yılların içinden
ABİDİN NESİMİ
Y A Y IN H A K K I: G Ö ZLEM Y A Y IN LA R I B İR İN C İ B A S K I: M A Y IS 1977
y iL L A R IN İÇ İN D E N : Y a z a n : A bidln N esim i / K a p a k D üzeni: Deniz O ral / D izgi: E v ren M a tb a a sı / B a sk ı: ö r e n B asım ev i / K a p a k B a sk ı: G özlem B a sım ev i / C ilt: ö r n e k M U cellithanesl' / G Ö ZLEM Y A Y IN LA R I : B a şm ü sa h ip Sok. T a n Ap. D. 6. C a ğ a lo ğ lu -İS T . / T e l: 22 37 56 / Y azışm a A dresi: P K 966 K a ra k ö y — İST A N B U L
ABIDIN NESİMİ 1911’de Bingöl'ün Kiğı ilçesinde doğ du. İlkokulu Mercan Sultanisinde, Orta ve Liseyi İs tanbul Erkek Lisesinde okudu, Yüksek Öğrenimini İTÜ’nün (o zam anki adıyla Yüksek Mühendis Mekte bi) Su Şubesinde yaptı. 1937-1949 yıllarında serbest çalıştı, 1949‘da Bayındır lık Bakanlığı hizmetine giren Abidin Nesimi evli ve 3 çocuk babasıdır. Kitap halindeki ilk yazısı 1933 yılın da Süfyan Özelli’nin Said İsmet takm a adıyla yayınla dığı «9 Eylül» kitabında, ilk dergi yazısı da Atsız Mecm ua’nm son sayısında çıkmıştır. Sayısız dergilerde sanata, ekonomiye ve sosyolojiye dair çeşitli yazılan yayınlanmıştır. Yayınlanmış k itaplan şunlardır: - Türkiye'nin Tekamül Hamlesinde Ziya Gökalp» (1939), «Sosyalistlere Açık Mektup» (1969), «M arksçı Açıdan Kapitalizmin Analizi» (1975), « Türkiye’de Sos yalizmin Teorik Sorunları » (1976), « Nâzım Hikmet mi, Benerci mi?» (1977). Yayımlanacak kitaplan elinizdeki kitabın iç say fala rında adlarıyla anılmıştır.
Önsöz
Duyduklarımı, gördüklerimi, yaptıklarımı, kısaca anılarım ı yazm ayı bugüne kadar düşünmemiştim. Çünkü bunlarda bir değer görmüyordum. Oysa değer li hocam İdris Küçükömer özel konuşm alarım ızda an ı larımı anlatırken bunları yazm am ın ve yayınlamamın yararlı olacağını söyler ve beni uyarır, yazm aya teş vik ederdi. Görüşlerine, ölçülerine son derece değer verdiğim hocamın bu uyan ların a uyarak anilanm ı yazm aya k arar verdim. Ayrıca bu karanm ı gerçekleş 7
tirmemde ayrıca yaşlı olmam da bir teşvik nedeni olu yordu. Fak at bir türlü bunları kaleme alm aya imkân ve fırsat bulamıyordum. Nihayet beni üç ay y atağa düşüren bir hastalık anılarım ı düzenleme imkânını verdi. Bu anılarım ın Türkiye’deki sosyalist-Komünist hareketlerle ilişkili kısmının bir hayli kabarık olacağı kanısına vardım. Bu nedenle bu konulan « Türkiye’de Sosyalizm in Tarihi» adlı bir kitapta toplamayı uygun buldum. Bu anılarda sosyalist- komünist hareketlere özet halinde değindim. Bu anılarımın kitap halinde ger çekleştirilmesinde, değerlendirilmesinde tek etmen çok sevdiğim, saydığım Hüseyin Dram an arkadaşım ın son suz emekleridir. Kesin olarak sölüyorum: Bu an ilan n toplanması, sıralanm ası, m eydana gelmesi onun eseri dir. Gözlem yayınevinin an ılar dizisi düzenlemesi, bu dizide anılarımızın yayınlanm asını uygun bulm ası bu kitabın yayınlanm asını sağlam ıştır. Ve de bu anıların bilimsel bir dünya görüşü içinde yerli yerine oturtulm ası yakın dostlarımızın emekle riyle gerçekleşmiştir. Bu anı kitabımı dedelerini hatırlam aya vesile olur ümidiyle torunlarım Cem Sü er (31.5.1975) ve Banu Süer'e (5.5.1976) arm ağan ediyorum. Bu vesileyle kitabın temize çekilmesinde büyük emekleri geçen ve bu kitabın sonundaki dizinleri hazır layan M ustafa Şahin arkadaşım a, kitabın m eydana gel mesini sağlayan değerli arkadaşım Hüseyin Dram an’a, kitabın yayınlanm asını sağlayan Gözlem yayınevinin değerli sahiplerine sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
ıı
Sunuş
Politik hayat serüvenimi, m arksizm e gelişimi yaz m aya ve yayınlam aya k arar verdim. İlk bakışta be nim politik hayat serüvenimi, m arksizm e gelişimi yazmam: (A) önemsiz, (B) mevsimsiz, (C) yayınlanm ası ise gereksiz görülebilir. Oysa gerçek böyle değildir. Bu nun nedenlerini açıklayayım: A —Politik hayat serüvenimi ve m arksizm e geli şimi yazm am önemsiz değil önemlidir. Çünkü, genel
e
olarak bir kişinin politik hayat serüveninin, maksizme gelişinin önemli olması o kişinin önemli politik ki şi olmasına, önemli politik işler yapmış olm asına b ağ lıdır. Oysa ben bu nitelikte değilim. Fakat bazen önem li olmayan kişilerin de politik hayat serüvenleri, marksizme gelişleri önemli olabilir. Bu olumluluk ancak on ların spesifik durum larından gelir. Örneğin: İbnülemin Mahmut Kemal İnal politik bir kişi değildir. Ama onun politik anılarının büyük bir değeri vardır. Çünkü önemli politik kişilerle tanışmış, politik olaylara ta nık olmuştur. Bu da onun ailevi durum undan doğm uş tur. Bazen önemsiz politik kişilerin ve önemsiz politik aileler çocuklarının anılarının önemliliği olabilir. B u da rastlantılardan doğar. R astlantılardan doğan önemli olmuş olan an ılan bir örnek ile açıklayayım: Rahmetli Rıza Nur beyin son yıllarında iki yakın dostu vardı. Biri rahmetli İffet b e y (l), diğeri de ben dim. Biz üç kişi hemen her hafta cum artesi akşam la rı Tünel civannda şimdi kapanm ış olan «Viyana P as tanesi» nde buluşur sohbet ederdik. M asam ıza ara sı ra benim ya da İffet beyin dostları da gelirler, sohbet lerimizi izlerler, fak at konuşm alarım ıza katılm azlar d ı İ ffe t Bey İsta n b u l’un m ülk sa h ib i ve m ü lk lerin in g e lirle riyle geçin en bir ailed en d ir. H ukuk m ezunudur. H iç evlen m em iştir. H iç bir iş tu tm am ıştır. Z am an ın ı siy a sa l k işile r le b irlikte g eçirm iştir. II. M eşru tiyet ö n cesin in ve İ ttih a t T e rak k i dönem in in p erd e a r k a sı b ü tü n o lay ların ı k u la k ta n d olm a d a o lsa öğren m iştir. R ız a N u r’un, F u a t K ö p r ü lü ’n ü n , E n is B eh iç K o ry ü rek ’in vb. y ak ın a rk a d a şıd ır. B en im d e o dönem e a it bilg ilerim in ön em li b ir bölüm ü, o n d a n du yduk larım dır. G ay ri-m en k u l k ir a la r ı yetm em eye b a şla y m c a o n ları s a tm a y a b a şlam ış, h a y a tın ın son y ılla rın ı m ey h an e ve kah v eh an e köşelerinde, yoksu llu k İçinde g eçirm iştir. İ t t i h at T erakkiye, C um h uriyet H alk P a r tls i’n e, sosy alizm e ve kom ünizm e k arşı İdi. M)
dı. Ancak bu dostlarımızdan M ustafa Şekip Tunç (2) hocamızı ayırdetmemiz gerekir. Çünkü o, konuşm ala rımıza da katılır, görüşlerini açıklar ve bizi de u ya rırdı. Günlerden bir gün m asam ıza rahmetli öğretmen Kâzım Sevinç (3) bey geldi. Sohbetimiz güzel san atlar üzerineydi. Sohbetimize Kâzım Sevinç bey alışılage lenden farklı olmak üzere katılmak, görüşlerini açık lam ak istedi. Konuşmamız nasıl oldu hatırlayam ıyo rum, yönünü değiştirdi, günlük politikaya geçti. K â zım Sevinç bu noktada sustu. Bu susm asını da öğret men olm asına bağladı. Bunun üzerine Rıza Nur bey, Kâzım Sevinç beye hitaben: «beyefendi,» dedi, «insanoğlunun her konuş ması, her eylemi politiktir. Çünkü insan politik bir var(2) M u sta fa Ş ek ip T un ç, p sik o lo ji p ro fesö rü idi. ö z g ü r d ü şü n celi, ileri gö rü şlü b ir k işi idi. S erb e st C um h uriyet P a r tis i’ ne g irm iştir. CH P’ye k a rşı idi. G en ç sa n a tç ıla rı, d ü şü n ü r leri uyarm ayı, o n ları y etiştirm ey i çok severdi. B a n a birçok k o n u la rd a h o calık etm iştir. G en ç s a n a tç ıla r d a n rah m e tli C elal S ıla y ’a, N ecip F a z ıl K ısa k ü re k ’e çok ön em verird i. O n la rd a edebi bir d eğer görürdü. B eyo ğlu İstik lâ l C ad d e sin d eki A tlan tik Ş a rk ü te risi o la n yerde P e tro g ra d p a s ta n e s i vardı. D eg u stasy o n d ön ü şü n d e o ra y a gelird i. K e n d isin i b e k leyen h a y ra n la rın a k av uşur, hem en söyleşiye b a şlard ı. En y ak ın a rk a d a şı S a k i S a fd e r B ey ’di. M u sta fa Ş e k ip T u n ç ’un m a sa sı, özgür d ü şü n celi k işilerin to p la n d ığ ı b ir yerdi. B u m a sa y a y u k arıd a ad ı geçen lerd en b a şk a P ro f. A h m et H am di T a n p ın a r, P eyam i S a fa , S elm ln E v rim (h a le n em ek li p si k oloji p ro fesö rü ) gelirlerdi. (3) K â zım Sevinç A ltm çağ , azın lık o k u lların d a T ü rk çe ö ğ re t m eni idi. K e n d i ç a b a sıy la İn g ilizce öğ ren m iştir. İn g ilizce a k tü a lite d erg ilerin d en y ap tığ ı çevirilerle on k a d a r dergi çık arm ıştır. D ergilerin d e benim , Dr. F u a t S a b it gibi sol e ğ i lim lilerin, a y rıc a b azı s a ğ eğilim lilerin y azıların ı y a y ın la m ıştır. S o l eğilim li y a z a rla rın y az ıların ın a ltın a k e n d isi n in bu görü şlere k atılm a d ığ ın ı belirten birer n ot koyardı.
11
lıktır. Bizim burada hiç konuşm adan dört kişi olarak oturmamız bile politiktir. (Rıza Nur, İffet, Kâzım Se vinç ve ben) Bu oturmamız konuşmamız kadar poli tiktir.» Kâzım Sevinç bey cevap vermedi. V edalaşarak m asam ızdan ayrıldı. Sonra kendi kendime düşündüm. Rıza N ur beye hak verdim. Gerçekten farklı dünya görüşüne bağlı dört kişinin bir arad a dostça oturup konuşm ası spesifik bir durumdur, politik önemi de büyüktür. Nitekim adını açıklam ak istemediğim ölmüş bir şair kişi, ilgili daireye bizim sohbetlerimizi (Rıza Nur, M ustafa Şekip, İffet, Abidin Nesimi) Türkiye’nin sağ ve sol unsurlarının mevcut iktidara karşı bir komplo (!) hazırladığım ız biçiminde bir rapor düzen lemiştir. Mekteb-i Mülkiye’den (Siyasal Bilgiler) M us tafa Şekip bey hocamızın arkadaşı olan adını açıkla m ak istemediğimiz ilgili daire başkanı, raporu tebes sümle karşılam ış, durumu da hocamıza anlatmış, ho camız da bunu bize aktarm ış ve bir hayli gülüşmüştük. İşte bu örneklerden hisseler çıkararak diyorum ki: Devlet örgütünde, baskı gruplarında, fikir hayatın da etkili olmayan, önemsiz kişilerin de hayatlarında spesifik politik durum lar olabilir. Onların politik h a yat serüvenleri de, m arksizm e gelişleri de önem taşı yabilir, bu kişilerin anılarının yayınlanm ası da önem li olabilir. Hemen şunu söyleyeyim ki, hayat öykümde spesi fik durum lar çoktur. Bundan ötürü hayat serüvenimi, marksizme gelişimi yazm am gerekir. Şimdi politik h a yatımın ve m arksizm e gelişimin spesifikliğini açıkla yayım: 1 Türkiye’nin siyasal, düşünsel yaşam ında önemli yerler işgal etmiş kişilerle yakın ilişkilerim, soh betlerim oldu. Bu ilişkilerimizde, sohbetlerimizde ko-
nuşulanlan yazm am ve yayınlamam, tarihimizin İmi li bir dönemine ışık tutm ak için gereklidir. Ben genel olarak özgür düşünceli, hoşgörülü hu kişiyim. Bu itibarla yakın ilişkiler kurduğum kişilin arasında hem sağ, hem sol görüşlü kişiler yer alabil miştir. Örneğin, hepsi rahm etli olan Rıza Nur, Cevat Rifat Atilhan, General Ali İhsan Sabis gibi sağ eğilimli tanınanlar; Memduh Şevket Esendal gibi Kemalist ta m nanlar; M ustafa Börklüce (S a n M ustafa), Nâzım Hikmet, Ferit Kalm uk (Telefoncu Ferit), Fuat Sabit, Cami Baykurt gibi sol eğilimli olanlar; Çolak Hayri gi bi (Kuvayi Seyyare Komünist Partisi) yönetiminde yer alanlar, Dr. Fahri Kutlar, Erzurumlu Cafer, Ahmet Ce vat Emil gibi Teşkilât-ı M ahsusa’da (ittihat ve Terak ki döneminde devletin gizli tedhiş örgütü) çalışmış olanlar vardır. Bu kişilerle geçen sohbetlerimizde edindiğim bil giler gerçekten önemlidir. Sosyal tarihimizin belli bir dönemini aydınlatıcı niteliktedir. 2 — 1908’den sonra Türkiye’deki gençlik örgütle ri ve eylemleri, ya doğrudan doğruya ya da dolaylı ola rak devlet partisine (İttihat ve Terakki, daha sonra CHP’ye) bağlı idiler. Bu örgütler devlet bütçesinden ödenek alırlardı. Derneklerin yönetim kurullarını dev let partisi dolaylı ya d a dolaysız tayin eder, dem ekle rin çalışm alarını da devlet partisi dolaylı ya da dolay sız düzenlerdi. Oysa biz CHP adaylarını devirerek MTTB yönetim kurulunu ele geçirmiştik. Bu işlem leri de tek parti - tek şef döneminde ve Recep Peker’in CHP genel sekreteri, Cevdet Kerim încedayı’nın da CHP İstanbul il başkanı olduğu dönemde yapmıştık. Böylelikle bizim yürüttüğüm üz gençlik örgütleri ve 1&
olayları CHP iktidarının en baskıcı kişilerinin yöneti mi sırasında gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan spesi fik bir durum vardır. Gençlerin ilk defa kendi özgür iradeleri ve ken di p arasal olanaklarıyla gerçekleşen gençlik örgütle rini kurm ak ve gençlik eylemlerini yapm ak bizim ku şa ğ a düşm üştür. Bizden önceki ve sonraki kuşakların eylemleri bu niteliği taşımaz. Onlar devlet partisinin iradesine bağlanm ışlar, bütçeden ödenek almışlardır. Dikkate şayandır ki, CHP iktidarı bizi gençlik ör gütlerinden uzaklaştırdıktan sonraki dönemde, biri sağ (Milli Türk Talebe Birliği, MTTB), diğeri sol (Mil li Türk Talebe Federasyonu, MTTF) iki gençlik kuru luşu olmuş, bu iki kuruluşun her ikisi de bütçeden ödenek alm ışlar, ikisi de CHP tarafından yönetilmiş lerdir. Zaman zam an bu iki kuruluş, birbirleriyle kan lı - bıçaklı hale getirilmiştir. Bu suretle iktidar, oyunu nu yürütmeyi başarm ıştır. 3 — 1908’den sonra Türkiye’de beliren sosyalist ör gütlerin ve eylemlerin çoğunluğu asgari olarak fik ren bağım sız değillerdi. Genel olarak bu hareketler Üçüncü Enternasyonale bağlı bir parti tarafından, ya da kendilerini Üçüncü Enternasyonal’e mensup sayan kişiler tarafından yönetilmişlerdi. Hemen şunu söyleyeyim ki, Türkiye’deki sosyalist eylemlerin belli bir tarihten sonra Üçüncü Enternas yonal ile ilişkileri şüphelidir. Sosyalist hareketlerin gerçekten bağım sız olanlarının sayısı pek azdır. Bun ları sayabiliriz de : 1 — Ruşen Zeki’nin sosyalist eylemleri, 2 — Esat Adil M üstecabî’nin sosyalist eylemleri, 3 - Mehmet Ali A ybar’m sosyalist eylemleri, M
4 — Orhan A rsal’ın sosyalist eylemleri, 5 — Abidin Nesim i’nin sosyalist eylemleri. Ruşen Zeki’nin sosyalist eylemleri özde İkinci En ternasyonal, biçimde Üçüncü Enternasyonal doğrul tusunda idi. Esat Adil M üstecabi’nin eylemleri özde Üçüncü, biçimde İkinci Enternasyonal doğrultusunda idi. Mehmet Ali A ybar’m ve Orhan A rsal’ın eylemle ri biçimde ve özde tam am ıyle spesifik idi. Benim eylemlerim de, biçimde ve özde spesifik s a yılır. Ben Üçüncü Entem asyonal’e bir zam anlar bağlı olmuş kişilerle, S a n M ustafa ile, Telefoncu Ferit ile, Nâzım Hikmet ile, H aşan Ali Ediz’le Kerim Sadi, Hik met Kıvılcımlı ile tanıştım. Onlarla konuştum. Etkile ri altında kaldım. A ynca Dördüncü Entem asyonal’e eğilimli Fuat Sabit’le de dostluk kurdum, ondan da etkilendim. Pek doğaldır ki, bu etkileşim benim ve onların bil gi kapasiteleri oranında olmuştur. Onlarla tanışm ak la düşünsel açıdan fazla bir şey kazanm ış değilim, benim de onlann düşünsel kapasitelerine fazla bir şey kattığımı sanmıyorum. Ancak onlarla tanışm am la sosyalist bilgilerimi de ğil, Türkiye’deki sosyalist potansiyel hakkındaki bil gilerimi artırdım. M arksizm konusundaki bilgilerim kişisel çabalarım ın ürünüdür. Bu bakım dan da spesi fiktir. Görülüyor ki, hiç bir enternasyonalle ilişkim ol mamıştır. Genellikle m arksizm e iki yoldan gelindiği kabul edilir: 1 — Sosyal mücadele ile, 2 — Felsefe ile. 15
Felsefe tarihi incelenecek olursa, m arksizm e sos yal mücadelelerden gelenler m arksizm de daha etkin olurlar. Bunlar sosyal mücadeledeki b aşarılan oranın da marksizm le ilgilenirler. Sosyal mücadelelerden değil de, felsefe çalışm a larıyla m arksizm e geldiğini sananlar, yine felsefe çalışm alanyla m arksizm den uzaklaşm ışlardır. Örneğin, Hilmi Ziya felsefe çalışm alanyla m arksizm e gelm işi!) ve yine felsefe çalışm alanyla m arksizm den uzaklaş mıştır. Ben m arksizm e felsefenin doğayı, toplumu, insa nı bir bütün olarak inceleyen ve bunu m antıkla öz deşleştiren bir yoldan Caksiyomatik’ten) geldiğim kanı sındayım. Aksiyomatik bir bakım a «Yeni Olguculuk» (yeni pozitivizm) bir bakım a da «Yeni Kantçılık»tır. Genel olarak m arksizm e yeni olguculuk’tan, yeni kantçılık’tan gelinemez. Tam tersine bu yolla m ark sizmden uzaklaşılır. Bunun en güzel örnekleri Hilmi Ziya Ülken, Şevket Süreyya Aydemir, İsmail Hüsrev Tökin’dir. Hilmi Ziya m arksizm den «Tarihi M addeci liğe Reddiye» ile fenomenolojizme, Şevket Süreyya Ay demir ve İsmail Hüsrev Tökin, «İnkilâp ve Kadro» ve «Türkiye Köy Ekonomisi» kitaplanyle m arksizm den V. Som bartçılığa geçmişlerdir. Demek ki, bizim m arksizm e gelişimizin ve onda kararlı olmamızın bir spesifikliği vardır ve onun yazıl m ası da yararlıdır. Bu konuyu hazırlam ış olduğum «Özeleştiri» adlı kitabım da ele aldım. B — Politik hayat serüvenimi ve m arksizm e geli şimi yazm am mevsimsiz de değildir. Çünkü biz bu rada am aç olarak kendi politik hayat serüvenimizi değil, politik hayat serüvenimizin yardım ıyla Türki ye’nin toplumsal sürecinin doğrultusunu saptam aya 10
çalışacağız. Böylelikle m arksizm e geliş sürecimizin doğrultusunu da gösterebileceğimizi sanıyoruz. Çüıı kü toplumsal gelişme ile, düşüncenin gelişmesi aru sında uygunluk vardır. Bugün de toplumsal gelişme ile m arksist düşün çelerim arasındaki uygunluğu araştırm aya devam e t mekteyim. Rasyonalizmle ampirizmin sentezini yap m aya çalışıyorum. Buna göre m arksizm obje ve süjeyi bir bütünün p arçalan olarak değil, bir sürecin merte beleri olarak ele almak, bu sürecin beliren mertebe lerine yani aktüs haline süje demek; henüz belirlen memiş mertebelerine yani potens haline obje demek ve substratum u da bu mertebelere yerleştirmek potensin (gizli güç) aktüse (ortaya çıkan, beliren) dö nüşümünü incelemektir. Bugüne değin yazdıklarımı bu açıdan bir eleşti riye tabi tutarak yanılgılanm ı düzeltmek niyetinde yim. C — Politik hayat serüvenimi ve m arksizm e geli şimi yazm ada ve yayınlam ada bir sakınca görmüyo rum. Eğer bir sakınca olabilirse, bunlann başında ya sal sakınca gelebilir. Oysa böyle bir sakınca da yok tur. Çünkü ben meşrutiyet sınırlarım aşm adım ve on ları zorlamadım. Bu itibarla politik hayat serüvenimi yazm a ile ne kendimi ne de başkalarını zor durum la ra düşürmem söz konusu olamaz. Ayrıca yayınlaya caklarım devlet sırrı da değildir, sohbetlerde duyduklarımdır. Yaptığımız iş, politik anılarım yayınlam a mış kişilerin anılarının bazı bölümlerini yayınlamamızdır. Bunları yayınlam akta tek sakınca, politik h a yatım son bulmamış olduğuna göre, öznel ve nesnel nedenlerle duygulanm a kapılm am ve nesnellikten 17
uzaklaşm am , politik y arar endişelerine kapılm am ola bilir Hemen şunu söyleyeyim ki duygulanm a politik yararlılığa kapılm adan, nesnel olarak bildiklerimi ver meye çalıştım. Bunu bir örnekle açıklayayım. Anılanm ın babam ı öldürenlere ait kısm ında (ya ni duygularım a kapılmamın en m üsait kısm ında) tes kin edici ilâçlar aldım ve ondan sonra yazdım. Kesinlikle söylüyorum ki, anılarım ı yazarken his lerime kapılm am aya çalıştım, politik y arar sağlam a ya itibar etmedim, dürüstlükten ayrılm am aya gayret ettim. * İlk gençliğimde gençlik örgütleriyle ilgilenmeme, tek parti tek şef yönetiminin hakkımızdaki uydurm a komünistlik suçlam aları da eklenince farkına varm a dan birden kendimi politik arenam n içinde buldum. Bir gün gelip politika ile ilgileneceğimi ilk defa bir a r kadaşım , Azerî Ali (Ali Aran) farkına varm ıştı. Ali Aran, Sovyet R usya’dan kaçm ış bir Azeri milliyetçi siydi. Yüksek Mühendis Mektebinde (Teknik Üniver site) sınıf arkadaşım dı. Azerbaycan M üsavat Partisi’ nin (illegal bir kuruluş) üyesiydi. Bu kuruluş, Sovyet Rusya’da ihtilâl çıkanp, Azerbaycan’ı bağım sız bir devlet haline getirmeye çalışıyordu. Benim politik ge leceğimi sezen, politik konularda ban a hocalık eden Azeri Ali idi. Benim o tarihlerde politikayla yakından ya da uzaktan bir ilişkim yoktu. Öğrenci dem ekleriy le de ilgilenmem, politik nedenlere dayanmıyordu. Tamamıyle hasbî idi. Bu da ailemden aldığım eğitimin (melametin) gereği idi. 18
O dönemlerde öğrenci dem ekleriyle ilgilenmek, ya dernek gelirlerinden çöplenmeye, ya d a iktidar parti sinin büyükleriyle ilişki kurm aya yönelikti. Oysa ben de bunların ikisi de yoktu. Azerî Ali, Sovyetler’den kaçm a bir kişi olduğu için, anti-Sovyetikti. Sovyetler Birliği’nin teskin edil mez bir düşmanı, bir Azerî milliyetçisiydi. Konuşm a larım ızda o daim a Sovyetler Birliği’ni eleştirir, Azer baycan’ın bağım sızlığını savunurdu. M arksizme özel likle değinmez ve eleştirmezdi. Bu durum hep ilgimi çekerdi. Azerî Ali, eleştirilerinde Sovyetlerin marksizmden saptıklarını, Slavizm e kaydıklarını, Türk ulu suna düşmanlık ettiklerini vurgulardı. Turancılığı, Os manlI emperyalizmi olarak niteler, Türk irredantiz mini (birliğini) reddeder, merkeziyetçiliğe karşı çıkar, adem-i merkeziyetçiliği savunurdu. Onunla konuşm a larım ızda Türk irredantizmi ve adem-i merkeziyet ko nularında anlaşam azdık. Diğer konularda onu dikkat le dinler, bilgilerimi artırm aya çalışırdım. Bir gün Azerî Ali bana: — «Abidin,» demişti. «Öğrenci dem ekleriyle kişi sel bir çıkar düşüncesiyle değil, sırf hasbî, millî ve İn sanî bir düşünce ile ilgileniyorum. Yakın bir gelecek te senin Türkiye’nin politikasıyla ilgilenmen m ukad derdir. Belki de Türkiye’nin önemli politik kişilerinden biri olacaksın. Ben bu açıdan senin çabalarını izliyor, onları değerlendiriyorum. S an a şeref sözü veriyorum. Ölümünden sonra yayınlanm ak üzere hakkında ob jektif bir eser yazacağım . Bunu benden başkası da ya pamaz. Çünkü seni bu derece yakından tanıyan b aş ka bir kişi de yok.» Azeri Ali arkadaşım , Azerî milliyetçisi niteliğini hayatı boyunca devam ettirdi. Oysa ben, Türk irredan 19
tizminden sosyalizme geldim. Görüş açılarım ız değiş ti, yakın arkadaşlığım ıza gölgeler düştü ve nihayet birbirimizi kaybettik ve görüşemez olduk. Bu itibarla Azerî Ali arkadaşım ın bana verdiği şeref sözünü tu tup tutmadığını bilmiyorum. Şayet gençlik yıllarında verdiği sözü tutm uş ve benim için bir eser yazm ışsa, bu eserinde belli bir tarihten sonra objektif kalabil mesi mümkün değildir. Azerî Ali arkadaşım ın, 1955’te U şak Lisesi m üdürü ve m atematik öğretmeni iken öl düğünü, ancak 1960’da öğrenebildim. Onun bir hayli yazı bırakm ış olması gerekir. Bunlar arasında, hak kım da yazılmış yazılar da v ar mı yok mu bilmi yorum. Bundan b aşk a bir diğer arkadaşın da hak kım da bir inceleme hazırladığını biliyorum. Benden gerekli doküm anları vermemi istedi. Hayatım hakkın da başka bir çalışm anın olup olmadığını bilmiyorum. B urada bir noktaya değinmek isterim: Belli bir tarihten sonra, bazı m eraklı vatandaşların bibliyogra fik, monografik, ansiklopedik çalışm alara ilgi göster dikleri bir gerçektir. Bu meraklı vatandaşlardan bana da m üracaat edip, hayat serüvenimi isteyenler de çık mıştır. Bunlardan bazılarına hayat serüvenimi yazıp verdim. H atta fotoğrafım ı da bu yazılarım a ekledim. Bu arada, Y aşar Çimen’e de aynı işlemi uyguladım. Y aşar Çimen’in görevli bir kişi olduğunu, Z. Sertel’in hatıralarından öğreniyoruz. Bu şekilde, muhtelif kişi lere verdiğim bilgilerin hemen hiç biri yayınlanmadı. Kuvvetle muhtemeldir ki, bu kişiler de Y aşar Çimen gibi görevli kişilerdir. Şimdi her türlü kişisel kaprislerden sıyrılarak, objektif olarak politik hayat serüvenimi ve marksizme gelişimi yazm aya k arar verdim. Bu suretle karın ca kararınca Türkiye’nin belli bir zam an diliminin, 20
sosyal mücadelesinin aydınlanm asına katkıda bulun m uş olacağım. Bu konuda elinizdeki kitapla beraber, «Türkiye’de Sosyalizmin Tarihi», «Türkiye’de Sosya lizmin Bugünü ve Yarını», «Kurtuluş Savaşım ız» ve «Özeleştiri» olmak üzere beş kitap hazırladım.
21
1 Aile Çevrem
* Soyum - Sopum Ana ve baba tarafından Girit-Hanya’lıyım. Anam tarafı H anya’nın gecekondu semti olan Kum kapı’dan bir halk ailesidir. Bu aile, gemicilikle günlük ekmeğini çıkarırdı. Anam tarafı esm er k ısa boylu mediteranyen bir ırk tipindendi. Esasen Kumkapı sakinleri daha çok kuzey A frika göçmenleri idi. Bu itibarla, an a tarafım ın da köken itibariyle bu göçmen ailelerden olması gere kir. 23
Babam tarafı, H anya’nın eşrafm dan sayılır. H an ya iç kale (Kastel) Kadiri tekkesi şeyhi ailesindendir. Babam tarafı m avi gözlü, uzun boylu idi. Tip itibariy le Girit’in Otokton halkından yani Minos ırkından ol m am ası gerekir. Daha çok Dinarik veya Alpin ırktan olması gerekir. Esasen bir tarikat ehli oluşu d a bu aile nin Dinarik ırktan olmasını hatırlatır. Girit’e tarikatler daha çok Arnavutluk’tan geçmiştir. Türkiye toplumu tamamıyle pederşahi bir toplum olduğundan, kişi baba soyu tarafından tanımlanır. Şimdi ben de aynı yolu izleyeceğim. Dedem Ahmet Ata «Kalemiye Sınıfı» na intisap et miş, dedemin ağabeysi Ethem efendi de tekkeye şeyh olmuştur. Ailece Kadiri olmamıza karşılık babam , Bektaşiliğe meyletmiş, Resmo Bektaşi tekkesine intisap et miştir. Babam (Istihrac-ı Haydarî — Tebrişat-ı Muhiddin-i Arabi) adlı kitabının önsözünde, Resmo Bektaşi dergâhına mensup olduğunu açıklar. Dedem güm rük te ufak bir memurmuş. Ailece im kânları m üsait oldu ğundan ikisi kız, beş çocuğuna da yüksek tahsil yap tırmıştır. Büyük am cam Ahmet Rıza veterinerdi, kü çük am cam Ali, eczacı idi, büyük halam Fatma, Inas idadilerinde (Kız Lisesi) tarih, küçük halam Hatice, tnas idadilerinde edebiyat hocası idiler. Babam G alatasaray’da okumuş, oradan Mekteb-i Mülkiye’ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) geçmiş, ora dan 1304 (1888) yılında mezun olmuştur. H. Ç ankaya’ nın «Mülkiyelilerin Şeref Kitabı»nın II. Baskısının 1304 mezunları arasında babam ın hayatı hakkm da oldukça geniş bilgi vardır. Babam edebiyata ve sosyal konulara m eraklı idi. Mekteb i Mülkiye sıralarında devrimci olaylara karış ın ıştır Bu konuda iki örnek vermekle yetineceğim. :>A
Babam Hukuk-ı Medeniye yazılı imtihanında, Kanûn-ı E sasî’nin vatan daşlara tanıdığı hak ve özgürlük lerin yeterli olmadığını, aklî ve nakli delillerle öne sü r müştür. Bu dersin hocası Hukukçiyan efendi, bu ce vaplardan ürkmüş, okul m üdürüne baş vurmuş, m ü dür de imtihan kâğıdının yok edilmesi ve babam ın im tihana girmediği şeklinde bir zabıt tutulm ası ile bir çözüm (!) bulmuştur. M aarif Nazırı Münif P aşa’ya, Mülkiye öğrencile ri bir lâyiha takdim etmişler. Yapılan incelemede, lâ yihanın babam tarafından yazıldığı anlaşılmış, Taşk ışla’da yargılanmış. İdari hizmetlerde çalıştırılm a m ak şartıyle tahsiline izin verilmiştir. Babam 1304’te Mülkiye’yi bitirince, gümrüklerde u fak bir memuri yete atanmış. Burada çalışırken yurtdışm a kaçm ayı tasarlam ıştır. Haliç’in tenha bir yerine ceketini ve onun içine bir intihar mektubu bırakm ış ve bu suret le izini kaybettirme yolunu seçmiştir. Ceketinin ve mektubunun bulunmasıyle babam ın kendini denize atarak intihar ettiği kanısı yaygınlaşmıştı. O devir g a zeteleri güm rük m em urlarından Hüseyin Nesimi efen dinin intihar ettiğini yazmışlardı. Babam bu suretle izini tam am en kaybettirdiğine inanınca, bir Yunan şilebine ateşçi olarak sahte hüviyetle girmiş, Yunanis tan ’a kaçmıştır. D aha sonra da Girit’e girmiştir. Girit’ te öğretmenlik, gazetecilik, belediye kâtipliği yapm ış tır. Girit eşrafının yardım ıyla H anya’da, Mektebi Mül kiye program ına uygun bir halk üniversitesi açmıştır. Ayrıca yakın arkadaşları Ahmet S ak i’nin başkanlı ğında, merkezi H anya’da ve P aris’te de şubesi olan «Girit Muhibbi İnsaniyet Cemiyet-i İslâm iyesi»ni kur muş ve onun genel sekreterliğini yapmıştır. Dem eğin 25
yöneticileri arasın da Girit eşrafından Hamit Beyzade, Behçet Beliğ bey de bulunmuştur. Dernek Girit’te Türkçe ve P aris’te Fransızca aylık Girit H ailesi’ni fasiküller halinde çıkarmış, ayrıca (Gi rit Hıristiyanlarının Numune-i Mezalimi) adlı kitabı yayınlamıştır. Kitaptaki klişeler V iyana’da yaptırıl mıştır. Derneğin bütün yayınlan babam tarafm dan yazılmıştır. Bu dernek daha sonra Paris şubesi yoluy la, İttihat ve Terakki’ye katılmıştır. Babam ın ittihat çılığı bu şekilde olmuştur. Genellikle Girit’de ilerici, devrimci hareketlerin erken başlam ası sebepsiz değildir. D aha 19. yy. d a Halepa K ararnam esi ile Girit’te bir «Eyalet Meclisi» ku rulmuştur. Bu eyalet meclisinin iki türlü yetkisi vardı. Biri şimdiki il genel meclislerinin yetkileri gibi m ahallî ta sarruflar, diğeri, şimdiki parlam ento tasarru flan n a benzeyen lejislatif (kanun koyma) tasarruflar. İl ge nel meclisinin m ahallî tasarru flan Girit valisinin, lejis latif tasarru flarsa zat-ı şahanenin tasdikiyle yürürlüğe giriyordu. Girit eyalet meclisi seçiminde m üslüm an ve hıristiyanlann ay n ay n partileri vardı. Hıristiyanların partileri sınıf partileriydi. M üslüm anların partileri de bu yüzden sınıf esasına dayanıyordu. Girit’te müslüm anların kurduğu ilk parti (Yalınayaklar Partisi — Ksipoliton Koma) 'dır. Bunu «Eşref Partisi» izlemiştir. Y alınayaklar Partisi hakkında A. Cevat Em re’nin h a tıralarında ve babam ın Sahib-i Zuhur kitabında ge nişçe bilgiler vardır. «Y alınayaklar Partisi» yalnızca emekçilerin değil, aynı zam anda emekten yan a olan ların da partisi idi. Genellikle belediye seçimlerini, eyalet meclisi üyeliklerini bu parti kazanırdı. İlerici, özgürlükçü bir parti idi. O devirde gerçekleşm esi h a 2l\
yal gibi gelen birçok hususu, bu parti iktidara geldi ği zam an gerçekleştirm iştir. Örneğin: M üslüman k a dınların yolda peçeleri açık olarak gezmelerini, Ram azan’da geceleri sah urda davul çalınmasını y asak lam alarını gösterebiliriz. Bu partinin liderleri, gizli İt tihat ve Terakki Cemiyetine girmişlerdi. Y alınayaklar Partisi’nin lideri Ahmet A rgiris’di. Babam ın an a ta rafı da Argirislerdendi. Y alınayaklar Partisi lideri,. Abdülhamit II döneminde Trabzon’a sürgün edilmişti. Girit Muhibbi İnsaniyet Cemiyet-i İslâmiyesini ku ranlar, bu «Y alınayaklar Partisi»ndendiler. Babam Girit’e Rumların asker çıkarm ası üzerine İstanbul’a gelmiş, Abdülhamit Il’nin cum a selâmlığı töreninde arab asın a bir ıslahat lâyihası atmıştır. B u nun üzerine babam N usaybin’e sürgün edilmiş ve da ha sonra da oranın kaym akam lığına atanm ıştır. II. Abdülhamit sürgüne yolladığı kişilere y a bir aylık bağlar, ya bir görev verirdi. CHP gibi siyasal sürgün leri açlıkla ölüme m ahkûm etmezdi. Bir süre babam N usaybin’e kaym akam lık yaptıktan sonra serbest bı rakılmış, İstanbul’a gelerek gazetecilik yapmıştır. 1908 öncelerinde Mülkiye kaym akam lığı yapmıştır. İttihat ve Terakki’nin H alâskâr Zabitan hareketiyle iktidardan uzaklaştırılm asıyla, «Büyük Kabine» b ab a mın da görevine son vermişti. İşte o zam an babam d a İstanbul’a gelmiş, yayın hayatına başlam ıştır. Babam ilk ittihatçı devrimciler gibi o da merkezî devlete karşı Batı’nın asosiasyon sosyalci (belediye lere, mesleki kuruluşlara, kooperatiflere geniş yetki vermeyi am açlayan) görüşünden yan a idi. Babam bu görüşe Batı literatürü yolundan değil, İslâmî yoldan Hüseyniyül Alevîlikten, Ahilikten, Karm atîlikten mül hem olarak gelmiştir. Merkezî devlete karşı «cemiyet-i 27
içtimaiye» tezini önermiştir. M alûmdur ki, Hüseyniyül-Alevî toplum larda merkezî devletin görevini ay n ayrı şû ralar görür. Yalnız babam değil, ilk ittihatçıla rın hemen hepsinin siyasal partilere, merkezî devle te ve parlam entoya sem patileri yoktu. Am a hepsi de parlam entosuz bir meşveretten yan a idi. Bunu en iyi biçimde sistemleştiren Kör Ali Bey’dir. Kör Ali Bey bunu «Meslekî Temsilcilik» adıyla gerçekleştirmiştir. Tunalı Hilmi de ferdî temsile dayanan parlam en toya karşı idi. O da parlamentonun yerine, il genel meclislerinin seçtiği bir parlamentoyu geçirmeyi dü şünüyordu. İl genel meclisi de ferdi temsilcilerle değil, beledî temsilciliklerle kurulmalıydı. Şunu da söyleyelim ki, Tunalı Hilmi Bey’in bu gö rüşü ilgi görmemiştir. Babam ın görüşü de ilgi görme miştir. Buna karşılık Kör Ali Bey’in görüşü oldukça ilgi görmüştür. Karm atlarda, Kuzey A frika’da iki şû ra (cemiyet-i içtimaiye) vardır: 1 — Toplumun ekonomik sorunlarını çözen ör güt... K arm atlar’da buna sahibül-nafak, Kuzey A fri k a ’da M ahsen denir. 2 — Toplumun medenî sorunlarını çözen örgüt. K arm atlar’da buna sahibül-zuhur denir. Babam medenî sorunları çözecek örgütün esas larını inceleyen eserine «Sahibül-zuhur» adını vermiş ve 1912’de yayınlamıştır. Toplumun ekonomik sorun larını çözecek örgütü, yani sahibül-nafak’ı yazm aya ömrü yetmemiştir. Babam sahibül-zuhur’da toplum düzeni için dört şûra düşünmüştür. Bunlar da şöyledir: l -Toplum un ekonomik sorunlarını çözümleyen ekonomi şûrası (Şûray-i iktisadi),
2 — Toplumun teşriî sorunlarını çözümleyen şûra (Şûray-i İlmî), 3 — Toplumun emniyet ve asayiş, eğitim, bugün yürütme dediğimiz görevleri düzenleyen şû ra (İcra Ş û rası), 4 — Bu şûraları koordine edecek gizli çalışan terörcü bir örgüt (Cemiyet-i İçtimaiye). Görülüyor ki, bu görüşüyle babam parlam entoya ve kanun-î esasî’ye lüzum görmemektedir. Toplumun yönetiminde lejislasyon değil, kodifikasyonu (kanuna göre düzenleme) esas almıştır. Yani kanun koyma, an ayasa düzenleme vatandaşın yetkisi dışındadır. Çünkü şeriatı K ur’ân ve hadisler koymuştur. V atan daşın yetkisi de ancak, konmuş şeriata, yani an aya say a göre düzenlemeler yapm a, yani kodifikasyondur. Buna göre, şeriat koyma yani an ay asa düzenleme işi için bir Kurucu Meclise değil bir Şûra-i İlmi’ye ih tiyaç olacaktır. Kodifikasyonu da şûra-yi ilmî’ye yap tırmaktadır. Diğer taraftan çağının gereği olarak ni hilizme meyletmiş ve İttihat ve Terakki Cemiyetinin İttihat ve Terakki Partisine dönüşmesini hoş karşılamamıştır. Alevilik ve özellikle K arm atlan bilmeyenler, b a bamın kitabının adını ve içeriğini de yadırgamışlardır. Babamın bu kitabını yayınlam ası üzerine, yakın arkadaşı Prof. Ahmet Saki, babam ı ve eserini tanıt m ak üzere altı m akale yayınlamıştır. İlk ikisi «Hürriyet-i Fikriye» dergisinde çıkmıştır. Sıkıyönetimin der giyi kapatm ası üzerine yazarlar Serbest-i Fikriye der gisini çıkardılar. 3. ve 4. m akaleler bu dergide çıkmış tır. Bu dergi de sıkıyönetimce kapatılınca, kapatılan derginin yazarları «Serbest Fikir» dergisini çıkarmış29
1ardır. Beşinci ve altıncı m akaleler de bu dergide çık mıştır. Buraya k adar babam a ait verdiğim bilgiler, bu altı m akaleden derlenmiştir. B urada adı geçen ve ör fi idarece kapatılan dergiler, m ütareke yıllarında ku rulan «Osmanlı Cezriyun Fırkası» nın (Radikaller P ar tisi) organlarıdır. Babam da bunlardandı. Osmanlı Cezriyun fırkası, liderlerinin çoğunluğu Giritliydi. Prof. Ahmet Saki (rahmetli Antalya milletvekili Saki Derin), Osmanlı Cezriyun fırkası program ını açıkla yan bir de broşür yayınlamıştır. Parti program ında «Alât-ı istihsaliyenin konfiskasyonu» (üretim araçla rına el koyma) m addesi geçer. Gerek fırka program ı ve gerekse de onun açıklam ası bir arad a ele alınacak olursa, cezrilikten sosyalistliğin konfiskasyondan nasyonalizasyonun kastedildiği anlaşılm aktadır. Bunla rın sosyalistlik sözcüğünü kullanmayıp, cezrilik söz cüğünü ve nasyonalizasyon sözcüğünü kullanm a yıp, konfiskasyon sözcüğünü kullanm aları, k a nımızca sosyalizmi benimsememiş olmalarındandır. Ahmet Saki bey, sosyalizmin sefalette, yoklukta eşit lik niteliğini taşıdığından, buna karşı gelmekte, üre tim araçlarını konfiske ederek üretimi artırm ayı am açlam aktadır. Babam da aynı görüşteydi. H alaskar Zabitan grubunun Bab-ı Al! baskınıyla iktidardan uzaklaştırılm ası, İttihat ve Terakki’nin ye niden iktidara gelmesi üzerine babam idari hizmete dönmüş mülkiye kaym akam ı olmuştur. Babam 1915’te Lice kaym akam ı iken Teşkilât-ı M ahsusa’nın Şahin Giray çetesi tarafından düzenle nen bir suikastle öldürülmüştür. B abam a on bir kur şun isabet etmiş. Lice-Hani yolunda vurulm uş ve ora:«)
ya gömülmüştür. K adirşinas Liceli Selim ve Mahfuz beyler tarafından babam ın m ezarı yapılmış, halen bu m ezar Turbaigaym agam (Kaym akam Türbesi) adiyle anılm akta ve ziyaret edilmektedir. Bu vesile ile Selim ve Mahfuz beyleri rahmetle anarım . N ur içinde yat sınlar. Babamın öldürülmesi olayını açıklığa kavuştur m ak için Teşkilât-ı M ahsusa ve Dr. Reşit Şahin Giray hakkında biraz bilgi vermemiz gerekir. Fakat d ah a önce Selanik ve M anastır ocaklarını anlatm am ız daha uygun olacaktır. * Selânik ve M anastır Ocakları İttihat ve Terakki Cemiyetinin, gizli döneminde, yurt içinde iki esaslı merkezi vardı: 1 — Yahudi ve m asonların çoğunluk teşkil ettiği Selânik ocağı. 2 — Arnavutların ve Melâmi Bektaşîlerin çoğunluk teş kil ettiği M anastır ocağı. İttihat Terakkı’nin fikrî gücünü Selânik, vurucu gücünü de M anastır ocağı teşkil ediyordu. M anastır Bektaşi tekkesi çok kuvvetliydi. O çevre halkının çoğu bektaşî idi. Özellikle m üslüman A m avutlar hep bektaşî idiler. Ayrıca M anastır’da aslen ArabistanlI olan ve gördüğü bir rüya üzerine m an astıra yerleşen Muhammed Nur-ül Arabi adlı büyük bir din adam ı da vardı. Bu din adam ı üçüncü tab ak a Melâmiliği kur muştu. Sim avna kadısı Şeyh Bedrettin’in «V aridat»ına bir şerh yazmıştı. Bir sürü kitapları vardır. Fakat hep si Arapçadır. Muhammed Nur-ül Arabi yoluyla M elâ milik M anastır’d a yaygınlaştı. Özellikle İstanbul Melâmı tekkesi şeyhinin oğlu, m iralay Sadık bey de Ma31
misiıı'dıı bulunuyordu. Ordudaki Melâmî subaylar lıop Sıulık boyiıı ol,rafında yer alm ışlardı. Mu i k i karşılık Selânik’te daha çok batının sosya list. vıı mason ik görüşleri geçerliydi. Fakat bunların vııı ucu güçlori M anastır’a göre zayıftı. Çünkü ordu daki subuylurın çoğu melâmî idi. Ayrıca eşkiya taki binde bulunan devletin silahlı güçleri m ensuplan da Aı nav uttular. Yahudilerin, m asonların, melâmî-bektaşîlerin Abdülhamid H’ye karşı olm aları kolaylıkla izah edilebi lir Buna karşılık, Arnavutların Abdülhamid H’ye k ar şı olacaklarını söylemek imkânsızdır. Çünkü, Abdül hamid II, Doğu Anadolu’da gayr-i müslimlerin, ermenilerin ayrılıkçı hareketlerine karşı Kürt milislerini, Balkanlardaki gayri-müslimlerin ayrılıkçı hareketle rine karşı Arnavut milislerini kurmuştu. Bu itibarla Kürt ve Arnavut milislerin Abdülhamid H’ye karşı ol dukları söylenemez. Çünkü onlara geniş ayn calıklar tanımıştı. Buna rağmen, 1908’de Arnavut milisler d a ğa çıkmışlar, Kanun-i Esas! için harekete geçmişlerdi. Olayların derinine inememiş olanlar, bu durumu Ab dülhamid H’ye karşı sanırlar. Oysa bu görüş yanlıştır. ] 908’de d ağa çıkan Arnavut milisler, Abdülhamid H’ye karşı değillerdi. Bunlar Batı’lı emperyalistlerin B al kanlarda özel bir jan darm a teşkilâtı kurm a planını ön lemek isteğinde idiler. Bunu da Kanun-i E sasî’nin ye niden yürürlüğe konulmasıyle sağlayacakları kanısın da idiler. Bunu da Kanun-ı E sasi’nin yeniden yürürlü ğe konulmasıyle sağlayacakları kanısında idiler. Bu husus, d ağa çıkan Arnavut milislerin Abdülhamid II’ ye çektikleri kendisine bağlılık telgrafıyle sabittir. 1908’de II. Meşrutiyet gerçekleşince, iktidarın ilk bakışta vurucu gücü temsil eden M anastır ocağına 32
geçeceği sanıldı. Oysa 1908’de siyasal iktidar Selanik jcağının eline geçmiştir. Siyasî iktidarın M anastır Ocağı’nm değil de Selanik O cağı’nın eline geçmesi, b as kı gruplarının ve özellikle devlet emniyet teşkilâtının 1908’de Selanik ocağının etkisi altına girm iş olmasmdandı. M anastır ocağı baskı gruplarının, özellikle dev let emniyet teşkilâtının önemini kavrayam adığı için bu teşkilât Selânik ocağının eline geçmiştir. Selânik oca ğı, devlet emniyet teşkilâtı sayesinde, silahlı güçlere hâkim olmuştur. Bu suretle siyasî iktidarı, M anastır ocağı, Selânik ocağına kaptırmıştır. Selânik ocağı durum a hâkim olunca, kendi duru munu kuvvetlendirme yoluna gitmiş, devri sabık ya ratm am alı şiarını ortaya atmıştır. İttihat Terakkî’nin gizlilik döneminde onlara kötü muamele etmiş, fen a lıklar yapmış kişiler de kovuşturulm aktan kurtulm uş lardı. Bu durum a içerleyen M anastır ocağı ittihatçıla rı, eski dönemin hafiyelerini kaba kuvvetle tasfiye yo luna baş vurm uşlar, ilk önce Serez’de bir terörist ör güt kurmuşlardı. İşte bu örgüt, Teşkilât-ı M ahsusa’nın çekirdeğini teşkil eder. Rahmetli Doktor Fahri K utlar (4), Teşkilât-ı M ah susa hakkında bana geniş bilgi vermiştir. Şimdi bu bilgileri aktaracağım . * Teşkilât-ı M ahsusa Serez’de İttihatçılara, II. Abdülhamid döneminde (4) Dr. F a h ri K u tla r T ıbbiye’yi b itirir bitirm ez, T e şk ilâ t-i M ah s u s a ’y a d ah il olm uştur. U beydullah E fen d in in h ü cresin de ç alışm ıştır. 1. D ün ya S a v a şı sıra sın d a, İ r a n ’d a k i O sm an lı T e şk ilâ t-ı M a h su sa ’s m d a çalışm ış, İn gilizlere tu tsa k ol m u ştu r. 1962’de ölm üştür.
F.3
kötülük etmiş kişiler, faili meçhul cinayetler yoluyla tasfiye edilmişlerdir. İktidarda bulunan Selânik oca ğı, bu cinayetlere göz yummuş, bu suretle M anastır ocağına tavizler vermiştir. Serez’de başlayan hareket M anastır’a, Selânik’e ve nihayet İstanbul’a k adar si rayet etmiştir. İstanbul’da eski hafiyelerden M ahir Pa şa faili bulunam ayan bir cinayete kurban gitmiştir. İktidarda olan Selânik ocağı yöneticileri, M anas tır ocağı mensuplarının devr-i Hamid’in hafiyelerini tasfiyede onlara yardımcı olmuşlardır. Ve ayrıca Selânik ocağı bu teröristleri yalnızca Abdülhamid dö neminin hafiyelerini tasfiyede değil, aynı zam anda İt tihat Terakki genel merkezinin m uarızlarını da kaba kuvvetle tasfiyede kullanm ayı tasarlam ış ve kendi mutemetlerini de bu komiteye k atarak tasarılarını gerçekleştirmiştir. Bu çeteye siyasal tarihimizde, Serez Çetesi denir. En önemli kişisi Çerkez Ahmet’tir (5). Serez Çetesi, gazetecilerden H aşan Fehmi’yi, Ah met Sam im ’i, Zeki beyleri tasfiye etmiştir. Bunların öl dürülmeleri, faillerinin bulunam am ası, kam uoyunda çok fena etki yapmıştır. H aşan Fehmi’nin öldürülme siyle Avcı Taburları, şeriat isteriz diye ayaklanm ışlar, tarihte 31 M art Olayı diye anılan olayı yapm ışlardır. Avcı Taburlarının şeriat isteriz sloganının anlamı, şe riat gereği H aşan Fehmi’nin katillerinin yakalanm ası, (5) Çerkez Ahm et, T e şk ilâ t-ı M a h su sa ’n ın fa a l u n su rların d a n biridir. D üyûn-u um um iye m em u rların d a n Zeki B ey’ln öl d ü rü lm esin de y ak a la n m ıştır. T e şk ilâ t-ı M a h su sa ’d a k en d isin e verilen görevler d ışın d a d a ta sa r r u fla r d a bu lu n m u ş tur. B u a ra d a , E rzurum m illetv ek ili T o p al V artk ez’ln ve Prof. D ik ran K e le k y a n ’ın d a bu lu n d u ğu erm en i k a file sin i S u riy e’ye götü rü rk en yolda, B ilecik d o la y la rın d a k a file ile birlikte öld ürm ü ştür. B u eylem in d en dolayı, S u riy e ’de C e m al P a şa ta r a fın d a n k u rşu n a d izilm iştir.
yine şeriat gereği k ısasa kısasın yerine getirilmesi ya ni faillerinin asılm alarıdır. Bu cinayetlerden yalnızca Zeki beyi vuranlar, yani Çerkez Ahmet ve arkadaş lan, eski maliye nazırı T atar Abdurrahm an Efendi (0) tarafından yakalattırılm ışlardır. Eski m aliye bakanı Tatar Abdurrahm an Efendi, bu yakalattırm a işini to runu arkadaşım Talha Balkı’ya şöyle anlatmıştır: «Bakırköy’de sahil gazinolarından birinde, Ertuğrul Şakir (7), Zeki bey (8) ve ben akşam üstü oturu(6) T a ta r A b d u rrah m an E fen d i, asle n R om an y alId ır. K ü çü k y a şta iken ailece İzm it’e y erleştirilm iş b ir göçm en allesln dendir. K la sik öğren im görm em iştir. K ü ç ü k y a ş ta m â liy e de a ’ş a r k âtip liğ in e b a şla m ıştır. II. A bd ü lh am id z a m a n ın da, m âliyeyi ısla h için A vru p a’d a n u zm an lar g e tirtilm iş ve u zm an lar a ’ş a r m em u rların d a n a n k e t yolu yla b azı c e v ap la r istem işlerd ir. A b d u rrah m an efen d in in a n k e t so ru ların a c e v ap ları u zm an ların d ik k a tin i çekm iş, İz m it’ten a lın a ra k devlet m âliy esin d e görev len d irilm iştir. M aliye B a k a n ı o l m uştur. O sm an lı M âliyesi k o n u su n d a d eğ erli b ir eseri de vardır. (7) E rtu ğ ru l Ş ak ir, m ülkiye k a y m a k a m la rm d a n d ır. ilk it tih a t çılard an d ır. M a n a stır o c a ğ ın a m en su p tu r. M a n a stır o c a ğ ı n ın m u h ale fete d üşm esiyle ittih a t tera k k id en ay rılm ıştır. G azeteci H a şa n F eh m i'n in de y ak ın a r k a d a şı idi. C u m h u riyetin ilâ n ın d a n so n ra k u ru lan İstik lâ l M ah k em esin d e (Üç â lile r M ah kem esi) T a r ik a t-ı S elâh iy e m en su b u o lara k id am ed ilm iştir. O n un la birlikte, b in b aşı B u ru n su z T evflk ve S ig o rta c ı K e m a l de a sılm ışla rd ı. G erek E rtu ğ ru l Ş a k ir ve gerekse a r k a d a şla r ı H a lâ sk a r Z ab itan gru b u h are k e tin e k atılm ış kişilerdi. (8) Zeki B ey dü yû n-u um um iye m em u rların d an d ır. Ç eviri iş leriyle görevliydi. B u itib a rla dü yûn-u um um iyedekl d a la v eraları a y rın tıla rın a k a d a r biliyordu, it t ih a t T e ra k k l’ye k a rşı gazetelerde d ü yûn-u um um iyeye a it ç ık an y a z ıla rd a ki bilgilerin . Zeki B ey yolu yla iletild iğ i san ılıy ord u . T e ş k ilâ tı M a h su sa ta r a fın d a n ö ld ü rü lm esin in n ed en in in de bu olduğu ta h m in edilm ektedir.
yorduk. Gazinodan çıktık. Evlerimize dağılacağım ız sırada, tanımadığımız kişilerin tecavüzüne uğradık. Zeki beyi tenha bir sokakta vurdular ve kaçtılar. Alel acele tren istasyonu yolunu tutarak katillerin trene binmelerini önledim, katiller de boş arazilere kaçtı lar. Bu durum da katillerin şehre girebilecekleri kapı ancak Kazlıçeşme idi. Bunun üzerine, Kazlıçeşme po lis karakoluna telefon ederek, «biraz sonra üç kişi k a le kapısından şehre girmeye teşebbüs edeceklerdir. Bunlar adam öldürmüşlerdir. Yakalayın» dedim. Bir arab ay a binerek karakola gittim. Katilleri orada ya kalanm ış buldum, tanıdım. Buna göre zabıt tutuldu, adalete teslim edildiler,» şeklinde anlattı, dedi. Tatar Abdurrahm an Efendinin İttihat T erakkinin bu cinayeti düzenlerken, Kazlıçeşme polis karakolunu haberdar etmeyeceğini tahmin etmesi ve katillerin okapıdan şehre girmelerini sağlam ası, katillerin yaka lanm asına sebep olmuştur, yani cinayet planlandığı şekilde uygulanam am ıştır. H alaskar Zabitan grubunun iktidara gelmesiyle, Teşkilât-ı M ahsusa’nm yurt içinde faili bulunm ayan cinayetler düzenlemesi işlerine son verilmiş, Teşkilât-ı M ahsusa’da çalışanlar Kuzey A frika’da, İran ’da, Hin distan’da, Rusya içlerinde, ihtilâller düzenlemek ve is tihbarat yapm ak işleriyle görevlendirilmişlerdir. Teşkilât-ı M ahsusa’nın da adı Umur-u Şarkiye M üdüri yetine dönüştürülmüş ve bir devlet aygıtı haline geti rilerek genelkurm aya bağlanmıştır. Bab-ı Âlî baskınıyla İttihat Terakkî’nin yeniden iktidarı ele alm ası üzerine, Umur-u Şarkiye’de çalışan eski Teşkilât-ı M ahsusa’cılar oradan alınarak Türk-İslâm-Turan devletini kurm ak üzere, yeni bir örgütlen meye gitmişlerdir. Teşkilât-ı M ahsusa’da çalışan Dr. :»<ı
Fahri K utlar’dan edindiğim bilgiye göre, örgütlenme şöyledir.- Örgüt birbirinden bağım sız çeşitli hücreler halindedir. Her hücrenin bir hücrebaşı, bir doktoru, iki-üç icra unsuru ve bir valesi vardır. Doktor, hücre mensuplarının hastalanm ası, vurulm ası yaralanm ası halinde onların tedavisini sağlam aktadır. Vale de bunların yemeğini pişirmekte, çam aşırlarını yıkam ak ta ve diğer ev işlerini yapm aktadır, icra unsurları ise fedailerdir. Hücreler ya hücre başkanm ın ya da dok torun adıyla tarihe geçmişlerdir. Bu doktorlar, genel likle askeri tıbbiyeden yetişmiş, genç, ateşli, genellik le de «Türk ocaklı» kişilerdi. Bu örgütlenmede Kuzey A frika’dan, İran ’dan, Hindistan’dan, Çarlık R usyası içinden ve Çin’den birçok kişiler görev alm ışlardır. Bu örgütlenmede görev alm ış Türkiye sının dışı kişiler, I. Dünya savaşından sonra Çarlık R usya’sında dünya çapında görevler yapm ışlar ve mahallî cumhuriyetler kurmuşlardır. 1914’te I. Dünya Savaşının çıkm ası üzerine, Teşkilât-ı M ahsusa dahilî ve haricî Teşkilât-ı M ahsusa ol m ak üzere ikiye aynlm ıştır. Haricî Teşkilât-ı M ahsu sa Çarlık’ta, İran’da, Hindistan’d a eski görevine devam etmiştir. Dahilî Teşkilât-ı M ahsusa ise, yurt içinde em niyet ve asayişi sağlayacak, düşm an işgali altına gire cek Osmanlı topraklannda mahallî m ukavem et h are ketlerini yönetecek, gerilla sav a şla n verecekti. Dahilî Teşkilât-ı M ahsusa’nm muhtelif kollan vardı. Doğu Anadolu ve Irak kısmının örgütlenme hazırlıklannı Dr. Reşit Şahin Giray üzerine almıştı. Irak cephesinin esas örgütlenmesini ise, Süleyman Askeri Bey yapmıştır. Ş air Mehmet Akif Ersoy da bu örgütte çalışmıştır. Ko nuyu yaym am ak için biz burada yalnızca Dr. Reşit Ş a hin Giray çetesi üzerinde duracağız. 37
*
Dr. Reşit Şahin Giray
Dr. Reşit aslen KafkasyalIdır. Çerkezdir. İstanbul Tıbbiyesinde okurken, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer almıştır. 1. hücrenin 4. no.lu üyesidir. Bu da (1:4) şeklinde ifade edilir. İlk rakam hücre numarasını, ikinci rakam da hücredeki sıra nu m arasını gösterir. Örgütte takm a adı Şahin G iray’dır. İttihat ve Terakkî’nin gizli döneminde, yurt dışında çı kan gazete ve dergilerde Şahin G iray’a veya (1:4)’e hi taben bir sürü direktiflere rastlanır. Bu açık m uhabe rede Şahin Giray, falan rüm uzlu ile ilişki kurun, fa lan rümuzlu ile ilişkiden sakının gibi direktiflere rast lanır. Buna göre, gizlilik döneminde Dr. Reşit’in esas lı faaliyetleri olması gerekir. Dr. Reşit’in gizli çalışm a ları, II. Abdülhamid hafiyelerince tespit edilmiş ve Re şit T rablusgarb’a sürülm üştür. T rablusgarb’da, polis nezaretinde ilk serbest bırakılan Şahin G iray’dır. Bi lahare bütün sürgünler serbest bırakılmışlardır. Sürgünlüler ihtisaslarına göre, nafakalarını sağlam a yo luna gitmişlerdi. Reşit Şahin Giray da, T rablusgarb’da vilayet doktoru olmuştur. O rada sürgün bulunan Kürt Bedirhan P aşa’nın torunu ile evlenmiştir. Buna göre, Dr. Reşit’in çocukları baba tarafından Çerkez, an a ta rafından K ürt’türler. İşin garip tarafı Cumhuriyet Tür kiye’sinde bu çocuklar, Türk ırkçılığının temsilcileri arasında yer alm ışlardır. 1908’de Meşrutiyet ilân edilince, Dr. Reşit Şahin Giray sürgünden dönmüştür. Sağlık hizmetleri ya da politik işlerde değil, idari kadroda yer alm ayı tercih etmiştir. Bir süre mülkiye kaym akam lığı yapmıştır. I. Dünya Sav aşın a rastlayan yıllarda, Irak ve D ğu Anadolu’nun iç güvenliğini sağlam ak (Kürtlerin
yoğun olduğu Kuzey Irak ’ta, Ermenilerin ayaklanm a bölgelerinde) görevi Dr. Reşit’e verilmişti. Dr. Reşit’in bu işi gerçekleştirebilmesi için ciddî bir vurucu güce ihtiyacı vardı. Dr. Reşit vurucu güç olarak Çerkezlerden bir seyyar jandarm a ekibi düzenledi. Bu mutemet Çerkez jandarm aların sayısı yirmiyi geçmiyordu. Çer kez Harun, Çerkez Davut (9) ve İstiklâl Savaşınd a adı çok geçen Çerkez Ethem ve onun maiyeti, Dr. Reşit’in kadrosunu teşkil ediyordu. Kendisi Kürt Bedirhan Paş a ’nın dam adı oluşu dolayısıyle Bedirhamlerden, M il lîlerden, Karakeçili aşiretlerinden bir K ürt milis teş kilâtı da kurm uştu (10). Seyyar jandarm aların emrine bu Kürt milislerini verdi. Seyyar Çerkez jandarm aların yürüttüğü Kürt milisleri, 1915’te Ermeni tehcirinde (göçetmeye zorlamak) görevler yapm ışlardır. Dr. Reşit, ilk önce Irak’ta idari bir ünvanı olma dan Teşkilât-ı M ahsusa hesabına, hüviyetini gizleyerek çalışmış, daha sonra D iyarbakır’a vali olmuş, kendisi ne verilen Ermeni tehciri işini yürütmüştür. Dr. Re şit’in Irak ’ta bulunduğu dönemde ve daha sonra Di yarbakır valiliği sırasında faili bulunam ayan birçok ci nayetler olmuştur. Bunların içinde en önemlileri Bas(9)
Çerkez H arun, Çerkez D av u t sey y ar ja n d a r m a çav u şu d u r lar. M illî m ü cad elen in b a şlan g ıc ın d a, R a u f O rbay ’ın B a tı A nadolu T e şk ilâ t-ı M a h su sa ’sın d a ç a lışm ışlard ır. M illî M ü cadelen in belli bir dönem in de, m illî m ü cadeleye y a r dım cı olm uşlard ır. K u v ay ı seyyare kuvvetleri. B a t ı c e p h esi k o m u tan lığ ı em rine girm ek istem ed iler. K u v a y ı m llliyeye k a rşı a y a k la n d ıla r. Ç erkez H arun , Ç erkez D avut, Çerkez E th em ve a r k a d a şla r ı Y u n a n ista n ’a k a ç tıla r. (10) B u n la rd a n B e d irh an i ve m illî a şire tle ri K ü rt aşire tle rid ir. K a ra k e ç ili aşireti, K ü rtle şm iş bir T ürk m en aşire tid ir. K a rak e çili aşireti, hem K ü rtçe, hem A rap ç a kon uşur. B ir a r a H ıristiy an d ılar. S o n ra d a n M üslüm an olm uşlard ır.
39
ra valisi Ferit’in, Müntefek m utasarrıfı Bedi N uri’nin Lice kaym akam ı babam Hüseyin Nesimî’nin, Beşiri kaym akam vekili Sab it’in, gazeteci İsmail M estan’ın vb. öldürülmeleridir. Bu öldürülenlerin hemen hepsi sosyalist veya flantrop (iyiliksever) kişilerdi. Bu Çer kez seyyar jandarm a ekibi ve milis Kürtler olan Bedirhani, Millî, Karakeçili aşireti m ensuplarıyla Ermeni tehcirinin gerçekleştirilmesi imkânsızdı. Çünkü bu kadro bir yağm a ve talan kadrosudur. Bu yüzden bu kadro tehciri yapam am ış, onu katliam a dönüştürm üş tür. Y ağm a ve talanı gerçekleştirmeye m uhalefet ede cek idari kadronun da tasfiyesi kaçınılmazdı. Bu iti barla bu kadro yukarıda adı geçen kişilerin de tasfi yesini zorunlü görmüştü. Basiret sahibi bir siyasî ikti dar, Ermeni tehcirini gerçekleştirme için yukarıdaki kişileri öldürmek yerine, pekâlâ bunların görevlerini, Ermenilerin bulunmadığı yerlere gönderebilir, ya da mektupçuluk, içişleri bakanlığında özel kalemdeki hiz metlere aktarabilirdi. Şimdi yalnızca babamın öldürülüşünü hikâye ede yim. * Hüseyin Nesim î’nin Öldürülmesi Babamın öldürülmesinin Ermeni tehcirleriyle sıkı bir ilişkisi vardır. Bu itibarla, Ermeni tehciri konusun da birkaç söz söylemek gerekir. Ermeni tehcirinin, Er meni bağım sızlığı ile, Ermeni seperatizmi (ayrılıkçılı ğı) ile sıkı bir bağlantısı vardır. Bu itibarla, Ermeni bağımsızlığı ve Ermeni ayrılıkçılığı konusuna da kısa ca değinelim. Türkiye’de Ermeni bağım sızlık (ayrılık çılık) hareketinin bir özelliği vardır. Çünkü Türkiyeli I',rmeniler Gregoryen, Protestan, Katolik, M ehitar... ol 40
m ak üzere çeşitli mezheplere bölünmüşlerdir. Her mez hep mensubu, diğer mezhep m ensubuna candan düş mandır. Bu nedenle bir Ermeni nasyonalizmi veya ırk çılığı, Ermeni bağım sızlığı ya da ayrılıkçılığı söz ko nusu değildir. Ermeniler mensup oldukları mezhebe göre, Batılı emperyalist ülkelerle ilişki halindedirler. Örneğin; Gregoryen Ermeniler Çarlık R usya’sının, Protestanlar İngiltere’nin, Katolikler Fransızların, Mehitar Ermeniler de Avusturya-M acaristan’ın hayranıdır lar. I. Dünya Savaşının çıkm ası üzerine, Türkiye’nin karşıtı olan cephede (yani Çarlık R usya’sı, İngiltere, Fransa doğrultusundaki) Ermeniler Osmanlı İm para torluğuna cephe alm ışlar, buna karşılık M ehitar Er meniler Osm anlı’dan yan a olmuşlardır. Gerçekte Ermenilerin millî çıkarları, Osmanlı İm paratorluğunun parçalanm ası ve bir Ermeni devleti nin kurulm asında değil, Osmanlı İm paratorluğunu bir sosyalist federe devlete dönüştürmede, daha açık bir deyimle insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir Osm an l I sosyal devletinde idi. Babam şû ralara dayalı bir iş levsel devletten yana olduğu için bu konulara değinmemiştir. Ermeni konusunda babam ın görüşü Sahib-i Zuhur kitabında yer alır. Buna göre babam , Çarlık R usya’sı ile Osmanlı İm paratorluğu arasında, K afk as y a’da, Ermenilerin de dahil olacağı bir tampon devle tin kurulm asını önermiştir. Türkiyeli Ermenilerin, Os manlI şûralarında diğer OsmanlIlar gibi hareket etme lerini öğütlemiştir. Am a Ermenilerin çoğu (Mehitaristler hariç) Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasında millî çıkar görüyorlardı. Ermenilerde de Çarlık R usya’ sının, İngiltere’nin, F ran sa’nın desteğiyle Ermenilerin ayaklanm ası yoluyla bir bağım sız Ermenistan kurm a eğilimi belirdi. Bir an için Ermenilerin bu isteklerinin 41
gerçekleştiğini kabul etsek bile, kurulacak bir Erme nistan bağım sız bir bütün Ermenistan değil, bir kısmı Çarlık R usya’sının, bir kısmı Ingiltere’nin, bir kısmı F ran sa’nın desteğinde en azından üçe bölünmüş bir Er meni devleti olacaktı. Oysa Ermenilerin Osmanlı im paratorluğunun ilerici güçleriyle anlaşarak, insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir sosyal devlet kurm aları ve bunun içinde yer alm aları, onların ulusal çıkarlarına daha uygundu. Gerek Ermeni ayaklanm ası ve gerekse Osmanlı İm paratorluğunun parçalanm asında, Ermeniler son çö zümlemede İngiltere, Fransa, R usya ile; Almanya, Avusturya, İtalya’nın dünya egemenliklerini kurm ası eyleminde birer unsurdurlar. Bu gerçeğin ne Osmanlı İttihatçıları ne de Ermeni Taşnakçıları farkına varm ış lardır. İttihatçılar Osmanlı İm paratorluğunun yıkılma sına, Taşnakçılar da Ermeni ulusunun yokedilmesine sebep olmuşlardır. Pek doğaldır ki, ne Osmanlı halkının hepsi İttihatçıların; ne de Ermeni ulusunun hepsi Taşnakçıların yanındaydı. Aslında hem Osmanlı halkının çoğu İttihatçıların karşısında hem de Ermeni ulusunun çoğu Taşnakçılarm karşısındaydı. Ama bu gerçeği gör mek ve uygulam ak imkânsızdı. Osmanlı halkının ço ğu İttihatçıların, Ermeni ulusunun çoğu Taşnakçıla rm kurbanı olmuşlardır. M ütareke yıllarında Damat Ferit P aşa Osmanlı halkının çoğunluğunun İttihatçıla rın karşısında olduğunu, İttihatçıların tasarruflarını tasvip etmediğini, bu itibarla İttihatçıların tasarru fla rından Osmanlı halkının değil İttihatçıların mesul ol duğunu, şayet bir cezalandırm a gerekiyorsa, OsmanlI ların değil İttihatçıların cezalandırılm ası gerektiğini Sevr anlaşm ası dolayısıyle öne sürmüştü. Damat Fe rit, bu itibarla Osmanlı halkının cezalandırılması 12
nın doğru olmadığını, Ermeni halkının çoğunluğunun Taşnakçıların karşısında olduğundan, onların da teh cir edilmesinin doğru olmadığım savunmuştu. Batılı devletler Dam at Ferit’e Osmanlı halkını İt tihat Terakkî’nin yaptıklarından dolayı değil, İttihat Terakkî’yi başlarında tutuklarından dolayı kınadıkları nı söylemişlerdi. İttihat ve Terakki genel merkezinin, Ermeni tehci ri adı altında bir katliam a teşebbüsü anlamsızdı. Ayrı ca İslâm şeriatına da uygun değildi. İslâm şeriatına göre, m eşru devlete karşı bağlılıkta kusur edenlerin (yani nakz-ı ahd ve nakz-ı vefa halinde) bulunanların katli caizdir. Nitekim peygam ber Muhammed de nakz-ı ahd ve nakz-ı vefa’da bulunan Yahudi Ben-i Kureyza kabilesini kılıçtan geçirmiş, ancak çocuklara ve m a sum lara dokunmamıştı. Osmanlı devleti şer’ı esaslara göre kurulm uş ve şe riatın gereklerine uygun hareket etme zorunda oldu ğundan, nakz-ı ahd ve nakz-ı vefa’da bulunanların katledilmesi, diğerlerinin öldürülmemesi, tehcir edil mesi gerekirdi. Bu görüşü yukarıda öldürüldüğü bildi rilen kişiler savunuyorlardı. İttihat ve Terakki genel merkezi de bu görüşte idi. İttihat ve Terakki genel merkezi, nakz-ı ahd ve nakz-ı v efa’da bulunanların öldürülmesini, m asum Ermenilerin tehcirini de bir tedbir olarak düşünmüştü. Ancak Dr. Reşit’in ve tehciri yürüten diğerlerinin kurduklar: Kürt milis teşkilâtı, yukarıda anlattığımız nedenlerle tehciri katliam a dönüştürmüştü. İttihat ve Terakki ge nel merkezi de buna kısmen göz yummuştur. Göz yum madığı an lar da olmuştur. Örneğin, Çerkez Ahmet ve arkadaşları İstanbul’dan tehcir edilen Erzurum m ebu su Topal Vartkes ile Prof. D. Kelekyan’ın dahil olduğu 43
kafileyi İttihat ve Terakki genel merkezinin emri ol m adan Bilecik çevresinde öldürmüşler ve kafileden pek az kişiyi Suriye’de Cemal P aşa’nın komutasındaki kam pa teslim etmişlerdir. Bunun üzerine Cemal Pa şa, Çerkez Ahmet ve arkadaşlarını orada kurşuna diz miştir. K ısacası İttihat ve Terakki genel merkezinin kararı tehcirdir, Kürt milislerinin, Teşkilât ı Mahsus a ’cılarm yaptıkları ise katliamdır. II. Enternasyonal kongresine m ütarekede bir te liğ sunan Reşit Karaşem si, Ermeni tehcirini Osmanlı devletiyle Ermeni ulusu arasın da değil, doğudaki Kürt ve Ermeni hemşeriler arasındaki bir anlaşm azlık ola rak nitelendirmişti. Talât P aşa da konuya bu açıdan yaklaşmıştı. Ermeni tehcirini Dr. Reşit’in seyyar Çerkez jan dar m a müfrezesiyle, Kürt milis kuvvetleri ve diğer tehcir müfrezeleri bir kişisel çıkar kaynağı yapm aya kalktı lar. Yukarıda adı geçen öldürülenler, bu işe m uhale fet ettiler. Bunlardan babam ın Dr. Reşit’le ve seyyar Çerkez jandarm a müfrezesiyle ve Kürt milis kuvvet leriyle arası açıldı. Dr. Reşit, Çerkez H arun’u m üfreze siyle Lice’ye yolladı. Gece vakti başta Çerkez Harun olmak üzere on beş silahlı çete mensubu evimizi b a s tılar. B aşta Liceli Selim ve Mahfuz beyler (Atalay aile si) ve daha birçok kişi silahlı olarak evimize geldiler. Çerkez Harun ve avanesi, evde melanetlerini icra ede meyeceklerini anladılar. Babam la bir süre görüştük ten sonra D iyarbakır’a döndüler. Bunun üzerine Dr. Reşit, görüşm ek üzere babam ı D iyarbakır’a davet et ti. Lice ile Hani arasın da tuzak kurm uş olan Çerkez Harun’un çetesinin tecavüzüyle şehit edildi. Çete, b a bamı şehit ettiği yerde toprağa, gömdü. Dinsel bir tö'M
ren yapılmadı. Nedeni de, cesetin Lice’ye getirilmesi halinde birtakım karışıklıklara yol açm ası ihtimali idi. Çerkez Harun m üfrezesi yalnızca babam ı değil, topyekûn hepimizi tasfiyede kararlıydılar. Annemin ve benim hayatımı güvenceye alan A talay ailesini ve Remzi Akıncılar’ı (K ars defterdarı) rahmetle, minnet le ve şükranla anarım . Ali Emiri efendi (Osmanlı Vilâyat-ı Şarkiyesi) adlı kitabında, babam ı ancak aşere-i mübeşşere (sağlıklarında cennete girecekleri kendile rine peygam ber tarafından müjdelenen 10 kişi) için kullanılan tazim sözleriyle anar. Buna karşılık Ali Emirî efendinin ırkdaşı M usa Anter ise «Turbaigaym akam »ı küçümser. Babamın öldürülmesi olayında Dr. Reşit’in bir em ri var mıdır? Yoksa bu olay onun bilgisi dışında mı olmuştur? Bu soruların cevabını Reşit’in «M üdafaaname»sinden öğrenebiliriz. İsmail Hami Danişmend, M ütareke yıllarında y a yınladığı «Memleket» gazetesinde Dr. Reşit’in yazdığı «M üdafaanam e»sini yayınlamıştır (11). Bu «M üdafaa(11) Dr. R eşit, m ü tarek e y ılla rın d a E rm en i teh cirin d e k a n u n suz işlem ler y ap tığ ı ve sey y ar ja n d a r m a m ü frezesiy le y u k a rıd a a d la rın ı say d ığım ız k işileri öldürtm e su ç la rın d a n y a rg ıla n m a k üzere tu tu k lan m ıştı. T utukevin den , tu tu kev i m üdürü ile b irlikte k açm ıştır. A n ad olu ’y a geçm e o la n a ğ ın ı b u lam am ış, birk aç gü n B e şik ta ş’ta, E ren köy’de çeşitli e v lerde gizlen m iştir. B u sır a la r d a sözünü ettiğim iz «M ü d afa a n a m e » sin i h az ırlam ıştır. M ü tareke p o lisi R e şit’l s a k lan d ığ ı yerde bulm uş. R e şit de y a k a la n a c a ğ ın ı a n la y ın c a in tih a r etm iştir. İsm a il H am i D an işm e n t de T e şk ilâ t-ı M a h su sa ’d a D r. R e ş it ’in y an ın d a ç alıştığ ın d an , Dr. R e şlt’in çocu kları, R e ş it’ in «M ü d a fa a n a m e »sin i y ay ın la n m a k üzere k en d isin e v e r m işlerdir.
45
nam e»sinde Dr. Reşit, babam a karşı son derece h ü r m etkar olduğunu, vücudunun millete büyük faydalar bırakacağı nitelikte olduğunu, onun öldürülmesine emir vermesinin imkânsız olduğunu yazmıştır. Pek do ğaldır ki, babamın bu adla anılan seyyar jandarm a müfrezesince öldürüldüğü için Dr. Reşit’e karşı bir sem patim olamaz. Dr. Reşit üzerinde araştırm alar yaptım. Dr. Reşit’i sürgün bulunduğu T rablusgarb’daki sürgün arkadaşlarından ve diğer kişilerden, özellikle Trablusgarb valisi Giritli Celâl Bey’den soruşturdum. Rah metli Cami Baykurt da, Celâl Bey de onun lehine şa hadette bulunmuşlardır. Dr. Reşit’in iyiniyetli am a dar görüşlü biri oldu ğu kanısındayım.
2 Çocukluk ve Gençlik Yıllarım
* Çocukluğum Babamın Kiğı kaym akam lığı döneminde K iğı’da dünyaya gelmişim. Buna göre, doğum yılımın 1911, do ğum yerimin de Kiğı olması gerekir. Oysa nüfus kay dına göre doğum yılı 1909, doğum yerim İstanbul’dur. Bunun nedeni, H alaskar Zabitan hareketiyle devrilen İttihat ve Terakki Hükümeti yerine kurulan «Büyük Kabine» tarafından babam ın görevinden uzaklaştırıl ması, İstanbul’a yerleşmesi ve nüfus kaydının İstan bul’da yaptırılmasıdır. Babam 1915 yıhnda öldürüldü 47
ğüne göre, dört yaşım da yetim kaldım. Babam dan m ad dî bir servet kalmadı. Gerçi dedelerimden kalm a Girit H anya’d a üç konakta beşte bir hissem vardı. Ancak bunlar Y unanistan’da kaldıkları için, bizim bunlardan bir gelir sağlam am ız söz konusu değildi. Bu suretle dört yaşlarım da sefaletin kucağına atılmıştım. Sefaletin, yokluğun ne demek olduğunu iliklerime k ad ar duy muştum. Okula sabah beş, akşam da beş km. yani on km. yaya yol giderek gelip gidiyordum. Ev kira la n çok yüksek olduğu için sur dışında şimdiki Sağm alcılar ci varında oturuyorduk. Öğleleri de bir şey yemiyordum. A kşam ları da genellikle Giritli olduğumuz için tarla lardan topladığımız otlan haşlayıp yiyorduk. Öğrenci arkadaşlarım yemekhanede öğle yemeklerini yerken okulun susuz havuzunda tek başım a oturur, kaderimi düşünürdüm. Bir gün okulun am bar memuru rahm et li Sabri bey, öğle yemeği zam anı havuzun kenarından geçti. Ben de ona gerekli hürmeti yaptım. Sabri bey beş altı adım uzaklaştıktan sonra, bana seslendi. «Gel oğ lum,» dedi. Beni okul idarecilerinin lokantasına götür dü, karnım ı doyurdu. Akşam eve geldiğimde karnım daha acıkmamıştı. Akşam yemeği yemedim. Durumu anacığım a anlattım. Bana sarıldı. O ağladı, ben ağ la dım. Bu durum ertesi gün de devam etti. Sabri bey, yi ne beni öğretmenler lokantasına götürdü. Sabri bey du rumumu okul m üdürü rahmetli Tevfik Kut’a açm ış olacak ki, Sabri bey, bundan böyle öğle yemeklerimi okul idarecileri lokantasında yiyeceğimi söyledi ve ben okul idarecileri yemekhanesinde öğle yemeğini yeme ye başladım. Sabri ve Tevfik beyler nur içinde yatsın lar. Bir hafta sonra, okulun diğer yardım a m uhtaç çalışkan çocukları için öğleleri bir k aravan a hazırlan
'18
dı. Ben de bu karavan adan lise tahsilimi bitirene k a dar faydalandım. Bu karavan adan faydalan an ark a daşlarım ın sayısı onu geçmez. Bunlardan hatırlayabil diklerim Ahmet (emekli emniyet genel m üdürü Ahmet D em ir), Fazıl (Kurucu Meclis’te Konya milletvekili rah metli Fazıl N albantoğlu)’dur. Bunlardan Ahmet ben den iki sınıf yukarıda, Fazıl d a iki sınıf aşağıdaydı. Maddî durumun imkânsızlığı dolayısıyle mümkün m er tebe deftersiz, kitapsız, daha çok hocaları dinleyerek tahsilimi yaptım. Hocam H aşan Ali Yücel, nur içinde yatsın. Benim bu durumumu saptam ıştı. Bir gün ders ten çıkarken beni çağırdı. B an a bir paket verdi. «Evde açarsın,» dedi. Evde açtım. İçinden edebiyat ders kita bımız, bir defter, bir kalem, bir silgi, bir de gömlek çıktı. Lise tahsilimde böyle Sabri bey gibi, Tevfik bey gibi, H aşan Ali Yücel gibi hocalarla karşılaştığım gibi, insanlıktan nasip alm am ış hocalarla da karşılaştım . Bunlardan içimde ukde olmuş birini anm adan geçe meyeceğim: Çocukluğumda dindardım. Okulun camisine de vam eder, ayakkabılarım ı çıkarır, nam az kılardım. Ayakkabılarım delik olduğu için kışın çoraplarım ça murlu olur, caminin halılarını kirletirdi. Bir gün okul camisi imamı halıları kirlettiğim gerekçesiyle beni ca miden kovdu. Bir daha nam aza gelmememi söyledi. Bu suretle Allah’ın evinden kovulmuştum. Afmem bizim kötü malî durumumuzu, babamın politikaya karışm asına bağlıyor, her fırsatta ban a po litika ile uğraşm am ayı öğütlüyordu. Rahmetli anacığı m a göre, politikacılık kötü kişilerin işidir, politikacılık özel çıkarlar için kişilerin ahlâk dışı tertiplere baş vur masıdır, politikadaki başarı, tertiplerdeki b a şan de mektir. Rahmetli anam ümmi idi. Politikanın bir kişi F.4
49
sel çıkar için tertipler yapm a sanatı olduğu kanısın daydı. Bu kanıya kısmen sezgi ve kısmen de günlük ya şan tılara bakarak varmıştı. Bu yaşantılar arasında an am a en çok etki yapanı Giritli Cemali S u d a’nın serü veniydi. Anam her fırsatta profesyonel politikacıların tertibine örnek olarak bu serüveni anlatır. Bunu ak lımdan çıkarm am am gerektiğini söylerdi. Ben de şim di anam dan edindiğim bilgiye göre, bu serüveni an la tacağım. Cemali Suda Giritli ümmî, üstelik Türkçe bilmez bir gemici idi. Girit’ten Osmanlı ordusunun çekilme si üzerine çocuklarını alarak İstanbul’a göçetmiş, Dram an ’a yerleşmişti. Balıkçılık yaparak çocukları Emin (Bolu milletvekili rahmetli Emin Suda), Ahmet (Sam sun valisi rahmetli Ahmet Fahri) ’lerin nafakasını te min ediyordu. Cemali Suda, bir gün D ram an’da berbere traş ol m ak üzere girmiş, poltosunu askıya asmış, traş olmuş. Traştan sonra poltosunu giymiş, fak at paltosunun cep lerini yoklamamıştı. Dükkândan çıkar çıkmaz, hafiyeler onu çevirmiş, karakola götürmüşler, paltosunun cebinde evrak-ı m uzırra (!) bulm uşlar Suda, traş olurken hafiyeler paltosuna bu evrak-ı m uzırra’yı koy muşlar. Suda, evrak-ı muzırramn kendisine ait olm a dığını, ümmi olduğunu, Türkçe bilmediğini ne kadar söylediyse de itibar etmemişler. Çocuklarından Emin’ in tıbbiyede okuduğunu dikkate alarak, bu evrak-ı m uzırra’mn ona ait olduğunu iddia ederek bu aileyi T rablusgarb’a sürmüşlerdi. Rahmetli anam profesyonel politikacıların nelere tenezzül edebileceğini anlatırken, bu örneği sık sık tekrarlardı. Evet gerçekten de profesyonel politikacı ların yapam ayacağı melanet yoktur. Bunlara örnek :>o
olarak, Mekteb-i Mülkiye M üdürü Celal bey’in «Mül kiye» dergisinde çıkan anılarından birini aktaralım : II. Abdülhamit zam anında genellikle asayiş bozu tu. Eşkiyalık alm ış yürüm üş halde idi. Zaptiye kum an danlığı bu durumu yani asayişin bozukluğunu dahili ye nezaretine bildirirdi. Dahiliye nezareti de eşkıyala rın diri ya da ölü yakalanm ası halinde yakalayanlara ikramiyelerin verileceğini tamimen zaptiyelere bildi rirdi. Bazı karakteri bozuk zaptiye komutanları, haya lî çeteler türeterek m ezarlıktan yeni ölmüş kişilerin başlarını koparırlar, bunların çatışm ada ölü olarak ele geçirildiğini öne sürerek, Yıldız’a yollarlardı. Bu suretle ihsan-ı şahaneye nail olurlardı. Bu husus 1908’ den sonra yayınlanan Mülkiye dergisinde kaydedil miştir. Tertipler, iftiralar, Osmanlı toplumunun karakteristiklerindendi. Bu durum, üzülerek söyleyeyim ki, Türkiye Cumhuriyetine de geçmiştir. Türkiye Cumhu riyetinde profesyonel politikacılar tertiplerde, isnatlar da, iftiralarda Osmanlı dönemini aratm am ışlardır. M ercanyan çetesi, M anevracı Raşit tertipleri gibi. Söz sırası gelmişken kısaca bu tertipleri de h atırlata lım CHP iktidarının bir kolu, diğer kolundan haber siz olağanüstü y asalar çıkarm ak için Türkiye’de a sa yişi ihlâl edici bir çetenin kurulduğunu ve bu çetenin yurtdışından yönetildiğini öne sürm üş ve bir çete dü zenlemişti. Çetenin m ensupları millî emniyet kadro sundan kişilerdi. Faaliyetlerine başlayacakları sırada emniyeti umumiye m ensupları (durumdan habersiz olduklarından) bu çete mesuplarını yakalam aya te şebbüs etmişlerdi. Karşılıklı silahlı çatışm alar, y ara lanm alar olmuştu. Durum adalete intikal etmiş, neti cede bunun bir tertip olduğu ortaya çıkmıştı. 51
M anevracı Raşit tertibine gelince: Raşit bey İstan bul valisidir. Gece vakti komünistlerin vilâyeti işgal ettikleri şeklinde hayalî bir durum yaratılacak, emni yet kuvvetleri vilâyeti bu baskıncıların elinden kurta racaklar, baskıncılar vilâyetten kaçacaklardır. Bu a r a da silah lar patlayacak ve m asum bir iki kişi öldürüle cek, vilâyeti basan lar kaçm ış olacaklar, v ak ’a da k a panm ış olacak... Bunun üzerine sıkıyönetim ilân edi lecek, olağanüstü durum yaratılacak... İstanbul valisi Raşit bu tertibi gerçekleştirmek için emniyet m üdürlüğünü kullanm ak istemiş, emni yet m üdürü bu melanete alet olmamış, vali bu tertibi ni itfaiye ile uygulam aya 'kalkmış, yüzüne gözüne bulaştırmıştır. Bunun üzerine manevrayı, R aşit’in re’sen yapmış olduğu kabul edilerek görevine son verilmiştir Uzun yıllar bu olayın valinin doğrudan doğruya sa r hoşluk anının bir k ararı olduğu kabul edilmekteydi. Çok partili h ayata geçtiğimiz dönemde R aşit bey sağdı ve bunu kendiliğinden değil CHP’nin bilgisi içinde yaptığını yazmıştır. Rahmetli anacığım daim a tertiplerden korkarak benim politikadan, politikacılardan uzak kalmamı öğütler, yalnız bilime bağlanm am ı, bir aşk ahlâkı ya şam am ı arzulardı. Pek doğaldır ki rahmetli anacığım bilimi ve aşk ahlâkını bilmeden önseziyle bunları b a na öğütlüyordu. Lise öğrenimim sırasında politikadan uzak kalmayı, aşk ahlâkını yaşam ayı benimsemiştim. Bu arada, bilimsel üç soru da kafam ı kurcalıyordu. 1) İstanbul Lisesindeki hocalarımın çoğu pozit vistti. Pozitivistlikleri de Durkheim pozitivizmi idi. Durkheim’in önermeleri, değer önermeleri ve gerçek lik önermeleri diye ikiye ayırm asını ve fizik önermele ri gerçeklik önermeleri, toplum önermelerini de değer
önermeleri saym asını ve değer önermelerinin ayracı mn da (izafiyet) olarak ele alınm ası gerektiğini bir türlü anlamıyordum. Görelilik ile sübjektiflik farklı kavram lardır. Görelilik objektif de sübjektif de olabi lir. Çünkü Einstein’in fizikte genel izafiyeti doğrula m asından sonra önermelerin gerçeklik önermeleri ve değer önermeleri diye ayrılışında göreceliğin bir ölçüt olam ayacağı açıktı. Toplumdaki hükümler gibi fizik teki hükümler de göreli oluyorlardı. Kısacası fizikteki ve toplumdaki hükümler arasındaki farkı bir türlü kavrayamıyordum. Bu farkı çok sonra aksiyomatik üzerindeki çalışm alarım la kavramıştım. O da değer önermelerinin süjenin objeye atfettiği bir nitelik, ger çeklik önermelerinin ise objenin taşıdığı bir nitelik olduğu idi.
2) Mantıkta, bilimin, olaylar arasındaki bağla tının saptanm ası olduğunu öğrenmiştik, oysa sosyolo ji de bir bilim olduğuna göre onun da sosyal olaylar arasındaki ilişki ve bağlantıları saptam ası gerekirdi. Buna göre sosyolojinin biri dikey, diğeri yatay olarak sosyal olayların ilişkisini saptam ası gerektiği kanısmdaydım. Fakat lisedeki sosyolojide bunların yapılm a dığını görüyordum. Çok kocalı (poliandri), çok karılı (poligami), tek karılı-tek kocalı (monogami) aile tiplerinde tarih bo yuca birbirlerine geçişte ne gibi bağlantıların ve iliş kilerin olduğu aran ırsa bu dikey ilişkiye örnektir. Bu rad a çeşitli zamanlılık yani zam ansal bir bağlantı söz konusudur. Auguste Comte buna dinamik sosyal di yor. Y ataya örnek mevcut sosyal kurum lar arasındaki aynı zam an aralığındaki ilişki ve bağlantıdır. Augus te Comte buna statik sosyal diyor. Lisede bu bağlan tıların sosyolojide okutulmadığını görmekle okutulan 53
sosyolojinin bilim sel bir sosyoloji olm adığına k a n a a t getirm iştim . A m a bilim sel sosyolojinin ne olduğunu da bulam am ıştım . 3) M antıkta okuduğumuz metodolojiyi, Bacon m todolojisini, tatm inkâr bulmuyordum. Çünkü bilimsel bir sosyolojinin kendine özgü bir metodu da olması ge rekirdi. Oysa Bacon metodolojisinde bunu göremiyordum am a bilimsel sosyoloji için de bir metodun olaca ğına inanıyordum. Bu sorulara karşılık bulm ak için Beyazıt umumi kütüphanesine devam etmeye başla dım. Kitapları karıştırdım. O rada d a yeterli bir karşı lık bulamadım. Lise tahsilimi bitirdiğimde bu üç soru ya karşılık bulamamıştım. Bunlara karşılık bulmak için daha pek çok uzun yıllar beklemem, didinmem gerekiyordu. Bu sorulara karşılığı Teknik Üniversite 4. sınıfında Mihanik-i Riyazi (Teorik Mihanik) ve Tahlil-i Riyazi (Analiz) okuduktan sonra bulabilm iş tim. Lise öğrenimimde beğendiğim, takdir ettiğim, fa kat niteliğini kavrayam adığım özellikler de vardı. Bunları da yukarıdaki dersleri okuduktan sonra kav rayabildim. Bunlan iki noktada toplayabilirim: a — O rtaokulda geom etride problem leri iki tü r h a reketle çözüyorduk. 1 — G eçişli (intikâli) hareket, 2 — Dönüşlü (deveranî) hareket. O ysa lisede H adam ard geom etrisinde bu iki h arekete itib ar edilm iyordu, düz lem deki şekil tersyüz edilerek eski şekli üzerine otur tuluyordu. D oğaldır ki bu h areket ne geçişli ne de dö nüşlüydü, b a şk a bir h areket türüydü. Bu tü r hareket şeklini problem lerin çözüm ünde çok beğenm iştim , am a bu tü r hareketin nitelik k arak terin i k av ray am a mıştım. Çok so n ra H ad am ard ’ın gerçek bir M arksist m a tem atikçi (Sorbon’d a profesör) olduğunu ve u y g u la r»4
dığı hareketin de diyalektiğin geometriye uygulanışı olduğunu kavradım. b — Yine lise öğrencilik yıllarında okuduğumuz Ali Allah Y ar’m (12) da (İstanbul Üniversitesi Fen F a kültesi dekanı rahmetli Prof. Ali Yar) trigonometri ki tabı da beni çok etkilemişti. Bu kitapta trigonometri sorunları kongruans ilkesine göre çözülüyordu. Türk dilindeki diğer trigonometri kitaplarından farklı olan bu kitap da o zam an dikkatimi çekmişti. Fakat ben o tarihlerde Ali Allah Y ar’ın bir M arksist olduğunu kon gruans hesaplarının trigonometriye uygulanmasının diyalektiğin bir gereği olduğunu kavrayam am ıştım . Bu metodu da çok beğenmiştim. c — Yalnız m atem atik alanında değil, edebiyat ala nında da önemli bir konferans dikkatimi çekmişti. Bu konferans Barthold’un Orta-Asya Türkleri tarihi ve medeniyetine aitti. Barthold’un izlediği metod da alı şageldiğimiz metotdan farklı idi. Bu metodu da çok beğenmiştim. Şunu da söyleyeyim ki ben Barthold’un bir M arksist olduğunu ve metodunun da diyalektik metot olduğunu bilmiyordum. K ısacası lise öğrenimimde M arksist olduklarını bilmediğim kişilere sem pati duymuş, adını bilmediğim (12) Ali Y a r a sle n K a zan lıd ır. F r a n s a ’d a m ü h en d islik ö ğ ren i m i görm ü ştü r. İsta n b u l Ü n iversitesin d e ve Y ü k sek M ü hen d is m ektebin de yüksek m a te m a tik p ro fesö rlü ğ ü yap m ıştır. M ü tareke y ılla rın d a D r. Ş e fik H üsnü ile b irlik te «S o sy a list İşç i - Ç iftçi P a rtisi»n d e çalışm ıştır. B ir za m an so n ra p o litik a ile ilişk isin i k esm iş, k en d in i m a te m a tik ç a lış m a la r ın a verm iştir, ö z e llik le şek illerin bir re fe ra n s h eyetin e göre h arek e tin i yan i, izom erlyi değil, şek lin k en d i u n su r ları a ra sın d a k i h are k e ti yan i, tran sfo rm asy o n u d a d ik k a te a la r a k aç ık lam ıştır. T ra n sfo rm a sy o n m a te m a tiğ i h ale n ü n iversitelerim iz m a te m a tiğ in d e o k u tu lm am ak tad ır.
diyalektik metoda d a hayran olmuştum. Bu kişileri ve bu metodu ancak dört yıl sonra gerçek nitelikleriyle kavrayabilmiştim. Politik h ayata girmeye niyetli olm am am a rağmen lise son sınıfta farkına varm adan politikanın içine düş tüm. Durum şöyle olmuştu: Bizim öğrencilik yıllarımız Türkiye’nin opuskürizm (karanlıklar dönemi) dönemine rastlar. Bu dö nemde tek parti-tek şef görüşünden b aşk a görüşe izin verilmezdi. Tabiatiyle bu durum tasfiyesi gereken bir durumdu. Bu yüzden nerede bir düşünür topluluk v ar sa orada bu durumun nasıl tasfiye edileceği konuşu lur, çözümler aranır, bu çözümlerin hayata uygulan m asına çalışılırdı. İşte İstanbul lisesinin yatılı öğrencileri arasında da aynı şeyler konuşuluyordu. Ancak ben yatılı olm a dığım için bu konuların yabancısı idim. Yatılı son sı nıf öğrencileri bir Bursa gezisi düzenlemişlerdi. Bu ge ziye gündüzcülerden yalnız beni araların a konuk al mışlar, m asraflarım ı da onlar sağlam ışlardı. Bursa er kek lisesine konuk olmuştuk. B ursa’dan İstanbul’a dö nüleceğine yakın bir gece yatakhanede bir forum dü zenlendi. Forumda Türkiye’nin içinde bulunduğu k a ranlık durum anlatıldı. Özgür bir Türkiye’nin kurul m ası yolları araştırıldı. Bu konuda tek başına herkesin özgürlük için çaba harcam ası, zulme alet olmaması tezi savunuldu. O rada bulunanlardan bu konuda ça ba harcam aları nam us sözüne bağlandı. Bu forumda ben konuşmadım. Söylenenleri dikkatle izledim. İs lenilen nam us sözünü verdim. İşte bende, toplum için tek başına fedakârlık et me bu olayla başladı. Bu toplantıda bulunanlardan politikaya, sosyal mücadeleye katılanlardan hatırla dı
yabildiklerim şunlardır: Vanlı Kemal (rahmetli DP Van milletvekili Kemal Yörükoğlu), Çivrilli Mehmet (eski DP Denizli milletvekili Prof. Mehmet K arasan), Gaziantepli Cevdet (Gaziantep eski DP milletvekili Cevdet San ), Giritli Miraç (Miraç K atırcıoğlu), Ağrı lı Celâl (eski DP bakanlarından Celâl Yardımcı) vb... Burada şunu da söyleyeyim ki 1928’de yaptığımız bu forumdan sonra bu arkadaşlarım dan hiç biriyle bu konuda bir görüşmem, konuşmam olmadı. Onların n a sıl bir yol çizdiklerini de bilmiyorum. Am a ben Türki ye’nin özgürlüğü konusunda hiç bir fedakârlıktan çe kinmedim. 18 yaşımı tam am ladığım zam an rahmetli anacığım bana «Abidin», dedi. «Baban doktor Reşit’in davetine gitmeye k arar verdiği zam an bana ‘hanım ’, dedi. ‘Be nim yaşam günlerim sayılı. Biricik oğlum Abidin’i sa na, seni de Allaha emanet ediyorum. Oğlum 18’ini ta m am ladığı zam an ona insanlık için çalışm asını ve on dan Bektaşiliği incelemesini istediğimi söyle. Bektaşi liğ'i kabul ya da redde onu serbest bıraktığımı söyle. Şayet bunları yapm azsa babalık hakkımı helâl etme yeceğimi söyle. Şayet sen bu vasiyetimi oğlum a ilet mezsen san a da kocalık hakkımı helâl etmeyeceğim’, dedi, dedi.» Rahmetli anacığım bunları söyledikten sonra d a «Allahıma hamdederim. Boynumdaki veba li attım. Babanın vasiyetini san a ilettim. Fakat sana insanlık ve Bektaşilik konusunda önderlik edecek du rum da değilim, ümmiyim,» sözlerini ekledi. Bunun üzerine B ektaşilik üzerine çalışm a lara b a ş ladım. Bektaşilik konusunu incelem eye b ağlad ığım z a m an bu kon uda bilim sel bir bilgiye sahiptim . Şim di b u nu n asıl elde ettiğim i k ısa c a anlatayım . Şim diki S a ğ m alcılar d olayların d a G üm üşsüyü denilen bir yerde 57
oturuyorduk. B u rası bir zam an lar O sm anlı m em ur aristo k rasisin in yazlık b a ğ yeriydi. Filoksera h astalı ğı orad ak i b ağ ları m ahvetm iş, an cak eski köşklerle u fa k bağevleri kalm ıştı. H astalıktan son ra b u ray a İs tan b u l’un o rta m em ur ta b a k a sı gelm eye başlam ıştı. Bizim gibi m alî durum u d a h a kötü o lan lar ise, yaz kış b u rad a otururdu. B ir yaz, Şerafettin (rahm etli Dinayet işleri B aşk an ı profesör Ş. Y altkaya) de kom şu m uz olm uştu. Ben o tarihlerde lise öğrencisiydim . Bir gün K u r’an h ak k ın d a b an a bir soru sorm uştu. Ben de ona babam ın k itap ları a ra sın d a kendisinin «Tarih-i K u r’an-ı Kerim » kitabının bulunduğunu, babam ın d a kitabın sa y fa la n k e n a rla n n a n otlar koyduğunu söy ledim. Bunun üzerine bu kitabı görm ek istediğini söy ledi. Ben de kitabı verdim . Bu n otlara göz gezdirdik ten so n ra «b aban Alevi - B ektaşi m i?» diye sordu. Ben de «Evet» dedim. Bunun üzerine Şerafettin Y altk ay a b a n a A levilik k on usun d a geniş, bilim sel bir açık lam a yaptı. B un a göre «Allah-M uham m et-Ali Bektaşi-Alevı üçlem esi H ıristiyanlıktaki A llah-îsa-Ruhül-Kuds üçle m esinin İslâm laştırılm ış şeklidir» dedi ve bu konuda bilgiler verdi. Bu bakım dan ben de Bektaşîliği Alevî liği, M üslüm anlıkla - H ıristiyanlığı k ay n aştırm a o larak ele aldım ve bu yolda incelem eye başladım . B ektaşilik A levilik adlı b ir incelem em hazırdır İslâm felsefesi kon usun da esaslı bilgim i Prof. Ş erafet tin Y altk ay a’dan elde ettim. Onu rahm etle anarım . İlk okuduğum M anastırlı R ıfat efendinin «M iratül Mekasit, Fidef-al M efasit» (M aksatların A çıklanm ası, F e satlığın G iderilm esi) kitabı oldu. Bunu Şeyh Bedreddin’in «V aridat»ı ve V a rid a t’m çeşitli açık lam aları iz ledi. Sonuç o larak kişinin ne dün ya ne de ah iret n i
metleri için değil kendi vicdanına karşı sorumlu ola cak şekilde davranm ası, vicdanının sesinden başka ses dinlememesi gerektiği kanısına vardım. Şeyh Bedreddin hakkında bilgilerimi genellikle Prof. Y altkaya’ dan öğrendim. Bir gün İstanbul Sağm alcılar dolayla rındaki Gümüşsüyü dolaylarındaki evinde Arap Ede biyatı Tarihi Profesörü Saip Efendi, Edebiyat Fakülte si Farsça okutmanı Abdülbaki Dedeefendi, Robert, Ko lej öğretmenlerinden Kemal Bey ve eski İttihat çılardan Salih Bey oturmuş sohbet ediyorlardı. Her halde bir hususu tahkik için olacak beni de yanlarına çağırdılar. Y altkaya bana «Osmanlı ta rihinin en önemli fikir adam ı kimdir? Tarihsel kay naklar arasında K ur’an da yer alır mı?» sorularım sor du. Ben de «Osmanlı tarihinin en önemli fikir adamı Şeyh Bedreddin-i Sim avî’dir» dedim. «Ben müslüman olmak sıfatıyla Kur’an a inanırım. Fakat onu tarihe kaynak gösteremem. Çünkü müslüman olmayanların onu kabul etmesi mümkün değildir. Tarihin kaynağı bütün insanlığı kapsayan eserler olabilir» dedim. Bu nun üzerine Y altkaya bana şu soruyu sordu: «Bir oto mobil yarışında birinci gelen otomobilin bu birincilik şerefi bu otomobili yapan mühendiste mi, yoksa onu kullanan şoförde midir?» Ben de Y altkaya’ya bunun şe refinin otomobili yapan mühendise ait olacağını söy ledim. Y altkaya da ban a «Oğlum» dedi. «Bedreddin’in öngördüğü fikir sistemi tabiatın hâdis (yaratılmış) de ğil, kadim (ezeli ve ebedi) olduğunu ileri sürer, buna göre yaratan ve yaratılan m eselesi söz konusu olamaz. Yaratm a, yaratılan ile birlikte kaimdir, K ur’andaki, Allahın, dünyanın önce varolduğu görüşü zamanî de ğil, şerefidir» görüşleri Bedreddin’e ait değildir. Ondan önce Ebu Berekât-ı Bağdadi bu konuları işlemiştir. Bu na göre Ebu Berekât-ı Bağdadî otomobili yapan m ü 59
hendis, Bedreddin de şoför durumundadır.» Yaltkaya daha sonra sözlerine «Bedreddin’in önemi mantık ça lışm alarıdır. Ona gelene kadar m antıkta kaziyeler (önermeler) olumlanan (tasdiki) ve olumsuzlanan (selbi) olarak İncelenirdi. Bedreddin olasılık (ihtimali) önermelerini de incelemiştir. Ancak onun arkadaşı Seyyid Şerif Circani de aynı şeyi yapmıştır. Bu neden le bu ikisinin birbirinden etkilenip etkilenmedikleri, etkilenmişlerse hangisinin hangisinden etkilendiği in celenmeye değer bir konudur. Bu konuda bir söz söy leyebilecek durum da değilim» dedi. Sonra da bana A rapçadaki ism-i m ensuplar (iyelik) kurallarını sor du. «Bedreddin’in Sim avî değil, Simavnevî olması ge rekir. Çünkü Bedreddin Sim av’lı değil, Sim avnalı’dır. Sim avn a’lınm da ism-i mensubu Sim avnevî’dir» dedi. Bedreddin’in Sim av’lı değil, Sim avna’lı olduğunu ilk kez kendisinin ortaya koyduğunu ve Batılı bilginlerin de bunu kabul ettiklerini söyledi. Bana profesör Babinger’in kendisine yolladığı ve bu görüşü kabul etti ğini bildiren ve kendisini tebrik eder mahiyetteki mek tubunu gösterdi. Babinger’in mektubunun yazısı be nim yazım gibi son derece çirkin bir yazı idi. Bu sırad a söze Salih Bey karıştı. «Demek ki çocuk larım ıza tarihin kayn aklan olarak K ur’anı gösterm i yorlar, bu da tabiidir. Çünkü A nkara pozitivisttir, biz İttihatçılar ise metafizikçiyiz. A nkara bizi tasfiye için pozitivizmi öne sürm üş ve tasfiye de etmiştir». Bu sı rada beni işaret ederek «bu y aşta pozitivizme gelen bir çocuk, pozitivizmde kalam az, m ateryalizme geçecek tir M ateryalistler de pozitivistleri tasfiye edecektir. An k ara biz m etafizikçileri tasfiye etmenin karşılığını ken di de tasfiye edilmek suretiyle ödeyecektir» dedi. Şunu söyleyeyim ki Salih Bey’in bu konuşm alanndun hiç bir şey anlam am ıştım. Am a bu konuşmayı zih (10
nimde aynen tuttum. Uzun yıllar sonra bu sözlerin al tında yatan düşünceyi k av rar gibi oldum. Stoik (her güçlüğe katlanm ak ve hiç bir çıkar gözetmeden y a şa mak) hayatı benimsedim. K ısacası 19 yaşım da üç fark lı etken altındaydım. 1 — Türkiye’de özgürlüğü geçer li kılmak için B u rsa’da verdiğim nam us sözü, 2 — Ba bamın vasiyeti gereği insanlık için çalışm a ve Bekta şîliği inceleme borcu, 3 — Lisede cevabını bulamadığım sorunlara bir karşılık bulm ak üzere çaba harcam ak. Aklımın erdiği gücümün yettiği oranda bu üç hu susu gerçekleştirmeye çalıştım. Yüksel tahsil döne minde özgürlük konusundaki çabalarım ı öğrenci der neklerinde yoğunlaştırm ada, bilimsel çab alan da, aksiyomatiği sosyal olaylara uygulam ada, Bektaşiliği in celemeyi ise gnostisizmi (tanrısal gerçeğin doğada kendini göstermesinin, bu gerçeğin sezgi yoluyla bi linmesinin yöntemi) kavram ada gerçekleştirmeye ça lıştım. Öğrenci derneklerindeki çabalanm günlük poli tikaya, aksiyomatikteki çabalarım diyalektik m aterya lizme, Bektaşîlikteki çabalarım da beni melamete (Sohbette vefa, m arifette beka, muhabbette fenâ ‘yok luk’ öğretisi) itti. Şimdi de sırasıyle öğrenci hareket lerine, aksiyomatiğe, Bektaşîliğe değinelim. Pek doğaldır ki bu sıralam a bir soyutlam a sonu cudur. Çünkü bu üç konudaki çabalar birbirinden bağımsız bir sıralam a değil, birbirine bağıntılı içiçe girmiş bir halde bulunurlar. * İlk Gençliğim Ben maddî ya da manevî bir çıkara yönelik olm a yan, hasbî, bilimsel bir çaba h arcam aya eğilimliydim. 61
Bundan ötürü saf m atem atik alanında çalışm ayı ta sarlam ıştım . Am a şartlar beni tatbiki matematik a la nında çalışm aya itti. Benim öğrencilik yıllarımda Tek nik Üniversite’nin ilk üç sınıfında m atematik okutu lur, dördüncü sınıfında da meslekî dersler görülürdü Demek ki okulun ilk üç sınıfı benim sorularım a k ar şılık veriyordu. Burada çağdaş matematiği kavram ış, iki hoca vardı. Kerim Erim, Ali Allah Yar. Diğer hoca lar O rtaçağ matematikçisi idiler. Karışık problemleri çözmeyi m aharet sanıyorlardı. Prof. Kerim Erim Gottingen ekolüne mensup bir aksiyomatikçi idi. Kerim Erim aslen, Türkistanlıdır. İstanbul Teknik Üniversi tesini bitirdikten sonra Alm anya’da matematik eğiti mi görmüştür. Onun Alm anya’daki öğrenim yılların da yeni pozitivizm, özellikle de V iyana ekolü gözde idi. Kerim Erim de V iyana ekolü ekisinden sonra Gottingen ekolüne özellikle de Hilbert’e bağlanm ış bir ak si yomatikçi idi. Kerim Erim 1933 Üniversite ıslahatında görev aldı. Batıdan yeni pozitivist profesörleri İstanbul Üniversi tesine getirtti. Kendisi de İstanbul Teknik Üniversite sinden ayrılarak İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi ne geçti. Türkiye’de Cumhuriyet döneminde m atem atik eği timinde; geometride, trigonometride, mekanikte M ark sist görüş geçerliydi. Bu ders kitapları tamamıyle M arksist esaslara göre yazılmıştı. Bu kitaplar Alm an y a’da Hitler’in iktidara gelişine k adar liselerimizde ve üniversitelerimizde okutuldu. Lisede okutulan İzmir li sesi matematik öğretmeni Ahmet Nazm i’nin çevirdiği geometri ile m ekanik kitapları, Ali Y ar’m çevirdiği tri gonometri kitapları tamamıyle M arksist esaslara göre yazılmışlardı. Liselerde bu M arksist kitapların okutul
masının nedeni, ne iktidar partisinin yani CHP’nin, ne de Talim Terbiye heyetinin M arksist olmasıydı. Her iki kuruluş da bu konuda bir bilince sahip değillerdi. Bu M arksizme göre yazılmış kitapların okutulm a sının nedeni CHP’nin ve Talim Terbiye üyelerinin ki tapların niteliğini bilmemiş olmalarıdır. Bunun açık bir örneği cebirde Carlot Bourlet’yi, tasarı geometride F.J.M .’nin kitaplarını okutm aları idi. M arksist bir m a tematikçi zam andan yalınlanm ış hareketi, şeklin yal nızca tek referans heyetine göre değişimini değil, aynı zam anda şeklin elemanlarının birbirine göre de deği şimini ele alır. Bu kişiler tamamıyle katolik papaz m a tematiğini temsil ederler. Şayet CHP ve Talim Terbi ye Heyeti bilinçli M arksist olsaydı cebirde, tasan ge ometride bu papaz m atem atiğini seçmezdi. Bu itibarla bu kuruluşlar bilinçli M arksist değildi. Diğer taraftan bu kuruluşlar bilinçli anti-m arksist olsaydı H adam ard matematiğini de okutmazlardı. Sözün kısası gerek CHP ve gerekse Talim Terbiye tam bir cehalet ve k a ranlık içindeydiler. Ben Teknik Üniversite öğrenciliği min ilk yıllannda Kerim Erim’in etkisinde kalarak aksiyomatik (Değişmez varsayım lara «aksiyom lara» da yanarak tümdengelim yöntemi) ekolü seçmiştim. D a ha sonra aksiyomatikten değişmez varsayım lan deği şir tarihsel-toplumsal varsayım lar alarak diyalektiğe geldim. Şimdi düşünsel değişimimin öyküsüne geçiyo rum. Genel olarak Türkiye’de matematik öğretiminde m atematiğin esasları ilkeleri araştırılm az, mantıkla bağlantılarına değinilmezdi. Bu da normaldi. Çünkü Türkiye’de m atem atik teknik h ususlara yardımcı bir araç kabul edilirdi. Bu h ususlara ancak çağdaş m a tematikçiler değinebilirlerdi. Bunlar da iki tane idi. 63
Buna göre yüksek mühendis mektebinde bunu ya Ali Allah Yar, ya d a Kerim Erim’in yapm ası söz konusu olabilirdi. Ali Allah Y ar bu konuda çekingen d avra nıyordu. Ancak Kerim Erim m atematiğin esaslarına değiniyordu. Kerim Erim nazari hesap dersinde m a tematiğin esaslarını, m antıkla bağlantılarını inceler di. Bunda da meta-matematiği esas alır. Hilbert’in gö rüşlerini anlatır, aksiyom atiği öğrencilerine sevdirtirdi. Daha sonra m ekanik dersinde de aksiyom atiği fiziğe uygulardı. Aksiyomatiğin fiziğe uygulanışında o k a dar açık hareket ederdi ki bu yöntemin sosyal olay lara da uygulanabileceği izlenimini uyandırırdı. İşte bu izlenimler sonucunda aksiyom atiğin hem doğaya, hem topluma, hem de düşünceye uygulanabilir bir yöntem olduğuna kesinlikle k an aat getirdim. Lise öğrencilik yıllarım da yukarıda belirttiğim, çözüm bula madığım sorulara aksiyom atikle çözüm bulmuş olu yordum. Bu dönemde kendi kendime aksiyom atiğe dayanan bir sosyoloji yapm aya çalıştım. O sıralarda Pareto’nun «Sosyalist Meslekleri» kitabı ile Charles Gide’nin «İktisadî Doktrinler Tarihi»ni okumuştum. Bunlardan cesaret alarak aksiyom atiği ekonomiye de uygulam aya çabaladım. Daha sonra bu konuda ciddî çalışm aların olduğunu öğrendim. Kendi çalışm aları mı durdurup onları incelemeye başladım. Artık bu suretle ben bilmeden aksiyom atikçi olmam dolayısıyle, V iyana ekolünün (Bilginin m antıksal analizine dayanan kavram larla olayların belirtilmesi yöntemi) bir mensubu, Wiener K reis’in taraftarı bir neo-pozitivist (*) ya da bir neokritisist (**) idim. (*)
(ii
N eo-pozitivizm : İn sa n la rın bilin çle v a rlık a ra sın d a k i İliş kiyi bilem eyeceğini, an c a k o lay ları bilebileceğini, o la y la rın ise dille, som u t m a n tık la ifa d e ed ilebileceğin i, bu n-
Bu okuldan uzaklaşm am , bunların duyumları esas alması, kuvveti naturda bir ajan değil, metafizik bir birim (kitle ile ivmenin çarpımı) saym ası idi, yani kuvvete bir konvansiyon gözü ile bakm ası idi. Naturu ve onun ajanlarını red edişi, V iyana ekolüne k ar şı ilk şüphelerimi doğurdu. Daha sonra zam anı te mel birim değil, harekete ve maddeye bağlam a gerek tiği kanısına vardım. Zamanı insanın sezgisine b ağ lamanın isabetsizliğine inandım, K ant’tan da uzak laştım, diyalektiğe meylettim. İşte aksiyom atiğe gelişimin ve ondan gidişimin kısaca öyküsü!... Şimdi aksiyom atik konularındaki düşüncelerimi açıklayayım. M alum dur ki ele alınan her konunun, (yani objenin, fenomenin, sürecin) incelenişinde iki yol vardır: 1 — Tümdengelim (dedüksion), diğer bir deyim le, tümel ilkelerden aklın prensiplerinden kalkarak bu tümel ilkeleri tikel, tekil, özgül durum lara, yani, objelere, fenomenlere, süreçlere uygulam ak... Pek doğaldır ki bu husus bize yeni bir bilgi kazandırmaz. Bilinen hususları, bilgiyi b aşk a bir biçimde ifade et meye, bir çıkarsam a yapm aya yönelir. Bu da şu sü reci izler: Tümel işaretler aksiyom postula > varsayım (tanım lar da bir çeşit varsayım olduğun dan bu rada varsayım la hem hipotezi, hem de tanımı kastediyoruz.) -» teorem. Burada yapılan şey dikkat edilirse bir totolojidir. K ant’ın deyimiyle analitik bir d a n ötürü olayın, dilin , som u t m a n tığ ın İn celen m esin i ö n gören öğreti. ( * * ) N eo-kritlsizm . K a n t ’ın bilinm ez ken d in d en şeyler g ö rü şü nü benim seyip bilim sel k a v ra m la rı ve fe lse fi k ateg o rileri birer m an tık kon stru ksiyo n u o lara k ele a lm a yöntem i.
F.5
65
önermedir. Bu totoloji biçimsel m antığa dayanılarak yapılır. Bu bakım dan tümdengelim bir bakım a bir formalizmdir. (*) Çünkü formel m antığa dayanır. Bir bakım a da bir yapıcılık (constructivisme) (**)’tır Çünkü teorem, varsayım üzerinde; varsayım , postula üzerinde; postula, aksiyom üzerinde; aksiyom, tümel işaretler üzerinde kurulur. Diğer bir perspektive göre de tümdengelim bir sezgiciliktir. Çünkü bu rada aksi yom ve postulatları seçişte tümüyle serbestiz. Ancak biz işimize yararlı olanları seçerek hareket etmekle sezgicilik yapm ış oluruz. Gerçekte tümdengelim genel biçimiyle bir usçuluktur. Usçuluğun her türü tümden gelimdir. 2 — Tümevarım (endüksiyon). Tekil, tikel, özgül durum lardan, fenomenlerden, objelerden, süreçler den kalkarak tümel ilkelere varm aktır. Tümevarım bize bir bilgi kazandırır. Bilinmeyen hususları bilme ye, bilgi elde etmeye, tümel işaretleri saptam aya ya rar. Bu d a süreci izler. (Obje » fenomen — gözlem deney — ilke). Burada yapılan şey dikkat edilir se bir bilgi sürecidir. Bir sentetik önermedir. Tümdengelim usçulan n (rasyonalistler) tümeva rım, görgücülerin (ampirist) yöntemi olması gerekir Buna göre teoremden söz etmek usçuların, ilkeden söz etme görgücülerin karakteristiğidir. Bu durum da ekonomi bilgisini tümdengelime bağlayanların teo remden, tüm evarım a bağlayanların da ilkeden h are ket etmeleri gerekir. ( *)
F o rm alizm : F o rm ile içeriği b irb irin d en ay ırm ak , form u açık ve çelişm ez olarak , değişm ez v a rsa y ım la ra d a y a n a cak tü m den gelim le a ç ık la m a yöntem i. <**) C on stru ctivism ; ta n ım la n m ış siste m o b jelerin i v a rsa y ım s al tü m den gelim le sıra y a koym a yöntem i. (İli
Nitekim Ricardo iktisat kitabına «İktisadın İlke leri» adını koymuştur. Ricardo Locke felsefi okuluna bağlı olduğuna göre bu tutumu yenindedir Türkiye’ de birçok M arksistler, bu a rad a TSİP (Türkiye Sos yalist İşçi Partisi) de ilkeye dayanarak görgücülüğe dayanm ak eğilimindedir. İlk gençliğimde görgücülüğe değil, usçuluğa önem vermiştim. Oysa şimdi, yukarıda d a belirttiğim gibi bu ikisinin bireşimini yapm aya çalışıyorum. K ant’a göre bilgi objenin, fenomenin, sürecin bir mekân ve zam anda sezgi yoluyla sıralanm ası ve bu nu m üteakip bunun aklın kategorilerine göre belirli yerlere yerleştirilmesidir. Dikkat edilirse burada objeden, fenomenden (ol gu) süreçten hareket edildiğine göre yapılan şey bir ampirizmdir. Diğer taraftan objenin, fenomenin, sü recin deneyle saptanm asına göre bu yapılan şey bir sansualizm dir. Maddî dünya ile, onların duyu organlarım ızca beliren hususlarının özdeşliği kabul edilirse bu husus bir pozitivizmdir. Görülüyor ki K ant’ın felsefesi diğer bir deyimle kritisizmle ampirizm, sansualizm (*) ve pozitivizm arasın da ciddi ve esaslı ilişki ve bağlantılar vardır. Gerek tümdengelim ve gerekse de tümevarımda bazı eksiklikler vardır. Tümdengelimin sonucu teo •'■*) S a n su a liz m : B ilg in in tek k ay n ağ ın ın d u yu m lar olduğunu öneren öğreti. K ritisiz m : İn sa n ın bilgi yeten eğin in n esn elerin özünde değil, görü n üm ünde olduğunu ve bilm enin fo rm ların ve in sa n yeten ek lerin in eleştirilm esi ile elde ed ileceğin i öne sü ren öğreti. A m pirizm : D u yu m sal deneyin b ilgin in biricik k a y n a ğ ı o l du ğu n u söyleyen öğreti.
67
remdir. Bu teoremin objelerle olgularla, süreçlerle doğ rulanm ası gerekir. Eğer teorem doğrulanam ıyorsa tüm dengelimde harcanan emekler bir fantazi olmuş olur Bu doğrulam a da birkaç obje, olgu ve süreçle değil, bü tün obje, olgu ve süreçlerle doğrulanm ası gerekir. Eğer bir tek obje, olgu, süreç teoremimizi yalanlıyorsa bütün bir yapı çürüktür demektir. Öte yandan tüm evarım da varılan ilkenin akim ilkeleriyle uygun düşm esi gerekir. Eğer ilke aklın il kelerinden herhangi biriyle, doğrudan ya da dolaylı olarak çelişiyorsa o zam an tümevarım da eksik ve yanlış olmuş olur. Gerek tümdengelimli, gerekse de tümevarımlı sü reçlerin doğrulanm am asındaki yanlışlık farklı yerler de olur. Tümdengelimde teorem, objelerle, fenomen lerle, süreçlerle uygun değilse, burada yanlışlığı ak siyom larda aram ak gerekir. Tümdengelimin sezgiciliğin, biçimciliğin ve yapı cılığın bir bireşimi olduğunu belirtmiştik. Tümdenge limle varılan sonuç, objeye, fenomene, sürece uygun değilse, başka deyişle maddî hayat bu sonucu doğru lam ıyorsa yanlışlığın y a biçimcilikte ya da yapıcılık ta olması gerekir. Yanlışlık biçimcilikte olamaz. Çün kü belli bir entervalde (belirli bir zam an ve bel li bir mekan aralığı) aklın ilkeleri değişmez varsayı lır. Yapıcılıkta da olamaz. Çünkü bunlar veri (data) olarak alm an elemanlardır. Yapı elem anlardan olu şur. Çıkarımımız ancak verilerin objelere, fenomenle re, süreçlere uygun olarak alındığında doğru olabilir. Öyleyse yanlışlık olsa olsa sezgicilikte olabilir. Tü m evarımda sezgicilik belitlerde (aksiyom) kendini gösterir im
Bu d urum da belitlerim izi değiştirm em iz gerekir •Objeyle, fenomenle, süreçlerle doğru lan an bir belitler dizgesi kurm alıyız. Bu d a sezgiciliğe d ay an ılarak k u rulam az. Sezgim izi değiştirm ekle bir şeyi değiştire bilm iş olam ayız. Böylece ben sezgiye d ay an m ay an bir belitler dizgesiyle yan i tü m evarım a d ay an an ve be litleri h areket halinde olan bir belitler dizgesine (di yalektiğe) geldim . T üm evarım da v arılan ilke aklın ilkeleriyle çelişiyorsa b u ra d a yanlışlık iki noktadan gelir: 1 — T üm evarım a e sa s olan v arsay ım d a yani z a m anın ve m ekan ın birtürdenliğinde (hom ojen) olan geçersizliği aram ak , 2 — Obje, olgu ve süreci aklın kategorilerine yerleştirm ede isabetsizlik etm iş ol m ak. Zam anın ve m ekânın birtürdenliğini kabul eden sezgim izdir. B u n ları ak im kategorilerine yerleştirm ek ise biçim ciliktir. Zihinde bu biçim değerlendirilir, bir aksiyoloji yapılır. E ğer yanlışlık zam an ve m ekânın hom ojen olm a yışından geliy o rsa bu, sezgiciliğin bir kusurudur. Bu yanlışlık kategorilere yerleştirm ekte ise bu takdirde h ata deneyim izin yan lış değerlendirilm esindendir. O halde konu değerlendirm e son çözüm lem e d e bir aksijoloji (değer kuram ı) konusudur. M atem atik, objelerin, olguların, süreçlerin özle rinden so y u tlan arak m eydan a gelen biçimi ve sayıyı çözüm ler. Y ukarıki açık lam am ıza göre m atem atik tüm dengelim le yapılır. M atem atikte an cak özel h a l lerde tüm evarım d a kullanılır. Bu durum da, doğru lan an bir özellik ay rıca (n) kere doğru ise (n + 1 ) kere için de doğru olacağı m an tığa göre isp at edilir Oy sa d oğa bilim lerinde (n) kere doğru olanın (n + 1) için d e d o ğru olacağı kabu l edilir. A yrıca isp ata gidilmez. 6i)
* Matematiğin Özelliği Malumdur ki ele alınan her konunun yani obje nin, olgunun, sürecin bir biçimi bir de içeriği vardır Aynı şey m atem atik için de geçerlidir. Onun biçimi ni geometri, içeriğini aritmetikte buluruz. Buna gö re geometri hareket, süreklilik, değişirlik, zam anlılık tır. Buna karşılık aritmetik durallık, süreksizlik, de ğişmezlik, mekânlılıktır. Platon biçimi, hareketi, sürekliliği, değişirliği, z a manlılığı esas aldığından kendi okuluna gireceklerin geometri bilmesini zorunlu kılmıştır. Buna karşılık Pythagoras matematiğin içeriğini esas aldığından aritm etiği öne almıştır. Bu suretle matematik yani geometri ve aritmetik bir arad a dü şünülürse bunlar bir çelişkiyi taşırlar. Zaman me kân, süreklilik sürgitsizlik, devingenlik durallık, değişirlik değişmezliktir. Bu durum da ya geometri aritmetiği ayrı ayrı al mak, ya da ikisini bir arad a alarak çelişkiyi ortadan kaldırm ak gerekir. Bu çatışkan durumların bir arada alınıp çözümlenmesine dichotomique yöntem diyşceğiz. Uzun zam anlar bunlar birbirinden ayrı çelişir şeyler olarak ele alındı. Oysa geometriyi aritmetiğe, aritmetiği geometriye dönüştürme, diğer bir deyimle, bunları özdeşleştirme konusu ortaya çıktı. Bunu Descartes Kartezyen Koordinat Sistem i’yle gerçekleştir di. Bu suretle bunları birbirine dönüştürdü. Materna tikte ilk devrim böylece gerçekleşm iş oldu. Artık geometri ile aritmetik arasında bir çelişki den söz etmek anlam sızlaştı. Geometride hiç bir emek harcam adan aritmetikteki ilerlemelerin geometriye, 70
yine aritmetikte hiç bir emek harcam adan geometri de elde edilecek sonuçlan aritmetiğe uygulam ak mümkün hale geliyordu. Böylelikle aritmetik-geometri çatışm ası da ortadan kalkıyordu. Ben bu n lardan aritm etiğe (hesap, cebir, analiz) öncelik ve üstünlük tanıdım . G eom etriyi ihm al ettim. A şağı yuk arı yakın ark a d a şla rım d a bu yolu seçtiler. Geom etriyi y a d a aritm etiği e sa s alın ca artık çatış kanlık ilk b ak ışta o rtad an kalk m ış oluyordu. G erek aritm etik ve gerekse geometri kendi içinde tutarlı idi. O ysa gerek geom etri ve gerekse aritm etik ayrı ayrı, kendi içinde de çelişkili idi. G eom etride y apılan ç alış m alard a görünürde birbirleriyle çatışır çeşitli geom et riler o rtay a çıktı. Bu birbiriyle çatışan geom etriler kendi içlerinde tu tarlı fa k a t birbirleriyle tutarsızdılar. Ö rneğin bir üçgenin iç a ç ıla n toplam ı Öklit geom et risinde 180°, Luboçevski, R iem ann geom etrilerinde 180°’den farklıdır. Şim di sorun biz bu üç farklı geo m etrilerden han gisini e sa s alacağ ız ve bu çatışkan lığı nasıl çözüm leyeceğiz? Bu çatışkanlığı Poincare Fucheen fonksiyonlarıy la çözdü. Bu suretle Öklit geometrisini diğerlerine, di ğerlerini de Öklit geometrisine dönüştürdü. Bu suret le Descartes’m aritmetiği geometriye, geometriyi arit metiğe dönüştürme işinin bir başka şeklini Poincare Öklit geometrisini diğer geometrilere, diğer geomet rileri de Öklit geometrisine dönüştürmekle gerçek leştirdi. Bu suretle geometriler arasındaki çatışkanlık ortadan kalktı. Böylelikle Poincare matematikte ikin ci devrimi gerçekleştirm iş oluyordu. Geometride görülen çatışkanlığın benzeri aritme tikte de vardı. Şimdi bunu ele alalım. M alumdur ki iki tür sayı vardır: 1— 1,2,3... vb 71
gibi niceliği değerlemeyi gösteren kardinal sayı, 2 — l 2., 3., vb... gibi sırayı yani değerlendirmeyi gösteren ordinal sayı. Bunlardan birincisi durallıkta (mekân) soyutlam ada, İkincisi devingenlikte (zaman) soyutla m adadır. Zaman ve mekân çelişkisi burada tekrar or taya çıkar. Öte yandan niceliksel sayılar yapılan iş lemler yani toplam a çıkarma, çarpm a, bölmeler ile sı ra sayıları üzerinde yapılan işlemler özdeş tutulmak ta ve bu suretle aritmetikte iki çeşit, bir bakım a çe lişki, bir bakım a çatışkanlık ortaya çıkar. Gerek ni celiksel ve gerekse de sıra say ılan sonsuza kadar gi debilir. Çünkü belli bir niceliğe bir tane daha eklenir se bu mümkündür. O halde ortaya m atematikte so n lu ile sonsuz sayılar çelişkisi çıkar. İkincisi m atem atikte soyutlam alar yapılırken e! de edilen sayılar üzerindeki işlemde sayıların soyut landıkları cinsler önem taşır. Bu cinslere göre işlem ler yapılır. Yani üç elm a ile beş karpuz toplanmaz. İş leme konmaz. Ancak üç elm a ile beş elm a arasında işlem yapılır. Şimdi çeşitli cinsten un surlan işlem y a pabilecek şekilde m atem atiği geliştirmek gerekir Aritmetikte beliren sonlu ve sonsuz çelişkisini meta-matematik, aksiyom atik yolla ortadan kaldır mıştır. Bunu yapanların başm da Hilbert gelir. İkinci bunalımı yani üç elm a ile beş karpuz ara sında işlem yapm ayı cümle teorisi sağlam ıştır. Bunun kurucusu d a Cantor’dur. Ben aritm etikte çalışm alara başlarken bu Hilbert ve Cantor’un çalışm alarını esas aldım ve o doğrultu d a çalışm alara başladım . Bu yolla «süreç»in sürekli ligi ve süreçte bir aşam adan diğer bir aşam ay a kuvantum sıçram ası ile geçilebileceği görüşüne vardım. Hu suretle sürekli devrim görüşüne geldim. 72
Bu konuyu bir b a şk a incelem ede ele alacağım Şimdi, sosyal ç a b a la n m a geleyim . * Ö ğrenci D ernekleri ve Ö ğrenci O layları
1908 Meşrutiyet devriminden sonra öğrenci der nekleri ve öğrenci olayları alm ış yürümüştür. 1908’den sonraki öğrenci dernekleri ve olayları kesin olarak ya İttihat ve Terakki niteliğini ya da Türk Ocağı niteliği ni taşırlar. İttihat ve Terakki niteliğini taşıyanlar ya Hürriyet ve İtilaf fırkasına karşı olma ya da Bü yük K abin e’yi devirme doğrultusunda çaba gösterm iş lerdir. Buna karşılık, Türk Ocağı doğrultusunda olan öğrenci dernekleri ve öğrenci olayları, yine İttihat ve Terakkici olma nitelikleri m ahfuz kalm a şartıyla Türk çü, Turancılardır. Hürriyet ve İtilaf doğrultusunda olan öğrenci dem ekleri ve öğrenci eylemleri yok gibi dir. Ancak, Haşan Fehmi’nin öldürülmesini protesto niteliğinde cereyan eden öğrenci olaylarında, ileride Hürriyet ve İtilafçı nitelik kazanacak gençler, önemli roller oynamışlardır. Fakat bu nevi olaylar pek azdır. Esas itibariyle öğrenci dernekleri ve öğrenci olayları hep İttihat ve Terakki dam gasını taşırlar. M ütareke yılların daki öğrenci olay ları ve öğren ci dernekleri y a doğrud an d oğru y a y a d a Türk O cağı yoluyla İttihat ve T erak k i’ye b ağlı idiler. Cum huriyet T ürkiye’sinde de öğrenci dernekleri ve öğrenci olay ları CHP ile bağlantılıdır. A ncak, CHP içinde İsm et Paşa-R au f bey çatışm asın d a öğrencilerin ve öğrenci d er neklerinin m ühim b ir kısm ı R au f beyden y an a olm u ş lardır. İsm et P aşa, CHP’ye hâkim olunca R au f beyden y an a olan gen çler ve dernekler m im lenm iş, gelişm e leri önlenm iştir. D iğer ta ra fta n Türk O cağın a bağlı 73
öğrenci dernekleri de İsmet Paşanın tutmadığı der neklerdi. Çünkü bunlar Turancı idiler. Oysa İsmet P a şa, Turancılığın karşısında idi. Bütün bu nedenler CHP’yi öğrenci dernekleriyle ilgilenmeye, onlara el koym aya itiyordu. Benim Yüksek Mühendis Mekte bine girdiğim yıl (1928) CHP öğrenci derneklerine ve MTTB’ne el attı. Gerek MTTB’nin ve gerekse öğrenci derneklerinin idare heyetine gireceklerin CHP üyesi olmalarını önerdi. O tarihte öğrenci, idare heyeti üye si ise, CHP’li olm asa da, CHP otomatik olarak parti üyesi sayıyordu. Yine o tarihlerle MTTB’nin milli eği timden, Fakülte Talebe Cemiyetlerinin de üniversite den bir ödenekleri vardı. CHP’nin isteklerine m uha lefet halinde derneklerin bu ödeneklerinin kesilmesi ihtimali de vardı. Gerek MTTB ve gerekse öğrenci der nekleri CHP’nin dem ek yöneticilerini seçmek isteğine olumlu karşılık verdiler. O tarihlerde MTTB idare he yetinde bulunanlar arasın da Tahsin Bekir Balta (CHP Çalışm a Bakanı), İbrahim Öktem (CHP Milli Eğitim Bakanı) ...vb. bulunuyorlardı. Y. M ühendis M ektebi Talebe Cemiyeti idare h e yeti de CHP’nin isteklerine olum lu karşılık verm işti. Bu durum beni çok üzm üştü. Ö zgürlüksüzlüklere k a r şı, tek b aşım a m ücadele edeceğim e dair, vicdanım a k arşı verdiğim sözü hatırladım . Y. M ühendis M ektebi Talebe Cem iyetini, CHP’nin hegem onyasından k u r tarm ak, ona özgürlük sa ğ la m a k benim için bir n am u s borcu idi. Peki, bunu n asıl sağ lay acak tım ? Bunun için elim de tek im kân, Y. M ühendis M ek tebi Talebe Cem iyetini o lağan ü stü bir kongreye gö tü r mek, bu kongrede id are heyeti k ararın ı iptal ettirm ek ti. Ben, okulun birinci sın ıf öğrencisi idim. Y. M ühen dis M ektebi Talebe Cem iyetini olağan ü stü kongreye 74
götürm ek oldukça zordu. Y akın a rk a d a şla rım a g ö rü ş lerimi açtım ; kuvvetli bir ta r a fta r kitlesi olduğunu g ö r düm. Talebe Cem iyeti üye sayısın ın beşte birini s a ğ lay acağım a k a n a a t getirdim . Y akın ark ad aşlarım la, olağan ü stü kongre için im za k am p an y asın a geçtik. G e rekli im za sayısın ı topladık. T akriri idare heyetine verdim. İdare heyeti an lay ış gösterdi. V erdiği k a ra r dan döndü; durum u MTTB ve CHP’nin ilgililerine bil dirdi. Y. M ühendis M ektebi Talebe Cem iyetinin bu k ararın d an so n ra d iğer öğrenci cem iyetleri de aynı doğrultuda k a r a r la r aldılar. Talebe cem iyetleri kon federasyonu niteliğinde olan MTTB aynı doğrultuda yer aldı. Bu suretle öğrenci dernekleri ve MTTB CH P’ nin vesayeti altın a girm edi. D ikkate şay an d ır ki, bu o lay lar k arşısın d a CHP’nin esaslı bir reaksiyon u ol madı. Ancak, o tarihe k a d a r öğrenci dernekleri, p a r a sız o larak CHP lokallerinde o lağan ve o lağ an ü stü kon grelerini yapıyorlardı. Talebe Cem iyetlerinin olağan kongreleri tarihleri gelip çattığında, CHP, lokallerini derneklerin em rine verm edi. D em ekler, bu se fer kon greleri için toplantı salon ların ı k ira la m a yoluna g it tiler. Hiç bir salon sah ibi kongre için salon unu öğren ci derneklerine kiralam ad ı. Bu d urum d a Talebe C e m iyetlerinin idare heyetlerini seçem ediklerinden hali acze düştüler. T. M edenî K an u n u ’n a göre hukuken şahsiyetlerini yitirdiler, yıllık olağan kongresini a k detm e im kânını Y. M ühendis M ektebi Talebe C em iye ti de bulam adı. Cem iyetin hukuken k ap an m ası g ere kiyordu. Bu d urum d a kongre aktedm eden, k ap a n m a yı önleme im k ânları olup olm adığını ara ştırm a y a b a ş ladım . Türk M edeni K an u n u ’n d a bir cem iyet üyeleri nin yazılı o larak ittifak ettikleri h u su su n kongre k a r a n niteliğinde olduğu hükm ünü gördüm . Bu durum d a ittifak la ve yazılı o larak bir id are heyeti kişileri
75
üzerinde m u tab ak ata v arılm asıy la, Y. M ühendis M ek tebi Talebe Cem iyetinin hukuken kap an m asın ı önle m e im kânı vardı. Bu yolda yakın ark a d a şla rım la ko n u şm alar yaptım . G örüşm elerim son un da bunun çı k a r bir yol olm adığı kan ısın a vardım . Y üksek M ühen d is M ektebi Talebe Cem iyeti de d iğer talebe cem iyet leri gibi kapandı. Serb est C um huriyet Fırkasın ın ku ru lu şu n a k a d a r öğrenci dernekleri CHP’nin kontrolünü kabu l etm e diklerinden kanunen değil fiilen kap an d ılar. MTTB de öğrenci derneklerinin birleşm esinden m ey dan a geldiği için o d a dolaylı o larak kapan m ıştı. H ukukî nedenle rini bilm iyorum . M TTB’nin p a ra sı İş B an k asın d a blo ke edildi, eşy ası d a «M uallim ler Birliği»nin şim di Ç ev ri K alfa İlkokulu olan b in ad a bir oday a dolduruldu, yed-i em ine verildi. MTTB k ap an m ad an önce, milli eğitim bütçesinden bir ödenek alıyordu. Bu p aran ın kullanım h akkı tam am ıyle idare heyetinin elinde idi. A yrıca her yıl U lu s la ra r a sı Talebe Birliği K ongresine idare heyetinden sivrilen kim seler katılıyordu: Bu kişiler de CHP k ad ro ların a alınıyor, CHP’nin m üstakbel milletvekili a d a yı d urum un a geliyorlardı. G enel o larak MTTB genel b aşk an lığı ve id are heyetini ele geçirm ede Tıp’la H u kuk fakülteleri m ücadele halindeydi. M TTB’nin k a p an m asın a ra stlay an dönemde, idare heyetinde h u kuk fak ü ltesi egem en durum daydı. B aşk an da, D em ok rat Parti iktidarı dönem inde k u ru lan H ürriyet Partis i’nin ku ru cu ların d an Ferru h ’du. Tıp fakü ltesi m u h a lefeti tem sil ediyordu. M uhalefet gru bu MTTB idare heyetini yani huk uk çu ları solculukla itham ediyordu. O tarihlerde bir de «Türk O cağı» vardı. Türk O cakları CHP’ye karşı, milliyetçi, Turancı 76
bir kuruluştu. Bu k u ru lu ş M TTB’nin tıbbiyeliler g r u buyla birlikte h arek et ediyordu. M TTB’nin, talebe ce m iyetlerinin hal-i acze düşm esi dolayısıyla ko n gresi ni y ap am ad ığı bu tarihlerde Türk O cakları gençlik üzerinde vesay et ku rm uş gibiydi. Türk O cağı salo n la rın d a zam an zam an üniversite gençliği ad ın a toplan tılar yapılır, solculuk tel’in edilirdi. Hem en şunu belir telim ki bu h areketlerin hiç birine katılm adım ve bun ların anlam ını k av ray am ad ım . Serb est F ırk a’nın ku ru lm asıy la öğrenci dernekle rinin kongre akdi im kânı belirdi. Bu d urum d a Y. M ü hendis M ektebi Talebe Cem iyetinin ku ru lm ası im kânı doğdu. Bende bu cem iyetin id are heyetini ele geçirm e isteği belirdi. O dönem lerde, şim diki fikir kulüplerinin ilkel biçimi olan m u sah ab e kulüpleri vardı. Bu kulüp ler yalnız Y. M ühendis M ektebinde ve Robert Kolejde vardı. M usahab e kulüplerine öğrenciler pek rağ b et et m iyorlardı. Bu itib arla kolaylıkla m u sah ab e kulübü idare heyetini ele geçirdik, ben de kulübün sivrilm iş kişisi d urum un a geldim . M usah ab e kulübünün siv ril m iş bir kişisi olm am dolayısıyla «Y üksek M ühendis M ektebi Talebe Cem iyeti» id are heyetine de kolayca seçildim . Y ük sek M ühendis M ektebi Talebe Cemiyeti id are heyetinde sırad an bir kişiydim. İdare heyetinde yüksek sın ıfta olan a rk ad a şla rın sözü d a h a çok g eçi yordu. Aynı dönemde, d iğer fak ü lte ve yüksek okul lard a d a talebe cem iyetleri kuruldu. Talebe cem iyet lerinin ku ru lu şu nd an so n ra M TTB’nin ku ru lm ası ko n usu o rtay a çıktı, M TTB’nin genel b aşkan lığın a, g e nel sekreterliğine göz dikm iş olan Tıbbiye, Hukuk, Mülkiye, E debiyat talebe cem iyetleri ay rı ayrı M TTB’ nin k u ru lm ası için h arekete geçtiler. Bu yerlerde gözü olm ayan talebe cem iyetlerini kendilerinden y an a çe virm eye çab alad ılar; özel toplan tılar y ap m ay a b a şla
77
dılar, özel toplan tıları genel toplan tılar izledi. Bu g e nel to p lan tılara «Y üksek M ühendis M ektebi T ale be Cem iyeti»ni de çağırdılar. YMMTC idare heyeti, bu bu to p lan tılara önem verm iyor, genellikle beni yollu yordu. B u n a karşılık, genel başkan lık ta, genel se k re terlikte gözü olan talebe cem iyetleri bu to p lan tılara özel bir itin a gösteriyorlar, tem ayüz etm eye çalışıyor lardı. Bu toplan tılarda, ilk önce M TTB’nin hukukî-kanuni durum u ele alınm ıştı. Bu kon uda H ukuk ve M ül kiye fark lı görü şte idiler. Hemen şunu söyleyeyim ki. M ülkiye hazırlıklı gelm işti. B a n a M ülkiye’nin görüşü d ah a tu tarlı geliyordu. M ülkiyelilerin tezi özetle şöy le idi: H erhangi bir cem iyet kan un î süresin de o rg a n la rını ku ram az, çalışam az h ale gelirse, Medenî K an u n a göre o dernek fesholm uş sayılır. MTTB de kanunî sü resinde idare heyetini seçem ediği için fesholm uştur. İşte bundan ötürü M TTB’nin m al ve eşy aları d a «M u allim ler Birliği» em anetine verilm iştir. Bu itibarla MTTB’yi biz yeniden kurm alıyız diyorlardı. Buna k a r şılık H ukukçular, dernek kendini feshetm edikçe hal-i acizde şahsiyetini m u h afaza eder, fesholm uş sayılm az diyorlardı. Bu itib arla yeniden M TTB’yi k u rm ay a g it meye gerek yoktur. (MTTB) ’nin son idare heyeti, bizi olağan y a d a o lağan ü stü bir kongreye çağırır, idare heyetim izi seçer, çalışm alarım ıza b aşlarız tezini s a vunuyorlardı. M ülkiye’nin ve H u ku k’un tezlerinin pratikte y an sım ası şu idi: M ülkiyenin tezi benim senecek olursa, M TTB’nin b an kad aki p arasın a, yed-i em indeki eşy aların a el sü r m ememiz gerekecektir. H ukukçuların tezi benim senecek olursa, M TTB’nin
78
ku ru lm ası için eski id are heyetinin M TTB’ni harekete geçirm esi gerekecektir. K ısacası M ülkiye ve H ukuk tezlerinin yansım ası, fesholm uş dernek ile, görev y ap am az d u ru m a düşm üş dernek statülerin in p ratikteki yan sım asıdır. M ülkiyeliler, M edenî K an u n u ’m u za göre, feshol m u ş bir derneğin m allan , aynı am açla k u ru lacak y e ni bir derneğe verilir, hükm ünden fay d alan arak . M TTB’yi yeniden k u rarak , eski M TTB’nin m alların a el koyabiliriz diyorlardı. K on uşm alar son ucun da durum şöyle bir çözüme bağlandı. MTTB son id are heyeti, o lağ an ü stü kongre için vilâyete m ü rac aat edecek, şayet vilâyet bu dilek çeye olum lu cevap verirse kongre toplanıp çalışm alan n a başlayacaktı. M TTB’nin son idare heyetinin o la ğan ü stü kongre isteğine vilâyet, bu dernek m ün fesih tir, bu itib arla o lağan ü stü kongre toplayam azsın ız d er se, o takdirde M TTB’nin yeniden ku ru lm ası yoluna g i dilm esi uygun görülm üştü. Bu durum da iş, MTTB son idare heyetini bu lm ay a ve onları harekete geçirm eye gelm iş dayanm ıştı. O ysa ne MTTB son idare heyeti vardı ne de son id are heyeti b u lu n sa bile, bu heyetin böyle bir m ü rac aat y apm ası ihtim ali vardı. Bu itib arla M TTB’yi yeniden ku rm aktan b a şk a ç a re yoktu. Fakat, genel başk an lığı y a d a genel sek reter liği garan tiy e alm adıkça, hiç b ir talebe cemiyeti bu ko nuda insiyatifi eline alm ıyordu. Neticede, MTTB son idare heyetinden Y ük sek İktisad ve T icaret M ektebin den Şah ap, o lağ an kongre için vilâyete m ü racaat etti. Dilekçe olum lu karşılan dı. Bu suretle MTTB ola ğan kongresi toplandı. İnsiyatifi elinde tutan talebe cem iyetleri «YMM TC» MTTB tem silcileri üyeleriyle kişisel ilişkiler ku 79
rarak bu kuruluşun oylarını kendi lehlerine kazan m aya çalıştılar ve bunda da başarılı oldular. Bu su retle Yüksek Mühendis Mektebi Talebe Cemiyeti (YMMTC) idare heyeti üyeleri arasında çelişmeler ça tışm alar başladı. Bunun doğal sonucu olarak, YMMTC idare heyeti istifa etti. O lağanüstü kongreye giderek yeni idare heyetinin seçilmesi zorunluğu belirdi. Bu tarihe k adar YMMTC’de etkisiz bir kişiydim. İnsiyatif yüksek sınıflardaki arkadaşlarım ızın elindeydi. Am a idare heyetinin istifa etmesi olağanüstü kongreye gidilmesi döneminde insiyatif tamamıyle benim elime geçti. Şimdi bunun hikâyesini anlatalım: «M usahabe Kulübü» nün etkili bir kişisi ydim. Mu sahabe Kulübü üyeleri de YMMTC’de etkiliydiler. «M usahabe Kulübü» arkadaşım Süfyan Özelli YMMTC ’nin idare heyetini kurm a konusunda beni uyardı, ko laylıkla bir grup kurduk. Grubumuzun kurulm asında ve gelişmesinde ilk çabalar tamamıyle Süfyan Özelli’ye aittir. Süfyan ’ın ciddî çalışm aları olmasaydı ne grubum uz ne YMMTC idare heyeti ve hatta ne de MTTB idare heyeti kurulam azdı. Şöyle ki: Süfyan birbiriyle anlaşabilecek, bir grup kurabilecek kişileri ol dukça isabetli tespit etmiş ve ilk nüveyi kurmuştu. Bu nüvede Türkiye politika hayatına katılmış kişilerden Tevfik İleri, (rahmetli eski DP Millî Eğitim B akanı) Şevki Erker, (eski DP Erzurum m illetvekili), Cevdet San (eski DP Gaziantep milletvekili) da vardı. G ru bu m uza çalışm a yöntemini ben şöyle teklif ettim. Her hangi bir seçimde seçilecek üye sayısının % 51’inin grubum uz mensuplarından, kalanının ise grubum u za mensup değil, fak at bize eğilimlilerden oluşmasını sağlayacak şekilde seçimlerde çalışmaktı. Bu suretle çalışm alarım ız sırasında çalışm asını beğendiğimiz ki şiyi grubum uza katabilecektik. Görüşümüze yakın 80
görüşte olanları saptam ada da «anket defterleri» adı nı verdiğimiz defterleri kullanacaktık. O tarihlerde daha çok genç kızlar arasın da yaygın olan «hangi söz leri seversiniz, eşinizin boyu ne k adar olmalı» gibi soruları taşıyan «anket defterleri»ni örnek alarak sosyal sorunları kapsayan çeşitli defterler düzenle dik. Bunlar arasın da «hece veznini nasıl buluyorsu nuz» şeklinde edebiyat sorularını içeren veya «köylü nün yükselmesi, çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırıl m ası için ne yapılmalıdır» biçiminde sosyal sorula rı kapsayan «anket defterleri» de vardı ve bunları yalnızca YMM öğrencileri arasın da değil, diğer fa külte ve yüksek okullara da yolladık. Bu defterleri düzenlemede iki am aç gütm üştük. Biri ankete verilen cevaplara göre bize yakın kişileri saptam ak, İkincisi anket defterlerini okuyacak olanları etkilemekti. Bu etki grubumuzun m ensuplarının defterlerde anket so rularına verdiği cevaplar yoluyla oluyordu. Anket defterlerimizden biri kaybolmuştu. Bu defter Tevfik İleri’nin yeni edebiyatımıza ait anket defteriydi. Def ter, Tevfik’in verdiği Mülkiyeli bir öğrencide kaybol du. Bu defterdeki Tevfik’in cevabı ele geçirilerek kay boluşundan yirmi yıl sonra (1953-1954 yılları) Ulus gazetesinde Tevfik îleri’nin gençliğinde solcu oldu ğunu ispat etmek amacıyle yazının fotokopisi yayın landı. İşte biz bu suretle gerek YMM’de ve gerekse diğer fakülte ve yüksek okullarda görüşlerimize ya kın kişileri saptam ış ve görüşlerimizi de pek çok ki şilere benimsetmiştik. Bu olaylarda Süfyan ’ın önem li rolü vardır. Söz sırası gelmişken biraz ondan bah sedelim: Yüksek Mimar-Mühendis olan Süfyan uzun yıllar serbest çalıştı, müteahhitlik yaptı, politikaya girmedi. 27 Mayıs 1960’dan sonra politika hayatına karışm ak istedi. Metin Toker’in yayınladığı «Akis» F.6
81
dergisinde parti kurm a doğrultusundaki çabaları üzerine geniş bilgiler vardır. 27 Mayıs 1960’dan son ra parti kurm ada Süfyan öncülük etmiştir. O tarih lerde daha başka gruplar da ve bu arad a Tahsin De m iray grubu da harekete geçmiş bulunuyorlardı. Bu gruplar birleşerek Adalet Partisi (AP) doğdu. Ancak AP’nin kapatılm ası halinde diğer gruplar harekete geçmek üzere yedeğe bırakıldı. S ü fy a n ’ın gayretiyle kurduğum uz grup YM M TC’ de en etkin gruptu, d urum a tam am ıyle hâkim olaca ğım ız kan ısı y ay gın laştık ça karşım ızd a hiç bir grup kalm adı. YMMTC o lağan ü stü kongresini toplam aya yetkili kişi ve o rg an lar konuyla ilgilenm ez oldular, or ta d a bu işi çevirecek yetkili bir tek ark ad aşım vardı. Ekrem (rahm etli A n k ara Bayındırlık M üdürü Ek rem G ün er). İdare heyetinden istifa etm iş olm am a rağm en olağan ü stü kongrenin hukukî ve idari bütün çalışm aların ı E krem ’in b a n a yetki verm esiyle ben yaptım . S ü fy a n ’la b erab er bir idare heyeti listesi y a p tık. S ü fy an görev alm adı, idare heyeti b aşk an lığın a gru bu m u zla ilişkisi olm ayan ta ra fsız bir kişiyi seç tik. Bu, N üzhet (rahm etli M ardin Bayındırlık M üdü rü Nüzhet D o ğ an )’ti. Ben genel sekreter oldum. Tevfik de id are heyeti üyesi. D iğer ark ad aşlarım ız Sad ık (rahm etli İller B an k ası m üfettişlerinden Y üksek M ü hendis S ad ık T aşköm ü r), B eşir (rahm etli G aziantep Belediye Reisi Y ü k sek M ühendis B eşir B ay ram o ğ lu ) vb. idi. Bu vesileyle Talebe Cem iyetinde beraber ç a lıştığımız, hakkın rahm etine kav u şm u ş L âtif (rah metli Bayındırlık B ak an lığı Y apı işleri reis m uavini L âtif D o ğu ), K em al (rahm etli Bayındırlık B akan ı K em al Zeytinoğlu), M u stafa (rahm etli Teknik Ü n iver site rektörü M u stafa în an) ark a d a şla rım ı rahm etle anarım . İdare heyetim iz A rı adlı bir dergi ile bir öğ82
■renci tüketim kooperatifi kurdu. O tarihe kadar MTTB ’nin kuruluş çalışm alarında (1928-1931) insiyatif Hu kuk ve Tıbbiyede idi. Bu dönemden sonra insi yatif Mülkiye’ye geçti. Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fa kültesi) ’nin MTTB’nin kuruluşu için yaptığı ön ça lışm alara YMMTC adına ben katıldım. Fakat bu se ferki katılmam, öncekilerden farklı idi. Çünkü ön ceki toplantılarda YMMTC’nin yürütücüleri arasında değildim. K arar verme yetkim yoktu. Oysa şimdi ho mojen bir idare heyetinin temsilcisi olarak bulunu yordum. İdare heyetinin ne tip k ararları onaylaya cağı kpnusunda kesin bir görüşüm vardı. Bu itibar la MTTB ön çalışm alarında daha atılgan hareket ede bilme imkânım vardı. M ülkiye’nin insiyatifinde olan toplan tılard a in siy atif M ülkiye’dçn Edebiyat F ak ü ltesi’ne geçti. G eçiş şöyle oldu. M ülkiye’nin tezi uygun görülüyordu. Mülkiye’de H aluk (DP b ak an ların d an H aluk Ş am an ) ’a g ö re MTTB m ahiyeti itibariyle talebe cem iyetleri kon fe derasyon udur. O ysa tüzük bir konfederasyon tüzüğü değildir. Bir birlik statü sü dü r. Bu itibarla «MTTB’nin tüzüğünün konfederasyon esa sın a göre değiştirilm e si gerekir» tezini öne sürdü. Edebiyat Fakültesi de bu görüşe katıldılar. E debiyat’tan N iyazi (Prof. N iyazi B e rk e s), M acit (Prof M acit G ökberk) de bu görüşü d ah a kuvvetle desteklediler. İnsiyatif M ülkiye’den Edebiyat’a böylece geçti. Bu a ra d a H ukukçular fede rasyon tezini, YMMTC de union (birlik) tezini sav u n duk. Bizim gerekçem iz, m adem ki tüzüğüm üz birlik statü sü doğrultusundadır. B un a göre M TTB’nin m? hiyetini bun a göre yapalım idi. G erçekte konfederas 83
yon tezi en doğru tezdi. Federasyonun sav u n u lm asın a im kân yoktu. Bizim «birlik» tezim iz de aslın d a geçer sizdi. A m a in siyatifin M ülkiye, Edebiyat y a d a H u k u k ta k alm am ası için b a şk a bir tez atm am ız zorunluğu vardı. Bu zorunlukla federasyon ve k on fed eras yon tezlerine cephe aldık. «Birlik» tezini m otif o larak savunduk. Toplantıda konfederasyon görü şü benim sendi ve bu kon federasyon u k u rm ak üzere bir kongre y apılm ası uygun görüldü. K ongrede Mülkiye-Edebiy a t’m konfederasyon tezine k a rşı H ukuk fak ü ltesi ta lebe cem iyetinin fed erasyon ve bizim «birlik» tezleri miz öne sürüldü. Pek d oğaldır ki büyük çoğunluk m an tıksal olan «konfederasyon» görü şü n ü benim sedi. Bu suretle bütün talebe cem iyetleri H ukuk ve YMM (Y ük sek M ühendis M ektebi) hariç, konfederasyon tezin de birleştiler. B u rad a h ukuk Fak ültesi in siyatifi tam am ıyle yitirdiğini anladı, MTTB idare heyeti seçim lerinde H ukuk fakü ltesin in b ir üyelik ala m a y a c a ğ ı açıktı. MTTB üyeliğinden federasyon tezi kabu l edil m ediği gerekçesiyle ayrıldı. A rk ad an biz de «birlik» g örü şü benim senm ediği gerekçesiyle ayrıldık. Bu su retle M TTB’de konfederasyon gö rü şü eksiksiz olarak benim sendi. A rtık M TTB’de k a la n talebe cemiyetleri görü ş itibariyle hom ojen (b irtü rd en )’diler. A m a g e nel başkanlık, genel sekreterlik kon usun da an la şm a z lığ a düştüler. Tıbbiye’den M u zaffer (rahm etli CHP G aziantep m illetvekili M u zaffer C an b o lat)’in listesi ile M ülkiye’den H alu k ’un listesi seçim e girdi. Sonuçta her iki listenin o y lan d a eşit çıktı Bu suretle M TTB’ne m ensup on talebe dem eğin d en beşi b ir yanda, beşi bir yan da idi. H ukuk v ey a biz M TTB’ne dönersek oyu muz idare heyetinin h an gi g ru p tan olacağın ı tayin odecekti. H ukukun M TTB’ne dönm esi olam azdı. Ç ün kü genel b aşk an lığ a oynuyorlardı. O ysa bizim böyle »M
bir iddiamız yoktu. Bu itibarla bizim «birlik» tezimi ze ödün verilmesi halinde bizim MTTB’de yerimizi al mam ız mümkündü. Mülkiye - Edebiyat grubu ile bir lik konfederasyon konusunda çeliştiğimiz için onla rın bize bir ödün vermesi mümkün değildi. Buna k ar şılık Tıbbiye ile herhangi bir çelişkimiz olmamıştı. Tıb biye federasyon, konfederasyon, birlik konularında hiç konuşmamış, bizimle bir anlaşm azlığa düşm emiş ti. Bu itibarla bize bir ödün verebilirdi. Üstelik Tıb Temsilcisi M. Canbolat G aziantep’in kurtuluşunun yıldönümü dolayısıyle Gaziantepli gençlerin yaptığı toplantıda mevcut tek parti-tek şef düzenini eleştir miş ve polisçe gözaltına alınmıştı. Bu tutumundan do layı bizim ona sempatimiz de vardı. M uzaffer ve gru bunun genel başkan vekili Necmi (rahmetli DP İstanbul milletvekili Necmi Ateş) bizimle konuşarak MTTB tü züğünün bizim savunduğum uz «birlik» esaslarına gö re düzenlenmesini kabul ettiklerini ve bu programı gelecek kongreye k adar hazırlayıp, kongreye sunm a yı vaat ettiler. Bizim de MTTB’deki yerimizi almamızı dilediler. Biz de MTTB’deki yerimizi aldık. MTTB ida re heyetine arkadaşım ız Sadık (Taşköm ür)’ı seçtir dik. Bu suretle 5’e karşı 6 oyla M uzaffer’in listesi k a zanmış oldu. Mülkiye-Edebiyat grubu seçimi kaybet tiklerini anlayınca bu sefer bu talebe dem ekleri MTTB ’den çekildiler. Bu suretle daha önce çekilmiş Hukuk Fakültesini de k atarsak altı talebe cemiyeti MTTB içinde altı talebe cemiyeti de MTTB dışında kalıyordu. Artık MTTB’nin yüksek tahsil öğrencilerini temsil edip etmediği bir tartışm a konusu olabilecek nitelikteydi. M uzaffer’in temsil ettiği idare heyeti MTTB’nin «Mu allimler Birliği» ndeki eşyaları ve bankada dondurul m uş bulunan paralarını kurtardı. Aklımda kaldığına göre bu p ara on bir lira dolayındaydı. Bu idare he 85
yetinin başarılarından biri de MTTB adına bir heye tin Anadolu’yu (Balıkesir, Eskişehir, Kütahya, Anka ra, Sivas vb.) dolaşm asıdır. Bu dolaşmanın da Devlet Demiryollarında bedava olmasını ve yatılı o kulların bulunduğu yerlerde yatıp içmeyi CHP İstan bul il başkanı Cevdet Kerim İncedayı sağlam ıştır. Bu heyete ben de katıldım, heyet arkadaşlarım dan hatır layabildiklerim Muslih (Sadi Irmak kabinesinde Dev let Bakanı Muslih Fer), Perihan (Prof. Perihan ÇambeD’dır. Bu seyahati düzenlemede M uzaffer Canbolat ile Necmi Ateş’in hizmetleri büyüktü. Ancak seyaha tin düzenlenmesi Türkiye halkıyla üniversite gençli ği arasında bir bağ kurm a noktasında yetersizdi. Biz M uzaffer Necmi ekibiyle yukarıda belirttiğimiz gibi aynı doğrultuda değildik. Bu itibarla seyahatte ra st lanan aksaklıkları saptam ak ve kongrede bu ekibe karşı kullanm ak yöntemini güdüyorduk. Ancak kon greyi beklemeden de bu eleştirilerimizi kam uoyuna sunm ada bir imkân doğdu, o d a o tarihlerde (1931) yeni yayınlanm aya başlanan Türkçü köycü «Atsız >adlı dergiydi. Bu derginin öne sürdüğü tezleri bizler debenimsemiş MTTB’ne o doğrultuda bir yön vermek istemiştik. Konuya açıklık getirm ek için Atsız Mec m uası üzerinde durm ak gerekir. * Atsız Mecmuası Bu mecmua kendini Türkçü ve köycü olarak ta nıtıyordu. Am a ne Türkçülükten ne de köycülükten ne anladığını açıklamıyordu. CHP’ye karşıt idi. Der ginin Türkçülükten köycülükten ne anladığını açık lamamış olması bir bakım a CHP’ye karşıt olan genç lorin bu dergiye yakınlık göstermesini sağlıyordu. Bere HO
de Tevfik de bu derginin doğrultusunda yor almıştık. Dergi CHP karşıtı (CHP’nin gerek sağında ve gerek solunda) olanları sinesinde toplamıştı. Benim ilk ya zım «Atsız»da çıktı. Tevfik’in birinci yazısı «Arı»da, ikinci yazısı da «Atsız»da çıktı. Bu yazılarında T İleri Hemşinli takm a adını kullandı. «Atsız»da yanılmıyor sam eğer Sabahattin Ali’nin, Pertev Naili Boratav’ın, Abdülbaki Gölpm arh’mn d a akadem ik olmayan yazı lan ilk defa bu dergide yayınlanmıştı. Derginin Türk çülüğünü anti-emperyalistlik ve köycülüğünü de «Halkçılık» olarak anlayanlar «Atsız»ın sol kanadını teşkil ediyorlardı. Pertev Naili, Sabahattin Ali, Abdül baki Gölpınarlı ve h atta ben bu kanattan sayılabili rim. «Atsız» ın Türkçülüğünü, ırkçılık, köycülüğünü de eşrafçılık, bölgecilik biçiminde anlayanlar da der ginin sağ kanadını teşkil ediyorlardı. Nihal Atsız, Or han Şaik Gökyay, Safaeddin K aranakçı (13) da bu k a nattan sayılabilir. «Atsız» m gerek sağcı ve gerek sol cu kanatlarına mensup bu kişiler, bizlerden yani MT TB yürütücülerinden yaşlı idiler ve aram ızda bir bağ yoktu. Biz Türkçülüğü ve köycülüğü tamamıyle bula nık bir şekilde anlıyor, Türkiye halkının saadeti biçi minde yorumluyor, CHP’nin tasfiyesi şeklinde niteli yorduk. İşte MTTB genel kongresine muhalefet grubu olarak katılan bizler doğrultumuzu bu «Atsız» mec m uadaki doğrultum uza paralel olarak getirmiştik. (13) S a fa e d d in K a r a n a k ç ı aslen R om an yalId ır. B ü k reş H ukuk F a k ü lte si m ezunudur. A tsız d ergisin d e k ap italizm in a le y h in e çeviri y az ılar y ay ım lam ıştır. D P (D em o k rat P a r ti) z a m an ın d a m illetv ekili idi. Y u k arıd a a d ı geçen F e rru h ’la b ir lik te H ürriyet P a r tisi’n in k u ru c u la rın d an biridir. V alilikler de b u lun m uştur. V alilik görevinde İken ölm üştür.
87
* M T T B ’d e k i Ç a lış m a la r ım
Eski MTTB’nin m alları, yeni MTTB’nin yaşam ası için gerekli maddî olanağı hazırlam ış oldu. Bu arad a MTTB’nin tüzüğünün «birlik» esasları na göre düzenlenmesi konusunda bir komisyon kurul du. Bu komisyonda ben raportör idim. «Birlik» esas larına göre kongreye sunulm ak üzere bir tüzük hazır ladık. Benim esas çalışm alarım YMMTC’de oldu. Türkiye’de ilk yerli m allar mitingini 1931’in son günü biz düzenledik. Ben YMMTC idare heyetine böy le bir miting yapılm asını önerdim. İdare heyeti de uygun gördü. Diğer talebe cemiyetlerine birer m ek tup yazarak bu işin organize edilmesini istedik, olum lu cevaplar aldık. İşin teknik tarafını düzenleme ile ben görevlendirildim. Mitingin yapılabilmesi için k a palı bir salonun bulunması, pankartların yazılması az çok bir p aray a ihtiyaç gösteriyordu. Bu işleri a sg a rî m asrafla yapabilmek için çalışm alara başladım. «Millî İktisat Cemiyeti» başkanı Daniş beyle yerli m allar pazarı yayın ve propaganda şefi Abidin Daver beyle görüştüm. Bunlardan gerekli yardım v a a dini aldım. P ankartlar için gerekli bezi ucuz bir fi yatla temin ettim. Ancak bunlar işin olumlu olabil mesi için CHP İstanbul il başkanı Cevdet Kerim be yin m uvafakatinin alınm asını öğütlediler. Daniş be yin tavsiyeleriyle Cevdet Kerim (İncedayı) ile gö rüştüm. Onun da m uvafakatm ı sağladım . Bu suretle Fen Fakültesi konferans salonunu temin ettik. Ayrı ca millî eğitim müdürü yoluyla liseli öğrencilerin okul idareleriyle beraber bu toplantıya katılm alarını sa ğ ladık. Pankartlardaki sloganları tespit ettik. YMM öğ1IH
rencileri de p an k artla rı h azırlad ılar. Bizim düşün ce m ize göre yılın son gü n ü Fen Fakültesi kon feran s salon u nd a k ap alı b ir toplantı y apılacak, B eyazıt’tan T aksim ’e b ir yürüyü ş yapılacak, ko n u şm alar olacak, an ıta d a çelenkler k o n acak ve d ağılacaktık. Bu m i tingde biri k ap alı Fen F ak ültesi salonunda, diğeri T ak sim ’de olm ak üzere h er talebe cem iyetinden iki kişi konuşacaktı. M itingin h azırlayıcısı YMMTC ol m ası dolayısıyle ilk konuşm ayı YM M TC’nin yapm ası, son rakilerin de alfab etik sıra y a göre olm ası uygun görüldü. YMMTC ad ın a Fen Fakültesin deki kon uşm a yı Tevfik, T aksim an ıtın d ak i kon uşm ayı d a Himmet (rahm etli DP K on ya m illetvekili Himm et Ölçmen) y apacaktı. Yerli m alla r m itingi b a şa rıy la sonuçlandı. Özellikle T evfik’in (ileri) kon uşm ası büyük yankı uyandırdı, güçlü b ir h alk hatibi olduğu bütün ince likleriyle belirdi. M itingdeki konuşm anın etkisiyle Cevdet Kerim încedayı M TTB’den bir heyetin A n a dolu’yu d olaşm asm ı d a sağlam ıştı. Bizim YMM TC’de, M usah ab e K ulübünde g ö ste r diğim iz b a şa rıla r kendi pkulum uzun sın ırların ı a şı yor, d iğer okul ve fakü ltelerd e de olum lu y an k ılar b ı rakıyordu. Bizim gru bu m u z genellikle M usahabeciler diye anılıyordu. Bunun nedeni M usah ab e K ulübünün üyeleri olm am ızdı. A nket defterleri yoluyla Y üksek M uallim M ektebinde, E debiyat Fakültesinde, Tıbbiye’ de bize yakınlık gösteren b ir a rk a d a şla r g ru b u da sağlam ıştık. Bu a r a d a G a la ta sa ra y ’d aki V agon Lee şirketinde şirket m ü d ü rü o ra d a çalışan b ir Türk m e m u ra kızm ış ve o n a T ürklüğü tah k ir edici sözler söy lemiş, bu durum gü n lü k gazetelere de intikal etm iş ti. Yatılı oku llard ak i öğrenciler a ra sın d a bu h ab er çok fen a b ir te sir bırakm ış, şirkete, şirket m üdürüne gerekli infialin gösterilm esi u ygu n görülm üştü. Yatı-
89
okullar arasın da yapılan telefon görüşmeleriyle Va gon Lee’nin tahribi kararlaştırılm ıştı. 1932 yılının ilk haftalarında Yüksek Mühendis Mektebi öğrencileri olmak üzere Yüksek Muallim ve Orman Fakültesi öğ lencileri G alatasaray'daki Vagon Lee merkezini b as tılar, polis m üdürü Fehmi Kıral b aşta olmak üzere bi emniyet ekibi, itfaiye V agon Lee’yi korum aya çal: ; lar. Polis m üdürü Fehmi K ıral bir hayli tartakland emniyet m ensuplan V agon L6e civanndan geçenleri olayla ilişkili olup olm adığına bakm aksızın yakaladı, yakalananların sorgusunda herhangi bir ipucu elde edemedi. Bunun üzerine MTTB başkanını sorguya çekti. Gerçekten onun ve idare heyetinin ve diğer öğ renci derneklerinin bu k ararla ilişkileri bile yoktu K arar dem ekler tarafından değil öğrenciler tarafın dan alınmıştı. Başkan, tahminî birtakım isimler, bu arad a benim ve Tevfik’in adını verdi. Oysa hareket Yüksek Muallim Mektebinde düzenlenmiş, biz de k a tılmıştık. Hareketi düzenleyenlerin önde gelenlerini bugün bile bilmiyorum. B an a durum u telefonla Acı nan (rahmetli millî eğitim m üsteşarı Adnan Ötüken) iletmişti. MTTB’nin yıllık kongresi yaklaşıyordu. MTTB’den ayrılmış talebe cemiyetlerinin MTTB’ne dönmelerini sağlam ak oldukça zordu. H azırlayacağım ız tüzük ta lebe cemiyetlerinin etkisini asgariye indirici doğrul tuda olmalıydı. Tüzüğü buna göre hazırladım. MTTB üyeleri talebe cemiyetleri yani tüzel kişiler değil ger çek kişiler olmalıydı. MTTB her fakülte ve yüksek okulda üye kaydedecek, üye sayısı ne olursa olsun Yüksek Okullar ve Fakülteler MTTB’ye eşit sayıda yani 5’er delege gönderecek, bu delegeler MTTB’yi oluşturacaktı. Görülüyor ki bu işleyiş içerisinde ta lebe derneklerinin hiç bir fonksiyonu kalmıyor, ger di)
çek kişilere geçiyordu, örneğin M ülkiye’de y a d a Ede bi y at’ta okuyup d a MTTB’ne kayıtlı üye say ısı beş bi le olsa kongrede fakü ltesin i d iğer fakültelere eşit h ak larla bu beş kişi tem sil edebilecekti. Bu tüzüğü kongreden geçirdik ve bu tüzüğe göre üye kayd: y ap arak , M TTB’den ayrılm ış olan Edebiyat, Mülkiye, Ticari İlim ler Akadem isi talebe cem iyetlerini etkisiz hale getirdik. Bu şa rtla rd a MTTB kongresini topladık, Millî Türk Talebe Birliği id are heyetine YM M ’nden biz (Tevfik, Şevki ve ben) üç kişi o la ra k girdik. Tevfik MTTB genel başkam oldu. Ben ve Şevki içişleri komitesinde görev aldık. MTTB yeni idare heyeti CHP karşıtı olm akta or taktılar. Ayrıca idare heyeti üyeleri billûrlaşm am ış olm akla beraber hepsi de milliyetçi idiler. E sasen bı tarihlerde ortada başka bir görüş de mevcut değiU ve kongrede biri bizim temsil ettiğimiz «birlikçi» gc rüş, diğeri de tam am ıyle etkisizleşm iş m evcut yöne tim ku ru lu nca tem sil edilen «konfederalist» görü ş idi. Federasyon görü şü tam am en yok olm uştu. F ak at de legelerin hem en hepsi bizden, «Atsız» dergisi doğrul tu su n d a idiler. Bunu d a YM M ’de (Y üksek M ühendis M ektebi) S ü fy an ’m k u rd u ğu gru p la gerçekleştirm iş tik. M TTB’de ilk y apılacak işin bir dergi çık arm a ol duğu kam sm daydık. Y ayın işleriyle u ğ ra şm a k üzere bir de kom ite kurm uştuk. Bu kom itede A dnan Cahit (Ö tüken), A dnan Cemil (Cem gil), Şevki (Erker), Necmi ve ben vardık. D erginin çıkarılm ası konusunu inceledik ve u y gu lam ay a koyduk. Derginin adını ben «Birlik» diye teklif ettim ve komite de kabu l etti. Der ginin birinci say ısı a şa ğ ı yuk arı doğrultu o larak «At sız» m ecm uası doğrultusun da fa k a t yazıların değeri
1)1
bakım ından onun kat kat aşağısındaydı. O tarihler de (1933) B ulgaristan’ın R azgat şehrindeki Türk me zarlığına Bulgarların yaptığı şen’î tecavüzü protesto am acıyla bir miting düzenlemiştik. Bu olay TC sınır ları dışındaki Türklerle ilişkimizin ne yönde olacağı konusunda «Birlik» m ecm uası yönetim kurulu üye leri arasın da anlaşm azlık doğurdu. «Birlik» dergisin de ve MTTB’de milliyetçilik konusunun tanım lanm a sı, incelenmesi sorununa yol açtı. Konunun açıklığa kavuşabilm esi için «Razgat Mezarlığı Olayını Pro testo Mitingi»ni ayrıntılı olarak anlatalım. Çeşitli kitap ve gazetelerde farklı şekillerde an latılan bu mitingin gerçek hikâyesi anlatacağım şe kildedir. * R azgat M ezarlığı Olayını Protesto Mitingi B ulgaristan’ın R azgat şehrinde belediye şehir yol larını genişletmeye k arar vermiş, Türk mezarlığından da bir cadde geçirmiş, ölüleri b aşk a yere nakletmeden toprak tesviyesine başlam ış, ölü kemikleri de m eydan da kalmış. Bu olayı «Vakit» gazetesinde çalışan Sabri Çolakof haber olarak «Vakit» gazetesinde yayınladı. Bu haber o tarihlerde az okunan V akit’in iç say fala rında yayınlanm ış ve hiç bir yankı yapmamıştı. Daha sonra «Cumhuriyet» gazetesi de birinci say fad a bü yük başlıklarla bu haberi yayınladı. Haberin Cumhu riy etle çıkm ası yüksek öğrenim gençliği arasın da bü yük bir infial uyandırdı. Vagon Lee olayında gösteri len bir tepkinin gösterilmesi gençler arasın da arzu lanıyordu. Mevcut MTTB yönetim kurulu gençlerin te veccüh ve itim adına sahip olduğu için bu eylemin onun tarafından konması isteniyordu. Gençler arasındaki egilimler çeşitli idi. Bir kısmı İstanbul’daki B ulgar m e zarlığının tahribini, bir kısmı B ulgar Konsolosluğu’
nun tahribini, bir kısm ı d a B u lg a r M ezarlığın a ölüle re saygın ın nasıl olm ası gerektiğin i gösterm ek üzere çelenkler konm asını öneriyordu. Ü çüncü görü şü tem sil edenlerin b aşın d a ben geliyordum . G ençliğin bu galey an ı dönem inde PCN (bugün kü FKB) bölüm ün den heyecanlı bir gru p YM M ’de (Y üksek M ühendis Mektebi) bizi ziyaretle, eylem e geçilm esini önerdiler. Bu gelenlerden hatırlayabildiklerim Fah ri (eski CHP S am su n m illetvekili Fah ri K u rtu lu ş), Lebid (CHP eski İzm ir m illetvekili Lebid Y urdoğlu) vb. vardı. M ezar lığ a çelenk konulm asını ve B u lg a r konsolosluğu önünde bir m iting y apılm ası görü şü n ü önerdim . A ra daki itiraz lara k arşın bu gö rü ş uygun görüldü. Olayın d a 20 n isan 1933 tarihinde yapılm ası kararlaştırıld ı. Çelengi y aptırm a işini ben üzerim e aldım , Beyoğlu’d a Çiçek P azarı’ (bugünkü Çiçek P asajı) n d a S ab u n ca k is’e 12,5 liray a ısm arladım . Bu 12,5 lirayı YMM öğrencile ri a rasın d an to p lay arak sağladım . Bu p aran ın 5 lira sını Himmet (rahm etli K onya m illetvekili Himmet Ölçmen) verm işti Bu 5 lira onun aylık h arçlığı idi O layın M TTB’ne yah ut d a bize b ağ lan m am ası için b ir tedbir alm a zorunluğu vardı. MTTB b in asın a g i derek üyesi bulunduğum içişleri kom itesiyle bu d u ru m u görüşm ek gerekiyordu. Kom item izden toplantıya k atılan lard an h atırlayabildiklerim Şevki (Erzurum DP eski m illetvekili), Lütfiye, ben ve MTTB genel sek re teri Şü k rü K ay a (serbest dahiliye m ü teh assısı) vardı. Biz 23 n isan günü R azg at olayını k ın am ak üzere, Taşlık’ta b ir m iting y apm ak için vilâyete b a ş v u ru lm ası nı, böylelikle 20 n isan m itingiyle ilişkim izin o lam ay a cağın ı gösterm ek istiyorduk. Toplantı ve yürüyü şler y a sa sın a göre böyle bir m itingin yapılabilm esi için o şehirde otu ran üç kişinin sorum luluğu üstlenm esi g e rekiyordu. Bu sorum luluğu ben, Şükrü, Şevki üstle 93
necek idik. Şevki 20 nisan’da, 23 nisan miting iznini alm ak için hazırladığım ız dilekçeyi vilâyete götürür ken ben ve arkadaşlarım da bir otomobille çelengi alıp Bulgar Konsolosluğu önüne gittik. Gittiğimizde büyük bir gençlik kitlesinin Konsolosluk önünde miting yap tığını gördük. Bizim amacımız bu kitleyi alıp çelengi B ulgar m ezarlığına koymaktı. Konsolosluk önünde toplanan gençlerin çoğunluğu Bulgar M ezarlığına çe lenk konulm asına karşı idi. Bu grup bize saldırdı ve çelengi parçaladı. Konsolosluğa yürümek istedi. Tevfik İleri (eski DP bakanlarından), orada parketmiş bir otomobilin üzerine çıkıp yatıştırıcı konuşmasıyle h a vayı yumuşattı ve öğrencilerin Bulgar m ezarlığına doğru yürümesini sağladı. Yol boyu rastlayan orta okul ve lise öğrencileri, sinem alardan çıkanlar ve g e niş bir halk kitlesi de bize katıldı. Feriköy’deki Bulgar M ezarlığı önünde on binlerce insan toplandı. Güven lik kuvvetleri M açka’dan Feriköy’e k adar yolda çeşit li barikatlar kurmuş olm alarına karşın, kitleyi durduram adılar. Özellikle polis meçleriyle kitledeki Türk bayraklarının yırtılması kitlenin polislere saldırm ası na kâfi gelmişti. Polis başarısız kalınca, askerden y ar dım istendi. Askerin müdahalesiyle Feriköy’den Taksim ’e gelindi. Polis ve asker Beyoğlu’na girişi önledi ğinden anıt önünde konuşm alar yapılıp dağılındı. Bu sırada sayısız polis ve genç yaralandı. K arakollar olay la ilişkisi olsun olmasın güvenlik kuvvetlerince y ak a lananlarla dolduruldu. Ertesi gün de MTTB idare he yeti üyeleri gözaltına alındılar. Sorgu hakimliği hu zuruna çıkarılarak tutuklandılar. Tutuklanm a k a ra n iki kategoriye verilmişti. Biri, bu mitingi düzenleyen ler diğeri ise polisi dövenlerdi. Mitingi düzenleyenle rin hepsi tutuklanmadı. Tutuklanm a k a ra n idare he yetinde olup ve mitinge katılanlara verildi. Bunlardan >•1
hatırlayabildiklerim Tevfik İleri, Şü k rü K aya, A dnan Cahit, A dnan Cemgil, H üdai (S ay ıştay d aire em ekli b a şk a n la rm d a n ), Şevki E rker ve ben vardık. Polisi dövmekten tu tu k lan an lan n hiç birini tanım ıyordum . B u n lardan Aziz (Türkiye S o sy alist P artisi k u ru cu üye lerinden Aziz Ziya S ıra d a ğ ), Behçet (Türkiye S o sy a list Partisi kurucu üyelerinden Behçet A tılg a n )’le h a pishanede tanıştım ve yakın ark ad aşlığ ım başlad ı. Ben bu gösteriyi düzenleyenlerden kabu l edilerek tu tu k lanm ıştım . T u tu k lan an lan n hem en hepsi öğrenciydi. A ram ızda bir de öğrencilikle ilişkisi olm ayan tan ım a dığım ız birini de gösteriyle ilişkili gösterip onu d a tutuklam ışlardı. R agıp Sipahioğlu adlı bu kişinin d a h a so n ra Y a ssıa d a ’d a W inilex Olayı k ah ram an ı o larak yargılan dığını gördük. Ertesi gü n gazeteler çelenk o la yını geçiştirm işler, m ezarlığın tah ribi d oğrultusun d a ç a b a gösterildiğini, fa k a t devletin bunu önlediğini y a z mışlardı. D iğer taraftan CHP İstanbul il b aşk an ı Cevdet K e rim M TTB’nin olağan ü stü b ir toplantıya çağ ın lıp h a pisteki idare heyeti üyelerinin yerine yenisinin seçil mesini, tutuklu b u lu n an lar h akkın d a devlet ve h ükü met b aşk an ların m şefaatin in istenm esi görü şü n ü tel kin etm eye başladı. MTTB id are heyetinin çoğunluğu h apiste olduğun a göre M TTB’nin yönetilm esi bir so run teşkil ediyordu. Bu itib arla bir kuruluşun o lağ an üstü toplantısı ve hapisteki kişiler h akkın da tedbirler düşünm esi norm aldi. A m a Cevdet K erim ’in telkin etti ği görü ş norm al değildi. MTTB olağan ü stü o larak toplandı. K ongrede de legelerden Zeki (A dan a devlet h astan esi baştabibi Zeki Butur) idare heyetinin çoğunluğunun tutuklu ol m asıy la yaz tatilinde id are heyeti çoğunluğunun Istan-
bu l’d a değil de A nadolu’d a bu lu nm aları ara sın d a M TTB’nin yönetim i açısın dan fiilî durum bakım ından fa r k yoktur. Bu itib arla tutuklu bulunan id are heyeti üyeleri yerine b aşk aların ı seçm eye gerek yoktur tezi ni sav u n d u ve kongrece uygun karşılan dı. Bu suretle C evdet Kerim yenilm iş oldu. D iğer ta ra fta n Cevdet K erim ’in tu tu k lu lar h akkın d a devlet ve hüküm et b aşk an m d an şe fa a t dilenilm esi kon usundaki telkinlere k arşı delegelerden N am ık (m a alesef şim di nerede olduğunu ve ne iş yaptığın ı bilm i yorum ) T ürkiye’de y arg ı kuvvetinin y a sa m a ve y ü rütm eden bağım sız olduğunu, T ürkiye’de âdil h akim lerin bulunduğunu ve yaptığım ız m itingte millî m en faatim iz açısın d an haklı olduğum uzu, kim senin şe faatin e ihtiyacım ız olm adığını, sadece vicdanım ıza k arşı sorum lu bulunduğum uz tezini öne sürdü. Aynı tez kongrece de u ygu n görüldü. San ıyoruz ki N am ık ’ ın kon uşm aları Büyük A tatü rk ’ün «B u rsa N utku» nu verm esinde etkin olm uştur. K ısa bir sü re so n ra y a r gıç k arşısın a çıkarıldık ve tahliye edildik. Bu sıra d a İstanbul B aro su ’ndan ve d iğer b aro lard an say ısız a v u k a tla r fah rî vekâletim izi alm ak için m ü ra c a at ettiler. Biz tu tu k lu lar n ezaket icabı fah rî vekâletim izi bize m ü rac aat eden bütün a v u k a tla ra verdik. B u n lar a r a sın da rahm etli İrfan Em in ve rahm etli Ethem Ruhi beyler görevlerini yerine getirdiler. Y arg ılam a sır a sın d a onuncu yıl affı çıktığından d av a düşm üştür. M i tingi düzenleyenler affın k ap sam ın a alın dığı halde, polisi dövenler affın k ap sam ın a alın m adılar, bunların h akkın da k o vuşturm a devam etti. Polisi dövenler h ak kında aleyhte tanıklıkta bu lu n acak kim seler çıkm adı. Tanık polisler de bazı a rk ad aşların ın dövüldüğünü, f a kat, dövenlerin bu san ık la r olup olm adığını bilem edik lerini söylediler. O zam an ın İstan bul em niyetinde y ü k ün
sek rütbeli bir polis yetkilisi K âm u ran (em niyet em ek li genel m üdürü K âm u ran Ç ukruhl bu doğrultuda ş a hadette bulundu. Böylece polisi dövm ekten sa n ık olan ların hiç biri cezalanm adı. * Birlik D ergisi H apisten çıktıktan so n ra «Birlik» dergisin e fikrî yön verm e bir zorunluk oldu. Ç ünkü bazı a rk a d a şla rım ız B u lgaristan ’d a R azg at şehrinde m ey d an a gelen olay bizi değil B u lg a r v atan d aşların ı ilgilendirir. Bu B u lg arista n ’ın iç işidir diyorlar, h er u lusun ve bu a r a d a B u lg aristan ’ın d a egem enliğine say g ı gösterm ek gerektiği tezini savunuyorlardı. D iğer bir kısım a r k a daşlarım ız R azg at’ta T ürklere y apılan olayın B u lg ar v atan d aşların ı değil, Türkiyeli Türkleri ilgilendirm e si gerektiğini söylüyorlardı. Şay et birinci gö rü ş be nim senecek o lu rsa bizim R azg at olayı dolayısıyle y ap tığım ız gösteri an lam sız oluyordu, işte o rtay a Türkiye m illiyetçiliğinin tan ım lan m ası gibi önemli bir sorun çıkm ış oluyordu. Bu sorun en bü yük y an sım asın ı bi zim «Birlik» dergisinde gösteriyordu. Ç ünkü «Birlik»e gönderilen y azılar arasın d a birbiriyle çelişir gö rü şler yer alıyordu. Ö rneğin Türk m illiyetçiliğini Türkiye Cum huriyeti sın ırlan içindeki Türklerin coğrafi kültür m illiyetçiliği o larak an lay an lar olduğu gibi, siy asî sı n ırlar söz konusu edilm eden tarih sel ülkü birliğinde görenler de vardı. Bu görüşlerin o rtay a çıkm asın da özellikle Tevfik îleri’nin «Birlik» gazetesinde yayın lan m ak üzere o zam an lar A tsız Y oldaş tak m a adını kullan an Fethi Tevetoğlu’nun Turancı iki şiiri vesile olmuştu. M ü n ak aşalar bir a r a şiirin Turancı içeriğini unutturm uş, A tsız’a Y oldaş sözcüğünde yoğu n laşm ış
F.7
97
tı. A tsız Y oldaş tak m a ad ın d a Atsız sözcüğü Y old aş’ ın sıfatı niteliğinde ele alın ırsa bu kişinin kom ünist olduğunu çağn ştırab ilir. Y azı ku ru lu m u zda bu konu bir tartışm a m eselesi olm uş ve Fethi Tevetoğlu’nun şiiri «A tsız’a Y oldaş» biçim inde düzeltilm işti. Fethi Tevetoğlu d a uzun sü re adını bu biçim iyle ku llan m ış tı. E sasen Fethi Tevetoğlu o zam an lar yayınım d u r d u rm u ş bulunan «Atsız D ergisi» yazı ailesinden s a yılabilirdi. Aynı durum daki kişiler a ra sın d a A lp arslan T ürkeş ve Tevfik îleri’yi de sayabiliriz. B ir b ak ım a ben de bu n lar arasın d a sayılabilirim . A ncak bun ların a r a sın d a sayılm am am ı gerektiren h usus fikrî b ir ayrılık değil, öznel, ailevî b ir ayrılıktır. Bu d a o tarihlerde bu grubun lideri olan N ihal A tsız’ın ailece tanıdığım eşi M ehpare hanım dan boşanm asıydı. Benim M ehpare h a nımın ailesine yakınlığım ve hürm etim N ih al A tsız’ın şa h sın a olan sevgim den d a h a fazlaydı. «Birlik» dergisinin beş kişilik yönetim ku ru lu n d a iki kişi (A dnan Cem gil ve Şevki Erker) coğrafi kü l tü r m illiyetçiliğini, b u n a k arşılık üç kişi (ben, A dnan C ahit (Ö tüken), Necmi) de tarih sel ülkü birliği gö rü şünü savunduk. Konu MTTB genel yönetim ku ru lu n a götürüldü. O rad a beşe k a rşı altı oyla bizim tezimiz, yani tarihte ülkü birliğinin Türk m illiyetçiliğine e sa s olduğu gö rü şü benim sendi. Bunun üzerine Cem gil ve E rker yönetim ku ru lu n dan istifa ettiler. Bu b o şalm a la r nedeniyle k ısa b ir sü re so n ra ben de MTTB genel sekreteri oldum. G erek «Birlik» dergisi ve gerekse MTTB Türk m illiyetçiliğini «Tarihte ülkü birliği» o la rak an lay an ların görü şü n ü y an sıtır b ir nitelik k a z a n d ılar Bunun üzerine şeh ir tiy atrosu n d a Türkiyeli olsun olm asın bütün Türklerin tem sil edildiği b ir «Türk G e lin
cesi» düzenledik. B urada Kırım, Azerbaycan, İdil, Ural, Türkistan ve Anadolu Türkleri bölgesel ve ulusal, tarihsel, geleneksel giyim, şarkı, türkü ve oyunlarını sergiledik. Ayrıca «Birliksin her sayısında Türklerin şimdi ve geçmişte yaşadıkları ülkeleri tanıtm aya yö nelik bir yazı dizisine başladık. Bu arad a o zam anlar Bulgaristan’daki Türklere ait avukat Halil Y aver adın da bir kişinin kitapları çıkm aya başlam ıştı. Ben bu ki şi ile tanışm ak ve dergimizde Bulgaristan Türklerine ait ondan yazılar alm ak gereğini duydum, rahmetli avukat Halil Yaver beyi buldum, konuşm alarım ızda Halil Yaver’in kitapları kendisinin yazmadığını kitap ların kendisine ait olmayıp Habil Adem’e (Naci İsm a il Pelister) ait olduğunu öğrendim. Halil Y aver beni Habil Adem’le tanıştırdı. Hiç tereddütsüzce diyebilirim ki Habil Adem, tanıdığım en zeki insanlardan biridir. Ne yazık ki zekâsını hatalı yollarda harcam ıştır. 1932’ de tanıdığım Habil Adem’le 1936*1939 arasın da yakın ilişkim oldu. Bu suretle MTTB ve «Birlik» dergisi bir bakım a «Atsız» dergisinin devamı niteliğini kazandı. Bu su retle ben bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya is temeyerek Turancılık, Türkçülük derken İrredantist (ilk defa İtalya’da kendini gösteren coğrafi sınırlar söz konusu edilmeden bir ırkın m ensuplarını bir aray a ge tirme) bir milliyetçi oldum. Oysa bu görüşlerin temel temsilcisi olan Ziya Gökalp’ı o yıllar daha okumuş de ğildim. Bu yıllarda «önsöz»de adından söz ettiğim Azeri Ali Aran arkadaşım la bu konulan tartıştım. Bu konuda ilk bilgiyi ondan aldım.
3 Akımlar, Kişiler, Olaylar
T ürkçülük — Turancılık — A nadoluculuk K om ünistlik Azerî Ali, bilinçli bir Azeri m illiyetçisi idi; T u ran c ılığ a , Türkçülüğe, irredan tizm ’e k a rşı idi. A yrıca so s yalizm in de am an sız düşm anıydı. O nun yoluyla b ir çok Türkiye dışı siyasîlerle tanıştım . B un ların çoğu A zerbaycan M ü savat P artisi üyeleri idi. B un ların h e men hepsi T ürkçülüğün, Turancılığın, irredantizm in k arşısın d a idiler. H atta bir gü n R esulzade M ehm et Ali beyle bu konuları görü şü rken b an a partilerinin (A de mi M erkeziyetçi M ü sav at Partisi) ad ın d a adem i m er 101
keziyetçi sıfatı bu lu nm asın a k arşın m erkeziyetçi ol duğu n u adem i-m erkeziyetin d ışa yani Türk dü n y ası n a yönelik bulunduğunu söylem işti. R esulzade M eh m et Ali bey A zerbaycan C um h urbaşkanı R esulzade M ehmet Em in beyin kü çü k kardeşi idi. M ehm et Ali bey ağab e y si k a d a r kültürlü değildi. R u syah Türklerden yaln ızca C afer Şeydi Ahm ed (K ın m er) ile M. S a dık S a n ’an Turancı, Türkçü, irred an tist idiler. K ırım lılar ve Türk O cağı ile ilişkili o lan lar h ariç geriye k alan bütün Ç arlık R u sy a’sı m illiyetçilerinin Türk irredantizm inin karşısın da, siy asi ademi-merkeziyetçiliğin y an ın d a olduklarını gördüm : C afer Seydahm et Beyin an lattığın a .göre «Kırım iktisadi ve coğ rafî durum u yönünden tek b aşın a y aşay am az. İslâm î bir yol izleyerek y a U fa M üftü lü ğü ’ne bağlı, idari adem i-m erkeziyeti y a d a İstan bul Şeyh ülislâm lığın a bağlı, siy asi adem i-m erkeziyeti seçm esi gerekir. Bun lard an birini seçm em esi halinde U k ray n a’nın eg e m enliğine girm esi m ukadderdir. K ırım Fatih M ehmet dönem inde tercihini yapm ıştır. Şim di de bu tercihi de vam ettirm ektedir»: İsm ail G asp iren ski gibi. B un a karşılık Türkistan, A zerbaycan, B aşkırdistan... ik tisa di ve coğrafî yönden, devletler a ra sı statü k o y a d a y a n arak, tek b aşın a y aşay abilir. B un dan ötürü b u n la r Türk irredantizm inin k arşısın d ad ırlar. R esulzade M eh met Emin, S ad ri M aksudof, Zeki Velidiyef, A yaz İsh akof... gibi. C afer Seydah m et Beyin bu görüşlerini, ben tutarlı buldum . D iğer taraftan Türk O caklılar, Teşkilât-ı M ahsusa cılar Türk irredantizm inden y an a idiler. K arab ey K arabekof, O sm an Hocayef, C elal K orkm azof, N eri man Nerim anof, Su ltan G aliyef... gibi. Dikkate şay an d ır ki, bu Türk irredan tistlerin in 102
büyük bir kısm ı kom ünizm i seçm işlerdir. Bunun ne denini h azırlam ak ta olduğum «Türkiye’de Sosyalizm in Tarihi» adlı k itab ım d a ele alacağım . Sonuç olarak R usya’dan kaçm ış milliyetçi Türklerin milliyetçiliğinin, Turancı, Türkçü, irredantist bir milliyetçilik değil, Sovyetler Birliği’nden ve A nadolu Türklerinden ayrılm aya yönelik ayrılıkçı bir milliyet çilik olduğunu gördüm. Çarlık R usyası Türklerinden Leninci-Stalinci olanların önemli bir bölümü kesin olarak Turancılığa-Türkçülüğe karşı idi. Buna karşı Troçkici-Zinovyevci olanlar Turancı-Türkçü idiler. Ör neğin Leninci-Stalinci Zeki Velidi (Togan) Türkçülü ğün, Turancılığın karşısında, ayrılıkçı bir Başkırtçı ko münist idi. Yine hayatı boyunca Turancılığı savunm uş olan Prof. Ali Turan (Hüseyinzade) Bakû Türkiyat kongresine Türkiye Cumhuriyeti temsilcisi olarak k a tılmış ve Turancılığı değil ayrılıkçılığı (Türkiye Türk çülüğü) önermiştir. Buna karşılık Neriman Nerimanof gibi Sultan Galiyefçi sayılabilecek komünistler, dünya Türkçülüğünü savunm uştur. Bu tarihlerde (1932’de) Azerbaycan M üsavat Partisi’nin Gürcü ve Ermeni göçmen politikacıları araların da an laşarak eski rejimi canlandırm aya, bir «K afkas Federasyonu» kurm aya çalışıyorlardı. Oysa bu hareket Türk dünya sının parçalanm ası niteliğini taşıyordu. Ben Azerbay canlIların, Kırımlılar, Türkistanlılar, İdil-Urallılarla birleşmesi ve ortak bir cephe kurm ası eğiliminde idim. AzerbaycanlIların Gürcülerle, Ermenilerle birleşme sine karşı idim. Bu yüzden «Birlik»in ikinci sayısında «ayrılıkçı milliyetçilik»e karşı çıkmış, Türk dünyası nın ortak bir yönetime yönelinmesi, irredantizmi ger çekleştirmesini öne sürmüştüm. Yazıyı yazarken bir çok Rusya Türkleri dergilerinden, ayrıca da özel ko nuşm alardan yararlanm ıştım .
103
Benim bu yazım üzerine B erlin’de Türkçe ve A l m an ca çıkan İstiklâl-Îndependanz h aftalık gazetesin de b an a k arşı a ğ ır bir yazı çıktı. Bu yazıd a «Birlik» dergisi, «Kadro» m ecm uası ve Hakim iyet-i Milliye (Ulus) gazetesi kom ünistlikle suçlanıyor, bu görüşlerini doğrulayıcı k an ıtlar öne sürüyordu. K adro ve U lus g a zetesinin kom ünistlikle ilişkili olup olm adığı kon usu nu bir y an a bırakalım . G erçekte o tarihlerde, kom ü nizme, d ah a doğrusu sosyalizm e yakın yazılar, K adro ’da Hakim iyet-i M illiye’de çıkıyordu. Falih R ıfkı’nın d a bu doğrultuda y azıla n vardır. Falih Rıfkı, b ilah a re bu yazıların kendi fikri ürü nü değil, CHP’nin em riyle yazıldığını itiraf etm iştir. «Birlik»in ve benim o tarihlerde sosyalistlikle, kom ünistlikle bir ilişkim yok tu. Ben o zam an lar irred an tist bir milliyetçi idim. Eko nomik kon ulard a d a esaslı bir fikrim de yoktu. A n cak yaban cı şirketlerin (tram vay, tünel, elektrik, nhtım ...) beledîleştirilm esi görüşünde idim, «Birlik»te de bunun kam pan y asın ı açm ıştık. «Birlik»te tram v ay şirketinin beledîleştirilm esiyle ilişkili bütün y a zıla n ben yazdım. Y azıların hepsi im zasızdır. Y aban cı şirketlerin bele dîleştirilm esi tezini savu n m am ız B erlin’de çık an i s tiklâl dergisi tarafın d an kom ünistlikle suçlanm am ız için yeterli bir neden olm uştu. T ram v ay şirketinin b e ledîleştirilm esi konusundaki ç a b alan m ız olum lu sonuç verdi. Durum bun un la kalm adı, yaban cı şirketlerin pek çoğu beledîleştirildi. Bu beledileştirilm e k am p an yasın da bir iki anım ı aktarayım . «Birlik»in sayıların ın birinde bu beledileştiril me işine d air yazı koym am ıştık. Bunun üzerine o rta ya birtakım dedikodular çıkarıldı. Bu, bizim su su şu mu/. o larak nitelendi. Bunun üzerine m eb u slara a d la nıl a yazılı birer m ektup yolladık. M ektubun altın d a MTTB genel sekreteri sıfatiyle benim im zam vardı. 10 1
M ebu slara posta ile gönderdiğim bu m ektup gerekli yankıyı yaptı. M an isa m illetvekili R efik Şevket İnce ilgili b ak a n a bir soru önergesi verdi. Bu soru önerge sinde T ram vay Şirketini denetlem ekle görevli Beledi ye Meclisi üyelerinin şirketten b e d av a sey ah at k artı taşıd ıkların dan denetim lerini gereğ i gibi y ap m ad ık larını, bizim m ektuba d a y a n a ra k öne sürm üştü. B u nun üzerine polis m üdürlüğün de so rg u y a çekildim. M ektupların gizliliğini öne sü rerek m ektubu yolladı ğım kişilerden bir şikâyet olm adıkça polisin h arekete geçem eyeceği görü şü n ü savundum . T ram vay Şirk eti nin beledîleştirilm esini istem em izi polis m ü d ürlü ğü de tıpkı İstiklâl gazetesi gibi kom ünistlik o larak niteledi. Bunun d a v arit olm adığını anlattım . Polis ve İstiklâl gazetesinden b a şk a CHP ü st kadem elerindeki kim se ler de bizi kom ünistlikle itham etm eye başlam ışlardı. Artık sosyalistliği-kom ünistliği okum am , öğrenm em b ir zorunluk olmuştu. Ben genellikle ne sosyalizm den-kom ünizm den y a na ne de onların karşısın daydım . A n cak açık b ir şe kilde tek parti-tek şef düzeninin opuskürizm ine (gö rüşlerim ize aykırı görüşlerin öğrenilm em esi gerek ti ği! karşıydım . H er fikrin serbestçe söylenm esi, açık lanm ası, kişilerin k arşı oldukları fikri savu n m aların ın d a bilerek olm ası gerekliliğini savunuyordum . Bunun için h angi görüşte o lu rsa olsun, kişilerin opuskürizm e k a rşı o rtak bir cephe k u rm aları ve onu o rtad an k a l d ırm aları gerektiği görüşündeydim . Hemen şu n u d a h atırlatalım ki profesör M u stafa Şekip Tunç, Peyam i S a fa, Ahm et H am di T an pın ar d a bu görü şte idiler. Özel konuşm alarım ızda bu gö rü şü savunuyorduk. B u n lardan Peyam i S a fa işi özel k o n u şm alara değil g e nel a la n la ra geçirm ek gerektiği görüşündeydi. Bu ko n ud a yakın ark ad aşlarım ızla onun evinde iki toplan 105
tı yapm ıştık. Rahm etli Peyam i S a f a ’m n evinde yaptı ğım ız bu to p lan tılara T ahsin (Millet P artisi İstan bul İl B aşk an ı İktisat Doktoru T. K itapçı), Fikri (Yeni T ür kiye P artisi Genel Sekreterlerinden Fikri A k u rgal), N ih at (K urucu M ecliste CHP G üm üşhane M illetveki li N ih at Sarg ın alp vb.) d ah a b a şk a ark ad aşlarım ız k a tılm ışlardı. B u rad a toplum u m utlu edecek yöntem ler kon usun da görüşlerim izi açıklam ıştık. En çok konu şan ben ve İbrahim A rslan idik. K on uşm alarım ız üze rine rahm etli Peyam i S a fa hepimize, «görüşlerinizde bir hom ojenlik yok. Abidin, P eker’e soldan, İbrahim de sağ d an k a rşı çıkm aktadır. O rtak görüşleri P eker’e k a rşı olm adır. Peker o rtad an çekildikten so n ra siz b ir birinize girip, birbirinizle m ücadele edeceksiniz, bu ark ad aşlığın ız d a çok sürm eyecektir. Sizlere öğütle rim bu yakın ark ad aşlık dönem inde birbirinize yolla dığınız m ektupları h atta b ay ram tebrik k artların ı d a hi saklayın, çünkü yarın size lâzım olacaktır,» dedi. G erçekten de bu a rk ad aşla rın y ollan birbirinden a y rıldı am a dostlu klar bozulm adı. Bu toplantılarla ilgili bir hatıram ızı d a h a a n la ta lım. Bizimle ne tarzd a ve ne yolda ark a d a şlık ettiğini h atırlayam adığım bir genç de toplantıya katılm ış, top lan tıya bir b aşk an seçilm esini ve zabıt tutulm asını önerm işti. Bunun ne an la m a geldiğini o zam an ben de d iğer a rk a d a şla n m d a anlam am ıştık. R ahm etli P eya mi S a fa bizi uyardı. «Bu, bir toplantı değil, bir söyle şidir. B aşk an seçm ek ve zabıt tu tm aya g erek yoktur.» B aşk an seçilm edi ve zab ıt tutulm adı, fa k a t bu genç özel o larak kon uşm aları kaydetti. D ağılm adan evvel Peyami, tutulan zabıtların okunm asını ric a etti. Z a bıtlar okundu ve Peyam i S a fa bu zab ıtlard a gerekli
ıtm
düzeltm eleri yaptı ve genç, zab ıtları götürdü. H erhan gi bir so rgu y a çağırılm adık. Peyam i S a f a ’y a özel ko n uşm alarım ızdan birinde opuskürizm in ortad an k a l dırılm asın da M arksistlerle b ir o rtak çalışm an ın olup o lam ayacağın ı sordum . Peyam i, «kesin o la ra k bu, o la n aksızdır», dedi ve şöyle devam etti. «N âzım Hikm et de Kerim S ad i de bu gö rü şe k atılm azlar. Biz bu ko nuyu d ah a önce N âzım ’ın, H ikm et Kıvılcım lı’nm d a bulunduğu bir toplan tıda tartıştık. N âzım kesin o la ra k bu gö rü şe k arşı çıktı!» dedi. Peyam i S a f a ’nın bu görü şü n ü ben yeterli bulm adım , b ir im k ân ve fırsa t kolladım , K erim S ad i ile görüştüm . Bu fikre y a n aşm a dığını gördüm ve P eyam i’ye h ak verdim . Şim di Halil Yaver, H abil Adem, H atay Erginlik Derneği, Ali İhsan S ab is P aşa, C evat R ifat A tilhan, Akın gazetesi ve H alk evlerine ait anılarım ızı sıralıyalım . * Halil Y aver Halil Y av e r’in kendi an lattığın a göre özgeçm işi şöyledir: Halil Y aver aslen B ulgaristanlIdır. K üçük y a şta T ürkiye’ye gelm iş ve II. A bdülham id tarafın d an oku tulm uş ve K azask er (askeri hakim ) olm uştur. H ukuk Fakültesinin ilk m ezunudur. D iplom a n u m arası «bir» dir. B u lgarcay ı iyi bildiği için T ürkiye’nin B u lg a r is tih baratıyla ilgili seksiyon un da çalışm ıştır. Mekteb-i M ülkiye (S iy asal B ilgiler F ak ü lte si)’de B u lg arca d er si okuttuğundan k itap ların a Prof. A vuk at H alil Y aver diye im za atarm ış. İstih barattak i görevi sıra sın d a iki önemli olayı o rtay a çık arm ak la övünür. Biri O sm anlı B an k asın ı Erm eni kom itacıların tünel açıp bom ba lam ası girişim i, diğeri de I. D ünya S a v a şı sırasın d a
107
m üttefikim iz B u lgaristan sın ırlan içindeki o rtak d ü ş m anım ız olan İngilizlerle bağlan tılı b ir telsiz istasy o nunu m ey dan a çıkarm asıdır. Şim di O sm anlı B an k ası olayını anlatalım . K arak ö y civ an n d a azın lıklara a it b ir okulun te f tişine (Halil Y av er o sıra d a azınlık o k u llan m üfettişlerindendi) gitm iş. O kulun bahçesinde b ir top rak yı ğını görm üş. T oprağı incelem iş. O kulun bah çe to p ra ğın a benzem ediğini, bu toprağın d ışa n d a n geldiğini an lam ış. Bunun nereden ve niçin getirildiği konusu ona dert olmuş, top rağın d ışard an okul bahçesine g e tirilm esi sırasın d a bir kısm ının a ra b a d a n e tra fa dökülebileceğini düşünm üş. Bu se fe r d ışa n d a a ra m a la r yapm ış. Yolun elli, yüz m etresinde bir bu ta p ra ğ a r a s t lam ış. Böylelikle toprağın nereden geldiğini bulm uş. Son u n da bunun K arak ö y ’deki O sm anlı B an k asın ı tü nel açm ak suretiyle h a v a y a u çu rm ak isteyen Erm eni kom itacılar tarafın d an düzenlendiği o rtay a çık arıl mış. İkinci o laya gelince I. D ünya S a v a şı sıra sın d a B u l g a r m ektupları san sü rü n e H alil Y av e r’i m em ur etm iş ler. Kendisinden önce bu görevi y ap an kişi oldukça tembelmiş. İncelem ediği m ektupların say ısı b ir hayli çokm uş. B unların a ra sın d a üç dört aylık yurtdışm dan gelen ve yurtdışın a giden B u lg arca m ek tu p lar birik miş. Halil Y av er ilk önce bu m ektu pları oku m ay a b a ş lam ış. İçlerinde B u lg aristan ’a gidecek b ir m ektubun özel şifreli (kodlu) b ir m ektup olduğu k an ısın a v a r mış ve istih b arat dairesin e m ektubun gideceği a d re sin özel bir kontrole tabî tu tu lm ası gerektiğine işaret etmiş. B u lgaristan m üttefikim iz olduğu için durum B ulgar hüküm etine de bildirilm iş. B u lg ar polisi g erek li h assasiyeti gösterm iş. Sonuç o la ra k o rad a bir telsiz IIIM
istasyonunun bulunduğu ortaya çıkarılmıştır. Halil Yaver, II. Abdülhamit döneminde istihbaratta çalıştığı gibi 1908 sonrasında da yine istihbaratta ç a lışm aya devam edebilen sayılı kişilerdendir. Çünkü 1908’den sonra II. Abdülhamid istihbaratçılarının önemli bir kısmının görevine son verilmişti. Halil Yaver 75 yaşından sonra delirmiş. Bakırköy Akıl Hastanesinde ölmüştür. M areşal Ç akm ak’ın gü venilir adamıydı. M areşal Çakm ak-Şükrü K aya çatış m asında Şükrü K aya aleyhinde büyük hizmetler yap mıştır. Bu arad a Şükrü K aya aleyhine doküm anlar Halil Yaver tarafından sağlanıp Habil Adem’e veril miş ve Habil Adem tarafından «Nereye Gidiyorsun Türkiye» başlıklı bir kitap hazırlanm ış ve kitap Prof. Avukat Halil Yaver imzasıyle yayınlanmıştır. Bu kitap piyasaya çıktıktan kısa bir süre sonra Şükrü K ay a’ nın emrinde bulunan İstanbul Valiliğince toplatılmış ve mahkemeye verilmiştir. Uzun bir yargılam adan sonra da beraat etmiştir. * H abil Adem
Habil Adem aslen A rnavut’tur. Adı Naci Pelister’ dir. Yazılarında Habil Adem takm a adını kullandığı için bu adla anılır. Zengin bir Arnavut ailenin oğlu ol duğunu sanıyorum. Bu itibarla M acaristan’da tan m öğrenimi yapmış, Almanca, İngilizce, Fransızca dille rini bilirdi. İstanbul’a gelişinde mesleğinde değil, g a zetecilikte ekmeğini kazanm ayı düşünmüştür. O dö nemlerde ^1908 önceleri— gazetelerde iki çeşit yazar çalışırmış. Bunlardan biri muhabir, diğeri muhbirmiş. Muhbirler okuma-yazma bilmezlermiş. Gazetenin y a zı işleri m üdürü muhbirleri olay yerine, polise, otelle 109
re yollar bilgi toplatırmış. Muhbirler gazete idareha nesine gelir, m uhabirlere gördüklerini, işittiklerini an latırlar, m uhabirler de bunları kaleme alırlarmış. M u habirlerin kaleme aldıklarını m uharrirler düzeltir, ay rıca yazılar m akaleler de yazarlar, baskıya yollarlar mış. Başm uharrirler arasın da yabancı dil bilen hemen hemen yokmuş. Başm uharrirlerin arasında okuma-yaz m a bilmeyenler de varm ış. Bunlar başkaları tarafın dan yazılan yazılara im za atarlarm ış. İşte Habil Adem bu ortam da Babıâli'ye girmiş ve kısa bir süre içerisin de tutunmuş ve okur-yazar olmayan bazı başm uharrir lerin başm akalelerini yazm aya başlam ış ve yüksek üc retler almıştır. Habil Adem’in bana anlattığına göre okum a yazm a bilmeyen başm uharrirlerden Baba Tahir’in başm akalelerini Yunus Nadi y a zarmış. Kendisi de M evlanzade Rıfat beyin başm a kalelerini yazarmış. Bu başm akalelere karşılık h afta da bir beşibirlik altın alırmış. Şimdi bir altın altı yüz lira civarında olduğuna göre bir beşibirlik üç bin lira kadardır. Mevlanzade R ıfat imzasıyle çıkan kitapla rın da y azan Habil Adem’dir. Mevlanzade «Serbesti» gazetesinin sahibi ve başyazarıdır. 1908 Meşrutiyet devrimi üzerine devlet emniyet teşkilâtı Selâniklilerin özellikle Karaso, Cavit, Nişim, Ruso, Metr Salem, Topal Sam uel îzisel gibilerinin eli ne geçmiştir. Devlet emniyetinin Musevilerin eline geçmesi büyük bir sakınca taşıyordu. Talat P aşa bu sakıncayı anlam ış ve devlet emniyet teşkilâtının M üs lümanların eline geçmesi gereğini duymuş, bu suret le devlet emniyet teşkilâtında bir yeniden düzenleme ye gitmiştir. Bu düzenlemede emniyetin üst kadem e sine onüç Müslüman alınmış, ayrıca birkaç yabancı dil bildiği için Habil Adem de emniyetin tercüme b ö lümünde görevlendirilmiştir. I 10
Habil Adem d ah a so n ra em niyetin A şiretler M a sa sın d a T ürkm enler bölüm ünde çalışm ıştır. O sm anlı devleti emniyeti A n adolu’nun genellikle bütün etnik lerin, özellikle Türkm en ve K ü rt h alkların ın tarihteki ve o dönem deki d urum ların ı sa p tam a k üzere B atı’dan, özellikle A lm an y a’d an u zm an lar getirtm iştir. Bu u z m an ların rap o rlarım H abil Adem A lm an cadan Türkçeye çevirm iştir. A yrıca devlet em niyet teşkilatı tarafın d an H abil A dem ’e birçok k ita p la r d a Türkçeye çevirttirilm iştir. Bu k itap lard an yaln ızca «Türkm en A şiretleri» kitabı basılm ıştır. E ski h arflerle yazılı bu kitap Milli K ü tü ph an e’de m evcuttur. Habil Adem çevirdiği bu rap o rlard an ve k itap lar dan esinlenerek, y a ra rla n a ra k eski h arflerle pek çok kitap yayınlam ıştır. Bu kitap ların bilim sel değeri ol d u k ça yüksektir. Bu bilim sel d eğer o gü n k ü O sm anlı toplum unun durum un a ve m illetlerarası ilişkilerine göredir. Habil Adem kendi yazdığı ve yayınladığı bu k i ta p lard a genellikle kendini «çevireni H abil Adem » d i ye tanıtır. Y azarın a d a u yd u rm a bir p ro fesö r ad ı ko yar. Ö rneğin y a z a n Prof. Jo h n s Moul, Prof. Libah g i bi. Tabii Libah sözcüğünün Habil olduğu kolaylıkla görülebilir. Prof. Jo h n s M oul’ün yazdığı ve H abil A dem ’in T ürkçeye çevirdiği kitabın adı «A nadolu’d a T ürkler Y a şay acak mı, y aşam a y a c a k m ı?» dır. H abil Adem bu kitab ın da O sm anlı İm paratorluğun un B a lk a n la r’d an ve A rab istan ’d an çekileceği, hüküm et m erkezinin İs tan b u l’dan A nadolu içlerine taşın acağın ı ve A n ado lu ’d a bir Türk devletinin kurulabileceği tezini sa v u nur. H abil Adem bu tezi kendisinin tezi o larak değil, h ayali Prof. Jo h n s M oul’ün tezi o larak öne sürer. K i
111
tabın yayın lan m ası üzerine A lm an elçisi T alat P a şa ’ ya gelm iş. A lm an y a’d a bu ad la bir profesörün bulun m adığını, bu ad la bir kitabın yayınlanm adığını ve A l m a n y a’nın bu tezi benim sem ediğini söylem iş ve y a za r (çevirm en) h akkın da kov u ştu rm ay a geçilm esini bil dirm iş. Bunun üzerine T alat P a şa H abil A dem ’i ç a ğırtm ış, durum u ondan sorm uş, H abil Adem de bu profesörün A lm an olm ayıp bir M acar olduğu ve bu tezini kitap halinde değil, B u d ap eşte’de kon feran s o la ra k verdiğini ve kendisinin bu kon feran sı izleyip not la r aldığını söylem iş, T alat P a şa bu y alan a k an m ış g i bi görünm üş ve H abil A dem ’e T ürkiye’den kaçıp g it mesini, bu suretle O sm anlı-A lm an ilişkilerinde bir a n laşm azlığa m eydan verilm em esini önerm iş. Bunun üzerine H abil Adem İtaly a’y a gitm iştir. Habil Adem İtaly a’d a p a ra sız pulsuz b ir d urum dadır. P ara sa ğ la m a çarelerini araştırır. O tarihlerde A rn avu tlu k’un bağım sız bir devlet olm ası ç a b a la n v a r dır. A lm an lar ve İngilizler a y n ayrı güvendikleri kendi ad am ların ı A m av u tlu k ’a k ral y apm ak istem ektedir ler. A yrıca M ısır Hidivi (eyalet valisi) A bb as Halim P a şa d a A rnavutluk kralı olm a hevesindeydi. H abil A dem A bb as Halim P a şa ’nın bu isteğini bildiği için bun dan fay dalan m ayı ve p a ra sızdırm ayı p lan lar. P la nı özetle şöyledir. A bb as Halim P a şa K av alalı M ehmet Ali P a şa soyundandır. A rn avu tlu k’un son k ral ailesi K astro t aile sidir. Bu aile Fatih Su ltan M ehm et’in A m a v u tlu k ’u O sm anlı im p aratorlu ğu n a kattığı dönem de krallık eden ailedir. Şay et K av alalı ailesiyle K astro t ailesi a rasın d a bir b ağlan tı k u ru lacak o lu rsa bu takdirde Abbas Halim p a şa A rn avu tlu k tahtının tek ve gerçek m irasçısı olm uş olacaktır. Ihı planı u ygulayabilm ek için K astro t ailesinin 11
soyağacını K av alalı’y a b a ğ la y a n bir belgeyi soyağaçlarm ı h azırlayan bir kilise arşivin e so k m ak gereklidir. H abil Adem bu planını A bb as H alim P a şa ya iletiyor ve ondan gerekli m a sra fla rı sa ğ la d ığ ı takdirde bir cey lan derisine bu soy ağacın ı yazdırıp, R om a’d a bir katolik kilisesi arşivin e sokabileceğini bildiriyor. A bb as H alim P aşad an uygun cevabı ve gerekli p a ra y ı alın ca katolik kilisesi arşivin e bu belgeyi (!) oran ın p ap azıy la a n la şa ra k koyuyor. D ah a so n ra H abil Adem kilise arşivinde yaptığı bir a ra ştırm a d a (!) bu belgeyi bu lu yor. K am uoyun a sunuyor. Böylelikle M ısır H idivi’nin A rn avu tlu k tahtının tek ve gerçek m irasçısı olduğu doğrulanm ış oluyor. Bu belgenin (!) o rtay a çıkışı po litika dünyasını karıştırıyor. T alat P a şa b ir a n la şm a z lığ a m eydan verm em ek için H abil A dem ’i y u rd a ç a ğırıyor. A bbas Halim P a şa kendi durum unu k u rtarm ak için Habil A dem ’in bu girişim iyle bir ilişkisi olm adı ğını, Habil A dem ’in bunu kendiliğinden yaptığını id d ia ediyor ve «Derreddi M üfteriyatı H abil Adem » (H a bil A dem ’in İftiraların ın Reddi H akkında) isim li bir kitap yayınlıyor. Habil Adem İstan bu l’a dönüşünden so n ra artık devlet em niyet teşkilâtın da çalıştırılm ıyor. K u rtu lu ş sa v a şın a katılm adığı için A n k ara hüküm eti tarafın d an d a tutulm uyor. O dönem lerde davavekilliği için a v u k at olm a zorunluğu olm adığından davavekilliği ya pıyor ve ay rıca çeşitli tertiplerle p a ra k azan m a y olla rına b aş vuruyor. H abil A dem ’in on-on beş kişilik bir m aiyeti vardı. B un ları beslerdi ve özel işlerinde k u lla nırdı. Genel o larak tertiplerinde kendi görünm ez bu m aiyeti görünürdü. O zam an lar gazete, dergi çık ar m ak için tahsil kaydı yoktu. Bu m aiyetin hem en h ep F.3
113
si ay rı ayrı dergi ve gazete çık arm a ru h sa tla n alm ış lardı. Bu yolla ilân koparm ak, abone bulm ak, p ro p a gan d aların ı y apm ak üzere zengin k u ru lu şlarla ilişki kurm uşlardı. Bu tertiplerden b a z ıla n Fener P atrik h a nesi, Türk T icaret B an k ası, R easü ran s m üdürü Piyos tertibi ve benzeri olaylardır. * Fener P atrikh anesi Olayı H abil Adem Cum huriyet’in ilk dönem lerinde E k rem beyin polis m üdürü bulunduğu dönemde Fener P atrikhanesi ile ilginç b ir tertibe girm iştir. Şim di «At lantik» olan yer vaktiyle P etrograd pastan esiydi. O ra d a A tatü rk ’ün güzel çerçeveli b ir portresi vardı. H a bil Adem ve m aiyeti P etrograd p astan esin in sahibine gitm işler. A k rab alan n d a n birinin düğün ü olduğunu, tuttukları düğü n salon u n d a A tatü rk portresi bulun m adığını, düğün için geçici o larak portrenin kendile rine verilm esini istem işler. P astan e sah ibi de bu n la rın p astan en in devam lı m üşterileri olduklarından r i caların ı geri çevirem iyor portreyi veriyor. Yine o ta rihlerde şim di Tokatlıyan hanının bulunduğu d a r so k ak ta sm okin, silindir şa p k a ve benzeri eşy aları k ira ya veren d ü k k ân lar vardı. H abil Adem ve m aiyeti o ra dan k ira ile kendilerine bu eşy alard an alıyorlar. F a k at bu n lar düğüne değil, Fener p atrikh an esin e gitm e ye k a r a r verm işlerdir. G ün battık tan yani bütün d a i reler kapan dık tan so n ra p atrikh an eye varm ışlar. B aşpatrik patrikh an ede yatıp k alk arm ış. K apıcıya başpatriği görm ek istediklerini söylem işler. Kapıcı, p a t riğin özel odasın d a olduğunu, bu sa atte m isafir kabul (ilmediğini söylem iş. H abil Adem ve m aiyetindekiler hep smokinli im işler. A n k ara’d an geldiklerini, g ö rü ş
mek zorun da olduklarını, p atriği derh al çağırm asın ı söylem işler. Y an ın dakiler kapıcıyı bir k e n a ra çekm iş ler. K apıcıya H abil A dem ’in b aşm ü fettiş olduğunu, kendisine saygılı d avran m asın ı söylem işler. Kendileri de Habil A dem ’e k arşı say gılı d avran m ışlar. B aşpatrik odasından k ap ıy a gelm iş. B aşm ü fettişi ve m aiyeti ni karşılam ış, b ü rosu n a götürm üş. Bu sıra d a H abil Adem b aşta m aiyeti erkân ı a rk a d a kurdelelere sa n lı A tatü rk ’ün portresini ta şıy a ra k onu izlem işler ve b ü roya oturm uşlar. Habil A dem ’in dinler tarih i ve özellikle O rtodoks tarihi üzerine gen iş bilgisi vardı. Bu bilgisi onu dev let em niyet teşkilâtın da çevirm en o larak çalışm asın dan geliyordu. Bu konuya ait çeşitli ra p o rla n ve ki tap ları dilimize çevirm işm iş. H abil Adem dinler ta ri hindeki gen iş bilgisine d a y a n a ra k Fen er P atrik h an e sinin İstan bu l’dan A y n aro s’a (Y u n an istan ’d a b ir şe hir) taşın m ası gerektiğini Eftim K ilisesinin genel Türk-O rtodoks kilisesi olm ası gerektiğini önerm iştir. Fener P atriği de bu görüşlerin isabetsizliği kon usun da yine tarih sel k an ıtlar öne sürm eye kalkm ış, H abil Adem ’le bilim sel tartışm a la ra geçm işler. H abil Adem işi tatlıya b ağlam ış ve Fener P atrikh anesin in T ürkleşm e si şartıyle kendilerinin yani A n k a ra ’nın onu tu tacak larını E ftim ’e itib ar etm eyeceklerini söylem iş ve A ta tü rk ’ün portresinin A n k ara tarafın d an ibadet yerine asılm ak üzere hediye edildiğini eklem iş ve özel b ir tö renle portre Fener Patrikhanesinin ibadet yerine astınlm ıştır. Bu a ra d a H abil Adem m aiyettekilerin Kızı lay, Çocuk E sirgem e gibi h ay ır dem eklerin in tem sil cileri olduklarını Fener P atrikh anesin in bu k u ru lu şla ra b ağ ışta bulunm aların ı rica etmiş...
115
* Türk Ticaret Bankası Olayları Habil Adem’in maiyetindekilerin çeşitli gazete ve dergi çıkarm a ruhsatlarının bulunduğunu ve bu der gilerin eşref saatlerde çıktıklarım kaydetmiştik. Bun lar büyük kuruluşlardan ilân, reklam ve çeşitli adlar la ödenek koparıyorlardı. Bu arad a şimdi Türk Tica ret Bankası adını alan bankanın o tarihlerde adı A da pazarı Türk Ticaret bankası idi. Bu banka da Habil Adem’in maiyetine ait dergilere reklam veriyordu. Bunlar reklam ın artırılm asını istediler. Banka bu tek lifi olumlu karşılam adı. Bunun üzerine bu dergiler A dapazarı bankasının blançosunu bir maliyeci, ikti satçı gözüyle (!) inceleyen m akaleler yayınladılar. Bu m akaleler gerçekten de bilimsel değere sahipti. Ban kanın malî durumunun bozuk olduğunu ilân ettiler. Dergilerinin bu sayılarını da A dapazarı bankasının esas serm ayedarlarına yolladılar. Bunun üzerine his sedarlar bankaya üşüşüp, paralarını çektiler. Netice de A dapazarı Bankası gerçekten iflâs etti. Türkiye Iş Bankası partisipasyonu ile ban ka Türk Ticaret Ban kasına dönüştü. İsmet Paşa, Habil Adem ve maiyetinin elindeki dergi imtiyazlarını iptal ettirmek için basın kanununu değiştirtti. Şimdi kısaca Piyos olayını da açıklayalım. * Piyos Olayı Piyos reasüransın ve daha b aşk a sigorta şirketle rinin kurucusudur. Habil Adem’in maiyetindekilerin çıkardığı dergilere ilân ve reklam vermektedir. Bir gün bunlar Piyos’a gitmişler. İlân ve reklamın çoğaltılm a sını istemişler. Piyos bu teklifi reddetmiş. Bunun üze-
rine Habil Adem -hangi yoldan elde ettiğini bilmiyo rum- Fransız hükümetinin Piyos’a verdiği şeref n işa nının beratını ele geçirmiş. B urada Piyos’un Türkiye’ ı de sigortacılık alanında özellikle I. Dünya Sav aşı sı rasında yaptığı hizmetlerden dolayı bu şeref nişanı nın verildiği yazılıymış. Beratta özellikle I. Dünya S a vaşında sözlerinin bulunuşunu Habil Adem kötüye yormuştur. Çünkü I. Dünya S av aşı sırasında Osmanlı devleti ile İngiltere sav aş halinde idiler. Sav aş halin de olan iki devletten birinin lehine olan hareket, diğe rinin aleyhine demektir m antığıyla Habil Adem Piyos’u zor durum a düşürm üştür. A ynca Halil Yaver yoluyla M areşal Ç akm ak’a Piyos aleyhine bir rapor ■düzenlettirilmiştir. M areşal Ç akm ak’m müdahalesiyle Piyos sınırdışı edilmiştir. Daha sonra Piyos’un açtığı dava sonucunda durum aydınlatılmıştır. İsmet P aşa’ nın emri ve bir bakan lar kurulu kararnam esi ile Habil Adem’in maiyetindeki kişilerin bütün gazete ve dergi çıkarm a ruhsatları iptal edilmiştir. Maiyetten önemli bir bölümü de Türkiye’yi terk edip M ısır’a git mişlerdir. * Hofer Olayı Tèk parti-tek şef döneminde Türkiye’de gazetele rin ilânları, dağıtım ı ve kâğıt işleri belli firm aların elin deydi. İlân işleri Hofer şirketinin, kağıt işleri Burla Bi raderlerin elindeydi. Bunların tutm ayacağı bir gaze tenin, derginin çıkmasına, çıksa da yaşam asın a ola nak yoktu. Hakkı T an k U s’un bu şirketlerle arası iyi değildi. Bu yüzden Hakkı T an k U s’un çıkardığı V a kit, Haber, Son Dakika gibi gazeteler ilân bulabilmek, te ve ucuz kâğıt sağlayabilm ekte sıkıntı çekiyorlardı. 117
Hakkı T an k Us bu Hofer ve Burla şirketlerini işlemez hale getirmek için Habil Adem ve maiyetinden fay d a lanmayı tasarlam ıştır. Habil Adem «İstanbul’un Sesi» dergisinde «Türk M atbuatı Yahudilerin Kontrolü Al tında» başlıklı bir yazı yayınlıyor. Bu yazısında gaze telerin hayatının ilâna ve reklam a, kâğıda, yazara da yandığını öne sürüyor ve sırasıyla bunlann Yahudi lerin kontrolü altında olduğunu gösteriyor. Şöyle ki: ilân ve reklam lar Yahudi Hofer şirketinin elindedir Bu şirketten başka ilân ve reklam şirketi yoktur. Bu şirket dilediği gazete ve dergilerin reklam ve ilân say falarını kiralam akta, piyasadan aldığı ilân ve reklam ları bunlara dağıtm aktadır. Hofer şirketi Hakkı T ank U s’un yani bir Türk’ün ilişkili bulunduğu gazetelere ilân ve reklam vermemektedir. Kâğıt işi «Burla Biraderler» in elindedir. K âğıt it halâtı da sınırlıdır. Bu şirket de Türklere kâğıt ver mekte nazlanmaktadır. Büyük gazetelere gelince bunlar da Yahudilere aittir. Örneğin Ahmet Emin Yalman, Enis Tahsin Til Sab ataist Yahudidirler. Yunus Nadi ise K araim Yahudisidir. Bu suretle m atbuat Yahudilerin ellerinin al tında olmuş olmaktadır. Burada adı geçen kişiler m ah kemeye baş vurarak Habil Adem aleyhine dava açm ış lardır. Mahkemede Habil Adem’in, Hakkı T ank U s’la ilişki ve bağlantısı söz konusu edilmemiştir. * Politik Skandallar Şimdi Habil Adem’in politik sahadaki tertiplerin den de söz edelim. Habil Adem A rif Oruç’un çıkardı ğı Yarın» gazetesinin yürütücülerindendi. Y ann g a zel esinde imzasız ya da «Yann» imzasıyle çıkan baş-
ı ııı
m akaleler Habil Adem’indir. Bir a ra Yunus Nadi Arif Oruç’un Kurtuluş Sav aşı sırasında komünistlik tahrikatı yaptığını ve bu yüzden m ahkûm olduğunu öne sürüyordu. Buna karşılık Arif Oruç da Yunus Nadi’ye «biz o dönemde komünistlik tahrikatı şayet yap mış isek o zam anlar siz bizim liderimizdiniz, sizin em rinizle yapmıştık» karşılığını veriyorlardı. Gerçekten o dönemde Arif Oruç, Yunus Nadi, Celâl Bayar, Refik Koraltan, Tevfik Rüştü Aras, Kılıç Ali ve başkalarının kurdukları m uvazaa Türkiye Komünist Fırkası’nın üyesiydi. Arif Oruç’un yaptığı yayınlar da son çözüm lemede Türkiye Komünist Fırkası’nı ve dolayısıyle onun kurucularından olan Yunus N adi’yi ilzam edi yordu. Yunus Nadi A rif Oruç çekişmesinin en kritik am nda Habil Adem Yunus N adi aleyhine bir tertip hazırladı. Bu tertip özetle şöyledir: Habil Adem’in yanında B akû’da Türkiye Komü nist Fırkası lideri M ustafa Suphi’nin bastığı bildiriler varmış. Habil Adem bu bildirilerin fotokopisini aldırt mış, sonra kağıt giyotiniyle bildirilerdeki M ustafa Suphi kısmını kestirtmiştir. M atbaada bir mürettip bulmuş ve ona şu talimatı vermiştir. Mürettip Yunus Nadi beye gidecek ve kendisinin Arif Oruç’un m atbaa sında çalıştığım ve m atbaada eski harflerle komünist bildirileri basıldığını, bunları kendisinin dizip bastığı nı, ancak şimdi bu yaptıklarından pişm an olduğunu bu işlere devam etmek istemediğini söyleyecek, fak at bu işleri yapm adığı takdirde de Arif Oruç’un kendisi ne yol vermesinin kaçınılmaz olduğunu söyleyecek ve Yunus N adi’nin Cumhuriyet m atbaasında iş isteye cektir. Pek doğaldır ki Yunus Nadi mürettipten o bil dirilerden bir suretinin kendisine getirilmesini isteye cek ve ona bir p ara vaadinde bulunacaktır. Habil Adem mürettibe, Yunus Nadi’nin p ara vaadini bekle I I!)
meden, kendisinin ondan bir p ara isteğinde bulun masını ve bu paranın 300 liradan aşağı olm am ası ge rektiğini söylemesini istiyor. Bu p ara bugünün 30.000 lirası civarındadır. Mürettip de aldığı talim at uyarın ca Yunus N adi’ye gidip talim atı yerine getiriyor. Yu nus Nadi mürettibin bu konuşmasından son derece memnun olmuş. Belgeleri getirirse istediği paranın ü s tünde bir p ara vereceğini vaadetm iş. Mürettip de y u karıda sözü edilen bildirileri Yunus N adi’ye getirmiş ve bedelini almış. Bunun üzerine mürettip, Habil Adem ve «Yarın» gazetisinin diğer m ensuplan Bomonti birahanesine gidip sabah a k ad ar içmişler, eğlenmişlerdir. Yunus Nadi bu belgeleri aldıktan sonra Cumhu riyet gazetesinde «Hainlerin Hıyanet Belgeleri, Komü nistlik Tahrikat Belgeleri Elimizdedir» başlıklı m an şetler atm ışlardır. Ertesi günü Cumhuriyet gazetesin de mürettibin Yunus N adi’ye sattığı belgeler (!) y a yınlanmıştır. Bunun üzerine «Yarın» gazetesi yukanda anlattığımız durum u açıklam ış ve bildirilerin fo tokopilerini yayınlamıştır. Bu suretle Yunus N adi’nin bir oyuna geldiği ortaya çıkmıştır. Bu belgeler Yarın gazetesinde yayınlandıktan sonra Cumhuriyet G aze tesi «Hainler Bizi de Dolandırdı» diye bir yazı yayın layarak durumu itiraf etmiştir. * Habil Adem’in Nazım Hikmet’ten Y ararlanm ak İstemesi Yukarıda açıkladığımız gibi «Yarın» gazetesinin üili yönetmeni Arif Oruç değil, Habil Adem’di. Bir gün llabil Adem Nâzım Hikmet’i bulmuş ve ona p iy asada ki rayicin çok üstünde bir ücretle Yarın gazetesinin ya zı isleri müdürlüğünü teklif etmiş. O tarihlerde Nâzım I l'd
Hikmet’in malî durumu bozuk olduğu gibi düzenli bir işi de yoktu. Nâzım Hikmet, Habil Adem ’in bu teklifi ni kabul etti. İşe de başladı. Bir hafta k adar çalıştık tan sonra Habil Adem Yarın gazetesinin dört beş b aş m akalesini Nâzım’a verdi, bunların okunmasını iste di. Bu başyazılar Sovyetler Birliği aleyhine yazılmış yazılardı. Üç-beş gün geçtikten sonra Habil Adem Sovyetlerle ilgili şirketlerden Nâzım Hikmet’i ilân sa ğ lam akla görevlendirdi. Şirketler ilân verdiği takdirde bu m akaleleri yayınlam ayacağını da Nâzım’a söyledi. Nâzım kendisinin gazetenin ilân memuru değil, yazı işleri m üdürü olduğunu, gazetenin teknik işleriyle il gilendiğini, kendisinin gazetenin genel tutum uyla bir ilişkisinin bulunmadığını söyleyip H abil’in teklifini reddetti. Söz sırası gelmişken şunu da ekleyeyim ki Y an n gazetesi bu başyazıları yayınlamamıştır. * H atay Erginlik Derneği MTTB genel sekreterliğini yaptığım dönemde Antakyalı Esad (müteahhit Esad Göze), Antakyalı rah metli Remzi (Kim yager albay Remzi Sungurlar) ziya retime geldiler. Antakyalı oldukları için memleketle rinden gelen paranın Merkez Bankasıyle, şu ve bu kuruluşlarla ilişkili olduğundan ellerine geç geçtiğini bundan dolayı sıkıntıda olduklarını söylediler. Bu sı kıntıyı gidermek için, bütün Antakya ve çevresindeki öğrencilerin memleketten gelen paralarının tek bir san dıkta toplanmasım, parası geç kalan lara bu sandıktan ödemenin yapılmasını düşündüklerini, bunu sağlam ak üzere «Antakya, İskenderun ve Havalisi Öğrencileri Yardım laşm a Dem eği» kurmayı tasarladıklarını söy lediler ve benden bunu sağlayacak bir tüzük 121
hazırlam am ı rica ettiler Ben de buna göre bir tüzük hazırladım. Ancak bir derneğin kurula bilmesi için bir merkez yeri olması gerekir Ben MTTB’inde daire-i m ah susa’yı merkez gösterebilecek lerini söyledim ve ona göre m üracaat dilekçesini tan zim ettik. Ben daha önce, MTTB idare heyetinden am acı MTTB ile çalışm ayan derneklere, kanunî yer olarak MTTB odasının gösterilmesi kararını alm ış ve bu kararı uygulam ak yetkisini genel sekreterliğe sağ lamıştım. Esad Göze arkadaşım vilâyete m üracaat yaptı. Emniyetçe tahkikata geldiler. Ben gerekli bilgiyi ver dim. Derneğin kanunen kurulm asında bir sakınca kalmamıştı. Fakat, vilayet dem eğin kurulmasını ge ciktirdikçe geciktiriyordu. Çünkü o tarihlerde MTTB CHP’ce netameli idi. Bu itibarla kanunî merkezi MTTB olan bir derneğin de netameli olması gerekirdi. Esad Göze arkadaşım günlerden bir gün dem eğin kurulm ası m üsaadesinin gecikmesinden yakındı dur du, çözüm aradı. Ben de kendisine CHP’ce muteber bir derneğe fahri başkan olacak bir kişiyi tanıyıp tanımadığını sordum. Bu konuda Tayfur Sökm en’i ta nıdığını ve kendine dem eğin fahri başkanlığı teklif edilecek olursa reddetmeyeceğini tahmin ettiğini söy ledi. Bunun üzerine E sad’a, Tayfur Sökm en’den bir m uvafakatnam e alınmasını ve m uvafakatnam eyi ek bir dilekçe ile vilâyete vermesini ve dosyasına koydurtmasını söyledim. O da bunlan yaptı ve ertesi günü dernek kuruldu. Dem eğin kuruluşundan sonra A ta türk’e bir tazim telgrafı çekildi. Telgrafta dernek An takya, İskendurun ve Havalisi Öğrenci Yardımlaşır,., Derneği olarak tanıtılıyordu. Büyük Atatürk derneğe c e v a b î telgrafında, bu ismi değil, (Hatay Öğrenci Yar-
dunlaşm a Derneği) ismini kullanmıştı. Dernek hemen bir dilekçe ile adını buna göre değiştirdi Yanılmıyor sam eğer, büyük Atatürk H atay sözcüğünü ilk defa burada kullandı. Dernek, çok çalışkan, çok dürüst bir kişi olan Eadı, yine büyük Atatürk tarafından Hatay Erginlik den geleni yaptı. Bu arada, A ntakya’da Selim Çelenk’ in çıkardığı (Yeni Gün) gazetesine de yazılar yetişti rildi. Bu yazılar arasın da benim de yazılarım vardır. İmzasız çıkmıştır. H atay’ın kurtuluşu m ücadelesi sırasında dem eğin adı, yine Büyük Atatürk tarafından Hatay Erginlik Derneği’ne çevrildi. Esad Göze, İstanbul’dan tahsilim terk ederek H atay’a gitti; kurtuluş mücadelesine katıl dı. O tarihten bugüne kadar E sad’ı bir daha görm e dim; m ektuplaşmadık. Hataylı dostlarımdan, orada müteahhitlik ve ticaret işleriyle uğraştığını duydum. Ama gerçek durumu bilmiyorum. Esat arkadaşım H atay’ın kurtuluşu sırasında ve H atay’ın kurtuluşundan sonra H atay için fedakârca çalışmıştır. * Ali İhsan Sabis P aşa ile Görüşmem Recep Peker’in genel sekreterliği döneminde Türk Devrim Tarihi dersi üniversite ve yüksek okulların son sınıflarına konmuştu. Bu dersin profesörleri a r a sında Recep Peker de yer almıştı. Türk Devrim Tarihi hocalarının dersleri o zamanın günlük gazetelerinde de aynen yayınlanıyordu. Bu itibarla o zam an okutu lan bu derslerden kamuoyu da yararlanıyordu. Recep Peker Devrim Tarihi dersinde M usul’un Türkiye Cumhuriyeti sınırlan dışında kalmasının so I 2 ;ı
rum luluğunu Ali İhsan Sabis P aşa’ya yüklüyordu. Bunun nedeni Sevr A nlaşm asında Türkiye devletinin sınırları saptanırken şimdi hatırlayam adığım bir ta rihte İtilaf devletleri askerlerinin işgali dışında kalan toprakların esas alınm ası idi. Buna göre şayet Ali İh san Sabis P aşa Musul cephesinde bir gün daha m u kavemet etmiş olsaydı, Musul işgal kuvvetleri asker lerinin eline geçmeyecek ve dolayısıyle Musul da Tür kiye devleti sınırları içinde kalacaktı. Pek doğaldır ki bu mantık sağlam değildir. Çünkü Ingilizler M usul’ un Türkiye devleti sınırlan dışında kalm asını arzu et tikleri takdirde adı geçen tarihi de buna göre değiş tirirlerdi! Ali İhsan Sabis P aşa günlük gazetelerde Recep Peker’in ders notlarının M usul’la ilgili bölümünü oku yunca MTTB’ne bir mektup yazdı. Bu m ektubunda özetle M usul’u kendi isteğiyle terk edip İstanbul’a gel mediğini, İstanbul’a aldığı emir üzerine geldiğini ve H aydarpaşa’da trenden inerken İngilizler tarafından yakalanıp M alta’ya sürüldüğünü yazıyordu. Buna gö re kendisinin İstanbul’a çağrılışının İngilizler tarafın dan kendisine düzenlenmiş bir komplo olduğunu y a zıyordu. Mektup hiç bir suretle vesikalandınlm am ış, «aklım da kaldığına göre», «yanılmıyorsam eğer» biçi minde olasılı bir dille yazılmıştı. Mektubun sonunda da bu hususların Recep Peker’den kam uoyu önünde sorulması, daha açık bir dille söylenerek «Birlik» g a zetesinde yayınlamamızın istendiği ihsas ettiriliyordu. Mektubu alınca «Birlik» gazetesi redaksiyon kurulu arkadaşlarım ızla durumu görüştük. Mektubun «Bir lik» gazetesinde değil bize yakın, bizimle ilişkili olan dergilerin birinde yayınlam ayı uygun bulduk. Nihal Alsız, çıkardığı Orhun dergisinde mektubu yayınla mayı kabul etti. Ben de mektubun Orhun dergisinde ı : ’ -ı
yayınlanm asına izin verip vermeyeceğini öğrenmek için Ali İhsan Sabis P aşa’nm ziyaretine gittim. Kendi siyle ilk ve son olmak üzere üç saa t k ad ar süren bir görüşme yaptık. Ali İhsan Sabis P aşa mektubu k as ten vesikalandırm adığm ı, olasılı bir dil kullandığını söyledi. Bu kastının da «Recep Peker’in Ali İhsan Sabis’te vesika yok izlenimini uyandırm ak ve onu bir polemiğe çekmek olduğunu» söyledi. O ysa kendisinin olayları günü gününe tespit ettiğini ve olayları vesikalandırm ış bulunduğunu, bu vesikaların da yurtdışında bir banka k asasında saklı tutulduğunu, banka ya noterle verdiği talim atta kendisi hariç, başkasın a imza vermiş bile olsa, imzasını taşıyan lar bir belge ile bile gelseler vesikaları kimseye vermemelerini ve gös termemelerini bildirdiğini b an a söyledi. M alta’dan nasıl kaçtığını ve Anadolu’ya gelince Atatürk tarafından nasıl soğuk karşılandığım ban a uzun uzun anlattı. Ali İhsan S ab is’in M alta’dan kaçışı şöyle olmuş: M alta’da sürgün bulunan K ara Kemal Millî M ücade lenin büyük kom utanlardan yoksun olduğunu, bu iti barla M alta’da sürgünde bulunan kom utanların A na dolu’ya kaçırılm asını uygun görmektedir. K ara Ke mal; Ali İhsan Sabis, R auf Orbay gibi kom utanların M alta’dan kaçırılm ası için bir İtalyan şilep şirketiyle pazarlığa girişiyor. Bu konuda tam bir anlaşm aya da varıyorlar. Şilep şirketinin istediği para, m iktarca yüksektir. K ara Kemal, o sıralarda Roma’da elçi ola rak bulunan Cami Baykurt’u görüyor. Durumu ona açıyor ve istenilen parayı sağlam asını kendisinden ri ca ediyor. O zam anlar Türk elçiliğinde bu k ad ar p a ra yokmuş. Cami Bey bu parayı elçilikteki halıları ve diğer değerli eşyaları ipotek etmek suretiyle sağlıyor. 125
Bu suretle Ali İhsan Sabis P aşa ve R auf Beyin M alta’ dan kaçm ası gerçekleşiyor. Bunların M alta’dan kaçm alarından sonra İngiliz ler diğer tutukluları serbest bırakm ışlardır. Bu arad a Kâzım K arabekir Paşanın saflığından yararlanılarak A nkara’nın onu nasıl oyuna getirdiğini ve elindeki vesikaları A n kara’nın nasıl ele geçirdiğini uzun boylu anlattı ve kendisinin elindeki vesikaların da böyle bir akıbete uğram am ası için yurt dışındaki bir noter eliy le ve yurt dışındaki bir banka kasasın a gönderildiği ni ve orada kilitli bulunduğunu anlattı. Ali İhsan Sabis P aşa daha sonra anılarını yayın lamıştır. * Cevat Rifat Atilhan ile Tanışmamız Bizim «Birlik» gazetesini çıkardığımız sıralarda Cevat Rifat da İzmir’de «İnkılâp» dergisini çıkarıyor du. Dergide Yahudi aleyhtarlığı yapıyordu. «Birlik» gazetesi her ne k adar Yahudi aleyhtarı bir dergi de ğilse de nasyonalist bir dergi idi. «İnkılâp» dergisine fikri bir yakınlığımız vardı. Cevat Rifat İstanbul’a bir gelişinde bizim idarehaneye de uğram ıştı. Bu suretle tanıştık. Rahmetli Cevat Rifat Atilhan kültürlü bir ki şi değildi. Heyecanlı, cesurdu. «İnkılâp» dergisini İs tanbul’a taşım ak niyetinde olduğunu, dergisine bizim de yazılar yazmamızı istedi. İzmir’de «İnkılâp» adıyla çıkan dergi İstanbul’da «Millî İnkılâp» a dönüştü. Ben imzasız ya da Yalçın takm a adıyla, Tevfik İleri de Çe tin takm a adıyla Millî İnkılâp’da yazılar yayınladık. Cevat Rifat genellikle olayları abartırdı. Kurtuluş savaşının hazırlanışm da büyük hizmetleri geçtiğini söylerdi. Bu anlattıklarına göre hayatının kurtuluş s a vaşıyla ilgili kısmı özetle şöyledir. IZti
Cevat Rifat M acar Ali Rifat beyin oğlu Sam ih Rifa t’ın küçük kardeşidir. M acar Ali Rifat bey 1848 M a car ihtilâlinde Türkiye’ye sığınmış, İslâmlığı kabul et miş ve Çamlıca Bektaşi dergâhında muhib olmuştu. Türkiye’de ilk opera olan «Bülbül» operası Ali Rifat beyindir. Bektaşi «Cem âyini» ne batı müziğini sokan Ali Rifat beydir. Cevat Rifat Ali Fuat Cebesoy’un ye ğenidir. Tanınmış bir ailenin çocuğu olduğu için harbiyeden çıkınca generallerin yanında k arargâh subay lığı yapmıştır. I. Dünya Savaşın da Mersinli Cemal P aşa’nın emir subayı idi. Cemil P aşa’dan aldığı emir üzerine mütarekenin başlangıcında bir vagon ordu p a rasını emrine alarak Zonguldak ve Bartın cephesinde, Karadeniz hattında Bolşeviklerin veya itilaf kuvvetle rinin k aray a asker çıkarm asını önlemekle görevlendi rilmişti. Cevat Rifat 1919’da Zonguldak, Bartın havalisi halk hükümetini kurm uş ve onun devlet başkanlığını ve Silahlı Kuvvetler Komutanlığını almıştır. Çaycum a’ da bu hükümetin organı olmak üzere bir de inkılâp adlı bir gazete çıkarmıştı. Bu hükümetin Millî Eğitim Bakanlığını Hakkı bey (Millî Eğitim Müdürlerinden) Dışişleri Bakanlığını M urat Kaptan (Selânikli ilk sos yalistlerden ve A tatürk’ün yakın arkadaşlarından), yapmıştı. İçişleri Bakanı da o bölgenin tanınmış aile lerinden İncealem daroğulları’ndan adını hatırlayam a dığım biri idi. Bu devlet Sovyetler Birliği ile de yakın ilişkiler kurm uş ve Sovyetlerden görd üğü p a ra sa l yard ım la bir kuvvetli ordu d a kurm uştu. Bu ordu Z onguldak ve çevresine denizden y apılacak bir çıkartm ayı önleye bilecek bir güçte idi. Bu devletin dışişleri bak an ı M u rat K ap tan Sovyetlerle görüşm ek üzere m otorla K a rad en iz’e açıldığı bir gün durum İngilizlerce sa p ta n
m ış ve m otor batırılm ış ve M urat K ap tan d a öldürül m üştür. K uvayi Seyyarenin k ald ırılm ası ve m ilis kuvvet lerinin Batı Cephesi em rine verilm esi üzerine C evat R ifat’m kuvvetleri de elinden alın m ak istendi. C evat R ifat’a gönderilen şifreli bir em irle batı cephesinin y ard ım a ihtiyacı olduğu ve silah lı kuvvetlerinin oraye gönderilm esi istendi. C evat R ifat d a silahlı kuvvet lerini o ray a gönderdi. O rdusuz k a la n C evat R ifat da İstiklâl M ahkem esine verildi. Z onguldak Bartın hü küm eti de tarihe karıştı. Bu olaydan so n ra C evat R ifat ticaret .hayatına atıldı. Bizimle tanıştığı dönem de dergi yayını yapıyor du. İkinci D ünya S av aşın d an so n ra yeniden siy asal h ay ata atıldı. Bu dönem de de C evat R ifat’la yeniden ark ad aşlığım ız canlandı. İleriki sa y fa la rd a Millî İnkı lâp dergisini an latırken kendisinden yeniden söz ede ceğiz.
* Emek Bankası Şimdi «M uhabank» y a d a «Eski M uh aripler B a n kası» diye anılan banka, ku ru lm ası düşünülen «Emek Ban kası »m n İsm et İnönü’nün m üdah alesiyle aldığı şe kildir. K ısaca bu bankanın ku ru lu şu yla ilişkilerim i ve İnönü’nün onu Eski M uh aripler B an k asın a n asıl dö n üştürdüğün ün öyküsünü verelim : Jap o n Rıza, Ç olak H ayri, C evat R ifat Atilhan b ir birlerinin yakın ark ad aşlarıd ır. Millî M ücadele b a şla rında yöresel direnm e örgütleri ku rm uş su baylardır. Batı cephesinin ku ru lm ası ve bu örgütlerin Batı C ep hesi K om utanlığına b a ğ lan m ası üzerine İnönü’nün em rine girm edikleri için İnönü ile an laşm azlığ a d ü ş ı ;j.h
müş ve ordudan emekli edilmişlerdir. Aldıkları yüzba şı emekli aylığı ile geçinememiş ve büyük sıkıntılar çekmişlerdir. Salih Om urtak Paşanın 3. Ordu Komu tanı olduğu sırada Japon Rıza ile Salih Omurtak k ar şılaşıyorlar. Konuşma sırasında Japo n Rıza Millî Mü cadelede yararlılık gösterm iş emekli subayların maddi sıkıntı içinde olduklarını, devletin bu durum a bir ça re bulm ası gerektiğini söylüyor. Salih Omurtak da; «siz emekli subaylar bir banka ya da bir kooperatif kurun. Millî Savunm anın satm alm a işlerini yürütün. Biz de yardım ederiz. Bu suretle sizin de durumunuz düzelebilir» demiş. Japon Rıza bu konuşmayı Cevat Rifat Atilhan’a. Çolak H ayri’ye açmış ve emekli subaylar tarafından bir banka kurulm ası uygun görülmüş. Emekli subay lar bu bankayı m aaşlarının belli bir miktarım, belli bir süre milli bankaya kırdırm ak suretiyle k u racak lardı. Bu banka ordunun satm alm a işlerinde komis yoncu durum unda olacağından, bankanın fazla bir paraya ihtiyacı olmayacaktı. Banka hisse senetleri ta şıyana değil, ad a yazılı olacak ve genellikle de emekli subaylar hissedar edilecekti. Bu suretle bankanın ilk hazırlıkları tam am landı, Emek Bankası adıyla teşeb büse geçildi. Bankanın statüsünde ayrıca banka his sedarlarının ve bankada çalışacakların Türk ırkından olması kaydı da konmuştu. Bankanın ilk kuruluş h a zırlıkları bittikten sonra bir gün Cevat Rifat Atilhan ile karşılaştım . Onun bana karşı büyük bir teveccüh ve güveni vardı. Bankanın yürütme işlerini ban a tek lif etti. Ben de kendisine bankanın uzun ömürlü ola bilmesi, gelişebilmesi için bunun Millî Savunm anın satm alm a işlerinden başka bir yere dayanm asının ge rekeceğini söyledim. Bankanın emekli subayların ik ramiyelerine ve diğer kişilerin de yatıracakları p a ra F.9
129
lara karşılık m esken işine el atılmasını önerdim. Özel likle I. Dünya Savaşından sonra İtalya’da uygulanan meskenlere kredi bankacılığını ve m esken yapım koo peratifçiliğini örnek alan bir statüyü önerdim. Cevat Rifat ve diğer arkadaşları uygun gördüler. Emek B an kası bu suretle hem Millî Savunm anın satınalm a işle riyle uğraşacak, hem de bütün gücüyle m esken soru nuna el atacaktı. Bunun için de Orta Anadolu’da tuğ la, çimento ve doğram a tesisleri kurm ak için «hal-i te şekkülde emek bankası» adına harekete geçtik. Bir gün Cevat R ifat Atilhan A nkara’nın bankanın hisse senetlerinin % 49’unun kişiler adma, % 51’inin ise A n kara’nın göstereceği kurum lara ait olmasını önerdiğini ban a söyledi. Bu suretle bankanın yönetil m esi bizim elimizden çıkıyor, A nkara’nın istediği ku ruluşların eline geçiyordu. Bu yüzden biz Emek Ban kasıyla ilişkilerimizi kestik. Emek Bankası kurulam a dan tarihe karıştı. Onun yerine Eski M uharipler Ban kası kuruldu. * Akın Gazetesiyle İlişkilerim Benim MTTB yönetim kurulunda bulunduğum dö nemde Ağaoğlu Ahmet bey «Akın» gazetesini çıkarı yordu. Ben Süfyan ’la beraber Ahmet beye gittik ve Akın gazetesinde fahri olarak çalışm ak istediğimizi bildirdik. Ağaoğlu Ahmet bizi tersledi. Derslerimizle ilgilenmemizi öğütledi. Oysa gazetenin diğer sorumlu kişileri bizim bu isteğimizi olumlu karşılam ışlardı. Ah met beyin Akın gazetesiyle ilişkisini kesmesi ve gaze tenin BalIkesirli Avukat Vedat beyin eline geçmesin den sonra bir h afta k adar gazetede Hüseyin Halim takma adıyla ve kendi adım la yazılar yazdım. Bir h af ta sonra da gazete kapandı. ı:ıo
* H alkevi İle İlişkilerim M TTB’de d u ru m a h âkim olduktan so n ra d iğer k u ruluşları d a ele geçirm eyi düşündük. H alkevleri bu ko nuda çok elverişli idi. Ç ünkü H alkevleri dokuz koldan ku ru lu idi. Her kolun beş kişilik bir yönetim kurulu vardı. Her kolun yolladığı bir tem silci ile H alkevleri genel yönetim ku ru lu oluşuyordu. B u n a göre h erh an gi bir kolun üç üyesini ele geçirm ekle o k ola h âkim olunabiliyordu. Beş kolu ele geçiren de genel m erke ze hâkim oluyordu. Biz de ilk önce b ir tek kolu (köy cülük kolu) nu ele geçirm eyi ve bu yolla genel m er keze ay ak atm ayı düşünm üştük. K öycülük koluna rahm etli Tevfik İleri, rahm etli Necm i (İstanbul DP eski milletvekili Necm i Ateş) adaylığım ızı koyduk. Köycülük kolunda çoğu n lukta idik. Seçim i k a z a n m a mız m utlaktı. Bunun üzerine Cevdet Kerim , İsm ail M üştak M ayakon, H am di O ngunsu bizim ad aylık tan çekilm em izi istediler. Biz neticede ad ay lık tan çekildik fa k a t seçim de biz ve ta ra fta rla rım ız oylarım ızı CHP ad ay ların a verm edik. Bu suretle CHP köycülük kolu seçim inde hezim ete u ğrad ı. Bunun üzerine M areşal Ç ak m ak kom ünistlerin H alkevlerini ele geçirm e ç a bası içinde olduklarını öne sürdü. O tarih ten so n ra d a H alkevi yönetim ku ru lu ad ay ı olabilm ek için d a h a ön ceden genel m erkeze b a ş vurulm ası, genel m erkezin onayı o lu rsa seçim lere katılabileceği yolunda b ir k a ra r alındı. MTTB idare heyetinden çekildikten so n ra kişisel o la ra k opuskürizm in tasfiy esi d oğrultusun d a ç a b a la r a giriştim . Bu ç a b a la r sonucu sosyalizm e geldim. * Yeni G idiş D ergisi M TTB’de bulunduğum uz dönem de opuskürizm in 131
tasfiy esi doğru ltu su n d a sa ğ y a d a sol ayrım ı y ap m a d an bir cephe k u rm ak için de ç a b a la r harcadık. Bu a r a d a İzm ir’de C evat R ifat A tilh an ’m çıkardı ğı «Millî İnkılâp» A b d ü lkad ir’in (Prof. A bdülkadir K arah an ) «Ege Işıldağı» Şah abettin A h ıskal’ın çıkardığı «Geçit», Hıfzı O ğuz B e k a ta ’nın çıkardığı «Çığır» d er gilerini yan daşım ız o larak görd ük ve o n larla o rtak bir yol izledik. B u n lard an «Millî İnkılâp» ve «Geçit» dergileriyle yakınlığım ız d ah a ileri düzeye vardı. G eçit d ergisin den birçok şiiri iktib as ederek «Birlik» te yayınladık. Fazıl H üsnü D ağ larca’nın ilk şiirleri de «Birlik» de y a yınlanm ıştır. MTTB yönetim inde bulunduğum dönem de G eçit dergisiyle olan yakınlığım ız d a h a son raki dönem lerde de devam etti. Geçit dergisinin bir kısım y azarlarıy la a n la şa ra k in san h ak ve özgürlüklerine d ay alı dem ok ratik bir düzenin T ürkiye’de geçerli kılınm asını s a ğ lay acak tarzd a yayın yapm ayı arzuladık. Geçit dergisi Şahabettin Ahıskal, rahmetli Kemal Tahir, rahmetli Ziya İlhan, İdris Ahmet, Nuri Tahir (Kemal Tahir’in kardeşi), Osman Atilla, Yakup Sabri ve arkadaşları, tarafından kurulmuştu. O tarihler de (1933’ler) 20-25 liraya bir dergi çıkarılabiliyordu. Beş kişinin ayda 4'er lira vermesiyle bir dergi çıkar m ak mümkündü. Çalışan bir kişinin de ayda 4 lira ayırm ası imkânı vardı. İşte Geçit dergisi bu tarzda kolektif kapitalle çıkan bir dergi idi. Derginin sosyalistlikle-komünistlikle hiç bir ilişkisi yoktu. Tamamıyle milliyetçi bir san at dergisiydi. Genellikle dergi y a zıları, şiir ve öykülerini «Varlık» ve benzerî dergiler de yayınlayam ayan sanatçıların isteklerini karşılıyor du. Sosyalist-komünist olalım ya da olmayalım, Tür
132
kiye’de ilk y ap ılacak şeyin opuskürizm i tasfiy e etm ek olm ası gerektiği kon usun da «Birlik» ve «Geçit» y a zarların ın çoğu o rtak görüşteydi. B u n a göre devletçi veya ferdiyetçi görü ş çatışm aların ın bırakılıp opu skü rizm i tasfiy e etm ek n ok tasın d a anlaşm ıştık. Geçit dergisi yayınını durdurm uştu. Y u k arıd a açıkladığım ız doğrultuda yayın y ap m ak üzere «Yeni Gidiş» dergisini kurduk. D ergi k a p a ğ ın a A m erikan özgürlük anıtının resm ini koym uş, «Ö zgürlüğün S a kın calarını Yine Ö zgürlük G iderir» i slo gan edinm işti. B u n a göre dergiye an cak liberal bir dergi denebilirdi. Y azılar d a gerçekten bu nitelikte idi. B asın-Y aym M ü dürlüğün ün tiyatro ve sinem ayı sa n sü r etm esi g ö rü şü kınanıyor, devlet bütçesinden Milli Eğitim e gen iş ödenekler ay rılm ası öneriliyor, bir za m a n la r «Birlik» dergisinde savu nd u ğu m uz yaban cı şirketlerin beledîleştirilm esi k am p an y asın a bu dergide de devam ed i liyordu. Derginin birinci say ısın d a benim, Fakih (Kon ya CHP sen atörü Fakih Ö zlen), H ayret (Y üksek M im ar H ayret Tüm er), V ahdet Gültekin, N aci (Trabzon Ü ni versitesinde Profesör N aci Y ün gü D ’nin y a z ıla n çık m ıştır. D ergiyi Bozkurt m a tb aasın d a b astırm ak üzere verm iştik. M atb aa ile, tashihle bizzat ben ilgilen iyor dum . Derginin düzeltm elerini alm ak üzere m a tb a a y a gittim . S a y fa ve sü tu n p ro v a la n yapıldığı sıra d a o g ü ne k a d a r tanım adığım H ikm et Kıvılcım lı geldi. O d a «Edebiyat-ı C edide’nin O topsisi» kitabını aynı m a tb a a d a bastıny ordu . K itap pro vaların d an bunun Hikm et Kıvılcımlı olduğunu sezinledim , kendisine kitabın y a zarı olup olm adığını sordum . O lum lu cevap alın ca kendim i tanıttım ve b ir dergi çık arm a h azırlık lan içinde olduğum uzu bildirdim . Kendisiyle özgürlük ko n usun d a kon uşm ay a başladık. Ben kendisine so sy a lizm in serbestçe sav u n u lm ası ortam ı gelm eden so s
133
yalistlerin kom ünistlerin kom ünizm in görüşlerini y ay m aların ın sosyalizm in ve kom ünizm in gerçekleş m esinin m üm kün olm adığını bu n dan ötürü onların sosyalistlik-kom ünistlik m ücadelesini bir y an a b ıra kıp bizim le birlikte b ir özgürlük m ücadelesi verm ele rinin gerekli olduğunu söyledim. Kıvılcım lı bu gö rü şü benim sem edi. B ir hürriyet ortam ı gerçekleşm eden de sosyalizm in kom ünizm in gerçekleşm esinin m üm kün olduğunu söyledi. Bunun üzerine ben kendisine 1917 Şu b at Devrim i olm adan 1917 Ekim D evrim i’nin olm asını m üm kün görü yor m usunuz soru su n u so r dum. Kıvılcımlı 1917 Ş u b a t Devrim i, yani özgürlük devrim i olm adan d a 1917 Ekim D evrim i’nin yani Bolşe vik devrim in gerçekleşebileceğini söyledi. Bu suretle d ah a önce Peyam i S a f a ’nın söylediklerini hatırladım . Kıvılcım lı’nın d a a şa m a la r görü şü n ü benim sem ediğini sosyalizm e kom ünizm e giden yolda özgürlüğün b ir konak olm adığı görü şü nde olduğunu anladım . B u ra d a k on uşm aları kestim . O tarihten ölüm üne k a d a r K ı vılcımlı ile bu kon ulard a hiç bir kon uşm a yapm adım . B ir gü n bu kon uşm alarım ız o ra d a m ürettiplerin ve m a tb aa sahibinin önünde cereyan etti. Öyle san ıyo rum ki bizi dinleyenler kon uşm alarım ızın nitel ve ni cel karakterin i pek sezem em işlerdi. Ben Kıvılcım lı’yı m atb aad a bıraktım . P rovaları aldım , ayrıldık. Ben den so n ra Şah ab ettin A h ıskal p ro v a la r için m a tb a a ya uğram ış, o rad a Kıvılcım lı ile karşılaşm ış. M a tb a a d a tan ışm ışlar ve dergi üzerinde Kıvılcımlı ile de gö rüşm eler yapm ışlar. M atb aa sah ibi bu k o n u şm alar dan ku şku lan m ış o lacak ki polise h ab er verm iş ve m a tb aad a basılm ış olan dergiler polisçe toplattınlm ıştır. Birinci say ıy a K em al T ah ir şiirini yetiştirem em işt.i. O zam an lar K em al T ah ir rom an ve h ikâye değil şiir yazıyordu. Derginin kan un î sah ibi Şah abettin A h ısi :m
kal tutuklandı. Fakih’in ve H ayret’in yazıları üzerine soruşturm a açıldı. Fakih’in yazısı köylülerin nafakalarını köyde sağ layam adıklarm ı şehirlere indiklerini bu itibarla köy lünün nafakasını sağlayacak şekilde önlemler alın masını öngören bir şekildeydi. Hayret de yazısında bir kısım zenginlerin fino köpeklerine yaşattığı hayatı bi le fakirlerin yaşayam adığını yazmıştı. Dergi bu yayınlarından dolayı komünistlik propa gandası yapm akla suçlanmıştı. Mahkeme gazete s a hibi hukuk öğrencisi olan Şahabettin A hıskal’ın üni versitedeki durum unun rektörlükten ve dekanlıktan sorulm asına ve Basın Yayın Genel Müdürlüğünden derginin komünistlik propagandası yapıp yapm adığı nın sorulm asına k arar verdi. Üniversite rektörü Ş a habettin A hıskal’ın burada adını açıklam ak istemedi ğimiz bir kişi ile beraber çalıştığını, Hukuk Fakültesi Dekanlığı ise Şahabettin Ahıskal hakkında dosyasın da bir bilgi bulunmadığını bildirdi. Mahkemede Şahabettin’le beraber çalıştığı bildirilen kişinin onu kont rolle görevli bir emniyet mensubu olduğu ortaya çık tı. Basm-Yayın Genel M üdürlüğünden dergide kom ü nistlik propagandası olmadığı cevabı geldi. Dergi s a hibi de serbest bırakıldı. Bu işlemler aylarca sürdü. Dergi bir daha da çıkmadı. Bugün de hiç kimsede bir tek nüsha bile yoktur. Çünkü m atbaada iken el kon muş ve daha sonra B akanlar Kurulu k ararıyla toplatılmıştır. Halen yasak yayınlar arasındadır! Yeni Gidiş dergisinin bu bir bakım a acıklı, bir b a kım a gülünç durumunu Kemal Tahir «Yol Aynmı» romanının «Yol Ayrımı» (Sander Yayınlan, 2. baskı. 1973 İstanbul) bölümünde gayet güzel bir tarzda or taya koymuştur. Kemal Tahir’in «Yol Aynmı» rom a 135
nının bu konu ile ilişkili bölümünün uzun bir değer lendirmesini yaptık. Bu değerlendirmemiz V atan G a zetesinin 27 Aralık 1976 — 2 Ocak 1977 tarihleri a r a sındaki sayılarında yayınlanmıştır. Şahabettin Ahıskal tutukevinde rahmetli Selâhi Birizkent rahmetli Eroinci Ziya’nın, Eczacı V asıf’m (V asıf Onat) tutuklu bulunduğu koğuşa kondu. Ero inci Ziya paralı bir kişiydi, tutukevinde p arası saye sinde üstün bir hayat sağlayabiliyordu, genellikle zi yaretçiler tel örgü gerisinde görüşürlerken Eroinci Ziya'nın ziyaretçileri içeriye alınır, özel bir odada gö rüşürlerdi. Genel ziyaret günleri dışında da onunla görüşm e imkân dahiline girebiliyordu. Biz de Eroinci Ziya’nın ziyaretçisi şeklinde genel ziyaret günleri dı şında da tutukevine gidiyor, Ziya yoluyla, Şahabettin’le görüşebilme olanağını bulabiliyorduk. Eroinci Ziya’nın Türkiye’de sosyal mücadele tari hinde tipik bir özelliği olduğundan ondan da biraz söz etmek uygun olacaktır. * Eroinci Ziya Hapishanede Şahabettin Ahıskal arkadaşım ı ziya rete gittiğimde Eroinci Ziya yoluyla içeriye girebiliyor ve özel bir odada konuşabiliyorduk. Burada Eroinci Ziya bana özel hayatını uzun boylu anlattı. A ynca başka kaynaklardan edindiğim bilgilerle bu öğren diklerimi birleştirdim. Eroinci Ziya G alatasaray Lisesi ve Hukuk Fakül tesi mezunudur. Babası B asra m ebusu Hilmi H oca’dır. Hilmi Hoca Mercan Sultanisinde benim müdürümdü. Medreseden yetişme, sarıklı bir din adamıydı. Güzel ve mantıklı konuşurdu. Eroinci Ziya’mn konuşması ı:m
b ab ası gibi değildi. Ziya m ü tareke b aşlan gıcın d a Bolu ’d a a ğ ır ceza reisliği y aptığı dönem de bir köy a ğ a sıyla ırgad ı a ra sın d a bir cinayet m ey dan a gelm iş, Eroinci Ziya ırg at lehine k a r a r verm iş. Y arg ıtay k a rarı bozm uş, o ısra r etm iş. A ra y a d a h a b a şk a konu lar d a girm iş, adliye m üfettişleri d u ru m a elkoym uş ve Z iya’nın görevine son verilm iş, av u k atlık y ap m ası d a yasaklanm ış. Bu suretle işsiz, p a ra sız b ir d u ru m a d ü ş m üş. D ah a Bolu’d a a ğ ır ceza yargıcı olduğu dönemde Nâzım Hikm et ve V âlâ N urettin Bolu Lisesine ö ğret men o larak atan m ışlardı. Bolu’d a bu üç kişi bir sa c ay ağ ı durum unda idiler. N âzım H ikm et ve V â lâ N u rettin R u sy a’y a gitm eyi k a ra rla ştırd ık la rı zam an bu k a r a ra Eroinci Ziya d a katılm ışm ış. B irtakım o laylar Bolu’dan beraberce K a fk a sy a ’y a gitm elerini, yan i k a ç m alarını önlemiş. N âzım ’la V â lâ Bolu’dan ayrılm ışlar, Ziya Bolu’d a yalnız kalm ış, d a h a so n ra d a işinden a tıl m ış ve sefaletin k u cağ ın a düşm üştür. K endisinin b a n a an lattığın a göre F ran sız gazetelerini incelerken eroin yapım ının büyük bir kazan ç getirdiğini okum uş. Bundan so n ra kim ya k itap ların ı a la ra k eroin yapım ı konusunu incelemiş, bu işin kolaylıkla yapılabileceği sonucuna varm ış, ceza kan un un u inceleyerek... eroin kaçakçılarının y ak alan m ası halinde cezasının b irk aç ay olduğunu saptam ış. F azla bir serm aye istem eyen bu işin üstesinden gelebileceği kan ısın a varm ış. P a ra lı bir iki dostuna durum u açm ış ve işin soru m lu lu ğu nu üzerine a la ra k eroin yapım ın a b aşlam ış. Bu a r a d a kom ünistlik faaliyeti için büyük p a r a la r a ihtiyaç ol d u ğu n a k a n a a t getirm iş ve N âzım Hikm et ve a r k a d a ş ların a p arti için gerekli p aran ın sağ la n m a sın d a eroin kaçakçılığın dan y ararlan ılm asın ı öğütlem iş, fa k a t bu teklifi kabu l edilm em iştir. Bu iş için Erenköy’de bir b a ğ evi kiralam ış. Bu iş için kullandığı a ra ç ve gereç
137
ler b asit şeylerm iş. Eroin im ali sıra sın d a bu a ra ç ve gereçler evden alınır, iş bittikten so n ra d a üzüm k ü tükleri a ra sın d a sak lan ırm ış. Böylece h erh angi bir b ask ın d a evde suç araçların ın bulunm asını önlerm iş. Eroinin yapılm asın da ve satılm asın d a işsiz güçsüz kalm ış kişilerden yararlan m ış. Eroinci Ziya II. D ünya S a v a şı sırasın d a b a ğ evinde ölü o la rak bulunm uştur. * K em al T ah ir - M u sta fa Börklüce
Ferit K alm uk
«Yeni G idiş» yazı ailesinden d a h a so n ra la n so s yalizm e an cak bir iki kişi gelebilm iştir. B u n lard an bi ri de K em al T ah ir’dir. Şim di bu ilk ark ad aşlarım d an K em al T ah ir üzerine an ılarım ı anlatayım . Rahm etli K em al T ah ir’i tanıdığım zam an Geçit dergisinde V atan -M illet-Sak ary a edebiyatı etrafın d a şiirler yazan bir gençti. H ali vakti yerinde b ir aileye m ensuptu. Şim di B eyazıt’ta V ezneciler ham am ın ın y a nında üç k o n ak lan vardı. K endisi de G a la ta sa ra y Lise si’ne devam ediyordu. M esut b ir aile h ay atı geçiri yorlardı. A ncak an nesinin ölm esi ve eve üvey an an ın girm esi ile ailenin huzuru bozulm uştu. K em al T ah ir ve kardeşi evde y aşa y a m a y a c a k la n n ı a n la y a ra k ev den ay n lm ak zorunluğunu duym uşlardı. K em al T ah ir b ir av u k atın y an ın a k âtip girm iş, kardeşi N uri de gedikli (assu b ay ) olm uştu, işte K e m al T ah ir’i ben bu y ıllard a tanıdım . B eyoğlu’n d a Tünel’den T ophane’ye inen y ok u şta bir b e k â r odasın d a kalıyordu. «Yeni G idiş»in polisçe b ir kom ünist d ergi si o larak nitelenm esi onu d a bu ko n u larla ilgilenm eye itti. Sosy al ve ekonom ik k o n u lard a ilk görü şm e ve ko nuşm aları benim le yaptı. K arşılık lı bir alış-verişle, el yordam ıyla birçok so sy al so ru n lara, u lu sal so ru n lara ı :ut
çözümler getirmeye çalışıyorduk. Bu sıralard a K. Tahir’in kaldığı bekâr odalarının birinde de ilk komü nistlerden rahmetli Sarı M ustafa (M ustafa Börklüce) kalıyordu. Bunlar aynı katta idiler. K at komşuluğu dolayısıyle birbirleriyle selâm laşıyorlar, fak at bir iliş ki kurmuş değillerdi. Yeni Gidiş dergisinin hazırlanışı sırasında rahmetli S arı M ustafa ve Kem al Tahir a r tık birbirleriyle konuşm a gereğini duymuşlardı. Ke mal Tahir yoluyla ben de M ustafa ile tanıştım. Sosyal ve ekonomik sorunlar üzerinde konuşm alar yaptık, tartışm alara geçtik. Sarı M ustafa ilk konuşm alarım ız da üzerimde olumlu bir etki bırakmıştı. Gerçi fazla bir tahsili yoktu, fak at geniş bir pratiği, sezgi kabiliyeti ve işlek bir zekâsı vardı. Bizim çözemediğimiz birçok sorunlara çözüm getiriyor ve bizi aydınlatıyordu. S a rı M ustafa ilk komünistlerdendi. M oskova’da Nâzım Hikmet, Şevket Süreyya (Aydemir) ile okum uş bir kişi idi. Nâzım Hikmet de fırsat buldukça Sarı M us ta fa ’yı evinde ziyarete gelirdi. S a n M ustafa yoluyla Kemal Tahir, Nâzım Hikmet’le tanıştı. Benim de N â zım Hikmet’le tanışm am bu yolla oldu. D aha önce Kıvılcımlı’ya yönelttiğim soruyu Nâzım ’a ve S a n M us ta fa ’ya da sordum, onlardan da Kıvılcımlı doğrultu sunda cevap aldım. Bu durum da sosyalist-komünistlerin dahil olabileceği bir cephenin im kânsızlığına k a naat getirdim. Y a özgürlükçülere dayan arak özgürlü ğü, ya da sosyalistlere dayanarak sosyalizmi gerçek leştirme ikilemi ile karşı k arşıya kaldım. Yine o tarihlerde (1934’ler) Telefoncu Ferit (rah metli Ferit Kalhıuk) ile tanıştım. Ferit Kalm uk hoca mız Prof. Erim Kalm uk’un oğlu idi. M atbaa işleriyle, basınla meşgul oluyordu. Yüksek mühendis mektebi m atbaası m üdürü rahmetli Mahmut beyle teknik ki tap lar basm a işleriyle uğraşm ak üzere tem asa geli 139
yordu. Biz de hocalarım ızın notlarını teksir etm e ko n u su n d a M ahm ut bey aracılığıyle Ferit’le tanıştık. Prof. İh san İn an ’ın betonarm e notlarını p iy a sa fi yatın dan ucuz bir fiy atla ona tek sir yaptırdık. Tele foncu Ferit’le tan ıştığım zam an onun ilk kom ünist lerden olduğunu bilm iyordum . A m a so sy al kon u larla ilgilenm em iz, Yeni G idiş dergisinin serencam ı ve b a şım ızdan geçenleri duym uştu. A çık kalplilikle sosyalistlik-kom ünistlik kon u ların a değindik. Ben ona ra h m etli Kıvılcımlı, rahm etli Nâzım , rah m etli S a n M us ta fa ile yaptığım ko n u şm aları anlattım . Yine cephe kon usun a değindim . «Am an» dedi. «S a rı M u stafa ile bu kon uları k a t’iyyen konuşm a, çünkü o polistir.» Bu kon uda şu bilgiyi verdi. «Y apılan tev k ifatta düzenle nen polis fezlekesinde bütün o lay lar gerçek biçim de an latılm ak ta, an cak S a n M u stafa yerine benim adım (Telefoncu Ferit) geçiyordu. Polisin bütün olayları doğru o larak sıralam asın a k arşılık S a n M u sta fa ’yı dışa rd a b ırak m ası onun polisle ilişkili olduğunu g ö ste rir» dedi. «O laylard a adı geçenler kesin o larak olay ları red ve in k âr ettiklerinden hiç biri bu o lay d a S a rı M u stafa d a v ard ır şeklinde bir b eyan d a bu lu n m a dı. Bu yüzden biz m ahkûm olduk, S a n M u stafa ise y argılan m adı bile» dedi. N âzım H ikm et için de aym ta rzd a konuştu. Ben gerçekten h ay ret etmiş, böyle bir şeyin olabileceğine akıl erdirem em iştim . A ldığım aile terbiyesi, m izacım kişinin kendisini olduğun dan b a ş k a türlü gösterm esini k ab u l etmez. Ekm eğini, gelece ğini, m utluluğunu d iğer b ir in san ın m ah fın da g ö r mesi de yine ah lâk la b a ğ d a şır değildir. M u sta fa’nın d a Nâzım H ikm et’in de in san olm ak itib an y le böyle alç ak lık lara tevessül edebileceklerini aklım alm ıyor du Bunu aklım alm ad ığı gibi aynı d av ay ı gü den in san lard an bir insan ın d a d iğer b ir in san a böyle sıfa t MO
la r atfetm esini doğru bulm uyordum . Bu itib arla t e * » lefoncu Ferit’ten sıtkım sıyrıldı. O ndan so n ra onunla teksir işlerinden g ay rı bir konuşm am ız olm adı. S a n M u stafa’nın b ek âr o d a la n n d a y aşad ığ ı h ay atı y ak ın d an bildiğim için onun gelirinin son derece kıt oldu ğunu biliyordum . Y aşad ığ ı h ay at polisin y aşad ığ ı h a yatın k at k at altındaydı. Telefoncu Ferit’le olan bu görüşm elerim izi K em al T ah ir’e açtım. O nunla bir durum değerlendirm esi yaptık. V aziyeti S a rı M u sta fa ’y a açm ay ı ve onun bu konuda savu n m asın ı y apm asın ı uygun gördük. S a n M u stafa’y a durum u açtık. O d a açık kalp li likle Telefoncu Ferit’le Şefik H üsnü ile H a şan Ali Ediz’le, uzun sözün k ısası Türkiye G iz li Kom ünist P artisi m erkez heyetiyle arasın d ak i çekişm eleri anlattı. B un dan so n ra d a Telefoncu F e rit’in su çlam asın a değindi. B un da kendisinin «A ydın lık» dergisinde ücretli bir m em ur olduğunu, tah sil se viyesinin partinin yönetim inde y er a lm asın a uygun olm adığını, nitekim «A ydınlık»ta b ir sa tır yazısının çıkm adığını, sav u n m ası sıra sın d a poliste söylediğini, poliste ifade veren p arti liderlerinin de kendisine h er h an gi bir su çlam ad a bulunm adıklarını, bu itib arla polisin fezlekesinde yöneticiler a ra sın d a adının yer alm adığını söyledi. Neticede bu çekişm elerin ideolo jik gerekçelere dayan m adığın a, S a n M u sta fa ’nın N â zım H ikm et’in ve H am di Ş am ilo f’un polis olm ad ıkları n a k a n a a t getirir gibi oldum. A m a h er üçünün de po lisle ilişkili olup olm adığı kon usun da bir k a r a r v ere medim. B una k arşılık K em al T ah ir bizim bu tereddütüm üze karşılık S a rı M u stafa’nın polis olm adığın a tam am en inandığını b a n a söyledi. Bu tereddütlerim in nedenlerini ilerki sa y fa la rd a T ürkiye’de Sol A kım la rın Tarihçesi başlığı altın daki bölüm de an latacağız. 141
N âzım Hikmet, S a rı M ustafa, H am di Şam ilof, Laz İsm ail (İsm ail Bilen) ve a rk a d a şla rı ile Türkiye Gizli K om ünist P artisi m erkez heyeti (Şefik H üsnü Değmer, H aşan Ali Ediz, H ikm et Kıvılcımlı, Telefoncu F e rit ve a rk a d a şla rı) arasın d ak i çatışm an ın Kom intern’ in Türkiye Gizli Kom ünist P artisi’ne ayırdığı ödeneğin ta sa rru f biçimi olduğu k an ısın a vardım . A şağ ı y u k a rı K em al T ah ir de aynı k an ıy a vardı. A n cak bunu m eşru laştırm ak için bir kılıf bulm ak gerekiyordu. O d a Troçkicilik idi. (Bu k o n u lan ay rıc a T ürkiye’de S o s yalizm in Tarihi incelem em izde derinliğine ve gen iş liğine ele alacağız.) Kem al T ah ir bundan so n ra N âzım H ikm et’e ve S a rı M u stafa’y a yakınlık gösterm eye başlad ı. Ben ise g erek S a n M u stafa ve N âzım ve gerekse Telefoncu Ferit’le ilişkilerim i seyrekleştirdim . Bunun sonucu Te lefoncu Ferit ekibi beni N âzım Hikmet, S a n M u stafa ekibine yakınlıkla, keza S a n M u stafa ve N âzım d a Telefoncu Ferit ekibiyle yakın ilişkili saydı. O ysa ben y u k ard a kaydettiğim iz gibi h er iki g ru b u d a ciddiye alm am ış, on larla ilişki k u rm ay a yan aşm am ıştım . Bu iki gru p d a beni ciddiye alm ıyorlardı. Öte y an dan polis de beni b u n larla yan i Ş efik Hüsnücülerle, N âzım H ikm etçilerle ilişkili görü yor ve ona göre davranıyordu. «Yeni Gidiş» dergisinin akıbetinden sonra yeni bir dergi çıkarm ak üzere vilâyete baş vurdum. Komübir dergi çıkarm ak üzere vilâyete başvurdum. Komü nist olduğum gerekçesiyle buna izin verilmedi. A r tık bu dönemde dergi çıkarm ak im kânsız bir şekil a l mış bulunuyordu. (1935 yıllan) Ancak broşür ve ki tap yayınlan ruh sata tabi olmadığından tek çalışm a alanı kitap ve broşür olarak kalıyordu. O tarihlerde 11 :î
N âzım H ikm et’le Peyam i S a f a a ra sın d a bir polem ik açılm ıştı. N âzım ’ın P eyam i’ye verdiği cev ap ta N âm ık K em al’i kü çü m ser bir dize vardı. Bu dize Türkiye y a yın alem ini epeyce ilgilendirm işti. N am ık K em al ko n u su n d a bir broşür yayın lam ayı tasarlam ıştım . Nâzım ’a bunu okudum . N ezaketen beğendiğini, güzel ol duğun u ifade etti. A n cak N am ık K em al k on usun d a d ah a etkili bir durum yaratılab ilm esi için çeşitli k işi lerin görüşlerini k a p sa r b ir anketin yapılm asını söy ledi. Onun bu u y arısın a u y a ra k K em al Tahir, N am ık K em al kon usun da an ket niteliğindeki b roşü rü düzen ledi. Bu broşürde T ürkiye’deki s a ğ ve sol d ü şü n ü rle rin görüşleri açıklandı. B roşürde sol eğilim liler a ğ ır lık taşıyordu.
1935’lerde sosyalistleri üç grupta toplayabiliriz: 1 — Hikm et Kıvılcımlı, H aşan Ali Ediz, Selâh i Birizkent, V asıf Tokuzlu gibi, Şefik H ü sn ü ’nün izinden gid en ler... 2 — N âzım Hikmet, S a n M ustafa, H am di Şam ilof, Kerim Sad i gibi, Şefik H üsn ü’ye k a rşı o lan lar... 3 — F u at Sabit, C ebbar M oser, Dr. N ad ire Sadi, H üseyin Avni Ş a n d a gibi, ferdî ç a b a gösteren kişiler... Bir de bunların dışında kendilerine so sy alist d e meyen, fa k a t eylem leri itibariyle sosy alist doğrultuda yer alan H ay d ar Rifat, S a b ih a Zekeriya CSertel) gibi leri vardı. Bütün bu kategorilerdekiler sosyalizm i kendi te kellerine alıyor, diğer kategorilerdekileri sosyalizm e k arşıt gösteriyorlardı. Bu tarihlerde y u k a rd a iki n u m a ra ile gösterdiğim iz gru p en canlısı idi. L egal a la n d a yayın yapm ak, canlılığın belirtisi sayılıyordu. Bu tarihlerde dergi-gazete y ayın lam ak izne bağlı idi. 143
S o sy alistler için devletten böyle bir izin alm ay a im kân yoktu. Bu itib arla tek alan broşü r yayınlam aktı. N âzım gru b u «Y azarlar N eler H azırlıyorlar?» b a ş lıklı bir fasik ü lü yayın h ay atın a çıkardı. Bu fasikü lü n adı «Akış» idi. A ncak bir tan e çıkabildi. Kerim S ad i fırsa t bu lduk ça «İnsaniyet K ütüphanesi» yayınlarını sürdürüyordu. H ikm et Kıvılcım lı «M arksizm Bibliyoteği»ni kurm uştu. A y n ca F atm a Y alçı d a b ir yayın di zisi h azırlam ıştı. Benim bütün bu g ru p lard an hiç biriyle organ ik b ir bağım olm am ıştı, a m a hepsiyle m erh abam vardı. Hiç k u şk u su z her gru p h akkın d a bir değerlendirm em vardı. A m a hiç bir gru bu n lehinde y a d a aleyhinde harekete geçm edim . Y u k arıd a açıkladığım gibi K em al T ah ir’le, K erim S a d i ile ark ad aşlığım dolayısıyla ikinci gru ba, Tele foncu Ferit’le ark ad aşlığ ım dolayısıyla birinci gru ba, F u at S a b it’le ve C ebbar M oser’le ark ad aşlığ ım d ola yısıyla üçüncü g ru b a dahil edilebilirim . Bütün g ru p la r dışında k alan lar ile de ark ad aşlığ ım vardır. Nâzım Hikmet beni kendisine bir bakım a yakın sayıyor, ya da beni kendisine kazanm ayı arzuluyordu. Bu konuda Nâzım ’la aram ızda geçen bir olayı 2 ocak 1977 tarihli V atan gazetesinde yayınladığım «Ke m al Tahir ve San at Çevresi» adlı yazımdan aynen a k tarıyorum: «G ünlerden b ir gün Tünel ile G a la ta sa ra y a ra sın d a N âzım H ikm et’le karşılaştım . N âzım b a n a «iyi o la cak h astan ın doktor a y a ğ ın a giderm iş, ben seni g ö k te arark en yerde buldum , hızır gibi yetiştin» dedi ve so n ra sözlerine «seninle kon uşacağım ız m ühim bir şey var» diye devam etti. B erab er yürüm eye başlad ık. Ci h an gir’de D en izağa ap artım an ın ın çatı k atın a çıktık.
M4
B u rası N âzım ’ın oturduğu evdi. H erhalde, benim k u ş kularım ı giderm ek için o lacak bu ev h akkın d a gen iş bilgi verdi. Bu daireye solculu kla ilişkili hiç kimsenin gelm ediğini, sinem acı patro n ların geldiğini sözlerine ekledi. Y alnız ideal a rk a d a şla rın d an N ail V 'den b a ş k a hiç b ir kim senin b u ra y a gelm ediğini de söylem eyi unutm adı. A partım an sahibi, m eşh u r m üteahhit N uri Demir a ğ ’mış. N uri D em irağ’ın kendisine büyük sem pati beslediğini v a k a la r a n la ta ra k izah etti. Ben de bir tü r lü e sas konuya girm ediği için sab ırsızlan m ay a b a ş la dım. N âzım ’ın böyle uzun b ir g irişg âh y ap m a g ereğ i ni duym ası elbetteki sebepsiz değildi. A m m a ben bu sebepleri kolay, kolay keşfedem edim . N ihayet N âzım konuya girdi: Yeni bir y asa, B asın Birliği Y a sa sı çıkmış. Bu y a sa y a göre gazetelerde, ti y atrolarda, sin em alard a vb. çalışabilm ek için B asın B irliği’ne üye olm a zorunluğu varm ış. B asın Birliğine üye olabilm ek için, iyihal sah ibi olm ak gerekiyorm uş. N âzım d a rejisörlük, fık ra y azarlığı y apab ilm esi için B asın Birliğine üye olm ayı düşünüyorm uş. Nâzım , B a sın Birliğine üye olm ak üzere m ü ra c a a t etm iş. B asın Birliği N âzım ’ın evrakın ı tekem m ül ettirerek iyihal durum u içiıı polise h av ale etmiş. B u ra y a k a d a r p ro sed ü r norm al işlem iş. N âzım ’la b erab er ve N âzım ’d an so n ra B asın Birliğine üye olm ak için m ü ra c a a t eden lerin hepsinin iyihal k ağıd ı m uam elesi, poliste tekem mül etmiş. N âzım ’ın iyihal kağıd ı m uam elesi b ir tü rlü tekem m ül etmemiş. G ünlerden bir gün Nâzım , V ilâyet B asın İşleri M ü d ü rü S u a t beye, iyihal kağıdı durum un u öğrenm ek için m ü rac aat etm iş. S u a t bey de N âzım ’a özel olarak, «N âzım bey siz A n k ara ’y a gidip m erkezden bu işi, çözm ezseniz, b u ra d a çok beklersiniz» dem iş. Bunun
145
üzerine N âzım A n k a ra ’y a gitm iş. G ençlik a rk ad a şı Şevket S ü re y y a’yı bulm uş. D urum unu anlatm ış, Şev ket Sü rey y a d a Nâzım 'ı Şü k rü Sökm en süer’le tan ıştır mış, Şü k rü Sökm ensüer de N âzım için Ş ü k rü K ay a beyden ran devu alm ış. N âzım d a Ş ü k rü K a y a beyle gö rü şm ü ş ve iyihal k ağıd ı işini bir çözüm e bağlam ış. N âzım H ikm et bütün bu n ları büyük bir ciddiyetle b a n a anlattı. A m m a ben an latılan lard a bir önem lilik se zemedim . Sab ırsızlık la önemli h u su su bekledim . N i h ayet N âzım önemli h u su su d a açıkladı. Ş ü k rü K ay a Bey, N âzım ’a «Türkiye büyük b ir hızla M areşal F. Ç ak m ak in siyatifi ile faşizm e doğru k aym ak tad ır. Ben bütün gücüm le bunu önlemeye çalışıyoru m ... Fakat, buna gücüm yetmiyor. Beni devirdikleri an d a T ürki ye. faşizm in k u cağın a düşecektir. Faşizm geldiği an, benden evvel siz tasfiyeye u ğrarsın ız. Bu itib arla so s yalistlik, kom ünistlik p ro p agan d asın ı bırak ın ... F a şizm e k arşı m ücadelem de b an a yardım cı olun» şek linde konuşm uş. Bunun üzerine N âzım da, Beyefendi dem iş ben politika ile m eşgul değilim , şairim . Bunu politika ile u ğ ra şa n la ra söyleyin dem iş. Bunun ü ze rine Şü k rü K a y a d a «bu gerçeği biliyorum , am m a siz ark ad aşların ızd an kim lerin politika ile u ğ raştık larım bilirsiniz. Siz o n lara söyleyin, gelsin ler görüşelim » de miş. N âzım d a bu kişileri tanım adığım , b u n larla iliş kisi olm adığını te k rar etm iş. Bunun üzerine kon uşm a la r ism en benim üzerim de yoğunlaşm ış. Benim kendi sini ziyaret etm em i sağ lam asın ı N âzım ’d an rica et miş. İşte N âzım ’ın b an a an lattık ların ın özeti b u ... N â zım benim Şü k rü K ay a Beyin ziyaretine gitm em için çok ısra r etti. Ben reddettim . Özetle m azeretim şu idi: Ben de Nâzım gibi politika dışı b ir kişi idim. Hiç kim se ad ın a söz verm ek durum um yoktu. A yrıca şah sım M<>
a d ın a yapacağım bir taah h ü d ün geçerliliği de yoktu. Şü k rü K ay a Beyin, benim le görü şm ek istem esinde belki P ark Otel’de Yeni G idiş dergisi için ziyaretine gitm em izin ve k ab u l edilm em em izin b ir h issesi vardır. Belki de kendisine yolladığım ız p u su lad ak i ifade şekli etkili olm uştur. Fakat, b a n a öyle geliyor ki, bu neden d a h a çok Yeni G idiş dergisinin a n a fikriyatıdır. Ç ünkü Şü k rü K ay a Beyin N âzım H ikm et’e serdettiği gerekçe, Yeni G idiş dergisinin gerekçesi idi. Her ne hal o lu rsa olsun, ben Ş ü k rü K a y a Beyle görüşm edim . Ve yine bizim Ş ü k rü K a y a Bey’le ilişki lerim iz kon usun da polis ne tü r y ak ıştırm alar yapm ış tır, onu d a bilemem. Bu tarihlerde benim tem el görü şü m «bütün sın ıf la ra özgürlük» idi. Bu nedenle h er sınıfın sözcüleriyle ilişkiler k u rm ak ve b ir cepheye doğru gitm ek am acındaydım . Bunun için de tek parti-tek şe f görü şü ne k a r şı olanların hepsinin yanında, tek parti-tek şef g ö rü şünden y a n a o lan ların ise hepsinin karşısındaydım . B u rad a bir anım ı an latacağım : Türk İk tisatçılar D erneği Ç em berlitaş’ta belediye lo k an tasın d a Şevket Sü rey y a A ydem ir’in «K adro» ide olojisini açık lam ay a yönelik b ir toplantı düzenlettiri yor. Ben de toplan tıya dinleyici o larak gittim . Şevket S ü rey y a k o n uşm asım yaptı. Toplantı bitti. D ernek ü ye lerinden hiç kim se toplan tıda konuşm adı. K o n u k lar dan kon uşm ak isteyenler çıktı. Toplantı bir söyleşiye dönüştü. Ben «K adro»yu eleştirdim . Eleştirim özetle şöyle idi: K ad ro cu lar kendilerini ne sosy alist ne liberalist sayıyorlar, kendilerine özgü bir öğretinin (Kem alizm in) sah ibi olduklarını söylüyorlar. Öğretileri bilinçli, disiplinli b ir kadron u n planlı, program lı bir çab asıy la «im tiyazsız, sınıfsız, kay n aşm ış bir kitle» y aratm aktır. Ben bu görü şü n bir sosyalist gö rü ş oldu 147
ğunu, kendilerine ait özel bir gö rü ş olm adığını söyle dim. Ç ünkü tıpatıp birbirinin aynı iki öğreti yoktur a m a bütün öğretiler iki bölüm de toplanabilir. Y a birey toplum a d ah a fa z la egem en, y a d a toplum bireye d a h a fa z la egem endir. K ad ro h areketi toplum un bireye egem enliği dem ektir, biçim inde konuştum . O rad a b u lu n an ları önemli ölçüde etkilediğim kanısındayım . O tarihlerde sol eğilim lilerin hem en hepsi «Kadro» hareketinin k arşısın d a idiler. CHP’nin bü ro k rasi dışı u n su rları d a K ad ro cu lara k a rşı idiler. Yine o tarihlerde A tatü rk ’ün sağ lığ ı h er geçen gün bozuluyordu. CHP içinde A tatü rk ’e h alef olm ak istiyenlerin çatışm ası epeyce ilerlem işti. B un ları d a iki g ru p ta toplam ak m üm kündür: Biri İsm et P a şa ta r a f tarları, diğeri Şü k rü K a y a ta ra fta rla rı. Şü k rü K aya, İnönü ta ra fta rla rın ı A tatü rk ’ün İçiş leri B ak an ı olm asın dan ve Emniyet-i U m um iye’nin kendi em rinde bulu nm asın dan y a ra rla n a ra k etkisiz kılm ak; İnönü de Şü k rü K a y a ta ra fta rla rın ı M areşal Ç ak m ak ve M illi Em niyet yoluyla etkisiz kılm ak ç a b ası içindeydiler. İnönü ta ra fta rla rı genellikle sol eğilim lileri yani C am i B ay k u rt’u, F u at S a b it’i, N âzım H ikm et’i, Hikm et K ıvılcım lı’yı v b ... Şü k rü K a y a ta r a fta n görü yor ve on ları etkisizleştirm ek istiyordu. Beyoğlu’n d a H aşet K itabevinde bir rastlan tı sonu cu Kâzım K arab ek ir P a şa ile, C am i B ay k u rt ve F u at S ab it a y n ay rı tarihlerde k arşılaşıy o r ve a y ak üstü günün olay lan n ı konuşuyorlar. Bu k o n u şm alard a K a rabekir, C am i Baykurt, F u at S a b it a ra sın d a A tatü rk ’ ün h alefi kon usun da b ir a n la şm a y a v ard ık ları konu su n d a polise b ir rap o r veriliyor. Fark lı gerekçelerle polis vazife ve selahiyetleri k an u n u n a d ay an ılarak Cumi B aykurt ve F u at S a b it tevkif ediliyorlar. Nâzım Mil
Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Kemal Tahir ve ark ad aş ları da «orduyu ve donanmayı isyana teşvik» suçun dan tevkif ediliyorlar. Ve bir adlî h ata sonucu uzun yıllar hapislerde çürüyorlar. Bu arad a durum un çok tehlikeli olduğunu daha önce sezen H aşan Ali Ediz, Eczacı V asıf Tokuzlu ilgili emniyet şubesine giderek, bundan böyle hiç bir suret le politika ile ilgilenmeyecekleri üstüne kesin güvence veriyorlar. Böylece bu iki kişi Nâzım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Kemal Tahir ve arkadaşlarının akıbetine uğram am ış oluyorlar. Eczacı V asıf memleketi olan Ki lis’e giderek orada eczacılığa başlıyor ve bir daha da politikaya katılmıyor. H. Ali Ediz ise kendisinin b a na anlattığına göre Remzi Kitabevi sahibi aracılığıy la Devlet M atbaasında küçük bir memuriyete giriyor. Şimdi kısaca Nâzım Hikmet ve arkadaşlarının or duyu ve donanmayı isyan a teşvik olayının içyüzünü olayın kurbanlarından dinlediklerime göre anlatıyo rum: 1938 yıllarında Hikmet Kıvılcımlı Bâbıali’de kira ile roman veren bir kitapçı dükkânı açmıştı. Bu dükkândan deniz assubayları da düzenli olarak kira ile roman alırlarm ış. Polisin gözetiminde olan bu dük kâna hemen her h afta sivil bir kişinin gelerek bir şey ler alm ası ve bir şeyler bırakm ası polisin dikkatini çekmiş. Bu kişi polisçe izlenmiş ve bir sav aş gemisine gitmekte olduğu saptanm ış. Aynca, deniz lisesini bitirenler deniz harbokuluna girmeden önce donanm ada bir staj görmeleri ge rekmektedir. Bu staj döneminde deniz öğrencileri er statüsündedir. A ssubaylara saygıda kusur etmemele ri gereklidir. Oysa bir kısım deniz lisesi öğrencileri assu b aylara saygıda kusur etmektedirler. A ssubaylar bunlara karşı sert tedbirler alıyorlar. Bunun üzerine 149
deniz su bay ları, a ssu b a y la ra hoşgörülü olm alarını ö ğütlüyorlar. Ö ğütlere kızan a ssu b a y la r ise su b ay lara k a rşı say g ısızlığ a başlıyorlar. Yine bu günlerde K em al T ahir, ben, K ad ir (Y ük sek M ühendis K ad ir B a sa ), M üm taz (Çığ D ergisi s a hibi M üm taz Ç ığ), İstan b u l’d a H ürriyet M eydanın da ki şim diki İETT b in asım n karşısın d a, şim di a r s a olan köşede b ir kitapçı d ük kân ı aç m ay a k a r a r verdik. P al tolarım ızı sa ta ra k sek sen lira p a r a topladık. Nâzım Hikm et bize Rem zi K itabevinden, Ahm et Halit K itabevinden ve d a h a b aşk aların d an konsinye kitap sa ğ la m a y a söz verdi. İlerici y a z a rla r d a konsinye o larak kitap larım dük kân ım ıza vereceklerine söz verdiler. A y n ca y ab an cı dilden k itap lar getirt me konusunu d a düzenlem eye çalıştık. D ü kkâ nımızı k itap larla doldurduk. F a k a t bazı nedenlerle ki tap satışın a başlayam ad ık . D ükkânı kapattık. K itap ları d a K em al T ah ir’lerin evine koyduk. O tarihlerde K em al T ah ir’in k ard eşi N uri T ah ir yeni a ssu b a y ol m uştu. A rk ad aşların ın d a k atılm asıy la K em al T ah irr in de katıldığı b ek ârların oturduğu bir k at tuttular. Evde yığılı k itap ları a ssu b a y la r okum ak üzere gem i lere götürüyorlardı. Y u k arıd a an latılan nedenlerle gem ide a ra m a y a pılmış, bu sol k itap lar bulunm uştur. Bu ve b u n a ben zer gerek çeleri!) birleştirilerek «orduyu ve d on an m a yı isy an a teşvik» ettikleri söylenerek bu olayın so rum luları o larak d a N âzım Hikmet, K em al T ah ir ve a rk a d a şla rı gösterilm iştir. N âzım H ikm et’le bu konuyu görü şü rken ban a • m ahkem e d u ru şm aların d a don an m a m en supları a r a sın da bir ittifakın olduğu k o n usun d a bazı delil değil, fak at bazı karinelerin bulunduğu k an ısın a sah ip ol
150
dum. A m a sivillerden hiç kim senin a ssu b a y larla bir bağlantısının olduğunu sanm ıyorum » dedi. O rduyu isy an a k ışk ırtm ak la ilgili bölüm e gelince: Y u k arıd a ad ı geçen kişilerin ordu olayıyla hiç bir ilişkileri olm adığı av u k at Ö m er D eniz’in yayınladığı belgelerle ortadadır. Bu o lay lar içinde benim durum um d a k ısaca şöy ledir: Kitapçı dükkân ını aç am ay m ca b ir sü re işsiz k al dım. Ailem itibariyle de m alî bir d ay an ağım yoktu. S ı ğıntı h ay atı yaşıyordum . S ağ lığ ım h er geçen gün biraz d ah a kötüye gidiyordu. O zam an lar bir işe girebilm ek için siyasî polisten «iyi h al kâğıdı» alm ak zorunlulu ğu vardı. Bu d u ru m d a iken b ir gü n Em inönü’nde şim diki H alk B an k asın ın bu lu ndu ğu yerde Tahlil-i Riyazi ve M ihanik-i R iyazi hocam ız rahm etli Prof. Salim Tun ak an ’la karşılaştım . CNur içinde yatsın) Beni peri şan d urum d a görm em esi için yolum u değiştirm ek is tedim. «Y a efendi» diye b a n a seslendi. Y an m a gittim. Elini öpm ek istedim , öptürtm edi. «N edir bu halin ? H asta m ısın? D erdin nedir?» dedi. Ben de işsiz ve p a rasız olduğum u söyledim . «Üzülme, oğlum , ben san a bir iş bulurum » dedi. A dresim i aldı. «H aftaya b a n a u ğ ra» dedi. K endisiyle iki a y sü re içinde h er h a fta h a berleştik. N ihayet bir gü n d ah a ilk tram v ay lar sefere çıkm am ıştı, kaldığım evin k ap ısı çalındı. Hocam oldu ğunu gördüm . B an a bir m üteahhit yan ın da Doğu A n a dolu’d a iş bulm uştu. Hem en bu işe gittim . Benim do ğu y a gidişim den b ir yıl k a d a r so n ra rahm etli Kem al T ah ir ve ark ad aşların ın b a şın a gelen olay m eydan a geldi. İstan b u l’d a bulunm uş olsaydım , K em al T ah ir’ lerin u ğrad ığı adli h atan ın ku rban ların d an olabilir dim.
4 Sol Akımlar
* T ürkiye’de Sol A kım ların Tarihçesi
Türkiye’de sol akım lar genellikle İkinci Enternas yonal doğrultusunda başlam ıştır ve bunlar genellikle 1908’den sonra kuvvet bulmuştur. 1908’den önce an cak Selanik civarında Ulah, Bulgar, Yahudi topluluk lar arasında sosyalist akım lara rastlanır. Bunlar ge nellikle devrimci-sosyal demokrat niteliğindedir. Ha reketin öncülüğünü 1905 Çarlık R usya’sı hareketine katılmış ve bu hareketin lideri durum unda bulunmuş olan Parvüs yapmıştır. ıs:ı
Türkiye’de beliren bu ilk sosyalizmi kavrayabilmemiz için Parvüs Efendi hakkında kısa da olsa bi raz bilgi vermemiz gerekir. Parvüs (1859-1924) bir Alman Yahudisidir. Ger çekten bir enternasyonalci sosyalist olduğu için mi. yoksa Alman çıkarlarını gerçekleştirm ek için mi Tür kiye ile ilgilenmiştir? Bu sorunun karşılığı henüz tam olarak verilememiştir. Parvüs 1905 Petrograt Komün H areketi’ne katılm ış ve bu hareketin öncüleri arasında yer alm ış ve kovuşturm aya uğram ıştır. Burada da şu soru akla gelir. Parvüs enternasyonalci bir sosyalist olduğu için mi Petrograt Komün H areketi’ne katılm ış tır, yoksa Çarlıkta Alman çıkarlarını savunm ak için mi? 1906-1908 yıllan arasın da Parvüs’ü, Balkanlarda bir Balkan Sosyalist Federasyonu kurm a doğrultusun da çabalar gösterirken görüyoruz. Balkanlardaki Bul gar, Sırp, MakedonyalI vb... Balkanlı sosyalistlerle iş birliği yapm ış ve onlara öncülük etmiştir. 1911-1915 döneminde Parvüs İttihat ve Terakki ileri gelenleriy le anlaşm ış, bu sefer de Pantürkizm (bütün Türklerin Osmanlı devleti etrafında toplanması) ve Panislâmizmin (bütün islâm lann Osmanlı halifesi etrafında toplanması) savunuculuğunu yapmıştır. I. Dünya S a vaşının çıkm ası ve Osmanlı devletinin Alm anya y a nında sav a şa girm esi gerçekleştikten sonra herhalde görevi bitmiş olacak ki Alm anya’ya dönmüş ve orada Alman genelkurmayının organı olan Die Glocke der gisini çıkarmış, bu dergide Alman militarizmini ve Al man militarizmi yoluyla evrensel sosyalizmi gerçekleş tirmekti) konusunda yazılar yazmıştır. Parvüs efen dinin Die Glocke’deki yazılan Petrograt Komünü, B al kan Sosyalist Federasyonu ve Pantürkizm ve Panislâ mizm konusunda onun hakkında duyduğumuz kuş kuların kaynağıdır. 154
Parvüs Alman genelkurm ayı ile bu ilişkilerini ge liştirerek askeri malzeme müteahhitliğine başlam ış ve dünyamn sayılı zenginleri arasın da yer almıştır. I. Dünya Sav aşı sonlarında Talât P aşa’nın, Enver P a şa ’nın Radek’le ilişki kurm alarında, İslâm İhtilâl Cemiyeti’nin kurulm asında ve benzeri hareketlerin ger çekleşmesinde Parvüs Efendi aracılık etmiştir. Söz sırası gelmişken kısaca Alman militarizmi, Balkan Federasyonu, Pantürkizm ve Panislâmizm ko nularının sosyalizmle ilişkilerine değinelim. Genel olarak 19. yy’da insanlığa Hegel’e göre Al man bürokrasisinin, Lassalle’a göre Alman işçi sını fının öncülük edeceği söyleniyordu. Bundan ötürü bir çok Alman sosyalisti P rusya’nın gücüne dayanarak Bism ark’çı yöntemle sosyalizmin gerçekleştirilebileceği kanısm daydılar. Bu görüş sonunda nasyonal sosyalizm (Nazizm) biçiminde II. Dünya Savaşım n çıkmasının nedenlerinden biri olmuştur. Eğer bu görüşümüz doğ ru ise Parvüs Efendi’yi de bu tür bir sosyalist saym a mız gerekecektir. 19. yy’da «Şark Meselesi» denince akla Kudüs’ün İslâm devletinin elinden alınm ası kadar, Çarlığın da Adriyatik Denizi’ne inmesinin önlenmesi akla gelirdi. Osmanlı devletinin Çarlığın Adriyatik Denizi’ne inme sini önlemeye gücü yetmez bir durum a gelince Bal kanların Ç arlığa karşı kendi kendilerini korum aları zorunluğu belirmişti. Bunun için Balkanlarda ya so s yalist bir federasyon, ya da İslâmi bir sosyalist (Melâmî) federasyonun kurulm ası gerekliydi. Sosyalist Federasyonu Parvüs Efendi önermişti ve sosyalist (Melâmî) federasyonu da Romen, Makedon, Sırp, Ulah, Rum, Y ahudi, kısaca Ç arlığa karşı olan unsur lara dayandırm ayı istiyordu. İslâmî sosyalist (Melâmî) Federasyonun tem silcisi Ü sküp’te yerleşmiş olan Mu
ham m et Nur-ül A rab î idi. M iralay S ad ık Bey, Yüzba şı Ş a b a n a ğ a , Terlikçi S alih Efendi hareketi, 1912 H a la sk a r Z abitan hareketi, Şeyh ülislâm C em alettin Efend i’nin ç a b a la n , İslâm î so sy alist (Melâmî) Federasyonu k u rm ak isteğin in son uçlan d ır. Pantürkizm ve Panislâmizm hareketleri de bir irredantist (çeşitli politik yönetimler altında yaşayan uluslann bir politik yönetim altında birleşmeleri) h a rekettirler. Irredantist hareketleri M arx ve Engels 1848’ den sonraki yayınlannda benimsemiş ve Alman-Italyan Birliği lehinde yazılar yazmışlardır. Buna göre Parvüs Efendi’nin Pantürkizmi-Panislâmizmi de sos yalizmle bağdaşır bir nitelik taşıyabilir. Öte yandan Balkan Sosyalist Federasyonu ve Osmanlı devleti ile A lm anlann anlaşm ası, A lm anlann Hindistan’la k a ra dan birleşmesini sağlayacaktır. Pantürkizm ve Panis lâmizm hareketi de İngiliz im paratorluğu ile Çarlık Rusya'sının hayatî varlığını tehdit edecek niteliktedir. 1908’den sonra P arvüs’ün İttihat ve Terakki lider leriyle anlaştığını ve Türk dünyasını birleştirici bir h a reketin öncüsü olduğunu biliyoruz. Bu itibarla Türk O caklan ’nın, Teşkilat-ı M ahsusa-i Hariciye’nin, Islâm İhtilâl Cemiyetlerinin ve nihayet m ütareke yıllarında beliren Pantürkist sosyalizmin lideri sayılabilir. P ar vüs Çarlık R usyası’nda bir sosyalist devrimin gerçek leşebilmesi için oradaki Türklerin ayaklanm asını ve Osmanlı devletinin bu ayaklanacak Türklere yardım cı olmasını zorunlu görüyordu. Dikkate şayandır ki Türkiye’nin ilk komünistleri doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Türk O caklanyle ilişkili kişilerdir. Ör neğin Dr. Fuat Sabit, Ethem Nejat, Feyzullah S acit Ülkü, K arabey Karabekof, Neriman Nerimanof, Ce lal Korkmazof gibi. Biz de sosyalizme yukarıda adı ge çenler gibi irredantist yoldan geldik. Türk Ocağı m en
ı su
su pların ın dışında O sm anlı im p aratorlu ğu n u n A lm an ya ile yakın dostluğu dolayısıyle devlet büyükleri ço cuklarını oku tm ak üzere A lm an y a’y a yollam ışlardı. A yrıca O sm anlı devleti de yetenekli gö rd ü ğü gençleri ve işçileri A lm an y a’y a yollam ıştı. I. D ünya S a v a şı so n un da A lm an y a’d a p a tla k veren S p a rtak ü s h areket leri o rad a öğrenim de bu lu nan gençleri ve işçileri de etkilem işti. Bu etki altın d a pek çok gençlerim iz ve iş çilerim iz sosyalizm e, kom ünizm e m eyletm işlerdir. Ö r neğin V ehbi S a n d a l, N u ru llah E sat Süm er, Sad ık Eti, Ahm et C evat D ursunoğlu gibi. D iğer ta ra fta n Ç arlık R u sy a’sın d a Bolşevik ihti lâli p atlak verdi. Ç arlık R u sy a ’sın d a ihtilâlden önce Bolşevik Partisine üye pek a z Türk vardı. R u sy a T ürk lerinden ihtilâlden so n ra Bolşevik Partisiyle ilgile nenlerin say ısı bir h ayli arttı. B u n a k arşılık Ç arlık kuvvetleri tarafın d an tu tsa k edilen O sm anlı ask erle ri ve su b a y la n a ra sın d a Bolşevikliğe m eyledenlerin say ısı pek fazlaydı. Bunun b aşlıc a iki nedeni vardır: Birinci neden tu tsak lık tan k u rtulm ak için Bolşevik g ö rünm enin bir y a ra r sa ğ la y a c a ğ ı um udu, ikinci neden ise ihtilâlin dün y a çap ın d a yay gın laştın labileceği ü s tüne b ir kanının belirm iş olm asıydı. T u tsaklıktan k u rtu lm ak için Bolşevik gibi g ö rü nenler üzerinde durm ay acağız. İkinci g ru b a örnek ola ra k H am di Şam ilof, M u stafa Börklüce (S a rı M u sta fa ), Şevket Sü rey y a (Aydem ir) vb.ni gösterebiliriz. Bolşevikler batı dün yasın a, özellikle îngilizlere k arşı bir tav ır takınm ışlardı. Türkiye de İngilizlerle ihtilaflı halde idi. Bu itib arla İngilizlere k a rşı tutum d a Sovyetlerden fay d a la n m a düşünülebilirdi. Sovyetlerden fay d alan m ak için de kom ünist görünm ekte çı k a r v a r sanılırdı. Böylece T ürkiye’de İngilizlere k arşı Sovyetlerden y ararlan m a k üzere pek çok kom ünist y a
157
da komünizan görünen kuruluşlar belirdi. Bunlara başlıca örnek olarak Enver Paşa, Talât Paşa, Bahaettin Şakir, Küçük Talât, B aha Sait, Hafız Mehmet, Tah sin Bahri ve benzerlerini, İslâm İhtilâl örgütünü, K a ra V asıf’ın, G alatalı Şevket’in ve arkadaşlarının «Ka rakol C em iyetini, Celal Bayar, Refik Koraltan, Kılıç Ali, Yunus N adi ve arkadaşlarının m uvazaa Türkiye Komünist Fırkasını ve birçok kuruluşları belirtebili riz. R u sy a ile İngiltere’nin gerek dün ya politikasında ve gerekse A nadolu k on usun d a a n laşm aları sonucu Türkiye C um huriyeti’nin kuruluşu, sah te kom ünizm in o rtad an çekilm esini, o rta d a yaln ızca gerçek kom ünist lerin k alm ası sonucunu doğurdu. Her ne k ad ar 1910’lardan bu yan a İkinci Enternas yonal doğrultusunda bir sosyalist hareket mevcut ise de bu hareket kapitalist dünya ile an laşarak Osmanlı devletini ayakta tutm a eğiliminde olduğundan K urtu luş Savaşının başarıyla sonuçlanm ası üzerine tüm üy le ortadan silindi. M ütarekenin ilk yıllarında Talât Paşa, II. Enter nasyonalden faydalan arak Osmanlı devletini ayakta tutm a çabası gösterdi, fak at başaram adı. Zaten b a şa ramazdı. Kurtuluş Savaşım izleyen yıllarda II. Enter nasyonal sosyalistleri ken ara çekildiler. Örneğin Dr. Refik Nevzad, Dr. H aşan Rıza, Rasim Şakir, Cemil Alpay vb. gibi. Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’de yalnız ca Bolşeviklik doğrultusundaki komünistler kaldı. Spartaküs doğrultusundaki komünistler CHP ile an laştılar. Takrir-i Sükûn K anunu’nun komünist hareke tini yasaklam ası sonucu Bolşeviklik doğrultusundaki komünistler illegal faaliyete geçtiler. İllegal hareketin yapılabilmesi ve devam edebilmesi için her şeyden ön I ,r)ll
ce bir p a ra y a ve bir profesyonel devrim ci k ad ro y a ih tiyaç vardı. Şim di T ürkiye’de III. E n tern asyon al sosyalizm inin gelişm esini inceleyelim : T ürkiye’de so sy alistlik gen el o larak III. E n tern as yonal doğru ltu su n da belirm iştir. Bu belirm e iki farklı nedenden doğm uştu r ve iki fa rk lı sü reç içindedir. S ü recin biri Türkiye k ap italist devletini d a h a güçlü, d ah a tu tarlı yapabilm ek için Sovyetlerden y ararlan m ad a III. E nternasyonal sosyalizm ini a ra ç o larak ele alm ak süreci, diğeri de T ürkiye’yi sosy alist bir düzene d ön üş türm ekte III. E nternasyon al sosyalizm ini am aç o larak ele alm ak sürecidir. B u rad an d a görü lüyor ki III. E nternasyon al so s yalizm ini T ürkiye’de a ra ç o la ra k ku llan m ak isteyen ler devletin güvenliliğini, sürekliliğini, büyüm esini öz leyenler ve bunu kendilerine görev edinm iş olan lar olacaktır. Bu itib arla III. E nternasyon al sosyalizm ini a ra ç o larak k u llan an lar T eşkilat ı M ah su sa liderleri, devletin iç ve dış em niyet m en su plan , bürokrasin in üst kadem eleri olacaktır. Pek d oğald ır ki bu n lar III. E nternasyonal sosyalizm ini a ra ç o larak ku llan d ık la rını sak lı tutm ak, III. E nternasyon al sosyalizm ini am aç edinm iş görünm ek zorun dadırlar. III. E nternasyon al sürecini a ra ç o larak k u llan m a yı düşünenler a ra sın d a V ak k a s Ferit, Salih Zeki, To p al N ecati vb.ni sayabiliriz. Pek doğaldır ki III. E nternasyon al sosyalizm ini a ra ç o larak ku llan m ak isteyenlerin III. Enternasyonal sosyalizm ini am aç edinenler a ra sın d a itib ar görm e m esi gerekir. Bu gö rü şü n III. E nternasyon al so sy aliz mini am aç edinenler a ra sın d a rağ b et görebilm esi, b u nun araçlık niteliğinin sak lı tutulm ası derecesine bağlıdır. N itekim III. E nternasyon al sosyalizm ini a ra ç
159
o larak k u llan m ak isteyenler, onun bu niteliğini saklı o la rak tu tm u şlar ve III. E nternasyonal sosyalizm ini am aç edinir görünm üşlerdir. Bu suretle III. E n tern as yonal sosyalizm ini am aç edinenler b u n lara katılm ış lardır. A ncak b u n ların sosyalizm inin am aç değil de, a ra ç olduğunu an lad ık ları zam an b u n larla ilişkileri ni kesm işler, III. E nternasyon al sosyalizm ini am aç o larak alan bağım sız bir harekete geçm işlerdir. Bun lar d a H alk İştirakiyûn-Bolşevik P artisi’ni k u rm u ş lardır. Tokat m illetvekili Nâzım , B u rsa milletvekili Edip Servet, Afyon m illetvekili Şü krü , B ay tar Salih vb. B u n lara göre, III. E nternasyon al sosyalizm inin ön görd üğü toplum düzeni, K u r’an ın öngördüğü ve pey gam berin dönem inde u ygu lad ığı ehl-i so ffe’nin (özel evi ve ailesi olm ayıp K a b e ’nin m isafirh an esin d e yatıp k alk an ve o rad a o rtak ku ru lan so frad an yem ek yiyen kişiler) y aşad ığ ı h ayattır. III. E nternasyon al sosyalizm ini am aç edinen iki k u ru lu ş d ah a vardır. B un ların ikisinin de adı Türkiye K om ünist P artisi’dir. B u n lard an biri M oskova’d a k u rulm uş olan M u stafa Su p h i’nin Türkiye Kom ünist P a r tisi, diğeri İstan bu l’d a Şefik H üsn ü’nün k u rd u ğu T ür kiye Kom ünist P artisi’dir. M u sta fa Su p h i’nin p artisi I. D ünya S a v a şın d a Ç arh k ord u su n a tu tsa k olan O s m anlI su b ay ve erleridir. Ş efik H ü sn ü ’nün p artisi ise d ah a çok A v ru p a’d a öğrenim görm ü ş ayd ın lard an k u ruludur. G erek M u stafa Su p h i’nin ve gerekse Şefik H üs nü’nün kom ünist partilerin in b aşlan g ıç ta yayınlanm ış bir p ro g ra m lan yoktur. H er ikisinin de o rtak yanı III. Enternasyonal sosyalizm ini benim sem iş olm alan dır. Ayrı a y n p arti olm alarının nedeni M u stafa Su p h i’nin do Şefik H üsnü’nün de a y n b irer ekip olm alan n dan ılır A raların d a ideolojik b ir ay n lığ m olabilm esi bu n um
ların her ikisinin de ay n ay n program lara sahip ol m asıyla mümkün olabilirdi. Bu durum da ya M ustafa Suphi ile Şefik H üsnü’nün bir partide birleşmeleri, birleşmeyecek iseler ay n ayrı program lar yapm aları gerekirdi. Gerek M ustafa Suphi’nin ve gerekse de Şefik Hüs nü’nün kişilikleri birinin diğerinin emrine girmesine manidir. Bu nedenle bunların a y n ay n program lar yapm aları ve ona göre çalışm alannı düzenlemeleri gerekirdi. M ustafa Suphi program ını düzenleyemeden ölmüştür. Şefik Hüsnü ise program ını ancak lS 3 l’de yapmış ve Berlin’de çıkardığı «İnkılâp Yolu» dergisin de yayınlamıştır. Türkiye halkının III. Enternasyonal doğrultusun da kurduğu Halk İştirakîyûn-Bolşevik Partisi’ni, Şe fik Hüsnü’nün Türkiye Komünist Partisi’ni, M ustafa Suphi’nin Türkiye Komünist P artisi’ni, —bu üç partiyi de— III. Enternasyonal aynı samimiyetle karşılam ıştır Bu üç partinin bir arad a ortak hareket etmesini öner miştir. Halk İştirakîyûn-Bolşevik Partisi’nin üstün ye tenekli m arksist bir liderden yoksun oluşu, M ustafa Suphi’nin genç y aşta öldürülmesi, Şefik H üsnü’yü li der haline getirm iştir ve hareket Şefik H üsnü’nün adı ile anılm aya başlanm ıştır. III. Enternasyonal sosyalizmini am aç edinen bu kuruluşa III. Enternasyonal sosyalizmini araç edinen ler de, bu hareketi sabote etmek eğiliminde olanlar da girmişlerdir. Bunların bir kısmı III. Enternasyonal sosyalizmini am aç edinenlerin çalışm alarını öğrenip Türkiye devletine ya da Enternasyonal kapital cep hesi temsilcilerine ulaştırm ak, Mehmet Emin, Altundiş Faik gibi, diğer bir kısmı da III. Enternasyonal sosyalizminin gelişmesini sabote etmek am acıyla gi renlerdir. F .ll
IHI
III. Enternasyonal sosyalizmini am aç edinenler arasın da 1928 yılına k adar hem istihbaratçılar, hem de kışkırtıcı ajanlar, hem de ileride bu nitelikleri k azan a bilecek olanlar bulunabilmiştir. Bunun nedeni istih baratçıların verdikleri raporları ilgili dairelerin saklı tutması, harekete geçmemesi, kişileri yakından tanı m ası ve kışkırtıcı ajan lara ihtiyatlı davranm aları em rini vermiş olmasıdır. III. E nternasyon al sosyalizm ini am aç edinenlerin çalışm aları iki d oğru ltu d a olm uştur. Biri yurt ölçü sünde h ücreler k u ra ra k örgütlenm ek, diğeri de III. En ternasyonalle ilişki k u rm ak ve III. E nternasyonalden aldığı em irleri y urt içinde u y g u lam ak ve yurt içinde ki durum u d a III. E nternasyon ale bildirm ektir. III. E nternasyon al sosyalizm ini am aç edinen bu sosyalizm in g erek y urt içi örgütlerinin ü st kadem ele rinde ve gerekse de bu n ların kom intern ile ilişkilerini düzenleyen kom itenin ü st kadem elerinde iktidar h ü küm etinin istih b aratçı kişileri yer alm ıştı. Bu suretle Türkiye hükümeti bu örgütün çalışm a larının tam am ım biliyordu. 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu’nun çıkm ası ve Şefik Hüsnü örgütünün illegal faaliyete geçmesi üzerine iktidar hükümetinin takiba tından kurtulm ak için Şefik Hüsnü, H aşan Ali Ediz, Nâzım Hikmet ve dah a başkaları yurt dışına kaçtılar. İktidar hükümeti Şefik Hüsnü örgütünün yalnızca gizli çalışan, gizli yayın yapan kişileri hakkında taki bata geçti. Gizli partiye kayıtlı olan am a faaliyette bu lunmayan kişileri hakkında takibat yapmadı. Gizli fa aliyette bulunanlardan yurt dışına kaçam ayanlar y a kalandılar ve ağ ır cezalara çarptırıldılar. Bu suretle gi/.li partinin aktif unsurları hapishaneye düştü. D a ha uz aktif olanları ise dışarıda serbest kaldı. Bunlar
da gizli partinin genel sekreteri V edat Nedim T ör’ün çevresinde toplandılar. Pek doğaldır ki bunlar partinin daha az aktif ki şileri olduklarından gizli çalışm aları da pek sınırlı ol muştur. Bunların çalışm aları yurt dışına kaçm ış olan ları, yani H aşan Ali Ediz’i, Şefik Hüsnü’yü, Nâzım Hikmet’i vb. tatmin etmiyordu. Bunlar Vedat Nedim’i daha etkin olm aya zorluyorlardı. Am a Vedat Nedim bunların zorlam asına uygun bir yol izleyemiyordu. Bundan ötürü Şefik Hüsnü 1927’de V iyana’ya Vedat Nedim’i ve partinin ileri gelen diğer üyelerini çağır dı. Yurt dışına kaçm ış diğer parti liderleri de V iyana’ ya geldiler. Yeni bir hareket tarzı izlemeye başladılar. Vedat Nedim ve ark ad aşları bu k ararları uygulam ak için yurda geldiler. O y sa V edat Nedim V iyana k ara r larını uygulam akta da ağır hareket ediyordu. K ısaca yurt dışına kaçm ış olanlarla, komintern Vedat Nedim ’ in çalışm alarından memnun değildi. Onu ve kadrosu nu değiştirmek, dah a etkin bir kadro ile çalışm ak is tiyorlardı. Pek doğaldır ki bütün bunlan, partinin ko mintern ile ilişki kuran bürosuyla birlikte ve o büroda çalışan iktidar hükümetinin istihbaratçıları da duru mu biliyorlar ve günü gününe hükümete iletiyorlardı. (Bu büroda çalışanlardan biri de yukarıda anılan Altındiş Faik’tir). 1927’de C um huriyet B ay ram ın d a çıkan a fla gizli partinin etkin u n su rları h apisten çıktılar. B u n lar da V edat N edim ’le birlikte ç alışm ay a b aşlad ılar. B u n la rın partiye k atılm asıy la yeni b ir canlılık beklenirken tahm in edilenler gerçekleşm edi, eski y av aşlık devam etti. Bunun üzerine Şefik H üsnü sah te b ir p asap o rtla yu rd a geldi. V edat N edim ’i y a d ah a etkin b ir durum a getirm eyi, y a d a bu m üm kün o lm azsa yeni bir ekip kurm ayı tasarlıyordu. V. N edim ’i bir ta ra fta n komin-
163
te m tem silcileri, d iğer ta ra fta n Şefik H üsnü zorluyor lardı. O ysa V edat Nedim T ürkiye’nin o zam an ki d u ru m unu yakın dan bildiği kan ısın daydı ve bu zo rlam ala ra k arşı koyuyor, çalışm aların d aki ihtiyatı bozm aya yanaşm ıyordu. Bu durum da Şefik H üsnü V edat N edim ’i ve V edat N edim ’e b ağlı örgütü bir y an a itm ek ve güvendiği ki şileriyle harekete geçm ek, kom internin isteklerini ye rine getirm ek yolunu izledi. Gizli o larak bildiriler b a s tırdı ve dağıttı. Şefik H üsn ü’nün gizli bir p asap o rtla y u rd a girdiğini, bildiriler b asıp dağıttığını istihbaratın ad am ları bilm iyordu. B un dan ötürü hüküm et bu eyle mi, istih b aratçılard an gizli o larak V ed at N edim ’in y ap tırdığı k an ısın a vardı. V ed at Nedim olayla hiç bir iliş kisi olm adığı halde tutuklandı. Önceki eylem lerin ta m am ı d a V edat N edim ’in üzerine yıkıldı. V edat Nedim polisteki so rgu su n d a bu eylem lerle ilişkisi olm adığını, eylem lerin y u rd a dönm üş bu lu nan Şefik H üsnü ta r a fından yapıldığını ve Şefik H üsn ü’nün nerede k ald ı ğını bilm ediğini ve an cak onunla h aftan ın belli gün ve saatlerin d e Beyoğlu’n d a M ülatiye P astanesin de (şim di o rad a b ir b an k a vardır) buluştukların ı söyle di. Polis gerekli tedbirleri a la ra k Ş efik H üsnü’yü M ü latiye P astan esin de yak alad ı. V ed at Nedim partinin polisçe bilinm eyen ne özellikleri v a rsa onları d a bil dirdi. Bu suretle partin in y urt içindeki bütün k a d e m eleri polisin bilgisi dahiline girdi. Öte y an dan Şefik H ü sn ü ’den bağım sız o larak d u rum u incelem ek ve direktif verm ek üzere kominternnin bir tem silcisi de İstan b u l’a geldi. Türkiye K om ünist P artisi’nin kom intern ile ilişkisini k u ran Altındiş Faik durum u polise bildirdi. Polisçe gerekli tertibat alın a rak kom internin tem silcisi tutuklandı. Bu suretle p a r tinin kom intern ile olan ilişkileri de su yüzüne çıkarıl 1(34
dı. Artık Türkiye Komünist Partisi genel merkezinin hem komintern ile, hem de yurt içindeki kademeleriyle ilişkileri kopartılmıştı. Partinin sorum luları 1925 m ah kûmiyetlerinden farklı olarak hafif cezalarla cezalan dırıldılar. Böylece de Türkiye K om ünist h areketi sah ipsiz kaldı. Bu d urum d a kom ünist h areketlerin fark lı doğ ru ltu lard a gelişm esi gerekir. 1 — III. E nternasyon al düşün cesini gerçekten benim sem iş olanlar. Bunlar, b ir ta ra fta n yurt içindeki bu gö rü şte olan ları bulm ak ve yeniden örgütleyerek kom in tern ile ilişki k u rm ak yollarını a ray ac ak lard ı. Ö rne ğin Hikm et Kıvılcımlı, Eczacı V asıf, Telefoncu Ferit vb. gibi. 2 — İktidar partisi yani polisten yana olanlar. Bun lar da yurt içindeki sol eğilimlileri yanlış yollara sevk etmek ve kom intemle ilişki kurup, kominternin tutu munu izlemek üzere a y n bir örgütlenmeye gidecekler ve bu niteliklerini gizleyip III. Enternasyonal doğrul tusunda imiş gibi görüneceklerdi. Kendilerini bizzat or taya koymayıp kamuoyunun samimi komünist olduğu kanısında olduğu kişileri öne sürüp onlann adı etra fında örgütlenmeyi deneyeceklerdi. Bu dönemde sayı sız örgütlenme hareketleri baş göstermiş, bu hareket lere önderlik edenlerin hepsi de kendilerini enternas yonal hareketin temsilcileri olarak göstermişlerdir. Örneğin Açlan Sayılgan’ın, Fethi Tevetoğlu’nun kitap larında 1928’den sonraki yıllar için birçok isim ler s a yılmıştır. Biz şahsen bu kitaplarda sayılan isimlerin bir kısmının polisle ilişkili, bir kısmının polisle ilişki si olmadığı halde polis tarafından sahneye çıkartılmış kişiler, bir kısmının da sam imi kişiler oldukları kanı sındayız. Bu dönemde hareketlere karışan kişilerden hangilerinin polis, hangilerinin polisçe şartlandırıl 165
mış, han gilerin in de bağım sız ve gerçekten inanm ış olduklarını ayırdedecek d urum d a değiliz. 3 — Kominternin Türkiye Gizli Komünist Partisi’yle ilişkilerinin kesilmesi sonucu doğan boşluğu k a patm ak ve yeniden bir örgütlenmeye geçmek üzere kominternin örgütlenmeyi gerçekleştirmek üzere gön derdiği kişiler, örneğin H aşan Ali Ediz, Laz İsmail vb. gibi. 4 — Türkiye’deki komünist hareketlerin kominternle bağını kestiğini saptayan enternasyonal malî serm aye bu durum dan yararlanıp Türkiye ile Sovyetler Birliği’nin arasını açacak bir komünist örgütlen meyi uygun görmüştü. O tarihlerde (1928 ve izleyen yıllar) Türk-Sovyet ilişkileri son derece dostça idi. Türkiye’nin Sovyetlerden, Sovyetlerin de Türkiye’den bir kuşkuları yoktu. Türk-Sovyet ilişkilerini bozacak ve Türkiye’nin Sovyetlerden kuşkulanm asını doğura cak bir hareket, ancak Türkiye Gizli Komünist Partisi’nin Türk-Sovyet ilişkilerini bozacak doğrultuda y a pacağı eylemlerle gerçekleşebilirdi. İşte Türk-Sovyet ilişkilerini bozm ak isteyen en tern asyonal kapitalizm am acın a uygun o larak sahte bir kom ünizm p artisi ku rd u rm ay ı ta sarlad ı. Bunu g er çekleştirm ek için M oskova’d a okum uş Türkiyeli kom ü nistlerle o rad a a rk ad aşlık etm iş kişileri b u ray a yolla m ak (örneğin Riechter gibi), o kişilerle M oskova’d a okum uş olan ların ilişkisini k u rm ak ve o n lara bir parti kurdurm ak, kom internin isteğid ir şeklinde Türkiye ile Sovyetlerin arasın ı a ç a c a k eylem lere itm ek olabilirdi. Nâzım H ikm et’in «Benerci Kendini Niçin Ö ldürdü» a d lı kitab ın d a ele aldığı konu, kendisinin ve L az İsm ail’ in (İsm ail Bilen) y aşad ık la rı a n d a bilem edikleri, son radan fark ın a v ard ık ları bu eylem in rom anlaştırılm asıdır 168
Hemen şu n u belirtelim ki y u k a n d a dörde ayırdı ğımız eylem türlerini an ca k b ir soyutlam a ile elde ede biliriz. G erçekte b u n lar iç içe bulunurlar. 1928’den 1951’e k a d a r durum böyledir. 1929’d a İzmir’de bir rastlantı sonucu o rtay a çıkan bir kom ünist eylemde Türkiye’deki kom ünist h arek e tin içinde yuk an d a dört maddede özetlediğim iz nite liklerin bulunduğu olasüığı belirdi. Şöyle ki: 1929’da İzm ir’de keçi hırsızlığı y apan bir ad am hırsızlık m a sasın ca yakalan ıyor. Ü zerinde kom ünist bildirileri çıkıyor. A dam sıkıştınlıyor. Ç orap söküğü gibi bütün b ir kom ünist h areket o rtay a çıkıyor, polis bir yazı ile durum u ad alete veriyor. Bu yazıd a polis, partinin bütün faaliyetlerin i tam ve doğru o larak be lirtiyor. A n cak an ılan o la y la n n san ık lan n d an b a z ıla rı gizli tutuluyor. Eylem anlatılıyor, fa k a t gerçek s a n ıklar değil, b a şk a san ık lar gösteriliyor. O eylemi y ap m am ış kişiler o eylemi y apm ış o larak gösteriliyor. Bu d u ru m d a S a n M u stafa, H am di Şam ilof, Nâzım H ikm et vb. polisçe korun m uş olm aktadır. B u n lardan S a rı M u stafa’nın dah il olduğu eylem ler aynen sır a lanm ış, fa k a t S a n M u sta fa ’nın yerine bu eylem leri Te lefoncu Ferit’in yaptığı belirtilm iştir. Yine N âzım Hikm et’le ilişkili olan lar aynen sıralan m ış, fa k a t bu ey lem leri Laz İsm ail’in yaptığı gösterilm iştir. D ah a bir kaç kişi için de durum aynıdır. B u n lard an Telefoncu Ferit kendisine yüklenen ey lem leri kendisinin yapm adığın ı m ahkem ede iddia et m işse de m ahkem e iddiayı geçerli bulm am ıştır. N âzım H ikm et’in ilgili bulunduğu eylem leri de Laz İsm ail m ahkem ede kendisinin yaptığını kabu llen m iş tir. Bu d u ru m d a a k la şu o lasılık lar gelebilir: 1 — Gizli K om ünist P artisi’yle ilişkili olduğu halde kovuşturm adan k u rtu lan lar polis m idirler? IÜ7
2 — K ovu ştu rm ad an ku rtu lan ların iki, üç yıl h apis y atm alarıy la kom ünist h arekete b a y ra k olm alarını en gellem ek için m i kov u ştu rm ad an kurtarılm ışlardır. Di ğer bir deyim le hareketin önderliğinin N âzım Hikmet ve ark ad aşların ın eline geçm esini önlemek ve önder liğin Şefik H üsnü ve a rk a d a şla rın d a kalm asın ı sa ğ la m ak m ıdır? 3 — Şefik Hüsnü grubunu ve Nâzım Hikmet’le bir likte Nâzım Hikmet grubunu mahkûm etmek halinde Türkiye komünist hareketinin bilinmeyen ellere geç meşini önlemek m idir? Bu konuda daha başka olası lıklar d a ak la gelebilir. Biz b u rad a bir değerlendirm e y apm ayacağız. Y al nızca bu durum un doğu rdu ğu sonuçları bildireceğiz
1929 m ahkûm iyetleri ve kovuşturm aların oluş şekli kom internce gü ven ilir olan Ş efik H üsnü grubunu harekete geçirdi. Parti hareketiyle ilişkili olduğu hal de k ovuşturm ad an k u rtu lan lard an Şefik H üsnü gru b u n a k arşı olan lar y u k arıd a birinci m addede belirt tiğim iz o lasılığa göre değerlendirildiler. Ve bu n lar ko m in tem k ararıy la kom ünist p artisi üyeliğinden u z a k laştırıldılar. Partide ciddî tasfiyelerde bulunm ak üzere M oskova’d aki H aşan Ali Ediz gen iş yetkilerle T ürki y e’ye gönderildi. H aşan Ali Ediz partiyi yeniden ör gütledi. K ısa b ir sü re so n ra durum o rtay a çıktı. H a şan Ali Ediz ve a rk a d a şla rı tutuklandılar. H aşan Ali Ediz, hareketi h apishaneden yönetm ek istedi. Bu yüz den ikinci d e fa o larak cezalandırıldı. Bu a r a d a kom ünist partisin den u zak laştırılan N â zım Hikm et ve gru b u kom in tem den bağım sız h a re k e te geçtiler. T ürkiye’deki kom ünist h arekete sah ip çık m ak suretiyle kendilerini kom in tem e kabul ettirm eyi istediler. IGti
1930’dan sonra hareket biri Nâzım Hikmet’in et rafında, kominternden bağımsız, diğeri H aşan Ali Ediz ve arkadaşları tarafından yürütülen kominterne bağlı olması muhtemel olan iki kolda gelişti. Pek doğaldır ki örgütlerin çalışm asında, gelişmesinde paranın öne mi büyüktür. Profesyonel devrimci kadro olmadıkça bir örgüt gelişemez. Profesyonel devrimci kadro da ancak örgütün p arasal olanaklarının artm ası ölçüsün de gelişebilir. Nâzım Hikmet grubunun p arasal olanaklarının sının bu gruba dahil olanlann p arasal olanaklarıyla sınırlıdır. H aşan Ali Ediz grubunun p arasal olanakla rı ise kominternin yapacağı yardım la sınırlıdır. Nâzım Hikmet grubuna mensup olan kişilerin pa rasal olanakları bir gizli partiyi yürütmeye yetecek ölçüde değildi. Öte yandan kominternin de bu işlere ayırdığı p ara yine bir partiyi ayakta tutabilecek du rum da değildi. Bu durum da gerek Nâzım Hikmet ve gerekse de H aşan Ali Ediz eylem yapabilmek için kendilerine kaynak bulm ak zorunda idiler. Bu kay naklar da çeşitli yollardan; banka, posta vb. soymak, haraç almak, zenginlerden bağış toplamak, üyelerin den ödenti almak, iktidar partisinden beslenmek gibi kaynaklar olabilirdi. Genellikle devrimci sosyalistler (es’erler) bu yolu seçmişlerdir. Anti-komünist literatür Bolşevik Parti si’n in de bir a r a bu yolu seçtiğini yazar Oysa Bolşevik Partisi’nin resmî tarih kitaplarında böyle bir şeye rastlanm az. Sosyalist parti tarihinde bağış toplam a yoluna çok baş vurulmuştur. A m a Türkiye sosyalizminde bu bağış sosyalist hareketin yürütülmesinde önemli derecede olmamıştır. Üye ödentileri için de durum aynıdır. Tür kiye’de sosyalist hareketlerin parasal dayanağı, son 169
çözüm lem ede y a kom interndir, y a d a kışkırtıcı a ja n la rın bir eylem yapılm ası için ik tid ar partisin in ayırdığı ödenekler olm uştur. Genellikle Şefik H üsnü gru bu n un yaptığı faaliy et lerin fin an sm an ım kom intern sağlam ıştır. Bu d a 19251929 y arg ılam aların d a o rtay a çıkm ıştır. Şefik H ü sn ü ’ ye k arşıt gru p ların faaliyetlerin in fin an sm an ım ise genellikle kışkırtıcı a ja n la r sağlam ıştır. B iraz a şa ğ ıd a açık lay acağım Şoför R agıp O layı ve A çlan S a y ılg a n ’ la Fethi T evetoğlu’nun k itap ların d a belirtilen, 1928’ den so n ra k u ru lan gizli m a tb aa la rın ve gizli faaliy et lerin fin an sm an ım kışkırtıcı ajan ların sa ğ la m ış olm a sı gidi. Bunun sonucu h er iki grubun yönetimi de egem en sınıfın em rine girm iştir. Egem en sınıf bu iki gru p tan h an gisin i h areket ettirecekse o h areket için gerekli p aray ı o gru p tak i ad am ın a sağlattırırd ı. Ö rneğin N â zım Hikm et gru bu n un bir m a tb a a ku rm ası gerekti ğinde gerekli p a r a şoför R a g ıp ’ın otomobilini sa tm a sı suretiyle kolayca bulunabilm iştir. Özellikle A lm an y a’d a H itler’in ik tid ara gelm esi ve an ti-K om intem ’in k u ru lm ası T ürkiye’nin politik kon jonktüründe kom ünist h areketlerin önemini artırm ış tır. T ürkiye’de kom ünist h areketler gerçek y a d a sa h te ne k a d a r y ay gın b ir şekil a lırsa N azi A lm an y a’sı nın ve anti-Kom intern’in Türkiye ile ilgilenm esi de o o ran d a artacak tır. Bu nedenle ik tid ar azgın, fa k a t sah te bir kom ünist hareketin y ay g ın laşm ası için g e rekenleri yapm ıştır. A çlan S ay ılg an ve Fethi T evetoğ lu’nun k itap ların d a y er a la n say ısız kom ünist h a re ketlere bu açıd an bir göz atm a k yerinde olacaktır. Genel olarak açıkladığım ız bu komünist hareket lerin (1930’dan ve özellikle Hitler’in iktidara gelişin den sonra) gençler ve özellikle de yüksek öğrenim
170
gençliği üzerine y an sım asıy la doğan kom ünist h a re ketler, iktidarın politik kon jonktür hareketleridir. Y u k arıd an beri an lattığım ız durum u bu k a d a r açık olm am ak la birlikte y ü k sek öğrenim yıllarım da da sezm ekteydim . K esin o la ra k şunu diyebilirim ki yük sek öğrenim gençleri a r a sm d a ciddî b ir sol örgütlen me olm am ıştır. G erçi o tarih lerd e yüksek öğrenim gençleri a ra sm d a b ir kom ünist gen çler örgütlenm esi olm uş ve gizli bir m a tb a a ku ru lm u ş ve bir iki bildiri basılm ıştır. A m a bu h arek et köken itibariyle iktidar partisince düzenlenm iş b ir konjonktür hareketidir. Pek d oğaldır ki bu konjonktür hareketine bilm e den, inanm ış gen çler de katılm ışlardı. A m a in siyatif iktidarın ad am ların ın elinde idi. Bu nedenle bu eyle me k atılan lar b ir k o v u ştu rm ay a u ğram am ışlard ır. A n cak bu h arekete sam im î o larak katılm ış olan ların b a zısı ik tid ar p artisin in b ask ısın a d a y an am ay ark yurt dışına kaçm ışlardır. B ir kısm ı d a b a sk ıla ra d a y a n a m ay arak delirm işlerdir. (Ö rneğin Ahm et V e fik ). A çlan Say ılg an kitab ın d a bu h arekete katılm ış kişilerin ad ların ı y azm aktad ır. A m a bu n lard an h an gilerinin iktidarın ad am ları olduğunu yazm am ıştır. Biz de herhangi b ir yan lış değerlendirm eye düşm e m ek için bu a d la r üzerinde durm ayacağız. A çlan S ay ılg an kitab ın d a benim ve benim le bir likte iki üç kişinin d a h a yük sek öğrenim gençliği a r a sın d a kom ünist örgütlenm eler yaptığım ız ve Hikm et Kıvılcımlı ile birlikte h areket ettiğim izi yazm aktadır. Şu nu belirteyim ki benim böyle bir örgütlenm e ile bir ilişkim olm am ıştır. Benim le birlikte adı geçen kim seler ise gerçek kişiler değil, h ayalî (!) dirler. B ugün olduğu gibi o günlerde de benim görüşüm bütün sın ıflara özgürlük tan ıy acak bir «geniş cephe» ku rm ak idi. «G eniş cephe»de kom ünistlerin de yer a l 171
m ası gerektiğine inanıyordum. Kıvılcımlı ile ise daha önce de anlattığım ız gibi ilk tanışm am ız Bozkurt m at baasınd a olmuştur. Ben m atbaada o sıralarda başka ark ad aşlarla çıkardığım «Yeni Gidiş» dergisinin dü zeltmelerini yapıyordum. Hikmet Kıvılcımlı da aynı m atbaaya «Edebiyat-ı Cedide’nin Otopsisi» adlı kita bını bastırıyordu. Hikmet Kıvılcımlı’nın m atbaada «Geniş Cephe» görüşüm ü uygun bulmadığını belirt mesinden sonra kendisiyle bir daha bu konularda hiç bir görüşmem iz olmamıştır. B uraya k ad ar anlattıklarım ızdan Türkiye’deki sosyalist hareketin y a profesyonel devrimcilere ya da ajan provokatörlerin şartlandırdığı kişilere dayandı ğı ortaya çıkm aktadır. Kışkırtıcı ajan lara dayanan hareketleri bir yana bırakalım. Profesyonel devrimcilerin durum larını in celeyelim. Profesyonel çalışm aları sürdürenler esasen ön ceden bilinen kişiler olduklarından kolaylıkla polis tarafından çalışm aları denetim altına alındı. H are ketleri yozlaştırıldı. Bunun en açık örneği 1919’da yüz kişi dolayında olan bu kadronun büyük bir ço ğalm a göstermeden 1951’de de bu sayı dolaylarında olmasıdır. Genellikle bunların hareketi sürekli bir denetim altında idi, yaptıkları hareketler daha önce sinden bilinirdi. Polis hareketi sürekli denetim altın da tutabilmek için bunları topyekûn yakalayıp, h a reketlerin bilinmeyen kimselerce yapılm asına im kân verip, denetiminden çıkm asını istemiyordu. Ge nel olarak bu illegal hareketlerde bulunanlar on on beş yıla mahkûm oluyor, birkaç ay yattıktan sonra mahkûm oldukları maddede değişiklik yaparak veya af çıkararak dışarı çıkm alarını sağlıyordu. Bu kim selerin cezalandırılm aları ve affedilmeleri ceza k a 172
nununda istendiği zam an azaltılan istendiği zaman çoğaltılan oynak bir ceza sistemiyle sağlanıyordu. Bu arad a gizli partiden bağımsız, illegal eylemler de ortaya çıktı. Bu d a gerçek sosyalistlerin eylem ih tiyacının sonucuydu. Örneğin öğretmen Ruşen Zeki’nin, öğrencileriyle yaptığı klandesten (gizli) faali yet gibi. Bu, güvenlik örgütünü son derece şaşırttı. Y argılam a sonucu bunun basit bir heveskâr işi oldu ğu ortaya çıktı. Ruşen Zeki ve iki üç öğrencisi dörder buçuk yıl hapse m ahkûm oldular. İllegal partideki ha reketsizlik, cansızlık ve özellikle III. Enternasyonal ödeneğinin azlığı, profesyonel devrimcileri birbirine düşürdü ve bu olay aşağ ı yukarı 1950’lere k adar sürdü. * 2. Dünya Savaşın da Alman Etkisi
2. Dünya Savaşının patlak vermesi üzerine y deksubay okulunda siyasal nedenlerle hiç bir kişiyi çavuş çıkarm adılar. Biz de bu suretle asteğm en ola rak kıtaya katıldık. Yedeksubaylığım sırasında üç beş kuruş biriktirmiştim. Bu yıllarda Türkiye’de ırk çılık, Turancılık, Türkçülük ve komünizmle sav aş bir hayli yaygınlaşmıştı. Bu hareketin temsilcileri önce leri Türkçülük, Turancılık, ırkçılık yapm ış kişiler de ğildi. Yepyeni, yerden m antar biter gibi bitmiş kişi lerdi. Çoğu orta ve lise öğrencileriydi. İçlerinde he men hemen hiç Türk yoktu. O rtalam a y aşlan 16-17 dolayındaydı. Bunlann çoğu masum, zavallı, aldatıl mış çocuklardı. CHP siyasal konjonktürde yani Nazi Alm anya’sıyla dostluk tesisinde, Sovyetlerle de iliş kilerinde esneklik sağlam ada bunlan araç olarak kullanm ak niyetindeydi. Şöyle ki, CHP bir taraftan ırkçılığı, Turancılığı, azalan değil çoğalan Türkçülü ğü (yani Sovyetlerdeki Türkleri Türkiye’ye katmayı) 173
öven yayınlar yaptırm akta, bu suretle Nazi Alm an ya’sına kur yapm aktadır. Diğer taraftan bu yayınla rı toplatm akta bu suretle Sovyetlere yakınlık gösteı inektedir. Gerçekte CHP ne Irkçı-Turancı-çoğalan Türkçü ne de bunun tersidir. CHP, aferistlerin (siyasi nüfuz kullanarak özel çıkar sağlayanlar) bir topluluğudur. CHP (iti ite kırdırm ak politikasıyla), kendi m uarız larından bir kısmını ırkçılık-Turancılık-çoğalan Türk çülük doğrultusunda şartlandırm aktadır. Diğer bir kısım m uan zlann ı da bu görüşlerin tersi istikam etin de şartlandırm aktadır. En sonunda da bu iki görüş lüleri birbirine kırdırtm aktadır. Irkçılıkla, Turancı lıkla, Türkçülükle ve komünizm düşm anlarıyla hiç bir ilişkisi olm ayan Serbest Fırka lideri Fethi Okyar bu hareketin fahri başkanıydı. Türkiye ölçüsünde bun lar örgütlenmişlerdi. Örgütlerinin adı da «Kitap S e verler Kurumu» idi. (K SK ). B an a öyle geliyor ki rah metli Fethi O kyar da, K SK de ism et P aşa’nm oyunu n a gelmiştir. Bütün siyasal yaşam ında Fethi Okyar, hiç bir zam an ırkçılık, Turancılık, Türkçülük, komü nistlik düşm anlığı yapm am ıştır. Kendisi gerçi komü nist değildi, komünizme karşıydı, am a komünizme açıktı, yani komünistlerin de kendilerini savunm ala rına saygılıydı. Fethi O kyar’ın böyle bir harekete k a rışm ası ancak bir oyuna gelmekle izah edilebilir. A s lında İnönü’yle o tarihlerde yakın bir ilişkisi bulunan Nurullah A taç’m K SK ’nü övmesi bu kanımızı güç lendirici bir kanıt sayılabilir. Çünkü Nurullah Ataç da Irkçı-Turancı-Türkçü değildi; komünizme de k a palı değildi. Bu durum da böyle bir kurumu övmesi açıklanm ası güç bir olaydır. Ancak politik konjonktür ile açıklanabilir. Bu liseli öğrencilerin yürüttüğü akım, Ziya Gö174
kalp’ı kendilerine önder alıyor ve Z. Gökalp’ı ırkçı ola rak gösteriyordu. Diğer taraftan bu ırkçı-TurancıTürkçü liseli gençler özel konuşm alarında Rıza Nur beyin kendilerinin fiilî başkanı olduğunu, Fethi Oky ar’ı kam uflaj olarak kullandıklarını söylüyorlardı. Rahmetli Rıza N ur beyin son yıllarında en yakın a r kadaşlarından biri bendim. Diğer bir yakın arkadaşı da rahmetli İffet beydi. Her h afta cum artesi ak şam la n Viyana pastanesinde buluşur konuşurduk. Bu liseli öğrencilerin kendisini, kuruluşlannın başkanı olarak gösterdiklerini ben Rıza N ur beyin kendisin den duydum. Rıza N ur bey böyle bir şeyin kesin ola rak varit olmadığını söyledi ve Rıza N ur beyin adı etrafında birtakım oyunlar da düzenlediklerini yine Rıza N ur beyden dinledim. Bu oyunlardan biri Rıza N ur beyin onayı ve bilgisi olmadan Dr. Nihat Reşat Berker’den 500 lira sızdırm alarıdır. Rıza N ur ile Ni hat Reşat Berker H alâsk âr Zabitan harekâtı döne minde aralarındaki parolayı Irkçı-Turancı-Türkçü bir kişiye söylemiştir, işte Rıza N ur’un bu parolası ile Nihat Reşat Berker dolandırılmıştır. Bu ırkçı-TurancıTürkçü kişinin adım Rıza N ur bey ban a söyledi, am a şimdi bu rada açıklam ayacağım . Bu olaydan sonra Rıza N ur bey Irkçı-Turancı Türkçülerle kesin olarak ilişkisini kesmiştir. Rahmet li Rıza N ur bu Irkçı-Turancı-Türkçü hareketin İsmet P aşa’nın bir oyunu olduğunu belirterek İsmet P aşa’ nın am acı «Arnavut Fethi O kyar’ı, Arnavut Necip Ali’ yi, beni ve kendisine rakip gördüğü kişileri bu yolla demokratik dünyanın gözünden düşürmeyi istem iş tir» demişti. Oysa Ziya Gökalp ırkçı değildi. Irkçılı ğ a karşı idi. Bu kurum m ensuplan Türk tarihinden kendilerine hiç bir fikrî lider bulamıyorlardı. Irkçı ların onu tutması, Gökalp’m Turancı olm asındandır 175
Çünkü Türkiye ırkların bir karışım ı idi. Türkiye’de sa f ırkı öne sürmek, ırkçılık yapmak, Türkiye’yi p ar çalam ak, bölmek, dünya haritasından silmek demek ti. Irkçılık Türkiye için en büyük tehlike idi. Milliyet çiliği ırkçılığa dayanak olarak seçmek Türkiye’yi b a tırm ak demekti. Türkiye’de milliyetçiliğe dayanak ya coğrafî kültür milliyetçiliği, ya da tarihte ülkü bir liğiyle olabilirdi. Bunlardan başka nitelikte bir mil liyetçilik Türkiye’yi birleştirici değil, parçalayıcıydı. Orta ve liseli Irkçı-Turancı-Türkçü öğrenciler hare ketlerini milliyetçilikle ifade ediyorlardı. Bu liseli gençler örgütlenmelerini şöyle bir efsane ile anlatı yorlardı: ideologları Avni Motun adında bir doktor muş. On on beş k adar lise öğrencisini etrafına alarak onları bu fikirlere göre yetiştirmiş, bir de kitap yaz mış, bu öğrencilerine vermiş. Allah bu doktora kısa ömür vermiş çok genç bir yaşta ölmüş... Am a çok çalışkan bir kişi olan bu doktor ideolojisini anlatan kitaptan başka, sayısız m akaleler de yazmış; bu m a kaleleri de öğrencilerine bırakmış. Irkçılık konusun da öğrencilerin yayınladıkları yazılar da bu Avni Motun’un y azılan imiş. Avni Motun’un tavsiyesine uya rak bu liseli gençler, tarihte de Ziya Gökalp’ı ken dilerine önder alıyorlarm ış. Rahmetli Lütfi Erişçi Zi ya Gökalp’ın ırkçılıkla bir ilişkisi olmadığını, üstelik, ırkçılığa karşı olduğunu belgelerle ortaya koyan bir yazıyı 1940 yıllarında Ses Dergisi’nde yayınladı. Irkcı-Turancı-Türkçüler Necip Ali K üçüka imzalı teh ditlerle dolu bir yazı ile Lütfi Erişçi’ye cevap verdiler. Necip Ali Küçüka ünlü «İstiklâl Mahkemeleri »nin Savcısıdır, İstiklâl Mahkemeleri Kanunu yürürlükte dir. Am a hükümet bu kanunu uygulam am aktadır. İs tiklâl Mahkemelerinin yargılam a niteliğini H. C a hit Yalçm ’ın «bu mahkemenin hakimi olm aktansa 176
mahkûm u olmayı tercih ederim» cümlesi çok iyi bir şekilde açıklam aktadır. Irkcı-Türkçü-Turancıların Necip Ali K üçüka im zasıyla bir tehdit yayınlam aları İstiklâl Mahkemeleri’nin yeniden işletilebileceğini im a niteliğindeydi. Böyle bir girişimin, liseli öğrencilerin kendi kendile rine CHP’nin ve Necip Ali K üçüka’nın onayı ve bil gisi olmadan yapılabileceğini düşünmek safdillik olur. Hemen şunu söyleyeyim ki Necip Ali K üçüka im za sıyla böyle bir yazının çıkm ası Türkiye’nin ilerici, halkçı, demokrat, vatansever çevrelerinde bûyûk bir korku ve kaygı yarattı. Rahmetli Lütfi Erişçi ark a daşım da bir hayli telâşlandı. Türk kam uoyunda bu yazının yarattığı paniği gidermek için yapacak bir tek şey vardı. Ziya Gökalp konusunda bilimsel bir broşür yayınlam ak. Ben de bunu yaptım. Yedeksubaylıktan biriktirdiğim p ara ile bu broşürü bastım. Bu suretle Türkiye kam uoyunda beliren korku ve kaygıları gidermeye çalıştım. (Yıl 1940) Sonradan dergileri, bu yazının, istiklâl M ahke mesi savcısı Necip Ali K üçüka’ya ait olmadığını açık ladı. İstiklâl M ahkemesi savcısı Necip Ali K üçüka ise bu konuda hiç bir şey söylemeyip susm ayı tercih et ti. Daha sonra Necip Ali beyle bilvesile aşağıd a an latacağım şekilde tanışıp görüştük. Konuyu hatırlat tığım da kesin olarak reddetti; kendisine yönelik bir oyun olduğunu söyledi. Ben de aynı kanıdayım. Bu oyun Fethi O kyar’a karşı yapılan oyunla aynı nite liktedir. Bunu aşağ ıd a açıklayacağım . Broşür pek az m iktarda basılmıştı. Dağıtımını doğru dürüst yap a madım. Broşüre yatırdığım parayı da çıkaram adım . Bu yüzden tasarladığım diğer broşürlerim i yayınlayamadım. Ancak, bilgilerine saygı duyduğum kişile re de broşürüm ü yollam akta kusur etmedim. Prof. F. 12
177
M ustafa Şekip Tunç ve Sadri Ertem beylerle bu bro şür yoluyla tanıştım. Bunlarla dostluklarımın ilerle mesine broşürün büyük etkisi oldu. Ziya Gökalp’la ilgili broşürdeki görüşlerimizi g e nişletilmiş olarak yeniden yayınlam ayı düşünüyo rum.
Ziya Gökalp broşürünün kapağı I7H
* Necip Ali K üçüka’ya Yapılan Oyun Necip Ali Küçüka, Şükrü K ay a’nın arkadaşıdır. M areşal Çakm ak tarafın dan sevilmemektedir. Şükrü K aya’nın kuvvetli olduğu dönemde, Necip Ali Küçü ka, Millî Savunm a Bakanlığının siyasî m üşaviri ol muştu. Bu suretle Şükrü K aya, yakın bir arkadaşı yo luyla orduya el atm ış oluyordu. M areşal Çakm ak bu durum a içerlemişti. Fak at A tatürk h ayatta olduğu için bu konuda re'sen bir hareket yapamıyordu. A n cak A tatürk’ün ölümünden sonra siyasî m üşavirlik ler ortadan kaldırılmış, Necip Ali’nin de görevine son verilmişti. Şükrü K ay a’mn itibarda olduğu 1937’lerde, dün ya radikal-sosyalistlerin enternasyonal toplantısı Bul garistan ’da olmuştu. CHP bu kongreye üye olarak de ğil m üşahit olarak katılmıştı. CHP’nin m üşahit üyesi de Necip Ali Küçüka idi. Bulgaristan radikal-sosyalist partisi, enternasyo nal toplantıya k atılanlara birtakım propaganda bro şürleri dağıtmış. Necip Ali, bu dağıtılan broşürlerle yetinmemiş, B ulgarca yazılı birtakım broşürler de toplamış, yurda dönmüştü. Bu Bulgarca broşürleri Türkçeye çevirmesi için Necip Ali, bunlan Bulgarca bilen bir mutemed kişisine vermiş. Bu kişi de, Bulgarcası kıt olduğu için mi, yoksa bir düşüncesi bu lunduğu için mi bilmem, tercüme etmesi için Halil Y aver’e vermiş!.. Halil Y aver bu belgeleri Türkçeye çevirmiş, bir nüshasının fotokopisini çıkarıp yanına alıkoymuş, metinleri, tercümeleriyle beraber, Necip Ali’nin mutemedine verm iş... M areşal Ç akm ak’ın em riyle Habil Adem, bu belgeleri değerlendirerek, Halil Yaver im zasıyla «Nereye Gidiyorsun Türkiye?» k ita bını yayınlamıştır. 179
Kitap Şükrü K aya’ya, Necip Ali’ye ateş püskür mededir. Her ne k ad ar kitabın yayınladığı dönemde Şükrü K aya iktidarda idiyse de M areşal Ç akm ak’m mutemedi bir kişiye diş geçiremiyordu. Ancak kita bın toplatılmasıyla yetinilmiştir. * Gençlik O layları 2. Dünya Savaşının patlak vermesi üzerine Al m anya’da ve Batı Avrupa’da felsefe ve güzel san ' lar üzerinde incelemeler yapan Celalettin Ezine Tür kiye’ye dönüyor ve Türkiye’nin ilerici, toplumcu çev releriyle ilişkiler kuruyor. Celalettin Ezine’nin «Yakup ve Ötekiler» diye bir de edebî eseri vardır. Malî ola nakları da uygundur. Prof. Hilmi Ziya Ülken, S a b a hattin Eyüboğlu, N urullah Ataç ve benzeri ilericiler le «İnsan» dergisini kuruyor. Bu yolla ilerici, toplum cu asistanlarla, özellikle asistan H aşan Tanrıkut’la tanışıyor. H aşan T annkut yalnızca üniversite çevre sinde değil, yayın alanında ve gençler arasın da tanı nan biridir. Ezine’nin T an nkut’la ilişkiler kurm ası ve birlikte çalışm aya im kân verm esi gençlerin ileri h a reketine başlangıç noktası olabilirdi. Nitekim de ol muştur. Bunları aşağ ıd a açıklıyoruz. Öte yandan aynı tarihlerde M oskova’dan ressam Abidin Dino d a İstanbul’a geliyor. O d a ilerici, top lumcu çevrelerle ilişkiler kuruyor. Abidin Dino Ce lalettin Ezine gibi zengin biri değildir. Bu itibarla p a ra koyarak bir hareket yapm ası, ilerici, toplumcula rı çevresinde toplayıp yayın yapm ası mümkün değil di. Ancak kolektif serm ayeyi ve ferdi emeği ile bir şeyler yapm ası mümkündü. Nitekim Abidin Dino d bu yönde emek harcam ış, ilerici, devrimci ressam , şair, hikayeci ve yazarları bir aray a getirmiştir. Bu IHO
gençler grubu o zam an a k ad ar pek sönük bir durum da bulunan Servet-i Fünun (UYANIŞ) dergisi etra fında toplanm alarını gerçekleştirm iştir. Burada «Uyanış» dergisi yayınını yürüten Halit Fahri (Ozansoy) ile özellikle oğlu G avsi Ozansoy’un ve Cavit Y am aç’ ın büyük payı vardır. G erek H aşan T annkut’un çı kardığı dergilerde, gerekse de «Uyanış» da yazı yazan gençlerin eserleri az çok bir değer taşıyordu. Celalettin Ezine de bu değerlerden faydalanm ayı tasarladı ve bazı girişim lere başladı. Şimdi benim de ilgili bu lunduğum hareketleri anlatıyorum. * «U yanış»ta S an at ve Gençlik K avgası Uyanış (Servet-i Fünun) dergisinde Gavsi Ozan soy ve Cavit Y am aç’m kişisel çab alan ve Abidin Dino’nun tükenmez çalışm alan yla yeni bir san at ve edebiyat akımı belirdi. U yanış’ta ben de yazılar yaz m aya başladım . Fak at insiyatif görebildiğim kadanyla Abidin Dino’da idi. Yeni bir san at görüşünü öne sürüyorlardı. Cumhuriyet Türkiye’sinde o tarihe de ğin, ilk kez «San at san at için değil toplum içindir» ve «Sanat biçimde değil özdedir, san at vezin ve uyakta değildir» görüşleri savunuluyordu. Buna karşılık d a ha eski k uşaklar «Sanat san at içindir. Resimde pers pektif, şiirde ölçü ve uyak» görüşündeydiler. Am a bu tezi savunan kişiler de hemen hemen ortada yok gi biydi. Pek doğaldır ki «San at toplum içindir. San atta biçim değil öz önemlidir» sözleri bir açıklık taşımaz. Çünkü toplum çeşitli sınıflardan oluşur. Bu nedenle «sanat toplum içindir» derken toplumun hangi sını fı için olduğunu, yine öz esastır derken m ateryalist öz mü, idealist öz mü noktasm a dayandığını da söy 181
lemek gerekir. Dino bu özellikleri kavram ış biriydi. Bu yüzden sanatın hangi sınıfın sanatı, sanatın hangi felsefeye dayandığının d a belirmesi gerektiğini k av ramıştı. Oysa TCK 141, 142. Md. kapsam ına girm eye cek şekilde bu yeni san at görüşünü formüle etmek gerekiyordu. Yeni san at görüşünü formüle edebilmek için bu görüşün estetik esaslarını ve san at türünü ortaya koymak gerekiyordu. Estetik denince şu cümle h a tıra geliyordu. «San at bilinçaltının ifrazatıdır, sanat türü de klasizm e dönüş değil, yeni bir klasizm e gi diştir» O tarihlerde bu yeni san at görüşü U yanış’ta toplanan ilerici-toplumcuların bir bakım a Marksistlerin san at görüşüydü. Bu görüşü yansıtır yazı lar ve bir de bildiri hazırlanmıştı. Sait Faik (Abasıyanık) Nail V., Lütfi Erişçi, Cavit Y am aç... Abidin Dino ve san atla u ğraşan kuşağın hepsi bu görüşte birleşmişlerdi. San atm ifrazat (salgı) oluşu ve salgı sözünün kam uoyunca sidik yerine kullanılışı gazete lerde bir eğlence konusu olmuştu. Örneğin «Akşam» gazetesinde Cemal N adir’in «Amcabey» sütununda ve «Akbaba» karikatürlerinde «işemeye gidiyorum ye rine san at yapm aya gidiyorum» anlam ını veren kari katür ve fıkralar yayınlanmıştı. Gerek ben ve benim gibileri, gerekse burjuva basını Abidin Dino’nun yıl larca M oskova’da san at konusunda emek harcadığı nı bildiğimizden bu görüşün Marksizmin estetik an layışı olduğunu sanıyorduk. M arksizm üzerindeki çalışm alarım da bu görüşün M arksist değil, antim arksist, realist değil, sürrealist (gerçeküstücü) bir görüş olduğu sonucuna vardım. San at gerçi bir üstyapı kurumudur, üstyapıyı altyapı şartlandırır ve üstyapı altyapı üzerinde yükselir, am a bu bilinçaltının bilince yükselmesi, bilinçaltının, bi liri
ünce salgısı demek değildir. Bunun üzerine «Uyanış» dergisinde M arx’m adından söz etmeden «Bilgi K ura mı (epistemoloji) Üzerine Notlar» başlıklı iki yazı y a yınladım. Belli bir kültür düzeyinin üstündeki kişi lere bu yazılarım la araların da yer aldığım sanatçıla rın görüşlerine katılm adığım ı anlattım. Bu makalede, yürütülen yeni san at kam panyasm ın belli bir san at görüşünün savunulm ası değil, çeşitli san at görüşle rinde, fak at belli bir yaşın altında olan kişilerin bir önceki kuşağın egemen san at görüşüne karşı tepkisi olduğu biçiminde belirttim. Ancak bu görüşüm ü kam panyasına katıldığım arkadaşlarım ı tedirgin et meyecek biçimde an latm aya çalıştım. Servet-i Fünun-Uyanış dergisinin bu yayınlar üzerine satışı bir hayli arttı, dergi sahibi Ahmet İhsan Tokgöz’e BabIâli’de yazarlık yapan ve dergiler çıka ran Rıza Çavdarlı baş vurm uş ve serm aye koyarak dergiye ortaklık teklif etmiş. Ekonomik bakımdan Ahmet İhsan açısm dan bu teklif son derece cazipmiş. Ahmet İhsan d a bu teklife olumlu cevap vermiş, der ginin yayınına Rıza Ç avdarlı el koymuş. Yazı aile sinde bir tasfiyeye geçm iş ben ve bir iki kişi hariç Dino ve arkadaşlarım dergiden uzaklaştırm ıştı. Der gide alıkoyduğu kişilere de yazı başına bir p ara vaat etmişti. O zam an a k ad ar genellikle dergiler y azarla rına p ara vermezlerdi. Bana bir kapalı zarf verildi. Bana kapalı zarfı rahmetli G avsi Ozansoy vermişti. İçinde ne olduğunu sordum. Yazılarım a karşı takdir edilen bedelin bulunduğunu söyledi. Ben de G avsi’ye profesyonel değil am atör bir yazar olduğumu söyle dim, zarfı iade ettim. O sırada, derginin yazı işlerini yürüten Cavit Y am aç’ın Romenceden tercüme ettiği bir hikâyede komünistlik tahriklerinin olduğunu, ya zarın azgın bir komünist olduğunu Rıza Çavdarlı 183
dia etmiş, Cavit Y am aç’m Serfet-i Fünun’dan uzak laştırılm asını istemişti. Ahmet İhsan da bu isteği olumlu karşılam ıştı. Halit Fahri, ben ve Cavit Yam aç Ahmet İhsan’ın yanına gittik. Cavit Yam aç hikâye yazarının solcu değil sağcı olduğunu, hikâyenin de solculukla ilişkisi olmadığım açıkladı. Hikâye Ahmet İhsan’a hatırlatıldı. Ahmet İhsan, bu nitelikte hikâ yeleri Devr-i Hamidî’de yayınladıklarını ve yazarın da komünistlik ile ilişkisi bulunmadığını söyledi. Rıza Ç avdarlı’nın tahrikleri kendisine bir y arar sağlam adı. Bunun üzerine ben dergiden ayrılm aya k arar ver dim. * Hergün Gazetesi Girişimi İlerici-toplumcu gençlerin yazılarını yayınlaya bilecek hiç bir yayın organı ortada yoktu. Celalettin Ezine ilerici, toplumcu bir gençlik potansiyeli oldu ğunu bildiğinden bunları bir arad a toplamayı düşün dü. Bunun için de bir günlük gazete, bir de haftalık dergi çıkarm ayı tasarladı. Genç kuşağı örgütleme konusunda H aşan T an n kut’dan, finansm an işinde İl han Bayram oğlu’dan yararlanm ayı tasarladı. Haşan Tanrıkut ve İlhan Bayram oğlu işi memnunlukla k a bul ettiler. H aşan T annkut ilerici-toplumcu tanıdığı gençleri buldu. Bu a ra d a ban a d a teklif etti. Ben de kendisine olumlu cevap verdim. İlhan Bayram oğlu’nun d a evet demesinden son ra konu bir m atbaa satın alm ak ya da bir m atbaa kurm ak şekline girmişti. O dönemlerde bir m atbaa kurm ak nesnel koşullar yüzünden olanaksız denecek kadar zordu. Çünkü sav aş başlam ış, yollar k apan mıştı. Devletten böyle bir izin alm ak zorlaşmıştı. Bu yü/.den mevcut m atbaalardan birini satın alm ak zo
IH'l
runluydu. O tarihlerde (1940) İsmet İnönü, Yunus N adi’ye son derece içerlemiş, Cumhuriyet gazetesini kapattırm ış ve m atb aad a b aşk a bir gazete basılm ası na da izin vermemişti. Bu suretle de Cumhuriyet m at baası çalışmıyor durumdaydı. Bu durumun uzun bir süre daha süreceği açıktı. Yunus Nadi m atbaasını satm aya hazırdı. İlhan Bayram oğlu ile bu konuda ilk konuşm aları yapm ışlar ve bir anlaşm aya varm ışlar dı. Günlük bir gazete çıkarm aya hazırlık olmak üze re haftalık bir dergi çıkarm ayı kararlaştırdılar. B a bIâli’de bir idarehane tuttular, «Hamle» dergisini çı karm aya başladılar. «Hamle» idarehanesinde Celalettin Ezine ile ilk defa tanıştım. Toplu olarak ilerici toplumcu yazarları d a bu idarehanede gördüm. Celalettin Ezine «Cumhuriyet M atbaası» m satın alm ak üzere oldukları için m atbaaya kendi m allan gözüyle bakm akta ve bize bu m atbaada maliyetine yayınla rımızı basacağım söylemekteydi. K âğıt dahil büyük boy kapaklı bir dergiyi 30 liraya basm ak olanağı be lirdi. Öteden beri ben bir dergi çıkarm a arzusundaydım. Bu uygun ortam ı bulunca dergi başına 30 lira koyabilecek bir serm ayedar bulm a teşebbüsüne geç tim. Benim param yoktu. Öte yandan Abidin Düıo’d a d a bendeki isteğe benzer bir istek vardı. Onda da bir dergi çıkarm a he vesi doğdu. Benim m addi im kânlarım ın yetersizliği gibi, Abidin Dino’nun da im k ân lan sınırlıydı. Pek doğaldır ki benim dergim sosyal konulara, Dino’nunki de san at kon ulan na ağırlık verecekti. Ben ve Dino ay n ay n birer serm ayedar bulmamız halin de iki dergi çıkarm a im kâm belirmişti. Bu iki dergiyi uyumlu bir şekilde çıkarm a olanaklıydı, bu da bir or tak çalışm ayla gerçekleşebilirdi. İşte «Yeni Yol» ve «Küllük» dergileri böylece kuruldular. Mir»
Politik durum da değişiklikler oldu. Cumhuriyet M atbaasının satm alınm a işi kaldı. «Cumhuriyet» ye niden yaym a başladı ve «Hergün» gazetesi çıkamadı. Bundan sonra Celalettin Ezine ile İlhan Bayram oğlu’ nun b aşk a bir girişim leri olup olmadığım bilmiyo rum. * Yeni Yol Dergisi
Celalettin Ezine aracılığıyla kâğıdı, her şeyi d a hil 30 lira civarında bir dergi çıkarm a imkânı beli rince bu parayı sağlam a çabasına geçtim. Cevat Rifat (A tilhan)’m «Milli inkılâp» dergisinden tanıdığım Talha Balkı ark ad aşı buldum. Talha Balkı Fransızca ve İngilizce dillerine hakkıyle vakıftı. «Millî İnkılâp» dergisinin çeviri olan bütün yazılan onundu. A ynca Cevat R ifat’ın yayınladığı çeviri yapıtlar da ona ait ti. Devlet denizyollan m uhasebe m üdür muavini idi. Van deniz işletmesi m uhasebe m üdürlüğüne terfian atanmıştı. Sıhhi bir raporla görevine gitmediğinden istifa etmiş sayılmış, idare ile ilişkisi kesilmiş, san dıkta birikmiş p arası d a kendisine geri verilmişti. Ce lalettin Ezine ile sağlan an basın şartlarında çıkacak bir derginin zarar değil, k âr bile getireceğini Talha Balkı’ya anlattım. O d a bu görüşüm ü benimsedi, böylece derginin finansm anı sağlanm ış oldu. Öte yandan ilerici-toplumcu yazarlar arasında Haşan T annkut’un girişimiyle bir bütünleşmeye gi diş de gerçekleşmişti. Bundan yararlan arak dergiyi ilerici-toplumculann ortak yayını haline getirdim. Dergi kırk yazar ile yayın hayatına girdi. Derginin :ıo Ağustos 1940’da çıkan 1. sayısında da bu yazarla-
ı ııo
rıh ad lan yayınlandı. Çoğu hakkın rahmetine kavu ş m uş bu arkadaşlarım ı saygı ve rahmetle anarım . Pek doğaldır ki derginin yayın yöntemi bu kırk kişinin bir aray a gelmesiyle saptanm ış değildi. Dergi nin doğrultusunu tek başım a ben belirlemiştim. O tarihlerde tek çıkar yolu sosyalistlikte görüyordum. Ancak sosyalizmin ekonomik açıdan özerk olan bir ül kede veya bir kıtada y a d a evrensel olarak gerçek leşebileceği kanısında idim. Bugün de aynı k anıda yım. Ekonomik yönden özerk olmayan bir ülkede sosyalizmin bir sol totalitarizm olacağı kanısındaydım. Buna göre yapılacak şey ekonomik özerkliği sa ğ lam ak idi. Ekonomik özerklik gerçekleşmedikçe sos yalizme gitme çab alan anlam sızdı. O halde Türkiye’ de yapılacak çabanın ekonomik özerkliği sağlam t olması gerekirdi. Türkiye’nin ekonomik özerkliği an cak A vrupa kıtası içinde söz konusu idi. Türkiye’nin Avrupa kıtası içinde yer alm ası ve aynı zam anda Av ru p a’nın Hindistan ve Ortadoğu ile bütünleşmesi görüşündeydim. Halen de aynı görüşteyim. Bu durum d a Türkiye’de sosyalist mücadelenin ilk aşam ası Av rupa Birliği’nin sağlanm ası ve A vrupa’nın Hindistan ve Ortadoğu ile bütünleşmeye gitmesi, Türkiye’nin de bu bütünleşmede eklemlik etmesi idi. A vrupa kı tasının bütünleşmesi konusunda tarihte en önemli olay N apolyon.hareketiydi. Ben Napolyon’u şoven bir Fransız milliyetçisi değil, hüm anist bir A vrupa hem şehrisi olarak görüyordum. Bu itibarla A vrupa Bir liği tezinin savunulm asında Napolyon’u bir ilk m alze me olarak ele alıyordum. A vrupa’nın Hindistan ve Ortadoğu ile bütünleşmesinde Türkiye’nin eklemlik etmesi durum u bizim K-K-K yani Kale Boğazı-Kahiro K alküta hattını veya P-P hattını yani «(Petrograd Pers (İran)» hattım geçersiz kılmak, B-B-B-B hallini IMV
« (yani Berlin - Bizans (İstanbul) -Bağdat-Bom bay)» hattını geçerli kılmak gerekiyordu. TCK’d a 142. md. bulunduğuna göre A vrupa Bir liğini ve B-B-B-B hattını savunm ak olanaksızdı. 142. md. kapsam m a girmeyecek biçimde görüşüm üzü açık lam am ız gerekiyordu. Bunu da lehinde, aleyhinde ve hakkında konuşulabilecek biçimde «Bir A vrupa Bir liği Olabilir mi?» anketi açm ak suretiyle gerçekleş tirmeyi tasarladım . Yine TCK. 141. md. kapsam ına girm eyecek biçimde A vrupa Birliği konusunu dergide açıkladık. Derginin birinci sayısında rahmetli Yunus Kâzım Köni’nin A vrupa Birliği aleyhinde, avukat İh san Altay’ın d a A vrupa Birliğinin lehinde bir yazısı nı bastım. Derginin savunduğu bu teze rahmetli Re şa t Fuat B araner m uhalefet etti. A vrupa Birliği tezi nin Troçkist bir görüş olduğunu öne sürdü. Dergi ile ilişkisini kesti. Reşat Fuat B aran er’in paralelinde olanlar da dergi ile ilişkilerini kestiler. Derginin 2. sayısında Reşat Fuat Baraner ve a r kadaşlarının dergi ile ilişkilerini kestiklerini bildir medik am a yazılarım d a koyamadık. Anketimize de vam ettik. O sıralard a Tan Gazetesinde çıkan yazıla rı durdurulan S. Zekeriya Sertel yazı yazm a ve basıl m a olanağının olmadığını ve bizim bu yazıyı basabilmeye cesaretim izin olup olmadığını sordu. Biz b a sa bileceğimizi söyledik. Bunun üzerine Sabih a Zekeriya (Sertel) A vrupa Birliğinin aleyhinde, Necip Ali Küçüka’nm A vrupa Birliğinin lehinde anketimize ce vaplarını yayınladım. Necip Ali K üçüka’nm anketim i ze cevap yazısı oldukça değil, çok kuvvetliydi, inan dırıcı idi. Derginin 2. sayısından sonra dergi aleyhine bir hayli k aralam alar ve suçlam alar yaygınlaştı. Der cinin Troçkist bir dergi olduğu, ayrıca N. Ali’nin yaI MM
zısırıa dayan arak derginin CHP tarafından çıkarıldı ğı söylentileri yayıldı. Derginin ne Troçkizm’le ne de CHP ile bir ilişki si vardı. Dergi, çıkaranların görüşlerini yansıtıyordu. Dergi Troçkistlerin ve CHP’nin değil, derginin yasal sahibi ve yayın m üdürü olan Talha Balkı ile benim eserimdi. Troçkizm konusunu bir yan a bırakalım . Bu konu yu «Türkiye’de Sosyalizm in Bugünü ve Yarını» adlı yapıtımızda ele alm ayı düşünüyoruz. Şimdi CHP ile olan ilişkimizi açıklayalım : Bu ilişkiler Sadri Ertem ve Necip Ali Küçüka ile ilgilidir. Şimdi bu iki kişi ile ilişkilerimizi ve bunla rın dergi ile olan bağlantılarını açıklayalım . Sadri Ertem’le «Vakit» m atbaasında ve Ziya Gökalp broşürüm dolayısıyle tanıştım. Kendisini ön ceden gıyaben tanıyordum. Broşür dolayısıyle tanış tık, ayaküstü birkaç söz konuştuk. Bütün tanışıklığı mız bundan ibaret kaldı. Ben ve Talha o tarihlerde şimdi İstiklâl Caddesinde «Atlantik» m ağazasının ol duğu yerde bulunan «Petrograd pastanesi» ne çı kardık. «Yeni Yol» dergisinin çıkışını izleyen günler de «Petrograd pastanesi»nin m üşterisi olm ayan Sadri Ertem bey de bir gün oraya gelmiş ve tek başına bir m asaya oturmuştu, ben de onu orada görünce m asası na gittim. Beni kabul etti, Yeni Yol üzerinde konuş m aya başladık. Sadri Ertem o tarihlerde CHP millet vekili idi ve CHP adına konuşabilecek bir nitelikteydi. Dergiyi beğendiğini, bu dozu koruduğu sürece bir k a za, belâya uğram ayacağım söyledi. A yn ca dergi r edebiyattaki akım ların yurdum uzdaki yansım aları inceleniyordu. Ben bu konuyla ilgili olarak «Tanzim attan Bugüne K ad ar Bizde Fikir ve Sanat» başlıklı bir yazı yayınlamıştım. Bu yazıda realist akım lan in
UM
çelerken kendisinden ve «Bacayı Kaldır, Bacayı İndir» kitabından söz etmeyişimden yakındı. Ben de kendi sine «sizi ve rom anlarınızı realist saym adığım dan de ğil, CHP milletvekili olmanız dolayısıyla benim, h ak kınızda övgülerle bahsetmemin sizin durumunuzu sarsm ası kaygısıdır. Millî şefin bir gazabına uğram ? manız için sizden ve rom anlarınızdan söz etmedim» dedim. Buna bir cevap vermedi. Derginin dozunun bi raz daha azaltılm ası halinde derginin Millî Eğitimce abone edilmesinin mümkün olduğunu söyledi. Konuş mamız burada kaldı ve kendisiyle bir daha görüşm e miz imkânı olmadı. Necip Ali K üçüka ile olan ilişkime gelince, der gimizin yazı ailesinden olan rahmetli avukat Suphi Taşhan ile Necip Ali bey arasın da bir akrabalık iliş kisi vardır. Suphi Taşhan Necip Ali beyle görüşm üş dergimizin anketine cevap vermesini sağlam ıştı. Su p hi Taşhan durum u ban a anlattı. Ben de Necip beye telefon açtım randevu rica ettim. Bana başyazarlığını yaptığı «Hakikat» gazetesinin idarehanesinde rande vu verdi. Randevu yerine gittim. «Hakikat» gazetesi nin sahibi Cemal Hakkı Selek’ti. O da yakın ark ad a şımdır. Onun aracılığıyla Necip Ali beyin odasına gir dik. Cemal Hakkı bey odayı terketti. İkimiz bir odada yalnız kaldık. «Yeni Yol» dergisinin 2. sayısında çı kan yazıyı beyanat şeklinde yazdırttı. A şağı yukarı A vrupa Birliği konusunda da Necip Ali beyle aynı görüşteydik. Kendisinin dah a önce ırkçıların dergi sinde çıkan yazısı konusuna d a değindik. Onlarla ilişkili olduğu hakkındaki iddiaları kesinlikle reddetti. Dergi gerekli ilgiyi toplayam adı, bayii de sattığı dergilerin parasını tam olarak vermedi. Parasızlıktan dergi kapandı. Bu arad a ben de Ç anakkale’de m üte ahhit yanında çalışm aya gittim. Biriktirdiğim para 11)0
ile ertesi yıl 3. sayıyı çıkardık. Bu sayı üzerine sıkı yönetim dergiyi kapattı. Bu sayıda ben, Lütfi Fikri, Rıza N ur ve Nüzhet Sabit hakkında bir iki s a tırlık bilgi verdim. Rahmetli İffet bey Rıza N ur beye benim bu birkaç satır yazım dan söz etmiş, Rıza Nur bey de dergiyi okumuş, benimle tanışm a isteğini gös termiştir. İffet bey beni Rıza N ur beyle tanıştırdı. Onunla arkadaşlığım ız ölümüne k ad ar devam etmiş tir. Rıza N ur beyin gözden düştüğü o dönemlerde en yakın arkadaşı İffet bey ve bendim. Bu itibarla onun anlattıklarını açıklam akta y arar vardır. Gerçi Rıza N ur bey belli bir dönemin anılarını yazm ıştır ve bun lar kitap halinde de yayınlanmıştır. Biz burada ki tapta yer alm ayan döneme ait anıları kısaca vermeye çalışacağız. . Dr ^ ^ Bey Rıza N ur beyle hemen her h afta cum artesi gün leri ak şam lan V iyana pastanesinde buluşur, genel likle geçmiş günleri anar, daha çok kendisinin an ıla rını dinlerdik. Ben de bunlardan önemli buldukları mın bir kısmını okurlanm a sunm ak istiyorum. Rıza Nur bey Türkiye’de profesyonel politikacıla rın genellikle siyasal iktidara yam andıklannı ve belli bir durum a geldikten sonra da siyasal iktidara dir sek çevirdiklerini, kendilerinin baş olmak yoluna sap tıklarını söylerdi. Buna tipik bir örnek olarak da Gümülcineli Hakkı’yı gösterirdi. Rıza N ur’un anlattığı na göre Gümülcineli H akkı’nın özellikleri şöyledir: Gençliğinde İttihat Terakki’ye girmiş, İttihat Terakki içinde belli bir yer edinmiş Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurulduğu zam an taraftarları ile birlikte İttihat ve Terakki’den ayrılmış, bu yeni fırkaya girmiş. Rıza Nur Hürriyet ve İtilaf Fırkasının kurucularından olduğu için Hüseyin Cahit Yalçın Gümülcineli’nin Hürriyet 191
ve İtilaf Fırkası’n a girm esi üzerine Rıza N ur’un zi yaretine gelmiş ve ona «Rıza bey, Gümülcineli fırka mızdan ayrılm akla fırkam ız parçalanm aktan kurtul du, sizin fırkaya girmekle sizin fırkanızın parçalan m ası yakındır» dediğini söyledi. Rıza N ur bey de bi ze «gerçekten de Hürriyet ve İtilaf Fırkasının p arça lanm asında Gümülcineli’nin etkisi çok fazla olmuş tur» diye belirtti. Nitekim de Gümülcineli, Hürriyet ve İtilaf Fırkasında bir yer sağladıktan sonra oradan ayrılmış, Ahali İktisat F ırkası’nı kurmuştur. A tatürk’ le yakın ilişkiler sağlam ıştır. Daha sonra da A tatürk’ le arası bozulmuş ve Kurtuluş Savaşının başarıyla sonuçlanm ası üzerine «yüzellilikler»e dahil edilmiştir. Gümülcineli daha sonra da F ran sa’ya gitmiş, orada çok rahat bir hayat geçirmiştir. Bu rahatlığını, K ur tuluş Sav aşı başların da Ahali İktisat Fırkasına A ta türk’ün yakınlığı ve bu yakınlığı nedeniyle Gümül cineli ile m ektuplaşm aları ve A tatürk’ün bu m ektup larda dünya politikasını ilgilendiren yorumların bu lunması, Gümülcineli’nin bu m ektupların fotokopile rini yüksek bedellerle İngiliz gizli servisine, Fransız gizli servisine ve Ermeni komitelerine satm asından sağladığı p aralarla elde etmiştir. Atatürk Gümülcineli’nin bu hareketine son de rece içerlemiştir. Sabri bey adında bir üsteğm en ta rafından F ran sa’da kendisine bir suikast yapılmıştır. Kurşun boynunda kalm ış ve ölmemiştir. F ran sa’da bu suikastin m ahkem esi görülmüştür. Suikastçi h a pisle cezalandırılmıştır. Rıza N ur bey Hürriyet ve İtilaf Fırkasının kuru cularındandır. Bu fırkayı nasıl kurduklarını bana anlattığı gibi eski harflerle bir de broşür yayınlam ış tır. Bu itibarla bu fırk ay ı nasıl kurduğunu an latm a yacağım . Rıza N u r beyin ay n ca İttihat ve Terakki’yi 192
devirmek için bir cemiyet-i hafiye kurduğu, daha doğ rusu Şerif P aşa’mn kurduğu bu gizli cemiyete girdiği konusundaki anılarını d a bu rada an latacak değilim. Çünkü Rıza N ur bey bunları da bir kitap halinde ya yınlamıştır. Rıza N ur bey H alâskâr Zabitan hareketi nin de kurucularındandır. H alâskâr Zabitan grubu nun kuruluşunu yayınlamamıştır. Şimdi ben kısaca onun anlattıklarını özetleyeyim: ittihat ve Terakki, Hürriyet ve İtilaf Fırkasının kurulm ası ve milletvekillerinin çoğunun bu yeni fır kaya sem pati gösterm esi üzerine meclisin feshi ve yeni seçimlere gidilmesini tasarladı. Meclisi feshetti. Güdümlü bir seçim yaptı. Hiç bir m uhalifi meclise sokmadı. Bu suretle A rnavutluk’taki .Suriye’deki, Do ğu Anadolu’daki m uhalif eski milletvekilleri, yani Hürriyet ve İtilafa eğilimli milletvekilleri kendi seçim bölgelerine gitmişler, bölgelerinin Osmanlı împaratorluğu’ndan ayrılm ası ve bağım sız birer devlet ol m ak istediklerini seçmenlerine söylüyorlardı. Bu du rum da Talât P aşa yaptıkları güdümlü seçimin Os manlI İm paratorluğu’n a çok pahalıya m alolacağm ı anlıyor, işlenen bu hatadan dönme yollarını arıyor. Hürriyet ve itilafçılardan yararlanm ayı düşünüyor. Hürriyet ve İtilafın temel dayanağını dördüncü ta baka melamileri teşkil etmektedir. Bunların başı da Terlikçi Salih (14) Efendi’dir. Talât P aşa Terlikçi Salih (14) T erlik çi S a lih E fen d i M elâm l ta rik a tın ın şeyh idir. K la s ik ta h sili yoktur. K e sk in bir zek âsı ve te şk ilâ tç ılığ ı vardır. M ü ritleri a r a sın d a yü ksek ta h sil y ap m ış pek çok k işi ve bu a r a d a su b a y la r vardır. H ü rriyet ve İ t ila f P a r tis l’n ln flü t ve fik ri lid eri d u ru m u n d ad ır. M ah m u t Ş ev k et P a ş a ’y a s u i k a s t olayı d o lay ısıy la o d a tev k if ed ilm iş S ln o p ’a sü rü lm ü ş tü. M u sta fa S u p h i’yle k on uşm uş ve M u sta fa S u p h i’yi e tk i lem iştir. M u sta fa S u p h i’n in Islâ m c ı m aso n lu ğ u y a n i M elâ m e tliğ i bu görü şm eler son ucudur.
F. 13
193
efendiye gitmiş, kendisinin de melamet ehlinden ol m ak istediğinden söz etmiş, Osmanlı İm paratorluğu’ nun bölünmek, parçalanm ak üzere bulunduğunu, bu itibarla müritleriyle bu durum a elkoymasını öğütle miş, Salih efendi de özür dileyerek bu teklifi reddet miş. Rıza N ur bey memleketin bu hale düşm esi üze rine Lütfi Fikri beye gitmiş, bir hareket yapm alarını teklif etmiş, Lütfi Fikri bey reddetmiş, sonra m iralay Sadık beye gitmiş, o d a reddetmiş, benim gücüm yok demiş. Bir hareket yapılacaksa ancak Terlikçi Salih efendinin sözü geçer demiş. Rıza N ur bey Terlikçi S a lih efendiyi bulmuş. Salih efendi yoluyla 115 melâmi subayı örgütlemiş. Bilinen «H alaskar Zabitan H areke ti» ni gerçekleştirerek hükümeti devirmiş ve «Büyük Kabine»yi kurm uştur. Bu devrilmeyi orduya dağıttık ları bildirilerle ve özellikle kabine üyelerine yolladık ları m atbu tehdit m ektuplarıyla sağlam ışlardır. Rıza N ur’un anlattığına göre «H alaskar Zabitan» grubunun m ühürünü Yüksekkaldırım ’da bir Rum mühürcüye kazdırmıştır. Mühürcü ona bunun ne yin m ühürü olduğunu sormuş, o d a itfaiyecilerin mühürü olduğunu söylemiş, gayrim üslim m ühürcü de bunun ne olduğunu anlam am ış ve m ühürü de hemen kazmış. Rıza N ur beyin bu şekilde anlattığı «H alas k ar Zabitan grubu» hareketini ben tutarlı bulmadım. Bu hususu ayrıca Memduh Şevket Esendal’dan soruş turdum. O da ban a durum u şöyle anlattı: «Güdümlü seçimlerden sonra A rnavutluk’ta açık ça Osmanlı İm paratorluğu’ndan ayrılm a hareketi başgösterdi. Ayrıca Suriye’den de bu doğrultuda h a berler gelmeye başladı. Bunun üzerine Talât P aşa es ki arkadaşlarını ve bu a ra d a beni de Vezneciler’de 194
Arşimet Hilmi f 15) beyin evine çağırdı, orada toplan dık» dedi. «O rada Talât P aşa memleketin kötüye git tiğini, bunun için iktidarı terketmemiz ve yeni bir iktidara devretmemiz gerektiğini, bu suretle duru mun vehametini kaybedeceğini söyledi. İttihat Terakki’nin iktidarı devretmekle bir şey kaybetmeyece ğini, bilâkis kuvvet kazanacaklarını öne sürdü. Çün kü baskı gru p lan ve iktidann kilit yerleri elimizde dir, istediğimiz an da yeni iktidan devirir ve iktidar oluruz» dediğini b an a anlattı. Talât Paşa, iktidan kolaylıkla kendilerinden ala bileceği bir güce, yani Terlikçi Salih efendiye devir de bir sakınca görmemişti. Rıza N ur bey «hizb-i cedit» (*) hareketini de b a na şöyle anlattı: «Cemiyet-i hafiye’den dolayı bir sü re tutuklu kalmıştım. B eraat edince bir süre dinlen mek üzere A vrupa’ya gittim. Dönüşümde Balıkesir milletvekili Abdülaziz Mecdi efendi yanım a geldi. İt tihat Terakki içinde «hizb-i cedit» adıyla bir grup kurduğunu ve M ebusan Meclisinde çoğunlukta oldu ğunu söyledi, benden de, bu kuruluşa yardımcı ol m amı istediğini söyledi» dedi. Rıza N ur bey mecliste hizb-i cedit’e bir göz at mış. Bu grubun Suriyeli milletvekilleri tarafından ku rulduğu ve Talât P aşa’nın Suriye için ve kendileri için taviz koparm aya yönelik olduğunu, Abdülaziz Mecdi efendinin de burada bir oyuncak olarak kul(15) A rşim et H ilm i S e lân ik lid ir. V eli B e şe ’lerden dir. 1908’d en önce İ ttih a t ve T e ra k k l’ye g irm iş ve İ ttih a t ve T e ra k k i’n in gizlilik d önem in de çalışm ıştır. M a te m a tik ç i olduğum dan A r şim e t H ilm i diye an ılır. ( *) B a lık e sir M ebusu A bdülaziz M ecdi E fe n d l’n ln b a şk a n lığ ın d a K a ra so - C a v it g ru b u n a k a rşı ittih a tç ı m eb u sların k u rd u ğ u bir hizip (fra k siy o n )’dir.
195
¡anıldığını anlam ış ve Abdülaziz Mecdi efendiye «bu işten vazgeç, bu rada kullanılıyorsun» dediğini söyledi. * Küllük Dergisi Bu dergi Abidin Dino’nun çabasıyla rahmetli Alaaddin H akgüder arkadaşım ın finansm anıyla çık mıştır. Dergi bir san at dergisi olarak çıkmış ve çı kışından hemen sonra B akanlar Kurulu kararıyla k a patılmıştır. Bir sayı olarak çıkarılabilen bu derginin kapatılm a nedeni O. Veli (Kanık) ’nin «Vesikalı Y a rim» şiirindeki bir dizedir. Bu dize «Alnımdaki bıçak yarası senin yüzünden — Tabakam senin yadigârın» dır. Biz bu dizenin bir olaya çağrışım yaptığını bil miyorduk. Bu çağrışım, CHP tarihinde yer alan «ba rut irtişası (yolsuzluğu) olayı»ndaki altın tabakayı hatırlatm asıdır. Bu, barut alım satım m da bir yolsuz lukla ilgilidir. Söz sırası gelmişken, Türkiye sosyalizm tarihin de özel bir yeri olan rahm etli Alaaddin H akgüder a r kadaşım ı tanıtm ak isterim. * Alaaddin H akgüder Alaaddin H akgüder Tokatlıdır. Ana tarafından Emir P aşa ailesine mensuptur. Babası mülkiye kay m akam larından Şuayıp beydir. Şuayıp bey kısa bir devlet hizmetinden sonra tarikat ehli olmuş, devlet hizmetinden çekilmiş, bir köye giderek uzlet ve hal vet hayatı geçirmiştir. A laaddin’i dedesi büyütm üş tür. Alaaddin askeri lisede okumuş, 1934’de Harbiye’ den ikincilikle mezun olmuştur. Topçu okulunda okul komutanının subayların saçlarının kesilmesi emrine uym am aları üzerine m eydana gelen ayaklanm ada ■
196
elebaşı sayılarak m ahkûm olmuş ve subaylıktan çıka rılmıştır. Askerlikten ayrıldıktan sonra bir taraftan günlük n afakasım sağlam ay a çalışm ış bir taraftan da hukuk fakültesine devam etmiştir. Hukuk fakültesini «pekiyi» derece ile bitirmiştir. Bir a ra devlet hizme tinde bulunduktan sonra buradan ayrılmış, ticarete başlam ıştır. Perşem bepazan’nda karaborsa işlerine karışm ış ve bir a r a Türkiye’nin boru kralı olmuştur. Birkaç kez iflâs etmiş, bu a ra d a pek çok kereler de mültimilyoner olmuştur. İyilik yapm asını son derece sever, fikir san at h a reketlerine ilgi gösterirdi. Sayısız yoksul çocuklarını okutmuştur, sayısız dergileri, dem ekleri finanse et miştir. Bu arad a Prof. Hilmi Ziya (Ülken)'mn «Pos ta Yolu» romanını ve daha b aşk a kitaplarının m as rafını karşılam ıştır. Hikmet Kıvılcımlı’nın «Vatan Partisi»nin kirasını vermiştir. Bu arad a «Gün», «Ger çek» ve adını hatırlayam adığım daha birçok dergi lere de yardım etmiştir. «Türkiye Sosyalist Partisi» nin uzun süre m asraflarım o karşılam ıştır. îş h aya tının bozulması üzerine m ali sıkıntıya düşmüş, yal nız mâliyeye dört beş milyon lira vergi borcuyla öl müştür. * Bugün Gazetesi Rahmetli Alâaddin H akgüder arkadaşım ın malî imkânlarının iyi olduğu dönemde bir günlük gazete çıkarm ası konusunda ona telkinlerde bulundum. O tarihlerde bir günlük gazete altı ay yayın yaptığı tak dirde resmî ilâna hak kazanıyordu. Resmî ilân da gazetenin faturalı m asrafları karşılığı kadardı. Bu n a göre gazetenin satışından gelecek p ara doğrudan doğruya çıkaran lara kalıyordu. Herhangi bir serm aye d ar altı ay bir gazeteyi çıkarırsa garantili bir kârla 197
karşılaşıyordu. Rahmetli Alaaddin ban a bir tek sayı dahi satılm am ası halinde bile bir gazetenin 6 ay çı kabilm esi için gerekli parayı hesaplamamı rica o Günde bin lira m asrafa dayanabileceğini söyledi. Ben de buna göre bir m aliyet hesabına geçtim. Yaptığım araştırm ad a bunun çok altında bir p ara ile yazarlara p ara vermemek şartıyla bu işin gerçekleşebileceğini’ saptadım . Bu hesap özetle şöyledir: Şimdi Çemberlita ş’ta Osmanbey Sitesi’nin olduğu yerde Osmanbey işhanı vardı ve orada Osmanbey m atbaası bulunu yordu. Bütün bu tesisler D arü şşafak a’ya aitti. Halen Şişli’de Osmanbey diye anılan semtin sahibi olan Os man bey aym zam anda bu işhanının da sahibiydi. Burasını D arü şşafak a’ya vakfettiği zam an mütevellisi olacak sülâlesinden gelen kişiye belirli bir aylık b ağ lamıştı. Pek doğaldır ki vakfın yapıldığı zam an için yük sek olan bu aylık o gün için gülünç bir paraydı. Bun dan ötürü mütevelli bu işyerini ucuza kiraya verip kiracılarla özel ortaklıklar kurm a yoluna gidiyordu. Bu özelliği biz öğrenince m atbaayı bize kiralayaca ğım ve kârına ortak olup olm ayacağını sorduk. Gün de 50 liradan kiralam ayı ve safî k ân n üçte birine or tak olmayı kabul etti. Bu suretle günde 250 - 300 lira içinde bir gazete çıkm ası m ümkün oluyordu. Rahmet li Alâaddin bunun üzerine rahm etli Prof. Hilmi Ziya Ülken’le görüştü, ona gazetenin üçte bir kârını bırak m ak üzere gazetenin başyazarlığını ve haftanın belli günlerinde de incelemeler yazm asm ı önerdi. O da kabul etti. B aşyazılar im zasız olacaktı. Bu suretle Hilmi Ziya Ülken beyle, Alâaddin Hakgüder, diğer yandan d a Alâaddin H akgüder’le Os man bey ortaklık sözleşmeleri yapacaktı. Ben de ya yın işlerini belli bir aylıkla yürütecektim. Gazetenin ıım
yayın program ını ben hazırladım. Alaaddin, Hilmi Zi ya, ben «Büyükada»ya gittik. Tepedeki gazinoya otur duk. O rada düzenlediğim program ı okudum. Hilmi Ziya hocamız benim düzenlediğim program ı beğen medi. «Türkiye’nin bulunduğu bugünkü şartlard a ne den yan a olduklarımızı değil, neye karşı oldukları mızı açıklayacak bir program düzenlenecek olursa yayına daha bir esneklik verebiliriz» dedi. Bu itibar la program ım ızda nelere k arşı olduğumuzun esasla rını belirtir bir program taslağım orada ban a yazdır dı. Gazetenin dış politika konularını ben Cami Baykurt’a yazdırmamızı teklif ettim. Hilmi Ziya Ülken de bir zam anlar «Mihrap» dergisinde Cami Baykurt’la birlikte çalıştıklarım ve bu konuda bir otorite oldu ğunu bildiğini söyledi ve teklifimi olumlu karşıladı. Daha sonra Hilmi Ziya beyle görüşmemizde Cami Baykurt üzerinde araştırm a yaptığını, bu araştırm a ya göre gazetemizde Cami Baykurt’a yer verildiği takdirde İsmet P aşa’nın husumetini çekeceğini öğren diğini söyledi. Bu itibarla gereksiz serüvenlere g ir memek için dış politikayı Cami beye yazdırtmamayı uygun gördük. Dış politika konularını genellikle batılı gazetelerden çeviri suretiyle sağlayacaktık. Askeri ko nuları da Hilmi Ziya’mn akrabası emekli am iral Hü sam ettin P aşa’y a yazdıracaktık. H akgüder de bu gö rüşlere katıldı. O zam anlar yeni bir gazete ruhsatı alm ak olduk ça zordu. Hilmi Ziya bey, rahmetli Ahmet Cevat Dursunoğlu aracılığıyle, babası Prof. Kim yager Ziya Hil mi beye «Bugün» gazetesi ruhsatım aldırttı .Noter Hüseyin Avni U laş Prof. Ziya Hilmi ile Alaaddin H ak güder arasın da gazetenin mülkiyeti konusunda bir sözleşme imzaladılar. Bu sözleşmeye Prof. H. Ziya (Ül ken) ve ben tanıklık ettik. «Bugün» gazetesinin çık 199
m a hazırlıkları başladı. Bu arad a Hilmi Ziya beyle, Alaaddin arasın da çıkan bir malî ihtilâf gazetenin çıkmasını imkânsızlaştırdı. Bu arad a ben de Bilecik’e sürgüne yollandığım için anlaşm azlığı çözmekte de aracılık edemedim. Alaaddin H akgüder’in finanse ettiği rahmetli Ce lâl Sılay’ın «Yeni insan» dergisi Alaaddin’in ölümü üzerine özel bir sayı çıkardı. Bu sayıda Prof. Hilmi Ziya, Prof. Cahit Tanyol vb. Alaaddin H akgüder üze rine görüşlerini yazdılar. Rahmetli Hilmi Ziya Ülken bu yazısında «Bugün gazetesi»ni Alaaddin Hakgüder ve Salah Birsel ile birlikte çıkaracaklarını yazmıştı. Oysa bu rada yanılm aktadır. Gazeteyi H. Ziya Ülken, Alâaddin H akgüder ve ben çıkaracaktık. Salah Birsel’in «Bugün gazetesi» ile hiç bir ilişkisi yoktur. * Yeni Ses Dergisi «Ses» ve «Yeni Ses» dergilerinin kurucusu Yu su f Ahıskalı’dır. Devlet hizmetinden istifa ederek «Ses» dergisini çıkarm aya başlam ıştır. Bu dergi ile hiç bir ilişkim yoktur. Dergi kapanmış, daha sonra «Yeni Ses» adiyle tekrar yayına başlam ıştır. Bu der ginin ilk dönemiyle de bir ilişkim olmamıştır. «Yeni Ses» kapanm ış, bu sefer «Ses» adiyle yeniden çıkmış tır. Derginin bu ikinci döneminde benim bir yazım çıkmıştır. «Ses»ten sonra 1941’de ikinci defa «Yeni Ses» adiyle yaym a başlam ıştır. Altı sayı çıkmıştır. Her sayısında ikişer yazım vardır. Derginin altıncı sayısı sıkıyönetimce toplatılmış ve dergi yazarların dan Kemal Sülker, şair A. K adir (Abdülkadir Meriçboyu) ve ben sürgüne gönderildik. Sürgüne sıkıyöne tim komutanlığının idari k a ra n ve gerekçe gösterilmeksizin gönderildik. Sürgüne bu bakım dan niçin gönderildiğimizi bilmiyoruz. Ancak «Yeni Ses» der iîoo
gisinde Kemal Sülker tarafından imzalı ve imzasız, general Pertev Demirhan’m o tarihte çıkan bir kita bının bir eleştirisi yapıldı. Ayrıca yine o tarihlerde Şükrü Saraçoğlu’nun milliyetçiliğimizin genişleyen ve büyüyen yani Turancı bir milliyetçilik olduğu, ay rıca azınlıklara düşm anlık güden ve sadece onlara varlık vergisi adıyla konan h araç ve cizyeyi eleştir memiz sürgünlüğüm üze esas olmuştur sanırız. Nite kim Pertev Demirhan'ı eleştiren yazıların «Yeni Ses» te çıkm ası günlerinde «Küllük» denen yerde rahmetli S. Ertem ’le karşılaştım . Rahmetli Sadri Ertem «Pertev Demirhan, İnönü’nün yakın arkadaşıdır. Von Papen’ in de yakın dostudur. Pertev Demirhan’ın kitabı ise Türkiye toplum una sosyalistlik açısından bir zarar getirebilecek güçte de değildir. Bu durum da bu kişi nin kitabım ele alm anız ve salvo ateşine tutmanız bir basiretsizliktir. Onun düşm anlığım üzerinize çek mektir. Bu düşm anlığın size neye m al olacağını k es tirmek oldukça zordur» demişti. Sonradan bu düş manlığın neye m al olduğunu fiilen tatm ış bulunmak^a ^ız
* Balkan Federasyonu
1925 - 1940 yıllan arası İstanbul’da şimdi banka binalannın bulunduğu İstiklâl caddesinin büyük bir kısm ında pastaneler vardı. Bu pastaneleri de genel likle Bolşevik Devrimi dolayısıyla R usya’dan kaçmış beyaz R uslar yönetiyordu. Pastane ad lan d a Petro grad, M oskova gibi adlardı. Pastanelere genellikle Türkiye’nin aydınlan giderdi. Bazı profesörler de bu pastanelerin müdavimi idiler. A ynca Batılı, özellikle de Almanya, İtalya, Yugos lavya, M acaristan gibi faşist ülkelerden kaçm ış ay dınlar da bu pastanelere giderlerdi. Bu aydınlar içer sinde sosyalist olan lan olduğu gibi liberal-burjuva 201
eğilimli olan lan d a vardı. Alm ancası ve Fransızcası çok iyi olan Dr. Fuat Sabit bu ilişkilerde önemli rol oynardı. Bir ğün bu pastanelerin birinde Miraco adlı bir Arnavut komünistle tanıştım .İspanya vatandaş sa vaşına katılmış, yaralanm ış, tedavi edilmek üzere M oskova’ya gitmiş, iyileşmiş ve bir süre kalm ak üze re İstanbul’a gelmişti. Bir gün ban a İstanbul vali y ar dımcısı Hüdai K arabacak ’la Paris Hukuk F ak ü ltesin de birlikte okuduklarım, oradan tanıştıklarını söyle di. Onunla sık sık görüşmeye gittiğini, son gidişinde Hüdai beyin, kendisine «Siz komünistler bir Balkan Konfederasyonuna taraftarsınız. Biz de bir Balkan Konfederasyonunu uygun karşılarız. B urada uzun bir süre kalm ak niyetinde olduğunuza göre Balkanlı a r kadaşlarınızla İstanbul’da Fransızca olarak Balkan Konfederasyonunu savunur bir dergi yayınlasanız uy gun olmaz mı?» yolunda bir teklifte bulunduğunu söy leyerek ban a «Bu konuyu düşünelim. Olumlu bir so nuca varırsak gerçekleştiririz» dedi. Bunun üzerine ben ve Miraco Balkan Konfederasyonu konusunu bir likte gözden geçirdik. Bir Balkan Konfederasyonu’nun gerçekleştirilebilmesi için Balkanlardaki bağım sızlığı na kavuşm am ış milliyetlerin ve mevcut devlet sınırla rının bir gözden geçirilmesinin zorunlu olduğu sonu cuna vardık. Bağım sızlığına kavuşm am ış milliyetlerin bağımsızlığının ve mevcut devlet sınırlarında halkoyu na baş vurulm asının savunulm ası tezleri doğrultusun da yayın yapılm asına izin verildiği takdirde Balkan Konfederasyonunu savunur bir dergi çıkarm ayı uy gun gördük. Miraco arkadaşım Hüdai Beye durumu böylece iletti. Hüdai beyin tem asları olumlu sonuç vermeyince Balkan Konfederasyonu gerçekleşemedi. 202
Daha sonra M iraco d a Türkiye’den ayrıldı. Bun dan sonra da kendisiyle bir ilişkim olmadı. * Sürgünde Eskişehir’e sürgün edildim. Eskişehir emniyeti Es kişehir’de oturmamı uygun görmedi. Eskişehir’i terketmemi istedi. Eskişehir’e gidince orada arkadaşım Kemal (eski Bayındırlık Bakanı rahmetli Kemal Zeytinoğlul’i buldum. Onun aracılığıyle müteahhitler ya nında çalışm a olanağı buldum. Eskişehir emniyeti bu çalışm am a da engel olmak istedi. Bunun üzerine «Porsuk Kahvesi»ne oturdum. CHP genel sekreteri Memduh Şevket Esendal’a bir mektup yazm aya b aş ladım. Esendal İstanbul lisesinde tarih hocamdı. Onunla o tarihe k ad ar hiç bir ilişkim olmamıştı. Esendal’a yazdığım m ektupta özetle, «egemen güçler genellikle kendi çıkarları doğrultusunda olmayanları kınam ada, komünistlik suçlam asını kullanırlar. Nite kim Cumhuriyet’in ilk yıllarında sizin de yazı ailesi arasında bulunduğunuz «Meslek Dergisi» de egemen güçlerce o zam anlar komünistlikle suçlanmıştı. Biz de «Yeni Ses» dergisinde Irkçılık-Turancılık-Türkçülüğün nitel ve nicel karakterini belirten yazılar yaz m akla egemen çevrelerce komünistlikle suçlandık. Halen Eskişehir’de sürgün bulunmaktayım. Üstelik Eskişehir emniyeti, Eskişehir’de kalm am a ve iş tut m am a da izin vermemektedir» diyerek durum a bir çözüm bulm asını istedim. Uzunca olan bu mektupta yürütmenin ve özellikle emniyetin bu tarzdaki tu tumlarının politik sakıncalarını açıklam aya çalıştım. Mektubu bu sırada yine Eskişehir’de karşılaştığım arkadaşım Muhittin’e (Eskişehir Yeni Türkiye P ar tisi İl Başkanı Yüksek Mühendis Muhittin Bürücek) okudum. Postaya atacağım ı söyledim. Muhittin o ta 203
rihte CHP İl İdare K urulu’nda çalıştığını, ertesi günü A n kara’ya CHP merkezine gideceğini CHP kanalıyla mektubun Esendal’a ulaştırılm asında daha etkili ola bileceğini söyledi. Ben de mektubu Muhittin’e ver dim. Eskişehir emniyetinin baskısıyla Bozöyük’e git meye m ecbur oldum. Bozöyük hükümet doktoru Mü nir Derman arkadaşım dı. Durumun aydınlığa kavuş m asına k ad ar Bozöyük’te kalm am ı kaym akam dan te min etti. K ısa bir süre sonra Muhittin, Esendal’a yolladığım mektubu ban a iade etti. Posta ile yollamamı öğütledi. Muhittin mektubu A n kara’ya gidişinde Esendal’a ve rilmek üzere yakın arkadaşı olan Kemal S atır’a ver miş. Kemal Satır mektubu okuduktan sonra bunu Esendal’a vermesinin hem kendisinin hem de benim açım dan sakıncalı olabileceğini söylemiş. Halen ben parti içerisinde sıradan bir kişi değil, üst kademede itibarlı bir durumdayım, adam ın çevresinde dediko dular istemem, diyerek mektubu vermesinin ba zı sakıncaları olabileceğini söylemiş. Sakıncaları da şöyle izah etmiş. Abidin sıradan biri değildir. Belli bir görüşün adam ıdır. Benim onun mektubunu Esendal’a götürmemle benim de aynı görüşte olduğu mu veya Abidin’in benim görüşüm de olduğunu san a bileceğim söylemiş. Birinci durum da Abidin’in parti içine sızdığını, ikinci durum da ise parti genel m erke zinin haberi olmadan kendisinin belli bir akımı yö nettiğinin sanılabileceğini söylemiş. Bu itibarla be nim bu mektubu posta ile yollamamın daha doğru olacağını söylemiş. Bunu söylerken de sözlerine, Esendal, postayla gelen her mektubu m utlaka okur. Sek reterine bırakm az. Bundan dolayı mektubunun okun m ayacağından endişelenmesin demiş. Muhittin’in ge ri verdiği mektubu ben de posta ile Esendal’a yolla 204
dım. K ısa bir süre sonra Esendal’dan cevabî bir mektup aldım. Benden özgeçmişim hakkında genişçe bilgiler istiyor ve komünist veya başka bir öğretiye sahip olmanın vatandaşın hakkı olduğunu söylüyor du. Esendal’a istediği hususlarda gerekli cevabı ve ren mektubumu yazdım. Esendal’la ilişkilerimiz böylece kuruldu.'Bozöyük’te Halkevi kütüphane m emur luğuna atandım. Ayrıca özel dersler vermeye başla dım. Bir döküm atölyesinde de çalışm aya başladım. Muhittin Bürücek ark ad aş rahmetli M ustafa Çürük (Eskişehir DP milletvekili) ile ortak taahhüt işleri yapıyorlardı. Bilecik’te bir yol inşaatı alm ışlardı. Ben de o inşaatın şantiye şefliğini yaptım. Daha sonra rah metli Reşit (Bilecik CHP milletvekili Reşit Bozöyük) Bilecik hastanesi inşaatını almıştı. Onun da şantiye şefliğini yaptım. B urada Çolak Hayri ile tanıştım. * Çolak Hayri Sürgünde bulunduğum Bilecik’te nüfus m emurlu ğu yapan Hayri bey adında biri vardı. Küçük bir me murdu. Giyinişi, yaşayışı çok mütevazi idi. Elbiseleri, ayakkabıları yam alı idi. F ak at ütülü ve boyalı idi. Her gün traş olur, saçlarını tarardı. K ısacası batılı bir aydın hayatı yaşardı. Bu yaşayışıyla dikkatimi çek mişti. Cumhuriyet bayram ı balosu dolayısıyle bütün m em urlar baloya gitmişler, m em urların oturdukları kahve bomboştu. Ben de bu kahvede tek başım a otu ruyordum. Biraz sonra baloya katılm am ış olan Hay ri bey kahveye geldi. Kahvede sadece ikimiz vardık. Bu yalnızlıktan faydalan arak kendisini bana tanıttı ve hayatı hakkında bilgi verdi. Bu kişinin çok ilginç bulduğum yaşam ından birkaçını bu rada an lataca ğım: Çolak Hayri aslen Selânikli’dir. Fazla bir tahsili 205
yoktur. İttihat Terakki’ye 1908’den önce (gizlilik dö neminde) girmiştir. Talât P aşa’nın yakın arkadaşıdır. 1908 Meşrutiyet ihtilâlinden sonra devlet emniyet teş kilâtı (Millî Emniyet) tam am ıyle Selânik Yahudi M ason localarının eline geçmişti. Talât P aşa bunun doğurduğu sakıncaları anlayınca Türk ve Müslümanlardan kurulu yeni bir devlet emniyet teşkilâtı kur du. Bu teşkilâta on üç kişi dahilmiş. Bunlardan biri de Çolak H ayri’dir. Bu teşkilât hakkında kısa bir bil gi verdikten sonra devlet emniyet teşkilâtı mensubu olarak gördüğü hizmetlerden birkaçını bana anlattı. Ben de bunlardan önemli gördüklerimi anlatıyorum. Mahmut Şevket P aşa’nm öldürülmesi olayına yi ne emniyet teşkilâtında çalışan am casının oğlu Ab durrahm an d a dahilmiş. Talât P aşa A bdurrahm an’ın takibine Çolak H ayri’yi m em ur etmiş. O zam anlar emniyet teşkilâtının başında Selânik ocağının güve nilir kişisi Topal Sam uel Izisel bulunuyormuş, Talât P aşa’mn güvenilir kişisi olarak bunun yanında gö revli imiş. A bdurrahm an’ın Beyoğlu’nda saklandığı yer polisçe saptanm ış ve Çolak H ayri’nin de dahil bu lunduğu bir ekip Sam uel İzisel’in başkanlığında bu ray a baskın yapmış. Abdurrahm an bu baskını y ara rak kaçmış, Çolak Hayri de aldığı em ir üzere onu ta kip etmiş. Abdurrahm an vapurla Beykoz’a geçmiş, Hayri de aynı vapurla onu izlemiş. Beykoz’daki Ab raham çiftliği orm anına kaçan Abdurrahm an’ı Ço lak Hayri boşa silah atarak onu güya izlemiş. Abdur rahm an daha sonra Balıkesir dolayındaki madenlerde çalışmış. O radan d a F ran sa’ya kaçmıştır. M ütareke de Türkiye’ye dönmüş, Kuvayı Milliye’ye katılmış ve eceliyle ölmüştür. Çolak H ayri’nin ikinci bir anısını da aktaralım : I. Dünya S av aşı’nın patlak vermesi üzerine Talât Pa 206
şa kapitülasyonların kaldırılm asına k ara r vermiş ve bu k aran n verilmesine gerekçe olarak kam unun k a pitülasyonlar aleyhinde olduğunu gösteriyor ve bu aleyhte oluşu da eylemle ortaya koym ası gerektiği k a nısında imiş. Talât P aşa Kenan ve Çolak H ayri’yi ça ğırm ış ve bunlara Beyoğlu’nda kapitülasyonlardan faydalanan işyerlerinde nüm ayişler düzenlemekle görevlendirmiş. Kenan ve Çolak Hayri esnaf kâhya larından Salih, Dayı M esut ve daha b aşk a kâhyaları alarak bir ekip kurm uş ve Tokatlayan’ı ve benzeri yerleri basıp kapitülasyonlar aleyhinde eylemde bu lunmuş. Bu durum üzerine müttefikimiz Alm anya T a lât P aşa’yı sıkıştırarak nüm ayişçiler aleyhinde kovuş turm a açılm asını istemiş. Kenan ve Çolak Hayri ad a lete verilmişler. Aldıkları em ir gereği bunlar bütün sorumluluğu üzerlerine alm ışlar. Kenan ve Çolak Hayri 15’er yıl hapse m ahkûm edilmişler ve her ikisi de Anadolu’nun iki ayrı hapishanesine cezalarını çek mek üzere gönderilmişler. Çolak Hayri bir vapura bindirilerek gece vakti İzmit’e gönderilmiş. Oradan d a trene bindirilip cezasım çekeceği hapishaneye şev kinin yapılm ası istenmiş. V apurun İzmit’e gelişiyle trenin hareket saati arasın da birkaç saat zam an v ar dır. Gecenin karanlığından yararlan arak İttihat Te rakki katib-i m esul’ü (genel sekreteri) Çolak Hayri’yi İzmit istasyonundan kaçırmış. Çolak Hayri bir kadın çarşafı giyerek ve yüzüne peçe örterek özel işaretli olarak A nkara’ya varm ış ve A n kara’da İttihat ve Te rakki katib-i m esul’ü bu özel işaretten faydalan arak onu alm ış ve evine götürmüş. O rada tutulan özel bir arab a ve sahte bir nüfus kâğıdıyla A n kara’nın ilçe sine gönderilmiş ve I. Dünya S av aşı’nın sonuna k a d ar o sahte kimlikle H aym ana’da Belediye Başkanlığı yapmış; 207
Savaşın sonlarında H aym ana Belediye Başkanı olan Çolak H ayri’ye Talât P aşa’dan bir m esaj gelmiş ve Talât P aşa’mn İstanbul’daki konağına çağırılmış. Söylenilen gün ve saatte Çolak Hayri Talât P aşa’nın konağına gitmiş. O rada arkadaşı Kenan’ı da bekle f bulmuş. Talât P aşa Kenan ve Çolak Hayri’yi İzmir’e İttihat ve Terakki İzmir Katib-i M esul’ü Mahmut Celâlettin’in (Celâl Bayar) emrine girmek üzere yolla mıştır. Kenan ve Hayri İzmir’e giderek, Celâl B ay ar’ ın yanına katılm ışlardır. Kenan, Çolak Hayri, Osman Nevres (Hukuk-u Beşer gazetesi sahibi, kurtuluş s a vaşımızın ilk şehidi H aşan Tahsin) ve daha başka- f la n İzmir’in Yunan işgali sırasında işgalcilere karşı fiilî protestolarda bulunm ak üzere görevlendirilmiş lerdir. Bilâhare Talât P aşa Yunan işgal kuvvetlerine karşı hiç bir mukavemette bulunulm am ası yolunda bir emir göndermiştir. Ancak fiilî hakeretlerde buluna cak kişiler birbirlerinden habersiz yerlerde saklanı yorlardı. Bu yüzden 14 m ayıs 1919 akşam ı, Yunan işgaline fiilî hareketlerde bulunacaklara hiç bir hare ketin yapılm am ası yolundaki emir Osman Nevres (H aşan T ahsin)’e iletilememiştir. Bunun üzerine 15 mayıs 1919’da emri alam ayan H aşan Tahsin harekete geçmiş ve şehit edilmiştir. K enan ve Ç olak H ayri h apish anelerden devşirilen in san larla, d a ğ la rd a gezen a sk e r k açak larıy la İz m ir-A y d ın cephesinde çeteler k u rm u şlar ve Y un an lıla ra k a rşı sav aşm ışlard ır. Bu çete sa v a şla rın d a K e n an şehit olm uştur. Ç olak H ayri m üfrezesi d a h a son r a Ç erkez Ethem kuvvetlerine katılm ıştır. Ç olak H ayri Ç erkez Ethem kuvvetlerinin yöneti cileri arasın d a görev alm ıştır. T alât P a şa ’nm öldürül m esi, İttihat ve T erakki yöneticilerinin A tatü rk ’le iliş kilerinin kesilm esi üzerine b aşsız k alan Ç olak H ayri 208
kendi an latışın a göre re ’sen h arekete el koym a g ere ğini duym uş ve b ir kom ün ist p artisi ku rm ayı ta s a r la m ıştır. Partinin b aşk an lığ ım K âzım Ö zalp’a teklif et miş, Kâzım Özalp, kendisinin böyle şeylere aklı e r m ediğini, bu itib arla bu h areketin lideri o lam ay aca ğını, an cak K u rtu lu ş S a v aşım ıza fay d alı olduğu sü rece destekleyeceğini, K u rtu lu ş S av aşım ıza z a ra r g e tirdiği takdirde de onu ezeceğini söylem iştir. B u n a benzer bir öneriyi Ali F u a t C ebesoy P a şa ’y a d a y ap m ışlar, o d a Kâzım Ö zalp P a şa ’nın cevabın a benzer bir cevap verm iş. Sivillerden E skişeh ir m ü stakil m u ta sa rrıfı Fatin beye de y apm ışlar. O d a kendisi m e m u r olduğu için böyle b ir işe girişem eyeceğini, K u r tuluş S av aşım ıza y ara rlı olduğu sü rece destekleyece ğini söylem iş, Fatin bey o günlerde kom ünistlik m arksizm gibi ko n u lar üzerine b irk aç k o n feran s d a v er miş. Ç olak H ayri bu h arekete b a ş o lacak kişileri b u la m ayın ca devlet em niyet teşkilâtın d a birlikte çalıştığı kişilerle (A rif Oruç, N izam ettin N azif Tepedelenlioğlu, m akinist Ahm et «G iresun m illetvekili Ahm et» ve benzerleri ) kom ünist p artisin i ku rm uş ve Ç erkez Ethem ’le ilişki sağlam ıştır. E skişeh ir m atb aasın d a silâh lı kuvvetlere d ağıtıl m ak üzere gizli beyannam eler, gizli gazeteler yayım ı n a geçilm iştir. Ç olak H ayri gizli y ay ın lan yürüten m a kinist A hm et’in, b u n lan kendisinden gizli o larak Ç an k a y a ’y a yolladığını tespit etmiş. Bu tarihten so n ra Ç olak H ayri de A hm et’ten gizli olarak, gizli b asılan şeylerin b ir suretini A n k a ra ’y a yollam ıştır. Ethem ’in m alûm h ıyanet v ak asın d an so n ra bu p arti de k ovuş tu rm ay a u ğram ıştır. Büyük A tatü rk ’ün n utkunda Ço lak H ayri efendinin sad ak atin i fiilen isp at ettiği g e rekçesiyle K u rtu lu ş S a v a şı’m n devam ı süresin ce po F. 14
209
lis nezaretine alındığının İstiklâl M ahkem esince k a rarlaştırıld ığım y azar. K om ünist faaliy etleri A n k a ra ’ ya bildirdiği için m ak in ist A hm et m ebu slu kla taltif edilm iş. Ç olak H ayri ise ceza yem ekten ku rtulm uş ve polisle ilişkisini kesip k ü çü k b ir m em urlukla a rd hiz mete gönderilm iştir. Ç olak H ayri m ali durum un un bozuk olduğunu, eğer h atıralarım an la ta c a k ve ben de y azacak olursam y ay ım lan m ası h alin de elde edilecek geliri çocukların a verm em i benden istem işti.
210
5____ II. Dünya Savaşı Sonrası
* II. D ünya S a v a şı Sonu A rtık 2. D ünya S a v a şı son bulm ak üzeredir. M. Şevket Esendal, A hm et H am it (Afyon CHP eski m illetvekili A hm et Şergil) ile Bilecik’e geldi. E sen d al’ la görüşm e isteğin de bulundum . K abu l ettiler. Uzun bir sü re görüştük. Bu görüşm eden ben de, öyle s a nıyorum ki, E sendal d a m em nun olduk. O ndan so n ra Bilecik’e sık sık gelm eye b aşlad ı ve pek çok g ö rü ş m elerim iz oldu. Bu görü şm eler genellikle dün ya po litikası ve d ü n y a politikası içerisinde T ürkiye’nin yeri 211
etrafın d a geçti. G örüşm elerden şah sen çok bilgilen dim. T ürkiye’nin gü n lü k politikası üzerinde hem en hem en hiç bir kon uşm a yapm adık. K işisel durum um için de h erh angi b ir ric a d a bulunm adım . O sıralard a (1944) dört beş milletvekilliği boşal mıştı. İki dereceli seçim geçerliydi. İkinci seçmenler CHP’liydiler. Dünya şartlarının değişm esi yüzünden CHP bu boş milletvekilliklerine aday göstermiyor, ikinci seçmenlerin dilediği kişileri seçmelerini öne riyordu. Bunun üzerine CHP program ından başka bir program a sahip birçok kişiler (Erzurumlu Hüseyin Avni, Tevfik Rüştü A ras vb.) milletvekilliklerine aday lıklarını koydular. Bu a r a d a ben de İstan bul m illetvekilliğine a d a y lığım ı koydum . B ir p ro gram yazdım . B asılm ak ve İs tan bu l ikinci seçm enlerine d ağıtılm ak üzere a rk a d a şım Behçet A tılgan ’a yolladım . O d a bunu b astı ve ikinci seçm enlerin dilediği kişileri seçm elerini öneni S ab ah », «T asvir» gazeteleri bahsettiler, k ısa c a p ro g ram ın esasların ı bildirdiler. B u n a k arşılık Zekeriya S ertel’in «Tan» gazetesi benim ad aylığım d an ve p ro g ram ım dan hiç söz etmedi; o y sa p rogram ım «Tan» g a zetesine de yollanm ıştı. T an gazetesi T ürkiye’nin yeni bir tarihsel dönem e girdiğini, bu itib arla aday ların pro gram ların ı gazetesinde te frik a edeceğini ilân et ti. Bütün ad ay ların isim lerini ve pro gram ların ı y ayın ladığı halde benim ad ım d an ve p rogram ım d an bir kelim e ile bile bahsetm edi. Benim program ım yayın lan dıktan so n ra b aşlan g ıç ta seçim lere ilgi gösterm e yen rahm etli Şefik H üsnü (Değm er) b ir program d ü zenledi ve rahm etli F a ris Erkm en bu p ro g ram la İs tan bu l m illetvekilliğine ad aylığın ı koydu. Şefik Hüsn ü ’nün düzenlediği p ro gram ı yayınladı. Tan gazetesi de F aris E rkm en’in p ro gram ım sü tu n ların d a tefrika 212
etti. Bu p rogram ın kendisi tarafından kaleme alındı ğını Şefik Hüsnü 1947 yargılanm asında açıklamıştır. Benim bu program ım ın y ay m lan ışm d an k ısa bir sü re so n ra E sen dal B ilecik’e yine geldi. A rtık günlük politika kon ularım d a k o n u şm ay a başlad ık. Rahm etli E sendal özetle şu n ları söyledi: «İsm et P a şa bir gün b a n a Türkiye yeni d ü n y a k o şu lların d a çok partili bir h a y ata girm ek zorundadır. Bu nedenle siz de CHP’yi çok p artili bir yönetim e göre düzenleyin, devlet k u ru lu şları p artiler k a rşısın d a ta ra fsız bir yol izleye ceklerdir, ben CHP genel b aşk an lığın d an ayrılacağım , p artinize devlet güçlerinden özel b ir d a y a n a k bekle m ek doğru değildir» dedi. «Ve bu n a göre bir yol iz lersiniz» dedi. E sen d al b u n a göre tutum unu gözden geçirm iş, bu a r a d a Bilecik’e k a d a r gelerek bu konuda b a n a ilk teklifini yaptı: «Ben yaşlan dım ; s a ğ a so la k o şacak durum um yok. K endisine güvenebileceğim kişiler de yok. S a n a güvenim var. Benim CHP genel sekreter yardım cı lığım ı y a p a rsa n p artiy i ko-operasyoncu-sosyalist (m eslekî birliklere d ay an an ) b ir partiye dön ü ştüre rek partiyi, çok p artili h a y a ta in tibak ettirici d oğru l tudaki ç a b a la ra geçebilirim » dedi. E sen d al’ın b u ra d a ko-operasyoncu sözcüğün ü İta ly a ’d aki korporasyon düzeniyle k arıştırılm am ası için k asten kullandı. Ben de «S iy asal h a y a ta atılm ak eğilim indeyim . Teveccü hünüze teşek k ü r ederim . A n cak uzun yıllar y ıp ran m ış b ir partin in h an d ik ap ların ı a şm a k yerine y ıp ran m am ış kişilerden olu şan yeni b ir p arti k u rm ak d ah a kolaydır. Bu itib arla d a h a önce İttihat ve T erak k i’nin yaptığı gibi CHP de o lağ an ü stü bir k u ru ltay a gitm e li, kendi kendini feshetm elidir. M alvarlığın ı d a şu ni telikteki (ko-operasyoncu-sosyalist) bir partiye bira k açağın ı k a r a r a bağlam alıd ır. Bu k a r a n alır ve yeni 21:1
bir p arti k u rarsan ız o zam an görev alırım » dedim. «Bunu y ap m ay acak olursan ız C am i B ay k u rt’la an la şa r a k yeni bir p arti k u rm ak için ç a b a h a rc a y a cağım » dedim. E sen d al’la bu kon udaki ko n u şm aları mız bir k a r a r a b ağ lan m ad an bitti. Bu sıra la rd a İstan bu l’d a Dr. F u at S ab it yakın a r k a d a şı olan C am i B ay k u rt’la g ö rü şerek bir siy asî p a r ti k u rm a ko n u su n d a a n la şm a y a varıyorlar. B ayku rt M areşal Fevzi Ç ak m ak ’ın en y akın ark ad aşıd ır. Bu itib arla M areşal Ç akm ak, B ay k u rt’un k u ra c a ğ ı bir partin in genel b aşk an lığın ı tereddütsüzce kabu l eder. D iğer ta ra fta n M areşal Ç ak m a k ’ın genel b aşk an ı ola cağ ı bir partin in de T ürkiye’de tu tu n acağı kesindir. C am i B ay k u rt k u ru lac ak partin in işçilerle ve genç k u şa k la d a b ağlan tı k u rm asın ı arzu lam ak tad ır. Cam i B ay ku rt m ü tareke yılların dan o tarih e k a d a r Türk di linde politik yazı y azm ış değildir. A n cak F ran sızca y azıları çıkm ıştır. İlk d efa Behçet A tılgan ’m o ta rih lerde y ay ın lam aya b aşlad ığ ı «Dikmen» dergisine yazı verm iştir. Dikm en d ergisin in b aşy azarlığın ı k ab u l et m iştir. Bu suretle C am i B ay k u rt fiilen politik h ay ata katılm ış bulunm aktaydı. C am i B ay k u rt’un D ikm en’deki m ak alesi üzerine vilâyet em riyle d ergi kapanıyor. C am i B ay k u rt da p arti k u rm a teşebbü sü n e b ir a r a veriyor. Bu a ra d a «Tan gazetesi» C am i B ay k u rt’a b a ş v u ra ra k g azete lerine yazı y azm ası ric a sın d a bulunuyorlar. B ayku rt d a birkaç yazı yazıyor. B ay k u rt’un M areşal Ç a k m a k ’ın b aşk an lığın d a bir p arti k u rm a ç a b a sın a geçtiği artık bütün politik çevrelerce bilinm ektedir. E sen dal Bilecik’e d a h a son raki gelişinde de A n k a r a ’d aki gelişm eleri b a n a şöylece özetledi: «İsm et P a şa ’y a dün yan ın yeni k o şu lla n içinde çok partili h ay ata geçm e zorunludur. F a k a t bu geçiş dö
2M
nemi için hiç o lm azsa b ir gü dü m lü seçim dönemine ihtiyaç vardır. B u dönem de de işçi sen dikaları, mes leki birlikler, ko-operatif o la ra k geliştirilecek ve p ar tiler bu so sy al k u ru lu şla ra d ay an acak lard ır. A ncak bundan so n ra d ü rü st ve tek dereceli düzenli seçim lere im kân olabilir» dedim . Bunun üzerine İsm et Pa şa b an a ‘D ünya k o şu lla n nedeniyle bunu beklem eye zam anım ız yok, hem en çok p artili h a y a ta geçm ek zo ru n dayız’ dedi. Ben de on a «bugün T ürkiye’de pek çok istim lâk y a sa sı v ar. Y erin özelliğine göre bu y a sa la rd an y a ra rla n a ra k to p rak ve orm an konularını çözümleyelim, topraksız, y a d a az topraklı köylüyü topraklandıralım , orm an köylerine y a şa m a olan ak la n tanıyalım , böylelikle to p rak sız y a d a az topraklı köylüler ile orm an köylülerini partim ize bağlayalım . Bu d urum da CHP’ye k arşı k u ru lacak partilerle an cak toprak ve orm an k o n uların d a y apılan reform lar üze rinde diyalog k u rm a im kânı verelim . Böylelikle se çim lerde yoksul köylüye reform larım ızla size s a ğ la nan hakların ızı ko ru m ak istiyorsanız oyunuzu bize verin diyebilecek d u ru m a geliriz. K arşım ızd aki p a r tileri de seçim lerde yeneriz» dedim. Bunun üzerine İsm et P a şa ‘Yok, sen bu n ları p ro gram ın a al. Köylüye eğer oyunuzu bize verirsen iz bu n ları y ap acağ ız d er sin iz’ dedi. Bunun üzerine ben İsm et P a şa ’y a «Paşam , partinin ta şra örgütü top raksız köylü değil, topraklı köylüdür. Seçim lerden önce ben bunu ^söylersem p a r tim dağılır. Partim den bunu söyleyecek in san b u la m am . Bu şa rtla rd a d a CHP’yi yönetem em» dedim. K ısa b ir sü re so n ra İsm et P aşa, ‘Bu k o şu llard a CHP’yi yönetecek kişiler v a rd ır’ haberini yolladı. Ben ve benim gibi düşün en ler CHP yönetim kurulundan istifa ettiler. Bu işe yatkın olan kişiler CHP soru m lu luğunu üzerlerine ald ılar» dedi. 2 1 5
Bu koşullarda CHP’yi yönetmeye yatkın olan ki şilerin başında Faik Ahmet Barutçu, Prof. Nihat Erim, Prof. Vedat Dicleli geliyordu. Bunlara göre biri orta nın sağı, diğeri ortanın solu iki m uvazaa (danışıklı dövüş) partisi kurulmalı, a şın sağ ve sol partilere ge lişme im kâm vermemeli, iktidar bu sağ ve sol partiler arasın d a sıra ile değişmeli, iki değişimden sonra ger çek ve dürüst seçimlere geçilmeliydi. Bu görüşün geçerli olabilmesi için iktidara gelen partinin bir sonraki seçimde iktidarı diğer partiye devretmeye yatkın olması gerekir. Oysa iktidardaki parti zora b aş v u rarak bu m ekanizmayı işletmeye bilir. Faik Ahmet Barutçu ve arkadaşları «Bu partiler böyle bir durum u gerçekleştirebilmeleri için az çok halkın sevdiği insanlar olm aları gerekir. Halk Partisi dışındaki öteki parti eğer h alka sevilmeyen kim seler den kurdurulacak olursa iktidara gelince iktidarı CHP’ye devretmeye k arşı çıkamaz. K arşı çıktığı tak dirde baskı gru p lan onu devirir, onlar d a bu gerçeği bilirler. Bu nedenle m uvazaa şartlan n a uyarlar» gö rüşünü savundular. Hemen şunu söyleyelim ki bu görüş temelinden sakattır. Çünkü h alka dayanm ayan, halkın sevmedi ği kişilerden oluşan bir iktidar baskı gru plan n a bir takım ödünler verm ek suretiyle iktidannı sürdüre bilir. Sözünü ettiğimiz bu görüş 1945’te ism et P aşaca benimsendi ve böylece iki partili bir m uvazaa dönemi açıldı. Esendal’dan, Cami Baykurt’tan, Tiritoğlu’dan duyduklanm ı birleştirerek ve bunlan basın haberleriyle doğrulayarak m uvazaanın oluş biçimini şöylece tespit ettim: İnönü ortanın solu olarak kurulacak bir m uvazaa :»ı<ı
partisinin liderliğini Kâzım K arabekir P aşa’nın yap m asını arzuluyor. Bu arzusunu K arabekir’e açıyor, o d a uygun buluyor. K arabekir esas itibariyle teklifi uygun buluyor, partiyi kurm a hazırlıklarına geçiyor, Topal Necati’ye (1. Millet Meclisi’nde Erzurum mil letvekili Necati Güneri) (16) partinin genel sekreteri olmasını teklif ediyor, o da kabul ediyor. K arabekir durum u İnönü’ye iletiyor. İnönü de uygun buluyor. Durumdan haberdar olan Şükrü Saraçoğlu ve S a f fet Arıkan buna şiddetle m uhalefet ediyorlar. Netice de İnönü’yü de ikna ediyorlar. Bu suretle K arabekir teşebbüsü başarısız kalıyor. M uvazaarun ikinci teklifi R au f O rb ay ’a yapılı yor. R au f O rbay b u n u u ygu n buluyor ve bir İslâm î birleşik devletler çerçevesinde b ir p arti p ro gram ı d ü zenliyor. İnönü bu parti p rogram ın ı beğenm iyor, bu nun üzerine R au f O rbay d a p arti k u rm ak tan v azg e çiyor. İnönü bir parti kurm ak için üçüncü teklifi Celâl B ayar’a yapıyor. O da bunu uygun buluyor. Esasen B ay ar’ın dah a önceleri de ciddî bir m uhalefet cephesi kurm a çalışm aları vardır. Cami Baykurt’tan dinledi ğime göre, Bayar, Cami Baykurt’un «Parkotel» ark a sındaki evine bu tarihlerde gelir. Cami Baykurt yıl lardan beri karaciğerinden rahatsızdır, âyrıca da felç tir. Bu ziyaret bir bakım a da h asta ziyareti niteliğin dedir. B ayar’la Cami Baykurt 1919’dan o tarihe kadar (16) T o p al N ecati a sle n B in g ö llü d ü r. G en ç y a şın d a T e şk ilâ t-ı M a h su sa ’y a girm iş, bir T ü rk - Islâ m - T u r a n d evleti k u ru l m a sı işin e k en d in i a d a m ıştır. E rzu ru m ’d a  lb ay rak m a t b a a sın ı, okulunu, g az etesin i ve çetesin i k u rm u ştu r. K u rtu lu ş S av a şım ız ın tem el d irek lerin d en birid ir. P an tU rk lst b ir n a s y on al k om ü n isttir.
görüşm em işlerdir. Ç ünkü B a y a r A tatü rk ’e son dere ce bağlıydı. O y sa C am i B ay k u rt’un A tatü rk ’le a rası açıktı. Bu itib arla ziyareti dikkatleri çekecek nitelik tedir. Cami Baykurt’un bir parti kurm a girişimini Ce lâl B ay ar’ın da duym am ış olm asına imkân yoktur. Nitekim hal hatır sorduktan sonra Celâl B ayar Cami beye memleketin durum unu nasıl bulduğunu sormuş. Cami bey de durumun 1919’daki durum um uzdan d a ha kötü olduğunu söyleyerek: «Çünkü 1919’da her ne k adar vatanım ız işgal altında idi ise de halkımızın güvenebileceği bir aydın sınıf ve dünya ölçüsünde müttefikler bulm a im kânına sahipti. Oysa şimdi Tür kiye halkı aydınlar tarafından aldatıldığını anlam ış tır ve aydınlara güveni yoktur. Dış dünyada da bir müttefiki yoktur. Bu itibarla halka dayanarak bir şey yapm aya imkân yoktur. Ancak Türkiye politik kon jonktür yoluyla kendine bir kurtuluş yolu aram ak zorundadır. CHP iktidarı bu politik konjonktürün yü rümesine engeldir. Bir millî ve vatansever partinin kurulm ası gerekir» görüşlerini savunur. Bunun üzerine C elâl B a y a r «Öyle ise siz bu p a r tiyi k u ru n biz de CHP içinde bir kuvvete sah ip bu lu nuyoruz. Sizi partid e ve m ecliste savu n alım » der. B u nun üzerine C am i B ay k u rt «bizim y a sa m a dokunul m azlığım ız yok. İlk kon uşm am ızda bizi içeri atarlar. Bu nedenle bu işi y a sa m a dokunulm azlığı olan k işi lerle b aşla tm ak gerekir. Biz sizi d ışarıd a kalem im izle destekleyelim » diye cevap verir. Bunun üzerine Celâl B a y ar «Peki bun u ne şekilde yapabiliriz» sorusunu sorar. C am i bey de «Siz ilkönce b aşb ak an lığın ız dö neminde çıkardığın ız in san h a k la n evrensel bildiri siyle çelişen y a sa ve k ararn am eleri tespit edin ve bir önergeyle m eclisten ‘biz bu kanun ve kararn am eleri
çıkarm akla bir h ata işledik. Şimdi bu kanun ve k a rarnam elerin iptalini istiyoruz. Ayrıca da bir kom is yon kurarak benim başbakanlığım dan önce ve sonra çıkmış olan insan h ak lan evrensel bildirisi ile çelişen bütün kanun ve kararnam eleri yürürlükten kaldırın'» der. Bu şekildeki bir konuşm adan sonra B ayar Cami Baykurt’un yanından ay n lır ve bir daha da ziyareti ne gelmez. Doğaldır ki bu görüşm e metin halinde olm asa bi le e saslan İnönü’nün kulağına gitmiştir, işte bunun için olacak ki İnönü üçüncü defa parti kurm a tekli fini B ay ar’a yaptı. Bayar, Ahmet İhsan Tokgöz’ ün (17) dam adı operatör M urat beyin düzenlediği bir m uhalefet grubuna dayanıyordu. B ayar ancak bu güçlere d ayanarak bir parti kurabilirdi. B ayar İnönü’ nün teklifine olumlu bir karşılık verdi. Bu cevap İnö nü’nün tereddütlerini artırıcı nitelikteydi. K uracağı partiye, kendisinin güvendiği, Köprülü, Refik Koraltan ve Adnan M enderes’i teklif etti. Fuat Köprülü «Ülkü» dergisindeki yazılanyle İnönü’den kopmaz bir varlık niteliğindeydi. Refik Koraltan ise «timsal-i İs met, İsmet Paşam ’a» diye fotoğrafını im zalayarak ona takdim edecek k adar İnönü’ye bağlıydı. Menderes de CHP meclis grubu içinde B ayar’a karşı yürütülen kam panyanın kulisçilerindendi. Görülüyor ki bu dört kişi arasın da herhangi bir yakınlık yoktur. Bunlardan Koraltan ve Köprülü yalnızdırlar. Buna karşılık Men deres’in Cemal Tanca, Alaaddin Tiritoğlu ve benzer leriyle meclis içinde bir de grubu vardır. Tevfik Rüş tü (Aras) aracılığıyle Menderes, B ayar’a bağlı kala (17) A hm et Ih sa n T okgöz, S e rv e t-i F ü n u n d erg isi sah ib id ir. C H P m illetvekilid ir. T e şk ilâ tç ılığ ı İle m eşh u rdu r. K e n d i dur im k â n la rıy la S erv et-i F ü n u n m a tb a a sm ı k u rm u ş ve gollş tirm iştir. H ür d ü şü n celi b ir k işid ir.
:*lıı
cağına söz verdi ve o tarihe k adar yaptığı işlerden pişm anlık duyduğunu söyledi. Köprülü ve Koraltan belli tarihlere k ad ar B ay ar’a sadık kaldılar. Bu dört kişi daha sonra «dörtlü takrirdi vererek Demokrat Parti’yi kurdular. Dünyanın politik gidişi Türkiye’de çok partili bir düzenin gelmesini zorunlu kılıyordu. Bunun üzerine Cami bey bir siyasal parti kurm a doğrultusunda ça lışm alara başladı. İleride Cam i Baykurt'la ilgili bö lümde genişçe anlatacağım gibi rahmetli Fehmi Y a zıcı arkadaşım a benden kurulacak bu parti için iste diği ön program taslağını yolladım. Cami bey bu program üzerinde gerekli değişiklikleri yaptı ve gö rüşü alınm ak üzere birçok kişiye yolladı. Cami Baykurt’un hazırlığım yaptığı bu parti «Türkiye Emekçi Köylü Sosyalist Partisi»ydi. Cami bey günlük gazete kurm adan bir siyasal parti kurm anın ve yaşatm anın olanaksız olduğunu biliyordu. Bunun için de bir gün lük gazete çıkarm a girişim inde bulundu. Gazeteye Sabah attin Ali 25 bin lira koydu. Cami Baykurt’un oğlu V edat ile bir ortaklık m eydana getirdiler. «Yeni Dünya» gazetesini çıkarm ayı kararlaştırdılar. Yeni Dünya gazetesinin 5. sayısında Tan olayları adıyla anılan olaylar sırasında m atbaa tahrip edildi. Partinin kurulm ası d a tarihe kanştı. Bu partinin kurulm ası dönemindeki ilişkilerimle ilgili bilgi verelim: İkinci Dünya S av aşı’mn sonlarına doğru İstanbul milletvekilliğine adaylığım ı koyduğum sıralarda bir sosyalist parti kurm a düşüncesindeydim. O günlerde Bilecik Devlet H astanesi inşaatında şantiye şefiy dim. Elimdeki m addî olanaklardan yararlanarak ileride kurulm asını tasarladığım parti için gerekli m a sa, dolap, vb. ni m arangozhanede hazırlattım. Cami 220
Baykurt’un kuracağı partiyi kendi partim sayarak katılacağım ı bildirdim ve m asaları, yakın ark ad aşla rımın çıkardığı Dikmen Dergisi yazı kadrosundan Behçet Atılgan’a ve Fehmi Yazıcı’ya, yolladım. Partinin kurulm ası geri kaldı. O sıralard a Esat Adil Müstecabî Dikmen yazı ailesinin katılacağı bir parti kurm aya girişti. Behçet Atılgan ve Fehmi Y a zıcı arkadaşlarım benim m uvafakatim i alm adan şah sî dostluğum uza d ayan arak bu mobilyayı Esat Adil’ in partisine verdiler. Esat Adil parti tüzüğünü o tarzda düzenlemişti ki partinin genel sekreterliğinin el değiştirmesine im kân yoktu. Şöyle ki: Parti kurucuları sağ olduğu sü rece genel sekreterin kuruculardan biri olması zorun luydu. Partinin kurucuları d a sosyalist çevrede isim yapm ış kişiler değildi. Dikmen yazı ailesinden hiç bi ri kurucular arasın d a yer almamıştı. Partinin genel merkezinde ise Dikmen yazı ailesi son derece etki liydi. Dikmen yazı ailesi parti tüzüğünü değiştirm ek ve Dikmen başyazarı Cami Baykurt’u parti genel sek reteri yapm a çabasına girişti. Durumdan haberi ol m ayan genel merkez üyesi Alâattin H akgüder ark a daşım Dikmen yazı ailesi tarafını değil, Esat Adil ta rafını tuttu. Bu suretle Esat Adil genel merkez toplan tısında 6’ya karşı 7 oyla çoğunluğu sağladı. Genel Merkezde üye bulunan Behçet Atılgan, Aziz Ziya ve Fehmi Yazıcı arkadaşlarım partiden ayrıldılar. Bu ay rılm a üzerine parti genel merkezinde bulunan ve b a na ait olan m obilyaları geri alm ak istediler. Bunun üzerine A laattin H akgü d er b a n a m obilya ları kullanıp k u llan am ay acak ların ı ve partileri h ak kın da ne d üşündüğüm ü ve sü rgü n den so n ra partiyle ilgilenip ilgilenm eyeceğim i b ir m ektupla benden so r du. Ben de ona m obilyaların b a n a iade edilm esini ve 221
partilerinin ve T ürkiye’deki sosyalizm in geleceği h ak kın da görüşlerim i b ir m ektu pla bildirdim . B ir süre so n ra «Türkiye S o sy alist P artisi» sıkıyönetim ce k a patıldı ve genel m erkez üyelerinin evlerinde a ra m a lar yapıldı. A laattin H akgü d er ark ad aşım ın evinde yapılan a ra m a d a on a yolladığım m ektup ele geçti ve bu m ektup Türkiye So sy alist P artisi d a v a d osy asın a kondu. Bu m ektubun önem li bölüm leri Fethi Teveto ğ lu ’nun «Türkiye’de S o sy alist ve K om ünist F a a li yetler» isim li k itab ın d a yer alm ıştır. M ektubun aslı bende yoktur. Fethi Tevetoğlu ve sosyalizm e k a rşı g ö rü şlü olan öteki k işiler bu m ektubu T ürkiye’deki ko m ünist h areketlerin E nternasyon alle ilişkilerini g ö s term ek ve k arşı p ro p ag an d a y ap m ak için kullan dı lar. M ahkem e ise bu m ektubu E sat A dil’in ve Şefik H üsnü’nün birbirleriyle ilişkileri olm adığı beyanını çürütm ek için ku llan m ay a çalıştı. C elâl B a y a r sol kesim in yardım ını sağ lam ad an k u racağ ı partinin gelişem eyeceğini biliyordu. G enel likle B a y a r m alî serm ayen in ad am ı o larak tanını yordu. Bu itib arla sol kesim in ona k arşı bir sem p a tisi yoktu. O y sa B a y a r’m p artisin in gelişm esi an cak sol kesim aydın larının ona yakınlık gösterm esine bağlıydı. T ürkiye’de sol kesim in tem silcisi görünen ve öy le bilinen «Tan» gazetesin d e Z ekeriya Sertel, Celâl B a y a r’ın fa şist olm adığını, so la açık bir kişi olduğunu sav u n u r b ir b aşy azı yayınladı. Bu yazının B a y a r’m sol kesim in sevgilerini üzerine to p lam asın a etkisi oldu. Bu tarihlerde ben de B ilecik’te sürgündüm . İler de an latacağım gibi Bilecik'te DP ile yakın dan ilgilen dim.
* Cami Baykurt Anılanını yazarken Cami Baykurt’tan söz et mem de gerekiyor. Benim kendisiyle tanışm am 1947 yılma rastlar. Arkadaşlığım ız, benim iş için İstanbul’ dan ayrılıp 1949’da Doğu’ya gidişim ve Cami Beyin de kısa bir süre sonra ölmesi nedeniyle ne yazık ki uzun sürememiştir. Tanıştığımız dönemde rahm etli nin sağ eli tutmuyordu ve sağlığı yazı yazm asına el verişli değildi. O döneminde yazılarını söyleyip yazdırtıyordu. Bu işi de genellikle rahmetli Fehmi Yazıcı yapıyordu. Fehmi Yazıcı’dan önce Cami Baykurt, anılarını Roma elçiliği sırasında, Baykurt’un elçilik başkâtipliğini yapan Sam i Beye yazdırtıyordu. Bu anılarının Balkan Sav aşı (1912) sonuna k ad ar olan bölümünü 1948’de yazdırtmış bulunuyordu. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu tarihten sonra ilişkimizi sürdüremedik. Anılarını bitirip bitirmediği ni bilmiyoruz. Ancak şimdi oğlu Vedat Baykurt bey den aldığımız özel bilgiden anılarını olduğu gibi Türk Tarih Kurum u’n a verdiklerini öğrendik. Türk Tarih K urum u’ndaki anılar da 1913 yılm a kadardır. Oysa Cami Beyin Türkiye tarihindeki önemi 1919-1920’lere aittir. Özel konuşm alarım ızda bana anlattıklarını açık lam akta y arar görüyorum. Cami Baykurt’un asıl adı Abdurrahm an Süleym aniye’dir. 19. yy. sonlarında Harb okullarındaki öğ renciler isimleriyle birlikte doğdukları yerlerle çağ rılırlardı. Cami bey de Irak Süleym aniye’sinde doğ duğu için harb okulundaki künyesi böyle idi. H arbiyede M areşal Fevzi Ç akm ak’ın sınıf arkadaşı idi. İt tihat Terakki gizli hareketlerine katıldığı için Trablu sgarb’a sürgün edilmiştir. Abdurrahm an Süleym a223
niye, T rab lu sgarp valisi G iritli C elal Beyle, ordu k u m an d an ı Recep P a şa ’nın dikkatini çekm iştir. B u n lar da, A bd u rrah m an Sü ley m an iy e’yi C am i sah te adıyla F izan ’a m u ta sa rrıf tayin etm işlerdir. 1908’e k ad ar Cami Baykurt Fizan’da m u tasarrıflık yapmış, 1908’de Fizan’dan mebus olarak Osmanlı Meclis-i M ebusan’m a girmiştir. Osmanlı Meclis-i M ebusan’ında Ferit Tek’le birlikte İttihat Te rakkiye karşı «Hizb-i Terakki» yi kurmuştur. İttihat Terakki güdümlü bir seçim ile Cami Baykurt’u mec lis-i m ebusan dışı bırakm ıştır. Cami Baykurt yedek subay olarak I. Dünya Savaşının sonuna k ad ar a s kerlik görevini yapmıştır. M ütareke yıllarında İttihat ve Terakki m ensuplarının öncülüğünde kurulan «Redd-i İlhak» derneğinin ve «İzmir M üdafaa-i Hu kuk» derneğinin başkanlığını yapmıştır. İttihat ve Terakkiciler kurdukları bu derneklerin kendileriyle bir ilişkisi olmadığı izlenimini vermek için, bunların başın a ittihatçı düşm anı tanınan yurtseverleri getir mişlerdir. Bundan ötürü «Redd-i İlhak» ve «M üda faa-i Hukuk» derneklerinin ilk başkanı Cami bey ol muştur. İşgali red ve işgalcilerle sonuna k ad ar sav a şacağım ızı bildiren ilk beyannam eyi Cami Baykurt hazırlam ıştır. Anadolu’ya geçmeden önce İstanbul’da bir a ra İçişleri M üsteşarlığı yapmıştır. İstanbul’da bu lunduğu dönemde İngilizlerle anlaşm ak üzere İsm a il Suphi (18) ile beraber Millî A hrar Partisi’ni kur muştur. İngilizler Milli A h ra r Partisi ile herhangi bir (18) İsm a il S u p h i 1. M illet M eclisl’nde B u rd u r m illetv ek ili İdi. 1, M illet M eclisl'n de sol k a n a tta n d ı. 1921 A n a y a sasın ın h azırla y ıc ıla rın d an d ır. B ir a r a Sovyetlerd e d o laşm ış ve o ra d a ki T ü rklerle İlişkiler k u rm u ştu r. Zeki V elldl T o g an a n ıla rın d a İsm a il S u p h i’n in S o v y etler gezilerin i A n k ara h ü k ü m etin in izniyle y a p tığ ın ı y azar.
224
görüşmeyi kabul etmemişlerdir. Bunun üzerine Millî A h rar Partisi kapatılm ıştır Cami Bey de hemen Anadolu’ya geçmiş, Millî hükü metin İçişleri kadrosunu kurmuştur. Konuşm alarım ı zın birinde bu olayı anlatırken sicil num arasının 334-1 olduğunu belirtmiştir. Kuvay-i Milliye ile Kuvay-i Seyyare çatışm asında Cami Baykurt’la Ata türk’ün arası açılmış, Cami Baykurt fevkalâde yetki lerle İtalya’ya gönderilmiştir. İttihatçılar M altü’da İngilizler tarafından gözal tına alınmışlardı. K ara Kem al gözaltında bulunması na rağm en daha önce anlattığım ız gibi bir İtalyan şi lebi sahibiyle anlaşm ış ve M alta’da gözaltında olaıı üstün kum andanların Anadolu’ya kaçırılm asını plan lamıştı. Şilebin İtalyan sahibi bu iş için 50.000 lira is tiyordu. K ara Kemal bu parayı kendi imkânlarıyk. sağlayabilecek durum da değildi. Cami beyle ilişki kurmuş, Türk Büyükelçiliğinden bu paranın sağlan masını rica etmişti. Cami Bey de A nkara hükümetin den bu paranın gelmesine k adar beklenecek zam an olmadığını düşünmüş ve Büyükelçilikteki kıymetli eş yaları ipotek ettirerek bu parayı sağlam ak yoluna git miştir. Şilep sahibine bu p ara verilmiş ve M alta’da gözaltında bulunan kum andanlar (Rauf Orbay, Ali İhsan Sabis vb...) kaçırılmıştır. Cami Baykurt Hint m üslüm anlannın sağladığı p ara ile ipotekli eşyaları kurtarm ıştır. M alta sürgün lerinin kaçırılm ası olayını yukarıda da belirttiğimiz gibi Ali İhsan Sabis P aşa da bana aynen anlatmıştır. Cami Baykurt 1920-1945 döneminde tamamıyle politika dışı bir hayat sürm üştür. Bu tarihlerde Protestanlar İncil’in Türkçe yeni baskısını yapm aya k a rar vermişlerdi. Protestanların İncil’ini Cami Bey TürkF.15
225
çeye çevirmiştir. Rahmetlinin bana anlattığına göre nafakasını bu çevirilerden sağlam aktaydı. 1945’te Dikmen dergisine verdiği yazı ile Türkçe politik yazı lar yayınlam aya başlam ıştır. Dikmen dergisi valilik kararıyle kapatılmıştır. Bundan sonra, «Görüşler» dergisinin yazarları arasın da yer almıştır. Sabahattin Ali, Cami Baykurt’u bulmuş ve 25.000 lira koyarak bir günlük gazete çıkarm alarını teklif etmiştir. Daha önce sözünü ettiğimiz gibi Sabahattin Ali bu parayı M ustafa Seyit Sütüven’den borç aldığı nı söylemiştir. Üçte bir hissesi Cami Baykurt’a ait ol m ak üzere bir noter anlaşm ası ile «Yeni Dünya» g a zetesi kurulmuştur. Ayrıca Cami Baykurt m areşal Ç akm ak’ın başkanlığında bir siyasal parti kurm ak gi rişiminde bulundu. Bu partinin ön programını ben hazırladım. Cami Baykurt’un revizyonu ile bu ön program, program a dönüştürüldü. M ütalaaları alın mak üzere, Sabiha Zekeriya’ya, Şefik H üsnü’ye, Behice Boran’a, Esat Adil’e ve daha başkalarına sunuldu. Esad Adil kendisi bir parti kurm a niyetinde olduğunu söyledi, teklifi reddetti. Behice Boran üniversitede k al mak istediği gerekçesiyle program ile ilgilenmedi. S a biha Zekeriya, Şefik Hüsnü görüşlerini bildirdiler. Bu partinin insiyatörleri C am i B ay k u rt’la b e ra ber doktor F u at Sabit, V ildan Aşir, büyükelçilerden Hamdi A rpağ, gençlerden de Dikm en dergisi yazı aile si idi. Sab ah attin A li’nin koyduğu p a ra ile kurulan «Yeni Dünya» gazetesi bu siy asî k u ru lu şu n organ ı olacaktı. Türk siy asî tarihin e «Tan O layları» adı ile geçen olayda Yeni D ünya gazetesi m a tb aası ile Ev meni Sosyalistlerin in gazetesi «Dölor» gazetesi ve m atbaası d a tah rip edildi. G azete kapan dı ve parti kurulam adı. 220
* D P İle İlişk ile r im
DP'nin B ay ar, K oraltan, K öprülü ve M enderes tarafın d an ku ru lm ası üzerine bu ku ru lu şu n bir m u v az aa (danışıklı dövüş) h areketi o larak o rtay a çık m asın a k arşın gelişm esinin belli b ir dönem inde ciddî bir m uhalefete dönüşebileceği kanısındaydım . Çünkü parti, k u ru cu ları dem ek değil, üyeleri dem ektir. K u rucular, h atta m üteşebbis heyetler m u v azaa niteliği ni ta şısa la r bile gelişm esinin belli bir dönem inde m u v a z aa un surların ın tasfiyeye u ğ ra m a la rı m u k ad d er dir. Nitekim DP’nin belli bir dönem ine k a d a r büyük şehirlerde köklü ailelerin b ir çocuğu CHP öbür çocu ğu DP b aşkan ıydılar. G erçekte ne CHP b aşk an ı CHP' li ne DP b aşk an ı DP’liydi. Sorun o aileden birinin ik tid ard a bulunm asıydı. Bu durum H atay, G azian tep, M ardin Erzincan vb. de açık ça görülür. Ben şah sen B a y a r’ın, K o raltan ’m, K ö prülü ’nün doktrin bakım ından CHP’ye m u h alif o ld ukların a in an mıyordum. B u n lar kesin o larak CHP fik riy atın a b a ğ lanm ış kişilerdi. CHP ile ih tilâfları o lsa o lsa bü rok ratik kadron un teşkilinde olabilirdi. M enderes’e gelince durum farklıdır. M enderes doktrin itibariyle CHP ile bağd aşm az. S iy asî h a y ata «Serbest Fırka» ile girm iş, fırkan ın feci akıbetinden sonra, CHP’ye girm işti. Bu yüzden d iğer üç k u ru cu dan fark lı bir niteliğe sahipti. Nitekim to p rak refo r mu kan u n u n a m uh alefet etmiş, B a y a r ve a rk a d a şla rı ise bu kan u n lehine oy kullanm ışlardı. Bu d urum d a doktrin itibariyle DP’de CHP k a rşısın d a tek kişi v a r dı. M enderes. Bu nedenle ben M enderes’in m uhalefe tine ciddî gözle bakıyor, bir m u v a za a niteliği sezm i yordum.
227
DP ku ru ldu k tan bir sü re so n ra M enderes’e bir m ektup yolladım . Bu m ektubum da özetle «DP’nin bir m u v azaa p artisi olduğu söylenm ektedir. DP’nin üç ku ru cu su için m u v aza a söz konusu olabilir a m a sizin için bu kolay kolay söylenem ez, çünkü politikaya S erb est F ırk a ile girdiniz, liberal görü şlü bir kişisiniz. O ysa d iğer ku ru cu ark ad aşların ız ise devletçi idiler, fikriy at yönünden bu n ları CHP’den ay ırm ak o lan ak sızdır. Siz ideal bakım dan liberalsiniz. Ben de ideal bakım dan sosyalist, re al bakım dan liberalim . S o sy a lizmi y asaların güvencesine a la c a k öğreti an cak libe ral bir dün y a g ö rü şü olabilir. Siz sosy alist değilsiniz a m a liberal bir kişi olduğun uzdan sosyalizm e açık bir kişi olm anız gerekir. İşte bu yüzden in san h ak ve özgürlüklerini ü lke m izde geçerli k ılm ad a elim den geldiği ölçüde size yardım cı olm ak isterim » diye bir m ektup yazdım. M en deres’ten h arh an gi bir k arşılık alm adım . A ra d an uzun b ir sü re geçtikten so n ra bir gün Bilecik İstiklâl Oteli hadem esinden bir çocuk sab ah ın beş suların da, d ah a gü n yeni ağ a rm ış iken evim in k ap ı sını çaldı. O tellerinde beni görm ek isteyen bir m isa firim bulunduğun u söyledi. Ben de acele giyinerek otele gittim . M isafirin ark ad aşım M uhittin B ü rü cek ’in iş ortağı M u stafa Ç ürük olduğunu gördüm . M u stafa Ç ürük o dönem de DP E skişeh ir il başkan ıydı. H al h a tırdan so n ra Ç ürük kon uya şöyle girdi: «A n k ara’d an geliyorum . M en deres’le görüştüm . G özlerinden öpm ektedir. Sen den b ir ricası vard ır» de di. O ndan so n ra d a durum u şöyle açıkladı. «Dem ok rat parti in san h ak ve özgürlüklerine dayanan , bütün sın ıflara özgürlük v a a t eden sım flarü stü bir partid ir Simdi CHP’de genel h av a bütün sın ıflara özgürlük
vermektir. Bunu yaptığı an da DP’nin hikmet i vücu du kalm az ve DP dağılır gider. CHP bütün sınıflara özgürlük vermek için değil, DP’yi çökertmek için bu yolu çok kısa bir zam an sonra gerçekleştirecektir. Bu durum da DP’nin sınıflarüstü bu niteliğini terketmesi ve Demokrat Köylü Partisine dönüşmesi gerekir» iş te bu dönüşümü gerçekleştirm eyi Adnan bey sizden rica ediyor dedi ve sözlerine şunları ekledi. «Bütün m asraflar benden. Anadolu’daki bütün vilayetleri do laşalım» dedi. Ben de kendisine Bilecik’te sürgün bulunduğumu, bu yüzden böyle bir geziyi yapm am ın sakıncalı olaca ğım söyledim. Bunun üzerine Çürük «Sen sıkıyönetim bölgesine giremezsin, yoksa onun dışında seyahat öz gürlüğünü hiç bir güç engelleyemez» dedi. Ben de kendisine çeşitli illerden çeşitli adlar verdim. Onları gidip görmesini, aldığı cevaplara göre gerekirse A na dolu turnesine çıkarız dedim. Bu arad a Bilecik DP m ü teşebbis heyeti üyeleri ile de daha yakından tanışm a larımız oldu. Çürük Bilecik’ten ayrıldı. Bu olaydan son ra kendisiyle ne bu, ne b aşk a bir konuda görüşmemiz olmadı. Bu da normaldir, çünkü bu görüşm eler 1947 haziran sonlarındaydı. M alûm dur ki 12 temmuz 1947’ de İnönü ile DP arasın da bir anlaşm a yapıldı. CHP bütün sınıflara özgürlük vermekten vazgeçti. M uva zaa teyid edildi. Bu arad a Bilecik DP il başkanı İsmail Aşkın’la anlaştık, «Dört Hürriyet» adlı bir dergi çıkarmayı kararlaştırdık. Bütün hazırlıklarımızı tamam ladık. Derginin bütün yazıların ı ben yazdım. Aşkın yazıla rı alarak DP genel merkezine gitti. İsmail Aşkın’m anlattığına göre B a y a r’la görüşmüş, B ayar da parti de yayın işleriyle Köprülü’nün ilgilendiğini söylemiş 229
Bu nedenle Köprülü ile görüşm esini öğütlemiş. Kop rülü benim yazılarım ı okumuş, yayınlanmasını sakın cali bulmuş, bu yüzden «Dört Hürriyet» adlı derginin her türlü çıkış hazırlığı tam am iken basılam am ıştır. Bilecik’te DP’nin organı olan «Doğru Yol» hafta lık gazetesinde imzasız olarak belediyeciliğe ait y az lar yayınladım. Bu yazılarım da şehirde su ve elektri ğin aile başın a asgari haddinin bedava olmasını, bu haddin üstündeki sarfiyatın yüksek tutulmasını öner dim. Bu suretle şehrin elektrik ve su m asraflarının karşılanabileceğini önerdim. M alûmdur ki bu görüş sosyalist partilerin belediyecilik görüşüdür. DP’li olan bir dergide bu fikirlerin savunulm ası ve DP üst kade mesi tarafından yadırganm am ası ilginçtir. Ayrıca CHP tarafından da bu görüşlere karşı çıkılmamıştır «Doğru Yol» gazetesinde çıkan yazılarım ın tam sayı sını bilmiyorum. Ancak «İleri Bilecik» gazetesinde bir tek yazım çıkmıştır. Sıkıyönetimin kalkm asıyla Bile cik’ten ayrılm am üzerine DP ile ilişkilerimi kestim. CHP ile Memduh Şevket Esendal’m ölümüne kadar ilişkilerimi devam ettirdim. Öte yandan Türkiye’nin sol düşünürleri DP saflarında yer alıyorlardı. Esat Adil Müstecabî, Mehmet Ali Aybar, Sıtkı Yırcalı, Hay rettin Erkm en...ler DP’ye yakınlık gösterdiler. Esat Adil DP’nin Hürriyet M isâkı’nı yazmıştır. DP gelişip kuvvetlendikçe diğer bir deyimle sol eğilimli kim se lere ihtiyacı azaldıkça, çeşitli yollarla onları safların dan uzaklaştırm aya başladı ve bunu da başardı. * Esat Ad.! O tarihlerde Esat Adil M üstecabi İmralı cezaevi müdürlüğünü ve aynı zam anda Kocaeli savcı yardım cılığını ve Ege bölgesi adalet müfettişliğini ek ve ge
çici görevle yapıyordu. K ısacası üç aylık alıyordu. Ay rıca İm ralı’daki yaşam a olanakları bir kral hayatı y a şam aya uygundu. Esat Adil bu durum da iken DP li derleriyle ilişkisini sürdürm ekte ve iktidarın hoşuna gitmeyecek yazılar da yayınlamaktaydı. İnönü Adalet Bakanı Ali Rıza Türel’i çağırmış, Esat Adil için «Bu köpeği niye hırlatıyorsunuz, Ağzı na bir kemik atın» demiş. Ali Rıza Türel de ona üç yerden aylık veriyoruz. Bu faaliyeti kemik kapm aya yönelik değildir.» Bunun üzerine İnönü «Öyleyse bu iti niye fazla hırlatıyorsunuz, susturun» işaretini ver miş. Ali Rıza Türel, Esat Adil’in yakın arkadaşıydı. Durumu Esat Adil’e açmış. Y a bu yayınlan kesm esi ni ya da istifa etmesini söylemiş. Esat Adil de istifa etmeyi seçmiş. B unlan rahmetli Esat Adil’in kendisin den dinlemiştim. Doğru olması gerekir. Şimdi ortaya şöyle bir sorun çıkabilir. Bu kadar geniş im kânlara sahip olmuş bir kişinin bütün bu ni metleri tepmesi, ne k azan acağı belli olmayan avukat lığı seçmesinin nedeni nedir? Eğer Esat Adil’in avu katlığa karşı bir isteği olsaydı bu geniş im kânlara s a hip olmadığı dönemde devlet hizmetini bırakır, av u katlık yapardı. Bu konuda benim tahminlerim şöyledir: Esat Adil’in İsviçre gazetelerinde çıkan yazılardan ve devlet büyükleriyle yakın ilişkisi bulunan Evliyazade Özdemir’in bu konuda verdiği izahatla yakın bir gelecekte Türkiye'de sosyalistlerin iktidara geleceği kanısına varm ış olması, İkincisi de yurtdışm da sos yalist çevrelerde özel yeri olan Dr. Refik N evzat’ın, yurt içinde de komünist çevrelerde özel yeri olan Hü samettin Özdoğu ve M ustafa Börklüce’nin ona yakm 231
lık göstermesidir. Bu iki neden bir insam n birçok ni metleri tepmesi için yeterlidir. Dünya şartlarının o tarihlerde Türkiye’yi sola it tiği bir gerçektir. Kahire, Yalta, Tahran, Sovyet-Amerikan görüşmelerinde Türkiye’nin sola kaym asına izin verileceği kararlaştırılm ıştı. Bu durum da dünya şart lan Türkiye’nin sola kaym asına imkân vermektedir. Bu itibarla Esat Adil’in bu konudaki tahmini yersiz olamaz. Buna karşılık Esat Adil’in Dr. Refik N evzad’ ın sosyalist enternasyonaldeki yeri ve Hüsamettin Özdoğu ile M ustafa Börklüce’nin Türkiye komünistleri içindeki yerleri konularındaki görüşleri isabetli de ğildir. Esat Adil yanlış ata oynayarak «Türkiye Sosya list Partisi»ni kurdu. Ne Refik Nevzat yoluyla II. En ternasyonal sosyalistlerini ne de Hüsamettin Özdoğu ve M ustafa Börklüce yoluyla da Türkiyeli komünist leri partisine toplayabildi. Türkiyeli komünistlerin Hüsamettin Özdoğu ve M ustafa Börklüce yoluyla Esat Adil’in partisine kaym alarını önlemek için Şefik Hüsnü de Cami Baykurt’un kurm ayı tasarladığı p ar tinin program ı doğrultusunda bir parti kurm aya te şebbüs etti. Oysa artık dünya şartları tamamıyle değişmişti. Uzakdoğu’da Sovyetlerle Am erika ihtilâfa düşmüştü. Bu ihtilâfın tabiî sonucu olarak Yakındoğu’da geçer li olan Sovyet-Amerikan anlaşm ası da artık geçerli ğini kaybediyordu. Sovyet-Amerikan anlaşm ası artık oı l.adan kalkmıştı. Türkiye, Am erika ile daha yakın ilişkiler kurm akta ve Sovyetlerle iyi komşuluk ilişki lerini bozm akta tereddüt etmeyecekti. Bu durum da Türkiye’de ancak Sovyetlere karşı, Amerika’dan yana bir dış politikayı güden bir p ar
tiye yaşam a şansı vardı. O ysa gerek Şefik Hüsnü’nür, ve gerekse Esat Adil’in kurdukları sosyalist partileri bu nitelikte değildi. Bu itibarla bunların yaşam a şan s ları yoktu. Nitekim CHP, II. Dünya Sav aşı nedeniyle konan sıkıyönetimi harekete geçirip her iki partiyi de kapattı. Sıkıyönetimin kalkm ası üzerine sürgün bulundu ğum Bilecik’ten İstanbul’a geldim. DP’nin tahminlerin üzerinde bir gelişme göster mesi ve m uvazaa karakterini değiştirm esi CHP’yi DP’yi zayıflatm ak am acıyla yeni bir parti kurm aya yöneltti. Millet Partisi de böylece kurulm uş oldu. * Millet Partisinin Kurulm ası DP Celâl B ayar tarafından bir m uvazaa partisi olarak kurulmuştu. Hemen şunu kaydedelim ki bu m uvazaa düzenin korunm asına ve devr-i sabık yaratılm am asm a dayanıyordu. Nitekim Celâl B ayar birçok konuşm alarında bu hususu teyid etmişti. Ancak, p a r tiye Kenan Öner’in girişi ile onun m uvazaa niteliği cr tadan kalkmış, ciddî bir m uhalefet partisine dönüş müştü. Yani, DP düzenin korunmasını, anti demok ratik yasaların devamını reddediyor, eski dönemin a l ve zam an aşım ına bakm adan tasfiyesini öneriyordu. (DP) ciddî bir m uhalefet partisine dönüşünce cum hur başkanı adayı M areşal Çakm ak oluyordu. DP’nin cum hurbaşkanı adayı M areşal Çakm ak olunca, başbakan da, onun mutemed kişisi yani Cami Baykurt olacaktı. Kabineyi de Cami Baykurt kuracaktı. Bu h esaba gö re Celâl B ayar ve dört kurucu gölgede kalacaktı. Bu gerçek CHP tarafından DP liderlerine anlatıldı. Du rum a bir çözüm bulm ak üzere, Ç ankaya’da bir top 233
lantı yapıldı. Toplantıya CHP’nin, DP’nin lider kad rosu katıldılar. Cum hurbaşkanlığı, başbakanlık konuları incelen di. M areşal Çakm ak, Cami Baykurt’un durum ları ele alındı. Sonuç olarak, DP muhalefetini ciddî olarak so nuna k adar götürecek olursa, bu takdirde CHP ikti dardan uzaklaşır, fak at DP değil bir başka güç ikti dara gelir. Budurum da DP’nin M areşal Ç akm ak’ı Cami Baykurt’u terketmesi gerekir. DP de bu görü şü benimsedi. Ç ankaya toplantısında CHP ve DP or tak bir görüşe vardılar. İnönü, ismini açıklam ak iste mediğim bir arkadaşı aracılığıyle, yine ismini açıkla m ak istemediğim bir kişiye Ç ankaya konuşmaları bantlarını Kenan Öner’e dinletmek üzere veriyor Ke nan Öner de M areşal’e bu bantları dinletiyor. M areşal Çakm ak yeni bir partinin kurulmasını uygun buluyor. Partinin esaslarını Cami Baykurt ha zırlıyor. Parti, bir kitle partisi olacaktır. Partinin sağ kanadını Kenan Öner, merkez kanadını, Ahmet Tahtakılıç, sol kanadını da Cami Baykurt teşkil edecek tir. Partinin sol kanat kurucuları arasın da ben de bu lunacaktım. Kenan Öner, kendisine bandı getiren zata bu durumu anlattı. O zat da, İnönü’nün mutemedi olan zata bu durumu anlattı. Durum Ç ankaya’ya u laş tırıldı. Aynı kanalla Ç ankaya’nın görüşü Kenan Öner’e iletildi. Çankaya, ne bir kitle partisinin, ne de CHP'nin solunda bir partinin kurulm asına m üsaade etmeye ceğini, ancak CHP’nin sağın da bir partinin kurulm a sına m üsaade edileceğini Kenan Öner’e iletti. Kenan Öner bu görüşü kabul etti. M areşal de istemeye iste meye bu kararı benimsedi... Çünkü o dönemlerde İs liklâl Mahkemeleri yasası yürürlükte idi. Çakm ak bir :>.:m
kitle partisi kurm aya kalksaydı, bu yasa uygulana caktı. Cami Baykurt’un ve T. R. A ra s’ın ısrarlı rica lan üzerine M areşal Çakm ak bu partinin genel b aş kanlığını reddetti, fahrî başkanlığını kabul etti. Cami Baykurt, bir sağcı parti ile de CHP’nin tas fiyesinin mümkün olduğunu, apcak CHP’yi tasfiye edecek sağcı partiyi de arkadan bir solcu partinin tasfiye edeceğini, müdellel bir şekilde M areşal Çak m ak’a anlattı. Ve kendisinin Kerenski durum una dü şebileceğini hatırlattı. Sonuç olarak Millet Partisi sağcı bir parti olarak kuruldu. Partinin merkez kanadını kuracak olan Ah met Tahtakılıç ve partinin sol kanadını kuracak olan Cami Baykurt Millet P artisi’ne girmediler. Millet P ar tisi bir sağ parti olarak kuruldu. Buradaki bilgileri rahmetli Esendal ve Baykurt’tan elde ettim. Esendal ölümünden 30 yıl sonra açıklanm asını vasiyet ettiği için bu iki ismi açıklıyorum. Millet Partisi’nin kurulm ası DP’yi zayıflatmıştır: am a onu parçalatam am ıştır. CHP’nin 1950 seçimlerin de Sinop ve Trabzon’dan milletvekili çıkarm ası, Mil let Partisi’nin DP oylarını bölmesi sayesinde gerçek leşmiştir. * Milli İnkılâp Dergisi İstanbul’a geldikten sonra çeşitli dostlarım la doğal dır ki görüşm eler yaptım. Bu arad a Cevat Rifat Atilhan’ı ziyaret ettim. Bu dönemde o «Türk M uhafazakâr Partisi»ni kurmuş bulunuyordu. Bu partinin progra mıyla benim İstanbul milletvekilliğine adaylığım ı koy duğum zam an yayınladığım bildiri karşılaştırılacak olursa bu ikisinin bir paralellik gösterdiği görülür. P ar ti adına bakılacak olursa gerici bir parti olduğu kanı 235
sı uyanabilir. Oysa partinin m uhafazakârlığının dünya ailesi içinde Türklüğün millî varlığının korunm ası oldu ğu anlaşılır. Diğer bir deyimle partinin m uhafazakâr lığı Türkiye toplumunda dinsel özelliklerin m uhafazası değildir. «Türk M uhafazakâr Partisi» program ı itiba riyle maneviyatçı sosyalist partisidir. Partinin yayın or ganı olarak «Millî İnkılap» dergisi kurulmuştur. Bu dergideki bütün yazılar benimdir. Bir kısm ında imzam vardır, bir kısmı imzasızdır. Özellikle derginin dergi den bağım sız olarak basılıp yayılan yayın program ı çok ilginçtir. Dergi altı sayı çıkmıştır. Yayınını durdurm a sının temel nedeni dergiyi hiç bir genel bayiin alm a mış olmasıdır. Pek az okunan bu dergi, kam uda ge rekli yerini alam am ıştır. Derginin ilerici, devrimci ni teliğini CHP A dana milletvekili Remzi Yüregir sezdi. CHP’ye bir önerge vererek solcuların din kisvesine bü ründüklerini ve bu kisve altında görüşlerini yaydıkla rını buna karşı tedbir alınm ası gerektiğini öne sürdü. * Beşer Dergisi Bu günlerde «Millî İnkılap» dergisinin basıldığı m atbaanın sahibi ortak bir dergi çıkarmamızı teklif etti. Ben de bunu uygun buldum. «Hukuk-ı Beşer» adiy le bir dergi çıkarm ayı kararlaştırdık. Bu iş için hazır lıklara başladık. D aha sonra Hukuk-ı Beşer adının söylenişinin zorluğu dikkatimizi çekti ve adını «Beşer» e çevirdik. Beşer dergisinin yayın program ını «Sosya listlere Açık Mektup» kitabım da yayınladım. Derginin l sayısı çıkmasıyle beraber toplatılm ası kararı alındı. Dergi aleyhine komünistlik tahrikâtına giren basın k a mı nunun 40. md. göre dava açıldı. Rahmetli Esat Adil Müstecabî’nin «Millî Kurtuluşçu Çin Mücahidlerine Bizden Selâm» yazısıyle benim «Dünya Sosyalizme Gi
diyor», «Yunanistan’daki E.A.M. Millî Kurtuluş H are keti», «Türkiye’nin günlük m es’eleleri» yazılarım h ak kında takibat açıldı. 2. Ağır cezada beraat ettik. Y ar gıtay 1. Ceza dairesi beraat kararım ızı tasdik etmedi. Dava yeniden 2. Ağır cezaya gönderildi. 2. Ağır Ceza Mahkemesi beraat kararın da ısrar etti. Bunun üzeri ne dava Ceza Daireleri Genel K uruluna geçti. Genel Kurul Y argıtay 1. Ceza dairesi doğrultusunda bir k a rar aldı. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi bu k arara uyarak bizi m ahkûm etti. Biz de k a ra n temyiz ettik, b u sırada DP’nin iktidara gelişiyle çıkan genel afla dava düştü.
. « k m ç k , ,.H(ton»v«T, ( » r i ı u A i * k «A fltç CiM’VM-y.-tK
D & t y a S ö a y s t t e m e g fe fly a r ?
K:
:
VJr>fK<<V<
í-M j-íti-S!:!> îii'uj.w*
: ,';lk»l'K*
k:>* ‘-ííi v.ıâıo:« t » . ^
>{íK-:f>íii
'îY-'Y-vV'
{■¡¿'ffel' «,<+* g»«!« '
¡T e r ö r
MîlfttaırUtluşçu Çin m üca hitlerine bizden selâm ! : >.»»< &4V. Mİ&TJCAtt)
•::ho»¿í:-:
Politikamızın Ana Problemler»
.
devam ediyor
Yine bir iaktm münevverlerin evlerinde Keyfî araştırm alar yapıldı
0Î.;lK. •■■■ r«Si
İç
i>wi<
fi«*:
Beşer Dergisi’nin Birinci Sayfası
.
*
D iğ e r Y a y ın Ç a lış m a la r ım
Bu dönemde Aziz N esin’in çıkardığı dergilere ya zılar verdim. Ancak 8 Temmuz 1948’de Türkiye Ameri k a ’dan yardım sağlam ak için millî bağımsızlığımızla bağdaşm ayan bir an laşm a yaptı. Türkiye bu anlaşır.; ya göre bağım sızlığını yitirmiş, A m erika’nın uydusu olmuştu, artık Türkiye’de Am erika’nın ulusal çıkarla rı ile bağdaşm ayan bir politika gütmek, yayın yap m ak imkânsızlaşıyordu. Bu durum da ben de politi kayla ilişkimi kestim. Öğrenim durum um a göre devlet m emurluğu hizmetine talip oldum; serbest hayatı terk ettim. Bu durumum 14 m ayıs 1950’de DP’nin iktidara gelmesiyle yeni bir şekil alabilirdi. Çünkü Tevfik İleri, Kemal Zeytinoğlu, Namık Gedik öğrencilik yıllarımda öğrenci dernekleri çalışm alarım da en yakın arkadaşlarımdı. H aşan Polatkan’la d a daha önce DP Eskişehir ve Bilecik çalışm alarım da tanışmıştım. Zeytinoğlu’nun 1945 milletvekili seçimlerinde pürüzlü bir durumu v ar dı. Bu pürüzlü durumun düzeltilmesinde elimden gel diği, aklımın erdiği kertede ona hizmette bulundum. Bu yakınlığım ıza güvenerek ondan bir sosyalist siya sal parti kurmamı DP iktidarının nasıl karşılayacağını araştırdım . Kuracağım partiye 141, 142. maddelerin ne oranda uygulanacağını sordum. Yapılan araştırm ala rım olumlu bir sonuç vermedi. Ben de DP’den ümidi mi kestim. Şim di k ısac a devlet m em uriyetine nasıl girdiğim i anlatayım : II. D ünya S av aşın ın so n ların a doğru CHP, N afia dairelerinde yolsuzlukları önlem ek am acıyla devlet Rayındırlık ihalelerinin ve kontrol teşkilatının tek el den yürütülm esini uygun gördü. Böylece ihalelerin tü mü valiliklerin, N a fia m üdürlüklerinin ta sa rru fu n
dan çıkmış oldu. Pek doğaldır ki ihalelerin tek m er kezden yapılabilm esi için vilâyetlerin birkaç işlerinin birleştirilmesi, tek elden ihaleye çıkarılm ası gereki yordu. Bayındırlık Bakanı Sırrı Day, doğudaki 9 vilâyetin lojman inşaatlarım tek ihale konusu yapmıştı. Yaklaşık olarak o günün parasıyla 6 milyonluk bir taahhüt ko nusu ortaya çıktı. Bu taahhüdü doğulu 3 müteahhit al mıştı. Bunlar işleri gerektiği gibi yürütemediler ve or taya çeşitli dedikodular çıktı. İnşaat işi çıkm aza girdi. Nihat Erim ’in Bayındırlık Bakanlığı döneminde bu ta ahhüdün bütün kontrol teşkilâtı değiştirildi. Bu işin kontrolünün başın a çok değerli, nam uslu bir kişi olan Lâtif Doğu, geniş yetkilerle getirildi. Lâtif Doğu Mühen dis Mektebi Talebe Cemiyeti Başkanlığı’nı yapmıştı. Ben de onun idare heyetinde üye bulunmuştum. Bu iti barla beni yakından tanır ve bilirdi. Göreve tayin edi lince beni de yanına aldı. L âtif Doğu, bu işleri tasfiyeyle görevlendirilm işti. Kontrol teşkilâtının değişm esi üzerine eski kontrol te ş kilâtı bütün belgeleri im ha ettiğinden yeniden belge lendirm e zorunluluğu vardı. Bu kon uda çeşitli kom is yonlar k u ru ld u y sa d a bunların hiç biri b aşarılı o la m adı. Bu sıra d a benim işim e son verilm esi için fa a li yete geçildiyse de B ak an lık ça «vücuduna ihtiyacım ız vardır» gerekçesiyle görevde kaldım .
1950’de iktidar değişikliği oldu. Yeni Bayındırlık Bakanı Kemal Zeytinoğlu, benim talebe cemiyeti b aş kanlığı yaptığım dönemden arkadaşım dı. Komisyonla rın tam am layam ayıp bıraktığı bu işi re’sen tam am la dım. Bundan so n ra 1960’a k a d a r Bayındırlık B ak an lığın d a çalıştım .
* CHP’ye Yeni Yön V erm ek CHP’de güvencim olan tek kişi E sen d al’dı. Esend a l’ın ziyaretine gittim . O sıra la rd a K ore’ye a sk e r gön derm e (m eclisten izin alm ad an ) olayı olm uştu. Bu du ru m d a T ürkiye’nin gerçekten kritik bir iç politika d u rum u vardı. E sen d al’ın g erek dün ya politikası ve g e rekse de Türkiye iç politikasın da gen iş b ir tecrübe ve bilgisi vardı. Ben onun bu kon ulardaki fikirlerine s a y gılıydım, onunla bir durum değerlendirm esi yaptık. CHP’nin tu tarlı bir sol politika izlediği takdirde bütün bir m uhalefeti tem sil edebileceği ve ik tid ara gelebile ceği sonucuna, vardık. Bunun d a CHP’nin bir So sy alist H alk Partisine dönüşm esiyle m üm kün olduğu kan ısın a vardık. E sasen 1950 seçim lerinden önce E sen dal CHP’ de bu doğrultuda bir eğilim belirdiğini ve bir kom isyon kurulup çalışm alara geçtiğini Şevket S ü rey y a A y d e mir, B u rh an Belge ve İsm ail H üsrev Tökin’in bu ko m isyonda görev aldığını söyledi. 14 m ayıs 1950 seçim leri sonunda kom isyonun dağıldığını, Seyfi K urtbek aracılığıyle bun ların DP’ye sığındığını söyledi. Bu su retle CHP içinde sol k an ad ın sah ip siz bir h alde bulun duğunu, küçük bir çabayla, bir yayın o rgan ıyla CHP’ ye istenilen yönün verilebileceğini de sözlerine ekledi. CHP’nin H alkevlerinin m ülkiyetinde olan m a tb a a la rı nın birinin ele geçirilm esiyle bu yayının devam lılığının sağlan ab ileceği n ok tasın d a an laştık ve benim devlet hizm etinden ay rılarak yayını yönetm em in uygun ola cağı kon usun da d a an laştık. O dönem lerde CHP genel sekreterliğin i K asım Gülek yürütüyordu. G ülek’in E sen d al’a k a rşı sonsuz bir bağlılığı vardı. E sen dal b a n a «oğlum» dedi. «Gülek CHP genel sekreteridir, son derece p ratik bir kişidir. Ivıı çözülm ez san ılan so ru n lara bir çözüm bulabilir. İlk
Lİ40
görünüşte in san a snop (züppe) izlenim ini verir. K e sinlikle yanlıştır. Çok tem iz ve d ü rü st biridir, yalnız m enajere ihtiyacı vardır. Ben ihtiyarladım . S a n a v a si yet ediyorum. G ülek’i yalnız bırak m a. H ocalık h akkım ı helâl etmem » dedi. «O ndan so n ra d a bu düşün dü kleri mizi K asım yoluyla CHP’de uygulayabiliriz. M esele İs m et P a şa ’yı bu fikre çekm edir. İsm et P a şa kabu l ed er se bu işe olm uş gözüyle b akab ilirsin » dedi. O ndan son r a bana, «İsm et P a şa ’yla olan ilişkiyi ben izleyeceğim . Parti kadem eleri ile olan ilişkileri de sen izlersin. Y al nız p arti kadem eleri ile kon uşurken elinden geldiğince saf, ah m ak bir rol takın. B ir şey so ra r la rsa aklım e r mez, bu işleri E sen dal düzenlem ektedir de» dedi. B ir k art vererek beni CHP genel sekreteri K asım G ülek’e yolladı. G ülek’e gittim . Hem en hiç bir şey konuşm adık. Ben seni partin in yayın ve p ro p ag an d a işlerine b ak an C em al R eşit Eyüboğlu ile m alî işlere b a k a n Ferit Melen’e yollayayım dedi. K apıcısıyla beni onların o d asın a yolladı. C em al R eşit Eyüboğlu, Ferit M elen ve ben sol bir yayın için CHP’nin m alî im k ân ların d an fa y d a la n m a konusunu görüşm eye başlad ık. Buna, görüşm eden çok, C em al R eşit’in konuşm asını dinlem e diyebilirim . Ben E sen dal’ın tavsiyesine u y a ra k su sm ay ı tercih ettim ve elden geldiğince bön bir kişi göründüm . Ferit M elen bir tek söz söylemedi. C em al R eşit ise sözlerinin son ların d a partiye bir sosy alist yön verilirse kendisinin a y rılacağın ı, Ferit M elen’in de ay rılacağın ı tahm in etti ğini söyledi. Ferit M elen olum lu y a d a olum suz bir şey demedi. A kşam E sen d al’ın ziyaretine gittim . O d a İnö nü ile görüşm üştü. Esendal, İnönü’nün kendisine «p ar tinin ideolojik bir m ücadeleye girişm esin i doğru bu l m adığını, DP’nin ik tid ara ideolojik bir m ücadeleyle de ğil, dış politik konjonktür gereği geldiğini, iktidarı DP’nin alm ayıp kendilerinin o n a verdiğini» söylediğini
F.16
belirtti. İnönü d ah a so n ra «Yine dış politik konjonk türün gereği iktidarın, iktidarı kendilerine devredece ğini» sözlerine eklem iş. E sen dal devam ederek: İnönü’nün «D ünya politik konjonktürü öylesine k a rışık bir d u ru m dadır ki K öprülü ’nün bu işin h akkın dan gelm esi im kânsızdır. K endisi iktid arı bize devredecek tir. DP içinde devredebileceği b a şk a bir gü ç yoktur» dediğini anlattı. O ndan so n ra E sen dal şöyle devam etti. «İsm et P a ş a yanılıyor. E sasen p a şa dem okrasinin n asıl işlediği ni tam kav ray am am ıştır. D em okraside baskı g ru p la rının etkenliğini görem em iştir. Bu itib arla bu h atayı işliyor. K öprülü’nün gücü, istese de iktidarı CHP’ye devretm eye yetmez. B ask ı g ru p la n bu o lan ağı tan ı m az. İsm et P a şa kendini oyalıyor. CHP’nin bu yolla ik tid ara gelm esi söz konusu olam az» dedi ve b an a «Bize biraz d ah a beklem ek gerekiyor, sen yine işine dön. M ektuplaşm am ıza gerek yok. Z am anı gelince ben seni bulurum » dedi. E sen d al’la bu son görü şm e m iz oldu. Ben işim e döndüm. K ısa bir sü re so n ra da gazetelerden öldüğünü öğrendim , cenazesinde bu lu nam adım , n ur içinde yatsın. * M em duh Şevket Esendal A nılarım ı y azm ay a k a r a r verdikten so n ra E sen d al’ la ilgili olanlarını d a yazm am bir zorunluktu. Rahm etli E sendal özel kon uşm alarım ızda an ıların ı yazdığını, bun ları kızı Emine H anım a b ırak acağın ı, kendisinin ölüm ünden otuz yıl so n ra basılm asın ı v asiy et ettiğini ve gelirini de tam am ıyle Em ine H am m a bıraktığın ı söy lemişti. 1948’de rahmetli Esendal’la birlikte CHP içindeki «OLuzbeşler»in hareketinin organı olacak bir günlük :>a :>
gazete çıkarmayı düşünmüştük. Esendal 1908’e kadarki anılarını bu gazetede tefrika edecekti. Ben Esendal’a anılarının 1908’e k ad ar olan bölü münün yanı sıra esas önem taşıyan 1908’den sonraki bölümünün yayınlanm asının daha uygun olacağını önermiştim. Rahmetli Esendal, bu bölümlerin yayınlan masının Türkiye’nin hem iç, hem de dış politikasına olumsuz etki edeceğini söyledi. «Otuzbeşler» CHP içinde çok partili düzene geçil mesini, demokrasinin tam anlam ıyla işlerlik kazanm a sını isteyen gruptu. Rahmetli Esendal’m oğlu Mehmet Su at Esendal’la görüştüm. Anılarının hiç birinin ne kendisinde ne Emi ne Hanımda, ne de noterliklerde ve banka k asaların da olmadığını öğrendim. Oysa 1908’e k ad ar olan bölü münün tamamıyle yazılmış olduğunu kendisinden din lemiştim. Yine kendisinden «Ahrette Görüşmeler» adın d a bir roman hazırladığını da dinlemiştim. Romanın konusunu da ban a şöyle anlatmıştı.- «Dünyaya yön ver miş kişilerin (Atatürk, Lenin, Napolyon vb...) ahrette bir aray a gelip dünyada yaptıklarını savunm aları ve birbirlerini eleştirmelerini anlatıyorum» demişti ve ay rıca Lenin’le A tatürk’ün karşılıklı konuşm alarını da nasıl kaleme aldığını ban a anlatmıştı. Bu romanını bi tirip bitirmediğini bilmiyorum. 1950’de rom an taslak halindeydi. Çocuklarından ve başka yerlerden romanı konusunda da bir bilgi edinemedim. Esendal anılarında benim kendisine sürgün edil diğim Bozöyük’ten yolladığım mektubu da bulundurdu ğunu söylemişti, ayrıca istediği fotoğrafım ı da kendi sine vermiştim. Benim fotoğrafım la birlikte kendi y aşam ın d a yer alan babam ın ve dayım ın fotoğrafların ı d a istedi, ben de verdim .
Esendal’ın anılarında dayımın nasıl geçtiğini ken disinden sordum. Çünkü dayım Küçük Cevdet Beyin politik bir önemi olacağını sanmıyordum. Dayım Küçük Cevdet Bey Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler) çıkış lıdır. II. Abdülhamit döneminde mülkiye kaym akam lık ları yapmış, 1908’de en genç m utasarrıf olmuştu. M u tasarrıf iken 37 yaşında ölmüştü. Esendal, anılarında dayımın yer alışım şöylece an latmıştı: 1914 yıllarında Tokat’ta Ermeni mahfelinde bir temsil verilmiş, bu temsile m ahallin mülkiye âm iri sı fatıyla dayım ve Esendal’ın da dahil bulunduğu bir he yet davetli olarak katılmıştır. Bu temsilde bir ülkede farklı kültür düzeylerindeki çeşitli ulusların olması h a linde, siyasal iktidara sahip olanın kültürü diğerlerin den geri ise, o ülkede bir sömürünün bulunduğu, bu durumun devam etmemesi gerektiği, kültürce ileri olan lan n siyasal iktidarı da ele geçirmeleri gerektiği an latılıyordu. Dayım bu temsile karşı bir tepkide bulun m adan oyunu sonuna kadar izlemiş ve oyun sonunda da farklı kültürlü ulusların sömürüşüz bir düzen oluş turm aları için izleyecekleri yöntem konusunda tartış m alara başlam ış. Dayım İttihatçı olm asına rağm en İt tihat ve Terakkî’nin görüşlerine aykırı görüşler öne sürüyormuş. Babam ın görüşü de dayımın görüşü gi biymiş. Ben E sen dal’m, an ıların ı U N E SC O ’d a y a d a yurt dışında b a şk a bir yere verm iş olduğunu ve ölüm ünden 30 yıl so n ra d a bu m ü essesenin an ıları Em ine H anım a teslim etm esini ve Emine H anım dan a n ıla n y ay ın lam a sını istediğini sanıyorum . Memduh Şevket Esendal Çorlu’ludur. Hali vakti yerinde bir çiftçi ailesindendir. 15-16 yaşlarında ba bası ölmüş. Ailenin erkeklerinin en yaşlısı kendisiymiş. 344
Çiftliğinin m andırasının işlerini yönetme onun eline kalmış. Resmî hiç bir tahsili yoktur. 17 -18 yaşlarında iken gizli çalışan İttihat ve Terakki siyasal derneğine girmiştir. Kendisinin anlattığına göre Mithat P aşa’nın Kanun-ı E sasi’sini yürürlüğe koym ak üzere İttihat ve Terakki gizli merkezinde yemin ettiğinde Esenda1 Kanun-ı E sasi’yi okumamıştı. Yani hayatını neye vakfettiğini kendi de bilmiyordu. Yine Esendal’ın ba na anlattığına göre bu derneğe girenlerin yüzde sek seni, doksanı da kendisinin durumundaydılar. II. Abdülhamid döneminde kurulu düzene, mevcut yönetime karşı yapılan her eleştiri İttihat Terakki eleş tirisi sayılır ve o kişi İttihat Terakki’ye mensup olsun olmasın bu örgütün mensubu sayılır, sürgüne gönde rilirdi. 1908 meşrutiyet ihtilâli gerçekleştikten sonra İt tihat Terakki’ye mensup olsun olmasın siyasî veya adî bütün sürgünler hapistekiler kendilerini İttihat ve Te rakki örgütü mensubu ilân etmişlerdi. Esendal’ın bana anlattığına göre kendini gizli İttihat ve Terakkî’ye mensup ilân edenlerin ancak yüzde beş dolayında ki şinin bu örgüt mensubu olduğunu üst tarafının yakış tırma olduğunu söylemişti. 1908’den sonra bu uydurm a İttihatçılar parlam en toda ve bürokraside yer aldılar, İttihat Terakkı’nin giz li döneminin üyelerinin çoğu parlam entoya ve bürok rasiye itibar etmediler. Parti kademelerinde çalışm ayı tercih ettiler. Partiyi ve üretici güçlerin kuruluşlarını, meslek odalarını devlet emniyet teşkilatını, teşkilat-ı m ah su sa’yı (gerek siyasi gerek ticari! parlamentonun ve bürokrasinin üstünde gördüler ve bu kuruluşları ele geçirmeyi uygun buldular. Esendal’ı esnaf birliklerini kurm a işiyle görevlendirdiler. O dönemlerde baskı gruplan ve baskı gruplannın önemi konusunda hemen hemen hiç kimsenin bilgisi 1M Tı
yoktu. Esendal’ın ban a anlattığına göre kendisinin de* bu konuda bir bilgisi yoktu. Ancak esnaf dem eklerinin ve bunların birliklerinin belli bir dönemde İttihat ve Terakkî’ye, meclis-i m ebusan’a, bürokrasiye etki yapacak bir durum a geldikleri görüldü. Bunun üzerine İttihat Terakki içerisinde Kör Ali bey (Ali İhsan bey )’in çev resinde esnaf odalarına mesleki birliklere dayanan bir grup oluştu. Bu grubun en kuvvetli kişisi esnaf odaları birliğini yöneten Memduh Şevket Esendal'dı. Memduh Şevket Esendal bu konuda ban a şunları anlattı: «Bizim gruptan olmayan kişiler kurdurduğum herhangi bir esnaf derneğini parçalam aya veya ona k arşı aynı iş kolunda bir başka esnaf dem eği kurm aya kalkıştılar. Genellikle bu girişimlerin çoğunluğu başarısızlığa uğ ramıştır. Bunun üzerine İttihat Terakki genel merkezi beni partinin esnaf odalarıyla ilgili kol başkanlığından aldı. Yerime Cavit beyin güvendiği kişisi Sam i beyi ge tirdi. Am a örgüt beni tanıdığı için Sam i beyin gelişi örgütte esaslı bir değişiklik yaratm adı.» Kör Ali bey İslâmî Ahi teşkilâtını ve özellikle 1. M urat’tan önceki A nkara şehrindeki Ahiler Devletini incelemiş ve o yönetime uygun bir devlet yönetimi dü şünmüştü. Bu devlet klasik merkezî devlet düzeninden uzak, bir tür korporatif devletti. Hemen şunu söyleyeyim ki Kör Ali beyin düzen lemek istediği korporatif devlet, İtalya’da, İspanya’da, Portekiz’de uygulanan biçiminden temelde ayrılıyordu ve onlardan çok önce ortaya atılmış oluyordu. Bu kor poratif devlet bir tür kooperatifçi sosyalist devlet dü zeniydi. Kör Ali beyin arkadaşları ittihat ve Terakki’den ayrılm ak ve bir kooperatif kurm ak ve buna dayanan bir siyasal örgütlenmeye gitmek eğiliminde idiler. An Mtt
cak I. D ünya Sav aşın ın b a şla m a sı bu h areketin g e r çekleşm esine engel oldu. I. D ünya S a v a şı içinde b u n lar «iaşe teşkilâtı»n ı el lerine geçirdiler ve b u n lara «iaşeciler» dendi. İaşeciler ve m esleki tem silciler eşan lam lı sözcüklerdir. S a v a ş içerisinde iaşeciler veya teşkilat-ı m ah susa-i ticariy e’ çiler ürettikleri veya sa ttık ları m alın m aliyeti ile satışı a rasın d ak i fark ı gelir kaydettiler. Bu gelire d a y a n a ra k bir İktisadî v ak ıf ku rdu lar. İçinde millî kelim esi bu lu nan, milli m ensucat, millî kan tariye, millî iktisat, itibarı millî vb... bütün İktisadî, m alî ku ru lu şları m eydan a getirdiler. O sm anlı ekonom isine ve dolayısıyle O sm anlı politikasına şeklen değilse bile fiilen sah ip oldular. M emduh Şevket ve a rk a d a şla rı devlet k ad ro su n dan çok esn af odaların da, Teşkilât-ı M ah su sad a, p arti kadem elerinde görev aldılar. Y ak u p Cem il ve gru bu d a E sen d al’m yakın a rk a d a şla rı idi. I. D ünya S a v a şı için de İtaly a’nın A lm anlard an ayrılıp İngilizleri tu tm aya b aşlam ası üzerine İttihat ve T erakki içinde bir grup, bizim de İtalya gibi d avran m am ızı önerm eye başladı. Y akup Cem il bu hareketin önderlerindendi. T alât P a şa, M em duh Şevket E sen d al’ı Y aku p Cem il’le ilişki k u r m akla, onu bu düşüncesinden cay d ırm ak la görevlen dirdi. Esendal Y akup Cem il üzerinde etkili olam adı. Y akup C em il’i izleyen Enver P a şa onun aleyhine h a re kete geçti. Bu a ra d a M em duh Şevket E sen d al’ı tasfiy e yi de k ararlaştırd ı. T alât P aşa, E sen d al’ı Y ak u p C em il’ in akıbetine u ğram ak tan kurtardı. E sen dal’la yaptığım ız özel k o n u şm alard a hayatını iki kişiye borçlu olduğunu söylem iştir. B u n lard an biri T alât P aşa, diğeri de İsm et P a şa idi. İsm et P a şa ’nın E sen dal’ı nasıl ku rtardığın ı a şa ğ ıd a an latacağız: I. D ünya Sav aşın ın son un da T alât P a şa ekibi T ür kiye’yi terkedince gerek İttihat ve T erakki ve gerekse 247
Türkiye’nin kaderi Kör Ali bey ekibinin yani meslekî temsilcilerin, teşkilât-ı m ahsusa-i ticariyecilerin, dahili ve haricî teşkilât-ı m ahsusacıların eline geçti. 2. Dün ya Savaşından yenik çıkmamız, Çarlık’ta Sovyet İhti lâlinin patlak vermesi, Alm anya’da Spartaküs, Avus turya’da Belakun’culan n ayaklanm aları üzerine m es lekî temsilcilerin sol kanadının bir kısmı kendilerini dünya ihtilâline verdiler. Bunların solculuğu genel ola rak P arvüs’cü bir komünistlik, diğer bir deyimle Türk ve İslâmm önderliğinde bir dünya komünizmi hareke tine eğilimlidir. Meslekî temsilcilerin merkez ve ılımlı kanadı ise Türkiye ulusal kurtuluş hareketinin çekir deği oldu. Esendal da bu gruba dahildir. Esendal bu kuruluşun temsilcisi olarak A nkara hü kümeti tarafından Azerbaycan’a elçi olarak gönderildi. Daha sonra Çerkez Ethem hareketlerinin ve diğer ko m ünist partilerinin gelişmesi üzerine A nkara hüküme ti bunların Bolşevik partisiyle ilişkili olduğu zehabına kapıldı. Esendal geniş yetkilerle bu hususları incele mek üzere 1921’de M oskova’ya gönderildi. Stalin’le gö rüşm eler yaptı. Bu görüşm eler sonunda Ethem hare ketinin, Tokat mebusu Nazım bey hareketinin Bolşevik partisiyle bir ilişkisi olmadığı anlaşıldı ve A nkara bu hareketlerin tasfiyesini gerçekleştirdi. Esendal orada Bolşevik meslekî birlikleri olan Profesyo Solhoz’ları in celedi. Kör Ali bey öğretisine yeni bir biçim vermeye çalıştı. Öte yan dan A v ru p a’d a sen dikaları, işçi konseyle rini, m eslekî k u ru lu şları inceleyen Servet E rkin bey de K ör Ali beyin m eslekî tem silciliğini, k ap italist doğ ru ltu da işledi. Sonuç o larak K ör Ali beyin öğretisi biri Memduh Şevket Esendal, diğeri Servet Erkin bey ol m ak üzere ikiye ayrıldı. 248
K u rtu lu ş sav aşım ızd an so n ra bu kollar birleştiler O rtak bir ç ab a gösterdiler. Kör Ali bey, K u rtu lu ş S av aşım ızd an so n ra İttihat ve T erak k î’den a rk a d a şı olan C avit bey ve onun eki biyle bir an laşm ay a vardı. B u a n laşm a y a göre T ürkiye’ nin yönetimi biri seçm en v a tan d a şları tem sil eden m il let meclisi, diğeri üretici gü çleri yani m eslekleri tem sil eden k orp oratif m eclisi olm ak üzere iki m eclisle yöne tilm esi biçim inde idi. Bunu gerçekleştirm ek üzere bir siy a sal p arti k u rm ad a K ör Ali beyle C avit bey b ir a n la şm ay a vardılar. C avit bey ram azan ay ın d an fa y d a la n a ra k kendi ark ad aşların ı ve K ör Ali beyin a rk a d a şla rın ı bir gece ifta ra çağırdı. İftardan so n ra y u k arıd ak i g ö rü ş söz ko nusu edildi. Bu e sa sla r a göre de b ir siy a sa l partin in k u ru lm ası fikri o rtay a atıldı. Toplantıya k a tılan lan n bir kısm ı politik h ay attan çekildiklerini ve bir siy a sa l partiye girm eyeceklerini söylediler. S a la h Cimcoz (S a yın Devlet B aşkan ım ız K o ru tü rk ’ün kayın pederi), A h met N esim i ve d ah a birkaç kişi bu görü şte o lan lard an dı. Toplantıda bulu n an ların d iğer bir kısm ı d a ay rıca bir p arti kurm ayıp toptan CHP’ye girm e ve on a bu yö nü verm e görü şü nü önerdiler. M em duh Şevket E sen dal bu gö rü şte olanlardandı. T oplantıda bu lu n an ların d iğer bir kısm ı d a C avit beyin önerisini uygun buldular. C a vit bey ikinci bir ifta r yem eğine siy a sa l p arti kurulm am asm ı ve CHP’ye girilm esini önerenleri çağırm adı. Sad ece yeni bir p arti k u ru lm asın ı öngörenleri bu ifta ra d avet etti. İftarlar partin in k u ru lu ş h azırlıkları için bir kaç kez tekrarlan dı. Bu top lan tılara k atılan S a b ri bey (m erhum Z iraat vekili S a b ri Toprak) kon uşulan ları gü n ü gününe Ç an k ay a ’y a iletti. D ah a so n ra İzm ir suik asti ve İttihat T erakkicilerin sa v a ş sorum luluğu dola-
2-111
yısıyle C avit beyle birlikte yeni bir p arti k u rm ad a ileri giden ler (Cavit, doktor Nazım , N ail, Hilmi, K a ra K em al beyler) asıldı. B ir kısm ı d a h apis ve sü rgü n le cezalan dırıldılar. CHP’ye girm eyi, bu düşünceleri o rad a savu n m ayı öneren M em duh Şevket E sen dal öğretm enlikten alın a ra k elçi o larak yurtdışın a sürüldü. E sen d al’ın İstiklâl m ahkem esince m ahkûm olm ayıp yurt d ışın a elçi o larak sürülm esin i İsm et P a şa sağlad ı. Servet Erkin bey de öğ retm enlikten alın arak T icaret B ak an lığın d a bir geri hizm ete atandı. E sendal İnönü’nün devlet b a şk a m o lu şu n a k a d a r yurtdışında kaldı. D ah a so n ra CHP genel sekreteri oldu.
* İşçi H aklarını K orum a D em eği 1945’de sınıf esasına göre örgütlenme yasaların te m inatına girince, yerden m antar biter gibi sayısız sen dikalar kuruldu. Kurulan sendikaların çoğunluğu (%90 civarında) sosyalist partilere eğilimli idi. Bu durum CHP’yi korkuttu; sıkıyönetim ilân ederek bütün sendi kaları kapattı. Yeni bir sendika kanunu çıkararak iş çilerin sosyalistlerle tem as kurm asını önledi. Sen d ik alar kan u n un dan önce se n d ik alar cem iyet ler k an u n u n a ve M edenî K an u n a göre kuruluyorlardı. S en d ik alara işçi olm ayan kişiler, aydın so sy alistler de girebiliyordu. Sen d ik alar kan u n un u n değişm esiyle, ye ni kanun işçi olm ayan ların se n d ik alara girm esin i ön lüyordu. Bu suretle, aydın sosyalistlerin desteği ile k u rulan sen dik a dönem i son buluyor; işçi kendi im k ân la rı yle sen dikaların ı k u rac a k ve yürütecek dönem e g iri yordu.
B una k arşılık dernekler y a sa sı işçilerle, sosy alist aydınların aynı dernekte to p lan m aların a m ani de ğildi. O halde sosy alist aydın larla, işçilerin o rtak ç a baları an cak dernek yoluyla olacaktı. İşçilerin, so sy a list ay d ın larla o rtak ç a b a h arc a m ala rı nasıl gerçekle şebilir sorusunu işçi ark a d a şım Zeki U ral b an a sordu. Ben de ona bu, an cak işçi h ak ların ı korum a derneği g i bi bir dernekle gerçekleşebilir dedim. Bir h a fta k a d a r sonra, Zeki U ral u sta ile buluştuk. O, b an a d a b ak ve dokum a işçileri arasın d a böyle bir derneğe ta r a fta r çok kişi v a r dedi ve böyle bir dernek ku ru lm asın ı önerdi. Bunun üzerine bir tüzük ta sla ğ ı h azırladım . Zeki Ura l’a verdim . Zeki U ral bunu a rk a d a şla rın a okum uş, on lan n d a tüzük taslağ ı üzerinde düşüncelerini alm ış tı. Tüzüğün son şeklini sap ta m a k ve vilâyete verilecek evrakı h azırlam ak üzere Zeki U ral'ın evine gittim . Tü züğün son şeklini daktiloya çekerken Şevket Döndü ren u sta, Zeki U ral u stay ı ziyarete geldi. Şevket ustayı ilk d efa b u rad a gördüm dü. T anışm am ız böyle b a şla dı. O, dernek çalışm alarım ızı gördü, durum u on a d a anlattık. Şevket U sta I. D ünya S a v a şı sıra sın d a A l m an y a’d a idi. S p a rta k ü s hareketlerin e katılm ıştı. Derneğin ku ru cu ları a ra sın d a siy asî p artilere k a rışm ış kişilerin yer alm a sın a k a rşı olduğum uzu d a kendisine bildirdik. E sasen Şevket u sta y a k a rşı tered dütlü bir durum um uz vardı. O dönem de Ş efik Hüsnü, E sad Adil tutukevinde idiler. Şevket u sta y a san k i biz bu teşebbüsü tutukevindekilere yem eden içm eden git u laştır dem işiz gibi h areket etti. H apishaneye gitti; bu dernek konusunu on lara söyledi. Türkiye S o sy alist Köylü-Em ekçi P artisi b u n a sah ip çık m aya kalktı ve bu partiden bir gru p ziyaretim e geldiler. İşçi h ak lan rını K orum a D em eği adiyle b ir d em ek k u rm a ç a b a la n içinde o ld u k lan n ı benim de bu derneğe girm em i 251
rica ettiklerini söylediler. K u ru cu lar a ra sın d a kim le rin bulunduğun u sordum , Şevket u stan ın d a bulun duğu n u söylediler. O zam an d u ru m a intikal ettim. Özü r dileyerek teklifi reddettim Hem en Zeki u stay ı bu l dum. D urum u an lattım ve derneğin k u ru lm asın ı er telem esini rica ettim. D em eğin k u ru lm ası b a şk a b ir tarihe bırakıldı. Fakat, dernek üzerinde lojistik çalış m aları ihm al etmedik. D em eğin tüzüğünü a çık lar ve çalışm a p ro g ram ı nı a n latır b ir broşü rü rah m etli ark ad a şım Fehm i Y a zıcı ile b erab er hazırladık. Ben de iş icabı İstan b u l’u terk ettim. Doğu A n adolu’y a gittim . Dernek 1950 seçim arifesinde, ben Doğu A n ad olu ’ d a iken, bilgim dışın da kuruldu. D em eğin genel sek reterliğini Fehmi Y azıcı ark ad aşım m u vaffakiyetle yürüttü. 1950 seçim leriyle k u m la n TBMM b aşk an lığ ı n a derneğin istekleri bir dilekçe ile sunuldu. Bu konu d a TBMM başk an lığın d an yardım rica edildi. TBMM reisi dilekçeyi Ç alışm a B ak an lığın a h av ale etti. Ç alış m a B ak an lığı d a dem eğe, dilekçede önerilen h u su sla rın büyük çoğunluğu B ak an lığın e sa s görevi olduğu nu, bu istikam ette çalışılm akta bulunulduğun u b ir k ıs m ının d a yeni kan u n ları gerektirdiğini, bu kon uda ç a lışılacağın ı ve derneğin de gerektiğinde m ü talaasım n alın acağın ı bildirdi. D erneğin TBMM b aşk an lığ ın a su n ulan dilekçeyi Ulus yayınladı ve dilekçedeki e sa sla rı CHP benim sedi. Dernek, dilekçeyi ve Ç alışm a Bakan lığın ın cev a bını bir broşü r ile yayınladı. B u ra d a önemli olan h u sus, iktid ar partisinin işçilerle ilgili kon u lard aki k a nunların işçi ku ru lu şların ın m ü talaasın ı ald ıktan son ra işçi ku ru lu şlarının m ü talaaların ı d a ih tiva eden bir gerekçe ile TBMM’ne sun ulm asın ı benim sem esi idi.
1950 seçimlerinden sonra dem ek kum cu üyelerin den bir kısmı Demokrat İşçi Partisi kum cuları arasın da yer aldılar. Derneğin lider kadrosundan bir kısmı nın siyasî bir partiye angaje olması sakıncalı idi. D er nek kendini fesh ederek çalışm alarına son verdi. 8 Temmuz 1948’den sonra politika ile uğraşm ak anlamsızdı. Türkiye A m erika’nın uydusu olmaktan kurtulmadıkça, millî bir politika izlemek imkânsızdı. Bu dönemde ben de politika ile ilişkimi kestim. A nka r a ’da çıkan «Yeni» dergisinde edebiyat üzerinde bir iki yazı yayınladım. Günlük Medeniyet Gazetesinde suya sabuna dokunmaz yazılar yayınladım. Mehmet A raşıl arkadaşım ın dergisinde akadem ik yazılar yayınladım. Bu arad a akadem ik mahiyette «Önasya» dergisini çı kardım. Dergideki bütün yazılar benimdir. Dergi tek sayı çıkmıştır. 27 Mayıs 1960 hareketine k ad ar politika dışı ya şadığım ı biraz yukarıda anlatmıştım.
253
6 27 M ayıs’ın Ardından
* 27 Mayıs 1960 Hareketi 1960 m ayısında öğrenci hareketleri bir hayli art tı. Bu hareketleri, Türkiye’nin iç politika konjonktürü ile izaha imkân yoktur. Bunu dış politika ile izah et mek gerekir. Nitekim Türkiye’nin dış politikası ve onun konjonktürü 8 temmuz 1948’de yeni bir yön al mıştı. Türkiye Am erika’nın uydusu olmuştu. Buna gö re Türkiye’nin iç politikasının da bu doğrultuda ol m ası ve iktidar partisinin bunu sağlayacak bir nitelik te olması gerekirdi. CHP bu niteliğe sahip bir parti değildi. M üdafaa-i Hukuk’tan gelmişti. A m erika’ya 2.r>f)
güven verici bir karakter taşımıyordu. Oysa aslında CHP M üdafaa-i Hukuk’u yitirmiş Amerikan uydusu olm aya elverişli bir karakter kazanm ış bir parti idi. Fakat bunu Am erika’ya anlatm asına imkân yoktu. Bu itibarla Am erika’ya güven verici bir m uvazaa (danı şıklı dövüş) partisini ortaya çıkarm ak zorunluktu. Bu m uvazaa partisinin de belli bir süre sonra CHP’nin m uvazaası olduğunu Am erikalılar da anlayacaktı ve onu terkedecekti. Am a o vakte k adar bir hayli yol al mış olacaktı. Bu durum 1955’te ortaya çıktı. DP’nin dış politikasını yürüten Fuat Köprülü mevcut politik kon jonktüre ayak uyduramadı. Dışişlerinden çekildi. Bu suretle İnönü’nün Fuat Köprülü’nün dış politikayı yürütemeyeceği görüşünün birinci kısmı gerçekleşti, ikinci kısmı (yani Köprülü’nün iktidarı DP’de başka bir kişiye değil CHP içinde bir kişiye devretme doğ rultusu) gerçekleşmedi. Köprülü yerini Fatin Rüştü Zorlu’ya bıraktı. Zorlu da bu konjonktürü yürütemedi. DP de Am erika’nın sandığı gibi ona uydu olacak bir parti değildi. O da CHP gibi M üdafaa-i Hukuk’dan geliyordu. Am erika’nın m utlak kölesi olamazdı. Ame rik a’ya bağlılık CHP’de ve DP’de konjonktüreldi. O halde DP’nin de devrilmesi Am erika için gerekliydi. Hiç kuşku yok ki DP’nin yerine gelecek olan parti de yine Am erika’ya olan bağlılığı konjonktürel olacaktı. Belli bir tarihten sonra Am erika’nın isteklerine boyun eğmeyecekti. Amerika DP’nin izlediği yanlış ekonomik politika sından azam î yararlandı. DP iktidarı bir taraftan şe hirlerde ve köylerde emisyon yoluyla kredi m usluğu nu azam i açmış her girişimciye olanaklar sağlam ıştı. Bu durum eşya fiyatlarının yükselmesini doğurm uş tu. ayrıca toprak m ahsullerini dünya piyasasının ü s tünde bir fiyatla Toprak M ahsulleri Ofisine (özellikle :>r>o
buğdayı) aldırtıyor, bu suretle to p rak ağ aların ın el lerine dün ya p iy a sa sın a göre hakların ın üç k atı geçi yordu. D iğer ta ra fta n A m erik a’d an karşılık sız y apılan hibe bu ğd ayı to p rak m ah sulleri ofisi em rine veriyor, toprak m ah sulleri ofisi bu bu ğd ayı p açal (bu ğdayları birbirine karıştırm ak ) yapıyor. D ünya p iy a sası fiy a tından değirm encilere satıyor. Bu suretle ekm eği şe hirliler dünya fiy atları ile aynı fiy atla yiyordu. D iğer ta ra fta n ofisçe toprak m ah sullerinin y ü k sek fiy atla satın alınışı sonucu m e ra la r (otlaklar) tarım a çevrili yor, orm an lar tah rib edilerek ta n m a elverişli h ale ge tiriliyordu. Bunun son ucu n da h ayvan cılık ve orm an cılık gerilem iş. Yün, peynir, deri, kereste, y a ğ ih tiya cı k arşılay am az du ru m a gelm iş, bu n ların ithali za ru reti m eydan a gelm işti. Eşya fiyatlarının yükselişi girişimcileri asla ra hatsız etmiyordu. Çünkü gelirleri ona göre artıyordu. Buna karşılık sabit (asker ile sivil memurlar) ve dar (öğrenci, küçük esnaf işçi) gelirliler fiyat artışlarının ağırlığını duyuyordu. İşte Am erika bu durum dan fay dalanarak askerler ile sivil m emurları ve gençleri DP aleyhine şartlandırdı. 1960’m 27 M ayıs’ına rastlayan, askerler ile sivil m em urlar ve gençlerin olayı bu şart ların sonucuydu. Yurdum uzda Köprülü’nün 1955’te iktidarı CHP’ ne devretmeyişinin ya da devredemeyişinin sonucu bu devir işinin ask er ile sivil m emur ve öğrenciler aracı lığıyla zorla yapılmasını doğuracaktı. Bu patlam ayı ben m ayıs içinde kesinlikle sezinlemiş bir m ektupla Tevfik İleri’ye bildirmiştim. Mektubun metni bende mevcuttur. Onu aynen veriyorum. Rahmetli Tevfik İleri, Y assıada yargılam alarında bu mektuptan sö/, etmiştir. Mektubu bir belge olduğu için aynen sunu yorum.
F.17
257
* Tevfik Îleri’ye Mektup A bidin N E SİM İ A b d ü lla tlfp a şa 17 A K SA R A Y -İST . S ay ın T. İL E R İ NA FİA V E K İL İ ANKARA M u hterem A ğabeyim iz , T a r a fs ız b ir v a ta n d a ş, k ad im bir dost, y ak ın bir a r k a d a ş sıfa t ıy la yarın ım ızı n a sıl görd üğüm ü, size bild irm ek te fa y d a ve lüzum görüyorum . Ç ü n kü : siz, ik tid a r p a rtisi lid erlerin d en ve m es’ul k ab in e ü yelerin den sin iz. H ad iselere, bizim gib i so ğ u k k a n lılık la, ta r a fsız ve g arazsız, L â tin le rin d iliyle sin e İra stu die, b ak am azsın ız. B u yönden tah m in lerim in d eğeri vardır. S a y ın v a ta n d a şım ; T ah m in lerim i y a p m a d a n önce, realiteleri k o n sta te edeyim . I — Ü n iversiteliler ve ay d ın lar, şim d i, D F ’ye k arşıd ır, veya k a r şı o lac ak tır. Ü n iversiteliler, bu tu tu m la rın d a h ak lı m ıd ır la r ? h ak sız m ıd ırla r? onun m ü n a k a şa sı yersizdir. Biz, realitey i k ayd ile yetiniyoruz. I I — Ü n iversiteliler h arek e tin e, ask erler, işçiler, köylüler, istik lâlc i a z ın lık la r (K ü rtle r) ve resm en CH P’liler k a rışm a m ış tır. F a k a t, bunun ilerid e o lm ay ac ağ ı h ak k ın d a k im se te m in a t verem ez. II I — Ü n iversiteliler, bu ç ık ışla rın d a g en iş h a lk y ığ ın ların ı ta h rik edici ş ia r la r o rta y a atm a m ışla r, yaln ızca, b ir p rotesto 11e yetin m işlerd ir. IV — Ü n iversitelilere k a rşı, m ik ta rı beş m ilyonu bu lan (sic !) v a ta n cepheliler, a ltı yüz bin m ik ta rın d a k i taleb e -i n u r la r (s ic !) hep se ssiz k alm ışla rd ır. V — Ü n iversitelilere k a r şı p olis k ifay e tsiz k alm ış, silah lı ku vvetlerin m ü zah aretin e lüzum h a sıl olm uştur. S ila h lı kuvvetler, Ü n iversiteliler k a rışık lığ ın ı elb ette b a s tı r a c a k tır ; n o rm al h a y a t, sü k û n a v d e t edecektir. F a k a t b u n a rağ m e n m ü nevverlerle D P a r a sın d a d o stlu k k u ru lam ay ac ak tır. T e e ssü s edecek sü kû n u m u v ak k a t b ir m ü tarek e say m alıd ır. İ le ride vukuu m elhuz Ih tilâ tla rı d a d o stç a şöyle tah m in ediyorum : Aziz dostum , 258
I — M ünevverlerle D P a r a s ı ih tilâ fın , b a sk ıy la g id e rile ce ğin i sa n m a k çok s a flık olur. B a sk ıy la a n c a k m ün evverler sln d ireb ilin ir. F a k a t, d o stlu k sa ğ la n a m a z . D P ’n in ilk z a a fın d a , y a ni, seçim lerde bu sin m e k a lk a c a k ve m ün evverler b ü tü n g ü ç leriyle D P’n in ta sfiy e sin e ç a lışa c a k la rd ır. A rtık b u n d an böyle D P’nin seçim leri k a z a n m a şa n sı çok zay ıftır. D P seçim yoluy la tasfiy e y e u ğ ra m a m a k için y a gü d ü m lü bir seçim e y a d a, d ik ta rejim in e g itm esi lazım d ır. B u n d a n böyle güdüm lü seçim , T ürkiye’de ih tilâle yol a ç a c a ğ ı için v a rit d eğild ir. A cab a d ik ta ı-ejimi 1960 T ürkiye’sin d e k u ru lab ilir m i? N azarî o lara k b u n a hem en evet şek lin d e cevap verebiliriz. H albuki, p ra tik te bunun k arşılığ ı, D P için h a y ır şek lin d e o lac ak tır. Ç ün kü : D em okrasi, ik tisa d i c ih a zlan m asın ı, İk tisad î e n fra strü k tü r m ü esseselerin i, yan i, yolların ı, b a r a jla r ın ı, h id ro -elek trik san tra lla rın ı,... k u rm uş, istih lâ k sa n a y iin i de ku rm u ş veya k u r m a k ta o lan ü lkelerd e tu tu n a b ilir. H albuki, bu d u ru m d a o lm a yan ü lkelerde, b u n ları k u rm ak fe d a k â r lık la olur. F e d a k â r lığ a in sa n la rın çoğu k a tla n a m a z , bu yön den d em o k rasi ile k a lk ın m a bir a r a d a yürüm ez. D em okrasi, m ü sta h sille re d eğil, m ü ste h lik lere h ita p eder. T ürkiye, istih sa lin i düzenlem ek zo ru n d a o l du ğu için, bizde d ik ta re jim i zaru rid ir. F a k a t, d ik ta rejim in i M enderes, E n d o n ezya’d a S u k arn o ’nun, P a k ista n ’d a Eyüp H an ’ ın ta tb ik e ttiğ i gib i bizde k u ram az. Ç ü n kü ; S u k arn o , ü lk esin in terak k ici kuvvetlerine, ü n iv ersitelile rin e d a y a n a r a k h acı, h o c ay a k a rşı d ik ta re jim in i k u rm u ştu r. H albuki, M enderes d ik ta sın ı S a id - i N ursi’n in tale b e -i n u rların a, S a id B ilg iç ’in m il liy etçiler d ern eğin e, m alû m a fe ristle re d a y a tm a k ta d ır. B u y ö n den d ik ta sökm ez. E ğ e r M enderes ir tic a ile işb irliğ i y a p a c a ğ ı n a m ü nevverlerle İrtic a a k a r şı h a re k e t etsey d i ik tid a rı uzun öm ürlü olurdu. M enderes Eyüp H an tip i bir d ik ta d a k u ram az. Ç ü n kü : E yüp H an m ü te fe sslh b ü ro krasiye, a fe ristle re k a rşı, f a ziletli v a ta n d a şla r a d a y a n a ra k d ik ta sın ı ku rm u ştu r. H albuki, M enderes a fe ristle re d a y a n a ra k fa z ile tli v a ta n d a şla r üzerine d ik ta re jim i k u rm ak iste m iştir. E ğer M enderes fa z ile t sa v a şın d a yer alıp , (...) d iv an -ı âliy e verseydi, Eyüp H an tip i bir d ik ta k u rab ilird i. Şim d i bü tü n bu im k â n la r g eçm iştir. F a k a t b u n a r a ğ m en D P n e fis m ü d a fa a sı o larak , a sılm a m a k için ik tid arı bı rak m am ak zoru n d ad ır. DP fiili o lara k ik tid a rı dcvaın eti İre bilm ek için, şu d ö rt h ail, m ü tteh ld ü lv ak it, ta tb ik zoru n d ad ır:
'.İMİ
1 — İsm e t İn ö n ü ’yü asm ak , 2 — CH P m eb u sla rın ı tevk if e t m ek, 3 — CH P’yi k a p a tm a k , 4 — A m erik a’n ın A yzenhover d o k trin in e, veya Sovyet gön ü llü lerin in y ard ım e sa sın a d a y a n a ra k , yurdu on ların işg a lin e terk etm ek ... B u d ört ted b ir b ir a r a d a a lın m a z sa D P d ik ta sı ta h a k k u k edem ez, y u rtta n e n etice ve receği evvelden k estirilm esi im k ân sız b ir ih tilâ l çık ar. B u d ö rt şık ta n ilk üçü D P ta sa r r u fu d ah ilin d ed ir. H albu ki d örd ü n cü şık iki ta r a flı b ir ta sa rru ftu r. O nun tah a k k u k etm esi için bunu hem D P ’nin h em de A m erik a’n ın veya Sovyetlerin arzu etm esi ic a p eder. D P ’n in böyle bir şeyi istem esin e y u rt severliği m an id ir. D iğer ta r a fta n , böyle bir m ü d ah aley e gerek A m erik a’n ın , gerek se Sovyetlerin m illi m e n fa a tle ri m ü sa it d e ğild ir. Ç ü n kü : gerek D P ve g erek se CH P ayn ı derecede h ü r d ü n y a veya Sovyet d o stlu ğ u n a m erb u ttu rlar. B u n lar, D P ik tid a r ı n ı tu tm a d ık la rı ve on un d evrilm esin i ta c il ettik leri tak d ird e ik tid a ra CH P geleceği için, b u n d an n e A m erika n e de Sovyetler bir en d işe duym az. G erek A m erika ve gerekse Sovyetler, ik tid a r p a rtisin i d eğil, v a ta n d a şın se rb e st irad esiy le ik tid a r a g e lecek o lan p a rtiy i y an i, h a lk ı tu ta r la r . H alk a k a rşı b ir p o li tik a n ın fecî so n u çların ı A m erika Ş an k a y şek , F aru k , Nuri E ss a it h ad ise lerin d e gö rm ü ştü r. O h ald e, d ış kuvvetlere d a y an m ak im k ân sızd ır. B u vaziy ette, D P ’n in b ir d ik ta re jim i k u rm a sın a im k ân yoktur. H alk ve ordu ik tid a rın em irlerin e bir g ü n g e le cek boyun eğm eyecektir. D P ve M enderes için tek ç ık ar yol, 10 yıllık p o litik asın ı te rk etm esi, yan i, Sovyetlerle A m erik alıların a n la şa m a y a c a k la rı e sa sın a d a y a n a n ve 30 y ıld an beri CHP ik tid a rla rı t a r a fın d a n tak ip edilen p o litik ay ı te l’in etm esid ir, bu d a m ü m k ü n dür. B u n d a n so n ra d a, c o -e x ista n c e ’ı k ab u l etm esi ve ay rıca, d a h a m ü tekâm il bir ta rz d a ilk h ed efler b ey an n am esi e s a s la r ı n ı ta h a k k u k ettirm esid ir. B u n u y a p tığ ı tak d ird e, CH P’ye m a zisiyle b a ğlı o lm ay an lar, —ki b u n lar ek seriyeti teşk il eder,— on dan ay rılır, m ü sta k il b ir p a r ti k u ra rla r. Y en i p arlam e n to d a hiç bir p a rti m u tla k ek seriy ette o la m a y a c a ğ ı için, zaru ri o la rak bir koalisyon k ab in e si kurulur. M ü frit h arek e tler p a r la m en tod a ön lenir. A ncak, h ırsız la r m ah k em eye verilir ve siy asi su ç lu lar h ak k ın d a bir a f çık arılab ilir. M enderes ve a r k a d a ş la rı kellelerini k u rta rırla r.
200
M enderes ve a rk a d a şla rın ın ia d e i itib a r ed ebilm esi için k a n a a tim c e şu n la rı y a p m a sı İcap e d er: I — C eza k an u n u m u zd a su ç sa y ıla n ve f a k a t bizim ceza k an u n u m u za e sa s o lan İta ly a n ceza k a n u n u n d a (M azini k a n u n u n d a) su ç o lm ay an birçok fiille r v ard ır. İlk y a p ıla c a k İş M azini k an u n u n u ay n en ve h a rfiy e n ben im sem ek (tab iid ir ki, k r a la ve k ra llığ a a it h ü k ü m ler h a r iç ). B u su retle, m eşru tiy etçi, şe riatç ı, so sy a list, k o m ü n ist... ilh. p a rtile rin k u ru lm a sı s a ğ la n m ış olur. I I — T o p la n tı ve yürüyüş, cem iyetler, b a sın ... ilh. gibi, M uso lin i veya H itler k a n u n la rın a rah m e t o k u ta n k a n u n la r t a m am en ilg a ed ilir... II I — S u re ti k atiy ed e n isp î tem sil k ab u l ed ilir... IV — tn sa n h ak ve h ü rriy etlerin i te m in a ta b a ğ la y a c a k ye ni a n a y a sa y ı y ap m ak üzere b ir M ü essesan M eclisi, a n a y a s a m a h kem esi, vekiller m es’u liyetl k an u n la rın ı ç ık arm ak lazım d ır. Ay rıca, h alen yü rü rlü k te o lan a n a y a sa y a ay k ırı h üküm leri, a n a y a s a m ah k em esi k u ru lu n c ay a k a d a r, k a z a ku vv etin in b u n ları tatb ik e m ecb ur tu tu lm a m a sı lazım d ır. Y u k arıd a say d ığım 4 h u su su D P yerin e g etirecek o lu rsa m u h ale fe t bölünebilir. Z ira bü tü n sın ıfla r a h ü rriy et verin ce ve bu h ü rriy etin h u k u k i te m in a ta sam im i o la ra k b a ğ lı old u ğu k a n a a ti v a ta n d a şta h a sıl olu rsa, pek ta b iid ir ki G üç B irliğ in in h ikm eti vücudu k alm az. CH P de tu zla buz olur. N itekim , 19461950 a r a s ın d a CH P in sa n h a k ve h ü rlü k lerin i ta n ısa y d ı, DP tu zla buz olurdu. O tarih le rd e b ir a r a CH P’de bu cereyan bir h ayli k u vv etlen m işti. Ve D P de m evcudiyetin i m u h a fa z a ed e bilm ek için «D em ok rat K ö y lü P a rtisl» n e in k ilâp etm ek teşeb b ü sü n e de geçm işti. F a k a t, 12 T em m u z’d a D P ile İsm e t P a ş a a r a s ın d a y a p ıla n a n la ş m a bu keyfiyeti b e r ta r a f etti. Şim d i d e CHP için en büyük teh like, D P ’n in güç b irliğ i b ey an n am esi h ü k ü m lerin i ta m o la ra k ta tb ik etm esin d ed ir. Şu n u te k ra r e d e yim ki, D P in sa n h a k la rın ı k ab u llen ir ve fa k a t n isb i tem sili k ab u l etm ezse, m u h ale fe ti p a rç a la y a m a z , ik tid a rı k ay ıtsız ş a r t sız CH P’ye devreder. T ek p a r ti d evrin in av d eti İsm e t p a şa n ın ih tiy a r ın a b ırak ılm ış olur. H alb u k i n isb i seçim k ab u l edilirse, m u h telif p a rtile r m ecliste tem sil im k ân ın ı b u lu rlar. M ecliste h iç bir p a r ti m u tlak ek seriyeti h aiz o lm ay ac ağ ı için k o a lisy o n a g itm ek zaru reti d o ğ ar. P a rla m en to n u n lid er p artile ri, CHP
261
ile DP o lac ağ ın d a n , küçük p artile rin m üzah aretiy le, yine D P k ab in e si k u ru lab ilir. Hele, so sy a l a d a le te d eğer verirse, ad e m i m erkeziyete iltifa t ed erse, D P solcu b ir koalisyon u n lid eri o la bilir. K ıy m e tli a rk a d a şım , K ğer M enderes k ab in esi, bu ak lı selim yolu n a d eğil de, ş id d et p o litik a sın a iltifa t ed erse, p a rti' için d e şu ih tim alle r b e li rebilir: I — D P içinde, y u k a rıd a e sa sla rın ı arz ettiğ im ak lı selim yolunu tu ta n la r, m eclis g ru b u n d a ek seriyeti teşk il edebilirler. Bu tak d ird e , gru p M enderes k ab in esin i devirir. II — D P m eclis g ru b u n d a ak lı selim t a r a fta r la r ı p a r ti g ru bu n d a d eğil, fa k a t, CH P’lilerle berab er m ecliste ekseriy eti s a ğ la y a c a k m ik ta rd a o lab ilirler. B u tak d ird e M enderes k ab in esi, p a rla m e n to d a d ü şü rü lü r ve b ir koalisyon k ab in esi kuru lu r. II I — D P m eclis grubu, şid d e t y olu n d a ısra r edebilir, hukuki ik tid ar, y erin i fiili ik tid a ra terk eder T ah k ik heyeti, bir s e lâ m eti um um iye k om itesi veya kon van siyon yetkileriyle tah k im edilir. A rtık ileride, o la c a k d u ru m ları şim d id en k estirm eye de im k ân kalm az. B u fiil! ik tid a r yine d iğ er bir fiili ik tid a r a y e rini terk ed er; A rap d ü n y a sın d a veya L â tin A m erik a’sın d a görd ü ğü m ü z h ad ise le r cery an eder. T e v fik ’ciğim , Ü n iversiteliler h arek e tin e işçiler, köylüler, istik lâlc i azın lık lar (k ü rtle r), a sk e rle r iştir a k etm edikçe, fiili bir d eğişik lik b e k lenem ez. Y an i, bu d ö rt kuvvet birleşm edikçe, b u n ları sevk ve id are eden b ir p a rti b u lu n m ad ık ça, ik tid a r d u ru m a h ak im k a la c a k tır. N itekim , A lm an S p a rta k ü s h arek e ti, köylüler k a r ış m ad ığ ı için ak im k alm ıştı. M a c ar B elak u n h arek e ti, sevk ve id a re eden p a rti o lm ad ığı için sön ü p g itm işti. Ü n iversiteliler h a reketine, b a ro la r ve d iğ er m eslekî birlik ler iştira k ed erse a y d ın lar ceph esi k u ru lm u ş olur. S e n d ik a la r iştira k ed erse işçim ünevver ittih a d ın a g id ilm iş olur. D oğu ü n iversitesi, vey a li selileri bir p ro testo h are k e tin e k a lk a r la r sa bu h are k e t K ü rt İs tik lâlin e k a d a r gid ebilir. H ad iseleri k on trol etm e D P’n in e lin den çıkar.
*
B elki h a tırla y a c a k sın , 1950’de ik tid a ra ilk geld iğin iz d ev rede, p o litik an ı beğen m ed iğim i, en geç 1962’de, fizik vücudunun
262
d a h i im h a sı m u h tem el olduğunu, üzülerek bir a r k a d a ş sıfa tıy le yazm ıştım . O m ek tu bu m u n m esn ed i k ısa c a şu id i: T ürkiye ta n z im a tta n bu y a n a k en d i g elirleriy le geçin em em ekted ir. T ü r kiye v a rlığ ın ı büyük d evletler a r a s ı rek ab etteıt fa y d a la n a r a k o n lard a n borç a la r a k geçin m ek ted ir. F a z la p a r a sızd ırm ak için , ta n z im a tta n bu y a n a d a im a fın d ık ç ılık etm işizd ir. T ürkiye, b ir gün gelecek A m erika’d a n d a h a çok p a r a sızd ırm ak için Sovyetlere k u r y a p a c a k tır. V eya, A m erika ile Sovyetler, Y ak ın d o ğu p o litik a la rın d a b ir a n la şm a y a v a ra c a k la rd ır. B u ik i şık ta n b irin in tah a k k u k u n d a, k o m ü n ist d ü şm a n lığ ın d a veya Sovyet a le y h ta r lığ ın d a ileri g itm iş o la n la rı fe d a etm ek m illi b ir z a ru ret o lac ak tır. O zam an D P ik tid a rd a o lsa bile sen i fe d a d a n ç e kinm eyecek ve bütün su ç la rı s a n a yü kleyecektir. Z ira, n e b a ş vekilin, ne başvek il y ard ım cısın ın , n e iç n e de d ış vekillerin in yan i ilg ili b a k a n la rın g ö sterm ed iği b ir g ay retk eşliği, y an i, k o m ünizm d ü şm a n lığ ın ı h iç b ir sebep ve za ru ret yokken y a p tın ; bütün a lâ k a y ı ü stü n e çektin . H alb u k i ilg ili m a k a m la rı işg a l edenler beşeri bir sü p lek s g ö sterd iler. İşte şim d i y u k arıd a k a y d e ttiğ im ş a r tla r tam am e n tekevvün etti. A m erika ile S o v y e t ler a n la şm a k üzeredir. B u yeni devre p o litik asın ı a rtık m ü s a adenizle yazayım , D P tem sil edem ez. A llah ın a h am d et ki M en deres y akın tarih le re k a d a r Sovyet d ü şm a n lığın d a ısra r etti. Y ok sa, p e k âlâ, biz de esk id en beri Sovyet d ostu idik, fa k a t T evfik İle ri gib i d ü şü n en ler p a rtid e ekseriyette old u ğu için, böyle bir yol tu tm u ştu k deyip, sen i ve d a h a b irk aç kişiy i t a s f i ye ed ebilirlerd i. N itekim , A tatü rk , İn gilizlerle a n la şm a y a m e m ur e ttiğ i B ekir S a m i ve N ih ad R e şa d ’ı, Sovyetlerle a n la şm a olu n ca fe d a etm ekten k aç ın m ad ı. T ürkiye K o m ü n ist P a rtisi k u ru c u la rın d an R efik K o ra lta n , bizzat k en d i m u avin in i (K ay se ri ik in ci b a şk an ın ı, zira k en d isi K a y se ri birin ci b aşk an ıy d ı) is tik lâl m ah k em esin d e sığ a y a çekm işti. D em ek istiyoru m ki, d ış p o litik a d a bir d eğişik lik m u k ad d erse D P lid erleri sen i fe d a edip, İsm e t p a şa y la , veya S e rte llerle a n la şa b ilirle r. F a k a t, şa n sın v arm ış, bu iki ih tim al de şim d i b e r ta ra f ed ilm iş, D P lid erleriyle ta m bir m u k ad d e ra t b ir liğ i h alin d e sin . O n ların seni, sen in o n ları terk etm ene im k ân yok. A llah son unuzu h a y re tsin ... Y eni d ü n y a şa r tla r ın ın tekevvün ettiğ i bu devrede, a rtık D P’nin fon k siyo n u b itm iştir. T ürkiye su reti katiyed e cephe p o
263
litik a sın a geçm ek zo run d ad ır. B u cephe p o litik ası, D P’ye (su bstra tu m -d c stc k ) o lac ak b ir v a ta n cep h esi d eğil, a n c a k T ü rk i ye’nin terak k isev e r kuvvetleriyle hür, eşit şa r tla r a ltın d a bir p la t-fo rm ’d a olab ilir. D P y u k arıd a yazd ığım d ört m ad deyi k a bul eder ve ta tb ik ederse, T ü rk iye’n in terak k isev e r k u vv etle riyle, bir cephe p la tfo rm u y ap ılab ilir. F a k a t, bir cephe su b stra tum u v a rit d eğ ild ir. G erçi, 1946’d a, b ü tü n gay retlerim e rağ m en DP ile bir p la tfo rm a n la şm a sı tem in edem edim . Ç ü n kü : Serteller T ürkiye’n in terak k isev e r ku vv etlerin i D P v esay etin e so k u cu bir p o litik a gü ttü ler. Ve m u v a ffa k d a oldular. (H ü rriyet M isak ı) sa h te bir p la t-fo rm d u . B u m isa k ı ta h a k kuk ettirecek D P ’li o lm ay an ları d a için e a la c a k bir h ey et k u ru lm am ıştı. Ş im d i, a n c a k h ak ik i bir cephe, y an i ay rı bir İd a re h eyeti o lan bir teşek k ü l m evzu b ah istir. V a ta n C eph esi bu k ara k te rd e d eğild ir. K eza, G ü ç B irliğ i de, M illi M u h alefe t C ep hesi de bir CH P d e ste ğ i k ara k terin d ed lr, m u h ale fe ti CH P’nin v esa y e ti a ltın a a lm a k ta d ır. T ıpkı, 1946’d a m u h ale fetin D P ’nin v esay eti a ltın a g irm esi gib i. 10 y ıllık D P ik tid arı, T ürkiye te rak k isev er k u vv etlerin in gözünü aç m ıştır A rtık ne ik tid a rı ne de m u h ale feti, şa rtsız ve te m in a tsız desteklem e, terak k isev e r kuvvetler için v a rit olam az. Aziz dostum , 1946’d a B ilecik ’ten , M en deres’e bir m ektup yazm ıştım . O m ek tu b u m d a h ü la sa te n şöyle d em iştim : D P ’nin b ir m u v azaa p a rtisi old u ğu söyleniyor. G erçi, bu p a rtin in k u ru c u la rı a r a sın d a m ü tarek e y ılla rın ın m u v aza a k o m ü n ist p a rtisin i k u ra n la r d a var. K ö p rü lü de İn ö n ü ’n ü n az ad k ab u l etm ez kölesidir. F a k a t b u n a rağm en , D P ’n in b ü ro k ratik kodronun teşk ilin d e, CH P ile, m u ta b a k a ta v a rm ış o la c a ğ ın a in an am am . Siz h ariç, d iğ er k u ru c u la rın k o n sek an bir d em o k rat o l d u k la rın d an d a şüp h eliyim . Size gelince, p o litik ay a se rb e st p a r tiyle gird iğin ize göre lib e r a list o lm an ız lazım d ır. B a n a gelince, ben lib e ra l değilim . F a k a t, to p lu m d a a z ın lık ta olduğum için b a n a çeşitli İm k ân lar b ah şed en liberallerle, id eo lo jik m ü la h a z a la rla d eğil, str a t e jik d ü şü n celerle işb irliğ i e t m ek zorundayım . B u yön den p artin iz le a n la şm a y a h azırım , d i ye yazm ıştım . F a k a t b ir ta r a fta n , İn sa n h a k ve h ü rlü k lerin e sa y g ı g ö s teren N itti ve K re n sk l id arelerin in fec i ak ıb eti, d iğ er ta r a fta n
264
P ek er’in D P ve İn ö n ü ’yü ta sfiy e teşebb üsü, D P ’yi İn ö n ü ’ye yak ın laştırm ıştır. 12 T em m uz b ey an n am esiy le de D P İn ö n ü ’nü n em rin e g irm iştir. Ş im d i D P ’n in T ü rk iy e’n in terak k isev e r kuvvetleriyle y a p a c ağ ı a n la şm a , 1946’d a M en deres’e yazd ığım ve y u k a rıd a telh lsen arz e ttiğ im e sa sla r üzerin d en olam az. Z ira, bu h u su sla r şim di güç birliği ta r a fın d a n b a y ra k ed ilm iştir. B u n la r m u ay yen bir cephenin d eğil, b ü tü n T ürk iy e’n in m ü şterek p ren sip lerid ir. T ürkiy e’n in tera k k ic l u n su rla rıy la y a p ıla c a k işb irliğ i, in sa n h ak ve h ü rlü kleri m ah fu z tu tu lm a şa rtıy la , ik tisa d i c ih azlan m ay ı sa ğ la m a , so sy al a d a le ti ta h a k k u k ettirm e, k o llek tif b a r ış a s a m im i o la ra k in an m a, m illi k u rtu lu şla ra sa y g ı gö sterm e ş a r tıy la m üm kündür. G erek CH P ve gerek se D P bu e sa sla r üzerinden T ürk iy e’nin terak k ici u n su rla rıy la İşb irliğ in e y a n a şm a z la r. Ç ü n kü : D P şim di, tam am ıy le bir a ç m az için d ed ir ve k elleleri CH P teh d id i a l tın d ad ır, bu seb ep ten D P n e y ap ıp y ap ıp CH P ile a n la şm a k zo ru n d ad ır. CH P’ye gelin ce, o k en d in i ik tid a ra seçim yolu yla n am zet görm ek ted ir. İn sly a tif elin d ed ir. D P h a riç h iç bir k u v vetle a n la şm a k zo run d a d eğ ild ir ve ih tiy ac ı d a yoktur. CH P m evcut seçim k a n u n u y la silm e seçim i k a z a n a c a ğ ı için D P’nin n isb i seçim e y a n a şm a m a sı için çeşitli tazy ik lerd e b u lu n ac ak tır. H alb u k i D P n isp i seçim le, belki 200 k a d a r m e b u s luk k az an a b ilir. H alb u k i m evcut seçim k an u n u y la 50’d en fa z la m ebus çık ara m az . E ğ er m evcut seçim k an u n u y la yeni se ç im lere g id ilirse, DP tam am ıy le ta sfiy e y e u ğ rar. T ürkiye, seçim yoluyla tek p a rti rejim in e döner, İn ö n ü de T ürk iy e’n in S u k arno’su olur. D P lid erlerin d en in tik a m ın ı alır. CH P’n in m ecliste m u tlak ek seriy eti sa ğ la d ık ta n so n ra teröre geçeceğ in in d e lil leri pek çoktur. «N erden b u ld u n » veya, «n eye y a p tın » k a n u n la rı bunun ilk işa re tlerid ir. A şırı s a ğ ve s o lla r a h ü rriy et verilm eyeceği h a k k ın d a F a lih ’in yazı yazm ası, F eyzioğlu ’nun B a tı A lm an y a’nın k o m ü n ist p a rtisin i k an u n d ışı ilâ n etm esin in in sa n h a k la rı e v ren sel b ey an n am esiy le k a b ili te lif olduğun u yazm ası, bu kc.vfl tin ilk işa retlerid ir. H ele seçim leri m ü teak ip 6 ay içerisin de n isp î te m sille yeni seçim le re gid ilm esin d en b ah sedilm em esi şu y an ı d ik k a ttir. M evcut seçim k an u n u y la yeni seçim lere gid ilirse, dem ok ;'nrı
rasiy e veda ed ilecek tir. O za m an T ü rk iy e’n in terak k isev e r k u v vetleri yeniden d em o k rasi sa v a ş m a ç ık ac ak lard ır. B u yeni s a v a şa D P’nln ta rih î m es’u liyetlerin e iştira k etm em iş o la n la r d a k a tıla c a k la rd ır. F a k a t o za m an a tı a lm ış olan Ü sk ü d ar’ı g e ç m iş o lac ak tır. O nun için d a h a im k ân ve za m an vark en , şim di bu u y an ık lığı g ö sterin iz! T ü rk iy e’n in terak k iseverleriy le i ş birliği ed in iz! V eya bu işb irliğ i m an ilerin i yıkın ız! T e k ra r ed iyoru m : y u k arıd a d ö rt m ad d ed e h ü lâ sa e ttiğ im e s a s la r üzerinde k a rşılık lı a n la y ışla bir m u ta b a k a ta , İlk g e n ç liğim in m ü cad ele a rk a d a şla rıy le , v a ra c a ğ ım d a n em inim . Bu tak d ird e f a a l p o litik ay a k a r ışa c a ğ ım ; N eşriy ata b a şla y a c a ğ ım . Y u k ard a say d ığ ım d ört h u su sa , ek o lara k , siy a si su ç la r için um um i a f fı sa v u n a c a ğ ım . T erak k ici u n su rların arz u su n a u y a rak , siz de bir a f çık arırsan ız , y arın ın ızı te m in a ta a lm ış olu r sunuz. A rtık, b ir h u k u k devletin de, 6-7 eylül su çlu ları, K ore sa n ık la rı, ta h k ik kom isyonu ü y eliğ i... ilh. gib i su ç lu lar a f la k u r tu lm u ş olu rlar. P ek ta b iîd ir ki, ( ...) h iç b ir zam an ad li ta k ip den k u rtu lam az. D P’n in y u k a rd a yazd ığım d ö rt h u su su yerine getird ik ten so n ra, onun d a üye o la c a ğ ı —h ükm i şa h siy e t o la ra k — bir te rak k ici cephe kurulu r, beş, a ltı ay için d e bu cephe te şk ilâ tın ı ta m a m la r, n isp î seçim le yeni seçim lere gid ilir. D em okratik yol d an , lid er D P ik tid arı, te ra k k ic i cephenin bir üyesi o larak , k o a lisyon k ab in esin i k u rar. K a n a a tim c e D P için ç ık a r yol budur. M am afih , tak d ir ve tay in h ak k ı sizin dlr. S a n a , ve B irlik çi a r k a d a şla rım a se lâm ve h ü rm etler ederim . 8 M ayıs 1960
A m erik a’nın y ak acağ ı yeşil ışıkla p atlam an ın y a kın olduğu kam sm daydım . Bu kanım ı M ayıs ayının 20’ sine doğru Cum huriyet gazetesinde okuduğum bir h a ber destekledi. Bu h ab er G eneral Pertev D em irh an’ın bilm em kaçıncı y aş gü n ü ku tlam a toplan tısına A m e rik a ’dan Von P apen ’in katıldığı, bu toplan tıda em ek li ve halen görevde bu lu nan gen erallerin ve bu a r a d a İstanbul Sıkıyönetim K om utanı Fah ri Ö zdilek’in de bulunduğu biçimindeydi. H aber çok önemliydi. Şayet
266
Von Papen General Pertev Demirhan’ın bundan ön ceki yaş günlerine de böyle yurtdışından kalkıp gel seydi bu o k ad ar önem taşımazdı. Am a böyle kritik bir andaki ziyareti önem taşırdı. General Pertev Dem irhan’m bir taraftan İnönü’ye, diğer taraftan kapi talist dünyaya yakınlığı bu toplantıya özellik veriyor du. Hele bizim 2. Dünya Sav aşı başlangıcında sıkıyö netim komutanının idari kararıyle sürgüne gönderi lişimize Pertev Dem irhan’ın sebep oluşu benim için de önemliydi. İnönü’nün Von Papen’in yeşil ışığından faydalanacağı ve bir şeyler yaptıracağını seziyordum. 27 Mayıs 1960 sabahı radyoda tahmin ettiğim ola yın olduğunu öğrendim. * T alh a Balkı ile G örüşm elerim
27 M ayıs’tan epeyce bir süre sonra çalıştığım bü ronun telefonu çaldı. Telefonda tanıdık bir sesle k ar şılaştım. Bu, sevdiğim, birlikte çalıştığım, aşağı yu karı on yıldır göremediğim, m ektuplaşam adığım bir dostum, «Yeni Yol» dergisi sahibi Talha Balkı’nın se siydi. Talha Balkı A n kara’dan İstanbul’a gezmeye gel miş, beni aram ıştı. Akşam buluştuk. M BK’nin aşağı yukarı akıl hocası durum unda olan ve Gürsel kabi nesinde bakan olan Amil A rtus’la görüştüğünü A rtus’ un benim gözlerimden öptüğünü ve MBK’nin duru mu hakkında ne düşündüğüm ü ve düzenlenecek yeni anayasanın ne şekilde olması gerektiği konusundaki düşüncelerimi bildirmemi istediğini söyledi. Benim Amil A rtu s’la bir ah baplığım yoktu. Talht: Balkı ile onun yakın ilişkileri olduğunu yakından bi liyordum . Amil A rtu s’la her ne k a d a r konuşm am ış, ark ad aşlık ötm em işsem de onu yakın dan tanıyordum O d a bizim gibi d ah a önce adından söz ettiğim iz l’ol ro grad P astan esin in m üşterilerindendi. Ben goııollıK .1117
le rahmetli Prof. M ustafa Şekip Tunç, rahmetli Saki S afte r’lerin ya da rahmetli Dr. Fuat Sabit, Dr. Klein’ in m asalarında oturur, onlarla konuşurdum. Orada bir de Habil Adem, Sabih A laçam ’ların m asası vardı. Amil Artus bu Habil Adem’lerin m asasının müdavim leri ndendi. Talha Balkı ise hem benim devam ettiğim m asalara hem de Amil A rtus’larm m asalarına gider di. O rada b aşk a grupların da m asaları vardı. Bu itib arla çeşitli m a sa la rd a k i kişiler birbirleriyle selâm laşırlar, fa k a t pek fa z la yakınlık kurm azlardı. Amil A rtus d a selâm laştığım am a yakınlık k u rm ad ı ğım biri idi. B u n a k arşılık T alh a Balkı ile yakın a r k a d aşlığı vardı. Amil A rtu s’un yakın a rk a d a şı Sabih A laçam ’dı. Am il A rtus, H abil A dem ’in fikirlerinden çok faydalan m ıştır, fa k a t onun k u m p an yasın d a yer alm am ıştır. Habil Adem benim gördüğüm, tanıdığım insanla rın tereddütsüzce diyebilirim ki en zekisiydi. Politik bilgi ve tecrübeleri pek çoktu. Ben şahsen onun poli tik bilgilerinden, tecrübelerinden çok faydalanmışımdır. Öyle sanıyorum ki A. Artus da bu konuda ondan çok faydalanm ıştır. Habil Adem’i ayrıca tanıtm akta y arar vardır. Bu yüzden önceki sayfalard a onu tanıt tık. Talha ile A rtus’un tanışm aları ve görüşmeleri Petrograd Pastanesinde olurdu. Bunun dışında pek gö rüştükleri olmazdı sanırım. Bu anlattıklarım 1935 yıllarmdaydı. O tarihlerden sonra bunların birbiriyle gö rüştüklerini sanmıyorum. Bu itibarla A rtus’un ben den MBK ile ilgili bir görüş isteyeceğini tahmin etmi yordum. Talha Balkı’nın bu konuda beni konuştur m ak için böyle bir şeyi vesile yarattığı kanısında idim. Buna karşın 27 M ayıs hareketi ve düzenlenecek an a y asa konusunda bütün düşüncelerimi bir söyleşi m a hiyetinde anlattım. Şimdi neler söylediğimi an lata 268
cağım: Bunun üzerine 27 Mayıs hareketinin oluşu sı rasında bende doğan izlenimleri, kaygıları anlatm aya başladım: içimde büyük tereddütler ve kuşkular be lirdiğini, ülkemizin karanlıklara doğru sürüklenece ğinden korktuğum u söyledim. Çünkü radyo anons ları bu kanılarım ı güçlendirici nitelikteydi. Bu anonsların bir bölümü Türk Silahlı Kuvvetle rinden verilmişti. Diğer bir bölümü ise Millî Birlik Kom itesi’nden, ya da Türk Milli Birlik Komitesi’nden ya da Türkiye Millî Birlik Komitesi’nden verilme şeklin deydi. Buna göre harekette dört merkez vardı 1 — Türk Silahlı Kuvvetleri, 2 — Millî Birlik Komitesi, 3 — Türk Millî Birlik Komitesi, 4 — Türkiye Millî Birlik Ko mitesi. Bu durum u şöyle açıklam aya çalıştım. İki ola sılık vardı. Biri Türkiye’de birbirinden habersiz veya haberli dört kuruluş 27 M ayıs’ta ayrı ayrı ya da bir arad a bir hareket yapm ayı kararlaştırm ışlar ve bunu başarıyla sonuçlandırmışlardı. Buna göre hareket bir cunta hareketi idi. İkinci olasılık ise hareket genel kurm ay harekât dairesince düzenlenmiş ve personel dairesince gerekli kişiler istenilen yerlere atanm ış lar ve hareketi başarm ışlardır. Buna göre ise hareket bir prononsiyamento (devlet üst kademelerinin duru m a el koyması) hareketi idi. Şayet bu hareket bir prononsiyamento hareketi idiyse hareketin b a şa rıyla sonuçlanm asından sonra hareketin yönetimi ge nelkurmay harekât dairesi ile personel dairesinin y a ni genelkurmayın yönetiminden çıkmış dört çeşitli merkez belirmişti. Büyük kaygım şuydu. DP’yi devirdikten so n ra bu dört m erkezin birbirlerine girm esi ve T ürkiye’de tam bir başsızlığın (anarşin in ) p atlak verm esiydi. T ürkiye’ de h alk a d ay an an ilerici, devrim ci b ir partin in olm a yışı d a toplayıcı rolü oyn ay acak bir h areketi im k ân 269
sızlaştırıyordu. Bu durum T ürkiye’nin p a rçalan m ası n a yol açabilirdi. K ısa bir sü re so n ra bu kaygım ortad an kalktı. Türk ve Türkiye Millî Birlik Kom iteleri sözleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri sözleri o rtad an kalktı. H arekete Millî Birlik Kom itesi sah ip çıktı. A rtık T ürkiye’nin bö lünm esi, p arçalan m ası, an arşin in olm ası kaygım k al m am ıştı. Şim di şu soru o rtay a çıkıyordu. Milli Birlik Kom itesi bu hareketi ne için yapm ıştı ve bundan son r a neler y ap acak tı? Millî Birlik Kom itesinin y ay ın la dığı bildirilere b ak ılacak o lu rsa h areket «a n a y a sa ve h ukuk dışı tutum ve d av ran ışlarıy la m eşruiyetini yi tirm iş iktidar» yerine «m eşru iktidarı» getirm ek a m a cın a yönelikti. B a k an lar kurulunun ve DP’nin m eşru iyetini yitirdiği açıktı. A m a, m eşruiyetini yitiren ik tid ar B a k a n la r kurulu m uydu yok sa TBMM m iydi? Bu nokta a ç ığ a çıkarılm am ıştı. M eşruiyetini yitirm iş ik tid ara Türkiye Büyük M illet M eclisi de dahil miydi değil m iydi? soru su o rtay a çıkıyordu! Bu temel soru idi. So ru y a vereceğim iz cevap M BK (Millî Birlik Ko m itesi)'n in ne ta rz d a çalışacağın ı o rtay a koyacaktı. Şay et Türkiye Büyük M illet M eclisi m eşruiyetini yitirm em işse bu takdirde M BK ’nin DP milletvekillerini enterne etm esi TBMM’nin DP’den b a şk a m illetvekille rini, yani «m eşru» m illetvekillerini toplantıya ç a ğ ır m ası m eşru M eclisin ülkenin kaderine el koym ası ve bu M eşru M eclisin vereceği k a r a r a göre de M BK ’nin ve DP’nin durum unun saptan m asıydı. Yok M BK eğer TBM M ’in de «m eşruiyetini» yitirdi ğini kabul ederse bu tkadirde TBMM’ni de feshedip TBMM üyelerinin hepsini ad alete teslim etmesiydi. M BK bu konuda ne birinci ne ikinci yolu izledi Bu suretle hareketinde ilk tu tarsızlık bu şekilde orta ya çıktı. H areketin b aşlan gıcı tu tarsız olunca bütün
270
seyir tutarsız oldu. Rahmetli Esendal’ın sık sık kul landığı bir terimi onu an arak burada söyleyeyim. «Yanlış rota, doğru seyir!» MBK’nin tasarrufları da böyle olmuştur. MBK, CHP m illetvekillerinin m eşruiyetini kabul etmiş, fa k a t TBM M ’nin m eşruiyetini kabu l etm em iş tir. İkinci soru ise «A nayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyle meşruiyetini yitirmiş bir iktidarın T Ceza Kanununun 146. md. ne göre yargılanıp yargılanam ayacağı» idi. M alûm dur ki TC K ’n a kay n aklık eden İtalyan C e za K an u n u n da 146. md. ye eş bir m adde yoktur. Bu m adde R efik Şevket İnce tarafın d an teklif edilerek kabul edilen «Hıyanet-i V atan iye» kan un un un y ü rü r lükten kalk m asın dan so n ra ve bu kan u n dak i su ç la rın genişletilerek 146. md. biçim ine getirilm esidir. DP milletvekillerinin meşruiyetlerini yitirmeleri nin ve 146. md. kapsam ına girmelerinin nedeni bu maddedeki unsur-u cürm î’lerden Teşkilât-ı Esasiye kanununun tağyir ve tebdili idi. Oysa MBK’nin çıkar dığı 1 no’lu kanun Teşkilât-ı Esasiye Kanununu dev let teşkilat kanunu olarak görüyor ve bu kanunu kök ten tağyir ve tebdil ediyordu. Teşkilât-ı Esasiye K anu nunun ne tarzda tağyir ve tebdil edileceği de Teşkilât-ı Esasiye kanununda yazılıdır. Bunun dışında ta ğ yir ve tebdil 146. md. kapsam ına girer. Bu d urum d a DP’li parlam en terlerin 146’yı ihlâlden y argılan m aları im kân sızlaşm aktadır. Ü çüncü soru M BK «m eşruiyetini yitirm iş iktidar» yerine «m eşru iktidarı» getirm eyi am açlad ığ ın a göre kendisinin m eşru olm ası gerekir. B ir ku ru lu ş iktidara gay rim eşru yoldan gelse bile h alkoyun a b a ş vuraruk; iktidardak i tutum uyla m eşruiyet kazan m ası m ümkün :>v ı
dür. M BK m eşruiyet k azan m a d oğrultusun d a niçin bir ç ab a gösterm em iştir. Bu d a b ir soru o larak o rta d a idi. Öte yandan M BK ’nin yaptığı işlere bakarak onun yaptığının meşruiyetini yitirmiş iktidar yerine m eş ru bir iktidar getirmek yani bir lejitimizm yapm ak de ğil yasam anın üstünlüğüne dayanan 1924 an ayasası yerine kuvvetler ayrılığına dayanan, yasam ayı yargı organlarının denetimine bağlayan sosyal kurum lara özerklik tanıyan yeni bir an ay asa getirme yani bir le jitimizm değil, bir devrimdi. 27 M ay ıs’ı m eşruiyetini yitirm iş ik tid ar yerine m eşru ik tid ar getirm ek o larak görm ek onu CHP için yapılm ış bir h areket o la ra k görm ek dem ektir. 27 M a y ıs ! m eşruiyetini yitirm iş bir iktidarı devirm e h a re keti o larak görm ek ayn ı zam an d a M enderes hüküm e tinin A m erik a’y a d a h a fa z la ödün verm em esi, Sov yetlerle iyi dostluk ve kom şuluk ilişkileri ku rm ak is tem esi çab aların ı halkın onaylam adığı biçim inde nite lem ektir. Dolayısıyle de m eşruiyet tezi A m erik a’nın görüşlerine yakın sayılabilecek b ir niteliktedir. B un a k arşılık bu h areketi 1924 a n a y a sa sı yerine yeni bir a n a y a sa getirm ek o larak görm ek, Türkiye ilerici, dev rim ci halkının çık arm a yapılm ış devrim ci b ir h areket o la rak görm ek dem ektir. G erçekte 27 M ayıs’ta bu iki nitelik içiçe ve y an y an a bulunuyordu. İlerici, devrim cilerin ödevi bu h areketi m eşruiyet h areketi niteli ğinden çık arm ak on a devrim ci b ir k a ra k te r kazan dırm aktı. B un ları an lattık tan so n ra düşüncem i söyle d ü ğüm ledim : 1) Millî Birlik Kom itesi fetvacı p rofesörle rin fetv asıy la m eşru laşm ış olm az. M eşru laşm ası için çok değil bir y a d a iki m addelik b ir p rogram y ap m a lı ve halkoyun a sunm alıdır.
272
2) MBK köklü reform ları yapm adan, TCK’dan 141, 142’yi çıkartm adan, sendikaların etkin bir biçimde iş ler hale gelmesini sağlam adan, köy işletmelerini ger çekleştirmeden iktidardan ayrılmamalıdır. 3) Geniş bir özgürlük ortam ı içerisinde yeni bir an ay asa esaslarının kam uoyunda serbestçe tartışılm a sını sağlam alı ve iktidarı bırakacağına yakın bir tarih te anayasayı halkoyuna sunm alı ya da yeni bir a n a y asa düzenlemek üzere Kurucu Meclis seçimine git melidir. Ayrıca Prof. S. Sam i O nar’m başkanlığındaki komisyonun «A nayasa Anketi» nin her maddesine ce vaplarım ı da Talha Balkı’y a bildirdim. Talha Balkı bu cevaplarım ı düzene koyup Amil A rtus’a ve Sıddık S a mi O nar’a sunacağını bildirdi, yanımdan ayrılıp tek rar A nkara’ya döndü. Bu dönemde Talha Balkı’dan epeyce mektup aldım, fak at hiç birini cevaplamadım. Talha Balkı A n kara’dan yeniden geldi. Amil A rtus’un görüşlerimi nasıl karşıladığını sordum. «Biz bir an a y asa düzenleyeceğiz. Bunu halkoyuna sunacağız. H al kın olumlu cevabı halinde 27 Mayıs da meşruiyet k a zanmış olur. Varsın anayasanın halkın onayının alın m asına kadarki süresinde meşruiyetimiz askıda kal sın, çünkü bizim iktidarda kalm aya niyetimiz yok. En kısa bir sürede iktidarı halkın isteğine bırakacağız» şeklinde konuştuğunu söyledi. * Fehm i Yazıcı ile G örüşm elerim Rahm etli Fehm i Y azıcı ark a d a şım la 1934-1935 yıl la n n d a P etrograd P astanesin de rahm etli M u stafa Şe kip Tunç hocam ızın m a sasın d a tanıştık. Rahm etli ar kad aşım d a Şekip beyin m asasın ın m üdavim lerinden di. B u rad a b aşlay an ark ad aşlığım ız ölüm üne k ad ar de vam etti. A ncak benim iş h ayatı dolayısıyla Anadolu' y a gidişim ve onun a n a ve babasının ölüm üyle M arn;/
F.18
taki arazisin in b aşın a gitm esi m ünasebetiyle ilişkile rim izin a ra sı kesildi. Bu kesiklik dönem inde m ektup laşm alarım ız vaki olm adı. Talha Balkı ile görüşmelerimiz sırasında bir gün yine büronun telefonu çaldı. Telefonu açan Fehmi idi Fehmi M araş’tan İstanbul’a gelmiş beni aram ıştı. Rah metliyle buluştuk. Durumunu şöyle özetledi: «Gerek babam dan ve gerek anam dan ban a kalan bütün m ira sı tasfiye ettim. Borçlar çıktıktan sonra elime 25-30 bin lira dolayında bir p ara kaldı. İhtilaflı bir 10 bin lira k adar daha p a ra var. Bütün malî imkânım bun dan ibaret. Bu parayla geçimimi sağlayabilm em için İstanbul’d a ne yapabilirim?» Elinde bir ih tisası olm adığın a göre bu p a ra o dö nem lerde «önem siz» b ir parayd ı. Ben kendisine, k re diyle bir m a tb a a ku rm asın ı ve yayın işleri yapm asını salık verdim . Birlikte yaptığım ız a ra ştırm a la rd a bu p a ran ın yetersiz olduğu son ucun a vardık. O tarihlerde rahmetli arkadaşım Alaaddin Hakgüder’in malî durumu bozulmuştu. İş yapm ak için p ara sıkıntısı içindeydi. Hakgüder, Fehmi’nin geçi mini üzerine alm ak ve Fehmi’nin çıkaracağı bir der giyi finanse etmek, Fehmi de Alaaddin’in piyasa işle rini izlemek ve yanında çalışm ak kaydıyla elindeki pa ranın bir kısmını ona borç vermeyi teklif etti. A laad din de uygun gördü. Bu suretle Fehmi Yazıcı’nın son m iras p arasıyla «Yeni Yol» dergisinin çıkması sağ landı. Gerçi daha önce yukarıda anlattığımız gibi bu dergi 1940’dan 20 yıl sonra yeniden çıkm aya başlaya caktı. D ah a önce T alh a B alkı ile yaptığım ız k o n u şm alar dan M BK’nin iktidarı CHP’ye bırakıp b ırak m am ak ta k a ra rsız olduğunu, ik tid ard a k a lırsa ne y apacağın ı kestirem ediğini anlatm ıştım . 274
Bendeki genel kam MBK iktidarı CHP’ye devret tiği takdirde Türkiye’nin kısa bir süre sonra yine milli şef düzenine dönüşeceği, polis devletinin bütün özel likleriyle geri geleceği biçimindeydi. Bu nedenlerle MBK’ne iktidarı CHP’ye devretmemesi ve köklü re form ları yapm asını an latacak bir yayının gereğine inanmıştım. Böyle bir yayını MBK’nin bütün üyeleri olm asa bile önemli bir kısmının bunu benimseyeceği inancındaydım. Bu yüzden Fehmi Yazıcı’nm bu isteğine olumlu cevap verdim. TCK 141. 142.’nin yürürlükte olması ve MBK’nin iktidan CHP’ye devretmemesini savun aca ğımızdan CHP’nin herhangi bir provokasyonuna düş memek için çok dikkatli olmamız gerekeceğini söyle dim. Bu itibarla, kendisine, yapacağım ız yayının di ğer insan hak ve özgürlüklerini savunan dergilerden içerik bakımından farklı olam ayacağını ve dolayısıyle okuyucu tarafından tutunam ayacağını söyledim. Derginin okuyucuyu çekebilmesi için «Yeni Yol» der gisinin adının altına «Sosyalist Dergi» adının konul m asını söyledim. Böylelikle dergi, biçiminde sosyalist, özde ise sosyalist değildi. Derginin bütün sosyalistleri, ilericileri sinesinde toplayacak biçimde bir «geniş cep he» ya da bir kitle dergisi niteliğinde olmasını öner miştim. Bu yüzden derginin insan hak ve özgürlükle rine saygılı olan her yazıya sosyalist niteliği ne olur sa olsun açık tutulm asım gerekli bulmuştum. Fehmi Yazıcı, geniş bir yazar kadrosu sağlam ak am acıyla harekete geçti. Birçok kişilerle ve bu arada Mihri Belli ile de görüştü. Onun da derginin redaksi yon kuruluna girmesini sağladı. Tanıdığı kişilerden yazı toplam aya başladı. Dergiye sağlanan yazıları bu n a okudu. Yazıların hemen hepsi yasalarım ızın gii vencesinde olan fikirleri savunuyordu. Hiç birinde suç
unsuru yoktu. Y azılar bir sosy alist cephe, ya d a bir sosyalist kitle dergisin de yer alabilecek nitelikteydi. Derginin redaksiyonunu görü şm ek üzere Fehm i Y azıcı beni k a l dığı otele çağırdı. O rad a M ihri Belli ve önceden tan ı dığım bir a rk a d a ş d a vardı. O tarihe k a d a r M ihri Bel li ile tan ışm am ıştım . Tabiî gıyaben tanıyordum . İlk kez Fehm i’nin kaldığı otelde k arşılaşm ış olduk. Fehmi, Mihri, ben ve önceden tanıdığım d iğer a rk a d a ş d ergi nin redaksiyonun u görüşm eye başladık. Önceden t a nıdığım a rk a d a ş dergiyle bir ilişiğinin olm adığını ve yazı d a verem eyeceğini söyledi. Böylelikle derginin yazı sorunu Fehmi, M ihri ve benim ara m d a kaldı. A m a bu a rk a d a ş sırası geldiğinde konuştu ve görüşlerini bildirdi. M ihri Belli özetle derginin in san h ak ve öz gürlüklerin i sav u n m asın ı «tam bağım sız ve gerçek ten dem okratik Türkiye»nin ku ru lm asın a değin M BK ’ nin iktidarı bırak m am asın ı savu n m ayı ve bu alan d a M BK’ne yardım cı olunm asını önerdi. Ben de Fehmi de bu görü şlere aynen katıldık. Böylece sosyalizm konu sunu ilk ve güncel b ir sorun o larak ele alm am ayı u y gun gördük. B u n a k arşılık aram ızd a bulunan a r k a daşım ız sosyalizm in ilk ve güncel konu o larak alın m a sını önerdi. Bu kon uda M ihri Belli ile tartışm ay a geçti. Derginin birinci say ısın d a M ihri Belli «Toprak R e form u» ve «İsm et P a şa y a Açık M ektup» başlık ların d a iki yazı hazırladı. A yrıca batılı gazetelerden Türkiye gazetelerinde yer alm ay an sosyal reform larla ilgili haberleri de derledi. Ben de «Eski Y un an ’d a D em okra si» konulu bir incelem e hazırladım . Y azılar Ekicigi! m atb aasın d a basılm ak üzere Fehmi tarafın d an veril di. Y azıların önemli bir kısm ı dizildi. Düzeltm eleri ya pildi. B ask ıy a gireceği sıra d a m atb aacı dergiyi b a s a m ay acağın ı söyledi ve yazıları geri verdi, fa k a t aldığı
276
p aray ı geri verm edi. D ah a so n ra benim «Eski Y un an ’ d a D em okrasi» ve M ihri Belli’nin «İsm et P aşay a Açık M ektup» yazıların ın kaybedilm iş olduğunu gördük Ben bu olayı M BK’nin bu iki yazıd ak i yan i «Eski Yun an ’d a D em okrasi» ve «İsm et P a şa y a A çık M ektup »tâ ki fikirlerim izin yayılm asını istem ediği biçim inde yo rum lam ıştım . «Eski Y u n an ’d a D em okrasi» yazım ızda biz özyönetim i (k u ru m lan n kendi kendilerini yönet mesi) telkin etm eye çalışıyorduk. M ihri Belli ise yazı sın da İsm et P a şa ’nın köklü reform ların yapılm asın a ve gerçek dem okrasinin u y gu lan m asın a yatkın olm a dığını telkin ediyordu. Pek doğaldır ki m atb aacı bunu kendiliğinden y a p m ış olam az. Bu olay M BK ’nin derginin çıkm asını a r zulam adığının bir işaretidir. Bunu arzulam ayışın ııı nedenini dergilerdeki y azılard a a ra m a k gerekir. Bu da d iğer gazete ve dergilerde yer alm ay an bize özgü fı kirlerden gelm iş o lsa gerektir. B u n lar da: 1- M evcut an laşm a la rd a k i u lusal egem enlik ve u lusal bağım sızlığım ızla b a ğ d a şm ay a n kap itü ler hıi küm lerin M BK’ce derhal tek taraflı o larak yürürlük ten kaldırılm ası, 2- M BK’nin gerekli sosyal reform ları yapm ad an iktidarı b ırak m am ası idi. B una göre M BK’nin bu iki teze k a rşı olm ası g ere kirdi. Bu iki tezden birincisine M BK ’nin k a rşı çıkm ası v arit olam azdı. A n cak bu görüşün o tarihlerde öne sürülm esi politik konjonktüre uygun düşm eyebilirdi. Bu nedenle bu fikrin yayın lan m asını dış politika ba kınım dan istem eyebilirdi. A ncak M BK özgürlükçü ol d u ğu n a göre bizim bu görüşüm üzün M BK ’nin dış pol i tik asın a bir z a r a r getirm esi söz konusu olam azdı. O halde M BK’nin dergim izin yayınlanm asını istemeyişi ikinci nedene bağlanıyordu. Bu nedenle M BK’nin kök
:*.yv
lü reform ları gerçekleştirm eden iktidarı CHP'ye bırakm am asıydı. B un a göre dergim izin yayınının d u rd u ru l m asını M BK’den iktidarı CHP’ye devretm ek g ö rü şü n de olanların istediği ve CHP’lilerin arzu lad ığı bir gö rü ş olabilirdi. O y sa bu gö rü ş de geçersizdi. Ç ünkü bi zim bu tezleri yaym am ız halinde M BK ’de iktidarı CHP' ye devretm ekten y a n a olan lar yine M BK’deki iktidarı CHP’ye devretm ekten y a n a o lm ay an lara sizin istedi ğiniz şey kom ünistlerin arzusud u r. Siz kom ünistlerin arz u ların a alet oluyorsunuz gerekçesiyle h areket e debilirlerdi. Öyleyse derginin çıkışını önleme h arek e ti iktidarın devredilm esinin aleyhinde olm am ıza d a yanıyordu. B u n a göre bu konuya değinm em ek şartıy la yayın yapılabileceğinin m üm kün olabileceği kam sındaydım . Çünkü o tarihlerde M BK ’den y an a ciddî bir yayın d a yoktu. O sıra la rd a R efik T ulga İstanbul valiliğine a ta n mıştı. Fehmi Y azıcı b a n a Refik T u lg a’nın M araşlı ve ünlü Evliya ailesinden olduğunu, Fehmi kendi an n esi nin de bu E vliya ailesiyle a k ra b a olduğunu söyledi. Bu durum da Refik T u lga’yı ziyarete gidip tebrik edece ğini söyledi. Bunun üzerine ben de ona «Yeni Yol»un m acerasın ı an latm asın ı ve M BK ’nin iktidarı devretm e si y a d a devretm em esi kon u su n a değinilm em ek şartıy la yayın yapabilm em izin m üm kün olup o lam ayacağın ı sorm asını söyledim. Bu konuşm am ızdan sekiz-on gün geçtikten so n ra b ir gü n Fehmi Y azıcı b an a derginin çık arılm asın da bir sak ın ca olm adığını söyledi. Ben de kendisine «Refik T u lga ile görü ştü n de mi bu k an ıya vardın?» dedim. «Hayır» dedi. «B aşk a b ir yetkiliyle görüştüm . O na gü venerek söylüyorum » dedi. Bu yetki linin kim olduğunu sordum . B a n a adının söylenm e m esi üzerine yem in ettirdi. Bu yüzden söyleyem eyece ğim dedi. Ben de ısra r etmedim . Fehmi Yazıcı dergiyi
278
basacak yeni bir m atbaa buldu ve «İsmet P aşa ya Açık Mektup» ve «Eski Yunan’da Demokrasi» hariç diğer yazıları yeni m atbaaya dizilmek üzere verdi. Ben de Fehmi’ye ayaküstü sosyalizm konusunda bir yazı yazdırttım. Onu da m atbaaya verdik. Dergi basıl dı, fak at piyasaya çıkm adan toplatıldı. Derginin sa hibi Fehmi Yazıcı da gözaltına alındı. Fehmi Yazıcı’ nın gözaltına alm ışından sonra da Mihri Belli, Aziz Ziya ve ben gözaltına alındık. Yürürlükteki yasalara göre polis bir ay gözaltında tutabildi. Bu süreyi polis nezarethanesinde geçirdikten sonra sıkıyönetim m ah kemesince tutuklandık. H arbiye’ye gönderildik. H arbi ye, Balmumcu ve polis nezarethanesinde toplam ola rak tam yüz gün tutuklu kaldık. Polisteki sorgumuz genellikle «Yeni Yol» dergisindeki yazılarımız üzeri neydi. Bilinmektedir ki basın suçlarının hazırlık tahki katı olmadığından, polisin yazılarımız üzerine bize sorgu sorm ası yasadışı bir işlemdi. Birinci Şubedeki sorgum sırasında onlara basın suçlarının hazırlık tah kikatı yoktur. Bu nedenle «siz bana sorgu soram azsı nız» biçiminde bir karşı koym ada bulunabilirdim. Oy sa böyle bir şey yapmadım. Yapmayışımızm nedeni tutuklanmamızın yazılarım ızdan dolayı değil, iktida rın MBK’den CHP’ye devri sırasında basında tarafı mızdan bir muhalefetin yapılmasını önlemeye yöne lik bir tedbir olmasındandı. Bu durum da basın suçlusuyuz diye bizi gözaltına alam azsınız dediğimiz tak dirde bizi gözaltına alm ak için çok daha ağır bir suç uydurabilirlerdi. Bu da çok kolaydı. Bize yüklenen suç 142. md. ye muhalefetti. Bunu kolaylıkla 141. md. yo muhalefet biçimine sokup çok daha ağır sonuçlar v o rici durum lar yaratabilirlerdi. Bir No.lu Sıkıyönetim :!7iı
Mahkemesine 142’ye muhalefetten sevkedildik. M ah keme benim ve Aziz Ziya’nın avukatı olan Mehmet Ali Aybar ve İhsan Altay’ın avukatım ız olmasını k a bul etmedi. Bilinm ektedir ki ask eri ceza m ahkem eleri usulü kan u n u n d a b aro d a kayıtlı h er av u k at ask eri m ahkelerde av u k atlık y apam az. A vuk atı m ahkem enin kabul etm esi gerekir. M ahkem e bizim av u k atları k a bul etm ediğinden biz av u k atsız o larak yargılandık. Fehmi Y azıcı’nın av u k atı V ecdi Y a rm a n ’dı. M ahkem e onun avukatlığın ı kabu l etti. M ihri Belli’nin avuk atı O lcayto İlter’di. M ahkem e onu d a kabu l etti. B u n lar d an Vecdi Y arm an o tarihlerde CHP Zeytinburnu İl çe başkanıydı. O lcayto d a d a h a so n ra TİP (Türkiye İsçi P a rtisi)’in genel sekreterliğini yapm ıştır. Y arg ılam a genellikle M. Belli’nin T oprak Reform u yazısı üzerinde duruyordu. Bu yazı aynen d ah a son ra «Türk Solu» dergisinde yayınlanm ıştır. Bu yazıyı y a yın lan m adan önce ben, Mihri, Fehmi, İhsan A ltay bira ra d a okum uştuk. Y azının sosyalistlikle yakın dan ya d a u zak tan hiç bir ilişkisi yoktu. M ihri Belli, bu yazıda to p rak ta özel küçük p arse l m ülkiyetini öngörm ekte an cak özel m ülkiyetin ne çok fa z la küçülm esini ne de çok fazla büyüm esini önleyici, küçük p arsel m ülkiye tinin bekasın ı sağlay ıcı bir reform yapılm asını ve bu n a uygun bir v eraset sistem inin gerçekleştirilm esini öneriyordu. Sav u n u lan m ülkiyet m edenî kan u n um uz d a yer alan aile yurdu m ülkiyetidir. Sosyalistlikle u zak tan y a d a yakın dan ilgili değildir. Ben bu yazı okunurken h erh angi bir polem iğe yer verm em ek için konuşm adım . So rgu sırasın d a d a bu
280
yazı üzerinde lehinde ya da aleyhinde hiç bir görüş belirtmedim. Belli, bu yazıyı dergiye vermeden önce millî em niyet m üfettişlerinden Kâzım K ap ’a okumuş. O da y a zının anti-sosyalist espirisini kavrayam am ış bunu ile rici, devrimci bir görüş olarak ele alm ış ve Mihri’ye Ekrem Alican ile görüştükten sonra yayınlanabilip yayınlanam ayacağı konusunda ben san a tekrar bilgi veririm demiş. Daha sonra Ekrem Alican bey yazının yayınlanm asında bir sakınca olmadığını ancak yazı da Mihri’nin adının bulunm am ası gerektiğini söyle miş. Belli, «Toprak Reformu» yazısı ile ilgili bu olayı sıkıyönetim mahkemesinde anlattı. Mehkeme hakimi bu durumu zapta geçirdi, sorgum uz da tam am lanm ış olduğundan mahkeme de o celsede tutuksuz olarak yargılanm am ıza k ara r verdi. Dergi incelenmek üzere bilirkişi heyetine gönderildi. Heyette Prof, rahmetli Sabri Esat Siyavuşgil, Prof. S. Erman ve Prof. Edip Çelik vardı. Heyet dergide 142. maddeye teğet bir durum olmadığını bildirdi. Mahkemece beraat ettik. Ayrıca evlerimizde yapılan araştırm ada Talha Balkı’nm A n kara’dan ban a yazdığı m ektuplar dolayısıyle Talha Balkı hakkında da kovuşturm a açılmıştı. Talha Balkı’nın evinde bulunan bana gönderilmek üzere yazdığı, fak at gönderemediği bir mektup bulun du. Bu mektuptan dolayı Talha Balkı aleyhine de bir kovuşturm a açılmıştı. Y argılam ada okunan mektup ta özetle İsmet P aşa’nın A nkara Devlet Tiyatrosunda Sovyet Bolşoy Balesini izlemeye gittiğini, orada bale yi takdirle alkışladığını, yazdığının bu suretle 142 maddeye teğet bir durum doğduğu söyleniyordu. Malı keme bu mektubun suç olam ayacağını kabul etti. O nun da beraatine k arar verdi.
:»ııı
Çıkarken Tfjf> V4( r*IW kl>Mİat (I' M tU , MkkUr« * • >{ıkUgı«i m <t . 0 a (turlar. JUUe fezk rc kAtM rak m ak >i (A m h Ai t b «fil rM aa tart yaı-ittıHsfcJ *♦0B4r. HılkıM'H k*)a«aa talH kir »ı»kf n n « n ta » ntağU. Mttt» »uıttor «-•» »» nA «ylfcM* Luu<u:<«->Bor. V>l tank kal M rn utier«*» »«*.««"
W4M
ivata) T4MM»
L™ s
IstaLa«« TAfkıy» ky,lm utlato, uaum nu (««kOMURte U r * * tpMttta m4Bt*iaf«i •** *>(»tf'.tjtakJHh «Un tasdi <n pertta ;#Mti:kanu* «Rtljfc ttt9*K
Bağımsız politikaya doğru U n r«p
M illiy e
ltu b a
Birine! B.M.M. Bcyannameei
,:İİİİMİ:«İΫ^
-v»v.-.v.v.. —c -
İ;«ı)»i7 >l<tt jfoxtç4İ«4 ta , d tata» v e sıiUrlbnU l# Jvz«.m ba apb<* k a ittS ö ^ K Ü prtiı,raimle-. :ou«o«lo:v> « r y
■*><VW İf«k fe*4feeM4v* *•*»*•»*Sn» t«* tav^lkndjl ta)İJ
<ii>v kwk>r nıoktrörittfedM cr«», «¡^ir*k«)e»> »m ' H to » i« # n u P İ ^ İ ^ İ M H t a « ^ ^ İ d t e »W:* Ivi«ibKon i n ü> « m jg S itıiB riıir: . enyM t M lbtde Hara) »r. irdiktMU^ıdMİM, ►.•••■■>;-.■'•>. s «M irta taqc**N l risBjılr,,;Ctauıdw<nrÎ b * jt a * Y « btiMttlta
İ^İHjÛiğsi'^iatr B # itt*:'.itt*M ' • * '
rai kİ" ı«r>4n»ıt,,Ita(ji)y« Bil?Utj9ttta tflrfc)?»
• TBrkiye Cumhu riyali 8 Temuz 1948 den 27 M ayi* 1960 Yılına : Kadar tam bağım sız devlet değildi
*’ “u> VA2K>'^J' «aÜ İrbTt:*»ta. «M N; tt* ÇW &dtaM7>et» te») >■- e«.>i^-t ::r. .vı.7.«tiı »:<e (Ebnrn». .«tffi7p'«ŞaiwV- ıjfcKdİ* peykee :ttey«.v • »î*)»îow,> 4taM$64.*; ı r . H if . v a .o ii, «KMlbta. TMiM'iBite'' ■/«.»:< («¿>Jv:-:S:« (t# '4W'.Mendyte» AegiaaA» •. '«••ı.ı-vüı iu iv evtylg»- set: ¡«epK^.-: .vbfeoede.' »<r ju. b* blflkiP'tt^âutkfc > hUı »»‘tar*: ttate-M K> diM («ttifiir-<ıpı>r. m tae: te'kif‘ 't(tbfcfcJtab- taket hiktetı-t: votct.mt(entanie ktt«M<eikMe xiSta.4fe.-8* 4W:İKt * R:b>
-,:«>•
>İWW:3*«Kit; «bJWta«A»«)« J*-
abt yeiite'»«t ıeıtİp>4İ&eCrtw4iW(ll ®f1ı|?f A«tb:«u, »'Mi». BBlfcMa'pO imalrtTftTt P*M.tat*> ta*p*t>ı>8*o> ve kopfodbttı U K alİtl® ye mlıotanrfe» taytekı «fcrtta «tank fsfc in d » a e ItAtatast^U»)« t a h t t ı ) t a l â k l a patnfcU fi^tamduta' kprtnm ;*:<• vdıof Htaedj^ ta«x»fkvh->)le. te. iı^>9ÜL^' |x«»>if tU lUB^' u t a * «Mkkih» ti(lm «»ekv*<. MMta' <M««Mt::7igcb sbiMüte pakt* v a ta !» :jMM>ta t t ( » 4 »
TOrMp* BUydk MUfel MeıTu), «U lrtU ı laiyel te UOlrf&hte ke>lRdm Koıprcp’d llıt e t kupk.-Jtrt ılıt?« » » U ı u |et**<t«:i«r. fcta*« sıiKleftao ve h e m tasesle nıUiKdf: tkSttift* edtntarl trdlj» «a n iy i* B titai»« bta » r a t ! » wltİ(HU. Ret^r ee kiHeaoıle x«ldMyH>, İö'tyeh KUlha
Urdu»* «*«BfctaMtatahita»' Medls) gkhütyet'l mSaeviyedadedtr. ¿¡MecİjafeU «aOm y«*s:'*<e ¡ov rtik tej «i-mta t i s e t t i t ı d » - ;•. o » ma» sata* u t # * < < ı <*•
;
; Y erA lre H v 4 W . BeBicı» ihedett » « ti» « ü r e r lxdu:<>İK&H ( t l r h l «•l.tittatloJ y « ( «■»»il t* l*{- j
w
.« î0 n r.M c iK ' :
Yeniyol D ergisi’nin Birinci S a y fa sı
* So sy alist Parti İle İlişkilerim «Yeni Yol» dergisin in b e ra a t edişinden so n ra özel işlerim i çevirm ek üzere A n k a ra ’y a gittim. «Yeni Yol» dergisi dolayısıyle tutuklu kaldığım yüz gün içinde d oğald ır ki işim e devam edem edim . D evam etm edi ğim den dolayı n ezareth anede bulunduğum onbeşinci günde işim e son verildi. B e ra a t edince işyerim e gittim. Beni işe alm adılar. B ir çözüm bu lm ak için A n k a ra ’ya gittim . Rahm etli Suphi T aşh an ark ad aşım yoluyla ta nıştığım ve d eğer verdiğim ark ad aşım av u k at Şü krü Bıçakçı’nın yazıhan esin e gittim . Bıçakçı ark ad aşım «So sy alist P arti»n in yürütücülerindendi. Onun yoluy la av u k at M innetullah H aydaroğlu ile tanıştım . K afa282
sı işleyen değerli bir arkadaşım ızdı. O da Sosyalist Partinin CSP) yürütücülerindendi. Rahmetli Alaaddin Tiritoğlu’na telefon edildi. Kendisi Sosyalist Partinin genel sekreteriydi. Onunla d a tanıştım. Gerçi daha ön ce rahmetli E sat Adil M üstecabî’den Tiritoğlu’nun sos yalist olduğunu ve «Türkiye Sosyalist Partisi» ne gir mek için baş vurduğunu işitmiştim. Aslına bakarsanız bu tarihten çok önce 1934 yıl larında «Petrograd Pastanesi» ndeki konuşm alarda CHP saflarında sosyalistlerin bulunduğunu ve bunla rın başını Tiritoğlu’nun çektiğini duymuştum. Yine bu partinin kurucularından Y. Müh. M. Beliğ’i de tanı yordum. Öğrencilik yıllarımızda Y. Müh. Mektebinde benden üç dört yıl geride idi. Am a onunla okul sırala rında tanışmıştım, sosyalizme eğilimli olduğunu bili yordum. Ayrıca babam ın yakın arkadaşı B. Beliğ be yin yeğeni oluşu da ona sem pati duymam için yeterliydi. Sosyalist Partinin ileri gelenleriyle konuştum. «Sosyalistlere Açık Mektup» kitabım da yayınladığım Tiritoğlu’ya hitaben yazdığım m ektupta belirttiğim nedenlerle Sosyalist Partisine üye oldum. İş aram ak üzere gittiğim A n kara’dan iş bulam adan döndüm. Sosyalist Parti yürütücüleri beni Ş û ra üyeliğine atadılar. Ayrıca İstanbul İl m üteşebbis heyeti başkan lığına seçtiler ve daha sonra Sosyalist Parti ile Türki ye İşçi Partisinin birleştirilmesi konusunda ban a yet ki verdiler. Ş û ra üyesi olarak esaslı bir çalışm alarım olmadı. Buna karşılık İstanbul il m üteşebbisliği ve TİP (Türkiye İşçi Partisi) ile görüşme konuşunda önemli çabalarım oldu. Şimdi bunları anlatayım: * SP’nin İl Müteşebbis Heyeti Çalışmalarını 1961’de SP’nin İstanbul il müteşebbis hoyol.ı başkanlığına atanm am üzere Tiritoğlu’ya bir mokl.ııp m 'i
yazdım. Bir il merkezi binasının, bir okum a salonu bir de haftalık derginin çıkartılm ası imkânlarının sa ğ lanm ası halinde bu görevi yapabileceğimi bildirdim. Olumlu karşılık aldım. Tiritoğlu, bu işler için gerek li finansm anın Dr. Su at Devrim hanım ca sağlan aca ğım bildirdi. Su at hanımın adresini de verdi. İl m ü teşebbis heyeti üyeliği için rahmetli Nasuhi Baydar beyi de tavsiye etti. B aşkaca bir tavsiyesi olmadığım bildirdi. N asuhi B aydar beyle beni Sosyalist Parti üye lerinden İzzet M ustafaoğlu tanıştırdı. Taksim Talim hane m eydanındaki apartm an dairesinde uzunca bir konuşm a yaptık. Nasuhi Baydar uzun süreler CHP’de çalışmış, milletvekilliği yapmış, devlet işlerinde çalış mış, tecrübeli bir kişiydi. Bu itibarla görüşmelerimiz pratik sonuçlar elde etme bakım ından yararlı oldu. Vardığım ız sonuçlar özetle şunlardı: Siyasal iktidar biçimde sosyalist, özde demokrat örgütlenmelere, politik konjonktür açısından yani Am erika ve R usya ilişkilerinde denge kurm ada zorunluk duyabilir. Bu nedenle bu nitelikteki bir partiye izin verebilir. Fakat iktidarı alm aya yönelik bir Sos yalist Partiye, iktidar nimetlerini elinden kaçırm am ak isteyen iktidar partisi taraftar olmaz. Ona TCK 141. 142. md. uygular. Bu bakım dan siyasal iktidarın hangi dozaja k adar 141. 142. md. uygulam ayacağım bilmek lâzım gelir. Biz ya bu sının kabul eder, parti çalışm a larımızı yaparız ya da bu sının yeterli görmez parti den ayrılırız sonucuna vardık. O tarihlerde A n kara’ da Beden Terbiyesi konusunda bir toplantı varm ış. Bu toplantıya Nasuhi Baydar da davetliymiş. İşte bu An k ara seyahatinden faydalan arak siyasal iktidarın, baskı gruplarının yetkili kişileriyle 141. 142. m d’nin hangi sınırlar içinde uygulanabileceğini araştıracağı nı, bu görüşmelerin olumlu sonuç vermesi halinde il 284
müteşebbis heyetinde çalışabileceğini ve sonucu bana bildireceğini söyledi. A n kara’ya yaptığı ziyaret sonucu olumlu olmamış, daha A n kara’da Tiritoğlu’ya bu ku ruluşta çalışam ayacağını söylemiş. İstanbul’a dönü şünde beni aram ak gereğini duymadı, ben de onu a ra madım. Böylelikle Nasuhi B aydar hikâyesi tarihe k a rıştı. Parti İstanbul il müteşebbis heyeti için ilk tem a sı yazar Ertuğrul Şevket’le yaptım. Olumlu karşılık aldım. Y azarlardan tanıdıklarından bu işlere kimlerin yatkın olabileceğini sordum. Bazı ad lar üzerinde gö rüşm eler yaptık. Ertuğrul Şevket «Sosyalizm ve Sosyal Mücadelelerin Tarihi» adlı yapıtın ilk çevirmeni Zühtü U ray’ı ve Fuat Köprülü’nün oğlu Orhan Köprülü’yii müteşebbis heyet üyeliğine inandırabileceğini söyle di. Kendisinden ayrıca Rum, Ermeni, Yahudi azın lıklardan birer kişinin müteşebbis heyette bulunm a sını sağlam asını rica ettim. Buna da olumlu cevap al dım. Bunun üzerine Ertuğrul Şevket’le birlikte Dr. S u at Devrim hanımın ziyaretine gittik. Suat Devrim h a nım bizi olurplu karşıladı. Konuya yatkın olduğunu gördüm. Dr. Suat Devrim hanım P aris’te tıp tahsil et miş. Tiritoğlu ile orada tanışmış, sosyalist olm asa bi le özgür düşünceli, ileri görüşlü bir hanımdı. Kendi sinde partimizin il müteşebbis heyeti üyeliği ve K a dınlar Kolu başkanlığı için gerekli bütün meziyetleri gördüm. Suat hanım rahmetli Burhan Toprak’la ev lenmişler, ayrılmışlar, bu evlilikten bir de tabiat g a ribesi çocukları olmuş, çocuk da Suat hanımın yanın daymış, Suat hanım la görüşmelerden memnun avrıl dik. Çalışm alarım ıza gerek ben gerek Ertuğrul Şev ket hız verdik. Ertesi h afta yine Su at hanımın ziyaro tine gittik. Bu sefer bize karşı olan durumunun değiş tiğini gördük. Sonuç olarak bize hayatta tek varlığı nm ve yaşam asının, didinmesinin nedeni tabiat gıul l'MÎ,
besi olan çocuğunun bakımı ve büyümesi olduğunu söyledi. Toplum konularıyla ilgilenemeyeceğini belirt ti. Bu durumu şaşkınlıkla karşıladık, çünkü bir h af tada böyle bir değişiklik olamazdı. Bu durum a neden olan husus bundan önceki görüşmelerimizde de vardı. Demek ki bundan önceki görüşmemizden sonra bizim bilmediğimiz bazı olaylar olmuş olacak ki Suat h a nımda bu değişiklik olmuştu. Sonradan öğrendik ki bizim Su at hanımla görüş memizden sonra adını açıklam ak istemediğimiz bir kişi onun ziyaretine gitpıiş ve kurulacak partinin ko m ünist bir parti olduğunu, kendisinin kam uflaj olarak kullanılacağını ve kendisinin sömürüleceğim, bundan dolayı da başın a k azalar ve belâların geleceğini söy lemiş ve korkutmuş. Su at hanım da bu konuşmadan çok korkm uş ve partiyle ilişkisini kesmiş. Bunu daha sonra Tiritoğlu’dan öğrendim. Suat hanımın Tiritoğlu’ya güveni olduğu için bu görüşmeyi ona da açmış, kendisinin de bizden sakınm ası gerektiği doğrultusun da tavsiyede bulunmuş. İlk bakışta Suat hanım a gidip bizim aleyhimizde konuşm a yapmış olan kişinin k as ti bize yönelik olması gerekir. Gerçekte bu hareket bize değil, Tiritoğlu'ya ve onun başarılı olmasını ön lemeye yönelikti, çünkü Tiritoğlu ve biz başarılı olur sak CHP bir hayli zayıflayacaktı. Bu yüzden CHP’nin Sosyalist Partinin CSP) güçlenmesini istememesi ge rekirdi. Pek doğaldır ki CHP, SP’nin gelişmesini önlemede kullanacağı araç ancak Sosyalist Partinin m ilitanları nı komünist olarak suçlam ak ve komünist olm ayan ların yani sosyalistlerin sol dem okratların bu partiye yaklaşm alarını önlemek suretiyle olabilirdi. Suat hanım a yapılan bu hareketin k ah ra m anı!!) Tiritoğlu’ya karşı da bir provokasyon düzen 286
lemişti. CHP’nin partimize karşı yürüttüğü bu h are ket karşısında partinin gelişmesiyle orantılı daha b aş k a provokasyonlara da gidebilirdi. Bu durum da Tiritoğlu ile uzun ve özel bir konuşm a yaptık. Biz y asa ların izin verdiği sınırlar içinde kalm ak eğilimindeyiz. Y asalara göre sosyalistlik, yani kurulu düzeni değiş tirme çab alan m eşru değildir. Veya meşruiyet sınır ları dışına sokulabilecek bir esnekliğe sahiptir. Bu du rum da iktidar partisiyle görüşm ek ve 141 142. md. lerin sm ırlannı yani cürüm unsurlannı açık olarak sap ta m ak gerekir. Tiritoğlu’dan bu konulan ilgili kişilerle görüşmesini rica ettim. Rahmetli Tiritoğlu, rahmetli Selim Sarp er’le görüştü. Sonuçta, iktidarın ceza k a nunundan 141. 142. md. yi çıkarm aya yönelik olmadı ğını bugüne değin izlediğimiz yolda devam edersek hakkımızda 141. 142. md.’nin bizlere uygunlanm ası için harekete geçilmeyeceğini söylemiş. Gerek Nasuhi Bayd ar’ın A nkara tem aslannm sonucu ve gerekse Tiritoğlu’nun Selim S arp er’le görüşmelerinin sonucu, Dr. Suat hanım a yapılan tahrikler birarada ele alınırsa Türkiye’de bir sosyalist partinin kurulmasının kurul sa bile çalışm asının olanaksız olduğu sonucuna v ar dım. Özür dileyerek partiden ayrıldım. Böylece üç ay lık bir parti hayatım vardır. Bu partiden ne önce, ne de sonra hiç bir partiye girmedim. * TİP (Türkiye İşçi Partisi) İle SP’nin Birleşmesi 27 Mayıs 1960 hareketi olunca Millî Birlik Komitesi (MBK) mevcut bütün partilerin çalışm alarını ikinci bir emre kadar durdurttu. Bu kararın sosyalist kanat taki yansım aları özetle şöyledir: 1 — 27 M ayıs’a k adar hukuken v ar olan ve çalışan bir tek sosyalist parti vardı. O da Tiritoğlu’nun sos yalist partisidir, :» mv
2 — Hakkında kovuşturm a devam ettiği için k a palı duran rahmetli Hikmet Kıvılcımlı’nın V atan P ar tisi, 3 — Hukuken varlığı tartışm alı olan, fak at fiilen çalışam az durum da bulunan ve genel başkanınm is tifa ettiği ve genel sekreter Hüsamettin tarafından temsil edilen İşçi Partisi, 4 — Ağır Ceza Mahkemesinde beraat etmiş, fakat dosyası yargıtayda bulunm ası dolayısıyla faaliyette bulunm ayan rahmetli Esat Adil’in «Türkiye Sosyalist Partisi», 5 — Yine çalışam az durum da bulunan Avukat Mim aroğlu’nun Çalışm a Partisi. Görülüyor ki MBK’nin siyasal partileri faaliyet ten ikinci emre k adar durdurtm asının sosyalistlik açı sından sadece Sosyalist Parti’nin çalışm alarının dur durulm ası içindi. Diğer sosyalist partiler zaten çalışa maz durum daydılar. MBK’nin bu kararı CHP’ye MP’ ye TBP (Türkiye Birlik P artisi)’ne yönelikti. Esasen DP (Demokrat Parti) mahkeme kararıyle kapatılm ış tı. 1961’de MBK mevcut partilerin ve vatandaşların diledikleri takdirde diledikleri partileri kurabilecekle rine izin verdi. Sosyalistlik açısından MBK’nin bu k a r a n üzerine üç parti kuruldu. 1 — Tiritoğlu’nun Sosyalist Parti’si, 2 —Bedrettin Örtensoy’un Çalışm a Partisi, 3 — Avni Erakalın’m Türkiye İşçi Partisi. SP, yeniden çalışm aya başlarken SP ’nin es ki yöneticileri ikiye aynlm ışlardı. Bir bölümü bilim sel alanda sosyalizmi yaym ak yani partiyi okum uşla ra dayandırm ak ve okum uşlar aracılığıyle işçi sını fını uyarm ak görüşündeydi. Tiritoğlu, Minnetullah Haydaroğlu, Şükrü Bıçakçı, M uzaffer Beliğ bu görüş 288
teydiler. Diğer bölümü ise, sosyalizmden hiç söz etme mek işçi sınıfım örgütlemek, işçi sınıfını belli bir kuv vet katm a ulaştıktan sonra onu sosyalist işçi partisine dönüştürmek düşüncesindeydi. Bu görüşün temsilci leri rahmetli Prof. Atıf Akgüç, avukat İhsan Üngör, rahmetli avukat Sedat Erbil, avukat Rahmi Çetinel... idiler. Partide Tiritoğlu görüşü egemen oldu. İkici görüştekiler partiden ayrıldılar. Yukarıda üçüncü sıra da gösterdiğimiz Avni Erakalın’ın partisinin kurulm a sını gerçekleştirdiler. Bedrettin Örtensoy’un Çalışm a Partisi daha önce avukat M im aroğlu’nun genel baş kanlığını yaptığı «Çalışm a Partisi»nin yeniden işler lik kazandırılm ış halidir. Avni Erakalın’m genel b a ş kanlığını yaptığı TİP ise yukarıda adı geçen SP'den kopanların sendika liderleriyle tem asa gelmesiyle sen dikacılar tarafından kurulan partiydi. Bu üç parti içinde ideolojik yönden en tutarlı olan Tiritoğlu’nun partisiydi. Buna karşılık üye sayısı b a kımından en kuvvetlisi TİP idi. SP bu üç partiyi bir leştirmeyi candan arzuluyordu. Benim SP’ye girişim den önce de Sosyalist Partide bu doğrultuda çabalar olmuştu. Am a ben bu çab alan aynntılı olarak bilmi yorum. Bu çabalan n sonunda SP ile Çalışm a Parti’si birleşti. SP ’nin TİP ile olan ilişkileri olumlu bir sonuç vermedi. Ben SP ’ye girdikten sonra TİP’le birleşme için tam yetki ile görevlendirildim. Bu görev tek başım a bana verilmişti. Bu nedenle tek başım a k arar verebi lecek nitelikteydim. Buna göre bu k ara ra yatkın olan TİP kurucuları ile özel görüşm eler yapm ayı uygun buldum. Rahmet li İbrahim Güzelce’yle görüştüm. Güzelce o tarihlerde Basın-İş Sendikasım n yöneticilerindendi. Onunla faz la bir yakınlığımız değil am a merhabalığımız vardı Bu aşinalığım ıza güvenerek Basın-İş Sendikasına git F. 19
289
tim. Güzelce’yi buldum. Aynı odada sonradan TİP ku rucularından olduğunu öğrendiğim Salih Karabayoğlu da vardı. İbrahim Güzelce’yle Sosyalist Parti ile TİP’in birleştirilmesi konusunu görüşm ek için geldiği mi söyledim. Rahmetli Güzelce özetle «ben ve ark a daşım Salih Karabayoğlu ve daha bazı arkadaşlar, TİP’in sosyalist bir karakter kazanm asına taraftarız. Ancak parti kurucu üyelerinin çoğunluğu sosyalizme karşıdır. Bu yüzden Sosyalist Partiyle sosyalistlik plat form unda bir anlaşm aya vanlıp bu iki partinin bir leşmesi imkânsızdır» dedi. «TİP’in kurucularının ço ğunluğu vaktiyle CHP ve DP milletvekili listelerinin sonunda yer alm ış ya da yer alm a Özlemi taşıyan ki şilerdir. Şimdi nispî temsil sistemi kabul edildiğine gö re bunlar kendilerini liste başı yapacak bir partinin özlemi içindedirler» dedi. Samimiyetine hayran oldum. Esasen ben de böyle düşünüyordum. Sosyalist Parti ile TÎP’in birleşmesinin, ancak milletvekili adayları lis tesi üzerinde olabileceği kanısına vardım. Çalışm aları mı bu doğrultuda yapm aya k ara r verdim. Özel olarak TİP kurucuları ile görüşmeyi tercih ettim. İlk önce Ce mal N adir Sokaktaki Avni Erakalın’ın üyesi bulun duğu Dokumacılar Sendikasına gittim. Küçük bir odaydı. İki kişi oturuyorlardı. Avni Erakalın’ı aradım. Bu iki kişi kendisinin burada olmadığını ve o gün sen dika liderlerinden bir heyetin Am erika’ya inceleme gezisine gittiğini ve Avni Erakalın’ın da onlan geçir meye gittiğini belirterek neredeyse döneceğini, otu rup beklememi söylediler. Uzun süre bekledim. Era kalın gelmedi. Sonra o iki kişi Avni Erakalın’m bu saatten sonra sendikaya gelemeyeceğini bildirdiler. Ben de oradan aynldım. Bundan sonra da Avni Erakalın’la görüşme ihtiyacını duymadım. Çünkü bu bek leme sırasında orada bulunan kişilerden çok aydınla
290
tıcı, uyancı bilgiler edindim. Bunlar TİP’li olmadık larını am a TİP’in nasıl çalışm akta olduğunu yakından bildiklerini söylediler. Bunların dediklerine göre TİP’ kurmuş sendika liderlerinin sosyalist aydınlar hak kındaki görüşleri şöyleydi. Sendika liderlerine göre köylü oylarıyla milletvekili olam ayacağını anlayan ki şiler, sosyalist aydınlar işçi oylarıyla milletvekili ol mak için sosyalist görünüyorlardı. Bunu gerçekleştir mek için de milletvekili olmak isteyen sosyalistler sen dika liderlerini araç olarak kullanm ak istiyorlardı. Sendika liderleri de sosyalistlerin bu isteklerine araç olmama eğilimindeydiler bu iki kişiye göre. Tam tel sine işçi liderleri aydınlan araç olarak kullanarak mi) letvekili olmak peşindedirler dediler. Yine bu iki kişi SP ile TİP’in birleşebilmesi için S P ’nin ya yaygın bir üye sayısının bulunm ası ya da partinin zengin olması TİP’in gelişmesine büyük öl çüde p ara katkısında bulunm ası gerektiğini belirterek «Eğer bu durum unuz yoksa boş yere birleşme çabala n n a girişmeyin b aşan lı olamazsınız» dedi. Esasen sendika liderlerinin bu işlere k afası işler olduğunda kanaatim tamdı. Bu nitelikler olm asa yıllardan beri bu sendikaların yönetiminde kalam azlardı. Hiç bir fa aliyette bulunm adan resmen birleşme teklifini yazın olarak TİP kurucularına sundum. D aha sonra Avnı Erakalın’a teklifimizin ne tarzda sonuçlandığını soı dum. Olumsuzdur dedi. Gerekçesini sordum. K arar k arar defterine gerekçesiz olarak geçmiştir. Bunun dı şında bir şey söyleyemem dedi. Ben de teşekkür ede rek ayrıldım. Şuna kesin olarak inanıyorum ki o tarihte birleş me teklifini yaptığımız zam an ilk milletvekili seçimin de adayların ,TÎP kurucu heyeti tarafından seçilmesi ni önerseydik birleştirmeyi gerçekleştirebilirdik. Am-ı 201
bu birleşmenin olması, Türkiye’de sosyalizmin geliş meşine bir faydası olur muydu olmaz mıydı bilemem Esasen bu görüşmelerden sonra SP ile de ilişkimi; kestim. Sıradan bir vatan daş gibi yaşam aya başladım. Bu dönemde TÎP’le çok kısa bir ilişkim oldu. Bun ları da anlatayım. TİP kuruluşu sırasında içişleri bakanlığına yalnız ca tüzüğünü vermiş, program ını daha sonra düzenle yeceğini bildirmişti. O tarihte y asalar buna elverişliv di. Ancak program için belli bir süre konmuştu. Bu sü re içinde program verilmeyecek olursa parti kendili ğinden kapanm ış oluyordu. Bir gün ilk defa olarak Or han Müstecaplı arkadaşım evime geldi. Bana TİP’nııı taslak halinde program ını getirdi. Bu konuda düşün çelerimi ertesi güne k ad ar kendisine ulaştırmamı, çün kü vilâyete bir gün sonra vermek zorunda olduklarım , vermezlerse partinin hukuken kapanm ış olacağını söyledi. M üstecaplı’nm TİP’in liderleri arasında oldu ğunu bilmiyordum. Gece geç saatlere k adar oturup yeni bir program hazırladım. Ertesi günü bunu Orhan' a verdim. Daha sonra TİP’in yayınlanan programının gerek bana verilen, gerekse benim hazırladığım tas lakla ilişkili olmadığını gördüm. Durumu Orhan’a sor dum. Program konusunda benim gibi başkaların a da başvurduklarını öğrendim. Bu yüzden TİP’in yayın lanan program ı ile ilişkim yoktur. Parti bir yılı geç kin bir süre bu program la ve kurucu heyetle yönetil di. Parti özledikleri gelişmeyi gösteremedi. Bunun üze rine parti kurucuları aydın düşmanlığını terkederek onlarla birlikte çalışm ayı arzuladılar. Mehmet Ali Ayb ar’ı TİP genel başkanlığına, Cemal Hakkı Selek’i de genel sekreterliğe atadılar. Bu iki kişi benim yakın arkadaşım dı. Görüşlerine, bilgilerine, karakterlerine güvenim tamdı.
292
TİP ile olan ikinci ilişkime gelince: TİP genel merkezine yakın dostum ve partinin g e nel sekreteri Cemal Hakkı Selek ve genel başkan olan M ehmet Ali A ybar’ı ziyarete gittim. A ybar yoktu. Cemal Hakkı ve avukat İhsan Üngör oradaydı. Avu kat İhsan Üngör ile ilk defa burada tanıştım. Bu gö rüşmelerimiz sırasında yakın arkadaşım Rasih Nuri İleri de oraya geldi. Rasih Nuri arkadaşım beni parti ye üye olmaya davet etti. Oysa ben genel olarak p ar ti çalışm alarına karşı ilgisizdim. Rasih’in ısrarı üze rine olumlu cevap verdim. Cemal Hakkı Selek benim genel tutumumu değerlendirerek partiye üye olm ak lığımı, oturduğum semtin yani Fatih ilçesinin kurul m asından sonra, o yolla olmasını öğütledi. Ben de bun dan cesaret alarak parti üyeliğini ileri bir tarihe er teledim. Bir hayli zam an sonra İstanbul il merkezine iş or tağım il idare heyetinde görevli Fikri Köprülüoğlu’nun ziyaretine gittim. O rada aşağı yukarı yirmi yıldır gö rüşmediğim, ilişkimizi kestiğimiz yedeksubaydan ar kadaşım Yusuf Güneş’i gördüm. Yusuf G üneş’in ye deksubaylık dönemimizde sağcılıkla solculukla, poli tikayla hiç bir ilişkisi yoktu. Silivri TİP ilçe başkan: oluşunu hayretle karşıladım . Nedenini sordum. Artık yaşımız ilerledi. Şahsım ıza karşı olan görevimizi yap tık. Şimdi de v atan a karşı olan görevimizi yapm ak için TİP’e girdiğini söyledi. Bu sırada Rasih Nuri İleri il merkezine gelmişti. Beni görünce vaktiyle Fatih ilçe sinin kurulm asına ertelenen üyeliğimi şimdi gerçek leştirmek gerekeceğini söyledi. Ben de TİP’e giriş bil dirisini imzaladım. TİP tüzüğüne göre TİP’e üye olabilmek giriş isle ğinin ilçe ve ilde incelenmesi ve kişiye olumlu cev.ıp verilmesiyle gerçekleşiyordu. İlçe incelenmesinin o 203
lumlu olması halinde altı ay içinde ilden olumlu ya da olumsuz bir cevap gelmezse o kişinin üyeliği gerçek leşmiş sayılıyordu. Benim bu giriş bildiri kağıdımın ilçede ne işlem gördüğünü bilmem. Ama giriş bildiri kağıdımın ne ilçede ne de ilde işlem görmediğini b> liyorum. Belli bir süre sonra yazılı olarak baş vuru mun sonucunu istedim. Ona da cevap gelmedi. Böyle likle ben kendimi TİP’in dışında kabul ettim. Ancak bir yıl sonra çeşitli kereler şu tarihte ve şu yerde kongremiz, toplantımız var diye çağrılar aldım. Bunların hepsinin ortak niteliği çağrıların postaya ve riliş tarihi, toplantıların oluşundan sonraki tarihtedir. Bu da açıkça bizim bu toplantılara katılm am am ıza yö nelik bir hareket olduğunu doğrular. Partiler kanunu nun değişmesi ve parti üyelerinin yeniden kayıtlanın tazelemeleri gerekiyordu. Bu dönemde partiden bir çok hatırlatm alarla kaydımı tazelemem isteniyordu Ben kendimi yukarıda açıkladığım nedenlerle parti üyesi saym adığım için bu kayıt tazelemesini de yap madım. Böylelikle de TÎP’li olmadım. * Bülent Ecevit CHP genel sekreteri bulunduğu sırada Turhan Feyzioğlu ve arkadaşlarının Ecevit’e karşı bir çıkış ları olmuştu. O dönemde ben Ecevit’e kendisinden y a na olduğumu ve dilerse kendisine hizmette buluna bileceğimi bir m ektupla bildirmiştim. Ecevit bu m ek tubuma hiç bir cevap vermedi. Ben de Ecevit’le her hangi bir ilgi kurmadım. Bu mektubu 1969’da yayın ladığım «Sosyalistlere Açık Mektup» adlı kitabım da aynen yayınlamıştım. M ektuptan önce ve sonra CHP ile ve Ecevit’le herhangi bir ilişkim olmadı. Ancak o dönemlerde (1965-1969) CHP Zeytinburnu ilçe başkanı Necati Eralp ve Eminönü ilçesi başkanı
M uzaffer Ekinoğlu ile arkadaşlığım olmuştur Necatı Eralp CHP Zeytinburnu ilçesinde o tarihlerde A/.i/ Nesin’e birkaç konferans verdirmişti: Bu konferans lan dolayısıyla CHP genel merkezinin hışmına uğru mış ve CHP onun hakkında kovuşturm a açmıştı. Men de bir gün M uzaffer Ekinoğlu ile, işlettiği kıraathane ye ziyaretine gitmiştim. Ekinoğlu’nun yanında çok genç y aşta bir bey vardı. Ekinoğlu, bizi tanıştırdı. Mu bey Zeytinburnu ilçe başkanı Necati hakkında bilgi toplamak üzere CHP genel merkezi tarafından görev lendirilmiş parti müfettişi Hürdal beydi. Ne yalan söy leyeyim o zam ana k adar CHP’nin parti müfettişleri ni ben kerli felli, encümen üyesi, milletvekili kişiler sanırdım. Gerçekten de tanıdığım CHP parti m üfet tişleri hep bu tanım a uygun kişilerdi. Hürdal bey gi bi 18-20 yaşındaki bir kişinin parti müfettişi olduğu nu yadırgamıştım. Hele A n kara’dan özel olarak bir ilçe başkanı hakkında böyle genç bir kişinin görev lendirilmesini isabetli bulmamıştım. 1969 seçimleri öncesinde bir gün Hürdal bey be ni görmek üzere A ksaray’daki evime geldi. Ankara' dan özel olarak beni görmeye gönderildiğini, Bülent Ecevit’in selam larını getirdiğini söyledi. Eminönü ilçe başkanlığını kabul etmemi, İstanbul gençlik kollarını yeniden örgütlememi ve 1969 seçimlerine hazırlan mamı istediğini söyledi. Ben de kendisine bu istenen leri dışardan yapm aya yardımcı olmayı kabul edebi leceğimi, fak at İsmet P aşa’nın partisine giremeyeco ğimi, ancak CHP’ye yakın bulunabileceğimi söyledim Hürdal bey CHP’nin artık İsmet P aşa’nın partisi -tek şef partisi- olmaktan çıktığını ve gerçekten halkın par tisi olduğunu ve Ecevit’in bu eğilimi temsil ettiğini söyledi ve benden ısrarla konuşma sırasında beş ullı kez tekrarlayarak CHP üst kademesinde kimleri tanı 295
dığımı sordu. Hürdal beyin CHP üst kademelerinde kimleri tanıdığımı öğrenmede ısrar edişi midemi bu landırdı. Bu zatın İsmet P aşa ile yakın bir ilişkisi ola bileceğinden kuşkulandım. Çünkü İsmet İnönü’nün bu tür çeşitli oyunlarıyla karşılaştım dı. Hele Cami Baykurt’tan, Memduh Şevket Esendal’dan ve daha b aşk a larından bu konuda sayısız hikâyeler dinlemiştim. İlk önceleri bu soruya cevap vermedim. Am a soru beş al tı kez tekrarlanınca konuşm a zorunluğunu duydum ve CHP içinde gençlik arkadaşlarım dan İnönü’ye yakın olabileceklerin adlarını verdim. Lebid Yurdoğlu’nun (Köyişleri eski bakanı) Fahri K urtuluş’un (Sam sun es ki milletvekili) Cihat B aban ’ın (Turizm ve tanıtma eski bakanı) adlarını verdim. Bunlar gerçekten de be nim öğrencilik yıllarımdan arkadaşlarım dı. Ama genç lik dönemimizden sonra onlarla yakın ilişkilerimiz ol mamıştı. Öyle sanıyorum ki bu ad lar Hürdal beyi tatmin etmedi. A n kara’ya döneceğini ve söylediklerimi Bü lent Ecevit’e ulaştıracağını, h aftaya Bülent Ecevit’ten cevabını getireceğini söyledi. Bir daha hiç görüşm e dik. CHP ile de başka bir ilişkim olmadı. * Sosyalistlere Açık Mektup Ben genellikle bilinçaltı bir dürtüyle sosyalizmin gerçekleşmesini siyasal iktidara sahip ya da ad ay kişi lere benimsetmek suretiyle sosyalizmi gerçekleştir me eğiliminde olmuşumdur. Esasen sosyalizmin tari hi incelendiğinde bunun sosyalizmin ilk aşam ası ol duğu görülür. Bu durum sınıflarda ve diğer sosyal ke simlerde ve bireylerde de böyledir. Yani siyasal iktida ra belli bir fikri empoze etmek suretiyle o fikrin ger çekleşmesini mümkün görmedir. Genellikle padişahla ra devirlerin büyüklerine sunulan lâyihalar, yollanan 296
m ektuplar bu psikolojik durum un bir yansım asıdır. İ ş te bu psikolojik durumu ben de yaşadım . Kendilerine güvendiğim kişilere m ektuplar yazarak onları belli bir yöne yöneltmek istedim. Ve m ektuplarım la bunun mümkün olacağını sandım. Çeşitli kişilere m ektuplar yazdım. Fakat eyleme dönük bir sonuç elde edemedim. H atta çoğu kez yolladığım m ektupların çoğuna cevap bile alamadım. Bu m ektuplarımın bir bölümünü «Sos yalistlere Açık Mektup» diye bir kitap olarak yayınla dım. Kitabı doğru dürüst dağıtam adım . Kitap elimde kaldı. Oysa bu kitap şayet dağılıp satılabilseydi, bunu başka incelemelerim izleyecekti. Ben bu kitabı yayınlam akla iki am aç gütmüştüm. Birincisi, o güne k adar yaptığım çab alan kam uoyuna anlatm ak, İkincisi, kendilerine mektup yolladığım ki şilerin ilgisizliğini sergilemekti. Bu kitapta A ybar’a, Boran’a, M uzaffer K aran ’a, Tiritoğlu’ya, Bülent Ecevit’e... vb. yolladığım m ektuplan yayınladım. * İşsizlik ve Pahalılıkla Sav aş Dem eği Sosyalizmin tarihi incelenecek olursa sosyalist m ü cadelenin üç aşam a geçirdiği görülür: 1 — Kişisel çalışma: Kitap, broşür dönemi, 2 — G rupsal çalışm a: Dergi, dem ek dönemi, 3 — Sınıfsal çalışma: Gazete, parti dönemi. Buraya k adar verdiğimiz açıklam alardan genel likle benim kişisel çaba dönemimden, grupsal çaba dönemine geçtiğim ve burada çalıştığım, parti döne mine de girdiğim görülür. E sas itibariyle dergi dem ek dönemini daha yoğun yaşadığım söylenebilir. Öğrenci dem eklerinden b aşk a bir de daha önce anlattığımız «İşçi Haklarını Korum a D em eğim den sonra ilgilendiğim dem ek «İşsizlik ve Pahalılıkla S a 297
vaş» derneğidir. Bir gün Orhan Müstecaplı arkadaşım ın Lâleli’deki atölyesine uğradım . Bana «işsizlik ve Pahalılıkla S a vaş» derneği adiyle bir dem ek kurm a hazırlıkları için de olduğunu söyledi. Dem eğin tüzüğünü gösterdi. Yü zü geçkin kum cu üye sayısına sahip olduğunu, benim de derneğe kurucu üye olmamı istedi. Derneğin k u m cu üyeleri listesine baktım. Çoğunu ismen bile tanım ı yordum. Kurucu üye olam ayacağım ı, ancak, dem ek kurulduktan sonra üye olabileceğimi özür dileyerek söyledim. A radan bir hayli zam an geçti. Bir gün Or han Müstecaplı, Şükrü Kundakçı ve yanlarında daha birkaç kişi olduğu halde C ağaloğlu’da karşılaştım . Derneğin k um lm a hazırlıkları içinde olduğunu, gene ral Sıtkı U lay’m da kum cular arasın da yer alacağını O rhan’dan öğrendim. Orhan kum cular arasın da be nim de bulunmamı tekrar istedi. Ben de dernek kurul m adan önce bir düğün salonu ya da başka bir yer ki ralayıp kurucuların birbirini orada tanım asını ve tü züğün kurucular tarafından bu toplantıda imzalanıp vilayete sunulm asını teklif ettim. M üstecaplı da Kun dakçı da bu görüşe katıldılar H afta sonu bu toplan tının yapılacağını ve toplantıyı izleyen h afta da tüzü ğün vilayete verileceğini söylediler. Toplantının yeri ve saatini bana telefonla bildireceklerdi. H afta sonu gelmeden arkadaşlardan derneğin «Pahalılık ve İşsiz likle Mücadele Derneği» olarak değil, «İşsizlik ve Pa halılıkla Sav aş Dem eği» olarak kurulduğunu öğren dim. Orhan M üstecaplı’yı gördüm. Konuşm alarım ızla bağdaşm ayan durumun nedenini sordum. Dum m u öğ rendim. Rahmetli Orhal Arsal derneğin adının m üca dele değil «savaş» olmasını arzulam ış. Derneğin adı nın «Pahalılık ve İşsizlikle Savaş» olarak konulunca kısaltılmış adının PİS olacağını, pahalılık sözcüğünün
298
baştan alınıp ortaya konulmasını önermiş. Bu d a k a bul edilmiş. Salon toplantısının yapılmayışını ve be nim çağırılmayışımı da şöyle açıkladı. A n kara’da ilerici kuruluşların DEV-GÜÇ adıyla birleşme k aran aldıklarını, Kadri K aplan’ı d a A nka r a ’dan İstanbul’a yolladıklarını h afta sonunda bu ku ruluşların ilgili yerlere baş vurup birleştiklerini ve DEV-GÜÇ’ü kurduklarını, İşsizlik ve Pahalılıkla sav aş derneğinin de bu DEV-GÜÇ’ün kurucuları arasın da yer alm asını istediklerini bunun için toplantıyı yapam adıklannı ve kuruluşu erkene aldıklannı söyledi. Za m an bulup da durumu ban a bildiremediklerini bildir di. Oysa benim telefonum onlarda vardı. Dernek kuruldu. Seçim ler yapıldı. Derneğin tü züğüne göre yönetim kurulu danışm a büroları k u ra bilme yetkisi vardı. Benim örgütlenme danışm a büro suna üye olmamı istediler. Ben de kabul ettim. Örgüt lenme danışm a bürosunun ilk toplantısına katıldım. Büroda yalnızca N ejat Tözge’yi önceden tanıyordum. Diğer üyelerin hiç birini önceden tanımıyordum. Ne jat Tözge’ye karşı sonsuz bir güvenim ve sevgim v ar dı. Dürüstlüğünün takdirkârı idim. Örgütlenme-danışm a kurulunda en yaşlı üye bendim. Özgeçmişim iti bariyle de bu komisyonun tanım adığım üyelerinin de bana saygıları vardı. Komisyona bir başkan seçilme si gerekseydi komisyonun tabiî başkam olarak ben seçilebilirdim. Benden başkasının komisyon başkanı olabilmesi ancak bir oyunun, bir tertibin sonucunda olabilirdi. Örgütlenme danışm a kurulunda N ejat Tözge, şim diye kadar, derneklerde başkanın dernekler üzerinde egemenlik kurduğunu, bu yüzden örgütlenme büro sunun başkanlığının dönemsel olmasını önerdi. Ben de bu fikre karşı koymadım. Oysa derneğin diğer da ¿HM)
nışm a kom isyonlarında kurul başkanlığı dönemsel de ğildi. Gerçekten örgütlenme bürosuna egemen olan dem eğe de egemen olabilirdi. Benim bu komisyonun başkanı olmam halinde dem eği ele geçirmem müm kündü. Oysa dernek yapısı itibariyle Hikmet Kıvılcımlı’ya yakın bir kuruluştu. Çünkü kuruluşunda büyük hizmetleri geçmişti. N ejat Tözge’nin bu önerisini der nekte ilerde bir çatlam a olm am asım sağlam aya yöne lik olduğu biçiminde yorumlamıştım. Şimdi de söylü yorum bu öneri eğer N ejat Tözge’den b aşk a birinden gelmiş olsaydı önerinin samimiyetinden şüphe eder ve kuruluşla ilişkimi keserdim, çünkü mizacım itibariy le oyunları, tertipleri sevmem ve ben 03nın ve tertip yapm aya da tenezzül etmem. Örgütlenme işinin yöntemi söz konusu edilince ben yüz elliyi aşan kurucuları oturdukları bölgelere göre (illere ilçelere) kümeleştirmemizi, aynı ilçede bulu nanları o ilçenin kurucu üyeliğine seçmemizi, atam a mızı önerdim. Bu suretle en kısa bir zam anda İstan bul’un hemen bütün ilçelerinde derneğin şubeleri ku rulm uş olacaktı. Bu ilçe kurucu üyelerinin kendi a r a larında toplanıp İstanbul il kurucu heyetini oluştur m alarını önerdim. Ayrıca İstanbul dışı illerdeki kuru cu üyelere de bulundukları ilin kurucu heyeti başkan lığının verilmesini istedim. Hemen şunu kesin olarak diyebilirim ki örgütlenme için de bundan b aşk a bir yol düşünülemezdi. Bunun dışındaki bir örgütlenme örgütlenmenin bünyesiyle bağdaşm az. Danışm a kuru lu üyelerinin biri benim bu önerime karşı çıktı. K uru cu heyetlerin derneğin kurucu üyelerinden değil, dı şardan kişilerle yapılm asını söz konusu etti. Netice de bizim önerimiz uygun bulundu. Dernek tüzüğüne göre danışm a kurullarının dışa rı ile m ektuplaşm a yetkisi yoktu. M ektuplar dem eğin 300
genel sekreterliğince yapılm ası gerekiyordu. Buna gö re dernek genel sekreterliğine kurucu üyelere bulun dukları bölgelerin kurucu heyeti üyesi seçildiklerini ve belirtilen gün ve yerde bulunm aları için yazı yazılm a sı kararlaştırıldı. Ertesi h afta tekrar toplandık. Baktım ki genel sekreterlikçe derneğin kurucu üyelerine yazılm ası ge reken m ektuplar yazılmamış, bizim olurumuz alınm a dan, bilgimiz dışında, dışarıdan T aşlıtarla’ya bir ku rucu heyet seçilmiş. Bu suretle biz örgütlenme-danışm a kurulu, örgütlenme davulu boynumuza geçirilmiş, fak at davulun tokmağı bir başkasının elinde olmak üzere davul gümbürdetilip duruluyordu. Bu suretle İşsizlik ve Pahalılık Derneğiyle ilişki mi ismen devam ettirdim. Dernekten istifa etmedim am a çalışmadım da. * Türk Solu İle İlişkilerim İşsizlik ve Pahalılıkla Sav aş Derneği’nden istifa etmediğimi belirtmiştim. Am a derneğin, kongrelerine katılır, yönetim kuruluna girmez, seçilen yönetim ku rulları tarafından da danışm a kurullarından birine atanırdım. İ. P. D. ’nin ilk Genel Kurul toplantısı na katıldım. O rada rahmetli Ş. A kşit’le şuradan bu radan konuştuk. Bu konuşm alarda partilerin alabile cekleri oy sayılan üzerinde konuşm alar yaptık. Bu ko nuda yaptığım regresyon hesaplarından söz ettim. Rahmetli Akşit bunlann «Türk Solu» dergisinde ya yınlanmasını istedi. O tarihlerde «Türk Solu»nun ya yınım Akşit yönetiyordu. Ben de bu hesaplarım ı ya yınlanmak üzere Türk Solu idarehanesine bıraktım ve yazımın düzeltmelerini de kendimin yapm ak istediği mi söyledim. A rada klişe yapılm ası gereken yerler de vardı. O zam anlar derginin teknik işlerini Bora Gözen 301
yönetiyordu. Bora Gözen genç bir çocuktu. 1971’den sonra Hürriyet gazetesinin verdiği bilgiye göre Filis tin El-Fetih gerillalarına katılm ış ve Filistin’de bir sui k asta kurban gitmişti. Verdiğim yazının dizgi yanlışlarım düzeltmek için dergi idarehanesine gittiğimde Bora Gözen oradaydı ve yazıların henüz dizilmediğini söyledi. Oysa o tarih te dizilmiş olması gerekirdi. Aksi takdirde yazının o sayıya yetişmesi imkânsızlaşıyordu. Bora Gözen, bu işlerle Şevki A kşit’in ilgilendiğini, onun, yazılan dizgiye göndermemiş olduğunu söyledi. Şevki’yle telefonda idarehaneden konuştum. Yaptığı mız regresyon hesaplarına göre bulunan trendin bizi, tedbirler alınm azsa bir darbeye götürdüğünü açıkla mıştım. Şevki bu kısmın yazıdan çıkanlm asını kalan kısmının yayınlanm asını rica etti. Oysa böyle bir şe yin yapılm ası hesapları anlam sız kılıyordu. Hesap bir durumun değerlendirilmesi ve bir sonuç elde edilme sidir, dedim ve yazıyı oradan aldım. Ertesi h afta rah metli A kşit’le karşılaştık. Yazının yayınlanm asını ar zuladığını, bu nedenle dergi idarehanesine vermemi rica etti. Ben de yazıyı aynen basılm ak koşuluyla Türk Solu idarehanesine verdim. H afta sonunda dizgi yan lışlarını düzeltmek üzere idarehaneye gittim. Yazının basılm am ış olduğunu gördüm. Bora Gözen’e niçin basılmadığını, Şevki’nin basılm asını istediğini söyledim. Gözen, yazının Türk Solu’nda yayınlanacağının kesin olduğunu, fak at hangi sayısında olacağının belli olm a dığını, çünkü yazının derginin orta sayfasını tam a men kaplayacağını, orta sayfanınsa güncel konulara ayrıldığını, güncel bir konunun olmadığı bir h afta bu yazının orada yayınlanacağını söyledi. Bunun üzerine yazımı geri aldım ve dergiyle ilişkimi kesin olarak kes tim. 302
* Halkçılık Kurultayı İşsizlik ve Pahalılıkla S av aş D em eği’nin bu sefer örgütlenme danışm a kurulunda değil, fikriyat danış m a kuruluna üye atanmıştım. Ben bu rada işsizliği, iş sizlikle savaşı, işsizlere iş bulm a anlam ında anlam a dığımı, bununla tam istihdamın sağlanm asını istediği mi, esasen anayasam ızın da tam istihdam sağlam ayı emrettiğini bu itibarla işsizlikle savaşın an ayasal bir şey olduğunu belirttim. Pahalılıkla savaşın ise, insan ların gelirleriyle giderleri arasın da bir denge kurm ak demek olduğunu önerdim. Buna göre tam istihdamı sağlayacak, millî gelirle, millî tüketimi dengeleştirecek bir ekonomik plan hazırlanm ası gerektiğini öner dim. İşsizlik ve Pahalılıkla S av aş D em eği’nin ideolo jik çalışm asının bu planı düzenlemek olması gerektiği ni önerdim ve bizim böyle bir planı hazırlayıp devlet planlam a dairesine dernek adına sunmamızı, devlet planlam a teşkilâtınca planımızın reddedilmesi halinde planımızı siyasal partilere açıklamamızı, bunu benimyecek partinin ideolojik bir merkezi haline gelmemizi önerdim. İşsizlik ve Pahalılıkla S av aş D em eği böyle bir planın hazırlanm asını uygun gördü. Bu planı h a zırlam ak üzere beni ve M ahir K aynak’ı görevlendirdi. Esasen benim bu konuda daha önce de çalışm alarım vardı. Douglas denklemlerine dayanan kalkülüs he sapların a göre bunu düzenlemeyi düşünmekteydim. Bu konudaki çalışm alarım ı M ahir K aynak’a a ç ık la dım. Bu sırada M ahir K aynak’ın babası G aziantep’te ölmüş, o da memleketine gitm iş bu suretle çalışm ala rımız durmuştu, zaten daha sonra da devam etmedi. Ülkemizin içinde bulunduğu o tarihteki şartlar ilerici, devrimci güçlerin biraraya gelmesi, asgari m üş terekleri saptam asını ve ona göre de bir strateji izle meyi gerektiriyordu. İlerici, devrimci, toplumcu güç 303
lerin asgari müştereklerde birleşmesini sağlam ak üze re dem ek olarak bir kurultay toplanm asını uygun gör dük. İlerici devrimci güçlerin asgari müşterek nokta sının Halkçılık olduğuna kan aat getirdiğimizden bu kurultaya da Halkçılık Kurultayı adının konmasını uy gun gördük. İşsizlik ve Pahalılıkla Sav aş Dem eği Yönetim Ku rulu kurultayı düzenlemek üzere bir danışm a kum lu atadı. Bu kurul da, Prof. İsmet Sungurbey, Doç. Dr. Nermi bey, M ahir Kaynak, ben ve dem eğin genel sek reteri Orhan M üstecaplı’dan oluşuyordu. Hep birarada temel yöntemleri saptadık. Ben bu Kurultay’a tü zel kişilik temsilcilerinin değil, gerçek kişilerin, hem de ismen çağırılm asını önerdim. Kabul edildi. Ondan sonra Millî Mücadeleye esas olan halkçılığı, yani anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir halkçılığı önerdik. Bu çeşitli bir halkçılığa esas olabilecek üç yöntem vardı. 1 — Atatürk’ün önerdiği halkçılık program ı, 2 —Meslekî temsilcilerin önerdiği halkçılık ilkesi, 3 — TBMM’nin benimsediği halkçılık bildirisi. Rahmetli Hikmet Kıvılcımlı A tatürk’ün Halkçılık program ının esas alınmasını, buna karşılık ben Millî Mücadelenin TBMM’ce temsil edildiğine göre ve biz 1 . TBMM’ne veraset iddiasında bulunduğum uza göre halkçılık bildirisinin esas alınm ası gerektiğini öne sür dük. Konuşm alardan orada bulunanların TBMM’nin halkçılık bildirisini esas alacakları görüşü belirince Kıvılcımlı görüşünde direnmedi ve komisyonumuzca da Halkçılık bildirisinin esas alınm ası ve bu bildirinin kurultayın toplandığı dönemdeki koşullara göre göz den geçirilerek kurultaya şu şekliyle sunulm ası k arar laştırıldı. Şimdi bu toplantının yapılacağı yerin bulun m ası kurultaya çağrılacak kişilerin saptanm ası gibi 304
sorunlar ortaya çıkıyordu. İlk önce aklım ıza A k saray’daki Türkiye Öğret menler Sendikası (TÖS) Salonu geldi. TÖS yetkilile riyle görüştük. Onlar bunu uygun gördüler. Ancak toplantının bizim çağrım ızla değil, TÖS’ün çağrısıyla olmasını istediler. Kurultay üzerinde herhangi bir m ü dahalede bulunm ayacaklarını söylediler. Bizce önemli olan toplantının şunun ya da bunun çağrısıyla yapıl m ası değil, kurultayın yapılmasıydı. Önemli olan ku rultayın zam an zam an İstanbul ve b aşk a kentlerde de yapılabilmesini sağlayabilecek sürekli bir sekreteryanın oluşturulmasıydı. TÖS bu işin malî külfetini de üzerine aldı. Ç ağrılan bastırdı. Bir kısım ç a ğ n la n ken di saptadı. Bizim çağnlarım ıza itiraz etmeden onlan da benimsedi. K urultaya İşsizlik ve Pahalılıkla Sav aş Derneği adına çağırılacak kişilerin saptanm asında S a dık Göksu’nun büyük hizmeti geçmiştir. Kurultaya sunulacak bildiriyi ve tartışılacak öne riyi hazırlam a işi ban a verildi. O tarihlerde İsmail A rar A tatürk’ün Halkçılık Programının tam metnini ele geçirmiş ve yayınlamıştı. Ben bu metni ve TBMM’ de halkçılık bildirisi tartışm alannı zabıtlardan incele yerek Halkçılık bildirisi üzerine bir inceleme hazırla dım. A rkadaşlarım a okudum. Uygun görüldü ve TÖS bunu çoğalttı. K urultaya çağn lan kişilere postaladı. Kurultayda incelemek üzere sunulacak öneri metnini de hazırladım. A rkadaşlara okudum. Bilemediğim ne denlerle bu metin çoğaltılmadı ve kurultay üyelerine de sunulmadı. Toplantı bir p azar günü olacaktı. Per şembe günü TÖS genel başkanı Fakir Baykurt İstan bul TÖS başkanlığına bu toplantının yapılm am ası em rini verdi. İstanbul TÖS başkanlığı ça ğ n yaptığı kişi lere bu toplantının yapılam ayacağını en k ısa yollar dan iletti. Bu arad a işsizlik ve pahalılıkla sav aş der F. 20
305
neğine de toplantının yapılam ayacağını da söyledi. Bunun üzerine biz toplantıyı siz değil, biz toplan tılar kanununa göre düzenlemeye k alkarsak salonu nuzu emrimize verir misiniz? dedik. Buna olumlu ce vap verdiler. Bunun üzerine biz TÖS’ün toplantıdan vazgeçildiği bildirilen yerlere elimizdeki im kânlar ora nında toplantının yapılacağını bildirdik. Toplantımızı yaptık. Toplantıya, çağrılm ış olan Cemal M adanoğlu d a katılmıştı. M adanoğlu’nun başkanlığında toplantı gerçekleşti. Ancak ilk toplantımızda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne vaki veraset iddiamız ve onun halk çılık bildirisi esaslarım ızın aksine Kıvılcımlı toplantı nın A tatürk’ün Halkçılık Programı doğrultusunda y a pılmasını ve bu hareketin orduya maledilmesini öner di. Kıvılcımlı’nın bu hareketini ben «Birlik» dergisin de provokasyon olarak nitelemiştim, çünkü Türk ya salarına göre ordunun politika ile uğraşm ası yasak tır. Orduyu politikaya sokm aya çalışm ak suçtur. Y a saların güvencesinde toplanmış bir kurultayda böyle bir şey yapılamaz. Kurultayın görevi orduyu poli tikaya itmek değildir. İlericiler halkçılar arasın da a s gari müşterekleri saptam adır. Kıvılcımlı’nın uzun ko nuşm asından sonra Can Yücel söz alarak bu hususu belirtti. Ben bu durum lar karşısında bildirimi okum a dım. Kurultay am acına ulaşam adı. Fakir Baykurt’un Hikmet Kıvılcımlı ’nın halkçılık kurultayını niçin s a bote ettikleri 12 M art 1971’den sonra kurulan sıkıyö netim yargılam alarında tam açıklığa kavuştu. Birlik Partisiyle İlişkilerim 1965 Milletvekili seçimlerinden sonra parlam en toda durum bir hayli karışıktı. Millî Bakiye Sistem i’ne rağm en AP tek başına iktidara gelmişti. Bu p arla 306
mentoda çeşitli partilerden Millet Meclisine girm iş alt mış kadar Alevi milletvekili vardı. Alevîler bir parti kurarlar ve bu milletvekilleri bu partide yer alırlarda AP’nin tek başına ülkeyi yönetmesi imkansızlaşırdı. İsmet P aşa bif Alevî partisine tavizlerde bulunm ak su retiyle CHP’yi iktidara da getirebilirdi. Bu tarihlerde gazetelerin ilk sayfalarında bir haber çıktı. Millet Meclisinde Alevîlerin bir sosyalist parti ku racağı ve altmış kadar milletvekilinin bu partiye k a tılacağı yazılıyor ve bu partiye girecek milletvekili ad ları da veriliyordu. Bunların arasın da M uzaffer Kara n ’ın da adı vardı. Bunun üzerine ben M uzaffer K a ran ’a bir mektup yazdım. Bu mektup «Sosyalistlere Açık Mektup» kitabım da yayınlanmıştır. Bu m ektup ta Alevîlerin üyeleri Alevî olan bir sosyalist partinin nitel ve nicel karakterleri üzerine olan düşüncelerini belirtmiştim. Mektubuma cevap alam adım . Mektubu yazışımın üzerinden dört beş ay geçmişti. Yazı geçir mek üzere Kum burgaz’daydım. Bir gün kaldığım ye rin kapıcısı bir beyin benimle görüşm ek istediğini söy ledi, buyursun dedim. A şağı yukarı 20 yıldır görüşm e diğim bir m eslektaşımla, rahmetli Numan A tam an’la karşılaştım . Ben hayretle benim burada olduğumu ne reden haber aldığını sordum. O da «M uzaffer K aran ’a yolladığın m ektupta yazlık adresini de yazmışsın. Ben adresini o mektuptan öğrendim, mektubu da okudum» dedi. Ondan sonra kendisinin Bektaşî büyüklerinden Otman Babanın sülalesinden geldiğini ve Bektaşî ol duğunu söyledi. Bu eski dostumun böyle bir nitelik taşıdığını bilmiyordum. İlk defa öğrenmiş oluyordum. Kendisinin A nkara’da Hacıbektaş Kültür Derneğini kurduğunu ve onun genel başkanı olduğunu, gazete lerin kurulacağından söz ettikleri Alevîlerin kuracağı sosyalist partinin kendisi tarafından kurulacağını söy 307
ledi. Gerçi onun yirmi yıl önce sosyalist eğilimli oldu ğunu biliyordum. Bu itibarla onun bir sosyalist p aıti kuracağını yadırgam am ıştım . A yn ca «Emek» adiyle bir kooperatif kurduğunu, kooperatifte birikmiş bir m iktar paralarının bulunduğunu söyledi. 2 milyon ser mayeli bir m atbaa kurm ak hazırlıkları içinde olduğu nu, bu m atbaa ile bir günlük gazete çıkaracağını ve gazeteden sonra da parti faaliyetine geçeceğini söyle di. Ben de kendisine Alevîlerin genellikle CHP’ye oy verdiklerine göre bu partinin kurulm ası CHP’y© zarar getirir. Bu durum da İsmet P aşa’nın bu partiye karşı iyi bir gözle bakm ayacağı açıktır. İsmet P aşa’nın iyi gözle bakm ayacağı bir partiyi de baskı grupları y aşat mazlar. Bu konuyu nasıl çözümlediğini sordum. O da Millî Bakiyeli bir seçim sistemi uygulandığına ve Tür kiye’nin bundan böyle koalisyonlarla yönetilmesinin m ukadder olduğuna göre bir kısım CHP oylarının Ale vî partisine kayışı CHP için esaslı bir tehlike sayılmaz, çünkü bu oylar mecliste CHP ile koalisyon yapm a im kânını sağlar, ayrıca burada benim ismini açıklam a m a gerek olmayan bir zatın aracılığıyle İnönü ile çok önceden tanıştığını bu konuda da İnönü’nün bilgisi ve olurunun bulunduğunu söyledi. İnönü’yle yaptığı ko nuşm ayı detaylı olarak anlattı. Bundan sonra ben Alevî topluluğunun hiç olmaz sa üçte birini Ulusoy ailesinin, dörtte birini de Prof. Bedrettin Noyan’m, geriye kalanını da Doğan Dede’ nin özümlediğini bu itibarla bunların bilgisini ve olur larını alıp almadığını sordum. Rahmetli Numan A ta man Alevi topluluğu içerisindeki yerini şöylece özet ledi: «Trakya Bektaşileri ve Bulgaristan, Yugoslavya göçmen Bektaşileri esasen Seyyid Ali Sultan Dergâhı’ na mensupturlar. Otman B aba’ya bağlıdırlar. Bu ne308
derilerle Trakya bölgesinin ve Anadolu’daki göçmen çevrelerinin bana karşı sem patileri sonsuzdur. Ulusoy larla görüştüm. Bu ailede aktif kişiler çok azdır. Bun ların nüfuz mıntıkası olan Orta Anadolu’yu dolaylı olarak ben nüfuzum altına alm ış bulunuyorum. Bu da şöyle olmuştur dedi. Uzun yıllardan beri Orta Anado lu bölgesinin su işleri bölge müdürüyüm. Bu bölgede Alevi toplulukları fazladır. Bu bölge köylerinin su iş leri dolayısıyla m uhtarlarla belediye başkan lan yla fazla temasım olmuştur. Bu bölgeleri U lusoylann et kisinden kurtarm ış ve kendime bağlam ış bulunm ak tayım dedi. Bedrettin Noyan’la ilişkim iyi değildir. An cak Bedrettin Noyan Alevileri-Bektaşileri gücendirici yayınlar yapmıştır. Bu yüzden onun da etkisi yoktur. Doğan Dede grubuyla ilişki kurm uş değilim. Am a on lar da bir önem teşkil etmez» dedi. Atam an partinin genel sekreterinin kendisi ola cağını genel başkanın da Prof. M uam mer Aksoy o la cağını, ancak Alm anya’ya m isafir Prof, olarak yakın larda gitmesi söz konusu olduğundan şimdilik genel başkanlığa general Abdülkadir Seven P aşa’yı getire ceklerini, M uammer Aksoy’un Alm anya dönüşünde onu genel başkan yapacaklarını söyledi. Parti progra mının ise M uzaffer K aran ’a yolladığım mektup doğ rultusunda olduğunu, benim de parti genel merkezin de görev alm am ı istedi. Aşağı yukarı bir ay kadar Kum burgaz’da A tam an’ la birlikte tatili geçirdik. Numan A tam an A n kara’ya dönüşünde hemen parti hazırlıklarına geçileceğini, hazırlıklar bitince imza atm ak üzere beni A n kara’ya çağıracağını söyledi. Ben de uygun buldum. Numan Atam an A nkara’ya döndü. A radan bir hayli zam an geçti. Beni A nkara’ya çağırm adı. Bunun üzerine ben de kalktım A nkara’ya gittim, Numan A tam an’ı bul 309
dum. Numan Atam an parti girişiminin elinden çıktığı nı, insiyatifin istihbarat emekli generali H aşan Tah sin Bekman, avukat Cemal Özbay’ın eline geçtiğini, Hacıbektaş Kültür Derneğinde verdiği haftalık kon feranslardan dolayı 142’yi ihlâlden aleyhine ondan fazla dava açıldığını, bu koşullarda politik eylemi bı raktığını, benim de bu parti ile ilgilenmememi salık verdi. Ben de onun dediklerine uydum. Kuruluş halin de olan bu partiyle ilgilenmedim. D aha sonra bu p ar tiyi H aşan Tahsin Bekman, Cemal Özbay’lar... vb. «Birlik Partisi» adiyle kurdular. * Katkı Dergisi 1970 yılında bir öğretim üyesi asistan İrfan Tan’ la tanıştım. Bir dergi çıkarm a arzusunda olduğunu ve benim derginin redaksiyonunda bulunmamı arzu et tiğini söyledi. Ben de ona olumlu cevap verdim. Çemberlitaş’ta bir yazıhane tuttuklarını ve yayına hazır durum da bulunduklarını söyledi. Ancak, benim de m asraflarına katılmam halinde daha mükemmel bir yayın yapabileceklerini de sözlerine ekledi. M asrafla rına katılam ayacağım ı söyledim. Daha sonra da p ara durumunu denkleştiremediklerinden ötürü yayından vaz geçtiklerini öğrendim. Bu arad a Ali G üran ’la ta nıştım. Arkadaşım Ali Güran A nkara Ortadoğu Tek nik Üniversitesinde ve Ege Üniversitesinde Fizik asis tanlığı yapmıştı, am m a gördüğü lüzum üzerine üni versiteyle ilişkisini kesmiş, ailesinin maddî imkânlarıyle mütevazi bir hayat sürmeyi tercih etmişti. O da bir dergi çıkarm a eğilimindeydi. İrfan Tan, Ali Güran ’ın Ege üniversitesinden öğrencisiydi Ali G üran bir dergi çıkarm ak isteyince İrfan Tan aklım a geldi. Bu ikisinin buluşm asını sağladım Ali G üran ailesinin maddi imkânlarıyle bir dergi çıkaracak parayı sağ la dı. Dergiye Kerim Sadi, İrfan Tan, Bekir Yıldız ve ben 310
m untazam yazı yazacaktık. A yrıca dışarıdan , d o stlar dan gelecek y azılara d a dergide y er verecektik. D ergi nin birinci say ısın d a benim de bir yazım çıktı. Ben, genellikle sosyalizm in gelişm esini, kuvvetlen m esini toplum un refah k a tın a bağlarım . İşçi ne k a d a r üstün bir h ay ata k av u şu rsa, o o ran d a sosyalizm e y at kın o lacağın a inanırım . İşçi ne k a d a r çok ezilirse, top lum da refah katı ne k a d a r dü şü k o lu rsa işçi de, top lum un d iğer k atları d a o o ran d a sosyalizm den u za k laşırlar; egem en sın ıfların kulu kölesi olurlar, y a d a an arşizm e k ay arlar. İşte bu düşünce iledir ki, ister k a pitalist ister sosy alist h an gi yoldan o lu rsa olsun milli geliri artırıcı ç a b a la ra yardım gerekir. Milli geliri a r tırıcı çaba, özel m ülkiyeti kuvvetlendirici nitelikte de olsa ona yardım cı olm a g erek ir k an ısın d a idim. Bun dan ötürü DPT, devlet p lan lam asın a aklım ızın erdiği o ran d a yardım etm e gerektiği kan ısın d a idim. Bu d ü şüncelerim i Ali G ü ran a rk a d a şım a açtım. O bu görü şe k arşı idi, e sa sta an laşam ad ık . Dergiden ayn lm a zo ru n d a kaldım . * Bilim sel A raştırm a D em eği Ali G üran da, İrfan Tan d a m atem atikçi ve fizik çi idiler. B u n lar d a benim gibi aksiyom atikten gelm e kişilerdi. Bir bilim sel a ra ştırm a m erkezi kurm ak, eko nometriyi işlem ek n ok tasın d a o rtak görü şte idik. İrfan Tan Teknik Ü niversitede, ben de İk tisat F a kültesi çevresinden bu fikre yatkın kişileri bulup bir dernek kurm ayı tasarlad ık . Bu sıra d a İrfan Tan a r k ad aşım Em inönü H alkevi ile tem asa geçm iş, o rad a bize çalışm a im kânı sağlam ış. B ir dergi çık arm a o r tam ı belirmiş. Bunun için H alkevi üyesi olm am ız g e rekirm iş. E sasen ben A tatürk dönem inde Em inönü H alkevi Köycülük K olu’nun üyesi olm uştum . Bu su retle y u v ay a dönm üş oluyordum. D iğer ark ad aşlarım 311
da üye oldular. Eminönü Halkevi gerekli alâkâyı gös termedi. Bu derneği kuram adık ve dergi de çıkara madık. * Yeni Yolda — Yeni Dünya’da Birlik Bir serm ayedar bulup, onun serm ayesiyle bir der gi çıkarm a konusunda harcadığımız emekler sonuç vermedi. Artık kesin olarak, ancak kendi m alî im kân larım la bir dergi çıkarm ak söz konusu idi. Kendi im kânlarım la ancak mütevazi bir dergi çıkarabilirdim. Ben de bu yolu seçtim. Bilgisine saygı duyduğum Numan A tam an’a yazı hususunda baş vurdum. Rahmetli Numan A tam an’ı görmek üzere A nka r a ’ya gittim. Dergi konusunu konuştum. Dergiye iki seri yazı vereceğini söyledi: 1 — A m erika’daki (İsevî Bektaşiler = Unitaristler) konusunda, Am erika’da bulunduğu sırada yaptığı m a hallî incelemelerini bir seri halinde verebileceğini; 2 — Muhittin Abdal Divanı üzerinde yaptığı sos yal ve dil çalışm alarını bir diğer seri halinde verebile ceğini, söyledi. Ben de teşekkür ettim. İstanbul’a dön düm. M aalesef Numan Atam an arkadaşım vaadettiği yazıları yazm aya ömrü vefa etmedi. Buna karşılık rahmetli Orhan Arsal arkadaşım dergi ile yakından il gilendi. Yazımızı takdirle karşıladı. Genel başkan yar dımcısı olduğu T. Birlik Partisi üyelerine dergimizi tav siye etti. Türkiye Birlik Partisi bütün kademelerine ve partinin ileri gelen şahsiyetlerine dergiden yolladım. İlgilenen olmadı. Bu arad a o dönemde TBP İstanbul il başkanı olan Abidin Özgünay arkadaşım la tanıştım. Derginin dördüncü sayısından itibaren dergiyi dizme ve basm a m asrafını kabullendi. Fakat o sıralard a 12 M art M uhtırası verildi. Bu m uhtıra ile beliren yeni or tam da yayın yapm a sakıncalı idi. Ben de yayını dur durdum. Susm ayı tercih ettim. 312
Sonsöz
«Yılların içinde» geçen yaşantım ızın n irengi nok taların ı verm eye çalıştık. Pek doğaldır ki biz bunu ken dimizi tan ıtm ak için değil, belli bir tarih dönem inin an laşılm asın a katkısı olur in an cıyla yaptık. Bu tarihsel-toplum sal dönem tek parti-tek şe f dönem idir. Biz bu dönem in karakteristik lerin i ve bir kişinin T ürkiye’ deki sosyalizm le ilgili izlenim lerini belirttik. Bu izle nim lerden çıkan sonuçların biri, tek parti-tek şe f dö nem inin tertiplerle, iftiralarla, isn a tla rla sü rd ü rü ld ü 313
ğüdür. Diğer bir sonuç da böyle bir ortam da sosyaliz min de özellikle 1929’dan 1951’e k adar olan dönemde, egemen sınıfların tertipleri ile iç içe olduğudur. 1929’a k ad ark i sosy alist h areket Şefik H üsn ü’nün d oğrudan y a d a dolaylı o larak in siyatifi altın d a g eliş m iştir. 1929-1951 dönem inde T ürkiye’de sosyalistlik Ş e fik H ü sn ü ’nün insiyatifinden çıkm ıştır. E nternasyonal kapitalizm ve onun T ürkiye’deki tem silcileri Şefik H üsnü ad ın a h areket ederek y a d a onun örgütüne g i rerek, sosy alist öz diyerek, an tiso sy alist bir özü so s yalist bir biçim e yerleştirdiler. T ürkiye’de sosyalizm o larak bu an tiso sy alist özü gen iş kitlelere yaydılar. Bu arad a kısa bir süre için (1929-1936) Şefik Hüsnü’ye gerçekten dolaylı ya da dolaysız bağlı olanlar hareketlerine devam ettiler. E nternasyonal kapitalizm in tem silcilerinin sü r dürdükleri hareketten ve Ş efik H üsn ü’ye b ağlı olan ların sürdü rdü kleri hareketten b a şk a bağım sız so s yalist hareketler de vardır. Biz de bu bağım sız so sy a list hareketlerden birinin tem silcisi idik. Tem silcisi ol duğum uz düşüncelerim izi bu k itap ta özetlem iş b u lu nuyoruz. 14 M ayıs 1950’de değişen iktidar, biçim de sosyalist, özde an tiso sy alist olan ve Şefik H üsnü ad ın a h areket eden y a d a onun p artisin e giren ve partiyi yöneten hareketi, sosyalizm i önlem ede yetersiz ve an lam sız buldular. Biçimde ve özde an tiso sy alist bir yol izledi ler. Şefik H üsnü k am u flajın d ak i en tern asyon al k ap i talizm in partisin i dağıttılar. Sosyalizm e tam ve açık bir cephe aldılar. D iğer bir deyişle sosy alist görünerek sosyalizm i önleme çab aların ı terk ettiler. Bu suretle h er so sy al sınıfın kendi so sy al düzeni ni düşün m esi ihtiyacı belirdi. A m a D em okrat Parti 314
(DP) beliren bu ih tiyaca cevap' verm edi. Bu d a hem sosyal gelişm enin frenlenm esinin hem de DP’nin ken dini geliştirem eyerek yıkılm asının nedenlerinden biri oldu. 27 M ayıs 1960 hareketiyle h er so sy al sınıfın açık ça o rtay a koym aya zorunlu olduğu kendi düzen an lay ışı nı açık lam ası fiilî (De facto) o la ra k gerçekleşti. Böylece çeşitli sosy alist gö rü şler de y a sa la rın izin verd i ği ölçüler içinde öne sürülm eye başlan dı. Türk C eza K an u nu n da 141, 142, 163 vb. m addeler bulunduğundan, çeşitli sosyalist gö rü şler kendi lehlerindeki delilleri ye terince öne sürem edikleri, aleyhlerindeki delilleri de yeterince çürütem edikleri için, çeşitli so sy alist g ö rü ş lerin sentezini de y apam ad ılar. Bu d a sol kesim de ç e şitli gru p çu kların o rtay a çık m asın a neden oldu. Bu durum bugün de devam etm ektedir. Bu kitabım ızdaki an ılarım ızla profesyonel politi kacıların tertiplerinin, ceza k an u n un d aki şeklî su ç ların (141, 142, 163 vb.) bulunuşun un Türkiye h alkın a nelere m al olduğunu kendi kişiliğim izde gö sterm iş ol duk. Profesyonel politikacılığın ve şeklî su çların o rta dan kaldırılm asıyla em ek-kapital, yönetilen-yöneten, söm üren devlet-söm ürülen millet, söm ürülen kadın söm üren erkek çelişkilerinin n asıl giderilebileceği ko nularının tartışılm ası o lan ağ ı d o ğ acak ve o rtak g ö rü ş lerde olanların bu o lan ak tan y a ra rla n a ra k örgütlen m eleri gerçekleşecektir. Bugüne k ad ark i çabalarım ız her görü şü n ve bu ara d a kendi görü şü m ü zü n açık ça o rtay a konm asını en gelleyen koşulların k ald ırılm asın a yönelikti. Yeni dönem b aşlad ığ ın d a d a toplum sal düzenlerin soru n ların a ilişkin görüşlerim izi o rtay a k o y acak ve bu görüşlerim izi p ratiğe geçirm eye çalışacağız. 315
Dizinler
* A d lar Dizini A
A b asıy an ık, S a it F a ik , 182 A bbas H alim P a şa , 112, 113 A b d u rrah m an Bey, 206 A b d u rrah m an Süleym an iye, 223, 224 A bdülaziz M ecdî E fen d i, 195, 196 A bdiilbaki D edeefendl, 59 A b d ü lh am it 11, 27, 33, 35, 38,
51, 107, 109, 244, 245 A bdtilkadir S ev en P a şa , 309 A ğacıkoğlu , D r. F u a t S a b it, 11, 13, 15, 143, 144, 148, 156, 202, 214, 226, 268 A ğaoğlu, A hm et Bey, 130 A hıskal, Ş a h a b e ttin , 132, 134, 135, 136 A hıskalı, Y u su f, 200 A hm et A ta, 24 A hm et F a h ri, 50 A hm et N azm l, 62
317
A h m et R ıza, 24 A hm et S am im , 34 A h m et V efik, 171 A kgüç, P rof. A tıf, 289 A k ın cılar, R em zi, 45 Aksoy, Prof. M uam m er, 309 A kşit, Şevki, 301, 302 A k u rgal, F ik ri, 106 A laçam , S ab ih , 268 Alev, H am d i Ş am ilo f, 141-3, 157, 167 Ali, 24 Ali E m iri E fen d i, 45 A lican, Ekrem , 281 A lpay, Cem il, 158 A ltay, İh sa n (A v u k at), 188, 280 A ltın çağ, K â z ım Sevinç, 11 A ltu n diş, F a ik , 161, 163, 164 A ran, Ali (Azerî A li), 18, 19, 20. 99, 101 A rar, İsm ail, 305 A raş, T evfik R ü ştü . 119, 212, 219, 235 A raşıl, M ehm et, 253 A rgiris, A hm et, 27 A rık an , S a ffe t, 217 A rif Oruç, 118, 119, 120, 209 A rpağ, H am di, 226 A rsal, O rhan, 15, 298, 312 A rsal, S a d ri (M aksud î) M ak su d of, 102 A rslan , İb rah im , 106 A rşim et H ilm i, 195 A rtus, Amil, 267, 268, 273 A skeri S ü ley m an Bey, 37 Aşir, V ildan, 226 A şkın, İsm ail, 229 A taç, N u ru llah , 174, 180 A tam an , N um an, 307, 308, 309, 310, 312
318
A tatü rk , 96, 114, 115, 122, 123, 127, 148, 179, 192, 208, 209, 218, 225, 243, 263, 304, 305, 306, 311 A tay, F a lih R ıfk ı, 104, 265 Ateş, Necm i, 85, 86, 91, 98, 131 A tılgan , B ehçet, .95, 212, 214, 221
A tilh an, C evat R ifa t, 13, 126, 127, 128, 129, 130, 186, 235 A tilla, O sm an, 132 Atsız, N ihal, 87, 98, 124 A ybar, M ehm et Ali, 14, 15, 280, 292, 293, 297 Aydem ir, Ş ev k et Sü rey y a, 139, 146, 147, 157, 240 Ayzenhover, 260
107, 132,
230, 16,
B
B a b a T ah ir, 110 B a b an , C ih at, 296 B ab in ger, (P ro f.), 60 B acon, 54 B a h a S a it, 158 B a h a e ttin Ş a k ir, 158 B a lk a n , E th em Nuri, 96 B alk ı, T a lh a , 35, 186, 189, 266, 268, 273, 274, 281 B a lta , T a h sin Bekir, 74 B a ran e r, R e şa t F u a t, 188 B arth o ld , 55 B aru tçu , F a ik A hm et, 216 B a sa , K a d ir, 150 B a y ar, C elâl, 119, 158, 208, 217. 218, 219, 220, 222, 227, 229, 233 B a y d a r, N asuh i, 284, 285, 287 C aykurt, Cam i, 13, 46, 125, 148, 199, 214, 216, 217, 218, 219.
220, 221, 223, 224, 225, 226, 232, 233, 234, 235, 296 B ay k u rt, F ak ir, 305, 306 B ay k u rt, V edat, 220, 223 B ay ram o ğ lu , B eşir, 83 B ay ram o ğ lu , îlh a n , 184, 185, 186 B a y ta r S alih , 160 B ed i Nuri, 40 * B e k a ta , H ıfzı Oğuz, 132 B ek ir S am i, 263 B ek m an , H a şa n T ah sin , 310 B elge, B u rh a n , 240 B eliğ, B eh çet, 26 B eliğ, Y. Müh. M uzaffer, 283, 289 B elli, M ihri, 275, 276, 277, 279, 280, 281 Berker, Dr. N ih at R e şa t, 175 B erk es, Prof. N iyazi, 83 B ıçak çı, Ş ü k rü, 282, 288 Bilen, İsm a il (L az İsm a il) 142, 166, 167 B ilgiç, S a id , 259 B irizk en t, S elâh i, 136, 143 B irsel, S a la h , 200 B lsm ark , 155 B oran , Beh ice, 226, 297 B o ratav , P ertev N aili, 87 B ou rlet, C arlot, 63 B örklüce, M u sta fa (S a rı M u sta fa ), 13, 15, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 157, 167, 231, 232 B u ru n su z T evfik (B in b a şı), 35 B u tu r, Zeki, 95 BUrücek, M uhittin, 205, 228
203,
204,
C C an b olat, M uzaffer, 84, 85, 86 C an tor, 72 C av it, 110, 195 C av it Bey, 246, 249 Cebesoy, Ali F u a t, 127, 209 Cem il (C em gil) A dn an, 9 ı, 95, 98 Cem il P a şa , 127 C elâl Bey, 46, 51 C em al P a şa , 44, 127 Cim coz, S a la h , 249, 250 Com te, A uguste, 53
Ç
Ç am bel, Prof, N erim an, 86 Ç an k ay a, H., 24 Ç av d arlı, R ıza, 183, 184 Çelenk, Selim , 123 Çelik, P rof. E dip, 281 Çerkez A hm et, 34, 35, 43, 44 Ç erkez D avut, 39 Çerkez E th em , 39, 208, 209, 248 Çerkez H arun, 39, 44, 45 Ç etinel, R ah m i, 289 Çığ, M üm taz, 150 Çim en, Y a şa r, 20 Ç olak H alil, 128, 129 Ç olak H ayri, 13, 128, 129, 205, 206, 207, 208, 209, 210 Ç olakoğlu, S a b ri Ç olakof, 92 Ç ukruh, K â m u ra n , 97 Çürük, M u stafa, 205, 228, 229 D D ağ larc a, F a z ıl H üsnü, 132 D a m a t F e rit P a şa , 42, 43 D an iş Bey, 88 D an işm en d , İsm a il H am i,45 D aver, Abidln, 38 319
D ay, S ırrı, 239 D ay ı M esut, 207 D eğm er, Ş e fik H üsnü, 55, 141, 142, 143, 160, 161, 162, 163, 164, 168, 170, 212, 222, 226, 232, 233, 251, 314 D em ir, A h m et, 49 D em irağ, N uri, 145 D em iray, T a h sin , 82 D em irh an , P ertev (G e n e ra l), 201, 266, 267 D eniz, Ö m er (A v u k at), 151 D erin, P rof. A hm et S ak i, 25, 29, 30 D erm an , M ünir, 204 D e sc arte s, 70, 71 D evrim , Dr. S u a t, 284, 285, 286, 287 D icleli, P rof. V edat, 216 Dino, A bidin, 180, 181, 182, 183, 185, 196 D o ğ an D ede, 308, 309 D oğan, N üzhet, 82 D oğu, L â tif, 82, 239 D ön düren , Ş ev k et (u sta ), 251, 252 D ram an , H üseyin, 8 D urkheim , 52 D u rsun oğlu , A hm et C evat, 157. 199 E E bu B erek ât-ı B a ğ d a d i, 59 E cevit, B ü len t, 294, 295, 296. 297 E d ip Servet, 160 Edlz, H a şa n Ali, 15, 141, 142, 143, 149, 162, 163, 166, 168, 169 E lnctein, 53 E k ln oğlu , M u zaffer, 295
320
E krem Bey, 114 Em il, A hm et Cevat, 13 E m in e H anım , 242, 243, 244 E m ir P a şa , 196 Em re, A hm et C evat, 26 E n gels, 159 E n v er P a şa , 155, 158, 247 E ra k alın , Avni, 288, 289, 290, 291 E ralp , N ecati, 294, 295 E rbil, S e d a t, 289 E rim , K erim , 62, 63, 64 Erim , N ih at, 216, 239 E rişçi, L ü tfi, 176, 177, 182 E rkin , Servet, 248, 250 Erker, Şevki, 80, 91, 93, 94, 95, 98 E rkm en, F a ris, 212 Erkm en, H ay rettin , 230 E rm an , Prof. S a h ir, 281 E ro in ci Ziya, 136, 137, 138 Ersoy, M ehm et A kif, 37 Ertem , S ad ri, 178, 189, 201 E rtu ğ ru l Ş ak ir, 35 E rzu ru m lu C afer, 13 E sen d a l, M ehm et S u a t, 243 E sen d al, M ernduh Şevket, 13, 194, 203, 204, 205, 211, 212, 214, 216, 230, 235, 240, 241, 242, 243, 244, 245, 246, 247, 249, 250, 270, 296 E th em E fen d i, 24 E th em N e ja t, 156 E th em R uhi, 96 E ti, S ad ık , 157 E v liyazad e Û zdem ir, 231 Evrim , Selm in , 11 E yüboğlu, C em al R e şit, 241 E yüboğlu, S a b a h a ttin , 180 E yüp H an, 259 Ezine, C elâlettln , 180, 181, 184,
H
185, 186 F F .J.M ., 63 F a tih M ehm et, 102, 112 F a tin Bey, 209 F a tm a , 24 F er, M uslih, 86 F e rit ( B a sr a v a lisi), 40 F e rit Tek, 224 F erru h , 76, 87 Fevzi Ç ak m ak (M areşal) Feyzioğlu, T urh an , 265, 293 G G a la ta lı Şevket, 158 G aliy ef, S u lta n , 102, 103 G a sp ıralı, İsm a il G asp iren sk l, 102 G edik, N am ık, 238 G ide, C h arles, 64 G iritli C elâl Bey, 224 G ökalp, Ziya, 99, 174, 175, 176, 177, 178, 189 G ökberk, Prof, M acit, 83 G öksu, Sad ık , 305 G ökyay, O rh an Ş aik , 87 G ö lp ın arlı, Abdtilbakl, 87 Göze, E s a t (M ü teah h it), 121, 122, 123 Gözen, B o ra, 301, 302 G ölek, K a sım , 240, 241 G ü ltekin , V ahdet, 133 G ü m ü lcin eli H akkı, 191, 192 G ü n eş, Y u su f, 293 G ün er, Ekrem , 82 G ün eri, N ecati (T o p al N ec a ti), 217 G ü ran , Ali, 310, 311 G ü rsel, C em al, 267 G üzelce, İb rah im , 289, 290
F. 21
H ad am ard , 54 H afız M ehm et, 158 H akgü d er, A laad din , 196, 197, 198, 199, 200, 221, 222, 274 H ak k ı B ey, 127 H aluk, 84 H am id B eyzade, 26 H a şa n F eh m i (G az ete c i), 34, 35, 73 H a şa n R ıza (D r), 158 H a şa n T a h sin (G az e te c i), 208 H atice, 24 H ay d ar R ifa t, 143 H ayd aroğlu, M in n etullah , 282, 288 H egel, 155 H ikm et, N âzım , 13, 15, 107, 120, 121, 137, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 147, 148, 149, 150, 162, 163, 166, 167, 168, 169, 170 H llbert, 62, 64, 72 H ilm i Bey, 250 H ilm i H oca (M ebu s), 136 H itler, 62, 170, 261 H ocayef, O sm an , 102 H ukukçiyan E fen di, 25 H üdai, 95 H ü rd al Bey (m ü fe ttiş), 295, 296 H üseyin Avni, 212 H üseyin H alim , 130 H ü sam ettin (sek reter), 288 H ü sam ettin P a şa , 197
I İd ris A hm et, 132 İffe t Bey, 10, 12, 191 İk la p sa r, S a k i S a fd e r, 11, 268
321
İleri, R asih Nuri, 293 İleri, T evfik , 80, 81, 82, 87, 89, 90, 91, 94. 90, 97, 98, 126, 131, 238, 257, 258, 262, 253 İloğlu, K ö r A li (AH İh sa n ) Bey, 28, 246, 248, 249 İlter, O lcayto, 280 İn al, İb n ü lem in M ah m u t K em al, 10 İn a n , Prof. İh san , 140 İn a n , M u sta fa , 82 İn c e ale m d a ro ğ u lları, 127 İnce, R e fik Şevket, 105, 271 İn ced ay ı, C evdet K erim , 13, 86, 88, 89, 95, 96, 131 İ r fa n E m in Bey, 96 İsh a k o f, A yas, 102 İsm a il M e stan (G az eteci), 40 İsm a il Su ph i, 224 İsm e t P a şa , 73, 74, 116, 117, 128, 148, 174, 175, 185, 197, 201, 212, 214, 215, 216, 217, 219, 229, 231, 234, 241, 242, 247, 250, 256, 260, 261, 263, 264, 265, 267, 277, 281, 295, 296, 307, 308, 331 İzisel, T o p al Sam u el, 110, 206
J Ja p o n R ıza, 128, 129 Jo h u s Moul (P ro f.), 111 K K â h y a S alih , 207 K alm u k , Erim , 139 K alm u k , F e rit (T elefon cu F e rit), 13, 15, 138, 139, 140, 141, 142, 144, 165, 167 K a n ık , O rh an Veli, 196
322
K a n t, 65, 67 K a p , K âzım , 281 K a p la n , K a d ri, 299 K a r a K em âl, 125, 225, 250 K a r a V asıf, 158 K a ra b a c a k , H üdai, 202 K a rab a y o ğ lu , S alih , 290 K a rab e k ir, K âzım , 126, 148, 217 K a ra b e y K a rab e k o f, 102, 156 K a ra h a n , Prof. A bdülkadir, 132 K a ra n a k ç ı, S a fa e d d in , 87 K a ra n , M uzaffer, 297, 307, 309 K a r a sa n , M ehm et (Ç evrilli M ehm et), 57 K a ra so , 110, 195 K a ra şe m si, R eşit, 44 K a tırc ıo ğ lu , M iraç (G iritli M iraç), 57 K a v a la lı M ehm et Ali P aşa, 112, 113 K a y a , Ş ü k rü (M ü te h a ssıs), 93, 95 K a y a , Ş ü krü, 109, 146, 147, 148 179, 180 K a y n a k , M ahir, 303, 304 K elekyan , Prof. D ikran , 34, 43 K e m a l Bey, 59 K em al T ah ir, 132, 134, 135, 138, 139, 141, 142, 143, 144, 149, 150, 151 K en an , 207, 208 K ılıç Ali, 119, 158 K ıral, Fehm i, 90 K ırım er, C afer Sey d ah m et, 102 K ısak ü rek , N ecip F az ıl, 11 K ıvılcım lı, H ikm et, 15, 107, 133, 134, 139, 140, 142, 143, 144, 148, 149, 165, 171, 172, 197, 288, 300, 304, 306 K itap ç ı, T ah sin , 106
K lein (D r.), 268 K o ra lta n , R efik , 119, 158, 219, 220, 227, 263 K o rkm azof, C elâl, 102, 156 K oru tü rk , F a h ri, 249 K oryürek, E n is Behiç, 10 K öni, Y u n u s K âzım , 188 K öprü lü , F u a t, 10, 219, 220, 227, 229, 230, 242, 256, 257, 264, 285 K ö prü lü , O rhan, 285 K r a l F aru k , 260 K ren sk i, 235, 264 K reis, W einer, 64 K u n d ak çı, Şükrü, 298 K u rtb ek , Seyfi, 240 K u rtu lu ş, F ah ri, 93, 296 K u t, T evfik , 47, 49 K u tla r, Dr. F ah ri, 13, 33, 37 K ü çü k C evdet Bey, 244 K ü çü k T a la t P a şa , 158 K ü çü k a, N ecip Ali, 175, 176, 177, 179, 180, 188, 189, 190 K üçü köm er, îd ris, 7 K ü rt B e d irh an P a şa , 38, 39 K ö p rü lü oğlu , F ik ri, 293 L Lenin, 243 L a ssa lle , 155 L ib ah (P ro f.), 111 Locke, 67 L uboçevski, 71 L ü tfi F ik ri, 191, 194 L ü tfiy e, 93 M M ad an oğlu , C em al, 306 M a c ar All R ifa t Bey, 127
M ah fuz Bey, 31, 44 M ah ir P a şa , 34 M ah m ut Bey, 139, 140 M ah m ut Ş ev k et P a şa , 193, 206 M ah m ut C em alettin (C. B a y a r ), 208 M ak in ist A hm et, 209, 210 M aksudof, S ad ri, 102 M a n astırlı R ifa t E fen d i M an evracı R a şit, 51, 52 M arx, 156, 183 M areşal Ç akm ak, 109, 117, 131, 146, 148, 179, 180, 214, 223, 226, 233, 234, 235 M ayakon, İsm a il M üştak, 131 M ehm et E m in, 161 M ehpare H anım , 98 M elen, F erit, 241 M enderes A dn an, 219, 227, 228, 229. 259, 260, 261, 262, 263, 264, 265 M eriçboyu, A bd ü lkadir (A K a d ir ), 200 M ersinli C em al P a şa , 127 M etr S alem , 110 M evlanzade R ıfa t Bey, 110 M im aroğlu (A v u k at), 288, 289 M iraco, 202, 203 M ith at P a şa, 245 M oser, C ebbar, 143, 144 M otun, Avni, 176 M uh am m et (P ey gam b er), 43 M uham m et N u r-ül A rabi, 31, 156 M uhittin A bdal, 312 M u rat I. 246 M u rat Bey, 219 M urat K a p ta n , 127, 128 M usa A nter, 45 M usolini, 261 M u sta fa Su ph i, 119, 160, 161,
323
193 M u stafao ğlu , îzzet, 284 M ün if P a şa , 25 M ü stecabî, E sa t Adil, 14, 15, 221, 222, 226, 230, 231, 232, 233, 236, 251, 283, 288 M ü stecaplı, O rhan, 292, 298, 304 N N adir, C em al, 182 N alb an to ğlu , F azıl, 49 N ail Bey, 250 N ail V.. 145, 182 N am ık, 96 N am ık K e m al, 143 N apolyon, 187, 243 N âzım (M ebus), 160, 248, 250 N esim i, A bidin, 6, 9, 12, 15, 57, 90, 91, 93, 95, 98, 99, 104, 106, 126, 204, 258 N esim i, A hm et, 249 N esim i, H üseyin (k ay m ak am ), 25, 40, 57 N esin, Aziz, 238, 295 N erm i Bey (Doç. D r.), 304 N ih ad R e şad , 263 N itti, 264 N oyan, Prof. B ed rettin , 308, 309 Nur, R ıza, 10, 11, 12, 13, 175, 191, 192, 193, 194, 195 N uri E ssa it, 260 N uri T ah ir, 132, 138, 150 N üzhet S ab it, 191
O O kyar, F eth i, 174, 175, 177 O m urtak, S a lih (P a ş a ), 129 O nar, Prof. S ıd d ık S am i, 273 O nat, V asıf (E czacı V a sıf), 136,
324
165 O ngunsu, H am di, 131 O rbay, R au f, 39, 125, 126, 217, 225 Oruç, A rif O sm an Bey, 198 O sm an N evres (H. T a h sin ), 208 O tm an B a b a , 307, 308 O zansoy, G avsi, 181, 183 O zansoy, H alit F a h ri, 181, 184
O Öktem , İb rah im , 74 Ö lçm en, H im m et, 89, 93 Öner, K e n an , 233, 234 Ö rtensoy, B ed rettin , 288, 289 Ö tügen, A dn an C ah it, 90, 91, 95, 98 Özalp, K âzım , 209 Özbay, Cem al, 310 ö z elli, S ü fy an , 6, 80, 81, 82, 91. 130 Özdilek, F ah ri, 216 Özdoğu, H ü sam ettin , 231, 232 ö z g ü n ay , Abidin, 312 Özlen, F ak lh , 133, 135
P P areto, 64 Parvü s, 153, 154, 155, 156, 248 Peker, R ecep, 13, 106, 123, 124, 125, 265 P elister, N aci İsm a il (H abil A dem ), 99, 107, 109, 110, 111. 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 179, 268 Plyos (R e a sü ra n s M üdü rü ), 114, 116, 117
P lato n , 70 P oin care, 71 P o latk an , H asan , 238 P y th a g o ras, 70
R R ad ek , 155 R a s im Ş a k lr, 1158 R a u f Bey, 73 R ecep P a şa , 224 R e fik N evzat (D r.), 158, 231, 232 R esu lzad e M ehm et A li Bey, 101, 102 R esu lzad e M ehm et E m in Bey, 102 R icardo , 67 R iech ter, 166 R iem an n , 71 R u so, 110 R u so, N işim , 110 R u şe n Zeki, 14, 15, 173 S S a b a h a ttin Ali, 87, 220, 226 S a b is, Ali İh sa n (G e n e ra l), 13, 107, 123, 124, 125, 126, 225 S a b it, (K ay m ak a m V ekili), 40 S a b ri Bey, 48, 49, 192 S ad ık B ey (M iralay ), 31, 32, 156, 194 S ad i, K erim , 15, 107, 143, 144, 310 S a fa , P eyam i, 11, 105, 106, 107, 134, 143 S a id - i N ursi, 259 S a ip E fen d i, 59 S a lih Bey, 59, 60 S a lih Zeki, 159
S a m i B ey (K â tip ), 223 S a m ih R ifa t, 127 S an , C evdet (G. A ntepli C evd et), 57, 80 S a n , S ad ık S a n ’an, M. S ad ık , 102 S araç o ğlu , Şükrü, 201, 217 S a rg ın a lp , N ih at, 106 S a n d a l, Vehbi, 157 S arp e r, Selim , 287 S a tır , K em al, 204 S ay ılg a n , A çlan, 165, 170, 171 S ay ın , T a ta r A bd u rrah m an , 35, 36 Selek, C em al H akkı, 190, 292, 293 S elim Bey, 31, 44 Şergil, A hm et (A hm et H am it), 211 S ertel, S a b ih a Zekeriya, 143, 188, 226, 263, 264 Sertel, Zekeriya, 20, 212, 222, 263, 264 Sevinç, K âzım , 11, 12 Seyyid Ali S u lta n , 308 Seyyid Ş e rif C ircan i, 60 S ılay , C elâl, 11, 200 S ıra d a ğ , Aziz Ziya, 95, 221, 279, 280 S ig o rta c ı K e m al, 35 S im a v n a K a d ısı Şeyh B ed rettin , 31, 58, 59, 60 S ip ah io ğ lu , R ag ıp , 95 S iy avu şgil, P rof. S a b ri E sa t, 281 Soysallıoğlu , İsm a il Su ph i, 224 Sökm en, T ay fu r, 122 Sönm ezsüer, Ş ükrü, 146 S ta lin , 248 S u a t Bey, 145 S u d a, C em ali, 50 Su da, Em in, 50
325
S u k arn o , 259, 265 Su n gu rbey , P ro f İsm et, 304 S u n g u rlar, R em zi (K im y ager A lb ay ), 121 Slier, B an u , 8 Süer, Cem , 8 Sü lker, K e m al, 200, 201 Sü m er, N u ru llah E sa t, 157 Sü tü ven , M u sta fa Seyit, 226
S Ş a h a p , 79 Ş a h in g ira y , Dr. R eşit, 30, 31, 37, 38, 39, 43, 44, 45, 46, 57 Ş a m a n , H aluk, 83 Ş am ilo f, H am di, 141, 142, 143, 157, 167 Ş a n d a , H üseyin Avni, 143 Ş an k a y şe k , 260 Ş e rif P a şa , 193 Ş e y h ü lislâm C em alettin E fen di, 156 Ş o fö r R ag ıp , 170 Ş u ay ıp Bey, 196 Ş ü k rü (M ebu s), 160
T T a h sin B ah ri, 158 T ah tak ılıç , Ahm et, 234, 235 T a la t P a şa, 44, 110, 112, 113, 155, 158, 193, 194, 195, 206, 207, 208, 247 T an , İrfa n , 310, 311 T an c a, C em al, 219 T an p ın ar, P rof. A hm et H am di, 11, 105 T anyol, Prof, C ah it, 200 T an rık u t, H aşan , 180, 181, 184 T a şh a n , Su ph i, 190, 282
326
T aşköm ür, Sad ık , 82, 85 Tepedelenlioğlu, N izam ettin N azif, 209 T erlikçi S a lih E fen d i, 156, 193, 194, 195 Tevetoglu, F eth i, 97, 98, 165, 170, 222 Til, E n is T ah sin , 118 T iritoğlu , A laad din , 216, 283, 284, 285, 286, 287, 288, 289, 297 T ogan , Zeki Velidi (V elidiyef), 102, 103, 224 Toker, M etin, 81 Tokgöz, A hm et İh san , 183, 184, 219 Tokuzlu, V asıf, 143, 149 T o p al N ecati, 159, 217 T o p al V artk es, 34, 43 T oprak, B u rh an , 285 T op rak , S ab rl, 249 Tökin, İsm a il H üsrev, 16, 240 Tör, V ed at Nedim , 162, 164 Tözge, N eja t, 299, 300 T u lg a, R efik , 278 T u n ak an , P ro f, S alim , 151 T u n alı, H ilm i, 28 T un ç, M u sta fa Şekip, 11, 12, 105, 178, 268, 273 T u ran , Prof. Ali (H ü seyin zad e), 103 T üm er, H ayret (Y. M im ar), 133, 135 Türel, Ali R ıza, 231 T ürkeş, A lp arslan , 98
U U beydullah E fen d i, 33 U laş, H üseyin Avni, 199 U lay, Sıtk ı, 298
U lusoy Ailesi, 308, 309 U ral, Zeki (u sta ), 251, 252 U ray, Zühtii, 285 Us, H akk ı T a n k , 117, 118
Ü Ülken, H ilm i Ziya, 16, 180, 197, 198, 199, 200 Ülkü, F eyzu llah S a c it, 156 Ü ngör, İh san , 289, 293 V V ak k as F erit, 159 V âlâ N u rettin, 137 V ed at Bey, 130 Veli B eşe, 195 Von P apen , 201, 266, 267 Y Y ak u p Cem il, 247 Y ak u p S ab ri, 132 Y alçı, F a tm a , 144 Y alçın , H üseyin C ah it, 176, 191 Y alın , Dr. N adide S ad i, 143 Y alm an , A hm et E m in, 118 Y a lta k a y a , Ş e ra fe ttin , 58, 59, 60 Y am an , C avit, 181, 182, 183,
184 Y ar, Ali A llah, 55, 62, 64 Y ard ım cı, C elâl (A ğrılı C e lâl), 57 Y arm an , Vecdi, 280 Y aver, P ro f. A vu kat H alil, 99. 107, 108, 109, 117, 179 Y azıcı, Feh m i, 220, 221, 223, 252, 273, 274, 275, 276, 278, 279, 280 Yıldız, B ekir, 310 Y ırcalı, S ıtk ı, 230 Y örükoğlu, K e m a l (V anlı K e m a l), 57 Y un us N adi, 110, 118, 119, 120, 158, 185 Y urdoğlu, L ebid, 93, 296 Y ücel, Can, 306 Y ücel, H a şa n Ali, 49 Y üngül, Prof. N aci, 133 Y üregir, Rem zi, 236 Y üzbaşı Ş a b a n a ğ a , 156 Z Zeki Bey, 34, 35, 36 Z eytlnoğlu, K em al, 82, 203, 238, 239 Z iya Hilm i, 199 Z iya İlh an , 132 Zorlu, F a tin R ü ştü , 256
* Konu, K av ram ve A kım lar Dizini A A d ap azarı T .T .B., 116 A dem i m erkeziyetçilik, 19, 101, 262
Adem i m erkeziyetçi M ü sav at P a rtisi, 101 A hali İk tis a t F ırk a sı, 192 A ferist, 174, 259 Ahilik, 27, 246
327
A hm et H alit K itab ev i, 150 A h rette G örüşm eler, 243 A jan , 65, 162, 170, 172 A k b ab a D ergisi, 182 A kın G azetesi, 107, 130 A kış FasikülU , 144 A kis D ergisi, 81 A ksiyom , 63, 65, 66, 68 A ksiyom atlk, 16, 53, 61, 62, 63, 64, 65, 72, 311 A kşam G azetesi, 182 A ktüs, 17 A ksiyoloji, 69 A lb ay rak M a tb aa sı, 217 Alevilik, 27, 29, 58, 307, 308, 309 A lpin ırkı, 24 6 - 7 E ylü l S u çlu ları, 266 A lâ t-ı istih saliy en in k o n fisk asy o n u 30 A m pirlst, 66 A m pirizm , 67 A n alitik, 65 A nket d efterleri, 81, 89 A nadolu T ü rk leri Y a şa y a c a k mı, Y a şa m a y a c a k m ı, 111 A n ay a sa A nketi, 273 A n k ara D evlet T iy atrosu , 281 A nsiklopedik, 20 A nti - Sovyetlk, 19 AP, 82, 306, 307 Arı D ergisi, 82, 87 A risto k rasi, 58 A sosiasy on sosyal, 27 A tlan tik p a sta n e si, 11, 189 A şere-i m übeşşere, 45 A tsız D ergisi, 6, 86, 87, 91, 98, 99 A tsız Y old aş, 97, 98 Avcı tab u rla rı, 34 A vrupa B irliğ i, 187, 188, 190
328
A ydınlık D ergisi, 141 A ynaros, 115 A yrılıkçılık, 40, 41, 42, 103 A zerbaycan, 18, 19, 248 A zerbaycan M ü sav at P artisi, 18, 101, 103 Azerî, 18, 19, 99, 101 B
B a b -ı Âli B ask ın ı, 30, 36 B a c a y ı İn d ir B a c a y ı K a ld ır, 190 B a lk a n K o n fed erasy o n u , 154, 155, 156, 201, 202 B a ru t irtişa sı, 196 B a sın B irliğ i Y a sa sı, 145 B a s ın - lş S en d ik a sı, 289 B a şk ırtç ı, 102, 103 B -B -B -B , 187, 188 B ed irh an iler, 39, 40 B ek taşi, 24, 31, 32, 57, 58, 61, 127, 307, 308, 309, 311 B elak u n cu lar, 248, 262 B elit, 68, 69 B elitler d izgesi (d iy ale k tik ), 69 B en erci K en d in i N için Ö ldürdü, 166 B en -i K u rey za K a b ile si, 43 B eşer D ergisi, 236, 237 B ib llo g raflk , 20 B irlik D ergisi, 91, 92, 97, 98, 99, 103, 104, 124, 126, 132, 133, 306, 312 B irlik P a rtisi, 306, 310 B ism a rk ç ı yöntem , 55 B olşevik P a rtisi, 157, 158, 169, 248 B o zkurt M a tb aa sı, 133, 172 B u gü n G azetesi, 197, 199, 200 B u rla B irad erler, 117, 118 B u rsa Nutku, 96
B ü lbü l operası, 127 B üyük kab in ce, 27, 47, 73, 194
C CHP, 10, 11, 13, 14, 27, 51, 62, 63, 73, 74, 75, 76, 86, 87, 88, 91, 95, 104, 105, 122, 131, 148, 158, 173, 174, 177, 179, 189, 190, 203, 204, 212, 213, 215, 216, 218, 219, 227, 228, 229, 230, 233, 234, 235, 236, 238, 240, 241, 242, 243, 249, 250, 252, 255, 256, 257, 258, 260, 261, 264, 265, 271, 272, 274, 275, 278, 279, 280, 283, 284, 286, 287, 288, 290, 293, 295, 296, 307, 308 Cem ayini, 127 C em iyet-i h afiy e, 193, 195 C em iyet-i içtim aiye, 27, 28, 29 Cezrilik, 30 Cezriyun Co - e x istan ce, 260 C on structivizm , 65, 66 C um h uriyet G azetesi, 92, 119, 120, 185, 186, 266 Cüm le teorisi, 72
Ç Ç alışm a P a rtisi, 288, 289 Ç ığ D ergisi, 150 Ç ığır D ergisi, 132 D D a ta (veri), 68 D aire-i m a h su sa , 122 D a rü şşa fa k a , 198 D edüksiyon, 65 De facto , 315 D egu stasy on , 11 D eğişirlik, 70
D eğişm ezlik, 70 Dev G üç, 299 DP, 76, 87, 220, 222, 227, 228, 229, 230, 231, 233, 234, 235, 237, 238, 240, 241, 242, 256, 257, 258, 259, 260, 261, 262, 263, 264, 265, 266, 268, 270, 273, 288, 290, 314, 315 D evin gen lik (z a m a n ), 70, 72 D PT, 311 D evr-i H am idî, 184 D evr-i S ab ık , 233 D em okrat işç i P a rtisi, 253 D em okrat K ö ylü P a rtisi, 229, 261 D erreddi M ü fteriy atı H abil A dem (H abil A dem ’in iftir a la r ın ın R ed d i H ak k ın d a), 113 Die G locke D ergisi, 154 D ichotom ique yöntem , 70 D ikm en D ergisi, 214, 221, 226 D ikm en Y azı A ilesi, 221, 226 D in arik ırkı, 24 D in am ik sosyal, 53 D iyalektik, 55, 56, 61, 63, 65 D oğru Y ol G azetesi, 230 D o k u m acılar sen d ik ası, 290 D ou glas denklem leri, 303 Dokuz Eylül, 6 D ön üşlü (d ev eran î), 54 D ölor G azetesi, 226 D ördüncü E n tern asy o n al, 15 D ört H ürriyet D ergisi, 229, 230 D ün ya Sosyalizm e G idiyor, 236 D u rallık (m ek â n ), 70, 72 D üyûn-u um um iye, 34, 35 E E d eb iy at-ı C edidenin O topsisi, 133, 172
329
E g e Işıld a ğ ı D ergisi, 132 E g e Ü n iversitesi, 310 E p iste m o lo ji (B ilg i K u ra m ı), 183 E ftim K ilise si, 115 E h l-i S o ffe, 169 E k icig il M a tb aa sı, 276 E k im D evrim i, 134 E l - F e t i h , 302 E m ek B a n k a sı, 128, 129, 130 Em isyon, 256 E m n iy et-i U m um iye, 148 E m ek K o o p eratifi, 308 E ndü ksiyon, 66 E n te rn asy o n al, 15, 154, 161, 166, 179, 222, 314 E n terv al, 68 E rm en i tehciri, 39, 40, 42, 43, 44, 45 E s ’erler, 169 E sk i M u h arip ler B a n k a sı, 128, 130 E sk i Y u n a n ’d a D em okrasi, 276, 277, 279 E şre f P a rtisi, 26 E v rak -ı m u zırra, 50 F F en er P a trik h a n e si tertibi, 114, 115 Fenom en, 65, 66, 67, 69 Fenom enolojizm , 16 Filo k se ra, 58 F lan tro p , 40 F orm alizm , 65, 66 Forum , 56, 57 F rak siy o n , 195 F u ch een fon k siyo n ları, 71 G G eçit D ergisi, 132, 133, 138
330
G eçişli (in tik â li), 54 G en iş cephe, 171, 172, 275 G erçek D ergisi, 197 G irit h ailesi, 126 G irit H ıristiy an ların ın N um une-i M ezalim i, 26 G irit M uhibbi İn sa n iy e t C em iyet-i îslâm iy esi, 25, 27 G izligüç, 17 G n ostisizm , 61 G o ttin g en ekolü, 62 G regoryen, 40, 41 G örelilik (iza fiy e t), 53 G örgücülük, 66, 67 G ö rü şler D ergisi, 226 G ün D ergisi, 197 G üç B irliği, 261, 264, 265
H H aber G azetesi, 117 H acıb ek taş K ü ltü r D erneği, 302, 310 H ad am a rd m atem atiğ i, 54, 63 H adis, 59 H ak ik a t G azetesi, 185 H akim iyet-i M illiye (U lus) G azetesi, 104, 252 H alep a K a ra rn a m e si, 26 H a lâ sk â r Z ab itan , 27, 30, 35, 36, 47, 156, 175, 193, 194 H alk B a n k a sı, 151 H alk Iştirak iy u n B olşevik P a rtisi, 160, 161 H alkçılık K u ru ltay ı, 303, 304, 306 H alkevleri, 107, 131, 205, 240, 311, 312 H am le D ergisi, 185 H asbi, 18, 19, 61 H aşet K itab ev i, 148
H atay E rg in lik D erneği, 107, 121 H ergün G azetesi, 184, 185 H ıyaneti V atan iy e K a n u n u , 271 Hipotez, 65 H izb-i Cedit, 195 H izb-i T erak k i, 224 H ofer Olayı, 117, 118 H om ojen, 69, 84, 106 H ukuk-ı B eşer, 208, 236 H ukuk-ı M edeniye, 25 H ürriyet G azetesi, 302 H ürriyet m isakı, 230, 264 H ü rriyet ve it ila f F ırk a sı, 73, 191, 192, 193 H ürriyet ve it ila f P a rtisi, 193 H ürriyet P a rtisi, 76, 87 H ü rriyet-i Fik riye, 29 H üseyniyül Alevilik, 27, 28
I Is la h a t lay ih ası, 27
1 îa şe c ile r, 247 ia ş e te şk ilâ tı, 247 ic r a şû rası, 29 İE T T , 150 Ih sa n -ı şah a n e, 51 ik in c i E n tern asy o n al, 15, 44, 153, 158, 232 II. M eşrutiyet, 10, 32 ik tisa d ın ilk eleri, 67 İk tisa d î D oktrin ler T arih i, 64 İk tisa d î e n fra strü k tü r, 259 İle ri B ilecik G azetesi, 230 ille g a l, 18, 172, 173 İn a s İd a d isi (K ız L ise si), 24 in k ılâ p D ergisi, 126
İn k ıla p G azetesi, 127 in k ıla p ve K a d ro , 16 in k ıla p Yolu, 161 in s a n D ergisi, 180 İn sa n iy e t K ü tü p h a n esi, 144 irre d a n tiz m , 99, 101, 102, 103, 104, 156 İ ttih a t ve T erak k i, 10, 13, 26, 27, 30, 31, 33, 34, 35, 36, 38, 42, 43, 44, 47, 73, 154, 156, 191, 192, 193, 195, 206, 207, 208, 213, 223, 224, 244, 245, 246, 247, 249 it t ih a t ve T erak k i Cem iyeti, 2 7 , 29, 31, 35, 38 it t ih a t ve T erak k i P a rtisi, 29 İslâ m î Fed erasy o n , 155, 156 ism e t P a ş a ’y a Açık M ektup, 276, 277, 279 İsta n b u l’un Sesi, 118 Istih ra c -ı H ay d ar! - T e b rişa t-ı M uh id din -i A rabi, 24 is t ik lâ l - In d ep en d an z G azetesi, 104, 105 is t ik lâ l M ahkem eleri, 35, 176, 177, 210, 234, 250, 263 İşç i H ak ların ı K o ru m a D erneği, 250, 251 iş ç i P a rtisi, 288 iv m e, 65 iz a fiy e t, 53 İzm ir M ü d a fa a -i H ukuk D erneği, 224 İzm ir S u ik a stı, 249 izom eri, 55
K K a d iri, 24 K a d iri T ekkesi, 24 K ad im , 59 331
K a d ro M ecm uası, 104, 147 K a d ro c u la r, 147, 148 K a fk a s F ed erasy o n u , 103 K a le m ly e sın ıfı, 24 K a lk ü lü s h e sa p la rı, 303 K a n u n -ı E sa si, 25, 29, 32, 245 K a p itü la sy o n la r, 207 K a r a im Y ah u d isi, 118 K a ra k e ç ili aşiretleri, 39, 40 K a ra k o l C em iyeti, 158 K a r d in a l S ay ı, 72 K a rm a tilik , 27, 28, 29 K a rte zy e n K o o rd in at Sistem i, 70 K a s tr o t ailesi, 112 K a tib -i m e s’ul, 207, 208 K a tk ı D ergisi, 310 K a to lik , 40, 41 K a to lik , 40, 41 K a z a sk e r (A skerî H ak im ), 107 K - K - K , 187 K em alizm , 147 K ita p S everler K u ru m u (K S K ) , 174 K itle, 65 K lan d e ste n , 173 K lasizm , 182 K o d ifik asy o n , 65 K o m in tern , 163, 164, 165, 166, 168, 169, 170 K o m itac ılar, 107, 108 K o n fe d e ralist, 91 K o n fisk asy o n , 30 K o n fisk e , 30 K o n g ru an s, 55 K o n jo n k tü r, 241, 255, 256, 277 K o n sta te , 258 K o n stru k siy on , 65 K o n van siyo n , 65, 262 K o -o p e rasy o n cu -so sy alist, 213 K o re S an ık ları, 266
332
K o rp orasyo n , 213 K o rp o ratif, 246, 249 K ritisizm , 67 K ö y Ekonom isi, 16 K u ru cu M eclis, 29, 273 K u v ay ı M illiye, 39, 206, 225 K u v ay ı Seyyare, 39, 128, 225 K u v ay ı Seyyare K .P., 13 K u rtu lu ş S av aşım ız, 21 K ü llü k D ergisi, 185, 196 K ü rtler, 258, 262 K ü rt A şiretleri, 39
L L e jislasy o n , 29 L e jisla tif, 26 L ejitim izm , 271 L eninci, 103 L o jistik , 252 M M ahsen, 28 M a n astır O cağı, 31, 32, 33, 34, 35 M arksizm , 9, 10, 12, 15, 16, 19, 20, 62, 63 M arksizm in B ibliyoteği, 144 M ason, 32, 193 M ateryalizm , 60, 61 M azini K an u n u , 261 M eclis-i M ebusan, 195, 224, 246 M edeniyet G azetesi, 253 M editeran y en ırkı, 23 M ehitar, 40, 41 M ekteb-i M ülkiye (S iy a sa l B ilg ile r), 12, 24, 25, 51, 77, 78, 79, 81, 83, 84, 85, 90, 107, 224 M elam et, 18, 61, 193 M elam î, 31, 32, 155, 156, 193, 194
M em leket G azetesi, 45 M ercan S u lta n isi, 16, 136 M ercan yan Çetesi, 51 M eslek D ergisi, 203 M eslekî T em silcilik, 28, 247, 248, 304 M erkeziyetçilik, 19 M eşrutiyet, 17, 206 M eşveret, M etafizik, 60, 64 M e ta-m ate m atiğ i, 65, 72 M etodoloji, 54 M ısır H idivi (E y alet V alisi), 112, 113 M ih rap D ergisi, 199 M ih an ik -i R iy azi (Teorik M e k an ik ), 54, 151 M ilisler, 39, 40, 44, 128 M illet P a rtisi, 233, 235 M illî A h rar P a rtisi, 224 M illî A şiretleri, 39, 40 Millî B ak iy e sistem i, 306, 308 M B K , 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276, 277, 278, 279, 288 M illî ik t is a t Cem iyeti, 88 M illî in k ıla p D ergisi, 126, 123, 132, 186, 235, 236 M illî K ü tü p h an e, 111 M illî M u h alefet cephesi, 264 M T T B, 13, 14, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 98, 104, 121, 122, 124, 130, 131, 132 M T T F, 14 M inos ırkı, 24 M iratü l M ek asit, F id e f- a l M e faslt, 58 M onogam i, 53 M on ograflk , 20
M oskova p a sta n e si, 201 M uallim ler B irliği, 76, 78, 85 M uh aban k, 128 M u h ittin A bdal D ivanı, 312 M u sah abe K u lü p leri, 77, 80, 89 M u v azaa T K P ., 119, 158 M ü d a fa a -i H ukuk, 255, 256 M ülatiye p a sta n e si, 164 M ü essesan M eclisi, 261 M ülkiyelilerin Ş e re f K ita b ı, 24 M ü sav at P a rtisi M ü d afaan a m e, 45 M ülkiye D ergisi, 51 N N akz-ı ahd, 43 N akz-ı vefa, 43 N asyon alizasyon , 30 N asyonalizm , 41, 126, 155, 217 N atu r, 65 N âzım H ikm et m i, B en ercl m i?, 6 N eo -k ritisist, 64 N eo-kritisizm , 64 N eo-pozitivist, 64 N eo-pozitlvizm , 65 Nereye G id iyorsu n T ü rk iy e?, 109, 179 N esnel, 17, 18 N ihilizm
O O bje, 17, 53, 65, 66, 67, 68, 63, 70 O b jektif, 19, 20, 53 ODTÜ, 310 O puskürlzm , 56, 105, 107, 131, 133 O rdinal sayı, 72 O rhun D ergisi, 124
333
O rm an F a k ü lte si, 90 O rtodoks, 115 O sm an lı C ezriyun F ırk a sı (L ib e ra ller P a r tisi), 30 O sm an lı Em peryalizm i, 19 O sm an lı V ilây at-ı Ş ark iy esi, 45 O tokton, 24 O tuzbeşler, 242, 243 12 M a rt m u h tırası, 312 12 T em m uz B ey an n am esi, 265
0 ö k lit geom etrisi, 71 Ö n erm eler (k aziy e), 52, 53, 60, 66
Ö n asy a D ergisi, 253, 254 Ö zeleştiri, 16, 21 Öznel, 17 Özyönetim , 277
Pron on siyam en to, 268 P o sta Y olu, 197 P o stu la, 65, 66 P otens, 17 Pozitivist, 52, 60, 62 Pozitivizm , 52, 60, 67
B R asy o n alist, 66 R asyo n alizm , 17 R a z g a t M ezarlığı O layı, 92, 97 R e alist, 182, 190 R ed d -i İlh a k D erneği, 224 R e fe ra n s heyeti, 55, 63 R egresyon h e sa p la n , 301, 302 R em zi K itab ev i, 149, 150 R esm o B e k ta şi tekkesi, 24 R ob ert kolej, 59, 77 S
P P an islâm izm , 154, 155, 156 P an tü rkizm , 154, 155, 156, 217 P artisip a sy o n , 116 P-P, 187 PCN (F K B ), 93 P arvüscü , 248 P erspektiv, 66 P etro g rad K o m ü n H areketi, 154 P e tro g rad p a sta n e si, 11, 114, 189, 201, 267, 268, 273, 283 P ın a r D ergisi, 142 P lat-fo rm , 264 P o lian d ri, 53 P oligam i, 53 Porsu k kah vesi, 203 P rofesyo solhozlar, 248 P ro te stan , 40, 41, 225
334
S a b a ta is t Y ah u d isi, 118 S ab u n c a k is, 93 S ah ib -ü l n a fa k , 28 S a h lb -ü l zuhur, 28 Sah ib i-zu h u r, 26, 41 S an su alizm , 67 Sek retery a, 305 Seksiyon , 107 S e la m e ti um um iye kom itesi, 262 S ela n ik O cağı, 31, 33, 34, 206 Sentez, 17 Sep eratizm , 40 S erb e st F ırk a , 77, 174, 227, 228, 264 S erb e st C um h uriyet F ırk a sı, 76 S e rb e st C um h uriyet P a rtisi, 11 S e rb e st F ik ir, 29 S e rb e st-i F ik riye, 29
S e rb e sti G azetesi, 110 Serez Ç etesi, 34 Seyyid Ali S u lta n d erg ah ı, 308 S e rv e t-i F iin u n (U y an ış) D er g isi, 181, 182, 183, 184, 219 S e s D ergisi, 176, 200 Sezgicilik, 61, 65, 66, 67, 68, 69 S lÇ P , 55 S in e I r a Stu d ie, 258 Slavizm , 19 Sn op , 241 S p a rta k tis h arek etleri, 157, 158, 248, 251, 262 S p e sifik , 10, 12, 15, 16 S talin c i, 103 Stoik, 61 S ta tik sosyal, 53 S o n D ak ik a G azetesi, 117 S o sy alistle re Açık M ektup, 6, 294, 296, 297, 307 S o sy a list F ed erasy o n , 155 S o sy a list H alk P a rtisi, 240 S o sy a list M eslekleri, 64 S o sy a list P a rti, 282, 283, 284, 286, 287, 288, 289, 290, 291, 292 Sosyalizm , 14, 15, 19, 40 Sovyet B olşoy balesi, 281 S ü b je k tif, 53 S u b stratu m , 17, 264 Sü blek s, 263 S ü je , 17, 53 Sü reç, 16, 17, 65, 66, 67, 68. 69, 70, 72 S ü rek li D evrim , 72 Sü reklilik , 70, 72 Sü rek sizlik (sü rg itsizlik ), 70 S ü rre a list, 182 S . ve S. M. T arih i, 285
Ş Ş a rk M eselesi, 155 Ş o fö r R a g ıp O layı, 170 Ş u b a t D evrim i, 134 Ş û ra y -i İk tisad î, 28 Ş û ra y -i İlmî, 28
T T a h lil-i riy azi (A n aliz), 54, 151 T a k rir-i S ü k û n K an u n u , 158, 162 T ale b e -i N urlar, 258 T a n G azetesi, 188, 212, 214, 2 2 0 , 222
T a n olayları, 226 T a rih -i K u r’a n -ı K erim , 58 T arih i M addeciliğe R eddiye, 16 T a rik a t-ı S elâh iye, 35 T a sv ir G azetesi, 212 T a şn a k ç ıla r, 42, 43 T ehcir, T ekn ik Ü niversite, 6, 18, 54, 62, 63 Teorem , 65, 66, 67, 68 T e şk ilâ t-ı E sasiy e, 71 T e şk ilâ t-ı M ah su sa, 13, 30, 31, 33, 34, 35, 36, 37, 39, 44, 45, 102, 156, 159, 217, 245, 247, 248 T e şk ilâ t-ı m a h su sa -i ticariy eciler, 247, 248 T ic ari ilim le r A kadem isi, 91 T lP , 280, 283, 287, 288, 290, 291, 292, 293, 294 T otoloji, 65, 66 T ran sfo rm asy o n , 55 T rigon om etri, 55, 62 T roçkici, 103, 142, 188, 189 T uran cılık , 19, 73, 74, 76, 97,
335
99, 101, 102, 103, 173, 174, 175, 176, 177, 201, 203, 217 T u rb aig a y m a g am , 31, 45 T üm d en gelim , 65, 66, 67, 68, 69 T üm evarım , 66, 67, 68, 69 T üm el işa re tler, 65, 66 T ü rk G ecesi, 98 T ü rk D evrim T arih i, 123 T. İ k tis a tç ıla r D erneği, 147 T ü rk irredan tizm i, 19 T. M edenî K an u n u , 75, 78, 79 T ü rk O cak ları, 37, 73, 76, 77, 102, 156 T ü rk Solu D ergisi, 280, 301 T ü rk T a rih K u ru m u , 223 T E K S P , 220 T ren d , 302 T Ö S, 305; 306 T B P , 312 T. G izli K P „ 141, 142, 166, 167 T .K . F ırk a sı (m a v a z a a ), 119 T K P , 160, 164, 165, 263 T S P , 95, 197, 222, 232, 283, 288 T S İP , 67 T ürkiye K ö y E konom isi, 16 T. T. B a n k a sı tertib i, 114, 116 T. İ ş B a n k a sı, 116 T ü rk iy e’de S o l A kım ların T a rihi, 141 T ürkiy e’de S o sy a list ve K o m ü n ist F aa liy e tle r, 222 T ü rk iy e’de Sosyalizm in B u g ü n ü ve Y arın ı, 21, 189 T ü rk iy e’de S osy alizm in T arih i, 8, 21, 103, 142 T ürkm en A şiretleri, 39, 111 TBM M , 252, 270, 271, 304, 305, 306 TMO, 256, 257 T o p rak R eform u , 227, 276, 280, 336
281
T. M u h a faz a k ârlar P a rtisi, 235, 236 T ü rk iy e’n in G ün lük m es’eleleri, 237
U U f a m ü ftü lü ğü , 102 U lus G azetesi, 81, 104 U lu sla ra ra sı T aleb e B irliği, 76 U m ur-u Ş ark iy e M üdüriyeti, 36 U nion (b irlik ), 83, 84, 85, 88, 91 U sçuluk, 66, 67 UNESCO , 244 U n su r-ı cürm i, 271 U n itaristler, 312
Ü Üç A liler M ahkem esi, 35 Ü çüncü E n tern asy o n al, 14, 15, 159, 160, 161, 162, 165, 173 Ü lkü D ergisi, 219 V V agon L ee (L i) şirk eti, 89, 90, 92 V ak it G azetesi, 92, 117, 189 V ale. 37 V arid at, 31, 58 V arlık D ergisi, 132 V arsayım , 65, 66, 69 V a ta n Cepheliler, 258, 264 V a ta n G azetesi, 136, 144 V a ta n P a rtisi, 197, 288 V. S o m b artçılık , 16 V esik alı Y arim , 196 V iy an a ekolü, 62, 64, 65 V iy an a p a sta n e si, 10, 175, 191
w W inilex Olayı, 95
T Y ak u p ve ö te k ile r, 180 Y a lın a y a k la r P a rtisi (K slp o llto n K o m a ), 26, 27 Y a rın G azetesi, 118, 120, 121 Y eııl D ergi, 253 Y a z a rla r N eler H azırlıy o rlar?, 144 Y eni D ü n ya D ergisi, 312 Y en i D ü n ya G azetesi, 220, 226 Y en i G id iş D ergisi, 131, 133, 135, 138, 139, 140, 142, 14e 172 Y en i G ü n G azetesi, 123 Y en i în s a n D ergisi, 200 Y en i K a n tç ılık , 16 Y eni O lguculuk, 16 Y eni pozitivizm , 16, 62
Y en i S a b a h G azetesi, 212 Y en i S e s D ergisi, 200, 201, 203 Y eni T ürkiye P a rtisi, 106, 203 Y en i Y ol D ergisi, 185, 186, 189, 190, 267, 274, 275, 278, 279, 282, 312 Y ol Ayrım ı, 135 Y ü k sek M uallim M ektebi, 89, 90 Y ü ksek M ühendis M ektebi (T ek n ik Ü n iversite) 6, 18, 55, 74, 77, 81, 84, 88, 90, 91, 93, 139 YM M TC, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 88, 89, 239 Y üzellilikler, 192 Y u n a n ista n ’d a k i (E.A M .) M il lî K u rtu lu ş H areketi, 23
Z Zinovyevcl, 103
DÜZELTİ ve ÖZÜR S a y fa : 123, s a tır 6: s a d ’ın g ay reti İle gelişti. H a ta y ’ın k u rtu lu şu için elinS a y fa : 142, s a tır : 27 bir d ergi ç ık arm a gereğin i duydum . «P ın ar» ad ıy la S a y fa : 212, s a t ır : 18 ik inci seçm en lere ve b a sın a verdi. P ro gram ım d an «Y eolacak tır. A yrıca 128, 129’uncu s a y fa la r d a Ç olak H alil’ (B a ğ d a tlı em ekli deniz su b ay ı) İn ad ı y a n lışlık la Ç olak H ayrl o lara k geçm iştir. D üzeltir, özür dileriz.
F. 22
337
İÇİNDEKİLER Ö nsöz ................................................................................................... Sunuş 1 — Aile Çevrem ............................................................................. Soyu m -S o p u m S e lâ n lk ve M a n a stır O cak ları T e şk llâ t-ı M a h su sa D r. R e şit Ş a h in G iray H üseyin N eslm l’n ln ö ld ü rü lm e si 2 — Ç ocukluk ve G en çlik Y ıllarım ...................................... Ç ocu kluğu m İlk G en çliğim M a te m a tiğ in ö z e lliğ i ö ğ re n c i D em ek leri ve ö ğ re n c i O layları A tsız D ergisi M T T B 'd ekl Ç a lışm a la rım R a z g a t M ezarlığı O layın ı P ro testo M itin gi B irlik D erg isi 3 — A kım lar, K işiler, O lay lar ................................................... T U rk çülük-T uran cılık A n ad olu cu lu k -K om ü n istlik H alil Y av e r H ab ll A dem F e n e r P a trik h a n e si O layı T ü rk T ic a re t B a n k a sı O lay ları H ofer O layı P o litik S k a n d a lla r H abll A dem ’in N âzım H lkm et’ten Y a ra rla n m a k İste m e si 338
7 9 23 23 31 33 38 40 47 47 61 70 73
86 88 92 97 101 101 107 109 114 116 117 118
120
H a ta y E rg in lik D ern eği Ali İ h sa n S a b ls P a s a İle G ö rü şm em C evat R ifa t A tllh an İle T an ışm am ız E m ek B a n k a sı A kın G azetesiy le İlişk ilerim H alkevi İle İlişk ilerim T e n i G id iş D ergisi E ro in ci Z iya K em al T a h ir- M u sta fa B ö rk lü ce-F erit K a lm u k
121 123 126 128 139 131 131 136 138
4 — Sol A kım lar ............................................................................. T ürk iy e’d e S o l A kım ların T arih ç e si U . D ü n ya S a v a şın d a A lm an E tk isi Necip Ali K ü ç ü k a ’y a Y a p ıla n O yun G en çlik O layları «U y a n ış»ta S a n a t ve G en çlik K a v g a s ı H ergü n G a z e te si G irişim i Y en i Y ol D ergisi Dr. R ıza N ur B ey K ü llü k D erg isi A laad d in H ak g ü d er B u g ü n G azetesi Y en i S e s D ergisi B a lk a n F ed erasy o n u S ü rgü n d e Ç olak H ayrl
153 153 173 179 180 181 184 186 191 196 196 197 200 201 203 205
5 — II D ünya S a v a şı S o n ra sı ................................................... 211 II. D ün ya S a v a şın ın S o n u 211 C am i B a y k u rt 223 D P İle İlişkilerim 227 E s a t A dil 230 M illet P a rtisin in K u ru lm a sı 233 M illi İn k ılâ p D ergisi 235 B e şe r D erg isi 236 D iğer Y ay ın Ç a lışm a la rım 238 CH P’ye Y en i Y ön V erm ek 240 M em duh Ş ev k et E se n d a l 242 İşç i H ak ların ı K o ru m a D e m e ğ i 250 6 — 21 M ayıs’ın A rd ın d an ....................................................... 255 27 M ayıs 1960 H arek eti 255 T evflk lle r l’ye M ektup 258
339
T a lh a B a lk ı İle G örü şm elerim F eh m i Y azıcı île G örüşm elerim S o sy a list P a rti île İlişk ilerim S P ’n in İl M ü teşebbis H eyeti Ç alışm alarım T İP (T ürkiye İşç i P a rtisi) İle S P ’n ln B irleşm esi B ü len t E cevlt S o sy alistle re Açık M ektup İşsizlik ve P a h a lılık la S a v a ş D ern eği T ü rk S o lu İle İlişk ilerim H alk çılık K u ru lta y ı B irlik P a r tlsi’yle İlişk ilerim K a tk ı D ergisi B ilim se l A raştırm a D ern eği Y eni Y ol’d a Y en i D ü n ya’d a B irlik Sonsöz D izin ler
340
............................................................................................ A dlar D izini K onu, K a v ra m ve A k ım lar D izini D üzelti ve Özür
267 273 282 283 287 294 296 297 301 303 306 310 311 312 313 317 317 327 337
biz burada amaç olarak kendi politik hayat serüvenimizi değil, politik hayat serüve nimizin yardımıyla Türkiye’nin toplumsal sürecinin doğrul tusunu saptamaya çalışacağız. Böylelikle marksizme geliş sürecimizin doğrultusunu da gösterebileceğimizi sanıyoruz.
GÖZLEM YAYIMLARI