Hassasiyet kişiden kişiye, TERAZİDEN TERAZİYE d e ğ i ş i r. w w w . s a r t o n e t . c o m
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ Mayıs - Haziran 2018 YIL: 3 | SAYI: 14 PROSİGMA GAZETELİK Uygulaması için Lütfen QR Kodu Taratınız.
MERCK Amicon® stirred cells Yeni tasarımı çok seveceksiniz
MAYA GENOM EVRIMI HIZLANDIRILDI
Araştırmacılar, ekmek mayasının genom evrimini hızlandırmanın yeni bir yolunu yarattılar. SCRaMbLE sistemi doğada bulunmayan yeni genom kombinasyonları üretmek için birbiri ile yeniden kombine olabilen yeni maya türlerini özelleştirmeyi mümkün kılıyor. Sayfa | 11 w w w . b i o m e d y a . c o m
• Hassas konsantrasyon: Membran hasarına, biyolojik materyal denatürasyonuna ve konsantrasyon polarizasyonuna son • Farklı ultrafiltrasyon ve mikro gözenekli membran diski seçeneği • Minimal tutulma hacmi ve kolay geri kazanım • Steril uygulamalar için otoklavlama imkanı • Ergonomik • Kolay ve emniyetli • Tam anlamıyla sızdırmaz
Sayfa | 06
Sayfa | 10
Sayfa | 14
ABDİ İbrahim’in Yeni Tesisi Abdibio Hizmete Girdi
MIT Araştırması Orucun Faydalarını Ortaya Koydu
DNA Testleri Kilo Vermemizi Sağlar mı?
106 yıldır iyileştirme misyonu ile yol alan Türk ilaç devi 400 Milyon Yatırımla Türkiye’nin en büyük ilaç üretim tesisi olma özelliğini taşıyor.
Periyodik açlık, insanlarda yüksek kolesterol, diyabet ve obezite gibi hastalıkların önlenmesine yardımcı olabilir.
DNA tabanlı diyet tavsiyesi veren şirketler ve arkalarındaki bilim.
02
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
Mayıs - Haziran
www.biomedya.com
2018
ANTİBİYOTİK DİRENÇ GENLERİ
Doç. Dr. Sevil SAĞLAM YILMAZ
kanamisinden daha toksiktir ve hassas hücrelerin daha çabuk ölümüne sebep olmaktadır.
Bitkilere gen aktarım sürecinde, aktarılmak istenilen özel DNA parçası, bulunduğu canlının DNA'sından özel DNA kesim enzimleriyle kesilmekte ve genellikle vektör adı verilen taşıyıcı bir DNA molekülüne eklenmektedir.
Vektör üzerinde aktarılacak DNA bölgesinin yanı sıra, aktarılan geni alan bireylerin seçimini sağlayacak antibiyotik direnç genleri ve aktarılan DNA’nın işlevsel hale gelmesini sağlayacak bazı özel gen bölgeleri bulunmaktadır. En popüler antibiyotik direnç genleri şunlardır: Neomycin phosphotransferase II (nptII) Hygromycin phosphotransferase (hpt). Yaygın kullanımları söz konusu olmasa da diğer antibiyotik direnç genleri ise şunlardır: Gentamycin acetyltransferase (accC3) Bleomycin Phleomycin NPTII enzimi, bitki türlerine yapılan gen aktarımlarında kanamisin ve neomisin gibi aminoglikozid antibiyotiklerin fosforilasyonunu sağlayarak onların etkisini inaktif hale dönüştürmektedir. Hygromycin phosphotransferase ise hem bitki hem hayvan sistemleri için uygun bir markördür ve HPT enzimi hygromycin B antibiyotiğini inaktif yapmaktadır. Hygromycin genellikle
Paul Berg Amerika’da 1972 yılında genetiği değiştirilmiş ilk DNA molekülünü oluşturmuştur. Bir yıl sonra; Stanley Cohen, Annie Chang ve Herbert Boyer bir antibiyotik direnç geninin bakteriye transferini gerçekleştirmişlerdir. İlk transgenik bitki ise; 1982 yılında antibiyotiğe dayanıklılık geni aktarılmış tütün bitkisi olmuştur [4]. Agrobacterium tumefaciens aracılığıyla ve doğrudan gen aktarım yöntemlerinde gen transferi yapılan hücrelerin ve bu hücrelerden gelişen bitkilerin seçilebilmesi için işaret genlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Antibiyotik direnç genlerinin insan sindirim sisteminin mikroflorasında lateral transferinin insan sağlığını tehdit ettiği düşünülmektedir. Neomycin fosfotransferaz II gibi genlerin alerjik olabileceği de diğer bir kaygıdır [1]. Transgenik bitki üretiminde kullanılan bu genlerin doğaya yayılma ihtimali kimi çevrelerce çok büyük bir tehlike olarak görülmektedir. Zira antibiyotik direnç genlerinin patojen mikroorganizmalara geçmesi durumunda bu bakterilerin neden olduğu enfeksiyonları kontrol altına almak oldukça zorlaşacaktır denilmektedir. Kanser oluşumunda rol oynama gibi olumsuzluklara yol açabileceğini savunan tartışmalar da yapılmaktadır [2]. Antibiyotik direnç genlerinin, insan ve hayvan bünyesindeki bakterilere geçerek onların da antibiyotiklere dirençli hale gelmesine neden olabileceği düşünülmektedir. Ancak bu durum deneysel olarak ispatlanamamıştır [5]. Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization; WHO), Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (Food Administration Organization; FAO) ve Avrupa Gıda
Güvenliği Birliği (The European Food Safety Authority; EFSA) tarafından yapılan toplantılarda bu risklerin gerçekleşme olasılıkları tartışılmış ve düşük de olsa risklerin ortaya çıkabileceği bildirilmiştir. Bu duruma çözüm olarak aşağıda sayılan alternatif metotların geliştirilmesi tavsiye edilmiştir [3]. Antibiyotik dayanıklılık genlerinin yatay transferi, toplumların risk algısı ve marketteki ürünlerin tüketici tarafından kabulü vb. konular alternatif metotları düşünmeye zorlamıştır bilim insanlarını. Antibiyotik direnç genlerinin kullanılmasını önlemek için iki genel strateji izlenmektedir:
laboratuvar ve klinik testlerin yapılması gibi çözüm önerileri mevcuttur. Biyogüvenlik Kurulu konu hakkında detaylı çalışmaların yapılması yönünde itici güç haline gelmeli ve toplum bilgilendirilmelidir. Risk değerlendirme komitesine çok ciddi görev düşmektedir. Biyogüvenlik Kanunu bu ürünlerin bazılarının ithalatına izin vermiş de olsa henüz ülkemizde bu ürünlerin üretimi serbest değildir. Bu demek değildir ki endişeler anlamsızdır. Yoğun ve samimi çalışmalara acilen ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Kaynaklar 1. European Food Safety Authority; Statement of the scientific panel on genetically modified
1. Çoklu seçilebilir toksik olmayan markör genlerin kullanımı (Pozitif seleksiyon). Seçilebilir bir markör gen, bir DNA sekansı, özellikle dönüştürülmüş hücrelerin tanımlanmasında kullanılmaktadır. Antibiyotiğe dayanıklı markör genlere alternatif olarak GFP (Yeşil Fluoresans Protein) ve mannoz (Man) seleksiyonuna dayalı bitki transformasyonu kullanılabilmektedir. Ancak, çoklu seçilebilir markörlerin sayısı sınırlıdır. Ancak geliştirilmeye açık bir alandır.
organisms on the safe use of the nptII antibiotic resistance marker gene in genetically modified plants, Parma: European Food Safety Authority, 2007. 2. Şen, S., Altınkaynak, S., Genetiği değiştirilmiş gıdalar ve potansiyel sağlık riskleri. SAÜ. Fen Bil. Der. 18. Cilt, 1. Sayı, s. 31-38, 2014 SAU J. Sci. Vol 18, No 1, p.31-38, 2014. 3. Transgenik bitkilerin antibiyotik direnci yaratma olasılığı (http://www.bilimteknik.tubitak.gov.tr/ system/files/genaktarimli.pdf) 4. Fraley R.T., Rogers S.G., Horsch R.B., Sanders P.R., Flick J.S., Adams S.P., Bittner M.L., Brand L.A., Fink C.L., Fry J.S., Galluppi G.R., Goldberg S.B., Hoffmann
2. Elde edilen transgenik bitkide seçilebilir markör genin eliminasyonu.
N.L. and Woos C., Expression of bacterial genes in plant cells. Proc. NatL. Acad. Sci. USA Vol. 80, pp. 4803-4807, 1983. 5. Gücükoğlu, A., Küplülü, A., Genetik Modifiye Gıdalar, Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, 77(2), 30-38, 2006.
Sonuç olarak; alternatif genlerin kullanımı, söz konusu ürünlerin ticari ekimlerine izin verilmeden önce yoğun ve kapsamlı
www.biomedya.com
Mayıs - Haziran
2018
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
03
DÜNYADA SALGIN HASTALIĞA DÖNÜŞME RISKI EN YÜKSEK OLAN VIRÜSLER Orta Afrika'da Ebola yeniden ortaya çıkarken, Hindistan'ın güneyinde de Nipah adı verilen bulaşıcı bir virüs can almayı sürdürüyor. Her ikisi de Dünya Sağlık Örgütü (WHO), her yıl büyük bir salgına dönüşme riski taşıyan 'öncelikli hastalıklar' listesi açıklıyor. WHO'nun 2015 yılından bu yana yayımladığı bu listede yer alan virüsler, kamu sağlığı açısından büyük bir risk olarak tanımlanıyor. Bu virüslerin salgına dönüşme olasılığı yüksek görülürken, bilim insanlarının da elinde bunlarla mücadele için ilaç ve aşı gibi yeterince araç olmadığı belirtiliyor. WHO listesinde bulunan virüsler şunlar: NIPAH VIRÜSÜ Meyve yarasalarından canlı hayvanlara ve insanlara geçiyor. İlk belirtiler ateş, kusma ve baş ağrısı olarak ortaya çıkıyor. Daha sonra beyinde iltihaplanmaya yol açıyor. Şu ana kadar bu virüse karşı herhangi bir aşı geliştirilebilmiş değil. Ölüm oranı yüzde 70. Adını 1998 yılında ilk kez tespit edildiği Malezya'nın Nipah kasabasından alan bu virüs, şu ana kadar 300 kişiye bulaştı. Can kaybı ise 100'ün üzerinde. Yarasalardan geçen hastalıklar Nipah virüsü, yarasalardan geçen hastalıklar kategorisinde yer alıyor. Bu kategorideki bir başka virüs de ilk olarak Avustralya'da tespit edilen Hendra. Bu virüs de meyve yarasalarından geçiyor ve hem atları hem de insanları etkiliyor. İlk kez 1994 yılında Avustralya'nın Hendra kasabasında tespit edildi. O tarihten bu yana 70'ten fazla atın ölümüne neden olurken, virüsün bulaştığı her yedi kişiden dördü hayatını kaybetti. KKKA Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (CCHF), insanlara kenelerden geçiyor. Ölüm oranı yüzde 40'lara kadar çıkıyor. İlk kez 1944 yılında Kırım'da, daha sonra da Kongo'da görüldü. Aynı zamanda KırımKongo Hemorajik Ateş olarak biliniyor. Özellikle bahar ve yaz aylarında Türkiye'de de görülüyor. Hastalığın ilerlemesi oldukça ani oluyor. Semptomları arasında baş ağrısı, yüksek ateş, sırt ağrısı, eklem ağrısı, karın ağrısı ve kusma yer alıyor. Henüz aşısı bulunmuyor.
EBOLA VIRÜSÜ Ebola virüsünün de meyve yarasalarından kaynaklandığı düşünülüyor. İlk olarak Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki Ebola nehri yakınlarında 1976 yılında görüldü. İnsanlara ilk olarak yabani hayvanlardan geçti. İnsandan insana ise açık yara, tükürük, kan, idrar, sperm ve diğer vücut sıvıları aracılığıyla bulaşıyor. Ortalama ölüm oranı yüzde 50. 2014 ile 2016 yılları arasında Batı Afrika'da görülen büyük salgın sırasında 11 bin kişi yaşamını yitirdi. Ani ateş ve halsizlikle kendini belli eden Ebola virüsü ilerleyen dönemlerde ishal, kaşıntı, böbrek ve karaciğer yetmezliğine ve bazı durumlarda da iç ve dış kanamalara yol açıyor. MARBURG VIRÜSÜ Ebola'nın yakın bir "akraba türü" olarak görülüyor. Yine vücut sıvıları aracılığıyla bulaşıyor. Ebola gibi, Marburg virüsünün de taşıyıcısı meyve yarasaları. Ölüm oranı yüzde 24 ile yüzde 88 arasında değişiyor. Adını, 1967 yılında ilk kez görüldüğü Almanya'nın Marburg kasabasından alıyor. SARS Şiddetli Akut Solunum Yetmezliği Sendromu (SARS), solunum yollarını etkileyen viral bir hastalık. Bilim insanları, bu hastalığın insanlara Çin'in güneyinde gıda maddesi olarak tüketilin misk kedisinden geçmiş olabileceğini düşünüyor. Bununla birlikte bu virüsü yarasalara bağlayan bazı bulgular da mevcut. Şu ana kadar 2002 ve 2004 yılları arasında dünya genelinde iki büyük salgına yol açtı. İngiltere Ulusal Sağlık Hizmeti'nin verilerine göre, 8 bin 098 adet tespit edilen SARS vakası var ve can kaybı sayısı da 774. Çok şiddetli bir zatürre yaşanmasına neden olan bu virüs, havadan bulaşıyor. 2004 yılından bu yana ise dünya genelinde tespit edilen bir SARS vakası yok. MERS Orta Doğu Solunum Sendorumu (MERS) ile SARS ile aynı aileden geliyor. İlk olarak 2012 yılında Suudi Arabistan'da tespit edildi. Bilinen vakaların yüzde 80'i de bu ülkeden. MERS hastalarının yaklaşık yüzde 35'i hayatını kaybetti.
MERS'in ölüm oranı SARS'tan daha yüksek olsa da bulaşıcılığı daha düşük. İnsandan insana ancak çok yakın temasla buluşuyor. Bilim insanları, MERS virüsünün kaynağının develer olduğunu düşünüyor. Ancak insanlara ilk nasıl bulaştığı ise bilinmiyor. RIFT VADISI ATEŞI Sivrisinek ve kanla beslenen diğer sineklerle taşınan Rift Vadisi Ateşi (RVF), genellikle inek ve koyunlarda görülen viral bir hastalık, ancak bu hastalık insanları da etkiliyor. Bazı vakalarda orta düzey bir gribe benzeyen semptomlar gösterirken, bazı durumlarda da damar ya da organların zarar vererek ölüme yol açıyor. İnsanlara bu virüsü taşıyan bir hayvanın kanı ya da etiyle doğrudan ya da dolaylı bir temasla bulaşıyor. Ayrıca, kaynatılmadan içilen sütlerden veya sinek ısırıklarından bulaştığı da görülüyor. Bu virüs ilk olarak 1931 yılında Kenya'nın Rift Vadisi'ndeki bir çiftlikte tespit edildi. ZIKA Zika, insanlara ağırlıklı olarak bu virüsü taşıyan bir sineğin ısırmasıyla geçiyor. Ancak cinsel temasla da bulaşabiliyor. Semptomları arasında ateş, kaşıntı, kas ağrısı ve baş ağrısı yer alıyor. Ancak bilim insanları, bebeklerde normalden çok daha küçük kafa boyutunun görüldüğü doğum anomalilerinin de arkasında bu virüsün yattığını düşünüyor. WHO, Zika'nın yetişkinlerde felce yol açan nadir bir nörolojik rahatsızlık olan GuillainBarre sendromuna da yol açabileceğini söylüyor. İlk kez 1947'de Uganda'nın Zika Ormanı'nda yaşayan Rhesus maymunlarında tespit edildi. Henüz aşısı geliştirilmiş değil.
bu salgında ölüm oranı da yüzde 20'ye ulaştı. İlk olarak 1969 yılında Nijerya'nın Lassa kasabasında tespit edildi.
LASSA HUMMASI
Hastalık X, "şu aşamada insanlarda hastalığa neden olduğu bilinmeyen bir mikroptan kaynaklanabilecek ciddi bir uluslararası salgını temsil eden" ifade olarak tanımlanıyor.
Lassa virüsü, insanlara genellikle bu virüsü taşıyan farelerin idrar ve dışkısı üzerinden geçiyor. Lassa aynı zamanda vücut sıvıları aracılığıyla insandan insana da bulaşabiliyor. Normal koşullar altında ölüm oranı yaklaşık yüzde 1. Ölümler genellikle organ yetmezliği nedeniyle ve iki hafta içerisinde görülüyor. Ancak Mart ayında Nijerya'da görülen salgın sırasında 90 kişi yaşamını yitirirken,
HASTALIK X WHO, özel ilgi gösterilmesi gereken potansiyel salgınlar listesine 'Hastalık X' adında anonim bir hastalık da eklemeye karar verdi.
WHO bilim insanları, dünyanın herhangi bir yerinde ölümcül bir salgınla yeni bir virüsün ortaya çıkma olasılığının her zaman mevcut olduğunu belirtiyor. Bu nedenle Hastalık X'in henüz ne olduğu da bilinmiyor. Kayank: BBC
04
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
Mayıs - Haziran
2018
www.biomedya.com
DNA örnekleme teknikleri kullanılarak Loch Ness'in bir incelemesi yapılarak, İngiltere'nin hacim olarak en büyük tatlı su kütlesinde tam olarak ne yaşadığını anlamaya çalışılacak ve aynı zamanda canavar efsanesine bilimsel bir dayanak olup olmadığını da keşfetme ihtimaline sahip olunacak.
BILIM İNSANLARI LOCH NESS CANAVARI IÇIN DNA AVINA ÇIKIYOR Görevleri, orada yaşayan yaratıkların türlerini belirlemek için iki haftalık bir süre zarfında genetik kodun çıkarılmasını içerecek. Yeni Zelandalı bir bilim adamı olan ve küresel araştırmacılar ekibine liderlik eden Neil Gemmell şunları söyledi: “Bu çalışmaya bir canavarın olması muhtemel değil düşüncesiyle gidiyorum ama bu hipotezi test etmek istiyorum. Elde edeceğimiz şey, Loch Ness'in biyolojik çeşitliliğine dair gerçekten güzel bir araştırma olacak.” Ekibin gelecek ay yapacağı gezinin ardından, numuneler analiz edilmek üzere Avustralya, Danimarka, Fransa ve Yeni Zelanda'daki laboratuarlara gönderilecek. Gemmell, “Yeni şeyler bulacağımızdan kesinlikle kuşku duymuyoruz ve bu çok heyecan verici” dedi. “Loch Ness canavarı ile ilgili kanıt arayışı, bu projenin oltası olsa da, Loch Ness'de yaşayan organizmalar hakkındaki çalışmalardan kazanacağımız olağanüstü miktarda yeni bilgi var.” Birçok insan “canavara” ait görüşlerin aslında bir yayın balığı veya mersin balığı gibi büyük bir balık olabileceğine
inanmakta. Bilim insanları bu teoriyi araştırmaları sırasında keşfedecekler. Bir yaratık çevresi boyunca hareket ettiğinde, deriden, ölçeklerden, tüylerden, kürklerden, dışkılarından ve idrarından küçük DNA parçaları bırakır. Gemmell şöyle dedi: “Bu DNA, yakalanabilir, dizilebilir ve daha sonra, yüzlerce binlerce farklı organizmadan oluşan bilinen genetik dizilerin büyük veritabanlarına elde edilen diziyi karşılaştırarak o yaratığı tanımlamak için kullanılabilir.” Aynı zamanda ekibin yaşam türlerini, özellikle de bakterileri belgeleyeceklerini ve Pasifik pembe somonu gibi son zamanlarda görülen birkaç yeni istilacı türün kapsamı hakkında önemli veriler sağlayacakları öngörülüyor. Loch Ness Projesi’nde yerel bir uzman ve lider araştırmacı da takıma katılacak. Adrian Shine, 2017 yılında gazetecilere verdiği demeçte, efsanenin kalıcı çekiciliğinin “insan dünyası küçüldükçe, insanların kendinden daha büyük bir şey aramaya eğilimli olduğu - korkutucu, gizemli veya gizli bir şey” olduğunu söylemişti. Nessar avcıları arasında yapılan bir
görüntülemenin, genellikle bir canavara atfedilen benzer bir şekli gölün dibinde kaydetmesi bir heyecan dalgası yaratmıştı. Ancak daha sonra, Shine ve ekibinin, 1970 yapımı “The Private Life of Sherlock Holmes” filminden kalan bir kriş keşfetmiş olduğu ortaya çıktı. 10 metrelik (30 ft) model, yüzeyin 180 metre altında, gölü inceleyen bir robot tarafından keşfedilmiştir. Bir canavarı gizleyen göl hakkında hikayeler 7. yüzyıla dayanır. Adomnán’s Life of St Columba, “bir su canavarı” ile karşılaşan azizden bahseder. Iona'daki manastırı kuran Columba'nın, geri çekilmesini emrederek, yaratıktan bir adamı kurtardığı anlatılmaktadır. Modern zamanlarda, 1.000'den fazla kişi, Nessie'yi gördüklerini iddia etmiş, bu da yerel turist endüstrisini desteklemiştir. Yakındaki Drumnadrochit köyü iki adet sabit Loch Ness canavarı sergisine ev sahipliği yapmaktadır. Fotoğrafın gelişimi efsaneye daha fazla ilgi yaratmış, 1933 ve 1934'te çekilen fotoğraflar ulusal gazetelerin ön sayfalarında yer almıştır. 1954 yılına ait “Cerrahın fotoğrafı” olarak bilinen ve muhtemelen canavarın en
ünlü fotoğrafı, sudan uzanan uzamış bir boyun ve başa sahip bir bir yaratığı göstermektedir. 1994'de, üvey babası Marmaduke Wetherell’ün, fotoğrafçı Col Robert Wilson ile birlikte sahte fotoğrafı düzenlediğini söyleyen Christian Spurling sayesinde bunun bir aldatmaca olduğu ortaya çıktı. Resimdeki “yaratık” aslında bir sahte yılan başı takılı oyuncak denizaltısıydı. 1960 ve 70'lerde Loch Ness Phenomena Investigation Bureau tarafından yapılan on yıllık çalışma da dahil olmak üzere başarılı bilimsel incelemeler, efsanevi yaratığın var olduğuna dair hiçbir kanıt sunmadı. 2003 yılında BBC, gölü taramak için 600 sonar ışınını ve uydu izlemeyi kullanan kapsamlı bir araştırma finanse etti. Ekip, subtropikal suların deniz sürüngenleri tarafından tercih edilmesine rağmen, dinozorlarla tükenmiş bir tür olan bir plesiosaurun soğuk gölde hayatta kalabileceğini düşünmüştü. Ancak, araştırmaları orada gizlenen böyle bir yaratığın izinin olmadığını gösterdi. Yeni araştırmanın bulgularının Ocak ayında sunulması bekleniyor. Kaynak: www.theguardian.com
06
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
Mayıs - Haziran
www.biomedya.com
2018
ABDI İBRAHIM'DEN YENI TESIS ABDIBIO HIZMETE AÇILDI
Abdi İbrahim, biyoteknolojik ilaç üretim tesisi AbdiBio’yu törenle hizmete açtı. Törende 400 milyon liralık yatırımla tamamlanan AbdBio’nun açılışının yanı sıra 600 milyon liralık yatırımla hayata geçirilecek Steril Enjektabl ve Onkoloji Üretim Tesislerinin temeli de atıldı. 13 bin metrekare kapalı alan üzerine kurulu ve yılda 11 milyon flakon, 9 milyon şırınga, 22 milyon kartuş ve 1 milyon liyofilize üretim kapasitesiyle çalışacak olan AbdiBio, Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi olma özelliğini taşıyor. Törende konuşan Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, AbdiBio’nun biyoteknolojik ürünlerin ithalatının azalmasında ve ihracatının artmasında rol oynayarak cari açığa da ilaç olacağını söyledi. "ABDIBIO’DA DÜNYA STANDARTLARINDA ÜRETIM YAPACAĞIZ’" Abdi İbrahim'in 106 yıldır hayatları iyileştirme misyonuyla faaliyetlerini sürdürdüğümü, Türk ilaç sektörünün lideri odluğunu belirten Barut, "Esenyurt üretim kompleksimizin toplam yatırım tutarı 2,5 milyar lira. Yurt dışı yatırımlarımız ile birlikte bu rakam 3 milyar liraya ulaştı.
Sektörümüzün gelişimine hizmet etmek, en önemlisi de doğup büyüdüğümüz topraklara olan borcumuzu ödemek en büyük arzumuz. Hastalıklara karşı yeni ilaçların geliştirilmesinde biyoteknolojik yöntemler giderek daha etkili hale geliyor. AbdiBio, Abdi İbrahim’in ilaç sektöründe yaşanan bu dönüşümle ilgili vizyonunu yansıtıyor. Bu vizyon, sadece şirketimizin değil Türk ilaç sektörünün rekabetçi gücünü de artıracak. Bu yatırım, sektörümüzün bütününe değer katacaktır." ifadelerini kullandı. Verilere göre dünyada değer bazında en yüksek 10 ilaçtan altısının, Türkiye’de ise 9’unun biyoteknolojik olduğunu söyleyen Barut, şöyle konuştu: "Biyoteknolojik ilaçların dünyada pazar payı yüzde 27, Türkiye’de ise yüzde 22. Önümüzdeki yıllarda dünyada biyoteknolojik ilaç pazarının diğer ürünlerin üzerinde büyüyeceği tahmin ediliyor. Böyle bir ortamda, Türkiye’nin lider ilaç şirketi olarak biyoteknoloji alanında da öncü olmak istedik. Abdi İbrahim'in biyoteknoloji alanında azmini, hedeflerini ortaya koyan son teknoloji ile donatılmış olan AbdiBio, 400 milyon lira yatırımla Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi olma özelliğini taşıyor. Bu tesiste dünya standartlarında üretim yapacağız. Kanser, diyabet, romatizma, merkezi sinir sistemi,
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Süleyman GÜLER Editör / Funda Bilgen-Steinberg
göz ve kan hastalıkları tedavisinde kullanılacak biyoteknolojik ürünleri burada üreteceğiz. Bu ilaçları Türkiye’de kullanıma sunmanın yanı sıra yurt dışına da ihraç edeceğiz. Ayrıca farklı firmaların üretim ihtiyaçlarına da bu tesis aracılığıyla yanıt vereceğiz. Bütün bu faaliyetlerimiz biyoteknolojik ürün ithalatının azalmasında ve ihracatın artmasında rol oynayarak, ekonomimizin en temel gündemlerinden biri olan cari açığa da ilaç olacak. AbdiBio yatırımımızla alacağımız sonuçlar, hükümetimizin başlattığı ve bizim de şirket olarak büyük destek verdiğimiz İlaçta Yerelleşme hamlesine önemli bir katkı sağlayacak."
ürünlerini Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden
"TEMELINI ATTIĞIMIZ IKI YENI TESIS 2020’DE ÜRETIME GEÇECEK"
istihdam sağladığımız kişi sayısı bin 175’e
geniş bir coğrafyada tam 50 ülkeye ihraç ettiklerini belirtti. 2018 yılında ihracat ve yurt dışı gelirlerde yüzde 32 oranında büyüme hedeflediklerini vurgulayan Nezih Barut, sözlerini şöyle tamamladı: "Ülkemizi seviyoruz, ülkemizin karşı karşıya kaldığı her türlü tehditte üretim ve istihdam gücümüzle mücadeleye destek veriyoruz. Sadece 15 Temmuz hain darbe girişiminden bu yana yeni ulaştı. Abdi İbrahim’in yurt dışı pazarlar dahil şu an 4 bin çalışanı bulunuyor. 2018
Toplamda 600 milyon lira yatırımla hayata geçecek olan Steril Enjektabl ve Onkoloji Üretim Tesislerinde 2020 yılında üretime geçeceklerini belirten Barut, “Üretim kompleksimizde yer alan Oftalmoloji alanımızla ilgili yatırım sürecimiz tamamlanmak üzere. 240 milyon lira yatırım tutarıyla hayata geçecek bu üretim alanımızda, halen çoğu ithal olan oftalmolojik ürünler artık Türkiye’de üretilir hale gelecek. Aynı şekilde 18 milyon liralık yatırım bedeline sahip Hormon Üretim Alanımız da bu yıl içinde faaliyete geçecek. Esenyurt üretim kompleksimizin toplam yatırım tutarı 2,5 milyar lira. Yurt dışı yatırımlarımız ile birlikte bu rakam 3 milyar liraya ulaştı." dedi.
yılı sonuna kadar bu sayıyı 4 bin 500’e
"2018 YILI SONUNDA ISTIHDAMIMIZ 4 BIN 500 KIŞIYE ULAŞACAK"
Esenyurt'ta düzenlenen açılış ve temel
Yüzde 100 yerli sermayeli bir şirket olarak 16 yıldır hem ciro, hem kutu bazında lider olduklarını, Türkiye dışında Kazakistan ve Cezayir’de bölgenin en modern tesislerini kurduklarını ve üretime başladıklarını söyleyen Barut, 12 ülkede kendi yapılanmaları ile faaliyet gösterdiklerini,
İdare Merkezi Oğuzlar Mah. 1374 Sok. No:2/4 Balgat - ANKARA Tel : 0 312 342 22 45 Fax : 0 312 342 22 46
Grafik Tasarım / Gülden KARADENİZ Yayın Türü / Yerel Süreli
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
Kanada’ya, Kuzey Afrika’dan Asya’ya
Hukuk Danışmanları Av. Ersan BARKIN Av. Murat TEZCAN
çıkararak, Türk ilaç sektörünün en çok istihdam sağlayan şirketi olma unvanımızı koruyacağız. Sektörümüzün gelişimine hizmet etmek, en önemlisi de doğup büyüdüğümüz topraklara olan borcumuzu ödemek en büyük arzumuz. Biz şirket olarak değerimizi, memleketimize olan katkımızla ölçeriz. Bu inançla bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da daha fazla yatırım yaparak, daha fazla üreterek, daha fazla ihracat gerçekleştirerek ve daha çok istihdam sağlayarak hem şirketimize hem de ülkemiz ekonomisine değer katmaya devam edeceğiz."
atma törenlerine Başkan Vekili Nesrin Barut Esirtgen, Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Kamil Esirtgen ve İcra Kurulu ve Yönetim Kurulu Üyesi Cenan Esirtgen'in yanı sıra iş ve siyaset dünyasından isimler de katıldı. Kaynak: HaberTürk
Basım Yeri Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. Anadolu Bulvarı Meka Plaza No:5/15 Gimat / ANKARA Tel: 0 312 397 16 17 Basım Tarihi Haziran 2018 - Ankara Ücretsizdir. İki ayda bir yayınlanır. Biomedya Gazetesi’nde yayınlanan yazıların
Mali Danışman / İrfan BOZYİĞİT / SMMM
www.prosigma.net - info@prosigma.net
sorumluluğu yazarlara aittir.
www.biomedya.com
Mayıs - Haziran
2018
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
07
ÇIPTEKI BAKTERI (BACTERIA ON A CHIP) HASTALIKLARIN TESPITINDE YARDIMCI OLABILIR Sinem Solak, MSc Genetik olarak özel tasarlanmış, çok düşük güçte çalışan sensörler mide kanamalarını tespit edebiliyor. MIT (Massachusetts Institute of Technology) araştırmacıları, mide kanamalarını ve diğer gastrointestinal
problemleri tespit etmede kullanılabilen, genetik olarak tasarlanmış bakteriler içeren, sindirilebilir sensörler tasarladılar. “Bacteria-on-a-chip” uygulamaları son zamanlarda önem arz eden araştırma konularının başında geliyor. Bu yaklaşım, yaşayan canlı organizmalar içeren
sensörlerin, düşük güçlü elektronik cihazlarla birleştirilmesini sağlıyor. Bakteriden insan vücuduna dair elde edilen bilgi, kablosuz olarak aktarılıp akıllı telefondan veya bilgisayarlardan görüntülenebiliyor. Bu araştırmaları yakından takip edebilmek için ‘lab on a
chip’ uygulamalarını incelemek fayda sağlıyor. LAB ON A CHIP NEDIR? Lab-on-a-chip (LOC) farklı işlevlere sahip birçok laboratuvar ve test cihazının özelliklerinin birleştirilerek milimetrekareden birkaç santimetrekareye uzanan boyutlarda çiplere sığdırılmasıdır. Otomasyon ve High-throughput screening (HTC) alanlarında kullanılır. Özellikle küresel sağlık ve point of care (hasta başında, anında test sistemleri) uygulamalarında sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Bu gelişmeler, insan vücudundan gelen biyolojik sinyallerin neredeyse yakın zamanlı tespiti sayesinde sağlık uygulamalarında yeni tanı yöntemlerinin gelişmesine imkân veriyor. Araştırmacılar yeni çalışmalarında, 24 Mayıs Science dergisinin online versiyonunda yayınlan, kanda bulanan bir madde olan Hem’e (Hemoglobinde bulunan demirli-porfirin protein) tepki veren bir sensor tasarladılar. Aynı zamanda iltihap bulgusu olan molekülleri tespit eden farklı sensörler de design ettiler. İlk uygulamada araştırma ekibi, gastrointestinal kanama takibi üzerinde yoğunlaştı. Araştırmacılar, öncelik olarak E. coli bakterisinin probioyotik bir türünü tasarladılar. Bu genetik döngü bakterinin kandaki ‘hem’ maddesiyle karşılaştığında ışık yaymasına imkân verdi. Sensor, içinde bulunan fototransistorler sayesinde bakteriden yayılan ışığı ölçerek bilgiyi mikroişlemciye aktarmayı başardı. Mikroişlemci, bilgiyi kablosuz olarak bir bilgisayara veya akıllı telefona gönderiyor. Araştırmacılar, bu datayı analiz edebilen bir Android uygulama da geliştirdiler. Sensor, domuzlar üzerinde test edilerek midedeki her türlü kanamayı doğru tespit etmeyi başardı. Tek kullanımlık olabilen ya da belli bir süre midede kalarak sürekli takibe imkân veren bu uygulama, kanama riski taşıyan ülser hastalarının endoskopi uygulamasına girmeden takip edilebilmesine imkân veriyor.
08
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
Mayıs - Haziran
2018
www.biomedya.com
Ortalama bir genci nasıl tanımlarsınız?
NÖROBILIM GENÇ BEYNIN GIZEMLERINI AÇIĞA ÇIKARIYOR Ortalama bir genci nasıl tanımlarsınız? Çoğu insan için aşağıdaki özellikler akla gelebilir: tutarsız, dürtüsel, risk alma, akran baskısına yenik düşme olasılığı yüksek.
araştırmaları, gençler arasındaki bu önemli farklılıklara - yani “bireysel farklılıklar” olarak bilinen şeye-. daha fazla dikkat etmelidir.
Ergenliğin stereotiplerle dolu bir yaşam dönemi olduğu açık olsa da, klişelerde bazı gerçekler de vardır. Birçok nörobilim çalışması son zamanlarda ergenlik döneminde beyinde meydana gelen önemli değişikliklerin olduğunu ortaya koymuştur. Ve gençlerin sıklıkla dalga geçtikleri şeyler - risk alma ve akran baskısına açık olma gibi - aslında beyinde meydana gelen değişimlere dayanmaktadır. Bununla ilgili tek bir sorun var: çok sayıda genç bu kalıplara uymuyor.
Tüm gençlerin farklı olduğunu belgelemenin yanı sıra, bunun neden böyle olduğunu anlamaya başlamamız gerekiyor. Bunu araştıran çalışmalar, zaten genetik, beslenme, ebeveynlik ve akıl hastalığının, beynimizin gelişimini ve ergenlikte nasıl davrandığımızı etkilediğini göstermiştir. Ve biz en son makalemizde, beyin gelişimini etkileyebilecek diğer üç faktöre baktık: sosyoekonomik durum, akranlarla ilişkiler ve kültür.
Hepimiz kişisel deneyimlerimizden, hangi gençten bahsettiğimize bağlı olarak, gençlerin düşünme ve davranma biçimlerinin büyük ölçüde değişebileceğini biliyoruz. Fakat buna rağmen, bugüne kadar yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu şu ortalamalara odaklanmıştır: ergenlik döneminde beynin ortalamasının ne olduğu, ya da ergenlerin ortalama olarak nasıl davrandıkları ve hissettikleri. Bu şekilde ortalamalara güvenmek önemli bir istatistiksel faydaya sahiptir araştırmacıların bulgularının çok sayıda katılımcıya göre gerçek bir etkiyi tespit etme olasılıklarını yükseltir. Ancak bu, genel bulguların herkes için geçerli olmaması sonucunu da birlikte getirir. BIREYSEL FARKLILIKLARI ANLAMA Şu andan itibaren, ergenlerin beyin
Sosyoekonomik statü, bir kişinin toplumdaki sosyal ve mali durumunun bir ölçüsüdür ve genellikle ebeveynlerinin eğitim düzeyi ve genel aile geliri tarafından ölçülür. Araştırmalar, beynimizin sosyoekonomik durumumuza bağlı olarak ergenlik döneminde farklı geliştiğini tespit etmiştir. Ama tam olarak anlamadığımız şey bunun neden olduğudur. Örneğin, daha düşük gelirli bir çevrede yetiştirilmek daha streslidir ya da farklı beslenme tipleriyle bağlantılıdır ve bu da beyin gelişimini etkiler, ancak bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. SINIF ARKADAŞLARI VE KÜLTÜR Ergenlerin sınıf arkadaşları ile olan ilişkileri, beyin aktivitesini de etkiler. Örneğin, zorbalığa uğrama öyküsü olan ergenler, bazı sosyal bilgilere göre beyin aktivasyonunun farklı kalıplarını gösterirler - beyinleri, dışarda bırakılma deneyimine
karşı daha hassastır. Aynı şekilde, birçok arkadaşa sahip olmak ve sınıf arkadaşları tarafından sevilme geçmişi de beyin aktivasyonunu etkiler ve sizi zihinsel sağlık sorunlarına karşı daha dirençli hale getirebilir. Dünya genelinde ergenler, yaşamlarının kaç yıldan beri eğitim gördükleri, evlendikleri yaş ve hatta aileleriyle ne kadar vakit geçirdikleri gibi pek çok yönünü etkileyen çok farklı kültürlerde büyürler. Son zamanlarda, bilim insanları bu durumun ergenlerin beyinlerindeki farklılıkları nasıl yansıtabileceğiyle ilgilenmeye başladılar. Farklı kültürlerden gelen yetişkinlerin beyin aktivitelerinde ve beyin yapılarında ilginç farklılıklar olduğunu zaten biliyorduk ve bu şimdi ergenlerde araştırılmaya başlıyor. ORTALAMA ERGEN Ergen beyin araştırmalarının çoğunun bireysel farklılıklara bakmamasının nedeni kısmen, alanın sadece yaklaşık 20 yaşında olması ve yeni araştırma alanlarının nüansı anlama girişiminde bulunmadan önce temelden başlaması gerektiğidir. Ayrıca bir de pratik nedenler var. Bugüne kadar beyin görüntüleme teknolojisi akran ilişkileri gibi belirli faktörlerin beyin gelişimini nasıl etkileyebileceğini tam olarak haritalamak için yeterince iyi olmamıştır. Ayrıca güvenilir bulguları tespit etmek amacıyla yeterli güce sahip olmak için geniş ölçekli örneklere ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu yüzlerce, bazen binlerce genç demektir. Şu anda bir beyin taraması saatte yaklaşık 500 Euro civarındadır, bu nedenle numune boyutları genellikle maliyetle sınırlıdır. Bu sorunu çözmenin bir yolu, bilim insanlarının verilerini birbirleriyle paylaşmasıdır ve bu daha yeni gerçekleşmeye başlamaktadır. BÜTÜN BEYINLER FARKLI Tüm ergenlerin farklı olduğunu kabul etmek, eğitim veya reklamcılık gibi şeyler için gerçekten önemli sonuçlar doğurmaktadır. Örneğin, ergenlerin öğrenim şekilleri, kendi belirli beyin gelişimi modeline bağlıysa, ortalamaları temel alan eğitim stratejileri sadece sınırlı kullanımlara sahip olacaktır. Benzer şekilde, cinsel sağlık gibi konular için reklam kampanyaları, katılımcıların ortalaması alınarak yapılan çalışmalara dayanıyorsa, sadece bazı ergenler için işe yarayacaktır. Ergenler arasındaki farkı ne kadar erken anlarsak, bu bilgiyi okullara ve politikaya o kadar çabuk entegre edebiliriz. Bunun önemi inkar edilemez, çünkü sonuçta, ortalama bir genç diye bir şey yoktur ve ve çünkü ergen beyni hakkındaki anlayışımızı geliştirmeye devam etmek istiyorsak bunu unutmamalıyız. Kaynak: www.theconversation.com
10
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
Mayıs - Haziran
2018
www.biomedya.com
MIT ARAŞTIRMASI, ORUÇ TUTMANIN İNSANLARIN DAHA UZUN YAŞAMALARINA YARDIMCI OLDUĞUNU ORTAYA KOYUYOR Bir laboratuvardaki bağırsak hücrelerini inceleyen MIT'deki bilim adamları, orucun hücresel performansı iyileştirdiğini ve insanların enfeksiyonlardan veya kanserden daha çabuk kurtulabilmesine yardımcı olabileceğini keşfetti. Oruç, hastaların gastrointestinal enfeksiyonlardan ve kemoterapi gibi kanser tedavilerinden kurtulmalarına yardımcı olma potansiyeline sahip. Cell Stem Cell dergisinde Massachusetts Institute of Technology'deki bilim insanları tarafından yayınlanan yeni araştırma, oruç seviyesinin hücresel düzeyde neden bu kadar yararlı olduğunu ortaya koymaktadır. MIT, “kalori kısıtlaması” terimi ile, Silikon Vadisi biyohackerı kişilerin uzun bir olumlu etki listesine sahip olmak için benimsediği
bir pratiğe atıfta bulunmaktadır. Periyodik açlık, insanlarda yüksek kolesterol, diyabet ve obezite gibi hastalıkların önlenmesine yardımcı olabilir. Oruç aynı zamanda beyindeki bağlantıları güçlendiren bir proteinin üretimini arttırmaya yardımcı olabilir ve de bir antidepresan olarak hizmet eder. Bilim adamları ayrıca oruç tutmanın hücreleri daha sağlıklı ve genç bir hale getirerek ömrü uzatabileceğini düşünüyor. Teknoloji ilerledikçe, artık Ramazan ayında oruç tuttuğumuzda vücudumuzun içten nasıl tepki verdiğini öğrenebiliriz. Oruç, örneğin vücudun karbonhidratları yemesiyle elde ettiği kas besleyici glikojen gibi vücudun en basit enerji kaynağını kapatır. Karbonhidratı uzaklaştırınca vücut
bir tür açlık moduna girer, yağ depolarına dokunarak karaciğer tarafından üretilen keton cisimlerini serbest bırakır. Yetişkin kök hücreler, bağırsak gibi bir doku içindeki her çeşit hücreyi temel olarak onarabildikleri ve değiştirebildikleri için güçlendirici hücrelerdir. Araştırmacı Ömer Yılmaz, “bir doku yaralandığında, bu dokunun kendini onarması gerekiyor, kök hücreler tüm hücre tiplerini üretebilir. Muhtemelen 100 yıldan uzun bir süredir, oruç tutmak ya da kalori kısıtlaması gibi düşük kalorili durumların genellikle sağlığa yararlı etkileri olduğu ve bazı durumlarda yaşam süresini uzattığı iyi bilinmektedir. Bu farklı düşük kalori durumlarının benzerliklerini ve farklılıklarını
anlamak, inanıyoruz ki insan sağlığını nihayetinde geliştirecek bazı önemli biyolojileri ortaya çıkaracak ” dedi. Bu nedenle, dokuları hızlı bir şekilde yeniden üretebilen sağlıklı, yüksek oranda üretken kök hücrelere sahip olmak, sağlığımız için hayati derecede önemlidir. Daha etkili kök hücreler, bu durumda, bağırsak hasarını daha hızlı bir şekilde onarabilir ve enfeksiyonlardan kurtulabilir. Teknolojinin yeni zirvelere ulaşmasıyla, bilim insanları nihayet çeşitli oruç hallerinde aktif biyolojik mekanizmalar hakkında daha fazla şey anlayacak durumdadır ve bu da yeni kanser tedavileri ile sonuçlanabilir. Kaynak: www.techjuice.pk
www.biomedya.com
Mayıs - Haziran
2018
BILIM İNSANLARI EKMEK VE BIRA ÜRETIMINDE KULLANILAN MAYA GENOM EVRIMINI HIZLANDIRDI Bilim insanları aynı zamanda ekmek ve bira üretimi için kullandığımız maya olan ekmek mayası Saccharomyces cerevisiae'nin genom evrimini hızlandırmanın yeni bir yolunu buldular. Bilim adamları bunu, talep üzerine dönüştürülebilen, sıtma ve tüberküloz gibi hastalıkları tedavi etmek için gelişmiş ilaçların seri üretimi gibi endüstriyel biyoteknoloji uygulamaları için özellikle cazip hale getirecek sentetik bir maya türü geliştirmek için yarattı. Bunun aynı zamanda DNA'nın gelecekteki çalışmaları için de büyük etkileri olabilir. Manchester Institute of Biotechnology'de profesör olan Patrick Cai'nin önderliğinde ve de Çin Bilimler Akademisi'ndeki Shenzhen İleri Teknoloji Enstitüsü'nden Profesör Junbiao Dai ile beraber yapılan çalışma sonucu, 22 Mayıs 2018’de Nature Communications'da iki tane arka arkaya makale olarak yayınlandı. Araştırmacılar, SCRaMbLE (Sentetik Kromozom Düzenlemesi ve LoxP aracılı Evrim) adlı bir yöntem kullanarak mayayı moleküler düzeyde dönüştürmenin "hızlı, verimli ve evrensel" bir yolunu geliştirdiler. Bu sistem araştırmacıların genom için "kartların yeniden dağıtılmasına" olanak tanıyor ve talep üzerine, doğada bulunmayan yeni genom kombinasyonları üretmek için birbiri ile yeniden kombine olabilen yeni maya türlerini özelleştirmeyi mümkün kılıyor. Maya, çok iyi anlaşılmış bir organizmadır ve biyolojik anlamda, insanlar ve mayalar,
genetik yapılarında birtakım benzerlikleri paylaşırlar. Maya genomunu zeminden yeniden inşa etmek, insan yaşamının temelini daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Cai "temel olarak mühendislik döngüsünü hızlı bir şekilde takip edebiliriz. Genellikle endüstriyel uygulamalar için maya türlerini optimize etmek yıllar sürer, ancak SCRaMbLE ile sadece iki veya üç gün sürebilir. Evrim ile mühendisliği ikiye katlayabildiğinizde, elinizde çok güçlü bir aracınız vardır " diye konuştu. SCRaMBLE sistemi araştırmacıların sadece sentetik maya genomuna geçişlerini mümkün kılmakla kalmaz, aynı zamanda mayanın kendisi de stres koşulları altında daha iyi bir ev sahibi olmak için evrimleşebilir ve mayanın evrim geçirmesi, aşırı hava sıcaklıkları ve de zehirli çevre şartları gibi zorluklara uyum sağlaması için eşsiz bir fırsat sunar. Bu da onu gelişmiş ilaçların üretimi gibi endüstriyel biyoteknoloji uygulamaları için özellikle çekici hale getirir. Cai şöyle devam etti: "Endüstriyel biyoteknolojideki en heyecan verici gelişmelerden biri, sentetik biyoloji ve metabolik mühendislik arasındaki yakıt, yeni ilaçlar ve yüksek değerli kimyasallar, beslenme takviyeleri, anti-tümör molekülleri ve antibiyotik üretmemizi sağlayan sinerjidir. Umarım ki burada geliştirdiğimiz teknoloji önemli ürünlerin biyo üretimi için süreci hızlandırmanın bir yolunu bulacaktır. Kaynak: www.laboratoryequipment.com
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
11
12
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
Mayıs - Haziran
2018
www.biomedya.com
BIYOLOJIK AKORT Mustafa ŞENTÜRK Sağlık Bilimleri Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
İnsanlar enstrümanları uzuvlarıymış gibi kontrol edebilmek için çaba harcar.
İNSAN BEYNINI GELIŞTIRMEK Bu enstrümanları belli periyotlarla akort eder. İnsan vücudu en muazzam enstrümandır ve kendi kendini akort edebilir. İnsan vücudunun günlük olarak kendisini akort etmesine "sirkadiyen ritim" denir. Sirkadiyen kelimesi latince ‘circadien’ olup ‘circa’ yaklaşık, ‘dian’ ise gün demektir. İnsan çok uzun yıllardır sirkadiyen ritminin düzenlenmesinin birçok etkene bağımlı olduğunun farkındadır. Hipotalamusta bulunan suprakiazmatik nükleus için ışık sirkadiyen ritmi düzenleyen başlıca etmendir. Işıkla beraber sıcaklık, beslenme biçimi, deniz aşırı seyahatler (jet-lag), gece vardiyaları da sirkadiyen ritmi etkileyen faktörler arasında yer alır. Jeffrey C. Ball, Michael Rosbash ve Michael W. Young anne rahminde oluştuğumuz ilk günden gözlerimizi kapatacağımız güne değin bize eşlik eden insan biyolojik saatinin işleyişini çözmeyi başardı. Bu bilgi ışığında içinde yaşadığımız Dünya'nın günlük hareketleriyle nasıl ahenk içinde olduğunu açıkladılar. 3 bilim insanı meyve sineklerinin biyolojik ritmin düzenlenmesinde görevli olduğu geni saf şekilde elde etmeyi başardı. Bu genin gündüzleri parçalayıp geceleri sentezlenmesini sağladığı proteini de keşfettiler. Ulaştıkları noktada bu işleyişte rol alan diğer protein bileşenlerini de belirleyerek biyolojik ritmi açıklamayı başardılar. Bu insan biyolojik saati başta olmak üzere başka canlıların da biyolojik
ritminin açıklanmasında bir ilk olmuştur. Her insanın sirkadiyen ritmi farklılık gösterir. Bu farklılaşmış haldeki ritimler bizim için en uç 2 nokta arasında yer alır. Sirkadiyen ritmimizin katili de olabiliriz, kurtarıcısı da. Sirkadiyen ritme aykırı alınan enerji, bolca maruz kalınan mavi ışık (telefon, televizyon, bilgisayar) hatta odamızda bulunan gece lambası bile sirkadiyen ritmimizi bozabiliyor. Bu tarz etkiler beynimizi kandırarak gece gündüz dengesini bozuyor böylece vücudumuzun hormonal dengesi ile beraber metabolizmamıza da farkında olmadan çok büyük zarar vermiş oluyoruz. Verdiğimiz bu zararlar kartopu etkisi yaparak obeziteye, Tip 2 diyabete hatta kardiyovasküler hastalıklara sebebiyet verebiliyor. Bunlardan korunmakta, bunlara yakalanmakta bizlerin elinde. Ölene kadar taşıyacağınız bedene iyi bakın, sağlıkla kalın. Kaynaklar https://sleepfoundation.org/sleep-topics/whatcircadian-rhythm https://www.sciencedaily.com/terms/circadian_ rhythm.htm https://sinirbilim.org/biyolojik-ritim/ https://evrimagaci.org/photo/tr/kronobiyolojivucudumuzdaki-biyolojik-saatler https://www.evrensel.net/yazi/80028/biyolojiksaat-sirkadiyen-ritimleri-ve-nobel-2017
Vivienne Ming, bağımsız bir araştırma grubu olan Socos Labs'ı kurdu.
bilgileri depolamak için kullanılan yapay DNA yapıyor.
Ming beynin nasıl çalıştığını inceliyor. İnsanları beynine birşeyi fiziksel olarak sokarak daha onu akıllı hale getirmenin mümkün olup olmadığını bilmek istiyor. Ming “ne kadar düşündüğünüze, dikkat verebildiğinize ve zihinsel olarak ne kadar yapabileceğinize dikkat edin… bunu aslında yüzde 15 oranında artırabileceğimizi gördük” dedi.
Park, insanlar internetten, sosyal medyadan ve kablosuz iletişimden çok fazla bilgi ürettiklerinden, yakında bunları saklayacak yerimiz olmayacak diye uyardı. Kendisi bu bilgiyi saklamanın yeni bir yoluna ihtiyacımız olduğunu düşünüyor.
Dünyadaki laboratuarlar, şimdiden beynin kognisyonunu geliştirmek ve otizm ve depresyon gibi durumları tedavi etmek için farklı yollar üzerinde çalışıyorlar. Ming, bu araştırmanın nasıl yardımcı olabileceğinin bir örneğinin, az gelişmiş yerlerdeki çocukların kavrayış becerilerini geliştirmek olduğunu söyledi. Öğrencilerin özel derslere katılmalarını gerektirmek yerine Ming, “Onları, çocukların geri kalanıyla aynı seviyeye getiren teknolojiyi kullanabileceğiz” dedi. Yapay zekaya sahip bir dünyada, biliş becerisini geliştirmek, insanlar için makinelerle rekabet etmenin bir yoludur. DNA BILGI DEPOLAMA Hyunjun Park ve şirketi Catalog, dijital
Park, dijital bilgi depolama formlarının çok fazla arazi ve şehir alanı kapladığını söyledi. Ayrıca bunları denetlemek için çok para gerekiyor. Ancak Park, DNA'nın çok daha fazla bilgi saklayabildiğini ve bunun binlerce yıl saklanabileceğini düşünüyor. Şirketinin laboratuvarlarda bunun daha az parayla nasıl yapılacağını öğrendiğini, şirketlerinin araştırmacılarının bunu yapmak için farklı DNA parçaları gibi görünen bir sıvı kullandığını söyledi. Daha sonra, bu parçalar depolama için kurutulup bir konteynarda saklanyor. Park, DNA depolama için endüstriyel boyut modelinin 2019 gibi erken bir zamanda hazır olabileceğini ve biyolojinin bilim insanları yapay zekanın geleceğini keşfetmeye devam ederken, yatırımcıların dikkatini çekmeye başladığını söylüyor. Ve ekliyor “geleneksel yatırımcılar şu anda biyoteknolojiye bakıyor ve bunu inovasyonun geleceği olarak görüyorlar.”
www.biomedya.com
Mayıs - Haziran
2018
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
13
SEKTÖRÜN UZMANLARI BIOEXPO 2018 YAŞAM BILIMLERI FUARLARI’NDA BULUŞTU Türkiye’nin bilimsel ve teknolojik etkinliği BIOEXPO 2018 Yaşam Bilimleri Fuarları 19-21 Nisan tarihlerinde İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda sektörün uzmanlarını bir araya getirdi. Sempozyum, konferans ve B2B etkinliklerle oldukça zengin bir içerik sunan fuarda, ilaç endüstrisi, biyoteknoloji, analiz ve laboratuvar sektörüne yön verenler bir araya geldi.
PharmaNEXT- İlaç Endüstrisi Fuarı, Biotecnica - Biyoteknoloji, Yaşam Bilimleri ve Endüstrileri Fuarı, NutriVISION - Nutrasötik Endüstrisi Fuarı ve Analytech - Analiz ve Laboratuvar Teknolojileri Fuarı’nı tek çatı altında toplayan organizasyon, Akdeniz Tanıtım ve Prosigma Tasarım işbirliğiyle gerçekleştirildi. Akdeniz Tanıtım A.Ş. Genel Müdürü Fatih Onkar böyle bir platformda bu konuların tartışılmasının, adı geçen sektörlere hizmet veren alt sektörlerin; alt konu başlıklarının detaylı şekilde gündeme gelmesinin sektörü çok hareketlendireceğini belirterek, “Bu, uluslararası işbirliklerine de çok açık bir konu. Önümüzdeki birkaç yılda Türkiye, biyoteknolojik ilaç üretimi konusunda bölgenin üssü konumuna gelebilir. Bu etkinlik, dolayısıyla böyle bir çalışmaya temel olabilecek” dedi. BIOEXPO 2018 Yaşam Bilimleri Fuarları, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) himayelerinde düzenlenen “Biyoteknolojik İlaçlarda Gelecek ve Türkiye” konulu sempozyum ile başladı. Biyoteknoloji ve farmasötik alanlarında akademik çevre ve endüstri işbirliğini geliştirmek ve Ar-Ge üretim teknolojileri ve uluslararası işbirliği olanaklarını
değerlendirmek amacıyla düzenlenen sempozyumun açılış konuşması, TÜSEB Başkanı Prof. Dr. H. Fahrettin Keleştemur tarafından yapıldı. Keleştemur konuşmasında, teknolojide baş döndürücü gelişmelerin yaşandığını belirterek, günümüzde bu durumun sağlık sektörüne de yansıdığını, yok olan bazı ekfeksiyon hastalıklarının yerini artık obezite, tip2 diyabet, kanser, vb. kronikkompleks hastalıkların aldığını söyledi. Ortalama yaşam sürelerinin de uzamasıyla başka bir takım sorunların ortaya çıktığını anlatan Keleştemur, tüm bunlar neticesinde bütün dünyada sağlık fonlamalarının yapay zeka, moleküler biyoloji ve genetik gibi konulara odaklandığının altını çizdi. İnsan genomonun anlaşılması konusunda yapılan çalışmaların hız kazanmasıyla birlikte ilaç endüstrisinin de hareketlendiğini belirten Keleştemur, önleyici tedavide ve genom projelerinde en önemli görevin ilaç endüstrisine düştüğünü söyledi. Geleceğe yönelik olarak bu alanda teknoloji transferi konusunda oluşturulacak ortaklıklara TÜSEB olarak destek vermeye hazır olduklarını söyleyen Kelştemur sözlerini BIOEXPO Yaşam Bilimleri Fuarlarının alanında çok önemli bir başlangıç olduğunu belirterek ve fuar organizatörü firmalar Akdeniz Tanıtım ve
Prosigma’ya teşekkür ederek sonlandırdı. İlaç endüstrisinin yatırımcı ve yöneticilerinin büyük ilgi gösterdiği sempozyumda iki gün boyunca 7 oturumda 39 konuşmacı bildiri sundu ve biyoteknolojik ilaç üretimi alanında Türkiye’nin pozisyonu tüm yönleriyle ele alındı.
aldıkları örnekte değişik mikropların nasıl büyüdüğü ya da ilaçlarla bunların nasıl önlendiğini gözlemleme fırsatı yakaladı. Bir diğer istasyonda ise mikroskop ile zebra balığı ya da meyve sineği gibi model organizmaların değişim/gelişim evreleri izlendi.
Fuarda geçen yıl olduğu gibi bu yıl da OTC, mikrobiyoloji, moleküler biyoloji alanında küçük örneklemelerle uygulama pratiklerinin kullanıcılar tarafından gözlemlenmesinin sağlandığı Openlab Uygulamalı Laboratuvar Atölyesi düzenlendi. Fuar katılımcısı firmaların sponsorluğunda gerçekleşen bu interaktif workshop etkinliğinde deney ve testlere uygulamalı olarak ziyaretçiler de katıldı. 4 farklı istasyonda ziyaretçileri, firma temsilcilerini ve bilim insanlarını buluşturan ve insanlara deneyleri sevdirmeyi amaçlayan atölyenin ilk istasyonunda tuz ve deterjan gibi her yerde bulunan malzemelerle, uygulamalı olarak, çilek, kivi, ananas ve muzdan DNA izolasyonu, yani genetik materyalin saflaştırılması işlemi gerçekleştirildi. Bir sonraki aşamada buradan elde edilen genetik materyalde öncü GDO’nun bulunup bulunmadığına ilişkin testler yapılırken, antibiyotik direnç çalışmasının yapıldığı başka bir istasyonda da katılımcılar, ellerinden
BIOEXPO 2018 Yaşam Bilimleri Fuarları’nda bu yıl aynı zamanda Ekonomi Bakanlığı koordinatörlüğünde, İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB) organizatörlüğünde bir “Alım Heyeti” programı da gerçekleştirildi. İhraç ürünlerine yeni pazarlar bulunması ve mevcut pazar paylarının korunması amacıyla gerçekleştirilen program kapsamında Uluslararası Alım Heyeti ile katılımcı firma yetkilileri birebir görüşme imkanı buldu. İlaç, biyoteknoloji, temizodalar ve laboratuvar endüstrilerinden 93 katılımcı firmanın yer aldığı BIOEXPO 2018 Yaşam Bilimleri Fuarları üç gün boyunca çeşitli ihtisas alanlarında; yüzde 84’ü doğrudan sektör profesyoneli, yüzde 71’i ilaç endüstrisi, laboratuvar ve biyoteknoloji alanlarında faal, yüzde 87’si karar verici konumda 4.370 ziyaretçi ile buluştu.
14
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
Mayıs - Haziran
2018
www.biomedya.com
DNA TESTLERI KILO VERMEMIZE YARDIMCI OLUR MU? YAZAR: BETH SKWARECKI DERLEYEN: FUNDA BILGEN-STEINBERG Hepimiz eşsiziz. Aynı kilo verme diyetini binlerce insana verin ve bir dizi sonuç göreceksiniz. Bazı insanlar çok kilo kaybedecek, bazıları biraz kaybedecek ve birkaç şanssız kişi kilo bile alacaktır. Bilim hala bazı insanların neden diğerlerinden daha kolay kilo verdiğini söyleyemez. Belki de her birimizin kendi ideal diyetimiz var ve onu bulmamız gerek. Belki de Akdeniz diyetinde kilo alan insanlar ketojenik beslenmeyi denemeye ihtiyaç duyarlar, tersi de geçerli olabilir. Gerçekte, sadece çok az diyet uzun süreli başarılıdır, fakat hepimiz diyet aramaya devam ediyoruz: “Belki de benim için uygun olan beslenmeyi bulmalıyım.” diye düşünüyoruz. Belki de kimin kim olduğu DNA'mızda yatıyor. Bilim adamları sürekli olarak genetik ve beslenme arasındaki bağlantıları buluyorlar. Örneğin, Grönlandlı Inuit insanları, vücutlarının kültürlerinin geleneksel yüksek yağlı diyetini işlemesine yardımcı olabilecek genlere sahiptir. Bu arada, çoğumuzda FTO adında bir genin varyantı var ve bu da bizim fazla kilolu olma ihtimalimizi artırıyor. Ancak çalışmalar, diyet ve egzersizin FTO geninin vücut ağırlığı üzerindeki etkisini azaltabildiğini buldu. Artık neredeyse gelecekte yaşıyoruz, bu yüzden FTO geninin hangi çeşidine sahip olduğunuzu söylemek için genetik bir test yapabilirsiniz elbette. Ve neden sadece bir gende duralım? Habit, Arivale, DNAFit, ve hatta kalori sayma uygulaması Lose It gibi şirketler, ne yememiz gerektiğini göstermek için genetic anlama paketi gibi bir koçluk hizmeti içeriyor. Maliyetler 20 dolardan yüzlerce dolara kadar yükselebilen fiyatlar gösterirken buna bir de bir seferlik DNA okuma için ücreti olan ve genellikle 80 dolar ya da daha fazla olan ücret ekleniyor. Bu yaklaşımla ilgili tek sorun şu ki beslenmenin genetiğini inceleyen bilim insanları, DNA'nızda beslenme tavsiyelerini temel almanın erken olduğunu düşünüyor. Örneğin, FTO geninin sadece vücut ağırlığında birkaç kilo fark yarattığı ortaya çıkarılmıştır. Ancak konunun satış pazarlaması çok cazip. Habit’in kurucusu Neil Grimmer, TEDx konuşmasına katılarak “her zaman yanlış yaptığımuz tek şey, her zaman yemek için
standart bir yaklaşım benimsememizdir. (Habit, beslenme tavsiyesi vermek ve yemek planları satmak için kanla birlikte DNA sonuçlarını kullanıyor.) “2017'nin sizin döneminiz olacağına inanıyorum. Bu dönem kişiselleştirme dönemi. Soruyu cevaplamak için kendimize bakacağımız ve "hangi gıdaların bize uygun olup olmadığı sorusunu soracağımız dönem."
için bu şirketler mikroçip benzeri bir cihaz kullanırlar. Kilo kaybı hizmetlerinin birçoğunun ortak laboratuarı Helix'e gönderirseniz, burası aslında DNA'nızın büyük bölümlerinden milyonlarca harf okuyacaktır, ancak tüm veri kümesini özel tutacaktır. Daha sonra bir ortak firmaya (örneğin, DNAFit), bazı SNP'leriniz için Helix'e başvurma yetkisi verebilirsiniz.
Fakat kendimize bakarak öğrenebileceğimiz şeyler sınırlıdır. Şimdiye kadar, DNA'mızı incelememize olanak tanıyan araçlar ve bunu yorumlamamıza yardımcı olan çalışmalar bize tam olarak neler olduğunu söyleyecek kadar net değil.
DNA tabanlı diyet tavsiyesi veren şirketlerin birçoğu size iki seçenek sunar: Onlara Helix verilerinize bakma yetkisi verebilir veya 23andMe gibi bir genotipleme servisinden bir dosya yükleyebilirsiniz. Helix bir kerelik sıralama ücreti için 80 dolar ücret alırken 23andMe ve Ancestry, şu anda veri dosyanızı indirme ile genotipleme için 99 dolar ücret almaktadır.
BESLENME GENETIK TESTI NASIL ÇALIŞIR?
DNA'mızın kodlanmış mesajları milyarlarca harf (nükleotid) uzunluğundadır, fakat kişiselleştirilmiş beslenme şirketleri, ürüne bağlı olarak onlarca ila yüzlerce arasında bir aralıkta kalarak, yalnızca bu harflerin bir kısmını önemser. DNA zinciri boyunca bu konumların her birinde hangi “varyant”a sahip olduğumuzu bulabilirsiniz. Bu mekanların kendileri tek nükleotid polimorfizmleri veya SNP'ler (“snips” olarak telaffuz edilir) olarak bilinir. SNP'ler, genetik varyasyonlar için kullanışlı, iyi çalışılmış bir kısayoldur. Örneğin, FTO genini merak eden bilim adamları, genellikle rs9939609 kod adıyla bilinen kromozom 16 üzerinde tek bir yere bakmışlardır. Bir bilim insanının araştırmak isteyebileceği herhangi bir DNA alanı için, muhtemelen o bölgede ya da yakınında bilinen bir SNP vardır. Her bir ebeveynden biri olan kromozomlarımızın çoğunun iki kopyasına sahibiz, böylece belirli bir SNP'deki genotipiniz, her kromozomdaki nükleotidleri temsil eden iki harfli bir koddan oluşur. Rs9939609'da, bir tane A ve bir tane T vardır. Genetik test şirketlerinin, SNP varyantlarının neler olduğunu öğrenmeleri için iki ana yol vardır ve her ikisi de size bir laboratuvara bir şişede tükürüğünüzü göndererek başlar. Bunu AncestryDNA veya 23andMe'ye gönderirseniz, bir seferde yüzbinlerce SNP'yi test etmek
Lose, Helix’in seksen dolarlık sıralama ücretini bedeli de dahil olmak üzere yeni genetik test özelliğini ücretsiz olarak denemeyi teklif ettiğinde bu makaleyi araştırmaya başladım. EmbodyDNA olarak adlandırılan hizmet, şu anda 109 dolara satılıyor. Daha sonra, kendi analizimi Arivale'den (şu anda 19 dolar) aldım, çünkü karşılaştırmanın nasıl yapıldığını merak ettim. Şu anki fiyatları listeliyorum çünkü tüm bu şirketler, haftadan haftaya değişen fiyatlandırmayla uğraşıyor gibi görünüyor. Şanslı bir gününüzdeyseniz, sıralama ücreti alınmadan bile hizmetlerinden yarar sağlayabilirsiniz. ALACAĞINIZ SONUÇLAR
Lose It’den Kevin McCoy: “EmbodyDNA hakkında birçok röportaj yaptık ve muhabirlerin bir kısmı ilginç sonuçlar çıkardı”, dedi. Aramadan önce ona sonuçlarımın ekran görüntülerini yollamıştım. Ve ekledi: “Ve sanırım sen, kesinlikle normal seviyelere daha yatkınsın.” Başka bir deyişle, sonuçlarım sıkıcıydı. EmbodyDNA, Lose It'in genetik test ürününün adı. Sonuçlarımı, kalori sayma işlevlerinden ayrı olarak, uygulamadaki özel bir ekranda görüntüleyebilirim. Toplamda ondokuz sonuç var ve beş tanesi özellikle kilo kaybına ilişkin. Diğerleri sayesinde, normal D vitamini ve demir seviyesine sahip olduğumu ve laktoza tolerans
göstermeme ihtimalim olduğunu öğrendim. DNA'm benim acı tatlara karşı beni hassas yapan biri olduğumu ve "yavaş" bir kafein metabolizmasına sahip olduğumu söylüyor, yani içtikten saatlerce sonra bile güçlü bir fincan kahvenin etkilerinden zevk alıyorum. Bildiğim kadarıyla, bu doğru. Sonuçlarımdan sadece ikisi, potansiyel olarak yararlı olabilecek kadar şaşırtıcı görünüyordu. Biri, egzersizle kilo vereceğimi söyledi. Yani herkes öyle belki de. Fakat tipik olarak, egzersiz çoğu insan için kilo kaybında çok küçük bir rol oynar. McCoy “Sana genler, kilo verme hedeflerinize ulaşmada size ekstra bir avantaj sağlıyor” dedi. Ayrıca, dünya nüfusunun yüzde 57'sinin bu özelliği paylaştığını ve beni böylece bir çoğunluğa dahil ettiğini de belirtti. Diğer şaşırtıcı sonuç ise fitness bölümünde yer alıyordu: “Sizin genleriniz daha fazla yavaş kaslı kas liflerine sahip olduğunuzu gösteriyor” ve bu da “sizin yorulmadan uzun bir süre boyunca koşmak gibi faaliyetleri sürdürmenize yardımcı olabilir” dedi. Bu sonuca göre, hızlı koşu boyunca dayanıklılık faaliyetlerini tercih etmem gerekiyor. Sorun şu ki sonucun yanlış olduğunu biliyorum. Uzun mesafeli yarışlarda korkunç sonuçlar alıyorum ve genellikle her dakikasından nefret ediyorum. Ama hızlı koşu seviyorum ve bunu yaptığım zamanlar benim fitness seviyemde bir kişi için şaşırtıcı derecede iyi. Aklımda bir hızlı koşucu olduğumdan şüphe yok. Bu testlerin arkasındaki bilimi araştırdım. Benim sonuç sadece bir SNP, rs1815739’a dayanıyordu. American Journal of Human Genetics’de 2003 yılında yapılan bir çalışmada benim varyantımın güç sporları konusunda uzmanlaşmış seçkin Avustralyalı sporcularda nadir olduğu, ancak onların dayanıklılık odaklı atletik denklerinde daha yaygın olduğu saptanmıştır. Bu genin ortalama insanlar için önemli olduğunu ve benim gibi birinin sporunu değiştirmesi gerektiğine kesinlikle inanmak için hiçbir sebep yoktu. Çok sayıda faktör, biyolojik ya da değil, atletik performansa katkıda bulunur. Kas lifleri bunlardan biri olabilir, ancak kas boyutu ve şekli, kalp
www.biomedya.com
ve akciğer fonksiyonu, psikoloji (belirli sporlardan nefret edersiniz?) ve çok daha fazlası da vardır. Spor yeteneğinin genetiği üzerine yapılan bir 2014 araştırmasında, “sadece çok az genin, elit atletik performansla tutarlı bir şekilde ilişkili olduğu ve hiçbirinin, atletik başarıyı tahmin etmede kullanımlarını garanti edecek kadar güçlü bir şekilde bağlantılı olmadığı” sonucuna varılmıştır. DNA SONUÇLARI KILO VERME ÖNERILERI OLARAK NASIL KULLANILIR?
Genetik bilginin yararı hakkında şüphelerim olsa bile, kendimi bir gece Helix'in dükkanına bakarken buldum. Aylık 199 dolarlık yoğun bir sağlık koçluğu hizmeti ile tanınan Arivale, sadece 19 dolarlık, kilo vermek için "genlerinizi yenmenize" etmemize yardımcı olacak bir DNA testi sunuyorsa, tabii neden olmasın? Arivale ve embodyDNA'nın ikisi de Helix'e gönderdiğim aynı tükürük örneğinden çalışıyordu, bu yüzden ikisi arasındaki herhangi bir farklılık, laboratuvarda meydana gelen bir şey değil, yorumlamadan kaynaklanacaktı. Bazı farklılıklar vardı çünkü hizmetler sonuçlara ulaşmak için farklı SNP'ler kullanılyor: • Arivale, yüksek bir vücut kitle indexine sahip olma riskine sahip olduğumu
Mayıs - Haziran
2018
söylüyor. EmbodyDNA, ortalama bir riske sahip olduğumu söylüyor. • Arivale, diyetimin doymuş yağ içeriyorsa kilo alacağımı söyledi. EmbodyDNA, doymuş yağın vücut kitle indeksimi etkilemesinin olası olmadığını söylüyor. Ve bazı benzerlikler: • Arivale, daha yüksek yağlı bir diyet yemekten kilo almayacağımı söylüyor; Bu, sadece doymuş yağlar değil, genel olarak yağlar için geçerli. EmbodyDNA, düşük yağlı diyetlerin vücut kitle indeksimi etkileme olasılığının düşük olduğunu söylüyor. • Her ikisi de, egzersizin kilo verme sonuçlarını etkileyebileceğine karar verdi, ancak her biri bunu farklı bir şekilde ifade ediyor. Arivale, sonucumun kötü bir şey olduğunu ima ediyor: Hareketsiz olursam kilo alırım. Ancak EmbodyDNA, fiziksel aktivitenin kilo vermeme yardımcı olabileceğini iddia ederek, pozitif bir bakış açısı gösteriyor. • Her ikisi de muhtemelen acı tatlara karşı duyarlı olduğumu kabul etti. • Ve her ikisi de, şekerin tadı için özellikle hassas olmadığımı kabul etti. Gerçekte, normal bir vücut kitle indeksim var, ama çoğu insan gibi, birkaç kilo kaybetmeyi istiyorum. Acılı yiyecekleri güçlü bir şekilde tadabiliyorum, ancak bu,
BİYOTEKNOLOJİ VE YAŞAM BİLİMLERİ GAZETESİ
yıllar boyunca siyah meyankökünü bile atıştırmalık olarak yememe sebep oldu. (Birkaç yıl önce, o acı test kağıtlarından birini tattım ve kesinlikle hassas kategoriye girdim.) Bir sonraki adım bu bilgi ile ne yapacağını bulmaktır. EmbodyDNA, uygulamada otomatik önerilerde bulunmak için gıda izleme verilerinizi kullanıyor. Örneğin, acı tatlara duyarlı insanlar, lahana gibi bazı sebzeleri sevmemeye meyillidirler. Bu yüzden uygulama benim diyet geçmişimi, sevdiğim besin açısından zengin sebzeler bulmak için arıyor ve daha fazlasını öneriyor. Arivale sonuçları anlamlandırmaya yardımcı olmak için kayıtlı bir diyetisyenle bir koçluk önerisi sunuyor. Koçum, önce nasıl yediğim ve egzersiz yaptığım ve hedeflerimin ne olduğu hakkında konuşmak için aramaya başladı. Sonra sonuçların üzerinden geçtik ve her biri için, tecrübelerimle örtüşüp örtüşmediğini sormaya başladı. Diyetimde hangi gıdaları tercih ettiğimi ve vazgeçmeyeceğim şeyleri tartışarak eylem planı hazırladık. Sonunda, tavsiyeleri oldukça sağlam görünüyordu. Somut hedefler üzerinde: Ama sonra farkettim ki DNA sonuçları olmadan hemen hemen aynı konuşmayı yapabilirdik. Firmalara, ürünlerinde veya koçluklarında genetik verilerinin önemi hakkında
15
soru sorduğumda, bunu azımsama eğilimindeydiler. DNAFit bana şöyle demişti: “Diyetisyenlerimiz ve koçlarımız, her bireye yönelik onların genetik yatkınlıklarını kullanarak her bireye karşı bütüncül bir görüşe sahip olacaklar, ama aynı zamanda her bir kişinin hedeflerini ve önceki geçmişini de hesaba katacaklar.” Arivale'nin tam programını satın almak veya Habit'in hizmetine kaydolmak için, kan çalışması gibi başka testler yapmam istendi. Habit'teki bir bilim adamı olan Erin Cernkovich-Barrett, şirketin hiçbir zaman kilo kaybı tavsiyesi vermek için genetiği kullanmadığını söylüyor. Yaklaşımı “DNA, hikayenizin bir parçası” diyerek özetliyor. GENETIK TESTLER İNSANLARIN KILO VERMESINE YARDIMCI OLMUYOR
“Beslenme araştırmacısı olan Christopher Gardner, “kilo vermesi için jöle fasulye yemesi gerektiğini öğrenen bir genetik profile sahip bir insanı bulacağımızı sanmıyorum, ” diyor. “Ya da kek yiyor olmalılar ve bunu bilmiyorlardı. Ya da kilo vermek için çikolatalı kurabiye yiyor olmalılar ve bunu bilmiyor olmalılar. ”Diyet tavsiyeleriniz ne kadar kişiselleştirilmiş olursa olsun, hepimizin bildiği şeyden çok farklı bir şeyle karşılaşmayacaksınız. Sağlıklı: Daha fazla sebze, daha fazla egzersiz, vb. ” kaynak: www.vitals.lifehacker.com
Mikroskopinin renkli dĂźnyasÄą AradÄąÄ&#x;ÄąnÄąz boyama çÜzĂźmlerini bu uygulamada bulun
Merck uygulamalarÄą ile araĹ&#x;tÄąrmalarÄąnÄązÄą geliĹ&#x;tirin. Tabletler ve Web sĂźrĂźmĂź için Ăźcretsiz uygulamayÄą WEB VERSION