2007/07

Page 1



BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Genel Koordinatör: Gülçin Orkut

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Do¤anca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Doç. Dr. Levent Peflkircio¤lu, fiiar Yalç›n, Necmi Tanyolaç, Haluk Cans›n, ‹zmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay

Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çi¤dem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Kapak: Turgut Keskin, Cat Ajans Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Bölümü Sorumlular›: Nükhet Aliciko¤lu, Emel Öksüz Kurt

Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Dr. Ufuk Akyol, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, ‹lker ‹nal, Mehmet Muhsino¤lu, Prof. Dr. Haluk Oral, Filiz Lelo¤lu Oskay, Saniye Özden, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, Hakan Sevindik, ‹zlen fien, Cheryl Tanr›verdi, Eser Tutel, Engin Ünsal, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abonet: (0212) 210 0110 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yap›m Elektronik Posta: butundunya@butundunya.com.tr ‹nternet Sitesi: www.butundunya.com.tr Bas›m Tarihi: 29.06.2007

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.


Temmuz 2007 Y›l: 10, Say›: 110

‹çindekiler Son Hedefimiz Sand›k

7 Abdürrahim Tuncak Anlat›yor – 7 37

METE AKYOL

Yanl›fl/Do¤ru Çizelgesi 12 Türkiye’yi Afrika ya da Arap Ülkesi Sanan Kültürlü (!) Avrupal›lar 43 ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU GÜRBÜZ EVREN

Seçimler ve... Büyük Millet Meclisi YAfiAR ÖZTÜRK

17 Nobel Ödülü’nü Alan Yazar›n, Osmanl› Resim Sanat›ndan Esinlenen Roman›

Bir Zamanlar Milletvekili Seçilebilmek ‹çin... 25 AL‹ AKGÜL

27

GÜLÇ‹N ORKUT

Ünlü Besteci Korsakof’un Ders Verdi¤i Sanatç›

49 53

55

YÜCEL AKSOY

“Baflkent”li Ortaö¤retim “Tanr›’m... Biz Ne Yapt›k?” Ö¤rencileri MEHMET MUHS‹NO⁄LU TÜB‹TAK Yar›flmas›nda Hipodrom Öyküleri Yine Ön S›rada 31

57 63

MET‹N GÖREN

ÖZÜM LARÇIN

Scrabble Sayfa: 81

66

4

Köpekbal›¤›n›n Radyatörü

ERAY YAfiAR

111

NURAY BARTOSCHEK

Melodisiz Müzi¤in Yarat›c›s›: Igor Fyodorovic Stravinsky 120 YÜCEL AKSOY

Bir Masal Kenti: Dubrovnik Yorgan Yüzü...

77

RICHARD EZRA PROBERT

81

125 131

133

M›g›rd›ç Uçmas›n› Bilmeseydin... ‹LYAS HAL‹L

91

Minnac›k Bir Dünyada Yaflamak ENG‹N ÜNSAL

ERDO⁄AN SAKMAN

Geç Kalm›fl Bir Teflekkür

‹yi ki Vars›n, Seni Seviyorum!

O, Benim En ‹yi Arkadafl›m Oldu

DOÇ. DR. KAM‹L ÖGE

Yanm›fl Kentin Delikanl›lar›

108

KATHERINA GREGOR

71

SONGÜL SAYDAM

Yanm›fl Kentin Delikanl›lar›

Beynimde Çiçeklerin Açt›¤› Gece

DR. MEHMET UHR‹

ESER TUTEL

“Robot”

PEL‹N HAZAR

‹ZLEN fiEN

CHERYL TANRIVERD‹

Bir Beyo¤lu Soka¤›n›n Anatomisi: Nevizade Soka¤›

El Feneri ve Daksil

AL‹ MURAT ERKORKMAZ

AL‹ NA‹L‹ ERDEM

“Bundan Büyük Ödül Hayal Edilemez...”

8 95 Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe 15 62 97 1001 Güzel Söz Temmuz SuDokular› 70 Bilginizi Denetleyin 89 101 Bir Baflkad›r Memleketim 117

T›klama

KONUR ERTOP

Zaman

“Parçala, Yut” SAD‹ BÜLBÜL

METE AKYOL

93

“Taze Limonata JUSTIN R. HASKIN

Sayfa: 125

Bir Masal Kenti: Dubrovnik Anne ve Babalardan 140 Mankafa Poldi 144 137 Kareler ve Rakamlar 152 Mant›k Bilmecesi 153 145 Satranç 154 Bulmaca 156 158 149 Ay›n Kitaplar› Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5


Son Hedefimiz Sand›k •Mete Akyol - Bütün Dünya• emmuz ay›n›n ilk gününe bu y›l, buruklaflt›r›lm›fl bir ulusal duyguyla girece¤iz, fakat son haftas›n›n ilk gününü, kab›na s›¤maz umudumuzun, kab›ndan taflan coflkusuyla karfl›layaca¤›z. Limanlar›m›z›n sat›fla ç›kar›ld›¤› bir dönemde, nas›l olaca¤›n› bilemiyoruz ama, 1 Temmuz Kabotaj Bayram›’m›z› kutlamaya çal›flaca¤›z; 22 Temmuz’da ise, son birkaç y›ld›r bozulan düzenimizi onarma olana¤›na kavuflaca¤›z. Tarihimizin bir uyar›s› sanki: Bir yandan 1 Temmuz’u, y›prat›lm›fl Kabotaj Bayram› nedeniyle buruklaflt›r›lm›fl bir ulusal duyguyla karfl›lamak zorunda kal›rken, bir yandan da, ulusal duygular›m›z› onarma olana¤›na kavuflaca¤›m›z o günün üç hafta sonras›n›, kab›na s›¤maz bir umudun, kab›ndan taflan coflkusuyla bekleyece¤iz. 22 Temmuz günü, bu kez siyasal de¤il, yaflamsal bir seçim yapaca¤›z. O gün, yönetime getirece¤imiz flu ya da bu partiyi de¤il, o günden sonraki yaflam›m›z›n biçimini seçece¤iz. O gün, ya uygar yaflam›n ayd›nl›¤›na olan özenimize sahip ç›kaca¤›z, ya da uygar yaflam›n ayd›nl›¤› karfl›s›ndaki umursamazl›¤›m›z› onaylayaca¤›z.

T

O gün, ya vatan›m›z›n bütünlü¤üne olan özenimize sahip ç›kaca¤›z, ya da vatan›m›z›n bütünlü¤ü karfl›s›ndaki umursamazl›¤›m›z› onaylayaca¤›z. O gün, ya ulusal onurumuza olan özenimize sahip ç›kaca¤›z, ya da ulusal onurumuz karfl›s›ndaki umursamazl›¤›m›z› onaylayaca¤›z. Daha öz ve daha aç›k söyleyelim: 22 Temmuz’da sand›¤a ataca¤›m›z her oy, ya Atatürk’e verece¤imiz yaflamsal “aranan kan”, ya da Atatürk’e s›kaca¤›m›z ölümcül kurflun olacakt›r. Yüzeysel görüntüsüyle ülkemizin yönetimini üstlenecek siyasal kadrolar› seçece¤imiz 22 Temmuz, özündeki anlam›yla, Atatürk karfl›s›nda verece¤imiz hesap günümüzdür. 22 Temmuz’da sand›k bafl›na gitmek, o nedenle, vatan savunmas› amac›yla cepheye gitmekle efl de¤erdedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk’ün “ilk hedefiniz” buyru¤uyla kurulmufltur. 22 Temmuz günü ise, o Türkiye’yi, o cumhuriyeti ve o devleti muhafaza ve müdafaa etmek için bizim “son hedefimiz”dir.• 7


nünden bizlere destek oluyor. Size çok teflekkür ederim. U¤ur Efe, Ordu.

Sizden Bize

Mektuplar

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

ünler önce “Merhaba umutla yaflayanlar ve gelece¤e umutla bakanlar” slogan›yla bir kitap kampanyas›na bafllam›flt›k. Iss›z adada kalan bir insan nas›l cam fliflenin içine notunu koyup notlar›n› denizin engin sular›na b›rakt›ysa biz de günler önce ›ss›z adadaki insan örne¤i küçük notlar›m›z›, e-postalar›n›za, hayat›n engin sular›na koyduk. Gün geldi flifledeki notlar›m›z paylaflmay› seven insanlar›n eline düfltü. “Bütün Dünya” dergisi sayesinde okulumuzun kütüphanesine kitap toplamaya bafllad›k. “Bütün Dünya” dergisi çal›flanlar›na ve okuyanlar›na sonsuz teflekkürler... Ahmet Morsümbül, Tatvan ‹lkö¤retim Okulu, Tatvan, Bitlis.

G

8

ürkiye genelinde bafllatt›¤›m›z “Ayd›nl›k Yar›nlar ‹çin Kitap Kampanyas›”n›n duyurusunu yay›mlad›¤›n›z için sizlere çok teflekkür ederim. Sizi takip eden okuyucular›n›z kitap kampanyas›nda bize destek oldular. Onlara da çok teflekkür ederim. Ayd›nl›k Türkiye için düflünen, yarg›layan, elefltiren ve de üreten biriyler yetifltirmek zorunday›z. Sayg›lar›mla, Taylan Kaya, Malatya Cezaevi, Sosyal Hizmet Uzman›, Malatya.

T

ay›n Mehmet Muhsino¤lu, S ben Ordu ilinde ö¤retmenlik yap›yorum ve yazd›klar›n›z› da ilgiyle takip ediyorum. Sizin yazd›klar›n›z› okumak, hayat› anlama yö-

ay›n Gürbüz Evren’in “SarS kozy, Schwarzenegger, Stallone ve Türk ‹mgesi” bafll›kl› yaz›s›n› okudum, üzülerek... Üzüntüm, Say›n Evren’in yaz›s›na de¤il... Tam tersine yaz› o kadar detayl› ve aç›klay›c› ki, gerçekten çok be¤endim. As›l üzüntüm en tan›nm›fl simalar›n bile –ki bu simalar›n ço¤u staj›n› bizim ülkemizde tamamlam›fl, gençlerimiz taraf›ndan ilgi görmüfl ve bu ilgiyle popüler olmufl kiflilerdir– Türkiye üzerindeki al›fl›lm›fl; fakat yine de istenmeyen faaliyetleri... Yanl› sald›r›lar, k›flk›rtmalar, çamur atmalar... Ayn› dünyay› paylaflmam›za ra¤men, bencillik yap›p bizi önemsemeyen, bizi yok sayan ve her f›rsatta elefltiren birkaç ç›karc› için, bu ülkeyi bu kadar kolay karalatmay›z bu da böyle biline... Bizi fazlas›yla bilgilendiren, oldukça detayl›, aç›klay›c› yaz›s› için Say›n Evren’e sonsuz teflekkürlerimi sunuyorum. Kaleminize sa¤l›k, Say›n Gürbüz Evren... Özlem Uzun, ‹stanbul. enim çok sevdi¤im; ama hiçB bir yerde bulamad›¤›m mant›k bulmacas›n› yay›mlad›¤›n›z için sizlere ve Say›n Yüksel Bozer’e çok teflekkür ederim. Duygu Malhatun, ‹zmir.

erginizi her ay ald›¤›mda D elimden düflüremiyorum. May›s 2007 tarihli derginizin kapa¤› çok güzeldi. Baflar›lar›n›z›n devam›n› diliyorum. Sayg›lar›mla, R›dvan Tüfekçiler, ‹stanbul. ütün Dünya”y› biyoloji “B ö¤retmenim sayesinde tan›m›flt›m. “Bütün Dünya” kadar kaliteli ve seviyeli bir dergi daha görmedim. “Bütün Dünya” dergisini bize kazand›ran Baflkent Üniversitesi’ne çok teflekkür ediyorum. Selçuk Çubuk, Kütahya. eçmifli, bugünü, gelece¤i görebildi¤im bir dergi, “Bütün G Dünya”... Bazen bilgilendi¤im, bazan gülümsedi¤im, bilgi bahçemin vazgeçemedi¤im köklü a¤açlar›ndan... Kuva-yi Milliye ruhunu s›cac›k tutan, bu ülke için çal›flan de¤erli kiflileri sizinle anmaktan engin bir keyif al›yorum. Tarafs›z, ça¤dafl, milliyetçi kimli¤inizi hiç yitirmeyin. Sevgiyle kal›n. Vahide Y›lmaz, I¤d›r. ütün Dünya”, her sat›r›n“B dan çok fley ö¤rendi¤im özel ve farkl› bir dergi. Eme¤inize ve yüre¤inize sa¤l›k... Seyhat Hunder, ‹zmir. ütün Dünya” ile tan›flal› “B çok olmad›; ama bana çok fleyler ö¤retti. Bundan dolay›d›r ki, herkese tavsiye ediyorum ve sizlere teflekürlerimi ilet9


Sizden mek istiyorum. Her zaulusal kültürümüze, milli Bize man, gelecekte de, kendi de¤erlerimize büyük katçizginizden ç›kmaz ve k›lar› oldu¤unu düflünüumar›m d›fl kuvvetler tayor eme¤i geçen herkese raf›ndan ç›kar›lmazs›n›z. çok teflekkür ediyorum. Ayr›ca di¤er üniversiteleSevgilerimle, Mustafa Kemal Yüksel, rin de böyle yay›nlar ç›Mektuplar Hatay. karmas›n› umut ediyorum. Teflekkürlerimle, Derya Sönmez, çeri¤indeki genifl yelpaMersin. ze, yaz›lar›ndaki dolgunlukla her seviyeye ve herkese k›lavuz iflisel geliflimime ve haya- bir dergi... Eme¤i geçenlere tefleta bak›fl aç›ma önemli kat- kür ederim. Resul Y›ld›z, k›n›z oldu. Ben flu an e¤itim için Van. ‹ngiltere’deyim. Benim buralara gelmeyi istememde derginizdeki yaz›lar›n etkisi çok büyük... Sizütün Dünya” dergisinin lere ne kadar teflekkür etsem ç›kt›¤› günden buyana az... Ço¤u insan›n ifl üretmek okuruyum. Hatta ilginç yaz›lar›n›z› yerine mazeret üretti¤i, olum- büyükelçime çeviriyor, onun da lu bir fleyler ortaya koymak yeri- okumas›n› sa¤l›yorum. Baflar›lar›ne olumsuzu ortaya ç›kard›¤› bir n›z›n devam›n› diliyorum. Ülkü Mercan, dünyada karanl›¤a bir mum Büyükelçi Özel Kalemi, yak›yorsunuz. Keflke bütün dünAnkara. ya sizleri tan›sa! ‹flte o zaman herfley çok daha farkl› olacakt›r. Dünyan›n bir yerlerinde birien, “Bütün Dünya”da tarihi, lerinin daha hayat›n› de¤ifltirmee¤lenmeyi, gülmeyi ve bir niz dile¤iyle... sürü seçene¤i buluyorum bu yüzMustafa Ali Albutu, den “Bütün Dünya” okuyorum ve Londra, ‹ngiltere. okumaya da devam edece¤im. Teflekkürler “Bütün Dünya”. Filiz Torun, en Mustafa Kemal ÜniverArtvin. sitesi, ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi ‹flletme Bölümü ö¤rencisiyim. Sevginin ve erginiz benim en büyük dosanlay›fl›n yavafl yavafl azald›¤› flu tum. O beni e¤lendiriyor, dönemde “Bütün Dünya” dergisi bilgilendiriyor, dinlendiriyor. Bebu de¤erleri yüreklerimize yeni- nim ruhumun g›das› “Bütün Dünden ekiyor. ya”. ‹yi ki vars›n “Bütün Dünya”. Derginin ele ald›¤› konular- Dergide eme¤i geçen herkese kula ilgili yaz›lar› ciddiyetle ve il- cak dolusu teflekkürler. Bahar Akyüz, giyle okuyor, çok be¤eniyorum. Tekirda¤. Bu dergininin bizleri var eden

K

“B

B

B

D

10

Duyuru Tahtas› ¤du. r Aydo kue f ü il e o n N esi’nd ba, be Merha Anadolu Lis uzun kütüp l m a ö g lu m a ku Bin . Biz o ginlefltirmek ” adl› m u r o n y n Bende ini ze hanes ir Kitap da nledik. Ama B e “ z Bize dü c›yla panya c›m›z var. m a k a bir ? a ihtiy , yard›m eder misiniz fer Aydo¤du . ü l l i ö ›m g N d r n i B ya as›: r a m u n elefon 354 Okul t 0426) 213 5 m ( o c . l i a m @hot il.com n i l a n i bahat 12n@hotma u aydogd

ütüphanemde “Bütün DünK ya” dergisinin büyük bir arflivi var. Yak›nlar›ma ve özellikle ö¤rencilerime çok faydas› olaca¤›na inand›¤›m için ›srarla okumalar›n› tavsiye ediyorum. Bizlere bu kadar güzel bilgiler aktard›¤›n›z için sonsuz teflekkürler... Baflar›lar›n›z›n devam›n› diliyorum. Özlem Güngör, Mersin.

Merhaba, ben Malatya Cezaevi’nde sosyal hizme t uzman› olarak görev yap an Taylan Kaya. Cezaevind eki yetiflkin, çoçuk ve bay an tutuklulara yönelik psikososyal ve e¤itim çal›flmalar›nda bulunuyor ve tutuklular› topluma kazand›rmak ve de sosyal uyumlar›n› sa¤lamaya çal› fl›yoruz. Bizim her türlü kitaba ihti yac›m›z var. Bizlere lütfen yard›m elin izi uzat›n. Taylan Kaya, Malatya Cezaevi Müd., Malatya. tylankaya@mynet.com Tel: (0422) 238 0153

s›n› zevkle bekledi¤im ve haz duyarak okudu¤um tek dergi. Eme¤i geçen herkese çok teflekkür ediyorum. Arzu Yalç›n, Ayd›n. izden ö¤rendi¤im çok fley S oldu. Bilginin, sevginin, hoflgörünün, sanat›n, bilimin, sa¤l›-

ütün Dünya”, beni hem “B gülümseten hem düflündüren hem güncel olaylara hem

¤›n birarada oldu¤u bir okul gibisiniz. Tüm çal›flanlar›na tesekkürlerimi, sevgilerimi ve sayg›lar›m› sunuyorum. Behice Do¤aner, ‹zmir.

de tarihimize ›fl›k tutan bir dergi... Katk›s› olan herkese teflekkürler... Nazl› Dilara Genç, ‹stanbul.

erginizi çok be¤eniyorum ve D severek okuyorum. Herkese de tavsiye ediyorum. Bir insana

ütün Dünya” y›llard›r vazgeçemedi¤im, kendimi bildim bileli her ç›kan say›-

verilebilecek en güzel hediye oldu¤unu düflünüyorum. Tebrikler. Fatma Akyol, Antalya.

“B

11


Say›n Yekta Güngör Özden, söyleflimiz s›ras›nda, gazete ve dergilerde gördü¤ü, radyo ve televizyonlardan iflitti¤i baz› sözler için yanl›fl/do¤ru dizelgesi yapt›¤›n› belirtti. 165 sözcükten oluflan bu dizelgeyi, an›msamak istedi¤im fleyleri koydu¤um ak›l dosyama ekleyece¤imi, gerektikçe yararlanaca¤›m›; ama bu dizelgeyi yay›mlarsam, bundan baflkalar›n›n da yararlanabilece¤ini söyleyerek izin istedim. Bilinen alçakgönüllü¤üyle “Yay›mlanmaya de¤er bir fley olmad›¤›n›” söylese de olur verdi.

Yanl›fl/Do¤ru Çizelgesi

1

2 May›s Cumartesi günü, Gurur duydum; çal›flmalar› Anayasa Mahkemesi’nin baflar›l›, yollar› aç›k olsun! Gelegeçmifl dönem baflkanla- cek onlar›n... r›ndan Say›n Yekta Gün(‹lgilenen gençler ve de kengör Özden’in yine bir kültür ziya- disini genç duyumsayanlar için fetine ça¤r›l›yd›m. telefon numaralar›: 0312 418 Toplant›, üyelerinin ço¤u 4868, 0542 350 3010) Atatürk’ün cumhuriyeti emanet Arada bir yak›c› –i¤neleyici– etti¤i gençlerin; ünde¤inmelerinin yan›niversite ö¤rencileri da o çok ak›c› ve süya da üniversiteyi birükleyici üslubuyla Türk Dili tirip yaflam yolunu güncel, sosyal ve sibelirlemifl gençlerin yasal olaylara ›fl›k tuoluflturdu¤u yeni bir tarak bizleri ayd›nladerne¤in; Milli Mü tan büyük hukukçu, cadele Derne¤i ’nin flair, yazar (bir zaAnkara ‹l Temsilcilimanlar Türkçe ö¤ret¤i’ndeydi. menli¤i de yapm›flt›r) Kendilerini, Türk ama hepsinin üzerinDevrimi ve ‹lkeleri de vefakâr dost Say›n Orhan için savafl›ma adaYekta Güngör Özden, Velidedeo¤lu konuflma sonras› söym›fl, inançlar› canl›, leflimiz s›ras›nda, gayürekleri heyecanl› zete ve dergilerde bu gençlerin coflkusuna coflku katan Ankara ‹l Bafl- gördü¤ü, radyo ve televizyonlarkan› de¤erli kardeflimiz Say›n dan iflitti¤i baz› sözler için yanY›lmaz Ekinci, derne¤in l›fl/do¤ru dizelgesi yapt›¤›n›, bana 22.2.2007’de yani daha birkaç ay da yollayaca¤›n› söyledi. Say›n Özden’in bu taraf›n› çok önce kurulmas›na karfl›n ‹stanbul, ‹zmir, Adana, Samsun gibi be¤enirim; bofl konuflmaz, dedi¤i24 ilimizde 59 flubeye ulafl›ld›¤›- ni kesinlikle uygular. Sözünü etti¤i dizelge ertesi gün elimdeydi... n› müjdeledi. 12

Teflekkür etmek için kendisini telefonla arad›¤›mda, 165 sözcükten oluflan bu dizelgeyi, an›msamak istedi¤im fleyleri koydu¤um ak›l dosyama ekleyece¤imi, gerektikçe yararlanaca¤›m›; ama bu dizelgeyi yay›mlarsam, bundan baflkalar›n›n da yararlanabilece¤ini söyleyerek izin istedim. Bilinen alçakgönüllü¤üyle “Yay›mlanmaya de¤er bir fley olmad›¤›n›” söylese de olur verdi. ‹flte bu dizelgeyi, Say›n Özden’in günün anlam›yla uyumlu flu güzel fliiriyle birlikte sunuyorum: Atatürk Yüceli¤i ulusumuzun S›n›rs›z gücü tarih boyu Atatürk’üm kucaklam›fl ülkemi Ufkundan günefl gibi do¤du¤u... Çocuklar, kufllar gibi Da¤lar, denizler çiçek Düfllerimizde masmavi ya¤murlar Bayraklar sonsuza dek gülecek! Ça¤lar Atatürk’le yeni Atatürk yafl›yor, yaflat›yor Görkemliyiz, k›vançl›y›z, mutluyuz Yüre¤imiz “Atatürk” diye at›yor Atatürk’leyiz, Atatürk’üz Böyle do¤duk, böyle ölürüz!.. Konuflma ve Yazmada S›k S›k Yanl›fl Kullan›lan Kimi Sözcükle re ‹liflkin Yanl›fl/Do¤ru Çizelgesi: •Abi (A¤abey), •Abuk subuk (Abuk sabuk), •Acaip (Acayip), •Allerji (Alerji), •Aliminyum (Alüminyum), •Amma (Ama), •Anbar (Ambar), •Anomim (Anonim), •Ataist (Ateist), •Atelye (Atölye), •Avu (A¤›), •A-

zarbeycan (Azerbaycan), •Bengaldefl (Bangladefl), •Beraet (Beraat), •Bilader (Birader), •Bisküi (Bisküvi), •Bugünki (Bugünkü), •Büyüteç (Büyülteç), •Caket (Ceket), •Canbaz (Cambaz), •Çerkes (Çerkez), •Cigara (Sigara), •Civa (C›va), •Cudo (Judo), •Cumaertesi (Cumartesi), •Cüzzam (Cüzam), •Çünki (Çünkü), •Dang›r dungur (Dang›l dungul), •Depreflmek (Debreflmek), •Dedentör (Dedantör), •Denflâsyon (Deflâsyon), •Dersane (Dershane), •Diyapozon (Diyapazon), •Dinazor (Dinozor), •Eczahane (Eczane), •Eczümle (Ezcümle), •E¤emenlik (Egemenlik), •Ekzantrik (Eksantrik), •Enfaktüs (Enfarktüs), •Enteri (Entari), •Etejer (Etajer), •Eskaza (Ezkaza), •Fantazi (Fantezi), •Farbela (Farbala), •Fiat (Fiyat), •Galubela (Kalubela), •Gasyan (Gaseyan), •G›ll›g›fl (G›llügüfl), •Gravat (Kravat), •Hala (Hâlâ), •Hamfendi (Han›mefendi), •Hark (Ark), •Hastahane (Hastane), •Hemflehri (Hemfleri), •Helki (Helke) [Kova, bakraç], •Izd›rap (Ist›rap), •‹nkilâp (Ink›lâp), •‹kt›sat (‹ktisat), •‹zalasyon (‹zolasyon), •Kahbe (Kahpe), •Kahvane (Kahvehane), •Kald› ki (Kald›ki), •Kamerya (Kamelya), •Kapitilâsyon (Kapitülâsyon), •Kaporo (Kaparo), •Kar (Kâr), •Karankufli (Karakufli), •Karisör (Karoser), •Kerlifelli (Kellifelli), •Kesinkes (Kesenkes), •Keflki (Keflke), •K›tipiyos (K›t›piyos), •K›sbet (Kispet), •K›libik (K›l›b›k), •Kirpit (Kibrit), •Kollej (Kolej), •Kol13


Bütün Dünya • Temmuz 2007

lokyum (Kolokyum), •Komser (Komiser), •Kurvazör (Kruvazör), •Kütüpane (Kütüphane), •Küvöz (Kuvöz), •Losyon (Nosyon), •Maciskül (Majiskül), •Madem ki (Mademki), •Mahfel (Mahfil), •Mahsur (Mahzur) [Sak›nca], •Mahzur (Mahsur) [Çevrili], •Makina (Makine), •Mâni (Mani), •Mani (Mâni) [Engel], •Maflaallah (Maflallah), •Meczetmek (Mezcetmek), •Melhem (Merhem), •Menacer (Menajer), •Menba (Memba), •Mevlüt (Mevlit) •Meyva (Meyve), •Mi¤de (Mide), •Mimber (Minber), •Motorsiklet (Motosiklet), •Müsade (Müsaade), •Müsil (Müshil), •Mütalea (Mütalâa) •Nalet (Lânet), •Name (Na¤me), •Nasafet (Nasfet) •Nihari (Nehari) [Gündüzlü], •Nifladur (N›fladür) •Oporlör (Hoparlör), •Ofsayit (Ofsayt), •Orjinal (Orijinal), •Oysa ki (Oysaki), •Öge (Ö¤e), •Ö¤ünmek (Övünmek), •Öyle ki (Öyleki), •Papuç (Pabuç), •Pancur (Panjur), •Pantalon (Pantolon), •Pantuflu (Pantufla),

•Pastahane (Pastane), •Payton (Fayton), •Parlemento (Parlamento), •Pardesü (Pardösü), •Pazarertesi (Pazartesi), •Pelesenk (Persenk), •Picama (Pijama), •Pisuvar (Pisuar), •Postahane (Postane), •Posteki (Pösteki), •Prestifl (Prestij), •Puvan (Puan), •Rasatane (Rasathane), •Rötüfl (Rötufl), •Sahife (Sayfa), •Sar›msak (Sarm›sak), •Senbol (Sembol), •Sürcülisan (Sürçülisan), •Sad›ç (Sa¤d›ç), •fiartel (fialter), •fiehadet (fiahadet) [Tan›kl›k], •fievkat (fiefkat), •fiiflane (fiiflhane), •fiöyle ki (fiöyleki), •Tabura (Tabure), •Takonya (Takunya) •Teyyare (Tayyare), •Tezkere (Teskere) [Tahta tafl›y›c›], •Teskere (Tezkere) [Yaz›l› ka¤›t], •Tirbiflon (Tirbuflon), •Türibin (Tribün), •Tüccarlar (Tüccar), •Ünvan (Unvan), •Yada (Ya da) •Yaln›fl (Yanl›fl), •Yanl›z (Yaln›z), •Yemekane (Yemekhane), •Zerafet (Zarafet) •Zuhül (Zühul)• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

Bir adam, karanl›k bir gecede trenden inmifl evine gidiyordu. Oldukça ›ss›z bir yolda ilerlerken bir adam›n kendisini izledi¤inin ay›rd›na vard›. Nereye gitse, hangi soka¤a sapsa arkas›ndaki adam da peflinden geliyordu. Adam, bu duruma çok sinirlenmifl, oldukça da kuflkulanm›flt›. Uzun bir süre yürüdükten sonra dayanamayan adam arkas›na döndü ve ba¤›rmaya bafllad›: “Ne istiyorsun benden?” diye sordu. “Neden beni izliyorsun?” Arkadaki adam kendinden emin bir biçimde “Böyle ba¤›rman›za hiç gerek yok, beyefendi” dedi ve bu davran›fl›n›n nedenini tane tane anlatmaya bafllad›: “Ben apartman›z›n üçüncü kat›nda oturan komflunuza bir paket götürüyorum” dedi. “‹stasyondaki görevliye sordu¤umda sizi izlersem adresi kolayca bulabilece¤imi söylemiflti de...”• 14

‹lk Dersimiz Türkçe

Saniye Özden Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 16’nc› sayfam›za bak›n›z

1. zum yapmak (ingilizce) – A) ayr›nt›land›rmak B) yak›nlaflt›rmak C) büyütmek Ç) geniflletmek 2. psikolojik (frans›zca) – A) içsel B) ruhsal C) moral Ç) kiflisel 3. konser (frans›zca) – A) gösteri B) dinleti C) izlence Ç) dinlence 4. falsolu (italyanca) – A) eksik B) boflluklu C) aral›kl› Ç) kusurlu 5. manifesto (italyanca) – A) duyuru B) bildirge C) ihtarname Ç) söylev 6. minör (frans›zca) – A) küçük B) ince C) parçal› Ç) hafif 7. mit (frans›zca) – A) gizemli B) gerçek d›fl› C) söylence Ç) uydurma

8. editör (frans›zca) – A) yazar B) gazeteci C) yay›ma haz›rlayan Ç) yaz›c› 9. minik (frans›zca) – A) küçük B) sevimli C) sempatik Ç) kufl kadar 10. izole (frans›zca) – A) silinmifl B) yal›t›lm›fl C) afl›nm›fl Ç) izi kalm›fl 11. otantik (frans›zca) – A) özgün, has B) parlak C) seçilmifl Ç) yerel 12. istihsal (arapça) – A) üretim B) tüketim C) verim Ç) ürün 13. perspektif (frans›zca) – A) yörünge B) görünge C) bak›fl Ç) resimsel 14. otomasyon (frans›zca) – A) özdevim B) hareketli C) mekanik Ç) araçsal 15. otonom (frans›zca) – A) oto ile B) özden C) özerk Ç) özlü

15


Mustafa Kemal’in Büyük Düflü:

‹lk Dersimiz Türkçe

Yan›tlar 15’inci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar› 1. zum yapmak (ingilizce) – B) yak›nlaflt›rmak. ‹ngilizce “zoom” sözcü¤ünün Türkçe okunuflundan türemifl olan “zum”, “yak›nlaflt›rmak” anlam›ndad›r ve “zum yapmak” biçiminde kullan›l›r. “Kamera izleyiciler üzerinde zum yaparak geziniyordu.” 2. psikolojik (frans›zca) – B) ruhsal. “Psikolojik”in Türkçesi “ruhsal” da yayg›n kullan›lan, yerleflmifl sözcüklerdendir. “Psikolojik sorunlar› olan insanlar bunu kabullenmekte çok kez zorlan›rlar.” 3. konser (frans›zca) – B) dinleti. Konser, yerini “dinleti”ye b›rakm›fl gibidir. ‹kisi de kullan›lsa da dinleti art›k kabul gördü¤ü için, “konser” ana dili Frans›zca’ya yolcu edilmek üzeredir. 4. falsolu (italyanca) – Ç) kusurlu. Falso, ‹talyanca bir müzik terimidir ve “kusurlu nota”, “yanl›fl nota” anlam›ndad›r. Buradan “yanl›fl “anlam›nda “kusur” türetilmifl ve dilimize de “kusur” anlam›yla girmifltir. “Falsolu” kullan›m› yayg›nd›r. 5. manifesto (italyanca) – B) bildirge. Eskiden “beyanname” olarak karfl›lanan “manifesto”, “bildirge” ile öztürkçe karfl›l›¤›n› buldu. 6. minör (frans›zca) – A) küçük. “Minör” (küçük), daha çok “Majör” (büyük) karfl›t› olarak kullan›l›yor. 7. mit (frans›zca) – C) söylence. Mit, mitolojinin (söylence, efsane) k›salt›lm›fl biçimi olarak yerleflti;

16

ama “söylence” de “mit”in yerini almaya bafllad›. 8. editör (frans›zca) – C) yay›ma haz›rlayan “kifli”. 9. minik (frans›zca) – A) küçük. “Minik”, “küçük”ün karfl›l›¤›; ama Türkçe san›lacak denli yayg›n kullan›l›yor. 10. izole (frans›zca) – B) yal›t›lm›fl. “Yal›t›lm›fl” gibi bir karfl›l›¤› varken, “izole”yi kullanmak, dilsel bir özensizlik olabilir mi? 11. otantik (frans›zca) – A) özgün, has. Otantik, “özgün, has, bozulmam›fl, asl› gibi” anlam›ndad›r. Ama daha çok “bir yere özgü” anlam›nda kullan›l›yor. “Otantik yemekleriyle ünlü bir restoran...”

Mustafa Kemal, TBMM’de Büyük Nutku’nu okurken (1927)

12. istihsal (arapça) – A) üretim. “Bir ülkenin istihsal düzeyi sosyal düzeyini etkiler.” 13. perspektif (frans›zca) – B) görünge. Perspektif, Frans›zca’dan Türkçe’ye geçen yayg›n kullan›ml› sözcüklerinden biri. “Görünge” önerildi. Umar›z tutar. 14. otomasyon (frans›zca) – A) özdevim. Otomasyon, bir sanayi terimi olarak Türkçe’ye geldi. Özdevim ile ana diline döner mi flimdiden bilinmez. 15. otonom (frans›zca) – C) özerk. Otonom, eskiden yayg›n kullan›lan bir sözcüktü. “Özerk”e yerini b›rakt›, ülkesine dönmek üzere...

Seçimler ve... Büyük Millet Meclisi

U

lusal egemenli¤in kan›t› ve simgesi millet meclisi, yepyeni bir devlet kurmakta olan Mustafa Kemal için, “en vazgeçilmez” önemde ve yücelikteki bir temeldi.

Çünkü meclis, üzerinde ulusun genelinin görüfllerinin dile getirildi¤i sars›lmaz bir temel olmas›n›n yan›s›ra, ulusun egemenli¤ini simgeledi¤i yüce varl›¤›yla, ayr›ca bir “ba¤›ms›zl›k kan›t›”yd›. 17


Bütün Dünya • Temmuz 2007

Seçimler ve... Büyük Millet Meclisi

Kurtulufl Savafl›’n› bile meclis çat›s› alt›nda yapmaya özel bir özen gösteren Mustafa Kemal, savafl öncesi ön çal›flmalar›n› da hep kongre çat›lar› alt›nda yürütmüfltür.

Büyük Millet Meclisi’nin önemini, Bursa’da yapt›¤› bir konuflmas›nda flöyle anlat›yordu: “Siyasetimizin temel tafl›, cehaletin yok edilmesidir. Üçbuçuk y›ld›r ulus olarak yafl›yoruz. Bunun somut ve en aç›k tan›¤› hükümet ivas Kongresi’ni toplamaya biçimimiz ve hükümetimizin özelçal›flt›¤› günlerde Mustafa likleridir ki, onu kanun ‘TBMM’ diKemal, kongrenin amac›n› ye adland›r›yor. Bütün dünya bir soran bir gazeteciye, o gerçe¤i çok iyi bilsin ki, Türkiye bafllang›ç günlerinin bafllang›ç devletinin tek ve gerçek temsilcisi toplant›lar›ndan birinin amac›n› yaln›z ve ancak, ulusunun egeözetledi¤i sözleriyle asl›nda, menli¤inin simgesi TBMM’dir.” “iflin” sonunda gerçekMustafa Kemal, seçim lefltirece¤i meclis kurma öncesi kendi kaleme ald›¤› amac›n› aç›kl›yordu: bir seçim bildirgesinde, Yak›n “Ulusal yazg›m›z koBüyük Millet Meclisi’nin Tarihimiz anlam›n› ve önemini özetnusunda birtak›m ilkeler benimsiyoruz” diyordu. lerken, böylesi bir çat› al“Bu ilkeleri savunacak t›nda ulusu temsil etmek milletvekillerini seçerek, üzere seçimlere girmeye ulusun genelinin görüfllehaz›rlanan milletvekili rini saptamak amac›m›z› adaylar›na ise, dolayl› olagerçeklefltirmek istiyoruz.” rak, bu çat› alt›ndaki göAyn› gazetecinin, revlerini anlat›yordu: “Adayl›¤›n›z› koyacak m›“Egemenlik kay›ts›z, Yaflar s›n›z?” sorusunu ise flöyle koflulsuz ulusundur. YöÖztürk yan›tl›yordu: netim düzeni halk›n yaz“Ben s›rf vatan ve ulug›s›n› do¤rudan do¤ruya suma böyle her an, her kendisinin düzenlemesi dakika bütünüyle bedenimi feda ilkesine dayal›d›r. Ulusun gerçek etmek amac›yla kutsal mesle¤im- ve tek temsilcisi TBMM’dir. TBMM den ayr›l›p ulusun ba¤r›na dön- d›fl›nda hiçbir birey, hiçbir güç ve düm. Bunu yaparken s›radan bir hiçbir makam ulusal yazg›ya egeulus bireyi olarak elimden gelen men olamaz. Bundan dolay› tüm her türlü fedakârl›ktan geri kalma- yasalar›n düzenlenmesinde, her mak azmindeydim. Bununla birlik- çeflit örgütte, yönetimin genel ayte tümüyle ulusumun genel irade- r›nt›lar›nda, genel e¤itim ve ekonosine uydum ve boyun e¤dim. E¤er mi konular›nda ulusal egemenlik ulus beni milletvekili seçme iste¤i- ilkesi içinde hareket edilecektir.” ni gösterirse seve seve kabul edeMustafa Kemal, yurt gezilerinrim. Fakat kendili¤imden hiçbir gi- den birinde gitti¤i Eskiflehir’de halriflimde bulunmayaca¤›m.” ka, “yurttafl olman›n bir gere¤i Mustafa Kemal, büyük düflü olan seçmenlik görevinin” anlam›-

S

18

Mustafa Kemal, Sivas Kongresi üyeleriyle, kongrenin topland›¤› bina önünde (1919) n› ve önemini aç›kl›yor ve “Seçmenlik görevi, duygusall›¤a göre de¤il, akla göre yerine getirilmelidir” diyordu. Seçim sonras› oluflan TBMM’de ise, bu kez milletvekillerine sesleniyor ve flu sözlerle onlara Türkiye devletinin anlam›n› ve TBMM’nin önemini anlat›yordu: “Muhterem ve aziz arkadafllar›m, yeni Türkiye devletinin ruh yap›s› ulusal egemenliktir. Bir ulusun egemenli¤inin bilincinde olabilmesi, onu güvenle koruyabilmesi birtak›m özel niteliklere ve üstün bir e¤itime sahip olmas›na ba¤l›d›r. Bir ulusun siyasal e¤itiminde, toplumsal e¤itiminde, vatan sevgisinde eksiklik varsa, o ulus egemenli¤ini yeterince güçlü bir biçimde elinde tutamaz. Yüce meclisin bugünkü kararla tüm bu

nitelikler, üstünlükler, özellikle ulusumuzun erginli¤i bir kat daha yükseltilmifl ve bütün dünyaya, bu gerçe¤i görmek istemeyen dünyaya gösterilmifl ve ilan edilmifltir.”

M

ustafa Kemal, bir yandan seçmene yurttafll›k görevini, bir yandan milletvekillerine TBMM’nin anlam›n› ve ulusal egemenli¤in önemini anlat›rken, ayn› çat› alt›nda ve ayn› milletvekillerinin karfl›s›nda ayr›ca, kendini de savunmak zorunda kal›yordu. Çünkü onun kurdu¤u meclise, milletin vekilleri olarak girebilmifl iki, üç kifli, yasalar› araç olarak kullanarak kendisini, yani Mustafa Kemal’i, seçme ve seçilme gibi çok önemli bir yurttafll›k hakk›ndan 19


Bütün Dünya • Temmuz 2007

yoksun b›rakmak girifliminde bulunuyorlard›. Bu iki, üç kifli, yasalar›n kendilerine verdi¤i yasa yapma hakk›n› kullanarak, seçim yasas›nda de¤ifliklik yapmak istiyorlard›.

O

nlar›n yasada yapmak istedikleri de¤iflikli¤e göre, do¤um yeri Türkiye s›n›rlar› d›fl›nda kalan kifliler, milletvekili seçme ve seçilme hakk›na sahip olamayacaklard›. Bunun anlam› çok aç›kt›. Türkiye’nin flimdiki s›n›rlar› d›fl›ndaki Selanik’te dünyaya gelen Mustafa Kemal’in elinden, milletvekili seçme ve seçilme hakk› geri al›nacakt›. Yani Mustafa Kemal, kendi kurdu¤u meclise milletvekili olarak da giremeyecekti, oraya girecek milletvekillerinin seçilecekleri seçimde, oy da kullanamayacakt›. Devletin hem de o do¤um günlerinde Mustafa Kemal, kendi devletinin meclisinde, içlerine s›zabilmifl iki, üçüyle de olsa, kendi ulusunun vekilleriyle de “savaflmak” zorunda kal›yordu. Bunlara karfl› mecliste yapt›¤› konuflmas›, yaln›zca flu kadarc›kt›r: “Bu giriflim beni yurttafll›k haklar›mdan yoksun b›rakmaya yönelmifltir. Do¤du¤um yer, ne yaz›k ki, bugünkü s›n›rlar›m›z d›fl›nda kalm›fl bulunuyor. Herhangi bir seçim bölgesinde befl y›l olsun oturup kalm›fl da de¤ilim. E¤er düflmanlar amaçlar›na tam ulaflm›fl olsalard›, bu tasar›ya imza koyan baylar›n memleketleri de s›n›r d›fl›nda kalabilirdi. Aral›ks›z befl y›l bir seçim bölgesinde oturup kalmam›flsam, bu da yurda yapt›¤›m yararl›l›klar yüzündendir. Ben san›yordum ki bu yararl›l›klar›mdan dolay› ulu20

sun sevgisini, sayg›s›n› kazand›m ve belki de ‹slam dünyas›n›n gözüne girmifl bulunuyordum. Bütün bu sevgilere karfl› yurttafll›k haklar›m›n elimden al›nmak istenece¤ini hiç düflünmezdim. San›yordum ki yabanc› düflmanlar, can›ma k›ymak yoluyla beni ulusuma yararl› olmaktan al›koymaya çal›flacaklard›r. Ama hiçbir zaman akl›m›n köflesinden geçmedi ki, yüce mecliste bunlarla bir düflünen iki, üç kifli olsun ç›kabilecek!” Bu sözlerin ard›ndan mecliste Mustafa Kemal’i öven konuflmalar yap›l›yor, ona özel bir ayr›cal›k tan›narak, kendisinin bu yasan›n d›fl›nda tutulmas› öneriliyordu. Mustafa Kemal, milletvekillerinin böylesi tutumuna da karfl› ç›k›yor ve yeniden söz alarak, bu kez kendini öven milletvekillerine, dünyan›n belki de en k›sa, fakat en önemli flu dersini veriyordu: “Hiçbir kifliye ayr›cal›k tan›yan bir yasa olamaz. Bana ayr›cal›k tan›nan bir yasa da olamaz. Ben adalet ve hukuk istiyorum; ama kendim için de¤il, herkes için istiyorum...”

M

ustafa Kemal, seçimlere yurttafllar›n gereken önemi ve duyarl›l›¤› göstermesini her zaman istiyor ve bu iste¤ini, hemen her olanak buldu¤unda, kendisini dinleyenlere bir ders verircesine tane tane aç›kl›yordu. Adana’da çiftçilerle yapt›¤› bir söyleflideki flu sözleri de, bu “ders”lerinden biridir: “Say›n çiftçiler, yeni seçimleri çok önemli bir vatan görevi olarak de¤erlendiriniz. Çünkü seçimler sonras›nda oluflacak meclisin ülke-

Seçimler ve... Büyük Millet Meclisi

Atatürk, cumhuriyetin 7’nci y›l törenlerine kat›lmak üzere TBMM önünde (1930) ye, ulusa yapmak zorunda oldu¤u görevler çok güç, çok a¤›r ve çok önemlidir. ‹çinizden ülkeyi ve ulusu en çok seven, akl›na, sa¤duyusuna, vicdan›na en çok güvendiklerinizi seçiniz. Meclis bu sayede sizin isteklerinizi gerçeklefltirmeye, hak etti¤iniz refah› sa¤lama gücüne sahip olacakt›r. Bana gelince, ulus beni yeniden seçti¤inde bu meclise kat›l›r›m. O zaman görevimi güvenle yerine getirebilmek için bir halk f›rkas› kurmak niyetindeyim. Partinin program›n› gereken zamanda tüm ulusa bildirece¤im. Memnun olursan›z, iyi buldu¤unuz yerler olursa, onlar› kabul edersiniz; memnun olmad›¤›n›z yerler olunca, onlar› da bana bildirirsiniz. Ben de gereken düzeltmeleri yapar›m. ‹stiyorum ki o program kiflisel olmas›n, tüm ulusun program› olsun.”

Kurtulufl Savafl›, TBMM, cumhuriyet ve öteki kazan›mlar gerçeklefltikten sonra bu yap›y› gelece¤e tafl›yacak kurumlar›n oluflturulmas›na s›ra geldi¤inde Mustafa Kemal, “Bir düflünceyi yaflama geçirebilmek için elbette o düflüncenin giriflimcisi ve giriflimcileri olmal›d›r” demifl ve bu giriflimcileri flöyle tan›mlam›flt›r:

“U

lusumuz çok zamandan beri siyasi partiler yüzünden ve siyasi partilerin ihtiraslar› ve onlar›n çat›flmalar› yüzünden çok büyük zararlara u¤ram›flt›r. Ulusun ç›karlar› unutulmufltur. fiunun bunun ç›kar›n›n hizmetine konmufltur. Gerçekten ulusun çeflitli s›n›flar›ndan bir, ya da iki ya da üçünü al›p da di¤erlerinin zarar›na olarak, yaln›z o s›n›f›n yarar›n› sa¤lamakla u¤21


Bütün Dünya • Temmuz 2007

raflan bir siyasi parti, bizim ulusumuz ve ülkemiz için zararl›d›r.

“B

izim zorunlu oldu¤umuz, bütün ülke evlatlar›n›n el ele vererek çal›flmas›ndan ve çal›flmas›yla elde edilecek sonuçtan ibarettir. Siyasi örgütler ekonomik amaçlara dayanarak kurulur. Parti kuruluflunda baflka bir kötü niyet yoktur. Baflka kötü niyetle kurulan partiler gerçek partiler de¤ildir. Onlar h›rs, ç›kar ve çapulcu partileridir. O halde biz öyle bir parti yapaca¤›z ki, bundan bütün ulusun, hiç ay›r›m yapmadan herkesin ç›kar›n› ve yaflam nedenlerini, mutlulu¤unu sa¤lamay› görev edinebilsin! Buna olanak var m›d›r? Evet buna olanak vard›r ve bundan baflkas›n› ülkede yapman›n olana¤› yoktur.” Mustafa Kemal, 1922-1931 y›llar› aras›nda, o günün güç ulafl›m koflular›na karfl›n, ondokuz kez yurt gezisine ç›km›flt›r. Bu gezilerindeki ana amac›, mecliste ulusu temsil edenlerle, ulus aras›nda ba¤lar›n her zaman canl› ve sa¤lam tutulmas›yd›. Bu gezilerinin sonunda milletvekilleriyle görüflmeler yap›yor, onlara gezisine iliflkin gözlemleri anlat›yordu; ama gerçekte milletvekillerine hem ö¤üt veriyor hem de her birine görevlerini an›msat›yordu: “Ülke y›k›nt› durumundad›r” diyordu. “El birli¤i ile çal›flmal›y›z... Kiflilerle de¤il, ilkelerle meflgul olunmal›d›r. Türk ulusunun zorbal›k ve bask›yla yönetilebilece¤ini sananlar Türk’ü ve Türk tarihini bilmeyenler ve anlamayanlad›r. Evet yine yineliyorum, Türk ulusunu demokrasiden baflka bir 22

flekilde yönetme olana¤› yoktur. Harabeler içinde Türk köylüsüne rast geldim. Depremin zararlar›ndan ben onlar› teselli edece¤ime, onlar beni teselli ettiler. Ulusun maddi yoksunluklar› çoktur. Fakat efendili¤i ezelden beri benimsemifltir. Efendili¤i benimsemek, ona her yenili¤i yapt›racakt›r. Türk halk› tutucu de¤ildir. Her yenili¤e haz›rd›r ve yeteneklidir.” Mustafa Kemal, yaln›zca milletvekillerine de¤il, yurt gezilerinde çiftçilere, iflçilere, zenginlere, ayd›nlara da kimi görevlerini an›msatmaktan geri kalm›yordu. Bu amaçla yapt›¤› konuflmalar›ndan birinde flöyle diyordu: “Ayd›n bilim adam› denen insanlar vard›r. Ayd›nlar, okumufllar olsun, bunlar bafll› bafl›na kendi ç›karlar›n› düflünür bir s›n›f olamaz! E¤er bunlar, ‘Biz ülke içinde özel bir kitleyiz, bizi mecliste bafll› bafl›na temsil edenler bulunsun ve meclis yaln›z bizim ç›karlar›m›z› sa¤layacak yasalar yaps›n’ derlerse umduklar› yarardan yoksun kal›rlar. Ayd›nlara ve okumufllara düflen çok yüksek bir görev vard›r. Halk›n içine girmek ve onlara yol göstericilik yapmak, onlara zenginli¤e ve mutlulu¤a kavuflmak için öncülük etmek, onlar› ayd›nlatmak, bilgilendirmek ve baflar›l› k›lmakt›r. San›yorum ki her ülkede bilginlerin en insanc›l ulusal ve vatani görevi yaln›z ve ancak bu olabilir. Ulusun karfl›s›nda namuslu olmak ve namuslu davranmak gerekir. Ulusu aldatmayaca¤›z! Ulusa daima ve daima gerçe¤i söyleyece¤iz. Kendimizi kimsenin üstünde görmeye hakk›m›z yoktur.”• YasarOzturk@butundunya.com.tr

Mustafa Kemal’in 1927 y›l›nda yay›mlad›¤› genelge:

Milletvekilleri ‹çin Zorunlu Kurallar •Milletvekillerinin özel yaflamlar›nda ticaret, tar›m, sanayi vb. alanlar›ndaki iktisadi ve mali faaliyetleri devletin yasalar›na ba¤l›d›r... Ancak milletvekilleri milletvekili s›fat›n› özel iktisadi yaflamlar› için kullanmamalar›na özel bir özen gösterecektir. •Sermayesinin ço¤unlu¤u devlete ait olan kurulufl ve flirketlerle, genel ç›karlara ait ve özel sözleflmeye ba¤l› ayr›cal›kl› flirketlerde ve tekel idarelerinde, hükümetçe yönetim kurullar›na atanan ve bu kurulufllar› temsile yetkili kimseler partiye ba¤l› milletvekillerinden olmayacakt›r. Öbür kurulufllar›n yönetim kurulu üyelikleri konusunda genel kurallar geçerlidir. •TBMM baflkan›, ve baflkan yard›mc›lar›, bakanlar ve parti genel sekreteri, parti grubu baflkan› ve baflkan yard›mc›lar›, parti denetçileri gerek devletle ilgili kurulufllarda, gerek devletin ilgili olmad›¤› özel kurulufllarda müdürlük, yönetim kurulu üyeli¤i, temsilcilik gibi görevlerden kesinlikle kaç›n›rlar. Müdürlük ve yönetim kurulu üyeli¤i, temsilcilik gibi bir yöneticilik durumu söz konusu olmaks›z›n özel kurulufllarda pay sahibi olma konusunda genel yasa hükümleri geçerlidir. •Milletvekillerinin göreve devam konusundaki durumlar› TBMM’nin özel kanununa tabidir. Partili milletvekillerinin TBMM’ye devamlar› aç›s›ndan durumlar›n› izlemek parti genel baflkanl›¤›nca özel öneme sahip olacakt›r.•


Konyal› Eski Bir Milletvekilinin De¤er Yarg›s›na Göre...

Bir Zamanlar Milletvekili Seçilebilmek ‹çin... Damat Ferit Hükümeti döneminde ayan üyeli¤ine atanan Konyal› Mehmet Zeynelabidin Efendi, 100 y›l önce “Mesrik-i ‹rfan” gazetesinde Konya’dan milletvekili olma koflullar›n› aç›klam›flt›. Konya Yusuf A¤a Kütüphanesi katalogunda 9521/2’ say›yla kay›tl› “‹slamiyet ve Meflrutiyet” adl› yap›tta da yer alan ve Konyal› gazeteci Ali Akgül’ün bugünkü Türkçe’ye çevirdi¤i bu koflullar flöyledir: •Milletvekili aday›, aday olaca¤› flehirde uzun süreli oturmufl, yaflam›fl olmal›, halk›n mizac›n› iyi bilmeli. Bir flehirde oturmam›fl veya ç›k›p gideli uzun zaman olmufl adamlar›n iyi olup olmad›¤› bilinemez. •fiehre yarayacak her türlü kanunu ve o flehir halk›n›n saadetini icap edecek fleyleri düflünüp be¤enmeye ve böyle bir arayan toplamaya muktedir olmal›d›r.

•Devletin flan ve flerefini düflünmeyecek kadar cahil olmamakla birlikte, sefih (uçar›) de olmamal›d›r. Çünkü kendi mal› kendine teslim edilemeyen sefih bir adama bu gibi vazife verilemez. •Hükümetin kanunsuz ve haks›z ifllerini yüzüne söylemek hususunda kimseden korkup çekinmez ve ölmekten bile kaç›nmaz, dünya için kimseye müdane etmez olmal›d›r. 25


Bütün Dünya • Temmuz 2007

•Paray› görünce herfleye boyun e¤ecek kadar ba¤r› yufkalardan ve paray› çok sevenlerden olmamal›d›r. Yoksa milletin menfaatinin zayii olmak ihtimali ziyadeleflir (fazlalafl›r) ve memleketi aç›k aç›k uçuruma sürükler. •Memuriyetini muhafaza etmek ve baflka bir menfaatini korumak için fluna buna yüzsuyu dökmüfl (a¤lam›fl), kendisine haks›zl›k edenlere göz k›rpm›fl, kendisi haks›zl›k etmifl olmamal›d›r. •Rüflvet alm›fl, para ile onun bunun hakk›n› satm›fl, mahvetmifllerden de olmamal›d›r. •Halk içerisinde zulmü, iflken-

cesi olanlardan olmamal›d›r. •‹ki sözlü, ikiyüzlü adamlar da milletvekili olamaz. •fiunun bunun ay›b›n› arayan, daima iki kifli aras›ndaki gizli s›rlar› anlamaya çal›flan, hiç yoktan tertip türetenler de aday gösterilmemelidir. •Milletvekilli¤i bittikten sonra kendini idare edecek bir ifli veya zenginli¤i olmayanlar da aday gösterilmemeli. Çünkü bu özellikleri olmayan kifliler hükümetin ay›b›n› örtüp boyun e¤meye mecbur kal›rlar.• Gönderi: Ali Nalçac›

Bir ö¤renci velisi, “Matematik Dünyas›” dergisine flu soruyu yöneltiyor: “5 yafl›ndaki çocu¤uma matemati¤i sevdirmek için neler yapabilirim?” Ve “Matematik Dünyas›” dergisinin yan›t›: “Ona bol bol kitap okuyun, hikaye ve masal anlat›n, özellikle geceleri yatmadan önce, ama gün boyu da… Kendisi de kitap kar›flt›rs›n. Bol bol resim yaps›n ve kaliteli müzik dinlesin. Birlikte oyun oynay›n. Onunla konuflun, tart›fl›n, düflünün, flakalafl›n. Arkadafllar›yla oynas›n, spor yaps›n, tak›m sporlar› özellikle... Denize girsin, plajda kumla oynas›n, bal›¤a ç›ks›n, gülsün, e¤lensin. Sinemaya ve tiyatroya gitsin. Dayak yemesin, azarlanmas›n, horlanmas›n, sayg› duyulsun, “Kes sesini” denmesin. Televizyon seyrettirmeyin ve matemati¤in “m”sini anmay›n. “Bütün bunlardan sonra matematik profesörü olmazsa gelin benden hesap sorun.”• Matematik Dünyas›, 2005 Güz, Y›l: 14, Say›: 3, Sf: 7 Gönderi: Mehmet Muhsino¤lu Küçük çocuk kahvalt› masas›nda uykusunda gördü¤ü düflten söz ediyordu. Annesi sözünü keserek ona flöyle bir soru sordu: “Sen düflün ne oldu¤unu biliyor musun?” Küçük çocuk at›larak yan›t verdi. “Tabii ki biliyorum, anneci¤im” dedi. “Uykuda sinema...”• 26

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Onur Ödülü 2007” Prof. Dr. ‹hsan Do¤ramac›’ya Özel Bir Törende Verildi

“Bundan Büyük Ödül Hayal Edilemez...”

T

•Gülçin Orkut - Bütün Dünya•

ürkiye Büyük Millet Meclisi Onur Ödülü bu y›l, t›p ve e¤itim dünyam›z›n duayeni Prof. Dr. ‹hsan Do¤ramac›’ya verildi. Türk ulusuna yap›lan üstün hizmetler nedeniyle Türk halk›n›n teflekkürünün bir ifadesi anlam›ndaki TBMM Onur Ödülü, TBMM’de düzenlenen bir törende

Prof. Dr. ‹hsan Do¤ramac›’ya, TBMM Baflkan› Bülent Ar›nç taraf›ndan verildi. Ödül töreninde Baflkan Ar›nç “Onur ve gurur verici bir mesleki baflar›ya sahip Say›n Do¤ramac›, y›llarca unutulmayacak çal›flmalar yapm›flt›r” derken, Prof. Dr. Do¤ramac› da duygular›n›, özetle flöyle belirtti: 27


“Y

Bütün Dünya • Temmuz 2007

ürek dolu olunca, dil lâl olurmufl. Uzun süren yaflam›m boyunca çeflitli ödüller ald›m. Bu ödül, onlar›n hiçbirisiyle yar›flamaz. Bu ödül, milletimizin mümessili olan meclis ad›na bana verildi. Bundan büyük ödül olamaz, hayal edilemez.” Alt›n kaplama bir heykel biçimindeki ödüle ek olarak, yönetmelik gere¤i ödül sahibine 25 bin YTL tutar›ndaki bir de çek veren Baflkan Bülent Ar›nç, önce özür diledi, sonra da “Eminim ki bunu da e¤itim hizmetleri için kullanacaks›n›z” dedi. Prof. Dr. Do¤ramac›, ald›¤› çeki iflaret ederek baflkan›n sözlerine, “Bunu saklayaca¤›m” diyerek karfl›l›k verdi.

Prof. Dr. ‹hsan Do¤ramac›’n›n 92 y›ll›k yaflam›ndan an›lar›n anlat›ld›¤› ve fotograflar›n sunuldu¤u törende, Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, Prof. Dr. Do¤ramac›’n›n kurdu¤u Hacettepe Üniversitesi’nin, Türkiye’de sa¤l›k alan›nda yeni bir ça¤› bafllatt›¤›n› belirtti ve “Odun alevinin ›fl›¤›nda ders çal›flan bir kuflak, sa¤l›k alan›nda onun açt›¤› yeni ça¤da bugün, lazer ›fl›¤›yla ameliyat yapmaktad›r” dedi. Ço¤unlu¤u bakanlar, milletvekilleri ve üniversite ö¤retim üyelerinden oluflan seçkin bir davetli toplulu¤unun kat›ld›¤› törenden sonra Prof. Dr. ‹hsan Do¤ramac›’n›n onuruna TBMM’de bir de resepsiyon verildi.•

Azerbaycan vatandafl› Nesib Kuliyev’in, Prof. Dr. ‹hsan Do¤ramac› için yazd›¤› ve gönderdi¤i fliiri, yaz›ld›¤› biçimiyle, sizle paylafl›yoruz.

Azerbaycan’dan Do¤ramac›’ya Selam ‹hsan Hoca, salam O¤uz elinden, Azerlerin flirin fleker dilinden... Da¤-dafl›ndan, çiçeyinden, gülünden, Salam sene Azerbaycan ad›ndan Millet deyen üreyimin odundan. Anadolu, bizi de sal yad›na, Kofla yanak soy ad›m›n oduna. Kurban olum Türk’ün ulu ad›na Bafl eyirem bu heykelin önünde fiadlan›ram Hocam›n flad gününde.

‹hsan Hoca sen Bak›’ya gelende, Kardafllar›n fladlananda, gülende... Bu sevinci Heyder Baba bölende Sehne boyu millet çiçek eledi. Azerbaycan böyük bayram eledi. ‹hsan Hoca Tanr›’m seni korusun, Bed deyenin dili-a¤z› kurusun. Kelb evinde coflkun çeflmen durulsun, Görüm her vakt çeflme kimi, ça¤la sen. ‹nsanlar› belalardan sakla sen.

‹hsan Hoca, ad›n-san›n var olsun, Dünya boyda fleref-flan›n var olsun, Her bir arzun, her güman›n var olsun, Yafla seni, Tanr›’m›n nur bendesi! Korkud ünlü bir milletin dedesi! Nesib Kuliyev

28

•Benim köyümde bir deyim var: “Yürek dolu olunca, dil lâl olurmufl”. Bu aç›dan duyduklar›m›, bu lâl dille ifade de aciz oldu¤umu göreceksiniz. •Uzun süren yaflam›m boyunca çeflitli ödüller, mükafatlar, niflanlar ald›m. Samimi olarak fluna inan›yorum ki, bugün ald›¤›m ödülün onuru hiçbiriyle yar›flamaz. Bu ödül büyük milletimin mümessili olan meclis taraf›ndan, onun ad›na bana verilmifltir. Bundan daha büyü¤ü olamaz, hayal edilemez. •Uzun süren yaflam›mda baz› baflar›lar kaydedildi. Burada flunu samimi olarak dile getirmek istiyorum ki, burada baflta babam›n ve annemin rolleri çok büyük olmufltur. Onlar› rahmetle ve flükranla yad ediyorum ve ayn› zamanda 65 y›ld›r beraber oldu¤um eflim ve 3 çocu¤um; üçü de buradalar... Onlar›n devaml› deste¤ini gördüm, zaman zaman s›k›nt›larla karfl›laflt›m; fakat her zaman onlar benim cesaretimi k›rmad›lar ve bana “Yola devam et” dediler. •Rahmetli babam›n bir vasiyeti vard›: “O¤lum, memleketin için milletin için çal›fl; fakat bunu yaparken ne maddi, ne idari, ne siyasi bir hedefin peflinde olma” derdi. Ve ben bu vasiyeti yerine getirmeye çal›flt›m. •Bu ödül Büyük Millet Meclisi’mizin ad›n› tafl›maktad›r ve bana bu yüce kuruluflun evsahipli¤inde verilmektedir. •Evet yafl›m 92’yi geride b›rakt›; fakat belli olmaz, baz› y›llar daha önümüzdedir; bunu da yine azimle doldurmaya çal›flaca¤›m. Çünkü, bu ödülün harçl›¤›n› vermek kolay olmayacakt›r, bunu vermeye çal›flaca¤›m. Sa¤ olun.•

Prof.Dr.Do¤ramac›’n›n Ödül Töreninde Yapt›¤›

Konuflmas›ndan...

29


“Baflkent”li Ortaö¤retim Ö¤rencileri TÜB‹TAK Yar›flmas›nda Yine Ön S›rada •Özüm Larç›n - Bütün Dünya•

T

ürkiye Bilimsel ve Teknolojik Araflt›rma Kurumu birimlerinden “Bilim ‹nsan› Destekleme Daire Baflkanl›¤›”nca ortaö¤retim ö¤rencileri aras›nda düzenlenen geleneksel “Araflt›rma Projeleri” yar›flmas›nda bir gelenek bozulmad› ve Baflkent Üniversitesi, bu y›l da yine övgüye de¤er baflar›lar kazand›. 1970 y›l›nda bafllanan ve bu ders y›l› sonunda 37’ncisi düzenlenen Ortaö¤retim Ö¤rencileri Aras› Araflt›rma Projeleri Final Yar›flmas›’nda Baflkent Üniversitesi Özel Ayfleabla Fen Lisesi 11’inci s›n›f ö¤rencisi Begüm Yavaflcao¤lu, kimya dal›nda Türkiye ikincili¤i kazand›, ayn› s›n›ftan Mehmet Ergin Haberal’›n çal›flmas› ise, biyoloji dal›nda baflar›l› bulunan 22 proje aras›nda yer ald›.

Yurdun dört bir yöresinden 1608 ortaö¤retim ö¤rencisinin araflt›rma projeleriyle kat›ld›klar› yar›flmada Türkiye ikincili¤i kazand›¤› “Baz› Örnek Maddelerin Fitoterapi Etkinli¤inin Araflt›r›lmas›” bafll›kl› projesinde Begüm Yavaflcao¤lu, tedavide kullan›lan bitkilerin etkinliklerini araflt›rmakta ve bitkilerin, çeflitli hastal›klar›n iyilefltirilmesi konusundaki etkinliklerini saptamaktad›r. Biyoloji dal›ndaki baflar›l› 22 proje aras›nda yer alan Mehmet Ergin Haberal’›n “Uzun Süre Araç Kullanan fioförlerde Stres Hormonlar›n›n ‹ncelenmesi” bafll›kl› projesinde ise, özellikle uzun yol floförlerinde ve toplu tafl›ma arac› floförlerinde görülen gerginliklerin kayna¤› araflt›r›lmakta ve bu gerginli¤i giderici önlemler belirlenmektedir. 31


“Baz› Örnek Maddelerin Fitoterapi Etkinli¤inin Araflt›r›lmas›” bafll›kl› projesiyle Türkiye ikincili¤ini kazanan Begüm Yavaflcao¤lu, projesinin ayr›nt›lar›n›n aç›kland›¤› tablosu önünde... ürkiye ikincili¤i kazanan Begüm Yavaflcao¤lu, “Baz› Örnek Maddelerin Fitoterapi Etkinli¤inin Araflt›r›lmas›” bafll›kl› projesini, rehber ö¤retmeni Derya Büyükkoçak ile gerçeklefltirdi. Sorgulayan, araflt›ran ve toplumsal yönden kendini gelifltiren “örnek bir genç” yap›s›na sahip Begüm Yavaflcao¤lu, Türkiye ikincili¤ini kazand›¤› projesinin çal›flmas›yla ilgili temel bilgileri küçük yafllar›nda ay›rd›nda olmadan anneannesi ile yapt›¤› sohbetlerde edindi¤ini söylüyor. “Bu sohbetler s›ras›nda, Osmanl› döneminde askerlerin k›l›ç yaralar›n›n tedavisinde sar› kantoron ve havac›va otlar›n›n kullan›ld›¤›n› ö¤renmifltim” diyor. “Yapt›¤›m çal›flmada, bu otlar›n canl›lar üzerinde gerçekten olumlu etkileri olup ol-

T

32

mad›¤›n› göstermek istedim. Çal›flmam›, bilimsel çal›flma basamaklar›na göre deneyler yaparak tamamlad›m. Deneyler sonunda gördüm ki, bu bitkiler, san›ld›¤› gibi yaralar› tedavi edici özelli¤e de¤il; ama yaralar› kapatma özelli¤ine sahipler. Çal›flmam›z sonunda, kulaktan dolma bilgilerle tedavi giriflimlerinin toplum sa¤l›¤› aç›s›ndan yanl›fl olaca¤› ve bilimsel kan›tlar olmadan bitkisel tedaviye baflvurulmamas› gerekti¤i sonucuna var›lm›flt›r.” Mehmet Ergin Haberal ise, rehber ö¤retmeni Nihan Tokgöz ile oluflturdu¤u çal›flma konusunun çevresindeki gözlemlerinden ve bu konuda biyoloji dersinde ö¤retmeniyle yapt›¤› bir bilgi al›flveriflinden kaynakland›¤›n› söylüyor. “Türkiye’deki trafik kazalar›n›n büyük bir ço¤unlu¤u floför hatalar›ndan kaynaklanmaktad›r” diyor.

“Uzun Süre Araç Kullanan fioförlerde Stres Hormonlar›n›n ‹ncelenmesi” bafll›kl› çal›flmas›yla en baflar›l› 22 proje aras›nda yer alan Mehmet Ergin Haberal çal›flmas›n›n yer ald›¤› tablo önünde... “Araflt›rmalar, floförlerin stres hormonlar›ndaki de¤iflimlerin olas› trafik kazas› riskini art›rd›¤›n› göstermifltir. Yapt›¤›m araflt›rmada, trafikte araç kullanan uzun yol floförlerinin beyin hormonlar› incelenmifltir. ‹nceleme sonucunda, bir hormon de¤erinin, normal de¤erlerin üzerinde oldu¤u saptanm›flt›r. Bu bulgu bizi bambaflka bir sonuca götürmüfltür. O sonuç fludur: Stres alt›nda, bu hormon kas denetimini etkilemekte ve dikkat da¤›n›kl›¤› yaratmaktad›r. Ayr›ca bu çal›flmada, önemli bir yasal bofllu¤un oldu¤unu da gördük. Görev yapan uzun yol floförlerinin sa¤l›k durumlar›n›n izlenmesi konusunda herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktad›r. Yani, sürücü belgesi almak için baflvuran floför aday› kiflilere yaln›zca bafllang›çta bir sa¤l›k denetimi yap›lmakta, da-

ha sonra herhangi bir sa¤l›k izlemesi yap›lmamaktad›r.” ehmet Ergin Haberal, bu çal›flmas› sonunda saptad›¤› bulgular konusunda ilgililerin kesinlikle önlem almak zorunda olduklar›n› söylüyor ve bu konuda flöyle diyor: “Bu çal›flmam›z, toplum sa¤l›¤›m›z›n korunmas›nda al›nabilecek önlemler için kullan›lmal›d›r. Çünkü, güvenli yolculuk için stres tolerans› yüksek, sa¤l›kl›, bilinçli araç kullan›c›lar›na gereksinim vard›r. Uzun yol floförleriyle sürekli toplu tafl›ma araçlar›n› kullanan floförlerin bu özelliklere sahip kiflilerden seçilmeleri gerekmektedir. Bu koflullar›n sa¤lanmas› görevi ve sorumlulu¤u ise, devlette tüzel kiflilere düflmektedir.”•

M

33


A

dam›n biri, bilge bir kral olmakla ün salm›fl olan kral›n yan›na gitti ve krala “Efendim, söyleyin bana yaflamda özgürlük var m›d›r?” diye sordu. Kral “Elbette” dedi, “Kaç baca¤›n var senin?” Adam soruya flafl›rarak “‹ki efendim” dedi. Kral “Pekala, tek baca¤›n›n üstünde durabilir misin?” “Elbette” diye yan›t verdi adam. Kral “O halde hangi baca¤›n üstünde duraca¤›na karar ver” dedi. Adam biraz düflündü ve sol baca¤› üstünde durmaya karar verdi. “Tamam” dedi kral, “fiimdi de öteki baca¤›n› kald›r.” Adam flafl›rarak, “Bu olanaks›z kral›m” dedi.

Kararlar Birer Kibrittir... •‹nternet Yay›n› - Bütün Dünya• “Gördün mü?” diye sordu kral, “Özgürlük budur. Yaln›zca ilk karar› almakta özgürsün. Ondan sonras›nda de¤il.” Tiziano Terzani’nin “Atl›kar›ncada Bir Tur Daha” adl› kitab›nda okudu¤um bu küçük öykü y›llard›r tart›fl›lan özgürlük kavram› üzerinde bir kez daha düflünmeme yol açt›. Yaflam gerçekten böyleydi. ‹lk karar› al›yordun ve gerisi o ilk karara ba¤l› olarak gerçeklefliyordu. Yaflam hata kabul etmiyordu. ‹lk karar›n do¤ruysa ifller yolunda gidiyordu; ama e¤er yanl›fl bir karar ald›ysan, herfley zincirleme yanl›fl gidiyordu. Örne¤in mesle¤ini seçerken... ‹yi düflünmeden, yeteneklerinin 34

ay›rd›nda olmaks›z›n bir meslek seçti¤inde ömur boyu iflini zorla yapmaya tutsak oluyordun. ‹flinin bafl›ndayken baflka bir ifl yapmay› özlüyordun. Ama biliyordun ki, özgürlü¤ünü kullanm›fl ilk karar› vermifltin ve yeniden bafllama cesaretin yoktu. Kimi insanlar vard› yaflamda... Onlarsa herfleyi arkalar›nda b›rak›p yeniden bafllayacak denli cesurlard›; ama sen onlardan biri olam›yordun. Bunca emek, bunca çal›flmay› sanki çöpmüfl gibi bir ç›rp›da at›veremiyordun. Oysa göz ard› etti¤in bir fley vard›. Yaflam çok k›sayd› ve mutsuz oldu¤un ifllerle zaman öldürmek ayn› zamanda ruhunu öldürmekle efl anlaml›yd›. Evlilik konusunda da iyi karar vermek gerekiyordu. Yanl›fl bir karar ayn› evde yaflayan iki düflman yaratabilirdi. Aflk zorunlulu¤a dönüflebilir ve yaflam›n› cehenneme çevirebilirdi. Yaflam kararlardan ibaretti ve kararlar birer kibritti. Do¤ru yerde ateflledi¤inde seni ›s›tacak atefl, yanl›fl yerde ateflledi¤in zamansa içinde bulundu¤un evle birlikte seni de yak›yordu. Yaflam öyle basite al›nacak bir oyun de¤ildi. Oyunun kurallar›n› bilmen ve ona göre oynaman gerekiyordu. Ama ço¤u zaman oyunun kurallar›n› bilmek yetmiyordu. Çok daha önemli olan baflka bir fley daha vard›. Kendini bilmek... Ne istedi¤ini, neyin seni mutlu edece¤ini ve kim oldu¤unu, neler yapabilece¤ini bilmek zorundayd›n. Ancak o zaman do¤ru kararlar veriyor ve mutlu bir yaflama sahip oluyordun. Ve kararlar birer kibritti. Ya yaflam›n› yak›yordun ya da ayd›nlat›yordun.•

‹sviçreli Bir Genç, Alman Televizyonunda Ulusal Marfl›m›z› Söyledi •Gönül Güvenç - Bütün Dünya•

A

lman ZDF Televizyonu’nda Thomas Gottschik’in sundu¤u “Bahse Var m›s›n?” adl› yar›flma program›na baflvuran ‹sviçreli Michael Sauser, 188 ülkenin ulusal marfl›n› notas›yla birlikte söyleyebilece¤ini iddia etti. Yar›flma iste¤i kabul edildi ve yar›flma günü jürinin seçti¤i befl ülkenin ulusal marfl›n›n okunmas› kararlaflt›r›ld› ve seçim yap›ld›. Marfllar› okunacak ülkeler s›rayla Çin, M›s›r, Tayland, Bosna Hersek ve Türkiye’ydi. Michael Sauser, ilk dört ülkenin marfl›n› baflar›yla okuyunca jüri yeterli bularak yar›flmay› kazand›¤›n› söyledi ve Türk ulusal marfl›-

n›n okunmas›na gerek olmad›¤›n› söyledi; ancak Michael Sauser “Hay›r, mademki Türk bayra¤›n› da seçtiniz, Türk ulusal marfl›n› da söylemek istiyorum” dedi. Bunun üzerine jüri ve yap›mc› iste¤i kabul etmek zorunda kald›. Orkestra haz›rland›¤›nda Michael Sauser salona dönerek “Türk ulusal marfl› ayakta dinlenir, kalkman›z› rica ediyorum” dedi. Kat›l›mc›lar›n flaflk›n davran›fl ve bak›fllar› biraz sonra Michael Sauser’un ricas›n› yerine getirmeye dönüfltü ve Michael Sauser o güzel aksan›yla Türk ulusal marfl›n› milyonlar›n karfl›s›nda muhteflem biçimde söyledi.• 35


A

ilemizde ifl dünyas›yla do¤al bir biçimde tan›fl›r›z. Ailemizdeki yedi çocu¤un hepsi babam›z›n “Bizim Donan›m-Mobilya Ma¤azas›”nda çal›flm›flt›r. Hepimiz çal›flmaya toz alma, raflar› düzeltme ve paket yapma gibi küçük ifllerle bafllad›k ve sonra müflterilere hizmet etme aflamas›na geçtik. Çal›fl›rken ve izlerken, çal›flman›n yaln›zca yaflamda kalmaya u¤raflmak ve sat›fl yapmaktan oluflmad›¤›n› ö¤rendik. Akl›mdan ç›kmayan bir fley var. Y›lbafl›ndan hemen önceydi. Sekizinci s›n›ftayd›m ve akflamlar› oyuncak reyonunda çal›fl›yordum. Reyona befl-alt› yafllar›nda bir erkek çocu¤u geldi. Kol a¤›zlar› kirli, y›pranm›fl kahverengi bir palto giymiflti. Kafas›n›n tepesinde dimdik duran bir tutam d›fl›nda saçlar› darmada¤›nd›. Ayakkab›lar› afl›nm›fl ve birinin ba¤› kopmufltu. Küçük çocuk, gözüme çok yoksul görünmüfltü, “hiçbir fley alamayacak kadar yoksul”. Oyuncak bölümüne bakmaya bafllad›, flu ya da bu oyunca¤› eline al›yor sonra dikkatlice yerine geri koyuyordu. Babam merdivenleri inip afla¤› geldi ve çocu¤a do¤ru yürüdü. Çelik ma•LaVonn Steiner visi gözleriyle gülü‹nternet Yay›n›• yordu ve yana¤›ndaki gamze ortaya ç›km›flt›, çocu¤a onun için ne yapabilece¤ini sordu. Çocuk a¤abeyi için bir y›lbafl› arma¤an› bak›yordu. Babam›n ona bir yetiflkine gösterdi¤i sayg›y› göstermesi beni etkiledi. Çocu¤a acele etmemesini, rahat rahat bakmas›n› söyledi. Yaklafl›k 20 dakika sonra küçük çocuk bir oyuncak uça¤› dikkatle eline al›p babam›n yan›na gitti ve “Bu ne kadar?” diye sordu. Çocuk elini aç›p uzatt›. Paray› s›k› s›k› tutmaktan terlemifl avcunun içinde kir izleri oluflmufltu. Elinde iki madeni para tutuyordu, toplam 26 sent. Seçti¤i oyuncak uçak ise 3 dolar 98 sentti. Babam “Bu yeterli” diyerek sat›fl› bitirdi. Babam›n verdi¤i bu yan›t hâlâ kula¤›mdad›r. Arma¤an paketini yaparken gördüklerimi düflündüm. Çocuk ma¤azadan ç›karken, art›k kirli, y›pranm›fl paltoyu, da¤›n›k saçlar› ya da tekinin ba¤› kopmufl ayakkab›lar› görmüyordum. Gördü¤üm, elindeki hazineyle nefle saçan bir çocuktu.•

Babamdan Ald›¤›m Ders

36

uncak Abdürrahim T Anlat›yor

Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi taraf›ndan, Mustafa Kemal Atatürk’ün evinde büyütülen, yetifltirilen, ö¤renimi Mustafa Kemal Atatürk’ün istedi¤i do¤rultuda ve koflullarda özel olarak yapt›r›lan Abdürrahim Tuncak, Mustafa Kemal ve ailesinin Akaretler ve fiiflli’deki evlerinde, daha sonra Çankaya Köflkü’nde ve ‹zmir’de onla birlikte oldu¤u y›llardaki gözlemlerini ve an›lar›n›, yaln›zca Mete Akyol’a anlatm›flt›. Abdürrahim Tuncak’la tan›flmas› olay›n› “yaflamsal talihim” olarak niteleyen ve onun, Mustafa Kemal’le ilgili olarak anlatt›¤› an›lar›n›n bir bölümünü olsun yay›mlama izni alabilmesini “mesleksel ödülüm” diyerek övünçle tan›mlayan Mete Akyol, bu an›lar› flimdi “Bütün Dünya” okurlar›yla paylafl›yor. Abdürrahim Tuncak’›n an›lar›n›n sat›rlar›nda oldu¤u denli, sat›r aralar›nda da yak›n tarihimizin bugüne de¤in kaleme al›nmam›fl birçok gerçe¤iyle karfl›laflacaks›n›z. Lütfen sayfay› çeviriniz ’

37


fl›rken, bir yandan da ‹zzet Pafla ile tart›flmalarla dolu telgraf görüflmeleri yap›yordu.

Abdürrahim Tuncak Anlat›yor -7 Kendisini Masalar›na Davet Eden ‹ngiliz Generallere Mustafa Kemal fiöyle Haber Gönderdi:

“Burada Evsahibi Benim, Onlar Benim Masama Gelsinler...”

3

1 Ekim 1918’de imzalanan Sadrazam ve Baflkumandanl›k Ge“mütareke” sonucu Os- nelkurmay Baflkan› ‹zzet Pafla’n›n manl› ‹mparatorlu¤u bir- gönderdi¤i telgraftan ö¤rendi. likte savaflt›¤› devletlerle 3 Kas›m 1918 tarihli k›sa bir birlikte Birinci Dünya emirle de, 30 Ekim 1918 Savafl› yenilgisini resakflam›, Ege adalar›ndan men kabul etmiflti. Limni’nin Mondros LiBenim Mütarekenin imza- Gazetecilik man›’nda imzalanan 25 lanmas›, karargâh› Adamaddelik mütarekenin Günlerim na’da bulunan Y›ld›r›m bir örne¤ini ald›. Ordular Grubu KomutaOnun Adana’da bu n› Alman Mareflal Liman mütareke metnini ald›¤› von Sanders’in, “Türkiye gün, 3 Kas›m 1918 gücephesindeki görevinin” nü, savafl sorumlular› ve bitmesi demekti. ‹ttihat ve Terakki’nin Liman von Sanönde gelen yöneticileri ders’ten bu görevi, AdaTalat Pafla, Enver Pafla na’ya ça¤r›lan Mustafa Mete Akyol ve Cemal Pafla, bir Rus Kemal Pafla devrald›. gemisiyle, ‹stanbul’dan Y›ld›r›m Ordular yurt d›fl›na kaç›yorlard›. Grup Komutan› Mustafa Kemal PaMustafa Kemal Pafla, mütarefla, savafl›n sona erdi¤i ve düflman ke koflullar›n› ö¤rendi¤i günden devletlerle anlaflma imzalad›¤›n›, sonra, bir yandan iflgal kuvvetlebu göreve geldi¤i günün akflam›, rinin ç›kard›klar› olaylarla u¤ra38

M

ustafa Kemal Pafla’n›n Y›ld›r›m Ordular Grubu Komutanl›¤› ve mütareke koflullar›n›n uygulanmas› üstündeki savafl›m› ancak bir hafta sürebildi. 7 Kas›m 1918’de hem VII. Ordu’nun, hem de Y›ld›r›m Ordular Grubu Komutanl›¤›’n›n la¤vedildi¤i bildirildi. Mustafa Kemal Pafla, art›k Harbiye Nezareti emrinde, “görevsiz” bir paflayd›. Adana’da eflyalar›n› toplad›. *** 13 Ekim 1918 günü Haydarpafla Gar›’na giren Adana treninden inip Haydarpafla R›ht›m›’na yürüyen Mustafa Kemal Pafla, tam 55 parça düflman gemisinin kirletti¤i bir ‹stanbul manzaras›yla karfl›laflt›. Zafer bayraklar›n› ‹stanbul rüzgar›yla dalgaland›ran bu gemilerin bir bölümü ‹stanbul R›ht›m›’na girmifller, ötekiler ise girmek üzereydiler. “Geldikleri gibi giderler” sözünü Mustafa Kemal Pafla, iflte o an söylemifltir. fievket Süreyya Aydemir, “Tek Adam” adl› yap›t›n›n 332’nci sayfas›nda Mustafa Kemal’in Haydarpafla’dan karfl› yakaya geçiflini flöyle anlatmaktad›r: “13 Kas›m 1918 günü Haydarpafla’dan Köprü yakas›na, bu gemiler kafilesini dolaflarak, onlar›n zafer bayraklar› alt›nda güvertelere dizilmifl renk renk, çeflit çeflit bahriyeli saflar›n› seyrederek, k›-

y›lar›, r›ht›mlar› dolduran sarhofllar›n hayk›r›fllar›, kiliselerin çan sesleri aras›nda geçti. “Haydarpafla’dan Köprü yakas›na geçebilen Mustafa Kemal Pafla’n›n arkas›nda yaveri ile sokaklardan yol bulup ‹stanbul’un bir Müslüman mahallesi olan Befliktafl’ta, Akaretler’de annesinin oturdu¤u eve varabilmesi oldukça zordu. Zaten evinde pek ifli yoktur. Karar› evinde dinlenmek de¤ildir: Köprüye ç›k›nca Beyo¤lu’na yönelir ve Pera Palas Oteli’ne yerleflir. Annesini, ondan sonra ziyaret edecektir.” *** Abdürrahim Tuncak, bu olay› “evlerindeki aç›dan” flöyle anlat›yor: “Mustafa Kemal Pafla eve geldi¤inde üzgün görünüyordu. Anneme baz› aç›klamalarda bulunmak ihtiyac›n› duymufl olmal› ki, neden Pera Palas’a yerleflti¤ini anlatt›:

“‘M

emleket bir badire içine düflürülmüfltür. Bu badireden kurtarmak laz›md›r memleketi’ dedi. ‘Ben flimdi ‹stanbul’da baz› kiflilerle görüflmeler yapmak zorunday›m. Bu görüflmeleri bu evde yapamam. Evimiz çok dar.. Bunun için önce geniflçe bir ev bulup, oraya tafl›nmam›z gerek. Böyle bir ev buluncaya kadar, ben Pera Palas’ta kalaca¤›m. Çünkü görüflmelerime hiç zaman kaybetmeden bafllamak istiyorum. S›k s›k gelirim sana anneci¤im...’” Mustafa Kemal Pafla, Pera Palas’ta kald›¤› on gün içinde iki günde bir eve geliyor, annesiyle ablas›yla görüflüyordu. “Çok s›k›nt›l› günler geçirdi¤i39


Bütün Dünya • Temmuz 2007

ni evde hepimiz biliyorduk; ama kendisi çok nefleli görünmeye çal›fl›yordu evde. Bir gün geldi¤inde çok nefleli bir flekilde anneme tak›ld›:

“‘O

oooo... Dün gece neler oldu, bir bilseniz’ dedi ve annemin merak etmesi üzerine, bir gece önce olanlar› anlatt›. “Mustafa Kemal Pafla, ‘dün akflam’ Pera Palas lokantas›nda tek bafl›na akflam yeme¤ini yedikten sonra, tam kahvesini ›smarlamak üzereyken, lokantan›n flef garsonu gelmifl yan›na: “‘Affedersiniz muhterem Paflam’ demifl. ‘Biraz ilerideki masada ‹ngiliz generaller oturuyorlar. Beni ça¤›rd›lar ve sizin kim oldu¤unuzu sordular. Ben de ‘Çanakkale muzafferi Mustafa Kemal Pafla’ dedim. ‹ngiliz generaller ‘Yaa, öyle mi?’ dediler. “‹ngiliz generaller, flef garson arac›l›¤›yla, Mustafa Kemal Pafla’y› masalar›na davet etmifller: “‘Masam›za buyursun, kahvemizi birlikte içelim’ demifller. “fief garson, ‹ngiliz generallerinin önce bu sözlerini, sonra da kahve için masaya davetlerini söyleyince, Mustafa Kemal Pafla, garsona flöyle demifl: “‘Onlara söyle, bizim geleneklerimizde daveti evsahipleri yapar. Onlar flimdi her ne kadar iflgal kuvvetleri komutanlar› da olsalar, bu ülkede yine de misafirdirler. Burada gerçek evsahibi benim. Birlikte kahve içmek istiyorlarsa, geleneklerimize uysunlar, onlar gelsinler, evsahibinin masas›nda, 40

benim masamda, benim davetlim olarak içsinler kahvelerini...’ “Mustafa Kemal Pafla’n›n bu sözlerini garson, oldu¤u gibi nakletmifl ‹ngiliz generallerine. “Mustafa Kemal Pafla annesine bir gece önceki bu olay› anlatt›ktan sonra kat›la kat›la gülmeye bafllad›: “‘Adamlar›n lokantadan bir ç›k›fllar› vard› ki görmeliydin, anne’ dedi. “Mustafa Kemal Pafla birkaç gün sonra eve yeniden geldi¤inde, anneme bekledi¤i haberi de getirdi: “‘Bir ev bulduk, anne’ dedi. ‘Tam istedi¤im gibi... Genifl bir ev...’ “Annemin sormas›n› beklemeden, evin nerede oldu¤unu da söyledi: “‘fiiflli’de’ dedi. ‘Bizim Dr. Rasim Ferit Bey buldu. Ben de gittim, gördüm, be¤endim... Hem, Dr. Rasim Ferit Bey’in muayenehanesinin de yak›n›nda bir ev... Seni görmeye daha kolay ve daha s›k gelebilir...’ “Dr. Rasim Ferit Bey, Mustafa Kemal Pafla’n›n aile dostu ve yak›n arkadafl›yd›. Kalp hastas› olan annemin tedavisini o yapard›...” *** nnem hasta oldu¤u için Ramazan’da oruç tutamazd›. Kur’an’›n› okur, namaz›n› kaç›rmazd›; ama hastal›¤› nedeniyle oruç tutamazd›. Onun yerine ben oruç tutard›m ve orucumu anneme satard›m. Bir günlük oruç karfl›l›¤› bir kurufl al›rd›m. Bu paralar› Ramazan boyunca biriktirirdim. Ramazan sonunda 30 kurufl ederdi. Bayram harçl›¤› olarak da 20 kurufl verirdi annem. Böylece

“A

“Burada Evsahibi Benim, Onlar Benim Masama Gelsinler...”

bayramda cebimde 50 kurufl olurdu. Solu¤u Ihlamur’da al›rd›m hemen. Bayram süresince sal›ncaktan inmezdim...” *** “Doktorunun muayenehanesine yak›nl›¤›na karfl›n evin fiiflli’de oluflunun, annemin yine de pek hofluna gitti¤i söylenemez. “‘fiiflli’de her milletten insan oturur’ dedi. ‘Komfluluk hasreti çekece¤iz orada; ama önemli de¤il... Ben f›rsat buldukça Befliktafl’a iner, komflular›m›z›n hat›rlar›n› sorar›m...’ “Annemin komflu hasreti çekti¤i fiiflli’de ben de, arkadafl hasreti çektim. “En büyük çocukluk e¤lencem, evimizin karfl›s›ndaki kald›r›m›n biraz ilerisinde nöbet tutan ‹ngiliz askerlerin, birbirlerine sert bir top f›rlat›p bu topu tek ellerine giydikleri eldivenin avu-

cuyla tutmalar›n› seyretmekti. “Hem nöbet tutarlar hem de nöbette böyle bir oyun oynarlard› ‹ngiliz askerleri... “fiiflli’deki evde bir baflka e¤lencem ise, evin dimdik merdivenleri boyunca k›vr›lan dimdik trabzanlardan afla¤› gizlice kaymamd›. “Fakat bu e¤lencenin tehlikeli bir yan› vard›. Kendi gördü¤ü zaman ya da evdeki hizmetkârlardan biri haber verdi¤i zaman annem çok k›zar, beni karfl›s›na al›r, azarlard›...”• Gelecek Yaz›: Abdürrahim’in karnesindeki yüksek notlar› görünce Mustafa Kemal Pafla, Fikriye Han›m’a özel bir görev verdi: “Okula gidip, hocas› Mahmut Bey’le bir görüfl” dedi. “Abdürrahim bizim çocu¤umuz diye acaba iltimas m› ettiler?”

Kendisine yeni bir köle sat›n almak isteyen bir adam, köle pazar›nda dolaflarak köleleri inceliyordu. Kölelerden birini be¤enip pazarl›k yapmaya bafllad›¤› s›rada kardefli yan›na geldi. Adam kardefline “fiu köleye sen de bir bak” dedi. “Sat›n almak istiyorum, ne dersin?” Adam, kardeflinin “Çok güzel bir seçim yapm›fls›n” yan›t›n› duyunca köleyle ilgili bir görüflünü aç›klad› ve “Bir kusuru var sanki...” dedi. “Güldü¤ü zaman diflleri çok çirkin görünüyor.” Kardefli adam›n bu görüflünde haks›z oldu¤unu söyledi: “Sen onun difllerini hiç görmeyeceksin ki” dedi ve ekledi: “Adamca¤›z hem senin yan›nda çal›flacak, hem de gülecek ha?• Adam›n biri, gözleri görmeyen bir dilenciye sadaka verirken, dilencinin kendi elindeki gazeteyi süzdü¤ünü görünce “Hani sen gözlerinin görmedi¤ini iddia ediyordun” dedi. “Böyle bir durumda nas›l gazete okuyabilirsin ki...” Dilenci piflkin piflkin yan›t verdi: “Okudu¤umu da nereden ç›kar›yorsunuz” dedi. “Yaln›zca fotograflar›na bak›yorum.”• 41


K

üçük çocuk, büyükbabas›n›n mektup yaz›fl›n› izliyordu. Birden “Bizim bafl›m›zdan geçen bir olay› m› yaz›yorsun?” diye sordu. “Benimle ilgili bir öykü mü?” Büyükbaba yazmay› kesti, gülümsedi ve torununa flöyle dedi: “Do¤ru, senin hakk›nda yaz›yorum. Ama kulland›¤›m kurflun kalem yazd›¤›m sözcüklerden çok daha önemli. Umar›m büyüdü¤ünde bu kalemi sen de seversin.” Çocuk kaleme merakla bakt›; ama özel bir fley göremedi. “‹yi ama” dedi. “Bu kalem benim gördü¤üm öteki kalemlerden hiç farkl› de¤il ki...” “Bu tümüyle nesnelere nas›l bakt›¤›nla ilgili... Bu kalemin önemli özellikleri var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen dünyayla bar›fl›k bir insan olursun. “Zaman zaman her ne yaz›yorsam durmam ve kalemimin ucunu açmam gerekir. Bu kaleme biraz ac› çektirse de sonuçta daha sivri olmas›n› •‹nternet Yay›n› sa¤lar. Bu yüzBütün Dünya• den kimi ac›lara gö¤üs germeyi ö¤renmelisin, bu ac›lar seni daha iyi bir insan yapar. “Kurflun kalem, yanl›fl bir fley yazd›¤›nda bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tan›r. Yapt›¤›m›z bir fleyi sonradan düzeltmenin kötü bir fley olmad›¤›n› anlamal›s›n, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli fleylerden biridir. “Kurflun kalemin en önemli bölümü, kalemin yap›ld›¤› ahflab› ya da d›flar› yans›yan biçimi de¤il, içerisinde yer alan kurflunudur. O yüzden her zaman kendi içine bakmal›, en çok onu korumal›s›n. “Her zaman bir iz b›rakmas›d›r. Ayn› biçimde sen de yaflamda yapt›¤›n herfleyin bir iz b›rakaca¤›n› bilmeli ve her hareketinin ay›rd›nda olmal›s›n.”•

Kurflun Kalem Gibi Olmak...

42

Avrupal›lar’›n kafas›ndaki Türk, kara b›y›kl›, kara saçl›, kötü bak›fll›, her yönüyle olumsuz bir insan tipiydi. Türkiye’nin bir Afrika ülkesi oldu¤unu sananlar bile vard›. Onlara göre aç›k tenli, sar›fl›n ve renkli gözlü olmak sadece H›ristiyan beyaz uygarl›¤›n temsilcisi Avrupal›lar’a özgüydü.

Türkiye’yi Afrika ya da Arap Ülkesi Sanan Kültürlü (!) Avrupal›lar

“T

ürkiye’nin baflarama‹flte bu yaz›mda ülkemizin tad›¤› ifllerin bafl›nda n›t›m›na iliflkin düflüncelerimi ve ne gelir?” diye sorar- yaflad›¤›m olaylar› siz de¤erli san›z, “Tan›t›m” yan›- okuyucularla paylaflaca¤›m. Het›n› veririm. Türkiye’nin tan›t›m›- men bir uyar› yapay›m: Yaz›m n›, uluslararas› turizm fuarlar›nda uzun olaca¤› için ilk bölümünü bir stant açmaktan, yadergimizin bu say›s›nda, banc› ülkelerde turizm son bölümünü ise bir bürolar› kurarak buralasonraki say›da takdirleEvrensel ra dil bilmeyen insanlar› Bak›fl Aç›s› rinize sunaca¤›m. Üniversitede uzmanatamaktan, birkaç duval›k e¤itimi yapt›¤›m ilk ra Kapadokya, Pamuky›llarda Avrupal›lar’›n kale, Nemrut Da¤›, BoTürkiye konusundaki bil¤az Köprüsü, Antalya gisizliklerine ve önyarg›gibi yerlerin posterlerini lar›na tan›k oldukça sinirasmaktan olufltu¤unu lenir, söyleyecek söz busanan bir anlay›fla dayalamazd›m. Üstelik bu bill› politika, uzun y›llard›r gisizlik, üniversite ö¤renbaflar›l› olmad›¤› görülGürbüz cisi ya da akademisyen dü¤ü halde, ufak tefek Evren düzeyinde olunca daha de¤iflikliklerle uygulanda dayan›lmaz bir hal maya devam ediyor. Üstelik Türkiye’ye hiçbir getirisi ol- al›rd›. Bir gün can›m›za tak dedi mayan bu yanl›fl anlay›fl için bü- ve Paris’teki farkl› üniversitelerde yük bütçeler ayr›lmakta, yaln›zca doktora çal›flmas› yapan, Avrupal›zaman de¤il, baflka yerlerde kul- lar’›n bu tutumundan rahats›z olan lan›lsa daha yararl› olabilecek üç arkadafl›mla biraraya gelerek, “Neler yapabiliriz?” sorusuna yan›tkaynaklar da bofla gitmektedir. 43


Bütün Dünya • Temmuz 2007

lar aramaya bafllad›k. Sonuçta benim önerim kabul gördü.

K

endi olanaklar›m›zla lobi çal›flmas› yapmaya ve Türkiye’yi do¤ru tan›tacak turistik geziler düzenlemeye karar verdik. Belki yard›mlar› dokunabilir düflüncesiyle görüfltü¤ümüz Türkiye’nin Paris’te görevli birkaç resmi temsilcisi ise, “B›rak›n bu iflleri, size mi kalm›fl lobicilik... Siz derslerinize çal›fl›p diplomalar›n›z› al›n, memlekete dönün. Donkiflotlu¤a gerek yok” türünden sözlerle, bize daha iflin bafl›nda büyük bir moral verdiler. Bu durumda bize de bafl›m›z›n çaresine bakmak kal›yordu. Çal›flmalar›m›za kendi arkadafl çevresinden bafllayacakt›k. Önce üniversitedeki yak›n arkadafllar›m›z› her hafta birimizin evine davet edecek, Türk yemekleri haz›rlayacak, ülkemizin zengin tarih ve kültürünü sergileyen fotograf ve tan›t›c› filmler gösterecektik. Bir süre sonra da, tatile düflkünlükleri ve yeni ülkeler tan›ma meraklar›yla ünlenen Frans›zlar’›, organizasyonunu yapaca¤›m›z Türkiye turlar›na götürecektik. Arkadafl çevremizde bize güven duyuldu¤una ve sevildi¤imize inand›¤›m›z için bu zor ifle büyük bir hevesle soyunduk. Bana göre “mavi yolculuk” Avrupal›lar’a Türkiye’yi sevdirmenin en etkili yollar›ndan biriydi. Ülkemizin k›y›lar› d›fl›nda dünyan›n hiçbir denizinde bulunmayan, tarih ve arkeolojinin, maviyle yeflilin iç içe geçti¤i do¤a harikas› koylar› gezmek, oralarda yüzmek, gecelemek, su alt› arkeolojisinin 44

en güzel örneklerini göstermek için dal›fl yapt›rmak, taze deniz ürünlerini sunmak Avrupal›lar’› kesinlikle etkileyecekti. Y›llard›r “mavi yolculuk” rehberli¤i yapan biri olarak düzenleyece¤im turun olumlu sonuçlar do¤uraca¤›na olan inanc›m sonsuzdu. Tek sorun, arkadafllar›m› bu yolculu¤a ikna etmekti. Ad›m gibi biliyordum ki, bir kez o güzelim ahflap gulete binip denize aç›l›nca tüm olumsuz düflünceleri de¤iflmeye bafllayacakt›. Ayr›ca, tatil bütçesi ö¤renci kesesine uygun olmal›, yolculu¤un bafl›ndan sonuna de¤in onlara efllik etmeli, hanutçular›n tacizlerinden ve turistlere yüksek fiyat uygulayan sat›c›lardan korumal›yd›k. K›sacas› hiçbir kötü izlenim edinmeyecekleri, tad› damaklar›nda kalacak bir “mavi yolculuk” yapmalar›n› sa¤lamal›yd›k. Yine biliyorduk ki, bu tatilin ard›ndan Türkiye konusunda ne denli yan›ld›klar›n› anlayacak, ailelerinden bafllayarak çevrelerindeki herkese ülkemizi anlata anlata bitiremeyecekler ve her f›rsatta bu güzellikleri yaflamaya gelecek, yanlar›nda da mutlaka birilerini getireceklerdi.

D

atçal› bir arkadafl›m›n sahibi oldu¤u ve daha sonra benim de yar› hissesini sat›n ald›¤›m “Seher Yeli” adl› guleti bu özel organizasyon için kiralamaya karar verdim. Hemen arkadafl›m Mustafa Kaptan’› arayarak konuyu anlatt›m. Daha sezon bafllamam›fl, tekneler suya bile indirilmemiflken, Mustafa Kaptan bü-

Türkiye’yi Afrika ya da Arap Ülkesi Sanan Kültürlü (!) Avrupal›lar

yük anlay›fl gösterdi ve bir haftal›k bir “mavi yolculuk” için çok uygun bir fiyat verdi. Kaptan, çok k›sa bir süre içinde teknesini haz›rlay›p denize indirerek bizi beklemeye koyulacakt›.

T

ekne sorunu çözülünce hemen harekete geçerek, Paris Nanterre Üniversitesi’ndeki arkadafllar›mdan yedi kiflilik bir grup oluflturdum. Üç Frans›z, iki Portekizli, bir ‹talyan ve bir Alman’dan oluflan bu gruptakileri ikna etmek için tam bir ay boyunca dil döktüm. Ayr›ca, kimi arkadafllar›n ailelerini de ikna etmek zorunda kald›m. Y›lda en az iki kez Avrupa televizyonlar›nda gösterilen “Gece Yar›s› Ekspresi” filminden etkilenen, Türk düflmanl›¤›n› kendilerine adeta meslek edinmifl Ermeni, Rum, Yunan, Kürt lobilerinin yalan ve iftira üzerine kurulu Türkiye karfl›t› propagandas›yla zehirlenen Avrupal›lar’› küçük yafllar›ndan itibaren kafalar›na yerleflen kal›plar›n d›fl›ndaki baflka bir fleye inand›rmak, i¤neyle kuyu kazmaya çal›flmaktan da zordu. Öncelikle ‹ngrid adl› Frans›z k›z arkadafl›m› ikna etmifltim. Ama ailesi Türkiye’de tatil yapmas›n› tehlikeli buluyordu. ‹ngrid’in ricas› üzerine bir akflam evlerine gittim. Babas›na göre ben öteki Türkler’den farkl›yd›m. Paris’te yüksek ö¤renim yapm›fl olmam nedeniyle Avrupa kültüründen etkilenerek uygarlaflm›flt›m. Yeri gelmiflken hemen belirteyim, Frans›z k›zlarla evlenen arkadafllar›mdan bilirim, bir Türk’le evlenmeyi, ona yap›lm›fl en büyük

iyilik olarak gören Frans›z k›zlar, bu evlilik sayesinde efllerine Frans›z vatandafll›¤›na geçme, Avrupa’n›n uygar bir ülkesinde yaflama flans›n› verdiklerine inan›r ve her f›rsatta bunu söylerler. Beni evlerine davet eden çok iyi e¤itim yapm›fl birçok Türk arkadafl›m›n Frans›z efllerinden, hatta Frans›z akrabalardan bu yorumu duyar, arkadafllar›m ad›na üzülürdüm. ‹ngrid’in babas› da bu düflünce de olanlardan biriydi. O, k›z›n› Frans›z sömürgecili¤i sayesinde uygarlaflt›klar›n› iddia etti¤i Afrika ülkelerine gönderebilir; ama geri kalm›fl bir Arap-Müslüman ülkesi olarak tan›mlad›¤›, halk›n vahfli ve barbar oldu¤u Türkiye’ye göndermezdi. Bu bilgilerini neye dayand›rd›¤›n› sorarak, hiç görmedi¤i bir ülke hakk›nda böylesine ac›maz bir önyarg› içinde olmamas› gerekti¤ini söyledim. Asl›nda k›z›n› ikna etti¤imi ve bu yolculu¤a ç›kaca¤›n› anlam›flt›. Yine de benden, bir avukat›n haz›rlayaca¤› ve ‹ngrid’in Türkiye’de herhangi bir olumsuzluk yaflamas› durumunda sorumlulu¤u kabul edece¤imi ve tazminat ödeyece¤imi bildiren bir belgeyi imzalamam› istedi.

B

öylesine saçma sapan bir iste¤i s›rf iyi niyetimi kan›tlamak için hemen kabul etti¤imi söyledim ve ard›ndan, k›z›n›n bafl›na Türkiye’de ne gelebilece¤ini sordum. Babaya göre, k›z› daha havaalan›na iniflte Türk polisi taraf›ndan, uyuflturucu kaçakç›l›¤› iddias›yla tutuklanabilir, ortaça¤dan kalma cezaevlerine at›labilir, iflkence görebilirdi. 45


Bütün Dünya • Temmuz 2007

“K

›z›n›z›n uyuflturucu kullanmad›¤›n› siz de ben de biliyoruz, bu senaryoyu nas›l yazabildiniz?” diye sordum. Yan›t› çok komikti. “‘Gece Yar›s› Ekspresi’ filmini görmediniz mi? Aynen böyle olabilir” dedi. Yine babas›na göre, bu olmasa bile k›z› Türk kad›nlar› gibi çarflafa bürünmek zorunda kalacak, biraz aç›k giyindi¤inde ise tecavüze u¤rayacakt›. Çarflaf konusunda böylesine kesin konuflmas›n›n nedenini sordu¤umda, “Televizyon kanallar›nda Türkiye’ye iliflkin haberlerde ve ülkenizde yap›lan röportajlardaki kad›n görüntülerini inkar edemezsiniz herhalde” dedi. Asl›nda önemli bir noktaya dikkat çekiyordu. Frans›z medyas›nda kullan›lan görüntü ve fotograflar, haberin ya da röportaj›n içeri¤i ne olursa olsun, türbanl› ve çarflafl› kad›nlar, gecekondular, y›k›k dökük binalar, ortas›ndan pis sular›n akt›¤› sokaklar, y›rt›k, yamal› giysiler içinde kirli, burunlar› akan çocuklar, filmlerdeki kötü adam ya da tecavüzcü rollerinde bile göremeyece¤iniz k›l›k ve görünümdeki erkeklerden oluflurdu. Konu seçim sonuçlar› da olsa, teröre iliflkin bir haber de olsa, Ermeni iftiralar› da olsa, bir uçak kazas› ya da do¤al bir felaket de olsa, Türkiye denildi¤inde ekrana hep bu görüntüler getirilir, dergi ya da gazete sayfalar›nda bu türden fotograflar kullan›l›rd›. ‹ngrid’in babas›n›n Türkiye hakk›ndaki düflüncelerini uzun uzad›ya anlatmaya gerek yok. ‹nan›n öteki arkadafllar›n aileleri de hemen hemen ayn› düflünceleri ta46

fl›yordu. Belki merak edersiniz diye söyleme gere¤i duyuyorum, ‹ngrid’in babas› lisede matematik ö¤retmeniydi. Laf› uzatmayal›m, nice saçma sapan sorular› yan›tlay›p, birtak›m güvenceler de vererek ailelerin de olurunu ald›ktan sonra, 1996 y›l›n›n Nisan ay›n›n ilk haftas› uçakla ‹zmir’e, oradan da karayoluyla Bodrum’a gidecek, bizi burada bekleyen tekneye binerek Marmaris’e do¤ru bir haftal›k “mavi yolculuk”a bafllayacakt›k. Bu organizasyonu en ince detay›na de¤in yap›p arkadafllar›ma sundum. Gruptaki dört k›z arkadafl›m›z da, Türkiye’de denize girebileceklerine izin verilmeyece¤ini, bafllar›n› örtmeleri ve kapal› giyinmeleri gerekti¤ine inan›yordu. Erkeklerle ayn› mekanlarda bulunmalar›n›n da olanaks›z oldu¤unu düflünen arkadafllar›ma ne anlat›rsam anlatay›m, tam ikna oldular derken yine ayn› noktaya dönüyorlard›. Sonuçta, “Nas›l düflünüyorsan›z öyle olsun; ama görecekleriniz ve yaflayacaklar›n›z karfl›s›nda öylesine flafl›racaks›n›z ki, cahilli¤inizden ötürü utanacaks›n›z” dedim.

Ü

lkemin en iyi biçimde tan›t›lmas› için bir haftal›k bu gezi benim için çok önemliydi. Ayr›ca, bu gezinin sonuçlar›na göre çal›flmalar›m›za devam edip etmeyece¤imize karar verecektik. ‹lkbahar aylar›nda Bodrum ya da Dalaman havaalanlar›na charter uçak seferi bulmak kolay de¤ildi. Bu nedenle ‹zmir üzerinden Bodrum’a gitmenin daha do¤ru olaca¤›n› düflün-

Türkiye’yi Afrika ya da Arap Ülkesi Sanan Kültürlü (!) Avrupal›lar

düm. Uçak biletlerini ald›m. Gruptan iki gün önce ‹zmir’e giderek bir minibüs kiralayacak, arkadafllar›m› havaalan›nda karfl›layacak, karayoluyla Bodrum’a geçip, Bodrum Kalesi aç›klar›nda demirlemifl tekneye binecektik.

T

urizm acentesi sahibi bir arkadafl›m, flirketine ait minibüsü floförüyle birlikte hizmetimize verdi. Uça¤›n inifl saatinden bir süre önce havaalan›na gittim. Grup, gümrük ve pasaport denetiminden herhangi bir sorunla karfl›laflmadan ç›kt›. ‹lk kez Türkiye’ye gelen arkadafllar›m flaflk›n ve tedirgindi. Minibüse bininceye dek gördükleri her resmi üniformal›dan sanki saklanmak istiyor gibiydiler. Bodrum’a do¤ru yola ç›kmadan önce gruba, ‹zmir’in Alsancak, Pasaport gibi bölgelerini göstermek, Kordon’da k›sa bir tur att›rmak istedim. Amac›m, buralardaki ça¤dafl insan manzaralar›na dikkatlerini çekmek, ülkemin imaj›n›n kafalar›ndakinden farkl› oldu¤unu anlamalar›n› sa¤lamakt›. Ça¤dafl ‹zmir’in beni utand›rmayaca¤›ndan emindim. Nitekim Alsancak’tan Pasaport iskelesine kadar kafelerin önleri ve Kordon e¤lenen, sohbet eden, yürüyüfl yapan, Türkiye’nin ça¤dafl yüzünü yans›tan insanlarla doluydu. fioförden yavafl gitmesini istedim. Arkadafllar›m p›r›l p›r›l bir günefl alt›ndaki ‹zmir’de gördüklerinin flaflk›nl›¤› içinde çevrelerine bak›n›yor, el ele gezen, sarmafl dolafl oturan gençleri birbirlerine gösteriyorlard›. Uzunca bir süre tek sözcük bile etmeden

onlar› izledim. Sonra da sordum: “Paris’teki insan manzaralar›ndan farkl› bir fley gördünüz mü?” Frans›z arkadafl›m Cedric, “Burada ne kadar çok turist var. Sanki tüm turistler buraya toplanm›fl” dedi. Portekizli Maria ise, “Türkiye’ye geldi¤imizden emin misiniz? Bu insanlar›n ço¤u Portekizliler’e benziyor, içlerinde sar›fl›n olanlar da ço¤unlukta. Buras› Lizbon’un kimi semtlerini and›r›yor. Türk mü hepsi?” diye sordu. Asl›nda bu türden gözlem ve yorumlar› bekliyordum. Avrupal›lar’›n kafas›ndaki Türk, kara b›y›kl›, kara saçl›, kötü bak›fll›, her yönüyle olumsuz bir insan tipiydi. Türkiye’nin bir Afrika ülkesi oldu¤unu sananlar bile vard›. Onlara göre aç›k tenli, sar›fl›n ve renkli gözlü olmak sadece H›ristiyan beyaz uygarl›¤›n temsilcisi Avrupal›lar’a özgüydü. “Havaalan›nda hiçbirinize pasaport bile sorulmadan Türkiye’ye girdiniz. Çevrenizdeki Türk bayraklar›n›, Türkçe tabelalar› görmüyor musunuz? Siz baflka bir ülkeye geldi¤iniz mi san›yorsunuz?” dedim. ‹nanam›yorlard›.

D

aha uçaktan iner inmez gördükleri, karfl›laflt›klar› herfley kafalar›ndaki kal›plar› zorlamaya bafllam›flt›. Bodrum’a girdi¤imizde hava kararm›flt›. Turizm sezonu bafllamam›fl olmas›na karfl›n, kent hareketliydi. Bodrum’un renkli sokaklar›ndan geçerek kalenin yak›nlar›nda demirlemifl teknenin bizleri almak için kumsala yanaflm›fl sürat botuna ulaflt›k. Kaptan arkadafl›m Mustafa ve 47


Bütün Dünya • Temmuz 2007

miço Yaflar, Bodrum’da gördüklerinin etkisiyle flaflk›nl›¤› daha da artm›fl grubun üyelerine s›cak bir karfl›lama haz›rlam›flt›. Arka güvertede sofra kurulmufl, aflç›m›z Ali Day›’n›n nefis yemekleri masay› donatm›flt›. Karfl›m›zda ›fl›l ›fl›l Bodrum ve kentin e¤lence merkezlerinden yükselen müzik, gökyüzünde tüm parlakl›¤›yla ay, çarflaf gibi deniz, en duyars›z insan› bile etkileyecek harika bir atmosfer oluflturuyordu. Yolculuktan çok flaflk›nl›ktan yorulmufl arkadafllar›m, kendilerine sunulan aperatifler için, “Alkollü içki yasak de¤il mi?” diye sorunca, kat›la kat›la gülmeye bafllad›k. Konuklar›m›z içkilerini yudumlarken bile tek sözcük söylemeden çevreyi izliyor, yaflad›klar›n› anlamaya çal›fl›yordu. Yemek s›ras›nda ise, içtikleri flaraplar›n Türk markas› oldu¤unu ve çok be¤enerek yedikleri yemeklerin de Yunan mutfa¤›na ait olmad›¤›n› anlatmaktan yor-

gun düflmüfltüm. Konufltuklar›m›z› Türkçe’ye çevirdikçe teknenin ekibi, gruptakilerin çarp›k bilgileri karfl›s›nda hayrete düflüyordu. “O¤lum ben ilkokulu bile bitiremedim; ama bu arkadafllar›n benden de cahilmifl” diyen aflç›m›z Ali Day›’n›n sözlerini çevirmemi isteyen arkadafllara, “Turun sona erdi¤i gün söylerim” flimdi olmaz yan›t›n› verdim. Keyifli bir yemekten sonra masaya deniz haritas›n› açarak, sabah erkenden demir alaca¤›m›z›, Datça Yar›madas›’n›n ucundaki antik kent Knidos’a gidece¤imizi, rotam›z nedeniyle Yunan karasular›ndan geçerken, Kos Adas›’n› da (‹stanköy) yak›ndan görebileceklerini anlatt›m. Ertesi sabahtan itibaren, bir hafta boyunca yaflayacaklar›m›z, Avrupal›lar’›n Türkiye’ye çarp›k bak›fl›n› anlatacak bir komedi filmi için senaryo olacak türdendi.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr

‹ki kad›n çok iyi anlaflm›fllar, k›sa sürede de s›k› f›k› dost olmufllard›. Fakat ikisi de “kendinden çok baflkalar› hakk›nda konuflmay› seven” kifliler olduklar› için bu dostlu¤un uzun süreli olmayaca¤› belliydi. Derken bir gün beklenen oldu ve kad›nlardan biri içindekileri ortaya döktü: “Bu denli boflbo¤az oldu¤unu bilseydim, hiç dost olur muydum seninle” dedi. “Tüm mahalleyi dolafl›p hakk›mda neler anlat›yormuflsun. Hiç olmazsa ben senin gibi de¤ilim.” Öteki kad›n kendinden emin bir biçimde gülümseyip hemen yan›t verdi: “Tabii ki benim gibi de¤ilsin” dedi. “Senin evinde internetin var, çünkü...”• Genç memur, sevgilisine çok de¤erli çiçeklerden oluflan bir buket göndermifl, bukete ilifltirdi¤i karta da flunlar› yazm›flt›: “En derin sevgilerim... Ve yar›m maafl›mla...”• 48

Nobel Ödülü’nü Alan Yazar›n, Osmanl› Resim Sanat›ndan Esinlenen Roman› “‹ki dünya aras›nda suçlululuk duygusu duymadan, kendi evimde gezinir gibi gezinirim.” Orhan Pamuk

O

rhan Pamuk’un 49 dil- n› (“Kar”), “New York Times Book de yay›mlanan yap›tlar› Rewiev”, 2004 y›l›n›n en iyi 10 yaona yabanc› ülkelerde banc› kitab›ndan biri olarak de“The Independent ¤erlendirdi. 2006 y›l›nda ald›¤› Award for Foreign Fiction” (1990), “Nobel Edebiyat Ödülü” de ro“Prix de la Découverte Européen- manc›n›n yap›t›na tüm dünyada ne” (Fransa, 1991), gösterilen ilginin son “Prix France Culture” basama¤›n› oluflturdu. (Fransa, 1995), Prix du Bu genifl ilginin bir Büyük Meilleur Livre Étranger nedeni onun yap›t›n›n Yap›tlar›m›z dünya roman›na bir (Fransa, 2002), “Premio Grinzane Cavour” (‹talkatk› getirmifl olmas› ya, 2002), “International ise öteki nedeni de Impac-Dublin Award” kendi ülkesinin tarihi(‹rlanda, 2003), Ricarda ni, kültürünü, sanat›n›, Huch Preis (2005), “Le yaflam›n› konu edinirPrix Médicis Ètranger” ken bu de¤erlerin ev(Fransa, 2005), “Der Frirensel de¤erler karfl›edenspreis des Deutsc- Konur Ertop s›ndaki konumunu tarhen Buchhandels” (Alt›flmaya açmas›d›r. manya, 2005), “Prix MeOrhan Pamuk’un diterranee Ètranger” (2006) gibi yap›tlar›nda “Ben-öteki, birey-topödüller kazand›rd›. “Prospect” lum, geçmifl-bugün, gelenek-modergisi onu dünyan›n 100 seçkin dernite, Do¤u-Bat›” gibi karfl›tl›kayd›n› aras›nda gösterdi. “Times” lar ele al›n›r. Tüm bunlar, onun kidergisince dünyan›n en etkili 100 flisel yaflam›ndan, kendi çevresinkiflisinden biri seçildi. Son roman›- den gelen verilerle birleflir. Sanat 49


Bütün Dünya • Temmuz 2007

yap›t›n›n gizemli yap›s›, sanatç›n›n dünyas› bu izle¤i kuflat›r. “Benim Ad›m K›rm›z›” roman› da böyledir.

Y

ap›tta Hicret’in 1000’inci y›l›nda (Miladi 1591) ‹stanbul’da Osmanl› saray› için kitap resimleyen nakkafllar›n dünyas›, içlerinden birinin aile çevresinde olup bitenler, ‹slam minyatürüyle Bat› gelene¤inin besledi¤i resim sanat›n›n karfl›laflt›r›lmas› söz konusudur Romanc›n›n, konuyla ilgili aç›klamalar› aras›nda flu de¤erlendirmesi dikkati çeker: “Bence bu kitapta temel sorun Do¤u-Bat› de¤il, nakkafllar›n çilesi, sanatç›n›n derdidir. Sanat, hayat, evlilik, mutluluktur bu kitab›n konusu... Do¤u-Bat›, arkalarda bir yerlerde gezinir.” Bu yap›t›nda “arkalarda” kald›¤›n› aç›klad›¤› konu, Pamuk’un temel izleklerindendir: “Bütün kitaplar›m Do¤u’nun ve Bat›’n›n yöntem, usul, al›flkanl›k ve tarihinin kar›flmas›ndan yap›lm›flt›r ve kendi zenginli¤imi de buna borçluyum. Kendi rahatl›¤›m, çift mutlulu¤um da buradan gelir, iki dünya aras›nda suçlululuk duygusu duymadan, kendi evimde gezinir gibi gezinirim. Muhafazakârlar, köktendinciler benim Bat›’yla kurabildi¤im rahatl›¤› asla hissedemedikleri gibi, hayalperest modernistler de benim gelenekten rahat rahat yararlanabilmemi hiçbir zaman anlayamaz.” “Benim Ad›m K›rm›z›” roman›nda minyatür sanat›n›n özellikleri, Osmanl› minyatürcülerinin dünyas›, bugün büyük ço¤unlu¤u kitapl›klardaki, müzelerdeki elyaz50

malar›n›n sayfalar›n› süsleyen minyatürler çok genifl yer tutar. Minyatür, Bat› resmine özelli¤ini kazand›ran perspektife, gölgeye yabanc›, hemen hemen yaln›zca kitap sayfalar›nda yer alan bir resim türüdür. Uzaktaki figürle yak›ndaki ayn› büyüklükte oldu¤u için günümüz resim izleyicisini hayli flafl›rt›r. Ama geçmifl zaman›n yaflam biçimine, giyim kuflam›na, törenlere tan›kl›kta kusursuzdur. Gözle görüleni düflüncede yaflat›lanlar, gönülden geçenler, masallar, düfller besler. Figürlerin yerlefltirilmesi ustacad›r. Renk zenginli¤i, renklerin uyuflumu benzersizdir. Orhan Pamuk’un çiçek bahçesini and›r›r minyatürlerin ayr›nt›l› betimlemelerine yer verdi¤i roman›, bir bak›ma bu ata sanat›na bir güzellemedir. Bat›’da perspektifi, gölgeyi kullanan, böylece gerçekli¤i asl›na en uygun biçimde yans›tan resim sanat› karfl›s›nda Osmanl› minyatürü yok olup gitmifltir. Roman bu yenilgiye bir a¤›tt›r:

“B

ana sorarsan›z bu kitap, en derinden, flu unutulmak korkusunu ve sanatsal unutulman›n korkunçlu¤unu anlat›r. (...) Bu zarif gelenek gaddarca, tarihin ac›mas›z gücüyle Bat› resminin bambaflka bir gücü ve portre resminin çekicili¤i yüzünden ve onlar›n yöntemleri daha cazip geldi¤i için yok olup gitmifltir. Bu unutulman›n fecaati ve kederi üzerinedir kitab›m asl›nda.” Orhan Pamuk’un romanlar›n› yüceltip ödüllendirenlerin yan›nda

Nobel Ödülü’nü Alan Yazar›n, Osmanl› Resim Sanat›ndan Esinlenen Roman›...

onlar› anlay›p kavrayamayan bir ço¤unluk da vard›r. Bu yap›tlara modern roman›n ölçütleriyle de¤il postmodernist roman›n özellikleri gözetilerek bakmak gerekti¤i kabul edilmektedir.

P

ostmodernist romanc›lar, “metinleraras›l›k” denilen, baflka yazarlar›n yap›tlar›n› çeflitli düzlemlerde malzeme olarak kullanma özelli¤inden bol bol yararlan›r. Orhan Pamuk da minyatür sanat›n› bir dönüflüm dönemi içinde ele alan roman›nda, eski ustalar›n minyatürlerini uzun uzun betimlemifltir. Konuyla ilgili flu aç›klamalar› yapar: “Resimlerin, nakfl›n âlemi kitaba yans›s›n istemifltim. Üslup, kiflilik sahibi olmak, baflkalar›ndan ayr› olmak konusundaki kimi düflüncelerimi okuyucu ö¤rensin, fark›na vars›n isterdim. Bu ikisinin bileflemini okuyucu sevsin isterdim. Özellikle resimleri tasvir ederken, kahramanlar›n üslup, kiflilik ve zaman üzerine ak›l yormalar› s›ras›nda kendimi daha güçlü hissettim.” “Bu kitab›, okuru o resimlerle ilgilendirmek kadar resimleri kelimelerle tasvir etmek için de yazd›m.” Yap›t, roman kiflilerinin kendilerini, olup bitenleri anlatt›klar› k›sa bölümlerden oluflmufltur. Eniflte, fieküre, Orhan gibi kiflilerin konufltuklar› bölümler aras›nda At, A¤aç, Para gibi varl›klar da dile getirilir. Nakkafllar›n kulland›¤› bafll›ca renklerden olan K›rm›z›’n›n kendini anlatt›¤› bölüm romana da ad›n› verir. Anlat›lan olaylar›n ekseni 3. Murat’›n Venedik Dodge’una arma¤an olarak gönderece¤i resimli kitab›n

haz›rlanmas›d›r. Padiflah saray nakkaflhanesindeki ustalar›n yüzy›llard›r sürdürdü¤ü geleneksel yol yerine Bat› sanat›n›n izledi¤i yolun izlenmesini, o sanatla boy ölçüflen bir ürün verilmesini istemifltir. Nakkaflhanede yap›lamayaca¤›n› kestirdi¤i bu ifli, romanda Eniflte diye an›lan ustadan istemifltir. Eniflte, kendi yetifltirdi¤i nakkafllarla birlikte saraydaki meslektafllar›ndan gizli olarak kitab› tamamlamaya çal›flmaktad›r. Ancak girifltikleri iflin al›fl›k olduklar› yoldan eni konu uzaklaflmas› yard›mc› nakkafllar› da flafl›rtmaktad›r. Gelenekten böylesine uzaklaflmay› kolay kolay kolay kabul edemezler. Derken içlerinden biri öldürülür. Eniflte’nin çal›flmalar›n› sürdürdü¤ü evinde, efli dört y›ld›r savafltan dönmemifl güzel k›z› fieküre de iki küçük o¤luyla birlikte yaflamaktad›r. fieküre’de gönlü olan, bu aflk ac›s› yüzünden bir görev al›p bir süre ‹ran’da kalm›fl teyze o¤lu Kara, cinayetin ifllendi¤i günlerden hemen önce ‹stanbul’a dönmüfltür. Eflinin art›k öldü¤ü düflünülen fieküre ile evlenmenin yolunu aramaktad›r. Ancak o s›rada Eniflte de öldürülür.

A

rma¤an kitap için çal›flan öteki nakkafllardan biri oldu¤u düflünülen katilin bulunmas› görevi, saray baflnakkafl› ile birlikte çal›flacak Kara’ya verilir. Katil, haz›rlanan kitapta yenili¤i benimseyemeyen, gelene¤e en çok ba¤l› kalan biri olmal›d›r! Sonuçta romanc› okurlar›na katili gösterirken cinayetlerin amac›n› da aç›klar: 51


Bütün Dünya • Temmuz 2007

K

atil, Eniflte’nin kitap için haz›rlad›¤› sonuncu resmi ele geçirme peflindedir. Çünkü burada Do¤u yöntemiyle çizilen çerçevenin içinde padiflah›n Bat› yöntemiyle çizilmifl portresine yer verilmesi tasarlanm›flt›r. Katil bu resim için, “Ne padiflah›m›z›n, ne eski üstatlara ba¤l› biz nakkafllar›n, ne de dinine ba¤l› Müslüman›n kabul edece¤i bir fleydi” diyecektir. Gelene¤in sona ermesini, yerini yeniye b›rakmas›n› içinde yaflad›¤› dünya için bir çöküfl saymaktad›r: “Padiflah›m›z›n nakkaflhanesinde art›k Frenk tarz›nda nakfledilecek, bütün hayatlar›m›z› verdi¤imiz usuller ve kitaplar yavafl yavafl unutulacak, asl›nda her fley bitecek...” Nakkafllar›n dünyas›nda bunlar olup biterken yobaz Nusret Hoca’n›n adamlar› kentte meyhaneler, kahvehaneler bas›p insanlar› öldürmektedir: “‹stanbul’daki flarap ve fuhufl yuvalar›n›, kahvehaneleri temizleyip, Hazreti Muhammed’in yolundan ç›kanlar›, tekke ayini diye musikiyle raks edip göbek atanlar› cezaland›racaklarm›fl. Din düflmanlar›na, fieytan ile iflbirli¤i yapanlara, puta tapanlara, z›nd›klara ve resmedenlere sövdüler...” Tarihsel dönemi kaynaklardan

inceleyerek zengin ayr›nt›lara ulaflan yazar›n kendisine ve ailesine de bir ölçüde yap›tta yer vermifl olmas› roman›n ilginç yanlar›ndad›r. Bu konuyla ilgili olarak flu aç›klamalar› yapm›flt›r: “‘Benim Ad›m K›rm›z›’daki ailenin yaflad›klar›, s›n›rl› olarak benim yaflad›klar›m üzerine kurulmufltur. Benim de annemin ad› fieküre, fievket diye bir a¤abeyim var. Kitapta bir de Orhan göreceksiniz. Bir dönem de babam›z uzaktayd›. (...) Kitapta anlat›ld›¤› gibi a¤abeyimle çekiflirdik. (...) Annem bize söz geçirmekte zorlan›rd›.” 16’nc› yüzy›l dünyas›n›, minyatür sanat›n›, Do¤u-Bat› çeliflkisini ele al›rken tarih, sanat, aflk, cinayet roman› nitelikleri tafl›yan yap›t›n bir aile roman› da oldu¤u gözlenmektedir: “Kitab›m›n asl›nda bir kalbi var: Mutfak. Hayriye’nin hükmetmeye çal›flt›¤›, bohçac› Ester’in gelip dedikodusunu yap›p karn›n› doyurdu¤u ve fieküre’nin entrikalar›n› devam ettirebilmesi için yukar› kattan sürekli afla¤› inip, sa¤a sola mektuplar, pusulalar yollay›p, çocuklar›n› azarlad›¤›, hangi yeme¤in nas›l yap›laca¤›n› söyledi¤i, insanlar›n bulufltu¤u yer. Mutfak ve ordaki eflyalar kitab›m›n ayaklar›n›n yere bast›¤› yerdir.”•

Polis arabas› tüyler ürpertici bir frenle küçük bir çocu¤un önünde durdu. Araban›n içindeki polislerden biri küçük çocu¤a sordu: “Bu yak›nlarda bir uça¤›n düfltü¤ünü gördün mü?” dedi. Çok telafllanan küçük çocuk bir yandan sapan›n› gizlemeye çal›flt›, bir yandan da kekeleyerek “Hay›r, efendim” diyebildi ve ekledi: “Ben yaln›zca flu ilerideki flifleyi vurmaya çal›fl›yordum.”• 52

Göreceli bir kavram olan zaman, gerçekte var m›d›r, yoksa ona bu ad› insan m› vermifltir sorusunun tart›flmas› yüzy›llard›r sürüyor. Bir sözlükte zaman “Meydana gelen olaylar› s›ralamaya yarayan bafls›z ve sonsuz soyut kavram” olarak tan›mlanm›flt›r. Bu bafls›zl›k ve sonsuzluk yaflayanlar içindir. Bu anlamda da zaman, yaflam›n kendisidir. Daha dar bir çerçevedeyse insand›r zaman...

Zaman

air Alphonse de Lamartine ¤enilerimiz, nefretlerimiz ve insan “Göl” adl› fliirine “Ebedi olarak yaflad›¤›m›z ne varsa insagecesinde bu dönüflsüz se- n›n var oluflundan buyana biriferin / Hep baflka sahillere mizden bir di¤erimizin üzerine atdo¤ru sürüklenen biz / Zaman layarak gelmesi zaman›n gücüadl› denizde bir gün, bir lahza dür. Bu gücü emirleri alt›na alaniçin / Demirleyemez miyiz?” di- lar, bitifli olmayan noktalara ulafl›yorlar. Bu dünyadan gözeleriyle bafllar. Ne yaz›k ki demirleçüp gitseler bile, onlar yemeyiz. Göreceli bir Yaflamdan zaman› yenmifl, zaman›n kavram olan zaman, gerGözlemler üstüne ç›km›fllard›r. çekte var m›d›r, yoksa Bir baflka sözlükteki ona bu ad› insan m› vertan›m› ise “Bir ifl ya da mifltir sorusunun tart›floluflum içinde geçti¤i mas› yüzy›llard›r sürüyor. geçece¤i ya da geçmekte Bir sözlükte zaman oldu¤u süre”dir diyor za“Meydana gelen olaylar› man için... Ancak müzes›ralamaya yarayan bafls›z ler bu tan›m›n d›fl›ndave sonsuz soyut kavram” d›r. Çünkü zaman müzeolarak tan›mlanm›flt›r. Bu lerde ölüdür. Ali Naili bafls›zl›k ve sonsuzluk Yaflamak... Bir sevgiErdem yaflayanlar içindir. Bu ande, bir aflkta yaflamak... lamda da zaman, yaflaBir dost gönlünde açan m›n kendisidir. Daha dar bir çerçe- bir çiçekte, bir ya¤mur damlas›nda vedeyse insand›r zaman... yaflamak... Her koflulda insanca Do¤ulur, yaflan›r ve ölünür. yaflamak... Özgür ve ba¤›ms›z yaZaman bu olaylar zincirini kufla- flamak... Kula kul olmadan yaflatand›r. Kimbilir belki de var olan mak... Zaman de¤irmeninde horherfleydir. Belki de bilincin bir ya- lanmadan, ac›lara ve gözyafllar›na n›lmas›d›r. O ya da öbürü, umut- bo¤ulmadan kavgas›z yaflamak... lar›m›z, korkular›m›z, h›rslar›m›z, Temel olan de¤erli bir yaflam› flaflk›nl›klar›m›z, kuflkular›m›z, be- yaflamakt›r. Zamana teslim olma53


Bütün Dünya • Temmuz 2007

dan, kendi özgür iç dünyas›n› oluflturarak yaflamakt›r istenilen...

N

e yaz›k ki bu yüce istek tüm u¤rafllara karfl›n bütünüyle gerçekleflmiyor. Ve dahas› insan varl›¤›n›n say›l› ömründe, yaflanmakla bitmeyecek denli uzun olan zaman, bir kalbi k›rmayacak kadar da k›sad›r. Zaman kavram› için en büyük felaket onun de¤erini bilmemektir. 1976 y›l›n›n sonbahar›nda Budapeflte kentinde insanlar sabah›n alt›s›nda ifllerine gidiyorlard›. Biraz yorgun, biraz umutsuz ve biraz da b›kk›n olsalar da gidiyorlard›. Ayn› y›l Rotterdam’da insanlar ayn› saatlerde ifllerine gitmek için sokaklardayd›lar. ‹ki ayr› rejimin insanlar›yd›lar. Ama zamana teslim olmadan, zaman›n önünde koflarak yaflamlar›n› sürdürmenin bilincindeydiler. Belki birinci kenttekiler isteklerinin d›fl›nda gidiyorlard›. Ama ikinci kentin insanlar› gelirlerinin yüksekli¤ine, teknolojinin tüm nimetlerine sahip olmalar›na karfl›n seve seve gidiyorlard›. Geliflmifl ülkeler, geliflmifl insanlar gibi zaman›n difllileri aras›nda ezilmeden daha güzel bir dünya için ayaktad›rlar. Yaflamak, düflünmek, hareket etmek ve ye-

nileflmekse e¤er zaman›n efendisi olmak gerek, kölesi de¤il... Metafizik ürpertinin yörüngesindeki zaman ise, anlay›fl noktas›n›n belli bir yörüngedeki hareketidir. T›pk› mevsimlerin birbirini takip etmesi gibi... Bir baflka deyiflle bafllang›c›n›n bitifl, bitiflin de bafllang›ç olmas› gibi... Ve kuflkusuz bofla geçen zamana en çok ac›yan yaradand›r. fiair A. Karakoç, “Hakim Bey” adl› fliirinde “Gene tehir etme üç ay öteye / Bu dava dedemden kald› hakim bey / Otuz y›l da babam düfltü ard›na / Siz sa¤ olun o da öldü hakim bey!” diyor. Sabr›n duvarlar›n› bile delerek bofla geçen otuz y›l... Buna hangi can dayan›r ve bu y›llar›n hesab›n› kim verebilir? Mevlana “Zaman› aflkla dolduranlar zaman› ölümsüz k›larlar” hikmetinde bulunmufl. fiair Yahya Kemal de “Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar / Ömrün bütün ikbalini vuslatta bulanlar” dizelerinde zaman›n ölümsüzlü¤ünü noktal›yor. Zaman›, güzelin, mutlulu¤un emrine verebilenler zaman› elinden tutabilenlerdir. Ve Türkiye’de dörtyüz bin kahvehanede öldürülen zamana ac›mamak, kahrolmamak olanakl› m›?. Asl›nda ölen zaman de¤il, zaman› öldürdü¤ünü sananlard›r.•

Genç ve güzel bir kad›n, yakas› gö¤üslerine de¤in aç›k bir elbise giymifl, boynuna da ucunda uçak bulunan bir kolye takm›flt›. Yolculuk s›ras›nda, karfl›s›nda oturan genç adam, durmadan kendisine bakmaya bafllad›. Genç kad›n dayanamad› ve en sonunda “Uça¤a m› bak›yorsunuz?” diye sordu. Genç adam hemen yan›t verdi: “Hay›r efendim” dedi. “Alan›n› seyrediyorum.”• 54

‹ki bölümden oluflan bu dizimizde, insanl›¤›n evrimine katk›da bulunan kiflilerin önce, “insansal özelliklerini yans›tan yaflam öyküleri”ni sunuyor, sonra da ileriki sayfalar›m›zda, bu kiflinin insanl›¤a katk›s›n› aç›kl›yoruz.

Ünlü Besteci Korsakof’un Ders Verdi¤i Sanatç› “‘Bestelerinde, kural tan›mayan, yeni ritmler, yeni akorlar ve yeni bir müzik anlay›fl›na tan›k oldum. Asl›nda bu tip müzik benim onaylayaca¤›m bir formatta de¤il; ama senin kiflili¤ine ve cesaretine sempatim var. Bu nedenle, flayet sen de kabul edersen sana bestecilik, orkestralama dersleri verece¤im.’” endimi bildi¤im yafl- aryalar› bir ya da iki kez dinleyinlardan an›lar›mda ka- ce ben de eksiksiz ve hatas›z söylan, soylu bir ailenin leyebiliyordum. Buna bir de hareçocu¤una yak›fl›r bir yaflam sür- ketleri ekleyince herkes gülmekdü¤ümdü. Yabanc› mürebbiyeler, ten k›r›l›yordu. e¤itimimizle ilgilenen disiplinli “Babam benim müzi¤e olan ö¤retmenler, kurallar, yasaklar... yetene¤imin ay›rd›ndayd›; ama Tüm bu s›k›c› yaflam içinde beni müzisyen olmam› hiç istemiyoren çok e¤lendiren, badu. Soylulara yak›flan bir bam›n evde yapt›¤› çameslek sahibi olmam›, l›flmalard›. Babam, Pe‹nsanl›¤a örne¤in hukuk e¤itimi tersburg ve Kiev operaalmam› istiyordu. Adanan lar›n›n ünlü bir bas solis“Alt› yafl›ndayd›m tiydi. Operadaki rolleri Yaflamlar okula bafllad›¤›mda... Evgere¤i flark› söylüyor, deki becerilerimi okulda odan›n içinde ileri geri da ö¤retmenlerime ve argidiyor, jest ve mimikkadafllar›ma gösteriyor, lerle çeflitli hareketler hem kendimi hem çevyap›yordu. Ben de bunremdekileri e¤lendiriyorlar› merakla izliyor ve dum. K›sa zamanda okubundan da büyük keyif lun sevilen bir ö¤rencisi al›yordum. Sonra da ayolmufltum. Bir gün okul Yücel n› hareketleri taklit edemüdürü babam› ça¤›rt›p Aksoy rek ailemi e¤lendiriyorbenim gibi yetenekli bir dum. Babam›n söyledi¤i o¤lu oldu¤u için onu

“K

55


Bütün Dünya • Temmuz 2007

kutlam›fl. Gelecekte benim de ünlü bir müzisyen olaca¤›mdan hiç kuflkusu olmad›¤›n› söylemifl ve beni müzi¤e yönlendirmesi için babama önerilerde bulunmufl. abam okul müdürünün önerilerini uzun süre düflündükten sonra, benim müzik e¤itimime a¤›rl›k vermeye karar vermifl. Dokuz yafl›ndayken piyano dersleri almaya bafllad›m. Art›k yaflant›m müzikti. Lise y›llar›mda müzi¤e daha bilinçli e¤ilmeyi, daha sistemli çal›flmay› ö¤renmifltim. Eve geldi¤im zaman hemen babam›n kitapl›¤›na gidiyor, en çok sevdi¤im Çaykovski’nin yap›tlar›n› inceliyordum. Küçük beste çal›flmalar›m da ilk kez bu s›ralardayd›. “1900 y›l›nda liseyi bitirdim. Yeni bir yüzy›la girerken üniversite yaflant›m bafllam›flt›. Her ne kadar en büyük tutkum müzik olsa da, babam›n dile¤ini yerine getirmek üzere hukuk fakültesine yaz›ld›m; ama bir yandan da müzik çal›flmalar›m a¤›rl›kl› olarak sürüyordu. fians kuflunun bana bir fleyler haz›rlad›¤›ndan emindim. Nitekim ünlü besteci ve müzisyen Nikolai Rimsky-Korsakof’un o¤lu benim hukuk fakültesinde en samimi s›n›f arkadafl›m oldu. Evlerine rahatça gi-

“B

rip ç›kabiliyordum. Korsakof Ailesi’ne de kendimi sevdirmifltim. Bundan da cesaret alarak bir gün en güvendi¤im birkaç bestemi kotu¤umun alt›na s›k›flt›r›p Korsakof’lar›n evine gittim. Ünlü besteciden, bestelerime bak›p düflüncelerini söylemesini rica ettim. O da beni k›rmad› ve incelemek için süre istedi. Birkaç gün sonra beni yan›na ça¤›rt›p karfl›s›na oturttu ve flunlar› söyledi: “‘Bestelerinde, kural tan›mayan, yeni ritmler, yeni akorlar ve yeni bir müzik anlay›fl›na tan›k oldum. Asl›nda bu tip müzik benim onaylayaca¤›m bir formatta de¤il; ama senin kiflili¤ine ve cesaretine sempatim var. Bu nedenle, flayet sen de kabul edersen sana bestecilik, orkestralama dersleri verece¤im.’ “Kulaklar›ma inanam›yordum. Büyük besteci, ünlü müzisyen bana ders verecekti. Önerisini elbette kabul ettim ve hemen derslere bafllad›k. Zaman ilerledikçe Nikolai Rimsky-Korsakof ile aram›zda ö¤retmen-ö¤renci iliflkisini aflan, sa¤lam temellere dayanan muhteflem bir dostluk kuruldu. Ve bu dostlu¤umuz onun 1909’da yaflama veda etmesine de¤in sürdü.” Bu ünlü Rus as›ll› bestecinin kimli¤ini ve yaflam öyküsünü merak ediyorsan›z lütfen 120’nci sayfam›za bak›n›z.•

Ö¤retmen proteinler, karbonhidratlar ve ya¤lar konusunda uzun uzun bilgiler verdi, insanlar›n beslenmesiyle ilgili aç›klamalar yapt›. Konuyu bitirirken de ö¤rencilerine “Bu bilgiler ›fl›¤›nda insanlar için önemli olan g›dalardan üçünü hanginiz sayabilirsiniz?” diye sordu. Haylaz bir ö¤renci ö¤retmenin sorusuna hemen yan›t verdi: “Sabah kahvalt›s›, ö¤len ve akflam yemekleri, efendim...”• 56

“Patlamadan 30 saniye kadar önce, bulutlar tam o noktay› görmemizi engelledi, bu yüzden atefl topunun ilk evresini net biçimde göremedik. Çift katl› polaroid gözlükle do¤rudan patlama noktas›na bak›yordum. ‹lk alg›lad›¤›m, çok güçlü bir ›fl›¤›n tüm görüfl alan›m› kaplamas› oldu. Bu yar›m saniye kadar sürdü, sonra portakal rengi, fliddetli bir kor atefli bulutlar›n aras›ndan yükseldi.”

“Tanr›’m... Biz Ne Yapt›k?”

“T

he New York Times”, Enrico Fermi ve Luis Alvarez’di. 26 Eylül 1945: “Atom Bu dehflet an›n›n tan›klar›, Ça¤›n›n fiafa¤›”, Willi- gördüklerini hemen o gün rapor am Laurence yaz›yor: olarak yazd›lar. “16 Temmuz 1945, da¤l›k bölge Luis Alvarez, dünyan›n ilk nüksaatiyle sabah tam 5:29:45’te, leer silah testini flöyle anlat›yor: New Mexico’nun Alamogordo “B-29 uça¤›n›n pilotu ve yarBölgesi’nin 8 km. uzad›mc›s›n›n aras›nda diz ¤›ndaki genifl, yar›-çöl çökmüfltüm. Patlamay› arazide Atom Ça¤› bafllauça¤›n sol taraf›ndaki piKöfleden d›. Ve o anda yeryüzülot penceresinden gözBucaktan lemledim. Patlama noktanün derinliklerinden gelen bir ayd›nl›k, yaln›zca s›ndan yaklafl›k 30-40 bu dünyan›n de¤il, birkm. uzakta ve yerden çok güneflin parlak ›fl›¤› tahminen 10-15 km. yükgibi birlikte yükseldi...” seklikteydik, aram›z tümüyle bulutlarla kapl›yd›. *** Y›llar sonra de¤iflik “Patlamadan 30 sanikaynaklarda yer alan ye kadar önce, bulutlar bilgiye göre, “Manhattam o noktay› görmemizi Mehmet tan Projesi” kapsam›nda engelledi, bu yüzden Alamogordo’da yap›lan Muhsino¤lu atefl topunun ilk evresini “Trinity” deneyinde, ilk net biçimde göremedik. atom bombas›n›n patlaÇift katl› polaroid gözy›fl›na asker ve bilim adamlar›n- lükle do¤rudan patlama noktas›na dan tan›k olanlar, Tu¤general bak›yordum. ‹lk alg›lad›¤›m, çok Thomas F. Farrell, Visctor Weiss- güçlü bir ›fl›¤›n tüm görüfl alan›m› kopf, Cyril S. Smith, Maurice kaplamas› oldu. Bu yar›m saniye M. Shapiro, Robert Serber, Phi- kadar sürdü, sonra portakal rengi, lip Morrison, Edwin McMillan, fliddetli bir kor atefli bulutlar›n Kenneth Greisen, O. R. Frisch, aras›ndan yükseldi. Birkaç saniye 57


Bütün Dünya • Temmuz 2007

sonra küre biçiminde, ikinci bir k›z›l top göründü.

“U

ça¤›n hareketi bizi öyle bir pozisyona getirdi ki, birkaç saniye içinde geliflen atefl topunun bu ola¤anüstü görüntüsünü, bulutlar›n aras›ndan do¤rudan do¤ruya görebildik. Bu atefl topu, yüzeyi e¤ri-bü¤rü siyah çizgilerle bölünmüfl, çok say›da k›z›l portakal rengi yamalarla kapl›, kaba dokunmufl, pürtüklü bir kumafl gibi görünüyordu. “Birkaç saniye sonra bu atefl topu gözden kayboldu ve tekrar bir üçüncü atefl topu ortaya ç›kt›. fiimdi, bunlar›n hepsinin iki farkl› pozisyonda, içindeki yeni bir çukurdan ç›kan ayn› atefl topu görüntüsü oldu¤unu düflünüyorum. “Bu ‘üçüncü top’ gözden kayboldu¤unda ›fl›¤›n parlakl›¤› hayli azald›, 20 saniye kadar sonra da, duman bulutu yükselmeye bafllad›. ‹lk anda bir büyük elektrikli vantilatör taraf›ndan fliflirilmifl bir paraflüt gibi görünüyordu. Bulut tabakas› aras›ndan yar›m küreye alttan ba¤l›, büyük bir mantara benzeyen görüntü ç›kt› ortaya... Yar›m küre biçimindeki bu yap›, k›r›fl›k ‘boylam çizgileri’ ile kutuptan ekvatora do¤ru ilerliyordu. Bir dakika sonra ekvatoral bölge, kutupla k›smen tepede birleflip, düz bir görüntü vermeye bafllad›. “Birkaç dakika sonra da, yap›sal simetri rüzgar›n etkisiyle da¤›ld›¤›nda, farkl› yükseklikte biçimlenen yeni yap›ya geometrik bir tan›m getirme olana¤› kalmad›. Ortalama 8 dakika içinde bu yap›, bizim bulundu¤umuz 7 bin metre 58

yükseklikten, yaklafl›k 12 bin metre daha yukar›da, ulaflabilece¤i en son yükseklikte bulutlarla birleflti. “Uçakta flok dalgas›n› duyumsamad›m; fakat pilot pedal arac›l›¤›yla dümene yans›yan tepkiyi alg›lam›flt›. Uçaktaki öteki yolculardan bir bölümü de, flok dalgas›n› hafif biçimde duyumsam›flt›!..” *** Atom Ça¤›’na girifl öncesi geliflen olaylar›n en önemlileri, Yahudiler’e eziyet eden Nuremburg Yasalar›’n›n tüm fliddetiyle yürürlü¤e girmesi (Eylül, 1935); Almanlar’›n, Ren Nehri’nin bat›s›ndaki Renanya eyaletine sald›rmas› (Mart, 1936); Japonlar’›n Çin’i iflgali (Temmuz, 1937); Almanya, Japonya ve ‹talya aras›nda “Mihver Birli¤i”nin kurulmas› (Kas›m, 1937); Almanya’n›n, Avusturya’y› iflgal etmesi (Mart, 1938) ve Almanya’n›n, Çekoslovakya’n›n Sudetler Bölgesi’ni ele geçirmesiydi (Eylül, 1938). Tarihin bu kritik dönemecinde, uranyum bombas› gelifltirilmesiyle ilgili planlar, müttefikler aras›nda 1939 y›l›n›n ilk aylar›nda konuflulmaya bafllanm›flt›.

B

u arada, ‹talyan göçmeni fizikçi Enrico Fermi, parçalanabilir materyallerin askeri amaçlarla kullan›lmas›n› tart›flmak üzere, ABD donanma yetkilileriyle Columbia Üniversitesi’nde bulufltu. Ayn› y›l Albert Einstein, Baflkan Franklin Roosevelt’e yazd›¤› bir mektupta, denetim alt›na al›nmam›fl nükleer reaksiyonun (çekirdeksel zincir tepkimesi) kitlesel y›k›m silah› gelifltirmekte bü-

“Tanr›’m... Biz Ne Yapt›k?”

yük potansiyele sahip oldu¤u teorisini destekliyordu. Avrupa’dan Amerika’ya kaçan üç Yahudi bilim adam›, Albert Einstein, Leo Szilard ve Eugene Wigner, 2 A¤ustos 1939’da Baflkan Roosevelt’e gönderdikleri ortak mektupta, nükleer fizikteki geliflmeleri anlatt›lar. Üç bilim adam›, Nazi Almanyas›’n›n uranyumu kullanarak nükleer silah üretebilme olana¤› üzerinde çal›flt›¤› konusunda da baflkan› uyard›lar. Roosevelt’in ortak mektup karfl›s›nda tak›nd›¤› tav›r, bu konuyu araflt›rmak üzere bilimsel dan›flma komitesi kurmak oldu. Baflkan ayn› zamanda ‹ngiliz hükümetiyle görüflüp Almanlar’›n nükleer silah gelifltirme çabalar›n› engelleme konusunu da gündeme getirdi. *** May›s 1940’ta Almanlar, atom araflt›rmalar›nda dünyan›n önde gelen uzmanlar›ndan Niels Bohr’un ülkesi Danimarka’y› iflgal etti. Bu durum, Niels Bohr’un Nazi Almanyas› için çal›flmaya zorlanaca¤› endiflesine yol açt›. ‹ngiliz gizli servisinin yard›m›yla, Bohr önce ‹sveç’e, oradan da Amerika’ya kaç›r›ld›.

‹ngiliz Baflbakan› Winston Churchill ve ABD Baflkan› Franklin D. Roosevelt, Almanya’n›n müttefiklerden önce atom bombas› üretmesi olas›l›¤›ndan büyük endifle duyuyorlard›. Bu nedenle

A¤ustos 1943’te, Kanada’n›n Quebec Bölgesi’nde düzenlenen ikili konferansta, Alman Nükleer Plan›’n›n engellenmesi kararlaflt›r›ld›. fiubat 1940’ta federal hükümet, araflt›rma için toplam 6 bin dolar 59


“Tanr›’m... Biz Ne Yapt›k?”

Bütün Dünya • Temmuz 2007

önemli kifliler, 15-20 bin ton TNT’nin y›k›c› gücüne eflit, kavurucu patlaman›n ortaya ç›kard›¤› ilk mantar bulutunu gözlemlemek için, 10 km. uzakta yerlerini ald›lar. Bomban›n yerlefltirildi¤i kule, patlama sonunda buharlaflm›flt›. *** Sa¤lanan bu “baflar›”, önemli bir soruyu gündeme getirdi:

A

Atom bombas› üretiminde “eme¤i geçenlere” verilen sertifika ay›rm›flt›. Fakat ABD, 1942’nin ilk aylar›nda mihver güçleriyle savafl durumundayd›. Bu nedenle araflt›rmaya ayr›lan kaynaklar›n s›n›rland›r›lmas›ndan, Almanlar’›n nükleer silah gelifltirebilece¤i korkusuyla vazgeçildi.

K

endisi de bir mühendis olan Tu¤general Leslie R. Groves, araflt›rmalar orada bafllad›¤› için “Manhattan Projesi” ad› verilen ve “savafl› kesin bitirecek atom gücünün nas›l ortaya ç›kar›laca¤›” çal›flmalar›n› yürütecek bilim adamlar›n› biraraya getirmekle görevlendirildi. “Manhattan Projesi” ilk dönemde, çeflitli yerlerde yap›lan teorik araflt›rmalarla yürütülüyordu. Bu çal›flmalar aras›nda en önemli 60

geliflme, Enrico Fermi’nin Chicago Üniversitesi’nde, ilk fizyon zincirleme tepkisini baflar›yla ortaya ç›karmas›yd›. Ancak proje, 1943’te Robert J. Oppenheimer’in New Mexico çölündeki Los Alamos laboratuvar›nda yönetmeye bafllad›¤› “Y Projesi”yle kesin biçimini ald›. Hans Bethe, Edward Teller ve Enrico Fermi, Oppenheimer’le birlikte çal›fl›yorlard›. Kitlesel nükleer patlamay› baflarmak ve ifle yarar bir bomba üretip teslim edebilmek sorunuyla ilgili olarak, teori ve pratik burada biraraya geliyordu. Sonuçta 16 Temmuz 1945 Pazartesi sabah›, Santa Fe’nin 193 km. güneyindeki Alamogordo hava üssünde ilk atom bombas› patlat›ld›. Bilim adamlar› ve kimi

tom bombas› ilk olarak nereye at›lacakt›? Esas hedef Almanya’yd›; fakat daha önce teslim olmufltu. Savafla devam eden bir tek Japonya kalm›flt›. Atom bombas›n›n kullan›lmas›na epik aç›dan karfl› ç›kan Leo Szilard ve James Franck’›n haz›rlay›p 70 bilim adam›n›n imzalad›¤› ortak dilekçe, Franklin Roosevelt’in ölümü üzerine ABD’nin yeni Baflkan› olan Harry S. Truman taraf›ndan dikkate al›nmad›. Atom bombas›yla ilgili projeyi, iflbafl›na geldikten sonra bir dan›flman›ndan ö¤renen Truman, bomban›n Japonya’ya at›lmas› emrini verdi. ‹lk bombay› Hiroflima’ya atan USAF B-29 “Enola Gay” uça¤›n›n yard›mc› pilotu Bob Lewis,

görüntü karfl›s›nda flok geçirdi: “Biz flimdi ne kadar Japon öldürdük?.. Tanr›’m... Biz ne yapt›k?..” ‹kinci bombay› Nagasaki’ye atan USAF B-29 uça¤›n›n pilotu Charles Sweeney ise, farkl› bir tepki gösterdi: “Gerçek suçlu ve vicdan azab› çekmesi gerekenler, büyüklük düfllerini kendi halk›na ihtirasla sunan diktatörlerdir.” Japonya, Hiroflima’ya at›lan ilk bombadan sonra hemen teslim olmad›. 3 gün sonra, ikinci bomba Nagasaki’ye at›ld›. 10 A¤ustos’ta Japonya teslim oldu. ‹kinci Dünya Savafl› sona erdi. Bafllang›çta 6 bin dolar ayr›lan “Manhattan Projesi”nin maliyeti, sonuçta 2 milyar dolara ulaflt›. Toplam 4 bomba üretilmifl, her biri ortalama 500 milyon dolara mal olmufltu. Bunlardan “Gadget” (Ayg›t), 16 Temmuz 1945’te deneme amac›yla Alamogordo’da patlat›ld›, “Little Boy” (Küçük Çocuk), 6 A¤ustos’ta Hiroflima’ya, “Fat Man” (fiiflman Adam), 9 A¤ustos’ta Nagasaki’ye at›ld›. 4’ncü ve son bomba, ortalarda düflman kalmad›¤› için, elde kald›!..• m.muhsinoglu@gmail.com

Hasta derdini doktora anlat›yordu: “Ne zaman hafifçe öne do¤ru e¤ilip kollar›m› hafifçe arkaya do¤ru büksem ve bir yar›m daire çizsem sol kolum kopacak gibi s›zl›yor.” Doktor hastan›n anlatt›klar›n› dikkatlice dinleyip bir süre düflündükten sonra kafas›na tak›lan soruyu hastas›na da sordu: “Peki, ama” dedi. “Tüm bu hareketleri neden yap›yorsunuz?” Hasta hemen yan›t verdi: “Doktor bey” dedi. “Pardesü giymenin baflka yolunu biliyorsan›z lütfen söyleyin ben de ö¤reneyim.”• 61


1001 Güzel Söz •Derleyen: Halil Can - Bütün Dünya• •Hafif dertler konuflur, büyük dertlerin sesi ç›kmaz. Bernard Shaw

•Yaflam olan yerde umut da vard›r. John Guy

•‹nsan gençli¤inde ö¤renir, yafll›l›¤›nda anlar. Escehbach

•Dostumu severim; ama düflman›m› da... Dost gücümü, düflman görevimi gösterir. Schiller

•Kimi y›k›l›fllar, daha parlak kalk›fllar›n teflvikçisidir. Shakespeare

•En k›sa yolculuklara bile küçük bir ad›mla bafllan›r. La-Otse

•Baflkalar›n›n kusurlar›n› tartarken, parma¤›yla terazinin kefelerine bast›rmayan insan pek enderdir. Baron Langenfauld

•Düflünce rüzgar, bilgi yelken, insanl›k da kay›¤›n kendisidir. W. Hare

•Sahip olmad›¤› fleylere üzülmeyen ve sahip olduklar›na sevinen insan ak›ll› bir insand›r. Epictotes

•Çok dinlememiz ve az konuflmam›z için, iki kula¤›m›z ve bir dilimiz vard›r. Diyogenes

•Tümüyle onaylama reddetmenin kibar biçimidir. Robert Lemble

•Göz; ancak o bireyin bildi¤i kadar›n› görür. Goethe

•Dünyada herkes mutlu olmak ister; fakat sizi mutlu eden fley ne oldu¤unuz ne de ne yapt›¤›n›z de¤il, görüfl ve duyuflunuzdur. Dale Carnegie

•‹nsan›n bilgisiz oldu¤unu bilmesi, bilime do¤ru att›¤› önemli bir ad›md›r. Disraeli

•Gerçek çok ç›plakt›r, insanlar› heyecaland›rmaz. Jean Costeau 62

•Baflkalar›n›n terbiyesizli¤ine karfl› en iyi silah, bir insan›n kendi terbiyesidir. Lord Chesterfield

Derler ya, “At koflar baht kazan›r”. Oysa, ünlü flair Ümit Yaflar O¤uzcan böyle demiyordu, kupon doldurmaya bafllamadan önce: “Apartman komflumuz Ali Amca ile fiükriye Teyze’nin isimlerini yar›fl tahminleri sunan dergilerin sat›r aralar›nda görünce ve de biraz da merak›mdan bafllad›m bu ifle... Bu çok sevimli yakay› kapt›rma ve bulafl›c› ortamdan kurtulma denemelerimde oldu. Ancak itiraf etmeliyim ki, baflaramad›m. Cazibe beni yeniden bulundu¤um noktaya f›rlatt›. Memnunum ve bir daha denemeyi de akl›m›n ucundan geçirmiyorum...”

Hipodrom Öyküleri

T

ürkiye Jokey Kulübü’nün etmeliyim ki, baflaramad›m. Caziyapt›¤› bir araflt›rmaya be beni yeniden bulundu¤um göre, halk›m›z›n yüzde noktaya f›rlatt›. Memnunum ve bir 21,7’si at yar›fl› oynama daha denemeyi de akl›m›n ucunal›flkanl›¤›n› sürdürüyor. Çeflitli dan geçirmiyorum...” bülten ya da benzeri O¤uzcan’›, Türkiye dergilerin sundu¤u bilJokey Kulübü’nün Bas›n gilerle yüklü yar›flseverÖdülleri Yar›flmas› için Sporun lerin düflleri umut buldüzenledi¤i gecede tan›Dünyas› varlar›nda b›kmadan tur m›flt›m. Onu çok önceat›yor y›llardan buyaden zaten tan›yordum. na... Derler ya, “At koMerakl›yd›m fliire, “Beni flar baht kazan›r”. Oysa, Unutma” ve “Da¤ Bafl›nünlü flair Ümit Yaflar da Bir Avc› Kulübesi”ne O¤uzcan böyle demidek uzanan fliirlerinin diyordu, kupon doldurzelerinde bir kez daha maya bafllamadan önce: gezindim. Mutlu oldu. Sohbetimiz giderek yo“Apartman komfluMetin muz Ali Amca ile fiükriye ¤unlaflt›. Ünlü flair yeniGören den anlatmaya bafllad›: Teyze’nin isimlerini yar›fl “Veli Efendi’ye gide tahminleri sunan dergilerin sat›r aralar›nda görünce ve de gele çevrem de geniflledi. At sabiraz da merak›mdan bafllad›m bu hibinden jokeye, seyisinden yeifle... Bu çok sevimli yakay› kapt›r- tifltiriciye dek... Bana büyük ilgi ma ve bulafl›c› ortamdan kurtulma gösteriyorlard›. Do¤rusu bu da denemelerimde oldu. Ancak itiraf hofluma gidiyordu. 63


Bütün Dünya • Temmuz 2007

G

ünün birinde at sahiplerinden biri yan›ma geldi. fiimdiye dek say›s›z yar›fl kazanan at›n›n do¤um yapt›¤›n›, yavru taya Ümit Yaflar ad›n› vermek için benden izin istedi. Verdim, flimdi beklemedeyim... Ümit Yaflar büyüyecek ve de koflacak... Nice yar›fllar kazanacak. fiöhretimiz hipodromlarda da dilden dile dolaflacak.” Bir dönem, aflk› dizelerinde en güzel tan›mlayan flair ve bestekârlar›n esin kayna¤› Ümit Yaflar O¤uzcan, ne yaz›k ki, yavru tay Ümit Yaflar’›n, büyüdü¤ünü de, yar›fl kazand›¤›n› da göremedi. Bir bahar sabah›, yeflilin tüm tonlar› Veli Efendi’den ‹stanbul’a do¤ru eyleme bafllad›¤›nda, sevenleri de onu sonsuzlu¤a yolcu ettiler, gözyafllar› aras›nda... Hacettepe ve Ankaragücü tak›mlar›n›n bir dönem kalesini koruyan Hikmet A¤abeyi’nde çok iyi bir yar›flsever oldu¤u bilinirdi, o y›llar›n geliflmekte olan baflkenti Ankara’da... Hikmet A¤abey, kendine özgü bir yöntemle atlarla ilgili çal›flmalar yapar ve önemli bilgiler al›rd›. fiimdilerde, Atatürk Kültür Sitesi’nin bulundu¤u alanda, bir baflka tan›mla eski hipodromda, baflkentliler heyecan içinde geçen pazar günleri yaflarlard›, dolu dolu... Hipodrom, piknik alan› olurdu. Bir renk armonisi eflli¤inde küçükten büyüye herkes, soluk solu¤a yaflanan heyecan› akflam›n alacakaranl›¤›na dek sürdürürdü. Hipodrom kahramanlar›ysa yaflad›klar›n›, bir gün sonra yaflayamayan arkadafllar›na bir öykü gibi anlat›rlard›, düfl denizlerinde kulaç atarak... 64

‹flte böylesine yaflanan pazar günlerinin birinde Hikmet A¤abey hepimizi toplayarak hipodroma götürdü. Biz lokantada yemeklerimizi siparifl ederken, Hikmet A¤abey de, “Bugün çifteyi biz tutturaca¤›z” diyerek nefle içinde giflelere do¤ru yöneldi. Çifte bahis, iki yar›flta birinci gelecek atlar› tahmin etme üzerine kurgulanm›fl bir oyun biçimiydi. Yemeklerimizi olabilecek en k›sa sürede bitirdik ve Hikmet A¤abey’in pefline tak›larak bafllamak üzere olan yar›fl› izlemeye koyulduk. Yar›fl bitti, biz havalara s›çr›yorduk, Hikmet A¤abey’in ad›na... Çünkü, ünlü kalecinin oynad›¤› çiftenin ilk aya¤› tutmufltu. fiimdi s›ra ikincisindeydi. Hikmet A¤abey koflulacak bu yar›flta 8 numaral› ata oynam›flt›. ‹lk yar›fl› kazanan 6 numaral› at, al›nacak ikramiyenin kap›s›n› aralam›flt›; ama ikinci yar›fl daha önemliydi. Ve yar›fl› Hikmet A¤abey’in 8 numaral› at› kazanamad›. 9 numaral› at birinci oldu.

çimize bir hüzün çöktü. Baba gibi sevdi¤imiz bu harika insan›n yine düflleri y›k›lm›flt›, Ankara Hipodromu’nun insan seli aras›nda... Umutlar›n› tafl›d›¤› pazar günü bir zindan karanl›¤›na bürünmüfltü. Yirmi kiflilik grubumuz, sessizli¤e gömülmüfltü. Biraz ileride kendi kendine konuflan Hikmet A¤abey’in sesi duyuluyordu: “Kardeflim adamlar ‘Hikmet git 9 numaraya oyna’ dediler. Ben niye sekize oynad›m bilemiyorum... fiafl›rd›m kardeflim, böyle bir flans›zl›k olmaz.”

Hipodrom Öyküleri

Hikmet A¤abey daha sonra bize iflaret etti. Bu gidiyoruz anlam›ndayd›. Hikmet A¤abey cebinden ç›kard›¤› ve kendisine yar›fl kaybettiren bir tomar bileti bir süre elinde tuttu ve daha sonra h›fl›mla yere att›.

Y

er, ifle yaramaz biletlerle doluydu. Hafif esen rüzgar ka¤›t parçalar›n› savuruyordu. Olay an›ndan birkaç saniye geçti, geçmedi, dönemin fiekerhilal tak›m› kalesini koruyan Özcan, ba¤›rarak uçuflan biletlerin üzerine do¤ru koflmaya bafllad›. Hikmet A¤abey’den biletleri toplamas›n› istiyordu. fiaflk›n bir halde biz de uçuflan biletleri toplamaya bafllad›k. Özcan, Hikmet A¤abeye “Yar›fl nas›l bitti?” diye sordu. Yan›t, “Birinci ayak 6, ikinci ayak 9” biçimindeydi. Özcan biletleri gösterdi, “Peki bunlar ne?” dedi. Gözlerimize inanam›yorduk. Hikmet A¤abey’in gifle yet-

kilisinden 6-8 biçiminde istedi¤i biletler 6-9 biçiminde kopar›lm›flt›. At yar›fllar›nda flimdiye dek rastlanmayan bu ilginç olay, bizim Baba Hikmet’imizin bafl›na 1960’l› y›llar›n ilk diliminde tam 35 bin liral›k bir flans kuflu biçiminde konuvermiflti. Bunun ad› bir anlamda mucizeydi. Olmaz, oldu. Kuflkusuz en büyük ödül de Özcan’a verildi. Hikmet A¤abey kendisine servet kazand›ran kaleciye harika bir dü¤ün yapt›. Kazand›¤› paradan herkese da¤›tt›, üçer befler... Kendisi de Bahçelievler semtinde annesiyle birlikte kirada oturdu¤u evi yan›ndakiyle birlikte sat›n ald›. Baba Hikmet’in yapt›¤› en büyük fleyse evinin caddeye bakan taraf›na ve herkesin görebilece¤i bir yere pirinç bir levha ast›rmas› oldu. Levha üzerinde ilginç bir yaz› vard›, bilmeyenlerin asla anlayamayaca¤› bir yaz›yd› bu: “Dokuz numaram benim”...•

Efline do¤um günü arma¤an› olarak etek almak isteyen adam bir ma¤azaya girdi ve tezgahtardan yard›m istedi: “Afferdesiniz, bana yard›mc› olur musunuz?” dedi. “Eflime do¤um günü için bir etek almak istiyorum da...” Tezgahtar, adama yard›mc› olmak amac›yla onu çeflitli eteklerin bulundu¤u reyona götürdü ve “Eflinizin bel ölçüsü nedir?” diye sordu. Bir süre düflünen adam “Bunu an›msam›yorum ama...” dedi. “Size bir örnek verebilirim böylece bana daha rahat yard›mc› olabilirsiniz.” Tezgahtar›n “Buyrun efendim, sizi dinliyorum” demesi üzerine adam flu örne¤i verdi: “Evlendi¤imizde 55 ekran bir televizyonumuz vard› ve eflim onun önünden geçerken ekran›n yaln›zca yar›s› kapan›yordu. fiimdiyse 70 ekran bir televizyonumuz var ve o önünden geçerken tüm ekran kapan›yor. ‹flte ben bu ölçüye uygun bir etek istiyorum...”• 65


Her Yafltan ‹nsana Hitap Eden Bir Oyun:

n› hesaplad›. Ünlü harflerin ünsüzlerden çok daha fazla kullan›ld›¤›n› ve “e”nin en çok kullan›lan ünlü harf oldu¤unu saptad›.

S

Scrabble

Y

etmifl y›ldan fazla bir sü- 1931 y›l›nda mimar Alfred Butts re önce gelifltirilmesin- Amerika’daki “büyük bunal›m” s›den buyana ras›nda iflini kaybetti¤inde “scrabble” o ifller de¤iflti. Yeni bir ifl denli gözde bir oyun ol- Bir Baflka bulma umudu olmayan ve Bak›fl du ki bugün 121 ülkede bol zaman› olan Butts, ve aralar›nda Türkçe’nin çapraz bulmacalarda dilin de bulundu¤u 29 farkl› kullan›l›fl biçimlerini de dilde oynan›yor. Yetenek göz önünde bulundurarak ve flans›n birleflti¤i yar› beceriye yar› flansa “scrabble” genç yafll› herdayal› bir oyun gelifltirmekes taraf›ndan oynanabiye karar verdi. len bir oyun. Dünya çaProjesine sayg›n “New p›nda flimdiye de¤in yüz York Times” gazetesinin Cheryl milyon adet “scrabble” ilk sayfas›n›n da aralar›nseti sat›ld›, milyarlarca Tanr›verdi da bulundu¤u çeflitli kaykez “scrabble” oynand›. naklarda harf kullan›m›n› Bafllang›çta “scrabble”›n gelece- inceleyerek bafllad›. ‹ngiliz dilinin ¤i pek de parlak görünmüyordu. 26 harfinin ne s›kl›kla kullan›ld›¤›66

onra her bir harfe farkl› bir puan de¤eri verdi ve oyunda her harften kaçar tane olaca¤›na karar verdi. Özenli araflt›rmas› o denli yerindeydi ki oyunun bugünkü biçiminde harfler halen onun ilk seferde da¤›tt›¤› miktarda. S›ra oyunu satmaya geldi¤inde ne yaz›k ki baflar›s›zl›klar art arda geldi. 1933 y›l›nda patent baflvurusu reddedildi. Oyun üreticileri de onun bu fikrini geri çevirdiler. O yine de y›lmad› ve iki yüz adet oyunu kendisi yaparak arkadafllar›na verdi ve satt›. Oyun tahtalar›n› yapmak için Butts mimari teknik çizim aletlerini kulland› ve harfleri elle yaparak küçük tahta oyun tafllar›na yap›flt›rd›. Bu ilk oyuna “Lexico” ad›n› verdi. 1948 y›l›nda Butts sat›lan her bir oyun için kendisine telif hakk› ödenmesinin karfl›l›¤› olarak, oyunu üretme haklar›n› sat›n alan James Brunot ile bir anlaflma yapt›. Brunot oyunun kurallar›nda ve tasar›m›nda de¤ifliklikler yaparak oyuna ‹ngiliz dilinde “aray›p durmak, aceleyle aramak, efleleyip aramak” anlamlar›ndaki “scrabble” ad›n› verdi. Ad markalaflt›r›ld› ve böylece bildi¤imiz “scrabble” sonunda do¤du. Brunot ve efli oturma odalar›nda “scrabble” yapmaya bafllad›lar. ‹lk baflta günde yaln›zca onsekiz oyun yapabiliyorlard›. 1949 y›l›nda 2251 adet oyun satt›lar; ancak 450 dolardan oldular. Bu zor ve zah-

metli bir savaflt›. Oyun yine de yavafl yavafl küçük bir topluluk aras›nda gözde olmaya bafllad›. Büyük geliflme, New York’ta büyük bir ma¤aza olan “Macy’s”in genel müdürünün oyunu tatilde oynamas›yla ve ifle döndü¤ünde ma¤azada sat›lmak üzere oyundan siparifl vermesiyle 1950’lerin bafl›nda yafland›. Ondan sonra da “scrabble” popülerli¤ini hep korudu. ‹ste¤i karfl›layamamaya bafllayan Brunot oyunun haklar›n› büyük bir oyun üreticisine satt›. ‹lk baflta istek çok yüksek miktarlarda oldu¤undan siparifller bir düzene sokulmal›yd›. Amerika’da yola ç›k›fl›ndan sonra “scrabble” ‹ngilizce konuflulan öteki ülkelere s›çrad›. Bir sonraki ad›m yabanc› dillerde versiyonlar›n›n üretimiydi. Kulüpler kuruldu, yar›flmalar düzenlendi. ‹lk dünya flampiyonas› 1991 y›l›nda Londra’da gerçekleflti. “Scrabble”in popülaritesi internetin yayg›nlaflmas›yla ve çevrimiçi oyunlara her geçen gün daha fazla kiflinin kat›l›m›yla artarak devam ediyor.

“S

crabble” genellikle, standart bir sözlükte bulunmas› gereken bir sözcük oluflturarak puan kazanan iki-dört kifli taraf›ndan oynan›yor. Çapraz bulmaca gibi, sözcükler tahtaya çapraz ve afla¤›ya do¤ru diziliyor. Strateji ve taktiklerin oyunda önemli rolü var. Oyunun s›k› takipçileri yeni sözcükler ve tan›mlar ö¤reniyor, haf›zalar›n› gelifltiriyor ve matematik becerilerini tazeliyorlar. “Scrabble” yaln›zca bir e¤lence 67


Scrabble

Bütün Dünya • Temmuz 2007

arac› de¤il. Gençlere ve yafll›lara birçok yarar› var. Yaflland›kça zihinsel sa¤l›¤› korumak fiziksel sa¤l›¤› korumak denli önemli olur.

H

içbir fley yapmadan oturuyor olmaktan kaslar güçsüzleflir, e¤er uyar›lmazsa bu durumdan beyin de ayn› biçimde etkilenir. “Scrabble” gibi savafl›ma yönelik oyunlar› düzenli olarak oynamak beynin güçlenmesini, konsantrasyonun sa¤lanmas›n› ve haf›zan›n taze tutulmas›n› sa¤lar. “Scrabble”›n yafll› oyunculara oldu¤u gibi çocuklara da yarar› var. Oyun okullarda giderek daha fazla oynat›l›yor; çünkü çocuklar›n hecelemeyi ve sözcüklere ekler getirmeyi ö¤renmelerine yard›mc› oluyor. Çocuklar o denli e¤leniyorlar ki bir fleyler ö¤renmekte olduklar›n›n ay›rd›na varm›yorlar bile... Aile68

ler de bu durumdan hoflnut oluyor; çocuklar› televizyon karfl›s›nda daha az zaman harc›yor, sözcüklerle u¤rafl›yor ve da¤arc›klar›n› art›r›yorlar. ‹ngilizce dersleri verdi¤im e¤itim kurumuna geçen k›fl üçüncü s›n›flara göstermek üzere ‹ngilizce “scrabble” oyunumu götürdüm. Çocuklar oyunlardan ve çapraz bulmacalardan her zaman hoflland›klar›ndan, oyunun ilgilerini çekece¤ini düflünmüfltüm. Onlara oyunu büyüdüklerinde ve ‹ngilizce’leri ilerledi¤inde belki oynarlar düflüncesiyle tan›tm›flt›m. Yan›lm›flt›m! Çocuklar tahtaya ve kitaplar›na bakarak hemen ‹ngilizce sözcükler oluflturmaya bafllad›lar. Sözcüklerin tümünün yaln›zca üç dört harften oluflmas› ya da sözcükleri baflka bir yerden kopyal›yor olmalar› hiç önemli de¤ildi. Önemli olan beyinlerinin ‹ngiliz-

ce düflünmeye ve ‹ngilizce sözcükler oluflturmaya bafllamas›yd›. Hepsinden de güzeli, bu çok hofllar›na gidiyordu.

B

en “scrabble”› çocukken ailemle oynamaya bafllam›flt›m. ‹ngilizce ilk oyunumu yirmi y›ldan daha uzun bir süre önce ald›m. Eflim ve ben ara ara “scrabble” oynard›k. Türkiye’ye tafl›nd›ktan sonra da oynamaya devam ettik. Bir gün, ücretsiz olarak Türkçe “scrabble” oyunu da¤›tan bir günlük gazete ald›m. Türkçe “scrabble”› oynamaya bafllad›m; ancak deyim yerindeyse kafay› yedim! Türkçe düflünmekte o denli zorland›m ki bafl›ma a¤r›lar girdi. Oluflturabildi¤im en uzun sözcük yaln›zca üç harfliydi. Ancak aflama aflama daha uzun sözcükler oluflturmaya bafllad›m. Art›k kimi zaman Türkçe sözcük da¤ar-

c›¤›ma kendim bile flafl›yorum. Eflim ve ben bir akflam ‹ngilizce, bir sonraki akflam da Türkçe “scrabble” oynuyoruz. Oynayamad›¤›m›z zamanlarda yaflam›m›zda bir fleyin eksikli¤ini duyumsuyoruz. Y›llar geçtikçe oyun tarz›m›za uyan kendi kurallar›m›z› gelifltirdik. Hiçbir zaman s›k›lmad›¤›m›za inanam›yorum. Harf birleflimleri hep farkl› oldu¤undan, her oyun yeni sözcük ve stratejilerle e¤lenceli bir durum al›yor. Kimi zaman Türk arkadafllar›ma arma¤an olarak Türkçe “scrabble” veriyorum. Ancak son zamanlarda ay›rd›na vard›m ki birçok Türk çoktan bir “scrabble” sahibi olmufl bile. Amerika’da her üç evden birinde “scrabble” tahtas› bulunuyor. Belki bir gün ayn› fleyi Türkiye için de söyleyebiliriz.• Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr

69


Bir Beyo¤lu Soka¤›n›n Anatomisi:

Temmuz SuDokular› •Haz›rlayan: Canan Onural - Bütün Dünya•

Kolay

H Zor

CananOnural@butundunya.com.tr Yan›tlar 94’üncü sayfam›zdad›r.

70

ani, Beyo¤lu, Bal›kpa- yorgunu tu¤lalar› gözükürdü. zar›’nda, soka¤a taflm›fl Ço¤u, giriflin üstünde iki katl›, masalar›yla ünlü lokan- d›fl› kâgir, içi ahflap olan bu evtalar›n s›raland›¤› Nevi- ler, d›flar›dan da, içeriden de zade Soka¤› var ya, bu sefer iflte kasvetli görünüfllüydüler. ondan söz edece¤im. Nereden mi biliyorum? Lise Bu en çok 100 metö¤rencisiyken, 1950 re uzunlu¤undaki sonüfus say›m›nda beni kak, günümüzden elli, Özlemin Tad› say›m memuru yapaltm›fl y›l öncesinde, m›fllard› da bu sokakBaflkad›r karfl›l›kl› iki s›ra Rum taki tüm evlere hep evlerinin s›raland›¤›, ben girip ç›km›flt›m. sessiz, sakin, biraz da Eskiden, ‹stiklal renksiz bir sokakt›. EvCaddesi’ne, Tokatl›lerin hemen hemen yan Oteli’nin iki yahepsinin cephesinde, n›na aç›lan yan yana d›flar›ya taflan cumbaiki soka¤›n soldakine lar vard›. Cephesinden “Sol Sokak”, sa¤dakiEser Tutel yer yer dökülen s›valane de “Sa¤ Sokak” r›n›n alt›ndan y›llar›n denirmifl. Sonralar› 71


Bir Beyo¤lu Soka¤›n›n Anatomisi: Nevizade Soka¤›

Bütün Dünya • Temmuz 2007

Sol Sokak’›n ad› Solakzade Soka¤› olarak de¤ifltirilmifl, sa¤daki de Balo Soka¤› olup ç›km›fl.

N

için mi “Balo Soka¤›” denmifl? Y›llar önce, san›yorum Sultan Mecid zaman›nda, ilk balo, bu sokaktaki bir binada verilmifl de ondan! Öteki ucundaki Sahne Soka¤› ise, bugün Bal›kpazar› diye bildi¤imiz sokak... Eskiden ad› Tiyatro Sokak’m›fl. Tiyatro denmesinin nedeni de, ‹stiklal Caddesi’ne aç›lan köflesinde, ünlü Naum Tiyatrosu’nun yer almas›... Sultan Mecid, s›k s›k ta Dolmabahçe Saray›’ndan maiyetiyle birlikte atla bu ünlü tiyatroya gelirmifl. Tabii, operalara, konserlere de... Yere k›rm›z› hal›lar serilir, çevre halk› iki s›ra dizilir, padiflaha sayg›da kusur etmezlermifl. Bugün bu ünlü tiyatro binas›n›n yerinde “Cité de Pera” var: Yani ünlü Çiçek Pasaj›... ‹flte, sözünü edece¤im bu Nevizade Soka¤›, Balo Soka¤› ile Sahne Soka¤› aras›nda kalan sokakt›r. Biz y›llarca bu Nevizade Soka¤›’na aç›lan Kameriye Soka¤›’nda oturmufltuk. Befl y›l boyunca ilkokula, hep bu Nevizade Soka¤›’ndan geçerek gitmifltim. Balo Soka¤›’ndan girildi¤i zaman bu Nevizade Soka¤›’n›n sa¤ köflesindeki büyük yap› o y›llarda Beyo¤lu Emniyet Amirli¤i’ydi. Kap›s›nda bir polis memurunun, elinde silah nöbet bekledi¤i bu binan›n ne zaman önünden geçseniz, içeriye girip ç›kan polisler görürdünüz. Sonra buras› ‹mparator Oteli oldu. Bugün ise yetmifliki milletin bayraklar›yla süslü cephesinde kocaman “Hotel Interroyal” diye yazmakta! 72

Birkaç ad›m ilerisinde, Bal›kpazar›’n›n ünlü yumurtac› dükkan› vard›. Rum’du; kendisi de, yan›nda çal›flan uzun boylu, ayd›nl›k yüzlü, t›knaz yard›mc›s› da... Yaln›z yumurta satard›! Kap›s›ndan içeriye daha ilk ad›m›n›z› atar atmaz burnunuza keskin bir tahta ve saman kokusu dolard›. Bilmem ki k›r›lmam›fl yumurtan›n kokusu olur mu? Ama “Tabut” denilen büyük ve uzun yumurta sand›klar›, hep mis gibi çam kokard›. Tabii, k›r›lmas›nlar diye yumurtalar›n aralar›na bolca serpilen samanlar›n da kendine özgü bir baflka hofl kokusu vard›. Balo Soka¤›’ndan girilince sol kolda ise, sokak boyunca birkaç dükkan s›ralanm›flt›: En baflta- ki gömlekçi Niko’nun dükkan›yd›. Vitrininde, dikti¤i tiril tiril gömlekler, yanlar›nda yedek yakalar› ve manfletleri, sol ceplerine sahibinin adlar›n›n bafl harfleri ifllenmifl, sahibi gelip al›ncaya de¤in sergilenirdi. O zamanlar, kravat ba¤lanarak giyilen, yakas›n›n iki ucuna dik dursun diye balenalar geçirilen bu gömleklere bizimkiler “Frenk gömle¤i” derlerdi. Biri “Mintan” demiflti de, Annem, “Mintan, köylülerin giydi¤i gömlektir, buna ‘Frenk gömle¤i’ denir” diye düzeltmiflti.

S

onra, bir araba tamirhanesi vard›. Çevredeki tek tamirhane... Ço¤u kimse “Garaj” derdi buraya... Asl›nda, ancak tek bir araban›n zorlukla girip s›¤abilece¤i bu küçücük dükkanda her marka otomobil onar›l›rd›. Rum usta, “Ben ‘Ford’çuyum, fiavrole’den anlamam” demez; ister “Dodge”, ister “Oldsmobil”, hangi

marka, hangi model araba gelirse gelsin hemen içeriye çektirirdi. O zamanlar tamirciler ar›za ne olursa olsun, önce aksakl›¤› onararak gidermeye çal›fl›rlard›. Ancak zorunlu olursa parça de¤ifltirirler, de¤ifltirdikleri için de araban›n sahibinden bin kez özür dilerlerdi. Art›k ön tak›m m› yap›l›r, delinmifl radyatör mü yaman›r, karbüratör mü temizlenir, meksefe mi de¤ifltirilir, ne yapmak gerekirse o yap›l›rd›.

ya da Fenerli marka ayakkab› boyalar›... Cilalar... Sizin anlayaca¤›m›z, kundurac›l›kta kullan›lan her çeflit malzeme bu vitrinde sergilenirdi. Ve, Sahne Soka¤›’na aç›lan köflede de büyük bir manav... O zamanlar ananas gibi, kivi gibi,

S

abahleyin ben ilkokula giderken garaja b›rak›lan araba, akflamüstü okuldan dönerken bir de bakard›m ki, teslim edilmeye haz›r, sahibini bekliyor! Ama kimi zaman, araban›n her taraf›n›n bafltan sona sökülmüfl oldu¤unu görürdüm. O zaman, tamirhanenin beton zemini çeflit çeflit, biçim biçim kir pas içinde bir sürü parçayla dolard›. Yine de usta ne yapar eder, arabay› akflam olmadan sahibine teslim etmeye çal›fl›rd›. Birkaç bina ileride, kundura malzemesi satan bir dükkan vard›. Kap›s› Önce Beyo¤lu Emniyet Amirli¤i, sonra hep kapal› duran bu lofl ‹mparator, bugün de Interroyal Oteli... dükkan›n vitrininde neler yoktu ki: Frans›z köseleleri... Renk mango, avokado gibi a¤›z tad›m›renk deriler... Ayakkab› kal›plar›... za ayk›r› düflen tropik meyvelerin, Boy boy çekecekler... Siyah ve kah- de¤il kendilerini görmek, adlar›n› verengi ba¤c›klar... Kutu kutu Nuget bile duymufl de¤ildik! 73


Bir Beyo¤lu Soka¤›n›n Anatomisi: Nevizade Soka¤›

Bütün Dünya • Temmuz 2007

V

arsa, yoksa, elma, armut, k›fllar› portakal, yazlar› salk›m salk›m üzümler... Bu büyük manav›n tezgah›nda, mevsimine göre nefis Ferik elmalar›, Yafa portakallar›, Çavufl üzümleri, Kavak incirleri, Zekeriyaköy kirazlar›, Arnavutköy çilekleri ve de Bursa fleftalileri yer al›rd›. Ama ne kirazlar, ne çilekler, ne fleftaliler, ne incirler! O zamanlar bizim Bal›kpazar›’nda yeterli bofl yer olmad›¤›ndan, genifl kavun-karpuz sergileri kurulamazd›. Kas›mpafla’ya inerken k›rsal bölge bafllar, iflte kavun-karpuz sergileri de ancak oralarda kurulurdu. Yere yatak gibi e¤relti otlar› serilir; kavunlar, karpuzlar, k›rka¤açlar, topatanlar, özenle bir kenara üst üste y›¤›l›rd›. Sergi sahibi kavunlar›n›n karpuzlar›n›n bafl›ndan ayr›lmaz, geceleri orac›kta yatarak sabahlard›. Eee, ne yaps›n ki? “Mal can›n yongas›d›r” demifller! Bizim Bal›kpazar› manavlar›nda ise ancak merakl›s› için bir kenarda birkaç Tekirda¤ karpuzu ile birkaç topatan ya da K›rka¤aç kavunu bulundurulurdu, hepsi o kadar! En güzeli de, alt›ndan geçirilmifl iple tavandan sarkan spiral yaylara as›lm›fl k›fl kavunlar›n›n, flöyle bir elle dokunulunca, kendili¤inden inip inip kalkmalar›n› seyretmekti. Soka¤›n karfl› köflesi ise, Yorgo’nun bal›kç› dükkan›yd›. Yorgo’nun, yaz k›fl, s›rt›ndan kal›n bir yün kazak, bafl›ndan yün kukulata, önünden muflamba önlük, ayaklar›ndan da takur tukur tahta sabolar› eksik olmazd›! K›fl›n kar ya¤d›¤› zaman, s›rt›na bir 74

de kal›n gocuk geçirirdi Yorgo Efendi. Bal›kç› dükkanlar›n›n cepheleri hep aç›k oldu¤u için, insan›n içine iflleyen nemli so¤u¤a gün boyunca dayanmak, öyle herkesin harc› de¤ildi. Yaln›z bal›kç›lar m›? Zerzevatç›lar da, manavlar da hep aç›kta çal›flmak zorundayd›lar. Kald› ki, bal›kç› dükkanlar›n›n tafl zemini her zaman ›slak olurdu. ‹nan›n, hiç de kolay ifl de¤ildi, k›fl›n ayaz›nda çavalyelerdeki bal›klara s›k s›k su serpmek, buz gibi musluk suyunun alt›nda bal›k ayaklamak, onlar› müflterinin iste¤ine göre de¤iflik biçimlerde kesip kesip dilimlemek, sonra da kat kat gazete ka¤›tlar›na sararak müflteriye vermek! Özellikle k›fl aylar›nda, bal›kç› tezgahlar›nda en az›ndan yirmibefl, otuz bal›k çeflidini birden sayabilirdiniz! K›fl aylar›nda, yaln›z Yorgo’nun dükkan›nda de¤il, tüm öteki tezgahlardaki bal›klar›n çeflitlili¤i karfl›s›nda flafl›p kalmamak elde de¤ildi:

B

›rak›n lüferleri, palamutlar›, levrekleri, kalkanlar›; k›rm›z›ya boyal› yuvarlak tablalar› ayd›nlatan yüzellifler mumluk ampullerin çi¤ ›fl›¤›nda, dipdiri ispariler, istrongiloslar, eflkinalar, k›rlang›çlar, iskorpitler, çinakoplar, minakoplar, izmaritler, istavritler ›fl›l ›fl›l yanard›. Midyesi, tara¤›, pavuryas›, karidesi, kerevidesi, tekesi de cabas›... Bir baflka kenarda da, kocaman k›skaçl›, nah iki, üç kar›fll›k canl› canl› ›stakozlar k›p›r k›p›r k›p›rdan›rlard›! Nevizade Soka¤›’ndan çan sesi hiç eksik olmazd›. Çünkü soka¤›n

hemen gerisinde büyük bir Ermeni kilisesi vard›. B›rak›n ayinlerde, yortularda, Noel’de, Paskalya’da de¤iflik biçimlerde çan çal›nmas›n›, saat bafllar›nda da çan çal›narak günün ilerleyen zaman› bildirilirdi. Zaman zaman üst üste üç kez çan çal›nd›¤›n› duyunca, “Aaa, kilisede cenaze var!” derdi annem. “Allah taksirat›n› affetsin!”

n›ndan sonra Crespin adl› bir Yahudi ailesi taraf›ndan yapt›r›lm›flt›. Tramvay Caddesi’nden, yani Meflrutiyet Caddesi’nden bu pasaja girince sola aç›lan darac›k geçit sizi Duduodalar› Soka¤›’na ç›kart›rd›. Yok, e¤er düz giderseniz, kendi-

S

özünü etti¤im kilise, Gregoryen Ermeni cemaatinin ünlü Üç Horan yani “Kutsal Üçlük” kilisesiydi ve Sultan II. Mahmud döneminin yap›lar›ndand›. As›l ad› “Surp Yerortutyun” olan bu kilise, Nevizade Soka¤›’n›n hemen arkas›ndayd› ve vak›f binalar› ve de akar dükkanlar›yla hayli büyük bir alana yay›lm›flt›. 19’uncu yüzy›lda, hep büyük mimarlar yetifltirmifl olan ünlü Balyan Ailesi’nin fertlerinden Hassa Mimar› Garabet Balyan ile H. Serveryan ve Hamamc›bafl› Minas A¤a taraf›ndan yap›lm›flt›. Nevizade Soka¤›’ndaki lokantalar›n ço¤u, buraya, az ilerideki Krepen Pasaj›’ndan gelmifllerdi. Krepen Pasaj›, Bal›kpazar›’nda, Nevizade Soka¤›’n›n bilemediniz yüz metre kadar ilersinde, bugünkü Asl› Han’›n oldu¤u yerdeydi. 1870’teki büyük Beyo¤lu yang›-

Sahne Soka¤› yönünden Nevizade Soka¤›... nizi Bal›kpazar›’nda, yani Sahne Soka¤›’nda bulurdunuz. Bu Krepen Pasaj›, uzun y›llar boyunca, gözlerden uzak, ancak 75


Bütün Dünya • Temmuz 2007

bilenlerin devam etti¤i meyhanelerin bulundu¤u sessiz, sakin bir pasaj olarak kalm›flt›.

A

sl›nda, önceleri bu geçitte i¤ne, iplik, ibriflim, dü¤me, kopça, astarl›k bez gibi terzi malzemesi satan dükkanlar ço¤unluktaym›fl. Sonra buradaki dükkanlara kundura levaz›matç›lar› gelip yerleflmifl, tüm Beyo¤lu’ndaki kundurac›lar›n malzemelerini sa¤lad›klar› bir merkez durumuna gelmifl. Pasaj›n ad›, Bat› dünyas›nda kundurac›lar›n hamisi ve piri say›lan Aziz Krepen’den (Saint Crépin) geldi¤ini söyleyenler de vard›. 1934’te yer adlar›n›n Türkçelefltirilmesi kampanyas› s›ras›nda ad› Krizantem Geçidi olarak de¤ifltirilmiflse de, bu ad nedense tutmam›fl, hiç kimse bu ad› kullanmam›flt›. Derken, Krepen Pasaj›’nda içkili lokantalar›n aç›lmaya bafllamas›yla bu kez de ayakkab›c›lar (daha önceleri terzi malzemesi satan dükkanlar gibi) birer ikifler baflka yerlere tafl›nmak zorunda kald›lar. Krepen Pasaj›’nda aç›lan meyhanelerin en ünlüleri Yorgo ve ‹spro Kardefller’in ‹mroz, Bayram Ayd›ndo¤an’›n Nefle ile Triandafilo (Gül) adl› olanlard›. Müdavimleri ö¤leye do¤ru birer, ikifler bu pasaja gelirler, her zamanki masalar›na otururlar ve ufaktan ufa¤a demlenmeye bafllarlard›. Masadan masaya sürdürülen sohbetler saatlerce uzay›p gider; araya flakalar, tart›flmalar kar›fl›r, böyle zaman ilerler, art›k neredeyse akflamc›lar›n gelme saati yaklafl›rd›. Derken, ö¤lencilerle akflamc›lar kar›fl›rlar, sohbeti daha da koyulturlard›. Anlad›¤›n›z gibi, ha76

z›r yiyen, daha çok ifli, gücü olmayanlar›n yeriydi. Az ileride Çiçek Pasaj›’ndaki birahanelerin ço¤unlukla gençlerin, esnaf›n, çal›flan kesimin devam etti¤i yerler olmas›na karfl›l›k, Krepen Pasaj›’ndakiler, dedim ya, ço¤unlukla zaman› bol olan iflret erbab›n›n yeriydi. Yan›lm›yorsam, 1970’lerde Nevizade Soka¤›’na gelip yerleflen ilk içkili lokanta, Lefter’in Meyhanesi oldu. Krepen Pasaj› nedense gözden düflmeye bafllay›nca 1981’de mal sahibi taraf›ndan boflalt›larak y›kt›r›ld›. Yerine Asl› Han yap›ld›. Günümüzde Asl› Han’da ço¤unlukla ikinci el kitapç›lar ile “efemera” malzemesi, yani, eski kartpostallar, eski paralar, eski biletler, eski resimler satan esnaf yerleflmifl bulunuyor. Yerlerinden edilen içkili lokantalar da birer ikifler Nevizade Soka¤›’na tafl›nd›lar.

N

evizade Soka¤›, flu s›ralarda say›lar› yirmiyi aflan lokantalar›yla tarihinin alt›n ça¤›n› yafl›yor. K›fl aylar›nda kapal› salonda demlenenler, yaz gelince içkili sohbetlerini kald›r›m›n üzerine ç›kar›lm›fl masalarda devam ettiriyorlar. S›k s›k turist gruplar›n›n da bu havaya kat›l›yor. Midyecisi, bademcisi, lotaryac›s›, çalg›c›s›, çiçekçisi ve her türden seyyar sat›c›lar› ile Nevizade Soka¤› yaklafl›k onbefl y›l› aflk›n bir zamandan buyana merakl›s›na canla baflla hizmet etmekte... Daha da uzun y›llar hizmet edecek gibi gözüküyor.• EserTutel@butundunya.com.tr

San›lan›n tersine robot sözcü¤ü bilim, teknik ortam›nda de¤il, bir tiyatro oyununda do¤du. Düflünce ve gerçeklefltirme giriflimleri çok eski olmas›na karfl›n ad›n› yüzlerce y›l sonra ünlü Çekoslovak tiyatro yazar› Karel Çapek’in 1920 y›l›nda yazd›¤› “RUR”, “Rossum’s Universal Robots” (Rossum’un Evrensel Robotlar›) yap›t›nda ilk kez yer ald›. Karel, insan yap›s›, insan benzeri “mekanik iflçi” anlam›nda kardefli Josef’in önerisi do¤rultusunda kökeni eski Slav dillerinde kölelik demek olan “Rabota”ya uzanan robot sözcü¤ünü kulland›.

“Robot”

B

ulmacalarda, yar›flmalar- 1920 y›l›nda yazd›¤› “RUR”, “Rosda “‹nsan biçiminde ve sum’s Universal Robots” (Rosmetalden vb. yap›lan sum’un Evrensel Robotlar›) yap›programlan›nca belirli bir t›nda ilk kez yer ald›. Karel, insan ifli ya da çeflitli iflleri yapabilen, yap›s›, insan benzeri “mekanik iflfabrikalarda tehlikeli ifllerde insan çi” anlam›nda kardefli Josef’in yerine kullan›lan, elektrikle çal›flan önerisi do¤rultusunda kökeni esotomatik ayg›t”; “Bilimkurki Slav dillerinde kölelik gu filmlerinde görülen indemek olan “Rabota”ya sana benzeyen, konuflan, Evrensel uzanan robot sözcü¤ünü yürüyen; ama duygular› kulland›. 25 Ocak 1925 Kültür olmayan makine insan”; tarihinde Prag Ulusal Ti“Kendi akl›n› ve istencini yatrosu’nda ilk kez sahkullanmaks›z›n baflkalar›nelenen yap›t 1927 y›l›nn›n buyru¤uyla ifl gören da Türkçe’ye “Alemflümul kimse”; “Duygusuz kimSuni Adamlar Fabrikas›” se”; “Durmadan çal›flan ad›yla çevrildi. Çapek’in oyununda bikimse” sorular› sorulduliminsan› Rossum (Çekçe: ¤unda pek çok ülkede yaAk›l) yapay parçalar kullan›t “Robot” olur. Songül San›lan›n tersine robot Saydam narak insan eti ve kemi¤ine benzer parçalardan bir sözcü¤ü bilim, teknik oryarat›k üretir. Biyolojik ve tam›nda de¤il, bir tiyatro elektriksel yöntemlerle yaoyununda do¤du. Düflünce ve gerçeklefltirme giriflimleri rat›¤› kendi kendine ifl görebilir çok eski olmas›na karfl›n ad›n› duruma getirir. O¤lu mühendis yüzlerce y›l sonra ünlü Çekoslo- Rossum da bu robotlar›n seri ürevak tiyatro yazar› Karel Çapek’in timini yapan fabrika kurar. Tüm ifl77


“Robot”

Bütün Dünya • Temmuz 2007

ler, insana benzeyen bu makinelerce yap›l›r. Yeryüzünde herfley yoluna girer. ‹nsanlar çal›flma zorunlulu¤undan kurtulur.

Y

apt›¤› ifli çok be¤enen Bilgin Rossum daha üstün, insanlar gibi duyan, duyular› olan robotlar yapma düflüncesine kap›l›r. Eski üretti¤i robotlar insana oldukça benzeyen; ancak üreyemeyen yarat›klard›r. Rossum ak›l ve ruh sa¤l›¤› bozulunca insana, insanl›¤a hizmet için yapmay› düflündü¤ü robotlar› birer kusursuz savaflç›ya dönüfltürür. Düflünen robotlar bir süre sonra tüm iflleri kendilerine yükleyen insanlara karfl› ayaklanmaya karar verir. Bir robot-insan karfl›tl›¤› do¤ar. Robotlar dünyay› ele geçirir. Rossumlar fabrikay› kapatmak ister. Robotlar dost düflman ay›rmaks›z›n tüm insan soyunu yok eder. Rossum bu durum karfl›s›nda bir çözüm bulmaya giriflir. Oyunun bafl›nda robot insana, oyunun sonunda insan robota dönüflür. Birbirine âfl›k, ellerinde ve bafllar›nda defne yapraklar›ndan oluflan çiçeklerle Primus ile Helena adl› robotlar›n sahneden inmeleriyle oyun mutlu sonla noktalan›r: ‹ster insan, ister robot olsun her sorunun çözümü ve temeli sevgidir. “Pinokyo” ve “Frankenstein”dan buyana yazarlar›n derinden ilgilendi¤i bir konuyu ele ald›, Çapek. ‹nsanlar›n kendi ürünlerinin nas›l kendilerine yabanc›laflarak onlar› yok etmeye yönelebilece¤ini irdeledi. Robotu yaratan insan›n türetti¤inin kölesi olmas› durumuna benzer say›s›z ör78

nek vard›r. ‹lk akla gelen para, uyuflturucu, sigara, televizyon, bilgisayar, internet gibi... Kimi zaman insan›n kendisi, toplum, yaflam da robotlafl›r. “RUR”dan sonra 1924 y›l›nda “Karakik” adl› bir roman daha yazd›, Çapek. Atomun parçalanmas›, ilk atom ve hidrojen bombalar›n›n üretilmesi ve nükleer silahlanma yar›fl›n›, gelecekteki tehlikelerini y›llar önce dile getirdi. Atom enerjisini keflfeden insanl›¤›n nas›l kendi buluflu üzerindeki denetimi yitirdi¤ini anlatt›. Çok geçmeden edebiyattan sonra sinema da robotlar› keflfetti. Robotlara ad› konulmadan ilk yer veren film sineman›n babas› George Melies’in 1897’deki “Gugusse et L’Automate”ti. Robotlar ilk kez beyazperdede Fritz Lang’›n 1926’da çekti¤i “Metropolis” filminde görüldü. Bilimkurgu romanlar› ve filmleri arac›l›¤›yla robotlar her zaman yan›bafl›m›zda oldu: “Oz Büyücüsü”, “Alt› Milyon Dolarl›k Adam”, “Uzay Yolu”, “Y›ld›z Savafllar›”, “Blade Runner”, “Terminatör”, “Robocop”...

R

obot sözcü¤ünü Çapek kazand›rd›; ancak bilimkurgunun ünlü ad› Isaac Asimov sevdirdi. 1940 Eylülü’nde yay›mlanan “Yeni Oyun Arkadafl›” adl› öyküsünde çocuklar› seven ve onlara bakabilen bir robotu “Robbie”yi anlatt› ve ünlü robot yasas›n›n birinci maddesine ilk kez bu öyküde yer verdi. Daha sonra bunu sürdürdü. Asimov robot yasas›n› ünlü bilimkurgu yay›nc›s› John V. Campbell’e anlatt›. Robot yasalar›n› John V. Campbell ile birlikte düzenledi:

•Yasa 1: ‹nsanlara zarar veremez ya da hareketsiz kalarak bir insan›n zarar görmesine neden olamaz. •Yasa 2: Önceki yasalara ayk›r› olmadan, insan taraf›ndan verilmifl emirlere uymak zorundad›r. •Yasa 3: Önceki yasalara ayk›r› olmadan, kendisini korumak zorundad›r. Asimov y›llar sonra yeni bir yasa daha ekledi. Birinci yasan›n da önüne koyma zorunlulu¤undan dolay› bu yasaya “S›f›r yasas›” dedi: •Yasa 4: ‹nsanl›¤› incitemez, insanl›¤›n zarar görmesine izin veremez.

“E¤er her araç kendi iflini görebilseydi, insan eline gereksinim duymadan mekik kendi dokuyabilse, lir kendi çalabilseydi, yöneticilerin elemanlara gereksinimi kalmazd›.” Bugün siberneti¤in ve bilgisayar›n ilk ad›mlar›n› atan, ilk robotu yap›p çal›flt›rd›¤› kabul edi-

R

obot tarihinin kökleri mitolojidedir. Zeus, Girit’e nöbetçilik etmesi, yabanc›lardan korumas› için “programlanan” tunç vücutlu dev Talos’u Europa’ya arma¤an eder. Talos günde üç kez aday› turlar. Adaya demirlemek isteyen yabanc› gemileri ve denizcileri tafla tutar. Bir yabanc› gördü¤ünde hemen ateflin içine girer, k›z›l kor biçimine gelir. Sonra koflar yabanc›y› kucaklar diri diri Robot sözcü¤ünü ilk kez Çekoslovak yakard›. ‹lk robot kum satiyatro yazar› Karel Çapek kulland›. atinin sifon ilkesine dayal› olarak gelifltirilen bir tür su saatiydi. Robot sözcü¤ünden önce len, gerçek anlamda robotun ön(Yunanca, Autos: Kendi Matos: cüsü Cizreli Ebul-‹z’di. “Cezeri” Düflünce, istem, irade) “kendinden olarak da bilinen bilgin Diyarbairadeli fley” anlam›na gelen “oto- k›r’da Artuklu sultanlar›n›n himamat” kullan›ld›. Otomasyon kavra- yesindeydi. Cizreli Ebul-‹z’in rom›n› ilk ele alan Aristo’ydu: botlarla ilgili resimlerle bezeli bir 79


Bütün Dünya • Temmuz 2007

kitab› vard›. Bugün bir kopyas› Topkap› Saray› Müzesi kitapl›¤›nda bulunan bu yap›t›nda hizmetçilerin kendisine abdest suyu dökmelerinden rahats›z olan Artuklu hükümdar› Nas›reldin Mahmud için bu ifli yerine getirecek robot adamlar ve robot tavus kufllar› yapt›¤›n› sultan›n, bu robotlar›n döktü¤ü suyla abdest ald›¤›n› yaz›yor.

lkel robotlar insan ya da hayvan hareketlerini taklit eden mekanik oyuncaklard›. Kimi zaman aldatmacalar da oluyordu. 1769 y›l›nda Wolfgang Von Kempelen’in satranç oynayan robotu oldukça ilgi çekti. Ancak bir sonra içine yerlefltirilen bir cücenin yönetti¤i anlafl›ld›. Bilgin Edward Fredkin, “Tarihte üç büyük olay vard›r. Bunlardan ilki evrenin oluflumudur, ikincisi ise yaflam›n bafllang›c›d›r. Bu ikisiyle eflde¤er önemli olan üçüncüsü ise yapay zekân›n ortaya ç›k›fl›d›r” diyor. Düfller, oyun ve oyunca¤›n tarihi yapay zekâya gidiflin tarihidir. ‹nsano¤lu ilk önce MÖ 700 bin y›llar›nda alet kulland›. 350 bin y›l sonra insanl›k önemli bir ad›m daha att› atefli ele geçirdi. Aradan 330 bin y›l daha geçti. ‹nsano¤lu bu kez bar›nd›¤› ma¤ara duvarlar›na resimler çiz80

meye bafllad›. Avc›l›kta ve savunmada kulland›¤› tafl önce kaleme günümüzde ise tufllara do¤ru yol ald›. E¤lence, çocuklar için üretilen düfllerin, do¤aya öykünmenin ürünleri oyuncaklar büyüdü. Oyun alanlar›ndan yaflam›n içine geçen robotlar her geçen gün biraz daha etkin ve önemli ifllerde flimdilik sessiz sedas›z çal›fl›yorlar, ilerliyorlar. Durmadan ve yorulmadan 7 gün 24 saat, insana göre daha hatas›z ve h›zl› çal›flabilme, çal›flt›klar› yerin ›fl›kland›r›lmas›na, iklimlendirilmesine gerek duyulmamas› nedeniyle bugün dünyada bir milyonu aflk›n endüstriyel robot çal›fl›yor. Tehlikeli, a¤›r, sab›r gerektiren hassas, insana s›k›nt› verecek düzeyde tekrarl› ifllerde montaj, boyama, tafl›ma, elektronik devre dizme, yükleme-boflaltma, paletleme, döküm, s›zd›rmazl›k sa¤lama, su jetiyle kesme, kaynak yapma, paket ay›rma, s›n›fland›rma gibi ifllemlerde, ev ifllerinde, deniz dibinde yüksek bas›nç alt›nda, yüksek s›cakl›kta, Uzay’da, Ay’da, Mars yüzeyi gibi elveriflsiz ortamlarda, hatta insan vücudunun s›¤amayaca¤› genifllikteki havaland›rma borular›nda, kan damarlar›nda robotlar kullan›l›yor.• SongulSaydam@butundunya.com.tr

Ankara’da bir özel hastanede beyin cerrah› olarak görev yapan Doç. Dr. Kamil Öge, 1983 y›l›nda bafllad›¤› amatör fotografç›l›¤›ndan flimdi “kufl avlamak” amac›yla yararlanmaktad›r. Bu bölümde, Doç. Dr. Kamil Öge’nin Ankara Mogan Gölü çevresinde “avlad›¤›” kufllarla ilgili yaz› ve fotograflar›n› bulacaks›n›z.

Yanm›fl Kentin Delikanl›lar›

Lütfen sayfay› çeviriniz ’


benekli beyaz kafllar›n›n aras›na uzanan al›n tüyleri vard›r. Ama illa ki sar› kocaman gözleri...

Ve bu yang›nlar ard› arkas› kesilmeden bir ay boyunca devam etti. Kimi yerlerde göl kenar›ndaki kurulufllar› suçlad›k kendi aram›zeni hep Ankara Kole- da, kimi yerlerde dikkatsiz ve külji’ndeki ortaokul y›lla- türsüz piknikçileri... “Çocuklar r›ma götüren o erdem- yakm›flt›r” dedik kimi yerleri; çünli bak›fll› gözleri... “A kü bir amac› yoktu o yanan yerlevise old owl, lives in an oak” söz- rin... Ama bu bahar Mogan leriyle bafllayan fliire... Geçen yaz Ana’n›n su filtreleri, yaflam verdikyavrular›n› ç›kar›p uçurmalar›na lerine temiz su sa¤layan karaci¤etan›k olmufltuk, ben “Pasakl›” ad›- rinin büyük bir bölümü yok edildi, n› koymufltum; Pasakl›’ma “Gü- her kim taraf›ndan ve her ne nenayd›n” dedik. denle olursa olsun. Mogan gezimiz ODSazlar, tarihin ilk su TÜ’de ald›¤›m›z bir kufl ar›tma araçlar›, çok güçlü say›m uygulamas› e¤itisu temizleme özelli¤ine Konuk miyle devam etti. Eymir sahip bitkilerdir. “Typha” Yazar Gölü’nde geleneksel baya da has›r sazlar›, hel›k ekmek molas›ndan men her gölde görmeye sonra Mogan Ana’n›n çeal›flt›¤›m›z h›zl› büyüyen kicili¤ine dayanamayarak mevsimlik bitkilerdir. Mikur yapan bahrileri seydas’›n s›rr›n› rüzgarla yeretmek için tekrar sazl›¤›di düvele duyurmufllarm›za döndük. Her biri 2d›r; ama sudaki kirlili¤i 3 kilo a¤›rl›¤›ndaki dev h›zla içlerine çekip metateleobjektiflerimizle bahbolize ederek göllere ve Doç. Dr. rileri rahats›z etmeden, göllerde yaflayan canl›lakur danslar›n› seyrettik, Kamil Öge ra temiz su ve yuva yeri görüntüledik. Keyfimize sa¤larlar. Çok h›zl› ço¤adiyecek yoktu, taa ki l›rlar, h›zla yeflerirler. uzaktan fliddetli bir “Poff” sesini Oluflturduklar› büyük biyolojik duyup sazl›klardan yükselen siyah kütle, yararl› bakterilerin organik duman› görene de¤in... kirlilikleri h›zla yok etmelerini sa¤Yine geçen y›l, ondan önceki lar. Tabana yay›lm›fl kökleri ise y›l ve daha öncekilerde olan bafl›- öteki bitkilerden çok daha fazla na gelmiflti Mogan Ana’n›n... Biri- miktarda ve h›zl›, azot ve fosforlu leri, hangi amaca hizmet ediyorlar- kirleticileri ortamdan uzaklaflt›r›r. sa, sazlar› yakmaya bafllam›fllard›. Peki ya kufllar? Yaln›zca bahar Hem de kufllar›n tam yuva kurup sabah› güneflin do¤uflunu, havalaüremeye haz›rland›klar› mevsim- r›n ›s›nmas›n› m› müjdeler? Birkaç de... Hem de eski Pers Tanr›s› tane tavuk bir günde dönümlerce Ahuramazda’n›n K›fl ve Ölüm Tan- arazideki keneleri temizler, yaprak r›s› Angramanyu’yu yenip do¤aya katili t›rt›llar› yer, danaburunlar›n› canlanma emrini verdi¤i s›rada... yok eder. Kaç kez a¤z›nda akrep-

B Pasakl›, kimbilir hangi av›n peflinde dolaflm›fl, üstü bafl› toz toprak içinde penceresinden bize bak›yor.

Yanm›fl Kentin Delikanl›lar› art ay›na uyan nefis ve güneflli bir pazar gününe sabah saat alt› sular›nda Ankara’n›n Gölbafl› beldesinde yirmidört saat aç›k bir f›r›nda bafllam›flt›k, Ege Üniversitesi T›p Fakültesi ö¤retim üyesi ve kufl gözlemcisi iki can dost ve biz iki beyin cerrah›... F›r›n›n gece nöbetçisi bizi pazar sabah› orada buluflup suböre¤i yememizden tan›r ve hep torpil geçerdi, o gün de öyle oldu. Daha sonra hep birlikte Mogan Gölü’nün güneydo¤u k›y›s›na,

M 82

Ankara Büyükflehir Belediyesi’nin yapt›¤› Mogan Park’›n karfl›s›na düflen sazl›k k›y›ya, kufl gözlemeye ve fotograf çekmeye gittik. Giderken yolun bafl›ndaki metruk “kukumav evimize” u¤ray›p, sevgili kukumav›m›za “Günayd›n” dedik. Bu kukumav san›r›m ülkemizde fotograf› en çok çekilen kukumavd›r. Kukumavlar ülkemizde en s›k rastlanan baykufl türlerinden biridir. Anadolu’nun hemen her köyünde yerleflik bir türdür. Bej-k›z›l kahverengi tüyleri, sütlü kahverengi bafl› ve

83


Bütün Dünya •Temmuz 2007

le, danaburnuyla, dev örümceklerle fotograflad›k o minik, mutluluk veren dostlar›m›z›... Kufllar›n olmad›¤› bir ortamda do¤al denge nas›l h›zla böceklere do¤ru kayar bir düflünsenize. K›r›m Kongo kanamal› hummas›n›n, kufl gribi nedeniyle köylerde

lar›n› düflünmek bile istemiyor insan... Her tarafta g›v›l g›v›l böceklerin kaynad›¤› bir piknik alan› düflleyin örne¤in. Do¤ada her canl›, do¤an›n dengesi için var ve bir tanesinin zincirden ç›kar›lmas› dengeyi çok kötü yönde etkileyebiliyor. Kufllar gösterme-

Mavigerdan (bu¤dayc›l) yanm›fl kentte bir fare çevikli¤i ile yerde doland› durdu. Daha sonra gagas›yla yerden bir fley al›p bize do¤ru yaklaflt›, örümce¤ini bize gösterip pozunu verdikten sonra afiyetle yedi. arazide serbestçe dolaflan tavuklar›n yok edilmesine ba¤l›, kene populasyonundaki art›fla ba¤layan düflünceler do¤a dostlar› aras›nda çok konufluldu. Danaburnu savafl›m›nda kufllar yerine çiftçilerin kimyasallar› kullanma84

den do¤al dengede çok önemli bir rol oynuyorlar. Kufllar, Darvin’e esin kayna¤› olmasalard› kesinlikle bir baflka gözlemci dehaya do¤al seçiseleksiyon konusunda esin kayna¤› olacaklard›. Göç dönemlerinde

Yanm›fl Kentin Delikanl›lar›

hep bir yar›fl halinde olurlar; çünkü ilk varan, en elveriflli ve en iyi yeri seçme hakk›na sahiptir. Bu da daha güçlü, daha güzel bir difli taraf›ndan be¤enilme flans› demektir. Bu yar›fl, bu ev yapma dönemi, bu efl seçme, be¤enme, be¤enilme dönemi hep bahar ay-

evinden vurur her y›l Mogan’da... Yan›k kent, bizim kufl gözlem parkurumuzda nisan ay› içinde yak›lm›fl yaklafl›k 100 metrelik bir sazl›k aland›r. Bu alanda üç pazar günü fotograf›n› çekti¤im kufllar ise “yanm›fl kentin delikanl›lar›”d›r. Toplam 8-10 saatlik bir süre-

Kuflçular aras›nda “ Zorro” denilen k›z›l s›rtl› örümcek kuflu yanm›fl kentin bir baflka konu¤uydu. Yanm›fl kentin sazlar› üzerinde durup yerde dolaflan örümcekleri taray›p av›n› ar›yordu. lar›ndad›r. T›pk› Darvin’in söyledi¤i gibi, güçlü olan, ak›ll› olan, güzel olan›n do¤ada yaflamda kalma, üreme ve soyunu devam ettirme flans› çok daha fazlad›r. Sazl›k yang›nlar›n›n iflte tam bu s›rada olmas›, kufllar› tam can

de yüz metreye befl-alt› metrelik bir alanda fotograflad›¤›m türlerin çeflitlili¤i Mogan sazl›klar›n›n ne denli çeflitli kufl türüne ev sahipli¤i yapt›¤›n›n bir örne¤idir. Yaz›mda bu türlerden ancak k›s›tl› bir bölümüne, yaln›zca fotograflar›n› 85


Bütün Dünya • Temmuz 2007

çektiklerime yer verebilece¤im. Göç s›ras›nda yanm›fl kentte konaklayan kufllar içinde en nadir türlerden biri mavigerdand›r. K›fl aylar›nda Kuzeydo¤u Afrika ve Hindistan’a giden mavigerdan yaz göçü s›ras›nda Anadolu sulak alanlar›n› kullanarak kuzey ormanlar›na ve

kufllard›r kuyruksallayanlar. ‹ncecik uzun bacaklar› üzerinde kuyruklar›n› bir yukar› bir afla¤› sallayarak yerde dolan›p dururlar. ‹nsanlardan pek korkmazlar, belirli bir mesafeye kadar yaklaflman›za izin verir; ama aran›zdaki mesafeyi hep korurlar.

B›y›kl› kam›flç›n merakla bize bak›yor. Kafas› sazlardaki de¤ifliklikle kar›flm›fl, elimizdeki kocaman gözün ne oldu¤unu merak ediyor ve de¤me akrobatlara tafl ç›karan bir denge gösterisi sergiliyor. sulak alanlar›na gelir. Bu yolculu¤u s›ras›nda Anadolu sulak alanlar› önemli konak noktalar›d›r. Mavigerdan yan›m›zdan ayr›ld›ktan sonra yanm›fl kente sar› kafal› kuyruksallayan ve sar› kuyruksallayan geldiler. Hem izlemesi hem fotograflamas› çok zevkli 86

Yan›k sazlar›n dipleri bir cins sutavu¤u olan batakl›k su yelvelerine ev sahipli¤i ediyordu. Su yelveleri, üstün kamuflaj özellikleri ile saz diplerinde dikkat çekmeden avlanan kufllard›r. Yanm›fl kent, batakl›k su yelvesi için de¤iflik bir ortam oluflturdu. Her za-

Yanm›fl Kentin Delikanl›lar›

man güvenle dolaflt›¤› yerlerde yi- gelecek y›l›n umuduyla, bu y›l›n ne ayn› rahatl›kla dolaflmas›n› ve yaln›zl›¤›n› yaflayacaklar. Darvin buavlanmas›n› sürdürdü. lutlar›n üzerinden hüzünle bakacak, Mogan Ana yaralar›n› sar›yor, teorisini kurarken, insano¤lunun yavrular›na bereketini sunuyor. Her sabah gün do¤umuyla göl üzerindeki nem yavafl yavafl kayboluyor, periler diyar› bir kufl cennetine dönüyor. Göl k›y›s›nda binbir türlü ördek, bata¤an, sakarmeke, saz tavu¤u, bal›kç›llar, çulluklar, düdükçünler, kumkufllar›, k›z kufllar› dolan›yor. Biliyorlar ki, biraz sonra insanlar gelecek, o zaman gölün daha uzak bölümlerine gidecekler. Küçük ötücüler, b›y›kl› bafltankaralar, çulha kufllar›, her tür kam›flç›n ve bülbül sazlar›n derinlikleriAlaca bal›kç›l bir kamuflaj ustas›d›r.Yanm›fl kentte ne dalacak, biryeni umutlar, yeni saz filizleri yeflermifl, sazlar kaç k›z›l flahin tüm azametle- kaybettikleri yavrular›na gelecek y›l yeni yuva yerleri oluflturmak için h›zla yaza girmeye çal›fl›yorlar. riyle göl üzerinde devriye gezecek, deliceler yuvalar›na yine gay- parma¤›n› düflünemedi¤inin ay›rd›retle çer çöp tafl›yacaklar. Mogan na varacak bir kez daha... Mogan Ana yeni bir güne daAna yeni bir güne bafllayacak, yanm›fl kentte yuvalar› yok olanlar ise ha bafllayacak...• 87


Bilginizi Denetleyin •Haz›rlayan: Diyar Mahmuto¤lu - Bütün Dünya• 1 Aralar›nda “Ya¤mur Kaça¤›”, “Sisler Bulvar›”, “Elde Var Hüzün”, “Ben Sana Mecburum” gibi fliir kitaplar›n›n ve “Fena Halde Leman”, “O Karanl›kta Biz” gibi romanlar›n ve düflünce yap›t›n›n yazar› kimdir? a) Özdemir Asaf b) Orhan Seyfi Orhon c) Cahit Külebi ç) Attilâ ‹lhan 2 Mitolojide, Apollon’un sald›r›s›ndan kaçarken ans›z›n topra¤a saplan›p a¤aç olan genç k›z kimdir? a) Metis b) Afrodit c) Defne ç) ‹o 3 “Bat› Cephesinde Yeni Bir fiey Yok” adl› birçok kufla¤›n be¤eniyle okudu¤u, savafl karfl›t› ünlü roman›n yazar› kimdir? a) Heinrich Böll b) Erich Maria Remarque c) Günter Grass ç) Jerz Kosinki 4 Rus edebiyat›n›n klasiklerinden “Savafl ve Bar›fl”adl› yap›t›n yazar› kimdir? a) Dostoyevski b) Cerniflevski c) Tolstoy ç) Turgenyev

5 Ünlü ressam ‹brahim Balaban, genç yaflta cezaevine düflen bir çoband›. Cezaevinde ressam olan Balaban, resim e¤itimini kimden ald›? a) Orhan Kemal b) Necip Faz›l K›sakürek c) Kemal Tahir ç) Nâz›m Hikmet 6 Âfl›k Veysel üzerine ilk belgesel filmi çeken ünlü yönetmen kimdir? a) Lütfü Akad b) Metin Erksan c) Bilge Olgaç ç) At›f Y›lmaz 7 “Kufllar”, “Vertigo”, “Sap›k” gibi unutulmaz korku ve gerilim filmlerinin yönetmeni kimdir? a) Alfred Hitchcock b) Victor Fleming c) Luis Bunuel ç) Sergio Leone 8 Tuttu¤u herfleyin alt›n olmas›yla ödüllendirilmifl; ama bu yüzden yaflam› cehenneme dönmüfl olan mitoloji kahraman› kimdir? a) Tantalos b) Sysphos c) Midas ç) Herakles 9 Zekâs› ve kurnazl›¤›yla ünlü; ama saçtan yoksun Türk halk 89


Bilginizi Denetleyin öyküleri kahraman› kimdir? a) Karao¤lan b) Kelo¤lan c) ‹ncili Çavufl ç) Teyyo Pehlivan

15 “Aziz ‹stanbul” kimin kitab›d›r?

a) Yakup Kadri Karaosmano¤lu b) Yahya Kemal Beyatl› c) Tevfik Fikret ç) Ahmet Haflim

10 Mimar Sinan’›n do¤du¤u il afla¤›dakilerden hangisidir? a) Sivas b) Van c) Tokat ç) Kayseri

16 “‹stanbul’u Dinliyorum” adl› fliir kimin yap›t›d›r? a) Orhan Veli Kan›k b) Oktay Rifat Horozcu c) Melih Cevdet Anday ç) Yahya Kemal Beyatl›

11 Çorum’da Hitit Uygarl›¤› yap›tlar›n›n sergilendi¤i büyük aç›khava müzesi hangisidir? a) Kuruçay Höyü¤ü b) Karatepe c) Alacahöyük ç) Hattufla

17 1789 y›l› hangi büyük tarihsel olay›n yafland›¤› y›ld›r? a) Ekim Devrimi b) Frans›z ihtilali c) Günefl sisteminin keflfi ç) Merce¤in bulunmas› 18 “Ku¤u Gölü” afla¤›daki beste-

12 Bat›l›lar’›n Anadolu yar›madas›na verdi¤i ad hangisidir? a) Küçük Asya b) Orta Do¤u c) Akdeniz ç) Yak›n Do¤u 13 “Kufl Gölü” olarak da bilinen

gölümüz hangisidir? a) Sultan Sazl›¤› b) Beyflehir Gölü c) Abant ç) Manyas Gölü 14 “Cirit” ne üzerinde yap›lan bir

spordur? a) Sopa b) At arabas› c) At ç) Çay›r 90

cilerden hangisinin yap›t›d›r? a) P. ‹. Çaykovski b) A. Borodin c) J. S. Bach ç) W. A. Mozart 19 “Endülüs Bölgesi” ülkededir? a) Portekiz c) Cezayir ç) ‹spanya ç) ‹talya

hangi

20 Kurtulufl Savafl› kahramanlar›ndan “Sütçü imam” hangi ilimizde direnifl bafllatm›flt›r? a) Gaziantep b) Adana c) fianl›urfa ç) Kahramanmarafl Yan›tlar 116’nc› sayfam›zdad›r.

Köpekbal›¤›n›n Radyatörü

“R

adyatör” sözcü¤ü, Bu ›s›y› yararl› düzeye indirgemek sak›ncal› bir biçimde için su içilir ya da terleyerek bu›s›nan düzeni (siste- harlaflma sa¤lan›r ki yükselen s›mi) so¤utan, ola¤an cak hava yerine serin hava geleceduruma getiren yar- ¤inden so¤uma olur. Yaz günlerind›mc›ya denir. So¤utucu yard›mc› de dinlenme yerlerini sulay›p buyap›lar, bir ifl ya da ard› harlaflma sa¤layarak seard›na birçok ifl yapan rinleme yöntemi, insanl›k alet veya ayg›t›n yükse- Hayvanlar denli eski ve yayg›nd›r. len ›s›lar›n› belli düzeyFakat ço¤u hayvan Aras›nda lerde tutarak çal›flmalar›bunu yapamaz; çünkü n› sa¤lar. Örne¤in, araç terlemezler. Ancak fil gimotorlar›n›n k›sa sürede bi vücuduna su atan so¤utulmalar› yani belli hayvanlar vard›r. Kimile›s› s›n›rlar› aras›nda iflleri de su birikintileri içinmeleri için radyatöre yade bir süre yatarak serinni bir so¤utma düzenine ler yani afl›r› derecede gereksinimleri vard›r. yükselen vücut s›cakl›¤›Is›nma, çal›flan her n› düflürürler. S›cak ülke Erdo¤an düzende görülür. ‹nsanormanlar›nda yaflayan Sakman lar›n organlar› çal›flt›klar› kaplanlar böyle serinleriçin vücut ›s›s› yükselir. ler. Su bulunmayan yer91


lerde filler kulaklar›n› yelpaze gibi sallay›p serinlemeye çal›fl›rlar. Ya¤mursuz geçen kurak havalarda ço¤u hayvan günefl ›fl›nlar›n› geçirmeyen postlar›na güvenir. Kimi canl›lar postlar› üzerinde az ve çok ›s›nan yan yana fleritler oluflturmufllard›r. Aç›k renk daha az ›s› emdi¤inden koyu renkli yerle aralar›nda hava ak›m› oluflur. T›pk› serin yerden s›cak yere yönelen ak›mlar gibi... Bu da zebralarda (Equus zebra) oldu¤u gibi hayvan› serinletir.

S

uda yaflayan hayvanlar›n da vücutlar›n› so¤utma gereksinimleri vard›r. Fakat kimi hayvanlar vücut irili¤i yüzünden ald›klar› oksijenle vücutlar›n› so¤utamazlar. Bunlar›n aras›nda köpekbal›klar› (Selachii) önemli bir yer tutar. Köpekbal›klar› sürekli olarak denizde avlanamazlar. Deniz dibine inemezler; çünkü vücut eksenine dik kuyruklar›n›n alt bölümü (parças›) dipteki engellere çarparak zarar görebilir. Deniz içindeki canl›lar da yüzeye oldukça yak›n yüzer. Bunlardan dolay› köpekbal›¤› oldukça çok çal›flarak, k›r›lsalar bile sürekli arkadan yenileri gelen difllerini geçirip bafl›n› sa¤a sola sallay›p parçalayaca¤› av› deniz yüzeyine yak›n sularda bulur. Suyun içinde olmakla birlikte durmadan hareket etmesi, vücut ›s›s›n› yükseltir. Sürekli hareket 92

eder; çünkü yüzme kesesi olmad›¤›ndan yüzmezse dibe batar. Is›n›n yükselmesi, hareketlerinin a¤›rlaflmas›na ve kuflkusuz birçok av›n kaç›p uzaklaflmas›na neden olur. Milyonlarca y›ld›r denizlerde dolaflan köpekbal›klar› yaflad›klar› deneyimlerle kimi organlar›nda de¤ifliklikler yaparak bu sorunu çözmüfllerdir. Köpekbal›klar›n›n s›rt yüzgeçleri vücuda diktir. Daha bal›k su yüzeyinde görünmeden bu yüzgeç bir periskop gibi yükselerek bal›¤›n varl›¤›n› haber verir. Bu yüzgeç bafl tarafa do¤ru dik, kuyruk yönünde e¤ridir. Dolay›s›yla kuyruk yönünde yüzgeç yüzeyi daha genifltir. Bu e¤ri yönde toplay›c› kan damarlar› bulunur. Daha genifl bir yüzeyde yer ald›klar›ndan daha bol hava (oksijen) ile daha s›k karfl›lafl›rlar. Bu, ›s›nm›fl pis kan›n so¤umas›n› kolaylaflt›r›r. Bu da sonuçta vücudun so¤umas›n› ve bal›¤›n istedi¤i hareketleri kolay yapmas›n› sa¤lar. Köpekbal›¤›nda ›s›nan bedenin genifl bir bölümünün d›flar›daki havayla kar›fl›p so¤umas› düzeniyle insan yap›s› araçlar›n radyatör arac›l›¤› ile so¤utulmas› aras›nda temelde bir fark yoktur. Bu bal›klar milyonlarca y›ld›r denizlerde dolafl›p vücut so¤utma sorununu insanlardan çok önce çözmüfllerdir. Bu yüzden insanlar çözemedikleri sorunlar için do¤adan yard›m almal›d›lar.•

Unutamad›¤›m An›m “Unutamad›klar› an›”lar›n›, paylaflmak isteyen okurlar›m›z›n kaleme alacaklar› ve 600-800 sözcük tutar›ndaki an›lar›ndan her ay birini bu sayfada yay›mlayaca¤›z. Bafl›na “Unutamad›¤›m An›m” notunu eklemenizi rica etti¤imiz yaz›lar›n›z›, Mimoza 4/9, D: 1, 34750, Ataflehir, ‹stanbul adresine mektupla, (0 216) 456 2729 numaraya faksla ya da butundunya@butundunya.com.tr adresine e-postayla gönderebilirsiniz.

Geç Kalm›fl Bir Teflekkür •Eray Yaflar - Bütün Dünya•

S

iz olmasayd›n›z yapamazd›m hocam... Siz olmasayd›n›z ben bugün yazd›klar›m›n de¤erli oldu¤una inanmaz ve bu yaz›y› yazamazd›m. Benim için s›radan bir 14 Haziran, s›radan bir mezuniyet töreni olurdu. Elimde diplomam, arkamda bofl bir okul hep akl›mda kalacak; ama zamanla uzaklaflacak ö¤retmenlerimi haf›zama al›p gidecektim. Ama siz kalacakt›n›z akl›mda, hiç silinmeden, hiç eskimeden, hiç yafllanmadan, saçlar›n›z hiç uzamadan hep ayn›, hep an›msad›¤›m gibi... Siz benim ilk okurumdunuz, yazd›klar›m kompozisyon da olsa, girifli sonda, sonucu en baflta da olsa zevkle okuyan tek kifliydiniz. Kendi yazd›klar›ma a¤larken bana sar›l›p bunu gerçekten anlayabile-

cek en yak›n›m, yüre¤imdeki yang›na orta¤›md›n›z. Sucu çocu¤un oldu¤u reklamdaki müzik vard› arka planda... Herfley daha önce oldu¤u gibi yap›lacak; bizler diplomam›zla, çocukluk k›r›nt›lar›m›zla, gözlerimizin saklamaya çal›flt›¤› gözyafllar›m›zla ayr›lacakt›k, veda edecektik okulumuza, size... Sonra sizi gördüm kürsüde, tan›d›¤›m sözcükler, duyumsad›¤›m duygular dökülüyordu dudaklar›n›zdan... Çok sonra anlad›m derste h›çk›r›klara bo¤ularak, gözümdeki sisten ortal›¤› göremeden yazd›¤›m yaz›m› okudu¤unuzu... Diyordunuz ki, “Bir maskeli balonun ortas›nday›m, herkes yabanc›, bakt›¤›m her yüz bana uzak”. Bunlar benim korkular›md›, bunlar sizinle çok önce paylaflt›¤›m gözyafl93


Bütün Dünya • Temmuz 2007

lar›m, en derinlerde biriktirdi¤im endiflelerimdi. Beni kürsüye davet ettiniz, tamamlamam› istediniz kalan bölümü, “Teflekkür olarak” demifltiniz, “Bu zamana de¤in her fleyimize kofltu¤u için jest yapal›m dedik” demifltiniz. Bu teflekkür de¤ildi Melahat Hoca’m, bu benim kendimi en de¤erli duyumsad›¤›m and›, bu arkamda sapasa¤lam durdu¤unuzun kan›t›yd›, bu sizin bana sayg› duymay› ö¤retmenizdi ve bu “Bir ö¤retmen nas›l o-

lur?” sorusunun en aç›k yan›t›yd›. O an size sar›ld›¤›mda, milyonlarca kez teflekkür etmek, bunun benim için ne denli anlaml› oldu¤unu, yüre¤inizi bölüfltü¤ünüz için ne denli mutlu oldu¤umu söylemek istemifltim; ama gözyafllar› hep böyle anlarda yumruk olup kal›r ya insan›n bo¤az›nda benim de öyle olmufltu hiçbir fley söyleyememifltim. Belki flimdi bir fleyler söylemeyi baflar›r›m diye teflekkür etmek istedim, lütfen kabul edin.•

Bir uçak kazas› s›ras›nda ünlü bir keman virtüözü ›ss›z bir adaya düflmüfltü. Kolunun alt›nda da hiçbir zaman yan›ndan ay›rmad›¤› keman› tabii... Biraz sonra yedi tane aslan kükreye kükreye virtüöze do¤ru yaklaflmaya bafllad›. Bu durumu gören virtüözün akl›na parlak bir fikir geldi. Keman›n› kapt›¤› gibi bafllad› çalmaya... Müzik sesini duyan aslanlar çevresinde halka olup k›m›ldamadan onu dinlemeye bafllad›lar. Fakat birden baflka bir yerden ç›kagelen bir aslan önce virtüözün üzerine atlad›, iki pençe darbesiyle yere serdi, sonra da onu iki lokmada yuttu. Virtüözü sakin sakin dinleyen aslanlardan biri çok sinirlendi: “Adam› niçin yedin?” dedi. “Ne güzel çal›yordu...” Virtüözü yiyen aslan bir yandan a¤z›n› temizlerken bir yandan da arkadafl›na yan›t verdi: “Biraz daha yüksek sesle konufl” dedi. “Kulaklar›m çok az duyuyor, biliyorsun.”•

“Temmuz SuDokular›”n›n Yan›tlar›...

Kolay

94

Zor

Bu yaz›y› yazmak için kalemi elime ald›¤›mda ben size bunlar› de¤il, y›llarca aray›p sormad›¤›m›z yak›nlar›m›z› anlatmay› düflünüyordum. Hani “Hangi birini arayay›m? Lise arkadafllar›m› m›, di¤er arkadafllar›m› m›, büyükannemi mi, annemi, babam› m›, teyzelerimi mi, ye¤enlerimi mi, ö¤retmenlerimi mi?” deriz ya... Onlardan söz edecektim. Do¤rusu, ne Carnegie ne de genel sekreter akl›mdayd›.

“Parçala, Yut”

“B

ir sorunu çözemiyor- ¤inde flu ortaya ç›k›yor. Büyük san onu parçala, par- sorunlar›n çözümü küçük müflteça parça çöz” sözünü reklikler yaratmakla bafll›yor. Yagaliba lise y›llar›nda pay da olsa suçluyu bizim d›fl›ve galiba Dale Carnegie’nin bir ki- m›zda aramaya bafllayarak sonutab›nda okumufltum. Daha sonra nu parçalam›fl ve ilk parças›n› da da çok eskilerin bir Birleflmifl Mil- çözmüfl oluyoruz. Tabii çözüm sonuçta birisine ya da letler genel sekreterinin birilerine gelip dayanabuna benzer bir sözünü cakt›r ve o, “Olmaz” duydum. Genel sekreter Yazarak devletler aras›ndaki an- Söyleyerek derse olmayacak, “Olur” derse olacakt›r. laflmazl›klar›n çözüm biOlsun... Bafltan redçemlerini anlat›yor ve flu detmeyle sonuçlanacak örne¤i veriyordu: bu çözüm daha m› “Bir trafik kazas›nda emin? Hiç de¤ilse burauzlaflmak isteyen taraflar da bir umut var. suçu önce kendileri d›Emperyalist devletlefl›nda bir yere atmay› baflarmal›d›rlar.” rin uygulad›¤› “parçala, yut” yöntemi de ayn› “Nereye mi? Örne¤in Sadi temele dayanm›yor mu? belediyeye... ‘Bu yollar Bülbül Tüm yutulanlar, önce böyle olmasayd› bu kaza küçük küçük parçalara da olmazd›’ diyerek ifle bafllayabilirler. Sorunlar›, birbiri- bölünerek yutulmuyor mu? Yutmize k›zmadan, sakinlik içinde mak için ekme¤i, elmay›, portakaçözmenin ilk koflulu, konuyu tar- l›, muzu önce küçük küçük part›flmaya haz›r olmakt›r. Sonra da, çalara ay›rm›yor muyuz? Ve karn›a¤›r a¤›r, gerçeklere dönme afla- m›z› doyurma sorununu böylece çözmüyor muyuz? Önce bütünü mas› gelecektir.” Benzer örnekler birlefltirildi- parçal›yor, sonra da parçalar›n çö95


Bütün Dünya • Temmuz 2007

zümünden bütünün çözümüne gitmiyor muyuz? Analitik düflünce de bundan baflka bir fley de¤il mi?

T

rafik kazas› örne¤inde suçu önce belediyeye atmak, büyük sorunu parçalaman›n bir çeflididir. ‹lk parça, “birbirini reddetmeden bir anlaflma ortam› yaratmak”t›r ve örnekte belediye taraflar›n adeta bir “can simidi” ya da bir “arabulucu”su olmaktad›r. Baflka arac› ve arabulucular da bulunabilir. Örne¤in bir aflamada “kader”e de s›¤›n›labilir. “Bu kazan›n olaca¤› varm›fl” demekte ne sak›nca olabilir? Bu yaz›y› yazmak için kalemi elime ald›¤›mda ben size bunlar› de¤il, y›llarca aray›p sormad›¤›m›z yak›nlar›m›z› anlatmay› düflünüyordum. Hani “Hangi birini arayay›m? Lise arkadafllar›m› m›, di¤er arkadafllar›m› m›, büyükannemi mi, annemi, babam› m›, teyzelerimi mi, ye¤enlerimi mi, ö¤retmenlerimi mi?” deriz ya... Onlardan söz edecektim. Do¤ru-

su, ne Carnegie ne de genel sekreter akl›mdayd›. Aranmayanlar, aranmad›kça daha da büyüyen ve büyüdükçe çözümleri güçleflen bir sorun oluyordu. “Her gün demiyorum, her hafta demiyorum. Hiç de¤ilse her ay, çoktand›r arayamad›¤›m›z yak›n›m›z›, bir aile büyü¤ümüzü arasak ve gönlünü alsak, bir y›lda oniki insan› sevindirmifl olmaz m›y›z?” diyecektim. Uzun zamand›r arayamad›¤›m›z yak›nlar›m›z›n say›s› 12’den fazla olacak de¤il ya... Böylece bir y›lda, 20-30 y›l›n birikmifl sorununu çözmüfl olmayacak m›yd›k? Bunu yine ayn› yöntemle yapabiliriz: “Hangi birisi” demeden... Ve bu kez de sorunu, aylara parçalayarak... Hem sonra bize sitem edenlere mazeret mi bulamayaca¤›z? ‹ki araba çarp›fl›yor ve onlar kusuru belediyenin bozuk yollar›na atabiliyorlarsa, arama ve ziyaretteki masum gecikmelerimiz için bizim s›¤›naca¤›m›z hiç mi “belediye” olmayacak? Ya da ilçe, köy, kasaba, mahalle, mezra?•

Hayvanat bahçesini dolaflmaya gitmiflti. Çeflitli hayvanlar›n bulundu¤u kafeslerin önünden geçerken bir köflede düflünceli ve üzgün oldu¤u her halinden belli olan bir bekçiyle karfl›laflt›. Onun bu durumunu merak eden ziyaretçi “Niçin bu denli üzgün ve düflünceli duruyorsunuz?” diye sordu. “Yoksa bir fleye mi can›n›z s›k›ld›?” Bekçi “Evet” diye yan›t verdi. “En büyük filimiz öldü.” Ziyaretçi iyice meraklanmaya bafllad› ve bu kez “Onu çok mu seviyordunuz?” diye sordu. Bekçi “Hay›r” anlam›nda bafl›n› iki yana sallad› ve üzgün oluflunun nedenini ziyaretçiye flu sözlerle anlatt›: “Hay›r, onu çok sevdi¤imden de¤il” dedi. “Filin gömülmesi iflini bana verdiler.”• 96

Biri Karanl›kta Yol Gösterir, Öteki Hatalar› Örter:

El Feneri ve Daksil

E

vde, çantam›zda, elimi- paylaflt›. El fenerinin icad›na katzin alt›nda bulunmas› ya- k›s› burada sona eren Cowen, en rar›m›za olan ifllevsel sonunda as›l düflünü gerçekleflaletlerden biridir el fene- tirdi: Oyuncak treni 1900 y›l›nda ri... Gereksinim duydu¤umuzda gelifltiren kifli kendisiydi. Öteki yoklu¤u bizi karanl›¤a hapsedip icatlar›nda oldu¤u gibi oyuncak treni de asl›nda baflka bir fley bafl›m›za büyük ifller açabilir! icat etmeye çal›fl›rken El feneri gelifltirilene tasarlam›flt›. Amac› made¤in insano¤lu tafl›nabilir ayd›nlat›c› olarak Ne Nedir, ¤azas›n›n vitrinini süsleateflten yararlan›yordu; Nas›ld›r? yecek yuvarlak ray düzeni üzerinde çal›flan bu her koflulda ifle yarapilli bir oyuncak araç yan bir çözüm de¤ildi. yapmakt›. Oyuncak treEl fenerinin oldukça banini tan›tmak için vitrinsit bir düzene¤i olsa da, de sergiledi¤i modele ilelektrik bataryas›n›n icagi asl›ndan daha fazla d›na de¤ingelifltirilmesi olunca “Lionel Model olanakl› de¤ildi. Baflar›l› mühendis ve Trains” flirketini kurdu. mucit Joshua Lionel CoAs›l ad› Akiba HoroPelin wen gerçek tutkusu witz olan Hubert 1856 y›Hazar olan trenlere daha çok l›nda Minsk, Rusya’da zaman ay›rabilmek için do¤mufl, 1891 y›l›nda iflini b›rakm›flt›. Çeflitli icatlar› Amerika’ya gelerek ad›n› Conrad olan Cowen saks›daki çiçekler Hubert olarak de¤ifltirmiflti. Coiçin dekoratif ›fl›kland›rma ola- wen’›n farkl› bir amaç için gelifltirrak, ampul ve kuru pilden olu- di¤i fikirle yola ç›kan Hubert ile flan metal bir tüp yapma fikrini elektrikli tafl›nabilir lamban›n papil üreten “Ever Ready” flirketi- tentini alan mucit David Misell nin sahibi Conrad Hubert ile 1898 y›l›nda metal tüp, ampul ve 97


El Feneri ve Daksil

Bütün Dünya • Temmuz 2007

‹kinci Dünya Savafl› sona erdikten hemen sonra küçük çocu¤uyla ortada kalan Graham, daktiloyla stenografi ö¤rendi ve yönetici sekreteri oldu. Eflinden ayr›lm›flt›, o¤lunun ve kendisinin geçimini sa¤lamak için ek ifl ar›yordu.

‹ “Ever Ready” flirketinin el fenerini halka tan›tmak için yay›mlad›¤› bir gazete ilan› pilden oluflan, üzerinde bir açma kapama dü¤mesi bulunan el fenerini yapt›lar ve icatlar›na 1899 y›l›nda patent ald›lar.

B

ir mucit olan Misell çal›flmakta oldu¤u flirket bat›nca 1897’de Hubert’in flirketinde çal›flmaya bafllam›flt›. Tan›nm›fl pil üreticisi “Ever Ready”, Conrad Hubert’in flirketi “The American Electrical Novelty and Manufacturing Company”nin devam›yd›. 1902 y›l›ndan itibaren üretilen el fenerlerinin kapaklar›nda “Ever Ready” markas› yer al›yordu. 1906 y›l›nda markan›n ad› “Eveready®” olarak de¤ifltirildi. 1910 y›l› dolaylar›nda nikel kapl› tüplerin kullan›lmaya bafllanmas›yla ve tungsten telli ampulun gelifltirilmesiyle bu alanda büyük geliflmeler oldu. “Eveready”nin “Eveready’nin 101 Kullan›m›” adl› broflürüne göre el feneri gerekli bir alet, “Hava ak›m›nda titremeyen, rüzgarda sönmeyen ve bir parmak hareketiyle çal›flt›r›la98

bilen, herkesin gereksinim duyaca¤› türden bir ›fl›k”t›. Silindir biçimindeki el fenerlerini New York polisine da¤›tan Hubert, kullan›c›lar›n memnuniyet belirten tümcelerini “Eveready” fenerleri için haz›rlanan ilk broflürde kullanm›flt›. El fenerinin mucidi kimi kayna¤a göre Cowen, kimine göre ise Hubert... Fikri ortaya atan ve aletin saks›daki çiçekleri ayd›nlatmak için kullan›labilece¤ini belirten kifli Cowen, gelifltirilerek tek bafl›na kullan›labilece¤ini öngören kifli Hubert’ti. Ancak alete gerçek biçimini veren ise Misell’di! Kendisi küçük ifllevi büyük aletlerden biri olan el fenerini tek bir kiflinin icad› olarak de¤il de ortaklafla gelifltirilen icatlardan biri olarak düflünmek en do¤rusu! *** Daksilin mucidi ünlü müzik grubu “The Monkees”in üyesi Michael Nesmith’in de annesi olan 1924 Dallas do¤umlu Bette Nesmith Graham.

yor ve müflterilere sat›l›yordu. Graham gündüzleri sekreterlik yap›yor, geceleri ise kendisine iyi kazanç getirece¤ini umdu¤u daksil iflini sürdürüyordu. Ancak, hafta sonlar› da çal›flmas›na karfl›n az para kazan›yordu. O günlerde iflten ç›kar›l›nca ek ifline, biraz da zorunluluktan, daha çok zaman ay›rmaya bafllad›. Bir süre sonra iflleri aç›ld›. Yarat›c› fikri, 1967’ye gelindi¤inde, milyon dolarl›k bir ifle dönüflmüfltü.

flyerinde yaz› hatalar›n› düzeltmek için tüm sayfay› yeniden yazmaktan daha kolay ve etkili bir yöntem bulabilece¤ini düflündü. Ressamlar›n tuval üzerinde düzeltmek istedikleri bölümleri boyayla kapatt›klar›n› an›msad›. Yaz›y› kapatacak ve belgelerin rengiyle örtüflecek bir renk oluflturmak için birkaç kimyasalla suluboyay› mutfak ç›rp›c›s›yla uygun k›vama getiriyordu. Yazarken yapt›¤› harf ve sözcük hatalar›n› kendi gelifltirdi¤i yöntemle kapatan Bette Nesmith Graham, yapt›¤› yaz› Graham, düzelttihatalar›n› düzeltmek için daksili gelifltirdi. ¤i yerleri patronunun ay›rd›na varmad›¤› gördü. fiirketin öteki Evinde kurdu¤u flirketi 1968 çal›flanlar› da onun bu yeni ica- y›l›nda ayr› bir binaya tafl›d›; d›n› sat›n almaya bafllad›lar. üretim süreci otomatikleflen ve 1956 y›l›nda Kuzey Dallas’taki ondokuz çal›flan› olan “Mistake evinde “Mistake Out” adl› bir flir- Out”ta ayn› y›l bir milyon flifle ket kurdu. Mutfa¤›n› bir laboratu- daksil sat›lm›flt›. Ad› “Liquid Pavara dönüfltürdü. Uygun k›vama per” olarak de¤iflen flirket 1975 gelen ve denemeden geçen boya- y›l›nda Dallas’ta genel merkezilar o¤lu Michael ve arkadafllar›n›n ne tafl›nd›. Dakikada befl yüz flida yard›m›yla fliflelere doldurulu- fle daksil üretilebiliyordu, çal›flan 99


Bütün Dünya • Temmuz 2007

say›s› iki yüzden fazla olmufltu. 1976 y›l›nda yirmibefl milyon fliflelik üretim, bir milyon dolarl›k gideri olan reklam kampanyas› ve net birbuçuk milyon dolar kazançla Graham düflündeki baflar›y› elde etmiflti. Bette Nesmith Graham paran›n bir sorun için çözüm de¤il, çözüm için araç oldu¤una inan›yordu. Kad›nlar›n geçinebilme

yollar› bulmalar›na yard›mc› olmak amac›yla iki vak›f kurdu. fiirketini “Gillette Corporation”a 47,5 milyon dolara satt›ktan alt› ay sonra, 1980 y›l›nda yaflama veda eden Graham gereksinimine ak›ll›ca çözüm üreten kad›n mucitlerden biri olarak tarihteki yerini ald›.• PelinHazar@butundunya.com.tr

Baba, o¤lunun sürekli telefonla konuflmas›ndan hiç memnun de¤ildi. O¤lu o kadar uzun zaman telefonla konufluyordu ki, kendisinin telefonu kullanmas› olanaks›z duruma geliyordu. Baba, bu durumu bir gün yak›n bir arkadafl›na anlatt› ve ondan ak›l istedi: “Acaba ne yapabilirim de bu durumu engelleyebilirim?” diye sordu. Arkadafl› flu öneride bulundu: “Telefonu duvarda yüksekçe bir yere as” dedi. “O zaman ayakta durmaktan yorulacak ve konuflmay› k›sa kesecektir.” Birkaç gün sonra adam, kendisine ak›l veren arkadafl›na rastlad›. Arkadafl› “Nas›l buldu¤um çözüm ifle yarad› de¤il mi?” diye sordu. Adam üzgün üzgün bafl›n› sallad›: “Hay›r, dostum, hay›r” dedi. “Üzgünüm ki o¤lumun bacaklar› da çenesini denli güçlüymüfl...”• ‹ki kardefl bir kay›k kiralam›fl ve bal›k av›na ç›km›flt›. Bir süre kürek çekerek aç›ld›lar, sonra da oltalar›n› denize atarak beklemeye bafllad›lar. Aradan yar›m saat geçmiflti ki, kay›k bal›klarla dolmufltu. Bu durum üzerine a¤abey, kardefline döndü “Ahmet” dedi. “”Buraya bir iflaret koy da yar›n buray› bulmam›z kolay olsun.” Akflama do¤ru k›y›ya döndüler. Karaya ç›karlarken Mehmet kardeflinden iflaret koyup koymad›¤›n› ö¤renmek istedi. Ahmet yan›t verdi: “‹flareti koydum” dedi. “Sandal›n ucuna tebeflirle bir çarp› iflareti yapt›m.” Bu yan›t› duyan a¤abey çok sinirlendi ve ba¤›rmaya bafllad›: “Hiç böyle iflaret koyulur mu?” dedi. “Yar›n ayn› sandal› kiralayabilecek miyiz bakal›m?..”• 100

T›klama

G

eçenlerde bir film izle- nay›verdi. Bitti¤inde suçluluk dim. ‹ncelazca ad› kompleksinden bafl›m a¤r›yordu. “Click”, yani bizim dilde Konu basitti. Yaflam›n h›z› “T›klama”. Adam Sand- içinde kendini bir çal›flma makiler baflroldeydi. Yaflam›nda hep nesine çeviren bir “Adam”, eflinin standart Amerikal›’y› ve çocuklar›n›n istekoynam›fl bu “Adam”›n lerine zaman ay›ramafilmlerine genellikle d›¤› gibi, onlar›n istekgizli bir alt konu saklerini haks›z bularak lan›r. ‹zleyicisine göre günde 48 saat çal›flmaortaya ya ç›kar, ya ç›kya çal›flmaktad›r. Bu maz. Ç›karsa ortal›¤› arada her evi kuflatan darmaduman eder, uzaktan kumanda ayneye u¤rad›¤›n›z› flag›tlar› onun da can›na fl›rt›r. “Hofl ve bofl” bir tak ettirdiklerinden, salon komedisi biçeherfleyi denetleyebilen Ali Murat minde bafllayan ve birinin pefline düfler. Erkorkmaz uzun süre böyle deYorgunluktan harap vam eden bu film de ve “Çocuklar›” ve bitap bir durumda bana ayn› oyunu oygirdi¤i bir ma¤azada 101


Bütün Dünya • Temmuz 2007

iki dakikal›¤›na kendini bir yata¤a atar ve o s›rada gözüne üzerinde “Ötesi” yaz›l› bir kap› iliflir. Girer ve arad›¤›n› bulur. ‹lginç k›l›kl› bir tezgahtar ona herfleyi; ama herfleyi denetleyebilen bir uzaktan kumanda arma¤an eder.

“A

dam” k›sa süre içinde bu aletin insan yaflam›n› da denetleyebildi¤inin ay›rd›na var›r. Kavgalar› h›zla ileri sararak, bö-

zel olan; ama zorunlulukla atlanan bölümlerin de onun yaflam›ndan ç›kmas›na neden olur. “Adam” h›zla yafllan›r. Arada babas›n›n ölümünden, kendi boflanmas›na de¤in herfleyi atlay›p geçmifltir. K›sacas› yaflam› k›rp›la k›rp›la kufla dönmüfltür. Filmin devam›n› anlatmak etik olmayaca¤›ndan ve verdi¤im zarardan ötürü yap›mc›lardan özür dileyerek yaflam›n de¤erini anlamak isteyen herkese bu filmi öneririm. (“fiid-

T›klama

“yaflananlar” zinciridir. ‹nsan› insan yapan da yine o yaflanan iyi ve kötülerdir. Bunun ay›rd›na vard›¤›mda art›k k›rkl› yafllara gelmifltim. Gençlik heyecanlar› beni yaflam otoyoluna sürüklerken alt›mda hep h›zl› bir araç vard›. Yürümek bana göre de¤ildi sanki... Güney’e giderken yiyeceklerimizi yan›m›za al›r, bast›r›rd›k gaza... Ne kadar erken var›rsak sanki o kadar iyiydi. Deli gibi araba

polis sireninde ak›l Bodrum, Marmaris sular›nda bast›r gitsin. Çocuklar›m büyürken de ben çal›fl›yordum. Oysa onlar›n zamanlar›ndan da h›rs›zlama yaparak çocuklu¤umu bir daha, bir daha yaflayabilirdim. Onlar›n duygular› benimkileri yontabilir, zenginlefltirebilirdi. Gerçi kendime çok da haks›zl›k etmeyeyim, onlarla çok zaman geçirdim, birlikte karton oyuncaklar ürettik, e¤lendik; ama benim bencilli¤im sanki

sürerken yolda ›skalad›¤›m›z onlarca güzelli¤in ay›rd›nda bile olmazd›k. Güney’e gitmekse, yöntem bu olmal›yd› sanki. Oysa her bir köfleye gizlenmifl onlarca, yüzlerce durufl noktas› vard› ve bunlar› göremiyordum. Küçük k›r lokantalar›, kuzular, inan›lmaz manzaralar, tan›fl›lmas› gereken yafll›, tonton köylüler, bahçelerden uzanan domatesler... Ayak pedalda, göz yolda, kulak

tüm zamanlar›m›n onlarla geçmesi gerekiyormuflcas›na yo¤un...

Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz

lüm atlayarak yaflamaya bafllar. Art›k trafikte beklemek yerine, o zamanlar› h›zla geçerek serbest yola ç›kmay›, uzun çal›flmalar› paslayarak sonuç gününe ilerlemeyi ye¤ler. Ama ne yaz›k ki, bu alet onun tercihlerini ö¤renir ve “Adam” ne zaman s›k›fl›k trafi¤e ç›ksa, onu hemen biraz sonraya, trafi¤in aç›k oldu¤u ana tafl›r. Baflta e¤lenceli görünen bu yöntem, arada, yaflanmas› gereken ve gü102

detle öneririm” diyecektim; ancak ben fliddete karfl› bir insan›m...) Geriye dönüp kendi yaflam›m› projeksiyon makinesine takt›¤›mda b›kmadan, usanmadan ayn› hatalara düfltümü dehfletle görmekteyim. Ç›lg›n bir koflu içinde, asansöre yönelirken be¤enmedi¤im merdivenin her bir basama¤›nda neler kaç›rd›¤›m›n hiçbir zaman bilincinde olamad›m. ‹yi ya da kötü, yaflam bir

kul dönemlerimiz, neredeyse bofla geçen zamanlar... Dört duvar bir odada, bizden çok çok yafll› birinin söylediklerini ezberlemeye çal›flt›¤›m›z, tek yönlü veri ak›fl›yla donanm›fl robot zamanlar›m›z... Konuflmak yok, sola sa¤a bakmak yok, alternatif ya da sivri

O

103


T›klama

Bütün Dünya • Temmuz 2007

fikirler üretmek yok. En önemlisi gülmek yok. Ciddi olmak koflul... Dinle, not al, ezberle ve sana soruldu¤unda ayn›lar›n› tekrar edebil.

E

debil ki seni adamdan says›nlar yoksa hepsini bir daha yuttururlar sana, ta ki sen onlar›n tam istedikleri gibi bir robot olana de¤in. Yoksa ›skartaya ç›kars›n. Toplum seni afla¤›lar. Okuldan ayr›lmak zorunda

çük çöreklerle ailece k›k›rdamak varken tüm bireyler kendilerine düflen görevleri yapabilmek için yaflam›n pencerelerini kapat›p klimay› çal›flt›rarak taze hava, serin oksijen ald›klar›n› san›yorlar. Odam›n penceresinden s›ras›yla a¤aç tepeleri, Moda ‹skelesi, yelkenlerle bezenmifl Moda Koyu, Fenerbahçe burnu, adalar ve mavi bir gökyüzü üzerinde uyuyan yumak yumak, beyaz beyaz bu-

müfl bir akl› var. Kemal’in Yeri, Moda’n›n en keyifli köflelerinden biri. Yemyeflil çitlembik a¤açlar›n›n alt›nda, serçeler avcunuzdaki simit k›r›nt›lar›n› p›t›r p›t›r kaç›r›rlarken çal›flmak, yaln›zca ifl yapmak anlam›na gelmiyor. Ruhunuz zenginlefliyor. Denizden gelen pat pat sesleri, bir bal›kç› sandal›n›n resme katt›¤› ayr› bir güzelli¤i size duyuruyor. Yaflam orada, size bak›yor. Tek yapman›z gereken duyular›n›z› oraya yöneltmeniz...

bile yaflam›n› doya doya, ileri geri sararak yaflayamam›flt›r. Yan›lm›yorsam Yahya Kemal Beyatl›’n›n “‹nsan alemde hayal etti¤i müddetçe yaflar” diye bir sözü var. Kula¤a çok hofl ve do¤ru gelen bir tonu var bu sözün. Ama biraz düflündü¤ünüzde, biraz eksik oldu¤unu görebilirsiniz. Hayal etmenin yetmemesi, sanall›ktan gerçekli¤e dönüflmesi daha do¤ru de¤il mi? Okyanus dalgalar›n› yaflamam›fl bi-

Y

kalan, bugün yaflamlar› alt üst olmufl Bill Gates, Steven Spielberg gibi biri olursun. Oysa ö¤retmenlerin t›klad›klar› yaflam seninki... O odalara t›k›ld›¤›nda kimbilir neler kaç›r›yorsun yaflama iliflkin. Ne Katmandu rahipleri var gördü¤ün ne de yavrulayan geyikler... Uzay meki¤i yerine s›rana ve sandalyene bakmakla yetinmek varken senin neyine o odan›n d›fl›nda ak›p giden dünya... Evde annenin haz›rlad›¤› kü104

lutlar görünmekte... Bir takvim yapra¤›ndan f›rlam›flcas›na insan› büyüleyen bu manzaraya karfl›n yüzüm bilgifller ekran›nda, ellerim tufllar›n üzerinde akl›m bu yaz›da... Kimbilir neler kaç›r›yorum camdan d›flar› bakmamakla... Ço¤u zaman defterimizi ka¤›d›m›z› kap›p solu¤u Kemal’in Yeri’nde al›yoruz. Eflim Deniz’in inan›lmaz bir uyum gücü, genç yafl›na karfl›n yaflam›na nas›l bakmas› gerekti¤ini bilen büyümüfl de küçül-

aflam çok; ama çok çabuk geçip gidiyor. Atatürk’ümüz resimlerinde bana ne kadar yafll› görünürdü. Onlarca savafl› kazan›p, Türkiye’yi bu durumuna getirebilmek için önünde bir y›¤›n zaman vard› gibi gelirdi. Oysa ne kadar gençmifl me¤erse. Ve ne kadar az zamanda ne kadar büyük ifller baflarabilmifl. Ve tüm bu iflleri yaparken kimbilir neler kaç›rm›fl. Yaflam insana bir tak›m roller yüklüyor ve bu yüzden de görüfl aç›n›z› k›s›tl›yor. Mustafa Kemal’in de gerek savafl meydanlar›nda kofltururken, gerek mecliste çal›fl›rken, çevresinde ak›p giden trilyonlarca güzellikten yoksun kald›¤› kuflkusuz. Arada bir dinlenme ad› alt›nda kendine ay›rmaya çal›flt›¤› küçük zaman dilimleri eminim s›k s›k “Paflam, bir sorun var” diye bölünüp gitmifltir. O büyük insan

rinin onlar› düflleyerek alg›layabilmesi olanakl› m› acaba? Birkaç gün önce Bodrum’da kald›¤›m›z otelin hemen yan›bafl›ndaki bir arsada bir at gördük. Kahverengi bir araba at›... Ön ayaklar› birbirine ba¤lanm›fl öylece duruyor. Biraz dikkat edince yerde mini mini bir tay oldu¤unu gördük. O gün do¤mufl. Aya¤a kalkmaya çal›flt›, dizleri tutmad› ve devrildi. 105


T›klama

Bütün Dünya • Temmuz 2007

Tekrar kalkt›, dengesiz bir biçimde titreye titreye annesine sokuldu, meme emmeye çal›flt›. Bu sahneyi ne kadar düflleyebilirsiniz? Yaflamadan, koklamadan, elinizi sürmeden, çevreyi duyumsamadan yeni do¤mufl bir tay›n aya¤a kalkma çabalar›n› ne kadar duyumsayabilirsiniz ki? Tabii, “‹yi dersin”, “Hofl dersin” dersiniz de “Nas›l olabilecek bu güzellikleri kaç›rmamak?” diye soracaks›n›z. Ben de size tipik bir politikac› edas›yla “Güzel bir soru” deyip baflka sorularla harmanlay›p yan›t vermemeye çal›flaca¤›m. Yok, flaka, flaka, kesinlikle öyle yapmayaca¤›m.

B

en dahil kimsenin bu yan›t› tam olarak bilmedi¤ini düflünüyorum. Ne var ki, bilmemek çözüm üretebilmek için bahane de¤ildir. ‹flte size kendi çözümümü aktar›yorum. Bu dans, karfl›n›zda bir ayna varm›fl gibi kendinize bakarak bir soru sormakla bafllar. Bu soru “Ben ne istiyorum?”dur. Çok zor bir sorudur ve alt›n puan de¤erindedir. Buna yan›t aramayanlar ya da bu soruyu düflünmeyenleri kurt kapar. 106

Yaflam bo¤untusu gibi görünen bu hain ve virütik kurt, kapt›klar›n›n yaflamlar›n› diledi¤i gibi yönlendirmeye bafllar. Denetimi kaybeden zavall›lar, organizmik yaflamlar›n› sürdürebilmeyi “yaflamak” sanarak zamanlar›n› doldurup efendi efendi toprak alt›na girerler. Bu nedenle bu soru çok; ama çok önemlidir. Sorunun yan›t› sizin bafllang›ç noktan›zd›r. Her gün de¤iflebilir, bu nedenle de korkmaya gerek yoktur. ‹ki temel katmana gereksinimi vard›r: “Merak etmek” ve “çaba harcamak”. Bu ikisi olmadan ileri gitmek olanaks›zd›r. Merak etmek, bir araban›n gaz pedal›, direksiyon gibi denetim gereçlerine benzer. Sizin hareketlerinizi denetler. Ama çaba harcamak arac›n benzinidir, yak›t›d›r ve bu olmadan istedi¤iniz kadar direksiyon çevirin, hiçbir yere varamazs›n›z. Hayat arac› ne iterek vurdurulabilir, ne de ite ite bir yere var›labilir. Çaba kofluldur. Bu katmanlar da sa¤lan›nca, yaflam size kap›lar›n› açacakt›r. ‹nsan, mutlu oldu¤u ortamlarda yaflam›yorsa, hiç yaflamam›fl say›laca¤› varsay›m›ndan hareketle, ilk soru olan “Ben ne istiyorum?”un yan›t› sizi mutluluk tabelalar›na yönlendi-

recektir. Oradaki seçeneklerin yanlar›nda “olanak”, “beceri”, “zaman de¤erlendirme”, “bilgi” gibi kutucuklar içeren formlar vard›r. ‹flte, bu formlar› dürüst bir biçimde doldurabilirseniz, yaflad›n›z. Tüm yapaca¤›n›z o kutucuklara t›klamak. Evet yaln›zca t›klamak.

Y

aflam›n›z› sizin kutucuklar›n›za t›klayarak daraltan tüm yaflam canavarlar›na karfl›n kendi kutucuklar›n›z› kendiniz t›klay›n. Kendi yönlendirmenizi kendiniz yap›n. Okuldan aflka, ifl dünyas›ndan hükümet seçimlerine de¤in herfley sizin bir t›k›n›za bak›yor. Kaç›rd›klar›n›z ve kaç›raca¤›n›z güzellikler, ça¤›rd›¤›n›z ve tutsa¤› oldu¤unuz ejderhalar hepsi bu t›klarla gelip gidiyorlar. Yaln›zca bireyler mi? Toplumlar da ayn› t›klamalarla yaflayabilecekleri güzelliklere karfl›n kan emen canavarlar›n tutsa¤› olmu-

yorlar m›? Bilime inanan liderler, savafla inanan cahillere birkaç t›k fark›yla yenik düflmüyorlar m›? O savafllarda ölen gencecik insanlar, toplumsal t›klamalar›n tutsa¤› de¤iller mi? T›klamak yaflam›m›za bilgifllerle daha da yak›ndan girdi. ‹nternetten tutun da en küçük yaz› yazmaya kalksak birkaç t›kla halletmiyormuyuz iflimizi? T›klamak yönlendirmek de¤il de nedir? fiimdi “A” yazmak istiyorum, o halde “A” tufluna t›klamal›y›m. fiimdi de “B”. Ya flimdi? Bir film izlemek istiyorum O da birkaç t›kla halloluyor. Bilgifllerdeki t›klamakla yaflam içinde t›klamak aras›nda ne fark var? Belki de tek somut fark, bilgifllerde en az›ndan bilinçli olarak t›kl›yoruz. Neden yaflam›m›zda da bilinçli bir biçimde t›klamayal›m?• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr

Falc› gelece¤ini ö¤renmek amac›yla kendisine gelen genç adama yorumlar›n› yap›yordu: “Gördü¤üme ve anlad›¤›ma göre...” dedi. “Siz k›rk yafl›na de¤in zengin bir kifli olamayacaks›n›z.” Genç adam bu yorumla büyük bir düfl k›r›kl›¤›na u¤rad›; ama hiç sesini ç›karmad›. K›rk yafl›ndan sonra ne olaca¤›n› da merak ediyordu çünkü: “Peki sonra ne olacak?” diye sordu. “K›rk yafl›ndan sonra zengin olabilecek miyim?” Falc› umutsuzca kafas›n› sallad› ve sözlerini flöyle sürdürdü: “Üzülmeyin” dedi. “K›rk yafl›ndan sonra bu yaflant›n›za al›flm›fl olacaks›n›z.”• Ö¤retmen s›n›fta “Demirle bak›r aç›kta kal›rsa oksitlenir ve paslan›r” dedi. “Peki flimdi siz söyleyin, alt›nla gümüfl aç›kta kal›rsa ne olur?” Ö¤retmenin bu sorusuna ö¤renciler hep bir a¤›zdan yan›t verdiler: “Çal›n›r, ö¤retmenim...”• 107


Ü

niversitede okurken, bir y›lbafl› gecesini teyzemlerle birlikte geçirmifltim. Masadaki herkese, yaflamda en çok ne istedi¤i sorulmufltu. “Son moda marka bir blucin” demifltim. Benden baflka hiç kimsenin bu tür bir iste¤i olmam›flt› ve ben çok flafl›rm›flt›m. Okuldan sonra harika bir adamla evlendim, yarat›c› bir ifl yaflant›m oldu ve dünya güzeli bir k›z dünyaya getirdim. Yeni y›la do¤ru eflim aniden hastaland›, bafllarda grip oldu¤unu sand›k. Yüksek atefli, bulant›s› vard›, kusuyordu, so¤uktan ya da s›caktan titreme nöbetleri geçiriyor, kaslar› a¤r›yordu. Onu yata¤a yat›r›p, t›bbi ö¤ütlere kulak verdim. Herkesin dedi¤i, onun da birçok insan gibi grip salg›n›na yakalanm›fl oldu¤u ve bol bol s›v› içerse k›sa süre içinde iyileflece¤iydi. Tam befl gün boyunca, ona elimden geldi¤ince iyi bakmaya çal›flt›m. Yatakta bile oturamayacak denli zay›ft› ve yedi¤i herfleyi ç›kar›yordu, ona kafl›k kafl›k içirdi¤im çorbay› bile... Bir anda ter içinde kal›yordu ve üzerindeki nemli pijamalar›n› ve çarflaflar› de¤ifltiriyordum. Yar›m saat sonra so¤uktan titremeye bafllay›nca, üzerini kal›n battaniyelerle örtmek zorunda kal›yordum. Onu zorla doktora götürmek •Katherine Gregor d›fl›nda –bunu yapmam gerekirReader’s Digest• di biliyorum– herfleyi yapm›flt›m; ama eflim doktora gitmeyi kesinlikle reddediyordu. ‹çin için korkmaya bafllam›flt›m; onu hiç bu denli hasta görmemifltim. Bu ne oldu¤unu bilmedi¤imiz hastal›¤›n, üç yafl›ndaki k›-

Beynimde Çiçeklerin Açt›¤› Gece

108

z›m ve bana bulaflaca¤›ndan korkuyordum. Befl ayl›k hamileydim ve böylesine a¤›r bir hastal›¤› kald›ramayaca¤›m› biliyordum. Elimde sürekli, çamafl›r suyu dolu bir le¤enle geziyor ve eflimin elini sürdü¤ü herfleyi siliyordum, kap› kollar›n›, telefonu... Ve zorunlu bir karantina uyguluyordum: K›z›m› babas›n›n odas›na sokmuyordum ve geceleri k›z›m›n odas›nda uyuyordum.

Y

›lbafl›nda k›z kardeflimin evine davetiydik. Babamla annem, bizlerle birlikte olabilmek için, kilometrelerce uzaktan gelmifllerdi. K›z kardeflim bu kadar çok insan› a¤›rlamak için günlerce u¤raflm›fl olmal›yd› ve gitmeyerek, bu daveti berbat etmek istemiyordum. Kendimi suçlu duyumsayarak, eflimi tek bafl›na hasta yata¤›nda b›rakm›flt›m, tabii sürekli s›v› almas› gerekti¤ini s›k› s›k› ö¤ütledikten sonra... Ertesi sabah, kaç›rd›¤› akflam› ona anlatmak için yan›na oturdum. Konuflmas›nda gariplikler oldu¤unu sezdim, eflim sanr› görmeye bafllam›flt›. Günlerdir bast›rmaya çal›flt›¤›m korkum, bir anda su üstüne ç›kt›: Ölmesinden korkuyordum. Ç›lg›nlar gibi, acil serviste çal›flan bir doktor arkadafl›m› arad›m. Arkadafl›m eve geldi¤inde, eflime bakt› ve bana, “Kaç gündür rengi bu denli sar›?” diye sordu. “Sar› m›?” O ana de¤in ay›rd›na varmam›flt›m. Oysa rengi kesinlikle bir “post-it” denli sar›yd›. Sar›, “Sar›l›k” demekti, “Hepatit” yani, belki de karaci¤erin iflas›...

Do¤rudan acil servise geldik. Sonraki 12 saat içerisinde, durumu, kötüden a¤›ra geçti. Yaflamsal organlar›, birer birer iflas ediyordu. Tansiyonu afl›r› düflük, nabz› ise korkunç yüksekti. Akflama do¤ru her daldan bir uzman, eflimin yata¤›n›n bafl›nda toplanm›fllard›, neredeyse her organ için farkl› bir uzman: Kalp, akci¤er, böbrek, kan. Bana nazikçe, hastal›¤›n nas›l bafllad›¤›n› ve geliflti¤ini sordular, 44 yafl›nda sa¤l›kl› ve güçlü bir adam›n neden aniden hastaland›¤›n› bulmak için ipuçlar› arar gibiydiler. Bu zeki uzmanlar›n bak›fllar›ndan, eflimin organlar›ndaki bu çöküflün nedenini anlayamad›klar›n› sezinliyordum. ‹çimdeki panik yükseliyordu, ya onu kurtarmay› baflaramazlarsa? Koridora ç›kt›¤›m›zda, dahiliye uzman› yan›ma gelip, benimle konuflmaya bafllad›. Anlay›fl dolu bak›fllar›n› karn›ma çevirmiflti. Eve gidip uyumam gerekiyordu.

E

vimiz karanl›k ve bofltu. K›z kardeflim, k›z›m› gece kalmas› için evine alm›flt›. Kendimi korkunç derecede yaln›z duyumsayarak, k›z›m›n yata¤›na k›vr›ld›m ve pelüfl maymununa s›k›ca sar›ld›m. Çok huzursuz uyudum, saat bafl› uyan›p hastaneyi arad›m. Tan a¤ard›ktan k›sa bir süre sonra giyinip, bitkin bir durumda hastaneye gittim, yan›ma yata¤›n›n yan›na koymak üzere k›z›m›z›n çerçeveli bir fotograf›n› alm›flt›m. Eflim, k›z›n›n o ›fl›k saçan gülümsemesini görmeden ölemezdi! 109


Bütün Dünya • Temmuz 2007

O

gün, yavaflça yeniden yaflama dönmeye bafllad›. Bir hafta hastanede kald›ktan sonra, toparlanmas› için de bir ay boyunca evde dinlenmesi gerekti. Hastal›¤›n›n nedeninin, bir dizi testin sonucunda, hayvanlardan bulaflan bir bakteri oldu¤u anlafl›ld›. Leptospirosis, idrar yoluyla ya da bakterinin bulaflt›¤› toprak ya da suyla temastan bulaflabilirmifl; ama ender görülen bir hastal›km›fl. Bakterinin nas›l bulaflt›¤›n› hâlâ bilmiyoruz. Bir ay sonra, eflim ifle döndü. Tümüyle iyileflmiflti, hastal›¤› onda hiçbir hasar b›rakmam›flt› ve görünüflte yaflam›m›z ve aile hayat›m›z eski durumuna dönmüfltü; ama böyle bir kriz atlatmak bizi de¤ifltirmiflti, özellikle de beni... Onun ölebilece¤inden korkarak uyuyamad›¤›m o gece, bana bu iliflkiye ne denli derinden ba¤l› oldu¤umu göstermiflti. Onüç y›l boyunca eflimi kaybedece¤imi bir an bile düflünmeden rahatça yaflam›flt›m, oysa aniden bana verilmifl olan bu ar-

ma¤an›n elimden al›nabilece¤i korkusuna kap›lm›flt›m. Geçen y›lbafl›nda, eflimin geçirdi¤i ölüm tehlikesi hâlâ akl›m›zdan silinmemiflti. Bu y›l her zaman oldu¤u gibi, tüm aile biraraya geldik. Kocaman masan›n çevresinde, tam 26 kifliydik. Yeni bir gelenek bafllatt›m. Herkese, üzerlerine yeni y›lda en çok neyi istediklerini yazmalar›n› istedi¤im birer renkli ka¤›t da¤›tt›m. Sonra da mum ›fl›kl› masam›z›n çevresinde oturup, ka¤›tlarda yaz›lanlar› yüksek sesle okuduk. S›ra bana geldi¤inde, bu kez blucinler hakk›nda konuflmad›m. Gece yar›s› uykumdan uyan›p, eflime dokunabiliyorum. fiark› söyleyip, bir yandan da k›z›m›z› kuca¤›na alm›fl dans ederken ona gülümseyebiliyorum. Bebe¤imizin sar› bukleleriyle oynayabiliyor ve yüre¤im s›zlamadan, onun t›pk› babas›na benzedi¤ini düflünebiliyorum. Ve yüre¤imde sonsuz bir sevinç duyuyorum... Çünkü art›k sa¤l›¤›n, mutlulu¤un de¤erini ö¤rendim.• Çeviri: Aylin Yengin

‹ki arkadafl, bir bal›¤›n cinsiyetinin nas›l ay›rt edilece¤i üzerine uzun uzun tart›flmalar›na karfl›n bir sonuca varamad›lar. Sonunda gidip bir bal›kç›ya sormaya karar verdiler. Bal›kç› “Ben de bilmiyorum” dedi “Ama flu karfl›ki kona¤›n aflç›s›na gidip bir sorun, o size yard›m edebilir; çünkü benden s›k s›k bal›k sat›n al›r.” Aflç› da bu soruya yan›t veremeyince “Durun” dedi. “Gidip bizim paflaya bir dan›flay›m...” Kona¤›n hizmetçisi içeriden seslenerek, “Neden paflaya soracaks›n ki...” dedi. “Paflan›n bu konuda bir uzmanl›¤› m› var?” Aflç›, temizledi¤i bal›klar› bir tavaya dizerken hizmetçiye yan›t verdi. “Bence de bilmez ama...” dedi. “Onun dedi¤i dediktir.”• 110

En son ne zaman sevdiklerinize “‹yi ki vars›n, seni çok seviyorum!” dediniz? Lütfen, listeyi haz›rlay›p “Yar›n arar›m” demeyin; çünkü yar›na erteledi¤iniz bir fleyi, daha ertesi güne de erteleyebilirsiniz rahatl›kla... “Do¤ru zamanda arar›m” ya da “Do¤ru zamanda söylerim” diye de düflünmeyin. Tek do¤ru zaman var: fiimdi!

‹yi ki Vars›n, Seni Seviyorum!

A

kflam bilgisayar›m› aç›p ca bana de¤il, hiç tan›mad›¤›m gelen iletileri okumaya baflka adlara da gönderildi¤ini bafllad›m. Posta kutusun- gördüm. “Dostlar› ile paylaflmak daki iletilerin ço¤u dost- istedi¤i güzel bir sunum ya da yalar›m›n paylaflmak istedikleri gü- z› olmal›” diye düflünerek iletiyi zel yaz›lar, sunumlar, resimlerdi. açt›¤›mda hiç beklemedi¤im, ses‹çtenlikle yaz›lm›fl birkaç okur ile- siz bir 盤l›kla karfl›laflt›m. Okudu¤um sat›rlar bir tokat tisini daha sonra yan›tlamak için ayr› bir dosyaya koydum. S›rada gibi yüzüme çarpt› ve beni derinden sarst›. yine bir dostumun gön‹letide “Neredesiniz, derdi¤i, yüzümde gülühiç sesiniz ç›km›yor, tacükler oluflmas›na neYaflamdan mam size ‘Mektup yaz›n’ den olan, gündeme uygun bir f›kra vard›. Du- Yans›malar demiyorum, eskiden ne güzel mektup yaz›l›rd›; daklar›mdaki gülümseama teknoloji mektubu me izleri kaybolmadan ezip geçti. Bir teselli buls›radaki iletiyi t›klad›m. dum mektubun ölümünGönderen ad hiç yaden sonra, ‘Mektup geç banc› gelmiyordu, biraz geliyordu, insanlar postadüflününce aylar önce, neye gitmeye eriniyordu, hatta belki de bir y›l hiç de¤ilse bilgisayarda önce bana yazan bir Nuray oturduklar› yerde bir fleyokurum oldu¤unu an›msad›m. Dikkatle Bartoschek ler yaz›p birbirlerini mutlu ederler’ dedim; ama bak›nca iletinin yaln›z111


‹yi ki Vars›n, Seni Seviyorum!

Bütün Dünya • Temmuz 2007

ner’de? Her gün büyük bir merakla posta kutumu aç›yorum ‘Bugün birisi mutlaka mail atm›flt›r’ diye; ama içinde yaln›zca ‘Merhaba’ yazan bir ileti bile yok. San›r›m art›k kimse kimseyi özlemiyor; ama flunu bilin ben hepinizi özlüyorum.

“U

nutmay›n konuflmak, görüflmek ayr›; ama içinde duygular›n›z›n bulundu¤u iletiler almak daha ayr›, hepinizi seviyorum. Postayla, mektuptan vazgeçtim ileti bekleyen arkadafl›n›z, ye¤eniniz, kuzeniniz Ezgi” yaz›yordu. ‹letiyi bir kez daha okuduktan sonra yan›tlanacak okur iletileri dosyas›na koymad›m. Nedenine gelince, bu ileti benim için bir dakika daha ertelenemeyecek denli acil yan›tlanmas› gereken, öncelikli bir iletiydi. Ezgi’nin iletisini tekrar tekrar okudum ve düflündüm. Böyle bir yaln›zl›¤›n içinde kaybolan insanlar›n say›s›n›n hiç de az›msanmayacak ölçüde oldu¤una inan›yorum. Ezgi’nin iletisi asl›nda kalabal›k bir yaln›zl›¤›n 盤l›¤›yd›. Yo¤un yaflam tempomuz içerisinde, yan›bafl›m›zdaki en sevdi¤imiz insanlar› bile görmeden, duymadan yaflad›¤›m›z›n ay›rd›na varmak gerçekten üzücü... Ezgi, iletisinde “Unutmay›n konuflmak, görüflmek ayr›; ama içinde duygular›n›z›n bulundu¤u iletiler almak daha ayr›, hepinizi seviyorum” diyor. Konunun özü bu tümcede gizliydi. Birbirimizle görüflemememiz ya da konuflmamam›z de¤il sorun. As›l sorun duygular›m›112

z› yeterince paylaflamamak... Daha dün akflam birlikte gülerek yemek yedi¤iniz bir dostunuzun ertesi gün yaflam›na son verme girifliminde bulundu¤unu duydu¤unuz an gerçek tüm ac›mas›zl›¤›yla çarp›yor yüzünüze. En son ne zaman görüfltü¤ünüz de¤il önemli olan, en son ne zaman gerçek anlamda dinlediniz, iç dünyas›na girebilmek için çaba gösterdiniz, onu anlamaya çal›flt›n›z, hatta b›rak›n ayr›nt›larda kaybolmay›, en basiti ve en önemlisi en son ne zaman elinizi dostunuzun omzuna koyarak “‹yi ki vars›n, seni seviyorum” dediniz? Kimi zaman yaz›l› ve görsel iletiflim araçlar›nda okuyor, izliyoruz. Yaflam›na son veren gencin ailesi sonsuz bir ac› içinde “Asl›nda herfleye sahipti, onun için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çabalad›k, hiçbir zaman, hiçbir fleyden sitem etmezdi, mutlu bir çocuktu, neden böyle bir fley yapt› anlayam›yoruz” diye ac› içinde k›vran›yor, “Neden?” sorusuna yan›t bulmaya çal›fl›yorlar.

B

ak›yorsunuz anne, baba çok iyi e¤itimli, sosyal olanaklar› oldukça iyi bir aile. Belli ki çocuklar›n› en iyi okullarda okutmak, mutlu etmek için ellerinden geleni yapm›fllar ...m› acaba? Maddi anlamda tüm gereksinimleri karfl›lanm›fl olabilir; ama çocuklar›n›n iç dünyas›nda oluflan kas›rgan›n fliddetinden haberleri bile olmam›fl. Sabahlar› evden ç›karken aceleyle yana¤a kondurulan öpücükler “Akflama görüflürüz!”ler ya da “Elbette o istedi¤in ayakkab›-

y› alabilirsin”ler yeterli mi sevgimizi ifade etmek için...

D

uygular›n paylafl›m› ertelendikçe belli ki yaflam›n can damar›nda, bir yerlerde bir t›kan›kl›k olufluyor zamanla... Ben kendi listeme bak›yorum usulca ve birden pani¤e kap›l›yorum. Çok sevdi¤im; ama uzun zamand›r aramay›, yazmay› erteledi¤im dostlar›m›n listesi her geçen gün uzamakta... Ezgi’nin iletisini okudu¤um akflam bilgisayar›n bafl›na otururken kimseye iki sat›r yazacak zaman›m olmad›¤›n› düflünüyordum. Niyetim h›zl›ca gelen iletileri okumak ve bilgisayar› kapatmakt›. Ama sevgili Ezgi içtenlikle yazd›¤› iletisiyle beni öylesine sarst› ki, derin bir uykudan uyand›rd›. O akflam ilk iletiyi Ezgi’ye yazd›m ve zaman zaman kendisine yazaca¤›ma söz verdim. Sonra s›rayla uzun zamand›r arayamad›¤›m dostlar›ma telefon ettim, dostluklar›n›n benim için ne denli önemli oldu¤unu, kendilerini ne denli özledi¤imi, yaflant›m›z›n yo¤un olmas›n›n duygular›m›z› paylaflmam›za engel olmamas› gerekti¤ini dile getirdim. Akflam yeme¤inden sonra televizyonu ve bilgisayar› kapat›p eflime ve k›z›ma “Haydi birlikte oyun oynamaya ne dersiniz?” dedim. K›z›m›n uyku saatine dek hep birlikte güldük, oyunlar oynad›k. K›z›m› yata¤›na yat›r›p yana¤›na “iyi geceler” öpücü¤ünü kondururken k›z›m kollar›n› s›k› s›k› boynuma dolad› ve “Anneci¤im, iyi ki vars›n, seni çok seviyorum!” dedi.

O gece son zamanlar›n en huzurlu uykusunu uyudum. fiimdi s›ra sizde... Kendinizi savunmak için gerekçeler s›ralamadan dürüstçe bir bak›n bakal›m sizin listeniz ne denli uzun? En son ne zaman sevdiklerinize “‹yi ki vars›n, seni çok seviyorum!” dediniz? Lütfen, listeyi haz›rlay›p “Yar›n arar›m” demeyin; çünkü yar›na erteledi¤iniz bir fleyi, daha ertesi güne de erteleyebilirsiniz rahatl›kla... “Do¤ru zamanda arar›m” ya da “Do¤ru zamanda söylerim” diye de düflünmeyin. Tek do¤ru zaman var: fiimdi! Az önce büyük bir tart›flma yaflam›fl olabilirsiniz sevdi¤iniz kifliyle, bu sevdi¤inizi söylemenize engel de¤il, hatta bundan daha do¤ru zaman olamaz. Bugün, hatta hemen flimdi yan›n›zda duran eflinize, dostunuza, çocu¤unuza, sevgilinize sar›l›n ve “‹yi ki vars›n, seni seviyorum!” deyin ve onlar›n flaflk›n; ama mutlu bak›fllar›n›n tad›n› ç›kar›n.

O

nlar›n anlatmas›n› beklemeyin, siz kendi coflkular›n›z›, heyecanlar›n›z›, endiflelerinizi, mutlulu¤unuzu, mutsuzlu¤unuzu sevdiklerinizle paylafl›n ve deneyimlerinizi bana da yaz›n. “Sevgi paylaflmakt›r” sözünün gerçekli¤ine hep birlikte tan›k olal›m. Bu arada yazd›¤› içten sat›rlarla hepimizi derin bir uykudan uyand›ran Ezgi’ye buradan tekrar teflekkür ediyorum. Ezgi’ci¤im, iyi ki vars›n, seni seviyorum!• NurayBartoschek@butundunya.com.tr

113


Y

az mevsiminin ortalar›nda oldu¤umuz bugünlerde bir ad› da “Barbekü” olan mangal yakma “operasyonu”na özellikle tatil yörelerinde s›kl›kla rastlanmaktad›r. Okurumuz Y›lmaz K. Kazanc› bir mangal yakma “operasyonu”nunda, bir erke¤in “çekmek zorunda oldu¤u” olaylar dizisini ayr›nt›l› biçimde flöyle s›ralamaktad›r: •Erkek mangal› ve mangal kömürünü ç›kart›r, atefli yakar. •Kad›n ›zgaray› temizler. •Kad›n bakkala gider. •Kad›n kasaba gider. •Kad›n f›r›na gider. •Kad›n salatay› ve sebzeleri haz›rlar. •Kad›n piflirilecek etleri haz›rlar. •Kad›n, etleri bir tepsi üzerine, gerekli malzemeler, baharatlar, vs. ile dizer. •Kad›n temiz ›zgaray› ve haz›rlad›¤› tepsiyi, mangal›n bafl›nda elinde içece¤iyle dikilen adama getirir. •Adam etleri ›zgaran›n üzerine yerlefltirir. •Kad›n içeri geçip, masay› haz›rlar. •Kad›n sebzelerin piflmesini denetler. •Kad›n tatl›y› haz›rlar. •Kad›n tekrar d›flar› ç›kar ve Y›lmaz K. Kazanc› efline etin yanmakta oldu¤unu Bütün Dünya• haber verir. •Adam çok piflmifl eti ›zgaradan al›r ve kad›na verir. •Kad›n tabaklar› ç›kart›r, masaya dizer. •Adam içecekleri bardaklara doldurur. •Kad›n masay› toplar, kahve haz›rlamaya gider. •Kad›n kahve ve tatl› ikram eder. •Yemekten sonra, kad›n masay› toplar. •Kad›n gider bulafl›klar› y›kar, mutfa¤› toparlar. •Adam mangal› oldu¤u yerde b›rak›r; çünkü içinde hâlâ yanan kömürler vard›r. •Adam efline bugün mutfak ifli yapmamaktan dolay› mutlu olup olmad›¤›n› sorar. •Adam eflinin flaflk›n bak›fllar› karfl›s›nda, kad›nlar› mutlu etmenin olanaks›z oldu¤u karar›na var›r.•

Mangal Yakma “Operasyonu”

114

Y

irmi y›l önce geçimimi taksicilik yaparak kazan›yordum. Bir keresinde, saat sabaha karfl› 02:30’da bir yolcu ald›m; adrese vard›¤›mda, girifl kat›ndaki bir pencerede görülen tek ›fl›¤›n d›fl›nda tüm bina kapkaranl›kt›. Bu koflullar alt›nda, ço¤u taksi floförü bir iki kez korna çalar, bir dakika bekler, sonra çeker giderdi. Fakat ben, tafl›ma arac› olarak yaln›zca taksiye ba¤l› pek çok insanla karfl›laflm›flt›m. E¤er çevrede tehlike kokusu yoksa, her zaman kap›ya giderdim. “Bu yolcu belki de benim yard›m›ma gereksinim duyacak biridir” diye düflünürdüm kendi kendime. Onun için kap›ya gittim ve çald›m, “Bir dakika” diye yan›t verdi zay›f, yafll›ca bir ses. Yerde birfleyin sürükleyerek çekildi¤ini duyabiliyordum. Uzun bir aradan sonra, kap› aç›ld›. Önümde 80’li yafllarda, ufak tefek bir han›m duruyordu. Sanki 1940’lar›n filmlerinden ç›km›flças›na, emprime bir elbise giymiflti ve bafl›na da ön taraf›na tül tutturulmufl yuvarlak bir flapka takm›flt›. Yan›nda küçük, plastikten bir valiz vard›. Da•‹nternet Yay›n› ire sanki içinde y›llard›r Bütün Dünya• hiç yaflanmam›fl gibi bir görünüme sahipti. Tüm eflyalar çarflaflarla örtülüydü. Duvarlarda saat, süs eflyas› ya da tezgah›n üzerinde kap kaçak yoktu. Köflede, içi fotograf ve cam bardaklarla doldurulmufl bir karton kutu duruyordu. “Çantam› arabaya dek tafl›r m›s›n›z?” dedi. Valizi arabaya götürdüm, sonra kad›na yard›m etmek üzere döndüm. Koluma girdi ve yavaflça arabaya yürüdük. Nezaketimden ötürü teflekkür edip duruyordu. “Bir fley de¤il” dedim ona. “Ben yaln›zca anneme nas›l davran›lmas›n› istiyorsam yolcular›ma o biçimde davranmaya çabal›yorum.” “Ah, ne kadar iyi bir çocuksun sen” dedi. Arabaya bindi¤imizde, bana adresi verdi, sonra, “Kentin içinden gitmemiz olanakl› m›?” diye sordu. “O yol kestirme de¤il” diye yan›t verdim hemen. “Benim için fark etmez” dedi. “Acelem yok. Güçsüzler yurduna gidiyorum.” Dikiz aynas›ndan bakt›m. Gözleri parl›yordu. “Ailemden kimse kalmad›” diye sözünü sürdürdü.

Bir Taksi Yolculu¤u

115


Bütün Dünya • Temmuz 2007

“Doktor çok fazla zaman›m kalmad›¤›n› söylüyor.” Yavaflça uzan›p taksimetreyi kapatt›m. “Hangi yoldan gitmemi istersiniz?” diye sordum.

O

ndan sonraki iki saat boyunca kentte dolaflt›k. Bana bir zamanlar çal›flt›¤› binay› gösterdi. Yeni evlendiklerinde efliyle birlikte oturduklar› mahallede gezindik. Arabay›, genç k›zl›¤›nda dansa gitti¤i bir zamanlar balo salonu olan mobilya ambar›n›n önünde durdurmam› istedi. Arada bir belirli bir binan›n ya da bir köflenin önünden geçerken yavafllamam› rica edip, gözlerini karanl›¤a içine dikerek, hiçbir fley söylemeden öylece oturup bakt›. Güneflin ilk ›fl›klar› ufukta belirmeye bafllam›flt› ki, aniden “Yoruldum, gidelim art›k” dedi. Sessizlik içinde bana vermifl oldu¤u adrese gittik. Sütunlu girifli olan alçak bir binayd›, hastalar›n iyileflmek için gitti¤i sa¤l›k evlerine benziyordu. Araba durur durmaz, iki hademe yan›m›za geldi. Merak ve dikkatle kad›n›n her hareketini izliyorlard›. Onu bekliyor olmal›yd›lar. Bagaj› açarak küçük valizini

kap›ya götürdüm. Kad›n tekerlikli iskemleye oturtulmufltu bile. “Borcum ne kadar?” diye sordu, çantas›na uzanarak. “Borcunuz yok” dedim. “Geçiminizi sa¤laman›z gerek” diye yan›t verdi. “Baflka yolcular var” dedim. Neredeyse hiç düflünmeden e¤ildim ve onu kucaklad›m. Bana s›ms›k› sar›ld›. “Yafll› bir kad›na küçük bir mutluluk yaflatt›n›z” dedi. “Teflekkür ederim.” Elini s›kt›m, sonra lofl sabah ›fl›klar›n›n içine yürüdüm. Arkamda bir kap› kapand›. Bir yaflam›n kapan›fl sesiydi bu. O vardiyamda baflka bir müflteri almad›m. Amaçs›zca, düflüncelerimde kaybolmufl dolaflt›m. Günün geri kalan bölümünde hemen hiç konuflamad›m. Ya o kad›nca¤›z öfkeli bir floföre ya da vardiyas›n› bitirmek için acele eden bir floföre rast gelseydi? Ya ben yolculu¤u reddetseydim ya da bir kez korna çal›p sonra da çekip gitseydim? fiöyle bir yeniden gözden geçirdi¤imde, akl›ma yaflam›mda bundan daha önemli yapt›¤›m bir fley gelmedi.•

Ü

nlü fotograf sanatç›s› S›tk› F›rat, Bir Baflkad›r objektifiyle sizi Türkiye’nin Benim da¤lar›na ve ovalar›na, tarihine Memleketim ve bugününe... Özetle, “havas›na suyuna, tafl›na topra¤›na” götürüyor, sonra da size, o an karfl›n›zdaki görüntünün neresi oldu¤unu soruyor. Onun, “Bir Baflkad›r Benim Memleketim” bafll›¤› alt›nda sundu¤umuz fotograflar›n› izlerken size, hem bir bilmece çözmenin S›tk› F›rat heyecan›n› duyumsatmay›, hem de sizi bir sanat fotograflar› sergisinde gezdirmeyi amaçl›yoruz. Bu arada Türkiye’nin, belki de ilk kez görece¤iniz yörelerini keflfedecek, hiç kuflkumuz yok, bir kez daha hayranl›kla flöyle diyeceksiniz:

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”

Gönderi: Aylin Yengin

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Attilâ ‹lhan •2) Defne •3) Erich Maria Remarque •4) Tolstoy •5) Nâz›m Hikmet •6) Metin Erksan •7) Alfred Hitchcock •8) Midas •9) Kelo¤lan •10) Kayseri •11) Alacahöyük •12) Küçük Asya •13) Manyas Gölü •14) At •15) Yahya Kemal Beyatl› •16) Orhan Veli Kan›k•17) Frans›z ‹htilali •18) P. ‹. Çaykovski •19) ‹spanya •20) Kahramanmarafl•

a) Meriç Nehri b) K›z›l›rmak c) Yeflil›rmak ç) Aras Nehri Lütfen sayfay› çeviriniz ’

116

117


a) Gökçeada b) Bozcaada c) Büyükada ç) Heybeliada

a) Bo¤azköy b) K›z Kalesi c) Yeflilhisar ç) Gökmedrese

a) Trabzon b) Gümüflhane c) Rize ç) Bayburt Yan›tlar 136’nc› sayfam›zdad›r.

118

119


‹nsanl›¤a Adanan Yaflamlar

Stravinsky için müzi¤ine gösterilen tepkiler önemli de¤ildi. Müzi¤in e¤lenmek ya da zevk için de¤il, düflünmek için dinlenmesi görüflündeydi. Asl›nda, melodisiz müzi¤in yarat›c›s› olarak ünlenen bestecinin yap›tlar›n› çalmak oldukça zordu. Çalan kendisi bile olsa...

Melodisiz Müzi¤in Yarat›c›s›:

Igor Fyodorovic Stravinsky aflam›ndan k›sa bir kesiti 55’inci sayfam›zda verdi¤imiz Rus as›ll› besteci Igor Fyodorovic Stravinsky, 17 Haziran 1882’de, Petersburg yak›nlar›nda Oranienbaum’da do¤du. Dedeleri, Polonya’da genifl arazileri olan say›l› zenginlerdendi. 19’uncu yüzy›l›n hemen bafl›nda Rus çar› aileyi soyluluk unvan›yla taçland›r›nca, Stravinsky’ler Petersburg’a yak›n Oranienbaum’a gelip yerlefltiler. Igor’un babas› Fyodor Ignatiyevic Stravinsky’nin sesi çok güzeldi. fiark› söylemek onun için sanki soluk almakla eflde¤erdi. Delikanl›l›k dönemine geldi¤inde herkesi büyüleyen davudi bir sesi olufltu. Babas› da geliflmelere karfl› ç›kmad› ve o¤lunun iyi bir müzik e¤itimi almas›n› sa¤lad›. 1876 y›l›nda Petersburg Saray Operas›’n›n açt›¤› s›nav› kazanan Fyodor Ignatiyevic, baflar›l› müzik yaflam›n› sürdürüp k›sa zamanda ünlü bir bas solist oldu. Operada göreve bafllad›ktan k›sa bir süre sonra, çar ailesinden, büyük toprak sahibi zengin bir ailenin müziksever k›z›yla evlendi. Igor, Stravinsky Aile-

Y

120

si’nin üçüncü erkek çocu¤u olarak do¤du. Yaflam›n›n bundan sonraki bölümünü 55’inci sayfam›zda aktarm›flt›k. Bir yandan yo¤un müzik çal›flmalar›n› sürdürürken bir yandan da hukuk fakültesini bitirmek için çaba harc›yordu. Sonunda 1905 y›l›nda fakülte bitti; ama hiç bu meslekle ilgili çal›flma yapmad›. Onun yaflam› art›k tümüyle müzikti. 1906 y›l›nda kuzeni Yekaterina Nossenko ile evlendi. 1907 y›l›nda o¤lu Theodore, ertesi y›l da k›z› Ludmilla do¤du. Çok sevdi¤i ö¤retmeni, dostu, yol göstericisi Rimsky-Korsakov’un ölümü Stravinsky’yi çok sarsm›flt›. Tam o s›ralarda Sergei Diaghilev ile tan›flmas›, onu içine düfltü¤ü bunal›mdan çekip ç›karan, mesle¤ine yeniden ba¤layan güzel bir rastlant› oldu. Diaghilev, tan›nm›fl bir ozan ve siyaset adam›yd› ve de Rus balesi müdürü görevini yürütmekteydi. Bir gün Stravinsky’yi yan›na ça¤›rtarak “Bay Stravinsky, biliyorsunuz bale sanat› günümüzde Rusya’da büyük ilgi görüyor. Siz, orijinal beste çal›flmalar› yapan 121


Igor Fyodorovic Stravinsky

Bütün Dünya • Temmuz 2007

yetenekli bir müzisyensiniz. Yapaca¤›n›z yeni beste çal›flmalar›yla balenin, özellikle rus balesinin daha güzel, daha hareketli ve coflkulu bir ortam yarataca¤›ndan kuflkum yok. Bu konuda çal›flmaya ne dersiniz?” dedi. ikir genç besteciye çok cazip gelmiflti. Hem de sevgili hocas›n›n kayb›ndan dolay› çekti¤i ac›lar› unutabilmesi için böyle bir yo¤un çal›flmaya gereksinimi vard›. Stravinsky hemen ifle giriflti ve 1910 y›l›nda k›sa zamanda “Atefl Kuflu” bale müzi¤ini tamamlad›. Yap›t ilk kez 25 Haziran 1910 y›l›nda Paris Operas›’nda sahnelendi ve inan›lmaz derecede be¤eni kazand›. Diaghilev hemen yeni bir siparifl verdi besteciye... 1911 y›l›nda “Petruflka” ad›n› verdi¤i bestesini tamamlad› ve o yap›t da çok be¤enildi. Bundan sonra Stravinsky yeniden yo¤un bir çal›flma temposuyla üçüncü balesi “‹lkbahar Ayini”ni besteledi. O güne de¤in al›fl›lagelmifl yap›tlardan çok de¤iflik bir bale müzi¤i olmufltu. ‹lk temsili 28 May›s 1913’te Paris’te Rus balesi taraf›ndan sahnelendi¤inde sözcü¤ün tam anlam›yla yer yerinden oynad›. Müzik o denli al›fl›lagelmiflin ötesindeydi ki kimi otoriteler bunu dönemin müzik skandal› olarak de¤erlendirdiler. Metronomsuz ritmler, atom benzeri patlamalar, kar›fl›k tonlar dinleyenleri flaflk›na çevirmiflti. 154 ölçü içinde 245 tempo de¤iflikli¤i ise yorumlar›n da ötesindeydi. Temsil sonunda salonda ç›kan kar›fl›kl›k; ancak polisin yard›m›yla denetim alt›na al›nabildi. Or-

F

122

tal›¤›n biraz yat›flt›¤›n› gören Diaghilev hemen salonun ›fl›klar›n› kapat›p binay› terk etti. Stravinsky de sessizce onu izledi. Bir parka var›ncaya dek ikisi de hiç konuflmad›. Sabah›n ilk ›fl›klar› ortal›¤› ayd›nlat›ncaya de¤in parkta oturdular. O s›k›nt›l› geceyi izleyen günler Stravinsky için sa¤l›k yönünden de zor geçti. Çünkü fliddetli gribe yakalanan besteci alt› hafta kadar bir hastanede tedavi gördü. Stravinsky için müzi¤ine gösterilen tepkiler önemli de¤ildi. Müzi¤in e¤lenmek ya da zevk için de¤il, düflünmek için dinlenmesi görüflündeydi. Asl›nda, melodisiz müzi¤in yarat›c›s› olarak ünlenen bestecinin yap›tlar›n› çalmak oldukça zordu. Çalan kendisi bile olsa... Örne¤in bir keresinde, k›sa süre önce besteledi¤i ve çok be¤eni toplayan piyano konçertosunu bir konserde çalmas› önerilince besteci hiç düflünmeden kabul etti. On y›ld›r konser piyanistli¤i yapt›¤›ndan, bu konser onun için hiç zor de¤ildi. Konser bafllad› ve birinci bölüm aksamadan bitti. Ancak ikinci bölümde besteci notalar› unuttu. Orkestray› yöneten flefin, notalar› Stravinsky’ye f›s›ldamas›yla ancak tamamlanabildi konser... 914 y›l›nda ‹sviçre’nin Zürih kentinde orkestra yöneticisi olarak çal›flmaya bafllad›. Bu karar›n› vermede hem ‹sviçre’nin savafl y›llar›nda tarafs›z ülke olarak kalmas› hem de verem hastal›¤›na yatk›n efli ve k›z›na bu ülkenin havas›n›n iyi gelmesi çok büyük etken ol-

1

du. 1910 y›l›nda aileye kat›lan ikinci o¤lu Soulima’y›, 1914 y›l›nda ikinci k›z› Milena’n›n do¤umu izledi. 1917’de Rus Devrimi’nden sonra Stravinsky anavatan›na dönmeyerek ‹talya’ya geçti ve Roma’ya yerleflti. Burada, birçok sanatç›n›n yan›s›ra ünlü ressam Pablo Picasso ile tan›fl›p s›cak bir dostluk kurdu. travinsky 1920 y›l›nda Roma’dan Paris’e gelip buraya yerleflti. Paris besteci için her bak›mdan doyurucuydu. Bir sanat kenti olan Paris’in entelektüel insanlar›na yenilikçi yap›tlar›n› rahatça dinletebiliyordu. Ayr›ca, genifl bir sanatç› çevresinde bulunmak da onu fazlas›yla tatmin ediyordu. 1925 y›l›nda ilk kez, kendi yap›tlar›ndan oluflan konserler vermek üzere Amerika Birleflik Devletleri’ne gitti. Stravinsky kendini ve müzi¤ini tüm dünyaya kabul ettirmifl, sevilen, aranan bir besteci ve orkestra flefiydi art›k. 1934 y›l›nda Frans›z uyru¤una geçti. ‹kinci Dünya Savafl› bafllar›nda tekrar

Amerika Birleflik Devletleri’ne; ama bu kez ö¤retim görevlisi olarak gitti. Verdi¤i ders çok ilginçti: “Müzi¤in Ozanca Anlat›m Gücü” ad›n› tafl›yan derslerde müzik tarihi ve esteti¤iyle ilintili konular› ö¤ren-

S

cilerine aktard›. Bu dersler sanat çevrelerinde de ilgi uyand›rm›flt›. 1938 y›l›nda büyük k›z› Ludmilla’n›n,1939 y›l›nda eflinin veremden ölmesi ve bir süre sonra da Almanlar’›n Paris’i iflgal etme123


Bütün Dünya • Temmuz 2007

si nedeniyle tekrar Fransa’ya dönmek istemedi ve Harvard Üniversitesi’nin ça¤r›s›n› kabul ederek Amerika Birleflik Devletleri’nde kald›. Amerika’y› çok seven sanatç› burada gerçekten mutlu günler geçirdi; çünkü Amerikal›lar da onu çok sevmiflti. Her konseri büyük ilgiyle karfl›lan›yor, sevgi görüyordu. Stravinsky, ilk eflinin ölümünden bir y›l sonra, Amerika’da bulunan Rus Balesi Toplulu¤u dansözlerinden Vera Soudeikina ile evlendi. Hollywood’da bir ev sat›n alarak efliyle 25 y›la yak›n orada yaflad›. 1934 y›l›nda Frans›z uyru¤una geçen Stravinsky 1945 y›l›nda bu kez Amerikan vatandafl› oldu. Stravinsky 1952 y›l›nda yeni bir at›l›mla yine kendisinden söz ettirmeyi baflard›. Yaln›zca yap›tlar›ndan tan›d›¤›, hiç tan›flmad›¤› Avusturyal› besteci Arnold Schönberg’in “Oniki Ton Tekni¤i”ni

kullanarak oluflturdu¤u yap›tlarda ola¤anüstü bir baflar› kazand›. 1962 y›l›nda New York’ta Stravinsky’nin 88’inci do¤um günü kutland›. Amerika’n›n belli bafll› kentlerinde kendi yap›tlar›ndan oluflan konserler düzenlendi. Baflkan Kenedy besteciyi Beyaz Saray’a davet ederek kendisine alt›n madalya verdi. Amerikan Sanat ve Edebiyat Enstitüsü ve Amerikan Sanat ve Edebiyat Akademisi üyesi olan Amerikan uyruklu Stravinsky 6 Nisan 1971 günü 89 yafl›ndayken New York’ta yaflama veda etti. Vasiyetine uyularak cenazesi, ölümünden dokuz gün sonra uçakla ‹talya’ya getirildi. Venedik’te büyük bir cenaze töreniyle ve “MESSE” adl› yap›t› seslendirilerek, onu dünyaya ilk tan›tan Sergei Diaghilev’in mezar›n›n yan›nda topra¤a verildi.•

Dubrovnik

YucelAksoy@butundunya.com.tr

‹fl adam› kendisine bir yard›mc› ar›yordu. Bulaca¤› adam› hem “sa¤ kolu” yapacak hem de kimi kurulufllar›n›n yönetimini ona devredecekti. ‹lk elemeden sonra ifl için baflvuran yüzlerce kifliden yaln›zca üç kifli kald›. Bu üç kifliyi karfl›s›na alan ifl adam› “fiimdi üçünüze de ayn› soruyu soraca¤›m” dedi. “Do¤ru yan›t› veren ifle al›nacak. Sorum son derece basit: ‹ki kere iki kaç eder?” Birinci kifli “4” dedi. ‹kinci kifli “10” yan›t›n› verdi. Üçüncü kifli ise uzun uzun düflündükten sonra “5”te karar k›ld›. ‹fl adam› bu yan›tlar üzerine “Üçüncü arkadafl›n›z› seçtim” dedi ve bu seçimin nedenini tane tane aç›klad›: “Birinci yan›t ‘4’tü. Bu yan›t› veren kifli endifleli, düfl kurmaktan yoksun bir kifli oldu¤unu gösterdi. ‹kinci yan›t ise ‘10’du. Bu kifli de fazla h›rsl› bir kifli oldu¤unu s›rt›m› ona dönersem her türlü dolab› çevirece¤ini gösterdi. Üçüncü yan›t› seçtim; çünkü espri yetene¤i var ve mant›kl› olmas›n› da biliyor. Üstelik de ye¤enim...”• 124

Bir Masal Kenti:

B

ir varm›fl, bir yokmufl... çekmifl. Çünkü H›rvatistan’›n güTüm binalar›, evleri, dük- neyinde, Adriyatik Denizi’nin k›y›kanlar› ve hatta sokaklar› s›nda, “Adriyatik’in ‹ncisi” de denibile tümüyle tafllen Dubrovnik’in eski tan yap›lm›fl eski bir kent kent bölümüymüfl bu varm›fl. Çevresi yüksek tafltan masal kenti... Gezdikçe tafl duvarlarla çevrili bu ‹rili, ufakl› adalar›n eflGördükçe lik etti¤i masmavi Adriyakente girebilmek için kullan›lan yaln›zca iki kap› tik k›y›s› boyunca yapt›¤›varm›fl, tabii ki bu kap›lar m›z yolculu¤un sonunda da tafltan yap›lm›fl. Tafl ulaflt›¤›m›z Dubrovnik, ilk merdivenlerden oluflan gördü¤ümde masal kenti dar sokaklar da varm›fl de¤il de s›radan bir Akdekentte, tafltan kuleler, kaniz kentiydi benim için. leler ve tafla biçim verile‹çleri, merakl› gözlerle lirek yap›lm›fl heykeller man› süzen turist grupla‹zlen de... Bu kent geçmiflte de r›yla dolu büyük yolcu fien varm›fl, flimdi de, masal gemilerinin yanaflt›¤›, kenti gibiymifl; ama gerotellerle bezenmifl bir tu125


ristik kent. Otobüsle Srd Da¤›’na do¤ru ilerleyerek tepeden afla¤›ya bak›nca, önümde denize uzanan burnun üzerine yerleflmifl eski kenti gördü¤ümdeyse geçmiflten bugüne kalan bir masal kent olarak yerleflti Dubrovnik haf›zama...

A

kflam saatlerinde surlarla çevrili bu eski kentin iki kap›s›ndan biri olan Pile’nin önüne geldi¤imde bu yüzden heyecanl›yd›m. Sürprizlerle dolu kapal› bir kutu gibiydi araçlar›n giremedi¤i eski kent... Kap›n›n önündeki tafl köprüden geçip merdivenleri inip içeri girdi¤imde, ayn› anda gerçe¤e dönüflmüfl bir masal›n da içine girdim sanki... Duyumsad›¤›m, bir Ortaça¤ masal› ya da bir film setine ad›m atmak veya yüzy›llar öncesinin kent sakinlerinin k›sa bir süre önce kenti bize b›rak›p gitmifl olmas› gibiydi. Her iki yan›nda birbirine çok 126

benzeyen binalar›n s›raland›¤› genifl caddenin tafl zemini cilalanm›fl gibi ›fl›l ›fl›l parl›yor, ›fl›klar tafllarda yürüyenlerin gölgeleriyle oynafl›yordu sanki... Caddeye yan›m›zdaki kilisedeki konserden hafif bir müzik sesi yay›l›yordu. Placa (Stradun) ad›ndaki bu ana caddeden, karfl›m›zdaki Çan Kulesi’ne do¤ru dümdüz yürüyerek deniz k›y›s›ndaki limana ulaflt›k. Solumuzda kalan Revelin Kalesi ve kenti çevreleyen surlar›n aras›nda Denizcilik Müzesi’ne de evsahipli¤i yapan sa¤›m›zdaki St. John Kalesi ›fl›klarla ayd›nlat›lm›fl, eski ve yeni liman› korur gibiydiler. Ertesi gün, bu kez günefl ›fl›klar› alt›nda eski kenti keflfetmek için Pile Kap›s›’n›n önünde bulufluyoruz H›rvat rehberimizle... Genç rehberimiz, yüzy›llar boyunca özgürlü¤ün Dubrovnik için çok önemli oldu¤unu söyleyerek Dubrovnik’in eski ça¤larda topraklar›n›

ve özgürlü¤ünü ticaret ve baflar›l› politikalarla korudu¤unu biraz da gururlanarak anlat›yor. 12’nci ve 13’üncü yüzy›llardan bafllayarak, özellikle 16’nc› yüzy›lda alt›n ça¤›n› yaflam›fl bir denizcilik ve ticaret merkezi olan Dubrovnik, zengin tüccarlar›n da deste¤iyle Gotik, Rönesans ve Barok yap›larla, kiliselerle süslenmifl. 15’inci yüzy›la de¤in Latince kaya anlam›na gelen “Lausa”dan gelen “Ragusa” ad›n› tafl›yan kent, daha sonra H›rvatça bir sözcük olan mefle ormanlar› anlam›ndaki “Dubrava”dan Dubrovnik ad›n› alm›fl. fiimdi mefle ormanlar› içinde olmasa da, mefle, limon, portakal ve zeytin a¤açlar›, palmiyeler, zakkumlar ve üzüm ba¤lar›yla yemyeflil bir örtüyle örtülmüfl Dubrovnik, çevresi ve çevresindeki adalar... Eski kentte H›rvatistan’›n en güzel caddesi oldu¤u için, H›rvatistan’›n oturma odas› da denilen

Placa (Stradun) Caddesi’nde yürüyoruz. Eskiden su kanal› olan 300 metrelik bu cadde 12’nci yüzy›lda doldurularak cadde biçimine getirilmifl. Zemini kireçtafl›yla kapl› caddenin iki yan›na da birbirine benzer yap›lar dizilmifl. Solumuzdaki tafl merdivenlerle kapl›, birbirine paralel dar sokaklar bu caddeyi, paralelindeki Prijeko Caddesi’ne ba¤l›yor.

B

ir zamanlar›n eski kent merkezi olan Prijeko Caddesi flimdi cadde üzerindeki deniz ürünleri lokantalar›n›n masa ve sandalyeleriyle kapl›... Sa¤›m›zdaki paralel sokaklar da bir baflka ana cadde olan Od Puca’ya ba¤l›yor yürüdü¤ümüz caddeyi... Yürüyerek gezmesi çok keyifli bir yer eski kent. Yap›lanma çok düzenli, yap›lar simetrik ve ayn› tarz... Evlerin birinci katlar› dükkan, ikinci katlar› ev, en üst katlar› 127


Bir Masal Kenti: Dubrovnik

remde kap›s› d›fl›nda tümüyle y›k›l›p yeniden yap›lan manast›r Romanesk-Gotik stilinde ve içinde 1317’de aç›lan Avrupa’n›n 3’üncü eski eczanesini bulunduruyor.

M da yang›n olas›l›¤›na karfl› mutfak olarak planlanm›fl. Yolun sonundaki Çan Kulesi’nin önündeki meydanda duruyoruz. Buradaki Orlando fiövalyesi heykelinin oldu¤u kolon 15’inci yüzy›ldan beri Dubrovnik’in özgürlü¤ünü simgeliyormufl.

B

u meydan o tarihlerde bir ticaret alan› da oldu¤u için, o y›llarda heykelin sa¤ elinden dirse¤ine de¤in olan bölümün uzunlu¤u olan 51,2 cm. “Dubrovnik Dirse¤i” de denilen bir uzunluk ölçüsü olarak kullan›l›yormufl. Bu noktadan kentin önemli kimi yap›lar›n› birarada görebiliyoruz. Hemen Orlando fiövalyesi heykelinin arkas›nda yer alan 17’nci yüzy›lda Barok tarz›nda yap›lm›fl St. Blaise Kilisesi, onun yan›ndaki caddenin karfl›s›nda bulunan Gotik ve Rönesans stillerinin izlerini tafl›yan ve flimdi Dubrovnik 128

Müzesi olan Rektör Saray› ve bu caddenin sonundaki katedral... Bulundu¤umuz Luza Meydan›’n›n öteki köflesindeyse 1667 depreminden önce gümrük binas› olarak da kullan›lan, flimdiyse yüzy›llard›r korunan kent arflivlerinin sergilendi¤i Sponza Saray› var. Hemen yan›ndaysa 35 metre yüksekli¤indeki Çan Kulesi ve üzerinde dakikalar› göstermeden yaln›zca saat bafllar›nda de¤iflen bir saat. Kuledeki birçok küçük çan da de¤iflik bir alarm sistemine hizmet ediyormufl, yang›n için farkl› çanlar, deprem için farkl› çanlar çalarak halk› uyar›yormufl. Hemen alt›ndaki Küçük Onofrio Çeflmesi ise küçük havuzuna akan sular›yla her zaman halka sesini duyuruyor. Denize do¤ru yürüyerek Dominikan Manast›r› ve Müzesini gezdikten sonra tekrar Pile Kap›s›’n›n yak›n›na dönerek Franciscan Manast›r›’na giriyoruz. 1667’deki büyük dep-

üzeyi gezdikten sonra manast›r›n avlusundaki minik bahçede, küçük tafl çeflmenin yan›nda, limon a¤açlar›n›n ve palmiyelerin gölgesinde oturup dinleniyoruz biraz. Dubrovnik’in eski kent bölümü yaln›zca müze, kilise ve tarihi yap›lardan oluflmuyor. Buradaki sokaklarda yürümek de çok keyifli. Placa’y› Prijeko’ya ba¤layan merdivenli sokaklardan yürüyoruz, kenar›nda lambalar, büyük saks›lardaki çiçekler, aç›k pencerelerden afla¤› sarkan çamafl›rlar, kediler, soka¤›n iki yan›na s›ralanm›fl butikler, kafeler efllik ediyor bize. Kald›r›m tafl›n›n kenar›ndan ç›km›fl bir limon a¤ac› flafl›rt›yor bizi... Od Puca’daki dükkanlar›n, lokantalar›n aras›ndan yürüyüp tekrar Pile Kap›s›’na gelerek surlara ç›k›yoruz bu kez kenti tepeden görmek için. Eski kentin çevresini hiç ara vermeden boylu boyunca dolaflan surlar›n toplam uzunlu¤u 1940

metre, 4-6 metre kal›nl›¤›nda ve yüksekli¤i 25 metreyi bulabiliyor; kenti çevreleyen surlar› yürüyerek dolaflarak bafllad›¤›m›z noktaya dönmemiz yaklafl›k 1,5-2 saati buluyor. ‹lk önce Minceta Kalesi’ne ç›k›p, önümüze serilen kent manzaras›n› tepeden izlemenin keyfini

ç›kar›yoruz. Her y›l 10 Temmuz-25 A¤ustos tarihleri aras›nda yap›lan ve kentteki birçok yerde tiyatro, bale, opera ve konserlere evsahipli¤i yapan Dubrovnik Yaz Festivali s›ras›nda burada gerçekleflen konserlerde olman›n ne denli güzel olaca¤›n› düfllüyoruz. 129


Bütün Dünya • Temmuz 2007

8

’inci ve 16’nc› yüzy›llar aras›nda yap›lm›fl ve dönem dönem restore edilmifl surlarda yürürken kimi zaman güvercinler efllik ediyor bize, kimi zaman mart›lar... Çat›lar› k›rm›z› kiremitlerle kapl› evler, ara sokaklar, minik meydanlar, avlular ve bahçeler görüyoruz tepeden. Kimi zaman pencerelerine dokunacak denli yaklafl›yoruz kimi evlere, as›l› çamafl›rlar›n yan›ndan geçiyoruz. Surlar›n denizin üzerinde yükselen bölümlerine geldi¤imizde dalgalar›n sesini duyuyoruz. Kafe tabelas›n› izleyerek, surlar›n üzerine kuruldu¤u, denize uzanm›fl kayal›¤a yerlefltirilmifl birkaç masadan oluflan kafede soluklan›p karfl›daki Lokrum Adas›’n› izliyoruz k›sa bir süre, akflam günefliyle parl›yor Adriyatik sular›... Ayn› günefl evlerin çat›lar›na tatl› bir k›z›ll›k verirken, limana ve denize bak›yoruz kuflbak›fl› ve arkam›zda Placa (Stradun)’da akan kalabal›¤a... Afla¤› inip biz de kar›fl›yoruz kalabal›¤a, kalabal›¤›n yo¤unlu¤u Dubrovnik’e yanaflan büyük gezi gemilerinin gelifl saatlerine göre de¤ifliyor. Akflam yeme¤i saati gelince özellikle Prijeko ve Od Puca Caddeleriyle ve limandaki lokantalar doluyor yavafl yavafl, çeflit çeflit deniz ürünleri süslüyor masalar›, Zinfandel’in anavatan› olan H›rvatistan’da üretilen lezzetli flaraplar aç›l›yor teker teker... Buraya özgü tat-

l› flarap olan Proflek’ler içiliyor küçük bardaklarda yemek öncesi... Yemek sonras›ndaysa katedralin yan›ndaki köflede sokakta canl› müzik yap›lan “Jazz Cafe Troubadour”un önündeki masalarda müzi¤in tad›na var›l›yor. Dubrovnik’de UNESCO Dünya Kültür Miras› listesindeki eski kenti gezmek d›fl›nda da birçok seçenek var, yaz aylar›nda Lapad, St. Jakov, Banje k›y›lar›nda denize girmek, Dubrovnik Yaz Festivali’nin keyfini ç›karmak, Cavtat gibi çevredeki küçük kasabalar› ya da çevre adalar› gezmek gibi... Onbefl dakikal›k tekne yolculu¤uyla var›lan Lokrum Adas›’nda tüm günü geçirebilir ya da Kolocep, Lopud ve Sipan gibi adalar› gezebilirsiniz. Eski kentte zaman geçirmeye karar verirseniz, bir de 17’nci yüzy›lda yaflam›fl H›rvat flair Ivan Gunduliç’in heykelinin oldu¤u Barok binalarla ve Roma’daki ‹spanyol merdivenlerinin benzeri küçük merdivenlerle çevrili küçük meydanda oturun biraz... Burada kurulan pazar yerinde sat›lan sebze, meyve, kekik, incir, zeytinya¤›, el ifli örtüler, lavanta ve parfümlerle dolu tezgahlar aras›nda dolafl›n. Dubrovnik’in eski kent bölümünün neresinde olursan›z olun, burada ne yaparsan›z yap›n, geçmiflten bugüne kalan bir masal kentte oldu¤unuzu duyumsayacaks›n›z.• IzlenSen@butundunya.com.tr

Baba o¤lunu karfl›s›na alm›fl konufluyordu. “Art›k büyüdün o¤lum” dedi. “Annenle ayn› odada yatman do¤ru olmaz.” Küçük çocuk, yafl›na özgü bir safl›kla karfl›l›k verdi babas›na: “Ama sen benden daha büyüksün, baba” dedi. “Sen ayn› odada yat›yorsun ya annemle...”• 130

“Eskiden yorganlar›n saten yüzü görünür, yorganc›n›n el eme¤i de belli olurdu. Yorgan dedi¤in insana benzer az›c›k, yüzüne bakar anlars›n ne mal oldu¤unu... fiimdilerde yorganlar› nevresime t›k›yorlar. Yüzünü gizleyenden yarar gelir mi hiç? Üstelik yorgan da nevresimin içinde toplan›r durur, nesini severler anlamam.”

Yorgan Yüzü... •Dr. Mehmet Uhri - Bütün Dünya•

B

afl›n› önüne e¤ip yüzünü ast› ve “Bitti beyim” dedi. “Baba mesle¤i yorganc›l›k bitti, buralarda.” ‹zmir’in tarihi ilçelerinden Bergama’n›n kendi denli eski Arasta Çarfl›s›’ndayd›m. Çarfl›n›n dükkanlar›n›n yar›ya yak›n› bofltu, çal›flm›yordu. Eskinin canl› günlerini arar olmufltu, çarfl› esnaf›... Adres sormak için yorganc› dükkan›nda ayaküstü bafllayan muhabbet yorganc›n›n bu sözleriyle sürmüfltü. Dertliydi yorganc›... Çarfl›da say›lar› yirmiyi bulan yorganc›lardan yaln›zca üç dükkan kalm›flt›. Onlar›n da ellerinde pek ifl yoktu, bofl oturuyorlard›. Dükkan duvarlar›nda ve vitrinde renkli parlak satenleri ve ifllemeli yüzleriyle farkl› boyutlarda yorganlar as›l›yd›. Yorganc› günlerdir siftah yapmadan dükkan kapatt›¤›ndan yak›n›yordu. Yorganlar›ndan birini eline al›p “Beyim yorgan deyip geçme” dedi. “Pamu¤u buralar›n pamu¤u, kumafl› bizim Sümerbank’›n kumafl›d›r. Gerçi flimdilerde 70 y›ll›k Bergama Sümerbank Fabrikas›n› kapatt›lar, pamuk tarlalar› da azald›; ama mal yine bizim mal›m›z...”

“Yorgana istek azald› san›r›m. Evler kaloriferli olunca insanlar pek yorgan örtünmüyorlar art›k.” “Biraz öyle oldu; ama Bergama’y› ve insan›n› de¤ifltiren yan› bafl›m›zda Ovac›k’taki alt›n madeni oldu, beyim. Millet alt›n madeniyle kolay para kazanmay› ö¤rendi. Araziler de¤erlendi, tuhaf bir zenginlik oldu. ‹nsanlar kendi tarlalar›nda ›rgatl›k yapmaktansa madende çal›flmaya kofltu. Tarlada ba¤da çal›flacak adam kalmad›. Esnaf yetifltirecek ç›rak bile bulamaz oldu.” “‹yi ama Bergamal›lar’›n o alt›n madenine karfl› olduklar›n› okuyoruz hep...” “Onlar bir avuç insan, beyim. Sesleri ç›kt›¤› kadar›yla okuyorsunuz gazetelerde... Sen as›l sesini ç›karmayanlardan kork. Millet kolay paray› görünce sustu. Karfl› ç›kanlar› da yaln›z b›rakt›lar. Ama, zaman onlar› hakl› ç›kard›. Kaybeden de pek fark›nda olmasalar da Bergamal›lar oldu.” Aya¤a kalkt› yorganlardan k›rm›z› olan› eline ald›. Üzerindeki çiçek ifllemesini göstererek, “Bu yorgan› komflu k›z›n›n çeyizi için siparifl etmifllerdi. K›zca¤›z deseni131


Bütün Dünya • Temmuz 2007

ni bile eliyle çizip vermifl, k›rm›z› saten kumafl›n› da kendi getirmiflti. Çok özenmiflti. Niflanl›s› madende ifl bulup kolay paray› görünce hovardal›¤a bafllad›. Dü¤ünden vazgeçildi. Yorgan da elimde kald›. fiimdi pek al›c›s› da yok.” “Neden öyle?”

“D

edi¤in gibi, kalorifer sayesinde evler iyi ›s›n›r oldu. Sonra nevresim belas› ç›kt› bafl›m›za. Eskiden yorganlar›n saten yüzü görünür, yorganc›n›n el eme¤i de belli olurdu. Yorgan dedi¤in insana benzer az›c›k, yüzüne bakar anlars›n ne mal oldu¤unu... fiimdilerde yorganlar› nevresime t›k›yorlar. Yüzünü gizleyenden yarar gelir mi hiç? Üstelik yorgan da nevresimin içinde toplan›r durur, nesini severler anlamam.” Bezgin ve kederli bir ifadeyle yorganlara eskiden yorgan i¤nesiyle nas›l patiska kapland›¤›n›, dü¤meli yorganlar ile bu zahmetli iflin kolaylaflt›r›ld›¤›n›; ama yine de insanlara nevresim kullanman›n daha kolay geldi¤ini anlatt›. Dahas› sentetik hafif yast›k ve yorganlar›n ç›kmas›yla ifllerin iyice azald›¤›ndan yak›nd›. Hava s›cakt› susam›flt›m. Yandaki çay oca¤›ndan içecek bir fleyler ›smarlamak istedi¤imi söyleyince “Bari limonata al, bu s›cakta iyi gelir” dedi. Limonatalar› al›p geldi¤imde yorganc› elindeki yast›¤a pamuk t›kmakla u¤rafl›yordu. Limonatas›n› iki yudumda içip “Ölmüfllerinin ruhuna de¤sin, beyim” diyerek elindeki ifle döndü. Bu arada yast›k ve yorgan›n insan yaflam›nda önemli yer tuttu¤unu, 132

k›fl›n so¤uk günlerinde yorgan›n s›cakl›¤› ve sarmalamas› olmasa huzurlu uyku uyunamayaca¤›n› anlatt›. Yetiflkin iki o¤lunun baba mesle¤i yorganc›l›kla ilgilenmek yerine alt›n madeninde çal›flmay› seçti¤inden yak›nd›. “Paran›n yüzü s›cakt›r derler” diye üsteledim. Bofl ver dercesine elini sallad›. “Para ço¤ald›¤›nda zenginlik olur diyorlar; ama para azken el eme¤i daha de¤erliydi, beyim. Ne zaman para bollaflt›, para kazanmak da kolaylaflt›. Zaman ve sab›r isteyen el eme¤i, göz nuru gerektiren bizim ifller ucuzlad›, ev geçindirmez oldu. Para bollaflt› ya, herkeste bir telafl, ucuza ilgi artt›. Ne olacaksa?” Cebinden ç›kard›¤› madeni paralar› gösterdi. “Bak bu paralara... Hepsi birbirinin ayn›. Para girdi¤i yerde herfleyi kendine benzetiyor. Bu paralarla birbirinin ayn› yorgan ve yast›k al›yor, insanlar. ‹nsanlar bile bu paralar gibi birbirine benzer biçime geliyor, ucuzluyorlar. Bozdur bozdur harca... Ne yapay›m ben böyle zenginli¤i?”

D

ertlenmifl ve biraz da öfkelenmifl gibiydi. Pamuklar› yast›¤›n içine daha bir h›rsla t›k›yordu, sanki. Keyifli sohbet için teflekkür edip izin istedim. Çarfl› tenha ve s›cak günlerinden birini daha yafl›yordu. Birkaç ad›m atm›flt›m ki bizim yorganc›n›n dükkan›n kap›s›na ç›kt›¤›n› ve arkamdan “Beyim, bir dahaki sefere limonatalar benden olsun, yine gel. Bu kez belki bir el de tavla atar›z malum pek ifl de yok, biliyorsun” diye seslendi¤ini duydum. El sallay›p uzaklaflt›m.•

O, Benim En ‹yi Arkadafl›m Oldu •Richard Ezra Probert Reader’s Digest•

Y

eni tafl›nd›¤›m›z kasabay› otomobille dolafl›rken, gördü¤üm bir fley içimi ›s›tt›. Yolun kenar›nda gördü¤üm p›r›l p›r›l iki Ford ModelA, ak›p giden zaman›n huzurunu yans›t›rcas›na birer eski fotograf gibi duruyorlard›. “Harika” dedim, yavafllay›p otomobillere do¤ru yönelirken... Eflim “Gerçekten oraya gidecek misin?” diye sordu. Ben ise usta bir sanatç› olan büyükbabam›n sözlerini düflünüyordum: “E¤er bir fleye hayranl›k duyarsan, onu yapan kifliyi mutlaka bul.” O s›rada, yetmifl yafllar›nda bir adam, karfl›daki evden d›flar›ya ç›kt›. Gözlüklerinin arkas›ndaki gri-mavi gözleri s›cac›k bak›yordu. Gülümsemeden, bafl›yla flöyle bir selam verdi. Otomobilden indim. “Bu arabay› siz mi yenilediniz?” diye sordum. Sakin biçimde “Evet” dedi. Bu denli rahat olmas›na flafl›rm›flt›m. Bekledi¤im, kendiyle övünen bir ses tonuydu. “Çok baflar›l›” dedim. Yine “Evet” diye k›saca yan›tlad›. Konuyu niye böyle geçifltirdi¤ini anlamaya çal›fl›yordum. Ans›z›n, “En son ne zaman bir Model-A yeniledin?” diye sordu. “Ne demek istiyorsun?” dedim. O da bu soruma, “E¤er daha önce hiçbir arabay› yenilemediysen, bu ifli baflar›yla yap›p yapmad›¤›m› nas›l anlayabilirsin?” diye karfl›l›k verdi. Ne diyece¤imi flafl›rm›flt›m. Gerçi eski evimizi ye133


O, Benim En ‹yi Arkadafl›m Oldu

Bütün Dünya • Temmuz 2007

nilemek için biraz çal›flm›flt›m; ancak yaln›zca genel bir deneyimim vard›. “Ortaya iyi bir ifl ç›kt›¤›n› anlamak için bakmam yeterli” diyebildim. Bunun üzerine “Atölyemi görmek ister misin?” diye beni flafl›rtan bir soru sordu. Kalbim çarparak “Elbette” diye yan›tlad›m.

B

unun üzerine bana, “Haydi, yürü o zaman” dedi. Çocuklar ve eflim onun efliyle kald›lar. “Buralarda yenisin de¤il mi?” diye sordu. Ben de, “Üniversiteye ö¤retmen olarak geldim” diye yan›tlad›m. Kafas›n› sallayarak “Ö¤retim görevlisi misin?” dedi. “Müzik dersleri veriyorum... ‹nsanlara flark› söylemeyi ö¤retiyorum” dedim. “‹nsanlar flark› söylemeye gereksinim mi duyuyor?” diye sordu. “Evet, kimileri ö¤renmek istiyor” dedim. Atölyesi so¤uk ve karanl›kt›. Ayr›ca her yer makine ya¤› kokuyordu. Bana torna tezgah›n› ve matkap, bileyiciler gibi çekmeceler dolusu aletini gösterdi. Bir ara elime bir çekiç tutuflturdu. O an içimde bir çal›flma iste¤i belirdi ve ona, “Ne zaman yard›ma gereksinim duyarsan, ara” dedim. Bunun üzerine “Hani sen ö¤retmendin” dedi. Ama ö¤retmen sözcü¤ünü özelikle üzerine basa basa söylemiflti ve “Bu iflten ne anlars›n sen” diye sürdürdü. Bende “Büyükbabam sanatç›yd›, ondan çok fley ö¤rendim” diye karfl›l›k verdim. Bunun üzerine “Cumartesi günü erken gel. Sana göre ifller bulabilece¤imi san›yorum” dedi. O cumartesi gittim. Art›k bofl zaman buldukça ona yard›m etmeye gidiyordum. 134

O ve efli, ilginç insanlard›. Sosyal yaflamlar›, cuma akflamlar› ana caddeye gidip kamyonetlerinde oturmaktan ibaretti. Böyle zamanlarda, e¤er onlarla konuflmak isteyen olursa, araban›n cam›n› indirip konufluyorlard›. Sonradan, kasabada yaflayan herkesin onunla ilgili bir öyküsü oldu¤unun ay›rd›na vard›m. Onar›m öyküleri inan›lmaz boyutlara ulaflm›flt›. Onunla çal›fl›rken kiflili¤inin iki yüzünü gördüm. O, kimi kez çok kaba ve cimri, kimi kez de çok cömert ve nazikti. En çok da, yapt›¤› ifli elefltirenlere k›z›yordu. Bir sabah bir adam, elinde k›r›k bir vinç çark›yla geldi. Öteki elinde de çark›n bir parças› vard›; ama onu nas›l takabilece¤ini bilmiyordu. Adam, “Hadi çabucak hallediver flu ifli. ‹nan ki bu denli zor de¤il” dedi. O ise adam›n söylediklerine sinirlenerek, “‹ki seçene¤in var ya onu burada b›rak›rs›n birkaç haftada yapar›m ya da al›p evine gider, diledi¤in gibi onar›rs›n” diye karfl›l›k verdi. Adam önce “Birkaç hafta m›?” diye ç›k›flacak oldu, sonra çaresiz “Peki birkaç hafta sonra gelir al›r›m” demek zorunda kald›. Adam giderken “Gelirken nakit getirmeyi unutma” diye ba¤›rd›.

B

u an›, k›z›m›n okul servisinin sürücüsünün, direksiyon mekanizmas›ndan yak›narak geldi¤i anla karfl›laflt›rmadan edemedim. Onu sayg› ve içtenlikle karfl›lay›p iflini hemen halletmiflti. Ard›ndan da flöyle demiflti: “Eskisinden çok daha iyi oldu. Art›k çocuklar› güven içinde tafl›yabilirsiniz.”

O

nunla aram›zdaki dostlu¤un geliflmesini umuyordum. Onu, atölyedeki ifller d›fl›ndaki konularda konuflmak için isteksiz ve kararl› buluyordum. Ayr›ca ö¤retmem olmam konusunda söyledi¤i sözler i¤neleyici olmaya bafllam›flt›. Bir gün hurdal›ktan, bir jeep sat›n alm›flt›m. Ona arac› yenilemekle ilgili soru soraca¤›ma, göstermeye karar verdim. Jeep’e flöyle bir bakt› ve “Fazla ödemiflsin” diye homurdand›. fiafl›rarak “Kaç para ödedi¤imi nereden biliyorsun?” diye sordum. O da bana flöyle karfl›l›k verdi: “Ne zaman bu kasabaya bir ö¤retmen gelse ve bozuk bir Jeep alsa, o ö¤retmene böyle söylenir.” Bu yan›t, sinrilerimin tepeme ç›kmas›na yetmiflti. Sert bir sesle ona, “Bak jeep’i ald›m. Bu sözleri git baflkas›na söyle” dedim. Bunun üzerine arkas›n› dönüp gitti. Üstüne çok gitti¤imi düflünerek duraksad›m. Hemen peflinden gittim ve “Ö¤retmen olmam seni neden bu denli rahats›z ediyor, anlam›yorum. Bulundu¤um yere gelebilmek için ben de en az senin kadar çal›flt›m” dedim. Bunun üzerine dudaklar›n› büzdü ve bana “‹çeri gel, sana söyleyeceklerim var” dedi. Bir yere oturunca gözlerimin içine bakarak konuflmaya bafllad›: “Do¤ruyu söylemek gerekirse, ben okuma yazma bilmiyorum. Benim için sözcüklerin, bir süre için gitti¤im okuldaki ö¤retmenler için de onar›m ifllerinden anlamam›n önemi yoktu.” Biraz önce ona çok k›zm›fl olmama karfl›n gülümsedim ve “Ne diyece¤imi bilemiyorum” dedim.

O da bana gülümsedi. Buna çok flafl›rm›flt›m; çünkü onu gülümserken görmemifltim. Birden “fiunlara bir baksana” dedi sakin sakin. Gösterdi¤i bir tomar burufluk ka¤›da ve kartonlara uzand›m. fiöyle bir bak›nca bunlar›n, bir yerlerden an›msad›¤›m soyut çizimler ve karalamalar oldu¤unu anlad›m. “Bunlar benim iflimle ilgili yapt›¤›m çizimler. Daha önce kimseye göstermemifltim” dedi. Bana böylesine güvenmesinden çok etkilenmifltim. Nas›l olur da okuma yazmay› ö¤renemeden okuldan ayr›lm›fl biri bu denli çok fley ö¤renebilirdi. “Gerçi benimle ilgilenen insanlar vard›” dedi ve duraksad›. Bir süre sonra, “Okuldan ayr›lman›n en iyi yönü, ö¤retmenlerimi kendi kendime seçebilmemdi” dedi. Ard›ndan çizimlerini toparlad›, “O jeep kullan›lmazsa bir ifle yaramaz” dedi. Sonralar›, birlikte çal›fl›rken uzun süredir çok istedi¤im bir fleyin gerçekleflti¤ini anlad›m: Kendi yaflam›yla ilgili söyledikleri aram›zdaki dostlu¤u pekifltirmiflti.

A

ram›zdaki tüm pürüzler, bir sonbahar günü, beni ve ailemi ormandaki kulübelerine davet etmesiyle tümüyle ortadan kalkt›. Çocuklar›ma karfl› çok nazikti. Onlara nerdeyse dedelik yap›yordu. K›z›m, ona d›flar›daki su f›ç›s›n›n ne ifle yarad›¤›n› sorunca, dizleri üstüne çöktü ve küçük yarat›klar›n su içebilmesi için oldu¤unu söyledi. Sonradan da içme suyunun içine o tahta parças›n› neden koydu¤unu da söyledi: “E¤er sen de küçük bir yarat›k olsayd›n ve suyun içine düflseydin, bo¤ulma135


Bütün Dünya • Temmuz 2007

mak için bu tahta parças›n›n orada olmas›n› istemez miydin?”

D

aha sonra k›z›m ve o¤lumu ilginç görünümlü 1930 model, “Weasel” dedi¤i bir Ford Model-A ile geziye ç›kard›. Ormanda kullanabilmek için yeniledi¤i bir kamyonetti bu. Geri döndüklerinde arkas› kunduz tüyleri, tafllar, kemik parçalar› ve yosun doluydu. Çocuklar, onun gezi s›ras›nda gösterdi¤i heyecan verici fleyleri anlat›p duruyorlard›. O gün eve dönerken, tüm okul yaflamlar› boyunca arkadafllar›na gösterebilecekleri malzemeleri ve hiç unutamayacaklar› hofl an›lar› olmufltu. Yeniden tafl›naca¤›m›z gün gelip çatm›flt› ve ben bunu ona nas›l söyleyece¤imi bilmiyordum. Uzaktaki bir fakülteden gelen öneriyi kabul etmifltim. Durumu anlatt›¤›mda, ikimizde konuflamad›k. A¤lamaya bafllam›flt›m. Onun da gözlerinin yaflard›¤›n› gör-

düm... Ayr›l›rken ne “Güle güle” dedi ne de bana sar›ld›. El s›k›flmad› bile... Son sözleri “Geri geldi¤inde beni nerede bulabilece¤ini biliyorsun” oldu. Ertesi sabah, erkenden ayr›ld›k. O, yol ayr›m›n›n oldu¤u yere kamyonetini park etmiflti. Köfleyi dönerken sanki bizi kasaban›n d›fl›na itiyormufl gibiydi. S›n›ra de¤in geldi, sonra bat›ya döndü ve arac›na yerlefltirdi¤i sireni hayk›r›rcas›na çalmaya bafllad›. Ayr›lmam›z›n üzerinden afla¤› yukar› on y›l geçmifl olmas›na karfl›n, hâlâ benim bir parçam sanki. Torna tezgah›nda gururla çektirdi¤i kendi fotograf› ofisimi hâlâ flenlendirir. Belki de tek uyumsuzluk, bir tamirci olan onun bu fotograf›n›n müzisyen ve besteci fotograflar›n›n aras›nda durmas›d›r. Birileri fotograf› görüp bana, “Baban›z m›, dedeniz mi?” diye sordu¤unda bu soruyu hep “Hay›r, o benim iyi bir arkadafl›md›r” diye yan›tlar›m.• Çeviri: Aylin Yengin

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”in Yan›tlar›...

Meriç Nehri, Edirne

Bozcaada, Çanakkale 136

Gökmedrese, Sivas

Rize

M›g›rd›ç’›n mektuplar›n› bana Hedingli’de oturan Ohannes Amca vermiflti. Onu 1915 y›l›nda New York’ta tan›m›fl, yirmi y›l bir süre içinde ald›¤› mektuplar› derlemifl, Ermeni harfleriyle yaz›lan k›rk sayfa tutan mektuplar› Latin harflerine çevirmiflti. M›g›rd›ç Efendi’nin özel hayat› çok kimseyi ilgilendirece¤ini sanm›yorum. Ama dünyan›n her köflesinde az çok bir Diyarbekirli M›g›rd›ç oldu¤unu düflününce öyküyü anlatma hatam› hofl gördüm.

M›g›rd›ç Uçmas›n› Bilmeseydin...

A

ziz dostum Remzi ‹nanç yorum. Diyarbekir’i özledim. Karl› bana M›g›rd›ç Margos- f›rt›nal› geceleri ar›yorum. Bana yan’›n “Tespih Taneleri” benzeyen çirkin h›s›m akraba arakitab›ndan söz edince, s›nda yaflamak istiyorum. Çirkinlikitapl›¤›mda Anadolu ile ilgili ¤imi unuturum biraz... baflka bir M›g›rd›ç’›n yazd›¤› “Bizim mahallenin papaz› mektuplar› buldum. ‘Montreal’e git’ dedi. Arad›¤›n› M›g›rd›ç’›n mektuplabulacaks›n. ‹çimdeki çor›n› bana Hedingli’de cuk M›g›rd›ç’›n gönlünü oturan Ohannes Amca almak için yar›n yola ç›Memleket k›yorum. Hedingli’nin vermiflti. Onu 1915 y›Özlemi l›nda New York’ta tan›Montreal’den ne kadar m›fl, yirmi y›l bir süre uzak oldu¤unu bilmiyoiçinde ald›¤› mektuplar› rum. Yolun düflerse gel derlemifl, Ermeni harfleOhannes dost. Sen bana riyle yaz›lan k›rk sayfa Ali Da¤›’n› anlat›rs›n. tutan mektuplar› Latin Sen konuflurken ben harflerine çevirmiflti. kendi Diyarbekir’imi M›g›rd›ç Efendi’nin duyar›m içimde. özel hayat› çok kimseyi “‹flte Ohannes dost, ilgilendirece¤ini sanm›yo- ‹lyas Halil fakir M›g›rd›ç’›n yine rum. Ama dünyan›n her yollara düfltü, uçmas›n› köflesinde az çok bir Dibilseydim aziz kardeflim yarbekirli M›g›rd›ç oldu¤unu dü- bu kadar hay›flanmazd›m. Yine flününce öyküyü anlatma hatam› yollar göründü fal›mda demezhofl gördüm. dim. Kanada Dominyonu’nda hayat›ma yeniden düzen verme*** “Ohannes dost, senin gibi New ye çal›flaca¤›m. Umar›m ki, bu York’u b›rak›p, kuzeye, Kanada’ya sonuncusu olur.” bana uygun bir yere tafl›nmak isti*** 137


M›g›rd›ç Uçmas›n› Bilmeseydin...

Bütün Dünya • Temmuz 2007

“M

ontreal’in kuzey mahalleleri silme Ermeni, Ohannes dost. Ço¤u Mardin’den Ayintep’ten kaçma, Arapça konuflan Osmanl›lar... Ben Diyarbekirli’yim. Konufltu¤um dil Anadolu lehçesi. Arapça konuflan dindafllar›mla anlaflmam güç oluyor. “Ne güzel bir Anadolu bu Montreal... So¤u¤u, kar› çok özlemiflim. Ohasnnes kardefl Diyarbekir’de do¤an bin y›l Diyarbekirli kal›r, torunun torununa kadar... Bu ocak-flubat so¤uklu memleket benim flimdi... Mal›m mülküm Diyarbekir’im... Burada Mardinliler’le Ermenice konufluyorum. Ermenice’yi kaçak kilisede ö¤renmifltim, okuma yazmay› da... Gerçekten tek anlad›¤›m dil topra¤›m›n iklimi, Diyarbekir’imin havas›... “Sizin Kayseri’de durum nas›ld› bilmiyorum. Dil ifline gelince Diyarbekir’de biz tavuktuk, tavuklar gibi ‘g›t g›t g›dak’ sesi ç›karmak yasakt› bize... Devlet bizim kurt gibi ulumam›z› istiyordu. O y›llar M›g›rd›ç olmak kolay de¤ildi. Elimizin eme¤i ile yafl›yorduk. M›g›rd›çlar’›n eli ifle yatk›n de¤ilse, yaflamas›na olanak yoktu.” *** “Ohannes dost, son on y›l›m Montreal’de iyi geçti. ‹lk günlerde aral›k-ocak aylar›nda Ermeni mahallesi odun, duman koktu. Mahallenin yan sokaklar›, hep Sarkis M›g›rd›ç Bifleyyand›. Yanda, kenarda kalm›fl say›s›z insand›. K›rlang›çt›k hepimiz, yorgun kanatl›, yüzümüz Anadolu... Do¤u illerimizden topal ç›kan, topal 138

koflan insanlard›k. Kutbun buzlu dallar›nda kendilerine yuva kurmufl, M›g›rd›ç’t› kimi... Göç etmifl k›rlang›çt› hepsi...” *** “Ohannes kardefl, çoktan senden ses, haber ç›kmad›. 1926 y›l›nday›m burada... Diyarbekirli olmak hâlâ güç... Hangi y›l kolay olacak bilemiyorum. “1915’ten 1917’ye kadar gökyüzünde karalt›lar, göç eden k›rlang›ç sürüleriydi. Korku, umutsuzluk koktu gök o y›llar... Bütün M›g›rd›ç’lar gözümüz kapal› nereye uçtu¤umuzu bilmeyen k›rlang›çt›k. Uzun bir süre böyle kald›m. K›rlang›çlar görünce havada Anadolu uçuyor sand›m. Anadolu kokard› bulutlar, ya¤mur ya¤›nca... A¤r› Da¤› e¤ri dururdu gözümde, zaptiye görünce... A¤r› Da¤› a¤r› çökerdi bö¤rüme... “Ac› k›fl so¤u¤u, dost so¤uktu. Yüzüm donsa bile yaflad›¤›m› bilirdim. Ölmedi¤ime sevinirdim. A¤r› Da¤›’ndan oldu¤unu bilirdim. Sert k›fl› varsa Diyarbekir’in bin renkli haziran›, temmuzu vard›. Nas›l unuturum Dicle suyunu, rüzgar› duyunca yüzümde bafltan çocuk olurum.” *** an, Ardahan kufllarla uçtum. Diyarbekir’den kanat açm›fl kuflum... Gökte yumurtam› k›r›p kufl olmuflum, gökte uçmaya bafllam›fl›m. Gözüm yerde... Gagamda bir damla... Dicle’den ödünç su; ancak topra¤›mdan tafl›yabildi¤im fleydi. Bilselerdi bir, onu da siler al›rlard›.” ***

“V

“A

ra s›ra ‘Mirye Ana, flu ovada eli tüfeksiz kimse var m›?’ diye sorar›m. Ovaya inmeye korkuyorum. Konacak yer ar›yorum. Biraz nefes almak, su içmek isterim f›rsat bulsam...” *** “Ohannes kardefl dedi¤imi iyi anlayacaks›n. Göç zaman› gelmiflti, bir gün gelece¤ini biliyordum zaten... Geliyordu, ayak sesini duyard›m hep uzaktan... Ne etsem bofltu, ne desem nafile... Nas›l nefes al›n›r bilemiyorum. Biri burnumu t›kam›flt› eliyle... “Çocukken ö¤renmiflim, Anadolu toprak de¤ildi, ya¤mur de¤ildi. Anadolu bize ya¤mur alt›nda ›slanm›fl toprakt›. Bu¤day verirdi, ineklerimize ot olurdu. Biz gidiyoruz inekler kal›yor. Nedenini anlat›r m›s›n? Anadolu burnumda hâlâ koku... Mahallem içime çak›l› bayram sevinci... Anadolu’da nefes al›nca otu gelincik sanmak hünerdi o günler... Gelincik k›tl›¤›ndan de¤il, biri parmaklar›n› burnuma t›kad›¤›ndan...” *** “Ohannes can›n› s›kmak istemem. K›rlang›çlar tafl›y›p durdu tafl›, topra¤›, çiçe¤i, çal›y›... fiimdi her köyde bir Anadolu... Ohannes kardefl ‘Benim Hedingli’de düz arazide bile Ali Da¤› var’ diyorsun. Anadolu’da hangisi kald› der misin? Benim Diyarbekir sabah günefli flimdi Laval’de... Girgos’un, Bakkalian’›n Mardin’i yan sokakta günbat›m› flimdi... Kimi kokuyu getirmifl, kimi kiliselerden çöre¤i tafl›m›fl. Kimi komflusu Ahmet Efendi’nin resmini asar duvar›na, iyi bir komflusu olsun diye... Resim konuflursa bir gün sesini duyaca¤›n› san›r.”

*** “Nerede bir hüzün duysam, ac›kl› bir çalg› duysan biraz Anadolu bulurum, bulursun. Topra¤›m› tafl›y›p buralara sermifller. Toroslar’da akan p›narlar›n su sesini Montreal’de St. Laurent sular›na belletmifller. Kaval duysam kaval› üfleyen yine köyünü özleyen bir Sarkis herhalde...” *** “Ohannes biliyor musun bir gün büyük bir günah iflledim. ‘Yahu Mirye Ana’ dedim diz çökünce... ‘Vaktin olunca ulu babaya sorarsan çok sevinirim. Hani flimdi küçük akl›mla diyorum ki, gölü, ›rma¤› olmayan yerde bizi bal›k edip neden sald›n›z? Susuz yerde bal›k ne etsin?’ “Ohannes, göç etti¤im sabah horozlar ötüyordu. Güneflin ilk açan ›fl›¤›nda kulaklar›m› Diyarbekir’in horoz sesleriyle doldurdum, flimdi her sabah dinlerim. Topra¤›mdan at›lmak a¤r›ma gitmiflti, al›flt›¤›m toprakt›. Bas›nca k›zmad› bana, ekince ürün verirdi. Topra¤›ma benzemeye bakt›m, beceremedim herhalde...

“D

iyarbekir komflular›mdan beni arayan olursa yoklu¤umu hofl görsün. Becerebilseydim orada kalmak isterdim. Mümkün olsa sinek olurdum, sivrisinek gibi ince, gizlenirdim. Bir otlakta inek... Babama amcama benzemezdim. Ohannes flafl›rma, beni kaval san›rd›n rüzgar esince... Sana ‘Sabah›n hay›rl› olsun komflu’ demek için, sesi olurdum.”•

halililyas@yahoo.ca 139


Anne ve Babalardan, Dede ve Ninelerden... Bu sayfada, anne ve babalar›n, dede ve ninelerin gönderdikleri fotograflar yer almaktad›r. Her çocuk ve özellikle her torunun güzel oldu¤unu bildi¤imizden, yay›mlanacak fotograflarda yaln›zca, fotograflar›n güzel çekilmifl olmalar›n› ve teknik aç›dan yay›mlanabilir nitelik tafl›malar›n› dikkate alaca¤›z. Fotograflarda çocuklar›n ad ve soyadlar› yan›s›ra bulunduklar› kentin ad›n› da lütfen belirtiniz. Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Huriye Eylül Akdeniz, Denizli

Can Berk Y›lmaz, ‹stanbul

Bilge Bayraktutan, Ardahan Senanur Turhan, Bal›kesir Gökay Demirçelik, Tokat

Mehmet Larç›n, Giresun

Duygu Özger, Bursa

Ceren Su Özbilge, Ankara

Baran Yaflar, Zonguldak


‹layda Endez, ‹zmir

M. Baflar Arslano¤lu Mersin

Özge Köker, Burdur

fiölen Ceran, ‹stanbul

Özgür Mert, Kastamonu

Seth Özsoy, ABD

Koray Faruk Dan›flman, Ordu

Efe Arda fiiflli, Ankara

Neslihan Çokoy, Eskiflehir

Sezem ve Bar›fl Sal›k, Çanakkale

Eren Coflkun, Ankara


Mankafa Poldi

‹nan›lmaz güzellikte ve ak›l almaz uzakl›klardan çekilen bu fotograflar beni derinden sarst›. ‹nsanlar uzay›n derinliklerinde minnac›k bir dünyada yafl›yorlard›. Uzay›n sonsuzlu¤unda toplu i¤ne bafl› denli bile büyük de¤ildi, yaflad›¤›m›z ve bize çok büyük görünen dünyam›z... Böylesine küçük, minnac›k bir yerkürede insanlar milyonlarca y›ld›r, yaflamlar›n›n ve yaflad›klar› yerin de¤erini bilmeden ömürlerini tamaml›yorlard›.

Minnac›k Bir Dünyada Yaflamak “Paray› yeniden hesab›ma yat›rman›z› rica ediyorum. Ben yaln›zca hepsi tamam m› diye merak etmifltim.”

“Bu kompart›man sigara tiryakisi olmayanlar için...” “Ben sigara tiryakisi de¤ilim...” “Sigara içiyorsunuz ya!” “‹nsan günde bir iki sigara içmekle tiryaki olmaz ki...” 144

“Bu Liszt mi, Poldi?” “Hay›r can›m, o Müller... Her cumartesi burada piyano çalar.”

“Çok flafl›rd›m... Ben zebralar›n çizgilerinin do¤ufltan oldu¤unu san›yordum.”

L

isede benden iki s›n›f önde ve tavuklar›n tünedi¤i bir kümes olan Erdo¤an Yönel ile y›l- yapt›. Büyük kentte oturman›n tüm lar sonra çok yak›n iki evde s›k›nt›lar›n› arkas›nda b›rakarak huoturarak komflu olduk. Ayn› zur dolu bir yaflam›n içinde do¤aygeçmiflten gelmek yak›n bir dostluk la bütünleflti Erdo¤an. Karl›, uzun kurmak için yeterli ve zorunluydu. k›fl geceleri yaflad›¤› s›k›nt›lar› göErdo¤an bir denizcilik flir¤üsledi. Ne kendisi ne efli ketinde uzun y›llar mali hiçbir gün yaflamlar›ndan dan›flmanl›k yapt›. Sessiz, yak›nmad›lar, verdikleri az konuflan; ama çok dü- Engin’den zor karardan dolay› asla flünen, iyi bir kolejliydi ve Gözlemler, piflmanl›k duymad›lar. bu yan› y›llar boyu hiç Onu, ortaokul arkadade¤iflmedi. Emekli oldu- ‹zlenimler fl›m Hulusi Sa¤lamer’le bir ¤unda ans›z›n bir karar sonbaharda ziyaret ettik. verdi. Büyük kent, bir süHulusi ve Erdo¤an Merrü olumsuzlu¤uyla onu sinli’ydi. O geceyi Merçok s›k›yordu. Efli Misin’den ve okul an›lar›nne’nin de kat›lmas›yla ‹sdan söz ederek, gözleritanbul’dan göç etmeye mizden yafl gelinceye dekarar verdiler. Uzun arafl¤in gülerek geçirdik. Ne t›rmalardan sonra Gelibogüzel geceydi, y›llar önce Engin lu-Eceabat aras›nda uzado¤an›n kuca¤›nda yaflaÜnsal nan yolun ortalar›nda, Çad›¤›m›z o gece... nakkale Bo¤az› k›y›s›na Erdo¤an evinin ve yak›n, az konutlu, Orhanbahçesinin düzenlemesil› diye an›msad›¤›m, bir bölgeye ni, yeni bir fley eklenemeyecek yerlefltiler. Ald›¤› arsaya gönlünce denli mükemmel yapt›ktan sonra bir ev yapt›rd›. Bahçesini düzenle- kendine yeni bir u¤rafl buldu: Bildi; meyve a¤açlar›, binbir renkli çi- gisayar ö¤renmek. O ›ss›z bölgeçekler dikti. ‹çinde bal›klar›n yüz- de bilgisayar edindi ve inatla tek dü¤ü küçük bir havuz, ördeklerin bafl›na ustalaflt›. 145


10 milyon ›fl›k y›l› uzaktan çekilen dünyan›n da içinde bulundu¤u galaksinin fotograf›...

T

ak›ld›¤› yerler için Çanakkale’ye giderek yard›m ald›. Donan›m›n› gelifltirdi ve bafllad› dostlar›yla yaz›flmaya, onlara ileti göndermeye... Erdo¤an’›n listesinde ben de vard›m. Bana her gün, nereden buldu¤una flafl›rd›¤›m inan›lmaz güzellikte iletiler, fotograflar, makaleler ve sunumlar göndermeye bafllad›. Renklerin, müzi¤in, fotograflar›n böylesine uyufltu¤u mükemmel bir ortam hem ö¤retici ve hem de inan›lmaz güzellikteydi. Erdo¤an’›n son gönderdi¤i fotograflar çok güzel bir sunumdu. 10 milyon ›fl›k y›l› uzaktan dünyan›n da içinde bulundu¤u galaksinin fotograflar› çekilmiflti. Daha sonra 1 milyar kilometre uzaktan çekilmifl. Bu fotografta, yörüngedeki Jüpiter, Venüs, Dünya, Mars ve Merkür görünüyordu. 100 bin km. uzak146

tan çekilmifl fotografta dünya ancak belirginleflebiliyordu. ‹nan›lmaz güzellikte ve ak›l almaz uzakl›klardan çekilen bu fotograflar beni derinden sarst›. ‹nsanlar uzay›n derinliklerinde minnac›k bir dünyada yafl›yorlard›. Uzay›n sonsuzlu¤unda toplu i¤ne bafl› denli bile büyük de¤ildi, yaflad›¤›m›z ve bize çok büyük görünen dünyam›z... Böylesine küçük, minnac›k bir yerkürede insanlar milyonlarca y›ld›r, yaflamlar›n›n ve yaflad›klar› yerin de¤erini bilmeden ömürlerini tamaml›yorlard›. Ama nas›l? Habil ile Kabil’den buyana birbirlerini öldürerek, birbirlerini yok etmek için savaflarak, dünyay› yok edebilecek, insanlar› toptan öldürebilecek denli güçlü bombalar, nükleer silahlar üreterek yaflamak ç›lg›nl›¤› bu uzay›n sonsuzlu¤undaki dünya için ne denli anlams›zlafl›yordu. Bu küçücük dünyada bu

Yörüngedeki Merkür, Venüs, Dünya, Mars ve Jüpiter’in göründü¤ü 1 milyar kilometre uzaktan çekilmifl fotograf... h›rs, bu birbirini yok etme tutkusu neden? Anlamas›, kavranmas› zor düflünceler içinde insanlar hem kendilerini ve hem de üstünde yaflad›klar› bu güzelim dünyay› yok etmek için yar›fl›yorlar, neden? Neden dünyan›n insanlara sunabilece¤i binlerce güzellik varken insanl›k savafllarda kendini yok etmek istiyor? Bu güzelim dünyay› o k›sa ömürlerde doya doya yaflamak varken silah üretimine bunca para dökülüyor, denetimsiz sanayileflme dünyay› yavaflça insanlar›n yaflayamayaca¤› bir yer yap›yor. Güzel hayvan türleri ortadan kayboluyor, mutasyona u¤ram›fl mikroplar insanl›¤›n sonunu haz›rl›yor. Silaha para ak›tanlar, çevreye, insan sa¤l›¤›na, kaliteli yaflama yeterince para ay›ram›yor. Sanayi gazlar›n›n, fabrika at›klar›n›n denetimsiz ve sorumsuz bir biçimde do¤ay› yok etmesi dünyay› yönetenler taraf›ndan yal-

n›zca seyrediliyor. Dünya ›s›n›yor, mevsimler de¤ifliyor. Dünya giderek s›caktan kavrulacak, su kaynaklar› kuruyacak ya sonra? Korkar›m bir gün gelecek insanl›k bu dünyay› terk etmek zorunda kalacak e¤er dünyay› yok etmeden önce kendisini yok etmezse... Oysa insan ömrüne s›¤acak o denli güzellik, yaflanacak o denli heyecan varken...

B

u kavgalar›, bu savafllar›, gazetelerdeki cinayet haberlerini anlamak olanaks›z. Geceleri çay›rlar›n üstüne uzan›p gökyüzünün sonsuzlu¤unu, y›ld›zlar›n parlakl›¤›n› seyretmek ne keyiftir. Bir deniz kenar›nda yal›n ayak yürümek, sonra kumlara uzan›p o hiç durmayan dalga seslerini dinlemek ne güzeldir. Dallara konan kufllar›n ötüflünü duymak, onlara yem vermek, bir türkü147


D

Dünya’n›n belirginleflebildi¤i 100 bin km. uzaktan çekilmifl fotograf.. yü dostlarla birlikte söylemek, nehrin üzerine vuran bulutlar› hayranl›kla seyretmek, özlemek, özlenmek ne güzel duygulard›r.

T

üm bunlar› yaflamak varken fidan gibi gençleri, bir hiç u¤runa savafl meydanlar›nda, bu güzelliklerin hiçbirini yaflamadan ölümün kuca¤›na atmak hangi kafalar›n iflidir? Tüm insanlar›n bu güzellikleri sonsuza de¤in yaflamas› olanakl›yken, büyük bir aceleyle dünyay› yok etme yar›fl›n› kim aç›klayabilir? ‹nsanlar› öldürme, toptan yok etme hakk›n› kim kimden al›yor. Bu karar› verenler evlerinde çocuklar›n›n yüzüne nas›l bakabiliyor, anlam›yorum. Evrenin sonsuzlu¤unda bu minicik dünyan›n yok olmas›, e¤er baflka gezegenlerde baflka yaflamlar varsa, ki ben oldu¤una yürekten inan›yorum, dünyan›n yok ol148

mas› onlar›n hiç umurunda olmayacak, hatta yok oldu¤unun ay›rd›na bile varmayacaklard›r. Onlar için hiç fark etmeyecek böyle bir son, bu dünyada yaflayan ve yaflayabilecek olan milyarlarca insan için çok fley ifade edecektir. Dünyan›n ve insanl›¤›n sonuna çeyrek kala dünyay› yönetenler bu fotograflar› önlerine koyup, ölülerle dolu savafl meydanlar›n›, milyonlar› yok edebilecek nükleer silahlar›, delik deflik olan ozon tabakas›n› düflünsünler. Dünya eksi yüzlerce derecede üzerinde hiçbir canl›n›n yaflayamayaca¤› bir buzula dönüflmeden ak›llar›n› bafllar›na toplas›nlar. ‹nsanlar› yönetmeye soyunanlara insanlar› öldürmek de¤il yaflatmak borçlar› oldu¤unu hiç unutmamalar› gerekti¤ini birilerinin an›msatmas› gerekmektedir.• enginunsal34@smileadsl.com

a¤l›k, ›ss›z yollardan birinde ilerlerken, “Taze Limonata” levhas›n› görünce direksiyonu o yöne çevirdim. Benzin istasyonu ve bir market beklerken karfl›ma bir ev ç›kt›. Verandada yafll› bir adam oturuyordu. Arabamdan indim. Çevrede baflka kimse yoktu. Bana bir bardak limonata ve bir sandalye uzatt›. Havalardan, yolculu¤umdan söz ettik. Ailem olup olmad›¤›n› sordu. Daha yeni evlendi¤imi ve çocuklar›m›n olmas›n› çok istedi¤imi söyledim. Aile kavram›n›n hâlâ önemini korudu¤unu duymak onu sevindirdi. “Aile çok özel bir kurumdur. Eflin, çocuklar›n ve kendine ait bir ev... ‹çinde do¤ru fleyi yapman›n huzurunu duyars›n. Senin yafl›ndaki halimi an›ms›yorum” diye bafllad› sözlerine. “Evlenmek gibi bir flans›m olabilece¤ini düflünmemifltim. Öyle mükemmel bir ailem yoktu; ama azimliydim. Geceleri yata¤a uzan›r ve düflünürdüm: Boflanma riskini göze alabilecek miydim? Bir eflim, bir ailem mi olacak? Neden? Çocuklar›m› boflanma riskiyle karfl› karfl›ya b›rakmayaca¤›mdan emindim. “Gençli¤e ad›m at›nca ye•Justin R. Haskin ni duygular deneyimlemeye ‹nternet Yay›n›• bafllad›m. Aflka falan da inanmazd›m. Bir arkadafl›m vard›. Beni çarpt›¤›nda orta sondayd›m. Birbirimize karfl› neler duyumsad›¤›m›z› söylemekten kaç›n›yorduk. Yaln›zca sohbet ediyorduk. Benim en yak›n arkadafl›m olmufltu. Lisede birbirimizden ayr›lmaz olmufltuk. “Ailesiyle sorunlar› vard›. Ona yard›mc› olmaya çal›fl›yordum. Ona göz kulak olmak için elimden ne geliyorsa yapt›m. Ak›ll› ve güzel bir k›zd›. Tüm erkekler onunla olmak istiyordu. “Bir kez ç›kmay› denedik, herfley 盤r›ndan ç›kt› ve dokuz ay konuflmad›k. Derken bir gün okulda cesaretimi toplad›m ve ona mektup yollad›m. O da yan›t verdi ve yeniden bafllad›k. Sonra o üniversiteye gitti.” Yafll› adam kalkt› ve bir bardak limonata daha getirdi. “Babas› uzakta yafl›yordu. Okumaya onun yan›na gitti. Benim hedefim bezybol oynamakt›. Okuldan okula geziyordum. Sonunda yolum onun okudu¤u üniversiteye düfltü. Müjdeyi verdi¤imde a¤lad›.

“Taze Limonata”

149


Bütün Dünya • Temmuz 2007

“Ç›kmaya bafllad›k. ‹liflkimiz gittikçe geliflti. Üniversiteden sonra bezybol oynamaya devam ettim. Ve yaflam›m›n kad›n›yla evlendim.” “Çocuklar›n›z oldu mu?” diye sordum.

“D

ört tane” dedi gülerek. “Onlar› okuttuk ve ve elimizden geldi¤ince yaflam› ö¤renmelerine yard›mc› olduk. fiimdi hepsinin kendi çocuklar› oldu. Kucaklar›nda çocuklar›n› görmek bana gurur veriyor. Yaflam›n herfleye karfl›n yaflamaya de¤di¤ini düflünüyorum. “Çocuklar evlenip evden ayr›ld›ktan sonra eflimle birlikte yolculuklara ç›kmaya bafllad›k. El ele tutuflup her yeri geziyorduk. ‹flin güzelli¤i burada zaten. Y›llar geçtikce ona olan sevgim iyice büyümüfltü. Kavga etmedi¤imizi söyleyemem; ama aflk›m›z gittikçe derinlefliyordu. “Eflime olan sevgimi kelimelerle ifade etmem çok zor” dedi bafl›n› sallayarak. “Bu sevgi bizi hiç yaln›z b›rakmad›. Hiç ölmedi. Gittikçe güçlendi. Yaflam›m boyunca çok hata yapt›m; ama onunla evlendi¤im için asla piflman olmad›m. “Bugünün dünyas›n› anlayamayacak denli yafll› olabilirim. Ama geçmifle bakt›¤›mda emin oldu¤um bir fley var: Bu dünya-

da sevgi denli güçlü bir duygu yok. Ne para, ne h›rs, ne nefret, ne de flehvet... fiairler ve yazarlar deniyorlar. Onlar da ifade edemezler, çünkü herkese göre de¤iflir. Ben eflimi çok seviyorum. Ölünce yan yana mezarlara yataca¤›z; ama bu sevgi dünya yok olana de¤in devam edecek.” Gözlerime bakt›. “Seni çok tuttum, evlat” dedi ve özür diledi. “Umar›m limonatay› be¤endin. Yolda giderken, eflini ve çocuklar›n› ve sahip oldu¤un herfleyi çok sevmen gerekti¤ini düflün. Sevmelisin; çünkü bunlar› ne zaman kaybedece¤ini bilemezsin.” Yola koyuldum; ama yafll› adam› akl›mdan ç›karam›yordum. Aniden limonata paras›n› vermedi¤im akl›ma geldi. Geri dödüm. Eve yaklafl›nca verandaya do¤ru ilerledim. Yafll› adam ortal›kta görünmüyordu. Tam paray› sandalyenin üzerine koymak üzereyken gözüm pencereden içeriye iliflti. Yafll› adam odan›n tam ortas›nda efliyle dans ediyordu. Bu olay›n üzerine y›llar geçti. Ben hâlâ o yafll› adam› ve eflini düflünürüm. Onlar gibi bir yaflant›m olsun isterim. Ben de onun gibi çocuklar›ma ve torunlar›ma sevgi b›rakmak isterim. Ben de eflimle dans eden bir büyükbaba olmak isterim. Hiçbir fleyin sevgiden daha yüce olamad›¤›na inanmak isterim.•

“Satranç”›n Yan›tlar›... Atak: 1. Ad4! exd4 2. Vxh7+ fixh7 3. Kh2+ 1-0 Oyun Sonu: 1. fih7! Fb2 2. Ff4 Fd4 3. Fh6+ fie1 4. Fg7 Fc5 5. Fe5 Ff8 6. Fd6! 1-0 Kendi Gelen: 32... Kf6?? 33. Fxf5 Vxf5 34. Vxh6+ 1-0• 150

Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Haziran Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

Mant›k Bilmecesi Tren ad› Pulman Anadolu Ekspresi Mavi H›zl› Tren Yeflil Tren Marflandiz

Gitti¤i il Adana ‹zmir ‹stanbul Erzurum Zonguldak

Hareket saati 19:00 19:30 19:03 19:15 19:20

Peron numaras› Peron 5 Peron 3 Peron 1 Peron 2 Peron 4

Bulmaca 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

1

2

3

4

5

O R H A N A S E N A

S A A T

M ‹ K A D O N U N

A K A B E

N fi U N E K M A S A A D A E K M A T O = R B T A A V K A T O

11 12 13 14 15 16 17 18 19 20

T A N J U O K A N

L A D ‹ N ‹ R A S ‹ A ‹ S R C A N K A A

A E S S E H L ‹ Y E T

6

7

8

9

10

A H ‹ N Y A K A S A L A M A ‹ T E N T T E L A T A L E F A C A T E N R U L Ö R E T K ‹ A A K R E L A L ‹ E S E R N E M ‹ ‹ S N K A G

11

12

13

14

15

M A N A D ‹ R ‹ M M ‹ E T M E Y N T A E K N K ‹ L S ‹ N E E T K ‹ E T ‹ N ‹ N E K L ‹ A L L S M A R ‹ L K E ‹ T ‹ M T O R

151


Prof. Dr. A. Yüksel Bozer

Cahit Batum

Mant›k Bilmecesi

Kareler ve Rakamlar

+

=

-

= -

+

+ =

+

Befl arkadafl de¤iflik ifllerde çal›fl›yor ve her biri sevdi¤i bir fleyin koleksiyonunu yap›yordu. Afla¤›daki ipuçlar›na dayanarak bu kiflilerin adlar›n› ve mesleklerini, yafllar›n› ve neyin koleksiyonunu yapt›klar›n› bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Avukattan iki yafl büyük olan Mehmet kalemleri seviyordu. 2- Resim koleksiyonu yapan kifli, 54 yafl›nda de¤ildi. 3- Terzi olan Esma 53 yafl›nda de¤ildi. 4- Orhan k›sa zaman önce 55 yafl›n›n do¤um gününü kutlam›flt›. 5- Bankac› paralara çok merakl›yd› ve Aylin’den bir yafl küçük de¤ildi. 6- 57 yafl›ndaki kifli birden pula merak sarm›flt›. 7- Kemal saat tafl›mazd› ve doktordan daha gençti.

-

Resim

Kalem

Saat

Para

Pul

57

56

55

54

53

Ö¤retmen

Terzi

Kemal Mehmet Orhan

=

-

Avukat

Aylin Esma

=

-

Bankac›

=

-

-

Doktor

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

Pul Para Saat Kalem Resim 53 54 55 56 57

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Haziran Ay› Çözümü: 166 + 455 = 621 + 522 -- 217 =+ 305 688 + 238 = 926

746 405 = 341 -- 328 -- 190 =--138 418

Mesle¤i

Yafl›

Koleksiyon eflyas›

215 = 203

CahitBatum@butundunya.com.tr 152

Ad›

YukselBozer@butundunya.com.tr

153


GEÇER P‹YONLU OYUN SONLARI (2)

Mustafa Y›ld›z

Satranç

Savunan taraf›n kalesi rakip geçer piyonun arkas›nda ise piyon fazlas› olsa bile iyi savunma f›rsatlar› ortaya ç›kar. Zay›f taraf için en iyi savunma olanaklar› “a” ve “h” dikeylerindeki geçer piyonlarda ortaya ç›kar. Ancak, öyle pozisyonlar vard›r ki kaybetmek kader olur:

ATAK Suetin-Didisko, 1975

Unzicker-Lundin, Amsterdam, 1954 8 7

BURSA VE BOLU TURNUVALARINI MERT ERDO⁄DU KAZANDI May›s ay›nda, Bursa’da yap›lan 8. Nilüfer Rotary Satranç Turnuvas›’n› 6/5,5 puanla milli oyuncumuz IM Mert Erdo¤du kazand›. 52 satrançç›n›n kat›ld›¤› turnuvada Necmettin Korkmaz ikinci, Yüksel Güler üçüncü oldular. Bolu’da ilk kez düzenlenen ‹zzet Baysal Satranç Turnuvas›’nda da 9/8 puan ile IM Mert Erdo¤du birinci oldu. Yurt d›fl›ndan da satrançç›lar›n kat›ld›¤› turnuvada yine 8 puan ile Gürcistan’dan Armen Grigoriev ikinci, Suriye’den Ahmad Hamad 7,5 puan ile üçüncü oldular. 7 tur üzerinden oynanan 16 Yafl Alt› kategorisinde ise Ahmet Ölçüm 6,5 puanla birinci olurken, Ça¤lan Çelebi 5,5 puanla ikinci, Muratcan Okanl› yine 5,5 puanla üçüncü oldular. Mert Erdo¤du-Necmettin Korkmaz, Bursa, 2007 8 7 6 5 4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

35. f5! Vezir kanad›nda bire iki piyon zay›fl›¤› olan siyah›n bu hamle ile flah kanad›nda da zay›fl›k olufluyor. 154

1. e4 e6 2. d4 d5 3. Ac3 Af6 4. Fg5 Fe7 5. e5 Afd7 6. Fxe7 Vxe7 7. f4 a6 8. Af3 c5 9. Vd2 Ac6 10. dxc5 Vxc5 11. Fd3 b5 12. h4 b4 13. Aa4 Va5 14. b3 Ac5 15. Axc5 Vxc5 16. Kc1 a5 17. c4 bxc3 18. Kxc3 Vb6 19.Vf2 Vb4 20. Vc5 Fd7 21. Vxb4 Axb4 22. a3 Ac6 23. fid2 fie7 24. Khc1 Khc8 25. fie3 h6 26. Ad4 Axd4 27. fixd4 Kcb8 28. Fc2 h5 29. Fd1 g6 30. Kc7 fid8 31. K7c5 Kb6 32. K1c3 Ka7 33. Ff3 a4 34. b4 Kb8 (D) 35. f5 gxf5 36. Fxh5 fie7 37. Ff3 Kbb7 38. Kc1 Kb8 39. Kc7 Kxc7 40. Kxc7 f6 41. h5 Kh8 42. Fe2 fxe5+ 43. fixe5 Kc8 44. Kxc8 Fxc8 45. Fb5 Fb7 46. g3 fif7 47. Fxa4 d4 48. fixd4 Ff3 49. fie5 1-0

Beyaz kazan›r

6 5

OYUN SONU

4

Çenturini, 1856

3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

Beyaz oynar? Görünürde herfley siyah›n lehine gibi. fiah kanad›nda piyon kay›plar› olsa bile beyaz flah›n a7 yönüne gitmesinde bir tehlike gözükmüyor. Ancak, beyaz için kazanç plan› var: Siyah, kalesini kesinlikle “a” dikeyine ba¤lamak ve flah›yla h6 karesini de denetlemek zorunda. f6’daki siyah piyon f7’de olsayd› oyun berabere biterdi. 1. a7 Ka2+ 2. fid3 Ka1 3. fid4 Ka5 4. fic4 Ka3 5. fic5 Ka1 (5... Kxf3 hemen kaybederdi. Siyah kale a dikeyini b›rakam›yor.) 6. fid6 Ka3 7. fie7 (Beyaz, flah kanad› oyunu ile kazanmak istiyor. Vezir kanad›ndaki uzak geçer piyon, bu plan›n uygulanmas›n› kolaylaflt›racak.) 7… Ka6 8. fif7 Ka3 9. fig7 Ka1 10.fih6 Ka6 11. Kb8 Kxa7 12. Kb5+ fie6 13. fixg6 Ka8 14. fixh5 Kg8 15. g4 Kh8+ 16. fig6 Siyah terk etti.• MustafaYildiz@butundunya.com.tr

Beyaz kazan›r

KEND‹ GELEN Gureviç-Short, 1990

32... Kf6??

Çözümler 150’nci sayfam›zdad›r. 155


1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4

156

6

4

15

Filiz Lelo¤lu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1) FilmograYUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Güneydo¤u’da Gazeteci fisinde “Gönül Yaras›”, “ZüOlmak”, “Sevginin Herkesten ¤ürt A¤a”, “Muhsin Bey” adl› fiikâyeti Var”, “Kufllar Uzakt› filmleri de bulunan fotografta Sonra” adl› kitaplar› bulunan görülen yönetmenimiz. - ‹liflyazar›m›z. - Kendini karfl›s›nkin. 2) Seciye, karakter. dakinin yerine koyma. 2) Fas›Operalarda solistlerden birila. - Kaybolmufl, kay›p.- Gelirnin orkestra eflli¤inde söyleler. - Kültür, hars. 3) A¤›rbafldi¤i parça. - Yazar› bilinmeyen, anonim. 3) Ama, fakat. Bulmaca l›l›k. - Say› çubu¤u. - U¤ur getirece¤ine inan›lan fley. Yüz, çehre. - Din ifllerini dev4) Ölüm cezas›. - Bir göz renlet ifllerine kar›flt›rmayan. 4) Hakça. - ‹flaret. - Bir soru sözcü¤ü. 5) “..... gi. - Kaz Da¤lar›’n›n mitolojik döErhat” (“Mitoloji Sözlü¤ü”nü haz›rlayan yaza- nemlerdeki ad›. - Otomobillerde dir›m›z). - ‹ngiliz biras›. - Rus, Ukraynal›, Leh, reksiyon ile tekerlekler aras›nda S›rp, H›rvat, Sloven, Slovak ve Çek halklar›na ba¤lant› sa¤layan metal çubuk. dillerindeki yak›nl›k dolay›s›yla verilen ortak 5) Zina yapan. - Geminin sol yan›. ad. 6) Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka - Hac›lar›n, Kurban Bayram›’n›n ariimi. - Arap alfabesinin yirmidördüncü harfinin fe günü topland›klar› Mekke’nin ad›. - ‹talyan devlet televizyon kanallar›ndan do¤usundaki tepe. 6) Türkiye’nin biri. - Çölde esen rüzgar. 7) “..... Baydar” (“S›- plaka imi. - Güney Amerika’da yacak Külleri Kald›”n›n yazar›). - Uyan›k, gözü flayan bir yük hayvan›. - Tekrar etaç›k. - Lise Girifl S›nav›’n› imleyen harfler. - mek. - Kimi yörelerde ayrana veriKlasik Türk müzi¤inde ve özellikle tekke mü- len ad. 7) Munis. - Ad›yaman’›n bir zi¤inde yer alan, kaval biçiminde üflemeli bir ilçesi. - Nispet. 8) “..... Maria Rilke” çalg›. 8) Tafltan ya da a¤açtan yap›lm›fl büyük (Alman flair). - Briçte sanzatunun havan. - “.....’n›n Tafl›na Bak / Gözlerimin k›sa yaz›l›fl›. - Yenik. - ‹skambilde Yafl›na Bak” (Ankara türküsü). - Eski M›s›r’da bir ka¤›t. 9) Kuzu sesi. - ‹çinde algünefl tanr›s›. 9) Karfl› olan, karfl›tç›. - ‹çi s›- kali bulunan. - ‹simler listesi. v›yla dolu patolojik torba. 10) Bir tür yapay 10) Mu¤la’n›n bir ilçesi. - ‹çinde nireçine. - Mikroskop cam›. - Bizmutun simge- kotin bar›nd›ran zararl› bir madde. si. 11) Batarya. - Fazla bön, avanak. - Yuna- - Destans›. - Sanayi. 11) Bir nota. nistan’›n baflkenti. 12) Motorlu kara tafl›tlar›- Vilayet. - Stronsiyumun simgesi. n›n iskelet bölümü. - Yafll›, kart. - Eski dilde Anadolu’nun en eski ana tanr›ças›. su. 13) fiark›, türkü. - Lobi. - ‹ki ülke paras›- - Üye. 12) De¤erli bir tafl. - Bir n›n karfl›l›kl› de¤eri. 14) Belirti. - Bir bat›nda renk. - Telli bir çalg›. 13) Süreyya do¤an iki kardefl. - Bir alafl›mdaki madenlerin Duru’nun bir filmi. - Bir ilimiz. - Çaerime derecesi fark›ndan yararlanarak bunlar› vufl kuflu. 14) Cerahat. - G›da ve birbirinden ay›rma ifllemi. 15) Gemilerin tah- parfüm sanayisinde hammadde olamini var›fl saatini bildiren uluslararas› k›salt- rak kullan›lan, meyvesi murt ad›yla ma. - Malezya halk›na özgü öldürücü delilik. bilinen beyaz çiçekli, güzel kokulu - Adale. - Tavlada bir say›. 16) Yolculuk. bir a¤aç. - “Önümüzde bak›r .....lar 17) Sa¤lam, dayan›kl›. - Nehir. 18) Müzik alet- günefl dolu / Dostlar›n aras›nday›z! lerini ayarlama. - Dana budundaki en büyük / Güneflin sofras›nday›z!” (N. Hikkemiksiz ve sinirsiz et. 19) “Mareflal .....” (Es- met) 15) Cüzi, k›smi. - Gezinti tekki Yugoslavya’n›n ünlü diktatörü). - Tayin et- nesi. - ‹flçi.• me. 20) Küçük ma¤ara. - Ziynet eflyas›. - HayFilizOskay@butundunya.com.tr vanlara vurulan damga.

157


Bize Gönderilen

Orgeneral ‹zzettin Çal›fllar’›n Not Defterinden On Y›ll›k Savafl›n Tarihi Haz›rlayanlar: ‹zzeddin Çal›fllar, ‹smet Görgülü Güncel Yay›nc›l›k

Kitaplar

Tümüyle kitapseverlere yönelik bu bölümümüzde, yeni yay›mlanan kitaplar›n duyurumu yap›lmaktad›r.

Ar›burnu Savafllar› Anafartalar Savafllar› Mustafa Kemal Örgün Yay›nevi

“Ç

anakkale” denilince nedense 18 Mart tarihi üzerinde yo¤unlafl›l›r ve Atatürk’ün Çanakkale Savafl›’ndaki varl›¤› görmezden gelinir. Çanakkale kahraman› Mustafa Kemal, bunu sezercesine iki yap›t birden kaleme ald›. T›pk› Cumhuriyet’in kuruluflundan sonra gelecek kuflaklara olup bitenleri birinci a¤›zdan anlatmak için yazd›¤› “Söylev” gibi... Günümüz Türkçesi’ne uyarlanan yap›tlar o döneme iliflkin özgün harita ve fotograflarla da görsel aç›dan zenginlefltirilmifl. Ruflen Eflref Ünayd›n’›n “Anafartalar Kumandan› Mustafa Kemal ile 158

Söylefli”si de kitaba eklenmifl. “Tarihin henüz yazmad›¤› gibi, insanl›¤›n da akl›ndan ve hayalinden geçirmedi¤i bir fliddet ve dehfletle süren, dünyan›n yazg›s›na egemen olan, büyük uluslar›n ve hükümetlerin gelece¤ini belirleyecek bir nitelik kazanmas›ndan dolay› as›l amaca varabilmek için bugünkü ilerlemelerin en son mucize gösteren eserlerden yararlanma f›rsat› kaç›rmayan taraflar›n bilim ve sanattaki gerçek güçlerini de insanl›¤a gösterecek bir biçim alan dünya savafl›n›n evrelerini gerekti¤i gibi saptamak ve gelecek kuflaklara de¤erli bir savafl hat›ras› b›rakmak iste¤iyle” yazd› Mustafa Kemal. Çanakkale gerçe¤inin birinci elden ö¤renmek isteyenlerin okumas› gereken iki yap›t...

tatürk’ün yak›n çal›flma arA kadafllar›ndan Orgeneral ‹zzettin Çal›fllar’›n 1912-1922 y›llar›na ait günlükleri ve konferans notlar›, dergilerin sayfalar› aras›ndan kurtar›larak hem günümüz kuflaklar›n›n bilgisine sunuluyor hem de bu notlar›n ›fl›¤›nda yak›n tarihin eksik tafllar› yerine konuluyor. Mustafa Kemal’in çabalar›n›n karanl›kta kalan bölümlerini bu kitap ayd›nlat›yor. 14 özgün fotograf›n da kitapta yer almas› ayr› bir önem tafl›yor. Atatürk’ü yak›ndan tan›yan ‹zzettin Çal›fllar’›n günlü¤ü Atatürk’ün biyografisine çok fley kat›yor. Her bölümün sonundaki notlarla, farkl› kaynaklardan al›nt›larla zenginlefltirilen yap›t, hava durumu, Osmanl› topraklar›ndaki köyler, kentler, insanlar ve onlar›n gündelik yaflamlar› konusunda da bilgiler aktar›yor.

A’dan Z’ye Sait Faik Sevengül Sönmez Yap› Kredi Yay›nlar›

öykücülü¤ümüzün kuÇ a¤dafl rucular›ndan Sait Faik’e iliflkin bilmek istedi¤iniz A’dan Z’ye her-

fley... Ard›nda 13 kitap, çok say›da mektup ve karalamay› b›rakan Sait Faik’i yak›ndan tan›ma olana¤› sunuyor, bu kitap... “Gelifligüzel yazan, yazd›klar›n› umursamayan bir yazard›r” yarg›s›n›n do¤ru olmad›¤›n› gösteren bu yap›tta tüm mal varl›¤›n› ölümünden sonra Darüflflafaka’ya b›rakan örnek tutumu yan›nda özel yaflam›na iliflkin bilinmeyenler de okurlara aktar›l›yor. Fotograflar, belgeler, yaz›flmalar, kartpostallar ve ayr›ca sözlü görüflmeler ›fl›¤›nda bambaflka bir Sait Faik’le tan›fl›yorsunuz. Ailesi, arkadafllar›, yaflad›¤› ve yaflatt›¤› yerler, kitaplar›, gazete ve dergilerdeki yaz›lar›, dile getirebildi¤i ve söyleyemedi¤i aflklar›...

Kesin ‹nançl›lar Eric Hoffer Plato Film Yay›nlar›

erin bir ›rmak gibi altan alD ta yay›lan yap›tlar›yla ünlü Eric Hoffer’in üniversitelerde yard›mc› kitap olarak okutulan bafl yap›t›d›r, “Kesin ‹nançl›lar”. Dünyadaki fliddet olaylar›, Stalin ve Hitler’in peflinden milyonlar›n koflmas› konusunda bugüne de¤in söylenenlerin d›fl›nda bir fleyler söylüyor Hoffer. Kan, gözyafl› ve silah seslerinin kitleleri flaflk›na döndürdü¤ü ortamda Hoffer’›n büyülteci çok ifle yar›yor.• 159


Bir Fotograf

Bin Sözcü¤e Bedeldir

Fotograf: fiebnem fien, Dubai

160


TÜRK RESSAMLARI: Osman Asaf

Ormanda Osman Asaf, 1869 y›l›nda Saraybosna’da do¤du. Genç yaflta ailesiyle ‹stanbul’a yerleflti. 1889 y›l›nda Sanayi-i Nefise’ye kayd›n› yapt›rarak, bu okulun ilk mezunlar› aras›nda yer ald›. Osmanl› Ressamlar Cemiyeti’nin kurucular›ndand›r. Birinci Dünya Savafl› y›llar›nda, Band›rma belediye baflkanl›¤› yapt›. Guaj resimlerden oluflan albümünü bu görevi s›ras›nda haz›rlad›. Ortaö¤retim kurumlar›nda ve Pertevniyal Lisesi’nde resim ö¤retmenli¤i yapt›. Osmanl› Ressamlar Gazetesi’nin sorumlu müdürlü¤ü görevinde bulunan ve 1935 y›l›nda yaflama veda eden Osman Asaf’›n desenlerinde ve suluboyalar›nda kendi kufla¤›ndan Hoca Ali R›za’n›n etkileri görülmektedir. Zengin bir renk paletine sahip ya¤l›boya ve guaj çal›flmalar›yla peyzaj türünde verdi¤i yap›tlar›nda izlenimci ‹stanbul görünümleri a¤›r basar.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.