2007/05

Page 1



BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Genel Koordinatör: Gülçin Orkut

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Do¤anca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Doç. Dr. Levent Peflkircio¤lu, fiiar Yalç›n, Necmi Tanyolaç, Haluk Cans›n, ‹zmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay

Sorumlu Yaz› ‹fllerii Müdürü: Çi¤dem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Kapakk Fotograf›: Burak Kara (Vatan Gazetesi) Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Bölümü Sorumlular›: Nükhet Aliciko¤lu, Emel Öksüz Kurt

Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Dr. Ufuk Akyol, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, ‹lker ‹nal, Mehmet Muhsino¤lu, Prof. Dr. Haluk Oral, Filiz Lelo¤lu Oskay, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, Hakan Sevindik, ‹zlen fien, Cheryl Tanr›verdi, Eser Tutel, Engin Ünsal, Orhan Velidedeo¤lu, fiiar Yalç›n, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abonet: (0212) 210 0110 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yap›m Elektronik Posta: butundunya@butundunya.com.tr ‹nternet Sitesi: www.butundunya.com.tr Bas›m Tarihi: 30.04.2007

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.


May›s 2007 Y›l: 9, Say›: 108

‹çindekiler Atatürkiye Günü: 14 Nisan

6

METE AKYOL

Abdürrahim Tuncak Anlat›yor - 5 41

Dünya Ermifli

METE AKYOL

OKTAY AKBAL

Kiflilikli ‹nsan

Atatürkiye, Atatürk’ün Huzurunda Eninde Sonunda...

8 Sarkozy, Schwarzenegger, 20 Stallone ve Türk ‹mgesi

Atatürk, Do¤um Gününü Kendi Seçti: 19 May›s 27 YAfiAR ÖZTÜRK

Ey Nedim, Ey Ç›lg›n Bülbül, Niçin Susup Kald›n?

Eflek Ar›s›, Testi Yapabilir

49

MET‹N GÖREN Baflkent Üniversitesi Sa¤l›k Uygulama ve Araflt›rma Tüm Gücüyle ‹nsanlara ‹stanbul Hastanesi 35 Yard›m Eden Örnek ‹nsan

Giovanni Segantini ve... Segantini Müzesi

101

54

NEV‹N DEDEO⁄LU

59

Evimdeki Amerikal› Katilin Hatas›z Cinayet E¤itimi 105 AL‹ MURAT ERKORKMAZ

63

Yalan Makinesi

113

PEL‹N HAZAR

YÜCEL AKSOY

K›z Çocuklar›n› Okula Göndererek 39 K›s›rdöngüyü K›rmak 65

GÜLÇ‹N ORKUT

ERDO⁄AN SAKMAN

KONUR ERTOP

Düflman Geceler

NÜKHET AL‹C‹KO⁄LU

Edgar Allan Poe ve... Bir Öyküsü HALUK ERDEMOL

GÜRBÜZ EVREN

ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

Willem J. Kolff Konu¤umuz Olmufltu

47

AL‹ NA‹L‹ ERDEM

CHERYL TANRIVERD‹

Yaflam› Sanat Biçimine Dönüfltüren Ola¤anüstü ‹nsan: Helen Keller

116

YÜCEL AKSOY

“Cennetlik Bar›fl Kap›s›”nda Cehennemlik Katliam!..

69

13 May›s 1926, Cuma... Gelin Birlikte Bursa’ya Gidelim!

73

K›z Çocuklar›n› Okula Göndererek K›s›rdöngüyü K›rmak 4

78 81

SAD‹ BÜLBÜL

“Caricaturare” SONGÜL SAYDAM

Gezgin Olabilmek ‹çin... NURAY BARTOSCHEK

DR. MEHMET UHR‹

Benim Yarim...

‹nsansal Bir Ölçüdür Dürüstlük DENIS WAITLEY

ESER TUTEL

Zamane Anneleri

Gülgölge

Sayfa: 101

123

‹LYAS HAL‹L

MEHMET MUHS‹NO⁄LU

Sayfa: 65

16 89 Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe 25 Bilginizi Denetleyin 87 92 May›s SuDokular› 98 1001 Güzel Söz 112 99 Mankafa Poldi 122 Bir Baflkad›r Memleketim 135

Çiçek Yürekli Kardeflim D‹LEK DEDE

83

Keflifler Kenti: Lizbon

125

Giovanni Segantini ve... Segantini Müzesi Anne ve Babalardan 144 Mant›k Bilmecesi 149 127 Kareler ve Rakamlar 150 Briç 151 Satranç 154 131 Bulmaca 156 Ay›n Kitaplar› 158 139 Bir Fotograf Bin Sözcük 160

‹ZLEN fiEN

5


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Atatürkiye Günü: 14 Nisan •Mete Akyol - Bütün Dünya• ir ulusun varl›¤›n›n anlam› ve soylulu¤unun de¤er ölçüsü, içinden geldi¤i tarihin derinli¤i oldu¤u denli, o tarihsel derinlikteki flerefli davran›fllar›d›r, flerefli eylemleridir, bu davran›fl ve eylemlerinin oluflturdu¤u flerefli olaylar›d›r. Bir ulus ancak, arkas›ndaki yaflanm›fl zaman›n derinli¤inin ve flerefinin oluflturdu¤u iflte böylesi sa¤lam bir güvencenin varl›¤›yla güvenle bakabilir önündeki zaman›n sonsuzlu¤una... Yaflam›n› flerefle sürdürebilmesi için de, bu nedenle geçmiflindeki flerefine sahip ç›kmak, onu korumak zorundad›r. Türk ulusu, soylu ve flerefli yap›s›n›n do¤as›na ve tüm sorumlulu¤unu omuzlar›n›n ve bafl›n›n üstünde tafl›d›¤› tarihine her zaman sahip ç›kmaya haz›r oldu¤unu yak›n tarihimizde, üzerimize sald›rtt›klar› Yunan ordusu arac›l›¤›yla Avrupa’n›n emperyalist güçleri karfl›s›nda, 88 y›l önce bir 19 May›s günü, elindeki kazma kürekle, süngü tüfekle aya¤a kalkarak kan›tlam›flt›r. Türk ulusu ayn› “mülkiyet hakk›”n›, 87 y›l önce bir 23 Nisan günü, “Ulusal Egemenlik” gücünü çat›s› alt›na s›¤d›rabildi¤i Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurarak ve ‹stanbul Hükümeti’nin kabul etti¤i sözüm ona Sevr Antlafl-

Fotograf: Gültekin Erdo¤an

B

Fotograf: Gültekin Erdo¤an

14 Nisan “Atatürkiye Günü”nde An›tkabir’de Atatürk’ün huzuruna ç›karak görevlerini yapan yurttafllar aras›nda Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ve üniversitenin ö¤retim üyeleriyle görevlileri de vard›.

6

mas›’n› yok sayarak kan›tlam›flt›r. ‹flgalci tüm emperyalist güçler karfl›s›nda 85 y›l öncesinin bir 26 A¤ustos günü, bir 30 A¤ustos günü ve bir 9 Eylül günü de Türk ulusu, bu sahiplik hakk›n›, üstelik nas›l kullanabilece¤ini de kan›tlamakla kalmam›fl, bilmeyenlere ö¤retmifltir de... 84 y›l önce 24 Temmuz’da Lozan’da ve 29 Ekim’de Ankara’da tüm dünya ülkeleri, Türk ulusunun bu sahipli¤inin yaln›zca tan›klar› olarak kalmam›fllar, bu sahipli¤i onaylamak zorunda da kalm›fllard›r. Türk ulusu, tarihsel derinli¤inin çeflitli kulaçlar›nda özenle bar›nd›rd›¤› ve en küçük bir dokunma karfl›s›nda bile ödünsüz korumaya geçti¤i bu flerefli geçmifline sahipli¤ini, bir kez de geçen ay, 14 Nisan günü kan›tlam›flt›r. Türk ulusu o gün, ça¤dafl varl›¤›n›n temel tafl› laiklik ilkesine ne denli özen ve duyarl›l›kla sahip ç›kt›¤›n›, Atatürk’ün çevresinde bütünleflerek kan›tlam›flt›r. Ve yaflanm›fl zaman›n›n ulusal flerefinden kaynaklanan bir güvenceyle, önündeki yaflanacak zamana eksiksiz bir güvenle bakt›¤›n› da anlatm›flt›r tüm düflman bilinenlere de, tüm dost bildiklerine de… 14 Nisan “Atatürkiye Günü”, soylu Türk ulusuna kutlu olsun.• 7


Atatürkiye, Atatürk’Ün Huzurunda

Fotograf: Fotograf: Burak Burak Kara Kara “Vatan” “Vatan” gazetesine gazetesine teflekkürlerimizle... teflekkürlerimizle...





Sizden Bize

Mektuplar

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

ay›n Eser Tutel, “fiimdi S›ra Self S Servis Eczanelerde!” bafll›kl› yaz›n›z› okudum içim titreyerek... Benim çocuklu¤umu sizin de ilk gençlik günlerinizi yaflad›¤›n›z eski ‹stanbul’un sokaklar›nda doland›m sizinle birlikte özlemle... Herfleyin paketlenerek, ifllevinden sapt›r›larak bambaflka bir görünüm alt›nda servis edildi¤i, tarihi mahallelerin yerle bir edildi¤i günümüzde geçmifle tan›kl›k eden çok güzel bir yaz›yd›. Ayr›ca gençli¤imizde sayfalar› aras›nda tatl› hayallere dald›¤›m›z o güzel “Hayat” mecmualar›na da emek vermifl olman›z nedeniyle tan›d›k eski bir dostla yaz›fl›r gibi hissediyorum flu an da... Sizin “Gemiler... Süvariler... ‹skeleler...” adl› eserinizi de ç›kt›¤›nda bunu da okumal›y›m diye not alm›flt›m. fiimdi en k›sa zamanda 16

al›p okuyaca¤›m. Sayg›lar›mla esenlikler diliyorum. Emel Dinseven. ay›n Metin Gören’in Befliktafl’›n S duayen baflkan› Süleyman Seba ile ilgili harika yaz›s›n› birkaç kez büyük bir heyecanla okudum. Seba ile ilgili böylesine mükemmel bir yaz›y› kaleme alan Say›n Metin Gören’i daha önceki yaz›lar›ndan da çok yak›ndan takip eden bir okuyucusu olarak kutluyorum. ‹yi ki böyle yazarlar› derginizde yazd›r›yorsunuz. Büyük mutluluk duymaktay›m. Sayg›lar›mla, Ahmet Çak›n. ütün Dünya” dergisini “B y›llard›r biliyorum ve zaman ve f›rsat buldukça okumaya çal›fl›yorum. Sizin derginizi di¤er

edebi dergilerden ay›ran iki temel özellik var. Birincisi dilinin çok sade ve anlafl›l›r olmas›, ikinci temel özellikse cep kitab› fleklinde olmas›... Rehber, bir nevi yard›mc› kaynak niteli¤inde, yükte ve pahada hafif, içeri¤inde kalite ve ak›c›l›k, herkesin diline uygun sadelefltirilmifl. Hemen hemen kültürün, edebiyat›n, sanat›n her dal›na de¤inen çarp›c› araflt›rmalar› ve özgün yorumlar›yla fark atan ve sadece kendisiyle yar›flan derginizin yurt sath›na yay›lmas› ve elden ele okutulmas›, ilkö¤retim ve ortaö¤retimde yard›mc› ders kitab› ve kütüphanelere tavsiye edilmesi, baflta e¤itim camias› ve gönüllüler olarak bizlere düflen görevdir. Mart say›s›n›n kapa¤› öyle içten öyle gururlu ve öylesine ma¤rur ki bu ay›n en önemli tarihi olay›na pencere aç›yor. Günümüzde gençlerimizin tarih bilgisini unuttu¤unu her gün izliyor ve flahit oluyoruz. Bu say›y› ilk önce onlar okumal› ve bu ülkenin cumhuriyetin kazan›mlar›n›n yeniden hat›rlanmas› ilkemiz olmal›. ‹yi ki vars›n›z. Eme¤i geçenlere sonsuz müteflekkirim. Sayg›lar›mla, Bora Durmufl, Ankara. erginizin devaml› okuyucuD suyum. “Mutlulu¤u derginizle yakalad›m” diyebilirim. Hele yaflad›klar› döneme damgas›n› vuran ünlülerin hayat›n› okurken dergimin insana, insan hayat›na ne kadar önem verdi¤ine bir kez daha flahit oluyorum. ‹stiyorum ki nas›l ortak dilimiz varsa ortak kitab›m›z da “Bütün Dünya” olsun.

Ben buradan “Bütün Dünya”y› okuyan herkesi tebrik ediyor, onlar› benim özel arkadafllar›m ve dostlar›m olarak görüyorum. Bize bu duygular› tatt›ran tüm ekibinize teflekkür ediyor, baflar›lar›n›n devam›n› diliyorum. Ayfle K›l›ç, Sakarya. en Çukurova Üniversitesi, B Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat› bölümü ö¤rencisiyim. Derginizle yaklafl›k üç y›l önce tan›flm›fl ve dergiden fazlas›yla memnun kalm›flt›m. Daha sonra dergiyle bir süre ayr› kald›msa da abim beni tekrar “Bütün Dünya”yla buluflturdu. fiimdi dergiyi aral›ks›z okuyor ve her say›s›n› sab›rs›zl›kla bekliyorum. Ayr›ca “Bütün Dünya”y› kendi bölümümdeki arkadafllar›ma da tavsiye ediyorum. Umar›m ileride Çukurova Üniversitesi’nden de böyle güzel ve bilgiyle dolu bir yay›n ç›kar. Bize, unuttu¤umuz tarihimizi her say›n›zda ayr› güzellikte hat›rlatt›¤›n›z için sizlere teflekkür ediyor, yay›n hayat›nda baflar›lar diliyorum. Yusuf Atala, Adana. en yedi y›ld›r, “Bütün DünB ya”yla arkadafl›m ve onun sayesinde çok tatl› bir arkadafl›m daha oldu. Geçti¤imiz günlerde hiç istemeden birinin kalbinin k›r›lmas›na sebep oldum. Üzüntü içinde “Bu güzel insan›n gönlünü nas›l alabilirim?” diye günlerce düflündüm. Özrümü dile getirirken onu sevindirmek için, hofllanaca¤› bir fley vermek istedim. Hem ona la17


Sizden y›k hem de¤erli hem de Çok ilginç yaz›lar ç›k›Bize beni hat›rlatan bir fley olyor, insan›n ilgisini çekisun istiyordum. Sonunda yor, bazen inan›n, bu deronun “Bütün Dünya”yla giye devam etti¤im için tan›flmad›¤›n› ö¤renince kendimi kutluyorum, ben “‹flte” dedim, “Arad›¤›m› o ilginç yaz›lar› ömür bobuldum...” De¤er verdi¤iyu araflt›rsam bulamazMektuplar niz bir insana verilecek en d›m. Derginizi çok sevdigüzel hediye... Hem de ¤im için çal›flanlar›n›za her ay kendini yenileyen, bilgi ve- “Dostlar›m” diyorum, yanl›fl anlaren, e¤itici bir hediye. may›n›z, her y›l daha yenilikler, Dergimin de yard›m›yla onun daha ilgi çekici konularla geliflen ›fl›lt›s› yüzüne vuran alt›n kalbine derginize yay›n hayat›n›za, daha girmeyi baflard›¤›m› zannediyo- uzun y›llar ve baflar›lar›n›z›n devarum. “1001 Güzel Söz” bölümünde m›n› diliyorum. okuyup, tam da bizim için söylenKendini gelifltirmek isteyen inmifl dedi¤im bir sözü de tekrarla- san için bilgi önemlidir. Zaten dermak istiyorum: ginizi alan bir insan›n, okumayla “Affetmek ve unutmak, iyi in- ve yaflamla ilgisi varsa, derginizi sanlar›n intikam›d›r.” kolay kolay b›rakabilece¤ini de Affedilmek güzel fleymifl; ama sanm›yorum. Global dünyada, inunutulan umar›m kötü an›lar olur, ternet herfleyi kolaylaflt›rd›; ama dostlu¤umuz de¤il. Sayg›lar›mla, derginizin özellikle, devaml› yeniM.A., likleriniz ilgi çekici, hele küresel Siirt. ›s›nmayla ilgilenmeniz, flahsen hofluma gitti. Önerileriniz, fikirleriniz ütün Dünya”y› üç sene çok güzel, bazen insan bilemedi¤i, önce tan›d›m. Üç senede fark edemedi¤i konular› okudukça hayat›ma çok fley katt›. Az zaman- daha iyi anlayabiliyor. Bilgi her da çok ve büyük ifller yapman›n yerde de¤erlidir. önemine inanan biri olarak “Bütün Hele çocuklar›n resimleri ilgi Dünya”n›n bana az zamanda çok çekici, ilginç hikayeler de ya ülkeçok fley katt›¤›na inan›yorum. mizin kurtulmas›nda, Çanakkale Bizi ayd›nlatt›¤›n›z için sizlere Savafllar› ve ilgili konular bana göçok teflekkür ediyorum. re çok güzel... Yay›n hayat›n›z›n Ali Demir, uzun y›llar devam›n› bir dost ola‹zmir. rak gönülden diliyorum. Mustafa Öncü, Eskiflehir. erginize, Garanti Bankas›’nda çal›flt›¤›m 2000 y›l›nda abone olmufltuk, tan›flmam›z öyle bafllazun bir zamand›r takip ettim›flt›. Gerçekten her ay derginizi ¤im çok güzel bir dergi, “Büayr› bir heyecan ile al›yorum. Ço- tün Dünya” dergisi... Herfley için cuklar›m›n da resimleri ç›km›flt›, bu çok teflekkürler. ‹çi dolu dolu, hiçda çocuklar›m›n hofluna gitmiflti. bir sat›r›n› atlamadan, s›k›lmadan

“B

D

18

U

Duyuru Tahtas› yor Buluflu r a l n Mezu y›lla6-2006 rlar. 4 9 1 n o fluy muzu Okulu zunlar› bulu bildirmee z m ü s› n r› aras eslerini he adres, e-po ›r ¤ ›n d a fl ›z A › a r›m ezunla aralar›n ini mifl m elefon num bildirmeler t a z e mu . ta v lefonu ederiz esi daki te rimizle rica nt Üniversit r› e e l il k u g fl Ba Ok la sev e A b l a Ankara. fl y A l Öze 5800 ) 285 2 1 3 0 ( Tel.:

okuyorum. Hiçbir zaman derginin kapsam›nda ve içeri¤inde de¤ifliklik olmamas›, kendi yolundan flaflmamas› gurur kayna¤›n›z. Daha nice dergilerde, nice güzel anlat›mlar›n›z›n devam› dile¤iyle... Özcan Nihan, Ankara. ncelikle bu derginin ç›kmas›na emek veren herkese en içten sevgilerimi sunmak istiyorum. Ben Ege Üniversitesi Mammografi Bölümü’nde çal›fl›yorum. Derginizi ilk kez hocalar›m›z›n odas›nda gördüm. Bunu yazarken bir yandan da içimde kabaran suçluluk duygusu da duyumsuyorum; bu denli güzel bir dergiyle tan›flmak için neden geç kald›m diye... Ama art›k bunlar geçti, dergiyi okudu¤um anda çok be¤endim ve tutkunu oldum. Sizleri tebrik ediyorum. Sonsuz teflekkürler; elini-

Ö

Okulumuza yeni bir kitapl›k açt›k; ama kitap yetersizli¤inden dolay› tam anlam›yla faaliyete geç emedi. Okulumuz kitapl›¤ ›na kitap yard›m›nda bulunursan›z ö¤rencilerimizi çok sevindireceks iniz. fiu anki konumumuz su bekley en çorak topraklara benziyor. Bu kon uda bizlere yard›mc› olaca¤›n›z› umuyoruz. fiimdiden teflekkürler... Özgür fiahin, Boyuntafl Köyü ‹lkö¤re tim Okulu Müdür Yard›mc›s›, Akyaka, Kars. Tel.: (0538) 281 9410

ze, eme¤inize sa¤l›k. Baflar›lar›n›z devaml› olsun. Hülya Kayma, ‹zmir. lk göreve bafllad›¤›m kamu ‹ kurumunda görmüfltüm ve merak edip göz gezdirmifltim. Sonra da takipçisi oldum. Her kitap, dergi y›¤›n›nda gözüm sizi arar oldu. Çok güzel ve farkl›; çünkü gerçekten sevgiden, hayattan ve umuttan bahsediyor. Okurlar›n› da bu ba¤lamda farkl› k›l›yor. Baflar›lar›n›z›n devam›n› dilerim. Kader Tek Kazak, Bilecik. ütün dünyalar› alamam; ama B bir “Bütün Dünya” sahibiyim. Bütün dünyay› bana verdi¤iniz için sa¤olun... Gülflah Döner, ‹zmir. 19


Eninde Sonunda...

Eski Türkçe’de öng > ön, önce. Öngdün > öndün, önce. Öngdünki: önceki. “Ol menden öngdün bard›”: O benden önce vard› (Divanü Lûgatit-Türk c.I s.40, 115). Atasözü: Ön tekerlek nereye giderse, arka tekerlek oraya gider.

aman zaman, Türkçe’ye karfl›t› olmad›¤› için eninde soiliflkin de¤iflik sorularla nunda denmesi yanl›flt›r, önünde karfl›lafl›yorum. Bunlar›n sonunda denmelidir... ço¤u e-posta yoluyla geKonuyu bu bak›fl aç›s›ndan liyor ve yan›tl›yorum. Ancak, üze- irdeleyelim: En: Bir fleyin iki boyutundan rinde çal›flmam› gerektiren sorular da oluyor. ‹flte onlardan biri: küçük olan›. Karfl›t›, boy. Eninde sonunda m›d›r, önünde Örnek: Enine boyuna bir adam sonunda m›?.. (çok iri). Son: fiimdiki zamana en yak›n Konuyu araflt›rmak üzere belgeli¤imi tararken, bazamanda olmufl olan; z› notlar buldum. Bu ondan sonras› olmanotlarda örne¤in: Attiyan. Karfl›t›, ilk. lâ ‹lhan’›n, CumhuriEski Türkçe’de Türk Dili yet gazetesi yazar› song > son: her fleyin, Orhan Erinç’in, TV her iflin sonu. program sunucusu Örnek: Bu, ilk ve Mesut Ertugay’›n yaz› de son olsun; bir daya da konuflmalar›nda ha görmeyeyim!.. önünde sonunda ikiDeyimler: Son gürlemesini kulland›klalü¤ü (yaflam›n sonlar›n› saptam›fl›m. Ayr›r›nda kavuflulan bolOrhan ca, Bülent Ecevit’in luk), son kozunu oy17.7.2001 tarihinde namak (elindeki son Velidedeo¤lu Baflbakanl›k’ta yapt›¤› olana¤› kullanmak), bas›n aç›klamas›nda sonunu almak (bir iflin bu sözü önünde so/ durumun bitti¤ini nunda biçiminde kullanm›fl olma- görmek), sonunu getirememek (iyi s›n› ilginç bulmuflum. bafllad›¤› ifli baflar› ile bitirememek). Eninde sonunda ikilemesi bir Görülüyor ki, en-inde son-undeyimdir. Bu ikilemeyi önünde so- da deyiminde, genifllik anlam›nnunda biçiminde kullananlar flu daki en ile son sözcükleri karfl›t sav› ileri sürüyorlar: ‹kilemeler ge- de¤il; do¤ru! nellikle birbirinin karfl›t› olan sözDeyimi bir de önünde sonuncüklerden ya da yinelemelerden da biçimiyle irdeleyelim: Ön: Bir fleyin görünen ya da vb. oluflur; “genifllik” anlam›ndaki “en” ile “son” sözcü¤ü birbirinin esas al›nan yönü.

eyimler: Önünde arkas›nda –önünde ard›nda– dolaflmak (ç›kar› için peflinden ayr›lmamak); önünü ard›n› bilmek (düflünceli ve sayg›l› davranmak); önüne ard›na bakmak (iyice ölçüp biçmek); önünü ard›n› düflünmek (ihtiyatl› olmak). ‹kilemeler: önü ard›; önlü arkal›... Görülüyor ki, ön’ün karfl›t› son de¤il; ard veya arka. Geçmifl yüzy›llarda halk a¤z›nda öndin sona, önden sona biçiminde kullan›lan ikilemeler vard›r. Örne¤in, Yunus Emre (12401321) ve onu izleyen baz› flairler bu gibi sözcükleri fliirlerinde s›kça kullanm›fllard›r: “Yûnus seni din idindi din nedür iman idindi Iflka bugün yar›n nolur ifli budur öndin sona” (Faruk K. Timurtafl “Yunus Emre Divan›” Tercüman yay. 1972 s.48). “Ey pâdiflah, ey pâdiflah ufl ben beni verdim sana Genç ü hazînem kamusu sensin benim önden sona” (Abdülbâki Gölp›narl› “Yunus Emre” Alt›n Kitaplar 1976 s.129). “Ben dost yolunda var›m› terk eyledim önden sona Küfr ile îmandan geçip a’yanda bulmuflam sebat”

Eninde sonunda deyimiyle önünde sonunda sözü aras›nda yaln›z söyleyifl de¤il, büyük anlam ayr›l›¤› da var. O nedenle önünde sonunda sözü, dilimizde kök salm›fl eninde sonunda deyiminin yerine kullan›lmamal›, derim. Siz ne dersiniz?..

Z

20

D

(Niyazî-i M›srî öl.: 1693) – Kubbealt› Lugat›) Yukar›daki örneklerde görüldü¤ü gibi, öndin sona, önden sona ikilemelerinde de bir “ilk” ve bir de “son” vard›r: Ezelden ebete; geçmifl ve gelecek sonsuzluktaki var olufl boyunca; öncesizlikten sonras›zl›¤a; ilkinden sonuncuya; bafltan sona... Oysa, eninde sonunda deyiminde –olumlu ya da olumsuz– beklenen ya da ulafl›lan yaln›zca tek bir son bulunur: “U¤raflt›, didindi; eninde sonunda murad›na erdi.” Veya “Bu kadar h›zl› araba kullan›rsa, eninde sonunda olaca¤› buydu...” gibi. “Önünde sonunda”n›n yal›n hali “ön son”dur. Ünlü dilbilimcimiz Prof. Dr. Do¤an Aksan’›n iki ö¤esi de Türkçe olan ikilemelere verdi¤i bir örnek vard›r: “ön son: bir iflin bafl› ve sonu” (“Anadilimizin Söz Denizinde” Bilgi yay. 2002 s.84). Bu örne¤e göre önünde sonunda sözü de “bafl›nda ve sonunda” demek olmuyor mu?

D

ilimizde, çok eski y›llardan bu yana kullan›lagelen eninde sonunda deyimi örne¤in, Reflat Nuri Güntekin’in (18891956), Mahmut Yesari’nin (18951945) romanlar›nda; Burhan Felek’in (1889-1982), Vedat Günyol’un (1912-2005) yaz›lar›nda s›kça görülür. Bugün, Prof. Dr. Do¤an Aksan, fiiar Yalç›n, Mustafa fierif Onaran gibi de¤erli dilci, yazar ve edebiyatç›lar›m›z da bu deyimi eninde sonunda biçiminde kullan›yor; D›21


Eninde Sonunda...

Bütün Dünya • May›s 2007

fliflleri Bakan› Abdullah Gül, Fatih Altayl›’n›n 22 Mart 2007 tarihli “Teke Tek” program›nda baflbakan için, “kendisi eninde sonunda bunlara karar verecektir” diyor.

Y

ine de¤erli dilcilerimizden Necmiye Alpay da eninde sonunda’dan yana: “önünde sonunda de¤il, eninde sonunda” diyor (“Türkçe Sorunlar› K›lavuzu” Metis yay. ‹stanbul 2000 s. 174) Toplumbilimci Prof. Dr. Emre Kongar anlat›yor: Geçen gün televizyonda (...) o yanl›fl söylenen deyim kulaklar›m› t›rmalad›: “Önünde sonunda intikam›m› alaca¤›m” diyordu konuflan seslendirme sanatç›s›. Bu deyimin do¤rusu eninde sonunda biçimindedir. Bildi¤iniz gibi, daha sonrakinden de sonra, en sonunda anlam›na gelir. Peki bu güzel deyimimiz nas›l önünde sonunda olmufl? Neden bu yanl›flta ›srarla devam ediliyor ve dilimiz bozuluyor? Öykü son derece ilginç: K›demli bir devlet tiyatrosu sanatç›s› arkadafl›m›z, zaman›nda, bu deyimin eninde sonunda de¤il, önünde sonunda olmas› gerekti¤ini düflünmüfl. Bunu da, ikinci sözcük sonunda oldu¤una göre ilk sözcük de eninde de¤il önünde olmal› biçiminde bir gerekçeye ba¤lam›fl.(...) K›demli arkadafl›m›z›n bu uygulamas› önce devlet tiyatrosu sanatç›lar›, sonra da seslendirme sanatç›lar› aras›nda yayg›nlaflm›fl. Art›k kurtulabilirse kurtul!.. (“Yozlaflan Medya ve Yozlaflan Türkçe” Remzi Kitabevi 2. bas›, 2003 s. 190) 22

“Önünde sonunda intikam›n› alacakm›fl...” Anlafl›lan o ki, intikam iki kez al›nacak; bir, iflin önünde (yani bafl›nda), bir de sonunda... Hani, bir deyimimiz vard›r; bir toplulukta önemli durumda olan kifliyi veya a¤›rl›k kazanm›fl, öncelikli bir duyguyu vurgulamak için kullan›l›r: önde gelen... Örne¤in, “tiyatromuzun önde gelen sanatç›lar›ndan...” deriz. Baz› yazarlar bu sözü önde giden’e dönüfltürerek kullan›yorlar; deyimleflmifl böyle bir ikileme olmamas›na karfl›n. Peki, “toplum yarar›, kifli yarar›ndan önde gelir” yerine de önde gider denebilir mi? Önünde sonunda denmesi de böyle bir özentiden kaynaklan›yor olmas›n?.. Yazarlar› ve konuflmac›lar› yan›ltan bir di¤er nokta flu olabilir: Pars Tu¤lac›’n›n “Okyanus - Türkçe Sözlük”ü d›fl›nda di¤er sözlük ve ansiklopedilerde eninde sonunda deyimine, madde bafl› olarak al›nan ve bir fleyin iki boyutundan küçük olan›n› belirten “En” (ad. eski Türkçe’de “in”) sözcü¤ünün tan›m›ndan sonraki alt bölümde yer veriliyor.

O

ysa; eninde sonunda deyimi, ansiklopedi ve sözlüklerde, yine madde bafl› olarak yer alan ve bafl›na geldi¤i önad›n en üst derecede oldu¤unu gösteren “En” (bel. eski Türkçe’de ang > eng > “en”) belirtecinin tan›m›ndan sonraki deyimler alt bölümünde gösterilmeli; en zor, en kolay, en güzel, en son deyifllerindeki bu “en”, yukar›da sözünü etti¤imiz “genifl-

lik” anlam›ndaki “en” ile kar›flt›r›lmamal›. Çünkü en-inde son-unda deyimindeki “en”, “genifllik” anlam›ndaki “en” de¤il.

A

raflt›rmam s›ras›nda gözden geçirdi¤im kitaplar›n yan›nda dört ansiklopedi, dört deyimler sözlü¤ü, üç etimoloji sözlü¤ü, yedi Türkçe Sözlük tarad›m. Eninde sonunda deyimi hepsinde madde bafl› olarak gösterilip tan›mlan›yor. Önünde sonunda ise ancak iki yerde “Eninde sonunda (önünde sonunda)” biçiminde yer almakta ve bunun d›fl›nda Türkçe’de önünde sonunda diye benimsenmifl bir deyim bulunmamakta. Soruna bir de “deyimler” yönünden bakal›m: Ömer As›m Aksoy bu deyimi Eninde sonunda biçiminde yazar ve tan›m›n› “En sonra, durum çeflitli evreler geçirdikten sonra” diye verir. (“Deyimler Sözlü¤ü” TDK yay. 1976) Ali Püsküllüo¤lu’nda da bu deyim eninde sonunda’d›r. (“Türkçe Deyimler Sözlü¤ü” Arkadafl yay. 1995) Emin Özdemir ise “bunu Eninde (önünde) sonunda biçiminde yazar. (“Aç›klamal›-Örnekli Deyimler Sözlü¤ü” Bilgi yay. 8. bas›m, 2000) Milli Kütüphane Genel Müdürlü¤ü’nce haz›rlanan ve “1000 Temel Eser” dizisinde yay›mlanan

“Türk Atasözleri ve Deyimleri” adl› yap›tta ise böylesine yayg›n kullan›lan bir deyimimiz, her iki biçimde de bulunmamakta. Genel olarak, kaynaklarda bu deyimin tan›mlar› flöyle: Sonunda, en sonunda, en sonra, en son evrede; kaç›n›lmaz, er ya da geç, ne zaman olsa, nihayet, en nihayet, neticede. Eninde sonunda deyiminin yal›n biçimi en son; bir fleyin bitti¤i an ya da var›labilecek son nokta. En sonunda: Bir fleyin bitti¤i anda ya da yerde. Eninde sonunda: en son evrede, kaç›n›lmaz olan yerde veya zamanda; ötesi yok... En son > en sonunda > eninde sonunda... Halk›n, ikilemelere uyak takma (kafiyelendirme) gibi bir e¤ilimi vard›r. Buradaki “en” ile “son” ikilemesine de “-inde”, “-unda” uyaklar›n› ekleyerek deyimi eninde sonunda biçimine getirir. Bu gibi uyaklama örnekleri çoktur: er geç / erinde gecinde; en boy / enine boyuna, gibi. Görülüyor ki, eninde sonunda deyimiyle önünde sonunda sözü aras›nda yaln›z söyleyifl de¤il, büyük anlam ayr›l›¤› da var. O nedenle önünde sonunda sözü, dilimizde kök salm›fl eninde sonunda deyiminin yerine kullan›lmamal›, derim. Siz ne dersiniz?..• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

Garson, yeme¤ini bitirdikten sonra müflteriye “Eti nas›l buldunuz, efendim?” diye sordu. Müflteri bu soruya sertçe yan›t verdi: “Patateslerin aras›ndan güçlükle...”• 23


‹lk Dersimiz Türkçe

fiiar Yalç›n Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 18’inci sayfam›za bak›n›z

1. pervâ (farsça) – A: ders B: korku C: ilaç Ç: bir çeflit kumafl 2. bâlâ (farsça) – A: çirkin B: keskin C: yüksek Ç: uzak 3. muâs›r (arapça) – A: ça¤dafl B: ›srarl› C: özge Ç: k›salt›lm›fl

9. enver (arapça) – A: daha dar B: daha ayd›nl›k C: sinirli Ç: seyrek 10. pinhân (farsça) – A: âflikâr B: gizli C: sessiz Ç: hanc›

4. pertev (farsça) – A: ›fl›k B: seven, be¤enen C: izinden giden Ç: ova

11. burhân veya bürhân (arapça) – A: atefl B: iftira C: cennetin dokuzuncu kat› Ç: delil

5. sâgar (farsça) – A: sa¤›r B: kâse C: küçük Ç: kadeh

12. kubûr (arapça) – A: çukur B: kibirler C: kabirler Ç: kibarlar

6. meskenet (arapça) – A: miskinlik B: mesken, ev C: sarhoflluk Ç: pislik

13. flerîr (arapça) – A: k›v›lc›m B: a¤aç C: kötü Ç: flafak

7. taaflfluk (arapça) – A: ›fl›kland›rma B: uyma C: e¤lenme Ç: âfl›k olma

14. zer (farsça) – A: gümüfl B: kalay C: kürek Ç: alt›n

8. ferâmûfl (farsça) – A: unutma B: hat›rlama C: döfleme Ç: çeflme

15. sîne (farsça) – A: gö¤üs B: kalça C: yanak Ç: perçem

25


‹lk Dersimiz Türkçe

Yan›tlar 17’nci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. pervâ (farsça) – B: korku. Bîpervâ = korkusuz, cesur. Bilâpervâ = korkmadan. 2. bâlâ (farsça) – C: yüksek, uzun, yüce. 3. muâs›r (arapça) – A: ça¤dafl, asrî. Muâs›r medeniyet seviyesine ulaflmak. 4. pertev (farsça) – A: ›fl›k. Pertev-nisar = ›fl›k saçan. 5. sâgar (farsça) – Ç: kadeh, içki kadehi. “Sâkiyâ meclise gel cismine gelsin cân›m / Ahdler, tövbeler ol sâgara kurban olsun” – Nedim.

8. ferâmûfl (farsça) – A: unutma, hat›rdan ç›karma. 9. enver (arapça) – B: daha, çok ayd›nl›k. Erkek ad›. Nûr’dan gelir. Münevver = ayd›n, ayd›nlanm›fl. 10. pinhân (farsça) – B: gizli. “Gam› pinhân dutard›m ben dediler yâre k›l rûflen / Disem ol bîvefâ bilmen inânur mu inanmaz m›?” – Fuzûlî. 11. burhân veya bürhân (arapça) – Ç: delil, kan›t. Berâhin = deliller, delâil. 12. kubûr (arapça) – C: kabirler. “Y›k›ld› gitti cihandan dayans›n ehl-i kubûr!”

6. meskenet (arapça) – A: miskinlik.

13. flerîr (arapça) – C: kötü, kötü adam. fier’den.

7. taaflfluk (arapça) – Ç: âfl›k olma, gönül verme. “Taaflfluk-› Talât ü F›tnat” = fiemseddin Sami’nin, edebiyat›m›zda modern roman›n ilk örne¤i olan eseri.

14. zer (farsça) – Ç: alt›n. Zerrin = alt›ndan.

26

15. sîne (farsça) – A: gö¤üs. Sîne-i sad pâreden = yüz parça olmufl kalpten.

Atatürk, o an birlikte çal›flmakta oldu¤u Afet ‹nan’a döndü ve yan›t›n› onun da izlemesini istedi¤i bir el hareketi yapt›: “Benim do¤um günümün, 19 May›s oldu¤unu bildiriniz” dedi. Genel Sekreter Soyak, Atatürk’ün bu yan›t›n› elindeki ka¤›d›n alt bölümündeki bofllu¤a kurflun kalemle flöyle not etti: “Cumhurbaflkan› Atatürk’ün do¤um tarihi, 19 May›s 1881’dir.”

Atatürk, Do¤um Gününü Kendi Seçti: 19 May›s

“‹

ngiltere Büyükelçisi MorHasan R›za Soyak yukar›daki gan, Bakanl›¤›m›za bafl- yaz›y› yüksek sesle okuduktan vurarak Cumhurbaflkan›- sonra Atatürk, o an birlikte çal›flm›z›n do¤um günü dola- makta oldu¤u Afet ‹nan’a döndü y›s›yla ‹ngiltere kral› VIII. Ed- ve yan›t›n› onun da izlemesini isteward taraf›ndan kendisidi¤i bir el hareketi yapt›: “Benim do¤um gününe özel ve içten bir kutmün, 19 May›s oldu¤unu lama telgraf› gönderileYak›n ce¤ini söylemifl ve AtaTarihimiz bildiriniz” dedi. türk’ün do¤um gününün Genel Sekreter Soyak, bildirilmesini rica etmiflAtatürk’ün bu yan›t›n› tir. Durumu arz eder ve elindeki ka¤›d›n alt bölü‹ngiltere Büyükelçilimündeki bofllu¤a kurflun ¤i’nce istenilen bilginin, kalemle flöyle not etti: “Cumhurbaflkan› Atauygun görüldü¤ü takdirtürk’ün do¤um tarihi, 19 de bildirilmesine izinleMay›s 1881’dir.” rinizi rica ederim.” ‹ngiltere Kral› EdD›fliflleri Bakanl›¤› taYaflar ward’›n bu ilgisinin neraf›ndan CumhurbaflÖztürk deni, iki ay önce Türkikanl›¤› Genel Sekreterliye’ye yapt›¤› gezisinde ¤i’ne gönderilen 10 Kas›m 1936 tarihli bu yaz›y› kendi- edindi¤i izlenimleri ve bizzat tasine uzatan Genel Sekreter Ha- n›d›¤› Atatürk’e karfl› duydu¤u san R›za Soyak’a Atatürk eliyle kiflisel hayranl›kt›. “Dur” iflareti yapt›, sonra yaz›y› Ar›burnu Cephesi’nde Orgenesesli okumas›n› istedi. ral Fahrettin Altay’›n karfl›lay›p Ça27


Bütün Dünya • May›s 2007

Atatürk, Do¤um Gününü Kendi Seçti: 19 May›s

Atatürk, ‹ngiltere Kral› VIII. Edward’› Dolmabahçe Saray› r›ht›m›nda karfl›larken...

‹ngiltere Kral› VIII. Edward, Ertu¤rul Yat›’nda Atatürk’le sohbet ederken... Atatürk’ün yan›nda Bayan Simpson oturmaktad›r.

nakkale’de Türk fiehitli¤i’ni, ‹ngiliz Mezarl›¤›’n› ve birkaç cepheyi gezdirdi¤i Kral Edward’› Atatürk, ‹stanbul’da r›ht›mda bekliyordu.

D

eniz o gün dalgal›yd› ve kral› tafl›yan motor inip ç›k›yordu. R›ht›ma ç›kmak istedi¤i bir s›rada konuk kral›n eli yere de¤di ve tozland›. O anda Atatürk, kral›n r›ht›ma ç›kmas›na yard›mc› olmak üzere elini uzatm›flt›. Kral, Atatürk’ün kendisine uzatt›¤› elini tutmadan önce, mendilini ç›kard› ve tozlanan elini silmek istedi. Atatürk, o ünlü sözünü iflte o an söyledi: “Vatan›m›n topra¤› temizdir” dedi. “O toprak, elinizi kirletmez.” Sonra da konu¤unun elini s›k›ca kavrad› ve kendine çekerek r›ht›ma ç›kmas›na yard›mc› oldu. Atatürk, çeflitli yerlerini gezdirdi¤i ‹stanbul’u konu¤una de28

nizden de göstermek istedi. Ertu¤rul Yat› konuklar› önce, Bo¤aziçi’nin sahillerine, oradan Büyükada’ya götürdü. Kral ve konuklar› Yörükali Plaj›’nda denize girdikten sonra Moda Koyu’na geldiler ve Moda Deniz Kulübü taraf›ndan onurlar›na düzenlenen deniz yar›fllar›n› izlediler. Yat gezisi ve yar›fllar s›ras›nda konuk kral, çevresindeki hemen herkesin dikkatini fazlas›yla çekecek denli, yan›ndaki Bayan Simpson’la ilgileniyor, ona al›fl›lm›fl›n d›fl›nda bir özen gösteriyordu. Zaman zaman çevresinden koparcas›na bir dalg›nl›kla derin düflüncelere dal›yor, yüzünü büyük bir üzüntü ifadesi kapl›yordu. Bayan Simpson’un durumu da ondan farkl› de¤ildi. Atatürk, konuklar›n› bu üzüntülü havadan ç›karmak ve onlar› biraz olsun neflelendirmek için

büyük çaba harc›yor, üstün bir evsahipli¤i sergiliyordu. Bir ara Bayan Simpson yerinden kalkarak birkaç metre öteye gitti ve elindeki dürbünle karfl› k›y›y› izlemeye bafllad›. Kral Edward da yerinden kalkt› ve Atatürk’ten izin istercesine bir tav›rla onu bafl›yla selamd›, telaflla Bayan Simpson’un yan›na gitti. Tüm konuklar merakla, onun bu durumunu izliyorlard›. Atatürk yan›ndakilere e¤ilerek, bir gözlemini de¤erlendirdi: “Kral›n bu bayana karfl› büyük bir zaaf› oldu¤unu görüyorum” dedi. “Korkar›m ki bu bayan yüzünden taht›n› kaybedecek...” Atatürk’ün o an gördü¤ü bir gerçe¤i, çok geçmeden tüm dünya gördü. Kral Edward, Bayan Simpson’a olan aflk› u¤runa ‹ngiltere taht›n› terk etti. *** Moda Koyu’ndaki yar›fllardan

sona Atatürk, konuklar›n› Ertu¤rul Yat› ile Florya’ya götürdü. Orada konuklar›n›, ‹ngiliz geleneklerine göre düzenlenmifl bir ziyafet masas› ve ‹ngilizler’in damak tad›na göre haz›rlanm›fl yemekler bekliyordu.

A

tatürk, ‹ngiliz mutfa¤›n› bilen aflç›lar ve ‹ngiliz geleneklerine göre ziyafet masas› düzenleyen deneyimli görevliler buldurmufl, kral›n onuruna verece¤i ziyafeti onlara haz›rlatm›flt›. Kral Edward, onun bu özeninin hemen ay›rd›na varm›fl ve ziyafet sonras› teflekkürlerini bildirdikten sonra duygular›n›, içtenlikle söyledi¤i flu sözüyle belirtmiflti: “Kendimi ‹ngiltere’de, saray›mda zannettim...” Yabanc› bir konu¤una verdi¤i ziyafette bir garsonun, elindeki 29


Bütün Dünya • May›s 2007

Atatürk, Do¤um Gününü Kendi Seçti: 19 May›s

Orgeneral Fahrettin Altay, Ar›burnu Cephesi’ndeki gezisi s›ras›nda Kral VIII. Edward’a “evsahipli¤i” yaparken...

Kral VIII. Edward, radyodan ‹ngilizler’e seslenerek aflk› u¤runa taht›n› b›rakt›¤›n› aç›klad›¤› konuflmas›n› yaparken...

çorba kasesini yere düflürmesi karfl›s›nda Atatürk’ün “Bu millete yaln›zca hizmetçilik yapmas› ö¤retilemiyor” dedi¤i olay›n, bu ziyafette geçti¤i ileri sürülmektedir. *** emekte Atatürk ile konu¤u aras›ndaki flu karfl›l›kl› konuflma ise, uzun y›llar halk aras›nda yinelenmifltir. Konuk kral, evsahibi Atatürk’e soruyor: “Türkiye bir savafl an›nda ne kadar asker ç›karabilir?” diyor. Atatürk hemen karfl›l›k veriyor: “Bu düflmana ve savafla göre de¤iflir” diyor. “Gerekirse, kad›n›yla erke¤iyle bütün Türkler askerdir. Fakat talim görmüfl, savafla her an haz›r bir milyon askerimiz vard›r.” Kral da hemen karfl›l›k veriyor: “Demek bir savafl ç›kt›¤›nda Türkler, bir anda iki milyon-

Y

30

luk bir savafla her an haz›r kuvvete sahiptirler.” Atatürk, konu¤unun bir yanl›fl hesaplama yapt›¤›n› sanarak onu düzeltiyor: “Hay›r” diyor. “Yetiflmifl asker, nüfusun yüzde yedi-sekizi olarak hesaplan›r.” Kral Edward, Atatürk’ün söyledikleri duyuyor; ama onu dinlemiyormufl gibi yap›yor ve gülümseyerek bir önceki sözlerinin sonunu getiriyor: “Ben do¤ru hesap yapt›m, Ekselans” diyor. “Bir milyon askerden oluflan ordunuz ve... Bir milyon da flahsen siz... ‹kisinin toplam› iki milyon etmez mi?” *** Konuklar› Türkiye’den ayr›l›rken Atatürk onlar›n emrine Cumhurbaflkanl›¤› Özel Treni’ni verdi; kendi de onlara “Güle güle” demek için hareket saatinden çok

önce Sirkeci Gar›’na geldi, kral ve beraberindekileri yolcu salonunun kap›s›nda karfl›lad›. Birkaç kez teflekkür edip, trene binmek üzere ayr›l›rken kral, Atatürk’ü ‹ngiltere’ye davet etti: “Sizin de bir gün Londra’y› flereflendirece¤inizi ümit ederim” dedi. Onun bu davetine Atatürk, “‹ngiltere’yi görmek her zaman arzum olmufltur” diyerek karfl›l›k verdi. Kral, Atatürk’ün yan›nda duran Baflbakan ‹smet ‹nönü’yü de davet etti¤ini bildirdi. ‹nönü’nün karfl›l›k vermesini beklemeden, ‹nönü ad›na bu davete de Atatürk karfl›l›k verdi: “O hemen gelecektir” dedi. Atatürk, krala iki sand›k Türk sigaras› göndermiflti. Kral, bu sigaralar için de teflekkür etti Atatürk’e... “‹çimi çok güzel ama” dedi. “Al›flmaktan korkuyorum.”

Sonra da kendini tutamad›, iste¤ini aç›kca söyledi: “‹ngiltere’ye gittikten sonra bunlardan bir miktar daha göndermenizi rica edece¤im” dedi.

A

tatürk’ün “Emredersiniz” demesinden sonra da bu kez, Büyükada, Florya ve Deniz Köflkü’ne hayran kald›¤›n›, plajlar›m›z›n kumunun yumuflakl›¤›n› hiç unutmayaca¤›n› söyledi. Ve tren hareket ederken, bir de söz verdi Atatürk’e: “‹leride yine gelece¤im ülkenize” dedi. Tren Türkiye s›n›r›ndan geçip, Bulgaristan’a girdikten sonra ise kral, Sofya’dan bir teflekkür telgraf› gönderdi. Ve Atatürk, hemen yan›tlad› bu telgraf›: “Bütün kalbimle çok güzel bir 31


Bütün Dünya • May›s 2007

yolculuk ve baflkentlerine mutlu bir geri dönüfl diliyorum...” *** ünya bu geziyle yak›ndan ilgileniyordu. ‹talya bir y›l önce Habeflistan’› istila etmiflti. Dünyada s›k›nt› yaratan bu olay Türk-‹talyan iliflkilerinde gerginli¤e yol açm›flt›. Türk-‹ngiliz iliflkileri ise önemli bir geliflme gösterdi. Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin ‹talya’ya karfl› yapt›r›mlar›na da kat›ld›. ‹talya’n›n gösterdi¤i sert tepki üzerine ‹ngiltere 1935 Aral›k ay›nda ‹spanya, Yugoslavya, Yunanistan ile birlikte Türkiye’ye dayan›flma önerdi. “Akdeniz Pakt›” ad› verilen bu karfl›l›kl› garantiler Türkiye ‹ngiltere aras›ndaki yak›nlaflmay› daha da güçlendirdi. Montrö Antlaflmas›’n›n mürekkebi kurumadan ‹ngiliz kral›n›n ‹stanbul’a gelip Atatürk’ü ziyareti dünyan›n gözlerini bu geziye çevirmiflti. 1 Kas›m 1936 günü TBMM 5. Dönem 2. Toplant› y›l›n› aç›fl konuflmas›nda bu geziden söz etti: “Tan›flmaktan mutluluk duydu¤um, ‹ngiltere’nin kral› ile aram›zda oluflan dostlu¤un, uluslar›m›z›n e¤ilimlerine uygun olarak iki hükümet aras›nda eylemli olarak geliflen içtenlikli iliflkiler üzerinde yararl› etkiler yapaca¤› kuflkusuzdur. Türkiye’nin hakk›n› teslim etmekle yüksek dostluk ve anlay›fl gösteren Montrö Antlaflmas›’n› imzalamalar›, ayn› zamanda kritik süren uluslararas› durumun bu önemli döneminde durulmas› için herkesin çal›flmas› gereken genel bar›fl ifline de, de¤erli hizmet etmifl oldular...” Kral ‹ngiltere’ye dönünce Ata-

D

32

türk’e arma¤an olarak iki sand›k viski gönderdi. Atatürk bu viskilerden çok hoflland›¤›n›, içerken onu an›msayaca¤›n› söyledi. Ancak Atatürk’ün do¤um gününü ö¤renmek için telgraf gönderdikten bir ay sonra 12 Aral›k 1936 günü kral, aflk› u¤runa krall›k taht›n› terk etmek zorunda kald›. Onun, Amerikal› dul Bayan Wallis Warfield Simpson ile evlenece¤ini aç›klamas›na Anglikan Kilisesi ve ‹ngiliz hükümeti karfl› ç›kt›. Kilisenin ve hükümetin bu tutumu karfl›s›nda kral, radyodan ‹ngiliz ulusuna heyacanl› bir konuflma yapt› ve flu aç›klamay› yaparak taht›na veda etti: “Bana inan›n›z ki, ‹ngiltere kral› olmak gibi a¤›r bir sorumlulu¤u yüklenmem ve görevlerimi lay›k› ile yapabilmem, sevdi¤im kad›n›n deste¤i olmadan olanakl› de¤ildir.” Atatürk’ün öngörüsü gerçekleflmiflti. ‹ngiltere kral›, sevdi¤i kad›n u¤runa taht›n› terk etmiflti. Ve ilk kez kendinin ö¤rendi¤i Atatürk’ün do¤um gününü ise, kutlayamam›flt›.

1

7 May›s 1937 tarihinde yeni kral VI. George taç giydi. Onun tahta ç›k›fl›n› Atatürk, bir telgrafla kutlad›. ‹ki gün sonra ‹ngiltere’nin yeni kral› Atatürk’e, flu ifadeyi içeren bir kutlama telgraf› gönderdi: “Do¤um gününüzün y›ldönümü nedeniyle Ekselâns›n›za yürekten kutlamalar›m› ve ayn› zamanda sa¤l›k ve uzun ömürler dileklerimi sunmakla içten bir zevk duyar›m.” Tam 70 y›l önce 19 May›s 1937

Atatürk, Do¤um Gününü Kendi Seçti: 19 May›s

günü Atatürk’e ulaflan bu telgraf, yaflam› süresince onun ald›¤› ilk do¤um günü kutlama mesaj›yd›. ‹ngiltere kral› VI. George Atatürk’e bir y›l sonra 19 May›s 1938’de de bir do¤um günü kutlama telgraf› gönderdi. Bu telgraf ise, yaflam› süresince Atatürk’ün ald›¤› ikinci ve son do¤um günü kutlama mesaj›yd›. O telgraf› ald›¤›nda Atatürk, Mersin’deydi. Hatay sorununu çözmek için hasta bedenine ald›rmadan Viranflehir’deki tarihi kal›nt›lar›, portakal bahçelerini geziyordu. ‹ngiltere kral›n›n kutlama telgraf›na teflekkür yan›t›n›, Silifke’den gönderdi. *** Atatürk’ün gerçek do¤um günü ve hatta gerçek do¤um y›l› kesin olarak bilinmemektedir. Onun ça¤dafl Türkiye’yi yaratmas›ndan önce pek çok kiflinin do-

¤um günü bilinmiyordu. Ço¤unlukla o y›la yak›n olaylar ve mevsimlerle ba¤lant›lar kurularak parmak hesaplar› yap›l›yordu. Zübeyde Han›m o¤lunu “Erbain (K›rk gün so¤uklar›) sürerken” do¤urdu¤unu söylerdi. Asl›nda Ali R›za Efendi o¤lunun do¤umunu o y›llardaki gelene¤e uyarak evin duvar›nda as›l› Kur’an-› Kerim’in kapa¤›na not düflmüfltü; ama bu Kur’an daha sonra kaybolmufltu. 1934 y›l›na de¤il kay›tlarda Atatürk’ün do¤um y›l› 1880 olarak yaz›ld›. Eski cüzdan›nda do¤um y›l› Rumi takvimle 1296 olarak yaz›l›yd›. Bu tarih 13 Mart 1880, 12 Mart 1881 dönemine denk gelmektedir. 1934 y›l›nda Soyad› Yasas›’n›n yürürlü¤e girifliyle kimlikler yeniden düzenlenirken Atatürk’ün do¤um y›l› 1881 olarak yaz›ld›.• YasarOzturk@butundunya.com.tr

Acemili¤iyle ünlü bir avc›, arkadafllar›n› ça¤›r›p hedef tahtas›na isabet eden bir kurflunu gösterdi ve “Bir de beni be¤enmezsiniz” dedi. “Bu kurflunu tam yüz ad›m uzakl›ktan hedefe att›m.” Arkadafllar› bu duruma çok flafl›rd›lar hemen itiraz ettiler. “Böyle bir fleyin olana¤› yok” dediler. “Bunun için bize tan›k gösterebilir misin?” Acemi avc›n›n komflular› kurflunun yüz ad›m uzakl›ktan at›ld›¤›na tan›kl›k ettiler. Arkadafllar›n›n flaflk›nl›¤› daha da artm›flt›. “Ne yapt›n da bu denli kesin bir isabet elde edebildin?” diye sordular. Acemi avc› kendinden çok emin bir biçimde yan›t verdi: “Önce kurflunu att›m” dedi. “Sonra da hedefi çizdim.”• Garsonlardan biri arkadafl›na “fiu ilerideki masada s›z›p kalm›fl adama niçin kalk›p gitmesini söylemiyorsun?” diye sordu. Arkadafl› “Dört kez uyand›rd›m, dördünde de bafl›n› dayay›p yeniden uyuyakald›” dedi ve aç›klamas›n› flöyle sürdürdü: “Dördünde de hesab› götürdüm” dedi. “Dördünde de itiraz etmeden ödedi!”• 33


Baflkent Üniversitesi, “Sa¤l›k Hizmetlerinin Tüm Yurda Yay›lmas›” Projesi Kapsam›nda 10’uncu Hastanesini ‹stanbul, Altunizade’de Hizmete Açt›

Baflkent Üniversitesi Sa¤l›k Uygulama ve Araflt›rma

‹stanbul Hastanesi •Nükhet Aliciko¤lu - Bütün Dünya•

B

aflkent Üniversitesi, t›p alan›nda çeflitli ödüllerle alk›fllanan uluslararas› düzeydeki bilimsel çal›flma, deneyim ve uygulamalar›n› ‹stanbul’a da tafl›d› ve... Türkiye’nin çeflitli yörelerindeki tam donan›ml› dokuz hastanesinden oluflan zincire onuncu halkay›, ‹stanbul’un Üsküdar, Altunizade semtinde hizmete açt›¤› onuncu hastanesiyle ekledi. Aç›l›fl töreninin onur konu¤u Dokuzuncu Cumhurbaflkan› Süleyman Demirel, törendeki konufl-

mas›nda geliflimini özetledi¤i Türkiye’deki sa¤l›k hizmetlerinin bugün Baflkent Üniversitesi düzeyine geldi¤ini belirtti. ‹stanbul Valisi Muammer Güler ise, Baflkent Üniversitesi düzeyinde bir sa¤l›k kuruluflunun ‹stanbul ve ‹stanbullular için büyük kazanç oldu¤unu söyledi ve kendini, bu üniversitenin ‹stanbul’daki temsilcisi olarak duyumsad›¤›n› aç›klad›. 118 yatakl› ana hastane binas› ve 44 yatakl› diyaliz merkezinden oluflan ve tam donan›ml› befl ameliyathanesiyle hizmet veren Bafl35


Bütün Dünya • May›s 2007

Baflkent Üniversitesi Sa¤l›k Uygulama ve Araflt›rma ‹stanbul Hastanesi

özellikle kad›nlarda meme hastal›klar›n›n denetimi ve incelemeleri de yap›lmaktad›r. Ani geliflen damar t›kan›kl›klar›n›n aç›lmas›, damar sertli¤inden kaynaklanan t›kan›kl›klar›n aç›larak hastalar›n rahat yürüyebilmeleri yan›s›ra kanser hastalar›nda a¤r›lar›n azalt›lmas› da yine giriflimsel radyoloji sayesinde sa¤lanabilmektedir. Organ nakli konusunda yaln›zca ülkemizde de¤il, uluslararas› t›p alan›nda da öncü konumdaki Baflkent Üniversitesi Ankara Hastanesi ile koordineli olarak karaci¤er ve böbrek nakli yap›lacak hastalar›n ameliyata haz›rlanmas› ve ameliyat sonras› izlenmeleri de, Baflkent Üniversitesi ‹stanbul Hastanesi’nin önde geDokuzuncu Cumhurbaflkan› Süleyman Demirel, Baflkent Üniversitesi ‹stanbul Hastanesi’nin aç›l›fl törenindeki konuflmas› s›ras›nda Rektör Prof. Dr. Mehmet Haberal’la birlikte... kent Üniversitesi ‹stanbul Hastanesi’nde sa¤l›k hizmetleri, özellikle kardiyoloji ve kalp cerrahisi alanlar›nda yo¤unlaflmaktad›r.

Y

enido¤an dönemden eriflkin yafllara de¤in tüm kalp hastal›klar›n›n her türlü tan› ve tedavisi için gerekli en geliflmifl teknolojiye sahip ayg›tlarla hastalar, yataklar›nda sürekli izlenebilmeleri yan›s›ra ayr›ca, odalar›ndan ç›k›p, dolaflt›klar›nda da izlenebilmekte ve dolaflma s›ras›nda ortaya ç›kabilecek ritm de¤ifliklikleri saptanabilmektedir. Geliflmifl kardiyoloji laboratuvar›, EKG, ekokardiyografi, efor 36

testi, 24 saat ritm ve tansiyon izleme olanaklar› (holter), kateter, anjiografi ve nükleer t›p tetkikleri ile kalp hastalar›n›n her türlü gereksinimlerine yan›t vermektedir. Görüntüleme merkezinde bulunan spiral tomografi ve MR cihazlar› da en son teknolojileriyle kalp ve koroner hastalar› yan›nda di¤er sistem hastalar›n›n tan›lar›nda da önemli ifllevlerde bulunmaktad›r. Genel Cerrahi Anabilim Dal›’nda safra kesesi ve idrar yollar› hastal›klar›n›n, ameliyata gerek kalmadan iyilefltirilmesini sa¤layan giriflimsel radyoloji ünitelerinin de tüm cerrahi giriflimlere ek olarak hizmet verdi¤i hastanede,

len hizmetlerini oluflturmaktad›r. Hastaneyle bir bütün olarak çal›flan ve 42 makineyle 184 hastaya hizmet verilen Baflkent Üniversitesi Diyaliz Merkezi ise, bu hizmetiyle oldu¤u denli, ‹stanbul’daki ilk özel diyaliz merkezi olmas›n›n gururunu da duyumsamaktad›r. ‹stanbul’daki ilk özel diyaliz merkezi, Baflkent Üniversitesi’nin çekirde¤ini oluflturan Türkiye Organ Nakli ve Yan›k Tedavi Vakf› taraf›ndan 1985 y›l›nda Bostanc›’da kurulmufltu. Bu merkez, 1992 y›l›nda Üsküdar, Altunizade’deki binas›na tafl›nm›fl, bugün ise hizmetini ayn› yerdeki ‹stanbul Sa¤l›k Uygulama ve Araflt›rma Merkezi’ne ba¤lanan bu binan›n üç salonunda, 42 makineyle sürdürmektedir.•

Polis, cebinde pahal› bir yüzük bulunan dilenciye suçunu itiraf ettirmeye çal›flt›. “Güzellikle söylesene iflin do¤rusunu” dedi. “Nereden, kimden çald›n bu yüzü¤ü?” Dilenci, ›srarla bu yüzü¤ü çalmad›¤›n› onu yolda buldu¤unu ileri sürdü. Polis bir kez daha sordu:“Madem böyle pahal› bir yüzü¤ü yolda buldun” dedi. “O halde neden getirip karakola teslim etmedin?” Dilenci kekeleyerek kendini hakl› ç›karmaya çal›flt›: “Ben de tam dedi¤inizi yapmak üzere, yüzü¤ü karakola getirirken son anda vazgeçtim” dedi. “Çünkü içindeki yaz›da yüzü¤ün, onu bulan kifliye ait oldu¤u yaz›l›yd›.” Ve bunu söyledikten sonra dilenci yüzü¤ün içindeki yaz›y› gösterdi polislere: “Sonsuza dek seninim.”• ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda Londra’da oturmak zorunda kalan bir kad›n ‹skoçya’daki annesine flöyle bir mektup yazd›: “Sevgili anneci¤im, Londra hemen her gün bombalan›yor. Bu bombard›manlar çok korkunç oluyor. Kendimden çok çocuklar›m için korkuyorum. Bombard›manlar bitinceye de¤in çocuklar› sana gönderiyorum.” Bir hafta sonra ‹skoçya’daki anneanneden bir telgraf geldi: “Uçaklar› bize gönder. Çocuklar› sana gönderiyorum.”• 37


Fotograf: Baflkent Üniversitesi Arflivi

1983 y›l›nda geldi¤i Ankara’da Willem J. Kolff, buluflu diyaliz makinesine ba¤l› bir kronik böbrek hastas›n›n bafl›nda, “evsahibi” Doç. Dr. Mehmet Haberal’la birlikte

Diyaliz Makinesinin “Baba”s›

Willem J. Kolff Konu¤umuz Olmufltu •Gülçin Orkut - Bütün Dünya• nce, yazar›m›z Pelin tir. T›p dünyas›yla az da olsa yaHazar’›n, bir ö¤retim k›ndan ilgilenenler, ‘Yapay organ’ kürsüsü niteli¤i ve iflle- denilince an›msamakta zorluk çekvindeki “Ne Nedir, Na- mezler Willem J. Kolff ad›n›...” s›ld›r?” bafll›kl› köflesinde geçen ay Birimiz d›fl›nda tümümüz için yay›mlanan yaz›s›ndan bir bölümü “bilgi da¤arc›¤›m›za eklenen” bu bilginin, o “birimiz” için “an›lar› birlikte okuyal›m: “Diyalizle ilgili çal›flmalar canland›ran” bir bilgi oldu¤unu, 1850’lere de¤in gitse de, 1940’lara dergimizin bask›s›n›n tamamland›de¤in aktif ve pratik anlamda kul- ¤› gün ö¤rendik. Telefondaki kifli, Baflkent Ünilan›labilir bir tedavi yöntemi olmam›flt›r. ‹lk hemodiyaliz uygulamas› versitesi Rektörü Prof. Dr. Meh1913 y›l›nda köpekler üzerinde ya- met Haberal’d›. p›lm›fl, insanda ilk deneme ise “Bütün Dünya’da Willem J. Willem J. Kolff ve onun gelifltirdi¤i Kolff’un ad›n› ve fotograf›n› gödiyaliz makinesiyle gerçekleflmifl- rünce, yaln›zca an›lar›mdaki olay-

Ö

39


Fotograf: Baflkent Üniversitesi Arflivi

Bütün Dünya • May›s 2007

Türkiye Organ Nakli ve Yan›k Tedavi Vakf› Baflkan› Doç. Dr. Mehmet Haberal, konferanstan sonra konu¤u Willem J. Kolff’a vakf›n plaketini veriyor. lar de¤il, yüre¤imdeki bir ‘eski dost özlemi’ de canland›” dedi.

P

rof. Dr. Haberal, kitaplar›ndan yararland›¤› ve gelifltirdi¤i diyaliz makinesini kulland›¤› Willem J. Kolff’u 1983 y›l›nda Türkiye’ye davet etti¤ini an›msatt›: “Baflkent Üniversitesi’ni henüz kurmad›¤›m›z o günlerde özellikle diyaliz ve organ nakli konusundaki çal›flmalar›m›z› ‘Türkiye Organ Nakli ve Yan›k Tedavi Vakf› Hastanesi’ çat›s› alt›nda yap›yorduk” dedi. “Kronik böbrek hastalar› için bir yaflam kap›s› niteli¤indeki diyaliz makinesini bulan, insanlar üzerinde deneyen ve sonra da tedavide kullan›lacak düzeyde gelifltiren Willem J. Kolff’u, çal›flma arkadafllar›m›za konferanslar verme40

si için Türkiye’ye davet ettik.” Ankara’da kald›¤› sürede üç konferans veren Willem J. Kolff, Türkiye’den ayr›l›rken yapt›¤› konuflmada, Türkiye Organ Nakli ve Yan›k Tedavi Vakf› Hastanesi’ndeki organ nakli ve diyaliz konusundaki çal›flmalarda büyük aflamalar kaydedildi¤ini gördü¤ünü aç›klam›fl ve bu çal›flmalar› ilgiyle izleyece¤ini söylemiflti. 3 Kas›m 1975 tarihinde yapt›¤› ilk böbrek nakli ameliyat›yla Türkiye’de böbrek nakli ameliyatlar›n› bafllatan ve gelifltiren Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n, daha sonraki aflamada karaci¤er nakli ameliyatlar›n› da bafllatt›¤› ve gelifltirdi¤i Türkiye Organ Nakli ve Yan›k Tedavi Vakf› Hastanesi’ndeki o y›llar›n çal›flmalar›, on y›l sonra kurulan Baflkent Üniversitesi çat›s› alt›nda sürdürülmektedir.•

uncak Abdürrahim T Anlat›yor

Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi taraf›ndan, Mustafa Kemal Atatürk’ün evinde büyütülen, yetifltirilen, ö¤renimi Mustafa Kemal Atatürk’ün istedi¤i do¤rultuda ve koflullarda özel olarak yapt›r›lan Abdürrahim Tuncak, Mustafa Kemal ve ailesinin Akaretler ve fiiflli’deki evlerinde, daha sonra Çankaya Köflkü’nde ve ‹zmir’de onla birlikte oldu¤u y›llardaki gözlemlerini ve an›lar›n›, yaln›zca Mete Akyol’a anlatm›flt›. Abdürrahim Tuncak’la tan›flmas› olay›n› “yaflamsal talihim” olarak niteleyen ve onun, Mustafa Kemal’le ilgili olarak anlatt›¤› an›lar›n›n bir bölümünü olsun yay›mlama izni alabilmesini “mesleksel ödülüm” diyerek övünçle tan›mlayan Mete Akyol, bu an›lar› flimdi “Bütün Dünya” okurlar›yla paylafl›yor. Abdürrahim Tuncak’›n an›lar›n›n sat›rlar›nda oldu¤u denli, sat›r aralar›nda da yak›n tarihimizin bugüne de¤in kaleme al›nmam›fl birçok gerçe¤iyle karfl›laflacaks›n›z. Lütfen sayfay› çeviriniz ’

41


Abdürrahim Tuncak Anlat›yor -5

Evde, ‹ne¤in Alt›nda ‹flgalci Subaylardan Gizlenen Çanakkale Hat›ras› ‹ki Tüfek, Antep’te K›l›ç Ali’ye Gitti

O

rdudaki rütbesi ne Abla’ma anlat›rken O’nu, ben de, olursa olsun, Mustafa yine her zamanki gibi, yine can Kemal, evinde her za- kula¤›yla dinledim. man “pafla”yd›. Çanak“fiöyle anlatm›flt› Mustafa Kekale Zaferi’nden sonra mal o an›s›n›: gitti¤i Diyarbak›r’da ka‘Zafere ulaflt›¤›m›z zanm›flt› “paflal›k” rütbegünlerdeydi. Bir gün çaBenim sini; ama annesinin gön- Gazetecilik d›r›mda otururken d›flar›lünde o, harp okulunda dan yüksek sesle konuflGünlerim ö¤renci oldu¤u y›llardan malar geldi kula¤›ma... beri hep “pafla”yd›. Bir tart›flmadan do¤an Çanakkale’den, Akaseslerdi bunlar... D›flar› retler’deki kiral›k evine ç›kt›m, bakt›m. Bizim birMustafa Kemal Pafla, yalkaç asker, ortalar›na aln›zca “Çanakkale muzafd›klar› iki ‹ngiliz askerle feri” bir kahraman flöhtart›fl›yorlard›. ‹ngiliz asretiyle de¤il, böbrek kerlerin elinde birer pisanc›lar› ve ayr›ca iki de Mete Akyol yade tüfe¤i vard›. Beni tüfekle dönmüfltü. O iki görünce, tart›flmay› durtüfe¤i, evde salonun dudurdular. Ne olup bitti¤ivar›na asm›flt›. Hep duvarda as›l› ni sordum. “‹ki ‹ngiliz esir ald›k, dururdu onlar... komutan›m” dedi bizim askerler“O tüfeklerle ilgili an›s›n› evde den biri. “Ellerindeki tüfeklerini de bir akflam anneme ve Makbule almak istiyoruz; ama bir türlü ver42

miyorlar. Biz de zor kullanmak istemiyoruz. ‹kisi de ‘Komander, Komander’ deyip, baflka bir fley demiyorlar. ‘Komutan’ demek istiyorlar galiba... ‹lle de sizin çad›r›n›za gelip sizi görmek istiyorlar.” ‘‹ngiliz askerlerin ellerindeki tüfeklere bakt›m, bizimkilere sordum: “Niçin tüfekli bunlar?” dedim. “Ne biçim esir bunlar, böyle?”

“T

üfekler bofl, komutan›m” dedi askerlerden biri. “Gözlerimin önünde fiflekleri boflaltt›lar, att›lar. Yoksa onlar› bu tüfekle çad›ra bu kadar yaklaflt›rmazd›k.” ‘Bizim askerlere, bir de ‹ngiliz askerleri dinlemek istedi¤imi söyledim. ‹çlerinden biri, çok az Frans›zca biliyordu. “Kado, kado” dedi ve ikisi de tüfeklerini bana uzatt›lar. Bir kez daha “Kado, kado” dediler. “Kado”, Frans›zca’da hediye demektir. ‘Çok az Frans›zca bilen ‹ngiliz asker, güçlükle de olsa, derdini anlatt›. “Biz ikimiz de tüfeklerimizi size hediye etmek istiyoruz” dediler. “Bunu, bizi esir alan askerlerinize anlatamad›k. Buyurun, tüfeklerimizi lütfen bir hat›ra olarak kabul edin.”’ “Evimizin salonunun duvar›nda, bir Çanakkale haritas› vard›. Hat›ra iki tüfek, haritan›n alt›na, çapraz biçimde as›lm›flt›. “Mustafa Kemal Pafla duvardaki tüfekleri eliyle iflaret etti: “‘‹flte bu iki tüfek, bana o iki ‹ngiliz esir askerin hediyesidir’ dedi. ‘Asl›nda bunlar, benim için Çanakkale’nin hat›ras›d›rlar.’ *** “fiiflli’de yeni kiralanan eve tafl›-

n›rken, hangi eflyay› al›p hangisini b›rakaca¤›m›z› annem, Mustafa Kemal Pafla’ya soruyordu. “S›ra, duvardaki tüfeklere geldi. ‘Bu tüfekleri o eve götürmeyelim, annem’ dedi Mustafa Kemal Pafla. ‘Bunlar burada kals›n.’ “Sonra da bunun nedenini aç›klad›: ‘Yeni evimizde birçok temaslar yapaca¤›m. Çok kifli girip ç›kacak o eve. Bunlar›n aras›nda ecnebiler de olabilir. Bu tüfeklerin orada as›l› durmas›, ecnebilere karfl› ay›p olur.’ “fiiflli’deki eve tafl›nd›k; ama Akaretler’deki evi b›rakmad›k. O eve geçici olarak fiakir Çavufl tafl›nd›. “fiakir Çavufl’un iki çocu¤u vard›. Babalar›n›n evde olmad›¤› zamanlar çocuklar, duvardaki ‘Çanakkale hat›ras›’ tüfekleri al›rlar, oynarlarm›fl. fiakir Çavufl bir gün yakalam›fl bunlar› ve tüfekleri ellerinden alm›fl. Sonra da, çocuklar›n bulamayaca¤› bir yere, en üst katta, çat›ya asm›fl. Üzerlerine de iki kat çuval örtmüfl. “Mustafa Kemal Pafla’n›n Samsun’a gidiflinden bir iki ay sonra fiiflli’deki evden ç›k›p, yeniden Akaretler’deki evimize tafl›nd›¤›m›zda, annem de, fiakir Çavufl da bu tüfekleri unutmufllard›. *** en güvercinleri çok severdim. Akaretler’deki s›ra evlerde çat›lar›n d›fl›nda, 2530 santim geniflli¤inde ç›k›nt›lar vard›r. Akaretler yokuflunun üst bölümünden bak›l›nca, yokuflun alt bölümündeki evlerin çat› kenarlar›nda bu ç›k›nt›lar, bugün bile görülebilir. Güvercinler bu ç›-

“B

43


Çanakkale Hat›ras› ‹ki Tüfek, Antep’te K›l›ç Ali’ye Gitti

Bütün Dünya • May›s 2007

k›ntlara konarlar, hatta yumurtalar›n› b›rak›rlard›. Güvercinleri çok sevdi¤im için s›k s›k çat›ya ç›kar, onlar› yak›ndan seyrederdim.

“fi

iflli’deki evden ayr›l›p yeniden Akaretler’e döndü¤ümüzde, güvercinlerime kavufltu¤um için çok sevinçliydim. Yine ç›kmaya bafllad›m çat›ya... Orada bu kez daha ilginç bir olayla karfl›laflt›m. Çat› önündeki ç›k›nt›larda iki tane güvercin yumurtas› vard›. Güvercinlerin, o yumurtalar›n üstüne oturmalar›n› birkaç gün uzun uzun seyrettim. Sonra yavrular ç›kt›lar yumurtalardan. O yavrular›n büyümelerini de gün gün izledim. Bir gün yine güvercin yavrular›n› seyretmek için çat›ya ç›kt›¤›mda, çat›da bir çuval›n as›l› oldu¤unu gördüm. Yaklaflt›m, çuvala bakt›m. Çuval, duvarda as›l› duran baflka bir fleyleri örtmek için örtü olarak kullan›lm›flt›. Kald›rd›m, bakt›m ve... Mustafa Kemal Pafla’n›n Çanakkale’den getirdi¤i hat›ra iki tüfe¤i gördüm. Tüfeklerin orada durmas› herhalde dikkatimi pek çekmemifl olmal› ki, üzerlerindeki çuval› yeniden örttüm ve bafl›m› d›flar› uzat›p güvercinlerimi seyretmeye devam ettim. *** “Hani fiakir Çavufl, Befliktafl muhtar›ndan duydu¤u bir haberi anneme getirmifl, ‘Ecnebi askerler evleri aramaya bafllad›lar... Mustafa Kemal Pafla’n›n evini de arayacaklar. Evin adresini sordular. Evde silah varsa, ya iyice saklay›n ya da baflka bir yere götürün...’ deyince, annem de bu haberi hiç önemsemeyip, ‘Evde silah yok 44

ki... Evi isterlerse aras›nlar... Bir fley bulamazlar ki...’ demiflti ya... ‹flte o konuflmay› yaparlarken annem de, fiakir Çavufl da, çat›daki o silahlar› unutmufllard›. “Ben hat›rlatm›flt›m onlara çat›daki Çanakkale hat›ras› tüfekleri... Ve ondan sonra onlar› oradan alm›fl, kap›dan giriflteki sa¤ odan›n tahtalar›ndan ikisini sökmüfl, fiakir Çavufl’un yard›m›yla ben o tahtalar›n alt›na girmifl ve silahlar› oraya saklam›flt›m. “Sonra da Salih Çavufl oday› samanla kaplam›fl, ine¤imiz Bahtiyar’› da getirip, o oday› sanki ine¤imizin ah›r› olarak kullan›yormufluz gibi bir duruma getirmiflti. *** “‹nek odada iki gün kal›p, kokusunu odaya iyice sindirdikten sonra fiakir Çavufl, hayvanca¤›z› art›k gün ›fl›¤›na ç›karmak ve biraz da aç›k havada otlatmak istedi. “‘Akflamlar› getirir, odas›na yerlefltiririm’ dedi. ‘Gündüzleri biraz Ihlamur’a ç›karay›m, dolaflt›ray›m hayvanca¤›z›...’ “fiakir Çavufl birkaç gün sonra soluk solu¤a eve geldi: “‘Muhtar bugün beni buldurdu, yeni bir haber verdi’ dedi. ‘Ecnebiler bugün geleceklermifl bizim evi aramaya. Ben flimdi Ihlamur’a gidip, ine¤i getirece¤im. Onlar geldiklerinde inek içeride olsun.’

“fi

akir Çavufl bunlar› söyledikten sonra gitti ve ine¤i al›p, getirdi odaya soktu. Akflama do¤ru kap›m›z çal›nd›. fiakir Çavufl açt›. Ben, onun arkas›nda duruyordum. “Kap›da muhtar, Befliktafl Karakolu’ndan bir polis, yanlar›nda bir

‹ngiliz, bir Frans›z ve bir ‹talyan subay vard›. “fiakir Çavufl kap›y› aç›p da, karfl›s›nda onlar› görünce sordu: “‘Ne istiyorsunuz?’ dedi.

“‹

ngiliz subay, Türkçe konuflabiliyordu. Sesi sertti. ‘Kim oturuyor bu evde?’ diye sordu. fiakir Çavufl, kendisinden duymaya al›fl›k olmad›¤›m›z sertlikte bir sesle yan›tlad› onun bu sorusunu: “‘Biliyorsunuz kimin oturdu¤unu’ dedi. ‘Mustafa Kemal Pafla’n›n annesi oturuyor bu evde.’ “‹ngiliz subay, yine sert bir sesle bu kez emir verdi: “‘Söyle gelsin’ dedi. “fiakir Çavufl da yine ayn› biçimde karfl›l›k verdi. ‘Gelemez’ dedi. ‘Çünkü hastad›r. Yukar›da, yata¤›nda yatmaktad›r.’ “‹ngiliz subay, fiakir Çavufl’a bu kez, kendisinin kim oldu¤unu sordu. “‘Ben bu evde oturanlar›n hizmetindeyimdir’ diye karfl›l›k verdi fiakir Çavufl. “‹ngiliz subay›n sesi biraz yumuflad›. ‘O halde rahats›z etmeyelim, sadece alt kata bir bakal›m’ dedi ve karfl›s›ndakinden bir yan›t beklemeden kap›dan içeri girdi. Yan›ndakiler onu izlediler. “‹ngiliz subay›n elinde bir el feneri vard›. Feneri yakt›, merdivenin alt›na tuttu, bakt›. Sonra fiakir Çavufl’a döndü. ‘Bu koku ne böyle?’ diye sordu. “fiakir Çavufl, ine¤in oldu¤u odan›n kap›s›n› gösterdi ve ‘‹çeride inek var’ dedi. ‘Onun kokusu...’ “‹ngiliz subay ‘ah›r’›n kap›s›n› açt›, içeri girmeden, kap›dan bakt›. ‘Bu inek ne?’ dedi. ‘Ev içinde bir inek...’

“fiakir Çavufl hiç bozmadan karfl›l›k verdi: “‘Do¤uracak’ dedi. ‘Do¤umu yak›n da, ondan içeri ald›k... Zaten evin bu alt kat›n› kullanm›yorduk.’ “Frans›z ve ‹talyan subaylar da bakt›lar ‘ah›r’dan içeri. Sonra da hep birlikte, geldikleri gibi gittiler. “Evi aramalar› bu kadarla bitti. *** “Bu olaydan birkaç ay sonra, bir gün, fiakir Çavufl eve geldi ve annemle görüfltü: “‘Han›manne’ dedi ‘Bu gece eve bir kifli gelecek... Tüfekleri ona verece¤im.’ “Annem, ‘Sen bilirsin’ dedi. “Gece ‘beklenen kifli’ geldi¤inde, fiakir Çavufl beni ‘ah›r’a indirdi. ‘Haydi bakal›m, Abdürrahim’ dedi. ‘Sana yine ifl düfltü.’ “Kendisi döflemenin tahtalar›n› kald›rd›. Ben de döflemeden aç›lan boflluktan girip, tüfekleri saklad›¤›m yerden ç›kard›m. fiakir Çavufl iki tüfe¤i de, gece gelen o kifliye verdi. Tüfekleri alan kifli evden ç›k›p gecenin karanl›¤›nda kayboldu, gitti. “Annem, fiakir Çavufl’a sordu: “‘Bizim evde iki tüfek oldu¤unu nereden biliyormufl o gelen kifli?’ dedi.

“fi

akir Çavufl sadece sorulanlara yan›t verdi¤i için, daha önce sorulmayan bu soruyu ancak o zaman yan›tlad›: “‘K›l›ç Ali Bey’den geliyordu o adam’ dedi. ‘Tüfekleri o istemifl.’ “Annem bu kez, evdeki tüfeklerden K›l›ç Ali Bey’in nas›l haberi olabilece¤ini merak etti, onu sordu: “‘Hem kendisini tan›yan, hem 45


Bütün Dünya • May›s 2007

de evde iki tüfek oldu¤unu bilen bir kifli söylemifltir, herhalde’ dedi. ‘Yoksa nereden bilecek bizim evdeki silahlar› K›l›ç Ali Bey?.. O taa, Antep’te flimdi...’ “Annem, fiakir Çavufl’un sözlerinden onun ne demek istedi¤ini anlam›flt›. Daha fazla soru sormad› ona. “Aylar sonra Ankara’da, Mustafa Kemal Pafla’yla buluflup, yine birlikte olabildi¤imizde, annem evde olup bitenleri anlat›yordu. “Konu benim yaramazl›klar›ma geldi¤inde annem, fiiflli’deki evin o dik trabzanlar›ndan gizli gizli kayd›¤›m›, kendisinin de bunu duyunca bana çok k›zd›¤›-

n› gülerek, tatl› tatl› anlat›rken birden tüfekler geldi akl›na: “‘Pafla, senin bu Abdürrahim fiakir’le iflbirli¤i yapt›, senin Çanakkale hat›ras› tüfeklerini verdi’ dedi. “Mustafa Kemal Pafla, bana gülümseyerek bakt›: “‘Aferin, iyi yapm›fls›n’ dedi. Sonra anneme döndü: “‘Haberim var, anne’ dedi. ‘Ben istettim o tüfekleri... Antep cephesinde, K›l›ç Ali’ye laz›md›...’”• Gelecek Yaz›: Cevat Abbas Bey, elindeki telgraf› anneme gösterdi: “Mustafa Kemal sizi de, Abdürrahim’i de Halep’e getirmemi emrediyor.”

Bir gün sonra evlenecek olan delikanl› babas›na “Babac›¤›m, biliyorsun ki yar›n evleniyorum” dedi. “Bana bir ö¤üdün var m›?” Delikanl›n›n babas› “Var” dedi. “Hem de bir de¤il, iki ö¤üdüm var. Birincisi, efline ilk gün, haftada bir akflam arkadafllar›nla buluflaca¤›n› söyle.” Babas›n›n birinci ö¤üdünü flaflk›nl›kla dinleyen delikanl›, ikinci ö¤üdü daha çok merak etmeye bafllad› ve onu sordu. Babas› ikinci ö¤üdünü tane tane aç›klad›: “Ç›kt›¤›n akflamlar buluflaca¤›n arkadafllar›n sak›n erkek arkadafllar›n olmas›nlar...”• Birkaç avc› toplanm›fl, an›lar›ndan söz ediyordu. ‹çlerinden biri anlatmaya bafllad›: “Geçenlerde k›rdayd›m” dedi. “Kalabal›k bir yaban sürüsü geçiyordu. Hemen çifteye davrand›m. At›yorum düflüyor, at›yorum düflüyor, at›yorum...” Dinleyenlerden biri avc›n›n sözünü kesti: “‹yi ama sen hiç durmadan at›yorsun” dedi. “Hiç çifteyi doldurmuyor musun?” Avc› birden köpürdü: “Çifteyi doldurmaya zaman m› var?” dedi. “Kufllar geçip gitmeden ne kadar vurursam kârd›r.”• Bir baba-o¤ul fotograf çektiriyorlard›. Fotografç› genç adama elini babas›n›n omuzuna koymas›n› önerince baba, “Fotograf›n gerçe¤e yak›n olmas›n› istiyorsan›z” dedi. “Elini cebime soksun daha iyi...”• 46

Dünyam›z her ça¤da kifliliklilerin omuzlar›nda yükselmifltir. Ekonominin alacakaranl›¤›nda kanat ç›rpanlar›n boyun e¤meleri bir baflka fleydir. Mal mülk sahibi olan›n daha ço¤una sahip olmas› için belini bükmesi ise utan›lacak bir fleydir. “Da¤lar bizimdir” diyor Köro¤lu. Tüfek icat edilip mertlik bozulsa da...

Kiflilikli ‹nsan

P

“‹nsan” denen yüce varl›k bu aralar konuflunca cüceler devlefliyor. Ve san›rs›n›z noktaya düfler miydi? Düflünülmeki, cümle çirkinlikler kay- si bile bir çöküfl ve bir alçal›flt›r. Son otuz y›ld›r her saat bafl› bolmufltur. Bilim susuyor, sanat da... Ve Tanr› paran›n (!) yeni bir maskeyle dolaflanlar yabüyülü askerleri her yöne sald›r›- flam› çekilmez k›ld›lar. Oysa karyorlar. ‹ne¤in ard›ndan koflanlar tallar örne¤i özgür ve ba¤›ms›z olarak zirvelerde yaflagibi e¤risine, do¤rusuna mak varken yerlerde sübakmadan paran›n peflinden kofluyorlar. Yaflamdan rünmek neyin nesi?.. BeKiflilikli olmak, iyiyi, Gözlemler denin tensel zevkleri için ruh d›flland›. Ruh öldü. güzeli, do¤ruyu sevmekfiimdi doru¤a yükselen tir bir anlamda. Her gün bedendir. Ve kifliliksizbir baflka insan olanlar, lik, her kap›y› açan her türlü kal›ba girenler, anahtar... Günahlar, sekâh faflist, kâh sosyalist, vaplar› al›p götürüyor. kâh Kemalist, kâh komüÇ›kar u¤runa yap›lmad›k nist oluyorlar. Dün nererezalet kalmad›. deydiler, bugün nerelerPapa geçen haftaladeler? Dün yuhalad›klar›Ali Naili r›n birinde “Cehennem n› bugün alk›fll›yorlar ya Erdem var. Yok sanmay›n›z. da tam tersi... Bunu kimin için yaAteflleri da¤ da¤ yüksep›yorlar. Varmak istedikleri yer liyor. Akl›n›z› bafl›n›za al›n. Nefneresi?.. Yüksek bir mevkiye sinizin emrine girmeyin” diyerek eriflmek mi, yoksa birilerine ya- uyar›p durdu. ranmak için mi? Ne hazin bir çöBofluna çaba... Y›llard›r materküfl... Samimiyetsizlik bafltac› edi- yalizmin cazibesiyle yat›p kalkan lir oldu. Kifliliksizlik bir virüs gibi Bat› için bu uyar›n›n hiçbir anlam› toplumu sar›yor. yoktur. At› alan Üsküdar’› çoktan Beden için ruhu öldürmek inti- geçmifltir. Ruh suskun, beden fleytanlar› oynuyor. Ve Bat›’n›n har de¤ilse ne?.. 47


Bütün Dünya • May›s 2007

materyalist anlay›fl› tüm kutsallar› ezip yok ediyor.

U

lus olarak bizler de bir süreden buyana ç›kar u¤runa kifliliksizli¤in ço¤almas›ndan pay›m›za düfleni ald›k. Hazlar ve zevkler son aylar içinde okullar›n önünde karargâh›n› kuruverdi. Oniki yafl›nda yavrular uyuflturucu tehlikesinin hedefidirler, art›k... fiimdi giderek artan bir temponun içinde kifliliksizlik ço¤al›yor. Atina’n›n befl yüz önemli kiflisi Sokrates’i ölüme tutsak etmiflti. Kimlerdi, adlar› neydi, bilen yok. An›msanm›yorlar bile... Yaln›zca önemli kiflilerdi o kadar. An›msanan Sokrates’tir. Sokrates yaln›zca önemli biri de¤ildi, o de¤erli bir düflünürdü. Ça¤›n›n önemli kiflisi olmakla yetinen ve de¤erli olmayanlar gün gelir unutulurlar. T›pk› karaktersizler gibi... Kiflilik sahibi olanlar, Galile gibiler, “Ben dönmüyor desem de bir fley ifade etmez. Çünkü dünya dönmesine devam edecektir” diyenlerdir. Yaflam› anlaml› k›lanlar da uygarl›¤› var edenler de kiflilikli olanlard›r. Yar›m ak›ll›larla, vasat zekâlar›n rüzgar›yla yelkenlerini fliflirenler bir noktaya de¤in varl›klar›n› sürdürürler. Ve sonra böceksi yaflamlar› sona erer.

“‹lim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir / Sen kendini bilmezsin ya nice okumakt›r” diyor Yunus Emre. Kendini bilmek öncelikle adam gibi adam olmakt›r. Herfleyin h›zla de¤iflti¤i ça¤›m›zda karaktersizler herfleyin üzerine çullan›yorlar. Fazileti sonsuz bir ortamda yaflayabilmek sevgiyi egemen k›lmak denli, sevgiyle sanat› ve sevgiyle insaniyeti uyumlu k›lmak denli, do¤ay› ve insan› bilerek sevmek ve “Bir s›r gibiyiz az çok ilah oldu¤umuzdan” anlay›fl›na varmakla olanakl›d›r. “Padiflah›m çok yafla” yerine “Ma¤rur olma padiflah›m senden büyük Allah var” diyebilmek karakter sahibi olman›n alfabesidir. Bir süreden buyana bu alfabe rafa kald›r›lm›flt›r. “Yatma tilki gölgesinde ko yesin aslan seni” terbiyesiyle yunmufl y›kanm›fl olanlar “F›nd›k kadar can, yüksük kadar kan için” kifliliksizlik yapmayanlard›r. Dünyam›z her ça¤da kifliliklilerin omuzlar›nda yükselmifltir. Ekonominin alacakaranl›¤›nda kanat ç›rpanlar›n boyun e¤meleri bir baflka fleydir. Mal mülk sahibi olan›n daha ço¤una sahip olmas› için belini bükmesi ise utan›lacak bir fleydir. “Da¤lar bizimdir” diyor Köro¤lu. Tüfek icat edilip mertlik bozulsa da...•

Bir gün sonra 18’inci do¤um gününü kutlayacak olan genç k›z, anneannesine “E¤er siz yar›n 18’inci yafl›n›za basm›fl olsayd›n›z, ne gibi arrma¤anlar isterdiniz?” diye sordu. Yafll› kad›n derin bir iç geçirdikten sonra yan›t verdi: “Hiçbir fley istemezdim, yavrum” dedi. “Baflka hiçbir fley istemezdim...”• 48

Dünya kamuoyunun tan›d›¤› kimi adlar›n hiç olmad›k bir anda Türkiye karfl›t› ç›k›fllar yapmas› ya da organizasyonlar›n içinde yer almas› Türk kamuoyunda flaflk›nl›k yaratmaktad›r. Bu geliflmeler genellikle duygusal tepkilere yol açmakta, “Ne yapal›m Bat›l›lar hep böyledir, Türkler’i sevmezler” gibi yorumlarla yetinilmektedir. Bizi neden sevmedikleri sorusuna yan›tlar ararken, öncelikle bilimsel verilerden hareket etmeyi ye¤lerim ve Türk imgesine yönelik önyarg›lar›n, sosyolojik, psikolojik ve tarihsel nedenlerini irdelerken her defas›nda ilginç sonuçlara ulafl›r›m.

Sarkozy, Schwarzenegger, Stallone ve Türk ‹mgesi

K

endi alanlar›nda ünlen- ülkemizde de sevilen ya da tepki mifl ve dünya kamuoyu- gören birkaç addan hareket edenun tan›d›¤› kimi adlar›n rek, bu kiflilerin Türk imgesine yöhiç olmad›k bir anda Tür- nelik önyarg›l› yaklafl›mlar›n›n nekiye karfl›t› ç›k›fllar yapmas› ya da denlerini aç›klamaya çal›flaca¤›m. Fransa’daki cumhurbaflkanl›¤› organizasyonlar›n içinde yer almaseçimlerinin favorilerins› Türk kamuoyunda flaflden gösterilen iktidardak›nl›k yaratmaktad›r. Bu ki Halk Hareketi Birli¤i geliflmeler genellikle Evrensel duygusal tepkilere yol Bak›fl Aç›s› Lideri Nicolas Sarkozy’in hemen her konuflmas›naçmakta, “Ne yapal›m da Türkiye karfl›t› ifadeBat›l›lar hep böyledir, lere yer vermesini, ülkeTürkler’i sevmezler” gibi mizi Avrupa Birli¤i’nde yorumlarla yetinilmektegörmek istemeyen Avrudir. Bizi neden sevmedikpal› bir siyasinin görüflleri sorusuna yan›tlar leri olarak de¤erlendirirararken, öncelikle bilimsek, çok s›¤ bir yorum sel verilerden hareket etyapm›fl oluruz. meyi ye¤lerim. Türk imGürbüz Türkiye söz konusu gesine yönelik önyarg›laEvren oldu¤unda herkesi flar›n, sosyolojik, psikolojik fl›rtacak oranda ac›mave tarihsel nedenlerini irdelerken her defas›nda ilginç so- s›zca konuflan ve davranan Sarnuçlara ulafl›r›m. Ayr›ca, Türk insa- kozy’nin bu tutumunun temelinn›n›n gururunu k›ran ç›k›fllar ya- de, kökeni ve ailesinden ald›¤› panlar›n yaflam öykülerini ö¤ren- e¤itimin yan›s›ra Fransa’daki önyarg›l› ö¤retiler de vard›r. meye çabalar›m. Macar as›ll› olan Sarkozy’nin Bu yaz›da, dünyaca tan›nm›fl, 49


Sarkozy, Schwarzenegger, Stallone ve Türk ‹mgesi

Bütün Dünya • May›s 2007

ailesi y›llar önce Fransa’ya yerleflmifltir. Okuldaki baflar›s›yla herkesin dikkatini çeken Sarkozy, özellikle Macar kökenine ve Macar tarihine hep ilgi duymufltur.

S

arkozy’e daha çocukluk y›llar›nda Osmanl› egemenli¤indeki Macaristan’da yaflananlar, barbar Türk imaj› ön plana ç›kar›larak tek tarafl› ö¤retilmifltir. Türkler’in Macar kad›nlar›na tecavüz etti¤i, boyun e¤meyenlere örnek olsun diye “Çocuk kad›n, genç yafll›” demeden herkesi ac›mas›zca katletti¤i, Macarlar’› vergi ad› alt›nda haraca ba¤lad›¤›, H›ristiyanlar’a büyük zulüm uygulad›¤› ö¤retileriyle büyüyen Sarkozy, Fransa’n›n önde gelen okullar›nda gördü¤ü e¤itime karfl›n, tek yanl› tarih ö¤retisinin etkisinden hiçbir zaman kurtulamam›flt›r. Sarkozy ve onun gibi düflünenlere göre, Türkler’in Viyana önlerine gelmesi bugünkü Avrupa Birli¤i’nin temellerinin at›lmas›na da neden olmufltur. Bu anlay›fla göre, iyi ki barbar Türkler vard›r ve onlar sayesinde, Katolik Polonyal›lar, Protestan Alman beylikleri, Ortodoks S›rplar ve ötekiler biraraya gelmifl, H›ristiyan Avrupal› olduklar›n›n bilinciyle Türkler’e karfl› savaflm›fl ve Avrupa’n›n tümüyle bu barbarlar›n ele geçmesi önlenmifltir. “Macaristanl› Georg” ad›n› hiç duydunuz mu? Sarkozy, etkilendi¤i insanlar aras›nda, tarihçi olarak tan›mlad›¤› Georg’u da saymaktad›r. Aslen Alman olan Georg, Avrupa’da Türk kimli¤ine yönelik önyarg›lar›n yay›lmas›n› 50

sa¤layan adlardan biridir. Georg’a göre Türkler yaln›zca “payen” yani inançs›z, Tanr›tan›maz kifliler de¤il, ayn› zamanda H›ristiyanlar’› zorla dinsizlefltiren kiflilerdir. Türkler’i sinsi ve kötü olarak tan›mlayan Georg, “Bu insanlar yeteneklerinin ay›rd›ndad›r ve onlar› kullanabilecek denli de ak›ll›d›r” demektedir. Yunan ba¤›ms›zl›k hareketinin Avrupa’daki en ateflli savunucular› Victor Hugo ve Chateaubriand gibi adlar da Nicolas Sarkozy’i derinden etkilemifltir. Avrupa kültürünün kayna¤› olarak gösterilen Yunan’a büyük hayranl›k besleyen Sarkozy, ö¤rencilik y›llar›ndaki tarih ödevlerinin ço¤unda bu temay› ifllerken, Victor Hugo’nun, “Oradan Türkler geçti, herfley harabe ve matem” m›sras›n› sayfa bafllar›na yerlefltirmeye özen göstermifltir. Sarkozy’nin, Türkler hakk›ndaki olumsuz düflüncelerini besleyen kaynaklardan biri de, kimi Frans›z Türkologlar’›n, Çin kaynaklar›n› incelerken yapt›klar› yorumlard›r.

T

ürkler’i anlay›fl bak›m›ndan insanlar aras›nda sonuncu s›raya koyan, düflünemeyen, anlamak için de u¤raflmayan kifliler olarak de¤erlendiren bu Türkologlar’a göre, ‹slam dinini seçmekle Türkler büyük bir yanl›fl yapm›fl, yar› Çinli olarak gördükleri Türkler zalim ‹ranl›lar’a dönüflmüfltür. ‹flte bu ö¤retiler nedeniyledir ki Sarkozy, Türkler’e s›k s›k Asya’n›n kap›s›n› göstermekte, “Yeriniz oras›d›r” demektedir.

S

arkozy s›radan bir Macar olmad›¤›n›, soylu bir Macar ailesinden geldi¤ini her f›rsatta dillendirir. Ailenin, Budapeflte’ye 100 km. uzakl›ktaki Alattyan’da bir flatosu vard›r. fiatonun çevresindeki büyük arazilerin ve üzerinde yaflayan 200 köylünün de sahibi olan Sarkozy Ailesi, 1944’te, K›z›l Ordu’nun Macaristan’a girmesinin ard›ndan ülkeyi terk ederek Fransa’ya yerleflmifltir. Sarkozy’e, soylu ailesinin geçmiflte, Türkler’e karfl› yükselen direniflin öncüsü oldu¤u, büyük dedelerinin de önemli direniflçiler aras›nda yer ald›¤› anlat›lm›flt›r. Dedelerinin bu özelli¤iyle ö¤ünen Sarkozy, onlar›n savafl›n›, Frans›z devlet adam› kimli¤iyle sürdürdü¤ünü düfllemekte, yaln›zca Macar as›ll› bir Frans›z olarak de¤il, H›ristiyan Avrupal› kimli¤iyle Türkler’in karfl›s›nda, Mohaç’taki ya da Zigatvar’daki atalar› gibi durdu¤una inanmaktad›r. Macar Kral› Layofl’un, Mohaç Savafl›’nda (1526) Türkler taraf›ndan öldürülmesi de Sarkozy’i etkileyen olaylardan biridir. Dönemin Avusturya Büyük Dükü Ferdinand ile Macar kral› karfl›l›kl› olarak birbirlerine k›z kardefllerini vermifllerdir. Macar dü¤ünü olarak adland›r›lan bu evliliklerin amac›, iki hükümdardan hangisi önce ölürse, tac›n›n, yani ülkesinin yönetiminin ötekine geçmesidir. Kral Layofl’un ölümü, tarihin ak›fl›n› de¤ifltirmesi nedeniyle Sarkozy için anlaml›d›r. Daha önceki cumhurbaflkanl›¤› seçimlerinde Jacques Chirac’›n karfl›s›na sa¤›n öteki aday›

olarak ç›kan, eski baflbakanlardan Edouard Balladur, Sarkozy’nin Türkiye karfl›tl›¤›n›n pekiflmesinde önemli bir yere sahiptir. Dikkat etti¤iniz üzere soyad› Türkçe olan Balladur’u daha sonraki yaz›lar›mdan birinde ele alaca¤›m. Yeri gelmiflken, Sarkozy’nin flu andaki sa¤ kolu ve bafldan›flman›n›n Ermeni as›ll› Patrick Deveciyan oldu¤unu an›msatay›m. Ermeni terör örgütü Asala’n›n avukat› ve yeminli bir Türk düflman› olan Deveciyan’›n, Sarkozy ile neden bu denli iyi anlaflt›¤› ve yak›n iliflki içinde oldu¤u konusundaki yorumu da size b›rak›yorum. California valisi olan Arnold Schwarzenegger’in Türk düflmanl›¤› ise, yaln›zca yönetti¤i eyaletteki güçlü Ermeni lobisinden kaynaklanmaz. Sözde Ermeni soyk›r›m›n› dile getirirken kulland›¤› ifadeler dikkatle incelendi¤inde, Arnold’un, içindeki kin ve nefret kar›fl›m› duygular› yans›tt›¤› anlafl›lacakt›r. “Ben Arnold Schwarzenegger, California valisi olarak 24 Nisan 2005 tarihini Ermeni soyk›r›m›n› anma günü ilan ediyorum.”

B

u sözlerle bafllayan bir bildiri yay›mlayan Arnold, “Doksan y›l önce bugün, Osmanl› Türk Hükümeti Ermeni kültürüne zulüm, sürgün, hapis içeren ve Ermeni soyundan gelen kad›n, erkek, çocuk ayr›m› yapmaks›z›n herkesi katleden bir terör savafl› bafllatt›. Bu canavarca giriflim, 1,5 milyondan fazla Ermeni’nin katledilmesine ve 500 bin kiflinin 51


Bütün Dünya • May›s 2007

de anayurdundan zorla sürülmesine yol açt›. 1923’te Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun y›k›lmas›yla birlikte Ermeniler’e karfl› uygulanan ‘etnik temizlik’ devam ediyor” diyordu.

T

arihçi, araflt›rmac› ya da konunun uzman› de¤il, yaln›zca “Terminatör” (!) olan Schwarzenegger’in, gerçekleri bu denli çarp›tmas›n›n nedeni araflt›r›ld›¤›nda, önyarg›lar›n etkisi görülecektir. Aslen Avusturyal› olan Arnold, büyük boy kategorisinde dünya vücut flampiyonlu¤unu kazand›ktan sonra, bir Avusturya gazetesinde yay›mlanan söyleflide, flampiyonlu¤unu Türkler’e borçlu oldu¤unu söylemektedir. Arnold’un, 1975 y›l›na de¤in Avusturya’da ald›¤› e¤itim, Türkler’e karfl› besledi¤i olumsuz duygular›n temelini oluflturmaktad›r. Arnold, okudu¤u kitaplarla, çizgi romanlarla, halk aras›nda anlat›lan öykülerle, ailesinden ald›¤› e¤itimle oluflan barbar Türk imaj›n›n yan›s›ra, Avrupa’n›n orta yerine de¤in ilerleyen güçlü ve yenilmesi olanaks›z Türk imaj›n› kafas›na yerlefltirdi¤ini, “Türk gibi kuvvetli” sözünü belle¤ine kaz›d›¤›n› dile getirmekte, çocuk akl›yla, o çok korktu¤u Türk’ten ayn› zaman da gücü nedeniyle etkilendi¤ini itiraf etmektedir. Arnold kendine flu sözü verecektir: “Büyüdü¤ümde Türk gibi kuvvetli olaca¤›m, hatta ondan daha güçlü olaca¤›m.” Vücut gelifltirme sporuna bafllamas›n›n ard›nda iflte bu düflünce vard›r. Büyüyecek ve Avus52

turyal›lar’›n korkulu düflü Türk’ü kendince geçecektir. Arnold dünya flampiyonu oldu¤unda hedefine ulaflm›flt›r. Aynan›n karfl›s›nda duracak ve vücuduna övgüler s›ralayarak, “Hiçbir Türk’ün böyle bir vücudu olamaz” diye hayk›racakt›r. Avusturya’da Türkler için söylenenlerden örnekler veren Arnold, “Bana, Türkler, bask›n›n, zulmün, Tanr›tan›mazl›¤›n, putperestli¤in sembolü olarak tan›t›ld›” demektedir. Burada yeri gelmiflken, yüzy›llar önce Arnold ile ayn› duygular› paylaflan Avusturyal› bir diplomat›n an›lar›ndan örnek verelim. Busbecq, önyarg›larla geldi¤i Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun baflkenti ‹stanbul’da gördükleri ve yaflad›klar›ndan çok etkilenecek, dostlar›na yak›nlar›na Türkler’i yanl›fl tan›d›klar›n› anlad›¤›n› yazacakt›r. Türkler’i çok seven Busbecq, ikinci kez, 1556 y›l›nda geldi¤i ‹stanbul’dan Viyana’daki bir dostuna gönderdi¤i mektupta flunlar› söylemektedir: “Benim ikinci kez Türkiye’ye gidece¤imi duydu¤unuzu ve halk›n›n barbarl›¤› ve vahflili¤iyle tan›nm›fl olan yerleri tekrar ziyaret etmek istememden dolay› hayrete düfltü¤ünüzü yaz›yorsunuz.”

1

983 y›l›nda Amerikan vatandafll›¤›na kabul edilen Arnold, siyasete soyundu¤unda yak›n çevresinde Ermeniler ve Rumlar yer alacakt›r. Ermenistan d›fl›ndaki en büyük Ermeni toplulu¤un yaflad›¤› California’da, Arnold gibi tan›nm›fl bir ad vali oldu¤unda iflleri-

Sarkozy, Schwarzenegger, Stallone ve Türk ‹mgesi

nin kolaylaflaca¤›n› bilen Türkiye karfl›t› gruplar, California Eyaleti’nde sözde Ermeni soyk›r›m›n›n tan›nmas›n› sa¤lam›fllard›r. Yaflanm›fl bir olay olarak dünya kamuoyuna yutturulan; ama tümüyle düfl ürünü olan “Musa Da¤›’n›n Hikayesi” adl› kitab› 1934 y›l›nda kaleme alan Avusturyal› yazar Franz Werfel, kitab›n dünyan›n her köflesine ulaflmas› için özel çaba harcam›flt›r. Uzun y›llar önce Holywood stüdyolar›nda K›z›lderili-Kovboy filmlerini and›ran bir de sinema filmi yap›lan bu kitap, bu kez daha büyük bir bütçeyle dünyaca tan›nan bir sinema oyuncusu Slyvester Stallone’nun yönetece¤i filme konu olacak. Stallone, “Türkler’in hep inkar etti¤i soyk›r›m› kabul ettirme zaman› geldi” sözleriyle bu filmi yönetmek istemesinin nedenini aç›klamaya çal›fl›yordu. Söz konusu film projesi için “Bu siyasi bir s›cak patates... Türkler, konuyu 85 y›ld›r öldürüyor” de¤erlendirmesini yapan Stallone’un “Rambo” olma özelli¤i d›fl›nda tarihçi, araflt›rmac› ya da uzman kimli¤i yoktur. Köktendinci denilecek denli fanatik bir Katolik ‹talyan ailenin çocu¤u olarak

New York’ta dünyaya gelen Stallon, Vatikan’›n Türk karfl›t› ö¤retilerinin etkisi alt›nda kalm›fl annesinin anlatt›klar›yla büyümüfltür. ‹talya’da çok yayg›n olan “Anneci¤im Türkler geliyor” sözü, istenilenleri yapmayan her yaramaz ‹talyan çocuk gibi Stallone’a da söylenmifltir. “Rambo”, “Seni Türkler’e veririm” sözünü çocuklu¤u boyunca duyacakt›r. Stallone ve tan›nm›fl birçok ad›n Türkiye karfl›t› tutumlar›n›n nedenlerini de bir baflka yaz›mda konu edece¤im.• Kaynaklar: “Türk Mektuplar›”, Busbecq, Çeviren: H. C. Yalç›n, ‹stanbul. “Alman Kültüründe Türk ‹mgesi”, Prof. Dr. Onur Bilge Kula, Gündo¤an Yay›nlar›. “Türk Kimli¤i”, Prof. Dr. Bozkurt Güvenç, Remzi Kitabevi. “Histoire des Turcs” Jean Paul Roux, Fayard Yay›nevi. “Vivre dans l’Empire ottoman”, François Georgeon, Paul Dumont, Harmattan Yay›nevi. “Histoire de l’Empire ottoman”, Robert Mantran, Fayard Yay›nevi. GurbuzEvren@butundunya.com.tr

Bir doktor, yeni atand›¤› hastanedeki raporlar› okuyor, çal›flmaya bafllayaca¤› bu hastaneyle ilgili tüm bilgileri ö¤renmeye çal›fl›yordu. “AB” harfleriyle simgelenen bir hastal›k d›fl›ndaki tüm hastal›klar›n k›saltmalar›n› çözmüfl; fakat “AB” nin hangi hastal›¤› belirtti¤ini anlayamam›flt›. Meslektafllar›ndan birinin yan›na gitti, AB’nin ne anlama geldi¤ini ona sordu. “Tan› konulamayan hastal›klar için kullan›yoruz, o simgeyi” dedi meslektafl›. “O iki harf, ‘Allah Bilir’ anlam›na geliyor...”• 53


fl›na dayanan divan fliirini birçok yönden yenilefltirdi.

O Ey Nedim, Ey Ç›lg›n Bülbül, Niçin Susup Kald›n? “Gel ey bigâne-meflrep bivefa ‹stanbul o¤lan›” (Ey umursamaz yarad›l›fll›, vefas›z ‹stanbul çocu¤u, gel!) Sadrazam ‹brahim Pafla, Nedim’e böyle seslenmifl.

G

örkemli günleri art›k Devri e¤lencelerine tan›kl›k geride kalm›fl Osmanl› eder. Haliç k›y›lar›n›, Bo¤aziçi’ni ‹mparatorlu¤u, 18’inci süsleyen yeni yap›lar o fliirlerde yüzy›lda Nevflehirli Da- bugüne tafl›n›r. mat ‹brahim Pafla’n›n sadrazaml›¤› Nedim, ‹stanbul’da do¤up yas›ras›nda k›sa bir parlak dönem flam›fl, medrese ö¤renimi göryaflad›. 20’nci yüzy›l müfl, Sadrazam fiehit bafllar›nda Nedim’in fliAli Pafla, onun ölüirlerinin etkisiyle bu 12 münden sonra da NevBüyük y›ll›k dönem “Lale DevDamat ‹brahim Yap›tlar›m›z flehirli ri” diye adland›r›ld›. Pafla taraf›ndan korunBu savurganl›k, mufltu. Mahkeme nagösterifl, delicesine e¤ipli¤i, müderrislik yaplence y›llar› geçici de t›, ‹brahim Pafla’n›n kiolsa ayn› zamanda batapl›¤›nda görevlendir›fl, bay›nd›rl›k, kültürrildi. Arapça’dan çevide, sanatta ilerleme döriler yapt›. fiiirlerinde Lale Devri yaflam›ndan nemidir. ‹lk bas›mevi o s›rada aç›lm›flt›r. Döne- Konur Ertop renkli görüntüler canland›rd›. O döneme me damgas›n› vuranlar, son veren Patrona Haflair Nedim, so¤an›n›n bin alt›na de¤in ç›kt›¤›n› ö¤rendi- lil Ayaklanmas›’nda öldü. Nedim belirli kurallar› olan, ge¤imiz lale, kanl› bir ayaklanmayla öyküyü noktalayan hamamc› ç›ra- nellikle e¤itim görmüfl kimselerin tad›na varabildi¤i, ‹slam dinini öz¤› Patrona Halil’dir. Nedim’in fliirleri yaz k›fl, gece gürce yorumlayan tasavvuf anlay›gündüz aral›ks›z sürmüfl Lale fl›yla beslenmifl, mecazi aflk anlay›-

54

nun fliiri öte dünyay› de¤il bu dünyay›, tanr›sal sevgiyi de¤il yeryüzündeki gerçek sevgiyi, soyut güzellikleri de¤il kendi çevresini saran somut güzellikleri, saraylarda köflklerde tan›k oldu¤u e¤lenceli yaflam›, konu ediniyordu. ‹çkiden, e¤lenceden hofllan›yor, güzellerle düflüp kalk›yor, fliirlerinde bunlar› anlatmaktan kaç›nm›yor, içip e¤lendi¤i halde de bunu gizleyen kaba sofulara çat›yordu. Meslektafllar›n›n Arapça, Farsça sözcüklerle, yabanc› tamlamalarla yüklü diline karfl›l›k enikonu yal›n, aç›k ‹stanbul Türkçesi’ni kullan›yordu. fiiirini de¤erlendiren eski araflt›rmac›lar onu “Nedim-i taze zeban” “Taze dilli Nedim” diye nitelemifller, aç›lmam›fl yolda yürüdü¤ünü bildirmifllerdir. Kendisi de ayr›cal›kl› konumunu, “Malumdur benim sühanim (sözüm) mahlas istemez” diye aç›klar Baflka ozanlar›n “divan”lar› Tanr›’ya yakar›fl, Hz. Peygamber’e, dört halifesine, tarikat ulular›na övgülerle bafllarken “Nedim Divan›”nda bunlar›n hiçbiri yoktur. Bu yap›t padiflaha, ozan› koruyup kollayan devletlilere “kaside”lerle bafllar. Yine onlar› yücelten, Lale Devri’ne damga vuran e¤lence yuvas› saraylar›n, köflklerin, bak›ml› bahçelerin yap›m›na düflürülmüfl tarih-fliirlerle sürer. Kasidenin içinde kimi zaman bir f›rsat yarat›p hofl bir gazele yer verdi¤i görülür.

Gazellerine dönemin e¤lenceli yaflam› yans›r. Yap›t›n divan fliiri gelene¤ine önemli bir katk›s› birbirinden güzel “flark›”lard›r. Bunlar›n dili ozan›n kasidelerinden, gazellerinden çok daha sadedir. Aflk, sevgili, içki, e¤lence konulu bu fliirler çok sevilmifltir. Genifl halk toplulu¤unun be¤enisine uzak durmayan ozan, halk edebiyat›n›n “türkü” biçeminde hece vezniyle de ürün vermifltir: “Sevdi¤im cemâlin çünkü göremem Ç›kmas›n hayalin dil-i fleydadan Hak-i pâye çünkü yüzler süremem Alay›m peyâm›n bâd-› sabadan” (Sevdi¤im! Yüzünü göremesem de hayalin ç›lg›n gönlümden ç›kmas›n. Madem ki aya¤›n›n topra¤›na yüzler süremiyorum, hiç olmazsa tanyelinden haberini alay›m.) Divan fliirinde kaside türünün ustas›, Nef’i’dir. Bu görkemli ürünlerin “fahriye” bölümlerinde bol bol övünür. Nedim hakl› olarak kasidecilikte Nef’i’den geri kalmad›¤›n› belirtir: “Nef’i dahi ademde iflittikçe sözlerim fiâpâfl u âferîni cihan der cihan verir” (Nef’i bile yokluk evreninde sözlerimi iflittikçe cihan dolusu alk›fl ve aferin verir.) Fuzuli ile Baki de örnek ald›¤› eski ustalardand›r. Bir fliirinde, “Bana miras kald› benimdir fli’ri Baki’nin” der. Neflati’nin, Rasih’in, adafl› Nedim-i Kadim’in fliir deneyimlerinden yararlanm›flt›r. III. Ahmet’e sundu¤u bir kasi55


Ey Nedim, Ey Ç›lg›n Bülbül, Niçin Susup Kald›n?

Bütün Dünya • May›s 2007

dede kendisini ‹ran edebiyat›n›n Urfi, Enveri gibi büyük ozanlar›yla karfl›laflt›r›r.

P

asarofça Antlaflmas›’n›n sa¤lad›¤› geçici bar›fl döneminde ‹brahim Pafla’n›n sadrazaml›k y›llar› verimli bay›nd›rl›k, kültür hareketleri getirmifltir. Saray ve çevresinde sürdürülen e¤lence yaflam›na Nedim de kat›lm›flt›r. En güzel kasideleri bu renkli yaflam› gözler önüne seren yap›tlar›d›r. III. Ahmet için Defterdarburnu’nda yapt›r›lan Neflatabat Kasr›’n› öven, padiflah›n buraya ve Üsküdar’daki fierefabad’a gidifllerini, flehzadelerinin do¤umunu, Topkap› Saray› önünde, Üsküdar’da yapt›rd›¤› çeflmeleri, tüfek at›fl›n›, çiçek hastal›¤›na yakalan›p iyileflmesini konu edinen fliirleri vard›r. ‹brahim Pafla’ya sundu¤u pek çok kaside dönemin türlü özelliklerine tan›kl›k eder. Ramazan aylar›ndan, bayram günlerinden, k›fl›n saraylarda helva sohbetlerinden, yaz›n bahçelerde düzenlenen ç›ra¤an e¤lencelerinden çekici görüntüler canland›r›l›r. Lale Devri e¤lenceleri denilince akla gelen Sadabat, Haliç’te, K⤛thane deresi çevresinde s›ralanan bir dizi köflk ve bahçe aras›ndayd›. Hayrabat, Kasr-› Cinan, Kasr-› Neflat, Feyzabat gibi köflkler de buradayd›. Nedim’in bu dönemde birbiri ard›na s›ralanm›fl gözal›c› yap›lar›, buralarda düzenlenen e¤lenceleri anlatan pek çok fliiri vard›r. Saraydaki bayramlaflmay› konu edinirken ‹stanbul’un bayram yerlerini, halk e¤lencelerini gündeme getirdi¤i görülür: 56

“Binip sad izz ü naz ile semend-i flâh-reftara Güzeller Atmeydan›’nda al›r flimdi meydan› Hususâ Hazret-i Eyyub ile meydan-› Tophane Birer takrib ile elbette cezb eyler civanân›.” (fiimdi güzeller yüzlerce yücelik ve nazla fluh yürüyüfllü atlara binip Atmeydan›’nda yer al›r. Özelliklle Eyüp semti ile Tophane elbette birer yönüyle gençleri kendine çeker.) Kentin türlü yerlerinden görüntüleri canland›rm›fl olmakla kalmaz. Anlatt›klar›n›n içinde kendisinin de yer almas›, yaflam parçalar›na, coflkuya, kendi isteklerine yer vermesi divan fliiri gelene¤inde önemli bir yeniliktir: “Hele Tophane günü olsa münasiptir pek Gel benim kafl-› hilalim bize bir ›yd edelim” (Üstelik Tophane günü olursa pek uygun olur. Benim hilal kafll›m, bize gel de bayram edelim.) “Göksu bir nahofl heva flimdi Çubuklu pek ziham Sevdi¤im tenhaca çektirsek mi Sadabada dek” (fiimdilerde Göksu havas› hofl de¤il, Çubuklu da çok kalabal›k. Sevdi¤im, gizlice Sadabad’a çektirip gitsek mi dersin?) “Ey fluh Nedima ile bir seyrin iflittik Tenhaca var›p Göksu’ya iflret var içinde” (Ey fluh, Nedim’le gizlice Göksu’ya gitti¤ini, içip e¤lendi¤ini duyduk.) “Kurban›n olam geçti Bo¤az seyri zaman›

Serd oldu heva ç›kma koyundan kuzuca¤›m” (Kurban›n olay›m Bo¤az’a gezmeye gitme zaman› geçti. Hava so¤udu, koyundan ç›kma kuzucu¤um.)

N

edim’in fliirlerindeki sevgilililer baflka divan ozanlar›n›n yapt›¤› gibi kal›plaflm›fl benzetmelerle anlat›lmaz. Dönemin modas›na uygun giysiler içindedirler. Ozan, onlar› süsleyen “kerrake, sade, büldari, civan kafl› sar›k, kar saça¤› sar›k, f›st›ki atlas, yeflil flal, güllü diba, pembe atlasla kapl› samur kürk, mukaddem, çarpare, nimten” gibi giysileri bir bir sayar: “Bir civan kafl› sar›k sarm›fl efendim bafl›na Sürme çekmifl ›tr-› flahiler sürünmüfl kafl›na Yeni girmifl dahi tahminimde on befl yafl›na Gül yanakl› gülgüli kerrakeli mor hareli” (Efendim bafl›na bir civan kafl› sar›k sarm›fl, gözüne sürme çekmifl, kafl›na güzel kokular sürünmüfl. Tahminimce on befl yafl›na daha yeni basm›fl. Gül yanakl›, mor dalgalarla süslü pembe giysili bir güzel...) Nedim’in fliirleri kurgu bak›m›ndan ustal›k tafl›r. Örne¤in “Hamamiye”sinde ozan›n, kederli görünen bir güzelle konufltuklar›n› ö¤reniriz: Gözal›c› güzelin anlatt›¤›na göre Nedim diye bir ozan›n dizelerini dinlemifl, o fliiri öylesine be¤enmifltir ki, ozan› bulup öpmeye ant içmifltir. fiimdi and›n› yerine getiremedi¤inden dolay› üzüntü içinde-

dir. Ozan o fliirin hangisi oldu¤unu sorunca Nedim’in Sadrazam ‹brahim Pafla için yazd›¤› kaside oldu¤unu ö¤renir. ‹lk 35 beyti bu ilginç serüveni anlatan fliirin sonraki 36 beytini söz konusu ‹brahim Pafla övgüsü oluflturur. “Nedim Divan›”ndaki fliirler dü¤ün, bayram, helva sohbeti, ç›ra¤an e¤lencelerinden çekici görüntüler canland›r›r: “Mest kendi gülüp alt›ndaki rahfl oynard› Gördüm ol âfeti dün bir dü¤ün alay›nda” (O âfeti dün bir dü¤ün alay›nda gördüm: Çak›rkeyif olmufl gülüyor, bindi¤i at yerinde duramay›p oynuyordu.) Yaflamdan somut gerçeklikleri ayr›nt›lar›yla dile getiren ozan›n düfl dünyas› çok zengindir: “Haddeden geçmifl nezaket yâl ü bâl olmufl sana Mey süzülmüfl flifleden ruhsar-› hâl olmufl sana Bûy-i gül taktir olunmufl nâz›n ifllenmifl ucu Biri olmufl hoy birisi destmâl olmufl sana” (Nezaket haddeden geçmifl sana boy bos olmufl, flarap flifleden süzülmüfl sana yanak olmufl. Gülün kokusu imbikten geçirilmifl, naz›n ucu ifllenmifl: Biri sana güzel kokulu ter, birisi de mendil olmufl.) “Aceb ne bezmde fleb-zindedâr-› sohbet idin Henûz nerkis-i mestinde bûy-i hâb kokar” (Acaba hangi e¤lencede gece sohbete dal›p uykusuz kald›n? Süzgün gözünde hâlâ uyku kokusu var.) 57


Bütün Dünya • May›s 2007

“fiöyle pinhan gidesin kûyuna cânân›n kim Râh ola hem-demin amma o da hâbîde gerek” (Sevgilinin mahallesine öylesine gizli gitmelisin ki arkadafl›n yaln›zca yolun kendisi olmal›, ancak o da uykulu olmal›.) Aç›k, yal›n ‹stanbul Türkçesi’yle söylenmifl dizeleri az de¤ildir: “Befliktafl’a yak›n bir hane-i viran›m›z vard›r (...) Behey zalim sen insaf et bizim de can›m›z vard›r.” “Gülüm flöyle gülüm böyle demektir yâre mu’tâd›m Seni ey gül sever can›m ki cânâna hitab›ms›n”

“Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz Bafl üzre yerin var” “Aya¤›n sak›narak basma aman sultan›m” “Âfl›klar›n›n günah› boynunda m›d›r” Nedim’in yaflam› kanl› bir ihtilalde sona ermiflti. fiiirinin yeniden dikkatleri çekmesi de imparatorlu¤un parçalanmaya yüz tuttu¤u günlerde gerçekleflti. Nedim’i uzun sürmüfl suskunlu¤undan kurtaran, genifl okur toplulu¤una sevdiren ise Ahmet Refik’in “Lale Devri” kitab› (1913), Yahya Kemal’in onun fliirine dikkat çekmesi, ondan esinlenmifl gazelleri, flark›lar›, oldu.•

Ak›l hastanesini ziyaret eden bir adam kendisini gezdiren doktora “Bir insan›n ak›l hastanesine yat›p yatmayaca¤›n› nas›l belirliyorsunuz?” diye sordu. Doktor, “Bu sorunun yan›t› çok kolay” dedi ve flu aç›klamay› yapt›: “Bir küveti suyla doldurup, hastaya üç fley veriyoruz. Bir kafl›k, bir fincan, ve bir kova... Sonra da kifliye küveti nas›l boflaltmay› ye¤ledi¤ini soruyoruz.” Doktor bu aç›klamay› yapt›ktan sonra “Peki, flimdi de size soray›m” dedi. “Siz ne yapard›n›z?” Adam hemen at›larak, “Normal bir insan kovay› ye¤ler” diye yan›t verdi. “Çünkü kova, kafl›k ve fincandan büyük...” Doktor, ziyaretçinin bu yan›t›n›n yanl›fl oldu¤unu belirtircesine bafl›n› iki yana sallad› flu yan›t› verdi: “Normal bir insan küvetin t›pas›n› çeker.”• Bir matematik profesörü, ailece görüfltükleri bir doktora gitti ve önce birbirlerinin hat›rlar›n› sorduktan sonra karfl›l›kl› oturdular, söyleflmeye bafllad›lar. Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra profesör gitmek üzere aya¤a kalkt›, kap›ya do¤ru ilerledi. Konu¤unu yolcu ederken doktor, profesörden efline selamlar›n› söylemesini isteyince dalg›n profesör birden elini aln›na vurdu: “Ben buraya sizle sohbet etmek için de¤il, sizi al›p hemen eve götürmek için gelmifltim” dedi. “Eflime selamlar›n›z› söyleyince birden akl›ma geldi. Eflim bay›ld›, sizi bekliyoruz.”• 58

Türk futbol tarihine ad› alt›n harflerle yaz›lacak bir büyük yetenek, ne yaz›k ki, bilinçsizli¤in, e¤itimsizli¤in ve sporcu gibi yaflayamaman›n a¤›r faturalar›n› ödedi.

Düflman Geceler...

A

lt yap› çal›flmalar›yla Çu- n›z anda ve de ünlü bir tak›ma kurova Bölgesi’nde ünle- transfer oldu¤unuz s›rada, sizi kimnen Adana Gençlerbirli¤i selere kapt›rmadan bir baflka dünKulübü doksanl› y›llar›n yaya süratle götürmek isteyen karfl› sonlar›na do¤ru benden genç fut- cinslerinizi görürsünüz karfl›n›zda... bolculara yönelik bir yaz› Otomobillerinin kap›s›n› istemiflti. Yaz›y›, gençleaçarak ya da telefondan rin spor yaflant›lar›nda cazibeli sesiyle ça¤›raSporun karfl›lar›na her an ç›kabirak... Lütfen aldanmay›n. Dünyas› lecek olumsuzluklara yöÇünkü, bindi¤iniz otomoneltmifl, genç sporcularbilden bir daha asla inedan çok tehlikeli bir komezsiniz. Telefondaki ses nunun ay›rd›nda olmalasporculuk yaflant›n›za bir r›n› da istemifltim. Yaz›, kabus gibi çöker, kurtula“Düflman Geceler” bafll›mazs›n›z. Kap›l›p giderse¤›yla flöyle oluflmufltu: niz gecelerin rüzgar›na... “Sevgili Gençler... Tak›l›p kal›rs›n›z... Ve sa“Futbol tüm dünyada bah›n ilk ›fl›klar› uykusuz Metin oldu¤u gibi ülkemizde de ve yorgun bedeninizi yoGören çok renklidir. Bu sihirli ve rucu bir antrenmana süevrensel boyutlu oyunla rüklüyorsa yand›n›z deilk tan›flt›¤›n›z y›llarda, siz bir fleyle- mektir. Siz zaten enerji tüketiminin rin fark›nda olmazs›n›z; ama sizi antrenman saatlerini flafl›rtan gecefark edenler, pefliniz s›ra gelirler lerine çoktan esir olmuflsunuz. fark ettirmeden... fiöhret basamak“Sevgili Gençler... “fiöhrete ulaflmak çok kolaylar›n› birer birer ç›kmaya bafllad›¤›59


Bütün Dünya • May›s 2007

d›r, önemli olan onu koruyabilmektir. Koruyabilmenin de bir tek yolu vard›r. O da sporcu gibi yaflayabilmektir.”

G

ünümüzün tan›nm›fl futbol spikerlerinden Ercan Taner’in babas› Ziya Taner’in ‹stanbulspor’da teknik direktörlük yapt›¤› y›llarda, daha sonra Befliktafl ve milli tak›mlarda da görev alacak Ahmet fiahin ‹stanbulspor’un y›ld›z oyuncular›ndan biriydi. Taner, önemli bir karfl›laflma öncesinde oyuncular›n› toplayarak kendilerine duydu¤u afl›r› güven nedeniyle yapmay› planlad›¤› kamptan vazgeçti¤ini söyledi. ‹stanbulspor teknik direktörü oyuncular›n›n erken yatmalar›n› istedi ve kendilerini denetim alt›nda tutaca¤›n› da belirtti. Ziya Taner’in aç›klamas›ndan sonra ilk soru Ahmet fiahin’den geldi. fiahin, gece denetimlerinin en geç hangi saatlerde yap›laca¤›n› sordu. Taner’in yan›t› ise 22:00 civar›nda olabilece¤i biçimindeydi. ‹stanbulspor teknik direktörü o akflam Ahmet fiahin’in oturdu¤u dairenin zilini saat 22:30’da çald›. Kap› aç›lmad›. Taner, fiahin’in uyumufl olabilece¤ini düflünerek, zili birkaç kez daha uzun uzun çald›. Kap› yine aç›lmad›. Taner ertesi gün antrenmana nefleli gelen ve bir fley olmam›fl gibi davranan Ahmet fiahin’i yan›na ça¤›rd›, sorgulad›. Taner, oyuncusunun verdi¤i yan›t karfl›s›nda adeta floke oldu: “Hocam siz ‘22:00’de gelirim’ demediniz mi? Ben de 22:20’ye dek bekledim, sonra ç›kt›m d›flar›ya...” Ziya Taner, geceleri çok seven futbolcusunu uyku saatinde bir türlü yata¤a gönderemedi. fiahin de 60

ölümüne de¤in, istenilen o saatte uykuya dalmaktan nefret etti¤ini söyledi, durdu. Adana’n›n yetifltirdi¤i ünlü futbolculardan biri de Özden Uçal’d›. Bir dönem ülkemizin en iyi oyuncular›ndan biri “Füze” lakapl› Selami Tekkazanc›’n›n ye¤eniydi Özden... Bir sanatç›yla inatla sürdürmeye çal›flt›¤› birlikteli¤i, hem futbolunu hem de yaflam›n› genç yaflta söndürdü. Özden, Zennube ad›ndaki sanatç›ya gönlünü kapt›rd›, flöhret basamaklar›n› ç›karken... Müthifl yeteneklerini ve harika bir biçimde kulland›¤› sol aya¤›n› ebedi aflk›n›n kalbine gömdü, bir daha asla ç›karmad›. Özden, futbol yaflant›s›n›n geri kalan bölümünü, hüzünle ve öteki aya¤›yla tamamlad›. Sanatç›n›n sihriyle adeta büyülenen Özden Uçal, arkadafllar› ve Adana Demirspor taraftarlar›n›n yalvaran, yakaran sözlerine ald›r›fl etmeden, ona göre en büyük aflk›n›n pefli s›ra gitti, meflin yuvarla¤› taca atarak... Özden’le Adana Demirspor tak›m›nda bir süre birlikte oynad›k. Sanatç› arkadafl›n›n programlar›na sürekli giderdi, gecenin sabahlar› ça¤›ran saatlerine dek... Arkadafl›n› ›srarla Demirspor’un maçlar›na ça¤›r›rd›. Özden o gün sanki üç kiflilik oynard›. Çocuksu bir sevgiyle ve sanatç›n›n gözlerinin içine de¤in süzülerek...

Ö

zden, amatör milli tak›m kamp› için Ankara’ya gelmiflti. ‹talya ile karfl›laflacakt›k. Onu kampta ziyaret ettim, çok mutlu oldu. Bir gün sonra eski tak›m arkadafl›m telefondayd› ve hüzünlü bir tümceyle bir fleyler anlatmaya

Düflman Geceler...

çal›fl›yordu. Özden en büyük aflk› için kamptan ayr›lm›flt›, kendi ifadesine göre kaçm›flt›.

S

anatç› Zennube ile aras› iyi de¤ilmifl. Kampa gelmeden önce onu eve kapatarak Ankara’ya gelmifl. Sanatç› da yoldan geçen bir adama çilingir getirerek kilidi açt›rabilirse kendisine yüklü bir para verece¤ini söylemifl. Adam kilidi açt›rm›fl. Sanatç› do¤ruca ‹skenderun’a gitmifl, ad› bir olaya kar›fl›nca ve olay gazete sütunlar›na düflünce, haberi okuyan Özden kamptan kaçm›fl. Özden’in hemen milli tak›m kamp›na dönmesini istedim. Geldi, milli tak›m teknik direktörü fieref Gör key’den özür diledi. ‹ki gün sonra da ç›kt› ‹talyanlar’a karfl› harika bir futbol oynad›. 2-2 biten karfl›laflmada en iyi oyuncu seçilmesini, att›¤› nefis bir golle de adeta taçland›rd›. Özden sonunda sanatç› arkadafl›n›n s›k s›k evi terk etmesinden usand›. Ve en büyük aflk›n›n kalabal›k bir ortamda, kendisine yönelik “Ben seninle de¤il, flöhretinle birlikte oldum” biçimindeki Brütüs tipi

tümce oluflumlu hançeri s›rt›nda duyumsad›. Sanatç›, ünlü oyuncudan kaynakl› platonik aflk yaflam›na nokta koydu. Özden ise olay› gurur s›ralar›na tafl›yarak önce Adana’y› terk etti, sonra da arkadafllar›n›... Bir dönemin ünlü oyuncusu, sözde en büyük aflk› Zennube’yi unutabilmek ad›na uzand›¤› alkol flifleleriyse onun sonunu haz›rlayan zehir zerrecikleri oldu. Bir gece kulübünde yörenin kabaday›s›yla tart›flmas› sonucunda, futbol becerileri sergileyen sol aya¤›na giren kurflun, oyuncuya indirilen son darbeydi. Özden’in olay›, özellikle yeni yetiflen futbolculara ya da genifl kapsam›yla sporculara ders olmal›d›r. Türk futbol tarihine ad› alt›n harflerle yaz›lacak bir büyük yetenek, ne yaz›k ki, bilinçsizli¤in, e¤itimsizli¤in ve sporcu gibi yaflayamaman›n a¤›r faturalar›n› ödedi. Özden’in futbolsuz günleriyse alkol fliflelerinden ç›kan kah›rlar›n, idrar kokan duvarlara gönderdi¤i sarhofl yaz›lar› gibiydi. Okunmas› zor, karmakar›fl›k, silik ve de anlams›z...• MetinGoren@butundunya.com.tr

Lüks bir lokantada yemek yiyen adam, kasaya do¤ru yürüdü ve kasadaki kad›na yedi¤i yemeklerin bedelini ödeyemeyece¤ini söyledi. Kad›n nazik bir sesle “Üzülmeyin” dedi. “Gelecek sefere ödersiniz. Yaln›z flu karfl›daki duvara ad›n›z› yazal›m.” Adam çok flafl›rm›flt›. “Nas›l olur” dedi. “O zaman herkes ad›m› okur.” Kasiyer kad›n adama ad›n›n okunmayaca¤›n› iliflkin güvence verdi: “Korkmay›n kimse kimse okuyamaz” dedi. “Çünkü paltonuzu da üstüne asaca¤›z...”• 61


‹ki bölümden oluflan bu dizimizde, insanl›¤›n evrimine katk›da bulunan kiflilerin önce, “insansal özelliklerini yans›tan yaflam öyküleri”ni sunuyor, sonra da ileriki sayfalar›m›zda, bu kiflinin insanl›¤a katk›s›n› aç›kl›yoruz.

Tüm Gücüyle ‹nsanlara Yard›m Eden Örnek ‹nsan Deneyimlerinden, gören görmeyen herkesin yararlanmas›n› istiyordu. “Gözleri görmeyen ben, gören insanlara son olarak flunu önerece¤im: Sanki yar›n kör olaca¤›n›z› biliyormuflunuz gibi kullan›n gözlerinizi... Seslerin müzi¤ini, kufllar›n ötüflünü, insanlar›n konuflmas›n›, birazdan sa¤›r olacakm›fl gibi dikkatle dinleyin.”

“K

imi zaman günefl do- me ve duyma için gönlünü kulla¤arken kalkar, bahçe- nan birinin s›ms›cak ifadeleridir. Hem görmeyen hem de duyye ç›k›p, üstü çi¤den s›r›ls›klam olmufl çimenlerin üze- mayan biri için yaflam elbette zorrinde yürür, çiçekleri okflard›m. du. Ama o, bebeklik dönemini Gülün yumuflakl›¤›na dokunma- geçip de bilinçlenmeye bafllad›¤› n›n verdi¤i hazz› çok az kimse andan itibaren, hapis oldu¤u kabilir. Sabah rüzgar›nda nazl› naz- ranl›k hücreden ç›kt› ve koflar ad›mlarla yaflam yolunl› sal›nan kraliçe zambada ilerlemeye bafllad›: ¤›n, ipek elbisesini sa“Ruhumdaki bu uyavurarak açarken özünde ‹nsanl›¤a n›fltan sonra, ellerimle bir sakl› olan mis kokuyu Adanan sürü keflif yap›p, dokunda yavafl yavafl çevresine sal›fl›ndaki asaleti bir Yaflamlar du¤um herfleyin ad›n› ö¤rendim. Elledikçe ve düflünsenize!..” ö¤rendikçe mutlulu¤um Bu sözcükler, yaflam›n güzellikleri karfl›s›nda heve çevremdeki dünyayla bar›fl›kl›¤›m art›yordu. yecanlan›p duygular›n› fliBilgim artt›kça, içinde irsel bir anlat›mla dile getiren birinin de¤il, görme yaflad›¤›m dünyaya sevgim de artt›.” ve iflitme yetene¤ini heÖ¤renmenin yüce nüz 19 ayl›kken geçirdi¤i Yücel bir hastal›k sonucu yitimutlulu¤u yan›s›ra, yaAksoy ren; ama yaflama sevinciflam›n sanatsal yönünü ni hiç kaybetmemifl, görde yakalam›flt›: 63


Bütün Dünya • May›s 2007

“Bir keresinde donmufl gölleri ve uçsuz bucaks›z karl› ovalar› olan New England’› ziyaret ettim. ‹flte o zamana dek bilmedi¤im, tan›mad›¤›m bir mucizenin ay›rd›na vard›m: Kar...

“E

srarengiz bir el, a¤açlardaki ve çal›lardaki tüm yapraklar› temizlemifl, kufllar uçup gitmifl, ç›plak dallardaki kufl yuvalar›n› da kar doldurmufltu. Yeryüzü bu buzdan dokunuflla dilsizleflmifl ve a¤açlar›n köklerindeki yaflam, topra¤›n alt›ndaki karanl›¤a saklan›p derin bir uykuya dalm›flt›.” Gören ve duyan bir insan, karfl›s›ndakini tan›mak için birtak›m kriterler gelifltirir. Örne¤in, davran›fllar›na, ses tonuna, beden diline dikkat ederek yarg›ya varabilir. Peki görme ve duyma yetene¤i olmayan biri ne yapar?.. O bunu da çok güzel ve etkili bir yöntemle çözümleyebiliyordu: “Tan›flt›¤›m kiflilerin elleri benim için birer karakter aynas›d›r. Kimi eller küstaht›r, kimileri mutsuz; onlar›n so¤uk parmaklar›na dokundu¤unuzda, kuzey f›rt›nalar›na dokunmufl gibi olursunuz. Kimi eller, içlerinde günefl ›fl›klar› saklar. El s›kmalar› kabinizi ›s›t›r. Kimi zaman da sizi seven saf bir çocuk eli elinize as›l›r. Bu elde, seven birinin gözlerinde gördü¤ünüz muhabbeti duyumsars›n›z. Bir dostun içten el s›kmas›, bir zarif mektup denli etkilidir bence...” Kimi zaman karamsarl›¤a düfltü¤ü de oluyordu. Bundan kurtulman›n çözümünü yine kendi kaleminden ö¤renelim: “Zaman zaman karanl›¤›n beni 64

bir sis gibi sarmalay›p yaln›zl›¤a itti¤i anlar olmuyor de¤il. Sisin gerisinde ›fl›k, müzik ve insanlar var ve benim içeri girmeme izin yok. Keder, sessizlik ve ac›ma duygular›ndan oluflmufl bir kafesim var. Sözcükler dilimin ucuna de¤in geliyor ve sonra kalbimdeki dökülmemifl yafllar›n aras›nda kayboluyor. Sessizlik ruhumun üzerinde oturuyor. Sonra umut, bir gülümseyiflle ortaya ç›k›p bana flöyle f›s›ld›yor: ‘Neflenin kayna¤› kendini unutmakt›r. Baflkalar›na yard›m et!..’ “Onlar›n gözlerindeki ›fl›k benim güneflim, dudaklar›ndaki gülümseme benim mutlulu¤um oluyor.” Deneyimlerinden, gören görmeyen herkesin yararlanmas›n› istiyordu. “Gözleri görmeyen ben, gören insanlara son olarak flunu önerece¤im: Sanki yar›n kör olaca¤›n›z› biliyormuflunuz gibi kullan›n gözlerinizi... Seslerin müzi¤ini, kufllar›n ötüflünü, insanlar›n konuflmas›n›, birazdan sa¤›r olacakm›fl gibi dikkatle dinleyin.

“Y

ar›n dokunma duyunuz elinizden al›nacakm›fl gibi, nesnelere sevgiyle dokunun. Çiçekleri koklay›n, yediklerinizin tad›n› dama¤›n›zda duyumsay›n. Duyular›n›zdan olabildi¤ince yararlan›n. Dünyan›n güzelliklerinin ay›rd›na var›n.” Görme ve duyma özürlü oluflunu kendine hiçbir zaman sorun yapmayan, yaflam›n› tüm gücüyle insanlara yard›m etmeye adayan, duygulu, zarif, yard›msever, her yönüyle örnek insan› daha iyi tan›mak isterseniz lütfen 116’nc› sayfam›za bak›n›z.•

K›z Çocuklar›n› Okula Göndererek K›s›rdöngüyü K›rmak

H

er y›l 8 Mart’ta tüm dünyada Kad›nlar Günü kutlan›yor. Yürüyüfller düzenleniyor, konuflmalar yap›l›yor, izlenen politikalar tart›fl›l›yor. Gün sona ermeden önce, bafltan sona herfleyin üzerinden geçiliyor ve ne gibi yollar izlenip neler yap›labilece¤i belirleniyor. Y›l›n geri kalan›nda hepsi unutulsun diye mi herfley bir günde konuflulup bitiyor peki? Hay›r! Tabii e¤er elimizden bir fley gelirse... Kad›nlar› ilgilendiren konular aras›nda, bana göre, en önemlisi e¤itimdir. K›z çocu¤u, okumam›fl ve e¤itim almam›flsa, büyüdü¤ünde haklar›n› savunabilmek flöyle

dursun onlar› bilen bir kad›n bile olamayacak. O da k›s›rdöngünün bir parças› olacak; okuma yazma bilmeden, yoksulluk ve k›s›tl› olanaklarla dolu bir yaflamdan kurtulamadan yaflayacak. Birleflmifl Milletler’e göre, bugün dünyada yaklafl›k 103,5 milyon çocuk okula gitmiyor. Bu rakam›n ço¤unlu¤unu k›z çocuklar› oluflturuyor. Türkiye’de hükümet, sivil toplum kurulufllar›, medya ve özel flirketler taraf›ndan desteklenen bir dizi kampanya olumlu sonuçlar verdi. Okula giden k›z çocuklar›n›n say›s› giderek art›yor. Ancak, 8 Mart’ta Ege Üniversitesi Kad›n Sorunlar› Araflt›rma ve Uygulama Merkezi taraf›n65


Bütün Dünya • May›s 2007

K›z Çocuklar›n› Okula Göndererek K›s›rdöngüyü K›rmak

dan yay›mlanan istatistiklere göre, halen 640 bin Türk k›z çocu¤u okula gitmiyor. Aç›kça görülüyor ki dünyan›n her yerinde yap›lmay› bekleyen çok ifl var.

E¤itimli anneler genellikle daha uzun ve sa¤l›kl› yafl›yorlar. Daha geç evlenip geç çocuk sahibi oluyorlar. Ailelerindeki birey say›s› daha az oluyor. Hamilelik döneminde kendilerine daM eski Genel Sekreteri ha iyi bak›yorlar. Hem kendileriKofi Annan yoksullu¤u nin hem de bebe¤in do¤umu en do¤rudan k›z çocuklar›- iyi biçimde atlatma olas›l›¤› daha n›n e¤itimsizli¤ine ba¤la- yüksek oluyor. m›flt› ve “Art arda yap›lan araflt›rE¤itimli annelerin k›z ve erkek malar, bir toplumun geliflme ve çocuklar›n› okula gönderme olas›ilerlemesi yolunda k›z çocuklar›- l›klar› ötekilerden iki kat daha fazn›n e¤itimi ve kad›nlar›n yetki la. Annelerinin iyi bak›m› sayesinalan›n›n geniflletilmesinden daha de çocuklar okulda daha baflar›l› etkili bir fley olmad›¤›n› oluyorlar. E¤itimli annelegösteriyor” demiflti. rin ailelerinin yoksul olOkulda k›z çocuklar› ve Bir Baflka ma olas›l›¤› daha düflük; erkek çocuklar› aras›nda çünkü bu anneler bütçeBak›fl en büyük eflitsizli¤in gölerini daha iyi denetliyorrüldü¤ü yerler dünyan›n lar ve aile kaynaklar›n› en yoksul ülkeleri. daha verimli kullan›yorK›z çocuklar›n›n e¤ilar. Çiftçilikle u¤rafl›yorlarsa, talimatlar› okuyup tim almalar›n›n birçok anlayabildiklerinden, daaç›dan önemi var. Büyür ha iyi ürünler yetifltirebilibüyümez evlenip çocuk yorlar. Kenya’da yap›lan sahibi olduklar› gelenekCheryl bir araflt›rma, kad›nlar›n sel toplumlarda bile, e¤itim onlar› daha iyi birer Tanr›verdi erkeklerle ayn› e¤itime ve anne yap›yor. Kendileri karar verme yetkisine sahip olmalar› durumunda, ve çocuklar› için daha sa¤l›kl› kararlar al›yorlar. Daha iyi ülkedeki ürünlerin veriminin yüzbir beslenme anlay›fllar› oluyor; de 22 daha fazla olabilece¤ini oryiyecek seçiminde ve haz›rlanma- taya ç›karm›fl. Uzmanlar, çocu¤un geliflimi s›nda daha dikkatli davran›yor, daha sa¤l›kl› seçimler yap›yorlar. için en önemli dönemin do¤umTemizlik konular›nda daha has- dan sonraki birkaç y›l oldu¤unu sas oluyorlar. ‹laçlar›n üzerinde düflünüyorlar. Çocuklar›n ilk ö¤yazanlar› okuyabildiklerinden, bir retmenlerinin anneleri oldu¤u hastal›k durumunda ailelerine da- düflünülürse, e¤itimli bir annenin ha iyi bakabiliyorlar. Zararl› bat›l sevgisi ve bak›m› paha biçilmez inançlara sahip olmalar› daha dü- bir arma¤and›r. E¤itimsiz bir anflük bir olas›l›k. E¤itimli annelerin nenin çocu¤u ise bu olanaklarçocuklar›na afl› yapt›rma olas›l›k- dan yeterince yararlanamaz. Büyük olas›l›kla hepimiz, billar› ötekilerden iki kat daha fazla.

B

66

gisizli¤in yaflam› tehdit edebildi¤inin örneklerini görmüflüzdür. E¤itimsiz bir kad›n›n, doktorun sabahlar› kahvalt›dan sonra bir tane al›nmak üzere kendisine yazd›¤› haplar› bana gösteriflini an›ms›yorum; o denli ifle yaram›fl ki kulland›¤› haplar, bir seferde iki tane içmeye karar vermifl. Bir keresinde de k›rsal kesimde yaflayan bir annenin, a¤›r hasta k›z›n› hastaneye götürmek yerine evde çeflitli yöntemler deneyerek iyilefltirmeye çal›flt›¤›n› duymufltum. Bilgisizlikleri, bu kad›nlar›n büyük riskler almalar›na yol açm›flt›. ‹lk kad›n iyileflmifl, öteki kad›nsa k›z›n› kaybetmiflti. Anne de olsa beyin cerrah› da, bir k›z çocu¤unun e¤itiminin topluma ve dolayl› olarak tüm ülkeye yarar› olur. Okulun yaln›zca okuyup yazmay› ö¤renme yeri olmad›¤›n› unutmamal›y›z. Okul ortam› ayn› zamanda çocu-

¤un kendine güvenini kazanmas›na, duygusal olgunlu¤a eriflmesine ve gelece¤e olumlu bakabilmesine de katk›da bulunur. Okula gitmemek demek, e¤itimsizli¤e tutsak olmak demektir.

B

u denli ikna edici savlar varken ortada, k›z çocuklar›n›n e¤itimine karfl› ç›kacak birilerinin olabilece¤ine inanmak güç. Ancak, derinlemesine yerleflmifl geleneklerden kolay kolay vazgeçilmiyor. Yüzy›llard›r varl›¤›n› sürdüren erkek egemen toplumlar güçlerinin tehdit edildi¤ini görüyorlar. Ailelerin, k›z çocuklar›n› okula göndermemelerinin en yayg›n bahanesi, e¤itim harcamalar›n› karfl›layam›yor olmalar›. Bu bahanenin ard›nda ço¤u zaman, k›z çocuklar›n›n okumas›nda bir yarar görmedikleri gerçe¤i bulunuyor. Ancak, Birleflmifl Milletler Çocuklara 67


Bütün Dünya • May›s 2007

Yard›m Fonu’nun verdi¤i bilgilere göre, annelere, k›z çocuklar›n›n kendilerininki gibi bir yaflama sahip olmalar›n› isteyip istemedikleri soruldu¤unda, neredeyse tümü “Hay›r!” yan›t›n› veriyor.

K

imi co¤rafi bölgeler eski moda düflünce sistemleriyle tan›nsalar da, öteki yerlerin de ayn› sorunlara sahip olmad›klar›n› düflünmek yanl›fl olur. Arkadafl›m Kayhan, ‹stanbul’da oturdu¤u apartman›n, apartman görevlisi olan adam›n k›z›n›n okula gitmedi¤ini ö¤rendi¤ini, nedenini sordu¤unda kap›c›n›n bafl›n› öne e¤ip “Gücümüz yetmiyor” diyerek yan›t verdi¤ini anlatm›flt›. Bir de erkek çocu¤u olan kap›c›n›n, onu okula gönderdi¤ini belirten Kayhan cebinden cüzdan›n› ç›kartarak nelere gereksinim duyduklar›n› sormufl. Kitap, kalem, üniforma ve öteki gereksinimler için gereken paray› verdikten sonra kap›c›dan, ald›klar›n›n faturas›n› getirmesini istemifl. “K›z›n›n okula düzenli olarak gidip gitmedi¤ini denetleyece¤im. Onu okula gönderebildi¤in için sen de mutlu olacaks›n” demifl ona. Durumun ciddiyetini daha da vurgulamak için, “Zaten onu okuldan al›koymakla kanunlara karfl› gelmifl oluyorsun” diyerek de uyarm›fl. K›z çocuklar›n› okulun d›fl›nda tutmak yaln›zca onlar› de¤il ailelerini ve toplumu da yaral›yor asl›nda. E¤itim almayan k›z çocuklar›n›n yoksulluk, açl›k, fliddet, tecavüz, sömürü ve hastal›kla karfl› karfl›ya kalmalar› çok daha s›k karfl›lafl›labilecek 68

bir durum. Geçen kuflakta daha çok k›z çocu¤u okula gitmifl olsayd› e¤er, bugün dünyada milyonlarca aile daha mutlu ve sa¤l›kl› olurdu. Engelleri aflmaya ve tutumlar› de¤ifltirmeye yard›mc› olmalar› için daha çok rol modeline gereksinim duyuyoruz. ‹lkel al›flkanl›klar›ndan kurtulup çocuklar›n›, hem k›z çocuklar›n› hem de erkek çocuklar›n›, okula gitmeye teflvik edecek daha cesur annelere ve babalara gereksinim duyuyoruz. Zararl› uygulamalar›n ve art›k bir yarar› olmayan eskimifl düflünce sistemlerinin karfl›s›nda yer alan daha çok anneye gereksinim duyuyoruz. Düfllerini gerçeklefltirerek doktor, balerin, avukat, ö¤retmen, çevirmen, sanatç› olacak cesur k›z çocuklar›na gereksinim duyuyoruz. ‹fl yaflam›nda, politikada, e¤itim sektöründe daha fazla kad›na gereksinimimiz var. Büyüyüp evlendiklerinde efllerine sayg› ve eflitlik çerçevesinde yaklaflabilen erkeklere gereksinim duyuyoruz.

K

›z çocuklar›n› e¤itmek bir seçenek de¤il, bir gereklilik. Birleflmifl Milletler’in öngördü¤ü üzere, 2015 y›l›na de¤in dünyadaki tüm çocuklara e¤itim olana¤› tan›maya haz›rlan›rken dünyada k›z çocuklar›n› okula göndermek için daha çok kampanya yürütülecek. Elimizden geldi¤ince onlar› desteklemek bizim görevimiz.• Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr

Çin Halk Cumhuriyeti hükümetinin kar›flt›¤› yolsuzluklar›n önlenmesini ve ülkede demokratik reformlar yap›lmas›n› isteyen ö¤rencilerin, 1989 y›l›n›n Nisan ay›nda baflkent Pekin’de bafllatt›¤› ve halk›n kat›l›m›yla 7 hafta süren gösteriler, polis ve askeri birlikler taraf›ndan ac›mas›z bir fliddetle, kan dökülerek bast›r›ld›. Tiananmen Alan›’nda yüzlerce –kimi kaynaklara göre belki de binlerce– gösterici öldürüldü, kesin rakam aç›klanmad›.

“Cennetlik Bar›fl Kap›s›”nda Cehennemlik Katliam!..

Ç

1980 y›l›n›n ilk aylar›nda Çin in Halk Cumhuriyeti hükümetinin kar›flt›¤› yol- komünist hükümeti, yabanc› yat›suzluklar›n önlenmesini r›mlar›n artmas› ve d›fl ticaretin ve ülkede demokratik re- geliflmesi amac›yla, devletin mutformlar yap›lmas›n› isteyen ö¤ren- lak denetimi alt›ndaki ekonomicilerin, 1989 y›l›n›n Nisan ay›nda nin biraz liberalleflmesi yönünde, baflkent Pekin’de bafllatt›¤› ve hal- kimi küçük ad›mlar atm›flt›. Hükümetin bu tutumu, ö¤k›n kat›l›m›yla 7 hafta sürenciler gibi genifl vatanren gösteriler, polis ve dafl kitlelerinin de, poliaskeri birlikler taraf›ndan Köfleden tik sistemde reform yaac›mas›z bir fliddetle, kan Bucaktan p›lmas› isteklerini tutufldökülerek bast›r›ld›. turan ilk k›v›lc›m oldu. Tiananmen Alan›’nda Çin’in büyük kentleyüzlerce –kimi kaynaklarinde, bu isteklerin dile ra göre belki de binlerce– getirildi¤i bar›flç› gösterigösterici öldürüldü, kesin ler düzenlendi. Bu arada rakam aç›klanmad›. Yirmi en büyük gösteri, 18 Niy›ldan fazla süren iç sasan’da baflkent Pekin’de vaflta, komünistlerin milliyap›ld›. Kent merkezinyetçilere karfl› zafer kaMehmet deki Tiananmen Alan›’na zanmas› üzerine, Mao’nun 1949 y›l›nda Muhsino¤lu do¤ru ilerleyen binlerce ö¤renci, daha demokra“Çin Halk Cumhuriyetik bir politik yap› için reti’nin kuruluflunu” ilan etti¤i ayn› alanda yap›lan bu büyük form yap›lmas› iste¤ini dile getiren protesto eylemi, tank paletleri alt›n- pankart ve bayraklar tafl›yor, sloda ezildi. Çince “Cennetlik Bar›fl ganlar at›yor, flark›lar söylüyordu. Hükümetin bu gösterilere verKap›s›” anlam›na gelen “Tiananmen”de, ihtilalden 40 y›l sonra “Ce- di¤i tepki giderek sertleflmeye bafllad›. Göstericilere en küçük bir hennemlik Katliam” yap›l›yordu! sempati belirtisi gösteren kamu *** 69


Bütün Dünya • May›s 2007

görevlileri hemen tasfiye ediliyordu. Göstericilerin önderleri hemen tutuklan›yor, yürüyüfl yapan ö¤rencileri hedef alan propaganda kampanyas›nda, Cennetlik Bar›fl Kap›s› alt›nda kargafla yaratmaya çal›flt›klar› öne sürülüyordu. ***

D

aha önce görevden al›nm›fl olan Çin Komünist Partisi’nin reform yanl›s› lideri Hu Yaobang’› anmak için, ölümünden 6 gün sonra, 21 Nisan’da 100 bin kadar ö¤renci, Tiananmen’de yeniden topland›. 40’tan fazla üniversitenin binlerce ö¤rencisi, Pekin caddelerinden seller gibi ak›p, Tiananmen’e geliyor, hazirandaki katliama de¤in geçen sürede, protesto gösterileri her gün daha da geniflliyordu. ‹flçiler baflta olmak üzere ayd›nlar ve sivil görevliler de ö¤rencilere kat›l›yordu. May›s›n ortalar›nda göstericilerin say›s› bir milyonu geçmiflti. 20 May›s’ta hükümet s›k›yönetim ilan etti. Muhalefet eylemlerini bast›rmak için askeri birlikler ve tanklar Tiananmen’e yönlendirildi. Ancak onbinlerce ö¤renci ve sivil halk, askerlerin ilerleyiflini her nas›lsa engellemeyi baflard›. Bu nedenle 23 May›s’ta hükümet güçleri Pekin’in d›fl mahallelerine çekildi. *** Reform isteklerinin daha da artmas› ve gösterilerin sona erdirilmesi için yap›lan görüflmelerin 3 Haziran’da kesilmesi üzerine, hükümet taraf›ndan askeri birliklere Tiananmen’in ne pahas›na olursa olsun ele geçirilmesi emri verildi. Binlerce insan öldürüldü, 10 bin70

den fazla kifli tutukland›. 4 Haziran 1989 tarihinde tanklar ve askerler, Çin’de demokratik reform yap›lmas›n› isteyen ö¤rencilere gece boyu fliddetle sald›rm›flt›. Caddeler ezilmifl bisikletler aras›nda yatan cesetlerle doluydu. Bu arada Pekin’in Cangan Bulvar›’nda 5 Haziran 1989 günü Tiananmen’e do¤ru ilerleyen tanklar› tek bafl›na engellemeye çal›flan –daha sonra ‹ngiliz gazetecilerin ad›n› ö¤rendi¤i– Wang Weilin, çevredekiler taraf›ndan kenara çekilerek, paletler alt›nda ezilmekten kurtar›ld›. AP ajans›ndan Jeff Widener’in çekti¤i ve “Tank Adam” Wang Weilin’i tanklar önünde dikilirken gösteren fotograf, Tiananmen direniflinin simgesi olarak tüm dünyada ünlendi. Hazirandaki gösteriler s›ras›nda yaflanan dramatik olaylar, yabanc› gazeteciler taraf›ndan filme al›n›yor, askeri birliklerinin gösterileri ezerek durdurma çabas› böylece belgeleniyordu. Uygulanan bu afl›r› fliddet, sözcü¤ün tam anlam›yla; “Tiananmen Alan› Katliam›”na dönüflüyor, yüzlerce –belki de binlerce– gösterici öldürülüyordu. *** u katliam tüm dünyada büyük tepkilere yol açt›. Sovyetler Birli¤i ve Do¤u Avrupa ülkeleri gibi, Çin’in de serbest pazar ve demokrasi sürecine yönelmekte oldu¤unu varsayan dünya kamuoyu, ö¤renci gösterilerinin Çin hükümeti taraf›ndan bu denli vahfletle bast›r›lmas›n›n flokunu yafl›yordu. Sovyetler Birli¤i lideri Mikhail Gorbaçov göstericileri alk›fll›yor, Çin’de reform yap›lmas›n›n zo-

B

“Cennetlik Bar›fl Kap›s›”nda Cehennemlik Katliam!..

Pekin’in Cangan Bulvar›’nda 5 Haziran 1989 tarihinde Tiananmen’e do¤ru ilerleyen tanklar› tek bafl›na engellemeye çal›flan Wang Weilin, çevredekiler taraf›ndan kenara çekilerek, paletler alt›nda ezilmekten kurtar›ld›. “Tank Adam” Wang Weilin’in bu fotograf›, Tiananmen direniflinin simgesi olarak tüm dünyada ünlendi. runlu oldu¤unu kamuoyuna aç›kl›yordu. Amerikan bas›n› da Çinli ö¤rencilerin “kahramanl›¤›n›” övgüyle sayfalar›na, TV ekranlar›na tafl›yordu. Gösterilerin fliddetle bast›r›lmas›ndan sonraki haftalarda, kaç kifli olduklar› kesinlikle bilinemeyen yüzlerce muhalif idam edildi, ülkenin denetimi Çin Komünist Partisi içindeki sertlik yanl›s› “flahinler”in eline geçti. *** ABD simgesel ölçekte bile olsa, Çin Halk Cumhuriyeti’ne ekonomik yapt›r›mlar uygulamaya bafllad›, bu arada Pekin’e silah sat›fl›n› ask›ya ald›. Washington gösterilecek kat› tepkinin, ABD-Çin diplomatik iliflkilerinin kopmas›na, ge-

niflleyen d›fl ticaret ve yat›r›mlar›n ç›kmaza girmesine yol açaca¤› endiflesini tafl›yordu. 1990’lar›n son döneminde yüzlerce muhalif tutuklunun serbest b›rak›lmas› üzerine, “teflekkür” niyetiyle uluslararas› ticaret yeniden bafllat›ld›.

H

aziran 1989’da gösteriler tüm fliddetiyle devam ederken tutuklanan muhaliflerden 211 kiflinin serbest b›rak›ld›¤›n›, Çin hükümeti katliamdan yaklafl›k bir y›l sonra; 10 May›s 1990 tarihinde aç›klad›. Birçok gözlemcinin yorumuna göre; Tiananmen Katliam›’n›n yol açt›¤› uluslararas› tepki; Çin Komünist Partisi’ni bu karar› almaya zorlam›flt›. 71


Bütün Dünya • May›s 2007

Geçenlerde elime, tam 80 y›l öncesinin bir el ilan› geçti. ‹lan›, fiirket-i Hayriye ‹daresi haz›rlay›p bast›rm›fl. fiirket-i Hayriye, ‹stanbul halk›na güzel bir gün geçirmelerini sa¤lamak amac›yla, tarifeli seferlerin d›fl›nda, özel gezi seferleri de düzenlemifl. Amaç kâr etmek de¤il, ‹stanbul halk›na yaz aylar›nda gezme olana¤› sa¤lamak! O zamanlar ‹stanbullular için, Bodrum, Marmaris, Datça, Side haritada küçücük birer noktadan baflka bir fley de¤il! Keza Erdek de öyle, Alanya da, Avfla da, Bozcaada da...

13 May›s 1926, Cuma... Gelin Birlikte Bursa’ya Gidelim! Tiananmen’in 14’üncü y›ldönümü nedeniyle 4 Haziran 2003 tarihinde Hong Kong Victoria Park’ta göstericiler 12 binden fazla mum yakarak, gece boyu nöbet tuttular. Göstericiler Pekin hükümetinden “Tiananmen Katliam›’nda kaç kiflinin öldürüldü¤ünün dürüst hesab›n›n verilmesini” istediler.

T

utuklu durumda bulunan 211 kiflinin serbest b›rak›lmas›n› “do¤ru yönde at›lm›fl bir ad›m” olarak nitelendiren ABD Baflkan› “Baba” George Bush, Çin Halk Cumhuriyeti’ni “En fazla ayr›cal›kl› ülke” statüsüyle ödüllendirdi. 18 Aral›k 1996 tarihinde Capitol Hill’de yap›lan Uluslararas› ‹liflkiler ‹nsan Haklar› Alt Komisyonu oturumunda, Uluslararas› Af Örgütü’nün Çin Koordinatörü Louisa Coan, Tiananmen’de tanklar› durdurmaya çal›flan “Tank Adam” Wang Weilin’in fotograf›n› gösteriyor, katliam sorumlular›ndan hesap sorulmas›n› istiyordu. Coan’›n yan›nda ise, Tiananmen’de demokrasi gösterilerini vahflice bast›ran askeri operasyon72

dan sorumlu Çin Savunma Bakan› General Chi Haotian’›n plaketi yer alm›flt›. General Chi oturuma kat›lmad›. Bakan, Washington Ulusal Savunma Üniversitesi’nde 10 Aral›k 1996 tarihinde yapt›¤› konuflmada ise, “Ö¤renci baflkald›r›s›ndan al›nacak bir ders varsa, o da gençlerimizi daha iyi e¤itmemizdir” diyordu. Tank paletleri alt›nda “e¤itilen” ö¤rencileri anmak üzere, her y›l 4 Haziran’da Hong Kong Victoria Park’ta toplanan onbinlerce Çinli, sabaha de¤in mumlar yakarak, gözyafl› döküyor ve Pekin hükümetinden Tiananmen Katliam›’nda kaç kiflinin öldürüldü¤ünün dürüst hesab›n›n verilmesini istiyor!..• m.muhsinoglu@gmail.com

L

isedeki edebiyat ö¤retme- elbet... Ama çok azd›. Gidenler nimiz Necdet R›fat Evri- de zorunlu olarak giden yazarmer, eskiden yazarlar›m›- lard›. Kimler mi? z›n pek ço¤unun hep ‹s‹flte Falih R›fk› Atay... “Zeytintanbul’u yazmalar›n›, ‹stanbul d›- da¤›” adl› yap›t›n› yazabilmiflse, fl›na ç›kmamalar›na ba¤lard›. yedek subayl›¤›n› Kudüs’te CeAnadolu’yu yazanlar da hep ma- mal Pafla’n›n yan›nda görev yapsa bafl›nda, kulaktan dolma fley- mas› sayesinde yazabilmiflti. ler yazm›fllard›. ‹flte “Nilgün”ün yazar› Refik Do¤ruydu dedikleri... Zorun- Halit Karay... “Gurbet Hikâyelelu kalmad›kça Anadolu’ya giden, ri”nde Lübnan’›, Beyrut’u enine köyleri, kasabalar› yak›ndan gö- boyuna anlatabilmiflse, oraya ren, oralardaki insanlar›n aras›na sürgün olarak gönderildi¤i için kar›flan kaç yazar›m›z vard› ki? anlatabilmiflti. ‹flte, ad› “Çal›kuflu” ile bütünYine de, “Onlar› hofl görmek gerek... O y›llarda bizde yolculuk leflmifl Reflat Nuri Güntekin... Konusu Anadolu’da geyapma olanaklar› heçen romanlar›n› kalenüz çok k›s›tl› oldu¤undan insanlar›m›zda Özlemin Tad› me alabildiyse, maarif müfettifli göreviyle yolculuk yapma, gezip Baflkad›r Ege yöresinde kent görme merak› yeterinkent, kasaba kasaba, ce geliflmemiflti ki...” dolaflmas› sayesinde derdi. Tabii ki, “Seykaleme alabilmiflti. yah-› Âlem” Evliya Çelebi’yi bu görüflün d›Hocam›z›n dedifl›nda b›rakmak gerek! ¤ine göre, o günle‹stanbul d›fl›na ç›k›p rin ünlü gazetecilekiflisel gözlemlerini dirinden biri, her nas›lEser Tutel le getiren yazarlar›m›z sa bir haftal›¤›na bir hiç yok muydu? Vard› yak›n›n›n yan›na De73


13 May›s 1926, Cuma... Gelin Birlikte Bursa’ya Gidelim!

Bütün Dünya • May›s 2007

¤irmendere’ye gitmiflti de, dönüflünde tam bir ay an›lar›n› “De¤irmendere Mektuplar›” bafll›¤› alt›nda yazm›fl yazm›fl da yine bitirememiflti!

D

e¤irmendere flunun fluras›nda neresi ki! Ama o zamanlar ‹stanbul’dan kalk›p ta De¤irmendere’ye gitmek, orada bir hafta kalmak, büyük bir olay say›lmaktayd›! Günümüzde b›rak›n Ankara’y›, Konya’y›, Adana’y›, Kütahya’y›, ço¤u yabanc› ülkeler bile çoktan “kap› komflusu” oldu ç›kt›! Geçenlerde elime, tam 80 y›l öncesinin bir el ilan› geçti. ‹lan›, fiirket-i Hayriye ‹daresi haz›rlay›p bast›rm›fl. Biliyorsunuz, fiirket-i Hayriye, Bo¤aziçi’nde yüz y›la yak›n bir süre vapur çal›flt›rarak ‹stanbul halk›na büyük hizmetler etmifl bir kurulufl... ‹lk anonim flirketimiz... ‹stanbul halk›, Bo¤aziçi’nin uzak köylerini bu flirketin vapurlar› sayesinde keflfetmifl. Güzelim Bo¤az, bu flirket sayesinde geliflmifl, güzelleflmifl. Bo¤az’in iki k›y›s› yine bu flirket sayesinde flenlenmifl, yaz-k›fl oturulabilir duruma gelmifl. ‹flte, bu fiirket-i Hayriye, ‹stanbul halk›na güzel bir gün geçirmelerini sa¤lamak amac›yla, tarifeli seferlerin d›fl›nda, özel gezi seferleri de düzenlemifl. Amaç kâr etmek de¤il, ‹stanbul halk›na yaz aylar›nda gezme olana¤› sa¤lamak! O zamanlar ‹stanbullular için, Bodrum, Marmaris, Datça, Side haritada küçücük birer noktadan baflka bir fley de¤il! Keza Erdek de öyle, Alanya da, Avfla 74

da, Bozcaada da... Sözün do¤rusu, buralar› o zamanlar hep sürgün yerleri... Bu güzelim k›y› kasabalar›n› ne nerede olduklar›n› bilen var ne de merak edip görmeye giden... ‹stanbul’un varl›kl› aileleri yaz geldi mi, Göztepe’ye, Erenköy’e yazl›¤a gitmeyi gelenek edinmifller. Gidemeyenler de tatil günlerinde yemeye içmeye ya Sar›yer taraf›ndaki sulara giderlermifl ya da Ka¤›thane’ye, Ç›rp›c›’ya gezip e¤lenmeye... Böyle olunca da, fiirket-i Hayriye’nin düzenledi¤i günübirlik vapur gezileri ‹stanbul halk›n›n yak›n ilgisini çekmifl. Nas›l çekmesin ki? Vapurda yiyecek de var, içecek de... Müzik de var, e¤lence de... Hani derler ya, “Bol g›da, temiz hava!” diye... ‹flte aynen öyle... Bu sazl› sözlü, içkili, büfeli e¤lence seferleri ço¤unlukla Kavaklar’a, Adalar’a, Yalova’ya, Ç›narc›k taraflar›na yap›l›yor. Arada bir, özellikle temmuz ve a¤ustos aylar›nda Arabî ay›n onbefline rastlayan günlerde de mehtap gezileri yap›l›yor. Bu nedenle, fiirket-i Hayriye’nin düzenledi¤i vapur gezileri büyük ilgi görmekte. Biletler çabucak tükeniyor, geç kalan aç›kta kal›yor.

B

u seferlerin hangi vapurlarla nas›l yap›ld›¤›n›, kat›lanlar›n nas›l e¤lendi¤ini merak edenler için bu gezilerden birini, 1939 y›l›n›n 12 A¤ustos tarihinde yap›lan›n› k›saca anlatmaya çal›flay›m: Günlerden Cumartesi... fiirket bu gezi için iki büyük vapurunu

‹flte, Mudanya gezisinin tan›t›m› için haz›rlanm›fl el ilan›... birden haz›rlam›fl. Biri, 71 baca numaral› Halâs, –ki ayn› zamanda filonun en büyük vapuru– öteki de 74 baca numaral› Alt›nkum... Bunlardan 74 numara, saat tam 14:30’da Galata Köprüsü’ndeki Bo¤az iskelesinden hareket edecek. ‹çinde seçkin sazende ve hanendelerden oluflan alaturka saz heyeti var.

7

1 numaral› vapur ise, yolcular aras›nda bir kargafla yaflanmamas› için çeyrek saat sonra 14:45’te hareket edecek. Onda da mükemmel salon ve caz orkestras› var. Her taraftan gösterilen ilgi üzerine vapurdaki dans yeri özellikle büyütülmüfl. Büfeler tan›nm›fl lokantac› Pandeli ile Beyo¤lu’ndaki ünlü Gloria Pas-

tanesinden sa¤lan›yor. Bilet ücretleri her iki vapur için de 75 kurufl! Az önce, yukar›da sözünü etti¤im el ilan› ise 1927 y›l›n›n 13 May›s günü Mudanya üzerinden trenle Bursa’ya yap›lacak büyük gezinin program›... Resmi hafta tatili olarak henüz pazar günleri kabul edilmedi¤i için, hafta sonu tatili cumalar› yap›lmakta... ‹lan›n sol yan› Frans›zca olarak Latin harfleriyle bas›lm›fl, sa¤ sayfas› da eski harflerle Türkçe olarak... Gemide mükemmel büfe... Caz... Dans... Ve de ›fl›k donanmas›! Gezi, 13 May›s günü yap›lacak; ama yan›na, “Hava müsaade ederse” diye bir not düflülmüfl. Kapal› bir havada, flak›r flak›r ya¤an ya¤mur alt›nda gidilecek de¤il ya... ‹lan›n uygun bir köflesine, Bo75


Bütün Dünya • May›s 2007

71 numaral› Halâs (sa¤da) ile 74 numaral› Alt›nkum vapurlar› (solda), Ç›narc›k’ta, bir gezi seferinde ¤aziçi’nde oturanlar›n özel bir vapurla daha önceden iskelelerinden al›n›p hareket yerine getirilece¤i belirtiliyor.

A

yr›ca, geziye kat›lacak olanlar nüfus cüzdanlar›n›, yabanc›lar da ikamet tezkerelerini yanlar›na almalar› için önemle uyar›l›yor. Gezi Program› afla¤›da gösterildi¤i biçimde düzenlenmifl: Gidifl: 8:45: Köprü’den vapurla hareket, 12:00: Mudanya’ya var›fl, 12:30: Mudanya’dan trenle hareket, 14:00: Bursa’ya var›fl. Dönüfl: 18:00: Bursa’dan trenle hareket, 19:30: Mudanya’ya var›fl, 20:00: Mudanya’dan vapurla hareket, 23:45: Köprü’ye var›fl. Gelelim, gezi biletlerinin ne76

rede ve kaça sat›ld›¤›na... Biletler Galata Köprüsü’ndeki fiirket-i Hayriye’nin idarehanesinde, ayr›ca Galatasaray’›n tam karfl›s›ndaki M. Parally&Behar Itriyat Ma¤azas›’nda sat›lmakta... Fiyatlar ise yemekli ve yemeksiz olarak iki tarife üzerinden belirlenmifl. Ö¤le ve akflam yemekleri dahil vapur ve tren biletleri de içinde olmak üzere 10 lira... Yemeksiz biletler 7 lira... Vapurda lüks koltuklardan birine oturmak ve trende lüks vagona binmek isteyenlerin ödeyece¤i fark, 2 lira... Vapurda ancak 60 lüks koltuk bulundu¤undan isteyenlerin acele etmeleri gerekecek! O tarihlerde ‹stanbul’da etin kilosunun 70 kurufl, sütün litresinin 25 kurufl, zeytinya¤›n 32 ku-

13 May›s 1926, Cuma... Gelin Birlikte Bursa’ya Gidelim!

rufl, ekme¤in 12 kurufl, odunun çekisinin 1 lira, erkek ayakkab›s›n›n 2,5 lira, dolmuflun 10 kurufl, tramvay›n 3 kurufl, ‹stanbul-Ankara tren biletinin 9,5 lira oldu¤unu an›msatal›m. Bilet numaralar› 1-100 aras›nda olanlar yemeklerini saat 10:15 ile 11:00 aras›nda yiyecekler. 100-200 aras›nda olanlar da 11:15 ile 12:00 aras›nda... Akflam yeme¤i, Mudanya’dan vapurla hareketten sonra yenecek... ‹landa yemek s›ras›nda düzenin sa¤lanmas› amac›yla birinci gruptakilerden, ikinci gruptakileri bekletmemeleri için yemekleri biter bitmez yerlerini terk etmeleri rica ediliyor. Kumanyalar›n› beraberlerinde getirenler, yemeklerini yemek salonunun d›fl›nda yiyecekler. Bu da geziye kat›lacak olanlar için k›sa bir Bursa tan›t›m›: Bak›n, tan›t›mda neler denmekte: “Keflifl Da¤›’n›n (Olympe, yani

Uluda¤) ete¤inde kurulu olan Bursa flehri çekici güzellikleri olan bir sanayi flehri olduktan baflka, kapl›calar› ve hamamlar›yla da ünlüdür. Bol ve çeflitli meyvesi (fleftali ile kestane) ile çok say›da tarihî mimarî eserleriyle de tan›n›r. Kat›rl› Da¤lar› ki ‹stanbul-Mudanya deniz yolunun yar›s›ndaki Bozburun’un gerisinde yükselir. Bozburun’u dönüp geride b›rakt›ktan sonra solda Armutlu köyü görünür. MudanyaBursa tren hatt›nda s›ras›yla flu istasyonlar vard›r: Mudanya, Yörük Ali, Koru, Acemler (Çekirge), Muradiye ve Demirtafl (Bursa).” Gezi program›n› be¤endinizse, fiyat› da kesenize uygunsa, ne duruyorsunuz, hemen koflun, gidin, biletinizi al›n! Bu fiyata, üstelik yiyip içerek, gezip görerek güle oynaya Bursa’ya gidip dönmenin zevki baflka nerede var ki!• EserTutel@butundunya.com.tr

Alkolün insan sa¤l›¤› üzerindeki kötü etkileri hakk›nda bir sunum yapan konuflmac› sözlerini bir deneyle süslemek için haz›rl›kl› gelmiflti. Önündeki viski fliflesinden biraz viski koydu¤u barda¤a yan›ndaki bir kutudan ç›kartt›¤› canl› bir solucan› att›. Solucan bir iki kez k›vrand›ktan sonra hareketsiz kald›. “‹flte gördünüz mü, dostlar›m?” dedi konuflmac›. “Bu deney neyi kan›tl›yor?” Arka s›ralarda oturan dinleyicilerden biri at›larak yan›t verdi: “Ba¤›rsak solucanlar›na viskinin iyi geldi¤ini...”• Genç bir adam do¤um klini¤ine girip dan›flmadaki görevliye “36 numaral› odada yatan hastayla görüflmek istiyorum” dedi. Görevli “Tabii ki...” dedi. “Siz hastan›n nesi oluyorsunuz?” Genç adam at›larak “Ben mi?” dedi. “Ben onun erkek kardefliyim...” Bu s›rada görevlinin yan›nda duran kad›n dayanamayarak söze kar›flt› “Öyle mi çok memnun oldum tan›flt›¤›m›za...” dedi. “Ben de annesiyim...”• 77


an›msamak istersen o biçimde gelece¤im yan›na...”

Torun bir süre anneannesinin boynundaki kolyeyle oynayarak düflündü. Sonra “Peki insanlar ölünce ne oluyor?” diye sordu. Anneanne önce bana sonra k›z›na bakt›. Torununun saç›n› okflayarak, “Bir biçimde aram›zda oluyorlar. Kimi bir renk, kimi tat ya da koku kimi de dokunufl olup geri geliyorlar. Örne¤in, rahmetli annemin yapt›¤› puf böre¤ini hiç unutmad›m. Nerede o kokuyu ya da tad› bulsam annemin orada yan›mda oldu¤unu bilirim. Dedeni ise saçlar›mdaki dokunuflla an›msar›m. Nerede bir rüzgar saçlar›m› okflasa dedenin yan›mda oldu¤unu düflünür, sevinirim.”

Zamane Anneleri... •Dr. Mehmet Uhri - Bütün Dünya•

“S

en de dedem gibi ölecek misin, anneanne?” sözleri hastane odas›nda yo¤un bir sessizlik yaflanmas›na neden olmufltu. Geçirdi¤i ameliyatlardan sonra pek toparlayamam›fl yafll› bayan hastam›z› ilkokula yeni bafllam›fl torunu ve k›z› ziyarete gelmiflti. Küçük çocuklar› hasta ziyaretine kabul etmememiz bafllang›çta sorun yaratm›fl, k›sa süreli ziyaret için izin koparm›fllard›. Hasta odas›nda ana k›z konuflup dertleflirken torun araya girip sormufltu o can s›k›c› soruyu... Kafam› e¤ip elimdeki dosyayla ilgileniyormufl gibi yapt›m. Hastam›z torununu yata¤›n kenar›na oturttu. Ellerini tutarak “fiimdi de¤il, iyileflip eve dönece¤im, merak etme. Hemen ölmeyece¤im. Ama er ya da geç hepimiz ölece¤iz” dedi. Torun yan›ttan pek tatmin olmufl gibi de¤ildi. “Ama bu haks›zl›k, anneanne. Ölünce onlar› bir 78

daha göremiyoruz. Dedemi çok özledim ben...” “Merak etme, insanlar ölünce görünmez olurlar; ama hepten yok olmazlar.” Torun bir süre anneannesinin boynundaki kolyeyle oynayarak düflündü. Sonra “Peki insanlar ölünce ne oluyor?” diye sordu. Anneanne önce bana sonra k›z›na bakt›. Torununun saç›n› okflayarak, “Bir biçimde aram›zda oluyorlar. Kimi bir renk, kimi tat ya da koku kimi de dokunufl olup geri geliyorlar. Örne¤in, rahmetli annemin yapt›¤› puf böre¤ini hiç unutmad›m. Nerede o kokuyu ya da tad› bulsam annemin orada yan›mda oldu¤unu bilirim. Dedeni ise saçlar›mdaki dokunuflla an›msar›m. Nerede bir rüzgar saçlar›m› okflasa dedenin yan›mda oldu¤unu düflünür, sevinirim.” “Peki sen ölünce ne olup geleceksin, anneanne?” “Onu sen bileceksin. Beni nas›l

Z

iyaret k›sa sürmüfltü. Onlar odadan ç›kt›ktan sonra hastam›z torununu çok özlemifl oldu¤unu belirterek ziyarete engel olmad›¤›m›z için teflekkür etti. “Bu küçük torunumu büyü¤ünden daha çok seviyorum, doktor bey.” “Torunlar›n›z aras›nda ay›r›m yapmaman›z gerekmez mi?” “Hakl›s›n›z; ama böyle olmas›nda biraz k›z›m›n da suçu var. ‹lk çocu¤unu çabuk büyütmeye çabalad›. Kendince baflard› da... Ama hepimizden uzak biri oldu ç›kt›, büyük torunum. fiimdi hepimiz yak›n›yoruz; ama ifl iflten geçti.” “Neden böyle oldu?” “Ne yaz›k ki, k›z›m da ötekiler gibi zamane annelerinden oldu. ‘Çocu¤umu en iyi koflullarda, en iyi okullarda en iyi e¤itimle yetifltirece¤im’ diye tutturdu. Çocu¤un almad›¤› ders kalmad› neredeyse... Bale, piyano, tenis, yüzme dersleri yetmedi kolejlerde okuttu. Onunla birlikte ders çal›fl›p s›navlara sanki birlikte girdi. fiimdi ad› san› duyulmufl kolejlerden birinde okuyor. Ama hepimizden uzaklaflt›. Derslerinden baflka oyun bilmeyen biri oldu.” Bir süre sustu, solukland›. Elimi tutup yata¤›nda do¤ruldu. Yast›klar›n› düzelttim. “Zamane anneleri böyle oluyor, iflte... Çocuk yetifltirmeyi yemek yapmak san›yorlar. Paray› bast›r›p en donan›ml› mutfakta en iyi malzemeleri kullan›rlarsa yeme¤in mükemmel olaca¤›n› düfllü-

yor, ortaya ç›kan yeme¤e bak›p neden lezzetli olmad›¤›n› soruyor, suçu mutfakta ya da malzemede ar›yorlar. Kendilerinde hiç suç bulmuyorlar. Oysa elinin eme¤i, sabr›, özeni olmad›kça lezzeti yakalayamazs›n. Hele bir sarma sars›nlar da göreyim ben onlar›. Bu kez de ‘O kadar emek verdim, kimseye yedirtmem’ diye tuttururlar. Sanki analar›ndan böyle gördüler. Yaflam kolaylafl›p h›zland›kça herfleyin ayn› kolayl›kla yap›laca¤›n› san›yor bu zamane anneleri... Çocuklar›n› da çabuk büyütmeye u¤rafl›yorlar. Onlar› h›zl› yaflland›rd›klar›n›n fark›nda bile de¤iller.” “Yani?” “Çocuk bu, yetiflti¤i ortamdaki insanlara anne babas›na elbet benzeyecek. Çocuk onlara benzemeye bafllad›kça anneler kendi be¤enmedi¤i yönlerini çocuklar›nda görüp k›z›yor, nerede hata yapt›klar›n› bulmaya çabal›yorlar. ‹kinci çocukta ise o ilk heves kalm›yor da öyle kurtar›yor onlar kendilerini...”

B

o¤az› kurumufltu. Bir yudum su içip eskiden ailelerin ilk çocuklar›n›n a¤abey ve abla a¤›rl›¤›yla yetifltirildi¤ini ilk çocuklar›n aileyi iyi yans›tma görevi oldu¤u için daha de¤erli oldu¤unu; ama art›k dönemin de¤iflti¤ini ailelerin kendilerini de¤il de düfllerini çocuklar›na yükledi¤ini ilk çocuktan sonra gelenlerin ise daha özgür olgunlafl›p aileye daha çok benzedi¤ini anlatt›. Birkaç gün sonra hastam›z›n baflucunda suluboya bir resim vard›. Resimde mavi gökyüzünde sapsar› günefl ve bir de uçurt79


Bütün Dünya • May›s 2007

ma uçuran k›z çocu¤u vard›. Hastam›z resimle ilgilendi¤imi görünce okumakta oldu¤u gazetesinden kafas›n› kald›r›p, “Torunum benim için yapm›fl bu resmi, doktor bey” dedi. “Resimdeki k›z kendisiymifl. Karar vermifl, ben ölünce resimdeki gökyüzünün mavisi olacakm›fl›m, onun için. Gökyüzüne her bakt›¤›nda benim yan›nda oldu¤umu bilecekmifl, böylelikle... Bu s›m-

s›cak günefl ise dedesiymifl.” Gözleri dolmufltu. Birkaç damla yafl süzüldü gözlerinden. “Torunumun gözünde gökyüzünün mavisi olacakm›fl›m, dedesi de hepimizi ›s›tan günefl. Daha ne olsun?” dedi. Ö¤le aras›nda bahçeye ç›kt›m. Ya¤an ya¤murun ard›ndan masmavi gökyüzünde açan günefl, s›cakl›¤›n› iyice duyumsatt›r›yor, a¤açlar sonbahara haz›rlan›yordu.•

Bir bayan ö¤retmen, sokakta önüne ç›k›p, kendisinden para dilenen sa¤l›kl› adam› sert bir biçimde azarlad›: “Utanm›yor musun dilenmeye?” dedi. “fiu haline bak! Güçlü kuvvetli adams›n, çal›flsana...” Böylesi azarlanmalara al›fl›k olan dilenci, piflkin bir biçimde karfl›l›k verdi: “Sormay›n han›mefendi” dedi. “Öyle çaresiz bir hastal›¤›m var ki, o hastal›¤›m yüzünden bir türlü çal›flam›yorum.” Bayan ö¤retmen, biraz merakla, daha çok da kuflkuyla sordu: “Neymifl o çaresiz hastal›¤›n?” dedi. Piflkin dilenci, ayn› piflkinlikle yan›t verdi: “Tembellik.”• Adam›n biri bir düzine inek çalmak ve çiftlik sahibini öldürmekten yarg›lan›yordu. Sonunda jüri karar›n› verdi ve yarg›ç da karar› okumaya bafllad›: “San›k, bir düzine inek çalmak ve çiftlik sahibini öldürmek suçundan idama mahkum edildi” dedi. “Olamaz say›n yarg›ç” diyerek itiraz etti adam. “Çünkü ben bu olay oldu¤u s›rada cezaevindeydim.” Yarg›lanmas› süresince suçun ifllendi¤i zaman kendisinin cezaevinde oldu¤unu neden söylemedi¤ini sordu. Adam boynunu bükerek yan›t verdi: “Jüri üyeleri hakk›mda kötü düflünsünler istemedim, efendim...”• Bir zamanlar dünyan›n en güzel kad›nlar› aras›nda say›lan ve 1950’li y›llar›n efsanevi sinema sanatç›s› Zsa Zsa Gabor’a bir gün “‹yi eflle kötü efl nas›l belli olur?” diye sordular. Sar›fl›n y›ld›z gülümsedi. “Kötü eflle evlenirseniz, hatan›z›n hemen ay›rd›na var›rs›n›z” dedi. “‹yi eflle evlenirseniz, ne denli flansl› bir kad›n oldu¤unuzun ay›rd›na bile varmazs›n›z...”• 80

Verdi¤im ya da ald›¤›m randevularda kimseyi bekletmiyorsam, ödemelerimi zaman›nda yap›yor, arayaca¤›m telefon numaralar›n› hemen buluyorsam ve daha pek çok iflimi, üzerime söz getirmeden, bir sitemi bile gerektirmeden harfiyen yerine getirebiliyorsam, tüm bunlar› not tutmama yani sevgili arkadafllar›m olan kalemimle ka¤›tlar›ma borçluyum. Bana bafl›m› dik tutturan onlard›r.

Benim Yarim...

“B

enim sad›k yarim ka- la coflar, patronlu¤umu yaflar›m. Ne mi yapar›m onlarla? Notlar ra toprakt›r” demeyece¤im. Benim sad›k tutar›m. Çeflit çeflit notlar, türlü türyarim, not defterimle lü notlar, türlü çeflitli notlar... Akl›kalemimdir. Onlar olmadan hiçbir n›za gelen gelmeyen notlar... Akflam ekmek almay› unutmafley yapamam, hiçbir yere gidedan eve dönüyorsam, verdi¤im ya mem ve hiçbir laf edemem. da ald›¤›m randevularda Bana o denli yak›nkimseyi bekletmiyorsam, d›rlar ki... Elimi oynatt›ödemelerimi zaman›nda ¤›m zaman kalemimi, Yazarak hemen yan›nda da not Söyleyerek yap›yor, arayaca¤›m adres ve telefon numaralar›defterimi bulurum. Benn› hemen buluyorsam ve ce en güzel ikili olan kadaha pek çok iflimi, üzelemle ka¤›t, benim dünrime söz getirmeden, bir ya dostlar›md›r. Sad›k sitemi bile gerektirmeden dünya canlar›md›r. harfiyen yerine getirebiliOnlar› elimle yoklar dururum. Varl›klar›ndan yorsam, tüm bunlar› not tutmama yani sevgili aremin olmadan hiçbir zakadafllar›m olan kaleman yola ç›kmam ve onSadi lars›z gitti¤im, gezdi¤im, mimle ka¤›tlar›ma borçBülbül luyum. Bana bafl›m› dik gördü¤üm, vard›¤›m yetutturan onlard›r. rin tad›n› ç›karamam. Bir silahflörün silah›n› yoklay›p durYaln›zca bu kadar da de¤il.. mas› gibi ben de onlar› yoklar du- Duydu¤um bir f›kray›, anlaml› rurum. Onlar gömlek cebimin için- bir anekdotu, okudu¤um güzel de öylece; ancak her an harekete bir sözü, yararlanaca¤›m bir bilhaz›r bir “teyakkuz” içinde beni giyi ve beni uçuran bir esin peribekler ve ben de onlara her an sini de onlarla yakalay›p ölümulaflabilece¤imi bilmenin huzuruy- süzlefltirebilirim. Dünyada bun81


Bütün Dünya • May›s 2007

dan daha güzel fley ne olabilir? Not tutma iflinde kimi zaman afl›r›ya kaçt›¤›m da oluyor ve bundan ceza da al›yorum. Ara s›ra “nazenin”leflen haf›zam, çok not tutmamdan al›n›yor olmal› ki, art›k kendisine “kocad›¤› için” hiç güvenmedi¤im anlam›n› ç›karabiliyor ve kimi zaman bana küsüyor. Böyle zamanlarda, normalde an›msayacaklar›m› da an›msatmayarak bana ceza veriyor. “Sen bana güvenmezsen, ben sana hiç güvenmem. Seni notlar›n m› kurtar›r yoksa ben mi kurtar›r›m iyi düflün” demek istiyor. Yani herfleyin en iyisi nas›l “orta”s› ise, not tutman›n da

ortas›n›n bulunmas› yani abart›lmamas› gerekiyor. Ancak o, yani haf›za denilen muamma, kendi yafll›l›k kompleksleriyle (ona zaman zaman gösterdi¤im güvensizli¤i problem yaparak) arada bir bana küsse de, höpürdeyip köpürse de; beni yine de not tutmaktan, hepten al›koyamaz. Ne’me laz›m? Haf›za uçar, not kal›r... Ben yaflad›kça kalemimle ka¤›d›m›, silah›n› yoklay›p duran silahflörler gibi, hep yoklay›p duraca¤›m. Ölünce mi ne olacak? Art›k o zaman yar de¤ifltirece¤im; ancak o zaman kara topra¤› dost tutaca¤›m.•

Bu Yaz›n›n Yazar›yla Tan›fl›n Sadi Bülbül, 1939 y›l›nda do¤du. Uflak Lisesi’ni ve ‹stanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Ö¤rencilik y›llar›nda “Milliyet”, “Akflam” ve “Vatan” gazetelerinde, daha sonralar› da “Hürvatan” gazetesinde ve Bas›n ‹lan Kurumu’nda çal›flan Sadi Bülbül, “Akbaba” ve “Pardon” dergilerinde takma adlarla mizah yaz›lar› yazd›. Uzun y›llard›r ve halen Ankara’da avukatl›k yapan Sadi Bülbül’ün de¤iflik hukuk dergilerinde yay›mlanan yaz›lar›ndan oluflan “Hukukun Üstünlü¤ü” adl› bir ça›lflmas›, yerel bir televizyon kanal›nda yap›lan sohbetlerden derlenen “Y›llar›n Getirdi¤i” adl› bir kitab› ve 112 küçük yaz›dan oluflan “Evren’in Harikas› ‹nsan” adl› bir deneme kitab› bulunmaktad›r. Sadi Bülbül, evlidir ve iki çocuk sahibidir.• Palavralar›yla ünlü bir avc›, arkadafllar›na eski av an›lar›n› anlat›yordu: “Bir gün iri bir aslanla karfl› karfl›ya geldim” dedi. “Elimde silah da yoktu. Aslan o denli yaklaflt› ki neredeyse burun buruna geldik. Sonra aniden kükreyerek üzerime sald›rd›. Ben hiç yerimden k›p›rdamad›m.” An›y› dinleyen arkadafllar› merakla “Sonra ne oldu?” diye sordular. Avc› sakin bir tav›rla arkadafllar›n›n merak›n› giderdi: “Yoluma devam ederek, maymunlar›n bulundu¤u kafesin önüne geçtim!”• 82

Dünya dillerine ‹talyanca’dan geçen “Caricaturare” (karikatür)’nin kökeni “Yük, doldurmak, sald›rmak, fliflirmek, hakarete bo¤mak, bir araba dolusu dayak atmak, alaya almak, hiciv etmek, eflek flakas› yapmak, sar›p toplamak, bohçalamak” anlam›na gelen “Caricare” sözcü¤üne dayan›yor.

“Caricaturare” Karikatür

H

ollandal› Tarihçi Johan Huizigna insan›n evrimini “homo faber” yap›mc› insan, “homo sapiens” düflünür insan ve “homo ludens” oyuncu insan diye s›ralar. Oyunun kültürden önce var oldu¤unun da alt›n› çizer. Oyunun üst aflamas› mitoloji ve ritüelden do¤an tiyatronun kökeninde flamanl›k, taklit ve kendisinden bir baflka kifliyi, varl›¤› yans›lamak vard›. Tiyatroda komedi uzun süre sahne d›fl›nda tutuldu. Atina’da kent devleti komediyi, tragedyadan ancak elli y›l sonra resmen tan›d›. Bafllang›çta söz vard›. Ard›ndan çizgi do¤du. Daha sonra yaz›... Yaz›n›n ortaya ç›k›fl›nda çizginin çok önemli bir yeri oldu. Sözlü anlat›mda bafl gösteren mizah, çizgiye de yans›d›. Mizaha sözlü anlat›mda tak›n›lan d›fllay›c› tutum ve tav›r çizgili anlat›mda da benzerdi. Geçmifli resim sanat›ndan eski

olan karikatür ad›n› ancak 17’nci yüzy›lda ald›. Resim sanat›n›n gölgesinde yaflam›n› sürdüren karikatür, “Matematik bilmeyen içeri giremez” sözünün yaz›l› oldu¤u Rönesans’›n “ciddi” iflliklerinden birinde Carracci’nin iflli¤inde özgürlü¤üne kavufltu. Yaz›l› olarak ilk kez 1646’da Annibale Carracci’nin abart›l› portrelerini tan›tt›¤› “Arti di Bologna” adl› yap›t›na yazd›¤› önsözde Giovanni Atanasio Mosini taraf›ndan kullan›ld›. Dünya dillerine ‹talyanca’dan geçen “Caricaturare” (karikatür)’nin kökeni “Yük, doldurmak, sald›rmak, fliflirmek, hakarete bo¤mak, bir araba dolusu dayak atmak, alaya almak, hiciv etmek, eflek flakas› yapmak, sar›p toplamak, bohçalamak” anlam›na gelen “Caricare” sözcü¤üne dayan›yor. Karikatür sözcü¤ü Türkçe’ye ise Frans›zca üzerinden geldi. Türkiye’de ilk karikatür 1867 y›83


“Caricaturare”

Bütün Dünya • May›s 2007

l›nda “‹stanbul” gazetesinde yay›mland›. Türk Dil Kurumu, bir süre “Gülüntüçizim”, “Gülüntübetim” karfl›l›¤›n› önerdi; ancak kan›ksanmad›.

¤inden yay›lan çarp›t›lm›fl portre ve figür çizimleri vard›. Karikatür sarayda büyük ilgi gördü. ‹ngilizce’de karikatür sözcü¤ünü ilk kullanan kifli 1716’da yay›mlad›¤› “Christian Morals” nnibale Carracci karikatü- adl› kitab›yla Dr. Thomas Browre ad verme yan›nda kari- ne oldu. katürden bir anlat›m biçiResim sanat›n›n devleri, Lemi olarak ilk yararlanan- onardo da Vinci, Rembrandt, Van lardan biriydi. ‹nsan yüzlerini bir Gogh ve Picasso gibi sanatç›lar da hayvan ya da bitkiyi and›racak bi- karikatür çizdi. ‹spanyol Goya, kaçimde; ama asl›yla benzerli¤ini ko- rikatürü “Tafllay›c› resim” olarak ruyarak çizebiliyor, böylece yan›n- gören ça¤dafl› ‹ngiliz William Hoda çal›flanlar› da e¤lendiriyordu. garth gibi siyasi karikatürleriyle ün Yetenekli bir oyma yapt›. Romal› Pier-Leone bask› ustas› ve ö¤retmen Ghezzi 1740’tan sonra olarak ün salan Anniba- Evrensel kendini yaln›zca Roma le’nin a¤abeyi Agostino sosyetesinin karikatürlerini Kültür da usta bir portre karikaçizmeye adad›. Dünyan›n türcüsüydü. Yapt›¤› anailk profesyonel karikatürtomi çizimleri 200 y›l bocüsü unvan›n› kazand›. yunca Avrupa’n›n de¤iflik Yap›tlar› kitaplaflt›r›ld›. Gazetede ilk karikatür yerlerindeki resim ifllikle1814’te ABD’de “Federal rinde desen örnekleri olaRepublican” gazetesinde rak ele al›nd›. Annibale Carracci kaç›kt›. ABD baflkan›n› ald›Songül rikatürü resmin gölgesin¤› politik karardan ötürü den ç›karmas›na karfl›n Saydam elefltiriyordu. Portre ressakendisi genel olarak tarim› olan John Wesley Jarhe ressam olarak geçti. vis çizmiflti. Erkek olmas›na karfl›n, dünyada Bu karikatürden sonra gazetekad›n gözüyle bak›fl›n sanatta lerde baflka bir karikatür 50 y›l önemini ilk vurgulayanlardand›. boyunca görülmedi. Türkiye’de Ününü Roma Farnese Saray› Ga- ve dünyada en çok yasaklama ve lerisi’nin süslemesiyle kazand›. cezaland›rmaya u¤rayan sanat daYetenekli bir karikatürcü de l› karikatürdü. mimar ve heykelt›rafl Gian LorenAvrupa’da gazetecili¤e karikazo Bernini’ydi. Üç dört çizgide bir türü ilk kez Frans›z ressam› Charkiflinin özünü resimleyecek yete- les Philipon getirdi. Ard›ndan ‹nne¤inden dolay› ünlendi. XIV. Lo- giliz ve Alman bas›n›nda karikatür uis’nin ›srarl› ça¤r›s›yla 1665’te Pa- yer buldu. Öteki ülkelerde 20-25 ris’e gitti. Fransa’da ilk kez “carica- y›l sonra ilgi gördü. ‹ngiltere’deki tura” sözcü¤ünü o kulland›. Ya- ünlü siyasi mizah dergisi “Punch” n›nda Annibale Carracci’nin iflli- bu 盤›r›n k›sa zamanda geliflmesi-

A

84

ne yol açt›. 1880’de karikatür kartpostallarda boy gösterdi.

1

cephesi de vard›. “Aydede”de R›fk›’n›n, Mustafa Kemal, TBMM ve Kurtulufl Savafl› karfl›t› karikatürlerine yan›t› “Güleryüz”de Sedat Simavi veriyordu. K›br›s Türk karikatür sanat›n›n ilk öncüsü “Klifleci R›fat” lakapl› Ahmet R›fat

890’da yay›mlanan “Comic Cuts” adl› Alfred Harmsworth’un yay›mlad›¤› ilk güldürü dergisi k›sa zamanda bir çok a¤›rbafll› gazeteyi geride b›rakarak 300 bin tiraja ulaflt›. ‹lk karikatür band› ise 24 Ekim 1897 y›l›nda “New York Journal”›n renkli pazar ekinde yay›mland›. Richard Outcaults’un yaratt›¤› kepçe kulakl›, dazlak kafal›, uzun ve sar› bir gömlek ve bir flapkadan baflka bir fley giymeyen sevimli ve afacan bir çocu¤un “The Yellow Kid”in serüvenleri büyük küçük herkesin ilgisini çekti. Türkiye’de karikatür, Teodor Kasap’›n 1870’te ç›kard›¤› “Diyojen” dergisiyle kabu¤unu k›rd›. Bilinen ilk Türk karikatürcüsü Ali Fuat Bey’di. Sultan Abdülhamit’in Annibale Carracci, karikatürü resmin bask›c› dönemingölgesinden ç›karmas›na karfl›n kendisi de kesintiye u¤genel olarak tarihe ressam olarak geçti. rayan karikatür, ‹kinci Meflrutiyet’in ilan›yla pat- Efendi “Davul” adl› mizah gazelad›. Yeni döneme damgas›n› vu- tesinde Anadolu’ya sald›ran Emperyalist devletleri elefltiren, ran Cem’di. Kurtulufl Savafl›’n›n karikatür Mustafa Kemal’i, Kurtulufl Savafl›85


Bütün Dünya • May›s 2007

n›, Kuvay-i Milliye’yi ve Anadolu insan› yücelten karikatürler çizdi.

C

umhuriyet döneminin öncü karikatürcüleri Cemal Nadir ve Ramiz Gökçe’ydi. 1940’lar›n sonlar›na do¤ru ç›kmaya bafllayan “Marko Pafla” bir dönüm noktas› oldu... Eflatun Nuri, Semih Balc›o¤lu, Turhan Selçuk, Nehar Tüblek, Ferruh Do¤an, Ali Ulvi, Altan Erbulak, Bedri Koraman, M›st›k bu dönemin önemli adlar›yd›. O¤uz Aral, 1972’de yay›mlamaya bafllad›¤› “G›rg›r” dergisiyle, karikatürü yaflam›n her alan›na sokmay› baflard›. 500 bini aflan sat›fl›yla “G›rg›r” hem karikatürü hak etti¤i yere tafl›d› hem de yeni karikatüristlere bir okul oldu. Tek karede görsel anlat›m arac›yken, bant karikatürler ortaya ç›kt›. Çizgi öykü/roman do¤du. Bu arada ‹ngiltere’de karikatür ilk kez 1843’te kullan›lan yeni bir ad edindi: “Cartoon”. Ünlü karikatürcü John Leech, “Punch” dergisinde Lordlar Kamaras›’nda bir sergiye konulacak bir duvar resmi tasar›s›n› yeren toplumsal içerikli bir karikatür çizdi. Karikatürün alt›na da “Cartoon N:1” yazd›. Bu karikatürden sonra bu tür desenlere “cartoon” demeye baflland›. ‹ngilizce’de e¤lenceli resim anlam›nda “cartoon”, belirgin çizgileri abart›lm›fl, sapt›r›lm›fl portre diye de “karikatür” kavram› olufltu. Karikatür alt›n ça¤›n› 20’nci yüzy›lda yaflad›. Sinema, çizgi öykülerin hareketlendirilmesi, k›sa ve uzun metrajl› filmler yap›lmas›yla karikatür küreselleflti. Bilgisayar hem üretenlere hem de karikatürseverlere büyük olanaklar sundu. Karikatürün tarihe katk›s› bü86

yük oldu. Sözle ya da yaz›yla dile getirilemeyen konular› rahatça ele alan karikatür bir anlamda çizgiyle tutulmufl “günlük tarih”tir. Karikatürler kronolojik olarak izlendi¤inde ülkenin tüm yönleriyle tarihi, siyasal, sosyal ve gündelik yaflamdaki de¤iflimler, toplumsal aksakl›k ve ayk›r›l›klar gözlenebilir. Karikatür, e¤itimde etkin bir araca dönüfltü. Çizgi ve yaz›n›n ortak gücü okuma ve anlama yetisini güçlendirdi. Okumay› sevdirmede etkili oldu¤u gibi onlarca sayfada anlat›labilecek bir konuyu k›sa ve öz biçimde akla ve yüreklere yerlefltirdi. Karikatür hem sanat hem de düflünce tarihini ortak paydada buluflturdu¤u için felsefi boyut da kazand›. Her karikatürün özünde evrensel bir düflüncesi vard›r. Üstelik karikatür çeviriye gerek olmadan düflüncelerini h›zla yayar. “Abartma, çarp›tma, deformasyon, s›rad›fl›l›k” özellikleriyle konu etti¤i kifli, toplum ya da olay›n ruhsal durumunu bir ayna gibi yans›tan karikatür psikolojiyle de kaynaflt›.

M

izah karikatürlerin var olma nedenidir. Her karikatürist mizahç›d›r; ama her mizahç› karikatürist de¤ildir. Öteki sanat dallar›nda yap›ttan yola ç›k›p yaratac›s›n› bulmak zordur. Karikatürde çizgiden çizen anlafl›l›r. Karikatür güldürürken düflündürür, a¤lat›r. Saul Steinberg’in “E¤er yazarlar çizmeyi bilselerdi, edebiyat diye bir fley olmazd›” dedi¤i karikatür kültürleri, kültürler de karikatürleri etkilemeyi sürdürüyor.• SongulSaydam@butundunya.com.tr

Bilginizi Denetleyin •Haz›rlayan: Diyar Mahmuto¤lu - Bütün Dünya• 1 “Otuzbefl Yafl” fliirinin flairi kimdir? a) Cahit Külebi b) Cahit Irgat c) Cahit Atay ç) Cahit S›tk› Taranc› 2 Atatürk, Kuran’›n Türkçe’ye çevrilmesi görevini hangi flaire verdi? a) Mehmet Emin Yurdakul b) Yahya Kemal c) Mehmet Âkif Ersoy ç) Faruk Nafiz Çaml›bel 3 Toplam uzunlu¤u 30 m. olan

Alanya’daki ünlü ma¤ara afla¤›dakilerden hangisidir? a) Avflaini b) Damlatafl c) Karaini ç) Âfl›klar 4 Y›ld›z Saray›’n›n ilk yap›s› hangi padiflah taraf›ndan yap›ld›? a) III. Ahmet b) III. Selim c) I. Mahmut ç) II. Abdülhamid 5 “Yeni Osmanl›lar” diye de bi-

linen muhalif ayd›nlara Bat›’da ne ad verildi? a) Genç Osmanl›lar b) Muhalifler

c) Jön Türkler ç) ‹ttihatç›lar 6 Kendini “Dünya vatandafl›” olarak tan›mlayan ilk filozof kimdir? a) Sokrates b) Platon c) Herakleitos ç) Aristoteles 7 “Yaflamda en büyük üzüntüm Frans›z edebiyat›nda bir yer edinememifl olmamd›r” diyen ve kurgubilimsel romanlar yazan Frans›z edebiyat›n›n yüzy›l boyunca en ünlü yazar› kimdir? a) Victor Hugo b) Andre Gide c) G. Flaubert ç) Jules Verne 8 Yaratt›¤› “fiarlo” adl› karakterle ünlenen sinema yönetmeni ve aktör kimdir? a) Marx Kardefller b) Luis de Funes c) Charlie Chaplin ç) Ciccio ‹ngarrassi 9 Birinci Körfez Savafl› hangi y›l bafllad›? a) 1989 b) 1990 c) 1991 ç) 1992 87


Bilginizi Denetleyin 10 Amerika-Irak Savafl› hangi y›l bafllad›? a) 2002 b) 2003 c) 2004 ç) 2005 11 ‹Ö 1293 y›l›nda yap›lan Kadefl Savafl›’nda Hititler kimle savaflt›? a) Asurlular b) Frigler c) Hurriler ç) M›s›rl›lar 12 Kuzey Kutbu Bölgesi’ne veri-

len ad nedir? a) Antarktika b) Alaska c) Sibirya ç) Arktika 13 Avrupa’n›n en yüksek da¤› hangisidir? a) Mont Blanc b) Mönch Da¤› c) Apeninler ç) Jungfrau Da¤› 14 Akdeniz k›y›lar›n›n 16’nc› yüzy›lda çizilmifl en ayr›nt›l› haritas› olan “Kitab-› Bahriye” kimin yap›t›d›r? a) Barbaros Hayrettin Pafla b) Çaka Bey c) Turgut Reis ç) Piri Reis 15 “Avanak Avni” kahraman› hangi çizerimizin yap›t›d›r? a) Turhan Selçuk b) Latif Demirci

88

c) Tuncay Akgün ç) O¤uz Aral 16 “Abdülcambaz” adl› çizgi kahraman hangi çizerimizindir? a) Semih Balc›o¤lu b) Bedri Koraman c) Altan Erbulak ç) Turhan Selçuk

Öykülerinde iflledi¤i konular› ve kulland›¤› anlat›m biçemiyle Türk edebiyat dünyas›nda kendine özgü bir konumun sahibi olan Sait Faik Abas›yan›k, 11 May›s 1954 tarihinde aram›zdan ayr›lm›flt›. Sait Faik’in ölümünden befl gün sonra de¤erli yazar Oktay Akbal’›n o dönemdeki “Vatan” gazetesinde “Dünya Ermifli” bafll›¤›yla yay›mlanan yaz›s›n› flimdi yeniden yay›mlayarak, Türk öykü yazarl›¤›n›n bu unutulmaz kalemini, ölümünün 53 y›l›nda bir kez daha sayg› ve özlemle an›yoruz.

17 “Komandatura” kimdir?

Dünya Ermifli

a) Kumandan yard›mc›s› b) Baflkumandan c) Terzi ç) Tamirci terzi 18 Bat› dillerinde ad› “Averroes”

olarak geçen ünlü Endülüs-Arap filozof kimdir? a) ‹bni Rüflt b) ‹bni Sina c) ‹bni Tufeyl ç) Farabi 19 Tanr› oldu¤unu kan›tlamak için Etna Yanarda¤› kraterine atlayarak yaflam›n› yitiren ilkça¤ filozofu kimdir? a) Demokritos b) Epiküros c) Parmenides ç) Empedokles 20 Etik ve ‹nsan Haklar› alan›ndaki yap›tlar›yla uluslararas› üne sahip Rum as›ll› Türkiye Cumhuriyeti vatandafl› filozof kimdir? a) Herkül Milas b) Panayot Abac› c) Pars Tu¤lac› ç) ‹onna Kuçuradi Yan›tlar 126’nc› sayfam›zdad›r.

•Oktay Akbal - “Vatan” Gazetesi •

B

ir giden Sait Faik var, bir de kalan. Giden için ne kadar a¤lasak, dövünsek, parçalansak bofl, geri döndüremeyiz. Ama kalan Sait Faik bizim, yaflad›kça bizim, bizlerden sonra da baflka nesillerin. Geçici Sait’i topra¤a verdi¤imiz günün ikindisinde, ya¤murlu bir Beyo¤lu saatinde, kalan Sait Faik’e Beyo¤lu’nda rastlad›m. Bu defa sokakta avare, flairce dolaflm›yordu, bir vitrine bakm›yordu, sigara alm›yordu. Art›k o vitrinin içindeydi. On üç kitap halinde bizlere, yoldan oldu¤u gibi, hayattan da, o anl›k geçip dönen kiflio¤ullar›na bak›yor, sesleniyor, ça¤›r›yordu. Kalan Sait Faik’i art›k bu on üç kitapta bulaca¤›z. Bununla yetinmek zorunday›z. Semaver, Sarn›ç, fiahmerdan, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Kumpanya, Havuz Bafl›, Son Kufllar, Bir Tak›m ‹nsanlar, Kay›p Aran›yor, fiimdi Seviflme Vakti ve

Alemda¤’da Var Bir Y›lan. Sait Faik’in eseri bu kadar. Bu eser, bizim neslin kendi iç roman›, kendi hayat›m›z›n bir çeflit tarihçesi de demekti. Çünkü ço¤umuz bir çok duygular›, izlenimleri ilk defa onun hikayeleriyle yaflam›fl›z. Mesela aflk›, aflk›n ölmezli¤ini ilk Sait’in hikayelerinden duymufl, tad alm›fl›zd›r. Kendi serüvenlerimize onun aflka, sevgiliye verdi¤i anlam›n kar›flt›¤›n› fark etmiflizdir. Yaflaman›n bofllu¤unu, hiçli¤ini bilmekle beraber gene de gündelik hayat›n küçücük sevinçleri içinde savunmalar, mutluluklar bulundu¤unu, onu elde etmenin hiç de güç olmad›¤›n› onunla ö¤rendik, onunla yaflad›k. Öylelerini bilirim, Sait’in baz› hikayelerini fliir gibi ezberlemifllerdi. Çevrelerine Sait’ten ö¤rendikleri anlam› vererek, onun gözüyle, onun duyufluyla bak›yorlard›. Onun çizdi¤i aç›, bir neslin görüfllerini, duyufllar›n› bir noktada toplam›flt›. Nelerdi bunlar? Me89


Bütün Dünya • May›s 2007

sela flu ‹stanbul, pek ço¤umuz için ancak Sait’le beraber olunca anlam kazanan bir flehirdi.

K

öprüsünden ‹stiklal Caddesine, pastahanelerinden iskelelerine, park kanepelerine, bulutlar›na göküne, boyac› ç›ra¤›na, terzi k›zlar›na kadar. Bütün bir nesil ‹stanbul’u Sait Faik hikayelerinin derinli¤inden, fliirli havas›ndan görmeye, sevmeye al›flm›flt›. Sonra bu dünyan›n insanlar›... Onlar da bizim için, ad›m bafl›nda rastlad›¤›m›z o bombofl, hikayesiz, fliirsiz ve serüvensiz kiflio¤ullar› olmaktan ç›karak, üzerlerinde durulmaya, düflünülmeye de¤er, ayr› ayr› romanlara konu olacak niteliklerde varl›klar olarak göründüler. Bizim neslimizin duygular›, hayalleri Sait Faik dünyas›n›n renkleri, sesleri ve yepyeni güzellikleriyle beslendi. Yaflad›¤›m›z hayat ne derece çirkin, kaba, güzellik, aflk, iyilik gibi yüce de¤erlerden yoksun da olsa, kifli Sait Faik’in ebemkufla¤› gibi renk renk, hatta renklerin yüzlerce azal›p ço¤alan nüanslar›yla akl›n alamayaca¤› kadar de¤iflik p›r›lt›l›, ayd›nl›k dünyas›nda mutlulu¤u, geçici de olsa, o kifliyi yaflamaya zorlayan gücü, bir anl›k, bir saatlik, bir günlük sevinçleri, yaflama isteklerini, bir sanat eserinden yay›l›veren o gerçek iç hazz›n› buluyordu. Kifliyi yaflamaya itiyordu Sait. Zorla de¤il, ispat ederek, aç›klayarak, kand›rarak de¤il. Çünkü gerçekte, kendi kiflisel hayat›nda o da hayata o genel anlam›nda ba¤l›l›k, düflkünlük, kopmazl›k duymaktan uzakt›... Bu yüzden karamsar bir hava sezilirdi 90

yaz›lar›nda. Yaflamak için, flu gündelik hayat› sürdürmek için inatç› bir h›rs›, bir iste¤i yoktu. Ço¤u defa i¤renirdi gündelik, bofluna yaflam›fllardan. Aflklar›nda, dostluklar›nda, hayallerinde boyuna k›r›l›rd›. Ya da öyle san›rd›. Ama bize b›rakt›¤› iki roman›, yüzlerce küçük hikayesi, fliirleri kiflio¤luna yaflamaya, hayat›n her çeflit zevkini, bütün güzelliklerini, en de¤iflik duygular›n›, en zengin hayallerini duymaya, tadmaya bir ça¤›r›flt›r. O ilk bak›flta karamsar, umutsuz gibi gelen hayat izlenimleri üzerinde biraz durunca, biraz o kelimelerin derinine inmek istenince, hayat›, insanlar›, k›sacas› kiflinin gündelik zaman parçalar›n› bütünüyle yaflamas›n› ç›lg›nca, umutsuzca seven, özleyen büyük bir flairin, bir ermiflin afl›r› duygu taflk›nl›¤›ndan do¤an geçici bir karamsarl›k oldu¤u görülür. Asl›nda afl›r› bir iyimserlik özleminden baflka bir fley olmayan bir duyguydu bu.

S

ait, yaflamay› en büyük serüven, en üstün de¤er, en eriflilmez fliir sayard›. Bunun d›fl›nda üstün tek de¤er sanatt›. Bütün ömrü sanatla hayat› birlefltirmek için ç›lg›nca bir çaba ile geçti denebilir. Hayatta mutlulu¤u bulmak hem öylesine zor, hem öylesine kolay bir fley ki... Ama bu, mutlulu¤a erecek olan insan›n kendi iç duygular› ile yak›ndan ilgiliydi. Ne bileyim, hayat›n flusu busu bile, kifliyi, e¤er içinde istek varsa mutlulu¤a erdirebilirdi. Geçici de olsa. Bir kibrit çak›fl›, bir sigara duman› bile: “fiu kibritin flu yanmas› diye f›s›r f›s›r f›s›rday›p da sonradan

‘peki anam, yanay›m’ diyen flu kibritin ›fl›¤›na bak. Bu olur mu arkadafl. Böyle bir el sürçmesiyle aç›l›veren hararet, ›fl›k, bayram gördün mü sen? Gül, sevin arkadafl. fiu a¤z›m›zdan ç›kan dumanlara bak! Nas›l uçufluyorlar. Yafl›yorsun efendi. P›r›l p›r›l, tane tane, ›slak ›slak. Cam cam, billur billur, fanus fanus, çeflmibülbülller gibi yafl›yorsun dostum. Dumanlar›m›za, cigaralar›m›z›n duman›na bak efendi! Bu mavi fley nedir? Bu insan›n içini sevinçten, keyiften parlatan fley nedir? Ne kad›nla yatmak, ne flarap içmek, ne arkadafllarla prafa oynamak, ne tiyatro, sinema seyretmek... Hepsi bir yana dün-

yay› seyret. Al gözüm efendim. ‹flte sana cigara duman›!” Kalan Sait Faik yüzlerce hikayesi, iki roman›, fliirleri ile iflte böyle bir yaflama ermifli, yüzy›llara do¤ru uzanan insan kalabal›¤›na do¤ru seslenen bir yaflama filosofu olarak konufluyor. Onun karamsarl›¤› öylesine fliddetli bir hayat aflk›ndan do¤uyor ki sonunda en kara, kapkara umutsuzluklar bile yitip gidiyor, o afl›r› karamsarl›¤›n sonunda kifliyi yücelten, mutlulu¤a götüren eflsiz bir iyimserlik duygusuyla karfl›lafl›yoruz. Sait Faik yar›na sadece büyük bir hikaye yazar› olarak de¤il, bir iyimserlik filosofu, bir dünya ermifli olarak da kalacak.•

Küçük çocuk, k›z kardefline “Çocuklar›n dünyaya nas›l geldiklerini bilip bilmedi¤i sordu. “Bilmiyorum” dedi küçük k›z. Sonra da, kendinden bir yafl büyük a¤abeyine, bunu kendisinin bilip bilmedi¤ini sordu. “Ben de bilmiyorum ve hiçbir zaman da ö¤renemeyece¤im bunu” dedi. “Fakat sen nas›l olsa ö¤reneceksin büyüdü¤ümüzde…” K›z kardefli onun bu yan›t›na çok flafl›rd›: “Peki sen niye ö¤renemeyecekmiflsin ki?” diye sordu. “Nas›l olsa sen de büyüyecesin.” A¤abeyi bafl›n› iki yana sallad›: “Büyümüfl de olsam, yine de ö¤renemeyece¤imi biliyorum” dedi. “Çünkü biz erkekleri hep koridorda bekletiyorlar...”• 91


Öykü ve fiiirlerini Düfllerin Tek Gerçeklik Oldu¤una ‹nananlara Adayan Yazar:

Edgar Allan Poe

Y

ap›tlar›nda kendi yaflamlar›ndan kesitler bulunan ve yaflad›klar›n› belleklerinde düflsel izler olarak dam›tan yazarlar aras›nda Edgar Allan Poe iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Ad›na “Yaflam” denilen, kimileri için dümdüz olan, kimileri için de kendi yazg›lar›na virajl› ve engebeli olan› düflen, o yolun ortas›n› bir türlü tutturamadan ço¤unlukla kenar çizgide giderken ara s›ra bu çizginin d›fl›na ç›kan ya da ç›kmaya zorlanan bir kifliye “Ayk›r›” denebilirse Poe, bu tan›ma kolayca sokulabilen bir yazard›r. Gerçekten, Poe’nun belle¤inden ka¤›da dökülerek fliir ya da düzyaz› oluflturan sözcükler yaflam›n içinden de¤il, var olma s›n›r›n›n d›fl›ndan geldi¤inden ayk›r› tan›m› Poe’nun kiflili¤ine ve yap›tlar›na yak›flan bir ifadedir. Edgar Allan Poe 1809’da tiyatrocu bir çiftin o¤lu olarak Boston’da dünyaya geldi. Annesinin önceki evlili¤inden iki çocu¤u daha vard›. Bohem bir kiflili¤e sahip olan babas›n›n Edgar do¤madan önce annesini terk etti¤i bilinmektedir. Edgar iki yafl›ndayken annesi ölünce zengin ve çocuksuz Allan Ailesi taraf›ndan evlat edinildi. Richmond kentinde oturan ‹skoç kökenli Allan’lar Edgar alt› yafl›ndayken ‹skoçya, ‹rlanda ve ‹ngiltere’yi kapsayan bir yolculuktan sonra befl y›l kadar ‹ngiltere’de kald›lar. Bu süre içinde Edgar, Stoke Newington kentinde befl y›l okula gitti. Ailesinin Amerika’ya dönmesi üzerine Edgar 11 yafl›nda Richmond’da iyi bir okula bafllad›. Biyografiler onu yabanc› dil ö¤renme konusunda yetenekli parlak bir ö¤renci ve iyi bir sporcu; fakat dik kafal›, yaln›zl›¤› seven ve kolayca sinirlenen bir genç olarak tan›mlamaktad›r. Onyedi yafl›nda Virginia Üniversitesi’ne gönderildi. Latince ve Frans›z92

93


Bütün Dünya • May›s 2007

Edgar Allan Poe’dan Bir Öykü:

ca derslerinde üstün baflar› kazand›. Fakat k›sa bir süre sonra kumara düflkünlü¤ü yüzünden okuldan ayr›lmak zorunda b›rak›ld›.

yay›mlatt›. Çözümleme yetene¤ini sergiledi¤i “Morgue Soka¤› Cinayetleri” adl› öyküsü 1841’de “Graham’s Magazine”de yay›mland›. Öyküleriyle ün kazan›nca ayn› dergide edivey babas›n›n deste¤iyle tör oldu. ‹ngiltere ve Fransa’da ta1827’de Boston’da ilk fli- n›nd›. Öykülerinin Frans›zca çeviriir kitab›n› bast›rd›. Kendi lerini ünlü Frans›z flair Charles Baiste¤iyle ordu hizmetine udelaire yapm›flt›. girdi. Yirmi yafl›nda baflçavufl ol1842’de eflinin tekrarlayan bir du. Subay olmak için West Point damar hastal›¤›na yakalanmas›yla Akademisi’ne girdi. Buradaki kimi Poe için ac›l› ve karabasanl› günler davran›fllar› uygunsuz bulunarak bafllad›. Duyarl›l›¤› uç noktalarda 1831’de okuldan at›ld›. Bu tarihten yaflayan ve eflini çok seven Poe, itibaren Poe’nun yaflaonun hastal›¤›n›n inifl ve m›nda ifller ters gitmeye ç›k›fllar›yla iflkence ve bafllad›. Üvey annesinin umut aras›nda yaflamaya ölümü üzerine yeniden Öyküleriyle bafllad›. Teselliyi içkide evlenen Bay Allan bu Öykücüler arad›. Art›k çal›flamaz olkez çocuk sahibi oldu; mufltu. Dergideki editöryeni üvey anne Edgar Allük görevini kaybetti. Efli lan’› tan›mak istemeyince 1847’de yaflama veda etti. üvey babas›n›n da sahip Poe 38 yafl›ndayd›; ç›kmamas› üzerine Edgar ama yaflam› son bulmuflevden ayr›lmak zorunda tu. Sinir krizleri geçirmekald› ve yerleflik düzeni ye bafllad›. Bir süre “Euson buldu. reka” ad›n› verdi¤i, evreHaluk ‹zleyen y›llarda yaflani aç›klamaya çal›flan maErdemol m›n› kazanmak için Poe, kalesiyle oyaland›. 8 önce Baltimore’a, sonra Ekim 1849 günü yaflama tekrar Richmond’a döndü. veda etti. Bir edebiyat dergisinde elefltiriler Poe’nun fliirleri aras›nda sevgili yazarken bir yandan da ayn› dergi- efline adad›¤› söylenen “Annabell de öykülerini yay›mlatmaya baflla- Lee” fliiri öne ç›kar. Yine efline d›. Yirmialt› yafl›ndayken 14 yafl›n- duydu¤u hastal›k düzeyindeki sevdaki kuzeniyle evlendi. Rich- giye benzeyen tutkular›, bilinç d›fl› mond’da ün kazanmaya bafllam›flt›; suçluluk, günah, ölüm korkusu ve ama New York’ta baflar› kazanmak öç gibi uçlarda gezinen duygularla istedi¤inden 1837’de bu kente gel- kaynayan öykülerindeki patalojik di. Arad›¤›n› bulamad›; gazete ve ö¤eler psikanaliz araflt›rmalar›n›n dergiler ona ilgi göstermedi. Bunun ilgi konusu olmufltur. Çözümleme üzerine Poe çifti Philadelphia’ya git- yöntemini kulland›¤›, bir olaydaki ti. Poe düflsel ve do¤aüstü ö¤eler gizemi ya da suçluyu saptama koiçeren öykülerini yay›mlatmay› sür- nular›n› iflledi¤i öyküleri polisiye dürdü. 1839’da ilk öykü seçkisini öykülerin ilk örnekleri say›l›r.•

Ü

94

Oval Portre

A

¤›r yaral› halimle geceyi aç›k havada geçirmeme ufla¤›m›n gönlü raz› olmad›¤› için zorla içine girme cesaretini gösterdi¤i flato, Apenin Da¤lar›’nda uzun zamand›r çat›k kafllar›yla dikilmifl duran görkem ve kasvet kar›fl›m› tafl y›¤›nlar›ndan biriydi. ‹ngiliz yazar Bayan Radcliffe’in fantastik kurgular›ndan ç›km›fl gibiydi. fiato k›sa bir süre önce ve geçici olarak terk edilmifl bir görünüm sergiliyordu. En küçük ve gösteriflsiz biçimde döflenmifl odalardan birine yerlefltik. Oda flatonun merkezinden uzak bir kulesinde yer al›yordu. Zengin ve eski tarzda olan süslemeleri y›pranm›flt›. Duvarlar›nda as›l› resimli a¤›r kumafllar›n yan›s›ra oda çeflitli silah ve arma and›çlar›yla, oymal› ve alt›n yald›zl› çerçeveler içinde hayli etkileyici çok

say›da ça¤dafl tabloyla donat›lm›flt›. Bu tablolara, yaln›zca ana duvarlarda de¤il, flatonun garip mimarisinin gölgede b›rakt›¤› bölümlerde de as›l› olanlara, san›r›m hastal›¤›m›n getirdi¤i nöbet durumuna ba¤l› olarak büyük bir ilgi duydum. Bu nedenle ufla¤›m Pedro’ya odan›n a¤›r panjurlar›n› kapatmas›n› –zaten karanl›k basm›flt›– yata¤›m›n bafl taraf›ndaki kollu flamdan›n mumlar›n› yakmas›n› ve karyolay› kuflatan siyah kadifeden perde katmanlar›n› iyice açarak kenarlara itmesini söyledim. Tüm bunlar› yapmas›n› istememin nedeni, uyumakta güçlük çekersem hiç olmazsa bu tablolar› inceleyerek ya da yast›¤›n üzerinde buldu¤um, tablolar hakk›nda bilgi veren ve onlar› elefltiren ciltli, küçük bir defteri okuyarak zaman geçirmekti. Defteri uzun uzun, yutarcas›na 95


Oval Portre

Bütün Dünya • May›s 2007

okudum ve tablolara büyük bir dikkatle bakt›m. Saatler h›zla ve bana hofl gelen bir biçimde ak›p geçti, gece yar›s›n›n derin karanl›¤› geldi.

Y

ata¤›m›n yan›nda duran kollu flamdan›n yerini be¤enmemifltim. Uyumakta olan ufla¤›m› kald›rmak istemedi¤imden flamdan›n yerini biraz de¤ifltirerek okudu¤um deftere daha fazla ›fl›k düflürmek amac›yla elimi güçlükle flamdana do¤ru uzatt›m. Fakat hareketim beklenmedik bir fleyle sonuçland›. Çok say›da mumun ›fl›¤› odada, karyolan›n direklerinin birinin arkas›nda gölgede kalm›fl olan bir girintiyi ayd›nlat›yordu flimdi. Bu canl› ›fl›kta daha önce dikkatimi çekmemifl olan bir resim gördüm. Kad›nl›¤a yeni ad›m atm›fl genç bir k›z›n portresiydi bu. Ona bakar bakmaz neden yapt›¤›m› anlamadan gözlerimi kapatt›m. Sonra da neden böyle davrand›¤›m› düflündüm. San›r›m içgüdüsel bir hareketti yapt›¤›m. Görme duyumun beni yan›lt›p yan›ltmad›¤›ndan emin olmak için önce imgelem gücümü denetim alt›na al›p daha sakin ve kesin biçimde tekrar bakmak için böyle davranm›flt›m herhalde. Birkaç dakika içinde resme dikkatimi daha yo¤unlaflt›rarak bakt›m. Art›k do¤ru görmüfl oldu¤umdan kuflkulanamazd›m, zaten kuflku da duymuyordum; çünkü tuvalin üzerine vuran ilk ›fl›n demeti beni düflgörür biçime sokan o uyufluklu¤u da¤›tm›fl, sanki beni dürterek gerçek dünyaya dönmemi sa¤lam›flt›. Dedi¤im gibi, resim genç bir k›96

z›n portresiydi. Bafl› ve omuzlar› resim tekni¤i yönünden “Vignette” diye adland›r›lan bir yöntemle betimlenmiflti. Portre ressam› Sully’nin biçemine çok benziyordu. Kollar›, gö¤sü ve hatta par›lt›l› saç uçlar› belirsiz biçimde resmin arka plan›n› oluflturan derin gölgede eriyip yok oluyordu. Resmin çerçevesi ovaldi, yald›zl› ve telli süslemelerle ifllenmiflti. Bir sanat yap›t› olarak hiçbir fley bu resimden daha hayranl›k uyand›r›c› bir etki yaratamazd›. Ama beni böylesine aniden ve fliddetle etkilemifl olan fley ne bu yap›t›n yap›l›fl›ndaki ustal›k ne de portredeki yüzün ölümsüz güzelli¤iydi. Yar› uykulu durumdan sars›larak çal›flmaya bafllayan düfl gücüm portredeki bafl› canl› bir insan bafl› gibi görme yan›lg›s›na düflmüfl olabilir miydi? Tablonun çiziminde, dallarla süslü çerçevelemesinde ve bizzat çerçevesindeki özelliklerin böyle bir düflünceyi, hatta bunun bir anl›k keyfini bile an›nda da¤›tt›¤›n› hemen görüp anlad›m. Bunlar› içtenlikle düflüne düflüne bak›fllar›m portreye m›hlanm›fl durumda bir oturup bir e¤ilerek belki bir saat geçirdim.

S

onunda portrenin üzerimdeki etkisinin gerçek gizemine vard›¤›ma inanarak s›rt üstü yata¤a b›rakt›m kendimi. Resmin büyüsünü portrenin yaflam gibi canl› olma özelli¤inde bulmufltum. Mutlak bir benzerlikti bu. Buluflum beni önce sarsm›fl, sonunda flafl›rtm›fl, kafam› kar›flt›rm›fl, kendini kabul ettirmifl ve beni ürkütmüfltü. Kollu flamdan› derin bir sayg› ve hufluyla eski yerine koydum.

B

eni alt üst eden bu heyecan dalgas›n›n kayna¤› böylece görüfl alan›m›n d›fl›nda kald›¤›nda tablolar› yap›l›fl öyküleriyle anlatan o küçük defteri arad›m. Oval portrenin anlat›ld›¤› sayfada afla¤›daki belirsiz ve garip anlat› yer al›yordu: “O ender rastlanan güzellikte genç bir k›zd›. Güzel oldu¤u denli sevimli ve nefle doluydu. Fakat o ressam› görüp sevmesi ve onunla evlenmesi kötü yazg›s›n›n bafllang›c› oldu. Ressam tutkulu, çal›flkan ve haflin bir adamd›. Zaten evliydi o, sanat›yla evliydi. Oysa k›z eflsiz bir güzelli¤e sahipti, hem de nefle, gülücük ve ›fl›k çevresine saçard›. Bir geyik yavrusu denli flen ve k›vrakt›. Herfleyden hofllan›rd›. Nefret etti¤i tek fley ayn› zamanda rakibi olan sanatt›. Korktu¤u fleyler ise yaln›zca onu sevgili eflinin yüzünü görmekten yoksun b›rakan palet ve f›rçalard›. Bu yüzden onun bir portresini yapmak isteyen ressam eflinin bu iste¤ini duyunca yüre¤i korkuyla doldu. Fakat hiç ses ç›karmadan bu iste¤e boyun e¤di. O yüksek tavanl›, karanl›k kule odas›nda, yaln›zca tuvalin üzerine soluk bir ›fl›¤›n düfltü¤ü bu iç karartan yerde uysall›k ve sab›r sergileyen bir tav›r içinde haftalarca oturdu. Sanat›yla gurur duyan ressam›n çal›flmas› saatlerce, günlerce sürdü. Tutkulu, yaban›l, ruh durumu anl›k de¤iflimlere u¤rayan, kendi düfl dünyas›nda yaflayan bu adam o ›ss›z kuledeki soluk ve karabasans› ›fl›¤›n genç gelinin sa¤l›¤›n› bozdu¤unu ve duyular›n› köreltti¤ini göremedi. K›zca¤›z gözle görünür biçimde tükenip gidiyordu; ama bir tek ressam ay›rd›nda de¤ildi bunun. Genç kad›n yine de hiç

flikayet etmiyor, gülümsemeyi sürdürüyordu; çünkü ressam eflinin (adam tan›nm›fl biriydi) üstlendi¤i iflten coflkulu ve yak›c› bir haz ald›¤›n› görüyordu. Adam, kendisini taparcas›na seven; ama gün geçtikçe tükenen ve zay›f düflen eflinin resmini yapmak için gece gündüz çal›fl›yordu. Portreyi görenler k›zca¤›z› avutmak için görkemli bir mucizeden söz edercesine portrenin kendisine çok benzedi¤ini, tuvaldeki resmin kendisini böylesine kusursuz biçimde betimleyen ressam›n yetene¤inin de¤il, ayn› zamanda onu ne denli sevdi¤inin bir kan›t› oldu¤unu da söylüyorlard› alçak sesle... Fakat ressam, art›k resim tamamlanma aflamas›na gelirken o küçük kuleye kimseyi sokmaz oldu. Yapt›¤› ifle, sanat›na kendisini öyle bir tutkuyla vermiflti ki gözlerini eflinin yüzüne bakmak için bile tuvalden ay›rmaz olmufltu. F›rças›yla tuvalin üzerine sürdü¤ü renk tonlar›n›n, karfl›s›nda oturan eflinin yanaklar›ndan çekildi¤ini görmüyordu.

“H

aftalar geçip gitti. Art›k portre bitmek üzereydi. Geriye yaln›zca dudaklara bir f›rça daha dokundurmak, gözlerden birine bir renk tonu daha eklemek kalm›flt› ki eflinin ruhu mum alevi gibi bir kez daha titredi. Ve sonra f›rça birer kez daha de¤di tuvale, dudaklara ve göze... Ressam yap›t›n›n karfl›s›nda büyülenmifl gibi kalakald›, resme bakmay› sürdürürken benzi solmufl bir halde aniden sevgili efline dönerek dehflet içinde ‘‹flte bu yaflam›n ta kendisi!’ diye hayk›rd›. Kad›n ölmüfltü.”• Çeviri: Haluk Erdemol

97


May›s SuDokular› •Haz›rlayan: Canan Onural - Bütün Dünya•

Kolay

Zor

CananOnural@butundunya.com.tr

98

Yan›tlar 126’nc› sayfam›zdad›r.

Eflek Ar›s›, Testi Yapabilir

E

flek ar›lar› çok de¤iflik temel sorun, av› yakalamak ve yerlerde yaflarlar. Bun- sonra da yiyip vücuda yararl› bir lardan biri olan hapç› duruma getirmektir. Beslenmek eflek ar›s› (Eumenes co- için av›n› ya öldürmeli ya da harearctatus) f›nd›k büyük- ketsiz duruma getirmelidir. Av›n› lü¤ünde küpler üretir. Onun da hareketsiz duruma getirmek için yaflay›p soyunu sürdürde karn›n›n ucunda bir mesi için beslenme, kodiken gibi duran i¤nesini runma ve üreme sorunla- Hayvanlar bat›rarak zehirler. r›n› çözmesi gerekir. Her Av›n› zehirleyip hem Aras›nda sorun ulafl›lacak bir duhayvan üzerinde istedi¤irum ya da elde edilmek ni yapar hem av›n›n kitin istenen bir fley içerir. bölümü d›fl›nda herfleyini eriterek s›v›laflt›r›r. Ben“Hapç›” denmesinin zer canl›lar hatta tüm nedeni, a¤z›na ald›¤› canl›lar gibi besin s›v› nemli topra¤a salyas›n› da duruma getirildikten sonkatarak topaklar oluflturra emilip –kimi özel hücmas›d›r. Bu topaklar›, besreler taraf›ndan– vücuda lenmek ya da kendini koErdo¤an yaray›fll› yani hücrelerin rumak amac›yla de¤il, yuSakman al›p kullanaca¤› duruma va yapmak için kullan›r. Beslenme konusunda getirilir. ‹nsanlar da al99


d›klar› besinleri a¤›z ve sonra midede ve ba¤›rsaklarda s›v›laflt›rarak hücrelerin alabilecekleri duruma getirir. Hapç› eflek ar›s›n›n önemli sorunlar›ndan biri, uygun bir yer bulup yumurtlamak ve ç›kacak genç hapç› eflek ar›lar›yla soyunu sürdürmektir. Hapç› eflek ar›s›n›n yumurtalar› ço¤u zaman aç canl›lar için zengin besin kaynaklar›ndan biridir. Dolaflt›¤› sulak ve batakl›k arazide tafl oyuklar›na, yaprak altlar›na konulan yumurtalar çok k›sa sürede ya¤malan›r. Ar›, buna bir çözüm bularak genç ar›lar›n yetiflmelerini sa¤lamal›d›r. Çok ince dallar› ya da yapraklar› büküp yap›flt›rmak için ne a¤›z yap›s› ne de salyas›n›n içeri¤i uygundur.

B

u sorunu çözmek için çevrede var olan nemli topra¤› çeneleri aras›nda yuvarlay›p küçük topaklar yapar. Bitkilerin çatal dallar› aras›na ya da üst üste gelen dallar›n ilk yak›nlaflt›klar› yerde küçük bir daire yaparak ifle bafllar ve yukar› do¤ru ilerler. Bu dallar yukar› do¤ru birbirlerinden uzaklaflt›klar›ndan ilk biçimlendirdi¤i çember de gittikçe genifller ve bir küp gibi kar›nl› olur. Belli bir yere geldikten sonra topak topak biçimlendirdi¤i çember gittikçe küçülür ve ar›n›n kolay kapayaca¤› topaklar kapak olarak bu küpün a¤z›na yerlefltirilir. 100

Bununla üreme sorunu çözülmüfl olmaz. Bunun için çevrede yo¤un araflt›rmalar yapar ve tombul bir t›rt›l bulmaya çal›fl›r. T›rt›l› zehirleyip küpün aç›k; ama darac›k a¤z›ndan bafl afla¤› ederek içine sokmaya çal›fl›r. Güç de olsa bu ifli baflarmak zorundad›r. Yorucu u¤rafllardan sonra, t›rt›l› küpün içine sokmay› baflar›r. Küpün dibinde yatan t›rt›l›n gövdesini karn›n›n ucundaki yumurtlama borusuyla delip, içine bir yumurta b›rak›r. Böylece, bir süre sonra yumurta çatlar ve içindeki t›rt›lla beslenen hapç› eflek ar›s› bir eriflkin görünümünde d›flar› ç›kar. Bu aflamada bile üreme sorununu çözdü¤ü ileri sürülemez. Hapç› eflek ar›s› bundan sonra günlerce çal›fl›r ve daha birçok küp yap›p yumurta b›rakarak türünün sürmesini kesinlefltirmek ister. Uzayda yeni bir yurt ya da yurtlar arayacak insanlar belki de böyle bir küp içinde yüzlerce y›l yolculuk yapacak yeni insan kuflaklar›n› benzer biçimde üreterek k›sa ömür sorununu çözmeye giriflecektir. Böylece, do¤adan ö¤rendi¤i eflek ar›s› çözümünü kendi yaflam sorunlar›ndan belki de en önemlilerinden birine uygulayacakt›r. Bu örnek göstermektedir ki, do¤an›n daha bugünden çok iyi incelenip çözümlerinden ya da çözüm ilkelerinden yararlanmaya çal›fl›lmal›d›r.•

Da¤lara Tutkun Bir Ressam:

Giovanni Segantini ve... Segantini Müzesi •Nevin Dedeo¤lu - Bütün Dünya•

G

iovanni Segantini ad›n› ilk kez, ‹sviçre’nin güneydo¤usunda yer alan ve ola¤anüstü bir do¤aya sahip olan Engadin Bölgesi’ne gitti¤imizde duyduk. Bölgeye ad›n› veren Inn (En) Nehri vadi boyunca uzan›yor ve birkaç ülkeyi geçtikten sonra Tuna Nehri’ne kar›fl›yor. Muhteflem Alp Da¤lar› ve

masmavi gölleri, ortaça¤dan kalma köyleri, yöreye özgü mimarisi ve tipik Engadin evlerinden oluflan masals› kasabalar›yla büyüleyici bir bölge Engadin. Zern Bo¤az›, bu bölgeyi Afla¤› Engadin ve Yukar› Engadin olarak ikiye ay›r›yor. Bizim gibi da¤c›l›k ve do¤a yürüyüflleri yapmak isteyenler için hem do¤al güzellikleri hem de 101


Giovanni Segantini’nin “Ölüm” adl› tablosu sundu¤u olanaklarla tam bir cennet Engadin Bölgesi. Afla¤› Engadin’de bulunan Maloja, Sils, Silvaplana, Pontresina, Celerina, Zuoz gibi otantik yerleflim yerleri aras›nda en ünlüsü St. Moritz.

K

›fl aylar›nda Avrupa’n›n en gözde kayak merkezi olan bu küçük kasaba, yaz aylar›nda da do¤a sporcular› ile dolup tafl›yor. St. Moritz’de kald›¤›m›z otelin rehberlik hizmetlerinden yararlanarak burada geçirdi¤imiz onbefl gün boyunca kendimizi kimi zaman bir buzulun kaygan zemininde, kimi zaman beflyüz y›ll›k bir köyün gizemli darac›k sokaklar›nda, bazen de bu kez oldu¤u gibi da¤lara tutkun bir sanatç›n›n, Segantini’nin fantastik dünyas›n›n içinde bulduk. Da¤lara olan ortak tutkumuz bizi Engadin’de biraraya getirmifl oldu. Afla¤› Engadin Bölgesi’nde Bergell ve Maroz Vadisi civar›nda, Maloja yak›nlar›nda yapt›¤›m›z bir do¤a yürüyüflü s›ras›nda 102

Zuoz’lu rehberimiz Yeltsin bir tabelan›n önünde durdu ve bize Alpler’e vurgun bir ressam›n hazin sonundan söz etti. Tabelada Segantini’nin yaflam öyküsü ve tam da durdu¤umuz yerden esinlenerek yapt›¤› “Ölüm” adl› tablosunun küçük bir örne¤i bulunuyordu. Bu tablonun 190x322 cm. boyutlar›ndaki asl›n› daha sonra Segantini Müzesi’nde görecektik. Segantini’nin da¤lara olan düflkünlü¤ü ve hüzünlü yaflam› bizi çok etkiledi. Giovanni Segantini asl›nda ‹talyan bir ressam. 1858 y›l›nda ‹talya’da, Garda Gölü’nün kuzey ucunda bulunan Arco’da (Trient) do¤uyor ve yedi yafl›na geldi¤inde annesini kaybediyor. Milano’ya halas›n›n yan›na giden Segantini’nin bir y›l sonra da babas› ölüyor. Riformatorio Marchiondi Okulu’nda üç y›ll›k temel e¤itim al›yor. 1875-1876 tarihleri aras›nda Milano Brera Akademisi’nde gündüz ve gece kurslar›na devam ediyor. Resimdeki ilk baflar›s›n› 1879 y›l›nda, 21 yafl›ndayken

Giovanni Segantini’nin “Yaflam” adl› tablosu “San Antonio Korosu” adl› yap›t›yla kazanan sanatç›, 1880’de Milano’da ilk stüdyosunu kuruyor. Bir y›l sonra efli Bice ile birlikte Milano’nun kuzeyinde bulunan Brianza’ya tafl›n›yor ve izleyen y›llarda Corneno, Carella, Pusiano köylerinde yaflay›p, çal›flmalar›n› sürdürüyor. 1886 y›l›nda Segantini ve ailesi ‹talya’dan ayr›l›yor, bundan sonra yaflamlar›n› sürdürecekleri ‹sviçre’ye gidiyorlar. ‹lk önce Grison Kantonu’nda bulunan Savognin köyüne yerlefliyorlar. 1894 y›l›na kadar bu köyde yafl›yorlar. Bu dönemdeki çal›flmalar›nda Grison ve Savognin çevresi önemli bir yer tutuyor. 1888 y›l›nda kat›ld›¤› Londra Dünya Fuar›’nda, ‹talyan resminin en iyi temsilcilerinden biri olarak de¤erlendiriliyor. 1894 y›l›nda ise yaflam›n›n son befl y›l›n› geçirece¤i Engadin Bölgesi’ndeki Maloja’ya tafl›n›yor ve k›fl aylar›n› Bergell Vadisi’nde bir da¤ köyü olan Soglio’da geçirmeye bafll›yor. Segantini, burada Bergell Bölgesi’nin ünlü sanatç›s› Giovanni

Giocametti ve St. Moritz’li doktor ve koleksiyoncu Oscar Bernhard’la tan›fl›yor. 1900 Paris Dünya Fuar› için, daha 1896 y›l›ndan itibaren “Engadin’in Panoramas›” adl› bir projeye girifliyor; ancak çok pahal› olmas› nedeniyle b›rak›yor. Bundan sonraki zaman›n›n ço¤unu Alp Üçlemesi ad›n› verdi¤i Yaflam-Do¤a–Ölüm adl› tablolar›n› yapmaya ay›r›yor. Bu dönemde yap›tlar›na, Engadin Bölgesi’nin günlük yaflam›, mevsimlerin ola¤anüstü ›fl›k ve renk oyunlar›, Alp Da¤lar›n›n görkemli panoramas› yans›yor. Befl y›l boyunca Engadin ve Alpler, tüm dünyas› ve vazgeçemedi¤i tutkusu oluyor sanatç›n›n.

1

899 y›l› Eylül ay›nda, 235x403 cm. boyutlar›ndaki ya¤l›boya tablosu “Do¤a” üzerinde çal›flmak için Pontresina’da 2731 m. yükseklikteki Schafberg Da¤›’na t›rmanan Segantini aniden rahats›zlan›yor ve k›sa bir süre sonra 28 Eylül 1899 y›l›nda, 41 yafl›nday103


Segantini Müzesi, 1908 y›l›nda St. Moritz’de kuruldu. ken o¤lu Mario, arkadafl›, efli Bice ve dostu Oscar Bernhard’›n yan›nda yaflama veda ediyor. Zamans›z ölümü nedeniyle Alpler’le ilgili üçlemesini tamamlayamayan sanatç›n›n son sözleri “Da¤lar›m› görmek istiyorum” oluyor. Gioconda Leykauf-Segantini, dedesinin sanat anlay›fl›n› “Segantini’nin resimleri do¤umdan ölüme yaflam›n portreleridir asl›nda, onun sanat› flimdiki zaman›n sonsuzlu¤a dönüflüydü” diye özetliyor.

S

egantini’yi unutmayan ‹sviçreliler, 1908 y›l›nda St. Moritz’de Segantini Müzesi’ni kurarak, sanatç›n›n baflta “Alp Üçlemesi” olan “Yaflam” (190x322 cm.), “Do¤a” (235x403 cm.), “Ölüm” (190x322 cm.) adl› yap›tlar› olmak üzere dokuz adet yap›t›n›n da sergilenmesini sa¤lam›fllar. Segantini Müzesi’nin ilginç yap›s› ve cam kubbesinden s›zan günefl ›fl›¤› bu 3-4 m. büyüklü¤ündeki tablo104

lara çok etkileyici bir görünüm veriyor. Müze, bu bölgeye gelen turistlerden ve sanatseverlerden büyük ilgi görüyor. Segantini’nin “Engadin’in Panoramas›” adl› projesinden esinlenerek yap›lan müze binas›, sanata ve sanatç›ya verilen de¤erin bir simgesi adeta, Segantini’nin öteki yap›tlar› bugün Chur, St. Gallen, Zürih, Basel, Münih, Hamburg, Milano ve Viyana’da çeflitli galerilerde, güzel sanatlar müzelerinde yer almakta ve sergilenmektedir. Ancak Segantini Müzesi, hem sanatç›n›n an›s›na yap›lan özel mimarisiyle hem de yap›tlar›na konu olan Engadin’de bulunmas› nedeniyle görülmeye de¤er. Maloja civar›nda bulunan rengarenk çiçeklerle dolu, küçük bir bahçeyi and›ran Segantini Aile Mezarl›¤›, Segantini Patikas›, Schafberg Da¤›’ndaki Segantini Hütte’si ve Segantini Müzesi ile sanatç› sanki ölmemifl, yüzy›ld›r çok sevdi¤i ve doyamad›¤› Alpler’de yafl›yor... Yaflat›l›yor...•

Evimdeki Amerikal› Katilin Hatas›z Cinayet E¤itimi

Ü

zgünüm; ama do¤ru... likte baflar› sa¤larken biz haylaz erEvimde kana susam›fl kekler çirkinli¤e bay›l›rd›k. ‹nsan yarad›l›fl›ndan olsa gerek, bir katil kol geziyor. Ha bire yüzünü k›l›¤›n› de- tüm yaflam›m›zda bunu uygulu¤ifltirip her gün yüzlerce cinayet, yormufluz da o zamanlar haberisap›kl›k ve tecavüz olay›n› ger- miz olmuyormufl. Savaflan insanlaçeklefltiriyor. Bir o mu? Baflkalar› ra bak›n. Neredeyse tümü erkek... Askerlik de bir erkek da var. Irz düflmanlar›, ifli de¤il mi? Maçlarda gözlerini kan bürüellerinde döner b›çamüfl canavar ruhlu sa¤›yla koflturan gençlerp›klar... Ne yapaca¤›m den kaç› k›z sizce? bilemiyorum. TelevizOtopark mafyas›, kapyonu açamaz oldum. kaçç›, katil, h›rs›z, Çocukken “Güzelu¤ursuz ne kadar kötü lik mi, çirkinlik mi?” dive çirkin insan varsa ye bir oyun oynard›k. neredeyse tümü erArkadafllar›m›zdan birine seslenirdik ve onun kek... Kad›nlar bu koAli Murat nuda ciddi boyutlarda verdi¤i yan›ta göre yüErkorkmaz zümüzü güzel ya da az›nl›ktalar. Namus ciçirkin biçime sokard›k. ve “Çocuklar›” nayeti, h›rs›zl›k gibi farkl› bir kategoride K›zlar daha çok güzel105


Evimdeki Amerikal› Katilin Hatas›z Cinayet E¤itimi

Bütün Dünya • May›s 2007

boy gösteriyorlar ço¤unlukla... Ama biz b›y›kl›lar, ne gerekiyorsa yap›yoruz çirkin olmak için...

nsan ruhunun çirkinli¤e e¤ilimi olsa gerek, art›k çirkinlik para ediyor. Filmler, müzikler, resimler gitgide çirkinlefliyorlar. Münir Nurettin Sel-

çuk “Kalam›fl” flark›s›n› söylerken Kalam›fl’› düflünde bile görmemifl insanlar da duygulan›rlar, ortal›¤a yay›lan elektrikten paylar›na düfleni al›rlar. Beethoven, “Ay›fl›¤›” sonat›n› yazarken eminim ruhunda bir Amerikan polisiye dizisinden saç›lan kan ve küfürler yoktu. Ölümü soneleyen Shakespe106

are bile onu öylesine zarif bir biçimde sunmufltu ki, insan onuru ve iste¤i, yüzy›llard›r, yaz›lanlardan bir ziyafet sofras›ndaym›flcas›na beslenmeye devam etmifltir. Michael Angelo’nun heykelleri, Da Vinci’nin yap›tlar› tüm öteki güzellikler gibi art›k “out” olmufltur. “Geçerli” ve “Geçersiz” anlamlar›na gelen flu “in” ve “out” sözcükleri bile bu çirkinli¤in bir parças›d›r. Yaflayan dilin de¤iflime u¤ramas› sav›n›n ard›na saklanan kolayc›lar “Merhaba”y› “mrb” yaparak, klasik müzi¤i ortadan kald›r›p “rap”i bafl tac› ederek bu çirkinlik furyas›n› evrensel biçime sokmaktad›rlar. Öyle ya, bir sanatç›n›n müzi¤i ö¤renip ruhunun seslerini tahta bir kemana ak›tmas› çok y›llar alaca¤›ndan, gerçek olan, on dakikada üretilebilen bir “rap” çirkinli¤iyle köfleyi dönmek de¤il midir? Mozart’lar›n, Rahmaninof’lar›n yerini alan “Eminem”, ailesinden bafllay›p kendini dinleyenlere de¤in herkese etti¤i küfürler ve gösterdi¤i el iflaretleriyle dünya müzik tarihinde yerini almam›fl m›d›r? Milyarlarca dolarl›k bir servet eden müzi¤inin kalitesini ne yapsam ne etsem anlayam›yorum bir türlü... Herhalde hem kafaca, hem de zevkler konusunda çok geri kald›m. Benim böyle yazd›¤›ma bak›p herkesin de bu çirkinlikler peflinde oldu¤u sanmay›n. Bu mutlu ço¤unlu¤un yan›s›ra, bir de mutsuz az›nl›k var ki bunlar da

hâlâ hald›r huldur çal›flarak, insan ruhunu zenginlefltireceklerine inan›yorlar. Mutsuzlar; çünkü öteki taraf ezerek geliyor ve onlara yaflam flans› tan›m›yor. Medyan›n güdümündeki halk, kuzu kuzu kalitesini düflürmeye, h›zl› dönülebilecek köfleler aramaya devam ediyor.

U¤rafllar›n› bir tarafa b›rakarak halk› yöneten çirkinlik çarklar›na giremeyecekleri için de yapacak fazlaca bir fley kalm›yor. Kuytu köflelerinde kendi aralar›nda v›z›lday›p duruyorlar. Televizyonun kitle e¤itimindeki etkisi çok güçlüdür. Bir gece içinde esrar nas›l sar›l›r, kokainin iyisi nas›l

Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz

G

üzele istek gitgide azal›yor. Neredeyse yok olmak üzere... Estetik zerafet bitti. Oysa güzelin peflindeki bu mutsuzlar hâlâ okuyup yazmaya özen gösterdikleri için durumun ay›rd›ndalar. O yüzden de mutsuzlar...

anlafl›l›r, hangi tip cinayetlerde nas›l davran›lmal›, deliller ortadan nas›l kald›r›l›r hepsini görebilirsiniz. Kimi diziler konular›n› özel konulara odaklam›fllar. Cinsel suçlar, uyuflturucular gibi... Çocuklara nas›l tecavüz edilirden tutun da okullara uyuflturucu hangi yollarla so107


Bütün Dünya • May›s 2007

kulabilire de¤in herfleyi en ince ayr›nt›s›na dek ö¤renebilirsiniz birkaç dakika içinde... Güya bu suçlar› önlemeye çal›flan polislerin öykülerini anlat›yorlar. Kimin umurunda polisler? ‹nsanlar bu suçlar nas›l iflleniyor onu ö¤reniyor. Evlere hangi yollarla girilir, bir baflkas›na nas›l

Y›llar önce ATV kanal›nda bir çizgi dizim vard›; “Babum fiov” diye... Ben hiçbir zaman “flov” sözcü¤ünü kullanmazd›m; ancak kanal bu konuda diretince zorunlu kalm›flt›m. Tümüyle e¤itsel içerikli bir diziydi. Çizgi bir goril, gerçek bir insanla birlikte sunuyorlard› program›... Çok da iyi “rating” almas›na karfl›n alt› ay sonra yay›ndan kald›r›ld›. Bunun iki nedeni vard›. Birincisi ATV’nin hisselerini alan kiflinin elinde kendi çocuk dizileri vard›, ikincisi ve önemli olan ise ATV bir e¤itim kanal› de¤ildi. Temel olan çocuklar›n e¤lenmeleriydi.

Evimdeki Amerikal› Katilin Hatas›z Cinayet E¤itimi

rün ki izlenme oranlar› hep ötekilerin alt›nda kald›. Tek bir çirkin kanal tüm bir ulusu zehirlemek için yeterlidir. ‹nternet, bilgifller oyunlar› gibi teknolojik oyunlar›n da devreye girmesiyle art›k evde kaçacak delik kalmad›. Her oyun ak›l almaz cinayet ve sap›kl›klarla gençlerin beyinlerini y›karken internetten çocuk pornosundan silah sat›fl›na de¤in yap›lmad›k fley kalm›yor. Ya Amerika ne diyor buna?

merikal›lar için üzülürken kendi toplumum için ç›ld›rmamam elde de¤il. Geliflmifl olduklar›n› iddia eden kimi toplumlardaki bu korkunç tablolar›n h›zla bizim evlerimizi de iflgal ettiklerini görememek için kör de¤il, yafla-

Ülkelerini katiller, sap›klar imparatorlu¤u gibi gösteren dizi ve filmlere karfl› ne düflünüyor Amerikal›lar acaba? Sanki baflkas›n›n ülkesini izlercesine ekrandaki çirkinliklerden zevk alan bir ulusun gelece¤i çok parlak olmasa gerek. Son zamanlarda bel ba¤lad›klar› “Spiderman”, “Superman”, “Batman”, “Cartman”, “Curtman” gibi sanal kahramanlara s›¤›nan bir toplumun çocuklar› sokaklarda sürünür, anne babala-

m›yor olmak gerek. Müzikle, resimle, filmlerle, dizilerle yaflam›m›za giren “geliflmifl toplum” kültürü yüzünden art›k okullar›m›zda can güvenli¤i kalmad›. Uyuflturucu tacirleri “Kurtlar Vadisi” tarz› dizilerden ö¤rendikleri yollarla okullara giriyorlar. Ö¤retmenler s›n›flarda arama yapmaya korkuyor. Okul sahipleri okullar›n›n ad› kötüye ç›kmas›n diye tüm çarp›kl›klar›n üstünü örtüyor. ‹nternetten çocuk por-

r› TV seyrederken ekrandaki bomban›n kendi evlerinin tam tepesinde oldu¤unu görememeleri do¤rusu çok ac›kl›.

A

O

flantaj yap›l›r, yakalanmamak için nelere dikkat etmek gerekir, polisin bir suçluyu izlerken kulland›¤› yöntemler nelerdir ve bu izlenme nas›l önlenir? Televizyon tüm bunlar ve benzeri konular için ideal bir ortamd›r. Medya insanlar› hiçbir sorumluluk yüklenmeden ekranlar›n› çirkinlefltirirler. 108

dönem e¤ilim de fliddet oldu¤u ve ben programlar›mda fliddete yer vermedi¤im için ekrandan al›nd›m. Hâlâ düflünürüm kim hakl› diye... Öyle ya, bir televizyon kanal› ticari bir kurulufltur ve amac› para kazanmakt›r. ‹nsanlar›n dikkatlerini ne denli çekerlerse o denli para kazanacaklar› için de bol patlamal›, çatlamal›, kanl› ve gözyafl›l› programlar yay›nlarlar. Böyle mi olmal›yd› bu? Televizyonlar yaln›zca bir e¤lence arac› olarak de¤erlendirilebilir mi? Tabii ki hay›r... Bunun böyle olmad›¤›n› herkes biliyor ve zamanla yay›n yaflam›na giren birçok kanal, bu sorumlulu¤u duyumsayarak gerçekten alk›fllanacak ifller yapt›lar. Ama gelin gö-

109


Bütün Dünya • May›s 2007

nosu, uyuflturucu sat›fl› ve sald›r› ya¤›yor. Birkaç ay önce beni Gökhan Karaaslan adl› bir baflkomiser arad›. Okullarda yap›lacak e¤itim çal›flmalar› için yard›m›m› istedi. Kendisini bu konuya odaklam›fl, çok beyefendi bir insand› ve çocuklar›m›z›n karfl› karfl›ya kald›¤› fliddet, uyuflturucu gibi insanl›kd›fl› etkileri en aza indirmek için projeler gelifltiriyordu. Onun söyledikleri ve verdi¤i say›sal de¤erler karfl›s›nda flaflk›na düflmüfltüm. Durum halk›n bildi¤inden çok daha kötüydü. Amerikan film ve dizilerinde görüp de sanki baflka bir gezegende oluyormuflcas›na izledi¤imiz i¤rençlikler art›k bizim ülkemizdeydi. Kim vermiflti bunlara vizeyi? Kim satm›flt› gelece¤imizi?

D

emokrasi, kendini kolayl›kla öldürebilen bir kavramd›r. Herkes iyi niyetli olup kural›na göre oynasa sorun yoktur; ama gerçek öyle midir? Ya bir taraf flike yaparsa? Demokrasinin kendini koruyabilmesi için tek etken e¤itimdir. ‹nsan ruhu e¤itilip inceltilmeden, yapacaklar›n›n kendisini de etkileyece¤i tam anlam›yla ö¤retilmeden demokrasi hiçbir zaman do¤ru uygulanamaz. 110

Onun yerini dikta al›r. Bu e¤itim süreci çok zahmetli ve uzundur. Bu nedenle uluslar›n demokratikleflme süreçleri bir türlü bitmez. Baflka devletlerin de tafl koymalar› sonucu uzar gider, hiçbir zaman tam anlam›yla uygulanamaz. E¤itim sürekli geliflim içinde oldu¤undan toplumlar›n da bu organik yap›ya uyum sa¤lamalar› kofluldur. Bu süreç s›ras›nda, yöntemleri demokrasinin d›fl›nda kalanlar istediklerini demokrasiyi de kullanarak rahatl›kla yapabilirler. Demokrasi de olanlara a¤z› aç›k bir biçimde bakakal›r; çünkü kendisi e¤itilmifltir ve yan yollara sapma yetene¤ini kaybetmifltir. Yirmi y›l kadar önce gördü¤üm bir filmi tekrar izledim. “Pat Garrett ve Billy the Kid”. Ünlü Amerikan haydutu Bill Kid’in efsanevi öyküsü yine efsanevi bir biçimde sinemaya aktar›lm›fl film, ola¤anüstü güzel. Sinema aç›s›ndan m›? Yoo... S›k›c› bile say›labilir. Güzel olan gerçekçili¤i... Adam Bill Kid’in arkadafl›; ama flerif olmufl. Bill Kid evine yeme¤e geliyor. Yemekten sonra adam meslek gere¤i Bill Kid’i düelloya davet ediyor. Arka arkaya durup on ad›m at›p dönüp atefl edecekler. Adam yürümeye bafll›yor; ama Bill Kid daha “‹ki” derken

Evimdeki Amerikal› Katilin Hatas›z Cinayet E¤itimi

dönüyor. Adam sekizde dönerken Bill Kid de onu pat diye vurup öldürüyor. Ne kurala bak›yor ne de eti¤e, “Temel olan öldürmektir” deyip teti¤e bas›yor. Hatta bana kalsa sekize de¤in beklemese de olurdu ya, hadi neyse... Silahs›z birine atefl etmemek, arkadan vurmamak gibi kavramlar art›k geçerli de¤il. Bir insanla ölüm savafl›m› yap›yorsan›z, elinde silah olmad›¤› zaman atefl etmek daha ak›ll›ca ve güvenli de¤il mi? Yapman›z gereken öldürmekse ne gerek var ki kahramanl›k maskaral›klar›na? Ne yaz›k ki, art›k anlay›fl bu oldu. F›rsat varken ezeceksin, öldüreceksin. fiövalyelik, mertlik dönemi kapand›. Temel olan sonuç... Öldürdün mü öldüremedin mi? Tüm yeni ak›m romanlar, diziler bunu anlatm›yor mu? Nereye gitti pehlivan tefrikalar›? Düflman›na el uzat›p yard›m eden güzel insanlar nereye kayboldular? Kim gelifltirdi bu paray›, gücü? Türkiye’nin yard›msever güzel insanlar› yavafl yavafl eriyip New York’un arka mahallelerinin kültürüne, Los Angeles’›n ac›mas›z

ortam›na, “Solucanlar Çukuru”nun anlay›fl›na ak›yorlar. Kimse “Dur” demeyecek mi bu kirlenmeye? ‹nsan›m›z›n güler yüzüne gelen yabanc›lar ne anlatacaklar ülkelerine döndüklerinde... Çanakkale Savafl›’ndan sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün “Art›k onlar da bizim çocuklar›m›z” diye iflgal güçlerinin ölen askerleri için söyledi¤i ünlü sözü an›msar m›s›n›z? Okuyup da a¤lamamak elde de¤il. Yaln›zca biz de¤il, Gelibolu fiehitli¤i’ni gezen turistler bile göz yafllar›n› tutam›yorlar. Biz böyle bir ulusun çocuklar›y›z. Yaz›k olmas›n bize de... Yeter art›k... ‹stemiyorum evimde uyuflturucu tacirleri, katiller, sap›klar, kurtlar, vadiler, solucanlar, çirkin politikac›lar... Bilime de¤er veren, sanatç›s›n› yücelten, Atatürk olmaya özenen bir insan toplulu¤u istiyorum, ar›yorum, bulaca¤›m. Çocuklar›m›z›n ruhlar›na zenginlik katacak p›r›lt›lar istiyorum, ar›yorum, bulaca¤›m. Unutmay›n, hepimiz Atatürk’tük, yine olaca¤›z.• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr

Bir hasta doktoruna derdini anlat›yordu: “Bildi¤iniz gibi doktor bey” dedi. “Bir de¤il, iki de¤il, üç de¤il dile kolay, her gece ayn› düflü görüyorum.” Doktor “Bu gördü¤ünüz düflü an›ms›yor musunuz?” diye sordu. “Nedir gördü¤ünüz düfl?” Hasta düflünü tane tane anlatmaya bafllad›: “Her gece Bo¤aziçi Köprüsü’nden geçerken güçlü bir rüzgar esmeye bafll›yor. Kendimi bir anda denizin içinde buluyorum. Bo¤ulmamak için ç›rp›n›p dururken kan ter içinde s›çrayarak uyan›yorum.” Doktor k›sa bir süre düflündükten sonra gülümsedi: “Hastal›¤›n›z›n tedavisi çok kolay, efendim” dedi. “Beni dinlerseniz, yatmadan önce belinize bir cankurtaran simidi ba¤lay›n.”• 111


Bir Zamanlar Önemli Davalar›n De¤iflmez Konu¤uydu:

1001 Güzel Söz •Derleyen: Halil Can - Bütün Dünya• •‹flin zor bölümü, adam olmak de¤il, adam kalmakt›r. André Mazerelles

•Gelece¤i sat›n alabilecek tek fley, bugündür. Samuel Johnson

•Zor ifl, zaman›nda yapmad›¤›m›z kolay fleylerin birikmesiyle oluflur. H. Ford

•Dünyada birçok yetenekli kifli, küçük bir cesaret gösteremedikleri için silinip gitmifllerdir. Sydney Smith

•Do¤ruyu konuflmak için iki kifli gerekir: Do¤ruyu söyleyen, do¤ru dinleyen... Thoreay

•Sevebilen ve çal›flabilen insan sa¤l›kl›d›r. Sigmund Freud

•Neden iki kula¤›m›za karfl›n, bir dilimiz var biliyor musunuz? Çok dinleyelim, az konuflal›m diye... Diyojen •Bilginin efendisi olmak için, çal›flman›n ufla¤› olmak kofluldur. Honoré de Balzac •Senden daha zeki insanlar› ifle al›rsan, onlardan daha zeki oldu¤unu kan›tlam›fl olursun. R. G. Grant •Baflkalar›n› kendi dertleri karfl›s›nda so¤ukkanl› görünce överiz; ama bizim dertlerimize karfl› so¤ukkanl› dururlarsa k›zar›z. Montaigne •Ben bilmedi¤imi bildi¤im için öteki insanlardan farkl›y›m. Sokrates 112

•Düflünmeden okumak körletir, okumadan düflünmek yan›lt›r. Clairvany •Çocuklar›m›z›n kar›nlar›n› ve zihinlerini doyurdu¤umuz denli ruhlar›n› da beslemeliyiz. Michael Marchall •Sahip olmad›¤› fleylere üzülmeyen ve sahip olduklar›na sevinen ak›ll› bir insand›r. Epictetos •Ulaflmak istedikleri bir hedefi olmayanlar çal›flmaktan zevk almazlar. Emile Raux •‹nsan› ›s›ran ve sokan kitaplar okumal›y›z. Okudu¤umuz kitap bir yumruk indirip bizi uyarm›yorsa ne ifle yarar. Franz Kafka

Yalan Makinesi

U

ygarl›¤›n ilk zamanlar›ndan buyana insano¤lu adil bir toplumda yaflamak ve gerçe¤i yalandan ay›rt etmek için yöntemler aram›fl; yalan, hile ve aldatmacan›n ortaya ç›kar›lmas› için ço¤u kaba ve zalimce olan yöntemler kullanm›fl. Her yöntem, sorgulama s›ras›nda belirli bir olayla ilgili uyar›c›yla karfl› karfl›ya kalan kiflide psikolojik tepki olufltu¤u san›s›na dayan›yormufl. Bu tepki de dürüstlük ya da yalan›n göstergesi olan belirtilerle kendini gösteriyormufl. Hindistan’da yalan söyleyen kifliyi belirlemenin gözde yöntemlerinden biri “eflek kuyru¤u” yöntemiymifl. Kuflkulular karan-

l›k bir kulübeye gönderiliyor ve içeride bulunan efle¤in kuyru¤unu tutmalar› isteniyormufl. Kendilerine, suçlu kifli kuyru¤u çekti¤inde hayvan›n an›raca¤› söyleniyormufl. Hayvan›n kuyru¤unun isle kapland›¤›n› ise söylemiyorlarm›fl. ‹çeriden ç›kt›¤›nda elinde is olmayan kifli suçlu say›l›yormufl. Çin’de uygulanan yöntemde ise kendisinden kuflkulan›lan kiflinin a¤z›na bir avuç pirinç koyulurmufl. Endifleliyken tükürük salg›s›n›n durdu¤u düflünüldü¤ünden, karfl›s›ndaki kiflinin konuflmas›n›n sonunda kuflkulunun a¤z›ndaki pirinçler hâlâ kuruysa, bu onun suçlu oldu¤unun bir göstergesi say›l›rm›fl. 113


Yalan Makinesi

Bütün Dünya • May›s 2007

1

9’uncu yüzy›l›n sonuna potansiyel kullan›m›n› de¤erlende¤in benzer yöntemler dirmek için Ulusal Araflt›rma Kod›fl›nda gerçe¤in yalandan mitesi, Marston’un da aralar›nda ay›rt edilmesinde hiçbir bulundu¤u psikologlardan oluflan ölçüm arac› kullan›lmam›flt›. 1892 bir grup kurmufltu. Araflt›rmalar›n y›l›nda James Mackenzie ilk kli- sonunda grup, Marston’un Harnik poligraf›, yayg›n deyiflle yalan vard Üniversitesi psikoloji laboramakinesini yapt›. Psikolojik tep- tuvar›nda gelifltirdi¤i “kan bas›nkileri ölçmesi için tasarlanan ilk c›” testinin verileri en güvenilir alet 1895 y›l›nda ‹talyan fizikçi, test oldu¤u sonucuna varm›flt›. psikiyatr ve suç bilimci Cesare Bir baflka poligraf Kaliforniya Lombrosso’nun hidronab›zölçer Üniversitesi’nde t›p ö¤rencisi olan olarak adland›r›lan alette de¤iflik- John Larson taraf›ndan 1921 y›l›nlikler yaparak tasarlad›¤› maki- da yap›ld›. Berkeley Polis Departneydi. Lombrosso bu man› taraf›ndan ifle al›aleti, polis sorgusunda nan Kanadal› John Laryaflanan psikolojik de¤ison, önceki tasar›mlar› Ne Nedir, soluk alma oran›n› da ölflim sonucu zanl›n›n kan Nas›ld›r? çecek biçimde gelifltirdi bas›nc› ve nab›z at›fl›nda oluflan de¤iflimleri ölçve ayn› anda birden fazmek amac›yla deneylela tepkiyle psikolojik durumu ölçüp raporlayabilrinde kullanm›flt›. di¤i için makinesine YuHidronab›zölçeri Cenan dilinde “birçok, birsare Lombrosso gelifltirden fazla yaz›, grafik” mese de, cinayet zanl›anlam›na gelen “polyglar›n›n sorgusunda baraph” ad›n› verdi. John flar›l› bir biçimde kullaPelin nan ilk kifli oydu. SuçluLarson bir sorgulama s›Hazar lar›n belirlenmesinde ras›nda, kiflinin nab›z at›polise yard›mc› olmak fl›ndaki, kan bas›nc›ndaamac›yla davalarda ayki ve solunumundaki deg›ttan yararlan›lm›flt›. ¤iflikliklerin sürekli olarak ve 1902 y›l›nda J. Mackenzie bir an›nda ölçülmesini olanakl› durubaflka makine yapt›. Harvard’da ma getiren ilk kifliydi. psikoloji e¤itimi alan psikolog ve Berkeley Polis Departmaavukat William Moulton Marston n›’nda John Larson ile çal›flmas›yalan› ortaya ç›karma yöntemi n›n bir sonucu olarak poligraf olarak ilk kez 1913 y›l›nda sistolik sorgulamalar›nda birinci elden kan bas›nc› testini uygulam›flt›. deneyim kazanan Leonard KeBirinci Dünya Savafl›’nda Alman eler, 1925 y›l›nda zanl›n›n kan casuslar›yla savafl›m vermek bü- bas›nc›, nab›z at›fl› ve solunum yük bir sorun olmaya bafllad›¤›n- durumundaki de¤ifliklikleri kayda, karfl› istihbarat hizmetinin ge- detmek için mürekkepli yaz›c› reklili¤i olarak yalan› ortaya ç›- kullanan bir yalan makinesi takarman›n bilinen yöntemlerinin sarlad›. Böylece verilerin yer al114

d›¤› ka¤›d› ayr›ca ifllemden geçir- ¤ini belirlemek amac›yla “Denetim meye gerek kalmam›flt›. Sorular›” ad› verilen sorular soru1926 y›l›nda Keeler Poligraf› yor, daha sonra aralar› dolduran John Larson’un tasarlad›¤› aletin çeflitli sorularla birlikte as›l sorular gelifltirilmifl bir versiyonu olarak geliyor. E¤er kifli o anda farkl› bir piyasaya ç›kt›. 1938 y›l›nda Le- nedenle endifle duygusu tafl›yorsa onard Keeler poligrafa yeni bir ya da yalan söylerken endifle deözellik ekledi. Sorgulama s›ras›n- recesini denetleyebiliyorsa, ölçüda kiflinin deri direncindeki de¤i- len tepki ve elde edilen sonucun flim de ölçülebiliyordu art›k. güvenilirlikten uzak olaca¤›n› tahPoligraf›n babas› olarak kabul min etmek pek de zor de¤il. edilen Leonard Keeler 1939 y›l›n‹lk zamanlar›nda yayg›n ve etda Keeler Poligraf›’n›n patentini ald›. 1948 y›l›nda Chicago, Illionis’de dünyan›n ilk poligraf okulu olan Keeler Poligraf Enstitüsü’nü kurdu. 1950’lerdeki iflleyifl ile bugünkü aras›ndaki temel ayr›m testlerin art›k ço¤u zaman bilgisayar tabanl› uygulan›yor olmas›. Poligraf testinin baflar›s› büyük ölçüde, testin uygulanaca¤› kiflinin, teknolojinin yalan› ortaya ç›karabilece¤ine olan inanc›na ba¤l›. Kifli rahatsa ve yakalanma endiflesi tafl›m›yorsa teste yakalanmadan yalan söyleyebiliyor. Poligraf›n babas› olarak kabul edilen alan söylendiLeonard Keeler, 1939 y›l›nda ¤inde, bu duKeeler Poligraf›’n›n patentini ald›. rum istemd›fl› psikolojik tepkilere ne- kin biçimde kullan›lan, bir anlamden oluyor ve stres yarat›yor. Vü- da kiflilerin güvenilirli¤ini ölçercuda bir dizi al›c› tak›l›yor; alet so- ken sonralar› kendi güvenilirli¤i luktaki, kan bas›nc›ndaki, nab›z sorgulanan yalan makinesi psikove terdeki de¤iflimleri ölçtükçe, loglar aras›nda süregelen en uzun veriler grafik ka¤›d›na kaydedili- tart›flmalardan biri. Görünüfle bayor. Yalan makinesi testinde ope- k›l›rsa hep öyle kalacak!• ratör, kiflinin do¤ru ve yanl›fl yaPelinHazar@butundunya.com.tr n›tlar s›ras›nda nas›l tepkiler verdi-

Y

115


‹nsanl›¤a Adanan Yaflamlar

Bakan körler, duyan sa¤›rlar ve konuflan dilsizlerle dolu bir dünyada Helen Keller gören bir kör, duyan bir sa¤›r ve konuflan bir dilsiz ve herfleyin ötesinde yaflam› sanat biçimine dönüfltürmüfl ola¤anüstü bir insand›r.

Yaflam› Sanat Biçimine Dönüfltüren Ola¤anüstü ‹nsan:

Helen Keller 7 Haziran 1880’de Amerika Birleflik Devletleri’nin Alabama Eyaleti’nde küçük bir kasaba olan Tuscumbia’da do¤du. Babas› Arthur Keller’in, kendilerine ait küçük bir pamuk tarlas› vard›; ayn› zamanda yerel bir haftal›k gazetenin de editörlü¤ünü yap›yordu. Annesi Kate hem tarlada efline yard›mc› oluyor hem de ev ifllerini yürütmeye çal›fl›yordu. Yeni do¤an bebe¤e Helen ad›n› koydular. Yaflam›ndan k›sa bir kesitini 63’üncü sayfam›zda verdi¤imiz Helen, çiftlik ortam›nda sa¤l›kl› bir biçimde büyüyüp gelifliyordu. Ondokuz ayl›kken aniden hastaland›. Atefli bir türlü düflmüyordu. Doktorlar›n bir bölümü tan› olarak “beyin hummas›” derken ötekiler “k›z›l” ya da “menenjit” olabilece¤ini iddia ediyordu. Bir ara Helen bebe¤in yaflam›ndan umut kesilmiflti. Ama hiç beklenmedik bir anda, aniden gelen illet, aniden de gitti. Kate ve Arthur Keller mutluluktan uçuyordu. Bir süre geçip de Helen bebek kendine geldi¤inde, annesi onun sese ve ›fl›¤a yan›t vermedi-

2

116

¤inin ay›rd›na vard›. Kate Keller elindeki ç›ng›ra¤› h›zla çald›¤›nda ya da elini Helen’in gözlerinin önünden geçirdi¤inde hiç yan›t alam›yordu. Hastal›k Helen bebe¤in görme ve duyma yetene¤ini de beraberinde götürmüfltü. Sonraki y›llar Helen ve ailesi için çok zor geçmeye bafllad›. Helen her geçen gün daha da h›rç›nlafl›yor, ona sevgiyle yaklaflanlar› tekmeliyor, 盤l›klar at›p s›k s›k a¤lama krizleri geçiriyordu. Bu üzüntülü dönem Helen 6 yafl›na gelinceye de¤in sürdü. Keller Ailesi çaresizlik içinde ç›rp›n›yordu. O s›ralarda Kate Keller, Charles Dickens’›n “Amerika Notlar›” adl› kitab›n› okuyordu. Kitapta Laura Bridgman adl› görme ve duyma özürlü bir genç k›z›n e¤itiminden söz ediliyordu. Acaba Helen de böyle bir çal›flmadan yararlanabilir miydi? Hemen Baltimore’a gidip bir uzman doktordan randevu ald›lar. Yap›lan tetkikler sonucunda Helen’in görmesinin olanaks›z oldu¤u anlafl›ld›. ‹flitme sorunu için ayr› bir uzman doktora gitmenin daha yararl› olaca¤› söylenildi. Bunun üzerine Keller Ailesi, 117


Helen Keller

Bütün Dünya • May›s 2007

Doktor Alexander Graham Bell’e baflvurdular. Telefonun mucidi olan Dr. Bell, iflitme engelli çocuklar›n e¤itilmesine adam›flt› kendisini... r. Bell, Helen için daha yararl› olacak bir öneride bulundu ve Massachusetts’deki Perkins Körler Okulu’nun müdürüne mektup yaz›p Helen için bir ö¤retmen gönderilmesini istemelerini ö¤ütledi. Keller Ailesi çok umutlu olmamakla birlikte Dr. Bell’in ö¤üdüne uyarak Müdüre mektup yazarak istekte bulundular. Bir süre sonra olumlu yan›t geldi. Helen’in e¤itimi için Anne Sullivan adl› 20 yafl›nda bir ö¤retmen gönderilecekti. Helen’in yaflam›n› tümüyle ve olumlu bir biçimde de¤ifltirecek olan Anne Sullivan’›n öyküsü en az Helen denli ilginçti. Anne, befl yafl›nda görme yetene¤ini büyük ölçüde kaybetmiflti. On yafl›ndayken annesini kaybedince babas›, onu ve erkek kardeflini terk edip gitti. Bunun üzerine Anne ve kardefli 1876 fiubat›’nda düflkünlerevine gönderildiler. Anne 1880 y›l›nda Perkins Körler Okulu’na e¤itime gönderildi. Okuldayken geçirdi¤i iki ameliyat sonras›nda görmesi daha iyi duruma geldi. 1886 y›l›nda okuldan mezun olunca ifl aramaya bafllad›. Tam bu s›rada Helen’in ö¤retmeni olmas› için yap›lan öneriyi severek kabul etti. Helen’in yaflam›n› ayd›nlatacak, onu karanl›ktan ayd›nl›¤a tafl›yacak olan fedakâr insan Anne Sullivan 3 Mart 1887’de Tuscumbia’ya Keller’lerin evine gel-

D

118

di. ‹lk karfl›laflmalar›n› Helen flöyle anlat›yor: “Yaklaflan ad›mlar› duyumsad›m. Annemin geldi¤ini düflünerek elimi uzatt›m. Biri elimi tuttu, sonra kendine çekip kucaklad›. Bana herfleyi ö¤retmeye, daha da önemlisi beni sevmeye gelen kiflinin kollar›yd› beni saran...” Bayan Sullivan hiç zaman kaybetmeden ifle giriflti. Bu elbette ilk günlerde kolay olmad›. Çal›flmalar s›ras›nda Helen yine çok h›rç›nlafl›yor ve sinir krizleri geçiriyordu. Öncelikle Helen’in davran›fllar›n›n denetim alt›na al›nmas› gerekiyordu. Çünkü krizlerin nedeni Helen’in insanlarla iletiflim kuramamas›yd›. Bunu çözümlemek için Anne ve Helen evin yan›ndaki küçük kulübeye tafl›nd›lar. Tatl›-sert ve kararl› yöntemlerle Helen’in ba¤›rma, tekmeleme, ›s›rma gibi davran›fllar›n› k›sa sürede denetim alt›na almay› baflard›. Zaman geçtikçe Anne’in sevgi dolu yaklafl›mlar› sonucu Helen çok sakinleflti ve sevgili ö¤retmenine tam bir teslimiyetle ba¤land›. ayan Sullivan, Helen’e ö¤retmek istedi¤i nesneleri önce eline veriyor, tan›mas›na yard›mc› oluyor, sonra da avucunun içine nesnenin ad›n› harflerle yaz›yordu. Böylece bunu bir oyun biçimine getirdiler. Helen’in içindeki ö¤renme iste¤i bir kez alevlenmiflti. Zaman›n›n geldi¤ini duyumsayan Bayan Sullivan, Helen’e, körler için özel bir yaz› yöntemi olan kabartma Braille Alfabesi’ni ö¤retti. Bu tekni¤i ö¤renmek Helen’in

B

yaln›zca birkaç gününü ald›. Önünde yeni bir dünya daha aç›lm›flt›; durmadan okuyordu. “‘Dünyam›z’ adl› bir kitap okumufltum ve okyanusun tan›m› içimi merakla doldurmufltu. Denize dokunmak için dayan›lmaz bir istek duyuyordum. onunda dileklerim kabul oldu. Mayomu giyer giymez s›cak kumlara koflup kendimi so¤uk sulara att›m. Su bedenimi sard›¤›nda içim nefleyle doldu. Dalgalar sanki benimle oynuyor, beni bir yandan öteki yana savuruyordu. A¤z›ma tuzlu su dolunca çok korktum. O panik an›nda bile düflündü¤üm fley ‘Suya tuzu kim att›?’ oldu. Sonra bir kayan›n üzerine oturdum. Taze, katk›s›z, özgür deniz havas›, dingin bir düflünce gibiydi.” Helen, yafl›tlar› gibi okula gitmek, gerçek anlamda e¤itim almak istiyordu. 1888 y›l›nda Boston’da Perkins Körler Okulu’na baflvurdu ve kabul edildi. Okuldaki e¤itimi süresince sevgili Anne Sullivan da Helen’in yan›ndan hiç ayr›lmad› ve ona her yönden destek oldu. Derslere birlikte girdiler; anlat›lanlar› Bayan Sullivan Helen’in avucuna yaz›yordu. Yaflam›n, do¤an›n bunca güzellikleri varken insanlar›n bunlara ilgisiz kalmas› onu hayretler içinde b›rak›yordu:

“S

“Geçenlerde, ormanda uzun bir gezinti yap›p dönen arkadafl›ma neler gördü¤ünü sormufltum. Bana verdi¤i yan›t ‘Görülecek önemli birfley yoktu’ oldu. Ormanda bir saat dolaflmak ve bu süre içinde kayda de¤er bir fley görememek acaba olas› m›? Ben kör olmama karfl›n yaln›zca dokunma duyum sayesinde çok

Helen Keller ve sevgili ö¤retmeni Anne Sullivan fley duyumsuyorum. Dokunmak bile bana bu denli zevk verdi¤ine göre, bu güzellikleri bir de görebilseydim kim bilir ne muhteflem olurdu!” Helen, ö¤renmenin mutlulu¤u ve hazz› yan›s›ra, bunlar› baflkalar›yla da paylaflmak istiyordu. 119


Helen Keller

Bütün Dünya • May›s 2007

Bunun için de konuflmas› en kolay çözüm olacakt›. Ama nas›l? nsanlarla anlaflma yöntemimden hoflnut de¤ildim. Ben, dudaklar›m› ve sesimi kullanmak istiyordum. Laura Bridgman’a da ö¤retmenlik yapm›fl olan Bayan Mary Swift Lamson, 1890 y›l›nda Norveç ve ‹sveç’e yapt›¤› yolculuk dönüflünde beni görmeye geldi ve bana, konuflmay› ö¤renen kör ve sa¤›r bir k›z olan Norveçli Ragngild Kaata’y› anlatt›. Demek ki ben de konuflmay› ö¤renebilirdim. Bayan Sullivan beni Horace Mann Okulu müdürü Bayan Sarah Fuller’e götürünceye dek onu rahat b›rakmad›m. Bu tatl› ve yumuflak huylu han›m bana konuflmay› ö¤retmeye gönüllü oldu ve 1890 y›l› Mart ay›nda derslere bafllad›k. “Bayan Fuller’in yöntemi flöyleydi: Ses ç›kard›¤› zaman elimi hafifçe yüzünde dolaflt›rarak dilinin ve dudaklar›n›n ald›¤› biçimi bana gösteriyordu. Her yapt›¤›n› tekrarlamaya o denli istekliydim ki bir saat içinde alt› ses ö¤rendim; M, P, A, S, T, I... Bayan Fuller bana toplam onbir ders verdi. Kekeleyerek ve k›r›k dökük konufluyordum; ama ç›kard›¤›m sesler insan sesiydi. Ruhum, içine k›st›r›ld›¤› kutudan kurtulup yeni bir güç kazan›yordu. Baflkas›n›n yard›m›na gerek kalmadan konuflabilecek miydim acaba?” Helen o denli istekli olmas›na karfl›n gerçek anlamda hiçbir zaman konuflamad›. Onun konuflmalar›n› en iyi Bayan Fuller ve Bayan Sullivan anlayabiliyordu.

“‹

120

Ancak, Bayan Sullivan’›n zekâs›, yorulmak bilmez deste¤i ve fedakârl›¤› sayesinde yine de oldukça iyi bir düzeye geldi. 1893 y›l›nda Latince ö¤renmeye bafllad› ve k›sa zamanda Latince kitap okuyup anlar duruma geldi. 1894 y›l›nda New York’taki Wright-Humason Sa¤›rlar Okulu’na gitmesi kararlaflt›r›ld›. Bu okulun seçilme nedeni, dudak okumay› çok iyi ö¤retmesiydi. Helen, okulda kald›¤› iki y›l süresince matematik, co¤rafya, Frans›zca ve Almanca ö¤rendi. Sevgili Bayan Sullivan yine Helen’in yan›ndayd›. Derslerde anlat›lanlar› Helen’in avucuna yazarak ona çevirmenlik yapt›. Okunmas› gereken kitap ya da makaleleri Braille Alfabesi’yle yaz›p Helen’in kolayca izleyebilece¤i duruma getirdi. Üniversiteye gitmek en büyük dile¤iydi. Uzun ve yo¤un çal›flmalardan sonra 1900 y›l›n›n sonbahar›nda bu düflü de gerçekleflti. Ama onu baflar›ya götüren her yolun bafl›nda Bayan Sullivan vard›. Üniversiteye girifl s›nav›nda sorular› Helen’e çeviren, e¤itim süresince yan›ndan bir an bile ayr›lmadan yard›m›na koflan, onu s›navlara haz›rlayan yine Anne Sullivan’d›. elen, 1904 y›l›nda üniversiteden baflar›yla mezun olurken, dünyada ilk kez üniversiteyi bitiren görme ve iflitme engelli biri olarak tarihe geçti. Ayr›ca onun gibi görme ve iflitme özürlü birinin befl dil biliyor olmas› da inan›lacak gibi de¤ildi. Üniversiteye devam ederken

H

Helen bir taraftan da yaflam›n› anlatt›¤› ilk kitab›n› yazd›. “Yaflam Öyküm” (The Story of My Life) ad›n› verdi¤i kitap onun ülke çap›nda ünlenmesine yard›mc› oldu. Helen’in yaflam› k›sa zamanda tüm dünyan›n ilgisini çekti. Sonraki y›llarda Helen ve Anne’in yaflamlar› konferans gezileriyle, makale ve kitap yazmayla dolu dolu geçti. Helen’in tek düflüncesi vard›: Hizmet etmek, yararl› olmak...

kendisine bir engel oluflturmas›na kesinlikle izin vermedi ve her dakikas›n› dolu dolu yaflayarak, gören görmeyen herkese örnek oldu. Özellikle görme özürlülere hizmet etmek için büyük çaba harcad›. Bakan körler, duyan sa¤›rlar ve konuflan dilsizlerle dolu bir dünyada Helen Keller gören bir kör, duyan bir sa¤›r ve konuflan bir dilsiz ve herfleyin ötesin-

elen’in kendini yaln›zca okumaya ve e¤itime verdi¤i düflünülebilir; ama gerçekte duygu yüklü, yaflam› seven biriydi. Yüzmeyi ve kürek çekmeyi çok seviyordu. Kentlerin gürültülü ortam›n›n aksine do¤ayla baflbafla kald›¤›nda duyumsad›¤› dinginlik onu mutlu ediyordu. Yürüyüflleri s›ras›nda ayaklar› alt›ndaki topra¤›n nemini, kokusunu duyumsamak, çimenlerin üzerinde oturmak hatta yuvarlanmak en sevdikleri aras›ndayd›. Hava koflullar› nedeniyle evden ç›kamad›¤› zamanHelen Keller ve Doktor Alexander larda ise örgü örüyor, t›¤ Graham Bell “sohbet” ederlerken... ifli yap›yor, satranç oynuyor, kitap okuyor hatta iskambil de yaflam› sanat biçimine dönüflfal› aç›yordu. türmüfl ola¤anüstü bir insand›r. Anne Sullivan’›n 1936 y›l›nda Helen Keller, 1 Haziran ölümü Helen Keller için yeri dol- 1968’de yani 88 yafl›ndayken durulamayacak bir kay›p oldu. yaflama veda etti.• Helen Keller, yaflam› boyunca YucelAksoy@butundunya.com.tr görme ve duyma eksikli¤inin

H

121


Mankafa Poldi

“Her akflam da¤, tepe dolaflt›m, rüzgar›n nereye esti¤ini izledim. Uyuyan geyiklere avc›lar›n gürültüsünü götürdü¤ünü gördüm. Geyikler, sevinçle gözlerini açt›, rüzgara gülümsediler. Sevginin böyle bir duygu oldu¤unu san›yorum. Yeflil otlar›n ya¤mur üstü bahar koktu¤unu gördüm. Kuzular kokuyu al›nca otu buldular. Ot seviniyor, kuzu gülüyordu. O mutlu an, sevgiydi.”

Gülgölge “Topra¤a gübre kar›flt›r›ld›¤› zaman, bitkiler daha çabuk büyüyor, Poldi.” “Bir an önce pisli¤in içinden ç›kmak istiyorlard›r da ondan...”

“Günefl saatini nereye kuray›m, Bay Poldi?” “Kap›n›n önüne, lamban›n alt›na, lütfen... Böylelikle geceleri de kalk›p saate bakabilirim.” 122

“‹nan›lmaz... Asl›ndan daha canl› olmufl...”

“Akflam bir flark›y› ne denli be¤ensem de sabah kalkt›¤›mda o flark›y› unuttu¤umun ay›rd›na var›yorum, Poldi.” “Öyleyse mendilinin ucunu dü¤ümle, an›msars›n.”

M

ontreal’e yerleflti¤imiz E¤ildim, topra¤a dokundum, ›t›r y›l, ara s›ra kentin tra- ya¤m›fl sanki, çiçekti. Sessizli¤i fik gürültüsünden kaç- dinledim. Kufl, sincap ve tavflanmak için, Magog Gö- lar›n dedi¤ini kendi sesim sanlü’ne dinlenmeye, öykü yazmaya d›m. Ad›m› m›r›ldan›yor, “Gel” giderdim. O y›llar Magog yolu, diyorlard›. Yürüyüflü uzatt›m. kasabalar aras›ndan, elSeslerin geldi¤i yere yöma ba¤lar›ndan geçer, neldim. Akflam›n ilk kasar› daml› köyleri, m›s›r Memleket ranl›¤›... Günefl, a¤açlatarlalar›n› dolana dolana, r›n tepesinde tak›l› kalÖzlemi gölde masmavi biterdi. m›fl. Orman›n daha önce Kasaba, k›fl aylar›nda, görmedi¤im bir köflesi... flömine önünde güzeldi, A¤açlar›n içinde, insan yaz aylar›ndaysa ormanboyu bir kibrit alevi... lar, çiçek kokunca... Güz Bir k›z, çekik gözlü bir aylar›nda göl, a¤aç dayüz, saç› belinde... Tavl›nda k›z›l elma, yerde flan etek dizinin üstünsar› yaprakt›. Sabah güde... “Merhaba” dedim. nefli vurunca, yine k›z›l ‹lyas Halil “Merhaba” dedi. “Ad›m bir elmayd›, o güz MaGülgölge...” Genç kad›gog Gölü... ‹ki gün kal›p na bakt›m, gözleri orta Montreal’e dönecektim. Orman›n Asya, sütte iki damla kahve... içinde yürüyüfle ç›km›flt›m. Hava “Bahçeme hofl geldin” dedi. “Öyoksijen dolu... Z›p z›p z›pl›yor- külerini, fliirlerini okudum.” dum, sihirlenmifltim. Kokulara “Bahçe özel mi?” dedim. “Kusura tutsak yürüyordum. Gölü çevre- bakma. Yolumu flafl›rm›fl olmal›leyen orman beni çekiyordu. y›m.” “Seni buraya ben ça¤›rd›m” 123


Bütün Dünya • May›s 2007

dedi. “Yürürken duydu¤un t›ls›ml› havay› yoluna ben üfürdüm. Koklad›¤›n ya¤mur üstü çiçek kokusu çiçeklerimin kokusuyd›.

“A

k sakall› oldu¤unu görünce seninle konuflmak istedim. Bir ayd›r buraday›m. Kendimle bafl bafla olmay›, kendimi tan›may›, sevginin ne oldu¤unu ö¤reniyordum. Ne ö¤rendi¤imi, neden ö¤renmem gerekti¤ini bilmek istiyorum.” “Yard›m edebilirsem sevinirim” dedim. “Geçen ay, aflk yafl›m› bulunca, beni buraya sevmeyi, sevilmeyi ö¤renmeye gönderdiler. Annem bir süre ya¤murda kalmam› istedi. ‘Islanmay› ö¤ren’ dedi. ‘Islan›nca sevilmeyi anlayacaks›n.’ Babam ‘K›z›m, ya¤mur ol’ dedi. ‘Ya¤d›¤›n yere bereket getirirsin.’ Kollar›m, ellerim ya¤mur olsun istediler, ‘Ya¤d›¤›n yer canlan›r’ dediler. Ya¤mur olursam, sevmeyi anlayacakt›m. Bir ayd›r ar›yorum. Ya¤murun aflkla, sevgiyle nas›l ilgili olabilece¤ini anlayamad›m. Islanman›n rahats›zl›¤›ndan baflka bir fley duymad›m. Ninem ‘Aflk› güz gelince, yeflil yapraklar›n içinde bul’ demiflti. Büyükbabam, ‘Sevgiyi, baharda kurumufl a¤açlar› unutmazsan bulursun’ dedi. Oysa ben kendi aflk›m› kentli bir çocukla tatmak isterdim. ‹ki çocuk birbirimize baka baka aflk› ö¤renmeyi düflünüyordum. Yan›l›nca gülecektik, baflar›nca sevinecektik. Soka¤›m›z›n zorluklar›n› eflitçe paylaflmak güzel olacakt›. Gecelerimi, gündüzlerimi yan›lmaktan korkmayan biriyle paylaflmak isterim. 124

En önemlisi yürümek istedi¤imiz zaman, o keçi, ben keçi olmal›yd›k. Dört aya¤›m›zla ayn› anda koflmak güzel olacakt›. Aflk› böyle ö¤renece¤imi san›yordum.” “Do¤ru düflünüyorsun” dedim. “Bu düflünceyi bulmam kolay olmad›” dedi Gülgölge. “Her akflam da¤, tepe dolaflt›m, rüzgar›n nereye esti¤ini izledim. Uyuyan geyiklere avc›lar›n gürültüsünü götürdü¤ünü gördüm. Geyikler, sevinçle gözlerini açt›, rüzgara gülümsediler. Sevginin böyle bir duygu oldu¤unu san›yorum. Yeflil otlar›n ya¤mur üstü bahar koktu¤unu gördüm. Kuzular kokuyu al›nca otu buldular. Ot seviniyor, kuzu gülüyordu. O mutlu an, sevgiydi. Bugün son günüm, yar›n annem babam bana aflk›n ne oldu¤unu soracaklar. Ne karfl›l›k verece¤imi bilmiyorum. Aflk› her gün yaflayarak ö¤renmek istedi¤imi söyleyece¤im. Ne dersin?”

G

enç kad›n›n yüzüne bakt›m, üzüntü gölü... “Aflk” dedim. “Is›rd›¤›n elmad›r. Tad›n›; ancak ›s›rd›¤›n zaman bileceksin. Burada do¤ay› yaflam› iyi izledi¤in belli... Orman›n dört gücünü biliyorsun. Toprak, su, günefl, rüzgar... Vücudun sevinç mevsimine ermifl. Enin toprak, rüzgar geniflli¤in olmufl, yüksekli¤in günefl, su olmufl. Zaman olacaks›n seni sevene... Durmayacak akacaks›n. Yorulmayacak seveceksin. Suya gereksinimi olana gideceksin. Arama seni bulacak çölün su, kanad›n gök buldu¤u gibi...”•

halililyas@yahoo.ca

Dürüstlükten flaflmamak, do¤ru yolda yürümek demektir.

‹nsansal Bir Ölçüdür Dürüstlük •Denis Waitley Reader’s Digest•

B

üyükannemle büyükbabama göre iki tür insan vard›: Dürüst ya da de¤il. Oturma odalar›nda as›l› duran çerçevede, flu basit tümce yer al›rd›: “Yaflam, tarlaya yeni ya¤m›fl olan kara benzer. Ad›mlar›m, nerede yürüdü¤ümü gösterir.” Onlar, dürüstlü¤ün, do¤ru yolu bulmak için gereken en önemli ahlaki de¤er oldu¤unu içgüdüsel olarak bilirlerdi. Dürüstlük, kendi davran›fllar›n›z› yarg›lamak için kullanman›z gereken bir ölçümdür. Ne yaz›k ki günümüzde dürüstlük ender bulunan bir erdem ve gittikçe de yok oluyor. Ama bu erdem, her toplumdaki en alt s›n›r› oluflturur. Ve sorgulamam›z gereken bir de¤erdir. Sorgulaman›n bir yolu, benim “Dürüstlük Üçlemesi” olarak nitelendirdi¤im bu testi uygulamak olabilir. Kiflisel bask› karfl›s›nda bile, inand›¤›n›z de¤erlere s›k› s›k›ya ba¤l› kal›n. Cerrahi serviste çal›flan bir hemflirenin, hastanedeki ilk günüyle ilgili bir öykü vard›r. Bir bat›n ameliyat› öncesi, ameliyathanede bulundurulmas› gereken tüm t›bbi araç gereçlerden sorumluydu. Ameliyat biterken, hemflire, cerraha “11 tampon ç›kartt›n›z, oysa 12 tane kullanm›flt›k. Sonuncuyu bulmam›z gerek” dedi. Doktor, “Hepsini ç›kartt›m” dedi. “Bunu yapamazs›n›z” diye karfl› ç›kt› hemflire. “Hastay› düflünün.” Doktor gülümseyerek aya¤›n› kald›rd›, kaybettikleri tampon orada 125


Bütün Dünya • May›s 2007

duruyordu. “Siz gerek bu hastanede gerekse baflka yerlerde çok baflar›l› olacaks›n›z” dedi hemflireye. Hakl› oldu¤unuzda, sonuna dek savafl›m verin Herkese, hakk› olan de¤eri verin. Sizden daha iyi fikirleri olanlardan ya da daha zeki olanlardan çekinmeyin. Bir reklam flirketinin kurucusu, çal›flanlar›na, birbirlerinin içine giren alt›flar tahtadan Rus bebe¤i gönderdi. ‹letmek istedi¤i ileti, en küçük bebe¤in içinde gizliydi: “E¤er hepimiz, kendimizden küçük insanlar› ifle al›rsak, cüce bir flirkete dönüflürüz. Ama e¤er, kendimizden büyük insanlar› ifle al›rsak, flirketimiz devleflir.” Ve flirketin geldi¤i nokta da bu oldu. Gerçekten kim oldu¤unuz hakk›nda aç›k ve dürüst olun. Gerçek de¤erlerden yoksun olan insanlar,

kendilerini iyi duyumsayabilmek için, d›fl görünüfllerine daha çok önem verirler. Bu maskelerini korumak için, ellerinden geleni yaparlar; ama öte yandan erdemlerini ya da karakter özelliklerini gelifltirmek için çaba göstermezler. Kendiniz olun. ‹nsanlar›n hofllanaca¤› bir maskenin arkas›na gizlenmeyin. Yaflam›n zorluklar›na karfl› ve gerçeklerle yüzleflmek konusunda gerçek bir eriflkin gibi davran›n. Kendine sayg› ve iç huzuru, dürüstlü¤ü oluflturan önemli faktörlerdir ve çevrenizdekilerle iliflkilerinizi güçlendirmeye yararlar. Dürüstlük, modaya uymak için de¤il, yaln›zca do¤ru oldu¤una inand›¤›n›z ve bu yüzden yapt›¤›n›z herfleydir. ‹lkelerine ba¤l› olarak yaflayan insanlar her zaman baflar›ya ulafl›rlar.• Çeviri: Sennur Buras

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Cahit S›tk› Taranc› •2) Mehmet Âkif Ersoy •3) Damlatafl •4) III. Selim •5) Jön Türkler •6) Sokrates •7) Jules Verne •8) Charlie Chaplin •9) 1990 •10) 2003 •11) M›s›rl›lar •12) Arktika •13) Mont Blanc •14) Piri Reis •15) O¤uz Aral •16) Turhan Selçuk •17) Tamirci terzi •18) ‹bni Rüflt •19) Empedokles •20) ‹onna Kuçuradi•

“May›s SuDokular›”n›n Yan›tlar›...

Kolay

Zor

“Satranç”›n Yan›tlar›... Atak: 1. Kxc7 fixc7 2. Fxc5+ fib7 3. Fxb8 fixc8 4. fid4 1-0 Oyun Sonu: 1. fig5 Af2 2. h4 Ae4+ 3. fig6 Axd6 4. h5 Ac4 5. h6 Ae5+ 6. fig7 1-0 Kendi Gelen: 28. Vc4?? 29. Vd7+#•

126

Bunca y›ll›k gözlemlerimin sonucunda, yeni ülkeler görmek, yeni insanlar tan›mak için paradan önce gerekli olan fleyin bir hedef belirlemek oldu¤unu ö¤rendim. Hedef belirlendikten sonra ötesi kolay...

Gezgin Olabilmek ‹çin...

Ç

ocukluk y›llar›mdan bafl- dek istekle ‹ngilizce çal›fl›yordum. layarak hep iyi bir gezgin S›rt çantas›yla yollara düflen olmay› düflledim. “Dün- her turiste imrenerek bak›yor, heyada yafl›yorum” diyebil- yecanla hangi ülkeleri gördüklerimek için olabildi¤ince yeni yerler ni, yolculuklar› için ne kadar bütgörmem, yeni insanlar tan›mam çe ay›rd›klar›n› soruyor, onlara gerekti¤ine inan›yordum. Benim coflkuyla “Yak›nda biz de böyle için tüm yaflam›m› hep ayn› yerle- bir yolculu¤a ç›kaca¤›z” diyorduk. flim biriminde geçirme düflüncesi Oysa, içten içe böyle bir yolculubile dayan›lmazd›. ¤u hiç de öyle “yak›nda” Genç k›zl›k y›llar›mgerçeklefltiremeyece¤ida yak›n dostum Vicmizi biliyorduk. Yaflamdan dan’la ka¤›d› kalemi Henüz onyedi, onseal›p ç›kaca¤›m›z dünya Yans›malar kiz yafllar›ndayd›k. Okulu turunda yan›m›za alayeni bitirmifltim ve çal›flcaklar›m›z›n listesini m›yordum. Ailelerimizin yap›yor, atlas›m›z› aç›p cebimize paray› koyup gidece¤imiz ülkeleri ya“Haydi k›z›m yolun aç›k zarken s›ralama konuolsun, git düfllerini gersunda aram›zda tatl› tatçeklefltir” demeleri söz l› tart›fl›yorduk. konusu bile olamazd›. Henüz cebimizde bir Evet, yak›nda gerçekNuray kurufl para olmasa da, lefltiremeyebilirdik; ama sanki yar›n yola ç›kacak- Bartoschek önemli olan düfllerimizin m›fl›z gibi gece yar›lar›na “hemen” gerçekleflmesi 127


Yazar›m›z Nuray Bartoschek, Singapur, Sentoza Adas›’nda... de¤il, içimizdeki coflkuyu taze tutabilmek ve sab›rl› olabilmekti. Zaman içerisinde ayr› kentlerde çal›flmaya bafllay›nca Vicdan’la yollar›m›z ayr›ld›.

lk yurt d›fl› yolculu¤umu yirmidört yafl›nda gerçeklefltirebildim. Londra’ya gidiflimin ertesi günü elime bir kent plan› al›p, istedi¤im her yeri rahatl›kla buldum. Gece yar›lar›na dek çal›flarak ö¤rendi¤im ‹ngilizce yaflam›m› kolaylaflt›rmakla kalmay›p ülkenin kültürünü, insanlar›n› daha yak›ndan tan›mama, yeni dostlar edinmeme yard›mc› oldu. Sonras›nda üniversitede ‹talyanca ö¤renip ‹talya’ya gittim. Eflimle evlenip Almanya’da yaflamaya bafllad›ktan sonra ise gezgin olmak için ille de çok zengin olmak gerekmedi¤ini ö¤rendim. Çevremdeki herkes sürekli baflka ülkelere tatile gidiyorlard› ve 128

pek ço¤u hiç de öyle düflündü¤üm denli zengin de¤ildi. Ço¤u insan için bu bir yaflam biçimiydi. Bizim giysilere, mobilyalara harcad›¤›m›z paray› onlar baflka ülkeleri görmek için bir kenara ay›r›yorlard›. Biçimcilikten uzak bir yaflamlar› vard›. Giysilerini bizim gibi “çok be¤endikleri için” de¤il, gereksinimi olduklar› için yeniliyorlard›. Bugün hâlâ ço¤u arkadafl›m böyle gezilere ç›kabilmek için yeterli maddi birikimi olmad›¤›ndan yak›n›yor, oysa hangisinin dolab›n› açsam say›s›z elbise, çanta, ayakkab›yla dolu, s›k s›k ev mobilyalar› de¤ifliyor. Bunca y›ll›k gözlemlerimin sonucunda, yeni ülkeler görmek, yeni insanlar tan›mak için paradan önce gerekli olan fleyin bir hedef belirlemek oldu¤unu ö¤rendim. Hedef belirlendikten sonra ötesi kolay...

Tayland, Puket Hayvanat Bahçesi’nde anne kaplanla... Her yeni gezi dönüflünde ailecek oturup gelecek y›l nereye gitmek istedi¤imizi belirliyoruz. Eflim ve k›z›mla ne zaman, nereye gidece¤imiz konusunda görüfl birli¤ine vard›ktan sonra bankada gezi bütçesi için bir hesap aç›yoruz. Sonras›nda k›z›mla aram›zda önemli bir anlaflma yap›yoruz. “Al›flverifl konusunda zay›f davranmak yok, birbirimizi bu konuda uyaracak, engellemeye çal›flaca¤›z.” ‹sterseniz bu konuyu biraz daha aç›klayay›m: Elbette biz de zaman zaman bir ma¤azan›n önünde durup be¤endi¤imiz giysilere hayranl›kla bak›yor, içeri girip hemen almak istiyoruz. ‹flte bu durumda aram›zdaki anlaflma gere¤i birbirimize “Buna gerçekten gereksinimin var m›?” diye soruyoruz. Kimi zaman birbirimizi zorluyor “Ama bu farkl›, böyle hiç yok” di-

ye istedi¤imizi almak için gerekçeler s›ral›yoruz. Almama konusunda anlaflt›ktan sonraysa ma¤azan›n önünden geçip gitmiyoruz. ‹çeri girip çok be¤endi¤imiz giysinin bedelini ö¤renip o paray› gezi hesab›m›za yat›r›yoruz.

K

›z›m Lara bu konuda oldukça baflar›l›. Okul harçl›klar›, bayram harçl›klar› derken gezide harcayaca¤› paray› kendisi biriktiriyor, dahas› ço¤u yetiflkinin yapamayaca¤› biçimde gitti¤imiz ülkelerde de paras›n› savurganca harcam›yor, bir bölümünü geri getirip heyecanla “fiimdi s›rada hangi ülke var? Afrika’ya ne dersiniz?” diye soruyor. Bu k›fl yar› y›l tatilinde k›z›mla birlikte yine çantalar›m›z› s›rtlay›p yollara düfltük. Singapur, Tayland, Malezya, Dubai’ye gittik. Yeni dost129


Unutamad›¤›m An›m “Unutamad›klar› an›”lar›n›, paylaflmak isteyen okurlar›m›z›n kaleme alacaklar› ve 600-800 sözcük tutar›ndaki an›lar›ndan her ay birini bu sayfada yay›mlayaca¤›z. Bafl›na “Unutamad›¤›m An›m” notunu eklemenizi rica etti¤imiz yaz›lar›n›z›, Mimoza 4/9, D: 1, 34750, Ataflehir, ‹stanbul adresine mektupla, (0 216) 456 2729 numaraya faksla ya da butundunya@butundunya.com.tr adresine e-postayla gönderebilirsiniz.

Çiçek Yürekli Kardeflim •Dilek Dede - Bütün Dünya• Lara Bartoschek, Tayland, Puket Hayvanat Bahçesi’nde goril arkadafl› Billy’le lar edindik, yeni yerler gördük, yeni heyecanlar duyumsad›k, yeni kültürler tan›d›k. Kaplanlarla fotograf çektirip fillere masaj yapt›rd›k.

D

ubai’de her evlenen yerli çifte fieyh Muhammed taraf›ndan 25 bin Drahmi ve ev verildi¤ini ö¤rendik, paran›n gücüyle neler yap›labilece¤ini, çölün her üç-dört ayda bir öteki ülkelerden getirilen çiçeklerle nas›l rengarenk bir görünüme büründü¤ünü gördük. Singapur’da onlarca yüksek yap›n›n aras›nda her y›l yüzlerce yeni a¤aç dikildi¤ini, paras› olanlar›n ülkede istedi¤i yere ev yapt›ramayaca¤›n›, devletten kiralay›p ya da sat›n alabilece¤ini ö¤rendik. Sentoza Adas›’n› bir turizm cennetine dönüfltürmelerine hayranl›k duyduk. Türkiye’de k›fl yaflan›rken, flubat 130

ortas›nda Tayland’da denize girdik. Onbefl metreye yaklaflan gelgit olaylar› nedeniyle gündüz yüzdü¤ümüz yerlerde, akflamlar› mercanlar›n aras›nda dolaflt›k. Sabahlar› gün do¤umunu izlerken ne denli flansl› oldu¤umuzu düflündük. Siz de yeni ufuklara yelken açmak istiyorsan›z böyle bir anlaflmay› efliniz, dostunuz, çocu¤unuzla yap›n ve almad›¤›n›z her “gereksiz” eflyan›n bedelini bir köfleye ay›r›n. Bir y›l›n sonunda ne denli birikiminiz oldu¤una flafl›racaks›n›z. O bluz ve ayakkab›y› almasan›z da olur. Eskiyen giysileriniz bir gün at›l›p, unutulacak; ama dünyan›n uzak bir köflesinde izledi¤iniz gündo¤umu yaflad›¤›n›z sürece belle¤inizde tatl› bir an› olarak kalacak.• NurayBartoschek@butundunya.com.tr

“O

rda bir köy var uzakta”, ad› Karaköy... “Uzakta” dedimse öyle az buz bir uzakl›ktan söz etmiyorum. Do¤u Karadeniz’in en do¤usunda Artvin’in fiavflat ilçesine ba¤l› bir köy. fiavflat’›n ve köylerinin, memleketim diye söylemiyorum, ne denli güzel oldu¤unu anlatmaya benim kalemimin gücü yetmez. Zaten bizim oralarda bir köy güzellik yar›flmas› düzenlense hiçbir köy ötekisiyle yeniflemez. Düflünürüm kimi zaman, acaba Karaköy mü, Yavuzköy mü, Mefleli mi, Düzenli mi daha güzel; karar veremem bir türlü... Hepsi birbirinden yeflil, hepsi birbirinden çiçekli, hepsinin suyu bir içim ve hepsinin insan› can› gönülden... Övünmek gibi olmas›n, ya da vazgeçtim olsun, biz her yaz Karaköy’e gideriz. Çünkü do¤an›n bize söyleyecekleri birikmifltir k›fl

boyu... Meflelerin, çamlar›n nefleli türkülerini dinlemek isteriz, sincaplarla köfle kapmaca oynamak, suyunda karpuz so¤utmak... Ci¤erlerimiz bayram etsin, sevinsin isteriz gözlerimiz... “Karaköy’e niye ‘kara’ köy denilmifl?” diye soracak olursan›z e¤er, bence bunun nedeni o köydeki ormanlarda bulunan a¤açlar›n s›kl›¤›d›r. Öyle t›ka basa a¤aç dolu ki bu ormanlar, karfl›dan çok koyu, siyaha yak›n bir yeflil gibi görünüyorlar. Öyle heybetli ki a¤açlar karfl›lar›nda ceketinizi ilikleyip el ba¤lamak, diz çökmek, “Aman ben ettim sen etme” demek gelir içinizden. Bir soracak olsalar, korkudan sayar dökersiniz gizlerinizi ortaya bir bir... Kökleri bile kocaman bir a¤aç gövdesi gibidir onlar›n, kimileri taflar, s›¤mam›flt›r topra¤a... Yaln›z k›fl›n “Beyazköy” olur buras›, öyle bir kar ya¤ar ki görünmez köy beyazdan; köy oldu¤una pifl131


Bütün Dünya • May›s 2007

man olur köy... Kapan›nca yollar› kardan, kesilir ba¤lant› kentle... “Pelut” odunu vurulur o zaman sobalara, piflirilir f›r›nda patates... Tad›na doyum olmaz öyle bir “mahsur”lu¤un, varsa tabii yan›n›zda, “yan›n›zda olmas›n›” istedi¤iniz biri...

B

en en çok sar› k›r çiçeklerini severim, bizim oralarda çoktur, onlara çok al›fl›¤›m ondan m› bilmem. Renkleri sar› olan; ama birbirlerine hiç benzemeyen öyle çok k›r çiçe¤i var ki... Bir ara tüm çiçekleri adlar›yla tan›maya kalk›flt›m; ama baflaramad›m, vazgeçtim biraz da... Çünkü öyle güzel ve narin çiçeklerin öyle yak›fl›ks›z adlar› vard› ki... Öküzgözü, kat›rt›rna¤› falan gibi... “fiu insanlar çiçek bulmufl da ad bulamam›fl sanki” dedim. Rengi sar›ysa sar› çiçektir art›k onlar›n ad› benim için... Yaln›zca sar› de¤il, her renk çiçek ve üstüne bir de her renk yeflil var tabii bizim oralarda... Siz aç›k yeflil, koyu yeflil, nefti yeflil, f›st›k yeflili, su yeflili biliyorsunuzdur. Oysa kaç çeflit su yeflili var, örne¤in Mefleli Köyü’ndeki Karagöl’ün üzerinde günün farkl› saatlerinde ya da gölün s›¤ ve derin yerlerinde... Efkar Tepesi’ndeki orman›n o siyah yeflilinden var m› gözlerinizin haberi? H›nzat’taki en s›cak yeflilleri gördünüz mü peki, kekik toplarken?.. “Yeflil tan›d›¤›m bir renk olur” demeyin bence bizim oralara gelmeden... “Su içtim” de demeyin hatta, fiavflat’›n suyunu içmeden... Bir de üzerinde a¤açlar›n daha az oldu¤u tepeler var Kara132

köy’de, meydan›n çiçeklere kald›¤›... Benim bir erkek kardeflim var, en küçü¤ümüz... Onun bilmedi¤i çiçek yoktur. Geçen yaz biz Karaköy’de felekten bir mutluluk çalarken kardeflim karfl›m›zdaki yüksek mi yüksek bir tepeyi göstererek “Dilek Abla, sen bu tepenin tepesine kadar ç›kabilir misin flimdi?” diye sordu. Ben de “Ne gerek var, flöyle ete¤ine dolaflsak” dedim. “Ama benim seni tan›flt›rmak istedi¤im bir çiçek var orada...” Tümce flaka gibiydi; ama bakt›m kardeflim çok ciddi... “Tabii gelirim” dedim. “Sen istersin de ben tepelere t›rmanmaz m›y›m hiç?..” Sonra benim o¤lumu da ald›k yan›m›za, o onyedi yafl›nda bir delikanl› öteki erkek kardeflimin befl yafl›ndaki o¤lunu da; olduk mu dört kiflilik bir ekip tepe yönünde... En küçü¤ümüz Alper’imiz yoruldu tabii hemen; çünkü dik bir yamaca t›rman›yorduk. Amcas› ald› onu s›rt›na, ç›k ç›k bitmedi yolumuz... Kardeflim kan ter içinde kalm›flt›; ama mutluydu çok “aba”s›na, o bana öyle der ve iki ye¤enine o çiçe¤i gösterecekti.

S

onra çok tafll› bir yere geldik. Çok zordu, tafllar kay›yordu aya¤›m›z›n alt›ndan, bozuluyordu dengemiz... Kardeflim endifle ediyordu düfleriz diye, ben o¤luma tutunuyordum öyle yerlerde. Derken ç›kt›k tepeye, yuvarlanarak inerdik art›k. Kardeflim Alper’i indirdi yere s›rt›ndan; ama minik elini hiç b›rakmad›. Sonra “Bak›n iflte burada” dedi. Ben bakt›m; ama çi-

menleri gördüm yaln›zca, “Hani” ded i m , “Burada çiçek falan y o k . ” Kardeflim “E¤ilin” dedi, çömeldik, hepimiz... Bir bakt›m çimenlerin aras›nda öbek öbek kimi pembe, kimi mavi bir y›¤›n minik çiçek... Asl›nda “Pembifl” ve “Mavifl” demek gerek onlara öyle küçücükler... Ben yaflam›mda daha önce hiç o denli güzel mavi ve pembe görmemifltim. “Çok aç›k” yoksa “Uçuk” mu demeliyim, pastel bir maviyle pembe çiçeklerdi bunlar. O güne de¤in ben o çiçe¤i hiç görmemifltim. Oysa çiçek merak›m vard›r benim, ne zaman toprak görsem çiçek arar bulur gözlerim... Ama o gün anlad›m ki bunlar çok küçük olduklar›ndan öyle e¤ilip çok yak›ndan bakmak gerekiyormufl görmek için... Belki de kardeflimin dedi¤i gibi yaln›zca tepelerde oluyorlar. Bu ne güzellik, bu ne zarafet, bu ne asalet, bu ne içtenlik, bu ne mavilik, bu ne pembelikti böyle... En prenses çiçek seçtim hemen onu orada ben. Büyülendim, gözlerim bayram etti ve içim aç›ld› deyimleri yetersiz kald› durumu-

mu anlatmak için... “‹yi ki bu çiçekleri gösterdin bana kardeflim” demek için yüzüne bakm›flt›m ki kardeflimin, çiçeklere bak›fl›n› gördüm. O anda kendini cennette duyumsuyordu, yüzünde mutlulu¤un resmi, gözlerinde yüre¤inden söküp gelmifl bir sevgi seli vard›. Hem o güzelleri tekrar görebildi¤i için hem de biz sevdiklerine gösterebildi¤i için hem de böyle güzel bir an›y› paylaflabildi¤i için öyle mutlu ve öyle insan ve öyle kardefl ve öyle erkek melek görünüyordu ki... Ben o gün bir fley daha gördüm, kardeflimin yüre¤inin asl›nda bir çiçek oldu¤unu, benim çiçekten bir kardeflim oldu¤unu ve bu dünyada “bir çiçekle tan›flt›r›lan” belki de tek abla oldu¤umu, s›rf bu yüzden bile yaflam›m›n çok güzel oldu¤unu... Az kals›n unutuyordum, o çiçe¤in ad› beni unutma çiçe¤iymifl. Bizi tan›flt›r›rken öyle söyledi can›m›n içi kardeflim... Yaflam›m›n en mutlu an›lar›ndand› bu, sizinle paylaflmak istedim.• 133


W

atson, arkadafl›n› kahvalt› sorfras›na oturdu¤undan buyana büyük bir dikkatle süzüyordu. Holmes bir ara bafl›n› kald›r›nca göz göze geldiler. Holmes, “Ne düflünüyorsun Watson?” diye sordu. “Seni...” “Beni mi?” “Evet Holmes. fiu senin ak›l yürütme sisteminin ne denli basit oldu¤unu düflünüyorum. Halk›n bunlar› hâlâ ilgiyle karfl›lamas›na flafl›r›yorum.” “Tümüyle kat›l›yorum” dedi Holmes. “Ben de buna benzer bir görüfl belirtmifltim.” “Bu beceriyi kapmak çok kolay asl›nda” dedi Watson.

Watson Beceriyi Nas›l Kapt›?.. •Arthur Conan Doyle ‹nternet Yay›n›• Holmes “Kuflkusuz” dedi. “Bunu bir örnekle göstermeye ne dersin?” “Zevkle” dedi Watson. “Örne¤in, bu sabah yataktan kalkt›¤›nda kafan çok meflgulmüfl.” “Harika” dedi Homes. “Nas›l bildin?” “Bak›m›na özen gösterdi¤in halde t›rafl olmay› unutmuflsun.” “Bu denli yetenekli bir ö¤renci oldu¤undan hiç haberim yoktu Watson. Peki, keskin gözlerine yakalanan baflka bir fley var m›?” “Evet, Barlow adl› müflterinin iflinde baflar›l› olamad›n.” “Ya bunu nereden bildin?” “Adam›n ad›n› zarf›n üzerinde gördüm. Zarf› açt›ktan sonra kaflla134

r›n çat›ld› ve bir iniltiyle mektubu cebine sokuflturdun.” “Övgüye de¤er! Gerçekten bir gözlemcisin Watson. “Baflka var m›?” “Elbette. Siyah ceketini giymiflsin. Bu da erken saatte önemli bir konuk bekledi¤ini gösteriyor.” “Daha baflka?” “Kuflkusuz daha bir sürü fley bulabilirdim; ama flu sayd›klar›m bile, dünyada senin kadar zeki baflkalar›n›n da bulundu¤unu göstermeye yeter.” “Benim kadar zeki olmayanlar›n da” dedi Holmes. “Say›lar›n›n pek fazla olmad›¤›n› kabul ediyorum dostum Watson; ama korkar›m seni de bu birkaç kifliye dahil etmek zorunday›m.” “Ne demek isityorsun Holmes?” “Sevgili dostum, do¤ru olmas›n› çok isterdim; ama ne yaz›k ki ak›l yürütmelerin pek tutmad›.” “Yan›ld›m m› yani?” “Birazc›k öyle... Söylediklerine s›rayla bakal›m. T›rafl olmad›m; çünkü usturam› bile¤lenmeye göndermifltim. Ceketimi giydim; çünkü erkenden diflçim gelecek. Ad› Barlow olan kifli gönderdi¤i mektupta randevuyu onayl›yordu. Ama devam et Watson, devam et! Çok basit bir beceridir bu. Kuflkusuz yak›nda kapars›n.” Holmes yard›mc›s›n›n gözlerine dikkatli bir biçimde bakt›. Bak›fllar›yla düflüncelerini dile getiriyordu. “Baflkalar›na önyarg›s›z bak” diyordu. “Yaln›zca kusur ve zay›f yanlar bulmak kayg›s›yla de¤il, gerçe¤in ne oldu¤unu ortaya ç›karmak için emek harca. Göreceksin böylece daha mutlu ve daha baflar›l› olursun.”• Çeviri: Nejat Bayramo¤lu

Ü

nlü fotograf sanatç›s› S›tk› F›rat, Bir Baflkad›r objektifiyle sizi Türkiye’nin Benim da¤lar›na ve ovalar›na, tarihine Memleketim ve bugününe... Özetle, “havas›na suyuna, tafl›na topra¤›na” götürüyor, sonra da size, o an karfl›n›zdaki görüntünün neresi oldu¤unu soruyor. Onun, “Bir Baflkad›r Benim Memleketim” bafll›¤› alt›nda sundu¤umuz fotograflar›n› izlerken size, hem bir bilmece çözmenin S›tk› F›rat heyecan›n› duyumsatmay›, hem de sizi bir sanat fotograflar› sergisinde gezdirmeyi amaçl›yoruz. Bu arada Türkiye’nin, belki de ilk kez görece¤iniz yörelerini keflfedecek, hiç kuflkumuz yok, bir kez daha hayranl›kla flöyle diyeceksiniz:

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”

a) Akseki b) fiavflat c) Mengen ç) Amasya Lütfen sayfay› çeviriniz ’


a) Gümüflhane b) fianl›urfa c) Dalyan ç) Isparta

a) K›z Kalesi b) Yeflilhisar c) Efes ç) Perge

a) Kapuzbafl› fielalesi b) Tortum fielalesi c) Muradiye fielalesi ç) Yerköprü fielalesi

a) Batman b) Maçka c) Mardin ç) Kapal› Çarfl› Yan›tlar 143’üncü sayfam›zdad›r.

136

137


Y

›llar önceydi. Bavullar›mla gardan tepedeki evime do¤ru yafll› bir hamalla yola ç›kt›k. Ben de omuzuma yük alm›flt›m; ama onun tafl›d›¤› benimkinden kat kat fazlayd›. ‹çimden, “E¤er s›rt›ndaki a¤›rl›k bu yafll› adam›n bacaklar›n› titretmeye bafllarsa, onun yükünün yar›s›n› da s›rtlar›m” diye geçiriyordum. Çok geçmeden “Mola zaman›” dedi. “Gel, biraz dinlenelim!” Bu denli k›sa sürede yorulaca¤›n› beklemiyordum. “Ne molas›” dedim. “Ben daha terlemedim bile...” Sözüme ald›rmad›, durdu. “Sen de dinlen hadi” dedi. Benim bu duruma can›m s›k›l-

Yük Tafl›ma Yöntemi... •‹nternet Yay›n› Bütün Dünya• m›flt›; içimde, k›zg›nl›k içeren yarg›lay›c› düflünceler uçuflmaya bafllad›. Genç oldu¤umu, ondan güçlü oldu¤umu, yafll› bir adamla yola ç›kmam›n ne büyük bir hata oldu¤unu düflünüyordum. O, bir baca¤›n› az›c›k uzatm›fl durumda sessizce dinlenirken ben, huzursuz bir biçimde bir ileri bir geri dolan›p duruyordum. Yeterince dinlendi¤ine karar verdikten sonra tekrar yola koyulduk. Aradan, genç bir insan›n da yorgunlukluk duyumsamayaca¤› denli zaman geçmiflti, o yine durdu ve oturdu; dinlenmesi gerekti¤ini söyledi. “Sen de dinlen” dedi. 138

Bense öncekinden daha çok k›zm›flt›m. Çevresinde doland›m onun yükünün bir bölümünü de s›rt›ma al›p yola devam ettim. Yolculuk s›ras›nda bana ne zaman dinlenmemi söylese ona kulak asm›yordum. Son uyar›s›n›n üzerinden yar›m saat geçmiflti ki yine dinlenmemi söyledi. Ben k›zg›n bir biçimde “Hay›r” anlam›nda bafl›m› sallad›m. Kaç›nc› molas›yd› an›msam›yorum; aniden benim de dizlerimin ba¤› çözüldü. Çöküp kald›m. Ne kadar zaman geçti¤inin ayr›d›nda de¤ildim. Uyumufltum da uyand›m m›, yoksa bay›lm›flt›m da ay›ld›m m› anlamad›m. Bakt›m kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullar›m› da ba¤lam›flt›. Koluma girerek “Hadi kalk” dedi. “Bana yaslan. A¤›r a¤›r gider ve yoruldu¤umuz yerde yine dinleniriz.” Dedi¤ini yapt›m. Omuzundan güç ald›m; ama bak›fllar›ndaki içtenlik, sesindeki kararl›l›k, davran›fllar›ndaki eminlik beni sarsm›flt›. “Ben y›llar›n hamal›y›m” dedi. “Nice pehlivan yap›l› adamlar gördüm. Ço¤u, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendi kendilerini de topra¤a serdi sonunda... Bir yükü tafl›mak bizim iflimiz; alt›nda ezilmek de¤il!.. Unutma ki, bir yük tafl›nd›kça a¤›rlafl›r. Dinlenerek, sen yükünü hafifletiyorsun! Belki günün birinde hamall›¤›n biçimi de¤iflir. Belki o günleri ben göremem; ama sen o zamanlara kavuflursan, kafan›n içinde de yük tafl›ma... Akflamlar› b›rak ve hafifle... Sabah dinlenmifl olarak yeniden tafl›rs›n yükünü.”•

Keflifler Kenti:

Lizbon

G

ökyüzündeki bembeyaz lerini tafl›d›¤›ndan belki, birbirinden bulutlar›n aras›na gizle- farkl› kifliliklere sahip mahalleriyle nen günefl, bulutlardan gururlu; ama biraz da melankolik f›rsat buldu¤unbir kent... ‹stanbul gibi yeda, bir görünüp bir kaydi tepeli kentin, e¤imli kübolarak ›s›t›yor kenti... çük bir tepeci¤ine, yüzü Gezdikçe Rossio Meydan›’ndaki kent merkezine ve Tejo Gördükçe Nehri’ne dönük olarak küçük k›z çocu¤unun gözlerini k›rp›flt›r›yor önyerleflmifl yemyeflil VII. ce, sonra onun önünde Edward Park›’ndan bafll›yerde yürüyen güvercinin yoruz gezimize. ‹ki yan› kanatlar›n› ayd›nlat›yor. a¤açlarla kapl› genifl bir Çocu¤un peflinden kofltucadde olan Liberdade’den ¤u onlarca güvercin, ›fl›nehre do¤ru yürüyoruz. ¤›n içine süzülür gibi haYürüdü¤ümüz kald›r›mlar valan›yor meydandan... ve hatta kimi zaman da ‹zlen Avrupa’n›n en bat›s›nsokaklar küçük tafllarla fien daki Portekiz’in baflkenti desenler oluflturacak biLizbon, keflifler ça¤›n›n izçimde özenle kaplanm›fl. 139


Keflifler Kenti: Lizbon

Bütün Dünya • May›s 2007

Çiçeklerle süslü bu cadde bizi, Restauradores Meydan›’na getiriyor.

P

ortekiz’in 1640’da ‹spanya’dan özgürlü¤ünü geri almas›n› sa¤layan savaflta ölenlerin an›s›na düzenlenen bu meydandaki heykelde çarp›flmalar›n ad ve tarihleri de yaz›l›. Burada girdi¤imiz küçük bir hediyelik eflya dükkan›n›n içi rengarenk... Biraz daha yürüyüp viflneden yap›lan “ginjinha” likörünün sat›ld›¤›, 1840’tan buyana hizmet veren A Ginjinha Bar›’n›n önüne gelince, kentin ruhu kendini iyice göstermeye bafll›yor. Lizbonlular ellerindeki minik cam kadehlerle, en fazla 6-7 kifli alabilecek büyüklükteki bar›n d›fl›na taflm›fl, kald›r›mda sohbet ediyorlar. Genci yafll›s›, tak›m elbiselisi, geçerken u¤rayan›, tümü kadehin dibindeki viflne tanesine ulaflmaya çal›fl›r gibi likörlerini yudumlarken hiç aceleleri yokmufl gibi telafls›zlar. Yürüyerek ulaflt›¤›m›z hemen yak›ndaki Ulusal Tiyatro Binas›’n›n önünde uzanan meydansa son alt›yüz y›ld›r kentin kalbinin att›¤› yer olan Rossio Meydan›. Kral IV. Pedro’nun heykeli ve f›skiyeli iki güzel havuz sanki dalga desenleri verilmifl mozaik tafllar›n kaplad›¤› meydan› süslüyor. 18’inci yüzy›ldan kalma binalar›n çevreledi¤i, kenar›ndaki kafelerde turistlerin dinlendi¤i bu meydandaki Afrikal› gençler Cape Verde, Angola ve Yeni Gine ruhuyla birlikte Portekiz’in sömürgecilik tarihinin gölgesini de düflürüyor meydan›n dalga desenli tafllar›na... Nehre do¤ru ilerlemeye devam ederek birbirine paralel cad140

delerden oluflan Baixa (Afla¤› Mahalle) Mahallesi’ne geliyoruz. 1755’te Lizbon’un ortaça¤ yap›lar›n›n ço¤unu yerle bir eden büyük depremden en çok bu bölge zarar gördü¤ü için buradaki binalar sonradan yap›lm›fl, bu yüzden buras› cetvelle çizilmifl gibi planl› bir görünüme sahip. Baixa’dan “Yukar› Mahalle” olan Bairro Alto’ya geçmek için biz de, 1902’den buyana Lizbonlular’›n yapt›¤› gibi, Oro Caddesi’ndeki Santa Justa Asansörü’ne biniyoruz. Gustave Eiffel’in ö¤rencilerinden Mühendis Raoul Mesnier du Ponsard taraf›ndan yap›lan demir konstrüksiyon asansörün içi ahflap ve kabinin iki taraf›ndaki oturma yerleriyle küçük bir oday› and›r›yor. K›rkbefl metrelik asansörün tepesine gelince asansörcü kap›y› aç›yor ve biz de merdivenlerden asansörün tepesindeki küçücük kafeye ç›k›yoruz. Buradaki Lizbon manzaras› gerçekten çok güzel... Asansörün arkas›ndaki köprüden yürüyerek, hemen yan›m›zdaki ortaça¤ döneminden kalan Carmo Manast›r›’n›n ad›n› verdi¤i Carmo Soka¤›’na ç›k›p, Bairro Alto’nun en fl›k mahallesi olan Chiado’ya geçiyoruz.

B

utikleri, kitapç›lar›, tasar›m dükkanlar› ve gece yaflam›yla Lizbon’un parlayan mahallesinde Garrett Caddesi’ndeki kalabal›¤a kar›fl›yoruz biz de... Kentin en eski kafelerinden “Cafe de Brasileira”da mola verip Portekizli flair Fernando Pessoa’n›n da bir zamanlar oturdu¤u bu kafede, Lizbonlula-

r’›n “Bica” dedi¤i sert kahveyi yudumlayarak dinleniyoruz. Sonra tekrar Baixa’n›n sokaklar›na dal›p, Augusta Caddesi’nden nehre do¤ru ilerliyoruz. Comercio Meydan›’na yaklafl›rken Belediye Meydan›’ndan gelen müzik sesi ça¤›r›yor bizi... Kilise korosunun meydandaki müzi¤ine dal›p gidiyoruz. Müzi¤i dinleyerek Augusta Caddesi’ni kentin en büyük meydan› olan Comercio’ya ba¤layan kemerli yüksek kap› Arco Triunfal (Zafer Tak›)’›n alt›ndan geçiyoruz. Nehir kenar›ndaki bu genifl meydan ve Zafer Tak› sanki kente nehirden gelen konuklar› görkemli bir biçimde karfl›lamak için yap›lm›fl gibi...

buyana üç yüzy›l Araplar’›n denetiminde kalm›fl bu bölgenin bugünkü ad›n›n da Arapça’daki “Al-Hama” (Hamam) sözcü¤ünden geldi¤i düflünülüyor. Kuzey Afrika ruhu da buradan geliyor sanki. Darac›k sokaklar›, iç içe geçmifl yaflamlar›, küçük dük-

M

eydan›n yan›ndan ilerleyince Lizbon’un en eski mahallesi Alfama bafll›yor. Bu tepeli, yokufllar› bol kentte yaflam› kolaylaflt›rmak için sar› tramvaylar ve asansörler var ve asl›nda tramvaya binip Chiado, Baixa ve Alfama’y› içeren bir tur atabilirdik; ama yine de çift kuleli Se Katedrali’nin yan›ndan yürüyerek keflfetmeyi ye¤liyoruz Alfama’y›... 714’ten

kanlar ve evlerin aras›na gerilmifl iplere as›l› çamafl›rlar› ve hafta içi kurulan bal›k pazar›yla Alfama asl›nda küçük bir bal›kç› kasabas›n› da and›r›yor. Burada141


Bütün Dünya • May›s 2007

ki “Largo das Portas do Sol” (Güneflin Kap›s›) adl› meydanda günbat›m›n› izleyince bu ad› meydana daha da yak›flt›r›yorum. Günefl günün kap›s›ndan ç›k›p gider gibi teslim ediyor günü yeni gelen geceye...

Y

an›m›zdan tramvaylar geçiyor, kimi zaman yolun darl›¤›ndan kimi zaman da önünde bir araba durdu¤undan yavafllayarak, a¤›r a¤›r ilerleyerek... Kemerli geçitleri, kimi zaman aral›¤› and›racak denli daralan sokaklar› ve sokaklar› birbirine ba¤layan merdivenleriyle bir labirent gibi Alfama... Minicik, birkaç masal›, raflar›na az say›da flarap fliflesinin aral›kl› olarak dizildi¤i bir lokantadan yay›lan yemek kokular›na, mavi beyaz seramiklerle kapl› bir evin penceresinden süzülen fado müzi¤i kar›fl›yor. Portekiz’e özgü, gitar eflli¤inde fadista (fado söyleyen kifli)’n›n söyledi¤i bu içli müzik sözlerini anlamasak da hüzünlü oldu¤unu duyumsatt›r›yor bize... 19’uncu yüzy›lda Alfama’n›n denizci tavernalar›nda do¤an ve “Kader” anlam›n› tafl›yan fadonun ezgilerinde umutsuzluk, denizlere aç›l›p uzaklara gidenlere duyulan özlem, kavuflamayanlar›n hüznü, k›skançl›k ve cesaret dile geliyor. Belki de bu yüzden dimdik duruyor fadistalar fado söylerken, denize karfl› ufka bakar gibi dal›p gidiyorlar onlar da söyledikleri ezgiyle birlikte... Belki de bu yüzden Portekizce bir sözcük olan “Saudade” Lizbon’a bu denli yak›fl›yor. Geride kalan ve ulafl›lamayacak olana duyulan özlem ve bir hüzün biçimi anlam›142

n› tafl›yan bu sözcük Lizbon’u ve Lizbonlular’› simgeler gibi... Gece Bairro Alto’nun dar sokaklar›nda yürüyüp küçük tahta masal› bir sokak bar›nda flarap içerken de, ›fl›klarla süslenen kaleyi izlerken ve ya¤mur bafllay›nca daha da par›ldayan kald›r›m tafllar›n›n üzerinde yürürken de duyumsan›yor kentin bu “Saudade” durumu... ‹kinci günümüzde, günefl önce ›slak kald›r›mlar› kurutarak uyand›rm›fl yeni günü.. Dün geceki ya¤murdan eser kalmam›fl. Biz de otobüsle nehrin öteki yakas›n› turlad›ktan sonra tekrar köprüden geçip Belem’den bafll›yoruz gezimize... Büyük depremde etkilenmeyen bir bölge olan Belem’deki Jeronimos Manast›r› ve Belem Kulesi görülmeye de¤er. ‹kisi de o zamanki kral›n ad›n› tafl›yan Manuelin tarz›nda, keflif ruhu tafl›yan deniz motifleri a¤›rl›kta olarak, beyaz kum tafl›ndan kabuklar, yosunlar, bal›klar, gemiler ve yelkenliler desenleriyle bezenmifl.

1

5’inci yüzy›lda Kral I. Manuel taraf›ndan yapt›r›lan roman ve gotik mimarinin örne¤i Jeronimos Kilisesi’nin giriflinde Vasco de Gama ve Portekizli fiair Luis Vaz de Camoes’in an›t mezarlar› karfl›l›yor ziyaretçileri. ‹ç avlusunu süsleyen kabartmalar, içeri giren ›fl›klara renk katan vitraylar, uzun sütunlarla yükselen tavan›yla etkileyici bir görünümü var kilisenin. Manast›r bölümündeyse Arkeoloji ve Denizcilik Müzeleri yer al›yor. Manast›rdan ç›k›nca, Belem’e özgü bir kremal› tart olan “Pasteis de Belem”i denemek üzere tarihi

bir pastane olan “Antiga Confeteria de Belem”e yürüyoruz. Pastanenin mavi çinili salonlar›ndaki masalar, yaln›zca burada çal›flan 3 kiflinin tarifini bildi¤i, özel Belem tatl›s›n› denemek için gelenlerle günün her saati dolup tafl›yor. Yuvarlak, üzeri k›zarm›fl tartlar, üzerine tarç›n serpilerek yeniyor ve milföy hamuru gibi ç›t›r bir tart hamurunun içini dolduran puding k›vam›ndaki kremas›yla gerçekten de çok lezzetli. Belem’in nehirle birleflti¤i k›y›s›ndaysa tarihi Belem Kulesi yükseliyor. Bir zamanlar nehrin ortas›nda olan ve liman› koruyan bu kule zamanla k›y›yla birleflmifl ve flimdi yürüyerek de gezilebiliyor. Uzaktan zevkle ve özenle yap›lm›fl kumdan bir kale görünümünde sanki.

Nehir k›y›s›ndaki bir baflka görkemli an›t da yelkenli bir gemi biçiminde yap›lan Keflifler An›t›... Yüzü nehre dönük olarak 1960’da yap›m› tamamlanan 50 metre yüksekli¤indeki bu an›t Prens Henry, Vasco de Gama, Pedro Alvarez Cabral gibi keflifleri tafl›yor ve alt›ndaki keflif haritas›yla birlikte Portekiz’in 15’inci ve 16’nc› yüzy›llarda yapt›¤› keflif yolculuklar›n› simgeliyor. Keflif yolculuklar›n›n bafllang›ç noktas› Lizbon, farkl› mahalleri, yak›n çevresinde görmeye de¤er Sintra, Cascais ve Estoril gibi kasabalar› ve “Saudade” ruhuyla ziyaretçileri taraf›ndan da keflfedilmeyi bekler gibi...• IzlenSen@butundunya.com.tr

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”in Yan›tlar›...

Amasya

fianl›urfa

Efes, ‹zmir

Kapuzbafl› fielalesi, Kayseri

Kapal› Çarfl›, ‹stanbul 143


Anne ve Babalardan, Dede ve Ninelerden... Bu sayfada, anne ve babalar›n, dede ve ninelerin gönderdikleri fotograflar yer almaktad›r. Her çocuk ve özellikle her torunun güzel oldu¤unu bildi¤imizden, yay›mlanacak fotograflarda yaln›zca, fotograflar›n güzel çekilmifl olmalar›n› ve teknik aç›dan yay›mlanabilir nitelik tafl›malar›n› dikkate alaca¤›z. Fotograflarda çocuklar›n ad ve soyadlar› yan›s›ra bulunduklar› kentin ad›n› da lütfen belirtiniz. Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Ayfle M›sra Meral, ‹zmir

Rüya Yaman, ABD

Görkem Dilo¤lu, Rize

Bengü Eda ve Ata Bora Çevik, Ankara Mehmet Ali Sungun, Giresun Alaz Yüceer, Ankara

Ekin Cengiz Öztürk, Bursa

fieker Zeynep Alݍ, Kahramanmarafl

Arda Birinci, Ordu

Do¤ukan Karaca, ‹stanbul


Mina Melce Koç, Kocaeli

‹rem ve Yi¤it Özkan, Kayseri

Nam›k Ak›n ve Engin An›l Tekeli, ‹stanbul

Ya¤mur Dinçer, Konya

Arda Eren Canpolat, Nevflehir

‹dil Sabahgil, Mersin

Cemre Polat, K›rklareli

Selin Yaman, Rize

Arda Kafal›, ‹stanbul

‹layda ve Ceylin Çeliko¤lu, Ankara

Bevran Kank›l›ç, Mersin


Prof. Dr. A. Yüksel Bozer

Mant›k Bilmecesi, Bulmaca

Mant›k Bilmecesi

Nisan Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20

‹ F A D E

A D A N A ‹ Ç U L R ‹

10

11

13

14

15

A N A A D A L A K A R H S A T A D A L O S L A H A U ‹ R A R A K A B A N E

12

P E D ‹ K Ü R

A T A K

R ‹ N S ‹ ‹ T N E M M ‹ A N E

Mahalle

Sokak

65

9

62

8

40

7

U R S U S R E A N D A ‹ N N ‹ fi M A A Z F A K H A R M K A U N N E D E Z M E M A H A N ‹ G H L O T U A Ç ‹ N F R H ‹ S A S P ‹ R

30

6

D A V A R

21

5

Zambak

4

Nuray

4 5

3

Hitit

3

2

A R I K L A A A N T Y A L A K A R F O Z O R M O E C B T A E R R ‹ Y E Z ‹ E ‹ L A T A N Ç ‹ N T A R O ⁄ A A L F T O S A J U K fi ‹

Bu¤day

2

1

T U R A N O F L A Z O ⁄ L U

Alaca

1

fiahin

Bulmaca

Pusat

Bulmaca numaras› 39 6 42 15 21

‹skender

S›ras› Dördüncü ‹kinci Beflinci Birinci Üçüncü

Hatay

Ailedeki konumu Baba Kardefl A¤abey Anne K›z

Ad› Ali Kaan Hakan Sevda Leyla

Günefl

Mant›k Bilmecesi

Son iki hafta içinde emlakç›ya gelen befl kifli de¤iflik evler sat›n ald›. Afla¤›daki ipuçlar›na bakarak kimin, hangi evi sat›n ald›¤›n› bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- ‹smail’in sat›n ald›¤› evle fiahin Mahallesi’ndeki ev tek numarayd›. 2- Zambak Sokak’taki evin numaras› en düflüktü. Buna karfl›n Hatay Mahallesi’ndeki evin numaras› Pusat Mahallesi’nde bulunan Alaca Sokak’taki evin numaras›ndan yüksekti. 3- Funda, ‹skender Mahalle’sindeki evi sat›n alm›flt›. 4- Nuray Sokak’ta olmayan Rasim Bey’in sat›n ald›¤› evin numaras› 40 ya da daha yüksekti. 5- Bu¤day Sokak’taki evin numaras› 3’e bölündü¤ünde tam rakam elde edilmesine karfl›n Ahmet’in sat›n ald›¤› evin numaras› 3’e tam bölünmüyordu. 6- Melih’in sat›n ald›¤› evin bulundu¤u soka¤›n ad› tarihle ilgiliydi; fakat numaras› en yüksek de¤ildi.

Ahmet Funda ‹smail Melih Rasim 21 30 40 62 65 Alaca Bu¤day Hitit Nuray Zambak Ad›

Mahalle

Sokak

Evin numaras›

YukselBozer@butundunya.com.tr

148

149


Cahit Batum Kareler ve Rakamlar

+

=

--

= --

+

Briç

+

D‹KKAT! RD8 A9 9842 DV105

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

--

=

--

= -=

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Nisan Ay› Çözümü: 421 + 321 = 742 + 303 -- 202 =+ 101 724 + 119 = 843

B

K G

D

AV109532 DV6 R7 8

--

--

888 -- 299

548 = 340 -- 145 = -- 154

589

403 = 186

CahitBatum@butundunya.com.tr 150

1.

=

+

--

fiiar Yalç›n

Güney Bat›

Kuzey

1 Pik Pas 4 Pik...

2 Trefl

Do¤u 1 Trefl Pas

Bat› trefl dokuzlusunu ç›kar. Karo as› Bat›da ve kör ruas› Do¤uda oldu¤una göre, en do¤ru oyun çizgisi nedir? Cevap: Bakal›m “vasat” bir oyuncu eli nas›l oynar ve nas›l bir sonuç al›r? Bahse girebilirsiniz ki, yerden onluyu koyar; üç eflde¤er k⤛t varken art›k “onör sur onör” yap›lmaz m›” (büyütülen k⤛t dokuzlu da olsa)? Do¤u ruayla al›p karo döner! Deklaran art›k iki karo ve bir de kör vererek batmaya mahkûmdur. Onun için Güneyin trefl dokuzlusuna BEfiL‹Y‹ koymas› gerekir!!! El Bat›da kal›rsa, deklaran ilerde eli Do¤uya geçirmeden bir trefl sa¤layarak elden bir karo kaçar. (Do¤u ikinci elde kör dönerse, deklaran ASLA al›r.) Yok e¤er Do¤u ilk eli ruayla ezip karo dönerse, deklaran ilerde yerde iki trefl sa¤layarak elden ‹K‹ kör kacar!!! HÂR‹KA B‹R OYUN! ‹flte dört elin da¤›l›m›: 151


RD8 A9 9842 DV105 64 108532 AV53 93

B

K

D

G

3.

BU DEFA DA 31 PUANLA SADECE 4 KÖR AMA KOLAY DE⁄‹L

7 R74 D106 AR7642

AD8 D974 D75 D103

AV109532 DV6 R7 8

2.

B

654 ARV10 R83 ARV

A108 D762 R54 V93

B

D

G RDV V94 963 AD105

Güney Kuzey 1 Trefl 1 Kör Pas 1 SA

Bat› karo dam›n› ç›kar ve vale ve ikiliyle devam eder. Do¤u asla al›r ve pik döner. Nas›l oynars›n›z? Cevap: Köre girmek bofluna çabad›r. ‹ki kör sa¤lasan›z bile, hâlâ trefl empas›na ihtiyac›n›z vard›r. Üstelik, muhtemelen üç kör vererek hemen batars›n›z. Onun için trefl empas›na bel ba¤laman›z gerekir. Ama dikkatli olman›z flartt›r. Yerden valeyle bafllarsan›z dört trefl yapamazs›n›z. Çünkü dört veya befl trefli olan Do¤u hakl› olarak ruay› oturmaz ve art›k elden küçük de onlu da verseniz üç elde kal›rs›n›z. Do¤ru oyun dokuzlu ile bafllamakt›r. Gerisi kolayd›r! ‹flte dört elin da¤›l›m›: A108 D762 R54 V93

65432 A105 DV102 2

B

K

D

G RDV V94 963 AD105

152

D

G

23 PUANLA SADECE 1 SA, O DA ‹Y‹ OYNARSANIZ!

K

K

Güneyde 4 Kör oynuyorsunuz, Bat› karo valesini ç›kar. Kozlar 3-2. Pik ruas› sa¤da. Onuncu eliniz nerde? Cevap: Yerden küçük, Do¤udan küçük ve ruayla ald›n›z. Üç tur koz (kozlar bitti) ve elde kalmak flart›yla üç tur trefl çekin. fiimdi küçük bir karo oynay›n. Bat›dan gelecek sekizliden büyük bir k⤛da, örne¤in dokuzluya, küçük verin. Ama el onda kal›r ve pik dönerse, hemen asla al›n ve karo dam›yla eli Do¤uya verin. Do¤u pik dam›n›za bir el yapt›rmak ya da yere bir karo veya trefl kupu vermek zorundad›r. ‹flte onuncu eliniz! Dört elin da¤›l›m› flöyleydi: AD8 D974 D75 D103 107 82 V109 V76542

B

K

D

G

R932 653 A642 98

654 ARV10 R83 ARV

97 R83 A87 R8764

SiarYalcin@butundunya.com.tr

153


Mustafa Y›ld›z

8

Satranç

7 6

8 7 6 5 4 3 2 1

KÖRLEME OYUNDA VEZ‹R FEDASI 16’nc› Amber Turnuvas›’n›n 5’inci turunun körleme karfl›laflmas›nda Anand, Hollandal› GM Van Wely’ye karfl› oyun ortas› kitaplar›na geçecek güzellikte bir oyun oynad›. Sicilya Najdorf’ta er fedas›yla sald›rgan bir konum elde eden Anand, flah kanad› sald›r›s›n› vezir fedas›yla doruk noktas›na ç›kararak harika bir minyatür yazd›. 1. e4 c5 2. Af3 d6 3. d4 cxd4 4. Axd4 Af6 5. Ac3 a6 Van Wely’nin s›k oynad›¤› Najdorf Devam Yolu. 6. Fe3 e5 7. Ab3 Fe6 8. Vd2 Fe7 9. f3 OO 10. O-O-O Abd7 11. g4 Ters kanada rok at›lan konumlarda taraflar h›zl›ca sald›r› için erleri sürer. 11... b5 12. Kg1 Anand, esnek bir hamleyle g5 sürüflünü geciktiriyor. Böylece f6’daki at tedirgin bir biçimde ne zaman rahats›z edilece¤ini bilemeden beklemek zorunda. 12. g5 daha s›kl›kla oynan›r. 12... Ab6 13. Aa5 Modern satrançta ustalar tahtan›n her bölgesini kullan›rlar: As›l hedefi siyah flah olsa da beyaz, vezir kanad›nda konumunu gelifltirme f›rsat›n› kaç›rm›yor. Bu at, c6 karesine oturma f›rsat› kollamakta. 13... Vc7 14. g5 Afd7 15. Ad5 Fxd5 16. exd5 Axd5 Siyah, er kazand›ran bu hamleyi yapmaya zorunlu, aksi halde beyaz at, c6 karesine otururdu. 17. Vxd5 Vxa5 18. Fd3 Vc7 c d e f g h a b Beyaz, feda etti¤i er sayesinde fil çiftine sahip. Ayr›ca d5 karesi de zay›f. 18... g6 19. f4 Ve beyaz›n merkezde de imkanlar› var. 19. g6! Beyaz, as›l hedefi olan siyah flahla ilgili planlar›n› unutmuyor tabii ki. 19... Af6 (19... hxg6 Bu hamle yine güçlü bir sald›r›ya yol açard›. fiu olas› yol, oldukça güzel bir kazançt›r. 20. Kxg6 Ab6 21. Fh6!! Axd5 22. Kxg7+ Sh8 23. Kh7+ Sg8 24. Kg1+ Fg5+ 25. Kxg5#) 20. gxf7+ Sh8 (D) (20... Kxf7 21. Vxa8+) 21. Kxg7!! Art›k kombinezonun vakti geldi. Neredeyse tüm beyaz tafllar siyah flah› hedef alm›fl durumda. 21... Sxg7 (21...Axd5 22.Kxh7#) 22.Kg1+ Sh8 23. Fh6 Yine vezir fedas›. Mat sebebiyle al›nam›yor. 23... Ag4 24. Kxg4 Kxf7 25. Vxa8+ 1-0 Körleme bir oyun için müthifl bir performans! Analiz: FM Selim Gürcan / Satrancokulu.com 154

5 4 3 2 1

BA⁄LI GEÇER P‹YON

ATAK

Ba¤l› geçer piyonlar›n uzak geçer piyona göre üstünlü¤ü çok daha büyüktür. Zay›f taraf›n flah›, geçer piyonun piyon karesinin içinde kalmak zorundad›r.Yandaki konumda kazanç plan›: önce “c” piyonu kazan›l›r, sonra g5’e ulafl›l›r. Siyah, çaresizdir. 1. fig2 fie6 2. fif3 fie5 3. fie3 fie6 4. fie4 fif6 5. fid5 fif7 6. fic6 fie6 7. fixc7 fie7 c d e f g h a b 8. fic6 fie6 9. fic5 fie5 10. fic4 fie6 11. fid4 fif6 12. fid5 fif7 13. fie5 fig7 14. fif5 fih6 15. fif6

Atal›k-Atakifli, Ankara, 2007

Beyaz kazan›r

OYUN SONU Bledow, 1843

ATALIK TÜRK‹YE fiAMP‹YONU OLDU

8 7 6 5 4 3 2 1

Mart ay›nda Ankara Atatürk Satranç Merkezi’nde 14 sporcunun döner sistemle oynad›¤› turnuvay› GM Suat Atal›k, hiç yenilmeden 11 puanla kazand› ve 2007 Türkiye satranç flampiyonu oldu. Yandaki konum Suat Atal›k-Hasan K›l›çaslan oyunundan. Çok keskin bir mücadele sonucunda rakip flah› a盤a ç›karan K›l›çaslan çok parlak bir kazanc› kaç›r›yor. 45... Kb1+! c d e f g h a b hamlesine beyaz 46. Kb2 yapmak zorunda. Ve flimdi 46... Vb7+!! ile siyah oyunu kazan›r. 47. Vxb7 Kxb2+ sonras›nda beyaz›n veziri de düfler. Oyunda K›l›çaslan, 45... Ve4+ oynay›p sürekli flah ile berabere yapt›.•

Beyaz kazan›r

KEND‹ GELEN Almasi-Berkes

28... Vc4?? MustafaYildiz@butundunya.com.tr Çözümler 126’nc› sayfam›zdad›r. 155


1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4

156

6

15

Filiz Lelo¤lu Oskay

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: SOLDAN SA⁄A: 1) Fotog1) “Bir Anarflistin Kaza Sonurafta gördü¤ünüz, geçti¤icu Ölümü”, “Aç›k Aile” gibi miz y›l yitirdi¤imiz feminiztiyatro yap›tlar›n› yazm›fl ‹talmin öncüsü say›lan yazar›yan oyun yazar›, yönetmeni m›z. - Dünya. 2) Dört yan› ve oyuncu. - fiiir ve nesirde suyla çevrili kara parças›. uyum sa¤lamak için söz baflGönül eri. - Onarma. lar›nda ve ortalar›nda ayn› 3) Boks yap›lan alan. - Naya da ayn› hecelerin mus. - Japonya’n›n para biBulmaca ünsüzün yinelenmesi. 2) Ud çalan. rimi. 4) Kekli¤in boynunda‹nleyen, a¤layan. - Avrupal› ki halka. - Bulufl. - Nazi hügibi görünmeye özenen, züpcum k›tas›. 5) Kanserle u¤raflan bilim dal›. - I¤d›r’›n bir ilçesi. pe tav›rl›. 3) Yüzün göz, kulak ve bu6) Bir nota. - Bebek, küçük çocuk. - run aras›ndaki bölümü. - ‹kisi birarada ‹lave. - fiehzadeleri e¤itmekle görevli do¤an çocuk. - Akdeniz Bölgesi’nde kifli. 7) Bal›k yakalama gereci. - Dog- bir akarsu. 4) Küresel. - Beyaz. - Kripma. - Vantilatör. 8) Yazar› bilinmeyen, ton elementinin simgesi. - Nâz›m Hikanonim. - Fakat, lakin. 9) Kars’taki ün- met’in soyad›. 5) Tümör. - ‹ngiltere’de lü harabeler. - Atatürk Kültür Merke- tüketilen bir bira türü. - ‹sviçre’de bir zi’nin k›sa yaz›l›fl›. - Kiloamperin k›sa akarsu. - Bir fley gösterilirken ya da bir yaz›l›fl›. - Karadeniz’de bir iç deniz. fleye iflaret edilirken söylenen bir söz. 10) Oyun ka¤›d›. - Tam ölçüsünde, ne C›v›k. 6) ‹liflkin. - Nesnel. - Tekâmül. az ne çok. 11) Kemiklerin içindeki ya¤- 7) Kalay›n simgesi. - T›rnaklara sürülen l› madde. - Suçlu sayd›¤› birini ya da cila. - Almanya’n›n eski para biriminin olay› yetkili makama gizlice bildirme. - k›sa yaz›l›fl›. - Cimri. -Ses. 8) Tav›r, davYavru yetifltirecek duruma gelmifl olan ran›fl. - ‹ridyumun simgesi. - Eski dilde hayvan. 12) Öne sürülen düflünce, sav. su. - ‹srail parlementosuna verilen ad. - Yapma, etme. - fiekil, biçim. - Eski 9) Endonezya’n›n plaka imi. - Kedi, köM›s›r’da günefl tanr›s›. 13) Konut, hane. pek yavrusu. - Gelecek. - Radyum ele- Yemek. - Kayak. Güç, etki ya da be- mentinin simgesi. - “Biraz ....., biraz ceri bak›m›ndan al›fl›lm›fl›n üzerinde duman / O benim iflte / Kerem misali olan. 14) Sergen. - Çay›n etkin madde- yanan” (Ümit Yaflar O¤uzcan). 10) Satsi. - Kalsiyumun simgesi. - Geri verme. rançta bir tafl. - Fiyaka. - Büvelek, nok15) Tarla s›n›r›. - Cennette bulundu¤u- ra. - Rus savafl uça¤›. 11) De¤erli mana inan›lan kutsal ›rmak. - Dünyan›n denlerin safl›k derecesi. - Eski M›s›r’da en uzun nehri. 16) Sinema, tiyatro sa- üretici güç. - “..... O’Neal (ABD’li sinema natç›s›, y›ld›z. - Güneyden esen s›cak oyuncusu). 12) Metal olmayan element. rüzgar. 17) Romatizma a¤r›s›. - Çeflit, - Hastal›k. 13) Sert bir içki. - Çok konutür. 18) Onarma ifli, tamirat. - Elektro- flan. - Yabanc› bir uzunluk ölçüsü birikardiografinin k›sa yaz›l›fl›. 19) Hekim- mi. 14) Kale hende¤i. - Gurbetteki bir lerin, hastalar›n ci¤erlerini dinlerken kimse için do¤up büyüdü¤ü ve özledi¤i duyduklar› patolojik ses. - Bir ev gere- yer. - A¤r› Da¤›’n›n eski ad›. 15) Alacak, ci. 20) Modaevlerinde giysileri al›c›lara borç. - Bir iskambil oyunu.• gösterme ifliyle görevli kimse, model. FilizOskay@butundunya.com.tr Lityumun simgesi.

4

157


Bize Gönderilen

Kitaplar

Tümüyle kitapseverlere yönelik bu bölümümüzde, yeni yay›mlanan kitaplar›n duyurumu yap›lmaktad›r.

Kurtulufl Savafl› Kad›nlar› Zeki Sar›han Remzi Kitabevi

ustafa Kemal, her f›rsatta M Anadolu kad›n›n› yüceltirdi: “En büyük çabayla an›lmas› ve her zaman flükran ile tekrar edilmesi gereken bir gayret vard›r ki, o da Anadolu kad›n›n›n göstermifl oldu¤u çok yüce, çok yüksek, çok de¤erli özveridir. Dünyan›n hiçbir yerinde, hiçbir ulusunda Anadolu köylü kad›n›n›n üzerinde kad›n çal›flmas›n›n ad›n› anman›n olana¤› yoktur ve dünyada hiçbir ulusun kad›n› ‘Ben Anadolu kad›n›ndan daha çok çal›flt›m, ulusumu kurtulufla ve zafere götürmekte Anadolu kad›n› kadar çaba gösterdim’ diyemez.” Daha önce 4 ciltlik “Kurtulufl 158

Savafl› Günlü¤ü” çal›flmas›yla önemli bir yap›t haz›rlayan Zeki Sar›han’dan çarp›c› çal›flma. Pek ço¤u ads›z kahraman, varl›¤›m›z› borçlu oldu¤umuz kad›nlar...

Bat› Medeniyetinin Do¤ulu Kökenleri John M. Hobson Yap› Kredi Yay›nlar›

u yap›t Bat› uygarl›¤›n›n köB kenlerini hâlâ görmezden gelenlere bir yan›t niteli¤ini tafl›yor. Bugüne kadar bir kenarda b›rak›lan Do¤ulular’› dünya tarihinin geliflim hikayesinde öne ç›kar›yor. “Tarih, Do¤u ile Bat› Avrasya’y› ay›ran hayali çizgi boyunca ilerleyen de¤iflken hareketler taraf›ndan yaz›l›r” diyen Herodot’tan bafllayarak “Kendini ve ötekini bilen kifli, Do¤u ve Bat›’n›n ayr›lmayaca¤›n›n da fark›ndad›r” yorumunda bulunan

Geothe’ye “E¤er bir filozof dünya üzerinde olan biteni anlamak istiyorsa önce bütün sanatlar›n befli¤i, Bat›’n›n herfleyi borçlu oldu¤u Do¤u’ya dönmelidir yüzünü” vurgusunu yapan Voltaire’e uzanan ayd›nlara da çal›flmas›nda yer veren yazar, Avrupamerkezci düflüncenin sakatl›¤›n› gösteriyor. Böyle düflünen ayd›nlar›n hakl›l›¤›n› belgeleriyle ortaya koyuyor.

küm diyorum, çünkü hükmü temyiz edece¤i farz edilenlerin bizzat kendileri, o kesin hükme son noktay› koyuyorlar. Baflta ba¤›ms›z Ermenistan’›n ilk Baflbakan› Hovannes Kaçaznuni olmak üzere...”

Rus Devlet Arflivlerinden 100 Belgede Ermeni Meselesi

sinden almaktayd›. Osmanl›’da sadrazamlar›n özel konutlar›n›n d›fl›nda bir makam yeri yoktu. ‹stanbul’un fethinden 18’inci yüzy›la de¤in geçen 300 y›ll›k süre içinde Osmanl›’da sadrazam olanlar devlet ifllerini k›smen kendi konutlar›nda yürüttüler. Padiflah mührünü alarak ona vekalet edenlerin kendi konutlar› d›fl›nda bir makam yerine kavuflmalar› kolay olmad›. Osmanl› imparatorlu¤u’nda padiflahlar›n kiflilikleri, fiziksel ve entelektüel güçleri, yetiflme biçimleri, devlete ve topluma yön verdi¤i gibi saray ve Bab›âli iliflkilerini de belirliyordu. Dönemine göre bunlardan biri öne ç›k›p öbürü geri planda kald›. Bab›âli yani hükümetin kap›s› ister sadrazam evinde olsun isterse saray›n yak›n›nda olsun sürekli olarak padiflah›n durumuna göre konum alm›flt›r. Bab›âli ve sadrazamlar›n yaflant›s›na k›sa öz bir bak›fl.•

Mehmet Perinçek Do¤an Kitap

rmeni sorunu konusunda son y›llarda yurt d›fl›ndan E yeniden alevlendirilen tart›flmalar karfl›s›nda Rus, Ermeni arfliv belgelerini bulup Türk ve dünya kamuoyuna sunan Mehmet Perinçek tarihi bir ifl yap›yor. Belgeler asl›nda ba¤›r›fl ça¤›r›fl›n temelinde suçlulu¤un yatt›¤› gerçe¤ini gösteriyor. Onbinlerce sayfal›k arfliv belgeleri Ermeni ve Rus kaynaklardan özenle seçilmifl. 100 belge emekli büyükelçi Gündüz Aktan’›n deyifliyle “Bu ifl galiba bitiyor. Evet Rus arflivleri, dönemin di¤er Rus ve Ermeni kaynaklar›yla birlikte Ermeni Soyk›r›m› iddialar› hakk›nda hüküm veriyor: ‹ddialar geçersizdir. Kesin hü-

Bab›âli ve Sadrazamlar› Naz›r fientürk Do¤an Kitap

ükümdar›n kendi mührünü H vererek yetkili k›ld›¤› adam olan sadrazam, gücünü bu efendi-

159


Bir Fotograf

Bin Sözcü¤e Bedeldir

Gönderi: fiahin Ünsal, ‹stanbul

160


TÜRK Sanatç›LARI: Emel Tunçbilek

Mevleviler 1938 y›l›nda Gümülcine’de do¤du. Bursa K›z Lisesi’ni bitirdikten sonra ‹stanbul Üniversitesi, Eczac›l›k Fakültesi’nden mezun oldu. Mezun oldu¤u fakültede alt› y›l asistan olarak görev yapt›ktan sonra Müfide Çal›k, Nüans Sanat Atölyesi ile Bilsak Sanat Atölyesi’nde pratik ve teorik dersler alarak seramik tutkusunu gelifltirdi. Sanat yaflam›nda iki karma sergiye kat›lan Emel Tunçbilek, iikinci kiflisel sergisini bu ay›n bafl›nda, ‹stanbul, Niflantafl›’nda Hobi Sanat Galerisi’nde aç›yor.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.