2007/01

Page 1



BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çi¤dem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Bahar Simeklio¤lu, Birol Dalk›l›ç, Fatma Ataman Düzeltme Bölümü Sorumlular›: Nükhet Aliciko¤lu, Emel Öksüz Kurt

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Do¤anca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Doç. Dr. Levent Peflkircio¤lu, fiiar Yalç›n, Necmi Tanyolaç, Haluk Cans›n, ‹zmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Dr. Ufuk Akyol, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, ‹lker ‹nal, Mehmet Muhsino¤lu, Prof. Dr. Haluk Oral, Filiz Lelo¤lu Oskay, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, Hakan Sevindik, ‹zlen fien, Cheryl Tanr›verdi, Eser Tutel, Engin Ünsal, Orhan Velidedeo¤lu, fiiar Yalç›n, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Manolya 3/11, D: 2, Ataflehir, 34750, ‹stanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abonet: (0212) 210 0110 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yap›m Elektronik Posta: butundunya@butundunya.com.tr ‹nternet Sitesi: www.butundunya.com.tr Bas›m Tarihi: 28.12.2006

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.


Ocak 2007 Y›l: 9, Say›: 104

‹çindekiler Mutlu Yeni Yüzy›llar, Fenerbahçe...

Atatürk’ün Do¤umunun 7 125’inci Y›ldönümü 2300 Y›ll›k Kültür Miras›yla Kutland›

METE AKYOL

Yasaklanan Sözcükler

12

ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

Prof. Dr. Mehmet Haberal’a Kuveyt’te Yaflamboyu Baflar› Ödülü Verildi. 19 ECZ. FEYYAZ ARTUKO⁄LU

Fenerbahçe Bu Y›l “Dalya” Diyor

42

PROF. DR. CENG‹Z IfiIK

HAKAN SEV‹ND‹K

Kedi Neden S›rnafl›r?

KONUR ERTOP

ERDO⁄AN SAKMAN

Mevlana’y› Anma Gecesi

53 55

Markalar›m›z

59

Sürüden Ayr›lan› Kurt Kapar (m›?)

GÜRBÜZ EVREN

Abdürrahim Tuncak Anlat›yor METE AKYOL

‹brahim Refet Bele

27

DEM‹R FEY‹ZO⁄LU

Atatürk ve... Müzik

37

65 69 71

CHERYL TANRIVERD‹

2052 Y›l Önce Kutlanan ‹lk Y›lbafl›

Sayfa: 42

4

117

Öyle Bir fians ki...

119

Teselli

123 “Mavi Tuna Valsi”nin Babas›:

Difl F›rças› ve Macunu

75

Orta¤› Oldu¤umuz Toplumun Suçuna da Orta¤›z

MEHMET MUHS‹NO⁄LU

DR. UFUK AKYOL

“Adalet Mülkün Temelidir” 79

“Mavi Tuna Valsi”nin Babas›: Johann Strauss

K›rk Y›ll›k “Tarator” da Art›k “Sos” Oldu! ESER TUTEL

125

PEL‹N HAZAR

SONGÜL SAYDAM

2300 YIll›k Kültür Miras›yla Kutland›

111

AL‹ MURAT ERKORKMAZ

NESL‹HAN YAfiAR

YAfiAR ÖZTÜRK

Atatürk’ün Do¤umunun 125’inci Y›ldönümü

Sayfa: 132

M. HAD‹ ‹LBAfi

YÜCEL AKSOY

Giz 26 Y›l Sonra Çözüldü

109

AYfiEGÜL ÖRS ZÜMRÜTDAL

ARMA⁄AN BEYDO⁄AN

Valsin Kral›

Bir Vard›, Bir Yoktu... NURAY BARTOSCHEK

MET‹N GÖREN

Unutulmaz Harrington Kupas›

Yak›nda Wimax Geliyor!

Türkler’e Anadolu’nun Kap›lar›n› Açan Bir Savaflç›n›n Destan› 49

22 Fransa Tarihiyle Yüzleflecek mi?

25

8 90 Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe 17 82 105 Ocak SuDokular› Bir Baflkad›r Memleketim 101 Mankafa Poldi 104 107 Bilginizi Denetleyin 121 1001 Güzel Söz 131

HALUK ERDEMOL

AL‹ NA‹L‹ ERDEM

BA⁄Ifi ERTEN

“Fenerbahçe’m Benim...”

O.Henry ve... Bir Öyküsü

YÜCEL AKSOY

83

Ya¤mur ‹LYAS HAL‹L

Johann Strauss Anne ve Babalardan 144 149 129 Mant›k Bilmecesi Kareler ve Rakamlar 150 Briç 151 154 132 Satranç Bulmaca 156 Ay›n Kitaplar› 158 140 Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5


Mutlu Yeni Yüzy›llar, Fenerbahçe... •Mete Akyol - Bütün Dünya• ncelikle tüm okurlar›m›z›n “yeni” y›l›n›, sonral›kla tüm Fenerbahçeli okurlar›m›z›n “eski” yüzy›l›n› kutlar›z. Bu ay bafllayan yeni y›llar›nda tüm okurlar›m›za baflar›lar ve mutluluk dilerken, bu ay yenisi bafllayan yüzy›llar›nda da tüm Fenerbahçeli okurlar›m›za baflar›lar ve mutluluk dileriz. Bütün Dünya’n›n bu say›s›nda “Fenerbahçe’nin 100. Y›l›”n› kapak konumuz yapmam›z›n nedeni, yüzy›l›n›n eme¤i ve sorumlulu¤uyla Türkiye’nin yaln›zca spor yaflam›na de¤il, ulusal sorumlulu¤una, toplumsal oluflumuna ve kültürel geliflimine de önemli katk›larda bulunan bu seçkin toplulu¤a olan yurttafl sayg›m›z ve yurttafl teflekkür yükümlülü¤ümüzdür. *** Yazar›m›z Gürbüz Evren’in bu say›m›zda da çok önemli bir yaz›s›n› bulacaks›n›z. Bir rastlant› sonucu Paris’te biraraya geldi¤i “Feyyaz Dedesi”nin arkadafl› “Agop Amca”n›n öyküsünü kaleme ald›¤› “Agop Amca ile Feyyaz Dede” bafll›kl› yaz›s› ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda görev yapan 218 sadrazamdan yaln›zca 101’inin Türk kökenli oldu¤unu aç›klad›¤› yaz›s› yurt içinde ve d›fl›ndaki birçok internet sitesinde al›nt›lanan Gürbüz Evren, Bütün Dünya’n›n son iki say›s›nda flimdi de Türkiye’nin, yeni “ak›l vericileri”ni sorgulamaktad›r.

Ö

Onun, geçen ayki yaz›s›nda sordu¤u “Çok mu önemli Avrupal› olmak?” sorusundan sonra bu say›m›zdaki “Var m›s›n›z tarihinizle yüzleflmeye?” sorusuyla bu kez Frans›zlar’a meydan okuyuflunu da hayranl›kla okuyacaks›n›z. *** Avuçlar›n›z›n içindeki Bütün Dünya’n›zda birkaç sayfa sonra, yeni ve hiç de al›fl›k olmad›¤›n›z türde bir “bilmece” bölümü bulacaks›n›z. Bu bölümümüzde size önce, ünü Türkiye s›n›rlar›n›n ötesine taflan de¤erli fotograf sanatç›m›z S›tk› F›rat’› tan›t›yoruz, sonra da onun objektifiyle Türkiye’yi dolaflarak, görmenizi istedi¤imiz görüntüleriyle size “Türkiye’yi tan›t›yoruz.” Sanatç› S›tk› F›rat’›n, “Bir Baflkad›r Benim Memleketim” bafll›¤› al t›n da sunmaya bafl lad› ¤›m›z Türkiye fotograflar›n›n yan›ndaki dört seçenekten birini iflaretleyerek, Türkiye’yi ne denli yak›ndan tan›d›¤›n›z konusunda kendinizi küçücük bir s›navdan da geçirmifl olacaks›n›z. *** Biz, tan›¤› oldu¤umuz her güzel görüntüyü ve sahibi oldu¤umuz her yararl› bilgiyi sizle paylaflma iste¤imizi özenle sürdürüyor ve uyguluyoruz. Zaten Bütün Dünya’n›n varl›¤›n›n nedeni de, anlam› da, bu ifllevidir.• 7


Sizden Bize

Mektuplar

Bütün Dünya, Manolya 3/11, D: 2, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

ay›n Ar ma ¤an Bey do ¤an, S derginizde büyük bir vefa örne¤i olarak bir süredir yer verilen “Kurtuluflun Kurmaylar›” köflesinde Ali Fuat Cebesoy’la ilgili küçük bir yanl›fll›k yap›ld›¤› kan›s›nday›m. fiöyle ki, Merhum Cebesoy’un Mustafa Kemal’le Beyrut Süvari Alay›’nda tan›flt›¤› belirtilmektedir. Oysa bildi¤imiz kadar›yla her ikisi de s›n›f arkadafl›d›r ve okul s›ralar›nda Mustafa Kemal hafta sonlar› A. F. Cebesoy’lar›n Kuzguncuk’taki yal›s›na evci ç›kmakta hatta Merhum Cemal Kutay’›n nakletti¤ine göre, babas› ‹smail Faz›l Pafla, Mustafa Kemal’e o¤lu na verdi¤in den da ha faz la harçl›k vermektedir. Belki ayr›nt› olabilir; ama herfleyin mükemmelini sunan der8

gimizde bu husus da do¤ru olarak yer als›n istedim. Sayg›lar›mla. Reflit Ça¤›n. aklafl›k befl y›ldan beri “BüY tün Dünya” dergisini düzenli olarak okumaktay›m. Bu dergiyi baflta ailem ve daha sonra çevremle tan›flt›rd›m. Görmekteyim ki, herkes büyük bir ilgi ve be¤eniyle okumakta. Ülkemizde, yurttafll›k bilincine eriflmifl her insan›n bu dergide, bilimden sanata, edebiyattan genel kültüre olmak üzere arad›¤› birçok fleyi bulabilece¤i gibi, bilmedi¤i veya okumad›¤› birçok bilgiye de burada rastlamas› mümkün olmaktad›r. Gerek bilimsel anlamda gerekse tarihsel anlamda ö¤renmek istedi¤im bir konuyu, uzun uzun araflt›rmaya gerek duymadan ve bofla

zaman harcamadan, “Bütün Dünya”da bulabilmekteyim. Bu da, bana önemli bir kolayl›k sa¤lad›¤› gibi, ayn› zamanda da haz vermektedir. ‹flte, bundan dolay›d›r ki, “‘Bütün Dünya’ okunmal›d›r” diye düflünmekteyim. “Bütün Dünya”ya, baflka bir aç›dan daha bakt›¤›m›zda, “Bütün Dünya” sahibi olmakla, adeta bütün bilgileri cebinize istiflemifliniz gibi gelmektedir. Bu da insana, do¤ru ve sa¤l›kl› olarak ö¤renmeyi, ö¤retmeyi, merak›, düflünmeyi, yorumu, analizi, prestiji, nitelikli olmay›, kendine güvenle bakmay› ve zamandan tasarruf etmeyi yani, farkl› olmay› ö¤retmektedir. ‹flte, k›sacas› “Bütün Dünya”, ça¤dafl insan›n ihtiyaç duydu¤u bilgi ve belgeleri, haberleri, do¤ru kaynaktan, öz ve orijinli olarak elde etme imkan›n› vermektedir. “Bütün Dünya”, haz›rlan›fl›nda, de¤erli katk›lar› bulunan üstatlar, yaz›lar›n›zda ça¤›m›z›n ve ülkemizin içinden geçti¤i süreçte, gerek ulusal anlamda ve gerekse dünya insanl›¤› ad›na yararl› olabilecek bilgilere daha fazla yer vermeniz dile¤iyle... Her türlü emek ve katk›lar›n›zdan ötürü, flükranlar›m› sunar›m. Ali So¤ucak, Antalya. ütün Dünya”y› severek “B okuyorum. Özellikle Atatürk ve yak›n mücadele arkadafllar› hakk›nda yay›mlad›¤›n›z yaz›lar› çok yararl› buluyorum. Bizi bilgilendiren, tarihimize karfl› duyarl›l›¤›m›z› art›ran, kendimizle yüz yüze getiren yaz›lar›n hep yay›mlanmas›n› bekliyorum. Derginizin ele

ald›¤› konular› kendime çok yak›n buluyorum. Çal›flmalar›n›z› yürekten destekliyorum, hepinize teflekkür ediyorum. Seren Da¤l›o¤lu, Adana. erginizi be¤enerek her say›s›n› al›yorum. Derginizin her D köflesini çok be¤eniyorum; fakat Say›n Ali Murat Erkorkmaz benim favorim. Yaz›lar›nda çok samimi ve bilinçli oldu¤unu düflünüyorum. ‹nan›n sizden ö¤rendi¤im her bilgi haf›zamda sakl›. Yeri geldi¤inde ç›kar›p inan›lmaz aç›klamalar yap›yorum. Tabii bu aç›klamalar sizin derginizden ve özellikle de Say›n Ali Murat Erkorkmaz sayesinde oluyor. Bu dergiyi arkadafllar›mla da paylafl›yorum. Onlar›n da vazgeçilmez dergisi oldunuz. Baflar›lar›n›z›n devam›n› umar, sayg›lar›m› ve sevgilerimi iletirim. Ebru Ünal, Eskiflehir. evgili “Bütün Dünya” yap›mc›S lar›, size “Sevgili” diye hitap etmeyi uygun gördüm. Çünkü “Bütün Dünya” sevgi dolu bir kitap. Her ay merakla bekliyor, büyük bir zevkle okuyoruz. Kendim emekli ö¤retmenim ve Pamukova Atatürkçü Düflünce Derne¤i Yönetim Kurulu üyesiyim. Derne¤imiz bu dergiyi 120 kifliye ulaflt›r›yor. Çal›flmalar›n›zda baflar›lar diler, sayg›lar sunar›m. Fatma Mesude Uysal, Pamukova, Sakarya. ürkiye’nin uzak köflelerinden T bi risinde ya fl›yor olma ma karfl›n ne yap›p edip dergiyi elde 9


Bir grup areruz.dikayoBidaflrum. zevkle okuyoze bir nefes oluyor su nuz, umudumuzu art›r›yorsunuz. Bize bu güzelli¤i yaflatan herkese teflekkür ediyorum. Özlem Horuz, fi›rnak.

Sizden Bize

Mektuplar

ütün Dünya” dergisinin ele al d› ¤› ko nu la r› ve özellikle de kapak dizayn›n› çok be¤eniyorum. Bunun için derginizin bir hayran› ve s›k› izleyicisi oldum. Eme¤i geçen herkese teflekkürlerimi sunuyorum. Ebru Göle, Mu¤la.

“B

d›nlatan bir ›fl›k gibi geliyor bana. Yaflam›m içerisinde karfl›laflt›¤›m sorunlar›n çözümünde sizden güç al›yorum. Ercan Bozüyük, ‹zmir.

zun y›llard›r “Bütün Dünya”y› zevkle okuyorum. Her yerde bulamayaca¤›m›z bilgilerle dolu be¤endi¤im bir dergi. Verdi¤i kültür hizmetlerinden dolay› her zaman takdir etti¤im bir hazine. Benim oldu¤u kadar herkesin de çok yararlanaca¤› bir kaynak. M. fiahabettin Kalfa, Çanakkale.

U

erginizi okudukça kendimi ütün Dünya” dergisini iki daha sevinçli duyumsuyo- “B y›ld›r takip ediyorum; anD rum. Yaz›lar hem kiflisel hem de cak daha önce tan›flmad›¤›ma toplumsal yaflant›mda bana yol gösteriyor. Olaylar› daha genifl aç›dan de¤erlendirmemi sa¤l›yor, kendimi bir ayd›nl›¤›n içinde buluyorum. “Bütün Dünya”da buldu¤um bilgiler bende yeni bilgilere ulaflma iste¤i uyand›r›yor. Böyle bir derginin her insan için çok yararl› oldu¤una inan›yorum. Eme¤i geçen herkese teflekkür ediyorum. Ethem Sinop, Ayd›n. zun zamandan beri “Bütün U Dünya” dergisinin aktif ve ba¤›ml› bir okuyucusuyum. Anlaml› bir yaflam aray›fl›mda bana yol gösterici oluyor. Teknoloji ve iletiflim ne kadar geliflse de insanlar›n içtenlik ve samimiyet aray›fllar› bitmiyor. Derginiz içimi ay10

üzülüyorum. Öte yandan bu kadar güzel bir dergiyle tan›flman›n bir flans oldu¤unu düflündükçe kendimi teselli ediyorum. Art›k sizinle gönül ba¤› kurmufl bir okuyucuyum. Her say›n›z› sab›rs›zl›kla bekliyorum. “Bütün Dünya” gibi bir dergiye çok gereksinimimiz vard›. Bizi bilgilendiren, merak uyand›ran, e¤itici bir dergi ile tan›flt›¤›m için çok mutluyum. Baflar›l› yay›n hayat›n›z›n devam etmesini diliyorum. Eme¤i geçen herkese teflekkür ediyorum. Asl› Akbaba, Eskiflehir. erginizin her say›s›n› büyük D bir merakla okuyorum. Yaflad›¤›m yerde her zaman bulam›yorum; fakat ‹stanbul’a gitti¤im zaman bu bofllu¤umu dolduruyorum.

E¤er dergiyi okuyamazsam kendimi eksik duyumsuyorum. “Bütün Dünya”y› okumak çok zevkli. Çal›flmalar›n›z›n devam›n› diliyorum. Elif Aras, Kocaeli.

lenmesine de katk› sa¤l›yor. Çabalar›n›za çok de¤er veriyorum. Çal›flmalar›n›z›n ayn› baflar› ile devam etmesini diliyorum. Orhan Suat, Lüleburgaz.

er sayfas› ayr› bir zenginlik ütün Dünya” dergisiyle 6 tafl›yan, yararl› bilgiler edin- “B sene önce Brezilya’ya gitH mek isteyen her insana seslenen ti¤imde, bir arkadafl›m arac›l›¤›ybir dergi. “Bütün Dünya”n›n her say›s›ndan ve her yaz›s›ndan yararlan›yorum. fiimdiye kadar çok fley ö¤rendim. Bundan sonra da yararl› bilgiler bulaca¤›ma inan›yorum. Herkesin yüre¤ine sa¤l›k, eme¤i geçen herkese teflekkür ediyorum. Ü l k ü Kö s e o ¤ l u , ‹zmir.

la tan›flm›flt›m. O zamandan beri bu güzel dergiyi takip ediyorum. Ülkeme tutkun bir insan ve tarihimize ilgi duyan bir okur olarak derginin yaz›lar›ndan çok yararlan›yorum. Hem ö¤retici hem de de¤iflik konularda verdi¤i yararl› bilgiler beni ayd›nlat›yor. Baflar›lar›n›z›n devam›n› diliyorum. Ece Karaosmano¤lu, Antalya.

erginizi uzun y›llardan beri D ailecek izliyoruz. Ailemizin en bir ö¤retmenim. Mesle¤iher bireyi mutlaka kendine yararl› B min de gere¤i olarak araflt›rbir fleyler buluyor. “Bütün Dün- may› ve okumay› çok seviyorum. ya”n›n güzelli¤ini hep beraber paylafl›yoruz. Dergi ailemizin ayr›lmaz bir parças› oldu. Teflekkürler. Ayd›n Ifl›k, Bursa. ürkiye’nin en güzel ve en saT mimi dergisi olarak gördü¤üm “Bütün Dünya”y› gençli¤imden beri okuyorum. Beni bu dergiyle tan›flt›ran ve onu sevmemi sa¤layan amcam oldu. Kendisi flimdi 84 yafl›nda ve “Bütün Dünya” dergisinin tutkulu bir okuyucusu. Bu dergiyle beni tan›flt›rmas›ndan dolay› amcama olan sevgim tazelendi. Dergiyi ne zaman elime alsam onu sayg›yla düflünüyorum. Tarihimiz hakk›nda verdi¤i bilgilerle kuflaklararas› ba¤›n güç-

Derginizle üç y›l önce bir ö¤rencim arac›l›¤› ile tan›flt›m. O günden bu yana her say›s›n› izliyorum. Daha elimdeki bitmeden bir sondaki say›s›n› merak ediyorum. Birbirinden güzel, anlam yüklü f›kralar “Bütün Dünya”ya ayr› bir güzellik kat›yor. Bunlar beni düflünmeye yöneltiyor. Baflar›lar›n›z›n devam›n› diliyorum, teflekkürler. Duygu Gürel, Ankara. erkesin okumas› gereken bir H dergi. Kiflisel geliflim için yararl› çok güzel yaz›lar yay›ml›yorsunuz. Kolay anlafl›l›r bilgilerle dolu. Tüm yazarlara ve çal›flanlara baflar›lar dilerim. Olcay Karamehmeto¤lu, 11


Dönemin baflbakan› Turgut Özal, 29.6.1984 tarihinde bir genelge yay›mlar. Bu genelgede “Türkçemizin yap›s› ve güzelli¤ini zedeleyecek hareketlere izin verilmemesi”; “ana dilimizin tabiî seyri içinde geliflmesi gerekti¤i” görüflü belirtilir ve “Kamu kurum ve kurulufllar›nca yap›lan resmî yaz›flmalarda, yay›nlarda (...) Türk Dili konusunda yap›lan ilmî çal›flmalar sonuçlan›ncaya kadar, Anayasa dilinin ölçü kabul edilmesi uygun görülmüfltür” denir.

Yasaklanan Sözcükler

S

ay›n Necmiye Alpay, 27 göre, dönemin Baflbakan› Turgut Ekim 2006 tarihli Radikal ga- Özal, 29.6.1984 tarihinde bir gezetesinin kitap ekinde “Dil nelge yay›mlar. Bu genelgede Meseleleri” köflesindeki yaz›- “Türkçemizin yap›s› ve güzelli¤ini s›nda, ‹stanbul Teknik Üniversitesi zedeleyecek hareketlere izin verilTürk dili okutman› Naci Turay’›n, memesi”; “ana dilimizin tabiî seyri “12 Eylül döneminde Türkiye Rad- içinde geliflmesi gerekti¤i” görüflü yo Televizyon Kurumu’na (TRT) belirtilir ve “Kamu kurum ve kurugönderilen bir yaz›yla lufllar›nca yap›lan resyasaklanan sözcükleri mî yaz›flmalarda, yaö¤rencilerinin merak y›nlarda (...) Türk Dili konusunda yap›lan etmesi nedeniyle, bu Türk Dili ilmî çal›flmalar sonuçlisteye ulaflmak için lan›ncaya kadar, Anakendisinden yard›m yasa dilinin ölçü kaiste¤ini” belirterek lisbul edilmesi uygun te elinin alt›nda olmad›¤›ndan dilcilere baflgörülmüfltür” denir. vurdu¤unu, onlar›n Baflbakan›n bu geelinin alt›nda da bunelgesini uygulamay› lunmad›¤›ndan ilgili görev sayan o günleOrhan dernek ve sözlükçülerin TRT Genel Müdüre yöneldi¤ini ama rü Say›n Tunca TosVelidedeo¤lu onlardan da olumlu kay, Atatürk Kültür yan›t alamad›¤›n› söyDil ve Tarih Yüksek lüyordu. Kurulu’na ba¤l› Türk Say›n Alpay’a yard›mc› olmak Dil Kurumu’na baflvurur. TDK Yöistedim ama çal›flmalar›m›n yo¤un- netim Kurulu üyelerinden Doç. lu¤u nedeniyle olanak bulamad›m; Dr. Ahmet Bican Ercilasun ve buldu¤um zaman da aradan epey Doç. Dr. Hamza Zülfikar’›n düzenzaman geçmiflti; dizelge Say›n Al- ledikleri dizelge, TRT’ye sunulur. Yasak 205 sözcükten oluflan bu pay’a ulaflt›r›lm›fl da olabilir. Belgeli¤imde konuyla ilgili ya- dizelge TRT Yönetim Kurulu’nun y›nlar› tarayarak edindi¤im bilgiye “14 fiubat 1985 tarih ve 3501/255 12

say›l› karar›”yla kurumun bütün birimlerine, “reklamlarda bile kullan›lmamak” notuyla da¤›t›l›r.” (Cumhuriyet, 26.2.1985)

2

7.2.1985 tarihli Cumhuriyet’te yay›mlanan “TRT’nin Yasak Sözcüklerini Emniyet de Tutuklad›” bafll›kl› habere göre de ayn› genelge, “Emniyet Genel Müdürü S. A. Bedük’ün imzas›n› tafl›yan 373 say›l› ve 15 fiubat 1985 tarihli yaz›l› emirle, telli ve telsiz yaz›flmalarda ve polis radyosu yay›nlar›nda zorlama kelimeler kullan›lmay›p karfl›l›klar›n›n kullan›lmas› uygun görülmektedir” denilerek tüm birimlere bildirilir. Bununla da kal›nmaz, il ve ilçe yöneticileri, okul müdürleri vb. yetkililer sözcük av›na ç›kar. Örne¤in, ayn› genelge o günlerin Seydiflehir Kaymakam› S. Alt›nkaynak’›n imzas›yla, ilçedeki tüm resmi daire müdürlüklerine iletilir. (Ça¤dafl Türk Dili, Ocak 1989, Say› 11) Cem Duna’n›n TRT genel müdürü oldu¤u dönemde bu yasaklama kald›r›l›r (1988) ama uygulama devam eder; çünkü Say›n Duna’n›n genelgesinde de¤inilen yaflayan Türkçe ve anayasa Türkçesi s›n›rlamas› yan›nda siyasiler de yasa¤a arka ç›kmay› sürdürürler. Nitekim, TRT genel müdürünün ve yönetim kurulunun yasa¤› kald›rma genelgesine ilk tepki (Bakan) M. Keçeciler’den gelir: “Türkçe sahipsiz de¤ildir!” (?!) Hasan Pulur, 13.4.1988 tarihli “Günefl” gazetesindeki “Olaylar ve ‹nsanlar” üst bafll›kl› köflesinde sorar: “Türkçe’nin sahipleri kendileriyse, peki bizler; yani onun gibi

düflünmeyip Türkçe konuflup Türkçe yazan milyonlar?.. Bizler Türkçe’nin neyiyiz, yanaflmas› m›?..” Yasaklanan 205 sözcük üzerinde F. Karahan ve D. König taraf›ndan yap›lan bilimsel çal›flma göstermifltir ki bunlar›n yüzde 12’si düflük düzeyde (% 0 - % 40 aras›); yüzde 18’i orta düzeyde (% 40 - % 70 aras›); yüzde 67’si iyi düzeyde (% 71 - % 99 aras›); yüzde 14’ü en iyi düzeyde (% 100 oran›nda) bilinen, kullan›lan sözcüklerdir. (Prof. Dr. Kâmile ‹mer, “Türkiye’de Dil Planlamas›: Türk Dil Devrimi” Kül. Bak. 1998) Kiflisel incelemem sonunda da gördüm ki, yasak 205 sözcükten 3’ü, Dil Encümeni’nce düzenlenen ve 1928 y›l›nda yay›mlanan “‹mlâ Lûgati”nde var: devrim, dizge, düfl; 49 sözcük de Türk Dili Araflt›rma Kurulu’nca düzenlenip 1935’te yay›mlanan “Türkçeden Osmanl›caya Cep K›lavuzu”nda yer al›yor. Demek ki bu 52 sözcük, en az 70 y›ld›r kullan›mda.

1

983’ün Türk Dil Kurumu, 1985 y›l›nda, eski kurumun “Yaz›m K›lavuzu”nu tersyüz edercesine bir ‹mlâ K›lavuzu yay›mlar. K›lavuz, “Girifl” bölümündeki aç›klamadan anl›yoruz ki, “TDK Bilim Kurulu’nun birkaç y›ll›k çal›flmas›ndan”, “Bilim Kurulu alt komisyonunun özenle incelemesinden”, “üst kurul AKDTYK Yönetim Kurulu’nda da de¤erlendirilmesinden” sonra bast›r›lm›flt›r. Bu k›lavuzun 1993 y›l›nda “gözden geçirilmifl” yeni bask›s› da yap›l›r. ‹mlâ K›lavuzu’nu haz›rlayanlardan Doç. Dr. H. Zülfikar, TDK Bilim Kurulu’nun ve k›lavuzu inceleme alt 13


Bütün Dünya • Ocak 2007

komisyonunun üyesidir. Doç. Dr. A. B. Ercilasun ise kurumun yürütme kurulu üyesi olarak “k›lavuza son biçimini veren” kiflilerden biri. Bu Say›n dilbilimcilerin adlar›, o günlerin bas›n›nda “TRT’deki yasak sözcükler dizelgesini haz›rlayan” kifliler olarak geçmifltir. “Türkçe’nin Yap› ve ‹flleyifline Ters Düflen Standart Türkçe Seviyesine Eriflememifl Zorlama Kelimeler” denilerek yasaklanan 205 sözcükten 95’i bu k›lavuzlar›n her ikisinin de sözcük dizelgesinde yer al›yor. Bu sözcükler uydurma ve zorlamaysa, uzun ve özenli incelemelerden geçerek bas›lan imlâ k›lavuzlar›na nas›l al›nd›? ‹mlâ k›lavuzlar›nda yer ald›ktan sonra bu sözcükler, hangi bilimsel verilere dayan›larak –hem de k›lavuzu haz›rlayanlarca– niçin yasakland›?.. ‹flte, yasaklanan sözcükler; kullan›lmas› uygun görülen Arapça, Farsça, Frans›zca karfl›l›klar›yla: (Dizelgenin sonundaki “not” genelgenin ekidir.) •Ad›l (zamir), •akçasal (malî), •andaç (yadigâr), •an› (hat›ra), •an›msamak (hat›rlamak), •anlak (zekâ), •anlat› (hikâye etme), •ans›mak (hat›rlamak), •aymaz (gafil), •aymazl›k (gaflet), •ba¤›l (izafî), •ba¤›nt› (münasebet, nispet), •ba¤›t (akit), •ba¤lafl›k (müttefik), •ba¤laflmak (ittifak etmek), •baflyap›t (flaheser), •baflyazman (baflkatip), •belirteç (zarf), •bellek (haf›za), •benzeti (benzetme, teflbih), •betim (tasvir), •betimlemek (tasvir etmek), •betimsel (tasvirî), •biçem (üslûp), •bileflim (birleflim, terkip), •budunbilim (etnoloji), •bulunç (vicdan), •coflumculuk (romantizm), •ça¤c›l (modern, asrî), •çevren (ufuk), 14

•çevrim (devir), •de¤gin (dair, ait, iliflkin), •deneyim (tecrübe), •deneysel (tecrübî), •derslik (dershane, –dersane–), •devingen (hareketli, müteharrik), •devingenlik (hareketlilik, dinamizm), •devinim (hareket), •devinmek (hareket etmek), •devrim (ink›lâp), •devrimci (ink›lâpç›), •d›flal›m (ithalât), •d›fllamak (yok saymak, ilgilenmemek), •d›flsat›m (ihracat), •dingin (sakin), •dinginlik (sükûnet), •dinlence (tatil), •dinsel (dinî), •dirimsel (hayatî), •dize (m›sra), •dizge (sistem), •dizgelefltirmek (sistemlefltirmek), •dizgesel (sistemli, sistematik), •do¤a (tabiat), •do¤ac›l›k (tabiatç›l›k, naturizm), •do¤al (tabiî), •do¤alc› (naturalist), •do¤alc›l›k (naturalizm), •do¤all›k (tabiîlik), •dokunca (zarar), •duyumsal (duyu ile ilgili, ihsasî), •duyumsamak (ihsas etmek, duymak, ima etmek), •düfllemek (hayal etmek), •düflsel (hayalî), •düflün (düflünce, fikir), •düflünsel (fikrî), •düzelti (düzeltme, tashih), •düzeltmen (musahhih), •eder (fiyat), •edim (fiil), •edimsel (fiilî), •e¤itimsel (e¤itimle ilgili, terbiyevî), •e¤itsel (e¤itimle ilgili, terbiyevî), •ekin (kültür), •ekinsel (kültürel), •elefltirel (tenkidî), •elefltirisel (tenkidî), •esin (ilham), •esin kayna¤› (ilham kayna¤›), •esinlemek (ilham almak), •eflgüdüm (iflbirli¤i, koordinasyon), •etkin (etkili, faal, aktif), •etkinlik (etkili olma, faaliyet), •etmen (âmil), •eytiflim (diyalektik), •gereksinim (ihtiyaç), •gereksinme (ihtiyaç duyma), •gereksinmek (muhtaç olmak, ihtiyaç duymak), •giz (s›r), •gizem (s›r, esrar), •gizemci (mistik), •gizemcilik (mistisizm), •gizil (potansiyel), •görece (izafî), •göreli (izafî, nispî), •göreli-

Yasaklanan Sözcükler

lik (izafiyet), •görsel (görmeyle ilgili), •ikircim (tereddüt), •ikircimli (tereddütlü, mütereddit), •imge (hayal, imaj), •imgesel (hayalî), •irdelemek (tetkik etmek), •istenç (irade), •iflitsel (iflitmeyle ilgili), •izlence (program), •kal›t (miras), •kal›tsal (›rsî), •karfl›n (ra¤men), •kesenkes (kati olarak, kesin olarak), •kesinkes (kesin olarak), •koflaç (bildirme), •koflut (paralel), •kuram (nazariye, teori), •kuramc› (nazariyeci), •kuramsal (nazarî, teorik), •kuflku (flüphe), •nedensellik (illiyet), •nicel (nicelikle ilgili), •nitel (nitelikle ilgili), •olanak (imkân), •olanakl› (mümkün), •olanaks›z (imkâns›z), •olas› (muhtemel), •olas›l› (ihtimalî), •olas›l›k (ihtimal), •onursal (fahrî), •ödence (tazmin), •ödün (taviz), •öngörü (basiret), •örne¤in (meselâ, sözgelimi), •öykü (hikâye), •öykücü (hikâyeci), •öykücülük (hikâyecilik), •öykülemek (hikâye etmek), •öykünce (fabl), •öykünmek (taklit etmek), •öyküsel (hikâye gibi), •özdekçi (maddeci), •özdekçilik (maddecilik), •özdeksel (maddî), •özellik (hassa), •özgün (orijinal), •özgür (hür, serbest), •özgürlük (hürriyet, serbestlik), •özveri (fedakârl›k), •özyaflam (otobiyografi), •rastlant›sal (tesadüfî), •ruhsal (ruhî, psikolojik), •sanal (mevhum), •saptamak (tespit etmek), •sesçil (fonetik), •sevecen (flefkatli, müflfik), •sevecenlik (flefkat), •s›nav (imtihan), •simge (sembol, remiz, timsal), •söylem (flive, telaffuz), •söylence (efsane), •söylefli (sohbet), •söylev (nutuk), •sözel (lafzî), •tanr›sal (ilahî), •tarihsel (tarihî), •tas›m (k›yas), •tekdüze (monoton, yeknesak), •tinsel (ruhî), •toplumbilimsel (sosyolojik), •tüm (bütün),

•tümce (cümle), •tüze (adalet, hukuk), •ulaç (zarf fiil), •ulus (millet), •ulusal (millî), •ulusallaflt›rmak (millîlefltirmek), •ulusall›k (milliyet, millîlik), •ulusçu (milliyetçi), •ulusçuluk (milliyetçilik), •uluslararas› (milletleraras›), •usa vurmak (muhakeme etmek), •uslamlamak (muhakeme etmek), •ussal (aklî), •uygulay›m (teknik), •uygulay›mbilim (teknoloji), •vars›l (zengin), •yads›mak (inkâr etmek), •yandafl (taraftar), •yan›t (cevap), •yapay (yapma, sunî), •yap›sal (yap›yla ilgili), •yap›t (eser), •yasal (kanunî), •yaflam (hayat), •yaflamöyküsü (hayat hikâyesi, biyografi), •yaz›n (edebiyat), •yazman (kâtip), •yerleflke (yerleflme yeri, kampus), •yetiflek (program) [Dil Derne¤i’nin Türkçe Sözlük’ünde “yetiflek” karfl›l›¤› “yetiflim, formasyon”dur. O.V.], •yinelemek (tekrar etmek), •yo¤alt›c› (tüketici), •yo¤alt›m (tüketim), •yontu (heykel), •yontucu (heykelt›rafl), •yontuculuk (heykelt›rafll›k), •yönetimsel (idarî), •zorunlu (zarurî, mecburi), •zorunluluk (zaruret, mecburiyet). Not: “Aklamak” beraat ettirmek anlam›nda de¤il, ibra etmek anlam›nda; “Düfl” hayal anlam›nda de¤il, rüya yerine; “Tutucu” muhafazakâr anlam›nda de¤il, gerici anlam›nda kullan›lmal›d›r. “Neden”, ya soru zarf› olarak veya bu sözle sorulan soruya cevap verme s›ras›nda kullan›labilir. “Sebep” yerine kullan›lmamal›d›r. “Tüm”, s›fat olarak kullan›lamaz, yaln›z isim olarak kullan›labilir. Konunun tümünü ele alarak denilebilir. Fakat tüm insanlar, tüm mutluluklar denemez.• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

15


‹lk Dersimiz Türkçe

fiiar Yalç›n Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 18’inci sayfam›za bak›n›z

1. andelib (arapça) – A: serçe B: bülbül C: karga D: k›rlang›ç 2. teflne (farsça) – A: ateflli B: flekil C: çeflme D: susuz 3. mâhî (farsça) – A: ay, kamer B: bal›k C: deniz D: mefl’ale 4. mâkiyan (farsça) – A: tavuk B: horoz C: pencere D: ayna 5. kesâfet (arapça) – A: yo¤unluk B: günah C: çokluk D: fliddet 6. rakabe (arapça) – A: esir, köle, cariye B: faiz, nema C: rakipler D: intifâs›z mülkiyet hakk› 7. gubâr (arapça) – A: toprak B: toz C: keskin D: gübre 8. kurbet (arapça) – A: yak›nl›k B: uzakl1›k C: kemer D: gurbet

9. cerîha (arapça) – A: almanak B: yara C: gazete D: tefrika 10. fülk (arapça) – A: gemi B: kalabal›k C: tuz D: tafl 11. ceste ceste (farsça) – A: arka arkaya B: ite ite C: parça parça D: kofla kofla 12. n›sf (arapça) – A: nüfus B: yar› C: çeyrek D: eksi 13. ribâ (arapça) – A: rubâî B: fâhifl fâiz C: kürek kemi¤i D: omuz 14. çeflm (farsça) – A: çeflme B: kafl C: göz D: kirpik 15. harîk (arapça) – A: yang›n B: yürüyen C: y›ld›r›m D: hareketli 16. a¤›rayak (türkçe) – A: koflu yar›fl›nda sonuncu olan atlet B: çok yavafl yürüyen insan C: inatç› ve tembel eflek D: do¤urmas›na az kalm›fl hâmile kad›n.

17


‹lk Dersimiz Türkçe

Yan›tlar 17’nci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. andelîb (arapça) – B: bülbül. 2. teflne (farsça) – D: susuz, susam›fl, istekli, hâhiflkâr. “Sanâ nîçin akar bû teflne gönlüm / Letâfettê bir îçim sû de¤ilsen” – Zâtî. 3. mâhî (farsça) – B: bal›k. “O mâhîler ki derya içredir deryây› bilmezler” – Hayâlî. 4. mâkiyan (farsça) – A: tavuk. 5. kesâfet (arapça) – A: yo¤unluk. Kesâfet-i izâfîye: özgül a¤›rl›k. 6. rakabe (arapça) – A: esir, köle, câriye; D: bugünkü kuru mülkiyet veya ç›plak mülkiyet kavram›n›n Osmanl›ca karfl›l›¤› (meselâ bir gayrimenkul sizindir, fakat geliri baflkas›na aittir). 7. gubâr (arapça) – B: toz. 8. kurbet (arapça) – A: yak›nl›k, arkrabâl›k (kurb, karîn). 18

9. cerîha (arapça) – B: yara 10. fülk (arapça) – A: gemi, tekne, kay›k. “Dil lengeriyle sevk ederiz fülk-i vahdeti / Tûfân-› derd, mevc-i belâ bilmeyiz nedir” Yahya Kemal. 11. ceste ceste (farsça) – C: parça parça, yavafl yavafl, azar azar. 12. n›sf (arapça) – B: yar›, yar›m, n›s›f. 13. ribâ (arapça) – B: tefecilere ödenen ve yasak ve haram say›lan yüksek faiz. 14. çeflm (farsça) – C: göz. 15. harîk (arapça) – A: yang›n. Harîkzede = yang›na u¤ram›fl (kimse). 16. a¤›rayak (türkçe) – D: do¤urmas›na az kalm›fl hâmile kad›n.

Prof. Dr. Mehmet Haberal’a Kuveyt’te Yaflamboyu Baflar› Ödülü Verildi. Lütfen sayfay› çeviriniz ’


Prof. Dr. Mehmet Haberal, ödülünü kendisine Kuveyt Emiri Sheikh Sabah Al- Ahmad Al- Sabah ad›na veren Kuveyt Emirli¤i Sa¤l›k Bakan› Sheikh Ahmad Abdallah Al-Sabah ve MESOT dönem Baflkan› Prof. Dr. Mustafa Al-Mousawi ile törenden sonra...

Prof. Dr. Mehmet Haberal’a Yaflamboyu Baflar› Ödülü Verildi •Ecz. Feyyaz Artuko¤lu - Bütün Dünya• rta do¤u Or gan Nak li Uluslararas› üne sahip Kuveytli Der ne ¤i’nin (ME SOT) heykelt›rafl Jasim Ali’nin, Prof. Dr. Ka s›m so nun da Ku - Mehmet Haberal’›n t›p alan›nda baveyt’te yap›lan 10’uncu fl›ndan bugüne dek verdi¤i u¤rafllakongresinde Baflkent Üniversite- r› ve geldi¤i noktay› enikonu incesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Ha- ledikten sonra, “Onun yaflam öyberal, “Yaflamboyu Baflar›” ödü- küsünün ifadesi” olarak yapt›¤› lüy le (Li fe ti me Ac hi eve ment heykelden oluflan ödülü vermek Award) onurland›r›ld›. üzere kürsüye gelen Bakan Sheikh Dernek üyelerinin oybirli¤iyle Ahmad Abdallah Al- Sabah, Dr. Hakararlaflt›r›lan bu ödül Prof. Dr. beral’a törende ödülün berat›n› verHaberal’a, kongrede düzenlenen di; ödülü ise törenden sonra, ancak özel bir törenle, Kuveyt Emiri iki kiflinin yard›m›yla teslim edebilSheikh Sabah Al- Ahmad Al- Sa- di. Çünkü, Jasim Ali’nin bir y›la yabah ad›na, Kuveyt Emirli¤i Sa¤l›k k›n sürede yapt›¤› ve fotograf›n› bir Bakan› Sheikh Ahmad Abdallah önceki sayfam›zda yay›mlad›¤›m›z bronz heykel, 50 cm. yüksekli¤inAl- Sabah taraf›ndan verildi.

O

20

de ve 40 kg. a¤›rl›¤›ndayd›. Tören MESOT Baflkan› Prof. Dr. Faissal Shaeen’in konuflmas›yla bafllad›. Dr. Shaeen, MESOT’un çal›flmalar›n› özetledikten sonra Prof. Dr. Mehmet Haberal’a “Ömürboyu Baflar› Ödülü”nün verilmesinin, üyelerin oybirli¤iyle kararlaflt›r›ld›¤›n› aç›klad›. Kürsüye gelen Kuveyt Emirli¤i Sa¤l›k Bakan› Sheikh Ahmad Abdallah Al-Sabah, MESOT’un baflta Kuveyt olmak üzere tüm üye ülkelerde ve dünyada hakl› olarak kazand›¤› ününü anlat›p, Prof. Dr. Mehmet Haberal’a bu ödülün yaln›zca organ nakli konusundaki çal›flma, katk› ve baflar›lar› nedeniyle de¤il, ayn› zamanda örnek yard›msever kiflili¤i ve büyük bir bi-

lim adam› olmas› nedeniyle de verilmifl oldu¤u kanaatini aç›klad›. MESOT’un yeni dönem Baflkan› Prof. Dr. Mustafa Al-Mousawi ise, “Ömürbo yu Ba fla r› Ödülü”nün Prof. Dr. Mehmet Haberal’a verilme nedeninin, onun örnek oluflturan parlak özgeçmiflinin okunmas›ndan sonra daha iyi anlafl›laca¤›n› söyledi. Baflkan Prof. Dr. Mustafa Al- Mousawi, Dr. Haberal’›n özgeçmiflini ayr›nt›lar›yla aç›klad›¤› konuflmas›ndan sonra ödülünü alan Prof. Dr. Haberal, yirmiyi aflk›n Ortado¤u ülkesinden kongreye kat›lan yaklafl›k bin üyeye, organ naklinin önce Türkiye’deki, sonra da Ortado¤u ülkelerindeki bafllat›lmas› ve gelifltirilmesi konusunda bir sunum yapt›.•

MESOT Nedir? Ortado¤u Organ Nakli Derne¤i (Middle East Society for Organ Transplantation - MESOT), Prof. Dr. Mehmet Haberal taraf›ndan 1987’de kuruldu. 20’yi aflk›n Ortado¤u ülkesinin kat›l›m›yla bugün bölgenin güçlü bir bilimsel kuruluflu konumuna gelen MESOT, ülkeler aras›ndaki siyasal görüfl ayr›l›klar›n› yok sayarak Ortado¤u halk›n›n sa¤l›¤› için bilimsel çal›flmalar yapmaktad›r. Dernek tüzü¤üne göre baflkan, her iki y›lda ayr› bir Ortado¤u ülkesinde yap›lan kongrede de¤iflik bir ülkenin üyeleri aras›ndan seçilmektedir. MESOT, giderek, bilimin, paran›n ve silah›n sundu¤undan daha üstün de¤erlere sahip oldu¤una inanan, insan akl›n›n zengin ve büyük birikimini yine insanl›k hizmetine sunmak için çal›flan bir topluluk olmay› baflarm›flt›r.• 21


1907-2007

Fenerbahçe Bu Y›l “Dalya” Diyor

Konuk Yazar

Ba¤›fl Erten 22

Futbol 19’uncu yüzy›l›n sonlar›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u topraklar›na girdi¤inde hedefini do¤ru seçmifltir: ‹zmirli ve ‹stanbullu gençler... Özellikle Osmanl› baflkentinin sokaklar› k›sa zamanda bu oyunun peflinden koflan gençlerle dolmaya bafllam›flt›r. H›zla yayg›nlaflan futbolun Anadolu yakas›ndaki merkezi ise Kad›köy-Moda’d›r. Kufldili’nden, Moda’dan, Kalam›fl’tan, Haydarpafla’dan gelen gençler, ‹ngilizler’den ö¤rendikleri bu oyunu belli ki çok sevmifltir. 1899 y›l›nda, bugün Fenerbahçe fiükrü Saraço¤lu Stad›’n›n bulundu¤u yer olan Papaz›n Çay›r›’nda top koflturan Anadolu’nun ilk futbolcular›, o günlerde Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birinin harc›n› att›klar›n›n ay›rd›nda de¤ildi belki. Oysa bugünün Fenerbahçe’sinin temeli, 1899’da kurulan ve Kad›köy’ün ilk kulübü olma onurunu tafl›yan Black Stocking’dir (Siyah Çoraplar). Kulübünün istibdat yönetimi taraf›ndan kapat›lmas› da ifle yaramaz. Futbol sevilmekte ve yayg›nlaflmaktad›r h›zla. K›sa bir süre sonra Türkiye en köklü kulüplerinden bi-

Fenerbahçe, “Küçük” Fikret’in kaptanl›¤›nda antrenör Lazslo Szkelly ile fleref turu at›yor... (1956-1957) rinin kap›s› aralan›r. 1907 ‹lkbahar›nda, Monarflik yönetimin yumuflamas›n› da f›rsat bilen Ziya (Songülen), Ayetullah ve Enver Necip (Okaner) Beyler futbol tarihimize kay›t düflmekte kararl›d›rlar. ‹flte Fenerbahçe böyle do¤ar. Semtiyle özdeflleflen kulüp, ayn› zamanda ‹stanbul’un Anadolu yakas›n›n ilk kulübüdür. II. Meflrutiyet’in ilan› ile birlikte kuruluflu resmen tescil edilir Fenerbahçe’nin. Böylece bir ilk’e daha imza atarlar. Bu arada Türk futbolunda da hareketlenme y›llar›d›r bu y›llar. ‹stanbul Ligi kurulmufl ve Fenerbahçe de o ligde yeni renkleriyle birlikte yer alm›flt›r. Sar›-beyaz olan ilk renkler art›k sar›-laciverte dönüflmüfl ve bugünkü haline gelmifltir. ‹lk y›llar› hep baflar›larla doludur Fenerbahçe’nin. Tarihinin en çok bu dönemiyle gurur duyar zaten “sar›-lacivertliler”. Evet, 1912 y›l›nda nama¤lup flampiyon olan yine onlard›r ama as›l tarih 1920’lerin sonuna do¤ru bafllar.

‹flgal tak›mlar›na karfl› onur mücadelesi verir Fenerbahçe. Her galibiyet Kurtulufl Savafl›’n› verecek olanlara bir moral olur. 1918 ile 1923 y›llar› aras›nda oynad›¤› 50 maç›n hiçbirinde yenilmez Sar› Lacivertli tak›m ve tam 41 maç kazan›r. Bu misyonla yola ç›kan Fenerbahçe art›k kurumsallaflmaya bafllam›flt›r. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda da bu inançla devam ederler yoluna... Ama her fley güllük gülistanl›k de¤ildir. 1932 y›l›nda kulüp binas›nda ç›kan yang›n kötü sarsar kulübü. Bütün maddi ve manevi varl›¤› kül olmufltur Sar› Lacivertlilerin. Ama yenilgiyi kabul etmemek vard›r harçlar›nda. Direnirler; çünkü bilirler, tarih denilen büyük anlat› en çok mücadele edenlere, var olma savafl›ndan baflar›l› ç›kanlara yer verir. Hemen yard›m kampanyalar› düzenlenir ve tekrar toparlan›r kulüp. Bu canlanman›n ödülü de derhal gelir; bu flevkle hem flampiyonlu¤u hem de Fenerbahçe Stad›’n›n mülkiyetini al›rlar. 23


Fenerbahçe sevgisi bu... Bir aflk hikayesi gibi... 1907’den bafllayan ve 2007’ye de¤in uzanan yüzy›ll›k öykü...

“Fenerbahçe’m Benim...”

Y

Taksim Stad›’nda saha kenar›nda maç izleyen kad›nlar... Baflar›lar devam ederken Türkiye’de futbol ortam› da geliflip serpilmektedir. 1959’a dek, yani Türkiye Profesyonel Birinci Ligi kuruluncaya kadar, 22 kez flampiyonluk tadar tak›m. Baflar›larla dolu bir tarihtir bu. Ve devam› da gelecektir. Nitekim yeni dönemin ilk flampiyonu yine Fenerbahçe’dir. Can’lar, Lefter’ler dönemidir bu dönem. Baflar›lar arka arkaya gelir. 1975’e gelinceye dek 8 kez flampiyon olurlar. Ligin h›z› ve kalitesi artt›kça Fenerbahçe’ye olan ilgi de artar. Onbinler Fenerbahçe’ye gönlünü kapt›rm›fl, Türkiye’nin tamam›na yay›lan bir sevgi havuzunda bulmufltur kulüp kendi-

sini. Bu dönemde kimler gelmifl kimler geçmifl, hepsi gönüllere taht kurmufl, 100 gollük sezonlar yaflanm›fl, futbolun en güzeli alk›fllanm›flt›r bugünkü ad›yla Fenerbahçe fiükrü Saraço¤lu Stadyumu’nda... Bu tarih boyunca, 15 Türkiye Birinci Ligi, 4 Türkiye, 6 Cumhurbaflkanl›¤›, 2 Atatürk, 8 Baflbakanl›k, 16 ‹stanbul Ligi, 6 Milli Küme, 4 ‹stanbul fiildi, 1 ‹stanbul, 3 Türkiye Futbol fiampiyonas›, 1 Spor Toto, 4 Donanma, 12 TSYD Kupas› gelir kulübün müzesine. Ve her sene tarih yazmak için ç›karlar yola. Hiç hedef sapt›rmadan, hep en iyisi için... Fenerbahçe’ye yak›fl›r bir biçimde...•

Bu Yaz›n›n Yazar›yla Tan›fl›n 1973 y›l›nda do¤du. ‹stanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Daha sonra Bo¤aziçi Üniversitesi’nde yak›n tarih mast›r› yapt›. ‹letiflim Yay›nlar›'nda editör olarak çal›flt›. (Sonra da hepsini yakt› ve spor yazarl›¤›na bafllad›). (Bu sayede) Radikal’de yazarl›k, Cnnturk’te yorumculuk, Eurosport Türkiye'de yöneticilik, TFF Tam Saha dergisinde de editörlük yap›yor.• 24

üz y›ld›r kalplerinde yaflat- nun Türkiye bölümündeki en t›klar› büyük sevginin, sü- önemli keyfi üreten fabrika sanki... rekli açan tomurcuklar›n› Fenerbahçe... Türk futbol endüstrikoklamaya bile k›yamayan sinin Bat›’ya aç›lan genifl pencerelebir toplulu¤un, “Söyle senden bafl- rinden biri... ‹ç ve d›fl oyuncu al›mka neyim var” demesi yad›rgana- lar›yla tavan yapan, caka satan bir maz. Ve toplumsal aflklar›n öykü- kurum, kurulufl, sektör... Orta¤› milleri yaz›lan destans› dizelerle, sar› yonlara ulaflan büyük bir holding... lacivert renklerle bezenmifl me- Kâr oran› s›f›r› bol rakamlarla dökükanlarda sevgi filmleri çekerse, ar- len bir ça¤layan gibi... Sevgi konfefliv raflar›ndaki nostaljilerin say›s› tilerinin yeflil alanlara ak›fl›, g›rtlakgiderek artar. Bu ülkenin lar›n her karfl›laflma sonraen büyük kulüplerinden s›nda tedavi gerektiren birinde uzun metrajl› arhastal›¤›... Özcesi sevinci Sporun fliv filmlerini, birinci vizve hüznüyle bir flölen FeDünyas› yon gibi seyretmenin danerbahçe... Ülkeye yay›yan›lmaz keyfi ve sevgi lan salg›n futbol hastal›¤›parfümünün kal›c› oluflun›n sevgi ve aflk formülü mundaki formül sihri de içeren bir tür harika mikbir baflkad›r. Ve patent robu... Bu u¤urda, mikhakk› da sonsuza de¤in roplanmak için uzun kuykendisine aittir. ruklar›n oluflturdu¤u ilOnlar “Fenerbahçe’m” ginç bir ülke halk›n›n tak›diyorlar. Onlar “Biricik m› bu Fenerbahçe... Metin sevgilim” diye sürdürü‹stiklal Savafl›’m›z›n Gören yorlar sevgi ezgilerini... kahramanlar›ndan biridir 1989 y›l›nda Gençlik ve o... Vatan u¤runa flehit Spor Genel Müdürlü¤ü taveren futbolcular›n forraf›ndan 17 ilde yap›lan bir anket ma giydi¤i bir simgedir Fenerbahsonucunda “her 27 kifliden birinin” çe... Vatan›m›z›n üzerine çöken Fenerbahçeli oldu¤unun onay›n› kara bulutlar›n yaratt›¤› moralsizlialman›n gururuyla, fiükrü Saraço¤lu ¤i, istilac› güçlere karfl› oyun alanStad›’nda “Nice yüzy›llara” diyerek lar›nda kazand›¤› baflar›larla da¤›mutlulu¤u yudumluyorlar, keyifle... tan, yüce Atatürk’ün evlatlar›ndan Fenerbahçe sevgisi bu... Bir aflk oluflan ordumuza cephane göndehikayesi gibi... 1907’den bafllayan rebilmek için canlar›n› bile hiçe ve 2007’ye de¤in uzanan yüzy›ll›k sayan bir toplulu¤un yuvas›d›r o... Kad›köy ilçesinin Kufldili çay›öykü... Sonsuzlu¤u ça¤›ran evrende, “Futbol” denilen evrensel oyu- r›ndan kopan, renklerini bar›fl, 25


Bütün Dünya • Ocak 2007

flte böylesi bir Fenerbahçe’yi, Galatasaray, Befliktafl gibi ezeli rakipleriyle ve bu ülkenin güçleri yads›nmayan öteki tak›mlar›yla birlikte doruklara tafl›may› hedeflemeliyiz, tek yürek biçiminde... Giderek artan tribün ve saha d›fl› olumsuzluklar›n yerini dostluklar almal›d›r. Yönetim kadrolar› ve kulüp baflkanl›¤› gibi önemli yerlerde oturanlar›n sa¤duyular› gelecek, gelmesi olas› tüm olumsuzluklara perde olmal›d›r. Çünkü, yüzy›llar›n› kutlam›fl Befliktafl ile Galatasaray’›n, yüz y›l›n› görkemli bir biçimde kutlamaya bafllayan Fenerbahçe ve yüzy›llara koflar ad›mlarla giden bir dolu tak›m›m›z›n birlikteli¤i, inanmal›y›z ki ülke huzuru için en büyük gereksinimdir. Ve iflte böylesi bir tak›ma “Fenerbahçe’m benim” diyorlar, harika bir güfteyi, mükemmel bir besteyle bütünlefltirerek... Binlerce kifliden oluflan tribün korolar› eflli¤inde... Sar› lacivertli tak›ma duyulan bu ola¤anüstü ilgi, çal›flkan bir ö¤rencinin s›nav baflar›s› gibi parlak notlar ya¤d›r›yor iftihar karnelerine... Fenerbahçe’nin ölümsüzlü¤ü, olumsuzluklar›n üzerini an›nda örtüyor, taraftar bilinciyle... Fenerbahçe toplumu tüm birimleriyle asla s›n›fta kalmak istemiyor. Dünya futbol alanlar›na ç›k›yor, fiampiyonlar Ligi’ne kat›l›yor, bekledi¤i, özledi¤i sonuçlar› alam›yor; ama yeniden deniyor, kendisini denemeye haz›r bir biçime getiriyor. San›r›m, dünyadaki 26

tüm büyük tak›mlar›n yazg› kulvar›nda seyrediyor Fenerbahçe de... Bir daha, bir daha, baflar›ncaya dek... Taraftarlar ise, hep “Söyle senden baflka, kimim var” diyorlar, Fenerbahçe’siz kalabilmenin sanal kurgusunu yaln›zl›klar›yla örtüfltürerek korku tüneline itiyorlar, anlaml›... Bu tak›m›n taraftar oluflumundaki ba¤›ml›l›k literatürlere geçecek denli yüce... Fenerbahçe aflk›n›n anlam›, sözlüklerde karfl›l›¤› olmayan sözcüklerden olufluyor sanki... Ve Fenerbahçe yüzüncü y›l›na ulaflt›. Görkemli ve baflar›larla dolu nice y›llar› geride b›rakarak... Siyah beyaz bir filmin ilkel sinema ayg›tlar›na tak›larak tarihini sergilemesiyle bafllayan onurlu bir geçmiflin kare kare renklerin dünyas›na geçiflini izliyoruz. Büyük bir kulübün sonsuza dek yaflad›¤›na ömürleri yetti¤i sürece tan›kl›k edecek milyonlarca taraftar›n “Fenerbahçe’m benim” diyebilmesiyle bütünleflen gururuna bu kez biz tan›kl›k ediyoruz.

Fotograflar: Zeynep Ulu¤ Arflivi’nden al›nm›flt›r.

kardefllik, dostluk içeren tonlardan seçen milyonlar›n sevgilisi, bitmeyen sevgilerle günümüze dek fleref turlar› at›yorsa hakk›d›r.

Fenerbahçe tak›m›, ‹flgal Kuvvetleri karmas›n› yendi¤inde, General Harrington’un Fenerbahçeli futbolculara elleri titreyerek vermek zorunda kald›¤›, kulübün tarihinde belki de en önemli kupa (ortadaki).

Unutulmaz Harrington Kupas›

B

iricik sevgili olabilmek, yaflam›n en büyük kesitini oluflturabilmek... Gün 24 saat onu düflünmek, rüyalar›n› onunla süslemek ve onun sayesinde yaflamdan keyif alabilmek... San›r›m tüm bunlar hiç kimsenin, hiçbir kuruluflun ya da benzeri bir oluflumun beceri kapsam›nda olamam›flt›r...Fenerbahçe, bu güzel ülkenin, futbol aflk›yla dolu güzel insan›na taraftar portresini en anlaml› bir biçimde yans›tan ender tak›mlar›m›zdan biridir... Yüzüncü do¤um y›l›n kutlu olsun, “Fenerbahçe’m benim...”• MetinGoren@butundunya.com.tr

•Demir Feyizo¤lu - Bütün Dünya•

T

ürk halk› 1923 y›l› Ekim ay›n›n 29’uncu günü, kab›na s›¤mayan coflku gösterileriyle, kab›na s›¤mayan bir zaferi kutluyor, inan›lmaz› gerçek yapan savafl›m›n›n onurlu baflar›s›n› yafl›yordu. Türk halk› o gün, dört y›ll›k Kurtulufl Savafl›’n›n noktalad›¤› zaferini kutluyordu. Bugün, cumhuriyetin kuruldu¤u mutlu gündü. Türk halk› o mutlu gününde, uygar bir yönetim biçiminin bafllatt›¤›, uygar bir yaflam

dönemine ilk ad›m›n› at›yordu. Bu unutulmaz gününden tam 4 ay önce Türk halk›, bu kez Haziran ay›n›n 29’unda, yine kab›na s›¤mayan sevinç ve coflku gösterileriyle, yine kab›na s›¤mayan bir gurur yafl›yor, bir gün daha “unutulmaz” s›fat›yla tarihe kaz›n›yordu. Çünkü halk, bugün de bir düflman›na karfl› kazand›¤› zaferini kutluyordu. Cumhuriyetin ilan›ndan tam dört ay önce o gün, 1923 y›l› Haziran ay›n›n 29’uncu günü, 27


Unutulmaz Harrington Kupas›

Bütün Dünya • Ocak 2007

Fenerbahçe futbol tak›m›, ‹stanbul’daki ‹ngiliz ‹flgal Kuvvetleri futbol tak›m›yla yapt›¤› maç› 2-1 kazan›yor, ‹flgal Kuvvetleri’nin ma¤rur komutan› General Harrington’un elinden, komutan›n kendi ad›na koydu¤u kupay› al›yordu.

2

9 Haziran 1923 tarihi, Fenerbahçe’nin bir “düflman” futbol tak›m›n› yendi¤i günün tarihi olmas›n›n ötesinde, iflgal ettikleri ülkenin halk›n› küçümsemeyi deneyen bir iflgalci komutana ve onun askerlerine unutulmaz bir dersin verildi¤i günün de tarihidir. Bu tarih ayr›ca, ülkenin dört bir yan›nda milliyetçilik gururuyla spor zevkini bütünlefltirmifl sporseverlerin, Fenerbahçe Kulübü’nün sevgi çat›s› alt›nda toplanmaya bafllamalar›n›n da ilk günüdür. Bu mutlu günü izleyen günlerde ve aylarda do¤an çocuklara, Fenerbahçeli futbolcular›n adlar›n›n verilmesi “yar›fl›” da, iflte bu mutlu günün ülke çap›nda yaratt›¤›, o kab›na s›¤mayan sevinçle bafllamaktad›r. ‹lk bak›flta bir maç›n kazan›ld›¤› gün olmas›n›n ötesinde hiçbir anlam› yok san›lan 29 Haziran 1923 günü kazan›lan zafer gerçekte, k›sa bir süre sonra alacaklar› son derslerinden önce, ‹ngiliz ‹flgal Kuvvetleri’ne verilen ilk dersti de galiba... Dünyan›n gözbebe¤i ‹stanbul, dünyan›n gözü önünde iflgal edilmiflti ve flimdi de, üzerindeki tüm gözlerin alt›nda, dünyan›n gözalt›ndayd›. ‹ngiliz askerlerinin halk üzerinde uygulamaya çal›flt›klar› bask›28

n›n bir benzerini komutanlar› Harrington, kendi askerleri üzerinde uyguluyordu. General Harrington, ‹stanbul’da hemen herfleyi denetimleri alt›nda tutmalar› konusunda askerlerine sert emirler veriyor, verdi¤i tüm emirlerin eksiksiz yerine getirilmesini bekliyordu. Fakat General Harrington, askerlerine bir konuda söz geçiremiyordu. Ne denli sert emir verirse versin, askerlerinin Fenerbahçe’yi yenebilmelerini bir türlü sa¤layam›yordu. ‹flgal Kuvvetleri’ne ait çeflitli birliklerin futbol tak›mlar› Fenerbahçe’yle s›k s›k karfl›lafl›yor; fakat yapt›klar› tüm maçlar› da kaybediyorlard›. Bu özel maçlar gerçi fazla önemli de¤illerdi; ama Fenerbahçe’nin her maçta ‹ngilizler’i yenmesi, yine de General Harrington’u çileden ç›karmaya yetiyordu. Türkler’e bu konuda kesin bir ders verilmeliydi. ‹stanbul’u askeri gücü alt›nda tutan ‹ngilizler, askeri alandaki üstünlüklerinin yan›s›ra, futbolda da güçlü olduklar›n› kesinlikle göstermeliydiler.

Y

enmeleri gereken tak›m da Fenerbahçe’den baflkas› olmamal›yd›. Ayr›ca, önemli bir neden daha vard›: ‹flgal Kuvvetleri birliklerinden birinin tak›m›n› yendi¤inde, Fenerbahçe’nin çevresinde Türkler bir anda bütünlefliyorlar ve ulusal bir sevinç yafl›yorlard›. Bu da ‹flgal Kuvvetleri Komutanl›¤› taraf›ndan hiç de hofl karfl›lanm›yordu. General Harrington’un Fenerbahçe’ye karfl› duydu¤u öfkenin kayna¤›, emrindeki birliklerin tüm tak›mlar›n› yenen Fenerbahçe’nin, her maçtan sonra Türkler’in ulusal

Fenerbahçeli futbolcular, Kurba¤al›dere’deki antrenman sahas›nda bir yandan çal›flma yaparlarken, öte yandan kulüp binas›na (foto¤rafta) silah sakl›yorlar ve gece karanl›¤›nda bunlar› Anadolu’ya gönderiyorlard›. duygular›n› flahland›rmas›n›n da ötelerindeydi. Asl›nda General Harrington’daki Fenerbahçe öfkesinin gerçek nedeni, “Bu kulübün ‘zararl› faaliyetler’ içinde bulunmas›”yd›.

F

enerbahçe’nin o günlerdeki kulüp binas›, Kalam›fl Koyu’na akan Kurba¤al›dere’nin kenar›ndayd›. Binan›n 8-10 metre ötesinde, motorlar›n yanaflt›klar› bir iskele vard›. Kulüp binas›n›n kay›khanesi ise, silah ve cephane deposu olarak kullan›l›yordu. Geceleri iskeleye gizlice yanaflan motorlara bu depodan yüklenen silah ve cephaneler, Anadolu’ya kaç›r›l›yordu. Büyük bir gizlilik içinde yap›lmas›na karfl›n bu “zararl› faaliyet” bir süre sonra ‹flgal Kuvvetleri Komu-

tanl›¤› taraf›ndan duyuldu. Ayn› gün Fenerbahçe Kulübü’ne ise, “zararl› faaliyet”in düflman taraf›ndan duyuldu¤u haberi geldi. O gün idman yapmaya gelen oyuncular›n bir görevi de, antrenman alan›ndan kaybolup, kay›khanedeki silah ve cephaneyi gizlice evlerine götürmek ve orada saklamakt›. Gece olmadan görev tamamlanm›fl, “depo”daki tüm silah ve cephaneler kulüp yöneticilerinin, üyelerinin ve sporcular›n›n evlerine kaç›r›lm›fl ve buralarda korumaya al›nm›fllard›. Havan›n iyice kararmas›n›n ard›ndan Fenerbahçe Kulübü’ne, albay düzeyindeki komutanlar›n yönetti¤i bir “bask›n operasyonu” yap›ld›. Bu olay, Fenerbahçeliler için bir sürpriz olmad›. Fakat olay›n so29


Unutulmaz Harrington Kupas›

Bütün Dünya • Ocak 2007

nu, ‹ngilizler için büyük sürprizdi. Çünkü ne kay›khanede ne de binan›n öteki bölümlerinde tek silah ve cephane bulunamad›.

B

ask›ndan sonra ‹ngilizler, olay ye rinden tümüyle çekilmediler. Kulüp binas›n›n çevresine, süngüleri tak›lm›fl silahlar›yla nöbetçi bir birlik yerlefltirdiler. ‹flgal alt›ndaki ‹stanbul’un orta yerinde flimdi, Fenerbahçe Kulübü de iflgal alt›na al›nm›flt›. Kendilerine gelen ihbar›n bofl ç›kmas› bir yana, daha da önemlisi, Fenerbahçe Kulübü’nün cezaland›r›lamamas›, Komutan Harrington’u küplere bindirmiflti. Fenerbahçe’ye, kesinlikle unutamayaca¤› bir ders verilmeliydi. Türkler’in ulusal duygular›n›n oda¤› durumuna gelen Fenerbahçe’nin, halk›n gözündeki ve gönlündeki yerinden kesinlikle indirilmesi gerekiyordu. Bunu gerçeklefltirmek için en etkin ve en k›sa yol ise, futboldu. Harrington, emrindeki tüm subaylarla bir toplant› yapt› ve onlara, “Fenerbahçe’nin prestijinin yok edilerek, bu kulübün halk›n gözünden düflürülmesi” emrini verdi. Toplant›da oluflan ortak görüfl, “bu infaz”›n ancak futbol sahas›nda yap›labilece¤iydi. ‹flgal Kuvvetleri’nin tüm birlikleri taranarak, en yetenekli futbolcular seçilecek ve kurulacak tak›ma, o s›ralarda Malta, Cebelitar›k ve M›s›r’da oynayan ünlü dört ‹ngiliz futbolcu da ça¤r›lacakt›. ‹ngilizler bir futbol maç›ndan çok sanki bir savafla haz›rlan›yorlard›. Oluflturulan ‹flgal Kuvvetleri tak›m› sürekli antrenmanlarla maça 30

haz›rlan›yordu. Komutan Harrington da, maç›n galibine vermek üzere kendi ad›n› koydu¤u, bir metre yüksekli¤inde ve tümüyle gümüflten dev bir kupa yapt›rd›. ‹ngilizler’in cephesinde tüm haz›rl›klar tamamlanm›flt›. fiimdi s›ra, Fenerbahçe’ye meydan okumaya gelmiflti. Fakat Harrington, pek acele etmedi. Bu konuda ilk kez, haz›rl›klar›n üstünden tam birbuçuk ay geçtikten sonra bir giriflimde bulundu. Haziran ay› bafllar›nda, Beyo¤lu’nun günlük yabanc› gazetelerinde, ayn› noktadan kaynaklanan bir haber yay›mland›. Bir davet maskesiyle örtülen fakat gerçekte aç›k bir meydan okumadan baflka bir fley olmayan haber flöyleydi: “Bat›l›lar karmas› Türk kulüplerine meydan okuyor. Galibine baflkumandan›n ad›n› tafl›yan büyük bir kupa verilecektir. Bu maça Türk kulüpleri istedikleri gibi takviye alabilirler...” Haber, Türkler aras›nda önce nefret uyand›rd›. Bu nefret daha sonra öfkeye, bundan sonra da kafa tutmaya dönüfltü.

F

enerbahçe Kulübü’nün yönetim kurulunu oluflturan Nasuhi Baydar, Galip Kulaks›zo¤lu ve Tevfik Taflç› “bu meydan okuman›n alt›nda kalmamak” ve “Türkler aras›ndaki bu a¤›r havay› ortadan kald›rmak” için kararlar›n› verdiler: “‘Goldstream Guards’ ad› verilen ‹flgal Kuvvetleri tak›m› ile maç yapmaya haz›r›z.” Fenerbahçe Kulübü Yönetim Kurulu’nun karar› üç gün sonra gazetelerde çeflitli dillerde yay›mland›: “Bat›l›lar karmas›n›n ça¤r›s›n›

‹ngiliz ‹flgal Kuvvetleri Komutan› General Harrington, ordusuyla birlikte 2 Ekim 1923 tarihinde, ‹stanbul’u terk ederken, Dolmabahçe R›ht›m›’nda TBMM ‹stanbul Kumandan› Selahattin Adil Pafla’yla... Fenerbahçe Kulübü, yaln›z kendi kadrosu ile oynamak üzere ve koflulsuz olarak kabul etti.”

F

enerbahçe’nin üç kiflilik yönetim kurulu, gazetelerde yer alan ilanlar ve haberlerle yetinmedi. ‹ngilizce olarak kaleme al›nan bir mektubu ‹flgal Kuvvetleri Komutan›’na gönderdi. Bu mektup flöyleydi: “‹stanbul ve Havalisi Müttefik ‹flgal Kuvvetleri Spor Amirli¤i Cânib-i Âli’lerine, Harbiye, ‹stanbul. Fenerbahçe Spor Kulübü, bütün kulüplere aç›k ça¤r›n›z› ö¤renmifl bulunmaktad›r. Kulübümüz, arzu buyurulan futbol maç›n›, yine arzu buyurulacak sahada yaln›z kendi kadrosu ile oynamaya haz›r oldu¤unu ve cevab›n›z› bekledi¤i-

ni cânib-i âlilerine bildirmekten onur duyarlar.” Art›k ok yaydan ç›km›flt›. Fener bahçe Spor Kulü bü, ‹fl gal Kuvvetleri’nin bu meydan okumas›na tek bafl›na karfl› koyacakt›. Bu, ancak o günleri yaflayanlar›n tam anlam›yla anlayabilecekleri bir sorumluluk duygusuyla gerçeklefltirilen bir hareketti. Bunun yan›s›ra belki de bir anlamda, bir “cephe görevi”ydi. Gerçi, kulüp binas›n›n bir bölümünü cephane deposu yaparak, buradan Anadolu’ya gizlice silah gönderen yöneticilerin, üyelerin ve futbolcular›n kulübü Fenerbahçe, bu ulusal göreviyle, zaten cephenin tam ortas›ndayd›. Silahlar, karfl›l›kl› olarak çekilmiflti. Fenerbahçe, ‹ngilizler’le “sa31


Unutulmaz Harrington Kupas›

Bütün Dünya • Ocak 2007

vafla girmeyi” kabul etmiflti. Bu yolun dönüflü yoktu.

A

nadolu’ya silah gönderdi¤i bilinen; fakat delil olmad›¤› için, bu suçu “kan›tlanamayan” Fenerbahçe’ye hak etti¤i dersi sahada vererek onu, halk›n›n gözünden düflürmeyi amaçlayan ‹ngiliz ‹flgal Kuvvetleri’yle, y›llard›r çekti¤i yönetici buhran› sonucu iflgal edilmifl bir ülkenin, öyle bir duruma hiçbir zaman lay›k olmayan ulusunun, onurunu kurtarmay› görev edinen Fenerbahçe Kulübü aras›nda savafl bafll›yordu. Cebelitar›k, Malta ve M›s›r’daki ünlü ‹ngiliz futbolcular ‹stanbul’a gelmifller ve “Goldstream Guards” adl› ‹flgal Kuvvetleri tak›m›nda, birer “doping” malzemesi olarak yerlerini alm›fllard›. Maç›n oynanaca¤› tarih de aç›klanm›flt›: 29 Haziran 1923. Bir ad› da “Topçu K›fllas› Meydan›” olan Taksim’de, bugünkü Taksim Gezi Park›’n›n bulundu¤u yerdeki Taksim Stad›, o sabah›n erken saatlerinde dolmaya bafllam›flt›. Fesli, flapkal› ve üniformal› binlerce seyirci ak›n ak›n stada geliyordu. Stad›n demir parmakl›kl› kap›s›ndan birbirlerinin üzerlerinden atlayarak ya da birbirlerini ezmekte olduklar›na ald›rmayarak geçmeye çal›flan seyirciler aras›nda, ekose eteklikli ‹skoçlar’dan, genifl türbanl› Hindular’a, sar›fl›n delikanl›lardan, belleri keskin sat›rl›, kuzgun Güney Afrikal›lar’a ve Avusturalya yerlilerine de¤in tüm “‹ngilizler” vard›. Sahan›n kenar›na dizilmifl yüzlerce iskemlede ise baflta Komutan Harrington olmak üzere, ‹flgal 32

Kuvvetleri’nin tüm general ve amiralleriyle, rengarenk üniformalar içinde çeflitli rütbedeki subaylar, eflleri ve çocuklar› oturuyorlard›. General Harrington taraf›ndan bu maç› izlemesi için özel olarak davet edilen ve “Ironduck” adl› ‹ngiliz z›rhl›s›yla özel olarak gelen Malta Valisi Lord Plummer ise, sözde evsahibi General Harrington’un yan›nda yerini alm›flt›. Sahaya giremeyenler ise, topçu k›fllas›n›n dam›nda ve pencerelerinde kapt›klar› yerlerde maç›n bafllamas›n› bekliyorlard›. “Goldstream Guards” tak›m›n›n Fenerbahçe’ye verece¤i dersi görmek için sab›rs›zlanan ‹flgal Kuvvetleri erleriyse, maç öncesi fl›mar›kl›klar›na “Karnaval” ad› vermifller, ç›lg›nl›klar›n› e¤lence sanmaya bafllam›fllard›. ‹flgal alt›ndaki ‹stanbul’un hüzünlü halk›, dört kolla kucaklayabilmek için bir galibiyetin umuduyla sessiz sedas›z duruyordu. Maç saati geldi¤inde üç ünlü futbolcuy la güçlendirilmifl “Goldstream Guards” tak›m› kulaklar› sa¤›r eden bir coflku alt›nda sahaya ç›kt›. Taksim Stad› sanki yerinde duram›yor, oldu¤u yerde sallan›yordu.

F

enerbahçe sahaya ç›kt›¤›ndaysa ‹stanbul’un hüznü, ‹stanbullular’›n alk›fllar›nda bile görülüyordu. C›l›z, çekingen ve k›s›k sesli alk›fllard› bunlar... Fenerbahçe o gün Türk ulusunu temsil etmekten baflka bir de Türk futbolunun özel bir baflar›s›n› tafl›yordu. Fenerbahçe o y›l, hiç yenilmeden, hatta hiç gol yemeden ve tam 53 gol atarak, ‹stanbul flampiyonu olmufltu.

Fenerbahçe Kulübü, Harrington Kupas›’na kat›larak bir anlamda cepheye ç›k›yordu. Fakat bu Fenerbahçeliler’in ilk cephe görevi de¤ildi. Kulüp binas›nda saklanan silahlar Kurba¤al›dere’den Marmara’ya oradan da Anadolu’ya kaç›r›l›rd›.

S

ahada yer alan tak›m bu baflar›y› sa¤layan oyunculardan olufluyordu. fiampiyon Fenerbahçe’nin kadrosu flöyleydi: fiekip Kulaks›zo¤lu, Hasan Kamil Sporel, Cafer Ça¤atay, Kadri Tulga, ‹smet Ulu¤, Fahir Yeniçay, Sabih Arca, Alaeddin Baydar, Zeki R›za Sporel, Belefl Ömer Tanyeli ve Bedri Gürsoy. Maç bafllad›¤›nda ‹flgal Kuvvetleri oyuncular›n›n sert oynamalar› dikkat çekti. Dikkat çeken baflka bir noktaysa hakemin bu sertliklere göz yummas›yd›. Türk seyirciler maç› sessizce izliyorlar, Fenerbahçeli futbolcular ise, üzerlerindeki gerginliklerini bir türlü atam›yorlard›. ‹lk önemli tehlike, Fenerbahçe kalesinde yafland›. ‹ngilizler’in bir flutu direkten döndü. Tehlike-

den birkaç dakika sonra, ‹ngilizler’in bekledikleri, Türkler’in ise korktuklar› an geldi. Malta’dan getirtilen ünlü futbolcu, “Chelsea” tak›m›n›n soliç oyuncusu, maç›n ilk golünü att›. Onun onbefl metreden çekti¤i sert flut, kaleci fiekip Kulaks›zo¤lu’nun topa karfl› koymas›na olanak b›rakmam›flt›. Bu golden sonra ‹ngiliz seyirciler, Taksim Stad›’n› bayram yerine çevirdiler. Sevinç gösterileri durmuyor, giderek daha da art›yordu. Yedikleri golden sonra Fenerbahçe tak›m›nda moral bozuklu¤u görülmedi; tersine, bu gol tüm oyuncularda kamç› etkisi yapt›. Üstelik, ‹ngiliz seyirciler saha d›fl›nda cofltukça, Fenerbahçe tak›m› da saha içinde cofltu. Fakat ilk yar› sona erene dek bu coflkunun meyvesi 33


Unutulmaz Harrington Kupas›

Bütün Dünya • Ocak 2007

al›namad›. Bu yar›, Fenerbahçe’nin 1-0 aleyhinde bitmiflti.

nerbahçeli oyuncular sevinç içinde birbirlerine sar›l›rlarken, saha d›fl›nda o dakikaya de¤in seslerini kinci yar› bafllad›¤›nda, sahada ç›karamayan Türkler ise, sevinç sanki bambaflka bir Fenerbah- hayk›r›fllar›yla yerlerinden f›rlam›flçe vard›. Oyuncular›n ilk yar›- lar, gözyafllar› içinde birbirlerini da üzerlerinden atamad›klar› kucaklayarak öpüyorlar, coflkular›gerginlikleri bu yar›da yok olmufl, n› paylafl›yorlard›. sahaya gerginlikten uzak, rahat bir fiimdi sesleri duyulmayan keoyun oynayan Fenerbahçe gelmifl- sim, ‹ngiliz seyircilerdi. Say› bak›m›ndan ‹ngilizler’den çok az olmalar›na karfl›n Türk seyircilerin sevgi gösterileri ve coflkusu, stad›n d›fl›na tafl›yor, tüm Taksim Alan›’na yay›l›yordu: “Gooool...” ‹flte bu coflku ve sevinç sürerken 74’üncü dakikada, santrhaf ‹smet Ulu¤ topu büyük bir ustal›kla Zeki R›za Sporel’e uzatt›. Sporel, cetvelle çizilmiflcesine aya¤›na kadar uzat›lan bu pas› de¤erlendirmekte gecikmedi ve yine iki ‹ngiliz futbolcunun kendisini s›k›flt›rmas›na ve engellemeye çal›flmas›na karfl›n, yine “bomba” gibi bir flutla topu ikinci kez ‹ngilizler’in kalesine gönderdi. Fenerbahçe, güçlendirilmifl ‹ngiliz ‹flgal Kuvvetleri karfl›s›nda flimdi, 2-1 öne geçmiflti. Harrington Kupas›’nda Sahada ‹ngiliz futbolcuZeki R›za Sporel, Fenerbahçe’nin la r›, saha d›fl›nda ise ‹ngiliz galibiyet gölünü at›yor. seyirciler donmufl, kalm›flti. Bu rahatl›k 15 dakika sonra ilk lard›. Onlardan “boflalan” yerleri meyvesini verdi. Zeki R›za Sporel, Türkler dolduruyordu. Sahada oyuiki ‹ngiliz futbolcusunun aras›ndan nu Fenerbahçe oynuyor saha d›fl›nustal›kla s›yr›ld› ve “bomba” söz- da, seyirciler aras›ndan ise yanl›zca cü¤üyle nitelendirilebilecek sert- Türkler’in sesleri duyuluyordu. Maç likte bir flutla topu, ‹ngilizler’in ka- bu sonuçla bitti¤inde, sahay› çevrelesine gönderdi. Sahada tüm Fe- leyen tel örgüler y›k›lm›fl daha son-

34

Türkler’in ulusal duygular›n›n oda¤› olan Fenerbahçe, ‹flgal Kuvvetleri tak›mlar›n›n hepsini yenmifl ve sonunda da ‹ngiliz karmas›n› alt ederek cumhuriyetin ilan›ndan önceki en son ve belki de en gurur verici zaferi yaflatm›flt› Türk halk›na... ra da stat d›fl›ndaki seyirciler sahay› doldurarak, Fenerbahçeli futbolcularla bütünleflmifllerdi. Türkler, Fenerbahçeli futbolcular› kucakl›yorlar, öpüyorlar, omuzlara kald›r›yorlar; sevinçlerini, coflkular›n›, hatta gururlar›n› onlarla paylafl›yorlard›.

M

aç bitmiflti ama maç›n sonuna konulmas› gereken bir nokta kalm›flt›. Maç›n galibine General Harrington Kupas› verilecekti. Türkler ve ‹ngilizler aras›ndaki “çekiflme”, bu kupan›n sahibine teslim edilmesinden sonra noktalanm›fl olacakt›. Beklenen bu an da geldi. ‹flgal Kuvvetleri Komutan› Harrington, kendi ad›n› verdi¤i gümüfl ifllemeli bir metre yüksekli¤indeki kupay›, kendi tak›m›n› yenen Fenerbahçe’ye, kendi elleriyle verdi. Fenerbahçeli futbolcular, kupay› verirken

‹ngiliz komutan›n ellerinin titredi¤ine dikkat ettiklerini söylüyorlard›. Ad›na “maç” denilen ‹ngiliz çekiflmesi statta bitmiflti; ama giderek büyüyen bir halk toplulu¤u taraf›ndan, giderek artan bir sevinç ve coflkuyla, stat d›fl›nda sürdürülüyordu. Sevinçli ve coflkulu Türkler, sahada omuzlar›na ald›klar› Fenerbahçeli oyuncular› yere hiç indirmiyorlar, stattan omuzlar›nda ç›kard›klar› bu “ulusal kahramanlar›”n›, Taksim Alan›’ndan bafllayarak ‹stanbul caddelerinde bir bayrak gibi tafl›yorlard›. Türk halk› bu mutlu 29 Haziran 1923 tarihinden tam dört ay sonra, yine ayn› gün, ay›n 29’unda baflka büyük ve görkemli bir zaferin mutlulu¤unu daha yaflayacakt›. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyeti’ne kavuflacak olan Türk halk›, bu en mutlu gününün provas›n› dört ay öncesinden flimdi yap›yordu sanki.• 35


Atatürk, müzi¤in yaln›zca ulusal bilincin ve bireysel duygular›n geliflmesine de¤il, “Yurtta bar›fl, dünyada bar›fl” özleminin gerçekleflmesine hizmet eden evrensel bir dil oldu¤unu söylüyordu. Bunun için Türk ulusunun müzik gelene¤inin ve birikiminin Bat›’n›n ça¤dafl müzik ölçüleriyle gelifltirilmesi için gerekli ad›mlar› atm›flt›.

Atatürk ve... Müzik

Z

übeyde Han›m, efli öl“Bir tambur yap›yorum, abla” dükten sonra çocuklar›y- dedi. “Neredeyse bitti; ama yaln›zla birlikte kardeflinin kah- ca telleri eksik.” ya olarak çal›flt›¤› çiftli¤e Akflam olup aile biraraya topyerleflmiflti. Çocuklar›- n›n gü- land›¤›nda telsiz tambur, herkesin vende oldu¤unu ve doilgi oda¤› olmufltu. Day›¤ayla iç içe yaflad›¤›n› s›, Mustafa’n›n yapt›¤› gör mek ona ac›la r› n› tamburu dikkatle inceleYak›n unutturuyordu. Tarihimiz di. Ye¤eninin el becerisinden hoflnut kalm›flt›. O¤lu Mustafa’y› bir Onun bu u¤rafl›s›na kengün, elinde bir sopa, çedi de bir katk›da bulunkiç, testere ve çivilerle mak istedi: u¤rafl›rken gördü. Akflama do¤ru k›z› Makbu“Telleri de benden” dedi. “Hafta sonu Selale’den, kardeflinin yan›na nik’e inece¤im; sana tel gidip, onun neyle u¤raflgetiririm, sonra da sen t›¤›n› anlamas›n› istedi. çalars›n, biz dinleriz.” Makbule, Mustafa’n›n yaYaflar Day›s› hafta sonu vern›na geldi¤inde; onun Öztürk di¤i sözü tuttu, tambur ne yapt›¤›n› gördü; ama tellerini getirdi. Mustafa bu gördü¤ünden hiçbir büyük bir heyecanla ve özenle telfley anlamad›. “Nedir bu yapt›¤›n fley, Musta- leri takt›, tamburunu tamamlad›. fa?” dedi. “fiimdi s›ra bunu çal›p, bize bir Mustafa’n›n gözleri heyecan- türkü söylemene geldi” diye tutla parl›yordu. turdu çevresindekiler. 37


Bütün Dünya • Ocak 2007

Mustafa elinde tuttu¤u tamburu onlara do¤ru uzatt› ve karar›n› bildirdi:

“B

en bu tamburu türkü söylemek, sizleri e¤lendirmek için yapmad›m” dedi. “Babam›n dilinden düflmeyen, yurdunu savunmaya giderken söyledi¤i Osman Pafla Marfl›’n› çalmak için yapt›m ben bunu...” Çocuklu¤undan buyana Mustafa’n›n yaflam›nda müzi¤in her zaman vazgeçilmez bir yeri vard›. ‹lerideki y›llarda “Yaflamda müzik gerekli midir?” sorusuna verdi¤i flu yan›t› da, yaflam›nda müzi¤e verdi¤i de¤eri en k›sa ve öz biçimde aç›kl›yordu: “Yaflamda müzik gerekli de¤ildir; çünkü yaflam›n kendi bir müziktir” diyordu. “Müziksiz bir yaflam, zaten var olmayan bir yaflam demektir. Müzik, yaflam›n nefle, ruh ve sevinçten oluflan bölümünün ad›d›r.” Mustafa Kemal, kendi yaflam›n›n müzi¤ini her zaman canl› tutmaya özen göstermesi yan›s›ra ayn› özeni, ulusun yap›s›nda da göstermifltir. Müzi¤i, devrimler zincirinin halkalar›ndan biri yaparak, ulusun bireylerinin özgür ve ça¤dafl bir biçimde yetifltirilmesinde müzi¤e önemli bir yer vermifltir. Onun hedeflerinden biri de “Mü zik Devri mi”ydi. Al manya’n›n “Vossische Zeitung” gazetesi muhabirinin, “Müzik Devrimi” konusunda kendisine sorusunu flöyle yan›tlam›flt›: “Montesquieu’nün ‘Bir ulusun müzik konusundaki e¤ilimine 38

önem verilmezse o ulusu ilerletmek olanaks›zd›r’ sözünü okudum, onaylar›m” demiflti. “O nedenle müzik konusuna pek çok özen gösterdi¤imi görüyorsunuz...” Onun bu yan›t› üzerine gazetecinin, “Biz Bat›l›lar’a göre, Do¤u’nun anlayamad›¤›m›z bir sanat› varsa o da müzi¤idir” demesine ise Mustafa Kemal flöyle karfl›l›k vermiflti: “Bunlar hep Bizans’tan kalma fleylerdir” demiflti. “Bizim gerçek müzi¤imiz Anadolu halk›ndan dinlenebilir.” Gazeteci, Atatürk’ün bu sorunu nas›l çözmek istedi¤ini ö¤renmek istedi: “Peki, bunlar›n ifllenmesi, gelifltirilmesi yoluyla ilerleme sa¤lanmas› olanaks›z m›d›r?” diye sordu. Atatürk bu soruya baflka bir soruyla yan›t verdi: “Bat› müzi¤i bugünkü durumuna gelinceye de¤in ne kadar zaman geçti?” Gazeteci, “Yaklafl›k olarak dört yüzy›l kadar” diyerek yan›t verdi. Atatürk kald›¤› yerden sürdürdü sözlerini: “Bizim bu denli uzun süre bekleyecek durumumuz yoktur” dedi. “Bu nedenle Bat› müzi¤ini al›yoruz, onun birikimlerinden yararlan›yoruz, bunu siz de görüyorsunuz...”

C

umhuriyetin kurulmas›ndan sonra Türkiye’yi ça¤dafl bir ülke yapmak için gereken dönüflümler günü geldikçe birer birer gerçeklefltiriliyordu. Atatürk s›ran›n müzi¤e de gelece¤ini, bu sorunu da çözmek için harekete geçmek gerekti¤ini biliyordu. Kaybedecek zaman yoktu. TBMM’deki bir konuflma-

fiehir Tiyatrosu sanatç›lar›, Atatürk’ün ölüm gününde en büyük çelengi yapt›rarak O’na olan flükran duygular›n› belirttiler. s›nda bir gün bunu aç›k bir dille milletvekillerine de anlatt›: “Arkadafllar, güzel sanatlar›n her alan›nda, ulus gençli¤inin ne yönde ilerletilmesini istedi¤inizi bilirim” dedi. “Ancak bu konuda en çabuk ve en önde götürülmesi gerekli olan Türk müzi¤idir. Bir ulusun yenili¤e aç›k olmas›n›n, bu konuda ne kadar yetkin oldu¤unun ölçüsü müzikteki de¤iflikli¤i alabilmesi, kavrayabilmesidir. Ulusal, ince duygular› ve düflünceleri anlatan yüksek deyiflleri toplamak onlar› bir an önce müzi¤in genel kurallar›na ve gelmifl oldu¤u son aflamaya göre ifllemek gerekir. Ancak bu yoldan Türk müzi¤i yükselebilir, evrensel müzik içinde yerini alabilir.” Atatürk, müzi¤in bir ulusun yaln›zca duygular›n›, ince düflüncesini, an›lar›n› yans›tan güç de¤il, “Yurtta bar›fl, dünyada bar›fl”

özleminin ger çekleflmesinde, uluslar› birbirine yaklaflt›ran ve kaynaflt›ran evrensel bir dil oldu¤unu da biliyordu. Her f›rsatta bu gerçe¤e dikkat çekiyordu. Örne¤in, ‹stanbul’da yap›lan Balkan Festivali s›ras›nda bunun alt›n› bir kez daha çizmiflti:

“S

iz Balkanl› kardefllerim, ülkeme, onu kendi evleri gibi bilerek gelmifl olman›zdan çok mutluyum. Ben Türk çocu¤u, siz Balkanl›lar’› seviyorum. Siz de beni seviyorsunuz de¤il mi? Ben, iflte kollar›m› aç›yorum size. Siz de bana gö¤sünüzü aç›k bulundurunuz. Biz biriz. Bunu önce bu temiz davran›fl›m›zla birbirimize, sonra tüm dünyaya gösterelim. Bayanlar, baylar, dans ediyorsunuz, müzik dinliyorsunuz. Ben bu konuda sadece dikkatinizi insanl›¤›n bu büyük gerçe¤ine çek39


Atatürk ve... Müzik

Bütün Dünya • Ocak 2007

istiyorum. Hareket ve etkinlik, iflte bu iki fley insanl›¤›n uygarl›k yaflam›nda çok büyük etkendir. Dans ve müzi¤in baflta geldi¤i yads›namaz. Dans ve bunu harekete geçiren müzik, iflte bunlar uygar insanl›¤›n en büyük damgas›...”

A

tatürk müzi¤e önem verdi¤i denli sanatç›lara da hak ettikleri de¤eri veren biriydi. S›k s›k konuk etti¤i sanatç›lar› onurland›r›rd›. Bu konunun tan›klar›ndan üstat Münir Nureddin Selçuk bu konuda flunlar› söylemiflti: “Büyüklü¤üne s›n›r olmayan Atatürk’e iliflkin an›lar›m çoktur. Ancak bunlar aras›nda bir sanatç› olarak beni son derece duyguland›ran ve ömrüm boyunca asla unutamayaca¤›m an› fludur: ‘S›k s›k yap›lan musiki toplant›lar›ndan birindeydi. Atatürk al›fl›la geldi¤i gibi sevdi¤i flark›lar› söyleterek zevkle dinlerken, belki de konuklar›n baz›lar›n›n ilgisiz gibi görünüfllerine dikkat çekerek musiki tarihimize alt›n harflerle yaz›lmas› gereken flu sözleri söyledi: “Beyler, içinizden herhangi biriniz günün birinde ya sevki tesadüf ya da hakiki liyakatla yüksek aflamalara var›p milletvekili, müsteflar, baflbakan, hatta cumhurbaflkan› olabilirsiniz. Fakat sanatç› olamazs›n›z.’” Ünlü biyografi yazar› Alman Emil Ludwig, 1934 y›l›nda Atatürk’ün yaflam›n› yazmak için Ankara’ya gelmiflti. O günlerde çok ünlü bir piyanist, bir virtüöz olan Polonya Cumhurbaflkan› Ignas Jan Paderavsky’nin yaflam›n› da yaz›yordu. Atatürk kendisini kabul et ti ¤inde, ön ce be de nsel 40

özelliklerini uzun uzun incelemesi Genel Sekreter Hikmet Bayur’un dikkatini çekmiflti. Atatürk’ün geçmifli üzerine bilgiler edindikten sonra Hikmet Bayur’a Atatürk’ün musiki ve özellikle keman, piyanoyla ilgisinin olup olmad›¤›n› sordu. Bayur’un bu soru üzerine flaflk›nl›¤›n› görünce de, “Aç›klayay›m” dedi. “Atatürk’ün parmaklar› daha çok bu müzik aletleriyle ilgisi olanlar›n aç›k özelliklerini tafl›yor. Örne¤in Paderavsky’ninki böyledir. Sizden rica edece¤im. Bana bir elinin parmaklar›n› bir ka¤›da çizer, verir misiniz?” Atatürk, Alman yazar›n bu iste¤i karfl›s›nda hafifçe gülümsedi. Her zamanki gibi nazik evsahibi tutumu ile E. Ludwig’in bu iste¤ini yerine getirdi; fakat tarihçinin yanl›fl bir yarg›da bulunmamas› için flu aç›klamay› yapt›: “Bana, ailemde zafer kazanm›fl büyük kumandanlar olup olmad›¤›n› sormufltunuz. Size ‘Yoktur’ yan›t›n› vermifltim. fiimdi ‘Ömrü savafl meydanlar›nda geçmifl bir askerde bu parmaklar nas›l olur?’ diye yad›rgad›¤›n›z› seziyor gibiyim.

“S

ize kestirmeden bir aç›klama yapaca¤›m. E¤er, bende baz› ola¤anüstülükler görüyor ve buluyorsan›z bunlar› sadece ve yaln›z Türk olmama, Türklü¤üme ba¤›fllay›n›z. Bu ülkenin bütün insanlar› temelde benzer yap› içindedir. Hatta kusurlar›m›zda bile... Biz bu ayn› kayna¤›n kök sa¤laml›¤› ile milliyet ve devlet yap›s›n› korumufl say›l› uluslardan›z. Sadece ben de¤il, tarihte bu büyük ulusa

kendi alanlar›nda hizmet edebilmifl kim varsa, hepsinin ilham kayna¤› ayn›d›r.”

A

tatürk, “Müzik Devrimi”ni gerçeklefltirmek için Türk Rönesans›’n›n yollar›n› açt›, müzik kurumlar›n›n temelini att›. Yok olman›n efli¤indeki müzi¤in kay›t alt›na al›nmas›n›, derleme çal›flmalar›n› bafllatt›. Yetenekli çocuklar›n elinden tutulmas›n› sa¤lad›. “fiark Bülbülü” dedi¤i Celal Güzelses’ten yöre türkülerini, çocuklu¤unda dinledi¤i yak›c› Rumeli türkülerini, Klasik Bat› müzi¤ini ve seçkin opera parçalar›n› büyük bir zevkle dinlerdi. Atatürk pek çok konuda baflka adlar alt›nda düflüncelerini yazd›. Ölümünün birinci y›ldönümünde 10 Kas›m 1939 günü “Ulus” gazetesinde Kemal Ünal ad›yla yay›nlanan yaz› onun müzik konusundaki vasiyetiydi: “Eski müzi¤i, Bat› müzi¤ine üstün ç›karmak için çal›flanlar bir küçük gerçe¤i ay›rt edemez görünüyorlar. Bu gerçe¤i k›saca dile getirmek gerekirse, diyebiliriz ki bütün bu canland›rma iflinde ele al›nan müzik parçalar› Türkler’in herhangi bir ayinde, flenlikte bü-

tün maddi ve duygusal yeteneklerini yüksek derecede kullanarak oynamalar›na yarayan na¤melerdir. Bu türden olan müzi¤i bugünün dans parçalar› gibi saymakta hata yoktur. Ancak bugünkü Türk kafas› müzi¤i düflündü¤ü zaman yüksek duygular›m›z›, yaflam deneyimlerimizi ve an›lar›m›z› dile getiren bir müzik istiyoruz. Bugünkü Türkler, müzikten di¤er yüksek ve duyarl› toplumlar›n bekledi¤i hizmeti bekliyor. ‹flte bu bak›mdan klasik Osmanl› müzi¤ini canland›rmaya çal›flanlar›n çok dikkatli bulunmalar› gerekir. Biz, bir Türk bestesini dinledi¤imiz zaman ondan geçmiflin öyküsünü kalbimize giren oklar gibi duymak isteriz. Ac› olsun, tatl› olsun biz bir beste dinlerken ve fark›nda olmaks›z›n duygular›m›z›n inceldi¤ini duymak isteriz. Bütün bunlardan baflka musikiden bekledi¤imizin maddi, düflünsel ve duygusal uyan›kl›k ve çevikli¤in deste¤i oldu¤una kuflku yoktur. Yeni flairlerimizden, yazarlar›m›zdan, müzik bilginlerimizden ve özellikle ses sanatç›lar›m›zdan istedi¤imiz ve arad›¤›m›z budur.”• YasarOzturk@butundunya.com.tr

Yafl› ortan›n üstüne gelmesine karfl›n evlenmemek için direnen bir erkek, evlenmeye karar veren arkadafl›n› içtenlikle kutlad›: “Sonunda içimizden biri rahata kavuflacak” dedi. “Az m› çekiyoruz ev ifllerinden...” Ve arkadafl›na imrendi¤ini belirten bir ifadeyle ev ifllerinden yak›nmas›n› sürdürdü: “Yata¤› düzelt, bulafl›klar› y›ka, alt› ay sonra da tüm bunlar› bafltan yap...”• Gönderi: Manuel Bilos 41


Atatürk’ün Do¤umunun 125’inci Y›ldönümü

2300 YIll›k Kültür Miras›yla Kutland›

Köyce¤iz, Dalyan: Dalyan Çay› (Calbis) kenar›ndaki Kaunos Kaya Mezarlar› ve 2300 y›l sonra gün›fl›¤›na ç›kart›lan döner sahne - “periaktos” döflemi (küçük fotograf) 42

Köyce¤iz Gölü’nü Akdeniz’e ba¤layan Dalyan Çay› kenar›ndaki Kaya Mezarlar›, kendilerine özgü tap›nak cepheleriyle bugün Kaunos’un “suskun” simgesidirler. Topra¤›n alt›ndaki binlerce y›ll›k kültür kal›nt›lar›n› günümüze tafl›yan Kaunos, dünya kültürüne geçen yaz çok özel bir “arma¤an” daha sunmufltur. Varl›¤›n› yüzy›llar öncesinden bildikleri bu tarihsel arma¤an› bilim adamlar›, 40 y›l süren çal›flmalar› sonunda ancak geçen yaz, biny›llar›n sessizli¤inin katlar› alt›nda bulup, günümüze getirebildiler. Mimarl›k tarihi ve arkeolojiyle ilgili kitaplarda yer alan ve dünya arkeoloji tarihinde önemli bir yeri olan bu bilginin gözle görülen, elle tutulan ve hatta yeniden hayata geçirilen mimari kal›nt›s›na bilim dünyas›, Kültür ve Turizm Bakanl›¤› ile Baflkent Üniversitesi ad›na yürütülen çal›flmalar sonunda ancak geçen yaz kavuflabildi. Kaunos’tan ça¤›m›za getirilen bu kültür miras›, antik tiyatrolarda “Periaktos” ad›yla tan›mlanan, günümüzde ise “Döner Sahne” olarak bilinen “dönerek de¤iflebilen” bir sahne düzenidir. Mimari döflemini günümüze kadar koruyan “periaktos”, gün›fl›¤›na ç›kar›ld›¤› y›l, “görücüye” de ç›kar›ld› ve... Binlerce y›l aradan sonra ilk kez 25 A¤ustos’ta, Atatürk’ün 125’inci do¤um y›l› kutlama töreni nedeniyle “ifl bafl›” yapt›r›larak yeniden dönmeye bafllad›. Kaunos’taki çal›flmalar›n baflkanl›¤›n› yapan Baflkent Üniversitesi ö¤retim üyesi Prof. Dr. Cengiz Ifl›k, izleyen sayfalar›m›zda “periaktos’un öyküsünü” ve Atatürk’ün 125’inci do¤um y›l› nedeniyle 25 A¤ustos gecesi Kaunos’ta düzenlenen töreni anlat›yor. Lütfen sayfay› çeviriniz ’


G

Periaktos: Bir “Döner Sahne” Öyküsü

V

arl›¤›n›, bugüne de¤in su’nda ve de bizlere aç›yordu. yaln›zca antik yazarlar›n Roma Dönemi’nin ünlü mimaranlatt›klar›ndan ö¤rene- lar›ndan Vitruvius (‹Ö yaklafl›k 14) bildi¤imiz ve günümüzün bu sistemi flöyle tan›mlamaktad›r: sahne sanatlar›nda da önemli bir ifl“Periaktoi diye adland›r›lan sahlevi olan antik ça¤ tiyatrolar›ndaki ne dekoru için ayr›lm›fl yerler vard›r. bir “Döner Sahne” sisteOyun de¤iflece¤inde ya da minin mimari kal›nt›lar›yla Tanr›lar ani flimflek gürülbiz arkeologlar ilk kez tüleri eflli¤inde sahneye ç›Konuk karfl›laflm›fl oluyoruz. kaca¤› zaman, bunlar dönYazar Dünün oldu¤u gibi, dürülür ve farkl› dekorlu bugünün sahne sanatlabir yüz gösterilir.” r›nda da önemli bir ifllevi Tiyatro sahne binas›n›n 1982 y›l›nda tamamlanan olan böylesi tarihsel bir temizlik çal›flmalar›ndan düzenin mimari döflemibuyana, sahne binas› (skenin taraf›m›zdan keflfi ne) önündeki yüksekçe bizleri yaln›zca sevindirplatformun (proskenion) mekle kalmad›, ayn› düönüne yerlefltirilmifl kare zeyde heyecanland›rd› Prof. Dr. formlu 16 altl›k ve bir dave gururland›rd› da... Çünkü, “peçesini” ilk Cengiz Ifl›k iresel döflem hep dikkatimizi çekmiflti. kez Kaunos Tiyatro44

eçen y›ldan buyana sahne binas›n›n yap›m e v r e l e r i n i n saptanmas›na yönelik, proje yürütücüsü Burhan Vark›vanç yönetiminde yeniden bafllat›lan kaz›lar ve araflt›rmalar sonras›nda var›lan sonuç, hepimize büyük bir sürpriz olmufltur. Burada gün yüzüne ç›kart›lan 2 metre çap›ndaki yuvarlak mimari döflem, fonksiyonunun anlafl›lmas›nda çok önemli iki ipucu vermifltir: Bloklar üzerindeki derin dairesel afl›nmalar ve ortas›ndaki, merkezine z›vana yuvas› aç›lm›fl bir kare altl›k. Özellikle bu iki gözlem, zaman›nda z›vana yuvas›na yerlefltirilmifl hareketli bir dikmenin çevresinde dairesel olarak dönen bir mekanizmay› düflündürmektedir. Her bir yüzünde farkl› bir dekorun resimlendi¤i ahflaptan yap›lm›fl bir üçgen prizmay›... Ve öyle anlafl›l›yor ki, bir yüzdeki dekor seyircilere dönükken, yanlarda kalan öteki iki yüz üzerindeki farkl› dekorlar da döndürülmeyi beklemektedirler. Kuflkusuz bu da, Vitruvius’un anlat›m›ndaki “sahne dekoru” için ayr›lm›fl yerlerin sistemine (periaktoi) son derece uygun düflmektedir. ‹ç içe yaflad›¤›m›z sevincin de, heyecan›n da, gururun da nedeni iflte buydu: Arkeolojideki bir “ilki” daha ortaya ç›kartm›fl olmak. Art›k bize düflen, Kaunos öreninde birkaç y›ldan buyana uygulamaya koydu¤umuz “deneysel arkeoloji” program› içerisinde bu

sistemi yeniden kurmakt›. Heyecan›m›za “yenik düflüyor” olmufl olsak da, binlerce y›l sonras›nda ona hemen yeniden “hayat vermek” istedik. Ona bir kez daha “nefes ald›rtmak” çok zor olmayacakt› bizler için. Çünkü sistemin gün yüzüne ç›kartt›¤›m›z mimari döflemi, ahflap “periaktos”un zaman›ndaki tasar›m› ve ölçüsü

Periaktos ve sütun altl›klar› için ipuçlar›n› vermifltir bizlere: Her bir yüzün geniflli¤i 1,80, yüksekli¤i ise 2,50 m. olacakt›; altl›¤›n merkezindeki z›vana yuvas›na girebilecek orta aksa bir “mil” yerlefltirilecek ve alt köflelere ise, kendi ekseninde de dönebilen birer tekerlek monte edilecekti. 45



Türkler’e Anadolu’nun Kap›lar›n› Açan Bir Savaflç›n›n Destan› “Erenler flahbaz›d›r Battal Gazi” Hamdi adl› ozan›n “Hac› Bektafl Velayetnamesi”nden

B

attal Gazi ad›n› tafl›yan yonkarahisar yak›nlar›nda Akrokahraman›n serüvenleri- inos’taki savaflta, 740’ta öldü¤ü ni anlatan, “Battalname” kabul edilmektedir. Bugün Battal diye de an›lan kitap Os- Gazi’nin türbesi olarak gösterilen manl› ülkesinde yeniçeri ko¤ufl- yer, Eskiflehir’in güneyindeki Selar›nda, kahvehanelerde, eflraf yitgazi kasabas›ndad›r. konak lar›n da, köy Eme vi ler dö ne miodalar›nda yüzy›llarca nin Arap ko mu ta n› okunmufltur. Eski harfBattal, zamanla MalazBüyük li bas›mlar›n›n yan›s›ra girt Zaferi öncesinde Yap›tlar›m›z Ana sa de lefl ti ri le rek, rodo lu’ya ya p› lan manlaflt›r›larak da baTürk ak›nlar›n›n Malats›l m›fl, kahrama n›n yal› kahraman› kimli¤iuzay›p giden serüvenni kazanm›flt›r. leri gazetelerde tefrika “Battal Gazi Destaedilmifl, resimli roman n›”, Anadolu’nun Türkbiçimine getirilmifl, filleflmesi döneminde olume çekilmifltir. flacak “DaniflmentnaBat tal Gazi 8’inci Konur Ertop me”, “Saltukname” gibi yüz y›lda Emeviler’in dinsel-destans› yap›tlar› Bizans’la savafllar›nda da beslemifltir. yararl›k göstermifl bir Arap komu‹slam tarihlerinde Battal’›n batan›d›r. As›l ad› Cafer’di. Ona ve- fl›ndan geçti¤i anlat›lan türlü olayrilen “Battal” s›fat›, “kahraman” lar yer al›r. Tarihle efsaneyi birleflanlam›na gelmektedir. Arap sa- tiren bu olaylardan kimileri bir vaflç›s› Battal’›n 717-718’deki ‹s- kaynakta flöyle anlat›lmaktad›r: tanbul kuflatmas›na kat›ld›¤›, Af‹stanbul’u kuflatan Arap komu49


Türkler’e Anadolu’nun Kap›lar›n› Açan Bir Savaflç›n›n Destan›

Bütün Dünya • Ocak 2007

tan› Mesleme, kenti alamad›¤› için ülkesine dönmeye karar verir.

A

ncak Ayasofya’ya girmeye yemin etti¤i için bu koflulu bir kez yerine getirirse ku flat may› kald›racak t›r. Bizans kayseri, bu koflulu kabul eder. Battal kale kap›s›nda beklerken Mesleme, kenti gezip Ayasofya’ya gider, oradan de¤erli bir haç al›r. Arap ordusu bundan sonra Battal’›n koruyuculu¤unda gemilerle kent önünden ayr›l›r. Battal cesareti, kahramanl›klar›yla Bizans’ta ün kazanm›flt›r. Bir kilisede H›ristiyan kahramanlar›n›n resimleri aras›nda onunkine de yer verilmifltir. Battal, Rum ülkesindeki bir evde bir kad›n›n, çocu¤unu, “Sus, yoksa seni Battal’a veririm” diye korkuttu¤unu kula¤›yla duymufl. Çocuk a¤lamay› sürdürdü¤ü için anas› “Al Battal!” diye çocu¤u uzat›nca, Battal çocu¤u kad›n›n elinden alm›fl. Hastalanan Battal’›n iyileflmesine bir manast›rdaki H›ristiyan k›z› yard›mc› olmufl. Bu k›zla evlenmek isteyen patri¤i öldüren Battal, k›zla evlenerek onu kendi ülkesine götürmüfl. Misis (Ceyhan) Valili¤i’ne getirilen Battal, haber alamad›¤› askeri birli¤ini tek bafl›na aramaya ç›kar. Kendisini Rum kayserinin yol lad›¤› n› bildirerek Bizans l›lar’›n Amuriye (Emirda¤ ilçesi mer kez buca¤› na ba¤l› Hi sarköy’ün yak›n›ndayd›) Kalesi’ne girer. Patri¤in yan›na dek gidip onu tehdit ederek birli¤inin yerini ö¤renir, askerleriyle birlikte ülkesine dönmeyi baflar›r. 50

Rum Kayseri Leon’un ordusuyla savaflan Battal’›n askerleri, komutanlar›n›n tan›nmas›n› önlemek için onun ad›n› söylememeye dikkat ederler. Yanl›fll›kla içlerinden bir Battal’a seslenince kahraman, sald›r›ya u¤rayarak ölümcül yaralar al›r. Savafl alan›nda onun yan›na gelen Leon, hak etti¤i sayg›y› gösterir. Sa¤l›¤›na kavuflmas›na çal›fl›rsa da baflaramaz. Son dile¤ini ö¤renip yerine getirir. Evliya Çelebi, Battal’› Abbasi Halifesi Harun Reflit’le ça¤dafl gösterir. K›z›n› Battal’dan korumak için Bizans Kayseri Kanatur’un K›z Kulesi’ni, yapt›rd›¤›n›, ancak Battal’›n kuleyi basarak kayserin hazinesiyle birlikte k›z› kaç›rd›¤›n› anlat›r. Ona göre Battal Malatya’y› al›p surlar›n› y›kt›rm›fl. Sonra Malatya emirli¤inde bulunmufl, kentin surlar›n› yeniden o yapt›rm›flt›r. Battal’›n serüvenleri, Araplar’›n kah ra man l›k desta n› “Zelhimme”ye konu olmufltur. Yap›ta ad›n› veren Zelhimme (Zat-ül-Himme), savaflç› bir kad›n kahramand›r. Destanda Emeviler’in azatl› kölesi Battal, tarihsel kimli¤ine ayk›r› düflecek biçimde 9’uncu yüzy›lda Abbasiler ve Malatya emirleri döneminin olaylar›n› yaflar. Anlat›lanlar, Anadolu Selçuklular› dönemine dek uzan›r.

B

izansl›lar’›n Digenis Akritas adl› savaflç›n›n serüvenlerini anlatan destans› yap›t›n›n bafl kiflisini “Battal Gazi Destan›”ndaki kahramanlar aras›nda görürüz: Malat ya üzeri ne yürümekte olan Bizans ordusunun bafl›ndaki

Akritas’›n yoluna ç›kan Battal, kendisini kayser için çal›flan biri olarak gösterir.

G

özüpek, güçlü oldu¤u denli kurnaz da olan Battal, Akritas’› kand›rarak ikiye böldü¤ü Bizans ordusunda erlerin birbirini k›rmas›n› sa¤lar. ‹leride karfl› karfl›ya geldikleri bir çarp›flmada Battal, Bizansl› rakibini öldürecektir. “Battalname” peygamber soyundan geldi¤i ileri sürülen Seyyit Battal Gazi’nin Anadolu’da ‹slam dinini yaymas›n›n, bu amçla giriflti¤i savafllar›n öyküsüdür. Battal’›n serüveni hareketli savafl sahnelerinin yan›s›ra cin, peri gibi masal varl›klar›, düflsel ülkeler, kahraman›n gösterdi¤i ola¤anüstülüklerle zenginleflir. Battal pek çok insan›n ‹slam dinine girmesini sa¤lam›flt›r. Güçlü bir savaflç› oldu¤u denli iyi ö¤renim görmüfl bir din bilginidir. Ölüleri dirilten duay› ö¤renmifltir. H›z›r ile ‹lyas’›n yard›m›yla kerametler gösterir. Papazlarla giriflti¤i din tart›flmalar›n› kazan›r. H›ristiyan dinini de çok iyi bilmektedir. Dört kutsal kitab› ezberlemifltir. Düflmanlar›n›n dilini konuflur, k›l›k de¤ifltirerek onlar›n aras›nda onlardan biri gibi dolafl›r. Papaz kimli¤iyle kiliselere, doktor kimli¤iyle Bizans saray›na girer. Des tan da anla t› lan lar, Hz. Muhammed’in “Rum diyar›” diye an›lan Anadolu’da iki yüzy›l sonra Cafer ad›nda bir yi¤idin Müslümanl›¤› yayaca¤›n› haber vermesiyle bafllar. Cennetle müjdelenmifl kiflilerden biri olan Abdül ve hap, Hz. Peygam ber’in

emanetlerini kahramana ulaflt›rmakla görevlendirilir. ‹ki yüzy›l sonraki bir tarihte Malatya’da yaflayan Hüseyin Gazi’yi bir Rum beyi öldürünce o¤lu Cafer, babas›n›n öcünü ald›ktan sonra Bizans kayseriyle yap›lan savafllarda baflar›lar kazan›r. Bir ma¤arada onu Devzade Aflkar ad›ndaki ola¤anüstü güçlere sa hip, su da yü rüyen, hava da uçan at beklemektedir. Üzerinde Hz. Davut’un z›rh›, Hz. ‹shak’›n savafl giysileri, Hz. Hamza’n›n gürzü bulunmaktad›r. Cad›larla savafl›rken de H›z›r’›n verdi¤i oklar› kullanacakt›r. Cafer, savaflta alt etti¤i Ahmer adl› Bizansl› komutana Ahmet ad›n› verir, o da onu Battal diye adland›r›r. Haks›zl›klara, adaletsizliklere karfl› ç›kan Battal, zay›flar›n, iyilerin yan›ndad›r. Ezilenleri, tutsaklar› kurtar›r. Müslüman ordular›yla çarp›flanlar› alt eder. Halifenin hizmetin de görü nen gerçek te kay serin ada m› olan Akabe’yi uzun bir u¤rafl›n ard›ndan a¤›r biçimde cezaland›r›r.

A

mcas›n›n k›z› Zeynep’le evlenen Battal baflka evlilikler de yapar. Efllerinden biri kayserin bir savaflta Battal’›n yan›nda çarp›flan, ‹slam dinine girmifl, gözü pek, bile¤i güçlü k›z›d›r. Battal’› alt edemeyece¤ini anlayan kayser, ondan kurtulmak için gizli güçlerden yararlanmaya çal›fl›r. Cad› Akratis’in k›z› Beyza’y› Malatya’ya gönderir, ancak Beyza, Müslüman olur. Efllerinden Gülendam, sürdür51


Bütün Dünya • Ocak 2007

dükleri yoksul yaflamdan yak›nd›¤› için Battal, çok zengin biri olan Emir Ömer’in k›z›n› ister. Bu evlilik için Hindistan’dan Ak Fil’i getirmesi gerekmektedir.

O

rada karfl›laflt›¤› güçlükleri H›z›r’›n yard›m›yla yener, pek çok mal ve mücevherle döner. Ancak kayser Malatya’y› yak›p y›km›flt›r. Emir Ömer’in k›z› tutsak al›nm›flt›r. Art›k çok zengin olan Battal, kenti yeniden kurar. Emirin k›z›n› kurtararak onunla evlenir. Öldürdü¤ü Akabe’nin o¤lu Velid, Battal’›n eflini kaç›r›rken genç kad›n ölür. Kayserin k›z› Ketayun’u Malatya’ya getirmeye çal›flan Battal’› yaralay›p ba¤layarak bir kuyuya atar lar. Battal kur tu lup Ke tayun’un yan›na gider; Müslüman olan k›zla evlenir. Müslümanlar’la H›ristiyanlar’›n bar›fl içinde yaflamaya bafllad›¤› bir dönemde halifeyle kayserin o¤ullar›n› bir cad› Kaf Da¤›’na kaç›r›r. O¤lu bulunursa kayser Müslüman olacakt›r. Battal Kaf Da¤›’nda devlerle cad›larla çarp›flarak delikanl›y› kurtar›r. Sahte peygam-

ber Babek’le savafl›p onu alt eder. Bir cad› halifenin k›z›n› kaç›rm›flt›r. K›z› kurtaran Battal, halifeye karfl› ayaklanmay› da bast›r›r. Halife, k›z›n› Battal’a verir. Malatya’y› yak›p y›kan kayserin çekildi¤i kaleyi Battal kuflatm›flt›r. Kale duvar› dibinde uyurken kayserin k›z› onu görüp gönül verir. Bu s›rada Bizans ordusunun geldi¤ini görünce de tafl atarak Battal’› uyand›rmak ister. Ancak at›lan tafl kahraman›n ölümüne neden olunca bunu gören gören k›z, kelime-i flahadet getirdikten sonra kendini öldürür. O s›rada ç›kan tufanda ikisinin de vücutlar› yitip gider. Bir Arap savaflç›s›n›n Bizans kayserlerinin, tekfurlar›n ordular› karfl›s›nda gösterdi¤i kahramanl›klar› anlatan “Battalname”deki se rüvenler, Türk le r’e Ana dolu’nun kap›lar›n› açan savafllar›n bir öncüsü olarak Türk toplumunda sevilerek okunmufltur. Sade dili, sürükleyici anlat›m›yla genifl topluluklara ulaflan yap›t, Türk savaflç›lar›n›n serüvenlerini dile getirecek “Daniflmentname” ile “Saltukname” gibi yap›tlar› pek çok yönüyle etkilemifltir.•

Ayd›nlar aras›nda Frans›zca konuflman›n yayg›n oldu¤u bir dönemdi. Ülkenin ünlü yazarlar›ndan biri günlük iliflkilerinde kendi dili yerine daha çok Frans›zca’y› ye¤liyordu. Bu dilin üstünlüklerinden söz ediyor, kendisinin de Frans›zca dili üzerine ne denli yetkin oldu¤unu s›k s›k vurguluyordu. Bu durumu gözlemleyen yazar›n o¤lu bir gün babas›na “Baba, Frans›zca’y› sen mi daha biliyorsun, yoksa Victor Hugo’mu?” diye sordu. Baba, o¤lunun kendisine yöneltti¤i bu sorunun amac›n› anlayarak, “Victor Hugo Frans›zca’y› benden iyi bilir” dedi ve altta kalmamak için flöyle devam etti: “Ama ben de Türkçe’yi ondan iyi bilirim.”• 52

Bedenin dar kal›plar›ndan kurtulup ruhun sonsuzlu¤una kanat ç›rpmay› yaflam k›lm›fl bir hoflgörü sultan›, bir insanl›k hazinesi, bir iyimserlik günefli ve bir aflk okyanusu olan Mevlana zaman ve mekan üstü bir Hak ›fl›¤›d›r.

Mevlana’y› Anma Gecesi

17

Aral›k 1967, yollarda- okyanusu olan Mevlana zaman ve y›z. Kar henüz din- mekan üstü bir Hak ›fl›¤›d›r. mifl. Gümüflten bir Sabr›n tezgah›nda, flükür doyol üzerinde Mevla- kuyan bir alçakgönüllülük padiflana’ya gidiyoruz. Mehtap, gönül h› olarak bu gece bizlere yine “‹nbahçelerinde dolafl›yor. fieb-i Arûs san, düflünceye s›¤mayacak kadar yani “Dü¤ün Gecesi”dir bu gece... yücedir” sözlerini yineliyor. Allah dostu Mevlana’n›n Hak yo‹nsanl›k, yüzy›llard›r bu yüceliluna yürüdü¤ü gecedir. ¤i yans›tman›n sevdas›ndad›r. Konya’day›z. Salon, “Baflkas›n›n kusurunu örtney, kudüm ve rebabla mede gece gibi ol” sözlebüyülenmifl gibidir. Son- Yaflamdan riyle çalkalan›yorum. suzlu¤un içinden kopup Oysa günlük yaflam›Gözlemler gelen bir naat ruhlara iflm›zda nice ay›plar, nice liyor. Baflbakanla yan yaiftiralar gazete sayfalana oturuyorum. r›n da man flet oluyor. “Tanr›’m ne günlere gelSemazenler dönüyor. dik” söz le rini yük sek fiiir ve müzik, aflk›n kollasesle söylemifl olaca¤›m r›ndand›r. Bir giz tüm ki, baflbakan “Hay›rd›r benli¤inizi sar›yor. Baflbainflallah” diyor. “Hay›rkan kula¤›ma “Semazend›r efendim, hay›rd›r” ler rol yapm›yorlar, gerAli Naili diye yan›tl›yorum. çekten o uhrevili¤i, o kara Erdem Semazenler dönüyor. sevday› yafl›yorlar. Müthifl “Biz ay›rmak için debir fley” diye f›s›ld›yor. Saadet mülkünün hünkar› olan ¤il, birlefltirmek için geldik” sözMevlana’n›n manevi huzurunda- leriyle nefsin sustu¤unu nezahey›z. Ney bir t›ls›ml› ezgi biçiminde tin zerafetle, merhametin rahmetle vusla t›n› ö¤ütleyen sözle ri bizi bizden al›yor. Bedenin dar kal›plar›ndan kur- içimde yank›lan›yor. Ve bir hiç tulup ruhun sonsuzlu¤una kanat u¤runa kardefllerin, anne ve baç›rpmay› yaflam k›lm›fl bir hoflgö- balar›n nas›l birbirlerinin bo¤azrü sultan›, bir insanl›k hazinesi, lar›na sar›ld›klar›n› ve bir kuruflbir iyimserlik günefli ve bir aflk luk ç›kar u¤runa nice bin can›n 53


Bütün Dünya • Ocak 2007

ölüp gitti¤ini ürpererek an›ms›yorum. Eflimin “Nerelerdesin Naili?” uyar›s›yla gönül dünyamla birlikte salona dönüyorum.

ükrümüz sonsuzdur. Bir s›n›r s›z afl k›n, bir kutsal inanc›n gecesindeyiz çünkü... Hak yolundaki aflk eri Mevlana’n›n manevi huzurunday›z. Can dostu, gönüller dostu, mu hab bet bah çe si nin efen disi aflka âfl›k Mevlana... Saz›yla, sözüyle, müzi¤iyle, fliiriyle, harfle riy le ila hi vus la t›n sev dal›s› Mevlana, “Gel, dön bize gel / (...) Mecusi, putperest olsan da gel” davetindedir. Maddenin ç›plakl›¤›na anlam›n güzelliklerini giydiren Mevlana as›rlard›r gönül mikrofonun dan tüm insan l› ¤a sev gi, dostluk ve hoflgörü ça¤r›s›nda bulunuyor. Ölümde yaflamay›, üzüntüde sevinci bulmay› ö¤ütleyen Mevlana ruhunu teslim edece¤i geceyi “Dü¤ün gecesi” olarak tan›ml›yor. “Bir s›rr› ezeli (öncesiz) Bir s›rr› ebedi (ölümsüz) Bir hudutsuz mavera (görülen alemin ötesi) Bir ilahi nurla nurlanm›fl bedir (dolunay).” Ve e¤er semadaysan›z Tanr›’n›n s›cac›k ellerinin yüre¤inizi okflad›¤›n› duyumsars›n›z. Art›k ney, “Hamd›m, pifltim, yand›m, Elhamdülillah”›n ilahi aflk esintilerindedir. Ve kudüm “Senden kurtul hakk› bul” ritmindedir. ‹nsanüstü, evrenüstü duygular›n notalardan kalplere ak›fl› tüm salonu kaplam›flt›r. Ve beden ken di ni sa ran çer çe ve54

den ç›km›fl gönlün has bahçelerindedir adeta. Sevginin ve aflk›n, müzi¤i ölümsüz k›ld›¤›n› tatman›n mutlulu¤unday›z... Ezgiler bir kutsal ayd›nl›kt›r bu gece... Ve sevenler yeniden var oluflun kap›s›ndan “Can güzel, cana biçilen paha güzel / hasret, hasret kavuflman Allah’a güzel / gerçek yüce varl›¤›nla yok oldu¤um / ne yok ki bu varl›ktan daha güzel” m›sralar›yla giriyorlar. “Aflks›z olma ki ölü olmayas›n / Aflkta öl ki diri kalas›n.” Tüm insanl›¤a seslenen bu m›sralar tüm vezinlerden ve kafiyelerden yücedir. “Ölümümden sonra mezar›m› yerlerde arama. Arif (olgun, bilge) kiflilerin gönülleri bizim türbemizdedir” sözleri kulaklar›mda ç›nl›yor. Bar›fl›n simgesi olan bembeyaz tenmirelerinin içinde Mevleviler dönüyorlar. Neyzen, kudümzen, naathan ve ayinhanlardan oluflan ve ad›na “Mutrip Heyeti” denilen müzik toplulu¤u bir ayini icra ediyorlar. Ve art›k herfley Mevlana aflk›yla yanmadad›r.

T

assubun hiçbir biçimine itibar etmemifl, yobaz›n hiçbir haline yak›nl›k duymam›fl olan Mevlana ilahi aflk›n uçsuz bucaks›z denizinde suyun flekerde eridi¤i gibi erimifl denizin kendisi olmufltur. Aflk›n rehberi olan Mevlana’dan ayr›l›rken ay›plar›m›zdan, çirkinliklerimiz den ve yan l›fl l›k la r› m›z dan ar›nm›fl gibiydik. Buz tutmufl yollar› bu Allah dostunun s›cakl›¤› ile geçtik.•

“Cumhuriyetçi yurttafllar, art›k Vendée yok! Çocuklar›yla ve kad›nlar›yla k›l›c›m›z alt›nda can verdi. Vendée’yi, Savenay batakl›klar›na ve ormanlar›na gömdük. Bana verdi¤iniz emir uyar›nca, çocuklar› atlar›m›z›n ayaklar› alt›nda ezdik. Kad›nlar›, yeni asiler do¤urmamalar› için katlettik. Yollar› cesetlerle kaplad›k.”

Vendée, Frans›z’›n Frans›z’a Soyk›r›m›

Fransa Tarihiyle Yüzleflecek mi?

C

ezayirli yöneticiler, “Fran- Senegal, Mali, Fil Difli Sahili, Gasa, Ce za yir’de soy k›r›m bon, Kamerun, Gana, Gine, Beyapt›, özür dilesin” dedik- nin, Rwanda, Vietnam, Laos ve çe, Frans›zlar, “Bu ifli ta- Kamboçya gibi bir bölümü halen rihçilere b›rakal›m” yan›t›n› ver- Frans›z topra¤› olan ülkelerde mektedir. Ayn› Fransa, “Ermeni yapt›¤› katliamlar›n yan›s›ra, Biiddialar›n› tarihçiler araflrinci Dünya Savafl› s›rat›rs›n” biçimindeki öneris›nda iflgal etti¤i Gazianye karfl› ç›karak, sözde tep, Kahramanmarafl, Evrensel Ermeni soyk›r›m›n› tan›- Bak›fl Aç›s› fianl›urfa ve Adana’da iflyan yasalar› hiç yüzü k›ledi¤i suçlardan dolay› zarmadan ulusal meclida tarihiyle yüzleflmeksin den geçirebil mekteten kaçmaktad›r. Frandir. Bu çifte standart karsa’da resmi tarih, Frans›z fl›s›nda sesini yükselten, ordusu nun Anadolu’da baflta Jean Paul Sartre, yapt›¤› katliamlar› yok Didier Bil li on olmak sayar, ders kitaplar›nda üzere kimi Frans›z aybu konuya yer verilmez. d›nlar ise, Fransa’n›n tuFrans›z tarihinin kaGürbüz tumunu, “Cezayir Franrar t› lan sayfalar›, yaln›zEvren sa’n›n tabusudur” sözleca Fransa d›fl›nda yap›riyle aç›klamaktad›r. Oylan kötülükleri içermez. sa, yaln›zca Cezayir de¤il, Frans›z Fran sa’da ya fla nan soy k› r›m tarihinin neredeyse tümü Fran- ve katliamlar da, tarihiyle yüzleflsa’n›n tabusudur. me cesareti olmayan bu ülkede Fransa, Yeni Kaledonya, Ma- ta bu dur. “Frans›z’›n Fran s›z’a dagaskar, Haiti, Martinique, Gu- soy k›r›m›” olarak ad lan d›r› lan adaloup, Frans›z Guyan’›, Komor, 1793-1796 Vendée Soyk›r›m›, 2455


Fransa Tarihiyle Yüzleflecek mi?

Bütün Dünya • Ocak 2007

25 A¤ustos 1572 Saint Barthelemy Katliam›, Kölelik Dönemi, “Terör Süreci” olarak adland›r›lan Frans›z Devrimi, ‹kinci Dünya Sa va fl› y›l la r›n da Hitler’in Fransa’daki iflbirlikçisi Vichy Hükümeti Dönemi, bu durumun en somut örnekleridir.

1

789 Frans›z Devrimi, dünyay› yeniden biçimlendirmesinin yan›s›ra, insanl›k tarihinin en kanl› dönemlerinden biri olma özelli¤ini de tafl›maktad›r. Fransa’n›n bat›s›nda, Atlantik Okyanusu k›y›s›ndaki Vendée’de yaflananlar, Frans›z resmi tarihinde, “Vendée ‹syan›” ya da “Vendée Savafl›” olarak adland›r›lmakta, bu olaya karfl› devrim yak›flt›rmas› da yap›lmaktad›r. Kral ve kiliseye ba¤l› insanlar›n yaflad›¤› Vendée, Kral 16. Louis’in idam›na karfl› ç›km›fl, Paris’in atad›¤› yöneticilerin ve anayasaya ba¤l›l›k yemini eden rahiplerin otoritesini tan›mam›fl, yeni vergileri ödemeyi de reddetmiflti. Kimi Frans›z tarihçiye göre, bölge halk›, soylular›n›n önderli¤inde ayaklanm›fl, monarfliyi geri getirmek için savaflm›fl, cumhuriyetçi güçlere yenilmiflti. Oysa yaflananlar›n boyutlar› çok farkl›yd›; yüzbinlerce insan, genç-yafll›, kad›n-çocuk ayr›m› yap›lmaks›z›n vahfli yöntemlerle katledilmiflti. Bir tar›m bölgesi olan Vendée’nin yoksul köylüleri, durumla r›n›n dü ze le ce ¤i umuduy la devrimin ilk y›llar›nda Paris’e ba¤l› kald›lar. Devrimin, ekonomik alanda bekleneni vermemesi ve yok sul lu ¤un sür me si, din adamlar›n›n köylüler üzerindeki 56

etkisini art›rd›. 1791’de, rahiplerden anayasa ba¤l›l›k yemini etmeleri istenince, bu yeminin din yolundan ç›kmak oldu¤unu öne süren köktendinci Katolik rahiplerin k›flk›rtmas›yla ilk kar›fl›kl›klar bafllad›. Daha önce bofl olan kiliseler, art›k ayinler s›ras›nda t›kabasa doluyor, Paris’e yönelik muhalefetin merkezi oluyordu. Kral 16. Lo uis’nin, Ocak 1793’te giyotine gönderilmesi, soylular›n bölgeden göçe zorlanmas›, isyan› tetikleyen ö¤elerin aras›nda say›lsa da, as›l nedenin yoksulluk oldu¤u belirtilir. Bu s›rada, yaln›zca Vendée’de de¤il, Fransa’n›n birçok bölgesinde halk ayaklanmalar› vard›r. Cumhuriyet askerleri hemen her yerde isyanlar› bast›r›rken, Vendée’de Köylü Ordusu kurulmufl, “Beyaz lar” olarak adland›r›lan köy lü güçle ri “Ma vi ler”i, yani cumhuriyet birliklerini yenilgiye u¤ratm›flt›. Köylülerin bafllatt›¤› direnifle yak›n bölgelerden de des tek gelme si üze rine, Vendée’ye, tüm Fransa’ya örnek olacak bir ders vermek için harekete geçen Paris yönetimi, sivillere yönelik katliamlar›n önünü açan kararlar al›r ve 1 A¤ustos 1793’te bir kararname yay›mlar.

B

una göre, bölgedeki ormanlar kesilecek, tarlalardaki ürünlere, büyük ve küçükbafl hayvanlara el koyulacak, isyanc›lar›n mal varl›¤›n›n cumhuriyete ait oldu¤u aç›klanacak, kad›n, çocuk ve yafll›lar baflka bölgelere sürülecekti. Ven dée’nin Köylü Ordu su, Aral›k 1793’te, Nantes yak›nlar›n-

da Savenay’da yenilir ve da¤›l›r. Geride kalan küçük gruplar ise, isyan› sürdürmek için ormanl›k alanlara çekilir. Ordular aras›ndaki savafl Savenay’da bitmifl, s›ra 1796’ya dek sürecek olan toplu katliamlara gelmifltir.

A

rt›k daha rahat hareket eden Louis-Marie Turreau yönetimindeki cumhuriyetçi “Cehennem Birlikleri”, kitleler biçiminde teslim olanlar› ac›mas›zca öldürür, savunmas›z yüzlerce köyü yakar, ateflli silahlardan tasarruf etmek için kad›n, çocuk ve yafll›lar› kesici silahlarla katleder. Bu kanl› zaferin ard›ndan, General François Joseph Westermann, Paris’e gönderdi¤i raporda durumu flöyle özetler: “Cumhuriyetçi yurttafllar, art›k Vendée yok! Çocuklar›yla ve kad›nlar›yla k›l›c›m›z alt›nda can verdi. Vendée’yi, Savenay batakl›klar›na ve ormanlar›na gömdük. Bana verdi¤iniz emir uyar›nca, çocuklar› atlar›m›z›n ayaklar› alt›nda ezdik. Kad›nlar›, yeni asiler do¤urmamalar› için katlettik. Yollar› cesetlerle kaplad›k. Teslim olmak için gruplar biçiminde gelen köylü leri dur maks›z›n kur flu na dizdik. Onlara, devrimin ac›mas›z oldu¤unu göstermek için hiç tutsak kabul etmedik.” Vendée’de öldürülenlerin say›s›na iliflkin farkl› veriler vard›r. Çeflitli kaynaklara göre, ölü say›s› 180 bin ile 600 bin aras›nda de¤iflmektedir. Katliamlar›n merkezi Nantes kentidir. Toplu öldürmeler için farkl› yöntemlere baflvurulmufltur. Kimi isyanc›lar, aileleriyle

birlikte doldurulduklar› gemilerin Atlantik Okyanusu k›y›lar›nda bat›r›lmas›yla öldürülür, kimileri ise su galerilerinde bo¤ularak ya da kurfluna dizilerek öldürülür. Ayr›ca, Vendée halk›n›n önemli bir bölümü, açl›k ve salg›n hastal›klardan öldürülmek üzere, hapishanelere, depolara t›ka basa kapat›l›r. Kaynaklar, 210 bin sivilin yan›s›ra, 100 bini çocuk, 300 bin sivilin de, so¤uk, açl›k ve salg›n hastal›klara terk edilerek öldürüldü¤ünü ortaya koymaktad›r. Vendée Soyk›r›m› hakk›nda birkaç çal›flma vard›r. Reynald Secher’in 1986’da yay›mlanan “Frans›z’›n Frans›z’a Soyk›r›m›” adl› kitab›, Vendée’de yaflananlar›n soyk›r›m olarak tan›mlamas› bak›m›ndan önemlidir. Ayr›ca, Hugh Goug, Stephane Courtois ve Pierre Chaunu gibi tarihçiler de, Vendée’de yaflananlar için soyk›r›m kavram›n› kullanm›flt›r. 24 A¤ustos 1572’de, bugün dünyan›n önemli ve sayg›n müzelerinin bafl›nda gösterilen, dönemin kraliyet saray› Louvre’un bahçesinden bafllayarak, Paris sokaklar›nda, binlerce Protestan Frans›z katledilmifltir. Bir bölüm Frans›z tarihçi, bu katliam›n abart›lmamas›n› ve din savafllar›n›n bir parças› olarak görülmesini önermektedir.

K

atolikler’le Protestanlar aras›nda geçen Üçüncü Din Savafl›, 8 A¤ustos 1570’te imzalanan SaintGermain-En Laye Bar›fl› ile sona ermiflti. Bu s›rada Frans›z taht›nda Kraliçe Catherine de Medecis’in o¤lu 9. Charles bulunuyordu. Kraliçe, yeni bir din savafl›n› önlemek 57


Bütün Dünya • Ocak 2007

mac›yla, Katolik dünyas›n›n önde gelen adlar› papa ve ‹spanya Kral› 2. Philippe’in muhalefetine karfl›n, k›z› Prenses Marguerite de Valois’y›, daha sonra 4. Henri ad›yla Fransa taht›na ç›kacak Protestan Prens Henri de Navarre ile evlendirmeye karar verir.

a

K

raliçe, papan›n kutsamad›¤› nikah› k›ymas› için, Bourbon kardinalini ikna eder. Protestan soylular›n 18 A¤ustos 1572’deki dü¤üne kat›lmak için Paris’e gelmesi, Katolikler’in tepkisini toplar. Bu s›rada Paris’teki hava, sürekli artan fiyatlar, y›ll›k ürünün kötü olmas› gibi nedenlerle oldukça gergindir. Dü¤ün için yap›lan harcamalar›n fazlal›¤› ve lüks ise, Katolikler’i ayakland›ran öteki nedenlerdir. Katolikler’in önde gelen adlar›ndan François de Guisse’in, Protestan liderlerden Amiral Coligny’in em riy le öl dü rül dü ¤ü söylentisinden etkilenen Katolikler, 23 A¤ustos 1572’de Coligny’e baflar›s›z bir suikast düzenlerler. Bu olay Protestanlar’›n ayaklanmas›na neden olur. Bunun üzerine Kral 9. Charles, önde gelen Protestan liderlerin öldürülmesine karar verir ve kentin tüm kap›lar› kapat›l›r. Katliam›n, Louvre’un karfl›s›ndaki Saint Germain Auxarois Kilisesi’nin çanlar› çald›¤›nda bafllayaca¤›, gerekli yerlere önceden bildirilmifltir. 24 A¤ustos 1572 sabaha do¤ru çan sesi duyulunca, önce dü¤ün için kente gelen Protestan soylular katledilir, ard›ndan Paris sokak58

lar›nda katliam bafllar. Coligny, Louvre’daki yata¤›nda öldürülür, bahçeye at›lan cesedi parçalan›r. Yataklar›nda, evlerinde, sokaklarda öldürülen Protestanlar’›n cesetleri, yaln›zca kenti de¤il, Seine Nehri’ni de doldurur. Bordeaux, Lyon, Angers, Orleans, Meaux, Bourges, Saumur gibi kentlere de s›çrayan olaylarda, Protestanlar kitleler biçiminde öldürülür. Farkl› kaynaklara göre, ölü say›s› 5 bin ile 80 bin aras›nda de¤iflmektedir. Papa 13. Gregoire, Protestan kat liam›n dan bü yük mut luluk duydu¤unu aç›klayarak, bu olay›n an›s›na resimler yap›lmas›n› emreder. ‹spanya Kral› 2. Philippe ise, “En mutlu günümü yafl›yorum” der. Katliamdan kurtulan Protestanlar’›n büyük bir bölümü Almanya’ya kaçm›flt›r. 1572’de Fransa nüfusunun yüzde 30’u Protestan iken, bugün bu oran yüzde 2’dir. Dünyan›n uygar ülkelerinden biri olarak gösterilen Fransa’n›n tarihinden k›sa bir bölüm okudunuz. O uygar görüntü biraz kaz›nd›¤›nda ortaya ç›kacak olan kö tü lük le ri giz le mek is te yen Fransa, 23 fiubat 2005’te, tüm e¤itim kurumlar›nda uygulanmas› için, “Sömürgecili¤in ‹yi Yönlerini Ö¤retmek” bafll›kl› bir yasay› kabul etti: “Üniversitelerin araflt›rma programlar› Fransa’n›n Afrika ve deniz afl›r› sömürgelerindeki tarihine hak etti¤i yeri vermeli ve okullarda, özellikle Frans›z sömürgecilik döneminin bu bölgelerdeki olumlu GurbuzEvren@butundunya.com.tr

uncak Abdürrahim T Anlat›yor

Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi taraf›ndan, Mustafa Kemal Atatürk’ün evinde büyütülen, yetifltirilen, ö¤renimi Mustafa Kemal Atatürk’ün istedi¤i do¤rultuda ve koflullarda özel olarak yapt›r›lan Abdürrahim Tuncak, Mustafa Kemal ve ailesinin Akaretler ve fiiflli’deki evlerinde, daha sonra Çankaya Köflkü’nde ve ‹zmir’de onla birlikte oldu¤u y›llardaki gözlemlerini ve an›lar›n›, yaln›zca Mete Akyol’a anlatm›flt›. Abdürrahim Tuncak’la tan›flmas› olay›n› “yaflamsal talihim” olarak niteleyen ve onun, Mustafa Kemal’le ilgili olarak anlatt›¤› an›lar›n›n bir bölümünü olsun yay›mlama izni alabilmesini “mesleksel ödülüm” diyerek övünçle tan›mlayan Mete Akyol, bu an›lar› flimdi Bütün Dünya okurlar›yla paylafl›yor. Kendisini geçen say›m›zda tan›d›¤›n›z Abdürrahim Tuncak’›n, bu say›m›zda yay›m›na bafllad›¤›m›z an›lar›n› okurken, onun an›lar›n›n sat›rlar›nda oldu¤u denli, sat›r aralar›nda da yak›n tarihimizin bugüne de¤in kaleme al›nmam›fl birçok gerçe¤iyle karfl›laflacaks›n›z. Lütfen sayfay› çeviriniz ’


Abdürrahim Tuncak Anlat›yor -1

15 May›s Gecesi Odas›na Çekilmeden Önce Mustafa Kemal Pafla Annesine Sordu:

“Bavullar›m haz›r m›, annem?”

“D

üflman›n ‹zmir’e ç›k- yaparlarken ‹smet Bey cebinden t›¤›n› herkes 15 Ma- pergelini ç›kar›rd›, harita üzeriny›s’ta ö¤rendi ama, de bir fleyler ölçerdi. Çok kez Mustafa Kemal Pafla gördüm onun harita üzerinde bunu bir hafta öncesinpergelle bir fleyler ölçtüden biliyordu. Düflman›n ¤ünü... ‹smet Bey o gün‹zmir’e ç›kmas›n›n o gülerde, Harbiye NezareBenim nün koflullar›nda önle- Gazetecilik ti’nde önemli bir görevnemeyece¤ini de biliyorde bulunuyordu. HarbiGünlerim du. ye naz›r› da, Cevat Pafla idi. Mustafa Kemal Pafla “Onun için, düflmas›k s›k Harbiye Nezaren›n ç›kmas›ndan sonra ti’ne gider, Cevat Pane yap›lmas› gerekti¤i fla’yla görüflürdü. Bu gökonusunda çal›fl›yordu. rüfl me lerin de de hep, Evde, özellikle geceleri Anadolu’ya bir ordu müuzun uzun toplant›lar fettiflinin gidip bizim suyap›yordu. Haritalar seriyordu masan›n üstü- Mete Akyol bay ve askerlerin, orada ‹ngilizler’le bir hadise ç›ne... Arkadafllar›yla bu karmamalar› için s›k› bir haritalar üzerinde görüflmeler yap›yordu. ‹smet Bey (‹nö- disiplin alt›na al›nmalar› gerektinü) çok s›k geliyordu eve. ‹smet ¤ini söylermifl. Cevat Pafla bir gün Bey’in cebinde hep bir pergel Mustafa Kemal’e flöyle demifl: vard›. Harita üzerinde görüflme ‘Peki dedi¤ini yapal›m; ama or60

du müfettifli olarak kimi gönderelim Anadolu’ya?’ “Mustafa Kemal Pafla, Harbiye naz›r›na günlerdir, haftalard›r söyletmek istedi¤i sözü böylece söyletmifl olmufl. Ve yine günlerdir, haftalard›r kafas›nda haz›r olan yan›t› vermifl: ‘Ben gidebilirim’ demifl. “Onun bu yan›t› üzerine Cevat Pafla ka¤›d› kalemi önüne sürmüfl ve ‘Yaz öyleyse’ demifl. ‘Kendi emrini kendin yaz. Ben alt›n› imzalar›m.’ “Harbiye naz›r›n›n emrini, Padiflah Vahdettin’in de onaylamas› gerekiyormufl. Mustafa Kemal Pafla bu emri al›p saraya gitmifl. Hem bu em ri onayla tacak hem de Vahdettin’e veda edecek... “Mustafa Kemal Pa fla’n›n getirip, imzalamas› için kendisine verdi¤i bu emri Padiflah Vahdettin onaylam›fl; ama Mustafa Kemal Pafla’ya bir de nasihatte bulunmufl: ‘Teftiflten öte bir fleyler yapma, fazla ileri gitme’ demifl. ‘‹ngilizler’i k›zd›rmayal›m...’ “15 May›s 1919 günü Mustafa Kemal Pafla’n›n cebinde kendi yazd›¤›, Harbiye naz›r›n›n imzalad›¤›, padiflah›n da onaylad›¤› iflte bu emir vard›. “Düflman›n ‹zmir’e ç›kt›¤› o gün, Mustafa Kemal Pafla evden ç›kmad›. Bütün gün kahve içti, sigara içti,

evin orta kat›nda hep dolaflt›, yürüdü. O gün Rauf Bey geldi eve. Cevat Abbas geldi, Refet Bey, Refik Saydam Bey, Hayati Bey, Muzaffer K›l›ç Bey geldiler eve... “Akflam herkes gittikten sonra Mustafa Kemal Pafla bizi toplad› ve anneme flöyle dedi: ‘Annem... ‹stanbul’dan sonra düflman ‹zmir’i de almaya teflebbüs etti. Bizim art›k bu vatanda yaflamam›z haram olacak. Benim düflüncem, ilk f›rsatta Anadolu’ya geçmektir. Sonra da icab› halinde sizi de oraya ald›r›r›m.’ “An nem bu söz le ri bü yük bir ol gun luk la karfl›lad›: ‘Asker ifli bu... Ben anlamam, Pafla’ dedi. ‘Fakat sen gittikten sonra da biz art›k bu evde oturamay›z. Bu ev bize çok pahal›ya gelir. Akaretler’deki evi boflaltmad›k nas›l olsa... fiakir A¤a oturuyor flimdi. fiakir A¤a kendi evine geçer, biz de oraya tafl›n›r›z.’ “Mustafa Kemal Pafla, annemin bu sözüne karfl› durmad›: ‘Pe ki... Ka ra r› siz ve rir siniz’ dedi. ‘Akaretler’e tafl›n›rs›n›z, ben sizi ald›r›ncaya kadar orada kal›rs›n›z.’ “Mustafa Kemal Pafla, bu konuflmadan sonra anneme sordu: ‘Ba vul la r›m ha z›r m›, annem?’ dedi. ‘Elbette haz›r’ dedi annem. ‘Üç bavulun da haz›r, Pafla.’

“Annem... ‹stanbul’dan sonra düflman ‹zmir’i de almaya teflebbüs etti.

Bizim art›k bu vatanda yaflamam›z haram olacak.”

61


Mustafa Kemal, annesi Zübeyde Han›m ve ablas› Makbule Han›m “Mustafa Kemal Pafla yine sordu: ‘Üç tane sivil elbisem de haz›r m›?’ dedi. “Annem, bafl›n› ‘Evet’ anlam›nda sallarken, bir yandan da sordu: ‘Sen paflas›n, askersin, o¤lum’ dedi. ‘Bir tak›m sivil elbise hadi neyse ama, üç tane sivil elbiseyi ne yapacaks›n?’ “Mustafa Kemal Pafla’n›n bu soruya yan›t› k›sa oldu: ‘Her ihtimale karfl›, annem’ dedi. ‘Her ihtimale karfl›...’ “Hepimiz yataklar›m›za çekildik. Mustafa Kemal Pafla’n›n geç saatlere kadar uyumad›¤›n› çok iyi biliyorum. Onun odas›n›n alt›ndaki odada yat›yordum. Ben uzun zaman uyumad›m. Mustafa Kemal Pafla’n›n dolaflt›¤›n› hep duydum. Sonra uyumuflum. “Ertesi sabah, 16 May›s sabah›... O sabah uyand›¤›m›zda günefl daha yeni do¤mufltu. Evde bir telafl vard›. Biraz sonra Cevat Abbas Bey, Hayati Bey, tan›mad›¤›m bir 62

iki kifli daha geldiler. Mustafa Kemal Pafla’n›n üç bavulunu indirdiler, kap›n›n yan›na koydular. Bir otomobil sesi duydum, d›flar› f›rlad›m. Evin önünde durdu otomobil. Harbiye Nezareti’nin otomobiliymifl. Cevat Abbas Bey, Hayati Bey ve öteki konuklar evden ç›kt›lar, otomobilin yan›na gittiler. “Annem ve Makbule ablam, kap›n›n iç taraf›nda yanyana durmufllar, bekliyorlard›. Annem bana yavaflça seslendi: ‘Bakrac›n haz›r m›?’ dedi. ‘Evet... Haz›r’ anlam›nda bafl›m› sallad›m. “Mustafa Kemal Pafla annemin elini öptü. Annem de kollar›n› onun boynuna sard›, yanaklar›ndan öptü. Sonra s›ra Makbule ablama geldi. Makbule ablam e¤ildi, onun elini öptü. O da Makbule ablama sar›ld›, onu öptü. “Kap› aral›kt›. Mustafa Kemal Pafla’dan önce ç›kt›m ve bahçe parmakl›klar›ndaki bahçe kap›s›na

bessüm etti. gittim, orada “Kaç gündurdum. den beri ilk Bahçede hakez o an n›meli çiçe¤i g ö r d ü m vard›. Dallar› Mustafa Keçok kal›nd›. mal Pafla’n›n A¤aç gibi kayüzünün l›n dallar› güldü¤ünü... vard›. Bu “Oto mo dallar, bahbil hareket çeden ç›k›etti, ben de yor, evin kaduas›n› yapap›s›n›n üzerirak bakraçtane do¤ru ki suyu dökuzan›yordu. tüm arkas›n“Mus ta fa dan... ElimKemal Pafla deki bofl evin kap›s›nbakraçla eve dan ç›kt›, hagir di ¤im de, n›meli çiçe¤iiçeride bir an ne bakt›. Bir kimsenin koara elini nufl ma d› ¤› n› uzatt›, tam fark ettim. koparacakSonra h›çk›ken vazgeçti, r›klar bafllageri çekti elid›... Annemle ni. Bahçe kaMakbule abp›s›na geldi, Mustafa Kemal’in Samsun’a gitmeden lam›n içlerini b e n i m önce ‹stanbul, fiiflli’de oturdu¤u ve çekerek a¤laönümde durbugün müze olarak kullan›lan ev malar›na ben du. Diz çöktü, bafl›m› avuçlar›na ald›, iki yana- de kat›ld›m, ben de a¤lamaya bafllad›m. O gün evde ö¤le yeme¤i ye¤›mdan öptü beni. ‘Evin erke¤i sensin, Abdürrahim’ nilmedi. Akflamüstü aile dostumuz Dr. Rasim Ferit Bey geldi. dedi. ‘Haydi allaha›smarlad›k...’ ‘Hiç merak etmeyin’ dedi. ‘Ha“Eline uzand›m, elini öptüm. ‘Yolunuz aç›k olsun, Pafla’ de- y›rl›s›yla bir güzel yolcu ettik...’”• dim. ‘Güle güle, gidiniz hay›rl›s›yGelecek Yaz›: Mustafa Kemal la dönünüz...’ Pafla, Band›rma’n›n kaptan›na “Bahçe kap›s›n›n kenar›na koyflöyle dedi: “Sen bu geminin du¤um bakrac› ald›m, yola ç›kt›m. kaptan›s›n, ama ben de Otomobilin hareket etmesini bekkomutan›y›m. Bu andan liyordum. Döndü, bakt›, beni göritibaren ben ne dersem, vapur dü. Elimdeki bakraçtaki suyu aro flekilde hareket edecek.• kas›ndan dökece¤imi anlad›. Te63


T

emelde iki tür insan vard›r: ‹yimserler ve kötümserler. Peki hangisi daha ak›lc›d›r? Tabii, kötümserler kendilerinin “gerçekçi” olduklar›n› öne süreceklerdir. Onlara göre yaflam çetindir; ço¤u kez ifller insan›n istedi¤i gibi gitmez ve sonunda kötü bitecek fleyler için umutlanmamak gerekir. Onlar›n inanc›na göre, e¤er bir iflin ters gitmesini beklerseniz, düfl k›r›kl›¤›na u¤ramazs›n›z. Oysa kötümserlerin iyimserlere göre daha fazla düfl k›r›kl›¤›na u¤rad›¤›n› söylersem flafl›rmay›n. Nedeni basittir: Onlar hep baflar›s›zl›¤› ararlar. Olumsuz varsay›mlar›n› kan›tlayacak belirtiler görmek isterler. Olumsuz biten deneyimlerini, iyimser düflünceye karfl› cephane olarak kullan›rlar. Onlara göre iyimserler kafalar›n› kuma gömmüfllerdir ve yaflam›n gerçeklerini göremiyorlard›r. Oysa, iyimserler bilirler ki, kimsenin elinde gelece¤i tam olarak gösterebilen bir falc› küresi yoktur. Bilirler ki, kötümserler terslik olaca¤›ndan ne denli emin olsalar da, bunu yaln›zca tahmin etmektedirler. ‹yimserlere göre, kimse ne olaca¤›n› gerçekten bilemeyece¤i için herfleyin en iyisi olaca¤›n› varsayarak yaflam› daha zevkle yaflamak çok daha ak›ll›cad›r. Baflar›n›n en temel yasalar›ndan biri, enerjinizin dikkatinizi izledi¤idir. Bu yasa iyimser ya da kötümser •Dr. Richard Carlson herkes için geçerlidir; be¤enseniz ‹nternet Yay›n›• de be¤enmeseniz de... E¤er enerjiniz daha iflin bafl›ndayken olumsuzsa, e¤er yaln›zca kusurlar›, sorunlar› ve yaflam›n temel olarak kötü oldu¤unu gösteren belirtiler ar›yorsan›z, enerjinizin tümü bu yönde kullan›l›r. Baflar›y› ve bollu¤u görebilme beceriniz ciddi olarak s›n›rlan›r. Gördü¤ümüz ve görme¤i bekledi¤imiz fleyleri kendimiz yarat›r›z. E¤er bir duruma olumsuz beklentilerle giriyorsak, olumsuz sonuçlar yaratmam›z da kaç›n›lmazd›r. Kimin baflar›l› olma olas›l›¤› daha fazlad›r? Tabii ki, iyimserlerin. Asl›nda, insan yaln›zca ne ar›yorsa onu bulmakla kalmaz, bunu yarat›r da... Çözüm ar›yorsan›z, genellikle arad›¤›n›z› bulursunuz. Peki, her zaman baflar›l› olacak m›s›n›z? Kesinlikle bunu iddia etmiyorum. Ama bir iyimser bu olay›, “Gördün mü bak, ben söylemifltim” diyen kötümserlerin tersine iyi bir ders olarak görecektir. Buna benzer bir fleyde baflar›s›z olursam, edindi¤im deneyimin ileride iflimi kolaylaflt›raca¤›n› düflünürüm ve hiç üzülmem. ‹yimserlik ak›l dolu bir felsefedir. Siz de mutlaka denemelisiniz.•

Kurtuluflun Kurmaylar›–5 Mustafa Kemal Refet Pafla’ya, “E¤er at›na binip Anadolu içlerine girmek istiyorsan, ben bir gün senin bu arzunu yerine getiririm” demiflti. Bu sözler, Refet Pafla’n›n Samsun’a ayak basanlar aras›nda olmas›yla gerçe¤e dönüfltü. ‹ki arkadafl aras›ndaki dayan›flma ülkenin en ateflli günlerinde omuz omuza devam etti.

‹yimser Olmak

Gönderi: Eda Baykan 64

‹brahim Refet Bele •Arma¤an Beydo¤an - Bütün Dünya• utuk, “19 May›s 1919’da Samsun’a ç›kt›m” diye bafllar. Mustafa Kemal, 16 May›s’ta, özenle seçti¤i 18 kiflilik bir toplulukla ‹stanbul’dan Band›rma Vapuru’na bindi ve üç gün sonra Samsun’a ç›kt›. Çetin bir yolculuktu bu yolculuk, ülke için bir umut yolculu¤uydu, kat›lanlar için yeni ve çetin bir yaflam›n bafllang›c›yd›. Atatürk’ün yol arkadafl› bu 18 kifli, Kurtulufl Savafl›’n›n “ilk saatine” ta-

N

n›k olmufllar, o saati bafllatanlar aras›nda yer alm›fllard›. Üçüncü Kolordu Kumandan› Miralay Refet Bey, Müfettifllik Kurmay Baflkan› Miralay Kaz›m Bey, Birinci fiube Müdürü Hüsrev Bey, Topçu Kumandan› Binbafl› Kemal Bey, Miralay Doktor ‹brahim Bey, Binbafl› Doktor Refik Bey, Baflyaver Yüzbafl› Cevat Bey, Yüzbafl› Mümtaz Bey, Yüzbafl› ‹smail Hakk› Bey, Yüzbafl› Ali fievket Bey, Yüzbafl› Mustafa Bey, Üste¤men Haya65


Bütün Dünya • Ocak 2007

ti Bey, Üste¤men Abdullah Bey, Üste¤men Hikmet Bey, Aste¤men Muzaffer Bey, fiifre Katibi Faik Bey, fiifre Katibi Memduh Bey, Band›rma Gemisi’nin yolcular›yd›. iralay Refet Bey’in, bu “teftifl heyeti”nde yer almas›, fiiflli’deki evde kararlaflt›r›lm›flt›. Atatürk’ün bu evi, Anadolu’da bafllat›lacak olan direnifl haz›rl›klar›n›n karargâh› gibiydi. Bu evi s›k s›k ziyaret edenler aras›nda Refet Pafla da vard›. Mustafa Kemal, Refet Pafla’n›n atlara düflkünlü¤ünü biliyordu. Atlara düflkünlük bir özgürlük düflkünlü¤üdür. Özgürlük ise ülkesi özgür olan yurttafllar›n özgürlü¤üdür. Refet Pafla’ya bir gün flu anlaml› soruyu sormufltu: “Sen atlara merakl›s›n. Ne düflünüyorsun?” Refet Pafla bu soruya flu karfl›l›¤› verdi: “Üsküdar’dan ata bineyim ve hep ileri gideyim.” Mustafa Kemal, bu yan›ttaki duyguyu derinden duyumsam›fl, “E¤er at›na binip Anadolu içlerine girmek istiyorsan, ben bir gün senin bu arzunu yerine getiririm” demiflti. Bu sözler, Refet Pafla’n›n Samsun’a ayak basanlar aras›nda olmas›yla gerçe¤e dönüfltü. Refet Pafla da, Mustafa Kemal Pafla’n›n müfettifl olarak atanmas›nda etkinli¤i olmufl kurmaylardand›. ‹ki arkadafl aras›ndaki dayan›flma ülkenin en ateflli günlerinde omuz omuza devam etti. ‹brahim Refet Pafla da Selanikli, Mustafa Kemal gibi, 1881 do¤umludur. 1909’da Harp Akademi-

M

66

si’ni bitirdikten sonra üstlendi¤i kurmay subayl›k dönemi, Balkan ve Birinci Dünya Savafllar› içinde Do¤u’dan Bat›’ya birçok cephede geçmifl, de¤erli bir Osmanl› subay›yd›. Askerlik yetene¤i özellikle Filistin Cephesi’nde öne ç›kan Refet Pafla, 1916’daki Gazze Muharebeleri’nden sonra albayl›¤a yükseltilmiflti. 1919’a de¤in tümen ve kolordu komutanl›¤› ve jandarma genel komutanl›¤› görevlerini de üstlenen Refet Pafla’n›n yaflam›n›n 19 May›s 1919’dan sonras›n› tümüyle Kurtulufl Savafl› belirledi. Samsun’dan hemen sonra, Bat› Cephesi’nde Kuvâ-y› Milliye güçlerini toparlay›p iflgalci Yunan ordusuna karfl› Ayd›n ve Nazilli’de ilk direniflleri bafllatanlar›n bafl›nda Refet Pafla vard›. Kurtulufl Savafl›’n›n ana yolunu belirleyen Amasya Genelgesi’ni imzalayan dört kurmaydan biri de Refet Pafla’yd›. Pafla, daha sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerinde de Mustafa Kemal’in çizdi¤i yolun en öndeki destekçilerinden olmufltu. Pafla, Türkiye tarihinin yazg›s›n› belirleyen bu tarihsel toplant›lar›n ve al›nan kurucu de¤erdeki kararlara kat›lmas›n›n yan›s›ra, Anadolu’daki Delibafl, Çerkez Ethem, Demirci Mehmet Efe gibi ayaklanmalar›n›n bast›r›lmas›nda da etkin görev üstlendi. irçok alanda ve birçok cephede görev sürdüren Refet Pafla, son Osmanl› Mebusan Meclisi’nde ‹zmir milletvekili seçilmifl, Ankara’da yeni kurulan TBMM’ye de ‹zmir milletvekili olarak girmiflti. Fevzi Çakmak Pafla Hükümeti’nde ‹çiflleri Bakanl›¤›, bir dönem de

B

‹brahim Refet Bele

Milli Savunma Bakanl›¤› görevini üstlenen Refet Pafla’n›n rütbesi generalli¤e yükseltildi. Mudanya Mütarekesi’nden sonra Ankara Hükümeti’nce Do¤u Trakya’y› teslim almakla görevlendirilen pafla, bu görevini tamamlad›ktan sonra bir süvari birli¤iyle 19 Ekim 1922 y›l›nda ‹stanbul’a girdi ve coflkulu bir kalabal›k taraf›ndan karfl›land›. ‹stanbul’da Halife Abdülmecid’e bir at arma¤an ederek Hilafet’in korunaca¤›na iliflkin sözler söyleyince Mustafa Kemal’le aralar› aç›ld›. 1923 y›l›nda ‹stanbul milletvekili olarak TBMM’ye girmiflti. Mustafa Kemal, asker milletvekillerinin “ya askerli¤i ya da sivil görevi seçmeleri”ni istemesi üzerine milletvekilli¤ini seçti, askerlikten ayr›ld›. Pafla de¤il, art›k Refet Bey’di. Refet Bey’in bundan sonraki yaflam› ülkede demokrasinin yerleflmesi için siyasal çal›flmalarla sürmüfltür. Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin kurucular› aras›n-

da yer ald›. 1925’te partisi kapat›ld›, 1926’da Atatürk’e Suikast Davas›’nda, tutukland›, yarg›land›, tüm paflalar gibi o da akland›. Mahke me so nu cundan son ra 1939 y›l›na de¤in köflesine çekilip k›rg›n bir yaflam sürdü. Bu tarihte CHP’den seçildi¤i milletvekilli¤i görevini yürüten Refet Bey, Demokrat Parti döneminde, Birleflmifl Milletler’ce 1950’de kurulan Filistin Mültecilerine Yard›m Komitesi’nde görev yapmak üzere dört y›l Beyrut’ta yaflad›. Refet Bele, 1963 y›l›nda çok sevdi¤i ‹stanbul’da yaflama veda etti.• Yay›n Genel Yönetmeninin Notu: Gerçekte Mustafa Kemal’le s›n›f ardakafl› olan Ali Fuat Cebesoy’la ilgili olarak geçen say›m›zda bir yanl›fll›k sonucu, “Ali Fuat Cebesoy ve Mustafa Kemal’in Beyrut Süvari Alay›’nda tan›flt›klar›” bilgisi yer alm›flt›r. Düzeltir, özür dileriz.•

Çocu¤unun gelece¤i için endifleli olan anne, onun daha iyi bir e¤itim alabilmesini sa¤lamak için, çocu¤unu koleje kaydettirmek istedi. Endifleli anne, Çocu¤unu da yan›na alarak okul müdürünü ziyaret etti. Müdür, endifleli anneye okulun e¤itimi hakk›nda gerekli bilgileri verdi. Kad›n, müdürün aç›klamalar›n› can kula¤›yla dinledikten sonra “Tamam” dedi. “O¤lumun kayd›n› yapt›rmak istiyorum. Yaln›z sizden bir fley rica edebilir miyim?” Müdür nazik bir biçimde “Elbette, buyurun” dedi. Kad›n ricas›n› dile getirmekte biraz endifleliydi; ama ne iste¤ini de bildirmek istiyordu: “Müdür bey, acaba dersleri biraz basitlefltiremez misiniz?” dedi. “Benim o¤lum bu e¤itim program›n› kald›ramaz, derslerin hepsini izleyemez; ama koleji de bir an önce bitirmesini istiyorum.” Müdür kad›na dönerek, “Elbette han›mefendi” dedi. “Siz çocu¤unuz ne olmas›n› istiyorsunuz, onu söyleyin. Bildi¤iniz gibi bir mefle a¤ac› yüz y›lda yetiflirken bir kabak için iki ay yeterli.”• 67


B

akmad›¤›m› sand›¤›n zaman, ilk yapt›¤›m resmimi buzdolab›n›n kap›s›na ast›¤›n› gördüm ve hemen bir baflka resim yapmak istedim. Bakmad›¤›m› sand›¤›n zaman, sokaktaki bir kediyi besledi¤ini gördüm ve hayvanlara karfl› nazik olman›n iyi bir fley oldu¤unu ö¤rendim. Bakmad›¤›m› sand›¤›n zaman, benim için en çok sevdi¤im keki yapt›¤›n› gördüm ve küçük fleylerin yaflamdaki özel fleyler olabilece¤ini ö¤rendim. Bakmad›¤›m› sand›¤›n zaman, yemek yapt›¤›n› ve hasta olan bir arkadafl›na götürdü¤ünü gördüm ve hepimizin birbirimize bakmam›z gerekti¤ini ö¤rendim. Bakmad›¤›m› sand›¤›n zaman, zaman›n› ve paran›, hiçbir fleyi olmayan insanlara verdi¤ini gördüm ve bir fleylere sahip olanlar›n, hiçbir fleyi olmayanlara vermeleri gerekti¤ini ö¤rendim. Bakmad›¤›m› sand›¤›n zaman, evimizi ve içindeki herkesi gözetti¤ini, özen gösterdi¤ini gördüm ve bize verilenlere bakmam›z gerekti¤ini ö¤rendim. Bak ma d› ¤›m› sand›¤›n •Diane David zaman, iyi ‹nternet Yay›n›• du yum sa ma d›¤›n zamanlarda bile sorumluluklar›n› yerine getirdi¤ini gördüm ve büyüdü¤üm zaman sorumlu olmam gerekti¤ini ö¤rendim. Bakmad›¤›m› sand›¤›n zaman, gözlerinden yafllar akt›¤›n› gördüm ve kimi zaman olaylar›n incitti¤ini; ama a¤laman›n yanl›fl olmad›¤›n› ö¤rendim. Bakmad›¤›m› sand›¤›n zaman, umursad›¤›n› gördüm ve olabilece¤im herfley olmay› istedim. Bakmad›¤›m› sand›¤›n zaman, büyüdü¤üm zaman iyi ve üretici bir insan olmak için bilmeye gereksinim duydu¤um yaflam›n derslerinin ço¤unu ö¤rendim. Bakmad›¤›m› sand›¤›n zaman, sana bakt›m ve “Bakmad›¤›m› sand›¤›n zaman gördü¤üm herfley için teflekkür ederim” demek istedim.•

Bakmad›¤›m› Sand›¤›n Zaman

Gönderi: ‹lker ‹nal 68

‹ki bölümden oluflan bu dizimizde, insanl›¤›n evrimine katk›da bulunan kiflilerin önce, “insansal özelliklerini yans›tan yaflam öyküleri”ni sunuyor, sonra da ileriki sayfalar›m›zda, bu kiflinin insanl›¤a katk›s›n› aç›kl›yoruz.

Valsin Kral› Konserden konsere, baflar›dan baflar›ya koflan bir müzisyen, ona her yönden destek olan ak›ll› ve güzel bir efl... Günler mutlu bir biçimde ve dolu dolu geçiyorken, 1878 y›l›nda sevgili efli Jetty’nin bir kalp krizi sonucu aniden ölümü ünlü besteciye çok ac› bir darbe oldu. nlü bir besteci ve orkestra ras›’nda ve Viyana Tiyatrosu’nda flefiydi. Viyana sosyetesi- sahneye ç›km›flt›. Besteciyle de nin de gözbebe¤iydi. ‹flle- 15 y›ld›r tan›fl›yordu. Hakk›n› verrinin yo¤unlu¤undan m›, yoksa mek gerekirse Henrietta göz kagönlüne göre bir bayan bulama- maflt›ran cazibeli bir kad›nd›. Yod›¤› için mi bilinmez, 37 yafl›na ¤un konserlerle ve flatafatl› partigelmesine karfl›n henüz evlen- lerle dolu yaflam› olan bestecimimemiflti. Evlenmeye de hiç niye- zin ya flam temposu na; ancak ti yok gibiydi. Fakat, 28 A¤ustos Henrietta ayak uydurabilirdi. Ger1862’de çok popüler bir flark›c› çekten de öyle oldu. Evlendikten olan Henrietta “Jetty” Treffz ile sonra, bir zamanlar›n ünlü flark›aniden evlenmesi, Viyana sosye- c›s› ve Barones Todesco’su, mütesinde önce flaflk›nl›¤a kemmel bir sekreter, flisonra da dedikodu karin bir ev sahibesi ve büza n› n›n kayna ma s› na bir menajer oldu ve ‹nsanl›¤a yük ne den ol du. Çün kü eflinin tüm günlük probAdanan Jetty besteciden 10 yafl lemlerini üstlendi. Örnebüyüktü. Üstelik daha Yaflamlar ¤in konser anlaflmalar› önce banker Baron Caya p›yor, sözleflmeleri valier-Maurice Todesco gözden geçiriyor, turne ile yaflam›fl ve ondan düzenliyor, parasal koyedi çocu¤u olmufltu ve nular› mükemmel bir tiona “Barones Todesco” tizlikle hallediyordu. deniliyordu. Ayr›ca, bestecinin yeni Jetty, ünlü bir kuyap›tlar›n› bizzat kendisi yumcu olan Joseph Chatemize çekip, bas›lmak Yücel lu petzky’nin k›z›y d›. üzere matbaaya gönderiAksoy Muhteflem bir soprano yordu. Tüm bunlar yetsesi vard›. Dresden Opemezmifl gibi evinde dü-

Ü

69


Bütün Dünya • Ocak 2007

zenledi¤i partilerin de görkemli bir biçimde geçmesi için her türlü önlemi al›yordu. K›saca, eflinin rahat çal›fl›p güzel besteler yapabilmesi için gerekli ortam› en iyi biçimde sa¤l›yordu. onserden konsere, baflar›dan baflar›ya koflan bir müzisyen, ona her yönden destek olan ak›ll› ve güzel bir efl... Günler mutlu bir biçimde ve dolu dolu geçiyorken, 1878 y›l›nda sevgili efli Jetty’nin bir kalp krizi sonucu aniden ölümü ünlü besteciye çok ac› bir darbe oldu. Eflini aniden kaybetmek onu elbette çok sarsm›flt›. Ama bu floku çabuk atlatan besteci, çok sevdi¤i eflinin ölümünden yaln›zca 50 gün sonra kendisinden 25 yafl küçük Angelica Dittrich ile evlendi. 30 Mart 1850’de Polonya’da Breslau kentinde do¤an Angelica, hayranlar›n›n takt›¤› adla “Lily” müzik yaflant›s›na da erken yafllarda korist olarak bafllad›. Daha sonra Viyana Tiyatrosu’nda sözleflme imzalayarak solist oldu. Ünlü orkestra flefimizin yapt›¤› bu ikinci evlilik malesef yürümedi. Sürekli kavga ediyorlard›. Bu arada Viyana Tiyatrosu yöneticisi Franz Steiner ile Lily aras›n-

K

da bir aflk dedikodusu da vard›. 9 Aral›k 1882’de ayr›ld›lar. Besteci üçüncü evlili¤ini, mali dan›flman›n›n k›z› Adele Deutsch ile yapt›. Adele 1856’da Viyana’da do¤mufltu. 1874’de bir bankerin o¤lu olan Anton Strauss ile evlendi. 1877 y›l›nda Anton Strauss’un ölümünden bir süre sonra, 57 yafl›na gelmifl olan besteciyle yaflamaya bafllad›. Yani aralar›ndaki yafl fark› 31’di. Kilise, bestecinin önceki efli Lily’den ayr›lmas›na onay vermedi¤i için Adele ile hemen evlenemediler. Oysa ünlü besteci, ilk efli Jetty denli becerikli olan Adele’yi çok seviyor ve evlenerek onu taçland›rmak istiyordu. Bu engeli aflmak için ünlü müzisyen Saksonya vatandafll›¤›na geçti ve Protestan oldu. Yeni kat›ld›¤› kilise evlenmelerine onay verdi ve iki sev gi li ancak 15 A¤us tos 1887’de evlenebildiler. Ünlü besteci ve orkestra flefinin bu üçüncü evlili¤i, ölüm tarihi olan 3 Haziran 1899 y›l›na de¤in mutlu bir biçimde sürdü. Müzik sayfalar›na ad›n› alt›n harflerle “Valsin Kral›” olarak yazd›ran bu ünlü besteci ve orkestra flefinin yaflam öyküsünü 132’nci sayfam›zda bulacaks›n›z.•

‹fl baflvurusunda bulunan yeni adayla görüflme yapan insan kaynaklar› yöneticisi, ifle almak istedi¤i kiflide arad›¤› en önemli özelli¤i aç›klad›: “Sorumlu bir kifli olsun, yeter” dedi. “Sorumlu bir kifli ar›yoruz burada...” Yeni aday, ellerini ovuflturmaya bafllad›: “Arad›¤›n›z kifli galiba benim, efendim” dedi. “Bir önceki iflimden ‘Herfleyden ben sorumlu tutuldu¤um için’ kovulmufltum.”• Gönderi: Haluk Erdemol 70

Larry Stewart, iflleri yolunda gitmeyen flanss›z kiflilere yirmialt› y›ld›r, para ve umut da¤›tan kiflinin kendisi oldu¤unu aç›klad›.

Giz 26 Y›l Sonra Çözüldü

G

eçti¤imiz 26 y›l boyunca Yard›m ve umut iletilerini yaymak bir adam insanlara iflleri- istiyor. Öteki insanlar› da, daha az nin yolunda gitmesi için flansl› olanlara yard›m etmeleri için para ve nazik sözler da¤›- verebilecekleri denli çok para vert›p karfl›l›¤›nda hiçbir fley bekleme- meye ve zaman ay›rmaya yönlenden sokaklarda dolaflt›. Bu adam›n dirmek istiyor. Yapt›klar›n›n baflkaad› hep s›k› saklanan bir lar›na esin vermesini umut giz olarak kald›. ediyor. Fakat bunu ad›n› O kifli, bu y›l, en so- Bir Baflka aç›klamadan yapamayaca¤›n› biliyor. “Kafama poflet nunda, kimli¤ini aç›klaBak›fl geçirip konuflamam ki!” maya karar verdi. Neden diye espri yap›yor. mi? Ona kanser tan›s› kondu. Kemoterapi teda‹flte bu yüzden ad›n›n visi gördü ve k›rkbefl kilo Larry Stewart oldu¤unu, kaybetti. Beyaz saçlar› tüKansas’ta yaflayan ellisekiz müyle döküldü. Doktorlar yafl›nda bir ifl adam› olduurlar›n küçüldü¤ünü söy¤unu aç›kl›yor. Stewart yirlüyorlar; ancak o emin mialt› y›l boyunca yabanc›Cheryl olam›yor. Zaman›n kendilara 1,3 milyon dolar›n sini s›k›flt›rd›¤›n› duyum- Tanr›verdi üzerinde yard›mda bulunsuyor. Konuflmak istiyor. du¤unu tahmin ediyor. 71


Giz 26 Y›l Sonra Çözüldü

Bütün Dünya • Ocak 2007

Ancak bu hay›rsever insan›n bir zamanlar baflkalar›na yard›m edebilecek durumda olmad›¤›n› bilmek gerek.

Ç

ocuklu¤u yoksulluk içinde geçmifl. Büyükannesi ve büyükbabas›, ona ellerinden geldi¤i denli bakabilmifl; karn›n›n doymas› ve giyecek bir fleylerinin olmas› için çaba harcam›fllar. Stewart’›n ayakkab›lar›n›n tabanlar› eskidi¤inde onlar›

ancak mukavva ile de¤ifltirebiliyorlarm›fl. Sular›n› odun sobas›n›n üzerinde ›s›t›yorlarm›fl. Stewart, bir hay›r derne¤inin, evlerine nadiren yiyebildi¤i taze meyveyle dolu bir yiyecek sepeti getirdi¤i zaman duyumsad›¤› sevinci hiçbir zaman unutamad›. Okula gitmekte zorland› ve kap› kap› dolaflarak sat›c›l›k yapmaya bafllad›. 1971 y›l›nda bir gün, patronu ücretini ödeme¤i kesti. ‹ki günü hiçbir fley yemeden 72

geçirdikten sonra küçük bir lokantaya girdi ve kahvalt› istedi. Her lokmay› tad›n› ç›kara ç›kara yedi, kahvesini son müflteri de ç›kana dek yavafl yavafl içti. Sonra, elini cebine götürdü, yüzünde flafl›rm›fl bir ifadeyle çevresine bak›narak cüzdan›n› kaybetmifl gibi yapt›. ‹flte o an, lokantan›n sahibi kendisine do¤ru yürüdü ve yere e¤ildi. “Evlat, bunu düflürdün herhalde” diyerek kendisine yirmi dolarl›k bir banknot uzatt›. Nazik lokanta sahibi ona, en fazla gereksinim duydu¤u anda yard›mc› olmufltu. Yirmi dolar Stewart için bir servetti sanki. O da gücü yetti¤ince yabanc›lara yard›m etmeye kendi kendine yemin etti. Yaflam› biraz olsun yoluna girdi. Ev len di. Ye ni den çal›flmaya bafllad›; ama çal›flt›¤› flirket iflas etti. Onun için tüm yollar›n t›kand› ¤› n› dü flündü. H›rs›zl›k yapacakt›, bunun için bir silah bile edindi; ancak son dakikada vazgeçerek evine gitti. Telefonu çald› ve arayan kifli, kendisine borç vermeyi öneren canayak›n bir akrabas›yd›. Stewart yeniden ifle girdi; ancak yine ifller yolunda gitmedi. Y›l sonu tatilinden hemen önce iflten kovuldu. Bir sonraki y›l da ayn› fley oldu. 1979 y›l› Aral›k ay›yd›. Onun d›fl›nda herkes mutluydu ve bayram haz›rl›klar› yap›yordu. Sokaklar renkli renkli ›fl›klarla,

Noel Baba figürleriyle ve süslü y›lbafl› a¤açlar›yla donat›lm›flt›. Üzgün ve düflünceli bir durumda bir fleyler yemek için bir kafeye gitti. Bayan bir garson, arabas›n›n cam›ndan sipariflini sordu. Garson üflümüfltü ve kötü görünüyordu. Pardösüsü o denli inceydi ki, o so¤ukta üflümemesi olanaks›zd›. Stewart kendi kendine düflündü: “Benim durumum kötü; ama bir de flu k›zca¤›za bak, bu so¤ukta d›flar›da böyle...” Hesab› ödemeye gelince s›ra, Stewart garsona yirmi dolar verdi ve üstünün kalmas›n› söyledi. K›z›n dudaklar› titredi ve gözlerinden yanaklar›na do¤ru yafllar süzülerek, “Beyefendi, bunun benim için ne anlama geldi¤ini tahmin edemezsiniz” dedi minnettar bir ifadeyle. Stewart ayn› gün bankaya gitti ve bafllang›ç için pek fazla olmasa da iki yüz dolar çekti.

B

u pa ra y› gereksinim duyan yabanc›lara da¤›tmay› planlam›flt›. Kendisi için bu bir y›lbafl› arma¤an› olacakt›; ancak bunu kimli¤ini kimseye aç›klamadan, kimsenin dikkatini çekmeden yapacakt›. ‹flte o andan sonra, yard›mseverli¤in hem alan› hem de vereni zenginlefltirdi¤i düflüncesiyle gizli görevini yerine getirmeyi sürdürdü. Kariyerinde yükselmeye bafllad›.

Kablolu televizyon ve kentleraras› telefon hizmeti vererek çokça para kazand›. Güzel bir evle iyi bir araba ald›; ancak kazand›¤› paran›n hepsini kendisine ay›rmad›. Paras›n›n ço¤unu hay›r derneklerine ba¤›fllad›. Bir yandan da sokaklarda yoksul insanlara para da¤›tt›. Bunu tüm bir y›l boyunca yapard›; ancak y›lbafl› yaklaflt›¤› zamanlarda özel bir çaba harcard›. Bu bayram günlerinde, eski püskü paltolar giyen, yoksul bir mahallede otobüs bekleyen insanla-

r›, sokakta yaflayan evsizleri, tekerlekli sandalyeye mahkum olanlar› ya da kuca¤›nda bebe¤iyle dolaflan anneleri arar bulurdu. Kendisi de evsiz, aç ve bitkin oldu¤u zamanlarda yard›m istemiflti. Ona “Bugün git, yar›n gel” denmiflti. Geri çevrildi¤i zamanlarda duyumsad›¤› s›k›nt›y› ve utanc› hiçbir zaman unutmad›. Bu yüzden insanlar dilenmek ya da yard›m beklemek zorunda 73


Bütün Dünya • Ocak 2007

kalmas›nlar diye miktar› az olsun çok olsun, para veriyordu.

S

tewart ifle befler, onar dolar vererek bafllad›. Serveti büyüdükçe, yüzer dolar vermeye bafllad›. 1989’da, üzerinde yüklü miktarda para tafl›d›¤› için birkaç kifli taraf›ndan izlendi. Polis korumas›na baflvurmak zorunda kald›. Görevli polis memuru “Onun kaç›k oldu¤unu düflünmüfltüm; ama bir günün sonunda insanlara yapt›klar›n› görünce gözyafllar›na bo¤uldum” diyor. Para da¤›t›rken insanlar 盤l›k atar, a¤lar, güler ve ona teflekkürlerini sunard›. Kimileri o denli flafl›r›rd› ki, tek sözcük bile edemezdi. Stewart o insanlar›n öyküleri dinlenebilsin diye haber kanallar›n›n para da¤›t›rken kendisine efllik etmesine izin verdi. Tek koflulu, muhabirlerin Stewart’›n ad›n› gizli tutmas›yd›. Muhabirler bunu kabul ettiler. Stewart kamuoyuna birazc›k nezaketle ne denli büyük iyiliklerin yap›labilece¤ini göstermek istiyordu. Muhabirler, Stewart’›n iyiliklerinin ulaflt›¤› kiflilerin dokunakl› öykülerini yazd›lar. Örne¤in, s›cak tutacak giyeceklere gereksinim duyan ve elinde çok az miktarda paras› olan 69 yafl›ndaki bir adam›n öyküsünü yazd›lar. Efli felçli olan, kendisi ise hastal›¤› yüzünden çal›flamayan dört çocuklu bir annenin öyküsünü anlatt›lar. On torununa bakmaya çal›flan bir büyükanneyle röportaj yapt›lar. Sekiz yafl›ndan buyana çal›flan ve kendisine daha önce kimsenin hiçbir fley vermedi¤ini söyleyen kad›n›n sözlerini yans›tt›lar. Stewart 1971’de, sahibinin kendisine yirmi dolar vererek yard›m 74

etti¤i lokantaya iki kez daha gitti. Bu nazik hareketin karfl›l›¤›nda Stewart ilk ziyaretinde, kendisi yafllanm›fl, efli de hastalanm›fl olan lokanta sahibine para verdi. ‹kinci ziyaretinde, lokanta sahibinin Stewart’›n verdi¤i paray› kendisi için harcamay›p kendi hesab›ndan para çekerek ikisini birlefltirdi¤ini ve daha kötü durumda olan baflkalar›na yard›m etmek için kulland›¤›n› ö¤rendi. Muhabirler Stewart’›n ad›n› gizli tutmaya söz verdiklerinden, ona “Gizli Noel Baba” ad›n› takt›lar. O gerçek bir “Noel Baba”yd›, karfl›l›¤›nda hiçbir fley beklemeden gizlice birçok nazik ve cömert iyilikte bulunan Demreli Aziz Nikola’n›n modern biçimiydi. Yaln›zca efli, çocuklar› ve birkaç yak›n dostu Stewart’›n gerçek kimli¤ini biliyordu. fiimdi sa¤l›k sorunlar›na karfl› savafl›m veren Stewart, gizlili¤i bir kenara b›rakt›. Yaflam›nda ne zaman zor durumda kald›ysa birilerinin kendisine para, yiyecek ya da umut vererek yard›m elini uzatt›¤›n› herkesin bilmesini istiyor. Yaflam›n› bu iyiliklerin karfl›l›¤›n› ödemeye adamas›n›n nedeni de bu. ‹stedi¤i ün de¤il, yaln›zca insanlar›n açt›¤› yoldan ilerlemesini umut ediyor. Yüz dolarl›k banknotlar da¤›tmak zorunda olmad›¤›n›z› söylüyor. Yard›m etmenin baflka yollar› da var ona göre. “Teflekkür edebilir, küçük bir bahflifl b›rakabilir ya da de¤er vererek karfl›l›¤›nda hiçbir fley istemedi¤inizi gösterebilirsiniz” diyor. E¤er henüz 2007 için planlar›n›z› ve dileklerinizi s›ralamad›ysan›z, bu öykü size iyi bir fikir verebilir.• Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr

Caesar “Üçlü Yönetim” içindeki iktidar savafl›m›n› kazand›ktan sonra, ülkede büyük reformlar yapt›. Bu arada Julian Takvimi’nin uygulanmaya bafllamas›yla da ilk yeni y›l, ‹sa’n›n do¤umundan önce 45 y›l›nda 1 Ocak’ta kutland›.

2052 Y›l Önce Kutlanan ‹lk Y›lbafl›

R

oma tarihinin Caesar, Siyasi ve özel balaylar› döneCrassus ve Pompeius ara- minin sonunda, tek adam olma s›nda kurulan “Üçlü Yö- h›rs›n›n, ortaklar aras›ndaki iktinetim” döneminde, günü- dar kavgas›n›n ilk örnekleri, daha müzde TV’lerde görülen “‹craat›n ‹sa’n›n do¤mad›¤› ça¤larda bile ‹çinden” programlar› gibi bir uy- görülmekteydi; üçlünün aras›nda gulama bafllat›ld›. Halk›n tek adaml›k savafl›m› “icraat› ö¤renebilmesi” bafllam›flt›, bu savafl›m› etiketiyle, propaganda sonunda Caesar kazand›. Köfleden için yay›n bürolar› ku*** Bucaktan ruldu. “Beyaz cam” tekDo¤udaki yönetim nolojisi elbette yoktu, biçimi, tanr›laflt›r›lan ve eldeki olanaklarla “büls›n›rs›z yetkili krallar›, ten” yay›mlan›yordu. gösteriflli saray yaflam› ve Yönetimdeki üçlü, genifl bürokratik örgüher istedi¤i karar› rahattüyle M›s›r’daki monarfli, l›kla al›yor, diledikleri Caesar’›n çok hofluna gitönlemi uygulamaya komiflti, bunlar› Roma’da yabiliyordu. Aralar›ndaki da uygulamaya bafllad›. Mehmet dayan›flma, henüz iktidar Muhsino¤lu Senatoda süslü giysiler kavgas›na dönüflmemiflti. içinde alt›n bir tahta ‹fllerin böyle a¤›z tad›yla oturdu. Ailesinin tanr›sal sürüp gitti¤i günlerde, Caesar 14 bir kökenden geldi¤ini öne sürüp, yafl›ndaki k›z› Julia’y›, 50 yafl›n› onlar için tap›naklar yapt›rtt›. aflm›fl Pompeius’a verdi. Kendisi Bu arada M›s›r Kraliçesi Clede konsül olmas› beklenen Cal- opatra, daveti üzerine Roma’ya pirnius Piso’nun, Julia ile yafl›t geldi. Kimi tarihçilerin belirtti¤iolan k›z› Calpurnia’yla evlendi. ne göre, Caesar’›n Cleopatra ile 75


Bütün Dünya • Ocak 2007

evlenip, kral unvan›n› almas› bekleniyordu. Caesar’›n yandafllar› da, heykellerini alt›n taçlarla süslüyor ve herkesin içinde taç su nu yor lard› dik tatö re. Ça¤lar bo yu ik ti dar “ya laka la r›”ndan oluflan “kalker halka” Caesar’› da sar›p sarmalam›flt›.

Ö 45 y›l›nda Caesar, büyük bir Do¤u seferi için haz›rl›klara bafllad›. Roma s›n›rlar›ndaki eyaletlerin istila edilmesi tehlikesi belirmiflti. Bu arada Afla¤› Tuna’da kurulan yeni ve güçlü bir krall›¤a da son vermek istiyordu; ancak yola ç›kamad›. Hareketinden dört gün önce, ‹Ö 44 y›l›n›n 15 Mart’›nda, senatoda cumhuriyetçilerin haz›rlad›¤› bir komplo sonucu öldürüldü. *** Ju lius Ca esar’›n ölümü nü, “Tercüme Dergisi”, cilt 3, say› 16, sf. 231-235’te Hamit Dereli flöyle çevirmiflti: “Bafl la r›n da Ca ius Cassi us, Marcus Brutus, bir de Decimus Brutus olmak üzere, altm›fltan çok insan (Caesar’› öldürmek için) gizlice sözleflmifllerdi. ‹lkin, ‘Acaba Mars Alan›’nda seçimlerle u¤rafl›l›rken, oymaklar› oy vermeye ça¤›rd›¤› s›rada m› öldürsek? Kimimiz tutup köprüden atar›z, kimimiz de afla¤›da bekler bo¤azlar›z; acaba Kutsal Yol’da m›, yoksa tiyatronun önünde mi sald›rsak?’ diye düflündülerse de senatonun, Mart ‹dus’unda Pompeius’un kurdu¤u yap›da toplanmas› kararlaflt›r›l›nca, o günle o yeri pek uygun buldular. (...) “(Senatoda) Yerine oturaca¤› s›rada, onu öldürmek üzere sözle76

flenler, sayg› sunmak bahanesiyle etraf›n› al›verdiler; elebafl›l›¤a geçmifl olan Tillius Cimber de hemen, bir dile¤i varm›fl gibi daha çok sokuldu; ama Caesar’›n ‘Sonra’ der gibi bir iflareti üzerine togas›n› iki omzundan yakalad›, Caesar, ‘Bu kadar›na zorbal›k derler!’ diye ba¤›r›rken, Casca’lardan biri arkadan elini uzat›p bo¤az›n›n biraz alt›ndan yaralad›. Caesar, Casca’y› kolundan yakalay›p elindeki çelik kalemi saplad›. Öne at›l›p kurtulmaya çabalad›ysa da, ikinci bir yara onu oldu¤u yere m›hlad›. O zaman kendisine her yandan hançerlerle sald›r›ld›¤›n› gördü; bunun üzerine togas› ile bafl›n› örttü, yere düflerken ay›p olmas›n, vücudu ta afla¤› kadar örtülü kals›n diye de, sol eli ile ete¤ini bacaklar›na çekiyordu. Böylece 23 yerinden yaralanm›flt›; ancak ilk yarada inlemifl, hiçbir söz söylememiflti. Ama baz›lar›n›n anlatt›klar›na göre, Marcus Brutus’un sald›rd›¤› s›rada Yunanca, ‘Sen de mi, o¤lum?’ demifl. Herkes periflan bir halde kaç›flt›¤› için yerde uzun zaman öyle cans›z yatt›; sonra bir sedyeye koydular, bir kolu sark›yordu; kölelerinden üçü kald›r›p evine götürdüler.

“H

ekim Antistius’un dedi¤ine göre, o kadar yara içinde, gö¤sünde aç›lan ikinci yaradan baflka hiçbiri öldürecek yara de¤ilmifl. Ona k›ymak üzere sözleflmifl olanlar, ölüsünü de Tiber Irma¤›’na atmay›, mallar›na el koymay›, koydu¤u yasalar› kald›rmay› tasarlam›fllard›; ama Konsül Marcus Antonius ile atl›larbafl› Lepi-

2052 Y›l Önce Kutlanan ‹lk Y›lbafl›

Caesar, ay takvidus’tan korkup, o mi ni ta ma men iflleri b›rakt›lar. terk edip, M›s›rl›(...) “Caesar’› öldülar gibi günefl y›renlerden hemen l›n› izlemesini sahemen hiçbiri, vunan, ‹skendekendisinden sonra riye’den Yunanl› üç y›l daha yaflagökbilimci Sosiyamad›, hemen genes’in önerisihiçbirinin ölümü ni dikkate ald›. do¤al olmad›. Buna göre bir y›Hepsi de senal›n 365 ve 1/4 todan ceza giyip gün olaca¤› hekimi bir deniz kasaplan›yordu. zas›nda, kimi bir Ca esar ‹Ö 45’e savaflta, ac›lar, be67 gün ek le di, lalar içinde öldüböylece ‹Ö 46 y›ler. Caesar’›n can›l› mart yerine 1 na k›yd›klar› kama Ocak’ta bafllad›. ile kendi canlar›na Caesar ayn› zak›yanlar da oldu...” manda, her dört Julius Caesar, do¤du¤u ay›n y›lda flubat ay›na *** Caesar “Üçlü ad›n› kendi ad›yla de¤ifltirdi. bir gün eklenmeYönetim” içindesine karar verdi. ki iktidar savafl›m›n› kazand›ktan Böylece teorik olarak yeni taksonra, ülkede büyük reformlar vim geçerlili¤ini yitirmeyecekti. yapt›. Bu arada Julian Takvimi’nin ‹Ö 44’te, u¤rayaca¤› suikasttan uygulanmaya bafllamas›yla da ilk çok k›sa bir süre önce, Julius Cayeni y›l, ‹sa’n›n do¤umundan ön- esar’›n do¤du¤u “Quintilis” ay›ce 45 y›l›nda 1 Ocak’ta kutland›. n›n ad› Julius (temmuz) olarak Julius Caesar Roma diktatörü de¤ifltirildi. Daha sonra halefi taolduktan hemen sonra, gelenek- raf›ndan da “Sextili”s ay›na, Ausel Roma Takvimi’nde acilen re- gustus (a¤ustos) ad› verildi. form yap›lmas› gerekti¤ine karar verdi. ‹Ö 7’nci yüzy›la do¤ru oroma döneminde bafllantaya ç›kan Roma Takvimi, yeni g›çta y›l›n beflinci ay› olan ay ile bafllayan dönemi izlese de, Julius (temmuz), “Quintimevsimlerle s›k s›k çat›fl›yor ve lis” olarak biliniyordu. Bu düzeltilmesi gerekiyordu. Bunun ad, Latince befl anlam›na gelen yan›s›ra, “Devlet Din Konseyi” “quinque” sözü¤ünden türemiflti. kurumu, politik süreci uzatmak Roma Takvimi’nin Ocak ve fiubat veya seçimlere kar›flmak amac›y- aylar› eklenerek düzenlenmesiyle, la, s›k s›k gün ekledi¤i takvimin beflinci ay olan Quintilis yedinci güvenilirli¤ini zedelemiflti. ay oldu. Say›sal dizini izlememesiYe ni tak vimi ni dü zen le yen ne karfl›n ad› de¤iflmedi.

R

77


Bütün Dünya • Ocak 2007

‹S 5’inci yüzy›l yazarlar›ndan The odo si us Macro bi us, da ha sonra yap›lan ad de¤iflikli¤i ile ilgili olarak, flu bilgiyi veriyordu: “Marcus’un o¤lu Konsül Marcus Antonius’un önerdi¤i yasa uyar›nca, bu ay Diktatör Julius Caesar’›n onuruna Julius olarak adland›r›ld›. Böyle adland›r›ld›; çünkü Julius bu ay›n içinde ‘Quintilis’den dört gün önce (15 Temmuz) do¤mufltu.” *** Yeni y›l›n ocak ay›nda bafllamas›, Ortaça¤’daki uygulamada kar›fl›kl›¤a yol açt›. Julian Takvimi’nin en sad›k savunucular› bile, yeni y›l›n tam olarak 1 Ocak’ta bafllamad›¤›n› gözlemliyordu. Çünkü Caesar ve Sosigenes, günefl y›l›n›n 365.25 gün de¤il, 365.242199 oldu¤unu hesaplamakta yan›lm›fllard›. Sonuçta 11 dakikal›k hata, bir y›la 1000 y›l›nda 7 gün ve 15’inci yüzy›l›n ortas›nda 10 gün ekliyordu.

Ro ma ki li sesi bu sorunun ay›rd›na vard› ve 1570’de Papa Gregory XIII, Cizvit gökbilimci Christopher Clavius’u yeni bir takvim haz›rlamakla görevlendirdi. 1582’de Gregorian Takvimi yürürlü¤e girdi ve o y›ldan 10 gün atlanarak, yeni kural oluflturuldu. Bundan böyle ça¤›n her dört y›l›n›n biri art›k y›l olacakt›. Bu tarihten itibaren, yeni y›l›n 1 Ocak’ta bafllamas›, tüm dünya taraf›ndan kabul edildi. *** Herkes gönlünce, bütçesi elverdi¤ince ve klasikleflmifl deyiflle; “Divan’da veya Divan Palas’ta” girdi 2007 y›l›na... Venedik kanallar›nda romantik gondol gezisi niyetine, televizyon kanallar›nda tur atanlar, san›r›m ço¤unluktayd›... Bayram›n›z› ve yeni y›l›n›z› kutlar›m!• m.muhsinoglu@gmail.com

Krall›¤›n önemli bir lorduyla ülkenin ünlü bir flairi yak›n dost olmufllard›. Lord parma¤›na pahal› tafllarla süslenmifl yüzükler takmay› çok seviyordu. Bir gün flair dostu ona konuk olmufltu. Yemek s›ras›nda flairin gözü s›k s›k lordun yüzüklerine kay›yordu. Bunun ay›rd›na varan lord “Yüzü¤ün tafl›na m› bak›yorsun?” diye sordu. fiair kendisine yöneltilen bu soruyla toparland› ve “Evet lordum” dedi. Lord, “Elmast›r” dedi. Bunun üzerine flair “Ne yarar› var? Yani ne getirir” diye sordu. Lord konu¤unun bu sorusunu yad›rgayarak, “Sevgili dostum” dedi. “Gördü¤ün gibi bu yaln›zca elmas tafll› bir yüzük. Ne getirebilir ki?.. Hofluma gitti¤i için tak›yorum.” fiair, lordun bu sorusundan al›nd›¤›n› düflünerek bir aç›klama yapt›: “Say›n lordum” dedi. “Benim de babamdan kalma iki tafl›m var, y›lda yüz alt›n getiriyor.” Bu aç›klama lordun ilgisini çekti. “Yaa!” dedi. “Ne tafl› bunlar?” fiair, yüzünde beliren hafif bir gülümsemeyle soruya yan›t verdi: “De¤irmen tafl›...”• 78

“Adalet Mülkün Temelidir” diyen ve 634-644 y›llar›nda halifelik yapan Hz. Ömer adaletin simgesiydi. Adaleti uygularken herkese eflit davrand›; soyluluk, zenginlik, akrabal›k, makam gibi ö¤elerin adaleti engellemesine, ayr›cal›k sa¤lamas›na izin vermedi.

“Adalet Mülkün Temelidir”

E

vde, iflte, günlük ve toplumsal yaflamda, dünyada huzurun, mutlulu¤un, yaflama sevincinin dayana¤› adaletir. “El adlü esasül-mülk!” yani “Adalet mülkün temelidir” bunu en güzel dile getiren ve yayg›n olarak kullan›lan bir özdeyifltir. Özdeyiflte geçen “mülk” günümüzde dar anlamda ev ya da tafl›nmaz mal› ça¤r›flt›rsa da gerçekte dile getirilmek istenen ülkedir. Özdeyifl, evrensel bir gerçe¤i dile getirir. Ömer Hayyam’›n deyifliyle “Adalet, evrenin ruhudur”. “Mülk” Arapça “sahiplik, egemenlik” anlam›n› tafl›r ve emlak, istimlak, malik, melik, memleket, mem luk, müs tem le ke, mül ki, mülkiyet sözcükleri de bu kökten gelir. Hz. Ömer’in söyledi¤i söz “Adalet ‘devletin egemenli¤i alt›nda bulunan toprak-

lar›n bütünü, ülke’nin temelidir” anlam›na gelir. Adalet temeli üzerine yap›lmam›fl ya da çürük adelet temeline dayanan iliflkiler ister istemez bozul maya mahkum dur. Ta rihin sayfalar›na konuk olan tüm devletlerin ortaya ç›k›fl› ve y›k›l›fl› adaletle çok yak›ndan iliflkilidir. Bu yüzden insanlar ve insanl›k sürekli bir adalet aray›fl› içindedir ve dün oldu¤u gibi bugün de sürmektedir bu aray›fl. Arap ça’ dan dili mi ze ge çen “adalet” “do¤ruluk” anlam›na gelen “adl” kökünden türemifl bir sözcük olup “denklik, eflitlik, eflitli¤i gözetme, bir fleyi eflitlikle yapma, yerine getirme, bir fleyin tam karfl›l›¤›n› verme, do¤ru, do¤ruluk, do¤ruya uyma, do¤ruyu tan›ma, do¤ruyu sunma, bir fleyi yerli yerine koyma, (zulmün 79


Bütün Dünya • Ocak 2007

karfl›t› bir sözcük olarak da) hak, hakl›l›k” demektir.

tünün ilk kurucusu say›l›r. Adalete çok büyük önem veren Hz. Ömer yarg›n›n kurulmas›n› sa¤lamakla dalet mülkün temeli- kalmad›, valilerden ayr› olarak kadir” diyen ve 634-644 d›lar atamas›n› da yaparak yarg›yla y›llar›nda halifelik ya- yürütmeyi ay›rd›. pan Hz. Ömer adaletin Hz. Ömer’in gözünde bir yösimgesiydi. Adaleti uygularken her- netici, toplumun herhangi bir bikese eflit davrand›; soyluluk, zen- reyiyle eflitti. Atad›¤› yöneticilerginlik, akrabal›k, makam gibi ö¤e- den mal beyannamesi isteyen lerin adaleti engellemesine, ayr›ca- Hz. Ömer, “Denetim güvene tal›k sa¤lamas›na izin vermedi. Ele bidir” ilkesini gerçeklefltirdi. Atageçirilen topraklarda adaletin kat›k- d›¤› valilere, “Sizi insanlara tas›z biçimde uygulanmas› için çaba hakküm etmek, saltanat sürmek, harcayan, devletin gelirlerinin, gi- zorbal›k yapmak için atamad›m. derlerinin kay›t alt›na al›nSiz do¤ru yola götüren mas› için ilk divan örgütürehber olacaks›n›z. ‹nsannü kuran Hz. Ömer’in Evrensel lar size uyacakt›r. Onlar›n amac› sosyal adaleti tam hukukunu gözetiniz. OnKültür anlam›yla gerçeklefltirmeklar› dövmeyiniz ki alçakti. Her zaman insanlara l›¤a düflmesinler. Onlar› karfl› büyük bir sorumluluk haks›z yere övmeyiniz ki duygusuyla hareket etti. fl› mar ma s›n lar. Ka p› la r› Hakl›y› haks›zdan ay›rarak yüz le ri ne ka pat ma y› n›z adaleti tam yerine getirki güçlüler zay›flar› ezmekle ün kazand›¤› için mesinler. Kendinizi onbu anlama gelen “Faruk” lardan üstün görmeyiniz Songül lakab›yla tarihe “Hz. Ömerki zulme u¤ramas›nlar” ül-Faruk” diye geçti. Saydam diye seslendi. Hz. Ömer’in kad›lar›Hz. Ömer devlet yönena gönderdi¤i mektuplar› timini düzenledi ve kurumsallaflt›rd›. Yönetimsel, siyasi, ada let ko nusun da ki öz de fli yi askeri, toplumsal ve mali kurumlar denli ünlüdür: oluflturdu. ‹lk kez para bast›rd›, “Bir olay hakk›nda sana baflvunüfus say›m› yapt›rd›. Sat›c›lar›n rulunca iki taraf›n sözlerini güzelmüflterilerini aldatmalar›n› önle- ce dinle, anla. Bir hak dile gelince mek için belediye örgütünü kur- karara ba¤la, karar› yerine getir. du. H›rs›zl›¤› önlemek için gece Çünkü yerine getirilemeyecek bir bekçileri görevlendirdi. Suçlular hak, bir sözün yaln›zca söylenmeiçin cezaevleri kurdu. Yetimler için si yarar vermez. Karfl›nda, meclibak›mevleri yapt›rd›. Hicri Takvimi sinde, adalet önünde insanlar› eflit uygulamaya soktu. Dinin kitlelere tut ki mevki sahipleri senden yananlat›lmas› ve ö¤retilmesi için müf- l›l›k umuduna düflmesinler, zay›f tüler atamas›n› bafllatt›. Bu neden- olanlar da adaletinden umutsuz, le Hz. Ömer, devlet yönetim örgü- kalben k›r›k olmas›nlar. Daha ön-

“A

80

“Adalet Mülkün Temelidir”

ce vermifl oldu¤un bir karar nefsine baflvurarak hakl›l›¤a, do¤rulu¤a, yol buldu¤un takdirde eski karar›n seni do¤ruya dönmekten al›koymas›n. Hakka dönmek bat›lda diretmekten hay›rl›d›r. Davalara bakarken telafla, 盤›rtkanl›¤a ve taraflar›n onurlar›n› k›r›c› davran›fllara asla izin verme. Çünkü adaletin yerini bulmas› için sükûnet ve ciddiyet flartt›r.” Mehmet Âkif’in fliirine de konu olan “F›rat k›y›s›nda bir deve helak olsa, Allah bunu Ömer ailesinden sorar diye korkar›m” anlay›fl›ndaki Hz. Ömer, düflmanlar› taraf›ndan öldürülmüfltür. “Tüm dostlar› gezdim, gördüm, dili korumaktan daha iyi

dost görmedim. Türlü elbiseleri giydim, gördüm iffet ve sak›nmaktan daha iyi elbise görmedim. Tüm mallar› gördüm, sak›nmaktan daha iyi mal görmedim. Tüm iyilikleri gördüm, nasihattan daha iyisini görmedim. Türlü yemekleri gördüm, tatt›m, sab›rdan daha lezzetlisini görmedim. Ak›l iffetsiz, fazilet bilimsiz, kurtulufl korkusuz, sultan adaletsiz, asalet ve fleref edepsiz, zenginlik sahavetsiz (cömert olmadan), fakirlik, kanaatsiz, yücelik tevazusuz, savafl elçisiz iyileflip düzelmez” diyen Hz. Ömer’in adalet anlay›fl› yol göstermeyi sürdürüyor.• SongulSaydam@butundunya.com.tr

Hamama gitmeyi çok seven adam, temizli¤i, sa¤l›kl› yap›s›, çal›flanlar›n titizli¤ini be¤endi¤i için hep ayn› hamama gidiyordu. Fakat ne zaman iflini bitirip oradan ayr›lsa bir eflyas›n›n kayboldu¤unun ay›rd›na var›yordu. Bu eflya, zaman zaman çakmak, saat, yüzük, zaman zaman da para gibi fleyler olabiliyordu. Yetkililere bu durumu bildiriyordu; ama bir türlü eflyalar›n›n kaybolmas›n›n önüne geçemiyordu. Hamam›n yetkilileri de müflterinin bu flikayetlerinden s›k›lm›flt›. “Her geliflinde eflyalar›n›n kayboldu¤unu söylüyorsun, biz de senin yak›nmalar›ndan b›kt›k” dediler. “O zaman bir daha buraya gelme.” Adam bu kesin uyar› karfl›s›nda duraksad›. Hamam›n ne denli güzel oldu¤unu düflündü, bundan vazgeçemeyece¤ine karar verdi “Tamam” dedi. “Bir daha yak›n›p flikayette bulunmayaca¤›m. Yeter ki benim bu hamama gelmeme izin verin.” Aradan birkaç gün geçmiflti ki adam hamam›n kap›s›ndan içeri girdi. Elbiselerini ve eflyalar›n› dolaba yerlefltirip banyo yapaca¤› bölüme geçti. ‹flini bitirip eflyalar›n›n bulundu¤u dolaba yaklaflt›; fakat dolapta yaln›zca bir flapkayla kemer vard›. Adam, bunun üzerine flapkay› bafl›na koydu, kemeri beline dolad› ve hamam›n yetkililerinin karfl›s›na geçerek, “Size daha önceden söz verdi¤im için” dedi. “Yak›nmak istemiyorum, flikayette de bulunmayaca¤›m; ama Tanr› aflk›na söyleyin ben buraya böyle mi geldim?..”• 81


Ocak SuDokular› •Haz›rlayan: Canan Onural - Bütün Dünya•

K›rk Y›ll›k “Tarator” da Art›k “Sos” Oldu!

Kolay

Bal›kç› dostum Sina fien’e

B

Zor

CananOnural@butundunya.com.tr

82

Yan›tlar 118’inci sayfam›zdad›r.

abam Küçük Ayasofyal›’y- dolmas›na, bal›k turflusundan likod›, annem Kuruçeflmeli... rinosuna, türlü türlü deniz ürünü! Yani ikisi de k›y› çocu- Kald› ki, daha sonra da Beyo¤lu ¤u... Biri Marmara’n›n Çat- Bal›kpazar›’na tafl›nm›fllard›. Ben lad›kap› k›y›s›nda doorada do¤muflum. ¤up büyümüfltü, öteki Ailenin çocuklar› Bo¤aziçi k›y›s›nda, Ku- Özlemin Tad› biraraya geldik mi, ruçeflme s›rtlar›nda... babam bizleri toplar, Baflkad›r Evlendikten sonra, k›sa yaramazl›k yap›p evin da olsa bir süre Sar›alt›n› üstüne getirmeyer’de, Dereboyu’nda memiz için bir tak›m oturmufllard›. Demek isoyunlar bulurdu. Bir tedi¤im, ikisi de gözlerigün, “Ne kadar bal›k ni açm›fllar, deniz görçeflidi biliyorsan›z, alt müfllerdi, gemi görmüflalta yaz›n bakay›m, lerdi, bal›k görmüfllerdi. kim daha çok yazaEser Tutel Yaln›z bal›k da de¤il, lacak!” demiflti. kerdas›ndan, uskumru Bir ç›rp›da yazd›83


Bütün Dünya • Ocak 2007

¤›m›z bal›k türü say›s› çok geçmeden 40’› bulmufltu da, buna biz de flaflm›flt›k, babam da... Yazd›klar›m›z›n aras›nda strongilos da vard›, minakop da... Eflkina da vard›, horozbina da...

B

ilmem, günümüzde çocuklar “Ha” deyince böylesine çok bal›¤› pefl pefle say›p yazabilirler mi? Eminim yazamazlar. Bunda onlar›n hiç suçu yok; çünkü ‹stanbul’da bal›k çeflidi kalmad› ki, says›n garibanlar... Ço¤u, b›rak›n bal›¤›n kendisini görmeyi, hakl› olarak ad›n› bile duymam›fllard›r. Bizans döneminde ‹stanbul sular›nda yüzlerce bal›k çeflidi kaynarm›fl! ‹nanmak belki kolay de¤il; ama o zamanlar ‹stanbul’un simgesi, bal›km›fl hem de palamut bal›¤›... Öyle ki, uzun zaman Bizans sikkelerinin bir yüzünde palamut bal›¤› kabartmas› yer alm›fl! Rönesans Dönemi’nde yaflayan Frans›z bilgin Petrus Gyllius günümüzden yaklafl›k 450 y›l önce ‹stanbul’a geldi¤i zaman bal›klar›n bollu¤u ve çeflitlili¤i karfl›s›nda flaflk›na dönmüfl. “‹stanbul Bo¤az›” adl› yap›t›nda, “E¤er Bo¤az’da oturanlar bol miktarda ete sahip olmasayd›, e¤er bal›ktan hofllan sayd›, Venedikliler gibi, e¤er serbestçe bal›k avlayabilseydi ve tuttuklar› bal›¤›n yar›s›n› vergi olarak vermekle yükümlü olmasayd›, Karadeniz’den inen tüm palamutlar› hükümdara ay›rmak zorunda kalmasayd›, ‹stanbul’un tüm pazarlar›, gerçekten bal›kla dolard›” diye yaz›yor. Yaz›yor; ama 450 y›l sonra bizlerin bu bal›klar›n köküne kibrit 84

suyu dökece¤imizi akl›n›n ucundan bile geçirememifl. Son y›llarda tüm ülkede yaz aylar›nda bal›k avlama yasa¤› getiriliyor da, sonbaharda biraz olsun lüfer, palamut ya da istavrit yiyebiliyoruz. Levrek, çipura günümüzde zaten çiftlik bal›¤›, yapay besinlerle besleniyor, ne tad› var, ne tuzu... “Alabal›k” derseniz, o da havuzlarda yapay olarak yetifltiriliyor, a¤z›n›n tad›n› bilenlere hitap etmiyor. Bir süreden beri pek ilgi gören somon bal›¤› ise yerli bal›k de¤il, ço¤u binlerce kilometre uzaktan donmufl olarak getiriliyor. Japonlar’›n marifeti sufli mufli, pek snob ifli geliyor bana... Ner’de Kanl›ca’da Bahai Körfezi’nde ya da Bebek önlerinde oltayla canl› canl› yakalanm›fl mis gibi lüferler, ner’de nordik sulardan getirilmifl donmufl somonlar, Japon ifli sufliler, mufliler... Sevgili seyyah-› âlem Evliya Çelebi’miz, “Seyahatname”sinde, söz bal›ktan, bal›kç›l›ktan aç›l›nca bak›n özetle neler yazm›fl:

“S

arayburnu’ndan Yedikule’ye kadar bal›k avc›lar› ›¤r›p, flebeke, tür, a¤, serpme, kafes ve düzenleri denize döküp türlü türlü bal›klar ve deniz hayvanlar› avlay›p geçinirlerdi. (...) Dalyanc›lar esnaf› mevsiminde uskumru, palamut, alagöz, f›ç›d, kefal, paçoz, palarya, istarid, istaride, kolyoz, atrine, hamsi, tekir, çuçurya, iskorpit, gelincik, kaya, çiroz, gümüfl, hurufleye, tirkis ve lüfer gibi nice bin isimlerini bildi¤im bal›klar› avlay›p öflrünü bal›k eminine verip kâr ederler. (...) Bal›kpazar› esnaf›, hepsi de Rum’du, çeflit çe-

flit bal›klar› kalayl› tertemiz tavalar içinde bal›klar›n tabiat›na göre kimini tereya¤› ile kimisini sa¤ ya¤ ile piflirip haz›r ederlerdi.” Bizler, Evliya’n›n en baflta saymaktan kendini alamad›¤› uskumru sürülerini öylesine küstürdük ki, çoktan beri sular›m›zdan ellerini eteklerini çektiler. Uskumru olmay›nca, çiroz da kay›plara kar›flt›. Tabii dolmas› da, turflusu da... Efendim? Uskumrunun dolmas› m› olur diyorsunuz? Olur, olur, hem de bal gibi olur! Dolmas› da olur, turflusu da olur. Önce genç kuflaklara çirozun neyin nesi oldu¤unu anlatmakla söze bafllayay›m. Günümüzde, o da öyle her bal›kç›da de¤il, büyük ve en az›ndan on, onbefl bal›k çeflidi bulunduran bal›kç›larda, on günde bir, iki, üç kilo uskumruyla karfl›lafl›rsan›z, yine de flansl›s›n›z demektir. Oysa elli, altm›fl y›l önce, ‹stanbul’da sonbahar ve k›fl aylar›nda Marmara’da ve Bo¤az sular›nda uskumrudan geçilmezdi. ‹nan›n, yoksulun bafl-

l›ca g›das›yd› uskumru... Eski bal›kç›lar yüz y›l kadar önce tek bir dalyanda bile günde 4-5 milyon uskumrunun birden avland›¤›n› anlat›rlar. ‹yi de, ya bugün?

S

öz uskumrudan aç›lm›flken, herfleyden önce onun gerçekten çok besleyici bir bal›k oldu¤u nu söyleyelim. Kas›m ay› geldi mi, bizim Beyo¤lu Bal›kpazar›’nda ilk uskumrular hemen boy göstermeye bafllard›. “Kas›m bal›¤›” denen bu uskumrular, asl›nda k›fl› geçirmek üzere Karadeniz’den Bo¤az’›n ›l›k sular›na inmeye bafllayan öncü uskumrulard›. As›l kalabal›k sürüler ancak aral›k ay›nda Bo¤az’dan Marmara’ya geçmeye bafllard›. Çok miktarda tutulur, k›fl aylar›nda yoksulun bafll›ca besinini olufltururdu. Öylesine ya¤l›, öylesine semiz olurlard› ki, ›zgara edilirken damlayan ya¤lar›yla mangaldaki atefli bile söndürürlerdi. K›fl› Adalar, hatta Tekirda¤ aç›klar›nda geçiren uskumrular, 85


Bütün Dünya • Ocak 2007

bahara do¤ru yumurtalar›n› dökerek hayli zay›flard›.

Z

ay›flay›nca da ya¤s›z ve kuru kal›rlar, ya¤s›z kal›nca da tüm lezzetlerini kaybederlerdi. Baharda sular giderek ›s›nmaya bafllay›nca Bo¤az yoluyla tekrar Karadeniz’e ç›kmak üzere gerisin geriye dönerlerdi. Tabii, hep av vere vere... A¤lar dolusu tutulan bu binlerce ton uskumru, ya¤s›z da olsa ziyan edilecek de¤il ya, onlardan da çiroz yap›l›rd›. Yap›l›rd› da, nas›l yap›l›rd›? Önce y›kan›p içleri ç›kart›l›r, sonra da bir güzel tuzlan›p ikifler ikifler kuyruklar›ndan bir sicime ba¤lan›p birbuçuk adam yüksekli¤inde tahta sergilere as›larak kurumaya b›rak›l›rd›. Eskiden bu iflte daha çok çevredeki Çingene kad›nlar› çal›fl›rd›. Güneflin ve denizden esen rüzgar›n etkisiyle uskumrular birkaç haftada çiroz durumuna gelirdi. Bo¤az’›n Karadeniz’e aç›ld›¤› k›y›larda, Yenimahalle’de, Yeniköy’de, Kavaklar’da, Hisar’da, Kumkap›’da göz alabildi¤ine uzanan çiroz sehpalar› kurulurdu. Buralarda onbinlerce uskumru birden kurumaya b›rak›lm›fl olurdu. Ayr›ca, k›y›daki terk edilmifl arsalarda da çiroz kurutulan küçük sehpalar bulunurdu. Bana sorarsan›z, gerçek bir deniz nimetiydi çiroz! Sevenler baflka hiçbir fleyle de¤iflmezlerdi onu. ‹çki sofras›na meze de olur, ayaküstü kar›n doyurmak isteyenlerin ekmek aras›na kat›k da olurdu. Çifti, 1940’l› y›llarda yanl›fl söylemeyeyim, ya iki kurufltu, ya da yüz para... Yani ikibuçuk kurufl! 86

Bahar gelince bizim mutfaktan hiç eksik edilmezdi çiroz. Akflamüstleri okuldan eve döndü¤ümde, çirozlardan birini hemen havagaz›n›n alevine tutup biraz ›s›t›r, sonra havan eliyle s›rt›ndan s›rt›ndan vurup döverek yumuflatt›ktan sonra didip, s›cak ekme¤in aras›na koyarak açl›¤›m› bast›r›rd›m. Akflamlar› da sofram›zdan, haftan›n en az›ndan befl günü, annemin atefle gösterdikten sonra zeytinya¤› ve sirkeye yat›rarak dinlendirdi¤i nefis bir çiroz salatas› hiçbir zaman eksik olmazd›. Hem de üstüne serpti¤i mis gibi dereotu ve yan›nda zeytin taneleriyle... Bak›yorum, günümüzde, bu yoklukta istavritten de çiroz yap›yorlar. Ama inan›n, befl para etmiyor bu çirozlar. Ner’de uskumrudan yap›lan gerçek çirozlar, ner’de istavritten yap›lan uyduruk çirozlar... Beyo¤lu Bal›kpazar›, Befliktafl Köyiçi, Sar›yer çarfl›s› gibi yerlerdeki kimi bakkallarda ve mezecilerde, merakl›s›na, bir kenarda üstü aç›k f›ç›larda uskumru turflusu da bulundurulurdu. Bu, asl›nda bir tür tuzlanm›fl uskumrudan baflka bir fley de¤ildi.

yice y›kan›p temizlenen bal›klar f›ç›n›n alt›na uzunlamas›na yan yana yerlefltirilir, üstüne bir parmak kal›nl›¤›nda kaba tuz döflenir, ikinci s›ra uskumrular ise uzunlamas›na de¤il de enlemesine istiflenirdi. Sonra yine bir parmak tuz, yine uzunlamas›na bal›k, yine tuz, yine enlemesine bal›k döflenerek tuzun uskumrulara iyice ifllemesi için iki, üç gün bekletilirdi. Derken, en üstüne de a¤›rca tafllar konur, böylece bal›klar›n

K›rk Y›ll›k “Tarator” da Art›k “Sos” Oldu!

f›ç›da iyice s›k›flmas› sa¤lan›rd›. Onbefl gün sonra uskumru turflusu yenmeye haz›r duruma gelirdi. Afiyetler olsun!

G

elelim uskumru dolmas›na... Haz›r sat›lmaz, daha çok evlerde taze olarak yap›l›r, s›cak s›cak yenirdi uskumru dolmas›... Evin han›m›, haz›rlan›fl› hayli eziyetli oldu¤u için s›k s›k yapmaya kalk›flmaz, ancak özel günlerde, a¤›zlara özel bir tat olsun diye dolma ifline giriflirdi. Yap›l›fl›n›n eli oyalamas›, uskumrular›n tek tek içlerinin boflalt›lmas›ndayd›. Bal›¤›n esas kemi¤i, kuyru¤una yak›n bir yerden ç›t diye k›r›l›r, sonra bal›k iki avucun aras›na al›n›p uzun uzun ovalanarak iyice pörsütülürdü. Daha sonra da bal›¤›n bo¤az›n›n alt›ndan etlerinin boflalt›lmas›na s›ra gelirdi ki, bu baya¤› ustal›k isterdi. Boflalt›l›p tulum biçimine getirilen uskumrular›n içine, uskumrular›n boflalt›lan etlerinin f›st›kl›, üzümlü pilavla kar›flt›r›larak haz›rlanan harc› yerlefltirilirdi. Sonra da, do¤ruca ya¤› iyice k›zd›r›lm›fl tavaya... Bilen birinin yapt›¤› uskumru dolmas›n›n lezzetine gerçekten doyulmazd›. Bal›kpazar›’ndaki mezecilerde, bir de “Likorinos” denen kefal fümesi sat›l›rd›. Bu da bence bir tür bal›k past›rmas›yd›. Atina’da, Pire’de yoksullar›n harc›âlem kat›¤› olan likorinos, nedense bizde içki sofralar›n›n aranan bir mezesi oldu¤undan pek de ucuza sat›lmazd›. Kefal, s›¤ sularda, özellikle dere a¤›zlar›nda yaflayan çok kurnaz bir bal›kt›r. Oltaya pek

gelmez, ancak serpmeyle tepeden inme yakalan›r. Bal›ktan, deniz ürünlerinden çok iyi anlayan eniflte bey, bak›n likorinosun yap›l›fl›n› nas›l anlat›yor: “Likorinos, özellikle Küçükçekmece Gölü’nde tutulan bir kar›fltan az büyük kefallerden yap›l›r. Bal›klar›n özellikle yumurtas›z olanlar› seçilerek oldu¤u gibi temizlenmeden bir f›ç›n›n içine bir s›ra bal›k, bir s›ra tuz olarak, ama s›rtlar› afla¤›ya, kar›nlar› yukar›ya gelecek biçimde yerlefltirilir. En üstüne de onbefl kilo kadar a¤›rl›kta bir tafl konarak kefallerin f›ç›da iyice s›k›flmalar› sa¤lan›r. Onbefl gün kadar sonra bal›klar k›vam›n› bulunca f›ç›dan ç›kar›larak tatl› suyla iyice y›kan›r. Sonra gözlerinden birer rafya geçirilerek ikifler ikifler ba¤lan›p çubuklara as›l›r. Birkaç gün böylece bekletildikten sonra içinde talafl ya da saman benzeri fleyler yak›lan tütsüleme odas›na as›l›r. Tütsüleme ifllemi on-on iki saat kadar sürer. ‹yi yap›lm›fl likorinosun derisi sar›ya çalar bir renk al›r ve kolayca kabuk biçiminde iki yana aç›l›r. Merakl›s› onu da baflka hiçbir fleyle de¤iflmez.”

S

›ra geldi lakerdan›n yap›l›fl›na... Lakerda asl›nda torik bal›¤› parçalar›n›n tuzun “piflirme” özelli¤inden yararlan›larak yap›lan bir tür salamuras›d›r. Ama ne salamura! Ço¤u kimse, torik mevsimi geldi mi, evde kendi yapma hevesine kap›l›rd›. Bulursa torikten, yoksa palamuttan yapmaya kalkarlard›. Asl›nda torik, palamutun biraz büyümüfl ve ya¤lanm›fl biçiminden baflka bir fley de¤ildir. Yine de pa87


Bütün Dünya • Ocak 2007

lamuttan yap›lan lakerda makbul say›lmaz, iyisi torikten olur.

B

unlar, tuzlad›klar› torik parçalar›n› tenekeye basarak a¤z›n› lehimlerlerse de, gelifligüzel yap›lm›fl sözde lakerda hiçbir zaman çarfl› lakerdas› gibi lezzetli olmaz. Hele hele, lodos esen günlerde yap›lm›flsa! Asl›nda lakerda yapmak kolayd›r; ama püf noktas›n› bilenlere... Büyükçe bir torik, bafl› ve kuyru¤u kesip ayr›ld›ktan sonra befl parçaya kesilir. Sonra bu parçalar, içi deniz suyu doldurulmufl bir f›ç›n›n içine at›l›r. Eski bal›kç›lara göre lakerdan›n iyi olmas›, kesilecek dilimlerin ne çok ince, ne de çok kal›n olmamas›na ba¤l›d›r. Dilimler ince olursa, tuz lakerday› çok yak›p piflirir; kal›n olursa da yeterince içine ifllemez, parçalar çi¤ kal›r. Dikkat edilecek bir baflka fley de bal›¤›n omurgas›ndaki omurili¤in incecik bir çubukla iyice ç›kart›lm›fl olmas›d›r. Bu parçalar f›ç›daki sudan ç›kart›larak elle, teker teker her yan› iyice tuzla örtüldükten sonra bir baflka f›ç›ya yerlefltirilir. Üstü bir kapakla örtüldükten sonra da en üstüne bir tafl konur. E¤er bal›k fazla ya¤l› de¤ilse bir haftada, ya¤l›ysa on günde yenecek duruma gelir. Halka halka kesilmifl k›rm›z› so¤anla yenirse daha lezzetli olur. Yaras›n! Bilmem hâlâ kald› m›? Yak›n zamanlara de¤in Beyo¤lu Bal›kpazar›’nda tavukçu Tahsin Bey’in dükkan›n›n önünde, Samatya’da meyhanelerin bulundu¤u meydanda, Kumkap›’da Kör Agop’un kap›s›n›n yan› bafl›nda camekanl› tezgahlarda nefis lakerdalar sat›l›rd›. 88

Tepesinde yanan 150 mumluk ampulün alt›ndaki camekanda lakerdadan baflka, d›fl kabuklar› soyulmufl birkaç k›rm›z› so¤an, birkaç limon, nadiren de üzerleri kirli sar› renkli balmumuyla kapl› birkaç bal›k yumurtas› bulunurdu. Asl›nda fazla al›nmazd› lakerda... ‹kiyüz, bilemediniz ikiyüz elli gram... Lakerdac›, küçücük terazisinde müflterisinin istedi¤i kadar lakerday› küçücük sar› dirhemleriyle tartar, sonra da uzun, ucu sipsivri, ustura gibi keskin incecik b›ça¤›yla, sanki lakerday› üzüp incitmekten korkuyormufl gibi usulca derisini s›y›r›r, sonra da en çok bir santim, hatta daha da ince dilimler biçiminde keserdi. Her seferinde seyretmesine doyamazd›m. Bizimkilerin bir süre Sar›yer’de oturdu¤undan söz etmifltim. Bir gün nas›lsa pek çok komflular›n›n yapt›¤› gibi onlar da lakerda yapmaya heveslenmifller. Çarfl›ya giderken yolda palamut satan seyyar bir bal›kç›ya rastlam›fllar. Az ilerdeki tan›d›klar› bal›kç›ya gitmeye üflenerek iki tane al›vermifller. Eve getirdikleri zaman bir de ne görsünler!

ki bal›¤›n da içinden boydan boya k›vr›k birer flemsiye teli ç›kmas›n m›! Me¤er bal›klar bu tel sayesinde taze bal›klar gibi k›vr›k durmuyor muymufl! Hemen kapt›klar› gibi geri vermek üzere o seyyar bal›kç›ya koflmufllar. Ama ara ki adam› yerinde bulas›n! Bir baflka seferinde de Eminönü Bal›kpazar›’nda, bal›kç›n›n birini, dükkan›n›n gerisinde, toriklerin solungaçlar›n› flekerci boyas›yla bir güzel k›rm›z›ya boyarken yakalam›fllar. Diri bal›klar›n solungaçlar›

K›rk Y›ll›k “Tarator” da Art›k “Sos” Oldu!

k›pk›rm›z› olur ya, onun için! Kim bilir kaç günden beri buzda yatan bayat torikleri kaç kifliye satm›fllard›r. Demek istedi¤im, iyi lakerda yapmak için, her zaman tan›d›k bir bal›kç›dan al›fl verifl yapmak gerekti¤ini vurgulamak! Kocaman k›skaçl› ›stakozlar, çavalye dolusu kerevidesler, el gibi pavuryalar, hepsi, ama hepsi bal›k pazarlar›nden kaybolup gittiler. En son kay›plara kar›flan da yumruk irili¤inde ak›nt› midyeleri oldu. Midye yok mu? Var elbet; ama ‹stinye önlerinde denizin çamurlu dibi taranarak ç›kart›lan küçük, temizli¤i kuflkulu, lezzetsiz midyelere “Midye” demeye insan›n dili varm›yor. Kald› ki, bu sa¤l›¤a son derece zararl› midyeleri yemek için insan›n gerçekten gözükara olmas›

gerek! Hadi yediniz diyelim. Ya yan›nda getirilen taratora ne dersiniz? Sar›msakl› yo¤urttan fark› yok zamane taratorlar›n›n... Aflç›ya soruyorsunuz, taratora neler koyarak yapt›¤›n›? “Ha, ‘sos’unu mu soruyorsunuz?” diyor. “Ekmek içi, ceviz, zeytinya¤›, sarm›sak, sirke...” “‹yi güzel de, bunca malzemeyi kullan›p da taratordan baflka herfleye benzeyen s›v›ms› bir macun elde etmek için, insan›n ayr› yetenek sahibi olmas› gerek” diye düflünüyorum. Ne diyeyim, art›k k›rk y›ll›k “tarator”a da “sos” deniyor, ak›nt› midyesi diye kim bilir neler yeniyor!• EserTutel@butundunya.com.tr

Oymak beyi, izci adaylar›n› toplam›fl, onlara izcili¤in ilkelerini anlat›yordu: “Bak›n çocuklar” dedi. “Bir izci her gün, en az bir kez olsun bir iyilik yapmal›d›r. Örne¤in, hastalara, yafll›lara, çocuklara zor anlar›nda yard›m etmelidir.” ‹zciler içtenlikle dinliyorlard›. Oymak beyi konuflmas›n› sürdürdü: “Bundan sonra her sabah okula geldi¤iniz zaman size bir gün önce nas›l bir iyilik yapt›¤›n›z› soraca¤›m” dedi. “Tamam m›, anlaflt›k m›?” Ertesi sabah oymak beyi çocuklar› toplay›p bir önceki gün konufltuklar›n› an›msatt› ve “Söyleyin bakal›m, çocuklar” dedi. “Dün ne gibi bir iyilik yapt›n›z?” Çocuklar›n tümü, birlikte karfl›l›k verdiler: “Sokakta yafll› bir kad›n›n karfl›dan karfl›ya geçmesine yard›m ettik, efendim” dediler. Oymak beyi bu yan›ta hem sevinmifl hem de flafl›rm›flt›. “Hepiniz mi?” diye sordu. Çocuklar yine birlikte yan›t verdiler: “Evet efendim, hepimiz birlikte” dediler. “Çünkü kad›n, karfl› kald›r›ma geçmek istemiyordu.”• 89


Edebiyat Derslerimizin Unutulmaz “Son Yaprak” Öyküsünün Çilekefl ve Sevecen Yazar›:

O.Henry

W

illiam Sydney Porter, k›sa bir süre veznedar olarak çal›flt›¤› bankada zimmetine para geçirdi¤i suçlamas›yla yarg›land›¤› dava sonucunda befl y›ll›k hapis cezas›n› çekmek üzere girdi¤i cezaevinden iyi hal indirimi nedeniyle üç y›l üç ay sonra ç›karken çantas›nda “O.Henry” takma ad›yla yazd›¤› onlarca öykü vard›. 1901 y›l›ndan itibaren edebiyat alan›nda “O.Henry” ad›yla tan›nacak olan William Sydney Porter, North Carolina eyaletinin Greensboro kentinde varl›kl› bir ailenin çocu¤u olarak 1862 y›l›nda dünyaya geldi. Babas› araflt›rma yapmay›, pratik aletler gelifltirmeyi seven baflar›l› bir doktor, annesi de iyi e¤itim alm›fl kültürlü bir kad›nd›. Üç yafl›nda annesini kaybeden Sydney ilk e¤itimini ayn› zamanda özel bir okulun yöneticili¤ini yapan halas›ndan ald›. Annesi gibi halas› da okuma ve ö¤renme tutkusuyla dolu oldu¤undan Sydney kiflili¤inin geliflme aflamas›nda halas›ndan etkilenmifltir. Onbefl yafl›na geldi¤i halde e¤itimini tamamlayamayan Sydney amcas›n›n eczanesinde ç›rakl›kla bafllayarak Teksas’ta çiftlik iflçili¤i, tapu dairesinde memurluk, muhasebecilik, banka veznedarl›¤›, k›sa süreli dergi yay›mc›l›¤›, gazetecilik gibi çeflitli ifllerde çal›flt›. 1887 y›l›nda evlendi, bir k›z› oldu. Son iflinde çal›fl›rken Temmuz 1896’da yukar›da sözünü etti¤imiz, kendisini hapse götüren suçlamayla karfl›laflt›. Banka veznedarl›¤› s›ras›nda oluflan kimi kasa aç›klar›ndan sorumlu tutuluyordu. Austin, Teksas’a gidip mahkemeye ç›kmak üzere yola ç›kt›¤›nda bafl›na gelen bu olay› gözünde çok 90

91


Bütün Dünya • Ocak 2007

difle içinde pani¤e kap›ld›. Yar› yoldan dönüp izini kaybettirmek amac›yla önce New Orleans’a, sonra da Honduras’a gitti.

¤erlendirmifl, daha o zamandan dergilerde yay›mlanmaya bafllayan öyküleriyle hem ün kazanmaya bafllam›fl, hem de k›z›n›n geçimine katk›da bulunmufltur. Bu dönem lt› ay kadar Güney Ameri- öyküleri daha çok yazar›n Güney ka’n›n ABD’ye yak›n kimi Amerika’da geçirdi¤i günlere iliflyörelerinde dolaflt›. Yafla- kin gözlemlerine dayanarak kurd›¤› çevreler ve tan›flt›¤› gulad›¤› ve Latin insan›na özgü yerel Latin karakterlerin yans›ma- davran›fllar›n ve serüvencili¤in ifllar›n› ilk öykülerinde görmek ola- lendi¤i öyküler olup bunlar daha nakl›d›r. 1897 y›l› bafl›nda eflinin sonra 1904 y›l›nda “Lahanalar ve a¤›r hasta oldu¤u haberini ald›¤›n- Krallar” ad›ndaki ilk öykü kitab›nda onun yan›nda bulunma iste¤iy- da toplanm›flt›r. “O.Henry” takma le ülkesine döndü. Art›k ad›n› cezaevinin eczanekaçak yaflamak istemedisinde buldu¤u bir t›p ki¤inden mahkemeye ç›ktab›nda ad› geçen bir mak üzere teslim oldu. Öyküleriyle Frans›z eczac›n›n ad›nMahkeme insanc›l bir Öykücüler dan ald›¤› söylenir. S›kyaklafl›mla Sydney’in hasl›kla sorulan, neden baflta eflinin yan›nda kalmaka bir ada gereksinim s›na izin verdi. Eflinin duydu¤u ve cezaevine ölümünden sonra bafllat›girmeseydi ünlü bir yazar lan yarg›lama sürecinin olur muydu sorular›n› sonunda Sydney befl y›l kendimize saklamakla hapis cezas› ald›. Lehine yetinmek zorunday›z. kimi kan›tlar olmas›na Ce za evinden ç›kt›kHaluk karfl›n duruflmalar botan sonra belki de lekeErdemol yunca suskun kalm›fl, lenmifl gördü¤ü öz ad›n› kendini savunmam›flt›. geride b›rakm›fl, yaflam›n Columbus, Ohio’daki olgunlaflt›rd›¤› ünlenmifl cezaevi yaflam›n›n Sydney Porter bir yazar olarak yaflam›n› sürdüiçin çok kolay geçti¤i ve çok ve- ren O.Henry bir süre akrabalar›rimli oldu¤u rahatl›kla söylenebi- n›n yan›nda kald›ktan sonra 1902 lir. Daha önceleri eczanede çal›fl- y›l›nda New York’a gitti ve bu büm›fl oldu¤undan cezaevi revirinde yük kentin yaflam kavgas› veren görevlendirilmesi onu s›radan bir küçük insanlar›yla hafl›r neflir olatutuklu gibi günlerini saymaktan rak geçirdi¤i son sekiz y›l›nda onkurtarm›fl, serbestçe hareket ede- lar›n öykülerini yazd›. Anlaflt›¤› bildi¤i rahat ve temiz bir çal›flma bir gazete için üç y›l boyunca her ortam›nda bofl zaman›n› diledi¤i hafta yazd›¤› öykülerin yan›s›ra gibi geçirmesine olanak sa¤lam›fl- çeflitli dergilerde de yay›mlanan t›r. O da “O.Henry” takma ad›n› bu dönem öykülerinin bir bölüedinerek yazd›¤› öykülerle bu ola- münün yer ald›¤› kitaba “Dört na¤› kendince en iyi biçimde de- Milyon” ad›n› koymakla bu kitab›-

A

92

O.Henry

n› öyküledi¤i insanlara adad›¤›n› söylemek istiyordu belki de... 1910 y› l›n da yafla ma veda eden O.Henry’nin say›lar› 270’i bu lan öyküleri 20’nci yüzy›la ad›m atan, kölelik, iç savafl ve yerliler sorunlar›n› yeni arkada b›rakm›fl Amerika Birleflik Devletleri’nin k›rsal kesim ve büyük kent yaflamlar›ndan ald›¤› insan tiplemeleriyle bunlar›n iliflkilerini gerçekçi, yer yer yar› gerçekçi bir üslupla ve sevecenlikle mizah unsurunu hofl bir biçimde harmanlayarak veren, yazg›n›n biraraya getirdi¤i insanlar›n ilginç karfl›laflmala-

r›n› sürpriz sonuçlara ba¤layan kurgular›yla okura yaflam sevgisi afl›layarak ve yaz›nsal tatlar vererek okuma tutkusunu bir serüvene dönüfltüren öykülerdir. Gelecek say›lar›m›zda aralar›ndan birkaç›na daha yer verece¤imiz O.Henry’nin 270 öyküsü aras›nda seçim yapmak isteyen okurlara bir elefltirmen flu yolu önermektedir: “Onun öykülerinin en güzelini seçmek istiyorsan›z, öykülerin adlar›n› küçük birer ka¤›da yaz›n ve içlerinden birini rastgele seçin.”• Lütfen sayfay› çeviriniz ’

‹kisi de Brüksel’deki NATO karargâh›nda çal›fl›yordu; ama hiçbir zaman karfl›l›kl› oturup konuflmam›fllard›. Birbirlerini tan›malar› ifl ortam›nda ayaküstü, rastgele karfl›laflmalardan ileri gitmiyordu. Bir gün ö¤le yeme¤inde rastlant› sonucu ayn› masaya oturdular. Bir yandan yemek yiyor, bir yandan da konufluyorlar, günlük ifllerinin ne denli yo¤un oldu¤unu, akflam saat kaçta ifl yerinden ayr›ld›klar›n› birbirlerine anlat›yorlard›. Birinci adam yeme¤ini bitirdi ve sandalyesinin arkas›na yaslanarak, “Ben ifllerimi saat befle de¤in bitiriyorum” dedi. Öteki adam, “Ne güzel” dedi. “Ben her gün neredeyse gece yar›lar›na de¤in çal›fl›yorum. ‹flim bir türlü bitmek bilmiyor. Peki, siz ifllerinizi bu denli erken nas›l bitirebiliyorsunuz?” Adam, önünde duran kahveden bir yudum içtikten sonra “Kolay› var” dedi. Arkas›ndan önemli bir gizi aç›klayacakm›fl gibi karfl›s›ndaki adama do¤ru e¤ilerek “Ama aram›zda kals›n” dedi. “Kabar›k ya da kar›fl›k bir dosya geldi¤inde, üzerine ‘Mr. Brown taraf›ndan incelenecek’ yaz›p kurtuluyorum. Nas›l olsa her kuruluflta bir Mr. Brown kesinlikle vard›r.” Bu aç›klamalar› dinleyen öteki adam bafl›n› kald›rd›, yutkundu ve sinirli bir biçimde flunlar› söyledi: “Mr. Brown benim!”• Evli bir çift, sanat galerisini geziyordu. Büyük bir tablonun önünde durdular. Güzel ve ç›plak bir kad›n› uygun yerinde küçük bir yaprakla betimleyen bir tabloydu bu. Tabloya k›sa bir süre bak›p geçen kad›n arkada kal›p tabloya bakmay› sürdüren efline dönerek flu soruyu sordu: “Neyi bekliyorsun?.. Sonbahar› m›?..”• 93


O.Henry’den Bir Öykü:

la ensesine do¤ru inerek parlak bir topuzda son buluyordu. Yüzü güzelden çok s›radand›; fakat flu anda caddenin karfl›s›ndaki evlerin üzerinden etkileyici, hüzün ve melankoli dolu bir ifadeyle bakan büyük gri gözleri yüzünü ayd›nlat›yor, sanki güzellefltiriyordu.

O Kont ve Dü¤ün Davetlisi

A

ndy Donovan bir akflam ‹kinci Cadde’deki pansiyonuna yeme¤e geldi¤inde Bayan Scott onu yeni bir kirac›yla tan›flt›rd›. Bayan Conway ad›nda ufak tefek, mahcup tav›rl› genç bir k›zd› bu. Sade ve siyaha çalan kahverengi bir elbise vard› üzerinde. ‹steksiz bak›fllarla önündeki taba¤a dikti¤i gözlerini o mahcup tavr›yla Bay Donovan’a çevirip onu iyice süzdükten sonra nazikçe ad›n› m›r›ldand› ve tekrar taba¤›ndaki et yeme¤ine döndü. Bay Donovan toplum içinde, ifl ve siya set çev relerin de göster di¤i ilerlemede kendisine kazan›mlar sa¤layan ›fl›k saçan gülümsemesi ve inceli¤iyle k›z›n selam›n› karfl›94

lad›ktan sonra siyaha çalan kahverengi elbiseli varl›¤› gündeminden siliverdi. ‹ki hafta sonra Andy pansiyonun giriflindeki basamaklara oturmufl purosunun keyfini ç›kar›yordu. Arkas›ndan ve biraz yukar›dan hafif bir h›fl›rt› sesi gelince bafl›n› çevirdi ve öylece kalakald›. Bayan Conway kap›dan ç›kmak üzereydi. ‹nce bir kumafltan, hani flu “Krep dö falan” dedikleri kumafltan simsiyah bir elbise giymiflti. fiapkas› da siyaht› ve flapkadan örümcek a¤› gibi incecik bir tül iniyordu yüzüne. Elbisesinde tek bir beyaz nokta, ufac›k da olsa renkli bir benek bile yoktu. Alt›n rengi gür saçlar› çok hafif dalgalar-

lay› anlad›n›z m›, k›zlar? Tepeden t›rna¤a siyah... fiu krep dö, neydi o, krep dö flin, iflte o kumafl tercih edilecek... Siyah›ndan... Saçlar siyah tül alt›ndan parlayacak (sar›fl›n olman›z gerekiyor tabii) ve sonra da uzaklara dalm›fl o hüzünlü bak›fl. Bir de tam yaflam›n efli¤inden hoplay›p z›play›p atlayarak geçerken genç yaflam›n›z kararm›fl olsa bile parkta yap›lacak bir yürüyüfl size iyi gelecekmifl gibi görünmeye çal›fl›n –ve tam zaman›nda kap›da olmaya bak›n– iflte bu her zaman erkekleri çeker. Fakat bu yapt›¤›m –ne kadar alayc›y›m, de¤il mi?– yani matem giysilerinden böyle söz ediflim biraz yersiz kaçt› galiba... Bay Donovan Bayan Conway’i o an gündemine tekrar ekledi. Purosunu en az sekiz dakika daha tüttürebilecekken kalan üç santimlik ucunu att› ve çabucak aya¤a kalkarak a¤›rl›k merkezini ucuz rugan ayakkab›lar›na aktard›. “Güzel ve bulutsuz bir akflam, Bayan Conway” dedi. Bunu o kadar kesin bir tonla söylemiflti ki meteoroloji dairesi duysayd› iyi hava bayra¤›n› dire¤e çekerdi hemen. “Yüre¤i flen olup da havan›n tad›n› ç›karmas›n› bilenler için evet, Bay Donovan” dedi Bayan Conway, içini çekerek.

Bay Donovan güzel havaya küfretti içinden. Kalpsiz hava! Bayan Conway’in havas›na uygun düflmesi için dolu ya¤d›rmal›, f›rt›na koparmal›yd›. “Umar›m yak›nlar›n›zdan biri de¤il, fley, umar›m yak›nlar›n›zdan birini kaybetmediniz?” diye sorabildi, cesaretini toplayarak. “Ölen bir akrabam de¤il” derken duraksad› Bayan Conway, “Öyle biri ki, neyse, sizi de derdime ortak etmeyeyim.” “Ortak etmek mi?” diye tepki gösterdi Donovan. “Neden böyle söylüyorsunuz? Memnun olurum, fley, yani ben de üzülürüm; demek istedi¤im hiç kimse ac›n›z› benim kadar içtenlikle paylaflamaz.” Bayan Conway’in dudaklar›nda bir gülümsemecik belirdi, ama her zamankinden daha kederli yapt› onu bu. “Gülün, dünya sizinle güler; a¤lay›n size gülerler” diye bir yerden al›nt› yapt› Bayan Conway. “Bunu ö¤rendim, Bay Donovan. Bu kentte ne arkadafl›m ne de tan›d›¤›m var. Fakat siz bana iyi davrand›n›z. Bunun için size teflekkür ederim.” Donovan sofrada iki kez biberli¤i uzatm›flt› k›za.

“N

ew York’ta yaln›z olmak çok zor, herkesin bildi¤i bir fley bu” dedi Donovan. “Fakat bu küçük yafll› kent rahatlay›p dostça davrand›¤›nda s›n›r› yoktur bunun. Parkta biraz yürüyüfl yapmaya ne dersiniz, Bayan Conway? Üzüntünüzü bir parça da olsa gidermez mi bu sizce? Ben de izin verirseniz...” 95


Kont ve Dü¤ün Davetlisi

Bütün Dünya • Ocak 2007

“Teflekkürler, Bay Donovan. Yüre¤i kederle dolu birinin yan›nda bulunmak sizin için uygunsa yürürken bana efllik etmenizi sevinerek kabul ederim.”

K

ent merkezinde bir zamanlar seçkinlerin hava almak için geldi¤i eski park›n demir parmakl›kl› genifl kap›s›ndan geçerek yürüdüler, ›ss›z bir köfledeki banka oturdular. Gençlikteki dertlerle yafll›l›ktaki dertler aras›nda flu fark vard›r: ‹nsan gençken bir baflkas› ne kadar paylafl›rsa dert yükü o kadar hafifler; yafll›yken derdini döküp durursun, ama kederin ayn› kal›r. Bir saat geçtikten sonra Bayan Conway “O benim niflanl›md›” diye gizini a盤a vurdu. “Önümüzdeki baharda evlenecektik. Sizi kand›rd›¤›m› düflünmenizi istemem, Bay Donovan, ama gerçek bir konttu o. ‹talya’da malikanesi ve flatosu vard›. Ad› Fernando Mazzini idi. fi›kl›kta efli bulunmaz biriydi. Babam karfl› ç›kt› tabii. Bir kez kaçt›k, fakat babam arkam›zdan yetiflti ve geri getirdi bizi. ‘Babam ve Fernando mutlaka düello ederler’ diye düflünmüfltüm. Babam Poughkeepsie’de kiral›k atlar›n bak›ld›¤› bir ah›r iflletiyor. “Babam sonunda raz› oldu ve önümüzdeki baharda evlenebilece¤imizi söyledi. Fernando kimli¤ini ve varl›¤›n› kan›tlayan ka¤›tlar› gösterdi ona. Sonra flatosunu bizim için haz›r etmek amac›yla ‹talya’ya gitti. Babam çok gururludur. Fernando çeyizim için bana birkaç bin dolar vermek istediyse de babam çok laf etti ona, hatta yüzük ya da 96

baflka tür bir arma¤an kabul etmeme bile izin vermedi. Fernando’nun gemisi yola ç›k›nca ben de kente gelerek bir flekerci dükkan›nda kasiyerlik yapmaya bafllad›m. “Birkaç gün önce ‹talya’dan bir mektup ald›m. Poughkeepsie’den buraya yönlendirmifller. Fernando’nun bir gondol kazas›nda öldü¤ünü yaz›yordu. “‹flte, yasta olmam›n nedeni bu. Kalbim, Bay Donovan, sonsuza dek onun mezar›nda gömülü kalacak. San›r›m yan›nda bulunmas› pek e¤lenceli olmayan biriyim, fakat hiç kimse ilgimi çekmiyor. Sizi daha iyi zaman geçirebilece¤iniz, gülmeyi bilen ve sizi e¤lendirebilecek nefleli arkadafl ortam›ndan al›koymak istemem. Belki eve dönmek istersiniz.” ‹flte flimdi k›zlar, zokay› yutan erke¤in çabalay›p kurtulmak istedi¤ini sezerseniz, kalbinizin baflka birinin mezar›nda gömülü oldu¤unu söyleyin. Genç erkekler yarad›l›fltan mezar h›rs›z›d›rlar. Herhangi bir dul bayana sorabilirsiniz. Krep dö flin giysili a¤layan meleklerin yoksun kald›klar› kalbi geri kazand›rmak için bir fleyler yapmak gerekir. Ölü erkeklerin hiçbir flans› yoktur bu konuda.

B

ay Donovan nazikçe, “Çok üzüldüm” dedi. “Hay›r, henüz eve dönmeyece¤iz. Bayan Conway, bu kentte hiç arkadafl›n›z olmad›¤›n› söylemeyin. Arkadafl›n›z oldu¤uma ve çok üzüldü¤üme inanman›z› istiyorum.” Bayan Conway mendiliyle gözlerini kurulad›ktan sonra, “Resmini bu madalyonda sakl›yorum” dedi.

“fiimdiye de¤in hiç kimseye göstermedim. Fakat size gösterece¤im, çünkü sizin gerçek bir dost oldu¤unuza inan›yorum.”

B

ay Donovan k›z›n aç›p gösterdi¤i madalyondaki fotografa uzun süre ve ilgiyle bakt›. Kont Mazzini’nin yüzünün ilgiyi ça¤›ran bir havas› vard›. Düzgün, ayd›nl›k, zeki görünüfllü ve yak›fl›kl› say›labilecek bir yüzdü bu; arkadafl grubu içinde önder olabilecek, nefleli ve güçlü bir erke¤in yüzü. “Daha büyü¤ü de var, çerçeveletmifltim, odamda duruyor” dedi Bayan Conway. “Dönünce gösteririm. Bana Fernando’yu an›msatan yaln›zca bunlar. Fakat o her zaman kalbimde olacak, kesinlikle.” Bay Donovan beceri isteyen bir görevle karfl› karfl›yayd› flimdi: Talihsiz kontun Bayan Conway’in kalbindeki yerini almak... K›za karfl› duydu¤u hayranl›k onu bu yola itiyordu. Fakat söz konusu giriflimin büyüklü¤ü moralini bozmuyor gibiydi. Duygudafl ve nefleli bir dost rolünü oynamaya çal›flt› ve bunda o denli baflar›l› oldu ki yar›m saat içinde, önlerinde iki dondurma kab›, karfl›l›kl› oturmufl, düflünceli tav›rlar içinde sohbet ederken buldular kendilerini. Bayan Conway’in büyük gri gözlerindeki hüzünde azalma yoktu yine de. O akflam pansiyonun holünde birbirlerinden ayr›lmadan önce genç k›z yukar›ya koflarak beyaz ipekten bir eflarpa sevgi dolu bir özenle sar›lm›fl olan çerçeveli fotograf› getirdi. Bay Donovan tan›mlanmas› güç bak›fllarla süzdü fotograf›.

“Bunu ‹talya’ya hareket etti¤i gece vermiflti bana” dedi Bayan Conway. “Madalyondaki resmi bundan yapt›rm›flt›m.” “Yak›fl›kl› bir adam” dedi Bay Donovan içtenlikle. “Önümüzdeki pazar ö¤leden sonra birlikte Coney Island’a gitmek mutlulu¤unu bana ba¤›fllar m›s›n›z acaba?” Bir ay sonra niflanland›klar›n› Bayan Scott’a ve öteki kirac›lara duyurdular. Bayan Conway siyahlar giymeyi sürdürüyordu. Niflanland›klar›n› duyurduktan bir hafta sonra parktaki ayn› banka oturmufllard›. Titreflen a¤aç yapraklar› ay ›fl›¤›nda soluk bir film karesindeymifl gibi gösteriyordu onlar›. Fakat Donovan gün boyunca dalg›n ve somurtuk bir görünüm sergilemiflti. O gece o denli sessizdi ki aflk›n dudaklar› kalpten gelen sorular karfl›s›nda daha fazla dayanamad›. “Neyin var, Andy? Bu gece çok ciddisin, surat›ndan düflen bin parça...” “Yok bir fley Maggie.” “Ben anlar›m; sen hiç böyle davranmazd›n. Ne var? Söylesene.” “Önemli bir fley de¤il, Maggie.”

“E

vet, bir fley var ve ben bilmek istiyorum. Bahse girerim baflka bir k›z var, onu düflünüyorsun. ‹stiyorsan ona git. Kolunu çeker misin, lütfen.” “Peki, söyleyeyim o zaman” dedi Donovan, düflünceli bir tav›rla. “Ama anlayaca¤›n› pek sanm›yorum. Mike Sullivan ad›nda birinden söz edildi¤ini duydun mu? Koca Mike derler ona.” “Hay›r, duymad›m” dedi Mag97


Bütün Dünya • Ocak 2007

gie, “Seni bu hale sokuyorsa duymak da istemem. Kim bu adam?”

D

onovan neredeyse sayg› dolu bir tav›r tak›narak, “O New York’taki en büyük adamd›r” dedi. “Siyaset çevrelerinde istedi¤ini yapabilir. Adam›n boyu bir mil, eni East River kadar genifl. Onun hakk›nda olumsuz bir fley söyleyecek olan›n yakas›na an›nda bir milyon kifli yap›fl›r. Bir süre önce do¤du¤u yeri ziyaret etmifl, yörenin kodamanlar› fareler gibi kaçacak delik aram›fllar. “Koca Mike benim dostumdur. Ben onun yan›nda solda s›f›r kal›r›m, fakat Mike büyüklerin oldu¤u denli küçük adamlar›n, yoksullar›n da dostudur. Bugün Bowery’de rastlad›m ona. Ne yapt› dersin? Yan›ma gelip elimi s›kt›. ‘Andy’ dedi, ‘Etkinliklerini izliyorum; bölgende epey üstünlük sa¤lam›fls›n. Seninle gurur duyuyorum. Ne içersin?’ O purosunu tüttürürken ben bir kokteyl içtim. ‹ki haftaya kadar evlenece¤imi söyledim ona. ‘Andy’ dedi, ‘Davetiyeni gönder, unutmam, dü¤ününe gelirim.’ ‹flte Koca Mike bunlar› söyledi bana. Sözünü tutan biridir. “Sen anlamazs›n, Maggie, fakat Koca Mike Sullivan’›n dü¤ünümüze gelmesi için bir elimi feda ederim. Onun geldi¤i gün yaflam›mda en çok gururlanaca¤›m gün olur. Mike birinin dü¤ününe geldi¤inde o adam yaflam boyu evlenmifl demektir. ‹flte, belki de bu gece keyifsiz olmam›n nedeni bu.” “Bu denli önemli ve renkli bir kifliyse neden davet etmiyorsun onu?” 98

dedi Maggie canl› bir hareketle. “Davet edemem, bir nedeni var” dedi Andy üzgün bir tav›rla. “Dü¤ünde bulunmamas› gerekiyor, nedeni var bunun, ama sorma, söyleyemem.” “Umurumda de¤il” dedi Maggie, “Herhalde siyasetle ilgili bir fleydir. Fakat her neyse bana bir gülücük vermeni engellemez ki bu!” “Maggie” dedi Andy hemen, “Beni senin flu Kont Mazzini’yi sevdi¤in denli seviyor musun?” Uzun bir süre bekledi, ama yan›t gelmedi Maggie’den. Ve sonra k›z birden Andy’nin omzuna yaslanarak a¤lamaya bafllad›. Andy’nin koluna s›ms›k› sar›lm›fl, h›çk›r›klarla sars›l›yor, gözyafllar› krep dö flin elbisesini ›slat›yordu. Andy kendi derdini unutmufl, k›z› yat›flt›rmaya çal›fl›yordu. “Ne oldu flimdi, neyin var?” Maggie h›çk›r›klar aras›nda, “Andy, sana yalan söyledim” dedi. “Art›k beni sevmezsin, evlenmezsin benimle. Fakat söylemem gerekti¤ine inan›yorum. Kontun k’si bile yoktu ortada.

“Y

aflam›mda hiç sevgilim olmad›, ama baflka k›zlar›n hepsinin vard›, hep sevgililerinden söz ederlerdi, benim de bir tane edinmem gerekiyordu. Andy, siyah bana yak›fl›yor, sen de biliyorsun bunu. Sonunda bir fotografç›ya giderek o resmi sat›n ald›m, küçük bir kopyas›n› da madalyonum için yapt›rd›m. Siyah elbise giyebilmek amac›yla kont ve ölümü hakk›ndaki o öyküyü uydurdum. ‹flte böyle, yalanc›lar› kimse sevmez; art›k beni terk e-

Kont ve Dü¤ün Davetlisi

dersin Andy, ben de utanc›mdan ölürüm. Senden baflka kimseyi sevmemifltim. ‹flte hepsi bu.” Fakat kendisini itip yan›ndan uzak laflma s› n› beklerken Andy’nin kolunu belinde duyumsad›, daha s›k› sar›lm›flt› flimdi. Yüzünü çevir di¤in de Andy’nin gülümsedi¤ini gördü. “Beni, beni ba¤›fllayacak m›s›n, Andy?” “Tabii, bunda ba¤›fllanacak bir

fley yok ki. B›rak, kont mezarl›kta kals›n. Herfleyi aç›kl›¤a kavuflturdun, Maggie. Dü¤ün günümüzden önce bunu yapaca¤›n› bekliyordum zaten. Aferin sana!” Ba¤›flland›¤›na iyice inand›ktan sonra, “Andy” dedi Maggie, mahcup bir gülümsemeyle, “O kont öyküsüne inanm›fl m›yd›n?” “Pek de¤il” dedi Andy, puro tabakas›n› ç›kar›rken, “Çünkü senin flu madalyondaki resim Koca Mike

Bütçesi bozulan kral ülkesinde yaflayan en zengin üç kifliyi huzuruna ça¤›rd› “Sizlere bir soru soraca¤›m” dedi. “Do¤ru yan›t verirseniz size ödül verip geri gönderece¤im. E¤er bilemezseniz tüm malvarl›¤›n›za el koyaca¤›m.” Zengin üç kifli d›flar› ç›k›p beklemeye bafllad›. Sonunda kral emir verince birinci kifli içeriye al›nd›. Kral adama “fiu ba¤l› hayvan nedir” diye sordu. Adam dönüp bir köflede ba¤l› duran keçiyi gördü “Say›n kral›m bu bir keçi” dedi. Kral bir süre bekledi. Adam›n gözlerinin içine bakt› “Hay›r, bilemedin” dedi. “Sen bu koyuna nas›l keçi dersin. Mallar›na el koydum, ç›k d›flar›.” D›flar› ç›kar ç›kmaz öteki iki kifli heyecanla ona yaklaflt›lar ve “Ne oldu, ne sordu?” diye at›ld›lar. ‹çeriden ç›kan adam üzgün bir biçimde “Tüm mal›m› kaybettim” dedi. “Bana bir keçi gösterdi. ‘Bu hayvan nedir?’ diye sordu. Ben de ‘keçi’ dedim. Kralsa ‘Bu bir koyun, ona nas›l keçi dersin’ diye beni kovdu.” Kral bir süre sonra ikinci kifliyi içeri ça¤›rd›. Ayn› soruyu ona da yöneltti: “fiu gördü¤ün hayvan nedir?” Adam kendisinden önce içeri al›nan kiflinin bafl›na gelenleri bildi¤i için “Efendim” dedi. “Bu bir koyundur.” Kral ald›¤› bu yan›ta sinirlendi. Karfl›s›nda duran adama “Sen nas›l olur da bu hayvana koyun dersin?” diye ba¤›rd›. “Bunun bir keçi oldu¤unu görmüyor musun? Senin de tüm mallar›na el koydum, ç›k d›flar›.” D›flar› ç›kt›¤›nda adam bafl›ndan geçenleri öteki iki kifliye anlatt›. Kral hiç ara vermeden üçüncü kifliyi de içeriye ça¤›rd›. Ayn› soruyu bu kez ona yöneltti. “Söyle bakal›m” dedi. “Bu hayvan nedir?” ‹çeriye al›nan üçüncü kifli çok sakin bir biçimde, önce ba¤l› duran keçiye, sonra da krala bakt› “Say›n kral›m” dedi. “Siz flimdi bu hayvan›n ne oldu¤unu bofl verin, ne kadar paraya gereksiniminiz var, bana onu söyleyin.”• 99


yi bir ifli, kendisini seven bir efli ve sevimli iki çocu¤u vard›. Birkaç gün sürecek ifl gezisine eflinin de gelmesini çok istiyordu. Günlerce süren araflt›rmalardan sonra çocuklara bakacak bir bak›c› kad›n buldular ve ifl gezisine birlikte gittiler. ‹fl düflünülenden daha çabuk bitmiflti. Eve erken dönmenin mutlulu¤u içinde evlerinin oldu¤u semte geldikleri zaman duman ve yan›k kokusu ikisini de endiflelendirdi. Köfleyi döndükleri zaman efli derin bir soluk ald›: “Çok flükür, bizim evimiz de¤il yanan, haydi hemen eve gidelim” dedi. Fakat genç adam itiraz etti ve “Belki yapabilece¤imiz bir fley vard›r” dedi. Genç adam arabas›n› yanan evin önünde durdurdu. Alevler tüm evi sarm›flt›. Evin önünde bir kad›n 盤l›k 盤l›¤a ba¤›r›yordu. Kad›n› omuzlar›ndan tutarak hafifçe sarsarak, “Çocuklar nerede, söyleyin bana?” dedi. Kekeleyerek yan›tlad› kad›n: “Afla¤›da... Girifl kat›nda, salonun sol taraf›nda...” Bahçe hortumunu alarak önce giysilerini ›slatt›, sonra ›slatt›¤› mendili bafl›n›n çevresine sard› ve alevlerin, dumanlar›n aras›na dald›. Salonun kap›s›n› ittirerek içeri girdi¤i zaman dumanlar›n aras›nda korkudan birbirine sokulmufl iki çocu¤u gördü. Elindeki hor•James Grünwald tumla önce çocuklar› ›slatt›. Son‹nternet Yay›n›• ra ikisini de kollar›n›n alt›na alarak d›flar› koflarken baflka bir çocu¤un daha a¤lad›¤›n› duydu. Çocuklar› d›flar› ç›kart›p a¤layan kad›na uzat›rken “‹çeride daha kaç çocuk var?” diye sordu. Kad›n gözyafllar› içinde çocuklara sar›l›rken “‹ki çocuk daha var” diyebildi güçlükle. Genç adam›n efli öne at›larak kolunu yakalad› ve “Gitme lütfen” dedi. “Ev her an y›k›labilir.” Genç adam, efline yan›t vermeden alevlerin aras›na yeniden dald›. Art›k dumandan hiçbir fley görünmüyordu. Daha önce çocuk sesini duydu¤u yere do¤ru güçlükle yürümeye çal›flt›. Sonunda dumanlar›n aras›nda iki küçük tan›d›k bedenin ay›rd›na vard›. Çocuklar kollar›nda alevlerin ve dumanlar›n aras›ndan h›zla gün ›fl›¤›na koflup, temiz havay› ci¤erlerine çekerken kollar›nda tuttu¤u çocuklar›na s›k› s›k› sar›ld›. Bilmeden kendi çocuklar›n›n yaflam›n› kurtarm›flt›. Bak›c› kad›n al›flverifle giderken çocuklar›n ikisini de komfluya b›rakm›flt›.•

Önümüzdeki ve “‹çimizdeki”

Yang›n

Çeviri: Nuray Bartoschek

100

Bütün Dünya bu say›s›nda yeni bir bilmece dizisinin yay›m›na bafll›yor. Ünlü fotograf sanatç›s› S›tk› F›rat, objektifiyle sizi Türkiye’nin da¤lar›na ve ovalar›na, tarihine ve bugününe... Özetle, “havas›na suyuna, tafl›na topra¤›na” götürecek, sonra da size, o an karfl›n›zdaki görüntünün neresi oldu¤unu soracak. Onun, “Bir Baflkad›r Benim Memleketim” bafll›¤› alt›nda sunaca¤›m›z fotograflar›n› izlerken hem bir bilmece çözmenin heyecan›n› duyumsayacak, hem kendinizi bir sanat fotograflar› sergisinde bulacak, hem de... Türkiye’nin, belki de ilk kez görece¤iniz yörelerini keflfederek, hayranl›kla “Bir baflkad›r benim memleketim” diyeceksiniz...

Bir Baflkad›r Benim Memleketim S›tk› F›rat, 1930 y›l›nda Kemaliye, Akçal› Köyü’nde do¤du. ‹lk orta ve ö¤retmen okulunu ‹stanbul’da bitirdi. Anadolu’da köy ö¤retmenli¤i yapt›ktan sonra Gazi E¤itim Enstitüsü Resim-‹fl Bölümü’ne girdi. ‹lk fotograf makinesine 1949 y›l›nda sahip oldu. 1966 y›l›nda devletçe gönderildi¤i Almanya’da fotograf e¤itimiyle ilgili seminerlere kat›ld›. Gazi Üniversitesi, E¤itim Fakültesi Resim Bölümü ö¤retim üyesiyken 26 y›ll›k hizmetinden sonra emekli oldu. S›tk› F›rat’›n “Foto¤rafa Girifl” adl› bir kitab› “Selçuklu Sanat›”, “Güneflin Do¤du¤u Yer Türkiye”, “Bizden ve Dünyadan Yans›malar” adl› fotograf albümleri bulunmaktad›r.• Lütfen sayfay› çeviriniz ’

101


a) Bodrum b) Marmaris c) Fethiye d) Erdek

a) Perge b) Ürgüp c) Bo¤azköy d) Hasankeyf

Bir Baflkad›r Benim Memleketim

S›tk› F›rat a) Ölüdeniz, Fethiye b) Dalyan c) Kemer d) Alanya

a) Karakaya b) Tortum c) Taflkale d) Nemrut Yan›tlar 124’üncü sayfam›zdad›r.

102

103


Mankafa Poldi Wimax’la birlikte internet, kablo zorunlulu¤undan kurtularak t›pk› GSM flebekeleri gibi baz istasyonlar› yard›m›yla havadan bilgisayarlar›m›za, cep telefonlar›m›za, k›sacas› internet ve veri al›flverifli gereksinimi olan herfleye, her yerde hem de çok daha h›zl› bir biçimde ulaflacak.

Yak›nda Wimax Geliyor! “Size önerdi¤im rejim yemeklerini yiyor musunuz, Bay Poldi?” “Yemesine yiyorum da öteki yemekleri yerken onlara zaman bulmak çok zor oluyor.”

“Dünyan›n yuvarlak oldu¤unu nereden biliyoruz, Poldi Amca?” “Okullardaki dünya kürelerinden tabii ki...”

“Alo, oras› flikayet bölümü mü? Telefonumun kordonu çok uzun. Lütfen oradan biraz çeker misiniz?..”

“Nereye gidiyorsunuz, Bay Poldi?” “Hiçbir yere... Geri dönüyorum.”

104

B

izlere 1993 y›l›nda “Mer- pahal›s› olmufl ve olmaya da dehaba” diyen internet, bu- vam etmektedir. Öteki ülkelergün yaflam›m›z›n vazge- deki h›z ve fiyatlar› merak edençilmezleri aras›ndaki ye- ler için http://www.internetimerini ald›. Akl›m›za tak›lan soru- dokunma.com/ adresine bakmadan tutun da bankac›l›k ifllemle- lar›n› öneririm. rimize, vergi ödemelerimizden Ancak bu sorun da h›zla geligazete okumaya, al›flveflen teknoloji sayesinde rifl yapmaya, video konçözüme kavuflacak gibi ferans, radyo hatta telegörünüyor. ‹flte bu çözü“PC”niz vizyon seyretmeye dek mün ad› Wimax (Worldve Siz hemen her fley de bafl wide Interoperability for vurdu¤umuz ilk hizmet Microwave Access). Buol ma yo lun da emin gün için hizmetini Türk ad›mlarla ilerleyen inTelekom’un alt yap›s›na ternet, “Bir gün herfley ba¤›ml› olarak yürütin ter net te ola cak” di mekte olan internet, yenlerin gerçekten de kablo zorunlulu¤undan ne denli hakl› olduklar›kurtularak t›pk› GSM flen› ortaya ç›kard›. bekeleri gibi baz istasHakan Ancak ülkemizde heyonlar› yard›m›yla havaSevindik men her yeni fleyde oldan bilgisayarlar›m›za, du¤u gibi internet de bicep telefonlar›m›za, k›ze ulaflmak için büyük sacas› internet ve veri savafl›mlar vermifltir. Son derece al›flverifli gereksinimi olan herfleyavafl yat›r›mlarla yaflam›m›za gi- ye, her yerde hem de çok daha ren internet, yüksek fiyatlarla h›zl› bir biçimde ulaflacak. halk›m›z›n hizmetine sunulmuflBugün evlerimizde ya da ifl tur. Mevcut telefon alt yap›s›n› yerlerimizde kullanmakta oldu¤ukullanmak zorunda olan inter- muz kablosuz veri iletiflimini sa¤net, h›z›na oranla, dünyan›n en layan (Wi-Fi 802.11) teknolojinin 105


Bütün Dünya • Ocak 2007

geliflmifli olan Wimax (802.16) benzeri bir yap›yla çal›fl›yor.

W

imax’›n en güzel özelli¤i havadan yay›nla çal›flmas›. Bir baflka özelli¤iyse rekabete aç›k olmas›. T›pk› GSM flebekeleri gibi lisans›n› alan her firma, kullan›c›lar›na h›zl› ve ucuz internet hizmetini Türkiye’nin her köflesinde verebilecek. Hatta “Superonline” firmas› ‹stanbul’da iki verici ile yaklafl›k üç bölgeyi kapsayan (Befliktafl, Levent, Üsküdar) test yay›nlar›na bafllad› ve alaca¤› lisans için gün saymaktad›r. Ayr›ca “Superonline”, dünya wimaxforumun (http://www.wi max fo rum.org) Türkiye’den ilk üyesidir. Wimax t›pk› GSM flebekesi gibi do¤rudan anten görme gereksinimi duymuyor. Ancak bu durum veri al›flverifl h›z›n› ve mesafesini oldukça etkiliyor. Örne¤in, k›sa mesafede sabit iki anten aras›nda 70 Mbit/sn h›z›nda çal›fl›rken, anten görüfl sahas› d›fl›nda kalan bir al›c› verici aras›ndaki veri al›flverifli 10 Mbit/sn seviyesine dek iniyor. Yine de ADSL ba¤lant›s›nda kullanmakta oldu¤umuz en yüksek h›z olan 2 Mbit/sn’nin tam befl kat›. Bununla birlikte ADSL’de bilindi¤i gibi veri al›flverifl h›z› eflit de¤il. Yani evimizde ya da ifl yerimizde ba¤l› olan 1 Mbit/sn’lik hatt›n yaln›zca indirme (download) h›z› bu, yükleme (upload) h›z› ise 256 KB/sn. Wimax teknolojisinde ise bu h›z karfl›l›kl› olarak eflit. Bu da bizlere çok daha kaliteli video konferans, tv izleme, h›zl› bilgi al›flverifli gibi birçok ek olanak sunacak. Kapsama alan› ise teorik olarak 106

olarak antenden antene 50 ilâ 100 kilometredir. Yani ideal bir ortamda bir baz istasyonuyla 50 ilâ 100 km. çap›nda bir alana h›zl› internet erifltirmek mümkün. Ancak bu pratikte (binalar, arazi yap›s›, hava koflullar› vb.) 15 km. civar›na inebiliyor. Yine de bir kentin tümünü h›zl› internete erifltirmek birkaç baz istasyonuyla olanakl›. Peki havadan yay›n yapan bu teknolojiyle veri güvenli¤i nas›l olacak? Bu da TDES ya da AES gibi yüksek flifreleme tekni¤iyle güvenlik alt›na al›nm›fl. Yani güvenlik sorunu flimdilik yok. Wimax henüz yeni bir teknoloji oldu¤u için piyasada al›c› cihazlar› (wimax ethernet ve router) bulmak pek mümkün de¤il. Tabii gerçek anlamda ilk yay›nlar bafllar bafllamaz birçok ürün raflarda yerini alacakt›r. Bununla birlikte Intel bu konuda çal›flmalara çoktan bafllam›fl. Intel, Centrino platformlar›ndaki haz›r Wi-Fi (802.11) teknolojisinin bir benzerini önümüzdeki y›llarda Wimax (802.16) için de uygulayaca¤›n› belirtiyor. Yani ald›¤›m›z bir dizüstü, hatta masaüstü sistemde Wimax ba¤lant›s› haz›r olarak gelecek.

Ü

lkemizde Wimax yay›nlar›n›n 2007 y›l›nda Telekominikasyon Kurumu’nun lisanslar› da¤›tmas›yla 802.16d (sabit) ve 802.16e (mobil) teknolojisiyle bafllamas› bekleniyor. Sizlere flimdiden Wimax’la daha h›zl› bir internet eriflimi diliyorum ve kendinize ve bilgisayar›n›za iyi bakmay› da unutmay›n.• HakanSevindik@butundunya.com.tr

Kedi Neden S›rnafl›r?

K

uca¤a al›n›p s›rt› hafif hafif evcil kedi, zaman zaman sahibiokflanan kedinin m›r›lt›s›n› nin bacaklar›na (daha çok bald›rkim duymak istemez? Ba- lar›na) çenesini ve hafifçe kamcaklara sürtünen bir kedi, burlaflt›rd›¤› s›rt›n› sürterek s›rnaherkese keyif verir. Bu fl›r. ‹nsanlar bunu, kedinin sahibidavran›fllar hayvan sahiplerinin ger- ni çok sevdi¤i biçiminde yorumginliklerini azalt›r. Evde lar. Fakat hayvanlar sevhayvan bulundurman›n giyi bilmezler. Sevgi gibi yararlar›ndan biri de bu- Hayvanlar soyut kavramlar insanladur. Fakat hayvan sahipler›n bulufludur ve kimi Aras›nda ri bu yararla yetinmemeli, ses ve hareketlerden bu can dostlar›n›n davraoluflan hayvan sözlüklen›fllar› üzerinde durup dürinde bu terim bulunflünmelidirler. maz. Hayvanlar›n kimi canl›lara gösterdikleri ‹yi bak›l›p beslenmifl bu yak›nl›k, art›k içgüve korkutulmam›fl ev düsel olmufltur. Çünkü kedileri sahip ya da sa“Sevgi” diye adland›r›lan hibelerini daha sokak davran›fllar›n nedeni, bir kap›s›nda karfl›lar ve baErdo¤an yarar sa¤lamakt›r. Bu caklara sürtünerek “yalSakman yarar maddi olabilece¤i taklan›r”. Bunun nedeni gibi tümüyle duygusal nedir? Ev kedisi ya da 107


Bütün Dünya • Ocak 2007

da olabilir. Böyle s›rnaflan ve “sevgi” gösterisinde bulunan bir kedi biraz sonra yemek taba¤›na uzanan eli t›rmalayabilir. O zaman, kedinin sahibini sevdi¤inden söz edilemez.

K

edinin yak›n akrabalar› aslan, kaplan, leopar, jaguar, puma, çita ve vaflak bu sürtünme hareketlerini tafllara, çal›lara ve a¤açlara yaparlar. O halde, böyle s›rnaflmalar›n›n, sürtünmelerinin baflka neden ya da nedenleri olmal›d›r. Çünkü hayvanlar›n her hareketlerinin belli bir amac› vard›r. Hiçbir fleyi, boflu bofluna s›rf e¤lence ya da oyun olsun diye yapmazlar. Yak›n akrabalar, çal› ve tafllara çene alt› bezlerini sürterek, kuyruk alt›ndaki sa¤ ve sol bezlerden kokulu s›v› ak›tarak ya da ürettikleri merhem gibi kimyasallar› sürerek “mülk” iflaretlemesi yaparlar. Bu, yabanc›lar›n o alana girmelerini dolay›s›yla ölümcül olabilecek birçok kavgay› önler. Bu iflaretlemeyi hem erkek

hem difli kedigil bireyleri yaparlar; çünkü erkek ve difli ayr›d›rlar yani birlikte yaflayamazlar. Kedi de, atalar›ndan kendi genlerine geçen bu davran›fllar› yeri geldi¤inde sergileyerek yaflam›n› kolaylaflt›r›r, süresini uzat›r ve böylece soyunun sürmesini sa¤lar. Sahip veya sahibesinin “Yaln›z kendine ait oldu¤unu” anlatmak ister. Bir canl›n›n “O benimdir, benim eflim, benim kocam vb” diyerek baflka birini “mal” edinmesinin nedeni, “onunla birlikte daha güçlü gelecek kuflaklar üretece¤i” kan›s›d›r. Geçen çok uzun zaman içinde evcil kediler s›n›r iflaretlemek zo run da ol ma d› ¤› n›n ay›r d› na varm›fllar; fakat ayn› hareketleri sürdürdüklerinde insanlardan istediklerini kolay alabileceklerini çok iyi ö¤renmifllerdir. Hele, kedi nin bu sür tün me le rin den, s›rnaflmalar›ndan çok hofllan›p onu ödüllendiren insanlar, böylece kedinin kendine yararl› bu davran›fl›, iyice ö¤renmesini sa¤lam›fllard›r. Baflka bir deyiflle davran›fl, ödüllendirme sayesinde yerleflmifltir.•

Bir gün kral, ördek av›na ç›kmak istedi. Gerekli haz›rl›klar yap›ld›ktan sonra av ekibi sabah erken yola koyuldu. Avlanmaktan hiç anlamayan kral› sinirlendirmemek için görevliler kendi aralar›nda bir iflbölümü yapm›fllard›. Birkaç kifli ördekleri ürkütüp krala do¤ru uçuruyor, birkaç kifli de kral›n yan›nda durarak nas›l niflan almas› gerekti¤ini gösteriyordu. Kral önünden geçen ördeklerden birine niflan al›p atefl etti; fakat örde¤i vuramad›. Bunun ay›rd›na varamayan kral, hemen yan›ndaki yard›mc›s›na döndü ve heyecanl› bir biçimde “Vurdum mu?” diye sordu. Adam bafl›n› yere e¤erek, “Efendim” dedi ve sözlerini flöyle tamamlad›: “Uçan örde¤in yaflam›n› ba¤›fllad›n›z.”• 108

Bir fincan kahvenin k›rk y›l hat›r› vard›. Tüm mahalle birbirini tan›rd›. “Günayd›n”lar, “‹yi günler” tükenmemiflti henüz. Gün boyu karfl›lafl›lan herkese bol keseden, cömertçe da¤›t›l›rd›. Yap›lan iyilikler hiçbir zaman unutulmaz, hastalar ziyaret edilir, yoksullara yard›m toplan›rd›.

Bir Vard›, Bir Yoktu...

B

ir vard›, bir yoktu. Evvel ve onun bafl›nda h›çk›rarak a¤zaman içinde de¤il, yüz- layan anneyi duyunca, dudaklar lerce y›l önce de¤il, yal- ›s› r›l ma ya bafl la n›r d›. Gözlern›zca onlarca y›l öncey- le çevredekiler flöyle bir süzüdi. Henüz televizyonun ad› bi- lür, a¤layan birisini görünce, özle yoktu; ama evlerde o koca gürce süzülmeye bafllard› gözdü¤meli radyolardan vard›. Sa- yafllar› yanaklardan. bah erkenden kalk›l›p heyecanla Ne zaman a¤layaca¤›m›z› bilbüyüklerin radyoyu açmas› bek- di¤imiz gibi, ne zaman gülecelenirdi. Her gün ayn› ¤imize de kendimiz kasaatte dinlenen “Arkas› rar verirdik. Televizyon Yar›n”lar, “Radyo Tiizlerken bizi aptal yeriYaflamdan ne koyarak, ne zaman yatrolar›” vard›. Onlar› din ler ken ev de ç›t Yans›malar gül me miz ge rek ti ¤i ni ç›kmaz, kulaklar radbildiren konserve gülüyo da, her kes ken di cükler yoktu. sah ne si nin de ko ru nu Bir fincan kahvenin kurard› düfllerinde... k›rk y›l hat›r› vard›. Tüm Fonda Bar›fl Manmahalle birbirini tan›rd›. ço’nun “Da¤lar Da¤“Günayd›n”lar, “‹yi günlar”›, y›l lar d›r yü zü ler” tükenmemiflti henü görmedi¤i o¤lunun nüz. Gün boyu karfl›laNuray bir bay ram sa ba h› fl›lan herkese bol kedönmesini bek lerken Bartoschek seden, cömertçe da¤›t›kalbi duran yafll› baba l›r d›. Ya p› lan iyi lik109


Bütün Dünya • Ocak 2007

ler hiçbir zaman unutulmaz, hastalar ziyaret edilir, yoksullara yard›m toplan›rd›.

G

ecenin bir vakti komflunun kap›s› çal›n›p bir fincan fleker istenirdi rahatl›kla. K›fl akflamlar› tüm aile s›cac›k soban›n çevresinde toplan›r, kestane kokulu söylefliler yap›l›rd›. Dostluklar bir pula sat›lmazd›. Al›flverifller süpermarketlerden de¤il, küçük mahalle bakkallar›ndan “veresiye” yap›l›rd›. Çocuklar henüz televizyon, bilgisayar ve “gameboy”lar, taraf›ndan tutsak al›nmam›flt›. Sokaklar c›v›l c›v›l çocuk sesleriyle dolup taflard›. Seksek oynamas›n›, çember çevirmesini bilmeyen, yaflama bilgisayar penceresinden bakan, evcilik oyununda kredi kartlar› kullanan çocuklar da yoktu. Üstü bafl› topra¤a bulanm›fl, ip atlayan, uçurtma uçuran, komflunun erik a¤açlar›na t›rmanmaktan dizleri çizikler içinde, saklambaç oynarken elindeki ya¤ sürülmüfl bir dilim ekme¤i mutlulukla ›s›ran çocuklar vard›. Çocuklar babalar›ndan cep telefonu de¤il, horozlu fleker isterdi. Oyuncak bebekler, oyuncak bebe¤e benzerlerdi. Adlar› Zeynep olurdu, Elif olurdu. Yüzlerinde s›cac›k bir gülümseyifl, basit, pamuklu giysileri, ço¤u zaman bezden yap›lm›fl kundaklar›yla k›z çocuklar›n›n en ayr›lmaz dostu olurlard›. Oyuncak bebekten çok sosyetik bir kad›n görünümlü, bir ailenin birkaç günlük mutfak gideri denli paralar ödenerek al›nan “Barbi”ler, “Sindy”ler yoktu. 110

Çocuklu¤umuzun kahramanlar›n› da küstürdük sonunda. Polyan na, Ke lo¤lan, fie ker K›z Candy daha fazla direnemediler son derece modern silahlarla donat›lm›fl “yeni kahramanlara”... Da¤lar k›z› Heidi’nin büyükbabas›yla, keçileriyle yaflad›¤› yemyeflil da¤lar, kurtlar›n yaflad›¤› barut kokulu vadilere yenik düfltü. Omuz la r›n da ki so pa n›n iki ucunda bakraçlarla yo¤urt satanlar, ma halle ma hal le do la fl›p “Hallaaaaaaçç›››” diye ba¤›ranlar, kalayc›lar, macuncular, pamuk helvac›lar, elma flekerciler yerlerini müzikli arabalarla dolaflan “Aygaaaaz”c›lar, “temizliiiik”çilere b›rak›p geçmiflin sayfalar› aras›nda yitip gittiler. K›r›lan, dökülen eflyalar, hatta sevgiler, dostluklar “yenisini ald›¤›m›z için eskisi hükümsüzdür” denilerek kolayca çöpe at›lmazd›. K›r›lan flemsiyeleri tamir eden tamirciler, k›r›lan kalpleri onarmak için çabalayan duygu zengini insanlar vard›. Kalayl› kaplar›n yerini, çoktan çelik tencereler ald›. Pamuk yataklar yerlerini “full” ortopedik yataklara b›rakt›lar. Annelerimizin sand›¤›n›n bir köflesinde, özenle katlan›p saklanan, gözyafllar›yla ›slanm›fl, kolonyayla kokuland›r›lm›fl, ucu yak›lm›fl mektuplar da yok art›k. Bilgisayarda yaz›lan mektuplar›n hüznü de üç gün sürüyor, sevinci de... Bir tufla bas›nca siliniyor herfley, yeni bir sayfa aç›l›yor. Bir vard›, bir yoktu. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, insanlar “insanca” yaflard›.• NurayBartoschek@butundunya.com.tr

Ç

Markalar›m›z

ocukken inand›¤›m bir Nedir o önünüzdeki komik alet numaral› kural, her “fle- de öyle?” yin” olanakl› oldu¤uydu. “Buna ‘Telefon’ diyece¤im... Evet, neden olmas›n? Bu- Aç›p ‘Alo’ diyece¤iz.” gün için olanaks›z görünen kimi “Ne gerek var Say›n Bell? Ay“fleylerin” yar›n olmar›ca ‘Alo’ da ne deyaca¤›n› kim garanti mek oluyor?” edebilir? “‘Hello’nun Türk“fiimdi bir f›s›ldaçe’si Charlie.” yaca¤›m, karfl›ki da“Ben yine de size ¤›n ar d›n da ki be ni bir doktor ça¤›ray›m duyacak. Hatta b›rak Say›n Bell.” karfl›ki da¤›, Japon“Doktor de¤il; ama ya’daki bile dinleyeaç flu telefonu bir pizcek sesimi Charlie...” za söyle de karn›m›z› “Aman ne diyorsudoyural›m...” Ali Murat nuz Sa y›n Graham Bir baflka yerde, iki Erkorkmaz Bell, üflüttünüz herkardefl bir yat›r›mc›yla halde... Bir doktor ça- ve “Çocuklar›” konuflmaktad›rlar: ¤›rmam› ister misiniz? “Bak›n kufllar nas›l 111


Bütün Dünya • Ocak 2007

uçuyor? Biz niye uçmayal›m? Biraz ç›ta, biraz bez...” “Hadi ordan Wilbur Bey, Tanr› uçmam›z› isteseydi kollar›m›za tüy falan eklerdi.”

“A

ma uzun yolculuklardan baflka türlü kurtu lama y›z. Ayr›ca flimdi bize yat›r›m yaparsan›z, Londra-Paris uçufllar›n-

da homurdan›yor. “Gün gelecek tüm insanlar beni dinleyecekler. Ah bir de ben duyabilsem çald›klar›m›...” “Say›n Ludwig, biraz ara verseniz. Komflular yine polis ça¤›racak.” “Bak bakal›m gazetelere, hâlâ plak, kaset maset gibi fleyler gelifltirilmemifl mi?” “Az önce bakt›m, daha gramafon bile bulunmam›fl.”

Markalar›m›z

program› dahilinde daha önce yap›lmam›fl, yap›lamam›fl hatta düflünülmemifl bir ta k›m konula ra kafa ve yetenek patlatm›fllard›r. Her türlü bask›ya ve zor koflula karfl›n üzerinde çal›flt›klar› müstesna projelerini yaflama geçirmeyi baflarabilmifllerdir. Hem ülkeleri hem de insanl›k ad›na birer marka olmufllard›r. Bu markalar, sanayi ürünlerinden sanat yap›tlar›na, siyasetten spora kendilerini göstermifllerdir. Afrika’n›n ›ss›z köflesinde “Nike” ayakkab› giyen siyah derili insanlar, Rusya’da Michael Jordan tiflörtlü

sanatç›lar›m›z, devlet adamlar›m›z ak›l ve zekâlar›n› cömertçe kullanarak yaflama zenginlik getirece¤ine inand›klar› çabalarda bulunmufllard›r. Devletten halka herfleye karfl›n y›lmay›p çal›fl›p yaflamlar›n› bu alanda feda etmifllerdir. Ama gelin görün ki, öteki devletlerin üretti¤i çeflitli markalar tarihe ve insanl›¤a malolurken, bizim umutlar›m›z tek tük addan öteye gidememifltir. Her ne kadar markalar markas› Atatürk’ümüzü ç›kartabilmiflsek de ne önünden ne de arkas›ndan gelen ç›kmam›fl, ç›kamam›flt›r. Neden acaba böyle

Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz

da size önden, indirimli yer ay›r›r›z.” “Ad›n› ne koyacaks›n›z o garip aletin Say›n Orville?” “‘Bezkufl’ diyece¤iz.” “Ad›n› halam›n ad› olan ‘Uçak’ koyarsan›z yat›r›m yapar›z sevgili Wright Kardefller.” “Yapt›k gitti!” Baflka biri piyanosunun bafl›n112

“Tüh, b›kt›m yazd›klar›m› çalabilmek için orkestra kiralamaktan...” “Ben ›sl›kla çalsam olmaz m›?” “Tamam Hans, tamam. Git difllerini f›rçala gel, bir deneyelim bakal›m.” Tarih boyunca tüm dünya devletleri birbirleriyle hald›r hald›r savafladursunlar, arka planda kimi vatan dafl lar› birey sel geliflme

yafll› adamlar, kulaklar›nda “Ipod” ile dolaflan Türk gençleri sizce ürünü mü al›yorlar, markay› m›? Yaflam›m›z› zenginlefltirirken tekdüze biçime getiren, bizi birbirimize benzeten marka sahipleri ellerindeki gücün ay›rd›nda olarak dünyan›n ekonomik dizginlerini de diledikleri gibi denetlemekteler. Onlar ne derse biz onu al›r›z, onu söyleriz, onu savunuruz çünkü halklar baflarm›fllara, yani markalara inan›rlar, güvenirler. Bizde de olay sanki aynen böyle cereyan etmifltir. Bizim de sivri ak›ll› kimi bilim insanlar›m›z,

olmufltur? Nedir bizim sivrilerimizin önünde duran engel? Dünyada markalaflma hem kültür hem sanat hem de bilim alan›nda olmufl, komutan ve devlet adamlar› hep arka planlarda kalm›fllar.

Ü

nlü bireylerine eklenen sanayi ürünleri bu ülkelerin gönenç ve prestij göstergelerini tavana vurdurtmam›fllar m›d›r? Öyle ya, ‹talya size geçmifl komutanlar›ndan daha çok Leonardo Da Vinci ile, Ferrari ile, Luciano Pavarotti ile yaklaflm›yor mu? Almanya Goethe, Beethoven 113


Markalar›m›z

Bütün Dünya • Ocak 2007

Neden, niçin ve niye bizim markalar›m›z oluflam›yor? Çok mu güçsüz, çok mu yetersizler dersiniz? Ben hiç sanm›yorum.

H

er ülkenin markas› önce kendi yurdunda kabul görüyor. Yat›r›mc›lar ileri görüfllerle, tüm dünyay› pazar olarak kabul ettiklerinden gelip geçici, h›zl› köfle dönücü ma-

kullans›n diye... Üstelik edindikleri kârlar oran›nda fazlas›yla. Nas›l bir anlay›flt›r bu demeyin, ak›l ve gelenek birlikte çal›flm›fllar, hepsi o. Neden oldu¤unu anlayamad›¤›m güçlü bir duygu benim vatan›m›n evlatlar›n› yeni bir fley üretmekten daha çok zaten dünya markas› olmufl de¤erleri tafl›y›p h›zla köfleyi dönmeye zorluyor. Her köflede bir “McDonalds”, bir “Star-

temel olan merdiven de¤il, asansörü kullanabilmektir. fiu k›sac›k ömürde de¤er mi can›m›z› s›kmaya? Herkes Fenerbahçe ile Galatasaray’›n top tekmeleme yar›fllar›n› izlerken, masa bafl›nda, laboratuvarda falan ter dökmenin mant›¤› nedir ki? Marka m›? Bat›’da g›rla var... Kapar bir tanesini getirirsiniz. Reklamc›l›kta “bilinirlik” diye bir terim vard›r. Yurt d›fl›ndan ithal edilen ünlü markalar, bu faktörü yanlar›nda getirirler. Sonra da gelsin müflteriler... ‹flte ifl dünyas› budur. H›zla para kazan, gelece¤e dokunma. B›rak onu da çocuklar›n, torunlar›n toparlas›nlar.

Onlar bile bakm›fllar dünya nimetleri kuruyor, zaman içinde g›da eksilmesine karfl› önlem almak için m›s›r falan yetifltirmeye kalk›flm›fllar. Onlar bile, tüm e¤itimsizliklerine karfl›n durumun ay›rd›na varm›fllar ve gelece¤e yat›r›m yapm›fllar. Bizi durduran nedir acaba? Niçin adlar› günümüze kalabilmifl birkaç insan›m›z›n büyük ço¤unlu-

K ceralar yerine, yavafl; ama sa¤lam ilerleyen, kal›c› projeleri ba¤›rlar›na bas›yorlar. Çinli seramikçiler yüzy›llard›r dedelerinin 200 y›l önce topra¤a gömdükleri çamurlar› kullanarak ürettikleri yap›tlarla herkesi büyülüyorlar. Kendileri de aynen atalar›n›n yapt›¤› gibi iki yüz y›l sonra aç›lmak üzere topra¤a çamur gömüyorlar. Torunlar›n›n torunlar› 114

bucks” kahvecisi bizi bize yabanc›laflt›rd›¤› gibi can›m Türkiye’mi Amerika’ya çeviriyor. Yükselen bir “trend”, yani “Turkish”ce “ak›m” nedeniyle her ülkenin Amerika olmak istedi¤i bir ça¤da Türk kiflilerin farkl› düflünebilmesini beklemek ne denli gerçekçi olur ki? Sanat, bilim, kültür gibi “gereksiz” fleyler üretmek, ciddi miktarda zaman ve emek gerektirir. Oysa

›z›lderililer’in dünyay› çocuklar›ndan ödünç ald›klar› konusundaki atasözleri hep hofluma gitmifltir; ama onlar›n gerçek yaflam öykülerine bakt›¤›mda hiç de uygulamad›klar›n› gördü¤ümde dehflete kap›lm›flt›m. Böylesine veciz ve anlaml› bir laf üretebilen Amerikanya K›z›lderilileri’nin sürekli yer de¤ifltirmelerinin nedeni neymifl biliyor musunuz? Onlar bulunduklar› yerdeki hayvanlar› ve vejetasyonu tüketip baflka alanlara göç etmek zorunda kal›yorlarm›fl. Böylece o y›l orada, bu y›l burada gezip dolafl›p befl on y›l sonra tekrar ilk ayr›ld›klar› yere geldiklerinde bitkiler ve hayvanlar ancak toparlanm›fl oluyorlarm›fl ve döngü tekrar bafll›yormufl. Üretim neredeyse s›f›r, tüketim olabildi¤ince...

¤u devflirme ya da ithal? Niye bizim toplumumuz gözlerini gelece¤e kap›yor acaba? Bu sorular›n tek bir yan›t› var. O da ›rk›m›z›n çok ama çok zeki olmas›. Zekâ ve akl› birbiriyle kar›flt›rmamak gerekir. Akl›n dayan›flma ve birlikten güç üretme faktörüne karfl›n zekâ, bencilli¤i 115


Bütün Dünya • Ocak 2007

getirir. Nal›nc› keseri gibi kendine yont mak denebi lir bu na... Böy le olunca da toplum oluflamaz ve ileri dönük kollektif projeler üretmek olanaks›zlafl›r. Akl›n yeterince kullan›lamamas› zekân›n bir çal›m›ndan baflka birfley de¤ildir de nedir?

U

zun soluklu projeler, ak›l ve kollektif çal›flmayla sulan›nca marka çiçekleri verirler. Bu kaç›n›lmazd›r. Azim, sab›r, bilimsellik ve bol çal›flma her türlü sorunun üstesinden gelebilir. Bu kural hem flirketler hem de bireyler için geçerlidir. Orhan Pamuk, Türkiye’nin son y›llarda üretti¤i nadir markalardan biri olmay› baflarm›flt›r, baflarabilmifltir. Çevresinde oluflan tüm spekülasyona karfl›n o sab›r ve azimle yolunu örmüfl, gelifltirmifl ve baflar›ya ulaflm›flt›r. Dostu da düflman› da bunun ay›rd›ndad›r. Kal›c› bir marka, sayg›n bir konum ve prestijli bir ticari baflar› elde etmifltir. Yaz›lar›n› ve fikirlerini benimsersiniz ya da benimsemezsiniz, eminim siz de buna kat›l›yorsunuzdur. Onu kalben alk›fll›yorum. Kolay m› acaba marka olabilmek? Özellikle Türkiye’den marka olabilmek çok ama çok zor. Ömrüm yaz›l›mdan filme birçok konuda üretimler yap›p patentler almakla geçti. Hemen hemen hepsine Bat› ola¤anüstü ilgi gösterdi ama yurdumun insan› pek 116

heyecanland› say›lamaz. Bol alk›fl; ama “No” des tek... Olsun, aynen devam... Bir gün ö¤renece¤iz, umudumuzu k›rmayal›m. Öyle bir ülke düfllüyorum ki bilim insanlar› “rock” flark›c›lar› gibi yüreklendirilsin. Devletin kurumlar›yla özel finans kaynaklar› sivri projelere yat›r›m yapmak için birbirleriyle yar›fls›nlar. Okullarda hemen hemen hiçbir çocu¤un hiçbir zaman kullanmayaca¤› türevler, integraller yerine araflt›rma yap›m›, sanat ve bulufllara özendirilme ö¤retilsin. Kebapç›lar›n yerine kitapç›lar, kahvehaneler yerine laboratuvarlar aç›ls›n. Gençlerin önünde beton bir duvar gibi yükselen “baflar›s›zl›k”, “Gavur yapar biz kullan›r›z” ve “Biz adam olmay›z” bariyerlerinin h›zla kald›r›lmas› gerekir yoksa önümüzdeki on y›l içinde globalleflmenin çelik a¤› hepimizi hamsiler gibi toplayacakt›r. Ça¤lar her zaman bilimselli¤e inananlara gülümsemifltir. Rönesanslar insanlar›n sanat, bilim ve felsefeyle buluflmalar›n› sa¤lam›flt›r. Ne yaz›k ki Türkiye rönesans›n› henüz yaflamaktad›r. Bu geliflme içinde bireyler, flirketler ve devlet kurumlar› olanca güçleriyle kendilerini uluslararas› birer marka olmaya zorlamal›d›rlar. Ne zaman kalk›naca¤›z biliyor musunuz? Hepimiz birer Atatürk olmay› kafam›za koydu¤umuz gün...• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr

Ço¤unlu¤un içinde –her ne pahas›na olursa olsun– kalma çabam›z, bizleri bir süre sonra kayg›lar›, beklentileri, istekleri ve tepkileri “tek tip” olmufl insana dönüfltürebiliyor. Oysa ki yaflamda J. F. Kennedy’in dedi¤i gibi “Hiç olmayacak fleyleri düflleyebilen” insanlara gereksinimimiz var.

Sürüden Ayr›lan› Kurt Kapar (m›?) •Ayflegül Örs Zümrütdal - Bütün Dünya•

“T

oplum içinde birlikte yaflamak, her zaman güçlü ve kuvvetli olmam›z› sa¤lar. Yaln›z, tek bafl›na hareket eden kifli çeflitli tehlikelerle karfl› karfl›ya kal›r. Çok kez bunlar›n üstesinden gelemeyece¤i için türlü zararlara u¤rar, bafl›na olmad›k felaketler gelir.” Atasözleri ve deyimler sözlü¤ü, hepimiz için çok bildik olan sürüden ayr›lan› kurt kapar deyimini böyle aç›kl›yor. Ço¤umuz bu ve benzeri uyar›larla büyüdü¤ümüzden, belki de kurt taraf›ndan kap›lma tehlikesi nedeniyle, yaflamlar›m›z›, hiç risk almadan, güvenli limanlarda demirlemifl ve aç›k denizlere aç›lma cesareti gösteremeden tamaml›yoruz. Ço¤unlu¤un içinde –her ne pahas›na olursa olsun– kalma çabam›z, bizleri bir süre sonra kay-

g›lar›, beklentileri, istekleri ve tepkileri “tek tip” olmufl insana dönüfltürebiliyor. Oysa ki yaflamda J. F. Kennedy’in dedi¤i gibi “Hiç olmayacak fleyleri düflleyebilen” insanlara gereksinimimiz var. Ve asl›nda hiç olmayacak fleyleri düflleyebilen ve bunu yapma cesareti gösteren bir insan tek bafl›na ço¤unluk demektir. ‹stedi¤i üniversitelere kabul edilmeyen ve “bilim adam› olmak için gereken düflünce yetene¤i yok” denildi¤i için okulu b›rakan Mendel’in daha sonra genetik bilimlerin kurucusu olarak tarihe geçmesi, keman› iyi tutamad›¤› için müzisyen olamayaca¤›na karar verilen Beethoven’›n müzik tarihinin en büyük adlar›ndan biri olmas› flafl›rt›c› de¤il midir? Kekemeli¤i nedeniyle zor konuflan Demostenes’in y›llar sonra “herfleye 117


Bütün Dünya • Ocak 2007

karfl›n” tarihe ad›n› yazd›ran bir hatip olmas›, okuyabilecek denli ak›ll› olmad›¤›na karar verilerek okuldan at›lan Edison’un sonradan yaflam›m›z› ayd›nlatan bulufllarla tarihin en önemli bilim adamlar›ndan biri olmas› rastlant› m›d›r? Tam anlam›yla herfleyiyle bitmifl bir ülkede, inanc› ve cesaretinden baflka hiçbirfleyi olmadan yola ç›kan ve bir ulusun kaderini tek bafl›na de¤ifltirebilen Atatürk’ün ç›kt›¤› yol, ço¤unlu¤un o dönemde görebildi¤i ve onaylad›¤› yol mudur? Yaflam gerçekten de “kiflinin düflünün rengine boyanm›flt›r” asl›nda. Dünyam›z› de¤ifltiren ve güzellefltiren nice insan, inand›klar› yolda ço¤u zaman tek bafl›na yürümüfllerdir. “Harikulade fleyler ancak içlerindeki bir fleyin, tüm koflullar›n üzerin de oldu ¤una inanma cesaretini gösteren insanlar taraf›ndan yap›lm›flt›r” diyen Bruce Barton, “Neyi ar›yorsan osun sen” diyen Mevlana, sizce de gerçekten hakl› de¤il midir? Hiçkimse denemeden neler yapabi le ce¤i nin s› n›rlar› n› bile mez. ‹çindeki “öz”ünü keflfeden ve düfllerini deneme cesaretini gös-

teren kifli asl›nda düflüncede sürüden ayr›lm›fl kiflidir. Ve yaflam asl›nda Helen Keller’in dedi¤i gibi hepimiz için “Ya cesur bir deneyimdir, ya da hiçbirfley de¤ildir”. Beceri belki de bu yüzden koca bir yaflam› ço¤unlu¤un içinde yer almaktan baflka hiçbir fley yapmadan geçirmekten çok, ne arad›¤›n› bilmek, kimsenin aramad›¤›n› bulmak, görülmeyeni görmek ve de “ay›rd›na varmakt›r”. Elbette sürüden ayr›lan› kimi zaman kurt kapabilir. Ancak nereye gitti¤ini bilmedi¤imiz bir sürünün peflinden gitmekten ya da yanl›fl yöne giden bir sürünün pefline tak›lmaktansa, bireysel seçimlerimizle oluflturdu¤umuz yaflamlar›m›z› kendimize özgü renklerle boyamak çok daha anlaml› de¤il midir? Gelin içimizdeki sese kulak vermeyi ö¤renelim ve gerekti¤inde sürüden ayr›labilmeyi “herfleye karfl›n” da olsa göze alal›m. “Yolun götürdü¤ü yere gitme, tersine yol olmayan yere git ve bir iz b›rak” diyen R. Waldo Emerson gibi ard›m›zda iz b›rakacak yollara düflelim. ‹flte o zaman yaflad›¤›m›z yaflam gerçekten bizimdir.•

“Ocak SuDokular›”n›n Yan›tlar›...

Kolay

118

Zor

Eflinin yatarken kendisinde bulunan bilet numaras›n› sabah kalkt›¤›nda baks›n diye bu ka¤›da yazd›¤›na inanm›flt›. Yoksa bu numaray› niçin yazacakt›? Aya¤a kalkt›. Salonu yukar› afla¤› arfl›nlamaya bafllad›. Bunu yaparken de kazand›¤› bir trilyon ikiyüz elli milyar liray› ne yapaca¤›n› düflünüyordu.

Öyle Bir fians ki...

•M. Hadi ‹lbafl - Bütün Dünya•

ans oyunlar›na pek ilgi göstermezdi. Yaln›zca y›lbafllar›nda milli piyango bileti almay› bir al›flkanl›k biçimine getirmiflti. Bu biletlere de genel olarak amortiden öte ikramiye ç›kt›¤› olmam›flt›. Bu y›l da y›lbafl›ndan birkaç gün önce ç›kt›¤› al›flveriflte k›z›na para vererek karfl›daki milli piyango bileti satan gifleden bir çeyrek bilet almas›n› istemiflti. Y›lbafl› gecesi çocuklar›n her biri bir yerde toplanmay› ye¤ledi¤inden efliyle yaln›z bafllar›na televizyon bafl›nda geçirmifllerdi y›lbafllar›n›. Kendisi eflini televizyon bafl›nda b›rakarak gece yar›s›n› biraz geçe yatmaya gitmiflti. Sabah kalkt›¤›nda efli hâlâ uyuyordu. Geç yatt›¤› için onu uyand›rmak istemedi. Mutfakta bir fleyler at›flt›rd›ktan sonra salona geçti. Ortadaki masan›n üstünde bir ka¤›t vard›. Üstünde kimi say›lar yaz›l›yd›. Milli piyangonun dün gece çekildi¤ini an›msad›. Bilet kendisinde olmad›¤› için numaray› bilmiyordu. Televizyonu açt›. Haberleri dinlerken milli piyangodan zengin olanlar›n bilet numaralar›n› gördü. Befl trilyonluk büyük ikramiye çeyrek bilete ç›km›flt›. Ç›kan iller aras›nda Ankara da vard›. Gözlerine inanamad›. Bildirilen numara ile masan›n üstüne b›rak›lan numara ay-

n›yd›. Bir süre flaflk›nl›¤›n› yenemedi. Diz çöktü Tanr›’ya dua etmeye bafllad›. Duan›n sonunda Tanr›’dan kendisini korumas›n›, herhangi bir biçimde akl›n› oynatmas›n› önlemesini istedi. Sonra d›flar› f›rlad›. Gazeteciden her zaman ald›¤› gazetenin yan›nda bir baflka gazete daha alarak eve döndü. Gazetelerin milli piyango bilet listeleri bulunan sayfalar›n› masan›n üstüne yerlefltirdi. Her ikisinde de verilen say›yla ka¤›tta yaz›l› say› t›pat›p ayn›yd›. Eflinin yatarken kendisinde bulunan bilet numaras›n› sabah kalkt›¤›nda baks›n diye bu ka¤›da yazd›¤›na inanm›flt›. Yoksa bu numaray› niçin yazacakt›? Aya¤a kalkt›. Salonu yukar› afla¤› arfl›nlamaya bafllad›. Bunu yaparken de kazand›¤› bir trilyon ikiyüz elli milyar liray› ne yapaca¤›n› düflünüyordu. Önce, üç çocu¤un her birine yüzer milyar ay›rd›. Sonra, iki yak›n› zor durumdayd›. Onlara da hat›r› say›l›r bir miktar ödemenin do¤ru olaca¤›na karar verdi. Eh, bugüne bugün zengin say›l›rd›. Kentin en gözde yerinden bir daire almas›na kimsenin bir diyece¤i olmazd›. Daha da ayr›nt›lara girerek “Eflinin arkadafllar›na en pahal› lokantada ziyafet vermesi iyi bir jest olur” diye düflündü. Daha sonra art›k o, 119


Bütün Dünya • Ocak 2007

öyle ucuz yerlerden giyinmemeli, örne¤in tüm giysilerini Dior’dan almal› dedi kendi kendi kendine.

O

turup tüm rakamlar› ka¤›t üstünde toplad›ktan tan sonra kendilerine beflyüz milyar kald›¤›n› gördü. Bunu da bir bankaya yat›r›r rahat rahat yaflamlar›n› sürdürürlerdi. Yeniden Tanr›’ya dua etti. Kendilerini böyle bir nimete kavuflturdu¤u için ona flükran duygular›n› iletti ve her türlü anormal davran›fla düflmemesini ondan diledi. Aya¤a kalkt›. Bu sevinci çevresiyle paylaflmal›yd›. Onlar›n da sevincine ortak olmalar›n› istiyordu. Önce k›z›na ve damad›na telefon etmeyi düflündü. Saatine bakt›, “Yok” dedi, “Daha erken. Dün gece geç yatm›fl olabilirler. fiimdi onlar› uyand›rmayay›m.” Bir afla¤› bir yukar› dolaflt›ktan sonra yatak odas›na girdi. Efli hâlâ uyuyordu. Uyand›rmakla uyand›rmamak aras›nda bir karar veremedi. “Beklesem de herkes normal olarak kendine geldikten sonra bu ola¤anüstü mufltuyu versem daha iyi olmaz m›?” diye düflündü. Sonra yine salona döndü. Televizyonu açt›, bir süre kanallar› dolaflt›. Hemen tümü de çeflitli yerlerde y›lbafl› gecelerini görüntülüyordu. Kanallardan biri haberleri verirken yine y›lbafl› çekiliflinde en büyük ikramiyeyi kazanan numaray› yaz›yordu. Yeniden masan›n üstündeki ka¤›da bakt›, gazetelere bakt›. Tümü de ayn› say›da birlefliyorlard›. “Tamam” dedi kendi kendine. “Hiç kuflkum kalmad›. Ben de büyük ikramiyeyi kazananlardan biriyim.” 120

Bu kez yatak odas›na daha kararl› girdi. Eflini uyand›rmak istedi. Efli “I›h” diye sesler ç›kararak öbür tarafa döndü. “Hadi han›m, saat bir hayli ilerledi. Oturup konuflacak güzel fleyler var” dedi. Efli, “Geç yatt›m. Uykumu alamad›m hâlâ...” diye yan›t verdi. Adam, “Kalk han›m, belki sana güzel haberler verece¤im” diye üsteleyince efli ona do¤ru dönerek, “Neymifl bu güzel haber?” diye sordu. “Bize belki de y›lbafl› ikramiyesi ç›km›flt›r.” “Nereden biliyorsun bunu?” “Ben bakt›m. Bizim numarayla gazetede, televizyonda ilan edilen büyük ikramiyenin numaras› ayn›. Ayr›ca, ikramiye ç›kan iller aras›nda Ankara da var. O da biziz.” “Hangi numaradan söz ediyorsun? fiu masan›n üstüne yaz›p b›rakt›¤›m numaradan m›?” “Evet o numara.” “Hay akl›nla bin yafla e mi?.. O numara büyük ikramiyenin numaras›. Sen yatt›ktan sonra televizyon çekiliflleri verdi. Ben de en büyük ikramiyeyi kazanan numaray› ka¤›d›n üstüne yazd›m.”

A

niden yata¤›n üstüne çöktü. Bir süre hiçbir fley söylemedi. Efli merakla, “Ne oldu?” diye sordu. “Yüzün

sarard›.” Güldü... Güldü... Kat›l›rcas›na güldü. “Böyle içimden gelerek hiç gülmemifltim” dedi, “K›sa da olsa zenginli¤i tüm boyutlar›yla yaflad›m. Bunu sizinle paylaflmak istedim. Ama, Tanr› ileri gitmeme izin vermedi. Ne yapal›m, flans›-

Bilginizi Denetleyin •Haz›rlayan: Diyar Mahmuto¤lu - Bütün Dünya• 1 Özellikle yaz aylar›nda, gökyüzünde görülen uzun y›ld›z kümesine ne ad verilir? a) Samanyolu b) Halley Kuyruklu Y›ld›z› c) Büyük Ay› d) Küçük Ay› 2 Günefle en yak›n gezegen afla¤›dakilerden hangisidir? a) Mars b) Uranüs c) Merkür d) Venüs 3 Timurlenk soyundan, matematikçili¤i ve astronomlu¤uyla ünlenen hükümdar kimdir? a) Ebu Said b) Hüseyin Baykara c) fiah Ruh d) Ulu¤ Bey 4 ‹ran Selçuklular’› döneminde yaflam›fl ünlü matematikçi, astronom, flarap düflkünü flair kimdir? a) Haf›z b) Baba Tahir Üryan c) Ömer Hayyam d) Cüneyd Ba¤dadi 5 Atatürk Samsun’a ç›kt›¤›nda kaç yafl›ndayd›? a) 35 b) 36

c) 37 d) 38 6 Yay›mlad›¤› 550 kitapla rekor k›ran yazar kimdir? a) Enis Batur b) John Steinbeck c) Barbara Cartland d) Ernest Hemingvay 7 Hocas› Eflatun’un ölümü üzerine Atina’y› terk edip Assos’a yerleflen ve burada kendi okulunu kuran filozof kimdir? a) Epiktetos b) Atistoteles c) Herakleitos d) Demokritos 8 Galileo dünyan›n döndü¤ü görüflü yüzünden yarg›lan›rken kaç yafl›ndayd›? a) 40 b) 50 c) 60 d) 70 9 Ünlü Sümerolog Muazzez ‹lmiye Ç›¤ araflt›rma yorumlar›ndaki görüflleri nedeniyle yarg›land›¤›nda kaç yafl›ndayd›? a) 72 b) 82 c) 92 d) 102 121


Bilginizi Denetleyin 10 Dile¤i gerçekleflti¤i için dokundu¤u alt›n olan, bu yüzden alaylardan kurtulamayan Frigya kral› kimdir? a) Midas b) Attis c) ‹ssis d) Adonis 11 Havaya sal›nan zehirli gazlar›n

denetimini öngören ve ABD’nin imzalamad›¤› uluslararas› sözleflme afla¤›dakilerden hangisidir? a) Bandung b) Cenevre c) Dublin d) Kyoto 12 “Sak›ncal› Piyade” oyununun yazar› ünlü gazeteci kimdir? a) Abdi ‹pekçi b) U¤ur Mumcu c) Çetin Emeç d) Orhan Pamuk 13 Kudüs’ü Haçl› Ordusu’nun iflgalinden kurtaran ‹slam ordusu komutan› kimdir? a) Tar›k Bin Zeyyad b) Selahaddin Eyyubi c) Battal Gazi d) Ebu Müslim Horasani 14 Ölümsüzlük

aray›fl›n› konu alan en eski destan hangisidir? a) G›lgam›fl b) Manas c) Odysseia d) Dede Korkut 122

15 Fatih Sultan Mehmet, Manisa’ya vali oldu¤unda kaç yafl›ndayd›? a) 31 b) 21 c) 11 d) 41 16 Fatih Sultan Mehmet ‹stanbul’u fethetti¤inde kaç yafl›ndayd›? a) 51 b) 41 c) 31 d) 21

Bu yaflam, bu mahalle ve kendinden baflka üyesi olmayan bu aile baflka türlü çekilmezdi onlar olmasa... Heyecanl›yd›. Haz›rl›k yapmal›yd›. Bu telafl öyle hofluna gidiyordu ki... Çünkü yapayaln›z kald›¤› dünyas›nda, bir ifle yarad›¤›n› duyumsamak onun tek mutlulu¤uydu.

Teselli

17 “Don Kiflot”un yazar› kimdir?

a) Miguel de Unamuno b) Miguel de Castillo c) Miguel de Allende d) Miguel de Cervantes 18 Timurlenk, Mo¤ollar’a hükümdar oldu¤unda kaç yafl›ndayd›? a) 24 b) 34 c) 44 d) 54 19 Uzaya ç›kan ilk canl› kimdi?

a) ‹nsan b) Maymun c) Kedi d) Köpek 20 ‹ki parelel aras›ndaki uzakl›k kaç kilometredir? a) 180 b) 144 c) 120 d) 111 Yan›tlar 130’uncu sayfam›zdad›r.

•Neslihan Yaflar - Bütün Dünya•

Z

or geliyordu ona art›k... Hakl›yd› tabii... Bir ömrün a¤›rl›¤› vard› omuzlar›nda... Kald›rm›flken 8590 y›l, art›k tafl›yam›yordu bu yaflam yükünü... Ama yine de güçlüydü. Ya da güçlü duyumsuyordu tutunarak, çevresinde kalan birkaç vefal› dostuna... Bugün yine geleceklerdi. Dün söz vermifllerdi. Hem muhabbetleri hem de varl›klar› s›cakt›. Karfl›l›ks›z sevgiyi, gülümsemeyi ve dostlu¤u veriyorlard› ona... Ne bir kötü söz ne de k›r›lacak bir hareket görmüfltü o nazik dostlar›ndan... Yeni edinmiflti onlar›; ama sanki bir ömür hep yan›ndalarm›fl gibi duyumsuyor, destek al›yordu onlardan... Vefal›lard› da gelmek için söz verirlerse mutlaka gelir-

lerdi. En az›ndan o emindi. Sabah uyand›¤›nda ilk düflündü¤ü fleydi bu... Onlar gelecekti. Zaten küçük k›z›n› da verdikten sonra gönlünü kapt›rd›¤› gence, daha da sar›lm›flt› bu sad›k dostlar›n›n muhabbetine... Bu yaflam, bu mahalle ve kendinden baflka üyesi olmayan bu aile baflka türlü çekilmezdi onlar olmasa... Heyecanl›yd›. Haz›rl›k yapmal›yd›. Bu telafl öyle hofluna gidiyordu ki... Çünkü yapayaln›z kald›¤› dünyas›nda, bir ifle yarad›¤›n› duyumsamak onun tek mutlulu¤uydu. Her gün okudu¤u gazetesi oyalasa da onu, dostlar›n›n gelme zaman› yaklafl›nca tüm sab›r tafllar› kalk›yordu. Mahcup olmamal›yd›. Onlar› gere¤i gibi a¤arlay›p bir dahaki se123


Bütün Dünya • Ocak 2007

fere yüz b›rakmal›yd›, gene gelmeleri için... Bu al›fl›lm›fll›¤›n devam› için onlar› memnun etmeliydi.

K

oynundaki kal›n koruma al t› na al›nm›fl po fle tin içindeki 3 ayl›k sermayesinden birkaç lira ald›, gerisini ayn› yerine koydu. Zar zor ilerledi telefonun yan›na, çevirdi bakkal›n numaras›n› ve sipariflini verdi: “O¤lum, bana 1 paket süt, 1 paket bisküvi, bir de dünden kalan ekmeklerinizden 2 tane...” Zaman gelmiflti. Akflam olunca toplanm›flt› herkes yuvas›na... O da çekilmiflti zaten hiç ç›kmad›¤› kabu¤una... fiimdi gelirdi ko-

nuklar›... O zaman ç›kard› yerinden yeniden... Zaten gelmelerine az kald› diye d›fl kap›y› aç›k b›rakt›rm›flt›, bakkal›n ç›ra¤›na... Ve iç kap›ya yak›n bir yerde onu ça¤›ran dostlar›n›n sesini duydu. Bu öyle s›cak, öyle yak›n geliyordu ki ona f›rlad› ve açt› iç kap›y›... Konuklar› öyle sab›rs›zd› ki hemen ald›lar yerlerini ve yiyip içmeye bafllad›lar kendilerine özenle haz›rlanan bisküvili, ekmek k›r›nt›l› sütlerini... Teflekkür ederek arada m›r›ldanarak, havlayarak... Ve gittiler kar›nlar› doyunca... Gösterilen bu karfl›l›ks›z sevgiye “Miyav miyav”, “Hav hav” sesleriy le, ya r›n da ge le cek le ri nin müjdesini verir gibi... Arkalar›nda mutlu bir yürek ve

Trafik uyar› iflaretlerine uymayan sürücü kaza yapt›¤› için yarg›ç karfl›s›na ç›kar›lm›flt›. Yarg›ç, sürücüye ne için yarg›land›¤›n› ve iflledi¤i suçun ne oldu¤unu bildirdi. San›¤a kendini savunmas› için söz vererek, “K›rm›z› ›fl›kta geçti¤in için kaza yapm›fls›n” dedi. “Bu konuda ne diyeceksin?” Bu suçlamay› kendine yak›flt›ramayan san›k “Beni trafik kurallar›n› çi¤nemekle nas›l suçlars›n›z?” diyerek kendini savunmak istedi. “Bu konuda bildiklerimi yazmaya kalksam iki cilt kitap olur.” Yarg›ç, san›¤› sonuna de¤in sakin bir biçimde dinledikten sonra “Bildikleriniz iki cilt kitab› doldurabilir...” dedi. “Ama yapt›¤›n›z trafik kazas›nda yaralanan insanlar›n say›s› bir hastaneyi dolduracak denli çok...”•

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”in Yan›tlar›...

Marmaris, Mu¤la 124

Ölüdeniz, Fethiye, Mu¤la

Hasankeyf, Batman

Taflkale, Karaman

Al›flkanl›klar›m›zdan Birinin Kahramanlar›:

Difl F›rças› ve Macunu

K

üçükken bize kazand›r›l- land›¤› kay›tlarda yer al›yor. maya çal›fl›lan bafll›ca al›fl‹S 23-79 tarihleri aras›na iliflkin kanl›klardan biri de difl kaynaklara göre a¤›z sa¤l›¤› ve fef›rçalamakt›r. Kimimiz rah bir soluk için keçi sütü içilir; fabinbir nazla gider f›rçalamaya, ki- re, tavflan, kurt kafalar› ile öküz ökmimizse daha küçücükken çesinin ve keçi aya¤›n›n var›r difllerinin öneminin difl etine iyi geldi¤ine, Ne Nedir, kurt d›flk›s›ndan al›nan ay›rd›na. Her gün kulland›¤›m›z difl macununun ve maddeleri Nas›ld›r? kemiksi onsuz pek de anlam› olmaüzerlerinde tafl›man›n yan difl f›rças›n›n nas›l orta–kim bilir belki de kolya ç›kt›¤› hakk›nda bilgi saye olarak– difl çürüklehibi olmak ister misiniz? rini önledi¤ine, kaplumba¤a kan›yla diflleri A¤›z sa¤l›¤›na dikkat y›lda üç kez y›kaman›netme al›flkanl›¤› dini figür sa difl a¤r›lar›na çok iyi Bu da za ma n› na de¤in geldi¤ine inan›l›rm›fl. uzan›yor. Buda’n›n, baPelin k›m kürünün bir parças› Çinli bilgin Huangola rak Tan r› Sak ka’dan Ti, difl bak›m› ve sa¤l›¤› Hazar gelen “difl çubu¤u”nu kulüzerinde çal›flm›fl, a¤›z125


Difl F›rças› ve Macunu

Bütün Dünya • Ocak 2007

da duyumsanan farkl› ac›lar›n, çenenin ve difl etinin farkl› bölgelerine alt›n ve gümüfl i¤neler bat›rarak geçirilebilece¤ini belirtmifl.

lk kar›fl›mlar büyükbafl hayvan toynaklar›n›n ezilmifl külleri ile süngertafl›ndan olufluyormufl. Önce Yunanlar sonra da Romal›lar kar›fl›m› de¤ifltirerek ezilmifl kemikle istiridye kabu¤u gibi afl›nd›r›c›lar ekleyerek, maddelerin diflten ar›nd›r›lmas›n› sa¤lamaya çal›flm›fllar. Difl çekimi için kurflundan bir alet gelifltiren Yunan ve Romal›lar, aras› aç›k diflleri birlefltirmek ve a¤za alt›n telle takma difl yerlefltirmek konusunda ilkler. ‹S 1000’li y›llarda Persli yöneticilerin, halka difl temizleyici olarak sert maddeler kullanman›n zararlar› konusunda bilgi vermelerine de¤in difl macunuyla ilgili yaz›l› bilgiye pek rastlanmam›fl. Pers halk›na yanm›fl geyik boynuzu, yan›k salyangoz kabu¤u ve alç›tafl› kullanmalar› önerilmifl. Öteki Pers tan›mlar› aras›nda hayvanlar›n kurutulmufl kimi organlar›, bitkiler, bal ve mineraller varm›fl. Difl güçlendirici olarak verilen tan›mlardan birinde piromorfit, bak›r pas›, tütsü ve toz çakmaktafl› bulunuyormufl. Difl tozu ve macunu 18’inci yüzy›lda ‹ngiltere’de kullan›lmaya bafllanana dek difl macunu tarihinde yine büyük bir boflluk var. 18’inci yüzy›ldaki bir tan›mda kar›fl›m›n içinde ejderha kan›, tarç›n ve yanm›fl flap bulunuyor. Ejderha kan› olarak neyin düflünülmüfl olabilece¤i bilinmiyor. 18’inci yüzy›l›n sonlar›nda köpürme etkisini art›rmak amac›yla kar›fl›mlara boraks tozu, 19’uncu 126

yüzy›l›n bafllar›nda tozlar› macun biçimine getirmek ve hofl bir tat kazand›rmak için gliserin ile diflleri güçlendirip duyarl›l›¤› azaltan strontiyum eklendi. Peabody adl› bir difl doktoru 1824 y›l›nda difl tozuna sabun katan ilk kifli oldu, 1850 y›l›nda ise John Harris tebeflir ekledi. Kavanozdaki difl tozunun ilk seri üretimi 1873 y›l›nda gerçekleflmiflti. 1892 y›l›nda Connecticut’l›, sahip oldu¤u flirketi sonradan “Colgate” olacak olan Dr. Washington Sheffield difl macununu katlanabilir tüpe koyan ilk kifli oldu. Markas› “Dr. Sheffield’s Creme Dentifrice”ti. 1896’da “Colgate” difl macunu, Sheffield’inkine benzer bir biçimde katlanabilir tüpte paketlenip sat›fla sunuldu. ‹kinci Dünya Savafl›’ndan önce difl macunu kurflun, kalay alafl›m› küçük tüplerde sat›l›yordu. Kurflunun macuna geçti¤inin ay›rd›na var›l›nca, tüpün içi balmumuyla kapland›. ‹kinci Dünya Savafl›’ndaki kurflun ve kalay k›tl›¤› aluminyum, ka¤›t ve plastik bilefliminin kullan›m›n› yayg›nlaflt›rd›. 20’nci yüzy›l›n sonunda, yaln›zca plastikten yap›lan tüpler kullan›l›yordu.

kinci Dünya Savafl› sonras› Amerikal› askerler Avrupa’dan bu al›flkanl›¤› getirene de¤in halk düzenli difl f›rçalama al›flkanl›¤› edinememiflti. ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra difl macunu üretiminde büyük geliflmeler yafland›. Ana formüldeki sabunun yerini sodyum laurik sülfat ve sodyum risinoleat ald›. Birkaç y›l sonra “Colgate”, difl macununa florür katmaya bafllad›. Difl macununa kat›lan florür ve bileflimlerinin difl çürümesi-

ne karfl› difl minesini güçlendirdi¤inin anlafl›lmas› önemli bir ad›md›. “Colgate” ilk ticari markas›n› 1873’te pazarlamaya bafllamadan yaklafl›k 1500 y›l önce kullan›lan dünyan›n bilinen en eski difl macunlar›ndan birinin formülü bir Viyana müzesinin bodrum kat›nda tozlu bir papirüste ortaya ç›kt›. Belge birçok papirüsten oluflan M›s›r kal›nt›lar› aras›nda yer al›yordu ve M›s›r kenti Crocodilopolis’in d›fl›ndaki çöplükte bulunup 1878 y›l›nda sat›n al›nm›flt›.

M›s›r’›n resmi dili olan Yunan dilinde yaz›lm›flt›. Tan›m› bulan, Avusturya Ulusal Kütüphanesi’nin papirüs koleksiyonundan sorumlu Dr. Hermann Harrauer belge için, “Büyüleyici bir belge. T›p bilgisi olan biri taraf›ndan yaz›ld›¤› belli, t›p terimleri için k›saltmalar kullan›lm›fl”

E

ski M›s›rl› bir katip “beyaz ve ola¤anüstü difller için pudra” olarak adland›rd›¤› kar›fl›m› ayr›nt›lar›yla yazm›fl. ‹S 4’üncü yüzy›lda yaz›lan belgeye göre, güzel bir gülüfl için gereken malzemeler bir dirhem kaya tuzu, iki dirhem nane, bir dirhem kurutulmufl süsen çiçe¤i ve biber. Formül Viyana’da bir diflçilik kongresinde aç›kland›¤›nda “Colgate” firmas›n›n difl macununu halka Avusturyal› difl doktan›tmak için yay›mlad›¤› bir gazete ilan› torlar›n›n ilgisini çekmiflti. Dr. Heinz Neuman, formülün tad›n›n çok da diyor. O zamanlar papirüs elde etkötü olmad›¤›n›, o zamanlarda mesi zor bir fley oldu¤undan yeniböyle bir formülün varl›¤›na iliflkin den kullan›l›yormufl. Bulunan belgenin arka yüzünbilgiye ulaflman›n flafl›rt›c› oldu¤unu söylemifl. Tan›m, ‹S 6’nc› yüzy›l- de manast›rlar aras›ndaki iletiflim da son tap›naklar kapanana de¤in bilgileri yer al›yormufl. Formülü 127


Bütün Dünya • Ocak 2007

yazan kiflinin bir biçimde onlarla ilgisi olabilece¤ini düflünüyorlar. “‹S 4’üncü yüzy›lda M›s›r halk› H›ristiyanlaflt›r›lm›flt› ve H›ristiyan rahipler ayn› zamanda fizikçiydi. Belki o papirüse yazan da bir rahipti” diye ekliyor Harrauer.

D

ifl f›rças›n›n ortaya ç›k›fl› ‹Ö 3500’lü y›llarda Babil ‹mparatorlu¤u’nda kullan›lan çi¤neme sopalar›na de¤in uzan›yor. Eski Yunan ve Roma edebiyat› kürdan kullan›m›ndan söz ediyor. Kaynaklar Çin’de ‹Ö 1600’lü y›llarda, aromal› a¤açlardan al›nan çubuklar›n bir ucu f›rça gibi olana de¤in çi¤nendi¤ini, öteki ucununsa sivriltilerek kürdan olarak kullan›ld›¤›n› anlat›yor. Kal›n ve sert k›ll› difl f›rças› da Çin’de yap›lm›fl, tüccarlar taraf›ndan Avrupa’ya götürülmüfl. Sibirya yabandomuzunun k›llar› bir bambuya tutturuluyormufl. Öteki hayvanlar›n k›llar› da kullan›l›yormufl ancak görünen o ki zavall› Sibirya yabandomuzu en flanss›zlar›ym›fl. K›llar› için, 20’nci yüzy›lda naylon icat edilene de¤in kullan›lm›fl! O zamanlar çok az kimsenin difllerini f›rçalad›¤› Avrupa’da, yabandomuzu k›llar› çok sert oldu¤undan ve difl etini kanatt›¤›ndan, daha yumuflak olan at k›l› kullan›l›yormufl; yemeklerden sonra kaz tüyünden,

gümüfl ya da bak›rdan yap›lan kürdan kullanmak daha yayg›nm›fl. Difl f›rças›yla ilgili sonraki önemli geliflmeler 19’uncu yüzy›la de¤in yok denecek denli az. 1857 y›l›nda, H. N. Wadsworth üretti¤i difl f›rças›na patenti ald›¤›nda, Amerika da bu pazara girmifl oldu. 1885’de “Florence Manufacturing Company”, Dr. Rhein’le iflbirli¤i içerisinde, seri üretimle f›rça üretmeye bafllad›. 1937 y›l›nda Amerika’da “Du Pont” laboratuvarlar›nda Wallace H. Carothers taraf›ndan naylon icat edildi, bir y›l sonra ilk olarak difl f›rças›nda kullan›ld›. 1939 y›l›nda elektrikli ilk difl f›rças› ‹sviçre’de üretildi ancak 1960’lara de¤in aç›k pazarda yerini almad›; Amerikan pazar›nda, “Squibb” taraf›ndan üretilen “Broxodent” ad›yla yer ald›. 1961 y›l›nda “General Electric” kablosuz, flarj edilebilir ilk difl f›rças›n› sat›fla sundu. Döner bafll›kl› elektrikli difl f›rças› marketlerde yerini 1987’de “Interplak” ile ald›. ‹nsano¤lunun gerçeklefltirdi¤i en eski günlük al›flkanl›klardan olan difl f›rçalamak, difl f›rças› ve macununun artan çeflitleriyle giderek daha e¤lenceli bir biçim ald›. Ufakl›klara difl f›rçalama al›flkanl›¤› kazand›rmak eskisinden daha kolay art›k. Bir sonraki difl f›rçalaman›zda, f›rça PelinHazar@butundunya.com.tr

“Satranç”›n Yan›tlar›... Atak: 1. Kxe4 dxe4 2. Vf8+ fih7 3. Ae8 1-0 Oyun Sonu: 1. Ff3+ fig1 2. Fh1!! fixh1 3. fif1 d5 4. exd5 e4 5. d6 e3 6. d7 e2+ 7. fixe2 fig1 8. d8V h1V 9. Vd4+ fih2 10. Vh4+ fig2 11. Vg4+ fih2 12. Vf2 1-0 Kendi Gelen: 1... Kg7 2. Kxe5 dxe5 3. Vxf8 1-0• 128

Çocuk pornocular›yla savaflmak, tabii ki görevimiz; ama çocuk pornosunun nas›l olabildi¤ine flafl›rmay›n. Hepimizin orta¤› oldu¤u toplumun yüzy›llard›r de¤iflmeden devam eden, çocu¤a yaklafl›m›ndaki öteki anlay›fllara hiç ses ç›kartmad›ysan›z, o anlay›fllarla da savaflmad›ysan›z, sonunda sömürünün bu uç noktaya ulaflmas› flafl›rtmas›n sizi; ama üzülün, içiniz yans›n. Orta¤› oldu¤umuz toplumun suçuna da orta¤›z çünkü...

Orta¤› Oldu¤umuz Toplumun Suçuna da Orta¤›z...

D

aha k›sa bir süre önceAskerli¤imi yapt›¤›m dönemde, sine de¤in varl›¤›ndan Güneydo¤u Bölgesi’nin de günebile haberdar olmad›- yinde gerçekleflen bir çat›flma s›ra¤›m bir sap›kl›k, i¤renç s›nda üzerimize ya¤an havan topu ve afla¤›l›k kifliliklere özel bir mermilerinin aras›nda, köylülerin “e¤lence (!)”, zavall›l›¤›n simgesi ç›lg›nlar gibi kofluflturup çevreye çocuk pornosu, gündelik yafla- saç›lan keçilerini toplamaya çal›flm› m› za bom ba gibi t›klar›n› görmüfl ve düfltü. Gün geçmiyor umars›zca ortal›kta doSa¤l›k ki gazetelerin sürmanlaflan çocuklar›n› ça¤›rfletlerinde bu görüntüma zahmetine bile girKonular› leri bilgisayar›na kaymediklerinin ay›rd›na deden “aram›zdan” bivarm›flt›m. Herfley bitip, rilerinin polis taraf›nortal›k duruldu¤unda dan tutukland›¤› haiçimde biriken öfkeyle berleri ç›kmas›n... Ülköylülerden birinin yakemiz dünyada bu sin›na gidip, “Çocuklar›n telere en çok girifl yamermilerin alt›nda oyp›lan yermifl üstelik... narken sen nas›l keçilerin peflinden gidersin?” Siz de üzülüyor muDr. Ufuk diye ç›k›flt›¤›mda, köylü sunuz, insanl›ktan payAkyol hiç istifini bozmadan lar›n› almam›fl bu “inbana bakm›fl ve “Keçi san s›”la r›n ço cuk la ra yapt›rd›klar› fleyleri ö¤rendikçe? beni doyuruyor, o giderse aç›m, Tabii ki üzülüyorsunuz, her akl› çocu¤u nas›l olsa seneye gene yapar›z” demiflti. bafl›nda kifli gibi... Pe ki, siz ler fla fl› r› yor muOnun düflünce tarz›n›n kendi sunuz böyle bir fleyin nas›l olup do¤rusu oldu¤unu ve konuflarak, da gerçekleflebildi¤ine? an la ta rak de¤iflti reme ye ce ¤i mi, köylünün sesindeki dinginlik ve Ben flafl›rm›yorum. 129


Bütün Dünya • Ocak 2007

kendinden emin tav›rdan hemen anlam›fl ve kendimi yo¤un, derin bir hüzne kapt›rm›flt›m. Çukurova, ülkemizin tar›m ambar›, binlerce y›ll›k bereket kayna¤›d›r. Her y›l hasat zaman› 10 ile 17 yafllar›nda çocuklar, mal gibi kamyonlara doldurulup “köle” s›fat›yla olmasa da, niteli¤i ile insan simsarlar›nca bölgeye getirilir ve tarlalarda çal›flt›r›l›r. Bu kemikleflmifl, kan›ksanm›fl ve ne ac›d›r ki kabullenilmifl bir “gelenek”tir bölgede. Bu y›l 50 liraym›fl haftal›¤›... Çocu¤a ne kadar›n› veriyorlar acaba? Yedi yafl›ndaki çocuk, kendi anas›, babas› taraf›ndan, eline simit tablas›, ka¤›t mendil, çiklet verilip soka¤a sal›n›r ya da çekiç,

tornavida verilip sanayi sitesindeki tamirciye ç›rak verilir. Çocuk pornocular›, bugünlerde hepimizin gündeminde s›kça yer al›yor. Onlarla savaflmak, tabii ki görevimiz; ama çocuk pornosunun nas›l olabildi¤ine flafl›rmay›n. Hepimizin orta¤› oldu¤u toplumun yüzy›llard›r de¤iflmeden devam eden, çocu¤a yaklafl›m›ndaki öteki anlay›fllara hiç ses ç›kartmad›ysan›z, o anlay›fllarla da savaflmad›ysan›z, sonunda sömürünün bu uç noktaya ulaflmas› flafl›rtmas›n sizi; ama üzülün, içiniz yans›n. Orta¤› oldu¤umuz toplumun suçuna da orta¤›z çünkü...• UfukAkyol@butundunya.com.tr

Efli gecenin geç saatlerinde rahats›zlanan adam, doktor aramak için, kentin ifllek caddelerinden birinde sa¤a sola bakarak yürüyordu. Büyük bir apartman›n önünde durdu ve “fiu zillere bir bakay›m, belki bir doktor ad›na rastlar›m” dedi, kendi kendine. Kap›n›n yan taraf›nda iki s›ra halinde dizili zilleri tek tek inceledi. Gözü, üzerinde “Dr. ...” yazan bir zile iliflti. Hemen zili çald›. Kap› aç›ld›¤› zaman zilde numaras› yaz›l› olan daireye ç›kt›. Kap›y› açan kifliye “Efendim” dedi. “Gecenin bu saatinde sizi rahats›z etti¤im için özür dilerim.” Karfl›s›ndaki kifli derdini sorunca hemen anlatmaya bafllad›: “Doktor beyi görecektim” dedi. “Eflim aniden rahats›zland›, gelip bir bakmas›n› rica edecektim.” Doktor, “Ama ben, size yard›mc› olamam” dedi. “Çünkü ben t›p doktoru de¤il, felsefe doktoruyum.” Hasta sahibi bu yan›ta çok flafl›rd›, özür dileyip merdivenlerden inererken kendi kendi söylenmeye bafllad›: “Hayret” dedi. “Ne hastal›klar türemifl de bizim haberimiz yok...”•

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Samanyolu •2) Merkür •3) Ulu¤ Bey •4) Ömer Hayyam •5) 38 •6) Barbara Cartland •7) Herakleitos •8) 60 •9) 92 •10) Midas •11) Kyoto •12) U¤ur Mumcu •13) Selahaddin Eyyubi •14) G›lgam›fl •15) 11 •16) 21 •17) Miguel de Cervantes •18) 34 •19) Maymun •20) 111• 130

1001 Güzel Söz •Derleyen: Halil Can - Bütün Dünya• •Affetmek ve unutmak iyi insanlar›n intikam›d›r. Schiller •Arad›¤›n› bilmeyen, buldu¤unu anlayamaz. Claude Bernard •Küçük fleylere gere¤inden fazla önem verenler, ellerinden büyük fleyler gelmeyenlerdir. Eflatun

•Hata de¤il, çare bulun. Henry Ford •Baflkalar›n›n güç bulduklar› fleyi yapmak, yetenek; yetenekli insanlar›n olanaks›z gördükleri fleyi yapmak, dehad›r. Amid •Dinlemeyi ö¤renirsen, kötü konuflmalardan bile yararlan›rs›n. Plutark

•Hiç kimse senden daha iyi de¤ildir; ama sen ortaya bir fley koyamazsan, sen de hiç kimseden iyi de¤ilsin. Donald Laird

•Düflman isterseniz, dostlar›n›z› geçmeye çal›fl›n, dost isterseniz, b›rak›n dostlar›n›z sizi geçsin. La Rochefoucauld

•Batan günefl için a¤lamay›n, yeniden do¤du¤unda ne yapaca¤›n›za karar verin. Dale Carnegie

•Dünyan›n gördü¤ü her büyük baflar›, önce bir düfltü. En büyük ç›nar bir tohumda, en büyük bir kufl bir yumurtada gizliydi. Allen

•Kaybedecek bir fleyi olmayan insandan korkun. Goethe •Baflar› güçlü olana gülümser, baflar›s›zl›k zay›flara çullan›r. Oscar Wilde •Yaflam bisikletle gitmek gibidir. Pedal› çevirmeye devam etti¤iniz sürece düflmezsiniz. Claude Pepper

•Her bildi¤ini söyleme; ama her söyledi¤ini bil. Claudius •Büyük zekâlar düflünceleri, orta zekâlar olaylar›, küçük zekâlar ise kiflileri konuflur. Hyman G. Ricover •E¤itimin en iyi merkezi evdir. S. Smiles 131


‹nsanl›¤a Adanan Yaflamlar

Genç Strauss yönünden harika giden geliflmeler, baba Strauss’u çileden ç›kar›yordu. Tüm balo salonlar›na haber gönderip, o¤luna ifl verirlerse onlar› boykot edece¤ini söyledi. Ne de olsa verdi¤i konserlerle yeri gö¤ü inletmifl, tüm Avrupa’y› aya¤a kald›rm›fl, tan›nan ve alk›fllanan bir orkestra flefiydi. Ama evdeki hesap çarfl›ya uymad›. O güne dek Viyana’n›n müzik yaflam›n› elinde tutan baba Strauss’un bundan böyle en güçlü hasm› kendi o¤luydu.

“Mavi Tuna Valsi”nin Babas›:

Johann Strauss apolyon Bonapart’›n Avrupa’y› korkuyla titretti¤i dönem... Viyana’da ifllettikleri küçük bir meyhanenin geliriyle zar zor geçinme çabas› içinde olan Strauss Ailesi’ne 1804 y›l›nda Tanr› bir erkek çocuk arma¤an etti. Çocu¤un ad›n› Johann koydular. Minik Johann henüz bir yafl›na bile gelmemiflti ki, yaflam koflullar›n›n a¤›r yüküne daha fazla dayanamayan baba Strauss kendini Tuna Nehri’ne atarak yaflam›na son verdi. Yoksulluk içinde ne yapaca¤›n› flafl›ran dul efli, bir baflka meyhaneciyle evlendi. Zor yaflam koflullar› alt›nda büyümeye çal›flan küçük Johann’›n henüz yürümeyi bile bilmezken müzi¤e olan e¤ilimi ailenin dikkatini çekti. Bir müzik sesi duydu¤unda ya ritm tutuyor ya da keman çal›yormufl gibi yap›yordu. Üvey baba, çocu¤un bu tutkusuna seyirci kalmad› ve Johann okul ça¤›na geldi¤inde ona bir keman arma¤an etti. Keman› elinden düflürmeyen Johann, bu konuda çok yetenekli oldu¤unu gösterip k›sa zamanda çok iyi derecede çalmay› ba-

N

132

flard›. Bunula birlikte, yafl› ilerleyip de meslek seçimi yol ayr›m›na geldi¤inde ailesi onu bir kitap ciltcisinin yan›na ç›rak olarak verdi. Çünkü o dönemde “Müzisyen” denilince akla, meyhane meyhane gezen ve bir kap yemek karfl›l›¤›nda müflterilerin isteklerini yerine getiren, befl paras›z bir zavall› geliyordu. Her müzikle u¤raflan›n bir Mozart ya da bir Beethoven olmas› söz konusu de¤ildi. Kald› ki onlar bile parasal yönden ne büyük zorluklar içinde yaflam›fllard›. Fakat küçük Johann müzisyen olmay› akl›na koymufltu. Çünkü müziksiz bir yaflam düflünemiyordu. Bedeninin her bir hücresinin müzikle dolu oldu¤unu duyumsuyordu. Onbefl yafl›na gelince, üçüncü s›n›f bir orkestrada keman çalmaya bafllad›. Ayn› orkestrada çalan ve yetenekli oldu¤u her halinden belli olan Joseph Lanner ile k›sa zamanda güzel bir dostluk kurdu. Bir süre sonra Lanner kendi orkestras›n› kurup gruptan ayr›l›nca Johann da ona kat›ld›. Johann Strauss 1823’te henüz 19 yafl›ndayken, kendisi gibi 133


Johann Strauss

Bütün Dünya • Ocak 2007

müzi¤i çok seven, güzel sesli ve çok güzel bir bayan olan Anna Streim ile evlendi. vrupa’y› saran Napolyon korkusu da 1820’li y›llar›n bafllar›nda son bulmufltu. Bonaparte, Saint Helen Adas›’nda sürgündeyken, kültür ve sanat›n destekleyicisi Avusturya ‹mparatoru II. Franz’›n ülkesindeki insanlar, savafl›n açt›¤› derin yaralar›, Tuna Nehri k›y›lar›nda yap›lan gezintilerle, flarap ve müzikle sar›p, huzurlu ve mutlu bir yaflam sürmekteydi. Lanner-Strauss ikilisinin kurdu¤u orkestra her geçen gün ünleniyor ve büyüyordu. Fakat bir gün, aralar›nda ç›kan bir anlaflmazl›k sonucu Strauss orkestradan ayr›ld› ve onunla birlikte gelen ondört müzisyenle birlikte kendi orkestras›n› kurdu. Orkestran›n, dolay›s›yla Strauss’un ünü her geçen gün art›yordu. Her gece birkaç yerde birden konser vermek zorunda kal›yordu. Halk›n dansa olan düflkünlü¤ünü ve e¤lence coflkusunu çok iyi de¤erlendiren Strauss, onlar› daha da coflturacak bestelere gereksinimi oldu¤unu duyumsuyordu. Strauss dans edenleri kendinden geçirecek besteler bulmakta zorlan›nca, kendisi beste çal›flmalar›na bafllad›. Beethoven’›n bir arkadafl›ndan ald›¤› kompozisyon dersleri hemen etkisini gösterdi ve o güne dek iflitilmemifl güzellikte valsler bestelemeye bafllad›. Kad›nlar genifl ve uzun eteklerini savurarak müzi¤in ak›c› ritmine kap›l›yor, erkekler de onlara efllik eden asil hareketlerle bir bütün

A

134

oluflturuyorlard›. Vals ç›lg›nl›¤› her geçen gün bir 盤 gibi büyümekteydi. Henüz 26 yafl›na gelmiflti ki 200 kiflilik bir orkestray› yönetiyor ve balo salonlar›n› dolduran yüzlerce çift, onun besteleriyle dans edip kendinden geçiyordu. Herfley çok güzel gidiyordu. Bir yanda Anna ile olan mutlu evlili¤i, di¤er yanda baflar›dan baflar›ya koflan ve gittikçe büyüyen bir orkestra... Bu mutlu ve çal›flkan aileye Tanr› bir de o¤lan çocuk vererek onlar› taçland›rd›. 25 Ekim 1825’te do¤an bebe¤e isim bulmakta zorlanmad›lar. Johann Strauss, yaflam›ndan bir kesitini 69’uncu sayfam›zda verdi¤imiz o¤luna kendi ad›n› verdi. Baba Strauss art›k çok ünlü bir orkestra flefi ve besteciydi. Orkestras› yeni üyelerin de kat›l›m›yla çok büyümüfltü ve her geçen gün de büyümeyi sürdürüyordu. Bir süre sonra orkestra say›s› alt›ya ç›kt›. Ülke içinde bu denli ilgi uyand›ran Strauss’u Avrupa da dinlemek istiyordu. Büyük bir turne düzenledi; Almanya, Hollanda, Belçika, Fransadan sonra 1933 y›l›nda 19 yafl›ndaki Victoria’n›n taç giyme töreninde ‹ngiltere’de verdi¤i konserler tek sözcükle muhteflemdi. e var ki Strauss’un insana yaflam sevinci veren, dinleyenleri kendinden geçiren, sey re den le ri bü yü leyen, genç yafll› herkesin kan›n› kaynatan valsleri, kimi klasik görüfllü besteciler ve elefltirmenler taraf›ndan a¤›r bir dille elefltiriliyor, çok basit, sanattan uzak, ilkel bir müzik tatmin biçimi olarak nite-

N

lendiriliyordu. 1832 y›l›nda Viyana’y› ziyaret eden Richard Wagner, bu valslerin alkolden daha bafl döndürücü oldu¤unu söylemifl, Frederic Chopin de “Viyanal›lar’›n ciddi müzi¤e ay›racak zamanlar› yok. Strauss herkesi önüne katm›fl götürüyor” diye yak›nm›flt›.

yürümek istiyordu. Ama baba Strauss o¤lunun (ve öteki çocuklar›n›n) müzikle ilgilenmesini iste mi yor du. Müzik onlar için amatörce ilgilenecekleri bir dald›. Eve gelen piyano ö¤retmeninden ald›klar› derslerin ötesin-

aba Strauss baflar› merdivenlerini h›zla ç›k›yordu. 1835 y›l›nda Saray Balolar› Müzik Yönetmenli¤i’ne getirildi. Konserden konsere, dolay›s›yla baflar›dan baflar›ya kofluyordu. Ne var ki sürdürdü¤ü bu yorucu yaflam sa¤l›¤›n› olumsuz yönde etkilemekte gecikmedi. Yüksek atefline ve güçsüzlü¤üne karfl›n, birçok kentte konserlerini ertelemeyi kabul etmedi. Sonuçta Calais’de bay›ld›, Linz’de sinir krizi geçirerek geceli¤iyle soka¤a f›rlad›. Sonuçta bitkin bir durumda Viyana’ya döndü. Baba Strauss’un bu yorucu çal›flmalar›n›n yan›s›ra, zaman ak›p gidiyor ve evdeki yaflam sürüyordu. KüJohann Strauss’un evlendi¤i üç çük Johann art›k iyice kad›n: Jetty, Lili ve Adele büyümüfl ve ona iki erkek ve iki k›z olmak üzere dört de müzikle daha fazla ilgilenmekardefl daha gelmiflti. Küçük Jo- lerini yasaklam›flt›. Küçük Johann ise babas› gibi hann da babas› gibi baflar›l› bir müzisyen olmak, onun izinden çok iyi keman çalmak istiyordu.

B

135


Bütün Dünya • Ocak 2007

Annesinin de yard›m›yla gizli gizli keman dersleri ald›. Hatta Dreschler ad›ndaki bir ö¤retmenle de komposizyon çal›flmaktayd›. ir gün baba Strauss’un evde oldu¤undan haberi olmayan o¤ul Johann keman çal›flmaya bafllad›. Çok güzel çal›yordu. Baba Strauss öfkeyle yandaki odaya kofltu ve ayna önünde kendisini taklit edercesine keman çalan o¤lu Johann’› gördü. Müzi¤in iyisini, kötüsünü ay›rt edebilecek denli usta olan baba Strauss, o¤lunun baflar›s›ndan k›vanç duyaca¤› yerde sinirden deliye döndü. Onlara keman çalmay› yasaklam›flt›; ama o bu yasa¤› dinlememifl, babas›na karfl› gelmiflti. Küçük Johann’›n tüm e¤ilimlerine karfl›n baba Strauss, o¤lunun müzik d›fl›nda bir meslek sahibi olmas› için çok çabalad›. Onun bankac› olmas›n› istiyordu. Bu nedenle de 1841 y›l›nda liseyi bitirince onu Politeknik Enstitüsü’nün Ticari ‹fller Bölümü’ne gönderdi. Ancak o¤ul Johann’›n akl› fikri müzikteydi. Bu nedenle, enstitüden ayr›l›p kendini tümüyle müzi¤e verdi. O¤ul Johann’›n e¤itimini b›rak›p müzi¤e yönelmesi üzerine evde k›z›lca k›yamet koptu. Eflinin de o¤luna destek verdi¤ini gören baba Strauss evi terk ederek, Emilie ad›ndaki bir flapkac› k›zla yaflamaya bafllad›. Evini geçindirebilmek için hiçbir geliri olmayan Bayan Strauss, befl çocu¤uyla yapayaln›z kalm›flt›. Ama henüz 17 yafl›nda olan o¤ul Strauss, annesini ve kardefllerini yaln›z b›rakmay› hiç düflünmedi ve

B

136

evin tüm sorumlulu¤unu üstlendi. Zaman geçirmeden ifle koyuldu ve henüz 19 yafl›ndayken, 24 müzisyenden oluflan bir orkestra kurup, grubun da flefli¤ini üstlendi. ‹lk konserini 15 Ekim 1844’de Hietzing’de Dommayer’de verdi. Babas›n›n tüm engellemelerine karfl›n konser sabah›n erken saatlerine dek sürdü ve inan›lmaz baflar› kazand›. Genç Strauss yönünden harika giden geliflmeler, baba Strauss’u çileden ç›kar›yordu. Tüm balo salonlar›na haber gönderip, o¤luna ifl verirlerse onlar› boykot edece¤ini söyledi. Ne de olsa verdi¤i konserlerle yeri gö¤ü inletmifl, tüm Avrupa’y› aya¤a kald›rm›fl, tan›nan ve alk›fllanan bir orkestra flefiydi. Ama evdeki hesap çarfl›ya uymad›. O güne dek Viyana’n›n müzik yaflam›n› elinde tutan baba Strauss’un bundan böyle en güçlü hasm› kendi o¤luydu. O¤lunun baflar›l› yükseliflini engelleyemeyece¤ini anlayan baba Strauss bakt› ki bafla ç›kam›yor, ona birlikte çal›flmay› önerdi ama ald›¤› yan›t olumsuz oldu. 849 y›l›na gelindi¤inde baba Strauss art›k kendini çok yorgun duyumsuyordu. Bunca y›ll›k kofluflturma onu her bak›mdan yormufltu. Bir gece evine yorgun arg›n döndü¤ünde elbiselerini bile ç›karmadan yatt›. Ertesi sabah, çok ifli olmas›na karfl›n k›m›ldayacak durumu yoktu. Öyle ki, evinden ç›k›p çok hasta oldu¤unu birilerine haber verecek gücü kalmam›flt›. Ünlü müzisyenden uzun süre ses ç›kmay›nca evine gelenler onu ölmüfl

1

Johann Strauss

Johann Strauss’un Viyana’da bulunan an›tmezar›... buldular. fiapkac› Emilie’ye ne mi oldu? Evde para edecek ne var ne yoksa al›p ortadan kaybolmufltu. Babas› ölünce, henüz 24 yafl›nda olan o¤ul Strauss, babas›n›n b›rakt›¤› yerden ifli devrald›. Bir hafta sonra, babas›n›n yerine Saray Balolar› Müzik Yönetmenli¤i’ne atand›. Kendi orkestras› ile babas›n›nkini de birlefltirdi. Yirmisekiz yafl›na geldi¤inde yaklafl›k 300 kiflilik bir müzisyen kadrosuna sahipti. Bunlar› birkaç orkestraya böldü ve bir gecede dört ya da befl yerde birden konser verebilecek düzeni kurmufl oldu. Kendisi de bir gösteriden ötekine koflturup orkestralar› yönetiyordu. ‹flleri o denli yo¤undu ki kendisine olan sevgiye karfl›l›k olmak üzere her orkestrada bir ya da iki parçay› bizzat çalmak zorunlulu¤u do¤uyordu. Çünkü halk onu

mutlaka orkestran›n bafl›nda görmek istiyordu. Balo salonlar› birbirleriyle yar›fla girip kap›lar›na “Strauss bu gece burada çal›yor!” yaz›s›n› kap›ya asabilmek için amans›z bir savafl›m veriyorlard›. Ve müzikseverler “Valsin Kral›”n› dinleyebilmek için ç›rp›n›yordu. u yo¤un çal›flma temposu Strauss’un sa¤l›¤›n› tehdit etmeye bafllad›. Bu yüzden 1853 y›l›nda biraz toparlanabilmek için Avusturya’n›n ünlü bir dinlenme ve kayak merkezi olan Bad Gastein’e gitti. Giderken de, daha önceden ba¤lant›lar›n› yapt›¤› konser programlar›n› iptal etmemek için yerine, mimar olan kardefli Josef’i b›rakt›. Mimarl›¤›n yan›s›ra çok yetenekli bir müzisyen olan Josef önce bu öneriyi istemeyerek, a¤abeyinin hat›r› için kabul

B

137


Bütün Dünya • Ocak 2007

tti. Ama bu iflten o denli hoflland› ki bir daha mimarl›¤a dönmedi. Josef’in bu karar› a¤abeyi Johann’› da sevindirmiflti; çünkü o tarihten sonra turnelere gitmesi gerekti¤inde gözü arkada kalmayacak, orkestray› gönül rahatl›¤›yla kardefline emanet edebilecekti.

e

trauss’un sevincine bir sevinç de öteki kardefli Eduard ekledi. O da a¤abeyine yard›mc› olabilmek üzere müzi¤i seçip a¤abeyinin yan›nda çal›flmaya bafllad›. Böylece, Johann’dan sonra öteki iki kardefl de Viyana salonlar›n›n vazgeçilmez orkestralar›n›n yöneticisi olarak her gittikleri yerde alk›fllan›r oldular. Yükü az da olsa hafifleyen Johann, beste çal›flmalar›na a¤›rl›k verdi. Strauss’un yap›tlar› aras›nda çok özel bir yeri olan “Mavi Tuna Valsi”nin ilginç bir öyküsü vard›r. Viyana Erkek Korosu’nun orkestra flefi olan Johann Herbeck, Strauss’dan korosu için bir vals yazmas›n› istedi ve ona bir fliir verdi. fiiirin konusunun Tuna Nehri ile hiç ilgisi yoktu. Bu fliir, 1866 y›l›ndaki savafltan sonra Prusya taraf›ndan yenilgiye u¤rat›lan Avusturya’n›n içine düfltü¤ü durumu betimleyen bir a¤›td›. Strauss, kendisine verilen bu fliiri besteledi. Yap›t ilk kez 15 fiubat 1867’de Viyana’n›n ünlü salonu Diana Halle’de Rudolph Weinwurm’un yönetiminde selendirildi. Koroya efllik eden orkestray› da Johann Strauss’un kardefli Joseph yönetmiflti. Yap›t be¤enildi; ama çok da ilgi uyand›rmad›. Bu

S

138

sonuç Johann Strauss’u afl›r› üzdü ve besteyi sözsüz olarak salt orkestra için yeniden düzenledi. Birkaç ay sonra bir konser için Paris’e gitti¤inde valsi yeni biçimiyle çald›rd›. Seyirci yap›t› çok ama çok be¤endi ve dakikalarca ayakta alk›fllad›. Notalar› k›sa zamanda dünyan›n her yan›na da¤›t›ld›. O günden buyana da büyük bir be¤eniyle dinleniyor. Strauss’un ünü yurt d›fl›nda da art›yordu. 1856 y›l›nda Rusya’n›n o zamanki baflkenti St. Petersburg’a 30 kilometre uzakl›ktaki bir kent olan Pavlovsk’da bir konser verdi. Bu konser o denli be¤enildi ki, o tarihten sonra 1865’e kadar her y›l yinelendi. 1867 y›l›nda Paris, Boston New York ve Berlin’i içeren büyük bir turneye ç›kt›. 1868 y›l›nda, ‹ngiltere Kral› 7. Edward, konserler vermesi için Strauss’u bizzat davet etti. Birkaç konser vermek üzere Londra’ya gelen Strauss, ‹ngiltere’de bir y›ldan fazla kal›p, birbirinden baflar›l› 63 konser verdi. 871 y›l›nda Johann Strauss, çok sevdi¤i kardefli Joseph’i trajik bir biçimde kaybetti. Josef, bir gece, kendilerine müzik yapmas›n› isteyen Rus askerleri taraf›ndan uyand›r›lm›fl ve onlar›n bu iste¤ini reddetti¤i için döve döve öldürülmüfltü. Strauss, çok sevdi¤i kardeflinin böyle öldürülüflünden afl›r› etkilendi ve uzun süre kendini toparlayamad›. 1872 y›l›na gelidi¤inde Johann Strauss art›k olgun bir besteciydi. Paris’te gördü¤ü ve be¤endi¤i operetlere de ilgi duymaya baflla-

1

Johann Strauss

d›. Önce “K›rk Haramiler ve Binbir Gece Masallar›” operetini besteledi ve çok be¤enildi. Öyle ki yap›t›n aylarca oynand›¤› tiyatroda yer bulmak olanaks›zd›. Biletler sat›fla ç›kt›¤› günde bitiyordu. 1875 y›l›nda “Yarasa” operetini alt› hafta gibi k›sa bir sürede besteledi. Dünya’n›n her taraf›ndan davetler al›yor, konserler vermesi için herkes yalvar yakar oluyordu. 1876’da “Ba¤›ms›zl›k Bildirgesi”nin yay›nlanmas›n›n 100’üncü y›l kutlamalar› için Boston’a davet edildi. Boston’da üç hafta içinde 23 konser verdi. Bu kutlamalar için 30 bin kifli alabilen özel bir “Coliseum” (stadyum) yap›lm›flt›. Konserlerinde 800 kifliden oluflan bir orkestray› yönetti ve salt kendi bestleri çal›nd›. Strauss’un yine

önemli yap›tlar› aras›nda yer alan ve 100’üncü y›l kutlamalar› nedeniyle besteledi¤i “Jubilee Walz” de ilk kez burada çal›nd›. Johann Strauss 1899 y›l› May›s ay›nda, so¤uk alg›nl›¤› nedeniyle yata¤a düfltü. Hastal›¤› bir türlü atlatamayan ünlü vals kral›n›n zatürre oldu¤u anlafl›ld›. Yataktan ç›kamayacak denli hasta olmas›na karfl›n ünlü besteci konser programlar›n› azaltmay› reddetti. Yata¤›nda bile beste yapmay› sürdürüyordu. Özellikle “Cinderella” adl› bale müzi¤i üzerinde çal›fl›yordu. Ne yaz›k ki bu yap›t›n› bitiremeden, 3 Haziran 1899’da uykusunda yaflama veda etti. Vasiyeti üzerine Viyana’da, ça¤dafllar› Brahms, Schubert ve BeethoYucelAksoy@butundunya.com.tr

Çok yoksul bir ö¤renci, s›radan gereksinimlerinin giderilmesi özlemiyle yafl›yordu. Ayakkab›lar› ve giysileri hep kullan›lamayacak denli eski olurdu. Yeterince ders çal›flmad›¤›n›n da ay›rd›ndayd› ve bunu yaflam koflullar›n›n zorlu¤una ba¤l›yordu. Bir yandan yoksullukla bo¤ufluyor, bir yandan da tembellik yapmas›n›n sorumlulu¤unu duyumsuyordu. “E¤er” diyordu, “Güzel giysilerim ve ayakkab›lar›m olsa çok ders çal›fl›r›m.” Gün oldu bu isteklerine kavufltu; fakat derslere karfl› tutumu de¤iflmedi. Bir süre sonra “Yaflad›¤›m ev iyi de¤il” dedi. “E¤er güzel bir evde yaflama flans› yakalarsam derslerimi asla aksatmam.” Zamanla bu iste¤i de gerçekleflti. Ancak onun tembelli¤i de¤iflmedi. ‹ste¤ini ilerletmeyi sürdürdü. “Deniz manzaral› bir evimiz olursa büyük bir istekle ders çal›fl›r›m” demeye bafllad›. fians› onun istekleri yönünde iflliyordu, bu özlemi de gerçek oldu. Ders çal›flmas›n› hep yeni koflullar›n oluflmas›na ba¤layan ö¤renci, bir gün deniz manzaral› evin penceresinden d›flar›y› seyrederken, “Aah, ah” dedi ve yak›nmas›n› sürdürdü: “fiu havada uçuflan, pencereye konan sinekler olmasa ne güzel ders çal›fl›rd›m.”• 139


unutturaca¤›z. Ben deneyimsiz oldu¤um konuyu seninle paylaflaca¤›m. Sen bilgisiz oldu¤un konuyu korkusuzca kabul edersen çabuk dost oluruz.”

‹slamabad radyosunun ‹ngilizce program›nda spiker ‹slamabad kentine ya¤mur ya¤d›¤›n› söyledi. Halk sevinçten ba¤›r›yor, fleyhimizin iste¤ini yerine getirdi¤i için Tanr›’ya teflekkür ediyordu.

Ya¤mur

A

rap Körfezi’nde demirle- kanl›¤› görevlilerine para ekonomifl yasemin yüklü kal- misini, uzun vadeli yat›r›m disipyondu, Dade Adas›... Su- linini ö¤retmemi istiyordu. “Bu larla iner, dalgalarla sal- ifl için sab›rl› olman önemli” delan›r, sabahlara de¤in geceler di. “Ço¤umuz “Leb” demeden yasemin kokard›. Düfl gören ço- konunun leblebi oldu¤unu bilicuklara beflik sallan›rd› riz. Baflar› için aceleci Dade Adas›... Karabiber zekâ yeterli de¤il. Befle ek len mifl çu ku la ta... Memleket de¤in saymay› bilen çoYald›zl›, ak mafllaha sacu ¤uz; he men se ki ze Özlemi r›l› uyurdu Dade halk›, dokuza atlamak isteriz. hurmalar alt›nda... Alt›n›n yedinin varl›¤›n› Sevince, kafl›ks›z s›an›msatman› istiyorum. cak çorba içerdi sevdi¤iBakanl›k ileri gelenlerini, a¤z› yana yana, izler ne uzun yolun en kestiryü zün de... Unut ma ya me yol oldu¤unu inangelince s›cak kuma yod›rmak görevin olacak.” sun kusan denizdi. Ahmet Bey ülkenin *** ‹lyas Halil baflbakan›yd›. Devlet Mont re al’i b› ra k›p, Baflkan› fieyh Hamed’in on se ki zin ci yüz y›l da iste¤i üzerine yat›r›m iflkorsanlar›n yaflad›¤› masal ülke- lerini de ele alm›flt›. Benim yaflsine görevli olarak gitme söz ko- ta, flahin burunlu, flahin bak›fll› nusu olunca üzülmüfltüm. Bana afliret bafl›yd›. görevi öneren Dade Yat›r›m Ba‹lk karfl›laflmam›zda “Seninle kan› Ahmet Bey iflimin zor olma- zor bir ifle bafll›yoruz” demiflti. yaca¤›n› söylemiflti. Yat›r›m Ba- “Gençle re yan l›fl düflünmeyi 140

“T

olumrak (Tanr› sana uzun ömür versin) Ahmet Bey” dedim. “Kimseden fazla bir fley bilmedi¤imi flimdiden söyleyeyim. Bizim yafla gelmifl insan denli bilgim ve deneyimimim var. Kimseden fazla bir fley bildi¤imi iddia edemem. Ayn› zamanda kimsenin benden fazla bir fley bildi¤ini de sanm›yorum. Bilgimin yetersiz oldu¤u konudan pek korkum yok. Bilmedi¤imi bilince soruna çare bulmak kolay olur.” Ahmet Bey elimi s›kt›, “Seninle kolay anlaflaca¤›z” dedi. “Bu ifli kabul etmeni isterim. Yeni bir ülkeye bafll›yoruz. Burada Adem’le Havva’y› dünyaya geldikleri günün safl›¤›nda bulacaks›n. Bu insanlarla düflünme yetisini bafltan ö¤reneceksin. Dade’de yeni bir mant›k, kumlar›n içinde kumlu bir mant›k bulacaks›n.” *** Dade Emirli¤i’ne gitmeye karar verdi¤im gün, yaflam›m›n en güzel dilimini yafl›yordum. Montreal’de haziran, kent çiçekler içindeydi. Eflimle yaz, çiçek kokular› içinde yuvarlan›p gidiyorduk. K›rkbefl yafl›mda, Montreal’de az çok göçmen olmaya al›flm›flt›m. Ya¤murda ›slanmay›, günefli beklemeyi seviyordum. Soluk al›p vermek e¤lenceli bir oyundu k›rkbefl yafl›n ortas›nda... *** Dade ülkesinde hurma a¤a-

c›nda büyüyen iri karpuza benziyece¤imi biliyordum. Dal›n beni tafl›mayaca¤› belliydi. Göz ç›karan parmak olacakt›m. Bilgisiz oldu¤unu bilmeyen insana, nas›l bilgi aktaracakt›m. Hur madan sarkan iri karpuz olacakt›m. Ha düfltüm ha düflüyor olacakt›m. *** Haziran ortas› Montreal’den yola ç›kt›m. Karanl›klar içinde karga uçtum, k›rlang›ç gittim. Amsterdam’da bir gece... Ertesi gece uça¤›m›z küçük bir körfezin k›y›s›nda bir kasabaya indi. Nefis bir hava, ada kalyon büyük... Karanl›k manolya kokuyordu. Ada fieyh Hamed’in nohut adas›, nohut bir denizin ortas›nda, bin mart›l› ak köpüklerin k›y›s›ndayd›. Deniz, kum, köpük fleyhindi. Çöl, develer onun, gök, kufllar onundu. Oyuncak bir ülkede, oyuncak insanlarla bilmedi¤imiz bir oyun oynayacakt›k. *** Havaalan›nda beni bakanl›¤›n iliflkiler görevlisi karfl›lad›. Otele yerlefltirdi. Ertesi sabah körfez avucumun içi yak›nd›. Deniz pencereme vuruyordu. Hava yeni kesilmifl karpuz, k›y›ya vuran dalgalar yeflil yuvarlan›yor, karpuz kokuyordu. Rengi her saat de¤iflir bir gökyüzünde ö¤leye do¤ru günefl yumurta sar›s›... ‹lkokul kepi kafamda duruyordu.

D

ade Adas› yeryüzünde de¤ildi. Gerçek d›fl›ndayd›k hepimiz, uykusu gelen bir çocu¤un dinledi¤i masala benziyordu günler... Gerçek d›fl› bir k›y›da, gerçek d›fl› bir denize bak›yordum. 141


Ya¤mur

Bütün Dünya • Ocak 2007

lk gün bakanl›¤›n servis arabas› beni otelden ald›. Caddeler palmiye s›ral›, her a¤ac›n alt›nda iki Pakistanl›; biri a¤aç suluyor, öteki uyuyordu. Ak flam in di, gü nefl k› z›l, deniz yeflil... Mavi koyulafl›nca kasaba uyand›, körfez canland›. K›y›n›n köpü¤ü, mavi sesler... Dev bir kolonya fliflesi dökülmüfl, sokaklar baflka ülkelerden insan dolu, baflka iklimlerden çiçek kokuyordu. *** ‹fle bafllad›¤›m gün adan›n ekonomisini araflt›rd›m. Adan›n geliri tek kaynaktan geliyordu. Hazin Da¤›’n› kaz›p elde edilen kara madeni d›fl ülkelere sat›yorlard›. Sat›lan her vapur dolusu kara madene karfl›l›k, Dade’ye iki vapur dolusu sar› alt›n geliyordu. K›sa bir süre içinde satt›¤›m›z maddenin karfl›l›¤›nda ald›¤›m›z alt›n yüzünden alt›n› koyacak yer bulamayacakt›k. Hazin Da¤›’n oldu¤u yerde iki misli sar› bir da¤ yükseliyordu. Ada kapasitesinden daha fazla mal yüklenmifl gemiye benziyordu. K›sa bir sürede adan›n sulara gömülmesinden korkuyordum. Durumu Bakan Ahmet Be y’e bildirdim. Ülkenin ekonomisini düzene sokmadan önce adan›n denizin dibine batmas›na engel olmak daha önemliydi. Biriken alt›ndan kurtulmak için halk› tüketime al›flt›rmam›z gerekti¤ini söyledim. Ahmet Bey, halk›n s›cak kumda ayaklar›n›n yanmamas› için Fransa’dan “Chanel” marka sandalet getirtmenin problemi çözece¤ini düflündü. Sandaletleri halka paras›z da¤›tt›k. Halk›n ancak yüzde onu san142

daletleri giydi. Halk› tüketime al›flt›rman›n güçlü¤ünü görünce alt yap›y› gelifltirecek yat›r›m plan› haz›rlamak gerekti. Devlet baflkan›m›z fieyh Hamed’in Dade’yi yeflillendirme iste¤ini düflünerek su projesini ele ald›k. Bakan Ahmet Bey adaya su getirmenin yollar›n› aramam› istedi. Ada için su bulman›n en k›sa yolu deniz suyunu ar›tmakt›. Baflka bir seçenek ise Güney Kutbu’ndan buz da¤lar›n› vapurla çekip getirmekti. fieyh Hamed su projesini ilginç buldu. “Ya¤mur durumunu da araflt›rman›z› istiyorum” dedi. *** Ya¤murlar›n hangi iklim koflullar› alt›nda ya¤d›¤›n› araflt›rmaya, hava durumunu yak›ndan izlemeye bafllad›m. Ya¤mur bulutlar›n›n hangi etkenler alt›nda ya¤mura dönece¤ini bilmek istedim. Dade Üniversitesi, ‹lahiyat Fakültesi dekan› yard›m›n› esirgemedi. Beklenmedik bir gün Bakan Ahmet Bey, “Su projesini fieyh Hamed halletti” dedi. “Ülkemize atanm›fl büyükelçileri gelecek hafta ya¤mur duas›na davet etti. Duan›n baflar›l› olmas› bize ba¤l›...”

Ü

lkenin tan›nm›fl hocalar›n› bakanl›¤a toplad›m. Her gün Londra, Paris, Frankfurt meteoroloji raporlar›n› dikkatle izliyordum. Bakan Ahmet Bey’e, “Bana iki gün izin verin” dedim. “Size ya¤mur getirece¤im. Ancak ya¤acak ya¤murun miktar›n› garanti edemem. Duam›z›n baflar›l› olmas› için sizden bir iki ricam olacak. Ya¤mur

duas›n›n Hazin Da¤›’n›n eteklerinde cuma ö¤le namaz›ndan sonra saat tam 1:00’de okunmas›n› rica ederim. Duay› Pakistan büyükelçisinin açmas›na izin verirseniz sevinirim.”

P

erflembe yats› namaz›nda kentteki tüm Pakistanl›lar ya¤ mur du as› na da vet edilmiflti. Her davetliye 25 riyal alt›n arma¤an olarak verilece¤ini, davetlilerin gidifl gelifli için otobüs olaca¤›n› ilan ettik. *** Dua günü geldi çatt›. Kasaba halk› kamyonlarla, otobüslerle Hazin Da¤›’na tafl›nd›. Yerlere, devlet görevlileri, büyükelçiler için acem hal›lar›, halk›n oturmas› için seccadeler, kilimler serilmiflti. Mey da n›n dört köfle si ne hoparlörler konmufltu. Ya¤mur du as›n› Pa kis tan bü yü kel çi si yapt›. Halk ellerinde flemsiye “Ulu Tanr›, ulu fleyhimizin ya¤-

mur iste¤ini karfl›l›ks›z b›rakma” diye dua ediyordu. Tam saat 1:00’de Pakistan ‹slamabad radyosunu açt›m. Meteoro lo ji prog ra m› n› ho par lö re ba¤lad›m. ‹slamabad radyosunun ‹ngilizce program›nda spiker ‹slamabad kentine ya¤mur ya¤d›¤›n› söyledi. Halk sevinçten ba¤›r›yor, fleyhimizin iste¤ini yerine getirdi¤i için Tanr›’ya teflekkür ediyordu. Ertesi gün fieyh Hamed halka bir milyona yak›n alt›n riyal da¤›tt›. *** O günden buyana uzun bir zaman geçti. Dade ile beraber yaflam›flt›k. Dade’den ayr›l›rken ben yafllanm›fl, gözlerimin feri azalm›fl, kula¤›m az duyuyor, bastonsuz yürüyemiyordum. Dade Adas›, iki masal aras› gö zü nü açan ço cuk kal m›fl, gülümsüyordu.•

ilyas.halil@sympatico.ca

Müfettifl, denetim için bir ilkö¤retim okulunu ziyaret etmiflti. Müdüre ç›k›p kendini tan›tt›ktan sonra birlikte denetime bafllad›lar. En yak›n s›n›fa girdiler ve beklenmedik bir olayla karfl›laflt›lar. Ö¤retmen bir ö¤renciyi tokatl›yordu. Ö¤retmen, müdürle birlikte içeri giren kiflinin tav›r›ndan müfettifl oldu¤unu anlam›flt›; fakat davran›fl›nda herhangi bir piflmanl›k belirtisi görünmüyordu. Müfettifl, ö¤retmeni hemen uyard› ve “Ne yap›yorsunuz hocam?” dedi. “Biliyorsunuz ki ö¤renci dövmek yasak! Bu yasa¤› göz önüne alm›yorsunuz; peki, ya babas› size dava açarsa ne yapacaks›n›z? Sonra u¤rafl›r durursunuz.” Ö¤retmen ö¤renciyi b›rakt› ve müfettifle dönerek, “Efendim babas›n›n dava açmayaca¤›na eminim” dedi. Müfettifl, ö¤retmenin kendinden bu denli emin konuflmas›na çok flafl›rd› ve “Bundan nas›l bu denli emin olabiliyorsunuz?” diye sordu. Ö¤retmen bu soruya kendinden daha da emin biçimde yan›t verdi: “Çünkü onun babas› benim.”• 143


Anne ve Babalardan, Dede ve Ninelerden... Bu sayfada, anne ve babalar›n, dede ve ninelerin gönderdikleri fotograflar yer almaktad›r. Her çocuk ve özellikle her torunun güzel oldu¤unu bildi¤imizden, yay›mlanacak fotograflarda yaln›zca, fotograflar›n güzel çekilmifl olmalar›n› ve teknik aç›dan yay›mlanabilir nitelik tafl›malar›n› dikkate alaca¤›z. Fotograflarda çocuklar›n ad ve soyadlar› yan›s›ra bulunduklar› kentin ad›n› da lütfen belirtiniz. Gönderi adresi: Bütü n Dünya, Manolya 3/11, D: 2, Ataflehir, 81120, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Kerem Kabafl, ‹stanbul

Emre Özdemir, Erzincan

Murathan Atak, Ankara

Arda Y›ld›r›m, Konya Yunus Emre Baltac›, fianl›urfa Ça¤r› fierbetçio¤lu, K.Marafl

Eren Karaca, Kayseri

Furkan Boray Alt›ntafl, Eskiflehir

Oktay Deveci, Londra, ‹ngiltere

Ester Bahar, ‹zmir


Ezgican Menekfle, Amasya

‹mre Cem Yenido¤anay, Belçika

Kaan Koltarla, Bolu

Bora ve Bar›fl Hekimo¤lu, Bursa

Tu¤ba ve Tolga Aksu, Ankara

‹lke Yekta Karamürsel, Isparta

Yunus ve ‹rem F›rt›na, Almanya

Sena Yalç›nöz, Bursa

Ömerhan Erekli, Kocaeli

Onur Yaflar, Van

Kerem Boz, Bart›n

Eylül Çelebi, Adana


Prof. Dr. A. Yüksel Bozer Mant›k Bilmecesi Pazar günü yap›lan at yar›fl›na en iyi koflan atlar kat›lm›flt› ve yar›fl çok çekiflmeli geçmiflti. Afla¤›daki ipuçlar›na dayanarak her bir at›n jokeyinin ad›n›, numaras›n› ve kazand›rd›¤› paray› bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Atlar›n numaralar›n›n en yüksek ve en düflük olanlar› en az ve en çok kazand›rd›klar› parayla uyum sa¤lam›yordu. 2- Sevdal›’n›n numaras›n›n basamaklar›n›n toplam› Hüseyin’in bindi¤i at›n numaras›n›n basamaklar›n›n toplam›ndan bir eksikti ki bu at›nki de 90 YTL kazand›ran at›nkinden bir eksikti. 3- Coflkun’un numaras› Jokey Turgut’un bindi¤i at›n numaras›ndan büyük; fakat kazand›rd›¤› para azd›. Buna karfl›l›k Jokey Adnan’›n bindi¤i at›n numaras›ndan küçük; fakat kazand›rd›¤› para 10 YTL fazlayd›. 4- At›lgan’›n numaras› Bora’n›n bindi¤i at›n numaras›ndan s›rada bir üsteydi. Bu atlardan birisi en yüksek, öteki de en düflük paray› kazand›rd›. 5- Yaln›zca bir at›n bafl harfiyle jokeyinin ad›n›n bafl harfi birbirinin ayn›yd›. 6- Cengiz’in bindi¤i at›n numaras›yla kazand›rd›¤› para tabloda ayn› s›rada bulunuyordu.

100 YTL

90 YTL

80 YTL

70 YTL

60 YTL

951

881

711

693

592

Turgut

Hüseyin

Cengiz

At

Bora

Adnan

Jokey

At›lgan Beyzade Coflkun Hakan Sevdal› 60 70 80 90 100

YTL YTL YTL YTL YTL 592 693 711 881 951 At

Jokey

At›n numaras›

Kazand›rd›¤› para

YukselBozer@butundunya.com.tr

149


fiiar Yalç›n

Cahit Batum Kareler ve Rakamlar

+

=

--

= --

+

Briç

1.

SEYREK RASTLANAN B‹R SKU‹Z AR5 D98 RD9876 A

+

B

=

+

K G

D

DV10 V107 A2 RDV109

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir. Güney 1 SA

--

=

--

=

--

--

--

=

--

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Aral›k Ay› Çözümü: 218 + 406 = 624 + 324 -- 215 =+ 109 542 + 191 = 733

791 -- 428

357 = 434 -- 106 = -- 322

363

251 = 112

CahitBatum@butundunya.com.tr 150

Kuzey 6 SA

Güney, üç onlusu ve kuvvetli beflli rengiyle, hakl› olarak, 14 onör puan›n› normal sanzatu aç›fl› (15-17) için yeterli görmüfltür. Kuzeyin 18 puan› ve güzelce alt›l› rengiyle flleme s›çramas› ise normaldir. Gerçi daha sofistike bir konuflma sekans› belki de iki kesin kör kayb›yla fllem oynaman›n önüne geçebilirdi. Bat› pik ikilisini ç›kar. Bu isabetsiz (ama sizin için çok talihli) ç›k›fltan bakal›m istifade etmesini bilecek misiniz? Cevap: ‹lk eli yerden ald›n›z, trefl as›n› debloke ettiniz ve karo as›n› çektiniz. Ama Do¤u karoya uymay›nca büyük bir flok geçirdiniz! Çünkü 12 el yapabilmek için en az dört karo lövesine ihtiyac›n›z vard›r. Buna göre, flu veya bu flekilde dört karo yapman›z gerekecektir. Nas›l m›? Befl metr treflinizi çekip yerden iki karo ve bir kör at›n. Arkas›ndan, elde kalmak üzere iki sa¤ pikinizi çekin. Bat› bu safhada üç karo muhafaza edebilmek için (varsa) kör as›n› veya ruas›n› teklemek zorundad›r: --D RD9 ----A V105 ---

B

K G

D

--V107 2 ---

151


A64 542 1072 RD98

fiimdi karo oynay›n ve Bat›n›n oturmak zorunda oldu¤u küçük onörü damla al›p rakibinizi körle yat›r›n! Bat› yerin çatal›na do¤ru karo dönmek zorunda kal›r... ‹flte ellerin da¤›l›m›:

RDV1093 7 D65 543

AR5 D98 RD9876 A 9762 A5 V10543 87

B

K G

D

843 R6432 --65432

DV10 V107 A2 RDV109

2.

K G

3.

Bat› 2 Pik Pas

Kuzey Pas 3 Trefl

D54 732 R108 ADV9

D

Do¤u Güney Pas Kontr Pas 4 Kör...

Güney önce kontr sonra 4 Kör demekle elinin kuvvetli (16+ puan) oldu¤unu göstermifltir. Öyle olmasayd› do¤rudan 4 Kör derdi. Bat› pik ruas›n› ç›kar. Nas›l oynaman›z gerekir? Cevap: ‹lk eli ald›¤›n›z takdirde, kazanmak için d›flar›daki kozlar›n mutlaka 2-2 olmas› gerekir. Aksi takdirde yerin RD trefline ulaflamayarak dokuz elde kal›rs›n›z. Ama bu durum Do¤uya bir tuzak kurman›za engel de¤ildir. Bunun için de ilk eli BA⁄IfiLAYIN! Bat› büyük bir olas›l›kla pik dam›yla devam edecektir ve as› koydu¤unuzda Do¤u çakacakt›r (Bat› zay›f 2 ile açt›¤›na göre piki alt›l› ve dolay›s›yla Do¤ununki tektir). Her dönüflü elden al›r, trefl as›n› debloke eder ve üçüncü körle (5’li) yere geçerek iki metr treflinize kay›p karolar›n›z› kaçar, böylece on el al›rs›n›z! Bofluna bir pik verdiniz ama karfl›l›¤›nda bir yerine üç trefl yapt›n›z. Do¤unun yerinde en kuvvetli bir oyuncu bile niyetinizi sezip pik as›na çakmaya yanaflmamakta zorlanacakt›r. ‹flte dört elin da¤›l›m›:

2 986 RV43 V10762

KOLAY B‹R 3 SA

B

875 ARDV103 A98 A

G

D

Kaybedecek hiçbir fleyiniz yok gibidir. Çünkü kozlar›n 3-1 olmas›na ra¤men kazanabilmek için tek bir ihtimal vard›r: üç kozun Do¤uda olmas› ve tek pikinin yan› s›ra RDV sek fleklinde 3 de karosu olmas›!

CEBREN VEYA H‹LE ‹LE

B

K

875 ARDV103 A98 A

A64 542 1072 RD98

152

B

K G

D

RV32 AR AD4 10642

Do¤u 1 Kör

Bat› Pas

Güney 1 SA

Kuzey 3 SA

Bat› kör dokuzlusunu ç›kar. Nas›l oynars›n›z? Cevap: Pik as› ve trefl as› mutlaka Do¤uda olmal›d›r çünkü d›flar›da sadece 11 puan vard›r! Sizin ise sadece 6 kesin eliniz vard›r. Onun için ifl iflten geçmeden üç el daha sa¤laman›z gerekir. Eli Do¤uya geçirmeden yerden küçük bir pik oynay›n. Do¤u as›n› al›rsa üç pik sa¤lars›n›z ve sorun kalmaz. Küçük verirse bir pik yapar ve hemen trefle girerek körünüz y›k›lmadan iki el daha sa¤lars›n›z. Pik oynamak için yere karoyla ya da trefl as›yla geçebilirsiniz. Ama trefl as›yla geçmek biraz daha iyidir. Çünkü trefl ruas› mutlaka Do¤udad›r ama zay›f bir ihtimalle de olsa sek olabilir. ‹flte dört elin da¤›l›m›: D54 732 R105 ADV9 876 96 97653 873

B

K G

D

RV32 AR AD4 10642

A109 DV10854 V2 R5

SiarYalcin@butundunya.com.tr


ZEHRA TOPEL 2007 BAYANLAR fiAMP‹YONU OLDU

Mustafa Y›ld›z

9-16 Kas›m tarihlerinde Ankara Atatürk Satranç Merkezi’nde oynanan Türkiye Bayanlar fiampiyonas›’n› 7/6,5 puan ile WFM Zehra Topel kazand›. 2006 16 Yafl Alt› Avrupa fiampiyonu WFM Kübra Öztürk 6 puan ile ikinci olurken 5 kez Türkiye flampiyonlu¤unu kazanan Betül Cemre Y›ld›z 5,5 puan alarak üçüncü oldu.

Satranç

Zehra Topel-Nilüfer Ç›nar Çorlulu 1. d4 d5 2. Af3 Af6 3. c4 c6 4. e3 Ff5 5. Ac3 e6 6. Fe2 Fd6 7. O-O Abd7 8. b3 Ae4 9. Fb2 g5 10. Axe4 dxe4 11. Ae5 Kg8 12. Fg4 Fxg4 13. Vxg4 Af6 14. Ve2 g4 15. Kfd1 Ve7 16. c5 Fc7 17. b4 Ad5 18. b5 f5 19. bxc6 bxc6 20. Va6 Ab4 21. Va4 Fxe5 22. dxe5 Ad3 23. Vxc6+ fif7 24. Bd4 Kac8 25. Va4 Kgd8 26. c6 Kc7 27. Kd2 Kdc8 28. Kc2 h5 29. Kb1 h4 30. fif1 g3 31. fxg3 hxg3 32. h3 Vg5 33. Kb7 f4 34. Vxa7 Vd8 35. Fb6 Axe5 36. Kxc7+ fif6 37. Kf7+ Axf7 38. Fxd8+ Kxd8 39. c7 Kd1+ 40. fie2 Kg1 41. Vd4+ fif5 42. Kc5+ 1-0

MERKEZDE AYRIK P‹YON (‹ZOLE VEZ‹R P‹YONU) Birçok önemli, tipik pozisyonda, tahtan›n merkezinde (“d” dikeyinde) izole piyon yap›lar› bulunur. Birçok aç›l›fl ve aç›l›fl sistemi izole vezir piyonu konumuyla sonuçlan›r: Kabul Edilmeyen Vezir Gambiti, Tarrasch Savunmas›, Nimzowitsch Savunmas›’n›n 4. e3 O-O 5. Fd3 d5 6. Af3 c5 7. O-O, d4’te piyon de¤ifliminden sonra veya 7... Ac6 8. a3 cxd4 9. exd4 dxc4 10. Fc4 Fe7 devam yolunda, Karo-Can Savunmas› (Panov Atak), Frans›z Savunmas› (Tarrasch Devam Yolu), Sicilya Savunmas› 1. e4 c5 2. Af3 a6 3. c3 d5 4. exd5 Vxd5 5. d4... ‹zole vezir piyonuna sahip olan taraf, aç›k ve/veya yar› aç›k “c” ve “e” dikeylerine hakim oldu¤undan aletlerini gelifltirmekte zorlanmaz. e5 (e4) ileri karakolu önemli rol oynar. Tüm bunlar izole vezir piyonunun art›lar›d›r. Merkezdeki ayr›k piyonun temel yetersizli¤i, piyonun önündeki kareye rakibin hakim oldu¤u konumlarda izole vezir piyonunun aletle korunmak zorunda kal›nmas›d›r. Botvinnik-Zagoryansky, Sverdlovsk, 1943 1. Kfd1 Kfd8 2. Kd2 Kd7 3. Kad1 Kad8 4. h3 h6 5. Ae5 Axe5 6. Vxe5 Vc5 7. Ff3 b6 8. Vb2 Kc8 9. Ve5 Kcd8 10. Kd4 a5 11. g4! Siyah aletlerin pasif konumundan yararlanan beyaz, hücuma geçiyor. 11... Vc6 12.g5 hxg5 13.Vxg5 f6 14. Vg6 8 Ff7 15. Vg3 f5? Pozisyonun iflas›. 16. Vg5 Ve6 17. fih1 Ve5 18. Kg1 Kf8 19. Vh6 Be7 yaz›n inisiyatifi, belirleyici. 6 Ayr›k piyona sahip olan taraf, oyun so5 nunda zorluklarla karfl›lafl›r. Beyaz karelerde hareket eden file karfl› d5 piyonunu 4 bloke eden kuvvetli at, en olumsuz kuv3 vet oran›n› oluflturuyor. 2 Konuyla ilgili olarak siyah›n örnek sa1 vunma yapt›¤› Flohr-Capablanca 1935 oyuc d e f g h a b nunu incelemekte yarar var. 154

ATAK Carlsen-Morozevich, 2006

Beyaz kazan›r

OYUN SONU Del Rio, 1750

DÜNYA fiAMP‹YONU NASIL MAT OLDU? 8 7 6 5 4 3 2 1

Yandaki konum, Dünya fiampiyonu Kramnik’le güçlü bilgisayar program› Deep Fritz 10 aras›ndaki maç›n 2’nci oyununda 34’üncü hamlede olufltu. Hamle s›ras› siyah tafllarla oynayan c d e f g h a b Kramnik’te. 1’inci 34... Ve3?? Kramnik’ten oyunu bafla bafl “kendi gelen” hamlesi bir oyunla berabere bitiren flampiyondan bu konumda beklenen do¤al hamle: fig8. Ama o da ne! Kramnik, vezir kanad›ndaki piyon üstünlü¤üne güvenerek vezirleri de¤iflmek niyetiyle Ve3 oynuyor. Makine, bu hatay› affetmiyor. 35. Vh7+ oynay›p dünya flampiyonunu mat ediyor. Bu say›m›zda bafllad›¤›m›z “Kendi Gelen” köflemizde taraflardan birinin ?? hamlesini verece¤iz, rakibin kazanç hamlelerini siz bulacaks›n›z. Çözümler 128’inci sayfam›zdad›r.•

Beyaz kazan›r

KEND‹ GELEN X3D Fritz-Kasparov, 2003

32... Kg7??

MustafaYildiz@butundunya.com.tr


1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4

156

6

4

15

Filiz Lelo¤lu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1) Ça¤dafl YaYUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Bekle Beni”, “Türküleri flam› Destekleme Derne¤i baflEge’nin”, “Delikanl›ya” adl› alkan› olan fotografta görülen, bümleri bulunan, tiyatro ve belt›p profesörü. - Duman lekesi. gesel müzikleri de yapan ses sa2) Küçük bitkilere verilen ortak natç›m›z. - Kendi durumundan ad. - Pirinç rak›s›. - Tuluat tiyatdaha afla¤›daki bir durumu kabul rolar›nda oyundan önce kad›n etme. 2) Giysileri düzlefltirmeye sanatç›lar›n flark› söyleyip dans yarayan bir ev gereci. - Bir tür ederek yapt›¤› gösteri. 3) Gösterifl, flatafat. - Yap›lar›n duvar Bulmaca terlik. - Devlet gelir ve giderlerini yöneten kurulufl. - Bir nota. ve tavanlar›na süslemeler ya3) Kiloamperin simgesi. - Eski pan usta, bezekçi. 4) Valide, anne. - Lityumun simgesi. - Kanuni. 5) ‹skambilde M›s›r’da bir tanr›. - Kokulu bir bahabir ka¤›t. - Adapazar›’na ba¤l› bir ilçe. - Orta oyu- rat. - Serüvene düflkün kad›n. 4) Nanunda ve Karagöz’de sarhofl. 6) Bir eksenin dön- k›fl ifllemek için gergef gibi kullan›lan dürdü¤ü tekerlek biçimindeki makine parças›. - tahtadan çember. - Tavsiye. - Ç›plak Bir ba¤laç. - Bir olumsuzluk eki. 7) Yünün dövül- toprak. - “..... Güler” (fotograf sanatç›mesiyle yap›lan kal›n ve kaba kumafl. - Kat›fl›ks›z m›z). 5) Namus. - Beyaz. - Bir geduruma getirmek. 8) Nobelyumun simgesi. - “Bü- ometrik flekil. - Arzu, istek. - Sahip. yük .....” (Turgut Uyar’›n fliir kitab›). - Island›¤› za- 6) Eski dilde ekmek. - fiaflma belirten man kolayca biçimlendirilebilen yumuflak ve ya¤- ünlem. - Satrançta bir tafl. - Küçük l› toprak. - ‹sviçre’de bir ›rmak. 9) ‹stanbul’un bir ma¤ara. - Sözünün eri olan. - Bir kürk ilçesi. - Kamu. 10) ‹flçi. - So¤urma, emme. - ‹yi ah- hayvan›. 7) Genellikle ölçü aletlerinlak. 11) Anasondan yap›lan bir içki. - “..... Fleming de gösterge çizelgesi. - Tayin. - ‹lgi (James Bond’un yarat›c›s›). - Gelirler. 12) Bir man- eki. - Bir tar›m arac›. 8) Köy muhtar› tarla bir su yosununun ortak yaflamas›yla ortaya yard›mc›s›. - Dikdörtgen masa üzerinç›kan bitkilerin genel ad›. - S›v› maddeleri tafl›ma- de küçük toplar› belirli deliklere sokda kullan›lan, silindir biçiminde, metalden büyük mak ya da bu deliklere girmesini önkap. - Endonezya’n›n plaka iflareti. 13) Herhangi lemek amac›na dayanan oyun. - Paybir kas kümesinin irade d›fl› hareketi. - B›çak, k›l›ç lama, azarlama. 9) Tibet s›¤›r›. - Sogibi kesici araçlar›n kab›. - Korkuluksuz deniz ya ¤ukla s›cak aras›. - Tarla s›n›r›. - Eski da ›rmak tafl›t›. 14) Bir seslenme ünlemi. - Döküm dilde su. - ‹ran’dan geçerek Kuzey ve alafl›mlarda kullan›lmaya elveriflli bir element. - Hindistan’a yerleflen halk ya da bu Berilyumun simgesi. - ‹syankâr. 15) Gereken yiye- halktan olan kimse. 10) Dünyan›n uycek ve içecek fleyler, az›k. - Do¤u Anadolu ile dusu. - Ahlakla ilgili. - Kekli¤in boyAzerbaycan’da çal›nan bir çalg› türü. - Kütahya ili- nundaki halka. - Kol. 11) Gündüzle ne ba¤l› bir ilçe. 16) Yeteri kadar olmayan. - Yu- gece aras›. - Mililitrenin k›sa yaz›l›fl›. nan alfabesinde bir harf. - Baryumun simgesi. Çeflitli renk ve büyüklükteki kareler17) Bir fleyin fiyat›n› art›rma. - As›l ad› Buhurizade den oluflan kumafl. 12) Sodyumun Mustafa Efendi olan Türk bestekar› ve flairi. simgesi. - Güzel ötüfllü bir kufl. - Bir 18) Genellikle midenin bozulmas›ndan ötürü dilde ilimiz. 13) Bir kifliyi övmek için yaz›oluflan beyaz tabaka. - Mersin’de bir petrol rafine- lan fliir. - Eski dilde ay. - Mikroskop risi. 19) Kimi görevleri yürütebilmek amac›yla ku- cam›. 14) Köpek. - Küçük bir limon rulan, sürekli ya da geçici olarak konaklan›lan yer. türü. - Elektrikte ak›m birimi. - Tavla- Ast›ma da yol açan, “Mite” ad› verilen çok küçük da bir say›. 15) Sülale. - Afrika’da bir bir böcek türü. 20) Genellikle dört y›l süren üni- ülke. - Yeme¤in suyu.• versite ya da yüksekokul ö¤renimi. - Kimyasal FilizOskay@butundunya.com.tr enerjiyi elektrik enerjisine çeviren araç, batarya.

157


Bize Gönderilen

Bir Kad›n, Bir Ses Türkiye’de Bir Kad›n›n Varolma Savafl› Do¤an Cücelo¤lu Remzi Kitabevi

aniye Çelik’in, bir imza güS nünde, kendisine arma¤an olarak verdi¤i fliirle, Silifke me-

Kitaplar

Tümüyle kitapseverlere yönelik bu bölümümüzde, yeni yay›mlanan kitaplar›n duyurumu yap›lmaktad›r.

Atatürk Devrimi Bir Ça¤dafllaflma Modeli Prof. Dr. Suna Kili Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›

tatürk’ün “Devrimin hedefiA ni kavram›fl olanlar daima onu korumaya muktedir olacaklard›r” sözüyle bafllayan kitap 1981 y›l›nda Türkiye ‹fl Bankas› Siyasal Bilim Büyük Ödülü’nü alm›flt›. Yeni lenen bas k›s›n da Ata türk’ün ölü münden 2006 y›l›na uzanan dönem de ayr›nt›l› biçimde irdelenerek karanl›kta kalan geliflmelere ›fl›k tutarak ayd›nlat›yor. Atatürk Devrimi konusunda önemli bir kaynak olan yap›tta Rum, Ermeni giriflimleri, az›nl›klar sorunu, AB, K›br›s, Cumhuriyet, demokrasi, küreselleflme gibi son zamanlarda s›k s›k gündeme gelen buzda¤›n›n üst bölümü gi158

bi görünen kavramlar›n alt›ndaki dev tabaka gösteriliyor.

Dünya Düflünürleri Gözüyle Atatürk ve Cumhuriyet Özer Ozankaya Türkiye ‹fl Bankas› Yay›nlar›

ran sa’dan Azerbaycan’a, “F Rus ya’dan Senegal’e, ABD’den Kenya’ya, Romanya’dan Tunus’a alanlar›nda ad yapm›fl 43 düflünürün gözünde Ata türk ve Türkiye Cumhuriyeti nedir?”, “Türkiye, d› flar›dan nas›l görünüyor?” gibi sorulara yan›t arayan ve cumhuriyetin 75’inci y›l›nda televizyon için haz›rlanan bu çal›flma yo¤un istek üzerine kitaplaflt›r›ld›. Atatürk’ü ve açt›¤› 盤›rlar› ö¤renmek isteyenlere...

zarl›¤›nda yatan annesini an›msayan Do¤an Cücelo¤lu annesinin ve Saniye Çelik’in flahs›nda Türkiye’de kad›n›n var olma savafl›n› kitaplaflt›r›p iletiflim bo zuk lu ¤u mu zun iliflki bozuklu¤u boyutunu gözler önüne seriyor. Cücelo¤lu, “Saniye Çelik’le konuflmam› sanki rahmetli annem benden istedi” dedi¤i Saniye Çelik’le ilgili flunlar› anlat›yor: “Dinledi¤imde, Saniye’nin ac›lar›, yaln›zl›¤›, içinin buruklu¤u annem Zehra’n›n yaflam›n› an›msatt›. Toroslar’›n bir köyünde do¤an Saniye’nin zorluklar, engeller, imkans›zl›klar ve ac›larla dolu öyküsü ayn› zamanda toplumumuzdaki birçok kad›n›n da ortak kaderi. Saniye ‘erkek gibi bir k›z’ olup babas›n›n gözüne girerek okula gitmeyi baflarm›flt›; ama tüm mücadelesine ra¤men kocas›n›n iç dünyas›na girmeyi, onun can yoldafl› olmay› baflaramad›. Kocas› Saniye’yi kendinden hep uzak tuttu. Otuz y›l› aflk›n evlili¤inde kendi ad›n› kocas›n›n a¤z›ndan bir kez bile duymayan Saniye, ‘Acaba ben gerçekten yok muyum?’ kuflkusuna kap›ld›. Tüm duygular›n› ve özlemlerini fliire döktü. Sadece

kendi için de¤il, bu ülkenin tüm kad›nlar› için yazd›.”

Renk Dünyam›z 101 Kompozisyon 101 Yorum Gültekin Çizgen Say Yay›nlar›

lkemizin seçkin fotograf saÜ natç›lar›ndan Gültekin Çizgen “Pazardan ald›m bir tane eve geldim bin tane” denilecek yeni bir çal›flmas›yla okur karfl›s›nda. Daha önce “Türk Foto¤raf›nda 101 Kompozisyon 101 Yorum” kitab›yla siyah beyaz fotograflar üzerinde çal›flan Çizgen bu kez, renge e¤ilerek 101 fotograf sanatç›s›n›n yap›t›n› 101 yorumla sunuyor. Bir karma fotograf sergisini gezerken, renk, fotograf›n geliflimi, de¤iflimi, renkli fotograf, fotografta renk, ülkemizde ilk dönemlerde renkli teknik, renge e¤ilenler, renkle çal›flanlar, renk dünyam›z, renkçiler, fotografta kuram konular›nda da bilgiler ediniyorsunuz. Gültekin Çizgen, “Dört mevsimin ayn› anda yafland›¤› ülkemiz Türkiye, etnografik ve antropolojik özellikleriye çok renkli bir yaflam dünyas› sergiler. Ve bu da fotograf›m›z› zenginlefltiren büyük bir platodur. Fotograflar üzerinde durmal›y›z. Ülkemizde tek tek fotograflar üzerinde düflünmek pek rastlanmayan bir fleydir. Herfley bir fotograf üzerinde düflünmekle bafll›yor. Eksik taraf›m›z da budur” diyor.• 159


Bir Fotograf

Bin Sözcü¤e Bedeldir

Gönderi: ‹lker K›rm›z›, Ankara

160


TÜRK RESSAMLARI: hikmet onat

KUrba¤Al›dere Hikmet Onat, 1882 y›l›nda ‹stanbul’da do¤du. 1903 y›l›nda Deniz Harp Okulu’nu bitirdi. Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’ne girerek 1910 y›l›nda mezun oldu. Ayn› y›l aç›lan Avrupa s›nav›n› kazanarak Paris’e gitti. Cormon Atölyesi’nde dört y›l e¤itim ald›. Yurda dönüflünde Galatasaray Lisesi’ne resim ö¤retmeni olarak atand›. Bir y›l sonra Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’ne atölye ö¤retmeni olarak verildi. 1949 y›l›nda bu okuldan emekliye ayr›ld›. Osmanl› Ressamlar Cemiyeti’nin bir üyesi olarak Galatasaray sergilerine kat›ld›. 1977 y›l›nda yaflama veda eden Ressam Hikmet Onat, ‹zlenimci sanat anlay›fl›n› benimsemifltir.

ISSN 1301-7608

9 771301 760320


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.