkin biçim ­ de örgütlenm e ve faaliyet gösterm e özgürlüklerini ön­ leyen bütün engelleri kaldırarak, işçileri ve yoksul köylüleri, b iraraya gelm elerini v e örgütlenm elerini sağlayacak her türlü yardım ı, m alzem eyi ve m orali sağlayarak donatır. «17. işçilerin etkin biçimde bilgilenm elerini güven­ ce altına alm ak için Rus Sosyalist Fédératif Sovyet Cumhuriyeti, işçilere v e yoksul köylülere, tam, çok yönlü ve dereceli b ir eğitim sağlam ayı görev olarak benimser.»

Burada burjuva demokrasisinin sahte özgürlükle­ ri ile proletarya demokrasisinin etkin özgürlükleri arasındaki muazzam farkı görüyoruz. Sovyet iktidarı ve partimiz bu yönde daha şim­ diden çok şey yapmıştır. Asillerin malikâneleri, tiyat­ rolar, matbaa makineleri, kâğıt vb. - şimdi bütün bun­ lar işçi sınıfı örgütlerine ve işçi Devleti’ne aittir. Bir sonraki görevimiz, proletarya ve köylülüğün geri ta­ bakasının bu haklardan tam olarak yararlanmasına yönelik mümkün olan bütün yardımı sağlamaktır. Bu görev iki yoldan gerçekleştirilecektir. Birinci olarak, belirttiğimiz yolda sürekli olarak ilerlemeli ve işçile­ rin özgürlüğünün maddî temellerini genişletmek için elimizden, gelen herşeyi yapmalıyız. Bu amaçla, yeni 242


binalar tasarlamak ve inşa etmeli, yeni matbaa ma­ kineleri kıırmalı, işçi evleri vb. tesis etmeliyiz. İkinci olarak, nüfusun geri tabakası, şimdi de var olan ama cehalet, ilgisizlik ve kültürsüzlük yüzünden şimdiye dek yararlanamadığı bu özgürlük olanakları ile ya­ kından tanıştırılmahdır.

50. İŞÇİLERİN EŞİTLİĞİ, CİNSİYET, İTİKAT VE IRK FARKI GÖZETİLMEMESİ Burjuva demokrasisi sözde bir dizi özgürlük ve­ rir, fakat bu özgürlükler ezilenlerden kilitler ve du­ varlarla korunur. Burjuva demokrasisi, diğer şeylerin yanısıra sıklıkla halk arasında cinsiyet, itikat, ırk ve milliyet farkı gözetilmediğini ilân eder. Burjuva de­ mokratik sistem altında herkesin, kadınların ve er­ keklerin; beyazların, sanların ve siyahların; AvrupalI­ ların ve AsyalIların; Budistlerin, Hıristiyanlann ve Yahudilerin, eşit olduklarına yüksek sesle yemin edi­ lir. Emperyalist çağda, ırk ve milliyet baskısında dün­ ya çapında müthiş bir artış olmuştur. (Ayrıntıları bir sonraki bölümde göreceğiz.) Ancak kadınlar konusun­ da burjuva demokrasisi eşitliği gerçekleştirmekten uzaktır. Kadın, haklardan yoksun olarak, bir ev hay­ vanı, aile evinde bir mobilya parçası olarak kalmıştır. Kapitalist toplumda çalışan kadın özellikle ezilir, özellikle haklardan yoksun bırakılır. Bütün mesele­ lerde, burjuvazinin emekçi insana bahşettiği dilenci­ lere lâyık hakların daha da azma sahiptir. Kadmlann seçimlerde oy kullanma hakkı sadece birkaç ülkede tanınmıştır. Miras hakkına gelince, kadına her yer­ de dilencilere lâyık bir miktar bırakılır. Aile hayatı içinde kadın daima kocasına bağımlıdır. Kötüye giden her şeyin onun kusuru olduğu düşünülür. Tek sözcük­ le burjuva demokrasisi her yerde kadm konusunda^ kadınları tıpkımenkul mallar, oyuncak bebekler ve­ ya yük hayvanları gibi alıp satan, cezalandıran veya 243


çalan vahşilerin âdetlerini bizlere kuvvetle hatırla­ tan kural ve âdetleri sergiler, ftusyamızda şöyle söy­ lenir: «Tavuk nasıl kuş değilse, kadın da kişi değil­ dir.» Burada gördüğümüz köleci topluma Ö2gü bir de­ ğerlendirmedir. Bu durum proletarya açısından son derece zararlıdır. Emekçiler arasında erkeklerden çok kadınlar vardır. Aşikârdır ki, proletaryanın mücade­ lesi, onun iki yarısı, kadınlar ile erkekler arasındaki eşitsizlik yüzünden büyük bir engelle karşı karşıya­ dır. Kadınların yardımı olmaksızın proletaryanın ge­ nel bir zafer kazanacağı, «emeğin özgürleşecegı> dü­ şüncesi boş bir hayaldir. Bu nedenle, proletaryanın iki yarısını oluşturan kadınlar ile erkekler arasında tam bir yoldaşlığın olması ve bu yoldaşlığın eşitlik ile güç­ lendirilmesi işçi sınıfının yararınadır. Bu eşitliği ha­ yâtın her alanında; evlilikte, ailede, politikada vb. ilk kez gerçekleştiren Sovyet İktidarı ölmüştür. Bütün Sovyet Rusya’da kadınlar her konuda erkekler ile eşit­ tir. Aktüel hayatta bu eşitliğin gerçekleşmesini sağla­ ma görevi partimize düşmektedir. Her şeyden önce, geniş işçi kitlesine kadınların bağımlı durumunun ken­ dileri için son derece zararlı olduğunu açıkça anlat­ malıyız. Şimdiye kadar işçiler arasında kadınları aşa­ ğı görme âdeti vardı. Köylüler ise «sıradan kadın» toplumsal işlerle ilgilenmeye başladığında alav eder­ ler. Sovyet Cumhuriyeti’nde emekçi kadın emekçi er­ kek ile aynı haklara sahiptir; sovyetlere seçilebilir ve seçimlere katılabilir; bir komiserin bürosunda otura­ bilir; orduda, ekonomik alanda ve Devlet yönetiminde her türlü işi yapabilir. Fakat Rusya’da emekçi kadın, emekçi erkekten çok daha geri kalmıştır, pek çok insan onları hakir görür. Bu konuda muazzam çaba göstermek gerek­ mektedir. Ancak böylelikle, erkeklerin, kadınların yo­ lunu kesmesi, önlenebilir ve kadınların haklarını tam olarak kullanmayı öğrenmeleri, utangaçlığı ve çekin­ genliği bırakmaları sağlanabilir. 244


Unutmamalıyız ki, «her aşçı hükümet yönetimi­ ne katılmayı öğrenmelidir.» Yukarda öğrendik ki, ger­ çekten önemli olan, bir hakkın kâğıt üzerinde olması değil, o hakkın pratikte kullanılması olanağıdır. Emek­ çi bir kadın bütün zamanını ev işlerine ayırması, pa­ zara gidip alışveriş yapması, ev halkının çamaşırla­ rını yıkaması, çocuklara bakması, bütün bu ağır ev işlerini tek başına yüklenmesi halinde, sahip olduğu hakları etkin biçimde nasıl kullanabilir? Sovyet Cumhuriyeti’nin ve partimizin hedefi, emekçi kadını bu tür kölelikten kurtarmak, emekçi kadını bu modası geçmiş, Nuhnebi’den kalma koşul­ lardan özgürleştirmek olmalıdır. Merkezi çamaşırha­ neleri olan ev komünlerinin (insanların ağız dalaşı yapacaklarj yerler değil, insan gibi yaşayacakları yerler) örgütlenmesi; komünal mutfakların örgütlen­ mesi; komünal çocuk bakım yerlerinin, anaokullarının, oyun yerlerinin, çocuklar için yaz kamplarının, komünal yemekhaneleri olan okulların vb. örgütlenr mesi - bu tür şeyler kadınlara serbestlik sağlayacak ve onların şimdi proleter erkeğin ilgilenmekte oldu­ ğu bütün meselelerle ilgilenmelerini mümkün kıla­ caktır. Bir yıkım ve açlık dönemihde bütün bunları ge­ rektiği gibi yapmak, kuşkusuz, zordur. Bununla bir likte partimiz emekçi kadının ortak görevde rol al­ ması için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Ulusal eşitlik, ırksal eşitlik vb. bir sonraki bölümde ele alınacaktır. Burada anayasanın konuyla ilgili parag­ raflarını (II. Bölüm, 5. Kısım) almakla yetineceğiz. «20. Bütün ülkelerin işçilerinin dayanışması bakımın­ dan, Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti, Rus Cumhuriyeti topraklarında yaşayan yabancılara, kendi emekleri ile yaşamaları, işçi sınıfına veya başkasının eme­ ğini kullanmayan köylülere mensup olmaları şartı ile Rus yurttaşlarının sahip oldukları siyasal hakları garanti eder; yerel sovyetlerin uzun formaliteler olmaksızın bu tür ya­ bancıları büyük Rusya yurttaşlığına alma hakkını tanır.

245


«21. Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti po­ litik veya dinsel suçlar yüzünden cezaya çarptırılan bü­ tün yabancılara sığınma ha^kı tanır. «22. Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti, ırk­ sal veya ulusal kökenlerine bakılmaksızın bütün yurttaş­ lara eşit haklar tanır; keken temelinde herhangi bir im­ tiyaz veya öncelik tanınmasının veya muhafaza edilmesi­ nin cumhuriyetin temel yasasına ters düşeceğini, aynı şe­ kilde ulusal azınlıkların herhangi bir biçimde baskı al tında tutulmasının veya onların sahip oldukları eşit hak­ ların herhangi bir biçimde sımrlandırılmasmm da temel yasaya ters düşeceğini ilân eder.»

51. PARLAMENTARİZM VE SOVYET SİSTEMİ Burjuva demokratik Devletler’de parlamento ola­ rak bilinen şey her şeyin başında gelir. Bu temsilî bir kurumdur ve oy kullanma hakkı ülkeden ülkeye fark­ lılıklar gösterir. Bazı yerlerde sadece zenginler oy kullanır; bazı yerlerde bir bölüm yoksulun oy kullan­ masına izin verilir; üçüncü bir grupta, belli bir ya­ şa gelmiş bütün insanlar oy kullanabilirler; bir dör­ düncü grupta aynı şekilde kadınlar da oy kullana­ bilirler. Fakat genel oyla seçilmiş bir parlanmetoda bile koltukların çoğu her zaman burjuvazinin temsilcileri tarafından işgal edilir. Neden hep böyle olur? Nede­ ni, az önce öğrendiğimiz şey bakımından, aşikârdır. Ülkede çoğunluğu oluşturan işçilerin oy kullanma hakkına sahip olduklarını düşünelim. Yine düşünelim ki, bütün servet kapitalistlerin elindedir; bütün gaze­ telere, halka açık toplantı yapılabilecek bütün yer­ lere onlar sahiptir; sanatçılar, matbaa makineleri, mil­ yonlarca broşür onların emrindedir; ruhbanlar kilise kürsülerinden onların davasını savunmaktadırlar. Dü­ şünelim ki, yoksul işçiler her gün tüketici bir işte ça­ lışmaktadırlar; toplantı yapacak yerleri yoktur; çev­ 246


relerinde zeki insanlar (burjuvazinin ajanları, avukat­ lar, gazeteciler ve diğer ağzı lâf yapan kişiler) dolaş­ makta ve mükemmel görünen parolaları savunmak­ tadırlar ve böylece işçilerin kafasını karıştırmaktadır­ lar; unutmayalım ki, tröst kodamanları muazzam pa­ rasal kaynaklara sahiptirler va bunlarla işçi temsil­ cilerini - başlangıçta dürüst olabilseler de - baştan çı­ karabilmekte, onlara rahat işler, günlük basma girme vb. gibi olanaklar sağlayabilmektedirler. Bu durum­ da, bu tür parlamentolarda çoğunluğun neden daima burjuvazinin, finans* kapitalin, banka krallarının giz­ li veya açık ajanlarından ibaret olduğunu anlayabi­ liriz. Bu durumda emekçi kitlelerin kendi toplulukları­ nın temsilcileri olarak seçilmeleri olağanüstü zordur. Bir temsilci yolunu bulup parlamentoya girdiğin­ de mesele bitmiştir; seçmenlerine kulak asmayabilir; koltuğu üç ya da dört yıl için güvencededir. Seçmen­ lerinden bağımsızdır artık. Kendini sağa sola satar. Seçmenleri tarafından görevinden alınamaz; yasalar bu tür şeylere izin vermez. , Parlamentarizm ile yönetilen bir burjuva demok­ ratik cumhuriyette işler böyle yürür. Sovyet Cumhu­ riyetinde durum çok farklıdır. Burada parazitlerin -tüccarlar ve fabrika sahipleri, dinadamları ve top­ rak sahipleri, subaylar ve zengin köylüler- oy kul­ lanma hakkı yoktur. Ne seçebilirler ne de seçilebilir­ ler. Öte yandan işçiler ve köylüler kolay ve basit bi­ çimde oy kullanırlar. Bundan başka her sovyet dele­ gesi, kendisini o makama gönderebilen seçmenler ta­ rafından geri çağrılabilir. Delege görevini kötü ya­ parsa, ceket değiştirirse vb. geri çağırılabilir. Bu ge­ ri çağırma hakkı hiçbir yerde Sovyet Cumhuriyeti’ndeki kadar kapsamlı biçimde kabul edilmiş değildir. Bir burjuva cumhuriyette parlamento bir «geve­ zeler kulübündür. Üyeler tartışmaktan ve nutuk at­ maktan başka bir şey yapmazlar. Esas işler bürolar­ da, Devlet .bakanlıklarında vb. yapılır. Parlamento ya247


salan çıkarır, çeşitli sorular sorarak bakanları «de­ netler»; yönetimin aldığı kararlan oylar. Yasama yet­ kisi denen şey parlamentoda toplanır. Fakat yürütme yetkisi kabinenin elindedir. Bu nedenle parlamento (fiilen) hiçbir şey yapmaz; parlamento sadece lâf üre­ tir. Sovyet sisteminde işler tamamen farklı biçimde yürütülür. Hükümetin en yüksek ve en önemli aygıtı Sovyetler Kongresi’dir. Anayasa’da şunlar yazılıdır: «Bütün Rusya Sovyetler Kongresi Rus Sosyalist Fe­ deratif Sovyet Cumhuriyeti’nin yüksek otoritesidir.» Yılda en az iki kez toplanması gerekir. Genel duru­ ma bakarak uygun kararları alır. Bu kararlar yasa haline gelir. Kongre üyeleri profesyonel hatipler de­ ğil, belirli işler yapmak durumunda olan gerçek iş­ çilerdir. Kongre aralarında yüksek otorite Kongre’nin seçtiği Merkez Yürütme Komitesi’ne aittir. Merkez Yürütme Komitesi aynı zamanda hem yasama hem de yürütme işlerini yerine getirir; yani, sadece yasa çıkarmakla kalmaz, aym zamanda kamu işlerini yö­ netir. Halk Komiserlikle.'i olarak bilinen bölümleri vardır. Komite üyeleri bu komiserliklerde çalışırlar. Bu yüzden Merkez Yürütme Komitesi gerçek bir emekçi komitesidir. Merkez Yürütme Komitesi gibi, diğer sovyet ku­ rumlan da sıkı biçimde birleştirilmiştir ve emekçi kit­ lelerin bütün örgütlerini temel alır. Sovyet kurumlan Komünist Parti’yi. sendikaları, fabrika komitelerini ve kooperatifleri temel alır. Bu örgütler, hepsi Sov­ yet iktidarını desteklemekte birleşen milyonlarca iş­ çiyi biraraya getirir. Bu örgütler aracılığı ile çalışan kitleler Devlet yönetimine aktif olarak katılırlar. Ko­ münist Parti ve sendikalar en güvenilir üyelerini bü­ tün mevkileri doldurmak ve bütün işlevleri yerine ge­ tirmek için görevlendirir. Bu yolla, işçilerin arasında en iyiler, sadece lâf üretmek için değil, aktüel olarak yönetmek için delege olurlar. Sözde demokratik cum­ huriyette böyle şeyler olmaz. Oralarda, işçi sınıfından gelen.seçmen sandığa gidip oyunu atar ve iş biter. 248


Burjuvazi «yurttaşlık g ö revleri»n i yerin e getirdiği ko­ nusunda onu tem in eder; D evlet işleri hakkında k a fa yorması artık gerekmez. Bu düzenlem eler burjuva hükümet sisteminin t e ­ mel hilelerinden birini gizler. Buradaki hile daha ön­ ce açıklananlar ile aynı yapıdadır. Bir biçimde işçi «k atılım »ı kâğıt üzerinde görünür. Gerçekte ise işçi­ ler hep birlikte olayların dışındadırlar. H er şey, k it­ lelerden tamamen kopuk ve bürokrasi olarak bilinen şeyi meydana getiren özel burjuva görevlileri kastı tarafından yönetilir v e bütün işler onlar tarafından yapılır. K itleler yönetim aygıtına ulaşamazlar; kitleler bu aygıtla herhangi bir biçimde temas kuramazlar. On altıncı veya on yedinci yüzyıla kadar Devlet gö­ revlileri sadece asillerden oluşuyordu. Kapitalist sisteme dönüşüm sırasında bir profesyonel görevliler tabakası oluş­ maya başladı. Sen yıllarda bu profesyonel «görevliler entelijansiya veya profesyonel sınıflar denilen saflardan esas olarak sağlanmıştır. Fakat daha yüksek görevler daha zengin burjuvazinin üyeleri tarafından doldurulmuştur. Ne var ki, daha önemsiz görevliler bile soyguncu Devlet’e bağlılık ruhu ile eğitilirler; içlerinde daha yetenekli olan­ lar saflarda yükselmeye, yetki ve unvan almaya, «resmî kariyer» yapmaya çalışırlar. Sonuç, bu centilmenlerin ço­ ğunun «sıradan halk»a karşı derîn bir küçümseme ile do­ lu olmalarıdır. Bu resmî görevliler tabakasının boyutları ve büyüklüğü Olşevskiy'in Bureaucracy kitabından alınan şu rakamlardan öğrenilebilir. 1874 yılında Avusturya’da sayıları 27.000 civarındaydı. Bu sayı 1891’de 36.000’e; 190CTde 169.000’e ulaştı. Fransa*da 1891 yılında görevlilerin sa­ yısı 1.500.000, yaklaşık olarak nüfusun % 4’ü idi. Aynı yıl İçinde Britanya'da, nüfusun yaklaşık % 2.6’sını oluştu­ ran 1.000.000 kadar görevli (kamu görevlisi) vardı. 1890 yılında Birleşik Devletler'&e 750.000 görevli vardı. Kendi­ si bir burjuva olan Olsevskiy bize burjuvazinin şu özel­ likler ile karakterize olduğunu söyler: Rutinizm, k ırtasi­ yecilik, küstah tavırlar, sıradan işlerle uğraşma. Bütün kapitalist ülkelerde yönetim işi, aktüel olarak, bu karak­ terde bir görevliler tabakasının elindedir, Bir kez daha

249


belirtmeliyiz ki, en yüksek görevliler zengin burjuvaziden, asillerin ve büyük toprak sahiplerinin oluşturdukları çev­ relerden gelirler. Burjuvazinin yönettiği kapitalist top­ lumda bu kaçınılmazdır.

Sovyet Cum huriyeti’nde k itleler sadece seçmekle kalm azlar (paralı avukatları değil, kendi insanlarını seçmek) yönetim faaliyetin e de katılırlar, çünkü sovyetler ve emekçi kitlelerin d iğer örgütleri yönetim fa ­ aliyetine gerçek anlam da katılırlar. Sovyetlere gelince, seçimler, bu yap ılar ile k itle­ le r arasında en yakın ilişkiyi kuracak niteliktedir. Sovy etler için yapılan seçim lerde seçim bölgeleri değil, halkın çalıştığı y erle r (fabrikalar, atelyeler vb.), de­ y im yerindeyse, «üretici birim ler» tem el alınır. Çalış­ m a hayatı içinde biraraya gelm iş olanlar kendi dele­ gelerin i kendi içlerinden seçerler. Bunlar en fa zla gü­ vendikleri kişilerdir. Böylelikle Sovyet İktidarı demokrasinin çok daha yüksek bir biçimini, çok daha gerçek anlam da halk­ çı bir biçimini, proletarya demokrasisini, gerçekleşti­ rir. O halde partim izin daha ilerdeki görevi nedir? G enel çizgim iz açıktır. Partim iz, proletarya dem okra­ sisini çok daha büyük ölçüde gerçekleştirmek; dele­ geler veya seçilmiş kişiler (çeşitli görevleri yerine getirm ek için seçilm işler) ile kitleler arasında g it­ tikçe daha yakın b ir ilişki kurmak; işçileri yönetim faaliyetin e gittikçe daha çok ve daha etkin biçimde katmak; nihayet, m ilyonlarca gözün delegeleri göz­ lem esini v e onların çalışmasmı denetlemesini sağla­ m ak zorundadır. Y etk iye sahip bütün kişilerin sorum­ lu tutulması ve sık sık hesap verm eye çağırılm ası için mümkün olan he,r şey yapılm alıdır. Bu görevlerin yerine getirilm esi büyük bir iştir. Üstesinden gelinm esi gereken pek çok engel vardır. E ngeller aşılmalıdır. Şu üç unsurun tam v e ayrılm az "birliğini sağlam alıyız: D evlet aygıtı; proletaryanın ak­ tif kitleleri, kom ünizmi kuranlar; v e yoksul köylüler.

250


52. ORDU VE SOVYET İKTİDARI Bütün diğer D evletler’de olduğu gib i proletarya demokrasisi de kendi silâhlı güçlerine - ordu ve do­ nanmasına - sahiptir. Burjuva dem okratik D evlet'te ordu işçileri bastırmak ve kapitalistlerin para kasa­ larını savunmak için kullanılır. Proletaryanın ordu­ su, Sovyet Cumhuriyeti K ızıl Ordusu proletaryanın sı­ nıfsal am açları ve burjuvaziye karşı m ücadele için kullanılır. Sonuç olarak, hizm et koşulları ve politik haklar bakım ından bir burjuva ordusu ile b ir prole­ tarya ordusu arasında büyük b ir fark lılık vardır. Bur­ juvazi, kendi ordusu ««politikanın üzerinde» imiş gibi davranır. Gerçekte, orduyu, «ulusal çık arlar»m savu­ nulması bayrağı altında yağm acı v e karşı-devrim ci politikasını geliştirm enin b ir aracı olarak kullanır. O r­ du ile halk arasına ayrılık sokmak için elinden gelen her şeyi yapar. Binlerce kaçam ağa başvurarak asker­ leri kendi politik haklarını kullanm aktan yoksun bı­ rakır. Sovyet Cum huriyeti’nde durum çok farklıdır, tik olarak, proletarya K ızıl O rdu’nun burjuvaziye kar­ şı politik sınıf mücadelesinde kullanılan b ir araç ol­ duğunu dürüstçe ilân eder. İkinci olarak, Sovyet İk ­ tidarı ordu ile halk arasında yakın bir birlik sağla­ mak için mümkün olan, bütün araçları kullanır. İşçi­ ler sovyetlerde K ızıl Ordu askerleri ile dayanışm a ha­ lindedirler; bu sovyetler, «İşçi ve Asker D elegeleri Sovvotleri» olarak bilinirler. İşçiler v e askerler aynı okul­ larda yetişir, aynı kurslara katılır, m itinglerde biraraya gelir, gösterilerde omuz omuza yürürler. İşçiler Havaş bayrağını her zam an K ızıl Ordu askerlerine ema­ net, etmişler; ve askerler her zam an işçi birliklerine güven duymuşlardır. Sovyet D evleti’nde, ki ondan bas ka büyük bir işçi cum huriyeti yoktur, başarı ancak düşmanlarımıza karşı savaşta, K ızıl Ordu ile d evrim ­ ci işçi sınıfı arasındaki b irlik yıkılm az olduğu zaman İt a,/.anılabilir. İşçi sınıfının ordu ile v e ordunun işçi sınıfı ile 251


dayanışması ne kadar sıkı olursa, devrim ci savaş gü­ cümüz de o kadar kalıcı olacaktır. Partim izin bu bir­ liğ i desteklemesi, geliştirm esi ve güçlendirm esi gerek­ tiği açıktır. Yaşanan deneyler gösterm iştir ki, prole­ tarya örgütleri ile yakın işbirliği ordu üzerinde dik­ kat çekici bir etki yaratır. 1919 yazında K olçak’a v e aynı yılın güzünde D enikin’e direnme çağrısında bu­ lunm am ız gerekti. Partiden, sendikalardan gelip ordu­ ya katılan işçilerin yardım ı olmasaydı bu zaferler kazanılamazdı. Bu nedenle proletaryanın K ızıl Ordu’­ su sadece Sözde değil, gerçek anlam da da ilk halk or­ dusu, işçilerin iradesi ile yaratılan, işçiler tarafından örgütlenen, onlarla dayanışm a kuran, ayrılm az bi­ çimde onlarla birleşen ve sovyetlerde temsil edilmek suretiyle ülkenin yönetim ine katılan ilk halk ordu­ sudur. K ızıl Ordu halktan a y n değildir; işçilerden ve yoksul köylülerden oluşur; v e işçi sınıfının lid erliği altında yürür. Cephe gerisinde ordu işçiler ile iç içe yaşar. Partim izin kesin görevi bü b irliği pekiştirmek için yorulm adan çalışmaktır.

53. PROLETARYANIN ÖNCÜ ROLÜ Bir komünist devrim olan devrimimizde başlıca rol, liderlik rolü, proletaryaya düşmüştür. Proletarya en birleşik ve en iyi örgütlenmiş Sınıftır. Proletarya­ nın kapitalist toplum içindeki hayat koşullan komü­ nist görüşleri benimsemesini sağlayacak şekilde ge­ lişmiştir. Doğru hedefi belirleyebilecek ve doğru yol­ dan orfa ulaşabilecek koşullara yalnızca proletarya sa­ hiptir. Bu nedenle proletarya doğal olarak bu devri ­ min lokomotifi olmuştur. Köylüler (orta köylüler ve hattâ bazı yoksul köylüler) kararlı olmaktan uzaktılar. Ancak proletarva ile güçbirliği yaptıkları zaman ba­ şarılı oldular, öte yandan köylüler ne zaman proleterlerinkinden farklı bir çizgi tutturdularsa, kaçınıl­ maz olarak, Denikin ve Kolçak, veya toprak sahiple­ 252


rinin, kapitalistlerin ve askerî kastın tem silcileri ta­ rafından köleleştirildiler. Bu öncü rol, proletaryanın bu ana görevi, ifa d e ­ sini sovyet anayasasında bulur. Y asalarım ız proletar­ yaya bazı tercihli politik haklar tanımıştır. Örneğin, Sovyet K on greleri’nin seçim kuralları öyle bir yapıya sahiptir ki, seçilenlerin' ssyısm a oranla kent işçileri köylülerden daha fa zla delegeye sahiptirler. A n ayasa’nın ilgili p aragrafları şöyledir: «Bütün Rusya Sovyetler Kongresi, her 25.000 seçmen için bir delege göndermeye yetkili Şehir Sovyetlerinin ve her 125.000 kişi için bir delege göndermeye yetkili Eyalet Sovyetleri’nin temsilcilerinden oluşur.» (III. Bö­ lüm, 5. Kısım, Pr. 25.) «Sovyet Kongreleri: (a ) 25.000 kişiye bir delege ora­ nı ile Şehir Sovyetleri’nden ve İlçe Sovyetleri Kongrelerin­ den ve bütün bölge için 500 delegeden fazla olmamak şartı ile 5000 seçmene 1 delege oranı ile Şehirler’den gön­ derilen temsilcilerden oluşan - veya Eyalet Kongresi, Bölgesel Sovyetler Kongresi’nden önce toplanmışsa aynı temelde seçilen Eyalet Sovyetleri Kongresine gönderilen temsilcilerde*! oluşan - Bölgesel Kongreler’den; (b ) 10.000 kişiye bir delege oranı ile Şehir Sovyetleri’nin ve Kırsal Bölge Sovyetleri Kongrelerinin temsilcilerinden ve bü­ tün Eyalet için 300 delegeden fazla olmamak şartı ile, 2000 seçmene 1 delege oranı ile Şehirler’den gönderilen temsilcilerden oluşan Eyalet* Kongreleri’nden ibarettir ancak bir İlçe Sovyetleri kongresi, Eyalet Sovyetleri Kong­ resinden önce toplanırsa seçimler Kırsal Bölge Sovyetleri Kongresine değil, İlçe Sovyetleri Kongresine yapılır.» (III. Bölüm, 10. Kısım, Pr. 53.) Şehirlerde delegelerin seçmen sayısı ile orantılı ola­ rak, fakat köylerde nüfus sayısı ile orantılı olarak (bun­ lar sadece işçilerden değil, seçiıfcı hakkı olmayan çocuk­ ların yanısıra zengin köylülerden, ruhbanlardan ve kırsal burjuvaziden vb. oluşur) seçildikleri görülecektir. Bura­ da, kent işçilerine köylüler karşısında tanınan tercih hak­ kının ilk bakışta göründüğünden daha dar kapsamlı ol­ duğu çıkar. Fakat tercih hakkı uygulaması tartışma gö­ türmeyecek kadar açıktır.


Anayasal olarak tanınm ış bu im tiyazlar, gerçekte olanın, yan i sıkı biçim de örgütlenm iş kent proletar­ yasının örgütsüz kırsal k itlelere önderliğinin ifadesi­ dir. Komünist P arti’nin ilk g ö rev i bu im tiyazların g e ­ çici olduğunu gösterm ek için elinden gelen her şeyi yapmaktır. K ırsal bölgelerde yaşayanların en geri ta­ bakası gittikçe daha fa zla aydınlatıldıkça, yaşanan deneyim onları işçilerin aldıkları önlem lerin haklı v e yararlı olduğuna ikna ettikçe ve on lar burjuvazi ile değil proletarya ile yürüm eleri gerektiğin i anladıkça, yukarda belirtilen geçici eşitsizlik, hiç kuşkusuz, or­ tadan kalkacaktır. Komünist Parti p roletaryaya tanınan im tiyazlar­ dan, kırsal bölgeleri etkilem ek için, en ileri işçilerin köylüler ile dayanışm asını sağlamak için yararlanm a­ lıdır. Yoksul köylülerin devrim ci aydınlanm ası ancak bu sayede başarılı olarak gerçekleştirilecektir. Bu im ­ tiyazlı pozisyon işçilere kendilerini kırsal b ölgelerde yaşayanlardan a y n görm eleri için değil, S ovyetler’deki v e yönetim dşki büyük etkileri sayesinde bu im ti­ ya zı onların yararın a kullanabilm eleri için; işçi sını­ fı ile köy hayatı arasında yakın b ir ilişki kurabilm e­ leri için; proletaryanın orta v e yoksul köylüler ile yol­ daşça birliğini gerçekleştirebilm eleri v e sağlamlaştırabilm eleri için verilm iştir. Böylelikle işçiler köylüle­ ri, zengin köylülerin, ruhbanların, toprak sahiplerinin vb. etkisinden kurtarabileceklerdir.

54. BÜROKRASİ VE SOVYET İKTİDARI Sovyet İktidarı eski burjuva iktidarının harabele­ ri üzerinde yen i b ir sınıfın, proletaryanın iktidarı ola­ rak örgütlenmiştir. Proletarya kendi iktidarım örgüt­ lem eden önce hasım lannın iktidarını kırm ak zorunda kaldı. Sovyet İktidarı’nm yard ım ı ile proletarya eski D evlet’in kalıntılarını ele geçirdi v e yıktı. Eski polis 254


gücünü parçaladı, g izli servisin kalıntılarını feshetti, jandarm ayı, savcıları ve m aaşlı avukatları ile birlik­ te çarcı burjuva m ahkem elerini feshetti. Eski hükü­ m et kurum lanm n pek çoğullu silip süpürdü, D evlet’in burjuva bakanlıklarını ordu kurum lan ile birlikte im­ ha etti. Bütün bunların amacı neydi? V e partim izin şimdiki genel g ö rev i nedir? Bu çalışmanın Birinci Bölüm ’ünde bu m eseleyi ele almış bulunuyoruz. Görev, eski m em urlar tabakasının bizzat k itleler ile y e r de­ ğiştirmesi, çalışan nüfusun yönetim işini ele alm a­ sını (bazı işlerde kısa süreli, bazı işlerde uzun süre­ li çalışarak) sağlamaktır. Fakat yü z yüze olduğumuz ciddî zorluklar bulunmaktadır. Başlıca engeller aşa­ ğıda belirtilm iştir. - En başta, kentsel nüfusun v e daha çok kırsal nü­ fusun geri tabakalarının az gelişm işliği, b ilgi eksik­ liği v e çekingenliği gelm ektedir. Gerek fizik sel gerek zihinsel bakım dan ak tif olanların, yeterli bilgiye sa­ hip olanlann cesur kişilerden oluşan öncüsü, sayısal bakımdan görece za y ıf b ir tabakadır. D iğerleri çok yavaş hareket etm ektedirler. Pek çoğu hâlâ sabanın sapını kavram aktan korkuyor; pek çoğu hâlâ kendi haklarından habersiz ve ülkenin efendisi olduğunun henüz farkında değil. Bunun nedenini anlamak zor değil. K itleler yü zyıllard ır ezilm işler ve köleleştirilm iş’ Ierdir; içinde yaşadıklan yarı-vâhşi koşullardan bir hamlede çıkarak ülkeyi yönetebilecek düzeye gelebil­ m eleri imkânsızdır. Cepheye ilk gelenler en yüksek düzeyde gelişm iş tabakalara mensup olanlardır; örr neğin, Petrograd işçileri. H er yerd e bunlarla karşıla­ şıyoruz. Onlan, ordu kom iserleri, üretim i örgütleyen­ ler, kırsal bölgelerde yürütm e komitesi delegeleri, propagandistler, en yüksek sovyet kurum lanm n üyeleri, öğretm enler olarak görüyoruz. A lm an k ararlar saye­ sinde en g eri k itleler b ile m ayalanıyorlar; eski âdet­ leri b ir yana bırakıyorlar; yeni olanı özümlüyorlar; azar azar kendilerini yetiştiriyorlar. N e v a r ki, düşük


olan genel kültür düzeyinin ilerlem enin dnünde büyük bir engel oluşturduğu aşikârdır. İkinci olarak, yönetim faaliyetin d e tecrübem iz y e ­ tersizdir. Bu durum en iyi yoldaşlar için bile geçerlidir. İşçi sınıfı ilk k ez iktidarı kendi ellerine almıştır. Daha önce hiç b ir yönetim işi yapmamış, hiç kimse ona bu tür işlerin nasıl yapılacağım öğretmemiştir. Tam aksine, çarlık rejim i sırasında on yıllarca ve k ı­ sa süren Guçkov-Kerenskiy yönetim i sırasında prole­ taryanın böyle bir deneyim kazanm asını engellem ek için mümkün olan her şey yapıldı. Gerek burjuvazi g e ­ rekse feodalist Devlet, işçileri eğitm ek için değil, on­ ları baskı altında tutmak için kurulmuş örgütlerdi. Bu yüzden, doğal olarak iktidara yükselen işçiler kendi deneyim leri ile öğrenirlerken büyük hatalar yapacak­ lardır. Bu hatalardan öğreniyorlar, fakat kaçınılm az olarak hata yapıyorlar. Üçüncü olarak, eski ukula mensup burjuva uz­ m anları ile sorunlarım ız oldu. Proletarya onların ço­ ğunu işlerinin başında tutmak zorunda kaldı. Onlara boyun eğdirdi, çalışm aya zorladı, yaptıkları sabotaj­ ların üstesinden geldi. Sonunda onları doğru çizgiye getirdi. Fakat bu burjuva uzm anlar eski âdetlerine bağlı kalm aya devam ediyorlar. K itlelere tepeden ba­ kıyorlar ve eşit şartlar altında onlarla kaynaşm ıyor­ lar; çoğu kez eski ve kötü büro rutinine bağlı k a lı­ yorlar; işleri ağırdan alıyorlar; v e verd ik leri kötü ör­ nek bizim insanlarım ızı da olumsuz etkiliyor. Dördüncü olarak, en büyük enerjiyi orduya ak­ tardık. İç savaşın en kritik döneminde, ordunun en gü ven ilir ve cesur savaşçıları acilen ihtiyaç duyduğu bir sırada çoğu k ez en iy i insanlarım ızı cepheye sür­ mek gerekti. Bunun bir sonucu olarak cephe gerisin­ de en ileri işçilerin görece pek azı kaldı. Bütün bu koşullar işim izi olağanüstü güçleştirdi v e bürokrasinin b ir ölçüde Sovyet sistemine girm esi­ ne yol açtı. Bü proletarya için büyük bir tehlikedir. İşçiler, eski çürümüş devleti yeniden köklenip geliş256


meşine izin verm ek için yıkm adılar. Bu nedenle par­ tim iz bu teh likeyi önlemek için elinden geleni yap­ malıdır. Bu tehlike ancak işçileri yapılan işe katarak önlenebilir. Tem el mesele, kuşkusuz, işçilerin ve köy­ lülerin gen el kültür düzeyini yükseltmek, cehalete bir son verm ek, aydınlanm ayı yaym aktır. Bundan başka, b ir d izi değişik önlem alm ak esastır. Bunlar arasın­ d a partim iz âşağıdaki önlem leri savunmaktadır.

Bir sovyetin her üyesinin Devlet yönetimi faaliye­ tinde belirli bir rol oynaması gereğinden kesinlikle. vazgeçilemez. Sadece tartışmaya açılan sorunlarla il­ gili fikir ileri sürmek değil, belirli bir toplumsal gö­ revi kişisel olarak yerine getirmek suretiyle ortak gö­ reve bizzat katılmak bir sovyetin her üyesine düşen görevdir. Bir sonraki önem li nokta, bu görevlerde sürekli bir rotasyonun sağlanmasıdır. Bunun anlam ı her yol­ daşın, belirli b ir süreden sonra belirli bir işten d iğe­ rine geçm esi gerektiğidir. Böylelikle, yönetim fa a liy e­ tinin bütün önem li dallarında tecrübe kazanmış ola­ caktır. Bir yoldaş aynı işe yıllarca saplanıp kalm am a­ lıdır. Eğer böyle yaparsa eski tipte, belirli bir rutini izleyen b ir m em ur haline gelecektir. Bir görev yerin ­ deki rutin işleri öğren ir öğrenmez, b ir diğerine geç­ melidir. Son olarak, partim iz, genel çalışma düzeninin g e ­ rektirdiği ölçüler içinde, bütün emekçi nüfusun D ev­ let yönetim ine katılm asını sağlam aya çalışır. Aslında politik sistemim izin gerçek tem eli buradadır. Bu yön­ de bazı adım lar şimdiki halde atılmış bulunmaktadır, örneğin, on bin p roleter Petrograd burjuvazinin ev ev denetlenmesine katıldı. Gene aynı şekilde, Petrograd’m yaklaşık bütün emekçi nüfusü kentin savu­ nulmasına katıldı. Gene, erkeklerin başka görevleri yerine getirebilm eleri için, emekçi kadınlar milis h iz­ metine girdiler. Sovyetlerde üye olm ayanları yardım ­ cılar olarak eğitm ek mümkündür. Önce yapılan işi F.: J7/257


gözleyerek, yürütm e kom itesinin v e alt kom itelerin nasıl çalıştığını öğrenebilirler. Aynısı, bütün üyelerin sırayla görev alabildikleri fab rik a kom iteleri ve sen­ dikalarda da yapılabilir. Tek sözcükle, şu ya da bu yoldan (pratik deneyim bize en iy i yöntem leri öğre­ tecektir) Paris Kom ünü’nün adım larını izlemeli, yö­ netim faaliyetini basitleştirmeli, kitlelerin bu fa a liy e ­ te katılım ını sağlamalı, bürokrasiye tamamen son v e r ­ m eliyiz. K itlelerin katılım ı ne kadar kapsamlı biçim ­ de sağlanırsa, proletarya diktatörlüğünün yok olup git­ mesi de o kadar çabuk gerçekleşecektir. Nüfusun is­ tisnasız bütün yetişkin ve erkek üyeleri yönetim e katıldiğmda, bürokrasinin son kalıntıları da yok olacak­ tır, Burjuva antagonistlerim izin tamamen ^ortadan kalkması ile birlikte D evlet’in cenaze törenini gerçek­ leştirebileceğiz. İnsanların yönetilm esi nesnelerin y ö ­ netilmesi ile - m akinelerin, inşaatların, lokom otiflerin ve diğer aygıtların yönetilm esi- y e r değiştirecektir. Komünist toplum düzeni tam olarak tesis edilmiş ola­ caktır. D evlet’in yok olup gitmesi, em peryalistler üzerin­ de tam bir za fer kazanıldığı zaman çok daha hızlı ilerleyecektir. Bugün, şiddetli bir iç savaş hâlâ sürer­ ken, bütün örgütlerim iz savaşa katılm ak zorundadır. Sovyet İktidarı aygıtların ın askerî kurallara uygun olarak inşa edilmesi gerekmiştir. Sovyetler yeterince? sık toplanacak zam anı bulam am akta v e bu nedenle, b ir kural olarak, yürütm e kom iteleri her konuda ka­ ra r almak zorunda kalm aktadırlar. Bu iç durum Sovyet Cum huriyeti’nin askerî duru­ mundan ötürüdür. Bugün Rusya’da v a r olan sadeceproletaryanın diktatörlüğü değildir; b ir militarist-proİeter diktatörlüktür. Cumhuriyet silâhlı b ir kamptır. Hiç kuşkusuz, yukarda betim lenen koşullar, bütün ör­ gütlerim izin m ilitarizasyonu için duyulan ihtiyaç sür­ dükçe, tamamen ortadan kalkm ayacaktır.

258


LİTERATÜR Lenin, The State and R ev olu tio n ; Lenin, W ill th e Bolshe­ viks R etain the A u th ority o f th e S ta te?; Osinskiy, AI D em oc­ ra tic R epu blic or a Soviet R ep u b lic?; Lenin, Komünist Enter­ nasyonalin Birinci Kongresinde benimsenen burjuva ve pro­ leter demokrasisi üzerine tezler; Lenin, T h e Proleta ria n R evo­ lu tion and the Renegade K autsky; Stucka, T h e C onstitution of th e RSFSR in Question and Answ er; Buharin, Parliam enta­ rism or Soviet R ep u b lic?; Karpinskiy, W hat th e Soviet Power is; Karpinskiy ve Latsis, W hat th e Soviet Power is and how it is bu ilt up.

259


VII KOMÜNİZM VE ULUSAL SORUN 55. Tabi ulusların ezilmesi. 56. Proletaryan ın birliği. 57. Ulusal düşm anlığın sebepleri. 58. Ulusların eşit hak­ la n ve kendi kaderini tayin hakkı; federasyon. 59. « U lu­ sun İra d esh n i kim ifade eder? 60. A ntisem itizm v e p ro­ letarya.

55. TABİ ULUSLARIN EZİLMESİ İnsanın insan tarafından, ezilm esinin b ir biçim i tabi ulusların ezilmesidir. İnsanları birbirinden a y ı­ ran engeller arasında, sınıf engellerine ek olarak, ulu­ sal uyumsuzluk, ulusal düşmanlık v e n efret engelini görüyoruz. Ulusal düşmanlık ve kin proletaryayı duyarsızlaş­ tırır v e onun sınıf bilincini karartır. Burjuvazi, kendi, çıkarların ı kollam ak için bu duygulaır başarılı biçim ­ de nasıl geliştireceğini bilir. S ın ıf bilinçli proleterlerin nasıl yaklaşm aları g e ­ rektiğini, kom ünizm in hız kazanan zaferini ile ri g ö ­ türm ek için bu sorunu en iy i şekilde nasıl çözebilecek­ lerin i düşünelim. O rtak b ir dilin kullanım ında birleşm iş ve belirli b ir bölgede yaşayan b ir insan grubuna ulus veya halk denir. Ulusun başka karakteristikleri de* vardır, *

Uzun stire önce Yahudiler belirli bir bölgede yaşıyorlardı

260


fak at bu ikisi en önemli v e en tem el karakteristik­ lerdir. Bir tabi ulusun ezilm esinin ne anlama geld iğin i kavram ak için birkaç örnek bize yardım cı olacaktır. Ç arlık hükümeti Y ah u diler’i cezalandırdı, Rusya’nın belirli bölgelerinde yaşam alarını yasakladı, onlara D evlet hizm eti götürmedi, okullara girm elerini kısıt­ ladı, anti-Yahudi pogrom lar örgütledi vb. Çarlık hü­ kümeti, ayrıca, U kraynalI çocukların okullarda U k ­ rayna dilini öğrenm elerine izin verm ezdi. Ukrayna di­ li ile gazete çıkarılm ası yasaklandı. Rusya’daki tabi ulusların hiç -birine Rusya’nın b ir parçası olarak ya­ şamak isteyip istem edikleri konusunda karar verm e izni verilm edi. Alm an hükümeti Polonya okullarını kapattı. A vu s­ turya hükümeti Çek dilinin kullanılm asını yasakladı ve A lm anca’y ı Ç ekler’e zorla dayattı. B ritanya burju­ vazisi A frik a v e A sya yerlilerin i hakir görür; geri, yarı-vahşi halklara boyun eğdirir, onları yağm alar, Britanya boyunduruğundan kendilerini kurtarm a g iri­ şiminde bulunduklarında onları vurur. .Tek kelim eyle, herhangi b ir D evlet’te b ir ulusun halkı bütün haklara sahip ve d iğer ulusun halkı bu hakların sadece b ir kısmına sahip olduğu zaman; bir ulus, za y ıf olan ulus, daha güçlü olan ile zor yoluyla birleştirildiği zaman; güçlü ulus za y ıf ulusun irade­ sine rağm en yabancı b ir dili, yabancı âdetleri vb. ona zorla dayattığı zam an - işte o zaman, tabi bir ulusun ezilmesi denilen şeyle, ulusal esaretle karşılaşıyoruz.

ve ortak bir dile sahiptiler; bugün ne üzerinde yaşadıkları bir bölge var ne de çoğu İbranice’yi anlayabiliyor. Çinge­ nelerin kendi dilleri vardır, fakat belirli bir bölgede yaşa­ mazlar. Sibirya’daki göçebe olmayan Tunguzlar’m belirli bir bölgeleri vardır, fakat kendi dillerini unutmuşlardır.

261


56. PROLETARYANIN BİRLİĞİ N e va r ki, her şeyden önce olağanüstü önemli v e tem el b ir sorunu ortaya koym alı v e sonuçlandırmalıyız. Rus işçisi ve Rus köylüsü, A lm an la r’ı, Fransızla r ’ı, B ritanyalılar’ı, Y ah u diler’i, Ç inliler’i ve ya Tatarla r ’ı, mensup oldukları sınıfları dikkate alm aksızın düşman olarak görm eli m idir? Rus işçileri ve köylü­ le ri b ir başka ulusa mensup olanlara, sadece fa rk lı b ir dil konuştukları, d erileri siyah veya sarı, göre­ nekleri ve yasaları fa rk lı olduğu için kin duym a v e ­ y a kuşku ile bakm a hakkına sahip m idirler? Hiç kuş­ kusuz bu, çok yanlış olacaktır. A lm an işçiler, Fran­ sız işçiler, Zenci işçiler Ruslar kadar proleterdirler. Başka ülkelerden işçilerin konuştukları dilin önemi yoktur. Onların içinde bulundukları durumun esas özelliği, hepsinin serm aye tarafından sömürülmesi, hepsinin yoldaş olması, hepsinin yoksulluk, baskı ve adaletsizlik yüzünden acı çekiyor olm alarıdır. Rus işçisi Rus kapitalistini, kendi ülkesinin insanı onu tanıdık Rus koşullan içinde aşağılıyor diye, pat­ ronu onu Rus yum ruğu ile dövüyor ve ya Rus kırbacı ile kırbaçlıyor, d iye sever mi? Kuşkusuz, hayır. A y n ı şekilde Alm an işçisi de A lm an kapitalistini kendisine A lm an dilinde sövüp sayıyor veya A lm a n usulü d avra­ n ıyor diye sevmez. Bütün ülkelerin işçileri tek sınıfa mensup kardeşlerdir. O nlar bütün ülkelerin kapitalist­ lerin in düşm anlandırlar. A y n ı görüşler h er ülkenin yoksul köylüleri için de geçerlidir. Rus köylüsü (yoksul köylü veya orta köylü) için, yan -p roleter M acar köylüsü y a da Sicil­ y a ’nın ve ya Belçika’nın yoksul köylüsü, kendi ülkesi­ nin sömürücü zengin köylüsünden veya Rus toprağın­ d a doğmuş ve Rusça konuşan cim ri toprak sahibinden daha yakın ve daha değerlidir. Fakat bütün dünyanın işçileri kendilerini sadece sınıf kardeşleri, baskı ye kölelikte kardeş olarak g ör­ m ekle yetinm em elidirler. E ğer sadece kendi dillerinde 262


kapitalist yurttaşlarına sövüp saym akla yetinselerdi; her ülkede acı çeken ler birbirlerinin gözyaşlarını silselerdi; ve dü şm an a karşı sadece kendi ülkelerinde mücadele etselerdi, iy i o lm a d ı. Baskıda ve kölelikte kardeş olanlar kapitalistler ile mücadele için dünya mücadele etselerdi, iy i olmazdı. Baskıda ve kölelikte kardeş olanlar k apitalistler ile mücadele için dünya çapında kurulan b irlik içinde de kardeş olm alıdırlar. B irliği engelleyen bütün ulusal fark lılık ları unutarak, kapitalizm e karşı ortak b ir savaş verm ek için tek bir büyük ordu içinde birleşm elidirler. Ancak saflarını böyle b ir uluslararası ittifak içinde sıklaştırarak dün­ y a kapitalizm ini fethetm eyi um abilirler. Kom ünizmin kurucuları M a rx ile Engels’in yetmiş y ıl kadar önce meşhur Kom ünist M an ifestola rın d a o muhteşem slo­ ganı patlatm alarının nedeni budur: «Bütün ülkelerin proleterleri, b irleşin !» İşçi sınıfının bütün ulusal ön yargıların ve ulusal düşmanlıkların üstesinden. gelm esi esastır. Bu, sade­ ce serm ayeye dü nya çapında saldırı v e kapitalist sis­ temin tam am en yıkılm ası için değil, dünya çapında tek b ir ekonomik sistemin örgütlenm esi için de elzem ­ dir. Sovyet Rusya, Donetz kömürü, Bakü petrolü, Tür­ kistan pam uğu olm adan v a r olamaz; aynı şekilde, O r­ ta ve Batı A vru p a, Rus kerestesi, keneviri, keteni ve platini olm adan yapam az; aynı şekilde, İtalya, Britan­ ya kömürünü h ayatî b ir ihtiyaç olarak görü r ve Bri­ tanya M ısır pam uğuna şiddetle ihtiyaç duyar vb., vb. Burjuvazi bir d ü n ya ekonomisi örgütleyebilecek yete­ neğe sahip d e ğ ild ir ve burjuva sistemi bu güçlük ne­ deniyle karaya oturmuştur. Y aln ızca proletarya böyle bir sistemi başarıyla örgütleyebilecek yetenektedir. N e vur ki, p roletarya bu sonuca ulaşmak için şu parola­ yı ilân etm elidir: «Bütün dünya ve bu d ü n y a m kap­ andığı bütün zen gin lik emek dünyasına aittir.» Bu pa­ rola,, Alm an işçilerinin kendi ulusal zenginliklerinden tamamen vazgeçm eleri, In gilizlerin ve diğerlerinin de nynı şekilde hareket etm eleri gerek tiği anlamına, g e ­ 263


lir. E ğer ulusal ön yargı ve açgözlülük sanayi ve ta­ rım ın uluslararasılaştırılm asm a engel oluşturursa, kendisini nerede ve hangi ren k ler altında gösterirse göstersin, onu yok edin!

57. ULUSAL DÜŞMANLIĞIN SEBEPLERİ Ancak, kom ünistlerin ulusların ezilm esine ve ulu­ sal ön yargılara karşı savaş açması, kapitalizm e kar­ şı mücadelede uluslararası b irliği savunması, m uzaf­ fe r proletaryanın dünya çapında ekonomik ittifakını arzulaması, yetmez. H er türlü jingoizm i v e ulusal ego­ izmi, ulusal budalalığı ve gururu, çeşitli uluslardan işçiler arasındaki karşılıklı gü vensizliği yıkm a doğrul­ tusunda hızla harekete geçm em iz gerekir, insan ha­ yatının vahşi döneminden, feodal v e kapitalist çağla­ rın vahşi m illiyetçi m ücadelelerinden devralm an bu kalıntı, dünya proletaryasının boynunda a ğ ır b ir yük gibi asılı durmaktadır. Ulusal düşm anlıklar çok uzun b ir geçm işe sahip­ tir. Farklı kabilelerin sadece topraklar ve orm anlar için birbiri ile savaşmakla kalm adıkları, birbirlerini gerçek anlam da yedikleri b ir dönem oldu. Ulus ile ulus, ırk ile ırk arasındaki bu vahşi güvensizlik v e düş­ m anlığın kalıntıları, bütün ülkelerin işçileri ile köy­ lüleri arasında v a r olm aya devam ediyor. Bu kabilelerarası düşmanlığın izleri, dünya ticareti geliştikçe, ekonomik ilişki sağlandıkça, göçler ve karışm alar ay­ nı bölgede yaşayan insanlar arasında daha yakın iliş­ kilere yol açtıkça dereceli olarak ortadan kalkar; fa ­ kat bunlar, özellikle, bütün ülkelerdeki işçilerin sınıf mücadelesinin evrenselliği sayesinde ortadan kalkar. Ancak kabileler arası bu düşmanlıklar, eski ulusal düşmanlık sebepleri b ir sınıf çıkarları antagonizm i veya böyle bir antagonizm in ortaya çıkışı ile aşılınca sadece sönmemekle kalmaz, aynı zamanda, yenile­ nen hayat ile birlikte tekrar alevlenir.

264


H er ülkede burjuvazi kendi ülkesindeki proletar­ y a y ı sömürür v e baskı altında tutar. Fakat bunu ya­ parken kendi proletaryasını, düşmanlarının yurttaş burjuvalar arasında değil, başka ülkelerin halkları arasında bulunduğuna ikna etm ek için elinden gelen her şeyi yapar. A lm an burjuvazisi A lm an işçilerine şöyle seslenir: «Kahrolsun Fransız! Kahrolsun İn g iliz!» Britanya burjuvazisi Britanya işçilerine şöyle seslenir: «Kahrolsun A lm an la r!» Bunun amacı, işçilerin kendi kapitalist zalim lerine karşı sınıf mücadelesini uluslar arasında b ir m ücadeleye saptırmaktır. N e v a r ki burjuvazi, işçilerin zihnini sınıf müca­ delesinden çelme arzusu gösterirken ulusal kini alev­ lendirm ekle yetinm ez. Ek olarak işçilere başka halkr lan n ezilmesinden m addî çıkar sağlam aya çalışır. Son savaş sırasında burjuvazi, «Alm anya, A lm an ya her şeyin üstünde» d iye ulusal m arş söylerken, A lm an ya’­ nın burjuva ekonomistleri A lm sn işçilerini, zaferden büyük kazanç sağlayacaklarına, fethedilen ülkelerdeki işçilerin ezilmesinden ve yağm alanm asından kazana­ caklarına ikna etm eye çalışıyordu. Savaştan önce bur­ juvazi, işçi sınıfının liderlerine sömürge yağm acılığın­ dan ve geri, z a y ıf ulusların ezilm esinden sağlanan k ârlar ile rüşvet verm e pratiği yaptı. Daha ileri A v ­ rupa ülkelerinin işçileri, işçi sınıfının en, fa zla ücret alan üyeleri olm anın verd iği itilim le hareket ederek, kapitalistlerin önerilerine razı oldular v e jingo sos­ yalistlerin, eğer söm ürgelerin v e kısmen de bağım lı ulusların yağm alanm asına katılırlarsa onların da bir anavatana sahip olacakları düşüncesini kendilerine aşılam alarına izin verdiler. K apitalizm altında kendi­ sini b ir yurtsever olarak ilân eden işçi kendi gerçek anavatanı olan sosyalizm i birkaç kuruş karşılığında satmış oluyor; v e böylelikle geri v e za yıf ulusları ezen­ lerden biri haline geliyor.

26S


58. ULUSLARIN EŞİT HAKLARI VE KENDİ KADERLERİNİ TAYİN HAKKI; FEDERASYON insanın insan tarafından ezilm esine karşı am an­ sız b ir savaş açan Kom ünist Parti, burjuVa sistemin varlığın dan ayrılm az olan tabi ulusların ezilmesi ko­ nusunda kararlı b ir tutum alır. Kom ünistler bu bas­ k ıya işçi sınıfının en önemsiz biçim de de olsa, k atıl­ masına daha, da büyük b ir am ansızhkla karşı durur. N e v a r ki, büyük v e güçlü b ir ülkedeki proletaryanın, kendi ülkesindeki burjuvazi v e y a aristokrasinin baş­ k a ülkelerin halklarını ezme girişim lerine karışm a­ m ası yetm ez Önem li olan, ezilen ulusların proletar­ yalarının, ezenlerin ülkelerindeki yoldaşlarına güven­ sizlik duym am alarıdır. Çekler, Avusturya’nın Alm an burjuvazisi tarafından ezildikleri zam an Çek işçileri, bütün A lm an ları kendilerin i ezenler olarak gördüler. Bizim çarlık hükümetim iz Polonyalılar’ı ezdi ve Po­ lon ya halkı, sadece Rus çarına, Rus toprak sahibine v e Rus kapitalistine değil, bütün Ruslar’a güvensizlik duym aya devam etti. Ezilen ulusların işçilerinin ezen ulusların işçilerine duydukları güvensizliği giderirsek, ulusal eşitliği sadece ilân etmiş olmayız, onu pratikte gerçekleştirm iş de oluruz. Bu eşitlik, ifadesini, dil, e ği­ tim, din vb. gibi m eselelerde eşit hakların garanti ed il­ mesinde bulur. Sadece bu kadar değil. Proletarya, ulusal kaderini tayin hakkını tam olarak garanti et­ m eye hazır olmalı; yani, bir ulusun çoğunluğunu oluş­ turan işçilere, b ir ulusun diğeri ile tam olarak birleş­ mesi ve ya onunla federasyon kurması ve ya ondan ta­ mamen ayrılm ası konusunda karar verm e hakkını tanım aya hazır olmalıdır. Okur, kom ünistlerin ulusların ayrılm asını savuna­ bilm eleri mümkün müdür, diye sorabilir. Bu durum­ da, komünistlerin kurm ayı istedikleri dünya çapında birleşmiş proletarya D evlet’i nasıl v a r olacaktır? Bu­ rada b ir çelişki v a r gibi görünüyor. Aslında burada hiç b ir çelişki yoktur. Dünyanın 266


bütün işçilerinin tam birliğini mümkün olduğu kadar h ızlı biçimde sağlam ak için b ir ulusun diğerinden ay­ rılm asını geçici olarak desteklem ek bazen gereklidir. Böyle bir çizginin zorunlu olabileceği koşulları dü­ şünelim. Şu anda A lm an ya’nın b ir parçasını oluştu­ ran B avyera’da b ir Sovyet cum huriyetinin ilân ed il­ diğini, bu arada B erlin’de Noske v e Scheidemann bur­ ju va diktatörlüğünün hüküm sürmekte olduğunu dü­ şünelim. Bu durumda B avyeralı komünistlerin Bavy e ra ’nın bağım sızlığı için m ücadele etm eleri doğru mudur? Kesinlikle doğrudur! V e sadece B avyeralı ko­ münistler değil, A lm an ya’nın d iğer bölgelerindeki ko­ münistler de Sovyet B avyera’nın ayrılm asını uygun görm elidirler, çünkü bu, Alm an proletaryasından bir ayrılm a değil, A lm an burjuvazisinin boyunduruğun­ dan b ir kurtuluş olacaktır. Ö rneği ters çevirelim . B avyera dışında bütün A l­ m anya’da bir Sovyet cum huriyeti ilân edilmiş olsun. B avyera burjuvazisi Sovyet A lm an ya’dan ayrılm ak isterken, B avyera proletaryası birlik istiyor. Kom ü­ nistler bu durumda ne yapm alıdırlar? H iç kuşkusuz, A lm an ya’nın komünistleri B avyeralı işçilere yardım etmeli, Bavyera burjuvazisinin ayrılıkçı gayretlerine karşı silâhlı direnişe başvurm alıdırlar. Bu B avyera’nın ezilm esi değil, B avyera burjuvazisinin ezilmesi ola­ caktır. Gene bir başka örnek, Sovyet İktidarı hem Ingil­ tere’de hem de İrlanda’da, hem ezenlerin ülkesinde hem de ezilenlerin ülkesinde ilân edilmiş olsun. İr ­ landalI işçiler, İrlan da’y ı yü zyıllard ır ezen bir ülkeye mensup olan Ingiliz işçilerine güvenm eyeceklerdir. A y ­ rılma, ekonomik bakışaçısmdan, zararlı olacaktır. In­ g iliz komünistler bu koşullarda nasıl b ir çizgi izlem e­ lidirler? H er ne olursa olsun, İrlanda ile b irliği sür­ dürmek için, Ingiliz burjuvazisinin yap tığı g ib i zora başvurm am alıdırlar. İrlanda’y a «m utlak ayrılm a öz­ g ü rlü ğ ü n ü garanti etm elidirler. Neden böyle yapm a­ lıdırlar? 267


H er şeyden önce, İrlandalI işçileri, İrlan da’nın ezil­ mesinin İn g iliz proletaryasının değil İn g iliz burjuvazi­ sinin işi olduğuna ikna etm ek gerek tiği için. İn g iliz işçiler İrlandalI işçilerin güvenini kazanm ak zorun­ dadırlar. İkincisi, b ir küçük bağım sız d evlet kurm anın de­ zavantajını İrlandalı işçiler kendi deneyleri ile öğren­ mek zorunda kalacakları için. Kendi deneyleri ile öğ­ reneceklerdir ki, İrlan da’d a üretim, bu ülke p ro leter İn giltere v e d iğer proleter ülkeler ile sıkı ekonomik v e politik birlik kurm adıkça tam olarak örgütlenemez. Son olarak, burjuva hükümetine sahip b ir ulusun durumunu ele alalım. Bu ulus proleter rejim e sahip bir ulustan ayrılm ak istemektedir. Farzedelim ki, ay­ rılm ak isteyen ulusta, işçilerin çoğunluğu veya bu iş­ çilerin önem li b ir oranı ayrılm a yanlısıdır. A yrıla ca k ülkedeki işçilerin geçm işte burjuvazisi tarafından ezil­ dikleri ülkenin Sadece kapitalistlerine değil, işçilerine* de güvensiz olduklarını düşünebiliriz. Bu durumda bile, ayrılacak ülkenin proletaryasının kendi burjuva­ zisi ile kendi tarzında anlaşmaya varm asına izin v e r­ m ek daha uygun olacaktır; aksi halde bu ülkenin bur­ juvazisi, «Seni ezen ben değilim , falanca ülkenin hal­ kıdır,» diyerek ik tid arı elde tutm aya devam edecek­ tir. Bu durumda işçi sınıfı, burjuvazinin bağım sızlığı, kendi proletaryasını bağım sız biçimde soyup soğan® çevirm ek için arzuladığını h ızla anlayacaktır. Bundan başka işçiler, komşu Sovyet D evleti’ndeki proletarya­ nın birliği, küçük ülkedeki işçileri ezm ek ve sömür­ mek için değil, bütün işçilerin sömürü v e baskıdan kurtulm ak am acıyla ortak b ir mücadele içinde birleşebilm eleri için istediklerini de hızla anlayacaklar­ dır. Bu nedenle komünistler, b ir genel ilke olarak, özel­ likle söz konusu ü lkeler sıkı ekonomik b ağlara sahip­ seler bir ulusun diğerinden ayrılm asına karşı çıkar­ larsa da, geçici ayrılm alara ra zı olabilirler. Bu konu­ da kom ünistler ateşin ne olduğunu anlayabilm eleri 268


için çocuklarının parm aklarını yakm alarına izin v e ­ ren bir anne gibi davranacaklardır.

89. «ULUSUN İRADESİ»Nİ KİM İFADE EDER? Komünist Parti ulusların, ayrılm a noktasına ka­ dar, kendi kaderlerini tayin hakkım kabul eder. Fa­ kat, ulusun iradesini burjuvazinin değil, ulusun em ek­ çi çoğunluğunun cisim leştirdiğini düşünür. Bu neden­ le, şunu söylemek doğru olacaktır ,ki, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkından söz ettiğim iz zaman, bir ulusun emekçi çoğunluğunun hakkını kastetmiş olu­ yoruz. B urjuvaziye gelince, iç savaş ve proletarya dik­ tatörlüğü döneminde onu nasıl yurttaşlık haklarından yoksun bıraktıysak, ulusal m eseleler ile ilg ili söz söy­ lem e Jıakkmdan da yoksun bırakm ış bulunuyoruz. Görece düşük veya son derece düşük kültürel dü­ zeye sahip ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ve ayrılm a hakkı konusunda nasıl b ir tavır alm am ız g e ­ rekir? Sadece proletaryaya d eğil burjuvaziye bile sa­ hip olm ayan veya bunların olgunlaşmamış b ir biçi­ mine sahip olan uluslar ne olacak? Örneğin, Rus top­ raklarında yaşayan Tunguzlar’ı, K alm uklar’ı ve ya Bury a t’la n düşünelim. Bu uluslar, büyük u ygar uluslar­ dan tamamen ayrılm ak isterlerse ne yapılm alıdır? Da­ ha önemlisi, bunlar sosyalizmi gerçekleştirm iş ulus­ lardan kopmak isterlerse ne yapılm alıdır? Kuşkusuz, bu tür kopm alara izin verm ek, u ygarlık pahasına bar­ barlığı güçlendirecektir. Bizler, sosyalizm dünyanın daha ileri ülkelerinde gerçekleştirildiği zaman, g eri v e yarı-vahşi halkların oluşturacakları genel b irliğe katılm a konusunda son derece istekli olacakları görüşündeyiz. Söm ürgeleri el­ de tutan v e onları zor kullanarak ilhak eden em per­ yalist burjuvazinin söm ürgelerin ayrılm asından kork­ ması için uygun nedenleri vardır. Söm ürgeleri yağm a­ lamak gibi b ir arzusu olm ayan proletarya onlardan 269


ham madde gibi gerek li m allan alışveriş yoluyla te­ darik edebilir ve bu g eri bölgelerde yaşayan insanla­ rı kendi iç işlerini diledikleri gib i düzenlem eleri konu­ sunda serbest bırakabilir. Bu durumda, ulusal baskı ve ulusal eşitsizliğin bütün biçim lerine son verm ek i s ­ teyen Komünist Parti, ulusal kendi kaderini tayin hak­ kı talebini dile getirm eye devam eder. Bütün ülkelerin proletaryası, önce m illiyetçiliği yıkm ak için, ikinci olarak öncü bir fed era tif birlik oluşturmak için, bu haktan yararlanacaktır. Bu fed eratif b irliğin dünya çapında bir ekonomik sistem kurm aya yetm ediği kanıtlandığında ve büyük çoğunluk aktüel deneyim sayesinde bunun yetersizli­ ğine ikna olduğunda, dünya çapında tek bir sosyalist cum huriyetin yaratılm a zam anı gelm iş olacaktır. ■■Burjuvazinin ulusal sorunu ele alma ve çözme (veya, çoğu zaman olduğu gibi içinden çıkılamaz hale getirme) tarzını incelediğimiz zaman, kapitalist sınıfın gençlik gün­ lerinde ulusal sorunu belli bir tarzda, yaşlılık ve çöküş günlerinde ise tamamen farklı bir tarzda ele aldığını gö­ rürüz. Burjuvazinin ezilen bir sınıf olduğu zamanlarda, ba­ şında bir kralın ya da bir çarın bulunduğu aristokrasinin hüküm sürdüğü sıralarda, krallar ve çarlar bütün halka kızlarının çeyizi kadarım bağışlarlarken, burjuvazi ulus­ ların özgürlüğü hakkında sadece güzel sözler söylemekle yetinmez, bu özgürlükleri pratikte gerçekleştirmeye çalı­ şırdı - ya, da en azından, her ulusun burjuvazisi bunu kendi çıkarlarının gerektirdiği ölçüde yapardı. Örneğin, İtalya, Avusturya hükümdarlığı tarafından yönetilirken İtalyan burjuvazisi ülkesinin yabancı boyunduruktan kur­ tarılmasını ve tek bir devlet içinde birleştirilmesini sağ­ lamaya çalışırken, ulusal bağımsızlık hareketinin baş nı çekiyordu. Almanya çok sayıda küçük prensliğe bölün­ müşken ve Napoleon’un çizmesi altında eziliyorken A l­ man burjuvazisi ülkenin tek bir Devlet’te birleştirilme­ sini sağlamaya çalışıyor ve Almanya’yı Fransız boyundu­ ruğundan kurtarmak ıçm savaşıyordu. XVI. Louis’nin

270


otokrasisini yıkan Fransa, Avrupa’nın geri kalan monarşik devletlerinin saldırısna uğradığı zaman, devrimci Fran­ sız burjuvazisi ülkenin savunulmasına önderlik etti ve Marseilles olarak bilinen ulusal marşı besteledi. Tek söz­ cükle,'ezilen uluslann burjuvazisi kurtuluş mücadelesinde daima başı çekti; zengin bir ulusal edebiyat yarattı; pek çok dahi, ressamlar, yazarlar, şairler ve filozoflar çıkar­ dı. Burjuvazinin ezilen bir sınıf olduğu eski günlerde olan budur.

Ezilen ulusların burjuvazisi neden ulusal özgürlük adına mücadele etti? Burjuva şairlerine kulak v e rir ve burjuva sanatçıların ürünlerine bakarsak, burju­ vaziyi harekete geçiren güdü, her türlü ulusal baskıya duyduğu nefret, ne kadar küçük olursa olsun h er ulu­ sun özgürlüğüne v e kendi kaderini tayin hakkına duy­ duğu saygı idi. Gerçekte, herhangi bir ülkenin burju­ vazisi o ülkeyi yabancı boyunduruğundan kurtarm ak için savaştığında, kendi burjuva D e v le tin i kurmak için, başka sömürücüler ile rekabet etmeden kendi halkını soyma gücünü elde etm ek için, kendi ülke­ sindeki kent ve k ır em ekçilerinin yarattıkları artık değerin tam am ına sahip olm ak için savaşmış oluyor­ du. Bütün kapitalist ülkelerin tarihi bu gerçeğe ta­ nıklık eder. B urjuvazi kendi ulusunun emekçi halki ile birlikte ezilirken genelde ulusların özgürlüğünü sa­ vunur ve her türlü ulusal baskıya ısrarla karşı çıkar. Fakat kapitalist sınıf iktidarı güvence altına aldığında ve yabancı fa tih leri kovduğunda - bunlar aristokrat ve ya burjuva olabilir - eğer k ârlı olduğunu düşünüyor­ sa, za y ıf b ir ulusu derhal tabi kılar. Danton, Robespierre v e devrim in ilk dönem inde görülen d iğer dikkat çekici simalar tarafından temsil edilen devrim ci Fran­ sız burjuvazisi, bütün dünya halklarına her türlü tiranlıktan kurtulm a çağrısı yaptı; Rouget de l’Isle ta­ rafından yazılan ve devrim in orduları tarafından söy­ lenen Marseilles, bütün ezilen halkların yüreklerine işledi. Fakat aynı Fransız burjuvazisi, Napoleon rejim i 271


a ltın d a devrim in ikinci aşamasına girince, M arseilles’in sözlerini ihlâl ederek, tspanya, İtalya, A lm an ya ve Avusturya halklarını ezdi v e Napoleon savaşları bo­ yunca bu halkları yağm alam ayı sürdürdü. Alm an bur­ juvazisinin baskıya m aruz olduğu sıralarda W ilh elm T e li’i yazan Schiller gibi y a za rla r halkların yabancı tiran lara karşı m ücadelesini dile getirdiler. Fakat ay­ n ı A lm an burjuvazisi Bismarck ve M oltke’nın lid erliği altında Alsace-Lorraine’in Fransız bölgelerim zor kul­ lanarak ilhak etti, D anim arkalılar’d an Schleswigs a l­ dı, Posen PolonyalIları üzerinde tiranlık uyguladı vb. K endisini A vusturya aristokrasisinin boyunduruğun­ dan kurtaran İtalyan burjuvazisi, Trablus’taki Bede­ vileri, A d riyatik kıyısında A m a v u tla r’ı v e Dalm açyalıla r ’ı, Anadolu’daki Türkler’i kurşunlam aya hazırdı. H âlâ devam etm ekte olan bu olayların sebebi n ey­ d i? N eden burjuvazi h er defasında ulusal özgürlük ta­ lebini seslendirdi v e hiç bir zam an bu özgürlüğü g er­ çekleştirem edi? Bunun nedeni, kendisini bir başka ulusun boyundu­ ruğundan kurtaran her burjuvazinin her defasında ken­ di egemenliğini yaymaya çalışması ile açıklanır. Ele ala­ cağınız her kapitalist ülkede burjuvazinin kendi prole­ taryasını sömürmekle yetinmediğini göreceksiniz. K api­ talistler yeryüzünün her yerinden gelecek hammaddelere ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle sömürgeleri ele geçirmeye çalışırlar; yerli halkı bir kez tabi hale getirdikten sonra fabrikalan için ihtiyaç duydukları hammaddeleri, bu du­ rumu gizlemeye gerek görmeden, çekip alabilirler. Ürün­ lerini satabilmeleri için pazarlara ihtiyaçları vardır ve bu pazarları geri ülkelerde bulmaya çalışırlar. Bunu ya­ parken, o ülkede yaşayan halkın veya o ülkenin henüz zayıf durumdaki burjuvazisinin nasıl etkileneceği ile hiç­ bir şekilde ilgilenmezler. Sermaye fazlasını ihraç edebi­ lecekleri bölgelere ihtiyaç duyarlar. Böylelikle uzak ül­ kelerdeki işçilerin sırtından kâr sağlayabilirler ve bu ül­ keleri köleleştirirler. B u , ülkelerin halklarına kendi top­ raklarında sahip olabilecekleri kadar özgürlük bırakırlar. Sömürgelerin fethi ve geri ülkelerin ekonomik bakımdan

272


köleleştirilmesi sırasında bir başka güçlü burjuvazi ra ­ kip olarak prtaya çıkarsa, anlaşmazlık savaşla çözülür ve bu da bir dünya savaşı biçimini alma eğilimi gösterir. Y a ­ kın zamanda Avrupa’da sona eren savaş böyle bir savaş­ tı. Büyük savaş sömürgelerin ve geri ülkelerin köleleştirilmesine son vermedi; sadece hâkim olanların değiş­ mesi şeklinde bir değişiklik oldu. Ayrıca, savaşın sonu­ cu olarak, daha önce özgür olan ülkeler, Almanya, Avus­ turya ve Bulgaristan, köleleştirildi. Bu anlamda, burjuva sistemin gelişmesi, başka ülkeler ve bu ülkelerin burju­ vazisi tarafından köleleştirilen ülkelerin sayısında bir azalmadan jok bir artışın meydana gelmesine yol açtı. Burjuva egemenliği evrensel ulusal baskı bakımından art­ mıştır; çünkü şimdi bütün dünya muzaffer kapitalist Devletler grubu tarafından köleleştirilmiştir,

60. ÂNTİSEMITİZM VE PROLETARYA Ulusal düşmanlığın en kötü biçim lerinden biri antişemitizm, yani Sem itik nesebe CAraplar b ir diğer büyük dalını oluştururlar) mensup Y ah u diler’e yöne­ lik ırkçı düşmanlıktır. Çarlık otokrasisi, işçilerin ve k öylülerin d evrim in ! önleme umudu ile Y ah u diler’e karşı sürek avına girişti. K a ra Yüzler, «S izler yoksul­ sunuz, çünkü Yahu diler sizi soyup soğana çeviriyor,» derlerdi; ve ezilen işçilerin v e köylülerin hoşnutsuzlu ğunu toprak sahipleri v e burjuvaziden çekerek butun Yahu di ulusuna yöneltm eye çalışırlardı. D iğer uluslar arasında olduğu g ib i Yahu diler arasında da fa rk lı sı­ n ıfla r vardır. Yahu di ırkının sadece burjuva tabaka­ la rı halkı sömürür ve d iğer ülkelerin kapitalistleri ile birlikte yağm acılık yapar. Ç arlık Rusyası’nm Yahud ile r’in yerleşmesine izin verilen uzak bölgelerinde Yahudi işçiler v e zanaatkarlar korkunç b ir yoksulluk v e düşkünlük içinde yaşarlar, öyle ki, içinde bulun­ dukları durum Rusya’nın d iğer bölüm lerindeki sıra­ dan işçilerin durumlarından da kötüdür. Rus burjuvazisi Y ah u diler’e karşı, sadece sömü­

F .: 18/273


rülen işçilerin öfkesini saptırma umüdu ile değil, ay­ nı zam anda ticaret ve sanayi alanlarında rakiplerden kurtulm a umudu ile sürek avına girişti. Son yıllarda, neredeyse bütün ülkelerin burjuva sınıfları arasında anti-Yahudi duygular artmıştır. Di­ ğer ülkelerdeki burjuvazi, sadece rakip sömürücüler­ den kurtulm ak için değil, devrim ci hareketin gücünü kırm ak için de başvurulan anti-Yahudi duyguların alevlendirilm esinde II. N ik ö la ’dan örnek alabilirler. Yak ın zam anlara kadar, Alm anya, Büyük Britanya ve Birleşik D evletler’de antisem itizm den pek söz edilm ez­ di. Bugün, İngiliz D evlet bakanları bile zam ’a n zam an antisemitik nutuklar atıyorlar. Bu durum, batıdaki burjuva sistemin çöküşün eşiğinde olduğunu, Rothschildların v e M endelsohnlarm işçi devrim ini savuştur­ mak için işçilerin önüne kem ik atm aya çalıştıklarını gösteren şaşmaz b ir belirtidir. Rusya’cla M art d evrim i sırasında antisem itizm askıya alındı, fak at hareket burjuvazi ile proletarya arasında iç savaş olarak güç kazandıkça şiddetini arttırdı; ve Y ahu diler’e karşı g i­ rişilen saldırılar, burjuvazinin sonuçsuz kalan iktidarı ele geçirm e girişim lerine oranla çok daha şiddetli ol­ du. Bütün bu görüşler b iraraya geldiğinde antisemitizm in sosyalizme direnişin biçim lerinden biri olduğu kanıtlanır. B ir işçi v e y a köylünün sınıf düşmanları ta­ rafından bu şekilde yoldan çıkarılm aya izin verm esi tam b ir felâkettir.

LİTERATÜR Lenin, The R ig h t of S e lf-D ete rm in a tion ; Stalin, M arxism and th e Problem o f -N a tiona lity; Zalevskiy, T h e In tern a tion a l and th e Problem o f N a tion a lity ; Petrov, T ru th and Falsehood about th e Jews; Kautsky, T h e Jews; Bebel, Antisem itism and th e P ro le ta ria t; Steklov, Th e Last W ord in Antisem itism .

274


VIII KOMÜNİSTLERİN ORDU ÖRGÜTÜNE İLİŞKİN PROGRAMLARI 61. Eski ordu p rogram ım ız ve sosyalist D e vlet’te savaş sorunu. 62. K ıs ıl Ordu ihtiyacı ve onun sınıfsal bileşimi. 63. İşçilerin genei askeri eğitim i. 64. Yukardan dayatı­ lan disipline karşı öz disiplin. 65. Siyasî kom iserler ve kom ünist gruplar. 66. K ız ıl O rdu'nun yapısı. 67. K ızıl Ordu’nun subayları. 68. Ordu subayları seçilm eli m i, yoksa yukardan atanm alı mı? 69. K ız ıl Ordu geçicidir.

61. ESKİ ORDU PROGRAMIMIZ VE SOSYALİST DEVLET’TE SAVAŞ SORUNU 12. Kısım ’da burjuva D evlet’in sürekli orduyu nar sil kurduğunu ve hangi am açlar için kullandığını açık­ ladık. Rus sosyal dem okratlar d a dahil bütün ülkele­ rin sosyalistleri sürekli orduların dağıtılm asını talep etmişlerdir. Sosyalistler, sürekli ordu yerine halkın sin lâhlandırılm asm ı (b ir halk ordusu) istediler; subay­ lar kastının feshedilm esini v e subayların askerler ta­ rafından seçilm elerini talep ettiler. Komünistlerin bu taleplere yön elik tavırların ın ne olması gerek tiği üzerinde duralım. Bu bağlam da ortaya çıkan ilk soru bu taleplerin nasıl b ir toplumsal düzen adına öne sürüldükleridir,. Bu taleplerin, b ir burjuva toplumu v e ya b ir sosyalist toplum ve ya burjuva düzeni ile sosyalizm arasında, mücadelenin sürdüğü b ir toplumda yarattıkları etki nasıldı? 275


ik in ci Entem asyonal’e bağlı sosyalist partilerin kendi program larını ilişki içinde oluşturdukları top­ lumun yapısı hakkında açık seçik fik irle ri yoktu. On­ ların program ı genellikle bir burjuva toplumuna uy­ gundu. Genel olarak bu sosyalistlerin kafasındaki m o­ del, sürekli ordunun, değil bir ulusal m ilisin bulun­ duğu İsviçre Cum huriyeti idi. Sosyalistlerin ordu program ının, burjuva toplumunda, daha önemlisi, sınıf mücadelesinin sürekli ola­ rak keskinleşmekte olduğu b ir çağda gerçekleştiri­ lem ez olduğu aşikârdır. K ışlaların ortadan kaldırılm a­ sı, işçilerin ve köylülerin kendi sınıf kardeşlerini kat­ letm ek için eğitilm ekte oldukları yerlerin ortadan k a l­ dırılm ası anlam ına gelir. Subaylar kastının ortadan kaldırılm ası, sadece b ir çelik disiplini m uhafaza et­ m ede uzmanlaşmış, yalnızca silâhlı insanları burjuva sınıfın iradesine tabi kılabilecek en iyi eğiticilerin or­ tadan kaldırılm ası anlam ına gelir. Subayların seçil­ mesi, silâhlı işçi v e köylülerin subayları kendi içle­ rinden seçm elerini sağlayacak v e bu subaylar burju­ v a olm ayacaklardır. Burjuvazinin bu tür önerilere ra ­ zı olması, kendi rejim ini yıkm aya niyetli b ir ordunun kurulmasına razı olması anlam ına gelecektir. A vru p a ’da kapitalizm in bütün tarihi, sosyalist partinin eski ordu program ının burjuva toplumumm çerçevesi içinde gerçekleştirilmesinin, toplum sınıfla­ r a bölünmüşken ve sınıf mücadelesinin gittikçe şiddet­ lenm ekte olduğu b ir sırada gerçekleştirilm esinin im ­ kânsız olduğunu kanıtlam ıştır ve kanıtlam aya devam etmektedir. Sınıf mücadelesi şiddetlendiği oranda bur­ juva yöneticilerin bütün ulusu silâhlandırm aktan cav dığın ı v e silâhı sadece güvendiği Beyaz M u h afızlar’m eline verdiğini görürüz. Peki program ın burjuva rejim ini yıkm a kesin am acı ile form üllendirilm esi mümkün değil midir? Böy­ le olsa bile gerçek durum fa rk lı idi. Burjuvazi, ik tid a ­ r ı ele geçirm e umudunu taşıyan işçi sınıfına karşı kendini savunmak ister. Bu nedenle silâhlı işçiler fik276


riıii asla dikkate alm ayacaktır. Burjuvazi gen el as­ kerlik hizm etini yürürlüğe sokmuş ve eli tüfekli işçiaskere, ancak bu askerleri kapitalist yöneticilerin em ir­ lerine itaat etm eye devam edecek insanların arasın­ dan çıkarm ayı umut edebildiği sürece güven duymuş­ tur. Fakat doğrudan doğruya kendi ülkesi için sa­ vaşm ayı düşünen insanların silahsızlandırılm ası g e ­ rekir! Bütün uyanık burjuva politikacılar bu durumun gayet iyi farkındadırlar. Öte yandan, işçilerin ve k öy­ lülerin, burjuvaziyi devirip iktidarı ele geçirebilm ek için silâhlanmak istedikleri zaman, bütün ulusu si­ lâhlandırm ayı düşünmeleri akla uygun olm ayacaktır. Bütün bunlardan, proletaryanın iktidar için mücadele ettiği geçiş döneminde sosyalistlerin eski ordu progra­ mının geçersiz olduğu sonucu çıkar. Böyle b ir prog­ ram ancak sürekli burjuva ordusunun dağılm akta ol­ duğu çok kısa b ir dönemde uygulanabilir. Bu prog­ ram ancak subaylar kastının dağılm akta olduğu, sı­ radan askerlerin subayların seçilmesi sorununu gün­ deme getird ik leri b ir dönemde uygulanabilir. 1917 y ı­ lında Bolşevikler, eski program larının parçasını oluş­ turan bu fik ri aktüel olarak gerçekleştirdiler. Ç arlık ordusunda v e K erenskiy ordusunda bulunmuş subay­ lar kastını betskı altına alm ak suretiyle bolşevikler bu ordunun gücünü kırm ış v e onun burjuva-toprak sahibi sınıfa bağım lılığın a son verm iş oldular. Öte yandan sosyalizm in m u zaffer olduğu b ir top­ lumda eski ordu program ı tam olarak uygulanabilir. Proletarya burjuvaziyi d evird iği ve birçok ülkede bu sınıfı tamamen ortadan k ald ırd ığı zam an halkın g e ­ nel silâhlandınlm asını gerçekleştirm ek mümkün ola­ caktır. O zaman sadece em ekçi nüfus silâhlandırılm ış olacaktır, çünkü b ir sosyalist toplumda herkes emek­ çi olacaktır. K ışla hayatını tam am en ortadan k aldır­ mak da o zam an mümkün olacaktır. îşte o zaman, şid­ detli iç savaş döneminde proleter ordu için bazı na­ dir ve istisnaî durum lar dışında uygun olm ayan bir 277


yöntemin, yan i subayların seçimle işbaşına g etiril­ mesi yönteminin, uygulanm ası mümkün olacaktır. Burada çok d oğal b ir soru akla geliyor. B ir sos­ yalist rejim in kurulduğu ülkelerde halkın genel silah­ landırılm ası neden gerek li olsun? Farzedelim ki. be­ lirli ülkelerde burjuvazi fethedilmiş, b u rju v a . olanlar em ekçi haline gelm iştir ve sosyalist D evletler arasında b ir savaş sorunu yoktur. Fakat şunu unutmamak gerek iyor ki, sosyalizm dünyanın bütün ülkelerinde ayn ı zamanda za fer kazanam az. H iç kuşkusuz, bazı ülkeler, burjuva sınıfını ortadan kaldırm a v e sosya­ lizm i gerçekleştirm e bakım ından d iğer ülkelerin g e n ­ işinde kalacaktır. Bu koşullarda, burjuvazinin yıkıld ığı v e burjuvazinin bütünüyle emekçi haline geld iği ül­ keler, proletarya diktatörlüğünün henüz kurulm adığı ülkelerin burjuvazilerine karşı savaşmak ve ya savaşa h a zır olmak zorunda kalabilirler; ve ya işçi sınıfı dik­ tatörlüğünün yürürlükte olduğu, fak at burjuvazi ile m ücadelenin henüz b aşan ya ulaştırılam adığı ülkele­ rin proletaryasına askerî yardım da bulunmak zorun­ da kalabilirler.

62. KIZIL ORDU İHTİYACI VE ONUN SINIFSAL BİLEŞİMİ ikinci Enternasyonal’e b ağlı sosyalistlerin çoğu sosyalizm in parlam entoda çoğunluk sağlamak suretiy­ le gerçekleştirilebileceğini düşünür. Bu çaptaki sosya­ listler fik irle r ile oyalandıklan, küçük burjuva v illâ la ­ rın ın barışçı atm osferinden beslendikleri için, sosya­ lizm uğruna savaş dönem inde b ir proleter ordu örgüt­ lem enin mümkün olduğuna v e y a böyle b ir şeyin ge­ re k li olduğuna ihtim al verm em eleri doğaldı. D iğer sos­ yalistler, silâhlı işçiler tarafından zor kullanılarak g er­ çekleştirilecek b ir dönüşümün kaçınılm azlığını kabul etseler de, bu silâhlı mücadelenin uzun süreceğini, A v ­ rupa’nın sadece b ir sosyalist devrim ler döneminden

278


değil, aynı zam anda bir sosyalist savaşlar döneminden geçeceğini kavram ayı başaramazlar. Sonuç olarak bu sosyalist program ların hiç b iri K ızıl Ordu’nun, yani, Silâhlı işçi ve köylülerden oluşan b ir ordunun örgüt­ lenm esinin gerek li olduğunu dile getirm edi. Bütün dünyada ilk kez* Rus işçi sınıfı böyle b ir ordu kura­ bildi. Şunu demek istiyoruz ki, bütün dünyada ilk kez, Rus işçileri D evlet otoritesini tam olarak ele geçirebil­ di ve kazandığı şeyi, Rus burjuvazisinin saldırılarına karşı v e uluslararası kapitalizm in şiddetli hücumla­ rın a karşı savunabildi. K ızıl Ordu olm asaydı Rus iş­ çileri v e köylülerinin devrim lerinin tek b ir kazanımla n n ı bile m uhafaza edebilm eleri imkânsız olurdu. Bu nokta son derece açıktır. K ızıl Ordu olmasaydı onlar ülke içindeki v e dışındaki gericiliğin güçleri tarafın ­ dan ezileceklerdi. B ir K ızıl Ordu genel askerlik hiz­ m eti tem elinde kurulamaz. M ücadele hâlâ sürerken •proletarya, başarı ufukta görünmüş olsa bile, kent burjuvazisinin v e y a zengin köylülerin üyelerine silâh verm e riskini göze alamaz. Proletarya ordusu sadece işçi sınıfına mensup kişilerden, emek sömürmeyen ve işçi .sınıfının zaferinde doğrudan çıkarı bulunan kişi­ lerden oluşturulmalıdır. An cak kentlerde yaşayan sa­ n a yi işçileri v e köylerden gelen yoksul köylüler K ızıl Ordu’nun çekirdeğini ve tem elini oluşturmalıdırlar. K ızıl Ordu orta köylülerin katılım ı ile bütün emekçi nüfusun ordusu haline getirilecektir. Burjuvazinin ve köylülüğün zengin tabakasının üyelerine gelince, on­ la r askerlik yüküm lülüklerini savaş cephesinden uzak­ ta görev yapan m ilisler olarak yerine getirm elidirler. Kuşkusuz bu durum, yeterince güçlü b ir proleter oto­ ritenin, sürekli ordusu sayesinde proleterleri kendi sıBurada terimin gerçek anlamında bir ordudan söz ediyoruz. Böyle bir Kızıl Ordu’nun ilk kez nerede kurulmaya çalışıl­ dığını söylememiz gerekirse, Kızıl Ordu’muzun habercisi-olan Paris Komünü’nüiı ordusunu - Parisli işçilerin 1871 yılinda kurdukları ordu - gösterebiliriz.

279


n ıf kardeşlerini vurm aya zorlayan burjuvazi gibi, sı­ ra kendisine geldiğinde, sömürücüleri karşı siperdeki Beyaz kardeşlerini vu rm aya zorlam aktan geri dura­ cağı şeklinde düşünülmemelidir. Burjuvazinin sürekli, ordusu, genel askerlik h iz­ m eti temelinde kurulmuş olsa da ve bütün halkın or­ dusu gibi görünse de, gerçekte b ir sınıf ordusudur. An cak proletarya kendi ordusunun sınıf karakterini gizlem eye gerek görm ez. K ızıl Ordu Sovyet D evleti’nin organlarından b irid ir vs gen el olarak konuşursak proletarya diktatörlüğünün d iğer D evlet organları ile aynı tipte kurulmuştur. Nasıl k i Sovyet anayasası ekonomik ve toplumsal konumunu zayıflatm ayı am aç­ ladığı kişilere seçme v e seçilme hakkı tanımıyorsa, K ı­ zıl O rdu’da da aynı şekilde yok edilmesi gerekenlere y er yoktur.

63. İŞÇİLERİN GENEL ASKERÎ EĞİTİMİ Rus Sovyet Cum huriyeti’nin gerçekleştirm eye baş­ ladığı işçilerin askeri eğitim sisteminin başlıca hed ef­ lerinden birisi kışla hayatını en aza indirgem ektir, iş­ çiler ve köylüler askerlik hizm eti için eğitilirlerken, mümkün olduğu ölçüde, üretim faaliyetinden çekilip alınm am alıdırlar. Böylece ordu için yapılan harcam a lar büyük çapta azaltılacak v e üretim in kesintiye ug raması veya düzensizleşmesi önlenmiş olacaktır. Bos zam anlarında silâh eğitim i gören işçiler v e köylüler değer üretimini aksatmaksızın devrim in askerleri ol­ m aya alışırlar. işçilerin gen el askeri eğitim i bağlam ında ikinci büyük ihtiyaç her şehirde ve her kırsal yerleşim böl­ gesinde düşman yaklaştığı an savaşa hazır olabilecek proleter ve köylü yedek güçlerin* oluşturulmasıdır. Rusya’da iç savaş deneyim i sosyalist seferberliğin ba­ şarılı olabilm esi için bu tür yedeklerin ne kadar bü­ yük önem taşıdığını göstermiştir, işçi yedeklerden olu280


fyun alayların P etrograd’ı Beyaz M u h afızlar’a karşı na~ Mil başarıyla savunduklarını hatırlamak; v e ya U ral böl­ gesindeki v e Donetz havzasındaki işçileri ve ya Orenburg şehir ve eyaletindeki, Uralsk şehrindeki vb. iş­ çilerin ve köylülerin mücadelesini düşünmek yeterlidir.

64. YUKARDAN DAYATILAN DİSİPLİNE KARŞI ÖZ DİSİPLİN Emperyalist b ir orduda öz disiplin imkânsızdır. Böyle b ir ordunun yapısı bu fik ri reddeder. Emperya­ list b ir ordu çeşitli toplumsal gruplardan oluşur. İş­ çiler v e köylüler zorla burjuva ordusunun kışlalarına doldurulmuşlardır. Kendi çıkarlarına olduğunu anla­ maya başlasalar bile, apoletli üstlerinin dayattıkları disipline bilinçli olarak boyun eğm ek bir yana, bu disipline sürekli olarak direnirler. Bu nedenle, bur­ juva ordularının disiplini ancak zor yoluyla sağlana­ bilir; bu nedenle, dayak, h er türlü işkence v e k itle halinde kurşuna dizm e arada bir m eydana gelen olay­ lar değil, düzen, disiplin ve «askerî eğitim »in tem elle­ ridir. Öte yandan, işçilerin v e köylülerin kurduğu v e onlann çıkarlarını savunan K ızıl Ordu’da zorlayıcı di­ siplin değil, işçilerin büyük çapta gönüllü olarak k a­ bul ettikleri iç savaş disiplini uygulanm alıdır. K ızıl O r­ du kendi gerçek yapısının gittikçe daha fa zla fa rk ın a varırken, K ızıl askerler de son kertede, İşçi D evleti ve onun askerî ku rm ayı aracılığı ile bütün işçi sınıfı tarafından yönetilm ekte olduklarını anlamaktadırlar. Böylece K ızıl O rdu’nun disiplini azınlığın (askerlerin) işçilerin çoğunluğunun çıkarlarına tabi olmasından kaynaklanır. A k la uygun olan h er emir, komutan su­ bay ve ya onun geçici kaprislerine, burjuva azın lığa v e y a onun yağm acı çıkarlarına değil, bütün İşçi ve Köylü Cum huriyeti’ne dayanır. Bu nedenle K ızıl O r­ 281


d u ’da ajitasyon ve propaganda, saflarda y er alanların politik eğitim i özel b ir önem taşır.

65. SİYASÎ KOMİSERLER VE KOMÜNİST GRUPLAR Bütün işçilerin kendi iradelerini sovyetler aracılı­ ğ ı ile ifade edebildikleri Rus Sovyet Cum huriyetinde işçiler ve köylüler son iki y ıld ır çeşitli yürütme or­ ganlarına komünistleri seçmektedirler. Kpmünist P ar­ ti -m eseleyi burjuva terim leri ile k oyarsak- kitlele­ rin iradesi ile cum huriyetin yönetici partisi haline g e l­ miştir. D iğer partilerin hiç b iri m u zaffer işçi ve k öy­ lü devrim ini başarıya ulaştıramadi: Bunun b ir sonu­ cu olarak partim iz proletarya diktatörlüğünün dev bir yürütm e kom itesi haline gelm iştir. Kom ünistlerin K ı­ zıl O rdu’da öncü rol oynam alarının sebebi budur. Si­ yasî kom iserler proletaryanın sınıf iradesinin ordu için­ deki tem silcileridir; parti v e askerî m erkezlerin em ri ile hareket ederler. Kom iserlerin askerî kurm ay v e b ağlı olduğu birliğin komünist grupları ile karşılık­ lı ilişkileri bu anlayışla belirlenmiştir. Komünist grup yönetici partinin b ir seksiyonudur; komiser b ir bü­ tün olarak partinin yetkilisidir. Komiser, gerek ordu b irliği gerekse bu b irliğin komünist grupları için­ deki öncü rolünü buradan sağlar. Bu durumda askerî kurm ayı denetleme yetkisi vardır. Kom iser teknik uz­ m anları görevlerin i yerin e getirirlerken gözetim ve denetim altında tutan b ir politik liderdir. Komünist grupların görevi K ızıl Ordu askerleri­ ne iç savaş hakkında açık seçik fik irle r verm ek, on­ ların çıkarlarının bütün işçilerin çıkarlarına tabi ol­ m ası gerek tiğin i anlatmaktır. Komünist grupların or­ du içindeki b ir sonraki görevleri, örnek olmak, d evri­ me bağlılıklarını kanıtlam ak ve böylelikle d iğer as­ kerleri de aynı şekilde davranm aya özendirmektir. Komünist grupların ü yeleri kendi kom iserlerinin ve d iğer kom iserlerin komünist görevlerin i nasıl yerine 282


getirdik!« rını denetleme yetkisine sahiptirler; alm an önlem lerin yürürlüğe konulması için bizzat çaba gös­ terebilirler (yüksek parti örgütlerine veya sorumlu kom iserlere başvurarak). Bu durumda ancak Kom ü­ nist Parti -Kom ünist olan K ızıl askerlerin genel as­ kerî disiplini bozulm aksızın - kendi üyeleri üzerinde tam denetim sağlar ve iktidarın her türlü kötüye kul­ lanımını önler. K ızıl Ordu’nun politik eğitim i ordu içindeki ko­ münist gruplardan ve siyasî kom iserlerden ayrı ola­ rak birliklerde bütün politik seksiyonların oluşturdu­ ğu şebeke tarafından denetlenir. Bu denetim Savaş Kom iserliği’nin propaganda seksiyonları tarafından da yapılır. Rusya’nın proleter D evleti çeşitli bölüm le­ rinde ordunun aydınlatılm ası ve örgütlenmesi için güçlü bir araç yaratm ıştır v e en az çaba ile en büyük sonucu sağlam aya gayret eder. Bu aygıtın v a rlığ ı sa­ yesinde ordum uzdaki ajitasyon v e aydınlatm a fâ a li­ yeti gelişigüzellikten kurtulmuştur ve sistematikleşti­ rilmiş bir karaktere sahiptir. Gazeteler, m itinglerde yapılan konuşmalar v e -eğ itim m etinleri K ızıl Ordu’­ daki her asker için tem in edilir. N e yazık ki, yukarda betim lenen örgütler Sovyet İktidarının bütün organlarına örnek olacak şekilde genelleştirilejrhemiştir. Bazı örgütler bürokrasiye gö­ mülmüşler; bir yandan kitlelerden, d iğer yandan par­ tiden kopma eğilim i göstermişler; ve pratikte, parti­ nin savaş bürolarına mensup aylakların ve yetenek­ sizlerin sığınacakları lim anlar olarak görülmüşlerdir. Komünist partisi için bu tür suistimallere karşı güçlü bir kam panya açmanın, genel sovyet m ekanizm asın­ daki bürokrasi v e gevşekliğe karşı kam panya açm ak­ tan çok daha acil b ir önem taşıdığı görülecektir, çün­ kü iç savaşta h ızla za fer kazanmamız, denebilir ki bir anlamda bu birinci kam panyanın başarısına bağ­ lıdır.

283


66. KIZIL ORDU'NUN YAPISI Genel askerî eğitim sistemimizde kışla hayatı em aza indirilm elidir; böylelikle sonunda K ızıl K ışlalar tamamen ortadan kalkabilir. K ızıl O rdu’nun yapısı dereceli olarak işçilerin üretim birim lerinin yapısına yaklaştınlm alıdır; böylelikle askerî toplanm anın y a ­ pay karakterinin üstesinden gelinecektir. Çarlık zam a­ nının tipik sürekli ordusunun v e burjuvazi ile toprak sahibi asillerin D evlet’indeki düzenli ordunun da, ap­ ayrı sınıflara mensup kişilerden oluştuğunu belirte­ rek m eseleye daha b ir açıklık getirebiliriz. A sk erlik hizm etine çağırılan kişiler kendi doğal ortam larından zorla kopanlırlardi; işçi, fabrikadan; köylü, sabanı­ nın başından; memur, bürosundan; dükkâncı, tezgâ­ hından. A sk ere alın anlar kışlalarda toplanırlar v e oradan çeşitli b irlik lere dağıtılırlardı. Askere alınan proleter ile fabrikası, köylü ile köyü arasındaki bağı koparm ak burjuvazinin işine geliyordu. Bu durum iş­ çi v e köylüyü emekçi kitlelerin ezilmesinde kullanılan k ör b irer araç haline g etiriyor v e b ir eyaletin işçi v e köylülerini d iğer eyalettekilsri kurşunlam aya gönder­ mek kolaylaşıyordu. K ızıl Ordu inşa edilirken Kom ünist Parti tam ak ­ si yönde hareket ediyor. İç savaş koşullan partiyi çpğu kez eski örgütlenm e yöntem lerinin en iyisini kul­ lanm aya zorlam ışsa da, niyet tam am en fa rk lı b ir yön­ dedir. Am acım ız, inşa sırasında ordu alt kadem ele­ rinin (bölük, alay, tabur, tu gay vb.) fabrika, atelyer köy, m ezra vb. ile mümkün olduğu kadar uyum için­ de olm alannı sağlamaktır. Tek sözcükle, am acım ız y a ­ pay askerî üniteyi - sadece kendisi için varolan b ir ünite - işçilerin oluşturduğu doğal v e üretici b ir üni­ te halinde yeni bir m odele kavuşturm ak v e böylelik­ le ordu hayatını yapaylıktan kurtarm aktır. Bu tarzda inşa edilen proleter b irlik ler daha sağlamdır; üretim yöntem i sayesinde disiplinlidirler; ye bu nedenle di­ siplini yukardan dayatm ak gerekm ez. 284


Sağlam, sın ıf b ilin çli,b ir proleter çekirdeğin oluş­ turulması K ızıl Ordu için öncelikli öneme sahiptir K öylülerin nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturduk­ ları Rusya gibi b ir ülkede p roletarya diktatörlüğü, k a­ çınılm az olarak, proleter azınlığın, köylü çoğunluğu (orta köylülük) örgütlem esi v e ona önderlik etmesi: ve köylü çoğunluğun örgütlü proletaryayı izlem esi ve kentli işçilerin politik yeteneğine v e yapıcı kapasite­ sine tam olarak güvenm esi anlam ına gelir. Bu durum, özellikle iskeleti proleter v e .komünist olduğu ölçüde M'üçlü ve disiplinli olan K ızıl Ordu için tam anlam ı il o geçerlidir. Bu iskeletin m alzem esini b ir araya ge­ tirmek, onu uygun oranlarda dağıtm ak v e bu çerçe­ veyi tam anlamı ile birleşik olm ayan fakat bol köylü malzemesi ile donatmak - bu, K ızıl Ordu’nun inşa­ dında Komünist Parti'nin tem el örgütsel görevin i oluş­ turur.

67. KIZIL ORDU’NUN SUBAYLARI K ızıl Ordu’nun kuruluşu eski çarlık ordusunun yıkıntıları üzerinde başlatıldı. Proletarya Kasım dev­ ri m inde za feri kazandığı zam an kendisine bağlı b ir Kızıl subaylar grubuna sahip değildi. İşçilerin önün do dünya savaşının deneyim lerini etkin biçimde ku l­ lanabilmek, bu deneyim leri iç savaşa uygulayabilm ek, Uondi ordusunu devrilen rejim in teknik askerî dene­ yim birikinti ile eğitebilm ek için sadece üç yol vardı. İtlrincisi tamamen K ızılla r’dan oluşan yeni b ir kur­ may oluşturmak ve eski subaylar kastının üyelerini «ııdoce eğitm en olarak kullanmak: ikinci bir yol, ye­ ni ordunun komutasını kom iserlerin gözetim i altında r*nki ordunun subaylarına teslim etmek olabilirdi. Üçüncü bir çizgi bu iki yöntem in birleştirilm esi idi. /nman sıkıştırıyordu;, iç savaş başlamıştı; yeni ordu bir an önce kurlm alı ve beklem eksizin savaşa gönde­ rilmeli idi. Bu nedenle proleter yetk ilile r üçüncü yön­ 285


tem i benimsemek zorunda kaldı. K ızıl subaylar için okullar örgütlem eye başladılar. Bu subaylar genelde küçük rütbeleri doldurdular. Ek olarak; eski ordu su­ baylarından b ir çoğu K ızıl Ordu’nun kuruluş una ka­ tılm aya ve kom utayı paylaşm aya davet edildi. Eski ordu subaylarının kullanılm ası çok sayıda ve ağır, henüz üstesinden gelinm em iş zorluklar taşı­ yordu. Bu subaylar, iki küçük ve b ir büyük olm ak üzere, üç gruba ayrıldılar. B azıları Sovyet îk tid a n ’na oldukça güçlü bir sempati duyuyordu. D iğerleri yeni rejim e kesinlikle karşı çıkıyordu. Bunlar prole­ taryanın sınıf düşm anlan ile aynı safta y er a lıyor ve bu düşmanlara a k tif yardım sağlam aya devam edi­ yorlardı. D iğ er ikisinden daha büyük olan üçüncü grup, kazanan tarafta y e r alm aya eğilim li ve Sovyet hükümetine tıpkı ücretli işçinin emek gücünü satın alan kapitaliste hizm et ettiği gibi hizm et etmek iste­ yen ortalam a subaylardan oluşuyordu. Bu durumda Komünist Parti sempati duyan azınlığın hizmetinden mümkün olduğu kadar yararlanm ak zorunda kaldı. Öteki azınlığa gelince, her türlü baskı aracını bu g e ­ ricileri zararsız hale getirm ek için kullanmak gerekti. Nihayet, iç savaşta politik tutumu tarafsız olan or­ talam a subayları proletarya hizm ette tutmak ve onlann, cephede olsun, cephe gerisinde olsun, yap tık lan işi b ilin çli olarak yapm alarını sağlamak zorunda kaldı. Eski subayların kullanılm ası K ızıl Ordu’nun ku­ rulması bakım ından çok önem li sonuçlar sağladı. Bu sayede askerî işlerde burjuva ve toprak sahibi rejim i­ nin sağladığı teknik deneyim i değerlendirebildik. N e va r ki, onların kullanım ı müthiş tehlikeler de taşıyor­ du, çünkü bu subayların yaygın ihanetine, ihanete Uğ­ rayan ve kitle halinde düşmana teslim edilen K ızıl askerlerin m uazzam fedakârlık lan n a yol açıyordu. Komünist P arti’nin bu bağlam da başlıca görevi ilk olarak K ızıl Ordu’daki kendi kom utanlarım ızın etkin biçimde eğitilm esidir - Sovyet îk tid arı’nm kurduğu K ızıl Akadem i’de sürdürülen eğitim sayesinde genel 286


kurm ayda çalışm aya uygun hale getirilecek K ızıl su­ bayların, komünistlerin eğitilmesi. İkinci olarak, ko­ münist olm ayan bütün subayların etkin biçimde g ö ­ zetim altında tutulması v e denetlenm esi için savaş güçleri içinde y e r alan komünist kom iserler ile parti­ nin bütün diğer üyeleri arasında yakın b ir birlik kur­ m am ız gerekti.

68. ORDU SUBAYLARI SEÇİLM ELİ Mİ, YOKSA YUKARDAN ATANMALI MI? Kapitalist devletin genel askerlik hizm etini tem el alan ordusu, asillerden v e burjuvaziden gelen subay­ ların komutası altındaki köylülerden ve işçilerden olu­ şur. Eski program ım ızda subayların seçilmesini talep ettiğim izde amacımız, ordu komutasını sömürülen sı­ nıfların ele alm alarını sağlamaktı. Politik iktidar he­ nüz burjuvazinin elinde iken ordunun demokratikleş­ tirileceğini düşknüyorduk. Kuşkusuz bu gerçekleşti­ rilem eyecek b ir fikirdi, çünkü dünyanın hiç b ir y e ­ rinde burjuvazi hiç b ir direniş göstermeden, askerî baskı aygıtını teslim edemezdi. Fakat m ilitarizm e karsı mücadelede, subaylar kastının im tiyazlarına karşı açılan kampanyada, subayların seçilmesi talebim iz muazzam önem taşıyordu ve böylelikle em peryalist orduların genel dağılm asına katkıda bulunmak da önemli idi. Öte yandan K ız ıl Ordu proleter denetim altında idi. İşçiler, kendileri de seçilmiş olan m erkezî sovyet organları sayesinde orduyu yönetiyorlardı. Ordu hav a tının her kademesinde proletarya, gerek cephede «erekse cephe gerisinde esas olarak işçilerin arasın­ dan çıkan komünist kom iserler aracılığıyla denetimi sağlıyorlardı. Bu koşullarda, seçilmiş subaylar soru­ nu sadece teknik anlam da b ir sorun haline gelir. A sıl önem taşıyan mesele, içinde bulunduğumuz koşullar­ da orduyu, en etkin savaş gücünü, nasıl kurabilece­ 287


ğim iz meselesidir. Bu bakış açısından, en iyisi subay­ ların seçilmesi mi, yoksa yukardan atanması m ı ola­ caktır? K ızıl Ordumuzun esas olarak köylülerden oluş­ turulduğunu dikkâte aldığım ızda, köylüleri büyük zorluklara çağırdığım ızı, onların iki savaşta tükendik­ lerin i v e orduya katılan köylülerin düşük bilinç dü­ zeyini hatırladığım ızda, apaçık olarak ortaya çıka­ caktır ki, subayların seçilmesi güçlerim izin arasında parçalayıcı b ir etki yaratabilecektir.. Kuşkusuz bu, fa rk lı koşullar altında subayların seçilmesinin zarar verm eyebileceği olasılığını dışlamaz; örneğin, tam a­ m en güçlü devrim ci duygulara sahip insanlardan olu­ şan gönüllü birliklerde. Buralarda da seçim yukardan atanacak subayları pratikte görevden uzaklaştırır. N e v a r ki, genel b ir kural olarak subayların seçilmesi id e­ al b ir yöntem olarak görülm ekle birlikte, pratik ne­ denlerle, tehlikeli v e zararlı olabilir. Fakat, şimdi K ı­ zıl O rdu’y a giren emekçi kitleler subayların seçilme­ sinin yararlı ve zorunlu olacağı bir düzeye ulaştıkla­ rında belki de artık dünyada ordulara ihtiyaç kaİmamış olacaktır.

69. KIZIL ORDU GECİCİDİR Burjuvazi kapitalist sistemi insan toplumumın «d oğal» düzeni olarak görür-, kendi rejim ini sonsur, kabul eder v e bu nedenle kendi iktidar aygıtını - o r ­ du yu - sağlam biçimde, sonsuza kadar olmasa da uzun y ılla r sürecek şekilde inşa eder. Proletarya ise ken^ K ızıl O rdu’sunu daha kısa vadeli görür. K ızıl Ordu işçiler tarafından serm ayenin B eyaz Ordu’su ile mu câdele etmek için kurulmuştur. K ızıl Ordu iç savaş­ tan çıktı; bu savaşta tam b ir za fe r kazanıldığı zaman, sınıf, ortadan k ald ırıld ığı zaman, proletarya diktatör lüğü kendiliğinden sönümlendiği zam an K ızıl Ordu da ortadan kalkacaktır. Burjuva ordusu burjuva toplumundan doğmuştur v e burjuvazi bu çocuğun son­ 288


suza kadar yaşamasını ister, çünkü o burjuva toplumunu# ölümsüzlüğünü yansıtır. Öte yandan K ızıl O r­ du işçi sınıfının çocuğudur ve işçiler çocuklarının do­ ğal ve şerefli bir ölümle gitm esini isterler. K ızıl -Ordu'­ nun sürekli olacak şekilde dağıtılabildiği gün, komü­ nist sistemin nihaî zaferinin gerçekleştirildiği gün ola­ caktır. Komünist Parti K ızıl Ordu askerlerine şunu açık­ lam alıdır ki, bu ordu serm ayenin Beyaz M u h afızlar’! karşısında za fer kazanırlarsa, galip ler dünyadaki son ordunun askerleri olacaklardır. Parti aynı zamanda Kazıl Ordu’nun kurulmasına katılan herkese m ükem­ m el biçimde açıklam alıdır ve bütün proleter v e köy­ lü askerleri ikna etm elidir ki, işçiler sadece geçici bir süre için askerdirler ve geçici b ir ihtiyacı karşılam ak­ tadırlar; ü retim alanı onların doğal faaliyet alanıdır ve K ızıl Ordu'da sürdürülen faaliyet sanayi ve tarım ­ dan sürekli olarak çekilip alm an bir kastın oluşumuna yol açmamalıdır. Kızıl Ordu’nun kurulmasına, Kızıl Muhafızlar’dan oluşturulan ordunun kurulmasına, başlandığında, menşevikler ve sosyal devrimciler komünistlere şiddetle saldır­ dılar; komünistlerin bütün halkın silahlandırılması pa­ rolasını hiçe saydıklarını ilân ettiler; onları sadece tek sınıftan oluşan bir sürekli ordu kurmakla suçladılar. F a ­ kat iç savaşın sonsuza dek süremeyeceği gerçeği, Kızıl O r­ du'nun bir sürekli ordu olamayacağını açıkça gösterir. O r­ dumuzun bir sınıf ordusu olmasının gerçek nedeni, sınıf mücâdelesinin son derece şiddetli bir noktaya ulaşmış ol­ masıdır. Ancak bir küçük burjuva ütopyacı, umutsuz de­ recede budala olan biri, iç savaşı kabul ederken, bir sınıf ordusunun varlığına itiraz edebilir. Burjuvazinin, dünya savaşının sona erdiği bir sırada, kendi ordusunun sınıf karakterini gizlemeyi gerekli, hattâ mümkün bile gör­ memesi, karakteristiktir. Almanya, Britanya ve Fransa’­ da sürekli ordunun kaderi, bu bağlam içinde, son derece öğretici olmuştur. Alman Ulusal Meclisi genel oyla seçil­ di. Baş destekçisi Noske’nin gönüllü karşı-devrımcı bir­ likleri i$i. Sınıf mücadelesinin şiddetlendiği aşamada, A l­

F. : 19/239


manya toplumunun şimdi ulaştıği burjuva toplumunun çöküş aşamasında, genel askerlik hizmetini temel alan bir ordunun, burjuva kurumlarmm muhafazasında kulla­ nılabilmesi imkânsızdır. Aynı şekilde 1919 yılında Fran­ sa ve Britanya’da hükümet, genel hizmet anlayışı ile ku­ rulmuş ve büyük savaşta zafer kazanmış bir ordunun de­ ğil, karşı-devrimei askerlerden ve polisten oluşan gönül­ lü bir gücün desteğine muhtaçtı. Demek ki, sadece 1917’den itibaren Rusya’da değil, 1918’den itibaren bütün or­ duda, genel askerlik hizmetinin ortadan kaldırılması ve bir sınıf orduları sisteminin benimsenmesi karakteristik bir olgu oluşturdu. Rusya’da sosyalizme ihanet edenler - menşevikler ve sosyal devrimciler - proletaryanın Kızıl Ordu’sunun kurulmasına şiddetle karşı çıktılar. Tam da o sırada Orta Avrupa’da bu hainlerin dostları, Noske ve Scheidemann, burjuvazinin Beyaz Ordusu’nu örgütltiyorlardı. Böylece proletaryanın sınıf ordusunun kurulmasına karşı verilen mücadele (genel askerlik hizmeti adına ve «demokrasi» adına yürütülen bir mücadele) pratikte ken­ disini, burjuvazinin sınıf ordusunun kurulması mücade­ lesi olarak gösterdi.

Ulusal milis sorununu ele aldığım ızda bütün bur­ juva cum huriyetlerinin en dem okratiği olan İsviçre örneğini görüyoruz. Burada m ilisin sınıf mücadelesi­ nin şiddetlendiği b ir sırada rol oynadığı görülüyor. İsviçre’nin, bir burjuva rejim altındaki ulusal milisi, «halk m ilisi», daha az dem okratik ülkelerde sürekli ordunun yaptığı gibi proletaryayı baskı altında tutan b ir silâh olarak görülüyor. Kapitalizm in politik ve ekonomik rejim i altında ne zam an ve nerede olursa olsun, bütün ulusun silâhlandırılm ası kaçınılm az ola­ rak bu sonuca götürecektir. K O M Ü N İS T P A R T İ H A L K IN S İL A H L A N D IR IL M A ­ SIN I DEĞİL, İŞÇİLERİN S İL A H L A N D IR IL M A S IN I S A ­ V U N U Y O R . SADECE İŞÇİLERDEN İBARET BİR TO P­ LU M D A. SADECE B İR SIN IFSIZ T O PLU M D A B Ü TÜ N H A L K I S İL Â H L A N D IR M A K M Ü M K Ü N O LAC AK TIR .


ÜTERÂTÜR Bu konuda çok az literatür vardır. Trotskiy, «Pravda» ve «Izvestiya»da makaleler yayımlamıştır. Editörlüğünü Podvoitskiy ve Pavloviç’in yaptıkları bir sempozyum, Revolutionary W ar 4 Trotskiy, The International Situation and the Red Arm y; Trots­ kiy, The Soviet Power and International Imperialism; Zinovyev, Our Situation and the Creation of the Red Army; Zinovyev, Kızıl Ordu hakkında konuşma; Yaroslavskiy, The New Army.

291


IX PROLETARYA ADALETİ 70. B urjuva to p lu m u n d a a d liy e . 71. H âkim lerin işçiler tarafından seçilmesi. 72. Birleşik halk m ahkem eleri. 73. D evrim m ahkem eleri. 74. P ro le te r cem yöntem leri. 75. G eleceğ in proletarya adaleti:

70. BÜRJUVA TOPLUMUNDA ADLİYE Burjuva toplumunun emekçi kitleleri ezm eye ve aldatm aya hizm et eden çeşitli kurum lan arasında bur­ ju va adaleti özellikle anılm alıdır. Bu saygıdeğer ku­ rum sömürücü sınıfın çıkarlanna uygun yasalann rehberliğinde yönetilir. Bileşim i ne olursa olsun m ah­ kem enin aldığı kararlar, serm ayenin bütün im tiyaz­ la rın ı ve emekçi kitlelerin bütün yoksunluklarını kap­ sayan kurallardan oluşan kalın ciltlere uygun olarak belirlenir. Burjuva adaletinin örgütlenm e tarzı burjuva dev­ letinin karakteristikleri ile m ükem m el b ir uyum için­ dedir. Burjuva D evlet’in yöntem lerinde görece dürüst olduğu yerde, m ahkeme k ararlan m n hâkim sınıfın çıkarların a uygunluğu konusundaki kararlılığının ik i­ yüzlülükten uzak olduğu yerde, hâkim ler yukardan atanırlar; fak at bu hâkim ler seçildikleri zaman bile, sadece im tiyazlı tabakanın üyeleri oy kullanm a .hak­ kına sahip olurlar. K itleler taırı olarak serm ayenin ökçesi altına girdiklerinde, böylelikle tam olarak bo292


yun eğdiklerinde ve burjuva D evlet’in yasalarını ken­ di yasaları gibi gördüklerinde, kendi yargıçlarını be­ lirlem eleri konusunda işçilere b ir ölçüde izin verilir. Böylelikle işçiler sömürücüleri v e onların uşaklarını parlam entoya seçebilirler. Jürili yargılam a da böyle ortaya çıktı. Bu usul sayesinde serm ayenin çık arları­ na uygun yasal k ararla r «bütün halk» tarafından a lı­ nan k ararlar gib i gösterilerek maskelenebilir.

71. HÂKİMLERİN İŞÇİLER TARAFINDAN SEÇİLMESİ İkinci Enternasyonal’©-, b ağlı sosyalistlerin prog­ ram ı hâkim lerin halk tarafından seçilmesi talebini kapsıyordu. P roletarya diktatörlüğü çağında bu ta ­ lep, genel oy talebi v e y a halkın silahlandırılm ası ta ­ lebi kadar uygulanam az v e gerici b ir talep olarak gö­ rünür. P roletarya iktidarda olduğu zam an sınıf düş­ m anlarının hâkim olm alarına izin verem ez. İşçiler, kapitalist rejim i yıkm ak için çıkarılm ış yeni yasala­ rın serm ayenin ve toprak sahiplerinin tem silcileri ta­ rafından yürütülm esine razı olam azlar. Kam u v e ce­ za davalarında m ahkem elerin yaptıkları işler, inşa edilm ekte olan yeni b ir sosyalist toplum ruhuyla yö­ netilm elidirler. Bu nedenlerle Sovyet iktidarı, serm ayeye hizm et eden v e ikiyüzlülükle halkın sesini dile getirdiğin i ilân eden eski adalet m ekanizm asını tam am en yıkm akla yetinmedi. Daha da ileri gitti v e sınıf karakterini g iz ­ lem eye kalkışm ayan yeni m ahkem eler kurdu. Eski m ahkem elerde sömürücülerden oluşan sınıfsal azınlık emekçi çoğunluğu yargılıyordu. P roletarya diktatör­ lüğünün mahkemeleri, em ekçi çoğunluğun sömürücü azın lığı yargılad ığı yerlerdir. Ö zel olarak bu amaç için kurulmuşlardır. H âkim ler yaln ızca işçiler tarafından seçilirler. H âkim ler yalnızca işçiler arasmdan seçilir­ le r Sömürücüler için yegân e hak, yargılanabilm e hak­ kıdır

293


72. BİRLEŞİK HALK MAHKEMELERİ Burjuva toplumunda adlî işler son derece yüklü­ dür. Burjuva hukukçular, m ahkemelerin, alt m ahke­ meler, üst mahkemeler, tem yiz m ahkem eleri vb. gib i derecelendirilm esi sayesinde mutlak adaletin tem in edildiğini ve adlî hataların en aza indirildiğini, guru r­ la ilân ederler. G erçekte ise, geçm işte ve günümüzde bu bir dizi mahkeme mülk sahibi sınıfların yararına işlem iştir ve işlem eye devam etmektedir. Büyük parala rla avukat tutabilecek, hâli vakti yerinde insanlar uygun kararı çıkarana kadar m ahkeme m ahkeme do­ laşabilirler; oysa yoksul bir davacı çoğu kez daha fa zla m asrafa girm em ek için davasından vazgeçm ek zorunda kalır. A d lî' m akam lara başvurm a hakkı bu anlamda bir «eşitlik» i tem in eder. Bu ise kararın sö­ mürücü grupların çıkarına uygun olmasını sağlar. Proletarya D evlet’inin birleşik halk mahkemeleri, dâvanın m ahkem eye getirilm esi ile nihaî kararın v e ­ rilm esi arasındaki süreyi en aza, indirir. Adaletin er­ telenm esi durumları çok azaltılmıştır; eğer bazı işlem ­ ler hâlâ yavaş gidiyorsa bunun sebebi, proletarya dik­ tatörlüğünün ilk aylarında ve yılların da bütün sovyet kurum lannın m ükemmel işlem iyor olmasıdır. Fakat ulaşılan genel sonuç şudur ki, m ahkem eler nüfusun en yoksul ve en cahil tabakalarının girebilecekleri y e r ­ le r haline getirilm işlerdir. M ahkem elerin bu özelliği, şiddetlenen iç savaş dönemi sona erince v e cumhuri­ yetin yurttaşları arasındaki karşılıklı ilişkiler daha is­ tik rarlı hale gelince, daha da geliştirilecektir. In te r arm a leges silent (savaş zam anında yasalar askıya a lın ır ). R om alılar böyle derlerdi. Fakat iç savaş sıra­ sında yasalar işçiler söz konusu olduğu zam an askı­ y a alınmamıştır. H alk m ahkem eleri çalışmaya devam ediyor, fak at şim dilik bütün nüfusun yeni m ahkem e­ lerin yapısını kavram ası v e onların sağladığı avantaj­ la rı doğru olarak değerlendirm esi imkânsızdır. Eski toplumun yıkılm akta, yen i toplumun inşa 294


edilmekte olduğu bu dönemde halk m ahkem eleri mu­ azzam b ir görevi yerine getirm ek durumundadırlar. Değişim süreci öylesine hızlı olmuştur ki, sovyet y a ­ ftaları bu hıza ulaşamamışlardır. Burjuva toprak sa­ hibi sisteminin yasaları lâğvedilm iş; fak at proletar­ ya D evlet’inin yasaları henüz tam olarak ortaya ko­ nulmamıştır. Bu yasalar asla k âğıt üzerinde kalm a­ yacaktır. İşçiler hâkim iyetlerini sonsuza dek sürdür­ me niyetinde, değiller; bu yüzden ciltler dolusu yazılı yasalara ihtiyaçları yoktur. İradelerini tem el kararna­ m elerin birinde ifa.de ettikleri zam an bunun yorum ­ lanmasını ve uygulanmasını, pratik detaylar ile bir­ likte, hâkim leri işçiler tarafından seçilmiş halk mah­ kemelerine bırakabilirler. Önem li olan yegâne mese­ le, bu m ahkem elerden çıkan kararların burjuva siste­ minin âdetleri v e ideolojisi ile tam bir kopuşma için­ de olması; halk hâkim lerinin Önlerine gelen davalar­ da, burjuva ideolojisine değil proletarya ideolojisine uygun kararlar verm eleridir. Eski geleneklerin bıra­ kılması ve proletaryanın sahip olduğu hakların ger­ çekleştirilmesi sırasında ortaya çıkan bitmek tüken­ mek bilm ez tartışm alarla uğraşırken, halk mahkeme­ leri, 1917 Kasım d evrim i ile başlayan ve kaçınılmaz olarak sovyet cum huriyetindeki bütün yurttaş ilişki­ lerini kapsaması gereken dönüşümü tam olarak yan­ sıtabiliyorlar. Öte yandan, halk mahkemeleri, dev­ rim ci dönemin özgül koşullarından bağımsız olarak m eydana gelen çok sayıda vak a ile uğraşırken -k ü ­ çük burjuva karakterde küçük suçlar- devrim ci pro­ letarya tarafından da benimsenen tamamen yeni bir yaklaşım ı benimsemeli, böylece ceza önlemlerine dev­ rim ci b ir karakter kazandırm alıdırlar.

73. DEVRİM MAHKEMELER! Bu halk m ahkem eleri - hâkim lerin seçildiği, g e ­ rektiğinde geri ça ğırta b ild iği, sırası geldiğinde her iş­ 295


çinin hâkim lik görevin i yerin e g e tird iğ i- Kom ünist P arti tarafından proletarya D evlet’inin norm al m ahke­ m eleri olarak görülürler. Fakat iç savaşın olağanüstü şiddetlendiği b ir sırada halk m ahkem elerinin devrim ­ ci m ahkem elerin atanm ası ile takviye edilmesi gerek­ li görülmüştür. D evrim ci m ahkem elerin işlevi prole­ tarya devrim inin düşm anlan ile h ızlı ve amansız bi­ çim de uğraşmaktır. Bu m ahkem eler sömürücüleri ezen silâhlar arasında y e r a lırla r v e bu bakış açısından, K ızıl M uhafızlar, K ız ıl Ordu, Olağanüstü K om isyonlar gibi proleter sald ın v e savunm a araçlarıdırlar. Sonuç olarak, devrim ci m ahkem eler halk m ahkem elerine na­ zaran daha az dem okratik b ir çizgide örgütlenmiştir. Bunlar sovyetler tarafından atanırlar v e doğrudan doğruya işçiler tarafından seçilm ezler.

74. PROLETER CEZA YÖNTEMLERİ Kapitalizm e karşı, g irişilen kanlı mücadelede iş­ çi sınıfı deklare edilmiş düşm anlarına en şiddetli ce­ zaları yerm ek ten g e ri duramaz. îç savaş sürerken ölüm cezasının kaldınlm ası imkânsızdır. Fakat prole­ tarya adaleti ile burjuva karşı-devrim inin adaleti ara­ sında yapılacak tarafsız b ir kıyaslama, işçi m ahkeme­ lerinin, burjuva adaletinin cellâtlarına kıyasla çok da­ ha yumuşak olduklarını gösterir. İşçiler ölüm ceza1c” ''na ancak uç durum larda başvururlar. Ö zellikle p roletarya diktatörlüğünün ilk aylarında yapılan iş­ lem lerin karakteristiği buydu. P etrograd ’da, kötü şöh­ retli Pruskevic’in devrim ci m ahkem e tarafından sa­ dece iki hafta hapse mahkûm edildiğini hatırlam ak yeter. G eleceğin kurucusu olan ilerici sınıfların düşm anlan na çok nazik davrandıklarını, ölmekte olan sı­ n ıfların ise neredeyse inanılm az b ir vahşet sergile­ diklerini görüyoruz. Karşı-devrim ci olm ayan suçlara proletarya m ah­ kem elerinin y erd ik leri cezalara baktığım ızda bunla­ 296


rın burjuva m ahkem elerinin aynı tür suçlara v erd iğ i cezalardan radikal olarak fa rk lı olduğunu görüyoruz. D oğaldır ki, burjuva D evlet suçlulardan intikam a lır ve burjuva toplumunun ve rd iğ i cezalar, çılgın a dön­ müş mülk sahibinin intikam duygularının çeşitli ifa ­ delerini taşır. Tıpkı kasıtlı olm ayan v e y a burjuva toplumundaki kişisel ilişkilerin tem elden bozuk karakte­ rinden kaynaklanan suçlara verilen cezaların saçma­ lığın da olduğu gib i (bu suçlar toplumdaki aile ilişki­ lerinden kaynaklanırlar; rom antik eğilim lerden çıkar­ lar; alkolizm in y a da zihinsel dejenerasyonun sonuç­ larıdırlar; cehaletin ve ya baskı altına alınmış toplum­ sal güdülerden vb. kaynaklanırlar.) Proletarya mah kemesi burjuva toplumunun, etkileri hâlâ işlemekte olan bu toplumun hazırladığı zem inde işlenen suçlar­ la ilgilenm ek zorundadır. Çok sayıda profesyonel suç­ lu, eski düzende suçlu muamelesi gören kişi proletar­ ya m ahkem eleri için çalışarak hayatını sürdürüyor. Bu m ahkem eler hiç b ir şekilde intikam duygusu ta.şımamaktadırlar. Burjuva toplumunda yaşanmış şey­ ler yüzünden insanlardan intikam alam azlar. M ahke­ m elerim izin alınan k ararlarda devrim ci bir değişim i açığa vurm alarının sebebi budur. Şartlı cezaların git­ tikçe daha sık v e rild iğ in i görüyoruz. Bunların am a­ cı suçun tekrarlanm asını önlemektir. B ir d iğer yön­ tem toplumsal eleştiri yöntemidir. Bu ancak sınıfsız bir toplumda, toplumsal bilincin v e toplumsal sorum­ luluk duygusunun çok arttığı b ir toplumda etkili ola­ bilir. B ir iş yapm adan hapiste kalmak, zorunlu para­ zitlik, çarlık rejim i altında çok sık uygulanan b ir ce­ za yöntem i idi. Bu yöntem in yerini, zorunlu toplum­ sal emek almıştır. Proletarya m ahkem elerinin hede­ fi, işlenen suçun topluma verd iği zararın bu suçu iş­ leyen kişi tarafından toplumsal emek ile karşılanm a­ sını sağlamaktır. Son olarak, m ahkeme suç işlem eyi alışkanlık haline getirm iş kişiler ile ilgilenm ek zo­ runda k ald ığı zam an (bu tür kişiler cezalarını çektik­ ten sonra da d iğer yurttaşların hayatlarını tehlikeye 297


atacaklardır) suçlunun toplumdan tecn tı gerek li olurancak bu durumda da suçluya ahlâkî bakımdan ken­ dini yenilem e fırsatı verilir. Geleneksel ceza yöntem lerinde tam b ir dönüşümü kapsayan, yukarda betimlenen örneklerin çoğu en iyi burjuva krim inologları tarafından tavsiye edilmiş bu­ lunmaktadır. Fakat burjuva toplumunda bütün bun­ la r bir rüya olarak kalm aya devam eder. Bunların g e r­ çekleşmesini proletaryanın zaferinden başka bir şey sağlayamaz.

75. GELECEĞİN PROLETARYA ADALETİ Devrim ci mahkemeler, proletarya adaletinin bu biçimi, gelecek açısından hiç bir önem taşımaz A y n ı şekilde, Beyaz M u h afızlar’ı yendikten sonra K ızıl O r­ du’nun v e y a Olağanüstü K om isyonlar’m da gelecek açısından hiç bir önemi olm ayacaktır. Tek sözcükle proletaryanın iç savaşın kritik dönem i için yarattığı bütün araçlar geçicidir. Karşı-devrim başarılı biçim ­ de ezildiğinde bu araçlara artık ihtiyaç olm ayacaktır v e bunlar kaldırılacaktır. Öte yandan seçilmiş halk m ahkem eleri biçim in­ deki proletarya adaleti iç savaşın sonuna kadar y a ­ şam aya tartışmasız devam edecektir ve ondan sonra da burjuva toplumunun kalıntıları ile uğraşm ak için gerekli önlem leri alm aya devam etmek zorunda k a ­ lacaktır. Sınıfların kaldırılm ası sınıf ideolojisinin he­ men kaldırılm ası ile sonuçlanmayacaktır. Bu ideoloji, ürettiği toplumsal koşullardan daha uzun yaşar, y<Ü açtığı sınıf güdüleri ve sınıf alışkanlıklarından daha dayanıklıdır. Bundan başka, sınıfın kaldırılm ası uzun b ir süreç'olarak ortaya çıkabilir. Burjuvazinin em ek­ çi halka, köylülerin sosyalist b ir toplumun işçilerine dönüşmesi uzun süreli b ir iş olacaktır. Köylü ideolo­ jisindeki dönüşümün de çok yavaş olması m uhtem el­ d ir ve bu nedenle yasalara çok iş düşecektir. Ayrıca, 298


komünist dağıtım tam olarak gelişmesinden önce ya­ şanması gereken dönemde, tüketim kalem lerinin hâ­ lâ özel olarak m ülk edinildiği dönemde pek çok suç sebebi v a r olacaktır. Nihayet, kişisel bencillikten k ay­ naklanan anti-sosyal suçlar v e ortak refah a karşı iş­ lenen her türlü suç m ahkem elere iş çıkarm aya uzun süre devam edecektir. Bu m ahkem elerin karakterin­ de dereceli bir değişim in olacağı doğrudur. Devlet yok olup giderken m ahkem eler kam u oyunun ifadesi için basit organlar haline gelm e eğilim i göstereceklerdir. Bunlar arabulucu m ahkem eler karakterini kazanacak­ lardır. A lacak ları k ararla r artık fiziksel araçlar ile zorlanm ayacak v e saf anlam da m oral öneme sahip olacaklardır.

LİTERATÜR Burjuva proleter adlı mahkemeleri ile ilgili komünist li­ teratür oldukça azdıı E~kı çalışmalar arasında şunlar tavsiye edilebilir: Marx, Address to ttıe Jury a t th e Cologne Com m unists’ T ria i; Engels, Th e O rigtn o f th e Fam ily, o f private Property, and of th e State; Lasalle, Colleced Works, özelikle: Speechesfor the D ef ence, T h e Idea o f th e W orking Class, T h e Program m e o f the W orkers; Engels, A n ti-D ü h rin g (Devlet ile ilgili bölümler) ; Kautsky, Th e N ature o f P o litic a l O ffences; Van Kon, T h e E co­ nom ic Factors o f C rim e; Gernet, T h e Social Factors o f Crime. Yeni çalışmalar: Stucka, T h e People’s C o u rt; Hoichbart, W hat schöuld a People’s C ou rt be?

299


X

KOMÜNİZM VE EĞİTİM 76. B urjuva rejim in d e okul. 77: K om ü nizm in y ık ıcı gö­ revleri. 78. K om ü n ist e ğ itim in ve aydınlanm anın b ir aracı olarak okul. 79. O kul hayâtına hazırlık. 80. B ir­ leşik işçi okulu. 81. Uzm anlık eğitim i. 82. Üniversite. 83. Sovyet okulları ve p a rti okulları. 84. Okuldışı öğretim , 85. Aydınlanm a yanlısı y e n i işçiler. 86. İş çile rin yarar­ lanabilecekleri sanat ve b ilim hâzineleri. 87. D evletin kom ünizm propagandası. 88. Ç arlık ve Sovyet İk tid a rı dönem lerinde halk eğitim i.

76. BURJUVA REJİMİNDE OKUL Burjuva toplumunda okul başlıca üç görevi y eri­ ne getirm iştir. Birincisi, yeni işçi kuşaklarına kapi­ talist rejim e saygı ve bağlılık aşılar. İkincisi, hâkim sı­ n ıfların gençliğinden emekçi nüfusun «kültürlü» de­ netçilerini çıkarır. Üçüncüsü, bilim lerin tekniğe uy­ gulanmasında kapitalist üretim e yardım cı olur; böylece kapitalist k ârlar artar. Bu görevlerin birincisine baktığım ızda, tıpkı bur­ ju va ordusunda «h aklılık ruhu»nun subaylar tarafın ­ dan aşılanması gibi, kapitalist rejim deki okullarda da gerekli etkinin esas olarak «popüler aydınlanm a su­ b ayları» nm oluşturdukları kast tarafından gerçekleş­ tirildiğin i görürüz. İlkok u l öğretm enleri, terbiyeci ola­ rak oynayacakları role hazırlık olarak özel eğitim

300


görürler. Ancak burjuva görüşünü tam olarak kazan­ mış kişiler öğretm en olarak okullara girm işlerdir. K a ­ pitalist rejim de eğitim bakanları sürekli gözetim de bu­ lunurlar v e bütün tehlikeli unsurları (sosyalistleri böyle görürler) acım adan tasfiye ederler. A lm an ilk­ okulları devrim den önce II. W ilh e lm ’in kışlalarının ta m am layıcısı olarak hizm et ettiler v e toprak sahibi asıl le r ile burjuvazinin serm ayeye b ağlı v e kör kölelerin im alatında okulu nasıl kullandıklarını gösteren par­ lak örnekler oluşturdular. Kapitalist rejim in ilkokul­ larında öğretim, çocukları kapitalist sisteme m ükem ­ m el biçim de adapta eden b elirli b ir program ile uyum içinde verilir. Bütün ders kitapları bu ruh ile yazıl­ mıştır. Burjuva literatürünün tam am ı aynı am aca hiz­ m et eder, çünkü burjuva toplumsal düzeni, doğal, ka­ lıcı v e mümkün olan bütün rejim lerin en iyisi olarak gören kişiler tarafından yazılm ıştır. B öylelikle b il­ gin ler burjuva ideolojisi ile göze görünm ez biçimde tıkabasa doldurulmuşlardır; bütün burjuva faziletle­ rini coşku ile kaparlar; servet, şöhret, ünvan v e dü­ zen onların esin kaynağıdır; dünya ile barışıktırlar ve kişisel rahatlarını düşünürler. Din eğitim i veren k ili­ se görevlileri burjuva eğitim cilerinin işini tamamlar. Sermaye ile kilise arasındaki yakın işbirliği sayesin­ de T anrı’nm yasaları varlık lı sınıfların yasalarını sü­ rekli olarak doğrular*. Kapitalist toplumda burjuva eğitim inin başlıca İkinci hedefi, em ekçi k itleleri orta v e yüksek öğre­ timden dikkatle uzak tutmaktır. Ortaokullarda v e da­ ha çdk yüksek okullarda öğrenim görm ek olağanüstü pahalıdır v e dolayısıyla işçilerin m ali kaynaklarının _ .' : •' _i •

Çarlık Rusyası’nda halk kitlelerinin aristokratik Devlet’e bağımlı tutulma yöntemi, bir burjuvazi - ruhban - çarlık ay­ dınlatma yöntemi değili her türlü aydınlatmanın önlenmesi idi. Bu bağlamda, cehaletin otokrasinin başlıca dayanağı olduğunu düşünen meşhur karanlıkçı (obscurantist) Pobedonotseyln kötü şöhretli «teom sine değinebiliriz.

301


çok ötesindedir. O rta v e yüksek öğretim on y ıl y a da daha fa zla sürer. Bu nedenle, ailelerini beslemek için çocuklarını çok genç yaşta fab rik aya v e y a tarlaya gönderm ek zorunda olan v e y a evde çalıştırm ak du­ rumunda olan işçi v e köylü bu kurumlara girem ez. Pratikte, orta ve yüksek okullar burjuva gençliğe ay­ rılmıştır. Y ön etici sınıfın genç üyeleri buralarda sö­ mürü kariyerinde babalarını izlem ek v e y a kapitalist D evlet’in resm î v e teknik kadem elerini doldurmak üzere eğitilirler Bu okullarda yapılan öğretim belirli bir sınıf karakterine sahiptir. M atem atik, endüstri tek n iği ve doğal b ilim ler gibi alanlarda bu durum daha az göze b atıyor olabilir; fak at öğretim in bu sı­ n ıf karakteri, öğrencinin dünya görüşünü gerçek an­ lam da biçim lendiren toplumsal bilim ler alanında çok çarpıcıdır. Burjuva politik ekonomisi «M a rx ’m im ha­ sı» için en m ükem m el yöntem ler ile verilir. Sosyoloji ve tarih ayn ı şekilde tam am en kapitalist bakış açı­ sından öğretilir. Hukuk bilim i tarihi, burjuva hukuk bilim inin «insan ve yurttaş» m doğal h aklan olarak gö­ rülmesi ile sonuçlanır, ö zetle, yüksek ve ortaokullar, kapitalistlerin çocuklarına, burjuva toplumunun v e bütün kapitalist sömürü sistem inin korunması için g e ­ rekli bütün v e rileri öğretir. E ğer b ir işçi çocuğu is­ tisnaî b ir arm ağan olarak yüksek okula gitm enin yo­ lunu bulabilirse, burjuva skolastik aygıt onu kendi sınıfından ayırm anın b ir aracı olarak hizm et eder v e ona burjuva ideolojisini aşılar; böylelikle bu işçi sı­ n ıfı çocuklarının yetenekleri uzun vadede işçilerin ezil­ mesi için kullanılır hale getirilecektir. Son olarak, kapitalist eğitim in üçüncü görevin e gelirsek, okulun bu g ö rev i şu şekilde yerine g e tird i­ ğini görürüz. K apitalizm in hâkim olduğu sınıflı b ir toplumda bilim emekten ayrılm ıştır. Sadece varlıklı sınıfların mülkü haline gelm iş değildir. Dahası, bilim küçük v e görece dar b ir çevrenin m esleği haline g e ­ lir. Bilimsel öğretim v e bilim sel araştırm a emek sü­ recinden kopar. Bilimsel verilerden bizzat yararlana302


bilm ek v e bunu üretim de kullanabilm ek için burju­ v a toplumu bilim sel buluşların im alat tekniklerine uygulanm asına hizm et eden çok sayıda kurum oluş­ turmak zorundadır; ve üretim in «s a f» bilim in ilerle­ mesi ile sağlanabilecek düzeyde tutulmasını kolaylaş­ tıracak bir çok teknik okul kurm ak zorundadır- Bu ise bilim in emekten ayrılm ası anlam ına gelir. Bun­ dan başka, kapitalist toplumun polıteknik okulları teknik uzman sağlayarak kapitalist topluma hizm et etm ekle kalm azlar; buna ek olarak, m enacer olarak iş görecek, «sanayi kaptanları» olarak görev yapacak kişileri sağlarlar. A yrıca, em tia dolaşımını gözetim a l­ tında tutacak personeli oluşturmak için, sayısız tica­ ret okulu ve akademisi kurulmuştur. Ü retim ile h er ne şekilde olursa olsun bağlantılı olan bütün bu örgütler kalıcı olacaktır. Fakat sadece kapitalist üretim ile ilg ili olan h er şey yokolup gide­ cektir. Bilimsel ilerlem eyi sağlayan her şey kalacak­ tır; bilim in emekten ayrılm asına yol açan her şey yok o’ acaktır. Teknik öğretim yöntem leri k oru nacaktırfa k a t fiziksel emek perform ansından tam am en kopuk teknik yöntem lerde öğretim ortadan kaldırılm ış ola­ caktır. Daha fa zla üretim için bilim den yararlanm a korunacak ve geliştirilecektir. Öte yandan, bilimden bu şekilde yararlanm anın önündeki engeller, serma­ yenin bilim i sadece k ârları arttırm ak için kullanm a tarzları, kaldırılm ış olacaktır.

77. KOMÜNİZMİN YIKICI GÖREVLERİ Eğitim meselesinde, bütün d iğer m eselelerde ol­ duğu gibi, Komünist Parti sadece yapıcı görevler ile yüz yüze değildir. H er zam an olduğu gibi, faaliyetinin başlangıç aşam alarında yıkıcı g örevler ile yüz yüze gelmiştir. Kapitalist toplumdan miras kalan eğitim sisteminde okulları kapitalist sınıf hâkim iyetinin araç­ ları haline getiren her şey hızla yıkılm alıdır. 303


Kapitalist toplum da okul hayatının yüksek aşa­ m aları tam am en sömürücü sınıflara aitti. Bu tür okul­ lar, bitmek tükenmek bilm ez b ir sürü klasik yüksek okul, yüksek m od em okullar, enstitüler, subay okul­ la rı vb. yıkılm alıdır. Burjuva okullarının öğretim kurmayı, burjuva kül­ türünün ve sahtekârlığının am açlarına hizm et ediyor­ du. K itlelerin komünist aydınlanmasının araçları ha­ lin e gelem eyen ve gelem eyecek olan bütün eski okul­ ların öğretm enlerini proleter okullardan amansız b i­ çim de sürüp çıkarm alıyız. Eski rejim in okullarında öğretm enler burjuva ru­ hu ile endoktrine edilmiş kişilerdi; bu okullardaki öğ­ retim yöntem i burjuvazinin sınıf çıkarlarına hizmet ediyordu. Bizim yen i okullarım ızda bu tür şeyleri ta­ m am en tem izlem eliyiz. Eski okul din ile yakın b ağlara sahipti - zorunlu din öğretimi, dualara zorla katılm a, zorla kiliseye g it­ me. Y en i okul, hangi k ılığa bürünmüş olursa olsun ve g e ri getirilm ek am acı ile gerici hami gruplar tara­ fın dan nasıl sulandırılmış olursa olsun, dini, duvarla­ rın ın arasından zor kullanarak çıkarıp atar. Eski üniversite, üniversiteye yen i bir öğretim gü­ cü kazandırm ayı önleyen kapalı b ir profesörler korporasyonu, b ir öğretm enler loncası yarattı. Burjuva profesörlerinin bu kapalı korporasyonu dağıtılm alıdır v e profesörlük koltuğu bütün uzman öğreticilere açıl­ m alıdır. Çarlık yönetim i altında Rusça D evlet hizmetinde ve okulda kullanılm asına izin verilen yegâne dildi; Ç ar’ın Rus olm ayan tebalannın kendi d illeri ile öğ­ renim görm elerine izin verilm ezdi. Y en i okullarda ulu­ sal baskının bütün belirtileri öğretim alanından k al­ dırılır, her ulusa kendi dilinde eğitim yapm a hakkı verilir.

304


78. KOMÜNİST EĞİTİMİN VE AYDINLANMANIN BİR ARACI OLARAK OKUL Burjuvazi nüfusun çok küçük b ir azınlığını oluş­ turur. N e v a r ki, bu m ilyonlarca işçiyi eğitmek, on­ la ra burjuva ideolojisini aşılam ak için okulu kullan^ m ak suretiyle d iğer sınıfsal baskı araçlarını takviye etmesini engellem ez. Böylelikle nüfusun çoğunluğu sa­ yısal bakımdan önemsiz b ir azın lığın bakış açısını ve ahlâkını kabul etm eye zorlanır. Kapitalist ülkelerde proletaryâ v e yan-proletarya nüfusun çoğunluğunu oluşturur. Rusya’da kent işçi­ le ri azınlıkta olsalar da politik meselelerde bütün em ekçiler adına verilen m ücadelenin lid erleri ve ör­ gütçüleri haline gelm işlerdir. Bu nedenle, doğaldır ki, kent proletaryası ele geçird iği iktidarı, emekçi nüfu­ sun bütün geri tabakalarını komünist bilinç düzeyine yükseltm ek için kullanm ak durumundadır. Burjuva­ zi, okulu, bütün em eği ile yaşayanları köleleştirm ek için kullandı. Proletarya, okulu, bu em ekçileri özgür­ leştirm ek için, işçilerin bilincinden, ruhsal köleliğin son kalıntıları silip atm ak için kullanacaktır. Okullar sayesinde burjuvazi proleter çocuklarına burjuva zih­ niyetini empoze edebildi. Y en i komünist okulun göre­ vi, burjuva ve küçük burjuva, çocuklarına bir proleter zihniyeti empoze etmektir. Zihins3İ alanda, psikolojik alanda komünist okul, Sovyet îk tid a n ’nm ekonomik alanda üretim araçlarını ulusallaştırarak gerçekleş­ tird iği m ülksüzleştirm eyi sağlamali; burjuva toplumunun bu alanda devrim ci b ir tarzda yıkılm asını gerçek­ leştirin elidir. İnsanların zihinleri yeni toplumsal iliş­ k ilere hazırlanm alıdır. Eğer k itleler komünist bir top­ lum inşa etmekte zorluk çekiyorlarsa, bunun nedeni, zihinsel hayatın pek çok bölümünde ayaklarını hâlâ burjuva toplumunun toprağına basıyor olmaları, bur­ juva önyargılardan kendilerini tam olarak kurtarm a­ m ış olm alarıdır. Bu nedenle, yetişkinlerin zihniyetini değişen toplumsal koşullara uyarlam ak kısmen yen i F.

20/305-


okulun görevidir. Bundan başkia, ideolojisi yeni komü­ nist toplumun toprağm a derin biçimde kök salacak olan geiıç kuşağın eğitilm esi de yeni okulun görevidir. Bu sonuca ulaşmak için eğitim reform larım ızın tam am ı gerçekleştirilm elidir. Bu reform ların bazıları şimdiden gerçekleştirilm iştir; d iğerleri hâlâ gerçekleş­ tirilm eyi beklemektedir.

79. OKUL HAYATINA HAZIRLIK Burjuva toplumunda çocuğa, tam olmasa da bü­ yük ölçüde, ana babasının mülkü olarak bakılır. A n a baba, «Benim kızım », «Benim oğlum » dediği zam an bu sözcükler sadece -bir ana baba ilişkisinin v a r olduğu­ nu gösterm ekle kalm az; aynı zam anda ana babanın kendi çocuklarını eğitm e hakkına sahip oldukları an­ lam ına gelir. Sosyalist bakış açısından böyle b ir hak yoktur. Birey olarak insan kendine değil, topluma, in­ san soyuna aittir. B irey ancak toplum sayesinde y a ­ şayabilir v e başarılı olabilir. Bu nedenle çocuk, için­ de yaşadığı toplum a aittir v e toplum sayesinde v a r olur - ve bu toplum, kendi ana babasının oluşturdu­ ğu «topluluk»tan daha geniş b ir şeydir. A y n ı şekilde çocuğun ilk v e tem el eğitim hakkı da topluma aittir. Bu bakış açısından, ana babanın kendi çocuğunu y e ­ tiştirm e ve böylelikle çocuğun psikolojisini kendi sı­ n ırla n içinde biçim lendirm e iddiası reddedilm ekle k al­ mamalı, tam am en hiçe sayılm alıdır. Toplum çocuğun eğitim ini ana b ab aya emanet edebilir; fakat bunu red­ dedebilir de. Toplumun eğitim i ana babâya emanet etmemesinin daha başka nedenleri de vardır. Eğitim flören çocuğun yeteneklerinin ana babasının yetenek­ lerini aştığı nadiren görülür. Yüzlerce anne içinde iy i ^ 7 itim ci olan sadece b ir y a da iki kisi bulabiliriz. G e­ r ç e k toplumsal eğitim e bağlıdır. Toplumsal esritîm sosyalist toplumun gelecek kuşakları en başarılı bi­ 300


çimde, en düşük m aliyetle ve en az enerji harcaya­ rak eğitmesini mümkün, kılacaktır. Bu nedenle, çocukların toplumsal eğitim i pedago­ jinin yanısıra başka nedenlerle de gerçekleştirilm elidir. Bunun m uazzam ekonom ik avantajları vardır. Bu sayede yüz binlerce, m ilyonlarca anne üretim fa a li­ yeti ve kültürel fa a liy e tler için serbest kalmış olacak­ tır. Ev işlerinin y ık ıc ı rutininden, evde çocuk eğitm e­ nin gerek tird iği sayısız küçük işlerden kurtulmuş ola­ caklardır. Sovyet Ik tid a n ’m n toplumsal eğitim in geliştiril­ mesi için, kararnam elerle genelleştirilm esi düşünülen bir çok kurum yaratm aya çalışmasının sebebi budur. Bu kurum lar sınıfına, el em ekçilerinin v e d iğer görev­ lilerin çocuklarını gönderebilecekleri, böylece onları, çocuğu okula hazırlayacak uzm anlara emanet edebi­ lecekleri ana oku lları d a dahildir. Gene bu kategori­ ye çocuk evleri v e sürekli bakım sağlayan ana okul­ ları da dahildir. Ç ocukların anne babalarından uzak­ ta, sürekli v e y a b elirli b ir dönem için yaşayabilecek­ leri çocuk kolonileri de vardır. Bunların yanısıra, kreş­ ler, dört yaşından kuçuk çocukları kabul eden ku­ rum lar vardır. A n n e bab alan işteyken çocuklar bu­ ralarda bakılırlar. D olayısıyla Kom ünist Parti, b ir yandan, sovyet ku rum lan aracılığıyla, çocuklan okul hayatına hazır­ layacak yerlerin h ızla gelişm esini v e bu tür yerlerde verilen eğitim sürekli olarak iyileştirilm esini sağlam a­ lıdır. Ö te yandan parti, ana babalar arasında propa­ gandaya hız vererek, ev eğitim inin gerek liliği ve üs­ tünlüğüne d a ir burjuva v e küçük-burjuva önyargılan n üstesinden gelm elidir. Burada, teorik propaganda Sovyet îk tid a n ’nm en iyi şekilde, yönetilen eğitim kurum lanndan verilen örnekler ile güçlendirilm elidir. A n cak çoğu kez, çocuk evleri, kreşler, anaokulları vb.nin tatmin edici olm ayan durumu ana babaları çocuk­ larını buralara em anet etm ekten caydırıyor. A n a ba­ baları, uzak durarak değil, çocuklannı m evcut ku-

307


rum lara göndererek, ana baba örgütleri aracılığıyla bu kurum lar üzerinde mümkün olan en geniş deneti­ m i sağlayarak toplumsal eğitim in iyileştirilm esi için çalışm aya ikna etm ek Komünist P a rti’nin, özellikle de kadın seksiyonlarının görevi olmalıdır.

80. BİRLEŞİK İŞÇİ OKULU H azırlayıcı kurum lar yedi yaşm a kadar olan ço­ cuklar içindir. Bu yaştan sonra eğitim ve öğretim ev ­ de değil okulda sürdürülmelidir. Eğitim zorunlu ol­ malıdır. Bu zorunlu eğitim Çarlık zam anına kıyasla büyük b ir ilerlem eyi ifad e eder. Eğitim parasız olm a­ lıdır, ki bu da büyük b ir ilerlem eyi ifad e eder, çünkü en ileri burjuva ülkelerinde bile sadece ilk öğretim parasızdır. Eğitim doğal olarak herkese açıktır, çün­ kü nüfusun belirli gruplarının eğitsel ve kültürel im tiyazları kaldırılm ış bulunmaktadır. Genel, eşit ve zorunlu eğitim yedi ile on yed i yaş arasındaki bütün çocukları kapsamalıdır. Okul birleşik olm alıdır. Bu her şeyden önce, okul­ da cinsiyet ayrım ının ortadan kaldırılm ası, erkek ve k ız çocukların birlikte eğitim görm esi anlam ına gelir. Bundan başka, birleşiklik, okulların, ilkokullar, orta­ okullar, yüksek okullar şeklinde birbiri ile bağlantı­ sız ve birbirinden tam am en bağım sız program lar ile faaliyet gösteren kurum lar olarak sınıflandırılm ala­ rının ortadan kaldırılm ası anlam ına gelir. Artık, bir vanda ilk, orta v e yüksek okullar, öte yandan uzhıanlık okulları v e teknik okullar ve ya genel okullar ve nüfusun belirli sın ıfla n için özel okullar şeklinde bir ayırım olm am alıdır. Birleşik okul tek dereceli bir sis­ tem sağlar. Sosyalist cum huriyetteki her öğrenci bu sistemden geçebilir v e geçm elidir. Erkek v e kız cocukla r ana okulundan başlayacaklar v e hep birlikte bü­ tün aşamalardan geçerek en yüksek düzeye ulaşacak­ lardır. Bu süreç genel zorunlu eğitim le sonuç] ana­

308


cak ve her öğrenci için teknik eğitim de zorunlu ola­ caktır. O kurlarım ız anlayacaklardır ki, birleşik okul sa­ dece her ileri eğitim cinin ideali değil, sosyalist bir toplumda, yani sınıfsız b ir toplum da ve ya sınıfı or­ tadan kaldırm aya çalışan b ir toplumda uygulanabile­ cek yegâne mümkün okul tipidir. Bazı burjuva eği­ tim ciler bu yönde eğilim ler gösterseler de, bu birleşik okul idealini ancak sosyalizm gerçekleştirebilir. Sosyalist cum huriyette okul b ir emek okulu ol­ malıdır. Bu ise, eğitim v e öğretim in emek ile birleşti­ rilmesi, em eği tem el alması anlam ına gelir. Bu m e­ sele pek çok bakım dan önemlidir. H er şeyden önce eğitim in başarılı olabilm esi için önemlidir. Çocuk da­ ha kolay öğrenir, daha çok isteklidir v e kitaplardan veya öğretm enin sözlerinden değil, kendi elleriyle yaptığı şeylerden sağladığı kişisel deneyim den hare­ ketle daha iyi öğrenir. D oğa üzerinde, onu kendi g i­ rişimimizle değiştirm ek için çalıştığım ız zaman, için­ de bulunduğumuz doğal çevreyi daha kolay anlaya­ biliriz. Eğitimin bu şekilde em ek ile birleştirilm esi en ileri burjuva okullarında da uygulanm aya başlanmış­ tır. N e v a r ki, bunu- burjuva sistemi içinde gerçekleş­ tirmek imkânsızdır. Bu sisteme kasten parazit un­ surlar sokulmuştur ve fizik sel çalışm a zihinsel çalış­ madan aşılm az b ir uçurumla ayrılm ıştır. Emek, sadece çocuğun sağlıklı fiziksel gelişim i Icin değil, bütün yeteneklerinin tam olarak gelişm e­ si için de, gereklidir. Deneyim şunu gösterm iştir ki, çocuğun okulda h e r türlü teorik bilgiyi, edinerek pralik çalışma ile geçird iği zaman, teorik alanda ilerle­ mesine daha büyük b ir katkıda bulunur. Son olarak, emek okulu komünist toplum için ke­ tiirilikle vazgeçilem ezdir. Böyle b ir toplumda yaşayan hor yurttaş, en azından, bütün el sanatları ile tanış­ mış olm alıdır. En parlak bilim adamı bile el em eğin­ de hünerli olm alıdır. Komünist toplumda kapalı korporesyonlar, stereotip loncalar, katılaşmış uzman 309


grupları olm ayacaktır. Komünist toplum birleşik işçi okulundan mezun olan çocuğa şöyle der: «Profesör olursun veya olmazsın; fak at her durumda değer üret­ melisin.» B ir çocuğun ilk fa a liy etleri oyun biçimini alır; oyun, farkedilm eyen b ir geçiş ile dereceli ola­ rak işe dönüştürülmelidir. B öylelikle çocuk en başın­ dan itibaren çalışm ayı istenm eyen b ir zorunluluk v e ­ y a ceza değil, yeten eğin doğal v e kendiliğinden b ir ifadesi olarak görm eyi öğrenecektir. Çalışma, yem e içm e arzusu gib i bir ihtiyaç olm alıdır; bu ihtiyaç ko­ münist okulda kazandırılm alı v e geliştirilm elidir. Büyük b ir teknik ilerlem enin yaşanacağı komü­ nist toplumda kaçınılm az olarak b ir bölümden d iğe­ rine büyük v e hızlı iş gücü geçişleri olacaktır. Ö rne­ ğin, dokuma v e y a eğirm e endüstrisinde yapılacak bir buluş bu alanlardaki işçi sayısını azaltabilir ve p a­ muk yetiştirm e alanında daha çok işçiye ihtiyaç ola­ bilir. Böyle durumlarda, enerjinin ve m esleklerin y e ­ niden dağılım ı esas olacaktır v e bu ancak, komünist toplumdaki her işçi çeşitli becerilere sahipse başarılı olabilecektir. Burjuva toplumu bu tür zorlukları y e ­ dek sanayi ordusu ile karşılar; bu da her zam an az y a da çok b ir işsizler kitlesinin v a rlığ ı anlamına ge . lir. Komünist toplum da işsizler ordusu olm ayacaktır. İş gücü yetersizliğin in görüldüğü b ir üretim dalı için gerek li işçi rezervi, üretim in d iğer dallarındaki, boş yerleri doldurma yeteneğine sahip işçiler üe karşıla­ nacaktır. Komünist toplumun en değişik işlevlerini y erin e getirebilecek işçilere gerekli eğitim i ancak bir­ leşik işçi okulu sağlayabilir.

81. UZMANLIK EĞİTİMİ On yedi yaşa kadar cum huriyetteki bütün genç insanlar, komünist toplumun her yurttaşı için elzem olan teorik v e pratik b ilgi toplam m ı edinecekleri b ir­ leşik işçi okuluna katılm alıdırlar. Fakat öğretim bu* 310


rad a sona erm emelidir. Genel bilgiye ek olarak uz­ m anlık bilgisi gerekir. En önem li bilim lerin toplam ı öylesine geniştir ki, hiç bir birey bunların hepsini kavrayam az. Eğitim in birleşik işçi okulunda birleşti­ rilm esi uzm anlık eğitim ini dışlamak gibi b ir niyet ta­ şımaz. H edefim iz sadece uzm anlık eğitim ini ulaşıla­ cak son aşamaya bırakm aktır. Birleşik işçi okulun- > d aki çalışmanın daha sonraki aşamalarında, on dört ile on yedi yaş arasındaki öğren cilerin şu y a da bu m esleğe yönelik ilg ile ri açığa çıkacaktır. Bilim lerin bazıları ile daha yakından tanışma arzusunun açığa çıkarilm ası sadece mümkün değil, aym zam anda ge­ reklidir. Kuşkusuz bu, işçi okulunun genel eğitim program ının ihm al edilmesine y ol açmamalıdır. N e va r ki, gerçek uzm anlık eğitim i on yedi yaş­ tan sonraya bırakılm am alıdır. Bu yaş sınırı çeşitli nedenlerle seçilmiştir. İşçi okulundaki öğrenciler on yedi yaşm a kadar işçiden çok öğrenci durumunda­ dırlar. Okulda gerçekleştirilen emek sürecinin tem el hedefi, d eğer yaratm ak, D evlet bütçesine katkıda bu­ lunm ak değil, öğretim i gerçekleştirm ektir. On yedi yaşından sonra öğren ci b ir işçi haline gelir. Emek ko­ tasını doldurmalı, insan topluluğu için mal üretme işinde kendi rolünü üstlenmelidir. Öncelikle topluma olan tem el görevin i yerine g etird iğ i ölçüde uzm anlık eğitim i alabilir. Bu nedenle, on yedi yaşından sonra genç insana uzm anlık eğitim i, doğru olarak, ancak çalışm a saatlerinin dışında verilebilir. İm alat tekniği­ nin gelişm esi ile birlikte iş gününün sekiz saatten da­ ha az olabileceğini um abiliriz. Bu durumda komünist toplumun her üyesinin uzm anlık eğitim i için bol za­ m anı olacaktır. B azı durumlarda, olağanüstü beceri­ lere sahip kişilerin söz konusu olduğu yerde, i n c e ­ m e v e araştırm a fırsatı sağlam ak için birkaç yıl k a ­ d ar belirli kişileri çalışm a sürecinin dışinda tutmak uygun görülebilir. E ğer toplumsal çıkarlar bakım ın­ dan çalışma sürecinin dışında tutmak uygun görül­ 311


mezse, böyle kişiler için çalışm a saatlerinde özel b ir indirim yapılabilir.

82. ÜNİVERSİTE Uzm anlık öğretim i yapan yüksek okulların ko­

münizmde nasıl b ir k arakter kazanacağını şimdiden tara olarak kestirebilm ek neredeyse imkânsızdır. Muh­ temelen bu okullar çeşitli tiplerde olacaktır. Kısa kurs­ ların verileceği y e rle r olacaktır. Öğretim in deneysel araştırma ile b irlik te gerçekleştirildiği politeknikler veya laboratuar okulları olacaktır; buralarda profe­ sörler ile öğren ciler arasında h er türlü ayırım orta­

dan kalkacaktır. Bugün b ile görebiliriz ki, profesör­ lerden oluşan b ir kurm aya sahip şimdiki ü n iversite­ ler yara rlı kurum lar olm aktan çıkmıştır. Bunlar es­ ki tip burjuva ortaokullarında verilen türde öğreti­ m i b ir ileri aşam aya taşıyorlar. Şim dilik bu ün iver­ siteler bu profesörlerin arasına dışardan kişilerin ka­ tılm ası ile reform dan geçirilebilir. Katılacak kişiler «bu rju va toplumunun b ilgili uzm anları» ile aynı stan­ dartta olm ayabilirler; fak at toplumsal bilim lerin öğ­ renilmesinde gerek li devrim i yapabilecek yetenekte olacaklar ve burjuva kültürünü bu son sığm aktan sü­ rüp çıkarabileceklerdir. Bundan başka, izleyicilerin bileşim i değişecektir, çünkü öğren cilerin çoğu işçi ola­ caktır ve böylelikle, hiç kuşkusuz, teknik bilim işçi sınıfının sahipliğine geçecektir. Fakat işçilerin üni­ versitelere girm esi öğretim döneminde bunların ihtiyaçlarının D evlet tarafından karşılanm asını gerekti­ recektir. Bütün bunlar parti program ının eğitim bö­ lümünde ele alınm aktadır (bk. s. 300).

83. SOVYET OKULLARI VE PARTİ OKULLARI Kerenskiy rejim i sırasında çarlığın okul aygıtlarına 312


pratikte hiç dokunulmadı. İktidara geldikten sonra K o­ münist Parti bu aygıtları tam am en yıkm ayı iş edin­ di. Eski sınıf okulunun enkazı üzerinde komünistler, komünist toplumun norm al işçi okulunun embriyosu olan birleşik işçi okulunu inşa etm eye başladılar. On­ lar kapitalist hâkim iyetin sürmesi için kullanılan her şeyi burjuva üniversitesinden çıkarıp atm aya çalışı­ yorlar. M ülk sahibi sınıfların iktidarda bulundukları sırada biriktirilm iş olan b ilgiye bütün işçilerin ulaş­ ması sağlanıyor. Böylece komünist toplum için nor­ mal olan üniversite tipinin inşasına başlanıyor. Ancak burjuva kültürünün aşina olduğu bütün bi­ limler arasında, p roletarya devrim inin nasıl gerçek­ leştirileceği hakkında b ilgi veren bir bilim yoktur. Burjuvazinin kurduğu v e komünist toplumun yeniden kurmaya başladığı bütün okullar arasında, proleter Devlet’in nasıl inşa edileceğini öğreten b ir okul da yoktur. K apitalizm ile kom ünizm arasındaki geçiş dö­ nemi özel tipte b ir okulun ortaya çıkmasını sağlamış Lir. Bu okul şu anda gelişm ekte olan devrim e hizm et ötmeyi ve sovyet aygıtların ın kurulmasına yardım cı mim avı amaçlar. Bunlar p artin in v e sovyet okullp nm hedefidir. Bu okullar kısa v e aralıklı öğretim kurs­ ları verm ek üzere gözlerim izin önünde gelişm işlerdir ve gerek parti içinde gerekse sovyetlerde çalışanla­ rın eğitilm esi için sürekli kurum lara dönüştürülmek­ tedirler. Dönüşüm kaçınılm azdı. Bir sovyet D evlet’inin kurulması bütünüyle yeni b ir iştir. H erhangi b ir tarihsel örnek yoktur. Sovyet kurum larının işleyişi Kün gün gelişiyor v e iyileşiyor. Sovyetlerdeki her iş­ lin in kendisinden öncekilerin bütün deneyim i ile ken­ disini donatabilmesi başarı için esastır. Bütün işçile­ rin sovyetlere katılım ı ile sağlanabilecek olan İdarî İdlerde kendi kendini eğitim in yetersiz kaldığı görü­ lecektir. Bu alanda kazanılan deneyim b ir araya ge­ tirilmeli, sistemleştirilmeli, üzerinde durulmalı ve sovyet sisteminin inşasına katılan bütün işçilerin y a ra r­ lanabilecekleri hale getirilm elidir. Ancak böylelikle 313


yönetim e katılabilecek duruma gelen her işçinin ken­ disinden öncekilerin işledikleri hatalardan sakınabil­ mesi sağlanabilir; ancak böylelikle yeni gelenler, be­ delini D evlet’in bir an önce ödemek durumunda ol­ duğu, kendi hatalarından değil öncekilerin işledikleri hatalardan öğrenebileceklerdir. Şimdi sovyet okulla­ r ı bu sonuca da hizm et etm elidirler. A rtık Sovyet Cumhu riyeti’nde, Bütün Rusya M erkez Yürütm e Komites i’ne bağlı m erkezî b ir sovyet okuluna sahip bulunu­ yoruz. Bu sürekli bir okuldur ve kısa süre içinde, hiç kuşkusuz, benzer sovyet okulları bütün eyaletlerin başkentlerinde kurulacaktır. Parti okullarını ele aldığım ızda bunların komü­ nizm e aktüel geçiş dönem inde radikal bir karakter değişim i geçirdiklerini görüyoruz. Başlangıçta bun­ lar, proletarya tarafından desteklenen ve bu aşamada tam am en politik niteliğe sahip, b elirli bir partinin okulları idiler. Şim di ise toplumun komünist dönü­ şümü için eğitim veren yerler haline geliyorlar ve bu yüzden D evlet okulları durumundadırlar. A y n ı zaman d a bunlar iç savaşa yönelik askerî akademilerdir. A n ­ cak bu okullar sayesindedir ki proletarya dönüşümün ob jektif anlam ına dair b ir fik ir oluşturabilmiştir. B dönüşüm deneyerek, neredeyse güdüsel olarak g e li­ şiyor. Bu bakımdan, ancak dar somut hedefler gerçek­ leştiriliyor ve devrim ci sürecin yapısını b ir bütün olarak kavram ada yetersiz kalm ıyor. Parti okullar’ p roletaryaya doğanın bilimsel açıklamasını, devrim in hedefini verm ekle kalm ıyor, aynı zamanda işçilere d evrim in hedeflerine kısa yoldan v e en az çaba har­ cayarak nasıl ulaşabileceklerini öğretiyor.

84. OKULDIŞI ÖĞRETİM Çarlık rejim i altında emekçi nüfusun büyük ço­ ğunluğu kasten sürekli bir ilgisizlik ve cehalet du­ rumunda tutuldu. Sovyet iktidarı otokrasiden m uaz­ 314


zam b ir cahiller kitlesi devraldı ve doğal olarak, bu m irastan kurtulm ak için kahram anca önlem ler a l­ m ak zorunda kaldı. Kam u öğretim i ile ilgilenen bö­ lüm ler yetişkinler için okuma yazm a kursları açtı­ la r v e cehalete son verm ek için b ir çok ek uygula­ m a gerçekleştirdiler. Eğitim K om iserliği’nin öğretim aygıtların ın kullanılmasından başka Komünist Par­ ti, kitlelere cehaletten kurtulm a fırsatı sağlamak için elinden gelen h er şeyi yapm alıdır. E ğitim m eseleleri ile ilgilenen bütün işçi v e köylülerden seçilen halk kültürü sovyetleri üzerlerine düşeni yapm alıdırlar. B ir diğer araç okuma yazm a bilen herkesin bilm eyen­ le r i eğitm ek üzere seferber edilm esi olmuştur. Bu se­ ferb erlik cum huriyetin çeşitli bölgelerinde başlıyor. Bu hareketin b elirli b ir plana uygun olarak her yere yayılm asını sağlam ak partinin işidir. Cehalete karşı sürdürülen m ücadeleye ek olarak Sovyet İktidarı, nüfusun, özellikle de yetişkinlerin ken­ dilerini kültürel bakım dan geliştirm elerine yardım cı olm ak için g a yret gösterm eli v e gerek li maddi araç­ la rı sağlamalıdır. Emekçi nüfusun taleplerini k arşıla­ m ak için pek çok kütüphane faaliyete geçirilm iştir. Müm kün olan her yerde halk e v le n ve kulüpleri k ıı rulmuş v e halk üniversiteleri oluşturulmuştur. Şimdi­ ye kadar kitlelerin m oralini bozan v e mülk sahiple­ rin i zenginleştiren b ir araç olarak kullanılan sinema, yavaş olm akla birlikte, dereceli olarak kitlelerin ay­ dınlatılm ası ve onların sosyalizm ruhu ile eğitilm e­ le ri için kullanılan en uygun araçlardan biri haline getiriliyor. Herkesin para ödemeden girebileceği çe­ şitli kurslar, kısalan iş günü sayesinde, işçilerin hik­ m etine sünulabiliyor. Gelecekte, aydınlanm a m esele­ sinde büyük önem taşıyan b ir uygulam a olarak tatil gezileri örgütlenecektir. Bu geziler işçilerin kendi ül­ keleri ile ve dış dünya ile tanışm alannı sağlayacak­ tır. Hiç kuşku duyulam az ki, o günler geldiğinde bu tür g eziler bütün ülkelerin işçileri için m uazzam önem taşıyacaktır.

315


85. AYDINLANMA YANLISI YENİ İŞÇİLER Sovyet İktidarı’m n eğitim reform ları, diğer alan­ larda gerçekleştirilen reform v e buluşlardan çok da­ ha başarılı olmuştur. Sovyet D evleti’nin halk eğiti­ mine b ir burjuva D evlet’ine nazaran çok daha büyük oranlarda kaynak ayırm ası olgusunun yanı sıra bu­ nun b ir nedeni daha vardır. T ekrar tekrar hatırla­ mak durumundayız ki, birleşik işçi okulu fikrin in g e r ­ çekleştirilm e tarzı, önemli ölçüde, burjuva toplumunun en ileri eğitim cileri tarafından hazırlanm ıştır. Önde giden Rus eğitim cileri sovyet rejim i altında bu fik ri pratikte uygulayabilm işlerdir. Bu eğitim ciler salt pedagojik bakış açısmdan\ toplumsal olarak gerekli görüşe ulaşmış bulunuyorlar. Burjuvazinin safların­ dan gelen ve Sovyet iktidarının yanında y e r alm ayı çıkarlarına uygun bulan eğitim em ekçileri arasında, hâlâ proletarya devrim ine genelde m uhalif olan, fa ­ kat proletaryanın eğitim alanında gerçekleştirdiği d ev­ rim i yürekten benim seyen pek çok kişi görüyoruz. N e v a r ki, bu uygun koşullar proletarya D e v le ti­ nin gerç.ekten komünist eğitim em ekçileri bulma k o­ nuşunda karşılaştığı zorlukların üstesinden gelm eye yetm iyor. Ö ğretm enler arasında, genelde uzm anlar arasında olduğu gibi, komünist sayısı sadece önem siz b ir azın lığı oluşturuyor. Ö ğretm enlerin çoğu kom ü­ nizm e karşıdır. N e v a r ki, bunların çoğu zihinsel ba­ kım dan resmî tipte, b elirli b ir hükümete hizm et et­ meye, belirli b ir m üfredat program ına uym aya h a zır kişilerdir. A n cak babalarına v e büyük babalarına aşi­ na b ir program a özel b ir düşkünlük gösterm ektedir­ ler. Bu nedenle kom iserlerin bu konuda ik ili görevi vardır. İlk önce, öğretim m esleğinin en iy i unsurları­ nın tam am ını seferber etm elidirler v e etkin b ir fa ­ aliyet göstererek bunların arasında komünist b ir çe­ kirdek oluşturmalıdırlar. İkin ci olarak, Komünist P a r­ ti genç kuşaktan tam am en yeni b ir eğitim ciler oku­ lu oluşturmak zorundadır. Bu okul, en başından iti316


baren kom ünizm ruhu ile eğitilm iş v e komünist eği­ tim program m m ruhunu kavram ış kişilerden oluştu­ rulmalıdır.

86. İŞÇİLERİN YARARLANABİLECEKLERİ SANAT VE BİLİM HÂZİNELERİ Kapitalizm de yetenek ona sahip olanın özel m ül­ kü olarak görülür v e b ir zen gin lik olarak anlaşılır. Kapitalist toplumda yeteneğin ürünü belirli bir fiyata satılabilen bir em tiadır v e bu yüzden gücü yeten ki­ şinin mülkü haline gelir. B ir deha ürünü, toplumsal önemi sınırsız olan b ir şey, k ollek tif b ir ürün, Kolupayev adlı b ir Rus ve ya M organ adlı b ir A m erik alı tarafından satın alın abilir v e bu alıcı bu ürünü dile­ diği gibi değiştirm e v e y a bozm a hakkına sahip olur. Eğer' meşhur M oskovalI tüccar T retyakov bir gün ak­ lına esip de resim galerisini M oskovalIlara sergileye­ cek yerde ateşe verm eye karar verse idi, kapitalist toplumda ona bu eylem inin hesabım soracak yasa bu­ lunmazdı. Sanat eserlerinin, değerli kitapların, elyazm alarınm vb. özel olarak alınıp satılmasının b ir sonu­ cu olarak halk k itleleri bunların çoğuna ulaşam az ha­ le geldi v e bu nadide parçalar sadece sömürücü sını­ fın m alı oldu. Sovyet Cum huriyeti bütün sanat eser­ lerinin, kolleksiyonlann vb. toplumsal m ülkiyet altın­ da olduğunu ilân etm iştir v e bunlardan toplumsal olarak yararlan m ayı engelleyen her şeyi ortadan kal­ dırmaktadır. Büyük kütüphanelerin özel mülkiyetten çıkarılmasını am açlayan kararn am eler de aynı am a­ ca hizm et eder; böylelikle kitaplar toplumsal m ülki­ yete geçirilmiştir. Komünist Parti, D evlet otoritesinin bu çizg iyi iz­ lemeye devam edeceğini görm ek durumundadır. Şim­ diki kitap eksikliği v e çok sayıda basımı v e yeniden basımı hızla gerçekleştirm enin im kânsızlığı, özel m ül­ kiyetin daha da sınırlandırılmasını, kitapların halka 317.


açık kütüphanelerde ve okullarda toplanmasını gerek ­ tiriyor. • Bundan başka, aydınlanm a yararın a ve mümkün olan en geniş sayıda kişinin tiyatroya gidebilm esini sağlamak için bütün tiyatrolar ulusallaştırılmış v e böylece, dram atik sanat ve m üziğin doğrudan doğru­ y a toplumsallaştırılması gerçekleştirilm iştir. Böylelikle bütün sanat ve bilim ürünleri - emekçi kitlelerin sömürülmesi sayesinde yaratıldılar, on lann sırtlarına yüklendiler, onların hayatı pahasına üretil­ d ile r- gerçek sahiplerine iade edilmiştir.

87. DEVLETİN KOMÜNİZM PROPAGANDASI K apitalist sistem artık yıkılm ıştır v e onun yıkın­ tıları üzerinde yen i komünist toplum inşa ediliyor. Bu durumda komünist fik irle rin propagandası sadece K o­ münist P arti’y e düşmez v e sadece onun m ütevazi araçları ile yürütülemez. Kom ünist propaganda yem ­ lenm ekte olan bütün toplum için b ir zorunluluk ha­ line gelm iştir. Bu kaçınılm az dönüşüm süreci hızlan­ dırılm alıdır. Çoğu zam an ne yaptıklarının farkın da olm adan çalışan m ucitler için komünist propaganda onların enerjilerini ve em eklerini değerlendiren b ir şey olmalıdır. Sadece proletarya okulu değil, ona ek olarak proleter D evlet’in bütün m ekanizm alarının komünist propaganda faaliyetin e katkıda bulunması gereklidir. Bu propaganda ordu içinde yürütülm elidir; Sovyet İk tid a n ’nın bütün aygıtları içinde v e bu a ygıt­ lar tarafından yürütülm elidir. D evlet’in komünist propagandasının en güçlü yön­ tem i D evlet’in basın yayın faaliyetidir. Bütün- kâğıt rezervlerin in v e bütün m atbaa kuruluşlarının ulusal­ laştırılması, büyük k âğıt k ıtlığın a rağmen, proleter D evlet’in, belirli b ir anda k itleler için özellikle önem­ li olan literatürü m ilyonlarca basmasını mümkün k ıl ­ maktadır. D evlet basın yayın organlarından çıkan her

,318


şey bütün Halkın hizm etine sunulmakta ve kararna­ m eler yolu ile, parasız kitap, broşür, gazete v e poster basmak mümkün olm aktadır. D evlet’in kom ünizm pro­ pagandası uzun vadede burjuva propagandasının eski rejim den devralm an son izlerinin silinmesinde kulla­ nılan b ir araç haline geliyor. A y n ı zam anda bu, yeni b ir .ideolojinin, yen i düşünce m odellerinin ve yen i b ir dünya görüşünün yaratılm ası bakım ından da güçlü bir araçtır.

88. ÇARLIK VE SOVYET İKTİDARI DÖNEMLERİNDE HALK EĞİTİMİ Rusya’da halk eğitim i için yapılan d evlet harca­ m aları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Y ılla r 1891 1911 1916 1917 1918 1919 (yan

R uble

yıl)

22.810.260 27.S83.000 195.624.000 339.831.687 2.914.082.124 3.888.000.000

İktidarın p roletaryaya geçm esi ile birlikte halk eğitim i için yapılan harcam alarda yaklaşık on kat ar­ tış olduğunu görüyoruz. 1917 yılında, 1 Eylül tarihinde 38.387 ilkokul (26 .eyalette) vardı. 1917-18 öğretim yılında <4.138.982 öğrencisi olan 52.274 ilkokul vardı. 1918-19 öğretim yılında yaklaşık 62;238 ilkokul vardı. O rtaokullara gelince, 1917-18 öğretim yılında sa­ y ıla rı 1830, 1918-19 öğretim yılın d a ise 3783 idi. Çarlık rejim inde hazırlık okulları ve benzer ku­ rum lar kesinlikle bilinm iyordu. Sovyet iktidarı bu ko319


muda her şeye baştan başlamak zorunda kaldı. Uygun olm ayan koşullara rağm en, 1 Ekim 1919’da, 31 eyalet­ te, ana okullarının, oyun okullarının ve çocuk evlerin in sayısı 2615 idi v e buralarda 155.443 çocuğa ba­ kım sağlanıyordu. Bu tarihte üç ile beş yaş arası bü­ tün çocukların yaklaşık % 2.5’i bu tür kurum lara g i­ diyorlardı. Şehirlerde, bu şekilde bakım gören çocuk­ ların oranı şimdi 10.1’dir v e bu oran sürekli yüksel­ mektedir.

LİTERATÜR İşçi okulu ile ilgili olarak: RSFSC’nin (1918) birleşik İşçi Okulu ile ilgili yönetmelikleri; Posner, The Unified Labour School (1918); îşçi Okulu, Moskova Sovyeti Halk Eğitim Bölü­ münün Raporları; Slonskiy, The School of the Working C1as° Blonskiy, The Labour School; Levitin, The Labour School, Le­ vitin, International Problems of Socialist Pedagogy; Krupska­ ya, Popular Culture and Democracy; Dune, The School and Society; Sharelman, The Labour School; Sharelman, On the Laboratory of an Elementary School * Tcatcher; Gansberg, Pe­ dagogics; Gansberg, Creative work in the School - «Halk Eği­ timi Komiserliğinin Haftalık Yayın Organı» - Birinci Bütün Rus­ ya Kongresi’ne sunuJLan eğitim raporu (1919). Eğitim konusunda komünist olmayan literatür: Kerchensteiner,,The Idea of the Labour School: Kerschensteiner, The Labour School (1918); Gurlitt, The Problems of the General Unified School; Ferriere, The New School; Wetekamp, Inde­ pendent Activity and Creative Work; Schulz, Educational Re­ forms of the Social Democrats; Fedorov-Hartvig, The Labour School and Collectivism (1918): Yanzhul, The Labour Principle in European Schools (1918); Shatskiy, The Active Life; Münch, The School of the Future.

320


XI KOMÜNİZM VE DİN $9. Din ve komünizm neden bağdaşmaz? 90. Kilisenin devletten ayrılması. 91. Okulun kiliseden ayrılması. 92. Kitlelerin dinsel önyargıları ile mücadele.

89. DİN VE KOMÜNİZM NEDEN BAĞDAŞMAZ? «D in halkın afyonudur,» diyordu K arl Marx. Bu doğruyu emekçi kitlelerin en geniş çevresine k avrat­ m ak Komünist P a rti’nin görevidir. Dinin geçm işte ve günümüzde eşitsizliği, sömürüyü v e em ekçilerin kö­ le c e boyun eğm işliğini sürdürmek için zalim lerin elin­ d e k i en güçlü araçlardan biri olduğunu en g eri olan­ la r da dahil bütün işçilerin zihnine iyice yerleştirm ek partinin görevidir. K işiliği za y ıf komünistler şöyle düşünürler: «Din benim b ir komünist olm am a engel olmaz. Hem Tann ’y a hem de kom ünizm e inanıyorum. T an rı’y a olan inancım beni proletarya devrim i uğruna savaşmaktan alıkoym uyor». Bu düşünce zın cın kesinlikle hatalıdır. Din ve ko­ münizm gerek teorik gerekse pratik olarak birbiri ile bağdaşmaz. H er komünist toplumsal olguları (insanlar arası ilişkiler, devrim ler, savaşlar vb.) b elirli yasalar ile uyum içinde m eydana gelen süreçler olarak görm eli•dir. Toplumsal gelişm enin yasaları tarihsel m aterya­

F .: 21/321


lizm teorisi tem elinde bilim sel kom ünizm tarafından tam olarak geliştirilm iştir. Bunu, büyük öğretmenler, K arl M a rx ile Friedrich Engels’e borçluyuz.. Bu teori, toplumsal gelişm enin doğa üstü güçler tarafından g er­ çekleştirilm ediğini açıklar. Bu kadar değil. A y n ı teori şunu da kanıtlam ıştır ki, Tanrı ve doğa üstü güçler ile ilg ili her fik ir insanlık tarihinin belirli b ir aşa­ m asında ortaya çık ar v e b ir d iğer belirli aşamada, pratik hayata, insan ile doğa arasındaki m ücadeleye hiç b ir şekilde uym ayan çocukça b ir kavram olarak görülür ve ortadan kaybolm aya başlar. Fakat halkı cehalet içinde bırakmak, halkın m ucizelere beslediği çocukça inancı sürdürmek (bilm ecenin anahtarı g e r­ çekte sömürücünün cebindedir) yağm acı sınıf için k ârlıdır ve dinsel ön yargıların bu kadar kalıcı olm a­ sının, fa rk lı düşünen kişilerin bile zihnini karıştır­ m asının sebebi budur. A y rıc a doğa ile ilişkilerde olup bitenlerin doğa üstü güçler ile hiç bir şekilde ilg ili olm adığı açıktır. İnsan doğa ile m ücadelesinde büyük başarı kazan­ mıştır. D oğayı kendi çıkarlarına uygun biçimde etki­ ler v e doğa güçlerini denetler. Bütün bunları Tanrı inancı ve T an rı’nın kutsal yardım ı sayesinde değil, bu tür inançlara rağm en başarır. İnsan bu başarıla­ rı, pratik hayatta ve bütün önem li m eselelerde bir ate­ ist gib i davrandığı için kazanır. Doğa olguları ile il­ gili görüşlerinde bilim sel kom ünizm e doğa bilim leri­ nin verileri rehberlik eder. Bunlar dinsel hayaller ile uzlaşmaz bir çelişki içindedirler. Kom ünizm dinsel inanç ile teoriden çok pratikte bağdaşmaz. Komünist Parti kendi üyeleri için belirli bir taktik çizgi belirler. H er din de benzer biçimde kendi inananları için ahlâk yasaları koyar. Ö rneğin H ıristiyan yasası şunu söyler: «S ağ yanağına tokat atarlarsa sol yan ağın ı döneceksin.» Çoğu durumda, komünist taktiklerin ilkeleri ile dinsel em irler ara­ sında bağdaşm az b ir çelişki vardır. Dinin em irlerini reddeden ve partinin çizgisine uygun hareket eden 32â


b ir komünist artık inançlı b iri olamaz. Öte yandan, kendisine komünist diyen b iri dinsel inanca bağlı k al­ m aya devam eder ve dinsel em irler adına parti ta li­ m atlarını reddederse artık b ir komünist olamaz. Din ile m ücadele iki yanlı olmuştur ve her ko­ münist bu iki yan arasında açık seçik b ir ayırım yap­ malıdır. Bir yanda, dinsel propaganda için v a r olan ve kitlelerin cahil ve dine kölece b ağlı kalmalarında, m addi çık an olan özel b ir örgüt olarak kilise ile m ü­ cadele etmekteyiz. Öte yanda, emekçi nüfusun çoğun luğunu geniş çapta etkileyen v e derinlere kök salmış ön yargılar ile m ücadele etmekteyiz.

90. KİLİSENİN DEVLETTEN AYRILMASI Hıristiyan kateşizm i kilisenin ortak b ir imanda, kutsal ayinde birleşm iş b ir inanç topluluğu olduğunu öğretir. Komünist için kilise, inanç pahasına, cehalet ve kültür yoksunluğu pahasına elde edilen b elirli bir g elir kaynaklan tarafından birleştirilm iş kişilerden oluşan bir topluluktur. Kilise, öteki sömürücülerin, toprak sahipleri ve kapitalistlerin oluşturdukları top­ luluk ile v e onların D evlet’i ile birleşmiş, işçilerin ezil­ m esinde bu D evlet'e yard ım cı olan v e bu işlevi sa­ yesinde D evletten yardım alan b ir topluluktur. K ili­ se ile D evlet arasındaki birliğinin uzun b ir geçm işi vardır. Kilise ile toprak sahiplerinin feodal D evlet’i arasındaki birlik son derece sıkı idi. Otokratik-aristok-, ratik D evlet’in topraktan sağlanan çıkarlar ile ayak­ ta durduğunu hatırladığım ızda bu durumu açıkça k av­ rayabiliriz. B izzat kilise m ilyonlarca hektar toprağa sahipti. Bu iki güç em ekçi kitlelere karşı kaçınılmaz, olarak güçbirliği yap tılar v e kurduklan ittifakı, işçi-, le r üzerindeki hâkim iyetlerini sağlamlaştırm ak için kullandılar. K en t burjuvazisinin feodal asiller ile ça­ tışmaya g ird iğ i dönem de burjuvazi kiliseye şiddetle saldırdı, çünkü kilise burjuvazinin kendisi için iste­


d iği toprakların sahibi idi. Toprak sahibi olarak k i­ lise em ekçilerden sağlanan gelirlerin sahibi durumun­ d aydı v e burjuvazi bu gelirlere gözkoymuştu. Bazı ül­ kelerde (örneğin, Fransa) mücadele olağanüstü sert oldu; d iğer ülkelerde (İngiltere, Alm anya, Rusya) d a­ h a az şiddetli idi. Fakat bu çatışma, kilise ile D evlet’in ayrılm ası talebinin neden liberal burjuvazi ta ra fın ­ dan v e burjuva demokrasisi adına yapıldığını açık­ lar. Bu talebin gerçek tem eli D evlet’in kiliseye tahsis ettiği gelirlerin burjuvaziye transferi için duyulan a r­ zu idi. Fakat burjuvazi kilisenin D evlet’ten ayrılm ası talebini hiç b ir yerde tam olarak gerçekleştirmedi. Bunun sebebi işçi sınıfının kapitalistler ile m ücadele­ sinin her yerde şiddetlenmekte oluşu idi. Bu durum­ da burjuvazi kilise ile D evlet arasındaki ittifakı ko­ parm ayı uygun bulmadı. Kapitalistler, kilise ile an­ laşmanın, sosyalizm ile m ücadele adına rahipleri sa­ tın almanın, kilisenin etkisini kültürsüz k itleleri etki­ lemek,' onların zihnine sömürücü devlete kölece bo­ yun eğm e duygusunu yerleştirm ek için kullanmanın daha avantajlı olacağın ı düşündüler. («Bütün iktidar T a n n ’dan g elir».) Burjuvazinin kilise ile mücadelesinde bitirm eden bıraktığı işi proleter D evlet sonuca ulaştırdı. Rusya’­ da Sovyet îk tid a n ’nın ilk kararnam elerinden biri ki­ lise ile D evlet’iiı ayrılm ası ile ilg ili kararnam e oldu. Sahip olduğu bütün m ü lkler kilisenin elinden alındı v q em ekçilere teslim edildi. K ilisenin elindeki b ü tü n Sermaye işçilerin mülkü haline geldi. Çarlık rejim in­ d e kiliseye tahsis edilen bütün bağışlar müsadere edil­ di. Bu bağışlar «sosyalist» K erenskiy’in yönetim i al­ fanda büyük b ir hoşnutlukla sürüp gitmişti. Din her yurttaşın özel meselesi haline getirildi. Sovyet İktida­ r ı kilisenin, proleter D evlet’i güçlendirm enin bir ara­ cı olarak her ne surette olursa olsun kullanılm asını reddeder.

324


91. OKULUN KİLİSEDEN AYRILMASI Dinsel propagandanın skolastik öğretim ile bir­ leştirilmesi, ruhbanların, kilise rejim ini güçlendirm ek v e kilisenin k itleler üzerindeki etkisini arttırm ak için kullandıkları ikinci güçlü silâhtır, insanlığın gelece­ ği, gençlik, rahiplere emanet edilir. Ç arların yönetim i altında, dinsel fanatizm in korunması, aptallığın v e cehaletin korunması D evlet tarafından çok önemli bir mesele olarak görülüyordu. O kullarda verilen öğre­ tim in en önem li konusu din idi. Bundan başka okul­ larda otokrasi kiliseyi, kilise de otokrasiyi destekli­ yordu. Kilisenin, okullarda zorunlu din dersinin ve dinsel törenlere zorunlu olarak katılm a kuralının ya­ nı sıra başka silâh lan da vardı. Kilise halk eğitim i­ nin tam am ından sorumlu olm aya başladı v e bu am aç­ la Rusya kilise okullarından oluşan b ir şebeke i l e 1 kaplandı. Okulun kilise ile birleşm esi sayesinde genç insan­ larım ız küçük yaşlardan itibaren dinsel boşinançlann kölesi haline getirildiler. Bu durumda evren hakkın­ da bütünse! b ir görüş edinm eleri imkânsızdı. A yn ı so­ ruya din ile bilim fa rk lı yan ıt v e rirle r (örneğin, dün­ yanın oluşumu konusunda). Bu nedenle çocuğu^ ko­ lay etkilenen zihni doğru b ilgi ile karanlıkçıların m u­ azzam yanlışlan arasında b ir savaş alanı haline gelir. Pek çok ülkede genç insanlar sadece hâkim reji­ m e boyun eğmiş b ir ruhla değil, aynı zam anda otokratik, dinsel-feodal düzene boyun eğmiş b ir ruhla eği­ tilirler. Fransada olan budur. Bu tür propaganda, bur­ ju va devletinin bakış açısından bile gericidir. Burjuva liberalizminin programı okulun kiliseden ay­ rılması talebini içerir. Liberaller okullarda dinsel öğreti­ min yerine burjuva ahlâkına göre eğitimi geçirmek için uğraştılar; ve dinsel dernekler ile manastırların örgütle­ dikleri okulların kapatılmasını talep ettiler. Ne var ki, bu mücadele hiç bir yerde sonuca ulaştırılmadı. Örneğin Fransa’da yirmi yıldır bütün burjuva bakanlar, mezhep-

325


lerin faaliyetlerine son vereceklerine, bunların mülkle­ rini müsadere edeceklerine ve eğitim faaliyetlerini yasak­ layacaklarına and içmişlerdi. Bununla birlikte Katolik ruhbanlar ile sürekli uzlaştılar. Devlet ile kilise arasın­ daki bu tür uzlaşmalara mükemmel bir örnek Clemenceau’nun son yaptığı hareket idi. Bir samanlar bu bakan kiliseye şiddetle karşı çıkmıştı. Ne var ki sonunda düş­ manlığım unuttu ve Katolik ruhbanlara yurtseverlik hiz­ metlerinin bir ödülü olarak bizzat şeref rütbeleri dağıt­ tı. Başka ülkelerin sömürülmesi için mücadelede (Alm an­ ya ile savaş) ve işçi sınıfına karşı ülke içinde sürdürülen mücadelede burjuva Devlet ile kilise ittifaka girmişler­ dir ve birbirlerine karşılıklı olarak destek verirler. Burjuvazi ile kilise arasındaki bu uzlaşma, ifadesini sadece burjuvazinin eski anti-din parolalardan ve dine karşı açtığı kampanyadan vazgeçmesinde bulmaiz. Çok daha önemli bir şey daha var. Artık burjuvazi, gittikçe ar­ tan bir ölçüde bir «inançlı sınıf» haline geliyor. Çağdaş Avrupa burjuvazisinin öncüleri ateist, özgür düşünceli kişilerdi; rahiplere ve rahiplik kur umuna şiddetle karşı idiler. Ardılları geri adım attılar. Bir kuşak önce bu rju ­ vazi, hâlâ ateist eğilimli olmakla, dinsel peri masalları­ na inanmamakla, dine üstü kapalı biçimde gülüp geçmek­ le birlikte, anlatılan masalların halk nezdinde saygın tu­ tulması gerektiğini düşündü, çünkü din insanlar için ya­ rarlı bir sınırlama idi. Bu burjuvazinin çocukları günü­ müzde dini halk için yararlı bir bukağı olarak görmekle kalmıyorlar, kendileri de aynı zincirleri takmıyorlar. K a ­ sım devriminden sonra liberal burjuvazi ve profesyonel sınıfların üyeleri gözümüzün önünde kiliselere doluşup hararetli biçimde dua ettiler. Oysa daha iyi günlerinde bu tür şeyleri küçümsüyorlardı. Ölüm halindeki bütün sınıfların kaderi böyledir işte. Sonunda gidip dinde «te­ selli» ararlar. Hâlâ iktidarda bulunan Orta ve Batı Avrupa burju­ vazileri arasında din yanlısı benzer bir hareket gözleni­ yor. Fakat burjuvazi Tanrı’ya ve öteki dünyaya inanma­ ya başlıyorsa bu sadece şu anlama gelir ki, burjuvazi h a­ yatının sona ermek üzere olduğunu kavramıştır!

Okulun kiliseden ayrılm ası işçi v e köylüler* ara326


smdaki geri unsurların devam etmekte olan protes­ tolarına y o l açtı. Eski kuşaktan pek çok kişi dinin okullarda seçmeli ders olarak öğretilm esini talep et­ m e konusunda ısrarlı. Komünist Parti bu tür geri dö­ nüş girişim leri ile kararlı biçimde mücadele ediyor. O ku llarda karanlıkçı^ kilise düşüncesinin öğretilmesi, öğretim seçmeli olsa bile, şimdiki D evlet’in dinsel ön­ yargıların korunm asına yardım cı olması anlamına g e ­ lecektir. Bu durumda kiliseye çocuklardan oluşan ha­ zır b ir dinleyici kitlesi sağlanmış olacaktır. Oysa ço­ cu klar okullarda dinsel düşüncelere dalmanın tam tersi am açlar için bir araya getiriliyorlar. Din dersi uygulam ası gerçekleşse idi, kilise, D evlet’e ait okul binalarını kullanabilecek v e böylelikle din zehirini, okulun kiliseden ayrılm asından önce yaptığı gibi, genç insanlarım ız arasında yayabilecekti. Okulun kiliseden ayrılm ası ile ilg ili kararnam e katı biçimde uygulanm alı ve proleter D evlet ortaçağa en ufak bir ta viz bile verm em elidir. Şim diye kadar din boyunduruğunu kaldırıp atmak için yapılanlar çok azdır, çünkü çocukların zihnini dinsel m asallarla sa­ katlam a gücü hâlâ cahil ana babaların elinde bulun­ m aktadır. Sovyet Îk tid a n ’nda yetişkinlerin vicdan öz­ gürlüğü vardır. Fakat ana babanın bu vicdan özgür­ lüğü, kendi gençliklerinde kilisenin yap tığı gibi, ço­ cuklarının zihinlerini din afyonu ile zehirlem e özgür­ lüğü biçiminde anlaşılamaz. Bazı ana babalar kendi körlüklerini ve cehaletlerini çocuklarına dayatıyor­ lar; bir sürü saçm alığı gerçekm iş gibi gösteriyorlar-, böylelikle birleşik işçi okulunun başa çıkmak zorun­ da olduğu zorlukları büyük çapta arttırıyorlar. Pro­ leter D evlet’in en önem li görevlerinden b iri çocukları ana babalarından gelen gerici etkiye karşı korum ak­ tır. Bunu radikal biçimde gerçekleştirm enin yolu ço­ cuğa toplumsal eğitim verm ek ve bunu m antıksal so­ nucuna ulaştırmaktır. Y ak ın gelecekte, din propagan­ dasını okullardan çıkarıp atm akla yetinm em eliyiz. Okulun evdeki din propagandasına karşı saldırıya geç327


meşini sağlam alıyız. An cak böylelikle, küçük yaştan itibaren çocuğun zihni, pek çok kişinin büyüme ça­ ğında gerçek sandığı bütün bu dinsel peri m asallarına karşı bağışıklık kazakm ış olacaktır.

92. KİTLELERİN DİNSEL ÖNYARGILARI İLE MÜCADELE Proleter otoritenin kilisenin D evlet’ten, okulun ki­ liseden ayrılm asını sağlaması görece kolay olm uştur v e bu değişim ler neredeyse acısız gerçekleştirilm iştir. K itlelerin bilincine derin kökler salan ve hayata inat­ la asılan dinsel ön yargılar ile m ücadele etmek çok daha zordur. M ücadele uzun sürecek ve büyük azim v e sabır gerektirecektir. Program ım ızda bu konu ile ilg ili olarak şunları okuyoruz: «Dinsel ön yargıların bütünüyle yok olmasına, kitlelerin toplumsal ve eko­ nomik faaliyetlerinde k ararlı v e tam bilinçli olm ak­ tan başka bir şeyin yol açam ayacağı kanaati, Rus Komünist Partisi’ne rehberlik eder.» Bu sözlerin an­ lamı. nedir? Din propagandası, T an rı’ya ve her türlü doğaüs­ tü güce sahip, en bereketli toprağını, toplumsal ha­ yattaki kuram ların kitlelerin bilincini doğa v e top­ lum olgularının doğaüstü açıklanm asına yönelttikleri yerde bulür. Kapitalist üretim tarzının yarattığı or­ tam bu yönde güçlü b ir eğilim taşır. Kapitalist top­ lum da üretim, ürünlerin el değiştirmesi, tam bilinçle ve önceden tasarlanmış b ir planla gerçekleştirilm ez; bütün bunlar doğa güçlerinin sonucuymuş gibi gelişir. Piyasa ürünü denetler. E m tiaların ihtiyaçtan fa zla m ı yoksa yetersiz m i üretildiğin i kim se bilmez. Ü retici kapitalist, kapitalist üretim mekanizm asının ne kadar büyük v e ne kadar karmaşık öldüğünü tam olarak kavram az; krizlerin m eydana gelm esinin v e ansızın iş­ sizliğin artm asının sebebi; fiya tların bir. ara yükselip düşmesinin vb sebebi budur. Kendi hayatını biçimlen­ 328


diren toplumsal olayların gerçek sebepleri hakkında? h içb ir şey bilm eyen sıradan işçi, evrensel b ir açıkla­ m a olarak «T a n n ’nın iradesi» ni kabul etme eğilim in­ dedir. Öte yandan, örgütlü komünist toplumda üretimi v e dağıtım alanları işçi açısından artık gizem li olm a­ yacaktır, H er işçi sadece toplumsal işin kendisine a y ­ rılmış bölümünü yapm akla kalm ayacaktır. Ek olarak genel üretim planının hazırlanm asına katılacaktır veen azından bu konuda açık seçik fik irle re sahip ola­ caktır. Bütün b ir toplumsal üretim mekanizm asında artık gizem li, anlaşılam az veya beklenmedik herhan­ g i b ir şey olm ayacak v e t u nedenle de mistik açık­ lam alara veya boşinançlara y e r bulunmayacaktır. M a ­ sa im alatına katılan biri masanın nasıl yapıldığını tam olarak bilecek v e yaratıcıyı bulm ak için gözlerini öte­ ki dünyaya çevirm esine gerek olm ayacaktır. Böylelik­ le komünist toplumda bütün işçiler, k ollek tif enerji­ leri ile ne ürettiklerini ve nasıl ürettiklerini açıkça anlayacaklardır. Bu nedenle yaln ızca örgütlenm e olgusu v e sos­ yalist sistemin güçlenmesi dine telâfisi mümkün ol­ m ayan b ir darbe indirecektir. SO SYALİZM D EN K O ­ M Ü N İZM E GEÇİŞ, K A P İT A L İZ M İ S O N A ERDİREN TO PLU M D AN , SIN IF A Y R IM IN IN VE SIN IF M Ü C A ­ D ELESİNİN B Ü TÜ N İZLERİNDEN T A M A M E N K U R ­ TU LM U Ş T O P L U M A GEÇİŞ, B Ü TÜ N D İN LE R İN VE B Ü TÜ N B O Ş İN A N Ç L A R IN D O Ğ A L Ö LÜ M Ü N Ü S A Ğ ­ L A Y A C A K T IR . A n cak bu sözler, dinin gelecek bir tarihte yokolacağı kehanetinden hoşnut, rahat rahat oturabileceği­ miz anlamına gelm em elidir. Şimdiki durumda dinsel önyargılara karşı en k a­ ra rlı biçimde savaşmak esastır, çünkü kilise artık tam b ir karşı-devrim ci örgüt haline gelm iştir ve proletar­ y a diktatörlüğüne karşı politik mücadelede kitlelere yol gösterm ek için dinin sahip olduğu etkiyi kullan­ m aya çalışmaktadır. Rahiplerin savundukları örto329*


doks itikat m onarşi ile ittifak ı amaçlar. Sovyet ık tı d a n bu nedenle ya yg ın anti-din propagandayı bu b ağ­ lam da sürdürm eyi gerek li görür. Am acım ız, özel kon­ feranslarla, tartışm alarla, uygun literatürün yayım ­ lanm ası ve bilim sel bilginin yaygınlaştırılm ası ile, ya­ vaş fak at emin adım larla dinin otoritesini zayıflat­ maktır. «Çürüm em iş» cesetleri görm ek için türbeler açıldığında*, kilise ile savaşta, yakm zamanda cum­ huriyetin pek çok bölgesinde kullanılan m ükemmel b ir silah keşfedilm iş oldu. Bu olay, geniş halk k itle­ lerine, özellikle de dinsel inançları en güçlü olanlara, gen elde kilisenin, özelde de Rus Ortodoks kilisesinin tem elini oluşturan h ileyi gösterdi. Ancak kitlelerin geriliğin e karşı açılan kam pan­ ya, enerji v e k ararlılığın yanısıra, sabır v e anlayışla yürütülm elidir. S a f kalabalıklar duygularını incite­ cek şeylere çok hassastırlar. K itlelere ateizm i zorla kabul ettirm eye çalışmak, dinsel uygulam alara zor kullanarak m üdahale etmek, halkın saygı duyduğu şeyler ile alay etm ek dine karşı açılan kam panyaya yardım cı olm ayacak, aksine bunu engelleyecektir. K i­ lise cezalandırılırsa k itleler arasında sempati kazanır, çünkü cezalandırm a kitlelere, ulusal özgürlüğün sa­ vunulması ile din arasında birliğin kurulduğu nere­ deyse unutulmuş günleri hatırlatacaktır; anti-semitik hareketi güçlendirecektir; ve genelde, artık ölm eye yü z tutmuş b ir ideolojinin bütün kalıntılarını harekete geçirecektir. Burada, çarlık rejim inin kiliseye halkın parası­ nın ne kadarını verdiğini; kilisenin bu am açla halkı nasıl sömürdüğünü; v e İsa’nın hizm etkârlarının elin­ de nasıl servet b iriktirdiğin i gösteren bazı rakam lar verm ek istiyoruz. Çarlık hükümeti, sinodlar aracılığıyla ve diğer yol*

Eski Rusya’da azizlerin cesetlerinin çürümeyeceğine inanı­ lırdı. Bu konuda bk. Dostoyevskıy Karamazov Kardeşler,

c. I. 330


lardan kiliseye yılda ortalama 50 milyon ruble (o zaman ruble şimdikinden yüz kat daha, değerli idi) yardım sağ­ lıyordu. Sinodların bankalarda 70 milyon ruble parası vardı. Kiliseler ve, manastırlar geniş topraklara sahipti. 1905 yılında kiliselerin 1.872.000 desyatin, manastırların ise 740.000 desyatin toprağı vardı. Solovyetskiy manas­ tırı 66.000 desyatin, Sarovskaya 26.000, Aleksandro Nevs­ kaya 25.000 desyatine sahipti vb. En büyük manastırlar­ dan altısı 182.000 desyatine sahipti. 1903’te Petrograd’daki kiliseler ve manastırlar, ticarethaneler, dükkânlar, inşaat siteleri vb. biçiminde 266 adet rant üreten mülke sahipti. Moskova’da, 32 otelden başka, 1054 adet rant öde­ yen ticarethaneye sahiptiler. Kiev’de kiliseler 114 ticaret­ haneye sahipti. Metropolitanlarm ve piskoposların maaş­ ları da kaydedilmiştir, Petrograd metropolitan, yılda 300.000 ruble alıyordu; Moskova ve Kiev metropolitans rina her yıl ayrı ayrı 100’er bin ruble ödeniyordu; Nov­ gorod piskoposunun maaşı 310.000 ruble idi, 30,000 kilise okulu vardı ve bu okullara 1 milyon öğrenci devam ediyordu. 2.000’den fazla din öğretmeni Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilkokullarda «çalışıyor»du. Otokrasinin Ortodoks kilisesini hâkim ve yegâne ki­ lise olarak desteklediğini herkes bilir. Müslümanlar (T a ­ tarlar ve Başkırlar), Katolikler (PolonyalI) ve Yahudiler milyonlarca ruble vergi ödüyorlardı. Bu para Ortodoks ruhbanlar tarafından bütün diğer itikatların sahte ol­ duğunu kanıtlamak için kullanılıyordu. Çarlık rejiminde dinsel nedenlerle cezalandırma görülmemiş boyutlarda uygulandı. Rusya'da yaşayan her 100 kişinin (70’i Orto­ doks iken), 9’u K atolk, IV i Muhammedi, 51 Protestan, 4’ü Yahudi ve bin de diğer dinlere mensup idi. Ortodoks ruhbanların sayıâına gelince, 1919 yılma ait sayılar şöyle idi: 52.869 Rus kilisesinde: Başrahipler Rahipler Diyakozlar Tefsir çiler

2.912 46.730 14.670 43.518

455 manastırda:

331


Keşişler Erkek ihvanlar

9 987 9 582

418 rahibe manastırında: Rahibeler 14.008 Kadın ihvanlar 46.811 "Toplam

188.218

Biı sayılar sadece Ortodoks kilisesine aittir. H e r ulusta, başka dinlere mensup olsalar da benzer b ir parazit kast bulunur. Bu kitle, cehaleti geliştirm ek için halktan para sızdıracak yerde, el em eğine katılm ış ol­ saydı, m uazzam m iktarlarda değer üretebilirdi. Sos­ yalist devlet, ekonomik aygıtları mükemmelleştiğinde, üretken olm ayan bütün d iğer sınıflar için olduğu g i­ bi, ruhbanların da iş gücüne katılm alarını sağlaya­ caktır; böylece on lar işçi, v e köylü haline gelecekler­ dir. Çarlık rejim i altında devletin kent ve k ır ruh­ banlarına h er yıl ödediği ruble İ2.000.000’dan fa zla idi. S aygıdeğer pederlerin kilisenin D evlet’ten ayrılm ası­ na neden karşı oldukları yeterince açıktır. Bu a y rıl­ m a ceplerinden b ir düzine m ilyon rublenin ayrılm ası anlam ına geliyordu. N e v a r ki, bu m iktar bile din adam larının sağladıkları gelirin sadece b ir bölümü idi. Büyük bölümü, hizm et karşılığı alm an ücretlerden, toprak kiralarından v e kiliseye ait serm ayenin fa izin ­ den geliyordu. Rus kilisesinin sağladığı gelirlerin tam m iktarını kimse hesaplayam amıştır. Toplamın, yak la­ şık olarak, 150 m ilyon ruble olduğu - o sırada ruble­ nin şimdikinden yüz kat daha değerli olduğunu b ir kez daha h a tırla talım - düşünülebilir. Bu m iktarın önemli bir bölümü hâlâ halk tarafından ruhbanlara ödenmektedir.

332


LİTERATÜR Kilcevskiy, Wealth and Revenues of the Clergy; Lukin, Church and State; Melgunov, Church and State in the Days of Transition; Minin, Religion and Communism; Stephanov, The Clergy, its Income, its Prayers and its Curses; Kunov, The Origin of Religion and Faith in God; Kautsky, The Ori­ gin and Faith in God; Kautsky, The Origin of Biblical His­ tory; Kautsky, The Classical World, Judaism and Christianityr Kautsky, The Catholic Church and Social Democracy; Bebel, Christianity and Socialism; Staihler ve Vandervelde, Social Democracy and Religion; Lafargue, The Origin of Religious Belief; Danilov, The Black Army; Kilver, Social Democracy and Christianity; Buharin, Churkh and School in the Soviet Re­ public; B u t o v , What is the meaning of the Law concerning Freedom of Conscience?; Lafargue, The Myth of the Imma­ culate Conception; Nikolskiy, Jesus and the early Christian Communities; Vipper, The Rise of Christianity; Pokrovskiy, The History of Russia vNikolskiy’in m akalesi); Bedriiy, Reve­ rend Fathers.

333


XII SANAYİNİN ÖRGÜTLENMESİ 93. Burjuvazinin mülksüzleştirilmesi ve büyük ölçekU endüstrinin proleter tarzda ulusallaştırılması. 94. He­ defimiz, üretkenliğin geliştirilmesi. 95. Ekonomik haya­ tın bilinçli örgütlenmesi. 96. Öteki ülkeler ile ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi. 97. Küçük ölçekli endüstri, elsanatlan ve ev endüstrisinin örgütlenmesi. 98. Sanayi ve sendikaların örgütlenmesi. 99, İşgücü kullanımı. 100. Yoldaşça iş disiplini. 101. Burjuva uzmanların istihdamı. 102. Üretim ve bilimin birliği

93. BURJUVAZİNİN MÜLKSÜZLEŞTİRİLMESİ VE BÜYÜK ÖLÇEKLİ ENDÜSTRİNİN PROLETER TARZDA ULUSALLAŞTIRILMASI Proletaryanın v e proletarya diktatörlüğünün aracı olarak Sovyet îk tid a n ’nın en birinci görevi üretim araçlarını burjuvazinin elinden alm ak ya da burju­ va ziy i mülksüzleştirmektir. A şik ârdır ki, burada, kü­ çük ölçekli endüstrinin v e y a zanaat üretim inin kam u­ laştırılm ası ile değil, büyük kapitalistlerin elindeki üretim araçlarına el konması ile, büyük ölçekli en­ düstrinin yeni b ir tem el üzerinde inşa edilmesi ile v e yeni ilkelere uygun olarak örgütlenm esi ile ilg i­ leniyoruz. Sovyet İktidarı bütün bunları nasıl yapa­ bildi? Birinci Bölüm’de öğrendik ki, proletarya fa b ­ rik a ve atelyeleri bölm e girişim inde bulunmamalı, on334


la n yağm alam am alı, üretim in toplumsal ve koopera­ tif örgütlenm esini gerçekleştirm elidir. A ç ık tır ki, pro­ letarya diktatörlüğü çağında bunu gerçekleştirm enin tek b ir yolu vardır, o da p ro lete r tarzda ulusallaştır­ madır. Bu terimle, bütün üretim, dağıtım v e değişim araçlarının proleter D evlet’m, işçi sınıfı örgütlerinin en büyüğünün v e en güçlusunun eline transfer edil­ mesini kastediyoruz. Burjuva rejim inde üretim in ulusallaştırılması ile proleter rejim de üretim in ulusallaştınlm asını karıştır­ mamak için dikkatli olm alıyız. Ulusallaştırm a «Devlet’e transfer» anlam ına gelir. An cak nitelik belirtm e­ den, D evlet’in burjuva D evlet mi, yoksa proleter D ev­ let m i olduğunu araştırm adan bu konuyu ele alan k i­ şi esas noktayı gözden kaçınr. Burjuvazi hâkim sınıf olduğunda ve tröstler ile sendikalan ulusallaştırdı­ ğında, bu ulusallaştırm a hiç b ir şekilde burjuvazinin mülksüzleştirilmesi anlam ına gelm ez. Bütün olup bi­ ten, burjuvazinin b ir cebinden aldıklarını öteki cebi­ ne koymasından ibarettir. H er şey burjuvazinin ken­ di D evlet’inin, patronlar D evleti’nin m ülkiyetine geçi­ rilir. Burjuvazi işçi sm ıfım o zam ana kadar olduğu g i­ bi sömürmeye d evam eder. İşçi sın ıfı o zam ana kadar olduğu gibi, kendi sınıf düşmanı için çalışmaya de­ vam eder. Bu tü r ulusallaştırm a burjuva tarzda ulu­ sallaştırmadır. Bu tür ulusallaştırm anın sonucu, Bi­ rinci BÖlüm’de D evlet kapitalizm i adı altında ele al­ dığım ız toplumsal düzenin üretilmesidir. Ulusallaştır­ manın proletaryanın yönetim i altında gerçekleştiril­ mesi çok fa rk lı b ir meseledir. Bu durumda, fabrikalar, atelyeler, ulaşım araçları vb. proleter İktidar’a geçer; patron örgütlerinin değil, işçi örgütlerinin denetimi altına girer. Dem ek ki, bu durum da burjuvazi gerçek anlamda mülksüzleştirilir. Kapitalistler, servetlerinin, hâkim iyetlerinin, enerjilerinin v e iktidarlarının tem el­ lerini gerçek anlam da kaybederler. Sömürünün tem e­ li yıkılır. Proletarya d evleti proletaryayı sömüremez; şu basit nedenle ki, bizzat kendisi bir proletarya ör335


gutüdür. Bir insan kendi sırtına çıkamaz. Proletarya kendi kendisini sömüremez. Ü evlet kapitalizm inde burjuvazi, özel girişim cilerin ayrı ayrı çalışm aya son verm elerinden ötürü b ir k ayba uğramaz; halkı sö­ m ürm ek için elb irliği yapm ışlardır. Proleter tarzda ulusallaştırm ada a y n fabrikalardaki işçiler kendi fa b ­ rikaların ın patron ları olm am akla b ir şey kaybetm ez­ ler. Bu tarz ulusallaştırmada, bütün girişim ler, b ir bütün olarak işçi sınıfına, Sovyet D evleti olarak b ili­ nen, bütün işçi örgütlerinin en büyüğüne aittir. Burjuvazinin, Kasım devrim inden hemen sonra başlayan m ülksüzleştirilm esi şimdi pratikte tam am lan­ mış durumdadır. Sovyet Rusya sınırları içinde bütün ulaşım sistemi (d em iryolları ve suyolları) ulusallaştın lm ıştır v e büyük ölçekli üretim in % 80 90 kadarı pro­ leter D evlet’in ellerindedir. Yüksek Ekonomi Konseyi Fabrika ve A te ly e İstatistikleri Bölümü’nün raporla­ rına göre, Eylül 1919’da 30 eyalette 3330 girişim ulusallaştırılmıştır. Bu girişim ler 1.012.000 işçi ve 27.000 d iğer çalışan tarafından işgal edildi. Bu sayılar ulu­ sallaştırmanın boyutlarını gene de tam olarak yansıtmaz, çünkü başka verilerden öğrendiğim ize göre şim­ diki durumda 4000 girişim daha ulusallaştırılmıştır. R aporda belirtildiği üzere 3330 girişim in pek çoğu fa ­ aliyet halindedir. Bunu aşağıdaki sayılardan an lıyo­ ruz. Eylül 1919’da 1375 ulusal girişim faaliyet halinde idi; bunlarin 1258’inde 782.000 işçi ve 26.000 görevli bulunuyordu. Bir m ilyon işçinin yaklaşık 800.000’i, sa­ nayinin içinde bulunduğu son derece zor koşullara ra ğ ­ m en çalışm aya devam ediyordu. K apalı duran 691 g i­ rişim vardı; buralarda 170.000 işçinin bulunması g e ­ rekiyordu. 57.000 işçinin bulunduğu 1248 girişim ile ilg ili ayrın tılar eksiktir. Bunlar görece küçük girişim ­ lerdir. 191& güzünde, faaliyet halinde bulunan ulusallaştı­ rılmış ve «şeflikler» veya «merkezler» de birleştirilmiş iş­ letmeler şunlardı: I. Madencilik ve benzeri endüstriler (Dağ Sovyeti’nin

338


genel yönetimi altında). I., Kömür şefliği (kömür üretimi yönetim şefliği). 2. Maden şefliği. 3. Petrol şefliği. 4. Odun kömürü şefliği. 5. Arduvaz şefliği. 6. Tuz şefliği. 7. Altın şefliği. II. Metal endüstrileri (Yüksek Ekonomi Konseyi Me­ tal Bölümü’nün genel yönetimi altında). î. Gomza (Devjet makine işliklerinin kısaltılmışı). 2. Havacılık şefliği. 3. Bakır merkezi. 4. Çivi merkezi. 5. Motorlu taşıt imalatı. 6. Malzov atelyeler grubu. 7. Kaluga ve Ryazan atelyeler grubu. 8. Pödolia’daki lokomotif işleri. III. Elektro-teknik endüstriler («Ogep», Gomza gibi kısaltılmış isimdir. «Ogep» Birleşik Devlet Elektrik İşlet­ meleri anlamına £eUr). IV. Tekstil endüstrisi («Tekstil Şefliği»). V. Kimya endüstrisi (Yüksek Ekonomi Konseyi K im ­ ya Endüstrisi Bölitaü’nün genel yönetimi altında). 1. Kimyasal hammaddeler. 2. Anilin-boyalar şefliği. 3. Vernik merkezi. 4. İlâç şefliği. 5. Kibrit şefliği. 6. Cam şefliği. 7. Potas şefliği. 8. Çimento merkezi. 9. Kozmetik merkezi. LO. Asbest merkezi [1. Deri şefliği. L2. Kürk şefliği. 13. Domuz kılı merkezî. 14. Kemik merkezi. L5. Yağ merkezi. 16. Kâğıt şefliği.

F .; 22/337


17. Lâstik şefliği. 18. Kimyasal ağaç işleme. 19. Kimyasal bitki yağlan. 20. İspirtolu içkiler merkezi. 21. Tütün şefliği. 22. Nişasta şefliği, 23. Şeker şefliği. VI. Besin maddesi imalatı (Yüksek Ekonomi Konseyi Besin Maddesi İmalat Bölümü). 1. Un şefliği. 2. Tatlılar şefliği. 3. Çay merkezi. 4. Süt merkezi. 5. Tenekelenmiş ürünler şefliği. 6. Soğutulmuş ürünler merkezi. VII. Kereste komite şefliği. VIII. Matbaacılık endüstrisi (Yüksek Ekonomi K on­ seyi Matbaacılık Bölümü). IX. Oto-seksiyon merkezi (motorlu araçların birleş­ tirilmesi ve tamiri). X. Giysi imalat merkezi (kjçük terzi dükkânlan vb.). XI. Artık ürünlerin kullanımı (Kullanım merkezi). XII. Savaş Ulaşımı. X III. İnşaat malzemeleri ve inşaat endüstrisi (Dev­ let İnşaat Komitesi). XIV. Savaş mühimmatı (Savaş Mühimmatı Bölüm ü«Voyenzag (kıs.) Merkezi»). XV. Yüksek Ekonomi Konseyi, ulaştırma, yükleme, depolama bölümü (Yüksek Ekonomi Konseyi Malzeme Ulaştırma için «Tramot» Bölümü).

Burjuvazinin ilke tem elinde mülksüzleştirilmesi m antıksal sonucuna ulaştırılmalıdır. Partim ize düşen birinci görev budur. A ncak küçük mülk sahiplerinin m ülksüzleştirilm ey eceklerini unutmamalıyız. Küçük ölçekli endüstrinin «ulusaliaştm lm ası» kesinlikle söz konusu değildir. H er şeyden önce şu nedenle ki, kü­ çük endüstrinin dağılm ış parçalarını örgütlem ek gü­ cümüzü aşar; ikinci olarak, Komünist Parti m ilyonlar­ ca küçük iş sahibinin düşman olmasını istemez ve is­ teyem ez. Bu insanların sosyalizme b ağlılığı gönüllü 338


olacak, zor yolu yla m ülksüzleştirilm elerinden kaynaklanm ayacaktır. Bu gerçeği özellikle küçük ölçek­ li üretim in yaygın olduğu yerlerd e bulunanlar akılla­ rından çıkarm am alıdırlar. Bu sınırlam alara bağlı olm ak kaydryla, yüz yüze gelmek’ durumunda olduğumuz ilk görev ulusallaş­ tırm anın tamamlanmasıdır.

94. HEDEFİMİZ, ÜRETKENLİĞİN GELİŞTİRİLMESİ Bütün politikam ızın tem eli üretkenliğin mümkün olan en geniş ölçüde geliştirilm esi olmalıdır. Ü retim in örgütsüzlüğü öylesine yaygın, bütün ürünlerin savaş sonrası k ıtlığı öylesine barizdir ki, her şey bu göreve tabi olmalıdır. D aha fa z la ürün! Daha fa zla çizme, daha fa zla tırpan, namlu, kumaş, tuz, giysi, m ısır vb. Esas ihtiyacım ız bunlardır. İstenen sonuç nasıl elde edilebilir? An cak ülkenin üretici güçlerinin arttırıl­ ması, üretkenliğin arttırılm ası ile. Başka yol yoktur. Burada, dünya çapındaki karşı-devrim güçlerinin bize karşı giriştikleri saldırıdan kaynaklanan m uaz­ zam b ir zorlukla karşı karşıya bulunuyoruz. A bluka altında v e savunma durumundayız, öyle ki, aynı an­ da hem iş gücünden yoksunuz, hem de m addî üretim araçlarım ız eksik. Toprak sahibi ve kapitalistlerden silâh zoru ile petrol v e köm ür alm ak zorundayız. Bu bizim birinci büyük görevim izdir. Üretimi, bütün kaynaklan kullanarak harekete geçirm ek zorundayız. Bu bizim ikinci büyük görevim izdir. Gerçekten zor durumdayız! İşçi sınıfı bütün ülkenin efendisi haline gelm eden önce bu bizim işim iz değildi* Fakat şimdi işçi sınıfı iktidardadır. H erşey onun emrindedir. Ülkenin kade­ rinden o sorumludur. Sovyet Cum huriyeti’ni, açlık, soğuk ve karışıklık felâketinden kurtarm a sorumlu­ luğunun bütün yükü proletaryanın omuzlarmdadır. İşçi sınıfı iktidara gelm eden önce, başlıca görevi es 339


düzeni yıkm aktı. Şimdi başlıca görevi yeni düze­ ni kurmaktır. Eskiden üretim i örgütlem ek burjuvazi­ nin işi idi; şimdi bu proletaryanın işidir. Bu nedenle, açıktır ki, en ya yg ın karışıklıkların görüldüğü bugün­ lerde proletaryanın bütün düşüncesi sanayinin örgü t­ lenmesi ve üretim in arttırılm ası üzerinde toplanm alı­ dır. Ü retim i arttırmak, em eğin verim liliğin i arttırmak, daha fazla m al üretmek, her bakım dan daha iyi ça­ lışmak, her geçen gün daha iy i sonuçlar almak d e­ mektir. Güzel sözlerin zam anı geçm iştir ve çok çalış­ m a zam anı gelm iştir. A rtık M oskova ve P etrograd’da haklarım ızı elde etm em iz için savaşmamız gerek ­ m iyor; işçi sınıfı haklarını güvence altına almıştır; onları cephede savunuyor. Şimdi yapm am ız gereken, daha çok sayıda çivi, at nalı, saban, kilit, makine, pal­ to vb. üretmektir. Eğer, savaşın sonucu olan harabe­ nin orta yerinde açlıktan ölm ek istemiyorsak, giyinip kuşanmak, güçlenm ek zorundaysak, yeni b ir hayata giden yolda hızla ilerleyeceksek, bu tür şeyler ke­ sinlikle hayatî öneme sahiptir. Üretim i arttırm a sorunu b ir çok başka sorunu da beraberinde getirir. Üretim araçlarının (makine,* kömür, ham m addeler) sayısını nasıl arttırabiliriz; ve iş gücü m iktarını nasıl arttırabiliriz? Ü retim i en iyi şekilde nasıl örgütleyebiliriz? (Ekonomik hayatım ızı b ir bütün olarak planlam anın en iy i yolu nedir? Bir üretim dalının d iğeri ile bağlantısını nasıl sağlam alı­ yız? Ü retim i nasıl yönetm eliyiz? Ham madde rezerv ­ lerin i en iy i v e ekonomik tarzda tahsis etmenin yolu nedir? Eldeki iş gücünü en iy i şekilde nasıl dağıta­ b iliriz?) Bizzat işçilere b ağlı olduğu ölçüde en iy i işi nasıl sağlayabiliriz? (Yoldaşça iş disiplini; dikkatsiz­ liğe, gevşekliğe, kayıtsızlığa vb. karşı mücadele so­ runu). Bunların hepsini, bilim in üretime uygulanm a­ sı sorununa, yetenekli uzm anların çalışması sorununa gelip dayanır. Bütün bu sorunlar m uazzam öneme sahiptir. Bun­ la rı pratik olarak çözmek, eylem içinde çözmek zo~

340


rundayız. Bunları, tek bir fabrika içinde veya tek bir fabrika için değil, işçi sınıfı ve yarı-proleterlerin sayıca milyonları bulduğu dev bir ülkenin tamamı için çözmek zorundayız. Aşikârdır ki, bu meselede tek bir görüş açısına bağlı kalmalı, çiviyi doğru yere çakmalı, ekonomik hayatını yeni komünist emek te­ melinde inşa etmekte olan bütün ülkenin üretkenliği­ ni arttırmalıyız. Muhaliflerimiz - sosyal devrimciler, menşevikler, bur­ juvazi vb. - bizim marksist olmadığımızı, bizim komüniz­ mimizin sadece bir tüketici komünizmi olduğunu, bir da­ ğıtım komünizmi olduğunu ilân ediyorlar. Bolşevikler, di­ yorlar, burjuvaziyi kesip biçiyorlar, burjuvaziyi evlerini ve iş yerlerini teslim etmeye zorluyorlar; bolşevikler tü­ ketim mallarını bölüştürüyor, fakat üretimi örgütlemiyor­ lar. Bu suçlama tamamen temelsizdir. Toplumun üretici güçleri iki şeyden ibarettir: Bir yanda maddî üretim araç­ ları; öte yanda, yaşayan insanlar, emekçiler. Üretimin temel gücü işçi sınıfıdır. Eğer makineler, aletler vb. h a­ sara uğratılmışsa, bu talihsife bir durumdur fakat kayıp hayatî değildir; çünkü deneyimli işçiler, emek gücünün zararına da olsa, eksik olan her şeyi yeniden üretebilirler. Yaşayan üretim gücü tahrip olduğunda, işçiler köylere göçtüklerinde, soğuk ve açlık yüzünden kentleri terketmek zorunda kaldıklarında, işçi sınıfı parçalanıp dağıldığın­ da, durum çok farklı olur. Ne pahasına olursa olsun bu durum önlenmelidir. Böyle bir durumda, tüketim araç­ larının örgütlü biçimde kamulaştırılması yaşayan emek gücünü korumak için en iyi yoldur. Böylece, tüketim m al­ ları komünizmi, gerçek amacımızın, üretimin örgütlen­ mesinin kaçınılmaz ön aşamasından başka bir şey değil­ dir. Burjuvazi her yerde, savaşın maliyetini, savaşın yol açtığı bütün yoksulluğu, bütün soğuğu, bütün açlığı pro­ letaryanın üzerine yıkmak ister. Kendi geleceği uğruna proletarya, savaş sonrası dönemin yüklerini omuzlaması için burjuvaziyi zorlamalıdır. Fa,kat kuşkusuz, öncelikli görevimiz, üretimin örgütlenmesi ve üretkenliğin geliş­ tirilmesidir.

341


95. EKONOMİK HAYATIN BİLİNÇLİ ÖRGÜTLENMESİ Dağüaıı kapitalizm p roletaryaya m iras olarak sa­ dece geniş çapta b ir üretim araçları yetersizliği de­ ğil, aynı zam anda büyük b ir karışıklık bıraktı. Rus­ y a tamamen parçalandı; ülkenin çeşitli bölgeleri ara­ sındaki bağlantılar tahrip edildi; b ir sanayi bölgesi ile diğeri arasındaki ilişki olağanüstü güçleşti. D evri­ m in b ir sonucu olarak fa b rik a sahipleri yönetim den düşürülmüşlerdi ve b ir çok yerde fab rik alar bir an­ da yöneticisiz kaldı. îşte o zaman, daha fa zla bekleyem eyen işçiler sistematik olm ayan bir tarzda işyer­ lerin i ele geçirdiler. Bu tür y ere l «ulusallaştırm a» K a ­ sım devrim inden Önce başlamıştı. Kuşkusuz bu g e r­ çek anlamda ulusallaştırma değildi; sadece girişim ­ lerin oralarda çalışan işçiler tarafından örgütsüz ola­ rak ele geçirilm esi idi. Bu ele geçirm e olayı daha son­ r a ulusallaştırm aya dönüştürüldü. Kasım devrim inden sonra bile ulusallaştırm a gelişigüzel yapıldı. A ç ık tır ' ki, öncelikle en büyük v e en iyi donatılmış girişim ­ lerin ulusallaştırılması gerekiyordu; fak at beklendi­ ğ i gibi olmadı. Genel eğilim, sahiplerinin terkettiği v e bakımsız bırakılam ayacak girişim lerin ulusallaş­ tırılm ası idi. N e v a r ki, pek çok durumda girişim ler sahipleri işçilere özellikle düşman oldukları için ulu­ sallaştırıldı. îç savaş günlerinde bu durumda pek çok işletmenin bulunması doğaldı; fak at bunların arasın­ da kötü durumda ve çalışam ayacak halde bulunan iş­ letm elerin sayıca hiç de az olmaması da eşit derece­ de doğaldı. Bunların çoğu savaş sırasında yerden m antar gibi bitti v e «savunm a» am açlarına yönelikti. A lelacele kuruldukları için, d evrim sırasında aynı h ız­ la çöktüler. Bütün bunlar kaçınılm az olarak karışık­ lığ ın artm asına yol açtı. Başlangıçta Sovyet îk tid a n ’nm elinde neler olup bittiğini doğru olarak gösteren raporlar yoktu. İşyer­ lerin in listesi yoktu; hammadde, yak ıt v e tam am lan­ mış em tiaların arzını gösteren tablolar yoktu; üretim 342.


olanakları hakkında değerlendirm e yoktu; ulusallaştırılm akta olan pek çok işyerinin ne kadar üretim k a ­ biliyetine sahip olduğuna dair hiç bir fik ir yoktu. Burjuvazi ölüyor, fak at ardında vasiyetnam e bırak­ madan ölüyordu. Proletarya burjuvazinin servetine «m irasçı» oldu; fa k a t şiddetlenen b ir iç m ücadele için­ de m ülkiyete el koym ak suretiyle mirasçı haline g el­ di. Bu yüzden, ilk günlerde hiç kuşkusuz gen el bir ekonomik plandan söz edilemiyordu. Eski örgütlenme, kapitalist sistem, çökmüştü; yen i örgütlenme, sosya­ list sistem, henüz ortaya çıkmamıştı. B U N U N L A BİRLİKTE, S O V Y E T İK T İD A R IN IN TE­ M EL GÖREVLERİNDEN BÎRİ, DEVLETİN Y Ö N E T T İ­ Ğİ GENEL BİR P L A N A U Y G U N O L A R A K Ü LK E N İN B Ü TÜ N E K O N O M İK F A A LİY E T LE R İN İ BİRLEŞTİR­ M EK OLDU V E ŞİM Dİ DE ÖYLEDİR. Ü retken liği da­ ha sonraki gelişm eye izin verebilecek bir düzeyde tutmak ancak böyle mümkün olur. Birinci Bölüm’de öğrendik ki, komünist sistemin büyük yararlarından biri, kapitalist sistemin yara ttığı kaosa, «a n arşi»ye son verm esidir. Kom ünizm in özü burada yatar. K ısa bir zam an süresi içinde, açlık v e soğuk hüküm sürer­ ken, yak ıt ve hammadde eksikliği varken, hızlı v e tatm in edici sonuçlara ulaşmanın mümkün olacağı­ nı ummak, hiç kuşkusuz, saçma olacaktır. İnsanlar e v ­ lerinin tem elinde yaşamazlar, tem eller üzerinde bina yükselene, yapı iskelesi çekilip alm ana kadar evin içinde yaşayam azlar. Bununla birlikte tem elden k e­ sinlikle vazgeçilem ez. Bu kıyaslam a komünist toplu­ m un inşası için de geçerlidir. Komünist toplumun te­ m elleri, sanayinin örgütlenmesi ile, her şeyden önce D evlet denetimi altm da sanayinin bilinçli olarak b ir­ leştirilm esi ile atılır. Bu tasarıyı pratiğe geçirm ek için her şeyden ön­ ce stokları bilm ek gerekiyordu. Proletarya İk tid a rı­ n ın elindeki kaynakların ne kadar olduğunu tam ola­ r a k bilm ek zorunda idik. N e kadar malzeme, ne k a­ d a r işyeri vb. olduğunu bilm ek zorunda idik. K aram a -

343


m eler ile, daha önce birbirinden bağım sız olan g iri­ şim ler arasmda b ağlar kuruldu. Hammadde, yakıt ve yardım cı araç arzını sağlam ak için m erkezi aygıtlar kuruldu. Sanayinin yerel ve m erkezî yönetim ini sağ­ lam ak için bir organlar şebekesi yaratıldı. Bu şebeke genel b ir planı hazırlayacak ve bu planı bütün ülke­ de uygulayacak b ir pozisyonda bulunuyordu. Sanayinin yukardan denetlenen yönetim aygıtla­ rı şu şekilde inşa edilmiştir. H er fabrikanın başında işçilerin fabrika yönetim i vardır. Bu yönetim, doğal olarak o girişim de çalışan, ilg ili sendikalara üye iş­ çilerden ve işçi sendikası m erkez kom itesinin onayı ile göreve atanmış teknik heyet üyelerinden ibaret­ tir: Fabrika yönetim i üyelerinin üçte ikisi sıradan iş­ çi, üçte b iri teknik heyettendir. Bazı durumlarda, bir­ çok görece küçük işyeri ile m eşgul olm ak durumun­ da kaldığım ız yerlerd e bölge yönetim leri, yerel eko­ nom i konseyleri ile yakın ilişki içindedirler. Bu y ö ­ netim ler ile y erel işçi d elegeleri sovyetleri arasında da ilişki vardır. Daha büyük işyerleri doğrudan «şef­ lik ler» v e «m erk ezler» denilen birim lere bağlıdır. Bu «şeflik ler» v e «m erk ezler» üretim in bütün dallarının birleşmesini sağlarlar, ö rn e ğ in tekstil şefliği bütün tekstil endüstrisini denetler; çivi şefliği bütün çivi üretimini denetler. K öm ür şefliği bütün köm ür üreti­ m ini denetler (93’teki kısaltılm ış listeye bakınız). D evlet kapitalizm inde özgül üretim dallarını yöneten D evlet tröstleri olmuş, örgütler bizim sistemimizde «şeflik ler» ve «m erk ezler» haline gelmiştir. Şefliklerin ve m erkezlerin bileşim i Yüksek Ekonom ik Konseyi, prezidyum u v e y a yürütm e komitesi (aşağıya bakınız) tarafından ve ya ilg ili sendikanın m erkez komitesi ta­ rafından kararlaştırılır. H erhangi b ir anlaşmazlık du­ rumunda, bu sendikanın yerini, b ir «m erk ez»in b ile ­ şimini Yüksek Ekonomi Konseyi Prezidyum u ile uyum içinde belirleyen Bütün Rusya Sendikaları M erkez Sovyeti alır, Y e re l ekonomi konseyleri doğal olarak küçük girişim lerin örgütlenm esinden sorumludur. 344


«Ş eflik ler» ve «m erkezler» de benzer endüstri grupları içinde birleştirilir. Ö rneğin bu tür «şeflik» bir­ likleri, ayrı a y n «G o m za »y ı (D evlet makine iş lik le ri), Bakır M erk ezi’ni, A ltın Ş e fliğ i’ni, Ç ivi Ş e fliğ i’ni vb. oluşturur. Örneğin Metal Böltimü’nü oluşturan tesi şöyledir:

1. 2. 3. 4. 5. 6.

grupların lis­

Girişimlerin Sayısı Sormovo ve Kolomna fabrikaları (Gomza) 17 Kok kömürü, demir-döküm tesisleri 3 Kaluga ve Ryazan demir rhadenleri 9 Malzov tesisleri 6 Bakır Merkezi 10 Avtozav (motor tesisleri) vb.* 3

Başında Tekstil Merkezi’nin bulunduğu tekstil en­ düstrisinde ayrıca «Kust» denilen birimler (özellikle pa­ muk endüstrisinde) vardır; bu birimler çeşitli imalat aşa­ malarında yarı-mamul ürünler ve aynı zamanda nihaî ürünler üretirler. Genel olarak belirtmek gerekirse, denebilir ki, bu örgütlenmenin tamamı hâlâ bir dalgalanma durumun­ dadır; sürekli olarak yeni biçimler oluşturulmakta, eski biçimler sürekli olarak .yok olup gitmektedir. Hummalı bir inşa faaliyeti sırasında bu durum kaçınılmazdır. İçin­ de bulunduğumuz koşullar öylesine zordur ki, Ural böl­ gesini bugün kazanabilir, yarın düşmana kaptırabiliriz; Ukrayna’yı bugün elden çıkarabilir, yarın gene denetim altına alabiliriz.

Demek ki, tekil üretim dalları sadece birleştiril­ miş değil, aynı zamanda, daha ileri düzeyde bütünleş­ tirilmiş, daha büyük birim ler içinde b iraraya g etiril­ miştir. Belirtm ek gereksiz ki, üretim dalları arasında *

Metal Bölümü komitesinin Yüksek Ekonomi Konseyi prezidyumu veya yürütmesi için hazırladığı rapordan alınmış­ tır. Rapor Yoldaş Milyutin tarafından hazırlanmıştır.

345


gerçekleştirilen bu tür birlikler, her şeyden önce, ben­ z e r özelliklere sahip dallar arasında oluşturuluyor. Örneğin, çivi, makine, bakır, bakır aletler üretim i vb. b ir m etal grubu iyinde birleştiriliyor. Bu «ş e f­ lik ler» grubu Yüksek Ekonomi Konseyi M etal Bölüm ü’nü oluşturuyor. Bu türde çeşitli bölüm ler vardır. M etal Bölümü’nün yanısıra, K im ya Endüstrisi Bölü­ mü, Besin M addesi Bölümü, M atbaacılık Bölümü vb. vardır. 1919 güzünde bu çeşitli bölüm lerin yapısı hâ­ lâ birörneklikten uzaktı. M etal Bölümü’nde esas ola­ cak Bütün Rusya M etal İşçileri B irliği M erkez K om i­ tesi etkili idi. M etal işçileri öncü işçiler arasında bu­ lunuyorlardı; uyanık v e harika işçilerdi; bu nedenle de m ükemmel b ir yönetm e kapasitesine sahiptiler. D iğ er bölüm lerin bazılarında koşullar bu kadar uy­ gun değildi. Örneğin, 1919 güzüne kadar işçiler K im ­ y a Endüstrisi Bölümü’nün yönetim ine katılm aya baş­ lam adılar, çünkü bu tarihe kadar bu iş sınıfında korp o ra tif b ir birlik oluşturulmadı»

Bütün bu bölümler Yüksek Ekonomi Konseyi’ne (Vysovnarhoz (veya S E O ) bağlıdır. Bu kuruluş Sen­ dikalar Sovyeti’nin, Sovyet! er’in Bütün Rusya Merkez Yürütme Komitesi’nin ve halk komiserlerinin temsil­ cilerinden oluşur, tşler bir prezidyum tarafından yü­ rütülür. Böylelikle SEC ülkedeki bütün ekonomik fa­ aliyetlerin eşgüdümünü sağlar. Konseyin başlıca gö­ revi ekonomik hayattaki Devlet yönetimi için birle­ şik bir şema hazırlamak ve bunu yürürlüğe koymak­ tır. Gomza’nın faaliyetleri, uygun örgütlenme tipi saye­ sinde, işçilerin sahip oldukları üretimi arttırma kapasi­ tesini ortaya koyar. Metal İşçileri Birliği, hatırlanacağı üzere, bu alanda önemli bir etki yaratmıştır. Aşağıdaki tablonun en alt satırında belirtilen zaman periodu, bir üst satırdaki periodun üç katı uzunluktadır. Üretimin üç kat daha büyük olduğu görülecektir.

346


ÜRETİM M İK T A R L A R I Lokomotif

Zırhtı Tren Vagonlar

yedek parçalan , yolcu ve

Lokom otif­ ler

Platform ­ lar

Yeni plat^ formlar

Tank vb, onarım

yük vagonu

2 ay, Kasım -Ar, 1918 6 ay, Ocak-Haz. 1919

Pud (16.4kgJ 24.240 94.419

2

10

4 19

Tablo: Yoldaş Larin

477 1181

1049

Zırh­ lı va­ gon

148 522

Makas

7543

347


Tatm in edici gelişm e gösteren b elirli b ir örgütlen­ m enin yardım ı ile hammadde arzını sağlayan a ygıt­ ların şimdiye kadar «şefliklerdin yaptığından daha bi­ lin çli olarak kullanılm asını sağlam ak ve üretim in da­ ha iy i m erkezileştirilm esini, üretim i en iy i şekilde donatılmış işyerleri ile sınırlam ak suretiyle gerçek­ leştirm ek mümkün olmuştur. Bu durum genel b ir planın mantıksal sonucudur. En iy i donatılmış işyer­ lerini kullanmanın, bütün enerjim izi bunların deva­ m ı üzerinde yoğunlaştırm anın, k ayn ak lan yetersiz ve kötü donanımlı işyerleri ile uğraşm aktan daha avan­ tajlı olduğu açıktır. Gene bu meselede de yakıt v e hamm addedeki genel k ıtlığı hesaba katm ak zorunda­ yız. K ıtlık yüzünden sık sık en büyük işyerlerinden bazılarını (örneğin, tekstil endüstrisinde) kapatm ak zorunda kaldık. Bugün bile üretim in hâlâ süren kıs­ m î örgütsüzlüğü nedeni ile bu tür önlem lere başvur­ m ak zorunda kalıyoruz. N e v a r ki, buradaki esas so­ run örgüt eksikliği değil, üretim in gerek tird iği m a­ teryalin eksikliğidir. Bununla birlik te üretim in m erkezileştirilm esi k ar­ şı konulm az adım larla ilerliyor. Örneğin, Gom za çok sayıda ikinci sınıf girişim i kapatm ıştır v e üretim i en iy i donanıma sahip on altı fabrikada toplam ıştır K apitalizm altında tam am en dağıtılm ış olan elektro­ teknik endüstri şim di birleştirilm iştir. A y n ı şey üre­ tim in çeşitli d iğer dallarında da (tütün, öğütülmüş b e ­ sinler, şeker, tekstil vb.) yapılmıştır. A r z edilen m ateryalin ve enerjinin tam olarak v e verim li biçim de kullanılm ası çok önemli b ir m esele­ dir. Öncelikle, gördüğüm üz gibi, envanter yoktur. K aynakların doğru kullanım ını tartışm aya başlam a­ dan önce, b ir çok depo yok edildi, bunlara b ağlı m a­ ğ a za la r yağm alandı v e y a anlaşılm az b ir şekilde or­ tadan kayboldu. Fakat bu alanda da düzen, büyük zorluklara rağm en, dereceli olarak sağlandı. Pek çok m al kaleminde, elde bulunan m iktarlar hakkında ke­ sin b ilgiye sahip bulunuyoruz (aşağıdaki ta b lo y a b k .).. 348


Ekonomik hayatın düzenlenmesini v e örgütlenm e­ sini mükem m elleştirmek için daha yapılm ası gereken pek çok şey olduğu açıktır. K arışıklık ve düzensizliğin üstesinden önemli ölçüde gelinmiştir. A y g ıtla r henüz tam olarak işlemiyor, ancak genel çerçeve oluşturul­ muştur. Şimdiki görevim iz fa a liy eti üç çizgi boyunca ilerletm ekten ibarettir: Birincisi, ülkenin bütün eko­ nomik faaliyetlerin i en mükemmel biçim de birleştirmeliyiz; İkincisi, genel ekonomik yönetim planım ızı mükemmelleştirmeli, üretim i daha bütünlüklü olarak m erkezileştirm eli, daha iy i örgütlem eli v e yönetim ay­ gıtlarım ızı iyileştirm eye devam etm eliyiz; son olarak, ülkedeki ham m addeleri ve stokları çok daha iyi kul­ lanm ayı öğrenm eliyiz. Aşağ daki tablo, 1918 ve 1919 yıllarında yakıt ve hammad­ de tedariki ile ilgili kıyaslamah bir değerlendirme sunuyor. Verileı Yoldaş Milyutin tarafından hazırlanmıştır. Y akıt ve hammadde türü A. Yakıt 1. Moskova ve Borovic bölgelerinden “ağla­ nan kömür 2. Kullanılan veya stoklanan odun. 3. Odun kömürü. 4. Petrol IB. Kullanılan veya stok­ lanan hammadde. 1. Keten. 2. Pamuk. 3. Yün. 4. Kenevir. 5. Metaller. 6. Kürkler. * ** ***

Î918

1919

30 milyon pud.

30 milyon pud.

4 milyon c.s. 58 milyon pud. 93 milyon pud.

5 milyon c s. 60 milyon pud

Kayıt yok Kayıt yok Kayıt yok Kayıt yok 30 milyon pud.

5.500.000 6.500.000 2.000.000 2.000.000 40.000.000

pud. pud.** pud pud pud ***

Baku İngiliz işgali altında. Yolda olan Türkistan pamuğu dahil. Urallar’aan gönderilen metaller dahil, c.s.: cübic sazhenes (yaklaşık 2 3 m )

349


Tablo pek çok bölümde düzenin sağlanm akta ol­ duğunu gösteriyor. A y n ı zam anda en büyük sorunu­ muzun petrol tedarikindeki yetersizlik olduğu görü­ lüyor.

96. ÖTEKİ ÜLKELER İLE EKONOMİK İŞBİRLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ Dış dünya ile ilişkilerim iz sorunu büyük ölçekli sanayinin örgütlenm esi sorunu ile yakından bağlantı­ lıdır. Sovyet Rusya b ir abluka ile kuşatılm ıştır v e bu durum ülkeye büyük zarar veriyor. Aşağıdaki tab­ loda y e r alan sayılar, diğer ülkeler ile ekonomik iliş­ kilerin kesintiye uğram asının Rusya üzerinde im alat endüstrisi ve tarım alanlarında yarattığı etkinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

350


R U S Y A ’Y A Y A P IL A N İT H A L Â T Havı ve* yan mamul kalemBesin maddeleri Yıllar 1000 ruble

1909 1910 1911 1912 1913

. 182.872 191.462 206.909 209.647 273.898

% 100.1 104.7 113.1 114.6 130,1

Mam ul K a lem ler

ler

Çiftlik Hayvan­ lan

1000 rb.

1000 rb.

%

1000 rb.

%

1000 rb.

%

7.972 10.791 10.997 11.979 17.615

100.0 135.4 137.9 150.3

272.937 327.807 390.633 394.630 450.532

100.0 120.1 143.1 144.6 165.1

906.336 İ.084.446 1.161.682 1.171.772 1.374.034

100.0 119.7 128.2 29:3 151 6

442.556 554.386 553.143 555.516 667.989

%

100.0 125.3 . 125.0 125.5 150.9

221.0

Toplam

351


Başlıca ithalâtım ız im al edilmiş kalem lerdi ve i 909 ile 1913 yılla rı arasında bu ithalâtın m iktarı % 65 arttı. Ham ve y a n mamul m al ithalâtı aynı dönemde % 60 oranında arttı. Böylece ithalâtın önemi dikkate d eğer biçimde arttı. En önemli ithal m allan, çeşitli türdeki sanayi m akineleri, madenî eşya, tarım m aki­ neleri, kim yasal ürünler, elektrik donanım ları ve d i­ ğ e r üretim araçları idi. Fakat tüketim kalem leri itha­ lâtında da sürekli bir artış vardı (tekstil ürünleri, deri eşyalar vb.) . Savaşın başında A lm an ya ile bütün ilişkiler k e­ sildi. Sovyet Rusya abluka altına alındığında İtilâ f ül­ k eleri ile olan ticarî ilişkiler de sona erdi. Savaş ön­ cesi değerlendirm elere göre toplam ithalâtım ız n ere­ de ise bir buçuk m ilyar rubleye ulaşıyordu. Bu sayı abluka yüzünden u ğradığım ız kaybı gösterir. Bu nedenle politikam ız d iğer D evletler ile ekono­ m ik ilişkileri yeniden başlatm ayı hedeflem elidir - kuş­ kusuz, genel hedeflerim iz ile bağdaştığı ölçüde. Bu bağlam da en sağlam garanti karşı-devrim üzerinde ke­ sin b ir zafer olacaktır. İkinci bir görev Rusya ile proletaryanın üstünlük kazandığı ülkeler arasındaki karşılıklı ekonomik iliş­ kileri kapsar. Bu ülkeler ile sadece ekonomik alış­ v e riş i değil, eğer mümkünse, onlarla ortak b ir eko­ nomik plan çerçevesinde işbirliği yapm ayı hedeflem eliyiz. A lm an ya’da proletarya zafere ulaşırsa, iki Sov­ yet cum huriyetinin ortak ekonomi politikasını yürüte­ cek bir organ oluşturm alıyız. Alm an proleter sanayi ürünlerinden Sovyet Rusya’y a ne m iktarda ürün gön­ derileceğine; ne kadar k alifiye işçinin A lm an ya’dan göç etmesi (örneğin Rus lokom otif fabrikaların a) g e ­ rektiğine; ve nihayet, Rusya’dan A lm an ya’y a ne m ik­ tarda hammadde gönderileceğine bu organ karar v e ­ recek tir Çeşitli ülkeler arasında böyle b ir birliğin ku­ rulm ası halinde A v ru p a ’nın şimdiki kanşıklık duru­ m undan çok daha hızlı çıkabileceğini gayet iy i b ili­ yoruz. Doğal olarak herhangi b ir kapitalist ülke ile

352


birleşm eye niyetim iz yok. Öte yandan, Sovyet cum­ hu riyetleri ile yakm bir ekonomik işbirliğine gireb ili­ r iz ve girm eliyiz; onlarla genel b ir ekonomik plan çer­ çevesinde işbirliği yapm alıyız. E K O N O M İN İN U LU S­ L A R A R A S I Ç A P T A E K O N O M İK, PROLETER M ERKE­ ZİLEŞTİRİLM ESİ - HEDEFİMİZ BUDUR

97. KÜÇÜK ÖLÇEKLİ ENDÜSTRİ, EL SANATLARI VE EV ENDÜSTRİSİNİN ÖRGÜTLENMESİ Rusya’da kom ünizm i kurmanın önündeki başlıca engellerden birinin genelde ülkemizde, bütün gelişm e­ m iş ve geri ülkelerde olduğu gibi, küçük girişim in y a y ­ g ın lığ ı olgusundan kaynaklandığım görmüş bulunu­ yoruz. Bu durum h er şeyden önce Rus tarım ı için geçerlidir. Fakat R usya’daki im alat endüstrisi de eski tip ilişkilerin kalıntıların ı barındırır; çok sayıda ev •Emekçisi, bağım sız zanaatkar ve küçük ölçekli üre­ tic i vardır. Savaş öncesi istatistiklere göre, 34 eyalet­ te yaklaşık 1.700.000 kadar, ev em ekçilerinin yürüttü­ ğ ü küçük girişim ler vardı. Aşağıdaki değerlendirmede bu ev endüstrileri ürü­ nün niteliğine göre sayısal olarak sınıflandırılmıştır. I. MİNERALLER 66.400 (çömlekçilik ve toprak işleri, kiremit, değirmentaşı, bileğitaşı, bakır tel, kireç) II. KERESTE 467.900 (çerçeve, fıçı, tekne, boru, mobilya, ayakkabı kalıbı, kızak ve araba, sepet ve küfe, dümen, tekerlek çem­ beri, karakalem, zift ve katran, kaşık ve diğer ah-, şap gereçler, sandal ve sal -toplam, 18 endüstri) III. METALLER 130.500 (çivi, balta ve benzer demirhane işleri, kilit ve mü­ cevherat, saatler, döküm işleri, pencere ve kapı çer­ çeveleri, kova ve borular) IV . EĞİRM E VE D O K UM A 65.200 (dokuma, çırpma, eğirme, dantel işleme, başörtüsü

F . : 23/353


yapımı, ağ ve halat yapımı, halı yapımı, takke ya­ pımı, fırça yapımı- vb. - toplam 11 endüstri) 208.300 V. DERÎ EŞYALAR (çizme ve ayakkabı, koyun berisi ceket, küçük deri eşyalar, saraciye, eldiven, tarak) 185.400 VI. DİĞER 104.900 (Terzilik, 73.800 çeşitli endüstriler, 3.600 ikon yapımcılığı, 3.100) akordeon yapımcılığı Bazı değerlendirmelere göre, bağımsız ev emekçile­ rinin sayısı savaş zamanında bir milyon kadar azaldı. Buna rağmen, büyük ölçekli imalatın dağılması nedeniy­ le pek çok işçi ev endüstrisine katildi. Azalma, daha fazla yiyecek bulabilecekleri yer arayan ev emekçilerinin göçmesi ve dağılması ile açıklanabilir. Vologda, Novgorod ve benzer bölgelerdeki eyaletlerde* beslenme koşul­ larının özellikle kötü olduğu yerlerde % 20-25 oranında azalma oldu. Öte yandan. Kursk, Orel, Simbirsk ve Tam bov eyaletlerinde % 15-20 artış görüldü.

Proletarya iktidarı şu sorun ile yüz yüzedir: Bu küçük üreticiler kitlesi, inşa edilmekte olan sosyalist ekonominin genel sistemi ile nasıl birleştirilebilir? îlk olarak, şu nokta kesinlikle açıktır ki, bura­ larda zorla mülksüzleştirme asla kabul edilemez. K ü­ çük üreticiler sosyalist alana zorla sokulm am alıdır­ lar. Onların zorunlu değişim e alışm alarını kolaylaş­ tırm ak v e bunun sadece zorunlu değil aynı zam anda avantajlı olduğunu anlam alarını sağlamak için elim iz­ den gelen her şeyi yapm alıyız. Bu ancak ev emekçi­ sine belirli koşulların sağlanması ile gerçekleştirilebi­ lir. Bu koşullar nelerdir? N asıl sağlanabilirler? H er şeyden önce, EV E N D Ü STR İSİN İ D EVLETİN Y A K IT VE H A M M A D D E TE D AR İK İ İÇ İN H A Z IR L A ­ N A N GENEL P L A N K A P S A M IN A A L M A L IY IZ . Çün­ kü ev emekçisi proletaryanın D evlet örgütünden ken­ di üretim faaliyeti için gerekli olan yakıt ve ham m ad­ deyi alıyörşa, bu durumda proletarya örgütüne ba­ 354


ğ ım lı hale gelecektir. Eski günlerde, kapitalizm de, İş­ adam ı veya fab rik a sahibi çoğu kez ev emekçisine hammadde tedarik ederdi ve böylelikle ev emekçisi ona bağım lı hale gelirdi. Kuşkusuz, işadamı ve ya fa b ­ rik a sahibi ev emekçisini sömürmek için bu şekilde «kollardı». Ev em ekçisi gerçekte kendisi için değil, b ir kapitalist için çalışıyordu. Ev emekçisinin prole­ ter D evlet’e bağım lılığı ise çok fa rk lı bir nitelikte­ dir. Proleter Devlet, işçi D evlet’i, ev emekçisini sö­ m ürm eyi ne ister, ne isteyecektir, ne de isteyebilir. P ro leter Devlet ancak ev em ekçilerinin diğer emekçi­ le r ile ortak örgütlenm elerine yardım etmek ister. Proleter D evlet ev emekçisinden k âr sağlam ayacaktır (kimseden kâr sağlam az); amacı, ev em ekçilerini ve onların örgütlerini sanayideki genel işçi örgütüne bağlam aktır. İşadam ına ve ya fa b rik a sahibine bağım ­ lı olan ev emekçisi işadamı v e y a fa b rik a sahibi he­ sabına çalışır. Onun yük hayvanı haline gelir. Pro­ leter D evlet’e bağım lı olan ev emekçisi b ir toplumsal emekçidir. Bu nedenle yapılm ası gereken ilk şey ev emekçisini, yakıt ve hammadde tedariki için hazırla­ nan genel plan kapsamına almaktır. İkinci olarak, E V E M E K Ç İSİN İN DEVLETTEN M A ­ Lİ Y A R D IM A L M A S I elzemdir. Daha önce, kapita­ lizmde, tefeci tüccar para m eselelerinde ev emekçi­ sine yardım ederdi. Fakat ev emekçisini, tıpkı hala­ tın asılmış bir adam ı desteklemesi gibi «desteklerdi». Tüccar ev emekçisini en barbarca biçimde esir alır­ dı, çünkü tüccar, tıpkı b ir örümcek gibi ev emekçi­ sinin özünü emip tüketirdi. Proleter Devlet ev emek­ çisine gerçekten parasal olarak yardım edebilir, ona D evlet’in em irlerini yerine getirebileceği parayı sağ­ layab ilir ve bunu k âr sağlama, sömürme amacı ile yapmaz. Üçüncü olarak, açıkça görülm ektedir ki, PROLE­ TER DEVLET EV EM EKÇİSİNE MERKEZİLEŞTİRİLM İŞ B İR SİSTEM İLE U Y U M İÇİND E D A V R A N M A K D U ­ R U M U ND AD IR . Ev emekçisine hammadde, yakıt, m al­ 355


zem e ve d iğer gereken leri sağlarken proleter D evlet bütün bunları belirli b ir plana uygun olarak yapar; v e e v emekçisini gen el toplumsal üretim şemasına sokabilmektedir. Böylece ev emekçisi kararnam eler ile sosyalist te­ m eller üzerinde örgütlenm ekte olan gen el üretim sis­ tem ine çekilecektir. Bizzat ev emekçisi proleter Devle t’in aygıtları tarafından oluşturulan bir plana uy­ gu n olarak doğrudan doğruya proleter D evlet için ça­ lışacaktır. Dördüncü olarakr E V EM EKÇİSİNE . Y A P IL A N Y A R D IM (yukarda betim lendiği şekilde) DİĞER İŞÇ İ­ LER GİBİ Ö RGÜTLENM ELERİ K O Ş U L U N A B A Ğ L A N ­ M ALID IR . Proleter Devlet, birleşen, üretim a rtelleri v e ­ y a kooperatifler içinde örgütlenen ev em ekçilerine öncelik vermelidir. Daha önemlisi, bu tür örgütler ara­ sında da, küçük üretim yerine büyük ölçekli koope­ ra tif üretim i gerçekleştirenlere öndelik verm elidir. H er girişimci, faaliyetlerin in ölçeği ne kadar kü­ çük olursa olsun ve ya bağım sız ev emekçisi olsun, kalbinin bir köşesinde büyük b ir girişim ci olma, «dün­ y a y ı yakalam a», kendi işine sahip olma, «güçlüler» arasında y er alm a arzusunu besler. Kapitalizm de, üretim artelleri v e y a kooperatifler, güçlendikçe, kapi­ talist iş yerleri halinde dejenere olm a eğilim i göster­ miştir. Proletarya diktatörlüğünde durum çok fa rk lı olacaktır. Burada kapitalizm e y er yoktur. Bunun y e ­ rine, işçiler arasında mümkün olan her türlü birliği örgütleyen, topluluğun bütün m alî kaynaklarını, da­ h a da önemlisi, bütün üretim araçlarını elde tutan iş­ çilerin D evlet otoritesi bulunmaktadır. Daha önceleri, artellerin bizi sosyalizme yaklaştırabileceğine inan­ m ak saçma idi; arteller, gelişim leri sırasında kaçınıl­ m az olarak kapitalist şirketlere dönüşüyorlardı. A n ­ cak şimdi, işçi D evlet’inin örgütü içine çekebildiğim iz zam an bu tür örgütler sosyalizmin inşasına yardım cı olabilirler. Ev em ekçileri kom ünizmi kurm ak için sa­ bırsızlandıkları için d eğil (ev em ekçilerinin çoğu, g e ­ 356


nelde küçük girişim ciler gibi, komünizme karşı önyar­ g ılıd ırla r) , eski yolla r tam am en kapanırken önlerin­ de yeni yollar açılm akta olduğu için yardım cı olabi­ lirler. Ev em ekçilerini emekçi örgütleri kurm aya teşvik etmek suretiyle işçilerin, büyük çapta birleşmiş, ör­ gütlenmiş, «m ekanize olmuş» toplumsal üretim siste­ m ine acısız geçm elerini teşvik etmiş oluyoruz. Bu yolda çok şey yapılmıştır. Örneğin, 1919-20 kışı için Devlet ev emekçilerine dağıtılmak Üzere şunları sağ­ ladı: 2.000.000 çift keçe çizme; 2.200.000 çift yün eldi­ ven; çok sayıda örme eşya; hasır ayakkabılar; koyun derisi ceketler; vb. Üretimdeki artış drha şimdiden dik­ kat çekici olmuştur. 1918-19 kış döneminde keçe çizme üretimi 1 Mart 1919’a kadar (! ) sadece 300 000 çift idi; 1919-20 kış döneminde, Kasım 1919 tarihinde bu sayı SOÖ.OOO’e ulaştı. Bu gelişmeler belirli bir plana uygun olarak sağlan­ dı; hammadde, petrol, aydınlatma gereçleri ve yakıt ter darik edildi. 1918-19 yılında, örgütlenme çalışması aşa­ ğıdaki biçimi aldı. Kooperatif örgütlerinin, ev emekçile­ ri birliğinin (Centro-soyus» Sentrosectia, Moska, Kustarbyt, vb.) temsilcileri V3 Yüksek Ekonomi Konseyi ev endüstrisi seksiyonunun temsilcilerinin katıldığı konfe­ ranslar düzenlendi. Bu konferanslarda genel bir plan ha­ zırlandı. Kustarby t (ev emekçileri ve artellerin imal et­ tikleri malların üretimi ve dağıtımı için kurulan koope­ ratiflerin oluşturdukları merkez birlik) genel örgütsel şema içinde yer alan ev emekçilerinin en büyük örgütü­ dür. 1306 kooperatifi kapsayan, 631.860 ev emekçiliği gi­ rişimini temsil eden 29 birliği kapsar. Bunlar gerekli mal­ zemeyi ya merkez örgütten ya da yerel ekonomi konsey­ leri aracılığı ile sağlarlar. Sovyet rejiminde derneklerin sayısı halen artmakta­ dır.

Belirtmek gereksiz ki, ekonomik sovyet aygıtları­ nın çeşitli bölüm len arasındaki bağlantılar henüz in ­ şa edilmekte olduğu ıçm, nihaî biçim ler oluşmamıştır. H er şey hâlâ b ir akış durumundadır. Fakat dikkati­ 35T


m izi üzerinde toplam am ız gereken bir mesele v a r­ d ır aygıtların düzenlenmesi, örgütlenm enin uyumlu Hale getirilm esi, bütün faaliyetlerim izin bilinçli olması.

98. SANAYİ VE SENDİKALARIN ÖRGÜTLENMESİ Rusya’da, sanayii örgütleme ve yönetme alanın­ da yeni görevlere uygunluğu önceden kanıtlanmış olan aygıtlar sendikalardır. Kapitalist toplumda sendikaların işlevi - önce b ir el sanatı temelinde, daha sonra sanayi (üretken) te­ m elinde kuruldular - öncelikle, kapitalizm e karşı mü­ cadelenin bir aracı olarak, ekonomik mücadelenin bir aracı olarak hizm et etmekti. Fırtına v e gerilim günle­ rin d e sendikalar, işçi sınıfı partileri ile, bolşevikler ile, serm ayeye karşı genel saldırıya öncülük etmek üzere, güçbirliği yaptılar. Parti, sendikalar ve sovyetle r kapitalist toplumsal düzene karşı yan yana yürü­ düler. Politik iktidarın fethinden sonra sendikaların rolü doğal olarak değişim e uğradı. Örneğin, şimdiye kadar, kapitalistlere karşı ,g re v yapmışlardı. A rtık ka­ pitalistler bir hâkim sınıf olarak, patronlar ve işve­ ren ler olarak v a r olm uyorlar. Şim diye kadar sendi­ kaların başlıca amacı, fabrikalarda daha önce hü­ küm süren sistemin yıkılm asını sağlamaktı. Fakat K a ­ sım 1917’den sonra yeni düzenin kurulm a zamanı g el­ mişti. Üretim in örgütlenm esi - proletarya diktatörlüğü çağında sendikaların yeni g örevi buydu. Sendikalar çok sayıda proletarya örgütünü bir araya getirebildi v e sendikalar doğrudan üretim faaliyeti ile birleştiril­ diler. A y rıc a devrim sırasında Rusya’da sendikalar proletarya diktatörlüğü fik rin i tam olarak onaylıyor­ lardı. Dolayısıyla, üretim in bütün unsurlarımın en önemlisinin yönetim i -iş gücünün yön etim i- dahil, üretimin yönetilm esindeki aktüel sorumluluğun bu örgütlere teslim edilmesi şaşırtıcı değildir. 358


Sendikalar ile proletaryanızı Devlet iktidarı ara­ sındaki ilişki nasıl olmalıdır? Burjuvazinin en büyük başarılarım güvence altı­ na almak için ne yaptığına bakalım. Burjuvazi, Dev­ let İktidarı ile yakın ilişkisi olan bütün örgütleri bir­ leştirerek Devlet' kapitalizmi sistemini inşa etti. Bu durum özellikle burjuvazinin ekonomik organları (sen­ dikalar, tröstler, işveren demekleri) için geçerlidir. Sermayeye karşı mücadelesinde başarılı bir sonuca ulaşmak zorunda olan proletarya da kendi örgütle­ rini aynı tarzda merkezileştirmelidir. Proletarya, Dev­ let otoritesinin araçlarını oluşturan işçi delegeleri sovyetlerine sahiptir; sendikalara sahiptir; kooperatiflere sahiptir. Açıktır ki, faaliyetlerinin etkili olabilmesi için bütün bunların karşılıklı olarak birbirlerine bağ­ lı olması gerekir. Burada örgütler arasında bağlantı kurma sorunu ortaya çıkıyor. Bu soruna verilecek karşılık basittir. Hepsinin içinde en büyük ve en güç­ lü olanı seçmeliyiz. Böyle bir organizma, işçi sınıfı­ nın Devlet örgütü, Sovyet İktidarı tarafından oluştu­ ruluyor. O halde, SENDİKALAR VE KOOPERATİFLER ÖYLE BİR TARZDA GELİŞTİRİLMELİDİR Kİ, DEVLET OTORİTESİNİN EKONOMİK BÖLÜMLERİ VE ARAÇ­ LARINA DÖNÜŞTÜRÜLSÜNLER; BUNLAR «DEVLET­ LEŞTİRİLMİŞ» OLMALIDIRLAR. Sosyal dayanışmacılar (b lın to sınıf mücadelesinin önemini sürekli gözardı ederler), proletarya diktatörlüğü çağında sendikaların oynaması gereken rolü ele aldıkla­ rında, doğal olarak, sendika hareketi için «bağımsızlık» talep edenlerin bakış açısını benimserler. Bu baylar sen­ dikaların sınıf o gütleri olduğu konusunda bizi teinin ederler; bu nedenle sendikalar Devlet otoritesinden tama*men bağımsız olmalıdırlar. Burada bir «sınıf» bakışı gibi maskelenen sahteliği ortaya çıkarmak çok kolaydır. «Devlet», «sınıf» örgütle­ ri ile karşı karşıya gelemez; çünkü devletin kendisi bir sınıf örgütüdür. Menşevikler ve diğetleri, işçi Devlet’ine sahip bir sendikaya itiraz ederlerken, gerçekte, işçi Dev­

359


let’ine yönelik düşmanlıklarım ifade etmektedirler. Bur­ juvazinin yanında yer alıyorlar. Aynı şekilde burjuva Bevlet’in bağımsızlığını da savunduklarını görüyoruz. Sendikaların «Devlet fonlarının desteğinde» oluşun­ dan küçümseyerek söz ediyorlar. Fakat artık (Rusya’d a } Devlet hâzinesi işçilere aittir. Açıkça görülüyor ki menşevikler Devlet gelirlerinin burjuvaziye ait olmasını ter­ cih etmektedirler! İşçilerin Devlet İktidan’nm bağımsız­ lığı gerçekte burjuvaziye bağımlılık anlamına gelir.

Sendikalara düşen yeni görevler, bunların müm­ kün olduğu kadar hızla dev sanayi (üretken) sendi­ kaları haline gelmelerini gerekli kılıyor. Aşikârdır ki, sendikaların üyeleri üretimin örgütlenmesinden so­ rumlu olduklarına göre işçiler el sanatları hattında değil, üretici sanayi hattında örgütlenmelidirler. Baş­ ka deyişle, yeni işlevin tam olarak yerine getirilmesi için, sendikaların, her girişimdeki bütün işçi ve çalı­ şanların tek bir sendikada birleştirilmesini sağlaya­ cak şekilde örgütlenmesi gerekiyordu. Daha önce sen­ dikalar o şekilde yapılanmışlardı ki, işçiler kendi kü­ çük el sanatlarına göre örgütlenmişlerdi. Daha sonra, sanayi (üretim) hattına göre örgütlenme teşvik edil­ diğinde karışıklık hâlâ sürüyordu. Örneğin Metal İş­ çileri Sendikası, sadece metalürji endüstrisinde fiilen çalışan işçileri değil, metal ile bir şeyler yapabilme' özelliğine sahip her işçiyi, metalürji ile ilgili olsun olmasın, üye olarak kabul ediyordu. Kuşkusuz, her işi veya her üretim dalını ayrı bir organizma olarak ele aldığımızda, gerçek anlamda sanayi (üretken) ör­ gütlenmesini gerçekleştiremiyoruz. Sanayi üretiminin örgütlenmesini sağlamak için, uygun tarzda, üretimin bütün dalları ile uyum içinde örgütlenmeli ve her öz­ gül dalda yer alan bütün işçi ve çalışanları tek bir sen­ dika içinde örgütlemeliyiz. Bir çok küçük el sanatı sendikasının büyük bir sa­ nayi sendikası oluşturmak üzere birleştirilmesine bir ör­ nek olarak Petrograd metal işçilerinin örgütlenmesini' gösterebiliriz.

360


Birleşmeden önce (1917 so­ nu ve 1918 başı). 1. Metal İşçileri Sendika­ sı. 2. Ateşçiler Sendikası. 3. Tesfiyeciler Sendikası. 4. Kaynakçılar ve Kırpıcılar Sendikası. 5. Kalıpçılar Sendikası. 6. Altın ve Gümüşçüler Sendikası. 7. Saatçiler Sendikası. 8. Elektrikçiler Sendikası. 9 Makinistler Sendikası. 10 Seçiciler Sendikası.

Birleşmeden sonra 1. Seksiyonları ile birlikte*: Metal İşçileri Sendikası (Bütün Rusya Metal İş­ çileri Sendikası’nm bir dalı) metalürji endüst­ risinde yeralan bütün işçileri ve çalışanları kapsar.

Böylelikle, el sanatları tem elinde örgütlenen çok sayıda küçük sendikanın yerine, merkezileştirilmiş* büyük sanayi (üretken) sendikaları varolmuştur. B U B A Ğ L A M D A P A R T İM İZ İN GÖREVİ, D Ö N Ü ŞÜ M Ü H IZ­ LA N D IR M A K , S A N A Y İ (Ü RETKEN ) S E N D İK A LA R I­ N IN K U R U L M A S IN I TE ŞVİK ETMEK, S A N A Y İ ÜRE­ T İM İN İN BELİRLİ BÎR D A LIN D A Ç A L IŞ A N HİÇ K İM ­ SEYİ DIŞ A R D A B IR A K M A K S IZ IN B Ü TÜ N İŞÇİLERİ V E Ç A L IŞ A N L A R I BU S E N D İK A LA R D A T O P L A M A K ­ TIR. Bütün Rusya Sendikaları Merkez Sovyeti’nin istatis­ tik bölümünün hazırladığı verilere göre sendika üyeliği şöyle idi: 1917’nin ilk yarısında 1917’nin ikinci yarısında 1918’in ilk yarısında 1918’in ikinci yarısında 1919’un ilk yarısında

335.938 943.547 1.649.278 2.250.278 2.825.018

1919 yılının ilk yarısında 31 Bütün Rusya sendikaşimn üyeliği, Demiryolu İşçileri Sendikaisı ve Su Ulaşım İş­ çileri Sendikası dışında, 2.80i.000 idi - işçilerin geri ka­ lanı yerel sendikalarda örgütlü idi. 722.000 demiryolu iş­ çisini ,ve 200.000 su ulaştırma işçisini eklersek, sendikala­

361


ra toplam üyeliğin 3.700.000’den fazla olduğunu görürüz. Bunların 33 merkez yürütme komitesi vardır. Ek olarak, henüz merkezileştirilmemiş bir çok sendika bulunmakta­ dır. İstatistik bölümü, örgütlü işçilerin toplam sayısını (düşman işgalindeki eyaletler dahil) 4.000.000 olarak de­ ğerlendirmektedir. Unutmamalıyız ki, faaliyet halinde bu­ lunmayan fabrikalara mensup işçiler hâlâ bu fabrikala­ rın işçileri olarak kaydediliyorlar ve ilgili sendikaların üyesi olmaya devam ediyorlar.

Sovyet Cumhuriyeti’nin yasalarına ve yaşanan pratiğe uygun olarak sendikalar (sanayi veya üret­ ken sendikalar) sanayi yönetiminin bütün merkezi ve yerel organlarının faaliyetine katılırlar. Komiserlik­ lerin, ekonomi konsevlerinin, Yüksek Ekonomi Konseyi’nin, şefliklerin ve merkezlerin, fabrikalardaki iş­ çiyönetiminin - 1<k sözcükle, sendikaların önemli, hat­ tâ belirleyici bir rol oynadıkları her yerde - faaliyet­ lerine katılırlar. Bununla birlikte, üretimin sendikalar tarafından denetimi hâlâ tamamlanmış olmaktan uzaktır. İşçile­ rin denetimi henüz üstlenmedikleri, üstlenmek duru­ munda oldukları, ekonomik hayatın pek çok dalı bu­ lunmaktadır. Bu durum özellikle «şeflikler» ve «mer­ kezler» için geçerlidir. Buralarda çoğu kez burjuva uz­ manların çalıştıklarını görüyoruz. Bu kişiler tam bir denetime boyun eğmiyorlar. Bunlar ekonomik örgüt­ lenmeyi kendi planlarına göre yeniden yapılandırmak isteyeceklerdir, çünkü «eski güzel günler» e dönülece­ ğini, merkezlerin hızla kapitalist tröstlere dönüşece­ ğini umuyorlar. Bu tür tasarılara karşı durmak için elzem olan şudur: SENDİKALAR SANAYİ YÖNETİ­ MİNDE GİTTİKÇE ARTAN BİR PAYA SAHİP OLMA­ LIDIRLAR. (İLERDE) DİPTEN TEPEYE, EKONOMİK HAYATIN TAMAMI, SANAYİ (ÜRETKEN) SENDİKA­ LARI TARAFINDAN ETKİN BİÇİMDE DENETLENEN BİR BİRLİK OLUŞTURACAKTIR. Sanayi yönetiminin daha alt düzeylerinde özellikle fabrika komitelerinin faaliyetine değinmeliyiz. Bunlar

302


gerçekten de, her durumda ilgili sendikanın rehberliğine tabi sendika hücreleridir. Belirli biir fabrika veya atelyenin işçileri tarafından seçilen fabrika veya işyeri komi­ teleri iş gücü ile ilgili meselelerde girişimin iç işlerini de­ netler. İşçileri işe almaktan ve azletmekten sorumludur­ lar; işçi aileleri ile ilgilenirler; ücret ödemelerini denet­ ler, çalışma saatlerini düzenlerler ve disiplin vb. mesele­ lerinde yetkilidirler. Ayrıca geniş halk kitleleri için mü­ kemmel bir temel yönetim okuludurlar. Böylelikle sendikalar (sanayi veya üretken) Devlet yönetiminin merkez organları, ekonomik hayat ile geniş işçi kitleleri arasında en yakın birliği sağlarlar.

Sanayi (üretken) sendikaların öncelikli, en önem­ li işlevi, kitlelerin ekonomik hayatın denetimine katıl­ malarını gittikçe artan ölçülerde sağlamaktır. Fabri­ ka komitelerini temel almak ve bütün işçileri pratik­ te birleştirmek suretiyle sanayi (üretken) sendikala­ rı, kendi çıkarları için gittikçe daha fazla işçiyi, üre­ timin örgütlenmesine katmalıdırlar. Burada özellikle yönetim faaliyetinin kazandırdığı doğrudan deneyim önemlidir (örneğin, fabrika komitelerinde, işçilerin fabrika yönetimlerinde, ekonomi konseylerinde, «şeflikler»de vb.). Kitlelerin yapıcı faaliyete bu şekilde katılmaları, aynı zamanda, Sovyet îktidarı’nın ekonomik aygıtla­ rında bürokrasiye karşı olan eğilimi .güçlendirmenin en iyi yoludur. Az sayıda işçinin, fakat çok sayıda «sovyet çalışanları» nın bulunduğu yerlerde bürokra­ si muazzam oranlara ulaşmaktadır. Tekdüzelik, ay­ laklık, kötü davranış, gevşeklik, sabotaj - bütün bun­ lar ekonomik hayatta fazlasıyla var. Bu tür istismar­ lardan kurtulmak için sadece bir yol biliyoruz: alt düzeydeki işçileri bir üst düzeye yükseltmek. Ancak böylelikle, bütün ekonomik kuramlarımızdaki faali­ yetlerin gerçek, kitlesel denetimini sağlayabiliriz.

333


99. İŞ GÜCÜ KULLANIMI Eldeki iş gücünün doğru kullanımı Rusya'nın ge­ leceği bakımından çok önemlidir. Üretim araçlarının neredeyse tükenmiş ve hammaddelerin çok yetersiz olduğu bir sırada her şey iş gücünün doğru uygulan­ masına bağlıdır. O halde şu görevleri yerine getir­ memiz gerekiyor. Mevcut iş gücünün tamamını kul­ lanmalıyız; başka deyişle, çalışabilecek bütün unsur­ ların bir şeyler yapmasını sağlamalıyız; tam olarak istihdam edilmeliler. Açlık günlerinde yararlı bir iş; yapmaksızın yiyen kimsenin topluma yük olduğunu unutmamalıyız. Böyle kişiler çoktur. Bununla birlik­ te, karmaşık araçlar olmadan da yapılabilecek bir çok iş vardır; örneğin, şehir temizliği; caddelerin onarıl­ ması; yüksek yollar ve demiryolları; acil durumlarda kullanılmak üzere tahkimat yapımı; kışlaların temiz­ lenmesi; vb. Yakıt ve hammadde tedariki ile ilgili pek çok çalışma türü vardır: Odun kesmek, kereste nak­ liyatı, odun kömürü üretimi vb. Kuşkusuz burada pek çok zorlukla yüz yüze bulunuyoruz. İnsanlarımız ve* baltalarımız olabilir. Fakat insanlar için gerekli be­ sin maddesi eksik olabilir ve bu durumda odun kes­ me tasarılarımız hiç bir anlam taşımaz. Ancak aşi­ kârdır ki, pek çok zorluğun üstesinden gelmenin ye­ gâne yolu elimizdeki iş gücünü doğru kullanmaktır. Şu ya da bu türde toplumsal çalışmayı gerçekleş­ tirmek için genel seferberlikler açmak, bu sorun ile bağlantılıdır. Tahkimat çalışması acilen gerekli oldu­ ğunda kitlelerin iş gücü en iyi şekilde kullanılmalıdır; aksi halde yapılan iş boşa gidecektir. Bu görev siste­ matik olarak yerine getirilmelidir. Çalışma yüküm­ lülüğü Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti anayasasında yer alır; fakat pratikte bunun gerçekleş­ tirilmesinden çok uzak bulunuyoruz, O halde, ilk gö­ revimiz, işçi Cumhuriyeti’nin bütün iş gücünün eşit kullanımını sağlamaktır. İkinci görevimiz iş gücü­ nün dağilımı ve yeniden dağılımı ile ilgilidir. Yeterince^ 364


¡açıktır ki, emeğin üretkenliği emek gücünün çeşitli bölgelere ve çeşitli iş kollarına bilinçli dağılımım na­ sıl sağlayacağımıza bağlı olacaktır. Bu iş gücü dağılımı, iş gücünün gerekli yerlere arz edilmesi, tayinler zekice yapılacaksa, iş gücünün kapsamlı biçimde kaydedilmesini gerektirecektir. Eli­ mizdeki araçlaîrı tam olarak bilmezsek, onlardan ya­ rarlananlayız. Sendikaların işbirliği olmadan Sovyet İktidarı bu görevi tam olarak yerine getiremez ve ger­ çekte bu faaliyet sendikalar aracılığı ile gerçekleşti-

rilmelidir.

100. YOLDAŞÇA İŞ DİSİPLİNİ Bir ülkenin üretkenliği sadece, makine, hammad­ de ve diğer gerekli üretim araçlannm miktarı ile be­ lirlenmez; üretkenlik aynı zamanda iş gücüne bağlı­ dır. Rusya’da bugün, maddi üretim araçları çok kıt olduğu için, iş gücü, canlı emek muazzam önem ta­ şıyor. Kapitalist üretim yöntemi işçilere boyun eğdirdi; onları patronları için çalışmaya zorladı; onlara kam­ çı disiplini uyguladı. Devrim, bu kapitalist iş disiplinini zayıflattı ve yıktı; orduda emperyalist disiplini ortadan kaldırıp askerlerin çarlık subaylarına itaatine bir son yerdiği gibi, bu iş disiplinini de ortadan kaldırdı. Ne var ki, sosyalist inşa faaliyetinin yeni bir iş disiplini olma­ dan gerçekleştirilemeyeceği de açıktır. Burada gene ordu örneğini vermek yerinde olacaktır. Eski orduyu yıktık. Bir süre için «anarşi», düzensizlik, karışıklık oldu. Fakat yeni temeller üzerinde yeni bir ordu kur­ duk. Bu, eski orduya mensup olan toprak sahipleri­ ne ve kapitalistlere karşı savaşan, proletaryanın elin­ de olan bir ordu idi. Aynı şey «emekçiler ordusu»nda, işçi sınıfının İçinde de gerçekleşiyor. Eski disiplini yıkma dönemi 365


tamamlanmıştır. Şimdi, patronlar tarafından zorla dayatılıp sürdürülmeyen, kapitalist kamçı sayesinde zorla dayatılıp sürdürülmeyen, bizzat işçi örgütleri ta­ rafından, fabrika komiteleri, iş yeri komiteleri ve sendikalar tarafından gerçekleştirilen yeni, yoldaşça bir iş disiplini geliştiriliyor. Üretimi örgütlerken eme­ ğin fabrikada örgütlenmesini ihmal edemeyiz. Yoldaşça iş disiplini toplumsal üretimin örgütlen­ mesi ve üretkenliğin arttırılması için gerekli olan en önemli araçlardan biridir. İşçi sın ıfın ın tam kendiliğind enliği yoldaşça iş disiplinine eşlik etmelidir. İşçi­ ler yukardan emir beklememeli, inisiyatif eksikliği göstermemelidirler. Bundan başka, üretimde sağlanan her iyileşme, emeğin örgütlenmesinde uygulanan her yeni yöntem izlenmelidir. İşçilerin geri tabakaları el­ deki işin nasıl yapılacağını çoğu kez anlamıyor. Fa­ kat elimizde gerekli araçlar bulunmaktadır. İşçiler sendikalarda örgütleniyorlar ve bu sendikalar üreti­ mi denetliyor; fabrika ve iş yeri komitelerinin, fabri­ kalardaki işçi yönetimlerinin faaliyetleri her gün iş­ çilerin gözleri önünde gerçekleşiyor. Gerekli olan her şey, bu işçi örgütleri aracılığı ile aşağıdan yukarı sağlanabilir. Ancak bunun tek şartı biraz daha çok kararlı, daha az ürkek olmak, işçi sınıfının kendi ha­ yatının efendisi haline gelmiş olduğunu daha tam ola­ rak kavramaktır. İş disiplini anlayışa ve h er işçinin kendi sınıfına sorum lu olduğu bilincine, gevşekliğin ve dikkatsizli­ ğin işçilerin ortak davasına ihanet olduğu bilincine dayanır. Kapitalistler artık hâkim bir kast olarak mev­ cut değildirler. İşçiler artık kapitalistler, tefeciler ve bankerler için çalışmıyorlar; kendileri için çalışıyor­ lar. Kendi işleri ile uğraşıyorlar-, inşa etmekte olduk­ ları yapı işçilere aittir. Daha önceleri, kapitalist re­ jimde, bir işin en iyi şekilde nasıl yapılacağı bizi ilgi­ lendirmezdi. Şimdi bir başka günün şafağı sökmüştür, Bütün işçi sınıfına yönelik bu sorumluluk duy­ gusu her işçinin bilincinde hayat bulmalıdır.

366


Nihayet, iş disiplini en sıkı biçimde karşılıklı de­ netimi temel almalıdır. Emeğin üretkenliğinde bir azalmanın bütün işçi sınıfmm tahribine yol açacağı­ nı bütün yoldaşlar bildiklerine göre, bu bakımdan ge­ lişmeyi başaramazsak kaçınılmaz biçimde yok olaca­ ğımıza göre, işçiler, doğanın hayat veren enerjilerin­ den ortak yararlanma görevini mülk sahibi gözüyle denetlemelidirler. Çünkü çalışmak için bir mücadele vermek, doğaya karşı bir mücadele vermektir. Doğa­ ya karşı zafer kazanmak zorundayız; doğanın sun­ duğu ham kaynaklan, giysiye, yakıta ve ekmeğe dönüştürmeliyiz. Sınıfımızın düşmanlarına karşı, kapi­ talistlere, toprak sahiplerine, subaylara karşı verdiği­ miz mücadelede yaptığımız gibi, bu alandaki başarı­ lanınızı da değerlendiriyoruz, korkanların, tembelle­ rin ve hainlerin üzerinden gözümüzü ayırmıyoruz. O halde, bu konuda birbirimizi karşılıklı olarak denet­ lemeliyiz; Artık işçinin arabasını saplandığı çamur­ dan kurtarmaya yardım etmeyen kişi işçilerin da­ vasına ihanet etmiş oluyor. Artık o bir grevkırıcıdır. Yeni bir iş disiplinini yaratma faaliyetinin çetin bir faaliyet olacağı açıktır; çünkü bu, kitlelerin yeni­ den eğitilmesini gerektirecektir. Köle psikolojisi ve kö­ lece alışkanlıklar hâlâ derin köklere sahiptir. Durum, orduda olduğu gibidir. Çar işaret ettiğinde işçi hare­ kete geçiyordu; fakat kendi davasım savunması ge­ rektiğinde asker kollarını kavuşturdu ve hiçbir şey yapmadı. Ancak, ordu sorununun üstesinden gelebildik, çünkü işçi öncüsünün üyeleri neyin söz konusu olduğunu gayet iyi farketmişlerdi ve gerekeni yaptı­ lar. Şimdi üretim konusunda da aynı sonuçları elde etmek zorundayız. Emekçi kitlelerin, kaderlerinin biz­ zat kendi ellerinde olduğunu anlamalan (ve yaşa­ yarak gün gün öğrenmiş olmalan), işçilerin yeniden eğitimini kolaylaştıracaktır. Çeşitli bölgelerde Sovyet İktidan bir süre için karşı-devrim tarafından devril­ diğinde çok iyi bir ders almı§ oldular. Örneğin, Urallar’da, Sibirya’da vb.

367


Komünistler, işçilerin öncüsü, emeğin üretkenli­ ğini olağanın ötesinde arttırmak için gönüllü ve pa­ rasız çalıştıkları Komünist Cumartesiler*i uygulamak suretiyle yeni, yoldaşça disipline çarpıcı bir örnek verdiler. Yoldaş Lenin, Komünist Cumartesilerden «büyük ini­ siyatif» diye söz etti. MoskovalI demiryolu işçileri, komü­ nistler arasında, K om ü n ist Cum artesiler’m örgütlenme­ sinde başı çektiler ve daha başından itibaren emekleri­ nin üretkenliğinde dikkate değer bir artış oldu. Alexander Demiryolu üzerinde 5 tornacı 4 saat içinde 80 silindir yaptı (normal üretimden % 213 daha fa z la ); 20 işçi, 4 saat içinde 600 pud hurda demiri birleştirerek, her biri 3,5 pud ağırlığında 70 vagon yayı imal etti (normal üre­ timden % 300 daha fazla). Bu başlangıçtı. Bunun üzeri­ ne Petrograd da Komünist Cumartesileri benimsedi ve büyük çapta örgütledi. Sayılar şöyle: İş ç i-' Sayısı

Beş günlük çalışm an ın nakit değeri.

1. 2. & 4. 5.

Cumartesi (16 Ağustos) 5.175 Cumartesi (23 Ağustos) 7.650 Cumartesi (30 Ağustos) 7.900 1.167.188 ruble Cumartesi (6 Eylül) 10.250 Cumartesi (13 Eylül) 10.500 Komünist Cumartesiler, Petrograd ve Moskova’dan eyaletlere yayıldı ve parti üyesi olmayanlar bile aynı tarzda çalışmaya başladı. MoskovalI demiryolu işçilerinin inisiyatifi, onlar yeni disiplinin öncüleri oldukları için böylesine etkili oldu.

Belirtmek gereksiz ki, yeni iş disiplininin kurul­ ması sendikaların işbirliği olmadan gerçekleştirilemezdi. Dahası, bu yolda ilerlemek, yeni yöntemler ve yeni yollar denemek sendikalara düşüyordu. Bu alan­ da her şey deneyseldir; bizden once bu işi yapan yok. Benimsenen ve mümkün olan her yolla geliştiril­ mesi ve mükemmelleştirilmesi gereken önlemler ara­ sında partimizin özellikle vurguladıkları şunlardır 1. Kayıt tutma uygulaması. Rusya’da bu bakım­ 368


d an çok geriyiz. Fakat uygun k ayıtlar olmadan, ne örgütlenme, ne araştırma, ne de denetim sağlanabi­ lir. K ayıt olmadan meselenin kökenini anlamak im ­ kânsızdır. 2. N orm a l iş gününün ve norm al emek yoğunlu­ ğu n u n uygulanması. Burada da gelişm enin henüz ilk aşamasında bulunuyoruz. Kapitalistler kendi işletme­ lerinde, artık değer sağlam a am acıyla, sabit iş saat­ leri ve işçiler için standart bir çalışma hızı uyguladı­ lar. Saatler ve hız patron örgütleri tarafından belir­ leniyordu. Sovyet Rusya’da iş saatleri ve emek yoğun­ lu ğu sendikalar tarafından kararlaştırılıyor; yani gö­ r e v i bu alanda faaliyet gösterm ek olan işçi örgütleri tarafından, işçi örgütleri, soğuk, açlık, m alzem e kıt­ lığ ı ve m akinelerin durumunu değerlendirerek iş ola­ nakları hakkında karar verir. Saatler v e yoğunluk be­ lirlendikten sonra işçi standarda uygun biçimde ça­ lışacaktır. işçinin çalışmasına belirli bir kural g e ­ tirm eliyiz; böylelikle, uygun b ir gerekçe olmaksızın b ir işçi, ortak dava için kendi kotasını dolduramazsa, rezil b ir aylak olarak görülecektir. 3. Yoldaşça çalışma sorum luluğunun olu ştu rul­ ması. Bu sadece, herkesin kendi çalışma arkadaşları­ nın gözetim i altında olacağı değil, aynı zam anda her­ kesin kötü çalışmanın hesabını verm eye davet edile­ ceği anlamına gelir. Burada da mesele, b ir patronun kendi çalışanını gözetim altında tutması değil, işçi sı­ n ıfın ın ve onun örgütlerinin tekil üyelerini sorumlu­ lu ğ a zorlamasıdır. Pek çok benzer önlem düşünülebilir. Bunların hep­ si aynı sonuca, em ekçiler ordusunun, yeni toplumsal düzeni inşa etm ekte olan öncüler ordusunun safları­ n ı harekete geçirm eye, yöneltilecektir.

101. BURJUVA UZMANLARIN İSTİHDAMI Çağdaş büyük ölçekli üretim, yönetiçi mühendis­ le r, teknisyenler, b ilgili uzmanlar, araştırm acılar v e F. : 24/369


özgül pratik deneyime sahip kişiler olmaksızın düşü­ nülemez. İşçi saflarında bu kategorilere giren pek az kişi vardır. Ne çarlık ve feodalıst rejimde, ne def burjuva rejiminde işçilere öğrenme fırsatı verildi. An­ cak bizler bü görevi yerine getirmek zorundayız ve bu zorluktan kurtulmanın tek bir yolu vardır. Burju­ vaziye korku ile değil istek ile hizmet etmiş, uzman­ lık becerilerine sahip kişilerden yararlanmalıyız. Par­ ti gayet iyi farkındadır ki, teknisyenlerden ve entel­ ektüellerden oluşan bu tabaka, burjuva ideolojisini sabık menacerler ve kapitalist organizatörler tabaka­ sından daha az özümlemiş değildir. Dahası var. Bü türden pek çok kişi bize doğrudan doğruya düşman dır ve sınıf düşmanımız hesabına bize ihanet etmek ister. Bununla birlikte bu burjuvaları hizmetimize al­ mak zorundayız. Yapabileceğimiz başka şey yoktur. Uzmanlar ve teknisyenler, öncelikle sabotaj yolu ile proletaryaya karşı şiddetli bir mücadeleye girişmiş­ lerdir. Fakat Sovyet İktidarı sabotaja son verebildi. Alman kararlar sayesinde pek çok kişi saflarımıza geç­ ti. İşçilerin yıktıkları kadar yaratmakta olduklarını, partimizin Alman emperyalizmi lehine Rusya’ya iha­ net etmek niyetinde olmadığını gördüler. Bazıları ka­ pitalizmin ölüm çanlarının gerçekten çalmakta oldu­ ğunu anlamaya başlıyorlar. Saflarında bir çatlak baş­ lamıştır Bu çatlağı sonuna kadar genişletmek prole­ tary ava düşmektedir. Kuşkusuz, bu uzmanlardan sadakat beklersek, ko­ münizme bağlanmalarını beklersek hata yapmış olu­ ruz. Burjuvaziye binlerce bağla bağlanmış olan bu insanların ansızın değişeceklerini ummak saçmadır. Ancak burada proletarya uzak görüşlü bir işveren gibi davıanmalıdır. Burjuva uzmanlarına ihtiyaç var ve onları çalışmaya zorlamak gerekiyor. Şu yöntemleri izlemeliyiz. Ekonomik kaygılar iyi çalışana her türlü teşviki sağlamamızı gerektiriyor; bu kişilere verilecek maaş konusunda hasis olmama­ lıyız. Fakat karşı devrimci olduğu kanıtlanan, prole­ 370


taryaya karşı savaşan, hain veya sabotör olan kişi-, lere karşı kesinlikle acımasız olmalıyız. Proletarya ken­ disi için sadakatle çalışanı ödüllendirmeli ve nasıl ödüllendireceğini de bilmelidir. Ancak işçiler, özel­ likle böyle bir dönemde, açlık sancılan çektiğimiz ve binlerce belâ ile uğraştığımîz bir sırada kendilerine haksızlık yapanın cezasız kalmasına izin veremezler. O halde, özellikle, büyük iş menacerleri çevresin­ den ve büyük kapitalistler arasından gelen uzmanla­ rın söz konusu olduğu zamanlarda sıkı denetim uy­ gulamalıyız. Bu tür kişiler sıklıkla kendi saflarına giz­ lice hizmet etmeye kalkışacaklardır. Hizmetimize gir­ miş sabık çarlık rejimi subayları cephede ihanet et­ tikleri zaman almak zorunda kaldığımız önlemleri si­ vil hayatta da benimsemek zorundayız. Öte yandan, parti, uzmanların hizmetinden tama­ men vazgeçebiliriz şeklindeki sağlıksız ve çocukça görüşle de hesaplaşmak zorundadır. Böyle bir şey akıldışı olacaktır. Böyle bir fikir ile ancak lâftan an­ lamaz ve cahil kişiler oyalanabilirler. Bu kişiler, pro­ letaryanın şimdi omuzlamak durumunda olduğu gö­ revleri hiç bir şekilde kavramamışlardır. Proletarya, bilimin eri son kazanımlarmın yardımı ile çağdaş üre­ timi gerçekleştirmek zorundadır. En azından bu pro­ letaryanın hedefi olmalıdır. Kuşkusuz, proletarya ken­ di Kızıl subaylarım oluşturduğu gibi, kendi Kızıl yö­ netici mühendis ve teknisyenlerini de yaratacaktır. Fakat zaman sıkıştırıyor. Eldeki malzemeyi kullanmak zorundayız. Bize duygusal bakımdan düşman olan bü­ tün kişilerin çalışmasını örgütlü biçimde denetleye rek kötü sonuçlara karşı tedbir almalı, bu uzmanlan dikkatle kullanmalıyız. Bu bağlamda ele almamız gereken bir başka so­ rum, teşvik sorunudur. Komünizmin hedefi herkese eşit ödeme sağlamaktır. Ancak, ne yazık ki, komü­ nizme bir hamlede varamayız. Ona yönelik sadece ilk adımları atıyoruz. Bu meselede de yarar sağlama dü­ şüncesi bize rehberlik etmelidir.

371


Eğer uzmanlara sıradan biç emekçinin aldığı ka­ dar ücret verseydik, onlar için sıradan emekçi, uz­ man veya müstahdem olmak farketmeyecekti. Bu du­ rumda, farklı b,ir hayat tarzına alışmış bu kişilerden daha iyi iş beklemek aptallık olurdu. Daha iyi sonuç­ lar sağlayabiliyorsak, onlara daha fazla para verme­ miz daha iyi olur. Bu meselede proletarya zeki bir işveren gibi davranmalıdır. Vazgeçilemez bir hizmet sunan kişilerden daha iyi iş çıkarabilmek için onla­ ra daha çok para ödemelidir. Gene de, herkese eşit ödemenin yapıldığı bir sis­ tem için çalışmak temel politikamız olmaya devam etmektedir. Sovyet İktidarı bu konuda daha şiindiden önemli bir gelişme kaydetmiştir. Bir ara, yüksek gö­ revlilere (menacerler, muhasebeciler, önemli mühen­ dis ve organizatörler, bilimsel danışma uzmanları vb.) ödenen para, çeşitli özel ikramiyeler ile birlikte, sı­ radan emekçiye ödenen miktarın düzinelerce daha fazlasını oluşturuyordu. Şimdi bu tür kişilere orta­ lama dört kat kadar fazla ödeme yapılıyor. Gene de, yukarda söylenenlere rağmen, ödeme oranlarının eşit­ lenmesine yönelik önemli bir mesafe kaydetmiş bu lunuyoruz. İşçilerin derece farkları bakımından da bir eşitlik sağlanıyor. Yoldaş Schmidt’in hazırladığı verilere göre, 1914 yılında işçilerin % 4.43’üne günde 50 kopek ödeni­ yordu ve aynı yıl içinde günde on rubleden daha fazla kazanmakta olan pek az işçi (% 0.04) vardı. Demek ki ikinci grup işçi birincisinden 20 kat daha fazla kazanı­ yordu. Kuşku yok, 1914 yılında bu kadar yüksek ücret alan talihli kişiler çok az sayıda idiler; ama yine de böy­ le kişiler vardı. 1916 yılında, günlük kazancı sadece 50 kopek olan erkek işçilerin oram % 0.5 iken, 10 rubleden fazla kazananların oranı % 1.15 idi. 1919 güzünde çıkarılan kararnameye ğore, en düşük gelir 1.200 ruble, maksimum geiir 4.800 ruble idi. İkinci sayı, «uzmanlar» için de maksimum olan miktarı ifade ediyor.

372


Teknik bakımdan kalifiye pek çok entellektüel grubunun burjuvaziden ayrılması ve proletaryanın da­ vasını benimsemesi, Sovyet İktidarı istikrar kazan­ dıkça artacaktır. Sovyet îktidarı’nm güçlenmesi na­ sıl kaçınılmazsa, entellektüellerin bağlılığı da aynı şekilde kaçınılmazdır. Kuşkusuz, onlan kovmak bizim için anlamsız olacaktır. Bunun yerine onlan yoldaş­ ça işbirliği temelinde hizmetimize almalıyız. Bizimle ilişki içinde bakışaçılarmı değiştirebilirler. Ortak gö­ revde birleşmemiz halinde bizim kendi insanımız ha­ line gelebilirler. Bir çok saçma ve hatalı önyargıları var, fakat belirli koşullar altında bizimle işbirliği ya­ pabilirler ve yapacaklardır. Daha şimdiden sendika­ lar aracılığı ile dereceli olarak faaliyetlerimize katı­ lıyorlar, yeni duruma gittikçe alışıyorlar ve bize da­ ha olumlu bakmaya başlıyorlar. Bu nedenle, ana gö­ revimiz, bu gelişmeye yardım etmek ve bize yaklaş­ makta olan bu unsurlarla buluşmaktır. Onlar ve biz işin örgütlenmesinde işbirliği halinde olduğumuz için sanayi sendikalarında ve bu sendikalar sayesinde, ka­ pitalizmin, kafa işçileri ile kol işçilerini ayn tutma­ sıyla emeğin aynldığı iki büyük bölüm nihayet bir­ leştirilmiş olacaktır.

102. ÜRETİM VE BİLİMİN BİRLİĞİ Üretkenliğin tam olarak geliştirilmesi için, bili­ min üretim ile birleştirilmesi elzemdir. Kapitalizmde büyük ölçekli üretim bilimden yaygın biçimde yarar­ lanıyordu. Birleşik Devletler’de ve Almanya’da büyük imâlat kurumlan özel laboratuarlara sahiptir. Bura­ larda, uzun araştırmalar ile yeni yöntemler ve yeni aygıtlar keşfedilir. Bütün bunlar özel olarak sahiple­ nilmiş sermayenin kârı için yapılır. Şimdi biz de ay­ nı tarzda emekçi toplumun bütünü için örgütlenmeli­ yiz. Zamanımızın mucitleri icatlarını gizli tutuyorlar. Yaptıkları araştırmaların değerli sonuçlan girişimci­

373


lerin özel dosyalarına ve sağlam kasalarına konulu­ yor. Çağdaş Rusya’da, kendi buluşlarını bir diğerin­ den saklayan işyerleri yoktur; öğrenilen her şey her­ kesin ortak malı haline gelir. Bu anlamda Sovyet iktidarı bir dizi önlem almış­ tır. Teknik ve ekonomik nitelikli bir çok bilimsel ku­ rum oluşturmuş, çeşitli laboratuarlar ve deney istas­ yonları örgütlemiştir. Bilimsel araştırmalar yayımlan­ maktadır. Bu araştırmaların verimli sonuçlan arasın­ da petrol kuyularının ve şist yataklarının bulunuşu sayılabilir. Cumhuriyet’in bilimsel araştırmaları, ge­ nelde, belirli bir düzene sokulmuştur ve değerlendiril­ mektedir. Daha pek çök eksiğimiz var ve bunların bazılan, yakıttan hassas bilimsel aygıtlara kadar uzanan, acilen gerekli şeylerdir. Bu tür çalışmanın büyük öne­ mini açık bir biçimde kavramalıyiz ve bilimin teknik ile, üretimin örgütlenmesi ile birliğini geliştirmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. KOMÜNİZM, ZE­ KÂ, KARARLILIK VE SONUÇ OLARAK BİLİMSEL ÜRETİM ANLAM INA GELİR. O HALDE, ÜRETİMİN BİLİMSEL ÖRGÜTLENMESİ SORUNUNU ÇÖZMEK İÇİN ELİMİZDEN GELEN HER ŞEYİ YAPACAĞIZ.

LİTERATÜR Osinskiy, The Upbuilding of Socialism; Milyutin, Economic D e­ velopment and the Dictatorship of the Proletariat; Milyutin, 1919 yılında «Politik Ekonomi»de yer alan makaleler; Sekizin­ ci Parti Kongresi Raporları (parti programı üzerine tartışm a); The Break-up of Capitalism and the Upbuilding of Communism; Stepanov, Workers’ Control and Workers' Administration; B ü ­ tün Rusya Ekonomi Kongresi’nin birinci ve ikinci raporları; Tysperovic, Syndicates and Trusts in Russia; Tomskiy, «The Communist International»da yer alan Rusya’da sendika ha­ reketi üzerine makaleler; Sendika kongresinin raporları; «The Metalworkers’ News»daki makaleler; Holzmann, The Norma­ lization of Labour; Lenin, The Great Initiative.

374


XIII TARIMIN ÖRGÜTLENMESİ 103. Rusya'da, devrim öncesi tarımsal koşullar. 104. Rusya'da devrim sonrası tarımsal koşullar. 105. Gele­ cek neden büyük ölçekli sosyalist tarımdadır? 106. Sov­ yet tarımı. 107. Kent ve kır tarımı (Pazar Bahçevanlığt). 108. Komünler ve arteller. 109. Kooperatif çiftçilik. 110. Tarımsal kooperasyon. 111. Terkedilmiş bölgele­ rin Devlet tarafından kullanılması; Tarım uzmanları­ nın seferber edilmesi; Kiralama istasyonları; Topra­ ğın ıslahı; Yerleşme bölgeleri. 112. Köylü tarımına D ev­ let yardımı. 113. Tarım ile imalat sanayiinin birliği. 114. Köylülerle ilişkide Komünist Parii’nin taktikleri.

103. RUSYA'DA DEVRİM ÖNCESİ TARIMSAL KOŞULLAR Devrimden önce de Rus tarımı köylülüğün ağır bastığı bir tarımdı. Kasım devriminden, toprak sa­ hiplerinin mülklerinin istimlâk edilmesinden sonra ta­ rımımız neredeyse tamamen köylü tarımı haline gel­ di ve küçük çiftçilik hâkim oldu. Bu koşullarda Komü­ nist Parti büyük ölçekli kollektif çiftçilik için açtığı kampanyayı yürütmekte büyük zorluklarla karşılaş­ tı. Ancak bu kampanya sürmektedir ve en zor döne­ mi oluşturan bu başlangıç döneminde bile bazı sonuç­ lara ulaşılmıştır. Partimiz tarımın içinde bulunduğu ortamı ve kır 375


sal bölgelerin durumunu anlamak için programını gerçekleştirmek zorundadır. Devrim öncesi Rus tarı­ mı ve devrimin meydana getirdiği değişiklikler ile il­ gili verileri incelemeliyiz. Devrim öncesinde Avrupa Rusyası’nda toprak mülkiyetinin dağılımı şöyle idi: Devlet toprakları Köylü çiftlikleri Özel kişi ve kurumlann mülkiyetindeki toprak

138.086.168 desyatin 138.767.587 desyatin 118.322.788 desyatin

Yaklaşık bütün Devlet toprakları ormanlardan ibaretti veya başka bakımlardan ekime uygun olma­ yan koşullarda bulunuyordu. Bireyler ve kurumlartarafından özel olarak mülk edinilen toprak (köylü­ lerin elde tuttuklarından ayrı olarak) şu şekilde sı­ nıflandırılabilir: Büyük mülkler Hanedan topraklan Kilise topraklan Manastırlar Belediye toprakları Kazak bölgeleri Diğer

101.735.313 7.843.115 1:871.858 733,777 2.042.570 3.459.240 646.885

desyatin desyatin desyatin desyatin desyatin desyatin desyatin

Köylülerin topraklarına gelince, 1905 yılı istatis­ tiklerine göre bunlar 12.227.355 çiftlikten oluşuyordu ve bir köylü çiftliğinin ortalama büyüklüğ:ü 11.37 des­ yatin idi. Toprağın büyük kısmının ekime uygun ol­ madığı uzak eyaletlerde köylü çiftlikleri bu ortala­ madan önemli ölçüde daha geniştir. Bu da, kuşkusuz toprak açlığının orta Rusya’daki eyaletlerin köylüleri arasında yaygın olduğu anlamına gelir. Aslında, köy­ lü nüfusumuzun çoğunluğunu oluşturan sabık seri­ lerin mülkiyetindeki çiftliklerin ortalama büyüklüğü sadece 6-7 desyatin kadardır. Bazı eyaletlerde ve ba­ zı ilçelerde çiftlikler bu büyüklüğün sadece yarısı ka­ dardır. 1916 yılında köylü çiftliklerinin sayısı, köylü­ lüğün toplam ekilebilir topraktaki payının çok az art-376


masına rağmen, 15.492.2Ö2’ye çıkmıştı. B öylelikle top­ rak açlığı büyük çapta artmıştı.

Ne var ki, hanedan topraklarının çoğu ekim için uygun olmadığından, köylülerin ellerindeki araziyi artırabilmelerinin yegâne yolu «özel bireyler ve kurumlar»m mülkiyetindeki toprak pahasına oldu. Mülklerinden yoksun bırakılması gereken bu özel bireyler arasında, genellikle, büyük toprak sahipleri (53.169.008 desyatine sahip), tüccarlar, zengin köylü­ ler, çeşitli kooperatifler, burjuva tarzda para yapan: şirketler vardı. 20 desyatinden fazla olup da bireysel olarak mülk edinilmiş topraklar 82.841.413 kadardı. Kooperatifler 15.778.667 desyatin toprağa sahipti. Köy­ lü devriminin esas .atılımı bu yönlerde gerçekleşti. Kurumlarm mülkiyetindeki topraklara gelince, köylüler esas olarak, kilisenin, manastırların elindeki mülklere' ve gene bir ölçüde hanedan topraklarına ilgi göster­ diler.

104. RUSYA’DA DEVRİM SONRASI TARIMSAL KOŞULLAR Devrimden önce, özel olarak mülk edinilmiş top­ raklar ve özellikle de büyük toprak sahiplerinin mül­ kiyetindeki topraklar oldukça zor koşullarda idi. 60.000.000 desyatinden fazla toprak toplam 3.497.864.000 ruble karşılığında ipotek edilmişti. Başka deyişle, bu mülklerin gerçek sahipleri Rus ve yabancı bankalar idi. Çeşitli sosyal dayanışmacı partilerin ve özellikle de sosyal devrimcilerin, özel olarak mülk edinilmiş toprakların toprak sahibine tazminat ödenmeksizin köylülere teslim edilmesi için feryat etmelerine rağ­ men, konuyla yüz yüze gelmekten neden korktukla­ rını veya günü geldiğinde istimlâki neden ertelemek istediklerini, bu durum açıklamaktadır. Köylü devrimini toprak sahiplerine yönelterek mantıksal sonucu­ na (sosyal dayanışmacılar ile ters düşerek) ulaştıran 377


yegâne parti, komünist bolşeviklerin partisi, kapita­ lizm ile ilişkisi sadece ölümüne mücadeleden ibaret •olanların partisi oldu. Bu devrim, Komünist Parti ta­ rafından öne sürülen ve ikinci sovyet kongresi ta­ rafından benimsenen Toprak Karamamesi’nde yasal ifadesini buldu. Bu kararnameye ve üçüncü kongrede kabul edi­ len Temel Toprak Yasası’na göre toprakta özel mül kiyet resmen kaldırıldı. Cumhuriyetin bütün toprak­ ları, bu topraklarda emekçi olarak bulunan ve top­ rağı kendi emeği ile ekip biçen kişilerin tasarrufuna bırakıldı. Milliyet konusunda hiç bir kısıtlama geti­ rilmemiştir. Toprak, orada bulunan emekçinin gerek­ tiği gibi işleyebileceği miktan aşmamak şartıyla bü­ tün nüfusa eşit olarak tahsis edilmiştir. Ayrıca, sos yalist toprak dağıtımı ilkelerine uygun olarak, cum­ huriyetin bütün topraklarının, toprak konusunda yük­ sek hakka sahip olan bütün işçi ve köylülerin Devlet’inin mülkü olduğu ilân edilmiştir. Böylelikle, yasal olarak da gerçekleştirilen top­ rak devriminin sonucu olarak Busya’daki tarımsal ko­ şullar bütünüyle dönüştürülmüştür ve şimdi de, sayı­ sız değişiklik gerçekleştirilin ektedir. Daha önemlisi, Büyük Rusya’nın tamamında, is­ ter büyük ister küçük ölçekli olsun toprak mülkiye­ ti feshedilmiştir. Böylelikle* toprak mülkiyeti konu­ sunda zengin köylüler orta köylüler ile aynı düzeye getirilmişlerdir. Öte yandan, toprağın yoksul ve topraksız köylü­ ler tarafından kullanımı eşit düzeye getirilmiş ve bun­ lar zengin köylülerin hayvancılık ve çiftçilik araçla­ rında bir paya sahip kılınarak ve aynı zamanda bü­ yük mülklerin bölünmesinin bir sonucu olarak ka­ zançlı hale getirilmişlerdir. Çeşitli kırsal mıntıkalarda, ilçelerde ve eyaletler­ de toprak işletmelerinin eşit hale getirilmesine gelin­ ce, bu süreç devam etmektedir ve henüz tamamlan­ mış olmaktan uzaktır. 378


Tarım devrim inin sonuçları hakkında tam b ir b il­ g i verm ek, şimdiki durumda imkânsızdır. Genel ola­ rak konuşursak şunu söyleyebiliriz ki, özel bireyler tarafından mülk edinilmiş yaklaşık bütün topraklar, ister çok büyük ister daha küçük ölçekli olsunlar, ç ift­ liklerde çalışan köylülerin eline geçmiştir. Ö zel m ülkler ekim e açılmıştır. Sovyet İktidarı Sov­ y et tarım ına yaklaşık 2.000.000 desyatin toprak tahsis etmiştir. K öylüler belediyeye ait topraklan da ekmek­ tedirler. A y n c a köylüler, bütün kilise topraklannı, bü­ tün manastır topraklannı v e hanedana ait topraklan n b ir kısmını alm ışlardır. Toplam olarak, köylüler, devrim den önce özel olarak mülk edinilmiş toprağın yaklaşık 40.000.000 desyatinini kapamışlardır.

Sovyet îktidarı’nm rezervlerine ve şeker rafineri­ lerinin bulunduğu topraklara ek olarak, Devlet arazi­ si olarak kullanılan bütün topraklar, daha Önce top­ rak sahiplerine ait olan ulusallaştmlmış ormanlar da Sovyet Devleti’nin emrinde bulunmaktadır. B öylelikle Rus Komünist Partisi, toprak sorunu bakım ından uygun olm ayan koşullara rağm en sosya­ lizm uğruna savaşm ayı sürdürmüştür. D evlet’in elin­ deki toprağın oldukça büyük b ir kısm ı tarım a uygun değildir. T a n m a uygun toprağın büyük kısmı, az sa­ yıd a köylüye, kendi çiftliklerinde çalışanlara tahsis «dilm iştir. A n cak gene de, Rusya’da tan m m toplumsallaştı rılm ası bakımından uygun olm ayan koşullar ve kü­ çük burjuva tarım sal sistemin inatçı direnişi nede­ n iyle kırsal Rusya’nın geleceği özellikle büyük ölçek­ li sosyalist tarım a aittir.

105! GELECEK NEDEN BÜYÜK ÖLÇEKLİ SOSYALİST TARIMDADIR? Büyük ölçekli kapitalist yöntem ler zanaata daya­ lı üretim v e köylü üretim i yöntem leri karşısında za­ 379


fer kazanmıştır. Buna rağmen belirtilmelidir ki, bu zafer imalat endüstrisinde tarımda olduğundan daha hızlı ve daha tam gerçekleşmiştir. Komünist ekoro mik sistem, kapitalist ekonomik sistemden daha avan­ tajlı ve daha üretkendir; bu bakımdan, büyük ölçekli komünist çiftçiliğin, küçük ölçekli köylü çiftçiliğinden daha üretken olduğu kanıtlanacaktır. Bu meseleyi ayrıntılı olarak tartışmalı ye en iyi biçimde açıklamalıyız. Öncelikle yapılması gereken şudur ki, sosyalist tarımda cumhuriyetin bütün topraklarından, her mın­ tıka, çiftlik ve tarlada belirli bir ürünün (çavdar, yu­ laf, saman, keten, kenevir, pancar, yerelması, vb.) yetiştirilmesine olanak verecek şekilde yararlanılma­ lıdır. Toprağın kalitesi ve özellikleri dikkate alınarak yapılan bu tür tarım en büyük avantajı sağlayacak tır. En uygun ürünün seçilmesi tarım uzmanlarının karar verebilecekleri bir meseledir. Bizim köylü tarı­ mı sistemimizde çoğu kez tam tersi oluyor. Örneğin, kenevir ekilecek yere buğday ekildiği zaman rekolte kötü olur; veya buğday ekiminin daha iyi olacağı ye­ re çavdar ekilir. Daha büyük yanlışlar da yapılabi­ liyor. Ekime açılan toprakta bilimsel yöntemlerin genel olarak kullanılması, sadece daha iyi ürün seçimi, di­ ğer bakımlardan her şeyin eskisi gibi sürmesi halin­ de bile, rekolteyi büyük ölçüde arttıracaktır. Fakat çok 'tartalı sistem ancak küçük tarımın ye­ rine orta ölçekli veya büyük ölçekli tarımın benim­ senmesi ile uygulanabilir; ve kuşkusuz, büyük ölçek orta ölçekten daha avantajlıdır. Ürün rotasyonu sa­ yesinde topraktan daha iyi yararlanabiliriz. Bugün köylümüz, üç tarlalı sistem ile belirli bir dönem için toprağın üçte birini nadasa bırakıyor. Tam ürün rotasyonunu ve çok tarlalı sistemi uy­ gulamak, köylüler için pratikte imkânsızdır. Kendi toprağında tecrit olmuş durumda çiftçilik yapan köy­ lü için bu imkânsızdır, çünkü tam bir sistem uygu­ 380


lamak için yeterli toprağı yoktur. Komünal toprak tarlalar halinde bölündüğü zaman bu daha da imkân-. sızdır. Büyük ölçekli tarımda toprak israfından kurtulu­ ruz. Oysa küçük ölçekli tarımda, tarlaların köşelerin­ de ve kenarlarında bu tür israfa uğramak kaçınıl­ mazdır. Köylülerimiz bu şekilde yüz binlerce desyatin toprağı israf etmektedirler. Benim hesaplamaları­ ma göre, kayıp, 60.000.000 - 80.000.000 pud’u bulmak­ tadır. Gübreleme toprağın verimini korumanın başlıca aracıdır. Buyuk ölçekli tarımda, az sayıda at belirli bir toprak parçasını sürmeye yeterli olacağı için, da­ ha çok büyük baş hayvan beslenebilir ve böylelikle ahırlardan daha çok gübre elde edilir. Büyük ölçek­ li tarımda yapay gübre kullanmak veya çeşitli tür­ de gübrelen imal etmek, kârlıdır; oysa küçük tarım­ da böyle şeyler daha az uygulanabilir. Küçük ölçekli tanmda özellikle zor olan, uygun zamanda, yeterli derinlikte ve emekten tasarruf eden bir tarzda toprağın sürülmesini sağlamaktır. Bu ko­ nuda, tecrit edilmiş durumdaki köylü, sosyalist tanın­ daki rakibine göre (aslında büyük ölçekli kapitalist rakibine göre de) sadece bir cücedir. Toprağı en ucuz, en çabuk ve en derin biçimde sürme traktörlerin yar­ dımı ile yapılır. Köylü tanmının küçük toprak parça­ lan üzerinde traktöre yer yoktur. Ayrıca, tek bir trak­ törle çalışmak, sekiz ya da on traktörlük gruplarla ça­ lışmaktan daha az avantajlıdır. Aynı şey emek tasarrufu sağlayan diğer maki­ neler için de geçerlidir. Buharlı harman makineleri ancak büyük ölçekli tarımda tam olarak kullanılabi­ lir. Nihayet, bütün çiftlik araçlarından tam olarak ya­ rarlanmak ancak büyük ölçekli tarımda mümkündür. Tam yararlanma konusunda şöyle bir örnek verilebilir:

381


alet-araç bir bir bir bir bir

atlı saban için ekici, bir biçici ve harman makinesi (buharsız) için buharlı harman makinesi için buharlı saban için

desyatin 27 63 225 900

Diğer koşullar değişmeden kalsa bile buharlı sa­ banların ve traktörlerin kullanılması toprağın verim­ liliğinde üçte bir oranında artış için yeterli olacaktır. Atların yardımı ile tarım yapmak zorunda oldu­ ğumuz zaman bile, buyuk ölçekli tarım küçük tarım­ dan daha avantajlı olacaktır, çünkü her bir attan da­ ha geniş bir bölgede yararlanılacaktır. Büyük ölçek­ li tarımın yaklaşık üçte bir oranında at gerektirdiği hesaplanmıştır. Elektrik ancak büyük ölçekli tarımda kullanıla­ bilir. Ve büyük bir çiftlikte elektrik kullanımı saye­ sinde, yüzlerce küçük ve kötü inşa edilmiş ahır ve yüzlerce küçük mutfak vb.den vazgeçilebilir. Her şe­ yi tek ve iyi donatılmış bir binada gerçekleştirebiliriz. Süt imalatına dayanan çiftçilik ekonomik olarak ancak büyük ölçekte gerçekleştirilebilir. Fakat en büyük tasarruf iş gücünden sağlanır Toprağın verimliliğini azaltmadan, tam aksine üç ya da dört kat- arttırarak, kırsal kesimde yaşayan insa­ nın çalışma saatlerini yan yarıya ya da üçte bir ora­ nında azaltmak mümkündür. Bir örnek verelim. 1916 yılında yapılan son sayımla­ ra göre Rusya’da 71.420.800 desyatin ekilebilir toprak vardır. Bu alanın yılda bir kez sürüldüğünü düşünür­ sek (her tanmcı bunun çok liberal bir değerlendirme olduğunu bilir) köylüler bütün iş güçlerini (20.000.000 insan) ve bütün çiftlik hayvanlarını kullanmak zorun­ da kalacaklardır. Fakat aynı alanı traktörlerin yar­ dımı ile sürmek için (bir traktör günde 8-10 desyatip arasında, sürekli çalışırsa daha da fazla, toprak sü­ 382


rer) 1.000.000 işçinin emeği yeterli olacaktır. Bu du­ rumda bir kişi yirmi kişilik iş yapar*. Eğer ayrı m utfaklarda 100 öğün yem ek hazırla­ m a yerine, köy komününün m utfağında aynı sayıda insan için bir öğün yem ek hazırlayacak olursak, 100 aşçının 90’ma ihtiyaç olm ayacaktır. Bu aşçıların hiz­ m etinden başka alanlarda yararlanılabilir. B öylelikle bu alanlarda daha az çalışma sağlanabilir.

Bu durumda Komünist Parti’nin görevi, daha mü­ kemmel bir tarım sistemi, bir komünist sistem kur­ mak için mümkün olan her şeyi yapmaktır. Bu sis­ tem, kırsal nüfusumuzun, cüce tarım sisteminin yol açtığı barbarca enerji israfından kurtulmasını; Rus­ ya’nın, hâlâ devam etmekte olan barbarca toprak tü­ ketiminden; barbarca ve Asyatik sığır besiciliği yön­ temlerinden; barbarca bireysel aşçılık yönteminden kurtarılmasını sağlayacaktır. Komünist Parti bu büyük hedefe nasıl ulaşacak­ tır? Çeşitli yollar vardır. Önce en kestirme yolu ele alalım.

106. SOVYET TARIMI 1917 yılının sonunda köylüler toprak sahiplerine ait mülkleri ele geçirdikleri zaman, bu mülklerin ara­ sında pek çok model çiftlik vardı. Buralarda iyi cins hayvan besleniyor ve en son tanm makineleri kulla­ nılıyordu. Sovyetler tarafından bakıma alman bü çift­ liklerin bazıları yıkımdan kurtarıldı ve sovyet çift*

Bir adamın kaç desyatin toprağı sürebileceğini hesaplama­ dan önce, traktörle çalışan insanlara ek olarak, traktör ya­ pılan fabrikalarda çalışan işçileri ve petrol üretiminde çalı­ şanları vb. hesaba katmak duı umunda olduğumuz doğrudur. -Bu, traktör kullanmanın sağlayacağı avantaj hakkında yap­ tığımız değerlendirmeyi bir ölçüde azaltacaktır, ancak avan­ taj gene de önemli ölçüde büyük olacaktır.

383


likleri olarak bilinen hale getirildi. Ayrıca Sovyet ta­ rım sistemi kapsamına alınan bazı mülkler bütünüyle köylülere dagıtılamadı, çünkü bu topraklar köylüle­ rin İşleyemeyecekleri kadar genişti. Sovyet çiftlikleri, büyük ölçekli sosyalist m odel Çiftliğin bütün avantajları ile işletilebileceği yegâne çiftliklerdir. Köylülere, büyük ölçekli kollek tif tarım ın avantajlarını ancak sovyet çiftlikleri sayesinde kanıt­ layabiliriz.

Sovyet çiftliklerinde tam bir ürün rotasyonu uy­ gulayabilir, üç tarlalı sistemin yararlarını pratikte ka­ nıtlayabiliriz. Buralarda en karmaşıklan dahil her türlü tanm makinesini de kullanabiliriz. Sovyet çiftlikleri, cins hayvanlann yok olmaktan korunabileceği ve beslenebileceği yegâne yerlerdir. Kuşatılmış durumdaki köylülüğün elindeki çiftlik hay­ vanlarını sovyet haralarının kullanılması sayesinde iyileştirebileceğiz. Sovyet çiftliğinde köylüler için örnek tarlalar oluş­ turmak ve seçici yöntemler ile tohum geliştirmek ko­ lay olacaktır. Şimdiki halde bu çiftliklerde en iyi to­ humu seçmek için kullanılan makinelerimiz var ve komşu köylü çiftçiler de bu makineleri kullanıyorlar. Sovyet çiftlikleri tarım okulları kuruyor, tarım konusunda konferanslar düzenliyor, tarım sergileri açıyor vb. Sovyet çiftlikleri tarım araçlarının onarımı için atelyeler kuruyorlar. Bunlar öncelikle kendi ihtiyaç­ ları için, ikinci olarak da bölgedeki köylü çiftçilere yardım için kullanılıyor. Komünist Parti’nin görevi, mümkün olan her yer­ de, sovyet çiftliklerinin sayısını arttırmak ve onları genişletmektir (köylü tarımının çıkarlarına zarar ver­ meyecek ölçüde). Kararnameler yolu ile cumhuriye­ tin en iyi çiftlik hayvanlarını buralarda toplamalıyız. Tarımsal üretimde en mükemmel tekniğin kullanıl­ masını sağlayacak şekilde örgütlenmeliyiz. Bürokra­ 384


siye son vermeli, sovyet çiftliklerinin sadece kendi ça­ lışanları ve işçilerinin refahı ile ilgilenen, Sovyet Devleti için hiçbir şey yapmayan manastırlara dönüş­ türülmesinden dikkatle sakınmalıyız. Çiftlikler üst dü­ zeyde kalifiye işçilerden oluşan bir kurmayı bir ara­ ya getirmelidir; işçi denetimini sadece arttırmakla kalmamalı, işçilerin çiftlikleri gerçek anlamda yönet­ mesini sağlamalıdırlar. Çevre bölgelerden köylülerin çiftlikler ile bizzat ilgilenmeleri sağlanmalı ve onla­ ra tarımsal yöntemlerin uygulanmasında ve planların incelenmesinde önderlik edilmelidir. Bu uygulama köylüler sovyet çiftliklerinin bütün emekçi nüfusun yararına olduğunu görene kadar sürdürülmelidir. 1919 güzünde 3.536 sovyet ç iftliği vardı. Bu top­ rak lar üzerindeki ekilebilir alan (orm anlık bölgeler dışında) 2.170.000 desyatini buluyordu.

107. KENT VE KIR TARIMI (PAZAR BAHÇEVANLIĞI)* Savaşın ve devrimin kaçınılmaz sonucu olan şid­ detli besin maddesi kıtlığı nedeniyle, sağlam bir pa­ zar bahçevanlığı sistemi kent proletaryasının selâme­ ti bakımından olağanüstü öneme sahip olmuştur. Bu tanm biçimi gelişmeye başlıyor; ve büyük bir gele­ ceğe sahip olacaktır. Yerleşim yerlerinde yapılan tanmın doğrudan görevi, pazar bahçevanlığınm geniş çapta gelişmesine uygun yeterli miktarda ekilebilir toprağa sahip her şehirde belirli bir bölgeyi güven­ ce altına almaktır. Devrimden önce şehirlerimizde bu özelliğe sahip yaklaşık 2.000.000 desyatin toprak var­ dı. Binaların, otlakların, parkların ve sebze bahçele­ rinin bulunduğu bu alanın büyük kısmı halen şehir­ lere aittir. Ekilebilir toprağın bir bölümü köylülere *

Bildiğimiz «pazar bahçevanlığı» terimi, «mutfak-bahçe» ürünleri artık kapitalist pazar için üretiliyor olmasa da, bu bölümde gene özel bir tanm biçimi olarak betimlenmiştir.

F . : 25/385


tahsis edildi ve böylelikle şehirler için kaybedildi. Her­ de şehirlerin çevresindeki bütün topraklar kamulaştırılmalıdır. Bu önlem, sağlam ve genelleştirilmiş bir pazar bahçevanlığı sistemi için gereklidir. 1919 yılında bazı şehirlerde sovyetlerin tarımsal seksiyonları pazar bahçevanlığma başarılı biçimde gi­ rişmiş bulunuyorlar ve bütün bir yıl boyunca şehir­ lerdeki nüfusa yeterli sebze sağlıyorlardı. Bu çizgi ilerde de sürdürülmelidir. Her şehir, bütün nüfusa mutfak-bahçe ürünleri sağlamaya yeterli miktarda toprağı pazar bahçevanlığı için ayırmalıdır. Bundan başka, her şehrin düşkünler ve çocuklar için süt sağ­ layacak büyük bir süthaneye ve sığırlara saman sağ­ layacak yeterli büyüklükte bir toprak parçasına sa­ hip olması elzemdir. Belediyeler tarımsal faaliyeti ge­ rektiği gibi yürütürlerse kent işçilerine sadece pata­ tes ve kabak değil, un da (buğday ve akdarı) sağla­ yabilirler. Böylelikle her şehir, şehirdeki bütün atları kendi kaynaklarından besleyebilecek; bu da, ulaşım sisteminin ulusallaştırılması için yapılan düzenleme­ leri kolaylaştıracaktır, iki büyük kenti değerlendir­ me dışı bırakırsak, şimdiki halde kazanılmış olan de­ neyim önümüzdeki yıl bu tür bir planm cumhuriye­ tin bütün şehirleri için mümkün olabileceğini gös­ termiş bulunmaktadır - kendi nüfuslarına mısır sak­ lama şeklindeki ütopik tasarıyı gerçekleştirme giri­ şiminde bulunmamaları şartı ile. Şehirlerdeki sovyet tarımı bunlara ek olarak iki nedenle de büyük önem taşır. Birincisi, her şehirde, caddelerde, evlerde ve ahırlarda üretilen bol miktar­ da gübreden daha iyi yararlanılması için fırsat sağ­ lar. Şimdiki halde bu tür gübrenin büyük kısmı zi­ yan olmaktadır. İkincisi, bu tarım, imalat endüstrisi ile tarım arasında daha iyi bir birlik sağlar. Önümüz­ deki yıl belirli oranda kent nüfusunu, şehirlere biti­ şik büyük ölçekli pazar bahçelerini faaliyete geçir­ mek suretiyle tanmsal üretime katkı yapar hale ge­


tirmek (imalat endüstrisine müdahale olmaksızın) mümkün ölacakt7r.

Sovyet tarımına ve şehirlerdeki pazar bahçevanlığına model işletmeler kadar önem verilmelidir. Bun­ lar besin maddesi krizinin giderilmesine kesinlikle yardımcı olmalıdırlar. Deneyim göstermiştir ki, en zor sezonda, kırsal bölgelerde ürünün henüz kaldırıl­ madığı, köylülerin harmana başlamadıkları veya he­ nüz başladıkları bir sırada, sovyet çiftliklerinin var­ lığı durumu kurtarmıştır. 1918 ve 1919 yıllarında ye­ ni hasadın ilk ürününü sovyet çiftlikleri sağladı. Sov­ yet çiftliklerinin bu bakımdan taşıdıkları önem gele­ cekte büyük çapta artacaktır. Sovyet çiftliklerinde toprağın tamamının kullanımı sayesinde Sovyet Cum­ huriyeti, kentlerdeki işçileri ve çalışanları beslemek için gerekli olan tahılın yaklaşık yansını sağlayabile­ cektir: Bu da kent halkının köylülere bağımlılığını önemli ölçüde azaltacaktır.

108. KOMÜNLER VE ARTELLER Sovyet çiftlikleri ancak çevrelerindeki nadasa bı­ rakılmış alanlar pahasına veya, gelişmiş yöntemler ile, ıslah ve drenaj ile ekilen hanedan topraklan pa­ hasına çoğaltılabilir. Rus tarımı genelde ele alındı­ ğında, köylü tanmı sosyalist yola girene kadar sos­ yalist tarım gerçekleştirilemez. Sovyet çiftliklerinde köylüler büyük ölçekli kollektif tarımın avantajlarını öğrenebileceklerdir. Fakat bu ilerlemeyi bizzat koope­ ratif çiftçilik sayesinde, birleşik komün ve arteller ku­ rarak gerçekleştirebileceklerdir. Kapitalist toplumda, küçük köylü tarımından büyük ölçekli tarıma geçiş genellikle küçük mülk sahiplerinin yıkıma uğratılma­ sı ve proleterleştirilmesi ile gerçekleştirildi. Sosyalist toplumda, büyük ölçekli kollektif çiftçilik, esas ola­ rak:, birçok küçük çiftliği birleştirmek suretiyle küçük ölçekli çiftçilikten çıkacaktır.

387


Köylüler arasında «artel» ve *komün» sözcükleri hemen hemen aynı anlama gelir. Çoğu komünü ar­ tel anlamında kullanır, çünkü köylü «komün» sözcü­ ğünden hoşlanmaz ve komün, pratikte zorunlu oldu­ ğu zaman bile bu sözcüğü kullanmaktan korkar. Ge nel olarak denebilir ki, komün ile artel arasındaki fark, artelin sadece üretici bir birlik (bir üretim koopera­ tifi), komünün ise sadece üretici değil, aynı zaman­ da dağıtıcı bir birlik - aynı anda üretim, dağıtım ve tüketim yapan bir kooperatif - olmasıdır. Sovyet Rusya’da komün v e artellerin sayısı hız­ la artıyor. 1919 güzüne ait olan son rakam lar şöyledir: Komünler Arteller ^ Kooperatif çiftçi birlikleri

Sayı

E k ileb ilir alan

1901

150.000 desyatin 480.000 desyatin

668

Sayılar, komün ve artellerin oluşturulmasına yö­ nelik eğilimin bir kitle hareketi niteliği kazandığını ve gelişmekte olduğunu gösteriyor. Fakat sayılar bu birlik tipinin zayıf yanlarını da gösteriyor. Özellikle komünler için ortalama toprak genişliği çok küçük­ tür. Şu anda üzerinde durduğumuz konu, küçük ölçek­ li tarımdan büyük ölçekli tarıma geçiş değil, orta öl­ çekli tarıma geçmek veya küçük ölçekli tarımı biraz daha iyileştirmektir. Dolayısıyla komünler kendi üye­ lerine veya komşu nüfusa büyük ölçekli tarımın ger­ çek avantajlarını gösterememektedirler. Tarımsal ma­ kineler birkaç desyatinlik toprak üzerinde bütün güç­ lerini kullanamazlar; böyle bir çiftliğin tam bir ürün rotasyonunu örgütlemesi de mümkün olmaz. Bu ne­ denle, bu birliklerin orta ölçekli tarım bakımından ta­ şıdığı önem çok büyüktür. Bunlar emeğin bölünme­ sinden kaynaklanan avantajları gerçekleştirirler. Ka­ dınların bir kısmı ev işinden kurtulur ve böylelikle topraktaki çalışmanın daha çabuk bitirilmesine yar­ dımcı olur; belirli bir alanda daha az sayıda ata ih­ 388


tiyaç olur, iş zamanında bitirilir ve toprak tam ola­ rak işlenir; sonuç olarak, sıradan köylü tarımının bö­ lünmüş küçük tarla parçalarına nazaran çok daha iyi gelir elde edilir. Komünün gerçekleştirdiği iş gücü ekonomisi ken­ dim pek çok komünün tarım faaliyetine ek işlere gi­ rişmesiyle de ortaya koyar. Bunlar değirmen inşa eder; çeşitli küçük ev endüstrilerini işletir; onarım atelyeleri kurarlar vb. Komünler ancak daha ileri bir birlik süreci sa­ yesinde sosyalizm yolunda ilerleyebilirler. Bu birlik, iki komşu komünün birleşmesi ile; ve­ ya bazı komünlerin komşu köylüler arasından çok sa­ yıda yeni üye kazanarak genişlemesi ile; veya, son olarak, bir ya da daha fazla komünün bitişik bir sovyet çiftliği ile birleşmesi yoluyla gerçekleştirile­ bilir. Komünist Parti’nin kırsal bölgeler ile ilgili olarak başlıca görevi, bu bağlamda, küçük ölçekli köylü ta­ rımını daha yüksek bir düzeye çıkarmak ve ilk adım olarak orta ölçekli komünal tarım aşamasına geçir­ mektir. Bu yolda toprağın üretkenliğinin daha da art­ tırılacağını umut etmek için yeterli nedenler vardır. Sadece sözlü propaganda ve yapılan işler ile (sovyet çiftçiliği) değil, kuruluş süreci içinde komünal çift­ liklere mümkün olan her türlü olanağı sağlayarak - onlara malî destek sağlayarak; onlara, tohum, sığır, araç gereç ve tarımsal yöntemlerle ilgili tavsiye sağ­ layarak - bu süreci hızlandırmak proleter Devlet’in yetkisi dahilindedir.

109. KOOPERATİF ÇİFTÇİLİK Komün, sadece üretken emek için değil, aynı za­ manda dağıtım amaçları için ve kooperatif toplum­ sal hayat için köylüler arasında kurulmuş sıkı bir bir­ liktir. Artel, yalnızca üretici amaçlar için, ortak emek

389


için kurulmuş daimî bir birliktir. Kooperatif çiftçilik, artelden daha az sıkı; daha gevşek, deyim yerindeyse daha nedensel bir birliktir. Belirli bir köyde yaşayıp da, iç anlaşmazlıklar yüzünden bir komün oluşturmak üzere birleşemeyenler ve aynı nedenle bir artel ku­ ramayanlar en azmdan, iştirakçileri daha fazla bağ­ lamayan bir tarzda kooperatif çiftçiliğe girişebilirler. Bunun sonucunda, bir istisna, ile, her şey eskisi gibi kalır. Köyün ortak toprağı artık tarlalara bölünmez, kooperatif olarak işlenir. Her küçük çiftliğin kendi sebze bahçesi vardır; her köylü kendi özel mülkünü elde tutar; fakat makineler ve atlar belirli bir dönem için bütün köy yararına çalışır. Merkez Komite tarafından onaylanan toprağın toplumsallaştırılması ile ilgili düzenlemeler kollektif tarımın en ilkel aşamasını oluşturur. Böyle bir birlik oluşturmanın avantajları tam bir faaliyet özgürlüğün­ den ibarettir. Bu özgürlük aktüel emek sürecinden ay­ rı olarak her bir köylü için geçerlidir. Öyle ki, her köylü, kendi bağımsızlığını kaybetme riski olmaksı­ zın bu türden bir birliğe katılabilir. Ancak koopera­ tif çiftçiliğin ek olarak bir çok avantajı vardır: Bi­ reysel küçük mülk sahibinin elindeki toprağın tar­ lalara bölünmesine son verir. Bu tarlalar çoğu kez birbirinden ayrılmış durumdadır. Ayrıca bu reform çok tarlalı sistemin mümkün olmasını sağlar; tarım­ sal araç gereç ve makineler eşit olarak kullanılabilir.i$çi, araç gereç, sığır vb. eksikliği çeken ev halkına yardım için daha etkin bir iş bölümü sağlanabilir. Kooperatif çiftçilik kollektif tarımın, ilk aşaması­ dır. Bu nedenle doğal olarak, var olduğu kadan ile kollektif tarımın bu biçimde var olacağını umabili­ riz. 1919 sezonu ile ilgili veriler, kooperatif çiftçiliğin bir çok bölgede kurulmakta olduğunu gösteriyor. Ge­ niş bölgeler küçük bölümlere bölünmüştür ve bura­ larda kooperatif çiftçilik yapılmaktadır. Bazı durum­ larda köyün ortak topraklarının bir kısmı bu şekilde kooperatif olarak işlenmektedir.

390


110. TARIMSAL KOOPERASYON Devrimden önce bile, çeşitli tarımsal ürünlerden tam olarak yararlanılması için kurulan kooperatifler köylüler arasında oldukça yaygındı. Bütün kuzey eya­ letlerinde ve Volga kıyıları boyunca çok yaygın olan süthane artelleri (peynir ve tereyağı yapımcılığı) bu kategoriye dahildi. Keten imalatının ilk aşamaları, ham şeker imalatı, kurutulmuş sebzeler ve saman balyalama gibi işler için kurulmuş arteller de var­ dır. Sovyet İktidarı bütün bu kuruluşları destekler. Kır emekçilerinin kooperatif kurmalarına ve kurul­ muş olanları geliştirmelerine yardım etmek ve köy­ lüleri çalışma yöntemlerini iyileştirmeye teşvik etmek Komünist Parti’ye düşer. Parti aynı zamanda küçük ölçekli sermayenin Sovyet İktidarı’na ve büyük öl­ çekli sosyalist tanma karşı mücadele etmek üzere bu tür artelleri kendisine siper etme girişimlerine karşı bütün gücüyle direnmelidir.

111. TERK EDİLMİŞ BÖLGELERİN DEVLET TARAFINDAN KULLANILMASI; TARIM UZMANLARININ SEFERBER EDİLMESİ; KİRALAMA İSTASYONLARI; TOPRAĞIN ISLAHI; YERLEŞME BÖLGELERİ Tarımın savaştan kaynaklanan olağanüstü dağı­ nık durumu geniş bölgeleri tarım dışı bırakmıştır. Şid­ detli bir besin maddesi krizinin şehirlerde ve daha az verimli eyaletlerde hüküm sürdüğü bir sırada pro­ leter Devlet bu bölgelerin boş bırakılmasına izin ve­ remez. Bu nedenle Sovyet Devleti kime ait olduğuna bakmaksızın bütün terkedilmiş bölgelerin ekime açıl­ masını üstlenir. Bu önlem iç savaşın sürdüğü bölgeler­ de özel bir öneme sahiptir, çünkü buralarda zengin köylüler çiftiliklerini terketmiş ve gerileyen düşma­ nın eşliğinde geri çekilmişlerdir. Sahipleri tarafından terkedilen ürünü ve sahiplerinin yardım görmeden «ul


kaldıramayacakları ürünün Devlet tarafından işlen­ mesi -ve kaldırılması daha az önemli değildir. Rus tarımı, içinde bulunduğu karışıklıktan ancak bir dizi sağlam ve devrimci önlem sayesinde çıkarı­ labilir. Bu önlemlerden biri, bütün tarım uzmanları­ nın iş gücünün seferber edilmesi, başka deyişle, bu tür kişilere uygulanacak hizmet yükümlülüğüdür. Rusya’da asla çok sayıda kalifiye tarımcı olmamıştır. Tarımsal yöntemlerin geliştirilmesi konusunda önü­ müzde duran muazzam görevler ve kırsal bölgelerde üretkenliği acilen arttırma ihtiyacı karşısında bu eksikliği görmezlikten gelemeyiz. Tarımsal uzmanlık bilgisinin seferberliği pratikte bu bilginin toplumsal­ laştırılmasına eşittir ve bu bilgi Devlet tarafından en iyi ve en bilinçli biçimde kullanılabilir. Emperyalist savaş Rusya’nın tarım makinesi it­ halâtını imkânsız hale getirdi. Bu tür makinelerin yer­ li üretimi talebi asla karşılamamaktadır. İçlerinde en mükemmel ve en karmaşık olanlarının da bulunduğu pek çok makine şimdiye kadar Almanya, İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri’nden ithal edilmiştir. Ay­ rıca, metal, yakıt ve diğer pek çok maddenin kıt ol­ ması nedeniyle yerli tarım makinesi üretimi en aza. düşmüştür. Bütün bunlar tarım araç gereçleri ala­ nında ciddî bir yokluğa yol açmıştır. Muazzam maki­ ne ve araç talebi ve proleter Devlet’in bütün bunları yetersiz miktarlarda tedarik etmesi nedeniyle, sahip olduğumuz kadarıyla bu tür araç gerecin adil biçim­ de dağıtılması ve bunlardan en iyi şekilde yararla­ nılması son derece önemli bir mesele haline gelmiş­ tir. Fakat tarımsal araç gereçte özel mülkiyet var ol­ duğu sürece, bunların tam kullanımı imkânsız olma­ ya devam edecektir. Bu makinelerin uzun dönemler boyunca atıl kaldığı; yeterince kullanılmadığı; bu ara­ da komşularının, bu makinelerin eksikliği yüzünden, tarlalarını süremedikleri ve ürünü kaldıramadıkları görülüyor. 392


Araç gereç eksikliği yüzünden zor durumda ka­ lan bu kırsal nüfus tabakalarına yardım edebilmemiz ve araçların tam kullanımını sağlayabilmemiz için, makine ve araçları özel mülk sahiplerinin kullanı­ mına bırakmamalı ve bunları, ihtiyaç duyanın teda­ rik edebileceği kiralama istasyonları’nda toplamalıyız. Başka deyişle, köylünün kullanımına verilen ve be­ lirli bölgelere (köyler, kırsal bölgeler veya çevreler) tahsis edilen makine ve araçlar tek tek köylülere sa­ tılmayacaktır; ihtiyacı olanların geçici olarak kulla­ nımına verilecektir; ve maliyeti karşılamak için be­ lirli bir yükümlülük getirilecektir. Bu tür düzenle­ meler için kullanılan depolar kiralama istasyonları olarak biliniyor. Makine ve araçlar buralarda depo edilir, kullanımdan sonra bakımları yapılır ve (dona­ tımı iyi istasyonlarda) onaranları gerçekleştirilir. Şim­ diki durumda, sayıca az olmakla birlikte bu tür ki­ ralama istasyonları mevcuttur ve çalışmaktadır. Ol­ duğu kadarıyla bütün tarım makinelerinin, daha kar­ maşık tipte makineler de dahil olmak üzere kiralama, istasyonlarında toplanması Sovyet îktidan’na düşen bir görevdir. Makinelerin çalışma süreleri içinde ye­ terli biçimde kullanılmalarını güvence altına alma­ nın başka yolu yoktur. Belirtmek gereksizdir ki, bu yolla, makineleri özel mülkiyetine geçirecek kadar varlıklı olmayan yoksul köylülere de yardım etmiş olacağız. Zengin köylülerden müsadere edilen maki­ neler kiralama istasyonlarında tutulmalıdırlar. Kira­ lama istasyonları aracılığı ile sağlanacak geniş çap­ ta örgütlü bir tarımsal makine tedarik sistemi yavaş fakat emin adımlarla en önemli tarımsal üretim araç gereçlerinin tamamının ulusallaştırılmasına varacak­ tır; ve sonuç olarak, köylü endüstrisine yardım sağla­ manın yanısıra daha ileri düzeyde bir toplumsallaşma­ ya yol açacaktır. Proleter İktidar’m tarım programında toprak ıs­ lahı son derece önemli bir yer işgal etmelidir. Sovyet iktidarı şimdiki durumda milyonlarca desyatin top­ 393


rağın denetimine sahiptir. Henüz ekilebilir olmasa da bu topraklar az bir emek kullanılarak, temizlenme, köklerin ayıklanması, drenaj (hendeklerin kazılması veya yer altı borularının döşenmesi ile), sulama vb. sayesinde ekime elverişli hale getirilebilir. Ekime açıl­ mış ve açılması düşünülen topraklar bakımından Sov­ yet çiftliklerinin genişletilmesinin sınırlan olsa da, toprak ıslah yöntemleri sayesinde genç sosyalist tarı­ mımızın doğadan söküp alabileceği topraklann sınır­ sız biçimde geliştirilmesi olanağı vardır. Toprak ıslah çalışması Sovyet îktidan’nm örgüt­ lemek zorunda olduğu bütün kamu faaliyetlerinin en önemlisidir. Ayrıca, toprak ıslah çalışması, toplumun bütün parazit tabakalarından en iyi şekilde yararla­ nabileceğimiz üstün bir çalışma alanıdır. YERLEŞME BÖLGELERİ. Bu nokta programımız­ da gözden kaçınlmıştır. Fakat burada ele alınması gerekiyor, çünkü Sovyet îktidan er ya da geç yer­ leşme bölgeleri politikasına pratikte önem vermek zo­ runda kalacaktır. Toprak sahiplerine ait mülklerin dağıtılmasına rağmen toprak açlığı bir çok eyalette hâlâ sürmek tedir. öte yandan, uzak bölgelerde muazzam geniş­ likte işgal edilmemiş toprak bulunmaktadır. Merkez­ den uzak yerlere göç yakın gelecekte kaçınılmaz ola­ caktır. Yeni yerleşim bölgelerine göçenlerin, bölün­ müş toprak parçalan üzerinde küçük ölçekli tarım faaliyetine girişmemelerini sağlama görevi proleter Devlet’e düşecektir. Şunu bilmeliyiz ki, yeni gelenler için gerekli hazırlıklar yapılmış, büyük ölçekli tarım için gerekli olan her şey (komünal çiftlik: binaları, bütünüyle çok tarlalı sisteme aynlmış komünal top­ raklar, modem tanmsal makineler, vb.) sağlanmıştır.

112. KÖYLÜ TARIMINA DEVLET YARDIMI Sovyet çiftlikleri, komünler ve arteller, yukarda betimlenen bütün önlemlerle bağlantılı olarak ve bu-

394


yük ölçekli kollektif tanmın örgütlenmesi sayesinde emeğin üretkenliğinin fazlalaştınlmasma ve toprak­ tan gelen mahsulün artmasına hizmet edecektir. A r­ zulanan hedefe ulaşmak için bundan başka, kesin, hızlı ve doğrudan bir yol yoktur. Ancak, sovyet çift­ liklerim ve komünleri örgütleme meselesinde ne ka­ dar başarılı ölursak olalım, küçük ölçekli köylü çift­ çiliği daha uzun bir süre Rusya’da hâkim tarımsal üretim biçimi olacaktır. Bu durum gerek ekim yapı­ lan alan, gerekse tarımsal ürünün niceliği bakımından geçerli olacaktır. Burada şu soru ortaya çıkıyor: Kü­ çük burjuva sınırlarının getirdiği kısıtlamalara rag men bu çiftçilik yönteminin toprağın üretkenliğini arttırmasına nasıl yardımcı olabiliriz? Programımız, Sovyet îktidarı’nın küçük ölçekli köylü çiftçiliğinin yardımı ile uygulayabileceği bir çok önlem öneriyor. Bu önlemler şunlardır. Hepsinden önce, toprağın bölüştürülmesinde yar­ dım sağlanabilir. Kırsal hayatımızın başındaki en bü­ yük belâ ekilebilir toprağın uzun ve dar şeritlere bö­ lünmesidir. Bir köyün ekilebilir topraklarının bir sonra­ ki köyün sebze bahçelerine kadar uzandığım görüyoruz. Ekilebilir toprağın bazı bölümleri yerleşim yerlerin­ den beş ya da altı mil kadar uzakta olur ve çoğu kez ekilip biçilmeden bırakılır. Bu şerit sistemine son ve­ rilmesi için köylüler ekilebilir toprakların modası geç­ miş bir tarzda bölüşülmesi yöntemini terketmeye teş­ vik edilmektedirler. Bu yöntem genellikle toprak sa­ hiplerinin mülkleri ele geçirildikten sonra yapılan yeni alt bölmeler ile çelişiyor. Şerit sistemine karşı mücadele daha yüksek düzeyde gelişmiş tarım biçi­ minin öncüsü olduğu ve genelde denildiği gibi köylü­ lerin ekilebilir toprağın bölüşülmesinde yardıma ih­ tiyaçları olduğu için Sovyet İktidarı ölçüm ve tarım uzmanları ile onlara yardım etmelidir. Sovyet köylüleri ekim için genellikle seçilmemiş tohum kullanırlar. Seçilmiş tohum ekmeleri halinde, diğer koşullar değişmeden kalsa bile, daha iyi ürün 395


alırlar. Daha iyi tohumların kullanılması sayesinde hasat daha iyi olabilir. Ne var ki bu köylüler ancak Devlet’ten güvence sağlayabilirler. Onlar için ülke dışından satın alabilecek ya da yok olmaktan kur­ tarılmış, ıslah edilmiş tohum stoklarından çiftçilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek pozisyonda olan sadece Devlet’tir. Köylü çiftçilerimizin ellerindeki çiftlik hayvanlan genellikle dejeneredir. Soy ıslahına acilen ihtiyaç var­ dır. Rusya’da hâlâ bulunabilen cins büyükbaş hayvan­ lar şimdilik, sovyet müllkerinde, sovyet süthanelerin­ de ve haralarda toplanmıştır. Bu ıslah meselesinde Devlet her sovyet çiftliğinde çiftleşme istasyonları ör­ gütlemek suretiyle köylülere büyük yardım sağlayabi­ lecektir. Bu istasyonlarda cins hayvanlar bulunmak­ tadır. Aynca Devlet damızlık hayvanların her böl­ gedeki çiftleşme istasyonlarına sistematik dağılımım: sağlayacaktır. Köylülerimizin pek çoğu en temel ve önemli ta­ rımsal sorunların bazılarında hâlâ cehalet içinde bu­ lunmaktadırlar. Bu nedenle aşikârdır ki, bu mesele­ lerde daha geniş bilginin yayılması kaçınılmaz olarak tarım faaliyetinde gelişmelere yol açacaktır. Tarımsal meseleler üzerine verilen konferanslara - çeşitli mer­ kezlerde sürdürülen bu faaliyet sovyet uzmanlarının görevidir - ek olarak sovyet çiftliklerinde kısa kurslar düzenlenmelidir. Çiftlikler belirli amaçlara yönelik mo­ del tarlalara sahip olacaklar, tarımsal fuarlar düzen­ leyecekler, tarımsal konularla ilgili literatürü dağıta­ caklardır, vb. Sovyet iktidarı, tarımsal bilginin yayılmasına ek olarak köylülere doğrudan uzman yardımı sağlama­ lıdır. Şimdiki uzman yetersizliği bakımından bütün personelin seferber edilmesi yararlı bir sonuç sağla­ yacaktır. Eskiden sadece büyük toprak sahibinin em­ rinde çalışan uzman artık köylülerin hizmetinde ola­ caktır. Bundan başka Sovyet iktidarı köylü saflann396


dan tarım uzmanı çıkarmak için yaygın eğitim ön­ lemleri almalıdır. Gittikçe artan sayıda tarım kurs­ larının ve tarım okullarının yanısıra sonuca ulaşma­ nın en iyi yöntemi, komün ve artellerin en kalifiye üyeleri için özel kurslar düzenlemek olacaktır. Böy­ lelikle eğitilmiş tarımcılardan oluşan bir öncü köylü­ lerin kendi saflarından sağlanabilecektir. Tarımsal araç gerecin onaranı için elde bulunan olanakların geliştirilmesi bu koşullarda köylüler için büyük öneme sahiptir. Açlık koşullan yüzünden kü­ çük özel ately elerin gerekli onaranlara yetişmesi im­ kânsızdır. Sadece Devlet sovyet çiftliklerindeki onarım atelyelerinin faaliyetlerini genişletmek ve kısmen de Kırsal kesimi, özellikle tarımsal araç gereç onaranını gerçekleştirecek bir ately eler şebekesi ile donatmak suretiyle bu meseleyi yeterince geniş bir kapsamda örgütleyebilecek pozisyondadır. Şimdiki durumda ekime uygun olmayan muaz­ zam topraklar en iyi ekilebilir alanlara mükemmel bi­ çimde dönüştürülebilir. Gerekli ıslah faaliyetleri bu­ gün için yetersizdir. Bunun sebebi, kısmen, bu tür faaliyetin köy komününün olanaklarının ötesinde ol­ ması ve kısmen de, köylülerin modern toprak ıslah yöntemleri ile tanışmamış olmalarıdır. Dolayısıyla Sov­ yet Îktidan bu meselede köylülere elinden gelen her türlü yardımı yapmalıdır. îç savaşa rağmen pek çok bölgede mükemmel bir faaliyet bu çizgilere uygun bi­ çimde sürdürülmektedir. 1901’den 1910’a kadar geçen oh y ıl içinde çeşitli ülkelerde desyatin başına ürün şöyle idi: Çavdar Danimarka Hollanda İngiltere Belçika Almanya Türkiye

120 111 145 109 m

Buğday

Arpa

Y ulaf

Patates

183 153 149 157 130 98

158 176 127 179 127 117

170 145 118 161 122 105

— 1.079 908 1.042 900 _ ■

397


80 563 84 90 70 Fransa 74 421 64 93 67 ABD 50 410 51 45 50 Rusya Kus toprağının batı ülkelerininkinden çok daha zen­ gin olması gerçeğine rağmen ülkemiz verimlilik bakımın­ dan listenin sonundadır. Rusya, Danimarka ve Belçika’­ dan desyatin başına ü? buçuk kat daha az yulaf; D ani­ marka’dan dört kat, Almanya ve İngiltere’den ise üç kat daha az buğday; Belçika’dan üç kat daha az çavdar ye­ tiştiriyor. Türkiye’de bile desyatin başına ürün Rusya’d a kinden iki kat daha büyüktür. Belirtmek gerekir ki, köylü çiftliklerimizin ürünü yukardaki tabloda belirtilenden de daha düşüktür, çünkü tabloda ortalamalar yer alıyor ve dolayısıyla toprak sa­ hiplerine ait özel mülklerin yüksek verimliliğini yansıtı­ yor. Buralarda ürün köylü çiftliklerinin ürününden 1/5 kat ile 2,5 kat arasında değişen miktarlarda daha bü­ yüktür. Demek ki, ekime açılan topraklarda bir artış olmak­ sızın köylülerimiz sadece antika yöntemleri çağdaş tarım yöntemleri lehine terketmek suretiyle ürünlerinde iki ya da üç kat artış sağlayabilirler,

113. TARIM İLE İMALAT SANAYİİNİN BİRLİĞİ İmalat sanayimin tarımdan ayrılmasının ve bir bütün olarak toplumsal hayatın ekonomik sürecinde imalat sanayiinin yerine getirdiği hâkim rolün sonu­ cu şehirlerin gelişmesi oldu. Şehirler kapitalizmin daha sonraki aşamalarında muazzam bir büyüklüğe ulaştılar. Köy hayatının enerjisi sistematik olarak köy­ den şehre geçti. Sâdece kent nüfusu kır nüfusundan daha hızlı artmakla kalmadı, aynı zamanda şehir de kır aleyhine pozitif olarak büyüdü. Pek çok kapita­ list ülkede kırsal nüfusta mutlak bir azalma olmuş­ tur. ö te yandan bazı şehirler fantastik denebilecek ölçüde büyümüştür. Sonuç hem kır hem de şehir için felâket olmuştur. Kötü etkiler arasında şunlar sayıla­ 398


bilir: Köylerde nüfus azalması ve buralarda ilkel ko­ şullara dönülmesi; kırsal hayatın kent kültüründen kopması; şehir halkının doğadan ve sağlıklı tarımsal faaliyetlerden kopması ve böylelikle kent nüfusunun fiziksel dejenerasyona uğraması; tarımsal ürünlerin işlenmesi ile gerçekleştirilen bir çok endüstri dalının gereksiz yere şehre taşınması; şehirlerde topraktan alman besin maddelerinin toprağa gübre olarak dön­ memesi yüzünden toprağın aşırı 'tükenmesi; vb. Şehir ile köyün birbirine yaklaştınlması, imalat sanayii ile tarım arasında bir birliğin sağlanması, iş­ çilerin fabrikalardan tanma çekilmesi - bunlar, bu bağlamda, komünist yeniden inşanın doğrudan he­ defleri olmalıdır. On binlerce deayatin sovyet topra­ ğının çeşitli atelyelere, kurumlara ve girişimlere tah­ sisi ile bir başlangıç yapılmış bulunmaktadır. Bura­ da hedef şehir işçilerinin sovyet çiftliklerine bilinçli; ve örgütlü transferi idi. Bunu gerçekleştirmek için, tek tek fabrika ve atelyeler için tarım yapılabilecek topraklar ayrılmış; her kent işçisinin tarım faaliye­ tine yardım etmek üzere komşu köyleri ziyaret et­ tikleri Komünist Cumartesiler düzenlenmiş; sovyet ça­ lışanları belediyelerin pazar bahçelerinde çalışmak üzere seferber edilmişlerdir; vb. Geleceğin imalat sanayii ile tarımın birleşmesin­ de olduğuna kanaat getiren Komünist Parti bu çiz­ gi boyunca ilerlemeye devam edecektir. Bu birlik so­ nunda kentlerin aşırı nüfustan kurtarılmasını ve bu fazla nüfusun bütün ülkeye dağılmasını sağlayacaktır.

114. KÖYLÜLERLE İLİŞKİDE KOMÜNİST PARTİNİN TAKTİKLERİ Tarım programımızda bu alanda neyi gerçekleş­ tirmek istediğimizi tartışıyoruz. Programımızı nasıl gerçekleştireceğimizi düşünelim; nüfusun hangi taba­ kalarından destek alacağız; köylülerin büyük çoğun-


Juğunu saflarımıza kazanmak için hangi yöntemleri pygulayacağız ya da, en azından, köylülerin taraf­ sızlığını nasıl sağlayacağız. Toprak sahiplerine karşı açılan kampanyada kent, proletaryası, zengin köylüler de dahil olmak üzere bütün köylüler tarafından desteklendi. Bu durum Ka­ sım devriminin hızlı başarısını açıklar, çünkü böyle­ likle, toprak soyluluğunun tasfiyesini ertelemeye teş­ vik edilen burjuva Geçici Hükümet’in yıkılması sağ­ lanmış oldu. Fakat, ekilebilir alanların eşit bölünmesi ile toprağın sözde toplumsallaştırılmasını öngören ye­ ni tarım yasasının çıkması, zengin köylüleri karşı dev­ rim kampına itti. Çünkü zengin köylüler devrimden .önce sahip oldukları toprağın bir bölümünü kaybet­ tiler; yoksul köylülerden kiralama yoluyla elde ettik­ leri ve üzerinde tarım yapabilecekleri toprakları da kaybettiler. Büyük toprak sahiplerinin mülkleri yağ­ malandığı zaman ele geçirdikleri her şeyi kaybettiler. Nihayet ücretli emek kullanmaları da imkânsız hale geldi. Zengin köylüler, devrimimiz bir burjuva demok­ ratik devrimin sınırlarını aşmamış olsaydı, ilerde bir toprak soyluları sınıfına dönüşecek sınıfı oluşturur­ lar. Onlar, tarımın sosyalist örgütlenmesine yönelik bütün girişimlere doğal olarak öldürücü biçimde düş­ man bir sınıf oluştururlar. Zengin köylülerin bir sı­ nıf olarak amacı tarımsal sistemimizin Danimarka ve Amerika Birleşik Devletleri’ndekine benzer bir yön­ de geliştirilmesini sağlamaktır. Fakat proleter otori­ te ve onun sosyalist politikası için Rus tarımı eski top­ rak soyluları sisteminin feshedilmesinden sonra, bü­ yük bir hızla, toprak ıslah yöntemlerinin yardımı ile, ücretli emeğin kullanıldığı bir burjuva çiftçilik sis­ temine geçecekti. Bununla aynı zamanda dev bir ya­ rı proleter köylüler sınıfı oluşacaktı. Zengin köylü bu yüzden devrimi büyük umutlar ve beklentilerle kar­ şıladı, fakat devrimin bir sonucu olarak kendisini daha önce sahip olduğu topraktan çıkarılmış durum­ da buldu. Bu zengin köylüler sınıfı var olmaya devam

.400


ettiği sürece, bu sınıfın üyeleri proleter Devlet’in ve onun tarım politikasının, kaçınılmaz olarak uzlaşmaz düşmanlan olacaklardır. Bu nedenle artık Sovyet İk­ tidarından karşı devrimci faaliyetlerine karşı aman­ sız bir mücadeleden başka bir şey umamazlar. Sov­ yet İktidan sonunda zengin köylüleri planlı olarak mülksüzleştirmek, onlan toplumsal çalışma için se­ ferber etmek ve daha önemlisi köylü toprağının ve sovyet çiftliklerinin geliştirilmesinde çalıştırmak zo­ runda kalabilir. Orta köylüler Rus köylülerinin büyük çoğunluğu­ nu oluştururlar. Bu orta köylüler toprak soylulannm mülklerinden kendilerine düşen payı kent proletar­ yasının yardımi ile güvence altına âldılar ve ancak bu proletaryanın yardımı ile kapitalistlerin ve büyük toprak sahiplerinin karşı devrimci hareketi karşısın­ da bu topraklan ellerinde tutabilirler. Ancak prole­ tarya ile ittifak halinde, ancak proletaryanın liderli­ ği altında, ancak bu liderliği dürüstçe kabul etmek su­ retiyle, orta köylüler kendilerini dünya kapitalizminin saldırılarından, emperyalistlerin yağmasından, cara ve Gecici Hükümet’e olan borçlarını ödemekten kur­ tulabilirler. Küçük tarım sistemi her durumda yok ol­ maya mahkumdur. Bunun yerini daha avantajlı ve daha verimli bir sistem, büyük ölçekli kooperatif ta­ rım sistemi almalıdır. Ancak proletarya ile orta kövluler arasında, kurulacak bir ittifak sayesinde bu dö­ nüşüm, yoksulluk, yıkım ve büyük acılar olmaksızın gerçekleştirilebilir. Ne var ki. orta köylülerin sahip oldukları küçük mülk sahibi zihniyeti onlan zengin köylüler ile itti­ fak kurmaya yöneltir. Bu yönde işleyen bir dürtü da­ ha vardır, çünkü orta köylüler ellerindeki fazla tahılı şehirlerdeki işçiler ile paylaşmak veya kendi tüketim­ leri için gerekli olmayan tahılı, karşılığında kent en­ düstri ürünleri beklemeksizin teslim etmek zorunda kalıyorlar. Bu nedenle Komünist Parti’nin orta kövlüleri zengin köylülerden ayrılmaya teşvik etmesi el­ F . : 26/40İ


zemdir; zira zengin köylüler gerçekte uluslararası kar pitalizmin ajanlarıdırlar ve bir bütün olarak köylü­ lüğü, devrimin bütün kazanımlarının kaybedileceği bir yola girmeye teşvik etmektedirler. Bundan başka, partimiz, orta köylülere onları zengin köylüler ve bur­ juvazi ile ancak zayif ve geçici çıkarların birleştire­ bileceğini en iyi şekilde açıklamalıdır; onlara, gerçek, sürekliye uzun vadeli çıkarlarının, gerçek işçiler ola­ rak kent proletaryası ile ittifak kurarak sağlanabile­ ceğini göstermeliyiz. Nihayet, tarımın sosyalist dönü­ şümünü sağlamaya çalışırken, iyi düşünülmemiş za­ mansız önlemlerle orta köylüleri yabancılaştırmaktan özenle sakınmalıyız ve onları komünler ve arteller oluşturmaları için zorlamaya kalkışmamalıyız. Rus­ y a ’da komünizmin şimdiki koşullarda başlıca göre­ vi, işçilerin ve köylülerin kendi inisiyatifleri ile karşı devrimi yok etmelerini sağlamaktır. Bu gerçekleştiril­ diği zaman tarımın toplumsallaştırılmasının önünde büyük engeller olmayacaktır. Yoksul köylülere gelin­ ce, bunların proleter ve yan-proleter tabakaları, dev­ rim sayesinde, önemli ölçüde orta köylüler düzeyine yükselmişlerdir; bununla birlikte, yoksul köylüler ta­ bakası hâlâ proletarya diktatörlüğünün önemli bir da­ yanağını oluşturur. Yoksul köylüler ile ittifak sayesin­ de Sovyet İktidarı zengin köylülere güçlü darbeler indirebildi, orta köylüleri zengin köylülerden ayırabil­ di. Yoksul köylülerin komünist zihniyeti Sovyet îktidan’nm kırsal bölgelerde kullanabileceği araçları y a ­ ratmasını, böylelikle askerî bakımdan önemli ve be­ lirleyici ilk köylü seferberliğini gerçekleştirmesini sağladı*. Nihayet, komün ve artellerin üyeleri şim­ *

Köylülerin iç savaşa aktif olarak katılmaları için ajitasyon yaparken bu katılımın kendileri için neden avantajlı ola­ cağını açıklamak zorunda kalıyoruz. Köylüyü ilgilendiren, sosyalizm uğruna savaşıyor olmamız değil, emperyalistlerin küçük mülk sahiplerini barbarca sömürmelerini ve köylü­ leri tekrar toprak sahibi veya tüccarın boyunduruğu altma

402


diye kadar en çok yoksul köylüler olmuşlardır ve ge­ ne onlar toprak kararnamelerinin ve Sovyet îktidarı’nm çıkardığı diğer kararnamelerin uygulanmasına aktif olarak yardım etmişlerdir. Komünist Parti’nin yoksul köylülerle ilgili en önemli görevi, yoksul köylü komitelerinin kaldırılma­ sından sonra bu tabakanın uğradığı parçalanmaya bir son vermektir. En iyi yol yoksul köylüleri üretim temelinde birleştirmektir. Onların köy hayatı üze­ rinde yarattıkları etki, eğer tarımın geliştirilmesi yön­ temlerine katılmaları sağlanırsa, artacaktır. Bunu sağ­ lamak bütün yoksul köylülerin güçlerini artellerde ve­ ya komünal topraklarda birleştirmekle mümkün ola­ bilir. Zengin köylünün bu kadar büyük bir öneme sa­ hip olmasının nedeni, onun başarılı bir çiftçi olması­ dır. Fakat zenginin çiftçiliği küçük burjuva koylu ta rımı kapsamında kalmaya devam eder. Eğer yoksul köylüler komünlerde birleştirilirlerse kendilerine köy­ lü çiftçiliğinde olduğundan daha iyi tarım yöntemleri sağlanabilecek ve böylelikle, ekonomik bakışaçısmdan, orta köylüler, hattâ zengin köylüler kadar güçlü hale getirileceklerdir. Kırsal hayatta yoksul köylülerin dik­ tatörlüğü, bu ekonomik temel üzerinde, komün üye­ sinin küçük çiftçiye maddi bakımdan üstünlüğünün sağlanması ile inşa edilebilir. Fakat katı anlamda bir yoksul köylüler diktatörlüğü olmayacaktır; yoksul köylü komiteleri zamanında zengin köylülerin şikâyet ettikleri (sebepsiz değildi) «yoksullar ve aylaklar» yö­ netimi olmayacaktır. Kırsal emekçilerin öncüsünün yönetimi, iki yüz yıldır çoğunluğun başını çeken o azınlığın yönetimi olacaktır. Ne var ki, bütün yoksul köylüleri komünlere kat­ mak olağanüstü zordur. Yakın zamanlarda önemli sa­ yıda orta köylü komünlere katılmış ve artellere katıl­ sokmalarım imkânsız hale getirmek için savaşıyor olmar mızdır.

403


ma eğilimi artmıştır. Yoksul köylüler küçük tarımdan vazgeçmeyecekleri için, onları yoksul köylü sendika­ ları kurmaya ikna etmeliyiz. Bu sendikalar zengin köy­ lülere karşı mücadele etmeli, yoksul köylü komitele­ rinin tam sonuç alamadığı bu mücadeleyi sürdürmeli­ dirler. Yoksul köylüler karşılıklı yardımlaşma için birleşmelidirler; Devlet için belirli bir çalışmayı üst­ lenebildikleri sürece, karşılığında tercihli olarak bazı ürünleri almak ve çeşitli ekonomik yardımlar sağla­ mak suretiyle Devlet ile ekonomik ilişkiye girmelidir­ ler. Rusya’nın yoksul köylüleri arasında şimdiki du­ rumda çok sayıda sendika bulunmaktadır; bunlar çe­ şitli amaçlar için kurulmuşlardır, ancak genelde ye­ rel ve geçici niteliktedirler. Bunlar daha büyük sen­ dikalar içinde birleştirilmelidirler. Besin maddesi üre­ timi çok az olan eyaletlerde - örneğin, zift ve katran üreten bölgeler, kereste elde edilen ormanlık bölge­ ler,'vb. - nüfusun yoksul tabakaları arasında kurulan bu tür sendikaları parlak bir gelecek beklemektedir. Komünist Parti’nin yoksul köylülerle ilgili ek gö­ revi, onları küçük burjuva ve yersiz umutlardan kur­ tarmak için, kent proletaryası ile daha yakından te­ mas etmelerini sağlamaktır. Bu yersiz umutlara ka­ pılanlar gelecekte, güçlü, bağımsız ve tekil çiftçiler olabileceklerine inanmaktadırlar. Yoksul köylülerin çok sayıda oldukları yerlerde, komünist grupların ve­ ya komünizme sempatizan grupların oluşmasım sağ­ lamalıyız. Her yoksul köylü bir komüne üye olmalı­ dır. Her komün üyesi bir komünist olmalıdır.

LİTERATÜR Engels, The Peasant Prob lem in Fran ce and G erm any; Le­ nin, Th e Agrarian Problem and th e Critics of M a rx ; Lenin, T h e Agrarian Problem in Russia at th e Close o f the N in e­ teen th Century.

404


Devrimden sonra yayımlanmış en tanınmış broşürler ara­ sında şunlar zikredilebilir: Zhegur, The Organization of Com­ munist Agriculture; Ky, Rural Communes; Mesceryakov, Agri­ cultural Communes; Preobrajenskiy, Agricultural Communes; Larin, The Urbanization of Agriculture; Mesceryakov, The Na­ tionalization of the Land; Lenin, Komünist Partfnin sekizinci kongresinde orta köylülüğün durumu hakkında konuşma; Sumatokin, Let us live in a Commune! ; Lenin, The Struggle for Bread.

405


X IV

DAĞITIMIN ÖRGÜTLENMESİ 115. Özel tica re tin kaldırılması. 116. D a ğıtım aygıtı. 117. Eski günlerde kooperasyon. 118. Çağdaş kooperasyon. 119. Ö teki dağıtım organları.

115. ÖZEL TİCARETİN KALDIRILMASI Her üretim yöntemine özel bir dağıtım yöntemi te­ kabül eder. Üretim araçlarında kapitalist mülkiyetin kaldırılmasından sonra Sovyet Cumhuriyeti, kaçınıl­ maz biçimde, kapitalist dağıtım yöntemi, yani ticaret ile çelişti ve kararnameler yoluyla bu yöntemin kal­ dırılmasını sağlamak zorunda kaldı. îlk önce büyük depolar müsadere edildi. Bu önlem, şiddetli besin maddesi kıtlığı ve besin maddelerine duyulan genel ihtiyaç bakımından da gerekli idi. Spekülatörlerin fi­ yatların yükseleceği beklentisi ile istifledikleri mal­ lar emekçi kitlelere dağıtıldı ve Kasım devrimini iz­ leyen ilk haftalarda bu önlem krizin yatışmasına hiz­ met etti. Ticari depoların ulusallaştırılması sadece bir adım­ dı. Bunu, büyük ölçekli ticaretin ulusallaştırılması iz­ ledi. Bu önlem spekülasyon ile savaşmak, cumhuriye­ tin bütün mallarının stoğunu belirlemek bakımından gerekli idi. Buradan elde edilen mallar da emekçi sı­ nıfa dağıtılabilir. Sovyet İktidar», sadece besin mad­ deleri için değil, genelde imal edilmiş mallar ve ev

406


içinde kullanılan bütün mal kalemleri için de, bir sımf tayın sistemi getirdi. Belki de Sovyet îktidan için en iyi yol şu uygu­ lamaları gerçekleştirmek olacaktı: Özel tüccarların elindeki bütün mallan müsadere etmek; Sovyet Devleti’ni korumak, kendi amaçları için kullanmak duru­ munda olduğu ticaret aygıtmı yıkmadan, bu mallan, sınıf tayın sistemine uygun olarak dağıtmak. Aslında çalışmalanmız bu çizgiye bir ölçüde uy­ gundu. Ancak mallar ne yazık ki çok geç, büyük kıs­ mı paraya çevrilip sahipleri tarafından gizlendikten sonra müsadere edildi. Büyük ölçekli dağıtım aygıtı­ nın tamamı Sovyet Îktidan tarafından ele geçirildi ve çalışanların bağlı oldukları sendikalann yardımı ile Sovyet îktidan yaranna kullanılmaya başlandı. Sadece iş başında bulunanlar azledildiler, çünkü bun­ lar tamamen parazit unsurlar haline gelmişlerdi. Da­ ha önceleri bu malları satın almak, sahiplerini saklandıklan yerlerden çıkarmak ve onlarla pazarlık et­ mek gerekmişti. Ancak şimdi, ulusallaştırılmış atelyeîerde başlıca mal üreticisi bizzat proleter Devlet ol­ duğu için, bu Devlet’in kendisine mal satması ve tüc­ carları kendi zararına muhafaza etmesi anlamsız ola­ caktı. Ayrıca, köylüler ile Devlet arasında olduğu gi­ bi, Devlet ile tüketiciler arasında da aracılara gerek yoktu. Tahılda, kısa süre içinde, bir Devlet tekeli ku­ rulmuştur. Aracıların, köylüleri, ellerindeki tahılı Dev­ let’e teslim etmeye teşvik etmeleri mümkün değildir. Köylülerin de ellerindeki tahıl için alıcı aramalarına sebep yoktur, çünkü alıcı yoktur. Bu nedenle, proleter İktidar birçok önemli mal ka­ leminin üretimini üstlendiği ve üretim faaliyetinin önemli bir kısmını kendi aygıtlarına dayanarak dü­ zenlediği için, kendi dağıtım aygıtlanna ihtiyaç du­ yuyor. Burada özel ticarete yer yoktur. Peki küçük çaplı özel ticarete ne olacaktır? Bu ticaret, küçük ölçekli bağımsız ev endüstrisinin üret­ tiği mallann dağıtımına hizmet ediyor. Sovyet îkti407


dan bu üretim dalının sahipliğini henüz almamıştır. Henüz ev endüstrisi ürünlerinin tekelci alıcısı hali­ ne gelmeyi başarmış değildir. Halk arasında bu tür ürünlerin (Sovyet îktidarı’na bağlı unsurların sabit fiyatlarla sağlayamadıkları mal kalemlerinin) dağı­ tımını yapan küçük tüccarların durumu ne olacaktır? Bu sorun, kuşku götürmez biçimde, büyük ölçek­ li ticaret sorunundan daha karmaşıktır, çünkü büyük ölçekli ticaretin kaderi sermayenin genel kamulaştııılması olgusu tarafından belirlenmiştir. Sovyet İktidarı’nın küçük ticareti yasaklaması anlamsız olacak­ tır. Çünkü şu sıralarda bu ticaret, kendi dağıtım or­ ganlarının faaliyeti ile işlevlerini yerine getirebilecek bir pozisyonda değildir. Bazı durumlarda ve en önem­ lisi Beyaz Muhafızlar’m yakın zamanda temizlendiği bölgelerde, yerel sovyetler, ve devrimci komiteler, ge­ rekli ihtiyaç maddelerini sağlamak için kendi aygıt­ larını oluşturmaksızın, özel ticareti yasakladılar. Ken­ di aygıtlarını oluşturmuş olsalar bile, bu aygıtlar he­ nüz nüfusa yeterli miktarda mal arzedecek düzenli bir işleyişe sahip değildiler. Sonuç olarak, özel tica­ ret yer altına itildi ve fiyatlar muazzam miktarlarda yükseldi. Küçük ticaret hayata bütün gücüyle asılacaktır. Bu ticaretin yok edilmesi ancak nüfusa arz edilecek ürünler gittikçe daha büyük miktarlarda Devlet’in eli­ ne geçtiği oranda mümkün olacaktır. Bugün Narkomprod (Besin Maddeleri Halk Komiserliği) Suharevka (bir Moskova pazarı) ile yan yana bulunuyor­ sa, bu durum, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki sa­ vaşın dağıtım alanında hâlâ devam etmekte olduğu­ nu gösterir. Mücadele şimdiki halde küçük ticaretin işgal ettiği pozisyonlar çevresinde sürüyor. Devlet oto­ ritesi küçük endüstri ürünlerinin baş alıcısı haline ge­ lene kadar; veya sonunda bizzat Devlet bütün bu ürünlerin imalatçısı haline gelene kadar, bu durum devam edecektir. Kuşkusuz burada, küçük tüccarla­ rın Devlet’in dağıtım organlan tarafından sağlanmak­ 408


ta olan ürünleri sattıkları durumla ilgilenmiyoruz; hırsızlığa ve sovyet dağıtım mekanizmasının diğer ku­ surlarına karşı basit mücadele biçimleri ile de ilgi­ lenmiyoruz. Küçük ticaret, her durumda, birinci ola' rak, büyük ölçekli üretim şehirlerde yeterli biçimde örgütlenene, ve ikinci olarak, Devlet tekelinin henüz üretmediği bütün ihtiyaç maddeleri tam olarak sağ­ lanana kadar, sürecektir. Dağıtım alanındaki aracıların tamamen ortadan kaldırılması sosyalizmin hedefi olmakla ve bu amaç eninde sonunda gerçekleştirilecek olmakla birlikte» aşikârdır ki, yakın gelecekte perakende ticaret aygıt­ larının tamamen ortadan kaldırılmasını bekleyemeyiz,.

116. DAĞITIM AYGITI Uygun sosyalist dağıtım organları halka arz edi­ lecek muazzam miktardaki gerekli ürünler kitlesi ile bağlantılı olarak kurulmalıdır. Şimdiki halde bu ürün­ ler Devlet’in elinden geçmektedir veya kısa süre için­ de geçmeye başlayacaktır. Bu dağıtım organları şu karakteristikleri taşımalıdır. Merkezileştirilmiş olma­ lıdır. Merkezileştirme en eşit ve en hassas dağıtımı sağlayacaktır. Aygıtın devamı için gerekli maliyeti azaltacaktır; çünkü sosyalizmde bu aygıt, özel tica­ ret aygıtları için gerekli olan iş gücü ve maddî araç­ lar için yapılan harcamadan çok daha azını gerekti­ recektir. Sosyalist dağıtım aygıtı hızlı çalışmalıdır. Bu nokta çok önemlidir. Sadece aygıtın Devlet’e çok az harcamaya mal olması değil, buna ek olarak, tüke­ ticinin çok az zamanını alması da, elzemdir. Aksi hal­ de, üretken olmayan enerji harcaması yüzünden, bir bütün olarak toplum büyük kayba uğrayacaktır. Bir özel ticaret sisteminde ve kapitalist ekonominin nor­ mal koşullarında, paraya sahip olması şartıyla tüke­ tici ne isterse ve ne zaman isterse üretebilir. Bu me­ selelerde, sosyalist dağıtım aygıtı, en az özel ticaret 409


aygıtı kadar iyi olmalıdır. Ancak yüksek derecede merkezileşme nedeniyle büyük bir risk vardır: sosya­ list aygıt hantal ve sürüncemeli bir mekanizmaya dö­ nüşerek dejenere olabilir; pek çok mal kalemi tüke­ ticinin eline ulaşamadan çürüyüp bozulabilir. O hal­ de, etkin bir dağıtım aygıtı nasıl inşa edilmelidir? Sovyet îktidarı’nm önünde iki olanak vardı. Bü­ tünüyle yeni bir dağıtım aygıtı yaratabilirdi; veya ka­ pitalizmin yarattığı bütün dağıtım organlarını, bun­ ları sosyalist hizmete zorlayarak, kullanabilirdi. Sovyet İktidarı ikinci olanağı benimsedi. Özellik­ le kapitalist koşulların yıkıma uğratıldığı başlangıç döneminde, gerekli olan her yerde kendi organlarını kurarak, bütün dikkatini kooperatifler üzerinde top­ ladı; malların dağıtımı için esas olarak kooperatif ay­ gıtı kullanmayı hedefliyordu.

117. ESKİ GÜNLERDE KOOPERASYON Kapitalist toplumda kooperatiflerin başlıca işle­ vi, tüketiciyi aracının Uranlığından, spekülatif ticare­ tin pençesinden kurtarmak; ticarî kârları tüketiciler sendikası için güvenceye almak; tüketici için yeterli miktarda mal sağlamaktır. Kooperatifler büyük bir başarıyla bu sonuçlara ulaşırlar; ancak bunu sadece kendi üyeleri, yani toplumun bir bölümü için yapar­ lar. İlk kooperatörler kapitalizmin kooperasyon ara­ cılığı ile barışçı biçimde yenileneceğini sandılar. Ne var ki, sonuç farklı oldu. Bütün başarılarına rağmen kooperasyon sadece perakende ticareti az çok başa­ rıyla yıkabilmiştir; fakat, kendisinin de boyun eğdi­ ği toptan ticaretin gücünü kırmak için hiçbir şey yap­ mamıştır. Kuşkusuz, dağıtım kooperasyonundan söz ediyoruz. Üretici kooperasyon söz konusu olduğunda, bunun bütün kapitalist üretim sistemi içinde oynadı­ ğı rol önemsizdir ve kapitalist endüstrinin gidişatı v e 410


gelişimi üzerinde pratik olarak hiç bir etki yapmaz. Genelde şunu söyleyebiliriz ki, sermayenin dev örgü­ tü kooperasyonu ciddî bir rakip olarak görmez. Ka­ pitalizm istediği zaman kooperasyonu bir kedi yavru­ su gibi boğabileceğim biliyordu ve bu nedenle koope­ ratif hareketinin hayalperestlerini kapitalizmin yıkı­ lacağı rüyası ile başbaşa bıraktı ve kooperatif muha­ sebecilerinin küçük tüccarlardan çekip aldıkları kâr­ larla ödüllenmelerine izin verdi. Kooperasyon kendi­ ni kapitalizme uydurdu ve kapitalist dağıtım siste­ minde belirli bir rol oynar hale geldi. Bu durum ka­ pitalist sistem içinde de avantajlı oldu, çünkü kapi­ talist dağıtım aygıtının maliyetini azalttı ve böylece ticaret sermayesinin belirli bir miktarının üretim en­ düstrisinde kullanılmak üzere serbest kalmasını sağ­ ladı. Öte yandan, kooperasyon, küçük aracıların sayı­ sını azaltmak ve tüketicinin büyük ölçekli kapitalist üretici ile daha yakın ilişki kurmasını sağlamak su­ retiyle emtiaların değişimini hızlandırdı, senetlerin tam ve zamanında ödenmesini garanti altına aldı ve son tahlilde yedek sanayi ordusunun durumunu önce­ kinden daha kötü hale getirdi - çünkü sanayi ordusu içinde yer alanlar genellikle küçük ticaret hayatına atılma eğilimi göstermişlerdir. Ayrıca, sayısız araştır­ ma göstermiştir ki, kooperasyon köylüler arasında söz konusu olduğu zaman bunurı avantajları genellikle iyi halli, zengin köylüler ile sınırlıdır; oysa yoksul köy­ lü bundan çok az yarar sağlar. Dağıtım kooperatifleri, üyelerinin ayrı ayrı men­ sup oldukları sınıf bakımından, işçi kooperatifleri, köylü kooperatifleri, şehirlerde yaşayan görece iyi hal­ li kişilerin - küçük burjuvazi ve kamu görevlileri - koo­ peratifleri olarak bölünebilir. İşçi kooperatifleri, ge­ nel olarak kooperatif kurumlan arasında daima aşın sol kanadı oluştururlar; fakat proletaryanın sınıf örgütleri bakımından aşın sağ kanadı oluştururlar. Köylü kooperatiflerinde belirleyici olan iyi halli köy­ lülerdir. Üçüncü tip kooperatiflerde, bütün kooperatif 411


harekete kafa gücü bakımından hâkim olabilecek çap­ taki küçük burjuva entellektüeller başat konumdadır­ lar. Bu kişiler kooperasyonun büyük bir misyona sa­ hip olduğuna, pastanın kooperatif olarak bölünmesi­ nin kapitalizmi yıkacağına inanırlar. Rusya’da kooperatif hareketinin gerçek yapısı pro­ letarya devrimi ile keşfedildi. Bazı işçi kooperatifleri dışında bu hareket - özellikle kooperatif liderleri ara­ sında bulunan entellektüeller ve zengin köylüler ba­ kımından - sosyalist devrime karşı kesinlikle düşman­ ca bir tavır aldı. Aslında, Alım Satım Kooperatifleri olarak bilinen Sibirya kooperatifleri ve diğer dağıtım kooperatifleri açıkça karşı devrimin yanında yer al­ dılar ve dünya emperyalizminin yardımı ile Sovyet Cumhuriyetinin ezilmesini savundular. 1 Ekim 1917’de Rusya’da 612 kooperatif derneği var­ dı. Ne var ki, bu sayı çok düşüktü, çünkü 1 Ocak 1918’de, çeşitli kaynaklardan sağlanan değerlendirmelere göre 1000 kadar bu tür dernek vardı. Sentrosoyuz’da (merkezî koo­ peratif birliği) toplam üye sayısı 13.694.196 olan 38.601 dernek bulunuyordu. Ancak, aynı kooperatif iki ya dâ üç ayrı birliğe m-ensup olabildiği için, Rusya’daki koope­ ratiflerin ve kooperatörlerin sayısı muhtemelen bu tür değerlendirmelerin ortaya koyduğundan daha azdı. Üre­ tim kooperatiflerine gelince, 1918’de Rusya’da genellikle küçük çapta iş yapan 469 kooperatif dernek ve birlik vardı.

118. ÇAĞDAŞ KOOPERASYON Kapitalist sistemde kooperasyon genel sistem için­ de belirli bir rol oynar. Sovyet rejiminde kooperatif aygıt ya diğer bütün kapitalist dağıtım aygıtları ile birlikte yok olup gitmeye mahkûmdur ya da sosyalist dağıtım sistemine girecek ve bir Devlet dağıtım ay­ gıtı rolünü oynayacaktır. Kooperatiflerin eski lider­ leri - menşevikler, sosyal devrimciler ve Kolçak ti­ pinde çeşitli «sosyalistler» - kooperatiflerin proleter* 412


D evlet’ten. bağım sızlığını, yani onlara yok olm a özgür­ lü ğü sağlam ak isterler. Ö te yandan, geniş em ekçi k it­ lelerinin gerçek çıkarlarım gözeten v e özellikle de kooperatörlerin çıkarlarını kollayan Sovyet İktidarı başka b ir yol izler. Sovyet İktidarı, kooperatiflere ön­ d erlik eden entellektüellerin fik irlerin e bakmaksızın ve bu liderlerin karşı devrim ci faaliyetleri yüzünden bütün kooperatif aygıtı fed a etmeksizin, kooperatif d ağıtım aygıtlarının kendi dağıtım organları sistemi ile birleşm esini sürekli olarak teşvik eder. S ovyet İk­ tidarı kooperatif faaliyetlerin in daraltılm asından çok genişletilm esini teşvik etmiştir. Sovyet İktidarı’nın ve Komünist P arti’nin bu bağlam da pratik hedefleri aşa­ ğıdaki biçimde belirlenmiştir. Burjuva tipteki norm al kooperatif toplum içinde b elirli çıkarlara sahip yurttaşların gönüllü b ir b irli­ ğidir. B ir kural olarak d em ek kendi üyelerinden baş­ k a kim seye hizm et etmez; eğer kendi dışındaki insan­ la ra ürün arz ediyorsa, bunu kendi üyelerinin zarar görem eyecekleri şekilde yapar. Öte yandan, bizler, butun nüfusun kooperatiflerde örgütlenmesini, toplu­ luğun her üyesinin b ir kooperatife mensup olmasını g erek li görüyoruz. An cak o zam an kooperatifler ara­ c ılığ ı ile yapılan dağıtım , bütün nüfusa yapılan dağı­ tım anlam ına gelecektir. Bir dağıtım cı kooperatörler derneğinde genellikle d e m e ğ in bütün üyelerinin yönetim i altında faaliyet gösterilir. G erçekte ise, b ir kural olarak, işlerin yü­ rütülmesinden küçük b ir üyeler grubu sorumludur. An cak bu da, üyelere b ağlı bir durumdur. Derneğin tü­ züğü mutlak kontrolü üyeler genel meclisine verir. E ğer cum huriyetin bütün yurttaşları kooperatiflere g i­ rerlerse, bu örgütlerin aşağıdan yu karıya tam kontroluna, böylelikle proleter D evlet’teki dağıtım aygıtının bütününün denetim ine sahip olu rlar K itleler yeterin ­ ce bağım sız davranabilirlerse, kötü yönetim v e bü­ rokrasiyi k ararlı ve başarılı biçim de ortadan kaldıra­ b ilirler ve böylece gerek li her şeyi D evlet kooperatif 413


örgütü aracılığı ile tam olarak ve zam anında sağla­ yabilirler. Tüketiciler dağıtım faaliyetine bizzat kar tıldıkları zaman, dağıtım organları artık kitlelerin te­ pesinde asılı olmayacak, bizzat kitlelerin elinde bu­ lunacaklardır. Bu durum, hiç kuşkusuz, komünist bi­ lincin gelişmesini ilerletecek, işçiler arasında yoldaşça disiplinin gelişm esini sağlayacaktır. A y n ı zam anda, kitlelerin, sosyalist toplumdaki üretim ve dağıtım ay­ gıtların ın entegre yapısını kavram aların a yard ım cı olacaktır. Bütün nüfus kooperatiflere katıldıktan son­ ra, bu örgütlerde öncülüğün nüfusun proleter taba­ kasına a it olması gereklidir. Bunu sağlam ak için şe­ hirlerde işçilerin k ooperatif faaliyetlere daha a k tif k atılım ları güvence altına alınacaktır. Yönetim organ­ larına b ir komünist v e proleter çoğunluğun seçilme­ sini güvence altına alm ak v e bunu gözetm ek sure­ tiyledir ki, kent tüketici kom ünlerine dönüşen koope­ ratifler, küçük burjuvazi v e kamu görevlileri tara­ fından kurulan k ooperatifler değil, işçi kooperatifleri olacaklardır. K ooperatifler ile sendikalar, yani d ağı­ tım v e üretimin ayrı organ ları arasında yakın b ir iliş­ ki oluşturmak, bu sonuca ulaşmak için, elzemdir. B öy­ le b ir birliğin büyük b ir geleceği vardır. Zam anla D evlet’in işlevi b ir m erkezî değerlendirm e bürosuna indirgenecek ve o zam an üretim örgütleri ile dağıtım örgütlerinin birliği, kapsayıcı b ir önemde olacaktır. Nihayet, komünistlerin, bu kooperatif dağıtım siste­ m inin inşasına anlaşmış b ir grup olarak katılm ala­ rı v e faaliyete hâkim b ir ro l oynam aları elzemdir.

Kırsal bölgelerde, zengin köylülerin kooperatif yö­ netiminden çıkarılmaları; kırsal kesimin göreve iyi durumdaki sakinlerinin dağıtım meselelerinde imti­ yazlı bir durumda olmamalarının sağlanması; ve bü­ tün kırsal kooperatif aygıtlarının yoksul köylüler ve orta köylüler arasındaki sınıf bilinçli unsurlar tara­ fından denetlenmesi, öneril taşımaktadır.

414


119, ÖTEKİ DAĞITIM ORGANLARI Kasım devrim i gerçekleştiğinden beri, devrim ta­ rafından çeşitli ek dağıtım organ ları yaratıldı. Bun­ ların merkezinde, eyaletlerdeki v e ilçelerdeki bütün alt bölüm leri ile birlikte Narkom prod (Besin M adde­ si H alk K om iserliği) bulunmaktadır. Besin maddesi tedarikini sağlayan bu örgütler b ir besin maddesi de­ po v e m ağazaları şebekesi biçim inde dağıtım aygıtla­ rın a sahip olmuştur. K ırsal bölgelerde yoksul köylü ko­ m iteleri b ir süre d ağıtım ı sağlıyorlar, böylece koope­ r a tif dağıtım ı dengeliyorlardı. K ooperatiflerin dağıttık­ ları ürünlerin çoğunu iy i durumdaki köylüler alırlar­ ken, yoksul köylü kom iteleri D evlet’ten aldıkları m al­ ların en büyük kısmını v e en iyilerin i yoksul köylü­ le r arasında dağıttılar. Büyük şehirlerdeki ev kom i­ teleri ve ev kom ünleri dağıtım da önemli b ir rol oy­ nadılar. Sendikalar v e fa b rik a kom iteleri de aynı şe­ kilde dağıtım fa a liy e ti ile m eşgul oldular. Sovyet îk tid a n ’nın görevi, bu çoklu dağıtım or­ ganlarının tek b ir dağıtım organı ile y e r değiştirm e­ sini v e y a bunların entegre b ir dağıtım m ekanizm ası­ nın parçalan haline gelm esini sağlamaktır. Bu bağ­ lamda, örneğin, ev kom iteleri v e ev kom ünleri yara r­ lı b ir rol oynarlar, çünkü tüketicilerin saatlerce veya gü nlerce kuyrukta beklem eden ihtiyaç duyduklan m allan alm alarını sağlayabilirler.

415


XV BANKALARIN VE PARA DOLAŞIMININ ÖRGÜTLENMESİ 120. Bankaların ulusallaştırılması ve 'birleşik halk ban­ kası. Bir merkez muhasebe kurumu olarak banka. 121, Para ve parasal sistemin ortadan kalkması.

120. BANKALARIN ULUSALLAŞTIRILMASI VE BİRLEŞİK HALK BANKASI. BİR MERKEZ MUHASEBE KURUMU OLARAK BANKA Bankaların v e kapitalist toplumdaki işlevlerinin ne olduğu hakkında pek az işçinin kesin b ir fik ri v a r­ dır« B ir bankanın zengin insanların paralarını istif­ ledikleri bir tür dev hazine kasası olduğunu düşü­ nürler. B iraz tasarrufu olan v e onu b ir bankaya ya­ tıran işçiler bu m evduata fa iz ödendiğini b ilirler ve özel b ir bankaya yatırılan paranın bazen ortadan k ay­ bolduğunun farkındadırlar. Tasarruflar kaybedilir. İlk olarak şunu anlam alıyız ki, banka b ir para kasası değildir. B elirli b ir anda bankada çok az ha­ z ır para vardır. Bankacılığın özü, halkın b iriktirdiği paranın yangından korunması gibi bir işlevden ta­ m amen farklıdır. Y ü z m ilyonları bulan tasarrufların bankalara ödendiği doj rudur, ancak bu m eblağlar sağlam kasalarda dokunulmadan durmaz. Bankalara akan p ara tekrar dolaşım a sokulur. Bu para, ilk plan­ da, fab rik a kuran, işçileri sömüren girişim cilere ödünç

416


v e rilir ve bu kişilerin kazançlarının bir kısmı banka­ la ra fa iz olarak ödenir. Banka da karının bir kısmını para yatıranlara öder. İkinci planda, bizzat bankalar m evduat sahiplerinden aldıkları fon lar ile yeni işler k u rarlar ve ya daha önce kurulmuş işleri finanse eder­ ler. Nihayet, bankalar çeşitli devletlere ödünç para verirler*. Bu d evletler de aldıkları paranın karşılığın­ d a fa iz öderler. Böylece bankalar, hükümetleri aracı­ lığıyla, borçlu devletlerin halkını yağm alarlar. Ban­ k a la r zengin kapitalistlerden oluşan küçük bir gru­ ba ait oldukları için, gerçekleştirdikleri faaliyetin son tahlilde, kendi serm ayelerinin ve kendi m evduat sa­ hiplerinin yardım ı ile artık değer sağlamaktan ibaret olduğu görülür. Ancak bankalar sadece işçi v e köylülerin y ara t­ tıkları artık değeri sömüren örüm cekler değildirler. Ek b ir önem len vardır. Farzedelim ki, biraz param v a r ve bu parayı bankaya yatırdım . Bu, elim de bazı m alların bulunduğu ve bunlan satarak paraya dö­ nüştürdüğüm anlam ına gelir. Y en i kazanılan para­ ların bu şekilde bütün bankalara akması v e bir top­ lum daki toplam serm aye m iktarının artması, yen i de­ ğ erle r kitlesinin dolaşıma sokulmakta olduğunu gös­ terir. Para, ürünü temsil eder; denebilir ki, para bir ürünün sertifikasıdır. Paranın gen el sirkülasyonun­ dan ürünlerin gen el hareketini yaklaşık olarak anla­ yabiliriz. Bu nedenle bankalar ister istemez, olabil­ dikleri kadarıyla, kapitalist toplumun muhasebe bü­ rola rı haline gelirler. Bütün bu düşünceler bize bankaların kapitalist toplum da yerine getirdikleri işlevi ve proletaryanın iktidarı ele geçirdikten hem en sonra bu konuda ne yapm ası gerektiğin i gösterir. Sosyalist devrim den sonra y a da, daha doğrusu, sosyalist devrim sırasında işçi sınıfı bütün bankala­ *

Örneğin, yabancı bankalar, çarlık hükümetine ve Kerenskiy hükümetine 16.000.000 rubleden fazla ödünç vermişlerdir.

F .: 27/417


ra, öncelikle de D evlet’in m erkez bankasına el koy­ malıdır. Bu, öncelikle işçilerin, burjuvazinin elindeki bütün parasal depozitleri, bütün pay sertifikalarını ve kapitalistlere ait bütün parasal senetleri müsadere edebilm eleri için gerek lid ir Bu müsadere eylem i k a­ pitalist sömürüyü canevinden vuracaktır. Kasım devrim inden sonra bu çizgiyi benimsedik v e eylem im iz Rusya’nın kapitalist sınıfına indirilm iş öldürücü b ir darbe oldu. P roletarya iktidarı, müsadere ettiği bankaları n e yapm alıdır? Kapitalist bankacılık sisteminde değere sahip her şeyden yararlanm alıdır. Bu da şu anlam a g elir ki, işçiler bankaları, üretim hesaplarının tutul­ duğu aygıtlar ve m alî kaynakların dağıtılm ası için kullanılan araçlar olarak m uhafaza etm elidirler. En önemlisi, bankacılık kapsamlı biçim de ulusallaştırılmalıdır. Sadece burjuvaziden alm an bütün bankalar proletaryanın D evlet kuram larına dönüştürülmekle kalınmamalı, geleceğin bütün bankacılık işlem lerinde D evlet tekeli kurulmalıdır. Banka kurma izni ancak D evlet’e verilebilir. A yrıca, bütün bankalar birleştirilm elidir. G erek­ siz bankalar feshedilm eli, m uhafaza edilmesi uygun görülenler Sovyet Cum huriyeti’nin birleşik bankası nın şubeleri haline getirilm elidir. Çeşit çeşit muhasebe tutma yöntem leri ve burju­ va bankalarının çeşitli türde bankacılık işlem leri y e ­ rine halkın birleşik bankasında tek v e basit b ir m u­ hasebe yöntem i olacaktır. Bu, proleter D evlet’m ne­ rede ne kadar ödeme yaptığın ı v e nereden ne k a­ dar aldığını tam olarak gösterecektir. N e va r ki, D evlet’in gelir ve giderleri cum huriye­ tin birleşik bankası tarafından kaydedilirse, bizzat Devlet, gittikçe artan b ir eğilim olarak, ülkenin bü­ tün ekonomik hayâtını örgütleyen birleşik ve dev b ir aygıtın tek yöneticisi haline geld iği zaman, bu ban­ ka ne olacaktır? Aşikârdır ki, banka bir ekonomik girişim deki m u 418


hasebe bürosu rolünü oynayacaktır. B öylelikle ban­ k a zam an içinde yok olacaktır. P arti program ım ızda açıklandığı gibi, banka, m erkezî muhasebe bürosu, «komünist toplumun m erkezî muhasebe kuruluşu» ha­ line gelecektir.

121. PARA VE PARASAL SİSTEMİN ORTADAN KALKMASI Komünist toplumda para bilinm eyecektir. H er iş­ çi genel refah için m al üretecektir. Toplum a kazan­ dırdığı m alın karşılığı olarak herhangi b ir s e rtifik a . alm ayacaktır; yani para alm ayacaktır. A yn ı şekilde, ihtiyaçlarını ortak m ağazadan sağladığında, topluma para da ödemeyecektir. K apitalizm ile komünizm ara­ sında b ir ara aşam a olarak kaçınılm az olan sosyalist toplumda çok fa rk lı b ir durum sürer. Burada para g e ­ reklidir, çünkü para emtia ekonomisinde b ir rol oy­ namak durumundadır. Eğer b ir çizm e yapım cısı o la - : rak benim b ir paltoya ihtiyacım varsa, elim deki mal-, lan , çizmeleri, paraya, dönüştürmem gerekir. Para, sayesinde bir başka em tiayı temin edebildiğim v e sa­ yesinde belirli b ir durumda, istediğim belirli b ir şe­ yi, örnegm bir paltoyu tem in edebildiğim b ir em tia­ dır. H er emtia üreticisi aynı tarzda davranır. Sosya­ list toplumda, bu em tia ekonomisi bir ölçüde sürecek­ tir. Farzedelim ki, burjuvazinin direnişi kırıldı v e da­ ha önce hâkim sınıfı oluşturanlar işçi haline geld i­ ler. Fakat köylüler hâlâ varlıkların ı sürdürüyorlar. O nlar toplumun gen eli için çalışmazlar. H er köylü fa zla ürününü P e v le t’e satacak, karşılığında, kendi kullanım ı için ihtiyaç duyduğu sanayi ürünlerini ala­ caktır. Köylü bir em tia üreticisi olarak kalacaktır. K om şuları ile ve D evlet ile alışveriş yapabilmesi için paraya ihtiyacı olacaktır. A y n ı şekilde D evlet’in de toplumun, henüz genel üretici komünün üyeleri ha419


lin e gelmemiş olan bütün üyeleri ile alışveriş yapa­ bilmesi için p araya ihtiyacı vardır. Ö zel ticaretin bü­ yük çapta sürdüğü b ir sırada v e Sovyet îk tid a ıı sos yalist dağıtım ı bütünüyle özel ticaretin yerine fi*'recek b ir pozisyonda değilken, paranın tamamı n o i tadan kaldırılm ası imkânsızdır. Son olarak, kâğıt pa­ r a v e rg i ödem elerinde kullanıldığı ve bu dunun, şim­ d iki olağanüstü zor koşulların üstesinden gelm esi için proleter D evlet’e yardım cı olduğu sürece parayı ta­ m am en ortadan kaldırm ak dezavantajlı olacaktır. N e v a r ki, sosyalizm inşa halindeki komünizm, ta ­ m amlanm amış komünizmdir. Kom ünizm i inşa etme fa a liy eti başanlı biçimde sürdürüldüğü ölçüde, para­ y a duyulan ihtiyaç ortadan kalkacaktır. Muhtem elen Devlet, zamanı gelince, cançekişmekte olan para do­ laşım ına bir son verm ek zorunda kalacaktır. Bu, bur­ ju va sınıfının gecikm iş unsurlarının nihaî olarak or­ tadan k aldın lm alarm ı sağlam ak bakımından özel önem taşıyacaktır. Bu unsurlar, para biriktirm ek su­ retiyle b ir toplumda işçilerin y a ra ttık la n d eğerleri tü­ ketm eye devam edeceklerdir. Bu kişilere, «Ç alışm aya­ na yem ek yok,» denecektir. B öylelikle para, sosyalist devrim in başlangıcından itibaren önemini kaybetm eye başlar. Bütün ulusallaştın lm ış işletmeler, tek b ir zengin kişinin sahip oldu­ ğu b ir işletme gibi (birleşik girişim lerin mülk sahibi artık proleter D evlet’tir) ortak b ir muhasebe bürosu­ n a sahip olacak ve karşılıklı alım satım lar için para­ y a ihtiyaç duyulmayacaktır. K ararnam eler ile para­ sız b ir muhasebe sistemi getirilecektir. Bu sayede p a ­ ranın geniş ulusal ekonomi alanında herhangi bir e t­ kisi olm ayacaktır. Köylülere gelince, on lar için de pa­ r a kararnam eler yolu yla Önemini kaybedecektir ve doğrudan emtia değişim i b ir an önce öne çıkanlacaktır. K öylüler arasındaki özel ticarette bile, para geri planda kalacaktır v e alıcı kendisini ancak, giysi, ev eşyaları, m obilya vb. gibi aynı ürünler karşılığında tahıl tedarik edebilecek durumda bulacaktır. Devlet'in, •420


sanayinin, içinde bulunduğu karışıklık nedeniyle em­ tiaların değişim ine sınırlam alar getirirken geniş çap­ ta kâğıt para basması da paranın dereceli olarak or­ tadan kalkmasını etkileyecektir. Paranın gittikçe da­ ha fa zla değer kaybetmesi, esas olarak, parasal de­ ğerlerin ilgasının b ir ifadesidir. Fakat parasal sisteme en büyük darbeyi, bütçe k a­ yıtların ın tutulması ve işçilere a y n i ödeme yapılması, vuracaktır. İş kayıtları, kişinin ne kadar iş yaptığının, bu d a D evi et’in ona ne kadar borçlu olduğunu göste­ recektir. İşçi, k ayıt defterine göre, tüketici m ağaza­ larından ürün alacaktır. Böyle b ir sistemde çalışma­ yanların para karşılığında m al tedarik etm eleri im ­ kânsız olacaktır. Fakat bu yöntem ancak D evlet sos­ yalist toplumun bütün çalışan üyelerine yetecek m ik­ tarda tüketim maddesini kendi elinde toplayabildiği zam an gerçekleştirilebilir. Dağılm ış sanayi sistemim iz yeniden inşa edilene ve yaygm laştırılan a kadar bunu gerçekleştirm ek im kânsız olacaktır. Genel olarak konuşursak, p a ra dolaşım ını feshet­ m e süreci günümüzde şu biçim i almaktadır. H er şey­ den önce, para, ulusallaştırılmış işletm eler söz konu­ su olduğu ölçüde (fabrikalar, dem iryolları, sovyet çift­ lik leri vb.) ürün-değişim alanından çıkarılıyor. A y n ı şekilde para D evlet ile sosyalist D evlet’in işçileri ara­ sındaki muhasebe hesabı alanından da kayboluyor (yani, bir yanda Sovyet İktidarı, öte yanda sovyet iş­ letm elerinde çalışanlar v e işçiler arasındaki muhase­ be hesabı alanından) . Bundan başka, doğrudan m al değişim i D evlet ile küçük ü reticiler (köylüler v e ev em ekçileri) arasında gerçekleştikçe, para, gereksizleşiyor. Küçük ölçekli sanayi alanında bile, m alların doğrudan değişim i para kullanım ının yerini alm a yö­ nünde gelişecektir; ancak, küçük ölçekli sanayi orta­ dan kalkana kadar, para, tam am en ortadan kalkmayabilecektir.

421


LİTERATÜR Bu konu ile ilgili pek az literatür vardır. Aşağıdakiler tav­ siye edilebilir: Pyatakov, The Proletariat and the Banks; Sokolnikov, The Nationalization of the Banks. Ayrıca, «Ekonomicheskaya Zhızn» (Ekonomik Hayat) ve «Narodnoe Khozyaistvo» (Ulusal Eko­ nomi) dosyalan.

422


XVI PROLETER DEVLETTE MALİYE 122. Parazit bir aygıt olarak Devlet. 123. Üretici bir ay­ gıt olarak Proleter Devlet 124. Proleter D evlet’in bütçesi.

122. PARAZİT BİR AYGIT OLARAK DEVLET Daha önce gösterdiğim iz gibi Devlet, zorun örgütlenmesi, b ir sınıfın d iğer b ir sınıf veya sınıflar üzerin­ d ek i egem enliğinin ifâdesidir. Kapitalist gelişm e sıra­ sında burjuva sınıfı, üretim faaliyetin e hiç bir katkı­ d a bulunmadan m al tüketen b ir aylak lar sınıfı ha­ lin e gelir. O halde, bu aylakların sömürülen k itleler­ den sağladıkları gelirin korunm asına hizm et eden bur­ ju va D evlet'i nasıl ele alm alıyız? Polis v e jandarma, düzenli ordu, bütün yargı aygıtları, bütün yönetim mekanizm ası - bunlar; hiç biri b ir k ile buğday, b îr yard a kumaş ve ya b ir toplu iğn e bile üretm eyen k i­ şilerden ibaret dev bir insan kitlesini oluşturur. Bü­ tün örgüt, işçilerin ve köylülerin ürettikleri artık de­ ğ e r ile yaşar. Bu artık değer D evlet tarafından doğ­ rudan ve dolaylı v e rg ile r biçiminde özümlenir. Ö rne­ ğin, çarlık hükümeti bu yolla işçi ve köylülerden üç m ilyar rubleden daha fa zla sızdırıyordu. (K â ğ ıt pa­ ranın günümüzdeki değerini düşünürsek bu m iktar, Rusya’da m evcut paranın üç misline ulaşan üç yüz m ilya rı ifade edecektir.) Devlet' ■gelirlerinin sadece 423


küçük bir bölümü, üretime, karayolu v e demiryolu, köprü, gem i vb. gibi şeylerin inşasına ayrılıyordu. Proleter D e v le ti ele aldığım ızda şunu görürüz ki, bu devlet de, iç savaş sürdükçe ve burjuvazinin dire­ nişi kırılm adıkça, bir olçude üretim in üzerinde y e r alan bir organ olm alıdır Proleter D evlet aygıtlarının pek çoğunun işleyişi yem değerlerin yaratılm asını sağ­ lamaz. Aslında D evlet aygıtların ın pek çoğu, işçilerin ve köylülerin ürettikleri m allar pahasına m uhafaza ediliyor. A skerî aygıtlarım ız ve K ızıl Ordu, yönetim sistemi, karşı devrim ile mücadelenin gerek tird iği bü­ tün araçlar vb. bu k ategoriye dahildir. Fakat bu tür Özellikler proleter D evlet’in karakteristiği değildir; bu bakımdan proleter D evlet sömürücülerin D e v le tin ­ den radikal olarak farklıdır. Proleter D e v le tin başlı­ ca karakteristiği, üretici olm ayan b ir örgütlenm eden ekonomik hayatın yönetim ini sağlayan b ir örgüt ol­ m aya dereceli olarak dönüşmesidir.

123. ÜRETİCİ BİR AYGIT OLARAK PROLETER DEVLET İç savaşın bitim inden hemen sonra proleter D ev­ let esas olarak m al üretim v e dağıtım ı ile ilg ili hale gelir. M erkez ve yerel kom iserliklerin b ir dökümü bi­ le bu durumu açıkça ortaya koyar. Sovyet örgütle­ rinin en önemlisi, çeşitli alt bölüm leri olan Yüksek Ekonomi K onseyi’dir. Bu yap ı özellikle üreticidir. T a ­ rım, besin maddesi, komünikasyon ve emek kom iser­ lik leri de aynı şekilde üretici v e dağıtıcı örgütlerdir v e y a işgücünün kullanım ı için gerek li örgütlerdir. A y n ı tarzda Halk Eğitim i K om iserliği de, program ın­ da yer alan bir birleşik emek okulu kurumunu gerçek­ leştirdiği oranda, k alifiye işgücünün hazırlanm asını sağlayan bir örgüt haline gelir. Proleter D evlet’te H alk S ağlığı Kom iserliği işçilerin sağlığının korunması için b ir araçtır; Toplumsal R efah K om iserliği esas olarak işçi olanların veya olacakların (sanatoryumlar, konut­ 424


lar vb. olarak) refah ı ile ilgilettir. Yönetim Kom iser­ liğ i bile yerel ekonomik hayatı düzenleyen örgütlere v e özellikle belediyelerinkine destek verm ek ve bun­ la ra önderlik etmek suretiyle faaliyette bulunur. B ir bütün olarak ele alırsak proleter D evlet m ekanizm a­ sı, ekonomik hayatın yönetilm esi ve bu hayatın müm­ kün olan her yol kullanılarak geliştirilm esi için çalı­ şan dev bir örgüte dönüşür. Sovyet Cum huriyeti’nin bütçesi üzerine yapılacak b ir incelem e bu dununu açıkça ortaya koyacaktır. K arakteristik harcam a k a­ lem leri şöyledir: O cak-H aziran 1919 arast, m ily on ruble olarak.

Yüksek Ekonomi Konseyi Besin Maddesi Komiserliği Komünikasyon Komiserliği Eğitim Komiserliği Halk Sağlığı Komiserliği Toplumsal Refah Komiserliği Tarım Komiserliği Ordu Komiserliği Donanma Komiserliği Dışişleri Komiserliği Ulusal İşler Komiserliği Adalet Komiserliği İçişleri Komiserliği Olağanüstü Komisyon

10.976 8.153 5.073 3.888 1.228 1.619 533 12.150 521 11 17 250 857 348

Bu sayılar cum huriyetin savunulması için şimdiki durumda büyük m iktarlarda paranın gerek li oldu­ ğunu ortaya koyar. Şu anın özgül koşullarından k ay­ naklanan bu kalem i b ir yan a bırakırsak, görürüz ki, proleter D evlet harcam alarının onda dokuzu, üretim, yönetim, gelecek için fonksiyonel kapasitenin korun­ ması, işgücünün m uhafaza edilm esi vb .ye ayrılm ıştır. Bütün bu harcam alar saf anlam da ekonomiktir. Bundan başka, Komünist Cum artesiler’de işçiler çeşitli üretici örgütler içinde olm ak üzere, ayrıca Kı425


zil Ordu’nun askerleri v e savaş kom iserleri, hepsi, üretici emek meselesinde görevlidir. Gene de elde edi­ len sonuçlar yeterli olm aktan uzaktır. 1919 yılından önce dünyada, kamu görevlilerin in gönüllü olarak lo­ kom otif onarım ı veya orm ancılık gibi işlerde D evlet yararın a çalıştıkları tek b ir D evlet yoktu.

124. PROLETER DEVLET’İN BÜTÇESİ Proleter D evlet harcam alarının gittikçe daha fa z ­ la üretim hedeflerine ayrıld ığın ı gördük. Şimdi ortaya çıkan soru, bunun için gerekli gelir kaynaklarının ne­ reden bulunacağıdır. Bu konuda gerek li b ilgi bir ölçüde Rus Sovyet Cum huriyeti’nin m âliyesinden sağlanır. Sovyet İktidarı ilk günlerinde olağanüstü bazı ge­ lir kaynaklarına sahipti. Bur) uvaziden müsadere et­ miş olduğu banka depozitoları vardı; son hükümetin bıraktığı nakit kaynakları vardı; vergilendirm e yolu ile burjuvaziden, özel tacirlerden, firm alardan vb. mü­ sadere ettiği m alların satışından sağladığı çeşitli m eb­ la ğ la r vardı vb. Bütün bu gelir kaynakları gerekli harcam alara oranla küçüktü. Y e re l sovyetler söz ko­ nusu olduğunda, kapitalistlere getirilen v e rg ile r uzun b ir süre bu sovyetlerin yegâne gelir kaynaklarını oluş­ turdu, ancak bu tür v e rg ile r m erkezî hükümete önem­ l i b ir destek sağlamıyordu. A y rıc a bu g elir kaynağı geçici idi. Hemen sonra burjuvazi mülksüzleşti veya, daha çok görüldüğü üzere, burjuva sınıfının üyeleri tasârruflarını gizledikten sonra ortadan kayboldular D ereceli gelir vergisi tatm in edici sonuçlar verm edi ve verm iyor. Çalışanlardan ve işçilerden v e rg i alınm a­ sına gelince, bu b ir saçmalıktır, çünkü Devlet, maaş v e ya ücret biçim inde ödediğini v e rg i biçiminde geri alıyor. Kent burjuvazisinden ve rg i alınmasına gelin ­ ce, resm i olarak artık b öyle bir burjuvazi bulunmuyor. Y asal olarak -burjuvazi önceki konümuriu sürdüremez.

426


D olayısıyla böyle b ir v e rg iy i toplam ak olağanüstü zor­ dur ve D evlet gelirlerin in bu kaynağının tam am en y e ­ tersiz olduğu görülmüştür. D ereceli bir g elir vergisi, köylülere getirild igı zaman, daha kazançlı olabilir; ancak bu vergin in düzerdi olarak toplanması için y e ­ r e l düzeyde fa a liy e t gösterecek v e rg i toplam a araç­ larının çalışmasına bağım lı olm ak durumundayız. B unların da, daha çok kırsal bölgelerde bulunan y e ­ r e l yetkililer tarafından örgütlenm esi gerekecek. Orta köylülerin durumuna gelince, iç savaş sürdükçe bu kesim e v e rg i yükümlülüğü getirm ek politik nedenler­ le doğru olm ayacaktır; çünkü böyle bir önlem onları proletaryaya yabancılaştıracaktır. Bir devrim ci v e r­ g iy i on m ilyarlar tutan bir m iktara yükseltm e g irişi­ m i başarısızlığa uğradı, çünkü, büyük çabalardan son­ ra, ancak iki m ilyar kadar toplanabildi. K âğıt para basmak D evlet’in başlıca g elir kaynağı olmuştur. P a­ r a herhangi b ir şeyi satın alabildiği ölçüde, bu işlem, gerçekte özel b ir vergilendirm e biçimidir. K â ğ ıt para basım ı paranın değer kaybını hızlandırdığı ölçüde, d olaylı olarak burjuvazinin para sermayesinin müsa­ dere edilmesine yol açar, çünkü bu para serm aye­ nin satınalma kapasitesini önceki kapasitenin küçük b ir bölümüne indirger. K olayca anlaşılabileceği gibi, k âğıt para basımı uzun vadede, paranın tam am en or­ tadan kaldırılm asını hedefleyen b ir D evlet için gelir kayn ağı oluşturamaz. Burada şu sorunla yüz yüze bulunuyoruz: Proleter D evlet’in gelirlerin i üzerine in­ şa edebileceği en iy i tem el nedir? Böyle b ir sağlam tem el üretim ile sağlanır. Şim­ diye kadar kâğıt para basımı başarılı bir D evlet g e ­ l i n toplam a yöntem i olarak görüldü ise, bunun n e­ deni, bu tür verginin, m ükellef ödem ede bulunduğu­ nu farketm eden, toplanabilmesidir. Devlet tekeli sa­ yesin de dolaylı olarak sağladığım ız g e lir de önemsiz değildir. Bu D evlet geliri biçimi, gerçekte, m ükem m el biçim de adildir. D evletin ü rettiği b ir m al kalem inin -üretim m aliyeti, o üretim dalının gerektirdiği bütün 427


yönetim giderlerin i içerm elidir. Proleter D evlet aygıtı böyle b ir yönetim biçim ini aktüel olarak gerçekleş­ tirir. Pratikte bu şu anlam a g elir ki, eğer yolcu ta­ şıma m aliyeti yıld a b ir m ilyar rubleyi buluyorsa, D ev­ let, tarifeleri, bu kaynaktan b ir m ilyar iki yüz m ilyon ruble sağlayacak b ir sayıda sabitleştirebilir. E ğer bü­ tün mamul m alların toplam m aliyeti beş m ilyar ise, bunlar altı m ilyara satılabilir vb. Buradaki fa zla D ev­ let tasarrufuna bırakılır. Kuşkusuz, tekelden sağla­ nan gelirler, sadece para biçim inde değil, aynı zam an­ da belirli m iktarda m al biçim inde olur. Proleter D evlet b ir bütün olarak sosyalist ekono­ m ik sistemin yönetim ini sağlayan b ir organa dönüşür­ se, onun m uhafazası sorunu, yan i bütçe sorunumuz büyük ölçüde basitleşir. M esele sadece belirli m iktar­ da malın, belirli b ir harcam a kalem ine tahsisi mese­ lesidir. D evlet bütçesi sorunu şimdi çok basit olm akla b ir­ likte, ürünlerin hangi oranda tüketileceğim , yani b ir bütün olarak ekonomik sistem içinde ne oranda sar­ fiy a t yapılabileceğini tam olarak nasıl belirleyebile­ ceğim iz sorunu bu kadar basit değildir. Toplam ürün­ lerin hangi oranda tam olarak tüketilebileceğini, üre­ tim artışı için tam olarak ne kadarının depolarda tu­ tulması gerek tiğin i kapsam lı biçim de hesaplamak zo­ runlu olacaktır. G örüyoruz ki, parazit b ir aygıt olarak D evlet y ı­ k ıld ığı oranda, D evlet bütçesi sorunu, sosyalist b ir toplumdaki bütün ürünlerin genel dağıtım ı sorunu ile birleşir. D evlet bütçesi kooperatif cum huriyetin entegral bütçesinin sadece küçük b ir bölümü haline g e ­ lecektir.

LİTERATÜR Özel olarak bu konuyla ilgili literatür yoktur. Potyaev’in, Th e Fin a n cia l P olicy o/ th e S oviet Pow er’mı tavsiye edebiliriz.

428


XVII

KONUT SORUNU 125. Kapitalist toplumda

konut sorunu. 126. Proleter

D evlet’te konut sorunu.

125. KAPİTALİST TOPLUMDA KONUT SORUNU Burjuva sınıfının im tiyazları konut meselesinde d iğ e r alanlarda olduğundan daha barizdir. Burjuvazi şehirlerin en iy i sem tlerinde oturur. H ali vak ti yerin ­ d e sınıflar en iy i caddelerde yaşar. En temiz, en güzel bahçelerin bulunduğu, ağaçların bol olduğu caddeler­ d ir bunlar, ö t e yandan, em ekçi sınıf, bütün ülkeler­ de, vasat caddelerde ve dış sem tlerde tıkış tıkış otu­ rurlar. İşçilerin dış semtlerde yaşam alarının sebebi çoğu fabrikanın genellikle şehirlerin eteklerinde ku­ rulmuş olm ası değildir. Şehrin m erkezindeki b ir fa b ­ rik a d a bile, burada çalışan işçiler, gen el olarak, dış sem tlerde b ir yerlerd e yaşayacaklardır. Fakat iş y er­ le ri şehrin uzak semtlerinde bulunan fab rik a sahip­ le ri şehir m erkezinde yaşarlar. Burjuva aileler birçok odası olan bütün evleri v e ­ y a k a tla n işgal ederler. Bu evlerin, içinde yaşayan­ lard an daha çok odası vardır. G üzel bahçeler, banyo­ lar, her türlü k on for vardır. İşçi sınıfı a ileleri bodrum katlara, tek odalı apart­ m an dairelerine takılmışlardır. Çoğu kez hapisaneye satılmış m ahkûm lar gib i barakalarda yaşarlar. İşçi, 429


gün boyunca, fa b rik a dumanı, talaş tozu v e her tür­ lü pisliği solur; geceleri de, içinde beş y a da altı ço­ cuğun uyuduğu b ir odahm havasını içine çeker. îşçi sınıfı semtlerinde yaşayan insanların, saatler­ ce çalışan, çok dar yerlerd e kalan ve hayatı çok k ı­ sa olan halk kesim inin ne kadar çabuk öldüklerini istatistiklerin ortaya koym ası şaşırtıcı değildir. Eli­ m izde bazı v e rile r var. B ritanya’da ortalam a ölüm oranı binde 22’dir. Burjuva semtlerinde ölüm oranı sa­ dece 17, işçi sınıfı semtlerinde 36; işçilerin en yoksul­ larının yaşadıkları bazı semtlerde 40 ile 50 arasıdır. Belçika’y a gelelim . Burada, Brüksel’in iş^i sınıfı semt­ lerinde her y ıl 29 kişiden 1’inin öldüğünü, oysa en iyi burjuva sem tlerinde her y ıl 53 kişiden sadece T i­ nin öldüğünü görüyoruz. Demek ki işçi sınıf m m ölüm oranı burjuvazinin ölüm oranının yaklaşık iki katıdır. Burjuvazinin, yani iy i aydınlatılmış, rutubetsiz v e sıcak evlerde yaşayanların hayat süresi, işçi sınıfı semtlerinin bodrum v e tavan aralan n a tıkılmış olarak yaşayanların hayat sürelerinden y a n y a rıy a d ah a uzundur. Budapeşte’de 5 yaşın üzerindekilerin hayat süre­ si şöyle idi: Ytttar Tek Tek Tek Tek

odada odada odada odada

1- 2 kişi yaşayanlar 2- 5 kişi yaşayanlar 5-10 kişi yaşayanlar 10’dan fazla yaşayanlar

47.16 39.51 37.10 32.03

Çocuk ölüm leri bakım ından işçi sınıfı ile burju­ vazi arasındaki fa r k ı ortaya koyan sayıları inceledi­ ğim izde, burjuvazinin bu bakım dan da daha avan ­ tajlı olduğunu görürüz. O rtalam a b ir kişiye b ir oda­ nın düştüğü burjuva evlerinde, bebekler arasında ölüm oranı (b ir yaşın altında olanlar) b ir odada üçten fa z ­ la kişinin k ald ığı işçi sınıfı evlerindeki bebek ölüm oranının sadece dörtte biri kadardır. 1-5 yaş arası ço430


euklara gelince, burjuvazinin ölüm oram işçi sın ıfı­ nın ölüm oranının sadece y a n sı kadardır. Kasvetli ve sağlıksız yerlerde yaşayan işçiler bur­ juvalardan sadece on beş yıl daha erken ölm ekle kal­ mazlar; ek olarak bunun için kapitalist m ülk sahibi­ ne ücret ödemek zorundadırlar. Gerçek b ir oda veya bir ev için değil, her köşe, bodrum ve tavanarası için ev sahibine haraç ödenir. Ödem ezseniz sokağı göste­ rirler! Ev k ira la n daim a işçilerin ücretlerinin büyük bir kısmını, genellikle % 15 ile 25’ini yutar. Kapitalist ülkelerde konut m aliyeti - işçiler için - sürekli olarak artar. Ö rneğin Hamburg’da ayîık olarak kazanılan her 100 m ark için ödenen ev kırası şöyle idi: O ranlar Aylık

Gelir

900- 1.200 mark 1.200- 1.800 mark 1.800- 2.400 mark 6.000- 9.000 mark 30.000-60.000 mark 60.000 marktan fazla

1868

1881

1900

19.8 19.9 20.3 16.5 6.7

24.1 18.9 19.5 15.7 8.1 3.9

24.7 23.2 21.6 15.1 6.0 3.0

O halde g elir azaldıkça bu gelirin oransal olarak daha büyük bir kısmının e v kirasına aynlm ası zorun­ ludur ve k ira lan n yıllık artış oranı daha hızlı olm ak­ tadır. Öte yandan, burjuvazi için gelirin ev kirasına ayn lan kısmı, işçilerin ödemek zorunda oldukları m ik­ tarın sadece altıda biri kadardır ve artış gösterm esi söz konusu olm ayan bu oran küçülmektedir.

126. PROLETER D EVLETTE KONUT SORUNU Proletarya devrimi konut koşullannda tam bir de­ ğişiklik sağladı. Sovyet İktidarı burjuvaziye ait ko­ nuttan ulusallaştırdı. İşçi sınıfı semtlerindeki kira

431


b orçlan bazı durum larda tam am en silindi ve bazı du­ rum larda da m iktarlarda indirim yapıldı. Sadece bu kadar değil. Ulusallaştm lm ış konutlarda yaşayan iş­ çilerin hiç kira ödem em eleri için planlar hazırlanıyor. Bunlar kısmen yürürlüğe konulmaktadır. Büyük şe­ hirlerde işçilerin, bodrumlardan, harap evlerden, sağ­ lıksız barınaklardan alınıp, şehirlerin m erkezî semt­ lerin deki burjuvaziye ait villa la ra v e m alikanelere sistematik olarak yerleştirilm elerine başlanmıştır. A yn c a işçilere m obilya v e ev içinde gerekli olacak her türlü araç gereç sistematik olarak sağlanıyor. Bu politikayı sürdürmek, konut ekonomisini mü­ kemm elleştirmek, ulusallaştm lm ış evlerin kötü kul­ lanım ına karşı b ir kam panya açmak, evlerin tem iz tu­ tulm asını ve gerek li on an m lan n m yapılm asını denet­ lemek, kanalizasyon, su donatımı, ısıtm a sistemi vb.’n in işler durumda bulunmasını tem in etmek Kom ü­ nist P arti’nin işidir Ancak, Sovyet İktid&n, büyük ölçekli kapitalist konut m ülkiyetini ulusallaştırm a politikasını geniş çerçevede sürdürürken daha küçük ev sahiplerinin çıkarların ı ihlâl etm eyi gerekli görm ez - bunlar, işçi, çalışan ev sahipleri v e y a kendi evlerinde yaşayan sı­ radan insanlardır. Küçük evleri tıpkı büyük evler g i­ b i gen el bir ulusallaştırm aya tab i tutma girişim leri (eyaletlerde bu tür girişim ler oldu), ister büyük ister küçük olsun ulusallaştırılmış evlerin bakım larının tam olarak yapılam am ası sonucunu doğurdu. Bunlar ço­ ğu zaman onarımsız k ald ılar v e pek çok durumda bu evlerde yaşam ayı kim se istemedi. Öte yandan küçük e v sah ip ltn arasında Sovyet İk tid a n ’na yönelik düş­ m anca duygular yükseldi. İnşaat faaliyetlerin in tam am en durması nedeniy­ le şehirlerde şiddetli b ir konut k rizi ile karşılaşan Sovyet İktidarı, çetin b ir görevi, m evcut konutların ad il biçimde paylaştırılm ası görevin i yerine getirm ek zorundadır. Sovyetlerin konut ile ilg ili bölüm leri şe­ h irlerdeki bütün boş evlerin sorumluluğunu üstleniyor 432


v e bunları planlı biçimde tahsis ediyorlar. Bu bölüm­ ler, büyük evlerdeki, ailelerin ve bireylerin ihtiyaçtan fa z la odaya sahip konutlarındaki iç düzenin planını yapıyorlar. İç savaş bitince ve üretim deki kriz sona erince kent nüfusunda büyük b ir artış olacaktır. K öylere sü­ rülmüş olan p roletarya şehirlere dönecek ve kırsal bölgelerdeki fa zla nüfus da kent m erkezlerine gele­ cektir. Sovyet İktidarı komünist toplumun ihtiyaçla­ rın ı karşılayacak yeni evlerin, konutların inşası so­ runu ile ilgilenm ek durumunda olacaktır. Şimdiki du­ rumda, en iy i bina tipinin hangisi olduğunu söylemek zordur. Bahçeleri, ortak yem ek salonları olan büyük evler olabileceği gibi; işçilerin a y rı a yrı kalacakları, küçük v e iy i tasarlanmış konutlar da olabilir. Son d erece açık olan b ir nokta vardır. Konut program ı sanayi ile tarım ın birleştirilm esi tasarısı ile hiç. bir şekilde çelişmemelidir. Program şehrin kırsal kesime yayılm asına müsait olmalı; yüz binlerce ve m ilyon­ larca insanın sınırlı bölgelerdeki yoğunluğunu arttırm am alıdır. Böyle b ir yoğunlaşm aya uğrayan kişiler tem iz hava alm a olanağından yoksun kalırlar, doğa­ d a n koparlar v e erken ölüme mahkûm olurlar.

LİTERATÜR Engels, The Housing Question; Federovic, Working-Class Dementev, The Factory, its Merits and its Defects; €>vetlovskiy, The Housing Question in W estern Europe and in Russia; Pokrovskaya, The Im provem ent of W orking-Class Dwel­ lings, in England . D w ellings;

F . 28/433


X V III

EMEĞİN KORUNMASI VE TOPLUMSAL REFAH ÇALIŞMASI 127, Emeğin korunması ne demektir? 128. Emeğin ko­ runmasının'başlıca alanları. 129. Emeğin korunması için Rusya'da neler yapılmıştır? ISO. Toplumsal refah, ça­ lışması ne demektir? 131. Toplumsal refah çalışması­ nın başlıca alanları. 132. Rusya9da toplumsal refah ça­ lışması. 133. İşçi sınıfının koşullarını iyileştirme konu­ sunda diğer önlemler. 134. Partinin Herki görevleri.

127

EMEĞİN KORUNMASI NE DEMEKTİR?

tşçi sınıfı bir komünist sistemi gerçekleştirm ek için savaşır, çünkü bu sistem işçileri sömürüden kur­ taracaktır ve çünkü komünizm üretici güçlerin öy­ le b ir boyutta gelişm esini mümkün kılacaktır ki, in ­ sanlar hayatlarının tam am ım yaşamak için üretm e­ y e adam ak zorunda, kalm ayacaklardır. Bu nedenle, iş­ çi sınıfının kom ünizme giden yolda sağladığı bütün kazanım lar ¡ö zü n d e , doğrudan y a d a dolaylı olarak, em eğin korunmasına eşitlenir ve işçilerin pozisyonun^ da b ir ilerlem e sağlar. Örneğin, Sovyet Cumhuriye­ ti’nde işçi sınıfının politik özgürlüğünü, hâkim sınıf olarak işçilerin pozisyonunu düşünelim. A çık tır ki, bu yen i politik statü, emeğin korunması yönünde ile­ ri doğru atılmış b ir adım ı gösterir. A y n ı şey, işçi sı­ nıfın ın istisnasız bütün kazanım ları için söylenebilir. 434,


Ancak, emeğin bu genel anlam da korunmasından, te­ rim in taşıdığı daha özel bazı anlam ları ayırtetm eliyiz. Bu ikinci durumda, genelde işçi sınıfının değil, fa b ri­ kadaki, atelyedeki, madendeki işçi sınıfının pozisyo­ nunu düşünmeliyiz; başka deyişle, aktüel iş süreci için­ de işçileri etkileyen koşullan düşünmeliyiz. Fabrika­ larda v e ately elerde, m akinelerin orta yerinde ve ço­ ğu kez kirlenmiş b ir atm osfer içinde yapılan iş çok tehlikelidir. İş gününün uzatılm ası tehlikeyi arttırır; işçiler yorgun düşerler, enerjileri tükenir, dikkatleri dağılm aya başlar ve k aza yapm a ihtim alleri artar. Çalışma süresinin aşırı arttırılm ası organizm anın aşı­ rı biçimde tükenmesine yol açar. işçilerin hayatlarının çevrelerine ve genel çalış­ m a koşullarına nasıl bağlı olduğunu gösterm ek için birkaç öriıek yeterli olacaktır. 1. H er şeyden önce kazalar sorunu gelir. Elim iz­ de birkaç sayı var. P etrograd’daki N evsk iy Gem i Fab­ rik a la rın d a tutulan kaza k a y ıtla n şöyledir:

Yıllar

1914 1915 1916 1917

Kaza

sayısı

4.386 4.689 2.830 1.269

Îşçî

sayısı

6.186 7.002 7.602 ,6.059

1.000 işçi baştna kaza sayısı

709 669 371 210

K aza sayısında görülen azalma, esas olarak, alı­ nan b ir dizi özel önlemden ötürüdür. Ancak 1.000 işçi başına 210 kaza sayısı da oldukça yüksektir. Bazen işçilerin her yıl % 70’i kazaya uğrar. Bir bölge hekiminin raporuna göre, Ekaterinoslav eyale: tinde hasat zamanı bölge hastaneleri savaş zam anın­ da kurülan seyyar hastaneleri andırm aktadır Kuş­ kusuz bu tür kazalar Rusya’y a özgü değildir, her y er­ de oluyör. İngiliz parlamentosürida Ramsey M acDo­ nald b ir keresinde çalışma sırasında ölen 1 .2 ÖÖ m adeh-! 435


ciden 1.000 kadarının kapitalistlerin alm ayı ihm al et­ tikleri güvenlik önlem leri yüzünden öldüklerini be­ lirtti. Yukardaki örnek, eğer istersek, kaza sayısını önemli ölçüde azaltabileceğim izi gösterir. Fakat kapi­ talist bakış açısından, zorunlu önlem ler için «ödem e» yapılmaz. 2. İkinci tem el sorun, sağlığa za rarlı çalışma o r ­ tamı, meslek hastalıkları ve bunlardan kaynaklanan ölüm lerdir. Örneğin, fosfor im alatını ele alalım. Lazarev. Rus­ y a ’daki, hiç bir güvenlik önleminin alınm adığı fosfor fabrikaların da b ir işçinin bir «yaşayan ölü» haline gelm esi için beş yılın yeterli olduğunu bildirmiştir. Kim yasal m adde üretim atölyelerinde, cam im alat atelyelerinde, m adenlerde vb. sayısız meslek hastalığı gö­ rülüyordu. Benzer fenom enler üretim in diğer branş­ larında da görülüyordu. Uzun süre ayakta duran is­ çilerde varis; fosfor işçilerinde çene nekrozu; cıva ze­ hirlenmesi, arsenik zehirlenmesi, tüberküloz vb. gö­ rülüyordu. Elimizde bazı sayılar var. İn giltere’de 1 m00 ıo<y> yıllarında, çeşitli m esleklerden 1.000 ölüm ara^’P W verem den ölenlerin sayısı şöyle idi:

Ruhbanlar Toprakla uğraşanlar ve hayvancılar Avukatlar ve emlâkçılar Kamu görevlileri Cam işçileri Porselen ve çömlek işçileri Mürettipler Fırça yapımcıları Bıçak bileyiciler vb. Madenciler

55 76 192 129 283 285 300 325 533 579-816

Dr. Baranov’un raporlarına göre, proletarya için ­ de verem den ölüm şöyle idi:

438


100 100 100 100 100 100

sigara imalat işçisinin 63.4’il oymacının 58.2’si mürettibin 53.1’i terzinin 50.9’u taş ustasının 50.6’sı çilingir, tornacı, çizmeci, ciltçi, tenekecinin 46-47’si 100 karton imalatçısı, marangozun 45-45.5’i

Alm an istatistiklerinden öğrendiğim ize göre, So­ lingen m etal boyacıları arasında verem den ölümler, d iğer hastalıklardan ölümlere oranla dört kat daha fa z la idi. 3. A çık hastalıklara sebep olm anın yamsıra, kötü çalışm a koşulları işçi sınıfının fiziksel durumunda ge-. nel b ir kötüleşmeye yol açar. Bu durum, askerlik h iz­ m etine uygun olm ayan erkek sayısındaki artıştan an­ laşılmaktadır. H er y ıl ciğerleri za y ıf ve fizik sel ba­ kım dan yetersiz kişilerin sayısı artıyor; ve proletar­ yanın bu tür kişiler içindeki oranı, nüfusun diğer ta­ bakalarına kıyasla çok daha fazladır. İsviçre’de as­ kerlik hizm etine çağrılan lar arasında, bu hizmete uy­ gun olm ayan kent işçilerinin oranı % 39.5 iken, uygun olm ayan k ır em ekçilerinin oranı % 25 idi. Benzer du­ rum lar d iğer alanlarda da görülebilir. K adınlar ara­ sında, fiziksel bakımdan kötüleşme sıklıkla çocuk do­ ğurm a yeteneğinin kaybolm ası ile birlikte ortaya çı­ kar. A şikârdır ki, bütün bu felâketlerin üretim koşul­ ları ile çok yakın ilgisi vardır. Em eğin korunmasında kapitalist sınıfın çık an yoktur v e bu sınıfın emek gü ­ cüne yönelik politikası sadece b ir yağm acılık politi­ kasıdır. K apitalistler işçileri b ir lim on gibi sıkıp k a­ buğunu atmak isterler. «İlerici» A m erikan sermayesi­ nin politikası da budur. AB D ’de sağlıklı işçilerden başkasının fab rik alara girm esine izin verilm ez. Kas gelişim leri dikkatle ölçülür v e test edilir. Fiziksel ola­ rak za y ıf em ekçilerin ülkeye girm elerine bile izin v e ­

437


rilm ez, çünkü za y ıf olan kişilerin bir tür kalitesiz yük hayvanı olduğu düşünülür. Fakat Birleşik D evletler’de işçilerin kırkbeş yaşm a ulaşabilm eleri istisnai bir durumdur. Serm aye Tanrısı mümkün olan en «ile r i­ ci» tarzda onların hayatım emip tüketir. Emeğin korunması meselesini sağlam bir zem ine oturtm ak bakım ından proletarya diktatörlüğü, kuş­ kusuz, ilk araçtır, işçi sınıfı iş gücünün korunması ile doğrudan ilgilidir. Üretim in bu en değerli ve en önem ­ li gücü için mümkün olan her şey yapılm alıdır. K o ­ münist sistemin, insan gücünün, aptalca, caniyane v e Kaksız biçimde harcanması ile hiç b ir ilişkisi olm a­ yacaktır. Bu sistem yüksek düzeyde gelişmiş bir tek ­ n iğin yardım ı ile işleyecektir. Bu tekniğin ilk k o ­ nusu iş gücünün korunması olacaktır. Emeğin korun­ masının, insan toplumunun komünist aşam aya geç­ mesi sırasında böylesine büyük b ir önem tasım asm ın sebebi budur. O HALDE, EM EĞ İN K O R U N M A S I İŞ ­ Ç İLERİN Z A R A R L I ÜRETİM K O Ş U L L A R IN D A N K O ­ R U N M A S I A N L A M IN A GELİR.

128. EMEĞİN KORUNMASININ BAŞLICA ALANLARI İşçi sınıfının korunması için en önem li gerek li­ lik v e ona fiziksel yıpranm aya, hastalıklara, ölüm oranlarının artm asına karşı sağlanacak en önemli ko­ rum a norm al iş gü n ü ’nün gerçekleştirilm esidir. İşçi sınıfının genel mücadelesinde en ön plana çalışma sa­ atlerinin kısaltılması mücadelesini koym ası şaşırtıcı değildir. İş günü ürünlere dönüşen insan enerjisinin m iktarını belirler. Kapitalist toplumda bu enerji k a ­ pitalist kâra dönüşür ve bu nedenle kapitalistler iş gününün uzatılmasına büyük ilg i duyarlar. Gücünü zorlayan işçinin daha fa zla çalışma kapasitesi a za ­ lır; bünyesi zayıflar; hastalıklara müsait b ir hal alır v e çabuk ölür. Anorm al ölçüde uzun b ir iş günü insan enerjisinin tamamen tüketilmesine yol açar. N orm a l '438


b ir iş gününün belirlenm esi em eğin korunm asında atılan ilk adımdır. ikinci adım, işçi s ın ıfı içindeki özellikle za yıf un­ surların korunm asıdır. Sın ıf yalnızca yetişkin erkek­ lerden ibaret değildir. Yaşlıları, gençleri, çeşitli yaş­ lardan kadınları da kapsar. A ç ık tır ki, Süregiden za­ ra r verici koşulların gücü işçi sınıfının çeşitli kesim ­ lerini, fa rk lı biçim lerde etkiler. Yetişkin b ir erkek için k olayca yapılabilecek ve sağlık bakımından tehlike­ siz olan bir iş, b ir kadın için son derece sağlıksız v e genç b ir çocuk için tehlikeli olabilir. Örneğin, ağırlık taşım ayı gerektiren işleri düşünelim. A y rıc a kadınlar hayatlarının bazı dönemlerinde, hamilelik, doğum, em ­ zirm e dönem lerinde özel bakım a ihtiyaç duyarlar. Bu m eselelerde özel önlem lerin alınması elzemdir. K ad ı­ nın v e çocuğun korunm a alanı budur. Üçüncü ve son olarak büyük önem taşıyan b ir mesele, fabrika ve atelyelerdeki tekn ik ve sağlık ö r­ gütüdür. K azaların Önlenmesi, üretim faaliyetinden kaynaklanan zararlı etkilerden sakınılması, çalışm a koşullarının genel olarak iyileştirilm esi için çok şey yap ılab ilir ve yapılmaktadır. Kötü koşullar ile, ö z e llik ­ l e toz, yetersiz aydınlatma, soğuk, nem, k ir vb .yi kas­ tediyoruz. Emeğin korunmasında bu belli başlı üç alan ön­ celik taşır.

129. EMEĞİN KORUNMASI İÇİN RUSYA'DA NELER YAPILMIŞTIR Proletarya diktatörlüğü, bütün sosyalist p artiler tarafından öne sürülmüş olan talepleri yerin e g etir­ m eyi mümkün kılan koşulları yaratm ıştır. Bıı bakım ­ dan dünyadaki hiçbir yasa koyucu Sovyet Cumhuriv e ti’ninki gibi b ir yasam aya sahip olm akla övünemez. Sorunlarım ız (azalm akta olsa da, boldur) kötü yasa­ lardan değil, pek çok şeyin pek azm a sahip oluşumuz 439


ve bazı tem el konularda da tam b ir eksiklik içinde oluşumuz gerçeğinden kaynaklanır. Daha önce de gördüğümüz gibi, k ıtlık durumu, dünya em peryaliz­ minin bize karşı açtığı m ücadeleden v e işçi sınıfı düş­ m anlarının birbirlerine karşı açtıkları em peryalist sa­ vaştan dolayıdır. Sovyet Cum huriyeti’nin em eğin korunması için yaptıklarını özetler ve Sovyet Cum huriyeti’nin yasa­ larını incelersek, genelde, şu görünümü elde ederiz. (a) İş saatlerirıin sınırlanması. Bu meselede Sov­ yet İktidarı çeşitli önlem leri yürürlüğe koymuştur. 1 . N ih ayet sekiz saatlik iş gününü yasal olarak gerçekleştirdik (K oalisyon Hüküm eti’nin kararlılıkla kaçındığı b ir adım ). K a fa em ekçileri ile bürolarda ça­ lışanlar için altı saatlik iş günü uygulamasını gerçek­ leştirdik. 2 . Fazla çalışma b ir kural olarak yasaklanmıştır. Buna ancak olağanüstü durumlarda sınırlı bir ölçüde izin v e rilir ve karşılığında yarım günlük ücret ödenir. 3. Özellikle, sağlığa zararlı işlerde çalışma saat­ leri daha da kısaltılmıştır. Tütün işçileri günde 7 sa­ at, gaz işçileri 6 saat için istihdam ediliyorlar. 4. H aftada norm al 42 saatlik dinlenm e sağlanmış ve bu am açla Cumartesi günleri için çalışma saatleri her yerde 6 ’ya indirilm iştir. P azar günü de çalışma­ y ı sürdürmek, durumunda olan her işçi haftanın b ir diğer günü dinlenebilir. 5. H er işçi yıld a b ir kez ücretli tatilden yararla­ nır. Yasal olarak belirlenm iş tatil süresi bir aydır, fa ­ kat şimdiki zor zam anlarda (güz, 1919) bu süre on beş güne indirilmiştir. 6 . Ö zellikle sağlığa zararlı işlerde v e toprakta ça­ lışan büyüme çağındaki çocukların durumunda on beş günlük ek b ir tatil süresi verilir. (b) Kadın em eğin in ve çocuk em eğinin korun­ ması. 1 . K u ral olarak kadınlar geceleri çalışm am alıdır'4 0


la r ve fa zla çalışmamalıdırlar. Bu tür işlere alınm a­ yabilirler. 2 . On altı yaşm altındaki çocuklar sanayide çalış­ tırılm a zla r., Sanayi alanından dereceli olarak (önce­ lik le sağlığa zararlı işlerden) alınırlar; sanayiden alı­ nanlara maddî destek sağlanır v e bunlar okula gön­ derilirler. ■ 3. Halen çalışmakta olan on altı yaşm altındaki çocuklar günde sadece 4 saat istihdam edilirler; on altı ile on sekiz yaş arası gençler günde 6 iş saati ça­ lışırlar. 4. Fazla çalışma, gece işi v e götürü iş, on altı yaşm altındaki bütün k işiler için yasaklanmıştır. Annelerin korunması için aşağıdaki yasalar ge­ tirilmiştir: 1 . Ham ile ve çocuk bakan bütün kadınlar, ister çalışıyor oli. unlar, ister işçi karısı olsunlar, ham ilelik ve çocuk bakım dönem i boyunca yaptıkları iş kesin­ tiye uğrasa da b elirli b ir tahsisat alırlar. Bu tahsi­ sat tam ücrete eşit olur. 2 . Fiziksel olarak çalışan ham ile kadınlar bu tah­ sisatı doğumdan önceki sekiz h a fta için alırlar; k a­ fa em ekçileri v e büro çalışanları aynı tahsisatı do­ ğum dan önceki altı h afta için alırlar. 3. Doğumdan sonra tahsisat sekiz h a fta ve altı h afta olarak aynı şekilde devam eder. 4. Sanayide çalışan v e çocuk bakan anneler h er üç saatte b ir yarım saat kadar işi bırakırlar. 5. Bütün anneler doğumdan sonra dokuz aylık b ir dönem için çocuklarını beslemek üzere günde 24 rublelik bir ek tahsisat alırlar. Ek olarak, çocuğun m asraflarını karşılam ak üzere 720 rublelik bir top­ lam m iktar alırlar. Y ürü rlüğe konulmuş olan bütün bu önlem lerde iş yasalarından bazı uzaklaşm alar vardır. Bu uzak­ laşm alar şu biçim leri alır. İstisnaî durum larda çalış­ m a süresinin aşılmasına izin verilir. Bu süre toplam olarak yılda 50 günü aşmaz. On dört ile on altı yaş 441


-arası çocuklar sanayide günde 4 saati aşmayan sü­ rele r içinde çalışabilirler. Bir aylık tatil geçici olarak on beş günö indirilmiştir. Gece çalışma süresi 7 sa­ ate çıkarılmıştır. Bütün bu ayrılm aları zorunlu hale getiren, em­ peryalist güçlerin vahşi saldırılarının Sovyet Gumlıu • riy e ti’ni içine soktuğu olağanüstü kritik durumdur. (c) Fabrikaların teknik ve sağlık örgütü. Bu ko­ nuda aşağıdaki önlem ler alınm aktadır: 1 . İş güvenliğinizi sağlanm ası için gerekli teknik önlemler, genel sağlık durumu v e hijyen ile ilg ili ola­ rak birçok zorlayıcı yasa çıkarılm ıştır. Bütün bunla­ rın hedefi fa b rik a ve atelyelerdeki çalışma koşulla­ rında dikkat çekici b ir iyileşm enin sağlanmasıdır. 2 . Üretim in sağlığa zararlı bütün branşlarında, işçiyi, toz, gaz v e rutubet vb.den koruyaca,k özel g i­ yim lerin sağlanması için gerek li düzenlem eler yap ıl­ m ıştır. 3. Bütün işçilere, işçilere ait olan v e sadece i'? saatlerinde işçiler tarafından kullanılacak tulumlar sağlanmıştır. 4. Emeğin korunması için alınan bütün önlem le­ r i gözetim altında tutmak için, genel işçi konferansla­ r ı tarafından seçilen bir İş M ü fettişliği sistemi kurul­ muştur. Özel çalışma koşullan ile karakterize olan k i­ şisel işlerde ve yapılan işin yapısı gereği işçilerin da­ ğınık olduğu işlerde (ulaşım, inşaat, tarım ), iş m üfet­ tişliği için özel kom iteler ilg ili sendikalar tarafından seçilirler. Y en i m üfettişlik kurum larının personel durumu ile ilg ili sayılar, işçilerin bu m eseleye ne ölçüde k atıl­ dıklarını gösterir. 1 Ağustos 1919’a kadar, bütün mü­ fettişlerin % 53.5’i k ol em ekçileri idi. Gerçek oran da­ h a yüksek olabilir, çünkü m üfettişlerin pek çoğunun önceki işi kaydedilm em iştir, ön cek i işi kaydedilm iş bütün m üfettişler arasında, kol em ekçilerinin oranı % 62.5 kadardır; m em ur olarak çalıştığı belirtilenle­ rin oranı ise % 15.5’tir. Böylelikle kol em ekçileri ve

442


m em urlar b ir ların % 8 8 ’ini Aşağıdaki tişlerin önceki

arada, önceki m esleği belirtilm iş olan­ oluştururlar. tablo, 1 Ağustos 1919’a kadar, m üfet­ m esleklerine göre dağılım larını gösterir.

İşçiler Usta, teknisyen ve ressam Memur, satıcı ve yazıcı Cerraîı yardımcıları Eczacı kimyagerler öğretmenler Öğrenciler Doktorlar Mühendisler Avukatlar Mesleği bilinmeyen

^ S O S s

112 21 28 "4 1 '5 4 5 1 1 28 210

1 - *s««» s

t ji

sayısı

K işi

Meslek

1 •W

- ° s. S 4? ö ^ £ o

O «o» En 'S 53.5 10

62.5

11.5

13.5 .

2 0.5 2 2 2.5 0.5

0.5 13 100

'

15.5 2 ■■ 0.5 2.5

;. 2 2.5 0.5 0.5 0 100

Önceki y a n y ıla kıyasla kol em ekçilerinin sayısı artm ıştır (% 4 7 ’y e karşılık % 53,5; v e y a % 60’a karşı­ lık, bütün m esleği belirtilm iş olanlan n % 62.5’i). Usta v e teknisyenlerin oranı pratikte değişm em iştir ( l l ’e karşı 1 0 ). M em urların sayısında dikkat çekici b ir ar­ tış vardı (% 8 ’e karşılık % 13.5) . ö ğ ren cilerin sayısın­ da, göreli olarak % 6 ’dan % 1 2 ’ye azalm a oldu; mut­ lak olarak, öğrencilerin sayısı, yılın ikinci yarısında, birinci yansının sadece yan sı kadar oldu. D iğ er sayı­ la r pratikte değişmedi. Böylece Rusya’da, sadece hedefleri bakımından değil, personeli bakım ından da ismini hakeden g er­ çek b ir işçi teftiş k u ru m u oluşturuldu. 443


Bununla birlikte fabrikalarda hâlâ em eğin korun­ m ası meselesinde yapılm ası gereken pek çok şey v a r­ dır. Pek çok durumda çalışma koşullan hâlâ çok kö­ tüdür, özellikle işçilerin kültürsüz v e kötü örgütlenmiş; olm aya devam ettikleri daha geri işletme biçim lerin­ de. Böyle karanlık köşelerde h er şey eskisi gibidir. Aslında buralarda gerek li iyileştirm eyi sağlamak şim­ diki durumda imkânsızdır, çünkü tam am en yeni te­ sisatı v e tam am en yeni bir organizasyonu gerektire­ cektir N e v a r ki, kitlelerin gittikçe daha geniş ke­ rim leri iş koşullanm n iyileştirilm esi ile ilgilenirse, bu kapsamlı değişiklikler olmadan da büyük işler yar pılabilir.

130. TOPLUMSAL REFAH ÇALIŞMASI NE DEMEKTİR? Gördüğümüz gibi, kapitalist sistem işçi sınıfın­ dan k âr sağlam ayı amaçlar. Ü cretli işçiler, proleterler sadece kapitalistin zenginleşm e araçları idi. Bu canlı aletler yıpran dıklan zaman, kârlı olm aktan çıktıklan v e y a gereksiz hale geldikleri zaman, tıpkı b ir sıkıl­ mış lim on v e ya kırılm ış yum urta kabuğu gibi bir kenara fırlatılıp atılırlardı. İşsizliğin, hastalığın, yaş­ lılığın, sakatlığın getird iği sefalet, yardım etmeksizin m uazzam insan k itlelerin i safra olarak atan veya gü­ ve n ilir hizm etkârlar arasında sadece en fedakâr ola­ na, hayat dam arlarını henüz tükettiklerine yardım eden kapitalistler için hiç b ir anlam taşımaz. Sovyet C um huriyetinde işçiler v e yoksul köylü­ le r sömürünün nesneleri değildirler. Fakat buradan, ülkede yoksulluğun ya yg ın olm adığı sonucu çıkarıla­ maz. Düşm anlan tarafından sürekli taciz edilen, her yandan kuşatılan, kömür, p etrol ve hammadde k ay­ nakları ile bağlantısı kesilen Rusya’da müthiş b ir yok­ sulluk vardır. A rtık kapitalist işçileri fabrikadan at­ m ıyor, fak at fab rik ala r yakıt v e hamm adde yoklu­ ğundan ötürü kapanmak zorunda kalıyorlar. Bu ne­ 444


denle işsizlik var. Eskisi gibi b ir işsizlik değil; çök fa rk lı nedenlerden kaynaklanıyorsa da, varlığın ı sür­ dürüyor Emperyalist savaşın b ir m irası olan z a y ıf­ lık larım ız ve sakatlıklarım ız var; karşı devrim e sayı­ sız kurban verdik; yaşlılarım ız, hastalarım ız ve ço­ cuklarım ız va r - bütün bu çaresiz insanların bakım a ihtiyaçları var. tşçi hükümeti onlara sağlayacağı y a r­ dımı, bir armağan, b ir sadaka v e ya bir h ayır işi ola­ rak görmüyor. İşçi D e v le ti, özellikle emek ordusu ve ­ y a K ızıl Ordu’dan ayrılm ış olanlar söz konusu oldu­ ğunda, bu insanlara verd iği desteği başlıca görevi ola­ rak kabul ediyor. N ihaî hedefimiz, hangi nedenle olursa olsun ça­ lışm a kapasitesini kaybetm iş bütün kişilerin, çalışa­ m ayacak durumda olan bütün kişilerin destek göre­ cekleri b ir toplumun v a r olmasını sağlamaktır. Y aşli insanların her türlü konfordan yararlanacakları bir yaşlılık sürdürmelerini; çocukların her türlü ihtiyaç­ larının karşılanmasını; güçsüz v e sakatların kendi du­ rum larına en uygun koşullarda yaşam alarını sağla­ m alıyız. Yıpranm ış v e aşın çalışan insanlara, zengin burjuvalar hastalandıklarında kendilerin e sağlanan h er türlü bakımı görebilecekleri koşullar sağlanm alı­ dır. A rtık hiç kim se zor zam anlarm geleceği beklen­ tisi ile sürekli taciz edilm eyecektir. Kuşkusuz, günümüzde bu tur kazanım lara ulaş­ mış olmaktan çok uzağız. Uluslararası soyguncular sayesinde ülkem iz son derece yoksul düşmüştür. İlâç gib i en sıradan gereksinim lerden bile yoksunuz. Em­ peryalistler ilâç ithal etm em ize izin vermiyorlar-, ab­ lu k ayı sürdürüyorlar. Fakat b ir şey v a r ki, inkâr ed i­ lemez. Sovyet İktidarı çalışam ayacak durumda olan­ la ra yardım v e bakım sağlam ak için hiç b ir şeyi esirgem em ektedir.

445


131. TOPLUMSAL REFAH ÇALIŞMASININ BAŞLICA ALANLAR! Toplumsal refah çalışmasının başlıca iki bölümü vardır. Birincisi, işsiz olan veya kendi m esleğini (ka­ fa v e ya kol em eği harcayarak) sürdürürken çalışma kapasitesini kaybetm iş olan kişilerin bakımını kap­ sar. Hastalık, kaza, hamilelik, çocuk bakım ı gibi ne­ denlerle çalışma kapasitesinin geçici olarak kaybı ve genç yaşta sağlığın bozulması, yaşlılık, kronik has­ talık vb. yüzünden, çalışma kapasitesinin sürekli k ay­ bı, bu kategoriye girer. İkinci olarak, bir işte çalış­ mayan, üretim faaliyeti içinde yer almayan, bir ka­ zaya uğramış ve ya herhangi b ir nedenle çalışma ka­ pasitesini kaybetm iş kişilerin durumu söz konusudur. Emperyalist savaş sırasında sakatlananlar, K ızıl Or­ du’da hizmet verirk en yaralananlar, bu K ızıl asker­ lerin aileleri, karşı devrim in ve ya doğal afetlerin (yan­ gınlar, taşkınlar, salgın hastalıklar vb.) kurbanları bu kategoriye girer. Eski toplum düzeninde geçerli olaıi koşullar yüzünden çalışam ayacak durumda olanlara, o zam an geçerli olan utanç ve ric i toplumsal koşulla­ rın kurbanlarına da bakım sağlam ak zorundayız. Pro­ fesyonel dilenciler, evsiz ve bannaksız kişiler, ¡zihin-1 sel özürlüler vb. bu k ategoriye girer. Bundan başka, ölüm durumlarında, ölenin ailer n e yardım edilm elidir. Gorülüyor ki, yardım görmesi gereken kişiler mu­ azzam bir sayıdadır. Birinci kategoriye girenler, ya> ni üretim alanı ile şu y a da bu biçimde bağlantılı ol­ m akla birlikte işsiz durumda olanlar veya çalışma kapasitesini kaybetm iş olanlar, sendikaların denetim i altında bulunan Emek Kom iserliği'nin ilg i alanına g i­ rerler, İkinci kategoriden olanlar ile Toplumsal R efah K om iserliği ilgilenir.

4M


132. RUSYA’DA TOPLUMSAL REFAH ÇALIŞMASI Faaliyetlerini bir bütün olarak gören Sovyet İk­ tidarı, işsizlik dahil çalışma, kapasitesinin kaybedil­ d iği her türlü durumda, dünyanın hiç b ir yerinde gö­ rülmemiş kazanım lar sağlam ıştır Birinci kategoriye giren kişilere uygulanan önlem­ lerin listesi şöyledir: 1 . «Ü cretli em ek»le yaşayan bütün kişiler, her türlü sosyal sigorta m asrafından m uaftırlar. 2 . İşadamları, örgütlü toplumsal refah ve eme­ ğin korunması faaliyetinin tam am en dışında bırakıl­ mışlardır; bu faaliyetin butun araçları işçi örgütleri­ nin tem silini tem el alm ıştır 3. Toplumsal refa h yardım ları, çalışma kapasite­ sinin kaybedildiği durum larda ve bütün işsizlik du­ rum larında uygulanır. 4. İşçinin ölümü halinde toplumsal refah yardım ­ ları işçi ailesinin üyelerine uygulanır 5. Hastalık, kaza, karantina v e çalışma kapasi­ tesinin geçici olarak kaybedildiği d ıg e r durumlarda; işçinin geliriyle aynı oranda tahsisat verilir. 6 . Çalışma kapasitesini sürekli olarak kaybetmiş bütün kişilere, bu durumun sebebi ne olursa olsun (yaşlılık, sakatlık, meslek hastalığı vb.) ve çalışma yıl la n sayısına bakılm aksızın ayda 1.800 ruble (M osko v a ’da) em ekli maaşı ödenir. 7. 1.440 rubleye kadar cenaze m asrafları için her işçiye bir tahsisat ayrılır; işçi ailesinin her üyesi için de, yaşa göre 400 ruble ile 800 ruble arasında deği­ şen benzer b ir tahsisat ayrılır. 8 . İşçinin ölümü halinde, ailesi ayda 1.200 ruble­ ye kadar değişen oranlarda (M oskova’da.) emekli m a­ aşı alır ve bu m iktar ailenin büyüklüğüne göre de­ ğişir9. Bu. tahsisatların m iktarı ile ilg ili sorunların daha iy i belirlenebilm esi için em ek departm anları ile bağlantı içinde.özel işçi komiteleri atanmıştır.. Bu 447,


komiteler emekli maaşlarım ve tahsisatları belirleye­ ceklerdir. 10. Bütün eyaletlerde, işçilerin başkanlığı altın­ da sağlık heyetleri kurulacak ve bu heyetler her du­ rumda çalışma kapasitesizliğinin derecesi hakkında karar vereceklerdir. 11. Bütün ilçelerde, işçilerin başkanlığında özel komiteler atanacaktır. Bu komiteler hasta işçilerin iyi­ leştirilmesini gözetim altmda tutacaklar ve genel bir denetim sağlayacaklardır. 12. Refah yardımı sistemini işçilerin bulundukla­ rı bütün yerlere biraz daha yaklaştırmak için, tahsi­ satlar ve emekli maaşlarının kayıtlarının tutulması ve ödemelerin aynı olmasının sağlanması amacıyla merkezler kurulacaktır. Büyük ölçekli girişimlerde tahsisatlar söz konusu girişimler aracılığı ile ödene­ cektir. 13. Tahsisatların ödenmesinde hiç bir zaman sı­ nın yoktur. Hastalık durumunda, tahsisat, sağlık du­ rumu düzelene kadar ödenecektir; çalışma kapasite­ sinin sürekli kaybı durumunda tahsisat ölüme kadar sürecektir. 14. Sosyal refah yardımı, ücretli emekle yaşayan istisnasız bütün kişilere ödenecek, ev emekçilerini, bağımsız zanaatkârlan ve köylüleri kapsayacak şekil­ de genişletilecektir. 15. Sovyet Cumhuriyeti 1919 yılının ikinci yansı için, işçilere ve çalışanlara sosyal refah yardımı sağ­ lamak amacıyla beş milyar ruble ayırdı. Sosyal refah yardımı alanların ikinci kategorisi söz konusu olduğunda, en önemli miktarda yardım Kızıl Ordu’daki askerlerin ailelerine ve Kızıl askerle­ re ödenmiştir. Çalışma kapasitesini tamamen kaybetmiş bir K ı­ zıl asker (kapasitesinin ^ 60'dan fazlasını) yaşadığı yerde geçerli olan ortalama ücrete uygun bir emekli maaşı alır. Maaş, çalışma kapasitesinin kaybı oranın­ da bir azalmaya oransal olarak tabi tutulur (% 30

448


kapasite kaybına % 15 iken, eski askerin maaşı, g e ­ ç e rli ücretin 1/3’ü d ü r). Bir K ızıl askerin toprağı sürü lm elidir ve çiftliğin e gerek li m iktarda tohum sağ­ lanmalıdır. Ailesi, çalışam ayan aile üyelerinin sayısı oranında bir tayın alm alıdır. B ir K ızıl askerin aile­ si kiradan m u aftır ve ek besin maddesi karnesi alır. Bir K ızıl askerin ölümü halinde, ailesinin çalışam a­ yacak durumda olan v e kendisine sosyal refah y a r­ dım ı sağlanmamış üyeleri, çalışm a kapasitesini k ay­ betmiş tek kişi için geçerli yerel ücretin % 60’m a v a ­ ra n m iktarda b ir maaş ve çalışma kapasitesini k ay­ betmiş üç ya da daha fa zla kişi için tam ücret vb., vb. alacaktır. K ızıl askerlerin ailelerine tahsisat ödenmesi için 1919 yılının ilk yansında 1 m ilyar 200 m ilyon ruble harcandı. A yn ı yılın ikinci yan sı için yapılan harca­ m a tahm inleri 3 m ilyar 500 m ilyon ruble kadardır. Yold aş V inoku rov’un raporlarına göre, 1919 güzünde 4.500.000 K ızıl asker ailesi tahsisat alıyordu. Ek olarak, 4 Temmuz ile 1 Aralık 1919 arasında,

iki buçuk milyar rubleyi aşan bir miktar eyaletlere ödendi. Tarım yardımı için 200.000.000 ruble; konut için 150.000.000 ruble; Kızıl askerlere emekli maaşı ola­ rak 100.000.000 ruble; savaşta sakat kalanlara tahsi­ sat olarak 168.000.000 ruble aynldı. Toplumsal refah faaliyetimizin başlıca kusurlanndan biri aygıtın kötü işlemesidir. Yardımdan yarar­ lanan kişilerin eksiksiz kaydı yoktur; Sosyal Refah Komiserliği’nin alt şubelerinde fazla zaman israfı ol­ maktadır; ve benzeri. Partimizin bu meselelerde da­ ha iyi örgütlenmek için elinden geleni yapması ke­ sinlikle elzemdir.

133. İŞÇİ SINIFININ KOŞULLARINI İYİLEŞTİRME KONUSUNDA DİĞER ÖNLEMLER Yukarda belirtilen önlemlere ek olarak Çalışma Yasaları’nda betimlenen diğer çeşitli önlemler işçi sıF . : 29/449


n ıfım n içinde bulunduğu koşullar bakımından büyük önem taşır. Bu önlemler, proletaryanın hâkim sınıf' haline gelm esi olgusu ile doğrudan bağlantılıdır v e bu nedenle sosyalist partilerin" program ında alışılagel­ miş biçimde y e r alan taleplerden daha kapsamlıdır. Bunları üç başlık altında özetlem ek mümkündür. 1 . işçi örgütlerinin, işçilerin işe alınması ve iş­ ten çıkarılm ası ile ilg ili sorunlarda alınacak k ararla­ ra katılması. Bu m eseleler fab rik a ve atelye kom ite­ lerine ve işçilerin fa b rik a yönetim lerine havale edil­ miştir. 2 . D evlet’in ücretle ilgili düzenlemeleri. Bu bağ­ lam da en ilginç mesele, ücret oranlarının sendikalartarafm dan saptanması ve kendisi de aktüel olarak sendika tem silcilerinden oluşan Emek K o m is erliğ i­ nin onayına sunulmasıdır. 3. Sendikaların ve sovyetlerin özel departm anla­ rı tarafından zorunlu olarak işsizlik araştırmasının yapılm ası (iş gücünün dağılım ı v e kaydı ile uğraşan departm anlar tarafından). Bütün bu önlem ler işçi örgütlerinin ve ö zellik le sendikaların başat konumu ile yakından bağlantılıdır.

134. PARTİNİN İLERKİ GÖREVLERİ Partim izin bütün görevlerin in en önemlisi Sovyet îk tid a n ’nm kararnam e v e kararlarının en tam v e en kapsamlı biçimde gerçekleştirilm esinin sağlanmasıdır. Pek çok durumda, b ir kararnam enin gerçekleştirilm e­ si eksik kalmaktadır; alm an k arar kâğıt üzerinde k a­ lıyor, fak at gerçek hayatın içinde hiç bir anlam ta­ şımıyor. Bütün kararnam elerin v e kararların tam ve doğru olarak, titizlikle gerçekleştirilm esi esas olarak örgütsel aygıtın doğru işlemesi ile güvence altına alı­ nacaktır. Bu arada, m erkezin yerel organlar ile tam bir bağlantı içinde olması ve yerel organların da, tüm m ekanizm asının çalışması için, riıerkez ile tam bir

450


bağlantı içinde olması gerekir. Bu ancak, bizzat kit­ lelerin çalışmaya katılabilm esi ile mümkün olur. Bu konuda aşağıdaki önlem leri alm ak gerekm ektedir: 1 . Örgütlenm e ve iş m üfettişliğini yaygınlaştır­ m a çalışması aktif olarak ele alınmalıdır. Bizzat işçi­ ler arasından çıkan yeni güçler sürekli olarak bu fa ­ aliyet alanına aktarılm alıdır. Hiç kimse, çalışm a ko­ şullan içinde yaşayan işçilerden daha iy i bilem ez v e bu koşullar kusurlu olduğu zaman, bu koşullan dü­ zeltm ek bakımından hiç kimse işçilerden daha uzman değildir. 2 . İş m üfettişliği küçük ölçekli üretim ve ev en­ düstrisi alanlarını kapsamalıdır. Sanayinin bu dallan n d a bu m eseleler sürekli ihm al edilmiştir. Oysa en kötü çalışma koşulları özellikle buralarda hüküm sür­ m ektedir. İşçilerin gerçekleştirecekleri teftiş bu alan­ lara büyük yardım sağlayacaktır. 3. Emeğin korunması, inşaat, toprak, su nakliyesi, ev hizm etleri v e tarım dahil, bütün çalışma dalla n n a yayılm alıdır. İşçilerin, yapılan işin koşullan n e ­ deniyle dağınık oldukları, bu nedenle sendikal örgüt­ lenm enin çok zor olduğu bu iş k o lla n genel sistemin kapsamına alınmalıdır. 4. Çocukların sanayi v e tan m d a çalışması kesin­ lik le yasaklanm alıdır v e iş günü gençler için ileri de­ recede kısaltılmalıdır. Em eğin korunması bakım ından şimdiki durumda bir standart oluşturan sekiz saatlik iş günü, partim iz tarafından, iş saatlerinin azaltılm ası meselesinde bir sınır olarak görülm ekten uzaktır. Gerçekte belirli b ir sınır yoktur. H er şey em eğin üretkenliğine bağlıdır. Şim diki durumda, üretici güçlerdeki genel zayıflam a ve süregiden dağınıklık nedeniyle, genel b ir kural ola­ rak çalışma saatleri sekizden az olamaz. Çoğu kez, iş gününün sekiz saatlik standardı aşması gerek iyor (bu askerî duruma vb. b ağlıdır). Fakat ilk fırsatta, altı saatlik iş gününü norm al standart olarak oluşturmalı ve halen m em urlara -ç o k sayıda k işiye- uygulan­ 451


m akta olan altı saat düzenlemesini bütün işçilere uy­ gulam alıyız. Ö te yandan, üretim i arttırm ak için v e iş kalite­ sinde sürekli bir iyileşm e sağlamak için rekabeti g e ­ liştiren bir ödeme sistemini yürürlüğe koym anın avan­ tajlı olduğu kanıtlanmıştır. Parti, sosyal refah çalışmasının genel görevlerini asla hayırseverlik ruhu ile veya parazitliği ve a ylak ­ lığ ı teşvik edecek b ir tarzda yapm ayacaktır. Proletar­ y a iktidarının basit g örevi yardım ı gerek li olan yere sağlamaktır. P roletarya Ik tid a rim n görevi, kötü top­ lumsal koşullar yüzünden m orali bozulmuş kişilerin çalışma hayatına dönm elerini kolaylaştırm aktır.

LİTERATÜR Kaplun, Labour P ro te c tio n and its M ethods; Milyutin, On th e Road to th e B rig h t F u tu re o/ Communism.; Heifer, T h e P roletarian R evolution and th e Social W elfare of th e W orkers; Basin, W hat is Social Technique? (Vestnik Truda’da - İşçi B ü l­ teni - yer alan makaleler ve Sosyal Refah Komiserliği’nin ya­ yınları; Holzmann, T h e P rem iu m System in th e M eta llu rg ica l Industry.

452


X IX

HALK SAĞLIĞI 135. Halk sağlığım özel olarak koruma gereği. 136. Sağ­ lık kurumlarmın ulusallaştırılması. 137. Sağlık işçileri­ nin emek görevi. 138. Halk sağlığı alanında acil görevler.

135. HALK SAĞLIĞINI ÖZEL OLARAK KORUMA GEREĞİ Kapitalizmde işçiler daima şehirlerin temiz olma­ yan ve salgın hastalıkların çıktığı semtlerinde yaşa­ mak zorunda bırakılmışlardır. Kapitalistler ancak ken­ dilerinin de salgın hastalıklara yakalanacakları kor­ kusuyla ücretli kölelerinin oturdukları yerlerin sağ­ lık koşullarını iyileştirmek için bazı önlemler alırlar. 1784 gibi erken bir tarihte Ingiliz parlamentosu libe­ ral duygularını açığa vurdu ve işçiler ile bizzat ilgi­ lenmeye başladı. Bu faaliyetin nedeni özel bir parla­ mento komitesinin raporu idi. Buna göre fabrikalar­ da müthiş bir tifüs salgım başlamıştı. Kapitalizm halk sağlığını korumakla, ancak kendi sağlığı bakımından gerekli olduğu ölçüde ilgileniyordu. Emperyalist savaşın bir sonucu olarak, büyük iş­ çi kitlelerinin içinde yaşadıkları koşullar önemli öl­ çüde kötüleşmiştir. Genel koşullar, açlık, soğuk vb. çok sayıda ölüme neden olan, yokedici salgın hasta­ lıkların, kolera, tifüs ve İspanyol nezlesi olarak bili­ nen yeni bir hastalığın yaygınlaşmasına yol açmıştır. 453


İspanyol nezlesinin savaşla çok yakından bağlantılı ol­ duğu anlaşıldı. Halkın içinde yaşadığı koşullar, tü­ kenme ve dağılma, bu hastalığın mikroplarına diren­ me gücü bırakmadı. Ölüm oranı her yerde inanılma­ yacak kadar yüksek oldu, öyle ki, salgın gerçek an lamda bir felâket halini aldı. Savaş bir kalıt daha bıraktı; cinsel hastalıklar, özellikle de frengi olağanüstü yayıldı. Çok sayıda as ker bu hastalığa yakalandı ve sonra, evlerine dön­ düklerinde, hastalıklarını köylere taşıdılar. Cinsel hastalıklar hiç bir zaman günümüzdeki ka­ dar yaygın olmadı. Bütün bu felâketler halk sağlığı ile özel olarak ilgilenmemizi elzem hale getiriyor. Kuşkusuz, sağlık başlığı altında özel olarak sınıflandırılacak önlemle­ re ek olarak hastalıklara karşı mücadele etmenin pek çok başka yolu vardır. Örneğin, konut sorununun çö­ zümlenmesi büyük önem taşımaktadır. İşçi konutla­ rının iyileştirilmesi ile birlikte pek çok salgın hasta­ lığın kökü kazınmış olacaktır. Emeğin korunması da­ ha az önemli değildir. Besin maddesi tedarikinin ve halkın genel beslenme koşullarının ne kadar önemli olduğu herkesin bildiği bir şeydir. Ancak bu meselelere dikkat çekilmesi, bizleri, bü­ yük çapta uygulanması gereken özel sağlık önlemle­ rinin alınması zorunluluğundan uzaklaştırmamalıdır. Bugün, sağlıklı yaşam için en temel ihtiyaçlar ba­ kımından bile kötü durumda olduğumuz bir sırada felâketle mücadele için elde bulunan her türlü ara­ ca sıkıca sarılmalıyız. Burada özel bir sosyal çalış­ ma departmanına, halk sağlığının korunması için ön­ lemlerin alınmasına acilen ihtiyaç vardır.

136. SAĞLIK KURUMLARININ ULUSALLAŞTIRILMASI Kapitalist toplum kapitalist olarak örgütlenmiş bir sağlık sistemine sahipti. Özel hastaneler ve akıl has­ 454


taneleri, özel sağlık kurumlan, sanatoryumlar, hidropatikler, kimyasal madde mağazalan, elektroterapi, radyoterapi ve diğer çeşitli iyileştirme kurumlan kâr sağlama temelinde örgütlü idi. Bunların büyük bir bö­ lümü, aşırı şişmanlık, gut gibi aristokrat şikâyetleri­ nin giderildiği yerlerdi. Denebilir ki, bunlar kapitalist toplumdaki hâkim sınıfların özel hastalıklanmn iyi­ leştirilmesi amacını taşıyordu. İşçiler bu son moda sağ­ lık kuruluşlarına giremezlerdi ve sanatoryumlarda işçi sınıfına mensup tek bir kişi bile bulunmazdı. İlâç sektörü de aynı şekilde bir kâr kaynağı oluş­ turuyordu. Ekonomik açıdan düşünülmüş bütün bu kuruluşlar kâr sağlayan diğer girişimler ile aynı ze­ minde yer alıyorlardı. Dolayısıyla bu kuruluşları, kapitalistlerin cepleri­ ni: doldurma araçları' olmaktan çıkarmalı, işçilerin hiz­ metindeki araçlara dönüştürm eliyiz. Bu yönde atıl­ ması gereken ilk adım bu tür bütün girişimlerin ulu­ sallaştırılması oldu.

137. SAĞLIK İŞÇİLERİNİN EMEK GÖREVİ Salgın hastalıkların büyük çapta yayılması ve da­ ha fazla yayılmalarım önlemek için uygun önlemler alma ihtiyacı, bu yönde, bilinçli, örgütlü ve yaygın bir kampanya olanağını düşünmeye yol açtı. Hazır bu­ lunan emekçilerin sayısı görece az olduğu için, bunlann salgın hastalıklara karşı açılan bu kampanya­ da programlanmalan ve seferber edilmeleri ihtiyacı acilen ve kendiliğinden ortaya çıktı. Bu önlemler sayesinde, en seçkin profesörlerden, daha ilk yılını süren öğrencilere ve asistanlara kadar elde hazır buluan bütün sağlık gücünden pratikte ya­ rarlanılması sayesinde öldürücü salgın hastalıkların - kolera ve tifüs - üstesinden gelmenin mümkün oldu­ ğu kanıtlandı. Ne var ki, sağlık işçisinin emek görevi «itfaiyeci 455


faaliyeti» nden çok daha büyük bir önem taşımıştır. Bütün sağlık girişimlerinin ulusallaştırılması ile bir­ likte, bu görev, geleceğin örgütlü sosyal sağlık ve sos­ yal hijyeninin tohumlarından birini oluşturmaktadır.

138. HALK SAĞLIĞI ALANINDA ACİL GÖREVLER En temel maddelerden çoğunun (hastaneler için yeterli besin maddesi tedariki, ilâç, araç gereç vb.) son derece yetersiz olması nedeniyle, faaliyetimiz bü­ yük zorluklarla yüz yüzedir. Komünist Parti halk sağ­ lığı faaliyetine müdahale edebildiği ölçüde, bu faali­ yetin belli başlı üç alanı oluşmuştur. Birincisi, geniş çapta alman sağlık önlemlerinin: kararlılıkla uygulanmasıdır. Dikkat, halkın yaşadığı bütün yerlerin sağlık koşullarına verilmelidir. Pek çok: salgın hastalık, suların kirlenmesinden, sokaklardaki üstü açık su kanallarından, yağmur oluklarından, pis­ lik ve gübre yığınlarından, lâğım çukurlarından, klo­ zetlerden vb bulaşmaktadır. Komünal mutfakların,, bilimsel ve hijyen temelinde besin maddesi tedariki­ nin örgütlenmesi de bu önlemler kategorisine girmek­ tedir. Yetersiz tedarik yüzünden bu görev şimdiye ka­ dar büyük zorluklarla yerine getirilmiştir; ancak, ko­ münal mutfaklarda, çocukların yararlandıkları mut faklarda, hastanelerde ve diğer kamu kuruluşların­ da besin maddelerinin hijyen kurallarına uygun ola rak hazırlanmasını sağlamak halen yeteneklerimiz da­ hilinde bulunmaktadır. Bulaşıcı hastalıkların salgın: niteliği kazanmasını önlemek için gerekli önlemleri almak da gereklidir. Bu, kurumlarm, özel evlerin, okulların sağlık bakımından teftiş edilmesi ile, suyun filtre edilmesi ile, kaynatılmış su depolarının örgüt­ lenmesi ile, mikroptan arıtma faaliyeti ve giyim eşya­ larının zorunlu olarak sterilize edilmesi vb. ile sağla­ nacaktır. İkinci görev, sosyal hastalıklar denilen türlere 456


karşı, yani halk kitlelerini etkileyen ve sosyal sebep­ lerle oluşan hastalıklara karşı dikkatle planlanmış bir kampanyanın yürütülmesidir. Özellikle üç hastalık bu kategoriye girmektedir. Birincisi, kötü çalışma koşul­ larına bağlı olan tüberkülozdur. İkincisi, savaşın bir sonucu olarak geniş çapta .yayılmış bulunan cinsel hastalıklardır. Üçüncüsü, alkolizmdir: bu, kısmen, vah­ şileşme, depresyon ve sefalet koşullarından kaynak­ lanır; kısmen de, yozlaşma ve parazit bir hayat tar­ zı yüzünden ortaya çıkar. Bu hastalıklar, sadece bun­ lara yakalanan yetişkinleri etkilemekle kalmaz; be­ bekler üzerinde de feci bir etki yaratırlar. İnsanlık bu: hastalıklar nedeniyle büyük bir tehlike ile yüz yüze­ dir; çünkü bugün sözkonusu felâketlerin etkileri sür­ mekte olan olumsuz koşullar yüzünden olağanüstü büyüktür. Üçüncü ve son olarak, bütün nüfusa parasız tıb­ bî bakım ve eğitim sağlanması büyük bir önem taşı­ maktadır. Şimdiki durumda başlıca zorluğumuz ilâç yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu yetersizlik Rusya’da üretim faaliyetinin içinde bulunduğu örgütsüzlükten çok, ablukanın bir sonucudur. «İnsancıl» Müttefikler, sadece hammadde ve yakıtımızı kesmekle değil, sadece «açlığın kemik eli» ile değil, salgın has­ talıklarla da bizi ezmeyi umuyorlar.

LİTERATÜR Semaşko, T h e Elem ents of Soviet M edical Science; Lendemann, The Struggle w ith Typhus. Sempozyum: Halk Sağlığı Komiserliği’nin Bir Yıllık Faaliyeti.

457


RUSYA KOMÜNİST PARTİSİ PROGRAMI 18-23 M A R T 1919’D A T O P L A N A N S E K İZ İN C İ P A R T İ K O N G R E S İ’N D E K A B Ü L E D İL M İŞ T İR

Rusya’da Kasım devrim i (eski tarihle 25 Ekini; yen i tarihle 7 Kasım 1917), kom ünist toplumun tem el­ lerin i kurm aya başlayan proletarya diktatörlüğünü, yoksul köylülerin v e yan-proletaryam n yardım ı ile, gerçekleştirdi. A lm a n y a ’da v e Avusturya-M acaristan’da devrim in gelişmesi, bütün ile ri ülkelerde proletar­ yanın devrim ci hareketinin büyümesi, bu hareketin sovyet biçiminde (proletarya diktatörlüğünü doğru­ dan gerçekleştirm eyi hedefleyen biçim ) yayılm ası - bu gelişm eler, dünya çapında proleter komünist devrim çağının başlamış olduğunu gösterm ektedir. Bu devrim , şimdiye kadar u ygar ülkelerin çoğun­ d a başat durumda olan kapitalizm in gelişm esinin k a­ çınılm az sonucu idi. Partinin «sosyal dem okrat» ola­ rak yanlış isim lendirilm esini b ir yana bırakır v e bu nun yerin e «kom ünist» sözcüğünü kullanırsak, eski program ım ız kapitalizm in v e burjuva toplumunun y a ­ pısını aşağıdaki tezlerde, doğru olarak, karakterize etmiştir: «K apitalist üretim ilişkileri tem elinde em tia üre­ tim ini bu toplumun başlıca karaktersitiği olarak g ö ­ rüyoruz. Bu kapitalist üretim ilişkilerine uygun ola­ rak, em tia üretim v e dağıtım araçlarının en önemli ve belirleyici bölümü görece az sayıda kişiden oluşan 458


bir sınıf tarafından sahiplenilirken, nüfusun prole­ terlerden ve yarı-proleterlerden oluşan büyük çoğun­ luğu, ekonomik pozisyonları yüzünden iş güçlerini sü­ rekli olarak veya zaman zaman satmak, yani, kapi­ talistlerin hizmetinde ücretli işçiler haline gelmek ve toplumun daha yüksek sınıflarının gelirlerini kendi emekleri ile yaratmak zorunda bırakıldılar. «Kapitalist üretim ilişkilerinin alam, büyük ölçekli girişimlerin ekonomik önemini arttıran ve bağım­ sız küçük üreticilerin, bazılarını proleterlere dönüştü­ rerek, geri kalanların toplumsal ve ekonomik hayat­ taki rollerini kısıtlayarak ve pek çok yerde onları - oldukça bütünlüklü, oldukça aşikâr, oldukça acına­ cak biçimde - sermayeye bağımlı hale getirerek ezil­ melerine yol açan tekniğin sürekli gelişmesi ile oran­ tılı olarak sürekli biçimde genişler. «Ayrıca bu teknik gelişme, patronların, kadm ve çocuk emeğini, emtiaların üretim ve dağıtım süreci­ ne gittikçe artan ölçüde katmalarını mümkün kılar. Öte yandan, bu teknik gelişme, patronların, işçilerin canlı emeğine duydukları talepte göreli bir azalmaya yol açar, öyle ki, iş gücüne duyulan talep zorunlu ola­ rak arzın altında kalır. Bu nedenle, önce, ücretli eme­ ğin sermayeye bağımlılığında bir artış ve, ikinci ola­ rak, sömürü oranında bir yükselme olur. «Kapitalist ülkelerdeki bu durum ve dünya paza­ rında bu ülkeler arasındaki rekabetin gittikçe şid­ detlenmesi, sürekli olarak artan miktarlarda üretilen emtiaların elden çıkarılmasını gittikçe daha da zor­ laştırmaktadır. İfadesini, oldukça uzun durgunluk dö­ nemlerinin izlediği oldukça şiddetli üretim krizlerin­ de bulan aşın üretim burjuva toplumunda üretim gü­ cünün gelişmesinin kaçınılmaz sonucudur. Krizler ve üretimin durgunlaştığı dönemler, sırayla, küçük üre­ ticilerin gittikçe daha yaygın biçimde iflâs etmesine, ücretli emeğin sermayeye bağımlılığının artmasına yol açar ve işçi sınıfının içinde bulunduğu durumun 459


göreli veya mutlak anlamda kötüleşmesini hızlandı­ rır. «Bu anlamda, teknikte görülen gelişme, emeğin üretkenliğinde ve toplumsal servette bir artışa yol açarak, burjuva toplumunda toplumsal eşitsizliğin; artmasını, sahip olanlar ile olmayanlar arasındaki uçurumun, genişlemesini, yaşama güvencesinin azal­ masını, işsizlikte, emekçi kitleler arasında gittikçe da­ ha geniş kesimlerin her türlü yoksunluğunda artışı gerektirir. «Burjuva toplumuna özgü çelişkiler arttığı ve ge­ liştiği oranda, emekçi ve sömürülen kitlelerin mev­ cut düzene duydukları hoşnutsuzluk artar ve aynı zamanda proleterlerin sayısı ve dayanışması ve on­ ların sömürücülere karşı verdikleri mücadelenin şid­ deti de artar. Tekniğin ilerlemesi, aynı zamanda, üre­ tim ve dağıtım araçlarını yoğunlaştırarak ve kapi­ talist girişimlerdeki emek sürecini toplumsallaştıra­ rak, kapitalist üretim ilişkilerinin komünist üretim ilişkilerine dönüşmesi için gerekli maddî olanakları gittikçe daha, büyük bir hızla yaratır; yani, sınıf ha­ reketinin bilinçli ifadesi olarak görülen uluslararası komünist partilerin bütün faaliyetlerinin nihaî hede­ fini oluşturan toplumsal devrimi yaratır. «Proletaryanın toplumsal devrimi, üretim ve da­ ğıtım araçları üzerindeki özel mülkiyeti toplumsal mülkiyete dönüştürerek ve refahın güvence altma alın­ ması, toplumun bütün üyelerinin çok yönlü gelişme­ si için toplumsal üretim güçlerinin bilinçli örgütlen­ mesini sağlayarak, toplumun sınıflara bölünmüşlüğü­ ne son verir ve böylelikle, toplumun bir kesiminin di­ ğeri tarafından sömürülmesinin bütün biçimlerini or­ tadan kaldırarak baskı altındaki insanlığın tamamını kurtarır. «Bu toplumsal devrimin zorunlu bir koşulu, siya­ sal iktidarın sömürücülerin direnişini ezebilmesini sağlayacak ölçüde proletarya tarafından fethi anla­ mına gelen proletarya diktatörlüğüdür. Proletaryanın 460


büyük tarihsel görevini yerine getirme yeteneğini be­ lirleyen uluslararası Komünist Parti, proletaryayı, bü­ tün burjuva partilerine karşıt bağımsız bir siyasal parti içinde örgütler; sınıf mücadelesinin bütün dışa­ vurumlarında işçilere önderlik eder; kendileri ile sö­ mürücüler arasındaki uzlaşmaz çıkarlar çatışmasını sömürülenlere gösterir; ve proletaryaya yaklaşan top­ lumsal devrimin tarihsel anlamını ve gerekli koşul­ larını açıklar. Aynı zamanda, parti, emekçi ve sömü­ rülen kitlelerin diğer kesimlerine kapitalist toplum içindeki durumlarının umutsuzluğunu açıklar ve on­ lara toplumsal devrimin, sermayenin boyunduruğun­ dan kendilerini kurtarabilmeleri için zorunlu oldu­ ğunu gösterir. İşçi sınıfının partisi, Komünist Parti, proletaryanın bakışaçısım kabul etmeleri halinde emekçi ve sömürülen nüfusun bütün tabakalarını ken­ di saflarına çağırır.» Sermayenin yoğunlaşma ve merkezileşme süreci, serbest rekabeti yıkarak, yirminci yüzyılın başlangı­ cında, ekonomik hayatta belirleyici bir önem kaza­ nan, güçlü, tekelci, kapitalist oluşumların -sendika­ lar, karteller ve tröstler- yaratılmasına yol açtı; aynı zamanda, banka sermayesinin yüksek düzeyde yoğun­ laşmış sanayi sermayesi ile birleşmesine ve yabancı ülkelere canlı bir sermaye ihracatına götürdü. Kapi­ talist Güçler’in bütün gruplarım bir araya getiren tröstler, zengin ülkeler arasında bölgesel olarak par çalanmış bulunan dünyanın ekonomik bakımdan bö­ lüşülmesini başlattı. Kapitalist Devletler arasındaki mücadeleyi kaçınılmaz olarak şiddetlendiren bu finans kapital çağı/ emperyalizm çağıdır. Bu nedenle,, em peryalist savaşlar, pazarlar, ser­ m ayenin yatırım alanları, ham m addeler v e emek gü­ cü için verilecek em peryalist savaşlar, yani, dünya egem en liği için, küçük ve za y ıf uluslar üzerinde güç sahibi olm ak için verilecek savaşlar kaçınılm azdır. 1914-1918 birinci büyük em peryalist savaşı böyle bir savaş idî. 461


Dünya kapitalizminin büyük çapta gelişmesi; ser­ best rekabetçi bir sistemden tekelci kapitalizmin ba­ şat olduğu bir sisteme dönüşmesi; emtiaların üretim ve dağıtım sürecinin ortak düzenlenmesi için gerek­ li aygıtın bankalar ve kapitalist oluşumlar tarafından yaratılması; hayat pahalılığmm, işçilerin işveren sen­ dikaları tarafından ezilmesinin, işçilerin emperyalist Devlet tarafından köleleştirilmesinin, proletaryanın ekonomik ve politik mücadelesinde yüz yüze geldiği muazzam zorlukların (kapitalist tekelciliğin gelişme­ si ile kaçınılmaz olarak bağlantılı fenomenler) art ması-, sefalet, yoksulluk ve emperyalist savaşın yol açtığı tahribat - bütün bunlar, kapitalizmin çokuşu ne ve daha yüksek tipte bir toplumsal ekonomiye ge­ çilmesine kaçınılmaz olarak katkıda bulunmuştur. Emperyalist savaş tam bir barış ile veya burju­ va hükümetler arasında kalıcı bir banş ile sona ere­ mez. Kapitalizmin ulaşmış olduğu şimdiki gelişme aşamasında bu savaş kaçınılmaz olarak, sömürülen emekçi kitleler ile burjuvazi arasında bir iç savaşa (proletaryanın önderliğinde) dönüştürülmelidir ve gözler önünde dönüştürülmektedir. Proletaryanın verdiği azimli mücadele ve çeşitli ülkelerde işçilerin kazandıkları zafsrler, sömürücüle­ rin direnişini şiddetlendirmiş ve kapitalistler arasın­ da yeni uluslararası birlik biçimlerinin yaratılması­ na (Milletler Cemiyeti vb.) yol açmıştır. Bunlar, dün­ yanın butun halklarının sistematik olarak sömürül­ mesi için, dünya çapında örgütlenerek ve güçlerini biramya getirerek, bütün ülkelerdeki proletarya ha­ reketinin doğrudan ezilmesini hedeflemektedirler. Bütün bunlar, kısmen, kendilerini kapitalist sal­ dırıya karşı korumakta olan proleter Devletler’in ve kısmen de, emperyalist güçlerin boyunduruğunu kı­ rıp atmak için uğraşan ezilen halkların açtıkları dev­ rimci savaşlarla, kaçınılmaz olarak, tek tek ülkeler­ de bir iç savaşlar konjonktürüne yol açmaktadır. Bu koşullarda, pasifizm, kapitalizm altında ulus­ 462


lararası silâhsızlanma, hakem lik yapacak m ahkem e­ le r kurm a vb. gibi parolalar gerici ütopizmden de da­ ha kötü b ir şeydir; bunlar, proletaryanın silâhsızlandırılm asm ı v e proletaryayı sömürücüleri silâhsızlan­ dırm a görevinden saptırm ayı am açlayarak/ işçileri doğrudan doğru ya aldatm aktadırlar. Proletaryadan, komünist devrim den başka hiçbir şey, insanlığı, em peryalizm in v e em peryalist savaşla­ rın soktuğu çıkm azdan kurtaram az. Geçici yen ilgiler olsa da, devrim yolunda karşılaşılan büyük zorlukla­ rın üstesinden gelinebilir; karşı-devrim in yüksek dal­ galarına rağm en proletaryanın nihaî za feri temin edilmiştir. Dünya çapında proletarya devrim inin zaferin i sağlam ak için, ileri ülkelerdeki işçi sınıfı arasında tam v e karşılıklı güvenin olması, en yakın kardeşçe itti­ fa k ın kurulması v e devrim ci faaliyetlerin mümkün olan en yüksek düzeyde birleştirilm esi elzemdir. Önde giden sosyal dem okrat v e sosyalist p arti­ lerde hâkim durumda bulunan sosyalizmin burjuva anlam da saptırılmasına karşı amansız b ir m ücadele açm ayı v e ilişkileri kesm eyi b ir ilk e meselesi haline getirm edikçe, bu koşullar gerçekleştirilem ez. Bu saptırmada, b ir yandan, oportünizm v e jin go sosyalizm eğilim i gözler önüne serilir. Bu âkım ken­ disine sosyalizm der, fak at gerçekte, jingoizm dir; ana­ vatanın savunulması sahte parolasının renkleri altın­ da kendi ulusal burjuvazisinin yağm acı çıkarlarını savunanların maskesidir. Bu parola, 1914-1918 emper­ yalist savaşma hem genelde hem de özelde uygulan­ dı. İleri kapitalist D e v le tle rin söm ürgeleri ele geçir­ mesi ve za y ıf ulusları ezm esi nedeniyle ortaya çıkan bu trend, bu ülkelerin burjuvazilerinin, yağm adan kazandıkları büyük kazançlardan ayrı olarak, prole­ taryanın daha yüksek düzeyde k a lifiy e üyelerine im ­ tiyazlı bir pozisyon sağlam alarını ve böylece barış za­ m anlarında avantajlı bir küçük burjuva statü ve re ­ rek onları satm alm alarını mümkün hale getirdi. Bur463.


fuvazi, aynı zamanda, bu tabakanın liderlerin i kendi jhizmetine alıyordu. Oportünistler v e jingo sosyalist­ ler, burjuvazinin hizm etkârları haline gelerek, özel­ likle günümüzde, kapitalistler ile ittifak halinde pro­ letaryan ın kendi ülkelerindeki v e d iğer ülkelerdeki devrim ci hareketini silâh zoruyla ezm eye çalıştıkları b ir sırada, proletaryanın doğrudan sınıf düşmanları durumundadırlar. ö t e yandan, sosyalizm in burjuva anlam daki bu saptırılması gelişirken, bütün kapitalist ülkelerde ken­ d isini aynı tarzda açığa vuran m erkezci eğilim ortay a çıkar. M erkez, jin go sosyalistler ile kom ünistler arasında gidip gelir; ancak, birincisi ile olan b irliği­ n i m uhafaza eder ve iflâs etmiş İkinci E nternasyonali yeniden inşa etm eye çalışır. Proletaryanın kurtuluşu için mücadelede lider olarak sadece, Rus Komünist Partisi’nin de saflarında y e r aldığı, yeni, Üçüncü, K o ­ münist Enternasyonal vardır. Bu Enternasyonal, ger­ çekte, çeşitli ülkelerde, özellikle A lm an ya’da sosya­ list partiler arasındaki gerçek anlam da proleter un­ surlardan çıkan komünist partilerin örgütlenmesi ile yaratılm ıştır. Resmen M art 1919’da kuruldu v e ilk oturum u M oskova’da yapıldı. Bütün ülkelerdeki pro­ leter kitlelerden gittikçe daha fa z la destek gören K o ­ münist Enternasyonal, benimsenen ismi bakımından M arksizm ’e dönm ekle kalmamış, ideolojik v e politik ilk eler bakımından da M arksizm ’e dönmüştür; v e bü­ tün faaliyetlerinde, M a rx’ın, burjuva oportünist sap­ m aları tem izleyen devrim ci öğretisini gerçekleştir­ mektedir. Bu dikkat çekici özelliği nüfusun küçük burjuva tabakasının sayısal üstünlüğü olan b ir ülkeye, Rus­ y a ’y a uygulandığı şekliyle, proletarya diktatörlüğünün görevlerin i somut olarak gerçekleştiren Rus Komünist P artisi bu görevleri aşağıdaki tarzda betimlemiştir.

464


GENEL POLİTİKA Bir burjuva cumhuriyeti, dem okratik ve halkm iradesi, bütün ulusun iradesi, bütün sınıfların irad e­ si parolaları ile kutsanmış olsa da, kaçınılm az olarak, burjuvazinin, kapitalist klik tarafından işçilerin bü­ yük çoğunluğunun sömürülmesini ve ezilm esini sağ­ layan b ir mekanizmasının diktatörlüğünü ifad e eder -çünkü bu cumhuriyet, gerçekte, toprağın ve diğer üretim araçlarının özel m ülkiyetini tem el almıştır.* Bu­ nun tam tersine, proleter veya sovyet demokrasisi, k a­ pitalist sınıf tarafından ezilenlerin, proleter ve yarıproleterlerin (yoksul köylüler), yani, nüfusun büyük çoğunluğunun kitle örgütlerini, yerel veya merkezî, yukardan aşağıya bütün Devlet aygıtların ın sürekli ve birleşik temeline dönüştürür. B öylelikle Sovyet D ev­ leti, d iğer şeylerin yanı sıra, yukardan herhangi bir yetki empoze edilmeksizin yerel yönetimi, daha ön­ ceki herhangi b ir yönetim biçiminden çok daha g e ­ niş ölçüde gerçekleştirir. Partim izin görevi, kitlelerin kültür, örgütlenm e ve inisiyatif güçlerini sürekli ola­ rak daha yüksek düzeye çıkarm ak için gerekli olan daha üstün demokrasi tipinin tam olarak gerçekleş­ tirilm esini sağlamak için usanmadan çalışmaktır. Kapitalist D evlet’in sınıf karakterini gizleyen bur­ ju va demokrasisinin tam tersine, Sovyet İktidarı, her D evlet’in kaçınılm az olarak bir sınıf karakterine sa­ h ip olacağını ve toplumun sınıflara bölünmüşlüğü ta­ m am en ortadan kalkana kadar v e bütün devlet oto­ ritesi böylelikle sönümlenene kadar bu durumun sü­ receğini açıkça kabul eder. Yapısı gereği sömürücü­ lerin direnişini ezm ek durumunda olan Sovyet D ev­ leti v e em eğin serm ayenin boyunduruğundan kurtu­ luşu ile çeliştiği ölçüde bütün özgürlüklerin b ir hile olduğu fik rin i tem el alan Sovyet Anayasası, sömürü­ cüleri politik haklardan yoksun bırakm aktan çekin­ mez. Partimiz, proletaryanın partisi, sömürücülerin direnişini amansız biçimde ezerken, burjuva hak ve

F .: 30/465


özgürlüklerinin ihlâl edilem ez olduğuna dair kökleş­ miş ön yargılara karşı fik ir alanında savaşırken, açık­ ça belirtm elidir ki, politik hakların b ir ceza olarak kaybedilm esi ve her ne olursa olsun özgürlüğe g eti­ rilen kısıtlamalar, sömürücülerin ayrıcalıklarını y e ­ niden kazanm a girişim lerinin üstesinden gelebilm ek için alm an geçici önlem lerden ibarettir. İnsanın in­ san tarafından sömürülmesinin objektif olanağının or­ tadan kalkması ile birlikte, bu geçici önlem lere duyu­ lan ihtiyaç da ortadan kalkacak ve partim iz bunla­ rın sınırlanmasını ve nihayet tam am en kaldırılm asını hedefleyecektir. Burjuva demokrasisi, politik hak ve özgürlükle­ rin resmen ayrılm ası tem elinde örgütlüdür: örn eğin , m iting yapm a hakkı, toplanm a hakkı, basın özgür­ lüğü; bütün yurttaşların bu konularda eşit görülm e­ leri. Fakat gerçekte, idari uygulam alar nedeniyle ve daha önemlisi, ekonomik kölelikleri yüzünden, burju­ va demokrasisinde yaşayan işçiler daim a geri saflar­ da kalm ışlar ve bu hak ve özgürlükleri dikkate değer bir ölçüde gerçekleştirm eyi başaramamışlardır. Tam aksine, proletarya demokrasisi, hak v e öz­ gürlükleri resmî olarak ilân etme yerine, bu hak v e özgürlükleri, her şeyden önce ve en çok, nüfusun, k a­ pitalizm tarafından ezilen sınıfı, yani, proletarya v e köylülük için gerçekleştirir. Bu nedenle Sovyet İkti­ darı, burjuvazinin varlıklarını, yani, basım evlerini, kâğıt depolarını vb. tamamen işçilerin ve onların ör­ gütlerinin emrine verm ek için müsadere etmektedir. Rusya Komünist Partisi, emekçi nüfusun gittikçe daha geniş kitlelerin in dem okratik hak ve 'özgürlük­ lerden yararlanm alarını sağlam alı ve m addî olanak­ larını bu yönde genişletmelidir. Burjuva demokrasisi, bireylerin, cinsiyet, ırk, din ve m illiyetten bağım sız olarak eşitliklerini tekrar tek­ ra r ilân etmiştir; fak at kapitalizm bu haklar eşitliği­ ni pratikte hiç bir yerde gerçekleştirem em iştir ve em ­ peryalist aşamada kapitalizm ırksal ve m illî baskıyı 463


olağanüstü ölçüde şiddetlendirmiştir. Sovyet iktidarı b ir İşçi İktidarı olduğu içindir ki, dünyada ilk kez karı koca ve aile hakları alanında kadının eşitsizliği­ nin son izlerini, tam am en ve hayatın bütün alanlarında ortadan kaldırabilm iştir. Şim diki durumda, bu sonuca en iy i şekilde ulaşmak için fik irler ve eğitim alanında çalışmak partim izin görevidir; özellikle pro­ letarya ve köylülüğün en geri tabakaları arasında da­ ha, önceki eşitsizlik ve ön yargıların bütün izlerinin mhaî olarak ortadan kaldırılm ası böylelikle sağlana­ bilir. K adınların eşit haklarını resm î olarak ilân etmek­ le yetinm eyen parti, komünal konutlar, komünal y e ­ mek odaları, m erkezî yıkanm a yerleri, kreşler vb. uy­ gulam ası ile, kadınları, eski e v ekonomisinin maddî yüklerinden kurtarm aya çalışır. Sovyet İktidarı emekçi kitlelere, burjuva demok­ rasisi ve parlam entarizm indeki ile kıyaslanam ayacak kadar büyiik ölçüde, seçimlere katılm a ve delegeleri g eri alma yetkisi sağlar; bu uygulam alar işçiler ve köylüler için kolay ve erişilebilir hale getirilir. Böy­ lelikle Sovyet İktidarı parlam enter sistemin kusurla­ rını - özellikle, bu sistemin karakteristiği olan yasa­ m a ve yürütme alanlarının ayrılm asını, temsilî ku­ ram ların kitlelerden uzaklaştırılm asını vb. - ortadan kaldırır. Sovyet İktidarı böylelikle D evlet aygıtını kitlelere yaklaştırır; D evlet’in seçmen birim leri, yapısının k ay­ naklandığı temel hücreler artık seçim bölgelerinden değil, üretim birim lerinden (fab rik alar v e atelyeler) oluşmaktadır. Partim iz enerjisini, iktidar aygıtları ile emekçi k itleler arasında daha fa zla yakınlaşm anın sağlanmar sı, demokrasinin bu k itleler tarafından ve özellikle k i­ şilerin duyarlık v e sorumluluklarını geliştirm ek sure­ tiyle, pratikte daha açık v e daha tam bir biçimde g er­ çekleştirilm esi üzerinde toplamalıdır. Burjuva demokrasisi, kendi iddialarının aksine 467


orduyu, emekçi kitlelerden ayırıp onlara karşı kura­ rak, askerlerin politik haklarını kullanm alarım im ­ kânsız hale getirerek, zengirı sınıfların bir aracına dönüştürürken; Sovyet D evleti işçileri ve askerleri, eşit haklara v e aynı çıkarlara sahip oldukları kendi örgütleri, sovyetler içinde b iraraya getirir. İşçilerin v e askerlerin sovyetler içindeki bu birliğini güvence a l­ tın a almak ve geliştirm ek, silâhlı kuvvetlerin prole­ tarya ve yarı-proletaryanm örgütleri ile sarsılmaz b ir­ liğin i güçlendirm ek partim izin görevidir. Emekçi kitlelerin en yüksek düzeyde yoğunlaşmış, en fa zla birleşmiş, en fa zla aydınlanmış ve mücade­ leye en mükemmel biçimde hazırlanm ış kesiminden oluşan kent sanayi proletaryası, bütün devrim lerde önder olmalıdır. P roletarya başından beri bu rolü sovyetlerde yerine getirdi; ve sovyetlerin iktidar organ ların a dönüşüm süreci boyunca proletaı ya öncu t ol oynam aya devam etmiştir. Sovyet Anayasam ız, koy lerdeki görece dağınık küçük burjuva kitlelere kıyas­ la sanayi proletaryasına bazı tercihli haklar tanımak suretiyle, bu durumu yansıtmıştır. Tarihsel olarak köylerin sosyalist örgütlenm esini etkileyen zorluklara b ağlı olan bu ayrıcalıkların g e ­ çici karakterini kabul eden Rusya Komünist Partisi sanayi proletaryasının bu durumdan en iyi şekilde yararlanm asını sağlamak için, durmaksızın ve siste­ m atik olarak, elinden gelen her şeyi yapmalıdır. K a ­ pitalizm in işçiler arasında geliştirdiği dar ticari zanaat çıkarlarına bir karşılık olarak partimi?, bi^ yanda işçilerin öncüsü ile, diğer yanda orta köylül':" ile birlikte kırsal p roletarya ve yarı-proletaryanm gö­ rece g eri ve dağılm ış k itleleri arasında daha yakın b ir b irlik sağlamalıdır. P roletarya devrim inin, burjuvazinin eski D evlet aygıtlarını,, resmî kurum lan ve y a rg ı m ekanizm ası ile tek b ir darbede yıkm ası v e kökünden sökmesi ancak D evlet’in soyyet örgütü sayesinde mümkündü. N e v a r ki, kitlelerin görece düşük kültür düzeyi, kitlelerin 468


arasından çıkıp sorumluluk gerektiren görev y erleri­ ni dolduranların İdarî işlerdeki tecrübe eksikliği, zor m eselelerde hizm etlerine ihtiyaç duyulan eski tip uz­ m anlara geçici olarak görev verm e ihtiyacı ve kent işçilerinin en ileri tabakasının (savaşa katılm ak zo­ runda kalanlar) g eri çekilmesi, sovyet sistemi içinde bürokrasinin kısmî olarak yeniden canlanmasına yol açmıştır. Bürokrasiye karşı k ararlı b ir m ücadeleye girişen Rusya Komünist Partisi, bu belâdan tamamen kurtul­ m ak için aşağıdaki önlem leri savunur: 1. Bir sovyetin her üyesi İdarî hizm ette belirli b ir işi yapmalıdır. 2. Bu tür görevlerde bulunanlar arasında sürek­ li b ir rotasyon olmalıdır. Bu sayede her üye idarenin her branşında sırayla tecrübe kazanacaktır. 3. Bütün çalışan nüfus, kararnam eler ile, sıray­ la İdarî hizmette y e r almalıdır. Bütün bu önlem lerin tam olarak ve çok yönlü bi­ çim de uygulanması (bu, b ir öncü olarak Paris Komünü’nü açtığı yolda daha ileri adım lar atılmasını temsil eder), işçiler daha ileri b ir kültürel düzeye ulaş­ tıkları zaman, idarenin yerin e getirdiği işlevin basit­ leştirilm esi ile birlikte, D evlet otoritesinin ortadân kalkmasına yol açacaktır.

ULUSAL SORUN Rusya Komünist Partisi ulusal sorun üzerine şu tezleri b en im se^ 1. Çeşitli uluslardan proleterlerin v e yan-proleterlerin, toprak sahiplerini ve burjuvaziyi devirm ek için ortak b ir d evrim ci mücadele içinde birleştirilm e­ si politikası öncelikli b ir önem taşır. 2. Ezilen b ir ülkedeki emekçi kitlelerin ezen Devle t’in proletaryasına duyduğu güvensizliğin üstesin­ den gelebilm ek için, b ir ulusal grubun sahip olduğu 469


her türlü im tiyazı ortadan kaldırm ak, ulusal eşitliği tam olarak sağlamak v e söm ürgeler ile ezilen ulusla­ rın tamamen ayrılm a hakkını kabul etmek, esastır. 3. Bu sonuçlara ulaşmak için parti (tam b irliğe yönelik geçici b ir adım olarak) bir sovyet tem elinde örgütlenm iş bütün D e v letle rin fed era tif birliğini ta v­ siye eder. 4. Bir ulusun ayrılm a iradesini ifade etme h a k ­ kını kabul eden Rusya Komünist Partisi, bu sorunla ilg ili olarak, belirli b ir ulusun ulaşmış olduğu tarih­ sel gelişm e aşamasını dikkate alarak - örneğin, orta­ çağdan burjuva demokrasisine, burjuva demokrasi­ sinden sovyet v e y a proleter demokrasiye vb. geçm ek­ te olup olm adığını - tarihsel sınıf bakışaçısını benim ser. H er durumda, ezen ulus olan veya olm aya de­ vam eden ulusların proletaryaları bakımından, özel b ir dikkatin gösterilmesi, v e ezilm ekte olan veya eşit haklardan yoksun bulunan ulusların emekçi kitleleri arasında yaşam akta olan ulusal duygulara azam i öne­ m i verm ek, zorunludur; An cak böyle b ir politika sa­ yesinde, uluslararası proletaryanın ayrı ulusal unsur­ la rı arasında kalıcı ve dostça bir birliğin gerçekleşti­ rilm esi için gerekli koşullan yaratm ak mümkün ola­ caktır. Bu, Sovyet Rusya’ya bitişik çeşitli ulusal sov­ yet cum huriyetlerinin birlik deneyim i ile kanıtlanm ış­ tır.

ASKERÎ MESELELER Askerî m eselelerde partinin hedefleri aşağıdaki tezlerde özetlenebilir: 1. Em peryalizm in dağılm akta v e iç savaşların pat­ lak verm ekte olduğu çağda, eski orduyu m uhafaza etm ek imkânsızdır ve yeni b ir orduyu sözde sınıfsız v e y a bütün ulus tem elinde inşa etmek de eşit ölçü­ de imkânsızdır. Proletarya diktatörlüğünün aracı ola­ 470


ra k K ızıl Ordu, ilân edilmiş bir sınıfsal karakteri zo­ runlu olarak taşımalıdır. Bu dem ektir ki, ordu y a l­ nızca, proletaryadan ve köylülüğün yan-proleter ta­ bakasından oluşturulmalıdır. A n cak sınıf tamamen ortadan kalktığı zaman, böyle bir ordu, bütün halkı kapsayan bîr sosyalist m ilise dönüştürülebilir. 2. P roletarya v e yarı-proletaryanm bütün üyele­ rinin askerî eğitim görm eleri ve bu askerî eğitim in o k u lla r d a verilm esi elzemdir. 3. K ızıl O rdu’nun askerî eğitim ve öğretim fa a li­ y eti sınıf dayanışması ve sosyalist aydınlanma tem e­ lin d e gerçekleştirilir. Bu nedenle, askerî kurm ay ile işbirliği sağlamak için gü ven ilir ve fedakâr komü­ nistler arasından atanmış politik kom iserler olm alı­ d ır; ve bütün komünist gruplar birlik ve öz disip­ lin fik irleri ile donatılm alıdır. 4. Eski ordu sistemini etkisiz hale getirm ek için, aşağıdaki önlem ler gereklidir: Kışla dönemi en aza indirilm elidir; kışlalar askerî v e politik-askerî okul­ la r tipinde düzenlenmelidir; askerî birlikler ile fa b ­ rikalar, atelyeler, sendikalar v e yoksul köylü örgüt­ leri arasında mümkün olan en yakın işbirliği sağlan­ m alıd ır. 5. Genç devrim ci orduda gerek li olan dayanışm a v e düzen, ancak, yukardaki m addelere uygun şekil­ de atanmış sınıf bilinçli işçi v e köylülerden oluşan bir kurm ay aracılığı ile sağlanabilir. Bu nedenle, hiç küşkusuz, K ızıl O rdu’nun kurulmasında en önem li g ö ­ revlerd en biri, özellikle yetenekli ve enerjik ve sosya­ liz m davasına b a ğ lılığ ı olağanüstü yüksek askerleri kom utanlık görevlerine hazırlam aktır. 6. Dünya savaşı sırasında kazanılan harekât ve teknik deneyim in pratikte en geniş şekilde kullanıl­ masını sağlam alıyız. Bu amaca ulaşmak için, eski or­ dunun okullarında eğitim görmüş askerî uzmanları, orduyu örgütlem e ve etkin önderlik sağlam a fa a liy e ­ tin e çekmeliyiz. Ancak bu uzm anlan kullanmanın zoTunlu koşulu, ordunun policik liderliğinin ve askerî

471


kurm ayın etkin denetim inin işçi sınıf m m ellerinde toplanmasıdır. 7. Kom utanları özellikle sıradan askerleri sınıf­ sal bakımdan tabi kılan b ir aygıt olarak eğitilm iş (v e sıradan askerler aracılığıyla da, emekçi kitleleri ta ­ bi kılm ak için) burjuva ordusu ile ilişkide bir ilke meselesi olarak büyük önem taşıyan,. subayların se­ çim le işbaşına getirilm esi talebi, işçi ve köylülerin sı­ n ıf ordusu ile ilişkide bir ilke meselesi olarak artık önem taşımaz. Seçim ile yukardan atamanın müm­ kün b ir bileşimi d evrim ci sınıf ordusu için pratik ze­ m ininde uygundur. Bunun böyle olup olmadığı, aske­ rî birim lerin kültürel düzeyine, ordu seksiyonları ara­ sındaki dayanışm anın derecesine, kom uta kadroları­ nın yeterliliğin e ve benzer koşullara bağlıdır.

PROLETARYA ADALETİ Proletarya demokrasisi, burjuva D e v letin bütün yetkilerini kendi elinde toplayarak, D evlet a y gıtla rı­ nı geriye bir şey bırakm aksızın süpürüp atarak, es­ ki düzenin m ahkem elerini «yargıçların halk tarafın ­ dan seçilmesi» şeklindeki burjuva demokratik form ül ile birlikte süpürüp atarak «yargıçların işçiler arasın­ dan ve yalnızca işçiler tarafından seçilmesi» şeklin­ deki sınıf parolasını yaydı. Bu parola bütün adliyeye uygulandı ve aynı zam anda iki cinsin, gerek y argıç­ ların seçilmesi meselesinde ve gerekse zorunlu jüri hizmeti meselesinde haklarının eşit olmasını sağladı. Mümkün olan en geniş proleter ve yoksul köylü kitlelerini adliye işlerine katm ak için, kısa aralık lar­ la sürekli değişen jüri üyelerinin duruşmalara girm e­ si sağlandı ve işçilerin kitle örgütlerinin, sendikaların vb. üyelerini gösteren jüri listelerinin hazırlanm ası şart koşuldu. Süpürülüp, atılan toplumsal düzendeki sonsuz di­ ziler halindeki eski m ahkem elerin yerine (çeşitli de­ 472


recelerde üst ve alt m ahkem elerden oluşan b ir sistem idi) birleşik bir halk mahkemesi yaratm ak suretiyle Sovyet iktidarı, halkın katılım ını kolaylaştırm ak ve adaletin ertelenmesine b ir son vererek kendi y a rg ı­ lam a sistemini kurdu. Y ık ıla n yönetim in yasalarını ilg a eden Sovyet ik ­ tidarı, proletaryanın iradesinin gerçekleşm esini ve onun kararlarının pratikte uygulanmasını, seçilmiş sovyet m ahkem elerine bıraktı. Ç ıkarılan kararnam e­ lerin yeterli olm adığı veya kararnam elerin tam ola­ rak uygulanam adığı durum larda m ahkem elere sosya­ list eşitlik anlayışı rehberlik edecektir. Ceza hukuku alanında m ahkem eler cezanın nite­ liğinde radikal b ir değişiklik sağlayacak şekilde ör­ gütlendiler: Geniş b ir şartlı hükümlülük uygulaması: getirdiler; b ir ceza yöntem i olarak sosyal eleştiriyi yü­ rürlüğe koydular; suçlu özgürlükten yoksunken zo­ runlu çalışmaya katılm asını sağladılar; hapisaneler için eğitim kurum lan oluşturdular ve yoldaşça y a rg ı­ lam a kurumunu pratik b ir önlem olarak gerçekleş­ tirm eyi mümkün hale getirdiler. Adaletin bu çizgi boyunca gelişeceğini uman Rus­ ya Kom ünist Partisi,, bütün emekçi nüfusun yargı g ö ­ revlerinin yerine getirilm esine sırayla katılm asını ve cezalandırm a sisteminin nihaî olarak eğitici karak­ tere sahip b ir önlem ler sistemine dönüştürülmesini teşvik etmelidir.

EĞİ Tİ M H alk eğitim i alanında Rusya Komünist Partisi,. 1917 Kasım devrim i ile başlayan çalışmanın tam am ­ lanmasını görev olarak benimsemiştir. Bu çalışma, okullann, burjuvazinin sınıf hâkim iyetini m uhafaza etme organı olmaktan, toplumun sınıflara bölünmüş­ lüğünün tamamen ortadan kaldırılm asının bir orga­ nı, toplumun komünist yenilenm esinin bir organı ola­ rak dönüştürülmesi için başlatılmıştır, 473


Proletarya diktatörlüğü döneminde, yani komü­ nizm in tam olarak gerçekleşm esini mümkün kılacak koşulların hazırlanm akta olduğu dönemde, okul, sa­ dece komünizmin ilkelerini genel olarak iletm enin bir aracı değil, proletaryanın ideolojisini, örgütsel v e-eğ it­ sel etkisini, emekçi kitlelerin yarı-proleter v e prole­ ter olm ayan tabakalarına iletm enin b ir aracı olmalıdır. Okullarda, son tahlilde kom ünizmi kuracak yetenek­ te yeni bir kuşağın eğitilm esi sağlanacaktır. Şimdiki durumda bu yolda atılacak ilk adım, Sovyet İktida r ı’nın yürürlüğe koymuş olduğu aşağıdaki tem el sko­ lastik ve kültürel değişikliklerin daha da geliştiril­ m esi olacaktır. 1. 17 yaşm a kadar her iki cinsten bütün çocuk­ lara, parasız, zorunlu, genel ve teknik öğretim in ve rilmesi. (Teknik eğitim tem el üretim dallarında uy­ gulanan teori ve pratik üzerine b ilgi sağlayacaktır.) 2. Okul hayatına hazırlayıcı b ir kurum lar şebe­ kesinin oluşturulması; kreşler, çocuk bakım evleri, ço­ kçuk evleri vb. Bu uygulam a sosyal eğitim in geliştiril­ m esini ve kadınların serbest kalm alarını amaçlar. 3. Birleşik emek okulu ilkelerinin, ana dil ile ö ğ ­ retimin, birleşik eğitim in, kesinlikle seküler eğitim in (yani, eğitim in her türlü dinsel etkiden tamamen arın­ m ış olm ası); teorinin, toplumsal olarak üretici emek üe çok yakın b ir ilişki içinde olacağı bir öğretimin, komünist toplumun üyelerinin çok yönlü gelişmesini sağlayacak bir öğretim in tam olarak gerçekleştiril­ mesi. 4. D evlet eli ile bütün öğrencilere, besin madde­ si, giyim , ayakkabı ve okul gereçlerinin sağlanması. 5. Kom ünizm fik irlerin i özümlemiş yedek eğitim emekçilerinin hazırlanması. 6. Bütün emekçi nüfusun aydınlanmanın y aygın ­ laşmasına ak tif olarak katılm asının sağlanması (halk öğretim i Sovyetlerinin geliştirilmesi, okuma yazm a ..bi­ len herkesin seferber edilmesi vb.). 7. İşçilerin ve köylülerin kendilerini eğitmeleri 474


için çok yönlü D evlet yardım ı (b ir okul dışı öğretim kurum lan şebekesinin kurulması: Kütüphaneler; ye­ tişkin okullan; halk evleri ve üniversiteler; kurslar, konferanslar; sinemalar; vb.). 8. Genel politeknik öğrenim ile işbirliği içinde 17 yaşın üstündeki öğrenciler için profesyonel eğitim in yaygın biçim de geliştirilm esi. ... 9. İsteyen herkesin, özellikle işçilerin üniversite­ lerin konferans salonlarına kolayca girm elerinin sağ­ lanması; üniversitelerin, bütün uzman kişiler için bir öğrenim faaliyetleri alanı olarak açılması; çeşitli mes­ leklere öğrenim in girm esine en gel olabilecek bütün yapay engellerin kaldırılm ası; proleterlerin ve köylü­ lerin üniversitelere pratikte girebilm elerini mümkün kılacak şekilde, öğrencilerin m addî refahına özen gös­ terilmesi. 10. İşçilerin, kendi em eklerinin sömürülmesi te­ m elinde yaratılm ış olan v e şim diye kadar sadece sö­ m ürücülerin em rine amade tutulan bütün sanat hâ­ zin elerine kolayca ulaşabilm elerinin sağlanması. 11. Komünist fik irlerin ya yg ın propagandasının geliştirilm esi ve D e v le tin bütün aygıt ve araçlarından bu amaç için yararlanılm ası.

D İN Din konusunda Rusya Kom ünist Partisi, kilisenin D evlet’ten ve okulun kiliseden ayrılm asını sağlamış olm akla, yani, burjuva demokrasisinin kendi progra­ m ında y er verdiği, fak at serm aye ile din propagan­ d ası arasındaki çok çeşitli biçim lerde gerçekleşen iş­ b ir liğ i yüzünden hiç bir yerde uygulam adığı önlem ­ le ri alm akla yetinm ez. Kitlelerin bütün toplumsal ve ekonomik fa a liy et­ lerin d e bilinçli v e am açlı olm alanndan başka hiçbir şeyin dinsel ön yargılan n tam am en ortadan kalkm a­ sın a yol uçam ayacağı kanaati Rusya Komünist Par­ 475


tisi’ne rehberlik eder. Parti, sömürülen sınıflar ile din­ sel propaganda arasındaki b irliğ i tamamen kırm ak için gayret gösterir ve böylelikle, emekçi kitlelerin dinsel önyargılardan kurtarılm asında işbirliği y a p a r ve bilim sel aydınlanm anın v e din karşıtı anlayışla^ n n en yaygın biçimde propagandasını örgütler. Bu­ nu yaparken, m üm inlerin duygularını incitmekten! özenle kaçınm alıyız, çünkü böyle b ir yöntem ancak dinsel fanatizm in güçlenmesine yol açabilir.

EKONOMİK MESELELER Parti, henüz başlamış olan ve büyük çapta ger­ çekleştirilmiş bulunan, burjuvazinin mülksüzleştirilmesini kesinlikle tam am lam alıdır. Bu mülksüzleştirm enin b ir sonucu olarak, üretim ve değişim araçları Sovyet Cum huriyeti’nin m ülksahipliğine geçer, yani, bütün işçilerin ortak, m ülkiyeti haline gelir. Sovyet Ik tid a n ’nm ekonomi politikasının önemli bir bölümü, ülkenin üretici güçlerinde genel bir a r­ tış sağlamaktır. Y a y g ın örgütsüzlük nedeniyle, ülke­ nin korunması için öne sürülen bütün diğer görüş­ ler, tek b ir pratik hedefe, elde bulunan bütün araç­ larla, halkın acilen ihtiyaç duyduğu m alların niceli­ ğinde hızlı bir artışa tabi kılınm alıdır. Bu bağlam da en önemli görüşler şunlardır: Üretim in örgütlenmesi v e yönetilm esi bakımından sovyet yeniden inşasının başlangıç dönemine m iras kalan ve son derece kaotik b ir durum yaratan em­ peryalist ekonominin dağıtılm ası. Bu bakımdan, tem el görevlerim izden, en acil ihtiyaçlarım ızdan biri, ülke­ nin," genel b ir yönetim planına uygun olarak birleşti­ rilm esi gereken bütün ekonomik faaliyetlerinde müm­ kün olan en büyük tu tarlılığı sağlamaktır. Üretim in azam i ölçüde m erkezileştirilm esini, ayrı işkollarınm ve bunlardan oluşan grupların birleştirilm esini; üre­ timin, mümkün olan en iy i üretici b irim ler içinde yo476


dunlaştırılmasını; v e ekonomik görevlerin en hızlı b i­ çim de yerine getirilm esini sağlam alıyız. Bütün eko­ nom i aygıtının azam i ölçüde dayanışm a halinde ol­ masını, ülkenin bütün m addî kaynaklarından rasyo­ nel v e ekonomik olarak yararlanılm asını sağlam alı­ yız. Bu sonuca ulaşmak için, d iğer halklarla yakm b ir ekonomik işb irliği v e politik ittifak geliştirm eli v e içlerinde, yakm zam anda b ir sovyet şistemi kır~ m uş olanlarla ortak bir ekonomik p lan oluşturmaya 'çalışmalıyız. Küçük ölçekli üretim ve ev endüstrisi ile ilgili olarak, ev em ekçilerine hükümet talim atları vererek bu alandan mümkün olan en geniş şekilde yararlan ­ m alıyız. Ev endüstrisi ve küçük ölçekli üretim, ham­ m adde v e yakıt tedariki genel planına dahil edilm e­ lidir; ve çeşitli ev emekçilerinin, ev emekçi artellerinin, üretici kooperatiflerinin ve d iğer küçük işletme­ lerin daha geniş üretici ve sanayi birim ler içinde bir-. leştiriİm eleri şartıyla b u rlara m alî destek sağlanma­ lıdır. Bu tür birlikleri teşvik etmeli, bu arada, bu tür uygulam alarla v e biı dızı başka önlemlerle, ev emek­ çilerin in bağım sız küçük im alatçılar, haline gelm e çabalarını etkisiz hale getirm eye g a v re t etm eliyiz. B öy­ lelikle bu modası geçmiş üretim biçiminin büyük öl­ çekli m akineli im alatın daha yüksek biçimine sorun­ suz geçişini ilerletm eliyiz. Örgütlü toplumsal üretim aygıtı öncelikle sendi­ kalara bağlı olmalıdır. Bu sendikalar kendilerini za­ naat birliklerinden artan ölçüde kurtarm alıdırlar. Bunlar, ayrı ayrı üretim dallarında işçilerin çoğunlu­ ğunu, zam anla bütün işçileri toplayan dev üretim b i­ rim lerin e dönüştürülmelidirler. Sendikalar daha şimdiden sanayii yöneten butun y e re l v e m erkezî organlara (S ovyet Cumhuriyeti y a ­ salarının belirlediği ve pratikte gerçekleştirildiği k a ­ d arıyla) katıldıkları içindir ki, ülkenin bütün ekono­ m ik hayatının yönetim faaliyetin i kendi ellerinde top477


lam alı ve bunu birleşik ekonomik hedefleri haline g e ­ tirm elidirler. Böylece sendikalar, m erkezî Devlet oto­ ritesi, ulusal ekonomi ve geniş işçi kitleleri arasında­ k i ayrılm az birliği koruyarak, gerek li önlemleri alıp, işçileri ekonominin yönetim i faaliyetine doğrudan doğruya katm alıdırlar. Sendikaların ekonomik haya­ tın yönetilm esine katılm aları ve onlar sayesinde g e ­ niş halk kitlelerinin bu faaliyete sokulması, aynı za­ manda, Sovyet îk tid arı’mn. ekonomik aygıtlarının bürokratlaşm asm a karşı kam panyam ızda başlıca y a r­ dım cım ız olacaktır. Bu, aynı zamanda, üretimin so­ nuçlan üzerinde etkin b ir halk denetim inin kurulma­ sını kolaylaştıracaktır. Ekonomik hayatın bilinçli olarak geliştirilm esi için D evlet’in em rindeki işgücünün tamamından ya­ rarlanılm ası elzemdir. Çeşitli bölgeler arasında ve eko­ nomik hayatın çeşitli k o lla n arasında uygun tahsi­ sat dağılım ı Sovyet îk tid a n ’nın ekonomik politikası­ nın ana görevidir. Bu görev ancak Sovyet İktidarı ile sendikalar arasında yakın b ir işbirliği sağlanarak g er­ çekleştirilebilir. Sovyet îk tid arı’nm fiziksel v e zihin­ sel bakımdan çalışmaya, belirli toplumsal g örevleri yerine getirm eye uygun bütün nüfusu seferber etme uygulaması (sendikalar aracılığıyla gerçekleştirilecek b ir seferberlik), şimdiye kadar yapıldığından daha geniş olarak ve sistematik biçimde gerçekleştirilm elidir. Kapitalist çalışm a örgütlerinin dağıtılm asına ra ğ ­ men, ülkenin üretici enerjileri yenilenebilir v e gelişti­ rilebilir; ancak sosyalist üretim yöntemi, işçiler ara­ sında yoldaşça disiplinin sağlanmasından, onların tam bağım sızlıklarının sağlanmasından, sorumluluk duy­ gusu kazanm alanndan ve üretim faaliyeti üzerinde karşılıklı olarak en sıkı denetim i sağlam alanndan başka hiç bir yolla pekiştirilemez. Bu sonuca ulaşmak için, kitlelerin eğitilm esi am a­ cıyla kararlı ve sistematik b ir faaliyet gereklidir. K it­ lelerin, kapitalistin, toprak sahibinin v e tüccann y ı­ 478


kılışına bizzat tanık olmaları, kendi pratik deneyimlerinin, refahın kendi disiplinli çalışm alarına bağlı ol­ duğunu onlara bizzat göstermesi gibi olgular bu eği­ tim faaliyetini kolaylaştıracaktır. Y en i bir sosyalist disiplinin yaratılm ası fa a liy e­ tinde öncü rol sendikalara düşmektedir. Sendikalar, eski alışkanlıkları bir yana bırakarak yeni hedefin gerçekleştirilm esi için çeşitli önlem leri pratikte uygu­ lam alıdırlar. Bu önlem ler şunlardır: Muhasebe kayıt­ larının tutulması; norm al iş gününün ve norm al emek yoğunluğunun uygulanması; sorumluluğun yoldaşça bir anlayışla kurulmuş iş m ahkem elerine devredilm e­ si; vb. Ü retici güçlerin geliştirilm esi görevi, bize kapita­ lizm den devrolan uzm anların (bilim ciler ve teknis­ yenler) doğrudan, yaygın ve çok yönlü kullanılm ası­ nı gerektirir. Bu uzm anların pek çok durumda kaçı­ nılm az olarak kapitalist felsefeyi özümlemiş ve bur­ juva alışkanlıklarla eğitilm iş olm aları gerçeğine ra ğ ­ men. onlardan yararlanm alıyız. Parti, sabotaj hare­ ketlerinin gücü k ırıld ığı için, bu tabakaya mensup olanlara karşı verilen şiddetli m ücadele döneminin -on ların örgütledikleri sabotajlardan kaynaklanan b ir mücadele - sona ermiş olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle parti, bu konudaki politikasını, sendikalarla ^akın bir işbirliği içinde yürütmelidir. Öte yandan, burjuva tabakanın üyelerine herhangi bir politik ta­ v iz verm ekten kaçınm alı v e karşı-devrim yönünde açı­ ğ a çıkan her türlü girişim i amansızca ezmelidir. Öte yandan, işçilerin kapitalizm in ve burjuva sistemin üs­ tesinden, bu uzm anlar kullanılm aksızın ve bir dönem onlarla birlikte öğrenim görm eksizin gelinebileceğine inananların sözde radikalizm ine karşı (aslında ceha­ letten kaynaklanan bir k ib ir) aynı ölçüde amansız bir m ücadele açılmalıdır. Bütün emek için eşit geliri güvence altına alm a­ y a çalışır ve tam kom ünizmin kurulmasını hedefler­ ken, Sovyet İktidarı, kapitalizm in komünizme dönüş­

479


türülm esi yönünde ilk adım ların büyük zorluklarla atılm akta olduğu şu sırada, bu eşitliğin tam olarak gerçekleştirilm esi için gayret gösteremez. Bu neden­ le, belirli bir süre için azm anlara yüksek ücretlerin ödendiği sistem m uhafaza edilmelidir. O nlar ancak böylelikle öncekinden daha iy i çalışabilirler. Bu so­ nuca ulaşmak için, olağanüstü başarılı çalışmaya ve m enacer kapasitesi gerektiren işlere ikram iye ödem ek­ ten geri durmam alıyız. Bu anlamda, burjuva uzmanları, yoldaşça toplum­ sal emek ortam ına alm alıyız. Onlar, bu ortamda, işçi s a fla n içinde onlarla omuz omuza olacaklar ve en ileri sınıf bilinçli komünistler ile birlikte çalışacaklar­ dır. Böylelikle karşılıklı anlayış sağlaiıacak v e kapi­ talizmde, kol em ekçileri ile k afa em ekçileri arasında açılan uçurum ortadan kalkacaktır. -Sovyet îktidan, bilim in geliştirilm esini ve onan üretim fa a liy eti ile birleştirilm esini hedefleyen bir di­ zi, önlemi benimsemiş bulunmaktadır. U ygulam alı bi­ lim,. laboratuarlar, deney istasyonlan, yeni teknikle­ rin öğrenilm esi için deneysel çalışm alar ile uğraşan yeni bir kurumlar şebekesi oluşturulmuştur; geliştir­ m e çalışm aları ve buluşlar gerçekleştirilm iştir; bilim ­ sel am açlar için m oral ve m addi araçlar tasarlanmış v e örgütlenmiştir; vb. Rusya Komünist Partisi bütün bu önlem leri destekler; bunları daha da geliştirmek, bilim sel araştırm a v e ülkenin üretici enerjisinin un tınlm asm da bilim in kullanılm ası için en uygun 1 şulları yaratm ak am acıyla uğraş verir.

TARIM Sovyet İktidarı, toprakta özel m ülkiyeti tamamen ortadan kaldırarak, büyük ölçekli sosyalist tanının örgütlenmesini geliştirm ek için bir dizi önlem almış bulunmaktadır. Bu önlem lerin en önem lileri şunlardır: ( 1 ) Sovyet çiftliklerinin, yani, büyük ölçekli sosya­ 480


lis t ekonom ilerin kurulması; (2) toprağın komünal ola rak işlenmesi için artellerin ve ya kooperatiflerin desteklenmesi; (3) ekim e açılmamış her türlü topra­ ğ ın D evlet tarafından işlenmesini örgütlemek; (4) bü­ tün tarım uzm anlarının D evlet tarafından seferber edilmesi, böylelikle, büyük ölçekli çiftçiliğin koope­ r a t if yönetim i için tamamen gönüllü tanm cı-birlikle ri olarak tarım kom ünlerinin geliştirilm esinin sağ­ lanması. Bütün bu önlem lerin tarım sal em eğin üretkenli­ ğinde mutlak anlam da önemli b ir artış sağlayacağını düşünen Rusya Komünist Partisi, onları mümkün olan en etkin biçimde uygulam aya, ülkenin daha geri böl­ gelerin e geniş çapta yaym aya çalışır ve aynı nitelik­ te k i daha ileri uygulam aları teşvik ecler. Rusya Komünist Partisi özellikle şunları savunur: 1 . Tarımsal ürünlerin işlenmesini gerçekleştiren tarım kooperatiflerin in D evlet tarafından yaygın bi­ çim de desteklenmesi. 2 . Toprağın ıslahı için gerek li yöntem lerin yaygın biçimde uygulanması. 3. Yoksul ve orta köylülere tarım sal araç ve g e ­ reçlerin geniş çapta ve bilinçli olarak arz edilmesi. Bu uygulam a kiralam a istasyonları aracılığıyla g er­ çekleştirilecektir. Küçük ölçekli köylü çiftçiliğinin gelecek yıllarda d a devam edeceğini hesaba katan Rusya Komünist Partisi, köylü terim inin üretkenliğini arttırm ak için b ir dizi önlem alm aya çalışmaktadır. Bu önlem ler ara­ sında şunlar sayılabilir: (1) Ç ift sürmenin düzenlen­ m esi (tarım da şerit sisteminin kaldırılm ası vb.); (2) köylülere daha iyi tohum ve yapay gübre sağlanm a­ sı; (3) hayvan türlerinin ıslahı; (4) tarım da uzm an bilgisinin yaygınlaştırılm ası; (5) köylülere tarım uz­ m anı yardımı; (6) sovyet onarım atelyelerinde tarım araç gereçlerinin onarımi; (7) kiralam a istasyonları, d en ey istasyonları, sergi ve panayırların kurulması, vb.; (8) köylü topraklarının ıslahı.

F. : 31 /481


Şehir ile k ır arasındaki uçurum, gerek çiftçilik yöntem leri gerekse zihinsel kültür bakımından, h er zam an için, kırsal bölgelerin geriliğin in ana sebeple­ rinden biridir. Ancak, içinde bulunduğumuz son de­ rece kritik durumda, bu kopukluk hem şehir hem de k ır için tam b ir iflâs tehlikesini barındırm aktadır. Bu nedenle Rusya Komünist Partisi, komünist inşa politikasının temel görevlerinden biri olarak bu ay­ rım a bir son verm eyi gerekli görm ektedir. Savunulan genel önlem lere ek olarak şunlar düşünülmektedir: Sanayi işçilerinin komünal olarak yönetilen tarım y e r­ leşim bölgelerine geniş çapta ve bilinçli olarak çekil­ mesi; İşçi Yardım laşm a K om itesi’nin ( ‘Sovyet îktidarı’nm henüz kurmuş olduğu b ir D evlet branşı) fa a li­ yetlerinin geliştirilmesi; ve benzer önlemler. Rusya Komünist Partisi, kırsal bölgelerdeki bü­ tün faaliyetlerinde, öncelikle bu bölgelerdeki p roleter ve yarı-proleter tabakaların desteğine güvenir. H er şeyden önce, köylerde parti şubeleri açarak, yoksul köylü örgütleri, kırsal proleterler ve yarı-proleterler için özel tipte sendikalar kurarak - bu kırsal emekçi­ leri her yerde kent proletaryası ile yakın ilişkiye so­ karak ve onları kırsal burjuvazinin etkisinden ve küçük-burjuva çıkarlardan k u rtararak- bağımsız b ir güç olarak örgütlenm elerini sağlar. Zengin köylülere - kırsal burjuvazi - gelince, Rus­ y a Komünist Partisi’nin politikası, onların sömürücü eğilim lerine karşı kesin b ir mücadele ve onların sovyet politikasına karşı direnişlerini ezme önlem leri bi­ çimini alır. Rusya Komünist Partisi'nin orta köylülük ile ilg i­ li politikası, kararnam eler yoluyla onları sosyalist in­ şa faaliyetine çekmektir. Parti onları zengin köylü­ lerden ayırm ayı, ihtiyaçlarının karşılanm asına özel bir itina göstererek işçi sınıfının saflarına kazanm ayı Hedefler. İdeolojik nitelikte önlem ler alarak v e zorla­ yıcı adım lârdan dikkatle sakınarak, kültürel m esele­ lerdeki geriliklerinin üstesinden gelm eye çalışır. H a­


yata çıkarlarının söz konusu olduğu bütün durumlar­ da, sosyalist reorganizasyonu . geliştirecek tavizleri verm ek suretiyle, onlarla pratik anlaşmalara varm a­ y a çalışır.

DAĞITIM Dağıtım alanında Sovyet İktidarı’nın şimdiki gö­ revi, m alların bilinçli dağıtım ı v e D evlet tarafından ulusal çapta örgütlenm iş b ir dağıtım sistemi ile isa­ betli b ir biçimde alışveriş faaliyetin i sürdürmektir. Hedef, bütün nüfusun entegral b ir tüketici kom ünle­ ri şebekesi içinde örgütlenm esini sağlamaktır. Bu şe­ beke, bütün dağıtım aygıtı sıkı biçimde m erkezileşti­ rilirken, en hızlı, bilinçli ve ekonomik biçimde ve en az düzeyde emek harcanarak, bütün gerek li m alların dağıtım ını sağlayabilecektir. Tüketici kom ünlerinin kurulması v e onlann bir­ leştirilm esi temelinde, kapitalizm tarihinde bilinenler­ den çok daha m ükem m el b ir dağıtım aygıtı halini alacak, gerçek, kapsayıcı ve işleyen bir kooperasyon kurulm alı ve bir doğrudan tüketiciler örgütü biçimi­ ni almalıdır. Rusya Komünist Partisi, b ir ilke meselesi olarak, bu dağıtım sorunu ile ilg ili olarak izlenecek doğru çizginin, kooperatif aygıtları parçalam ak değil, on­ ları komünist çizgide geliştirm ek olduğunu savunur. Parti bu çizgiyi sistematik olarak izleyecektir. P arti­ nin bütün üyeleri bu faaliyete katılacaklar, koopera­ tiflerde çalışacaklar, ve (sendikaların yardım ı ile) on­ la rı komünist ruhla yöneteceklerdir; kooperatiflerde birleşm eleri için em ekçilerin bağım sızlığını v e disip­ linini geliştireceklerdir; bütün nüfusun kooperatiflere girm elerin i sağlam aya ve bu kooperatiflerin baştan sona bütün Sovyet Cum huriyeti’ni kapsayan tek b ir büyük kooperatif içinde birleşm elerini sağlam aya ça­ lışacaklardır; sonuncusu v e en önemlisi, proletarya­ nın diğer emekçi tabakalar üzerindeki hâkim iyeti sü­ 483


rek li olarak m uhafaza edilecek v e eski kapitalist tip­ te küçük burjuva - kooperatiflerden, proleterlerin v e yarı-proleterlerin önderlik ettik leri tüketici kom ünle­ rine geçişi kolaylaştıracak v e sağlayacak çeşitli ön­ lem leri her yerde p ratiğe geçireceklerdir.

PARA VE BANKALAR Paris Komünü’nün yaptığı, hatalardan kaçman Rusya’daki Sovyet İk tid a rı ilk olarak D evlet Bankası’n a el koydu ve sonra özel ticarî bankaları ulusallaş­ tırdı; ulusallaştırılmış bankaları ve onların birikm iş fon ların ı b iraraya getirerek hepsini D evlet Bankası içinde birleştirdi. B öylelikle Sovyet Cumhuriyeti Halk Bankası’nın çerçevesi oluşturuldu. İşte o zaman, ban­ ka, finans kapitalin ekonomik hâkim iyet m erkezi ve sömürücülerin politik iktidar aracı olmaktan çıkarak, işçi iktidarının bir aracı ve ekonomik dönüşümü iler­ leten bir m anivela haline geldi. Bu mantıksal sonuca ulaşmak için, Sovyet îk tid arı’nm, Rusya Komünist Partisi’nin başlattığı çalışma özellikle aşağıdaki ilke­ lere dayanır: 1 . Bütün bankacılık faaliyetlerinin Sovyet Devle ti’nin elinde toplanması. 2 . Bankacılık işlem lerinin radikal biçimde dönüş­ türülmesi v e basitleştirilmesi; öyle ki, bunun b ir so­ nucu olarak, bütün bankacılık sistemi Sovyet Cumhu riyeti’nin birleşik muhasebesini sağlayan b ir aygıt haline gelecektir. Bilinçli b ir toplumsal ekonominin örgütlenmesi gerçekleştirildiği oranda bu durum, ban­ kaların ortadan kalkm asına v e onların komünist top­ lumun m erkezî muhasebe kurumuna dönüşmesine varacaktır. Kapitalizm den kom ünizme geçişin başlangıç aşa­ m alarında ve tam olarak gelişmiş b ir komünist üretim sisteminin örgütlenmesinden önce, paranın ortadan kaldırılm ası imkânsızdır. Bu koşullarda, nüfusun bur­

484


ju va unsurları, hâlâ özel m ülkiyet altında bulunan parasal değerleri, spekülasyon, k âr sağlamak ve işçi­ leri yağm alam ak için kullanm aya devam ediyorlar Bankacılığın ulusallaştırılması tem elinde Rusya K o­ münist Partisi, parasız b ir muhasebe sisteminin ku rulmasm a ve paranın tamamen ortadan kaldırılm ası­ na b ir hazırlık olarak b ir dizi önlem geliştirm eye ça­ lışmaktadır. Bunlar şunlardır: Paranın zorunlu ola­ rak Halk Bankası'ııa yatırılm ası; bütçe hazırlam a uy­ gulam asının getirilm esi; paranın, m al alım larm da sa­ dece kısa süreli olarak kullanılacak yazılı v e ya ba­ sılı belgeler ile, b iletler ile değiştirilmesi; vb.

MALİYE Kapitalistlerden müsadere edilen üretim ararları­ nın toplumsallaştırılmasının başladığı dönemde D ev­ let İktidarı, üretim sürecinden beslenen parazit bir a y gıt olmaktan çıkar. Şimdi D evlet İktidarı’mn ülke­ nin ekonomik hayatını yönetm e işlevini doğrudan y e ­ rine getiren b ir örgüte dönüştürülmesi başlıyor. Bu! bakım dan D evlet bütçesi ulusal ekonominin tam am ı­ nın bütçesi olacaktır. Bu koşullarda, g elir ve giderle­ rin dengelenmesi ancak D evlet tarafından m alların üretim ve dağıtım ının sistematik olarak kayıtlarının tutulması aracılığıyla sağlanabilir. Geçiş döneminde olağanüstü D evlet giderlerin i karşılam ak bakımından Rusya Komünist Partisi, devrim in başlangıç aşama­ sında tarihsel olarak zorunlu v e meşru olan sistemin; kapitalistlere getirilen zor alım sisteminin bir derece­ li g e lir ve m ülkiyet vergisi ile y e r değiştireceğini sa­ vunur. Ancak mülk sahibi sınıfların geniş çapta mülksüzleştirilmesi nedeniyle bü v e rg i yeterince k azan çlı olm adığı için, D evlet gelirleri. çeşitli D evlet monopol­ lerinden gelirin b ir kısmını bu amaç için doğrudan alm ak suretiyle karşılanm alıdır.

4Ö51


KONUT SORUNU Konut sorunu savaş döneminde olağanüstü şid­ detlendi. Bu sorunun çözümüne yardım cı olmak için Sovyet iktidarı kapitalist toprak sahiplerine ait olan bütün evleri istimlâk etti ve onları kent sovyetlerine teslim etti, işçilerin dış sem tlerden burjuva sem tleri­ ne yerleşm eleri sağlandı. Burjuva semtlerindeki ev­ lerin en iyileri işçi örgütlerine teslim edildi ve bakım ­ ları devlet tarafından yapıldı; evler, içlerindeki m obil­ yalar ile birlikte işçi ailelerinin kullanım ına açıldı, vb, Rusya Komünist Partisi, kapitalist olm ayan ev sa­ hiplerinin çıkarlarına ters düşecek herhangi b ir şey yapmaksızın, emekçi kitlelerin konut koşullarının iy i­ leştirilm esi için; kentlerin eski semtlerinin kalabalık v e sağlıksız durumuna b ir son verm ek için; kullanı­ lam ayacak durumda olan evlerin yıkılması, eski ev ­ lerin yenileştirilm esi ve işçi sınıfının yeni hayat koşul­ larına uygun yeni binaların inşa edilmesi için; gen el­ de işçilerin akılcı b ir anlayış ile yeniden yerleştirilm e­ leri için gerekli olkn en uygun araçların bulunma­ sını ve uygulanmasını, elinden gelen h er şeyi yapa­ rak, sağlamalıdır.

EMEĞİN KORUNMASI VE TOPLUMSAL REFAH ÇALIŞMASI P roletarya diktatörlüğünün kurulması, em eğin ko­ runması alanında sosyalist partilerin asgari program ­ larının tam olarak gerçekleştirilm esini ilk kez müm­ kün hale getirdi. Sovyet ik tid arı Emek Yasası’nda res­ m en şunu ilân etmiştir: A zam i çalışma süresi olarakr bütün işçiler için sekiz saatlik iş günü - ancak, on se­ k iz yaşını geçmemiş kişiler için, özellikle üretimin sağlığa zararlı olabilecek kollarında ve madenlerde, iş günü altı saati aşmamalıdır; bütün işçiler için h a f­ talık kırk iki saat kesintisiz dinlenme; çocukların v e ­

486


y a on altı yaşın altındaki gençlerin istihdam edilm e­ si yasaklanmıştır; gece çalışması, sağlığa zararlı ola­ bilecek işlerde ve mesai dışında çalışma, bütün ka­ d ın la r v e on sekiz yaşın altındaki gençler için yasak­ lanmıştır; kadınlar doğum dan önce ve sonra sekiz h a fta çalışmazlar, ancak tıbbi yardım ve tedavinin yanısıra, tam ücret alm aya devam ederler; çalışan ço­ cuklu kadınlar her üç saatte b ir yarım saat kadar v e ­ rilen em zirm e süresinden yararlanırlar; sovyetlerin çalışm a koşulları ve sağlık sorunları ile ilgilenen te f­ tiş heyeti sendikalarca seçilir. Sovyet İk tid a n ’nm yasaları, başkasının emeğini sömürmeyen bütün em ekçiler için, çalışma kapasite­ sinin her türlü kaybına v e (tarihte ilk kez) işsizliğe karşı sosyal sigorta uygular Sigorta ücreti, sigorta­ lanan kişiden tam am en bağım sız olarak, sendikaların k a tılım ı ile birlikte, işverenler, D evlet tarafından kar­ şılanır. Bundan başka Sovyet İktidarı bazı bakım lardan asgari program ın ötesine geçm iştir ve yukarda adı geçen Emek Yasası, işçi örgütlerinin, işçilerin işe alın­ m aları v e işten çıkarılm aları ile ilg ili m eselelerde alı­ nacak kararlara katılm alarını düzenlem iştir B ir y ıl­ dan daha az olm am ak şartıyla sürekli olarak çalışan bütün işçiler için tam ücretli b ir aylık tatil kararlaş­ tırılmıştır. Yasa, sendikaların belirleyecekleri derece­ lendirm e tem elinde ücretlerin D evlet tarafından dü­ zenlenmesini öngörür. Yasa, sovyetler ve sendikalar tarafından iş gücünün tahsis edilmesi ve program lan­ ması için gerekli özel organ v e y a departm anların oluş­ turulmasını düzenler, işsizlere iş bulunmasını zorun­ lu hale getirir. Ancak savaşın olağanüstü dağıtıcı sonuçlan ve dü nya em peryalizm inin saldınsı Sovyet îk tid a n ’nı bazı geri adım lar atmak zorunda bırakmıştır: Y ıld a elli gün ile sınırlı olarak, olağanüstü koşullarda fa z ­ la çalışm aya başvurulması; iş günü dört saatle sınır­ lı olm ak üzere on dört,ile on altı yaş arasındaki genç­ 487


lerin istihdamına izin verilm esi; b ir aylık tatilin ge çici olarak on beş güne indirilmesi; gece çalışmasının yed i saate çıkarılması. Rusya Komünist Partisi, em eğin korunması ıçm alm an önlemlerin enerjik biçimde yerm e getirilm e1sine bütün işçilerin ak tif katılım ı için ya yg ın bir pro­ paganda sürdürmelidir. Bu sonuca ulaşmak için aşa­ ğıdaki önlem ler zorunludur: 1 . Emek koşullarının teftişini örgütlem e ve y a y ­ gınlaştırm a çalışması ak tif olarak ele alınmalıdır. Bu amaçla, kol em ekçilerinin saflarından alınan a k tif em ekçiler seçilmeli v e eğitilm eli ve bu teftiş yöntem i küçük ölçekli üretim ile ev endüstrisini kapsayacak şekilde yaygm laştırılm alıdır. 2 . Emeğin korunması, inşaat, toprak ve su ulaş­ tırma, ev hizm etleri ve tarım dahil olmak üzere bü­ tün iş kollarını kapsamalıdır. 3. Çocukların sanayi v e tanm da çalışmaları ke­ sin olarak yasaklanm alıdır v e genç insanlar için iş günü daha da azaltılm alıdır. Ek olarak Rusya Komünist Partisi aşağıdaki gö­ revleri yerine getirm elidir: 1 . Emeğin üretkenliğinde genel bir artış olduğu zaman, ücret payında herhangi b ir azalm a olmaksı­ zın azam i altı saatlik iş günü uygulanm alıdır. Bu al­ tı saate ek olarak, özel b ir ödeme olmaksızın iki sa­ atlik zorunlu çalışma uygulanacak ve bu süre içinde; zanaatkârlık, üretim teorisi öğretim i ile D evlet yö­ netim işleri tekniği ve askerî eğitim konularında pra­ tik dersler verilecektir. 2 . Emeğin üretkenliğini arttırm ak için, yarışm ayı ilerletecek b ir prim ler sistemi uygulanacaktır. Toplumsal refah çalışması alanında Rusya Kom ü­ nist Partisi, sadece savaşın ve basit kazalardan k ay­ naklanan talihsizliklerin kurbanları için değil, aynı zam anda anormal toplumsal koşulların kurbanları için de yaygın bir D evlet yardım ı sisteminin örgütlen­ mesine gayret eder; parazitlik v e aylaklığın bütün '83


biçim lerine karşı kararlı bir m ücadele yürütür; v e koşullar yüzünden emekçi saflarının dışına çıkmak zorunda kalmış herkesin çalışma hayatına geri dön­ mesine rehberlik eder,

HALK SAĞLIĞI Halk sağlığının korunması alanında sürdürdüğü faaliyetlerin tem eli olarak Rusya Komünist Partisi, her şeyden önce, hastalıklardan korunm ayı hedefle­ yen hijyen ve sağlık önlem lerinin yürürlüğe konul­ masını sağlar. P roletarya diktatörlüğü, burjuva top­ lumu çerçevesinde uygulanam az olan bir dizi hijye­ nik v e iyileştirici önlem in tam olarak uygulanm asını mümkün hale getirm iştir: Örneğin, ilâç yapım işleri ile uğraşan firm aların, özel girişim in kurduğu ve iş­ le ttiğ i büyük ölçekli sağlık kuram larının, ulusallaş­ tırılması; bütün sağlık em ekçilerine zorunlu çalışma görevin in verilm esi; vb. Bütün bunlara uygun olarak, Rusya Komünist Partisi aşağıdaki önlem leri acil' görevleri olarak gö­ rür-, 1 . İşçiler için alm an ya yg ın sağlık önlem lerinin dikkatle izlenmesi. Bu önlem ler şunlardır: (a) Kam uya açık bütün yerlerde sağlık koşulla­ rın ın iyileştirilmesi; toprağın, suyun ve havanın ko­ runması; (b) Komünal m utfakların v e besin maddesi te­ darikinin genel olarak bilimsel v e hijyenik b ir tem el­ de örgütlenmesi; (c) Bulaşıcı nitelikteki hastalıkların yayılm asını önlemek için alm an önlemler; (d) Sağlık yasaları. 2 . Sosyal hastalıklara (tüberküloz, cinsel hasta­ lıklar, alkolizm, vb.) karşı kam panya açılması. 3. Bütün nüfus için parasız tıbbî bakım ve teda­ vin in sağlanması. 489


BELGE YAYINLARI 15. YIL KURAMSAL DİZİ (Marxist Theory; Tar hin İronileri / Isaac Deutscher Sosyalizm ve Özgürlük / G alvano della Volpe Uygulanabilir Bir Sosyalizmin İktisadı / A lec Nove Piyasa Sosyalizmi Tartışması / Nove, Brus, M andel, Harris vdL Marksizm ve Parti / John M olyneux Marksist Yöntem / F e rit B arut Rusya’da İşçi Muhalefeti / Alexandra K ollon ta y Komintern’den Kominform’a / Cilt I: Komünist Enternasyonalin Bunalımı / Fernando Claudin Komintern’den Kominform’a / Cilt II: Stalinizmin Doruğu / Fernando Claudin İşçi Denetimi ve Sosyalist Demokrasi / Sovyet Deneyimi / Carmen Siriani Proletarya Diktatörlüğü Tartışması / Hal Dra Bitmemiş Devrim: Rusya (1917-1967) / I. Deutscher Bakû Komünü: Rus Devriminde Milliyet ve Sınıf / Ronald G regor Suny Lenin Döneminde Leninizm / Cilt I: Muhalefet Yılları / M arcel Liebm an Lenin Döneminde Leninizm / Cilt II: İktidar Yılları / M. Liebm an (Çıkıyor) K. Marx ve F. Engels: Giriş / David Riazanov Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi / D im itır Şişmanov

SİYASAL DÜŞÜNCE DİZİSİ (Political thought) Komünizmin Abecesi / B uharin - Preobragenskiy Siyasal İktidar ve Toplumsal Sınıflar / Poulantzas İdeoloji ve Politika / Laclau Eski Sol ¡ M ete Tunçay Hürriyet Bildirgeleri / D erlem e

490


Spartakistler Ne İstiyor? / Rosa Luxem burg Lenin’in Düşünce Sistematiği / G yörgy Lukacs Ulusal Sorun / James Connoly İnsan Hakları / T. Paine Latin Amerika’da Askerî Diktatörlük ve Kadın / Derlem e Tarihsel Materyalizmin İzinde / P erry Anderson Hapishane Defterleri / A n ton io Gram sei 21. Yüzyıl Eşiğinde Sosyalizm / D erlem e Devrim Yazıları / Robespierre, Danton, Marat, St. Just, Babeuf İtalya’da İşçi Konseyleri / ^4. Gram sei Kapitalist Devlet /• JR. M ilibarid III. Enternasyonal Belgeleri / D erlem e

DÜŞÜNCE DİZİSİ (Philosophy and Essays) Fildişi Kulenin Dışından / P ie r Paolo Pasolini Marksizm ve Felsefe / K a ri Korsch Bilimlerde ve Sanatta Diyalektik / Yılm az Öner Eleştiri - Toplum Üstüne Yazılar / A dorno Canlıların Diyalektiği / Y ılm az Ö ner Parıltılar / B enjam in Özeleştiri Öğeleri / Althusser Kapital’i Okumak / Althusser

BİLİM DİZİSİ (Sociol Sciences) Tunceli Kanunu ve Dersim Jenosidi / İsm a il Beşikçi Geçiş Sürecinde Türkiye / Der. Schick ve Tonak Orgeneral Muğlalı Olayı - Ötuzüç Kurşun / İsm a il Beşikçi Kapitalizmin Gelişmesi Üstüne İncelemeler / M. Dobb Cumhuriyet Halk Fırkası Programı (1931) / İsm a il Beşikçi Varlık Vergisi Olayı / Rıdvan Akar

İNSAN HAKLARI DİZİSİ (Hıımctn Rights) Askerî Yargıda Çifte Standart Düşünce Suçu / V e li Y ılm az Eylül Hukuku ve Basın özgürlüğü / V eli Y ılm az Kamber Ateş Nasılsın / Cezaevlerinden Öyküler İşkence Olayı / D. Med. B ülent Tarakçıoğlu K ü rt Raporu / H elsinki G özlem K om itesi

491


Türkiye’de İşkence: Hukukî-Bir Yaklaşım / New Y ork Barosu Devlet Öldürürse: Ölüm Cezası / A f Ö rgütü

TÜRKİYE İNCELEMELERİ VE EKONOMİ DİZİSİ (Economy and Researchs on Turkey) Türkiye’de Sınıflar / Y.N. Rozalıyev Az Gelişmenin İktisadı / Pierre SaZama Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi L. R athm an - R. Luxem burg Yeni OsmanlIlardan Bu Y an a İngiltere’de Türk Gazeteciliği / C. O. Tütengil Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye (3 cilt) / Stefanos Yerasimos Genel Bunalımın Dinamikleri / Frank, A rrigh i, W allerstein, A m in İktisat Nedir? / Rosa Luxem burg (2, baskı çıkıyor) Kapitalizm Nasıl İşler? / P. Jalee (2. baskı çıkıyor)

ÜLKELER - DENEYİMLER (Countries, Regions and Political Praxis) Nikaragua Sandinist Devrim / Ek: 199Q’da Ne oldu? H enri Weber Peru Aydınlık Yol Deneyimi / A lain Lambrousse Brezilyalı İşçi Partisi Deneyimi / E rgun Aydınoğlu Gerilla Bilanço Çıkarıyor / Gaby Weber Ayaklanma Üstüne / H. O rtega Saavedra İran Kürdistam / Dr. A bdurrahm an Qasimlo İsrail’in Kutsal Terörü / L îvia R oka ch Güney Kore Model Olabilir mi? / U lrich L u th er Friedman Modeli Kıskacında Şili / A.G. Frank Lübnan’da İç Savaş / B.J. Odeh Uzun Savaş - Salvador / James DunTcerley Özgür Bir Güney Afrika / Nelson Mandela Çağdaş Hellen Tarihine Giriş / Nikos Svoronos Yeni Soğuk .Savaş' / Fried Halliday Palestine / Abu Fvras (İngilizce) Kapetaniöns: Yunan İç Savaşı / D. Eudes (çıkıyor) Latin Amerika’nın Atar Damarları / Osman B a lcıgil

4İâ


YAŞAM VE ANILAR (Memories and Biographies) Dışardakiler / Helmut Oberdiek Silâhlı Mücadele İçinde Kadınlar / Ingrid Strobl D EN İZ Bir İsyancının İzleri / Turan Feyizoğlu özgürleşmiş Bir Kadın Komünistin Otobiyografisi / Alexandra Kollontay Mavi Gözlü Dev (Nazım Hikmetin Hayatı ve Eserleri) / M. Zek&riya Sert el Uzak-Yakm Anılar (Fotoğraflı) / Vedat Günyol OLG A Yürekli Bir Kadının Yaşamı / F. Morals Bolivya Günlüğü / Ernesto Che Guevara Konuşmak İstiyorum / Domitila (çıkıyor) Roman Gibi / Sabiha Ser tel Nizamiye Kapısında / Sacide Çekmeci Dağdan Kopan Ateş / Omar Cabezas İR A N Soluyor Çiçekler / Bahman Nirumand Filistin Kazanacak / Ceylan Göllücü 19€8 İsyancı Bir Öğrenci Kuşağı / Ronald Fraser Ben Bir İnsanım / Memduh Mahmut Uyan Kırmızı Gül ve Xasket / Zihni Anadol Çocukluğumdan Öyküler / İzak Babel Mektuplar ve Kişiler / Che Guevara Ateşi Tutmak - Bir Tüpamaro Geçmişe Bakıyor / Ernesto Gonzales B erme jo Çocuklarıma Mektuplar / A. Gramsei (çıkıyor)

YENİ SESLER (Resistance Literature From Turkey) Orkestra Yeni Ezgiler Çalacak / Sedat Yurtdaş Dağlar Tanıktır / Hüseyin Erdem Dersimli Memik Ağa / Haydar Işık (Roman) Hapiste Doğanlar / Hüseyin Şimşek (Röportaj) Yurduna Dönen Gılgamış / Halil Güçlü (Şiir) Y ürü Direncim / Nur Buliım (Şiir) Lavrion Öyküleri / Ahmet Sefa (Öykü) Kurt Ağzında Kuzu / Sait Efe (Öykü) Albatroslar / Bir ol Keskin (Öykü) Suyu Uyandırın Sesim Olsun / Fadıl Öztürk (Şiir) Biri Yitik İki Ülke / Soysal Ekinci (Şiir)

493


Zamanı Durdurabilmek / M ecit Ünal (Röportaj) Firari Düşler / M ustafa Doğan (Şiir) Talan Bir. Ömrün Ortasında / N am ık Kuyum cu Martı Kanadı / A K ad ir K onuk (Şiir) İnce Yazılar / Ender Öndeş (Şiir) Koyabilmek Adını / H alil G enç (Roman) Sizinle Kaldı Sevdam / K enan Özcan (Şiir) Döğüşenler Konuşacak / Ayşe Hülya ‘ (Şiir) Ayrımı Bol Bir Yol / Hüseyin Şimşek (Roman) Gün Dirildi / A. K a d ir K onuk (Roman) Bir Avuç Şiir / Ersin Er gün (Şiir) Çözülme / A. K a d ir K onuk (3. baskı çıkıyor) Eylül Şifresi / Hüseyin Şimşek (Roman) Çağrı / Soysal E k in c i (Şiir) Dağın Öte Yüzü / A . K a d ir K o n u k (Öykü) Gözlerini Değiştirsinler Çocukların / A. Coşkun Kanrevanmaraş / N uh Ö m er Çetinay (Şiir) Requiem - Zamandışı Sessizlik Saati / M ecit Ü nal Seni Bir Güle Armağan Ettim / Safa F e r sal Sıcak Bir Günün Şafağında / A. K a d ir K onuk Ardından / İb ra h im Karaca (Şiir) Mavi Bir Leke / Hüseyin Şahin Kendini Anlatırsa Bir Kız / İn ö n ü A lpat

MARENOSTRUM DİZİSİ (Mediterranean Literature} Loksandra / Maria Yordanidu (2. baskı çıkıyor) Günlerin Kitabı / Taha Hüseyin (çıkıyor) Acı Limonlar (Kıbrıs) / Law rence D u rrell Yitik Kentin Kırk Yılı (İzm ir) / Kosmas P o litis Baykuşun Günü / Sciascia Bir Savcının* Günlüğünden / T e v fik E l-H â k im Kaktüs Çiçeği Günlüğünden / Sahar K h a lifa

ONBİRİNCİ TEZ DİZİSİ (Thesis Eleven Marxist Theoritical Review) 1. Bunalım, Azgelişmişlik, Devlet 4. Türkiye’de, Dünyada Sosyal Demok as 5. İşçi Mücadeleleri ve Sendikacılık

494


6. 7. 8. 9. 10. 11.

Demokrasi, Devlet ve Sınıflar Türkiye’de Tarım Sorunu Sosyalizm, Piyasa, Demokrasi Marksizm ve Feminizm Sosyalizm Nereye Marksizmde Tartışmalar

■DİĞER YAYINLAR (Other Publications) Enver Gökçe / Yaşamı vç Şiirleri Siyabend ile Xecé (Bir Kürt Halk öykusu) / Hüseyiri Erdem Dostlarım / Bülent Aydın (Şiir) Gorbaçov ve Sosyalizmde Yeni Yollar / A.B. K a faoğlu Savunmalar / i. Beşikçi

1992 YILI YENİ YAYIN PROGRAMI (New Publication Program For 1992} Osmanlı İmparatorluğu ve Ondokuzuncu Yüzyılda Dünya Sistemi / Reşat Kasaba Akdeniz Tarihsel Mekan ¡ Braudel Osmanlı 1. Meşrutiyet Dönemi / Beùeraux Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform / R. Bavidson Finans Kapital / H ilf er ding Ekonomi Politiğin İlkeleri / R icardo Modern Dünya Sistemi / Im m anuel W allerstein Rusya’da Fabrika Komiteleri / A nna Pankratova Avrupa İşçi Hareketleri T a r i h i j A bendroth İşçi Komiteleri, İşçi Konseyleri ve Özyönetim / Ernest Mandel Devrimci Savunmalar i t i : Magnus Enzensberger Birikim Bunalımı / Fran k O 'Connor Tarih ve Sınıf Bilinci / György Lukács Sosyalizm ve Demokratikleşme / G yörgy Lukács Niçin Yoksullar? R u d olf H. Strahm Asya’da Marksizm ve Ulusal Sorun / Berlem e Rantiye Sınıfın Ekonomi Politiği / Bukharin Fransız Devrimi Üstüne / K a rl M arx Dış Borç Krizi / B erlem e Edebiyat ve Devrim / M ario Benedetti

495


1905 Etevrtmi Üstüne Yazılar / L enin Sosyal Demokrasinin Bunalımı / R. Luxem burg Bir Yoldaşa Mektup / L en in Diktatörlerin Bunalımı / N, Poulantzas Almanya’da Devrim, Karşı Devrim/ K. M arx - F. Engels Fizik ve Felsefe / H eisenberg - Y ılm az Öner Sosyalizmi Kuracağız / F id el Castro Ijumpen Burjuvazi, Lumpen Gelişme / A ndre G under Frank Fransız Direnişi / Frida K n ig h t İdeoloji ve Toplum / C o lle tti Tarihsel Materyalizm / M eh rin g M arx’m Yöntemi / Derek Sayer Azgelişmişlik İçinde Sanayileşme / P. Salama A bu Cüıad’m Anıları Yaşanmış Anılar / G yörgy Lukacş Higobertâ Menchu - GuatemalalI Bir Kadın / Elizabeth Burgos İCayga Sürüyor / D o m itila Mayakovski ve Çevresi / Şklovski Ispanya’nın Kanı / R onald Fräser Büyük Temizlik / Isaac Deutscher

496


komünizmin abecesi N ik o la y I. B u h a r in Y evgen iy A . P re o b ra je n s k iy

“ Komünizmin Abecesi de iç savaşın en gerilimli momentin­ de ortaya çıktı. Böylesi fırtına ve gerilim zamanlarında her dev­ rimci doktrinde yer alan ütopyacı unsurlar açığa çıkar. Böyle dönemler genellikle, harcanan çabanın ve çekilen acıla­ rın o anki karışıklığından uzun vadede çıkacak bir gelecek top­ lumsal düzenin imgelemlerine, uğruna mücadele edilen idealle­ rin cisimleştiği imgelemlere, yaşanmakta olan katı gerçekçilik ile yan yana ve bunu telâfi etmek üzere, esin verir... Komünizmin Abecesi, rejimin ilk yıllarında kavrandığı biçi­ miyle komünizmin amaç ve politikalarına eşsiz bir anahtar sağ­ lar. Buharin tarafından yazılan, kapitalizmin komünist devrime yol açan zayıflamasını vc düşüşünü analiz eden bir “ teorik” bö­ lüm ile, büyük kısmı Preobrajenskiy tarafından yazılan, proletar­ ya diktatörlüğü ve komünist düzenin kurulması ile ilgili bir “ pratik” bölümden oluşan kitap pratik olanla ütopik olanın çar­ pıcı bir bileşimini oluşturur; ve bu programın gerçekleştirilmesi sırasında kaydedilen başarı ve başarısızlıkların gözden geçirilmesi devrimin sağladığı kazanımların geniş bir özetini sunar.” E.H. Carr

I SBN-975 - 3 4 4 - 0 1 2 - X

belge yayınları


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.