BirKitapBinDostTemmuz2018

Page 1

BİR KİTAP BİN DOST Aylık Kültür ve Sanat Dergisi

Temmuz 2018 Yıl: 2 Sayı: 14

İYİ TATİLLER

2018 Monthly Culture and Art Magazine

July 2018 Year: 2 Issue: 14


BİR KİTAP BİN DOST BirKitapBinDost

Aylık Kültür ve Sanat Dergisi Temmuz 2018 Yıl:2 Sayı: 14

Yurtdışı Temsilcileri Overseas Representatives

Genel Yayın Yönetmeni (Editor in Chief)

Kosova Temsilcisi (Representative in Kosovo) Agim Krasniqi

İlhan Özdemir Edebiyat Yönetmenleri (Literary Directors)

Hindistan Temsilcisi (Representative of India) Tvg. Menon

Muzaffer Özkan Gürcan Köftecioğlu

Meksika Temsilcisi (Representative of Mexico) Ana Maria Gonzalez Estrada

Kültür ve Sanat Yönetmenleri (Culture and Art Directors)

Azerbaycan Temsilcisi (Representative of Azerbaijanil Soltan Soltanlı

Emel Üstündağ Yasemin Bayındır Mehmet Saim Bilge Agim Krasniqi

Brezilya Temsilcisi (Representative of Brasil Cival Einstein

İdari İşler (Administrative Directors) Aziz Dur Doğan Bayındır

Cezayir Temsilcisi (Representative of Algeria) Youcef Aimeur

Hakkımızda ve Yayın İlkeleri ilk iki sayımızda yayınlanmıştır.

Mısır Temsilcisi (Representative of Egpyt) Fawzy Morsy

İletişim (Contact)

Makedonya Temsilcisi (Representative of Macedonia) Keti Radevska

birkitapbindost@gmail.com Tüm içeriğin hakları saklıdır.

Özbekistan Temsilcisi (Representative of Uzbekistan) Makhmud Eshonkulov

İzinsiz Kullanılamaz (All contents are reserved. It can not

Kolombiya Temsilcisi (Representative of Colombia) Gina Gonzalez Torres

be used without permission.)

Norveç Temsilcisi (Representative of Norway) Fadi Abou Hassan

@2017

2


Editörden...

SEVGİ PINARI... Gelin bu sayıyı okumadan önce farklı bir şey yapalım!.. Hani bazen bir şarkıya dalar hüzünleniriz. Bazen eski bir anıya.. Bazen tatlı bir gülümseme gelir aklımıza bazen tatlı bir buse... Hepsinde sevginin izleri vardır, geçmişte kalan ama hala yaşanan... Şimdi her şeyi bir kenara bırakın... Ve geçmişte kalan tatlı bir anınızı düşünün. Düşünün hadi... Tamam... Şimdi o anınıza geri dönün ve yine aynı şeyleri yaşamaya çalışın... Mutlu oluyorsunuz, değil mi? İşte bunun sebebi, içinizdeki o sevgi pınarıdır... .

.

.

İçinizdeki sevgi pınarını ziyaret ettiğinize göre şimdi başlayabilirsiniz dergiyi okumaya. Bu sayımızda da yeni farklılıklar ve yeni güzelliklerle karşınızdayız. Bu sayımızı da beğenerek okuyacağınıza inanıyor sizlere iyi okumalar diliyorum. Bizleri destekleyen ve bizlere inanarak yanımızda olan sizlere, en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. .

.

.

Sevgili Emel Üstündağ, her zaman olduğu gibi bu ayda dergi kapağı için çok güzel sulu boya bir resim yaptı. Bu güzel resim için Emel Üstündağ’a ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Gönlüne ve fırçasına sağlık. Bir Kitap Bin Dost dergisinin Temmuz ayı sayısına emeği geçen ve dergiye katkıda bulunan tüm dost ve arkadaşlara çok teşekkürler. İyi ki varlar ve iyi ki bizimle birlikteler... Sevgilerimle...

Temmuz 2018 3


Bu sayıda...

BirKitapBinDost

3

Editörden… /Sevgi Pınarı…

6

Muzaffer Özkan/Yazı-Hasanın Çocukluk Aşkı

8

Banu Elçi/Şiir-Çoğalırdı Özlemler

9 İLHAN ÖZDEMİR/Söyleşi-Sibel Yıldırım Söyleşi sayfamızın bu ay ki konuğu; Bir Kitap Bin Dost Grubu İzmir Sorumlusu sevgili Sibel Yıldırım...

12

Emel Üstündağ/Ebru

13 14 15 16

ANETA HASANİ/Resim

Agim Krasniqi/Karikatür Nihal Rende/Fotoğraf Gürcan Köftecioğlu/Yazı-Kontrol Hastası

19 20 21 22 23 24

Güniz A.Küçükoğlu/Resim Burhan Ersan/Rengi-Su Hatice Aydın/Fotoğraf Mehmet Saim Bilge/Karikatür Emel Üstündağ/Yemek Kültürü-Antalya

26 27 28

YILTU SALUR/Şiir-Film

SAEED MOHAMMADZADEH/Fotoğraf

Nilgün Altan/Resim Ebru Dişiaçık/Yazı-Pembe

4


In this issue... 29 32 34 37 39

30 33 36 38

Hülya Özveren/Resim Cemal Tunceri /Karikatür Yasemin Bayındır/Yer ve Mekan-Sinop Tvg Menon/Karikatür

Lavinya Öz/Şiir-”Sol’a” Sevgiler Uğur Pamuk/Karikatür Şengül Yılmazkaya/Resim Bardhyl Spahiu/Fotoğraf

Yalçın Alaca/Resim

40 SEMA TOKATLI/Mutluluk Köşesi-Ben Gerçekten... Merhaba, bu köşede daha mutlu ve huzurlu olmak, hayattan daha çok keyif almak, …..

42 43 45 48 50 53 55 58 60 62 64 66 68 70 72

Yasemin Bayındır/Fotoğraf

44 Makhmudjon Eshonkulov/Karikatür 46 Güniz A.Küçükoğlu/Portre-Pablo Picasso 49 Marwa Ibrahim/Karikatür 52 Keziban Yıldırım/Resim 54 Gina Gonzalez Torres /Resim 56 Muzaffer Özkan/Kitap-Kıyıdan Uzakta 59 Zehraa Çakıcı/Resim 61 Banu Elçi/Fotoğraf 63 Soltan Soltanlı/Resim 65 Firuz Kutal/Karikatür 67 Florent Espejel/Karikatür 69 Mozhdeh Malekoghli/Karikatür 71 Khatira Hasanzada/Resim 73 Cival Einstein/Ayın Dostu

Hülya Bozkurt/Resim Dina A.Gawad /Karikatür Selma Top/Resim Gürcan Köftecioğlu/Sinema-Andrey Tarkovski Mary Zins/Karikatür Guido Kühn/Karikatür Rajeendra Kumar/Karikatür Ana Marİa Gonzalez Estrada/Karikatür Youcef Aimeur/Karikatür Keti Radevska/Resim Fawzy Morsy/Karikatür Elihu Duayer/Karikatür Samira Saeed/Karikatür Omar Perez/Karikatür

Ön Kapak Resim: Emel Üstündağ

Arka Kapak:

Ayın Dostu-CIVAL EINSTEIN

Temmuz 2018 5


YAZI

BirKitapBinDost

Muzaffer Özkan Ankara

HASANIN ÇOCUKLUK AŞKI Hasan o yıl orta ikinci sınıfa gidiyordu. Okul evlerine yakındı ve ilçedeki tek ortaokula diğer öğrenciler gibi o da yürüyerek gidip geliyordu. Okulda çift tedrisat uygulanıyordu. Hasan geçen yıl olduğu gibi bu yıl da öğlenciydi. Mahalledeki diğer arkadaşlarıyla saat on iki gibi Mehmet Amca’nın bakkalının önünde buluşuyor, sohbet ederek okulun yolunu tutuyorlardı. Sohbet konuları daha çok o günkü dersler, sınavlar, öğretmenler gibi konulardı. Sene başında okul daha yeni açıldığında, annesiyle birlikte pazara giderken jandarma karakolunun yanında Türkçe öğretmeniyle karşılaşan Hasan ne yapacağını şaşırmış, yönünü başka tarafa çevirerek öğretmenini görmemezlikten gelmişti. İki gün sonra dersten sonra Hasan’ı yanına çağıran öğretmen saçlarını okşamış, “bundan sonra okul dışında öğretmenlerinizle karşılaştığında onlara dönerek günaydın öğretmenim diyeceksin” diyerek onu tembihlemişti. Bu uyarı onun kulağına küpe olmuş, artık öğretmenlerinin dışında da sokakta gördüğü tanıdıklarına selam verir olmuştu. Bu davranışı takdirle karşılanıyordu. Hasan’ın babası Halil Amca ilçede gazete bayisiydi. Cumhuriyet Meydanındaki küçük büfenin önüne gece yarısından itibaren gazete dağıtan kanyonlar balyalar halinde gazeteleri bırakıyor, iadeleri ise geri alıyordu. Halil Amca bu balyaları açarak gazete eklerini ve promosyonları birleştirerek büfe önüne diziyordu. Yanında çalışan işçi geldiğinde ise belirli bakkallara bizzat kendisi dağıtım yapıyordu. Hasan da yaz tatillerinde babasına devamlı yardım ediyordu. En çok gazete, ilçede pazarın kurulduğu perşembe günleri satılıyordu. Hasan sınıftaki arkadaşlarıyla iyi geçiniyor hepsini seviyordu. Kızlardan ise en çok Şenay’ı seviyordu. Şenay kendisi ile aynı boyda, yüzü hep güleç, çok sempatik bir kızdı. Hasan gözünü ondan alamıyordu. Şenay’ın kulak memesi hizasında küt kesilmiş, kumral, kısa saçları vardı. Saçlarını herhalde annesi kesiyordu, zira hep aynı boydaydı ve hiç uzamasına izin verilmiyordu. Alt çenesi biraz öne çıkıktı. Bu çıkıklık ona ayrı bir güzellik katıyordu. Hele sekerek yürümesine Hasan bayılıyordu. Ayrıca çok konuşkandı, Hasan onunla sohbet etmeyi çok seviyordu. Teneffüslerde bazen saçını çekerek onu kızdırmak istese de Şenay ona hiç kızmıyordu. Hasan büyüyüp bir meslek sahibi olduğunda Şenay ile evlenmek istiyor, buna ait hayaller kuruyordu. Böyle hülyalara daldığında kalbi sanki yerinden fırlayacakmış gibi hızlı atıyordu.

6


Bunun için önce çalışıp okulunu bitirmesi gerektiğini biliyordu. Artık derslere daha çok çalışıyordu. Özellikle Şenay’a olan sevgisinden sonra derslerinde de başarılı olmaya başlamıştı. Ancak zaman zaman karamsarlığa kapıldığı da oluyordu. Ya Şenay onu sevmiyorsa diye düşünüyor, bu düşüncelerini hemen aklından silmeye çalışıyordu. Yine de içi içini kemiriyordu. Sonunda dayanamadı ve sınıftaki öğretmen masasındaki masa takviminden bir yaprak kopararak üzerine “Seni Seviyorum” yazdı ve habersizce Şenay’ın çantasının ön cebine koydu. Müteakip günlerde ise Hasan çantasına koyduğu notun kendisinden gelebileceğini düşünsün diye Şenay’a daha çok şakalar yapmaya başladı. Daha çok onun hoşuna gidecek şeyler yapıyordu. Fakat Şenay’ın davranışlarında herhangi bir değişiklik yoktu. Herhalde notu görmedi diye düşünmeye başlamıştı ki o pazartesi her şey değişti. O gün her zamanki gibi arkadaşlarıyla birlikte yürüyerek okula geldiler. Günlerden pazartesiydi ve okulun ön bahçesinde tören yapılacaktı. Bütün öğrenciler sıraya girdi ve müzik öğretmeninin çaldığı akordeon eşliğinde İstiklal Marşı’nı söylediler. Aslında törenden sonra içeri sınıflara girmeleri gerekiyordu ama okul müdürü mikrofonu alarak konuşmaya başladı. Önce bazı öğrencilerin okula uygun kıyafetle gelmediklerini, kravatsız öğrencileri sınıfa almayacaklarını söylerken elini cebine soktu ve cebinden, Hasan’ın Şenay’ın çantasına koyduğu takvim yaprağını çıkardı. Hasan; müdürün elinde “seni seviyorum” notunu yazıp Şenay’ın çantasına attığı takvim yaprağını görünce bir anda şoke oldu. Önce gözleri karardı. Beyninden bazı olasılıklar şimşek gibi geçmeye başladı. Herhalde Şenay notu buldu, bunu babasına verdi, babası da getirip müdüre verdi diye düşündü. Elbette baş şüpheli kendisiydi. Biraz sonra müdür kendisini çağıracak, herkesin içinde kulağını çekerek bunu sen mi yazdın diyerek sorguya çekecek korkusu bütün benliğini kapladı. Gözleri kamaşmış hiçbir şey görmüyordu. Soğuk soğuk terliyordu ama elleri buz gibiydi. Ezildi, büzüldü, kıpkırmızı oldu. Hiç bu kadar utandığını hatırlamıyordu. Yer yarılsa hiç çekinmeden hemen içine atlayacaktı. Başı dönmeye başladı. Konuşulanları duymuyordu. Son hatırladığı yere yıkıldığı ve arkadaşlarının onu kaldırmaya gayret ettiğiydi. Sınıflar arasındaki boşlukta sessizliği sağlamakla görevli nöbetçi öğretmenler derhal müdahale ederek bayılıp yere yığılan Hasan’ı ayağa kaldırdılar, kollarını ovuşturdular. Hasan biraz kendine gelince iki öğrenci arkadaşıyla okulun hemen yanındaki hükümet tabipliğine gönderdiler. Oraya gidinceye kadar Hasan zaten kendine gelmişti. Ancak orada tansiyonu düşük çıkınca gözlem odasında bir süre daha beklettiler. Yaşadıklarından korkan ve pişman olan Hasan; Şenay’a olan sevgisini bundan sonra hiç belli etmedi. Sadece içinden ve gizli gizli sevdi. Zaten ortaokuldan sonra da bir daha hiç görüşemediler. Sonsöz; yıllar sonra müdürün elindeki kâğıdın, makamındaki masa takvimine yazıp koparttığı konuşma notları olduğunu düşünen Hasan, hüsranla biten çocukluk aşkını hep gülümseyerek hatırladı…

Temmuz 2018 7


ŞİİR

BirKitapBinDost

Banu Elçi İstanbul

ÇOĞALIRDI ÖZLEMLER Çoğalırdı özlemler demli çayların kaçak sıcağında Sen hep sen olurdun ben de ben. Öykünme sevdalar, batı kadar uzaktı bize Kolay değildi seviyorum demek Hele ki yürek kıyımlarını, çocukken öğrenen bir diyardan Kalmayken kavuşmalar bize Yaşar gibi yapmak talihimiz olmadı hiç. Aklımızın sınırlarını yüreklerimize çizmeyen Bir temastı bu hayat Sen hep en gerçektin, Ben etrafında dönen bir pervane.

8


SÖYLEŞİ

İlhan Özdemir İstanbul SİBEL YILDIRIM Söyleşi sayfamızın bu ayki konuğu; Bir Kitap Bin Dost grubu İzmir sorumlusu sevgili Sibel Yıldırım. Ve bu söyleşiye de, diğer söyleşilerimizdeki klasikleşmiş olan o ilk soru ile başlıyoruz. İlhan Özdemir: Merhaba. Öncelikle sizi tanımak isteriz. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? Sibel Yıldırım: Ben, 1959 yılında Trabzon’da doğdum ve büyüdüm. Liseyi bitirdikten sonra tek hayalim olan Güzel Sanatlar Fakültesine, okulun İstanbul'da olması nedeniyle ailem izin vermediği için gidemedim. Anadolu'da yaşayan çoğu genç kız gibi evlendim ve İstanbul'a geldim. 4.5 yıl ara ile iki oğlum oldu. Şu an bir de torunum var. Çocuklarım ilkokul aşamasına gelince hayallerimi gerçekleştirme arzusu ile 1 yıl vitray dersleri alıp Sn. Cihat Aral atölyesinde çalışmaya, ardından da profesyonel olarak vitray yapımına devam ettim. (1987-1988) Çok ağır ve yorucu olması, çocuklarımın da küçük oluşu nedeni ile bıraktım. Cam kırıkları ve kurşun parçaları arasında… (haa haa) Gelen yıllarda çok iyi bir kursiyer oldum. İç mimarlık, Dekorasyon, İngilizce gibi... Bunlar beni tatmin edemez hale gelince 1995 yılında Ev ve Otel Tekstil Ürünleri Mağazası ve Atölyesini açtım. Uzun yıllar güzel projelere imza attık. 2002 yılında işimi Antalya'da devam ettirdim. 2012 yılında kendimi emekli edip İzmir'e yerleştim. 6 yıldır ÇYDD Çeşme Şubesinde Yönetim Kurulu Üyesi olup, yazmanlık görevindeyim. 2014 yılında Bir Kitap Bin Dost’a gezi yazıları yazmaya başladım. Ayrıca resimlerim de yayınlandı. 2015 yılında da Bir Kitap bin Dost grubunun İzmir sorumlusu oldum. Geçen süreç içerisinde ise İzmir de; Gaziemir'de düzenlenen 23 Nisan Çocuk Şenlikleri’ne sponsor olduk, mini bir mozaik sergisi açtık, burslu öğrencilerimiz için iki kez yemekli toplantı düzenledik. Resim, mozaik, dikiş dikmek, yemek yapmak sevdiğim hobilerim arasında.

Temmuz 2018 9


SÖYLEŞİ

BirKitapBinDost

İÖ: Bir Kitap Bin Dost ile yollarınızın ilk karşılaşması nasıl oldu? SY: Bir Kitap Bin Dost ile sevgili arkadaşım Hülya sayesinde tanıştım. İzmir'e ve emekliliğe alışma günlerimde çok sıkılıyordum. Bir atölye aradım. Ahşap boyama ve resim kurslarına gitmeye karar verdim. Hülya'cımla orada arkadaş olduk. Daha sonra sizinle tanıştırdı beni ve bu güzel dost camiasının içerisinde olmaktan da mutluyum. İÖ: En büyük hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz projeleriniz neler? SY: En büyük hayalim: Türkiye’mi demokratik, özgür, herkesin hakkını arayabildiği, ayrımcılığın yapılmadığı bir ülke olarak; ölmeden görebilmek… Bu yıl gerçekleştirdiğim KADIN ELİ projemi (KADINLARIMIZA MESLEK EDİNDİRME KURSLARI) diğer köylerimizde de yaygınlaştırmak. İÖ: Hayatınız boyunca öğrendiğiniz en büyük hayat tecrübesi? SY: Çok iyi niyetli olmamam gerektiği, emin olmadan güvenmemem gerektiği ve hayatında sen kendini nereye koyarsan o kadar değer gördüğün... (Sanırım hayatta biraz fazla yanılmışlıklarım var.) İÖ: Hayatınız boyunca yaşadığınız en heyecan verici tecrübe? SY: Torunumu kucağıma aldığımda babaanne olma tecrübesi… İÖ: Yaşayamadığınız için pişmanlık duyduğunuz ne var? SY: Gençliğimi zamanında ve anne olmayı da daha olgun yaşlarda yaşamak isterdim. Güzel Sanatlar Fakültesinde okuyamadığım için de hala içimde sızı var… İÖ: Resim yaptığınızı biliyoruz. Resim yapmaya olan ilginiz nasıl başladı? Ne zamandan beri resim yapıyorsunuz? Neden resim yapıyorsunuz? SY: Resim yapmaya 2013 yılında oyalanmak için gittiğim bir atölyede hocamın ısrarı ile başladım. Huriye Irmak hocama buradan teşekkür ediyorum… Resim yapmayı şimdi çok seviyorum çünkü dünya ile olan ilişkimi kesip yalnızca tuval ile olan, yani onunla benim aramdaki ilişki başlıyor. Hiçbir şey duymuyor görmüyorum. Başka bir âleme götürüyor, mutlu ediyor beni. İÖ: Edebiyat ile ilgili düşünceleriniz? Kitap okuma ve yazı yazma konusunda neler söyleyebilirsiniz? Okumayı mı yazmayı mı daha çok seviyorsunuz? SY: Edebiyatı seviyorum. Hatta bir zamanlar öykü yazabilmeyi çok istemiş ve bununla ilgili kitaplar da okumuştum. Çocuk büyütmek, iş kadını olmak bu hevesimi sadece anekdotlarda bıraktı. Sonrasında şiir yazma hevesim depreşti… Onlar da bir defter sayfasında kaldı. Şimdilerde sadece okuyorum. İkisini de çok seviyorum. Ayırt edemem ancak okumak pratikte daha kolay. Vapurda, trende, tatilde… Okuduklarımı da hediye olarak bırakmak keyifli… Yazmak biraz güven gerektiriyor. Ben ilk kez yazdığım şiirlerden bazılarını sizinle paylaştım. Gramer açısından eksiklerim olduğunu hep düşündüm, var da tabi ki. 10


İÖ: Yolda gidiyorsunuz köşeyi döndünüz ve karşınıza siz çıktınız ne yapardınız? SY: Gülümsemekten ve dik durmaktan asla vazgeçme derdim. İÖ: Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz? SY: Annem, babam ve kardeşlerimle pazar günleri gittiğimiz deniz kenarı pikniklerini ve bebeklerime elbiseler dikmeyi… İÖ: Herkesin bilmesinde yarar gördüğünüz bir hayat tecrübesi? SY: Şartlar ne olursa olsun hayata gülümseyerek bakmayı, hiçbir isteği ertelemeden doludizgin yaşamayı. İÖ: Birisi size doğum günü hediyesi alacak olsa, hediye olarak neyi isterdiniz? SY: Bir uçak bileti… İÖ: Hangi korkunuzdan sonsuza kadar kurtulmak istersiniz? SY: Yalnız kalmak. (Kısa süreli yalnız kalmayı zaman zaman severim tabi ki.) Hayatta tek başına kalmak. İÖ: Hayatınız boyunca beklediğiniz en uzun kuyruk? SY: Bankadır sanırım zira hayati olmadıktan sonra hiçbir şeyi almak veya yapmak için zaman kaybetmeyi sevmem, alternatif yaratırım. İÖ: Unuttuğunuz ve bir daha asla unutmayacağınız bir şey? SY: Yorgun ve yoğun günlerimde oğlumun doğum günü... Çok çok üzüldüm sanırım ve bir daha aslaaa… İÖ: Sizce yeryüzündeki en büyük gizem? SY: Gece yattığımda yarın neler olacak düşüncesi. Nasıl yaşayacağım, neler olacak, ummadığım şeylerin bir anda önüme çıkıvermesi. Hayatın cilveli gizemi… İÖ: Rezil oldum dediğiniz bir an… SY: Rüzgârlı bir gündü, zapt edemediğim eteğimin başıma geçtiği an… Hâlâ hatırladığımda yüzüm kızarır. İÖ: Seni en çok ne kızdırıyor? Bu kızgınlıkla baş edebiliyor musun? Edemiyorsan, neden? SY: İnsanların özeleştiri ve empati yapmamaları… Baş edemiyorum çünkü bu tür insanlara yapacağınız çok fazla bir şey yok. Çok uğraştım, ne anlatabildim ne de anlaşılabildim. Edemiyorum çünkü geneli sabit fikirli oluyor. Ben de uzaklaşıyorum. Dinlemeyip ya da anlamaya çalışmamak bana çok ters gelen bir davranış şekli, bu yüzden çok kızıyorum. İÖ: Yaptığınız en büyük çılgınlık? SY: İki günde karar verip hiç bilmediğim başka bir şehre taşınmak… İÖ: Benzetildiğiniz biri var mı? SY: Genellikle, Atom Karınca, Pollyanna, iyilik perisi gibi... Ama en çok Atom Karınca derler. İÖ: Bu söyleşiye ekstradan bir soru ekleseniz... O ne olurdu? SY: Huzur duyduğunuz yer? İÖ: Ve şimdi de sormuş olduğunuz sorunun cevabını alalım… SY: Her tarafın yemyeşil olduğu bir yerin tam ortasında bir köy evi… Bahçemde sebze ve çiçeklerim… İÖ: Benim çok büyük bir keyif aldığım, okuyucuların da büyük bir keyifle okuyacaklarına inandığım, bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyorum... SY: Ben teşekkür ediyorum.

Temmuz 2018 11


BirKitapBinDost

Emel Üstündağ İstanbul

12


RESÄ°M

Aneta Hasani Kosova (Kosovo)

Temmuz 2018 13


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Agim Krasniqi Kosova (Kosovo)

14


FOTOĞRAF

Nihal Rende İstanbul

Temmuz 2018 15


YAZI

BirKitapBinDost

GürcanKöftecioğlu İstanbul

KONTROL HASTASI Yataktan kalkar kalkmaz aynanın karşısına dikildi. Her zaman yaptığı gibi bakışlarını iki gözünün ortasına dikti. Her yeri düzgündü. Saatine, telefonuna, cüzdanına baktı, hepsi yerindeydi. Giyeceği takım elbisesi ve gömleği de temizlenmiş, giyilmeye hazırdı. Banyoya girdi, tıraş malzemeleri ve parfümü her zamanki yerindeydi. Çalışma odasına geçti, ajandasını açtı. Bugün için aldığı notlara göz gezdirdi, hepsi aklındaki gibiydi. Yine de haftanın kalan kısmına göz atmaktan kendini alamadı. Salona geçti, yoga müziğini açtı. Planlı sabah egzersizlerini onar kez yaptı. Müziği kapattı. Duvardaki saati kontrol etti. Banyoya döndü, soyundu ve hızlı bir duş aldı. Bornozunu giydi, dişlerini fırçaladı, sakallarını tıraş etti. Kremini sürdü ve parfümünü sıktı. Yatak odasına döndüğünde büyük bir hata yaptığını fark etti, yatağı kalktığı gibi duruyordu. Hemen örtüyü havalandırdı, çarşafını gerdi ve yatağı yaptı. Son günlerde böyle bazı unutkanlıkları oluyor, geri dönmek zorunda kalıyordu. Bu yüzden sabah girdiği odaları tekrar kontrol etmesi gerekti. Neyse başka bir sorun yoktu. Bornozunu astı ve özenle giyindi. Kirlileri sepete koydu. Üstünü başını boy aynasında yeniden kontrol etti. Telefonundaki mesajlara ve elektronik postalara göz attı. Önemli ve acil gördüğü birkaçını birer satırı geçmeyecek şekilde kısaca ve hızlıca yanıtladı. Anahtarına ve cüzdanına tekrar baktı, almıştı. Çantasını açtı, bütün dosyalar hazır ve düzenliydi. Kahvesini hazırladı. Akşamdan yaptığı soğuk sandviçini açtı. Karnını doyururken form durumu aklına geldi, karnını gerdi ve eliyle yokladı. Şimdilik sorun yoktu ama kontrolü bırakmaya gelmezdi. Isıtıcının altını, elektrikli mutfak gereçlerini, lambaları, prizleri, pencereleri, muslukları ve klimaları bir kez daha gözden geçirdi. Saatine baktı, artık çıkması gerekiyordu. Bu kontrol işleri onu epey yoruyordu ama hiçbir işi başkasına bırakamazdı. Her neyse, diye iç geçirerek uzun ve gereksiz düşüncelere daldığını fark etti ve hayıflandı. Kendini toparladı. Ayakkabılarını giydi, aynaya tekrar göz attı, tamamdı. Kapıyı açtı ve çıktı.

16


Asansörde garaj katına bastı. İner inmez uzaktan kumanda ile arabasını açtı ve camlarını indirdi, araç hava alacaktı. Yerine otururken cep parfümünü iki kez sıktı. Otoparktaki araçlardan birinin yanlış yere park ettiğini gördü. Aracından çıktı ve o aracın sileceklerini kaldırdı. Görevliye bir mesajla plakayı bildirdi. Kumandaya bastı, garaj kapağı kalkarken mekanizmanın gıcırdadığını duydu, bunu önleyecek spreyi sıkması için görevliye bir mesaj daha göndermeye niyetlendi. Yok, böyle olmayacaktı. Arabasını gerisin geri yerine park etti. Bagajından spreyi çıkardı, kapı açma düğmesine bastı ve gıcırdayan yere ve çevresine spreyini sıktı. Bagajdaki gereçleri düzenledi. Yalnızken araba yolculuğunun pek sevimli olmayacağını düşündü. Daha başka bir heyecan arıyordu. Arabasını garajda bırakıp otobüsle gitmeye karar verdi. Yolun karşısına geçti. Tamı tamına on altı adımda duraktaydı. Duraktaki elektronik panoyu kontrol etti. Bineceği otobüsün gelmesine iki dakika vardı. Yine de ekrandaki tüm otobüslerin geliş saatlerini inceledi. Bir aksaklık göremeyince rahatladı. Otobüs geldiğinde kapısında sıra oldular, yedi kişinin tam ortasında dördüncü sıradaydı. Bu alışkanlığı askerlik döneminden kalmaydı. Her zaman en ortada olmaya çalışırdı. Yolcuların binerken okuttuğu kartları ve kalan bakiyeleri gözlemledi. Kendi bakiyesinin 7,50 olduğu gördü. Oysa diğerlerinin ortalaması daha çoktu. İner inmez yükleme yapması gerektiğini aklının bir köşesine yazdı. Otobüste sürücünün hemen arkasındaki yaşlı ve hamilelere ayrılmış koltuktaki genç kızı görünce irkildi, hemen müdahale etmek istedi. Ancak önceki seferde yaşadığı tartışmayı hatırladı ve vazgeçti. Huzursuzluğunu içine atması onu rahatsız etti. Ter kokan bir adamın yanından geçerken ona laf söyleyememesi konforunu kaçırsa da hızla ilerledi. Boş koltuk yoktu. Orta bölümde cam kenarına yaslandı. Sol yanında oturan kadın avazla bir telefon görüşmesi yapıyordu. Diğer yanında dikilen genç ise akıllı telefonunda yüksek sesli bir dövüş oyunu oynuyordu. Kontrolü dışındaki bu duruma dayanamıyordu. Uzaklaşmak için birkaç adım atınca orta kapının hemen önüne geldi. Durakta kapının açılması ve arkadan gelenlerin itelemesiyle istemsiz bir şekilde kendini aşağıda buldu. Biraz yürümek ve rahatlamak istedi ancak güneş yükselmeye başlamıştı. Takım elbisesinin içinde terlemek hoşuna gitmedi. Yanından geçen ilk taksiyi durdurdu ve arka koltuğa dikkatlice oturdu. Gideceği adresi sürücüye kapı numarasıyla birlikte söyledi. Oraya gelince gösterirsin ağabey, yanıtını aldı. Sürücünün ciddiyetten uzak, rahat tavrı onu mutsuz etti. Buyurgan bir sesle açık camları kaldırıp klimayı çalıştırmasını rica etti. Klimaya alerjim var, camı biraz kaldırayım, yanıtıyla uzlaştılar. Bu kez müzikten rahatsız oldu. Taksilerde çalınacak müziği neden müşteri seçmezdi? Fantezi müzik yerini dinlendirici sözsüz bir müzik aldı. Yine de rahat değildiler. Kendi telefonundan navigasyon uygulamasını açtı ve sürücüye bilgi vermeye, yol talimatlarını yağdırmaya başladı. Sürücü birkaç kez sabır göstermeye çalıştı ama elinin bir Parkinson hastası gibi titremesine engel olmadı. Ancak olayın boyutlarının daha ciddi olduğunu anlaması gecikmedi. Sürücüyü şeridinden gitmesi için daha sertçe uyarmasıyla birlikte sürücüdeki titreme zangırdama boyutuna yükseldi. Artık bu sallantılar taksinin giderken zikzaklar çizmesine neden oluyordu. Ağabey bende obsesif kompülsif bozukluk var, dedi sürücü. Üst cebinden çıkardığı bir serotonin hapı attı ağzına. Normalde bu halini gören biri geri adım atar, o da yavaştan sakinleşirdi fakat bu kez hiç de öyle olmadı. E güzel, ben de kartımı açayım o zaman dedi. Sürücü şaşırmıştı. Bak canım kardeşim ben kontrol hastasıyım, dediklerime yapmazsan hiç hoş olmaz, dedi. Ağız dalaşı bu şekilde büyürken sürücünün sallantısı arabanın yılankavi şekilde gitmesine neden oluyordu. Kontrolü kaybetmekten daha kötüsü olamazdı.

Temmuz 2018 17


BirKitapBinDost

YAZI

Bu şekilde ilerlerken ikisi de kendilerini bir aksiyon filminin araba sahnesinde sandılar ama bu gerçekti. Aksiyon filmlerinde dublörler oynar, çekim bitince rol de biterdi. Gerçekte ise insanın tek bir canı vardı ve bu korkunç bir durumdu. Bu iş böyle devam edemezdi, atlamak için fırsat kolluyor, trafiğin biraz olsun yavaşlayacağı anı gözlüyordu. Ani bir kararla kapıyı açtı, ne olursa olsun atlayacaktı. Tam o sırada büyük bir gürültüyle kapı koptu ve yerlere çarparak, ateşler çıkararak sürücüsüz bir motorla birlikte diğer araçlara doğru savruldu. Kapıya vuran motordan havaya savrulan motorcu, önce taksinin üstüne büyük bir gümbürtü ile çarptı, oradan zıplayarak bir örümcek gibi ön cama tutundu. Başını vuran sürücü, direksiyon hâkimiyetini kaybetti. Araba yolda daireler çiziyordu. Orasından burasından parçalar kopan araç, şaşkın bakışlar arasında döne döne ve dumanlar çıkararak yolun ortasında durdu. Hepsi sürünerek dışarı çıktılar. İrili ufaklı yaralarla kazayı atlatmışlardı. Gecikmeden ambulans geldi ve yaralıları sedyelere almaya başladı. Kontrol hastası bu durum karşısında kahroluyor, başındaki ve vücudundaki ağrılara karşı çaresiz kalması ve edilgen halinden nefret ediyordu. Ambulansa yerleştirilirken çevrelerinde toplanan meraklı gözlerin alkışları ona son derece anlamsız geldi. Olayların bütünüyle kontrolden çıkması onu çok rahatsız etmişti. Yaşamı boyunca çevresindekilerin rahatsız olmasına aldırış etmemiş, başkalarının kendilerini değersiz hissetmelerine neden olduğu aklına bile getirmemişti. Ambulansla hastane yolundayken, sadece sabah uyandığından beri yaşadıklarını değil, yıllardır yaptıkları gözünün önünden geçirdi. Artık ne bulunduğu sedyeyi, ne gideceği hastaneyi, ne de geleceğindeki herhangi bir şeyi kafaya takacak durumda değildi. Uyuyakaldı. *** Uyandığında temiz ve konforlu bir hastane odasında olduğu anladı. Yanı başındaki taksi sürücüsü ise sadece takıntılarını değil, her şeyini geride bırakmış, belleğini sıfırlamıştı. Gülen çocuk gözlerle tavana bakıyordu. Alçı ve sargılarla kaplı gövdesine ne olduğunu hatırlamıyordu ama kendini gerçekten iyi hissediyordu. Nabız ve kan basıncı ölçen elektronik cihazın sinyal sesine doğru güçlükle başını çevirdi. Yanındaki sedyede yatan kişi ile göz göze geldiler ancak onu tanıyamadı. Onun da yüzünde çocukça bir gülümseme vardı. Sürücünün yanındaki yatakta yattığını gördü, elini uzattı. Artık obsesif olmayan belleğini yitirmiş taksi sürücüsünün –ki o artık mesleğinin bile farkında değildi– karşılığı gecikmedi. Sargılar içinden güçlükle de olsa o da elini uzattı, birbirlerine dokundular. Son bir çabayla elleri kenetlendi. Gülen gözler buğulanmıştı. Artık dost olduklarını derinden hissetti. Geçmişinde ne kadar yalnız olduğunu, çevresine gereksiz yere hep sıkıntı verdiğini, huzursuz ettiğini ama bunların artık geride kaldığını, dostluktan daha güçlü bir bağ olmadığını anladı. Bu kaza onlara iyi gelmişti…

18


ŞİİR

Yıltu Salur İstanbul

Film Duvarlar değil de camlar gelmeye başlayınca üstüne, Ya durup geriye saracaksın filmi mutlu anılara, Ya da dalacaksın rüyalara ve seni bekleyen mutluluklara..

Yıltu Salur

Temmuz 2018 19


BirKitapBinDost

RESİM

Güniz A.Küçükoğlu İzmir

20


RENG-İ SU

Burhan Ersan Muğla

Temmuz 2018 21


FOTOĞRAF

BirKitapBinDost

Hatice Aydın Ankara

22


KARİKATÜR

Mehmet Saim Bilge Ankara

Temmuz 2018 23


BirKitapBinDost

YEMEK KÜLTÜRÜ

Emel Üstündağ İstanbul

ANTALYA Antalya, yöresel yemekleri ile ünlü. Öyle ki değişik malzemelerle yapılan birçok özel yemeği bulunuyor. Bir klasikle başlayalım: Antalya Piyazı Bildiğiniz tüm piyazları unutmaya hazır mısınız? Bizce hazır olun. Tahinli ya da taratorlu piyaz olarak da bilinen bu piyaz, klasik piyazın pabucunu dama atacak. Her zaman köfteyle akla gelir ya piyaz, şimdi işler değişti. Enginar sevdirir: Enginarlı Girit Kebabı Yunanistan adalarından Antalya'ya gelmiş en güzel lezzetlerden birisidir kendisi. Köfteyle yapanlar olsa da orijinalinde kuşbaşı et, soğan ve taze soğanla birlikte kullanılır. Enginar ise yumuşacık pişer, tadından yenmez. Kuzu kaburga aslında: Laba Dolması Kuzu kaburgasının önce haşlanıp daha sonra üzerine yoğurt sürülmesiyle fırınla buluşan harika bir lezzet. İç pilavını da unutmamak lazım tabii ki. Özel günlerin olmazsa olmaz bu yemeği misafirlere şov yapmak için biçilmiş kaftan. Düğün çorbası da diyebiliriz: Hülüklü Çorba Gülüklü olarak da anılan bu çorba bol sarımsaklı, bol tavuk etli ve bol yoğurtlu bir çorbadır. Antalya mutfağının eksik olmaz çorbalarının başında gelen bu lezzetin içine nohut ve köfte de katılan salçalı bir biçimi de var. Küçük bir not: Görselde sade yoğurtlu olan yer alıyor. Salçalı olanı da sizden bekliyoruz. 24


Biber Frigya Dolması Bilmeyenler için çok kısa ve net şekilde anlatmaya çalışalım, içli köfteyi düşünün, onun bulgursuz biçimidir bu dolma. Biberlerin içi kıymalı harç ile doluyor ve ardından un ve yumurtaya bulanarak çıtır çıtır kızarıyor. Bulgur da kabul pirinç de: Cive Domatesli, pirinçli (bulgur da olur) bir sebze yemeği düşünün. Yapımı kolay ama tadı oldukça lezzetlidir. Başlangıç ya da meze gibi gözükse de oturup karın doyurursun. O derece güzel. İç harcı size kalmış: Alanya Bohçası Krep hamuruyla hazırlanan harika bir lezzet daha sunuyoruz. İç harcına göre kahvaltıda, öğle ve akşam yemeğinde bile yiyebilirsiniz. Akşam yemekleri için genellikle kuzu eti tercih edilirken kahvaltı ve öğle yemekleri gibi daha hafif öğünlerde içine peynir koyuluyor. Adı gibi tadı da güzel: Gökçesu Pilavı Bildiğiniz pilavlardan biraz daha farklı. İçine nohut, maydanoz, dereotu, bol miktarda havuç giriyor ve ortaya mis gibi bir lezzet çıkıyor. Bademi bol olsun: Şilofta Elle açılan yufkanın şeritler halinde kesilmesiyle oluşan pratik bir tatlıdır. Yufkalar şekerli suda haşlanarak servis edilir. Badem, susam ve ceviz, olmazsa olmazıdır. Mis kokar mis: Bergamot Reçeli Bildiğiniz bergamottan hazırlanan bu reçeli kesinlikle yemelisiniz. “Ne yapıp ne edip yemelisiniz! O kadar,” diyoruz. Şerbetli tatlı sevenlere: Arap Kadayıfı Tel kadayıf bu sefer yerini yassı kadayıfa bırakıyor. Yeşil fıstıkla süslenen kadayıflar yağda kızartılıp şerbetle buluşuyor. Meyveden gelen lezzet: Finike Usulü Muz Tatlısı Muz tatlılarında genellikle yağda kızartma işlemi olur ya, burada fırın kullanılıyor. Üzerine ise portakal suyundan hazırlanan harika bir sos ilave ediliyor. Bir Antalya mezesi: Hibeş Antalya mutfağına ait olan hibeş, hem meze hem sos kategorisinde değerlendirilebilir. Tahinin limon suyu, sarımsak ve baharatlarla özleştirilerek hazırlandığı hibeş oldukça yoğun bir lezzete sahip. Tavuk, et yemekleri ve makarnanın yanında sos işlevi görebileceği gibi, hibeşi doğrudan ekmeğe sürerek yiyebilir veya kanepe hazırlığında kullanabilirsiniz.

Temmuz 2018 25


FOTOGRAF

BirKitapBinDost

Saeed Mohammadzadeh Ä°ran

26


RESİM

Nilgün Altan Ankara

Temmuz 2018 27


YAZI

BirKitapBinDost

Ebru Dişiaçık İstanbul PEMBE Gökyüzünden iki yıldız çekesi vardı genç kızın. Alıp da koynuna sokası, sarıp sarmalayası, ışığında kendini bulası… Her gece bu tekrarla bulanan gönlü değişik bir gidişattaydı. Ruhu bu dünyadan çok uzaktı. Her güne ve her geceye bir masal sığdırıyordu sanki. Adı olmayan, adını sen koy ile tamamlayan. Geçmişi, uçurumlara parmak ucu yürüyüşlerle doluydu. Hassas, tedirgin bir o kadar da ürkek! Sessizlik derdi, işaret parmağını kurumuş dudaklarına götürerek. Zamanla ismi de alınmıştı elinden. Kuru bir “o”ya bırakılmıştı kimliği. Hâlbuki pembe kâğıdında doluydu tüm ibareler. Fakat sadece bir “o”dan ibaretti. Zihnine gelişigüzel üşüşenleri def etmeyi başarabilseydi, iki eliyle başını tutup dilaltında beslediği küfürleri savurabilseydi, şimdi çiçekli elbisesi ile menekşelerini suluyor olabilirdi. Unuttuğu kahve kokusunu tekrar hissedip, fincanını sıkı sıkı kavrayabilirdi. Sesler! Kahrolası şu sesler! Dayanamıyordu onlara. O sesler, zihnindeki delikten bir bir içeri süzülüyordu adeta. Oysaki, bir albüm sayfasında kalmıştı, en sevdiği ile yaptığı derin sohbeti. Sabaha dek konuşsa sussun istemezdi. Belki de bu yüzdendi, o iki yıldızla bir türlü alıp veremediği. En sevdiğinden iz taşıyan bir siluetti. Ayaklar firara alışkın da olsa, telefon bir tuşla yanı başımızda. Gözünü alan ışıklardan anlıyordu, yuvaya dönüş zamanını. Siren sesi eşliğinde yatırılırken sedyeye, üstüne yapışan pembeye bir kez daha dokundu hiç görmemişçesine. “Pembe en çokta bana yakışır” oldu, dudaklarından dökülen son deli cümle...

28


RESİM

Hülya Özveren İstanbul

Temmuz 2018 29


ŞİİR

BirKitapBinDost

Lavinya Öz Diyarbakır

(Vivaldi’ nin; biri ikiz tam yedi kızı, bir oğlu vardı; DO, RE, MĠ, FA, SOL, LA, SĠ, DO)

“SOL’A” SEVGĠLERLE... Artık düşünmek ürkütüyor beni. Tüm yazılanlar senin için, sizin için. BEN ve BĠZ yok artık. Öldüler. Ben’lerimiz hiç olmadı, herkes bir başkası. Ben diye bir şey yok, evet o halde SEN de yoksun. Hep YOK sundun. Yoksundum senden. Ölmek için güzel bir saat. Çünkü saatten haberim yok. Ne de tarih konusunda bir fikrim. Sağlıklı değilim... Hastalıklıyım bugün... Görmemişliyim... Özlemişliyim… YOKSUN.

30


Mutluluk neydi? Ne değildi? Olmayandı Olur muydu? Olursa olmazdı. Oldurmazdık, hiç oldurmadık! Martı uçtu. Feribot cüzdanını düşürdü. Filmler yandı. Düşler de düştü... Yoksun. Korkularımız. Korkularımız isteklerimizdi, Ġsteklerimiz neydi? Ġstemediklerimiz mi? Gülü sevenler! Dikene katlananlar! Ben sevemedim gülleri, hep kaktüslerle uğraştım Katlanılmaz oluyorlar Katlanmayın! Bir OLMAZ için katlanmak niye? Çekin gidin, uzaklaşın, kaçın! Katlanamayacağınız şeyler olsun! Gülleriniz olsun! Dikenlerinizi neylerseniz eyleyin işte.

Temmuz 2018 31


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Cemal Tunceri K.Kıbrıs

32


KARİK ATÜR

Uğur Pamuk Ankara

Temmuz 2018 33


BirKitapBinDost

YER ve MEKAN / TÜRKİYE

Yasemin Bayındır İstanbul SİNOP Bu ay sizlerle biraz kuzeye doğru yol alalım diyorum. Cafcaflı tatil yörelerini tercih etmeyen, hem dinleneyim, hem denize yakın olayım, hem gezeyim diyen arkadaşların göz atmasını isterim. Sinop'a gidiyoruz... Haydi, hazırlayın çantanızı... Türkiye'nin en kuzeyinde yer alan, Karadeniz'e kadar uzanan tarihi bir yarımadadır Sinop. 6000 yıllık geçmişi ile tahmin edersiniz ki pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Zengin kültürü, tertemiz doğası ve denizi, hiç eksik olmayan rüzgârı, ufak balıkçı tekneleri ve Anadolu'nun misafirperverliği ile kasabalı kalmış küçük bir şehir burası. Gezerken çok keyif alacağınız yerler keşfedeceğinizden eminim. Bir efsaneye göre; Mitolojide Tanrıların Tanrısı olarak bilinen Zeus, su perisi Sinope'ye aşık olur. Sinope o kadar güzeldir ki, Zeus onu dünyanın en güzel yerlerinden birine yerleştirmek ister. Efsane bu ya, gezer dolaşır ve cennete benzettiği bu yere gelir ve Sinope'yi buraya yerleştirir. Rivayet odur ki Sinop, güzeller güzeli Sinope'nin adı ile anılır... Bu efsane ve bunun gibi pek çok efsaneler dilden dile dolaşır Sinop'ta. Gezerken Tanrıların Tanrısı Zeus'un gücünü her yerde hissedeceksiniz. Sinop denince aklınıza ilk Sinop Cezaevi geliyordur elbette. İlk durağımız burası olsun. Kapıdan içeri girerken farkında olmadan; “Dışarda deli dalgalar Gelip duvarları yalar...” Türküsünü mırıldanırken bulacaksınız kendinizi… Denize bu kadar yakın ama denizden bu kadar uzak hissedeceğiniz tek yer burası sanki. Kasvetli havasını da eklersek, binlerce mahkûmun hikâyesi canlanacak zihninizde.

34


1999 yılında müzeye çevrilen bu yerde duygulanmamak mümkün değil… Türkiye'nin ve Dünya'nın en güzel koylarından kabul edilen Hamsaroz Koyu mutlaka görülmesi gereken yerlerdendir. Listenizde ilk sıralara almanızı öneririm. Şehire 11 km uzaklıkta olan bu koy, doğa harikası ve muhteşem oluşumu ile sizi kendinizden geçirecek… Hırçın Karadeniz’in sularında ille de yüzmek istiyorum diyorsanız, Karakum Plajını tercih edin. Deniz dibinin siyah volkanik taşlarla kaplı olması, volkanik patlamalar sonucu oluştuğu düşünülüyor. Adını bu taşlardan almış. Sinop Arkeoloji Müzesi, Balatlar Kilisesi, Seyyid Bilal Hazretleri Türbesi, Alaaddin Camii, İnceburun Feneri ve 28 irili ufaklı şelaleden oluşan Erfelek Tatlıca Şelaleleri görmek isteyeceğiniz başlıca yerlerden bir kaçı sadece… Eee, Sinop'a gelmişken o meşhur Sinop Mantısını yemeden olur mu? Bir porsiyonda, kıymalı ve cevizli olarak iki farklı mantıyı tatmanız mümkün. Tavsiyemdir, mutlaka denemelisiniz. İçli Tava, Mısır Çorbası, Nokul, Katlama, Islama tatmak isteyeceğiniz diğer yöresel lezzetlerdir.

Size bol bol güzel anılar biriktireceğiniz muhteşem bir gezi diliyor ve bir sonraki gezimize kadar, sevgiyle kalın diyorum...

Temmuz 2018 35


BirKitapBinDost

RESİM

Şengül Yılmazkaya İstanbul

36


KARİKATÜR

Tvg Menon Hindistan (India)

Temmuz 2018 37


BirKitapBinDost

FOTOÄžRAF

Bardhyl Spahiu Kosova

38


RESİM

Yalçın Alaca Giresun

Temmuz 2018 39


BirKitapBinDost

MUTLULUK KÖŞESİ

Sema Tokatlı İstanbul

BEN GERÇEKTEN NE İSTİYORUM? Merhaba, bu köşede daha mutlu ve huzurlu olmak, hayattan daha çok keyif almak, potansiyellerimizin farkına varmak ve geliştirmek, kendimizi tanımak, kısaca hayatla başa çıkmak için neler yapabileceğimizle ilgili naçizane öneriler, fikirler ile ve biraz da beyin fırtınası yaparak sizlerle birlikte olacağım. Öncelikle bu sayfaları bana ayıran BİR KİTAP BİN DOST ekibine içten teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Her insanın kendine has sahip olduğu potansiyelleri vardır. Kiminde liderlik, kiminde yaratıcılık, kiminde sanat ruhu, kiminde bilimsel zekâ, kiminde sosyal zekâ, kiminde birkaçı ya da hepsi… Önemli olan bunları değerlendirebilecek, potansiyelini ortaya koyabilecek fiziksel ve ruhsal ortamı bulabilmesidir. Ve yine hepimiz bazı özel yeteneklerle doğarız. Çocukluktan itibaren göstermeye başladığımız bu yetenekler, çoğu zaman ileriki yaşlarda zihnimizin, toplumun ve ailelerimizin bize dayadığı şartlarla zamanla kaybolur gider. Ve bir bakmışız ki, yıllar geçmiş, çocukken tutkuyla olmak istediğimiz, yapmak istediğimiz şeyden çoook uzakta, kendimizi hayatta öylesine yaşarken bulmuşuz. Hatta unutmuşuz neydi o çocukluk, gençlik tutkularımız… Bazen, ailemize ve topluma görevimizi tamamladığımızı hissettiğimizde hatırlarız tekrar o tutkuları. Bazılarımız yaşlanıp geç kalmıştır, bazılarımız ise yaş alıp o güne kadarki tecrübelerini de cebine koyup yakalar tutkusunun ucundan, keyif almaktır artık amacı hayattan, kendini gerçekleştirmek için geç değildir hiçbir zaman.

40


Cevap bekleyen sorular Hayatta hiçbir şey için geç değildir desek de, yine de ne kadar erken kendimizin farkına varırsak kendimize ve topluma yararımız o kadar yüksek olur. Kaç yaşında olursak olalım, önce birkaç sorunun cevabını vermemiz gerekiyor. Potansiyelimizin farkına varmamız, zihnimizdeki engelleri, korkuları, baskıları, önyargıları ortadan kaldırabilmemiz, çevreye değil kendimize inanmamız için çok basit sorular… Hayallerimizin olması, bu hayallerin peşinden gidecek cesaretimizin ve özgüvenimizin olması, İçimizden geleni dışa vurmamız için cevap bekleyen sorular… Ben gerçekten ne istiyorum? Hayatta beni en çok mutlu eden şey nedir? Yaparken en çok keyif aldığım şey nedir? Çocuğumuz, annemiz, babamız, eşimiz, patronumuz, toplum ne istiyor değil, biz ne istiyoruz? Bu soruları kendimize sormak için hiçbir zaman geç değil. Kendimiz için yaşamak için geç değil. Yaşam amacımızı bilmek için geç değil. Bu soruların cevabını bilmeden, cevaplamadan hayatımda hiçbir şey yolunda gitmiyor, ben ne kadar talihsiz bir insanım, neden hep aynı şeyler benim başıma geliyor demek, kendi sorumluluğumuzun farkında olmadan kaçmaktır. Düşünelim ve kendimizle yüzleşelim. İlk iş, bu soruların cevaplarını bulalım. Çok basit geliyor değil mi, gerçekten bu kadar basit mi?

Temmuz 2018 41


BirKitapBinDost

FOTOĞRAF

Yasemin Bayındır İstanbul

42


RESİM

Hülya Bozkurt İzmir

Temmuz 2018 43


BirKitapBinDost

KARİKATÜR

Makhmud Eshonkulov Özbekistan (Uzbekistan)

44


KARİKATÜR

Dina A.Gawad Mısır (Egpyt)

Temmuz 2018 45


BirKitapBinDost

PORTRE

Güniz A.Küçükoğlu İzmir

PABLO PICASSO Bu sayımızda Picasso diyorum. Aşağı yukarı Picasso'yu tanımayan ya da resimlerinden etkilenmeyen yoktur. Niye böyle tanınan birini seçtiğime gelince, hayatında ilgimi çeken olgular var. Bunları sizinle paylaşmak istedim. Hani derler ya; yetenek olmasa da, çok çalışarak herhangi bir şeyi yapabilirsiniz... Uzun zamandır incelediğim ressamların hayatlarında görüyorum ki doğuştan gelen yetenek çok önemliymiş. Tabii çok çalışmak da olmazsa olmazıymış. Pablo Picasso, 25 Ekim 1881’de İspanya Malaga'da doğdu. Ölü doğduğu zannedilen bebek, doktor olan amcasının, purosunun dumanını yüzüne üflemesiyle ses çıkartmış, canlı olduğu böyle anlaşılmış. Ve annesi rüyasında gördüğü Pablo adını vermiştir. Babası ressam olan Picasso'yu, yeteneğini gördüğü için resme yönlendirmiş ve 20. yüzyılın en büyük ressamlarından biri olmuştur. Yaşarken değeri verilen ressamlardandır. Aynı zamanda 300’e yakın şiiri olan şair, heykeltıraş ve ressamdır. Ayrıca kübizmin kurucusudur. Çok yönlü bu sanatkârdır, çok hızlı bir hayat yaşamış, üç evlilik yapmış, birçok kadınla beraber olmuştur. 8 Nisan 1973 tarihinde 91 yaşında Fransa'da ölmüştür.

46


Picasso'nun en önemli eseri; 1937 İspanya iç savaşında Nazilerin, Guernica şehrini bombalamasını anlatan 7,76 eninde ve 3,49 boyunda olan devasa eseridir. Bu resim sergilenirken bir Alman askeri sorar: Resmi siz mi yaptınız? Picasso; Hayır, siz yaptınız, diye cevap verir. Bu da resimle ilgili küçük bir anekdot olarak kalır. Picasso'nun düşünce tarzını yansıtan önemli sözler vardır. Bazıları: 1-Cisimleri gördüğüm gibi değil, düşündüğüm gibi boyarım. 2-Yarına ancak, yapmadan ölsen, aldırış etmeyeceğin şeyleri ertele. 3-Gençliğin yaşı yoktur. 4-Çalışmak rahatlatıyor, beğeniyorsan hiçbir şey yapmamaktır. 5-Küçük bir çocukken annem şöyle demişti: "Eğer asker olacaksan general olacaksın. Rahip olursan papalığa yükseleceksin." Ama ben ressam oldum, Picasso olarak kaldım. Bunun gibi ders niteliğinde birçok söylemi var. Ben sizlere birkaç örnek verdim. Umarım, sizlerin de bilginize katkıda bulunmuşumdur.

Sevgiler, saygılar…

Temmuz 2018 47


RESİM

BirKitapBinDost

Selma Top İzmir

48


KARİKATÜR

Marwa Ibrahim Mısır (Egpyt)

Temmuz 2018 49


BirKitapBinDost

SİNEMA

Gürcan Köftecioğlu İstanbul

ANDREY TARKOVSKI 1932 Sovyetler Birliği doğumlu Andrey Arsenyeviç Tarkovski bir sinema dehasıdır. Film yönetmeni, senaristi, film teorisyeni ve oyuncusudur. Sovyet Film Okulu’nda eğitim almış, birçok öğrenci filmi yönetmiştir. İkisi kısa, biri belgesel 11 yapımının yanı sıra film teorisi üzerine bir kitap yazmıştır. Kariyerine Devlet Sinematografi Enstitüsü’nde öğrenci filmleri ile başladı. İlk göze çarpan önemli filmi ise Ivan’ın Çocukluğu (1961) oldu. Bu filmiyle Venedik Film Festivali’nde büyük ödül kazandı. 1972’de Stanislaw Lem’in aynı adlı romanının uyarlaması olan Solaris ile Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü ve FIBRESCI Ödülü aldı. Sovyetlerdeki bu döneminin son filmi ise 1979’da çektiği İz Sürücü (Stalker) oldu. Bu dönemde birçok da senaryo yazdı. Daha sonra İtalya’da Nostalji filmini çekti. Ölümünden kısa bir süre önce ise Kurban’ın (Offret, The Sacrifice) çekimini İsveç’te tamamladı. Bu filmle Cannes’da kazandığı ödülleri oğlu Andrey aldı. Yaşamdan sahneleri doğal, sakin, sıradan, olduğu gibi aktaran bir tarzı vardır. Karamsar ve gerçekçidir. Ağır tempolu filmlerinde görsellik öne çıkar. Paradzhanov ile Glasnost öncesi kuşağın en iyi yönetmenlerindendir. Şiirsel sinemanın öncülerindendir. Ağır ve uzun planlar, özenli kompozisyonlar, derin anlamlar içeren diyaloglar kullanır. 1986’da 54 yaşında iken Paris’te akciğer kanseri nedeniyle yaşama veda eden efsanevi yönetmenin yaşamı boyunca ülkesi tarafından defalarca filmleri yasaklandı. Buna rağmen uluslararası başarıları saygı görmesini sağladı. Ölümünden sonra, 1990’da sinema sanatına olağanüstü katkısı, evrensel insani değerleri, hümanist düşünceleri olumlayan yenilikçi filmleri nedeniyle kendisine “Lenin Ödülü” verildi.

50


Önemli Filmleri Ivan’ın Çocukluğu (1962), Andrey Rublev (1969), Solaris (1972), Ayna (1975), İz Sürücü (1979), Nostalji (1983), Kurban (1986). Ayrımca “Mühürlenmiş Zaman” ve “Zaman Zaman İçinde” adlı iki kitabı vardır. Andrey Tarkovski Sözleri “Tüm sanatlar elbette entelektüel bir altyapı gerektirir. Ancak bence duyguya ve yüreğe en çok hitap eden sanat dalı sinemadır.” “Hedefim sinemayı müzik, şiir, resim gibi sanat dallarıyla aynı düzeye çıkarmaktır.” “Bin kişi tarafından okunan bir kitap, aslında bin farklı kitaptır.” “Biri bir şeyden çok söz ediyorsa, onun yokluğundan muzdariptir. Bir insan paradan çok söz ediyorsa, demek ki parası yoktur. Şereften çok söz ediyorsa, demek ki, şeref ile bir sorunu vardır.” “Zaman, insana verilmiş acı bir armağandır.” “Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır.” “İnsan kaybedebileceğini sever... Kendini, bir kadını, ülkesini...”

Temmuz 2018 51


RESİM

BirKitapBinDost

Keziban Yıldırım Isparta

52


KARİKATÜR

Mary Zins ABD (USA)

Temmuz 2018 53


BirKitapBinDost

RESÄ°M

Gina Gonzalez Torres Kolombiya (Colombia)

54


KARİKATÜR

Guido Kühn Almanya (Germany)

Temmuz 2018 55


BirKitapBinDost

KİTAP

Muzaffer Özkan Ankara KIYIDAN UZAKTA (Mehmet Eroğlu) Yazar Mehmet Eroğlu, 2 Ağustos 1948 günü İzmir'de dünyaya geldi. Edebiyat öğretmeni olan babası Farik Eroğlu'nun tayinleri sebebiyle ilkokul döneminde birkaç şehir ve okul değiştirdikten sonra İzmir Karşıyaka'daki Ankara İlkokulu'nu 1960 yılında bitirdi. Daha sonra İzmir Maarif Koleji'nde (bugünkü adıyla Bornova Anadolu Lisesi) 7 yıl boyunca kesintisiz olarak yatılı okudu. Liseyi bitirdiği 1967 yılında ODTÜ Müh. Fak. İnşaat Mühendisliği Bölümüne girdi; öğrenciliği sırasında Öğrenci Derneği Başkanlığı yaptı. 1971 yılında üniversiteden mezun olan Eroğlu, mezun olduğu sırada 12 Mart Darbesi sonucu kurulan sıkıyönetim mahkemesinde Dev-Genç Davası nedeniyle yargılanmaya başladı. 1972 yılında dava devam etmekteyken evlendi. İki yıl süren dava sonucunda TCK'nun 141-142 maddesine muhalefetten 8 yıl ağır hapis ve 2 yıl sürgün cezasına mahkûm edildi. Sonuç kesinleşmeden 1974 genel affıyla mahkûmiyeti ortadan kalktı. Bu tarihten sonra mühendislik yapmaya ve roman kaleme almaya başladı, 1974 yılında bir kızı dünyaya geldi. 1989 yılında bir devlet bankası olan Turizm Bankası'ndaki 15 yıl sürdürdüğü görevinden siyasi baskılar sonucu ayrıldıktan sonra mühendislik kariyerine ve yazarlığa devam etti. Sadece yazmak ve bir sivil toplum örgütünde gönüllü çalışmak amacıyla mühendislik yaşamını 1999'da noktaladı. 1999'dan bu yana Uğur Mumcu Gazetecilik Araştırmaları Vakfı'nda yazarlık seminerleri vermeyi sürdüren yazar, romanlarının yanı sıra televizyon dizisi ve sinema filmi senaryoları yazmıştır. İlk romanı Issızlığın Ortasında 1976 yılında tamamlandı ve 1979'da Milliyet Roman Ödülü'nü kazandı ancak 1980 Darbesi sonucunda kitap sakıncalı bulunarak yayınevi tarafından basımına son verildi. Birincisinin devamı niteliğindeki ikinci kitabı Geç Kalmış Ölü de aynı gerekçeyle uzun süre basılamadı. Her iki kitap da 1984 yılında yayımlandı ve ikisi birlikte hem Orhan Kemal Roman Armağanı'na hem de Madaralı Roman Ödülü'ne layık bulundular. Yazar, 1968 kuşağını anlatmaya "Yarım Kalan Yürüyüş" (1968); "Adını Unutan Adam"(1989) kitaplarıyla devam etti. 1994'te yayımlanan "Yürek Sürgünü" adlı romanından sonra roman yazmaya 5 yıl ara verdi, senaryo yazmaya eğildi ancak senaryo çalışmalarının sonuçlarından memnun kalmadığını ifade etmiştir. 2000 yılından itibaren ard arda romanlar yayımlamayı sürdürdü. Yazar, kendisini “İnsan yaratılışının gölgeli alanlarında boy atan temaları yazan bir yazar” olarak tanımlamaktadır.

56


Yazar Mehmet Eroğlu; tanıtacağımız Kıyıdan Uzakta adlı son kitabında alışılmış tarzının dışına çıkarak yalana dolana, yeknesaklığa, bulutlu hayata meydan okuyan bir kadını konuşturuyor. Kıyıdan Uzakta, arayış içinde bir kadının aralıksız ve sınırsız hesaplaşmalarının ilk ağızdan anlatıldığı bir mektup. Fakat bu mektubu, mektup türünde yazılmış diğerlerinden ayıran bir şey varsa o da bir mektubun taşıyabileceğinin çok ötesinde türden çatışmalara, hesaplaşmalara ve derinlemesine bir empatiye ev sahipliği yapıyor olması denilebilir. Eroğlu’nun ustalığının da bir göstergesi olan bu durum, Kıyıdan Uzakta’yı yazın hayatının ezeli kurgu-dil çekişmesi bakımından önemli bir yere taşıyor. Yazarın dikkate değer bir şekilde ördüğü hikâye, ilk bakışta edebi anlamda her ne kadar bir kurgu olarak değerlendirilecek olsa da gerçek hayatın kurgu olmaktan çok uzak, yakıcı gerçeklikleriyle okuru ansızın karşı karşıya bırakıyor. Kıyıdan Uzakta otantik olmayan, eve dair birtakım kesişme ve kırılmaların tanıdık seslerini beklenmedik bir açıklıkla hikâye eden bir kadının yazdıklarına odaklanıyor. Mektup hem gerçek hem imgesel anlamda karanlıklar, geç saatler, soğuk akşamlar ve ağır mevsimler süresince büyük dalgalar şeklinde kıyıya vuran bir acılar manzumesi olarak yazılıyor. Kutsal ya da ilahi olmayan, sıradan fakat hacimli bir acı. Daha ilk satırlarında ahenginden bahsedilen bu acı ve acıyla kurulabilecek her türlü ilişkinin deneyimlendiği bir bakıma itiraf edildiği -bir kara mektup. Çok boyutlu bir empati kabiliyetiyle yunmuş yıkanmış bir âşık olarak Zühal ve onun uzlaşmacı, düşman olmayan ve bitmek bilmeyen ıstırabı. Bütün bu sancı nöbetleri, tarihin başından beri var olmuş, neredeyse antik bir acının tüm dehşetiyle gün yüzüne çıkmasıyla başlayan hesaplaşmaların, yargılamalara varan savrulmaların, birey ve toplum çatışmasıyla kristalize olduğu anın bir fotoğrafı gibi. Fotoğrafta Zühal’in öykündüğü bütün mitolojik figürlerden izler vardır: Prometheus, Hades, Eros… Zühal kendi deyişiyle geçmişten bugüne ‘mahkûm’. Bir mahkûm sıkışmışlığı içinde o güne dek kurduklarının tamamına meydan okuyarak özgürlüğünü doğurmak istiyor. Acıları, onun doğum sancıları. ancak bu doğum, Zühal’in bireylik sancılarının sonunu getiren bir doğum değil, onun bir nevi vicdan otopsisi. acıya mal olan tecrübelere sırtını dönüp geride bırakan bir tutum değil, bütün bir tarihi yanında taşıyarak onulmazlıklar karşısında köklenmecesine bir kendilik arayışı hem de. Bu yanıyla Kıyıdan Uzakta, bir kadının muhakkak cesaretle açıklanacak özgürleşmesiyle ifade edilen yeni bir kıyının yaratımı belki de… Eroğlu okuru, kitap boyunca şaşkınlık uyandırıcı bu empatiye şahit ederek onu paylaşmaya çağırıyor. Bir Ege kıyısında, ölümü bekleyen yaşlıların dizinin dibinden geçmişe yazılan uzun bir mektup bizi kıyıdan uzağa götürüyor. Kocasından genç bir eşin haz dünyasında gezdiriyor. Hem de oldukça düzgün, doğrucu, adaletli, dürüst, akıllı, mantıklı bir kocanın. Kıyıdan Uzakta için, özet itibari ile bir aldatma hikâyesi diyebiliriz. Ama oldukça sıra dışı ve çarpıcı bir aldatma olduğunu söylemekle yetinmek istiyorum. Akademisyen bir koca, eski bir eş, eski eşten olma bir kız çocuğu, ana karakter olan kadın ve onun yaşlı, ölümü bekleyen annesinden ibaret karakter toplamı mevcut hikâyede. Bu karakter toplamından bir aldatma hikâyesi çıkarmanın zorluğuna dikkat çekmek isterim sadece. Kıyıdan Uzakta, bir evliliğin tıkandığı noktaları, kadının gözünden görmemizi de sağlıyor. Bunda eşlerden erkek olanın yaş olarak daha büyük bir etkisinin olduğunu söylemek mümkün olabilir. Ancak bu çatlaklara her evlilikte, özellikle modern yaşama uyum sağlamış evliliklerde rastlamak mümkün. Ama hikâyeyi farklı kılan, evlilikte başlayan çatlağın oldukça çarpıcı sonuçlara yol açması. 2018 yılında yayınlanan “Kıyıdan Uzakta”, deneyimli bir yazar olan Mehmet Eroğlu’nun son eseri olduğu kadar, Türk edebiyatını son dönem gelişimini de gösteren bir eser. İletişim Yayınları’nın başarılı kapak çalışması eseri okurlara sunmuş. Kaliteli kitap okurlarının kitaplıklarında bulunmayı hak ediyor. İyi okumalar dilerim.

Temmuz 2018 57


BirKitapBinDost

KARİK ATÜR

Rajeendra Kumar Hindistan (India)

58


RESİM

Zehra Çakıcı İzmir

Temmuz 2018 59


BirKitapBinDost

KARİK ATÜR

Ana Maria Gonzalez Estrada Meksika (Mexico)

60


FOTOĞRAF

Banu Elçi İstanbul

Temmuz 2018 61


BirKitapBinDost

KARİK ATÜR

Youcef Aimeur Cezayir (Algeria)

62


RES İM

Soltan Soltanlı Azerbaycan (Azerbaijan)

Temmuz 2018 63


BirKitapBinDost

RES Ä°M

Keti Radevska Makedonya (Macedonia)

64


KARİK ATÜR

Firuz Kutal Norveç (Norway)

Temmuz 2018 65


BirKitapBinDost

KARİK ATÜR

Fawzy Morsy Mısır (Egpyt)

66


KARİK ATÜR

Florent Espejel Meksika (Mexico)

Temmuz 2018 67


BirKitapBinDost

KARİK ATÜR

Elihu Duayer Brezilya (Brasil)

68


KARİK ATÜR

Mozhdeh Malek Ogli İran (Iran)

Temmuz 2018 69


BirKitapBinDost

KARİK ATÜR

Samira Saeed Mısır (Egpyt)

70


RESÄ°M

Khatira Hasanzada Azerbaycan

Temmuz 2018 71


BirKitapBinDost

KARİK ATÜR

Omar Perez Arjantin (Argentina)

72


AYIN DOSTU (FRIEND OF THE MONTH) CIVAL EINSTEIN BREZÄ°LYA (BRASIL)

Temmuz 2018 73


BREZİLYA

AYIN DOSTU (FRIEND OF THE MONTH) CIVAL EINSTEIN

BRASIL FRIEND OF THE MONTH

AYIN DOSTU

Cartoonist, caricaturist and illustrator Published since 1999 and interests in SESC Shows Humor (CE Brazil 2005), Drawing writers Romanian MARI ROMANI and IL Caragiale UN OMAGIU Planetar (Romania 2005-2012) Itinerant Exhibition Internazionale D'Arte! - Razzismo colored and environment (Bari - Italy) in 2013. Magazine satirica as former European KIKS (Serbia), Magazine DADZIS (Latvia) NOSOROG (Bosnia and Herzegovina). National magazine Rivista as MINO (Fortaleza), TRAIN (itabira - MG). Participation in National Competitions and Festivals and abroad, taking awards in Serbia, Romania, Brazil, Argentina among others. Invited to be jury member in the contest The 19th International cartoon contest Haifa in 2013. INVITE MAGAZINE CARTOON DON QUICHOTTE BY ERDOGAN KARAYEL A JURY IN COMPETITION "QUO VADIS EUROPE?/JOURNEY OF HOPE" 9th INTERNATIONAL DON QUICHOTTE CARTOON CONTEST , Turkey in 2016 Special Prize City Kriva - Palanka - Macêdonia cartoon competition 2014 AWARD AUDIENCE PUBLIC INTERNACIONAL DE CARICATURA Y HUMOR GRAFICO - NOTICARTUN COLOMBIA 2014 "HOMENAJE A JOSE MARIA ESPINOSA" Mentiune Citation ( Menção Honrosa ) na 14th edition of the International Humour Festival, "AT CARAGIALE'S HOME" ( Romênia - 2015 ) Special Prize from the Association of Caricaturists of Armenia , Third International Graphic Humour Festival “The Sunny Dragon” ( Armênia - 2015 ) Certificates for successful work from The International cartoon contest "Bride Veneration’s " Village Konopnica, Kriva Palanka – (Republic of Macedonia 2015 ) Troféu Preito de Gratidão como Caricaturista , trofeu Skal 2017 Turismo mundo afora mérito Skal Brasil. ( Fortaleza - Ceará - Brazil) by Priscila Cavalcanti. Laureate Honoris Mention - Cartoon Antology Magazine of the exibithion of the romenian Simona Halep Tennis Player n 1 WFA - 2017 - Romênia MENTION HONOR SUCESSFULL WORK , no International Cartoon Contest Bride Veneration Kriva Palanka edition 2018 - Macedônia. HONORABLE MENTION , The 14th International Cartoon contest SYRIA 2018. CERTIFICATE is AWARDED a Colorful Human World, International Cartoon contest & Exibithion, Noruega 2018. CERTIFICATE is AWARDED a The 5th International Cartoon Gathering, CAIRO - EGITO 2018. 2 LUGAR - 2ND SECOND PRIZE 1st International cartoon contest Magazine BIR KITAP BIN DOST, theme: "Children will Save the World" Istanbul - TURKEY 2018. Guest cartoonist for 1 INTERNATIONAL BIENNIAL CARICATURA, organized by Luciano Magno, Author Cartoon History of Brazilian, 2013 - 2014. Currently illustrating books, and performs live caricatures at events.

Çizer, Karikatürist ve Resimleyici Yapıtları 1999’dan beri yayınlanmaktadır ve SESC Gösterileri Mizah ile i lgilenmektedir. (CE - Brazil 2005), MARI ROMANI (Romanya), IL Caragiale UN OMAGIU Planetar (Romanya 2005-2012), Itinerant Exhibition Internazionale D'Arte! - Razzismo (Bari – Italya 2013) çizeridir. Satirik Dergi önceki Avrupa KIKS (Sırbistan), DADZIS Dergisi (Letonya) NOSOROG (Bosna Hersek). Ulusal Dergi Rivista as MINO (Fortaleza), TRAIN (itabira - MG). Ulusal yarışmalar ve festivallere katılım: Yurt dışında Sırbistan, Romanya, Brezilya, Arjantin ve diğer ülkeler ödül alınanlar arasındadır. 2013’de Hayfa’daki 19. Uluslararası Karikatür Yarışması jüri üyeliğine davet edilmiştir. ERDOĞAN KARAYEL TARAFINDAN DON KİŞOT KARİKATÜR DERGİSİ YARIŞMASINA JÜRİ DAVETİ “AVRUPA NEREYE GİDİYORSUN? / UMUDUN YOLCULUĞU" 9. ULUSLARARASI DON KİŞOT KARİKATÜR YARIŞMASI, Türkiye 2016. Özel Ödül, Kriva Şehri - Palanka - Makedonya Karikatür Yarışması 2014 GENEL İZLEYİCİ ÖDÜLÜ: ULUSLARASI KARİKATÜR VE MİZAH ÇİZİMLERİ - NOTICARTUN KOLOMBİYA - 2014 "HOMENAJE A JOSE MARIA ESPINOSA" Mansiyon Ödülü (Menção Honrosa) 14. Uluslararası Mizah Festivali, "AT CARAGIALE'S HOME" (Romanya - 2015) Özel Ödül, Ermenistan Karikatüristler Birliği, Üçüncü Uluslararası Mizah Çizim Festivali “Güneşli Ejderha” (Ermenistan - 2015) “Geline Saygı” Uluslararası Karikatür Yarışması - Başarılı çalışma sertifikası Village Konopnica, Kriva Palanka – (Makedonya 2015) Troféu Preito de Gratidão como Caricaturista , trofeu Skal 2017 Turismo mundo afora mérito Skal Brezilya. (Fortaleza - Ceará - Brezilya) Priscila Cavalcanti tarafından. Mansiyon Ödülü – Karikatür Antoloji Dergisi - Romen Tenis Oyuncu Simona Halep’in gösterisi (no 1 WFA - 2017 Romanya) BAŞARILI ÇALIŞMA MANSİYON ÖDÜLÜ: Uluslararası Karikatür Yarışması Geline Saygı - Kriva Palanka yayın 2018 – Makedonya. MANSİYON ÖDÜLÜ: 14. Uluslararası Karikatür Yarışması SURİYE 2018. SERTİFİKA ÖDÜLLENDİRME : Renkli Bir İnsan Dünyası, Uluslararası Karikatür Yarışması ve Sergisi, Norveç 2018. SERTİFİKA ÖDÜLLENDİRME: 5. Uluslararası Karikatür Toplama, KAHİRE - MISIR 2018. İKİNCİLİK ÖDÜLÜ: 1. Uluslararası Karikatür Yarışması - BİR KİTAP BİN DOST, tema: "Çocuklar Dünyayı Kurtarır" İstanbul - TÜRKİYE 2018. Konuk Karikatürist: 1. ULUSLARARASI KARİKATÜR BİENALİ, Luciano Magno tarafından düzenlendi, Brezilya’nın Yazar Karikatürist Tarihi, 2013 - 2014. Halen kitap resimlemekte ve etkinliklerde canlı karikatür performansı sergilemektedir.

74


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.