Kültürel, Teknik & Kentsel Dönüşüm - Bilge Yılmaz

Page 1

KÜLTÜREL, TEKNİK & KENTSEL DÖNÜŞÜM Endüstri Devrimi’nden Modernizmin Erken Dönemlerine Doğru BİLGE YILMAZ


19. yüzyılda meydana gelen, toplumların yaşam koşullarını büyük ve geri dönülemez ölçüde değiştirip günümüzdeki haline getirmekte bir kilit taşı görevi gören endüstri devrimi, döneminde kültürel – teknik alanda ve kent yaşamında ani değişimlere yol açmış, yeni ve alışılmadık ihtiyaçlar doğurmuştur. Bu ihtiyaçlara çözüm önerileri arayan mimar, sanatçı ve devlet adamları kent hayatını endüstrinin eliyle oluşan mutlak bir kaostan kurtarmanın yollarını aramaya giriştiler. Bu dönemde meydana gelen kentsel nüfus patlaması, büyük ölçüde buharlı makinelerin kitleler halindeki toplulukların mobilize olmasını sağlamasıyla gerçekleşti. Kırdan kente gelen insanlarının para kazanma umudunu destekleyen taşıma araçlarının ortaya çıkışının etkisi, kentsel nüfustaki bu değişimin ana nedenlerinden biriydi. Bu mobilizasyon ve kente erişim kolaylığı, fakir halkın akınıyla aniden yüzleşen kentlerin afallamasına ve henüz pek de kurulu olmayan sistemlerinin iyiden iyiye çöküntüye gitmesine neden oldu. Kente gelen insanlar çok ağır çalışma koşullarıyla karşılaştılar. Ayrıca yeterli altyapının ve su kaynağının yokluğu kentleri sağlıksız ve sıkışık yaşam koşullarının merkezi haline getirdi. Hızlı ve plansız sanayileşmenin bir diğer etkisi ise fabrikalardan yayılan yoğun duman yüzünden gözün gözü görmediği, kaotik ve sağlıksız bir kent ortamı yaratmış olmasıydı. Bu oranda kentlerde salgın hastalıklar, kötü koşullarda ve yüksek nüfusta sıkış tıkış bir yaşam mücadelesi baş gösterdi. Aşı bulunduğundan bebek ölümleri azalmıştı. Bununla beraber ağır göç alan şehir merkezleri bir patlama noktası haline geldi. Bu durum belki de eski dünyanın çöküp yeni değerlerin ve kurumların oluştuğu yeni bir dünyaya geçişin kentsel alanda gözle görülen sancılarıydı. Baudler, kutsal olan her şeyin kirlendiğini söylerken belki de kent yaşamındaki fabrika pisliği ve toz bulutunun yarattığı kirlilik gibi, geleneksel değerlerin de üzerine aynı kirliliğin çöktüğünün oldukça farkındaydı. Henüz bu nüfus patlamasını karşılayacak ve kalabalık kitleleri hızlı biçimde barındırıp sağlıklı koşullar var edecek bir pratik geliştirilmemişti. Fakat topluluklar merkezdeki tek odalı, pis evlerden kurtulmak adına daha sağlıklı olabilecek su kenarlarına veya kent periferisine yerleştiler. Sanayileşme ve beraberinde gelen uluslararası denizaşırı ticaretin başlamasıyla üretim baskısı altında, yabancılaştırıcı bir çevre oluştu. Bu yeni ve olumsuz çevreyle baş etmek adına mimarlar tarafından iki farklı tutum benimsendi. Bunlardan biri ütopyacılardır. Endüstri kentinin kendi içinde iyileştirilemeyeceğini savunan ve yeni bir şehir anlayışının üretimini öneren, aynı zamanda kent ile kırı uzlaştıran yaklaşımlardır bunlar. Ütopyacı tasarımlar doğanın masumiyetinden ve el değmemişliğinden beslenir, ona bir özlem duyar. Fakat ütopyacıların problemleri tasarımlarının bağlamdan kopuk, zihinsel bir tasarı haline gelmeye başlamasıdır. Kent mükemmel bir tasarı olmaktan çok, tesadüf ve sürprizlere gebe yapısıyla kendini var eder ve öyle de olmalıdır. Ayrıca bu tasarımlar uygulanmak için fazla gerçek dışıdır ki, Yunancada ‘utopia’ kelimesi ‘yok yer’ anlamına gelir. Bu mükemmel mekân idealleri tasarlanırken oldukça steril, düzenli ve geometrik çözümlere gidilmiştir. Bu aşırı derecede tasarlanmışlık aslında belirlenmiş bir kontrolcülük, adeta bir trajediyi kentten soyutlama çabasıdır. Fakat Faust’un da en büyük zaafı, trajediyi hayattan dışlayan steril bir yaşam düşlemesidir. Fakat unutmuştur ki trajedi hayatı hayat yapan şeyin ta kendisidir. Öyle ki, bu idealler insan zihninden beslenerek yaratılmak istenen mekânı umut yoluyla düşlese de Fransız ütopyacıları bile tasarımlarını Versailles Sarayı’nın kalıplarından kurtaramamışlardır. Burada akıbeti tamamen tasarımcının zihnine kalmış ütopyaların, tasarımcının zihninin sınırlarına çarptığı vakit ne denli bir aynılaşmaya sürükleneceğini, ideallerinden ne kadar kopmaya hazır olduğunu görürüz. Sonuç olarak umuttan yani ütopyadan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz, ancak eğer ona ulaşırsak önümüzdeki hedefi de kaybedeceğiz, kaybolacağız. Bazen umudun sürekli uzaklarda bir yerlerde kalması ve hiç ulaşmayacağımızı bilsek bile ona doğru koşmamız gerekir.


Endüstri kentinin sorunlarıyla etkili şekilde baş etmek için geliştirilen bir diğer anlayış ise reformistlerden gelir. Kanunlara ve gerçekliğe oldukça dayalı olan reformist çabalar, beraberinde idealindeki hızlı ve çok sayıda mekân üretiminin gerçekleşebilmesi için standardizasyonu getirdi. Öncelikle Londra’da parlamento işçi sınıfının barınma koşullarını gözlemlemek adına ‘Poor Law Comission’ adıyla komisyonlar kuruldu. 1868-1878 döneminde ise yoksul konutlarını iyileştirici bir kentsel dönüşüm süreci uygulandı. Bunun etkisiyle 1890’da Londra’daki büyün modernleşme sürecinin öncüsü olan kurum ‘London Country Council’ kuruldu. Bu kurum kalabalıkları sağlıklı koşullarda ve hızlı biçimde barındırma idealiyle standart, fakat iyi kalitede toplu konutlar inşa etti. Bu müdahalelerde birinci öncelik toplumun ‘sıhhileştirilmesi’ olduğundan, mimari ifade geri plana atıldı. Bu durum bir yandan iyi olmasına karşın, seri üretim oldukça indirgeyici ve şiirselliği dışlayıcı bir yöntemdir. Bunun etkisiyle oldukça homojen ve monoton çevreler, Londra’nın bugünkü dokusunda da büyük etkisi olarak inşa edildi. Reformistler böylelikle kentleri içine battığı güvensiz ve sağlıksız keşmekeşten öyle veya böyle kurtararak modern kent dokusunun zeminini hazırladılar. Dolaylı olarak standardizasyonun bir yaratısı olan modernin, aslında doğası gereği iki yüzü vardır. Bunlardan biri Kafka’nın Dava ve Şato’da eleştirdiği kontrolcü ve aynılaştıran yüzü, diğeri ise bireyin özgürlüğünü vaat eden yüzüdür. Sanayileşme ile meydana gelen bu büyük değişimlerin en küçük ölçeğe yansıması ise şehir plancılığında oldu. Nüfus patlaması yaşayan şehirlerin büyümesi ve bir yağ lekesi misali yayılması ile yeni şehir planlama anlayışları uygulandı. Viyana geç sanayileşen bir şehirdir ve aynı zamanda bir tarım imparatorluğudur. Sanayileşmenin de etkisiyle eski surlar yıkılıp, açılan yerlere yeni modern kurum ve yapıları inşa etiler. Okul, belediye binası, opera gibi eskiden sarayın içinde aristokrasiye hizmet ederken, artık kamusal alanda burjuvaya açılan işlevler yerleştirildi. Paris’te ise daha emperyalist bir mimarinin izinin 14. Louis ve Hausmann eliyle oluşturulduğunu görürüz. Hausmann, kenti şantiyeye çevirerek yeni bir mimari anlayış kurdu. Yoksulları ise kentin çeperine yerleştirip, ekonomiyi besleyecek sınıfı merkeze alarak emperyalist bir ekonomi sistemini de beraberinde getirdi. Londra’daki şehir planı oluşturma çabası ise büyük 1666 yangını sonrası başlıyor. Batıya ve kuzeye eyalet olarak büyüyen şehirde, sokak altyapı oluşturmak adına yükseltiliyor. Böylece Londra’nın simgesel ‘terrace house’ kesiti ortaya çıkmış oluyor. Bu evlerde ise katlar arasında yaşayanlarda hiyerarşik bir düzen bulunuyordu. Tıpkı bütün kent insanları ve burjuvanın bile kendi içinde var olan hiyerarşik ilişkileri gibi. 19. yüzyıl endüstrileşmesinden bu yana çeşitli etkenlerle ulaştığımız modernizm, içinde oldukça sade görünen bir karmaşa, oldukça eşit görünen bir hiyerarşi, oldukça özgür görünen bir tutsaklık barındırıyor. Her ne kadar endüstrileşmenin olumsuzluklarıyla başa çıkmak adına, pek çok dönüşümün etkisiyle modern kent hayatı başlamış olsa da, bugün ilk reformistlerin, sonra da modernistlerin ideallerinden oldukça uzakta. Belki de hiç hesapta olmayan kapitalizmin pençesinde, kaçınılmaz bir aynılığın yıkımına ve duyarsızlaşmaya doğru yol alıyor. Modern kent toplumu evrildiği bu yabancılaşma halinde sağlıklı, fakat standart bir dünyada yaşıyor. Her şeyin aynı olduğu ve bireyin bile artık standart görüldüğü modern toplumda, bireyin özgürlüğünü ve biricikliğini vadeden modernizmin bu idealinde hezeyana uğruyor olduğunu görmek, kapitalizmin modernistlerin öngöremeyeceği ölçüde yıkıcı olduğunu bir kez daha kavratmakta bizlere.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.