berlintürk - Haziran / Juni 2018 - Sayı / Ausgabe 53 - Mustafa Yeneroğlu

Page 1

Haziran / Juni 2018 | AUSGABE 53

berlinturk.com | @berlinturk

Ab

S.3

3i

MUSTAFA YENEROĞLU

AK Parti İstanbul Milletvekili Solingen faciası S. 12

NSU Davası S. 10

SAYFA 20

Mesut Özil vakası S. 24

n

De

ut

sc

h


İÇİNDEKİLER

10

NSU DAVASI

S A Y F A

06 S A Y F A

12

SOLINGEN FACIASI

04

24 HAZIRAN SEÇIMLERI

MESUT ÖZIL VAKASI

S A Y F A

Seçimler 2018 - SAYFA 16-19

19 19 28 34 38

30

UYUM BOZUKLUĞU

S A Y F A

S A Y F A

S A Y F A

İKİNCİ NESİL HEDEFLERİ ÇOK YÜKSEK

24

36 S A Y F A

RICHTUNGSWAHL ALS SCHICKSALSWAHL

Seçimler 2018 - Mehtap Erol – HDP Berlin

S A Y F A

Seçimler 2018 - Veli Tatar CHP-Berlin

S A Y F A

Almanya’nın 24 Aralık Sendromu - İsmet Mısırlıoğlu

S A Y F A

20 S A Y F A

NSU-PROZESS

S A Y F A

MUSTAFA YENEROĞLU - AK PARTI İSTANBUL MILLETVEKILI

Bewirb Dich bei der Berliner Justiz!

S A Y F A

kostenlos / ücretsiz


İmtiyaz Sahibi / Inhaberin: Sevim Ercan berlinturk.com Salzbrunner Str. 14 14193 Berlin Mobil: 0176 228 505 74 E-Mail:sevimercan@yahoo.de www.berlinturk.com Steuernummer: 24/279/61277

Yazı kurulu / Redaktion: Yazı İşleri Müdürü: Metin Yılmaz

Editör / Herausgeber: Özgür Özata Görsel Yönetmen / Layout: Bünyamin Turan Danışma Kurulu: Dr. Atilla Doğan Dr.Meryam Schouler-Ocak Rıza Kavasoğlu İsmet Mısırlıoğlu İrfan Taşkıran Dr. Mehmet Özata Hakan Özata Çetin Arı Ali Altun Elşan Atayar Seyhan Yiğit Bünyamin Turan Murat Kubat

Baskı / Auflage: 10.000 / Sonderausgabe Fotoğraflar / Fotos: 123rf.com, fotolia.de, photodune.net, Anadolu Ajansı, Cihan Haber Ajansı Reklam için: Mobil: 0176 228 505 74 E- Mail: sevim.ercan@berlinturk.de

Basım Evi / Druckerei: bud Brandenburgische Universitätsdruckerei und Verlagsgesellschaft Potsdam mbh Karl-Liebknecht-Straße 24/25 14476 Potsdam (OT Golm)

Az biraz soluklandık Berlintürk geçtiğimiz aylarda bir nefes soluklandı. Ancak hasret uzun sürmedi ve de yine, yeniden bir aradayız. Gündem yoğun. Adeta coştu. Sadece Berlin’de değil elbette ki! Almanya, Avrupa, Türkiye ve de dünyada. Neler olmuyor ya da olmadı ki? Berlin Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimleri dolu dizgin. Canım insanım benim. Nasıl da o ufacık yürekleri heyecan yüklü, koştur Allah koştur. Nereye mi? Tabii ki T.C. Berlin Başkonsolosluğu’ndaki seçim sandıklarına. Allah var. Muhteşem bir organizasyon. Oy verme işlemleri, gayet disiplinli, saygı çerçevesinde yürüyor. Güzel. Yakışır. Almanya’nın gündeminde Türkler, Türkiye, Sığınmacılar, Müslümanlar İyi ki de mevcut. Yoksa. Habersizlikten, kuşların kanat renginin ve de tonlarının muhakemesini yap dur. Çok sıkıcı olurdu. Böylesi makbulümdür. Lakin, Avrupa kıtasında kelimelerin kifayetsiz kaldığı gelişmeler de mevcut. Nitekim, Avusturya cinnet geçiriyor. Camilere kilit vuruldu. Hocalar sürgün edildi. Avrupa’nın hem yüzölçümü hem de nüfus olarak ufacık bir ülkesi ya. Ondandır. Kompleks. Osmanlı’nın Viyana kuşatmasını saymaz isek, Beni de görün travmaları. Mazur görün. Sinek vızıltısı. Avusturya ırkçı popülizmde tavan yapıyor. Bu Avrupa için yüz kızartıcı bir tutum değil de ne ki? Şimdi şu soruyu sormak gerekiyor. Evrensel hukuksal değer yargıları nereye kayboldu? Öyle ya, kime ne anlatıyoruz ki? Avusturya’nın hemen yan komşusu Bosna- Hersek ’de Müslümanlar doğranmadı mı? Doğrandı. Onlara gü- pe gündüz soykırım yapılmadı mı? Yapıldı. O yıllarda, yine bu Avrupa; Üç maymunları oynamadı mı? Oynadı. Muamma diyelim demesine de. Mantık almıyor. Keza, Avusturya’yı örnek alacak, başka Avrupa ülkeleri olmayacak mıdır? Olacaktır. Yıllardır, ırkçılık tırmanışa geçiyor diye avazımızın çıktığı kadar bağırmadık mı? Ne değişti. Kocaman bir hiç. Almanya Milli Futbolcu Mesut Özil ve de İlkay Gündoğdu’nun Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la fotoğraf çektirmeleri, Almanya’da patlıcan delilerini sokağa döktü. Akıllarına turp suyu mu sıkılmalı bunların? Bilemedim. Medya çıldırdı. Siyaset ha keza. Hani, bu ülkede demokrasi, düşünce ve de davranış özgürlüğü vardı? Yedi yaşındaki çocuk bu soruya “demek ki yokmuş” yanıtını verir. Verir de bu akıl tutulmasına hiç mi dur diyecek birileri çıkmayacak. Kim bilebilir ki? ……

Sevim Ercan www.berlinturk.com

www.issuu.de/berlinturk

3


24 Haziran seçimleri Zafer Sırakaya İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı Cumhurbaşkanı ve 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde Asya, Avrupa, Afrika, Kuzey Amerika ve Avustralya’da yaşayan, yurt dışı seçmen kütüğünde kaydı bulunan vatandaşlarımızın, 60 ülkedeki 123 temsilcilikte 7-19 Haziran tarihleri arasında oylarını kullanması beklenmektedir. Ayrıca 7-24 Haziran tarihleri arasında 34 gümrük kapısında da oy verme işlemleri gerçekleştirilecektir. Seçmen kütüğüne kayıtlı vatandaşlarımızın ikamet ettikleri bölgede bulunan konsoloslukta diledikleri temsilcilik ve gümrük kapısında oy haklarını kullanabilecekler. Bunun dışında vatandaşlarımızın ülkelere göre oy kullanma süreleri bölgelere göre farklılıklar göstermektedir. 24 Haziran seçimi, 15 Temmuz hain darbe girişimcilerinin kökünün kazınması, terör ile mücadele, sınır ötemizde süren hareketliliğin ülkemize yansımaları ve bunların yanı sıra yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarımızın önemsenerek onların sorunlarına çözümler üretilmeye devam edilebilmesi için de son derece önemlidir. Nitekim Türk diasporasının yarım asrı geçkin göç tecrübesinde karşılaştıkları sorunların çözüme kavuşturulmasında AK Partinin 16 yıllık iktidarında ciddi mesafeler kat edilmiştir. Yeni sistemle birlikte de partimiz, diasporadaki vatandaşlarımızın üstesinden gelmeye çalıştıkları meselelere daha güçlü şekilde yapısal çözümler getirmek için

4

elinden geleni yapacaktır. Avrupa’da baş gösteren Türk diasporasına yönelik İslamofobi ve ayrımcılık gibi hak ihlalleri ile kararlılıkla mücadele etmeye devam etmenin yanı sıra, çocuklarımızın anadilimizi öğrenmeleri hususunda da çalışmalara muhakkak ağırlık vereceğiz. Hedefimiz 16 Nisan’da toplanan 830 bin oyun üzerine çıkmaktır. Türkiye dışındaki bütün vatandaşlarımızdan hem ülkemiz hem de diasporadaki geleceğimiz için sandığa gitmenin kritik bir öneme sahip olduğunu unutmamalarını temenni ediyorum. Bu hassasiyetle bütün seçmen vatandaşlarımızı sandığa gitmeye ve uzak bir coğrafyada da olsalar sıkı bir gönül bağıyla bağlı oldukları ülkemizin geleceği hakkında milli bir şuurla söz haklarını kullanmaya davet ediyorum.


GÜÇLÜ 0(&/ñ6 GÜÇLÜ HÜKÜMET GÜÇLÜ 7 5.ñ<(

*½¨O½ 7½UN 'LDVSRUDVò ñ¨LQ 5HFHS 7D\\LS (5'2ß$1 &80+85%$ğ.$1,

www.TurkiyeVakti.com #VakitTürkiyeVakti


İKİNCİ NESİL AİLELERİN ÇOCUKLARINI YETİŞTİRMEDEKİ

HEDEFLERİ ÇOK YÜKSEK

öln’de faaliyet gösteren Eskişehir Anadolu Üniversitesi Batı Avrupa İrtibat Bürosu Koordinatörü Dr. Ahmet Atilla Doğan “ Dünyanın neresinde olursanız olun bilginizi belgelemeniz için diplomanızın olması şart. Bilgisini belgelendirmeyenlerin kariyer şansı yok. Diploması olmayanın da çalışma hayatında rekabet şansı düşüktür” dedi. Bize kendinizden söz eder misiniz? Anadolu Üniversitesinin yurt dışındaki Türk toplumuna yönelik eğitim ve öğretim programlarının koordinasyonu için çalışmaktayım. Avrupalı Türklerin eğitim düzeylerinin yükseltilmesiyle ilgili, gerek eğitici gerekse radyo ve televizyon yayıncısı olarak çeşitli faaliyetlerde bulundum. Şu anda Anadolu Üniversitesi Batı Avrupa Programları Koordinatörü ve Köln Büro yöneticisi olarak görev yapıyorum.

tamamlamış ve bir biçimde Almanya’ya yerleşmek durumunda olanların bazıları için geçerli olabilir. Örneğin her yıl Türkiye’den binlerce gencin evlilik yoluyla Almanya’ya geldiği belirtiliyor. Kimi araştırmalara göre bu sayı Almanya’daki Türk evliliklerinin yarısını teşkil ediyor. Durum böyle olunca bu kesimin Almanya’ya uyum sağlamaları bekleniyor. Çünkü evlilik yoluyla gelenlerin en önemli sorunu Almancayı yeterince bilmemesi, bu sorun yetersiz eğitim, işsizlik, içine kapanma gibi sorunları da beraberinde getiriyor.

Almanya’daki Türklerin durumunu sosyolojik olarak nasıl tanımlıyorsunuz?

Avrupalı Türklerin eğitim düzeyi sizce ne durumda?

Almanyalı Türk doktorlar, gazeteciler veya sanayiciler diyebiliriz. Ancak Almanyalı Türkler diye genelleme yaptığımızda eksik kalıyoruz. Almanya’daki Türklerin bir kısmı göçmen kökenli olmaları dışında çok hareketli ve Türkiye ile olan bağları güçlü bir toplum. Sosyal ve ekonomik olarak farklı bireylerin oluşturduğu bu toplum geleceğin Almanya’sının inşasında ve Türkiye ile Avrupa ilişkilerinde olumlu anlamda önemli bir role sahip olacaklardır.

Uyum konusundaki görüşleriniz nelerdir? Almanya’da eğitim görmüş ve Alman şirketlerinde, kamu kurumlarında ya da kendi işini kurmuş olarak çalışanların uyum sorunu olduğu iddia edilemez. Kimi zaman “Almanya’daki Türklerin uyum sorunu” diye genelleme yapanlar var. İşte buna itirazım var! Uyum sorunu; sosyalleşmesini Türkiye’de

6

İstatistik olarak baktığımızda durum istenilen düzeyde değil. Rakamlara boğmadan cevap vermek gerekirse akademik eğitim gören gençlerimizin oranı beklenen sayıların çok gerisinde Meslek eğitimi konusunda sorunlarımız büyük. Türkiye’den evlilik yoluyla gelenlerin uyum çabaları zaman alıyor. Alman toplumunun içinde yeteri kadar yer alamıyoruz ve kapalı toplum imajımızı henüz değiştiremedik. Bunlara rağmen ikinci nesil ailelerin çocuklarını yetiştirmedeki hedefleri çok yüksek. Daha düne kadar sadece meslek eğitimini yeterli gören ailelerden şu anda okuyabilirse üniversiteyi okusun ne gerekiyorsa yapmaya hazırız diyen ailelere geldik. Bu aileler artık çocuklarının ‘’gymasium’’a gitmesi için öğretmenlerle daha sık görüşmekteler. Keza okul öncesi eğitim, ‘’kindergarten’’a gönderme oranları, çok iyi durumda. Gelecek için umut verici olumlu gelişmeler var. Dolayısıyla önümüzdeki yıllar herkesin gözü daha çok Avrupalı genç Türklerde olacak.


Almanya’daki Türklerin eğitim hedefleri neler olmalı? Türk toplumunun bireyleri en az 12 yıllık bir diplomaya sahip olmalılar. Yine bu toplumun genç nüfusunun büyük çoğunluğunun bir meslek sahibi olması gerekmektedir. Ayrıca, akademik eğitim görenlerin sayısının Almanya’daki diğer göçmen kökenli toplum bireylerinden daha az olmaması gerekmektedir. İşte bunları hedef olarak ortaya koyarsak ne yapmamız gerektiğini de buna göre planlamak daha kolay olacaktır. Burada yaşayan Türk toplumu, Alman eğitim sisteminden sonuna kadar yararlanmalı. Bunun için ilk görev ailelere düşüyor. İlkokulun ilk gününden itibaren de öğretmenlerle sürekli diyalog içerisinde bulunmaları gerekmektedir. Çocukları için bağımsız oda ve rahat bir çalışma ortamı mutlaka sağlanmalıdır. Başarısızlık durumunda erkenden müdahale edilip ek dersler alınması konusunda çaba gösterilmelidir. Bu çabaları sürdürürken Almanya’daki velilerin Türkiye’deki anne babaları örnek almalarını öneriyorum. Çünkü Türkiye’de asgari ücretle çalışan veliler bile çocuklarının üniversiteye gitmesi için bütçelerini zorlayıp kaynak yaratmaya çalışıyorlar. Olaya bu yönden bakılırsa Avrupalı Türkler; Türkiye deki anne babalara göre, daha şanslı sayılabilirler.

Anadolu Üniversitesi’nin Almanya’daki Türklerin eğitim taleplerine yaklaşımı hakkında neler söyleyebilirsiniz? Türkiye Cumhuriyeti Batı Avrupa’da yerleşik vatandaş ve Türkçe bilenlerin eğitim düzeyini yükseltmek için çeşitli kurum ve kuruluşlarıyla yoğun bir çaba içerisinde bulunmaktadır. Anadolu Üniversitesi’ de kamu kurumu olarak 1987-88 öğretim yılından bu yana önce yüksek öğretim, daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yaparak lise ve ortaokul programları yürütmektedir. Bugün Avrupa da 7 ülke, 12 merkezde sınav yapan; Açık Öğretim Lisesi, Açık Öğretim Ortaokulu, İşletme, İktisat ve Açık öğretim Fakültesi önlisans ve lisans programları sunan Anadolu Üniversitesi Köln’deki irtibat Bürosu üzerinden 20’yi aşkın Avrupa ülkesinde yerleşik öğrencilerine hizmet vermektedir. Anadolu Üniversitesi öğrencilerine, evlerinden ve işlerinden ayrılmadan eğitim düzeylerini yükseltme fırsatı sunuyor. Bu açıdan baktığınızda herkes için bir şans, bir de bulundukları ülkelerin eğitim sistemlerinde çeşitli nedenlerle başarısız olanlar var. Bu hizmetler şüphesiz onlar için de ikinci bir şans. Açık öğretim teknolojisi kullanılarak yürütülen bu faaliyet Türk toplumunun eğitim düzeyini yükseltmek için değerlendirdiğinizde büyük bir imkan diyebiliriz.

Herkes bu programlardan faydalanabilir mi, belirli bir yaş sınırı var mı? Türkçe bilen ve alt eğitim düzeyinin diplomasına sahip olan herkes hiçbir kısıtlama olmadan bu programlara katılabilir. Örneğin ilkokul sonrası bırakan ortaokula başvurabilir, ortaokul sonrası bırakan liseye başvurabilir ya da yükseköğretim programlarına kayıt olmak isteyen ve Türkçe bilen bir aday lise mezunu olması ve giriş sınavını kazanması durumunda Anadolu Üniversitesi Batı Avrupa Açıköğretim Sistemi Programlarına kayıt olabilir.

Başvuru için neler yapılması gerekir? Avrupa’da yerleşik Türkçe bilen herkes Köln’deki merkezimize başvurdukları takdirde Almanya’da; Berlin, Frankfurt, Hamburg, Köln, Münih ve Stuttgart’ da, Almanya dışında; Bern, Brüksel, Den-Haag, Londra, Paris ve Viyana’da; yapılmakta olan sınavlara katılarak öğretimlerini bıraktıkları yerden tamamlayıp, daha üst öğretim seviyelerine devam edebilirler. Bu konuda ayrıntılı bilgi; 0049-221-51 10 44 nolu telefondan ve http://bap.anadolu.edu.tr/ adresinden alınabilir. Lise ve dengi okul mezunlarına önerim bu eğitim fırsatını kaçırmasınlar. İki ya da dört yıllık yüksek eğitimi tamamladıklarında kendilerini çok daha güçlü hissedecekler.

Son olarak söylemek gerekirse Türk Eğitim Sistemi’nin sınır tanımayan hizmetlerinden yararlanmak isteyenler için yürüttüğümüz kamusal eğitim ve öğretim hizmetleri Avrupalı Türklere çok yakındır. Bunun için http://bap.anadolu.edu.tr/ adresine yeni bir geleceğin kapılarını aralamış olacaklardır.

Eskişehir Anadolu Üniversitesi Batı Avrupa İrtibat Bürosu Koordinatörü

Dr. Ahmet Atilla Doğan 7



İki Dilli Ortamlarda Türkçe Nasıl Öğretilir? Prof. Dr. Cemal YILDIZ Berlin Eğitm Müşaviri a zımıza bir soru ile başlayalım. İnsanlar belli bir dili nasıl öğrenir? Doğuştan gelen faktörler (fizyolojik faktörler) nelerdir? Çevresel faktörler nelerdir? İki dilli (bilingual) olan ailelerde ve çocuklarda durum nasıldır? İkidillilikle ana dili öğrenimini ayrı ayrı ele almak lazım. Bilindiği gibi, insanların doğuştan getirdiği bir dil yetisi vardır; ancak bu yetinin çocuğun içinde bulunduğu ortam tarafından (bir dil ile) aktive edilmesi gerekir; çocukla konuşulmalı ki, çocuk dili edinebilsin. Dil ediniminin bazı aşamaları vardır. Çocuk ilk sözcüklerini 9-10 aydan itibaren söylemeye başlar, daha sonra sırasıyla çift sözcük dönemi ve çok sözcük döneminden geçerek, aşağı yukarı 6 yaşına kadar ana dilinin temellerini atmış olur; ancak dil edinimi 6 yaşında sona eren bir süreç değildir, insanın bütün hayatı boyunca devam eden bir süreçtir. Bugün biliyoruz ki, ergenlik dönemine kadar insanın yoğun bir dil algılama kapasitesi vardır. Ergenlik çağından sonra bu kapasite yavaş yavaş azalmaya başlasa da, öğrenme hayat boyu devam eder. İlk 6 yıl dendiğinde ise sorudaki ikidillilik boyutu işin içine giriyor. İki dilliğin en açık tanımı; çocuğun doğuştan itibaren iki dilli bir ortamda büyümesi olarak ifade edilebilir. Ailede konuşulan dil ile çevrede konuşulan dil farklı olduğunda biz buna iki dillilik diyoruz. Bazen anne baba farklı diller konuşabilir ya da anne baba aynı dili konuşurken çocuk dışarıda sosyal çevresinde, okulda ikinci bir dille karşılaşabilir. Bu gibi durumlarda biz iki dillilikten bahsediyoruz. Özellikle Avrupa’daki Türk çocukları böyle bir ortamda büyüyorlar. İkidillilik konusu çok hassas ve önemli bir konu, zira biz biliyoruz ki, bugün dil bilimciler iki dilliliği iki başlı bir buz dağına benzetirler; buz dağı görünen bir kısımdan ve bunun altındaki çok daha büyük ve ortak bir kökten oluşmaktadır. İkidillilikte de durum budur, yani aynı kökten beslenen iki ayrı dil vardır. Dolayısıyla ilk 6 yıl birincil dilin oluştuğu süreçtir ki, bu süreçte çocuk henüz ana dilini edinmeden, ikinci bir dille karşılaştığı zaman ikinci dili de birinci dil gibi, yani aynı yöntem ve stratejilerle öğrenir. Bu nedenle mümkün olduğu kadar çocukları, özellikle de Avrupa’daki çocukları ikidilli yetiştirmek gerekir. Fakat ikidillilik statik bir durum da değildir. Ailelerin de, okulların da, çevrenin de bunu desteklemesi gerekir. Eğer desteklemezse çift yarım dillilik dediğimiz bir zemin oluşur ki, bu çocuğun her iki dilde de kendini geliştiremediği anlamına gelir. Bunun sonucunda ise çocuk ileride çok ciddi sorunlarla karşılaşabilir. Dolayısıyla her iki dilin de desteklenmesi, programlı bir şekilde geliştirilmesi gerekir.

retmen değildir. Örneğin yurtdışındaki bir Türkün Türkçesinin çok iyi olduğunu düşünelim, bir Alman gelip ondan kendisine Türkçe öğretmesini istese, bunu iyi bir şekilde yapabilir mi? Hayır! Dolayısıyla bu işin bir eğitim yönü vardır ki bu da eğitimcinin farklı bir formasyondan geçmesidir. Burada da öğretmen ve eğitim metotları işin içerisine giriyor. Özellikle okullarda yapılan eğitimlerde, gerek ana okullarında gerekse diğer okul tür ve kademelerinde iyi yetişmiş, dil eğitiminde uzman öğretmenlerden dil eğitimi almak gerekiyor. Ailenin ise böyle bire ğitim/öğretmenlik formasyonu yoktur. Bu durumda ailelere şunu tavsiye edebiliriz; iyi ve ilgili birer anne baba olmak, daha iyi bildikleri dili çocuklarına öğretmek, o dille çocuklarıyla konuşmak ve okul yaşına geldiğinde çocuğunu mutlakaTürkçe derslerine göndermek. Ebeveynlere, çocuklarıyla birlikte konuşmaya yönelik oyunlar oynamaları, onlara sürekli hikaye kitapları okumaları vs. önerilebilir. Zira dilin kültür aktarımı işlevi de olduğu için, kendi kültürümüzün kahramanlarını, tarihsel figürlerini anlatmak, onların hayatlarını okumak, masallar/hikayeler okumak son derece önemlidir; fakat bununla birlikte çocuklarla bunlar üzerine çalışmak da gerekir. Sadece okuyup bırakmamak, sorular sorarak ya da onun duygusal dünyasına girerek çocuğun anladığını çocukla paylaşmak gerekiyor. Dolayısıyla öğretmenlik eğitimi almamış olan ailelere hitap ettiğimizde vermemiz gereken tavsiye; iyi bir anne baba modeli olsunlar çocuklarına ve onlarla düzgün bir Türkçe konuşmaya gayret etsinler. Bu noktada anne baba kendi üzerine düşen görevi yaptığında iş okula kalıyor.

Peki, ebeveynler çocuklarına düzgün bir Türkçe öğretebilirler mi? Çocuklarını Türkçe dersine göndermeye gerek var mı?

Okullarda öğretmenlerimiz uygun tekniklerle pedagoji biliminin bize göstermiş olduğu yöntemlerle, iyi materyallerle ve sabırla, çocukların dünyasına hitap ederek, onların algılayabilecekleri şekilde bir yöntem kullanarak çocuklara Türkçe öğretiyorlar. Ayrıca, 2017/2018 yılından itibaren bazı Sivil Toplum Kuruluşlarında da Türkçe derslerine başlamış bulunuyoruz. Hangi okul ve STK’larda Türkçe dersi verildiğini merak ediyorsanız ya da çocuğunuzun Türkçe dersi almasını istiyorsanız Berlin Eğtim Ataşeliğinin web sayfasından yararlanabilir, sayfadaki online başvuru formunu doldurabilir ya da aşağıdaki müracaat formunu doldurarak Berlin Eğitim Ataşeliğine/okulunuza/öğretmeninize teslim edebilirsiniz.

Halk arasında “bilen öğretir” anlayışı vardır; ancak her bilen öğretemez. Bir şeyi çok iyi bilen, aynı zamanda çok iyi bir öğ-

Web adresi: http://berlin.meb.gov.tr/ Mail adresi. berlinea@meb.gov.tr

9


NSU DAVASI

NSU’nun geçmişi Almanya’da, 2000-2007’de 8’i Türk 10 kişiyi öldürmek, 2 bombalı saldırı düzenlemek ve 15 bankayı soymakla suçlanan NSU terör örgütü üyelerinin varlığı ve cinayetlerdeki rolü, 4 Kasım 2011’de tesadüf sonucu ortaya çıkmıştı. Cinayetler uzun süre karanlıkta kalmış, Alman medyası, 2000’li yıllarda cinayetlerin arkasında mafyanın ya da ailelerin olduğunu öne süren ve “döner cinayetleri” olarak adlandırılan haberler yapmıştı.

da aşırı sağcı gruplara ve kullanılan muhbirlere ilişkin bazı belgelerin 4 Kasım 2011’den birkaç gün sonra imha edilmesi de büyük kuşku yaratmıştı. NSU üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, 4 Kasım 2011’de bir banka soygununun ardından saklandıkları karavanda ölü bulunmuş, intihar ettikleri öne sürülmüştü. Zschaepe ise NSU üyelerinin son kullandıkları hücre evini ateşe verdikten birkaç gün sonra polise teslim olmuştu.

Neonazi terör örgütünün uzun yıllar boyunca Alman güvenlik birimleri tarafından tespit edilememiş olması, NSU üyelerinin geçmişte bazı istihbarat muhbirleriyle ilişki kurduklarının ortaya çıkması, Almanya’da büyük tartışmalara yol açmıştı. Almanya iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatın-

Davanın ne zaman sonuçlanmasını bekliyorsunuz? Dava son aşamasına ulaştı sayılır. Bir sonraki duruşmada, Beate Zschäpe‘nin her üç avukatının da savunmalarına başlaması bekleniyor. Mahkeme, bu avukatları dinledikten sonra, karar aşaması hızlanacaktır. Şayet bir aksilik olmaz ise, kısa bir süre içerisinde mahkeme nihai kararını verecektir. Özetle, Haziran 2018 ortalarına doğru dava bitmiş olabilir.

NSU davası 5 yıldan bu yana devam ediyor. Sizce, bunun bu kadar yıl sürmesinin sebebi ne olabilir? Elbetteki dava başladığı ilk aylarda bu davanın bu denli uzun süreceği tahmin edilemedi. Böyle bir süreci hiç bir hukuk mercisi beklemedi. NSU davası Almanya koşulları ele alınacak

olursa „çok uzun“ bir süre. Fakat sözkonusu NSU davası, 10 cinayet, 3 bombalı saldırı ve de 15 banka soygununun aydınlığa kavuşma sürecidir. Bunların her biri başlı başına yılları alabilecek önemli terör saldırılarıdır. İşte bu göz ardı edilmemelidir. NSU terör örgütü 13 yıl yer altında faaliyet gösterdi ve bu süreç zarfında Almanya genelinde gerçek anlamda terör estirdi. NSU davasında ise 600‘den fazla tanık dinlendi. Bu rakam dikkate alındığında, NSU davasının yaklaşık 430 duruşma günü sürmesinin gayet normal olduğu belirginlik kazanacaktır.

Müdahil avukatlar yaptıkları müdafalarda, özellikle Federal Savcılığı ve güvenlik güçlerine de ağır ithamlarda bulundu yani onları açıkça suçladı. Bu suçlamaların temelinde neler var?


Federal başsavcılık davanın aydınlığa kavuşmasında çok da olumlu bir yaklaşım sergilemedi. Keza, cinayetlerin açıklanmasına da zaman zaman izin vermedi ve de engelleyici bir tutum içine girdi. Kanımca bu davranış, hukuk alanı için Almanya tarihinde pek de olumlu bir iz bırakmayacaktır. Nitekim, müdahil avukatların çok sayıdaki delil tespit dilekçelerini federal başsavcılık reddetti. Bu tavrıylada cinayetlerin tamamen aydınlanmasını engelledi. Kurban ailelerin soruları ne yazık ki cevaplanmadı. Sorular yanıtsız bırakıldı. Mesela bir kaç örnek verecek olursa; „Benim babam, kocam veya oğlum neden NSU terör örgütü tarafından seçildi ve öldürüldü?“ „Güvenlik birimleri, özelikle Anayasa Koruma Teşkilatı (BND), bu konuda ne kadar bilgi sahibiydi?“ „NSU gerçekten sadece üç kişiden mi oluşuyordu?“. Federal başsavcılığın iddia ettiği, dahası öne sürdüğü teori, NSU‘nun izole bir üçlü olarak algılanması. Kaldı ki müdahil avukatlar buna hiç inanmadı ve de halen aydınlağa kavuşmamış soru yumağı havada uçuşuyor. Duruşmada çok sayıda tanığın ağzından NSU‘ya bizzat destek verdiklerini duyduk. 13 yıl gibi uzun bir zaman diliminde, aşırı sağcı destek ağı olmadan, NSU terör örgütünün Almanya gibi bir ülkede yer altında kalmaları ve de dahası saklanmaları mantık dışı. Fakat bu konuya yönelik her türlü soru ve de dilekçe, Federal Başsavcılık tarafından mütemadiyen bloke edildi.

Sanıkların nasıl bir cezaya çarptırılmasını bekliyorsunuz? Davada beş sanık bulunuyor. Baş sanık, Beate Zschäpe‘nin, müebbet hapis cezası alacağına dair inancım mevcut. Zschäpe sözkonusu tüm cinayetlerin planlamalarında bulundu ve cinayetlerin gerçekleşmesine ön ayak oldu. NSU yer altında faaliyetlerini sürdürdüğü dönemde, tüm dış dünya bağlantıları ondan soruluyordu. Zschäpe aynı zamanda örgütün mali durumundan da sorumluydu. Diğer sanıklar NSU terör örgütüne farklı boyutlarda destek verdikleri için muhtemelen değişik hapis cezaları alacaklardır.

Davanın olumlu etki yaptığı diyebileceğiniz noktaları mevcut mu? Aslına bakarsanız mevcut. Zira Almanya ve de bizler NSU davasından çok ders çıkarabiliriz. NSU davası bizlere, aşırı sağcıların çok tehlikeli olduğunu, yeterince ciddiye alınmaları ve güvenlik birimleri tarafindan daha fazla mercek altına alınmaları gerektiğini gösterdi. NSU ile Almanya‘da kurumsal ırkçılığın gerçek anlamda büyük bir tehlike ve de sorun olduğunu öğrenmiş olduk. Cinayete kurban gidenlerin yakınlarına, gerçek mağdurlara, mağdur olma hakkı dahi tanınmadı. Onlara suçlu onlarmış gibi bir tutum sergilendi. Sanki cinayete kurban giden yakınları asıl suçluymuş gibi ve de kendileri şüpheliymiş gibi davranıldı. Bu yaklaşım uzun süre, magdurlara baskı unsuru olarak kullanıldı. Kurumsal ırkçılık olmasaydı belkide NSU daha çok daha önceleri açığa çıkardı ve cinayetlerin arasındaki bağlantı da çözülmüş olurdu. Ancak ne yazık ki, güvenlik birimlerinde henüz tamamen bir zihniyet değişikliği olmadı. Özetle, Nasyonal Sosyalist Yer Altı Örgütü (NSU) deneyiminden sonra değişime gidilmeli. Sözkonusu yapılanmanın olduğu gibi kalmasına, özellikle gelecekte asla izin verilmemeli.

O

nur Özata

ist Rechtsanwalt in BerlinSchöneberg und vertritt regelmäßig Opfer politisch motivierter Gewalttaten und Hassverbrechen. Er ist Nebenklagevertreter im NSU-Verfahren vor dem Oberlandesgericht München. Darüber hinaus ist er als Lehrbeauftragter für Grund- und Menschenrechte an der Hochschule für Wirtschaft und Recht in Berlin tätig und unterrichtet dort Polizeibeamtinnen und -beamte.


Solingen faciası

olingen faciasının üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen acıları ve izleri hâlâ tazeliğini korumaktadır. Öte yandan günümüzde de artarak ilerleyen ırkçı ve İslamofobik saldırılar, Solingen faciasının ardından yeterli önlemlerin alınmadığının en açık kanıtıdır. Özellikle Almanya’da yabancı düşmanlığının artarak ilerlemesi ve son dönemde nazi gruplarının başlattığı yabancı düşmanlığı dalgası Türk göçmenleri hedefe koymuştur. Oysa ki Almanya’nın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş Türk nüfusunun böylesine saldırılara maruz kalması, günümüz dünyasında insan hakları vurgusunu sıkça yapan batı medeniyetini içinden çıkılamaz bir çelişkiye sokmaktadır ve bu bağlamda Avrupa ırkçılıkla mücadelede sınıfta kalmıştır. Solingen kundaklanmasına benzer faciaların tekrar yaşanmaması adına ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslamofobiyle mücadele büyük ehemmiyet taşımaktadır. Öte yandan, bu faciayı unutmamak ve ırkçılığa karşı ortak bir duruş sergilemek tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren bir sorumluluktur. Bu ortak acı etrafında toplanarak farkındalığımızı dile getirmek, ırkçı saldırılara karşı durmak için belki de en önemli girişimlerden birini teşkil etmektedir. Facianın 25. Yılı dolayısıyla düzenlenen programa Dışişleri Bakanı Sn. Mevlüt Çavuşoğlu’nun katılmasına dair Almanya’da süregelen tartışmalar ise hâlâ bu ötekileştirici zihniyetin ta-

12

hakkümünün bir göstergesi olarak tezahür etmektedir. Faciada can vermiş Türk vatandaşları anmaya yönelik olan bir programa Sn. Çavuşoğlu’nun katılımı böylesine tabi bir durum iken, bunun bir tartışma ortamına dönüştürülmesi Almanya’daki ırkçı saldırılara yönelik iki ülke arasındaki diyalog ümidini de baltalamaktadır. Solingen faciasını unutmamak, ırkçı ve aşırı sağcı faaliyetlere yönelik ortak bir duruş sergilemek, vatandaşlarımızın ve sivil toplum kurumlarımızın farkındalıklarını arttırmak adına düzenlen anma törenlerine katılım büyük önem arz etmektedir. Genç ailesinin acısını yüreğimizde hissediyor ve başta Solingen olmak üzere, vuku bulmuş tüm ırkçı saldırılarda hayatını yitirenleri rahmetle anıyoruz. Zafer Sırakaya İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı twitter: @SirakayaZafer


YTB’den Ayrımcılık Ve İslamofobiye Karşı Uzmanlık Bursu urtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde maruz kaldıkları ırkçı ve islamofobik saldırılar karşısında nasıl bir yol izlemeleri gerektiğine dair bilgilendirme ve hukuki danışmanlık sağlayacak hukukçuların yetişmesi için “Hukuk Alanında Uzmanlık Bursu” programı ilan etti. Son yıllarda artan ırkçılık, İslamofobi ve aşırı sağ popülist söylemler, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın günlük hayatının pek çok alanında nefret söylemleriyle karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Özellikle Avrupa ülkelerinde yaşayan 6 milyondan fazla vatandaşımız sosyal yaşamlarında her geçen gün daha fazla ayrımcılık ve İslam düşmanlığına maruz kalıyor. Bu süreçte ise vatandaşlarımız en çok bulundukları ülkelerde haklarını arayabilecekleri etkin mekanizmalara ihtiyaç duyuyor. Başkanlığımız ise bu ihtiyaca binayen vatandaşlarımızın nasıl bir yol izlemeleri gerektiğine dair bilgilendirme ve hukuki danışmanlık sağlayacak hukukçuların yetişmesi amacıyla “Hukuk Alanında Uzmanlık Bursu” programı ilan etti.

KİMLER BAŞVURABİLİR?

Türk vatandaşı ve Mavi Kart sahibi olanların yararlanabileceği programa başvurmak için öncelikle ortaöğretimin yurt dışında tamamlanmış olması gerekiyor. Adaylardan ayrıca, başvurular için 01.01.1988 ve sonrası doğmuş olmak şartı aranacak. Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa ve Hollanda öncelikli olmak üzere, vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları ABD, Avustralya, Danimarka, Finlandiya İngiltere, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada ve Norveç’ten Hukuk Fakültesi mezunu olanların yararlanabileceği burs programına avukatlık stajına başlamış veya başlayacak olanlar başvurabilecek.

SON BAŞVURU TARİHİ 31 ARALIK 2018

Başvuru değerlendirilmeleri; ön inceleme, uzman değerlendirmesi ve mülakat olmak üzere üç aşamalı bir şekilde yapılacak olup uygun görülen adaylar burslandırılacak. Adaylar, burslandırma programı hakkında detaylı bilgilere sahip olmak ve başvuru yapmak için www.ytb.gov.tr/hukukbursu adresini ziyaret edebilirler. Programa son başvuru tarihi ise 31 Aralık 2018 olarak belirlendi.

13


AHI GmbH Kültüre Özgü Bakım Hizmeti

“ Kendine nasıl bakılmasını istiyorsan diğer insanların bakımını da öyle yap. ”


TEMEL BAKIM

EV İDARESİ

Vücut bakımı ve temizliği

Ev Temizliği

Banyo ve duş desteği

Kıyafet Yıkama

Ağız bakımı takibi

Yemek Hazırlanması

Genital bölge temizliğinde yardım

Market Alışverişi

DANIŞMA HİZMETİ § 37,3 SGB XI Bakımı yapılan kişiye ve ailesine danışma hizmeti

ACİL DURUM YARDIMI 24 saat acil durum hizmeti Acil durum telefonu Eğitimli elemanlarımız aracılığıyla Danışma ve destek Hizmeti

§45b İLAVE REFAKATÇI SGB XI VE SGB XII EK BAKIM HİZMETLERİ İlave bakım olanakları / boş zaman faaliyetleri vs.

SOSYAL KONULARDA DANIŞMA HİZMETİ Dilekçelerin doldurulması Sağlık ve Bakım sigortalarının imkanları hakkında danışma

İLETİŞİM Pazartesi - Cuma : 08:00 - 16:00 Karl-Marx-Strasse 189 12055 Berlin Tel: 030 470 52433 Cep: 0176 21611472 pflege@a-hi.de | www.a-hi.de

www.a-hi.de

15


tinin kafası bu konuda karışmaz. İnanın herkes bu kararı önceden vermiştir. Bu her ne kadar baskın bir seçim olsa dahi millet nasıl bir tavır takınacağını biliyordur.

Milliyetçi Halk Partisi MHP ikiye bölündü. İyi parti MHP’den doğdu. Geriye MHP kaldı. Bu bölünmüşlük sizce sandıklara nasıl yansıyacak? Seçim meydanların-

da söylenenleri ben çok da ciddiye almıyorum. Milliyetçiliğin ve de vatanperverliğin kimsenin tekelinde olmadığını düşünüyorum. Şuraya gelenleri teker teker çevirip soralım, hemen hepsinin derdi vatan millettir ve de ülkemizdir. Aynı zamanda ülkemizin bölünmez bütünlüğüdür. Herkes aynı şeyi söyleyecektir. A partisi, B partisi fark etmiyor. Herkesin sonuçta arzu ettiği güzel bir gelecek, güzel bir Türkiye. Demokratik bir Türkiye. Adalet ve de yarınımızı aydınlık görebilme umudu. Milliyetçiliğin, herhangi bir tabanın tekelinde olduğunu düşünmüyorum. Öte yandan seçim meydanlarındaki söylemler de zaman zaman oy kaygısı ağır basar.

Sayın Muharrem İnce ikinci tura kalırsa. Millet ittifakı İnce’ye oy verecek mi? Genel başkanımızın yaptığı

Erkan Bülbül - İyi Parti Berlin Bölgesi 2. Başkanı Söyleşi : Metin Yılmaz

İyi Parti Berlin’de ilk kez seçimlere katılıyor. Size olan ilgiden memnun musunuz? Bu bizim ilk deneyimi-

miz. Bu aynı zamanda benim şahsım için ilk sandık deneyimim. Genel resme baktığımızda bizim parti adına gayet iyi gittiğini söyleyebilirim. Öte yandan vatandaşın ilgisi de sandık başına koşma, oy kullanma açısından oldukça yoğun. Bu durum da demokrasi adına örnek alınacak bir durum.

Oy pusulaları çok uzun. Oy kullanılırken ne tür bir fotoğraf mevcut. Vatandaş nereye, ne şekilde oy kullandığını biliyor mu? Türk milleti çok zekidir. Türk mille-

açıklamaları tabii ki biz destekliyoruz. Desteklemek durumundayız. İkinci tura kalınması halinde genel başkanımızın direktifleri doğrultusunda nasıl çalışmamız gerekiyorsa öyle çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

İyi olan kazansın. Ben MHP’li eski yandaşlarımın küskün tavırlarını da anlayışla karşılıyorum. İyi Parti’nin FETÖ yakınlığı sempatizanlığı konusundaki yaklaşımlar da normal. Merak Akşener meydanlarda şunu söylüyor, “Benim dokunulmazlığım yok. Benim zırhım yok. Madem elinizde böyle bir iddia var. Gelin alın beni” diyor. Özetle, iki yıldır bu iddia ortada, madem böyle bir şey mevcut. O zaman alsın götürsünler. Milli irade kazansın. İyi Parti’nin tek yolu Atatürk yolunda olmaktır.

Sayın Durmuş, Saadet Partisi Berlin Temsilcisi olarak, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Berlin Başkonsolosluğu’ n da ki seçimler için sandık görevlisi olarak ta bulunuyorsunuz. Elbette ki sizin gözlemleriniz bizim için önemli. Sizin gözünüzle durum nasıl? Seçim beklenen de daha iyi bir atmosferde başladı ve de yürüyor. İnsanlarımız hangi parti ve de görüşte olursa olsun medeni bir yaklaşım ve tavırla geliyor ve de oyunu kullanıyor. Sakin geçiyor. Katılım gayet iyi. Millet ittifakı durumuna gelince. Saadet Partisi’nin önünde uzun zamandır yüzde 10 barajı engeldi. Oylarımız boşa gidiyor, madem öyle o halde başka partiyi destekleyelim anlayışı hakimdi. Biz geçmişte mesela AKP’yi destekledik. Ancak şimdi millet ittifakı ile bizim yolumuz farklı bir şekilde açılmış oldu. Böylece biz baraj sıkıntısı olmadan meclise girebileceğiz. Bir grup olarak mecliste olacağız. Rahmetli Necmeddin Erbakan öngörüsü olan bir liderdi. Onun bundan 20, ya da 30 yıl önceki söylemleri tek tek yerine geldi. AKP’nin gidişatı belli. Bunu halkta görüyor. AKP umut vaat etmiyor. AKP kendilerine verilen yetkiyi tam kullanamadı. Bundan böyle de kullanabileceğine ben şahsen inanmıyorum.

Sizce neden erken seçim kararı alındı? Bu Saadet Par-

tisi için uzun zamandır beklenen bir sonuçtu. Seçim bizim için sürpriz olmadı. Hazırlıksız değildik. Ancak bu kadar erken olacağını düşünemiyorduk. Tüm teşkilatlarımızda en ufak bir panik ve de endişe olmadan çalışmalarımızı gerek yurt içinde gerekse yurt dışında sürdürdük. Mesela seçmen müşahit listemizi 24

Durmuş Turgut- Saadet Partisi Milli Gazete Fahri Temsilcisi Söyleşi : Metin Yılmaz


Seçimler 2018 saat içinde konsolosluklarımıza ulaştırdık. Biz tüm organizasyonumuzu büyük bir sükunetle yaptık. Telaşımız olmadı.

Bazı sıkıntılı partiler var. Mesela iyi parti zorlu bir süreçten geçti. Sizce bu tür partiler neden bunu göze alıyor? Demokrasi denilen yarışta herkesin sıfır noktasında koşması lazım. Öyle bir şey ki AKP mesela devletin her türlü olanaklarını kullanarak seçime gidiyor. Bizler ise Saadet Partisi barajın altında kalmamak için adil olmayan bir seçim takvimi başladı. Neden? Devletten mesela seçim yardımı alınamıyor. Medyadan yeterince destek görülmüyor ki bunun için de maddi alt yapı mevcut değil. Bu somut durum elbette ki sandıklara da yansıyor. Benim şahsi görüşüm, tüm partilerin sıfır noktasından başlaması lazım ve de adil olunması lazım. Özellikle hazine yardımları adaletsiz dağıtılıyor. Birisine mesela yüz lira vermeniz ve de öbürüne hiç vermemeniz adil değildir. Ben bu yarışın adil olmasını isterdim. Bu da olmadı maalesef. Ama bundan sonraki seçimler inşallah daha hayırlı olur. Hem ülkemiz hem de insanlarımız için.

Saadet Partisi meclise girerse AKP ile ortak bir tutum söz konusu olur mu? AK Parti bizim kardeş partimizdir. Bi-

zim kökümüz zaten aynıdır. Aynı insanlarla biz omuz omuza çalıştık. Burada bir sıkıntı yok. Bize çok ters olan insanlarla bile. Kim olursa olsun bizde bir sıkıntı yok. Bizim için vatan ve de millet öncelikli. Biz bu yolda herkesle de yola çıkar ortaklık da kurabiliriz. Tarihte bunun örnekleri de yaşandı. Sağın en sağı, ya da solun en solu hiç fark etmez yeter ki istenen kriterler yerine gelsin. Ülkemizin çıkarları gözetilsin. Biz herkes ile ortaklığa ya da ittifak kurmaya hazırız ve de varız. Özetle, seçimin adil olması temennimizdir. Bu seçim tüm dünyaya, İslam alemine örnek teşkil etsin. Tek ses ve de başkanlık sistemi şimdi bazı gerekçelerden dolayı iyi gibi gözükebilir. Ancak ilerde ne olacağını bilemeyiz. Çoğulcu demokrasi her zaman iyidir. Biz bundan yanayız. Koalisyondan da korkulacak bir durum yoktur. Koalisyonla da ülkeler gayet iyi ve demokratik bir ortamda yönetilir. Biz Saadet Partisi olarak çoğulcu demokrasi diyoruz.

Berlin’in nabzını tutacak olursanız, seçimlerin akışı konusunda neler söylemek istersiniz? Öncelikle seçimin ülkemize hayırlı, uğurlu olması dileklerimizle şunları söylemek istiyorum. Bugün burada oy kullanmamız ülkemiz adına bize büyük sorumluluklar yüklüyor. Biz şunu diyoruz. Türkiye’de adil bir seçimin olmasını istiyoruz. Bu seçimin barışa, huzura vesile olmasını diliyoruz. Ülkemizin büyük sorunları vardır. Seçim bu sorunların çözümü için iyi bir vesiledir. Çünkü biz, bir gurbetçi olarak ülkemize gittiğimiz zaman huzurlu bir şekilde gitmek istiyoruz. Barışın hakim olduğu bir ülke olmasını diliyoruz. O ülkede herkesin kardeş olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Çerkez, herkes kardeştir. Kız almış vermişiz. Hepimiz aynı bedendeyiz. Bir vücudunun değişik parçalarıyız. Birimiz olmadan bu vücut yaşayamaz. Barış mutlaka ve de mutlaka olmalı. Burada Selahattin Demirtaş’ın da içerde olması bizi üzüyor. Gerçekten meydanlarda olmasını istiyorduk. Türkiye Cumhuriyeti yasaları tabanında o da gerekli koşulları yerine getirebilen bir cumhurbaşkanı adayıdır. Yasalar da bunu doğruluyor. Bu çerçevede aday olmuştur. Yüksek Seçim kurulu da buna dayanarak onun adaylığını onaylamıştır. Özetle biz onun da dışarda olmasını dilerdik. Seçimin barışı perçinlemesini temenni ediyoruz. Gerginliklerin olmamasını temenni ediyorum. Bu seçim ülkemize hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın Cumhurbaşkanımız, önce açılım yaptı ama akabinde tek dil, tek millet dedi. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Tek dil tanrıya mahsustur. Yüce tanrımız ne tek dil demiş. Ne de tek insan demiş. İsa demiş. Davut demiş. Muhammed demiş. Zenci demiş, beyaz demiş. Tek dil demek Allah’ı inkar etmektir. Kuran-ı Kerim’de ne kadar Arapların hakları hukukları varsa Kürt’lerinde vardır.

Seçimden önceki iktidar partisinin söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? HDP barajı aşacak olur-

Remzi Özün – HDP Söyleşi : Metin Yılmaz

sa, parlamentoya girecek olursa AKP ile HDP koalisyona gider mi? HDP mutlaka barajı aşmalıdır. Parlamentoya girmelidir. Bu demokratik bir Türkiye için de önem ifade ediyor. Kardeşlik adına, barış adına girmelidir. Biz ülkenin bütünlüğüne önem veriyoruz. Bu her şeyin üstünde geliyor.

HDP Türkiye partisi olamadı diye bir iddia var. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Ülkemizde Kürt’ü,

Türk’ü, Çerkez’i birdir. Kardeştir. Biz ülkemizin varlığını ve bütünlüğünü savunuyoruz. HDP’ de bu anlayışı gütmelidir.


ERDOĞAN GİDECEK, PERİNÇEK GELECEK BEYHAN YILDIRIM ayyip Erdoğan, Türkiye’yi borç batağına batıran, Cumhuriyetin temel kurumlarının altını oyan, bölgede ve Asya’da güvenilmeyen yöneticidir. 16 yıllık iktidarının sonunda “Türkiye’nin ağır bir beka sorunu yaşadığını, dahası ülkemizi ekonomik depremin beklediğini” bizzat Erdoğan’lar itiraf ediyorlar. AKP’nin göreve geldiği 2002’de 130 milyar dolar olan dış borcumuz, 16 yıllık Erdoğan hükümetlerinin üretim düşmanı, borçlanmaya dayanan siyasetleri yüzünden 450 milyar doları aşmıştır. Paralar büyük ölçüde rant uğruna betona gömülmüştür. “İstanbul’a ihanet eden ve ihanet etmeye devam ettiğini” itiraf eden bir iktidar ile karşı karşıyayız. Bugün Türkiye’nin yüz yüze geldiği sorunların baş sorumlusu, AKP yönetimidir. Evet, son zamanlarda bütün Batı basınının yazdığı gibi, Tayyip Erdoğan teröre karşı mücadelede ve Avrasya yönelişinde Vatan Partisi Lideri ve Cumhurbaşkanı Adayı Doğu Perinçek’in çizgisine yaklaşmıştır. Ancak Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi kamplaştıran uygulamaları, ekonomideki çaresizliği ve özellikle ağırlaşan dış tehdide karşı yetersizlikleriyle artık Türkiye’yi yönetemez. Türkiye artık, Tayyip Erdoğan’ı sırtında taşıyamaz. ABD ve İsrail, Tayyip Erdoğan’ın yerine HDP/PKK ve FETÖ’nün de içinde bulunduğu bir iktidar projesini dayatmaktadır. Bütün çabalarımıza rağmen, CHP ve İyi Parti bu projeden vazgeçmediler. PKK’nin siyasi kolu olan HDP’yi savunan bu partiler (CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi), Erdoğan’ın ve dahası ABD’nin değirmenine su taşıyorlar. Tayyip Erdoğan yönetimi, içinde bulunduğumuz Vatan Savaşı koşullarında ABD destekli projelerle yıkılamaz, sürekli güçlendirilir, güçlendirilmiştir. Tayyip Erdoğan yönetimine ancak millî mevziden, ancak Dr. Doğu Perinçek’in önderlik ettiği Millî Hükümet mücadelesiyle son verebiliriz. Başka bir çözüm yoktur. Türkiye, önünde sonunda bu çözümde birleşecektir. Bütün mesele, kayıplara uğramadan bir an önce çözüm yoluna yönelmektir. Türkiye’nin önünde, Tayyip Erdoğan’a TAMAM mı yoksa DEVAM mı sorusu bulunmuyor. Türkiye’nin önünde ÇÖZÜM var. O çözümün adı Perinçek’tir. Hepsi sınandı ve hepsi borçlanma ekonomisi ve özellikle dış politikada Türkiye’yi çıkmaza sürükleyen yaklaşımlar savunu-

yor. Bir tek Vatan Partisi ve Cumhurbaşkanı adayı, Türkiye için çözümleri gösteriyor. Vatan Partisi iktidarında, özellikle bölge ülkeleri ile geliştireceğimiz güvene ve karşılıklı çıkarlara dayalı ilişkiler sayesinde, Türkiye’nin enerji maliyetlerini düşüreceğiz. Bilim ve insanı merkezli üretim ekonomisiyle yurtdışında yaşayan seçmenlerimiz de güçlü Türkiye’den gurur duyacaktır. Atatürk’ümüzün programını uygulayacak Türkiye, yeniden yükselişe geçecektir. Kadınlar ve gençlik, diriliş sürecimizde merkezi görevler üstleneceklerdir. Çağdaş Türkiye, bölgemizin üretim üssü olacaktır. Vatan Partisi, zor dönemde olduğumuzun bilinciyle hareket ediyor. Öyle çalışmadan 500 TL, yok 1000 TL para vaat etmiyor. Herkese iş, üreten Milleti hedefliyoruz. Laik eğitim olmazsa olmazımızdır. Teröre son ortak hedefimiz; ancak güçlü devlet ile başarılır. Vatan Partisi iktidarında devlet, yeniden devlet olma özelliğine kavuşacak, Millet ile Devleti bütünleştireceğiz. Yurtdışındaki yurttaşlarımızın yaşadıkları ülkelerde ekonomik, toplumsal ve kültürel taleplerinin gerçekleşmesi için kararlı çaba göstereceğiz. Kuracağımız üretim ekonomisi, yurtdışında işsizlikle boğuşan vatandaşlarımızın Türkiyemizde çalışma taleplerine de yanıt verecektir. Yurda dönmek isteyenlerin uyum sorunlarını çözeceğiz. Yurtdışında emekli olan vatandaşlarımızın, diledikleri ülkede her türlü kolaylığa sahip olması için gerekli önlemleri alacağız. Avrupa ülkelerinin yurttaşlarımıza çifte vatandaşlık hakkı tanıması için Türkiye Cumhuriyetinin Milli Hükümetle kazanacağı saygınlığı harekete geçireceğiz. Bu sorunu kesinlikle çözeceğiz. Avrupa’daki vatandaşlarımızın dinsel inançlarını kötüye kullanarak “Holding kuruyoruz” diye gasp edilen milyarlarca Euro değerindeki alın terlerinin kendilerine iadesi sağlanacaktır. Yabancı düşmanlığına, ırkçılığa ve kültürel baskılara karşı yurttaşlarımızın hakları ve onurları kesinlikle korunacaktır. Ermeni Soykırımı yalanlarını tanıyan kararların kalkması ve Türklere karşı aşağılayıcı söylemlerin ders kitaplarından çıkartılması için ilgili ülkelerde seferberlik başlatılacaktır. Yurtdışındaki genç kuşakların, millî kültürümüze katkıda bulunmaları ve Avrupa’nın demokratik uygarlığıyla buluşmaları için, kültür kurumları örgütleyeceğiz.


Bugün büyük bir heyecanla başkonsolosluğumuza geldik. Görevimizin başınayız. 7- 19 Haziran arası yapılacak oy verme işleminin ilk turu başlamış vaziyette. Sabah saat 9:00’da oy verme işlemi başladı. Biz saat 8:00 itibariyle müşahitler ve sandık görevlileri buradaydık. CHP- Berlin olarak organize geldik. Duruma hakimiz. Ne var ki bu millet ittifakı konusunda da oldukça başarılı bir çalışma yapıyoruz. İYİ partiler ve de Saadet Partililer le birlikte sandıklara sahip çıkıyoruz. Bu seçimi kazanacağız. Biz bu iş tamamdır diyoruz.

Sizin CHP olarak aynı zamanda seçim için toplu taşıma hizmetiniz de mevcut. Bu aksiyonun ne tür faydası var? Evet, iki tane aracımız var. Berlin’in pek çok bölge-

sinden seçim muhaline vatandaşlarımızı taşıyoruz. Bu araçlara ulaşmak çok kolay. Bizi sosyal medyadan takip edenler cep numaralarımızla bize ulaşabilir ve de bu hizmetten faydalanabilirler. Hatta ve hatta Veli Tatar’a da ulaşabilirler. Hiçbir sorun yok. Seçime gelsinler. Oylarını kullansınlar ve de Muharrem İnce’ye de oy versinler.

Seçim sonuçları konusunda nasıl bir tahmin yürütmek istersiniz? Ben 1 numaralı sandıkta görev yapıyorum.

Veli Tatar CHP-Berlin Söyleşi : Metin Yılmaz

C

umhuriyet Halk Partisi – Berlin adına T.C. Berlin Başkonsolosluğu’nda sandık müşahidi olarak görev yapıyorsunuz. Seçim nasıl geçiyor. Neler gözlemliyorsunuz?

S

ayın Mehtap Erol. Berlin’de oy kullanma işlemleri size göre nasıl bir görünüm sergiliyor? Seçimin il

günü. Gayet iyi başladık. Dün Cumhurbaşkanı adayımızın da bir açıklaması vardı. Berlin’de ortam çok iyi. Gayet rahat. Herkes birbirine çok saygılı. Bugün ilk gün. Buna rağmen iki bine yakın kişi oy kullanmış. Halkımızı ve de onların oy kullanmak için Türkiye Berlin Başkonsolosluğu’na gelmelerini bekliyoruz. Gelsinler oylarını kullansınlar.

Partinizin genel konumu ve durumu hakkında neler söylemek istersiniz? Durumlar çok da iç açıcı gibi gö-

zükmüyor. Selahattin Demirtaş, Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağız” dedi. Erdoğan’da halen başkan olamadı ve de halen sürünüyor. Selahattin Demirtaş için hali hazırda bir suç unsuru yok iken bir göz altı söz konusu. Selahattin başkan bizlere şunu söylemiştir. “Ben içerdeyim ama sen halkları nasıl susturacaksın? Biz, kendi mücadelemizi veriyoruz. Oylarımız veriliyor. Selahattin başkanın haksız yere tutuklu olduğu aşikar. Bunu herkes iyi biliyor. Ama bu bize güç verdi. Bu mücadele gücümüzü daha fazla kamçıladı. Selahattin başkan ve de diğer tutuklular elbette ki çıkacaklar. Özgürlüklerine kavuşacaklar. Özgür günlerinde bir araya geleceğiz. Birbirimizi kucaklayacağız. Çünkü bu diktatör gidecek. Tabii ki şu an can çekişmeler var. Ama halklar bir araya gelecek. Omuz omuza verip başaracağız.

Şu ana kadar olan duyumlarım ve de gözlemlerime dayanarak CHP’nin kazanacağını söyleyebilirim. Evet. Biz kazanacağız. Hatta birçoğunun “İnce’ye oy vereceğim” diye bağıra çağıra gelip oyunu kullanıp gittiğini görüyorum. Kazanacağız.

Vatandaşın kafasında bir karışıklık var mı? Mührü, nereye, nasıl basacağını biliyorlar mı? Aslında çok karışık. Ben arkadaşlardan rica ettim. Sosyal medya da yayımladım. Çok karışık. Birisi cumhurbaşkanlığı diğeri ise milletvekilliği için. Biz, CHP olarak bu seçimden çok umutluyuz. Seçimi biz kazanacağız.

Seçim sonucunu nasıl yorumluyorsunuz? Size göre nasıl bir seçim sonucu bizi bekliyor? Kafalarda bir karışıklık var mı? Kime nasıl oy verdiklerini bilerek mi geliyorlar? Erdoğan’a oy verenler bunu futbol takımı gibi görmüşler. İşte Erdoğan yol yaptı. Sanki Erdoğan babasının hayrına yapmış. Bizlerin sayesinde yaptı. Diğer arkadaşlarımız da matematiksel yaklaşıyorlar.

Diğer partilerle yardımlaşma da burada mevcut. Son derece güzel bir ortam. Herhangi bir sıkıntı mevcut mu? Gayet iyi gidiyor. Biz HDP olarak hiçbir zaman bir sorun

yaşamadık. Diliyoruz ki bu seçimler Berlin, Almanya ve de her tarafta barışçıl bir şekilde geçsin. Demokratik hakkımız olan oy kullanmayı demokratik ve barışçıl bir şeklide kullanalım. Hep beraber omuz omuza Erdoğan’a “ Allahaısmarladık” diyelim. Benim herkese çağrım. Lütfen gelsinler. Oylarını kullansınlar. Bizler buradayız. Hepsini karşılamaya da hazırız.

Sayın Demirtaş’ın Ketel yani su ısıtıcısı ile ilgili bir sıkıntısı dahası esprisi var. Bu olayın iç yüzü nedir? Bu aslında Selahattin Demirtaş’ın hoş ve de esprili yanıdır. Onun bu yanını çok özlüyoruz. Tüm liderlerde bunu özlüyoruz. Selahattin başkan twitt atıyor. Odası didik didik aranıyor. Nereden Twitt atıyor diye. O da “odamda bir ketel var, oradan atıyorum” diye espri yapıyor. Bunun üzerine bu aramızda bir espri konusu oldu. Selahattin başkan Erdoğan’a, “sen beni içeri attırdın ama çıkarmak için de uğraşacaksın” Konu budur. İçerde telefon arandı. Bilgisayar arandı. Hiçbir şey bulunamadı. Ancak anlayacağınız, biz başkanımızla işte bu ketel la haberleşiyoruz.

Mehtap Erol – HDP Berlin Söyleşi : Metin Yılmaz


AK Parti, devletimizi yurt dışındaki vatandaşlarımıza yaklaştırdı.

MUST

AK Parti İ


TAFA YENEROĞLU

İstanbul Milletvekili


D

ünyanın dört bir yanında yerleşik olarak ikamet eden 6 milyon civarında insanımız var. Bunların çoğunluğu Avrupa ülkelerinde yaşıyor. Yurt dışındaki insanlarımızın hikâyesi sadece göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir öykü değil. Hepsi daha iyi bir yaşam düşüncesiyle yollara düştüler. Hayaller hep ortaktı: ‘Bir gün geri dönmek.’ Fakat hayat şartları gereği birçoğu giderek kök saldı. 1960’lı yıllarda işçi göçüyle başlayan bu öykü, bugün artık çok farklı bir gerçekliğe dönüşmüş durumda. Bu durum yurt dışındaki vatandaşlarımızın ana vatana, ana vatanın ise onlara karşı yükümlülüğünü değiştiriyor. Yurt dışındaki Türk diasporası yaşadıkları ülkeler ile ilişkilerimizin en önemli unsurunu oluşturuyor. Bulundukları ülkeyi yurt edinmiş ancak Türkiye ile bağlarını koparmamış bir kitleden bahsediyoruz. Bu bağlamda AK Parti iktidara gelene kadar maalesef pek çok konuda geç kalındı. AK Parti Hükûmetlerimiz geçmişteki ihmalkârlığı telafi etmeye çalıştı. Hükûmetlerimizle birlikte yurt dışı Türklere bakış açısı da değişmeye başladı. Türkiye’nin; Avrupa’daki varlığının korunması, yurt dışındaki vatandaşlarımızın seçme ve seçilme hakkının kolaylaştırılması, ana dili eğitimi ve öğretiminde orta ve uzun vadeli ihtiyaçlar gözetilerek yapısal adımların atılması, kültür birikiminin güçlendirilmesi hedefiyle programların kurumsallaştırılması çok önemli gelişmelerdir. Son 16 yıldır büyük bir gelişim sürecine giren, tüm dünyaya yardım elini uzatan yeni bir Türkiye var. Güçlü Türkiye’nin mimarı AK Parti olarak yurt dışındaki insanlarımızın ihtiyaçlarının da farkındayız. Çözüm yolları için gerekli vizyona ve alt yapıya sahibiz. Geçtiğimiz dönemlerde bu anlamda çok önemli mesafeler kat ettik. Türkiye artık yurt dışındaki vatandaşını görüyor, anlıyor, dinliyor. Onların sorunlarını, taleplerini konuşuyor, çözüm üretiyor ve uygulamaya geçiyor.

Kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi hususunda ciddi mesafe kaydettik İktidarda olduğumuz dönemlerde hayata geçirdiğimiz en önemli çalışma alanlarından biri, yurtdışındaki vatandaşlarımızın günlük hayatlarını doğrudan etkileyen kamu hizmetleri alanında yaptığımız iyileştirmelerdir. Bu kapsamdaki çalışmalarımızı sıralayacak olursak; öncelikle yurtdışındaki insanımıza hizmet edecek Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nı kurduk. Başkonsolosluk sayısını artırarak ve yeni teknolojileri kullanarak konsolosluk hizmetlerinde önemli iyileştirmeler yaptık. Yurt dışında ikamet eden vatandaşlarımızın ana vatandaki seçimlerde oy kullanmasına imkân sağladık. Böylece demokratik ve anayasal bir hakkın gereğini yerine getirerek önemli

bir adım atmış olduk. Dövizle askerlik bedelini 6 bin Avrodan bin Avroya, pasaport harçlarını ise yurt dışındaki vatandaşlarımız için yarıya düşürdük. Mobil cihazların Türkiye’de harç ödemeden 4 ay kullanılabilmesini sağladık. Yeni dönemde de kamu hizmetlerini daha işlevsel ve kolay ulaşılır hâle getirmeye yönelik çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu noktada kurumsallaşmayı çok önemsiyoruz. Bu bilinçle TBMM’de daha önce alt yapı çalışmalarına başladığımız ve Türk Diasporası ile ilgili meseleleri takip etmek üzere Yurt Dışı Türkler Komisyonu’nu kuracağız. Bakanlıkların hizmetlerini etkin yürütmek üzere Yurt Dışı Vatandaşlar Koordinasyon Kurulu’nu hayata geçireceğiz. Konsolosluk bölgelerinde sekretaryası YTB tarafından yürütülecek geniş katılımlı Yurt Dışı Vatandaşlar Danışma Meclisleri oluşturacağız. Bu yenilikler kuşkusuz kamu nezdindeki çalışmaların daha etkili bir şekilde yürütülmesini sağlayacak.


“ Kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi hususunda ciddi mesafe kaydettik ” Öte yandan Türkiye’ye kesin dönüş yapanlar için kamu hizmetlerine katılımın şartlarını ihtiyaçlar bağlamında yeniden düzenleyeceğiz. Kişisel verileri ulusal ve uluslararası hukuka uygun olarak korumaya, vatandaşlarımızın menfaatlerini esas almaya devam edeceğiz. Dövizle askerlik işlemlerinde 38 yaş sorununu kaldıracağız. Gümrük kapıları ve gümrükleri modernize ederek yenilemeyi sürdüreceğiz. Tüm bu çalışmalarımızı ve daha fazlasını hayata geçirerek yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik kamu hizmetlerini daha da ileriye taşıyacağız.

Vatandaşlarımızın haklarını etkin olarak kullanabilmelerini daima desteledik ve desteklemeye devam edeceğiz Bugüne kadar önemli mesafe aldığımız bir diğer husus ise Hukuk ve İnsan Hakları alanı. Bu çerçevede yurt dışında yaşayan Türk hukukçularımızın insanlarımıza hizmet sunumunun kalitesini artırmak için hukuk eğitim programları düzenledik. İslamofobi ve ayrımcılık alanında eğitim ve staj programları ile uzman yetiştirme çalışmaları gerçekleştirdik. İslamofobi ve ayrımcılıkla mücadelede ulusal ve uluslararası girişimleri destekleyerek, etkin mekanizmalar kurulması için çalışmalar başlattık. Yeni dönemde tüm insanlık için büyük tehdit oluşturan ayrımcılık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi ile mücadelede ilgili ülkelerle birlikte hareket ederek, yurt dışındaki insanımızı da yakından ilgilendiren insani değerlerin korunması hususunda çalışmalarımızı hızlandıracağız. İnsan Hakları ve İslam Karşıtlığı ile Mücadele alanında uzman yetiştirme çalışmalarına öncelik vereceğiz. Yurt dışındaki hukukçularımızın uzmanlaşması için mevcut olan eğitim programlarını artırarak sürdüreceğiz.

Artık yurt dışındaki vatandaşlarımız ‘Türkiye’de Almancı’, ‘Almanya’da yabancı’ değil. Vatandaşlarımız bugün o ülkelerde eğitimden iş hayatına, spordan sanata, siyasetten sivil topluma birçok alanda hayatın içinde yer alarak bulundukları ülkelere değer katıyor. Türkiye’deki seçimlere katılım sağlayarak da ülke siyasetinde belirleyici rol oynuyorlar. Ana vatanda yaşanan olaylara anında reaksiyon göstererek buradaki gündemi yakından takip ettiklerini, milletimiz ile dayanışma içinde olduklarını gösteriyorlar. Bugüne kadar Avrupalı birçok vatandaşımızın, şehitlerimizin yakınlarına destek olarak “aile bireylerimizin acılarını paylaşıyoruz” şeklindeki yaklaşımı da bu dayanışmanın en güzel örneğidir. Artık sınırlar ve mesafeler milletimizin arasına set çekemiyor; her an farklı coğrafyalarda olsak da aynı duygularla, birlikte yaşıyoruz.

Yaşadığımız toplumlarda bireysel düzeyde tüm sorunlarla mücadele etmemiz mümkün değil. Ancak birlik içinde yaşadığımız ülkelerin anayasal iddialarına da sahip çıkarak sorunlarımızın üstesinden gelebiliriz. Çoğulcu ortamın muhafazası için azınlık toplumlarının herkesten daha çok mücadele etmesi gerekiyor. Sorumluluklarımız artıyor.

Yıllardır vatandaşlarımız Türk diasporasının sorunlarını sadece AK Parti’nin çözdüğünü gördü. Beyannamemizde de hedeflerimizi detaylı bir şekilde açıkladık. Aslında bugüne kadar yaptıklarımız bundan sonra yapacaklarımızın göstergesidir. Yurt dışındaki seçmenlerimiz de bunun bilincinde. Bunu da sandıkta güçlü bir şekilde göstereceklerine inancım tam!

www.mustafayeneroglu.com


Mesut Özil vakası ve ötesi: Almanya nereye?

Alman milli takım oyuncuları Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etmesiyle önce Alman basını, ardından da siyasiler, futbolcuları kıskaca alan toplumsal, siyasi ve medyatik bir “mobbing” kampanyası başlattı. eçen hafta başında Alman milli takım oyuncuları Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a imzalı forma hediye etmeleri ve akabinde yaşanan olaylar her iki ülkede de gündemi meşgul etti. Ziyaretin duyulmasıyla birlikte önce Alman basını, ardından da siyasiler, futbolcuları kıskaca alan toplumsal, siyasi ve medyatik bir “mobbing” kampanyası başlattılar. Futbolcuların ziyaretiyle ilgili haberlerde, yazılı basında “Entegre edilmiş aptallık” (Tagesspiegel), “Mesut und Özil: Aptalca bir eylem, fazlası değil” (Augsburger Allgemeine) “Mesut Özil ve İlkay Gündoğan: Pek de akıllı(ca) değil” (die Zeit) gibi başlıklarda rastlanan “aptallık” ve “akılsızlık” ifadelerinin ortak kullanımı dikkat çekiciydi. 3Sat adlı televizyon kanalında bir gazetecinin Mesut Özil’in entelektüel kapasitesinin sınırlı olduğu yolundaki yorumu ise bazı çevrelerin göçmenlere kibirli bakışını ele veriyordu. Futbolcuların Erdoğan’la resim vermesi, sadece medyayı ve “Erdoğan milli takımın savunduğu değerlerin karşısında, seçim propagandasında kendilerini kullandırttılar” diyen Futbol Federasyonu’nu değil, siyasileri de rahatsız etti. Merkel futbolcuların ziyaretinin soru işaretleri oluşturduğu ve yanlış anlamalara açık olduğu gibi nispeten daha “ölçülü” bir tepki verirken, hükümetin Göç, Mülteciler ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Annette Widmann Mauz ise futbolcuları Erdoğan’a boyun eğmekle suçladı. Sporculara yöneltilen suçlamaların merkezinde ise Erdoğan’la resim vermenin, Batı ve Alman değerlerine sahip olmamak anlamına geldiği tezi yer alıyordu: “Milli

24

takım için oynayan, bu ülkenin değerlerini savunmak zorunda”. “Özil yıllardır Erdoğan’la temas içinde” (die Welt) gibi Türkiye Cumhurbaşkanı’nı bir suçlu, onunla görüşmeyi de bir suç gibi lanse eden haber başlıkları, Erdoğan’ı şeytanlaştıran siyasi ve medyatik söylemlerle birlikte düşünüldüğünde hiç de şaşırtıcı değil. Futbolcuların Cumhurbaşkanı’na yaptıkları bu sıradan ziyaret bir anda siyasi ve toplumsal bir krize dönüştürüldü. Öyle ki geçtiğimiz Pazar günü iki futbolcuyla Cumhurbaşkanı Steinmeier başkanlığında siyasi bir zirve gerçekleştirildi. Steinmeier’nın oldukça başarılı birer futbol kariyerine sahip sporculara, “Alman futbolu sizi büyük yaptı” demesi, Almanya’nın göçmenlere karşı “alacaklı” bakış açısını da ortaya koyuyordu. Bu cümlenin mesajı açıktı: Varlığınızı bize borçlusunuz. Özelde iki futbolcunun Alman sporuna kazandırdıkları, genelde ise göçmen kökenlilerin bu ülkeye verdiklerindense bahseden olmadı. Daha ilginç olanı ise adeta af dilemek ve hesap vermek zorunda bırakılan iki futbolcunun zirvede “hizaya çekildikten” sonra sarf ettikleri sözler oldu. Her iki futbolcu da Almanya’nın vatanları olduğunu ve buradaki değerlere bağlı olduklarını açıkladılar. Elbette Mesut Özil gibi, göçmen gençlere entegrasyon konusunda örnek gösterilen kişilerin hedef tahtasına oturtulması bir tesadüf değil. Böylelikle Almanya’da bazı çevrelerin, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile yakın resim verilmemesi gerektiği ve bunun ağır bir bedelinin olacağı yönünde göçmen


Türklere açık bir mesaj verdiğini söylemek mümkün. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef gösterilmesinde reel politik sebeplerin yanı sıra, Erdoğan’ın ve AK Parti hükümetinin milli kimlik odaklı diaspora siyasetinin etkisi olduğu açık. Erdoğan döneminde göç tarihini boyunca hiç olmadığı kadar destek gören Avrupalı Türklerin, bu süreçte kendilerine güvenen bir tutum kazanmalarının, asimilasyon dışında bir uyum modeli öngörmeyen bazı çevreleri rahatsız ettiği de ortada. Bir iç güvenlik ve demografik sorun olarak görülen Türkiye kökenli göçmenlere “Bizim çizdiğimiz siyasi ve sosyal çerçevede hareket edebilirsiniz, buna aykırı davranan cezalandırılır” mesajı verilmek isteniyor. Nitekim Cumhurbaşkanı nezdinde gerçekleştirilen siyasi zirvede, futbolcuların Cumhurbaşkanı Erdoğan’la verdiği “hatalı resim ve mesaj“ düzeltilmeye çalışıldı. Özil’in zirvede bağlı olduğunu ifade ettiği demokrasi, ifade özgürlüğü, demokratik hakların kullanılması gibi “Avrupalı” değerlerin, ancak yine izin verildiği ölçüde ve belirli çerçevede kullanılabileceği ise açıkça anlaşılmış oldu. Almanya’da yaşanan bu olaylar karşısında neredeyse hiçbir aykırı sesin ve tepkinin duyulmaması, kimsenin “kurbanı” savunmaya cesaret edemediği bir “mobbing” ortamının meydana getirildiğinin açık bir göstergesi. Adeta Türklere uygulanacak her türlü ayrımcılığın eninde sonunda “haklı” sebeplerle gerçekleştiğine inanılarak temize çıkarılacağı toplumsal bir “mobbing” atmosferi yaratılmak isteniyor. Bu “mobbing” ortamı toplumsal bir mutabakat haline getirilerek, göçmen Türklere karşı anayasal ve hukuki hak ihlallerinin haklı olduğu yönünde bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Toplumsal mutabakat ve söylem birliği, anayasanın üzerinde bir konuma oturtuluyor. Bu toplumsal ve siyasi “mobbing” ortamının tekrarlanan söylemi ise “Türklerin aptal, entelektüel olarak geri, eğitilemez, anti-demokrat ve yöneticisi diktatör” bir halk olduğu. Geçen haftalarda Manheim’da bir hastanede bir başhekimin hastasıyla yaşadığı tartışma esnasında “Türkiye’ye ve Erdoğan’a git” diye bağırdığı hatırlanacak olursa, bu algının ne gibi sonuçlar doğurabileceği daha iyi anlaşılacaktır. Bu haklılık psikolojinin giderek daha da sertleştirdiği ve tüm toplum kesimlerine yayılan bu toplumsal, siyasi ve medyatik “mobbing” havası, Avrupa’nın hamisi olduğunu iddia ettiği demokratik geleneklerde sonun başlangıcı olabilir.

Zira en çok da bu gruplar, hemen her zaman gerçek kimliklerini gizlemekle suçlanarak Ortodoks Yahudilerden daha tehlikeli bulunmuşlardı. Avrupa’da yaşayan Türkler “kendileri” olarak kalarak öz kimlikleriyle var olmalı ve anayasayla güvence altına alınmış hak ve özgürlüklerinden taviz vermemelidirler. İfade ve düşünce özgürlüğü, hayat tarzı serbestisi ve demokratlık gibi değerleri tekeline alarak bunların temsilcisi olduğunu iddia eden Avrupa’nın bu iddiasında samimi olup olmadığının ispatı hususunda Türkler turnusol kağıdı vazifesi göreceklerdir. Bu noktada Türkler Avrupa’nın son şansıdır. Aksi halde, on yıllardır “öncü kültür” tartışmaları etrafında dönüp duran ve bir türlü çoğulcu toplum ve kültür yapısını kabullenemeyen Almanya entelijansiyasının da kimseye demokrasi dersi vermeye hakkı olmadığı anlaşılacaktır. Alman solunun perspektif sunamadığı Alman gençleri PKK mevzilerinde ölürken, Alman solu çaresizce bir terör örgütüyle işbirliğine giderek var olmaya çalışıyor. Alman merkez sağ siyasetinin söylemleri ve Alman anamuhalefeti ise neredeyse tamamen ırkçı aşırı sağın eline teslim edilmiş durumda. Alman devlet aklı mevcut durumu iyi okumalı ve sağ-sol radikalizmin belirleyici olduğu ve liberal demokrasinin hızla ivme kaybettiği bu kriz ortamında, demokratik değerleri Türkiye düşmanı çevrelere kurban vermemelidir. Bu noktada hem stratejik ortak olarak kabul edilen Türkiye hem de Alman toplumunun bir parçası haline gelen Türk diasporası ile eşit göz hizasında bir ilişki modelinin kabullenilmesi gerekmektedir. Zira son dönemde Atlantik’ten esen sert rüzgarlar, Almanya öncülüğündeki AB’nin hem siyasi hem de askeri açıdan giderek daha da güçlenmesini gerektiriyor. Almanya’nın giderek daha bağımsız bir aktör olma yolunda atacağı adımlarda ise bölgedeki güçlü ülkelere ihtiyaç duyacağı aşikar. Bu noktada Berlin Türkiye ile, önceliklerini her iki ülkenin de kendisinin belirleyeceği, çıkar odaklı rasyonel bir ilişki modeli geliştirmeye mecburdur. [Şarkiyat, Avrupa ve Müslüman toplumlarda azınlıklar, İslamofobi ve Almanya’nın dış siyaseti konularında araştırmalar yapan Zeliha Eliaçık SETA Avrupa Araştırmaları Direktörlüğü’nde araştırmacı olarak çalışmaktadır]

Rasyonel siyaseti, entelektüel ve felsefi düşünce geleneğiyle tanınan Almanya ne akıl ne sağduyu ne de demokratik gelenekleriyle örtüşen bu siyasi, toplumsal ve medyatik histeri haline nasıl geldi? Tarihi bütünlük içinde ele alındığında, Almanya’nın toplumsal ve kimliksel bütünlüğünü hep bir ”öteki” üzerinden sağlamaya çalıştığı görülüyor. Bu öteki 11. yüzyılda Haçlı seferlerinin hedefi olan Müslümanlarken, 16. yüzyılda cadı avlarıyla öldürülen on binlerce kadın, 20. yüzyılda Nazi Almanyası’nda katledilen Yahudiler ve şimdi ise Türklerdir. Tam da bu noktada, Türkiye kökenli göçmenlerin, geçmişten bu yana Avrupa’da azınlıkların maruz kaldığı bu baskılarla nasıl baş edecekleri sorusu önem kazanıyor. Son yaşanan olayda futbolcuların mecbur bırakıldıkları gibi özür dileme ve savunma yolunu mu seçecekler, yoksa var olan demokratik hakların kullanılması suretiyle kimliklerini korumayı mı tercih edecekler? Almanya’nın yakın tarihi incelendiğinde, Yahudiler kadar asimile olma kabiliyetini haiz çok az topluluk olduğu görülür. Ancak Nazi Almanyası’nda sadece kimlikleri kolayca anlaşılan Ortodoks Yahudilerin değil, Alman toplumuna kaynaşmış ve hatta din değiştirerek asimile olmuş Yahudi grupların da gaz odalarında imha edilmekten kurtulamadıkları unutulmamalı.

25


Avrupalı Türk İşletmeler Ağı NETU

A

vrupalı Türk İşletmeler Ağı, NETU en üst düzeyde kurumsallaşmış bir yapıya sahiptir. Sektör kurulları ve Komisyonların yanı sıra profesyonel kadrosu ile üyelerine ve korporasyon ortaklarına sosyoekonomik alanlarda yardımcı olan NETU, federal ve eyalet bakanlıklarda çalıştaylara katılan, üniversitelerde burslar veren ve bilimsel raporlar yayınlayan bir işveren derneğidir. Türkiye Almanya arası ekonomik ilişkilere de önemli katkıları olan derneğimizin geniş faaliyet alanı bizi toplumda bir kilit rol sahibi yapmıştır. Sosyal sorumluluğumuzu unutmaksızın öncelikli hedefimiz üyelerimize her alanda yardım etmektir. Bunun için şirketlerimizin profesyonelleşmesini ve başarılarının artmasını için çeşitli etkinlikler ve organizasyonlar ile destekliyoruz.

Aralık 2016 da üyelerimizin kararı ile İsim ve tüzük değişikliğimizi gerçekleştirdik.

yar Avro direk yatırım yapmaktayız. Bunlar ciddi ve küçümsenmeyecek rakamlar.

Bu tarihten itibaren NETU olarak kurumsal yapımızı ve mevcut faaliyet alanımızı 23 yıllık tecrübemize dayanarak Almanya ve Avrupa da geliştirmeye başladık. Böylece hızla artan üyelerimize, ve bütün türk kökenli işletme sahiplerine ticaretlerini ve başarılarını artırabilecekleri bir platform sunuyoruz.

Türk işletmeleri olarak burada 35 yıllık bir tarihimiz olduğunu düşünürsek, bu gerçekten bir başarı öyküsü demektir. Siyasi, ekonomi ve bilim alanındaki bulunduğumuz bütün Korporasyon da ortaklarımız ve partnerlerimize bu gerçekleri aktarıp işletmelerimizin sözcülüğünü yapıyoruz. Bizler yaşadığımız ülkelerin hassasiyetlerini iyi biliyoruz. Kendi değerlerimizden vazgeçmeden barış ve anayasal zeminde hep beraber refah içinde yaşamak istiyoruz. Kimseyi ötekileştirmeden rasyonel ve başarı odaklı çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu minvalde Rabbimize, kendimize ve içinde yaşadığımız topluma olan sorumluluğumuzun bilincinde olarak hayırda yarış anlayışı içinde faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.

Alman üye şirketlerimizin sayısı da giderek artmakta olduğunu ifade etmek isterim. Aynı zamanda içinde yaşadığımız toplumun da refah seviyesini barış ve saygı kuralları içinde yükseltiyoruz. Misafir işçi olarak çıktığımız Avrupa macerasında bugün sade Almanya da 100.000 üzeri işyerimiz 500.000 işçiye ekmek kapısı açmıştır. 45 Milyar Avro iş hacmi ile yıllık 15 Mil-

26


Hasene International e. V.

Colonia-Allee 3 | D-51067 Köln T +49 221 942240-400 | F +49 221 942240-401 www.hasene.org | kurban@hasene.org | haseneorg — Havale için banka bilgileri | Bankverbindung: Hesap Sahibi | Kontoinhaber: Hasene International e. V. Banka | Bank: Kreissparkasse Köln IBAN: DE80 3705 0299 0149 2890 54 | BIC: COKSDE33XXX Amaç | Verwendungszweck: Adresiniz | Adresse, 0000570

100€

* Meblağın %5‘i tüzükte öngörülen diğer amaçlar için kullanılacaktır.

Kurban bedeli

*


Almanya’nın 24 Aralık Sendromu „Alman basını en çirkefidir“ deme cesaretini bulmuştu.

B

24 Aralık Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimleri sadece Türkiye için değil bölge ülkeleri hatta Batı dünyası için de bir dönüm noktası. Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 95 yıl aradan sonra en büyük yapısal ve siyasal dönüşüm olacak. izler her defasında söylemekten usandık, onlar saldırmaktan bıkmadı.

Alman medyasının Türkiye´ye ve müslümanlara karşı yürüttüğü bu düşmanca tavrı bir son bulur zannettik. Yine her defasında yanıldık. Kaç seçim atlattık? Bunlara aralarda Almanya eyalet ve genel seçimleri de eklendi. Ama gelgelelim tık yok. Adamlar Nuh diyor peygamber demiyor. Düşman üretme politikası bu ülkede prim yapıyor. Alman medyası ve parlamentodaki tüm partilerin yöneticileri koro halinde Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı yapmaktan asla geri kalmadı. Bu esnada kendi toplumunu da iyice sağa kaydırdı. Irkçılar artık kanıksanır hale geldi. Eskiden susarlardı şimdilerde kendilerini açık ve net bir şekilde ifade ediyorlar. Almanya Türk toplumu ise bu türden iğrenç kampanyaların nerede sonuçlanacağını düşünmek bile istemiyor. Öyle ya, yanıbaşımızda yapılan Bosna katliamı hafızalarda hala sıcaklığını koruyor. Mayıs ayında Saraybosna ziyaretimiz esnasında Almanya´da yaşayan bir Boşnak kardeşimize bize karşı yapılan saldırılardan bahsettiğimizde şunları söylemişti: „Aynısını zamanında Sırplar da bize yapmıştı. Medya üzerinden linç girişiminde bulundular. Müslümanlara karşı düşmanlıklar iyice tavan yaptığında toplu saldırıya geçtiler. Sonrası ise malum. Toplu katliamlar, yaralılar, dul ve yetimler“.

Batı devletleri bunu bir şekilde engellemek istiyor. Onlar da şunu iyi biliyor. Bu son dansları. Çünkü sonrasında Türkiye´yi önüne geçilemeyecek bir sıçrayış hamlesi bekliyor. Seçimler öncesi Almanya‘nın başını çektiği anti demokratik cephe tüm AB ülkelerinde atağa geçti. AK Parti ve liderine seçim yasağı koydu. Bunu da yeni uydurdukları „seçimlere iki ay kala propaganda yapılmaz“ gerekcesi ile kamuoyuna duyurdu. Her fırsatta Türkiye´de anti demokratik yapı var yalanına sığınan Almanya, Türkiye´ye ülkesinde propaganda yasağı koydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın Avrupalı Türklere karşı yapacağı konuşması Saraybosna´ya kaydırılmak durumunda bırakıldı. Almanya´da adeta AK Partili avı başladı. Yollarda bildiri dağıtmak ve stand açmak isteyenler sivil ve üniformalı güçler tarafından engellendi. Fakat ne hikmetse aynı yasak HDP, CHP ve İP için geçerliğini korumadı. Onlar güle oynaya her yerde politik etkinliklerini yaptı. Hatta Türkiye´den milletvekili getirme cesaretini bile gösterdiler. Hedeflenen Irkçı Bir Avrupa (mı) Almanya´da 2016 tarihinde bizler açısından iki büyük olay oldu. 2 Haziran tarihinde Türkiye´yi katliam yapmakla suçlayan Ermeni yasası meclisten geçti. 15 Temmuz´da hain FETÖ örgütünün darbe girişimi oldu.

Gorbaçov Bile İsyan Etmişti

Şimdi ise tam iki yıl sonra bu iki tarihin tam ortasında 24 Haziran´da Türkiye anayasasının da değişeceği tarihi cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyor.

Zamanında Mikail Gorbaçov da aynı dertten müzdaripti. 2009 yılında Rusya ve Putin‘e karşı yürütülen yakışıksız kampanyaya isyan etmiş kendinde

Küresel anlamda doğuya karşı güç kay-

28

Batı hesabını her zaman düzgün yapar. İşini şansa bırakmaz. 50-100 yıl sonrasını üşenmeden planlar.

ması olunca bunun tam merkezinde bulunan Türkiye´yi hedef tahtasına koydu. Bu ülkeye karşı iğrenç kampanyalar yürütürken kendi halkının sağa kaymasına göz yumdu. Hatta bunu destekledi bile denebilir. Medyayı tek ağızdan propaganda aleti olarak kullandı ve hayasızca sonuna kadar kullanıyor. Almanya´da 2018´in ilk çeyreğinde müslümanlara yönelik 187 saldırı oldu (Bu türden saldırılar 2017 yılından itibaren kayıt altına alınıyor). Yine aynı zaman diliminde 30´un üzerinde cami kundaklandı. Cami saldırıları ve Türk işyerlerine yapılan saldırıların arkasında PKK´nın olduğu biliniyor. İnsan sormadan edemiyor. PKK örgütü Italya´da daha güclü. Peki bu ülkede neden Türklere yönelik herhangi bir saldırı olmuyor? Bunu bir ay önce İtalya´da bulundugum dönemde yetkili ağızlara sordum. Bir şey diyemediler. Bence bu soruyu Alman yetkililere yöneltmek gerekiyor. Bence bunu herkes kendince de cevaplayabilir. Çünkü alacağınız yanıt çok ‘derin’lerde yatıyor. Alman Basını İflah Olur mu? Net bir cevap. Olmaz. 2015 yılından beri TV kanallarında mülteci, uyum,İslam ve islami terör konularında 100´ün üzerinde program yapılmış. Peki Almanya için asıl tehlike unsuru olan sağ popülizm hakkında bu rakam kaç dersiniz? Topu topuna 21. Irkçı terör ve NSU skandalı televizyon kanallarında tam üç kez konuşmaya değer bulunmuş. Bu ülkeyi yaşanabilir kılan her şeyin planlı bir sekilde yolunda gidiyor olması. Bu planda şayet ırkçıların bu topraklarda tekrar hükmetmesi düşünüldüyse bu, tüm hesap ve planların bitmesi demektir. İşte o zaman bu hafta “Hitler dönemi 1000 yıllık Almanya tarihinde sadece bir kuş pisliğidir‘ açıklaması yapan AFD’ li ırkçı lider Gauland’ ın partisi ve ‘askerleriyle’ yeniden Hitler dönemini başlatması demektir. Ona da ramak kaldı sayılır. Son yapılan anketlerde ırkçılar ikinci parti konumunda yerlerini aldılar bile.

İsmet Mısırlıoğlu


Leben mit Vertrauen!

Für alle Bezirke

Berlins

Evde Bakım Hizmetlerinde Güvenilir Kuruluş !

Evde Bakım Servisi

Pflegedienst Mitte Bergfriedstr. 20 D - 10969 Berlin Tel.: 030 - 695 694 64 Fax: 030 - 695 694 65 info@pdmitte.de www.pdmitte.de

Persönliche Beratung Zur Beratung kommen wir gerne auch zu Ihnen nach Hause.

Bir telefon kadar yakınız! İ. Mısırlıoğlu Geschäftsführung


Uyum Bozukluğu (Anpassungsstörungen) eğerli Berlin Türk Okurları, Sizleri Sevgiyle selamlıyorum, Sevim Hanım’ ın, dergide kendi mesleki alanımla ilgili konularda yazı yazmamı rica etmesi üzerine, bende elimden geldiğince, Siz Berlinli okurlarımıza, genelde Ruhsal bilişsel dünyamızı ilgilendiren bir disiplin olarak, Psikoloji, Psikiyatri ve bu bağlamda terapininin kapsam alanlarına giren, ve Siz değerli okurların bu alanda bazı temel bilgilere sahip olması durumunda, gündelik yaşamımızda karşımıza çıkabilecek olası bir takım ruhsal ve duygusal handikapların aşılmasın da kolaylaştırıcı rol oynayacağına inandığım için, ricasına olumlu yanıt vererek, dergide yazabileceğimi kendisine belirttim ve işte şimdi bu ilk yazı ile Sizlerle bu köşe de buluşmaya başlamış bulunuyoruz. Eğer bu yazımı okuduktan sonra mesleki ve uzmanlık alanıma giren konularda özel ve genel sorularınız olursa, bu sorularınıza da, yazılarımda seve seve yer vermeye çalışır ve yine bu köşeyi interaktif bir iletişim köşesine de dönüştürebiliriz. Bu ilk yazımda, Sizlere, özellikle yurtdışına yeni gelmiş olanları ve yakınlarını yakından ilgilendiren F43.2 “Uyum Bozukluğu”n dan (Anpassungsstörungen)bahsetmek istiyorum. İçinde yaşadığımız çağ, yazılı insanlık tarihinde görülmemiş yoğunlukta bir bilgi çağı olarak tarif ediliyor ve olabildiğince herşeyin hızla gerçekleştiği, bir haberin neredeyse bir dakikada güncelliğini kaybettiği ve gündelik hayatın bir o kadar da alabildiğine aşırı stres yüklü olarak yaşandığı zamansal bir dilimde yaşıyoruz. İşte bu Değişim, Hız ve Stres’e uyum sağlamak, tabi ki her zaman sanıldığı kadar kolay değil. Bireyler de ve toplumlar da, bu hızla akan Zamana ve Stres’e uyum sağlayamadığında dışa vuran ve ciddi YAŞAMSAL KRİZ e dönüşerek, ruhsal sorunların, adım adım psikosomatik hastalıklara, yani organsal hastalık-

30

lara da davetiye çıkardığı ise, yapılan bilimsel araştırmalarla sabit. Burada ele almak istediğimiz “Uyum Bozukluğu” da, işte bu beklenilenden yoğun gelişen “Değişim, Hız ve Stres”’ in tetiklediği ve açığa çıkardığı bir ruhsal sorun olarak kabul edilmekte olup, kişide görülen belirtiler arasında ise, KORKU başta olmak üzere, çaresizlik, öfke ve depresiv ruh halinin sıklıkla görülmesi, bireyin tedaviye muhtaç olan ciddi bir ruhsal krizle yani “Uyum Bozukluğu” (Anpassungsstörungen) sorunuyla karşı karşıya olunduğunun da habercisidir diyebiliriz. Uyum Bozukluğu, yaşamda belirli özgün ve yeni bir durum altında, bu duruma kişinin gösterdiği bir çeşit reaksiyondur. İşte bu reaksiyon, aynı zamanda Uyum Bozukluğunu da tetikleyen etkendir. Bu durumda olan tanıdıklarımız, örneğin yurdışına gelmiş öğrenciler, gelinler, damatlar ve yine burada yaşayan ama ani iş yeri değiştirmek zorunda kalan yerleşikler, beklenmedik ama kişileri sarsıcı her yeni ve kendi ölçülerine göre sıradışı psikosoyal bir gelişmede, örneğin işini kaybetme, okul değiştirme, bürokratik handikaplar vd. işte bu vb. farklı durumların tetiklediği ve ortaya çıkardığı mevzubahis “Uyum Bozukluğu”nu yaşamaya başlayan kişilerde, sıklıkla görülen semptomlar arasında süregen bir korku, uyku bozukluğu, öfke patlamaları, içe kapanma, susma, depresiv bir ruh hali, ve çaresizlik gibi bir takım belirtileri sayabiliriz. Fakat Uyum Bozukluğu kalıcı bir rusal handikap olmayabilir. Bu, kişide bu krizi tetikleyen yeni durumun zaman uzunluğu ve kısalığı, yine yaşanan bu yeni ve beklenmedik olayların ve gelişmelerin şiddeti ve kapsamı, yine en başta da Kişinin krizlerle başetme kapasitesi ve geliştirdiği savunma strate-


jilerinin başarısıyla, doğrudan bağantılı olarak ele alınabilir. Yine bu yaşamasal kriz içinde bulunan Kişinin içinde bulunduğu çevre, aile yada iş ve okul arkadaşlarının, bu durumda ki bir Kişiye anlayışlı ve bilinçli yardım eder bir pozisyon almaları durumunda, belki kısa sürede aşılabilecek bir sorun olmakla birlikte, ve fakat bunun tersi durumlarda ise yani pozitif bir çevresel ortam yerine, negatif bir çevre, duyarsız bir aile ve yaklaşımlar durumunda ise, uzun süreli ve derin yaşamsal krizlere, hatta az sıklıkla görülse de Depresyona dahi dönüşebilir. Bu durumdaki kişilerin derhal terapistlerden yardım alması kaçınılmazdır... Uyum Bozukluğu tanısı ICD-10 de ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından berlirlenmiş olan Internationale Klasifikation Psychischer Störungen ICD-10 V Kapitel (F) de yani Uluslarası Psişik Bozuklukların Sınıflandırılması anlamına gelen Katalog 5. in F bölümünde yer alan kriterlere göre tanımlanmış bulunmaktadır. Buna göre de, örneğin, “böylesi bir krizin, tanımlanabilir psiko sosyal bir gelişmenin neticesinde ortaya çıkmış olması gerekir. Yine bu semptomlar (berlitiler) mevzubahis yaşanmış olay ve olgulardan sonra ki ilk 1 ayda ortaya çıkmış olması gerekir. Ayrıca bu ortaya çıkan sepmtomlar ve davranışların, başka bir ruhsal hastalık kriterlerini bire bir tanımlamıyor olması gerekir”, denmektedir. Bu semptomların da 6 aydan fazla sürmemiş olması (eğer Uyum Bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkmış bir depresiv reaksiyon ise bu durumunda 2 yıldan fazla sürmemiş olması ise esas alınıyor). ICD-10 de bu verilere göre hastaların tanıları yapılmakla birlikte, DSM IV Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders’ a göre de Uyum Bozukluğunun tanısı yapılırken , örneğin ICD-10 de Uyum Bozukluğunu tetikleyen psikososyal gelişme sonrasın da ki ilk 1 ayda yaşanmış olması esas alınırken, DSM-IV de ise 3 ay içinde yaşanmışlık kriteri esas alınmıştır ve yine ICD-10 de F43 başlığında Akut Stres Reaksiyonu ve (Akute Belastungsreaktion)

und Travma Sonrası Stres Bozuklukları (Posttraumatische Belastungstörung) aynı başlık altında toplamışken, buna karşın Amerikan Psikiyatri Birliği’nin kabul ettiği tanı kriterleri DSM IV te ise hastaların lehine olarak olarak “Uyum Bozukluğu” başlığı ayrı ele alınarak, tanı kriterlerine psiko-sosyal gelişmelerin neden olduğu verisine ek olarak, özellikle çağımızda insanların en sıklıkla yaşadıkları “Mobbing” gibi, iş yerinde yaşanan olumsuz gelişmelerin de, “Uyum Bozukluğu”na neden olan temel ve psikososyal gelişmerden olduğunun altı çizilmiştir. Sevgili Berlin Türk okurları, bu konularda ele alınacak tabi ki çok detay var ama, bu sayfada ele alma olanağımız bu seferlik bu kadar. Bu durumda Uyum Bozukluğu sorunu yaşayanlara hangi Terapiler önerilebilir denecek olunursa, Bilişsel Davranışçı Terapi(Kongnitive Verhaltenstherapie) & EMDR Terapi(Eye Movement Desensitization and Reprocessing) Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme) ve beraberinde YOGA, vb. Rahatlama Teknikleri ve yine Konuşma Terapisi (Gesprächstherapie) yada Vehaltenstherapeutische Ansätze mit dem Ziel der Verbesserung der Kommunikations-und Problemlösungsstrategien yani Davranış Terapisi yöntemleriyle iletişim kurma ve ve problem çözme stratejilerinin geliştirilmesini önerebilirim. Bir daha ki yazıda görüşmek üzere hepinize güzel ve huzurlu günler dilerim.

Çetin Arı /04.06.2018 Heilpraktiker für Psychotherapie Traumatherapeut & Kursleiter für Autogenes Training

31


2018 FIFA Dünya Kupası

Rusya’nın ev sahipliği yapacağı 21. FIFA Dünya Kupası’nda mücadele edecek Almanya Milli Takımı, 5. kez şampiyonluğa ulaşmak istiyor. Son şampiyon Almanya, 19. kez katılacağı Dünya Kupası’nı 4 kez kazandı. İsveç, Güney Kore ve Meksika ile F Grubu’nda yer alan Almanya Milli Takımı’nın kupaya katılma mücadelesi, öne çıkan oyuncuları, Dünya Kupası geçmişi ve kadrosuyla ilgili ayrıntılar şöyle:

Kupaya katılma mücadelesi

Fenerbahçe ve Adanaspor’u çalıştırması nedeniyle Türkiye’deki futbolseverlerce tanınan Joachim Löw’ün 2006’dan bu yana teknik direktörlüğünü yaptığı Almanya, Avrupa elemelerinde Kuzey İrlanda, Çekya, Norveç, Azerbaycan ve San Marino’nun bulunduğu C Grubu’nda mücadele etti. Çıktığı 10 karşılaşmanın 10’unu da kazanan Almanya, rakip ağları 43 kez sarstığı ve 4 gol yediği grubu 30 puanla lider tamamlayarak, 19. kez Dünya Kupası’na katılma hakkını elde etti.

Öne çıkan oyuncuları

Almanya, dünyanın en iyi kalecilerinden biri olarak gösterilen Manuel Neuer'in kulübü Bayern Münih'te sergilediği performansı turnuvada da göstermesini umuyor. Defansta görev yapan Mats Hummels, Thomas Müller ve Mario Gomez gibi de-

32

neyimli futbolcuları kadrosunda barındıran Almanya, Julian Draxler, Toni Kroos, Timo Werner gibi geniş bir dinamik oyuncu yelpazesine sahip. Teknik direktör Löw, ayrıca Türk asıllı Alman futbolcular Mesut Özil ile İlkay Gündoğan'a da kadroda yer verdi.

Kadro

Kaleci: Manuel Neuer (Bayern Münih), Marc-Andre ter Stegen (Barcelona), Kevin Trapp (Paris Saint-Germain) Defans: Jerome Boateng, Mats Hummels, Joshua Kimmich, Niklas Süle (Bayern Münih), Matthias Ginter (Borussia Mönchengladbach), Jonas Hector (Köln), Antonio Rüdiger (Chelsea), Marvin Plattenhardt (Hertha Berlin) Orta saha: Julian Brandt (Bayer Leverkusen), Julian Draxler (Paris Saint-Germain), Leon Goretzka (Schalke 04), İlkay Gündoğan (Manchester City), Sami Khedira (Juventus), Toni Kroos (Real Madrid), Sebastian Rudy (Bayern Münih), Mesut Özil (Arsenal) Forvet: Thomas Müller (Bayern Münih), Mario Gomez (Stuttgart), Marco Reus (Borussia Dortmund), Timo Werner (Leipzig)

Maç takvimi

17 Haziran (TSİ: 18.00): Almanya-Meksika (Luzhniki Stadı - Moskova) 23 Haziran (TSİ: 21.00): Almanya-İsveç (Fisht Stadı - Soçi) 27 Haziran (TSİ: 17.00): Güney Kore-Almanya (Kazan Arena - Kazan).


NACHRICHTEN IN DEUTSCH

34 S E I T E

33

NSU-Prozess

36 S E I T E

Richtungswahl als Schicksalswahl


NSU

PROZESS Herr Rechtsanwalt, wann endet das Verfahren? Das Verfahren ist in seinen letzten Zügen. Die Plädoyers der Generalbundesanwaltschaft und der Nebenklage, sowie fast der gesamten Verteidigung sind gehalten. Ich gehe davon aus, dass das Gericht noch in diesen Wochen zu einer Entscheidung kommen wird, sollte es nicht weitere Verzögerungen geben.

Das Verfahren dauert bereits 5 Jahre an. Was ist der Grund für diesen langen Zeitraum? Niemand hatte ernsthaft zu Beginn des Verfahrens in Betracht gezogen, dass es so lange dauern würde. Für herkömmliche Strafverfahren in Deutschland sind fünf Jahre ein tatsächlich außergwöhnlicher Zeitraum. Man muss aber sehen, dass hier 10 Morde, 3 Sprengstoffanschläge und 15 Banküberfälle verhandelt werden und aufgeklärt werden müssen. Die Taten liegen viele Jahre zurück, wenn man bedenkt, dass der NSU 13 Jahre lang Deutschland terrorisiert hat. Außerdem haben wir im Rahmen des Verfahrens über 600 Zeugen gehört und Hunderte Beweisanträge und Prozesserklärungen vernommen. In An-

betracht dieser Zahlen, ist eine Dauer von knapp 430 Prozesstagen nicht anormal.

Die Nebenklage hat im Rahmen ihrer Plädoyers insbesondere die Generalbundesanwaltschaft und die Ermittlungsbehörden kritisiert. Was werfen Sie den Beamten vor? Die Generalbundesanwaltschaft hat leider nicht zur Aufklärung beigetragen. Vielmehr hat sie Bemühungen der Nebenklage die Morde und ihre Hintergründe aufzuklären, verhement konterkariert und blockiert. Der Staat ist seiner Aufklärungspflicht hier nicht nachgekommen. Das beschädigt unseren Rechtsstaat. Wenn man zum Beispiel an die vielen Beweisanträge der Nebenklage zur Rolle des Verfassungsschutzes und der rechtsextremistischen Szene denkt, war es regelmäßig die Generalbundesanwaltschaft, die die Zurückweisung der Beweisanträge beantragt hat. Das hat dazu geführt, dass wichtige Fragen ungeklärt geblieben sind. So wissen die Angehörigen bis heute nicht, warum etwa der Vater, Bruder oder Sohn von Seiten des NSU ermordet wurde. Weshalb hat man diese aus-


gesucht? Wie weit gehen die Verstrickungen der Ermittlungsbehörden? Was wusste der Verfassungsschutz? Die Generalbundesanwaltschaft hält an der Trio-These fest, obwohl wir im Rahmen der Beweisaufnahme von etlichen Zeugen gehört haben, dass sie auf die eine oder andere Weise dem NSU Hilfe geleistet haben. Die Nebenklage hält es nicht für plausibel, dass sich der NSU 13 Jahre lang ohne ein Unterstützernetzwerk in Deutschland versteckt hielt und seine mörderischen Operationen ausgeführt hat. Die Generalbundesanwaltschaft hat jedoch besonderes Engagement gezeigt, wenn es um die Ablehnung diesbezüglicher Anträge und Fragen ging.

Welche Strafen erwarten Sie für die Angeklagten? Es sind fünf Personen angeklagt. Ich gehe davon aus, dass die Hauptangeklagte Beate Zschäpe aller Voraussicht nach zu einer lebenslangen Haftstrafe verurteilt wird. Zschäpe ist eine Rechtsextremistin und hat sich voll und ganz mit der politischen Weltsicht und den Zielen NSU identifiziert. Sie war als Mitglied des NSU an der Planung der Morde beteiligt. Im Übrigen war sie nicht nur für die Finanzen verantwortlich, sondern hat der Gruppe auch als bürgerliche Tarnung gedient. Die übrigen Angeklagten wie bspw. Ralf Wohlleben und André Eminger werden ihrerseits zu langen Haftstrafen wegen verschiedener Behilfe- und Unterstützungsleistungen verurteilt werden.

Was meinen Sie, hat das NSU-Verfahren bewirkt? Im Grunde genommen schon, denn wir können viele Lehren aus dem NSU-Komplex ziehen. So wurde uns unmissverständlich vor Augen geführt, wie gefährlich die viel zu lange verharmlosten Rechtsextremisten für unsere Gesellschaft sind. Die Bekämpfung dieser Gruppierungen und dieser Ideologie muss ernst genommen werden und darf auf keinen Fall vernachlässigt werden. Es ist auch offen zu Tage getreten, dass in Deutschland ein gravierender institutioneller Rassismus vorhanden ist. Man hat die Opfer nicht Opfer sein lassen, sondern hat sie wie Täter und Tatverdächtige behandelt. Diese Strukturen haben den Blick auf die wahren Täter verstellt. Der Frage, ob nicht etwa Nazis hinter den Morden stecken könnten, ist man deshalb nicht nachgegangen. Andernfalls wären einige der Morde vielleicht vermeidbar gewesen und hätten zur Ergreifung des NSU führen können. Ich sehe aber, dass nach wie vor in der täglichen Arbeit der Ermittlungsbehörden diese Lehren nicht vollständig gezogen wurden. Es bedarf jedoch eines ernsthaften Umdenkens bei den Ermittlern. Eine bedenkenlose Rückkehr zur Tagesordnung darf es nicht geben. Das sind wir den Opfern und ihren Angehörigen, aber auch unseren schutzbedürftigen Mitbürgern schuldig.

O

nur Özata

ist Rechtsanwalt in BerlinSchöneberg und vertritt regelmäßig Opfer politisch motivierter Gewalttaten und Hassverbrechen. Er ist Nebenklagevertreter im NSU-Verfahren vor dem Oberlandesgericht München. Darüber hinaus ist er als Lehrbeauftragter für Grund- und Menschenrechte an der Hochschule für Wirtschaft und Recht in Berlin tätig und unterrichtet dort Polizeibeamtinnen und -beamte.


Richtungswahl als Schicksalswahl Hakan Taş Sprecher der Linksfraktion für Inneres und Partizipation im Berliner Abgeordnetenhaus

A

m 24. Juni finden in der Türkei die Präsidentschaftswahl sowie die Parlamentswahlen statt. Gegebenenfalls findet am 8. August eine Stichwahl für die Präsidentschaftswahl statt. Bei der Parlamentswahl stehen sich zwei „Blöcke“ gegenüber: Dem AKP-Block in einem Wahlbündnis mit der extrem nationalistischen MHP steht gegenüber ein Bündnis aus der (als sozialdemokratisch bezeichneten) CHP, (der MHP-Abspaltung) IP und (der AKP-Vorgängerpartei) SP sowie (außerhalb dieses Bündnisses) die (oft als pro-kurdisch bezeichnete) HDP auf der oppositionellen Seite. Umfragen deuten darauf hin, dass das Oppositionsbündnis und die HDP die Mehrheit im neuen Parlament stellen werden. Bei der Präsidentschaftswahl kandidiert für das AKP-MHP-Bündnis der derzeitige Präsident Erdoğan, für die CHP Muharrem İnce, für die İP Frau Meral Akşener, für die SP Temel Karamollaoğlu und für die HDP der im Gefängnis befindliche Selahattin Demirtaş. Es ist sehr wahrscheinlich, dass es hier einen zweiten Wahlgang zwischen Erdoğan und İnce oder Demirtaş geben wird. Es wäre nicht übertrieben zu sagen, dass diese Richtungswahl zu einer Schicksalswahl geworden ist: Es geht darum, ob in der Türkei ein Ein-Mann-Regime und eine auf den Islam basierende Diktatur errichtet wird, es geht darum ob die Reste des Rechtstaates beseitigt und das Parlament vollkommen kompetenzlos gestellt werden, ob der Terror in TürkeiKurdistan noch größer wird – und nicht zuletzt ob die militärische Aggression gegenüber den Nachbarn erweitert wird.

36

Dies alle wird geschehen, wenn Erdoğan Präsident und die AKP-Koalition die Mehrheit im Parlament erringt. Bereits heute hat die Erdoğan-AKPDiktatur den Rechtstaat weitgehend ausgehebelt, nach dem (angeblichen) Putschversuch vom 15. Juli 2015 wurden fast 100 000 Personen ohne jegliches Gerichtsverfahren aus dem Staatsdienst entfernt, eingekerkert (darunter fast 700 Frauen mit Babies). Nach dem Verfassungsreferendum 2017 wurden bereits viele Rechte des Parlaments dem Staatspräsidenten übertragen, nach den kommenden Präsidentschaftswahlen wird der Staatspräsident völlig ohne Parlament mit Hilfe von Verordnungen mit Gesetzeskraft das Land regieren können. Nach der Ausrufung des Ausnahmezustandes tut es Erdoğan dies zum Teil bereits jetzt. Der Staatspräsident hat Einfluss auf die Ernennung von Richter*innen und Staatsanwalt*innen, die gesamte Bürokratie. Das gesamte Schulsystem wurde umgestaltet und auf eine islamische Basis gestellt, viele (weltliche) Schulen durch Predigergymnasien ersetzt. Insbesondere in Türkei-Kurdistan wurden die HDP-Bürgermeister*innen ihren Ämtern enthoben. Die türkische Armee hat Teile von Syrien und Irak besetzt und dort ein eine eigene Verwaltung errichtet. Natürlich sind diese Entwicklungen Ergebnisse der Eigendynamik des Türkei, aber, der Anteil des Auslandes, insbesondere der EU und der Bundesrepublik dürfen nicht außer Acht bleiben: Nur um Menschen, die um Leib und Le-

ben fürchten und zur Flucht gezwungen waren, von Europa fern zu halten, wurden der Erdoğan-Diktatur Millionen überwiesen, von den Waffenlieferungen mal ganz abgesehen, die dafür eingesetzt werden, das eigene Volk zu bekämpfen und in fremde Staaten einzudringen. Die Lage in der Türkei und das zwiespältige Verhalten der EU und der Bundesregierung haben auch zu einer Polarisierung in der Bundesrepublik geführt. Ich bin überzeugt, wenn in der Türkei die AKP- Erdoğan-Diktatur beendet und eine Wende in Richtung Demokratie, Rechtstaat, Frieden beginnt, dass sich auch die Lage hier entspannen wird. Die anstehenden Wahlen sind ohne Übertreibung eine historische Wahl, deren Ergebnis nicht nur die Türkei, sondern auch die Lage im Nahen Osten beeinflussen wird. Ich appelliere an alle wahlberechtigten Türkeistämmige: Gehen sie zur Wahl, geben sie ihre Stimme denjenigen, die der Erdoğan-AKP-.Diktatur Einhalt gebieten wollen.

24 Haziran devlet başkanı ve millet meclisi seçimleri bir dönüm noktası oluşturacaktır: ErdoğanAKP-Diktatörlüğünün daha da yoğunlaşmış devamı mı yoksa demokratik hukuk devletine ve barışa dönüşün başlangıcı mı? Tüm oy hakkı olan insanlarımıza sesleniyorum: Oy hakkınızı kullanın, sandığa gidin, oyunuzu bu gidişe dur diyecek adaylara verin. Adaletli, barışçıl bir Türkiye istemek hepimizin hakkıdır!


EMEKLÛLÛK Türkiye´de SGK Borçlanmas⁄

• SSK ´dan yüksek maa‚ • Mavi kart borçlanmas⁄ • 3600 günden emeklilik • 1800 günden malulen emeklilik • Dul ve yetim maa‚⁄ •Borçlanmay⁄ aral⁄klarla ödeyebilirsiniz • K⁄smi çal⁄‚⁄rken de maa‚ mümkün Pazartesi ve Per‚embe saat: 11:00 - 17:00 aras⁄

Görü‚meler terminsiz ve ücretsizdir

Tel.: 030 - 208 455 76

Oranienstr. 55 10969 Berlin U-Moritzplatz

KREUZBERG


LUSTauf

WILLKOMMEN HOŞGELH WILLKOMMEN WITAMYWITAMY CHÀO MÙ‘NG CHÀO M

BERLİN HÜKÜMETİ DEVLET MEMURU ARIYOR

LUST LUS Entdecke, was in Dir steckt! AUSB AUS LUST aufauf LUST AUSBILDUNG AUSBILDUNG

Star HOŞGE WILLKOMMEN HOŞGELDiNiZ добро добро пожаловать WELCOME MEN oder WILLKOMMEN HOŞGELDiNiZ пожаловать WILLKOM WELCOME E

WITAMYWITAMY CHÀO MÙ‘NG BIENVENIDOS DOBrODOšLI MDOBrODOšLI CHÀO MÙ‘NG BIENVENIDOS LCO WE

Starte jetzt eine Ausbildung bei de Justiz / Polizei добро / öffe WILLKOMMEN HOŞGELDiNiZ HOŞGELDİNİZ Д N Du hast familiäre Wurzeln im Ausland? E О БРО пож Starte M jetzt eine Starte jetzt Ae oder dem öffentlichen WILLKOM аловатDienst! ь E

der Ausbildungsvorbere WITAMY CHÀOmit MÙ‘NG BIENVENIDOS Dann bewirb Dich bei der Berliner Justiz! OM oder dem C oderöffentlic dem öff L E

W Du hast familiäre Wurzeln im Ausland? Dann bewirb Dich bei der Berliner Justiz! CHÀOInMBerlin leben Menschen aus Fast 30% der Berlinerinnen und Berliner haben einen Migrationshintergrund. Ù‘ Wsich ITAauch mehr als 190 Nationen. Diese Vielfalt stellt eine große Bereicherung für die Stadt dar und soll MY in unseren Gerichten, Strafverfolgungsbehörden und Justizvollzugsanstalten abbilden!

LUSTauf

Justiz / Polizei / öffentliche Verwaltung

StarteStarte jetzt eine Ausbildung bei der Polizei jetzt eine Ausbildung bei der Polizei Suchst Dumitgerade einen Job? Lust auf Justiz? der Ausbildungsvorbereitung beim zu Deinem Ziel oder dem Dienst! oderöffentlichen dem öffentlichen Dienst! CHÀO M

WILLKOMMEN HOŞGELDiNiZ добро пожа

Ù‘

WITAMY

Das sind Deine Möglichkeiten: I MÙ‘NG BIENVENIDOS DOBR WITAMY LCHÀO O D Als Justizfachangestellte/r arbeitest DuŠin einem BeO R B O ruf mit Ansehen. Du hastDKontakt mit vielen ganz unterschiedlichen Menschen. Du bist erste Ansprechperson für die Leute, die Hilfe beim Gericht suchen oder eine Frage zu ihrem Gerichtsverfahren haben. Du arbeitest mit Gesetzen, begleitest Rechtsstreite von Anfang bis Ende zusammen mit Richter/innen und Staatsanwälten / Staatsanwältinnen Starte jetzt eine und Ausbildung bei sorgst mit für Gerechtigkeit. Du trägst Deinen Teil oder dem öffentlichen Dienst! dazu bei, dass unsere Stadt funktioniert.

BIENVENIDOS

S LUSTauf o

Starte jetzt eine Ausbildun oder dem öffentlichen Dien Wenn die Ausbildung gut läuft, bekommst Du einen festen Arbeitsvertrag im öffentlichen Dienst mit flexiblen Arbeitszeiten. Später kannst Du sogar verbeamtet werden. In der Ausbildung kannst Du schon bis zu 950,00 EUR brutto im Monat verdienen, danach deutlich mehr.

Ausbildungsvorbereitung gefällig?

Senatsverwaltung für Integration, Arbeit und Soziales

Das BWK BildungsWerk in Kreuzberg GmbH bietet Dir in Kooperation mit uns auf Wunsch eine tolle und kostenlose Unterstützung an. Nach Wunsch wirst Du in 6 Monaten konzentriert auf das Bewerbungsverfahren vorbereitet. Infos bekommst Du hier: http://www.bwk-berlin.de/vorberufliches-lernen/berufsvorbereitung/ ausbildungsvorbereitung-justizfachangestellte-r-justizvollzugsbeamter-in.html

Jetzt bewerben unter (030) 61 79 29 - 0 • Info

Kostenloser Vorbereitungslehrgang für junge Erwachs

KostenloserKostenloser Vorbereitungslehrgang für junge Erwachsene mit Migrationshinter Vorbereitungslehrgang für junge Erwachsene mit Migrat Schau doch mal bei uns vorbei: Infos und Bewerbung: Senatsverwaltung für Integration, Arbeit www.bwk-berlin.de | kontakt@bwk-berlin.de und Soziales 38

Der Lehrgan

Kostenloser Vorbereitungslehrgang für junge Erwachsene mit Migrationshintergrund für eine Ausbildung beif verwaltung Der Lehrgang vonvon derd Der Lehrgangwird wird finanziert Der Der Lehrgang wird finanziert vonfinanziert der SenatsSenatsverwaltung Lehrgang wird finanziert von der SenatsFörderer und Kooperations verwaltung für Integration, Arbeit und verwaltung für Arbeit, Integration und Frauen verwaltung für Arbeit, Integration verwaltung für Arbeit, Integration und Frauen für Justiz, Verbraucherschutz Cuvrystraße 34 · 10997 Berlin Cuvrystraße 34 · 10997 Berlin Tel.: (030) 61 79 29-0 · kontakt@bwk-berlin.de 34 ·61 10997 Berlin· kontakt@bwk-berlin.de und Antidiskriminierung Cuvrystraße 34 · Cuvrystraße 10997 Berlin www.bwk-berlin.de Tel.: (030) 79 29-0 Tel.: (030) 61 79 29-0 · kontakt@bwk-berlin.de Tel.: (030) 61 79 29-0 · kontakt@bwk-berlin.de www.bwk-berlin.de www.bwk-berlin.de www.bwk-berlin.de


WILLKOMMEN HOŞGELDiNiZ добро добро пожаловать WELCOME WILLKOMMEN HOŞGELDiNiZ пожаловать WELCOME WITAMYWITAMY CHÀO MÙ‘NG BIENVENIDOS DOBrODOšLI CHÀO MÙ‘NG BIENVENIDOS DOBrODOšLI

MEN

ME

O ELC

W

LUST aufauf LUST AUSBILDUNG AUSBILDUNG WILLKOM

Starte jetzt eine Ausbildung bei d WILLKOMMEN HOŞGELDİNİZ ДОБРО п HOŞGELDiNiZ добр ожалов Dienst! oder dem öffentlichen ать

WITAMY CHÀO MÙ‘NG BIENVENIDOS

LUSTauf

Justiz / Polizei / öffentliche Verwaltung

StarteStarte jetzt eine bei der jetzt Ausbildung eine Ausbildung beiPolizei der Polizei mit der Ausbildungsvorbereitung beim zu Deinem Ziel oder dem Dienst! oderöffentlichen dem öffentlichen Dienst!

CHÀO M

Ù‘

WITAMY

BIENVENIDOS

WILLKOMMEN HOŞGELDiNiZ добро пож WITAMY CHÀO MÙ‘NG BIENVENIDOS DOB

I

DOŠL DOBRO

LUSTauf

Starte jetzt eine Ausbildung be oder dem öffentlichen Dienst!

Starte jetzt eine Ausbildun oder dem öffentlichen Die

Kostenloser Vorbereitungslehrgang für junge Erwachsene mit Migrationshintergrund für eine Ausbildung b Senatsverwaltung Der Lehrgang wird finanziert von der SenatsFörderer und Kooperatio verwaltung für Arbeit, Integration und Frauen für Justiz, Verbraucherschutz Cuvrystraße 34 · 10997 Berlin und Antidiskriminierung Tel.: (030) 61 79 29-0 · kontakt@bwk-berlin.de

Senatsverwaltung für Integration, Arbeit und Soziales

www.bwk-berlin.de

Jetzt bewerben unter (030) 61 79 29 - 0 • Info, Beratung: Montags um 14:00 Uhr im BWK

Kostenloser Vorbereitungslehrgang für junge Erwachsene mit Migrationshintergrund für eine Ausbildung bei de

oserKostenloser Vorbereitungslehrgang für junge Erwachsene mit Migrationshintergrund für einevon Ausbildung bei der Polizei oder in deroder Verwaltung! Vorbereitungslehrgang für junge Erwachsene mit für Ausbildung bei der Polizei in der Verwaltun DerMigrationshintergrund Lehrgang wird finanziert der eine SenatsCuvrystraße 34 · 10997 Berlin

verwaltung für Arbeit, Integration und Frauen Der vonvon derder SenatsDerLehrgang Lehrgangwird wird finanziert SenatsDer Lehrgang wird finanziert vonfinanziert der SenatsFörderer und Kooperationspartner: Förderer und Kooperationspartner: für Integration, Arbeit undund Soziales verwaltung für Arbeit, Frauen verwaltung für verwaltung Arbeit, Integration undIntegration Frauen

34 ·61 10997 Berlin· kontakt@bwk-berlin.de straße 34 · Cuvrystraße 10997 Berlin Tel.: (030) 79 29-0 Tel.: (030) 61 79 29-0 · kontakt@bwk-berlin.de 030) 61 79 29-0 · kontakt@bwk-berlin.de www.bwk-berlin.de www.bwk-berlin.de bwk-berlin.de

Förderer und Kooperationspartn


AHI GmbH Kültüre Özgü Bakım Hizmeti HİZMETLERİMİZ

İLETİŞİM

Temel Bakım

Pazartesi - Cuma : 08:00 - 16:00

Ev İdaresi

Karl-Marx-Strasse 189 12055 Berlin

Acil Durum Yardımı §45b ilave refakatçı SGB XI ve SGB XII ek bakım hizmeti Sosyal konularda danışma hizmeti

Tel: 030 470 52433 Cep: 0176 21611472 24 saat acil durum hizmeti Acil durum telefonu

pflege@a-hi.de | www.a-hi.de


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.