2007/02

Page 1



BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Genel Koordinatör: Gülçin Orkut

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Do¤anca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Doç. Dr. Levent Peflkircio¤lu, fiiar Yalç›n, Necmi Tanyolaç, Haluk Cans›n, ‹zmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Cengiz Dolunay

Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çi¤dem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Kapak Fotograflar›: Zeynep Kâmil Hastanesi Arflivi Redaksiyon: Bahar Simeklio¤lu, Fatma Ataman Düzeltme Bölümü Sorumlular›: Nükhet Aliciko¤lu, Emel Öksüz Kurt

Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Dr. Ufuk Akyol, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, ‹lker ‹nal, Mehmet Muhsino¤lu, Prof. Dr. Haluk Oral, Filiz Lelo¤lu Oskay, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, Hakan Sevindik, ‹zlen fien, Cheryl Tanr›verdi, Eser Tutel, Engin Ünsal, Orhan Velidedeo¤lu, fiiar Yalç›n, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Manolya 3/11, D: 2, Ataflehir, 34750, ‹stanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abonet: (0212) 210 0110 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yap›m Elektronik Posta: butundunya@butundunya.com.tr ‹nternet Sitesi: www.butundunya.com.tr Bas›m Tarihi: 31.01.2007

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.


fiubat 2007 Y›l: 9, Say›: 105

‹çindekiler Ka¤›t Kalem Bafl›na, Lütfen...

Türkler’e Rumeli Kap›lar›n› 7 Açan Sar› Saltuk’un Destan›

METE AKYOL

Davos

41

NEV‹N DEDEO⁄LU

45

Balay›m›zda Sak›p Sabanc›’n›n Otel Odas›nda Kald›k

KONUR ERTOP

Sözcük Yasaklama

12 Yorumu Siz Yapmal›s›n›z...

ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

ÇET‹N KOCAER

MET‹N GÖREN

M›s›r’da Bafllayan, ‹stanbul’da Dünyan›n Yedi Yeni Noktalanan Bir Aflk›n Öyküsü: Harikas›n›n Seçimi Zeynep ile Kâmil 19 CHERYL TANRIVERD‹

Yaflam›n Ayr›nt›larda Sakl› Tad›...

49

En De¤erli Arma¤an

C‹HAT ZAFER

Amaç, Türk Toplumunda “Suçluluk Duygusu” Yaratmakt›r 25 GÜRBÜZ EVREN

Abdürrahim Tuncak Anlat›yor - 2 METE AKYOL

Beklemek

31

ARMA⁄AN BEYDO⁄AN

53

55

Y›lan›n Karn› Neden Beyazd›r?

103

“Cemre Düflmesi”

105

‹LKER ‹NAL

59

Giuseppe Verdi

106

YÜCEL AKSOY

ESER TUTEL

37 Çarl›k Taht›ndan Maden Çukuruna

Hayvanlar Bizim ‹çin Ne Düflünürler Acaba?

67

MEHMET MUHS‹NO⁄LU

Sayfa: 49

Bildi¤imiz Sözcüklerin Bilmedi¤imiz Öyküleri

73

MUAZZEZ ‹LM‹YE ÇI⁄

Buzdolab› PEL‹N HAZAR

85

MUSA TOKMAK

Aslan ile Ak›ll› Keçi

Obsesif-Kompülsif Bozukluk DR. UFUK AKYOL

HALUK ERDEMOL

Dünyan›n Yedi Yeni Harikas›n›n Seçimi

127

Bir Baflkad›r Benim Memleketim

‹ZLEN fiEN

Jack London ve... Bir Öyküsü 76 Mars’ta Türkiye Var

115

AL‹ MURAT ERKORKMAZ

Mostar

SONGÜL SAYDAM

4

Sayfa: 123

ERDO⁄AN SAKMAN

SEMA TÜLAY ERTEK‹N

fiimdi S›ra “Self Servis” 35 Eczanelerde!

99

NURAY BARTOSCHEK

YÜCEL AKSOY

Charles Richter ve... Richter Ölçe¤i

AL‹ NA‹L‹ ERDEM

Kâz›m Özalp

On Yafl›nda Kilisede Org Çalan Sanatç›

AYfiEGÜL ÖRS ZÜMRÜTDAL

8 89 Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe 17 fiubat SuDokular› 66 92 Bilginizi Denetleyin 97 1001 Güzel Söz 114 95 Bir Baflkad›r Memleketim 123 Mankafa Poldi 132

Su ‹lahesi ‹LYAS HAL‹L

87

Özlemin Rengi Nedir?

Anne ve Babalardan 144 133 Mant›k Bilmecesi 149 Kareler ve Rakamlar 150 135 Briç 151 Satranç 154 138 Bulmaca 156 Ay›n Kitaplar› 158 141 Bir Fotograf Bin Sözcük 160

ENG‹N ÜNSAL

5


Ka¤›t Kalem Bafl›na, Lütfen... •Mete Akyol - Bütün Dünya• ütün Dünya’n›n bu say›s›nda “Unu tama d›¤›m An›m” bafll›kl› yeni bir bölüm bulacaks›n›z. Naz edece¤inizi bilmemize karfl›n müjdemizi flimdiden verelim: Bu bölümün yazar› siz olacaks›n›z. “Ben yaz› yazmaya al›fl›k de¤ilim ki yazabileyim” der ve ifli yokufla sürerseniz, okurlar›m›z› güzel bir an›n›zdan, kendinizi de bu an›n›z› paylaflman›n güzelli¤inden yoksun b›rakm›fl olursunuz. Sizi etkileyen bir an›n›z› çevrenizle paylaflman›z›n beyinsel lezzetini elbette bilmiyor de¤ilsinizdir. Bir kez daha diretebilirsiniz: “Anlatmak kolay ama, yazmak zordur” diyebilirsiniz. Biz de size o zaman, yazman›n anlatmak denli kolay oldu¤unu kan›tlar›z. Lütfen hiç unutmay›n: “Bir olay›, bir yak›n›n›za, bir dostunuza sözle anlatabiliyorsan›z, o olay› yaz›yla da ayn› ak›c›l›kta anlatabilirsiniz.” Bu konuda yapt›¤›m›z bir deneyi ve o deneyin “mutlu son”unu anlataca¤›z flimdi: Çetin Kocaer A¤abey ile lise günlerimizde bafllayan a¤abeykardefl iliflkimiz, yaflam›m›z›n lise sonras› bölümünde efllerimizin de kat›l›m›yla bir aile dostlu¤u içtenli¤ine dönüflmüfltür. Ayn› kökenden filizlenip, birlikte ayn› içtenlikli dostluk atmosferini oluflturdu¤umuz iki arkadafl›m›z›n daha kat›l›-

B

m›yla geçen ay yen› y›l ve bayram tatilimizi birlikte geçirirken Çetin Kocaer A¤abey, “Unutamad›¤›m” dedi¤ini bir an›s›n› anlatt› bize... Onun tatl› tatl› anlatt›¤› bu “umutamad›¤›” an›s›n› dinledikten sonra, bir öneride bulundum kendisine: “Lütfen bu an›n› yaz ve bana gönder, a¤abey” dedim. “Bu an›y› Bütün Dünya okurlar› da okusun.” ‹ki y›l önce emekliye ayr›l›ncaya de¤in tüm çal›flma yaflam› süresince ülkenin önde gelen iki sanayi kuruluflunda hem kuruculuk hem genel yönetmenlik yapan Çetin A¤abey, kendine özgü yönetim yetene¤iyle ifli bir anda yokufla yöneltti: O, “Ben yaz› adam› de¤ilim ki” diye bafllad›, biz kendisini dördüncü sözcü¤ünden sonra konuflturmad›k: “Bu anlatt›klar›n› aynen anlatt›¤›n gibi ka¤›da geçir, bak ne güzel olacak” diye direttik. Çetin Kocaer A¤abey’in “unutamad›¤›” an›s›n›, 92’nci sayfam›zda bulacaks›n›z. Onun hem çok zarif bir “unutamad›¤›” an›s›n› paylaflacaks›n›z hem de “Ben yaz› yazamam ki” diyen bir kiflinin, anlatt›klar›n› aynen anlatt›¤› gibi ka¤›da geçirerek, aynen anlatt›¤› tatl›l›kta bir yaz› yazabilece¤ine tan›k olacaks›n›z. Sonra siz de onun yapt›¤› gibi yapacaks›n›z ve... Yazamayaca¤›n›z› sand›¤›n›z bir an›n›z›, anlatt›¤›n›z gibi ka¤›da geçireceksiniz, sonra da bize göndereceksiniz.• 7


önümüzdeki say›n›zda yeniden yay›nlanmas›n› diliyorum. Ayhan Ölmezo¤lu.

Sizden Bize

Mektuplar

Bütün Dünya, Manolya 3/11, D: 2, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

ayata bak›fl aç›m› de¤ifltiren H “Bütün Dünya”n›n Aral›k say›s› yine dopdoluydu. Her say›s›nda arad›¤›mdan fazlas›n› buldu¤um ve de¤eri hiçbir fleyle ölçülemeyecek bu eseri her ay yorulmadan ve y›lmadan haz›rlayan tüm gönüllere sonsuz sayg›lar›m› sunar›m. Ayr›ca Abdurrahim Tuncak gibi mühim bir flahs› tan›mama olanak sa¤lad›¤›n›z için teflekkür ederim. O güzel öykünün devam›n› sab›rs›zl›kla bekledi¤imi de bildirmek isterim. “Bütün Dünya”n›n bütün dünyaya ulaflmas› dile¤iyle. Mehmet Bölükbafl, Ayd›n. ncelikle ilgiyle takip etti¤im Ö bir dergi oldu¤unuzu belirtip seviyeli yay›nc›l›¤›n›z› kutlamak istiyorum. 8

Uzun zamand›r spor üzerine ayd›nlat›c› yaz›lar›n› ilgiyle izledi¤im “Sporun Dünyas›” köflesi yazar› Say›n Metin Gören’in Ocak ay› say›n›zdaki yaz›s› yine son zamanlarda Türk futbolundaki tüm kirlenmeye en güzel cevab› veren bir yaz› olarak size bu iletiyi göndermem gereklili¤ini gösterdi. Herkes taraf›ndan Befliktafl tutkunu oldu¤u bilinen Say›n Metin Gören’in tüm tarafl›l›k duygular› ve hasletlerinden kurtularak rakip bir tak›m için, Fenerbahçe’nin 100’üncü y›l› dolay›s›yla yazd›¤› köfle yaz›s› spor bas›n›ndaki bütün kirlenmiflliklerin ötesinde özledi¤imiz duygular› bize yeniden yaflatan bir yaz› eseri olarak gözümüze iliflti. Nezdinizde say›n yazar›n›z› kutluyor, örnek gösterilebilecek bu yaz›n›n okuyamayanlar için

ncelikle bu derginin haz›rlanmas›nda eme¤i geçen herkeÖ si kutluyorum. Bilimin ›fl›¤›nda kaliteli yay›nlar›n›z için teflekkürler... Çok büyük ilgi ile takip etti¤imiz yazarlar›n›z gerçekten çok kaliteli. Özellikle Say›n Metin Gören’in yaz›lar›n› merak ve heyecan içerisinde her ay bekliyoruz. Spora bu kadar de¤iflik pencerelerden bakabildi¤i, sporun gerçekten spor oldu¤unu bize hat›rlatt›¤› için Say›n Metin Gören’e sonsuz teflekkürler... Ben Fenerbahçe taraftar› de¤ilim; ama bir Fenerbahçe yaz›s› ancak bu kadar güzel yaz›labilir. Fanatiklikten uzak tamamen kulüplere sayg› gösteren yaz›lara gerçekten toplum olarak çok ihtiyac›m›z var. Say›n Gören’e çok teflekkürler gerçek spor okurlar›na sayg› gösterdi¤i için ve bir teflekkür de sporu ve kulüpleri bize sayg› içerisinde tan›tt›¤› için... Kaliteli yay›nlar›n›z› ve kaliteli yazarlar›n›z› merakla ve ilgiyle takip etmeye devam edece¤iz... Funda ‹nan.

Bu mektubu size yazmamdaki gerekçe yaz›n›z› okuyuncaya kadar birkaç kez yerimden kalk›p onunla ilgilenmek zorunda kalmamd›. Bu yüzden yazmada, okumada zaman h›zla giderken ben çok geride kald›m. Dee’nin direngenli¤i, benim için uzakta olan kara parças›n›n bir türlü görünmedi¤ini düflündürdü. Okyanuslar ortas›nda gider de insan, bir türlü kara görünmez, iflte öyle bir fley! Dee’yi ve bütün kad›nlar› yaflam içinde var olduklar›ndan bugüne de¤in yapt›klar›ndan ötürü kutluyorum. Yaflam onlars›z ne kadar çekilmezdir, ac›s›n› duyumsayanlardan biriyim. Kad›n güçlü olunca annemin Ardahan’da yaflama karfl› verdi¤i mücadelenin içindeki dayan›kl›l›¤› hep usuma düfler. Gökyüzünde bulutlarla oynaflan yeflil çay›rlar ortas›na girmifl tafl duvarlar›ndan k›fl›n ayaz ve kar s›zd›ran evimizdeki anam›n s›cakl›¤›n›n direngenli¤ini duyumsad›m. Yaz›lar›n›z› içtenlik, hayranl›kla izleme olana¤› buldu¤umu heveslenerek bildiriyorum. Hoflçakal›n, siz çok yaflay›n diliyoruz. Turgay Delibalta, Ortaca Mu¤la.

erhaba Nuray Han›m, “S›M n›rlar› Zorlamak” yaz›n›zla erginizi ilk gördü¤ümde kayeniden “Bütün Dünya”ya kavufla- D pa¤›n›n güzelli¤i ilgimi çekbildik. Epeydir dergi alamad›k ve miflti. Çok sevimli ve kendime internet olana¤›ndan da yararlanamad›k. Ço¤ul yazd›m tümcelerimi; çünkü biz aile olarak sizi okuyoruz. Nuray Han›m, üç ayd›r evde kay›nvalideme bak›yorum. Ben k›rkbefl yafl›nday›m o da yetmifl yafl›nda ve “Alzheimer” hastas›...

yak›n bulmufltum; çünkü kolay tafl›n›r ve her ortamda aç›p okunabilir büyüklükte... Sayfalar›n› kar›flt›r›p okumaya bafllad›¤›m zaman da de¤iflik konular› ele ald›¤›n› ve dil konusunda çok titiz davrand›¤›n›n ay›rd›na vard›m. 9


yr› meslekten ve deA ¤iflik e¤itim düzeyindeki her insan›n rahatl›k-

Sizden Bize

vermeden devam etti¤iniz ve emekleri geçenler için ayr› ayr› teflekkür ede rim. Gerçek ten de e¤itim merkezinde benim bütün dünyam oldunuz. Y. Emre Durkan, KEMK, Yalova.

la okuyabilece¤i kadar sade oldu¤unu gördüm. Elinize sa¤l›k çok güzel bir dergi ç›kar›yorsunuz. Mektuplar Eme¤i geçen herkese teflekkür ediyorum. Kezban Gökçe, ize her ay öyle bir afl› yap›yorAnkara. sunuz ki, ömür boyu sürecek bir kültür afl›s› bu... Kültürüme katütün Dünya”y› okudukça k›da bulunacak çok de¤erli bilgiler kendimle gurur duyuyo- veriyorsunuz. fiimdiden sizlerin serum. S›n›fta ö¤rencilerimle her yesinde büyük bir arflive sahibim. hafta “Bütün Dünya” sayesinde Dergide eme¤i geçen herkese bütün daha çabuk konu belirleyip “spe- dünyam› ayd›nlatt›¤› için çok teflekaking” (konuflma) dersleri yapa- kür ediyorum. Sevgiyle kal›n. Ahmet Gök, bi li yoruz. Bü tün ö¤ renci le rim Manavgat, Antalya. “Bütün Dünya”y› tan›yorlar. Derse bafllamadan hep beraber söyledi¤imiz bir deyim var: “Don’t ütün Dünya” dergisini her look so blue! Try to be optimisay al›yorum. Elimden geltic!” (O kadar karamsar bakma! dikçe bunu aksatmak istemiyoBiraz iyimser ol!) rum. Derginin bundan sonraki saSayenizde iyimser bakabiliyo- y›lar›n› da düzenli flekilde okumak ruz hayata. Sizleri seviyoruz. Hep istiyorum. Bunu güvence alt›na almak için flimdi de abone oldum. sa¤l›kl› olun. Elif Çuvalc›o¤lu, Ele ald›¤› konular herkesin düflün‹stanbul. ce ufkunu geniflletecek nitelikte. Bu kadar güzel bir dergiden yararir dergiden fazlas›n› veren ve lanmas› için arkadafllar›ma öneriher yafl grubunun zevkle yorum. Ben ald›¤›m dergileri k›z›m okuyaca¤› bir dergi “Bütün Dün- için sakl›yorum. Yay›n hayat›n›zda ya”. fiu anda askerlik görevini ye- baflar›lar dilerim. Eme¤i geçen herrine getirmek üzere Yalova, Al- kese içten sevgilerimi sunuyorum. Zuhal Yurt, t›nova’da deniz eri olarak bulunAnkara. maktay›m. Fiziksel anlamda birli¤in içerisindeyim; ama her f›rsat buldu¤umda “Bütün Dünya” araerginizle 2002 y›l›nda tan›flc›l›¤›yla tüm dünyay› gezme imt›m. “Bütün Dünya”y› dört kan›m oluyor. y›ld›r büyük bir heyecanla izliyor, Her ay bu kadar doyurucu bir zevkle okuyorum. Bundan sonra dergi haz›rlamak kolay ifl de¤il. da okumaya devam edece¤im. ‹yi Uzun y›llard›r çizginizden ödün ki vars›n›z, hayat› ve hayat›n gü-

B

“B

“B

B

D

10

zelliklerini bizimle paylaflt›¤›n›z için size çok teflekkür ediyorum. Yeliz Dursun, ‹stanbul. ütün Dünya”n›n boyutu küçük; fakat içindeki bilgilerin ifllevi büyük ve de¤erli... ‹nsan bu güzellikleri bir kez yaflad›ktan sonra bir daha kopamaz. Ben de derginin çekicili¤ine kap›ld›m ve her say›s›n› büyük bir zevkle okuyorum. Ne kadar yararl› ve ilgi çekici bilgiyi içerdi¤ini fark edenler bu dergiden bir daha vazgeçemiyorlar. Bu baflar›n›n devam›n› dilerim. Y›lcan A¤ao¤lu, Lefkofle.

“B

erginizdeki tüm bilgilerin güvenilirli¤i beni huzurlu bir okuyucu olmaya teflvik ediyor. Eme¤inize sayg›lar›mla, Meral Göker, Ankara.

D

ütün Dünya”y› 3 y›ld›r takip ediyorum ve o günden bu“B güne hayat›mda çok fley de¤iflti. ‹nan›yorum ki bundan sonra da “Bütün Dünya” bana çok fley katacak. Beni dünyadan mahrum etmedi¤iniz için teflekkürler... Baflar›lar... Ayfle Küçükdo¤an, Antalya. ayat› dürüst bir biçimde yaH flad›kça, insanlarla sevgi dolu iliflkiler kurdukça herfleyin daha güzel olaca¤›na; daha mutlu ve huzur içinde olaca¤›m›za inan›yorum. “Bütün Dünya” sayesinde bu düflüncelerim daha da derinlefliyor. Kendimi bu yönde gelifl tirme me katk› sa¤layaca ¤›na

eminim. Teflekkürler... Ebru fiuhut, Eskiflehir. ütün Dünya”y› çok be¤eni“B yorum. Okudu¤um her yaz›dan yeni bilgiler ediniyorum. Ele ald›¤› konular her insan› ilgilendirecek kadar cana yak›n. Kendimi gelifltirmemde bana yard›mc› oluyor. Eme¤i geçen herkese çok teflekkür ediyorum. Hülya Akçabey, Ankara. erginizi çok seviyorum ve D be¤eniyorum. Birçok arkadafl›m dergiyi elimde gördü¤ü zaman içtenlikle ilgilendi. Hepsi de nereden buldu¤umu sordu, al›p okumak istediklerini söylediler. Zengin bir kültür kayna¤›; kolay kolay ulaflamayaca¤›m›z birçok bilgiye derginizin sayfalar›nda eriflebiliyorum. S›k›lmadan okuyabiliyorum. Emek veren arkadafllara teflekkürler... Sema Gül, ‹zmir. ütün Dünya’y› her okuyu“B flumda büyük bir zevk al›yorum. Yaz›lar›n her biri ayr› bir güzellikte... Verdi¤i bilgiler bende daha çok fley ö¤renme iste¤i uyand›r›yor. Sadece ö¤renme de¤il, yaz› yazma iste¤imi de canland›r›yor. E¤er kendime olan güvenimi toparlay›p yaz› yazarsam bu “Bütün Dünya”dan ald›¤›m güçle olacak. Derginizin baflar›s›n›n devam etmesini diliyorum. Aydan Rüstem, Halep. 11


Unutulmas›n ki, bu devrimi Mustafa Kemal bafllatt›; nehir denize ulaflt›... Devrim karfl›t› hiçbir güç, coflkuyla akan bu nehri tersine çevirmeye yetmeyecektir!

Sözcük Yasaklama

D

ergimizin geçen say›s›n- ¤› Merkez ve Taflra Teflkilat›n›n resda 1985 y›l›nda yasakla- mî yaz›flmalar›nda (...) Yaflayan nan, ama kültür çevrele- Türkçenin kullan›lmas›n› ve imlâ rinden gelen büyük tep- konusunda, AKDTYK, Türk Dil ki nedeniyle uygulanamayan, 205 Kurumunun yay›mlad›¤› 2000 bassözcükten söz etmifltim. Bu ya- k›l› ‹mlâ K›lavuzu’na ba¤l› kal›nmasaklama ilk ya da son de¤il. s›n› önemle rica ederim” diyor. 1950’lerden bu yana, sa¤ görüfllü Bilim adamlar›n›n, hiçbir bilimsiyasal iktidarlar›n “sözcük yasak- sel de¤eri ve dayana¤› olmayan lama” gelene¤i, günümüzde de “Yaflayan Türkçe” sözüne s›¤›nmasürdürülmektedir. lar› ilginç. 1983’ün Milli E¤itim Bakan› Türk Dil Kurumu, Hüseyin Çelik de bu 1985’te bir ‹mlâ K›lavuzu yay›mlad›. Çok gelene¤e ba¤l›: Bütün Türk Dili valiliklere gönderdi¤i a¤›r elefltirilere hedef 16 Nisan 2003 tarihli olmas›na karfl›n bu genelgesiyle “Bundan k›lavuzun birkaç basönce baz› kelimelere k›s› daha yap›ld›. Sayasak koymaya yöney›n Müsteflar, bu k›lalik yay›mlanan genelvuzun 2000 y›l› bask›gelerin dikkate al›ns›na ba¤l› kal›nmas›n› mamas›”n› ister görüönemle rica ediyor. Orhan nürken “Bu mülâhaAncak bugün, yan›lg›zalarla yap›lan yaz›flla r›n›n ay›rd›na varan Velidedeo¤lu 1983 TDK’si, Atama ve yay›mlarda Yaflayan Türkçe’nin kultürk’ün 1932 TDK’sinin süre¤i (devam›) lan›lmas›n› ve afl›r›l›klardan kaç›n›lmas›n› (Yani örtülü olan Dil Derne¤i’nin, 70 y›ll›k biriolarak, Türkçe’nin Arapça, Farsça kime dayanarak yay›mlad›¤› Yasözcükleriyle kendi haline b›rak›l- z›m K›lavuzu’na dönme çabas›nmas›n› dilde özleflmeye gidilme- dad›r. Bugünün 1983 TDK’si, mesini ve özlefltirilmifl sözcüklerin ad›nda da eskiye dönüfl yapt›¤› kullan›lmamas›n›) buyuruyor. yeni Yaz›m K›lavuzu’nu yay›mlaBu genelgenin ard›ndan MEB d›¤›nda Müsteflar Bey’in tutumunu müflteflar› Prof. Dr. Necat Birinci de izlemek ilginç olacakt›r. 28 May›s 2003’te yeni bir genelge Atatürk’ün 1932’de kurdu¤u yay›ml›yor ve “Millî E¤itim Bakanl›- Türk Dil Kurumu’nun amaçlad›¤› 12

dilde özleflme çal›flmalar›, her on y›lda bir ya da birkaç kez tökezletilmese, sözcükler yasaklat›lmasa, hele de Milli Güvenlik Konseyi’nce Atatürk’ün kal›t› (vasiyeti) ve yasalar çi¤nenerek kurulan 1983 TDK’si, dilde elli y›ll›k çabayla sa¤lanm›fl birli¤i ve benimsenmifl düzeni bozma bürosu durumuna getirilmeseydi, gençlerimiz sorunlar› çözülmüfl, kurallar› oturmufl, yal›n ve düzgün bir Türkçe’yle yaz›p konufluyor olacaklard›.

A

ncak, geriye dönüp bakt›¤›m›zda görülüyor ki, yasaklama gelene¤ini benimseyen bakanlar›n ve destekleyici kurum baflkanlar›n›n adlar› “Türkçe’nin özleflmesini engelleyen sorumlular” olarak yaz›n tarihimizde yerlerini al›yor; unutulmuyorlar... Benim yaflad›¤›m ilk yasaklama, 1952 y›l›nda –Demokrat Parti döneminde– Türkçe sözcük oran› % 57 olan 1945 Anayasas›n›n, Osmanl› döneminin hukuk diliyle yaz›lm›fl ve Türkçe sözcük oran› % 25 olan “Teflkilât-› Esasiye Kanunu”nun diline dönüfltürülmesi olmufltur. Bu “dilde gericili¤in” öncülü¤ünü, o dönemin Demokrat Parti milletvekilleri Prof. Dr. Fuat Köprülü ve ünlü edebiyatç›m›z Halide Edip Ad›var’›n yapmas›, olay›n bir baflka ac› yönüdür. Dilde özleflmeyi engelleme ve sözcük yasaklamalar› 1960’tan sonra da sürdü: Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nda 35 y›l Derleme ve Tarama Kolu Baflkanl›¤›; 1963’ten sonra kol baflkanl›¤›n›n yan›nda, 1976 y›l›na kadar da Genel Yazmanl›k

görevini üstlenen (eski Gaziantep Mv.) Ömer As›m Aksoy’un (Gaziantep 1898-1993) flu yaz›s› geçmifl dönemin bir özetidir: “Gaziantep’ten iki milli e¤itim bakan› ç›kt›. Birincisi Münif Pafla (1877; 1878-1880; 1884-1892; üç kez), ilerici, at›l›mc› düflünce ve eylemleriyle ad›n› ansiklopedilerin parlak sayfalar›na geçirdi. ‹kinci Vehbi Dinçerler (1987-1989), ça¤d›fl› demeç ve davran›fllar›yla flimdiden gazetelerin üzücü haberler kayna¤› durumuna geldi. (...) “Say›n Dinçerler! Son günlerde ö¤rendik ki, yeni bir sorun yaratm›fls›n›z. Yazd›rmakta oldu¤unuz ders kitaplar›nda, yeni türetilmifl kimi sözcüklerin kullan›lmas›n› yasaklam›fls›n›z. Daha önce kaç kez baflvurulmufl ve baflar›s›z kalm›fl olan bu yanl›fl yola si zin de sapma n›zdan bü yük üzüntü duydum. Kitap yazar›, nas›l bir dil kullanaca¤›n› iyi bilir. Ona, ‘fiöyle bir dil kullanacaks›n; flu sözcükleri kullanmayacaks›n’ buyru¤unu vermek, sayg›s›zl›¤› da aflan bilim d›fl› bir davran›flt›r. Bilim onuru tafl›yan yazar, ‘dilini siz be¤enirseniz okullara girebilen’ kitap yazmay› kabul etmez. (...) Yasaklaman›n bir ifle yaramad›¤›, geçmiflteki denemelerle anlafl›lmad› m›? 1952’de Anayasa dilini yürürlükten kald›ran Teflkilat› Esasiye Kanunu, bu yasaklamas›n› yürütebildi mi? Vaktiyle Ertem (1967) ve Erdem (1975) soyadl› iki Milli E¤itim Bakan› da sözcük yasaklam›flt›. Etkisi görüldü mü? Dokuz ay önce TRT’nin yasaklad›¤› sözcükleri, bu kurumun yay›n organlar›nda konuflmalar› ya da yaz›lar› yay›mlanan 13


Sözcük Yasaklama

Bütün Dünya • fiubat 2007

kifliler alabildi¤ine kullanm›yorlar m›? Bu örnekler, dilde o sözcüklerin benimsendi¤ini, yasaklaman›n yanl›fl bir yöntem oldu ¤unu gös ter me ye yet mi yor mu?” (Cumhuriyet, 14.9.1985) De¤erli yazarlar›m›zdan Oktay Akbal da tepkili:

“B

u sansürcü kafas›ndan ne zaman kurtulaca¤›z? Dile yön vermek, dili geriletmek, dili Osmanl›ca’ya çevirmek giriflimlerinin sonuçsuz kalaca¤›n› ne zaman anlayacaklar? Bay Toskay, bu tür kararlar› nas›l uygulayacak? (...) Örne¤in ‘Evren’ sözcü¤ü ne olacak? Yasak sözcük olarak TRT yay›nlar›nda o da yer almayacak m›? Nedir bu saçmal›klar, bu sa¤duyu d›fl› gerici tutumlar?..” (Cumhuriyet, 13.1.1985) Nitekim o günlerde anlat›l›yordu: Fotograf sanatç›s› Ozan Sa¤d›ç’›n ad›n›n geçti¤i bir program›n iflgüzar yap›mc›s›, “Hay›r” demifl, “Ozan olmaz, o öz Türkçe; fiair Sa¤d›ç diyeceksiniz.” (?!) “Kenan Evren” yerine de “Kenan Mükevvenat” demifl olabilirler mi?.. Mahmut Tali Öngören, Dil Derne¤i’nin “Kitle ‹letiflim Araçlar›nda Dil Kullan›m›” bilimsel kurultay›nda (21 Ekim 1994) anlatm›flt›: Ankara radyosunda ünlü bir ozanla söylefli yap›lacakt›r. Program yap›mc›s›yla ozan karfl› karfl›ya getirilmez. Sorular yap›mc›ya, yasak sözcüklerden ar›nd›r›l›p yaz›l› olarak verilir. Yap›mc› bu sorular› kendi bafl›na okuyup kaydeder. Bir baflka gün ozan› ça¤›r›rlar, eline yap›mc›n›n kayd›n› yap t›¤› ya z› l› so rular› ve rirler 14

“Bunlar› yan›tla” derler. Sonra yap›mc›n›n sorular›yla ozan›n yan›tlar›n› kurguyla birlefltirirler ve böylece yasak sözcüklerin kullan›m›n› önlemifl olurlar. (?!) Bu oynanan nas›l komedidir ki, ancak a¤lanabilir... “S›n›fta ya n›t sözcü¤ünü kullanmakla suçlanan genç bir ‹ngilizce ö¤retmeninin bakanl›k müfettifllerince soruflturulmas›, araya girenlerce zorlukla önlenir. (Sunullah Ar›soy, Türk Dili, May›s 1988) “...Varto depreminde, dönemin hükümet baflkan›, sorun sözcü¤ünü kullanan bir ö¤retmeni, ‘Bu uydurma kelimeyi buraya da m› getirdiniz’ diye halk›n önünde azarlam›flken, alt› ay sonra ayn› sözcü¤ü televizyonda kendisi kullan›r.” (Mehmet Ayd›n, Cumhuriyet, 8 Kas›m 1988) “Sa¤l›k Bakan› Bülent Akarcal›, Malatya’n›n Sihadiye köyündeki sa¤l›k oca¤›n›n aç›l›fl törenine kat›l›r. Konuklar› sayg› durufluna ça¤›ran sa¤l›k memuru Mehmet Mete ‘Atatürk ve devrim flehitleri için...’ derken belediye baflkan› at›l›r: ‘Devrim kelimesini kullanmaya utanm›yor musun?’

V

ali, ça¤r›n›n yeniden yap›lmas›n› ister; ancak olaydan iki saat sonra memur, y›ld›r›m emriyle görevden al›n›r.” (‹lhan Selçuk, Cumhuriyet, 2 Haziran 1988) Sözcüklerden niçin bu kadar korkulur?.. 1986 y›l› Ocak ay› bafllar›nda gazetelere –yeni y›l arma¤an› gibi– bir haber düfler: TRT yeni bir sözcük yasa¤› ata¤›na haz›rlan›yor...

14.1.1986 tarihli Cumhuriyet’teki habere göre, kullan›lmas› daha önce yasaklanan 205 sözcük say›s› yeni bir listeyle 2000’e ç›kar›lacak. TRT yetkilileri “Ciddi bir devlet kuruluflu olarak en iyi ve güzel Türkçe’yi halka anlatmak istiyoruz” demifller ve yasaklama gerekçesini flöyle aç›klam›fllar:

“A

nayasa Sözlü¤ü’nde yer alan Baflbakanl›k Genel gesi’nde, tüm kamu kurum ve kurulufllar›n›n her türlü yaz›flmalarda ve yay›mlarda, Anayasa Sözlü¤ü’nü ölçüt kabul etmeleri gerekti¤i belirtiliyor. Özellikle Kültür ve Turizim Bakanl›¤›, Milli E¤itim Gençlik ve Spor Bakanl›¤› ile Devlet Tiyatrolar›n›n da bu genelgeye uymalar›, Anayasa Sözlü¤ü’ne uygun bir dil kullanmalar› gerekir.” Ömer As›m Aksoy’un saptamas›na göre, 1983 TDK’sinden Prof. Hasan Eren ve Doç. Hamza Zülfikar’›n haz›rlad›¤› bu Anayasa S özlü¤ü’ndeki madde bafl› sözcük say›s› toplam› 1471’dir. Bunlar›n 888’i (% 60,5) Türkçe, 351’i Arapça, 24’ü Farsça, 67’si bat› dillerinden sözcükler, 142’si de bir baflka dilden olup Türkçe ek ya da eylem alarak kullan›lan ödünçlemelerdir. Anayasa Sözlü¤ü “temel” al›nacak ve “uyduruk” denilen 2000 öz Türkçe sözcük daha yasaklanacak. ‹yi de, Anayasa Sözlü¤ü’nde sözcük say›s› 1471; geri kalan 529 sözcük “temelsiz” mi kalacak?.. Sonuç: Anayasa Sözlü¤ü rafta, sözcük yasaklama lafta kal›r; güçleri yetmez! 1982 A na ya sas›’nda % 60,5

oran›nda Türkçe sözcük bulunmas›, Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nun tüm engellemelere karfl›n sa¤lad›¤› bir baflar›n›n göstergesi de¤il midir? Hâlâ sözcük yasaklamas›na gitme hevesinde olan baflbakanlar, bakanlar, bu gerçe¤i görmezler mi? Yoksa, sözcük yasaklamak, Baflbakanl›¤›n ya da Milli E¤itim Bakanl›¤›n›n do¤al görevleri aras›nda m›d›r?.. Bütün engellemelere karfl›n say›lama (istatistik) verileri de olum lu dur: Nite kim 1901’de fiem seddin Sami’nin Ka mus-› Türki’sinde % 55 olan Arapça, Farsça sözcük oran› 1974 bas›m› Türkçe Sözlük’te % 19’a, 1988 bas›m›nda ise % 16’ya inmifl; öz Türkçe kullanma oran› ise gazete/ha ber dilinde 1931’de (TDK’nin kurulmas›ndan önce) % 35 ola rak sap tanm›fl ken 1933’te % 44’e; 1941’de % 48’e; 1946’da % 57’ye ç›km›fl; Demokrat Parti döneminde karfl›laflt›¤› engellemelerle 1959’da % 51’e gerilemiflse de 1961’de % 56’ya; 1965’te % 60,5’e; 1977’de % 71’e 1980’de % 76,5’e yükselmifltir. (Prof. Dr. Kâmile ‹mer, “Türkiye’de Dil Planlamas›: Türk Dil Devrimi” Kül. Bak. Yay. 1998)

S

on y›llarda yap›lan say›lamalar, öz Türkçe kullan›m oran›n›n % 85 dolay›nda oldu¤unu göstermektedir. Unutulmas›n ki, bu devrimi Mustafa Kemal bafllatt›; nehir denize ulaflt›... Devrim karfl›t› hiçbir güç, coflkuyla akan bu nehri tersine çevirmeye yetmeyecektir!• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

15


‹lk Dersimiz Türkçe

fiiar Yalç›n Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 18’inci sayfam›za bak›n›z

1. kerâmet (arapça) – A: büyüklük B: ola¤anüstü ifl C: yo¤unluk D: lütuf 2. kemankefl (farsça) – A: okçu B: keman çalan C: ayyafl D: mihnet çeken 3. gayz (arapça) – A: ya¤mur B: bereket C: öfke D: zahmet 4. gayyâ (arapça) – A: utanç B: heyûlâ C: hecin devesi D: Cehennemde bir kuyu 5. d›râz (farsça) – A: uzun B: yorucu C: a¤aç gövdesi D: yokufl 6. hüveydâ (farsça) – A: aç›k, âflikâr B: kalbin ortas›nda bulundu¤u san›lan kara benek C: bir y›ld›z D: deli, ç›lg›n 7. berd, bürûdet (arapça) A: so¤uk, so¤ukluk B: sert, sertlik C: ac›, ac›l›k D: s›cak, s›cakl›k 8. h›red-mend (farsça) – A: ak›ll›

B: bohçac› C: çekingen D: ahlâks›z 9. nakîse (arapça) – A: k›sa kollu elbise B: terzi makas› C: çeliflki D: eksiklik 10. gammâz (arapça) – A: gaml›, kederli B: cambaz C: iftirac› D: fluh, cilveli 11. güft ü gû (farsça) – A: dedikodu B: kufl c›v›lt›s› C: k›r›p dökme D: saçma lâf 12. süflî (arapça) – A: câhil B: afla¤›l›k C: yoksul D: bir tatl› 13. mücâzât (arapça) – A: ceza B: ödül C: münâkafla D: cesâret 14. marflandiz (frans›zca “marchandise”) – A: oyuncak B: tuhafiye C: yük vagonu D: ucuz eflya 15. fevvâre (arapça) – A: uçak B: f›skiye C: ça¤layan D: bir cins armut

17


M›s›r’da Bafllayan, ‹stanbul’da Noktalanan Bir Aflk›n Öyküsü... ‹lk Dersimiz Türkçe

Yan›tlar 17’nci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. kerâmet (arapça) – B: ak›l s›n›r›n› aflan ola¤anüstü ifl, hârikülâde hal; peygamberlere ve ermifllere özgü mûcize. “Bizim fleyhin kerâmât› (kerâmetleri) olur menkûl kendinden.” Erkek ad›. 2. kemankefl (farsça) – A: okçu, tîrendâz. “Kimi yay› öptü kimi f›rlatt› / En er kemankefle yetti üç at›m” – Yahya Kemal (büyük flairin hece vezniyle yaz›lm›fl, bilinen tek fliiri olan “Ok”tan). 3. gayz (arapça) – C: öfke, hiddet, gazap (gazab).

akl› bafl›nda, uslu. “Düfltüm belây› aflka h›redmend-i asr iken / El flimdi benden ald›¤› pendi bana verir” – Fuzûlî. 9. nakîse (arapça) – D: eksiklik, noksan, kusur, ay›p. 10. gammâz (arapça) – C: müfteri, fettan, fitneci, ara bozan. 11. güft ü gû (farsça) – A: dedikodu, iki sevgili aras›nda mahrem sohbet. “Ey Nedîm, ey bülbül-ü fleydâ niçin hâmûflsun / Sende evvel çok nevâlar güft ü gûlar var idi” – Nedim.

4. gayyâ (arapça) – D: Cehennemde bir kuyu veya dere.

12. süflî (arapça) – B: afla¤›l›k, âdî, baya¤›, alçak. Süflî bir k›yafet, bir adam, bir kelime.

5. d›râz (farsça) – A: uzun. Ömr-ü d›râz.

13. mücâzât (arapça) – A: ceza.

6. hüveydâ (farsça) – A: aç›k, belli, ayan beyan. Kad›n ad›. 7. berd, bürûdet (farsça) – A: so¤uk; mecazî anlamda so¤ukluk, k›rg›nl›k. “Gör âlemin bürûdetini geldi nevbahâr” – fieyhülislam Yahya. 8. h›red-mend (farsça) – A: ak›ll›,

18

14. marflandiz (frans›zca “marchandise”) – C: yük vagonu veya treni. Frans›zcadaki as›l anlam› “eflya” veya “mallar”d›r. 15. fevvâre (arapça) – B: f›skiye. “Fevvâre kar’-› havza düfler flerm-sâr olur / Bakt›kça gülsitanda h›râmân olan sana” – Yahya Kemal.

Zeynep ile Kâmil Zeynep Kâmil Hastanesi’nde Do¤an Her Çocuk, Onlar›n Ad›n› Tafl›yor, Aflk›n› Yaflat›yor...

Cihat Zafer’in Araflt›rmas› Lütfen sayfay› çeviriniz ’

19


Öykülere, romanlara, fliirlere konu olmayan bir aflk, ‹stanbul’da bir semtin, bir çocuk hastanesinin ve o çocuk hastanesinde dünyaya gözlerini açan tüm bebeklerin adlar›nda, canl›l›¤›n› bugün de sürdürüyor. Üsküdar’›n Zeynep Kâmil semtine ad›n› veren Zeynep Kâmil Çocuk Hastanesi’nde yüzy›l› aflk›n bir süreden buyana dünyaya gelen tüm k›z bebeklerin göbek ba¤lar› Zeynep, erkek bebeklerin göbek ba¤lar› ise Kâmil ad›yla kesiliyor. Yaflam sonras› sonsuzluk uykular›n›, adlar›n› tafl›yan hastanenin bahçesindeki türbede, ayr›lmazl›klar›n› pekifltiren yan yana sandukalarda, yan yana sürdüren iki yüce âfl›k, Zeynep Han›mefendi ve Kâmil Pafla, adlar›n›n yaflat›ld›¤› bu hastanede do¤an tüm Zeynep Han›mefendiler’in ve Kâmil Paflalar’›n dünyaya “Merhaba” diyen 盤l›klar›yla her gün yepyeni bir canl›l›k katarak sürdürüyorlar ölümsüzlüklerini...

Zeynep ile Kâmil M›s›r’da Bafllayan, ‹stanbul’da Noktalanan Bir Aflk›n Öyküsü...

Z

ey nep Ha n› mefendi ile suzlu¤unda da ondan ayr› olamayaKâmil Pafla’n›n ölümsüz ca¤›n› çok iyi biliyordu. Bir fleyi daaflk›yla ilgili olarak “Riva- ha biliyordu Katip Yusuf Kâmil Bey: yet muhtelif ama Âfl›k oldu¤u Zeynep Han›maksut bir.” Katip Yusuf mefendi’nin de ayn› duyKâmil Bey, atand›¤› yeni gular içinde oldu¤unu... Konuk ifline bafllamak için M›Çünkü Zeynep Han›Yazar s›r’a do¤ru yola ç›kt›¤›nme fen di de, ‹s tan da, o yolun sonunda bul’dan gelen bu katip kendisini yeni iflinden de beye âfl›k olmufltu ve... önemli, yepyeni bir yaO da biliyordu art›k, yaflam›n bekledi¤ini elbetflam›n›n da, yaflam› sonte bilmiyordu. ras›n›n da Yusuf Kâmil Bey’siz olamayaca¤›n›... Fakat orada M›s›r Valisi Kavalal› Mehmed Ali PaVarl›¤› böylesi yüce fla’n›n k›z› Zeynep Sulaflklarda ortaya ç›kan bir Cihat tan’la karfl›laflt›¤›nda, yalengel, Zeynep Han›meZafer n›zca yaflam› boyunca defendi’yle Yusuf Kâmil ¤il, yaflam sonras›n›n sonBey’in aflklar›nda da orta20

1862 y›l›nda yap›lan Zeynep Kâmil Hastanesi’nin bugünkü görünümü ya ç›kt›. Hatta bu engel, ikisinin ortas›na girdi, ikisini iki yana ay›rd›. Bu engel, okuma yazma bile bilmedi¤i ileri sürülen M›s›r Valisi Mehmet Ali Pafla’n›n kendiydi. K›z›n›n, bir katibe olan aflk›na “Baba” kimli¤iyle karfl› ç›kan Mehmet Ali Pafla, yaflam›ndaki ilk “karfl› durufl”unun yenilgisini k›z›ndan ald›. K›z›, aflk›n›n büyüklü¤ü yan›nda “baba sevgisi”, “baba sayg›s›”, hatta “baba korkusu”nu görmezden gelmifl ve tüm bu engellerin üstünden yürüyerek kendini, ortak savafl›mlar›n›n “muzaffer kahraman›”n›n kollar›na atm›flt›. Mehmet Ali Pafla, k›z›n›n bu zaferini bir tutsak çaresizli¤iyle oldu¤u denli, bir “baba olgunlu¤u”yla da kabul etmek zorunda kald›. Ve “damat aday›”n›n elinden tutarak, onun önce makam›n› yükseltti, sonra da o eli, “iyilik perisi” olarak an›lan k›z›n›n eliyle birlefltirdi.

Zeynep Han›mefendi ile Yusuf Kâmil Bey’in aflklar›na yarafl›r görkemdeki dü¤ünleriyle, görkemli bir aflk öyküsü de noktalanm›fl oldu. Fakat çok geçmeden “hava birden bulutland›, karard›” ve iki âfl›k kar› koca, sinsi bir kara kedinin aralar›na girmesiyle birbirlerinden ayr›ld›lar.

B

u kara kedi, Mehmet Ali Pafla’n›n torunu ve yönetimde etkin bir yeri olan Ab bas Hil mi Pafla’yd›. Eniflte si Yu suf Kâmil Bey’in Frans›z yanl›s› oldu¤unu da ileri süren Abbas Hilmi Pafla, teyzesiyle enifltesini ay›rmay› baflarabilmiflti; ama Padiflah Abdülmecid’in araya girmesiyle daha sonra onlar›n yeniden biraraya gelmelerini de sa¤lam›flt›. Bu konuda Abdülmecid’in bafl21


Fotograflar: Abdullah Özbudak Zeynep Han›mefendi ve Kâmil Pafla’n›n hastane bahçesindeki türbesi latt›¤› giriflimi daha sonra Sultan Abdülhamid sürdürmüfl ve iki âfl›k, k›sa aral›klarla M›s›r’dan ‹stanbul’a getirildiler ve nikahlar› tazelenerek, yeniden evlendirildiler.

E

flinden ayr› kald›¤› sürede paflal›¤a yükselen ve art›k Yusuf Kâmil Pafla olarak an›lan damada bu nikah tazelenmesi olay›nda Londra Büyükelçisi Mustafa Reflit Pafla, Zeynep Han›mefendi’ye de fieyhülislam Arif Hikmet Bey vekil olmufllard›. Uzun bir ayr›l›ktan sonra bu kez ‹stanbul’da birbirlerine kavuflan çift, el ele vererek ‹stanbul’u hay›r yap›tlar›yla donatmaya bafllad›lar. Zeynep Kâmil Hastanesi, iflte onlar›n bu yap›tlar›ndan biridir. •Yusuf Kâmil Pafla kimdir? 1808 do¤umlu Yusuf Kâmil 22

Bey, bir süre Divan-› Hümayun Kalemi’nde çal›flm›fl ve M›s›r’a gitmifltir. Mehmed Ali Pafla’n›n güvenini kazanarak önce M›s›r Hazine Kâtipli¤i’ne, sonra da Mehmed Ali Pafla’n›n Maiyet Kâtipli¤i’ne getirilen Yusuf Kâmil Bey kaymakam rütbesiyle asker olarak, mirlival›¤a dek yükseldi; 1845’te Sultan Abdülmecid taraf›ndan kendisine Mirmiran rütbesi verildi. Padiflah›n ferman›yla 1849’da ‹stanbul’a gelir ve Rumeli Beylerbeyi rütbesiyle Meclis-i Vâlâ üyeli¤ine atand›¤› vezirli¤e de yüksel tilen Yu suf Kâ mil Pafla, 1852’de Ticaret Naz›r›, 1854’te Tanzimat Meclisi Reisli¤i’ne getirilmifl, 1862’de de Sultan Abdülaziz’e sadrazam olmufltur. Onun, 1862’de Frans›zca’dan çevirdi¤i Fenélon’un “Telemaque”›, Türkçe

Binan›n cephesindeki kitabede bulunan “fihi flifaun li’n nas” yaz›s› yay›mlanan ilk çeviri romand›r. •Zeynep Kâmil Han›mefendi kimdir? Zeynep Han›mefendi, güzelli¤i yan›s›ra han›mefendili¤i ve yard›mseverli¤iyle de özel bir üne sahipti. Kona¤›nda a¤›rlad›¤› önemli kültür ve sanat adamlar›na karfl› sevgisi ve deste¤inin yan›nda Alevi dedeleri baflta olmak üzere dönemin din ve tasavvuf ulular›na karfl› gösterdi¤i sayg›yla da tan›nmaktad›r. Sokaktaki kedilere bakt›¤›n› ö¤rendi¤i yoksul bir kad›na 15 alt›n ayl›k maafl ba¤latmas›, onun say›s›z iyiliklerinden yaln›zca biridir. Zeynep Kâmil Hastanesi, Yusuf Kâmil Pafla ile efli Zeynep Han›mefendi taraf›ndan, yaflad›klar› semtteki özel mülklerinde, hastalara ücretsiz hizmet vermek amac›yla yapt›r›lm›flt›r.

stanbul’un ilk özel hay›r kurumu kabul edilen bu hastane 1862 y›l›nda yap›lm›flt›r. Hastane binas›n›n ön cephesindeki kitabede “fihi flifaun li’n nas” “onda insanlar için sa¤l›k vard›r” yaz›s› (Nahl suresi 69. ayet) hâlâ okunabilmektedir. 1933’te ‹stanbul Belediyesi’ne devredilen hastane, 1935’te do¤umevine dönüfltürülmüfl, 1982’de ise ‹stanbul Belediyesi taraf›ndan Sa¤l›k Bakanl›¤›’na devredilmifltir. Bugün, ilk yap›n›n yan›nda yer alan binalardaki birimleriyle birlikte TC Sa¤l›k Bakanl›¤› Zeynep Kâmil Kad›n ve Çocuk Hastal›klar› E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi ad›yla hizmetini sürdürmektedir. Yumuflak kalpli Zeynep Kâmil Han›m’›n yapt›rd›¤› tafl bina, yap›s›ndaki zarif görünümünü bugün de korumaktad›r.

23


Hrant Dink’in öldürülmesine üzülmemek, bu cinayeti k›namamak mümkün mü? Türkiye’yi seviyorsak ve ç›karlar›n› korumak öncelikli görevimizse, Dink’in katledilmesinin asl›nda ülkemize ve ulusumuza yap›lan bir sald›r› oldu¤unu anlamak zorunday›z.

Amaç, Türk Toplumunda “Suçluluk Duygusu” Yaratmakt›r Zeynep Han›mefendi ve Kâmil Pafla, Zeynep Kâmil Hastanesi’nin bahçesindeki türbede yanyana sandukalarda sonsuz uykular›nda Bahçede, manolyalar›n, köknarlar›n ve dallar› birbirini kucaklayan dev çam a¤açlar›n›n aras›nda bir türbe var. Zeynep Kâmil Han›m’›n fl›kl›¤›n› ve konuk gelecek özeniyle bir prenses elinin az önce de¤di¤i duygusunu köfle vitrinlerinde yaflatan, lofl; ama ayd›nl›k bir türbe... Kap›s›ndaki kilit paslanm›fl; ama o kilitte bile “‹yilik nedir?” sorusunun yan›t anahtar› var.

Aflk ise... Aflk, ölüme bile meydan okumak yüceli¤i de¤il midir? Ölüm, her gün Zeynep Kâmil’in bahçesindeki bu türbede aflka yeniliyor. Yaflam teflekkür ediyor yan yana uyuyan sevgililere... Onlar›n türbelerinin birkaç ad›m ötesindeki binada yeni do¤an çocuklar›n sesleriyle yaflam, her gün yeniden ve durmaks›z›n alk›fll›yor Zeynep ile Kâmil’i...•

Bu Yaz›n›n Yazar›yla Tan›fl›n Cihat Zafer, 1971 y›l›nda Ankara’da do¤du. Ortaö¤renimini Adapazar›’nda tamamlad›. Anadolu Üniversitesi’nde sinema ve televizyon e¤itimi gördü. Süper Kanal, Star ve Kanal 6 televizyonlar›nda çal›flt›, TÜRVAK’ta spikerlik-sunuculuk ve metin yazarl›¤› dersleri verdi. Yazarl›k yapan Cihat Zafer’in “Günefl Bizi Geçemez”, “‹stanbul’a Aflk Mektubu”, “Mektup Meflgul Çalmaz” adl› kitaplar› bulunmaktad›r.• 24

H

rant Dink ile Ermeni soDink’in tarih anlay›fl›na göre, ru nu ko nu lu bir kaç Ermeni soyk›r›m› reddedilemez konferansa konuflmac› bir gerçekti. Unutmayal›m ki, olarak kat›ld›k. Sözde Türk kökenli kimi tarihçiler de, soyk›r›ma karfl› gelifltirdi¤im tez- Ermeniler’e soyk›r›m yap›ld›¤›n› lere ilgiyle yaklaflm›fl, kaynakla- rahatl›kla söylüyor ve bu yönde r›m› sormufl, hep sayg›l› ki tap lar ya y›m l› yor. olmufltu. 2005’te ‹stanDink’in fark›, soyk›r›m bul Bil gi Üni versi te kavram›n›n Türk insaEvrensel si’nde yap›lan Ermeni Bak›fl Aç›s› n›nda yaratt›¤› tepkiyi Konferans›’na konuflmagörmüfl olmas›d›r. Dink, c› olarak kat›lma iste¤içok yumuflak bir dille, me yan›t bile verilmeinsanlar› k›zd›rmayacak mesi ve yaln›zca sözde söz cük ler le, Er me ni soyk›r›m› savunanlar›n ler’in soyk›r›ma u¤rad›davet edilmesi üzerine, ¤›n› Türk toplumuna yayap›lan›n çok yanl›fl olvafl yavafl kabul ettirmedu¤unu bildirmifl, Türnin olanakl› oldu¤una kiye’yi ve tarihimizi kainan›yordu. Gürbüz ralamaya yönelik böyleHrant Dink’in öldüEvren si bir konferans› destekrülmesine üzülmemek, ledi¤i için, Dink’e a¤›r bu cinayeti k›namamak elefltiriler yöneltmifl, tarafl› dav- mümkün mü? Türkiye’yi seviyorra nan lar la ha re ket et ti ¤i için sak ve ç›karlar›n› korumak önceinand›r›c›l›¤›n› yitirdi¤ini söyle- likli görevimizse, Dink’in katledilmifltim. Ancak yazd›klar›n› oku- mesinin asl›nda ülkemize ve ulumaya ve konuflmalar›n› dinleme- sumuza yap›lan bir sald›r› olduye devam ettim. ¤unu anlamak zorunday›z. Mesle25


Amaç, Türk Toplumunda “Suçluluk Duygusu” Yaratmakt›r

Bütün Dünya • fiubat 2007

¤i gazetecilik olan Dink, baflka bir ülkenin de¤il, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandafl›yd›. Ermeni kökenli oluflunu ise, sa¤duyu sahibi insan›m›z›n bir fark olarak gördü¤ünü düflünmüyorum.

D

ink cinayeti için çok fazla yorum yap›ld›, yaz›l d›, ko nu flul du. Bu konu daha uzunca bir süre önemli bir gündem maddesi olarak kalacak. Art›k, cinayeti kim, neden iflledi, kimler yard›m etti vb. sorular›n fazla bir anlam› yok. As›l önemli olan, bu cinayetin ülkemiz ve ulusumuz üzerinde yarataca¤› etkilerdir ve Türkiye’ye karfl› nas›l kullan›laca¤›d›r. Ne yaz›k ki Türkiye medyas›n›n büyük bir bölümü, bu cinayetin sorumlulu¤unu neredeyse Türk ulusuna yükleyecek tarzda yay›n yapm›flt›r. Böylelikle de Dink cinayetini bir f›rsat olarak gören Türkiye karfl›tlar›n›n iflini kolaylaflt›rm›flt›r. Çünkü, bu cinayet, Türkiye’nin içte ve d›flta birçok yaflamsal sorunla adeta bo¤ufltu¤u, birlik ve bütünlü¤ünün tart›fl›ld›¤› bir dönemde ifllendi. Bu nedenle, Dink’in öldürülmesi, Türk toplumunda suçluluk duygusu yaratmak ve hakim k›lmak için kullan›lmak isteniyor. Toplumda yay›lmaya bafllanan suçluluk psikolojisinin, toplumsal bir duyguya dönüflmesinden beklenenleri s›ralad›¤›m›zda, bu cinayetin sonuçlar› daha iyi anlafl›lacakt›r. Ne büyük bir rastlant›d›r ki, Ermeni kökenli olan Dink, Amerikan Kongresi’nde sözde soyk›r›m›n ele al›naca¤› ve büyük bir 26

ola s› l›kla ka bul edi le ce ¤i bir dönemde öldürüldü. Dink gibi Ermeni toplumunun siyasi lideri olarak görülen bir ad›n öldürülmüfl olmas›, Amerikan Kongresi üyelerinin iflini kolaylaflt›ran bir geliflmedir. Dink’in öldürülmesiyle, 1915-1916 y›llar›nda yaflananlar› dünyaya soyk›r›m olarak kabul ettirme konusunda büyük ilerleme kaydeden Ermeni lobilerinin eline, duygu sömürüsü yapacaklar›, gerçekleri çarp›tmak için kullanacaklar› yeni bir silah geçmifltir. Amerikan Kongresi’nin sözde Ermeni soyk›r›m›n› kabul eden bir yasay› onaylamas› ise, bu konuda kuflkular› olan birçok ülkenin de önünü açacak, parlamentolar sözde soyk›r›m› tan›yan yasa la r› ko lay l›k la ç› ka ra cak t›r. Böylelikle tümüyle köfleye s›k›flan Türkiye, ifllemedi¤i bir suçu kabul etme sürecine istemeden de olsa girecektir.

H

rant Dink cinayetinin suç lu luk psi ko lo ji si ni yaflayan Türk toplumu ise, Dink’i öldürdü¤ümüz gibi, Birinci Dünya Savafl› y›llar›nda Ermeniler’i öldürmüflüz düflüncesiyle, dünyadaki bu geliflmelere sesini ç›karamayacak, tep ki gös te re me ye cek tir. Suçluluk duygusuyla köflesine çekilen Türk toplumunun sessizli¤i dünya kamuoyunda suçlular›n sessizli¤i olarak alg›lanacakt›r. ‹stenen budur; Türk toplumunun sözde Ermeni soyk›r›m›n› suçluluk duygusunun etkisiyle kabul etmesidir. Ku zey Irak’ta, Türki ye’nin

üniter devlet yap›s›n› etkileyecek geliflmeler yaflan›yor.

B

irinci Dünya Savafl› sonras›nda bölgeyi ele geçirmeyi planlayan ‹ngilizler’in, Anadolu Türkleri’ne yabanc›laflt›rmak ve farkl›l›k yaratmak için “Türkmen” ad›n› verdikleri Kerkük Türkler’i, kurulan; ama flimdilik resmen ilan edilmeyen Kürt Devleti’ne bir referandumla ba¤lanmak isteniyor. Kerkük’ün Kürtler’e verilmesine karfl› ç›kan Türkler büyük bir tehlike alt›nda. Kerkük’ün saatli bir bomba oldu¤u ve Türkler’in katledilece¤ini dile getiren uzmanlar›n tehlikenin büyüklü¤üne dikkat çektikleri bu dönemde, Hrant Dink cinayetinin ifllenmesi nas›l bir tesadüftür? Cinayet yüzünden suçluluk duygusu içine sokulmufl Türk toplumu, Kerkük’lü Türk kardefllerinin katledilmelerine tepki verebilir mi? Suçluluk duygusu içindeki Türk toplumu, Kürtler’in Kerkük’e sahip olmas›na ses ç›karabilir mi? Bu cinayeti kullanarak, Türk toplumunun eli kolu ba¤lanmak m› isteniyor? Kuzey Irak’taki Kürt Devleti oluflumunun Türkiye’deki Kürt kökenli vatandafllar›m›z› etkileyece¤i, bu kukla devletin cazibe merkezine dönüflece¤i uzunca bir süredir söyleniyordu. Bu oluflumun bafl›ndaki Barzani’nin, Türkiye’ye yönelik elefltirilerinin, Kürt kökenli vatandafllar›m›za yapt›¤› ça¤ r›la r›n art t› ¤› bir dönem de Hrant Dink’in öldürülmesi yaln›zca bir rastlant› m›d›r? Cinayet nedeniyle suçluluk duygusuna itilen

Türk toplumu, Kuzey Irak’taki Kürt liderden gelen, ülke bütünlü¤ünü tehdit eden söylem ve isteklere sesini nas›l yükseltecek? Türk toplumu, suçluluk duygusu içindeyken, “Kürdistan’›n bir parças› da Türkiye’dedir” diyenlere yan›t verebilecek mi? Suçluluk kompleksi içindeki Türk toplumuna, Ermeniler’e kim bilir neler yapt›k, Kürtler’e engel olursak, dünya kamuoyu ne der korkusu mu verilmek isteniyor? Yirmi y›l› aflk›n bir süredir Türkiye’yi bölmeye çal›flan terör örgütünün ve ‹mral› Cezaevi’ndeki yöneticisinin affedilmesi, yasallaflt›r›lmas› ve siyaset yapmas› için içeriden ve d›flar›dan bask›lar›n yo¤unlaflt›¤› bir dönemde Dink cinayeti yaln›zca bir tesadüf müdür? Türk toplumu, güvenlik güçlerinin, teröristlere karfl›, her koflulda büyük fedakârl›klarla, nice flehit ve yaral› vererek yürüttü¤ü savafl›ma hep destek vermifltir. Bölücü teröristin gerilla olarak tan›t›ld›¤› flu s›ralarda, Dink’in öldürülmesi yüzünden suçluluk duygusu yaflat›lmaya çal›fl›lan Türk toplumunun güvenlik güçlerinin savafl›m›na so¤uk bakmas› m› bekleniyor?

H

rant Dink Ermeniler’in lideri oldu¤u için öldürüldü sav›yla Türk toplumunda suçluluk duygusunu hakim k›lmaya çal›flanlar, ‹mral› Cezaevi’ndeki tutuklunun da Kürtler’in lideri oldu¤unu öne sürüyor. Dink cinayeti nedeniyle suçluluk psikolojisinin etkisi alt›na itilen Türk toplumundan, bölücü terör örgütü yöneti27


Bütün Dünya • fiubat 2007

isini, Kürtler’in lideri olarak kabul etmesi mi istenecek?

c A

vrupa Birli¤i’ne tam üye olmak için 43 y›ld›r bekleyen Türkiye’ye türlü engeller ç›karan, yap›lan anlaflmalar ve gelinen nokta nedeniyle resmen “Hay›r” diyemeyen Avrupal›lar’›n son dönemlerde ileri sürdükleri koflullardan biri de sözde Ermeni soyk›r›m›n kabul edilmesi ve Ermenistan s›n›r›n›n aç›lmas›yd›. “Üyelik için yerine getirilmesi gereken Kopenhag Kriterleri’nin aras›nda bulunmayan bu suni kriterin, resmi bir iste¤e dönüfltürülmeye çal›fl›ld›¤› bir s›rada Hrant Dink’in öldürülmesi en çok Avrupal›lar’› m› sevindirdi?” diye sormadan edemiyorum. Dink cinayeti yüzünden suçluluk duygusu alt›nda ezilmesi için her yolun denendi¤i Türk toplumu, Avrupa Birli¤i’ne eskisi gibi “Hay›r” diyebilecek mi? Ermenistan’›n, diplomatik iliflki kurmak için ön koflul olarak gördü¤ü sözde soyk›r›m›n kabul edilmesi ve Azerbaycan topra¤› olan Ermeni iflgali alt›ndaki Yukar› Karaba¤’›n durumu, Türkiye-Ermenistan iliflkilerini etkiliyordu. Hrant Dink cinayetinin bu konular›n konufluldu¤u bir dönemde gerçekleflmesi acaba kimin ç›kar›nad›r? Suçluluk duygusu içindeki Türk toplumu, sürekli olarak Ermeni kimli¤i ön plana ç›kar›lan Dink nedeniyle, “Ermenistan s›n›r› aç›lsa ne olur ki” sorusuna nas›l bir yan›t verebilir? “Bir Ermeni’yi öldüren top28

lumun üyeleriyiz” ruh durumu içindeki Türk insan›, “s›n›r›n kapal› olmas› yüzünden zor durumda kalan zavall› Ermeniler” biçimindeki yorumlar karfl›s›nda ne diyebilir ki? Peki ya K›br›s sorununu düflündünüz mü hiç? Sonuna de¤in hakl› oldu¤umuz ve Avrupa Birli¤i üyeli¤inin önündeki, flimdilik en önemli engel olarak gösterilen K›br›s sorununa iliflkin geliflmelerin yafland›¤›, yaln›zca Türk askerinin çekilmesinin istendi¤i, Rum Kesimi’nin tan›nmas› için her türlü bask›n›n uyguland›¤› bir dönemde Hrant Dink’in öldürülmesi yaln›zca kötü bir tesadüf mü? Rumlar’›n K›br›sl› Türkler’i nas›l katlettikleri bilinirken, dünyaya tam tersinin anlat›ld›¤› K›br›s sorununda, Dink cinayeti yüzünden suçluluk duygusu içine itilmifl Türk toplumu, ulusal davaya eskisi gibi sahip ç›kabilecek mi? Suçluluk duygusunun etkisiyle Rumlar’›n önünde de mi sessiz kalacak?

H

rant Dink cinayeti yüzünden suçluluk duygusu yaflat›lan Türk insan›, yeni yeni duymaya bafllad›¤› Pontus Rum soyk›r›m› ve Süryani soyk›r›m› gibi iftiralar karfl›s›nda nas›l davranacak? Dink cinayeti kullan›larak Ermeniler’i kesti¤ine inand›r›lmaya çal›fl›lan Türk toplumu, suç lu luk duy gu su için dey ken Pontus Rum ve Süryani iddialar› karfl›s›nda da ezilecek mi? As›ls›z Ermeni soyk›r›m› iddialar› yüzünden dünya kamuoyundaki imaj›m›z büyük yaralar

Amaç, Türk Toplumunda “Suçluluk Duygusu” Yaratmakt›r

alm›fl, Bat›l› ülkelerin e¤itim sistemine de¤in girmifl sözde soyk›r›m nedeniyle, Türkiye’ye karfl› önyarg›lar oluflmufltu. Dink cinayeti, sözde soyk›r›m›n kan›t› olarak kul la n› la cak, Tür ki ye’nin üzerinden kolay kolay silinemeyecek bir lekeye dönüfltürülecektir. Bunun için Ermeni lobilerinin ve onlar› destekleyenlerin çal›flmaya devam edece¤ini biliyoruz. Ancak, üzülerek belirtmek gerekir ki, ülkemiz medyas›n›n maalesef çok büyük bir bölümü ve kimi kesimler, Türk top-

lumunda yarat›lmak istenen suçluluk duygusunun oluflumuna kat k› sa¤ la mak ta d›r. Hrant Dink’in yol üstündeki cesedinin her aç›dan tekrar tekrar gösterilmesi, ayakkab›lar›n›n delik oldu¤una de¤in detaylar›n öne ç›kar›lmas›, yorumlarda kullan›lan dil, at›lan manfletler, bilinçalt›na, “Ey Türk insan› suçlusun” düflüncesi yerlefltirmekteydi. Suçluluk duygusunun hakim k›l›nd›¤› bir insan öncelikle özgüvenini GurbuzEvren@butundunya.com.tr

Bir gazeteci, evliliklerinin 60’›nc› y›l›n› kutlayan çifte mutluluklar›n›n nedenlerini soruyordu. Mutlu çift, bir yandan sorular› yan›tl›yor, bir yandan da gazeteciye ikramda bulunuyordu. Kad›n çay getiriyor, efli “Hayat›m sana zahmet oldu” diyordu. Biraz sonra kad›n kurabiye getiriyor, efli bu kez “Tatl›m, çok teflekkür ederim” diyordu. Efline bir fley söylemek istedi¤inde kocas› söze hep, ya “fiekerim”, ya “Hayat›m”, ya da “Güzelim”, “Yavrum”, “Bir tanem” diye bafll›yordu. Sonunda gazeteci, 60 y›ll›k mutlu evlili¤in gizini çözdü¤üne inanmaya bafllad› ve “Bence bu mutlulu¤un gizi, eflinize bir fley söylerken söze hep ‘fiekerim’, ‘Hayat›m’, Güzelim’, Yavrum’, ‘Bir tanem’ diye bafllaman›zda” dedi. Gazetecinin bu gözlemi karfl›s›nda bir süre suskun duran mutlu koca, eflinin yine mutfa¤a gitti¤i bir andan yararlanarak önce, böyle konuflmas›n›n baflka bir nedeni oldu¤unu söyledi, sonra da gazetecinin kula¤›na bu nedeni f›s›ldad›: “Son üç y›ld›r ad›n› unuttum eflimin” dedi. “Utanc›mdan da, soram›yorum...”• Bir artist ajan›n›n bürosuna gelen adam, kendisinin çok yetenekli oldu¤unu; ama sahnelerde ifl bulamad›¤›n› söyledi: “Benimle çal›flmay› kabul ederseniz, siz de ben de çok zengin oluruz” dedi. “Çünkü ben çok yetenekliyimdir, çok iyi taklit yapar›m.” Artist ajan›n›n yöneticisi, adam›n söylediklerini umursamaz bir tav›rla dinledi, sonra da umursamaz bir tav›rla ne taklidi yapt›¤›n› sordu. ‹fl arayan adam, çok güzel kufl taklidi yapt›¤›n› söyledi ve... Artist ajan›n›n “Bana yaramazs›n” demesi üzerine de kollar›n› ç›rpt›, pencereden uçtu, gitti.• 29


uncak Abdürrahim T Anlat›yor

Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi taraf›ndan, Mustafa Kemal Atatürk’ün evinde büyütülen, yetifltirilen, ö¤renimi Mustafa Kemal Atatürk’ün istedi¤i do¤rultuda ve koflullarda özel olarak yapt›r›lan Abdürrahim Tuncak, Mustafa Kemal ve ailesinin Akaretler ve fiiflli’deki evlerinde, daha sonra Çankaya Köflkü’nde ve ‹zmir’de onla birlikte oldu¤u y›llardaki gözlemlerini ve an›lar›n›, yaln›zca Mete Akyol’a anlatm›flt›. Abdürrahim Tuncak’la tan›flmas› olay›n› “yaflamsal talihim” olarak niteleyen ve onun, Mustafa Kemal’le ilgili olarak anlatt›¤› an›lar›n›n bir bölümünü olsun yay›mlama izni alabilmesini “mesleksel ödülüm” diyerek övünçle tan›mlayan Mete Akyol, bu an›lar› flimdi “Bütün Dünya” okurlar›yla paylafl›yor. Abdürrahim Tuncak’›n an›lar›n›n sat›rlar›nda oldu¤u denli, sat›r aralar›nda da yak›n tarihimizin bugüne de¤in kaleme al›nmam›fl birçok gerçe¤iyle karfl›laflacaks›n›z. Lütfen sayfay› çeviriniz ’

31


Abdürrahim Tuncak Anlat›yor -2

Bir Haber, ‹stanbul’da Kulaktan Kula¤a Yay›l›yordu:

“Mustafa Kemal, Padiflah›m›za Baflkald›rm›fl...”

1

6 May›s 1919 günü Mustafa ilgiyle dinleyen “yol arkadafllaKemal ve “karargâh›m” de- r›”na, “ihtimal”e karfl› ald›¤› önledi¤i bir grup arkadafl›, ken- mi de aç›klad›: dilerini Samsun’a götüre“Bo¤az’dan ç›kt›ktan sonra, gecek Band›rma vapuruna minin idaresini ele alacabinmek üzereyken, onu ¤›m” dedi. “Ve geminin u¤urla ma ya ge len ler, rotas›n› de¤ifltirece¤im...” Benim Rauf Bey’in son anda Gazetecilik Mustafa Kemal Pafla, Mustafa Kemal Pafla’n›n dedi¤ini yapt›. Günlerim kula¤›na bir fleyler f›s›l“Band›rma” ‹stanbul dad›¤›n› gördüler. Bo¤az›’n› geçip Karade“Band›rma” hareket niz’e ç›kar ç›kmaz, Muset tik ten he men sontafa Kemal Pafla da gera Mustafa Kemal Pafla, minin kaptan köflküne arkadafllar›na bu f›s›lt›gitti, kaptan› bir kenara y›, yi ne ay n› giz li lik çekip, ona flöyle dedi: içinde bildirdi: “Sen bu geminin kap“Ra uf Bey, ‹ngi liz - Mete Akyol tan›s›n; ama ben de komutan›y›m. Bu andan itiler’in vapura bir fleyler baren ben ne dersem, yapabilece¤i ihtimalinden bahsetti” dedi. “Benim ka- vapur o biçimde hareket edecek. famda da mevcuttu zaten böyle Bizi tehdit edecek ilk düflman gebir ihtimal...” misini görünce, en yak›n Anadolu Mustafa Kemal Pafla, kendisini sahiline bafltan kara yanaflacaks›n. 32

Ressam Firuz Aflk›n’›n f›rças›ndan Mustafa Kemal Pafla’y› Samsun’a götüren “Band›rma” Vapuru Biz de atlay›p karaya ç›kaca¤›z.” Bu emrinden sonra Mustafa Kemal Pafla gemisinin rotas›n› sordu kaptana... Kaptan, önündeki haritadan rotay› gösterdi. Rotaya göre “Band›rma”, Bo¤az ç›k›fl›ndan, Sinop Burnu’na do¤ru uzanan bir düz çizgide yol alacak, yolun büyük bir bölümünü, Anadolu k›y›lar›n›n bir hayli a盤›ndan gitmek durumunda kalacakt›. Mustafa Kemal Pafla, rotan›n k›y›dan böylesine uzak oldu¤unu görünce kaptana ikinci emrini de verdi: “Bu rotay› hemen de¤ifltireceksin” dedi. “Aç›k denizden de-

¤il, sahili izleyerek gideceksin. Herhangi bir hadise karfl›s›nda, derhal sahile ç›kaca¤›z.”

K

aptan, “komutan”›n emrini hemen yerine getirdi, rotas›n› de¤ifltirdi. K›y›n›n birkaç mil ötesinden geçen ve k›y›y› hiçbir zaman gözden uzaklaflt›rmayan yeni bir rota çizdi, bu rotay› uygulamaya bafllad›. “Band›rma” Samsun’a bu nedenle biraz geç, fakat emin bir biçimde gidebilmifltir. *** “Mustafa Kemal Pafla’n›n evden ayr›l›fl›ndan iki üç hafta ka33


Bütün Dünya • fiubat 2007

dar sonra, mahallede bir dedikodu, giderek yay›lmaya bafllad›.

“Ö

nce, komflular›m›zdan duyduk haberi... ‘Mustafa Kemal Pafla Anadolu’da, padiflah efendimize bafl kald›rm›fl, isyan etmifl’ dediler. ‘Bütün ‹stanbul, bu haberle çalkalan›yor’. “Bu dedikodular annemin kula¤›na kadar geldi¤inde, o hiç önemsemedi. ‘Pafla neyin do¤ru oldu¤unu bilir’ dedi. ‘O ne yaparsa, do¤ru bildi¤i için yapar.’ “Bir gün sonra Anadolu’dan ilk mektup geldi anneme... “Mustafa Kemal Pafla, kim oldu¤unu hat›rlayamayaca¤›m bir yak›n›yla annesine elden bir mektup göndermiflti. ‘Bu mektup okunduktan sonra y›rt›l›p yok edilecek’ dedi mektubu getiren kifli. “Mektup okunup yok edildikten sonra annem, mektubu getiren kifliyle bir süre konufltu. “O gittikten sonra da bizi yan›na toplad›, bize de bilgi verdi ve ‘Mustafa Kemal Pafla’dan haber geldi’ dedi. ‘Sa¤l›¤› yerindeymifl. “Memleketi düflmandan kurtarmak laz›m” diyor. Onun için bir süre daha dönemeyecekmifl. Fakat bizi her f›rsatta haberdar edece¤ini söylüyor. Mektubu getiren kifliyle de konufltum. Paflan›n sa¤l›¤›n›n yerinde oldu¤unu o da söyledi.’ “Mustafa Kemal Pafla’n›n ‘Padiflaha baflkald›rd›¤›’ dedikodular› mahallemizde yo¤unluk kazanmaya bafllam›flt›. Bu dedikodular›n, annemi rahats›z etti¤ini anl›yordum. “Makbule ablam›, beni ve aflç›m›z› yine toplad› bir gün: 34

“‘Biliyorsunuz, bu evin kiras› çok pahal›’ dedi. ‘Hem bu ev bize çok büyük... Buradan ç›k›p, Akaretler’deki evimize dönmek istiyorum. Nas›l olsa oran›n kiras› hâlâ bizim üstümüzde... fiakir Çavufl’a haber göndeririz, iki günde kendi evine geçer, bizim evi boflalt›r.’ “Hat›rlayabildi¤ime göre, fiiflli’deki evin kiras› 15 lira, Akaretler’deki evin kiras› ise 1 lirayd›. “Yeniden Akaretler’deki eve döndük, oraya yerlefltik. “Annem, Selanik’ten gelirken, yan›nda bir miktar para getirmifl. Akaretler’deki eve döndü¤ümüzde, o para n›n bir bölü münü “ölüm paras›” olarak ay›rd›. Kalan›yla da, idare edip bizi geçindirmeye bafllad›. “Mustafa Kemal Pafla, gitti¤i her yerden eve haber göndermeye devam ediyordu. “‹stanbul’a baflka ifller için gönderdi¤i kifliler, Mustafa Kemal Pafla’n›n talimat› üzerine eve de u¤ruyorlar ya bir mektup getiriyorlar ya da ondan sözlü olarak haber getiriyorlard›. ‹ster sözlü olarak gönderdi¤i haberlerde olsun, ister mektuplar›nda olsun, Mustafa Kemal Pafla önce kendi sa¤l›k durumu konusunda bilgi veriyordu. “‘Biz burada iyiyiz, s›hhatteyiz, siz de s›hhatinize iyi bak›n’ diyordu. Sonra da, ‘Vatan›n düflmandan kurtar›lmas› için’ çal›flmalar›na bir süre daha devam etmesi gerekti¤ini bildiriyordu.”• Gelecek Yaz›: Abdürrahim’in okulda arkadafllar› taraf›ndan dövüldü¤ünü duyan Mustafa Kemal Pafla, annesinden önce onu Ankara’ya ald›rd›.

An›lar›n hücumu alt›nday›m. Unuttum sand›klar›m sallana sallana geliyorlar. Gelmeyen ameliyattan ç›kmas›n› bekledi¤imdir. Eskiler “El intizar eflettü minel nar” demifl. Bugünkü dille “Beklemek ateflten daha fliddetlidir”; gerçekten de öyle...

Beklemek

“S

eni beklerken yaflad›m s› da¤›ld›. Ne güzel fley Tansevgileri / Seni bek- r›’m yaflamak... ‹kinci sedyeyi geçirdiler acele lerken unuttum günleri.” Beklemek bir ilah ad›mlarla... Bekleyenlerde bir tegibi, bir sab›r tafl› gibi bekle- lafl... Bir korkulu düflte bo¤ulmuflmek... An›lar›, kederleri tespih lar sanki... Sedyedeki genç bir k›zd›. Yak›nlar› yüzy›llar›n ötesinden k›l›p flükürle beklemek... Ameliyathanenin kap›s› önün- ve adeta evrenin yarad›l›fl saatlede evhamlar›m›, kötü düflüncele- rinden gelen bir sesle soruyor: “Nas›l?” ri unutulmufllu¤un dehHepsi hepsi bir sözlizlerine yollay›p sa¤l›kl› bir haberin geliflini bek- Yaflamdan cük... Yere düfltü düfleGözlemler cek derken, “Çok iyi, çok ledim. Kaç saat geçti iyi. Meraklanmay›n...” diaradan, kaç on y›llar›n yor tafl›y›c›. Bir ayd›nl›¤›n an›lar›... Hepsi geçti de ortas›nday›z. Bir kufl gibisen gelmedin. yiz adeta... Uçabiliriz. Önce dünyam›za “Güfiark›lar bile söyleyebilinayd›n” diyen bir yavruriz. Hatta oynayabiliriz yu geçirdiler. Tagor’un de... Da¤ gibi bir efenin, “Her çocu¤un dünyaya diz vuruflu gibi... Halay gelifli Tanr›’n›n insanlarçekenlerin coflkusuyla Ali Naili dan henüz umudunu kesdo lup taflabiliriz. Erdem medi¤ini gösterir” sözleri “Her mihnet kabulüm belle¤imde yank›land›. / Yeterki gün eksilmesin Ifl›l ›fl›l oluverdi beklepenceremden” m›sralar› içimi dolyenlerin gözleri aniden... Alk›fllar, duruyor. “Tüm ayd›nl›k pencereletebrikler ve dilenen uzun ömürler... rin ortas›nday›z art›k” diyemiyoKaç yeni do¤um ve kaç ölüm- rum. Bekledi¤imden henüz bir hadür flu anda evrende yaflanan ber yok. Tüm beklentiler kap›lar›n kim bilir... “‹ki kap›l› bir hand›r” arkas›nda... Hangi iklim esiyor diye tan›mlanan dünyam›zda ge- oralarda, haberim yok. lenler ve göçenlerdir sakinleri... Elemler mi, kederler mi, göz Hastanenin karamsar hava- yafllar› m›, yoksa umudun mutlu35


Bütün Dünya • fiubat 2007

lu¤a kanat aç›fl› m›? Ameliyathanenin havas›nda muhabbet kufllar› m› ötüyor? Yoksa yarasalar›n raks› m›d›r dönen?..

G

önüllerde açan yaz m›d›r, k›fl m›d›r? Kimselere soram›yorum. Kimseler hiçbir fley söylemiyor zaten... “Ne hasta bekler sabah› / Ne taze ölüyü mezar / Ne de fleytan bir günah› / Seni bekledi¤im kadar.” Tüm a¤›rl›¤›yla gö¤süme oturuyor. Tüm bekleyenler gibi endiflelerin difllileri aras›nda eziliyorum. Hava yetmiyor. Hava doldurmuyor içimi... Hiçbir aç›k pencere de yok. D›flar›s› kar, tipi... Ankara kendine özgü k›fl›n› yafl›yor. Volta at›yorum. Siyasi nedenlerle hapse düfltükçe volta atmay› ö¤renmifltim. 1947’de “Yeflil Ada K›z›l Olmaz” yürüyüflüne kat›ld›k; haydi nezarete... Birkaç gün al›koymufllard›. 1954’te “K›br›s Türk’tür, Türk Kalacakt›r” mitingini düzenledik. Güzergâh de¤iflince yine içeriye misafir etmifllerdi. Ve tabii 12 Eylül 1980’de iki kez gözetim alt›na al›n›nca volta atman›n ustas› olup ç›kt›m. An›lar›n hücumu alt›nday›m. Unuttum sand›klar›m sallana sal-

lana geliyorlar. Gelmeyen ameliyattan ç›kmas›n› bekledi¤imdir. Eskiler “El intizar eflettü minel nar” demifl. Bugünkü dille “Beklemek ateflten daha fliddetlidir”; gerçekten de öyle... Bekleyenler azald›, birkaç kifli kald›k. Koridorun ›fl›klar› hemen he men söndü. Yaln›zca ameliyathanenin kap›s› üzerindeki ampul yan›yor. Karanl›¤›n sinsi ad›mlar›n› duyumsuyorum. Kötü düflüncelerin elleri bo¤az›m› s›k›yor olmal› ki küçüldüm. Ufald›m, adeta yok oldum. Ba¤›rsam da sesim ç›km›yor. “Allahtan ümit kesilmez” inan›fl›nda teselli buluyorum. Genç bir doktor elini uzat›yor. “Geçmifl olsun efendim, hastan›z iyi. Narkozun geçmesini bekliyoruz. Bir iki saat sonra yo¤un bak›ma alaca¤›z” sözlerini tamamlad›¤›nda dünyaya yeniden gelmifl kadar ferahlam›flt›m. Gecenin bu karanl›k saatinde günefl olur muydu?.. Nereye baksam binlerce günefl... Ve ben binlerce güneflinle çalkalan›yorum. Selam sa¤l›¤a... Gelecek ayd›nl›k günlere selam... Selam ömürlerini insanlar›n mutlulu¤una adayanlara binlerce selam...•

Okula yeni bafllayan ö¤renci, bir gün annesine içtenlikle “Ben okula neden gidiyorum, anne?” diye sordu. O¤lunun her sabah yataktan istemeyerek ç›kt›¤›n›, okula da istemeyerek gitti¤ini bilen annesi, ona okulu sevdirmek için uzun uzun dil döktükten sonra, “Üstelik okulda bilmedi¤in birçok fleyi ö¤reneceksin” dedi. Çocuk, annesinin bu sözü üzerine bafl›n› iki yana sallayarak gülmeye bafllad›: “Hiç de öyle de¤il, anne” dedi. “Ö¤retmen hiçbir fley bilmiyor, herfleyi bize soruyor...”• 36

Kurtuluflun Kurmaylar›–6 Ulusal Kurtulufl Savafl›’n›n kaderini de¤ifltiren zaferin komutan›, Mürettep Kolordu Komutan› Miralay Kâz›m Bey, daha sonra Sakarya Savafllar›’nda da, Türk ulusal kurtulufluna yeni zaferler arma¤an etti ve Büyük Taarruz s›ras›nda Mustafa Kemal’in gözde komutanlar›ndan biri oldu.

Kâz›m Özalp •Arma¤an Beydo¤an - Bütün Dünya• arih, 8 Eylül 1920... Yer Ankara, Polatl› yak›nlar›... “Biraz sonra bir par›lt› ve müthifl bir gümbürtü da¤lara uzan›yor. Karap›nar’›n arkas›ndaki toplar›m›z faaliyete geçti diyorlar. Bu, uzun ve müthifl inilti, da¤larda birbirine cevap vererek uzayan dev sesleri; buna top faaliyeti diyorlar. fiimdi tepedeyiz, etrafta daha az sert, fakat daha pis ve engin tarrakalar vadilerde ve tepelerde dolafl›yor.

T

Derin bir siperin içinde kürklü bir gölge var. Telefonla kal›n bir sesle emir veriyor. Bu, Grup Kumandan› Kâz›m Bey!.. Duatepe’ye onun f›rkalar› hücum ediyor. Baflkumandan ayakta arkas›nda genifl bir pelerin uzaklara bak›yor. ‹smet Pafla daha iyi dinlemek için bafl›n› telefona e¤mifl. Biraz uzakta Fevzi Pafla’n›n genifl arkas› görünüyor. Omuzlar› önüne mütemayil da¤lara bak›yor. Etrafta gelen giden yaverler. Siperin içinde 37


Kâz›m Özalp

Bütün Dünya • fiubat 2007

arekât iflini devam ettiren zabitler var. Önümüzde bir ova, karfl›m›zda çepçevre müdevver iç içe sar›, k›z›l, mor dumanl› da¤lar. En garpta sar› iki yüksek tepeli bir da¤, iflte o Duatepe ve biz ona hücum ediyoruz.”

h

u notlar Halide Edip Ad›var’›nd›r. “Hakimiyeti Milliye” gazetesine 15 Eylül 1920’de yazd›¤› bu savafl›, cephede, Mustafa Kemal’in yan›nda izlemifltir “Onbafl›” Halide Han›m. Betimledi¤i tepedeki savafl›n komutan› Kâz›m Özalp’tir. Bu savafl zaferle sonuçlanacakt›r. Ne s›radan bir savafl ne de s›radan bir zaferdir bu. Yunan ordular› Ankara’ya 40-50 km. kala bu tepede durdurulmufltur. Bu, çap› küçük; ama sonuçlar› büyük zafer, kimilerine göre, Viyana bozgunundan buyana kazan›lan ilk zaferdi. Türk ordusu bu tepede yenilseydi, K›z›l›rmak’›n gerisine çekilecek, ard›ndan belki daha büyük yenilgiler olacakt›. Savafl›n bundan sonras›, en son zafere dek daha büyük zaferlerle devam etti. Savafl›n kaderini de¤ifltiren zaferin komutan›, Mürettep Kolordu Komutan› Miralay Kâz›m Bey, daha sonra Sakarya Savafllar›’nda da, Türk ulusal kurtulufluna yeni zaferler arma¤an etti. Büyük Taarruz s›ras›nda Mustafa Kemal’in gözde komutanlar›ndan biri olmufltu. Kâ z›m Pa fla’n›n Bü yük Ta ar ruz’daki rolü, Atatürk’ün flu sözleriyle tarihe geçti: “Zikretmek mecburiyetinde-

B

38

yim ki, ayn› kuvvet ve kanaatle bana ifltirak eden bu zevattan biri si muh te rem Er kâ n› har bi yei Umumi Reisi Fevzi Pafla Hazretleridir. Di¤eri Garp Cephesi Kumandan› ‹smet Pafla ve üçüncüsü de Müdafai Milliye Vekili Kâz›m Pafla Hazretleridir.” Ar ka dafl la r› n›n “Köprü lü lü Kâz›m” diyerek seslendi¤i Kâz›m Özalp, 17 fiubat 1882’de Köprülü’de do¤mufltu. Bir asker çocu¤u olarak, o y›llar için adeta do¤ufltan belirlenmifl yazg›s›na, ‹stanbul’da Harbiye Mektebi’ni bitirdikten sonra ülkesinin yazg›s› da eklendi. 1905’te yüzbafl› olarak bafllad›¤› ordu hizmetinin ilk dura¤›, Balkanlar oldu. Balkanlar’da ayr›l›kç› çetelerle savaflarak günlerini geçirdi. 31 Mart 1909’da Harekat Ordusu içinde ‹stanbul’a giren subaylar aras›nda yer alan Kâz›m Pafla, 1908’de Selanik’te ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne kat›lm›flt›. Sonraki y›llar›, Arnavutluk’tan Van’a (jandarma alay komutan› olarak), Erzurum’dan Trabzon’a de¤in birçok cephede savaflmakla geçti. âz›m Pafla, 15 May›s 1919’da Yunanl›lar ‹zmir’i iflgal etti¤inde, ‹zmir’de görevli subay kardeflini ziyaret etmekteydi. An›lar›nda da vurgulad›¤› gibi, hem halk için as›l büyük felaketin hem de Kurtulufl Savafl›’n›n tam anlam›yla o gün, iflgal günü bafllad›¤›n› anlad›. Pafla, Band›rma’da bulunan birli¤inin bafl›na dönerek etkin biçimde direnifli örgütlemeye giriflti. Önce Bal›kesir Bölgesi’ndeki da¤›n›k durum-

K

daki ulusal kurtulufl güçlerini örgütledi ve direniflleri bafllatt›. Bafl›ndan buyana Mustafa Kemal ile ba¤lant›l› biçimde çal›flan Kâz›m Pafla, 1920’de Karesi milletvekili olarak TBMM’ye girdi; ama Meclis’e gidecek zaman bulamad›. Bulundu¤u cepheyi son zafere de¤in b›rakmad›. BMM taraf›ndan “‹zmir fiimal Cephesi kumandanl›¤›”na, daha sonra Kocaeli Grubu komutanl›¤›na atanm›fl ve ‹zmit’i Yunan iflgalinden kurtarm›flt›. Ard›ndan Sakarya zaferlerindeki kahramanl›¤›yla tan›nm›fl, Büyük Taarruz’un haz›rlanmas› ve son zaferin kazan›lmas› sürecinde Mustafa Kemal Pafla’n›n en yak›n kurmaylar› aras›nda bulunmufltu. Büyük Taarruz’un an›s›na Mustafa Kemal Pafla, 2 Eylül 1922’de, Kâz›m Pafla’ya yazd›¤› mektupta, General Trikopis’ten kalma ganimet k›l›c›, ona flu sözlerle arma¤an etmiflti:

T

“Savafl alan›nda 1. Kolordu ve Güney Ordusu Komutan› General Trikopis’in eflyas› aras›nda ganimet olarak ele geçen k›l›c› siz kardeflime sunuyorum efendim.” Kâz›m Pafla, 1922’de Milli Savunma Bakanl›¤› görevini de üstlendi. Kâz›m Pafla’n›n savafltan sonraki en uzun görevi TBMM baflkanl›¤› oldu. 1924’te getirildi¤i bu görevi, tam 10 y›l üç ay sürdürmüfl olan paflan›n rütbesi 1926’da orgeneralli¤e yükseltildi. Soyad› yasas› ç›k›nca Atatürk’ün önerisiyle “Özalp” soyad›n› ald›. TBMM görevini b›rakt›¤› gün, yeniden atand›¤› Milli Savunma Bakanl›¤›’n› bu kez tam dört y›l yürüttü. Kâz›m Pafla’n›n üstlendi¤i son görev milletvekilli¤i oldu. 1954 y›l›na dek milletvekilli¤i yapan Kâz›m Özalp Pafla, ömrünün kalan 14 y›l›n› (6 Haziran 1968’e dek) ‹stanbul, Suadiye’de, askerlik an›lar›n› yazarak, silah arkadafllar›yla sohbet ederek, torunlar›na ders çal›flt›rarak sakin bir

‹lkö¤retim okulu ö¤rencisi, okuldan dönerken mahallesindeki bakkal dükkan›na girdi ve mahallenin bakkal amcas›na, elindeki listeyi okumaya bafllad›: “Bakkal amca, kilosu 5,25 liradan 7 kilo fleker, kilosu 6,30 liradan 11 kilo pirinç ve kilosu 2,80 liradan 9 kilo un kaç lira eder?” dedi. “Lütfen toplay›p, sonucu söyler misiniz?” Çocu¤un okudu¤u liste, bakkal amcan›n kafas›n› kar›flt›rd›: “fiekerin de, pirincin de, unun da fiyatlar› öyle de¤il ki, yavrum” dedi ve çocu¤un elindeki listeye bakmak istedi. “Hem annen 11 kilo pirinci, 7 kilo flekeri, 9 kilo unu ne yapacak? Ver bakay›m, bir yanl›fll›k olmas›n elindeki listede...” Çocuk, listede bir yanl›fll›k olmad›¤›n› söyledi: “Listeyi annem de¤il, matematik ö¤retmenimiz yazd›rd›” dedi. “Size toplam kaç lira verece¤imizi ö¤renmek istiyor.”• 39


Türkler’e Rumeli Kap›lar›n› Açan Sar› Saltuk’un Destan› “Bu tarihi mahiyetteki halk roman›, tarih kayna¤› olmak bak›m›ndan çok önemlidir” Prof. Fuat Köprülü

T

ürkler’in Anadolu’ya, daha “Battalname”den gelen izleklerle sonra da Rumeli’ye yerlefl- zenginlefltirilmifl olarak anlat›l›r. mesi s›ras›ndaki gazilerin Irène Mélikoff’un Latin abeceserüvenleri uzun y›llar sa- sine çevirerek genifl bir incelevaflç›lar aras›nda anlat›lagelmifl, bu meyle birlikte bast›rd›¤› “Daniflöyküler “Daniflmentname”, “Sal- mentname” yaz›k ki bugüne detukname” gibi dinsel¤in Türkiye’de yay›mdestans› halk kitaplar›n› lanmam›flt›r. “Battalnaoluflturmufltur. me”yle bafllayan dinBüyük 11’inci yüzy›lda Dasel-destans› yap›tlar diYap›tlar›m›z zi niflmentliler Beyli¤i’ni sinin üçüncü halkas› kuran Daniflment Gazi “Saltukna me”nin ise ile il gi li söylen celer t›pk›bas›m›n›n yan›s›ra Niksar, Tokat, Amasya Latin abecesiyle bas›m› yöresinde halk aras›nda elimizdedir. da anlat›l›yordu. Bunla“Saltukname”, r›n derlendi¤i bir kitap13’üncü yüzy›lda yaflatan yararlanarak Tokat m›fl bir dervifl-gazidir. Kalesi Dizdar› Arif Ali, Konur Ertop Saltuk’u Yunus Emre’nin olaylar›n geçti¤i tarihfleyhi Tapduk Emre’nin ten iki yüzy›l sonra yafleyhi olarak gösterirler. p›t› yeniden kaleme ald›. Sade Yap›t›n “Battalname” ile “Danifldille yaz›lm›fl, yer yer fliirlerle süs- mentname”den ayr›lan önemli yalenmifl bu yap›tta Daniflment Ga- n›, kahraman›n büyük bir tasavvuf zi, Battal Gazi’nin torunu olarak adam› olmas›d›r. Hac› Bektafl Veli, gösterilir. Onun Bi zansl›lar’la, Tapduk Emre, Mevlana onun tan›Haçl›lar’la, Ermeniler’le savafllar›, fl›p görüfltü¤ü din ulular› aras›nda41


Türkler’e Rumeli Kap›lar›n› Açan Sar› Saltuk’un Destan›

Bütün Dünya • fiubat 2007

d›r. Saltuk’u, Hac› Bektafl’›n halifesi olan bir afliret evliyas› sayanlar, Hac› Bektafl taraf›ndan Rumeli’ye fetih ve ‹slam dinini yayma göreviyle gönderildi¤ini ileri sürenler vard›r.

“S

ar› Saltuk” diye bilinen kahraman›n Sinop ya da çevresinde bir yerde do¤du¤u, kalabal›k bir Türkmen boyunun bafl›nda bulundu¤u, Dobruca’da flehit edildi¤i ileri sürülür. Onunla ilgili söylenceler ‹slam dinini yaymak için savaflt›¤›n›, Rumeli’ye geçen savaflç›lar›n bafl›nda yer ald›¤›n›, kerametler gösterdi¤ini aktar›r. Saltuk’un destanda yer verilen seferlerinin K›r›m’dan Habeflistan’a, Avrupa’dan Hindistan’a de¤in uzand›¤› görülür. Yap›tta tarihle söylence iç içedir. Saltuk’un seferleri Kaf Da¤›’na, cinlerin, perilerin, devlerin ülkesine dek uzan›r. Anlat› boyunca sihir, büyü, keramet gibi ö¤eler bol bol yer al›r. Dob ru ca’da ki Baba da ¤›’nda bulunan mezar›ndan baflka birçok yerde Saltuk’a ait oldu¤una inan›lan mezarlar halk›n bu savaflç› din büyü¤üne besledi¤i sevginin göstergesidir. Onun destans› yaflam›n› anlatan yap›t› 15’inci yüzy›l sonlar›nda Ebulhayr Rumi adl› yazar Edirne’de kaleme alm›flt›r. Anlatt›¤›na göre Fatih Sultan Mehmet Akkoyunlu hükümdar› Uzun Hasan’a karfl› sefere ç›karken küçük o¤lu Cem Sultan’› Edirne’yi korumakla görevlendirmifltir. fiehzade bu yörede Sar› Saltuk’la ilgili olarak anlat›lagelen söylencelerle yak›ndan ilgilenmifl, bunlar› bir kitapta top42

lamas›n› Ebulhayr’dan istemifl, o da yedi y›l süren gezileri, derlemeleri sonunda genifl oylumlu yap›t›n› kaleme alm›flt›r. Cem Sultan çok be¤endi¤i bu yap›t› s›k s›k okutup dinlermifl. Padiflah olursa Saltuk’un fethedip k›rk y›l›n› geçirdi¤i anlat›lan Edirne’den baflka yerde oturmamaya söz vermifl! “Saltukname” 15’inci yüzy›l halk düzyaz›s›n›n sade dile ve anlat›ma dayanan sürükleyici bir örne¤idir. fiu öykücük, yap›ttand›r: “Her y›l Server (Sar› Saltuk), Nasrettin’e ve hatununa tuhfeler ve arma¤anlar gönderirdi. Hoca ve hatun dahi dualar gönderirlerdi. Pes bir y›l Server arma¤an göndermedi; onlar dahi duaname göndermediler. Server geri hediye gönderdi. Eyitti: ‘Bizimle dostluk böyle mi olur?’ Pes ol gelen âdeme Hoca eyitti: ‘Beyim siz bilmez misiz kim mesel-i meflhurdur (ünlü sözdür) ki bofl torba ile at tutulmaz, erenler yan›nda hatad›r.’ Pes ol varan âdem eyitti: ‘Bir dua eyle bizlere, bir mut (bir a¤›rl›k birimi) bu¤day getirelim.’ Hoca ‘Bir kile olsun hemen haz›r olsun, erenler duay› haz›ra ederler; gaibe gülbang ederler, veresiya dua olmaz’ dedi. Ol flah›s vard› bu¤day ald›, geldi. Hoca dualar eyledi. Ol kiflinin mal› flöyle vafir (bol) oldu kim r›zk›n›n hesab›n bilmezdi.”

S

altuk’un yaflad›¤› olaylar, Selçuklu dönemi olaylar›d›r. Ancak Ebulhayr’›n Osmanl› döneminde kaleme al›p bir Osmanl› flehzadesine sundu¤u yap›t›nda Osmanl› devletini yücelten sayfalar bulunmaktad›r.

Osman Bey’in ba¤l› oldu¤u Kay› soyunu öteki O¤uz boylar›ndan üstün görür. Selçuklular’dan sonra bozulan siyasal birli¤i sa¤lamak için tüm beylerin Osman Bey’e ba¤lanmas›n› ö¤ütler. Osmanl› Devleti’nin parlak gelece¤iyle ilgi öngörülerde bulunur.

D

estanda Saltuk’un Osman Bey’i Edirne’ye davet ederek ona kuflak ba¤la¤›, ak sar›k, muska, mus haf vere rek tüm gazi le rin onun çevresin de toplanmas› n› sa¤lad›¤› anlat›l›r. Sar› Saltuk düflünde Fatih Sultan Mehmed’in ‹stanbul’u alaca¤›n› görür, bu kentin art›k ahirete de¤in Türkler’in elinde kalaca¤›n› anlat›r. “Saltukname”de anlat›lan birçok olay, “Battalname”yi an›msat›r. Battal’›n soyundan geldi¤i ileri sürülen kahraman›n ad almas› da böyle izleklerden biridir: fierif H›z›r adl› savaflç› dervifl, H›ristiyan pehlivan Elyon’u yenerek ‹slam dinine girmesini sa¤lam›fl, ona ‹lyas-› Rumi ad›n› vermifltir. O da fierif’e “kuvvetli er” anlam›na gel di ¤ini söyleyerek “Saltuk” diye adland›r›r. “Saltukname”ye göre Saltuk, Sinop’taki Türkmen beyinin o¤ludur. Üç yafl›ndayken babas›n›n öl dürül me siy le ye tim kalm›fl, hem güçlü bir savaflç› hem derin bir din bilgini olarak yetiflmifltir. Düflünde gördü¤ü Battal Gazi’nin onu gönderdi¤i bir ma¤arada ‹ran’›n tarihi kahraman› Dahhak’›n k›l›c›na, giysilerine, Hz. Davut’un z›rh›na, Hz. ‹shak’›n kemendine, at›n›n z›rh›na, Hz. Peygamber’in amcas› Hamza’n›n

silahlar›na sahip olur. Darda kald›¤›nda H›z›r ona Hz. Ali’nin bindi¤i bir at› getirir. Bu at suda yürür, havada uçar! Saltuk elinde karg›s›, iki yan›nda iki aslanla, çevresini titreterek yürümektedir. Elinde tafl›d›¤› mermer sütunla düflmanlara sald›r›r. Hurma a¤ac›ndan yap›lm›fl bir k›l›c› vard›r, bununla kafirleri “h›yar gibi” do¤rar! H›z›r onun en büyük yard›mc› s› d›r. Ya k› la ca ¤› bir s›ra da onun yard›m›yla ateflten kurtulmufltur. Verdi¤i elmay› yiyerek yabanc› halklar›n dilini konuflma ya bafl la m›fl, on dan Hz. ‹sa’n›n okudu¤u duay› ö¤renerek bir ölüyü diriltmifl, böylece bir H›ristiyan kentinin halk›n›n Müslüman olmas›n› sa¤lam›flt›r. Hz. Peygamber’i düflünde görerek ondan emirler al›r, onun gösterdi¤i yolda hareket eder. ‹slam dininin Avrupa’ya yay›lmas›n›n bafllang›ç yeri say›lan Edirne’yi de böyle bir düflten sonra ele geçirir. Dünyan›n bir yüzük gibi oldu¤unu, yüzü¤ün ortas›nda Edirne’nin bulundu¤unu, buray› alan›n dünyaya egemen olaca¤›n› söyler. Edirne kalesinde Sar› Saltuk’un ak tülbentten bayra¤› dalgalan›r.

S

altuk’un serüveninde pek çok da do¤aüstü varl›k yer al›r. Bunlar yer alt›nda, gökyüzünde, denizde Saltuk’un karfl›s›na ç›kar. Aralar›nda yar› hayvan yar› insan yar›t›klar bulunmaktad›r. Çok yüksek bir da¤da, ‹skender’in yapt›rd›¤› surlar›n (Çin Seddi) kuflatt›¤› ülkede yaflayan Yecüç Mecüç kavmi, Saltuk’un sa43


Bütün Dünya • fiubat 2007

Da¤›’na yolculu¤u s›ras›nda köpek-adamlarla (‹t Barak) karfl›laflm›flt›r. Burada “Simurg-u Anka” denilen kuflun yavrular›n› ejderden kurtard›¤› için onun yard›m›yla Atefl Da¤›’n› aflarak yeryüzüne ulaflabilir.

“S

altukname”de anlat›lan serü ven ler ara s›nda kahraman›n Rumeli seferleri, K›r›m, Habeflistan, Hindistan, Türkistan, Frengistan seferleri yer al›r. Sar› Saltuk ölümsüzlü¤ü sa¤layan ab›hayat› bulmufl ancak ondan yararlanamam›flt›r. Düflünde k›rk keramet gösterece¤ini, bunlardan sonuncusunun ölümüne iflaret edece¤ini ö¤renmifltir. Sonuncu kehanetinde kurumufl bir a¤ac› yeflertirse Müslüman olaca¤›n› söyleyen bir Yahudi’yle karfl› karfl›ya gelmifltir. A¤ac› yeflertir ancak düflü de gerçekleflmekte gecikmez: Bir düflman fedaisinin hançeriyle yaralan›r, az sonra da ölür. Vasiyetine uyularak onun için oniki tabut yap›l›r. Biri Babaeski’deki tekkesine gömülür. Ötekiler onun ad›n› taflayacak baflka

mezarlardaki yerlerini al›r. “Saltukname” 15’inci yüzy›l›n sade düzyaz›s›yla oluflturulmufl, sürükleyici bir halk kitab›d›r. Destanda anlat›lanlar aras›nda tarih ve co¤rafya bilgisine uymayan pek çok ö¤e vard›r. Anlat›y› kulaktan dolma bilgiler, Ortaça¤ ‹slam dünyas›n›n halk inan›fllar› yönlendirir. Kahraman›n Kaf Da¤›’na, fiahmaran’›n ülkesine Afrika’da Cinistan ülkesine yolculuklar› bafltan bafla masal ö¤eleriyle doludur. Ancak yap›t, Türkler’in 9 yüzy›l önce Anadolu’da, Rumeli’de, K›r›m’daki tarihleriyle, yaflamlar›yla ilgili pek çok veriyi de günümü ze ta fl›maktad›r. Prof. Fuat Köprülü Saltukname’yi de¤erlendiririken “Yaln›z edebiyat tarihi veya din tarihi bak›mlar›ndan de¤il, genellikle Anadolu tarihinin çok karanl›k bir dönemini ö¤renmek bak›m›ndan da” ne denli büyük önemi oldu¤unu örnekler göstererek kan›tlam›flt›r. Günümüze ulaflan metinde diliyle, anlat›m›yla, zengin söz da¤arc›¤›yla Eski Anadolu Türkçesi’nin oldu¤u denli, halk anlat› sanat›n›n da bir zaferi görülür.•

Okulun ilk günü annesiyle gelen çocu¤a ö¤retmeni, babas›n›n ne ifl yapt›¤›n› sordu. “Babam büyük bir bal›kç›d›r” dedi çocuk. O¤lunun bu yan›t› üzerine flafl›ran anne, ö¤retmene bunun do¤ru olmad›¤›n› söyledi: “Eflim borsac›d›r, efendim” dedi. “O¤lum size babas›n›n neden bal›kç› oldu¤unu söyledi, anlayamad›m.” Sonra o¤luna döndü, neden böyle söyledi¤ini sordu. Çocuk da flafl›rm›flt›: “Babam gerçekten de büyük bir bal›kç› de¤il mi, anne?” diye sordu. “Her akflam eve geldi¤inde o zaman neden hep ‘Bugün yine büyük bir bal›k yakalad›m’ diyor?..”• 44

Hikmet aya¤›nda top sayd›rm›flt›, bizim yöneticilerimiz de Hikmet’in cebine 5 bin lira para ak›tm›fllard›, avans niteli¤inde... Hikmet’i Ankara’da bir daha göremedim. Aç›kgöz garson yaflam›n›n en büyük bahfliflini alarak belki de bir baflka kentte, yeni bir ifl yaflam›na ad›m›n› atm›flt›r.

Yorumu Siz Yapmal›s›n›z...

1

970’li y›llarda Ankara, trans‹flte böylesine hareketli günlefer ay› temmuzda çok renkli rin birinde mektuba benzer bir olurdu. Anadolu’nun futbol not alm›flt›m. Gazeteye geldi¤imkalbi baflkentte atar, bu at›fl de sekreter bayan masama koyo dönemin e¤lence merkezi mufltu. Notu, Mustafa Anlaro¤lu Gençlik Park›’nda turlad›ktan son- ad›nda birisi b›rakm›flt›. Birlikte ra çay bahçelerinin g›c›rAdana Lisesi’nde okududayan tahta sandalyeleri¤umuzu belirtiyor, mene otururdu. Paral› ve mur olan babas›n›n ataSporun a¤z› iyi laf yapan, ülkemas› nedeniyle AdaDünyas› nin çeflitli kentlerinden na’dan ayr›ld›¤›na iflaret gelmifl profesyonel taederek sonra da iste¤ini k›mlar›n amatör yöneticis›ral›yordu. Anadolu’da, leri ise bu bahçelerin en “....” tak›m›n›n transfer önemli konuklar› olarak komitesi baflkan› olarak caka satarlard›. YöneticiAnkara’ya futbolcu transler tavflan kan› çaylar› fer etmeye geldi¤ini ve yudumlarken, bacak arailk olarak fiekersporlu lar›na s›k›flt›rd›klar› bond Hikmet’le anlaflt›klar›n›, Metin tipi çantalar›n içine istif bugün Ulus semtinde Gören edilmifl paralar›n harareti bulunan “...” noterde sasanki d›flar›ya vurur, koat 16:00’da sözleflme yanuflmalar› bal zerrecikleri biçimi- pacaklar›n› söylüyordu. Mektubu ne dönüflürdü. Transfer pazar›n›n, yar›da kestim, akl›ma fiekersporlu bu denli hareketlili¤i baflkentli Hikmet tak›ld›. Bu addaki futbolspor yazarlar›n› da transfer ay›n›n cuyu yeflil beyazl› forma alt›nda en önemli merkezini denetim al- bir türlü netlefltiremedim. Mektut›nda tutmalar›n› gerektirirdi. bun sahibi Anlaro¤lu’nun son sa45


Bütün Dünya • fiubat 2007

t›rlar› ise daha da ilginçti. Futbolcu Hikmet’i 19 May›s Stad›’n›n yan›nda bulunan ve amatör sporculara hizmet veren d›fl sahalara götürerek denemifllerdi.

H

ikmet aya¤›nda ve kafas›nda tam 120 kez topu yere düflürmeden z›platm›flt›. Önemlisi, Adana Lisesi’nden s›n›f arkadafl›m, “F...” tak›m›n›n transfer komitesi baflkan› Anlaro¤lu deneme s›ras›nda birilerinin yanlar›na geldi¤ini, fiekersporlu Hikmet’i kaç›rmamalar› için ›srarc› olduklar›n› da belirtiyordu. Ve benden iste¤i vard›, Anlaro¤lu’nun... Bu önemli transferi, tiraj› çok yüksek bir gazetenin, spor sorumlusu arkadafl›n›n fotograflarla süslenen bir haber biçimine dönüflmesini istiyordu. Bu onun için, profesyonel bir tak›mda amatör bir yönetici olarak bir gurur belgesi olarak saklanacakt›, çocuklar›na de¤in uzanan... Foto muhabiri arkadafl›m Tuncer Tu¤cu ile birlikte Ulus semtinde bulunan noterin merdivenlerini üçer befler ç›karak girifl kap›s›na geldi¤imiz de saat tam 16:00’yd›. Arkadafl›m Anlaro¤lu ile futbolcu Hikmet’in kararlaflt›rd›klar› randevu saatiydi. ‹çeri girdim, koltukta oturan birisinin kollar›n› açarak bana do¤ru sevgiyle geldi¤ini görünce, bunun Adana Lisesi’nden s›n›f arkadafl›m olabilece¤ini tahmin ettim, öyleydi de... Ancak ben, y›llar›n soldurdu¤u belle¤imin an›msama kanal›na s›n›f arkadafl›m Anlaro¤lu’nu bir türlü sokamad›m. Onun anlatt›klar› bir masal denizinin derin sular›nda gömülüydü. Do¤rusu çekip 46

ç›karamad›m. Birkaç an›y› zorlukla yaflayabildim, kopuk kopuk... Futbolcu Hikmet’i sordum, henüz gelmedi¤ini söyledi. Beklemeye koyulduk birlikte... Hikmet’in gelifl saati randevunun ötesine sarkmaya bafllay›nca, yönetici, transfer komitesi bafl ka n› Anlaro¤lu’nun s›k›nt›s› da artt›. Noter kap›s›n›n her aç›l›fl›nda, s›n›f arkadafl›m›n k›sa süreli panik ataklar yaflad›¤›n›n ay›rd›ndayd›m. Bir süre böylece oturduk. Anlaro¤lu’nun gözleri bir gözetleme kulesi gibi görevini sürdürürken... Ve sonra “F...” tak›m›n›n yöneticisi Anlaro¤lu’nun ›fl›ldayan gözleri, “‹flte geldi” diyerek sevinç 盤l›klar›na kar›fl›verdi. Benim oturma pozisyonum noterin girifl kap›s›na s›rt›m dönük biçimdeydi. Bafl›m› çevirmeden, geleni görebilmem olas› de¤ildi. Bafl›m› çevirdim, gözlerime inanamad›m. Gelen Hikmet bizim Hikmet’ti. Recep Özgen Çay Bahçesi’nin ünlü garsonu Hikmet’ti bu... As›l ad› Ali Hikmet’ti ama onu tüm müflteriler Hikmet olarak ça¤›r›rlard›. Garson Hikmet’in meslek deneyimi çok parlakt›. Befl bardak çay› tek eliyle tafl›r, meflrubatlar› açacak kullanmadan parmaklar›na s›k›flt›rarak açard›. Hikmet bu becerileriyle adeta övünürdü.

H

ikmet’le göz göze geldi¤imizde, kin ve nefretini doruklara tafl›d›¤›n›n ay›rd›ndayd›m. Garson Hikmet son bir kez daha içinden geçirip saçacaklar›n› püskürmeden arkas›n› döndü ve koflar ad›mlarla noterden ayr›ld›. Bizim yönetici Anlaro¤lu’nun hüznü “Tuh en iyi

Yorumu Siz Yapmal›s›n›z...

oyuncuyu kaç›rd›k” sözlerine kar›fl›rken... Durumu zaman geçirmeden s›n›f arkadafl›ma anlatt›¤›mda, arkadafl›m›n etkili ve uzun bir flok geçirdi¤ini gördüm. Hikmet’in bir futbol fanati¤i oldu¤unu, aya¤›nda ve kafas›nda iyi top sektirdi¤ini, ikinci ve üçüncü kez tüm ayr›nt›lar›yla anlatt›m. Anlaro¤lu anlad› m› bilemiyorum... Çünkü, flokun etkisi solgun bir yüzü, sararan bir duvarla örtüfltürüyordu. Hikmet aya¤›nda top sayd›rm›flt›, bizim yöneticilerimiz de Hikmet’in cebine 5 bin lira para ak›tm›fllard›, avans niteli¤inde... Hikmet’i olaydan sonra Ankara’da bir daha göremedim. Aç›kgöz garson yaflam›n›n en büyük bahfliflini alarak belki de bir baflka kentte, yeni bir ifl yaflam›na ad›m›n› atm›flt›r. Olay›n bir baflka boyutu ise Türk sporunda çok önemli bir konuya bir kez daha genifl aç›lardan bakmay› gerektiriyordu. Bu gereksinim, s›n›f arkadafl›m sevgili Anlaro¤lu’nun yaflanan bu olay-

dan sonra bana yazd›¤› hüzün verici mektubun san›r›m sat›r aralar›nda gizliydi: “Sevgili arkadafl›m... Yöneticilik bizim iflimiz de¤il... Hatta birçok kiflinin de ifli olmamal›. Yaflad›¤›m kentteki insanlara, önemlisi eflime ve delikanl›l›¤a do¤ru yürüyen çocuklar›ma rezil olmad›¤›m için sana çok fley borçluyum. Art›k maçlara bile gitmiyorum. Bu olay bana manevi aç›dan çok a¤›r, maddi taraftan faturas› befl bin lira yazan bir ders oldu. Ve bu konuyu bir yerde anlat›rken ya da günün birinde yazma gereksinimi duyarsan lütfen kentimizin ve tak›m›m›z›n ve özellikle benim ad›m› belirtme ya da akl›ndan geçen sanal isimler kullan. (Öyle yapt›m, M.G.) Çok daha önemlisi, benden söz ederken, kuraca¤›n tümcelerde ad›m›n önüne ya da arkas›na ya da baflka bir yerine, enayilik içeren kelimeleri lütfen seçme...”• MetinGoren@butundunya.com.tr

Denizafl›r› bir ülkede yeni avukat olan bir genç, baroya üye olmak için s›nava girmiflti. S›nav kurulu üyeleri kendisine, çözümü çok zor bir dava konusu anlatt›lar, kurul baflkan› da genç avukattan bu davan›n çözümünü istedi: “Bir kifli gelip, sizden bu davay› alman›z› isteseydi, ne yapard›n›z?” diye sordu. Genç avukat çözmesi olanaks›z bu dava karfl›s›nda bir görüfl bildirmekte önce zorland›, sonra birden kendi toparlad›: “Önce yüklü bir miktarda avans al›rd›m” dedi. “Görüflümü ise ondan sonra aç›klard›m.” Kurul baflkan›, üyelerle bak›fl›p, karfl›l›kl› gülümsedikten sonra kurulun ortak karar›n› aç›klad›: “Bravo, sizi kutlar›z” dedi. “Oybirli¤i ile karar verdik, s›nav› kazand›n›z.”• 47


“Dünyan›n Eski Harikalar›”ndan ikisi bugünkü Türkiye’de yer al›yordu.

Dünyan›n Yedi Yeni Harikas›n›n Seçimi

K

imi zaman çok fazla liste yapt›¤›m› düflünürüm. Adres listesi, al›nacaklar listesi, telefon numaras› listesi, yap›lacaklar listesi ve listeler listesi... Ça¤lar öncesine bak›l›rsa, liste yapmak modern ça¤›n gelifltirdi¤i bir fley de¤il. Uzun süredir var olan bir al›flkanl›k. Ben nas›l bir gün ziyaret etmek istedi¤im yerlerin listesini yap›yor-

sam, 2000 y›l› aflk›n bir süre önce Akdeniz Bölgesi’nde yaflayanlar da ayn› fleyi yap›yorlard›. ‹lk ça¤lar›n en ünlü listelerinden biri “Dünyan›n Eski Harikalar›”. Temelinde turistlere ulafl›labilir uzakl›ktaki önemli yerleri tan›tan bir k›lavuz niteli¤i tafl›yan liste ‹Ö 200 y›l›nda mühendis Philon taraf›ndan tasarlanm›flt›. ‹lk belgesi ‹Ö 140 y›l›nda Antipater taraf›ndan yaz›lan 49


Bütün Dünya • fiubat 2007

ve konusu insan yap›m› bu s›ra d›fl› yap›lar olan bir fliirdi.

Liste çeflitli kültürleri yans›tan 21 adaydan olufluyor. Tümü insan yap›m›, 2000 y›l›ndan önce istede yedi yer bulunuyor- tamamlanm›fl ve yeterli derecede du; ‹skenderiye Feneri, Ar- korunmufl durumda olan yap›lar. temis Tap›na¤›, Zeus Hey- 77 adaydan indirgenen ve finale keli, Rodos Heykeli, Ba- kalan 21 aday, UNESCO eski bil’in Asma Bahçeleri, Halikarnas baflkan› Prof. Dr. Federico Mayor Mozolesi ve Gize Piramitleri. Bu- baflkanl›¤›ndaki uluslararas› bir gün aralar›ndan yaln›zca Gize Pi- uzmanlar kurulu taraf›ndan seçilramitleri ayakta. Türkiye s›n›rlar› di. 21 “Yeni Harika” finalisti araiçindeki bu eski harikalardan iki- s›nda Türkiye’den de bir yap›t si, Artemis Tap›na¤› (Efes) ve var: Ayasofya. Halikarnas Mozolesi (Bodrum) Öteki yirmi aday, alfabetik s›özgün durumlar›n› kaybedip za- rayla flöyle: Akropolis (Yunanismanla yok oldular. tan), Angkor Ta p›na¤› Kuflkusuz yeni bir lis(Kamboç ya), Colo seum tenin zaman› geldi de Bir Baflka (‹talya), Çiçenitza -Yucageçti bile. En az›ndan tan (Meksika), Çin Seddi Bak›fl Bernard Weber öyle dü(Çin), Easter Heykelleri flünüyor. Weber yeni lis(fiili), Elhamra Saray› (‹stenin, “Eski Harikalar” pan ya), Eyfel Ku lesi fikrini tek bafl›na ortaya (Fransa), Gize Piramitleri atan Philon gibi yaln›zca (M›s›r), Kremlin Saray› bir kifli taraf›ndan belir(Rusya), Kur tar›c› ‹sa lenmemesi gerekti¤i kaHeykeli (Brezilya), Kyon›s›nda. Listeyi tüm dünmizu Tap›na¤› (Japonya), Cheryl yan›n oylar›yla belirleMachu Picchu Harabeleri mesini istiyor. Eski bir Tanr›verdi (Peru), Neuschwanstein fikri teknolojiyle birlefltiKalesi (Almanya), Özgürrerek internet ve telefon lük An›t› (ABD), Petra arac›l›¤›yla yürütülen iddial› bir Antik Kenti (Ürdün), Stonehenge kampanya bafllatt›. “Dünyan›n Harabe leri (Britanya), Sydney Yeni 7 Harikas›” için her yerden Opera Binas› (Avustralya), Tac herkes oy kullanabiliyor. Mahal (Hindistan) ve Timbuktu Weber bunun dünya çap›nda Kenti (Mali). Yaln›zca, modern yap›lan ilk ve en büyük oylama Kahire kenti d›fl›nda yer alan Gize oldu¤unu söylüyor. 6 Temmuz Piramitleri’nin tarihe hem yeni 2007’de yar›flma sona erdi¤inde hem de eski harika olarak geçme 100 milyon kiflinin oy kullanm›fl olas›l›¤› var. olmas›n› umut ediyor. MilyonlarBernard Weber bu eflsiz proca kifli çoktan oy kulland› bi- jeyle, düzenli bak›m ve onar›m le. “Yeni 7 Harika” özel olarak gerektiren kültürel hazineleri koseçilen bir tarihte (07.07.07), 7 ruman›n önemine dikkat çekmek Temmuz 2007’de aç›klanacak. istiyor. Bu nedenle, kültürel çe-

L

50

Yar›flma gelirleri 2001 y›l›nda Taliban rejimi taraf›ndan y›k›lan, Afganistan’daki Bamiyan Buda Heykeli’nin yeniden yap›lmas› gibi restorasyon projelerinde kullan›lacak. flitlili¤i art›rmak ve desteklemek amac›yla 2001 y›l›nda ‹sviçre’de bir vak›f kurdu. Dünya çap›ndaki oylamadan elde edilen gelirin yar›s›, aralar›nda Türkiye’nin de bulundu¤u uluslararas› toplumun karfl› ç›kmas›na karfl›n Afganistan’daki Taliban rejimi s›ras›nda y›k›lan Bamiyan Buda Heykeli’nin yeniden yap›lmas› gibi yenileme projelerine ayr›lacak. Da¤›n ete¤inde 53 metre uzunlu¤undaki Buda heykeli yaklafl›k 1500 y›l önce yap›lm›fl, 2001 y›l›nda ise dinamit ve roketatarlarla yok edilmiflti. Neyse ki Ayasofya’n›n kaderi bunun tümüyle tersi. Tarihi boyunca sürmekte olan koruma ve ona r›m çal›fl mala r› sa ye sin de Ayasofya görülmeye de¤er ola¤anüstü bir kültürel yap›t. Yirmibir finalist aras›nda ona da yer verilmesinin öncelikli nedeni “muhte-

flem tarihi”. Kilise olarak yap›lan ve daha sonra camiye dönüfltürülen yap›, flu anda herkese aç›k bir müze. ‹nanç ve sayg›y› simgeleyen Ayasofya benim düflünceme göre özel bir oyu hak ediyor; çünkü o bugün her zamankinden daha fazla gereksinim duydu¤umuz anlay›fl ve iletiflime uzanan bir köprü.

1

3 Eylül 2006 günü “Yeni 7 Harika” dev balonu, dünya ça p›nda dik kat çekmek amac›yla Ayasofya’n›n üstünde havaland›. O zaman ‹stanbul’u ziyareti s›ras›nda Bernard Weber, “Türkiye’nin en büyük simgelerinden biri olan Ayasofya, Dünya n›n Yeni Yedi Ha rikas›’ndan biri olabilmek için deste¤inizi bekliyor” diye konuflmufltu. “Oy kullan›n ve kulland›r›n!” Oy kullanman›n en iyi yolu 51


‹ki bölümden oluflan bu dizimizde, insanl›¤›n evrimine katk›da bulunan kiflilerin önce, “insansal özelliklerini yans›tan yaflam öyküleri”ni sunuyor, sonra da ileriki sayfalar›m›zda, bu kiflinin insanl›¤a katk›s›n› aç›kl›yoruz.

On Yafl›nda Kilisede Org Çalan Sanatç›

Ayasofya, “Dünyan›n Yeni 7 Harika”s›n› belirlemek için yap›lan dünya çap›ndaki oylamada 21 finalistten biri. www.new7wonders.com internet sitesine girmek. Sayfan›n üst solundaki “Vote” bölümüne t›klayarak daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Aç›lan sayfada sa¤ üstte yer alan Türk bayra¤›na t›klayarak oy verme ile ilgili bilgilere ulaflabilirsiniz.

T

elefonla oy kullanman›n ayr›nt›lar› belirtilse de, verilen numaralardan hiçbirine flimdiye dek ulaflamad›m. Bu nedenle, daha kolay ve h›zl› bir yöntem olan internet yoluyla oy kullanman›z› öneririm. Seçeneklerden biri ücretsiz üye olmak ve yedi aday için oy kullanmak, ötekisi ise iki dolar ödeyerek (yap›tlar›n korunmas›nda kullan›lmak üzere) bir aday için oy kullanmak ve karfl›l›¤›nda sertifikaya sahip olmak. Belki de “Neden oy kullanay›m ki?” diye düflünebilirsiniz. 52

Bu liste genel olarak kabul görecek mi, yeni ansiklopedilerde ve okul kitaplar›nda yer alacak m›? Bilmiyorum; ancak dünya çap›ndaki ilk oylaman›n bir parças› olmak e¤lenceli. Bunun ötesinde, oy kulland›¤›n›zda tarihe katk›da bulunuyor ve kültürel miras›m›za de¤er vermifl oluyorsunuz. Oylama tüm k›talardan ve kültürlerden kiflilerin oylar›n› içeriyor; çeflitlili¤imize sayg› göstermek, daha huzurlu ve bar›fl dolu bir dünyaya katk›da bulunmak için bizi biraraya getiriyor. Sonuç ne olursa olsun, Ayasofya’n›n son 21’e kalmas› Türkiye için gurur verici ve 7 Temmuz günü “Dünyan›n Yeni 7 Harika”s›ndan biri olmas› ise daha da mükemmel. Öyle bir durumda bu oylamaya tüm dünyan›n kat›ld›¤›Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr

Henüz 10 yafl›nda olmama karfl›n Roncole Kilisesi’nde pazar ayinlerinde org çalmaya bafllad›m. Her hafta pazar günü Busseto’dan Roncole’ye gelip ayinde org çal›yor ve sonra da tekrar Busseto’ya dönüyordum. Ya¤mur, kar, f›rt›na demeden her hafta bu yolculu¤u yap›yordum; çünkü müzi¤i çok seviyordum. arih bilgilerimizi an›m- sevecen biriymifl. ‹kisi k›sa zasayacak olursak, 19’un- manda anlafl›p evlenmifller. Bu cu yüzy›l›n bafllar›nda, mutlu birliktelik henüz birinci boyunlar›na tutsakl›k zinciri ge- y›l›n› doldurmadan, 10 Ekim çirilmifl ‹talyan halk›, özgürlük 1813’te ben do¤muflum. özlemiyle ç›rp›n›p duruyordu. “Ne annem ne babam ne Önce III. Napolyon ordular› ül- çocuklu¤unda ne de gençli¤inkemizi istila etmifl, ard›ndan da de müzikle hiç ilgilenmemifller. Avusturya ve Rusya, Kuzey ‹tal- Yani ben müzisyen bir aileden ya’y› ele geçirmiflti. Ülke s›k›nt› gelmiyorum. Ama henüz bebekiçindeydi; ama bir tarafken müzi¤e gösterdi¤im tan da insan›n do¤as› ilgi her ikisinin de flaflgere¤i, yaflam sürüyorl›kla kar›fl›k ilgisini ‹nsanl›¤a k›n du. ‹flte bu kar›fl›k günçekmifl ve beni bu koAdanan ler de, Parma ken ti ne nuda, parasal olanaklayak›n Le Roncole köYaflamlar r›n›n elverdi¤i ölçüde yünde küçük bir han sonuna dek destekleiflletmekte olan babam meye karar vermifller. Carlo, kimseye gereksi“Henüz alt› yafl›ma nim duymadan geçinip girmifltim ki babam bagidiyormufl. na, elden düflme de olsa “Bu iyi kalpli, alçakbir piyano sat›n ald›. Cigönüllü ve çal›flkan inlas› gitmifl, tufllar› sararsan›n karfl›s›na Tanr› bir m›fl piyano eve geldi¤i Yücel gün güzel Marianni’yi gün ne denli sevindi¤iAksoy ç›karm›fl. O da çal›flkan, mi bugün gibi an›ms›yoiyi kalpli, merhametli, rum. Müzi¤e duydu¤um

“T

53


Bütün Dünya • fiubat 2007

ilgiyi çok iyi bilen kilisenin orgcusu Baistro da bana hiçbir ücret almadan ders vermeyi kabul edince, zaman geçirmeden çal›flmaya bafllad›k. Dersler ola¤anüstü güzel ve keyifli gidiyordu. ¤ret menimin dedi ¤i ne göre inan›lmaz bir geliflim göste rip onu ve çevremdekileri flaflk›nl›k içinde b›rak›yordum. Derslere bafllayal› henüz bir y›l olmufltu ki Baistro babam› ça¤›rtarak ona flöyle dedi: “‘Bu çocu¤a benim aktaracak bilgim kalmad›; daha da gerçe¤i o beni geçti. Onu Busseto’ya göndermeni öneririm.’ “Busseto, hem Roncole’ye yak›n bir kent hem de konser salonu, orkestras› ve tiyatrosuyla büyük bir sanat merkeziydi. “Daha önce de söyledi¤im gibi, babam benim için her türlü fedakârl›¤› yapmaya haz›rd›. Zaman kaybetmeden Busseto’ya gidip derslere bafllad›m. Burada da çok baflar›l› olmufltum. Piyano çalmay› da ilerletmifltim. Öyle ki henüz 10 yafl›nda olmama karfl›n Roncole Ki li se si’n de pa zar ayin le rin de org çalmaya bafllad›m. Her hafta pazar günü Busseto’dan Roncole’ye gelip ayinde org çal›yor ve sonra da tekrar Busseto’ya dönüyordum. Ya¤mur, kar, f›rt›na demeden her hafta bu yolculu¤u yap›yordum; çünkü müzi¤i çok seviyordum. “Babam her ne kadar beni parasal yönden desteklese de, geçim s›k›nt›s› çekti¤ini duyumsuyordum. Babama nas›l yard›mc›

“Ö

54

olurum da yükümü hafifletirim diye kara kara düflünürken Tanr› yard›m›ma yetiflti. “Babam›n Busseto’da al›flverifl yapt›¤› toptanc› tüccar Antonio Barezzi müziksever biriydi. Kendisi de flüt ve klarnet çal›yor ve de ilçenin flarmoni derne¤inin baflkanl›¤›n› yürütüyordu. Afl›r› iyiliksever biri olan Barezzi, yetene¤imi ve çal›flkanl›¤›m› biliyordu. Benim ve dolay›s›yla babam›n parasal yönden s›k›nt›da oldu¤umuzun da ay›rd›ndayd›. Bir gün beni yan›na ça¤›rarak flöyle bir öneride bulundu: “‘Derslerinden arta kalan zamanda ma¤azamda çal›flacaks›n. Bunun karfl›l›¤›nda benim evimde yatacak, yiyip içeceksin. Ayr›ca k›z›m Margherita için eve gelen ö¤retmenlerden sen de Latince ve müzik dersleri alacaks›n. Kabul ediyor musun?’ “Öneriyi hiç düflünmeden kabul ettim ve hemen Barezzilerin evine tafl›nd›m. Sanki ailenin bir üyesi olmufltum. aflant›m Sinyor Barezzi’nin söyledi¤i gibi ak›p gitmeye bafllad›. Bofl zamanlar›mda ma¤azada çal›fl›yor, evde ise Latince ve müzik dersleri al›yor dum. Margherita müzik konusunda çok yetenekliydi. Onunla birlikte piyano çal›fl›yor, küçük besteler yap›yorduk. K›sacas›, günlerim mutlu, huzurlu ve müzik dolu geçiyordu.” Birçok yap›t›n›n yan›s›ra, birbirinden muhteflem 30 kadar opera bestelemifl bu ünlü ‹talyan bestecinin yaflam öyküsünü kald›¤›m›z yerden sürdürece¤iz. Lütfen

Charles Richter 1927’de Pasadena’daki sismoloji laboratuvar›na araflt›rma asistan› olarak girdi. Deprem bilimi henüz emekleme aflamas›ndayd›; ancak sorun büyük ve acildi. Richter bu dönemde depremlerin çok duyarl› aletlerle kaydedilmesi ve kaydedilen bu bilgilerin de¤erlendirilmesiyle ilgili araflt›rma ve gelifltirme çal›flmalar› yap›yordu.

Charles Richter ve... Richter Ölçe¤i

“Y

•Derleyen: Sema Tülay Ertekin - Bütün Dünya•

P

asadena, California’da 1933 y›l›n›n Mart ay›nda bir akflamüstü, sismoloji laboratuvar›nda çal›flan 33 yafl›ndaki Charles Richter ifl ç›k›fl› arkadafllar›yla satranç oynamaya gidecekti. Asl›nda araflt›rma laboratuvar›ndaki bu ifline devam edip etmeyece¤inden de emin de¤ildi. Saat tam 17:54’te birden alt›ndan yer kayd›, bafl› döndü, bu-

lundu¤u bina, kayal›klar üzerinde olmas›na karfl›n, sallanmaya bafllad›. Hemen sismograf›n bafl›na kofltu, koordinatlar› belirlemeye ça l›fl t›; an cak ba fla rama d›. Merkez üssü yak›ndaki Long Beach kenti olan deprem tüm aletleri bozmufl, ifle yaramaz duruma ge tir mifl ti. Dep re min Pasa de na’dan uzakl›¤›n› kestirebilmek için artç›lar› beklemeye bafllad›55


Charles Richter ve... Richter Ölçe¤i

Bütün Dünya • fiubat 2007

lar. Olanlar olmufl, Long Beach’de binalar çökmüfl, yang›nlar ç›km›fl, doktorlar, polisler ve tüm yard›m ekipleri yollara düflmüfltü.

L

ong Beach depremi Richter için bir dönüm noktas› oldu. Depremi yaflad›; yaflarken de bilgisizli¤in insanlar› ne duruma getirdi¤ini, panik ve kötü yap›lar›n ölümlere neden oldu¤unu gördü. Art›k bundan

sonraki yaflam›nda bu yolda yürümeye karar verdi. Böylece tüm zamanlar›n en ünlü sismologu olacakt›. Charles Richter’in çocuklu¤u psikolojik sorunlarla geçmiflti. Boflanman›n seyrek ve ay›p oldu¤u dönemlerde anne ve babas› iki kez evlenip boflanm›fllard›. Charles ilk e¤itimini Ohio’nun k›rsal›nda, annesinin yan›nda özel ö¤retmenlerden alm›flt›. 1909’da annesiyle bir56

likte California’daki dedesinin evine göç ettiler. Hem sa¤l›¤› bozuk hem de ailesinden fazla ilgi görmeyen bir çocuktu. Okudu¤u lisede ise baflar›l› oluyor, hatta Stanford Üniversitesi’ne girebilecek notlar al›yordu. Fakat psikolojisi çok bozuktu. Kiflisel sorunlar›na karfl›n Stanford Üniversitesi’nden 1920’de fizik dal›nda lisans diplomas› ald›. Ayn› dalda lisansüstü e¤itimine bafllad›ktan bir y›l sonra Los Angeles’de hastaneye yatt› ve psikolojik tedavi gördü. Tedaviden sonra bir süre, kendini akademik çal›flmalara haz›r duyumsay›ncaya dek, ufak tefek ifllere girip ç›kt›. Bu dönemde yüzlerce fliir yazd›. Biriktirdi¤i paralarla da “California Institute of Tech no logy”ye (Caltech) girerek lisansüstü e¤itimine devam etti. Kendini daha iyi ve güçlü duyumsuyordu. Doktora çal›flmalar›n› da baflar›yla tamamlamas›na karfl›n, içindeki ses flair olmas›n› istiyordu. Charles’›n çocuklu¤unun belirgin an›lar›ndan biri de 1906 San Francisco depremiydi. Alt› yafl›nda ve Ohio’da oldu¤u için depremi yaflamam›flt›. Ancak annesinin anlat›m›ndan gazete ve dergilerde gördü¤ü y›k›m fotograflar›ndan çok etkilenmiflti. Çok fliddetli 60 saniyeden sonra toplam 2,5 dakika süren depremin bilançosu 3000 ölü, 28

bin y›k›lm›fl bina ve 245 bin evsiz kalan insand›. Bu depremi ünlü tenor Enrico Caruso da otel odas›nda yaflam›fl, 盤l›k atmaktan o muhteflem sesi bozulmufl ve bir daha düzelmemiflti. O dönemde depremlerin büyüklü¤ü ölçülemiyordu. Çeflitli bilim adamlar› y›k›m›n ve zarar›n boyutlar›na göre depremin fliddetini tan›mlamaya çal›fl›yorlard›.

C

harles Richter 1927’de Pasadena’daki sismoloji laboratuva r›na arafl t›r ma asistan› olarak girdi. Deprem bilimi henüz emekleme aflamas›ndayd›; ancak sorun büyük ve acildi. Richter bu dönemde depremlerin çok duyarl› aletlerle kaydedilmesi ve kaydedilen bu bilgilerin de¤erlendirilmesiyle ilgili araflt›rma ve gelifltirme çal›flmalar› yap›yordu. 1930 y›l›nda laboratuvara Beno Gutenberg ad›nda 41 yafl›nda çok de¤erli bir Alman bilim adam› kat›ld›. Gutenberg dünyan›n çekirde¤inin derinli¤ini en do¤ru saptayan kifliydi. O olmasayd› Richter, kendi ad›yla an›lan ölçe¤i gelifltiremiyebilirdi. Gutenberg iflinde çok sevilen, iyi bir gözlemci, araflt›rmac› ve paylafl›mc› bir kifliydi. Richter ise, rakamlarla verileri analiz ederek sonuca ulafland›. Gutenberg konusuna hakim ve düzenli, Richter ise da¤›n›k ve düzensizdi. Aralar›nda az da olsa sürtüflme ol-

duysa da birbirlerini tamamlam›fl ve sayg› duymufllard›r. Richter 1935 y›l›nda yay›mlad›¤› bir bildiri ile ilk kez depremlerin ölçümünde “büyüklük” kavram›n› tan›mlad›. O güne de¤in 1880’lerde Rossi ve 1902’de Mercalli’nin gelifltirdikleri ölçekler ise depremin neden oldu¤u y›k›m ve insanlar›n tepkilerinin tan›m› üzerine kurulmufl “fliddet” kavram›yd›. Ne kadar y›k›m ve insan kayb› varsa o denli fliddetli deprem deniliyordu. fiiddet tan›m› yerleflim bölgeleri d›fl›ndaki aç›k arazi ya da okyanuslarda olan depremlerin fliddetini tan›mlamaya yetmiyordu. Buna karfl›n Richter Ölçe¤i depremin oluflturdu¤u dalgalar›n büyüklü¤üne dayanan gerçek bir ölçekti. Sismograf aletinin ölçtü¤ü dalga büyüklü¤ü ve merkez üssünün uzakl›¤› ve derinli¤i ile depremin büyüklü¤ü hesaplan›yordu. Richter bunu 10 tabanl› logaritma olarak tan›mlad›.

Çizim: Batuhan Yücer (9 yafl›nda, ‹lkö¤retim 4’üncü s›n›f ögrencisi

57


Bütün Dünya • fiubat 2007

Gutenberg ile birlikte, bu ölçe¤i kullanarak depremde a盤a ç› kan enerji nin he sap lan ma s› yöntemini gelifltirdiler. Bu hesaba göre Richter ölçe¤indeki her bir rakam 30 kat enerjiye eflittir. Örne¤in, 5,7 büyüklü¤ündeki bir deprem 4,7 büyüklü¤ündekinden 30 kat› daha fazla enerji a盤a ç›kar›r. Richter ölçe¤inde üst s›n›r yoktur. Ancak, verilere göre bugüne de¤in ölçülen en büyük deprem 1960 y›l›ndaki fiili depremidir ve ölçülen büyüklük 9,5’tir. Daha büyü¤ünün 1505’de Hindistan’da oldu¤u san›lmaktad›r. Richter, Caltech’de araflt›rma çal›flmalar›n› sürdürdü, bir y›l Japonya’da çal›flt›, 1952’de de profesör oldu. Bu arada bol bol satranç oynar, Mozart dinler, astronomiyle u¤rafl›rd›. Richter, birçok fliiri yan›nda iki de roman yazd›. 50 yafl›nda tekrar hastaneye yatt›

ve psikolojik tedavi gördü. Yaflam› boyunca dünyadaki sismik kay›tlar› sürekli incelemifl, sanki bir sismik veri ansiklopedisi olmufltur. Bir sismograma bak›p bunu büyük resimdeki yerine yerlefl ti rebilirdi. Richter “öl çe ¤i”nden sonra, y›llarca okullarda okutulan “Sismolojiye Girifl” adl› ders kitab›yla tan›nd›. Richter, 1972’de kaybetti¤i eflinin ard›ndan emekli oldu ve kendisini fliirlerine verdi. Otizm derecesine varan içine kapan›kl›¤›na karfl›n, dan›flmanl›k görevleri üstlendi ve k›sa süreli de olsa, televizyon sunuculu¤u da yapt›. Richter’in enerjisi azal›yor, sa¤l›¤› bozuluyordu. Eflinin ölümünden 13 y›l sonra, 1985’te, o da yaflam›n› yitirdi. Richter, dünyay› tan›mam›za, ölçmemize yarayan bulufllarda pay› olan bir avuç bilim adam› aras›nda deprem bilimine yaflam veren kifli olarak iz b›rakt›.•

Deprem Tipi, Richter Ölçe¤i Büyüklü¤ü, Depremin Etkileri, Tüm Dünyada Oluflum S›kl›¤› (Yaklafl›k Olarak): Mikro: 2,0’den küçük, mikro deprem, duyumsanmaz, 8.000/gün. Çok Küçük: 2,0-2,9, Genellikle duyumsanmaz; ama kaydedilir, 1.000/gün. Küçük: 3,0-3,9, Genellikle duyumsan›r; ama ender hasara neden olur, 50.000/y›l. Hafif: 4,0-4,9, Ev eflyalar›n›n belirgin sallanmas›, önemli hasar olas›l›¤› düflük, 6.200/y›l. Orta Büyüklük: 5,0-5,9, Dar alanda, kötü yap›larda önemli hasarlar, iyi yap›larda önemsiz hasarlar, 800/y›l. Büyük: 6,0-6,9, 150-200 km. çap›ndaki yerleflim alanlar›ndaki yap›larda büyük hasar, 120/y›l. Çok Önemli: 7,0-7,9, Y›k›c›, genifl alanda çok ciddi hasar, 18/y›l. Çok Büyük: 8,0-8,9, Çok genifl alanda çok y›k›c›, y›lda bir. Ender Çok Büyük: 9,0 veya üzeri, Binlerce kilometre çap›nda alanlarda çok y›k›c›, 20 y›lda bir.• 58

fiimdi S›ra “Self Servis” Eczanelerde!

G

ençli¤inde y›llarca Be- Doktorunuza düzelttirip getirin, fliktafl’ta eczac›l›k yap- hemen yapay›m.” m›fl bir yak›n›m anlatAdamca¤›z flafl›rm›fl. Doktora m›flt›: Bir gün, adam›n kadar gitmektense, ifli oradan telebiri gelip yapmas› için bir reçete fonla çözmek istemifl. Eczanenin uzatm›fl. O y›llar, ço¤u telefonundan doktoru ilaçlar›n eczac› kalfalaaram›fl. Ama doktor, r› taraf›ndan hep elle Özlemin Tad› burnundan k›l ald›rhaz›rland›¤› y›llar... Bimayan cinsten! “OlBaflkad›r zimki reçeteye flöyle maz öyle fley!” diye bir göz atm›fl; atar atkesip atm›fl. “Söyleyin maz da ilaçlardan birio iflgüzar eczac›ya, ne nin miktar›nda bir tuyazd›ysam aynen yaptars›zl›k oldu¤u gözüs›n! Bana da ak›l verne çarpm›fl! meye kalk›flmas›n!” “Bu re çe te de bir Bu kez telefonu yanl›fll›k var!” demifl. eczac› yak›n›m almak Eser Tutel zorunda kalm›fl ve “‹laçlardan birinin do“Doktor Bey” demifl. zu yan l›fl ya z›l m›fl. 59


Bütün Dünya • fiubat 2007

“‹sterseniz yazd›¤›n›z reçeteyi size okuyay›m...” Ve bafllam›fl okumaya... Önce ilac›n ad›n›, sonra da flu kadar miligram diye miktar›n›... Me¤er doktor, ilaçlardan birinin dozunu dalg›nl›kla on kat fazla yazmam›fl m›! Besbelli ilaç, bu haliyle haz›rlansa, belki de ölümle sonuçlanabilecek bir zehir durumuna gelecek!

D

alg›nl›kla yapt›¤› feci yanl›fll›¤› anlayan doktor, eczac› yak›n›mdan hemen özür üstüne özür dilemifl. Ayr›ca da onu, gösterdi¤i dikkat ve titizli¤inden ötürü tebrik etmifl. fiuras› kesin, eczac›l›k da doktorluk gibi ciddi ve hata kald›rmayan bir meslek. *** Geçenlerde Moda’dan geçiyordum. Melih Bey’in eczanesinin önüne gelince her seferinde oldu¤u gibi yine vitrinin önünde duraklamaktan kendimi alamad›m. Cam›n arkas›ndaki, içinde ilaç hammaddelerinin dövüldü¤ü boy boy porselen havanlar›, küçüklü büyüklü kavanozlar›, daha ilk bak›flta insan› ürküten baflparmak kal›nl›¤›ndaki cam fl›r›ngalar› ve daha pek çok eski eczane malzemesini bir kez daha ilgiyle seyrettim. Melih Bey’in eczanesi, bir eczane müzesinden farks›z! Eski bir ‹stanbul beyefendisi olan Melih Bey’le bir çift laf ederken, merakl›s› için antika durumuna gelmifl eski enjektörlere, kaselere, tüplere, fliflelere bir kez daha göz atmay› da ihmal etmedim. Böyle eczanelerden biri de, Kuzguncuk’taki Deniz Eczanesi... Hem vitrinindeki eski fl›r›ngalar, 60

y›llanm›fl kavanozlar, antika flifleleriyle dikkati çekiyor, hem de m›r›l m›r›l, h›r›l h›r›l, tombul tombul kedileriyle... ‹stanbul’da, belki flurada, burada, eski malzemeyi atmay›p saklayan birkaç eczane daha vard›r. Ama as›l Eczac›l›k Tarihi Müzesi, ‹stanbul Üniversitesi, Eczac›l›k Fakültesi’nin bünyesinde... Müze, 1960’ta, Prof. Dr. Turhan Baytop taraf›ndan kurulmufl. *** Çocuklu¤umda y›llarca Beyo¤lu’nda, Bal›kpazar›’nda oturmufltuk. Kalyoncukulluk Caddesi’nden Tarlabafl›’na do¤ru inerken, hemen sa¤ koldayd› bizim eczane... Üç, dört basamakl›k tafl merdivenle ç›k›p içeriye girince sa¤ taraftaki, üstü faturalar, defterler, makbuzlarla dolu çal›flma masas›, eczanenin sahibi G›yas Giz Bey’in masas›yd›. Her seferinde de¤ilse de ço¤u zaman orada, önündeki ka¤›tlara bir fleyler yazarken görürdüm kendisini... Zarif, kibar, gözlüklü, orta yafll› bir beyefendiydi. Gözlerimin önüne hep papyon kravat takm›fl haliyle geliyor.

M

asan›n hemen yan› bafl›nda seyyar bir tart› aleti vard›. Annem, arada bir beni, kilo al›p almad›¤›m› anlamak için paltomu, ceketimi al›p, kaza¤›m› da s›rt›mdan s›y›rd›ktan sonra, “Ç›k bakal›m!” diye o tart›n›n üstüne ç›kart›rd›. Sonra da, onyedi kilo oldu¤umu görünce, “Oooo! Maflallah kilo alm›fls›n!” derdi. Eczanenin dört duvar› da, tavana dek, önü caml›, içinde a¤›zlar› cam t›kaçl›, boy boy fliflelerin, kavanozlar›n s›raland›¤› raflarla kapl›yd›. Cam-

fiimdi S›ra “Self Servis” Eczanelerde!

l› dolaplardan birinin üstünde, k›rm›z› harflerle “fiiddetli Zehirler” diye yazard›. Hemen yan›ndaki dolab›n cam›nda da yeflil harflerle “Hafif Zehirler” diye... Altlar›nda da, y›lan, t›bb›n ve eczac›l›¤›n simgesidir ya, bir çanak içinden k›vr›larak ç›kan y›lan figürü dikkatimi çekerdi.

C

amekan›n arkas›ndaki bu s›ra s›ra kavanozlarda neler mi vard›? Naftalin, kaya tuzu, kelle flekeri, m›s›r unu gibi birbirinden apayr› görünüflte ilaç hammaddeleri tabii... Her fliflenin, her kavanozun üstüne de bir etiket yap›flt›r›lm›flt›. Etikette de, o çok estetik Frans›z kaligrafisiyle içindeki hammaddenin ad› yaz›l›yd›. Mürekkep zamanla sararm›fl oldu¤undan etiketlerin en az›ndan yar›m yüzy›l önce yaz›lm›fl oldu¤una hükmedebilirdiniz. Neler miydi bu ilaç hammaddeleri? Bizim eczac› arkadafla sordum: “Oksit dö zenk”, “Piramidon”, “Antipirin”, “Benzuat dö zenk”, “Kodein”, “Dionin” olmas› gerekti¤ini söyledi. Ve de “Kafein”, “Manyezi kalsine”, “Kalsiyum karbonat”, “Bikarbonat dö sud”, “Sülfür dö zenk”, “Fosfat dö zenk”, hatmi ve de ›hlamur çiçe¤i... Ve de, bir köflede, kilitli bir özel camekanda adlar› bile insan› ürküten çok tehlikeli zehirler: “Arsenik”, “Strikinin”! *** Tam karfl›daki raflar›n orta yerinde ise, bir televizyon ekran› boyutlar›nda, pencere gibi bir boflluk vard›. Reçetenizi, ayak seslerinizi duyup o pencerenin arkas›nda beliren yafll› eczac›ya oradan uzat›rd›n›z. Uzunca boylu, saçlar› dökülmüfl, filozof tav›rl›, gözlerinin alt›

torbalanm›fl, yorgun bak›fll›, yafll› bir adamd› eczac›... Rum’du kendisi... Gözlü¤ünü takar, reçeteyi al›r, okur, sonra da yan› bafl›ndaki en az›ndan dört parmak kal›nl›¤›ndaki kara kapl› koca bir deftere aynen kopya ederdi. Az konuflan biriydi. “Bir saat sonra gelin, ilac›n›z› al›n!” dedi¤inden baflka bir fley söyledi¤ini hiç an›msam›yorum. O zamanlar, eczanelerde yap›lan her ilac›n bir s›ra numaras› olurdu. Yan›lm›yorsam birkaç yüz binlere ulaflm›fl kalabal›k bir numarayd› bu! ‹lac›na göre, ya fliflenin ya da kutunun etiketine muhakkak yaz›lm›fl olurdu. Bir süre sonra, o ilac› tekrar yapt›rmak istedi¤inizde, evde reçeteyi koydu¤unuz yerde bulamasan›z bile, o flifle ya da kutuyu eczaneye götürüp göstermekle ilac›n›z› yeniden yapt›rabilirdiniz. Eczac›, hemen o koca defteri açar, ilac›n numaras›ndan reçetenizin kopyas›n› bulur ve size yine ayn› fleyi söylerdi: “Bir saat sonra gelin, ilac›n›z› al›n!”

G

ünümüzde yaln›z ‹stanbul’da de¤il, her kentte art›k pek çok eczane var. Kimi yerlerde, özellikle de büyük hastanelerin çevresinde eczanelerden geçilmiyor. Ama çok çok eskiden, ‹stanbul’da hastalar›na flifa arayanlar›n ilk kofltuklar› yer, M›s›r Çarfl›s›’ndaki aktarlar olurmufl. Bu aktarlar, çeflitli otlar›, kökleri, çiçekleri, türlü çeflit bitkisel ürünleri birbirine kar›flt›rarak gerçekten harika ilaçlar yaparlarm›fl. O zamanlar hekimlere “Otac›” denirmifl, eczac›lara da “Otçu”... Sultan II. Mahmut döneminde, Gülha61


Bütün Dünya • fiubat 2007

ne’deki tarihi T›p Mektebi bugünkü Galatasaray Lisesi’nin oldu¤u yerdeki Enderun A¤alar› Mektebi’ne nakledilip yeni bafltan düzenlendi¤inde, çevresindeki bahçelerde de eczac›l›kta kullan›lan bitkiler ekilip yetifltirilmeye bafllanm›fl. *** stanbul’da bilinen en eski eczane, Bahçekap›’daki ünlü ‹ki Kap›l› Eczane... Bugünkü anlamda ilk eczanenin, 19’uncu yüzy›l›n bafllar›nda aç›ld›¤› biliniyor. K›r›m Savafl›’ndan sonra (18531856) kentte bu tarz eczaneler ço¤almaya bafllam›fl. Bu eczaneler daha çok Bahçekap›, Beyo¤lu ve Galata semtlerindeymifl. O günlerin gere¤i, doktorlar hastalar›n› bu eczanelerde muayene edip reçetelerini yazarm›fl, yazd›klar› ilaçlar da hemen orac›kta haz›rlan›rm›fl. 1833’te N. Kanzuch adl› bir ‹ngiliz eczac›, Beyo¤lu’nda ‹ngiliz Eczanesi’ni açm›fl. Befl y›l sonra da, 1848 y›l›nda Ottoni adl› bir eczac›n›n da kendi ad›n› verdi¤i bir eczane açt›¤›na iliflkin bilgiler var. 1849’da ‹talyan as›ll› Saray Eczac›bafl›s› Francesco della Suda Efendi (ki Faik Pafla diye an›l›r), Büyük Eczane ad›yla; 1895’te de J. C. Reboul adl› bir Frans›z eczac› da kendi ad›na eczane açarak flifa da¤›tmaya bafllam›fllar. 1880’den sonra da bu meslek grubuna ilk Türk eczac›lar kat›lm›fl. Yetmifl y›l önce, çocuklu¤umda, Beyo¤lu, ‹stanbul’un en çok eczanesi olan semtiydi. Zaten o y›llarda herkes, her istedi¤i yerde eczane açamazd›. Eczane ruhsat›, o semtin nüfusuna göre, o da ancak gereksinim varsa, o zaman verilirdi. Beyo¤lu’nda, ‹stiklal Caddesi’nde,

62

Taksim’le Tünel aras›nda ‹stanbul’un en büyük eczaneleri s›ralan›yordu. Hangileri mi? ‹flte Taksim Eczanesi, A¤a Cami’nin yak›n›nda Limoner ve Rebul Eczaneleri, Galatasaray’da Galatasaray ve Kanzuk Eczaneleri ve de Elhamra Sinemas›’n›n orada, kilise soka¤›n›n köflesindeki Dellasuda Eczanesi. Hepsi de y›llar önce kurulmufl, ciddi çal›flan, büyük ve güvenilir eczanelerdi. O zamanlar “müstahzar”, yani kullan›ma haz›r halde sat›lan ilaçlar›n say›s› çok azd›. Onlar da Ethem Pertev, Münir fiakir, ‹brahim Ethem, Mustafa Nevzat, Necip Akar gibi laboratuvarlar›n haz›rlad›¤› öksürük flurubu, ifltah aç›c› fluruplar, a¤r› kesiciler gibi harc›âlem ilaçlard›. Bir de güllaç kapsüller içindeki Gripin! Üzerinde hiç unutmam, “Bafl ve Difl, Nezle, Grip – 4 saat ara ile 3 tane al›nabilir” diye yazard›. Ve alt›nda, büyük harflerle, “Kininli” ibaresi! Kinin, bir baflka ad›yla “sulfata”, o zamanlar›n harika ilaçlar›ndand›. Çin Hindi’ndeki büyük plantasyonlarda özel olarak yetifltirilen ayn› adl› tropik a¤ac›n kabuklar›ndan elde edilirmifl.

N

e yaz›k ki, Vietnam Savafl› boyunca bu plantasyonlar›n kökünü kuruttuklar› için, kinin de art›k bulunmaz olmufl. Bir yerde okudu¤uma göre, bu a¤açlar› yeniden yetifltirmeye bafllam›fllar. Ama ilaç yap›labilecek duruma gelmeleri için, aradan daha y›llar geçmesi gerekmifl. Gelelim haz›r ilaçlara... Bunlar›n hemen hemen hepsi de, “Pfizer”, “Roche”, “Sandoz”, “Merck” gibi

fiimdi S›ra “Self Servis” Eczanelerde!

büyük yabanc› fabrikalar›n ürünüydü. Ve hepsi de döviz ödenerek ithal edilmifl ilaçlard›. Yerli fabrikalar›n, ithal edilen hammaddelerden ilaç üretmeye bafllamas›, ancak 1960’l› y›llardan sonras›n›n iflidir. *** er doktorun, belli hastal›klar için, y›llardan buyana deneyip kulland›¤› kendi formülleri vard›. Dedi¤im gibi, çocukluk y›llar›mda, ilaçlar›n ço¤u, doktorlar›n yazd›¤› reçetelere göre, eczanenin bir köflesindeki küçük laboratuvarda, hep eczac› kalfalar› taraf›ndan elle haz›rlan›p yap›l›rd›. ‹lac›n, reçetedeki formüle uygun olmas›, eczac› kalfas›n›n ustal›¤›na ba¤l›yd›. O zamanlar eczac›l›k, bilgi, titizlik, el becerisi, sorumluluk ve ustal›k isteyen zor bir meslekti. Bir gün eczanede, hammaddelerin tart›ld›¤› hassas teraziyi gördü¤ümde çok flafl›rm›flt›m. Bu teraziler, esebilecek hafif bir rüzgardan bile etkilenmemeleri için cam mahfaza içinde yer al›rd›. T›pk› kuyumcu terazileri gibi... Eczac› kalfas›, reçetedeki hammaddeleri ayr› ayr› al›p reçetede belirtildi¤i kadar›n› tartar, sonra da küçük porselen havanlarda toz haline gelinceye de¤in bir gü zel döver, en sonunda da hepsini iyice birbirine kar›flt›r›rd›. Ço¤unlukla bu tozlar hep ac› olurdu. Ço¤u kimse, “en iyi ilac›n en ac› ilaç” oldu¤una inan›rd›. ‹yi, güzel de, bu zehir gibi ac› ilaçlar› özellikle çocuklara içirmek çok zor olurdu. Bize bunlar› kavga dövüfl içirebilmek için, ço¤u zaman bir kafl›k reçele kar›flt›r›rlard› ki, böylesi daha pis bir fley olurdu.

H

A¤z›m›zdaki o ac› tatl› kar›fl›m, uzun zaman gitmek bilmezdi. Bir de çocukken içmekte çok zorland›¤›m›z “Bal›k ya¤›” vard›. K›fl geldi mi, gazetelerde, “Hakiki Norveç bal›k ya¤›m›z gelmifltir!” ilanlar›n› görür görmez, birden tüm keyfim kaçard›! Kuzey denizlerinde tutulan Morina bal›¤›n›n karaci¤erinden elde edilen bu pis sar› renkteki a¤›r ya¤, zay›f çocuklara h›zla geliflip güçlenmeleri için adeta silah zoruyla içirilirdi. Yutmas› zor, pis kokulu, içtikten sonra insan›n içinden gurk gurk diye geri tepen i¤renç bir ya¤d› bu! ‹çirdikten sonra da bize, hemen arkas›ndan, iki üç dilim portakal yedirirlerdi. Sonradan bunun “Adeksolin” diye k›rm›z› kapsülleri ç›kt›. Ama o da pis bir fleydi, içimizi bay›lt›rd›. Bir seferinde bu k›rm›z› kapsülleri, kendim içecek yerde, bizimkilere göstermeden evdeki kedimize yutturmufltum. Bir iki gün içinde afl›r› semirip güçlenen o miskin Zertop bile, toplad›¤› afl›r› enerjiyi tüketebilmek için nas›l da yerden perdelere s›çray›p neredeyse tavanda bafl afla¤› yürür olmufltu!

H

atta, bir gün, bir h›fl›mla yandaki evlerin damlar›na öyle bir kaçm›flt› ki, bizimkiler onun bu durumuna flafl›p, kalm›flt›! Oysa, mart ay›na da daha iki ay vard›! Durup dururken tutam tutam tüylerini dökmeye bafllamas›na da bir türlü ak›l s›r erdirememifllerdi! Bilmiyorlard› ki, bu iflin gizi, o k›rm›z› Adeksolin kapsüllerindedir! *** Havanda dövülüp toz durumuna getirilen tüm bu ac› ilaçlar, ko63


Bütün Dünya • fiubat 2007

layca yutulabilsin diye niflastadan yap›lm›fl küçük kapç›klara birer doz, birer doz yerlefltirilirdi. Ya da küçük ka¤›tlara konarak her doz ayr› ayr› paketlenirdi.

K

utunun üstüne kesinlikle etiketi yap›flt›r›l›r, üzerine hastan›n, veren doktorun ad› ve de ilac›n numaras› yaz›l›rd›. fiifleye konan s›v› ilaç e¤er d›flardan sürülecekse, etiketi kesinlikle k›rm›z› olurdu. Üzerine de kocaman bir “Haricen kullan›l›r” uyar›s› bulunurdu! ‹çilecek s›v› ilaçlar›n etiketi ise her zaman beyazd›. O y›llarda eczanelerde yaln›zca ilaç yap›l›p sat›l›rd›. Bir de difl macunu, difl f›rças›, s›cak su torbas›, krem ya da enjektör tak›m› gibi t›pla, sa¤l›kla ilgili malzemeler... Günümüzdeki eczanelerin ço¤unda maflallah yok yok! Plaj ayakkab›s›ndan güzellik malzemesine, saç boyas›ndan kabartma tozuna kadar herfley sat›lmakta! Eskiden bu ifle ne çok k›zard›m; ama flimdi yavafl yavafl eczac›lara hak vermeye bafllad›m: Devletten, sosyal sigortalardan ya da resmi kurumlardan alaca¤›n› tahsil etmekte zorlanan eczac›lar, ilaçtan baflka fleyler de satmas›nlar da ne yaps›nlar? Y›llar önce gazetede okumufltum: fiiflli’de, bir gece, hastas›na serum yetifltirmek için nöbetçi eczaneye dalan bir vatandafl, “Serumumuz maalesef kalmad›...” yan›t›n› almas› üzerine, nas›l da tepesi at›p camlar›, çerçeveleri indirivermiflti! Bu arada, tabii, raflardaki saç kurutma ve kahve çekme makinelerini de, esanslar›, parfümleri ve daha bir sürü alakas›z öteberiyi de! *** 64

Günümüzde herfley kolaylaflt›, çok daha pratik duruma geldi. Nas›l m›? ‹fltah aç›c› fluruplar›n kutusundan ç›kan küçücük bir plastik kafl›k, sizi gidip mutfaktan kafl›k alma derdinden kurtar›yor. Göz ilaçlar›n›n flifleleri zaten kendili¤inden damlal›kl›! Üstü lastik pompal› cam damlal›klar da çoktan tarihe kar›flt›. Eski cam enjektör setleri de art›k antika oldu. Steril ortamda sat›lan plastik enjektörler hem mikropsuz, hem pratik, hem de adeta bedava! Bunlar, i¤necileri eski cam fl›r›ngalar›n› alkollü pamuk alevinde uzun uzun kaynatmak eziyetinden kurtard›. Eski i¤neler yeterince ince olmad›klar›ndan nas›l da can yakard›! Ayr›ca da, kullan›la kullan›la uçlar› kütleflmifl oldu¤undan kaba etinize nas›l da zor batard›! ‹çine merhemlerin, macunlar›n kondu¤u küçücük porselen hokkalar, yok art›k! Bu tip ilaçlar hep alt›ndan s›k›larak sürülen tüplerde sat›l›yor. S›v› ilaçlar›n kondu¤u küçük flifleler de çoktand›r kay›plara kar›flt›.

G

ünümüzde, “‹laç” denince, art›k gözlerimizin önüne hep boy boy, biçim biçim, renk renk irili ufakl› haplar geliyor. Bunlar “Film tablet” denen ambalajlar›nda sat›fla sunuluyor. Bast›r arkas›ndan hap›n üstüne... Düflür hap› avucunun içine... At a¤z›na, bir bardak suyla indir midene... Hadi, geçmifl olsun, flifalar niyetine! Bilmem ki günümüzde hâlâ laboratuvara kapan›p ilaç yapabilecek eczac› kalfalar› kald› m›? Bugünün eczac›lar›, istedi¤iniz ilac› camekân›n arkas›ndan al›p

fiimdi S›ra “Self Servis” Eczanelerde!

size küçücük bir naylon poflete atarak uzatmakla yetiniyor! Zamanlar›n›n ço¤u, sigortal›lar›n ald›¤› ilaçlar›n fiyat etiketlerini kesip kesip bir baflka ka¤›da z›mbalamakla geçmekte... Pek yak›nda, süpermarketler gibi “eczane süper marketleri” de aç›l›rsa hiç flaflmayaca¤›m! Neden olmas›n? Gir eczaneye... Uzan›p al raftan ilac›n›, at elindeki sepe-

te... Sonra da gir kasadaki kuyru¤un gerisine... Nas›l? Bir fley mi dediniz? “O kargac›k burgac›k yaz›lm›fl reçeteleri nas›l okuyaca¤›z?” diye mi soruyorsunuz? Hakl›s›n›z! Herhalde ona da bir çare bulur insano¤lu, herfleye buldu¤u gibi...• EserTutel@butundunya.com.tr

Adam›n biri rahats›zlanm›flt›. Halinden halsizleflti¤i, ateflinin ç›kmaya bafllad›¤› belli oluyordu. Evine giderken yolda bir arkadafl›na rastlad›. Arkadafl› “Hayrola seni iyi görmedim” dedi. “Hasta m›s›n, neyin var?” “Hastay›m ya... fiifay› kapm›fl›m, eve dönüyorum.” Arkadafl›, “Geçmifller olsun” dedi. “Yolunun üstündeki ilk eczaneye gir de, bir ilaç al!” diyerek almas› gereken ilac›n ad›n› söyledi. “Çok iyi ilaçt›r” dedi. “Üflütmeye, so¤uk alg›nl›¤›na iyi gelir. O ilac› al ve hemen iç. Göreceksin, sana iyi gelecek. ‹stersen bir tarafa ad›n› yaz, yoksa unutabilirsin!” Hasta adam, “Unutmam, akl›mda tutar›m” dedi. Arkadafl›n›n ›srarlar›na karfl›n yazmamakta da direndi. “Sen bilirsin, geçmifller olsun” dedi arkadafl›. “Ama yazsayd›n iyi ederdin.” ‹ki arkadafl böylece ayr›ld›lar. Hasta olan çok geçmeden bir eczanenin önünden geçerken hemen içeri girdi ve eczac›dan ilac› isteyecekken duraksay›verdi. Ve ilac›n ad›n› unuttu¤unun ay›rd›na vard›. “Neydi ilac›n ad›, neydi ilac›n ad›?” diyerek an›msamaya çal›flt›ysa da ilac›n ad› bir türlü akl›na gelmedi. Ve kendisini sab›rla bekleyen eczac›ya çaresizlik içinde sordu: “Kuzum, bir sayar m›s›n” dedi. “Sizde ilaçlardan neler var?”• Yafll› doktor, art›k ilaçlar›n adlar›n› eskisi gibi kolayca an›msay›p söyleyemiyordu. Bir gün eczaneye girdi; fakat alaca¤› ilac›n ad›n› uzun uzun düflündüyse de bir türlü bulamad›. Sonunda eczac›y› daha fazla bekletmemek için, “Bana” dedi. “Bir kutu asetilsalisilik asit verir misiniz?” Eczac›, “Yani bildi¤imiz aspirini istiyorsunuz, galiba? diye sordu. Yafll› doktor hemen at›ld›: “Evet, evet elbette aspirin” dedi. “Kusura bakmay›n, yafll›l›k iflte... Birden an›msayamad›m...”• 65


1991’de amatör Rus araflt›rmac›lar, Romanovlar’›n öldürülmesi konusunda yak›n geçmiflte yay›nlanan hükümet raporundan yararlanarak, Romanovlar’›n gömüldü¤ünü düflündükleri yeri buldular. Buraya el koyan Rus yetkilileri, kazd›klar› mezardan ceset kal›nt›lar› ç›kard›lar. Kafataslar›n› inceleyen bilim adamlar›, Anastasia’n›n da bunlar aras›nda oldu¤unu öne sürdüler, ancak Ruslar’›n bulgular›, flüpheleri ortadan kald›ran kesinlikte de¤ildi.

fiubat SuDokular› •Haz›rlayan: Canan Onural - Bütün Dünya•

Çarl›k Taht›ndan Maden Çukuruna

Kolay

Zor

CananOnural@butundunya.com.tr

66

Yan›tlar 88’inci sayfam›zdad›r.

lk seferini 21 fiubat 1920’de Romanovlar’›n kay›p servetinin vaLiverpool’dan New York’a risi oldu¤unu iddia eden, yar›m düyapan “Berengaria” gemisi, 8 zineden fazla kad›n ortaya ç›km›flt›. y›l sonra 6 fiubat günü; ken- Bu nedenle Anastasia’n›n iddialar›n› disini, öldürülen Rus Çar› Nicho- flüpheli bulan Amerikal› gazetecileri las II’nin en küçük k›z› Anastasia anlay›flla karfl›lamak gerekiyordu. olarak tan›tan bir genç kad›n› Bununla birlikte, New York’ta kalNew York Li ma n›’ na d›¤› süre içinde sosyete ulaflt›rd›. partilerinde ünlü bir kifli Gemide bir bas›n topolarak çevrelendi, kibar Köfleden lant›s› yapan Anastasia, kimseler aras›nda revaçta Bucaktan olan otellerde, Romanovçenesini tedavi ettirmek için Amerika’ya geldi¤ini, lar’›n sayg›de¤er varisi 1918 Temmuz’unda tüm olarak kabul gördü. Ziyaailesinin, Rusya’n›n Ekareti s›ras›nda bir otele kayterinburg kentinde öldüd›n› yapt›r›rken, “Anna rüldü¤ü s›rada kaç›p, caAnderson” ad›n› kulland›, n›n› zor kurtard›¤›n›, bu daha sonra bu, takma ad› arada bir Bolflevik askeri olarak kald›. taraf›ndan çenesinin k›r›l*** Mehmet d›¤›n› öne sürüyordu. Rusya’da 1917 fiubat Anastasia, Romanovlar’la Muhsino¤lu ‹htilali’nde Çar Nicholas birlikte öldürülen aile II, tac›n› ve taht›n› b›rakdoktorlar› Botkin’in o¤lu maya mecbur edildi. NicGleb taraf›ndan karfl›lanm›flt›. Gleb holas, efli Alexandra, dört k›z› ve Botkin, Anastasia’ya “Ekselanslar›” o¤lu, Czarskoye Selo Saray›’nda tudiye hitap ediyor, çocukluk dö- tuldu, daha sonra Bolflevikler Ekim nemlerinde birlikte oynad›klar›n›, ‹htilâli’nde iktidar› ele geçirdi¤inde, “Onun flüphesiz Grand Düfles Urallar’da Ekaterinburg kentine göAnastasia oldu¤unu” söylüyordu. türüldüler. 1918 iç savafl› tüm flidde1918 ve 1928 y›llar› aras›nda, tiyle sürerken, Bolflevik karfl›t› Rus 67


Çarl›k Taht›ndan Maden Çukuruna

Avrupa bankalar›nda oldu¤u haber- da, ak›l hastanesinden sal›verildi. leri üzerine, nakit para ümidine kaAradan geçen birkaç y›lda, Rus p›lan ve hanedanla ilgili hak iddia göçmenlerden meydana gelen edenler görülüyordu. Fakat bunlar›n çevresi hayli geliflti, Romanov Aidoland›r›c›l›k peflinde koflan sahte- lesi’nin öldürülen doktorunun o¤kârlar oldu¤u k›sa sürede ortaya ç›- lu ve çocuklu¤unda günün önemk›yordu. Bu arada Avrupa, Anna li bölümünü imparator ailesinin Anderson ile henüz tan›flm›flt›. yan›nda geçiren Gleb Botkin’e *** 920’de intihar etmeye çal›flt›¤› aç›kça görülen bir genç kad›n, Berlin’de Landwehr Kanal›’ndan çekilip, kurtar›ld›; yetkililere kimli¤ini bildirmeyi reddediyordu. Gerçek kimli¤i bilinmeden 1922 y›l›na de¤in yaflayaca¤› Dalldorf Ak›l Hastanesi’ne yerlefltirildi. Bu arada beklenmedik bir aç›klama yaparak, “Di¤er grand düfleslerden biri de¤il, Anastasia oldu¤unu” söylemeye bafllad›. Bu dönemde Avrupa, Bolflevik ‹htilâli’nden kaçan Ruslar’la dolup tafl›yordu. Birçok çar sempatizan›, “kay›p Anastasia oldu¤u ilk bak›flta aç›kça anlafl›lan” bu genç ve güzel kad›n›n yard›m›na kofluyordu. Onun anlatt›¤›na göre çirkin yara izleri; “Ailesinin topluca öldürüldü¤ü s›rada vücuduna saplanan Bolflevik b›çaklaSon Grand Düfles, Anastasia r›ndan” geriye kalm›flt›. “Bir Bolflevik askeri” diyordu, “Soluk ald›¤›m›n ay›rd›na var›p bana özellikle yak›n oldu. Bu dönemde yard›mc› oldu, en sonunda Bat›’ya Romanovlar’›n birçok h›s›m ve akkaçt›m...” Bu genç kad›n, Anastasia rabas›, tan›d›klar›, onunla görüfltü oldu¤unu öne sürdükten birkaç ay ve gerek Anastasia’ya benzerli¤i, sonra, kendisini destekleyenlerin gerek Romanov Ailesi’nin günlük oluflturdu¤u uzun kuyru¤un bafl›n- yaflam›yla ilgili küçük ayr›nt›lar

1

17 Temmuz 1918 tarihinde öldürülen Romanov Ailesi güçleri, temmuz’da Ekaterinburg’a yaklaflmaya bafllad›.

N

icholas ve ailesinin kurtar›labilece¤i endiflesiyle, “bölge yetkilileri” taraf›ndan Romanovlar hakk›nda ölüm karar› verildi. 17 Temmuz 1918 gece yar›s›ndan hemen sonra, Nicholas, Alexandra ve befl çocu¤u ile Dr. Botkin dahil ailenin dört görevlisine, hemen giyinmeleri ve tutuklu bulunduklar› evin bodrum kat›na inmeleri emredildi. Burada aile ve görevlileri iki s›ra halinde dizildiler; kaçt›klar› söylentisini önlemek için fotograflar›n›n çekilece¤i bildirildi kendilerine. Bu s›rada yar›m düzineye yak›n silahl› adam aniden içeri dal›p, imparator ailesine kurflun ya¤d›rmaya bafllad›lar. Barut duman› da¤›ld›¤›nda, 68

hâlâ soluk ald›¤›n› gördüklerini de b›çaklayarak öldürdüler. Ekaterinburg kentinin 23 km. d›fl›nda, terk edilmifl bir maden oca¤›na cesetleri tafl›yan cellat ekibi, üzerlerine benzin dökerek yak›p, sonra sülfürik asitle son kal›nt›lar›n görüntüsünü de¤ifltirmeye çal›flt›. Geriye ne kald›ysa bir maden çukuruna döküp, üzerini toz toprakla doldurdular. Bolflevik hükümeti ilk baflta, yaln›zca Nicholas’›n idam edildi¤ini, efli ve çocuklar›n›n güvenli bir yere götürüldüklerini bildirdi. Daha sonra tüm ailenin yok edildi¤i, Rus araflt›rmac›lar›n raporlar› ile do¤ruland›. Ayn› zamanda, Avrupa’da her nas›lsa sürekli yay›lan bir söylentiye göre, Romanovlar’›n çocuklar›ndan –genellikle Anastasia oldu¤u öne sürülen– biri, katliamdan kurtulmufltu. Romanovlar’a ait servetin

69


Çarl›k Taht›ndan Maden Çukuruna

Bütün Dünya • fiubat 2007

den belirmesine ba¤l›yordu. *** Bu arada onun destekçileri, ncak di¤erleri ise, Anasta- Anastasia olarak tan›nmas›n›n yasal sia’n›n gençlik döneminin biçimde onaylanmas› için uzun bir önemli olaylar›n› tam an›m- mücadeleye bafllad›lar. Böyle bir sayamad›¤› için flüphe duy- tan›nma, SSCB d›fl›nda kalan Romamaya devam ettiler. Genç Anasta- nov serveti ne kadar olursa olsun, sia’n›n çok iyi bildi¤i ‹ngilizce, Fran- Rusya’n›n komünist liderlerini hâlâ devirmek ümidinde olan sürgündeki çar taraflarlar›n›n eline, müthifl bir politik rehine vermifl olacakt›. Bu çabalar› fliddetle elefltiren Alexandra’n›n kardefli ve Anastasia’n›n day›s› olan Hesse grand dükü, “Anastasia”n›n gerçek kimli¤inin ortaya ç›kmas› için özel bir araflt›rmac› ile anlaflt›. Bu araflt›rmac› asl›nda genç k›z›n, 1920’de Pomerania Bölgesi’nde ortadan kaybolan, Polonya as›ll› Alman fabrika iflçisi Franziska Schanzkowska oldu¤unu bildirdi. Schanzkowska’n›n, 1916’da çal›flt›¤› fabrikada meydana gelen bir patlamadan kalan yara izleri ve zihinsel dengesizlik sorunu vard›. Bu bulgular Alman gazetelerinde yay›mland›ysa da, kesinlikle ispatlanamad›. Anna Anderson olarak bilinen genç kad›n, yasal Ony›llarca kendisinin Anastasia olarak tan›nma mücadelesini oldu¤unu ileri süren Anna Anderson sürdürdü, nice ony›llar geçip giderken, birçok mahkemeyi s›zca yan›nda, Rusça güzel konufla- kaybetti. Onun hikâyesini anlatan bilme yetene¤i ise, önemli ölçüde Frans›zlar’›n “Anastasia” adl› oyunu kayba u¤ram›flt›. Birçok insan bu tu- 1954’te sahnelendi, 1956’da Ameritars›zl›klar›, ak›l hastanesinde k›sa kal›lar bunu sinemaya uyarlad› ve süreli de olsa kalmas›n›n yol açt›¤› Ingrid Bergman Anastasia baflrolü zihinsel rahats›zl›¤›n, arada bir yeni- ile Academy Ödülü’nü kazand›.

hakk›nda bildikleri, bu insanlar›n ço¤unu etkiledi.

A

70

1

968’de “Anne Anderson”, Amerikal› tarih profesörü J. E. Manahan ile evlendi ve Amerika’ya yerleflti, yaflam›n›n son y›llar›n› Charlottesville, Virginia’da geçirdi. 1970’te en önemli hukuk davas›n› kaybetti ve Romanov servetinden kalan son bölüm, Mecklenberg düflesine verildi. Anna Anderson Manahan 1984’te öldü. *** 1991’de amatör Rus araflt›rmac›lar, Romanovlar’›n öldürülmesi konusunda yak›n geçmiflte yay›nlanan hükümet raporundan yararlanarak, Romanovlar’›n gömüldü¤ünü düflündükleri yeri buldular. Buraya el koyan Rus yetkilileri, kazd›klar› mezardan ceset kal›nt›lar› ç›kard›lar. Kafataslar›n› inceleyen bilim adamlar›, Anastasia’n›n da bunlar aras›nda oldu¤unu öne sürdüler, ancak Ruslar’›n bulgular›, flüpheleri ortadan kald›ran kesinlikte de¤ildi. Cesetlerin Romanovlar’a ait oldu¤unun kan›tlanabilmesi için Ruslar, ‹ngiliz DNA uzmanlar›ndan yard›m istedi. ‹lk aflamada cinsiyet testi yapan bilim adamlar›, befl kad›n ve dört erkek cesedi belirledi. Daha sonra yap›lan testte akrabal›k ba¤lant›lar› araflt›r›ld›. Üç k›z yan›nda, bir baba ve anne tan›mland›. Di¤er dört ceset görevlilere ait gibi görünüyordu. Ailenin küçük o¤lu Alexei ve k›zlar›ndan biri kay›pt›. Alexandra ve çocuklar›n›n kimli¤ini kan›tlayabilmek için bilim adamlar›, Alexandra’n›n büyük ye¤eni olan Prens Philip ile efli, Kraliçe Elizabeth II’den kan örne¤i ald›lar. Çünkü, onlar›n hepsi anne taraf›n›n ortak soy özelli¤ini tafl›yor, he-

men hemen hiçbir de¤iflikli¤e u¤ramadan anneden çocu¤a geçen mitochondria DNA’s›n› paylafl›yorlard›. Philip’in kan›yla cesetlerde yap›lan ve pozitif sonuç veren mtDNA karfl›laflt›rmas›, kal›nt›lar›n Romanovlar’a ait oldu¤unu kan›tl›yordu. Ancak, ayn› mtDNA’n› paylaflmayan çar›n kimli¤ini belirleyebilmek amac›yla, Nicholas’›n kardefli Grand Dük George’un mezar› aç›ld›. Yap›lan mtDNA karfl›laflt›rmas›, onlar›n da akrabal›k ba¤›n› kan›tlad›. *** Romanovlar’›n bir k›z›, cesetlerin gömülü oldu¤u yerde yoktu. Anastasia kaçm›fl ve Anna Anderson olarak ortaya ç›km›fl olabilir miydi? 1994’te Amerikan ve ‹ngiliz bilim adamlar›, bu sorunun yan›t›n› bir kez daha ve son olarak araflt›rd›lar. Anderson’un Virginia hastanesinde al›nan doku örne¤ini kullanan ‹ngiliz ekibi, onun mtDNA’n› Romanovlar’›nki ile karfl›laflt›rd›. Eflzamanl› olarak bir Amerikan ekibi de, onun saç telinde bulunan mtDNA üzerinde araflt›rma yapt›. Her iki ekip de kesin yarg›ya vard›: Anna Anderson bir Romanov de¤ildi.

D

aha sonra, bilim adamlar› “Anna Anderson”un mtDNA’n›, Franziska Schanzkowska’n›n büyük ye¤eni Karl Maucher’inki ile karfl›laflt›rd›lar. Birbiriyle uyuflan DNA’lar, 1920’lerde bir Alman araflt›rmac›n›n öne sürdü¤ü teoriyi sonunda kan›tlam›fl oluyor, 20’nci yüzy›l›n en büyük gizemlerinden biri böylece çözümleniyordu.• m.muhsinoglu@gmail.com 71


Dünyan›n her köflesinde günlük konuflmalarda yer alan terimlerin bir bölümünün kökeni kifli adlar›d›r. Kimi insanlar›n, özellikle bilim adamlar›n›n bulufllar›, keflifleri onlar›n ad›yla an›l›r. Kimileri de yaflam biçimleriyle terimlere ad verirler.

Bildi¤imiz Sözcüklerin Bilmedi¤imiz Öyküleri

K

imi adlar ve terimler var- leri kesme, flahsa, kurulufla ya da d›r, çok s›k kullan›l›rlar, devlete karfl› uygulanabilir bir herkes taraf›ndan bilinir- protesto biçimi. Geçici olarak ifl ler. O sözcükleri hepimiz ya da ders b›rakma”d›r. biliriz, tan›r›z. Üstelik bu sözcükYüzbafl› rütbesiyle ordudan ler neredeyse tüm dillerde ortak- emekli olan Charles Cunningham t›r. Türkiye’de de, Fransa’da da, Boycott, 1873 y›l›nda ‹rlanda’da MaLondra’da da, Kahire’de de ayn› yo ilinde bir kontun mülklerinin yöanlama gelirler ve ayn› harflerle neticili¤ine getirilmiflti. Birkaç y›l yaz›l›r, ayn› seslerle söysonra iyi ürün al›nmad›¤› lenirler. Dünyan›n her için k›tl›k olas›l›¤› ortaya köflesinde günlük konufl- Evrensel ç›kt›. ‹rlanda’da kurulan malarda yer alan bu teToprak Birli¤i, toprak kiraKültür rimlerin bir bölümünün lar›n›n yüzde 25 oran›nda kökeni kifli adlar›d›r. Kiindirilmesi gerekti¤ini bilmi insanlar›n, özellikle dirdi. Bu iste¤i olumlu karbilim adamlar›n›n buluflfl›lamayan Boycott mahkelar›, keflifleri onlar›n ad›ymeye baflvurdu. ‹flte o gün la an›l›r. Kimileri de yaemekli yüzbafl›n›n akl›na flam biçimleriyle terimlebile gelmezdi ki bir gün ad› re ad verirler. Boykot da, dünyan›n her yerinde projilet de, linç de, lüks de testonun ortak ad› olacak. Songül asl›nda gerçekte yaflam›fl Saydam Boycott’un açt›¤› dava üzeinsanlar›n soyadlar›d›r. rine Toprak Birli¤i baflkan› Boykot milliyetçi devlet adam› Charles Cunnigham Boycott Charles Steward Parnell, toprak kiKürkleri için yaflama haklar›- ralayanlara bir ça¤r›da bulundu. fiidna son verilen ve soylar› tüken- dete baflvurmamalar›n›; ama kiralamekte olan hayvanlar› korumak r›n› düflürmek istemeyenlerle iliflkiiçin giriflilen bir eyleme ya da lerini durdurmalar›n› istedi. Parparlamentoda al›nan siyasal ya nell’in bu önerisi tabii ki önce Boyda ekonomik kararlar› protesto cott’a karfl› uyguland›. Direnifl karfl›etmeye “Boykot” diyoruz. Sözlük s›nda Boycott, hasat için kentten geanlam›, “Sosyal ve iktisadi iliflki- tirdi¤i iflçileri çal›flt›rmak zorunda 73


Bütün Dünya • fiubat 2007

Bildi¤imiz Sözcüklerin Bilmedi¤imiz Öyküleri

kald›. ‹rlanda’dan ayr›lan Boy- önce çift kenarl› bir çelik b›ça¤› iki cott ifl de¤ifltirdi ve emlak komis- lehva aras›na yerlefltirmek ve bunu yonculu¤una bafllad›. ‹ngiltere yeni da T biçiminde bir sapla tutturmak bir Toprak Yasas› ç›kard›. Kira Tak- düflüncesi geldi. Bu b›çaklar›n yenidir Mahkemeleri de kurulunca ‹rlan- den bilenmesi ya da keskinlefltirilda’da koflullar h›zla düzeldi. Toprak mesi gerekmeyecek, birkaç kez kulBirli¤i’nin direnifl eylemine hedef lan›ld›ktan sonra at›l›p, yerine yeniolan Boycott’un ad› ise “Bir tacirin si konulabilecekti. mallar›n› sat›n almayarak yap›lan Buluflu ilk günlerde piyasada eylem” anlam›nda kuflku ile karfl›lanmaKing Kamp dünya dillerine girdi. s›na karfl›n, jilet k›sa Gillette Günümüzde ise, belli sürede yayg›n bir al›c› bir amac› gerçeklefltirkitlesi buldu. fiirket 90 mek için bask› yapbin t›rafl makinesi ve mak amac›yla, bir kimtam 12 milyon 400 bin seyle, bir yerle, bir adet t›rafl b›ça¤› üretti topluluk, kurulufl ya ve satt›. Gillette’in ad› da ülke ile her türlü bulufluyla o denli öziliflkiyi kesme anlam›ndeflleflti ki, dünyan›n da yayg›n biçimde birçok yerinde oldu¤u günlük yaflam›n içinde gibi ülkemizde de, yerini koruyan bir kavbakkallardan, marketram boykot. lerden de¤iflik marka Jilet t›rafl b›çaklar› bile “JiKing Kamp Gillette let verir misiniz? diye Özellikle erkekleistenmeye bafllad›. rin hemen her gün Linç kulland›klar› ve iki Charles Lynch ya da tek yan› kes‹nsanl›k tarihi kin t›rafl b›ça¤›na vedenli eski bir kavram rilen “Jilet” ad›, asolan linç, bir toplulul›nda onu bulan kifli¤un, suçlu oldu¤unu nin soyad›d›r. kabul etti¤i kifliyi, yarg›lanmas›na gerek 1871 y›l›nda ç›kan Charles Cunnigham görmeden kendi olabir yang›nda tüm malBoycott naklar›yla cezaland›rvarl›¤›n› yitiren bir ailenin çocu¤u olan King Kamp Gil- mas›na deniliyor. lette, genç yaflta çal›flmaya bafllad›. Linç eylemi, adaleti temsil yetÖnce metal eflyalar pazarlad›. Meka- kisi tafl›mayanlar›n, yasal yarg› kunik aletler konusunda yarat›c› kiflili- rumlar›n›n yerini almaya kalkmas› ¤ini keflfeden bir yat›r›mc› ondan olarak tan›mlanabilir. “Kullan›l›p at›lacak bir fley” gelifltirBu eylem ad›n›, Amerikan Bamesini istedi. Yat›r›mc›n›n bu istedi- ¤›ms›zl›k Savafl›’ndan almaktad›r. ¤ini Gillette, bir sabah t›rafl olurken Savafl s›ras›nda Virginial› Charles an›msad›. Usturas›n› bilerken akl›na Lynch, keyfi bir mahkeme kuru-

yor. Suçlular›, usulünce yarg›lama- lerinde kullan›m bulan “lüks” dan, kendi kendini baflkan olarak sözcü¤ünün kökeni, bu Romal› atad›¤› bir mahkemenin karar›yla generalin ad›ndan geliyor. Lucicezaland›r›yor. Özelus Licinius Lucullus, likle ‹ngiliz krall›k ‹Ö 63 y›l›nda büyük Lucius Licinius yanl›lar›n› çok sert cebir afl›r›l›k içinde yaLucullus zalara çarpt›r›yor. flamaya bafllam›fl. GiCharles Lynch’in ad› yim kuflamda, eflyada ne yaz›k ki hiç de da, günlük yaflamda insanca olmayan bir kendini gösteren gekavram olarak geçireksiz, afl›r› gösteriflyor tarihteki yerine. li, süslü, flatafatl›, s›Lüks n›rlar› aflan yaflam› Lu ci us Li ci ni us için Napoli’de görLucullus kemli bir ev yapt›ran Kiraz›, kay›s›y›, Lucullus, tünellerle Anadolu’ya özgü öteki denize ba¤l› havuzmeyve, sebze ve balar›na en nadide baharatlar› Avrupa’ya l›klar›, deniz ürünlegötüren Lucius Licinirini koyacak denli us Lucullus gurmeleileri gitmiflti. Evinin rin piri say›l›r. Luculher yan› aç›kt›. “Lulus’un ziyafetleri dillecul lus, iyi, gü zel re destand›. Bir gün ama k›fl gelince ne aflç›s›na çok masrafl› ya pa cak s›n?” di ye bir ziyafet haz›rlatt›. soran arkadafl›na güBu denli masraf ve lerek, “Benim leyzahmet karfl›s›nda afllekler, turnalar denli Charles Lynch ç›s› dayanamad› ve de mi akl›m yok? “Efendim siz bu akflam tek bafl›na- Ben de mevsimi geldi¤inde evis›n›z, baflka kimse yok ki?” dedi. mi de¤ifltirece¤im, Roma’ya gideLucullus, “Olmaz m›? Bu akflam Lu- ce¤im!” demiflti. Bu nedenle o, cullus, Lucullus’u a¤›rl›yor” dedi. yazl›kç›l›¤›n öncüsü olarak da ‹flte, “Afl›r›l›k, israf, tantana, SongulSaydam@butundunya.com.tr debdebe” anlam›nda dünya dil-

74

Ankara’da bir fakültede okuyan Ahmet, derslerinin d›fl›nda her konuyla ilgiliydi. Y›l sonu yaklafl›rken kötüye giden dersleri düzeltemeyece¤ini anlad›. Bu gidiflle okuldan at›lmas› kesindi. Annesine durumu bildirdi: “Anneci¤im fakülteden at›lacak gibiyim” dedi. “Sen babam› bu duruma haz›rlar m›s›n?” Annesi gülerek yan›t verdi: “Merak etme o¤lum” dedi. “Baban çoktan haz›r bu duruma...”• 75


Tayfa, ‹stiridye Korsan›, ‹flçi, Serseri, Alt›n Aray›c›s›, Yazar ve... Serüven Öykülerinin Kral›:

Jack London

S

an Francisco Körfezi’ne do¤ru yol alan “Razzle Dazzle” (ABD argosunda “fiafl›rt›c› hareket” anlam›ndad›r) adl› teknenin genç kaptan› bir eliyle dümeni tutarken öteki eliyle dizlerinin üzerindeki kal›n kitab›n sayfalar›n› çeviriyordu. Teknedeki büyük tahta kutularda gün boyu istiridye yataklar›ndan ç›kard›¤› ve kendisine üç ayl›k iflçi ücreti denli gelir sa¤layacak olan istiridyeler bulunuyordu. Her an bir devriye botuyla karfl›laflabilir ve kaçak avlanmakla suçlanarak hapsi boylayabilirdi. Fakat genç kaptan›n çevreyi kollamas› gereken bak›fllar› daha çok kitap sayfalar›nda geziniyordu. Sahil polisinin bask›n› umurunda de¤ildi; çünkü onlar için en büyük istiridyelerden oluflturdu¤u bir ikram taba¤› haz›rlam›flt› bile... Onyedi yafl›na yeni girmifl olan kaptan›n ad› Jack London’d›. Jack London (1876-1916), yoksul bir ailenin çocu¤u olarak San Francisco’da dünyaya geldi. Anne babas›n›n koydu¤u “John” ad›n› ilkokul s›ralar›nda kendi iste¤iyle “Jack” olarak de¤ifltirdi. Sekiz yafl›ndayken eline ne geçerse okumaya bafllad›. Yokluktan üne ulaflanlar›n ve uzun deniz yolculuklar›na ç›kanlar›n öyküleri daha çok ilgisini çekiyordu. On yafl›nda halk kitapl›klar›na gitmeye bafllad›¤›nda okuduklar›n› rastgele seçti¤inden kendisini daha ortaokula gitmeden e¤itmeye bafllayan çok say›da ve de¤iflik konulu kitap ve onlar›n yazarlar›yla tan›flt›. Ancak delikanl›l›k ça¤›na geldi¤inde kitap kurdu olmak için yeterli zaman bulmakta zorlanmaya bafllad›. Para kazanmak için çal›flmak zorundayd›. Okul saat76

77


Jack London

Bütün Dünya • fiubat 2007

lerinin öncesinde ve sonras›nda sabah akflam gazete sat›c›l›¤›, tatil günleri de r›ht›mda tekne bak›m› ve temizli¤i gibi ifllerde çal›flt›.

rev ald›. Bunun nedeni yaln›zca merakt›. Çok iyi tan›d›¤› korsanl›k taraf›n›n karfl›t› olan denetim ve izleme taraf›n› da bizzat yaflamak istemiflti. Daha sonra yine denizin ça¤r›erüvenci benli¤i onu denize s›na uyarak Bering Denizi üzerinçekiyordu. R›ht›mda geçir- den Japonya’ya giden bir fok avladi ¤i günlerde bal›kç›lar, ma gemisine tayfa yaz›ld›. Gemide z›pk›nc›lar, dalg›çlar ve tay- geçen haftalar ve u¤ranan limanfalar gibi ilginç kiflilerle karfl›lafl›- lardaki içkili, kavgal› saatler tam yor ve onlar›n anlatt›¤› öyküler- Jack’e göreydi. Seferden döndüden etkileniyordu. Düzenli bir ge- ¤ünde ailesinin iste¤ine uyarak lir için girdi¤i bir bal›k konservesi düzenli gelir getiren ifllerde çal›flfabrikas›ndan k›sa süremay› denedi. ‹fle girdi¤i de ayr›ld›. ‹nsan›n makibir iplik fabrikas› ve daha nelerin kölesi oldu¤u bu sonra bir anda akl›na koiflte hiçbir ilginç yaflam Öyküleriyle yarak elektrik mühendisi Öykücüler olma iste¤iyle girdi¤i ve k›m›lt›s› bulamam›flt›. O zamanlar resmi izin ilk ifl olarak oca¤›na kösahipleri d›fl›ndakilere mür atma iflini üstlendi¤i yasak; fakat kaçak yap›lelektrik santral› uzun d›¤›nda iyi para getiren ömürlü ifl ortamlar› olmabir u¤rafl olan istiridye d›. Bunlar bal›k konseravc›l›¤›na ilgi duydu. vesi fabrikas›ndaki iflinSütannesi olan zenci kaden daha kötü gelmiflti d›ndan ald›¤› 300 dolar Jack’e... Haluk borçla r›ht›mda tan›flt›¤› 1894 y›l›nda serserilik Erdemol bir bal›kç›dan bir tekne günleri bafllad›. ‹flsizli¤i sat›n alarak istiridye korprotesto etmek amac›yla sanl›¤› yapmaya bafllad›ülkenin öteki ucuna, yani ¤›nda henüz onalt› yafl›ndayd›. Washington’a yürüyüfl düzenleyen Birlikte ifle ç›kt›¤› korsanlar filo- Kelly ad›ndaki birinin pefline tak›sunda k›sa zamanda sivrildi. Genç l›p onun Sanayi Ordusu’na kat›ld›. yafl›na karfl›n iflin eskilerinden da- K›sa sürede olaya karfl› ilgisini ha h›zl› yelken tutuyor, kavgalarda kaybeden Jack yürüyüfl kolundan ve içki içme yar›fllar›nda onlar› alt ayr›ld›¤› yörelerdeki kent ve kasaediyordu. Baflar›s›n› k›skanan ra- balar› dolaflmaya bafllad›. Serserikiplerinin giderek artan sald›rgan likten üç ay hapis cezas› ald›¤›nda davran›fllar› ve sonunda teknesi sürdürdü¤ü yaflam›n ulafl›lmaya “Razzle Dazzle”›n yak›lmas› Jack’i de¤er hiçbir amaca yönelmedi¤ini y›ld›rd›. Korsanl›¤› b›rakt›. Ancak anlad› ve eve dönerek liseye bafldenizden uzak kalamad›¤›ndan bu lad›. Üniversiteye gitmek istiyordu. kez taraf de¤ifltirerek korsanl›¤› ‹ki y›ll›k bir haz›rl›k dönemindenetleyen devriye polisinde gö- den sonra Kaliforniya Üniversite-

S

78

si’ne girmeyi baflard›. Fakat daha ilk y›l›n› bitiremeden paras› tükendi ve yine para kazanmak için bu kez bir çamafl›rhanede çal›flmak zorunda kald›. Üniversiteye dönemedi.

A

sl›nda üniversite onu düfl k›r›kl›¤›na u¤ratm›flt›. E¤itim yöntemlerini be¤enmemifl, özellikle ‹ngilizce’sini k›sa sürede ve zorlanmadan yaz› yazabilecek düzeye getirmesine olanak sa¤layacak nitelikte ders ve kurslar›n bulunmad›¤›na tan›k olmufltu. Jack London’un lise ve üniversite y›llar› yazma iste¤inin alevlendi¤i bir zaman dilimidir. Jack yazmak, yaz›lar›yla ün ve servet kazanmak istiyordu. Bir tayfunu tan›mlad›¤› yaz›s›yla bir gazetenin ödülünü kazand›¤›nda bu baflar›s›n›n an›s› belle¤inden silinmedi. Çocukken okudu¤u kitaplardan akl›nda kalan bir yaflam öyküsünün kahraman›n›n, ünlü bir piyanist olan köylü çocu¤unun yapt›¤›n› o daktilo makinesiyle yapacak, ailesini servete bo¤acakt›. Belle¤i bu düfllerle dolu olan Jack özellikle üniversite günlerinde yazma etkinli¤ini yo¤unlaflt›rd›. K›sa öyküler, denemeler, fliirler yaz›yor ve karfl›s›nda birer kale gibi gördü¤ü yay›nevlerini yaz›lar›yla top atefline tutuyordu. Birkaç yaz›s› kabul edildi; fakat geçimini sa¤lamak için a¤›r ifllerde çal›flmak zorunda kalmas› Jack’in zaman›n› ve enerjisini önemli ölçüde tüketiyordu. Günlü¤üne “Çamafl›rhaneden dönüflte elimde kalem oynatacak güç kalmad›¤›n› görüyordum” diye yaz›yordu.

Bu arada Klondike’da alt›n bulundu¤u haberi yay›ld›. Kay›nbiraderinin k›flk›rtmas›yla Jack kuzeyin kar ve buz kapl› düzlüklerine do¤ru yola koyuldu. Kendinden daha yafll› olan kay›nbiraderi yola devam edemeyince Jack kuzey serüvenine yaln›z devam etti. Çetin koflullarda geçirdi¤i zor günlerin sonunda zay›f düflerek eve dönerken Jack’in torbas›nda alt›n tozu yoktu; ama tuttu¤u günlük, öykü ve romanla r›n da can lan d› ra ca ¤› ya flam kavgas› an›lar›yla kayn›yordu. Kuzeyden döndükten befl ay sonra zaman›n tan›nm›fl bir dergisinde bir ay arayla peflpefle iki öyküsü yay›mland›. ‹ki y›l içinde tan›nmaya ve yaz›lar›n› daha kolay satmaya bafllad›. 1900 y›l›nda “Kurdun O¤lu” adl› ilk öykü k›tab› yay›mland›. Bunu ötekiler izledi. Jack London’un 1903 y›l›nda yay›mlanan ve hemen çok satanlar listesine giren “Vahfletin Ça¤r›s›” adl› uzun öyküsüyle üne kavufltu¤u söylenebilir. Bu öykü ve yine Kuzey’in yaban›l ortam›nda geçen “Beyaz Difl”, “Beyaz Iss›zl›k” ve “Atefl Yakmak” gibi öyküleri ve bu gruba girenler London’un Kuzey’in donmufl, fakat içindeki canl›lar›n son güçleriyle yaflam kavgas› verdi¤i do¤as›ndan ne denli etkilendi¤ini göstermektedir.

L

ondon’un yap›tlar›, yukar›da sözünü etti¤imiz Kuzey öykülerine ek olarak istiridye korsanl›¤› döneminin an›lar›ndan öykülefltirdi¤i “Dazzler’›n Seferi” ile “Bal›kç›l›k Devriyesinin Serüvenleri”, yollarda geçen serserilik günlerini anlatt›¤› 79


Bütün Dünya • fiubat 2007

eki “Martin Eden”, içkiyle içli d›fll› oldu¤u an›lar›n› öyküledi¤i “John Barleycorn”, iflçi sorunlar› ve sosyal s›n›f çat›flmalar›na iliflkin görüfllerini yans›tt›¤› “Demir Ökçe”, ac›mas›z bir kaptan›n yönetti¤i bir gemiyi ve bask› alt›ndaki yolcular›n› konu edinen “Deniz Kurdu”, bir yay›nevinin verdi¤i görevle gitti¤i Londra’da varofllar›n dram›n› yans›tt›¤› “Uçurum ‹nsanlar›”, evrim ve soyaçekim kuramlar›yla ilgilenerek ilk insanlar›n yaflam kavgas›n› öyküledi¤i “Ademden Önce” ve sonunda ün ve servet sahibi bir yazar olarak “Snark” adl› teknesiyle ç›kt›¤› dünya turunun an›lar›n› yazd›¤› “Snark’›n Seferi” biçiminde listelenebilir. Jack London yaflam›, yaflam›n her kesitini güzellikleri, tehlikeleri,

d

Büyük bir banka soygunundan sonra çal›nt› otomobilleriyle olay yerinden kaçan üç soyguncu, kentin yak›n›ndaki bir ormana saklanm›fllar, çantalar›n› boflalt›p, çald›klar› paray› saymaya bafllam›fllard›. Karanl›kta para saymaktan s›k›lan soygunculardan biri, ilginç bir öneride bulundu: “Bu karanl›kta paralar› tek tek saymak yerine flöyle uzansak ve biraz dinlensek ya” dedi. “Çald›¤›m›z paran›n ne kadar oldu¤unu yar›n kente indi¤imizde nas›l olsa gazetelerde okur, ö¤reniriz.” Arkadafllar›n›n bu önerisine öteki iki soyguncu karfl› ç›kt›: “Üçümüzün birbirimize girmesini mi istiyorsun sen?” dediler. “Yar›n her gazete baflka bir rakam verdi¤inde, biz bu paray› nas›l bölüflece¤iz aram›zda?”• Cerrah hastanede ameliyat etti¤i hastalar› ziyaret ediyordu. Hastas› olan genç ve güzel bir k›z›n pansuman›n› denetlerken genç k›z sordu: “Ameliyat yerimin izi görünecek mi, doktor?” Doktor, gülümseyerek flu yan›t› verdi: “Bu tümüyle size ba¤l›.”• 80

Jack London’dan Bir Öykü:

yaflamla ölüm aras›nda oynaflan k›m›lt›lar›yla, k›saca tüm gerçekleriyle dolu dolu yaflamay› seven gerçekçi bir yazard›r. Büyük Frans›z yazar› Anatole France’›n dedi¤i gibi, “Jack London’un yap›tlar›n›n hepsinde k›m›l k›m›l yaflam ve düflünce kaynar”. London bir arkadafl›na yazd›¤› bir mektupta flöyle diyordu: “Para için yaz›yorum. Ün kazanabilirsem bu daha çok para demektir. Daha çok para benim için daha çok yaflam demektir.” London k›sa ömründe çok yer gezdi, yaflamdan çok sahneler gördü. K›rk yafl›nda çok sevdi¤i yaflama göz yumarken Meksika ve Hawaii yolculu¤undan yeni dönmüfl, dev çiftli¤ini gönlüne göre donatmakla u¤rafl›yordu. Ölüm nedeni t›bben “üremi”ydi; fakat yaflam öyküsünü yazan efline göre

Leopar Adam’›n Öyküsü

G

üzel bir düfl görürcesine uzaklara dal›p giden bak›fllar› vard›. Bir kad›n›nki gibi yumuflak bir ses tonuyla konufluyordu. Hüzünlü ve tekdüze sesi, kök salm›fl bir tür melankolinin somutlaflm›fl biçimi gibiydi. O Leopar Adam’d›; fakat öyle biri gibi görünmüyordu. Yaflam›n› kazand›¤› ifli, büyük seyirci kalabal›¤› önünde bir kafes içindeki leoparlarla gösteriye ç›kmak ve cesaret isteyen kimi numaralarla seyircileri heyecanland›rmakt›. ‹flverenleri uyand›rd›¤› ilgi ve heyecan ölçüsünde ödüllendiriyordu onu... Söyledi¤im gibi, Leopar Adam unvan›yla ba¤dafl›k bir görünümü

yoktu. Dar kalçal› ve dar omuzluydu. Kanl› canl› biri de¤ildi. Hüzünlü ruh halinden dolay› bask› alt›nda gözükmüyor, yumuflak tav›rlar›yla bu durumunu dengeliyordu. Bir saattir a¤z›ndan bir öykü almaya çal›fl›yordum. Fakat düfl gücünün zay›f oldu¤u anlafl›l›yordu. Görkemli ifl yaflam›nda çekici duyumlar, cesur eylemler ve heyecan yoktu onun için... Yaln›zca renksiz bir monotonluk ve bitmek bilmeyen s›k›nt› vard›. Aslanlar m›? Evet, aslanlarla da karfl› karfl›ya gelmiflti. Çok kolayd›. Yapaca¤›n›z tek fley sakin olmakt›. Herhangi biri basit bir sopayla bir aslan› muma çevirebilirdi. Bir keresinde bir aslanla yar›m saat bo81


Leopar Adam’›n Öyküsü

Bütün Dünya • fiubat 2007

¤uflmufltu. Her sald›r›da aslan›n burnuna vurmak yeterdi. Kurnazl›k yap›p bafl›n› e¤erek sald›r›ya geçerse baca¤›n›z› uzat›rd›n›z; pençe atmak üzereyken de baca¤›n›z› çekip gene burnuna vururdunuz. Hepsi buydu.

U

zaklara dal›p giden bak›fllar› ve yumuflak ses tonuyla konuflurken yara izlerini gösterdi bana. Çok yara alm›flt›. Son ald›¤› yaray› bir difli kaplana borçluydu. Omuzuna pençe atm›fl ve etini kemi¤e de¤in s›y›rm›flt›. Giysisinde düzgün biçimde dikifl at›lm›fl y›rt›k izlerini görebiliyordum. Sa¤ kolunun dirsekten afla¤› bölümü bir biçerdövere girmifl gibiydi. Kaç öfkeli sald›r›y› savuflturmufltu kimbilir... “Önemli de¤il” diyordu, yaln›zca ya¤murlu havalarda eski yaralar biraz rahats›z ediyordu, o kadar. Birden bir fley an›msam›fl gibi yüzü ayd›nland›. Bir öykü bekledi¤imi bildi¤i için o da bask› alt›nda duyumsuyordu kendini. “Bir aslan terbiyecisinden nefret eden adamdan söz edildi¤ini duydun mu?” diye sordu. Duraklad› ve karfl›daki kafeste duran hasta bir aslana bakt›. “Difli a¤r›yor” diye aç›klamada bulundu. “Sözünü etti¤im aslan terbiyecisinin en önemli gösterisi kafas›n› bir aslan›n a¤z›na sokmakt›. Ondan nefret eden adam da aslan›n çenelerini kapataca¤› an› görmek umuduyla her gösteriyi izlerdi. Gösteri neredeyse o da oradayd›. Gösteriyi izlemek için ülkenin her köflesine giderdi. Sonunda bir gün, en ön s›rada otu82

rurken bekledi¤i fley oldu. Aslan›n çeneleri kapand›; doktor ça¤›rmaya gerek kalmam›flt›.” Leopar Adam konuflmas›n› sürdürdü: “‹flte sab›r diye ben buna derim. Benim izleyece¤im yol da bu olurdu. Fakat tan›d›¤›m biri böyle yapmad›. K›l›ç yutma, b›çak atma ve el çabuklu¤u numaralar› yapan ufak tefek, De Ville ad›nda bir Frans›z’d› bu adam. Güzel bir efli vard›. Kad›n trapezciydi, çad›r›n tepesinden yere yak›n bir a¤a dal›fl yapar ve atlarken de seyircilerin çok hofluna giden bir dönüfl hareketi yapard›. De Ville’in eli ne denli çabuksa –bir kaplan›n pençesi gibi çabuktu– huyu da o denli de¤iflkendi. Bir gün sahne amiri kendisine ‘Kurba¤a yiyen’ ya da daha kötü baflka bir adla seslendi¤i için adam› seyircilerin önünde, gösterisinde kulland›¤› yumuflak çam panoya do¤ru itmifl ve adam daha ne oldu¤unu anlamadan b›çak ya¤muruna tutmufltu onu. Adam›n her yan›n› kuflatan b›çaklar vücuduna öyle yak›n saplanm›flt› ki elbisesinden panoya çivilenip kalm›flt›. B›çaklar›n ço¤u sapland›klar› yerde kesikler oluflturmufltu.

“A

dam›n serbest kalmas› için palyaçolar b›çaklar› çekip ç›karmak zorunda kald›lar, öylesine m›hlan›p kalm›flt› tahtaya. Bu olaydan ötürü herkes De Ville’den çekinir oldu. ‹flvebaz efliyle karfl›laflt›klar›nda da nezaketin ötesine geçmeye cesaret edemediler. “Fakat Wallace ad›nda bir adam vard›. Hiçbir fleyden kork-

mazd› o. Aslan terbiyecisiydi. Kafas›n› aslan›n a¤z›na sokma numaras›n› o da yapard›. Sirkteki aslanlar›n herhangi biriyle yapabilirdi bu numaray›; ama o her zaman güven duydu¤u iyi huylu Augustus’u ye¤lerdi.

“D

edi¤im gibi, Wallace –biz ona Kral Wallace derdik– canl› ya da ölü hiçbir fleyden korkmazd›. Bir Kral’d› o; hata yoktu bu unvanda. Bir keresinde onu sarhofl bir halde bahse tutuflurken görmüfltüm. Bahsin konusu sald›rganlaflm›fl bir aslan›n kafesine sopas›z girip onu sakinlefltirmekti. Yapt› bunu; içeri girip hayvan›n burnuna bir yumruk at›p bahsi kazand›. “Bayan De Ville...” Tam o s›rada arkam›zda bir gürültü koptu. Leopar Adam sakin bir tav›rla dönüp bakt›. ‹ki bölmeli bir kafeste bir maymun ön aya¤›n› ortadaki bölmenin d›fl›na ç›karm›flt›, komflu bölmedeki bir kurt da onu yakalam›fl olanca gücüyle çekifltiriyordu. Maymunun aya¤› neredeyse kal›n bir plastik boru gibi uzam›flt›. Öteki maymunlar ba¤r›fl›p duruyorlard›. Hiçbir bak›c› yoktu ortada. Leopar Adam birkaç ad›mda kafese ulaflt› ve yan›nda tafl›d›¤› hafif bir bastonla kurdun burnuna sert bir darde indirdi. Sonra yan›ma dönüp hiç kesinti olmam›fl gibi yar›m kalan konuflmas›n› sürdürdü. “Evet, Bayan De Ville Wallace’a bakt›, Wallace da ona... Bay De Ville de as›k suratla her ikisine... Wallace’› defalarca uyard›k; ama hiç ald›rmad›. Yüzümüze güldü.

Bir gün De Ville’i gülünç duruma düflürüp ona da güldü. Can› kavga etmek istedi¤i için De Ville’in kafas›n› içinde hayvan yemi olan bir lapa kovas›na sokmufltu. “De Ville’in üstü bafl› berbat olmufltu. Temizlenmesi için yard›m ettim. Çok sakindi. Tehdit falan savurmad›. Fakat vahfli hayvanlar›n gözlerinde s›k s›k gördü¤üm türden bir öfke par›lt›s› gördüm gözlerinde. Wallace’› son kez uyarmaya gittim. Yine güldü; fakat Bayan De Ville’den yana pek bakmaz oldu art›k. “Birkaç ay geçti. Hiçbir fley olmad›. Olay›n unutuldu¤unu düflünmeye bafllam›flt›m. O s›ralar Bat›’da bulunuyorduk. Gösteri yerimiz San Francisco’ydu. Ö¤leden sonraki gösteri sürüyordu; koca çad›r kad›n ve çocuk doluydu. Çak›m› al›p geri vermeyen çad›rc› K›z›l Deny’yi ar›yordum. “Giysi de¤ifltirme çad›rlar›ndan birinin yan›ndan geçerken Denny’yi görebilmek umuduyla bir delikten içeri göz att›m. Orada yoktu; ama tam önümde Kral Wallace duruyordu.

G

iyinmifl, kafese gitmek için s›ras›n›n gelmesini bekliyor, bu arada da büyük bir keyifle birkaç trapezcinin a¤›z dalafl›n› izliyordu. Çad›rdaki öteki kifliler de ayn› fleye yo¤unlaflm›fllard›, De Ville d›fl›nda. Onun gizlemeye gerek duymad›¤› bir nefretle Wallace’a bakt›¤›n› gördüm. Wallace ve ötekilerin tart›flmadan baflka olup biten bir fleyi görecek halleri yoktu. “Fakat ben o çad›r deli¤inden De Ville’in ne yapt›¤›n› gördüm. 83


Bütün Dünya • fiubat 2007

Cebinden mendilini ç›kard›, terini kurulayacakm›fl –o gün hava s›cakt›– gibi yaparken ayn› anda Wallace’›n arkas›ndan geçti. Hiç durmad›, mendilini bir an sallay›p do¤ruca ç›k›fla gitti. Ç›kmadan önce orada durup arkas›na bakt› bir an. Bak›fl› beni tedirgin etmiflti; çünkü yaln›z nefret de¤il, zafer de vard› bak›fl›nda. “De Ville’i seyretmek iyi olacak diye düflünürken onun sirkin girifl kap›s›ndan d›flar› ç›k›p kent merkezine giden bir arabaya bindi¤ini görünce biraz rahatlad›m. Birkaç dakika sonra büyük çad›ra girip Denny’yi buldum. Wallace gösterisine bafllam›flt›. Seyircileri heyecandan heyecana sürüklüyordu. Özellikle kötü adam› oynuyordu. Aslanlar iyice öfkelenip difllerini gösterinceye dek k›flk›rt›yordu hepsini, yani Augustus’un d›fl›ndakileri. O hayvan hiçbir fleyle k›flk›rt›lmayacak ka-

dar yafll›, fliflman ve tembeldi. “Sonunda Wallace kamç›s›yla yafll› aslan› dizlerinin üstüne çökertti ve esas numaras› için haz›r konuma geçirdi onu. Yafll› Augustus, uysal bir tav›rla gözlerini k›rparak a¤z›n› açt› ve Wallace da rahatça soktu bafl›n›. Sonra çeneler kapan›verdi, bir çat›rt› ç›kt›, hepsi bu.” Leopar Adam dalg›n dalg›n gülümsedi ve uzaklara dalm›fl bak›fllar›na büründü yine. “‹flte Kral Wallace’›n sonu böyle oldu” dedi. “Ortal›k sakinleflince bir f›rsat›n› kollay›p Wallace’›n bafl›n› koklad›m. Ve hapfl›rd›m.” Hemen at›ld›m. “Yani o fley, bafl›ndaki...” “Enfiye vard›; çad›rdayken De Ville’in Wallace’›n saçlar›na serpti¤i enfiye. Yafll› Augustus böyle bir fley yapmak istememiflti. O hapfl›rm›flt› yaln›zca.”• Çeviri: Haluk Erdemol

Bir politikac›, seçim öncesi yapaca¤› konuflman›n metnini bir arkadafl›na verdi ve dikkatle okuyup, elefltirmesini istedi. Arkadafl›, bir süre sonra geldi ve elefltirisini söylemeye bafllad›: “Tam üç kez okudum konuflman›” dedi. “Birinci okuyuflumda güzel bir konuflma gibi göründü bana ve do¤rusunu istersen be¤endim de...” Arkadafl› bir süre duraklad›ktan sonra elefltirisini flöyle sürdürdü: “‹kinci okuyuflumda konuflmanda bir hata oldu¤unu gördüm” dedi. “Üçüncü okuyuflumda ise, bu konuflman› yapmasan daha iyi olur diye düflündüm.” Politikac›, arkadafl›n›n elindeki konuflmas›n› ald›, katlay›p cebine koydu: “Birinci okuyuflunda be¤endin ya, o yeter bana” dedi. “Nas›l olsa seçmenin karfl›s›nda ikinci ve üçüncü kez okuyacak de¤ilim.”• Do¤umhanenin bekleme salonunda iki baba aday› dertlefliyordu. “fiansa bak” dedi baba adaylar›ndan biri, “Do¤um tam da tatilimize denk geldi.” “O da bir fley mi?” dedi öteki baba aday›, “Bizim do¤um balay›m›za denk geldi.”• 84

Mersin’in Tarsus ve Mut’u, Çanakkale’nin Çan’›, Siirt’in Pervari’si, Konya’n›n Bozk›r’› ile Osmaniye ve Sinop illeri, art›k “uzayl›” oldular. Bugüne de¤in yaln›zca Türkiye haritas›nda yer alan bu kent ve ilçe adlar›m›z, bundan sonra uzay›n çok çok uzaklardaki bir bölümünde, Mars haritas›nda da yer alacaklar.

Mars’ta Türkiye Var •Musa Tokmak - Bütün Dünya•

M

ersin’in Tarsus ve Mut’u, Çanakkale’nin Çan’›, Siirt’in Pervari’si, Konya’n›n Bozk›r’› ile Osmaniye ve Sinop illeri, art›k “uzayl›” oldular. Bugüne de¤in yaln›zca Türkiye haritas›nda yer alan bu kentlerimizin ve ilçelerimizin adlar›, bundan sonra uzay›n çok çok uzaklardaki bir bölümünde, Mars haritas›nda da yer alacaklar. Çeflitli zamanlarda uzaya gönderilen uydularla çok say›da fotograflar› çekilen ve uzay bilimciler aras›nda “en fotojenik gezegen” olarak adland›r›lan Mars’›n binlerce krater, da¤ s›ralar›, derin vadileri ve düzlükleri, flimdi birer ad sahibi de oluyorlar. Mars’taki bölgelere verilmek üzere aranan adlar, dünyan›n çeflitli ülkelerindeki bilim adamlar› yan›s›ra, uzay bilimle amatör ola-

rak ilgilenen kifliler taraf›ndan da önerilmekte, Uluslararas› Astronomi Birli¤i’nin onay›ndan geçtikten sonra da, uzay haritas›nda yer almaktad›r. Mars gezegenindeki birkaç co¤rafik bölgeye Türkçe adlar ilk kez 1976 y›l›nda, Türkiye’deki “ama tör uzay c› lar” ta ra f›n dan önerilmifl ve gerekli ifllemlerden sonra uzay haritas›ndaki yerlerini alm›fllard›. Tüm dünya ülkelerinde bilim adamlar› ve amatör uzayc›lar›n birbirleriyle yar›fl edercesine girifltikleri “ad verme” çal›flmalar› sonunda Mars’›n bugüne de¤in ancak iki bin krater, da¤, vadi ve düzlükleri birer ad sahibi olabildiler. Bu yar›fla Türkiye’den kat›l›m›n az olmas› nedeniyle Mars yüzeyindeki Türkçe adlar›n say›s›, Bat›l› ülkelere ait adlar›n yan›nda say›ca az kalmaktad›r. 85


Bütün Dünya • fiubat 2007

Uluslararas› üne sahip Sumerolog Muazzez ‹lmiye Ç›¤, çivi yaz›l› onbinlerce tableti okuyarak tarihin befl bin y›l önceki dönemini ayd›nlat›rken, bu tabletlerde çocuklar için yaz›lm›fl ilginç masallar da buldu. Befl bin y›l önce yaz›lan ve de¤erli sanatç› Nazan Erkmen taraf›ndan resimlenen bu masallardan birini afla¤›da yay›ml›yoruz.

Aslan ile Ak›ll› Keçi •Muazzez ‹lmiye Ç›¤ - “Sumer Hayvan Masallar›*”•

Bu sayfadaki Mars fotograf›nda, Mars’taki Türkçe adlar›n verildi¤i bölgeler görülüyor. Özellikle Anadolu co¤rafyas›ndan seçilen bu adlar ve verildikleri kraterlerin çap büyüklükleri flöyledir: Çan Krateri, 8 km., Çanakkale’nin Çan ilçesi, Tarsus Krateri, 19 km., Mersin’in Tarsus ilçesi, Mut Krateri, 7 km., Mersin’in Mut ilçesi, Sinop Krateri, 15 km., Sinop ili, Bozk›r Krateri, 84 km., Konya’n›n Bozk›r kasabas›, Zir Krateri, 6 km., Osmaniye’nin Zir kasabas›, Hashir Krateri, 16 km., Siirt’in Pervari ilçesinin eski ad›. Bu adlardan baflka Mars’›n çe-

flitli vadilerine, Türkçe olmamalar›na karfl›n, Anadolu kültürünü yans›tan flu adlar verilmifltir: Chrysokeras Yüzeyi (Haliç’in Bizans dönemimdeki ad›), Granicus Vadisi (Antik Mysia Krall›¤›’nda Nehir Tanr›s›’n›n ad›), Hermus Vadisi (Antik Lidya Krall›¤›’nda Nehir Tanr›s›’n›n ad›), Scamander Vadisi (Antik Truva kentinde bir nehir ad›). Konuyla ya k›n dan il gi len mek is te yen okur la r› m›z, in ter net te ki http://mars.goog le.com ve http://planetarynames.wr.usgs.gov/ ad res le rin de ayr›nt›l› bilgi bulacaklard›r.•

O

gün Sumer ülkesinin en s›cak günüydü. A¤açlarda dal k›p›rdam›yor, nefes almak bile güç oluyordu. Bütün hayvanlar ya yuvalar›na girmifl veya nerede biraz serin bir yer ve gölgelik bulmufllarsa, oraya s›¤›nm›fllard›. Ormanlar Kral› aslan da büyük bir a¤ac›n alt›na uzanm›fl yat›yordu. Gözleri kapal›yd›, görenler onu derin bir uykuya dalm›fl san›rd›. Halbuki tam bir tilki uykusundayd›. Kulaklar› aç›k, bütün dikkatiyle etraf› dinliyor, “fiu

arada bir av yakalayabilir miyim acaba?” diye pusuda bekliyordu. O s›rada c›l›z bir keçi belirdi. Aslan› boylu boyunca uzanm›fl, gözleri de kapal› görünce rahatça yürümeye devam etti. Keçinin bast›¤› otlar›n ç›t›rt›s›n› duyan aslan, birden yerinden f›rlad›. “‹flte bir av!” diyerek keçiyi yakalad›. Keçi önce pani¤e kap›ld›ysa da, kendini toparlad›. Korkusunu belli etmeden, “Say›n Ormanlar Kral›! Beni yemek istiyorsun flimdi. Hakl›s›n, karn›n aç. Fakat ben o kadar s›skay›m ki; beni yersen, a¤z›na sa-

Banka soymak suçuyla yarg›lanan adama yarg›ç sordu: “fiimdi” dedi. “Jüri üyelerine flu çelik kasay› tek bafl›na nas›l açt›¤›n› anlat bakal›m.” San›k, jüri üyelerine dönüp onlar› tek tek gözden geçirdi, küçümser bir biçimde dudak büktü, sonra da yarg›ca döndü: “Yorulmama de¤mez, say›n yarg›ç” dedi. “On kez de anlatsam, bunlar yine de beceremezler bu ifli...”• 86

87


Bütün Dünya • fiubat 2007

dece kemik gelecek. Benim yak›ndan tan›d›¤›m etli butlu, fliflman bir koyun var. Gel, birlikte gidelim, onu sana göstereyim; a¤z›na lay›k oldu¤unu san›yorum” dedi.

A

slan buna çok memnun oldu ve “Sen ne iyi keçiymiflsin. Ad›n nedir, lütfen bana söyler misin?” diye sordu. Keçi büyük bir flaflk›nl›k göstererek, “Aaa!.. Sen bilmiyor musun benim ad› m›? Benim ad›m ‘Sen çok zekisindir’” dedi. Bu konuflmadan sonra, aslanla keçi koyunu bulmak için yürümeye bafllad›lar. Yürürlerken aslan›n gözünün önüne fliflman bir koyun

geliyor; onu nas›l yiyece¤ini düflündükçe, a¤z› sulan›yordu. Sonunda etraf› çitle çevrilmifl bir a¤›la geldiler. Aslan “Haydi bakal›m, flimdi bana çabucak fliflman koyunu getir” diye gürleyerek keçiyi b›rakt›. Keçi hemen a¤›l›n kap›s›n› açarak içeriye dald› ve ard›ndan kap›y› s›ms›k› kapay›verdi. Sonrada aslana dönerek flöyle dedi: “Güçlü kral›m, sana ad›m›n ‘Sen çok zekisin’ oldu¤unu söylemedim mi? ‹flte gösteriyorum zekâm›. fiimdi sen fliflman koyunu de¤il, beni bile yiyemeyeceksin. Sana bol flanslar!..”• *Kaynak Yay›nlar›

Küçük Elif elinde karnesiyle sevinç 盤l›klar› atarak evine girdi. Çantas›n› bir yana f›rlatt› ve do¤ruca babas›na kofltu karnesini gösterdi: “Babac›¤›m bak” dedi. “Bafltan afla¤› hepsi pekiyi...” Babas› k›z›n›n karnesini gururla incelerken, “pekiyi”lerin alt›nda ö¤retmenin flu notunu gördü: “Çok ak›ll› ve yetenekli bir çocuk; fakat küçük bir kusuru var: Derste çok konufluyor, bir türlü susmak bilmiyor, ben de tüm çabalar›ma karfl›n buna bir çare bulam›yorum. Uygun bir zaman›n›zda lütfen okula gelin, çocu¤un bu sorununa birlikte bir çözüm bulal›m.” Baba da bu notun yan›na bir not yazd› ö¤retmene: “Böyle bir soruna birlikte çözüm bulaca¤›m›za inan›yorsan›z, lütfen siz bize buyurun, önce annesinin ayn› sorununa birlikte bir çözüm bulal›m.”•

“fiubat SuDokular›”n›n Yan›tlar›...

Kolay

88

Karl› Doruklar›n Aras›nda Bir Kongre Merkezi:

Zor

Davos •Nevin Dedeo¤lu - Bütün Dünya•

G

eçti¤imiz aylarda ‹sviçre’nin Davos kasabas›nda düzenlenen uluslararas› bir konferansa eflimin konuflmac› olarak kat›lmas› nedeniyle k›z›m ve ben de bu ülkeye bir kez daha gitme olana¤› bulduk. Ancak yolculu¤umuz Antalya Havaalan›’nda sürprizlerle bafllad›. Program›m›za göre Zürih’e gitmemiz gerekirken, karfl›laflt›¤›m›z aksakl›klar sonucunda Zürih yerine Basel uça¤›na binmek zorunda kald›k. Basel’in Fransa s›n›rlar› içinde bulunan Saint-Louis Uluslararas› Havaliman›’na indi¤imizde

herfley yoluna girdi. ‹sviçre’deki uçak, otobüs, tren ba¤lant›s›n›n düzenli iflleyifli gerçekten hayranl›k verici. Basel Gar›, Avrupa demiryollar›n›n kavflak noktalar›ndan biri. Bu ülkede trenle yolculuk etmek ise ola¤anüstü keyifli. Basel-Zürih-Davos aras›nda üç saat süren tren yolculu¤umuz boyunca sanki rüyada gibiydik. Davos, ‹sviçre’nin do¤usunda Graubünden Kantonu’nda, 1560 m. yükseklikte kurulu, 13 bin nüfusa sahip sevimli bir kasaba. Ünlü Alman yazar Thomas Mann’›n “Büyülü Da¤” roman›na da konu olan 89


Bütün Dünya • fiubat 2007

Davos, Alpler’in muhteflem karl› doruklar› aras›nda yemyeflil bir vadide Davoser Gölü yak›nlar›nda bulunuyor. Daha yüksekteki “Davos Dorf” ve afla¤›daki “Davos Platz” ad›nda birbiriyle birleflik iki küçük yerleflim yerinden olufluyor.

D

o¤al güzelliklerinin yan›s›ra sundu¤u olanaklarla sa¤l›k, spor, kültür, sanat ve kongre merkezi olma özelliklerini birarada tafl›yan Davos’un tarihi 1160 y›llar›na dek uza-

Davos, Kongre Merkezi n›yor. Burada bulunan çeflitli kilise ve müzelerden ‹ngiliz Kilisesi, Kirchner Müzesi (Ekspresyonist ressam Ernst Ludwig Kirchner), K›fl Sporlar› Müzesi ile Oyuncak Müzesi bizim görebildiklerimiz. Davos’un tam ortas›nda görkemli çam a¤açlar›n›n çevreledi¤i, sincaplarla çocuklar›n keyifle kofluflturduklar› nefis bir park ve k›z›mla yüzmeye doyamad›¤›m›z aç›k-kapal› olimpik yüzme havu90

zu var. ‹lginç mimarisi ve 22 bin metrekare alan› ile göze çarpan Avrupa’n›n en büyük buz pisti de yine burada bulunuyor. Her y›l düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’na da ev sahipli¤i yapan ünlü Kongre Merkezi ile Kongre Oteli park›n hemen yan›nda, da¤lar›n büyüleyici atmosferi içinde yer al›yor. Kongre Merkezi’nde ayn› anda kullan›labilen otuz salon bulunuyor. Y›l boyunca burada çeflitli ulusal ve uluslararas› kongre ler, bi limsel top lant›lar, kültür ve sanat etkinlikleri gerçeklefltiriliyor. Yaklafl›k yetmifl tane otel ve pansiyonuyla Davos tam bir kongre merkezi olmay› baflar›yor. Akdeniz Üniversitesi, T›p Fakültesi Halk Sa¤l›¤› Anabilim Dal› ö¤retim üyesi olan eflim Prof. Dr. Necati Dedeo¤lu’nun “Deprem Önlemine ‹liflkin Antalya Halk›n›n Bilgi, Tutum ve Davran›fllar›” konulu bildiri sundu¤u, Uluslararas› Afetleri Önleme Konferans› (International Disaster Reduction Conference, IDRC) da bu Kongre Merkezi’nde yap›ld›. Befl gün boyunca çeflitli ülkelerden gelen bilim adamlar›, üst düzey yöneticiler, gönüllüler dünyada oluflan afetleri ve afet sorunlar›n› önleme tedbirlerini tart›flt›lar. Kat›l›mc›lar›n hemen hepsi afetlerden sonra yap›lacak yard›m ve kurtarma çal›flmalar› yerine önceden al›nabilecek önlemlerin art›r›lmas›n› önerdi.

Davos

Kongre binas›nda düzenlenen çeflitli standlar içinde Türkiye stand› ve tan›t›m› yap›lan “Mahalle Afet Gönüllüleri, MAG” projesi çok ilgi çekti. ‹sviçre ile ortak yürütülen bu projenin koordinatörü Mimar Simon Tschurr ile burada tan›flt›k. Simon, davetli oldu¤u 30 A¤ustos Zafer Bayram› törenine kat›lmak üzere bir günlü¤üne ‹stanbul’a gidece¤ini söyleyince çok etkilendim. Befl y›ld›r çal›flmalar›n› sürdüren ve flu anda ‹stanbul, Kocaeli ve Yalova’da uygulanan Mahalle Afet Gönüllüleri projesi ilgi ve destek bekliyor (www.mag.org.tr.). Proje, bir deprem an›nda her mahallede oluflturulan 50 kiflilik gönüllü ekiplerin donan›ml› olarak önceden belirlenmifl noktalarda toplanmas›n› ve kurtarma çal›flmalar›n› kaps›yor.

Mahalle afet gönüllüsü olabilmek için uzmanlarca düzenlenen e¤itim pragram›na kat›lmak gerekiyor. Konferans, Amerikal› savafl fotografç›s› James Nachwey’i ve çekti¤i fotograflar› konu alan flok edici görüntülerin oluflturdu¤u belgesel bir filmin gösterimiyle sona erdi. Davos’ta kald›¤›m›z son iki günde, muhteflem karl› zirveleriyle göz kamaflt›ran Jakobshorn ve Parsenn’de doyas›ya kar yürüyüflleri yap›p Alpler’de olman›n keyfini yaflad›k. Yüzlerce Alp bitkisinin oluflturdu¤u botanik bahçesinin de bulundu¤u Schatzalp’te çim k›za¤› yap›p Davoser Gölü k›y›s›nda ku¤ularla birlikte günefllendik. Davos’tan ayr›l›rken, bu küçük kasabada bir hafta boyunca ne denli çok fley yaflad›¤›m›z› düflündüm.•

Depremde y›k›lan binalar›n müteahhidi mahkemelik olmufltu. Fakat bir türlü bulunam›yordu. Onun yerine inflaatta kullan›lan malzemeler mahkemeye verildiler. Önce kum yarg›c›n karfl›s›na ç›kar›ld›. Yarg›ç “Bak, sa¤lam olmad›¤›n için bu binalar senin yüzünden y›k›ld›, ne diyeceksin?” diye ç›k›flt›. Kum biraz üzgün, biraz sakin durumda kendini savundu: “Vallahi Yarg›ç Bey, benim bir suçum yok” dedi. “Çünkü bizi çimento bir arada tutar. O nedenle as›l suçlu odur.” Kumun bu savunmas›ndan sonra yarg›ç, çimentoyu ça¤›rd› ve ayn› suçlamay› ona da yöneltti. Çimento da suçu üzerine almad›: “Bizi demir bir arada tutar, Yarg›ç Bey” dedi. “As›l suç ondad›r, ondan hesap sorulmas› gerekir.” Yarg›ç çimentoya da hak verdi, bu kez demiri san›k sandalyesine oturttu ve “Gördün mü bak?” dedi. “Senin yüzünden kaç bina çöktü, yüzlerce insan yaflam›n› kaybetti. Seni cezaland›rmak zorunday›m.” Demir, yarg›c›n bu suçlamas› karfl›s›nda gülmeye bafllad›: “Beni de¤il cezaland›rmaya, suçlamaya bile hakk›n›z yok, Yarg›ç Bey” dedi ve nedenini de aç›klad›: “Çünkü ben, hiçbir zaman olay yerinde olmad›m ki...”• 91


Unutamad›¤›m An›m Bu bölümümüzü sizden gelen yo¤un istek üzerine aç›yoruz. “Unutamad›klar› an›”lar›n›, paylaflmak isteyen okurlar›m›z›n kaleme alacaklar› ve 600-800 sözcük tutar›ndaki an›lar›ndan her ay birini bu sayfada yay›mlayaca¤›z. Bafl›na “Unutamad›¤›m An›m” notunu eklemenizi rica etti¤imiz yaz›lar›n›z›, Manolya 3/11, D: 2, 34750, Ataflehir, ‹stanbul adresine mektupla, (0 216) 456 2729 numaraya faksla ya da butundunya@butundunya.com.tr adresine e-postayla gönderebilirsiniz.

Balay›m›zda Sak›p Sabanc›’n›n Otel Odas›nda Kald›k •Çetin Kocaer - Bütün Dünya•

E

flimle 1967 y›l›nda evlenmifl ve “Balay›” denilen o ilk günleri Türkiye’nin çeflitli yörelerini gezip görerek de¤erlendirmeye karar vermifltik. Mersin’den yola ç›kt›ktan sonra ilk dura¤›m›z Ankara oldu. Ankara’y› Abant, ‹stanbul ve Bursa’n›n Uluda¤’› izledi. Oradan ‹zmir ve Antalya’ya geçecek, sonra da Mersin’de noktalayacakt›k gezimizi. Herfley, düzenledi¤imiz gibi oldu. Otellerde yerimizi önceden ay›rtt›¤›m›z için, s›radaki kente geldi¤imizde do¤ruca otelimize gidiyor, kendimizi o anda, evimizdeymiflcesine bir s›cakl›k içinde duyumsuyorduk. Fakat ‹zmir bizi, hiç de bir “ev s›cakl›¤›”yla karfl›lamad›. Kentin o y›llarda en gözde oteli olan Efes Oteli’ne geldi¤imizde, resepsiyon görevlisinin buz gibi bir sözüyle karfl›laflt›k: 92

“fiu an rezervasyon listemizde, sizin ad›n›za ayr›lm›fl bir odam›z oldu¤unu göremiyorum efendim.” Otel görevlisinin bu so¤uk sözü, ‹zmir’in o a¤ustos s›ca¤›nda bile eflime de, bana da, kutuplar so¤u¤u denli dondurucu gelmiflti. Bir ay önce yapt›¤›m rezervasyonumun onayland›¤›n› gösteren otel yönetiminin yaz›s›n› ç›kard›m cebimden ve “‹flte bak›n” dedim. “Üç hafta önce evlenmifltim ve dü¤ünümden bir hafta önce de otelinizde odam› ay›rtm›fl›m ve siz de bunu onaylam›fls›n›z, hatta evlenmem nedeniyle tebriklerinizi bile bildirmiflsiniz. ‹flte, okuyun.” Resepsiyon görevlisi, elimdeki yaz›ya de¤il, önündeki listeye bakt›: “Üzgünüm; ama önümdeki listede, ad›n›za ay›rt›lm›fl bir oda oldu¤u bilgisi yok, efendim” dedi ayn› kutup so¤u¤u donduruculu¤uyla. “Sizin için yapabilece¤im

birfley yok.” Bana odaOna, bem›n anahtar›n› nim için yapavermesi için bilece¤i bir müdür beyin fley oldu¤unu resepsiyon söyledim. Begörevlisine ni, otel müdübir fley söylerüyle görüfltümesine gerek rebilece¤ini kalmad›. an›msatt›m. Arkamdan “Ne rastbir el, bir oda lant›, müdürüanahtar› uzatmüz flu an but› bana. Dönrada, efendüm, bakt›m, dim” dedi ve arkamdaki bana, iki ad›m kifli, ünlü saötemdeki bir nayici ve ifl akifliyi gösterdi. dam›m›z Say›n Sak›p SaOtel müdübanc›’yd›. rüne önce eliSak›p Sabanc› mi uzatt›m, Ben onu kendimi tan›tg ö r ü n c e t›m ve “Ben, Yap› ve Kredi Banka- “Aman, efendim, kusura bakmas› Mersin fiubesi Müdürü Çetin Ko- y›n” diye kekelemeye bafllam›flt›m caer” dedim. Sonra da otelin, öte- ki, merhum Sak›p Sabanc› elindeki oda anahtar›n› ›srarla bana do¤ki elimdeki yaz›s›n› gösterdim: “Bu yaz› da otelinizin yönetimi- ru uzatmaya devam ediyordu: “Yeni evli bir çift hiç odas›z nin imzas›n› tafl›maktad›r ve hem oda rezervasyonumun onayland›- kal›r m›ym›fl böyle?” dedi, o baba¤›n› hem de evlili¤im nedeniyle can tavr›yla. “Ben henüz ç›kmaotel yönetiminin tebriklerini bildir- d›m bile odama... Buyurun sizin mektedir. fiimdi bana lütfen odam› olsun benim odam.” Çok flafl›rm›flt›m. Bunu kabul gösterir misiniz?” Otel müdürü k›rk dereden su- edemeyece¤imi söylüyordum ki, lar getirerek kendini hakl› ç›kar- sözümü kesti. “Fuar’›n aç›l›fl›na baflbakan›n da maya çal›flt›: “Biliyorsunuz, tam da fuar›n gelece¤ini ö¤renince, biz Türkiye aç›laca¤› gündeyiz” dedi. “Tüm Odalar ve Borsalar Birli¤i yönetim kurulu üyeleri de kat›lmak istedik odalar›m›z bu nedenle...” Onu daha fazla konuflturmad›m: aç›l›fla” dedi. “Bak, yan›mdaki bu “Fuar›n ne gün aç›laca¤› bir y›l arkadafl, bizim yönetim kurulundan öncesinden biliniyordu” dedim. arkadafl›m›z, Mustafa Sözmen... “fiimdi lütfen resepsiyon görevlini- Ben onla ayn› odada kal›r›m, siz de ze söyler misiniz, bana odam›n benim odamda kal›rs›n›z. Hadi bu ifl de burada bitsin böylece...” anahtar›n› versin.” 93


Bütün Dünya • fiubat 2007

Merhum Sak›p Sabanc› odas›n›n anahtar›n› zorla elime tutuflturdu ve eflimle bana, biraz ilerideki asansörleri gösterdi: “Hadi bakal›m, marfl marfl” dedi. “‹stikamet asansörler...” Efes Oteli’nde üç gece kald›k. O süre içinde eflim de, ben de, bu olay›n üzerimizde yapt›¤› flokun etkisinden kendimizi bir türlü kurtaramam›flt›k. Fakat as›l flokla, üçüncü günün sonunda otelden ayr›l›rken karfl›laflt›k. Hesab›m›z› ödemek istedi¤i-

mizde otel yönetimi, hiçbir borcumuzun olmad›¤›n› söyledi. Tüm oda ve yemek masraflar›m›z›n, “Evlilik arma¤an›m›z” olarak Say›n Sak›p Sabanc› taraf›ndan ödendi¤ini ö¤rendik. Eflimin de benim de yaflam›m›z boyunca unutamad›¤›m›z, daha sonraki y›llarda ise çocuklar›m›zla paylaflt›¤›m›z bu de¤erli an›m›z› flimdi Bütün Dünya okurlar›yla paylafl›rken, merhum Sak›p Sabanc›’y› bir kez daha rahmetle an›yorum. Yatt›¤› yerde ›fl›klar eksilmesin.•

Bir kuflçu dükkan›ndan papa¤an sat›n alan bir kad›n, iki hafta sonra papa¤an›yla dükkana döndü ve sat›c›ya, papa¤an›n›n hiç konuflmad›¤›ndan yak›nd›. “Nas›l olur, han›mefendi?” dedi sat›c›. “‹kinci haftan›n ortas›nda bir yandan kafesindeki sal›nca¤›nda sallan›rken, bir yandan da sizle sohbet etmesi gerekirdi.” Kad›n hayretle sordu: “Sal›ncak m› dediniz? Ama benim kafesimde sal›ncak yok ki...” Dükkan sahibi kad›na bir de sal›ncak satt› ve iki hafta sonra papa¤an›n›n konuflmaya bafllayaca¤›n› söyledi. Fakat o iki haftan›n sonunda da papa¤an› yine konuflmay›nca, bir kez daha dükkana gitti ve sat›c›ya yine yak›nd›. “Size galiba bir ayna satmay› unuttuk” dedi dükkan sahibi. “Çünkü bu sürede kafesindeki aynan›n karfl›s›na geçip, konuflmak bir yana, flark›lar bile söylemeye bafllamas› gerekirdi.” Kafese ayna da ald›ktan iki hafta sonra kad›n gözleri yafll› bir biçimde yine geldi kuflçu dükkan›na ve papa¤an›n›n öldü¤ünü söyledi. Kuflçu da üzüldü ve papa¤an›n neden öldü¤ünü sordu. “Pek bilemeyece¤im ama” dedi. “Ölmeden birkaç saniye önce konuflmaya da bafllam›flt›.” Sat›c›, haftalard›r konuflmayan papa¤an›n son sözlerinin ne oldu¤unu sordu. Kad›n çantas›ndan bir ka¤›t ç›kard› ve papa¤an›n not etti¤i son sözlerini okudu: “O kahrolas› kuflçu dükkan›nda sal›ncak, ayna d›fl›nda hiç kufl yemi sat›lmaz m›?..”• 94

K›z›m›n bir y›ld›r biriktirmifl oldu¤u 60 YTL’nin 30 YTL’sini engelli çocuklara, 30 YTL’sini de TEMA’ya vermek istedi¤ini yazd›¤› mektubunu okuyorum, bir solukta. Bu mektup bana ac›lar› an›nda dindiren mucize bir ilaç gibi geliyor.

Yaflam›n Ayr›nt›larda Sakl› Tad›... •Ayflegül Örs Zümrütdal - Bütün Dünya•

B

iten y›l›n son, bayram›n ilk günü... H›zla ak›p gitmekte olan zaman› en fazla du yumsa d›¤›m›z, “Bir y›l daha ne çabuk geçti”nin flaflk›nl›¤›n› ve hüznünü birlikte yaflad›¤›m›z, y›l›n o “en son” günündeyiz yine... Televizyonda 2006’dan ak›lda kalanlar bir bir s›ralan›yor. Terör olaylar›nda kaybettiklerimiz, tra-

fik kazalar›, okullara de¤in giren uyuflturucu ve fliddet olaylar›, infaz görüntüleri... Koruyamad›¤›m›z sevgili dünyam›z›n tepesindeki kara delik, küresel ›s›nma ve buna ba¤l› beklenen do¤al felaketler... Irak’ta at›lan son bombalarla ölen sivillerin ve çocuklar›n say›s› ak›p gidiyor alt yaz› olarak ekranda, s›radan bir haber olarak... Tüm öteki özel günlerde ol95


Bütün Dünya • fiubat 2007

du¤u gibi “bir yan› hep eksik kalan” ac›l› insanlar›n a¤›rl›¤› çöküyor yüre¤ime... Ard›ndan gelen, yeni y›la kim, nerede, nas›l girecek haberleriyle iyice s›kk›n ve umars›z duyumsuyorum kendimi. O anda elinde küçük bir ka¤›t parças› ile eflim giriyor odaya. “Bak” diyor, “K›z›m›z›n yeni y›l arma¤an› bu.” Bir y›ld›r biriktirmifl oldu¤u 60 YTL’nin 30 YTL’sini engelli çocuklara, 30 YTL’sini de TEMA’ya vermek istedi¤ini yazd›¤› mektubunu okuyorum k›z›m›n, bir solukta. Bu mektup o anda bana ac›lar› an›nda dindiren mucize bir ilaç gibi geliyor. Gözlerim yafllarla doluyor. “Anne, a¤layacak ne var bunda. Abartma” diyor. Ona bu durumda a¤layacak neyin oldu¤unu flimdilik anlatam›yorum! Bu dünyada illaki büyük ifller

yapamasak da, küçük fleyleri büyük bir sevgiyle yapabilece¤imizi... Dokundu¤umuz baflka yaflamlarda sevincin büyüyece¤ini, karanl›¤a bir mum yakabilmenin zevkini, yaflad›¤›m›z dünyaya sahip ç›kman›n güzelli¤ini... Yaflamdan ne istiyorsak önce onu kendimizin vermesi gerekti¤ini ve her zaman verdiklerimizin ald›klar›m›z olaca¤›n›... Bu mektupla sanki bir anda yaflam›n ayr›nt›larda sakl› olan tüm hazlar›n› bir anda yakal›yorum. Biraz önceki karamsarl›¤a inat, içimi daha güzel bir gelecek umudu dolduruyor. Yüre¤indeki sevgisi nice büyüklerimizden daha büyük olan çocuklar›m›zla, “Güzel günler görece¤iz” diyorum. Bu de¤iflimi yaratt›¤› ve gelecekte yaratacaklar› için k›z›ma teflekkür ediyorum. Binlerce teflekkürler...•

T›p ö¤rencisi bitirme s›navlar›na girmiflti. Komisyon üyeleri, ö¤rencinin heyecanl› oldu¤unu görünce s›nav› basit bir soruyla bafllatmak istediler. “Sana, terletmen gereken bir hasta gelse” dediler. “Söyle bakal›m, ona nas›l bir yöntem uygulars›n?” Ö¤renci akl›na gelen ilk yöntemi söyledi; fakat komisyon baflkan› “Baflka?” diyerek karfl›l›k verdi. Ö¤renci akl›na gelen ikinci yöntemi söyledi; fakat yine “Baflka?” sorusuyla karfl›laflt›. Akl›na gelen tüm yöntemleri s›ralamas›na karfl›n hocalar›n›n “Baflka?” sorusuyla karfl›laflan ö¤renci, kendi “kan ter” içinde kal›nca, en kestirme terletme yöntemini buluverdi: “Sayd›¤›m bu yöntemlerin hiçbiri bir sonuç vermezse” dedi. “Hastay› al›r, fakülteye getiririm, huzurunuza ç›kar›r, s›nava sokar›m.”• Endifleli hasta doktora sordu: “Tan›n›z nedir, doktor bey?” Doktor hemen yan›t verdi: “Ben habis diyorum, öteki uzmanlar farkl› fikirde; fakat hepsi benim hakl› oldu¤umu otopsi s›ras›nda anlayacak.”• 96

Bilginizi Denetleyin •Haz›rlayan: Diyar Mahmuto¤lu - Bütün Dünya• 1 ‹lk kitab› “Kad›n›n Ad› Yok” ile ünlenen kad›n yazar kimdir? a) ‹nci Asena b) Duygu Asena c) ‹nci Aral d) Nazl› Eray 2 Kurtulufl Savafl›’na onbafl› rütbesiyle kat›lm›fl, savafl an›lar›n› “Türkün Ateflle ‹mtihan›”nda yazm›fl kad›n yazar kimdir? a) Fatma Aliye b) Fatma Nudiye c) Halide Edip Ad›var d) Halide Nusret Zorlutuna 3 ‹lk Türk kad›n tiyatro sanatç›s› kimdir? a) Afife Jale b) Adalet Cimcoz c) Cahide Sonku d) Keriman Halis 4 Ha c› vat-Ka ra göz kuk la oyu nu nun unu tul maz sanat ç›s› kimdir? a) Hayali Küçükali b) Vedat Türkali c) Hayalet O¤uz d) Hayati As›lyaz›c› 5 “Divanü Lügat-it Türk” kitab›n›n yazar› kimdir? a) Ali Emiri b) Besim Atalay

c) Yusuf Has Hacip d) Kaflgarl› Mahmut 6 “Aya Yolculuk”, “Seksen Günde Devr-i Âlem” gibi öncü yap›tlar› yazan bilimkurgu yazar› kimdir? a) Stanislaw Lem b) Ursula K. Leguin c) Ray Bradbury d) Jules Verne 7 “‹stanbul’u Dinliyorum” fliiri-

nin flairi kimdir? a) Sezen Aksu b) Oktay Rifat c) Melih Cevdet Anday d) Orhan Veli Kan›k 8 Dünyan›n en büyük gölü afla¤›dakilerden hangisidir? a) Aral Gölü b) Baykal Gölü c) Van Gölü d) Hazar Gölü 9 Osmanl›lar’›n hangisidir? a) Sö¤üt b) Bilecik c) Bursa d) ‹znik

ilk

baflkenti

10 Nobran ne demektir?

a) Hay›r diyen 97


Bilginizi Denetleyin b) Gönül k›r›c› c) Cimri d) Geveze 11 Nobel Ödülü hangi y›ldan bu-

yana veriliyor? a) 1896 b) 1901 c) 1905 d) 1915 12 Piri Reis, Kanuni Sultan Süley-

man’›n emriyle idam edildi¤inde kaç yafl›ndayd›? a) 55 b) 68 c) 77 d) 89 13 Mike Tyson 1986 y›l›nda dün-

ya boks flampiyonu oldu¤unda kaç yafl›ndayd›? a) 30 b) 25 c) 20 d) 23 14 Uzaya ilk uzay arac›n› gönde ren ül ke afla ¤› da ki lerden hangisidir? a) ABD b) Çin c) Japonya d) SSCB 15 Dünyan›n en büyük adas› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Britanya b) Grönland

98

c) Büyükada d) Balear Tak›m Adalar› 16 “Marco Polo Seyahatnamesi”nde “Türkiye” nas›l an›l›r? a) Küçük Türkiye b) Anadolu c) Küçük Asya d) Büyük Türkiye 17 Dünyan›n en büyük çölü afla¤›dakilerden hangisidir? a) Büyük Sahra Çölü b) Kalahari Çölü c) Gobi Çölü d) Taklamakan Çölü 18 “Karao¤lan” adl› çizgi roman

kahraman›n›n çizeri kimdir? a) Suat Yalaz b) Semih Balc›o¤lu c) Nuri Kurtcebe d) Altan Erbulak 19 Sümela Manast›r› hangi ilimizde yer almaktad›r? a) Rize b) Konya c) Trabzon d) Van 20 “Tanyeri Horozlar›” roman›n›n yazar› kimdir? a) Orhan Kemal b) Yaflar Kemal c) Kemal Tahir d) Kemal Bilbaflar Yan›tlar 101’inci sayfam›zdad›r.

Sizler de b›rak›n bir sonraki sayfayla ilgili tahminlerde bulunmay›. ‹çinde bulundu¤unuz sayfadaki rolünüzün üstesinden gelmeye bak›n. Yaflam her zaman bize ayn› flans› tan›mayabilir.

En De¤erli Arma¤an Bana en de¤erli arma¤an› veren sevgili eflime

Y

aflam›m›zda karfl›laflt›¤›Ertesi gün yola ç›kman›za m›z olaylar›n denetimi- kim engel olabilir ki? nin kendi elimizde olduHiç önemli olmayan neden¤u yan›lg›s›na ço¤u kez lerle tart›flt›¤›n›z sevdi¤inize, sizi düfleriz. Heyecanla okumakta ol- hiçbir zaman terk etmeyece¤indu¤umuz “yaflam” kitab›n› ken- den emin oldu¤unuz için “‹stedimizin yazd›¤› yan›lg›s›yla bir miyorsan, kap› orada!” diye meysonraki sayfas›nda neler yazd›¤›- dan okursunuz. n› bildi¤imizden emin, usta bir Arkadafl toplant›lar›nda, heyazar kimli¤iyle dolafl›yecanla eflinizin ne denr›z yaflam›n sayfalar› li zor bir insan oldu¤unaras›nda... dan ya k› n›r s› n›z. Hep Yaflamdan karfl›n›zdaki kaprislidir, Sabah evden ç›karken gereksiz yere tar- Yans›malar hep kar fl› n›z da ki an t›flt›¤›m›z sevdi¤imizin, lay›fls›zd›r. “Kolay insan akflam eve dönece¤invar m›? Ya ben nas›l›m?” den o denli eminizdir sorular› akl›n›zdan biki, bir te le fon edip le geçmez. özür dilemeye gereksifi› ma r›k bir ço cuk nim bile duymay›z. eda s›y la is tek le ri mi zin Ba vul lar ha z›rard› arkas› kesilmez. lan m›fl, bi let ler al›nDostlar›n, sevgililerin Nuray m›flt›r. ‹flte, sonunda isde¤eri bilinmez, gerekte di ¤i miz yol cu lu ¤u Bartoschek siz yere kalpler k›r›l›r. gerçeklefltirebilece¤iz. Sonra, parma¤›n›z›n 99


En De¤erli Arma¤an

Bütün Dünya • fiubat 2007

ucuyla bir sonraki sayfay› açarken, aniden yaflam kay›p gider parmaklar›n›z›n aras›ndan... Ne oldu¤unu anlamadan koca bir bofllukta bulursunuz kendinizi...

Ö

zlemle bekledi¤iniz, tüm haz›rl›klar›n›z› yapt›¤›n›z yolculuk, ac› bir fren sesiyle hastane odas›nda son bulmufltur. Ya da sürekli s›zland›¤›n›z, sitem etti¤iniz, sizi hiçbir zaman terk etmeyece¤inden emin olarak meydan okudu¤unuz efliniz, ard›na bile bakmadan sonsuza dek terk etmifltir sizi... Sabah evden ç›karken k›rd›¤›n›z ve hakl› oldu¤unu bildi¤iniz halde özür dilemedi¤iniz sevdi¤iniz, yaln›zca bu akflam de¤il, hiçbir akflam geri dönmeyecektir. Yaflam, gücünü kan›tlamak istercesine sabaha karfl› derin uykudayken yakalay›p, bizi fliddetle sarsar. Yaln›zca k›rkbefl saniye yetmifltir “yaflam” kitab›n›n yazar› olmad›¤›m›z› anlamaya... Onlarca, yüzlerce, binlerce insan ac›lar›, kederleri, mutluluklar›, öfkeleri, düflleri ve düfl k›r›kl›klar›yla yok olup gitmifllerdir. Yaflama bir ucundan tutunup, hayatta kalanlar içinse isyan etmek bir ifle yaramaz. Bu kez yafll› bir bilge gibi kollar›n› omuzlar›m›za koyar yaflam “Dünyada her saniye onlarca insan yaflam›n› yitiriyor, açl›ktan ölüyor, sakat kal›yor. Onlar›n senden ayr›cal›¤› nedir? Neden sen olmayas›n?” diye sorar. “fiimdi hemen toparlan ve elinde kalanlar›n de¤erini iyi bil.” ‹tiraf etmeliyim ki, yaflam ba100

na da ac› bir biçimde verdi dersini... ‹ki y›l önce ciddi bir trafik kazas› geçirip, aylarca yatakta yat›ncaya de¤in ben de eflimin de¤erini çok iyi bilemedim. Sevildi¤imden emin olman›n çocukça fl›mar›kl›¤›yla en küçük bir tart›flmada kolayl›kla “Tamam, anlaflam›yorsak bitsin o zaman, ben gidiyorum” diyerek kap›y› çarpt›m. Arkadafllar›m efllerini çekifltirirken sessiz kalmad›m ve eflimin ne denli kaprisli oldu¤undan yak›nd›m. Baflkalar›na bol keseden, cömertçe da¤›tt›¤›m sevgiyi, beni en çok seven kifliye yeterince gösteremedim. Ve bir akflam üzeri “Dur” dedi yaflam. “Üç-befl yaz› yazd›n diye kendini usta yazar sanma sak›n. Bu kitab›n senaryosunu yazmana bir de¤il, bin ömür yetmez.” Arabamla k›rm›z› ›fl›kta beklerken, bomba patlamas› gibi bir ses duydum. Sonras› kocaman bir boflluk...

A

lkollü bir sürücünün arkadan h›zla çarpmas› sonucu, boyunda birinci omur k›r›ld› ve boyunluklar içinde aylarca hiç k›p›rdamadan yatt›m. Merdivenleri üçer, befler koflarak ç›kan, denizin mavi derinliklerine dalan ben, bardaktan suyumu içemez, yard›ms›z oturamaz oldum. Saatler, günler, haftalar, aylar geçmek bilmedi. An geldi, umutsuzluktan, ac›dan dibe vurdum, isyan ettim. An geldi “Yaflam›n bana vermek istedi¤i ders nedir?” diye günlerce kendimi sorgulad›m. An geldi, herfleyin bedelini yak›nlar›mdan ç›kartmak istercesine öfkelendim, k›zd›m, ba¤›r-

d›m sevdiklerime... elki de içten içe bir s›navdan geçirdim onlar› ve kendimi... Eflimin, k›z›m›n yüzünde, sesinde bir yak›nma, s›zlanma, b›kk›nl›k belirtisi arad›m. Ama en küçük bir s›zlanma belirtisi görmedi¤im gibi sab›rla, sevgiyle sar›p sarmalad›lar beni. Ve bir gün eflim dünyan›n en güzel arma¤an›n› verdi bana. O gün, evlilik y›ldönümümüzdü. Eflim, bir bebek gibi banyomu yapt›rd›ktan sonra, arkama yast›klar› koyarak özenle oturttu ve giysilerimi giydirmeye bafllad›. Eflim, ayaklar›ma çoraplar›m› giydirirken anlat›lamaz duygular içindeydim. Ne olaca¤›m belli de¤ildi. Güçlü bir hapfl›r›k bile ölüme neden olabilir demiflti doktorlar. Yard›ms›z oturam›yor, giyinemiyor, hiçbir fley yapam›yordum. Eflim iflten eve yorgun gelip, yemek yap›yor, ev iflleriyle, k›z›m›zla, benimle ilgileniyordu. Ya b›karsa? Ya “Yeter art›k” derse? ‹flte o anda eflim akl›mdan geçenleri okurcas›na “Senin bu durumuna biraz seviniyorum asl›nda biliyor musun?” dedi. fiafl›rd›m ve “Seviniyor musun?” diye sordum. Eflim gülümseyerek “Dur, hemen k›zma” dedi. “Önce sevinmemin nedenini dinle. fiimdi en küçük bir tart›flmada ‘‹yi o zaman ayr›la-

B

l›m’ diyerek beni terk edemeyeceksin” diyerek sevgiyle sar›ld› bana. Gözyafllar›m›n yanaklar›mdan afla¤› süzülmesine daha fazla engel olamad›m. “fiu anda hiçbir iflimi kendim gö re mez ken, ço rap la r› m› bi le sen giydirirken hâlâ ‘Seni b›rak›p kaçamam’ diye seviniyorsun. Bu bana verebilece¤in en güzel arma¤an. ‹flte gerçek sevgi bu” diyerek sar›ld›m eflime. Biz, sevgiyle birbirimize sar›l›rken o yafll› bilgenin sesini duydum kula¤›mda “‹flte böyle olmal›s›n›z” dedi sevgiyle. “Yaflam yazar›” olmaya çabalamay›n. Yaln›zca size düflen rolün hakk›n› verin, elinizdekilerin de¤erini iyi bilin.” Biz yaflam›n sesine kulak verdik, ne denli flansl› oldu¤umuzun bilinciyle, sevgiyle, sab›rla aflt›k o zorlu dönemi. Bundan böyle dal›fl yapamayaca¤›m›n, zaman zaman a¤r›lar›m›n olaca¤›n›n yas›n› tutmuyorum hiç... Yafl›yorum, ayaklar›m›n üstündeyim ve sevdiklerimle birlikteyim. Bundan daha güzel ne olabilir ki? Sizler de b›rak›n bir sonraki sayfayla ilgili tahminlerde bulunmay›. ‹çinde bulundu¤unuz sayfadaki rolünüzün üstesinden gelmeye bak›n. Yaflam her zaman NurayBartoschek@butundunya.com.tr

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Duygu Asena •2) Halide Edip Ad›var •3) Afife Jale •4) Hayali Küçükali •5) Kaflgarl› Mahmut •6) Jules Verne •7) Orhan Veli Kan›k •8) Hazar Gölü •9) Bursa •10) Gönül k›r›c› •11) 1901 •12) 89 •13) 20 •14) SSCB •15) Grönland •16) Küçük Türkiye •17) Büyük Sahra Çölü •18) Suat Yalaz •19) Trabzon •20) Yaflar Kemal• 101


Herkesin dost azl›¤›ndan flikayet etti¤i bir dünyada, flikayet edenlerin hiç de¤ilse bir bölümünün biraraya gelip yak›nmalar›n› aza indirememelerine ne demeli? Herkes dost ar›yor ve e¤er “herkes”, büyük bir rakamsa bu iflte bir terslik yok mu?

Dostlar›n Say›s›... •Sadi Bülbül - Bütün Dünya•

Ç

ocukken zenginlerle ünlülerin hiçbir derdi olmad›¤›n›, istedikleri herfleyi yapabileceklerini san›rd›m. Çevrelerinde hizmete haz›r onlarca insanlar› vard›. Onlara yapt›ramayacaklar› fley yoktu. Dostlar›ysa pek çoktu. Sonralar› bunun do¤ru olmad›¤›n› anlad›m. fiimdi orta yafllar› da b›rakm›fl bir insan›m ve art›k biliyorum ki insan›n dostlar›n›n say›s› azd›r. Ve hiç fire vermeden dost kalabilmifl “3 insan” yoktur. E¤er gerçekten olsalard›, Arflimet’in düflledi¤i kald›raçla dünyay› yerinden oynatabilirlerdi. Üç, küçük bir rakamd›r. Ancak ömür boyu dost kalabilmifl “üç insan”› bulmak gerçekten çok zordur. Ömürleri boyunca onlar›n birarada kalabilmeleri, dünyayla ay›n ya da bir baflka y›ld›z›n ayn› çizgide buluflmas› denli ender bir olayd›r. Herkesin dost azl›¤›ndan flikayet etti¤i bir dünyada, flikayetçilerin hiç de¤ilse bir bölümünün biraraya gelip yak›nmalar›n› aza indirememelerine ne demeli? Herkes dost ar›yor ve e¤er “herkes”, büyük bir rakamsa bu iflte bir terslik yok mu? Herkes “Ben dost most istemem” dese, “Eh” dersiniz “Mesele yok.” Kimse istemiyor... Ama dostun “hem isteyeni çok hem de bulan› yok”sa bu ilginç bir durum de¤il mi? O halde “Bu ifl kan102

tite de¤il, bir kalite iflidir” mi diyelim? Dost aday› çok, yani dost bulma flans› çok; ama dostu bulmak da bulunca elde tutmak da zorsa, insan›n akl›na iki fley geliyor: Ya dost arayanlar, aram›yor öyle söylüyorlar ya da arad›klar›n› san›yorlar. Ve kimi zaman da “Ben bu yükü çekemem” diye yar› yolda kaç›yorlar. Yoksa dostluk, san›ld›¤›n›n aksine “kötü bir fley” mi? Dostlu¤un insan do¤as›na ayk›r› bir yan› da yok ki, “Ne yapal›m zorla olmuyor” diyelim. Tam tersine, herkesin dosta gereksinimi var ve onu bulmak için can at›yor. Ama bulam›yor. Buldum san›rken, hatta çok zaman “sanma”ya çal›fl›rken, onun yok oldu¤unu görüyor. Tabii bir de “aldanmalar” var ki, o en kötüsü... Dost sand›klar›n›z, aya¤›n›z›n ilk tökezlemesinde sizi bir bir b›rak›p gidiyor. Bunlar› gördükçe, duydukça –belki de bu korkuyla– dost edinemiyoruz. Yafl›m›z ilerledikçe dost edinmenin güçleflti¤ini de buna eklemeliyiz. Hani elektri¤in ne oldu¤unu bilmez de yaln›zca yapt›klar›n› bilirsiniz ya... Dostluk konusu da böyle galiba... Onun ne olup ne olmad›¤›n› bilen yok. Yaln›zca yapt›klar›n› biliyoruz. Ya da yapamad›klar›n›...

Y›lan›n Karn› Neden Beyazd›r?

Y

›lan la r›n (Ser pen tes) biçimi nas›l olursa olsun onu ayaklar› yoktur. Ço¤u sa¤lamak için pullar› hareket ety›landa görülen ve bu- tirme sorunu çözülmelidir. Bu gün art›k hiçbir ifle yara- hareketi sa¤lamak için pullar› çeken ve iten iki ayr› ma yan ke mik kas türü gelifltirmifltir. ar t›k la r› y› lan la r›n ön ayak yerlerinde bu- Hayvanlar Biri pulu ileri çekerek y›lan› az da olsa ilerletir lunmaktad›r. Y›la- n›n Aras›nda öteki ayn› pulu geriye ayaklar› pullar›d›r. Bu alarak bir önceki pul pullar evlerin damlar›nhareketini yeniden yapdaki kiremitlere benzer mas›n› sa¤lar. Bir pul di zi lifl te tüm vü cu du de¤il yüzlerce pul ayn› sarm›fllard›r. anda ayn› yerde hareket Y›lan, korunma, besedince y›lan öne do¤ru lenme ve üreme çabalailerlemifl olur ki böyle r›nda sorun yaflamamak ilerleme sayesinde haiçin sürekli hareket etErdo¤an reket sorunu çözülür. melidir. Çeflitli y›lanlar Sakman Y›lan bunu milyonde¤iflik biçimde hareket larca y›l önce baflarm›fl; ederler. Fakat hareket 103


Bütün Dünya • fiubat 2007

fakat uygulamada hareketin yeteri kadar h›zl› olmad›¤›n› görerek yeni bir sorunla karfl› karfl›ya kalm›flt›r. Y›lan pullar› topra¤a sürterek afl›nd›kça renkleri de aç›lm›fl, ayn› zamanda hareket h›zlanm›flt›r. Bunun sonucu olarak topraktaki küçük cisimlerin pullara yap›fl›p h›z› kesmeleridir. O halde, bu yeni sorunu çözmek için kar›n pullar›nda renk tanecikleri (pigment) bulunmamal›d›r. ‹flte bu çözümün buluflundan buyana y›lanlar›n kar›nlar›, beyaz, kirli beyaz ya da aç›k sar› renk alm›flt›r.

B

u çözümün y›lana çok yarar› olmufl; fakat beyaz pullarla bile elektriklen me dur ma d› ¤›n dan bu olaydan dolay› pullara özellikle aralar›na bin- lerce bakteri yap›flm›flt›r. Bu ç›plak gözle görülmeyen canl›lar y›lan›n pullar›na kayganl›k vermek için salg›lad›¤› bilefliklerden yararlan›p canl› kalm›fllard›r. Bakterilerin uzun süre ayn› yerde bulunmalar› y›lan›n çeflitli hastal›klara yakalanmas›na neden olmufltur. Baflka bir yard›mc›s› olmad›¤› için y›lan bu sorunu da kendi 104

çözmek zorunda kalm›flt›r. Bunun için bezlerinde bileflimi de¤iflik kimi kimyasallar üreterek deneme s›nama yöntemiyle hangisinin bakterileri uzaklafl t› ra ca ¤› n› ve sonuçta öl dü re ce ¤i ni bulmaya çal›flm›flt›r. Bu kimyasallardan biri “antibiyotik” ya da “antibakteriyal” özellikte olmufl ve bakterileri yok etmifltir. O günden buyana y›lanlar pullar›n› hastal›k etmenlerinden korumak için bu kimyasallar› salg›lamaktad›rlar. Y›lan›n bu özelli¤inin ay›rd›na varan insanlar, deriye fazla ifllememifl yüzeysel yaralar›n›n üzerine bu antibakteriyal s›v›lar› bolca salg›layan su y›lanlar› koya rak ya ra la r› n› mik rop lardan belli bir süre ar›nd›rarak yara alt›ndaki hücrelerin h›zla büyümesini sa¤lay›p yaralar›n› iyilefltirmifllerdir. Bu nedenle kimi yörelerdeki su y›lanlar› bu kimyasallardan daha bol miktarda salg›lad›klar› için buralara ak›n eden insanlar sudan ç›kan üflümüfl ve ›s›narak enerji depolamak zorunda olan ve bu yüzden yara üzerinde uslu uslu duran y›lanlardan yararlan›rlar. Yoksa y›lanlar›n yaralar üzerinde böyle sessiz oturufllar›n› baflka türlü yorumlamak yani sihirli güçlere

Kas›m›n 105’inde (19-20 fiubat) birinci cemrenin havaya, 112’sinde (26-27 fiubat) ikincisinin suya, 119’unda da (5-6 Mart) üçüncüsünün topra¤a düfltü¤ü kabul edilir ve yedifler günlük aral›klarla da havan›n, suyun, topra¤›n ›s›nd›¤›na inan›l›rd›.

“Cemre Düflmesi”

C

emrenin sözcük anlam› “Geldik yüze, ç›kt›k düze”. “kor halindeki atefl”tir. ‹lkKas›m›n 105’inde (19-20 fiubahar bafllamadan önce bat) birinci cemrenin havaya, birer hafta aral›klarla ha- 112’sinde (26-27 fiubat) ikincisivaya, suya ve topra¤a düfltü¤üne nin suya, 119’unda da (5-6 Mart) ve bunlar›n peflpefle ›s›nd›¤›na üçüncüsünün topra¤a düfltü¤ü inan›l›rd›. Eskiler 365 günlük y›l› kabul edilir ve yedifler günlük “Kas›m” ve “H›z›r” günleri olarak aral›klarla da havan›n, suyun, ikiye ay›rm›fllard›. Kas›m 179, H›- topra¤›n ›s›nd›¤›na inan›l›rd›. z›r ise 186 gündü. 8 Kas›m’da baflMeteorolojik olarak ›s›nma; s›lay›p 6 May›s’a kadar olan süreye ras›y la toprak, hava, su biçi“K›fl devresi” denirdi. 6 May›s’ta mindedir. Cemreler aras›nda s›ise “H›d›rellez” olarak adcakl›kta düzenli art›fllar land›r›lan yaz devresi, yayaflanmayabilir, bu do¤al ni H›z›r günleri bafllard›. bir olayd›r. Onun as›l Bu Söz önemi folklorik bir inan›fl Kas›m›n 46’s›nda, k›rk Nereden ol mas› ve kültürel bir degün anlam›na gelen “ErGeliyor? ¤er tafl›mas›d›r. bain”, 86’s›nda da elli gün anlam›na gelen Nitekim cemre kavra“Hamsin” bafllard›. Böym› Türk dünyas›n›n küllece y›l›n en so¤uk zatürel yaflam›nda önemli manlar› olan doksan bir yer tutmufl ve edebigünlük süre geçmifl oluryat›na da s›kça konu oldu. Kas›m›n bafl›ndan itimufltur. Örne¤in, divan baren yüz gün geçtikten flairlerinin cemre zamansonra, halk zorlu k›fl lar›, önemli kifliler için ‹lker günlerinin atlat›ld›¤›na yazd›klar› övgü fliirlerine ‹nal inan›rd›. Bunu da flu öz“Cemreviye” denilmesi deyiflle dile getirirdi: bunun bir göstergesidir.• 105


Y›llar sonra Verdi’nin ünü dünyay› sard›¤›nda, konservatuvar yetkilileri okula Verdi’nin ad›n› vermek istediler; ama ald›klar› yan›t flu oldu: “Verdi’yi gençli¤imde onlar almad›, flimdi ise ben vermiyorum.”

‹talya’da Ulusal Birlik ve Beraberli¤in Kurulmas›na Katk›da Bulunan Sanatç›:

Giuseppe Verdi irçok yap›t›n yan›s›ra 30 kadar operaya imza atm›fl ünlü ‹talyan besteci Giuseppe Fortunino Francesco Verdi’nin yaflam öyküsünü kald›¤›m›z yerden sürdürüyoruz. Verdi’nin baflar›l› yükselifli sürüyordu. Busseto Belediyesi ve Antonio Barezzi, bu yetenekli genç müzisyeni, tüm giderlerini karfl›layarak Milano’daki konservatuvara gönderme karar› ald›. Verdi, 1832 y›l›n›n Haziran ay›nda okula girifl baflvurusunu yapt›. Ö¤retmenlerin incelemesi için de birkaç yap›t›n› sundu. S›navda jüri önünde piyano çald›. Sonuçlar aç›kland›¤›nda büyük bir düfl k›r›kl›¤› yaflad›; çünkü kazanamam›flt›. Gerekçe olarak da, piyano çalarken ellerinin hatal› duruflunu göstermifller ve 18 yafl›ndan sonra bu hatan›n düzeltilmesinin olanaks›z oldu¤unu belirtmifllerdi. Bu sonuç Verdi’yi elbette çok üzdü ve bunu hiç unutmad›. Öyle ki, y›llar sonra ünü dünyay› sard›¤›nda, yine konservatuvar yetkilileri okula Verdi’nin ad›n› vermek istediler; ama ald›klar› yan›t flu oldu: “Verdi’yi gençli¤imde onlar al-

B

‹nsanl›¤a Adanan Yaflamlar 106

mad›, flimdi ise ben vermiyorum.” Konservatuvar s›nav›n› kazanamamas› Verdi denli ö¤retmenlerini de flafl›rtt›. Bu büyük yetene¤in müzi¤e küsmesini önlemek amac›yla onu özel ders almaya isteklendirdiler. Ünlü “La Scala” Operas›’n›n flefi ve çembalisti Maestro Vincente Lavigna’dan özel ders almaya bafllad›. Dersler dört y›l aral›ks›z sürdü. Bu durum Verdi için çok daha iyi olmufltu; çünkü bu sayede opera müzi¤i konusundaki bilgisini ve deneyimini art›rma f›rsat› buldu. Tanr› vergisi yetene¤inin yan›s›ra güzel raslant›lar sonucu ola¤anüstü ilerlemeler kaydediyordu. Örne¤in bir seferinde, Orkestra fiefi Lavigna, Haydn’›n “Yarat›l›fl” oratoryosunu çald›rmak üzere provalara bafllam›flt›. Fakat zaman ilerledikçe orkestran›n çal›flmalar› istedi¤i düzeye gelememiflti. Bu, baflar›s›zl›k demekti ki Lavigna bunu kabullenemezdi. Yap›t› sahnelemekten vazgeçti¤ini de söyleyemezdi. Bunun üzerine orkestran›n yönetimini ve sorumlulu¤unu genç Verdi’ye vererek kenara çekildi. Verdi, bilinçli bir biçimde zorluk107


Giuseppe Verdi

Bütün Dünya • fiubat 2007

lar›n üstesinden gelerek orkestray› k›sa zamanda konsere haz›r duruma getirdi. Gerçekten de konser baflar›l› olmufltu. u baflar›s›n› ve o güne dek yapt›¤› parlak çal›flmalar›n› gözönünde tutan filarmoni derne¤i Verdi’ye bir opera siparifli verdi. Böylece bestecinin sanat yaflam›nda yeni ve parlak baflar›lara aday p›r›l p›r›l bir sayfa aç›lm›fl oldu. Herfley Verdi’nin bekledi¤inden ve istedi¤inden de güzel geliflmekteydi. Onu bu düzeye getirmede büyük katk›s› olan Barezzi Ailesi’ne duydu¤u minnet duygusunu hiç akl›ndan ç›karm›yordu. Bir de Barezzi Ailesi’nin güzel k›z› Margherita’y› unutam›yordu. Hemen her gün onunla yapt›¤› piyano çal›flmalar›n›, konuflmalar›n› an›msad›kça kalbinin bir baflka çarpt›¤›n› duyumsuyordu. Art›k 25 yafl›na gelmiflti. Bu özleme daha fazla dayanamad› ve Busseto’ya dönüp 1838 y›l›nda Margherita ile evlendi. Sevdi¤i k›zla da evlenerek mutlulu¤una mutluluk katan genç besteci hemen çal›flmaya bafllayarak ilk operas› “Oberto”yu k›sa zamanda tamamlad›. Yap›t 17 Kas›m 1839 tarihinde oynand› ve olumlu tepkiler ald›. Genç bir besteci için oldukça baflar›l› bulunan yap›t nedeniyle ona iki opera daha siparifl verildi. Verdi hemen çal›flmalara bafllad›; ama art arda geliflen flanss›zl›klar nedeniyle çok zor günler geçirdi. Örne¤in, tiyatro müdürü Me rel li, cid di ope ra la r›n gifle yapmad›¤›n› ileri sürerek ondan

B

108

bir komik opera bestelemesini istedi. Çünkü komik operalar›n daha fazla gelir getirece¤ini düflünüyordu. Bestelemesi için de komik bir öyküyü (Bir Günlük Kral) Verdi’nin eline tutuflturdu. Ama onun, b›rak›n komik opera bestelemeyi, do¤ru dürüst beste yapacak durumu yoktu. Çünkü, k›sa bir zaman içinde birkaç kez çal›flamayacak derecede hastalan›p yatt›; bu yüzden de borçland›. Borçlar›n› ödeyebilmek için önce Merelli’den avans istedi. Opera müdürü bu iste¤ini reddedince efli Margherita mücevherlerini rehin b›rakmak zorunda kald›. Hemen ard›ndan bestecinin o¤lu hastaland› ve doktorlar›n tan› koymas›na f›rsat kalmadan yavrucak annesinin kollar›nda can verdi. Bu da yetmiyormufl gibi bestecinin k›z› da hastaland› ve birkaç gün içinde o da öldü. Bu çifte felaketin üzerinden çok zaman geçmemiflti ki, k›sa süre aral›klarla iki çocu¤unu kaybetmeye dayanamayan ac›l› anne Margherita da beyin kanamas› geçirerek yaflama veda etti. evdi¤i üç kifliyi art arda kaybeden Verdi tüm yaflam gü cü nü yi tir mifl ti. Deyim yerindeyse, parma¤›n› oynatacak hali kalmam›flt›. Bu koflullarda onun beste yapmas› beklenemezdi. Ama onun müzik dünyas›ndan kopup kaybolmas›na Merelli’nin gönlü raz› gelmiyordu. Di¤er taraftan bestecinin bunca üzüntüyü bir anda atlatmas› da kolay de¤ildi. Marelli yine de umut suz lu ¤a kap›l ma d›, Ver di’nin tekrar beste yapmaya bafl-

S

lamas› için uygun bir f›rsat›n ç›kaca¤›ndan emindi. Öte yandan, savafl s›ras›nda oldukça hasar gören Milano’nun gururu “La Scala” Operas› onar›mdayd›. ‹lgililer görkemli bir aç›l›fl için önce besteci Otto Nicolai’ye öneri götürdüler; ama anlaflma olmad›. Merelli ise ›srarla Verdi’ye flans verilmesinden yanayd›. Çünkü ne denli morali bozuk olursa olsun onun çok güzel yap›tlar besteleyece¤inden emindi. ir gün elinde bir librettoyla (operan›n sözlü bölümü) Verdi’yi ziyarete gitti ve onu bestelemesini istedi. Verdi bu öneriye hiç s›cak bakmad› ve librettoyu masan›n üzerine f›rlatt›. Merelli “Bu librettoyu bir kez oku, sonra karar›n› ver” diyerek ç›k›p gitti. Verdi yaln›z kald›¤›nda librettoyu okumak istedi; ama içinden gelmiyordu ki... Çal›flma gücünü tü müy le yi tir di ¤i ni duyumsuyordu. Bir ara yerinden kalkt›¤›nda yine isteksizce sayfalar› kar›flt›rmaya bafllad›. Birden, sanki büyütülmüfl harflerle yaz›lm›fl bir tümce dikkatini çekti: “Sen ey alt›n kanatlarla uçup giden düflüncelerim...” Yata¤›na uzand› ama sözcükler akl›ndan ç›km›yordu. Alt›n kanatlarla uçup giden düflünce-

ler... Notalar da uçuflmaya bafllam›flt› düflüncelerinde... Bir gün Verdi Marelli’nin kap›s›n› çald› ve “‘Nabucco’ bitti!” diye müjdeyi verdi. “Nabucco”, dünyan›n yedi hari-

B

kas›ndan biri olan Babil Asma Bahçeleri’nin yarat›c›s› Babil Kral› Nabukadnezar’›n ‹talyancas›... Yap›t “Nabukadnezar”›n ‹.Ö. 587’de Kudüs’ü zaptediflini, Yahudiler’i öldürüp topraklar›n› ele geçiriflini anlat›r. 109


Giuseppe Verdi

Bütün Dünya • fiubat 2007

abucco”nun provalar›, yap›m› henüz tamamlan ma m›fl olan “La Scala”da yap›lacakt›. Verdi, ilk pro va ya gel di ¤i gün, içe ri de çekiç ve testerelerin ç›kard›¤› gürültülerden çal›flmaya olanak olmad›¤›n› görünce morali bozuldu; ama yap›lacak birfley yoktu. Prova bafllad›¤›nda herkeste bir is tek siz lik var d›. Ger çekten de bunca gürültü aras›nda çal›flma yapmak çok zordu. Orkestra, o s›rada binay› onaran iflçilerin ç›kard›¤› gürültüyü bast›rmak için çal›yordu sanki. Solistler de kas›tl› olarak kötü söylüyor gibiydiler. Koro isteksizce “Esirler Korosu”nun “Va Pensiore” diye bafllayan bölümüne girdi. Henüz beflalt› ölçü söylemifllerdi ki salon aniden bir ibadet yeri gibi sessizleflti. ‹flçiler birer birer çal›flmay› b›rakm›fl, iskele ve merdivenlerin üzerinde müzi¤i dinlemeye bafllam›fllard›. Çal›flanlar›n hepsi bu ola¤anüstü müzi¤in etkisiyle adeta tafl kesilmiflti; yaln›zca müzi¤in sesi duyulmaktayd›. Koro da coflmufl, sanki sesi yetersiz kalacak da müzi¤in ihtiflam›n› vurgulayamayacakm›fl gibi tüm görkemiyle söylemeye bafllam›flt›. Parça bitti¤inde büyük bir alk›fl koptu. Bir taraftan “Bravo bravo viva il maestro” diye ba¤›r›yorlar, bir taraftan da aletlerini tahtalara vurarak alk›fl tutuyorlard›. Evet, baflar›ya ilk ad›m at›lm›flt›. Operan›n ilk temsil edildi¤i gecede, Kudüslü Yahudi tutsaklar korosunun F›rat Nehri k›y›s›nda söyledi¤i ve vatanlar›na olan özlemi anlatan “Va Pensiore” flar-

“N

110

k›s› seyircileri o denli etkilemiflti ki, a¤lamayan yok gibiydi. ‹talyanlar, Avusturya’n›n iflgali alt›nda olan Milano’nun özgürlü¤ü ve birli¤i için duyduklar› özlemi bu flark›da bulmufllard›. Verdi art›k hem çok ünlüydü hem de ‹talyan milliyetçili¤inin en önemli adlar›ndan biriydi. “Nabucco”nun ilk tem si linden son ra ki gün ler de du var lar da V.E.R.D.‹ yaz›s›n› gören Avusturyal›lar buna bir anlam verememifllerdi. Halbuki Verdi, ‹talyan halk› için iki kez önem kazanm›flt›. Birincisi vatansever Verdi idi. ‹kincisi V.E.R.D.‹, Vittorio Emanuele Re D’Italia (‹talya kral› Vittorio Emanuele) sözcüklerinin bafl harflerinden olufluyordu. Milano’nun Avusturya iflgalinda oldu¤u dönemde Vittorio Emanuele de ‹talyan birli¤ini sa¤lamaya çal›flan bir vatanseverdi. Bu nedenle ‹talyan halk› “Viva Verdi!” (Çok Yafla Verdi!)”yi özgürlük seferberli¤inde kod ad› olarak kulland›. “Va Pensiore” flark›s› o denli sevildi ki onu ‹talyan ulusal marfl› olarak sahiplenmek isteyenlerin say›s› çok fazlayd›. a buc co” ope ra s›n›n Ver di’nin yafla m›nda bir baflka önemi daha vard›r. Yap›tta “Abigail” rolünü oynayan genç aktris soprano Giuseppina Strepponi, provalar s›ras›nda Verdi’nin müzik dehas›na hayran olmufltu. Zaman içinde dostluklar› ilerleyince, birbirlerine duyduklar› duygular›n “aflk” sözcü¤ü ile tan›mland›¤›n›n ay›rd›na vard›lar ve evlenmeye karar verdiler. Ancak çeflitli nedenlerle

“N

bu evlilik hemen gerçekleflmedi; ama birlikte yaflamay› sürdürdüler ve birlikteliklerinin ancak 17’nci y›l›nda evlenebildiler. Giuseppina’n›n da deste¤iyle huzurlu ve mutlu bir ortam› yeniden yakalayan Verdi, art arda ulusal duygulara seslenen besteler yapt›. “Nabucco”da, yabanc› bir devlet yönetiminin bask›s› alt›nda özgürlü¤ünü kaybeden halk›n feryad› dile gelmiflti. 846 y› l›nda, Avusturya’n›n iflgali alt›ndaki Vene dik’te “Atilla” adl› yap›t›n›n ilk oynan›fl›nda “Bütün dünya senin olsun, b›rak bana ‹talya’y›” sözcükleri okundu¤unda, salondaki seyirciler aya¤a f›rlay›p “‹talya bi zim!” di ye hayk›rmaya bafllam›fllard›. 1849 y›l›nda besteledi¤i “Legnano Savafl›” adl› operas› da, özgürlü¤e yönelen direncin art ma s›n da ola¤anüstü etkili olmufltu. 1851 y›l›nda, ad›n› son ra dan “Ri go let to” olarak de¤ifltirece¤i yeni bir opera bestelemeye bafllad›. Yap›t›n librettosunu, Victor Hugo’nun “Kral E¤leniyor” adl› trajedisinden esinlenerek Francesco Maria Piave haz›rlam›flt›. Libretto çok baflar›l› olmas›na karfl›n, sansür engellemeleri nedeniyle metinde kimi de¤ifliklikler yap›lmas› zorunlu olmufltu. Örne¤in, orijinal metinin

en önemli kiflisi olan I. Ferdinand’›n yerini, ‹talya’n›n tarafs›z Mantua dükü ald›, olay›n geçti¤i yer olan I. Francoise’n›n saray› da do¤al olarak Mantua saray› oldu. Son olarak, yap›ta Verdi taraf›ndan ad olarak uygun görülen “LANET” bafll›¤›n›n kullan›lmas› da sansür taraf›ndan yasak-

1

land›. Bunun üzerine operan›n ad›, bugüne dek geldi¤i biçimiyle “Rigoletto” olarak de¤ifltirildi. Bü yük ça ba lar dan, ri ca lar dan sonra oynanmas›na izin al›nd› ve ilk kez 11 Mart 1851’de Fenice Tiyatrosu’nda sahnelendi. “Rigoletto”nun ilk provas› yap›l›yordu. Mantua dükü rolünü 111


Giuseppe Verdi

Bütün Dünya • fiubat 2007

oynayan tenor Mirate, tek bafl›na (solo) söyleyece¤i bir parçan›n notalar›n›n kendisine verilmedi¤inin ay›rd›na vard› ve besteciye nedenini sordu¤unda Verdi “Daha çok zaman var, ben sana getirece¤im” diye yan›tlad›. enor her gün eksik parçay› soruyor ve ayn› yan›t› al›yordu. Mirate sab›rs›zlanmaya bafllam›flt›. Sonunda, son provadan bir gün önce Verdi ünlü “La Donna e mobile”nin notalar›n› getirip verdi. Mirate sayfalara göz gezdirdi¤inde müzi¤in kolay oldu¤unu görünce rahatlad›. “Mirate” dedi Verdi, “fiimdi sana bu parçay› evde söylemeyece¤ine, ›sl›kla çalmayaca¤›na, hatta m›r›ldanmayaca¤›na iliflkin fleref sözü vermeni istiyorum. Her kim olursa olsun bu parçay› kimse duymamal›!” Mirate “Söz veriyorum” diye yan›tlad›. Bu konuda Verdi’nin neden böyle davrand›¤› anlafl›lm›flt›. Besteci hakl› olarak kendi flark›s›n›n ak›c›l›¤›na ve çekici ritmine çok güveniyordu. Fakat, melodinin son derece kolay ak›lda kalaca¤›n› da biliyordu. ‹talyanlar’›n bu konudaki üstün yetene¤inin de fark›nda olan besteci, bu melodinin temsilden önce bütün Venedik’te yay›lmas›ndan korkuyordu. Bu durumda, parçay› dinleyenler, Verdi’nin yarat›c›l›¤›n› övmek yerine, onu, baflkalar›ndan melodi çalmakla suçlayacaklard›. Giz saklama konusunda yaln›zca Mirate’nin uyar›lmas› yeterli de¤ildi. Bu nedenle de besteci, orkestray› da uyarmakla kalmad›, tüm opera çal›flanlar›ndan teker

T

112

teker söz ald›. Tüm bu çabalar sonuçsuz kalmad› ve parçan›n yaratt›¤› etki muhteflem oldu. Kemanlar›n zarif girifliyle birlikte seyircilerde bir k›p›rdanma bafllad› ve tenor Mirate birinci k›tay› bitirdi¤inde korkunç bir alk›fl koptu. Orkestra flefinden ›fl›kç›s›na dek tüm opera çal›flanlar›n›n s›r saklama konusunda gösterdikleri titizlik, muhteflem bir baflar› ile ödüllendirilmiflti. 1859 y›l›nda, Avusturya iflgalinde olan bölgelerin ‹talya’ya kat›lmas›yla Verdi, ulusal kahraman olarak bir kez daha ünlendi. III. Napolyon’un da yard›m›yla Avusturya ordusu yenildi ve 1860 y›l›nda Toscana, Parma ve Modena, II. Victor Emanuel’in yönetimi alt›nda bir krall›k biçimine getirildi. 1861 y›l›nda ise yine II. Victor Emanuel, tek bir ‹talya devleti kurmay› baflard› (Venedik hariç). Ancak 1866’da Venedik’in de kat›lmas›yla ‹talyan Devleti kurulmufl oldu. u geçen süre içinde Verdi müzik çal›flmalar›n› sürdü rü yor du. 1871 y› l›n da, M›s›r Hidivi ‹smail Pafla’n›n siparifli üzerine, dört perdelik ünlü “Aida” operas›n› besteledi. O y›l, hem yap›m› tamamlanan Süveyfl Kanal›’n›n hem de Kahire Ope ra s›’n›n aç› l› fl› ya p› la cakt›. Verdi’nin yepyeni yap›t› da kutlamalar›n daha görkemli olmas›n› sa¤lad›. “Aida”, firavunlar döneminde yüzy›llar boyu süregelen M›s›rHabefl (Etopya) savafllar›ndan bir kesiti anlat›r. M›s›rl› genç komutan Radames, sarayda tutsak olan

B

Habeflistanl› prenses Aida’ya deli gibi âfl›kt›r. Aida’n›n babas› Kral Amonasro komutas›ndaki Habefl ordusunun M›s›r’a do¤ru ilerledi¤i haberi gelir. Radames komutas›ndaki M›s›r ordusu Habefllileri yener, Kral Amonasro’yu tutsak eder. adames, sevgilisi Aida ve onun babas›n›n M›s›r’dan kaçmas›na yard›mc› için, vatana ihanet suçundan, diri diri gömülmeye mahkum edilir. Son sahne, Radames’in diri diri gömüldü¤ü mezar› gösterir. Radames, çok sevdi¤i ve u¤runa ölüme mahkum oldu¤u Aida’y› düflünürken, birden onu karfl›s›nda görür. Aida, sevgilisini bu sonsuz yolculukta yaln›z b›rakmam›fl, ölümü onunla paylaflmak üzere gizlice mezara girip saklanm›flt›r. “Aida”n›n Avrupa’da ilk sahnelenifli 1872 y›l›nda Milano’da La Scala’da oldu. Yap›t o denli be¤enildi ki besteci Verdi tam 32 kez sahneye davet edildi. “Aida” operas›n›n kazand›¤› baflar›dan sonra herkes ünlü bestecinin en az “Aida” denli baflar›l› yap›tlara imza ataca¤›n› düflünürken ya da beklerken, Verdi uzun süreli bir suskunluk dönemine girdi. Art›k yaflland›¤› ve yarat›c›l›¤›n›n bitti¤i düflünülüyordu. Fakat 16 y›l aradan sonra “Othello” operas›yla muhteflem bir dönüfl yapt›. 6 y›l sonra da “Falstaff”› tamamlad›. Sevgili efli Giuseppina’n›n 14 Kas›m 1897 tarihinde ölümüyle tüm çal›flma ve yaflam gücünü kaybeden büyük besteci, yar›m

R

yüz y› l› aflan bir likte lik le ri nin unutulmaz an›lar›n› sonsuzlaflt›rmak amac›yla, Giuseppina’n›n an›s›na Milano’da yoksul sanatç›lar›n ma¤dur olmamas›n› sa¤lamak üzere 100 kifli bar›nd›rabilen bir yoksullar yurdu (Casa di Ri po so) kur du ve ser ve ti nin önemli bir bölümünü, bugün hâlâ görevini yerine getiren bu yurda ba¤›fllad›. Giuseppe Fortunino Francesco Verdi, ard›nda dev gibi yap›tlar b›rakarak 27 Ocak 1901 tarihinde Milano’da yaflama veda etti. Yaflam› boyunca alçakgönüllü çizgisini de¤ifltirmeyen Verdi, ölümünden sonra yap›lacak cenaze töreninin de çok sade olmas›n› vasiyet etmiflti. Yak›nlar›ndan 20 kiflinin ve küçük bir askeri birli¤in kat›l›m›yla sessiz sedas›z bir tören olmas›n› istemiflti. ma bestecinin bu son iste¤ini ‹talyan halk› yerine getirmedi. Sanatç›n›n topra¤a verilece¤i gün mezarl›¤› dolduran 30 bin kifli, cenazenin yaklaflt›¤›n› görünce hep bir a¤›zdan “Nabucco” operas›n›n o ünlü “Va Pensiore” ilahisini okumaya bafllayarak, ‹talya’da ulusal birlik ve bütünlü¤ün kurulmas›na kahramanca katk›da bulunmufl büyük sanatç›ya duydu¤u flükran› muhteflem bir biçimde ifade etti. “Va Pensiore” yeri gö¤ü inletirken gözyafllar› da sel olup ak›yordu. Böylesine yüce bir besteciye, böylesine muhteflem bir u¤urlama yak›fl›rd›.•

A

YucelAksoy@butundunya.com.tr 113


1001 Güzel Söz •Derleyen: Halil Can - Bütün Dünya• •‹nsanlar sevmekten daha kolay bir fley olmad›¤›n› san›yorlar. Evet, herkes sevme yetene¤ine sahip; ama bunu gerçeklefltirmek çok zor. Erich Fromm •Sevmediklerinizin bile sevilecek bir yan›n› bulmal›s›n›z. Aksi halde dünya, birbirine düflman olan insanlar için katlan›lamaz bir cehennem olur. La Rochefoucauld •‹nsan bir fleyi ancak sevdi¤i kadar anlayabilir. St. Augustinus •Seviniz, insan yaflam›nda bundan güzel bir fley yoktur. Sevmek, devaml› bir mutluluktur. George Sand •‹nsan sevmeye bafllay›nca yaflamaya bafllar. Mme de Swary

•Sevgi her mevsimin meyvesidir ve her elin uzanabilece¤i yerdedir. R. Teresa •Ölçülebilen sevgi, zavall› bir sevgidir. Shakespeare •Sevilenin kusurlar›n› hofl görmeyen, sevmiyor demektir. Goethe •E¤er sevilmek istiyorsan sen de sev ve sevilmeyi hak et. Benjamin Franklin •Bir gün insanlar rüzgar, dalga ve yerçekimi gücüne egemen olduktan sonra sevginin enerjisini keflfedecek, o gün insanlar atefli ikinci kez keflfetmifl olacaklar. Teilhard de Chardin

•Sevmek, insan›n kendi kendisini aflmas›d›r. Goethe

•Sevgi her zaman kollar›n aç›k durmas›d›r. Sevgi için kollar›n›z› kapat›rsan›z kendiniz d›fl›nda tutacak hiçbir fley kalmad›¤›n› görürsünüz. Lo Buscaglia

•Sevgi bizi zaman›n y›k›m›ndan koruyan y›k›lmaz bir kaledir. Costance Foster

•Sevilmemek ac› bir fleydir; ama sevememek daha da ac›d›r. Miguel de Unamuno

•Sevgi her zaman karfl›l›k görür. Dostoyevski

•Sevgin yoksa dost arama. Emmet Fox

114

Hayvanlar Bizim ‹çin Ne Düflünürler Acaba?

Ç

ok uzun y›llar önce, orta- kumlardaki kan lekelerini izleyeokul birinci s›n›fta okur- rek bulan çocuk onunla dostluk ken devrin teknoloji öz- kuruyor, ülkesine dönmek için ründen yararlanarak ken- haz›rlan›rken panter onlar› izlidimizi kitaplara verdi¤imiz dö- yor, birileri de gelip onu vurunemde, Varl›k Yay›nlar›’n›n ç›- yordu. Galiba... Y›llar sonra çizgi kard›¤› küçük boyutlu bir kitap filmini yapabilmek için o kitab› okumufltum: “Kumlar arad›m durdum; ama Çiçe¤i”. fiimdi okubulamad›m. Vahfli bir sam, art›k “kaflarlanhayvanla ça¤dafl bir m›fl” duygular›mla nainsan›n öyküsü. s›l de¤erlendirece¤iDaha önceki kimi mi bi leme di ¤im bu yaz›lar›mda da de¤ink›sa roman beni fazdi¤im gibi bizim ev las›yla etkilemifl, düflbir hayvanat bahçelerime girer olmufltu. sinden farks›zd›. Yine Ak l›mda kal d›¤›y la, tek rar edeyim, Moailesi Afrika’da yaflada’da sekizinci katta Ali Murat yan bir Bat›l› çocukla yap›lan bir “hayvan Erkorkmaz siyah bir panter aranüfusu” say›m›nda iki s›nda geçen bir öy- ve “Çocuklar›” köpek, onbir kedi, bir küydü. Yaral› panteri, be yaz gü ver cin, iki 115


Bütün Dünya • fiubat 2007

kanarya, bir iskete, k›rm›z› bir horoz, bir leylek, dev bir akvaryum bal›k ve bir havuz dolusu kurba¤a tesbit edilmiflti.

E

ee, do¤al olarak hayvan insan iliflkilerinde üstünlük onlara geçti¤inden onla r›n bi zi anla ma la r› n›n yerine bizim onlar› anlamam›z hukuku ön plandayd›. Annem

bunu mükemmel yapard›. Biz de ö¤renmifltik. ‹flin komik yan›, böylesine farkl› hayvanlar›n da birbirlerini anlamalar›yd›. Kekik, bir yaban kedisiydi; ama evdeki serbest uçufltaki kufllara dokunmaz, çat›dan baflka güvercin yakalard›. Yavrusu Leblebi’yi bir gün Teks’in bafl› üstünde uyur bulmufltum. Leblebi yaln›zca birkaç haftal›k bir kedi yavrusu, 116

Teks ise bir “Boxer” köpek. Kekik onun burnunun yaln›zca bir santim uza¤›nda durmufl, gözlerini dikmifl öylece bak›yordu. Teks ise minik kedi uyanmas›n diye k›p›rdam›yor, bana gözleriyle “Al flunu bafl›madan” diye iflaret ediyordu. Teks ile insanla konuflur gibi konuflabilirdim. Yüzlerce sözcü¤ü anlard›. Pozitif ve negatif yaklafl›mlar› da duyumsar, ona göre

tepki verirdi. Yolda tasma takmama gerek yoktu. Yan›mdan iki ad›mdan fazla uzaklaflmazd›. H›rpani giyimli ve kötü bak›fll› insanlara katlanamazd›. Hemen iki diflini gösterip h›rlard›. Farkl› duygulara, duyarl›klara ve duyargalara sahiptir hayvanlar. Bizim alg›lad›klar›m›z› onlar da alg›lar, üstüne fazladan befl on bilgi girifli daha kullan›rlar. Bizim göre-

Hayvanlar Bizim ‹çin Ne Düflünürler Acaba?

mediklerimizi görebilir, duyumsayamad›klar›m›z› duyumsar, duyamad›klar›m›z› duyarlar. Do¤a belgesellerinde gösterilenleri bir düflünün. Yumurtas›n› koydu¤u noktay› dünyan›n öbür ucuna gidip gelip aynen bulabilen kufllar, do¤urmak için binlerce kilometreyi pusulas›z afl›p annelerin, babalar›n›n do¤um yapt›klar› yerleri bulan hayvanc›klar. Hangi insan bu yeteneklere sahiptir sizce? Yaln›zca tek hücresi olmas›na karfl›n arkadafllar›yla plan yaparak

Moda’n›n yaflayanlar›, her sabah ve her akflam hayvanlar› besleme turlar›na ç›karlar. Bunlara benim eflim Deniz de dahildir. Onun da bir köpe¤i var. Ad› Biber. fi›mart›lmaktan köpek özgürlü¤ü an›t›na aday gösterilebilecek b›d›k bir köpecik. Çok iyi niyetli ve sakin... Ben de her sabah balkondaki “Kufl Restoran›”na servis yapar›m. Kargalar›m, kumrular›m, s›¤›rc›klar›m ve serçelerim yolumu gözlerler. Onlar için ald›¤›m özel kaplara koydu¤um ekmek ve

bir amibe pusu kuran “Parameciu”m denilen terliksiler bir mucize gerçeklefltirmezler mi? Hayrand›m, hayran›m ve hep hayran kalaca¤›m hayvanlara... Çevremde hep hayvanlarla ve hayvanseverlerle yaflad›m. Hayvan resimleri, filmleri yapt›m. Moda, bu canl›lar için bir cennet say›l›r. Hemen hemen her evin önünde, giriflinde, balkon alt›nda falan hayvanlar için b›rak›lm›fl yemler, sular ve içine girip korunabilmeleri için kutucuklar görürsünüz.

benzeri g›dalar› suyla ›slat›r, kolay yenir biçime getirir, su kaplar›n› temiz suyla doldururum. Her sabah kargalar o kal›n sesleriyle bana birkaç dakika teflekkür ederler.

Y

emeklerini yerlerken birbir le ri ne sa tafl maz lar. Serçeler ve kargalar ayn› kaptan efendi efendi yerler. Bilirler ki hepsine yetecek denli yemek var. Her gün bir kendimize bir onlara ekmek al›r›m. Balkonda, yüzlerce kufl, biri117




Sahnede ödülünü ald›ktan sonra seyirciler aras›nda babas›n› gördü. Onun gerçek ödülü sahnede ald›¤› plaket de¤ildi; k›z›n› seyreden babas›n›n gözlerindeki yafl damlalar›yd›.

Ödül •Neslihan Yaflar - Bütün Dünya•

H

ep düflüydü o ödülü almak. Ge ce düfllerini, gündüz gerçeklerini bölüp ortaya ç›k›yordu bu düfl. O, dünyada alabilece¤i ve onun özgüvenini yerine getirecek tek fleydi. ‹lkokul, ortaokul hayat› hep fliir ve kompozisyon yar›flmalar›na kat›lma heyecan›yla geçmifl ve ço¤undan da baflar›l› sonuçlar alm›flt›. Kitaplar, kalemler, belgeler ve bir sürü arma¤anlar süslemiflti dünyas›n›n en güzel köflelerini. Ama hâlâ bir köflesi vard› ki o ödülü almadan oray› dolduram›yordu. Çok istemiflti liseye gelene de¤in o büyük ödülü almay›; ama ne ald›¤› birincilikler ne de karfl›l›¤› olarak verilen arma¤anlar onun yerini dolduramam›flt›. fiimdi lise ikinci s›n›f ö¤rencisiydi ve bir kompozisyon yar›flmas›n›n efli¤ine geldi¤ini söylemiflti edebiyat ö¤retmeni. Kay›ts›z kalamazd›. Onun ruhunda bir aflk ve tutkuydu edebiyat... Onu kendi ruhuyla besleyip, yine ona sözcüklerle yaflam vermek büyük bir haz veriyordu kendisine... Ama ruhunda bu aflk filizlenirken, kalbi yine o ödülün eksikli¤i ile s›zlad›. Pes etmek istedi, olmad›. O, öyle bir duyguydu ki, hiçbir neden, art›k bir anlam tafl›m›yordu. Hem içinde o alamad›¤› ödülün düflü yeniden canlanm›flt›. 122

Kat›ld› yar›flmaya... Aileydi konusu... Ki konu denilen, onun gerçek yaflam›yd›. Önemini ve de¤erini öyle biliyordu ki, jüriyi inand›klar›na inand›rmas› çok zor olmad›... S›ra o ana gelmiflti. Bölge birincisi olmufltu. Karfl›l›¤› olan plaketi ve ödülü alma günü geldi. ‹çinde hem gurur, hem mutluluk hem de tan›ms›z bir ac› vard›. Plaketini ald›. Arma¤an› olan kutuyu s›k› s›k› tuttu. Bak›fllar›n› –y›llard›r düflledi¤i gibi– annesinin yan›ndaki bofl sandalyeye çevirdi. Aniden içi irkildi. Gözlerini kapat›p tekrar açt›; inanamad›... Ne ilkokulda ne de ortaokulda, ne de yaflam›n›n hiçbir aflamas›nda yan›nda oldu¤unu bir kez bile duyumsamad›¤› babas›n›n ona yafll› gözlerle bakt›¤›n› gördü. ‹lk kez onun böyle bir gününe kat›l›yordu. Onu görünce, sanki gizli bir güç ›fl›t›verdi mazisindeki tüm kara günleri... Elleri ve ayaklar› titreyerek, gözleri dolarak babas›n›n yan›na kofltu. Babas› onu ilk kez okflad›, yanaklar›n› öptü. Ve ilk defa, “Seninle gurur duyuyorum” dedi. Sonunda o ana de¤in hep düflüyle tutufltu¤u ve karfl›l›¤›nda bir fliir ya da kompozisyon yazmak zorunda olmad›¤› ödülünü ald›. Ve o de¤erli ödülünü, y›llarca doldurulmay› bekleyen gönül köflesine yerlefltirdi.•

Ü

nlü fotograf sanatç›s› S›tk› F›rat, Bir Baflkad›r objektifiyle sizi Türkiye’nin Benim da¤lar›na ve ovalar›na, tarihine ve Memleketim bugününe... Özetle, “havas›na suyuna, tafl›na topra¤›na” götürüyor, sonra da size, o an karfl›n›zdaki görüntünün neresi oldu¤unu soruyor. Onun, “Bir Baflkad›r Benim Memleketim” bafll›¤› alt›nda sundu¤umuz fotograflar›n› izlerken size, hem bir bilmece çözmenin S›tk› F›rat heyecan›n› duyumsatmay›, hem de sizi bir sanat fotograflar› sergisinde gezdirmeyi amaçl›yoruz. Bu arada Türkiye’nin, belki de ilk kez görece¤iniz yörelerini keflfedecek, hiç kuflkumuz yok, bir kez daha hayranl›kla flöyle diyeceksiniz:

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”

a) Büyükçekmece Gölü b) Artvin c) Yedigöller d) Kafl Lütfen sayfay› çeviriniz ’


a)K›zkalesi b) Yeflilhisar Gökmedrese d) ‹shakpafla Saray›

a)Kapadokya b) Ilgaz c) Yerköprü d) Bo¤azköy

a) Bursa b) Beypazar› c) Afyon d) Adana

a) Uluda¤ b) A¤r› Da¤› c) Munzur Da¤lar› d) Cilo Da¤lar› Yan›tlar 134’üncü sayfam›zdad›r.

124

125


E

ski Siyam krallar›ndan Ancee ad›nda bir zalim, yeni yapt›rd›¤› bir ba¤a üzüm kütükleri diktiriyormufl. ‹fllerin bir an önce bitmesini sa¤lamak için de kölelerini hiç dinlenmeden çal›flt›r›yormufl. O zavall› kölelerden biri, birgün pek bitkin düfltü¤ü için dayanamam›fl ve zalim krala, “Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu ba¤›n üzümlerinden yap›lacak flarab› hiçbir zaman içemeyeceksiniz ki” deyivermifl. Kral biraz k›zm›flsa da sesini ç›karmam›fl. Nihayet gün gelip üzümler yetifltikten sonra, kral köleler de dahil herkesin hemen toplanmas›n› emretmifl. Bir müddet sonra da o ba¤›n üzümlerinden yap›lm›fl flaraptan bir bardak getirilmesini emretmifl. Daha önce kehanet gösterisinde bulunan köleyi de huzuruna ça¤›rtm›fl. fiarap barda¤›n› eline alarak, “Söyle bakay›m, benim bu flaraptan hiçbir zaman içemeyece¤imi tekrar iddia edebilir misin?” diye sormufl. Köle flöyle cevap vermifl: “Belli olmaz efendim. ‹çebilece¤inizi söyleyemem. Çünkü dudak ile bardak aras›ndaki mesafe çok uzundur. O arada bafl›n›za neler gelebilece¤ini de bilemem!” Köle sözlerini bitirir bitirmez, içeri kral›n adamlar›ndan biri girmifl. Bir ya•‹nternet Yay›n› ban domuzunun bahçeye Bütün Dünya• girdi¤ini ve asmalar› k›r›p döktü¤ünü söylemifl. Kral elindeki bardaktan bir damla dahi içmeden hemen d›flar› f›rlam›fl. Bahçede domuzun bulundu¤u yere koflmufl. Kral ve domuz aras›nda öldüresiye bir mücadele bafllam›fl. Sonunda yaban domuzu m›zrak gibi az› diflleriyle, Siyam kral›n›n karn›n› yar›p ölümüne sebep olmufl. Kral bostanda, bardak masada kalm›fl... fiu söz bu olay› güzel bir flekilde ifade ediyor: “Nasip ise gelir Hint’ten Yemen’den, nasip de¤il ise ne gelir elden?” Kalbinize yak›n bulduklar›n›z› çantada keklik sanmay›n. S›k›ca as›l›n onlara t›pk› hayata as›ld›¤›n›z gibi... Çünkü onlars›z hayat da anlams›zd›r. Hayat› çok h›zl› koflmay›n; nereden geldi¤inizi ve nereye gitti¤inizi unutmay›n. Hayat›n bir yar›fl de¤il, her saniyesinin tad› ç›kar›lmas› gereken güzel bir yolculuk oldu¤unu akl›n›zdan ç›karmay›n. Dün tarih oldu. Yar›n bir s›r... Bugünün k›ymetini bilin.•

Dudakla Bardak

126

Birçok Etnik Kültürün Bütünleflti¤i Kent:

Mostar

B

ayram›n ilk günü Mos- ken, H›ristiyan H›rvatlar da yeni tar’da ezan sesiyle bafll›- bir günü karfl›lamaya haz›rlan›yor. yor. Caddeler sakin, bay- Y›llard›r, camiler, kiliseler ve sinaram namaz›ndan dönen- gog aras›nda birçok etnik kültürün lerin ayak sesleri bile duyuluyor. bütünleflti¤i bu kentte, kentin ortaGünefl yükseldikçe biraz s›ndan geçen Neretva daha hareketleniyor soNehri, savafl sonras›nda kaklar, dükkanlar›n keyaflam alanlar›n› da ikiye Gezdikçe penkleri kapal›; ama evbölmüfl, nehrin bir taraGördükçe f›nda a¤›rl›kl› olarak Bofllerin kap›lar› aç›l›yor yavafl yavafl, yeni olmasa naklar, öteki taraf›nda da da temiz elbiselerini giyH›rvatlar yafl›yor. Bu iki mifl çocuk lar, anne ler, yakay› da dünyan›n en babalar, kad›nlar, erkekgüzel köprülerinden biri ler birer ikifler ç›k›yor evolan, halk›n “Stari Most” lerden, kimi birlikte, kiyani Eski Köprü dedi¤i mi tek bafl›na... tafl köprü birlefltiriyor. Kilisenin çan sesi duEski Köprü yap›lma‹zlen yuluyor uzaktan... Mosdan önce, 15’inci yüzy›lfien tar’da Müslüman Boflnakda ayn› yerde zincirlerle lar bayramlaflmaya gidersabitlenmifl tahta bir köp127


Birçok Etnik Kültürün Bütünleflti¤i Kent: Mostar

rü varm›fl ve bu köprünün iki ucundaki denetim kulelerindeki nöbetçilere “köprüyü koruyan insanlar” anlam›na gelen “Mostari” deniyormufl. Kentin ad› Mostar da buradan geliyor.

Z

amanla bu tahta köprü eskiyince, Osmanl› döneminde halk, ‹stanbul’dan buraya daha sa¤lam bir köprü yap›lmas›n› istemifl. 1566 y›l›nda Mimar Sinan’›n ö¤rencisi Mimar Hayrettin, Mostar’›n güneyindeki Mukosa’dan getirilen “tenelija” tafllar›ndan 456 kal›p tafl kullanarak 4,49 metre geniflli¤inde, yaz›n nehirden 21 metre yükseklikte olan tafl köprüyü yapm›fl. Osmanl› mimarisinin çok güzel bir örne¤i olan bu köprü, dörtyüzy›l boyunca iki dünya savafl› geçirerek ayakta kalmas›na karfl›n, 1993 y›l›nda savafl s›ras›nda bombalanarak y›k›ld›. Yüzy›llar boyunca Mostar ve Bosna’daki 128

tarihsel hoflgörünün ve kültürel çeflitlili¤in bir simgesi olan Eski Köprü’nün y›k›lmas› yaln›zca kentin iki yakas›n› birbirinden ay›rman›n ötesinde bir anlam tafl›yordu. ‹flte bu yüzden Dünya Bankas›, UNESCO ve baflta Türkiye olmak üzere 10 ülkenin deste¤iyle ve birçok firman›n çal›flmas›yla, kemer bölümü Türk firmas› ERBU taraf›ndan tekrar infla edilen tafl köprünün 23 Temmuz 2004’te aç›lmas› yaln›zca iki yakay› birlefltirmesi de¤il, Boflnaklar’la H›rvatlar’› birbirine yak›nlaflt›rmas›, geçmiflten gelen hoflgörüyü ve yeni umutlar› kente yeniden tafl›mas› anlam›nda da çok önemli. Onbir y›l önce yaflanan, köprüyü koruyan insanlar›n köprüyü de¤il, kendi yaflamlar›n› bile koruyamad›klar›, komflular›n birbirine düflman oldu¤u bir savafl›n içine düfltü¤ü bir dönemden geçmesine karfl›n, Mostar bugün minareleriyle camiler, kuleleriyle kiliseler ye-

niden ayakta... Osmanl› dönemi, Avusturya-Macaristan dönemi ve Yugoslavya döneminin izlerini özenle sakl›yor hâlâ... Her tarihi dönem kendine ait izler b›rakm›fl Mostar sokaklar›nda... Osmanl› döneminden kalma Koski-Mehmet Pasha Cami ve fiad›rvan›, Karadoz-bey Cami, Osmanl› döneminde vezirin izniyle yap›lan eski ve yeni Ortodoks kiliseleri, Avusturya Macaristan döneminde yap›lan eski okul binas›, Yugoslavya döneminde yap›lan yüksek ve genifl binalar... Osmanl› döneminde yap›lan Franciscan Manast›r›’n›n yan›ndaki kilise de savaflta y›k›l›nca yerine, çok yüksek bir çan kulesi olan yeni bir kilise yap›lm›fl. 2005 y›l›nda Eski Köprü’yle birlikte UNESCO Dünya Miras Listesi’ne giren Mostar kentinde, bugün onlarca minare ve kilise kulesi tekrar gö¤e yükseliyor.

nehrin öteki taraf›na geçti¤imizde “Bajram Serif mubarek olsun” yaz›s› karfl›l›yor bizi... Binalar›n durumu burada da farkl› de¤il; ama neredeyse üst katlar› darmada¤›n olmufl bir binan›n alt›nda onar›lan bölümdeki kafede halk›n bayramlafl›yor olmas› yaralar›n sar›lmaya baflland›¤›n› gösteriyor.

E

ski Köprü’ye do¤ru yürürken nehre paralel uzanan cadde üzerindeki binalar dikkatimi çekiyor. Bu cadde savaflta çarp›flmalar›n yafland›¤› cephe oldu¤u için buradaki her bina tamir edilememifl, ülkede 5 bin binan›n zarar gördü¤ü savafl döneminde, Mostar’da en a¤›r tahribat› da buras› alm›fl. Top ve mermi izleriyle delik deflik olmufl binalar›n kimi onar›lm›fl, kimi de kaderine terk edilmifl. H›rvatlar’›n yaflad›¤› bölümden

Camilerin yan›ndan geçerek sa¤a do¤ru bir okla gösterilen Türk Evi’ne do¤ru yürüyoruz. “Biscevica Evi” de denilen, 1635’te yap›lan bu evde sanki Safranbolu’da duyumsuyoruz kendimizi. Küçük bir avlusu, süs havuzu, tahta merdivenleri ve 129


Birçok Etnik Kültürün Bütünleflti¤i Kent: Mostar

ve mavi-yeflil rengiyle köprünün alt›ndan akan Neretva Nehri özenle yap›lm›fl bir tablo gibi...

K

nehre bakan oturma odas›yla eski bir Osmanl› evi müze biçimine getirilmifl. Oradan ç›k›p, Türkiye Konsoloslu¤u’nun da oldu¤u Carsija (Çarfl›) denilen Kujundziluk Mahallesi’ne gelince, nehrin üzerinde uzanan Eski Köprü’yü görüyoruz. Zarif mimarisi, nehrin iki yakas›ndaki kuleleri ve kap›lar›yla muhteflem görünüyor.

E

ski Köprü’nün çevresi kuleler, camiler, restoranlar ve küçük el sanatlar› dükkanlar›n›n oluflturdu¤u çarfl›larla çevrili... Bayram oldu¤u için dükkanlar kapal›, çevrede birkaç dilenci d›fl›nda pek kimse yok. Vitrinine börekler, lokumlar ve tahin helvalar› dizilmifl bir pastane ve bir de Bosna Hersek Erik Rak›s› ile küçük hediyelikler satan bir dükkan aç›k yaln›zca. Köprünün çevresindeki küçük dükkanlar›n ve binalar›n çat›lar› ince dilimli tafllardan yap›l130

m›fl, Hersek ve Adriyatik k›y›lar›ndaki tafllardan. Eskiden tüm yap›lar›n çat›lar› böyleymifl, tafl duvarlar üzerinde tafl çat›lar... Ancak flimdi yeni çat›lar daha az maliyetli oldu¤u için, bu tip çat›lar da giderek azalm›fl. Köprüye yaklafl›nca Tara Kulesi’ni görüyoruz, duvarlar› 3 metreden kal›n olan bu kule 1676’da yap›larak barut deposu olarak kullan›lm›fl, hemen yan›nda da zincirli tahta köprü zaman›ndan kalma Hercegusa Kulesi bulunuyor. Onlar›n yan›nda yer alan Asker Camii de 1512-1520 aras›nda Yavuz Sultan Selim’in iste¤iyle yap›lm›fl ve köprüde nöbet tutan askerlerin mesciti olarak kullan›lm›fl. Tafllar›n oluflturdu¤u yol üzerinde yürüyerek köprünün üzerine geldi¤imizde, köprüden görünen manzara da köprünün kendi görüntüsü kadar güzel. Nehrin sa¤ ve sol yakas›ndaki yap›lar, camiler, kanyonu saran a¤açlar, bitkiler

öprünün öteki ucundaki, ilk kat› 1716’da cezaevi olarak da kullan›lm›fl Halebija Kulesi’nin yan›ndan geçerek nehrin karfl› yakas›na geliyoruz. Burada da yine dükkanlar ve 16’nc› yüzy›ldan kalan bir hamam var. Bu bölümdeki Radoblja Nehri üzerinde 1558’de yap›lan Kriva Cuprija (Aslant) Köprüsü Eski Köprü’nün küçük bir kopyas› gibi... Söylentiye göre bu köprü büyük köprüye örnek olmufl. Eski Köprü’den tekrar karfl›ya geçip, çarfl›lar›n içinden “Sahat-Kula” denilen saat kulesine yürüyoruz. Onbefl metre yüksekli¤indeki bu kule, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde “Çan sesi, 3 saatlik yürüyüfl mesafesinden bile duyulan kule” olarak geçiyor. Mostar’da bayram sabah› çarfl›larda kimse yok; ama Saat Kule-

si’nin alt›ndaki mezarl›kta durum farkl›, ellerinde çiçeklerle gelen ziyaretçiler var. Bayram sabah› buruk geçiyor kentte, cami avlusundaki onlarca beyaz mezar tafl›n›n ço¤u genç yaflta ölenlere ait, kimi savafl›rken, kimi sokakta oynarken... Günler de¤il, aylar de¤il, y›llarca ölüm korkusuyla savafl› yaflam›fl olan Mostarl›lar, resmi verilere göre 2 bin kiflinin öldü¤ü, 26 bin kiflinin de göç etmek zorunda kald›¤› savafl döneminden sonra art›k yaralar›n› sarmak istiyorlar. Saraybosna’ya yaklafl›k 2 saat uzakl›ktaki Mostar, farkl› kültürlerin izleriyle, yenilenen camileri, kiliseleri ve Eski Köprü’süyle ziyaret edilmeyi bekliyor, her gelen ziyaretçiyi “Hofl geldin” diyerek a¤›rlamak için, onlar›n deste¤iyle yaralar›n› daha h›zl› sarabilmek için ve tekrar herfleyin eskisi gibi güzel ve hoflgörülü olabilmesi için...• IzlenSen@butundunya.com.tr

Tiyatroda birinci perdeden sonra verilen onbefl dakikal›k ara bitmifl, seyirciler oyunun ikinci perdesini seyretmek üzere salondaki yerlerine dönüyorlard›. Oturdu¤u koltu¤un hangi s›rada oldu¤unu kar›flt›ran bir seyirci, s›ralardan birinin bafl›ndaki koltukta oturan kifliye yaklaflt› ve hafifçe sordu: “Affedersiniz, biraz önce ç›karken aya¤›n›za basm›fl m›yd›m?” dedi. S›ran›n bafl›ndaki koltukta oturan seyirci, biraz da can›n›n s›k›lm›fl oldu¤unu belirten bir ifadeyle yan›t verdi: “Demek sonunda ay›rd›na varabildiniz” dedi. “Evet, ç›karken aya¤›ma basm›flt›n›z.” Yerini kar›flt›ran seyirci, önce “Oh, çok flükür” dedi, sonra da piflkin bir biçimde gülümsedi: “Sonunda hangi s›rada oturdu¤umu bulabildim.”• Gönderi: Manuel Bilos 131


Mankafa Poldi Obsesif-kompülsif bozukluk, erkeklerde 6-15 yafllar›nda daha s›kl›kla görülmeye bafllarken, kad›nlarda en s›k olarak yirmili yafllar›n bafllar›nda ortaya ç›k›yor. Nedeni bilinmese de ailesel bir geçmiflten söz etmek son derece olanakl›. Beyinin kimi bölümlerinin bu insanlarda farkl› çal›flt›¤›n› iddia eden kimi t›bbi yay›nlar da var. Ancak aç›klanabilmifl bir mekanizma henüz yok.

Obsesif-Kompülsif Bozukluk “Bir kurt ilac› istiyorum.” “Büyük için mi, küçük için mi olsun, bay›m?” “Allah, Allah, kurdun yafl›n› nereden bilebilirim ki...”

“Ne, nas›l oluyor? Elbisesiz de ayn› kiloday›m.”

“Ama Poldi, ya¤mur olmasa tarlalardaki ekinler nas›l yetiflirdi?” “‹yi de asfalt›n üzerine ya¤mas›na hiç gerek yok ki...

“Bunun üzerine fazla pul yap›flt›rm›fls›n›z, Bay Poldi.” “Eyvah!.. ‹ster misiniz flimdi daha uza¤a gitsin.”

132

A

sl›nda her zaman da “haOKB erkeklerde 6-15 yafllayat” de¤il zor olan san›- r›nda daha s›kl›kla görülmeye r›m. Kimi zaman da biz- bafllarken, kad›nlarda en s›k olaler onu zor duruma getir- rak yirmili yafllar›n bafllar›nda ormek için elimizden geleni yapa- taya ç›k›yor. Nedeni bilinmese biliyoruz. Obsesif-kompülsif bo- de ailesel bir geçmiflten söz etzukluk da yaflam› kendi zorlaflt›- mek son derece olanakl›. Beyiran insanlarda görülen nin kimi bölümlerinin bir rahats›zl›kt›r. bu insanlarda farkl› çaSa¤l›k OKB bir anksiyete l›flt›¤›n› iddia eden kibozuklu¤udur. Hastalar mi t›bbi yay›nlar da Konular› s›kl›kla ya da her zavar. Ancak aç›klanabilman ak›llar›na tak›l›p mifl bir mekanizma hekalan bir düflünce veya nüz yok. OKB ço¤u görüntü nedeniyle gerkez depresyon, bipoginlik duyumsarlar. Bu lar bozukluk gibi radüflünce ya da görüntühat s›z l›k lar la bir lik te lere “Obsesyon” deniligörülebiliyor. yor. Obsesyonlar kimi Bir OKB hastas› yazaman son derece garip flam›n› engelleyen, zorDr. Ufuk olabiliyor, hastay› gerlaflt›ran obsesyon ve Akyol gin duyumsatt›r›p ankompülsiyonlar›n›n lams›zca davranmas›na ay›rd›ndad›r. Anlams›z neden olabiliyor. Bu davran›fllara davran›fllar›n›n da ay›rd›na var›r; da “Kompülsiyon” deniliyor. ancak bunlar› de¤ifltirmek son Fanatik s›fat›yla ne denli ben- derece güçtür. zefl bir kavram oldu¤una dikkatiOb ses yon lar ge nel lik le günizi çekmek isterim. Çevrenizde vensizlik duygusu üzerine otudüflündü¤ünüzden çok daha fazla rur. Kimi zaman çok kötü bir fley OKB hastas› olabilir. olacakm›fl duygusu yarat›r. Bu 133


Bütün Dünya • fiubat 2007

duygular hastay› günlük yaflam›ndan ay›racak denli önlenemez; ama ilginç, anlams›z davran›fllara zorlar.

Ö

rne¤in hasta ellerini kanat›ncaya de¤in y›kar. Bir sözcük ya da tümceyi devaml› tekrarlar. Evden ç›kt›¤›nda ateflte tencere unuttu¤unu düflünerek geri döner ve bunu defalarca tekrarlar. Bu ilginç davran›fllar o denli ço¤alabilir ki hasta bunlar› yapmaktan, evinden d›flar› ç›kamaz duruma gelebilir. Bu hastalarda s›kl›kla suçluluk duygusu, kendini küçük görme, gerginlik, yorgunluk, karar verememe gibi depresyon belirteçleri de görülür. OKB tan›s› koymak için kan ya da görüntüleme testleri yoktur. Bu; ancak hasta ya da bir yak›n›n›n anlatt›klar›yla doktor taraf›ndan tan›n›r. OKB tan›s› koymak için obses yon la r›n cid di stres yaratmas›, hastan›n günde

bir saatten fazla zaman›n› almas›, hastan›n normal günlük yaflam›n› engellemesi gerekir. Davran›flsal terapi ve antidepresanlar OKB tedavisin temelini oluflturuyor. Terapinin amac› önce hastay› stres yarat›c› uyaranla (burada obsesyonu) karfl›laflt›rmak ve buna kendi al›fl›k oldu¤u ya n›t› (bu ra da kom pül si yo nu) vermesini engellemektir. Bu yöntem doktorun denetimi alt›nda gerginli¤in üstesinden gelinmesine yard›mc› olmaktad›r. OKB tedavi edilmezse ömür boyu sürebilir. fiikayetlerin alevlendi¤i ya da azald›¤› dönemler olmakla birlikte tümüyle yok olmas› son derece seyrek görülen bir durumdur. OKB tedaviyle tümüyle ve etkin biçimde tedavi edilebilir bir rahats›zl›kt›r. Yeter ki obsesyonlar›n›z›n yaflam›n›z› etkilemeye bafllad›¤›n› düflündü¤ünüzde doktorunuza baflvurun.•

Dondurmay› da Onun Sayesinde Yiyoruz, Bozulmadan Korudu¤umuz Yiyecekleri de...

UfukAkyol@butundunya.com.tr

Buzdolab›

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”in Yan›tlar›...

Yedigöller, Bolu

‹shakpafla Saray›, A¤r›

Kapadokya, Nevflehir 134

Beypazar›, Ankara

A¤r› Da¤›, A¤r›

lk insanlar yiyeceklerini so¤uk tutmak için buzdan, kardan, nehirlerden, yer alt› kilerleri ve ma¤aralardan yararlan›yorlard›. Romal›lar ve Çinliler’in buzlar› k›r›p çeflitli biçimlerde depolad›klar›na iliflkin kay›tlar bulunmaktad›r. Buzdolab›na uzanan sürecin bafllang›ç aflamalar›ndan olan so¤utman›n öncü adlar›ndan biri Dr. William Cullen’dir. ‹skoçyal› Cullen’in 1700’lerin bafllar›ndaki

ça l›flma la r› aras›nda va ku mun içindeki s›v›lar›n buharlaflmas› da var. Bilinen ilk yapay so¤utma William Cullen taraf›ndan 1748 y›l›nda Glasgow Üniversitesi’nde tan›t›lm›fl. 18’inci yüzy›lda ‹ngiltere’de hizmetçiler k›fl›n buz toplar, buz depolar›na koyar; burada buz tabakalar›n› tuzla kaplar, sarar ve yaza de¤in korumak için yer alt›nda saklarlarm›fl. Londral› Michael Faraday, 1800’lerin bafllar›nda so¤utmay› 135


Bütün Dünya • fiubat 2007

sa¤lamak için amonya¤› s›v›laflt›rm›fl. Günümüzün bas›nçl› so¤utma sistemi Faraday’›n deneylerinden uyarlanan bir konsepte dayal› olarak çal›fl›yor. Is›y› emecek olan gaz s›v›ya s›k›flt›r›l›yor, bu sonradan yeniden gaza dönüflüyor.

yak ve suyla çal›flan buzdolab›n› yapm›fl. Birçok kaynakta Harrison, Perkins ya da kendi kardefli Edmond Carre’den söz edilmeden, Ferdinand’›n gelifltirdi¤i buzdolab› ilk olarak gösteriliyor. Alman mühendis Carl von Linden 1876 y›l›nda temel so¤utma teknolojisinin bir bölümü 9’uncu yüzy›l›n bafllar›nda, olan gaz› s›v›laflt›rma sürecine, ‹ngiltere’de buz sand›klar› 1877 y›l›nda ise Alman Emperyal kullan›l›yormufl. 1805 y›l›n- Patent Bürosu’ndan buzdolab›na da Amerikal› mucit Oliver patent alm›fl. Geliflmifl buzdolab› Evans, ilk buzdolab› makinesini tasar›mlar›n›n patentleri 1879 ve tasarlam›fl. 1834 y›l›nda 1891 y›llar›nda Thomas Jacob Perkins taraf›ndan Elkins ve John Standart yap›lan so¤utma makitaraf›ndan al›nm›fl. 1889 Ne Nedir, ve 1890’daki ›l›k geçen nesinin buhar s›k›flt›rma Nas›ld›r? devresinde eter kullan›lk›fllar Amerika’da do¤al m›fl. 1837 y›l›nda gazetebuzda k›tl›k yaflanmas›ci James Harrison Avusna neden olmufl. Bu da, turalya’da kendi makineyiyeceklerin so¤uk ve sini tasarlamaya bafllabozulmadan korunmam›fl, baflar›l› olamay›nca lar› için mekanik bir sotasar›m›n› alarak ‹ngilte¤ut ma siste mine olan re’nin yolunu tutmufl. gereksinimi art›rm›fl. KiDr. Seabe’nin yard›m›yfliler art›k yer alt› kilerlePelin la, makineyi tamamlay›p rine, buz evlerine ya da Hazar çal›flt›rm›fllar. Harrison sand›klar›na ba¤l› kala1856 y›l›nda Avusturalmayacaklar›n› anlam›flya’ya döndü¤ünde, bir lar. Kimi ülkeler buz elbira fabrikas›nda biralar› so¤uk de edecek denli so¤uk k›fllar getutmak için makine üretmesi çirmedi¤inden, yiyecekleri so¤uk amac›yla ifle al›nm›fl. Yapt›¤› ma- tutmak son derece masrafl› oluykine, ifllevsel amaçl› kullan›lan ilk ormufl; 1890’larda Amerika yirmibuzdolab›d›r. befl milyon ton buz ihraç ediyorFloridal› fizikçi Dr. John Go- mufl. orie 1844 y›l›nda, sar›hummal› ‹lk ev buzdolaplar› Indiana’da hastalar› için serin bir ortam ya- yap›lm›fl. 1911 y›l›nda “General ratmak amac›yla buz yapma ma- Electric” flirketi Frans›z bir papaz kinesini gelifltirmifl. 1850 y›l›nda taraf›ndan icat edilen bir makinebir baflka makine, su ve “sülfürik yi piyasaya ç›karm›fl. 1915 y›l›nasit” kullanan Edmond Carre tara- da Alfred Mellowes, evde kullaf›ndan gelifltirilmifl. Kardefli Ferdi- n›ma yönelik kendinden rafl› ilk nand Carre 1859 y›l›nda ilk amon- buzdolab›n› üretmek için “Guar-

1

136

Buzdolab›

di an Fri ge rato”yu kurmufl. Ayn› y›l ilk “Guardian” buzdolab›, –Frigidaire’in öncüsü– Fort Wayne, Indiana’daki bir evin av lu sun da mon te edil mifl. 1918 y›l›nda “Guardi an Fri ge ra to”, “Ge ne ral Mo tors” taraf›ndan sat›n al›na rak “Fri gi da ire” ad›n› alm›fl. 1920’lere gelindi¤inde piyasada iki yüze yak›n buzdolab› çeflidi olmufl. Buzdolaplar› ilk bafllarda tahta kabinden ve su so¤utmal› kompresörlerden yap›l›rken, 1920’lerden itibaren çelik ve porselen kabinlerden yap›lmaya

bafllanm›fl. M o d e r n buzdolaplar›n›n top tan üreti mi ‹kinci Dün ya Savafl›’n›n sonras›na de¤in h›z ka zan ama m›fl; buzdolab› teknolojisi 1950 ve 1960’l› y›llarda otomatik eritme ve oto ma tik buz üretme maki ne le ri nin ilk üretimleriyle t›rma n› fla geç mifl. Bugün bir buzdolab› hakk›nda çok fazla söze gerek yok, en az bir mutfak denli gerekli PelinHazar@butundunya.com.tr

Akflamüzeri evine dönmekte olan adam, apartman›n önünde kendi kendine oynayan sevimli bir çocu¤u görünce onla konuflmak istedi ve ad›n› sordu. Çocuk ad›n› tam söylemeye bafllarken de elini kald›rd›, “Dur söyleme” dedi. Sonra da bir öneride bulundu: “Sen bana ad›n›n yaln›zca ilk harfini söyle” dedi. “O ilk harften ben ad›n›n ne oldu¤unu ç›kar›r›m...” Adam›n bu önerisi çocu¤un da hofluna gitti, bu oyuna o da severek kat›ld›: “Ad›m›n ilk harfi Y” dedi. “Hadi bulun ad›m›...” Adam önce “Yusuf” dedi, olmad›. Sonra “Yasin” dedi, yine olmad›. Y harfiyle bafllayan tüm adlar› s›ralad›; fakat çocu¤un ad›n›n ne oldu¤unu bir türlü bulamad›, yenildi¤ini kabul etti: “Bulamad›m” dedi. “Hadi sen söyle...” Çocuk, büyük bir zafer kazanmas›n›n gururuyla söyledi ad›n›: “Yamazan...”•

“Satranç”›n Yan›tlar›... Atak: 1... Ve1+ 0-1 Oyun Sonu: 1. c5! h4 2. Fe6 dxe6 3. c6 h3 4. c7 h2 5. c8V h1V 6. Vc3+ fid5 7. Vc5+ fie4 8. Vc6+ 1-0 Kendi Gelen: 22... Vg4?? 23. Af6+ Fxf6 24. Vxf6 1-0• 137


Silifke-Mersin aras›... K›y›lar k›z beli ince... Sen su kad›n, ak sahilin köpüklü bir yerinde... Ve ben tafl, sert... Biz iki yarat›k, yap›flm›flt›k. *** o¤u uzuvlar›m›z ayn›... Kâh birbirimize benziyor, kâh benzemiyorduk. Benzemedi¤imiz zaman daha güzeldi. Seni daha iyi duyuyordum, anlaflamad›¤›m›z bir yerimde... Sen ihtiyac›md›n, görünce sevinmekten baflka ne yapaca¤›m› bilmedi¤im... Sen su, sen ak›yordun. Seni dokunsam sana ›slan›yordum. Sen uygun, sen uysal, yarataca¤›m›z zaman... *** Ad›n› sordum. Damla damla gülümsedin. Köpük köpük kaynaktan “Su” dedin, “May” dedin, “Ab” dedin “Lo Lau” dedin. “Anadolu’mdan, damla damla herkesin kab›na dolar›m” dedin. *** Sesini duyunca “Kimsin, nesin?” dedim. “Neden arad›¤›m, neden eksi¤imsin?” dedim. “A¤açs›z, otsuz, kuru topra¤›m” dedim. “Islatman› isterim. Neden içimde yok sand›¤›m?.. Neden aray›p bulamad›¤›ms›n, kokunu ald›¤›m zaman?..” Sende kendimi ar›yor, bizi buluyorum. Senden hem ayr› hem birim, sevdi¤im zaman... *** Bana “Sev” dedin. “Nedir?” dedim. “‹kiden bir olup büyümek” dedin. “Susamas›n› bilmezsen kim oldu¤umu bilmezsin” dedin. “Seni bilmek için bin y›l susuz kal›r›m” dedim. Gülümsedin. Susuzlu¤un tuzu a¤z›mda... *** “Ö¤ret” dedim. “Ateflin tutufltu-

Ç “Sev” dedin. Suyu kokluyor, denizi okfluyor, gülleri yaprak yaprak yoluyor ya¤mur damlas› ar›yorum. Kufllar› dinliyorum. Ne kadar fliflman, genifl oldu¤unu bilsem öylesine yer yapaca¤›m yeflil giden baharda...

Su ‹lahesi

E

ylül sonu yedi gün, su ila- n›rlar. Bana kal›rsa Kali Ma kenhesine ay›rd›¤›m›z kutsal dini Toros eteklerinde buldu. Kahafta. Y›l›n artan bölümü li Ma ya¤mur yüklü bulutlar›n, seKali Ma Su ‹lahesi’nin, k›z›- rin rüzgar›n k›z›yd›. Kekik kokulan kad›n›n, say›lan kad›n›n, sevi- lar›n› süründü. Su ilahesi Kali Ma len kad›n›n... içimizde yaflad›. Üzülünce bir “Be ni sev” de mifl ti damla yafl gözümüzde... Kali Ma. “Er kar›s›n› se*** ver gibi...” “Vücudumda Memleket Da¤lar›n tepe, denizbul beni” demiflti. “Ar› lerin ya¤mur birikintisi, Özlemi bal yer gibi...” gökyüzünün aç›k bir “Vücudumda büyüyepencere oldu¤u bir bincek do¤mas› gereken, vary›lda buldum seni... Bofl l›¤›mda duydu¤un haz, yatarla, ba¤, bahçeydim flam›n kendisi... Eylül sonu ben... Uçsuz bucaks›z ya¤mur bafllar. Güneflin s›ova... Çocuk elinden ç›kcakl›¤› yiter. Ben Kali Ma m›fl kum flatosuydu deniz sinemde ›s›n›rs›n. Ekim sok›y›s›nda dünya... An nu ürün kalkar. Bir mev- ‹lyas Halil olur, dalga vurur, tepeler sim sonu bana gel, ben ova olurdu. An olur rüzKali Ma içimde ço¤al›rs›n.” gar eser, damarlarda lava akard›. Kara toprak ben, seni bek*** Su ilahesinin nerede do¤du¤u- ledi¤imin nedenini bilmeden... nu bilen yok san›r›m. Bursal›’lar Sen su... Ya¤murdun gökyüUluda¤’›n kar›n› Bursa k›zlar›n›n zünden, taflan nehirden... Sana ›sak sinesine benzettikleri için ka- lak uyan›r›m seni özleyince ben... r›n Bursa’da suya döndü¤üne ina*** 138

¤u an beliren ›fl›k” dedin. “Bana ‘Sabah’ diyeceksin” dedin. “Merhaba ›fl›¤›m” dedim. “Do¤up kayboluncaya kadar bana ‘Gün’ derler” dedin. “Evet günüm sen” dedim. “Günümsün” dedim. *** Bu sabah Cenevre’deyim. “Sev” dedi¤ini an›msad›m. Bildi¤in kuru topra¤›m yine köflemde... Seninle ›slanmak kolay olacakt›. Birbirimize yak›n olacakt›k. “Ya¤mursun de¤il mi?” dedim. Marignac Soka¤›’nda yürüyorum. “Ya¤›yorsun de¤il mi?” dedim. Seni özledi¤imden biliyorum. *** Bu sabah Bertrand Park›’nda seni aramaya ç›kt›m. Ya¤murda nefes almak güzeldi. Dökülen sana benziyordu. ‹çim rüzgar dolu, kokular gelmifl içime s›zm›fl bir yerden... ‹lk ›sland›¤›m›z hazirana benziyorduk. *** Soka¤› dönünce seni görece¤im. Bin y›l önce giydi¤in bulutlar belinde... Bin y›l önce seni tafl›yan rüzgar yine seni tafl›yor. “fiimdi ya¤murda yürüyenler gerçekten biz miyiz?” dedim. *** in y›l geçmifl aradan... “Nas›l s›¤d›r›r›m seni içime?” dedim. Sen su, belki deniz... Seni bulut bulut dürüp seni katlay›p ›t›r kokulu dolab›ma s›¤›d›rmay› isterim. “Yine anlat›r m›s›n?” dedim. “Uzun y›llar geçti aradan seni nas›l sevece¤im?” *** “Bafltan bafllayal›m” demifltin. Gücüm kald› m›, bilmem... fiimdi a¤aç m›y›m seni arayan, çiçe¤e benzetti¤im için seni... fiim-

B

139


Bütün Dünya • fiubat 2007

di çiçek miyim, seni ar›ya benzetti¤im için...

B

in y›l önce bofl toprakt›m. Ya¤murun su oldu¤unu bilmedi¤im biny›ld›. Islan›nca ö¤renecektim. “Güzelsin” dedim. Suyum, ab edip içti¤im, may bulup yüzümü y›kad›¤›m... Su oldu¤unu bildi¤im gün, bizden büyüyen çal›lar› kaynat›p kaynat›p ›t›r yapt›m, kokuya çevirdim seni... *** Seni gördü¤üm ilk günü hat›rl›yorum. Elimde yeni alfabe bilmedi¤im seni ö¤renecektim. Seni görünce renklerin içinde baflka renkler sezme¤i ö¤renecektim. Ar›ya benzemez ar› olmay› becerecektim. Kimsenin bilmedi¤i bir uçuflu... Uçacakt›m. Kokunu bulunca uçman›n gere¤ini bulacakt›m, var olmam›n varl›¤›n›... *** Bu sabah soka¤a ç›kt›m. Ya¤mur kokusu sen... Seni kokluyordum, olsan da olmasan da... Hat›rlar›m bana “Sokakta koklama beni” demifltin bir kere... Gülmüfltüm kas›klar›m a¤r›y›ncaya kadar. “Koku güzelim” demifltim. “Koklanmaz istila eder kifliyi... ‘Seni kokla-

mayaca¤›m’ diyemem burnuma yap›flm›fl güle...” *** ‹flte sabah, iflte sokaktay›m. A¤açlar seni gördü¤üm zaman koklad›¤›m yeflil... Sev çanlar› çalmaya bafllad› yine... Günefl baflka bir günefl bugün... Ifl›klar›n aras›nda sesler gizli... Kulaklar›mdas›n, bin y›l önce... Çöl kuru ben, sen Amazonlar’›n ya¤muruydun. *** Bahar›n yeflili dallarda ilk heyecan›m›z, rüzgarda sallan›yordu. Yeflil yapraklarla gidip gidip geliyordu. Yeflil rengi yapraktan s›y›rd› kendini, ya¤mura kofltu. ‹çimde yeflil, biraz daha geniflledim. Sana yer yap›yordum. “Kali Ma buyur” dedim. Sana taht, sana yer bulmak, yaflamak... fiimdi sokakta yeflil, yeflil herkesin içinde... Dam tepelerine bahar gelmifl demek... “Sev” dedin. Suyu kokluyor, denizi okfluyor, gülleri yaprak yaprak yoluyor ya¤mur damlas› ar›yorum. Kufllar› dinliyorum. Ne kadar fliflman, genifl oldu¤unu bilsem öylesine yer yapaca¤›m yeflil giden baharda...•

ilyas.halil@sympatico.ca

Yarg›ç, dilencilik yapmak suçundan yarg›lad›¤› adama aya¤a kalkmas›n› söyledi ve karar›n› aç›klad›: “Dilencilik suçu iflledi¤in kesinleflmifltir” dedi. “Bu suçun karfl›l›¤› olarak seni, 10 bin YTL para cezas› ödemeye mahkum ediyorum.” San›k boynunu bükerek yarg›çtan anlay›fl bekledi¤ini söyledi: “Bu kadar çok param yok ki, say›n yarg›ç” dedi. “Ben bu paray› nas›l ödeyebilirim?” Yarg›ç k›sa bir süre düflündü ve bu kez yeni karar›n› aç›klad›: “Seni bir ay süreyle serbest b›rak›yorum flimdi” dedi. “Bu süre içinde dilenmeye devam et, 10 bin liray› topla, gel cezan› öde...”• 140

Naz›m Hikmet, “Yaflamak güzel fley be kardeflim” demiflti bir fliirinde. Ona sormak gerekirdi; acaba özlem olmasa yaflamak bu denli güzel olur muydu?

Özlemin Rengi Nedir?

Y

›llar önce okudu¤um bir ay›rd›nda de¤il... Çevresindekilehalk fliirinin ilk dörtlü¤ü rin kendisini anlamad›¤›n› san›zaman zaman akl›ma dü- yor ve bu onu daha da yaral›yor. Anonim halk fliirinin bu dörtfler ve hiç b›kmadan defalarca tekrarlar›m. Kimin yazd›¤› lü¤ü sevda üstüne yaz›lm›fl en güzel fliirlerden biridir. belli olmayan anonim bir Eriflilmemifl bir sevgilifliir... fiiirin buruk bir tad› var. Ne zaman o dörtlü- Engin’den nin âfl›¤›na verdi¤i hüzün; ancak bu denli gü¤ü kendi kendime okuGözlemler, zel anlat›labilir. Asl›nda sam içimi bir ürperti sarar. Sanki o fliirde ken- ‹zlenimler bu fliir özlemin fliiridir. Özlemek bir insan›n tadimden bir fleyler bulur dabilece¤i en yüce duygibi olurum: gudur bence... Özleme“Bülbülüm ba¤ gezeyen, ömrünün herhanrim / Afl›¤›m da¤ gezerim gi bir döneminde bu / Yüz yerimde yaram var duyguyu yaflamayan bir / San›rlar sa¤ gezerim.” insan›n var olabilece¤iBelli ki bu dörtlü¤ü ni sanm›yorum. aflk atefliyle yanan bir Engin halk flairi yazm›fl. Büyük Özlem duygusunun Ünsal bir olas›l›kla sevdi¤ine insanla birlikte do¤du¤uka vu fla ma m›fl. Ayr› l›k nu san›yorum. Bir bebeatefli, sevdi¤inden uzak ¤in a¤lamas› annesine olma duygusu âfl›¤›n yaflam›n› duydu¤u özlemin ifadesidir. Daha paramparça etmifl. Hüznü tüm sonraki y›llarda evinden annesinyaflam›na yay›lm›fl, onu yarala- den k›sa bir süre olsa da ayr›lan m›fl. Yafl›yor; ama yaflad›¤›n›n çocu¤un evine dönmek istemesi o 141


Bütün Dünya • fiubat 2007

çocu¤un annesine, babas›na, evine duydu¤u özlemdendir.

Y

at›l› okulda, askerde geçen günler özlemin doru¤a ulaflt›¤› dönemlerdir. Al›flt›¤›n ortamdan, sevdi¤in insanlardan, evinden kopar›ld›¤›n o dönemlerde s›la özlemi tüm bedenini bir atefl gibi sarar. Burnunun dire¤ini s›zlat›r araya giren kilometreler, günler, aylar, y›llar... Yat›l› okullarda o gencecik çocuklar›n geceleri yatakhanelerinde yorgan› bafllar›na çekip gizli gizli a¤lamas›, askerin niflanl›s›na yazd›¤› mektubun ucunu yakmas›, cezaevlerindeki tutuklular›n özlemlerini tesbihlere dizmesi, boncuk ifllemeler yapmas› hep bundand›r. Özlem kiflinin tüm yaflam›na yay›lan ve insan› hiçbir zaman terk etmeyen bir duygudur. Art arda s›ralanm›fl da¤lar gibidir. Birine ulaflt›n m› ard›ndan baflka birine ulaflmak istersin. Zengin olmay› özlersin. Zengin olunca, bir sevgilin olmas›n› özlersin. Daha sonra dostlar›n› özlersin. Çevren çok kalabal›ksa yaln›z kalmay› özlersin. Sonraki y›llarda saçlar›n k›rlaflmaya bafllay›nca çocukluk günlerini, art›k hiç geri gelmeyecek olan anneni, baban›, kardefllerini, sonsuza de¤in yitirdi¤in baflka dostlar›n› özlersin. “Ah! keflke burada olsalar, boyunlar›na sar›lsam, tenlerinin kokusunu k›lcal damarlar›ma kadar tafl›sam, y›llar›n özlemiyle ellerini tutsam, hiç konuflmadan gözlerine baksam” diye içinden geçirirsin ama bilirsin ki gidenler bir daha geri dönmeyecek ve sen onlar›n özlemini kor alevler gibi yüre¤inde tafl›yarak, yanarak yafla142

m›n› bu özlemle sürdüreceksin. Özlemek yaln›zca bir ülkeye, kimi insanlara özgü bir duygu de¤ildir. Özlemek evrenseldir ve tüm insanlar›n paylaflt›¤› bir de¤erdir. Çok eskiden evimden çok uzaktayken, bir Amerikan edebiyat dergisinde okudu¤um yazan› belli olmayan bir fliir de beni çok düflündürmüfltü: “Ey bat› rüzgar› ne zaman eseceksin / Eski üstüme o küçük ya¤murlar ya¤s›n / Tanr›’m ne olur / Beni uzaktaki evime götür / Özledi¤im yata¤›mda / Sevdi¤im beni s›ms›cak sars›n.” Ya¤murlu günlerde evinden uzak olanlar evini, s›ms›cak yata¤›n› özler ve sevdi¤ini yan›nda ister. Bu da ya¤murun getirdi¤i özlemdir. Tüm özlemler gibi o da güzeldir. Özlemek kadife bir kumafl gibi insan›n vücudunu s›ms›cak sarar. ‹pek bir flal gibi avuçlar›n›n içinden kay›p gider. Yaln›zca duyars›n, dokunamazs›n.

B

öylesine tan›ms›z bir güzelli¤in bir rengi var m›d›r? Varsa özlemin rengi nedir? Bence özlemin rengini daha hiçbir ressam ortaya koyamam›flt›r. Özlem tüm renklerin kar›fl›m›ndan daha güzel bir renktedir san›r›m. O güzelli¤iyle daha yüzy›llar boyu insanlar› bafltan afla¤›ya boyayacakt›r. Naz›m Hikmet, “Yaflamak güzel fley be kardeflim” demiflti bir fliirinde. Ona sormak gerekirdi; acaba özlem olmasa yaflamak bu denli güzel olur muydu?• EnginUnsal@butundunya.com.tr

K

entin en lüks apartmanlar› aras›nda s›k›fl›p kalan bahçede topal bir kedi yafl›yordu. Ana caddedeki yo¤un trafikte aya¤› ezildi¤i için buraya s›¤›nmak zorunda kalan hayvanc›k, çevre binalardan at›lan yiyeceklerle k›sa sürede geliflti ve bir y›l sonra da anne oldu. Yavrular› do¤madan önce hissetti¤i kimi duygular, herfleyini onlara vermesi gerekti¤ini söyler gibiydi. Apartman sakinleri, yavrular›n güzelli¤ine dayanamam›fl ve onlar› birer ikifler paylaflt›ktan sonra, en çirkin ve zay›f olan difli bir yavruyu kendisine b›rakm›flt›. Anne kedi, yavrular›n›n iyili¤i için bu duruma katlanm›fl ve tüm flefkatini, elinde b›rak›lan yavrusuna vermiflti. Apartmandakiler, aradan birkaç mevsim geçince, anne ve k›z›n›n ayn› zamanda do¤um yapt›¤›n› gördü. Topal kedi, ikinci kez annelik zevkini tatt›¤› günlerde büyükanne de olmufltu. Fakat kimi konularda deneyimli say›ld›¤› için yaln›zca kendi yavrular›n› emziriyor ve ara s›ra kaçamak yap›p kendisinden süt emmek isteyen torunlar›n› kovarak annelerine gönde•Cüneyd Suavi ri yordu. Öyle ya, her ‹nternet Yay›n›• yavru kendi annesinden süt emmeli ve o eflsiz sevgiyi paylaflmal›yd›. Apartman sakinleri de bu durumun ay›rd›na varm›fl ve büyükannenin yapt›klar›n› normal karfl›lam›flt›. Hatta yanl›fll›kla da olsa, onun torunlar›n› emzirmeyece¤ine iliflkin iddiaya bile girenler vard›. Kedilerin yaflad›¤› bahçeye bakarak günlük s›k›nt›lar›n› gidermeye çal›flanlar, her zaman tan›k olduklar› durumun bir gün aniden de¤iflti¤ini görerek flaflk›nl›¤a düfltü. Yafll› kedi, kendi yavrular›n›n aras›na torunlar›n› da alm›fl ve o güne de¤in bir damlas›n› bile vermedi¤i sütünü cömertçe ikram etmesi yetmiyormufl gibi, onlar› yalayarak temizleme iflini de üstlenmiflti. Art›k kedi için hiçbir yavru, ötekinden farkl› görünmüyordu. ‹yice ac›km›fl olan kedicikler, kendilerini tam zaman›nda konuk eden bu flefkatli kucakta beslenirken, annelerinin dört saat kadar önce bir araba alt›nda kald›¤›ndan habersizdi.•

Süt Zaman›

143


Anne ve Babalardan, Dede ve Ninelerden... Bu sayfada, anne ve babalar›n, dede ve ninelerin gönderdikleri fotograflar yer almaktad›r. Her çocuk ve özellikle her torunun güzel oldu¤unu bildi¤imizden, yay›mlanacak fotograflarda yaln›zca, fotograflar›n güzel çekilmifl olmalar›n› ve teknik aç›dan yay›mlanabilir nitelik tafl›malar›n› dikkate alaca¤›z. Fotograflarda çocuklar›n ad ve soyadlar› yan›s›ra bulunduklar› kentin ad›n› da lütfen belirtiniz. Gönderi adresi: Bütün Dünya, Manolya 3/11, D: 2, Ataflehir, 81120, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com .tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Berçin Ceren Dikme, Erzincan

Nida Kalyoncu, K›rklareli

Selin Ay, Mersin

Beliz Y›lmaz, Ankara Uygar Güney, Ordu Selin U¤ur, Gaziantep

Eren ‹ndap, Kayseri

Yetkin Erdemol, ‹stanbul

Elifnur ve Asl›nur Uysal, ‹ngiltere

Ali Bak›r, ‹stanbul


Hakan Vural, ‹stanbul

O. Halil Kelkit, Ankara

Bora Temizyürek, Nevflehir

Emine Ad›güzel, Adana

Nurhayat Baflç›k, Bingöl

Türkan Yi¤it, K›rflehir

‹dil Duygun, ‹zmir

Zeynep Alan, Mersin

Tayip Y›lmaz, Sinop

Hande ve Utku Sözübatmaz, Sivas

Bensu Bartu, Manisa


Prof. Dr. A. Yüksel Bozer Mant›k Bilmecesi Bir kapal› çarfl›da yan yana ticaret yapan 5 dükkan›n kap› numaralar›n›, iflletenlerin adlar›n›, ne satt›klar›n› ve kaç y›ldan buyana bu dükkan› çal›flt›rd›klar›n› afla¤›daki ipuçlar›na dayanarak bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Çarfl›da yan yana iki dükkan› iki kad›n iflletiyordu. 2- Müslim kitap sat›yordu. 3- Kemal dükkan›n› 10 y›ldan buyana çal›flt›r›yordu. 4- 9 numaral› dükkan›n sahibi Esma de¤ildi ve çarfl›daki en uzun süreli iflletmeciydi. 5- Gazi’nin dükkan›, parfümeri satanla dükkan›n› 9 y›ldan buyana iflleten kiflinin aras›ndayd›. 6- 11 numaral› dükkanda giyim eflyas› sat›l›yordu. 7- Hediyelik eflya satan adam, dükkan›n› 7 y›ldan beri iflletmekteydi.

‹flletme süresi Kap› numaras›

12

10

9

7

6

Çanta

Hediyelik eflya

Giyim eflyas›

Parfümeri

Kitap

Sevim

Müslim

Kemal

Gazi

Esma

‹flletme süresi

5 7 9 11 13 6 7 9 10 12 Kitap Parfümeri Giyim eflyas› Hediyelik eflya Çanta Kap› numaras›

Dükkan sahibi

Sat›lan eflya

‹flletme süresi

YukselBozer@butundunya.com.tr

149


Cahit Batum

fiiar Yalç›n

Kareler ve Rakamlar

+

=

--

= --

+

Briç

1.

MARKALARA D‹KKAT

+ =

+

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir. Güney

=

--

=

---

3 SA

--

--

=

--

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Ocak Ay› Çözümü: 237 + 456 = 693 + 518 -- 274 =+ 244 755 + 182 = 937

835 -- 521

456 = 379 -- 270 = -- 251

314

186 = 128

CahitBatum@butundunya.com.tr 150

Bat› 3 Pik Pas

Kuzey Pas 6 SA...

Do¤u Pas

Do¤u apel kontru çekmeyi düflünmüfl, fakat eli çok dengeli oldu¤u için bundan vazgeçmifltir. ‹kinci turda ise bu pasifli¤ini telâfi etmek istemifl ve bu defa da ölçüyü biraz kaç›rm›flt›r. Asl›nda, kantitatif bir Blackwood olmak üzere 4 SA demek belki daha isabetli olurdu; böylece orta¤› elini bir daha de¤erlendirerek nihaî karar› vermek f›rsat›n› yakalard›. Bat› pik ruas›n› ç›kar ve Do¤u dörtlüyü verir. Deklaran al›p karo as›n› çeker, Bat› uymaz. filemi garanti edebilir misiniz? Cevap: ‹yi bir oyuncu iseniz elbette edersiniz! 11 kesin eliniz vard›r ve kör valesi onikincisi olabilir. Ama empasa hiç ihtiyac›n›z yoktur. Ve “tutmazsa arkas›ndan trefl empas›n› denerim” diye düflünmek çok büyük bir acemilik olur! Damla bafllay›p sonra empas yaparak sa¤ karolar›n›z› çekin ve bu rengi elimine ettikten sonra trefl dokuzlusunu oynay›n. Bat›dan onlu gelmezse sal›verin (gelirse valeyi koyun). Do¤u belki onlu veya damla al›r, fakat ya dam›n›n alt›ndan yerin çatal›na do¤ru kör, ya da yine yerin çatal›na do¤ru (RV veya R7) trefl dönmek zorunda kal›r (Bat› 3 Pik ile açt›¤›na göre, Do¤unun normal olarak birden çok piki olamaz ve binaenaleyh pik dönemez!). Evet, elinizdeki trefl dokuzlusuna ve yerdeki trefl yedilisine dikkatle bakm›fl olman›z gerekirdi... ‹flte dört elin da¤›l›m›: 151


3.

2.

ÇOK D‹KKATL‹ OYNAMAYI GEREKT‹REN B‹R EL

‹K‹ KAYBI B‹RE ‹ND‹RMEN‹N YOLU Güney 1 Kör 2 Kör 4 Kör

Güney 6 Pik

Bat› 1 Kör Pas

Kuzey Kontr Pas

Do¤u Pas Pas

Kuzeyin at›lganl›¤›na hayran olmamak mümkün de¤il: evet, dörtlü vasat bir pik ve distribüsyonel bir el ama alt taraf› topu topuna 8 puan! Zavall› orta¤› güzel alt›l› piki, 21 onör ve en az 2 da¤›l›m puan›yla, Bat›n›n birinci durumda oyunu açm›fl olmas›na ra¤men, fllemden baflka ne diyebilirdi??? Bat› kör dam›n› ç›kt›¤›na göre nas›l oynaman›z gerekir? Cevap: D›flar›daki puanlar›n hepsinin ve bu arada tabiî karo ruas›n›n Bat›da oldu¤u kesin gibidir! Trefl as› da uçup gimeyece¤ine göre, nas›l yapacaks›n›z bu ç›lg›n fllemi? fiöyle: Ç›k›fl k⤛d›na yerden çak›n, bir tur koz çekerek ele geçin ve küçük bir trefl oynay›n. Bat› alamaz, yoksa ilerde trefl dam›na kay›p karonuzu kaçars›n›z. Damla al›p tekrar kozla ele geçin (galip ihtimalle kozlar bitti) ve AR körünüzü çekip yerden iki trefl kaç›n. fiimdi trefl ruas›n› oynay›n. Oldu da bitti Maflallah! Arife târife gerek var m›? Bat› almak ve, ya AV’nize do¤ru karo, ya da yer çaka el kaçaya (karo valesini) trefl veya kör dönmek zorundad›r. ‹flte dört elin da¤›l›m›:

Bat› Pas Pas Pas

Kuzey 2 Trefl 3 Kör Pas

Do¤u Pas Pas Pas

Kuzeyin sekans› (önce 2 Trefl sonra 3 Kör) forsing olmakla kalmay›p fllem umudunu bile kapsar. Ancak minimum uvertürü olan Güney bunu bilerek 4 Kör demekle yetinir. Bat› pik dokuzlusunu ç›kar. Çok dikkatli oynamak flart›yla bu kontrat›n›z› çok ola¤anüstü bir da¤›l›m d›fl›nda en iyi savunmaya karfl› bile garantiyebilirsin›z. Yolunuz aç›k olsun. Cevap: Diyelim ki yerden küçük oynad›n›z ve Do¤unun dam›n› ruayla ald›n›z! Hemen yerin valesine do¤ru bir karo oynad›n›z fakat rakipler almad›. ‹kinci karoyu Bat› ald› ve öldürücü hamleyi bularak trefl döndü. Geçmifl olsun! Art›k kay›p treflinizi kaçmak için el antreniz kalmad›¤›ndan iki de koz vererek batt›n›z... Do¤ru ve garantili oyun tabiî ilk elde yerden pik VALES‹N‹ girmekti. Bu takdirde rakip dam› otursa ve ilk karonuzu almasa bile, pik onlusu ile yere geçerek üçüncü metr karonuza yerin kay›p treflini kaçars›n›z. Üçüncü karoya çak›lmas› bir tehdit oluflturmaz çünkü zaten en çok iki koz kaybedebilirsiniz! ‹flte dört elin da¤›l›m›:

SiarYalcin@butundunya.com.tr

152

153


GEÇER P‹YON

Mustafa Y›ld›z

Satranç TÜRK‹YE fiAMP‹YONASI SEÇME YARIfiMASINI YAKUP BAYRAM KAZANDI

Yakup Bayram - Umut Atakifli, Seçme Yar›flmas›, Alanya, 2007, 8/2

7 6

4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

8 7 6 5

OYUN SONU

6

Kayev, 1940

5 4 3 2

b

c

d

e

f

g

h

1. b5, c4! Siyah, geçer piyonun bloke edilmemesinden yararlanarak tats›z tehlikeler yarat›yor. c4 al›n›rsa 2... Ag4 oynan›r: a) 2. Fxc4 Ag4 3. Ke2 veya 3. Kf1 3... Kd3! çok tehlikeli. b) 2. Kxc4 Ag4 3. Ke2 Kxc4 4. Vxc4 Fc5 5. Vc2 Vxb5 biraz daha iyi. 2. h3 c3 3. Vb3 Fc5 4. Kc2 Kd2! 5. Kxd2 cxd2 6. Ke2 Fxf2+ 7. fig2 Kc3! 8. Vd1 Fe3 9. Axd2 Vd4 Siyah için kazan›lm›fl pozisyon. Baflar›ya Giden Yol / PEEV

Beyaz kazan›r

KEND‹ GELEN McShane-Naes, 2003

4

Gelecek Ay: Geçer piyonu durdurma mücadelesi.

3 2

MustafaYildiz@butundunya.com.tr

1 a

b

c

d

e

f

22. Axf7! 154

7

a

h

Emre Can - Tolga Demirel, Seçme Yar›flmas›, Alanya, 2007, 5/4 Genç yetenek FM Emre Can, deneyimli FM Demirel karfl›s›nda kazanç f›rsat›n› kaç›rm›yor: 22. Axf7 Fxf4 (22... Kxf7 23. Fxd6 Vxd6 24. Fxh7+ 1-0) 23. Axd8 Vxd8 24. Kxe6 Af8 25. Fh7+ 1-0

Siyah kazan›r

8

1

1. d4 d5 2. c4 c6 3. Af3 Af6 4. cxd5 cxd5 5. Ac3 Ac6 6. Ff4 Ae4 7. e3 Axc3 8. bxc3 g6 9. Ae5 Va5 10. Vb3 Fg7 11. Fb5 Fxe5 12. Fxe5 O-O 13. Ff4 Fd7 14. Fe2 Kfc8 15. O-O Ad8 16. Kfc1 e6 17. a4 a6 18. h4 Ka7 19. Fe5 Ac6 20. Ff6 Vc7 21. f4 Aa5 22. Vd1 Ac4 23. Fxc4 Vxc4 24. Vg4 h6 25. Vd1 b5 26. a5 fih7 27. Vd2 Kb7 28. Fe7 Vc7 29. fif2 Fe8 30. Ff6 b4 31. cxb4 Vb8 32. Fe5 Kxc1 33. Fxb8 Kxa1 34. Fe5 Fb5 35. fig3 h5 (D) 36. Vc3 Fc4 37. Vxa1 Kxb4 38. Va3 1-0

5

Ba¤c›-Eremkere

Ravinsky-Smyslov, Moskova, 1944

2007 Türkiye fiampiyonas› Ön Eleme ve Seçme Yar›flmalar› aral›k ay›nda Alanya’da yap›ld›. 48 yar›flmac›n›n kat›ld›¤› Ön Eleme Turnuvas›’n› Erhan Tanr›kulu 6/5,5 puanla birinci bitirdi. Nuri Güçtekin 2’nci, Özgür ‹stanbulluo¤lu 3’üncü oldu. ‹smet ‹nönü’nün torunu Münci ‹nönü de Seçme Yar›flmas›nda oynama hakk› kazand›. Bu turnuvan›n hemen ard›ndan 56 kat›l›mc›yla yap›lan Seçme Yar›flmas›’n› FM Yakup Bayram 10/7,5 puanla kazand›. FM Emre Can ve FM Tolga Demirel 10/7 efl puanla 2’nci ve 3’üncü oldular. 8

ATAK

Geçer piyon, kanatlar›n birinde piyon üstünlü¤ü sonucunda oluflur. ‹yi desteklenmifl ve ilerlemifl geçer piyon çok tehlikeli olabilir. Bu nedenle geçer piyon, zaman›nda durdurulmal›, bloke edilmelidir. Bloke etmek mekanik olmal›d›r. At, en uygun blokaj aletidir, blokaja hiç uygun olmayan tafl ise vezirdir. Geçer piyonun durdurulmas›, rakibin di¤er aletlerini de etkiler; tahtan›n di¤er bölgelerinde manevra kabiliyetini güçlefltirir.

g

h

22... Vg4??

Çözümler 137’nci sayfam›zdad›r. 155


Filiz Lelo¤lu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1) “Kad›n OlYUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Sürü”, “Faize Hücum”, “Gümak”, “Bir Ses”, “Esintiler ‘82” le Güle” gibi birçok filme imza adl› kitaplar› bulunan, fotogatm›fl 1941 do¤umlu sinema yörafta görülen gazeteci ve yanetmenimiz. - Ukrayna’da 1986 zar›m›z. - “Selvi Boylum, Al y›l›nda patlayan nükleer santral. Yazmal›m” filmi ve kitab›n›n 2) Siirt’in bir ilçesi. - Tarlay› sübaflkad›n kahraman›n›n ad›. rerek dinlenmeye b›rakma. 2) Rütbesiz asker. - Kazak Fazla bön, avanak. 3) Harcanan baflkanlar›na verilen ad. - S›va ya da boyadan önce vurulan Bulmaca para, gider. - ‹p ya da iplik biçiminde olan. - Ayakta duran, var kat. 3) Ayn› erkekle evli olan olan. 4) Bir kimseyi övmek için kad›nlar›n birbirine göre ad›. Hesap uzman›, muhasip. - ‹nce dantel. 4) Ku- yaz›lan fliir. - Kofluk ya da düzyaz›da flatma. - “..... Büyürken Uyuyamam” (Necati uyum sa¤lamak için sözcük bafllar›nda Cumal›’n›n bir yap›t›). - Namus. 5) Kira. - Kla- ve ortalar›nda ayn› ünsüzün ya da aysik Türk müzi¤inde ve özellikle tekke müzi¤in- n› hecelerin yinelenmesi. - Baryumun de yer alan, kam›fltan üflemeli bir çalg›. - Gü- simgesi. 5) Bir g›da maddesi. - ‹liflkin. ney Afrika Cumhuriyeti’ni simgeleyen harfler. - fiaflma belirten bir ünlem. - Yaban 6) Ayak ve yumruk vurufllar› üzerine kurulu, armudu. - Bir renk. 6) Su içinde ve Japon kökenli bir dövüfl yöntemi. - So¤uk ve nemli havada metallerin yüzeyinde duru sularda yaflayan bir tatl› su bal›¤›. 7) K›r- oksitlenme sonucunda oluflan madde. m›z›. - Çok y›ll›k ve otsu bir kültür bitkisi. - - Ortaça¤’da Cenova halk›ndan olan Hayvanlara vurulan damga. 8) Çürütülmüfl tü- kifliye verilen ad. - Anlama yetene¤i. tünden yap›lan ve burna çekilen keyif verici Güney Do¤u’da kad›nlar›n yapt›rd›ktoz, burunotu. - Patlat›c› gücü yüksek bir mad- lar› dövme. 7) Asma kütü¤ü. - Bir tade. - “Farah .....” (fiah Pehlevi’nin efli). k›m›n gözde oyuncusu. - Türk mal›n› 9) Olumsuzluk belirten ön ek. - Ya¤ k›zd›rmak, imleyen harfler. - Bir tatl› türü. 8) Deyiyecek k›zartmak gibi ifllere yarayan, uzun miryolu. - Emek vermeden elde edilen sapl› yayvan kap. - Bir insan›n ruhsal gücü, gelir. - Mezopotamya’da kurulmufl esmaneviyat. 10) Devlet ‹statistik Enstitüsü’nü ki bir uygarl›k. - Kamu. - Trabzon’un simgeleyen harfler. - Bir peygamber. - Kanm›fl, bir ilçesi. 9) Yad etme. - Akkan. - Bir inanm›fl. 11) E¤ik olarak birbiriyle kesiflen. - pamuk cinsi. - Yumurta ak› ve pudra Kar›fl›kl›k, kargafla. - Çok taneli bir meyve. flekeriyle yap›lan bir çeflit kuru pasta. 12) Do¤ru, gerçek. - Bayramlarda caddelere 10) Ifl›¤› yans›tan, varl›klar›n görüntükurulan süslü kemer. - Boru sesi. - Gümüflün sünü veren, cilal› ve s›rl› cam. - “Geçsimgesi. 13) Gücünden yararlanmak için elde me namert köprüsünden ..... apars›n edilen buhar. - Renkli ve kokulu, a¤›zda zor su seni” (Evliya Çelebi). - Kiloamperin eriyen bir tür fleker. 14) Bir soru sözü. - Bir k›sa yaz›l›fl›. - Habefl soylusu. 11) Tarmevsim. - ‹lgi. 15) Bir iflin üstesinden gelme. - la s›n›r›. - Do¤um yapt›ran kad›n. - SaCed. 16) “Mr. .....” (Rowan Atkinson’un yaratt›- k›z rak›s›. 12) ‹skambilde birli. - Ge¤› karakter). - Havadaki su buhar›. 17) Halk di- nellikle ocak aylar›nda görülen bir f›rt›na. - Kaz Da¤lar›’n›n mitolojik ad›. linde kay›nbirader. - Albert Camus’un bir 13) Bir tür perde. - Cerahat. 14) Bir yap›t›. 18) Latin Amerika’ya özgü bir dans türü. burç ad›. - Delgeç. - Bir haber ajans›. - Notada durak iflareti. 19) Mobilyac›l›kta kulla- Köpek 15) Bulmaya çal›flmak. - Gen›lan, siyah renkli tropikal bir a¤aç. 20) Tarihmilerin aç›kta demirli durmas›.• sel özelliklerinden dolay› koruma alt›na al›nm›fl olan. - Yer alt› suyunu tafl›yan, içinde buFilizOskay@butundunya.com.tr lunduran yer alt› boflluklar›.

156

157


Bize Gönderilen

Kitaplar

Tümüyle kitapseverlere yönelik bu bölümümüzde, yeni yay›mlanan kitaplar›n duyurumu yap›lmaktad›r.

Selanik’teki Ev Seçil Karal Akgün Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›

tatürk’ün ölümünün 15’inci A y›ldönümünde naafl› Etnografya Müzesi’nden An›tkabir’e tafl›n›rken uzaklarda do¤du¤u kent Selanik de haraketliydi. Atatürk ölmeden 5 y›l önce Selanik Belediye Meclisi’nin ald›¤› bir kararla do¤du¤u pembe boyal› ev ona arma¤an edilmiflti. 1953 y›l›nda Celal Ba yar, Atatürk’ün do¤du¤u evin müze olarak aç›lmas› için Tarihçi, Türk ‹nkilap Tarihi Enstitüsü müdürü Enver Ziya Karal ve efli tarih ö¤retmeni Fatma Karal’› görevlendirdi. Zamana yenik düflen evin bafltan yarat›lmas› için yürütülen çal›flmalar›n bafltan sona öyküsü bir dosyada toplanm›flt›. Anne baba mesle¤ini sür158

düren Seçil Karal Akgün elinin alt›ndaki bu dosyay› flimdi bizlerle paylafl›yor. ‹stanbul’da ve Selanik’te evi bilen komflular›n bulunuflu, evin Atatürk’ün yaflad›¤› döneme uygun biçimde döflenifli... Bol fotograf ve belgelerle dolu kitap, cumhuriyet ve Atatürk sevdal›s› iki yüre¤in neler yapt›¤›n›n güzel bir öyküsü...

olumlu veya olumsuz tepki verebilmesi için toplum belle¤ine geçmiflte kaydedilmifl bilgi ve deneyiminin olmamas›d›r” diyen yazar, “Bireysel ve toplumsal bellekleri yeniden kurmak için alg›lama mekanizmalar›na müdahale s›ras›nda kullan›lan yöntemleri ve araçlar› bu çerçevede araflt›rmak, elde edilen verilerin analizini yapmak amac›yla” bu kitab› haz›rlad›¤›n› belirtiyor. Sözde Ermeni Soyk›r›m› Projesi çerçevesinde haz›rlanan filmleri mercek alt›na alan yazar Türkiye’yi vurmak için do¤rultulan silahlar›n bu kez tetikçilerin elinde nas›l patlat›laca¤›n›n yollar›n› örnekleriyle anlat›yor.

Dillerin Gizli Dünyas› Cevdet Kudret Yay›na Haz›rlayan: Cemil Kavukçu Merkez Kitaplar

Sözde Ermeni Soyk›r›m› Projesi

evdet Kudret, edebiyat›m›C z›n beyefendisiydi. fiubat 1907’de do¤an yazara 100’üncü

Doç. Dr. Birsen Karaca

do¤um günü arma¤an›ym›flças›na dergilerde duran yaz›lar› gün ›fl›¤›na ç›kar›larak kitaplaflt›r›ld› ve i¤neyi de¤il çuvald›z› bat›rmas›na karfl›n yapt›¤› uyar›lar›n ne denli yerinde oldu¤unun anlafl›lmad›¤› görüldü: “Atatürk’ün TDK’ya b›rakt›¤› miras pay›na göz diken, onunla gerici bir ‘Lisan Akademisi’ kurmay› düflü-

Say Yay›nlar›

nadolu topraklar›nda yaflayan Türk halk› uzunca bir “A süredir ülkesi için stratejik önem tafl›yan bir sorunla, Sözde Ermeni Soyk›r›m› Projesi çerçevesinde ortaya at›lan iddialarla mücadele ediyor. Çünkü sorunla ilgili tam alg› henüz gerçekleflmedi. Bunun nedeni Türk halk›n›n bu türden sald›r›lara karfl›

nen karfl› devrimcilere ‘Cevap’ de¤il ‘Ödün’ vermeye çal›fl›l›yor. Oysa devrimci ödün vermez. E¤er verirse verdi¤iyle kal›r. Adamlar ak›llar›na koymufllar bir kere... Hükümet program›na alm›fllar. Siz istedi¤iniz kadar ödün verin. Belki özel bir kanun ç›kararak belki de kanunsuz olarak alacaklar. Bugün tart›flmaya girdi¤imiz yöneticilerimizle o zaman yine omuz omuza savaflaca¤›z. Onlar paray› kurtarmak, biz dili kurtarmak için... (...) Zamanla herfley de¤ifliyor. Eski yöneticilerle bugünkülerin sanat anlay›fllar› da bir birine uymuyor art›k... Sadece yöneticilerin mi? Okuyucular›n da...”

Satranç Stefan Zweig Can Yay›nlar›

iyografi ustas› ve Nazi zülB münden kaçt›¤› Brezilya’da umutsuzlu¤a düflerek efliyle birlikte intihar eden Stefan Zweig’›n bir anlamda kendi yaflam›ndan bir kesit olan uzun öyküsü ilk kez Türkçe’ye çevrildi. “Gestapo taraf›ndan bir otel odas›na kapat›lan, oyalanacak hiçbir fley bulamad›¤› bu odada tek bafl›na çok uzun süre kalan, yaln›zca sorgulama için d›flar› ç›kar›lan doktor bir gün rastlant› sonucu bir satranç kitab› ele geçirir ve satranc›n bütün inceliklerini ö¤renir.” Gerilimli kurgusu, hayran› oldu¤u Freud’un ruhsal analizlerini and›ran ruhsal gelgitlerin incelikle ifllendi¤i sürükleyici uzun bir öykü.• 159


Bir Fotograf

Bin Sözcü¤e Bedeldir

Fotograf: Murat Ayar, Manisa

160


TÜRK RESSAMLARI: Abidin Dino

Çiçekler Abidin Dino, 1913 y›l›nda ‹stanbul’da do¤du. Robert Kolej’deki ö¤renimini yar›da b›rak›p a¤abeyi Arif Dino’nun deste¤iyle resim, karikatür ve yaz› alan›nda kendini gelifltirmeye bafllad›. ‹lk desen ve yaz›lar› 1931 y›l›nda “Artist” dergisinde yay›mland›. D Grubu’nun kurucular› aras›nda yer ald›. Önce SSCB, sonra da Paris’te ressam ve dekoratör olarak film çekim çal›flmalar›nda bulundu. Türkiye’ye dönüflünde çeflitli dergilerde çizgi ve yaz›lar›yla halktan yana, gerçekçi bir sanat görüflünü savundu. Çizgi ve desenlerin ön plana ç›kt›¤› resimlerinde iflçi ve köylü tiplerini özgün bir biçemle iflledi. Bafllang›çta Picasso’nun etkisinde kalan sanatç›, daha sonralar› özgün ve yerel bir senteze ulaflt›. 1993 y›l›nda Paris’te yaflama veda eden Ressam Abidin Dino, desen, lavi, bask› gibi çeflitli tekniklerle çal›flmalar gerçeklefltirdi.

ISSN 1301-7608

9 771301 760320


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.