Genç Düşünce Dergisi
Selamun Aleyküm Sevgili kardeşlerim, Müslüman olmak bedel istiyor. Sadece islamın şartlarını yerine getirmekle olmuyor. Her daim iri ve diri olmayı gerektiriyor. Müslüman yaşadığı her mekana rengini vermesi gerekiyor. Bulunduğumuz coğrafya İslam adına ve insanlık adına çok hareketli bir coğrafya. Bu nedenle Türkiye’li Müslümanlar olarak bu Coğrafyaya, dünyaya söyleyecek sözlerimizin olması gerekiyor. İşte tam bu noktada Mısır’da, Suriye’de gerçekleşen olaylar vesilesiyle Türkiye’li Müslümanlar da seslerini çıkarmaya karar verdi. Tıpkı yıllar önce yapıldığı gibi. “Uyan, Diren, Özgürleş” sloganı ülkemizin bir çok şehrinde dillendirildi. Bundan sonra bu uyanıklıkla yaşadığımız haksızlıklara, adaletsizliklere karşı her daim uyanık olmak icabeder. Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdu; “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” Saraçhane Parkında ve diğer meydanlarda müslümanlar bu
rikkatle tepkilerini en güzel şekilde ortaya koydular. Bizler de Mısır’ı, Suriye’i, Rabiatül Adeviyye Meydanını, Saraçhane Meydanını, dergimizin kapağına taşıdık ki dilimizle zalimlere haykıralım. İmanımızın gereğini yerine getirelim. Genç Hareket’in “7 Gün 7 Saat” etkinliğini, “Rabiatül Adeviyye’ye Kardeş Meydan Saraçhane” etkinliklerinin tüm ayrıntılarını dergimizde bulabilirsiniz. Ayrıca Saraçhane’ye katılan abilerimizin ve kardeşlerimizin düşüncelerini de sizler için derledik. Hepsinden Allah razı olsun. Bumerang dönmeye başlıyor. Gündemdeki konulara kendi bakışı ile sayfasında yer veriyor. Hayatı boyunca İslami mücadelenin içinde bulunmuş, hapse girmiş, çileler çekmiş Abdurrahman DİLİPAK abimizle yaptığımız röportajı dikkatle okumanızı tavsiye ederim. Yine Dervişin Günlüğü, Gündemlik, Süpürgemin Namlusu, Çağa İz Bırakanlar, Fotosentez, Gezdim-GördümYaptım ve diğer bölümlerimizle dergimiz sizleri bekliyor. İslam Coğrafyasında hayırlı haberler bekliyoruz inşallah. Selametle. Editör
Ekim-Kasım 2013 Sayı: 15 Ritim Ajans Reklam Tanıtım Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Adına İmtiyaz Sahibi Orhan ÇOKÇA Genel Yayın Yönetmeni Serkan DEMİREL Sorumlu Yazı İşleri Müdürü - Editör Ayhan KAYA Yayın Kurulu Abdullah ÖZDEMİRCAN Kenan DAĞLAR Musa ERSAL Mücahit YILMAZ R. Sercan SOMUNCU Seyfullah ŞENEL Aslı KIZILKOCA Dilek BAĞÇECİK Rumeysa KARADAĞ Zeliha KAYA Denetim Kurulu Mehmet ÇUKURYURT Grafik & Uygulama Mustafa Enes TOPAL menestopal@gmail.com Abone İşleri Sorumlusu 0212 237 84 85 abonelik@gencdusunce.com.tr
Yönetim Yeri İstoç 14.Ada No.118 34550 Bağcılar/İstanbul 0212 237 84 85 Baskı İKLİM OFSET Ltd. Şti. Adres: Nişanca Mh. Arpacı Hayrettin Sk. N:21 Eyüp /İSTANBUL 0212 577 77 45
©Yayımlanan malzemelerin bütün hakları Genç Düşünce Dergisi’ne aittir. Kaynak gösterilerek alıntılanabilir.
4 Saraçhane’de Mısır-ı Sorduk 18 Abdurrahman Dilipak ile söyleşi
ve Saraçhane 26 Adeviyye Güncesinden
30 Hasan el Benna Tarih Tüneli
32 Gençlere Tavsiyeler Hasan el-Benna’dan
38 Bumerang Ekim/Kasım 2013 2
Ekim-Kasım
2013
İlgi Çekici
63
Bizden Haberler
62
Fotosentez
60
Teknoloji Limanı
Çağa İz Bırakanlar
Hz. Ebubekir (r.a.)
Süpürgemin Namlusu
Benim Mesleğim
İnşaat Mühendisliği
Derviş’in Günlüğü
Genç Kalemler
Aydınlık Savaşçısı
42
58 54
52
50
46
45 3 Ekim/Kasım 2013
saraçhan Hazırlayan Halit Çukuryurt Ramazan Ercan Furkan Dutgun Emin Çukuryurt Faruk Kadiroğlu
ne’de
Mısır’ı Sorduk
Gençlere Sorduk saraçhane sana ne ifade ediyor
Abdullah Yıldız
Mısır hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Mısırdaki olup bitenler aslında bir şer, bir olumsuzluk gibi gözükebilir. orada müslümanlar katlediliyor. orda müslümanlar yedibin şehit verdi, yirmibeş bin yaralı var. Ama onların oradaki mağduriyeti ve mazlumiyeti oradaki direnişi, ölüme meydan okumaları, ölümden korkmamaları ve hak bildiği dava uğruna hak ve hakikat uğruna ölümü göze almaları bütün dünyaya mesaj taşıyor. Üstelik de ellerinde silah yok, balta yok, kılıç yok, bıçak bile yok. Hatta onlara taş bile atmıyorlar. yani sopa bile kullanmıyorlar. Sadece kendilerini savunuyorlar. Bu adeta Hz. Adem’in iki oğlundan Habil’in katil kardeşine; “Sen beni öldürmek için elini uzatsan da ben sana elimi kaldırmayacağım.” dediği gibi onun yolundan gidenlerin, Hz. Musa’nın çizgisinin diğer peygamberlerin çizgisinin takipçileri olduğunu ortaya koyuyor. Elbette Musalar galip gelecektir. Evet, Habil belki orada kardeşi tarafından şehit edilmiş, öldürülmüştür. Ama onun takipçileri kıyamete kadar var olacak ve hak yolun yolcuları her zaman allah katında ve insanlık vicdanında galip gelecektir. Dolayısıyla Mısır bize bunu Ekim/Kasım 2013 6
öğretiyor. Ben Saraçhane meydanındaki konuşmamın başında kısmen belirttiğim gibi Türkiyedeki Müslüman alimlerin, yazarların, ilim adamlarının, dava adamlarının bir çoğunun beslendiği kaynak İhvan-ı Müslimin eserleridir. Seyyid Kutub’un, Muhammed Kutub’un, en başta Hasan el Benna’nın eserleridir. Dolayısıyla onlar bize bu fikirleriyle islamın bir nizam olduğu, bir hayat nizamı olduğu fikirleriyle, tevhid bilinciyle dünyayı etkilediler. Şimdi ise bizaati davalarına fiilen, eylem olarak sahip çıkarak (daha öncede sahip çıktılar) silahsız bir şekilde iktidara gelmişken seçtikleri cumhurbaşkanlarının alaşağı edilmesi üzerine davalarına sahip çıkarak ve kurşunlara hedef olarak, ölümden korkmadan ölüme adeta koşarcasına giderek, dünyaya bir ders daha veriyorlar.
Dursun Ali Erzincanlı
Mısırla alakalı ne düşünüyorsunuz? Mısır, Suriye, Myanmar, İslam alemine, bütün İslam coğrafyasına baktığın zaman, çok neşeli günlerin geçmesi mümkün değil. Günde 40 defa okuduğumuz Fatiha Suresin-
de İyyake na’budu (Ancak sana ibadet ederiz.) diyoruz. Bu ayette bütün insanlar kastedilmiyor, Allah (c.c.) iman eden müminleri kastediyor. Mısırda bizim biz dediğimiz, bizi oluşturan kardeşlerimiz var ve zulüm görüyorlar. Orada değiliz ama burada da bişeyler yapabiliriz düşüncesiyle, sağolsun hassas duyarlı insanların organizasyonu ile Saraçhanede hemen hemen her akşam bir araya geliyorlar. Allah(c.c.) buraya gelen insanların hatrına İslam alemine huzur verir inşallah. Zalimleri de ancak ona havale ediyoruz. Allah (c.c.) bu Ümmeti Muhammedi, Masum kardeşlerimizi içimizdeki firavunlaşmış insanlardan muhafaza etsin. Ölen kardeşimize mesafe olarak yakın olmadan da acıyı hissediyorsunuz. Biz de dedik ki; bu acıyı hisseden kardeşlerimizle beraber olalım ve buraya geldik. Allah(c.c.) inşallah onların hatrınada bizleri affeder. . . Müslüman bir genç bu olaylardan nasıl bir ders çıkarmalı ve nu olaylara nasıl bakmalıdır? Bütün müminler kardeştir. Bu nedenle Mü’minlerin iman kardeşliğinin normal kan kardeşliğinden öte olduğunu hissetmesi lazım. Buraya Allah (c.c.) rahmetini indiriyor. O enerjiyi, o coşkuyu, Allah için burada bulunmanın tadını, çocuklarımızın alması lazım. Allah (c.c.) dilese bütün Ehli-Küfrü yok ederdi. Ancak Allah-ü Teala’nın bir bildiği var. Hikmetlerinden biri de inanan insanların bir araya gelmesi, o kardeşliği hissetmesi... Bunun için asıl görev biz büyüklere düşüyor. Çocuklarımızı bu tür yerlere getirmemiz lazım.
Hasan Uyar
Mısır ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Mısır’daki İhvan-ı Müslimin mensubu kardeşlerimiz şanlı bir direniş sergiliyorlar. Zalimlere boyun eğmemeyi, haklarını savunmanın en önemli örneğini sergiliyorlar. Mısır halkı ekonomik olarak çok sıkıntılı durumda, sefil durumda, ancak Mısır halkını ekonomik sefalete sürükleyen Müslümanların iktidarı değildir. Yüz yıldır Mısır’ı yöneten firavun, diktatör zihniyetin yönetimi ve baskıları sonucunda sefalete sürüklenmiştir. Mısır’lıların Allah (c.c) tarafından verilen bütün nimetleri bir avuç azınlık tarafından sömürülmüştür. Ancak İhvan-ı Müslimin yüz yıllık köklü bir hareket olarak çok önemli bir sorumluluk üslenmiştir. Mısır sadece Mısır’lılar için değil Filistin için ve Kudüs içinde çok önemli bir noktadadır. Ve Mısır’daki darbenin asıl aktörlerini Amerika’da İsrail’de aramak gerekir. Çünkü İhvan-ı
Müslimin iktidarında refah sınır kapısı açılmış ve Filistinli Müslümanlar rahat bir nefes almışlardır. Dolayısıyla Mısır’daki darbenin asıl planlayıcıları İsrail’dir ve işbirlikçileri Sisi ile birlikte bu darbeyi uygulamışlardır. Fakat Mısır’ın şanlı evlatları islam şuuruyla, cihad şuuruyla canlarını Allah’a satarak bu darbeye boyun eğmemişler, kabul etmemişler ve şanlı bir şekilde direnmektedirler. Ve bu direnç Mısır’ın dışında bütün ümmet ve insanlık coğrafyasına hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Mübarek olsun. Bir genç mısır olaylarına sizce nasıl bakmalıdır? Genç kardeşlerimiz özellikle Ammar bin Bedihi gibi Esma gibi kardeşlerimizi özel olarak hatırlamaları ve Bedir’de şehit olan, Uhud’ta şehid olan Musab bin Umeyr gibi genç Müslümanların iki binli yıllarda şanlı temsilcileri olmalıdırlar. Gençler iki binli yıllarda özgürlüğün kıymetini çok iyi bilmelidirler. Doğuştan gelen Allah’ın kendilerine bahşettiği özgürlüğü Mısır’da da olsa, Türkiye’de de olsa, dünyanın ne tarafında olursa olsun, müdahale eden darbe zihniyetine karşı çıkmalıdır. Çünkü zulmü tarihte yaşayan yaşlılarımız bu noktada cesaret örneği sergileyemeyebilirler. Ama gençler, genç olmalarından kaynaklanan cesaretleriyle bu noktada bütün dünyaya öncülük edebilirler.
G e n ç l e r e S o r d u k
saraçhane sana neyi ifade ediyor Ömer Faruk Talay
Metehan İ.Ö.O 7.Sınıf
Mısırdaki kardeşlerimizin zulmünü görüyoruz. O yüzden bizde Saraçhane’ye onlar için bir şeyler yapmaya geliyoruz. Hep birlikte haykırıyoruz: Biz de sizlerdeniz!
Talha Görgülü
Lise 4.Sınıf
Saraçhane, Adeviyye’nin Türkiye’deki temsilcisidir. Adeviyye’de yıkılan platformun yerine kardeş platform olarak nöbeti biz devraldık. Nöbete kaldığı yerden devam ediyoruz.
Halil İbrahim Koç
Avcılar Anadolu Sağlık Meslek Lisesi 4.Sınıf
Bence Saraçhane gerçekten önemli bir teslimiyet anlamına geliyor. Tarihte ah ve kan üzerine hiçbir şekilde hâkimiyet kurulmadı, bundan sonrada kurulmayacaktır. Mısır’daki Cunta Ekibi de, döktükleri Müslüman kanları içerisinde boğulacaktır. Saraçhanede toplanan bu insanlar da, bunun farkında olduğundan ve Mısır’a destek vermek için geldiler.
7 Ekim/Kasım 2013
Hüseyin Korkut
Mısır hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Biliyorsunuz ki; Mısır halkının oylarıyla iktidar olmuş, seçilmiş bir Cumhurbaşkanı darbeyle alaşağı edildi. Bu darbeye karşı İhvan-ı Müslimin önderliğinde ve Mursi’ye oy vermiş bütün mısır halkı, kendi oylarıyla iktidara gelmiş cumhurbaşkanının görevine devam etmesi hususunda Adeviyye’de, Nahta’da ve Mısır’ın bütün bölgelerinde darbeye itiraz etmek için biraraya geldiler. Neredeyse 2 aya yakın sokaklardalar, alanlardalar. Bu sadece Mısır’da olan bitene itiraz etme değil aslında. Dünyada halkların, toplulukların, milletlerin iradesini, seçmesini, belirlemesini yok sayan, bütün dünyada olup biten haksızlıklara, zulumlere bir itirazı, bir kıyamı ifade etmektedir. Elhamdülillah. Görüyoruz ki Türkiye’de Mısır’da olup biten haksızlıklara, zulümlere ve Mısır halkının iradesini yok sayan gelişmelere, Mısır ordusunun Müslüman Mısır halkının iradesini yok sayan, bu haksızlık ifade eden girişimlerine, darbelerine Türkiye’den de güçlü bir itiraz var, destek var. Özellikle Ramazan’ın son 10 gününde ve bugünlerde Saraçhane meydanlarında Genç Hareket’in Ekim/Kasım 2013 8
çok güzel bir şekilde organize ettiği Mısır başta olmak üzere Suriye, Afganistan Filistin’e, bütün Dünya’daki mazlumların sesine kulak verme, onların yanında olma duruşunu mutlulukla izliyoruz, takip ediyoruz ve kutluyoruz, tebrik ediyoruz. İnşallah bu duruşumuz oralarda kıyam eden, mücadelede canını veren, kanını akıtan şehitlerin kanı, bütün islam coğrafyasını ve dünyadaki mazlumların üzerlerindeki zulmün yok edilmesi ve yeniden dirilişlere, yeniden güzel gelişmelere sebep olacak inşallah. Cenabı Hak, o şehitlerin şehadetini kabul edecek ve onların kanı İslam dünyasında hak adına, adalet adına, kardeşlik adına, barış adına, yeryüzünde insanca yaşama adına, güzel işlerin başlangıcı olacak. Bugün burada, Saraçhane’de, bütün dünyada ve özellikle Mısır ve Suriye’de süregelen zulümlere ve haksızlıklara bir itirazın dillendirildiği bir meydandayız. Başta Genç Hareket olmak üzere buraya destek veren, günlerce buraya gelen İstanbullu kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Biz biran önce İslam dünyasındaki bu haksızlıkların, zulümlerin ortadan kalkması, kardeşliğin, birliğin, dirliğin hakim olmasını Cenabı Haktan niyaz ediyoruz. Ve bu kıyamı bu dayanışmayı bu direnmeyi de kutluyoruz. Allah yar ve yardımcımız olsun.. Peki bir genç bu olaya nasıl bakmalı? Müslüman bir genç, aslında müminlerin bir bedenin uzuvları gibi bütün olduğu ve bedenin herhangi bir uzvunda sıkıntı olduğunda tüm uzuvlarında bunu hissettiğini bilmelidir. Bu tür kıyami direnişi, zulme hayır demeyi temsil eden bir
genç olarak burada olmayı, bir sorumluluk, bir vazife, bir kulluk olarak algılamalı ve burda olmalıdır. Bütün gayretiyle, enerjisiyle, gücüyle ve bunu hayatının her alanına yansıyacak bir eğitim ortamı olartak görmeli, müminlerin sıkıntılarını hatta bütün zulme maruz kalmış insanların bu haksızlıktan kurtulması için mücadele etmenin bir sorumluluk olduğunu hissetmelidir. Gençlerin öncülük etmeleri inşaallah bütün gençlerimize örneklik teşkil edecektir.
Ş. İbrahim Güleryüz
Mısır hakkında ki görüşlerinizi alabilir miyiz? Yıllarca islam tarihinde ilmiyle, çıkardığı büyük alimleriyle, islamda bir çok müessesiyle öncülük etmiş bu toplumun, bir toprak parçasının şuan içine düştüğü acılar, sıkıntılar, bizi gerçekten üzüyor. Ama biz bunu şöyle görüyoruz; Allahu Teala ayeti kerimede “Biz günleri insanlar arasında çeviririz.” diyor. Eğer hak edersek söylediğim gibi alimler çıkarıyoruz, eğer haktan uzaklaşırsak aynı toplumdan böyle zalim ve katiller çıkarıyoruz. Ama biz şuna inandık artık ye-
niden zalimlerin elinden adillerin, mazlumların ve alimlerin bayrağı olma vaktidir. Evet burada bir çatışma var, şehitlerimiz var, yetimlerimiz var, dullarımız var, ama zaten samimiyetle, iman uğrunda can vererek, uğrunda hayatlar feda edilerek ispat ediliyor. Biz inşaallah rabbimize böyle bir hayatı ispat etmenin mücadelesi içindeyiz. Mısırlı kardeşlerimizle de, Suriyeli kardeşlerimizle de şeref duyuyoruz.Çünkü biz bir bedenin azaları, parçaları gibiyiz. Yani bedenin üstü güzelse, saçı güzelse, kolu güzelse, her yeri güzel gibidir. Onlar bizi güzelleştiriyorlar. Evet, yükün zorluğunu, acının çoğunu onlar yaşıyorlar ama inşaallah onlar dirilişin öncüleridir. Bizler de eski Osmanlının evlatları olarak yani bir zamanlar hilafeti temsil eden, ümmete abilik, babalık, kardeşlik yapmış bir toplum olarak elimizden gelen bütün yardımları sunacağız inşallah.
rahmetiyle muamele eder. Gençler bizim o sürecimize bakıp, isterse yeniden zalimler başımıza geçsin, siz gayret ettikçe, biz gayret ettikçe adalet, hak ve İslam yeryüzüne hakim olacaktır. Bir daha ümitsizliği ümitsizliğe mahkum ettik. Bundan sonra ne zorluk olursa olsun ümide şahit olduk, zalimlerin değiştiğine şahit olduk deyip devam edeceksiniz Hiçbir zaman yolunuzdan sapmadan..
saraçhane sana neyi ifade ediyor Muhammed Adem Kılıç Beyoğlu Anadolu İHL Son Sınıf
Saraçhane bana direnişi ifade ediyor. Özgürlük için çırpınmayı ifade ediyor. Müslümanların kardeş olduğunun en büyük göstergesi diye düşünüyorum. Allah (c.c) birlikteliğimizi daim eylesin inşallah.
İbrahim Solmaz
Ahmet Alperen Durmuş
Ömer Çam And. İ.H.L 10. Sınıf
Saraçhane bana Mısır’daki direnişin sembolünü, Mısır’da şehit olan kardeşlerimizin burada toplandığını ifade ediyor.
Peki bir genç olarak Mısır’a nasıl bakılabilir? Bize baksın uzun yıllar biz bu memlekette zorluklar gördük. Sakalımız yüzünden okuldan atıldık. Ben yıllarca diplomamı alamadım. Sakallı resim kabul etmedikleri için. Kız kardeşlerimiz atıldı ağlatıldı. İmam Hatiplerin kapılarına zincir vurmak zorunda kalıyordu küçücük kızlar çıkmasınlar diye. Siz bunu gördünüz. Eğer Allah’ı hoşnut ederseniz Allah yeryüzünü değiştirir. O kötülerin elindeki gücü alır, dünün mazlumlarına verir. Kalbimizdeki korkuyu giderir. Yerine cesaret verir. İstikametsiz yönlerimizi namazda kıbleye döndüğümüz gibi aynı şekilde hakka ve bu uğurdaki mücadeleye yönlendirir. Şunu hiç unutmayın Allah Müslümanlara
G e n ç l e r e S o r d u k
Enes Yılmaz
Orhan Gazi A.İ.H.L 10.Sınıf
Buradaki çalışmanın Müslümanları uyandırmak
Mısırla alakalı ne düşünüyorsunuz? Mısır’da, bi devir kapanıyor diye, zulmün devri kapanıyor diye ümitlenmiştik. Ümitlenmişken gördük ki maalesef, bir tiyatro oynuyorlarmış. Tam bir komedi açıkçası; bi taraftan Mübarek serbest bırakılıyor, bi taraftan tekrar Mursi’yi tutukluyorlar, binlerce insanı katlediyorlar... Adeta bu kan emici zalimlerin gerçek yüzleri ortaya çıkıyor. Açıkçası dünyanın da gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Ne kadar iki yüzlü, ne kadar kendini öven, sadece kendinden başkasını düşünmeyen,
ve bilgilendirmek amacıyla yapıldığını düşünüyorum.
Talha Bayram
Sultanahmet Anadolu Teknik Lisesi 10. Sınıf
Mısır’lı kardeşlerimizin yanında olmak için burada bulunuyoruz. Adeviyye Meydanıyla Saraçhane Kardeş Meydan ilan edildi. Biz de bunun için buradayız ve meydanı boş bırakmıyoruz.
9 Ekim/Kasım 2013
gösteriş ve riyadan ibaret olduğunu görmüş olduk. Bir taraftan Amerika’nın iki yüzlü olduğu, diğer tarafta Avrupa Birliği iki yüzlülüğü bir defa daha ortaya çıktı. Bunlar zaten oldumolası İslam (Müslüman) düşmanlığı yapıyorlar. Demokrasiyi sözde Sisi ile getireceklermiş, darbeyle getireceklermiş... Bütün dünyada darbeye karşı çıkıyorlar , kendi işlerine geldiği zaman darbe demokrasi değil mi diyorlar. Müslümanların iki yakasının bir araya gelmesine hiç tahammülleri yok, ama ne acıdır ki öbür taraftanda İran, Suudi Arabistan, bütün Arap ülkeleri maalesef kan emici zalimlerin yanında yer alıyor. Onların da gerçek yüzü ortaya çıktı. Halk çok açık bir şekilde onların gerçek yüzlerini gördü. Şu an belki imkan bulamıyorlar, belki kafalarını kaldıramıyorlar, belki kıyama kalkamıyorlar ama gün gelecek bu zalimler mutlaka gidecek inşallah. Zulüm hiçbir zaman değerli olmaz, mutlaka ergeç bunlar bitecek. Çünkü biz bunun örneğini 28 Şubat’ta Türkiye’de gördük. Türkiye’de benzer şeyler oldu. Çok açık zulüm vardı, haksızlık vardı. Milyonlarca gencin geleceğini yokettiler. Zannettiler ki bu böyle devam edecek. Halka yarasa dediler, başörtülüler gitsinler Suudi Arabistan’da okusunlar, bunlara burada yer yok dediler. Bir düzenleme yapıyorsunuz, Anayasa mahkemesinden geri dönüyor, bir düzenleme yapıyorsanız Danıştay’dan geri dönüyor. Hamdolsun ordu imparatorluğu son buldu. İnşallah Mısırdaki ordu imparatorluğu da ergeç bitecek. Yakında bitsin inşallah diye ümit ediyoruz...
Ekim/Kasım 2013 10
Müslüman bir genç bu olaylardan nasıl bir ders çıkarmalı ve nasıl bakmalıdır? Bu organizasyonda yer almalarından dolayı öncelikle gençlerimize teşekkür ediyorum. Eğer bir ülke ilerleyecekse gençleriyle, nesliyle gelişecek ilerleyecektir. Eğer dünya düzelecekse, gelişecekse, imanlı gençlikle düzelecek ve gelişecektir. Bu bakımdan da gençlerin özgüveni yüksek olması lazım, ülkelerine sahip çıkması lazım, bencil olmaması lazım. Bu gençlik hem ülkeyi ayağa kaldıracak, hem peşinden sürükleyecek, onlara ve Dünya’ya liderlik yapacak. Genç ve duyarlı insanlar özellikle ülkelerini sürükleyip götürmüşlerdir. Türkiye bu noktaya gelmişse, kesinlikle geçmiş dönemdeki gençleriyle gelmiştir. Gençler bayrakları ellerine almaları lazım, kendilerini önder ve lider olarak görmeleri lazım, ülkeyi ve dünyayı biz düzelteceğiz diye düşünmeleri lazım. Gençleirn kesinlikle özgüvenleri yüksek olmalı. “Benim yaşım kaç ki?” dememeli, Necip Fazıl’ın deyimiyle ‘’Hiç kimsenin olmadığı yerde tek başına, ben varım diyebilecek.’’ bir gençlik. Bu gençlik, bu şuurda olursa ve medeniyetiyle barışık bir gençlik bu ülkede gelişirse, sayıları artarsa Allah’ın (c.c.) izniyle biz Türkiye’de ve Dünyada sıkıntı yaşamayız. . .
İhsan Süreyya Sırma
Hocam Mısır hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Bugün zannediyoruz ki sadece Mısır’da bir olay oluyor. Ama aslında bütün İslam dünyasında bir olay var. Bu olay neden kaynaklanıyor? Müslümanların Müslümanca yaşamamasından. Eğer Müslümanlar Allahın emrettiği gibi yaşamış olsalardı bu olaylar başımıza gelmicekti. Bu olayları Allah (c.c) bize ibret olsun diye gösteriyor. Bizim Kuran’a dönmemiz, sünnete dönememiz ve tekrar eskiden olduğu gibi Müslümanca yaşamamız gerekiyor. Biz çok dünyevi olduk, seküler olduk. Bir hadis uydurdular, hadis şu; ‘’Hiç ölmeyecekmişsin gibi dünya için çalış, hemen ölecekmişsin gibi ahiret için çalış.’’ dediler, bizi uyuttular. Hiç ölmeyecekmiş gibi Müslümanlar dünya için çalışıyorlar ahireti de unuttular. Mısır’daki olaylara bir gencin bakış açısı nasıl olmalıdır? Mısır olaylarına bir genç ibret gözüyle bakmalı ve demeli ki; “Bu benim ülkemde veya başka bir İslam ülkesinde de olabilir. Onun için uyanık olalım, Kuran-ı öğrenelim,
Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) öğrenelim. Özellikle bugünlerde haçlı seferlerini öğrenmemiz lazım ve ben bunun için kitap yazdım bu ülkede haçlı seferleri fazla bilinmiyor bu haçlı seferlerinin çok iyi bilinmesi gerekiyor.
olmayı kolaylaştırır. Bu konu ile ilgili bir çok stratejik analizi yapıldı. Ancak Dua makamında birşeyler söyleyebilirim. Rabbimiz her an hayat sahibiyse, onları çekip çevirense, çok derin ve çetin bir imtihandan geçiyoruz. Rabbim bize kendi tarafında olmayı nasip etsin ve kendi tarafında olanlardan eylesin. Gençler Mısır olaylarına nasıl bakmalı?
Grup Genç’ten
İzzet Okumuş
Mısır ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Mısırla ilgili bütün cümlelerin tükendiği yer olduğu için pek bir şey söyleyemiyeceğim ama şunu söyleyebilirim. Olayla ilgili aklımıza gelen ilk soru; “Sonuçta ne olucak?” Aslında sonuçtan önce bizim ne tarafta olduğumuz önemli. Mısır’la ilgili benim kişisel olarak önemli gördüğüm şey şu; “Rabbimiz bizi tarafına yaz ve tarafında olmayı bize kolaylaştır.” Merhum Cahit Zarifoğlunun dediği gibi “Dar vakitelerden geçiyoruz.” İnşallah Rabbimiz bütün bu süreçte bizi kendi tarafına yazar ve kendi tarafından
Gençler Mısır olaylarına şehid olan Esma gibi bakmalı. Bildiğim kadarıyla Esma düğüne gider gibi o meydana gidiyordu ve şehidliği de çok arzu eden bir kardeşimizmiş. Üzerinden uzun yıllar geçmiş, seküler bir tecrübeye sahip bir nesilden sonra çok yeni bir nesil ortaya çıkıyor. Belki bu düzeni kuran insanlar bu neslin ortaya çıkmasını beklemiyordu ama Rabbim onlara hiç beklemedikleri bir nesil karşılarına çıkardı. Hepimiz umuyorum ki Esma’nın gördüğü gözden dünyayı görürürüz. Biz de kendimize bunu tavsiye edebiliriz. Ancak bu çizgide bir hayat sürmeye gayret ederiz diye düşünüyorum.
G e n ç l e r e S o r d u k
saraçhane sana neyi ifade ediyor M. Hamza Peşdele
Çobançeşme A.İ.H.L Lise 3
Saraçhane bana Mısır’daki Rabiatül Adeviyye Meydanını temsil ediyor. Mısır’daki kardeşlerimize destek olmak için burada toplanıp onlara destek veriyoruz.
Abdullah Peşdele
İstanbul İHL 2. Sınıf
Burada kardeşlerimize destek olmak için toplandık. Mısır’da katliam var ve biz bu katliama karşı durup, Müslüman kardeşlerimize destek oluyoruz.
Ali Osman Aydın
Güngören A.İHL Lise 2. Sınıf
Saraçhane Meydanı, Rabiatül Adeviyye Meydanını ifade ediyor. Yani oradaki havayı burada hissediyorum. Buraya gelerek Mısır’daki kardeşlerimize karşı olan görevimi yerine getirdiğimi düşünüyorum.
Abdussamet Yaltayiğit
İstanbul İHL Son Sınıf
Saraçhane bana Müslümanların bir zulüm karşısında nasıl birlik olması gerektiğini gösteriyor. Biz bu programla birlikte nasıl tepki verileceğini, nasıl bir tavır
11 Ekim/Kasım 2013
Mehmet Güney
daki kardeşlerimizde mutlaka iktidarlarını koruyacaktır. Mısır İhvanı Müslimini yani Müslüman Kardeşleri bizim can kardeşlerimizdir.
Mısırlı Gazeteci
Peki, bir genç bu olaylara nasıl bakmalı?
Mısır hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Mısır’da size bize benzeyen, İslami kaygı taşıyan İhvanı Müslimin yani Müslüman Kardeşler teşkilatı, Hasan el Benna’nın kurmuş olduğu ve bizimle onların arasındaki sadece ismi bir farktır. Onun dışında kesinlikle başka bir farkımız yok. Bu insanlar Mısır’ın doğal şartlarına uygun, en sağlıklı düşünen ve oranın geneteğine uygun en sağlıklı müslümanlardır. Bu 80 yıllık bir İslami hareket çok büyük çileler çekti. Toplumun değerleriyle barışık hareket ederek geçtiğimiz yıl Mursi’yle beraber iktidara ortak oldu. Fakat bu iktidarı şuanda emperyal güçler ve Mısır’ın içerisinde ki yerli kuklaları, bunlara reva görmediler ve malum bu Adeviyyedeki, Sina’daki, farklı yerlerdeki katliamlarla birlikte şuanda kardeşlerimizin sınavı devam ediyor. Ama şundan emin olun ki dünyanın hiçbir yerinde zalimler sürekli kalmamış. Eğer kalsaydı orada firavunlar iktidarda olurdu. Eğer kalsaydı Ebu Cehiller Mekke’de, Medine’de iktidarda olurdu. Eğer kalsaydı Ebu Lehebler iktidarda olurdu. Ve inşaallah biz çizgiyi bozmayız. İstikrarı koruduğumuz süre içerisinde ora-
Ekim/Kasım 2013 12
Bir genç bu olaylara İslami bir bilinçle bakmalı. Çünkü Allah Müminlere bir binanın taşları gibi olun diyor. Bir bedenin uzuvları gibi olun diyor. Demek ki bir binanın tuğlaları gibi olmak veya bir bedenin azaları gibi olmak yani tek vücut olmak gerekiyor. Onun için biz ve onlar değil tamamen Rahmete vesile olabilecek bu birlikteliği bizim bir şekilde korumamız lazım. Genç kardeşlerimiz bu duyarlılıklarını günümüzde de koruması lazım. Ve yarın öbür gün Allah muhafaza eğer bu topraklarda da oraya benzer bir sıkıntı olacaksa şimdiden onun tedbirini alıp dostlarınızı iyi seçeceksiniz. Okuduğunuz kitapları iyi belirleyeceksiniz. Düşüp kalktığınız insanları iyi belirleyeceksiniz. Kafanızdaki, zihninizdeki bu toprakların ve bizim inancımızın geneteğine uygun olacak. Sakın yanlış yapmayacaksınız. Bir Müslüman gence yakışan tamamen bilinçli davranmaktır. Efendimizin tabiriyle söyleyecek olursak; “Efendimize soruyorlar; Bir müslüman genç nasıl olmalı? O da buyuruyorki; “Yaru Beyza gibi yani Kor ateş gibi.” diyor. Kor Ateş nasıl ki üzerine düşeni yakıyor kendisine benzetiyorsa bizim de tüm olumsuzluklara rağmen bu olayları İslamlaştırmamız lazım, bilinçle bakmamız lazım.
Mısır hakkında ki görüşlerinizi alabilir miyiz? Anayasaya ihlal edildi, ve bilinmesi gerekiyor ki bir devlette en yüksek mertebe anayasadır. Mısır’da yaşanan tamamen insan kanını hellaleştirmektir. Gerçekten bu helalleştirmeyi meşru göstermeyi hayretle izliyorum ve merak ediyorum. Ayrıca sözüm gazeteciler ve medyaya; enfermasyon olarak yanlış bilgi, yalan bilgi yayınlıyorlar ve bu Mısır tarihi için gerçekten ayıptır. Peki, bir genç olarak Mısır’a nasıl bakılabilir? Türk gençliğini baz alarak söylüyorum, bu duruşunuzla sizi gerçekten tebrik ediyorum. Tavsiye olarak daha çok bilgilenmenizi, daha çok okumanızı, bu duruşunuzla sesinizi çıkarmanızı istiyorum. Medya olarak sizde röportaj yapıyorsunuz size gazeteci olarak bakıyorum. Size tavsiyem gerçekten çok önemli bir görev üstleniyorsunuz. Yaşananları net olarak, tarafsız olarak aktarmanızı, yalan haberlerden kaçınmanızı istiyorum.. Teşekkür ediyorum…
Ömer Döngeloğlu
Mısır hakkında ki görüşlerinizi alabilir miyiz? Mısır İslama, İmana girdikten itibaren büyük hizmetleri olmuş, pek çok sahabi Efendimizin memleketi, yurdu, şehri olmuş, Peygamber Efendimizin de irtikabına mashar olmuş, pek çok Peygamberin doğum yeri, Hz. Musa’nın hatırasıdır, Hz. Hacer’in yurdudur. Dolayısıyla Mısır Müminlerin, Müslümanların bir vücut gibi düşünürsek adeta akciğerleri gibidir. Biz Mısır’la nefes alır veririz. Onun için biz Mısır’a sahip çıkarken islam ümmetinin akciğerlerini kurtarmaya çalışan bir mücahit gibi görmeliyiz kendimizi. Mısır’ın mutlaka ve mutlaka bu dönüşümü, İslamın hayrına olan bu güzel gelişmeyi, bu darbeye rağmen Hüsnü Mübarek’lerin salınmasına rağmen bir şekilde Müslümanların duasıyla, yardımıyla, dünya sussa bile Müslümanların omuz vererek, bir şekilde bunu hayra çevirmemiz lazım. Çünkü Mısır bizim için çok önemli. Peki, bir GENÇ olarak Mısır’a nasıl bakmalıyız? Bir defa Müslüman dünyada yürürken nerede yürüdüğünü görmelidir. Dünyanın gözü önünde bir kedi
yavrusunu Adeviyye Meydanındaki gibi vursaydılar Dünya ayağa kalkardı. Demek ki sana, insanlığın bir kediye olan merhameti kadar merhameti yok. Bunu bileceksin. Dostunun Allah olduğunu, Hasbinallah ve Niğmelvekil’i Adeviyye Meydanına, Şam sokaklarına bakıp anlayacaksın ve sadece Allah ile yürüyeceksin. Allahu Teala ile birlikte hareket edeceksin ki bu iş zafere ulaşsın. Ne Amerika’dan, ne Avrupa’dan, ne petrol krallarından, ne dünyanın müstekbirlerinden sana bir fayda olmadığını, onların sahte bir dosttluğun sahibi olduğunu alelen Allah bize göstermiş oldu. Böylece bizim Kâmil bir imanı elde etmemizi istiyor. Bir Müslüman Genç olarak... Kuran’daki ayetler kadar açık seçik olaylar meydana geliyor. Hakla Batıl bu kadar net ortaya dökülmüşken artık gençler bu olaylardan; Allah’la beraber yürümenin ne demek olduğunu anlayacak ve bunu hayra çevirecek. Rabbiyle beraber olduğunun ondan başkasının boş olduğunu iliklerine kadar hissetmenin izzet ve şerefini yaşayacak. Rabbim bu imanı, bu şuuru, şu toplantılar, şu bir araya gelmelerle nasip eylesin. Çünkü mücadele etmeyeceksek eğer o bugün değilse başka ne zaman? Ağaç gölgelerinin dibinde cennete giden bir yol yok. Cennete giden yol Uhud Dağı’nın eteğinde... Can vererek gidilir cennete. Dolayısıyla bizim de; Hz. Hamzaların, Musab bin Umeyrlerin, Abdullah bin Cayşların, Hz. Şemmas bin Osamanların yolunda yürümektir derdimiz davamız. Allah o yola bizleri layık eylesin..
G e n ç l e r e S o r d u k
saraçhane sana neyi ifade ediyor alınması gerektiğini, batının ikiyüzlülüğüne karşı nasıl tekme vurulması gerektiğini ve bütün dünyaya bir haksızlık olduğu zaman nasıl tepki verilmesi gerektiğini gösteriyoruz.
Ubeyt Çetin
7. Sınıf
Saraçhane bana yardımlaşmayı ifade ediyor. Dünyanın farklı yerlerinde zor durumda olan kardeşlerimize destek verdiğimize ve kardeşlerimize karşı görevimizi yerine getirdiğimize inanıyorum.
Furkan Dağdeviren
Mehmet Rıfat Evyap A.M.L. 1.Sınıf
Saraçhaneye gelerek Mısır’daki kardeşlerimize destek olduğumuzu, onların arkasında olduğumuzu gösteriyoruz.
Yaseren Birinci Benim için Saraçhane Meydanı; Cihad ruhunu taşıyan Mısır’lı kardeşlerimize destek olma anlamına geliyor. Belki burada dünyaya sesimizi duyuramıyor olabiliriz ama en büyük silahımız olan dualarımızla Rabia’tül Adeviyye’ye selam gönderiyoruz. Buradan Genç Hareket’teki kardeşlerimize de çok teşekkür ediyorum. Allah razı olsun.
13 Ekim/Kasım 2013
Ömer Karaoğlu
hayr murad eder Rabbimiz inşallah. Öyle temenni ediyoruz biz, basiretimizi artırır, gafletimizi, içine daldığımız asırlık derin uykuları belki bir parça uyanışa vesile kılar inşallah... Müslüman bir genç bu olaylardan nasıl bir ders çıkarmalı ve nasıl bakmalıdır?
Mısır ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Ümmetin vicdanı ne hissediyorsa onu düşünüyoruz. Yaşanan büyük bir katliam, yeryüzünde ümmetin tanışık olduğu ilk eziyet değil bu, ilk zulüm değil. Biz ezelden beri bu zulümlerle, zalimlerle, küfredenlerle, hainlerle, münafıklarla tanışığız zaten. Rabbimiz kitabında bunları tek tek anlatmış beyan etmiş. Hz. Peygamber de örnek hayatıyla Asrı Saadette canlı pratikliğini, örnekliğini bize göstermişti. Aslında zamanlar, mekanlar değişse bile, hakikatten yana değişen fazla birşey olmuyor gördüğünüz gibi. Musa (a.s.) ile beraber olan yol tutanlar var, bir de Firavun’un, Nemrut’un yolunu tercih edenler var. İbrahim ‘le (a.s.) yol tutan ve Nemrut’la yol tutanlar var. Kur’an kıssalarındaki pek çok örnekte olduğu gibi Müslümanlar, Uhdut Ashabına yapılan gibi çukurlar kazılıp, ateşle doldurulup içine atıldığı, katledildiği gibi, bugün de aynı zulümlerle karşı karşıya. Mısır’da yaşanan katliam ümmetin vicdanını kanatırken, içimizi acıtırken, bir taraftan da uyanışımıza vesile olacaktır. Zulme karşı durarak, yürekleri, kalpleri, omuzları birbirine yaklaşan insanların sayısıda artıyor inşallah. Dolayısıyla şer gördüklerimizde
Ekim/Kasım 2013 14
Genç üzerinde taşıdığı emaneti bedeniyle, ruhuyla en dinamik bir biçimde temsil eden bir unsurdur. Asr-ı Saadette Hz. Peygamber ile yol tutanlar, o kutlu mücadeleyi verenler çoğunlukla gençlerdi. O bildiğimiz çok yaşlı Ashab-ı Kiram’ın büyük bir bölümü gençlerden oluşuyordu. Dolayısıyla genç kardeşlerimiz tevhidi adalete şahitlik yapma adına, bu hâdiseden, yaşanan bu katliamdan mutlaka dersler çıkarmalıdır ve ben inanıyorum ki bundan sonraki süreçte de sancağı diri tutacak olanlar Müslüman Gençler olacaktır, bugün saraçhanede gördüğümüz gibi, inşallah bilinçlenmemize, uyanışımıza öncülük edenler yine gençlerimiz olacak.
Sezgin Kızılkoca Mısır’la alakalı ne düşünüyorsunuz? Her geçen gün Mısır’da artan zulümle beraber genç kardeşlerimizde ve bizlerde, ümmet bilinci oldu, nöbet bilinci daha bir arttı. Biz bayramla beraber bir ara verdik. Bayramlar Mısır’da da çok güzel geçiyordu. Meydanda top oynayanlar
vardı ama bir taraftan da yüreğimiz ağzımızdaydı. Çünkü bir taraftan tehditler savruluyordu. Çok ciddi anlamda kardeşlerimizin ordaki duruşlarına müsaade edilmeyeceği söyleniyordu. Korktuğumuz maalesef geçen Çarşamba başımıza geldi. Çok ağır bir katliam gerçekleşti Mısır’da. Üçbinden fazla kardeşimiz şehit oldu. Tabi biz böyle bir ortamda daha önceki yürüttüğümüz o nöbet haline geri dönme kararı aldık. Kardeşlerimizim dağıtılmış meydanları, yakışmış platformları bu sebeple seslerini dünyaya ulaştırmaktan çektikleri sıkıntıyı gidermek amacıyla, onlardan gelen ricayla, biz burada Saraçhaneyi bir Adeviyye, Kardeşlik Meydanı yaptık. Kardeşlerimizin dünyaya açılan bir kapısını, oradaki duruşlarını dünyaya ulaştıran bir sorumluluğu tekrardan burda üstlenmiş olduk. Geçen çarşambadan bugüne kadar aralıksız devam ediyor. Bu nöbeti gündemde tutmaya devam edicez. Bunun dışında Suriye’deki katliam gerçekten içimizi çok burktu, bizi daha çok burkan sebeplerden biri de o çocuk yaşta şehit olan kardeşlerimizdi. 1300 den fazla şehidimiz var Suriye’de. Ama biz burada ümidimizi kaybetmiyoruz, biz burada dualarımızı daha da yoğunlaştırmaya çalışıyoruz. Yüce Rabbimizin bir ol
demesine bakıyor. Rabbimizin ol demesi için sebeplerin nihayette yerine gelmesi gerekiyor. Dualarımız Nusrete sebep olabilir mi? Kardeşlerimizin oradaki duruşlarına, biz buradan bir güç kuvvet vesilesi olabilir miyiz? Biz şuan tamamen buna odaklanmış durumdayız. Mısırlı bir gazeteci kardeşim şöyle bir söz demişti; “Kardeşlerim siz burada şu duruşunuza devam edin, biz orada şehit olmaya razıyız.” diyorlardı. Biz meseleye gerçekten bu boyutla bakıyoruz. Tüm İslam coğrafyası sıkıntılardan kurtulmayacak, tam zafer olmayacak ama o zafer muştusu bir bölgedeki rahatlama olsa da bizler için bir zaferdir. Müslüman bir genç bu olaylardan nasıl bir ders çıkarmalı ve nasıl bakmalıdır? Ciddi anlamda bir sorumluluk testinden geçiyorlar. Özellikle son dönemde pasif olmuş, sanal alemin sanallığı içerisinde gerçekliği unutmuş gençliğin burada, Saraçhane’de gerçekten gerçek dünyanın içerisinde daha iyi bir şuur kazanacağını, bilinçlerinin daha iyi olacağını, bu sahada test edileceğini, gençler için bir staj yeri olduğunu görüyorum. Genç kardeşlerimizin ciddi anlamda meydanlardan bir uzaklığı, uzak kalmışlığı vardı. Bu vesileyle Saraçhane bize bir rahmet oldu, şehitler burada da bir bereket vesilesi oldu.
Turan Kışlakçı
G e n ç l e r e S o r d u k Berna Zağlı - RABİA İŞARETİ SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR
- Özgürlük ve direniş. - MÜSLÜMAN HALKLARA YAPILAN ZULÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
- Rabbimin bize bir uyarısı bence. Biz Müslümanların birlik
Mısırla alakalı ne düşünüyorsunuz?
olması, bilinçlenip ayaklanması
Mısırda bir tarih yaşanıyor. Osmanlının yıkılışından sonra, bu bölgede tekrardan dirilişin en büyük emanetini Mısır’da görüyoruz. Bu coğrafyanın halkları asırlar sonra iki asır sonra tekrar diriliyor, tekrar kendilerine geliyor. Yeni bir diriliş var, bu diriliş dönemi elbette ki bir iki yıl sürebilir. Bir kaos dönemi, bir fetret dönemi... Bu kaos dönemi olarak adlandırılıyor ama ben bunu bir fetret dönemi olarak adlandırıyorum. Bu fetret döneminden sonra bu coğrafyanın hakları tekrar kendine gelecek yeniden dirilecektir.
için bir işaret.
Müslüman bir genç bu olaylardan nasıl bir ders çıkarmalı ve nasıl bakmalıdır? Bu coğrafyanın dirilişini gençler sağlıyor, tarih boyunca da hep böyledir. Gençler öncülük eder yeniliğe, gençler öncülük eder dirilişe ve bu öncülüğü de İslam dünyasında gençler çekiyor. Daha iki asır öncesine kadar diktatörlerin ezdiği, öldürdüğü babaların zulmünü gören gençler artık bir daha babalarının yaşadığı o zulmü, o diktatörlerin yönetimi altında yaşamak istemiyorlar. Bundan dolayı ayaklanıyorlar, gösteri düzenliyorlar ve bunun en büyük öncüleri oluyorlar. Gençlerde artık bunun kıymetini bilmeli ve bu değişimin hızlanması için çok çaba sarf etmelidirler.
- TEK KELİME İLE ADEVİYYE’Yİ TANIMLAR MISINIZ?
- Özgürlük.
Özlem Nur Geyik - MÜSLÜMAN HALKLARA YAPILAN ZULÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
- Bence Müslümanların kaybettiği bir şey yok. Ölen kardeşlerimiz ‘’şehit’’, geride kalanlar ‘’gazi’’ oldular. Yine de umarım bu zulüm biter. - TEK KELİME İLE ADEVİYYE’Yİ TANIMLAR MISINIZ?
- Direniş.
Şeyma Karasu - RABİA İŞARETİ SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR?
- Hanzala nasıl bir özgürlük sembolü ise bunun da öyle bir sembol olduğunu düşünüyorum. Ve işimizin sembollere kalmış olması beni gerçekten üzüyor. İnsanların çaresizlik hallerinde böyle semboller ortaya çıkıyor ve üzülerek söylüyorum
15 Ekim/Kasım 2013
Mehmet Ali Aslan
Mısır hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Mısırda 3 Temmuz’da askeri bir darbe yapıldı. Bu darbe Mısır halkının özgür iradesiyle iktidara gelen İhvan-ı Müslimini yani İslami Hareketi hedef aldı. İslami Hareketi hedef alan bu darbenin Mısır’daki darbecilerle birlikte uluslararası küresel iktidar örgütlerinin de desteğini aldığını gördük. Kardeşim en basitinden, tanklı toplu bir müdaheleye darbe dahi diyemedi bu küresel güçler ve dünyanın gözü önünde seçilmiş bir hükümeti seçilmiş bir Cumhurbaşkanının alaşağı edilmesini izlediler. Darbe bununla kalmadı darbeye karşı direnen kitlelerin üzerine de tanklarını, kurşunlarını, keskin nişancılarını sürdü ve bu süreçte binlerce kardeşimiz katledildi. Buna rağmen Dünya’nın sessizliği devam etti ve Mısır herkesin gözleri önünde kitlesel bir kıyıma uğradı. Bu olayın sadece bir tarafı. Bizim için olayın örneklik teşkil eden tarafı ise İslami Haraketin bütün kitlesiyle askeri, tanklı, toplu bir darbeye direnmiş olması... Belki de Dünya tarihinde eşine az rastlanan bir durum. Halk sokağa çıkıyor ve askeri bir darbeye karşı kurşunlara göğüslerini siper ediyor. Bu bizlere Mısır’daki İslami Hareket mensuplarının İman,
Ekim/Kasım 2013 16
kardeşlik ve adanmışlık konusunda geldikleri noktayı gösteriyor. Bu bize Seyyid Kutup’ların, Hasan El Benna’ların öğretilerinin Mısır’da nasıl hayat bulduğunu net bir şekilde gösteriyor. Seyyid Kutup’un idealize ettiği Kuran Nesli’nin, Kuran Gençliğinin bu doğrultuda büyük bir adanmışlıkla Mısır’da bir hareket oluşturduğunu gördük. Bizim için olayın en dikkat çeken, kıssadan hisse çıkarmamız gereken boyutu ise direniş boyutudur. Bu sadece dünyadaki Müslümanlara değil dünyadaki insanlığa da örnek teşkil ediyor. Sonuç olarak kim ki bizim özgürlüklerimizi, direnişimizi, hareketimizi engellemeye yönelik etkinliklerde bulunuyorsa bunlara karşı biz asla teslim olmayacağız ve teslim olmak bilmez bir direniş sergileyeceğiz. Mısır direnişi bu konularda öğretici oldu.
Hakan Albayrak
Mısır hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? 1928’de Şeyh Hasan el Benna, İhvanı Müslimin hareketini kurarken
Mısır’ın ve bütün İslam dünyasının batı etkisi altındaki çırpınışa bir son vermek, İslam ülkelerinin gerçek manada istiklale kavuşturmak, İslam ülkelerinde Allah’ın ahkamıyla barışık düzenlerinin kurulmasını sağlamak, hilafetin kaldırılmasıyla beraber sembolik bir birliğe bile artık sahip olmayan bölük pörçük İslam dünyasını yeniden birleştirmek gibi maksatları gerçekleştirmeyi murat ediyordu. Fakat Mısır’da maalesef Laik, Sosyalist, Milliyetçi hareketler İslami Hareket İhvanı Müslimin’in önüne geçtiler. Özellikle Cemal Abdülnasır ve başka Arap ülkelerine Baasçı hareketler, milliyetçi hareketler, sözde hak ve adalet mücadelesinin önderliğini gasp ettiler. 50’li yıllarda, 60’lı yıllarda Tunus’un, Fas’ın, Cezayir’in, güya bağımsızlığa kavuştuğu dönemlerdi bunlar. Bizim coğrafyamızdaki devrimci hareketlerin önderleri hep laik, sosyalist, milliyetçi kimselerdi. Filistin Kurtuluş Örgütü’nü oluşturan sayısız Filistin örgütü içerisinde de bir tane İslami Hareket, bir tane İslami örgüt yoktu. 80’li yılların ikinci yarısına kadar İslam dünyasında devrimcilik bizim dışımızdaki adamların tekelindeydi. Ve aslında bizi de sevmeyen, kendi halkını sevmeyen insanların tekerindeydi. 87’de Gazze’de Hamas’ın boy göstermesi ve ardından İslam dünyasının muhtelif yerlerinde İslami hareketlerin devrimci inisiyatifi ele geçirmeye başlamalarında aslında çok cılız bir mücadeleyi ifade ediyordu. Fakat bugün geldiğimiz noktada İslam dünyasının neresinde hak ve adalet iddiasıyla bir kalkışma, bir ayaklanma, bir devrim hareketi varsa, o hareket her şeyden evvel
G e n ç l e r e S o r d u k Kelime-i Tevhid’le ifade ediyor, tekbirle ifade ediyor. Bu Tunus’ta da böyle, bu Libya’da da böyle, Mısır’da da böyle, Yemen’de de böyle, Filistin’de de böyle... Her ne kadar birçok cephede çok ağır yaralar alıyorsak bile geldiğimiz bu nokta için Cenabı Hakka şükretmemiz lazım. Ne kadar şükretsek az. Gün İslami Hareketlerin günüdür ve İslami hareketlerin zaferi de yakındır inşallah. Ama şunu da söylemek lazım; kısa vadede bir zafer beklentisine girip yine kısa vadede o zaferleri bulamayınca ye’se düşmek de yok. Bizler zaferle mükellef değiliz, seferle mukellefiz. Gayret bizden tevfik Allah’tan... Doğru olanı doğru olduğu için savunmak başlı başına bir iştir ve başarıdır. Bir genç bu olaylara nasıl bakmalı ve ne tür dersler çıkarmalı? Genç veya yaşlı herkes şu günlerde yaşananları, Mısır’da yaşananları, Suriye’de yaşananları, Furkan gibi görmeli, hak ve batılın apaçık birbirinden ayrıldığı işaretler olarak görmeli ve hakkın yanında yerini kayıtsız şartsız almalı. Bizim gençlerimizin yeri hak ve adalet mücadelelerini İslam dünyasının her yerinde destekleyen bir hükümetin ayağına sıkmak için tertiplenen gezi hareketlerinde değil işte burada Saraçhane’dedir. Ve Ankara’da Abdi İpekçi parkındadır. Mısır’da da Rabiatül Adeviyye’dedir.
bu bizim ne kadar aciz olduğumuzu gösteriyor.
Ceyda Çakır - ZULÜM KARŞISINDA NASIL
Burası dünya hayatı, illaki
BİR DURUŞ SERGİLEDİĞİNİZİ
bir şeyler çekeceğiz. En kötü
DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
günümüz bu olsun. İnşallah
- Kur’an nasıl duruyorsa, ben
Müslümanlar daha iyi yerlere
de öyle duruyorum.
gelir ve inşallah işimiz
- TEK KELİME İLE ADEVİYYE’Yİ
sembollere kalmaz.
TANIMLAR MISINIZ?
- TEK KELİME İLE ADEVİYYE’Yİ
- Zulüm.
TANIMLAR MISINIZ?
- Müslümanların itildiği acizlik.
RABİA GÖKMEN - RABİA İŞARETİ SİZİN İÇİN NE
Şüheda Balahorli
İFADE EDİYOR?
- MÜSLÜMAN HALKLARA
- Yaşına girmemiş bebekleri,
YAPILAN ZULÜM HAKKINDA NE
kadınları, yaşlıları, demokrasi
DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
adıyla özgürlüğünü kaybetmiş
- Siyasi anlamda düşünürsek
insanları temsil ediyor.
devletimizin yeterli tepkiyi
- SİZCE ÇÖZÜM NEDİR?
gösterdiğini düşünmüyorum.
- Direnmek, asla boyun
Oradaki Müslümanların halini
eğmemek.
gerçekten anlıyorsak daha çok
- TEK KELİME İLE ADEVİYYE’Yİ
şey yapmalıyız.
TANIMLAR MISINIZ?
- SİZCE ÇÖZÜM NEDİR?
- Şehadet.
- İslam Birliği. - TEK KELİME İLE ADEVİYYE’Yİ TANIMLAR MISINIZ?
- İslam Ruhu.
Ceyda Tuncer
SÜMEYRA ÖZTÜRK - RABİA İŞARETİ SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR?
- Zaferi ifade ediyor. - SİZCE ÇÖZÜM NEDİR?
- MÜSLÜMAN HALKLARA
- Kardeş olmalıyız
YAPILAN ZULÜM HAKKINDA NE
- TEK KELİME İLE ADEVİYYE’Yİ
DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
TANIMLAR MISINIZ?
- Müslüman olarak değil, insan
- Zulüm
olarak düşünmemiz lazım. Bir insana bu yapılamaz. - TEK KELİME İLE ADEVİYYE’Yİ TANIMLAR MISINIZ?
- Kardeşlik.
17 Ekim/Kasım 2013
Abdurrahman Dilipak ile değişen dünya ve gençler üzerine
Söyleşen: Mücahit Yılmaz Seyfullah Şenel
Ekim/Kasım 2013 18
Öncelikle Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için Allah razı olsun. Sizin tecrübelerinizden istifade etmek biz gençler için çok önemli. Hala sıcaklığını koruyan gezi olaylarıyla alakalı olarak birçok yerde konuştunuz ama biz sizden geziyle alakalı düşüncelerinizi ve daha da önemlisi Müslüman bir gencin geziden nasıl bir ders çıkartması gerektiğini öğrenmek istiyoruz? İnternet keşfolununca her şey alt üst oldu. İnternet bizim düşünce dünyamızı, ruh dünyamızı ve biyolojik varlığımızı alt üst ediyor. Sanal toplumda bir yalan ışık hızıyla yayılabiliyor ama siz olayın farkına varana kadar geri dönüşü mümkün olmayan tahribatlar gerçekleşebiliyor onun için çok dikkat etmek gerekiyor. Bu sürecin bana kalırsa en önemli şeylerinden bir tanesi atomizasyon. Artık herkes tek başına kalıyor. Aynı evde otururken biri televizyon izliyor diğeri telefonla uğraşıyor birisi bilgisayarla oynuyor bir diğeri tabletiyle ilgileniyor biri dizüstü bilgisayarını açmış aynı evde alt kattan üst kata birbirlerine mesaj gönderiyor. Dolayısıyla böyle bir yalnızlaşma süreci başladı. İkincisi; biri size oradan bir bilgi
veriyor, bir başkası yok bu böyle değil diyor. Örneğin bir trafik kazası olmuş bir tanesi diyor ki ölmüş, ötekisi diyor ki baygın. Peki, neye inanacaksın? Bunu dini, siyasi bir olay hakkında da söyleyebilirsiniz. Gezi olaylarında da gördünüz. Demek ki gençliğin önünde atomizasyon büyük bir problem. Bir başka problem ise agnostisizm yani neye inanacağını bilememek. Öncelikle insanlar agnostik olacak ve bu da beraberinde şüpheciliği getirecek. Herkese bakarken acaba doğrumu yapıyorum diye düşünecekler. Atomizasyon’dan bir sonraki aşamada insanlar neye inanacağını bilemeyince, bu defa belli bilgi kaynaklarına yönelecekler modern tarikatlar gibi bilgi guruları ortaya çıkacak orası söylüyorsa doğrudur diyecekler bu durumda da oradakiler sizin zihniyetinizi yönetecekler. İşte gezi olayları da bunun çarpıcı örneklerinden birisidir. Mesela size bir örnek vereyim, buna asimetrik sorgulama deniyor. Kırmızı otomobil seven kadınlar genelde üniversite mezunu. Bu kadınlar çok kaza yapıyor, alkol ve sigara kullanıyor, evliliklerini götüremiyor, boşanıyor ve CHP’ye oy veriyorlar. Ne alakası var peki? Bu demektir ki kırmızı otomobil satın alan kadın sayısındaki artış geziye çıkacak insan sayısındaki artış grafiğini etkiler. 100 binde bir de olsa bu oranı etkileyebilir. Şimdi nasıl bir dünyada yaşıyoruz anlatabiliyor muyum? Gerçekten de günümüz olaylarına bu minvalde bakmakta yarar
Kardeşler; işte Abdurrahman Dilipak ağabeyimizin dilinden kendi
geçmişinin kısa bir özeti:
Aslına bakarsanız çok uzun bir hikâye. 1949 yılında o zaman Ada-
na’ya bağlı Haruniye Düziçi’nde
doğmuşum. 5 yaşında ilkokula gittim . 10 yaşında ilkokulu bitirdiğimde nüfus cüzdanım olmadığı anlaşıldı. :) O zamana kadar nüfus cüzdansız okudum. Daha sonra İmam Hatip Lisesine gittim. 7 yıllık İmam Hatip Lisesini 9 yılda ancak bitirebildim. Üniversiteye girebilmek için liseyi de dışarıdan bitirmek, farklı dersleri de vermek gerekiyordu. İlk denememde oraya girerek Haziran’da mezun oldum. Eylül’de bütün lise farklarını verdim. Güzel sanatlar akademisine gitmek istedim. Resim dersleri aldım. Daha sonra Arapça ve Farsça bölümlerine kaydoldum. 2 sene sonra
da ayrılarak Halkla İlişkiler Yüksek Okuluna gittim ve mezun oldum. Milli Nizam Partisi kurulduğunda Afyon’da gençlik teşkilatını örgütlemiştim. Orada yayınladığım bir bildi-
riden dolayı Milli Nizam davasından mahkûm oldum. Yurt dışına kaçmak için İstanbul’a geldim. 74 affıyla kurtuldum ama 72’de buraya geldim ve Yeni Yargıtay kararını beklerken hem Milli gazetenin çıkarılmasına yardım ettim, hem burada yayıncılığa başladım. Daha sonra Fetih Yayınevi’ni kurdum. Yeni Devir Gazetesini çıkardım. Yaklaşık 43 yıldır da gaze-
tecilik yapıyorum.
19 Ekim/Kasım 2013
var gibi gözüküyor. Atılan her bir adımın ne kadar da planlanarak atıldığı ortada. Bu minvalde bir soru daha sormak istiyorum. Size göre Müslüman gençlerin siyasetle olan ilişkisi nasıl? Totalde hiçbir şey çıkmaz yani bütün renkleri karıştırsan siyah tablo çıkar. Yani siyasetle uğraşan var, hiç uğraşmayanlar var entelektüel çabaları olan var, ticari gaye ile yurt dışından koşanlar var, şöhret peşinde koşanlar var, karı kız peşinde koşanlar var, hepsi var yani olmayanı yok. Peki, bunların olması gereken oranı ne? Bu işin sayısal açıdan bir önemi yok. Gençlerimizin içinde kaç tane hikâye, roman, mizah, tiyatro, film yazarı var? Bunların bir kısmı siyasetle de ilgilenmeli. Ama siyasetle ilgilenen kardeşlerimizin gerçekten siyasetin tarihini, kavramlarını, kurumlarını bilmesi gerekir. Siyasetle ilgilenen bizim 5 bin tane çocuğumuz var. Hiçbir işe yaramaz bunlar. Anlatabiliyor muyum? Aslında 500 tane gence ihtiyacımız var ama 700 tane arkadaş siyaset alanıyla ilgileniyor. Tamam güzel. Bunların bir kısmını uluslararası siyasete vs. yönlendirmeye çalışalım dilerseniz. Elimizdeki imkânlarla çocuklarınızın hepsi de tiyatrocu olmak istiyorsa tamam; onu yapabiliyorlarsa onunla mutlu olabiliyorlarsa, onunla hakkı ifade ediyorlarsa herkesin hafız olmasına gerek yok. Ama herkes dinini bilsin. Kur-an’a şahitlik etsin. Allah kimseye vermediği şeyin hesabını sormayacak. O’na öyle bir kabiliyet vermiş, herkesin tüccar olması gerekmiyor. Bir kısmının sanayici
Ekim/Kasım 2013 20
olması gerekiyor. Yani o güzel şiir yazıyordur şair tamam. O güzel beste yapıyordur tamam. Her şiir yazan beste yapabilir mi? Necip Fazıl besteden anlar mı? O beste yapıyor peki besteyi de yaptınız beste yapan herkes enstrümanların hepsini çalabilir mi? Çalamaz. Birisi gitar çalacak bir başkası kanun çalacak diğeri ud, ney çalacak. Çalacağı da buldunuz da kim söyleyecek? Seslendirilmesi lazım. Peki, tüm bu kişiler bir araya gelebiliyor mu? Günümüzde gençlerin çoğu genel anlamda iyi bir kartvizit istiyor, ne iş yaptığı hiç önemli değil. Orda müdür yazsın, şef yazsın, daire başkanı yazsın, kartı yakışıklı olsun yeter. Böylece iyi bir para kazansın, maaşı iyi olsun ve zevk alacağı bir şey yapsın. Hem çalışırken zevk alsın hem de kazandığı parayla adrenalini yükseltsin. Örneğin rafting, kick boks yapsın; mavi yolculuğa çıksın, yamaç paraşütüyle atlasın vs. Genel yapı sayısal bilgilerde de okuyan, ilahiyatta da okuyan gençlerimizin konuşurken batının kavramlarıyla formatlanmış bir zihniyete sahip olması. Yani formatlanan direk o kavramlarla formatlandığı için mi böyle? Televizyonlarda, gazetelerde, politikayla formatlanıyor. Yani imam böyle söylüyor cemaat de onu tekrarlıyor. En dindar dediğimiz bir kişi bile bir bakıyorsunuz derinlik olarak çok zayıf ve moda kavramlar, akımlar, fikirler etrafında savruluyor.
Formatlanmış akıllarla düşünerek yorum yapmakta çok sağlıklı olmasa gerek pek tabi ki. Sözü Arap Baharına getirmek istiyorum. Aslında bu kavramı bile Arap Spring adıyla batılılar koydu. Sonrasında ise bizim dilimize pelesenk oldu? Nedir bu Arap Baharı dediğimiz olay? Biz ümmet için ne kadar önemli? Arap Baharı büyük bir vicdan hareketi olarak başladı. Yani vicdan İslam’ın dışında değil, ama vicdan İslam’ın her şeyi de değil. Orada bir mazlum halkın çığlığı vardı ve bu, Cuma gününe kadar ki ilk şehit ve ilk Cuma günü ile dini bir kimlik kazandı. ARAP BAHARI denen hareketin İslamileşmesi Cuma günü camiden çıkan hal-
kın bu vicdanı sahiplenmesiyle tamamen dini bir karakter kazandı. Yani aslında Arap Baharı vardı ve bu Cuma günü İslamileşti diyorsunuz… İlk şehit ve ilk Cuma… Yani hayatını kaybeden kişiyi camiye getirdiler. Camide bu cenaze namazı kılındıktan sonra halk meydana gitti. Fakat orada liberaller de vardı. Neyin ne olduğuna bir türlü karar veremediler. Cumaya kadar beklendi. Sonuçta herkes camiye geldi. Camideki cemaat de gidip, hem kitlesel, hem fikri, hem de fiili olarak meydana hâkim oldu. Yani oraya hem ekmek, su, çadır hem de doktor ve ilaç götürdü. Bugün Arap baharı derinleşiyor ve tekrardan tamamen İslami bir kimliğe oturuyor.
Buna saflaşıyor da diyebiliriz, bu bir saflaşma hareketi… Bunun arkasında Amerika var deniyor. Amerika’nın ajanları her yer de, her zaman var. Peygamber Efendimizin mescidinin içinde müşriklerin adamları yok muydu? Münafıklar yok muydu? Benim içimde şeytan yok mu? Senin içinde şeytan yok mu? Nefsimizde taht kurmuş oturuyor. Arap baharı denilen hareketi tamamen Amerika ve İsrail’in tezgâhı olarak gördüğümüzü varsayalım; öyle olmuş olsa bile bizim o kardeşlerimizi tuzaktan kurtarmak için çaba göstermemiz gerekmeyecek mi? Evinize hırsız girdi diye evinizden mi kaçarsınız? Böyle bir mantık olamaz. Birileri oradaki halk hareketini, vicdan hareketini, Müslümanların bu
çabasını sabote etmek için güya dindarlık kisvesi altında her şeyi Amerika ve İsrail’den biliyor. Onları gözünde o kadar büyütüyor ki arkasındaki şeytanı kaybediyor. Ne yazık ki böyle bir anlayış geliştirilmiş durumda. Kur’an’da Allah “De ki: Hak geldi batıl zail oldu” der. Yani “Hak geldi batıl zail oldu” diye bir ayet yok. Allah öyle demiyor, benim öyle dememi istiyor; ama biz ne diyoruz batıl geldi hak zail oldu. Yani bu ayetin tam tersi. Masonlar, Komünistler, Yahudiler geldiler biz bu hale düştük diyoruz. Kur’an-ı Kerim’in manasını böyle şekillendirecek olursak aydınlık geldiğinde karanlık yok olur diyor. Işık geldiğinde karanlık yok olur. Karanlık aydınlığın yokluğudur. Müslümanların; benim kafam bilginin, kalbim imanın ruhunu yayarsa yeryüzü aydınlanır demesi gerekir. Ancak ne yazık ki Müslümanlar Amerika geldi her taraf mahvoldu diyor. Hayır, biz kadiri mutlak ve bir olan Allah’a sahibiz. Amerika’nın İsrail’in dolarları locaları var kim daha güçlü? Biz daha güçlüyüz. Peki, Allah’ın yardımı bize neden ulaşmıyor? Ya imtihandır, Allah Hz. Ali’ye de iktidar vermedi, ya da biz layık değilizdir, yani dualarımız Allah’a ulaşmıyordur. Niye? Çünkü Allah, cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasip etmez. O zaman ne yapmamız gerekiyor? Biz kendimizi değiştirmediğimiz sürece Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Biz illaki başımızdaki diktatörün değişmesini istiyoruz. Hayır, önce bizim değişmemiz gerekiyor. Yani Kur’an’ın metodunun dışında bir tasavvurumuz var ve bunu da din-
21 Ekim/Kasım 2013
darlık olarak adlandırıp eyleme dökmeye devam ediyoruz. Sonuç olarak da şeytan, bizi Kur’an’la aldatıyor. Kur’an’ı değiştiremiyor ama zihnimizde Kur’an’ın anlamını ve bize yüklediği sorumluluğu değiştiriyor. Allah razı olsun bu konudaki farklı yorumlarınız vesilesiyle bizleri düşünmeye sevk ettiğiniz için. Peki, Mısır ve İhvan’ın duruşu hakkında ne düşünüyorsunuz? Allah onlardan razı olsun. Benim beklemediğim kadar çok akıllı dürüst ve cesurca. Şu ana kadar hiç ellerini silaha sürmemeleri... Sürüp sürmeme onların kararıdır. Bu bir tercihtir ve doğru bir tercih üzereler. Çünkü kendilerinin üzerine sürülen çocuklar, baltacılar belki tamamen onların fikir ilkesidir ama diğerleri, sonuçta mısır halkı-
Ekim/Kasım 2013 22
nın çocukları. Hiç silahlı muhalefet olmuyor da değil. İhvan’ın kontrolü dışındaki aşiretlerde silahlı direniş var. Özellikle Sina’da Said’de direnişler var. Yani böyle bir takım direniş hareketleri var ama İhvan’ın genel disiplini, mazlumiyyet ve sivilliğini koruyor. Rabia’daki kalabalık parti üyesi değil İhvan’ın sivil kanadı. İhvan o kitleye dayanıyor. Yani onların İhvan’a oy vermiş olmaları ihvan’ın parti hiyerarşisi içinde yer aldıkları anlamına gelmiyor. İhvan’ın bir sivil kanadı var bir de siyasi kanadı var. Bu durumun Türkiye’ye yansımaları nasıl? Türkiye bu süreçte İslam ümmetinin gözünde iki sebeple bir numaraya yükseldi. Birincisi; Suriye-Mısır olayı yok, asıl Kudüs ve israil‘in varlığı ve güvenliği var. Benim dedem doğduğunda biz Mısır’da tek devlettik. Hatay’ın İstanbul’a olan uzaklığı Kahire’ye olan
uzaklığından daha fazladır. Kudüs’ ün Nil ile Fırat’ı “Arz-ı Mev’ud”dur. Yani Kudüs’ ün mikat alanı içindedir. Dolayısıyla biz hala Mısır’la sınırdaşız. İsrail bayrağındaki Nil ile Fırat onu işaret ediyor. Kimse bunu bilmiyor Urfa mikattır. Yani oradaki ibadetlerde, günahlarda iki katı mükâfata ve cezaya sahiptir. Orada toprağa tüküremezsin. Mukaddestir. Arz-ı Mev’ud’dur. Böyle bir anlamı var oranın. Mısır bize çok uzak bir yer değil. Türkiye, Suriye ve Mısır bir hat oluşturması halinde İsrail; güvenlik endişesi taşıyor zaten sıkıntı da oradan kaynaklanıyor. Eğer biz Mısır’la müttefik olursak Arap yarımadası ve Afrika bu merkezin tayin edeceği ekonomik, siyasi ve kültürel bir etki alanına girer. Mısır için de Türkiye, bir tramplen tahtası görevi görüyor. Bu şekilde de Kafkaslara ve Balkanlara yayılma durumunda inanılmaz bir güç oluşur. Türkiye “Mavi Marmara” ve “One Minute”
olaylarıyla İsrail’e karşı tavrını net bir şekilde ortaya koydu ve İslam ülkelerinin gözünde Kudüs’ün muhafızlığı unvanını iktidar ve halk olarak almış olduk. Yani şu anda bütün İslam ümmetinin gözü Türkiye’de. Zaten Osmanlı’nın eski hilafet misyonundan yola çıkıldığında Türkiye’ye karşı bir teveccüh vardı; ama laikçi ve Kemalist kadrolar yüzünden bu konuda bir tereddüt de vardı. Bugün dünyada Müslümanlar arasında hem iktidar hem de halk olarak Mısır’ın yanında duran ve bunu ülke genelinde sürekli olarak ifade eden tek ülkeyiz. Bu da Mısır’daki Suriye’deki hadiseler ile birlikte Türkiye’yi, İslam ümmetinin gözünde olağan üstü yüceltti. Yani Türkiye’deki 80 milyon insan mısır için dua ediyorsa dünyadaki 1,5 milyar Müslüman da Türkiye için dua ediyor bu mükemmel bir şey. Biz böyle ilgiyi teveccühü hak ediyor muyuz bilmiyorum ama böyle bir hava var ve Türkiye hızla ekonomisini düzeltti, kalkınmasını sürdüren dünyadaki nadir ülkelerden biri ve Müslümanlarda bu süreçte vahdet konusunda, ümmetin birliği konusunda çaba içindeler. Elhamdulillah. Demek ki hala vahdet konusunda ümitvar olabiliriz ki zaten bir Müslüman’a da yeise düşmek yakışmaz. Gelelim Mısır direnişinin kardeş meydanı olan Saraçhane’ye. Oraya siz de geldiniz. Saraçhane’yle ilgili düşünceleriniz nelerdir? Doğru yönde ileri doğru atılmış bir adımdı. Örneklik teşkil etti. Şu anda yirmi kadar ilimizde benzer
Rabia nöbetleri tutuldu. Konya’da, Adana’da, Kayseri’de, Diyarbakır’da… Güzel bir örneklik oldu. İnşallah Ümmetin kanayan yarası olan vahdet için güzel bir adım olarak meyvesini verecektir. Son olarak eklemek istediğiniz gündemle alakalı bizlere olan tavsiyeleriniz varsa buyurun lütfen? Biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Yeni bir dünya kuruluyor. 1. ve 2. Dünya savaşı yıllarında 10’dan fazla bu bölgeyle ilgili konferans düzenlendi, anlaşmalar yapıldı. İşte Lozan’da var, Sevr’de var. Bu bölgedeki devletlerin sınırları o zamanki savaşın galipleri tarafından çizildi. Rejimleri de onlar tarafından tayin edildi. Türkiye niye bir Laik Cumhuriyet ise Suudi Arabistan da onun için bir krallıktır. Suriye onun için tek parti diktatörlüğüdür. Bu ülkelerdeki iktidarlarda egemenler tarafından tayin edildiler. Bunlar Arap halkının meşhur temsilcileri değil. Bu iktidarlar, birinci ve ikinci dünya savaşı yıllarında batılılarla işbirliği yapan Arap aşiretlerinin çocuklarına hediye edildi ya da Türkiye’deki mütegallibeye. Sabetay mı dersiniz başka bir şey mi dersiniz onlara emanet edildi. Yüzyıl sonra bu sistem çöküyor. Batılılar Türkiye’yi de yanlarına alarak büyük orta doğu projesi kapsamında bu bölgelerin sınırlarını yeniden çizmek, iktidar ve rejimlerini yeniden tayin etmek istiyorlar. Türkiye bu oyunu bozdu. Önce BOP’un eş başkanlığıyla Türkiye, Amerika’nın bölgedeki kendi adına emri vaki politikalarını engelledi. Daha sonra sürece baş-
ka aktörleri de katmak suretiyle BOP başarısız oldu. Batılılar bu işlerin böyle gelişeceğini biliyorlardı. Bu süreci yönetmek istiyorlardı. Tek başına yönetemeyecekleri için Türkiye’ye ihtiyaç duyuyorlardı. Türkiye o günkü şartlarda ki bu çekiç güç de bir hikâyeydi, batıya hayır diyecek güce sahip değildi. Çünkü onlardan borç para almanın peşindeyken bu işleri yapamazdı. Bugün Türkiye’nin batıya ihtiyacı yok batının Türkiye’ye ihtiyacı var. Biz batısız da yolumuza devam ederiz ama batı Türkiyesiz yoluna zor devam eder. Türkiye’de henüz taşlar hala yerine oturmuş değil, derin devlet hala varlığını devam ettiriyor. Mesele sadece balyozdan, Ergenekon’dan ibaret değil. Hala güç sahibi olarak birçok dini grupların içinde de örgütlüler, hala piyasada etkinler ama gelişmeler doğru yönde ilerliyor. Gezi aslında Türkiye’yi Mısır’a Suriye’ye benzetme olayıydı. 500 kişinin ölümü, 1500 kişinin yaralanması durumunda tedavisi için otel deposuna sağlık malzemesi stoklamışlardı ama erken doğum düşük yaptı ve devam ettiremediler. Şimdi tekrar yerel seçimlere kadar bu gerilimi devam ettirmeyi düşünüyorlar ki bu uluslararası bir komplodur. İsrail’in ve batı istihbaratının da işin içinde olduğu belli. Okulların açılmasıyla birlikte tekrar toparlanıp özellikle üniversitelerde olaylar çıkarmak istiyorlar buna karşı dikkatli olmak lazım. Hocam Allah razı olsun bu güzel hasbihal için. Allah sizden de razı olsun.
23 Ekim/Kasım 2013
Gezi Parkı mı Saraçhane Parkı mı? Aşkın YILDIZ
“… O hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için kâinatı yarattı.” Hud suresi 7. Ayet… Peki, hangisi daha güzel Gezi Parkı mı Saraçhane Parkı mı? Herkesin malumu olduğu Gezi Parkı olayları yerini kahramanlarıyla birlikte yaz tatiline bıraksa da psikolojik etkilerini sürdürdü. Muhtemeldir ki yaz döneminden sonra farklı şekillerde kendisini hissettirmeye devam edecek. Gezi parkının eylemcileri de bu eylemleri internet, televizyon ve gazetelerden öğrenmeye çalışan takipçileri de bir süredir dinlenmeye çekildiler. Ne de olsa herkesin tatil yapmaya ihtiyacı vardı. Her ne kadar diktatör bir başbakanın ülkesinde de yaşasak güneş, kum ve deniz herkesin hakkıydı! Hatırlarsanız, belki de hayatında Taksim Gezi Parkı’na gezmeye bile gitmemiş insanlar ağaçları kesip AVM yapacaklarmış diye ortalığı birbirine katmıştı. Olay daha sonra özellikle sosyal medyayla ve TV haberleriyle bir güzel kaşınmış ve koca bir çıban haline getirilmişti. Başbakanın açıklamaları, vali ve emniyetin tavrı bahane edilerek bir devrim hayali bile kurulmuştu. Bu süreç devletten, sivil toplum kuruluşlarına ve tek tek her vatandaşa bazı şeyleri yeniden düşündürtmüştür. Herkes kendi hesabına bazı çıkarımlarda bulunmuştur; fakat beni düşündüren Gezi Parkı olaylarında çeşitli cemaatlerde bulunmuş gençlerin de bulunmasıydı. Çeşitli dernek ve STK’ların İslami çalışmalarına katılmış, birçok sohbete iştirak etmiş, namaz kılan gençlerin Gezi Parkı’nda ne işi vardı? Gerçekten Gezi Parkı olaylarının haklı olduğuna mı inanıyorlardı? Olaylardan birkaç gün sonra Taksim Platformunun ortaya koyduğu gülünç maddeleri görünce bizim burada bir işimiz olmamalı demeleri gerekirdi. Gezi parkında CHP’li milletvekilleri, AKM’nin üzerine asılan çaputlardan da anlaşılacağı üzere irili ufaklı sol gruplar, hayat tarzımıza karışmayın diyen LGBT üyeleri, içmeye gelenler, çeşitli ünlüler ve o
Ekim/Kasım 2013 24
ünlüleri görmeye gelenler vardı. He
dininden rahatsız olanlarla işbirliği
tılan Saraçhane Parkı buluşmaları
bir de Antikapitalist müslümancıklar
yapmak olmadı ve olmayacak da…
ve okunan Kunutlar, Müslüman genç-
vardı. Peki, bizim ilgilendiğimiz gençlerin ve mütedeyyin ailelerin çocuklarının orada ne işi olabilirdi?
İslami söylem ve eylemleri hayatımızdan çıkarmaya başladığımız an bir kısım şeytan dostları için aranan adam oluruz. Zamanında İslami duruşları
liğinin olması gereken adresti. İnsanlığın öldüğü Suriye’de yaşananlara karşı yapılan yürüyüşler ve protestolar olmamız gereken adreslerdi. Gördük ki ağaçlar için ortalığı yıkan, yağ-
Belli ki bir idol ve bir bakış krizi ya-
ve kimlikleri sebebiyle birçok sıkıntı-
şayanlar kendilerini rüzgarın etkisi-
lara katlanmış insanların, şimdilerde
ne bırakmıştı. Tabi ki olaylara Kuran
haklı olarak çocuklarına iyi bir hayat
zaviyesinden bakmayanlar ve Pey-
sunmaya çalışmalarını anlayabiliriz.
gamberi (sas) bu tür modern işlere
Fakat onları özellikle kültür-sanat
karıştırmayanlar, bu hataları yapma-
konularında sol camiaların kucağına
ya her zaman mahkûm olacaktırlar.
bırakmalarını anlayamayız. Bu ko-
İyiliği emredip, kötülükten nehy
nuda Müslümanlar derhal uyanmalı
etmeye ara verebileceğimiz te-
ve sinema başta olmak üzere bütün
neffüs zamanlarımız var da biz mi
sanat dallarında bilinçli ve etkin bir
bilmiyoruz!
özgürlüklerin
çalışmanın içine girmelidirler. Her
kısıtlanması sorunuysa, özgürlüğün
yerde doğru sanat anlayışı üzerinde
tarifini neye göre yaptığımızı bir kez
çalışmalar yapılmalıdır. Gündemle
Ölümler, katliamlar, tecavüzler; beş,
daha gözden geçirmemiz gerekiyor.
ilgilenmeyen, okumayan, düşün-
on, yirmiyi aşıp binleri bulunca, zihin-
Müslümanın
Hakk’a
meyen, üretmeyen bir nesil hiçbir
lerde artık kanıksanmış bir istatistik
bağlanmakla mümkündür. Ancak o
zaman İslam dininin arzuladığı bir
olmaktan öteye geçmiyor.
zaman kuyulardan saraylara çıkabili-
gençlik olmamıştır.
Mesele
özgürlüğü
riz. Özgürlük hiçbir zaman cebimizde kredi kartlarıyla AVM’lerde gezmek olmadı. Özgürlük hiçbir zaman
malayan insanlar ve televizyonlarda boy gösteren sanatçı bozuntuları, bir de siyasetçiler ölen mazlumlar için kılını kıpırdatmadılar. Cumhuriyet, Sol, Evrensel, Sözcü gibi gazeteler cuntacıları ve katilleri haklı çıkarmaya çalışan yayınlarını günlerce sürdürdüler. Buna karşı İstanbul’dan Van’a kadar birçok ilde yapılan gösteriler Türkiyeli Müslümanların karşı direniş sesi olmuştur.
Bizler için zulme alışmak ve ona
Bizim Gençliğimizin ruhu Gezi Par-
rıza göstermek kesinlikle yoktur.
kı değil; Saraçhane Parkı Ruhudur.
Elimizle, dilimizle ya da kalbimizle
ahlaksızlıkları normalleştirmek ol-
Gezi parkından sonra, Mısırda yaşa-
madı. Özgürlük hiçbir zaman İslam
nan darbe ve katliamlara karşı başla-
buğz ederek onu engellemek zorundayız.
25 Ekim/Kasım 2013
Aslı Kızılkoca
G
SARAÇHANE ADEVİYYE
eçmişleri ayrı gelecekleri bir olan iki ayrı meydan…
yönetim geldi.
Temmuz ayının ilk günlerinde Mısır ordusunun
Müslümanların
bir Müslümanın her zaman yapabi-
Darbe ilk önce Mısır’da sonra tüm
leceği bir şeyler olmalıydı. Adeviyye
oldu.
meydanı darbe karşıtı Mısır halkının
Zalimin darbesi katliam, zulüm, ölüm
seslerini yükselttikleri meydan olmuş-
yaptığı darbeyle cumhurbaşkanı Mu-
ve kırmızı kanlara bürünmüş bir Mısır
tu. Sahurlar ve iftarlar… Namazlar,
hammed Mursi tutuklanarak ordu ta-
içindi. Ve silkeledi Mısır’daki darbe
dualar ve marşlar… Bu seslerle inli-
rafından yönetime el konuldu. Halkın
bizleri. Uyandık ve baktık etrafımıza,
yordu Adeviyye ve bu seslerle inle-
oylarıyla devletin başına gelen bir
İslam dünyası kanıyormuş meğer!
meliydi Türkiye. Başta Saraçhane
lider gitti, halkın onaylamadığı ve
Belki Mısır’a gidemiyor ve onlarla
halkını umursamayan seçim dışı bir
beraber şehadeti tadamıyorduk ama
“Kardeşlik, Adalet ve Özgürlük için, İftardan Sahura 7 Gün 7 Saat” sloganıyla Saraçhane meydanını doldurdu İstanbul halkı. Sadece İstanbul halkı da değil birçok şehirden Müslümanlar ve darbe karşıtları Saraçhane meydanına akın etti.
meydandan, ertesi gün iftarda buluşmak üzere. Bu kutlu kardeşlik 7 gün 7 saat artan bir coşkuyla devam etti. Saraçhaneden Adeviyye’ye ve dünyaya ulaştı sesler. Amaç destek olmaktı, bir ve birlikte olmaktı. Son gün iki meydan arasında canlı bağlantı kuruldu. Adeviyye Saraçhane’ye, Saraçhane Adeviyye’ye taşındı. El salladı kardeş meydanlar birbirine ve seslendiler, ‘biz kardeşiz’ dediler, ‘kardeşim sen özgürsün’ dediler, ‘bizim gönlümüzde sınırlar yok’ dediler. O geceyi, kardeşlerine doğru el sallayan ve ‘Türkiye’ diye bağıran kardeşlerinin seslerini ve görüntüsünü uzun bir süre unutamayacaktı Saraçhane halkı. Ve o kutlu geceyle son buldu meydandaki programlar, bayrama doğru yol aldı Saraçhane ve Adeviyye. Ayrılmadı yollar ama veda etti Saraçhane meydanlara daha doğrusu veda
Kardeş meydan diyerek Adeviyye’yi birebir yaşamaya, yaşatmaya çalıştı Saraçhane halkı. Her akşam iftarla başladı program, dua, namaz ve hatimlerle devam etti. Yazarlar, gazeteciler, farklı cemaat önderleri, Mısırlı misafirler, ilahiyatçılar, gençler ve daha birçok konuklar platformda Mısır için seslerini duyurdu. Darbe nedir? Mısır neden bu durumda? İslam dünyası neden hep acı dolu? Bu soruların cevapları aranıldı birlikte. Marşlarla arttı coşku ve yükselerek Mısır’a ulaştı Saraçhane’nin desteği. Sahurla ayrıldı Müslümanlar bu kardeş
Ekim/Kasım 2013 26
yüreklerinde
olmak üzere birçok il, birçok meydan bu seslerle inlemeliydi.
ettiğini
zannetti. Ta ki tarihe kanlı harflerle kazınan o korkunç katliam olana dek…
&
ADEVİYYE & SARAÇHANE güncesinden Adeviyye Nöbetini Devralıyoruz
“7 Gün 7 Saat” etkinliğinde görevli olan
“Saraçhane meydanı mazlum Mısır
Saraçhane var. Sizleri gördükleri ve
kardeşlere teşekkür yemeği verilen
halkının sesi olabilir mi?”
duydukları zaman dirençlerinin arttı-
akşam tekrar Saraçhane’ye, nöbete, desteğe gidileceğini kim tahmin edebilirdi ki? Mısır’da darbenin ardından cehennemin ateşine ellerini değdirmiş Sisi yönetimindeki ordu Adeviyye ve diğer meydanlara korkunç saldırılar gerçekleştirdi. Tek silahları Kur’an ve
Kolay değildi Adeviyye Meydanını
ğını bildirmemizi istediler.”
temsil etmek. Yürekler nasıl dayana-
10 gün sürdü nöbet. Ve henüz nöbet
caktı binlerce acıyı dünyaya duyurma-
bitmeden bir acı haber de Suriye’den
ya… Ama genci, yaşlısı ve çocuğuyla
geldi. Katliamlar İslam dünyasını çe-
tüm Müslüman yürekler elleriyle rabia
peçevre kuşatmıştı sanki. Meydanda
işareti yaparak söz verdiler. “Burada-
Suriye, Mısır, Filistin ve Doğu Türkistan
yız, burada olacağız! Zulme sessiz
bayrakları vardı Müslümanların ellerin-
dua olan binlerce kişi şehitlik makamı-
kalamayız!” dediler. Yürekten verilen
de. Katliamlar yaramız olmuştu ama
na kavuşarak Rabbine yürüdü. Kardeş-
sözler dillerde ses buldu ve hatta baş-
yarınımız olmamalıydı! Esma’nın gözle-
lerimizin sesini bizlere duyuran platform
ka şehirlerde. İstanbul, Ankara, Ada-
ri değdi gözlerimize. O şehadeti küçük
artık yoktu. Mısır’da hiçbir yayın organı
na, Konya, İzmir ve başka şehirler..
yaşında sahiplenen şehid! O ümmetin
kalmamıştı. Binlerce şehit ve on binler-
Hepsi Adeviyye oldu, ses oldu, ses du-
doğacak bebeklerinin ismi! O Adeviy-
ce yaralı varken bu katliamı dünyaya
yurdu. Televizyonlardan canlı bağlantı-
ye’nin sadık nöbetçisi! Evet, Esma kutlu
duyuracak bir meydan lazımdı! Bu kat-
lar, radyo yayınları, platform konukları
bir yoldan cennete yürüdü. Ne diyordu
liamı lanetleyecek ve ümmeti bir araya
ve daha birçok şekilde sesini dünyaya
Seyyid Kutup “Şayet kardeşim ben
getirecek Müslüman yürekler lazımdı!
duyurdu Saraçhane. Saraçhane Adev-
ölürsem şehidim. Sende övülmüş
İşte tam bu karışıklıkta Mısır’dan, İh-
viye, Adeviyye Saraçhane oldu. Mı-
bir zaferle devam edersin.” Biz senin
van’dan yüreğimize dokunan, gururu-
sır’dan gelen gazeteciler halkın şu me-
şehadetinin şahidiyiz Esma ve yolcusu-
muz ve sevincimiz olan bir rica geldi.
sajını ilettiler: “Orada herkesin dilinde
yuz yolunun…
Ve son gün… Artık Saraçhane evimiz, yurdumuz olmuşken orayı bırakma fikrini kabul edemedi Saraçhane halkı. Gözler bu kez de vedanın hüznüyle doldu. Bitti demedi kimse, meydanlar bitmez. Biliyorduk, biz bu meydanlara verilmiş bir sözdük! Virgül koyduk sadece. En büyük dileğimiz de Mısır’daki zaferle birlikte tekrar Saraçhane’de buluşmaktı.
Şehid Hasan el-Benna’nın bize bir sözü vardı: “İslam dininin özgürlük, bağımsızlık ve hakimiyetten daha azına razı olmadığını onlara öğretin..!” Saraçhane ve Adeviyye halkları çocuklarına özgürlüğü anlatacaktı. Şehadetle taçlanan direnişi anlatacaktı. Özgürlük için dökülen kanları anlatacaktı. Ve anlatacaklardı kardeşliğin bedel istediğini…
Ayrıldı Saraçhane halkı tekrar buluşmak üzere. Ama bu kez buluşma katliam ve savaşlarla olmasın dedi herkes birbirine. Buluşma ümmet birliğiyle, kutlu bir zaferle olsun. Buluşma Saraçhane, Adeviyye ve tüm meydanlarda olsun. Buluşma özgür Kudüs’te bir sabah namazıyla olsun. Ve en güzel buluşma odur ki cennette şehid kardeşlerimizle birlikte olsun.
27 Ekim/Kasım 2013
Saraçhane’den Sonra İdris ŞEKERCİ
“Saraçhane’siz bir gün” diye başlayan nice cümlelere şahit olduk. “Her eylem yeniden diriltir beni!” dizelerini hatırlatan, zulme sessiz kalmamanın adresiydi Saraçhane. Genç Hareket, Üstat’ın dediği üzere, sağına soluna bakmadan; ben varım diyerek bir ilke imza atıyordu Adeviye’ye Kardeş Meydan, Saraçhane’de. Saraçhane, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni aradığımız Ramazan’ın son 10 gününde, “7 Gün 7 Saat İftardan Sahura” sloganıyla, benzerine az rastlayacağımız bir eyleme ev sahipliği yapıyor, eylemin kitabı yeniden yazılarak, ibadet-eylem odaklı yeni bir soluk oluyordu gençliğe. Gencin fıtratında durgunluğa ve statükoculuğa yer olmazdı bilirim. Ancak Saraçhane’de yaşadıklarımız bir başka tecrübeydi doğrusu. Birlikte yeryüzünü sofra bilmek bağdaş kurarak, Ya da mescid kılmak yeryüzünü, toprağa hasır sererek. Teheccüdü binlerle birlikte kılmak, karanlığı delerek Seherle Sahurun kardeşliğini kıyamda karşılamak Rıza Makamı’ na ulaşmak için Hacet Namaz’nda buluşmak. Çok şey öğreniyorduk Saraçhane’de. “Görevli Gömleği”ni giydiği zaman Hak katında ayrıcalıklı olacağını önceden biliyormuşçasına yarışıyordu delikanlılar ve yiğit kızlarımız.
Ekim/Kasım 2013 28
Yaşı küçük kardeşlerimiz adeta, üzerlerinden bu, pahada ağır elbiseyi almak istediğimizde, Uhud’a katılan çocuk sahabiler gibi nice mazeretlerle bizi ikna etmeye çalışıyordu. Zira bu gömleğin sırtında “Kardeşlik Bedel İster” yazıyordu. Bu farklı bir görevdi. Bunu not etmeliydi ağabeyleri ve ablaları. “Lebbeyk, lebbeyk, lebbeyke ya Allah” nidalarını, esas duruşta karşılayan genç biliyordu ki; Rabia, bir semboldür. Artık kendisi için özgürlük bir kulluk arayışı, adalet haksızlığa ve zulme karşı duruş, kardeşlik ise bedel isteyen ve asla sınır tanımayan bir slogandır. Dua her daim bir silahtır yedekte taşınması gereken. Kıyamda duanın adı Kunut, zalime bedduanın adresiydi aynı zamanda! Saraçhane bir muvakkat (süreli) okul olarak, kadınıyla-erkeğiyle, genciyle-yaşlısıyla, terbiye etti açıkçası hepimizi. Tekbiri namaza iftitah (başlangıç) bilen nicesine, en büyük olanın Allah olduğunu haykırışın sloganı olduğunu hatırlattı yeniden. Gençliği olmayanın geleceği olamazdı. Üzerimize çöken karamsarlık bulutları yerini ümide terk ediyor, devamı olmayan-ebter olma endişesi yersiz bir kuruntu olarak terk ediyordu zihinlerimizi. Söylediğim şarkılarımın nakaratlarına eşlik eden ve derdimi anlayan var mı? derken, Saraçhane Meydanını dolduran gençlerin “Ahi ente hurrun” ezgilerine ortak oluşu, tekbir sloganına, artık bizi zafer işareti taklidinden kurtaran “rabia selamıyla” “Allahu Ekber” nidaları, şükür makamında bir tat kattı damağımıza. Dün peygamberine ebter/soyu kesik diyenlere, bugünün “Kıtalar dolaşan Ebu Cehilleri” üzerinden göğsümüzü gere gere bitmediğimizin sesi yankılanıyordu Saraçhane’de. Saraçhane’de ses veren genç; ‘Doğ ey güneş, erit taştan adamı, Ve kurut taşları diken elleri!’ Dizeleriyle eylemi yeniden yorumluyor, sanal âlemi hakikate hizmetçi kılarken, Twitter’ı duasıyla hedefe ulaşmasını istediği bir mızrak, Facebook’u bir şahitlik için imkâna dönüştürüyordu. Aynı safta namaz kılan baba-oğul ve torun mutluluğuna eşdeğer bir heyecan yaşatıyordu Saraçhane aynı slogana ortak olan üç kuşak ile! Tarifi mümkün olmayan bu mutluluk, bir büyüğümüzün “Evlat hayrı göresin.” duasını ‘aynel yakin’ yaşatıyordu bize. Bir milat olarak not düşüyordu tarihe Saraçhane; Kardeşlik bedel ister!
29 Ekim/Kasım 2013
Yasin Demir
Gerçek su ki liderlikte büyüklüğün belli bir ölçüsü yoktur. Bazen olur ki büyüklük ilmi yönden olur. Bazen büyük bir fatih veya keşifçi, ya da bir ruhi terbiyeci yahut da bir siyasi lider büyük olabilir. Fakat kalıcılığı bakımından en büyük lider ümmeti yeniden inşa eden, yeni nesillerin yetişmesini sağlayan ve tarihin gidişatını değiştiren liderlerdir. İste Hasan el-Benna bu kalıcı liderlerden birisi, belki de yirminci yüzyılda İslâm tarihinde en göze çarpanlardandı. Onun bu büyüklüğü sadece âlim oluşundan veya iyi bir hatipliğinden ya da siyaset adamı oluşundan değil, İslâm davasını bina eden yeni bir nesil yetiştirmesinden ve özelde Mısır’ın genelde de İslâm âleminin tarihini sarsmasındandır. Bu gün dahi onun şiddetli sarsmasından olaylar gidişatını değiştirmektedir. (Fethi Yeken) Hasan El- Benna; El Ezher mezunu Ahmet El-Benna’nın ilk oğlu olarak 1906’da Nil deltasındaki Mahmudiye kasabasında dünyaya geldi. Doğduğu mekan kabuk değiştiren büyük kentlere nazaran bu kasaba mevcut İslami yapısını koruduğundan Benna Müslüman bir aile ortamında büyüdü. Babası hem bir camide imamlık yapıyordu hem de saatçilikle uğraşıyordu. Bir saat tamircisi olan babası Ahmed el-Benna`dan bu zanaatı öğrendi. Babası da İskenderiye`deyken ustası Muhammed Sultan`dan öğrenmişti. Babasının bir özelliği de Cemaleddin Afganî ve Muhammed Abduh’un başlattığı ıslahat hareketi ile temaslarının olmasıydı. Urve-
Ekim/Kasım 2013 30
tü`l Vüska`nın sadık bir takipçisiydi. Afgani’ye olan hayranlığının bir ifadesi olarak en küçük oğluna Cemaleddin adını vermişti. Hasan El-Benna, din eğitimi almak üzere babası tarafından Reşadiye’ye gönderildi. Orada hayatının ileriki yıllarında girişeceği faaliyetler için adeta laboratuvar ortamı buldu. Okulda arkadaşlarıyla “Ahlak ve Edep Cemiyeti” adını verdikleri bir dernek kurdu ve derneğin tüzüğünü kendisi hazırladı. Derneğin amacı iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırmaktı. Örneğin küfür ve kavga gibi istenmeyen davranışlarda bulunanlardan ceza olarak belli bir para alıyor bunları ha-
yır işlerinde kullanıyordu. Daha sonra “Haramların İşlenmesini Önleme Cemiyeti” adlı başka bir dernek kurdular. Zaafları olana ve “Haram İşleyen” toplumun önde gelen tanınmış şahsiyetlerine mektup göndermek suretiyle onları uyarıyorlardı. Dimenhur’daki ilköğretim okulunu ve akabinde Kahire’de Daru’l - Ulum’a kayıt oldu. Bu okulu tercih etmesinde iki önemli neden vardı. İleride oluşturmak istediği bütün Mısır halkına hitab eden toplumun ıslahı için kafasında planladığı cemiyet için ilkokul öğretmeni olmak istiyor ve gençlerle irtibat halinde olmak istiyordu diğer sebep ise Cemaleddin Afganî ve Muhammed Abduh’un başlattığı ıslahat hareketinin yaşayan öncüsü Reşit Rıza bu okulda ders veriyordu, onunla temas halinde olmak istiyor ve onun ilmi birikiminden istifade etmek istiyordu. 1927 yılında Daru’l - Ulum’u bitiren Hasan El’Benna aynı yıl İsmailiyye’de öğretmenlik yapmaya başladıktan sonra toplumdaki ahlaki çöküntü ve gençlerin Batı’ya özenerek hızla İslam’dan uzaklaşmasına şahit olduğu zamanda neler yapabilirim diye düşündü ve sonunda kendi kedine bir karar alarak haftada bir gün, Perşembe günleri 15’er dakika, belirlediği üç kahvehanede insanlara hitap ederek sohbetler vermeye başladı. İlk başta insanlar bu durumu yadırgadılar, sorasında alışıldı, azda olsa bir grup kendisinin düşüncelerine saygı göstererek ona bağlandı. Bu altı kişilik grup bir araya gelerek 1928 yılında Müslüman Kardeşler Cemiyeti’nin çekirdeği kurulmuş oldu. Hasan El Benna’nın hatıralarında anlattığına göre, Müslüman Kardeşler adı, “İslam’a hizmet yolunda kardeş olan kimseleri” ifade ettiği için seçilmiştir. Bu grup, ilk olarak kendilerine bir büro tutarak buraya “Müslüman Kardeşler ’in Tehzib Okulu” adını verdiler. Okulun programı… Kur’an’ı doğru bir şekilde okumak… Kur’an’dan bir takım ayetleri ezberlemek ve bunların tefsir ve açıklamalarını öğrenmek, bazı hadisleri ezberlemek… İslam’ın genel adabını, İslam Tarihini ve Hz. Peygamberin siretini öğrenmek ve pratik olarak konuşmaya ve davet yapmaya hazırlamak…” olarak açıklar. İhvan 1932 yılında Benna’nın Kahire’ye yerleş-
mesiyle genel merkezini de Kahire’ye taşıdı. Burada evlerde ve camilerde konferanslar yapıldı. Gençliği izci kamplarında fiziklerini güçlendirerek aynı zamanda beden terbiyesine de önem verildi. Birçok kurum oluşturuldu. Sonra Benna’nın risaleleri yayımlanmaya başlandı. 1928’de yayımlanmaya başlayan en-Nezir dergisinin yanında haftalık siyasi gazeteleri yayımlanmaya başlandı. İlk zamanlarda siyasal bir yapı değildi İhvan. Geleneksel düşünüş üzerinde de durmamıştı. Eleştirileri toplumdaki İslam dışı unsurlara dönüktü. İhvan siyasal bir yapıya dönüşünce devlet tarafından yakın takibe alındı. İzlenmesinin bir nedeni de uğursuz anlaşma olarak niteledikleri Balfour Antlaşmasının kaldırılması için 1936’da devlet yöneticilerine mektuplar göndermeye başlamaları oluşturur. Abduh, Afgani, Rıza gibi ıslahatçılardan bu yönüyle ayrıldı. Çünkü bunlar harika fikirler öne sürdüler ancak bu fikirlerini bir sınavdan geçirmediler ve kitle hareketleri oluşturmakta başarısız kaldılar. Benna hareketle fikirleri optimal düzeyde birleştirdi. 1935`te Filistin, Suriye ve Lübnan`da İhvan-ı Müslim şubeler açtı. İslam’ın belli başlı bir dünya görüşüne sahip olduğunu çalışmaları ve risaleleri ile yaymaya çalışmasından dolayı hayatının çok genç bir döneminde Ramses caddesinde bürosundan ayrıldığı esnada 12 Şubat 1949’da siyasi polis tarafından, Başbakan ve sarayın emri ile öldürülür. Daha 43 yaşındadır. Son çocuğu aynı gün doğacaktır, annesi kızına “Şahadet” adını verir. Müslüman Kardeşler ise Benna’nın maruz kaldığı baskılar nedeniyle uyuşmacı tutumunu arttırdı. Bu nedenle ileride yapıdan çok büyük kopmalar yaşandı. Ilımlı görüşlerine rağmen eleştirel ve ıslahatçı tutumundan hiçbir zaman vazgeçmedi. Onu Muhammed Abduh’tan ayıran en önemli husus sadece düşünce değil hareketi de önemsemiş olmasıdır. Referanslar Orta Doğu’da Modernleşme ve İslami Hareketler – Alev Erkilet Hece Yay. Müslüman Kardeşlerin Doğuşu - Brynjar Lia – Ekin yay. Altan Algan - Bir-hayat-bir dava-Hasan-El-Benna – Özgün Duruş
31 Ekim/Kasım 2013
1 2
Şartlar ne olursa olsun ezanı duyduğunuz zaman namaza kalkın.
Kur’an’ı Kerim’i okuyun, inceleyin veya dinleyin. Azıcık zamanınızı bile yararsız işlere ayırmayın.
3
Dilinizi düzgün konuşmaya çalışın. Çünkü bu Müslüman olmanın belirtisidir. Arapça’yı öğrenin, çünkü Kur’an en güzel şekilde Arapça ile anlaşılır.
4 5 6
Hiç bir konuda aşırı tartışmayın. Zira gösteriş hiç bir zaman yarar sağlamaz.
Fazlaca gülmeyin. Çünkü Allah’a bağlı olan gönül, sakin ve vakarlı olur. Maskaralık yapmayın. Çünkü mücahid bir millet, ciddiyetten başka bir şey tanımaz.
Ekim/Kasım 2013 32
7
Dinleyicinin işiteceğinden fazla sesinizi yükseltmeyin. Çünkü bu bencillik ve eziyet vermektir.
8
Kişileri çekiştirmek ve tavırları küçümsemekten sakının. Hayırdan başka bir şey konuşmayın.
9 10
Karşılaştığınız kardeşlerinizle sizden istemese bile tanışmaya bakın.
Görevler vakitlerden fazladır. Vakitten yararlanmak için başkasına yardımınızı esirgemeyin. Yapacak bir göreviniz varsa onu en kısa yoldan en güzel şekilde bitirmeye çalışın.
11
Her hususta temizliğe önem verin. Evinizde, elbiselerinizde, vücudunuzda, iş yerinizde. Çünkü bu din, temizlik üzerine kurulmuştur.
12
Ahdinize, sözünüze ve vadinize vefa gösterin. Şartlar ne olursa olsun bunlara muhalefet etmeyin.
13
Okuma ve yazmanızı sağlamlaştırın. Müslümanların gazete ve dergilerini çokça mütalaa edin. Küçük de olsa kendinize ait bir kütüphaneniz olsun. İhtisas sahibi iseniz branşınızda derinleşin.
16
Az da olsa malınızın bir kısmını beklenmedik hadiseler için ayırın ve katiyen lüks eşyaya kapılmayın.
17
Durmadan tevbe ve istiğfar edin. Uyumadan evvel birkaç dakikanızı nefsinizi muhasebeye ayırın. Şüpheli şeylerden kaçının ki harama düşmeyesiniz.
14
18
15
20
Eğlence yerlerine yaklaşmak şöyle dursun, onlara karşı bir savaşa girişmelisiniz. Bütün konfor ve rehavet görüntülerinden uzaklaşın.
Hükümet vazifelerine düşkün olmayın ve onları rızkın en dar kapısı olarak bilin. Ama size verildiği zaman da Her yerde davanızı yaymaya çalışın. Nefsinizle reddetmeyin. Davanın vecibeleri ile tamamen şiddetli bir şekilde mücadele edin ki, onun yularını çatışmadığı müddetçe bu vazifelerden ele alasınız; gözünüzü haramdan ayırın, duygularınıza ayrılmayın. hâkim olun. Malınızın bir kısmı ile davaya katılın, Sürekli cemaatle ruhen ve amelen bağlantılı olun üzerinize farz olan zekâtı cemaate ve kendinizi daima kışlasında emir bekleyen bir verin. Geliriniz ne kadar az olursa olsun, asker gibi kabul edin. ondan fakir ve yoksullara bir hak ayırın.
19
33 Ekim/Kasım 2013
S. Sezgin KIZILKOCA
Çok kıymetli Adeviyye, Nahda, İskenderiyye, Ramses Dostları! Kahire’nin, Şam’ın, Bağdat’ın, Gazze’nin, Kudüs’ün öz kardeşi olan GENÇ kardeşlerim! Günlerdir “Kardeşlik bedel ister.”, “Kardeşlik sınır tanımaz.”, “Ümmeti gözetmem gerekir.” diyerek Kardeş Meydan Saraçhane’de “Adeviyye Nöbetini Devralıyoruz” diyerek meydanları nöbet yerine çeviren sevgili kardeşlerim! Nöbetiniz, niyetiniz, duruşunuz mübarek olsun. Ramazan’ın son 10 günü içerisinde gerçekleştirilen “Kardeşlik, adalet ve özgürlük için iftardan sahura 7 gün 7 saat” etkinliği ile başlayan, bayramdan sonra Mısır’da gerçekleştirilen katliamla birlikte devam eden Saraçhane nöbetlerimize hesabi değil, hasbi olarak, Rabbimize sunabileceğimiz Salih bir amel olması ve safımızın belli olması için çok mütevazi sayılarla başlamıştık. Gelinen nokta itibariyle nöbetimizi şu an hamd olsun onbinlerle beraber tutuyoruz. Başta belki sadece İstanbul Saraçhane’de gerçekleşen bu akşam nöbetleri şu anda Türkiye’nin 30’dan fazla ilinde devam ediyor olması bizler için büyük bir öneme haizdir. Aynı zamanda bu nöbetler eylemle ibadetin iç içe geçmiş halinin çok güzel bir örneği olmuştur. Bir yanda sloganlar, tekbirler, lebbeykler yükselirken gökyüzüne diğer taraftan omuz omuza geçmiş olarak aynı ayette geçtiği gibi bir binanın tuğlaları misali saf tutarak kıldığımız teravihlerle, teheccüdlerle, okuduğumuz kunutlarla, uzun kıyam ve
Ekim/Kasım 2013 34
secdelerle ibadi olarak da çok özel
Onlar ağır bedeller ödeyerek kendi
vakitler geçirdik.
imtihanlarını veriyorlar. Bizler bel-
Hassaten
burada
toplanmamıza
vesile olan başta Mısır ve Suriye olmak üzere tüm mazlum İslam coğrafyasında
yaşanan;
katliamların,
mezhepsel gerilimlerin, tecritlerin, ambargoların, açlık ve sefaletin nihayete ermesi için alabildiğine duaya yoğunlaştık. Ola ki duaların geri çevrilmediği bir ana denk düşeriz veyahut aramızda duası geri çevrilmeyecek birisi olur diye her fırsatta ellerimizi Rabbimizin sonsuz hazinesine açtık. O’na iltica ettik ve O’ndan yardım istedik. “Nasrun Minallahi ve Fethun Garip” müjdesiyle hiç de uzak olmayan Allah’ın nusretini ve yakın bir fethi başta Mısır ve Suriye olmak üzere tüm mazlum İslam coğrafyası için yakın olmasını diledik. Buradaki birlikteliğimizi bir kardeşlik sorumluluğu olarak gördük. Hz. Yusuf’u (AS) kardeşlerinin kuyularda terk ettiği gibi terk etmemeliydik kardeşlerimizi.
ki canımızı ortaya koymak zorunda olduğumuz bir durum söz konusu olmasa da onları maddi ve manevi olarak desteklemek, dualarımızda eksik etmemek, zulmedene asla meyletmemek suretiyle imtihanımızı veriyoruz. Allah alnının akıyla bu imtihanı verenlerden kılsın. Kardeşlerim! Şu anda tüm dünya ve insanlık vicdanı da önemli bir imtihan veriyor. Maalesef kardeşlerimizin yaşamış oldukları bu ağır katliam durumuna hem halkı hem de devlet yöneticileriyle birlikte Türkiye’nin dışında sesini yükselten doğru düzgün bir ülke olmamıştır. Türkiye insanı tarihin kendisine yüklemiş olduğu sorumluluğun farkında, ecdadının eliyle çok da uzak olmayan bir geçmişte hem adaleti hem de merhameti yeryüzünde hakim kılmış örnek neslin torunları olarak, bugün halkıyla meydanlarda ve devletiyle de ulus-
Mısır’da Kardeşlerimiz çok zor
lararası arenada tek kalma pahasına
şartlar altında, millet olarak iradeleri-
bile olsa Hakkın sesini yüce tutmaya
ne sahip çıkmak ve ümmetin izzetini
devam etmektedir.
yüce tutmak adına zalimlerin namlularının önüne sadece göğüslerini cansiperane bir şekilde koymaları ve bunun bedelini canlarıyla ödemeleri ümmetin birer evladı olarak bizlerin asla kayıtsız kalabileceği bir şey değildir. Daha birkaç gün önce Suriye’de kimyasal katliamla yaşamlarını yitiren küçücük bedenleri, çırpınarak can veren bebekleri ve şu ana kadar 100000’den fazla şehit kardeşlerimizi hiç olmazsa dualarda hatırlayabilmek en önemli vazifemizdi.
Artık bugün şu hakikat çok açık ortaya çıkmıştır. Gerek fonksiyonunu icra etmekten aciz duruma düşmüş BM Güvenlik konseyinin, gerekse adında İslam bile olsa Mısır halkının iradesine değil de darbeci rejimlere destek veren işbirliği teşkilatlarının, gerekse bu meseleye yüksek sesle karşı duramayan ve hatta dolarlarıyla, dinarlarıyla, petrolleriyle destekleyen tüm ülkelerin küresel zulüm sisteminin bir parçası olduğu ve emperyal güçlerin amaçlarına hizmet etmekten başka bir işe yaramadıkla-
35 Ekim/Kasım 2013
rını görmüş oluyoruz. Bugün Mısır’da hiçbir ateşli
bir bir gözler önüne sererek bir yerde “Küçük kız
silahı, hatta bıçağı bile olmayan tamamen sivil ve
çocuklarına ne günah işledin de seni katletti-
barışçıl yöntemlerle meşru haklarının iadesi için
ler.” diye sorulduğu zamanı işaret ederek aslında
meydanlarda gösteriler düzenleyenlere, özel de
güneşin dürülmesi, yıldızların tek tek dökülmesi,
Müslüman kardeşlere yaşatılan bu zulme, kes-
dağların yürütülmesi gibi bu masumiyetin katlinin
kin nişancılarla çocuk-yaşlı-kadın ayırt etmeden
çok büyük bir hadise olduğuna işaret ediyor ama
katleden darbeci rejime sesini yükseltmekten
maalesef vicdan tartıları bu hesabı yapmaktan
aciz olanların, bilakis bunları destekleyenle-
aciz kalıyor. Melekler de ölür müymüş demeyin.
rin adının Ahmed ya da Muhammed olması,
Gerçekten melek ruhlar da ölürmüş. İnsanlığın
sözde alim ya da abid olması, yahut Kabe’nin
cenazesini bu melekler kaldırıyor gözlerimizin
gölgesinde namaz kıldırması hiçbir şeyi de-
önünde. Buna yüreğimiz kanayarak şahit olduk.
ğiştirmemektedir. Hakikat tektir. Ve Rabbimiz bize bunu açıkça emretmiştir: “Sakın zulmedenlere meyletmeyin. Sonra size de ateş dokunur.” Bugün doğru bir yerde durup da yalnız kalmak zulmedenlerle aynı kurtlar sofrasında bir araya gelmekten daha evladır. Tarih bir gün bu günleri yazacaktır muhakkak. Yeryüzünde Hakkın gür sesi bir gün hâkim olduğunda gelecek nesiller sizi hayırla yâd edecektir. Zulmedenler ve onlara buğz etmekten bile aciz olanlar ise lanetliler sayfasında olmaktan kurtulamayacaklardır.
Yeryüzünün doğusundan batısına dikkat edin, ölen, zulme uğrayan, sürgün edilen hep Müslümanlar. Doğu Türkistan’da zulme uğrayan bizim kardeşimiz. Myanmar’da yakılan bedenler bizim. Patani’de, Pakistan’da, Afganistan’da, Irak’ta, Sudan’da, Yemen’de sebepler ve aktörler farklılaşsa da katledilen bizim kardeşlerimiz. Zulme uğrayanların dini İslam olduğu için değil bizim haykırışımız; insanlık, vicdan ve inancımız bunu gerektirdiği için. Sonunda hangi büyük hesap olsa da bir masumun haksızca öldürülme-
Bugün Suriye’de de yaşananlar aslında Mısır’da
sinin karşısında yeryüzünün tüm serveti ayakla-
gözetilen şer diplomasiden çok da farkı değildir.
rımızın altında olmalıdır. Bugün sesimiz daha bir
Aktörler değişiyor, Mısır’daki darbeye, zulme des-
gür çıkmalıdır. Safımız daha belirgin olmalıdır.
tek verenler burada sözde karşı duruyor, adım atması gerekenler sırtını dönüyor, güya Allah’ın hizbi olduğunu iddia edenler bizzat kendileri bu zulmün içerisinde açıktan yer alıyor ve nihayetinde masum canlar, her gün onlarcası, yüzlercesi katlediliyor. İzlemeye bile yüreklerimiz dayanmıyor. Artık yutkunamıyoruz bu acıyı.
Özellikle darbelerden çok çekmiş, yıllarını, servetini, nesillerini tüketmiş bir ülke olarak sesimiz daha yüksek çıkmalıdır. Sesimiz kısılacaksa bu bağırmaktan, hakkı haykırmaktan olmalıdır. Özellikle bu dönemde mazlum halkaların gözleri üzerimizdeyken, tek veli olarak bizleri kendilerine yakın görüyorlarken bu teveccühe kayıtsız kal-
Tüm insaf, vicdan sahiplerine seslenmek istiyo-
mak başlı başına bir hesap konusudur. Sorum-
rum. Mısır’da ihvanın meydanlardaki direnişi için
luluğumuz dünden çok daha ağırdır. Bu olumsuz
kendilerini öldürtüyorlar, evlerinde olsa bir şey ol-
hadiselerin bugün ülkemiz sınırlarında gerçek-
maz diyenlere sözüm. Sözde dost gibi görünüp
leşmemesi yarın bizlerin bu tür imtihanlardan
zalimlerin ağzıyla konuşanlara sözüm: Bu
geçirilmeyeceğimiz anlamına asla gelmemelidir.
masumlar, sütten kesilmemiş bebekler, kokmasın diye üzerine buz konulmuş bu küçücük bedenler meydandalar mıydı da katledildi? Var mı buna bir cevap verecek vidan sahibi? Tekvir suresinde Rabbimiz kıyamet sahnelerini
Ekim/Kasım 2013 36
Kardeşlerim!
Ülkemizdeki huzuru, istikrarı, iç barışımızı, kardeşliğimizi bozmak için türlü senaryolar dün uygulanmaya çalışıldığı gibi yarın da uygulamak için fırsat kollayanlardan, kapalı kapılar ardında yapılan hesaplardan habersiz değiliz.
Kardeşlerim! Çok açık yüreklilikle ve inancımdan duyduğum eminlikle sizlere şunu ilan etmek istiyorum. 20 gündür devamlı surette Saraçhane meydanında olan bir kardeşiniz olarak üzerimizde yapılan kirli planlara, tatbiki için doğru zamanı beklenen hazır senaryolara, birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi, iç barışımızı bozmak için fırsat kollayanlara, işte malum parktaki insanları kast ederek filan ruhu canlı tutarak kirli tezgâhlarına alet olacak gençleri avlamaya çalışan nesil avcılarına verilecek en güzel cevap, bu kirli ruhlara alternatif en güzel ruh; 20 gündür Saraçhane meydanını hınca hınç doldurup da bir çiçeği bile örselememiş Saraçhane Ruhu...
İbadetin, cemaatin, kıraatin, uzun kıyamların ve secdelerin ruhlarımızı nasıl yeniden tanzim ettiğine tanıklık ettik hep birlikte. Kardeşlerim! Bu ruhu sakın terk etmeyelim. İhmal etmeyelim. Direniş ruhumuz, mücadele azmimiz, haksızlık karşısında yükselen sesimiz asla zayıflamasın. Mazlumlar adına, Ümmet-i Muhammed adına üzerimize aldığımız sorumluğu sonuna kadar yerine getirelim. 20 günün hülasası, bir kardeşiniz olarak şunu yakinen hissettim: Rabbimiz kardeşliğin hakkını verenlerin, Üstad Zarifoğlu’nun dediği
gibi
ümmeti
gözetenlerin
önünü açıyor muhakkak. Bu meydan buna şahittir. Bu meydandakiler de buna şahittir. Bu test edilmiş bir
Bu ruhun oluşmasında Mısır’daki
NUSRET’tir. Niyetlerimiz halis ve
şehitlerimizin, Suriye’deki şehitle-
hesapsız olduğu ölçüde Allah bizle-
rimizin bereketi en büyük etken ol-
rin eliyle, diliyle belki de canlarıyla
muştur. Tüm şehitlerimiz çok kıymet-
dinini inşallah teyit edecektir. Bu-
lidir bizler için ama içlerinde bazıları
gün çok açık yüreklilikle bu görevi
vardır ki diğerleri adına da şehadet
inşallah üzerimize yakıştıralım. Sa-
mertebesinin ne kadar ulvi olduğu-
raçhane meydanı da buna şahit ol-
nun bir kantıdır şehadetleri. İşte Mı-
sun. Saraçhane Ruhu her daim diri
sır’da Şehit Esma el Biltaci’nin şe-
kalsın. Bu ruh hepimizi kuşatsın ve
hadeti yüreğimizi adeta kanatmıştır.
bizler için birer cennet vizesi olsun
Babasının kendisine yazdığı mektup
inşallah.
hepimiz için bir yürek sızısı olmuştur. Kardeşlerim! Bu şehitlik öyle bereketli bir şey ki 20
Hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun…
gündür Saraçhane’de adeta şehadet provası yaptık. Esma’mıza yakın olan, ona nasip olan bize uzak olmasın diye dua ettik Rabbimize. Adeta şehadeti yeniden özenilen, imrenilen bir mertebeye çıkarttı bizler için. Unuttuğumuz, kısmen ihmal ettiğimiz bazı değerlerimize yeniden sarılma vesilesi oldu bizler için.
37 Ekim/Kasım 2013
Enes Himmetoğlu
EY MUSA! IZA GERİ DÖNDÜR! M RI LA AR AY A İK BR FA Zİ Bİ GEL VE dünyada oynanan ‘demok-
, adalet ve Musalar eri- Mazlumdan, mağdurdan Am , BM zların rı; nla ma slü Mü Dünya rasi’ oyununu gördüler. Sihirba kten yana olan hür insanların ürlü özg ko) (a.s la yor çıkı sa’y ka, AB‘yle değil, Mu bir kez daha ortaya anın doğusu değil hileleri Ort yer. ı adığ yaş n rını unla hilesini nuşmanın 21. Yüzyıl firav artık. Vahyin, demokrasi ın merkezidir. Uyanış ve diyan dün ırland can u ruh n ezelden beri bile müsoyununu bozan bir cak, Müslümanlar yutacağını laya baş ada bur riliş r. düle r Musa mak olduğunu bir kez daha gör teşriklerdi. Artık Müslümanla eri yerden, buradan kalkatükl düş r, cıla batı list anta doğduğunu, vahyin hayata Müsteşrik batı, ory us’ta, Libya’da, yanlarının Tun ün Bug tır. cak im tesl a demokruhunu güce/istikbara /şey tan müdahalesinin sihirbazların de, Mısır’da dirilişin provaları iye’ Sur ordiy U’ OĞ rlar. TAD üyo i yutacağını gör edenler buraya ‘OR e önleyeceklerini rasi hilelerin ükç ürd Öld r. ılıyo yap Coğ m lar. Hayır, bu coğrafya İsla sandıkları uyanış kavileşiyor. rafyası’dır.
EL MEVTU Fİ SEBİLİLLAHİ ESMA EMANİNA!
Hasan el Benna, Sey yid
Kutub, Halit el islambuli, Muhammed Mursi … İhv ani Müslimin… Müslüma nı oldular… Esma’sıyla… nların vicdaAmmar’ıyla… Şehadeti özle ttile r bize … Ha yat ta; uğruna canlarını feda ede davalarının varlığından hab bilecekleri bir erdar ettiler bizi… Adeviyye yi, İsmailiyyeyi, Ramsesi dikkat ettiniz mi?!… Önden , Nahtayı dolduran hep gen gidenler hep gençlerdi… çlerdi Bize hayatın sırrını öğreten mını şahadetle gösterdiler gen çle rdi… İma n ve cihadın anla… Ya bu dava sürecek ya da zafer onların olacak tı… oldu… Allah cc yolunda olm Ve zafer şahadetleriyle süs lü onların anın şerefini gösterdiler… O şerefi nasılda sımsıkı kuc akladıklarını gördünüz mü da mutluydu halleri… Rable ?... Nasıl rine kavuşmanın, hayat sın avını gururla geçmiş olmanı Bizse Adeviyye’de şahitle n sevinci vardı simalarında… re gölge olan bir bulut olm ayı istedik… Ve düştük me suyla… Yürüyecek takatim ydanlara… Gagamızda bir iz olmamasına rağmen koş damla arak… Fatih’e, Eyüb’e, Em şahitlik meydanlarına, SARA inönü’ne, İslam şehirlerini n bütün ÇHANE’ye… Şahit olmak için, şehitleri taklit için indik… gayesi var meydanları aşa Artık Müslüman gençlerin n… İslam’ın şerefini göğüsl bir erin de taşımak… Vahyin yükünü en büyük imkân olduğunun om uzlarında taşımak… İmanın şahidi olmak… Esma olmak… Ammar olmak… Onlar em Bizler de sıramızı bekliyo anetlerini Sahibine teslim ettiler… ruz… Dilimizde bize şanlı tevhid tarihimizin öğrettiği söz: EL MEVTU Fİ SEBİL İLL AHİ ESMA EMANİNA!
Ekim/Kasım 2013 38
VE TÜRKİYE GEZİDEN DÖNDÜ İsyanın da bir ahlakı var hiç şüphesiz. Haziran 2013’te Türkiye’de yaşananlar bir isyan provasıydı. Birleşenleriyle birlikte sol gruplar ağacı-parkı bahane ederek meydanları doldurdular. Bir isyan diliyle ‘istemezük’çü bir direnç gösterdiler. Çeşitli sol siyasi partilerle işbirliği içerisinde görünerek ve ekseriyetle sol görüşlü sanat çevrelerinin de desteğini alarak meşruiyet sağlamaya çalıştılar. Mevcut hükümetin politikalarını eleştiri temelli ve bunu aşamayan bir söylemle varlıklarını ifade ettiler. Hâlbuki daha temelli fikre dayanan bir felsefe, dil, üslup ve hareket şekliyle ortaya çıkmış olsalardı vicdanlarda daha samimi görülüp destek bulabilirlerdi. Bu coğrafya insanının tasvip etmediği bir devrim dili oluşturmaya çalışılırken kamuyu kışkırtan, zarar veren bir provokasyonun içine düştüler ve bu (sözde) isyan provası bastırıldı. Çünkü kendilerinin sözde isyanında bir AHLAK yoktu. Kendi memleketlerinde değil de Müslüman coğrafyalarda (sözde) isyanı sevenler de bu provada pay sahibi olduklarını yerli isyansevicilerinin desteğiyle birlikte gösterdiler. Toplum, kutuplaşmanın şeytani nefesini soludu bu dönemde. Savunulan düşüncelerin ve bunlara bağlı tavırların esasında içlerinde sakladıkları şeytani duygu ve düşmanlık gerçeklerini ortaya çıkardığı için iyi bir vesile oldu diyebiliriz. Bu coğrafyada İslam’a ve Müslümanlara dinlerini özgürce yaşamasına tahammülü olmayan sözde demokrat ve liberal bir neslin varlığının hala var olduğu bir kez daha bu olaylar vesilesiyle görülmüştür. Toplumun değişim ve dönüşümünde bir fikri altyapıya ve hareket zeminine sahip olan tek topluluğun Müslümanlar olduğu İhvan-ı Müslimin örneğinde olduğu gibi görülmüştür. Umulur ki gezi mensupları direniş ve haklı isyanın ne demek olduğunu ve nasıl olacağını ve bunun nasıl bir bedelle elde edilebileceğini görmüşlerdir.
90 KUŞAĞINA DİKKAT! Üstünde yaşadığımız topraklar bakiyesinde birçok değişime şahit olmuştur. Bu değişim özünde İslam olan bu coğrafyanın insanlarını hedef almıştır. Savaşlarda dini ve vatanı için şehit olan ve gazi olan bu toprakların önde giden insanları kendi memleketlerinde vatan haini ilan edilip asılmıştır. Bu çelişki toplum vicdanında derin travmalar oluşturmuş ve bu travmanın etkisiyle nesiller bilinç ve özgüven duygularını elde etmekte zorlanmışlardır. Zaman ilerledikçe nesiller değiştikçe Allah’ın cc bir sünnetullahı gereği olsa gerek, bu travmaların oluşturduğu duyguların üstündeki tortu zamanla kalkmaya başlamıştır. Yeni nesil diyebileceğimiz kuşaklar daha fazla özgüven sahibi bireyler olarak gözlenmektedir. Kastettiğimiz nesil 90 Kuşağı gelecek yıllar için önem arz etmektedir. Şu an 20’li yaşlarda olan bu kuşak bulunduğu yerlerdeki değişim ve dönüşümün öncülüğünü yapmaya namzet bir kuşaktır. Selefleri cesur davranıp fırsat tanırlarsa Müslümanlar da bu kuşağın nimetlerinden faydalanacaklardır. Demedi demeyin! :)
39 Ekim/Kasım 2013
İMANIMIZIN GÜNCELLENMİŞ HALİ: ADEVİYYE&SARAÇHANE Genç Hareket, Adeviyye direni-
dürdükleri bir hareketin bakiyesi
den dersler alıp hayata dönmeyi
şini İstanbul Saraçhanede Tür-
olduklarını kendi camiasına ve
öğrenmiştir. Namazlar, kunutlar,
kiye Müslümanlarının gündemine
Türkiyeli Müslümanlara tanıtma
ezgiler, teheccütlerle örülü
taşımayı başardı. Bu vesileyle ‘7
vesilesi elde etmiştir. Bu anlam-
nöbet zamanları adeta haya-
gün 7 saat’ duruşuyla, ramazan
da Saraçhane’de bir birliktelik
ta bir imtisal teşkil etmiştir.
ayında ve sonrasında ‘Nöbete
şuuru sergileyerek diğer cema-
Gençlerin coşkusu ilahi ikramlar-
devam’ sloganıyla eylem kültü-
atlere öncülük etmiş, büyük bir
la yoğrulmuş ve Rabbe sunulan
rümüzü yeni bir şekille güncel-
hayra vesile olmuştur. Saraç-
bir imanın bir dirilmenin köşe
lemiş ve ümmet olma şuurunu
hane Ruhu diyebileceğimiz bu
taşlarından birisi olmuştur. Nöbe-
coğrafyaların kardeşliği ve ayni-
teyakkuz hali umarız ki bundan
tin ve durmanın adı iman olunca
liği seviyesine getirmiştir. Mısır
sonraki neslin vazgeçilmezi ve
söylenenler, sloganlar, ezgiler
İslami hareketi İhvanı Müslimin
şuurla hayata yön vermenin
de imanla dillerden dökülmüş ve
80 yılı aşkın sürdürdüğü hareket
başlangıcı olur. Saraçhane ve
gönüllere bir yol bulmuştur. Bu
çizgisinin ve dava şuurunun
Adeviyye nöbeti sıradan bir
coğrafyanın imanının tazelenme-
ne kadar kavi olduğunu bütün
nöbet olmadığı gibi Müslüman
si, gençlerin imanlarının bunun
dünyaya göstermiştir. Gençlik ya-
Gencin her zaman ve mekânda
ötesinde tatlanmasına vesile ola-
pılanmasını İnsan ve Medeniyet
diri olması gerektiğini inceden
cak bu nöbetler farklı şekillerde
Hareketi altında sürdüren Genç
inceye işleyen bir kanaviçe ör-
sürdürülmelidir. Genç Hareketin
Hareket’in mensupları Türkiye
güsü gibidir. Meydana gelen her
genç bireyleri buna öncülük
coğrafyasında 30 yılı aşkın sür-
kişi o kardeşlik ve şuur iklimin-
etmelidir.
Ekim/Kasım 2013 40
kardeşim sen parmaklıklar arkasında da olsan özgürsün kardeşim sen prangalara vurulsan da özgürsün
41 Ekim/Kasım 2013
Bölüm 10
Karanlıktan Aydınlığa Çıkan Yol M. Salih Aydoğan Kuş seslerini bastıran horoz ötüşleriyle gözlerini açtı. Günışığı gözlerinden beynini delecek gibiydi. Sanki bir mağarada yaşıyordu da yıllar sonra günışığına çıkmıştı. Acaba neredeydi? KİO’lar onu yakalamış olabilir miydi? Biran içini bir korku kapladı. Yattığı yerden doğrulmaya çalıştı ama kafasını oynattığı an beynine bir bıçak saplanıyordu adeta. Bir süre yattığı yerden etrafını inceledi. İnce ağaç kütüklerinden inşaa edilmiş bir evdi burası. Küçük penceresinden güneş ışıklarıyla beraber dağ kekiklerinin kokusunu taşıyan tatlı rüzgarlar esiyordu. Odanın içi gayet sade bir köy evini andırıyordu. Burası bir KİO karargahı olamazdı. Gerçi hiç KİO karargahı görmemişti ama böyle bir yer olmayacağı kesindi. “Acaba kimin elindeyim. En azından esir miyim yoksa misafir mi, onu bilsem” diye düşündü. Duvarda asılı bir tablo dikkatini çekti. Lafzatullah (Allah ismi) yazılıydı. İçi tarifsiz bir huzurla doldu. “Ohh emin ellerdeyim!” diye düşündü. Hatta “İslam nasıl bir din ki, onu yaşamadığım halde bana bu kadar huzur veriyor, bir de adam akıllı yaşayabilsem…” diye düşünürken birinin onu izlediği hissine kapıldı. Etrafına baktığında kapının eşiğine gizlenen ufak bir çocuğun korku ve merakla ona baktığını gördü. Göz göze gelince çocuk içeri kaçıp anlamadığı bir dilde bağırmaya başladı. Birkaç dakika sonra orta yaşlı tesettürlü bir bayan içeri girdi; “Apakah Anda baik-baik saja?” “Şeyy sizi anlamıyorum.”
Ekim/Kasım 2013 42
“Do you speak English?”
“Ben ismim Guntur.”
“ Ee şey, no… Sorry..”
“Memnun oldum Guntur. Türkçeyi nasıl öğ-
“Well, no problem. Where are you from?” “Heh bunu biliyorum. I’m from Turkey.” “Oo Mashallah! Wellcome Turkish brother!” dedi tebessüm ederek ve arkasını dönüp; “Heyy Budi, Panggil saja Guntur›u. Tamu bangun.” dedi. Kadın küçük oğlu Budi’yi, büyük oğlu Guntur’u çağırmaya göndermişti. Biraz sonra da elinde yemeklerle dolu bir tepsiyle çıkagelmişti. “Allah’ım başka şey isteseymişim olacakmış” diye düşündü ve kıtlıktan çıkmış gibi yemeğe girişti. Biraz
rendin peki? “ Aa ben gitti Turkiye’ye. Kurs yaptı ben eight months.” “Sekiz ayda bu kadar Türkçe, maşallah valla ya” “Tesekkur ederim.” Bilal merak ettiği herşeyi Guntur’a sormaya başladı: “Beni nerede buldunuz? Ne kadar zamandır buradayım? Beni bulduğunuzda birileri var mıydı?”
sonra kısa boylu, saçları omuzlarına düşen,
Guntur’un yeğeni köyün sınırında başından
güleç yüzlü bir genç içeri girdi ve bozuk Türk-
yaralı olarak bulmuştu Bilal’i. KİO ilginç bir
çesiyle konuşmaya başladı;
şekilde bırakıp gitmişlerdi onu. Bilal 2 gündür
“Hosgeldin kardeşim” deyip kollarını açıp Bilal’e doğru geliyordu. Bilal hemen yatağından doğruldu ve bu gençle kucaklaştı. “Hoşbulduk” “Sen iyi inşaallah?” “Daha iyiyim, başım ağrıyor o kadar.”
yaralı olarak yatıyormuş. Bilal, tüm sorularına cevap aldıktan sonra Guntur; “Bana gel.” deyip tutup Bilal’i elinden evden dışarı çıkardı. Bilal dışarı çıkar çıkmaz manzara karşısında büyülenmişti. Yemyeşil dağlar arasındaki yemyeşil bir vadiydi burası. Etrafta tarlalar, küçük ahşap evler vardı. Herkes bir işle meşguldü. Çocuklar bile büyüklerine yardım etmeyi
Bilal az da olsa Türkçe konuşan birini buldu-
bir oyun biliyordu. Adeta bir masaldan çıkma
ğuna çok sevinmişti.
bu yerde bir 10 gün kalacaktı Bilal. Bu küçük
Fakat Guntur’un Türkçesi o kadar da iyi değildi; “Basim?”
köydeki insanların İslam’ı nasıl yaşadıklarını, birbirlerine olan saygısını, ahlakını, yüzlerine, hareketlerine, giyim kuşamla-
“Ee şey. Kafam, çok kötü…” artık vücut diliyle
rına, işlerine, ev ortamlarına, oyunlarına
anlatmaya başlamıştı. Sanırım en kolay yol
yansıyan İslam ahlakına şahit olacaktı. Bi-
buydu.
lal’i en çok da etkileyen bu insanlardaki huzur-
“Oo, anladı ben. Şafi Allah inshaallah. Ee adin ne?” “Bilal, adım Bilal” deyip elini uzattı; “Senin adın ne?”
du. Hem de saf huzur. Moral bozukluğu yok, kavga yok, stres yok, depresyon yok, kaygı yok, telaş yok… “Bizim bir damla huzur için dinlemediğimiz müzik, oynamadığımız oyun, gezmediğimiz kız, düşmediğimiz haram yokken, bu insan huzuru tek bir cümleye sığdır-
43 Ekim/Kasım 2013
mışlardı; “La ilahe illallah” Cuntur’un sürekli
Bilal aklından arkadaşlarını çıkaramıyordu.
söylediği hadisdeki gibi; “La ilahe illallah de,
İlk günden beri Cuntur’a köyden ayrılmak
kurtul!” İşte bu kadar! “Peki ya bizim Müslü-
için yalvarsa da Cuntur, iyileşmesi için daha
manlar neden böyle değil?” diye de düşün-
vakit var diyordu. Acaba vücudundaki ya-
meden edemiyordu kimi zaman ama aslında
ralardan mı yoksa İslamsız geçen yılların
cevap basitti. Bizim Müslümanlar dünyaya
ruhuna verdiği yaralardan mı bahsediyor-
dalmıştı. Üzerlerindeki bembeyaz ipekten,
du. Yine de Bilal her akşam olduğunda aklına
ışıl ışıl İslam elbisesini dünyanın çamuruna
Cezalandırıcılar geliyor ve Cuntur’a yalvarı-
bulaştırmışlardı. O yüzden kimse onlara ba-
yordu.
kıp Müslüman olmuyor, olamıyordu. Halbuki buradaki Müslümanları kim görse, eğer kalbi mühürlü değilse kesin Müslüman olurdu. Bilal aslında Müslümandı. Ailesinden öğrendiği kadar… Onlardan miras kalan bir iman… Ama Bilal bunu kabul edemezdi. Bir gece, ateş başında konuşurken Bilal, Cuntur’un yanında tekrardan Şehadet getirip Müslüman olmuştu. Ve o günü yeni bir doğum günü olarak bilmişti. Bilal’in doğduğu ve Müslüman olduğu tarih artık 12.06.2012’ydi.
Bugün tam 11. gündü. Akşam soğuğu çökmüştü. Bilal ve Cuntur dağ eteklerinde bir koyun sürüsüne çobanlık yapıyorlardı. Akşam olunca iki çoban köpeği sürüyü bir araya toplamış ve dinlenme vakti gelmişti. Bilal ve Cuntur da bir ateş yakıp kenarında oturuyorlardı. Muhabbet her zaman ki gibi derindi. Cuntur Bilal’e aslında bildiği şeyleri anlatıyordu ama Bilal sanki ilk defa duymuş gibi etkileniyordu. Çünkü İslam’ı gerçekten yaşayan birinden dinliyordu. Ee kalpten çıkan kalbe ulaşır. Bi-
Bilal’in keşfettiği şeyler sadece bunlar değildi
lal de ülkesindeki gençlerin İslam’dan ne ka-
tabii ki. Mesela Azimet’in bahsettiği KİO’lar-
dar uzak olduğundan bahsediyordu. Cuntur o
dan korunma yöntemini Bilal’de çözmüştü.
kadar samimiydi ki, bunları kimi zaman göz-
Bunun adı “TEVEKKÜL”dü. Yani Allah’a tam
yaşları içerisinde dinliyordu.
manasıyla güvenmek, kendini Allah’a teslim etmek. Allah’a tevekkül eden Hz. İbrahim’i nasıl ki ateş yakmıyordu. Tam manasıyla kendisine dayanan kullarını Allah görünen
Derken konu dönüp dolaşıp aynı yere geldi; “Cuntur, arkadaşlarımı kurtarmaya ne zaman gideceğim?”
ve görünmeyen tüm kötülüklerden muhafa-
Cuntur tebessüm ederek; “hiçbir zaman”, Bi-
za ediyordu. Ve buradaki Müslümanlar Ku-
lal şaşırmış ne diyeceğini bilemiyordu. Cuntur
ran’dan bazı ayetleri şifa ve korunma için
devam etti; “Sen yok, biz var! Biz kurtar-
kullanıyorlardı. Bu tekniğe “Rukye” diyorlar-
mak!”
dı. Bilal işte bunları öğrendiğinde, KİO’lardan kaçarken ayağı takılıp düşüp bayıldığında neden onu kaçırmadıklarına anlam verebiliyordu. Çünkü bu köy tevekkül ve rukye ile korunan bir köydü.
Cuntur köydeki gençleri de bu kurtarma operasyonuna dahil edecekti. Bilal müthiş bir şekilde mutlu olmuştu. Kalkıp Cuntur’a sarıldı. “Peki ne zaman?” “Yarin inshaallah!” Bir Sonraki Bölüm: Günışığı Operasyonu
Ekim/Kasım 2013 44
YARATILIŞ GAYESİ Abdullah KUL
Allah yegâne yaratıcıdır. Ezelidir, ebedidir, doğmamış sorgulayacağız ve sorgulayarak umarız ki doğruyu bulve doğrulmamıştır. Varlığı kendisindendir.
Her şey muş olacağız. Tabi ki ilk önce sorguladığımız konuları
O’na muhtaçtır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. -Allah levh’i yarattı. -Arşı var etti. -Arş su üzerinde idi. -Kürsüyü yarattı. -Kürsü arş içinde idi. “O kafir olanlar görmediler mi ki, gök ve yer bitişik bir halde iken biz onları birbirinden ayırdık.” (Enbiya 21\30) Günümüzde yaratılışı sadece Allah’a atfedilmekte. Fakat Ata, Soy, Kütük ve büyüklerden gelen örf ve adetlerle insanlar İslam’ı Allah’ı tanıyarak, İslam dinini araştırmadan; babasının dini ne ise veya hocasının
Kur’an ve Sünnet süzgecimizden geçirdikten sonra güvendiğimiz kişiler, hocalar, abiler, alimlere sorabiliriz fakat sonuç olarak insan tarafından yapılan kitaplarda, dergilerde, külliyatlarda, tefsirlerde vb. daima bir noksanlık vardır. En mükemmel tekbir kaynak vardır O da Allah’ın Kitabıdır. İnsanlık sadece ve sadece Allah’a kulluk için yaratılmıştır. “Ben insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat\56) Allah insanlardan sadece kulluklarını tam yerine getirmelerini beklemektedir. Ama insan Allah’tan hiçbir amel sergilemeden cenneti arzulamaktadır. “O gün tam doğru tartı vardır. Kimlerin tartıları ağır çekerse, onlar kurtuluşa ermişlerdir.” (Araf \8)
dini ne ise o dine mensup olduğunu kavl/sözlü olarak Yukarıda da belirttiğimiz üzere insan sadece kulluk ikrar etmektedirler. Bütün İslam coğrafyası günümüze yani imtihan için dünyaya gönderilmiştir. Ama günükadar uyutularak bugünlere dinden ve kitaptan uzak- müzün zafiyetlerinden birisi olan “Kulluk Bilinci Nelaştırılarak gelmişlerdir. Bu uykudan uyanmak için dir?” sorusuna bir cevap bulamıyoruz.
Allah biz-
maalesef bir çabamız hala görülmemekte. Müslüman- lere kulluğumuzun bilincini öğrenmeyi nasip eylesin… lar ne zaman bir arayışa girerse ve bu amaç doğrultusunda hak olan Kur’an ile haşr neşir olursak o zaman
Selam ve dua ile…
kendimizi, çevremizi, birliğimizi kısacası İslam dinini
45 Ekim/Kasım 2013
Mü
zi
k
SÖYLEN MEMİŞ TÜRKÜLERİN
KENTLİ OZAN I:
SELÇUK KÜPÇÜK n yanı Bazen sağlam bir çınar durur o yolu i fark başında. Geçersin bakarsın, belk şmesi edemezsin bile. Ama o çınarın yeti basit değildir. öylesine fark edilmeyecek kadar diğer çınarlar Çünkü yanında büyümeye çalışan göğe yükseltmiştir. pes etmiş, bu çınar azim ile başını dallarını genişletmiş Damarlarına yürüyen su zamanla ibretlik bir tablo ortaya çıkarmıştır. m mahallede Selçuk Küpçük de böyledir. Bizi a mahallenin müzik yapanlar arasındadır. Am rın birinde söz meydanında değildir. Arka sokakla ütüyordur besliyordur; söylenecek sözler. Büy olgunlaştırışarkılarını söylemek için. Sabırla bilmediğimiz yordur şarkılarını. Bildiğimiz ya da n geçirip güzel şiirleri kendi yürek süzgecinde iğim kadarıyla mübesteliyor ve dillendiriyordur. Bild gâhında çok müteziklerini İstanbul dışında kendi der yor coğrafyaya. Gayesi vazı bir şekilde örüp öyle sesleni kü kıymetli şeyler eserlerinin bilinmesi değildir. Çün bestesi Yedi Güzel aranarak bulunur. Zaten birçok adır. O’nu farklı Adam’ın şiirlerinden oluşmakt bestelemeye kılan, bu özel insanların şiirlerini
Ekim/Kasım 2013 46
Kenan Dağlar el Adam’dan başka çok özen göstermesidir. Yedi Güz lerinin şiirlerini de dilçok özel şairlerin ve Anadolu şair ktır söyleyişi. Sözlerinlendirmiştir. Anadolu tadında sıca ündürücüdür. O sessiz de çok anlam yüklüdür ve düş çık(a)mayan… Şimdi bir kent ozanıdır ama görücüye arayıp izini bulmuş O’nu görücüye çıkarmak istiyorum O’nu ancak böyle gibiri olarak. Belki garip gelebilir ama disinin müzikten başka, rift cümlelerle anlatabilirdim. Ken ır. Ben onu zaten kitapları, makaleleri de bulunmaktad müzikten başka sosyal bunun için çok seviyorum. Çünkü bir sanatçı yapıyor. meselelere de eğilmesi onu gerçek rı, Kurutulmuş Gül ALBÜMLERİ; Tebessüm Provala Mevsimi, Artık Kuşlarını Uçur zı kitap fuarlarında rastNot : Kendisi şiir aşığıdır. Müteva gimizin de katıldığı layabilirsiniz. Kendisiyle en son der duk . Üsküdar Dergi Fuarı’nda buluştuy
Şehrin Sesle ri
ÜM METLE 7 GÜ N 7 SAAT Dünyanın dört bir yanında akan Müslüman kanı dinmezken işleri yoluna koymaya çalışan Mısır’da, Batı’nın istediği şekilde düzenlenen demokratik seçimlerle seçilen Mursi’nin, yine batının ve şer güçlerin çirkin planlarıyla devrilmesiyle oluşan karışıklık Türkiye’deki Müslümanları da harekete geçirdi. Suriye’de İslam’a açılmış bir savaş varken, Filistin üzerindeki anormal süreç devam ederken, Çin, Doğu Türkistan’daki Müslümanları katlederken, Myanmar’da katliam sürerken, Patani’de mücadele devam ederken, Çeçenistan’da sessiz bir soykırım varken, Dünya’nın diğer ülkelerinde Müslümanlara baskı devam ederken, nüfusunun çoğu Müslüman olan ülkelerde yaşayan Müslümanlar da Kapitalizmin ve Kültürel dayatmaların altında büyük değişim göstererek tek tipleştirilip (isteyen araştırsın debth slave) dünya meselelerine kör ilgisiz hale getirilirken, tüm bunların farkında olup Ümmet’in birliğini gündeme
M ÜZİĞİN TAVAN ARASI
(SEÇME M ÜZİKLER)
getirip vicdanları harekete geçirmek için 7 Gün 7 Saat programını tertip etti Genç Hareket. Genç Hareket bu program çerçevesinde Ramazan’ın son haftasına girmeden 7 gün boyunca İftardan Sahura, 7’den 70’e herkesin katıldığı ve güzel bir kardeşlik örnekliği gösterilen İftar ve Sahur sofralarında bir araya getirdi inananları. Aynı safta yürek titreten kıraatlerle teravihe ve gece namazlarına durdular. Birbirinden güzel
uzun
insanların sohbetlerine tek kulak
birliktelik
kesildiler. Yürekten gelen seslerin yer aldığı konserlerde aynı duyguları hissettiler. Şiirlerde kelimelerin anlamlarını yüreklerinde duydular. En önemlisi Ümmet için kalp -dil- göz ekseninde dualara âmin dediler. Gözyaşları yürekten gelen Âminlerle Allah’a ulaştı. Ben daha önce bu kadar
Ömer Karaoğlu inde, Güneşin Gözbebeğ Grup Yürüyüş Ninni Ricardo Moyano Kara Toprak Eşref Ziya Terzi Sonsuzluğa Özlem
yaşanmış bir program hiç görmemiştim. 7’den 70’e herkesin katıldığı bu samimi etkinlik hem Adeviyye’yi hem Şam’ı diğer İslam başkentlerini birbirine bağladı. Allah orada yapılan tüm samimi duaları kabul etsin ve Müslümanları zafere ulaştırsın.
Nazel Azami Rahmanu’r Rahim Erol Parlak Boğaz Havası k Ömer Faruk Tekbile Ask Selçuk Küpçük Mona Roza
Hadouk Trio Baldamore Cenk Erdoğan Tatlı Dillim Cenk Erdoğan Trio Albüm
47 Ekim/Kasım 2013
l’u Taksim, Sultanahmet İstanbul’da yaşayıp İstanbu neden insanların kendive Eminönü’nden ibaret zan anda birçok insanın her ni İstanbullu gördüğü bir zam geçirmediği bir alan olan gün içinden geçip ama içinden k saklı bir camiden bahTopkapı’dan ve gözlerden uza sedeceğim size.
kara savaşlarının en yoğun İstanbul’un Fethi sırasında İstanbul surlarının 5 km’lik yaşandığı alan olan bugünkü zindeki en büyük parklarınkara tarafı, İstanbul’un merke şehir Belediyesi’nin çadan birine sahip. Çünkü Büyük barındıran büyük bir park lışmalarıyla birçok sosyal alanı o kadar şeyden sonra bölhaline gelmiştir. Lakin yapılan ınamamıştır. Hatta parkın ge bir türlü istenilen şekilde tan kurulduktan sonra il dışıniçindeki Panorama Müzesi geyi İstanbullulardan daha dan gelen ziyaretçiler bile böl sız sayılmam. Peki, ne var fazla tanımışlardır desem hak ve neler var içerisinde. Sıbu parkı bu kadar önemli kılan yanına Selçuklu-Osmanlı nırları Panorama müzesinin Fatih Sultan Mehmet Vamimarisinde yapılacak olan kampüsü ve Zey tinburnu kıf Üniversitesi’nin büyük bir ak olan genişliği ile tam bir Arberetumuna kadar uzanac Parkın sınırları dâhilinde Kültür Vadisine dönüşecek tir. tan Mehmet’in İstanbul’a Fethin Tarihi Surları, Fatih Sul Türk Dünyası Kültür Evleri, girdiği söylenen Eğri Kapısı, ü Tıp Âlimi Merkez Efendi Çocuk Trafik Parkı, Gölet, Ünl Panorama Müzesi, Konser Hazretleri Camii ve Türbesi, ar ve Kermes Alanları, ve Şenlik Alanları, Organik Paz at etkinliklerinde kullanılan Yenikapı Mevlevihane’si, san edar) ve biraz daha bahAbdülbaki Paşa Türbesi (Nağm Ağa Camii… sedeceğimiz Takkeci İbrahim ii kenarda köşede kalmış Takkeci İbrahim Ağa Cam arada bazı kardeşlerimiz bir Mimar Sinan eseridir. Bu i kendi parasıyla yaptığı Mimar Sinan’ın yaptığı eserler bir şey yok. Ama Mimar eserler zannediyormuş. Böyle bir iki eseri var. Bunlardan Sinan’ın kendine özel yaptığı . Gelelim Takkeci İbrada başka sayılarda bahsederiz yukarıda bahsettiğimiz him Ağa Camii’ne. Bu camimiz de yer alıyor. Camiimizin Topkapı Şehir Parkı’nın içerisin ve bir de sebil bulunmakyanında bir Sıbyan Mektebi da kullanılmıştır. Bu tadır. Önceden tekke olarak manevi bir atmosfere camiinin en önemli özelliği çok
Ekim/Kasım 2013 48
TOPKAPI ŞEH İR PARKI ve TAKKECİ İBRAH İM AĞA CAM İİ
sahip olmasıdır. Ama bunun yanında Eminönü’ndeki Rüstempaşa Camii’nin çinileri gibi çinileriyle ünlüymüş. Zamanla çinilerin çoğu çalınmış. En son 2008’de yapılan restorasyonunda benzerleri yerlerine konulmuş. Bu camiinin yapılış hikâyesi de ayrı bir konu. Camiyi yaptıran 16.yy’da Topkapı civarlarında takke ve tespih satan bir garipmiş. Bir cuma namazında vaizin cami yaptırmanın öneminden bahsetmesi üzerine bir cami yaptırmayı hep arzu etmeye başlamış ve gördüğü bir rüyasında evinin mutfağında bulunan ocağın altında iki küp
altın olduğunu görmüş. Sonra gerçek ten de bu altınları bularak bu camiyi yaptırmıştır. Gönlü zengin olan Takkeci İbrahim camiyi yaptırdıktan sonra geri kalan parayı da fakire dağıtmıştır. Hikâyenin doğru olma ihtimali caminin duvarındaki çinilerin içindeki altın dolu küpün motif olarak yer almasından dolayı doğruluğu yüksek tir diye düşünüyorum. Çünkü civarda böyle ocak altında altın saklama olaylarından bir tanesini net bir şekilde biliyorum. Camideki bazı panolar nasıl oluyorsa İstanbul Ermeni’si Gülbenkyan adlı biri tarafından kendi müzesine götürülmüş ve orada sergilenmiş daha sonrada Portekiz’deki bir müzeye hediye edilmiştir. Bu talihsizlik gün gibi ortada olduğu halde maalesef hiçbir şey yapılmamaktadır. Öyle ki Kasımpaşa’da bulunan Piyale Paşa Camii’nin de çini ve bazı eserleri yine aynı kişi tarafından bir türlü alınmış ve bu eserler Gülbenkyan’ın kendi müzesinde hala sergilenmektedir. Bunu da buradan duyurmuş olayım. En azından bilinsin bu rezalet… (Rezaletin ispatı da bu link: http://w ww.museu.gulbenkian.pt/obra.asp?num=1598b&nuc=a4&lang= )
49 Ekim/Kasım 2013
Es Selamun Aleyküm ve Rahmetullah Sevgili Gençler Bu ayki sayımızda son zamanların en gözde mesleklerinden biri olan İnşaat Mühendisliğini ele alacağız. En gözde mesleklerden biri diyoruz, çünkü inşaat alanında yapılacak çok iş var ülkemizde. İstanbul’daki Kentsel Dönüşüm Projesi bir tarafa, Türk Müteahitlerinin yurt dışında aldıkları önemli inşaat proje ihaleleri diğer tarafta düşünüldüğünde, bu sektörü hem cazip hale getiriyor hem de bu alanda çalışacak insan kaynağına olan ihtiyacını da ortaya çıkarıyor. Kıymetli gençler, öncelikle İnşaat Mühendisliğini biraz tanıyalım. Bu mühendislik programı, her türlü bina, baraj, havaalanı, köprü, yol, liman, kanalizasyon, su şebekesi gibi hizmet ve endüstri yapılarının planlanması, projelendirilmesi, yapımı ve denetimi konuları ile ilgili eğitim ve araştırma yapar. Bu sektörde çalışmak isteyen bir kimsenin sayısal akıl yürütme gücüne sahip; matematiğe, fiziğe, ekonomiye ilgili ve bu alanda iyi yetişmiş bir kimse olması gereklidir. Her bilim dalında olduğu gibi, inşaat mühendisliğinde de, kişinin bilgilerini anlamlı bir düzen içinde bir araya getirerek sentez yapabilme ve bundan yararlanarak problem çözebilme yeteneğini geliştirmiş olması özellikle bu mühendislik dalında elzemdir. Ayrıca iş sahipleri ve işçilerle iyi ilişkiler kurabilen, sabırlı, hoşgörülü olması gereklidir. İnşaat mühendisliği kurucu mühendislik alanlarının başında gelir ve geniş bir alanı kapsadığından çeşitli dallarda uzmanlaşma gereği duyulmaktadır. Bu alanların en önemlileri, yapı mühendisliği, temel mühendisliği, su mühendisliği, malzeme bilimi,
Ekim/Kasım 2013 50
ulaşım gibi konulardır. Uzmanlık ve çalışma alanı ne olursa olsun inşaat mühendisi kuracağı yapının dayanıklılığını sağlamakla yükümlüdür. Bunun yanında, inşaat için gerekli malzeme ve personeli, bunların maliyetini hesaplar, malzemeyi satın alır, iş planını hazırlar, inşaatı denetler. İnşaat mühendisliği çalışmalarının önemli bir bölümü büroda gerçekleştirilirse de, yine önemli bir bölümü uygulama alanında yer alır. Bu nedenle, inşaat mühendislerinin bazıları büroda, bazıları şantiyede, pek çoğu da her iki alanda görev yapabilirler. Bu vesileyle çalışma koşullarına kısaca değinmekte fayda olduğunu düşünüyoruz: İnşaat mühendisi, çizim yaparken büroda, yapım aşamasında inşaatlarda çalışır. Proje mühendislerinin çalışma ortamı rahat olmasına rağmen, şantiye mühendislerinin çalışma
ortamı tozlu, gürültülü, yazın sıcak, kışın soğuk olabilir. İnşaatta çalışırken az da olsa kazaya uğrama tehlikesi vardır. Çalışma saatleri düzenli olabileceği gibi hafta sonu çalışması da olabilir. Özellikle büyük firmalarda çalışan meslek elemanları sık sık seyahat edebilirler. Çalışırken tesisat konusuyla ilgili tekniker ve mühendislerle, mimarlarla, teknik ressamlarla, işçilerle iletişimde bulunabilirler. Ülkemizde inşaat mühendislerinin birçok çalışma alanı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz, yazımızın başında belirttiğimiz gibi bu alanda çalışacak insan kaynağına ciddi ölçüde ihtiyaç bulunmaktadır. İnşaat Sektörü uzun yıllardır Türkiye Ekonomisinin Lokomotifi olarak adlandırılmış ve ekonomik büyümenin en önemli ayaklarından biri olarak değerlendirilmiştir. Bu sebeple sektör sürekli canlı tutulmaya çalışılmakta, teşvikler verilmekte ve yeni projeler
Bildiğimiz üzere yaşam alanları ve mekânlar inşaa ediyorsunuz, sizce Müslüman bir İnşaat Mühendisi nasıl olmalı, nelere dikkat etmeli? Müslüman bir mühendis şartlar ne olursa olsun işini en iyi şekilde yapmak zorundadır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da mükâfat ve karşılığı Allah’tan beklemelidir. Çünkü dürüst olmak ve işini sağlam yapmak Allah’ın emridir. Böyle yapmamak Allah’ın hoşnutluğundan uzaklaştırır. İsimizi iyi yapacağız, sosyal faaliyetlerimizi yerine getireceğiz.
Orhan Koyuncu
gündeme getirilmektedir. Bunlarla birlikte bahsettiğimiz gibi Türk Müteahhitlerin Orta Doğu başta olmak üzere yurt dışında çok önemli referansları bulunmakta ve birçok büyük projelerde yer almaktadırlar. Ülkemizde İnşaat Mühendislerinin başlıca çalışma alanları: Bayındırlık ve İskân, Orman, Tarım ve Köy işleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Ulaştırma Bakanlıklarında, DSI ve Karayolları Genel Müdürlüklerinde, kamu iktisadi teşekküllerinde görev almakta, bir kısmı ise serbest çalışmaktadır, ayrıca İnşaat mühendisleri müteahhit olarak serbest de çalışabilirler. Son olarak İnşaat Mühendisliğinde uzun yıllar tecrübesi bulunan ve yazımızı zenginleştireceğini düşündüğümüz tanıdığınız bir abinizin röportajını aşağıda bulabilirsiniz. Hepiniz Allaha emanet olun…
Enes Bey kısaca kendinizden bahseder misiniz, nereden mezun oldunuz ve şuan hangi işte çalışıyorsunuz? 1981 Bolu doğumluyum. 2000-2007 ITU İnşaat mezunuyum. Mezun olduktan sonra Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsünde Deprem ve Yapı Mühendisliği dalında yüksek lisans programına başladım. Tez döneminde bıraktım. Halen İstanbul’da konut projelerinde şantiye şefliği yapmaktayım. Evliyim, bir oğlum var. İnşaat Mühendisliği okumayı neden tercih ettiniz, sizin için özel bir sebebi var mıydı? İnşaat mühendisliğini perspektif düşünme yeteneğine sahip olduğumu düşündüğüm için tercih ettim diyebilirim. Teknik konulara meraklı ve insan ilişkilerinde etkin olmayı sevdiğim için. Ofis ortamında değil de sahada şantiye şefi olmayı istedim. Elhamdülillah bu vazifemizi devam ettiriyoruz.
Bütün bunları yaparken sorumlu olduğumuz kişileri ihmal etmeyeceğiz. Kendimizi yetiştireceğiz, kitap okuyacağız ve durmayacağız. Bütün bunlar çok yorucu görünebilir ama bizim dünyadaki hayatimizde yorulup Ahirette dinleneceğimizi hatırlatıyor bize Rabbimiz. Biz bu şuurla hareket edersek, her şeye vakit bulabiliriz. Bu hayatta değerli olan çok para kazanan inşaat mühendisi olmak değil, çok para kazanan, kazandığını bolca infak eden Müslüman bir İnşaat Mühendisi olmaktır. Mehmet Zahid Kotku Hazretlerinin değişiyle ‘Bir lokma, bir hırka, bir MAZDA’ öğretisini hayata hâkim kılmalıyız. Son olarak bu konuda gençlere neler tavsiye edersiniz? Gençlere tercihlerini yaparken hayatlarının mesleklerinden ibaret olmadığını bilmelerini isterim. Yaptıkları iş ne olursa olsun “Ben Müslümanca bir hayata mesleğimle nasıl hizmet ederim” düşüncesiyle kendisini yetiştirmelidir. Meslektaşlarıyla bu ortak paydada buluşmalıdır ve organize olmalıdır. Hayatlarından ‘zor’ kelimesini çıkarmalıdır. Her daim her yönden hizmet ve görev ehli olmalıdır. Unutmamak gerekir; zor halledilir, imkânsız ise zaman alır :)
51 Ekim/Kasım 2013
R. Sercan Somuncu
Toparlanın Gitmiyoruz! Dergimizin önceki sayılarında Mısır’ın ilk seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin dikkat etmesi gereken bazı hususlara değinmiştik. Özellikle reel politik düzlemde yapması gereken hamleleri, acele etmesi ya da etmemesi gereken konulara çok ufak göndermeler yapmıştık. Hukuk yönünde yaşanabilecek sıkıntıları söylemiştik. Dediğimiz şeyler maalesef, Tahrir meydanında yapılan gösterilen neticesinde, ordunun devreye girip DARBE yapması sonucu gerçekleşti. Özellikle, Türkiye’de yoğun bir şekilde gerçekleştirilen protestolar gündemimize Mısır ve Müslüman Kardeşler’i soktu. Şehid Hasan El Benna’nın mübarek yaşamıyla taçlanan bir yapı/hareket olan Müslüman Kardeşler, yoksulun, garibin ve halkın içinden filiz gibi yükselmişti. Bu hareketin, özellikle yaşanan şu süreçte kesinlikle silah kullanmaması çok anlamlı. Bu dik duruşun ardında, birçok
Ekim/Kasım 2013 52
piyon ve aktörün plan yaptığı, sahne aldığı bir gösteri(!) seyrediyoruz sanki. Özellikle Ahmet Davutoğlu ile dış siyasetin dış siyaset olarak yaşanmaya başladığı Türkiye’de, plandan ziyade kendisine burada ahlaki bir yükümlülük görüyor diyebiliriz. Bu yorumumun tartışmaya açık olduğunu düşünüyor olabilirsiniz, hak da verebilirim azıcık. Ancak bu büyük gerçeği değiştirmiyor. Bizlere düşen sorumluluğun, Sezai Karakoç’un da söylediği gibi “fikir alanında” olmasını gerektiğini altına, üstüne, sağına ve soluna bastırarak söylüyorum. Meydanlar elbette söz söylemek için vardır ancak slogan fikiri öldürür. Bu da çok net. Bir Müslümanın şu yaşanan olaylardan vicdanı azıcık sızlıyorsa yapması gereken birinci ödevin kendisini herkesin söylediği ve çağırdığı şey olmadığını, aksine yükümlü bulunduğu ailesi, yakını, konu komşusu, kitapları, fikirleri ve cümlelerine sarılması gerektiğini söylememiz gerekiyor. Çünkü
savaşımız batı ile olacaksa, onlar gibi güçlenmeli, söyleyecek güçlü sözlerimizin olması gerekmektedir. Daha da Batılaşarak, iyice bu çukurun içine girip, onların söz ve davranışlarıyla savaşamayız. Kime ve neye göre savaşacağız? Meselemizi, siyasi düzlemde Müslüman kardeşlerimizi ezmek olarak görmemeli, her şeye rağmen, Allah’ın kitabına koşacak insanları etrafımıza toplamamız gerekmektedir. Çünkü bazı konularda hayır bildiğimizin şer, şer bildiklerimizin hayır olduğunu Allah-u Taala bizzat kendisi kitabında buyuruyor. Bir düğmeye basılarak oradan oraya sıçramamayı, mütekabiliyet yeteneğimizi sonuna kadar kullanıp, anlık heves ve heyecanla, ileride pişman olacağımız hareketlerin içinde bulunmamalıyız. İsmet amcanın söylediğini söylemeliyiz; “Toparlanın, GİTMİYORUZ!”
Geziden, Peygamber çıkar mı? Özellikle gündeme getirmediğimiz ancak bir şekilde damar haline gelip, niteliksiz söylemlerle cirit atmaya başlayan “gezici” minibüslere biraz değinmemiz gerekiyor. Burada yazılanları bütün gezicilerin üstüne alınmamasını bizzat rica ediyorum. Epey alıngan arkadaşlar olduklarını söylemeye gerek görmüyorum. Söyledim galiba. Bu süreçte çok garibime giden, belki de yapmak istedikleri şeyin meşrulaştırılmasını sağlamak için, hafiften bir İslami vurgu yapmaya çalıştıklarını gördüm gezici-
lerin. Özellikle Anti-Kapitalist Müslümanların önderliğinde, onlara saygı duyan ulusalcı, solcu, anarşist, demokrat, kalbim temizci tayfanın çeşitli vesilelerle “Bizde saygı duyuyoruz İslam’a!”, “Hatta ben de Müslümanım”, “Bakın içkiyi yasakladık gezide” diyerek, olası bir AKP’yi indirme senaryosuna halkı ikna çabaları da ilginç bir yöntemdi doğrusu. Ramazan’da düzenlenen iftar programları, iki üç tv kanalının bize gerçek(!) İslam’ı anlatma iddiasıyla düzenledikleri programları
ibretle izledik. Şimdi bu yazdıklarımı okuyup, kesin bir partili diyeceklerini de bildiğim için, hiç polemik yapmıyorum doğrusu. Ancak kimsenin kimseyi kandırmaya hakkının olmadığını düşünüyorum. Müslümanların karşısında durmayı kendinize o denli görev bellemişsiniz ki, kusmuş olduğunuz tüm kininizin gerçek amacını da biliyoruz. Yoksa mesele İslam imiş, din imiş, biz geçtik bu masallardan arkadaşlar! Siz de toparlanın bakalım!
Bakan, Bakar mısın, Namazını Kılar mısın? Vakt-i zamanında usta bir yazarın gündeme getirdiği, bizim de nokta isabet dediğimiz bir köşe yazısı vardı. Yazıda, İslami tonda söylemler üreten ve Müslümanların oylarını toplayan partiye mensup bakanların neden namaz kılıp/
kılmadığı üzerine güzel nasihatlar vardı. Namaz kılan insanın işlerinin yolunda gideceğini, bu noktada özellikle bu denli zor bir görevde namaz ile Allah’a niyaz etmenin önemine vurgu yapılıyordu. Kılan birçok bakanı tenzih ederek, kıl-
mayanların da kılması gerektiğini, yoksa Allah’ın bu nimetlerin hesabını çetin yapacağından bahsediyordu. Bize fazla söz bırakmamıştı yani. Katılıyor ve gündeme getiriyorum.
53 Ekim/Kasım 2013
Nur Sena Özden
G
üneşin üzerine doğduğu en hayırlı gün; cuma günü ise, bir peygamber olmak müstesna, güneşin üzerine doğup battığı en hayırlı insan Ebu Bekir (r.a)’dır. Ne büyük devlet, gönlü sevinçlere gark eden bir nimettir ki, Hz. Peygamber (a.s) Hz. Ebu Bekir için buyurdular: “Bir peygamber olmak müstesna, güneş, Ebu Bekir’den daha faziletli bir kimse üzerine ne doğmuş ne de batmıştır.” Ebu Bekir (ra.) candır… Sadakat ve teslimiyeti, kendine hayran bırakır güzellikte, rikkat ve merhamette engin bir örnek.
İsminin esasında Ebu Bekir değil de Abdullah olduğunu biliyor muydunuz? İsminin yanı sıra künyesiyle tanınan ve anılan büyük insan: Ebu Bekir (ra.)…<İşe erken başlayan> anlamında. Hatırlayalım, Allah Rasûlü’nün nübüvvet nuruna gark olduğu ilk vakitler itibari ile, şeksiz ve şüphesiz onu
Ekim/Kasım 2013 54
doğrulamış, ona inanmıştı, ilklerdendi O. Rabbin huzurunda bir namaz edası ile duruyorken, ümmetin sıddıkiyet ve teslimiyet örneği de duruyordu. Mustafa Necati Bursalı’nın da ifadesi ile “Âlemleri kurtarmaya gelenin arkasında saf saf oldular. O ne saf, o ne eda, o ne âhenk? Bir kadın, bir erkek, bir çocuk ve bir köle…Ve gökler dolusu melek…”
meden teslimiyeti kuşanan…
Ebu Bekir (ra.) candır…
Tabi nasipsizler, çıkar ve hesaplarına gölge düşüren bu çağrıya, bu davete nefret nazarıyla bakıyor, kalplerindeki kin ve nefret ateşi onları yakıyordu. Bu sebeple Nebiler Nebisi’ni bir gün Kâbe mahallinde ibadet ederken yakalayıp, ona eziyet ve cefada bulunmaya yeltendiler. Tam da o sırada, Sıddık lakabına mazhar olan, rikkat ve merhamet örneği Hz. Ebu Bekir (ra.) yetişti… Allah Rasûlü’nü kendi vücudu ile siperledi ve o iman dolu yüreğiyle ve o küfrü boğan sesiyle haykırdı:
Hani Hz. Peygamber (sav.) öğrettiler, öğretenlerin en güzeli olarak; en açık seçik, anlaşılır, en derin hikmetle buyurdular: “Sizden herhangi biriniz bir kötülük gördüğünde onu eliyle, eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Buna da güç yetiremezse kalbiyle (buğz) etsin. Bu ise imanın en zayıf mertebesidir.” Öyle ki Hz. Ebu Bekir’de el, dil, kalp ne kelime, canıyla malıyla, diliyle, kalbiyle ve dahi her şeyi ile Allah’a ve Rasûlü’ne İslam’ın yoluna adanmış insan güzeli…Allah Rasûlü’nün gölgesi… Tarafında hesaba ve ölçüye yer ver-
“Bir peygamber olmak müstesna, güneş Ebu Bekir’den daha faziletli bir kimse üzerine ne doğmuş ne de batmıştır.” Allah’ın alemlere rahmet olsun diye gönderdiği, cihan peygamberi hak dini aşkla haykırıyordu: -Allah bir, ben de O’nun Rasûlüyüm!
-İnsanı, Rabbim Allah dediği için mi öldüreceksiniz? İşte Ebu Bekir (ra.) bunun için candır…
Sıddık-ı Ekber (ra.) âlemlere rahmet olana, hem eliyle, hem diliyle, hem de malıyla yardım ediyordu. Zengin, varlık sahibi iken, cömertlikte de bir o kadar engin. Öyle cömert ki, varını yoğunu İslam’a adamışken, artık din tam manasıyla zafer bulup, kâmil hale geldiğinde, onun üzerinde giyecek bir elbisesi bile kalmaz… “O söylediyse doğrudur…” İşte bir hakikat ve onu tüm kalbiyle tasdik eden müthiş bir teslimiyet… Kâbe’nin <Hatim> bölgesinde, Recep ayının yirmi yedinci gecesinde, Allah Rasûlü’ne, kutlu melek Cibril (as.) eşlik ettiler. Mekke’den Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya yürüdüler. (İsra; gece yürüyüşü) Oradan da yücelikler âlemine… Yürüdüler yürüdüler, müthiş hakikatleri müşahede ede ede ilerlediler. Ta ki geldiler Sidretü’l Münteha’ya, varlıklar âleminin yaratıcısından izin yok Nebiler Nebisi’nden başka kimseye. Hiç bir yaratılmışa nasip olmayan ilahi vuslat. Allah Rasûlü’nün o ulvî derecelere varışıyla <İsra ve Mirac> mucizesi gerçekleşti. Namaz emredildi. Düşünelim bir kere, namazın ne kadar ehemmiyetli bir ibadet olduğunu. İslam’ın tüm emir ve hayat bahşeden güzellikleri yeryüzünde bildiriliyor, namaz, O’nun, O Zat-ı Zülcelal’in indinde veriliyor… Miraç gecesinin sabahı, Allah Rasûlü <İsra ve Mirac> hadisesini haber veriyorlar. Küfrün azgınlaşmış bedenleri ve sinerinde yük olan kalpleri; dehşet, hayret ve inkâr üzere. İman nuru ile nurlanmış yürek sahiplerinin dudaklarından dökülen tek cümle. Doğrudur! Sıddıkiyet ve teslimiyet örneği Ebu Bekir (ra.) ise bu haberi işittiğinde
55 Ekim/Kasım 2013
sordular: -Bunları söyleyen kim? -O Abdullah’ın (sav.).
oğlu
Muhammed
-Söyleyen o mu? -Evet, evet, o! -O söylediyse doğrudur!.. İşte bir insan ancak böyle bir iman ve teslimiyetle Sıddık-ı Ekber (en büyük, en çok doğrulayan) olabilir. Ne saadet… Hicret yollarında… Hayat bir hicrettir; Allah’a giden yolda, tüm yanlış yollara sapmanın önlemini alıp, Kur’an’ı kılavuz, Peygamberin sünnetini azık edinip, azmedip, sabredip ilerlemektir. Böylece, bu hal üzere olan her mümin muhacirdir. İslam’ın nur dolu o saadet devrinde, imanın doruk noktasında coşan yürekler, İslam adına mücadele etmek, Bir olana özgürce ibadet etmek, davette bulunmak arzusuyla Belde-i Tayyibe’ye (Güzel Belde), Medine-i Münevvere’ye (Nurlu Şehre) doğru yol alacaklardı. Bu hareketin güzel önderi Hz. Muhammed (sav.)… “Sen ya Eba Bekir, cennetteki havuzda beraberimdesin ve benim mağara arkadaşımsın.” İlahî emirle müminler gruplar halinde hicret ediyordu. Hz. Ömer, Hz. Hamza, Hz. Zubeyr… (ra.anhum) hepsi hicret etmişlerdi, Mekke’de hapsedilen bazı sahâbiler, Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir kalmıştı. Allah Rasulü (as.), sâdık arkadaşı Ebu Bekir (ra.)’ı günün muayyen saatlerinde ziyaret ederdi. Aylardan Rebiü’l-Evvel, günlerden pazartesi. Güneşin ışıklarının ve sıcaklığının iyice hissedildiği öğle vaktinde, insanların istirahate çekildiği bir saatte, Allah Rasûlü (as.) Ebu Bekir (ra.)’ın evine
Ekim/Kasım 2013 56
geldiler. Hz. Ebu Bekir’in müstesna kızları Hz. Aişe ve Hz. Esma’da oradalar ve olup bitenlere tanıklar. Hz. Aişe validemiz; “Allah’ın elçisinin evlerine ya sabahın erken saatlerinde ya da akşam üzere geldiğini, böyle bir vakitte ilk defa kapılarını çaldığını” nakleder. “Onun bu geliş saatinden, çok ciddi bir iş için geldiğini anlamıştık” diye ifade eder. Hz. Ebu Bekir’in o an ki duygularını ve heyecanını tahayyül ediniz… O, tarifi mümkün olmayan duygulan içerisinde Allah Rasûlü’ne bakarken, Gül Nebi (sav.) buyurdular: “Allah, çıkış ve hicret için izin verdi.” Hz. Ebu Bekir mutluluğun zirvesinde, hızla çarpan yüreği ile atıldı: “Ey Allah’ın Rasûlü! Yol arkadaşlığı mı? -Evet ya Eba Bekir… Hayatı boyunca durmadan yorulmadan hem kendisi hem de güzide ailesi ile Hak yolda hizmet vermiş bu güzide insanın o yürekten sevinci gözyaşlarıyla süslendi. Hz. Aişe bunun üzerine şöyle söylemiştir: “O güne kadar sevinçten ağlayan birini görmemiştim.” İslam’ın iki güzel hadimesi İslam’ın hicret yolcularına azık hazırlayıp teslim ettiler. Aylardan Rebiü’l-Evvel, günlerden pazartesi, Allah Rasûlü ve sadık arkadaş Ebu Bekir (ra.) evden dışarı adım attılar; Hz. Muhammed Mustafa’nın dilinde Yasin suresinden Ayetler: “…Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.” (Yasin;1-9) Müşriklerin yüzlerine üfleyip Allah’ın izniyle emniyetle geçtiler. Kâfir hizip-
leri gaflet uykusunda. Allah Rasûlü’nün yatağında ilim ve hikmet, şecaat örneği Hz. Ali var… Mekke’den uzaklaşıp Medine’nin tam ters istikametine, Mekke’nin güneyine Sevr dağına doğru yol aldılar. Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir, izlerini izlerine katıp yerlerini bulmalarına engel olmak için nice fedakârlıklar gösteren fedakâr sahabi Âmir ibn Füheyre ve Hz. Ebu Bekir’in ayarladığı yol rehberi Abdullah ibn Ureykıt… “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir.” O, âlemlere rahmet ve en güzel örnek olsun diye gönderilen Nebi’yi, Rasûlü öldürmeye niyet ettiler. Onu yakalayıp getirene, yüz deve vaat ettiler… Kâfirlerin her şeyden gafil bir halde iz sürmeleri Sevr mağarasına kadar devam etti ve tüm izler orada kesildi. Şimdi önlerinde bir örümcek ve ağı bir güvercin ve yuvası Allah’ın adıyla karargâh kurmuş beklemede. Kısacık bir an, tek bir adım atsalar ya da azıcık başlarını uzatsalar içeriye, varlıkları bilinecek. İşte tüm bu hadiseleri bizzat, yaşayan Ebu Bekir (ra.) o an ki heyecanını şöyle dile getirmiştir: “Ey Allah’ın Rasûlü! Eğer içeriye doğru şöyle dikkatlice baksalardı bizi görürlerdi.” Cihan Peygamberi buyurdular: -Ya Eba Bekir! İki kişinin üçüncüsü Allah olursa, onlara bir zarar gelebileceğini zannediyor musun? (Sahih-i Buhari) “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir!” (Tevbe;40) İnsan imreniyor, sarsılıyor böylesi güzel bir imana, böyle fedakar bir arkadaş sahibi olmaya… Biz âciziz Hz. Ebu Bekir’i yazmaya,
hayatı boyunca çektiği cefaları, çoğu kez dövüldüğünü, Allah Rasulü’nü korumak için canını siper ettiğini, hayırlarda öncü olduğunu, Allah Rasülü’nün halini dert edindiğini anlatmaya aciziz. Şu halde tek bir cümle ile; “O, Allah Rasûlü’nün gölgesiydi.” desek tüm hakikat anlaşılmış olacak. Dünya ve ahirette Allah Rasulü’ne sevgili olmak, arkadaş olmak “Eğer ben dost edinseydim, Ebu Bekir’i dost edinirdim.” “Bir peygamber olmak müstesna, Ebu Bekir bu ümmetin en faziletlisidir.” Övgülerine nâil olmak, müjdesini almak kolay mıydı? Hayatı, gerek Rasulullah (a.s) zamanında gerekse onun Rabbe kavuştuğu gün ve sonrasında İslam’a hizmetle geçmiş, farklı cihetten birçok hususta mücadelelerle dolu olmuştur. O, içlerinde Ensar’dan da sahabelerin bulunduğu Ashab-ı Kiram’ın biatı ile, Benî Saîde gölgeliğinde halife seçilmiştir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra, Esvedü’l Ansı, Müseylemetül Kezzap (Hz. Peygamber döneminde de vardı), Secah, Tuheyla gibi yalancı peygamberler türemiş, “namaz kılarız ama zekât vermeyiz” diyen nasipsizler ortaya çıkmıştı. Hz. Ebu Bekir en ince ayrıntısına dek bu problemleri İslam’ın ışığında çözmüş, bunlara karşı savaş açmış, zekâtın verilmesi sağlanarak, İslamın devlet hazinesi olan Beytü’l Mâl’de toplanıp, gerekli yerlere dağıtılmıştır. Kur’an’ın Mushaf haline getirilmesi hizmeti de yine Ebu Bekir (ra.)’ın yönlendirmeleri ile gerçekleştirilmiştir. Yakın bölgede meydana gelen bu olaylar çözüme ulaştırılırken, neşet ve şecaat, hikmet örneği Hz. Ebu Bekir ve Ashab-ı Kiram, İslam nurunun cihana yayılması için seferlerini sürdürüyordu. Umman, Bahreyn, Yemen, Irak, Suriye, Ürdün... Şam ve bölgesi
Bizans İmparatorluğuna aitken, buralara fetihler düzenlenir. Hz. Ebu Bekir (ra.) hicretin 12.yılının sonlarına doğru bugünkü Ürdün sınırları içerinde bulunan Yermuk Nehri civarında gerçekleşecek Yermuk savaşı için dört güzel sahabeyi komutan olarak seçer ve görevlendirir; Amr bin As, Ebu Süfyan, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Şurahbil bin Hasen ve Irak’ın fetih zaferinin ardından katılan askeri deha Halid bin Velid (ra.anhum)… “Ebu Bekir benden ve ben Ebu Bekir’denim. Ebu Bekir dünya ve ahrette kardeşimdir.” Yakınlardan yakın, arkadaşlığın, yar olmanın en güzel örneği idi o. Ayrılmıştı öyle büyük bir aşkla sevdiği Allah Rasulü’nden. Şimdi kavuşma vakti gelmişti, izin verilmiş Allah Azze ve Celle’den… Yermûk savaşı zuhur ederken Hz. Ebu Ebu Bekir (ra.) Peygamber beldesinde, ”Nurlu Şehir” demek olan Medine-i Münevvere’de bu fani dünyadan ayrıldı. Dostu dosta kavuşturmak gerek… Ravza-ı Mutahhara’ya, Hz. Peygamber (s.a.v) in omuz hizasına mübarek başları gelecek şekilde defnedilmiştir. Geriye onun güzel örnekliği kalmıştır, örnek arkadaşlığı, İslamî gayretleri, teslimiyeti… Allah ebeden razı olsun… Şu ayetlere, biiznillah mazhar olan câna selam olsun; “Ey mutmain (huzura ermiş) nefis! Sen O’dan hoşnut, O senden hoşnut olarak Rabbine dön.(Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir! (27-28)
KAYNAK Mustafa Necati Bursalı, Hz. Ebu Bekir Dr. Şerafeddin Kalay, Örnek Nesil
57 Ekim/Kasım 2013
yerleştirmek suretiyle, bir çocuk ve atomunun hikâye n sini anlatmışlar. İnanmaya nekardeşlerim, evinizde de z Mesela bazı işsiz güçsü bimemek kaidesiyle izleye 0 adamlar (!) görüntüyü 10 ara lirler :). milyon kez büyütüp atoml lkadar görür vaziyete ge bişi mişler. İyi güzelde böyle al için neden dergide yer işg ediyorsun kardeşim falan
Teknoloji gün geçtikçe bir daha geliştiği gibi farklı alanlara da yönelebiliyor.
az
Emirhan Kabakçı
ü demeyin hemen :). Çünk ler bu adamlar bu cihazla biz ışiçin bir kısa film hazırlam ’ lar. ‘’A boy and his atom’ diye. Atomları dize dize a 242 fotoğraf çekip ard ard
Bu sayıdaki tekno detay bölümünün sorusu, pixel nedir? Harbiden pixel nedir? Her yerde insanın kulağına geliyor bir şekilde, fakat kaçımız tam olarak bu zamazingonun nasıl bir şey olduğunu biliyoruz? Biz de sırf siz değerli okurlarımız için usanmayıp, erinmeyip araştırdık. Belki de hayatınızın geri kalan bölümünde pek bir işinize yaramayacak ama genel kültür olsun yine de hacılar :) Galiba yine uzattık girişi, neyse biz de zamanla öğrenecez artık.
PİXEL Tüm sayısal görüntülerin en küçük parçası olan noktacıklara pikseldenir. İngilizce’de resim parçası anlamına gelen “picture element “ birleşik kelimesinden çıkarılmıştır. Pixel, picture (resim) sözcüğünün kısaltması olan pix ve element (parça) sözcüğünün ilk iki harfiden (el) oluşmaktadır. Pikselin Türkçesi gözek olarak adlandırılmaktadır. Bir pikselin en-boy oranına görüntü oranı denir. Bu sayı günümüz bilgisayar ekranlarında bire eşittir, video ortamında ise birden büyük olabilir. Başka bir deyişle günümüz bilgisaEkim/Kasım 2013 58
yarlarında bulunan pikseller kare, sayısal videoda kullanılan pikseller ise dikdörtgendir. Dijital görüntüler yana yana gelen pikseller topluluğundan oluşmaktadır. Dijital görüntü, imgenin eninde ve boyunda bulunan piksel sayısı ile tanımlanır. Pikselin kendi başına en ve boy değerleri yoktur. Demek ki dikdörtgen biçimindeki tek bir piksel 1*1 mm, 1*1 cm hatta 3*2 m bile olabilir. Aksi belirtilmedikçe piksellerin en ve boy oranı eşittir. Çözünürlük ise boyut tanımlamalarında ek olarak gereken bir kavram. Kendi başlarına boyut sahibi olma-
yan piksellere çoğu zaman bir boyut değeri tanımlamak gereklidir. Bu şekilde piksellerin boyutu belirlendiğinde uzunluk biriminde kaç piksel bulunacağı da belirlenmiş olur. Örneğin bir pikselin boyutu 1 mm olarak tanımlanmışsa her santimetrede 10 piksel bulunacaktır.
Allah-u âlem hepinizin evinde en az edilmektedir. Qu evedo, 1906 yıbir tane uzaktan kumand a vardır. lında Bilbao limanında kralın ve Yoksa yok mu? Neyse konuyu büyük bir kalaba lığın önünde bir baştan dağıtmayalım. Muhte melen botu sahilden uzaktan kumanda bu yazıyı okuyan meraklı kardeş- ile başarılı bir şekilde yönlendirdi. lerimizden birçoğu nasıl çal ıştığını Daha sonra Tel ekino’yu mermi ve anlayabileceğini düşünerek ten içini torpidolara uya rlamaya çalıştı andışına çıkarıp tekrar içine sokama- cak parasal sor unlar nedeniyle çamıştır. Sağlık olsun, bizde bunu dü- lışmayı tamam layamadı. İlk uzakşünerekten bir de uzaktan kuman- tan kumandalı model uçak 1932 da hakkında bir yazı yazalım gelen çarpma sesi (her dedik. yılında uçtu ve bir kanal uzaktan kumanda Tamamen siz değerli oku için farklı frekansta) televizy rlarımızı teknolojisi yoğ un olarak 2. Dünya on tadüşündüğümüzden . Eve rafından tespit edilip kanalın t netice- Savaşı süresince değişaskeri amaçlarla de kumanda böyle bir gec tirilmesini sağlıyordu. Transi ede bu kullanıldı. Bunun störün bir sonucu olarak şekilde üretilip evlere bac bulunması ve piezoelek trik adan gir- Alman yapımı kristalWasserfall (şelale) medi, belirli gelişim aşama leri içeren uzaktan kumand ları son- füzesi ortaya çık aların tı. rasında bugünkü şeklini ald geliştirilmesi ile bu teknik ı. Haydi daha İlk televizyon uzaktan kum geçmişine bir göz atalım. anda- ucuz ve kullan ılabilir hale geldi. sı 1950’lerin ilk yarısında Zenith Ancak kullan İlk uzaktan kumanda örneği ılan frekans insan , (yani Radyo Şirketi tara fından geliştirildi. kulağı nın duyabileceği ses seviye uzaktan kontrol, çünkü Tür kçede “Lazy Bones” (Tü rkçe:”Tembel Ke- sinin üzerinde olmasına rağme kontrol aslında kumanda n, demek- mikler”) olarak anılan bu uzaktan baz ı insanların sesleri duyabi tir, Türkçemizi düzgün kul lmesi lanalım kumanda televizy ona bir kablo ile ve bun . ) 1898 senesinde çılg dan rahatsız olması, ksiloın bilim bağlanmıştı. Bu ağır uzaktan ku- fon ve benzeri ses çıkaran ale adamı Nikolai Tesla tara tlerin fından mandayı daha kul lanışlı hale getir- uza ktan kumanda ile aynı frek ‘’HAREKET EDEN ARAÇ ansVEYA mek için 1955 yılın da “Flashmatic” ta çal ışabildiği ve istemsiz kan ARAÇLARIN MEKANİZ al MALA- denen kablosuz uzaktan kumanda değ işikliklerine sebep olması RINI KONTROLÜ İÇİN gibi CİHAZ geliştirildi. Fla shmatic’in çalışma sor unlar bu tekniğin çok kul TEKNİĞİ’’ ismi ile karşım lanışlı ıza çıkı- prensibi bir foto elektrik hücre üze- olm adığını ortaya koydu. yor. Yazının başında bel irttiğimiz rine ışın dem eti gönderilmesine üzere bir anda ortaya çık 1970 li yılların sonuna kad madığı dayanıyordu. Ne ar ise kuyazık ki, hücreler için böyle açıklayıcı bir isim mandalar temelde 4 tuştan e ge- başka ışık kaynak ibaretti, larından gelen rek görülmüş. Bir sonrak bazı kumandalarda ise 1 i belirgin ışıkla uzaktan den 9 a kumandadan gelen ve meyve vermiş bir örnek kadar kanal tuşları vardı. olarak ışını ayırt edemiy ordu. Ayrıca kukarşımıza 1903 yılında TE LEKİNO manda ışınının tam olarak hücre ile Leonardo Quevedo çık ıyor. Qu- üzerine doğrult ulması gerekiyordu. evedo Tesla gibi statik ele ktrik ye1956 yılında Rober t Adler, rine radyo dalgalarını terc “Zenith ih etmiş Uzay Kumandası” adıyla uzaktan kumanda için. TE kabloLEKİNO suz bir uza kta n elektromanyetik dalgalarla kumanda geliştirdi. iletilen Kanalı ve ses şiddetini değ komutları yerine getiren bir iştirmek robotiçin mekanik ve ses ötesi tu. TELEKİNO uzaktan kum tekniğini anda kullanıyordu. Kullanıcı uza alanında bir öncü ve dün kta n kuyanın ilk ma nda üze rind radyo kontrol cihazı olarak e bir düğmeye baskabul tığında mekanik olarak me ydana
59 Ekim/Kasım 2013
tez otosen f / m ook. co faceb
Abdullah Özdemircan
Yayınlanmasını istediğiniz fotoğraflarınızı, çektiğiniz cihazı belirterek adınız ve soyadınızla birlikte fotosentez@gencdusunce.com.tr adresine gönderebilirsiniz.
FotoKritik Sinem ŞENEL, Cep Teloefonul
o ki ayarlarbu renkleri yakalama k zord ur. Tahm inim Cep telefonuyla çeki len bir fotoğ rafta üzü çıkm ış. bu fotoğ raf, dolayısıyla kıpkı rmızı bir göky dan kontrast yükseltili p öyle çeki lmiş olara k ta çok kaliteli deği l maalesef. Kom pozi syon Ancak telefonla çeki ldiği için fotoğ raf siluet ev tarzı belirgin bir şey olsaymış ters ışıkta altta kala n siyah kısımda bir ağaç ya da şekli nde kom pozi syona güzellik kata rmış.
Okurken r! a l ı d n a l a k a Y
çaktırmayın okuyormuş gib i yapın çekiyorumm.
Ekim/Kasım 2013 60
Derviş abi bir gün yolda yürürken bir su şişesi görür.
k
i t i r K o t Fo
Abdullah Şehid Huca, Yaş 22, Canon 7D
l bir fotoğ rafla Profesyonel bir mak inayla çeki lmiş güze güzel olma sı karşı karşıyayı z. Fotoğraf güzel ama daha a var; için birka ç noktayı hatırlatmakta fayd dem iri almı şız aki sırad i Netleme noktamız olara k ikinc yoru yor. Bunu n ve önceki dem ir flu çıkm ış bu biraz gözü de hafif yüksek yerine ilk dem iri netleyip F değerimizi şsaydı daha tutup sırasıyla dem irler yava ş yava ş flula m husu s ise bigüzel olurmuş. Bir diğer dikkat çekeceği rafı. Çünkü bir riraz daha yand an çekm eliym işiz fotoğ deva m ediyor. tim fotoğ rafı çeki yoru z ve dem irler sıralı irleri nin üstü ne Çok önden çektiğim izde dem irler birb or. O yüzd en biniyor ve ritim tam manasıyl a gözü kmüy ritmi daha iyi biraz daha yand an çeki p dem irlerd eki bir fotoğ raf yansıtabi lirmi şiz. Yine de tebrik edilesi olmu ş kard eşim.
görürsün şimdi sen haa yyyttt
ev ha nımınd an satılık ka
G D O’lu do nd urm
a.
plu mbağa
Nasıl a ma battaniy em
öğren ci evi kla vy esi
pratik çözüm ler.
61 Ekim/Kasım 2013
Hazırlayan: İbrahim Doğan
Hayvanlar
Alemi
Kedilerin her bir kulağında 32 adele vardır. Kutup ayıları solaktır
Kediler şeker tadını ayırt edemez.
Hayvanlar âleminde sadece domuzlar güneşten yanabilir.
Timsahlar, dillerini dışarıya çıkaramazlar.
Baykuş, mavi rengi görebilen tek kuştur. İnsanları parmak izinden, köpekleri ise burun izinden tanımak mümkündür. Eski Mısır’da kediler kutsal hayvan sayılıyordu ve öldükleri zaman insanlar saygılarını göstermek için kaşlarını kazırlardı.
Ekim/Kasım 2013 62
Fareler kusamaz. Deniz kobrası, dünyanın en zehirli yılanıdır. Piranaların otçul beslenen türleri de vardır.
Ne Demi m i ş K “Televizyon en geç altı ay içinde piyasadan silinecektir. İnsanlar her akşam böyle bir kutuya bakmak istemez.”
i m e l A r a l n a s İn ?
(Daryik F. Zanuck - Twenty Century Fox’un başkanı, 1944)
“İnsanların evlerinde bilgisayar bulundurmaları için herhangi bir neden göremiyorum.” Kenneth Olsen, Digital Equipment Corp.’un (Bir bilgisayar firması) başkanı, 1977
“Atlar her zaman kullanılacaktır. Otomobil ise ancak geçici bir moda olabilir.” Henry Ford’un kredi talebi üzerine, otomotiv sektörünün geleceği konusunda ekspertiz veren bir banka müdürü, 1903
“Denizaltıların savaşta ne işe yarayabileceğini anlayamadım. En fazlasından murettebatın boğularak ölmesine sebep olabilir.” H. G. Wells - yazar, 1901
Amerika’da her saat 40 kişi kanserden hayatını kaybediyor. Einstein 9 yaşından sonra akıcı konuşmaya başladı. Aile onda zihin geriliği olduğunu bile düşündü. Aşık olduğumuzda beynimiz “phenylethylamine” üretir. Bu kalp atışınızı hızlandırır ve sizi mutlu yapar. Bu kimyasal madde çikolatada da vardır. 1994 Dünya Kupası’nda, Bulgaristan futbol takımının 16 oyuncusunun hepsinin isminin sonu “OV” ile diğer oyuncuların isminin sonu EV ile bitiyordu. (Kadro 22 kişidir) Uzaya ilk uçan kadın Valentina Tereşkova’dır. (1962) Bir kişinin yaşayabildiği en yüksek vücut ısısı 46.5 derecedir. Normal değer ise 35-37’dir. 63 Ekim/Kasım 2013
BİZDEN HABERLER Saraçhane meydanı, Adeviyye meydanı oldu Genç Hareket İnsan ve Medeniyet Hareketi ve isinde “7 gün 7 olarak mübarek Ramazan ayı içer bayramdan sonrada saat” sloganı ile çıkılan bu yolda devam edildi. yapmış oldukları Şer güçlerin, kukla yönetimlerinin ek ve safımızı belli insanlık dışı katliamları protesto etm a tutuldu. “Adeviyye etmek için 13 günlük bir nöbet dah ile onbinler nöbetini devr alıyoruz” sloganı Saraçhane meydanında buluştu.
İbrahim Doğan
Gençlik İftarlarda Buluştu Gerek Saraçhane Adeviyye meydanında olsun gerek temsilcilikler ya da merkez binamızda olsun, birçok iftar programları ve ramazan buluşmaları tertip ettik. Gençler ile buluşma anında konuşma yapan hocalarımız; özellikle bu ayın bir eğlence ayı değil, ibadet noktasında zirve yapılabilecek bir ay olduğuna dikkat çekmişlerdir.
ve benzeri 90’lı kuşağın İslamcı gençleri bu danlarda da dur protestolar ile zalimin zulmüne mey demeye başladı. ı olarak bilenen Bir hatırlatma!!! Saraçhane meydan ane Adeviyye” yerin ismini değiştirmek ve “Saraçh a kampanyası ww w. meydanı olması için başlatılan imz üzerinden devam kardeslikbedekister.com adresi etmektedir. bağışlansın” Şehit “Ölüm tutkunu olunuz ki hayat size Abdullah Azzam…….
Genç Düşünce Okulu Başlıyor! Sinema, Fotoğraf, Web, Tasarım, Tiyatro, Tarih ve Yazı atölyeleriyle eğitimlerine başlayacak olan Genç Düşünce Okulu için kayıtlar devam ediyor. Birinci dönem için 18 Ekim’e kadar devam edecek kayıtları kaçırmayın. Ayrıntılı bilgi için facebook sayfasını ziyaret edebilir veya Günışığı Genel Merkezini arayabilirsiniz. facebook.com - Genç Düşünce Okulu twitter.com/GDOkulu 0212 237 84 85
Ekim/Kasım 2013 64