2007/10

Page 1



BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹fllerii Müdürü: Çi¤dem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Kapakk: Turgut Keskin, Cat Ajans

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Do¤anca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Doç. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cans›n, ‹zmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, ‹lker ‹nal, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Saniye Özden, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, ‹zlen fien, Cheryl Tanr›verdi, Eser Tutel, Engin Ünsal, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abonet: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yap›m

Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Bölümü Sorumlular›: Nükhet Aliciko¤lu, Emel Öksüz Kurt

Elektronik Posta: butundunya@butundunya.com.tr ‹nternet Sitesi: www.butundunya.com.tr Bas›m Tarihi: 28.09.2007

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.


Ekim 2007 Y›l: 10, Say›: 113

‹çindekiler Baflvuru Kitab›...

7 “Constitution”

METE AKYOL

33

Hoflgörü ve Erdem

12 Anne Yasa

Tek Amaç Onurlu ve fierefli Bir Türk Ulusu Olmak

37

Abdürrahim Tuncak Anlat›yor – 10

17

46

LEA JÜL‹DE OSMANO⁄LU

YAfiAR ÖZTÜRK

109

HALUK ERDEMOL

Maymun Babun Zekidir

115

ERDO⁄AN SAKMAN

Yaflama Aç›lan Kap›: Sevgi

117

NURAY BARTOSCHEK

24 Mao ve Yoldafllar› Yollar› Afl›nd›ramad›

55

31 Spor Spikerleri

AL‹ NA‹L‹ ERDEM

‹simsiz Bir Borç

119

‹LYAS HAL‹L

MEHMET MUHS‹NO⁄LU

Cumhuriyetimiz

CHERYL TANRIVERD‹

William Saroyan ve... Bir Öyküsü

“Kurtulufl”un ve “Kurulufl”un GÜRBÜZ EVREN Öyküsü “Büyük Söylev”, 80’inci Y›l›nda... 20 Frans›z Arkadafllar›mda Gördü¤üm Türkiye Konusunda 3 Önyarg› 52 KONUR ERTOP Bir Sevgi Simgesiydi de Sevgili Atatürk

Mavi Bayrak Aç›l Susam Aç›l!

39

METE AKYOL

Türkler Hakk›nda Do¤rular› Söyleyen Yabanc›lar da Var

YAZI ‹fiLER‹ BÖLÜMÜ

8 95 Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe 15 94 101 Ekim SuDokular› Bilginizi Denetleyin 113 Mankafa Poldi 128 103 Bir Baflkad›r Memleketim 139

PEL‹N HAZAR

MET‹N ATAMER

ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

‹flkembe Çorbas› ESER TUTEL

SONGÜL SAYDAM

60

MET‹N GÖREN

“Trajik Uvertür”ün Babas›: Johannes Brahms 122 YÜCEL AKSOY

Yetene¤i Ona Tanr›’n›n Bir Arma¤an›...

63

YÜCEL AKSOY

Bir Baflkad›r Benim Memleketim

Sayfa: 115

129

AL‹ MURAT ERKORKMAZ

Çanakkale Cephesi’nde Yeni Bir Gurur Var: “Bedeli Çanakkale’de Ödenecektir...”

Eflyan›n Ruhu

65

DO⁄AN ÖZGEZG‹N

Sayfa: 24

Bir Sevgi Simgesiydi de Sevgili Atatürk 4

“Çanakkale Direniflimiz”

69

DO⁄AN ÖZGEZG‹N

fievki Pafla Haritas› ve... Onu Canland›rma Projesi GÜRSEL AKINGÜÇ

87

Maymun Babun Zekidir

135

Anne ve Babalardan 144 1001 Güzel Söz 148 Tafl›n ‹nsan› 137 Kareler ve Rakamlar 152 DR. MEHMET UHR‹ Mant›k Bilmecesi 153 Fesle¤en Saks›s› 142 Satranç 154 MÜNEVVER ONGUN Bulmaca 156 Ay›n Kitaplar› 158 “Yapam›yorum”un Cenaze Töreni 149 Bir Fotograf Bin Sözcük 160 DO⁄UGÜL KAN SAD‹ BÜLBÜL

5


Baflvuru Kitab›... •Mete Akyol - Bütün Dünya•

A

n›tlaflan ad›yla “Nutuk” olarak bildi¤imiz ve özünde, yapt›klar›n›n nedenini ve tüm ayr›nt›lar›n› ulusuna aç›klad›¤› “Büyük Söylev”ini Mustafa Kemal Atatürk, tam 80 y›l önce bu ay okumufltu. “1919 y›l›n›n 19 May›s günü ç›kt›¤› Samsun’dan izledi¤i ülkenin genel görünümü”nü ve o ilk günü izleyen savafl›m›n› Mustafa Kemal, 80 y›l önce o günleri birlikte yaflad›¤› ulusunun “kurucu kufla¤›”na anlatm›flt›. Mustafa Kemal’in, 1927 Ekim ay›nda, günde alt›flar saat olmak üzere, alt› günde okudu¤u “Büyük Söylev”, okundu¤u o ilk y›l› izleyen her y›l ilerideki kuflaklara, daha da yo¤unlaflan anlam›yla uygar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hem de¤erini aktaran hem de bu de¤erin yaflat›lmas› ve korunmas› yöntemlerini gösteren devrimsel bir miras›m›zd›r. Bu çifte özelli¤i nedeniyle “Nutuk”, uygar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ilelebet yaflatmak ve korumak kararl›l›¤›ndaki uygar yurttafllar›m›z için bir “baflucu kitab›” olmas› yan›s›ra, gerekti¤inde dört elle sar›laca¤›m›z bir “baflvuru kitab›”d›r da... Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yaflamsal varl›¤›n› zedelemeye yönelik her türlü giriflimin

her türlü “karfl› ilaç”›n›n yap›sal oluflumu ve kullan›fl yöntemi, bir doktor reçetesi etkinli¤iyle “Nutuk”un sayfalar› aras›nda yer almaktad›r. “Kuruluflumuz”un nas›l oldu¤unu anlatan bir belgesel destan özelli¤indeki “Nutuk”, bir tehlike karfl›s›nda “kurtuluflumuz”un nas›l olaca¤›n›n da yolunu, yöntemini gösteren bir rehberdir. ‹çindeki kiflileri bir yang›n›n alevlerinden ve dumanlar›ndan korumak için binalarda kolayl›kla eriflilen yerlerde bulunan “Tehlike an›nda cam› k›r›n›z” dü¤meleri örne¤i “Nutuk” da, uygar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve yurttafllar›n› her türlü iç ve d›fl alevler ve dumanlardan korumak zaman› geldi¤inde, cam› duraksamadan k›r›lacak ve dü¤mesine bas›lacak bir güvenlik gücüdür. ‹sterseniz, “Nutuk”un son bölümü olan “Gençli¤e Seslenifl”in, bir tehlike an›nda bize , önce “ne yapaca¤›m›z›”, sonra da bu görevimizi “nas›l yapaca¤›m›z›” anlatan ilk ve son tümcelerini bir kez daha an›msayal›m ve hatta bir kez daha birlikte söyleyelim: “Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” “Muhtaç oldu¤un kudret, damarlar›ndaki asil kanda mevcuttur.”• 7


sine çok teflekkür ediyorum. Ben “‘Bütün Dünya’ okuru”yum ve bu s›fatla özel bir kimlik sahibi oldu¤umu biliyorum. Gülden Çulha, Ankara.

Sizden Bize

Mektuplar

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

flini büyük bir baflar› ve sev‹ giyle yapan ender yay›nlardan bir tanesi “Bütün Dünya” ve “Bütün Dünya”n›n o çok çal›flkan ekibi! Her say›da Atatürk’e ve Atatürk’ün yads›namaz fikirlerine yer verdi¤iniz için sizlere minnet borçluyum. Türk toplumunun “Bütün Dünya”ya gerçekten gereksinimi var. Umar›m ç›kard›¤›n›z her yeni say› sizleri düflledi¤iniz hedeflere götürür. Sayg› ve sevgilerimle, Gül Laiho, ‹stanbul. ›llard›r, sizi, özellikle Say›n Y Erdo¤an Sakman’›n yaz›lar›n› büyük bir zevkle okuyorum. Bizimle hayvanlar›n ilginç özelliklerini, hayvanlar›n dünyas›n› paylaflt›¤› için kendisine sizin ara8

c›l›¤›n›zla teflekkürlerimi iletmek istiyorum. Say›n Sakman’›n Eylül 2007 say›s›ndaki yaz›s›n› da yine büyük bir zevkle okudum. Koalalarla ilgili bilmediklerimi yine kendisinden ö¤rendim. Çok teflekkür ederim. Çi¤dem Hiçy›lmaz, ‹stanbul. lkemizdeki öteki medya Ü organlar›ndan o kadar farkl›s›n›z ki... “Bütün Dünya”m›z, kültür yaflam›m›za çok olumlu katk›larda bulunuyor. De¤erli yazarlar›n›zdan Say›n Yücel Aksoy, “‹nsanl›¤a Adanan Yaflamlar” bafll›¤› alt›nda her ay kendine özgü yumuflac›k anlat›m›yla evrensel kültürümüze, evrensel sanatç›lar› tan›mam›za önemli katk›lar sa¤l›yor. Kendi-

üyük Yap›tlar›m›z” bafll›“B ¤› alt›nda Say›n Konur Ertop, her biri birbirinden de¤erli edebi yaz›lar›yla hem okurlar› bilgilendiriyor hem de bu konularda ö¤renimleri eksik kalm›fl kiflilere ö¤retmenlik yap›yor. Kendisine çok teflekkür ediyorum. O de¤erli yaz›lar›n› her ay yine büyük bir zevkle okuyaca¤›m. Meltem Durmufl, Ankara. ylül 2007 say›n›zdaki Say›n E ‹lyas Halil’in “Mehmet Ali Pafla” adl› yaz›s›n›, her zamanki gibi, çok be¤enerek okudum. Say›n Halil’in öykülerini bir fliir yaz›yormuflcas›na kaleme almas› ve kulland›¤› özgün sözcükler yaz›lar›n› bir kez daha okumam› sa¤l›yor. Say›n ‹lyas Halil’in yaz›lar› için sizlere çok teflekkür ederim. Sevgilerimle, Üstün Oral, ‹zmir. ize giderek daha çok tutuluS yorum. ‹nsana verdi¤iniz de¤eri, sayg›y› her say›n›zda aç›k bir flekilde gösteriyorsunuz. Her say›n›z› büyük bir merakla beklemek, belki de hayat›m›n en anlaml› olay›... Hayat›ma anlam ve ›fl›k katt›¤›n›z için size çok teflekkür ederim. ‹yi ki vars›n›z... Mustafa Ifl›k, Bursa.

ergimizde eme¤i geçen herD kese bizi böylesine bir zevkle buluflturdu¤u için teflekkür ederim. “Bütün Dünya” dergisini okumak demek benim için en sevdi¤im yiyecek olan çikolatay› yemek kadar tatl› bir duygu... Bana bu duyguyu yaflatt›¤›n›z için teflekkürler. Sizleri seviyorum. Gamze Evren, Çanakkale. ütün Dünya”y› her ay sa“B t›r sat›r, titizlikle okuyorum. Bilgi da¤arc›¤›ma ve genel kültürüme katt›klar›yla güçlenip büyüyorum. “Bütün Dünya”y› boyutu, yaz› ve fotograflar› k›sacas› herfleyiyle çok be¤eniyorum. Dergilerimi özenle sakl›yorum. Ö¤rencilerime de dergiyi okumalar›n› ve edinmelerini söylüyorum. Sevgilerimle, Ahmet Biçerer, Mersin. erginizin her say›s›n› büyük D bir merakla bekliyorum ve bir solukta da okuyuveriyorum. Konular› ifade edifl flekliniz çok güzel... Bizler için yaflam› güzellefltirmek ve kolaylaflt›rmak ad›na ne gerekiyorsa yap›yorsunuz. Sizin yazd›klar›n›z› ö¤rencilerimle de paylafl›yorum. Onlar da sizden pek çok fley kazand›lar, yaflama dair... Çok teflekkür ederim. Süreyya Gül, Kastamonu. ayfalar›n›za yaflam›n bütün S renklerini s›¤d›r›yorsunuz. Edebiyatla, resimle, müzikle, bilmece ve f›kralarla... Bu çok yönlü, seviyeli yay›n›n›zdan dolay›, 9


bir e¤itimci olarak sizi kutluyorum. Baflar›lar›n›z›n devam›n› diliyorum. Baflak Ahmeto¤lu, Diyarbak›r.

Sizden Bize

s›n.” Yüzlerdeki yeni bir fleyi tan›man›n heyecan›n› görmek beni çok mutlu ediyor. Minnetle ve biraz da g›ptayla bakan gözlere gülümsüyorum. irçok kayna¤› kar›flDerdime buldu¤um Mektuplar t›r›p arad›¤›m›z› bulçareye gelince... ‹nsanlara ma eziyetini bizden al›p arma¤an olarak kitap alsizin üstlenmeniz ve bunlar› güzel maya bafllad›m son zamanlarda... bir dil ve sadelik içinde önümüze Yaflland›kça okuman›n, okutmasunman›z gerçekten çok güzel... n›n, teflvik etmenin de¤erini daha Teflekkür ederiz. iyi anl›yorum. Keflke daha önce Sedat Aksoy, bu çabay› verebilme imkan›m olSinop. sayd› da verebilseydim. Hiç ald›r›fl etmiyorum art›k, insanlarla hele uldum, büyük bir sorunuma gençlerle kitap ve okuma üzerine çare buldum. Okumay› çok konuflurken ald›¤›m tepkilere... severim, okuyanlar› da... Yeni ta- Bazen insanlar kitap ve okuma n›flt›¤›m insanla ilk sohbetim oku- üzerine geliflen sohbetten s›k›l›ma üzerine olur. ‹lk sorular›mdan yorlar. ‹nançla, inatla sürdürüyobiridir, “Okumay› sever misiniz?” rum sohbeti ve okuman›n güzelAld›¤›m yan›ta göre sohbet ilerler. liklerini, yararlar›n› anlatmaya çaYan›t “Evet”se nedir, nas›ld›r, kim- l›fl›yorum. Geçenlerde bir arkadalerdir sevilenler, okunanlar ve ge- fl›m›n o¤luyla böyle bir sohbet linir can al›c› noktaya... “Peki ‘Bü- yapt›m. “Ben sevmiyorum, okuyatün Dünya’ okur musunuz?” Yine m›yorum, s›k›l›yorum” dedi. “Hem yan›ta göre devam; ama üzülerek ne okuyaca¤›m› bilmiyorum. Bana flahit oluyorum ki, çok okuyan, bi- bir kitap önerir misin?” len yok “Bütün Dünya”y›... BilmiDuraklad›m, o an zor durumda yorum belki benim çevrem öyle ya kald›m. Kiflili¤ini, ilgi alanlar›n› iyi da ben öyle olmas›n› umuyorum. bilmedi¤im için, kafl yapay›m derYoksa bu büyük kay›p karfl›s›nda ken göz ç›kar›r›m korkusuyla “Ben çok üzülürüm, üzülüyorum da... biraz düflüneyim sonra sana söyleHemen tan›t›yorum, yan›mda var- rim, hatta yollar›m” dedim. Baflka sa veriyorum eline, yoksa anlat›yo- çarem yoktu, “Bu arada da babarum içeri¤ini, nas›l bir bütün dün- s›ndan yard›m al›r›m” diye düflünya oldu¤unu... ‹lgiyle, merakla ve düm. Ama bir ipucu ç›kmad› bababiraz da tan›mam›fl olman›n bu- s›ndan... “Arkadafl›m” dedi, “Okuruklu¤uyla dinliyorlar beni ya da may› sevmiyor, al›flt›ramad›m, bilinceliyorlar dergiyi ve benden “Sa- mem ki nas›l bir tür kitaptan hoflk›ncas› yoksa bir süre ben de ka- lan›r. Sevinirim okumaya teflvik labilir mi?” diyerek istiyorlar. “Bü- edebilirsen, belki senin sayende yük bir memnuniyetle” diyorum, bu sorun çözülür.” Ald› beni bir düflünce, karar“Gelecek say›ya kadar sizde kal-

B

B

10

s›zl›k... 16 yafl›nda okumay› sevmeyen, okuyamayan bir gence ne önerebilirim? Sonuçta bir e¤itimci de¤ilim, tan›y›nca, ilgi alanlar›n› bilince kolay, verirsin bildi¤in bir kitap ad›... Neyse birden akl›ma “Bütün Dünya” geldi, beynimde flimflekler çakt›, “Neden olmas›n ki?” dedim. ‹çinde her kesimden, her yafltan insana yönelik bir fleyler var. “Ne yok ki” demek daha do¤ru olur. Güncel olaylar, bilim, makale, öykü, f›kra, karikatür, bilmece, bulmaca, fotograf, an›lar... ‹flte art›k “Be¤enir mi, be¤enmez mi?” diye düflünmeden arma¤an›m› verece¤im, ya da önerece¤im “Bütün Dünya”y› sevdiklerime... Fatma Pekpayz›n, ‹zmir. izlerle tan›flt›¤›m zaman lise S son s›n›f ö¤rencisiydim. fiimdi ise bir ö¤retmenim... Ve biliyorum ki “Bütün Dünya”yla ö¤rencilerimi tan›flt›rmak benim borcum... Herfleyin bulundu¤u ve s›k›lmadan okunan yaz›lar›n›z çok baflar›l› ve bence dünyaya aç›lmak için ilk ad›m... Müjgan Ifl›k, Eskiflehir. u kadar baflar›l›, özverili bir B çal›flmay› bizlere sundu¤unuz bizleri her konuda bilgilendirdi¤iniz için çok teflekkür ederim. Ça¤›m›z›n en önemli sorunu okumak olan flu y›llarda siz bizlere çok iyi ›fl›k oluyorsunuz. ‹yi ki vars›n›z gelecek günlerde beraber olmak dile¤iyle, ‹pek Ercan, Mersin.

nsanlar›n kültür seviyesini art›‹ ran küçük; ama büyük ifller baflaran bir dergisiniz. Eme¤iniz için teflekkür ederim. Çi¤dem Karakoç, Uflak. erginizi kafamda ad›n› koyaD mad›¤›m birçok sorunun analizi gibi görüyorum ve tan›mlamalar›n›z için minnetar›m. Mahmut Ifl›k, Çanakkale. ürkiye’deki en büyük eksikT liklerden birini kapat›yorsunuz, okumay›... Evdeki tüm bireyleri ortak bir paydada toplamay› baflaran tek dergisiniz. Okumay› fazla sevmeyen kardeflimin bile dikkatini çektiniz. Ad›n›z gibisiniz; bütün dünyay› kucaklayabiliyorsunuz. Hep böyle devam etmeniz dile¤iyle... Sinem Gamze, ‹stanbul. ünyan›n çok büyük oldu¤uD nu zannediyordum; fakat, ebat› küçük; ama içi dopdolu olan derginize s›¤acak kadar küçükmüfl. Daha önce pek çok dergiyi takip etmeme ra¤men sizin verdi¤iniz tad› o dergilerde bulamam›flt›m. “Bir mum baflka bir mumu tutuflturmakla ›fl›¤›ndan bir fley kaybetmezmifl” sözü ne de do¤ru bir söz bence... Mum oldu¤unuz ve alevinizi bizimle paylaflt›¤›n›z, bizi de tutuflturdu¤unuz için teflekkür ederim. Ifl›¤›n›z›n hiç sönmemesi dile¤iyle, sevgiler, fiirin Tanr›verdi, Bolu. 11


yanl›fla hoflgörü göstermenin olanakl› olmad›¤› gerçe¤idir.” Hoflgörünün çok de¤iflik tan›m ve koflullar› vard›r. Fakat bir tanesi ön kofluldur: Yerine göre güçsüz, güçlüyü; küçük, büyü¤ü hofl görebilir; ama onlara hoflgörü gösteremez. Yöneten, yönetilene; güçlü, güçsüze; büyük, küçü¤e karfl› hoflgörülü olabilir ancak. Yapt›r›m gücü olan›n bu gücünü bilinçli olarak s›n›rlamas› ya da kullanmamas›d›r hoflgörü...

Hoflgörü ve Erdem

2

007 y›l› Ekim ay›, Ata- na’y› ne zaman ansam, onun o türk’ün Büyük Nutuk’unu engin hoflgörüsü gelir akl›ma. sunmas›n›n 80’inci y›ldö- Gerçi hiçbir hoflgörü sonsuz denümü. 2007 y›l›, ayn› za- ¤ildir, olamaz da; onun da s›n›rlamanda, Mevlâna Celâleddin Ru- r› vard›r. Herkes hoflgörülü olamî’nin (Belh 1207-Konya 1273) bildi¤i gibi horgörülü de olabilir. do¤umunun 800’üncü y›l›. Bu, kifliden kifliye, durumdan duBüyük Nutuk’un, yaln›zca süre ruma de¤iflen bir tutumdur. olarak de¤il, anlam Say›n Prof. Dr. ve önem olarak da Necdet Adaba¤ (Dil Türk ulusu için ne ve Tarih Co¤rafya Türk Dili büyük bir tarihi yap›t Fakültesi ö¤retim oldu¤u, san›r›m, derüyesi) bir yaz›s›nda gimizin bu “2007 flöyle diyordu:* Ekim” say›s›nda, yet“Hoflgörünün karkili kalemlerce de¤erfl›l›kl› sayg› ve sevgilendirilmifl olacakt›r. ye dayal› bir olgu olBütün dünya indu¤unu; karfl›l›kl› sanlar›n› kucaklayan sayg› ve sevginin olinsanc›l›¤› (hümanizmad›¤› yerde hoflgöOrhan mas›) ve hoflgörüsü rüden söz edilemeyeVelidedeo¤lu nedeniyle Mevlace¤ini; ayr›ca hoflgöna’n›n do¤umunun rüyü gerektiren etmenlerin, duygusal 800’üncü y›l› kutlamalar› ise UNESCO (Birleflmifl Millet- düzlemde, yanl›fllardan kaynakler E¤itim, Bilim ve Kültür Örgütü) land›¤›n› ve yanl›fllar› örtbas etmenin ya da görmezden gelmetaraf›ndan da desteklenmifltir. Yüceli¤i belirtilmek ve Mesne- nin ancak hoflgörüyle olabilece¤ivi-i manevi’sinin kutsal kitaplara ni san›yorum. Bu ba¤lamda unuyak›n de¤erde oldu¤u vurgulan- tulmamas› gereken, do¤al olarak, mak için “O, bir peygamber de¤il yanl›fllar›n da bir ölçüsünün, s›n›ama kitab› var” denilen Mevla- r›n›n olmas› gerekti¤i; her türlü 12

H

oflgörünün çok de¤iflik tan›m ve koflullar› vard›r. Fakat bir tanesi önkofluldur: Yerine göre güçsüz, güçlüyü; küçük, büyü¤ü hofl görebilir; ama onlara hoflgörü gösteremez. Yöneten, yönetilene; güçlü, güçsüze; büyük, küçü¤e karfl› hoflgörülü olabilir ancak. Yapt›r›m gücü olan›n bu gücünü bilinçli olarak s›n›rlamas› ya da kullanmamas›d›r hoflgörü... Bu görüflümü, ölümünün alt›nc› y›l›nda kendisini özlemle and›¤›m›z Ö¤retmen Fethi Ülkü’nün (Elaz›¤ 1918-10 Ekim 2001) ilginç bir an›s›yla örneklendirece¤im:** 2000 y›l önce Latin flairi Virjil [Vergilius: ‹Ö 70-‹Ö 19] “Erdem, yeryüzünden ayr›l›rken ayak izlerini k›rsal alanda (bir anlamda köyde) b›rakm›flt›r” der. 2000 y›ld›r o ayak izleriyle avunuyor, onunla övünüyor, onun yüceli¤ine s›¤›n›yoruz. Erdem, yaln›z, flehirlerin okumufl yazm›fl üstün mevkideki insanlar›nda de¤il, bazen okumam›fl kiflilerde, bazen köyde, köylüde de ›fl›ldar. Gerçekte köylü, çok duygulu, çok saf ve temizdir. Bunu aç›klarken Elaz›¤’da yaflad›¤›m›z bir olay akl›ma geldi. Bizim bir derne¤imiz vard› Elaz›¤’da; “Elaz›¤ Kültür Derne¤i”. Buraya, ço¤unlu¤u gençler olmak üzere, pek çok kifli girer ç›kar. fiehir d›fl›ndan gelenler olur; dernek Elaz›¤’› temsil etti¤i için orayla temas kurar. Derne¤imiz, yörenin kültür zenginliklerini yaflatma ve tan›tma yan›nda or-

ta ve lise ö¤rencilerine de paras›z kurslar düzenlerdi. Bunun için flehrimizin okullar›ndaki ö¤retmenler gelir, gönüllü olarak ders verirler. Ben de Frans›zca dersleri veriyordum. O y›llarda dernekten haberi olmayan, dernekçili¤i bilmeyen, flehrin baz› ileri gelen kiflileri, ne yapar bu gençler, bilmezlermifl. Çok partili y›llara girdi¤imiz günlerdi, “acaba muhalifi oldu¤umuz partilerin destekleyicisi mi bunlar” diye de kuflku duyarlarm›fl. Bir gün, derne¤in bulundu¤u binan›n yan›ndaki bir ticarethanede dört befl kifli al›flverifl ederken, birisi yan›ndakine sormufl: “Ne yaparlar bu gençler, buraya niye girer ç›karlar?” Soru sorulan kifli, Hasbi A¤a diye bilinen ve oldukça da varl›kl›, hat›r› say›lan bir köylü, (Affedersiniz, o günkü sözü aynen ifade etmeye mecburum) “Ne bileyim” demifl, “Bir sürü hergele girip ç›k›yor!” Tesadüfen orada bulunan ve bu sözü duyan derne¤imizin üyesi iki arkadafl›m›z geldi bana ve “Bize hakaret ettiler, ‘hergele’ dediler, flimdi hemen suçüstü yapacaks›n›z, biz de tan›kl›k edece¤iz”.

B

enim derhal telafllan›p harekete geçece¤imi san›yorlard›. Onlara flöyle dedim: “Bu kifli bize bir etiket yak›flt›rm›fl. Bize düflen nedir: öyle olmad›¤›m›z› kan›tlamak. Daha çok çal›flal›m, insanlara kendimizi daha iyi tan›tal›m, onlara yard›mc› olal›m, onlara yararl› olal›m. O kifli de zamanla anlar böyle olmad›¤›m›z›, belki de mahcup olur, sözünü geri al›r...” 13


Bütün Dünya • Ekim 2007

O arkadafllardan biri çok k›zd› ve bana “Sen bizi temsil edemiyorsun, bizi savunmuyorsun, baflkanl›ktan çekil...” gibi sözler söyledi ama üzerinde durmad›m. Biz, çal›flmalar›m›za devam ettik, o yaz aylar›nda da gönüllü ve paras›z olarak kurslar açt›k; ö¤retmen arkadafllara rica ederek. Ar› gibi çal›fl›yordu dernek.

B

irkaç ay sonra bir gün, yak›n köydeki evimin önünde, bahçede oturuyorum, bir fayton geldi, kap› önünde durdu ve içinden Hasbi A¤a indi. Kendisini tan›r›m ama bize gelip giden bir insan de¤ildi. Karfl›lad›m, gereken sayg›y› gösterdik, evimize kabul ettik. ‹lk sözü “Niçin geldi¤imi biliyor musunuz?” oldu. Hay›r, bilmiyoruz, misafir geldiniz, hofl geldiniz. “Hay›r” dedi “Misafirli¤e gelmedim. Bir zamanlar derne¤inize girip ç›kan gençleri sormufllard› bana, ‘ne yap›yorlar?’ diye. Ben de ‘Bir y›¤›n hergele iflte, girip ç›k›yorlar’ gibi bir söz söylemifltim. Ama gün geldi, lisede okuyan o¤lum ikmale kald› ama hiç çal›flm›yordu evde. Bir gün ‘Baba, s›n›f›m› geçtim!’ diye sevinçle ç›kt› geldi. “Nas›l geçtin o¤lum, hiç çal›flt›¤›n› görmedim.’ Dedi ki ‘Elaz›¤ Kültür Derne¤i paras›z kurslar açm›flt›, ben de oraya devam ettim, o kurslar›n yard›m›yla s›n›f›m› geçtim.’ ‘Nerede bu dernek o¤lum’ diye sordu¤umda ö¤rendim ki benim ‘hergeleler’ dedi¤im insanlar bu kurslar› açm›fllar. Derne¤e gelip sizlerden özür dilemek istedim, ama gençler belki beni anlayamazlar, üzüntülü olaylar olabilir, onun 14

için evinize kadar geldim. Özür diliyorum ve izin verirseniz yar›n derne¤e gelece¤im, mümkünse üye olmam› sa¤lay›n; böylece siz ne iseniz ben de o olay›m!..” Hasbi A¤a’n›n bu çok erdemli davran›fl›ndan memnun oldum ve iste¤ini arkadafllar›ma ilettim, onlar da duyguland›lar. Birkaç gün sonra Hasbi A¤a geldi, üyelerden özür dileyerek derne¤e üye oldu ve o zaman için çok büyük bir para idi, befl yüz lira da ba¤›flta bulundu... Düflünüyorum: 1950’lerin ilk y›llar›nda geçti¤i anlafl›lan bu olayda, dernek baflkan› Fethi Ülkü ö¤retmen, arkadafllar›n›n k›flk›rtmas›na kap›lsayd›, tan›klar›n anlat›mlar›yla Hasbi A¤a’n›n cezaland›r›lmas› sa¤lanabilirdi; bu güçleri vard›. Ancak, Fethi ö¤retmenin olgun, hoflgörülü ve sab›rl› tutumu yan›nda, hatas›n›n ay›rd›na varan Hasbi A¤a’n›n “k›rdaki ayak izinden kalma” erdemli davran›fl› ile dernek, hem hat›rl› bir üye, hem de yüklü bir ba¤›fl kazanm›fl olur... Hoflgörünüz çok olsun!..• *Cumhuriyet, Hoflgörü, 9.10. 2005 **Rahmetli Ö¤retmen Fethi Ülkü’yü, kendi anlat›m›ndan banda ald›¤›m ö¤retmenli¤iyle ilgili pek çok an›s›ndan ikisini, dergimizin 2005 ve 2006 Ekim ay› say›lar›nda yay›mlayarak anm›flt›k. Bu y›l da onu, bir söylefli aras›nda anlatt›¤› bu son an›s›yla bir kez daha an›yoruz. Ifl›klar içinde yats›n... OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

‹lk Dersimiz Türkçe

Saniye Özden Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 16’nc› sayfam›za bak›n›z

1. skandal (frans›zca) – a) iskandil b) rezalet c) yolsuzluk ç) utanç verici 2. sivilizasyon (frans›zca) – a) sivilleflme b) resmilik karfl›t› c) uygarl›k ç) aç›kl›k 3. mod (ingilizce) – a) ruh durumu b) keyif c) nefle ç) kederli 4. praymtaym (ingilizce) – a) TV gündüz programlar› b) TV gece programlar› c) akflamüzeri TV programlar› ç) en çok izlenilen TV saati 5. trekking (ingilizce) – a) do¤a yürüyüflü b) koflu c) su sporu ç) da¤c›l›k 6. efektif (ingilizce) – a) aktif b) pasif c) etkili ç) dalgal› 7. doping(ingilizce) – a) spor hilesi b) uyar›c› c) güçlendirme ç) moral verme 8. üniversal (ingilizce) – a) evrensel b) yerel

c) dünya çap›nda ç) beynelmilel 9. layt (ingilizce) – a) hafif b) kolay c) ayd›nl›k ç) zarars›z 10. ekstra larj (ingilizce) – a) büyük boy b) battal boy c) en uzun ç) genifl 11. kontrol (ingilizce) – a) denetim b) denetleme c) bak›m ç) disiplin 12. enk›rmen (ingilizce) – a) halk temsilcisi b) sorumlu haber sunucusu c) seçici ç) denetleyici 13. anti- (ingilizce) – a) karfl›t› b) muhalif c) z›dd› ç) karfl›daki 14. keytering (ingilizce) – a) toptanc› b) perakendeci c) yemekhane ç) yemek toptanc›s› 15. sayz (ingilizce) – a) beden ölçüsü b) boy ölçüsü c) bir ölçü birimi ç) s›f›r beden

15


‹lk Dersimiz Türkçe

Yan›tlar 15’inci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar› 1. skandal (frans›zca) – b) rezalet. Bir de¤er yarg›s›n›, kamusal ya da bireysel bir ahlak› sarsacak nitelikte söz, davran›fl, tutum ya da eylem. Zamanla “rezalet” sözcü¤ü hafif kalm›fl olacak ki, skandal sözcü¤ünü alm›fl›z ve gündelik dilin yayg›n sözcüklerinden biri olarak kullanmay› sürdürmekteyiz. 2. sivilizasyon (frans›zca) – c) uygarl›k. Frans›zca, “civilisation” (uygarl›k) sözcü¤ünün Türkçe söylenifli olan bu sözcük, ço¤u kez, askersel sisteme karfl› “sivilleflme” anlam›nda kullan›lmaktad›r. 3. mod (ingilizce) – a) ruh durumu. Mood (ruh durumu), anlam›ndaki bu ‹ngilizce sözcük, Türkler’ce olumlu olumsuz tak›larla “havamda de¤ilim” ya da “havamday›m” anlam›nda kullan›lmaktad›r. 4. praymtaym (ingilizce) – ç) en çok izlenilen saat. Televizyonlar›n Türkçe karfl›l›k düflünmeden saat 20:00-22:00 saatleri aras›ndaki programlar için kulland›klar› sözcük. “Prime time”›n okunuflundan. 5. trekking (ingilizce) – a) do¤a yürüyüflü. Do¤a y›prat›ld›kça tüm dünyada yayg›nlaflan do¤a yürüyüflleri, Türkçe’de ne yaz›k ki ‹ngilizcesiyle belirtiliyor. 6. efektif (ingilizce) – c) etkili. “Etkili, geçerli” anlam›nda “effective” sözcü¤ünün özellikle döviz borsas›nda s›k kullan›m›ndan dolay› yerleflmifl yeni bir yabanc› sözcük. 7. doping(ingilizce) – b) uyar›c›. Spor yar›flmalar›ndan önce sporcunun güç kazanmak için ald›¤› uyar›c› ilaç ve benzeri fleylerin tümü.

16

8. üniversal (ingilizce) – a) evrensel. Türkçe karfl›l›¤› tümüyle yerleflti¤i için art›k bu sözcük anadiline yolcu edilebilir. 9. layt (ingilizce) – a) hafif. “Light”›n Türkçe söyleniflinin özellikle g›da alan›nda kullan›m›yla yayg›nlaflt› “layt”. Bir g›da al›flverifl merkezinde “Bu ürünün hafifi var m›?” deseniz, size tuhaf bir yabanc› gözüyle bakabilirler. 10. ekstra larj (ingilizce) – a) büyük boy. Tekstil ürünlerinin beden ölçülerinden biri, büyü¤ü. ‹kisi de kullan›l›yor. 11. kontrol (ingilizce) – a) denetim. Türkçe san›lacak denli yerleflmifl olan bu sözcü¤ün yerini denetim ald›. Dahas›, “otokontrol” sözcü¤ü bile “özdenetim” ile karfl›lan›yor ve yayg›n kullan›l›yor. 12. enk›rmen (ingilizce) – b) sorumlu haber sunucusu. Televizyonlarla birlikte ‹ngilizce’den (anchorman) gelen sözcük, “sorumlu haber sunucusu, bafl muhabir” anlam›ndad›r. 13. anti- (ingilizce) –a) karfl›t›. Politik dilde bir fleyin karfl›t› olarak yayg›nlaflan sözcük flimdi yaflam›n her alan›na girdi. “Antioksidan”, “antialerjik” vb. Sözcü¤ün Türkçe’sinin benimsenme h›z› da giderek artmakta. 14. keytering (ingilizce) – ç) yemek toptanc›s›. Zamanla yeme¤in de sanayileflmesiyle ortaya ç›kan sözcü¤ün Türkçe’sinin kabulü henüz zay›f düzeyde. 15. sayz (ingilizce) – a) beden ölçüsü. Bu sözcük de tekstilin ‹ngiltere merkezli olarak bafllamas›n›n bir sonucu olarak çok yayg›n. Ama s›k s›k “Kaç beden?” sorusu da soruluyor.

Mustafa Kemal, Samsun’da att›¤› ilk ad›m›ndan, ‹zmir’de att›¤› son tekmesine de¤in Kurtulufl Savafl›’m›z süresince att›¤› tüm ad›mlar›n›n öyküsünü, ulusuna hesap verircesine bir sorumlulukla belgelerle anlatt›¤› “Büyük Söylev”ini, tam 80 y›l önce bu ay söylemiflti. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulufl tarihini oldu¤u denli, kurulufl gerekçesini de tüm ayr›nt›lar›yla aç›klad›¤› “Büyük Söylev”ini Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk F›rkas›’n›n II. Büyük Kongresi’nin topland›¤› 15 Ekim 1927 tarihinde okumaya bafllam›fl ve... Günde alt›flar saat olmak üzere toplam 36 saat 31 dakika süren bu büyük “Büyük Söylev”ini, alt›nc› günde tamamlam›flt›r. Mustafa Kemal’in “Büyük Söylev”inde aç›klad›¤› olaylarla ilgili belgelerin sunumunu ise, “Büyük Söylev”in okunmas›ndan sonra kongre yazman› Ruflen Eflref Ünayd›n yapm›flt›r. Bu yaz›m›z›n bafl›na ald›¤›m›z “Büyük Söylev”in girifl bölümünü, yaln›zca her Türk yurttafl›n›n de¤il, yeryüzünde “Türk” ve “Türkiye” sözcüklerini duyan tüm kiflilerin de dikkatle ve her sözcü¤ünün anlam›n› kavrayarak okumalar› gerekti¤ine inan›yoruz.

Tek Amaç Onurlu ve fierefli Bir Türk Ulusu Olmak •Yaz› ‹flleri Bölümü - Bütün Dünya•

“T

emel ilke, Türk ulusunun onurlu ve flerefli bir ulus olarak yaflamas›d›r. Bu ancak, tam ba¤›ms›z olmakla sa¤lanabilir. Ne denli zengin ve gönençli olursa olsun, ba¤›ms›zl›ktan yoksun bir ulus uygar insanl›k karfl›s›nda uflak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lay›k olamaz. “Yabanc› bir devletin koruyu-

culu¤unu ve kollay›c›l›¤›n› kabul etmek, insanl›k niteliklerinden yoksunlu¤u, güçsüzlü¤ü ve beceriksizli¤i a盤a vurmaktan baflka bir fley de¤ildir. Gerçekten bu afla¤›l›k duruma düflmemifl olanlar›n isteyerek bafllar›na yabanc› bir efendi getirmeleri hiç düflünülemez. “Oysa, Türk’ün, onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir 17


Tek Amaç Onurlu ve fierefli Bir Türk Ulusu Olmak

Bütün Dünya • Ekim 2007

ulus tutsak yaflamaktansa yok olsun daha iyidir.

“Ö

yleyse, ya ba¤›ms›zl›k, ya ölüm! ‹flte, gerçek kurtuluflu isteyenlerin parolas› bu olacakt›r. Bir an için, bu karar›n uygulanmas›nda baflar›s›zl›¤a u¤ran›laca¤›n› düflünelim. Ne olacakt›? Tutsakl›k... “Peki efendim, öteki kararlara uymakla da sonuç bu olmayacak m›yd›? “fiu ayr›mla ki, ba¤›ms›zl›¤› için ölümü göze alan ulus, insanl›k onur ve flerefinin gere¤i olan her özveriye baflvurdu¤unu düflünerek avunur ve kuflkusuz, tutsakl›k zincirini kendi eliyle boynuna geçiren uyufluk, onursuz bir ulusla karfl›laflt›r›l›nca dost ve düflman gözündeki yeri çok baflka olurdu.” Atatürk’ün yak›n tan›klar›ndan Prof. Dr. Afet ‹nan, “Büyük Söylev”i flöyle anlat›yor: “Bu bir devlet kurucusunun ulusuna hesap verme örne¤idir. Tarihte de örne¤ine az rastlan›l›r. Bu söylevi iki bölümde incelemek gerekir: “Resmi belgeler ve bunlara dayanan yay›nlar. “Olaylar ve kifliler üzerinde Atatürk’ün düflünceleri ve aç›klamalar›. “‹flte bu bak›mlardan birinci elden bir tarihtir bu... 1927 yaz aylar›nda Mustafa Kemal ‹stanbul’a gelmifl ve Dolmabahçe Saray›’nda konuk edilmifltir. Bu saray›n salonlar›ndan birinde her gece toplanan kalabal›k arkadafllar› aras›nda bu büyük ‘Büyük Söylev’den parçalar okumakta ve üzerinde tart›flmal› konuflmalar yap›lmaktad›r. Atatürk, kendisi okuyor ve yazd›¤› konular üzerin18

de aç›klamalar yaparak çok hararetli konuflmalar yönetiyordu. (...) “Bu ‘Büyük Söylev’in müsveddelerini inceledi¤imiz zaman hemen her sayfas›nda bir düzeltmeler, eklemeler görüyoruz. Yaz› kimi kez Atatürk’ündür, kimi sayfalar› ise kendisi yazd›rm›flt›r. (...) “Yaz aylar›n›n s›cak bir gününün gecesi Atatürk’ün çevresinde daha kalabal›k bir ayd›nlar toplulu¤u vard›. O, arkadafllar›na adeta bir sürpriz haz›rlaman›n sevinci içinde ‘Oturunuz ve dinleyiniz’ dedi. ‘Büyük Söylev’in sonuna koyaca¤› sat›rlar› yüksek sesle okumaya bafllad›. Dinleyicilerin nefes bile almad›klar›n› san›yorum. Çünkü ben kendimi öyle hissediyor ve milli bir heyecan›n etkisinde yafl›yordum. Bütün Milli Mücadele’nin tarihi olan ‘Büyük Söylev’, bu sat›rlarla son bulacakt›. Atatürk bu metni okuyup bitirdi¤i zaman derin bir nefes alm›fl; fakat iki damla göz yafl›n› da bizlerden saklamam›flt›.

“B

u ‘Gençli¤e Seslenifl’ okundu¤u akflam art›k tarih olmufl olaylar konuflma konusu de¤ildi. O Türkiye Cumhuriyeti’nin gelece¤i üzerinde duruyordu. ‘Tarihi yaflad›¤›m›z gibi yazd›k; fakat gelece¤i Cumhuriyet’e inananlarla, onu koruyanlara ve yaflatacaklara emanet etmek gerekir’ diyordu. “‘Gençli¤e Seslenifl’ yaz›s›n› ilk dinleyenlere övmek f›rsat›n› dahi verdi¤ini hat›rlam›yorum. Sadece O’nun sözleri hâlâ bugün bile kulaklar›mda yank›lanmaktad›r: “‘Gençli¤i yetifltiriniz. Onlara bilim ve kültürün olumlu düflünce-

lerini veriniz. Gelece¤in ayd›nl›¤›na onlarla kavuflacaks›n›z.’ “Özgür düflünceler uygulamaya geçti¤i zaman ‘Türk ulusu yükselecektir’ diye telkinlerde bulundu. O, Türk gençli¤inin sa¤duyusuna, ulusçulu¤una, yurt sevgisine inand›¤›n› ve onlara güvendi¤ini söylüyordu.” “Atatürk’ü Özleyifl” adl› yap›t›nda Ruflen Eflref ise, ‘Büyük Söylev’in haz›rlan›fl› konusunda flunlar› yazmaktad›r:

“Gençli¤e Seslenifl” bölümü, bildi¤iniz gibi, “Ey Türk Gençli¤i” diye bafllamakta ve... Bildi¤iniz gibi, flöyle devam etmektedir: “Birinci vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.”

“B

ir haziran sabah›, eski köflkünün balkonunda oturuyordun. Yirmiyedi saattir, uyumadan notlar›n›, belgelerini yoklaya, inceleye büyük ‘Büyük Söylev’ini dikte ettiriyordun. Yahya Kaptan’›n Gebze’de flehit düfltü¤ünü anlatt›¤›n parçay› okutturup dinlerken, senin önüne serilmifl güneflli Ankara ufuklar›na bakan gözlerinin, yoluna bafl koymufl o halk kahraman›n›n can verirken yan›nda imiflsin gibi nemlendi¤ini, y›llar Mustafa Kemal, “Büyük Söylev”ini sonra o hat›ra ard›nca hâlâ dudaklar›n›n titrediCumhuriyet Halk F›rkas›’n›n II. ¤ini görmekten büyük Büyük Kongresi’nde okumaya bafllad›. ne olabilir?” Ve daha sonra gençlerin, bildi“Büyük Söylev”in “Girifl” bölümüyle bafllad›¤›m›z bu yaz›m›z›, ¤iniz gibi, bu “Birinci vazife”lerini “Büyük Söylev”in “son sözü” olan nas›l yerine getireceklerini, bunu “Gençli¤e Seslenifl” bölümünü an›m- yaparken “muhtaç olduklar› kuvvet”in nerede “mevcut oldu¤u”nu satarak noktalayal›m. “Büyük Söylev”in sonundaki anlatmaktad›r, bildi¤iniz gibi...• 19


“Kurtulufl”un ve “Kurulufl”un Öyküsü

“Büyük Söylev”, 80’inci Y›l›nda... “Söylev” yeni Türkiye’nin nas›l kuruldu¤unu anlat›rken benzer koflullarda güçlüklerin nas›l afl›laca¤›n› göstermeyi de amaçlar.

A

tatürk’ün çok iyi bir ör- y›lda yapt›klar›m›z bir mant›kç› gütçü oldu¤u gözlenir. gözüyle düflünülürse, ilk günden ‹fllerini rastlant›ya b›rak- bugüne dek izledi¤imiz genel gimam›flt›r. Her eyleminde, diflin, ilk karar›n çizdi¤i çizgide ve birkaç ad›m sonraki geliflmeleri yöneldi¤i amaçtan hiç ayr›lmam›fl hesaba katm›fl, gerekli tüm önlem- oldu¤u kendili¤inden anlafl›l›r.” leri alm›flt›r. “Uçurumun kenar›nAd›mlar›n› atarken daki y›k›k ülke”nin ulusyüzlerce kifliyle görüflla el ele kurtar›l›fl›, yeni Büyük müfltür. Yaz›flmalar› binkuruluflu, ayYap›tlar›m›z devletin lerce sayfa tutar. Askerd›nl›k Türkiye’nin nas›l ler, siyasetçiler, ayd›nlar, günefl gibi do¤du¤u halk önderleri onun “Büyük Söylev”de bir söylediklerini onaylarbir anlat›l›r. Atatürk tarih ken, vard›¤› kararlar› yaparken tarihi yazm›fl, uygularken onun öneriapaç›k belgeleri yerli yelerinin do¤ru oldu¤unu rinde kullanm›flt›r. 1927 y›l›n›n ilk yar›s› kabul etmifllerdir. Yöntemini flöyle Konur Ertop içinde savafl y›llar›nda bafllam›fl çetin öykü kaaç›klam›flt›r: leme al›nmaya bafllan“Uygulamay› birtak›m evrelere ay›rmak ve olaylar- m›flt›. Falih R›fk›, Atatürk’ün saatler dan yararlanarak ulusun duygu ve boyunca çok uzun bir bölümünü düflünceleri üzerinde ifllemek ve yazd›rd›ktan sonra birlikte çal›flt›¤› ad›m ad›m ilerleyerek amaca ulafl- yazman› gönderdi¤ini, dufl al›p baflmaya çal›flmak gerekiyordu. Nite- ka bir yazmana yeni bir bölümü kim öyle olmufltur. Ancak dokuz yazd›rmaya koyuldu¤unu anlat›r. 20

Yaz aylar›nda çal›flmalar› sürdürmek üzere Çankaya’dan Dolmabahçe’ye gelirken tüm belgelerin, yaz›l› bilgilerin, yaz›flmalar›n, karalamalar›n savafltan kalma tahta cephane sand›klar›yla getirilmifl olmas› ise konunun destan güzelli¤i tafl›yan yanlar›ndand›r!

A

tatürk’ün a¤z›ndan Türkiye’nin “kurtulufl”unu ve yeni devletin “kurulufl”unu anlatan “Büyük Söylev”, 1919 y›l› May›s›n›n 19’uncu günü Samsun’a ç›kt›m. Genel durum ve görünüfl: ...” diye bafllar. “Bugün ulaflt›¤›m›z sonuç, yüzy›llardan beri çekilen ulusal y›k›mlar›n yaratt›¤› uyan›kl›¤›n ve sevgili yurdun her köflesini sulayan kanlar›n karfl›l›¤›d›r. “Bu sonucu, Türk gençli¤ine kutsal bir arma¤an olarak b›rak›yorum” diyerek “Gençli¤e Seslenifl”le sona erer. “Belge”leriyle birlikte 1280 sayfa tutan üç ciltlik bir yap›t olan “Büyük Söylev”i Atatürk, 15 Ekim 1927’den 20 Ekim tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Toplant› Salonu’nda, Cumhuriyet Halk Partisi II. Kongresi’nde alt› gün boyunca 36 saat 31 dakika süren oturumlarda okuyup tamamlam›flt›. “Halkç›l›k ilkesine dayanan”, Halk Partisi, Kurtulufl Savafl›’n› yönlendirmifl “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-y› Hukuk-u Milliye Cemiyeti”nin yolunu izledi¤ini kabul ederek Sivas Kongresi’ni I. Kongre say›yor, bu nedenle “Büyük Söylev”in okundu¤u CHP Kongresi’ni “II. Kongre” diye adland›r›yordu. “Büyük Söylev”in okunuflu görkemli oldu. Radyo, söylevi Ata-

türk’ün sesinden yay›nl›yordu. Her gün okunan bölümler alt› gün boyunca gazetelerde sayfalar biçiminde tümüyle yay›mland›. Kamuoyu çok yak›n y›llar›n canl› olaylar›n›, ac›lar›, sevinçleri yeniden yaflad›. “Büyük Söylev” okundu¤unda daha Yaz› Devrimi gerçekleflmemiflti. ‹lk bas›m› eski yaz›yla olan yap›t Atatürk’ün çok renkli, etkili siyasal hitabetinin zengin anlat›m gücünü tafl›r. Yak›n y›llar boyunca gündelik anlat›mda, parlamento dilinde, siyasette kullan›lagelen pek çok sözcük, terim h›zla yenileflti. Bu nedenle “Söylev”in sadelefltirilmifl bas›mlar› haz›rland›. “Söylev”de Atatürk, görüfllerini yeri geldikçe sert biçimde aç›klar. Yanl›fll›klar› apaç›k gösterir. Ancak kazan›lm›fl baflar›lar›n yaln›zca Türk ulusuna ait oldu¤unu hep dile getirir. Bu gerçe¤i Amasya Genelgesi flöyle aç›klam›flt›r: “Yurdun bütünlü¤ü, ulusun ba¤›ms›zl›¤› tehlikededir. “‹stanbul’daki hükümet, üstlendi¤i sorumlulu¤un gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum ulusumuzu yok olmufl gibi göstermektedir. “Ulusun ba¤›ms›zl›¤›n› yine ulusun dayanç ve karar› kurtaracakt›r.”

flgalci askerler, onlarla iflbirli¤i yapanlar, ‹stanbul hükümetleri, onlar› destekleyenler, Anadolu’da yer yer patlak vermifl baflkald›rmalar, düzenli orduya karfl› ç›kan güçler, TBMM’deki ayk›r› görüfller “Söylev”de a¤›r elefltirilere konu olur. Bunlar›n karfl›s›nda ise Atatürk’ün özverili silah arkadafllar›ndan, örne¤in ‹stanbul’un iflgalini 21


Bütün Dünya • Ekim 2007

telgraf bafl›nda haber vermifl Manast›rl› Hamdi Efendi’den Kocaeli bölgesinde halk direniflini örgütlemifl fiehit Yahya Kaptan gibi halk adamlar›ndan hak ettikleri sayg›yla söz edilir.

“B

üyük Söylev”de, yeni Türkiye’nin önüne dikilmifl engellere a¤›r elefltiriler getirilmifltir. Kurtulufl Savafl› anlat›l›rken yurt savunmas› konsunda askerlik bilgisi bak›m›ndan gelifltirilmifl, yepyeni önemli görüfller ortaya konulmufltur. Böyle bir kuram, yirmiiki gün yirmiiki gece aral›ks›z sürmüfl büyük ve kanl› Sakarya Meydan Savafl›’yla ilgilidir: “Savunma hatt› yoktur. Savunma alan› vard›r. O alan bütün yurttur. Yurdun her kar›fl topra¤›, yurttafl›n kan›yla ›slanmad›kça düflmana b›rak›lamaz. Onun için, küçük büyük her birlik bulundu¤u dayangadan at›labilir; ama küçük büyük her birlik ilk durabildi¤i noktada yeniden düflmana karfl› cephe kurup savafl› sürdürür.” “Büyük Söylev”in sahibi, Türkiye’nin yaflad›¤› kanl›, karmafl›k, mutsuz günler geride b›rak›l›rken, yar›n›n Türkiyesi’ne iliflkin gelecek tasar›m›n› gelifltirir: “Biz, yaflamak isteyen, onuruyla ve flerefiyle yaflamak isteyen bir ulusuz. Bir yanl›fll›¤› sürdürmek yüzünden bu niteliklerden yoksun kalmaya katlanamay›z. Bilgin, bilisiz, bütün ulus bireyleri, belki iflin içindeki güçlükleri iyice kavramaks›z›n, bugün yaln›z bir nokta çevresinde toplanm›fl ve sonuna dek kan›n› ak›tmaya karar vermifltir. O nokta tam ba¤›ms›zl›¤›m›z›n 22

sa¤lanmas› ve sürdürülmesidir.” Savafl›n kazan›lmas›n› izleyen bar›fl süreci ortaya yeni sorunlar ç›karm›fl görünür: “Lozan bar›fl masas›nda söz konusu edilen sorunlar, yaln›z üçdört y›ll›k yeni evreye ba¤l› kalm›yordu, yüzy›ll›k hesaplar görülüyordu. Bu denli eski, bu denli kar›fl›k, bu denli bulafl›k hesaplar›n içinden ç›kmak elbette pek yal›nç ve kolay olmayacakt›.”’ “Tam ba¤›ms›zl›k demek, elbette siyasal, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür... gibi her alanda tam ba¤›ms›zl›k ve tam özgürlük demektir. Bu sayd›klar›m›n herhangi birinde ba¤›ms›zl›ktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlam›yla bütün ba¤›ms›zl›¤›ndan yoksunlu¤u demektir.” “Büyük Söylev”i izleyen y›llar insanl›k tarihine ekonomik bir bunal›m, onun ard›ndan da kanl› bir dünya savafl› getirmifltir. Bütün dünyan›n yaflayaca¤› felaketlerden en az zarar alman›n önlemlerine de “Söylev”de de¤inilmifltir:

“B

izim ayd›nl›k ve uygulanabilir gördü¤ümüz siyasal yöntem, ‘ulusal siyasa’d›r. Dünyan›n bugünkü genel koflullar› ve yüzy›llar›n kafalarda ve yarad›l›fllarda yerlefltirdi¤i gerçekler karfl›s›nda hayalci olmak kadar büyük yan›lg› olamaz. Tarihin dedi¤i budur; bilimin, akl›n, mant›¤›n dedi¤i böyledir. Ulusumuzun güçlü, mutlu ve sa¤lam bir düzen içinde yaflayabilmesi için, devletin bütünüyle ulusal bir siyasa gütmesi ve siyasan›n iç örgütlerimize tam uyum-

“Kurtulufl”un ve “Kurulufl”un Öyküsü “Büyük Söylev”, 80’inci Y›l›nda...

lu ve dayal› olmas› gereklidir. ‘Ulusal siyasa’ demekle anlatmak istedi¤im fludur:

“U

lusal s›n›rlar›m›z içinde, herfleyden önce kendi gücümüze dayanarak varl›¤›m›z› koruyup ulusun ve yurdun gerçek mutlulu¤una ve bay›nd›rl›¤›na çal›flmak; gelifligüzel, ulafl›lamayacak istekler peflinde ulusu u¤raflt›rmamak ve zarara sokmamak; uygarl›k dünyas›n›n uygarca ve insanca davran›fl›n› ve karfl›l›kl› dostlu¤unu beklemektir.” “Büyük Söylev” yeni Türkiye’nin önsözüdür. Bu büyük yap›tta uygar, ça¤dafl, laik, demokrat bir ülkenin oluflum serüveni özetlenir. Yeni kuflaklar›n uyan›k bekçili¤ine b›rak›lan hedefleri dile getirilir: “Birtak›m fleyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babalar›n, emirlerin arkas›ndan sürüklenen ve al›nyaz›lar›n› ve canlar›n› falc›lar›n, büyücülerin, üfürükçülerin, muskac›lar›n ellerine b›rakan insanlardan meydana gelmifl bir top-

lulu¤a, uygar bir ulus gözüyle bak›labilir mi? Ulusumuzun gerçek niteli¤ini, yanl›fl bir yolda gösterebilen ve yüzy›llarca göstermifl olan bu gibi adamlar›n ve kurumlar›n, yeni Türkiye Devleti’nde, Türk Cumhuriyeti’nde daha da çal›flmalar›na göz yumulmal› m›yd›? Buna önem vermemek, ilerleme ve yenileflme ad›na, en büyük ve düzeltilemez bir yan›lg› olmaz m›yd›? “(...) “fiunu söylemeliyim ki biz, her araçtan, yaln›z ve ancak bir ülkü içinde yararlan›r›z. O ülkü fludur: Türk ulusunu, uygar toplumlar içinde yaraflt›¤› yere yükseltmek ve Türk Cumhuriyeti’ni sars›lmaz temeller üzerinde daha çok güçlendirmek; bunun için de, zorbal›k düflüncesini öldürmek.” “Büyük Söylev” Kurtulufl Savafl› ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulufl serüveninin belgelere dayanan tarihçesidir. Kurtulufl ve kurulufl döneminin s›k›nt›lar›n›, sorunlar›n› sergiler. Gelecekte bunlar›n bir kez daha yaflanmamas› için uyar›larda bulunur, yol gösterir, yeni kuflaklar› bilgilendirir, uyar›r...•

Genç adam, yeni spor arabas›yla bir saatten buyana kentte tur atm›fl, kent d›fl›nda da gezilmedik yer b›rakmam›flt›. fiimdi de kentin en ifllek caddesinde tur atarken bir polis arabas› iflaret vererek arabay› kenara çekmesini istedi. Genç adam arabas›n› kenara çekti. Trafik polisi arabadan inerek adam›n yan›na geldi: “Tebrik ederim, siz örnek bir floförsünüz” dedi. “Amirim sizin gibi örnek floförlere taraf›m›zdan verilmek üzere bu çeki verdi. Buyrun güle güle kullan›n. Yaln›z, çok merak ediyorum, bu denli yüklü bir çekle ne yapacaks›n›z?” Genç adam yan›t vermeden önce bir an düflündü sonra da gülerek yan›t verdi: “Bugünlerde ehliyet almak istiyordum” dedi. “Art›k bu paran›n bir bölümüyle bir sürücü kursuna kayd›m› yapt›rabilirim...”• 23


Bilgisinin, ileri görüflünün, cesaretinin ve kararl›l›¤›n›n yan›s›ra Atatürk, sevgisinin de gerçekten eflsiz oldu¤u çok çok özel ve sevgili bir “insan”d›. Devrimci özelli¤ini özledi¤imiz ölçüde, sevgili Atatürk’ün üstün de¤erdeki insansal özelli¤ini de özlüyoruz, her geçen gün onun yoklu¤unu daha da yo¤unlaflarak duyumsad›¤›m›zda...

Bir Sevgi Simgesiydi de Sevgili Atatürk

O

y›l da Cumhuriyet Bayram› kutlama töreninin yap›ld›¤› meydana, Ankara halk›n›n yan›s›ra, çevre köy ve kasabalardan da insanlar gelmiflti. Tribünlerde, kad›n erkek, herkes Atatürk’ü alk›fll›yordu. Törenden sonra, Atatürk tribünden ayr›laca¤› s›rada halkla aras›ndaki asker kordonunun kald›r›lmas›n› istedi. Halk›n aras›na kar›flt›. Ellerini halktan iki vatandafl›n omuzlar›na dayam›fl, adeta kendinden geçmifl bir biçimde ilerlemeye bafllad›. Halk onu incitmemek için kendiyle aras›nda güçlükle bir boflluk b›rakmaya çal›fl›yordu. Bir süre ilerledikten sonra, otomobile binmesini 24

25


Bir Sevgi Simgesiydi de Sevgili Atatürk

Bütün Dünya • Ekim 2007

an›msatan görevliye “Sen belki ömründe sevmiflsindir. Fakat hiç sevildin mi? Bundaki zevk hiçbir fleyde yok. Hele âfl›¤›n Türk ulusu olursa! Beni bu zevkten biraz daha ay›rmay›n” dedi.

d›n arkadafllar›m›z›n yüzlerini, gözlerini çok kal›n ve özenle kapatmakta olduklar›n› gördüm. Özellikle bu s›cak mevsimde, bu tarz›n kendileri için iflkence ve ac› verici oldu¤unu tahmin ediyorum. Erkek arkadafllar bu biraz bizim nun bu sözlerinde- bencilli¤imizin eseridir. Çok naki içtenlik, cumhuri- muslu ve dikkatli oldu¤umuzun yeti ilan etti¤i gün gere¤idir. Fakat sayg›de¤er arkayapt›¤› konuflmas›nda dafllar, kad›nlar›m›z da bizim gibi da bulunmaktad›r: anlay›fll› ve düflünceli insanlard›r. “Her zaman say›n arkadafllar›- Onlara ahlak›n kutsall›¤›n› afl›lam›n ellerine çok içtenlikle ve s›k›- mak milli ahlak›m›z› anlatmak ve ca yap›flarak onlar›n varonlar›n beyinlerini ›fl›k l›klar›ndan kendimi bir ile, temizlik ve incelik ile an bile soyutlanm›fl gördonatmak esas› üzerinde Yak›n meyerek çal›flaca¤›m. Her bulunduktan sonra fazla Tarihimiz bencilli¤e gerek kalmaz. zaman ulusun sevgisine dayanarak hep birlikte Onlar yüzlerini dünyaya ileriye gidece¤iz. Türkiye göstersinler. Ve gözleriyCumhuriyeti mutlu, baflale dünyay› dikkatle görer›l› ve utkulu olacakt›r.” bilsinler. Bunda korkulaMustafa Kemal, halcak bir fley yoktur. Uyk›n›n uygar dünyada garl›¤›n coflkun seli karhak etti¤i yeri almas› fl›s›nda dayanmak bofluiçin her alana devrimlenad›r. Ve uygarl›k düflünYaflar ri sevgi çiçekleriyle yacesizler ve uymayanlar Öztürk y›yordu. Kastamonu’da hakk›nda ac›mas›zd›r.” yapt›¤› bir konuflmas›nÖ¤retmen Cemal Bey, da flöyle diyordu: Atatürk’ün kurdu¤u ileti“‘Uygar›m’ diyen Türkiye Cum- flimin tek tarafl› olmad›¤›n›, gerçek huriyeti halk› fikriyle, düflüncesiy- anlam›yla iletiflim oldu¤unu kan›tle uygar oldu¤unu kan›tlamak ve layan bir rahatl›kla, kalabal›¤›n aç›klamak zorundad›r. ‘Uygar›m’ aras›ndan seslendi: diyen Türkiye Cumhuriyeti halk› “Siz çok az uyuyor, hatta bütün aile yaflam›yla, yaflay›fl biçimiyle geceyi uyan›k geçiriyorsunuz. Hauygar oldu¤unu göstermek zorun- yat›n›z›n bu do¤al haklar›n› hep bidad›r. ‘Uygar›m’ diyen Türkiye’nin zim için, âfl›k bulundu¤unuz bu gerçekten uygar olan halk› bafl›n- ulus için feda ediyorsunuz. Bu kutdan afla¤›ya d›fl görünüflüyle de sal bedeninizi ulusun fleref ve mutuygar ve olgun insanlar oldu¤unu lulu¤una adad›n›z. Biz size karfl› do¤rudan göstermek zorundad›r. minnet ve flükran borçlar›m›z› nas›l Gezim s›ras›nda köylerde de¤il, ödeyece¤iz? Sizden ayr›lan elleriözellikle kasaba ve kentlerde ka- miz bir daha ne zaman birleflecek?”

O

26

Mustafa Kemal bu sözler karfl›s›nda çok duygulanm›flt›:

“A

rkadafl›m›z›n sözleri benli¤im üzerinde üzüntüler ve heyecanlar meydana getirdi” dedi. “Buna ayn› içtenli¤in, ayn› derin duygular›n vicdan›mda yükseltti¤i heyecan› dile getirerek karfl›l›k vermek isterim. Arkadafllar benim için sizden ayr›lmak çok ac›d›r. Arkadafl›m›z›n belirtti¤i kesin zorunluluk olmasayd› flimdi buradan geri döner ve çok mutlu olurdum. Fakat emin olunuz ki, size veda için elimi uzatt›¤›m zaman bu size veda için de¤il, sizinle temas›m› bütün ömrümce duymak içindir. Güvence verebilirim ki, burada bulunmad›¤›m ve birkaç kilometre uzakl›kta bulundu¤um halde bile sizin içinizde imifl gibi duygulu olaca¤›m. Çok içten ve yüksek gösterilere tan›k oldum. Buna özellikle teflekkür ederim. Bu duygu ve içtenlik karfl›s›nda söz söylemek güçtür. Biliyorsunuz ki, içtenli¤in dili yoktur. Samimiyet sözle ifade edilemez. O, gözlerden ve yüzlerden anlafl›l›r. ‹flte size yüzümü ve gözlerimi yöneltiyorum. Bak›n›z ve görünüz. Oradan anlayacaks›n›z ki, kalbim çok fliddetli sevgiyle çarpmaktad›r. Hepinize derin bir sevgiyle veda ediyorum.” *** Atatürk’ün hasta oldu¤u, elinin aya¤›n›n tutmad›¤›, ölüme mahkum oldu¤u dedikodusunun yay›lmaya çal›fl›ld›¤› günlerde onun Büyükdere’ye geldi¤ini duyan halk, sokaklar› doldurdu. Kalaba-

l›¤›n sevgi seli karfl›s›nda mutlu olan Atatürk, “Benim için zahmet ediyorsunuz. Bundan mahçup oluyorum. Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek de¤ildir. Benim fikirlerimi, benim duygular›m› anl›yorsan›z ve hissediyorsan›z bu yeterlidir” dedi. “Ankara’dan buraya gelmeden önce iflittim ki hakk›mda ‘Hastad›r, eli aya¤› tutmuyor, ölüme mahkumdur’ diyorlarm›fl. ‹flte karfl›n›zday›m, s›hhatteyim, elim aya¤›m tutuyor. Kendi gözlerinizle görüyorsunuz ki, sapasa¤lam›m. Kuvvetim yerindedir. Sizlere eskiden beri olan sevgim yerindedir. Siz bu akflam benim karfl›mda milletin bir kütlesi, bir timsalisiniz. Size hitap ederken bütün millete sesimi iflittirece¤ime inan›yorum. ‹flitiniz ve iflittiriniz. Sizin ç›karlar›n›z için sa¤l›¤›n›, ömrünü ba¤›fllayan ve adayan adam sa¤l›kl›d›r ve sizin için çal›flacakt›r. O sizin için yafl›yor. Benim kuvvetim, benim size olan sevgim, sizin bana olan sevginizdir. Bu ulus, bu ülke, yeni rejim üzerinde dünyan›n en çal›flkan bir varl›¤› olacakt›r. Ben bunu kendi gözlerimle görmeden ölmeyece¤im.” *** tatürk, sevme konusunda da uyar›larda bulunurdu. Sevginin gözleri kör etmesini istemiyordu. Samsun’da ö¤retmenlerin düzenledi¤i bir çay davetinde, sevgi seli içinde onlara flöyle seslendi: “Efendiler! Dünyada herfley için, yaflam için, baflar› için en gerçekçi yolgösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin d›fl›nda yol gösterici aramak aymazl›kt›r, ca-

A

27


Bir Sevgi Simgesiydi de Sevgili Atatürk

Bütün Dünya • Ekim 2007

hilliktir, sapmad›r. Yaln›z bilim ve fennin yaflad›¤›m›z her dakikadaki aflamalar›n›, geliflmelerini alg›lamak ve ilerleyiflini zaman içerisinde izlemek gerekir.

“B

inlerce y›l önceki bilim ve fennin diliyle çizilmifl yasalar› flu kadar bin y›l sonra bugün oldu¤u gibi uygulamaya kalk›flmak elbette bilim ve fennin içinde bulunmak de¤ildir. Çok mutlu bir duygu ile anl›yorum ki, karfl›mdakiler bu gerçekleri kavram›fllard›r. Mutlulu¤um art›yor. Mutlulu¤um flunun için art›yor, karfl›mdakiler e¤itmekte ve yetifltirmekte olduklar› yeni kufla¤› da gerçe¤in ayd›nl›¤›n›n do¤mas›na etkin olacak biçimde haz›rlayacaklar›na söz vermifllerdir. Bu hepimiz için övünülecek bir noktad›r. Sizden olan bir kifliye sizden fazla önem vermek, herfleyi ulusun bir bireyinin kiflili¤inde toplamak, geçmifle, bugün ve gelece¤e, bütün bu zamanlara ait toplum çal›flmalar›n›n aç›klanmas›n› ve ortaya ç›kar›lmas›n› böyle yüksek bir toplumun mütevaz› bir flahsiyetinden beklemek elbette ki yeterli ve gerekli de¤ildir. “Vatandafllar! Vatandafl›n›z olan herhangi bir flahs›, istedi¤iniz gibi sevebilirsiniz. Kardefliniz gibi, arkadafl›n›z gibi, baban›z gibi, evlad›n›z gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi, sizin milli varl›¤›n›z›, bütün muhabbetlerinize ra¤men herhangi bir flahsa, herhangi bir sevdi¤inize vermenize neden olmamal›d›r. Bunun aksine hareket 28

etmek kadar büyük hata olmaz.” *** Atatürk, halktan korkan, halk ile aralar›na üniformal› setler çeken yöneticilerin aksine tam bir halk adam›yd›. As›l güç kayna¤›n›n halk oldu¤una inan›yordu. Onun “Kalkar, halka gider, iflime yeniden bafllar›m” tümcesi, özgüven, iyilik duygular› tafl›mak ve bu yüce duygular›n toplumda karfl›l›¤›n› bulaca¤›na duydu¤u inanç, galiba yaln›zca kendine özgü sa¤lam bir sevginin ürünüydü. Atatürk, “Nerede karfl›l›kl› sevgi ve sayg› varsa, orda itimat ve itaat vard›r; itimad›n ve itaad›n oldu¤u yerde disiplin, disiplinin oldu¤u yerde huzur; huzurun oldu¤u yerde baflar› vard›r” inanc›ndayd›. Bursa, Çelik Palas Oteli’nde onuruna düzenlenen bir baloda çok sevinçliydi. Halk›n sel gibi f›flk›ran sevinci karfl›s›nda gülüyor, konufluyor, masalardakilere flakalar yap›yor, dans edenleri alk›fll›yor, kendi de zaman zaman dans ediyordu.

B

ir ara müzik sustu¤unda genç bir han›m piste yürüyerek kendisini selamlad› ve yazd›¤› bir fliiri okumak için izin istedi. fiiir, Atatürk için yaz›lm›flt› ve duygu yüklüydü. Han›m fliirini okumay› bitirince, salondan büyük bir alk›fl yükseldi. Atatürk duygulanm›flt›, aya¤a kalkt› ve çevresindekilere flöyle dedi: “Ça¤layan halinde akan sevginizle, heyecan›n›zla beni de duyguland›rd›n›z. Okudu¤u fliirle beni öven han›mefendiye özellikle te-

flekkür ederim. Benim bu ülkeye yapt›klar›m, asl›nda hepinizin yapabilece¤i fleylerdir.

“B

en sizin tercüman›n›zdan baflka bir fley de¤ilim. Siz istiyorsunuz ben yap›yorum. Yapan ulustur, yani sizsiniz. fiunu önemle belirtmek istiyorum ki, bir ulusun yaflam›nda güven ve beraberlik en büyük kuvvettir. Yönetenlerle, yönetilenler birbirlerini seviyorlar, inan›yorlar, destekliyorlarsa, orada mucizeler gerçek olabilir. Evet birbirinizi seviniz, birbirinize inan›n›z. Ama size bir ö¤üt verece¤im, severek inanmay›n›z, inanarak seviniz. Sevmekle ifle bafllarsan›z, inanc›n›zda yan›lg›ya düflmüfl olabilirsiniz. Ama inanarak severseniz, yani inand›¤›n›z insan› severseniz, karfl›n›za hiçbir yan›lg› ç›kmaz.” *** Atatürk’ün sevgisinde korkunun yeri yoktu. Kendisine ölesiye ba¤l›, ancak düflüncesini düflündü¤ü do¤rultuda aç›k aç›k söylemekten çekinmedi¤ini bildi¤i arkadafllar›ndan Recep Peker’e, bir gün bir sohbet s›ras›nda, onun hiç de beklemedi¤i bir soru sordu: “Sen benden korkmaz m›s›n hiç?” dedi. Recep Peker bu soru karfl›s›nda kendini tutamad›, gülmeye bafllad›. Atatürk, sorusunun yan›t›n› almakta kararl›yd›. Sorusunu bir kez daha sordu: “fiöyle karfl›ma geç ve aç›k aç›k söyle bakal›m” dedi. “Benden korkar m›s›n, korkmaz m›s›n?” Recep Peker gülmesini b›rakt› ve Atatürk’ün bu sorusunu da her zamanki “do¤rucu” kimli¤iyle yan›tlad›:

“Hay›r, ne senin arkadafllar›n korkakt›rlar ne de sen korkunçsun” dedi. “Biz senin ideallerine inanarak ba¤l›y›z. Sen sevilen adams›n, korkunç olamazs›n!” *** En büyük sevginin ulus sevgisi oldu¤una içtenlikle inanan Atatürk, “Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur” diyor ve bu görüflünü flöyle aç›kl›yordu: “Kurtulufl Savafl›’nda benim de milletime etti¤im birtak›m hizmetler olmufltur zannederim. Fakat, bunlardan, hiçbirini kendime mal etmedim. Yap›lan›n hepsi milletin eseridir; iflin do¤rusu da budur. Mazide say›s›z medeniyetler kurmufl bir ›rk›n ve milletin çocuklar› oldu¤umuzu kan›tlamak için, yapmam›z laz›m gelen fleylerin hepsini yapt›¤›m›z› ileri süremeyiz. Bugüne ve yar›na b›rak›lm›fl daha birçok büyük ifllerimiz vard›r. Yapmam›z gereken birçok bilimsel çal›flmalar da bunlar›n aras›ndad›r. Beni seven arkadafllar›ma ö¤üdüm fludur: fiahs›m›z için de¤il, mensup oldu¤umuz millet için elbirli¤i ile çal›flal›m. Sevginin oldu¤u gibi, çal›flman›n da en büyü¤ü, millet için yap›lan çal›flmad›r.”

leri görüflünün, bilgisinin, cesaretinin ve kararl›l›¤›n›n yan›s›ra Atatürk, sevgisinin de gerçekten eflsiz oldu¤u çok çok çok özel ve sevgili bir “insan”d›. Devrimci özelli¤ini özledi¤imiz ölçüde, sevgili Atatürk’ün bu üstün de¤erdeki insansal özelli¤ini de özlüyoruz, her geçen gün onun yoklu¤unu daha da yo¤unlaflarak duyumsad›¤›m›zda...• YasarOzturk@butundunya.com.tr 29


Bu ay cumhuriyetimizi kutlayaca¤›z. Faziletle donat›lm›fl, laiklikle taçland›r›lm›fl olan cumhuriyet hem bizim gerçe¤imizdir hem de devleti ve ulusuyla evrensel bir olgudur. Demokrasiye, hukuka ve insan haklar›na dost bir uygarl›k hazinesidir.

Cumhuriyetimiz

3

0 A¤ustos Zafer Bayra- k›nt›lar›nda yaflamak isteyenlerle, m›’n›n 85’inci y›l›n› Gazi karanl›¤›n savunucular› ve yabanc› Mustafa Kemal’in “Genç ideolojilerin zihinsel köleleri cumTürk Cumhuriyeti’nin te- huriyete sald›rmaktad›r. melleri burada kuvvetlendirildi. Tarihi gerçekleri tahripte sak›nBurada akan Türk kanlar›, bu se- ca görmeyen yobazlarla, modernmada uçuflan flehit ruhlar› devlet leflmeyi kendi kimli¤inden kopufl ve cumhuriyetimizin ebediye yorumlayan softa di muhaf›zlar›d›rlar” sözbozuntular› sald›r›lar›n› leriyle kutlad›k. Yaflamdan ›srarla sürdürmektedir. Bu ay cumhuriyetimiTanzimatla bafllayan Gözlemler modernleflmeyi zi kutlayaca¤›z. Faziletle bat›l›lafldonat›lm›fl, laiklikle taçmaya eflde¤er görme land›r›lm›fl olan cumhuyanl›fll›¤› ulusal de¤erleriyet hem bizim gerçe¤irimizden çokça uzaklaflmizdir hem de devleti ve maya neden olmufltur. ulusuyla evrensel bir olBu yanl›fll›k taklitçiler gudur. Demokrasiye, hudenli kopyac›larla, kozkuka ve insan haklar›na mopolitlerin ifline gelmifl dost bir uygarl›k hazinedemokratik, laik cumhuAli Naili sidir. Statik de¤il, dinariyetin varl›¤›na tecavüzErdem miktir ve 20’nci yüzy›l›n leri art›rm›flt›r. Tüm bunen muhteflem olay›d›r. lar yetmiyormufl gibi TürkKimsesizlerin kimsesi olan ve her lük olgusunu bir felaket olarak alg›türlü ak›l d›fl›l›¤a ve hurafelere lama ahmakl›¤› cumhuriyetin karfl›tkapal› olan özelli¤iyle ezelden lar›n› cesaretlendirmifltir. Gerçekte cumhuriyet bir Bat› ebede giden yürüyüflümüzde ayprojesidir. Bizim bu projeyi yaflad›nl›¤›n prizmas›d›r. Halk›n cumhuriyetten bir flika- ma geçirmemiz ne bir özentidir ne yeti yoktur. Yaln›zca geçmiflin y›- de Bat›’ya teslim olmad›r. 31


Bütün Dünya • Ekim 2007

U

luslar›n flanss›z dönemleri olmufltur. Sevr sonras› durumumuz bir içler ac›s›, bir yok olufl, bir umutsuzluk tufan›na teslimiyetti. Böylesine bir atefl denizinden ancak Gazi Mustafa Kemal gibi bir müstesna deha bizi kurtarabilirdi. Çokça önde kiflinin tek kurtuluflun mandac›l›¤› kabul etme oldu¤unu söyledi¤i bir ortamda TBMM var edebilmek, oradan tüm dünyaya örnek bir Kurtulufl Savafl›’n›n destan›n› vermek ve arkas›ndan da “En hakiki mürflit ilimdir” ilkesini kurulacak devletin özü k›lmak cumhuriyete iman edenlerin ve onu kuranlar›n yap›t›d›r. Kim ne derse desin bu büyük projenin, bu unutulmaz efsanenin kahraman› Gazi Mustafa Kemal’dir. Ça¤dafllaflmay› amaç k›lm›fl olmak; ancak ça¤dafl bir devlet ve ça¤dafl bir ulusla gerçeklefltirilir. Bu nedenledir ki cumhuriyet sürekli devlet ülkümüzün yap›t›d›r. Kurtulufl Savafl› sonucunda elde edilen zaferin taçland›r›lmas› için cumhuriyet ilan edilmifltir. Ça¤dafl devletten maksat Avrupa’n›n devletleri nas›lsa bizlerin de öyle olmas›ysa 19 May›s 1919’da da, 23 Nisan 1920’de de ve 29 Ekim 1923’te de ayn› kafa ve gönül birli¤i vard›r. Ulusu ve tarihi genifl ufuk içinde görmeyenler cumhuriyetin niteliklerini ve kazan›mlar›n› unutturman›n planlar›n› yapsalar da ulusla var olmufl, ulusa mal olmufl, flehitler ve gazilerin canlar›yla dualanm›fl olan cumhuriyetimizden hiçbir fley koparamazlar. Halk, cumhuriyetle kavgal› de¤ildir. Aksine mutludur. 1965 sonbahar›... Do¤u illerimi32

zin Rusya’yla s›n›r olan bir bölgesindeyiz. Gece tüm karanl›¤›yla üzerimize çökmüfl. Alt›nda topland›¤›m›z yüzy›ll›k bir a¤aca as›lan “Lüks lambas›” denilen bir ayd›nlatma arac›n›n çelimsiz ›fl›klar› karanl›¤› delmeye çal›fl›yor. Tahta bir masan›n üzerinde konufluyorum. Karfl›mda ayd›nl›k Rusya topraklar›... Beni dinleyenlerin yüzlerini zor seçebilmenin verdi¤i h›rsla “Dertlenmeyiniz, ›fl›¤›m›z, elektri¤imiz yok diye tasalanmay›n›z. Bir y›l sonra buralar da p›r›l p›r›l ayd›nl›k olacak ve uygarl›¤n tüm nimetlerinden sizler de yararlanacaks›n›z” demifltim ki, gök gürlemesini and›ran bir yürekli ses konuflmam› kesti ve “Bakan bey, ne üzülüyorsun... Onlar›n elektri¤i var, yollar› asfalt; ama bunlar›n hepsi göstermelik...” dedi. “Onlar›n ne Allah’› ne de özgürlükleri var. Orada insan yok. Oras› aç›k bir cezaevi... Orada keyfince dolaflamaz, keyfince sigaran› tüttüremezsin.

“O

nlar›n cumhuriyeti de yalanc›... Herfley göz boyamak için yap›lm›fl. Bizim gönül ›fl›klar›m›z, onlar›n projektörlerinden daha parlakt›r. Endiflelenme, onlardan hiçbir fley bize bulaflmaz. Bizim Allah’›m›z, bizim ezan›m›z, bizim Atatürk’ümüz ve bizim cumhuriyetimiz var.” Ben de herkesle birlikte hem alk›fll›yor hem de Cumhuriyet Marfl›’n› söylüyordum. Bu olay›n üzerinden 42 y›l geçti. O s›n›r boylar› elektri¤e kavufltu. Yoklar›n ço¤u var oldu. Ama herfleylerinin var oldu¤u san›lan SSCB flimdi yok.•

Anayasa sözcü¤ünü ilk kez Aristotales, devletleri monarfliler, diktatörlükler, aristokrasiler, oligarfliler, demokrasiler olarak nitelendirdi¤i “Politika” adl› yap›t›nda kulland›. Ona göre, “Bir anayasa, bir devlette egemenliklerin ve özellikle de en yüksek görevlerin düzenlenmesidir.”

“Constitution” Anayasa

“Y

asalar›n anas›” olarak r›n yap›lar›n›, bir insan›n parça tan›y›p bildi¤imiz parça tüm güçlerini biraraya geti“Anayasa”n›n anas› ren bedensel yap›s› ve fiziksel olan “constitutio” oluflumu anlam›nda kullan›l›rken sözcü¤ü, ister inan›n, ister inan- öteki yan›yla insan taraf›ndan yamay›n, “yasa”larla hiçbir ilgisi, ilifl- p›lan bir yap›y› ya da bir kuruluflu da dile getirmektedir. kisi olmayan bir sözcüktür. Türkçe’de içinde yer Frans›zca, ‹ngilizce, ‹talalan yasa sözcü¤ü nedeyanca baflta olmak üzere yeryüzündeki çeflitli diller- Evrensel niyle yasayla ilgili bir ça¤r›fl›m yapsa da bu sözcük de yer alan “Constitution” Kültür Bat› dillerinde kimi zaman sözcü¤ünün anas› olan yasa sözcü¤ünü içermez. “Constitutio” sözcü¤ü, Örne¤in Roma ‹mparaözünde “durum”, “bünye”, toru Caracalla’n›n 212’de “kurulufl” anlam›ndad›r. “Anayasa” sözcü¤üyle imparatorlu¤un tüm özgür yer almas›na karfl›n yurttafllar›n› Roma yurtafl› “Constitutio”, Türkçe’de durumuna getirdi¤i impade özündeki ana anlam›n› ratorluk ferman› da bir korumakta, “anayasa” olaanayasa olarak nitelendiriSongül rak adland›r›lsa da, “AnaSaydam lir. Anayasa, anakurulufl kurulufl” anlam›nda kullauzun bir geçmifle sahip oln›lmaktad›r. “Constitutio”, mas›na karfl›n insanl›k öteki dillerdeki anlam› öronun nimetlerinden ancak ne¤i, Türkçe’de de “Toplumun si- birkaç yüzy›ld›r yararlan›yor. Anayasal ve hukuksal temel düzeniyle yasan›n tohumlar› Mezopotamya’ilgili olarak yaz›l› ya da yaz›s›z ana daki uygarl›klarda at›ld›. En büyük hukuk kurallar›n›n tümü” anla- uluslararas› Asurbilimci Jean Botm›nda kullan›lmaktad›r. tero ad olarak de¤il, anlam olarak Bir yan›yla canl› organizmala- yasadan söz edildi¤ini vurguluyor: 33


“Constitution”

Bütün Dünya • Ekim 2007

“S

eksen y›l önce keflfedilip çözüldü¤ünde buna ‘Yasa’ ad› verildi. Bunun nedeni kuflkusuz kendini yasa diye sunmas› de¤il, düzenlenifl, görünüfl biçimiydi. Kimse de bilerek ya da bilmeyerek buna karfl› ç›kmad›. Birkaç aksi görüfl ç›kt›ysa da bunlar genel kabul aras›nda kaybolup gitti. Bu yasa hiç kuflku yok ki bu uygarl›ktan kalm›fl en yo¤un, en etkileyici, en iyi korunmufl an›tlardan biridir. Bu yasa, koyu renk yüksekçe bir tafl sütun üzerinde yaz›l›d›r. Bu parça ‹ran’›n güneybat›s›nda J. De Morgan’›n ekibi taraf›ndan 1902’de Susa’da bulunmufltur ve o günden buyana Louvre Müzesi’ndeki Eski Do¤u Eserleri Koleksiyonu’nun en de¤erli incisidir. An›t›n üst bölümünde an›t›n cephesi diyebilece¤imiz yerinde an›t sahibinin bir kabartmas› bulunuyor: Babil Kral› Hammurabi, Tanr›s› Marduk’tan krall›k iktidar›n›n simgelerini al›yor. Yasan›n temel bölümünde bir dizi öneri vard›r ve bu önerilerde görünüfle göre kraliyet tebas›n›n toplumsal davran›fllar›n›, en az›ndan belirli bir biçimde, olmazsa belli bir ölçüde düzene ba¤lamak, belirlemek amac›n› tafl›rlar.” Her ne kadar Mezopotamya’da yasalar böyle zamana direnecek biçimde tafllara kaz›nsa da uzun y›llar sözlü anlaflmalar, kurallar biçiminde yaflad›. Her ülkenin yaz›l› ve tek metin halinde bir ‘Anayasa’s› bulunmasa bile yaz›l› yaz›s›z hukuk kaynaklar›ndan oluflan bir ‘anakurulufl’u genifl anlam›yla anayasas› vard›r. Bu yüzden anayasalar geleneksel yaz›l› olmayan ve yaz›l› olmak üzere bafll›ca iki gru34

ba ayr›l›r. Modern ça¤da anayasac›l›k hareketleri genellikle yaz›l› bir anayasan›n yap›lmas› yönünde geliflti. Bunu ilk örneklerinden biri olan “Magna Carta” ‹ngiltere’de yaflanmas›na karfl›n geleneksel yaz›l› olmayan anayasan›n bugün yaln›zca ‹ngiltere’ye özgü olmas› da ilgi çekicidir. Anayasa sözcü¤ünü ilk kez Aristotales, devletleri monarfliler, diktatörlükler, aristokrasiler, oligarfliler, demokrasiler olarak nitelendirdi¤i “Politika” adl› yap›t›nda kulland›. Ona göre, “Bir anayasa, bir devlette egemenliklerin ve özellikle de en yüksek görevlerin düzenlenmesidir. Anayasan›n do¤as› otoritenin temeline dayan›r. fiimdi devlet oluflumunu insanlar›n ortak ç›karlar› sayesinde biraraya getirilmesine borçludur. Anayasa devlette güçler üzerinde düzenleyici bir direktif niteli¤ini tafl›r. Devlet içinde güçler nas›l da¤›lacak, en üst güçte kimde olacak gibi sorular›n yan›tlar› anayasada yer al›r. Anayasa devletin özüdür ve yasalar devlet güçlerinin egemenli¤e dayanarak kamu düzenini korurken uyacaklar› ilkeleri gösterir. Anayasa rejimi belirler. Rejimin ad›d›r.”

Ç

a¤dafl anlamda anayasa düflüncesi, Ayd›nlanma Ça¤› ile geliflti. Tart›flmalar, görüfller birbiri ard›nca boy gösterirken dünya üstünde ilk yaz›l› anayasa Amerikan Devrimi’nin ard›ndan 1787’de kaleme al›nd›. Bu metin bir y›l sonra 11 eyalette onayland›, 1789’da da yürürlü¤e giren ABD Anayasas› oldu. Bunu Fran-

s›z Devrimi’nin ürünü Frans›z Anayasas› ve ötekiler izledi.

1

808 y›l›nda Sadrazam Alemdar Mustafa Pafla’n›n ça¤r›s› üzerine silahl› adamlar›yla birlikte ‹stanbul yak›n›nda çad›r kuran ayan ve beyler daha önce haz›rlay›p “ittifakname” ad›n› verdikleri bir metni Sultan II. Mahmut’a onaylatt›lar. Osmanl› tarihinde ilk kez görünürde de olsa padiflah otoritesini sözleflme niteli¤indeki bir belgeyle s›n›rland›rd›lar. Böylece, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda anayasal› yaflama ilk ad›mlar at›lm›fl oldu. Ard›ndan 1839 “Gülhane Hatt-› Hümayun”u, 1845 “Hatt-› Hümayun”u, 1856 “Islahat Ferman›”, 1861 “Hatt-› Hümayun”u ya da “Tanzimat”, “I. Meflrutiyet”, “II. Meflrutiyet” dönemleriyle anayasa ad›ndan s›kça söz edilen bir konu oldu. O zamanki deyifliyle “Kanun-u Esasi” dönemleri TBMM, Kurtulufl Savafl› s›ras›nda “Teflkilat-› Esasiye Kanunu” ad›n› ald›. Bu yeni bir dönemin bafllang›c›n›n ad› oldu. Mustafa Kemal’in deyifliyle “Egemenlik kay›ts›z koflulsuz ulusa ait oldu¤u” ve “Halk›n yazg›s›n› do¤rudan do¤ruya ve fiilen elinde tutmas›” gerçeklefltirildi. Anayasa konusunda Türkiye’nin izleyece¤i yol konusundaki görüflleri Mustafa

Kemal, “Medeni Bilgiler” kitab›nda flöyle dile getirdi: “Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasas› en ça¤dafl, ulusal egemenlik ilkeleri hükümlerini içerir. Birkaç maddesini her zaman hat›rda tutmak için, burada oldu¤u gibi tekrar edelim. •Egemenlik kay›ts›z ve flarts›z ulusundur. •TBMM ulusun tek ve gerçek temsilcisi olup, ulus ad›na egemenlik hakk›n› kullan›r. •Yasama yetkisi ve yürütme gücü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ortaya ç›kar ve orada toplan›r. Hat›rlatma: Bizim anlay›fl›m›za göre, siyasal güç, ulusal irade ve egemenlik, ulusun birlik ve bütünlük içinde ortak kiflili¤ine aittir, birdir, bölünemez, parçalanamaz ve baflkas›na b›rak›lamaz. Ulusta oldu¤u gibi, onun temsilcisi olan tek mecliste toplanm›flt›r. Yani güçlerin bölünmesi görüflü bizim için temel de¤ildir. Yaln›z görevler flu yolla gördürülür: •Meclis yasa yapma yetkisini kendisi kullan›r. •Meclis, yürütme yetkisini kendisinin seçti¤i cumhurbaflkan› ve onun atayaca¤› bir bakanlar kurulu arac›l›¤›yla kullan›r. Meclis, hükümeti her zaman denetler ve düflürebilir. •Yarg› yetkisi, ulus ad›na yöntemi ve yasa çerçevesinde ba¤›ms›z mahkemeler taraf›ndan kullan›l›r.”• SongulSaydam@butundunya.com.tr

Baba k›z›na sordu: “Emel k›z›m” dedi. “Seninle evlenmek isteyen arkadafl›na gelip beni görmesini niçin söylemedin?” Genç k›z babas›n›n bu sözleri üzerine at›larak yan›t verdi: “Söyledim babac›¤›m” dedi. “O da yan›t olarak seni birkaç kez gördü¤ünü beni buna karfl›n sevdi¤ini söyledi.”• 35


Tüm annelerin kurallar› birbirinin ayn› de¤ildir; ama bu kurallar›n ço¤u özünde ayn›d›r. O öz, evin dirli¤idir, evde herkesin mutlu bir ortamda yaflamas›d›r, evde herkesin görevini de, kendini de, haddini de bilmesidir. Yoksa ne tad› kal›r, ne tuzu kal›r evdeki aile yaflam›n›n...

Anne Yasa

S

iz beni bile tan›mazs›n›z, ri getirip masan›n çevresine koyrahmetli annemi nereden ma iflini küçük kardeflim hiçbiritan›yacaks›n›z ki... Onun, mize b›rakmazd›. Belki de bu iflin evimizde uygulaödülünü hiçbirimize b›d›¤› kurallar›ndan söz rakmak istemedi¤i için edece¤im size... böyle yapard›. Çünkü Hem Nal›na sandalyeleri s›ralama Annemin, evimizde titizlikle uygulanan kimi Hem M›h›na iflini bitirir bitirmez önkurallar› vard›. Bu kuralce kendisi otururdu soflar›n ilki, sabahlar› erraya. Onun ödülü, sofkenden kalkmakt›. rada hepimizden önce Evimizde birden fazyerini almas›yd›. la banyo olmad›¤›ndan, Benim görevim ise, banyoda ilk s›ray›, ilk karfl› kald›r›mdaki f›r›na kalkan kapard›. Biz koflmak ve sofraya kobanyomuzu yaparken, nulacak taze ekme¤i alMetin çay suyu oca¤a konuld›ktan sonra yine kofla Atamer mufl, kaynamaya b›rakofla eve gelmek, ekmek›lm›fl olurdu. ¤i sofraya b›rakmakt›. Sofran›n kurulmas›, Annemin kurallar›nevde bir kiflinin tek bafl›na de¤il, dan biri de, kahvalt›n›n ancak, hepimizin birbirimize yard›mc› babam sofraya geldikten sonra olarak yapt›¤› bir iflti. Sandalyele- bafllayabilece¤iydi. Babam sofra37


Bütün Dünya • Ekim 2007

ya gelmeden önce hiçbirimiz kahvalt›ya bafllamak bir yana, bir lokma ekme¤e ya da bir tane zeytine elimizi kaçamak olarak bile uzatamazd›k. Çünkü annemin kurallar›na ayk›r› davranmay›, akl›m›zdan bile geçirmezdik.

H

er sabah okula giderken, annem de¤ifltirilemeyecek kurallar›ndan birini nedense hep an›msat›rd›. Okula zaman›nda gitmemiz gerekti¤i gibi, okuldan eve de zaman›nda dönmemiz gerekmekteydi. Akflam yeme¤imizi saat yedide yerdik. Bu saati kaç›ran›m›z olmazd› ya, olsayd› da o gece aç kalmay› da kabul etmifl olurdu. Çünkü yemekten sonra toplanan sofra, sabah kahvalt›dan önce bir daha kurulmazd›. Annemin de¤ifltirilemez kurallar›ndan biri de, evimizin eflyalar›n›n yerlerinin de de¤ifltirilemeyece¤iydi. Kanepenin yeri, oturma odam›zdaki o her zamanki yeriydi. Masam›z da her zamanki o bildi¤imiz yerinde durur, büfemiz de onun karfl›s›ndaki yerinden bir santim bile sa¤a ya da sola kayd›r›lamazd›. O denli ki, büfedeki tabaklar, bardaklar, çatallar, b›çaklar da “her zaman, her zamanki” yerlerinde dururlard›. Yat›l› okulda okudu¤um y›llar-

dan birinde, okuldan bir yaz tatilinden döndü¤ümde annemin kurallar›n›n ayn› titizlikle uygulan›p uygulanmad›¤›n› denetlemek için büfenin çekmecelerini açm›fl ve... Sanki hiç kullan›lmam›fllarcas›na, çatallar›n, kafl›klar›n, b›çaklar›n, kendilerini aylar öncesi b›rakt›¤›m yerlerinde denetime haz›r nöbetçiler gibi aylard›r beklediklerini hayretle görmüfltüm. Dantelli peçeteler yine, aylar önce de durduklar› yeflil kapakl› komidinin içindeki yerlerinde duruyorlar, gümüfl kafl›klar büfenin üst çekmecesindeki yerlerini koruyorlard›. Evlendi¤imde eflim, bir ara kendini de evimizin sahibi olarak görüp bir iki eflyan›n ve örtünün yerlerini de¤ifltirmeye kalk›flt›¤›nda, hep “anne” diye benimsemeye haz›r oldu¤u annemi galiba ilk kez o gün kay›nvalide kimli¤iyle tan›m›flt›. Her annenin, evinde uygulad›¤› ve evindeki herkesin de uygulamas›n› istedi¤i kurallar› vard›r. Tüm annelerin kurallar› birbirinin ayn› de¤ildir; ama bu kurallar›n ço¤u özünde ayn›d›r. O öz, evin dirli¤idir, evde herkesin mutlu bir ortamda yaflamas›d›r, evde herkesin görevini de, kendini de, haddini de bilmesidir. Yoksa ne tad› kal›r, ne tuzu kal›r evdeki aile yaflam›n›n...•

Restoranda yemek yiyen kad›n, servisten hiç memnun kalmam›flt›. Yeni ifle al›nan bayan garsonlardan birini yan›na ça¤›rd›: “Taba¤›m›n içi kahve telvesi dolu” dedi. “Ne demek bu?” Yeni ifle al›nan garson piflkin piflkin yan›t verdi: “Bunu ben nereden bilebilirim ki...” dedi. “Beni ifle garson olarak ald›lar, falc› olarak de¤il...”• 38

uncak Abdürrahim T Anlat›yor

Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi taraf›ndan, Mustafa Kemal Atatürk’ün evinde büyütülen, yetifltirilen, ö¤renimi Mustafa Kemal Atatürk’ün istedi¤i do¤rultuda ve koflullarda özel olarak yapt›r›lan Abdürrahim Tuncak, Mustafa Kemal ve ailesinin Akaretler ve fiiflli’deki evlerinde, daha sonra Çankaya Köflkü’nde ve ‹zmir’de onla birlikte oldu¤u y›llardaki gözlemlerini ve an›lar›n›, yaln›zca Mete Akyol’a anlatm›flt›. Abdürrahim Tuncak’la tan›flmas› olay›n› “yaflamsal talihim” olarak niteleyen ve onun, Mustafa Kemal’le ilgili olarak anlatt›¤› an›lar›n›n bir bölümünü olsun yay›mlama izni alabilmesini “mesleksel ödülüm” diyerek övünçle tan›mlayan Mete Akyol, bu an›lar› flimdi “Bütün Dünya” okurlar›yla paylafl›yor. Abdürrahim Tuncak’›n an›lar›n›n sat›rlar›nda oldu¤u denli, sat›r aralar›nda da yak›n tarihimizin bugüne de¤in kaleme al›nmam›fl birçok gerçe¤iyle karfl›laflacaks›n›z. Lütfen sayfay› çeviriniz ’

39


nu’na geldi¤inde, Latife Han›m’› istasyonda, bizi bekler bulduk.

Abdürrahim Tuncak Anlat›yor - 10 Zübeyde Han›m, kendisini istasyonda karfl›layan gelin aday› Latife Han›m’› be¤enmeyince, çevresindekilere duyurmamaya çal›flarak Baflyaver Salih Bey’e flu soruyu sordu:

“Bu Tren Ankara’ya Dönmez mi?”

Z

übeyde Han›m, o¤lu“Derhal köflke gittim. Mustafa nun be¤endi¤i k›z›, o¤- Kemal flöyle dedi bana: lunun iste¤ine uyarak, “‘Bir özel tren haz›rlan›yor. görmek üzere özel bir Sen de ona göre haz›rlanarak, trenle ‹zmir’e gitti. Yaannemle birlikte ‹zmir’e n›nda, bak›m›ndan sogideceksin. Yaln›z flunu Benim rumlu Ayfle, Salih Boda söyleyeyim ki, flayet zok ve efli, Ali Çavufl, Gazetecilik yolda anneme emr-i bir doktor ve AbdürraHak vaki olursa, AnkaGünlerim him Tuncak vard›. ra’ya yak›n iseniz, buraSalih Bozok an›lar›n›n ya getirirsin. ‹zmir’e yak›n iseniz, orada, benim bu konuyla ilgili bölükendisini her zaman zimünde, Zübeyde Hayaret edebilece¤im bir n›m’›n ‹zmir’e gidiflini yere defnedersiniz.’ flöyle anlatmaktad›r: “Bir gece yar›s› evim“Mustafa Kemal’in bu de uyurken, telefonuemri üzerine hemen eve mun çalmas›yla uyan- Mete Akyol geldim. Haz›rl›¤›m› tad›m. Telefonun bafl›na mamlad›m. Ve yine Pagitti¤imde, bizzat Mustafla’n›n izinleriyle, eflimi fa Kemal’in sesiyle karfl›laflt›m: de alarak, birlikte ‹zmir’e geldik. “‘Salih, uyuyor muydun?’ diye “Ankara’dan hareketimizden sorduktan sonra, ‘fiimdi giyin ve önce, Latife Han›m’a telgrafla bilgi verilmiflti. Tren Karfl›yaka ‹stasyoköflke gel’ diye emrettiler. 40

“K

endisini, Mustafa Kemal’in annelerine takdim ettim. Eflimi de Latife Han›m’a takdim ettikten sonra birlikte, önceden haz›rlanm›fl köflke gittik. “Zübeyde Han›m hastayd›. Ankara’dan birlikte geldi¤imiz doktorla birlikte eflim ve benden baflka, Latife Han›m da köflkte hastan›n bafl›nda kald›lar. “Vefatlar›na kadar da yanlar›ndan ayr›lmay›p hastaya, bir hastabak›c›dan daha fazla bir dikkat ve ilgiyle bakt›lar. Mustafa Kemal’e her akflam flifre ile annelerinin hastal›klar› konusunda bilgi verirken, Latife Han›m’›n hastaya yapt›¤› hizmetleri de bildiriyordum. “Bir ay sonra hastam›z vefat etti. “Mustafa Kemal ‹zmit dönüflü ‹zmir’e geldi¤inde kendilerini Karfl›yaka’da karfl›lad›k. Beni kompartmanlar›na yaln›z olarak davet etti ve flu emri verdi: “‘Ben, Latife Han›m’la evlenmeye karar verdim. fiimdi, babas› burada ise, kendisine bu karar›m› bildirirsin ve hiç kimseye bir fley söylememesini de ilave edersin. “Mustafa Kemal Pafla, Latife Han›m’›n babas› Muammer Bey’i o zamana kadar hiç görmemiflti ve tan›m›yordu. “Onun bu emirleri do¤rultusunda hareket ettim. “Muammer Bey’e, Mustafa Kemal Pafla’n›n kay›npederi olacaklar›n› söyledi¤im zaman boynuma sar›ld› ve beni, içine kadar çekerek koklad›.

“Biraz sonra da Mustafa Kemal Pafla, vagonlar›ndan inerek, Muammer Bey’le tan›flt›lar. “Ve Fevzi Pafla, Kaz›m Karabekir Pafla’yla birlikte, annesinin kabrini ziyarete gittiler.” *** Salih Bozok’un an›lar›ndan ald›¤›m›z bu bölümden sonra ayn› olay› ve devam›n› flimdi de Abdürrahim Tuncak’tan dinliyoruz: “Ankara’dan bindi¤imiz tren, galiba bir hafta sonra ‹zmir’e varabildi. Karfl›yaka ‹stasyonu’nda bizi, Latife Han›m karfl›lad›. Salih Bey, Latife Han›m’› anneme takdim etti. Latife Han›m, Zübeyde Han›m’›n elini öptü ve flöyle dedi: “‘Çok iyi ettiniz de geldiniz. ‹nflallah sizi rahat ettiririm.’ “Zübeyde Han›m teflekkür etti: “‘Sizi rahats›z etmezsek, bir müddet kalmaya geldik’ dedi. “Latife Han›m flöyle karfl›l›k verdi: “‘Esta¤furullah, efendim’ dedi. ‘‹nflallah sizi rahat ettiririm. fierefle hoflgeldiniz. Umar›m, iyi bir tebdil hava yapm›fl olursunuz.’

“B

u tan›flma konuflmalar›ndan sonra Latife Han›m, baflta annem olmak üzere, hepimizi Karfl›yaka’daki köflküne davet etti. “Samimiyetle itiraf edeyim, Zübeyde Han›m hiç de be¤enmedi Latife Han›m’›. “‘Pek de ufak tefekmifl’ dedi. Sonra, etraftakilere duyurmamaya çal›flarak Salih Bey’e flöyle dedi: “‘Bu tren dönemez mi? Ankara’ya dönemez miyiz?’ “Annemin bu sözlerini Salih Bey, duymam›fl gibi yapt›, trenden inifl haz›rl›klar›na giriflti. 41


Bütün Dünya • Ekim 2007

“Köflk, istasyona çok yak›nd›. Birlikte, Latife Han›m’›n köflküne gittik.” *** atife Han›m geceleri Göztepe’deki köflklerinde kal›r, gündüzleri Karfl›yaka’ya gelir, bütün gününü bizle birlikte geçirirdi. “Zübeyde Han›m rahats›z oldu¤u için ona haz›rlanan perhiz yemeklerini bizzat kendisi kontrol ederdi. “Zübeyde Han›m’›n rahats›zl›¤› giderek artmaya bafllay›nca, bafl›ndan ayr›lmad›. “Annemin doktoru, As›m Bey’di. Ankara’dan birlikte gelmifltik. Annemi bir saniye bile yaln›z b›rakm›yordu. “Odada bir akflam kendisi, Salih Bey ve ben vard›m. Annemi bir kez daha muayene ettikten sonra, üzgün bir ifadeyle Salih Bey’e flöyle dedi: “‘Maalesef... Maalesef, ümit yok art›k.’ “Annemin ölmek üzere oldu¤unu anlam›flt›m. Kendimi tutamad›m, ba¤›ra ba¤›ra a¤lamaya bafllad›m. “Doktor Yüzbafl› As›m Bey, benim a¤lamama çok k›zd›: “‘Sen d›flar› ç›k bakay›m, Abdürrahim’ dedi. “D›flar› ç›kt›m, orada devam ettim hüngür hüngür a¤lamaya. “Bir saat sonra Salih Bey de d›flar› ç›kt›. Çok üzgündü. “‘Hepimizin bafl› sa¤olsun’ dedi. “Annem ölmüfltü. “O günün tarihi, 15 Ocak 1923’tür.” *** “Salih Bey hemen, Mustafa Kemal Pafla’ya telgraf çekti. Mus-

“L

42

tafa Kemal Pafla yoldaym›fl. Annesinin ölüm haberini, ‹stanbullu gazetecilerle ‹zmit’te yapt›¤› toplant› s›ras›nda alm›fl. ‹zmit’teki toplant› çok önemli oldu¤u için program›n› bozmam›fl. Özel not: Mustafa Kemal ‹zmit’te, ‹stanbul gazetelerinin baflyazarlar›yla iki gün süren bir toplant› yapacak ve hilafetin kald›r›lmas› konusunda kesin kararl› oldu¤unu aç›klayacakt›r. “Cenaze evde bir gün bekletildikten sonra, Mustafa Kemal Pafla’n›n telgraf› geldi. “Bu telgraf aynen flöyleydi: “‘Baflkumandanl›k Baflyaveri Salih Bey’e, “‘Verdi¤iniz elim haber beni çok müteessir etti. Merhumenin defin törenini münasip bir tarzda yapt›r›n›z. Cenab-› Hak millete hayat ve selamet versin. “‘Baflkumandan “‘Gazi Mustafa Kemal.’ “‹zmir’de vali, Abdülhalik Renda Bey’di. Askeri komutan, Salih Bey, Latife Han›m da bulundular cenazenin kald›r›lmas›nda.

“H

ep birlikte Karfl›yaka’da, bir türbenin bahçesine gidildi. Türbenin bahçesi, yüksek bir duvarla çevriliydi. Annemi o bahçeye, duvarlar›n önüne gömdüler. “Birkaç gün sonra Mustafa Kemal Pafla geldi. Üzüntüsü yüzünden okunuyordu. Bu üzüntülü ifadesini hiç de¤ifltirmeden bana elini uzatt›, yana¤›m› avucuyla okflad›, s›kt›. “Hemen eline uzand›m, elini

Mustafa Kemal Pafla, annesinin mezar› bafl›nda konuflmas›n› yaparken Fevzi Çakmak, Kaz›m Karabekir ve küçük Abdürrahim Tuncak (soldaki çocuk) onu büyük bir dikkatle dinliyorlar. öptüm. Gözlerini, benim gözlerimin içine dikti. O bana bakt›, ben ona bakt›m. “‘Anam›z› kaybettik’ dedi ve sustu, baflka tek kelime söylemedi. “Bir süre sonra yan›ndakilere döndü: “‘Mezar›na gidelim’ dedi. “Yan›nda, Fevzi Çakmak Pafla, Kaz›m Karabekir Pafla, Abdülhalik Renda, komutanlar ve Cevat Abbas Bey vard›. “Hep birlikte, ‘Büyük Ana’n›n mezar›na do¤ru yürümeye bafllad›k. Mezar, iki kilometre kadar uzaktayd›. Bu yolu hep yürüyerek gittik. “Zübeyda Han›m’›n mezar›n›n çevresi, palmiye dallar›, çiçekler, yeflilliklerle çevriliydi. “Mustafa Kemal Pafla, son derece üzgün bir yüz ifadesi ve son derece üzgün bir sesle, annesinin mezar› bafl›nda bir konuflma yapt›. “Salih Bey, onun konuflmas›n› h›zl› h›zl› not ediyordu.”

*** Mustafa Kemal Pafla’n›n, Salih Bozok taraf›ndan saptanan bu konuflmas› flöyledir: “Zavall› validem, bütün millet için mefkure olan ‹zmir’in mukaddes topraklar›na tevdi-i vücud etmifl bulunuyor.

“A

rkadafllar, ölüm, hilkatin en tabii kanunudur. Fakat böyle olmakla beraber, bazen ne hazin tecelliler arzeder. Burada yatan validem, zulmün, cebrin bütün milleti felaket uçurumuna götüren bir idare-i keyfiyenin kurban› olmufltur. Bunu izah için, müsaade buyurursan›z, hayat ›zd›rab›n›n birkaç noktas›n› arzedeyim. “Abdülhamid devrindeydi. 320 tarihinde okuldan henüz, Erkan-› Harp yüzbafl›s› olarak ç›km›flt›m. Hayatta ilk at›l›m›m› yap›yordum. Fakat bu at›l›m, hayata de¤il, zinda43


Bütün Dünya • Ekim 2007

na rastlad›. Gerçekten, beni birgün ald›lar ve istibdad yönetiminin zindanlar›na koydular.

“A

nnem bundan, ben ancak hapisten ç›kt›ktan sonra haberdar olabildi. Ve derhal beni görmek için ‹stanbul’a geldi. Fakat orada, kendisiyle sadece üç befl gün görüflebilmek nasip oldu. Çünkü tekrar, istibdad yönetiminin hafiyeleri, casuslar›, cellatlar›, evimizi aram›fl ve beni al›p götürmüfllerdi. “Annem, a¤layarak arkamdan izliyordu. Beni sürgüne götürecek olan vapura bindirilirken benimle görüflmesi yasaklanm›fl olan annem, Sirkeci r›ht›m›nda gözyafllar›, elem ve kederler içinde kalm›flt›. “Sürgünde geçirdi¤im senelerde anam, hayat›n› ›zd›rap ve gözyafllar› içinde geçirmifltir. “Bir baflka nokta daha: “Mütareke zaman›nda Anadolu’ya geçti¤imde, annemi muzdarip bir halde ‹stanbul’da b›rakmak zorunda kalm›flt›m. Yan›nda, kendisinin koydu¤u bir adam›m vard›. Bunu, Erzurum’dan ‹stanbul’a gönderdi¤im zaman annem, bu adam›n yaln›z olarak geldi¤ini ö¤rendi¤i zaman, benim hakk›mda halife ve padiflah taraf›ndan verilmifl olan idam karar›n›n yerine getirilmifl oldu¤unu zannetmifl ve bu ›zd›rap da kendisine felç gelmesine sebep olmufltu. “Ondan sonra bütün mücadele seneleri, onun hayat›n› elem ve ›zd›rap içinde geçirmiflti. Padiflah ve hükümetinin ve bütün düflmanlar›n daima tazyik ve iflkencesi alt›nda kalm›flt›. “Evi, binbir türlü sebep ve ba44

hanelerle bas›l›r, aratt›r›l›r, kendisi rahats›z edilirdi. Annem, üçbuçuk senenin gece ve gündüzlerini gözyafllar› içinde geçirdi. Bu gözyafllar› ona, gözlerini kaybettirdi. Sonunda, pek yak›n bir zamanda onu ‹stanbul’dan kurtarabildim. Ona kavufltu¤umda, art›k maddeten ölmüfltü. Sadece manen yafl›yordu. “Annemi kaybetmekten flüphesiz, çok üzgünüm. Fakat bu üzüntümü hafifleten bir husus vard›r ki, o da anam›z›n, vatan› mahv ve harabeye götüren idarenin, art›k bir daha geri dönmemek üzere, mezar-› ademe götürülmüfl oldu¤unu görmesidir. “Annem, bu topraklar›n alt›nda. Fakat milli hakimiyet, ilelebed payidar olsun. “Beni teselli eden en büyük kuvvet budur. Evet, milli hakimiyet ilelebed devam edecektir. Annemin ruhuna adad›¤›m vicdan yeminimi tekrar edeyim. Annemin kabri ve Allah’›n huzurunda yemin ediyorum:

“B

u kadar kan dökerek milletin elde etti¤i ve korudu¤u hakimiyetin korunmas› ve savunulmas› için gerekirse, annemin yan›na gitmekte asla tereddüd etmeyece¤im. Milli hakimiyet u¤runda can›m› vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.”• Gelecek Yaz›: ‹zmir kad›s›n›n Muammer Bey’in köflkünde k›yd›¤› nikahla Mustafa Kemal ve Latife Han›m evleniyorlar ve... Geline maddesel de¤er biçilmesi gelene¤i uyar›nca Latife Han›m’a de¤er biçiliyor: “40 gram gümüfl...”

Maddî manevî hiçbir kuvvet, hiçbir mucize art›k onu kurtaramayacakt›. Saraya uykuda yürüyen adamlar gibi gelip gidiyordum. O günlere ait hiçbir hat›ram› tespit etmeye muvaffak olamad›m. Birisi belki ad›m› sorsa cevap verecek halde de¤ildim. Yaln›z Atatürk’ün öldü¤ü günü hiç unutam›yorum. Hekimler büyük ölünün odas›ndan ç›kt›klar› zaman yüzüm kimbilir nas›l korkunç bir hal alm›fl ki operatörü Mim Kemal Bey telafllanarak: “Nereye gidiyorsun?” diye sormaya mecbur oldu. “Hiç” dedim, “gidiyorum. ‹flim bitti art›k!..” Fakat M. Kemal Bey b›rakmad›. Kolumdan tutarak afla¤›ya Saih Bozok’un Kaleminden: kadar indirdi. “10 Kas›m, ‹flim Bitti Art›k!..” Kalbim iki de¤irmen tafl› aras›na düflmüfl bir bu¤day tanesi olsa, ancak bu kadar ezilirdi. Ne a¤layabiliyor, ne konuflabiliyor, ne de konuflulanlar› anl›yordum. Bir ara büsbütün kendimden geçmiflim. Odadan deli gibi f›rlad›m. “Nereye?..” diye arkamdan kofltular. “fiimdi geliyorum!” dedim. Fakat bundan sonras›n› hiç ama hiç hat›rlam›yorum. Gözümü açt›¤›m zaman kendimi hastanede buldum.• Evet, Salih Bozok kendisini hastanede bulmufltur. Çünkü Atatürk öldü¤ü an odas›na girmifl ve büyük adam›n ellerini öpmek suretiyle ona veda ettikten sonra afla¤› kata inerek bofl buldu¤u Muhaf›z Kumandan› ‹smail Hakk› Tekçe’nin odas›na kendisini atm›flt›r. Birkaç saniye sonra odadan bir silah sesi iflitenler kap›y› aç›p da içeri girdikleri zaman onu kanlar içinde yerde bulmufllard›r. Tabancas›ndan kalbine s›kt›¤› bir kurflun onu yere y›km›flt›. Bir iki milimetrelik bir inhiraf (sapma) ile kalp hedefini bulamayan bu mermi, bütün ci¤erini boydan boya delip geçmifl, s›rt›nda saplan›p kalm›flt›. Fazla miktarda kan kaybetti¤ini Tan›klar›n Notu: gören Operatör M. Kemal Bey onu “Bozok, Atatürk’e Kavufltu” derhal fiiflli S›hhat Yurdu’na kald›r›p ameliyata almak suretiyle hayat›n›n kurtulmas› hususunda en büyük yard›mc› olmufltur. Bir müddet hastanede kald› ve bu arada ikinci bir ameliyat yap›larak ci¤erinin arka k›sm›nda kalan kurflun ç›kart›ld›, bu suretle mahzun ve mükedder daha bir müddet yaflad›. Ve nihayet 1941 y›l›n›n 25 Nisan günü hayata gözlerini yumdu. Ertesi gün Yeni Sabah gazetesinde yazar Aka Gündüz onun için kaleme ald›¤› yaz›s›n› flöyle bitiriyordu: “Salih Bozok, Atatürk’e kavufltu.”• “Yaveri Atatürk’ü Anlat›yor Salih Bozok”tan naklen 45


meler yaparken, Ermeni iddialar›ndan hareketle, Türkler söz konusu olunca herfleyin abart›ld›¤›n› dürüstçe dile getirmektedir: Yabanc›lar›n bizi anlamas›n›, sevmesini ve savunmas›n› bekledikçe, Bat›’da bizim sessizli¤imizin, “Suçlular›n sessizli¤i” olarak alg›land›¤›n› bilmenizi isterim. Yaz›mda al›nt›lar yapt›¤›m dürüst Bat›l›lar, dün oldu¤u gibi bugün de o kadar az ki... Özellikle, yurt d›fl›na ç›kan, bir süre Bat›l› ülkelerde yaflayan okurlar›n ne demek istedi¤imi ve ne bekledi¤imi çok iyi anlad›¤›na inan›yorum.

Türkler Hakk›nda Do¤rular› Söyleyen Yabanc›lar da Var

D

aha önceki yaz›lar›mda anlam›na gelen de¤erlendirmeler ele ald›¤›m Türk imgesi- yap›l›rd›. Söz konusu de¤erlendirne yönelik önyarg›lar melerin önemli bir bölümü gezkonusunu ilginç bulan; ginler taraf›ndan kaleme al›n›rama biraz da verdi¤im olumsuz ör- ken, Osmanl› Devleti’nin baflkenti neklerden bunalan okuyucular›- ‹stanbul’da görev yapan kimi dipm›zdan, “Hakk›m›zda lomatlar, gazeteciler ya olumlu sözler eden, bizi da temsilciler, bugün bisavunan kimse yok mu?” le duymaktan mutlu olaEvrensel sorusunu yönelttikleri Bak›fl Aç›s› ca¤›m›z gözlemlerde buelektronik posta iletileri lunmufl, yaz›lar, raporlar ald›m. Bunun üzerine, ve kitaplar kaleme alm›flTürkler’e yap›lan haks›zt›r. Hemen bir ricada bul›klar› sorgulayan, derdilunay›m, yaz›y› okudukmize tercüman olmaya tan sonra, “Neden bu inçal›flan, eksiklerimizi sanlar›n sesi Bat›l› ülke“Dost ac› söyler” anlay›fl›lerde duyulmuyor?” sona uygun olarak ortaya rusuna de¤il, “Biz neden koyan ve bize yapmam›z sessiz ve yetersiz kal›yoGürbüz gerekenleri söyleyen yaruz?” sorusuna yan›t araEvren banc› tarihçilerden, yaman›z›, sonra da düflünzarlardan, düflünürlerden ce ve önerilerinizi beörnekler veren bir yaz› yazman›n nimle paylaflman›z› bekliyorum. ‹ngiliz yazar David Hotham, zaman› geldi diye düflündüm. Yaln›zca bugün de¤il, bundan 1973 y›l›nda Türkçe’ye çevrilen birkaç yüzy›l önce de bu toprak- “Türkler” adl› kitab›nda Avrupal›larda yaflayan insanlar hakk›nda, lar’›n Türkler hakk›ndaki önyarg›“Yi¤idi öldür, hakk›n› teslim et” lar› konusunda ilginç de¤erlendir46

“T

arihsel önyarg› sorununu da dikkate almam›z gerekir. Türkler’in yapt›¤› herfley, Avrupal›lar’›n gözünde hemen bir vahflet biçimini alm›flt›r, ayn› ifl daha önce baflkalar›nca yap›lm›fl olsa bile. Tarih boyunca di¤er uluslarca giriflilen say›s›z k›y›m hareketleri çerçevesi içinde (yaz›k ki bunlar›n içinde biz ‹ngilizler de var›z), Ermeni k›y›m›n›n uyand›rd›¤› gürültüde, kökleri çok eskiye dayanan Türk düflmanl›¤›n›n do¤urdu¤u önyarg›lar› da göz önüne almak dürüstlük olur.” Müslüman olmalar› nedeniyle Türkler’e yönelik önyarg›lar›n sürekli canl› tutuldu¤una, Türkler’in her konuda günah keçisi olarak görüldü¤üne iflaret eden Belçikal› siyasetçi Marc Galle ise, 1995 y›l›nda Türkçe’ye çevrilen “Sevilmeyen Ülke Türkiye” adl› kitab›nda flu ifadeleri kullanmaktad›r: “Tarih kitaplar›nda, Türkler ço¤u zaman savaflç› ve askeri emperyalistler olarak tan›t›l›r. Bazen Türkler’e ‘Küçük Asya’n›n Almanlar›’› da denir. Günümüzde, Türkler’in Müslüman olduklar› için Araplar’a benzedi¤i, inançlar›nda demokratik olmayan ‹slami devletlerininki ile ayn› oldu¤u kan›s› yayg›nd›r. Medyalar, Türkiye’de yap›lan insan haklar› ihlallerini sürekli gündemde tutar, ancak bunu yaparken ne özel koflullar› göz önüne al›r, ne de en az›ndan komflu ülkelerdeki durumla karfl›laflt›rmak

yoluyla nesnel olmaya çal›fl›r.” Türkler için söylenmifl önyarg› içeren sözlerden de örnekler veren Marc Galle flöyle devam ediyor: “Sözlüklerimiz Türk kimli¤i ile ilgili olarak olumsuz ça¤r›fl›mlar yapan, hatta ço¤u zaman yanl›fl tan›mlar içeren sözcük ve deyimlerle doludur. ‹spanyolca ve Frans›zca’da, ifllenmifl bir kabahatin kolayca üstüne at›laca¤› el alt›nda bulunan bir suçlu anlam›na gelen ‘Türk kafas›’, ‘Cabeza de Turco’, ‘Tete de Turc’ deyimi vard›r. Almanca’daki ‘Turken’, sahtecilik yapmak anlam›na gelir. ‹ngilizce’de ‘Türk’, ayn› zamanda ‘gaddar, vahfli, yönetilmesi zor insan için kullan›l›r.” Türk kamuoyunun, ad›n› s›kça duydu¤u Amerikal› bilim adam› Prof. Justin McCarthy, 2000 y›l›nda yay›mlanan “Osmanl›’dan Günümüze Ermeniler” adl› kitab›nda Türkler’e yönelik önyarg›lardan söz ederken, kimi ülkelerin gizli servislerinin önyarg›lar› gelifltirecek çal›flmalar içine girdi¤ine, daha aç›k bir deyimle önyarg›lar›n Bat›l› devletlerin resmi makamlar›nca beslendi¤ine dikkat çekmektedir.

“T

ürkler’e yönelik önyarg›, Avrupa ve Amerika’da yüzy›llard›r süregelmekteydi. Ancak, Birinci Dünya Savafl› s›ras›ndaki anti-Türk propaganda, savafl süresince iflbirli¤ine giden Amerikan misyoner kurulufllar› ve ‹ngiltere propaganda ofisleri taraf›ndan özellikle gelifltirildi ve geniflletildi.” Türkler ve Türkiye hakk›ndaki 47


Türkler Hakk›nda Do¤rular› Söyleyen Yabanc›lar da Var

Bütün Dünya • Ekim 2007

bilgilerin önemli bir bölümünün bilimsel çal›flmalar›n sonuçlar› olmaktan çok düfl ürünü, kulaktan kula¤a yay›lm›fl söylenceler ve iftiralardan olufltu¤unu kabul eden Bat›l› düflünürler de vard›r.

F

riedrich Engels bu gerçe¤i dile getiren adlardan biridir. Engels, 18 Nisan 1853 tarihli “New York Daily Tribune” gazetesine yazd›¤› baflyaz›da flu ifadelere yer vermektedir: “Bat› Avrupa halk›n›n, Türkiye (Osmanl› Devleti’ni kastediyor) olaylar› konusunda do¤rudan do¤ruya yak›n bir yarg›ya varmalar› olana¤› ancak son zamanlarda do¤mufltur. 1821’deki Yunan isyan›na kadar Türkiye, niyet ve amaç ne olursa olsun, bir ‘terra incognita’ (bilinmeyen toprak) idi ve halk aras›nda alelade bilgiler, tarihsel gerçeklerden çok, Arap usulü gece e¤lentilerine dayanmaktayd›.” Türkler konusundaki önyarg›lar›n temelinde dinin önemli bir yeri bulundu¤unu birçok yaz›mda dile getirmifltim. Burada hemen bir ayr›nt›ya da dikkat çekmekte yarar görüyorum. Türkler ‹slamiyet’i seçmekle yetinmifl olsalard› H›ristiyan Bat› ile belki de bu denli sorun yaflanmayacakt›. Ama ifl ‹slamiyet’in k›l›c› ya da fedaisi rolüne soyunmak olunca, H›ristiyan dünyas›n›n konuya bak›fl› da h›zla de¤iflmifltir. 1878 y›l›nda yay›mlanm›fl olan “Revu des Deux Mondes” adl› dergide, “Evolution du Problem Oriental” bafll›kl› yaz›s›nda Polonyal› ayd›n Julian Klaczko bu konuyu k›saca flu ifadelerle de¤erlendirmifltir: 48

“Türk’e karfl› duyulan geleneksel kinin, nefretin ve daha sonra onlar› Asya’ya sürme konusundaki çok say›da projenin kökenini, H›ristiyanl›k ile Müslümanl›k aras›nda bulunan, ortadan kald›r›lmas› olanaks›z düflmanl›kta aramak gereklidir.” E¤er Türkler Müslüman de¤il de H›ristiyan olsalard›, kendilerine yöneltilen suçlamalar›n birço¤unu yaflamayacaklar›n› yurt d›fl›nda konuflmac› olarak kat›ld›¤›m etkinliklerde söyledim. Bu düflüncemi Felix Valyi’nin 1925 y›l›nda yay›mlanm›fl “Revolution in ‹slam” adl› kitab›ndan ald›¤›m flu ifadelerle dile getirmeye de özen gösterdim: “Uzun süredir, Bizans kaynaklar›, Avrupa’n›n Yak›n Do¤u’ya yönelik önyarg›lar›n›n temelini oluflturmufl ve H›ristiyanl›k Türk tehlikesini yaflad›¤› sürece, H›ristiyan devletlerin politikac›lar› bunlar› dikkate alm›flt›r.

“P

apa 2. Puis Türkler’e karfl› haçl› seferi oluflturmadan önce, Osmanl› sorununu çözmek için çok basit bir yol düflünmüfltür. Fatih Sultan Mehmet’e yazd›¤› bir mektupta, onu bütün milletiyle birlikte H›ristiyanl›k’› kabul etmeye davet etmifl ve karfl›l›¤›nda kendisini H›ristiyanl›k’›n büyük lideri ve Avrupa düzeninin koruyucusu olarak ilan edece¤ini bildirmifltir. Bu mektup, Avrupa’n›n Türkiye’ye karfl› ileri sürdü¤ü suçlamalar›n sembolüdür. Avrupa, onun di¤er fatihlerin yapt›klar›ndan farkl› olmayan bütün fetihlerini, e¤er H›ristiyanl›k ailesine

girmeye kabul ederse, hazmetmeye haz›rd›r.”

D

in konusunda en çarp›c› de¤erlendirmeyi yine H›ristiyan bir din adam› yapmaktad›r. Aslen ‹rlandal› olan Kardinal John Henry Newman, 1854 y›l›nda yazd›¤› “Lectures on the History of the Turks in its Relation to Christianity” adl› kitab›nda, Türkler’e yönelik kin ve suçlamalar›n temelinde Türkler’in H›ristiyanl›k’› kabul etmemesinin bulundu¤unu aç›kça ifade etmektedir: “Vizigotlardan Saresenlere kadar, H›ristiyanlarla iliflkiye geçen tüm ›rklar ve topluluklar er ya da geç H›ristiyanl›¤› kabul etmifltir. Bu genel durumun tek istisnas› Türkler olmufltur. Türkler, H›ristiyanl›¤› seçmek flöyle dursun, bu dini ortadan kald›rmak için savaflm›fllard›r.” Bat›l›lar’›n Türkler’i peflinen suçlu kabul etme anlay›fl›, daha do¤rusu her kötülü¤ün kayna¤› olarak görme saplant›s›, buna karfl› gerekli savafl›m yap›lmad›¤› ve meydan Türk karfl›tlar›na b›rak›ld›¤› için neredeyse do¤al karfl›lan›r oldu. Ama ço¤u yabanc›n›n anlayamad›¤› konuysa, gere¤inden fazla duygusal olma özelli¤iyle tan›nan Türkler’in, bunca suçlama, yanl›fl bilgi ve iftira karfl›s›nda neden sessiz kald›¤›d›r. Frans›z yazar Léon Rouillon bu konuya aç›kl›k getirmeye çal›flan yabanc›lardan biridir. Yahya Akyüz, “Türk Ulusal Kurtulufl Savafl› ve Frans›z Kamuoyu” adl› kitab›nda, Léon Rouillon’un flu sözlerini aktarmaktad›r: “Zavall›, pasif ve dürüst Türk-

ler! Kendilerini savunmaya giriflmeyip suçlanmalar›na göz yumuyorlar. Zavall› Türkler! Cehaletimizi ayd›nlatmaya çal›flmay›p bu cehaletin yaln›zca Yunanlar taraf›ndan de¤il, Ermeniler taraf›ndan da sömürülmesine de ses ç›karm›yorlar. Bütün suçlamalara karfl› en küçük direnme en küçük yalanlama yok. Ne yapal›m, ‘Böyle yaz›lm›fl’ deyip geçiyorlar!” Türkler’in suçlamalar karfl›s›nda sessiz kalmas›na dikkat çekerek, kendilerini anlatmalar›n› ve tan›tmalar›n› öneren yabanc›lardan biri de Frans›z gazeteci Claude Farrére olmufltur. Yine Yahya Akyüz’ün, “Türk Ulusal Kurtulufl Savafl› ve Frans›z Kamuoyu” adl› kitab›ndan Claude Farrére’in kimi tespit ve önerilerini aktarmakta yarar var: “Türkler kurflundan korkmaz. Ama ben Türk gençli¤ine hitap ediyorum. Onlar düflmanla sadece savafl meydan›nda çarp›fl›lmad›¤›n› bilmelidirler. Bazen ordular›nkinden daha önemli bir mücadele vard›r. Siyasi mücadele. Türkler’in düflmanlar› Avrupa kamuoyunu yan›ltmaya ve kand›rmaya çal›fl›yorlar. Bütün Türkler’e son nasihatim, bu propagandaya karfl› gözlerinizi dört aç›n›z. Kendinizi dünyaya tan›t›n›z. Dost kazan›rs›n›z.”

Ö

nyarg›lar› yaln›zca din faktörüne ba¤layacak de¤iliz. Co¤rafya da önyarg›lar› besleyen nedenlerin aras›nda say›lmaktad›r. Türkler’in Avrupal› olmad›¤›, geldikleri yere, yani Orta Asya’ya dönmeleri ya da sürülmeleri konusunda say›s›z öneri yap›lm›flt›r. 49


Bütün Dünya • Ekim 2007

T

ürkler söz konusu oldu¤unda bu durumun da dile getirildi¤ini an›msatan Karl Marx, “New York Daily Tribune” gazetesinin 2 Eylül 1853 tarihli say›s›nda yay›mlanan yaz›s›nda, “Son yirmi y›l içinde Avrupa’daki Türkler’in ça¤r›lmam›fl konuklar oldu¤u, yurtlar›n›n Avrupa de¤il, Asya oldu¤u, Müslüman kimlikleriyle uygar devletler aras›nda yer alamayaca¤›, bir ülke kendi ba¤›ms›zl›¤›n› koruyamazsa, o ba¤›ms›zl›¤› bizim hiç koruyamayacak oldu¤umuz ve Avrupa Türkiye’sindeki her Türk’e karfl›l›k üç H›ristiyan bulundu¤u inanc› giderek büyümüfltü” demektedir. Uzun y›llar yaflad›¤› ‹stanbul’da yapt›¤› gözlemler sonucu yazd›¤› yaz›larda ve konuflmalar›nda Türkler’i savunan Pierre Loti’ye yönelik Avrupa’da kimi çevreler taraf›ndan bir karalama kampanyas› bafllat›lm›flt›. Türkler hakk›ndaki yanl›fl düflüncelere karfl› ço¤u zaman tek bafl›na savafl›m veren Loti’nin gizlice Müslüman oldu¤unu, bu nedenle de bir Türk gibi yaflad›¤›n› ve düflündü¤ünü iddia edenlerin birço¤u Loti’nin ülkesi Fransa’n›n tan›nm›fl adlar›yd›. Türkler üzerine araflt›rma yapan yabanc›lara özellikle önerilmesi gereken bir kaynak olan Peirre Loti’ye duydu¤um sayg›dan ötürü, 1914 y›l›nda yay›mlanm›fl “Can Çekiflen Türkiye” adl› kitab›ndaki flu sözlerine yaz›mda yer vermek istedim: “Bak›n›z bu muhabirler, durumu ne flekilde aç›kl›yorlar: Madem Avrupa’da, Türk askerlerinin ya¤mac› ve insafs›z olduklar›n› yazanlar bulunuyor –ki bunlar›n ço¤u bu konudaki araflt›r50

malar›n› çal›flma odalar›n›n dört duvar› aras›nda yapm›fllard›r– onlar›n bu davran›fllar›n› fliddetle protesto etmek bizim vazifemizdir. Biz hiçbir zaman Türkler’in vahflice hareketlerine rastlamad›k. Ama zavall› Türkler, parayla sat›n al›nan baz› gazetelerin sayfalar›na, nefretlerini aksettirecek kadar zengin de¤ildirler.” Pierre Loti’nin Türkler hakk›ndaki yorumlar›n› ve de¤erlendirmelerini, baflta Frans›zlar olmak üzere tan›flt›¤›m tüm Avrupal›lar’a anlatmay› kendime görev edindim. Bat›l›lar, Türkler hakk›ndaki önyarg›lardan ötürü tarihçilerimize itibar etmezler. Onlar için geçerli olan kendi insanlar›n›n söyledikleridir. Bir Bat›l›’y› örnek verdi¤inizde çok ama çok flafl›r›rlar. ‹flte bu nedenledir ki, Avrupa’da Pierre Loti’nin inand›r›c›l›¤› silmek amac›yla “Loti Müslüman olmufl” söylencesinin yay›lmas›na özen gösterildi. Bu yüzden Pierre Loti hepimiz için çok önemlidir ve her tan›flt›¤›n›z yabanc›ya bu dürüst insan›n söylediklerinden örnekler vermek Loti’ye karfl› bir vicdan borcudur.

S

on olarak, yazar›n “Can Çekiflen Türkiye” kitab›ndan bizi Bat›l›lar’a anlatmak için ç›rp›nd›¤› flu ifadeleri de aktarmak istiyorum: “Bu sayg› ve takdir duygular›n› do¤rulayacak birçok mektup al›yorum. Ömürleri Türkiye’de geçmifl diplomatlar, rahipler, tüccarlar, hemen hemen ayn› fleyleri yaz›yor; Türkler’i savununuz. Çok saf, çok namuslu, din özgürlü¤üne sayg›l› ve iyi yürekli bu milleti so-

Türkler Hakk›nda Do¤rular› Söyleyen Yabanc›lar da Var

nuna kadar savununuz. Evet, do¤ru duydunuz, din özgürlü¤üne sayg›l› dedim. Çünkü Türk milleti, Avrupa’ya giriflinden itibaren bu tavr›n› hep sürdürdü. Türkler bu konuda, önceleri Katoliklik ad›na bunca cinayetler ifllemifl olan ve bugün de düflünce özgürlü¤ü ad›na yoksullar›n, hastalar›n dostu olan mütevaz› rahiplere bile kötülük yapmaktan çekinmeyen Frans›zlar’a örnek gösterilebilir.” Yabanc›lar›n bizi anlamas›n›,

sevmesini ve savunmas›n› bekledikçe, Bat›’da bizim sessizli¤imizin, “Suçlular›n sessizli¤i” olarak alg›land›¤›n› bilmenizi isterim. Yukar›da al›nt›lar yapt›¤›m dürüst Bat›l›lar, dün oldu¤u gibi bugün de o kadar az ki... Özellikle, yurt d›fl›na ç›kan, bir süre Bat›l› ülkelerde yaflayan okurlar›n ne demek istedi¤imi ve ne bekledi¤imi çok iyi anlad›¤›na inan›yorum.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr

‹ngiliz yazar Bernard Shaw, son y›llar›nda evinin bahçesinde çok fazla çal›fl›yordu. Bir gün eflini ziyarete gelen yafll› bir kad›n, onu elinde çapa, iki büklüm görünce tan›yamad› ve ondan “evin sahipleri”yle ilgili bilgi almak istedi: “Günayd›n” dedi. “Ne zamandan buyana burada çal›fl›yorsunuz?” Bernard Shaw, tan›nmamas›n› hiç bozuntuya vermedi: “Hep buradayd›m...” dedi. “Kendimi bildim bileli burada çal›fl›yorum.” Merakl› kad›n bir soru daha sordu: “Peki size verdikleri ücret sizi geçindiriyor mu?” dedi. Bernard Shaw bu soruya gülerek yan›t verdi: “Bana maafl vermiyorlar” dedi. “Yaln›zca yeme¤imi veriyorlar.” Bu yan›t› duyan merakl› kad›n Bernard Shaw’a hemen bir öneride bulundu: “Bizimle çal›flmal›s›n›z” dedi. “Bizimle çal›fl›rsan›z size hem yiyecek hem giyecek hem de yeterli bir maafl veririz.” Bernard Shaw bu öneriyi kibarca reddetti: “Teflekkür ederim; ama bunu kabul edemem” dedi. “Ne yaz›k ki, ben Bayan Shaw’a yaflam boyu ba¤l›y›m.” Merakl› kad›n hemen itiraz etti: “Böyle bir fley olamaz” dedi. “Bu tutsakl›ktan baflka bir fley de¤il ki...” Benrad Shaw yine gülerek yan›t verdi: “Hay›r efendim hay›r” dedi. “Biz buna ‘Evlilik’ diyoruz.”• Genç adam, ifle girebilmek için önceki patronundan ald›¤› referans› yeni patronuna uzatt›. Referansta flunlar yaz›l›yd›: “Bu referans› size getiren kifli yan›mda bir ay çal›flt› ve flimdi iflten ayr›lmaktad›r. Ben çok memnunum...”• 51


Frans›z Arkadafllar›mda Gördü¤üm Türkiye Konusunda 3 Önyarg› •Lea Jülide Osmano¤lu - Bütün Dünya• Bu elbette tümüyle yanl›fl. Türkiye’deki birçok kent çok modern, hatAvrupal› Arkadafllar›m ta kimi Frans›z kentlerinden daha fiöyle Diyorlar: “Türkiye modern durumda... Al›flverifl merkezGeri Kalm›fl Bir Ülkedir.” lerinin ve yüksek binalar›n çiçek gibi büyüdü¤ü, ‹stanbul’dan söz etmek istiyorum. Okuldan ç›k›nca al›flverifl merkezlerine giden arkadafllar›m var orada! Benden genellikle Fransa’n›n ne denli modern bir ülke oldu¤unu anlatmam› istiyorlar, bense her seferinde onlar›n oradaki yaflamlar›na bak›l›rsa burada bir köylü gibi yaflad›¤›m› kabul etmekten biraz utan›yorum. Ekte, ‹stanbul’daki al›flverifl merkezlerinden ikisinin fotograflar› yer al›yor. Lea Jülide Osmano¤lu, yaz aylar›n› Türkiye’de, dedesi Mühendis Tuncay Osmano¤lu’yla geçirmektedir.

Fransa’da Yaflayan Bir Türk K›z›n Okul Ödevi Bir Türk ve Frans›z anne baban›n Fransa’da do¤an ve ö¤renimini bu ülkede sürdüren 16 yafl›ndaki k›z› Lea Jülide Osmano¤lu, Cenevre s›n›r› yak›n›ndaki Ferney Voltaire kentinde Fransa’n›n önde gelen liselerinden Lycee International (Uluslararas› Lise)’de ikinci s›n›f ö¤rencisidir. Onun bize gönderdi¤i ekteki yaz›, gerçekte bir dergi için kaleme al›nm›fl yaz› de¤il, okulda ö¤retmene verilmek üzere haz›rlanm›fl bir ev ödevidir. Lea Jülide Osmano¤lu, do¤up büyüdü¤ü Fransa’da çok yanl›fl tan›nd›¤›n› gördü¤ü “baba yurdu” ça¤dafl Türkiye’yi anlatmaktad›r. Bu ev ödeviyle 16 yafl›ndaki lise ö¤rencisi Lea Jülide Osmano¤lu, Türkiye konusunda ne denli önyarg›l› olduklar›n› kan›tlad›¤› arkadafllar›na yaln›zca Türkiye’nin tan›t›m› dersi de¤il, önyarg›lar›yla davranan bu kiflilere, bir insanl›k dersi de vermektedir. Lea Jülide Osmano¤lu, yandaki sayfada Türkçe çevirisini yay›mlad›¤›m›z ödevinin ilk sayfas›na Türk bayra¤›n›n resmini, iç sayfalar›na da ça¤dafl görünümlü Türk erke¤i ve kad›n› fotograflar› eklemifltir. (Özel not: Ö¤retmeni, Lea Jülide’ye 20 üzerinden 20 vererek, bu ev ödevini “tam not”la de¤erlendirmifltir.) 52

Elbette hay›r! Türkiye, nüfusun yüzde 90’›n›n Müslüman oldu¤u bir Avrupal› Arkadafllar›m ülkedir; ancak kad›nlar›n ço¤u bir fiöyle Diyorlar: “Türk örtü ya da dinlerini belli eden herKad›nlar› Baflörtülüdür.” hangi bir aksesuar kullanmadan, bizim gibi giyinirler. Bunun da ötesinde, Türkiye laik bir ülkedir; sokaklarda ya da dergilerde moday› yak›ndan izleyen ünlü birçok genç k›z görebiliriz! Ekte, Türkiye’deki çeflitli müzik topluluklar›n›n ve genç kad›n ve erkek ses sanatç›lar›n›n fotograflar› yer almaktad›r. Türkiye’deki erkeklerle ilgili birçok kiflinin akl›ndaki düflünce buAvrupal› Arkadafllar›m dur. Küçük köylerdeki kimi erkekfiöyle Diyorlar: lerin görünümü bu biçimde olabilir; ancak, kad›nlar için de belirtti“Tüm Türk Erkekleri ¤im gibi, çok yak›fl›kl› ve düzgün Sakall› ve B›y›kl›d›r.” görünümlü, modern erkekler ço¤unluktad›r. Ekte, modern görünümlü birçok erke¤in fotograf› yer almaktad›r. Not: fiunu belirtmeliyim ki, oraya gitti¤imde erkeklere bakmadan edemiyorum. Bunu, oras› kendi ülkem oldu¤u için de¤il, gerçekten de çok yak›fl›kl› olduklar› için söylüyorum! (Akdeniz erkekleri be¤endi¤im tipte erkeklerdir.) 53


Bütün Dünya • Ekim 2007

Ve Sonuçta Türkiye’yle ‹lgili Olarak Neler Düflündü¤ümü Paylaflmak ‹sterim: Ben Türkiye’deki herfleyi seviyorum: Yemeklerini, insanlar›n›, havas›n›... Ancak flunu da belirteyim: Ben kesinlikle bir Türkiye tarihi ve siyaset uzman› de¤ilim! Bu nedenle de ülkenin tüm toplumsal ve siyasal olaylar›n› aç›klayaca¤›m “normal” bir rapor yazmak yerine Türkiye’yi size, flu an karfl›n›zdaki 16 yafl›nda bir genç k›z›n kaleminden anlatmaya karar verdim. Umar›m bunu baflarm›fl›md›r ve umar›m Türkiye, bu ülkeyi ziyaret etmemifl kiflilerin gözündeki hiç de hak etmedi¤i tuhaf bir ülke görümünden kurtulur. “Türkiye’de sular ak›yor mu?”, “Türkler develerle mi yolculuk yap›yorlar?” gibi sorular duymaktan b›kt›m usand›m art›k...

Umar›m benim bu ödevim, arkadafllar›m için yararlanabilecekleri bir ders olur. Bu ödevim Avrupal› arkadafllar›ma flu iki yan›t› verebiliyorsa, bence ifllevini yerine getirmifl demektir: “Hay›r, Türkiye geri kalm›fl bir ülke de¤ildir”, “Hay›r, Türkiye’deki insanlar 16’nc› yüzy›lda yafl›yorlarm›fl gibi yaflam›yorlar...” Birbirinden oldukça farkl› Türk ve Frans›z kültürlerini aile yap›m nedeniyle yak›ndan tan›yabilme olana¤›na sahip bir kifli kimli¤imle son olarak flunu söylemek isterim: Ben bu iki ülkenin olumsuz yanlar› konusunda sürekli söylenmek yerine, her iki ülkenin de olumlu yönlerini ve özelliklerini söylemekten yanay›m. Umar›m bu tutumumla, önyarg›l› Avrupal› arkadafllar›ma bir örnek oluflturabilirim.•

Tüm paralar›n› harcay›p bitiren üç genç, kald›klar› otelin bar›nda içki içmeye karar verdi. Önce ilk arkadafllar› bara inip içkisini söyledi. ‹çkisini bitirip para vermeden giderken barmen, içti¤i içkinin paras›n› istedi. Verdim vermedin diye uzun uzun çekifltikten sonra barmen paray› alm›fl olabilece¤ini kabul ederek gencin gitmesine izin verdi. Az sonra ikinci genç ayn› biçimde içkisini içti. Barmenle para konusunda bir süre çekifltikten sonra paray› ödemeden odas›na döndü. Son olarak üçüncü genç bara indi. ‹çkisini yudumlarken barmen dert yanmaya bafllad›: “Bugün bende bir fleyler var” dedi. “Sizden önce iki müflteri geldi. Paralar›n› vermediler diye ikisiyle de kavga ettim. Oysa adamlar hesab› ödemifller yaln›zca ben unutmuflum. Galiba art›k yafllan›yorum.” Üçüncü genç son yudumu da içtikten sonra barmeni teselli etmeye bafllad›: “Olur böyle fleyler” dedi ve ekledi: “Benim param›n üzerini verin de ben gideyim art›k...”• 54

“Milliyetçi düflman” cephesini yararak kaçmak ve böylece canlar›n› kurtarmak isteyen Çin komünistleri, “Uzun Yürüyüfl” olarak bilinen geri çekilme eylemlerine bafllad›lar. Bu geri çekilme eylemi, Çin Halk Cumhuriyeti’nin resmi yay›mlar›nda, “K›z›l Ordu’nun Büyük Yürüyüflü” olarak adland›r›l›r.

Mao ve Yoldafllar› Yollar› Afl›nd›ramad›(*)

Y

›l 1934, 16 Ekim Sal› gü- bat› yakas›) uzakl›¤›n›n neredeynü saat 17:00... “Milliyetçi se iki kat›yd›. düflman” cephesini yar›p *** 1927 y›l›nda komünistler ve geçmek ve böylece kuflatma alt›nda kalan güneybat› milliyetçiler aras›nda iç savafl Çin’deki karargâhlar›ndan kaç›p patlak verdi. 1931 y›l›nda komünist lider canlar›n› kurtarmak isteyen Çin komünistleri, “Ch’ang Cheng” Mao Zedong, güneybat›daki Ki(Uzun Yürüyüfl) olarak bilinen “ri- angsi eyaletinde yeni kurulan Çin Sovyet Cumhuriyeti’nin cat” (geri çekilme) eybaflkanl›¤›na seçildi. lemlerine bafllad›lar. Bu 1930 ve 1934 y›llar› geri çekilme eylemi, Çin Köfleden Halk Cumhuriyeti’nin Bucaktan aras›nda milliyetçiler, Chiang Kai-shek’in liderli¤inresmi yay›mlar›nda, “K›z›l de, Sovyet CumhuriyeOrdu’nun Büyük Yürüti’ne karfl› befl ayr› kuflatyüflü” olarak adland›r›l›r. ma harekât›na girifltiler. Tarihe geçen “Uzun Milliyetçi Çin Partisi Yürüyüfl” tek bir eygüçlerinde, Alman gelem de¤ildi. nerali Hans von Seeckt, Güneyde konufllanaskeri dan›flman olarak m›fl, birbirinden farkl› görev yap›yordu. Geneçeflitli komünist ordulaMehmet r›, kuzey ve bat›ya kaç›- Muhsino¤lu ral Seeckt, Chiang Kaishek’e tüm gücüyle cepyordu. Bunlar aras›nda heden sald›rmamas›n›, en ünlü yürüyüfl, 1934 Ekim’inde Jiangxi eyaletinden Mao’nun yerleflti¤i Jiangxi ve Fubafllayand›. Bat› Çin’in çok zor jian eyaletlerini kuflatmas›n› önearazi yap›s›n› aflan Mao, buradan riyor, “y›pratma savafl›” yap›lmakuzeye yönelmiflti. Mao ve yol- s›n› istiyordu. Mao’nun önderli¤indeki komüdafllar›n›n “370 gün” süren bu “destans›” yürüyüflte, “kimi söy- nistlerse gerilla taktikleri uygulayalentilere göre, katettikleri 12 bin rak, ilk dört sald›r›ya baflar›yla di500 kilometrelik” yol, New York- rendiler. Fakat beflinci sald›r›da, San Francisco (ABD’nin do¤u- mevcudu 700 bini bulan milliyetçi 55


Mao ve Yoldafllar› Yollar› Afl›nd›ramad›(*)

sürdü ve güçlerinin yar›dan fazlas›n›, 50 bin kifliyi kaybettiler.

B

Mao ve yoldafllar›n›n milliyetçi güçlerden kaçarken izledikleri yollar... komutan Chiang’›n güçleri, komünistleri güçlü bir abluka alt›na ald›.

Y

üzbinlerce köylü açl›ktan ya da çat›flma nedeniyle yaflam›n› kaybetti. Mao, Komünist Merkez Komitesi taraf›ndan baflkanl›ktan uzaklaflt›r›ld›. Bu arada oluflturulan yeni komünist liderlik, geleneksel savafl taktikleri uygularken, k›z›l ordunun büyük bölümü, milliyetçiler taraf›ndan k›y›ma u¤rat›ld›. Kaç›n›lmaz duruma geldi¤i görülen kesin yenilgi korkusuyla, komünistler kuflatmay› en zay›f noktas›ndan yar›p geçmeye karar verdi. *** Ve “Uzun Yürüyüfl” bafllad›!.. Yo¤un biçimde uygulanan gizlilik ve artç› harekât, milliyet56

çileri flafl›rtm›flt›. Ancak birkaç hafta sonra, K›z›l Ordu’nun ana güçlerinin kaçm›fl oldu¤unun ay›rd›na varabildiler. fiafl›rtmaca yapan ve öncelikle çekilen 86 bin asker, 15 bin personel ve 35 kad›nd›. Silahlar ve araç gereç, erkeklerin s›rt›nda ya da at arabalar›yla tafl›n›yor, kafilenin boyu 80 kilometreye yaklafl›yordu. Genellikle geceleri yürüyor, yaln›zca düflman hatlar›ndan uzak vadi ve yokufllarda, uzun sopalara geçirilmifl meflalelerin y›lan gibi k›vr›larak ilerledi¤i, çok uzaklardan görülebiliyordu. *** ‹lk felaketle kas›mda karfl›laflt›lar. Milliyetçi güçler, komünistlerin geçece¤i yolu Hsiang Nehri’nin karfl› k›y›s›nda bloke etmiflti. Bu tahkimat› aflabilmeleri bir hafta

•“‹flçi ve köylülerden hiçbir fley alma.” •“Toprak sahipleri ve yüksek s›n›f mensuplar›ndan ald›klar›n› bunlara ver.” Bu arada ek olarak sekiz kural daha uygulamaya konuldu: •“Yatt›¤›n yerin kap›s›n› kapat.”

u bozgundan sonra, Mao komünistler aras›nda eski nüfuzunu tekrar kazanmaya bafllad› ve ocakta ele geçirdikleri Tsuni kentinde yap›lan parti önderleri toplant›s›nda yine baflkanl›¤a getirildi. Mao burada strateji de¤ifltirip güçlerini birkaç kola böldü ve düflman› flafl›rtmak için bunlar› farkl› patikalara yöneltti. Düflman mevzilerine bundan böyle direkt sald›r›ya geçilmeyecekti. Ve yeni hedef, kuzeybat›daki Shensi eyaletiydi! Komünistler burada Japon istilac›larla savaflarak, Çin “iflçi-köylü emekçi y›¤›nlar›”n›n sayg›s›n› kazanacaklar›n› umut ediyorlard›. *** Sovyet Tarihçisi Dr. Dmitry Shlapentokh ile görüflen Kathryn Kolata’n›n anlat›m›na göre, Mao Genelkurmay Baflkan› Chu Teh’le birlikte dördüncü K›z›l Ordu’nun siyasi komiseri Mao, 1976 y›l›nda ölünceye de¤in, olduktan sonra, bir 27 y›l baflkan olarak iktidarda kald›. anlamda düzenli konuma geçen bu ordu, •“Yatak yapmak için ödünç Mao’nun “Üç Disiplin Kural›”n› uygulamaya bafllad›: ald›¤›n samanlar›n yerine baflka •“Emirlere itaat et.” fley koy.” 57


Mao ve Yoldafllar› Yollar› Afl›nd›ramad›(*)

ordular›n Shensi eyaletinde birleflmesinden sonrad›r ki, “Uzun Yürüyüfl” tamamlanabilmiflti. ***

Y

“Uzun Yürüyüfl”ün an›s›na ç›kart›lan pul... •“Kibar konufl.” •“Sat›n ald›klar›n›n karfl›l›¤›n› tam öde.” •“Ödünç ald›¤›n herfleyi geri ver.” •“Zarar verdi¤in herfleyin bedelini öde.” •“Kad›nlar›n gözü önünde y›kanma.” •“Tutsaklar›n cebini kurcalama.” Mao’nun askerlerinin “Gerilla Savafl ‹lkeleri” ile ilgili ünlü söylemleri ise flöyleydi: •“E¤er, düflman ilerliyorsa geri çekiliriz.” •“E¤er, düflman mola verip kamp kurmuflsa aral›ks›z sald›r›larla taciz ederiz.” •“E¤er, düflman çat›flmadan kaç›n›rsa biz hücum ederiz.” •“E¤er, düflman geri çekilirse biz pefline düfleriz.” 58

*** Çekilen ölümcül açl›¤a ve u¤rad›klar› hava sald›r›lar›na dayanarak, hemen her gün milliyetçi müfrezelerle devam eden çat›flmalardan sonra, Mao de¤iflik kollardan ilerleyen güçlerini, 19 Ekim 1935 Cumartesi günü Çin Seddi’nin eteklerinde durdurdu. Onlar› befl makineli tüfek ve k›z›l bayrak tafl›yan atl›lar bekliyordu. ‹çlerinden biri, “Hofl geldin Baflkan Mao” diye seslendi, “Biz Kuzey Shensi Eyaleti Sovyetleri’ni temsil ediyoruz. Sizi endifleyle bekliyorduk. Hepimiz emrinizdeyiz!..” “Uzun Yürüyüfl” sona ermiflti. Bu arada yayg›n bir görüfle göre, milliyetçi güçlerin bask›s› karfl›s›nda ikinci ve dördüncü K›z›l Ordular da çekilmeye bafllam›fl, ancak 22 Ekim 1936’da tüm

etmifl y›l sonra Ed Jocelyn ve Andy McEwan ad›ndaki iki ‹ngiliz, Mao’nun güzergâh›n› yaya olarak izlediler. Ulaflt›klar› sonuç flöyleydi: Komünist Parti’nin iddias›na karfl›n, Mao ve yoldafllar› 10 bin de¤il, 4 bin kilometre yürümüfltü. Mao’nun iktidarda oldu¤u dönemde verdi¤i rakam ise 6 bin kilometreydi. Gelenekçi komünistler iki ‹ngiliz’in iddias›na tepki gösterdiler. Partinin emekli tarihçisi Liu Binyan, “Gerçek güzergâh› ve mesafeyi nas›l biliyorlarm›fl? Do¤rulu¤u kesin olan nas›l bir harita varm›fl ellerinde?” diyordu. 35-37 yafllar›ndaki Jocelyn ve McEwan, yolculu¤u 384 günde tamamlad›lar. “Söylentilere göre” de Mao’nun yürüyüflü 370 gün sürmüfltü. 1935’te Mao flunlar› yaz›yordu: “Uzun Yürüyüfl, türünün ilk örne¤idir. Bu bir manifestodur, propaganda gücüdür, bir tohum ekme makinesidir!” *** ‹ngiliz Jocelyn yürüyüfllerindeki amaçlar›n›n, “fotograf ve bulabildikleri an› eflyalar› sergileyerek, Çinliler’e kendi tarihlerini an›msatmak” oldu¤unu belirtiyordu. ‹ki gezgin bu arada, yafll› bir kad›nla karfl›laflt›lar; Mao’nun kay›p k›z› olabilece¤i söyleniyordu bu kad›n›n. Altm›flsekiz yafl›ndaki Xiong Huazhi, ayn› y›llarda do¤mufltu ve söylentilere göre annesi, Mao’nun

üçüncü efli olan He Zizhen’di. K›z›l Ordu’nun milliyetçilerin kuflatmas›ndan kaç›fl› s›ras›nda, Mao’nun k›z› Sichuan eyaletinde bir ailenin yan›na b›rak›lm›flt›. Xiong’un ailesi ve komflular›, ‹ngiliz gezginlere “Bu yafll› kad›n›n Mao’nun k›z› oldu¤unu” söylüyorlard›. 1949 y›l›ndan sonra Mao’nun kay›p çocu¤unu bulmak için gönderilen araflt›rmac›lar, elleri bofl döndüler. Mao 1976’da öldü¤ünde, evlad›n›n yazg›s›n› bilmiyordu. He Zizhen’in Mao’dan befl çocu¤u olmufltu. Yaflayan tek çocu¤u Li Min’in, baflkent Pekin’de oldu¤una inan›l›yordu. *** Mao ve yoldafllar›, 24 nehir ve ço¤unlukla karla kapl› 18 s›rada¤› afl›p gelmifllerdi. Ve bu “destans›” yürüyüflü, yaln›zca 4 bin asker tamamlayabilmiflti. Savafl tarihinin bu en uzun ve kesintisiz yürüyüflü, Mao Zedong’un, Çin komünistlerinin karfl› konulmaz lideri olarak ortaya ç›kmas›n› sa¤lam›flt›. Komünist “kahramanl›¤›n› ve kararl›l›¤›n›” ö¤renen binlerce genç Çinli, Shensi eyaletine gidip, Mao’nun K›z›l Ordu’suna kat›l›yordu. Japonlar’la 10 y›l süren savafltan sonra, Çin iç savafl› da 1945’te yeniden bafllad›. Dört y›l süren iç savafl, milliyetçilerin ma¤lubiyeti ile sonuçland› ve Mao, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluflunu ilan etti. 1976’da ölünceye de¤in, Mao 27 y›l baflkan olarak iktidarda kald›.• (*)“Yollar yürümekle afl›nmaz!”, Süleyman Demirel m.muhsinoglu@gmail.com 59


‹ngiltere’nin dünyaca ünlü BBC televizyonunda, futbol anlatan spikerlerin önüne yasa gibi bir yazı konur. Bu yaz› flöyledir: “Gerekti¤inde konufl... Olabildi¤ince de az konufl... Çünkü görüntüler, futbolcular ve de top senin söylemek istediklerinden çok daha fazlasını anlatıyor...”

Spor Spikerleri

A

merika’nın en ünlü beyz- aracılı¤ıyla dinleyicilerine duyubol spikerlerinden James rurdu. Ünlü spiker takımının gol Lorient bir açıklamasın- yemesi durumundaysa flütünü da, “Bizler dünyanın en bir kez ve olumsuzluk içeren bir keyifli ve de en zor iflini yapıyo- sesle üflerdi. Ary Barroso, Carruz. Gördüklerinizi anlatmak men Miranda’nın en ünlü flarkıyetmiyor, anlattıklarınılarının bestecisiydi. zı da yaflamak zorundaTüm zamanların en çok sınız. Ve yaflarken semdinlenen flarkılarından Sporun pati duydu¤unuz, tarafbiri olan, Frank SinatDünyas› tarı oldu¤unuz takım ya ra’dan Wire’a, Kate da oyuncuların varlıklaBush’tan S’Express’e rı, anlatım süreci içinde de¤in sayısız sanatçı tabir adım da olsa öne rafından seslendirilen çıkmamalıdır” demiflti. “Brasil” adlı sambayı da Lorient’in bu denli ilbestelemiflti. ginç açıklamasına karAry Barroso besteleri flın, belki de aynı yıllara nedeniyle çok ünlendi. rastlayan zaman dilimi Hollywood’a gitti. Walt Metin içinde Brezilya’nın ünlü Disney’in müzik direkGören futbol spikeri Ary Bartörlü¤ünü yapma öneriroso, çılgınlı¤a varacak si aldı. Barroso, bunları denli taraftarı oldu¤u reddetti ve ülkesi BrezilFlamengo takımının attı¤ı gol ya’ya döndü. Nedenini de, sonrasında panflüt çalıyordu. “Amerika’da futbol anlatacak Barroso, –Güney Amerika biçe- mikrofon bulamadım. Bir de Flami– atılan gol sunumunu daki- mengo takımı yoktu” biçiminde kalarca ba¤ırmak yerine sevinci- açıkladı. Ary’in mesle¤iyle çeliflni müzik eflli¤inde ve mikrofonu kili bu tavrı uzun yıllar devam et60

ti. Brezilya’nın en ünlü spikeri bir keresinde takımı Flamengo’nun attı¤ı golü futbolcularla birlikte kutlamak için anlatım yerinden fırlayarak sahaya indi. Radyo, Ary’in bu inanılmaz gibi gözüken eylemi nedeniyle uzun süre sessizli¤e gömülmüfltü.

A

vustralyalı at yarıflı spikeri George Hamilton çok önemli bir yarıflta meslek yaflam›n›n belki de en büyük hatasını yaptı ve Funny adındaki bir at için bahis oynadı. Yarıflın son metrelerinde, büyük paralar kazanaca¤ını umdu¤u atın ön sıralarda kofltu¤unu dinleyicilerine aktaran Hamilton, Funny’nin yarıflı son elli metrede ve burun farkıyla kaybetti¤ini görünce duygularını frenleyemedi. Mikrofonun açık oldu¤unu unutan spikerin binlerce yarıflseverin duydu¤u ve hayretler içinde kaldı¤ı tümcesi, “Allah seni kahretsin Funny... Zaten senin jokeyin de salaktı” biçiminde oldu... Bizim ülkemizde spor spikerli¤i futbola dayalı bir geliflme gösterdi uzun yıllar... Ancak, Eflref fiefik’in dinleyicilerine büyük keyif veren ve de kahkaha ortamına do¤ru sürükledi¤i gürefl anlatımları günümüzde bile unutulmadı. Karfl›laflman›n heyecanlı bir anında, “‹zninizle sütümü içeyim” diyen Eflref fiefik’ten sonra Kemal Deniz TRT’de kendine özgü kurgularla bu gelene¤i sürdürme çabas› içinde oldu. Deniz, görsel yayıncılı¤ın ülkemizde olmadı¤ı o radyo günlerinde popüler olan tüm sporları anlatabilme çabasındaydı. De-

niz’den günümüze de¤in taflınan en güzel ve de karikatürize edilerek anlatılan spikerlik anısı, kendi iste¤i üzerine masatenisi karflılaflmasını sunması olmufltu. ‹ki sporcunun ellerindeki raketlerle topu hızlı ve sert bir biçimde rakip alana göndermesi, Deniz’in anlatımını çok az sözcüklerden oluflan bir naklen yayın dili durumuna getirmiflti. TRT’nin bir dönem ünlü spikeri, karflılaflma süresince “Ahmet vurdu, Mehmet vurdu, Ahmet vurdu, Mehmet vurdu... Mehmet flimdi servis atıyor... Oyunda skor, atan Mehmet 11, karflılayan Ahmet 10” diyebilmiflti. Kemal Deniz’i bir kez daha saygıyla anıyorum. Spor spikerli¤i ülkemizde giderek yaygınlaflan futbol spikerli¤i biçimine dönüfltü. Büyük usta Halit Kıvanç’ın anlatım tarzı genifl kitlelerin be¤enisini kazandı¤ı yıllarda, Pertev Tunaseli, Necati Karakaya ve günümüze de¤in sunumlarını sürdüren Orhan Ayhan’ın adlar› sık sık duyuldu. Ve sonra Do¤an Yıldız’ın sesi kulaklarımızda yankılandı, kendine özgü ve de futbolu yaflatarak... Sevgili Aydın Köker’i unutabilmek olası mı?..

T

RT’nin 1974 yılında bafllattı¤ı ve de radyo yayıncılı¤ında devrim niteli¤i taflıyan kararı sonucunda, onlarca genç spiker naklen yayınlarda görev aldı. Tansu Polatkan günümüze dek baflarıyla taflıdı bu sorumlulu¤u... Aynı jenerasyondan Abidin Aydo¤du, Ümit Aktan’ın da yadsınmayan 61


Bütün Dünya • Ekim 2007

hizmetleri vardı, bu yapılanma süreci içinde... Öztürk Pekin, ‹lker Yasin, Murat Ünlü futbol anlattılar, futbolu hâlâ yaflıyorlar...

V

e sonra bir baflka jenerasyon olufltu TRT üniversitesinde... Levent Özçelik, Hüseyin Baflaran, Erdo¤an Arıkan, Güven Göktafl, Yalçın Çetin, Kerem Öncel, Fuat Akda¤, Okay Karaca, Gökhan Özer, Melih fiendir, Ercan Taner, Melih Gümüflbıçak, Cüneyt Kıran, Alper Bakırcıgil, Birol Rençber, Semahat Aslaner ve de futbol sevgisini haber spikerli¤ine tercih eden Zafer Akyol... Tüm bu saydı¤ım de¤erler, eksik futbol kültürümüzü zenginlefltirmek adına büyük u¤rafl veriyorlar. Birço¤u Arman Talay’ın ö¤rencisi ve birço¤u da onun ö¤rencilerine baflvuruyorlar, bir fleyler ö¤renebilmek adına... Ve futbol spikerli¤inin saygınlı¤ı içeren duruflu giderek kayboluyor. Görsel yayıncılı-

¤ın reyting u¤runa bafllattı¤ı anlamsız rekabet, sesiyle kula¤ı arasında iletiflim yoksullu¤u çeken bir dolu ve de sözde spikeri çıkardı ekranlara... Anlamsız anlatım tarzları, radyo ile televizyon yayıncılı¤ının farklı oldu¤unun bilincinde olmayan insanların, ba¤ıran ça¤ıran halleri ve de abartılı tümceleri giderek trajik bir konuma geldi. Oysa, futbol maçı spikerli¤i insana, topluluk önünde konuflma, hızlı düflünme ve kalabalıkları coflturabilme gibi yararl› beceriler kazandırır. ‹ngiltere’nin dünyaca ünlü BBC televizyonunda, futbol maçlar›n› anlatan spikerlerin önüne yasa gibi bir yazı konur. Bu yaz› flöyledir: “Gerekti¤inde konufl... Olabildi¤ince de az konufl... Çünkü görüntüler, futbolcular ve de top senin söylemek istediklerinden çok daha fazlasını anlatıyor...”• MetinGoren@butundunya.com.tr

Adam›n biri sokakta büyük kalabal›¤› çevresine toplam›fl nutuk çeker gibi anlat›yordu: “Han›mlar, beyler” dedi. “Elimde gördü¤ünüz bu yaflam flurubu torunlar›n›z›n torunlar›n› görmenize yarar... Bak›n ayn› flurubu ben de kullan›yorum, çelik gibi sa¤lam›m ve daha geçen gün 150 yafl›ma bast›m.” O sözlerini bitirince yard›mc›s› kar›fl›p isteyenlere yaflam flurubu satmaya bafllad›. fiurubu sat›n alanlardan biri yard›mc›n›n kolunu tutup büyük bir merakla sordu: “Bu adam gerçekten 150 yafl›nda m›?” diye sordu. Yard›mc› hemen yan›t verdi: “Gerçekten bilmiyorum” dedi. “Ben ancak 100 y›ld›r yan›nda çal›fl›yorum.”• 62

‹ki bölümden oluflan bu dizimizde, insanl›¤›n evrimine katk›da bulunan kiflilerin önce, “insansal özelliklerini yans›tan yaflam öyküleri”ni sunuyor, sonra da ileriki sayfalar›m›zda, bu kiflinin insanl›¤a katk›s›n› aç›kl›yoruz.

Yetene¤i Ona Tanr›’n›n Bir Arma¤an›... Delikanl›, kendinden beklenmeyecek bir olgunluk ve özgüvenle “Bunlar›n hepsi geçici, bir gün beni konser salonlar›nda kendi bestelerimi çalarken izleyeceksiniz” dedi. “Bundan emin olun lütfen...”

G

emi Hamburg Liman›’na dan dolay› bu gibi yerlerde piyademirledi¤inde zaman ge- no çok dinlemiflti; ama böylesine ce yar›s›n› çoktan geçmifl- güzel ve etkileyici çalan›n› duyti. Yafll› kaptan çok uzun yoldan mam›flt›. Biraz daha dikkatli bagelmiflti; ama yorgun de¤ildi. R›h- k›p piyanistin 12-13 yafllar›nda bir t›ma inip biraz dolaflmak istedi. delikanl› oldu¤unu görünce flaflHamburg’a önceden de birçok k›nl›¤› biraz daha artt›. Delikanl›, nerede çald›¤›n› kez geldi¤inden sokaklar› çok iyi önemsemeden, kendinbiliyordu. Biraz yürüdü; den geçmiflcesine çal›yorama aniden bafllayan ya¤mur nedeniyle önü‹nsanl›¤a du. Yüre¤inin sesini duyurabilmek için, parmakne ç›kan bir bara girmek Adanan lar›n› arac› olarak kullazorunda kald›. Yaflamlar n›p piyanonun tufllar›nSalon oldukça kalabadan yard›m istiyordu sanl›kt›. Masalarda küçük ki... Yafll› kaptan gözlerini gruplar oluflturmufl gemidelikanl›dan, kulaklar›n› ciler sohbet ediyordu. piyanonun sesinden ay›Kaptan bunlar›n bir böram›yordu. Delikanl› kenlümünü tan›yordu; ama dinden geçmifl biçimde can› konuflmak istemipiyanosunu çalarken ara yordu. Bofl masalardan s›ra barda çal›flan k›zlarbirine gidip oturdu. Yücel Aniden kulaklar›n› dan biri yan›na geliyor ve Aksoy dolduran piyano sesiyle bir fleye gereksinimi olup irkildi. Mesle¤i ve yafl›nolmad›¤›n› soruyordu. 63


Bütün Dünya • Ekim 2007

K›zlar›n hepsi onun koruyucu mele¤i gibiydiler. Delikanl›n›n gözleri uykuya yenik düflecek gibi oldu¤unda k›zlardan biri hemen bir içecek haz›rlay›p getiriyordu.

K

aptan›n ilgisi ve merak› daha da artt›. Delikanl›yla tan›flmak ve onu daha yak›ndan tan›mak istedi. Çalmaya ara verdi¤i zaman kendisiyle konuflmaya karar verdi ve garson k›zlardan birini ça¤›r›p dile¤ini delikanl›ya iletmesini istedi; ama belli ki bu çocuk sabah›n ilk ›fl›klar›na dek piyano çalacakt›. Fakat kaptan onunla konuflmaya kararl›yd›. Sonunda delikanl› çalmaya son verdi, aya¤a kalkt› ve kaptan›n masas›na gelip oturdu. Kaptan yan›lmam›flt›, bu çocuk olsa olsa 13 yafl›ndayd›. Delikanl›y› fazla yormamak için konuflmaya bafllad›: “Çok güzel ve duygulu çal›yorsun piyanoyu, seni kutlar›m” dedi. “Senin gibi yetenekli; ama çok genç birinin böyle bir ortamda tüm gece çalmas› bana çok ilginç geldi. Bana kendinden söz eder misin?” Delikanl›, nereden bafllayaca¤›na karar vermek istercesine bir an durdu... “Hamburg’da do¤dum. Babam da müzisyendir, kent orkestras›nda obua çalar” dedi. “Evdeki piyanoda benim bir fleyler çalmaya çabalad›¤›m› görünce bana yard›mc› oldu. Bana ö¤rettiklerini o denli çabuk kavr›yordum ki, dersleri düzenli biçimde yapmaya bafllad›k. Henüz okula bile gitmiyordum; ama piyanoda sonatlar çal›yordum. Yedi yafl›ma geldi¤imde Otto Cossel’den ders almaya bafllad›m.” Kaptan delikanl›n›n sözünü ke64

serek “Peki bu denli yeteneklisin ve baban da bunun ay›rd›nda da senin böyle bir yerde çal›flmana nas›l izin veriyor?” diye sordu. “Senin burada kendini köreltti¤inin ay›rd›nda de¤il mi?” Babas›n›n suçlanmas›na delikanl›n›n gönlü raz› olmad›: “Hay›r! Böyle düflünmeyin lütfen... Onun benim için çok güzel planlar› var. Burada çal›flmay› ben istedim” dedi. “Biz zengin bir aile de¤iliz. Derslerim için çok para gerekiyor ve ben de aileme yük olmak istemiyorum. Burada isteyerek çal›fl›yorum. Elime de iyi para geçiyor. Hem yaln›zca böyle yerlerde de¤il, genelevde de çal›flt›m. Ancak bu beni hiç rahats›z etmiyor. Benim çald›¤›m yer önemli de¤il. Ben piyano çalmay› çok seviyorum.” Delikanl›n›n içten konuflmas› kaptan› da duyguland›rd›: “Sen s›radan bir piyanist de¤ilsin, sana bu Tanr›’n›n bir arma¤an› ve sen bunu o biçimde kullanmak zorundas›n.”

D

elikanl›, kendinden beklenmeyecek bir olgunluk ve özgüvenle “Bunlar›n hepsi geçici, bir gün beni konser salonlar›nda kendi bestelerimi çalarken izleyeceksiniz” dedi. “Bundan emin olun lütfen...” Kaptan›n gözleri doldu: “Delikanl›, baflar›l› olaca¤›ndan eminim. Ünlü oldu¤unda da gelip seni dinlemek isterim, tabii sa¤ olursam ve bir seferde de¤ilsem... ‹flin ilginç yan› ben senin henüz ad›n› bile bilmiyorum. Ad›n neydi senin?” Bu ünlü Alman besteciyi daha yak›ndan tan›mak için lütfen 122’nci sayfam›za bak›n›z•

Ö¤renci olduklar› için yasalara göre “tecilli” olan ve bu nedenle askere al›nmayan bu gençler, ö¤renci kimliklerini aç›klamayarak askerlik flubelerine baflvurmufllar ve gönüllü olarak Çanakkale Cephesi’ne gitmek istediklerini bildirmifllerdi. “Kimlikleri gizli” bu ö¤rencilerden 45’i flehit olmufl, 150’si ise a¤›r yaralanarak cepheden gazi unvan›yla dönmüfltü.

Çanakkale Cephesi’nde Yeni Bir Gurur Var:

“Bedeli Çanakkale’de Ödenecektir...” •Katk›da Bulunan: Do¤an Özgezgin Bütün Dünya•

Y

›llard›r unutulduklar› yerlerinde an›msanmay› bekleyen çok özel bir öykünün ortak sahibi 195 kahraman›m›z, tarihimizin y›llard›r ayd›nl›¤a kavuflturulmam›fl bir köflesinde, kendilerine özgü bu çok özel öyküyü paylaflmaktad›rlar. Tarihimize “195’ler” olarak geçen 195 kahraman›m›z›n en genci 17, en k›demlisi 22 yafl›ndad›r. Tümü ö¤renci olan bu kahramanlar›m›z›n bir bölümü, Galatasaray Lisesi’nde orta ve lise ö¤rencisidirler, bir bölüKahraman “ö¤renci” Mehmet Muzaffer mü ise ö¤renimlerini ‹stanbul Darülfünunu (Üniversitesi) ya da Avrupa üniversitelerinde sürdürmekte olan üniversite ö¤rencileridirler. 65


Bütün Dünya • Ekim 2007

O

la¤anüstü vatanseverlikleri ve kahramanl›klar› d›fl›nda onlar›n ortak özelli¤i, tümünün “maksureli” olmas›d›r. “Maksureli” sözcü¤ü yerine bugün “tecilli” sözcü¤ü kullan›lmaktad›r. “Tecilli” ise, Türkçe’de “ertelemeli” anlam›ndad›r. Ö¤renci olduklar› için yasalara göre “tecilli” olan ve bu nedenle askere al›nmayan bu gençler, ö¤renci kimliklerini aç›klamayarak

met Muzaffer”in kahramanl›¤› ise, “dünyada benzeri görülmemifl” bir öykünün konusu olmufltur. Bu kahramanl›k öyküsünü gazeteci yazar Ziyad Ebuzziya, y›llar sonra “Mehmet Muzaffer’in Destan›” bafll›¤›yla flöyle kaleme alm›flt›r: “Üç ayl›k bir talimden sonra Mehmet Muzaffer zabit namzedi (subay aday›) olarak Çanakkale’de idi (Mart 1916). “Muzaffer Çanakkale’ye vard›¤›nda harp durmufltu. Zaman za-

Mehmet Muzaffer’in yapt›¤› sahte paran›n arka yüzü... askerlik flubelerine baflvurmufllar ve gönüllü olarak Çanakkale Cephesi’ne gitmek istediklerini bildirmifllerdi. “Kimlikleri gizli” bu ö¤rencilerden 45’i flehit olmufl, 150’si ise a¤›r yaralanarak cepheden gazi unvan›yla dönmüfltü. Çanakkale Cephesi’nden gazi olarak dönen ve daha sonraki y›llarda Gazze Cephesi’nde flehit olan “Galatasaray ö¤rencisi Meh66

man ‹mroz ve Bozcaada’da üslenmifl düflman gemileri ve uçaklar› bombard›manda bulunuyorlarsa da 1915 Nisan’›ndan Aral›k sonuna kadar sekiz ay süren kanl› bo¤uflmalara k›yasla bu bombard›manlar ‘hiç mesabesindeydi’. “Çanakkale’deki birliklerin büyük bir k›sm›n› Kafkas, Irak ve Filistin Cephelerine sevk edeceklerdi. Haz›rlanma ve noksanlar›n› ik-

“Bedeli Çanakkale’de Ödenecektir...”

mal emri ald›lar. Muzaffer birli¤inin alay karargâh›nda görevliydi. Alay›n kamyon ve otomobil lasti¤iyle di¤er birtak›m malzemeye ihtiyac› vard›. Bunlar ise ancak ‹stanbul’dan sa¤lanabilirdi. “Muzaffer aç›k gözlü ve becerikli ‹stanbul çocu¤u oldu¤undan karargâh, gerekli malzemenin temin ve mübayas›na onu memur etti. ‹cap eden paran›n kendisine itas› için de Erkan-› Harbiye Riyaseti’ne hitaben yaz›-

üzere Erkan-› Harbiye’ye gitti. “Muzaffer az sonra yafll› bir kaymakam yarbay›n huzurundad›r. Kaymakam uzat›lan tezkereyi okudu. Karfl›s›nda haz›rolda duran ihtiyat zabitine bakt›. ‹steyece¤i paran›n miktar›n› sormadan ‘Ne al›nacak?’ dedi. Oto kamyon lasti¤i cevab› verilince bir an durdu. Sonra Muzaffer’e dik dik bakt›: “‘Bana bak o¤lum! Ben askerin aya¤›na postal, s›rt›na kaput alacak paray› bulam›yorum. Sen oto-

Mehmet Muzaffer’in yapt›¤› sahte paran›n ön yüzü... l› bir tezkereyi eline verdiler. “O y›llarda ‹stanbul’da otomobil ve kamyon nadir rastlanan vas›talard›. Bunlar›n lastikleri de yok denecek kadar azd› ve karaborsadayd›. Muzaffer arad›, u¤raflt›, nihayet Karaköy’de bir Musevi’de istediklerini buldu. “Fiyatlar pek fahiflti; ama yapacak baflka bir fley yoktu. Anlaflmaya vard›. Laz›m gelen paray› almak

mobil lasti¤inden bahsediyorsun. Haydi yürü git, insan› günaha sokma. Para mara yok!..’

“M

uzaffer selam› çakt›, d›flar› ç›kt›. Harbiye Nezareti’nin bahçesinden d›flar›ya a¤›r a¤›r yürürken ne yapaca¤›n› düflünüyordu. Malzemelere alay›n ihtiyac› vard›. Elindeki (Al67


Bütün Dünya • Ekim 2007

manlar’›n verdi¤i) iki kamyon ve binek arabas› lastiksizdi. Di¤er malzemeler de mutlaka laz›md›.

“K

endisi, bulur al›r diye görevlendirilmiflti. Malzemeyi bulmufltu; fakat para yoktu. Eli bofl dönemezdi, bir çaresini bulmak laz›md›. Muzaffer bunlar› düflüne düflüne Beyaz›d Meydan›’na vard›, birden durdu. Kendi kendine güldü, arad›¤› çareyi bulmufltu. “Do¤ruca tüccar Musevi’nin yan›na gitti: “‘Paran›n tediye muamelesi akflamüstü bitecek, ezandan sonra gelip mallar› alamam. Gece kald›racak yerim yok. Yar›n ö¤leden evvel vapur Çanakkale’ye kalk›yor, yetifltirmem laz›m. Onun için sabah ezan›nda gelece¤im, mallar› mutlaka haz›r edin.’ “Tüccar ‘Peki’ dedi. “Muzaffer tam ayr›l›rken ilave etti: “‘Alt›n para vermiyorlar, ka¤›t para verecekler.’ “Musevi yine ‘Peki’ dedi. “Ertesi sabah Muzaffer merkez kumandanl›¤›ndan sa¤lad›¤› araba ve neferlerle ezan vakti Musevi’nin kap›s›ndayd›. Ortal›k henüz ›fl›yordu. Tüccar mallar› haz›rlam›flt›. Havagaz› fenerinin yar›m yamalak ayd›nlatt›¤› lofllukta mallar arabaya yüklendi. Muzaffer bir 100’lük kaime (yüz liral›k ka¤›t para) verdi. Araba dörtnal Sirkeci’ye yolland›. Malzeme flata (s›¤ sularda a¤›r yükleri tafl›mak için kullan›lan, alt› düz bir çeflit tekne) oradan dubada ba¤l› gemiye aktar›ld›. Az sonra da gemi Çanakkale yolunu tutmufltu. “Üç gün sonra Musevi elindeki 68

yüzlük kaimeyi bozdurmak üzere Osmanl› Bankas›’na gitti. Bozmad›lar, zira elindeki para sahte idi. “Muzaffer, evrak-› nakdiyelerin bas›m›nda kullan›lan ka¤›d›n ayn›n› Karaköy k›rtasiyecilerinden tedarik etmifl, bütün gece oturmufl, çini mürekkebi ve boya ile gerçe¤inden bir bak›flta ay›rt edilemeyecek nefasette taklit bir para yapm›flt›. Tüccara verdi¤i ve yutturdu¤u para buydu. O devrin hakiki paralar›n›n üzerindeki yaz›lar aras›nda bir de flu ibare bulunuyordu: “‘Bedeli Dersaadet’te alt›n olarak tesviye olunacakt›r.’ “Muzaffer yapt›¤› taklit paradaki bu ibareyi de¤ifltirerek flöyle yazm›flt›: “‘Bedeli Çanakkale’de alt›n olarak tesviye olunacakt›r.’ “Onun burada alt›n dedi¤i Çanakkale’de Mehmetçik’in ak›tt›¤› alt›ndan daha k›ymetli kan› idi. “Sahte paraya gelince... “Musevi tüccar bunu mesele yapmad›. Yapmak m› istemedi, yapmaktan m› çekindi bilinmez. Ancak olay bütün ‹stanbul’da yay›ld›. “Dünyada emsali olmayan ve olmayacak olan bu hadise fiehzade Halim Efendi’nin kula¤›na kadar gitti.

“fi

ehzade hemen lalas›n› gönderek Musevi tüccar› buldurdu. Yüzlük taklit evrak-› nakdiyeyi bedelini alt›n olarak ödeyip ald›. Çok zarif, sedef kakmal›, içi kadifeli bir mücevver çekmecesine yerlefltirip ‹stanbul polis okulundaki emniyet müzesine hediye etti. Bu emsalsiz parça müzede fleref mekiinde muhafaza olundu.”•

Tarihimizin Bir Onurlu Dönemini Daha Fotograflarla Sunuyoruz

Çanakkale ireniflimiz D

“Tarihimizle ilgili tüm belge ve bilgiler tüm yurttafllar›m›zla paylafl›lmal›d›r” görüflünün sahibi Say›n Do¤an Özgezgin’in çeflitli kaynaklardan derleyerek oluflturdu¤u “Çanakkale Direniflimiz” adl› fotograf çal›flmas›n›, ilerideki sayfalar›m›zda Bütün Dünya okurlar›na sunuyoruz. Onun bu çal›flmas›, “Çanakkale Direniflimiz”in karanl›kta kalan birkaç ayr›nt›s›n›n daha ayd›nl›¤a kavuflturulmas›n› sa¤lamakta ve “bugünlere nereden geldi¤imiz” konusunda yeni kan›tlar oluflturmaktad›r.

Lütfen sayfay› çeviriniz ’


Çanakkale sular›nda may›n döfleyen Nusret May›n Gemisi May›nlar ve karadaki topçu atefliyle bat›r›lm›fl gemiler

70

Osmanl› Donanmas›’na ait bir denizalt›n›n genel ve yak›n görünümü

71


May›nlar›n denize döflenmesi 72

May›n denize b›rak›l›yor 73


Çanakkale k›y›lar›ndan bir görünüm, 18 Mart 1915 Düflürülmüfl bir müttefik uça¤›

Çanakkale k›y›lar›ndan bir görünüm, 18 Mart 1915 74

75


Osmanl› taraf›ndaki bir Alman uça¤› Osmanl› ordusundaki Alman subaylar

76

Çal›ç›rp›yla kamufle edilmifl devasa Alman topu yan›nda Alman ve Türk subaylarla askerler

77


Vinci bozuldu¤u için 275 kiloluk mermisini Seyyid Onbafl›’n›n tek bafl›na s›rt›nda tafl›yarak getirdi¤i top ve (afla¤›da) ayn› topun dallarla kamufle edilmifl görüntüsü

“Harp Mecmuas›”n›n Ekim 1915 tarihli ikinci say›s›n›n kapa¤›nda yay›mlanan Seyyid Onbafl›’n›n bu fotograf›n›n alt›nda s›rt›nda tafl›d›¤› merminin 215 k›yye (275 kilo) a¤›rl›¤›nda oldu¤u bildirilmektedir. 78

79


80

Askerler bir su molas›nda

Erzak ve cephane sevkiyat›

Savafl zaman› normal yaflam

Bigal›’da harman zaman›

81


Düflman bombard›man› sonucu alevler içinde kalan kentten görüntüler

Kamufle edilebilmek amac›yla file biçiminde boyanan minare 82

83


Bo¤aza egemen toplar›yla bir “müstahkem mevki” Bir “Çanakkale klasik görüntüsü”: H›ristiyan ve Müslüman erler, sonsuzluk uyukular›nda yan yana

“Kamufle” edilmesine karfl›n bombalanan minare 84

85


43 paftadan oluflan fievki Pafla Haritas›...

fievki Pafla Haritas› ve... Onu Canland›rma Projesi Lütfen sayfay› çeviriniz ’

87


Haritac›l›k bilimi aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde, fievki Pafla Haritas›,1916 y›l› Türk haritac›lar›n›n kusursuz çal›flmas›n›n önemli bir örne¤idir.

fievki Pafla Haritas› ve... Onu Canland›rma Projesi undan y›llar önce bir ta arad›m durdum. Ve bir gün fievaste¤men aday› olarak ki Pafla Haritas›’yla karfl›laflt›m. Bu Tuzla Piyade Oku- harita, Çanakkale Savafl› konusunlu’nda e¤itim da öylesine ilginç ayr›nt›gördü¤üm dönemlerde, lar içeriyorduki ilk gördüilk kez 1/25.000 ölçekli ¤ümde gerçek anlamda Konuk haritalarla karfl›laflm›fl ve tarihi bir belgeye bakmabunlar›n içerdi¤i detaylar n›n heyecan›n› ve mutluYazar karfl›s›nda çok flafl›rm›flt›m. lu¤unu yaflad›m. SonraAskerlik yapt›¤›m dös›ndaysa y›llar önce dünemlerden daha öncesiflündüklerim bir anda bine dayanan, Çanakkale çimlendi ve sonuçta fievSavafl›’na olan ilgim, bu ki Pafla Haritas›’n› Candetayl› haritalar› gördükland›rma Projesi ortaya ten sonra bende yeni bir ç›km›fl oldu. düflünceye neden oldu! Bir haritan›n tan›mlaGürsel Bu düflünce de fluydu: d›¤› co¤rafi alanda yer “Çanakkale Savafllaalan da¤lar›n, vadilerin, Ak›ngüç r›’n›n üzerinde yap›ld›¤› ovalar›n vb. arazi biçimarazinin kabartma haritalerinin üç boyutlu durus›n› yapmak.” ma getirilmesi sonucunda elde Düflündü¤ümü gerçeklefltire- edilen haritalar, “Kabartma Haribilmek için y›llarca uygun bir hari- ta” olarak adland›r›l›r.

B

88

fievki Pafla Haritas›’n›n 17 No.’lu (Ar›burnu Bölgesi’ni gösteren) paftas›n›n Gürsel Ak›ngüç taraf›ndan yap›lm›fl iki ayr› ölçekteki kabartma haritalar›. Önde MDF üzerine monte edilmifl ve dolgusu yap›lm›fl 1/5.000 ölçekli kabartma harita, arkada ise maket kartonundan tabakalarla biçimlenmifl durumdaki 1/2.000 ölçekli kabartma harita görülmektedir.1/5.000 ölçekli haritan›n alan› 0,25 metrekare iken, 1/2.000 ölçekli haritan›n alan› 1,56 metrekaredir. Bu durumda, 1/2.000 ölçekli harita, 1/5.000 ölçekli haritadan 6,25 kat daha fazla alan kaplamaktad›r. fievki Pafla Haritas› olarak bilinen harita, 25 Nisan 19159 Ocak 1916 tarihleri aras›nda Gelibolu Yar›madas›’nda gerçekleflen Çanakkale Savafl›’n›n üzerinde yap›ld›¤› araziyi, 1/5.000 ölçe¤inde çizilmifl 43 adet harita paftas› ve 1 adet lejant paftas› ile tan›mlayan bir belgedir. Söz konusu harita, 1916 y›l›nda Harita Komisyonu (günümüzdeki Harita Genel Komutanl›¤›) taraf›ndan yap›lm›flt›r. Bu tarihi belgeyi oluflturan 43 adet harita paftas›n›n üzerine, Çanakkale Savafl›’n›n taraflar›na ait insan eliyle yap›lm›fl olan siperler, ba¤lant› hendekleri, tel örgüler, patikalar, karargâhlar, iskeleler, askerlerin yer alt› ve yer üstü bar›naklar›, top ve makineli tüfek mevzileri, dekovil hatlar›,

sahra hastaneleri, mezarl›klar vb. her ayr›nt› iflaretlenmifltir. Kullan›lan iflaretlerin ne anlama geldi¤i ise ayr›ca bir “lejant” paftas› üzerinde aç›klanm›flt›r. çerdi¤i detayl› bilgiler nedeniyle dünyada bir benzeri daha bulunmayan fievki Pafla Haritas›’n›n, Türk tarihi aç›s›ndan da çok önemli belgelerden biri oldu¤u, Çanakkale Savafl› konusunda uzman çevrelerin üzerinde anlaflt›¤› konulardan biridir. Bu benzersiz haritan›n ne amaçla yap›ld›¤›na dair bilgi, Birinci Dünya Savafl› y›llar›nda Harbiye Nezareti’ne (Milli Savunma Bakanl›¤›) ba¤l› Harita Dairesi’nin Baflkan› olan Mirliva (Tu¤-

89


Bütün Dünya • Ekim 2007

general) Mehmet fievki Pafla’n›n kaleme ald›¤› “1908’den 1918 Sonuna Kadarki On Y›ll›k Dönemde Osmanl› Ülkesi Haritas›n›n Al›m› ‹çin Yap›lan Örgütlenme ve ‹fllerin Tarih Özeti” adl› çal›flma raporunda yer almaktad›r. u çal›flma raporunda, fievki Pafla Haritas›’yla ilgili flu sat›rlar yer almaktad›r: “1915 y›l›nda Seddülbahir, Ar›burnu ve Anafartalar Cephelerinde geçen büyük savafl olaylar›n›n tarihini yazmada k›lavuz olmak ve Türk savunma zaferini sonsuzlu¤a kadar yaflatmak, saptamak ve canland›rmak amac›yla, her iki düflman taraf›n tahkimat›n›n (düflman sald›r›s›na karfl› koyabilmek için yap›lan savunma tesisleri), hava etkisi ve benzeriyle yok olmadan, bütün ayr›nt›lar›yla genifl kapsaml› bir harita üzerinde gösterilmesi düflünülmüfltür. Bu do¤rultuda 5’nci Ordu Kurmay Baflkanl›¤› ile haberleflip kararlaflt›r›larak, düflman Gelibolu Yar›madas›’ndan çekilir çekilmez gereken topograf subaylar› yukar›da ad› geçen cephelere gönderilmifltir. “Yukar›da an›lanlar; ilk önce 1/25.000 ölçe¤indeki Seddülbahir, Alç›tepe, Kocadere ve Küçük Anafarta paftalar› üzerine her iki taraf›n bütün tahkimat›n› yerinde iflaret etmifllerdir. “Daha sonra tahkimat bütün ayr›nt›lar›yla do¤ru olarak gösterilmek üzere ad› geçen paftalar, fiube Resimhanesi’nde 1/5.000 oran›na göre büyültülmüfltür. 1/5.000 ölçe¤inde 43 adet pafta haz›rlanarak topograflara verilmifltir.

B

90

“Bu 43 adet pafta arazi üzerine uygulanm›fl, 1/5.000 ölçe¤e göre aletle düzeltilmifl ve bütün tahkimat bölümler halinde bu paftalar üzerinde gösterilmeye bafllanm›fl ve fiubat 1916 sonuna kadar büyük çapta bir ifl meydana getirilmifltir.” Dünyada bir benzeri daha bulunmayan haritaya da ad›n› veren Mehmet fievki Pafla’n›n baflkan› oldu¤u kurumun, 1916 y›l›nda yo¤un emek harcay›p ortaya ç›kartt›¤› ve gelece¤e emanet b›rakt›¤› bu belgenin, Çanakkale Savafl› gibi tarihimizde çok farkl› anlamlar› olan bir olaya nas›l ›fl›k tuttu¤u ortadad›r. Haritac›l›k bilimi aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde ise fievki Pafla Haritas›, o dönemdeki Türk haritac›lar›n›n kusursuz çal›flmas›n›n önemli bir örne¤idir. Türk insan›n›n yaratt›¤› bu kusursuz yap›ta karfl›l›k ‹ngilizler’in kendi haritalar› konusunda yak›nmalar› vard›r. ‹ngiliz Generali Oglander’›n bu konuda dile getirdikleri dikkat çekicidir: lde Gelibolu Yar›madas›’n›n güvenilmesi gereken biricik bir haritas› vard› ki bunun da birçok önemli yanl›fllar› bulundu¤u sonradan anlafl›lm›flt›. Bu harita özellikle Ar›burnu ve yak›n bölgesini yanl›fl göstermekte idi ve arazinin çetin yap›s› hakk›nda bir fikir vermiyordu.” ‹ngiliz generalin yukar›daki ifadesine karfl›l›k yaln›zca flunlar söylenebilir: fievki Pafla Haritas›, yaln›zca bir

“E

fievki Pafla Haritas› ve... Onu Canland›rma Projesi

belge de¤il, tarih sahnesinden kay›p gitmekte olan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun son dönemlerindeki en olumsuz koflullar alt›nda bile, Türk insan›n›n neleri baflarabildi¤inin en basit kan›tlar›ndan biridir.

“Ç

anakkale’de Savaflanlar Dediler ki” adl› 57 sayfal›k kitap, Ruflen Eflref Ünayd›n taraf›ndan yap›lan söyleflilerin derlendi¤i bir çal›flmad›r ve “Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›” taraf›ndan iki kez (1960 ve 1990’da) bas›lm›flt›r. Bu yap›t›n 1990 bask›s›n›n 37’nci sayfas›nda yer alan, “Yüzbafl› Emin Ali Beyle Mülakat (Söylefli)” bölümünün ilk paragraf›nda, flu ifadeler dikkat çekicidir: “Buzlu camlardan yap›lma bir bölmenin tahtalar›na raptiyelerle tutturulmufl, cidden nefis, kabartma bir Çanakkale haritas›n›n karfl›s›nday›z. O haritay› Almanlar yapm›fl. Ömrümde ilk defa olarak bu kadar canl› bir harita görüyorum.” Ruflen Eflref Ünayd›n’›n Alman yap›m› kabartma Çanakkale haritas›n› gördü¤ünde dile getirdi¤i hayranl›k dolu ifadeleri, fievki Pafla Haritas›’n› Canland›rma Projesi’ni Türk insan›n›n el eme¤i, göz nuru ve al›nteriyle gerçeklefltirmek suretiyle, çok daha genifl kitlelerden de duyabilece¤imize inan›yorum. fievki Pafla Haritas›’n› Canland›rma Projesi ad›n› verdi¤imiz çal›flmayla bu tarihi belgenin kendi orijinal ölçe¤inden daha büyük bir ölçekte (1/2.000 ölçe¤inde) kabartma harita biçimine getirilmesini öngörülmektedir. Söz konusu proje gerçekleflti¤i takdirde ortaya ç›kacak olan ka-

bartma harita; “77 m2” büyüklü¤ünde bir alan› kaplayacakt›r. Bu biçimiyle, yaln›zca dünyada benzeri olmayan bir harita üç boyutlu duruma getirilmeyecek ayn› zamanda dünyan›n en büyük kabartma haritas› da yap›lm›fl olacakt›r. Projenin uygulanmas› ile afla¤›daki sonuçlara var›labilece¤i düflünülmektedir: •Çanakkale Savafl› konusundaki en önemli belgelerden biri olma niteli¤indeki bu harita, kal›c› bir sanat yap›t› biçimine dönüfltürülmüfl olacakt›r. •Böylesi önemli bir belgenin çok daha fazla say›daki bir kitleye, çok daha anlafl›l›r bir formda ulaflt›r›lmas› sa¤lanacakt›r •Çanakkale Savafl›’n›n yap›ld›¤› araziyi gerçe¤ine en uygun biçimiyle gözler önüne sermesi nedeniyle, “Gelibolu Yar›madas› Tarihi Milli Park›” kapsam›ndaki savafl alanlar› çok daha kolay anlafl›labilecektir. •Bölgeye gelen ziyaretçilerin ilgisini art›racak tarzda yeni ve önemli bir ziyaret noktas› oluflturulacakt›r. erekti¤inde bilgisayar teknolojisi yard›m›yla kabartma harita üzerinde savafl›n önemli aflamalar›na iliflkin sunumlar yap›labilecek ve böylece bölgeyi ziyaret edenlerin, Çanakkale Savafl›’n›n bafllang›c›ndan bitimine de¤in olan süreç konusunda çok daha anlafl›l›r ve do¤ru bilgilere kolayca ulaflmalar› sa¤lanacakt›r. •Özellikle Çanakkale Savafl› konusunda bir e¤itim arac› olma ifllevi görecektir. •Türk haritac›l›¤›n›n dünyaya ta-

G

91


Bütün Dünya • Ekim 2007

n›t›m› aç›s›ndan önemli bir ayr›cal›¤› bulunan bu haritan›n yerli-yabanc› daha genifl kitlelere tan›t›lmas› bak›m›ndan önemli bir araç olacakt›r. Yaklafl›k 10 y›ld›r sürdürmekte oldu¤um bu yöndeki çal›flmalar›m›n, yukar›da say›lan sonuçlar› ortaya ç›kartmas›n› görebilmek umudunu tafl›yarak bu konuda son olarak flunlar› ifade etmek istiyorum: Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne ulaflan süreçte Türk tarihinin önemli dönüm noktas› olan Çanakkale Savafl› konusunda hâlâ tart›fl›lmakta olan birçok konu bulunmaktad›r. Bu tart›fl›lan konular yaln›zca Türkiye’de de¤il, bu savafla taraf olmufl öteki ülkelerde, hatta bu savafla taraf olmam›fl kimi ülkelerde de tarihçilerin ve tarih araflt›rmac›lar›n› ilgilendirmeye devam etmektedir. Çanakkale Savafl›’yla ilgili yay›mlanm›fl yap›tlar›n büyük bir ço¤unlu¤u, ne yaz›k ki, yabanc› kaynakl›d›r. Özellikle savafl s›ras›ndaki olaylar hakk›nda önemli ipuçlar› veren an›lar, araflt›rmalar ve görsel malzemeler, o dönemde düflman›m›z olan ülkelerin arflivlerinde, Türk taraf›yla k›yaslanmayacak denli çoktur. Buna karfl›l›k hiç de¤ilse Türk insan›n›n k›s›tl› olanaklarla bile

neleri baflarabildi¤inin önemli bir örne¤i olarak fievki Pafla Haritas› ortada durmaktad›r. ‹nsanlar›n, okunacak kitaplar, makaleler, fliirler d›fl›nda da elle tutulur, gözle görülür objelere gereksinimi oldu¤u inanc›yla, önemli bir örnek olarak nitelendirilen fievki Pafla Haritas›’n›n “canland›r›lmas›” ve “kabartma harita” biçiminde gelecek kuflaklara aktar›lmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Sahip oldu¤umuz birçok paha biçilemez tarihi de¤erin ay›rd›nda olmadan kaybetmifl bir toplum olarak, hiç de¤ilse fievki Pafla Haritas›’n›n bizlere anlatmak istediklerini anlamaya çal›flal›m. Ancak unutmayal›m ki, bir haritan›n içerdi¤i bilgileri anlayabilmek için harita okumay› da bilmek gerekmektedir. Oysa insanlar›m›z›n ço¤unun böyle bir bilgisi olmad›¤› gibi böyle bir bilgiyi edinme zorunlulu¤u da yoktur. Öyleyse fievki Pafla Haritas›’n›n kitlelere kendisini tan›tabilmesi ve anlatabilmesi için, çok önemli bu tarihi belgeyi “kabartma harita” biçiminde bir yap›t biçimine dönüfltürebilmeliyiz. Böyle bir kabartma haritaya bakanlar, san›r›m Çanakkale Savafl›’yla ilgili anlayacak çok fley bulacaklard›r.•

Bu Yaz›n›n Yazar›yla Tan›fl›n Gürsel Ak›ngüç, ‹stanbul Teknik Üniversitesi, Kimya-Metalurji Fakültesi’nden mezun oldu. Özel sektörde, de¤iflik firmalarda çeflitli kademelerde yönetici olarak çal›flt›. 1982 y›l›ndan buyana en büyük merak› olan Çanakkale muharebeleri tarihi konusundaki çal›flmalar›n› yo¤unlaflt›rarak sürdürmek amac›yla Çanakkale’ye yerleflti. Bu konudaki araflt›rmalar›, kimi zaman yerel ve ulusal bas›na konu oldu. Gürsel Ak›ngüç, Gelibolu Yar›madas› Tarihi Milli Park› bünyesinde görev yapmakta olan Kültür, Tarih ve Dan›flma Kurulu’nun üyesidir. 92

1

866 y›l›nda ‹stanbul’da do¤an ve 1927 y›l›nda yine ayn› kentte yaflama veda eden Mehmet fievki Pafla, asker ve haritac› olma niteli¤inin yan›s›ra Türkiye’de kendi olanaklar›m›zla ve uzmanlar›m›zca bilimsel metotlara dayal› olarak harita yap›mc›l›¤›n›n kurucusu olarak da bilinir. 1886 y›l›nda Harp Okulu’ndan te¤men rütbesiyle mezun olduktan sonra, Harp Akademisi’nde ö¤renimine devam etmifltir. 1889 y›l›nda erkân-› harp (kurmay) yüzbafl›s› olarak mezun olduktan k›sa bir süre sonra mesleki ö¤renimini gelifltirmesi amac›yla Fransa’ya gönderilmifl, öncesinde Frans›z Harp Akademisi’nden sonras›nda da 1891 y›l›nda Frans›z Askeri Mühendis Yüksek Okulu’ndan mezun olmufltur. Yine Fransa’da Askeri Co¤rafya Dairesi’nde teorik ve uygulamal› jeodezi e¤itimi gördü. E¤itimini tamamlad›ktan sonra 1894 y›l›nda Türkiye’ye döndü ve ayn› y›l binbafl›l›¤a terfi etti. Rütbesi 1901’de yarbayl›¤a, 1908’de albayl›¤a yükseltildi. 1912 y›l›nda tu¤generalli¤e terfi eden Mehmet fievki Pafla, ayn› y›l Harita fiubesi Müdürlü¤ü’ne atand›. Bu görevde bulundu¤u süre içinde Türkiye haritalar›n›n pafta projeksiyonuna iliflkin hesaplar›n›n ve ordu için gerekli olan haritalar›n haz›rlanmas› için çal›flt›. 1918 y›l›nda Harita fiubesi, Harbiye Nezareti’ne (Milli Savunma Bakanl›¤›’na) ba¤l› Harita Dairesi’ne dönüfltürülünce bu dairenin baflkanl›¤›na atand›. ‹flgal alt›ndaki ‹stanbul’da çal›flmalar›n› sürdüren Mehmet fievki Pafla, Milli Mücadele u¤rafl›s› içindeki Ankara Hükümeti ordular›na harita haz›rlamaya bafllad›. 17 Aral›k 1921’de Ankara’ya gelerek Milli Mücadele’ye kat›ld›. Rütbesi 1923 y›l›nda korgeneralli¤e yükseltildi. Cumhuriyetin ilan›ndan sonraki dönemde Harita Dairesi’nin kurulufl aflamas›nda önemli çal›flmalarda bulundu. 1926 y›l›nda rahats›zl›¤› nedeni ve kendi iste¤iyle emekliye ayr›lm›fl ve May›s 1927’de yaflama veda etmifltir. Türk insan›n›n ne yaz›k ki pek tan›mad›¤› Mehmet fievki Pafla, asker olmas›n›n yan›s›ra, 20’nci yüzy›l bafllar›ndaki dönemde haritac›l›k konusunda dünyan›n en önde gelen bilim adamlar›ndan biri olarak kabul edilmifltir. Türk haritac›l›¤›, Mehmet fievki Pafla’ya çok fley borçludur.•

Mehmet fievki (Ölçer) Pafla Kimdir?

93


Çorbalar›n fiah›:

Ekim SuDokular› •Haz›rlayan: Canan Onural - Bütün Dünya•

Kolay

‹flkembe Çorbas›!

B

Zor

CananOnural@butundunya.com.tr Yan›tlar 100’üncü sayfam›zdad›r.

94

ir yerde okumufltum: ‹ki r›’ndaki pek ünlü bir flarküteride fleyin kesinlikle halktan gördüklerim karfl›s›nda, yukar›gizli olarak yap›lmas› daki sözü kim söylemiflse, kengerekirmifl: Birincisi, sa- disine yerden gö¤e dek hak verlam, sucuk, sosis, jambon gibi et mifltim. Hak vermek de ne sözürünleri! ‹kincisi, secük! Bir daha o dükçimler öncesinde aday kana ayak atmaya adaylar›n›n tek tek sap- Özlemin Tad› bile tövbe etmifltim. O günden buyana tan›p s›raya konurken Baflkad›r da bu gibi et ürünleriyap›lan pazarl›klar! ne pek s›cak bakBu konuda söz söymam. Yesem yesem, lemek pek benim iflim k›fl aylar›nda biraz de¤il! Ama salama, supast›rma yerim, hepsi cu¤a, sosise, jambona o kadar... Hani o da gelince, biraz anlatanefis körletmek için... caklar›m var. Bu da 200-250 gram› Y›llar önce, bir y›lEser Tutel geçmez. S›rt taraf›nbafl› akflam› girdi¤im dan, elle ince ince Beyo¤lu Bal›kpaza95


Çorbalar›n fiah›: ‹flkembe Çorbas›!

Bütün Dünya • Ekim 2007

do¤ranm›fl past›rma... Onu da, içinde iç ya¤›, kuyruk ya¤›, yerine göre kanla karmakar›fl›k birtak›m hayvansal k›rp›nt›lar olmad›¤› için... Past›rma dedi¤in, ne de olsa parça et... Kar›fl›¤› mar›fl›¤› yok...

T

abii, bu gibi et ürünlerine ilgi göstermememde, bizim yafl›m›zdakilere kesinlikle yasaklanmas›n›n da pay› yok de¤il... Ama söz çorbadan aç›l›nca, bende akan sular durur. Durur ki nas›l durur! fiu kavurucu yaz günlerinde bile s›k s›k, “Ah flöyle bir havalar serinlese de, bir kase çorba içsem!” der dururum. Çorba dedimse, bol domatesli, maydanozlu pirinç çorbas› demek istemedim. Mercimek de de¤il... Yayla çorbas› hiç de¤il! ‹flkembe çorbas›, iflkembe! Bu, ince k›y›m, kendi ya¤›ndan, hafif bir çorba olabilece¤i gibi, pekala kuflbafl› kuflbafl› do¤ranm›fl nefis bir tuzlama da olabilir. Çorban›n üstüne yumurta da ç›rpt›rabilirim, yar›m bafl da ay›klatt›rabilirim. Sonra da flöyle iyi piflmifl, yumuflac›k bir kuzu kellesi... Bence beyinli olmas› hiç koflul de¤il... ‹yice k›zarm›fl olsun, bana yeter! Zaten tek bafl›na “Çorba” demek, “‹flkembe çorbas›” demektir. Lokantac›, yaln›zca çorba içip ç›kan müflteriye pek de iyi bir gözle bakmaz. Ama iflkembeciye girip tek bir kase ya da bir buçuk çorbayla yetinip ç›kman›za kimsecikler bir fley diyemez! Bence çorba içmek için, ya¤murlu ve de serin havalar› seçmek çok yerinde olur. Termo96

metrenin gölgede bile 35’e vurdu¤u o afl›r› nemli temmuz, a¤ustos günlerinde de iflkembe çorbas› içilmez ya! Elbet so¤ukta içilir. Maazallah, o s›cakta çorba içen insan›n uyuz olmas› iflten bile de¤ildir! Daha da iyisi, lapa lapa kar ya¤mal›d›r. Elinizde flemsiye, paltonuzun yakas›n› flöyle iyice bir kald›rm›fl olacaks›n›z... Ayaklar›n›zda kal›n altl› lastik papuçlar... Çukurlardaki su birikintileri size v›z gelip t›r›s gidecek... Çorbac›n›n caml› kap›s›n› flöyle bir itip içeriye gireceksiniz... Sizi sarm›sak, s›cak sirke ve de k›y›lm›fl iflkembeden oluflan o çok nefis ve çok özel çorba kokusu karfl›layacak! Islak flemsiyenizi sular› aks›n diye kapat›p bir kenara dayayacaks›n›z... Sonra, elinde y›kanmaktan iyice azm›fl bir bezle mermer masay› silmek üzere se¤irten garson yama¤›na, sipariflinizi vereceksiniz: “‹nce k›y›m, kendi ya¤›ndan çorba...” Ya da “Duble bir tuzlama!” Veya, garsona tembih üzerine tembih: “Ustaya benim geldi¤imi söyle, çorbay› flirdenden yaps›n!”

S

ucuk, sosis, salam, jambon düflkünlerinin, “Sanki iflkembe dedi¤in nesne çok mu temiz?” diye bana fliddetle karfl› ç›kacaklar›n› çok iyi biliyorum! Belki kendilerine göre hakl›lar da... Ama, yeme içme konusunda kat› bir mant›k yürütmek bana hep çok ters gelmifltir. “‹steyen istedi¤ini yer” derim ve de iflkembe çorbas›n›n

temizli¤i konusunda onlarla hiç tart›flmaya girmem.

E

skiden, elli y›l kadar önce, Taksim’de ana caddede, Beyo¤lu Bal›kpazar›’n›n ‹ngiliz Saray› giriflinde, Karaköy’de Necati Bey Caddesi’nin bafl›nda, Kumkap›’da istasyona giden sokakta, Aksaray’da pazar içinde, Sirkeci’de hemen köflede, Befliktafl’ta tramvay caddesinde çok ünlü çorbac›lar vard›. Hele Aksaray’daki Vangel, belki de koca ‹stanbul’un en ünlü çorbac›s›yd›. Tabii Beykoz’dakileri de atlamamak gerek... Beyo¤lu’ndaki Lâle, Zühal ve benzerleri mi? Onlar hep 60’lardan sonra aç›lm›fllard›r. Vangel’in dükkan›n› iki, üç y›l önce, pazar yerinde, sokak sokak çok arad›msa da bulamad›m. Yaz›k ki kendisinin çoktan bu dünyadan ayr›ld›¤›n›, torunlar›n›n da dükkan› kapat›p gittiklerini söylediler. Öyle ya, bu devirde, çoluk çocu¤un eline hamburger tutuflturup yan›nda da bir kutu kola aç›p vermek varken, saatlerce iflkembeyle, kokoreçle, kelle baflla, paçayla kim u¤rafl›r! Çocukluk y›llar›mda bu çorbac›lar›n ço¤u birbiriyle yak›n

akrabayd›. Yan›lm›yorsam, hepsi de Ortodoks Arnavut’tu. Bal›kpazar›’ndakine çok gitmiflimdir. Kap›s›n›n üzerindeki k›rm›z› tahta tabelada “‹rakli Nova”, alt›nda da, “Çorbac›” diye yazard›. Gerçekten de “Çorbac›”yd› ‹rakli Efendi! Hem de çorbac›lar›n flâh› bir çorbac›... Cephesi dar; ama derinli¤i hayli fazlaca bir dükkand›. Caml› kap›dan içeriye girdi¤iniz zaman hemen sa¤da iflkembe kazan›,

solda da koyun, kuzu bafllar›n›n k›zart›ld›¤› tand›r vard›. Asl›nda iflkembeler, dükkan›n gerisindeki bölmede bir güzel temizlenip oradaki kazanlarda saatlerce kaynat›l›p piflirilirdi. Ancak iyice yumuflad›ktan sonra getirilir, dükkan›n giriflindeki küçük kazana at›l›rd›. Bu kazan›n alt›nda devaml› odun yak›ld›¤›n› çok iyi an›ms›yorum. Böylece çorba her zaman zevkle içilecek s›cakl›kta tutulurdu. 97


Çorbalar›n fiah›: ‹flkembe Çorbas›!

Bütün Dünya • Ekim 2007

K

azan›n yan›bafl›ndaki genifl tahtan›n önünde ayakta çal›flan usta, garsondan müflterinin sipariflini al›nca, elindeki demir maflay› kazana dald›rarak iflkembelerden birini seçip al›r, sular›n› ak›ta ak›ta flöyle bir y›llarca kullan›lmaktan ortas› çukurlaflm›fl genifl tahta tezgah›n üzerine serer, genifl bir b›çakla yeterince keser, sonra bu kesti¤i bembeyaz parçay› taka tuka taka tuka vura vura do¤ray›p ufalamaya koyulurdu. B›ça¤›n ›slak tahtan›n üzerinde ç›kard›¤› taka tuka seslerini dinlemeye inan›n doyum olmazd›. Kimi ustalar öyle bir ritm tuttururlard› ki, san›rs›n›z o günlerin ünlü Amerikal› bateristi Gene Krupa, 78’lik tafl plaklarla caz tarihine geçen o müthifl davul sololar›ndan birini yap›yor! Arada bir bu taka tukalara, sol elindeki siyah maflas›n› da çarpt›rarak ritmik çata çutalar kar›flt›r›rd›. ‹flkembeler yeterince küçülüp inceldi mi, genifl b›çakla bu parçalar› toplay›p bir kaseye boflalt›r; üzerine göz karar› tuz atar, kazandan kepçeyle çorban›n suyunu al›p koyar, sarm›sa¤›n› sirkesini ekler, sonra da garsona, “Çeeekkk o¤lum!” derdi. Yutkunmaktan bo¤azlar› fliflen müflteriler, böylece eflsiz bir lezzet kayna¤› çorbalar›na kavuflmufl olurlard›. Bu kazana zaman zaman içerden getirirler, “Commm!” diye koca bir sabun kal›b› irili¤inde, ac› k›rm›z›biber kar›flt›r›lm›fl ya¤ kal›plar› atarlard›. fiöyle a¤›z tad›yla bir çorba içmek isteyenler, sirkesini, sarm›sa¤›n›, k›rm›z›bi98

berini hiç esirgemezlerdi. Sirke fiarköy sirkesiydi, sarm›sak da Kastamonu sarm›sa¤›... Çocukluk y›llar›mda, hatta gençli¤imde bu çorbac›larda kokoreç yap›ld›¤›n› hiç an›msam›yorum. Maflallah günümüz çorbac›lar›, cam›n gerisinde piliç de çeviriyorlar, et suyuna beyaz pilav da yap›yorlar. Ço¤u çorbac›da art›k döner bile var. Kald› ki, meflrubat kutular›n›n da her çeflidi, bunlarda... Çorban›n üzerine ne mi yenirdi? De¤iflmez kurald› sanki: Muhakkak yar›m kelle! Tand›r›n içinde mevsimine göre koyun ya da kuzu bafllar›, al›nlar›ndan parmak kal›nl›¤›nda bir demir flifle geçmifl olarak her zaman s›cak tutulurdu. Ustas›, bafllar› bafl ve iflaret parmaklar›n›n aras›nda flöyle bir s›karak iyice k›zar›p k›zarmad›klar›na bakard›. Sonra da aralar›ndan birini seçer, fliflten çekip ç›kart›r, sat›rla aln›na vurarak k›rard›. Elleri yana yana etlerini ay›klamaya bafllar, yanak etleriyle dili özenle do¤rard›. Bu arada, piflmekten sertleflen dilin en ucunu kesip atmay› da ihmal etmezdi. Bol tuz, üstüne de bol kekik! Ne diyeyim? Yeme de yan›nda yat!

K

oyun bafl› genellikle beyinsiz gelirdi. Ç›kan beyinlerse güzelce hafllan›r, üzerine hafifçe zeytinya¤› gezdirilip limon s›k›l›r ve merakl›s› için tabak içinde cam›n gerisine dizilirdi. Ama kuzu bafl›, aksine hep beyinli olarak getirilirdi. Bu da ancak bahar aylar›n›n, kuzu mevsiminin ifliydi.

Dedim ya, çorban›n üstüne ço¤unlukla yar›m bafl yenirdi. Tüm bafl ço¤u kimseye hepsi yenemeyecek denli çok gelirdi. Arada bir, “Gözlerini koyma sak›n!” diye ustaya seslenenler de ç›kard›. Asl›na bakarsan›z, yenen gözler de¤il, çevresindeki etlerdi. Bu gibilerinin, hayvan›n gözlerinin taba¤›n içinden dik dik kendilerine bakmalar›ndan huyland›klar› anlafl›l›rd›. Kalkmadan önce, üstü k›zarm›fl f›r›n sütlaç da yiyebilirdiniz, sanki dü¤ün eviymifl gibi bol safranl› zerde de...

lad›¤› olurdu, nohutlu iflkembe piflirdi¤i de... Bu nohutlu iflkembe çok lezzetli bir yemekti. Paçaya gelince, keçi paças›n›n daha lezzetli oldu¤una inan›l›rd›. Biz çocuklar, “Baksana, içinden leblebi gibi kemikler ç›k›yor! Suyu da yap›fl yap›fl!” der, paça çorbas›n› içmemekte direnirdik. Zaten sonralar› paça piflirmekten de vazgeçmifllerdi. fiunu belirtmem gerek ki, evlerde piflirilen çorba, suyuna un

G

ü n ü müzde de çorbac›lar var. Ama ne bileyim, sanki çocuklu¤umda içti¤im çorbalar bugünkülerden çok daha lezzetliymifl gibi geliyor. Kald› ki, iflkembe çorbas› evlerde de, öyle s›k s›k de¤ilse bile, zaman zaman piflirilirdi. Annem sab›rla temizledi¤i iflkembeyle unlu, terbiyeli, sirkeli, sarm›sakl› nefis bir çorba piflirirdi. Hatta, çok seyrek olarak paça çorbas› da... Çorban›n tekli havagaz› oca¤›nda piflmesi, saatler sürerdi. Hepsi iyi, güzeldi de, evin içinden günlerce iflkembe kokusu bir türlü gitmek bilmezdi. Annemin zaman zaman kocaman bir tencerede koyun bafl› da hafl-

kat›larak yap›lan bir tür ev ifli terbiyeli çorbad›r. Arnavut iflkembecilerin dükkanlar›nda yapt›¤› çorba ise kazanda piflirilip hafllayarak yap›l›r, içinde un mun yoktur. Asl›nda Rumeli iflidir ve ‹stanbul’a özgüdür. 1959 k›fl›nda, yedek subayl›¤›m s›ras›nda, Ankara’da Ulus’ta, K›z›lay’da günlerce ‹stanbul’daki gibi çorbac› dükkan› aram›flt›m da bulamam›flt›m. ‹flkembe çorbas› 99


Bütün Dünya • Ekim 2007

yok muydu? Vard› elbet... Özellikle de Cebeci taraflar›nda... Ama hepsi de, malt›z üstünde, tencere ifli, terbiyeli çorba türündendi. Ankara’da bulamad›¤›m bir baflka fley de muhallebici olmufltu ki, o da Rumeli ifliydi, o y›llarda Ankara’da su muhallebisi de pek bilinmiyordu.

G

ünümüzde, hiç sanm›yorum ki, özellikle de genç evliler ci¤erciden iflkembe ya da paça als›nlar, uzun uzun temizlesinler, saatlerce piflirsinler de içsinler! Can› çok çorba çekenler, d›flar›da içiyor, yar›m bafl›n› yiyor, sonra ç›k›p gidiyor. Art›k hiç kimse evinde, iflkembeyle, flirdenle, kelleyle, beyinle falan u¤raflmak istemiyor. Her güzelin bir kötü huyu vard›r ya, iflkembe çorbas›n›nki de sarm›sak sarm›sak kokmas›d›r! fiu dünyada yenen, içilen herfley gizlenebilir; ama bir tek fley gizlenemez: ‹flkembe çorbas›! A¤z›n›za karanfil atman›z bile içti¤iniz çorban›n sarm›sak kokusunu gizlemeye yetmez! Mübare¤i içenlerin, her a¤›zlar›n› aç›flta çevrelerine yayd›klar› sarm›sak kokusu, insan›n burnunun dire-

¤ini k›rmaya yeter! Aman dikkat, sözüm özellikle kalabal›k aras›na girenlere, ifl yerinde çal›flanlara... En iyisi çorban›z› cumartesileri için... Ertesi günü evde geçirece¤iniz koca bir pazar günü bile sarm›sak kokusunun kaybolmas›na yeterli olmayabilir! Tevekkeli, “Sarm›sa¤› gelin etmifller de k›rk gün kokusu ç›kmam›fl!” dememifller!• Yazar›n Özel Notu: Bu yaz›y› temmuz s›ca¤›nda, bozuk bir klima yüzünden 35 dereceyi geçen çal›flma odamda yazd›m. Her çorba sözcü¤ünü yaz›fl›mda, a¤z›m suland›. Her yar›m bafl’ta yutkundum, durdum. O, s›cak sirke, havanda dövülmüfl sarm›sak, iki kafl›k ac› k›rm›z› toz biber kar›fl›m›n›n benzersiz rayihas›, inan›n burnumdan hiç eksilmedi. Havalar›n so¤umas›na, ya¤murlar›n ya¤mas›na kim bilir daha ne çok zaman var! fiu s›caklara ald›rmay›p perhizi bozsam m› diye çok direndim, durdum. Bilmem ki, ne yapsam? Soka¤a f›rlay›p çorbac›ya m› koflsam? Yoksa, nefsime egemen olup, ekimin, kas›m›n serinli¤ini mi beklesem?• EserTutel@butundunya.com.tr

“Ekim SuDokular›”n›n Yan›tlar›...

Kolay

100

Zor

K›y›larda Dalgalanan Kalite Simgesi:

Mavi Bayrak

M

avi Bayrak Projesi netimi, kirlilikle savafl›m ve k›y› 1985 y›l›nda Fransa’da, planlamas› ile korunmas› gibi kriFrans›z k›y› beldeleri- terler eklendi. Öncelikli kriter plajne yüzme suyu kalitesi lar›n AB Yüzme Suyu Direktifi’ne ve çevre temizli¤i temel uygun olmas›yd›. Bir süal›narak mavi bayrak vere sonra plajlar›n yan›s›ra rilmesiyle bafllad›. 1987 Ne Nedir, marinalar da proje kapy›l›ndaysa Avrupa’ya Nas›ld›r? sam›na al›nd›. 1987 y›l›ngeçti. 1987 y›l› “Avrupa da 10 ülkeden 244 plaj Çevre Y›l›”yd›. Avrupa ve 208 marinaya Mavi Komisyonu, Avrupa Bayrak Ödülü verildi. Toplulu¤u etkinliklerini 2001 y›l›nda Avrupa düzenlemekle görevliyÇevre E¤itim Vakf› (FEdi. Merkezi DanimarEE) ad›n› Çevre E¤itim ka’da bulunan Avrupa Vakf› (FEE) olarak de¤iflÇevre E¤itim Vakf› (FEtirerek dünya çap›nda Pelin EE) komisyona Mavi bir organizasyon olma Bayrak Projesi’ni sundu karar› ald›. Avrupa d›fl›nHazar ve proje o y›lki etkinlikdan birçok kurulufl Mavi lere al›narak plajlarda Bayrak Projesi’nin Avruuygulanmaya baflland›. pa d›fl›nda da yayg›nlaflt›r›lmas›na Mavi Bayrak Projesi Fransa’dan katk›da bulunmak amac›yla sonra Avrupa’da uygulanmaya FEE’ye baflvurdu. FEE bu konuda Birleflmifl Milbaflland›¤›nda, projeye çevre yö101


Bütün Dünya • Ekim 2007

letler Çevre Program› ve Dünya Ticaret Örgütü ile iflbirli¤i yap›yor. Proje Avrupa d›fl›nda ilk kez 2001 y›l›nda Güney Afrika’da, daha sonra ise Kanada, Fas, Yeni Zelanda ve Karayipler bölgesindeki dört ülkede uyguland›.

F

EE’ye göre bir bölge içindeki plaj kriterlerinin benzer olmas› gerekiyor. Temel beklenti temiz deniz suyuna sahip plajlar ve gerekli donan›ma sahip iyi bir çevre. Vakf›n düzenledi¤i ana konu bafll›klar› çevre e¤itimi ve bilgilendirilmesi, yüzme suyu kalitesi, çevre yönetimi, güvenlik ve hizmetler. Önceden, bölgenin kendine özgü do¤al özelliklerine göre plaj kriterleri farkl›l›k gösterebiliyordu. 2006 y›l›ndan buyana, içerisinde kimi özel koflullar bar›nd›rsa da, uluslararas› bir kriter bütünü kullan›l›yor. Proje, ülkedeki bir kuruluflun FEE’nin temsilcisi olmas›yla ve Mavi Bayrak Projesi’ni ulusal düzeyde FEE’nin tüm ülkeler için belirledi¤i ortak kriterler üzerinden giderek yürütmesiyle ilerliyor. Ulusal bir komite kuruluyor. Fizibilite evresi ve raporu oluflturuluyor. Pilot bölgelerde aksakl›klar belirleniyor ve gideriliyor. Aday olan plaj ve marinalar öncelikle ulusal jüri taraf›ndan de¤erlendiriliyor. Deniz suyundan al›nan örneklerle bir dizi analiz yap›l›yor. Sonuçlar›n AB Yüzme Suyu Direktifi’ne uygun olmas› gerekiyor. Ödülün geçerlilik süresi bir y›l, baflvurular her y›l yenileniyor. Ödül verildikten sonra y›lda en 102

az bir kez bir temsilci bölgeyi ziyaret ederek kriterlerin yerine getirilip getirilmedi¤ini denetliyor. Ödüllü plajlar›n denetiminden sonra zorunlu kriterlerden biri tam olarak yerine getirilmemiflse ya da ikisi k›smen yerine getirilmemiflse bayrak on gün süreyle indiriliyor. Birden fazla zorunlu kriter hiç yerine getirilmemiflse bayrak sezon süresince indiriliyor. Her befl y›lda bir gözden geçirilen kriterlerin say›s›nda art›fl olsa da, 1987 y›l›ndan buyana projede yer alan plaj ve marina say›s› da artm›fl durumda. 2006 y›l›nda 3200’ün üstünde plaj ve marinaya, 2007 y›l›ndaysa 2631 plaj ve 633 marinaya mavi bayrak verildi. fiu anda aralar›nda Türkiye’nin de bulundu¤u 37 ülkede proje uygulan›yor. Malta, Tunus, Brezilya ve fiili’de ise pilot aflamas›nda. Projenin Türkiye temsilcisi Türkiye Çevre E¤itim Vakf› (TURCEV). Türkiye’deki mavi bayrakl› plajlardan kimileri Alt›noluk, Öludeniz, Çeflme, Datça, Karaburun, Kufladas› ve Didim’de yer al›yor.

P

roje denizin, marinalar›n ve çevrenin korunmas› için tafl›d›¤› önem denli, turizmi do¤rudan etkilemesi aç›s›ndan da büyük önem tafl›yor. Mavi bayrak turistik aç›dan güçlü bir araç, bacas›z sanayiye katk›da bulunan önemli etkenlerden. Mavi bayrakl› plajlar öncelikli olarak ye¤lenebilecek yerler. En az›ndan belirli aflamalardan geçiyorlar, içiniz rahat olsun!• PelinHazar@butundunya.com.tr

Aç›l Susam Aç›l!

T

ürkiye’ye yerleflmeden Antalya’da yaflamaya bafllad›könce, sihirli tümce “Aç›l tan sonra bunun yan›t›n› ö¤rensusam aç›l!” d›mem fazla zaman›m› alfl›nda susamla ilmad›. Kent büyüse de, gili pek bir bilgim yoktu. Bir Baflka köylüler susamlar› bina Bak›fl Ünlü “Binbir Gece Masalve inflaat alanlar› aras›na lar›”nda Ali Baba bu sözekiyorlard›. S›cak ve kuru cükleri, alt›nlardan ve büyaz mevsiminde büyüyen yük bir servetten oluflan susam bitkisinin küçük gizli hazineyi a盤a ç›katohumlar›n›n nas›l toplaracak olan, k›rk haraminaca¤›n› merak etmifltim. nin bulundu¤u ma¤araSonbaharda bitkilerin ken›n kap›s›n› açmak için silip, tohum kabuklar›n›n kullanm›flt›. Ali Baba’n›n olgunlafl›p aç›lmaya haz›r Cheryl kardefli Kas›m flifreyi unuduruma gelinceye de¤in tup “Susam” yerine “Ar- Tanr›verdi büyük gruplar halinde y›pa” ve “Bu¤day” deyince ¤›lmas›n› seyrettim. En bu hatas›n› yaflam›yla ödedi. Susa- küçük bir dokunuflta aç›l›p içinm›n bir özelli¤i oldu¤u belliydi. dekileri yere döküyorlard›. Köylü103


Dünyan›n en eski ekili bitkilerinden olan susam, 4000 y›ldan fazla bir süredir yetifltiriliyor. ler herfleyi elle yap›yorlard›, tabii ki “Aç›l susam aç›l!” tümcesini s›k s›k tekrarlayarak...

S

usam bitkisinden yap›lan herfleyin tad›na bakt›m. Susamdan yap›lan tahinin Antalya yemeklerinin ço¤unda kullan›ld›¤›n› ö¤rendim. Piyaz, özel bir tahin sosuyla yap›l›yor. Popüler bir meze olan hibeflin içinde tahin ve birçok ac› baharat bulunuyor. Humusta tahin ve nohut var. Antalya’da kabak tatl›s› ve incir tatl›s›, üzerlerinde dövülmüfl ceviz ve tahin ile servis ediliyorlar. Vitrinlerinde y›¤›nlar halinde tatl›lar›n sergilendi¤i helva dükkanlar›n› keflfettim. F›r›na her gidiflimde elimde bir poflet dolusu üzeri susamla kapl› simit, po¤aça ve ekmekle ç›k›yordum. En sevdi¤im kurabiye ve açmalarda tahin vard›. Kahvalt›da yemek için tahin ile pekmezi kar›flt›rmay› ö¤rendim. Bir gün Antalya’ya tatile gelen 104

Alman bir çiftle tan›flt›m. Çok yararl› oldu¤undan her gün bir kafl›k dolusu tahin yediklerini söylediler. Ayr›ca, Avrupa ve Amerika’da özel yiyecekler satan marketlerin tahin ve susam tohumlar› ile baldan yap›lan enerji verici besinler satmaya bafllad›klar›n› da söylemifllerdi. Büyüyen evrensel ilginin bir göstergesi olarak, ayaküstü yiyecek restoranlar› hamburgerleri susaml› ekmeklerde sunuyorlard›. Susam bat›da, özellikle sa¤l›k konusunda bilinçli tüketiciler aras›nda daha çok ye¤lenmeye bafllanm›flt›. Bana öyle geliyor ki, burada kifliler susam›n de¤erini binlerce y›ld›r içgüdüsel olarak biliyorlar. Dünyan›n en eski bitkilerinden biri olan susama eski zamanlarda büyük önem verilirmifl. Güney Hindistan’da ortaya ç›kt›¤› düflünülen susam 4 bin y›ldan fazla bir süredir tropikal ve astropikal bölgelerde yetifltiriliyor. fians›n ve ölümsüzlü-

Antalya büyüse de susam hâlâ binalar aras›ndaki alanlara ekiliyor. ¤ün simgesi olan tohumlar ya¤, flarap, parfüm, ilaç, mürekkep ve yemeklerde kullan›l›yormufl. Eski bir M›s›r türbesindeki resim bir f›r›nc›y› ekmek hamuruna susam taneleri katarken resmediyor. Asur kay›tlar› susam flarab›ndan söz ediyor. Babilliler’in susamdan tatl›lar yapt›klar› ve susam ya¤›n› yemeklerde ve kozmetikte kulland›klar›, Çinliler’in mürekkepte kullanmak üzere susam ya¤›n› yakt›klar› biliniyor. Yunan askerleri enerji versin diye susam yerler, Romal›lar susam›n kendilerine güç verdi¤ine inan›rlarm›fl. Anadolu’nun çeflitli uygarl›klar›n›n mutfa¤›nda susam hep önemli bir yere sahip olmufl. Modern t›p susam›n besin de¤erini ve sa¤l›¤a yararlar›n› araflt›rmalarla ortaya ç›kard›. Bunun sonucu olarak susam›n kullan›m› giderek yayg›nlaflt›. Bugün en büyük üreticiler Hindistan ile Çin. Türkiye, Burma, Sudan, Meksika, Nijerya, Venezüella, Uganda ve

Etiyopya gibi ülkelerde de susam yetifltiriliyor. Avustralya ve Amerika üretimi art›rmak ve makineyle hasata olanak sa¤lamak için olgunlafl›nca patlamayan yeni çeflitler gelifltiriyorlar.

S

usam s›cak iklimlerde yetiflir, uzun dönem kurakl›klar›na dayan›kl›d›r. Oldukça uzun ve s›cak bir büyüme dönemine gereksinim duyar. Bitkiler, birbirleri üzerinde yatay olarak duran birçok tohumdan oluflan tohum kesesine ya da uzun tohum zarflar›na dönüflen çiçekler üretirler. Susam 80-180 gün aras› bir sürede olgunlafl›r. Sonra kökler kesilir ve olgun tohumlar örtüler üzerinde topland›klar› yere düflünceye de¤in bir arada tutulur. Türüne ba¤l› olarak tek bir bitkide 50-70, her bir kapsülde ise yine 50-70 tohum bulunur. Dünyada yetifltirilen susam›n büyük bir bölümü elle toplan›r. ‹nce, 105


Aç›l Susam Aç›l!

Önemli say›labilecek tek olumsuz yan› var. Kaloriler! Susamda bulunan ya¤ yararl› olsa da, yüksek miktarda olmas› fazla kalori anlam›na geliyor. Tatl› malzemelerle de birleflince gerçek bir “kalori bombas›” biçimini alabiliyor. Üzerinde dövülmüfl

‹nce, yass› ve oval susam tohumlar›n›n f›nd›k f›st›k benzeri tatl›ms› bir tad› var. yass›, ve oval olan tohumlar›n tatl›ms› bir tad› vard›r ve yaklafl›k 3 mm. uzunlu¤undad›rlar. Beyaz, siyah, kahverengi ya da k›rm›z› olabilirler. Türkiye’de susam genellikle nisan ve may›s ay›nda ekilir, ekim ay›nda ise toplan›r.

çindeki yararl› ya¤›n oran› çok fazla oldu¤undan, susama “Ya¤lar›n kraliçesi” denir. Kalitesi ve uzun raf ömrüyle yemeklik susam ya¤› Japonya, Kore, Çin, ve Güney Hindistan mutfaklar›n›n bafl malzemelerindendir. Ço¤u yeme¤e servis edilmeden hemen önce, eflsiz bir tat katmak için konur. Ö¤ütülmemifl siyah susam tohumlar› Do¤u Asya’da s›kl›kla kullan›l›r. Türkiye’de susam ço¤unlukla tane ya da tahin biçiminde kullan›l›r. Ö¤ütülmemifl tohumlar hamur ifllerinde kullan›l›rken, ezilmifl tohumlar tahinin ana malzemesini oluflturur. Susam tohumun106

da yüzde 50 oran›nda ya¤ ve yüzde 25 oran›nda protein bulunur. Ayn› zamanda önemli bir vitamin ve mineral kayna¤›d›r. Son zamanlardaki bilimsel bulgular susam ürünlerinin sa¤l›¤a ve uzun yaflamaya katk›da bulundu¤unu ortaya ç›kard›. Araflt›rmalar susam›n vücudu damar sertli¤inden korudu¤unu, kanser riskini düflürdü¤ünü ve ba¤›fl›kl›k sisteminin çal›flmas›na yard›mc› oldu¤unu gösteriyor. Susamda bulunan iki güçlü antioksidan, sesamin ve sesamolin, kolesterolün düflmesine katk›da bulunuyor. Sesamin ayn› zamanda karaci¤eri koruyor. Küçük bir yan›¤a ya da günefl yan›¤›na sürülen ya¤ yanan bölgeye iyi geliyor. Yüze sürüldü¤ünde k›r›fl›kl›klar› yok etmesiyle bile ünlenmifl durumda. Sindirime yard›mc› oluyor, kan dolafl›m›n› canland›r›yor ve sinir sistemine de yarar sa¤l›yor.

ceviz ve tahinle sunulan kabak tatl›s› gibi lezzetli tatl›lardan vazgeçmeyi düflünmüyorum; ancak onlar› her gün yemeyi al›flkanl›k biçimine getirmeyece¤im!• Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr

Ormanda kötü bir dönem yaflanıyordu. Büyük ve güçlü hayvanlara yem olan güçsüz hayvanlar iyi saklanıyor, kendilerini iyi koruyorlard›. Bu durum karflısında aslan, ayı ve tilki güçlerini birlefltirmeye karar verdi. Üçlü ittifak yapınca da bir baflkan seçmek gerekti ve aslan oy birli¤iyle baflkan, ayı ile tilki de eflit haklarla baflkan yardımcıları oldular. Yönetimle ilgili problemleri çözdükten sonra avlanmaya çıkt›lar ve örgütlenmenin meyvelerini kısa sürede ald›lar. Yardımcılarının deste¤iyle aslan bir yaban efle¤i yakalad›, sonra bir ceylanı kıstırmıfl olan ayıya yardım ettiler, ceylan da yakaland›. Ardından, aslanla ayının korkuttu¤u bir tavflan tilkinin pençelerinin arasına düfltü. ‹lk buluflma yerlerinde biraraya geldiler. Üçünün de neflesi yerindeydi; ama üçünün de karnı açlıktan gurulduyordu. Avları ortaya koydular ve aslan ayıya dönüp sordu: “fiimdi bunları paylaflma zamanı geldi” dedi. “Tabii ki hakka ve hukuka göre paylaflaca¤ız. Söyle bakalım ayı senin fikrin nedir?” Ayı hemen yan›t verdi: “Durum ortada sayın baflkan” dedi. “Yaban efle¤i sizin, ceylan benim, tavflan da tilkinin...” Aslanın gözünde yıldırımlar çakt› ve bir pençede ayının baflını gövdesinden ayırd›. Sonra tilkiye döndü: “Bu senin arkadaflın haktan hukuktan hiç anlamayan birisiymifl” dedi. “fiimdi sen söyle bakalım fikrini!” Tilki, sesi biraz titreyerek yan›t verdi: “Sayın baflkan hakkın ve hukukun gere¤inin ne oldu¤u ortadadır” dedi. “Yaban efle¤i ö¤le yeme¤inizdir. Bunu yedikten sonra biraz dinlenir, akflam yeme¤i olarak ceylanı yersiniz. Sonra isterseniz tavflanı çerez yapar, isterseniz sabah kahvaltısına saklarsınız.” Aslan bu yan›ttan çok hoflland›: “Aferin sana” dedi. “Böyle hakça düflünmeyi, hukuku nerede ö¤rendin?” Tilki aslan›n bu sorusuna flu yan›t› verdi: “Nereden ö¤renece¤im sayın baflkan›m” dedi. “fiu ayının baflsız gövdesine baktım, o anda hepsi bir çırpıda aklıma geliverdi...”• 107


Pulitzer Ödülü’nü Reddeden Yazar:

William Saroyan

W

illiam Saroyan (1908-1981) Bitlis’ten Amerika’ya göç etmifl Ermeni bir ailenin çocu¤u olarak California eyaletinin Fresno kentinde do¤du. Dört yafl›ndayken babas›n›n ölümü üzerine üç kardefliyle birlikte yetimhaneye verildi. Yetimhanede geçirdikleri befl y›ldan sonra çocuklar anneleriyle birlikte Fresno’da aile yaflam›na döndüler. William resmi e¤itime ayak uyduramay›p 15 Öyküleriyle yafl›nda okulu b›rakt›. Yazar olmak istiyordu. GeÖykücüler çim s›k›nt›s› alt›nda gazete da¤›t›c›l›¤› ve ba¤larda iflçilik gibi çeflitli ifllerde çal›flt›. Bir yandan aile bireyleri ve yak›n arkadafllar›yla olan iliflkilerini de iflledi¤i öyküler yaz›yordu. Açl›k çekerken bile kitapl›klarda okumay› ve k›fl›n sobas›z odas›nda paltoyla oturup yazmay› sürdürüyordu. 1933 y›l›ndan itibaren öyküleri Amerikan dergilerinde yay›mlanmaya bafllad›. 1934 y›l›nda da “Uçan Trapezdeki Cesur Genç Adam” adl› ilk öyHaluk kü kitab› yay›mland›. Öykülerinde insan›, insanlar aras›ndaki s›cak iliflkileri, yaflam›n güçlükleri Erdemol içinde olsalar bile bafl›n› dik tutan küçük insan108

109


Bütün Dünya • Ekim 2007

lar› anlatan ak›c›, sözcük oyunlar›na yer vermeyen yal›n ve içten bir yaz› biçemini benimsedi. Saroyan 1939 y›l›nda yay›mlanan “The Time of Your Life” adl› oyunuyla Pulitzer ve Tiyatro Elefltirmenleri Ödüllerini kazand›; fakat refah düzeninin sanat üzerinde üstünlük kurmaya hakk› bulunmad›¤› gerekçesiyle Pulitzer Ödülü’nü almay› reddetti. Bu olay edebiyat çevrelerinde heyecan yaratt›.

Ülkesinde ve ülke d›fl›nda birçok kez yolculuk yapan Saroyan ata yurdu olan Bitlis’i de ziyaret etti. Yetmiflinci yafl gününü Sovyet Ermenistan’›nda kutlad›. Öykü ve di¤er yap›tlar› “Yoksul ‹nsanlar” (Memet Fuat çevirisi), “Ödlekler Cesurdur”, “ParisFresno Güncesi”, “‹nsanl›k Komedisi”, “Yüre¤im Da¤lardad›r”, “Yaflamak Vakti” ve “Yetmifl Bin Süryani” adlar› alt›nda dilimize kazand›r›lm›flt›r.•

‹ki ak›l hastas›, hastanenin bahçesinde bir banka oturmufl aralar›nda konufluyorlard›. ‹çlerinden biri arkadafl›na flu soruyu sordu: “Söyle bakal›m” dedi. “Saat 10:00’la 12:00 aras›nda çölü aflmak neden olanakl› de¤ildir?” Arkadafl› hiç duraksamadan yan›t verdi: “Çünkü o saatler aras›nda filler a¤açtan yere düflerler.” Ak›l hastas› arkadafl›n›n verdi¤i do¤ru yan›ttan çok memnun oldu. Bunun üzerine bir soru daha sordu: “Peki” dedi. “Timsahlar neden düzdür, bil bakal›m.” Arkadafl› yine duraksamadan yan›t verdi: “Çünkü onlar çölü bu saatler aras›nda geçmeye kalk›flm›fllard›r da onun için...”• Genç çocuk, üniversite e¤itimi için baflka bir kente gitmiflti. ‹lk kez tek bafl›na kald›¤› için de bir türlü paras›n›n hesab›n› çok iyi yapam›yordu. Sonunda bir gün amcas›na bir mektup yazd›. Mektubunun sonuna da flunlar› ekledi: “Amcac›¤›m, “Sizden para istedi¤im için bilseniz ne denli utan›yorum. Kimbilir hakk›mda neler düflünüyorsunuzdur. Ne kadar isterdim keflke bu mektubumu hiç görmemifl olsan›z...” Bir süre sonra genç çocu¤a amcas›ndan yan›t verdi: “Sevgili ye¤enim, “Utanmana hiç gerek yok. Postac› mektubunu kaybetti¤i için okuyamad›m. Seni çok seven amcan...”• 110

William Saroyan’dan Bir Öykü:

Çoban K›z›

B

üyükannemin bafl laf›d›r, her erke¤in bir u¤rafl› olmas› gerekti¤ini söyler durur. Geçenlerde yemek masas›nda gene ç›k›flt› bana: “Elinden bir ifl gelmeli; insanlar için yararl› bir fley yapmay› ö¤renmelisin; topraktan, tahtadan, metalden ya da kumafltan, yeter ki ö¤ren. Genç bir erke¤in elinden sayg›de¤er bir ifl gelmemesi hiç de hofl de¤il. Yapabildi¤in bir ifl var m›? Basit bir masa, sandalye, kap kacak, kilim, kahve fincan› falan yapabilir misin? Elinden gelen bir ifl var m›?” Büyükannem öfkeyle kar›fl›k bak›yordu bana. “Biliyorum” dedi, “yazar ol-

mak istiyorsun, belki de oldun bile. Herhangi bir u¤rafl sahibi olmak için yeterince sigara içti¤in kesin; bütün ev duman alt›. Fakat elle dokunulur gözle görülür, kullan›labilen bir fleyler yapmay› ö¤renmelisin.” “Bir zamanlar bir Pers kral› varm›fl” diye bafllad› Büyükannem. “Bu kral›n bir o¤lu varm›fl. O¤lan bir çoban›n k›z›na afl›k olmufl. Krala gidip söylemifl bunu; o k›zla evlenmek istedi¤ini de eklemifl sözlerine. Kral, ‘Sen benim o¤lumsun’ demifl, ‘ben ölünce sen kral olacaks›n. Nas›l olur da bir çoban k›z›yla evlenmek istersin?’ O¤lan da k›z› sevdi¤ini ve ileride onu krali111


Bütün Dünya • Ekim 2007

çesi olarak yan›nda görmek istedi¤ini söylemifl babas›na.

“K

ral o¤lunun k›za karfl› duydu¤u sevgiyi Tanr›’n›n bir iste¤i olarak görmüfl ve ‘Peki’ demifl, ‘bir haberci gönderip k›z› senin için istetece¤im.’ “Haberci k›za gidip bu iste¤i iletti¤inde k›z, ‘Kral›n o¤lu ne ifl yapar?’ diye sormufl. Haberci, ‘O kral›n o¤ludur’ demifl, ‘hiçbir ifl yapmaz.’ K›z cevap olarak ‘Bir ifl yapmay› ö¤renmesi gerek’ demifl. Haberci de k›z›n dediklerini krala iletmifl. “Kral o¤luna, ‘Çoban›n k›z› senin bir ifl tutmay› ö¤renmeni istiyor’ demifl. ‘Hâlâ onunla evlenmek istiyor musun?’ O¤lan, ‘Evet’ demifl, ‘bir ifl tutmay› ö¤renece¤im; örne¤in bu¤day saplar›ndan has›r örmeyi.’ Sonra o¤lan üç gün içinde renkli süsleme motifleriyle has›r örmeyi güzelce ö¤renmifl. Haberci yine yola düflmüfl, k›z›n evine giderek kral›n o¤lunun yapt›¤› has›rlar› göstermifl. K›z bunlar› görünce haberciyle birlikte kral›n saray›na gitmifl ve kral›n o¤luyla evlenmifl. “Kral›n o¤lu bir gün Ba¤dad sokaklar›nda gezinirken karn› ac›km›fl. Temiz bir lokanta görünce içeri girip bir masaya oturmufl. Fakat o yerde h›rs›zlar ve katiller hali vakti yerinde olanlara tuzak kuruyormufl. Kral›n o¤lunu kaç›r›p bir zindana atm›fllar. O zindanda baflka zenginler de varm›fl. Kötü adamlar zindana att›klar› insanlar aras›nda en fliflman olan› öldürüp en c›l›z olana yediriyorlarm›fl. Zevk için yaparlarm›fl bunu. Gencin Pers kral›n›n o¤lu oldu¤unu bilmiyorlarm›fl. Zindandakiler ara112

s›ndaki en ince yap›l› oldu¤undan genç adam sa¤ kalm›fl. “Bir gün kral›n o¤lu kötü adamlara bir beceriye sahip oldu¤unu, bu¤day saplar›ndan güzel has›rlar yapabildi¤ini ve bunlar›n iyi para getirdi¤ini söylemifl. Adamlar hemen öbek öbek bu¤day sap› tafl›m›fllar zindana; genç de oturmufl üç günde üç güzel has›r örmüfl, sonra adamlara gösterip bu has›rlar› Pers kral›n›n saray›na götürürlerse kral›n has›r bafl›na yüz alt›n verece¤ini söylemifl. “Kral has›rlar› gördü¤ünde bunlar›n kay›p o¤lunun elinden ç›km›fl olduklar›n› anlam›fl. Gelini olan çoban k›z› da has›rlara yak›ndan bakt›¤›nda desenlerin aras›nda Pers dilinde yaz›lm›fl yaz›lar oldu¤unu görmüfl ve yaz›lar›n kocas›ndan bir haber tafl›d›¤›n› anlay›p durumu krala iletmifl. “Ve kral hemen kötü adamlar›n bulundu¤u yere askerlerini göndermifl. Askerler katilleri ve h›rs›zlar› öldürüp zindandakileri kurtarm›fllar. Böylece kral›n o¤lu sa¤ salim babas›n›n saray›na dönüp kar›s›na, yani çoban k›z›na kavuflmufl. O¤lan kar›s›n› görür görmez önünde diz çökmüfl. ‘Sevgilim’ demifl, ‘sa¤ kalmam› sana borçluyum.’ Kral da gelini olan çoban k›z›ndan hoflnut kalm›fl. “fiimdi anlad›n m›?” dedi Büyükannem, “neden her erke¤in bir beceri sahibi olmas› gerekti¤ini?” “Çok iyi anl›yorum” dedim, “kereste, çekiç ve testere almak için yeterli para kazand›¤›mda basit bir sandalye veya kitap raf› yapmak için elimden gelen çabay› gösterece¤im.”• Çeviri: Haluk Erdemol

Bilginizi Denetleyin •Haz›rlayan: Diyar Mahmuto¤lu - Bütün Dünya• 1 “Türk” ad›n›n geçti¤i ilk Türk belgesi afla¤›dakilerden hangisidir? a) Selçukname b) Orhun Yaz›tlar› c) Kutadgu Bilig ç) Atabetül Hakay›k 2 Resimde ›fl›k ve gölge tekni¤i-

ni kullanan ilk ressam kimdir? a) ‹yonyal› Zeuksis (Pamukkaleli) b) Efesli Apellis c) Efesli Parrharios ç) Miletli Anaksimandros 3 Gün ortas›nda fenerle dolafl›p

“‹nsan ar›yorum” diyen Filozof Diyojen Anadolu’nun hangi kentinde yaflad›? a) ‹stanbul b) ‹zmir c) Sinop ç) Samsun 4 O¤uz Atay’›n ilk roman› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Tutunamayanlar b) Tehlikeli Oyunlar c) Bir Bilim Adam›n›n Roman› ç) Korkuyu Beklerken 5 Ahmet Hamdi Tanp›nar’›n befl Türk kentini anlatt›¤› kitab› hangisidir? a) Huzur b) Saatleri Ayarlama Enstitüsü c) Mahur Beste ç) Befl fiehir

6 Cenevizliler’in ‹stanbul’da kurduklar› özerk bölge neresidir? a) Pera b) Galata c) Karaköy ç) Beyo¤lu 7 Galata Kulesi’nin ilk ad› nedir?

a) ‹sa Kulesi b) Hezarfen Kulesi c) Gözetleme Kulesi ç) Babil Kulesi 8 “‹stanbul’u Dinliyorum” fliiri hangi flairindir? a) Oktay Rifat b) Attila ‹lhan c) Orhan Veli Kan›k ç) Ümit Yaflar O¤uzcan 9 Bursa kenti, hangi Osmanl› hükümdar› zaman›ndan fethedildi? a) Osman Gazi b) Orhan Gazi c) Ertu¤rul Gazi ç) Y›ld›r›m Bayezit 10 Atatürk’ün ölümünden sonra seçilen ilk cumhurbaflkan› kimdir? a) Celal Bayar b) Kaz›m Karabekir c) ‹smet ‹nönü ç) Cevdet Sunay 11 Türk fliirinde “virgül”ü kahraman yapm›fl ve bir kitab›na “Virgülün Bafl›ndan Geçenler” ad›n› veren flair kimdir? a) Cemal Süreya

113


Bilginizi Denetleyin b) Orhan Veli Kan›k c) Enis Batur ç) Ülkü Tamer 12 Son Osmanl› padiflah› kimdir?

a) Abdülhamit b) Abdülmecid c) Vahdettin ç) Damat Ferit 13 1538 y›l›nda yap›lan ve Akdeniz’deki askeri üstünlü¤ün Osmanl›lar’a geçit¤i Preveze Deniz Savafl›’n›n Türk komutan› kimdir? a) Gazi Hasan Pafla b) K›l›ç Ali Pafla c) H›z›r Pafla ç) Barbaros Hayrettin Pafla 14 Divan edebiyat›nda gazel türünün en güzel beyitine verilen özel ad nedir? a) fiah Beyit b) Hüsnü Gazel c) Matla ç) Makta 15 Soyad›

Yasas›’ndan sonra “Ran” soyad›n› hangi flairimiz ald›? a) Faruk Nafiz b) Yahya Kemal c) Yunus Nadi ç) Naz›m Hikmet 16 “Türkiye Çöl Olmas›n!” savsözü (slogan) hangi gönüllü çevre

114

örgütü taraf›ndan kullan›lmaktad›r? a) DHKD b) DHKV c) Greenpeace ç) TEMA 17 Türkiye’de 2006 y›l›nda kifli bafl›na düflen su oran› neydi? a) 4000 m3 b) 3000 m3 c) 2000 m3 ç) 1430 m3 18 1960 y›l›nda Türkiye’de kifli bafl›na düflen su oran› neydi? a) 1430 m3 b) 2000 m3 c) 3000 m3 ç) 4000 m3 19 Topra¤›n ya¤mur, rüzgar ya

da sel nedeniyle kaybolup gitmesine ne denir? a) Erozyon b) Revizyon c) Okazyon ç) Heyelan 20 Nikaragua hangi k›tada yer alan bir ülkedir? a) Avrupa b) Amerika c) Antarktika ç) Asya Yan›tlar 121’inci sayfam›zdad›r.

Maymun Babun Zekidir

B

abun maymunlar› (Pa- Bu a¤açlardan bol ve tatl› meyve pio anubis yani çakal verenleri ›rmak kenarlar›nda bulubabunu ya da Papio ha- nur. Irmaklar›n her iki k›y›s›ndaki madryas yani mantolu bu a¤açlardan birinden ötekisine babuyin maymunu) son geçmek oldukça tehlikelidir. Buraderece zeki ve çevik hayvanlard›r. lara gelen hayvanlardan geçifli beceremeyip suya düflenler Kayal›k çevrede yaflaoldu¤u için timsahlar neyanlar, aralar›nda genifl aç›kl›k ya da yükseklik Hayvanlar redeyse tüm ›rma¤› doldurur ve böyle olaylar›n fark› bulunan kayalardan Aras›nda olmas›n› beklerler. Kar›nbirinden ötekine büyük lar›n› doyurmak zorunda bir rahatl›kla atlarlar. Bu olan maymunlar yaflams›çrama ya da atlama s›lar›n›n bir bölümünde ras›nda insan seyircileriönlerine ç›kan bu problenin “Ha düfltü ha düflemi yani ›rma¤a düflmecek” dedikleri yerleri den karfl› k›y›ya geçmeyi çok h›zl› geçerler. baflarmalar› gerekti¤ini Genellikle yemek zaö¤renmifllerdir. man› a¤açlarda gezinir, Erdo¤an Kimi babunlar her türbir a¤ac›n yenilebilir (olSakman lü tehlikeyi göze alarak gun) meyvelerini bitirmesuya girmifl ve tüm güçleden ötekilere geçmezler. 115


rini kullanarak karfl› k›y›ya yüzerek ulaflmaya çal›flm›fllard›r. Çok eski zamanlarda denedikleri bu yöntemin sonuç vermedi¤ini deneme-s›nama yöntemi uygulamalar›ndan anlam›fllard›r. Bu deneyim ayn› zamanda maymunlar›n sudan çekinmelerine hatta korkmalar›na neden olmufltur.

B

u zaman süresince a¤açlar›n yüksek dallar›na s›k›ca tutunarak düflmeleri dolay›s›yla ani ölümleri önlemek için ayak baflparma¤›n› zorlaya zorlaya yaln›z yere sa¤lam basmak de¤il, dallar› kavramak için de kullanm›fllard›r. Bunun sonucu olarak, ayak baflparma¤› yavafl yavafl ve içten topu¤a do¤ru ilerlemifl ve sonuçta öteki dört parma¤›n karfl›s›nda yer al›p ele benzemifltir. Bu yararl› geliflme, ince a¤aç dallar› üzerinde de rahat ve güvenli bir yürüme kolayl›¤› sa¤lam›flt›r. Ayr›ca bir daldan bir dala geçiflte art›k iki eli de¤il, dört eli varm›fl gibi dallar› tutma olana¤› do¤mufltur. Böyle olunca bir daldan ötekine s›çramak daha az tehlikeli (ya da tehlikesiz) olmufltur. Bu durumun sa¤lad›¤› yarar›n tümüyle ay›rd›nda olan babunlar daha aç›k aral›klarda baflar›l› z›plamalar yapabildiklerini anlay›nca bunu ›rma¤›n bir yan›ndaki dallar›n ›rmak üzerine sarkan (engelsiz ›fl›¤› alabildikleri için) bir a¤açtan öteki k›y›daki a¤aca baflar›l› atla116

malar yapm›fllard›r. Bu geliflme sonunda bir k›y›da olgun meyveleri tükettikleri bir a¤açtan karfl› k›y›daki sulu, olgun meyveli a¤açlara s›çramalar› olanakl› olmufltur. Böylece bir zamanlar leziz maymun etine al›flm›fl timsahlar önemli bir besin kayna¤›n› yitirmifllerdir. Irmaktan hayvan ya da hayvan sürüleri geçiflleri olmay›nca kimi timsahlar y›l›n önemli bir bölümünde aç kalm›fl; ancak s›rt ve kuyruklar›nda biriktirdikleri ya¤lar› kullanarak yaflamlar›n› sürdürmüfllerdir. Açl›¤a dayanma al›flkanl›¤›n› böylece gelifltiren timsahlar›n et yemeleri; ancak rastgele olaylarla s›n›rl› kalm›flt›r. Açl›¤› gideren en önemli olay her y›l ›rma¤›n bir yakas›ndan ötekisine geçerek taze otlu otlaklara ulaflan zebra, antilop, manda sürüleri olmufltur. Irma¤›n bir k›y›s›ndan ötekine geçifl yaparken ya bo¤ularak ölen ya da timsahlar taraf›ndan öldürülen hayvanlardan babunlar da yararlanm›fl böylece az da olsa et yemeye al›flm›fllard›r. Bu al›flkanl›k sonucu güçlerinin yetti¤i kimi hayvanlara (özellikle yavrulara) toplu sald›r›lar düzenleyerek kar›nlar›n› doyurmufllard›r. Babun yaflam›, canl›lar›n olumsuz koflullarla karfl›laflmalar›nda bile probleme bir çözüm bulunabilece¤ini göstermektedir. Bunun için unutulmamas› gereken temel koflul, do¤a güçlerinden olabildi¤ince yararlanmak özellikle do¤a güçlerine karfl›t davran›fllarda bulunmamakt›r.•

“Unutma, yaflamda bir kap› kapand›¤› zaman baflka bir kap› aç›lmaktad›r. Ama ço¤u kez insanlar kapanan kap›y› yeniden açmaya zorlad›klar› için yeni aç›lan kap›y› göremezler. fiimdi yüre¤ini ferah tut ve seçti¤in yolda özgürce ilerle... Yüre¤indeki sevgi her zaman en iyi rehberin olacakt›r.”

Yaflama Aç›lan Kap›:

Sevgi

G

ö¤sünüzün ortas›na bir neflin ilk ›fl›lt›lar›n› beklersiniz. Oysa önemli olan f›rt›nan›n s›k›nt› gelip çöreklenmifltir. Bafl›n›z› kald›r›p içinde ayaklar›n›z› yere sa¤lam bakars›n›z gökyüzüne... basabilmenizdir. Simsiyah bulutlarla kapl›d›r her Kimi zaman sorunlar öylesine yer... Ard›ndan sa¤anak bir ya¤- ard› ard›na gelir ki, soluk alamayamur bafllar. Gök delindi san›rs›- cak denli bunald›¤›n›z› duyumsar, n›z. Kimi zaman birkaç saat sürer, bundan böyle hiçbir fleyin eskisi kimi zaman birkaç gün, kimi za- gibi olmayaca¤›n› düflünürsünüz. man ise aylar sürer bu f›rt›na... Elinizi att›¤›n›z herfley ters gitF›rt›na fliddetini art›rd›kça, bun- mekte, yaflam›n›za giren herkes sidan böyle hiçbir zaman masmavi zi yar› yolda b›rakmaktad›r. bir gökyüzü, p›r›l p›r›l bir güneflin F›rt›nan›n fliddetinden yere ›fl›lt›s›n› göremeyece¤iniz duygu- düflmemek için çabalarken tutusu kaplar içinizi... nacak bir dal, s›¤›nacak bir liman Öylesine pani¤e kaarars›n›z. “Keflke” dersip›l›rs›n›z ki, ço¤u kez eliniz. “Keflke, f›rt›nay› durnizdeki flemsiyeyi açmak durabilecek büyük bir Yaflamdan güce sahip olabilseydim!” bile akl›n›za gelmez. Böyle f›rt›nal› gün- Yans›malar En yak›nlar›n›z›n bile lerde ya evinizden d›sesinizi duymad›¤›n›, sizi flar› ad›m›n›z› atmaz, anlamad›klar›n›, yapayalperdelerinizi s›k›ca kan›z kald›¤›n›z› düflünerek pat›p bu sonsuza dek yaflama isyan etti¤iniz sürece¤ini düflündü¤üanda y›llar önce bir kinüz k›fltan korunmaya tapta okudu¤unuz sözçal›fl›rs›n›z ya da ya¤an cükler gelir akl›n›za: ya¤mura, f›rt›nan›n “Bir insan ancak kendi Nuray fliddetine ald›rmaz, içinde devrikse baflkalar› perdelerinizi sonuna Bartoschek taraf›ndan devrilebilir.” Bu sözcükleri önce dek açar ve umutla gü117


Bütün Dünya • Ekim 2007

beyninize, sonra yüre¤inize kaz›rs›n›z sab›rla...

Y

azd›¤›n›z her sözcükte çevrenizdeki kara bulutlar da¤›lmaya bafllar. Aniden bast›ran f›rt›na, bir sabah usulca yerini gün ›fl›¤›na b›rak›r ve çekip gider yaflam›m›zdan... S›cac›k bir sevginin varl›¤›n› duyumsars›n›z yüre¤inizde... Yaflan›lan tüm f›rt›nalara karfl›, sevgi al›p bafl›n› gitmemifl, sizi terk etmemifltir. Usulca f›s›ldars›n›z sevgiye, “Neden?” diye sorars›n›z merakla... “Neden sen de çekip gitmedin?” “Gidemezdim” der sevgi. “Çünkü kalmam› sen istedin. An›ms›yor musun, f›rt›nan›n ortas›nda çaresizlik içinde k›vran›rken, f›rt›nay› durdurabilecek büyük bir güce sahip olmay› dilemifltin içinden...” “Evet” dersiniz heyecanla... “Yoksa o sen miydin?” Sevgi, içinizi ›s›tan o s›cac›k sesiyle yan›t verir: “Evet, f›rt›nay› dindiren o büyük güç bendim” der. “Ve sen çaresizlikten k›vran›p isyan ederken hep beni ça¤›rman› bekledim. Dünyadaki en büyük gücün sevgi oldu¤unu; ancak sevginin gücüyle ayakta durabilece¤ini, tüm güçlüklere karfl› koyabilece¤ini an›msaman› bekledim sab›rla... “‹nsanlar ço¤u kez f›rt›nan›n fliddetine karfl› koyamayarak yüreklerindeki sevgiyi öldürmeyi ye¤liyorlar. Kimi zaman öfke ve fliddetin sesi, benim sesimi bast›r›yor. “‹flte o zaman f›rt›nay› dindirmenin hiçbir yolu kalm›yor. Beni istemeyen yüreklerde bar›namam ki... Sevgisiz bir yüre¤in yenilgi118

den kaçamayaca¤› gerçe¤ini herkes unutuyor. ‹nsanlar›n sahip oldu¤u en büyük güçtür sevgi... “Zorlamayla aç›lmayan, yüzlerce kilit vurulmufl en zorlu kap›lar› bile kolayca açan sihirli bir anahtar›m ben... “Yaflama aç›lan pencereyim... “Sevgiye inanan insan, yeri geldi¤inde tüm dünyaya meydan okur korkusuzca, dünyan›n en güçlü silahlar› bile onu yere y›kmaya yetmez. Sevginin gücüyle kazanaca¤›na olan inanc›n› yitirmeyen insan hiçbir savafl›mdan yenik ç›kmaz. “Asl›nda sen iyi bir savafl›m verdin sevgi ad›na... “Unutma, yaflamda bir kap› kapand›¤› zaman baflka bir kap› aç›lmaktad›r. Ama ço¤u kez insanlar kapanan kap›y› yeniden açmaya zorlad›klar› için yeni aç›lan kap›y› göremezler. “fiimdi yüre¤ini ferah tut ve seçti¤in yolda özgürce ilerle... Yüre¤indeki sevgi her zaman en iyi rehberin olacakt›r.”

G

ünlerdir zorla açmaya çal›flt›¤›n›z kap›dan uzaklaflmaya bafllamadan önce yüre¤inizde bir temizlik yapma gere¤i duyars›n›z. Güvensizlik, endifle, korku, öfke ad›na ne varsa yüre¤inizde usulca ç›kar›p kapanan kap›n›n önüne koyars›n›z. Bir anda huzurla dolar içiniz... Sevgiyi kolunuza tak›p “Ben haz›r›m” diyerek yeni bir yaflama aç›lan kap›dan içeri ad›m›n›z› atars›n›z.• NurayBartoschek@butundunya.com.tr

Ohannes “Bak o¤ul” dedi, “Sevgi denen fleyi kontrol edemezsin. ‹ster istemez, güzel bir k›z sever gibi, do¤du¤umuz topra¤› sevdik. ‹nsanlar böyledir. Sevdi¤i fleyin derdini çekmeye mahkum yaflarlar. Rüzgar yerinde çak›l› kalsa rüzgar olmaz. Anadolu bizim için, sevilmek için yarat›lm›fl bir yar... Baflkas›na belki bir yerdir. Efl gibi yaflad›¤›m› eflek gibi hizmet etti¤imi biliyorum. Ama yap›lan bir iyili¤i insan gibi hat›rlad›¤›m›, insan gibi ödemek istedi¤imi hiç olmazsa benim unutmad›¤›m› bilmek isterim. Hoflgörün param olmasa da isimsiz bu borcu ödemek isterim.”

‹simsiz Bir Borç

O

hannes Amca’dan ge- du Bac›. “Talas’a iki yüz gayme len haber bakkal def- göndermek istiyor. ‘Ohannes terinden y›rt›lm›fl say- agam’ dedim, ‘Yanl›fl yap›yorsun. faya alelacele yaz›lm›fl Bu para yukar› Talas muhtar›niki sat›rl›k nottu. “Hastay›m. Has- dan çok, bize laz›m olacak. Elli tanedeyim. Seni görmek istiyo- y›l önce büyük göçten kurtulan Ermeni gencini Talas’ta rum” diyordu. hat›rlayacak kim kald› Hedingli’ye telefon etki... Ço¤u ya öldü ya da tim. Telefona Dudu Bac› Memleket bunam›flt›r flimdiye...’” yan›t verdi. Özlemi “Hava elverirse” de“Hay›rd›r” dedim, dim, “Hafta sonu gelirim.” “Amcan›n nesi var?” “Heç bifleyi yok” dedi, *** Pazar sabah erken “Agam yafllan›nca, hat›rlayola ç›kt›m. Ana yolda mas› zay›flad› biraz.” sonsuzlu¤un ortas›nday“Ald›¤›m notta” ded›m. Önüm kar, ard›m dim, “Hastanede oldu¤uak... Gitmekle yol uzar. nu yaz›yor.” “Yok can›m” dedi, ‹lyas Halil Var gücümle gidiyor bir yere varam›yordum. “Hedingli küçücük yer. Hastane ne arar... Ci¤erleHedingli’nin güneflin rini dinlemek için hastabak›c› kli- kimi günler do¤may› unuttu¤u nege götürdü. Alt› üstü bir nezle, köy oldu¤unu an›msad›m. Sosine¤i bile öldürmez.” ¤uk, kaya sert eser, insan›, kaya “Gelirsem faydam olur mu, insafs›z ezerdi. size?” dedim. Arabam 1954 modeli eski bir “Gelirsen iyi edersin” dedi Du- Ford... Karda, so¤ukta tekerlekleri 119


‹simsiz Bir Borç

Bütün Dünya • Ekim 2007

kare... Hedingli’ye paletli bir tankla gidiyordum sanki... Hani Talas’ta geçirdi¤im dört y›la sevgim olmasa bu so¤ukta evimden ç›kmazd›m.

Y

ol boyu Ohannes’le yapt›¤›m yarenlikleri an›msad›m. Kanada’ya geldi¤im y›l Ohannes Amca karda, k›flta bana var olmay› ö¤retmiflti. “Bir gün Manitoba’n›n ayaz kesen so¤uk rüzgar›na dua edeceksin” demiflti. “Sana göçmen olman›n s›k›nt›s›n› unutturacak. Mendebur so¤uktan kurtulmak için cehennem s›ca¤›nda yaflamaya raz›y›m dedirttirecek. ‹flte o gün düz yola ç›kt›n, göçmen olmay› b›rakt›n demektir.” *** S›k›nt›l› baflka bir günümde “Bak o¤ul” dedi, “Kendinden daha iyi bir dost bulamazs›n. Alelacele yüzmeyi ö¤ren ya da uçmay›... Bu da kufl ya da bal›k olmana ba¤l›.” *** “Göçmensen o¤ul” demiflti, “Suçlusun. Prangal› mahkumsun. Geçim derdi yetmezmifl gibi, olur olmaz zamanda Anadolu s›z› olur çöreklenir yüre¤ine... Hele Ohannes ise ad›n kendine s›z›n›n en ac›s›n› seçtin demektir. “Bir gün f›rt›na diner de kendine ç›kacak kara bulursan, bu kez seni yaflatan an›lar çullan›r üstüne... Toroslar’›n verimsiz yeflil zeytin ormanlar›, Beflgöz’ün k›z›l elma ba¤lar› yakar, da¤lar seni. ‘Bizi neden b›rakt›n gittin?’ derler. ‘Senden sonra bize bakacak, bizi budayacak kimse kalmad›. Gözün kör ola gâvur o¤lu, hem kendini hem bizi ürünsüz b›rakt›n. K›s›r ettin.’ “Böylece gâvur oldu¤unu yal120

n›z konu komflu de¤il, flimdi a¤açlar, çal›lar da bilir. Gâvurun toprak sevgisi nikah k›ymad›¤› kar›s›na benzer, sevmeye hakk› yoktur. Do¤du¤u baba ba¤›, dede bahçesi onun de¤ildir. Biri gelir kap›s›n› çalar ‘Bre adam’ der, ‘Bu evde çok kald›n bu evde ben de bir kahve içeyim.’ Çiçekleri toplamas›, koklamas› helal de¤ildir.” *** Yol uzun gitmekle bitmiyor. Ohannes’in eski sohbetleriyle oyalan›yordum. Öyle rivayet edilir ki, Kanuni Sultan Süleyman zaman›nda Talas’ta Ermenice konuflan bir eflek varm›fl. Efle¤in masallar› “K›sas› Efl” ad›yla kuflaktan kufla¤a geçmifl. “Efl”in ne oldu¤unu sordum. Ermeni dilinde eflek anlam›na geldi¤ini söyledi. Ermeni Efl’in, eflek olmaktan b›kt›¤› bir gün, karfl›dan gelen merkebin sevinçle an›rd›¤›n› görünce, “Baron Merkep” demifl, “Neden sevinçlisin?”

“B

ugün hayat›m›n en güzel gününü yaflad›m” demifl sevinçli merkep. “On dakika için yolun ortas›nda efendi, beyefendi oldum. Kimseden korkmad›m. Kimseye bafl e¤medim.” “Sahibin neredeydi?” demifl Baron Efl, sevinçli merkebe. “A¤ac›n arkas›na tuvaletini yapmaya gitmiflti” demifl merkep, “Hayat›m›n en güzel an› sahibimin benden uzaklaflt›¤› on dakika... On dakika eflek oldu¤umu unutmak iyi geldi.” ***

“Ohannes Amca” dedim, “Kendini Efl’e benzetmen haks›zl›k... Kaç kez komflular›n›n seni el üstünde tuttu¤unu, hat›r›n› k›rmad›klar›n› anlatt›n. Hele biri sana babadan yak›n durdu.”

“O

¤ul hakl›s›n” dedi Ohannes Amca, “Ama kimse baflkas›n›n kendine bu kadar büyük iyilik yapmas›n› istemez. Böyle bir iyili¤in borçlusu olmak istemez. Eflit olmak hakk›n olmal›, bir lütuf de¤il... “Ohannes de¤ilse ad›n bu ac›y› anlayamazs›n. Sana iyi davranan, sana yiyecek veren bir an sonra kendini sahibin san›r. Sahibin varsa eflek olmaktan baflka bir fley de¤ilsin. Eflek oldu¤undan flüphen varsa, yaln›z eflek de¤il, üstelik sala¤›n tekisin, haberin ola...” *** Yol boyu Ohannes Amca’ya hasta olacak baflka mevsim bulamad›¤› için k›zd›m durdum. Ohannes’i evinde buldum. Sa¤l›kl› duruyordu. “Buyur Ohannes Amca” dedim. “Derdin, s›k›nt›n nedir?” “Bana bir fley olursa” dedi, “Yukar› Talas mahalle muhtar›na 200 gayme göndermek istiyo-

rum. Hasta ve kimsesizlere vermesini isterim. 200 dolar›n ne kadar faydal› olaca¤›n› bilmiyorum. Benim bir ayl›k gelirim. Daha fazlas›na gücüm yetmez. Ohannes’in Talas’› unutmad›¤›n› Talasl›lar’›n bilmesini isterim.” Dudu Bac› “Ohannes agam” dedi, “Biliyon ki bankadaki param›z 100 dolar› bile bulmaz. Agam Allah sana uzun ömür versin bu paraya bizim ihtiyac›m›z olacak.” “Ohannes Amca” dedim, “Ben olsam paray› kendime tutar›m.” *** “Bak o¤ul” dedi, “Sevgi denen fleyi kontrol edemezsin. ‹ster istemez, güzel bir k›z sever gibi, do¤du¤umuz topra¤› sevdik. ‹nsanlar böyledir. Sevdi¤i fleyin derdini çekmeye mahkum yaflarlar. Rüzgar yerinde çak›l› kalsa rüzgar olmaz. Anadolu bizim için, sevilmek için yarat›lm›fl bir yar... Baflkas›na belki bir yerdir. Efl gibi yaflad›¤›m› eflek gibi hizmet etti¤imi biliyorum. Ama yap›lan bir iyili¤i insan gibi hat›rlad›¤›m›, insan gibi ödemek istedi¤imi hiç olmazsa benim unutmad›¤›m› bilmek isterim. Hoflgörün param olmasa da isimsiz bu borcu ödemek isterim.”•

halililyas@yahoo.ca

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Orhun Yaz›tlar› •2) ‹yonyal› Zeuksis (Pamukkaleli) •3) Sinop •4) Tutunamayanlar •5) Befl fiehir •6) Galata •7) ‹sa Kulesi •8) Orhan Veli Kan›k •9) Orhan Gazi •10) ‹smet ‹nönü •11) Ülkü Tamer •12) Vahdettin •13) Barbaros Hayrettin Pafla •14) Hüsnü Gazel •15) Naz›m Hikmet •16) TEMA •17) 1430 m3 •18) 4000 m3 •19) Erozyon •20) Amerika• 121


Ünlü kemanc› Joseph Joachim, Brahms’a bir mektup vermiflti. Bu mektup Brahms’›n Robert Schumann’a takdim mektubuydu ve flöyle yaz›yordu: “Müzik semalar›nda beklenmedik bir anda bir müzik y›ld›z› do¤du.”

“Trajik Uvertür”ün Babas›:

Johannes Brahms aflam›ndan bir kesiti 63’üncü sayfam›zda sundu¤umuz ünlü Alman bestecisi Johannes Brahms’› elbette an›msad›n›z. Besteciyi size daha iyi tan›tabilmek için biraz gerilere gidelim: Johannes Brahms’›n dedesi Theodor Storm, Schleswig-Holstein’den gelip Hamburg’un kenar mahallelerinden birine yerleflmiflti. O¤ullar›ndan Jacob Brahms, kent orkestras›nda obua çalan iyi kalpli, nefleli, dans etmeyi ve içki içmeyi çok seven biriydi. Birçok enstrüman› çok iyi çalard›. Hamburg operas›nda da korno çal›yordu. Yirmibefl yafl›na geldi¤inde, kendini rahatça geçindirebilecek denli para kazanmaya bafllad›¤›nda, özgürce yaflayabilmek için aile yuvas›ndan ayr›l›p bir pansiyona yerleflti. Pansiyonu, Christiana adl› çok kibar, ak›ll› ve çal›flkan bir bayan yönetiyordu ve müflterisi Jacob’a da çok iyi bak›yordu. Birbirinden lezzetli yemekler yap›yor, odas›n› her gün temizliyor, üstelik Jacob’un elbiselerinde y›rt›k-sökük, kopmufl dü¤me görürse onlar› da onar›yordu. Bu samimi davran›fllar Ja-

Y

‹nsanl›¤a Adanan Yaflamlar 122

cob’un çok hofluna gitti. Bir süre sonra Christiana’dan hoflland›¤›n›n ay›rd›na vard› ve kendisinden 17 yafl büyük olmas›na karfl›n ona evlenme teklif etti. Aradaki yafl fark›n› düflünen Christiana bir süre direndiyse de Jacob’un tatl› dili onu ikna etmeye yetti. Johannes, 7 May›s 1833’te Hamburg’un yoksul bir mahallesinde do¤du. Bir gün baba Brahms, küçük o¤lunun piyano bafl›nda bir fleyler çalmaya çabalad›¤›n› görünce ilgilendi. Belki de küçük Johannes çok iyi piyano çalarak yaflam›n› bu yoldan kazanabilecekti. Belki de Hamburg Filarmoni Orkestras›’na girecekti. Bu düfllerle o¤lunun ilk müzik derslerini vermeye bafllad›. Ama o¤lu bekledi¤inden de yetenekliydi. ‹nan›lmaz bir baflar› ve geliflim gösteriyordu. Yedi yafl›na gelince Otto Cossel’den piyano dersleri almaya bafllad›. Küçük yafllarda restoranlarda, barlarda hatta genelevde piyano çalarak aile bütçesine katk›da bulundu. Buralarda sabaha dek durmadan piyano çalmas› onun çok k›sa sürede olgunlaflmas›n› sa¤lad›. O yaflta bir çocu¤un sabaha dek gözünü k›rp123


Johannes Brahms

Bütün Dünya • Ekim 2007

madan çalmas› kolay de¤ildi. Bar sahipleri, uykusu gelmesin diye ona özel kar›fl›mlar haz›rlat›yordu. arda çal›flan kad›nlar da ona fazlas›yla özen gösteriyorlar, el üstünde tutuyorlard›. Genç Brahms bu ilgiden fl›mar›p bu yaflama kendini kapt›rabilirdi; ama o öyle yapmad›. Baflarmay› ve iyi bir müzisyen olmay› akl›na koymufltu. Birkaç y›l bu sefil yaflant›y› sürdüren Brahms, delikanl›l›k ça¤›na gelince buna bir son vermenin zaman› geldi¤ine karar verdi. Kendini toparlay›p düzenli bir yaflam sürmeye bafllad›. Piyano derslerini, Otto Cossel’den sonra Eduard Marxsen ve Viyana’da Ignaz Seyfried ile sürdürdü. Çok genç yaflta olmas›na karfl›n piyano çalman›n tüm inceliklerini ö¤renmiflti. Hamburg’da henüz 14 yafl›ndayken birkaç halk konseri verdiyse de 19 yafl›na gelip de turneye ç›k›ncaya de¤in ünlü olamad›. 1851 y›l›nda renkli bir kiflili¤e sahip Macar Kemanc› Eduard Remenyi ile tan›flt›. Onun çald›¤› yap›tlar Brahms’›n çok ilgisini çekti ve Remenyi’nin turnelerinde ona piyano refakatçisi olmas› önerilince de sevinçle kabul etti. Bu dostlu¤un sonras›nda herkesin çok iyi bildi¤i ve sevdi¤i bir seri Macar danslar› yap›t› ortaya ç›kt›. 1853 y›l›nda Remenyi ile turneye ç›kt›¤›nda yap›tlar›n› tan›tma olana¤› buldu. Bu turne s›ras›nda Hannover’e geldiklerinde Remenyi, Brahms’› ünlü kemanc› Joseph Joachim ile tan›flt›rd›. Befl y›l önce Brahms, Joachim’den Beethoven’›n keman konçertosunu dinlemifl ve ona

B

124

hayran kalm›flt›. Joachim’in yap›tlar›na da hayrand›. Karfl›laflt›klar›nda Brahms, Joachim’in yap›tlar›ndan birkaç›n› çalarak ona olan hayranl›¤›n› bu yolla da kan›tlam›fl oldu. Joachim de Brahms’›n piyanosunu dinledikten sonra onun gerçek bir dahi oldu¤unu düflünmeye bafllam›flt›. Joachim, Brahms’›n yap›tlar›na tek sözcükle hayran kald›. Joachim, yak›n dostu Robert Schumann’› ziyaret ederek Brahms’›n yap›tlar›n› dinlemesi için ona yalvard›. Schumann o y›llarda müzikte romantik ekolün öncüsü ve kral›yd›. Brahms, Schumann ile görüflmeye hemen cesaret edemedi. Çünkü daha önce Schumann’a birkaç yap›t›n› göndermifl; ama o bunlar› okuma zahmetine katlanmadan geri yollam›flt›. Joachim, Brahms’a Schumann’a gitmesi için o denli ›srar etmiflti ki, sonunda o da sevgili dostunu k›rmamak için ziyarete gidece¤ine söz verdi. Bir konser turnesi s›ras›nda Düsseldorf’a geldi¤inde Schumann’› evinde ziyaret etti. Tarih 30 Eylül 1853... oachim, Brahms’a bir de mektup vermiflti. Bu mektup Brahms’›n Robert Schumann’a takdim mektubuydu ve flöyle yaz›yordu: “Müzik semalar›nda beklenmedik bir anda bir müzik y›ld›z› do¤du.” Brahms, Schumann’›, aksi, hiçbir fleyi be¤enmeyen, kibirli yafll› bir huysuz olarak betimliyordu. Ama evin kap›s›ndan girer girmez yan›ld›¤›n› anlad›. Tahmininin aksine Schumann güler yüzlü, dost canl›s› mutlu bir aile reisiydi.

J

Brahms piyanonun bafl›na geçip biraz çal›nca Schumann onu durdurdu, “Sizi Clara da mutlaka dinlemeli” diyerek eflini ça¤›rd›. Brahms piyanoda önce kendi yap›tlar›n› çald›. Ard›ndan Schumann’›n “Gençlik Albümü”nden parçalar çalarken Schumann’›n gözlerinden yafllar boflan›yordu.

bir bölümünü onlarda geçiriyor, her ikisine de sayg›l› davran›yordu. Bu yak›nlaflma sonras›nda Brahms, güzel, zarif, yetenekli ve cazbeli Clara Schumann’›n etkisinde kalmas› da kaç›n›lmazd›. Ama Robert

›rkdört yafl›ndaki besteci, karfl›s›nda 20 yafl›ndaki piyano çalan delikanl›n›n dehas›na hayran kalm›flt›. Hele genç müzisyenin yaflam öyküsünü dinledikten sonra ona duydu¤u hayranl›k daha da artt›. Schumann o günden sonra Brahms’›n ünlenmesi için çok çaba harcad›. Onu dönemin tan›nm›fl müzisyenleriyle tan›flt›rd›, müzik çevrelerine soktu. Yay›mlanmakta olan “Yeni Müzik Dergisi”ne yazd›¤› yaz›larda “fiimdi bir dahi geliyor” sözleriyle onu dünyaya tan›t›yordu. Efli Clara da ona bir anne gibi bak›yor, onu koruyor, onun tan›nmas› için elinden Johann Strauss ve Johannes Brahms geleni yap›yordu. Viyana’da bir konser s›ras›nda... Brahms için bu bulunmaz bir nimetti. O da koruyucusu- Schumann’a duydu¤u sevgi ve sayna olan minnet duygusunu, tüm ya- g›, hiçbir zaman sayg›s›zl›¤a varan p›tlar›n› ona ithaf ederek ve gerçek bir davran›fla yol açmad›. Kendinden 14 yafl büyük Clara’ya platonik bir dost kalarak gösterdi. Brahms, Schumann Ailesi’nin olarak aflk›n› sürdürürken elinden bir üyesi gibiydi. Günlerinin büyük gelen yard›m› da esirgemedi.

K

125


Johannes Brahms

Bütün Dünya • Ekim 2007

zellikle fliddetli bir kriz sonras›nda Robert Schumann intihar etmeye çal›flm›fl ve 1854 y›l›nda bir ak›l hastanesine kald›r›lm›flt›. Clara ve Brahms, taparcas›na sevdikleri Robert’i üzülerek hastaneye yat›rm›fllard›. Robert Schumann’›n ak›l hastanesinde kald›¤› iki y›l boyunca Brahms onu her f›rsatta ziyaret etti. Ayn› zamanda Clara’ya elinden geldi¤ince destek olmaya çal›flt›. Robert Schumann’›n ölümünden sonra dul kalan Clara’ya aflk›n› ilan edebilir, hatta onunla evlenmeyi bile düflünebilirdi; ama Robert Schumann onun için bir idoldü. Onun an›s›na sayg›s›zl›k yapmay› ve olas› bir dostlu¤u kaybetmeyi hiç düflünmedi. Yaln›zca, yaflam›n› sevdi¤i kad›na aday›p onun rahat etmesi için çaba harcad›. Ç›kan dedikodulara karfl›n, dostluklar› Clara’n›n ölümüne dek sürdü. Dul kalan Clara’n›n çocuklar›n› kendi çocuklar› gibi sevdi. 1858’de besteledi¤i “Çocuklar›n fiark›lar›” adl› albümünü Schumann’›n çocuklar›na adad›. Brahms, Viyana’y› ilk kez 1862’de ziyaret etti. Burada, içki içip müzik dinleyerek gevezelik etmekten hofllanan birçok ünlü kifliyle dostluklar kurdu. Viyana’n›n bu e¤lenceli havas› Brahms’›n da hofluna gitmiflti. Viyanal› asillerin çocuklar›na piyano dersleri vererek iyi de para kazanmaya bafllam›flt›. 1863’te Viyana Müzik Akademisi’ne bir y›l için direktör oldu. Sonras›nda kendini Viyanal› gibi duyumsay›p 1868’de buraya yerleflti. 1877’de Cambridge Üniversitesi’nde kendisine önerilen onur-

Ö

126

sal müzik doktorlu¤u önerisini de geri çevirdi. Brahms’›n ünü yayg›nd›. S›k s›k yolculuk yap›yordu. Bu yolculuklar hem ifl hem de gezi amaçl›yd›. 1878’de ‹talya’y› ziyaret etti. 1889’da Amerikal› mucit Thomas Edison’un bir dan›flman›, Theo Wangemann, besteciyi Viyana’da ziyaret ederek deneysel bir plak kayd› yapmak üzere davet etti. O da “1 numaral› Macar Dans›”n›n k›sa bir versiyonunu piyanoda çald›. Bu kay›t sonradan bas›l›p da¤›t›ld›. Ancak kay›t çok kötüydü. Yo¤un yüzey gürültüleri nedeniyle piyanonun sesi pek duyulmuyordu; ama yine de bu çal›flma, ünlü bir besteci ve piyanist taraf›ndan yap›lan ilk kay›t olarak müzik tarihinde yer ald›. Dünya müzik çevrelerinin tan›mlad›klar›na göre, müzik dünyas›n›n üç “B” si, Bach, Beethoven ve Brahms birbirlerinin devam›yd›. Brahms’›n birinci senfonisinin, Beethoven’›n onuncu senfonisi olarak kabul edilir. Her ikisi de müzi¤i matematik olarak kabul ederlerdi. Brahms yap›tlar› üzerinde inceden inceye düflünür, her notay› uzun hesaplamalardan sonra yazard›. 1876’da tamamlad›¤› birinci senfoniyi on y›lda bitirebilmiflti. Brahms’a göre müzik yaln›zca ve yaln›zca kula¤a seslenmeliydi.

Ç

ocuklar› çok severdi. Bu nedenle de karfl›s›na aniden bir çocuk ç›karsa diye cebinde fleker bulundururdu. Eriflkinlere karfl› pek nazik say›lmazd›. Sert ve alayc› davran›rd›. Giyimine hiç dikkat etmez, hiç özenmezdi. Elbiseleri demode ve

zevksizdi. Derbeder bir gürünüflü vard›. Üstelik bir de düzensiz sakal b›rakm›flt›. Bu görünüflü dostlar›n› üzüyordu. Viyanal› asiller Brahms’›n yanlar›nda dilenci gibi dolaflmas›n› yad›rg›yor, hofl karfl›lam›yorlard›. Bir iki kez yeni elbise diktirip besteciye gönderdiler; ama o hepsini geri gönderdi. Ama flu var ki her zaman tertemizdi. Üstüne bafl›na para harcamaya yanaflmazken yiyecek konusunda hiç de tutumlu de¤ildi. Güzel bir yemek için elindekini seve seve harcamaya haz›rd›. aflam› boyu sürdürdü¤ü arkadafll›klar›n bafl›nda Johann Strauss II vard›. Her ne kadar müzik anlay›fllar› farkl› olsa da iyi arkadaflt›lar. 1860’l› y›llarda Brahms’›n gelir düzeyi çok yüksekti. Ama o her zaman mütevaz› bir yaflam› ye¤ledi. Basit bir üç odal› evde otururdu. Paras›n›n ço¤unu akrabalar›na ve birçok genç müzisyenin desteklenmesinde kullan›rd›. Mükemmeliyetçiydi. Macar kemanc› Remenyi, onun bir keresinde 20 kadar yap›t›n› y›rt›p att›¤›na tan›k olmufltu. Aç›k havada yürümeyi çok severdi ve zaman›n›n ço¤unu aç›k havada geçirmeyi isterdi. Böylece daha fazla ve daha berrak düflü-

nebildi¤ini söylüyordu. Yaflam›n›n son y›llar›nda dostlar›n› art arda kaybetmesi onu daha fazla yaln›zl›¤a yöneltti. Önce Hans von Bülow’un yaflama veda edifliyle sars›ld›. Hemen ard›ndan, büyük aflk› Clara Schumann’›n yaflama veda edifli onu çok sarst›.

Y

1896 y›l› sonlar›na do¤ru Brahms’›n pankreas ya da karaci¤er kanseri oldu¤u anlafl›ld›. Durumu h›zla kötüye gitti ve 3 Nisan 1897’de yaflama veda etti. Viyana’da topra¤a verildi.• YucelAksoy@butundunya.com.tr 127


Mankafa Poldi

“Bu dürbünle 4 km. uza¤› bile rahatl›kla görebilirsiniz.” “Teflekkür ederim; ama dürbüne gereksinimim yok. Aç›k havalarda dürbünsüz ay› bile görebiliyorum.”

“Düflünün bir kez, Bay Poldi, durdu¤unuz yer birkaç bin y›l önce bir denizin dibiydi.” “Olabilir. fiuradaki tafl bile hâlâ nemli...”

Bir Baflkad›r Benim Memleketim

Ü

“At› çok be¤endim, Bay Poldi; fakat çabuk ürker mi siz ne dersiniz?” “Hiç de de¤il. Ço¤u gece ah›rda tek bafl›na karanl›kta kalabilir.” 128

“fiu ikizler tüm gün karfl›mda olsalar bile onlar› ay›rt edemem, Bay Poldi.” “Nas›l olur efendim? Birinin ad› Klaus, ötekinin ad› Peter...”

nlü bir komedyenimiz ler’e verifltirip dururlar. ‹rlandal›“Nereden bilebilirdim ki lar ‹skoçlar’›, ‹skoçlar ‹ngilizler’i flu f›kralardaki insanla- yerlefltirirler “Temel” konumuna... r›n gerçek oldu¤unu...” Ancak kuflku duyulmayan bir fley demifl. Bu laf› “Karadeniz”liler varsa, o da Karadeniz insan›n›n ak›ldan h›zl› çal›flan de söylüyorlar. Y›llar y›l› ortada zekâlar›na yenik düflbir Temel f›kralar› meleri bence. Öylesine k›vrak bir beyin yarüzgar› eser durur. Her ülkenin böyle yap›s›na sahipler ki, duk›flt›rmalar yap›lm›fl rumu an›nda kavray›p (?) an›nda çözüm getiözel bir insan türü oldu¤u kuflkusuz. B›rarebiliyorlar. Tabii o k›n yörelere göre deçözümler, geldikleri ¤erlendirmeleri, birh›z nedeniyle k›s›r olduklar›ndan iyi düflüçok ülke komflu ülkeAli Murat sine bakarak tav›r nülmemifl her ifllem Erkorkmaz gibi sahibini komik koymakta. Örne¤in ‹sveçliler Norveçliler’e, ve “Çocuklar›” duruma düflürmekte Norveçliler de ‹sveçlizaman kaybetmiyor. 129


Bir Baflkad›r Benim Memleketim

Bütün Dünya • Ekim 2007

G

eçenlerde çok güzel bir davete konuk oldum. K›rk küsur üniversite biraraya geliyorlard› ve benden yapay zekâ hakk›nda bir sunum istiyorlard›. Bunu da Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde gerçeklefltiriyorlard›. K›sa ad› KTÜ olan ve Trabzon’a damgas›n› vurmufl bu kurumu ben de çok merak ediyordum, bu nedenle eflim Deniz’i kapt›¤›m gibi solu¤u Trabzon’da ald›m.

ne uygun olarak bir ba¤›r›fl bir 盤›r›fl içinde üst üste park etmifllerdi. Havaalan› binas›n›n ç›k›fl kap›s›na gelen yol tam bloke durumundayd›. Aksakall› bir dede arabas›n› rastgele bir yere park edip indi¤inde polis amca inan›lmaz bir sinirsizlikle ve hoflgörüyle dedeye flöyle dedi: “Emmi, koyma arabay› oraya, gel bak dön dur... Gelen yolcun telefon edip sana haber verir.” Dede de ayn› güler yüzle ve

Gezi, F›rt›na Deresi’nde yap›lan “rafting” ve “paint ball” yar›flmalar›yla bafll›yordu. Befl otobüs dolusu genç, seçtikleri spora göre ikiye ayr›ld›lar. Biz mayo gibi gerekli giysiyi yan›m›zda getirmedi¤imizden ve de silahlarla insanlar›n birbirlerine boya atarak savafl oyunu oynamalar›na zaten kafadan karfl› oldu¤umuz için ikisine de kat›lamad›k, kat›lmad›k. “Rafting”cilerin kakara kikirilerini izlemeye koyulduk.

koyu bir Karadeniz aksan›yla öneriyi kabul edip f›r dönenler konvoyuna kat›ld›. Birden ay›rd›na vard›m ki, park etmifl blokaja ek olarak, yeni geleceklere yaklaflma flans› tan›mayan bir “f›rdönenler” resmigeçidi var. Binaya bu güruhun d›fl›nda kimse yaklaflam›yor. Harika bir çözüm diye düflündüm. Öyle ya, polis görevini yap›p park edilmesini önlüyordu. Ertesi gün gençlerin düzenledi¤i Ayder Yaylas› turuna kat›ld›k.

erenin makul bir yerini “rafting” son dura¤› olarak belirlemifllerdi. Burada sular daha duruluyor, hatta oluflturduklar› küçük havuzcuklarda yurdumun insan› yüzmeye çal›fl›yordu. Göbeklicesinden üç Karadeniz beyefendisi yaklafl›k 30 cm. derinli¤indeki yeflil sulara yatm›fl ç›rp›n›p duruyorlard›. ‹lk bak›flta bo¤uluyorlar sand›m. Bacaklar›n› ahtapotlara kapt›rm›flcas›na var gücüyle kollar›n› suya çarp›yorlard›. Sonra birden aya¤a kalkt›lar ve su seviyesinin dizlerinden afla¤›da kald›¤›n› gördüm. Buraya dek herfley normaldi. Komik olan adamlar giyinmeye kalkt›klar›nda oldu. Kalabal›k içinde mayoyu ç›kart›p çamafl›rlar›n› giyinmek için tek yol, “Havlu” denilen bez parças›n› kullanmakt›. Onlar da öyle yapt›lar. Yaln›z, havlu bellerine

D

Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz

Çocuklu¤umdan buyana Trabzon’a incelazca bir sözcük olan “Trouble Zone” derim. “Trab›lzon” olarak okunan bu sözcüklerin Türkçe anlam› “Sorun Bölgesi”. Gelin beklentilerimi siz de¤erlendirin. Uçaktan inip bizi karfl›layacaklar› bulmak üzere alan binas› d›fl›na ç›kt›¤›m›zda tipik bir “Türk Hava Liman› Ç›k›fl Fotograf›” ile karfl›laflt›k. Üst üste taksiler, özel arabalar rastgele ve “Tan›d›k Polisten Al›nan Özel ‹zin” yöntemi130

dolanm›flken mayoyu ç›kartmak zor olaca¤›ndan önce mayoyu ç›kartt›lar, sonra havluyu bellerine sard›lar. Bakt›lar hâlâ zorluk var, havluyu bel hizas›na s›y›r›p efendi efendi giyindiler. Havlu da öylesine bakakald› bu olaya... Yurdumun insan› havlu kullanarak giyinmeyi duymufltu; ancak galiba kullan›fl s›ras›n› birazc›k ayarlayamam›flt›. Olsun, bir bafllang›ç vard› en az›ndan...

Arada bir kaçamak yap›p yandaki restoranda yedi¤imiz “muhlama”, Karadeniz insan›n›n niçin horon tepti¤inin tek ve gerçek nedeni oldu¤unu bize kan›tlad›. Trabzonlular “Kuymak” diyorlar, Rizeliler “Muhlama”, Ordulular “Yavlaç”... Hepsi ayn› fley, ayn› lezzetli kolestrol deposu... Tereya¤›, m›s›r unu ve peynir... Türkiye’nin birçok yeri gibi bu 131


Bir Baflkad›r Benim Memleketim

Bütün Dünya • Ekim 2007

bölgemizin gençleri de Amerikal› olmak istiyor.

H

er ne kadar milliyetçilik konusunda bafla güreflseler de giydikleri giysiler, söyledikleri flark›lar hep bu özlemin yans›malar›... Yafll› dedeler bile geleneksel giysilerinin içinde üzerinde ne yazd›¤›n› bilmedikleri tiflörtlerle caka at›yorlar. Konufltu¤um gençler oldukça bi-

linçliydiler; fakat garip bir biçimde “Dünya Vatandafl› Olabilmek” ile “Kendi Kültürünü Koruyabilmek” kavramlar›n› özümseyememifllerdi. Karadeniz müzi¤inin k›vrak ve h›zl› temposu bir alç› çuval›n› bile z›p z›p oynatabilir. Ellerinde böylesine bir “meta” oldu¤unun ay›rd›na varan Karadenizli giriflimciler sentez yap›yoruz diyerek, basm›fllar elektronik gürültüyü can›m yö132

re müzi¤inin ard›na... Üstüne de eklemifller kad›n› ve maço olmayan erke¤i afla¤›layan sözleri ve salm›fllar pazara... Kolay yenip yutulan, birini dinledin mi hepsini dinlemifl say›laca¤›n bir tempo gürültüsü yaratm›fllar. Ve ne yaz›kt›r ki bunu Do¤u-Bat› sentezi sanan gençlik havluyu kullan›rcas›na sar›lm›fl bu müzi¤e... Bizim ö¤renciler de hem otobüslerde hem de her durduklar› yerde sonuna de¤in aç›lmaktan art›k çat›rdayan güçlü hoparlörlerle herkese zorla dinletiyorlard› bu korkunç fleyi... Her durdu¤umuz yerde zorunlu olarak gruptan uzaklafl›yorduk. Bunu yapmak için de inan›n kilometrelerce yürümek zorunda kal›yorduk. Ta ki Ayder Yaylas›’na gelinceye de¤in... Umudumuz zaten akflam yaklaflt›¤› için ve sabah›n köründen buyana herkesin ter ter tepinip yorulduklar› için art›k sessiz bir dinginli¤i doyas›ya izleyebilece¤imizdi. Ama öyle olmad›. Yaylan›n tüm yollar›, park eden otomobillerden uzat›lan koca koca ev hopalörlerinin kuflatmas› alt›ndayd›. Topçu at›fl› burada tüm h›z›yla devam etmekteydi. Güm güm de güm güme kar›flan elektronik kemençe sesleri alt›nda Ayder düfltü düflecek. Çirkin sesli (nedense özellikle öyle seçilmifl oldu¤una inanc›m tam) birileri flark› söyledik-

lerine inan›p 盤l›k 盤l›¤a ba¤›r›yorlard› hoparlörlerden... “Haçan savc› b›çaklan›r m› ulan?” gibi bir tümce tak›ld› kula¤›ma... “Ne oldu sana boyle, taflf›r›n erke¤i...” dolaylar›ndan devam etti. Oysa “Ordunun dereleri aksa yukar› aksa” vard›. “Gökte y›ld›z ay m›s›n” denirdi kad›na... Hüzünlüydü, nefleliydi ve güzeldi. Bir spor salonundan f›flk›ran ritmle yap›lan hakaret dolu sözcükleri içermiyordu. Ne yaz›k ki gençlik bay›l›yordu bu müzi¤e...

lerden gelen tempoyu delebilen tek ses iflte bu barut patlamalar›yd›. Ayder tüm ihtiflam›yla ve kan›ksamas›yla olay› izliyordu. Pazar günü olmas›n›n getirdi¤i fazladan bir yo¤unluk ve zorlama oldu¤una kendimi inand›rmaya çal›flarak yutkundum. Yürüye yürüye oradan uzaklaflt›k ve ufak tefek dükkanlardan oluflan bir çarfl›ya geldik. Bay›l›r›m insanlarla konuflmaya... Bura-

E

n korkuncunu bizim gençler yapt›. Otobüslerimiz park ederken gözüme yeflilliklerin ortas›na park etmifl kocaman bir kamyon çarpt›. ‹ndirilen onlarca dev hoparlör bir konser sahnesi tablosu oluflturuyordu. Üst üste dizilen gürültü makinelerinden bo¤ucu patlamalarla yay›lan radyasyonla Ayder Hiroflima’ya döndü. Deniz ve ben çareyi oray› terk etmekte bulduk. Yoldan afla¤› h›zl› h›zl› yürürken çevreden at›lan silahlar dikkatimizi çekti. Elli metre yak›n›m›zda bir adamca¤›z, yan›ndaki dört yafllar›ndaki çocu¤a tabancayla at›fl yapt›r›yordu. Silah patlad›kça çevredeki kad›nlar ve çocuklar el ç›rp›p gülüyorlard›. Yaylan›n her bir taraf›ndan tak›r tukur silah sesleri geliyordu. Hoparlör-

da da hemen birkaç tezgahtarla dostluk kuruverdim. Baflta tüm olanlar› normal görüyor gibi davranan ve bu nedenle onlardan ayr› kalmamaya özen gösteren bu Karadenizli gençler benim de k›flk›rtmamla gerçek düflüncelerini sergilemeye bafllad›lar. Olay para, güç, moda, piyasa diye bafll›yor, ‹stanbul pazar›na girebilmek için böylesine sap›t133


Bütün Dünya • Ekim 2007

maya de¤in gidiyordu. Nas›l koskoca Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birli¤ine girebilmek için yapmad›¤›n› b›rakmad›, bu da onun bir boy küçük ölçeklisiydi. Büyük kentlerdeki dükkan adlar›, reklam panolar›, dergiler, gazeteler, televizyonlar ve neredeyse herfley nas›l yabanc›, ve ço¤unlukla Amerikal› olabilmek için yan›p tutufluyorlarsa, Karadeniz de bu ak›mdan yararlanmak ve günümüz anlay›fl›na uygun olarak dünyal› olmak istiyordu. Kimin umurundayd› kültür? Para baflka yerdeydi ve çok tatl›yd›. “Yüzümüze bakarak ve bizi afla¤›layarak ‘Bizi aval aval seyrediyorsunuz; çünkü biz sizden daha ak›ll›y›z, sayenizde ‘Ferrari’lerle dolafl›yoruz’ diyen komedyenlere yan›t verememenin s›k›nt›s› içinde olan bitene seyirci kalmamak gerekir” diye düflündüm. Tezgahtar gençlere uzun bir nutuk çektim. Gözlerinden benimle ayn› kan›da olduklar›n› okudum ve sevindim. Ülke onlar›n, müzik onlar›n, kültür onlar›n... Ben ne hakla kar›fl›yorum ki bu ifle diyemem. Ne ülke, ne kültür onlar›n... Hepsi herkesin ve kimsenin bu de¤erleri geriye götürmeye hakk› yok. Üstelik sadece Karadeniz’den ya da ‹stanbul’dan da söz etmiyorum. Karadeniz neyse, Kenya da ayn› fley benim için... S›n›rlar› in134

sanlar sonradan koyup habire de de¤ifltiriyorlar. Temel olan bu dünyaya sahip ç›kabilmemizdir. Zaman› geldi¤inde de tüm evrene... Dünyam›z küçücük ve milyarlarca y›lda bu duruma gelebilmifl. Kendi yaflam sürecimde bile ne kadar geriye gitti¤ini görebiliyorum. Küresel ›s›nmay› bilim insanlar› y›llarca ba¤›rd›lar. Para babalar› ve devlet kurumlar› buna kulak t›kad›lar. Bugün çekti¤imiz ac› daha hiçbir fley de¤il. Torunlar›m›z bunun hesab›n› bizden soracaklar. Kültürel y›pranma da ayn› biçimde tehlike sinyalleri veriyor. Üstelik son raddede... Bugün önlem al›nmazsa yar›n çok geç olacak. Mel Gibson’un oynad›¤› “Mad Max” filmleri akl›ma geliyor. Gerçi o anlamda birçok yap›t var. Hangisini seyretsem içim daral›r. “Nas›l yaflanabilir ki böyle bir dünyada?” diye düflünürüm. Fakat ne yaz›k ki bugün yemyeflil görünen dünyam›z h›zla cehenneme dönüflebilir; çünkü oluflumlar› yüzy›llarca süren kültür dantelleri h›zla y›pranmakta ve biz buna kahkahalarla gülmekteyiz. Bir baflka kovboy filmi de bafll›¤›yla tüm bu oluflumu özetlemekte: “For A Few Dollars More” (Biraz Daha Fazla Dolar ‹çin)...• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr

Bilmiyorum siz de evrenin ve onun her parçac›¤›n›n bir ruhu oldu¤una inananlardan m›s›n›z? Güneflin, da¤lar›n, denizlerin bir ruhu varsa, y›llarca insana yap›fl›k gezen ve onun her halini bilen bir ayakkab›n›n, kemerin, çantan›n, pantolonun niye ruhu olmas›n? Baflkas›n›n giysilerini giydi¤imizde bu ruhun bize de sinmedi¤inden nas›l emin olal›m?

Eflyan›n Ruhu

B

ir fleyi atamama huyumu da yaln›zca ka¤›tlar›, pofletleri debir türlü b›rakam›yorum. ¤il, hiçbir fleyi atamam da, ka¤›tlaKüçük ekmek parçalar›n› r› hiç atamam. Çünkü ona çok atamamay› falan anlat- özel ve hatta kutsal say›labilecek mak kolay olabilir; çünkü herkes- bir sayg›m var. ‹flte bu nedenle kate bu huy bir parça vard›r. Ama ¤›tlar› iki kez, üç kez atamam. Kulbenimkisi bir baflka... land›¤›m›z her bir ka¤›t parças›n›n Hiçbir fleyi; ama hiçbir fleyi, gerçekte bir a¤ac›n parças› olduörne¤in ka¤›tlar›, bir yü¤unu biliyorum. Sonra zünü kullan›p atamam. ka¤›t bir sevgi, paylaflma, Çünkü öteki yüzlerini de iletme ve yapt›klar›yla da Yazarak mutlaka müsvedde olasonuçta bir uygarl›k ararak kullan›r›m. O da yet- Söyleyerek c›d›r. Tüm ka¤›tlar›n bir mez... ‹ki taraf› yaz›l› kaan yaflam›m›zdan çekildi¤›tlar› da ona uygun dü¤ini düflünmek, çok korflecek fleyleri sarmak için kunç bir karabasand›r. Neyse... Atamad›klaatamam. Bu ka¤›tlar› hiç r›m yaln›zca pofletler ve de¤ilse çöp pofletlerinin ka¤›tlar de¤il... Herfley; alt›na, üstüne koyar›m. ama herfley demifltim Alttaki ka¤›t çöpün suyuya... Bak›n, örne¤in nenu emerek pofletin d›fl›Sadi ler? Eski ayakkab›lar›m› na s›zmas›n› önler. ÜstBülbül hemen atamam. Bana teki ka¤›t da, fleffaf poflegülenler de olsa, bir tin içindekilerinin d›flar›onar›m yolu denerim. dan görünmemesini sa¤lar. Ka¤›tla sarmalanan, poflet En son da fellik fellik, onu vereiçindeki erimifl, çürümüfl yiyecek ce¤im kifliyi arar›m. Geçenlerde sevdi¤im kemeriart›klar›, sigara izmariti gibi fleylerin kokusu da böylece poflet içe- min, en çok kulland›¤›m delik yerinden kopmak üzere oldu¤unu risinde kalm›fl olur. Pofletlere olan zaaf›m› flimdi gördüm. Sonra bir ayakkab› onaanlatmayay›m... Onlar› da kullan- r›mc›s›na gittim ve kemerin arka maya k›yamam ve atamam. Asl›n- yüzüne sa¤lam bir ince kösele 135


Bütün Dünya • Ekim 2007

koydurttum. Onar›mc› z›mbayla yine eskisi gibi güzel delikler açt› ve dünyalar benim oldu.

Y

ine böyle sevdi¤im bir siyah çantam var. Eski; ama çok pratik... Yolda belde açmak için telafla hiç gerek yoktur. Gözleri öyle kolay biçimde yap›lm›fl ki... Eskise bile ondan bir türlü vazgeçemedim ve yeni çantalar›m› k›skand›racak bir tercihle onu seçmeye devam ediyorum. Son yapt›¤›m yenilefltirme, gözlerinden birinin üstündeki y›rt›k derisini önce japon yap›flt›r›c› ile bir güzel yap›flt›rmak, sonra da o bölümü siyah renkli bir kalemle boyamak oldu. Gelin görün bakal›m, burada ne y›rt›¤› varm›fl?.. Bir örnek de pantolonumdan vereyim... Yukar›dakiler gibi yine, ceplerinin çoklu¤u ve derinli¤i denli, belimi tam istedi¤im gibi sarmas› nedeniyle de vazgeçemedi¤im eski bir pantolonum var. Kendisi yeni gibi görünmesine karfl›n paçalar›nda erimeler olmufl. Terziyi güldürmeyeyim diye onu kendim onard›m. Hiç zor de¤il yapt›¤›m... Kumafl renginde bir iplikle paçan›n eriyen bölümlerini, milim milim ilmekler atarak bir güzel diktim. Onu da bir görün bakal›m. Bu “ince” dikifl, hangi ünlü terzinin elinden ç›km›fl? Y›pranan paçalar neredeymifl? Bu “atamama huyu”mu yad›rgayanlar ve hatta abartt›¤›m› düflünenler olacakt›r. Do¤ruyu söylüyorum ve problem, atamamakla bitse, yine iyi... Haydi diyelim, gözümü karartt›m ve bir fleyimi 136

atmaya karar verdim. Benim için o zaman da baflka s›k›nt› bafll›yor: Bunu çöpe atmasam da, birisine versem daha iyi olmaz m›? Peki; ama kime verece¤im? Daha do¤rusu benim eski elbisemi, gömle¤imi, kravat›m›, kemerimi, çantam›... Kim al›r? Onu gerçekten isteyecek insan› nas›l ve ona gerçekten gereksinimi olan insan› nereden bulaca¤›m? Zor ya... Diyelim buldum ve verdim. Problem bitiyor mu? Bu kez de o insan›, benim o çantamla, ayakkab›mla, k›ravat›mla görmekten korkuyorum. “Ben gözlerimi ne denli kaç›rsam acaba o beni ‘yakalar’ ve üzülür mü?” diye kendi kendime dertler ç›kar›r›m. ‹flte böyle, bana rahat, huzur yok. Bilmiyorum siz de evrenin ve onun her parçac›¤›n›n bir ruhu oldu¤una inananlardan m›s›n›z? Güneflin, da¤lar›n, denizlerin bir ruhu varsa, y›llarca insana yap›fl›k gezen ve onun her halini bilen bir ayakkab›n›n, kemerin, çantan›n, pantolonun niye ruhu olmas›n? Baflkas›n›n giysilerini giydi¤imizde bu ruhun bize de sinmedi¤inden nas›l emin olal›m?

E

skiyen yaln›zca eflyalar›m›z›n maddi varl›¤› olamaz m›? Ruhlar›n›n hep bizimle birlikte olmaya devam etmediklerini kim biliyor? Ve biz onlar› hemen çöpe atarak vefas›zl›¤›m›z› bir yana b›rak›n, evrene de, onlara da biraz ay›p etmifl olmuyor muyuz? Ben kendime böyle böyle avuntular ç›kar›yorum. Bilmem art›k...•

“Gereksinimimizden fazlas›n› topra¤a gömeriz bu tafl›n, sertleflmesin ifllenebilsin diye... Büyük kente insan yetifltirece¤iz diye erkenden ana kuca¤›ndan kopar›p yontmadan, cilalamadan gönderiyoruz çocuklar›m›z›... Oralarda daha da sertleflip, biçime girmez oluyorlar. Ana baba sözü de dinlemiyorlar. ‹fllenmemifl ham tafl insan› olup ç›k›yorlar. Bunlar›n yetifltirdi¤i çocuklardan ülkeye ne hay›r gelecekse?”

Tafl›n ‹nsan› •Dr. Mehmet Uhri - Bütün Dünya•

“O

tafllar genç, b›rak onlar›... Sen bu yandakilere bak” diyerek önünde duran tezgah› gösterdi. Erzurum’un simgesi Oltu tafl›n›n ifllenip sat›ld›¤› Taflhan’da dükkanlardan birindeydim. Biçim verilmifl ve parlat›lmay› bekleyen tafllara elimi at›nca dükkan sahibi bu sözlerle engel olmufltu. Saç› bafl› a¤arm›fl, yüzünün k›r›fl›kl›klar› artm›flt›; ama yine de yafl›ndan daha çok y›pranm›fla benziyordu. Elindeki biçim verilmifl ve gümüfl kakma yap›lm›fl Oltu tafllar›n› parlat›p parlak kuzguni siyah yapmaya u¤rafl›yordu. Taflhan’da ortal›k sakindi. Girdi¤im dükkan›n sahibi aksi birine benziyordu. Fiyat›n› sordu¤um bir iki ürün için kafas›n› bile kald›rmadan “Üstünde yaz›yor, okuman yok mu?” diye tersledi. Elime ald›¤›m tespihleri gösterip hangisinin daha iyi oldu¤unu sorup yard›m istedim. Bu kez yüzüme bak›p “Beyim, hepsi ayn› topra¤›n tafl›, ayn› elde iflleniyor. Benzerler birbirlerine... Sen eline iyi oturan›, içine sineni, dahas› eline s›cak geleni seç. Canl› gibidir bu tafllar sevildi¤ini bildi¤i elde kullan›ld›kça parlakl›¤› art›r. Daha bir güzelleflir.”

“Peki y›kayabilir miyiz, bu tafllar›?” “Y›kan›r y›kanmas›na da parlakl›¤›n› yitirmesin istiyorsan elinden düflürmeyeceksin. Tene de¤ecek, ilgi görecek ki, göstersin kendini... Biraz buralar›n insan›na benzer, çocuk gibidir bunlar.” Tespihlerden elime daha s›cak geleni sat›n al›p paketlettim. Para üstünü denklefltirip paketlerken bu tafllara “Karakehribar” da dendi¤ini Oltu ilçesi yak›nlar›nda çok zor koflullarda ince damarlar biçiminde maden ocaklar›ndan ç›kar›ld›¤›n›, ç›kar›ld›¤›nda ifllenebilir yumuflakl›kta olan tafllar›n havayla temas ederek tafllafl›p sertleflti¤ini anlatt›. Tezgah›n alt›nda ›slak bez içinde tuttu¤u ham tafllar› gösterip “Sertleflmeden ifllenebilsin diye ihtiyac›m›z kadar›n› ç›kar›r ›slak tutar, kalan› toprakta b›rak›r›z” dedi. Bu s›rada elinde sefer taslar› ve tepsisiyle ö¤le yeme¤ini getiren sonradan han›m› oldu¤unu ö¤rendi¤im kad›n girdi dükkana... Konufltu¤umuzu görünce sessizce yemek kaplar›n› b›rak›p kenara oturdu. Dükkandan ç›kmak üzereyken “Dur hele beyim. Bu da senin k›smetin. Bir bardak ayran içmeden 137


Bütün Dünya • Ekim 2007

b›rakmam” diyerek engel oldu. Bu s›rada han›m› bardaklara ayran dolduruyordu. “Ç›ra¤›n yok mu? Yaln›z m› çal›fl›yorsun?”

“Y

ok beyim, yok. Kent gencini tutam›yor ki, elinde... Biraz büyüyen büyük kente kaç›yor. Neymifl, buralarda para yokmufl. Para olmayan yerde yaflam olmazm›fl. Çekip gidiyorlar. ‹ki o¤lumu ald› elimden koca kent... K›z›m› buralarda gelin ettim de öyle tutabildim. Yoksa o da gidecekti a¤abeylerinin yan›na...” Han›m› bu sözleri do¤rularcas›na kafas›n› sall›yordu. Hafiften kederlenmifllerdi. “Beyim koca Taflhan’da tafl ifllemeyi ö¤retecek ç›rak bulam›yoruz. ‹fller de çok iyi de¤il, zaten.” “Neden böyle oldu?” “Az önce söyledim ya, yenisi makbul de¤il bu tafllar›n... Eskidikçe güzellefliyor. Elindeki tafl›n de¤erini bilen yenisini alm›yor. Sat›n alan da azald›. Gençlerse baflka telden çal›yor. Onlar eskiyi istemiyor art›k. Devir de¤iflti, herfleyin yenisi makbul. ‹fl görse bile biraz eskiyen at›l›p yenisi al›n›yor. Bu tafllar onlara uymuyor.” Sonra az önce elimi att›¤›mda “Onlar genç, b›rak onlar›” diyerek engel oldu¤u tafllardan birini ald› eline... “Bilseler bu tafllar›n buralar›n insanlar›na ne denli benzedi¤ini, görürler elbet. Ama görmüyorlar” dedi. “Bu tafllar›n nesi benziyor buralar›n insan›na?” “‘Topra¤›n kuca¤›nda yumu138

flakt›r bu tafl’ demifltim az önce. Bilirsin toprak anad›r hepimiz için... Ana kuca¤›nda yetiflir ailede pifleriz. Erzurum insan› da bu tafl gibi ana kuca¤›nda yetiflir, ailede biçimlenir, ifllenirdi. D›flar› ç›kt›¤›nda ise gördü¤ün o sert inatç› kararl› Erzurum insan›na dönüflürdü, bu tafl gibi... D›fl› serttir; ama kalbi yumuflakt›r, Erzurumlu’nun. Ama bu para derdi, göç belas› mahvetti ortal›¤›...” “Göçün ne gibi etkisi oldu?” “Dedim ya gereksinimimizden fazlas›n› topra¤a gömeriz bu tafl›n, sertleflmesin ifllenebilsin diye... Büyük kente insan yetifltirece¤iz diye erkenden ana kuca¤›ndan kopar›p yontmadan cilalamadan gönderiyoruz çocuklar›m›z›... Oralarda daha da sertleflip, biçime girmez oluyorlar. Ana baba sözü de dinlemiyorlar. ‹fllenmemifl ham tafl insan› olup ç›k›yorlar. Bunlar›n yetifltirdi¤i çocuklardan ülkeye ne hay›r gelecekse?”

Ü

nlü fotograf sanatç›s› S›tk› F›rat, Bir Baflkad›r objektifiyle sizi Türkiye’nin Benim da¤lar›na ve ovalar›na, tarihine Memleketim ve bugününe... Özetle, “havas›na suyuna, tafl›na topra¤›na” götürüyor, sonra da size, o an karfl›n›zdaki görüntünün neresi oldu¤unu soruyor. Onun, “Bir Baflkad›r Benim Memleketim” bafll›¤› alt›nda sundu¤umuz fotograflar›n› izlerken size, hem bir bilmece çözmenin S›tk› F›rat heyecan›n› duyumsatmay›, hem de sizi bir sanat fotograflar› sergisinde gezdirmeyi amaçl›yoruz. Bu arada Türkiye’nin, belki de ilk kez görece¤iniz yörelerini keflfedecek, hiç kuflkumuz yok, bir kez daha hayranl›kla flöyle diyeceksiniz:

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”

H

an›m› bofl bardaklar› toplarken “Kusura kalma, bizim bey o¤ullar›yla kavgal›, kalbi k›r›k... Görüflmüyorlar. Benim ana yüre¤im yan›k bir fley de diyemiyorum” dedi. Bizimkinin surat› as›lm›flt›. Daha fazla konuflmad›, elindeki ifle döndü. Ayran için teflekkür edip dükkandan ç›karken han›m› eflinin yeme¤ini haz›rl›yordu. Vitrinde as›l› Oltu tafllar› ise gümüfl ifllemenin ›fl›lt›s› ve kuzguni siyah parlakl›¤› ile iyice tenhalaflm›fl Taflhan’da tenine de¤ecek, birlikte eskiyecek insanlar› bekler gibiydi.•

a) Tokat Kalesi b) Bursa Kalesi c) Van Kalesi ç) Kars Kalesi Lütfen sayfay› çeviriniz ’

139


a) Demre b) Dalyan c) Mersin ç) Trabzon

a) Nemrut b)Karakaya c) Tortum ç) Taflkale

a) Alinda b) Nysa c) Afrodisias ç) Priene

a) Meke Gölü b) Van Gölü c) ‹znik Gölü ç) Tuz Gölü Yan›tlar 143’üncü sayfam›zdad›r.

140

141


Unutamad›¤›m An›m “Unutamad›klar› an›”lar›n›, paylaflmak isteyen okurlar›m›z›n kaleme alacaklar› ve 600-800 sözcük tutar›ndaki an›lar›ndan her ay birini bu sayfada yay›mlayaca¤›z. Bafl›na “Unutamad›¤›m An›m” notunu eklemenizi rica etti¤imiz yaz›lar›n›z›, Mimoza 4/9, D: 1, 34750, Ataflehir, ‹stanbul adresine mektupla, (0 216) 456 2729 numaraya faksla ya da butundunya@butundunya.com.tr adresine e-postayla gönderebilirsiniz.

Fesle¤en Saks›s› •Münevver Ongun - Bütün Dünya•

L

aleler, sümbüller, papatyalar... O renk renk çiçek demetlerinin aras›na bir dal fesle¤en de koyarsan›z mutluluktan uçabilirim. Fesle¤en kokulu odamda uzaklara dalar giderim zaman zaman... Ö¤rencilerimin masum, mutlu yüzleri, s›cak bak›fllar› gelir gözümün önüne... Ve onlarla yaflanan tatl› an›lar... “O dersimde ne iyiydim”, “O ö¤rencim ne mükemmeldi”, “fiu s›n›fta nas›l gülmüfltüm”... An›lar›mdan hiç silinmeyen ö¤rencilerim, varl›¤›mda en önemli etken oldu. Onlar›n ›fl›ldayan gözleri ruhumda ›fl›k, masum itiraflar› baflar›lar›mda güç oldu. Yal›n sevgileri s›n›rs›z sevgimi do¤urdu. Evet! S›n›rs›z sevgi al›flverifli, sonsuz iletiflim vard› aram›zda... Bir bak›fl, yürekten ç›kan bir

sözcük yeterliydi anlaflmam›zda... Her yeni ö¤retim y›l›n›n bafl›nda kendimi yeniden do¤mufl gibi duyumsar, çiçek çocuklar›mla kucaklaflmak, söyleflmek için can atard›m. Yeni bir ö¤retim y›l›n›n bafl›nda da ayn› duygularla derslerime girdim. Yeni ö¤rencilerimle tan›flt›m. Adlar›n› ö¤renmede biraz zorluk çekmiyor de¤ildim. Ö¤rencilerimin adlar›n› s›k s›k sordu¤um günlerden birinde bir ö¤rencimin ad› ömür boyu unutamayaca¤›m bir ad olarak kald› haf›zamda. “Kadir Tatl›dede”. Ad›n› sordu¤um ö¤rencim “Kadir Tatl›dede” deyince “Sen ne tatl› dede olursun!” demifltim. Tüm s›n›f gülmüfltü. Art›k Kadir’i unutmam olanaks›zd›. Fakat Kadir’in kötü bir huyu vard›. ‹lk derse hep geç kal›r, koca paltosunu hiç ç›karmadan s›ras›na oturur, mahcup kara gözleriyle bakar, kendini affettirmek için ne olanakl›ysa yapard›. Geç kald›¤› günler derse daha fazla kat›l›rd›. Bir gün onu yan›ma ça¤›rd›m ve “Bir daha geç kal›rsan, dersime almayaca¤›m seni” dedim.

flte yine yeni bir günün sabah›, ilk dersim... Kadir s›ras›nda yine yok. On dakika sonra s›n›f›n kap›s› çal›nd›. Görebildi¤im yaln›zca koca bir palto, koca bir fesle¤en saks›s› ve onu tutan mini mini eller... Kadir fesle¤en saks›s›n› bana uzat›r uzatmaz s›n›fta bir alk›fl tufan› koptu. A¤z›mdan tek sözcük ç›kmam›flt›. Fesle¤en saks›s›n› masama koydum. Saks›n›n içinde defter yapra¤›ndan kopard›¤› bir ka¤›t gözüme tak›ld›. Elime ald›m. “Beni affedin ö¤retmenim” yaz›l›yd›. Nas›l affetmezdim. Kadir köyden gelip giden bir ö¤rencimdi. Düzenli olarak derslerine gelmesi pek olanakl› olmuyordu. Zaten ö¤rencilerimin saf temiz yüzlerini görünce onlara k›zmam olanaks›zd›. Çal›flma iste¤imi art›ran ö¤rencilerimden tatillerde ayr› kal›nca üzülür, onlara tekrar kavuflaca¤›m akl›ma gelince üzüntüm kaybolurdu. Nedense o y›l sömestr tatili her zamankinden daha uzun gelmiflti bana. Ö¤rencilerime kavuflmak için can at›yordum. Tatil dönüflü s›n›fa

girer girmez, istemeden göz ucuyla Kadir’in s›ras›na bakt›m. Kadir s›ras›nda yine yoktu. “Yine geç kald›” dedim içimden. Her an kap› çal›nacak diye bekledim. Zil çald›; fakat kap› çal›nmam›flt› ne yaz›k ki... Teneffüste okul müdürüm beni ça¤›rd›. O an içimde garip bir s›z› duyumsad›m. “Kadir Tatl›dede’yi bir trafik kazas›nda kaybettik” dedi. Daha sonra neler söyledi¤ini hiç an›msam›yorum. Gözümün önüne koca palto, fesle¤en saks›s› ve mini mini ellerden binlercesi dizilmiflti s›ra s›ra... O günden sonra Kadir’in s›n›f›nda bir tek fleyin yeri de¤iflmiflti. Ö¤rencilerimle birlikte fesle¤en saks›s›n› masamdan al›p Kadir’in s›ras›na koyduk. Her dokunuflumuzda, her su veriflimizde s›n›fa fesle¤en kokusu yay›l›rd›. Ö¤rencilerimle göz göze gelir, birbirimize “O aram›zda” der gibi bakard›k. Ne zaman bir fesle¤en kokusu duysam içime çekerim doyas›ya... Kadir Tatl›dede’yi düflünürüm. Fesle¤enler hep yeflil kalacak! Onlar› soldurmak olanakl› m›?•

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”in Yan›tlar›...

Tokat Kalesi

Kral Mezarlar›, Demre, Antalya

Taflkale, Karaman

Afrodisias, Ayd›n

Van Gölü

143


Anne ve Babalardan, Dede ve Ninelerden... Bu sayfada, anne ve babalar›n, dede ve ninelerin gönderdikleri fotograflar yer almaktad›r. Her çocuk ve özellikle her torunun güzel oldu¤unu bildi¤imizden, yay›mlanacak fotograflarda yaln›zca, fotograflar›n güzel çekilmifl olmalar›n› ve teknik aç›dan yay›mlanabilir nitelik tafl›malar›n› dikkate alaca¤›z. Fotograflarda çocuklar›n ad ve soyadlar› yan›s›ra bulunduklar› kentin ad›n› da lütfen belirtiniz. Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Deniz Hayat, Ankara

Gökçe Keskin, ‹stanbul

‹brahim Faruk Dan›flman, K›r›kkale

‹rem ve Ya¤mur Aydo¤an, Ayd›n Leon Uraz ‹ge, ‹stanbul Firdevs Göz, Osmaniye

Efe Bizim, Bursa

Elif ‹nci Karsl›, Antalya

Zuzanna Hqaeszok, Polonya

fievvalve Akasya Polat, Nevflehir


Safetnur Aykut, Bal›kesir

Sanem Aktafl, Fransa

Kürflad Efe fiener, Ayd›n

Mert Dündar, Kocaeli

‹brahim Cem Kutsal, Giresun

Gamze Eflitti, Kars

Nisan Budak, Ankara

Göksu Nur Evsen, Adana

Arda Okumuflo¤lu, Rize

Gizem ve ‹brahim Efe Çelik, Almanya

Gayenur Tarcan, ‹zmir


1001 Güzel Söz •Derleyen: Halil Can - Bütün Dünya• •Batakl›kta hükümdar olaca¤›ma cennette köle olurum. John Milton •Baflar› güçlü olana gülümser, baflar›s›zl›k zay›flara çullan›r. Oscar Wilde •Hiç kimse duydu¤u neflenin baflkalar›n› rahats›z edebilece¤ini düflünmez. Emile Alain •‹nsan, ancak kendi hatas›n› büyüten, baflkalar›n›nkini de küçülten aynada görebilirse, her iki hata hakk›nda da, o zaman hakl› bir fikir yürütebilir. M. Gandhi •Akl›n ba¤lamad›¤› dostlu¤u, ak›ls›zl›k kolayca çözebilir. W. Shakespeare •Arkadafl, insan›n kendisine verdi¤i arma¤and›r. R. L. Stevenson •‹yi bir bafllang›ç, yar› yar›ya baflar› demektir. Andre Gide •Düfl gücü, bilgiden çok daha önemlidir. Albert Einstein 148

•Büyük baflar›lar›n sahipleri küçük iflleri titizlikle yapabilme sabr›n› gösteren kiflilerdir. Schiller •Hiçbir fley büyüklük denli sade de¤ildir. Sade olmak, büyük olmak demektir. Ralph Waldo Emerson •Bizi en sert elefltiren kimdir? Umutsuzlu¤a u¤ram›fl bir merak... J. W. von Goethe •Düfllerinizi kovmay›n; çünkü onlar gidince belki siz kal›rs›n›z; ama art›k yaflam›yorsunuz demektir. Mark Twain •Yaflam kendili¤inden ne iyi, ne kötüdür, ona iyili¤i de kötülü¤ü de katan bizleriz. Montaigne •Eldeki serçe, uçan turnadan iyidir. Cervantes •Yolumuzu devaml› de¤ifltirirsek hedefe çok zor ulafl›r›z. Jeremy Bentham •Bir problemin güç oldu¤unu bana söyleme; e¤er o güç olmasayd›, zaten bir problem olmazd›. F. Foch

O

nun dördüncü s›n›f› geçmiflte gördü¤üm öteki dördüncü s›n›flara benziyordu. Pek çok yönüyle tipik bir ilkö¤retim s›n›f›yd›. Yine de o s›n›fa ilk girildi¤inde farkl› bir fley duyumsan›yordu. S›n›fta bir heyecan ak›m› var gibiydi. O, emeklili¤ine iki y›l kalm›fl, küçük bir köy okulunda görev yapan bir ö¤retmendi. Ayr›ca, ülke çap›nda benim organize edip uygulamalar›n› gözlemledi¤im bir projenin de gönüllü kat›l›mc›s›yd›. E¤itimin oda¤›nda, çocuklar›n kendilerini iyi duyumsamalar› için düflünceler üretmek ve yaflamlar›n› umursamalar› vard›. Ö¤retmenin görevi, e¤itim

rüyordu. S›ralar›n aras›nda ö¤rencilerin ka¤›tlar›na bakarak dolaflamaya bafllad›m. Herkes, yapamad›¤› fleyleri yaz›yordu. “fi›nav çekemiyorum.” “Yaln›zca bir kurabiye yiyerek duram›yorum.” Etkinlik merak›m› çekmeye bafllad› ve ne olup bitti¤ini anlamak için ö¤retmenle konuflmaya karar verdim. Ona yaklaflt›¤›mda, onun da bir fleyler yazd›¤›n› gördüm. “Ö¤rencimin annesini ö¤retmenler toplant›s›na getiremedim.” “K›z›ma araban›n deposunu doldurtturamad›m.” “Onun yumruk yerine sözcükler kullanmas›n› sa¤layamad›m.” Ö¤retmen ve ö¤rencilerin, olumlu görüfller yerine neden “yapam›yorum”larla u¤raflt›klar›n› engelleme çabama egemen olarak gözlemleriKan me devam ettim. Çocuklar on dakika kadar yazmaya devam ettiler. Pek ço¤u sayfalar›n› doldurdu, hatta kimileri ikinci sayfaya bile geçti. “Elinizdekileri bitirin ve yenisine bafllamay›n.” Bu tümce, ö¤retmenin etkinlik sonland›rma iflareti olarak kulland›¤› tümceydi. Daha sonra ö¤rencilere ka¤›tlar›n› ortadan katlamalar›n› ve masas›na getirmelerini söyledi. Çocuklar, ka¤›tlar›n› getirip ö¤retmen masas›ndaki bofl ayakkab› kutusuna koydular. Tüm ka¤›tlar kutuya konulduktan sonra, ö¤retmen kendininkini de koydu. Kutunun kapa¤›n› kapatt›, kolunun alt›na koydu ve kap›ya oradan da koridora yö-

“Yapam›yorum”un Cenaze Töreni •Özetleyerek Çeviren: Do¤ugül Bütün Dünya• programlar›na kat›l›p sunulan bilgileri uygulamakt›. Benim görevimse s›n›f ziyaretleri yaparak uygulamalar›n daha iyi olmas› konusunda yard›mc› olmakt›. Arka s›rada bofl bir s›raya oturarak izlemeye bafllad›m. Tüm ö¤renciler bir ödev konusu üzerinde çal›fl›yorlard›. Bir defter ka¤›d›na düflüncelerini yaz›yorlard›. En yak›n›mdaki çocuk, ka¤›d› “yapam›yorum”la dolduruyordu. “Bir topu kaleye atam›yorum.” “Üç haneli say›lardan daha büyük say›lar› bölemiyorum.” “Kendimi ona sevdiremiyorum.” Sayfas› dolmufltu; ama bitirecek gibi görünmüyordu. Kararl› ve inatç› bir biçimde yazmay› sürdü-

149


Bütün Dünya • Ekim 2007

neldi. Ö¤renciler onu ben de ö¤rencileri izledim.

G

rup koridorun ortas›nda durdu. Ö¤retmen hademe odas›na girdi ve elinde bir kürekle d›flar›ya ç›kt›. Bir elinde kürek, öteki elinde ayakkab› kutusu ö¤rencileri okul bahçesinin en uzak köflesine götürdü ve orada topra¤› kazmaya bafllad›lar. Onlar “yapam›yorum”lar› oraya gömeceklerdi. Kazma ifllemi on dakikadan fazla sürdü; çünkü hepsi s›rayla kazmak istiyordu. Çukur yar›m metre kadar olunca kazma ifli bitti. “Yapam›yorum” kutusu çukurun dibine yerlefltirildi ve üzeri toprakla örtüldü. On ve onbir yafllar›ndaki otuziki çocuk, yeni kaz›lm›fl mezar›n çevresinde durdular. O anda ö¤retmenleri, “fiimdi el ele tutuflal›m” dedi. Çocuklar toparlan›p mezar›n çevresinde bir halka oluflturdular. Ö¤retmenleri tören konuflmas›na bafllad›: “Arkadafllar, bugün burada ‘yapam›yorum’un an›s›na toplanm›fl bulunmaktay›z. O, yafl›yorken, hepimizin yaflam›nda etkili olmufltu. Onun ad› her yerde, halka aç›k binalarda, okullarda, kent merkezlerinde an›lm›flt›. “Biz, flimdi ona çok güzel bir dinlenme yeri haz›rlad›k. O, art›k kardeflleri olan ‘Yapabilirim’, ‘Ya-

paca¤›m’ ve ‘Hemen yap›yorum’ taraf›ndan yaflat›lacakt›r. Gerçi onlar henüz bu ünlü akrabalar› denli bilinmemektedirler ve onun kadar güçlü de de¤illerdir; ama mutlaka bir gün, sizlerin de yard›m›yla onlar dünyada daha büyük bir ad yapacaklard›r.” Bu konuflmay› dinlerken, çocuklar›n bugünü hiçbir zaman unutamayacaklar›n› anlad›m. Etkinlik simgeseldi; ama onlar›n bilinçli ya da bilinçsizce beyinlerine kaz›nacak bir deneyimdi. “Yapam›yorum”u yazmak, onu gömmek ve ard›ndan cenaze konuflmas›n› dinlemek... Ö¤retmen aç›s›ndan da bu büyük bir çabayd›. Ve görev henüz bitmemiflti. Konuflmadan sonra ö¤rencileri s›n›fa götürdü. “Yapam›yorum”un ölümünü kurabiyeler, meyve sular› ve patlam›fl m›s›rlarla kutlad›lar. Ö¤retmen kartondan bir mezar tafl› yapt› ve üzerine flunlar› yazd›: “Yapam›yorum “Huzur ‹çinde Uyu “28/3/1980” Ben onun ö¤rencilerinden biri de¤ildim. O benim bir ö¤rencimdi. Ama o gün ben ondan kal›c› bir ders alm›flt›m. fiimdi, y›llar sonra ne zaman “Yapam›yorum” sözcü¤ünü duysam, o dördüncü s›n›ftaki cenaze töreni akl›ma gelir ve o ö¤renciler gibi ben de “yapam›yorum”un öldü¤ünü an›msar›m.•

“Satranç”›n Yan›tlar›... Atak: 1. Ag4 Kxg4 2. hxg4 h3 3. gxf5 hxg2+ 4. fig1 exf5 5. Kxg2 Va6 6. Vc7+ Ke7 7. Kg7+ 1-0 Oyun Sonu: 1. fig3! d5 2. Fe3!! dxe3 3. h4 1-0 Kendi Gelen: 14… Axe5?? 15. Vxh7+ Axh7 16. Axf7+ Axf7 17. Ag6+#• 150

Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Eylül Ay› Yan›tlar›, Çözümleri Mant›k Bilmecesi Evin numaras› 19 63 6 42 11

Aile Bulut Eren Nuh Öztürk Polat

Sat›fl Zinciri (Kim-Kime)

Sokak Seher 23. Sokak Çavufl Bar›fl fien

Mahalle Telli Zakkum Lale Bo¤az Ayd›nl›k

Bulut fi Polat fi Eren fi Öztürk fi Nuh fi

Bulmaca 1 2 3 4 5 6 7 8 9

1

2

A V N ‹ A R B A fi

V N ‹ A N A A T A A Z ‹ K B A fi Z R A B A R A S A ‹ Z H E T ‹ N A L A T ‹ B E L D A M E ‹ L A N S ‹ L K M ‹ Y A N M E T A M A R A S E R A O R N A L ‹ K A ‹ M T S

10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20

K A Z A N C A K ‹ S

3

4

5

6

7

8

9

I L S O S I R A ‹ F T O A T N D E ‹ K L N A A L L ‹ E E L M V E E A N E T T ‹ ‹ K A L R O S K ‹

10

11

12

A D O Y A L D E fi A Y A S A A K ‹ M D A M A E A N A A K A T S T A D D ‹ L

13

14

15

N ‹ D L O A L L A Ç A A ⁄ O R A T R A A R T A E T

S O N A R R A M S E S M A

M 151


Prof. Dr. A. Yüksel Bozer

Cahit Batum

Mant›k Bilmecesi

Kareler ve Rakamlar

+ =

--

=

--

=

--

--

5 Hafta

4 Hafta

3 Hafta

2 Hafta

1 Hafta

Kemal Ferruh Harun Faik Mehmet

-=

--

Telefoncu

Ad›

Bellboy

Aslan

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

Barmen

Soyad›

Garson

+

Güvenlik

--

+

Kurt

=

Y›ld›z

--

Yalç›n

=

Alper

+

Bir üniversitede okuyan befl ö¤renci arkadafl yaz tatilinde hem e¤lenmek hem de para kazanmak amac›yla bir turistik tesiste ifl buldular. Afla¤›daki ipuçlar›na dayanarak bu ö¤rencilerin ad›n› ve soyad›n›, hangi iflte kaç hafta süreyle çal›flt›¤›n› bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Bu gençlerden biri 5 haftadan buyana oturup çal›flt›¤› halde hâlâ paras›n› alamam›flt›. 2- Kurt, Harun’dan 2 hafta daha uzun süreli çal›flm›flt›. Bunlar ne güvenlik ne de garsondu. 3- Kemal’in bu tatil yerine gelifli üzerinden ancak 1 hafta geçmiflti. 4- Faik Kurt güvenlik hizmetiyle u¤raflm›yordu. 5- Bellboy olarak çal›flan ö¤renciyle tesise geleli 2 hafta olan iki arkadafl›n soyadlar›n›n ilk harfi ayn›yd›. Ferruh ile garsonluk yapan ö¤renci de aynen bunlar gibiydi. 6- Aslan tesiste barmen olarak çal›fl›yordu ve çal›flma süresi Yalç›n’dan 1 hafta fazlayd›.

1 2 3 4 5

Hafta Hafta Hafta Hafta Hafta

Güvenlik Garson Barmen Bellboy Telefoncu

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Eylül Ay› Çözümü: 361 + 422 = 783 + 204 -- 102 =+ 102 565 + 320 = 885

789 -- 320

457 = 332 -- 108 = -- 212

469

349 = 120

Ad›

Soyad›

Yapt›¤› ifl

Çal›flt›¤› süre

YukselBozer@butundunya.com.tr

CahitBatum@butundunya.com.tr 152

153


P‹YON ATAKLARI

Mustafa Y›ld›z

Satranç

ATAK

Atak gücü en az olan satranç tafllar› olma- Haznedaro¤lu-Warakomsky s›na karfl›n piyonlar›n oyun içinde etkileri, ve rolleri çok büyüktür, özellikle son yataya, 8. (1.) yataya yaklaflt›kça de¤erleri artar. Piyon ataklar›n›n birço¤u vezire (ya da baflka alete) terfi veya çifte vurufl (çatal) ile ilgilidir. 8 7

HAZNEDARO⁄LU VE CAN GM NORMU ALDILAR Türkiye satranç flampiyonlar›ndan IM K›vanç Haznedaro¤lu ve genç yetenek IM Emre Can Çek Cumhuriyeti’nin Olomouc ve Pardubice kentlerinde yap›lan kapal› turnuvalar› birincilikle bitirdiler. Bu baflar›lar›yla iki genç satrançç›m›z satrançta en yüksek unvan olan GM (Büyük Usta) normu kazand›lar. Haznedaro¤lu ve Can’› kutluyoruz, en k›sa sürede büyük usta olmalar›n› diliyoruz. Haznedaro¤lu-Kraemer, Olomouc, 2007 1. e4 c5 2. Af3 d6 3. d4 cxd4 4. Axd4 Af6 5. Ac3 a6 6. Fg5 e6 7. f4 Abd7 8. Vf3 Vc7 9. O-O-O b5 10. Fxf6 Axf6 11. e5 Fb7 12. Vh3 dxe5 13. Acxb5 Vb6 14. fxe5 Ae4 15. Fc4 Af2 16. Vb3 O-O-O 17. Ad6+ (17. Fxe6+ fxe6 [17... fib8 18. Ac6+ Fxc6 19. Kxd8+ Vxd8 20. Ad4+ fic7 21. Axc6 fixc6 22. Vf3+ fib5 23. Fc4+ fixc4 24. Vxf2] 18. Aa7+ Vxa7 19. Vxe6+ fic7 20. Vf7+ fic8 21. Ve6+ fic7) (17. Fxe6+ fib8 [17... fxe6 18. Aa7+ Vxa7 8 7 19. Vxe6+]) 17... Kxd6 18. exd6 Vxb3 19. Axb3 Axh1 6 20. Ac5 5 (20. Aa5 Fxg2 21. Fxa6+ fib8 22. Kd2 Fa8 23. Ac4 f6 [23... g6 24. Ae5 Fh6 25. Axf7 4 Fxd2+ 26. fixd2 Kf8 27. d7 fic7 28. d8=V+ 3 Kxd8+ 29. Axd8 fixd8 30. fie3 h5 31. Fe2] 2 24. fid1 g6 25. fie2 Fh6 26. Kd4) 20... Fxg2 21. Fxe6+ fid8 22. Fxf7 g6 1 c d e f g h a b 23. Ae6+ fid7 24. Ac5+ fic6 (24... fid8 25. fib1 Fc6 26. Ae6+ fid7 27. Ac5+ fid8 28. Ae6+ 1/2-1/2 M. Carlsen-B. Gelfand, Biel, 2005) 25. d7 (D) Fxc5?? (25... Fh6+ 26. fib1 fixc5 27. d8=V Kxd8 28. Kxd8 Fg7 29. Kc8+ fib6 [29... fid6 30. Fxg6] 30. Fg8 h6 31. Ff7 g5 32. Kg8) 26. Fe8 1-0 (Analiz: Haznedaro¤lu) 154

6 5

Beyaz kazan›r

4

OYUN SONU

3

Smyslov, 2000

2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

Yukar›daki konumda beyazlar yarma yöntemiyle bir piyonunu vezir yap›yor: 1. b6 axb6 2. c6 bxc6 3. a6 veya 1… cxb6 2. a6 bxa6 3. c6 Beyaz kazan›r. Piyon, son yatayda bulunan at› tehdit ediyorsa büyük olas›l›kla vezir olur. Beyaz kazan›r 8

KEND‹ GELEN

7

Reinle-Steinbrugger, 1944

6 5 4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

1. Kxd8+ Axd8 2. e7 Devam edecek... MustafaYildiz@butundunya.com.tr

14… Axe5?? Çözümler 150’nci sayfam›zdad›r.

155


1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4

156

6

4

15

Filiz Lelo¤lu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1) “Kald›r›m YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Eski Isl›k”, “Ölüm Beyaz GölSerçesi” olarak tan›nan fotogge”, “Cinnet Yaz›” gibi kitaplar› rafta görülen Frans›z flark›c›. bulunan flairimiz. - Güzel sanat“..... Adam” (Yusuf At›lgan’›n lar›n herhangi bir dal›nda yarat›bir yap›t›). 2) Hindistan’da c›l›¤› olan, yap›t veren kimse. prenslere verilen unvan. - Onat 2) ‹lelebet. - Kimi yemeklerin Kutlar’›n bir yap›t›. - En küçük üzerine dökülen, domates, bahasosyolojik kurum. 3) Hamsigilrat gibi fleylerle yap›lan kar›fl›m. lerden, yumurtalar›n› tatl› sulara b›rakan bir bal›k türü. - VilaBulmaca - Kar›fl›k bir ifl ya da sorunun anlafl›lmas›na, çözümlenmesine yayet. - Raks› meslek edinmifl errayan durum, ipucu. 3) Yap›lan kek. 4) Lakin, fakat. - Üstünde ölü y›kan›lan kerevet, teneflir. - “Tamam m›” ifller, çal›flmalar. - Göçebe bir kufl. - Eski anlam›nda kullan›lan bir sözcük. 5) Bir fleyin M›s›r’da günefl tanr›s›. 4) Genellikle içine niteliklerini övme. - ‹ki yüzü beyaz kaps›z sulu fleyler konulan genellikle metalden yorgan. - Büyükbafl bir hayvan. 6) Saçlar› yap›lm›fl kap. - Kuru tütün yapra¤›n› and›düzeltmeye yarayan gereç. - Arpa ile flerbet- ran k›z›l›ms› kahverengi. - Bir haber ajans›. çi otunun mayaland›r›lmas›yla yap›lan bir iç- - Ç›karma iflleminde kullan›lan iflaretin ad›. ki. 7) Sahip. - Bir fleyi dikerken i¤ne geçire- 5) Duman lekesi. - Endonezya’n›n plaka cek yeri delmek için kullan›lan, çelikten ya- imi. - Rütbesiz asker. - Eski dilde ba¤›rsakp›lm›fl, sivri uçlu araç, t›¤. - Çaresiz, zavall› lar. - Köpek. - Bir g›da maddesi. 6) Matekimse. 8) ‹çine odun, kömür at›larak yak›lan matikte bir say›. - At binen kad›n. - ‹ki tarbir ›s›nma gereci. - Müstahkem yer. - Kirin la aras›ndaki s›n›r. - Kolu çevrilerek çal›b›rakt›¤› iz. - Bükülmüfl sicim. 9) Bir cismin nan, sand›k biçiminde bir tür org. 7) S›caks›cakl›¤›n›n artmas›na neden olan fiziksel ta vücutta beliren k›rm›z› lekeler. - Türk enerji. - Fazla bön. - Ankara Sanat Tiyatro- müzi¤inde bir makam. - Hayvan otlat›lan su’nu simgeleyen harfler. 10) Bir ço¤ul eki. yer. 8) Yaban armudu. - Hayvanlar›n su iç- Ayakkab›n›n üstündeki yumuflak bölüm. - tikleri tafl ya da a¤açtan oyma kap. - BarOperalarda solistlerden birinin orkestra efl- yumun simgesi. 9) Bir nota. - Geçmifl, soy. li¤inde söyledi¤i kendi içinde bütünlü¤ü - Mu¤la iline ba¤l› bir ilçe. 10) Kral›n efli. olan parça. 11) Üzeri toprak ya da otla ör- Rus Kazaklar’›n baflbu¤una verilen unvan. tülmüfl saman y›¤›n›. - Sportif. - K›rm›z›. ‹skambil destesinin en alt›ndaki ka¤›t. 12) Genifllik. - “O¤uz .....” (“Tutunamayan- 11) Beyaz. - Kimi meyvelerin alkolle mayalar”›n yazar›). - Bir say›. 13) Tene yumuflakl›k lanarak dam›t›lmas›yla elde edilen içki. - ‹svermek için sürülen koyu k›vaml› madde. - tenilen, be¤enilen nitelikleri tafl›yan. 12) TiYayla at›l›r. - Vizon. 14) Yass› demir çelik bet s›¤›r›. - Ödünç verme. - Yumurtan›n bir ürünü. - Üst karfl›t›. - fiaflma belirten ünlem. - bölümü. - Sodyumun simgesi. 13) Bir man‹nsanlar›n vücudunu çevreleyen elektroman- tarla bir su yosununun ortak yaflamas›yla yetik alan. 15) Fide ya da fidan dikilen yer. - ortaya ç›kan bitkilerin genel ad›. - Namus. “.....- Romina Power” (“Felicita” flark›s›yla ta- - Mektep. 14) Belirti, iflaret. - “Elbet bir hinn›nan ikili). - Mikroskop cam›. 16) “Anais .....” lik vard›r seni seviflimde / Ey kan›ma çak›l(Ünlü Frans›z yazar). - Boyun e¤me. 17) En lar kar›flt›ran .....!” (‹smet Özel) - Radyum k›sa zaman. - Giysinin belden afla¤›da kalan elementinin simgesi. 15) Çi¤ sütten yap›lan bölümü. - Ba¤›fllama. 18) B›rakma, ayr›lma. - ya¤s›z peynir, çökelek. - Herhangi bir hükBüyük toprak sahibi, sözü geçen kifli. mün geçersiz oldu¤unu gerekçeleri ile gös19) Türk destanlar›nda ad› geçen difli kurt. - tererek çürütme. - Argoda tutukevi.• Doymam›fl. 20) fiark›, türkü. - Verme, ödeme. FilizOskay@butundunya.com.tr - Valide, anne.

157


Bize Gönderilen

Kitaplar

Tümüyle kitapseverlere yönelik bu bölümümüzde, yeni yay›mlanan kitaplar›n duyurumu yap›lmaktad›r.

Birinci Dünya Savafl›’nda Suriye Hat›ralar› Ali Fuad Erden Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›

954 y›l›nda “Dünya” gazetesinde “Çölde Son Türk Destanlar›” bafll›¤›yla yay›mlanan Ali Fuad Erden’in an›lar›, Suriye Cephesi’nde Birinci Dünya Savafl› s›ras›nda kifliler, olaylar, görüfller, olup bitenler aç›s›ndan ayd›nlat›c› bilgiler sunuyor. Kitap, ayn› yay›nevince bas›lan Cemal Pafla’n›n “Hat›ralar”, Selahattin Günay’›n “Bizi Kimlere B›rak›p Gidiyorsun Türk” adl› kitaplarla okununca Osmanl›’n›n son y›llar›nda karanl›kta kalan noktalar ›fl›¤a kavufluyor. An›lar›nda Saint Just’un özlü sözlerine de yer veren Ali Fuad Erden, “Sina çölündeki kuyularda yap›lan su tesisat›n›n küçük bir modelinin memleketimizdeki her

1

158

kuyuda olmas›n› ne kadar isterdim”, “Cemal Pafla’y› Ermeniler öldürmedi, Ermeniler’e öldürtüldü. Onu öldürenler de onu onlara öldürtenler taraf›ndan öldürüldü. Ölüler suskun olacaklar› için öldürüldü” diyor.

¤i düflü, Haçl› ideolojisi, ilk Türkolog Angiolello’nun an›lar› ›fl›¤›nda Fatih Sultan Mehmet hakk›nda çarp›c› bilgiler, Fatih’in tu¤ras›n› tafl›yan Rumca, Latince kaleme al›nm›fl mektuplar, Yahudiler’in H›ristiyanl›k’›, H›ristiyanlar’›n ‹slam’› sapk›n mezhep olarak görüflleri, H›ristiyan sözcü¤ünün öncüsünün, kurumlaflt›r›c›s›n›n Anadolu’dan, Tarsus’tan ç›k›fl›, Osmanl› ülkesinin viraneye dönmüfl durumu, Avrupa’da gezginlerden dedikodu ve söylentilerden toparlanarak Türkler hakk›nda yaz›lan yaz›lar, kitaplar, Ermeni Agop taraf›ndan 1685 y›l›nda yaz›lan “Türk Dilinin Esaslar›” kitab›ndan Venedik’te Türkçe ö¤renmek için yararlan›lmas›, Osmanl›’n›n y›k›l›fl›n›n önbilgilerinin y›llar önce Vatikan’a ulaflt›r›lmas›...

Papal›k ve Venedik Belgelerinde Avrupa’n›n Birli¤i ve Osmanl› Devleti

Benden Sonra Tufan Olmas›n

Mustafa Soykut

Muhsin Ertu¤rul

‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay›nlar›

Remzi Kitabevi

9’uncu yüzy›lda Avrupa’n›n 1 hasta adam› durumuna gelinceye de¤in, Avrupa, Papal›k ve Ve-

M

nedik, Osmanl› ve Türkler hakk›nda ne düflünüyordu? Daha önce yurt d›fl›nda “‹talya’da Türk ‹maj›”, “Modern Avrupa Öncesi ‘Öteki’nin Tarihi (1453-1683)” ad›yla yay›mlanan çal›flmas›nda yazar ilk kez kendisinin ulaflt›¤› özgün belgelerin tan›kl›¤›nda bu sorunun yan›t›n› veriyor. Papal›k’›n Avrupa Birli-

odern Türk tiyatrosunun öncüsü Muhsin Ertu¤rul an›lar›n› 40 y›l önce kaleme almaya bafllad›. Çok istedi¤i halde yaflarken yay›mland›¤›n› göremedi. Sürekli kendisine an›lar›n› yazmas› önerisinde bulunan fiakir Eczac›bafl› dostlu¤unu gösterip Muhsin Ertu¤rul’un ölümünden sonra kendisine verilen dosyalar› Sadi Borak, Haldun Taner, Nadir Nadi, Tunç Yalman gibi yak›n arkadafllar›yla inceledi. Sonunda

dosya Muhsin Ertu¤rul’u doçentlik tezi çal›flmas› s›ras›nda yak›ndan tan›ma olana¤› bulan Özdemir Nutku’ya verildi. An›lar ilk önce Eczac›bafl› Vakf›’nca yay›mland›. Vasiyet gerçekleflmifl oldu. Özdemir Nutku’nun özenli çal›flmas›yla modern Türk tiyatrosunun kurulufl ve geliflim süreci sahne önü ve arkas›yla gözler önüne seriliyor. Kitab›n son bölümündeki an›larda ad› geçen bafll›ca kiflilerin özgeçmiflleri ise ansiklopedi ve internette bulunmayan bilgiler sunuyor.

Taze Ekmekler S›cak Öyküler Binnur Akhun Önen ‹nk›lâp Kitabevi

isede matematik ö¤retmeninin s›k s›k söyledi¤i “Bir fley bilmiyorsan›z hakk›nda kitap yaz›n” sözünden hareket eden yazar, son zamanlarda evlerde teknolojinin yard›m›yla t›pk› eski günlerdeki gibi günlük ekmek piflirmenin yollar›n› arayanlara ilginç tarifler sunuyor. M›s›r ekme¤inden, harnup pekmeziyle yap›lm›fl ekme¤e var›ncaya de¤in pek çok farkl› damak tad›n›n nas›l elde edilece¤ini gösteriyor. Ekmek makinelerinin yan›nda verilen kullanma k›lavuzlar›n›n yetersizli¤ini gideren kitap, ekmek yap›m›n›n püf noktalar›na de¤iniyor. Ayr›ca onlarca çeflit ekmek piflirme tarifi d›fl›nda malzeme, oranlar, yararlar› da aktar›l›yor.•

L

159


Bir Fotograf

Bin Sözcü¤e Bedeldir

Gönderi: Vishal Manole, ‹chalkaranji, Hindistan

160


TÜRK RESSAMLARI: Necdet Kalay

KÖYDE Necdet Kalay, 1932 y›l›nda ‹stanbul’da do¤du. ‹lk çal›flmalar›na Heykel Sanatç›s› Faruk Morel ve Ressam fieref Akdik’in yan›nda bafllad›. 1954-1957 y›llar› aras›nda ‹DGSA Bölümü’ne bir süre devam etti. ‹lk sergisini 1960 y›l›nda ‹stanbul’da açt›. Resim çal›flmalar›n›, 1970’li y›llarda daha çok yurt d›fl›nda sürdürdü. Türkiye’de özel koleksiyoncu ilgisinin Türk ressamlar›na yöneldi¤i bir dönemde ilgi odaklar›ndan birini oluflturdu. 1973 y›l›nda Kültür Bakanl›¤› 50. Y›l Resim Yar›flmas› Baflar› Ödülü’nü kazand›. Suland›r›lm›fl boya etkesi ve f›rça tufllar›yla çal›flt›¤› resimlerinde Anadolu yaflam›ndan çeflitli kesitleri betimledi. Resimlerinde konular› ana çizgileriyle vermeyi amaçlayan betimlemece-anlat›mc› bir anlay›fl egemendir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.