BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
YEREL SÜREL‹ YAYIN
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹fllerii Müdürü: Çi¤dem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Kapakk: Turgut Keskin, Cat Ajans
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Do¤anca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Doç. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cans›n, ‹zmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, ‹lker ‹nal, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Saniye Özden, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, ‹zlen fien, Cheryl Tanr›verdi, Eser Tutel, Engin Ünsal, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abonet: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yap›m
Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Bölümü Sorumlular›: Nükhet Aliciko¤lu, Emel Öksüz Kurt
Elektronik Posta: butundunya@butundunya.com.tr ‹nternet Sitesi: www.butundunya.com.tr Bas›m Tarihi: 30.11.2007
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.
Aral›k 2007 Y›l: 10, Say›: 115
‹çindekiler Ulusal Amcam›z Hasan-Âli Yücel...
‹yi Yurttafl Olmaya Çal›flmak, ‹yi 7 ‹nsan Olman›n En Do¤ru Yolu 44
METE AKYOL
KONUR ERTOP
Y›lbafl› ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU
12 Mustafa Kemal Atatürk’ü Hac› Feyyaz’dan Ö¤rendim (2) 19
ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU
Atatürk’e Mektup
YÜCEL AKSOY
48
34
“Bu Çocu¤un Ruhunu fieytan Sat›n Alm›fl...”
55 57
59
YÜCEL AKSOY
KONUR ERTOP
Yabanc› Dildeki Tabelalar Kültürel Ayd›nlanman›n Kirlilik mi, Zenginlik mi? Öncüsü: Hasan-Âli Yücel 41 CHERYL TANRIVERD‹ CANAN YÜCEL ERONAT
Bermuda fieytan Üçgeni
61 65
Sayfa: 26
Mustafa Kemal Kükredi: “Bunlar Beni Vatandafll›ktan Ç›karmak ‹stiyorlar” 4
Tehlikeli Sözcükleri Sözlü¤ünüzden Ç›kart›n
107
NURAY BARTOSCHEK
Bebek Bezi ve... Poflet Çay “Say›n Banka Yetkilisi” Biri Bizi ‹nternetliyor
69
Kendi Küçük, Etkisi Büyük Bulufllar
111 115 121 Sayfa: 139
127
‹LKER ‹NAL
73
Bitmesini ‹stemem ‹LYAS HAL‹L
Akreple Dans
81
MUSTAFA KEMAL ÖZY‹⁄‹T
MET‹N ATAMER
Göteburg
‹nsan Ne Zaman ...ve Nas›l Yafllan›r?
‹ZLEN fiEN
BARIfi METE
105
SAD‹ BÜLBÜL
AL‹ MURAT ERKORKMAZ
ESER TUTEL
Kimine Göre “Hayrat” Kimine Göre “Hayret”
‹çimizdeki ‹nsan
“THE NEW YORK TIMES”
MET‹N GÖREN
Beyo¤lu’nun Ortas›nda Bir Bebek Hastanesi
99
PEL‹N HAZAR
MEHMET MUHS‹NO⁄LU
Frankfurt’tan Mardin’e
Sucu Çocuklar
8 87 Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe 17 104 90 Aral›k SuDokular› Bilginizi Denetleyin 109 114 97 Mankafa Poldi Bir Baflkad›r Memleketim 117
MUZAFFER ‹ZGÜ
SONGÜL SAYDAM
Ayd›nl›¤›yla Ayd›nlatan Bir Ayd›nl›k Meflalesi: Hasan-Âli Yücel
Yuvay› Difli Kufl mu Yapar? ERDO⁄AN SAKMAN
54
BERF‹N SER‹N
Mustafa Kemal Kükredi: Bayra¤›m›z “Bunlar Beni Vatandafll›ktan AL‹ NA‹L‹ ERDEM Ç›karmak ‹stiyorlar” 26 “La Terreur” YAZI ‹fiLER‹ BÖLÜMÜ
DR. MEHMET UHR‹
fieytan›n Ö¤rencisi: Nicolo Paganini
GÜRBÜZ EVREN
Sivas’tan Ankara’ya
Atl›kar›ncan›n Neflesi
85
Ada Sahillerinde Bekliyorum ENG‹N ÜNSAL
129
Farkl›l›klar› Biraraya Getiren Kent: Göteburg 1001 Güzel Söz 120 Anne ve Babalardan 134 131 Kareler ve Rakamlar 152 Mant›k Bilmecesi 153 139 Satranç 154 Bulmaca 156 Ay›n Kitaplar› 158 146 Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5
Ulusal Amcam›z Hasan-Âli Yücel... •Mete Akyol - Bütün Dünya•
H
asan-Âli Yücel, Darülfünun’da annemin s›n›f arkadafl›yd›, ilerideki y›llarda ö¤retmen olan annemin önce milli e¤itim müfettifli, daha sonra milli e¤itim bakan› oldu. Daha sonraki y›llarda ise babam›n politika arkadafl›, ailemizin dostu ve... Ablalar›m›n, kardeflimin ve benim de amcam›z oldu. Biz evde onu, “Hasan-Âli amca” olarak tan›d›k, “Hasan-Âli amcam›z” olarak sevdik ve sayd›k. Çocukluk günlerimizin an›lar› aras›nda, annemin onla ilgili Darülfünun an›lar› da vard›r. Sesinin çok güzel oldu¤unu, annem söylemiflti. Haf›z oldu¤unu da annemden ö¤renmifltik. Onun “daha o yafllar›nda koskoca Kur’an-› Kerim’i bafltan sona su gibi ezbere okudu¤unu” duyunca biz de o yafllar›m›zda hayretler içinde kalm›flt›k. Üniversitede Kur’an okunmas› gerekti¤i zamanlarda bu görev hep, “Darülfünun’un en güzel sesli haf›z›” Hasan-Âli’ye verilirmifl. Çocukluk an›lar›m aras›nda varl›¤›n› bugün de koruyan bir baflka bilgi, onun, Canan Abla’yla Can A¤abey’in adlar›n› nas›l koydu¤udur. Do¤um sonras› kutlamak için gitti¤i efli Refika Han›m’› lohusa yata¤›nda, biraz önce dünyaya getirdi¤i iki çocu¤unun aras›nda gördü¤ü an›n› Hasan-Âli Amca odadan ç›k›nca flöyle özetlemifl:
“Bir de bakt›m ki Refika’m, bir yan›nda can›m, bir yan›nda canan›mla yat›yor.” Onun o gün kendilerine sevgisini özetledi¤i bu iki sözcü¤ü Can ve Canan kardefller, do¤umlar›n›n talihsel onur belgesi olarak kimliklerinde tafl›d›lar. Can A¤abey bu onur belgesini yan›ts›z b›rakmad›; kuflkusuz, k›z kardefline de sözcülük yaparak, bu baba sevgisine, flu evlat sevgisiyle karfl›l›k verdi, minnettarl›¤›n› belirtti: “En son teftifline ç›kana de¤in Kofltururken ard›ndan o uçmaktaki devin, Daha baflka tür aflklar, genifl sevdalar için Aç›ld› nefesim, fikrim, canevim Hayatta ben en çok babam› sevdim.” *** Hasan-Âli Yücel, ulusun “babas›”n›n bir mimar estetisk duygusu ve bir mühendis öngörüsüyle haz›rlad›¤› projeleri eksiksiz uygulayan bir “kalfa” idi. “O uçmaktaki dev”in ard›ndan kofluflturan, O’nun ilkelerinin ayd›nl›¤›n›, yurdun her köflesine ve gereksinim içindeki her kafaya tafl›yan ve bu eylemiyle özünde gelece¤imizi ayd›nlatan bir meflale ve... Bir baflka anlat›mla da, ulusal babam›z Ata’m›zla bir kardeflcesine bütünleflen ulusal amcam›zd›...• 7
ay›n Gürbüz Evren, “Bütün S Dünya”n›n Eylül say›s›ndaki yaz›n›z› her zamanki gibi seve-
Sizden Bize
Mektuplar
Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729
ay›n Bütün Dünya Yetkilileri, S ekim ay›nda Harvard Üniversitesi’nde okuyan k›z›m Cansu’yu eflim Ceyda Aydede’yle birlikte ziyarete gitmifltik. Harvard’a gidip de onun dillere destan kütüphanesini ziyaret etmemek olmazd›. K›z›m›z›n rehberli¤inde dünyan›n bu en büyük iki üç kütüphanesinden birini gezmeye bafllad›k. ‹çimden gelen bir ses, beni Türkçe Yay›nlar Bölümü’ne yönlendirdi. Kütüphanenin bilgisayar›ndan, Türkçe yay›nlar›n bulundu¤u bölümü ve yap›tlar›n raf numaralar›n› tespit ettik. fiimdi size, benim çok flafl›rd›¤›m ve gururland›¤›m, sizin ise çok memnun olaca¤›n›z› bildi¤im olay› anlat›yorum: Harvard kütüphanesinin Türkçe bölümünün en göze çarpan raf›nda, bizim sevgili “Bütün Dünya” dergi8
lerimiz vard›. 1998 Haziran’›ndan buyana tüm “Bütün Dünya”lar, birer y›ll›k ciltler halinde raflardan bize sanki, “Merhaba dostlar” diyordu. Eflim, ben ve k›z›m tüm koleksiyona kaparcas›na uzand›k ve hepimiz ellerimize birer cilt alarak “Bütün Dünya”lar›m›zla orada yeniden bütünlefltik. Türkiye’den binlerce kilometre uzakta, dünyan›n en say›l› ve önde gelen bir kütüphanesinde, evimizin her ayki dergisi “Bütün Dünya”yla karfl›lafl›p buluflmak, bize çok özel bir mutluluk verdi. fiimdi de, bu mutlulu¤umu sizle ve tüm “Bütün Dünya” okurlar›yla paylaflman›n mutlulu¤unu yafl›yorum. Sizi kutlar›m. Ahmet Aydede Global Tan›t›m, Genel Koordinatör, ‹stanbul.
rek okudum. Avrupal› kültürsüzlere ülkemizi tan›tarak tabii ki çok iyi yap›yorsunuz. Ancak, Avrupal› ve Amerikal›lar’›n içindeki cahillerin varl›¤›, onlar›n ülkelerini yöneten, politikalar›n› belirleyen servislerin, ülkemizin co¤rafyas›n› ve insanlar›n› ne kadar iyi tan›d›klar› gerçe¤ini de¤ifltirmiyor. Münferiden bizi iyi tan›y›p seven yabanc›lar, ülkelerinin emperyalist politikalar›n›n uygulanmas›nda acaba Türkiye’nin yan›nda m› oluyorlar, yoksa emperyalizmin getirdi¤i nimetlerden yararlanmaya devam m› ediyorlar? Ermeni sorunu, K›br›s sorunu, Kuzey Irak, Güneydo¤u Anadolu’muz gibi konularda nas›l alt›m›z›n oyuldu¤unu siz uzman olarak çok iyi biliyorsunuz. Bizim ülkemiz ise, hem kendi ülkesini hem de öteki ülkeleri tan›mayan vatandafllar ve de maalesef yöneticilerle dolu. Gönül isterdi ki Türkiye olarak bizim de gelece¤e yönelik ortak mega hedeflerimiz olsayd›. “Yurtta sulh, cihanda sulh” güzel; ama yeterli de¤il. Ne dersiniz, acaba yeni bir yaz› konusu olabilir mi? Selam ve sevgilerle, Gürkan Kurdo¤lu. e¤erli Metin Atamer, önce D “5 sene” dedi¤im Urfa maceram flimdilik 9 seneye ç›kt›. Sonras›n› bilemem. Ama e¤er hasretleriniz buysa hemen k›sac›k özetler vereyim de neden flimdilik 9 sene okuyan herkes anlas›n.
Yaz›n›zda ilk paragraf türkülerle aç›lm›fl. Burada türkü gerçekten anlaml›d›r. “Dün gece uymam›flam, Uykuya doymam›flam, Kirpik seni keserem, Yar gelmifl duymam›flam.” Ne kadar aç›k de¤il mi? ‹kinci konu ev gezmeleri. Burada cuma ve cumartesi akflamlar› gezmeler yan›nda tart›flma, bölüflme, paylaflma mevcut. Örne¤in bayram›n ikinci günü 15 civar›nda misafirim vard›. Tabii sandalye yetmedi. Yafl s›ras›na göre oturuldu, buna ra¤men kimsenin yüzü as›lmad›. Gazete konusunda hemfikiriz. Yaklafl›k 6 senedir gazete alm›yor; ancak internetten haberleri izliyorum. Hele kendini usta zanneden ve haber yerine sadece yorum veren köfle yazarlar› tüylerimi ürpertiyor. Ben hâlâ ekme¤imi f›r›ndan kendim al›yorum. Elimi yakmas›n diye 2 kat gazete ka¤d›na sar›yor, sonra köfleyi döner dönmez köflesini yeme¤e bafll›yorum. Alt› senedir eve hiç sa¤lam ekmek gelmedi. Ama bu¤daydan olsa gerek koku burada da eskiyi arat›yor. Esas üzerinde durulmas› gerek hakiki esnaf... Bir gram eksik tartmazlar. “Bafl›nday›m helal olsun” dersiniz, o yine de bildi¤ini okur ve fazla tartar. “Arkadafl mal›n nas›l?” diye sorars›n›z, “A¤abey pek güzel de¤il” derler. “Paran›n üstü kals›n” dersiniz, “Benim hakk›m bu kadar, bu bana yeter” derler burada. Tabii ço¤unlukla... Dahas› da var... E¤er sofra aç›ksa illa yeme¤e davet edilirsiniz. Hatta yemezseniz üzülürler. 9
Sizden Sizin kibarl›¤›n›z zay›fl›k ›llard›r “Bütün Bize olarak de¤il, alçakgönülDünya”da ç›kan lülük olarak yorumlan›r. birbirinden de¤erli yaz›laVe gösterilen sayg› artar. r› okuyorum ve okuma Son paragraf TV ile ilgili açl›¤›m› gideriyorum. ki, bu günkü medya tabA¤ustos 2007 say›s›nlosu ile daha fazlas›n› da okudu¤um Dr. MehMektuplar beklemek hayal olur. met Uhri’nin yazm›fl olSayg›lar›mla, du¤u “Zeytinin Teri” baflProf. Erdem Ifl›kan, l›kl› yaz›y› okurken gözlerim yaHarran Üniversitesi, flard›, bilmiyorum herhalde ö¤retT›p Fakültesi, mem olmamdand›r. Ortopedist, Bizler bilgiye bilgi katmaktan, Harran, fianl›urfa. bilgimizi ço¤altmaktan zevk almaz olduk, bilgili bir millet olma yerine uray Han›m, “Bütün Dün- mal›na mal katan ve böylece zenya”y› y›llard›r takip ediyo- ginlik elde eden ve bununla övürum, sizin yaz›lar›n›z› da tabii... nen bir millet haline geldik. Ancak bu ay dergide gördü¤üm Yaz›daki Ö¤retmen Hüseyin Amresminiz ve yaz›n›z beni ö¤rencile- ca’n›n sözlerinden ders almal›y›z. rim ad›na ayr›ca sevindirdi. Benjamin Franklin gibi bilgiBen Safranbolu Zati A¤ar ‹l- sine bilgi katan, yoktan var kö¤retim Okulu’nda Türkçe ö¤ret- eden, ilim keflfeden bir kifli nemeniyim. “Sevgi Paylaflt›kça Ço¤a- den olam›yoruz? Neden haz›r yel›r” adl› yaz›n›z› okuyunca ö¤renci- meye al›flt›r›l›yoruz? lerime elimdeki dergileri verdim Bizler millet olarak iki büyük ve “‹flte arkadafllar, metnimizin ya- bilgi hazinemizi yitirdik. Birincisi, zar› Nuray Han›m!” dedim. köy enstitüleri, ikincisi halkevleri... Birkaç gün önce elime geçen Bu dünyadan göç eden gerçek dergide, okudu¤umuz metindeki ö¤retmenlere köy entitisü mezunu Yadigar ve Sanem kardeflleri gö- ö¤retmenlerimize flükran borçlurünce heyecanland›m. Önümüzde- yuz. Bu dünyadan göç eden ö¤retki ilk derste dersimizin canl› kah- menlerimiz ›fl›klar içinde yats›nlar. Rasim Erdem, ramanlar›n›n resimlerini ve sizin ‹zmir. mutlulu¤unuzu anlatan yaz›n›z› çocuklar›ma gösterip okuyaca¤›m. Okudu¤umuz yaz›n›n bir kurmaca flk›m, hayat ba¤›m, can yololmad›¤›n›, tamamen gerçek oldudafl›m, dostum, can›m der¤unu daha kolay kavrayacaklar. gim... Her say›n› ailece bekliyoSizin oluflturmaya çal›flt›¤›n›z sevgi ruz. Sanki beni anlayan tek doszincirinin bir halkas› olmaya belki tum gelecekmifl gibi... Derginizi bir ad›m daha yaklaflacaklar. Sevgi çevremde hem tan›t›yor hem de ve baflar› dileklerimle... hediye ediyorum. “Bütün DünÖzlem Ero¤lu, ya” okuyan bir kifliyi inan›n karKarabük. deflim gibi görüyor, aileden biri
Y
N
A
10
Duyuru Tahtas› uulak B ültesi K larak 12 k a F ›p Dal› o i pafla T Cerrah az Anabilim i olan madd ¤ m o nle e b v o ü r g p run B e sa¤l›k › iflitm yafl alt kötü, hiçbir r›n tüm teda u la k m az›u c ih o c ç duru e lmayan nd›klar› iflitm vrenizcesi o e e kulla a¤›z. Ç ii visin v iz karfl›layac rsa lütfen b a ts . v e r ›n r c y ü la la k › ¤ n r çocu çmelerini sa nay, tü u b ge de Sema O an›, etiflime zimle il Asist k Re tör kültesi F p › a törü pafla T Cerrah ›n Koordina 65 y a 6 Y 1 5 Yurtiçi l: (0 543) 29 0222 Te 0 5 ) 4 (0 532
kabul ediyor, duygulan›yorum. Bu nedenle “Bütün Dünya” dostlar› için bir rozet ya da kolye görmeyi özlüyorum. Eylül say›s›nda Adnan Saygun ile ilgili yaz›da Atatürk”ümün farkl›l›¤›n› bir kez daha gördüm. Konusunu ‹ran mitolojisindeki Türk-‹ran kardeflli¤inden alan “Özsoy” operas›n› Atatürk’le birlikte izleyen ‹ran flah›n›n “‹flte Tur, iflte ‹raç” sözünden sonra yan› bafl›ndaki Atatürk’e sar›l›p a¤lamas› beni çok duyguland›rd›. Mitolojilerinde kardefl olan iki milletin sanki zorla düflman edildi¤ini gördüm, kederlendim, inan›n a¤lad›m. Teflekkürler Ahmet Adnan Saygun, Yaflar Öztürk, teflekkürler “Bütün Dünya”m ve sen, büyük Ata’m! Y›llard›r dergimizi hem tavsiye eder hem de hediye ederim. Ben bu duygulardayken komflumuz Meral Han›m, liseli k›z›ma
Ben Kars’ta görev yapan bir sınıf ö¤retmeniyim. Okulumuzun kütüphanesin i zenginlefltirmek ve ö¤ren cilerimize kitap okuma sev gisini kazand›rmak bize de yard›mc› olur musunuz? fiimdiden teflekkürler... Filiz Y›ld›z, Kars. berguzar36@hotmail.co m
tatilde art›k kitap okumas›n› tavsiye eder ve “Bununla bafllars›n” diye de “Bütün Dünya”m› hediye eder. Ekim say›n›zda “Sizden Bize Mektuplar”da ‹zmir’den Fatma Pekpayz›n kardeflimin de böyle düflünmesi beni çok mutlu etti. Can dostum “Bütün Dünya”m. Op. Dr. Gürbüz Turgay, Ni¤de u flehrin karmaflas›nda, iki y›l B aradan sonra ilk defa bu akflam derginizi elime ald›m ve inan›n çok büyük bir keyifle okudum. Bu geçen dönemleri her ne flekilde olursa olsun mutlaka temin edip büyük bir eksikli¤i gidermek istiyorum. ‹nsan›n kendini bulabildi¤i ender yay›mlardan biri olan “Bütün Dünya” dergisi çal›flanlar›n› kutluyor ve baflar›lar diliyorum. Nurullah Akman, ‹stanbul. 11
Bizlerin, 31 Aral›k’› 1 Ocak’a ba¤layan ve yeni bir y›la giriflin ilk gecesi oldu¤u için “y›lbafl›” olarak adland›r›p kutlad›¤›m›z gecenin dinsel de¤il, toplumsal bir anlam› vard›r ve birkaç bin y›ll›k bir gelene¤in sürdürülmesidir.
Y›lbafl›
1
8 Ekim 2007 tarihli Cum- yarak, özellikle XIX. yüzy›lda bühuriyet gazetesinin “Kitap” yük bir geliflme göstermifl, ‹slam ekinde Say›n Mustafa fierif dünyas› bu geliflmeye ayak uyduOnaran’›n “‹slam ve Mo- ramam›flt›r. Hele sanayi devrimidernite” bafll›kl› yaz›s›nda yer nin dünyay› de¤ifltiren at›l›m› karalan flu bir bölüm, üzerinde dü- fl›s›nda ‹slam topluluklar›n›n düflflünmeye, hem de pek çok dü- tü¤ü durum nedir? flünmeye de¤er: “Ahmet Yaflar Ocak bu duru“Ahmet Yaflar mu flöyle aç›kl›yor: Ocak diyor ki: ‹slam K›sacas›, günümüz toplumlar› bugünkü Müslümanlar›, geliflTürk Dili dünyada, bir ayaklamifl Bat›’n›n zaman r›yla XXI. yüzy›la zaman küçümseyebasm›fl iken, bir rek bakt›¤›, istedi¤i ayaklar›yla da, topzaman flekil vermeye lumsal yap› aç›s›nteflebbüs etti¤i, ekodan oldu¤u kadar binomik ve toplumsal limsel, teknolojik, dügeliflmesini tam olaflünsel ve kültürel dürak gerçeklefltiremezey olarak da, büyük mifl, y›¤›nla sorun Orhan ço¤unlu¤uyla henüz içinde bocalamakVelidedeo¤lu tan yorulmufl, periorta ça¤larda dolaflflan bir dünya gömaktad›r (‹slami Birüntüsü sergiliyor.” limler ve Modernleflme Sorunu). *** Her y›l aral›k ay› sonlar›nda, “Dünya nüfusunun dörtte birini oluflturan, genifl bir co¤rafyaya baz› camilerimizde de¤erli imamda¤›lan ‹slam topluluklar›n›n siya- lar›m›z vaaz ederek y›lbafl› kutlasal, ekonomik, kültürel bilinci var malar›n›n dinimize ayk›r› oldu¤um›? Küreselleflme ak›m› karfl›s›nda nu, Allah’a yakarmak varken o gece e¤lenmenin büyük günah olduç›karlar›n› koruyabilecek midir? “Bat›, XVIII. yüzy›ldan baflla- ¤unu söylerler; köktendinci geçi12
nen, inançlar› ve kimlikleri flüpheli birtak›m kifliler de çarp›k görüfllerini, bir yaz›m ve anlat›m periflanl›¤›yla kaleme alarak gizlice, evlerin posta kutular›na atarlar.
A
d›n›n bafl›nda “Prof. Dr.” san› bulunan bir yazarsa, “Sanayi devriminin dünyay› de¤ifltiren at›l›m› karfl›s›nda ‹slam topluluklar›, düfltükleri bu durumdan nas›l kurtar›l›r?” sorusuna kafa yoraca¤›na; Dünya Müslümanlar›n›n durumu yürekler aç›s›d›r. ‘Kafir a¤lar hali periflan›ma’ demek varken, bize ait olmayan y›lbafl›nda e¤lenme ç›lg›nl›¤›na girmek, gafletin ta kendisidir derken, acaba hangi ça¤dad›r; ‹slam›n hangi derdine derman olma gayretindedir? “Kâfirin [bile] hali periflan›na a¤lad›¤›” vurgulanan “Müslümanlar›n yürekler ac›s› durumu”nun çok iyi bilinen nedenleri göz ard› edilerek; yeni bir y›la, bir gecelik e¤lenceyle, gönüllerinde yeni beklentiler, yeni ümitlerle girmeyi düflleyen Müslüman halk› ‘günahkâr olmak’ ya da ‘gaflete düflmek’le suçlay›p vicdanlara bask› uygulayanlar›n yapt›¤›, ucuz dindarl›k gösterisinden baflka nedir? Bat›, laiklik prensibini benimseyip din ile dünya ifllerini ay›rarak ayd›nlanma ça¤›na ulaflmas›ndan sonrad›r ki bilimde, teknolojide elde etti¤i kazan›mla, ‹slam ülkelerini çok gerilerde b›rakarak bugünkü geliflmiflli¤e ve refaha ulaflm›flt›r. Biz ise b›rak›n fende, bilimde geliflmeyi, hâlâ, y›l bafllar›n› “e¤lenerek mi, dua ederek mi geçirelim”in peflindeyiz... Fatih Sultan Mehmet ‹stan-
bul’u ele geçirip flehre girerken Ayasofya kilisesinde toplanan piskoposlar›n “melekler difli midir, erkek midir” tart›flmas› yapt›klar› söylenir ya... Bat›’n›n, yüzy›llard›r gelifltirdi¤i bilimsel at›l›mlar ve devrimler aras›nda Müslüman ülkelerden tek bir bulufl var m›? Bunun utanc›n› yaflam›yor muyuz?.. Bu utanc› duymayanlar “Y›lbafl› kutlamalar› günaht›r, gaflettir, gavur iflidir” derler de ellerinden cep telefonlar›, evlerinden televizyonlar›, bilgisayarlar›, elektronik ev aletleri vb. eksik olmaz ve bunlar› kullan›rlarken gavur buluflu oldu¤unu düflünmek istemezler. Camide vaaz edilirken ya da ezan okunurken büyük kolayl›klar sa¤layan mikrofonun, hoparlörün gavur buluflu oldu¤u ak›llara getirilmez de, bu periflanl›¤›n günah›, bir y›l boyunca çekilen yoksullu¤un, meflakkatin ac›lar›n› geride b›rakarak yeni bir y›la, yeni beklentilerle girerken yuvas›nda, çoluk çocu¤uyla hofl bir gece geçirecek olan halk›m›z›n s›rt›na yüklenmeye kalk›fl›l›r. ‹leri sürdükleri savlar da tutarl› ve bir bilgiye dayal› de¤ildir. Müslümanlar›n y›l bafl› “1 Muharrem”dir derler de, “Niçin, nas›l ve ne zamandan beri” diye sorsan›z, bilmezler. San›rlar ki Kuran hükmüdür.
‹
lkel insanlar, Ay’›n uzaydaki dönemlerini ya da Günefl’in gece/gündüz ve mevsim dönüflümleri üzerindeki etkisini izleyerek y›l, ay, hafta, gün ve mevsimlerin de¤iflmez bir düzen içerisinde yinelenmesinin bir takvime ba¤lanmas› gere¤ini 13
Y›lbafl›
Bütün Dünya • Aral›k 2007
duymufllard›r. Bu konuyla ilk u¤raflanlar Çinliler, Hintliler, ‹braniler, M›s›rl›lar, Yunanl›lar ve Türkler olmufltur.
S
ümerler ve eski M›s›rl›lar, Günefl’in hareketlerini izleyerek yapt›klar› takvimi kullan›rlarken ‹slamiyetin kabulünden çok önce Araplar Ay’›n dönemlerini esas alan bir takvim yapm›fllar ve bunu Hz. Muhammet’in Mekke’den Medine’ye hicretinden (622) sonras›na kadar da kullanm›fllard›r. Ancak, bu takvimde belli bir tarih bafllang›c› yoktu; her yeni y›la ayr› bir ad veriliyordu. Hz. Muhammet’in ölümünden (632) sonra, ikinci halife Hz. Ömer döneminde (634-644), Basra valisi Ebumusel Efl’ari, halifeye yollad›¤› bir mektupta, kendisine gönderilen emirnamelerde tarih bulunmamas›n›n yönetimde s›k›nt›lara neden oldu¤unu belirterek bir tarih saptanmas›n› istemesi üzerine Hz. Ömer dan›flma meclisini toplar ve tart›fl›l›r. Hz. Muhammet’in Medine’ye göçüfl tarihinin bafllang›ç al›nmas›n› ileri süren Ali’nin önerisi benimsenerek “622” y›l› Hicri takvimin bafllang›c› kabul edilir. Ne zaman? Hz. Muhammet’in ölümünden dokuz y›l sonra; “643”te. Cevdet Pafla’ya göre: Hicri y›l›n bafllang›c› olarak Hz. Muhammet’in do¤um günü düflünülür; ancak bu tarih belirlenemez. Onun üzerine, cahiliye devrinden beri –Âdem’in tövbesinin kabulü, ‹dris peygamberin gö¤e ç›kmas›, ‹brahim peygamberin ateflten kurtulmas›... gibi baz› önemli olaylar hep Muharrem ay›na rastlad›¤›n14
dan– u¤urlu say›lan bu ay›n ilk günü de Hicri takvimin 1’inci günü kabul edilir. Ay’›n uzaydaki durumlar›na göre düzenlenen Hicri takvimde y›l hareketleri; y›l bafllar› ve önemli günler, ayn› aya, hatta ayn› mevsime denk gelmez. Bunun için kimi kez bir 13’üncü ay eklemek gerekirdi. Günümüzde de dinsel günler için uygulanan bu takvimde kutsal bayramlar›m›z, günlerimiz, gecelerimiz her y›l 1012 gün öne gelir. Ancak, ‹slam’›n en görkemli dönemi olan Abbasiler zaman›nda günefle dayal› bir takvim kullan›ld›¤› da bilinir. Yeni bir y›l›n ilk günü, insanlar için, de¤iflik inançlar ya da de¤erlendirmelerle büyük önem tafl›m›fl ve de¤iflik zamanlarda ve biçimlerde kutlanm›flt›r. Örne¤in, Asur’da 15 Eylül’de, M›s›r ve Fenike’de 21 Eylül’de, Eski Yunan’da 21 Aral›k’ta büyük flenliklerle kutlan›rd›. En eski yeni y›l› karfl›lama kutlamalar›ysa Bâbil’de mart ay›nda yap›l›rd›.
E
ski ‹ran’da ilkbahar›n bafllang›c› say›larak büyük flenliklerle kutlanan nevruz “21-22 Mart”, Melikflah’›n düzenledi¤i takvimde de yeni bir y›l›n bafl› kabul edilmiflti. Görülüyor ki, yeni bir y›l› karfl›lama amac›yla yap›lan flölen ve kutlamalar›n kökleri, ‹sa’n›n do¤uflundan birkaç bin y›l öncesine dayanmakta ve H›ristiyanl›kla ilgisi bulunmamaktad›r. Takvimler bir zaman düzenlenmesi olay›d›r; insanlar taraf›ndan yap›l›r, kutsall›¤› yoktur.
R
oma’da, ‹sa’n›n do¤du¤u san›lan y›ldan 46 y›l önce (‹.Ö. 46) yürürlü¤e konulan ve Jül Sezar’›n ad›n› tafl›yan “Jülien” takvimiyle (bilinemeyen bir nedenle) y›lbafl› “1 Ocak” olarak kabul edilir ve o y›ldan sonra “y›l bafllar›n› kutlama gelene¤i” daha da yayg›nlaflt›r›larak büyük flenlikler ve hediyelerle kutlanmaya bafllan›r. ‹lginçtir: H›ristiyanl›¤›n yay›lmas›ndan sonra bu görkemli flenliklere ilk tepki, yine H›ristiyanlardan gelir; yap›lan flenlikler nedeniyle de¤il, inanç farkl›l›klar›ndan kaynaklanan bu yasaklar, ‹.S. 13’üncü yüzy›la kadar sürer. ‹.S. 1582’de “Gregorien” takvimin kabulüyle bask›lar›n gevflemesi sonucu, ancak 19’uncu yüzy›ldan sonra y›l›n ilk günü kutlamalar›, yaflam›n bir rengi olarak, yeni beklentilere, at›l›mlara bafllang›ç olmas› umuduyla, tekrar canland›r›l›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u döneminde de uzun süre kullan›lan Hicri takvim, devlet yönetiminde mali ifllerin yürütülmesinde aksakl›klara yol açmaya bafllay›nca 1678’den itibaren, bir mali y›l› daha düzgün dengeleyen “Mali y›l takvimi” kullan›l›r. Zamanla bu da yetersiz kal›p yeni aksakl›klar ortaya ç›k›nca, bu kez 1840’da, daha kapsaml› ve kullan›fll› olan “Rumi y›l takvimi”ne geçilir. Cumhuriyetin ilan›ndan sonra ülkemizde, 1926 y›l›nda kabul edilen yasa ile “Miladi takvim” uygulanmaya baflland› ki bu, bir y›l›n dönemlerini; ay›n›, haftas›n› gününü, hatta saatini en do¤ru saptayan ve bugün pek çok ülkede benimsenen bir takvimdir.
Ancak, yukar›da belirtti¤im gibi, ülkemizde dinsel günlerin hâlâ Hicri takvime göre düzenlendi¤i de unutulmamal›. *** Konunun dinselli¤i yönüne gelince: Bakara suresinin 130 ve 136’nc› ayetleri çok aç›k; 130. ayet: “Ancak kendini bilmeyen, ‹brahim’in dininden yüz çevirir...” 136. ayet: “Allah’a, bize gön derilene, ‹brahim’e, ‹smail’e, ‹s hak’a, Ya’kub’a ve torunlar›na gönderilene, Mûsâ ve [H›ristiyan dininin önderi] ‹sa’ya verilene; Rab’leri taraf›ndan peygamberlere verilene, onlar› birbirinden ay›rt etmeyerek inand›k...” Kutsal kitab›m›za göre bu peygamberler, son Peygamber Hz. Muhammet gibi, ‹brahim Peygamber’in soyundan gelirler ve Allah taraf›ndan kutsanm›fllard›r.
“H
z. ‹sa”n›n aral›k ay›n›n 24’ünü 25’e ba¤layan gece do¤du¤u sav› bir varsay›md›r. Hz. Muhammet’inki gibi, Hz. ‹sa’n›n da do¤um günü bilinmemektedir... Noel ya da “Christmas”* denen 24 Aral›k gecesi ayini, ‹sa’n›n gerçek do¤um günü oldu¤u için de¤il, H›ristiyan inanc›na göre onun “beden al›p dünyaya gelifli” nedeniyle yap›l›r ve o gece, ‹sa’n›n do¤umu simgesel, temsili bir törenle kutlan›r, ertesi gün Noel tatiline (25 Aral›k-1 Ocak) girilir. Ayr›ca, H›ristiyanl›¤›n Ortodoks, Katolik gibi önemli mezhepleri aras›ndaki inanç ayr›l›kla15
Bütün Dünya • Aral›k 2007
r› nedeniyle, do¤u H›ristiyanlar›, örne¤in Ermeniler, ‹sa’n›n do¤umunu, 24 Aral›k gecesi de¤il, Vaftiz Yortusu ile birlikte 6 Ocak’ta kutlarlar. ‹.S. 354 y›l›na kadar 6 Ocak “Epiphany” yortusunda yap›lan “‹sa’n›n beden al›p dünyaya gelifl” töreni, bu tarihten sonra, Roma’da H›ristiyanl›¤› yaymaya çal›flan din adamlar›nca 25 Aral›k’a çekilir ki, bu da ‹sa’n›n do¤um gününün kiliselere göre de¤iflti¤ini ve belirsizli¤ini kan›tlar. Ayr›ca, yap›lan bilimsel araflt›rmalara göre, ‹sa’n›n günümüzde benimsenen “Milat”tan, yani ‹sa’n›n do¤du¤u kabul edilen y›ldan 6 y›l önce do¤du¤u, 36 sene yaflad›¤› ve Milat’tan Sonra 30 y›l›nda öldü¤ü [öldürüldü¤ü] ileri sürülmektedir. Görülüyor ki, ülkemizde “H›ristiyan âdetidir”, “‹sa’n›n do¤um günüdür” diye tepki gösterilen y›lbafl› kutlamalar›n›n H›ristiyanl›kla da, ‹sa’n›n do¤um günüyle de ilgisi yoktur. “Noel” ile “y›lbafl›” kavramlar› birbiriyle kar›flt›r›ld›¤›ndan halk aras›nda böyle bir yanl›fl düflünce yayg›nlaflm›fl. Bunun nedeni de H›ristiyanlar›n 25 Aral›k günü bafllayan “Noel Yortusu”nun son gününün Ocak
ay›n›n ilk gününe rastlamas›d›r. Bizlerin, 31 Aral›k’› 1 Ocak’a ba¤layan ve yeni bir y›la giriflin ilk gecesi oldu¤u için “y›lbafl›” olarak adland›r›p kutlad›¤›m›z gecenin dinsel de¤il, toplumsal bir anlam› vard›r ve birkaç bin y›ll›k bir gelene¤in sürdürülmesidir. O nedenle derim ki: B›rak›n, ülkemizde ac›larla, gözyafllar›yla ve yokluklarla a¤›rlaflm›fl toplumsal olaylar›n yükü alt›nda ezilen halk›m, yeni y›la, yeni dilekler, yeni ümitlerle, gülerek, e¤lenerek, nefleyle girsin; yüreklerine yok yere günah korkusunu sokmayal›m. Dilerim Tanr›mdan: kafalardan güzel düflünceleri, keselerden bereketi, bedenlerden sa¤l›¤›, yuvalardan mutlulu¤u... Ama ille de yüreklerimizden sevgiyi eksik etmesin!.. Tüm insanl›¤a; halk›ma ve sevgili okurlar›ma mutluluklar getirmesi umuduyla, 2008 y›l› kutlu olsun!..• [*“Christ” mesih, ‹sa. “Mass”, Katolik kiliselerinde ekmek ve flarab›n takdisi ayini. “Christmas”, ‹sa’n›n do¤umu yortusu; simgesel do¤um töreni.]• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr
Frans›z tiyatro yazar› Sacha Guitry, kendisini ziyarete gelen geveze bir adamdan kurtulmak için, onun akflam yeme¤i önerisini kabul etti. Adamdan kurtuldu¤una sevinerek masas›na oturdu ve sekreterine seslendi: “fiu adama bir not gönder” dedi. “Bir iflim ç›kt›¤› için gelemeyece¤imi yaz.” Guitry kendisini yeme¤e davet eden adam›n odadan ç›kmad›¤›n› ve kap›n›n yan›nda durdu¤unu aynadan görünce bir an irkildi. Ama hemen toparland› ve sekreterine bekleyen adam› gösterdi ve flunlar› söyledi: “Akflam yeme¤ini” dedi. “Bu beyefendiyle yiyece¤im...”• 16
‹lk Dersimiz Türkçe
Saniye Özden Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 18’inci sayfam›za bak›n›z
1. cunta (ispanyolca) – a) askeri topluluk b) üst düzey rütbeliler c) komutanlar ç) darbe ile yönetimi ele geçiren silahl› grup 2. flovenizm (frans›zca) – a) ›rkç›l›k b) milliyetçilik c) afl›r› milliyetçilik ç) ulusalc›l›k 3. militarizm (frans›zca) – a) orduculuk b) silahla çözüm yanl›l›¤› c) fliddet yanl›l›¤› ç) silahl› güçler yanl›l›¤› 4. abluka (italyanca) – a) ambargo b) engel c) kuflatma ç) koruma 5. alaturka (italyanca) – a) eski tarz b) modas› geçmifl c) geleneksel Türk tarz› ç) alafranga’n›n karfl›t› 6. entrika (italyanca) – a) oyun b) aldatma c) dümen ç) dolap 7. dümen (italyanca) – a) düzen b) dalavere c) oyun ç) kurnazl›k 8. halat (yunanca) – a) ip b) siçim c) urgan ç) kement
9. panay›r (yunanca) – a) flenlik yeri b) büyük pazar c) hayvan pazar› ç) gezi alan› 10. agresif (frans›zca) – a) sald›rgan b) canl› c) k›zg›n ç) hareketli 11. akort (frans›zca) – a) ayarlama b) çalg›y› haz›rlama c) düzen verme ç) bozuk çalma 12. amatör (frans›zca) – a) acemi b) keyfi c) özengen ç) gönüllü 13. dejavu (frans›zca) – a) yaflam›flsama b) bir olay›n, bir durumun ayn›s›n› önceden de yaflad›¤› duygusuna kap›lma c) yan›lsama ç) kulak ç›nlamas› 14. dejenere (frans›zca) – a) bozuk b) bozulmufl c) soysuz ç) çürük 15. deplasman (frans›zca) – a) de¤ifltirmece b) yar›flma c) baflka ülkeye gitme ç) oyuncu de¤ifltirme
17
‹lk Dersimiz Türkçe
Yan›tlar 17’nci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›
1. cunta (ispanyolca) – ç) darbe ile yönetimi ele geçiren silahl› grup.
“Dolap çevirmek” biçiminde kullan›lan sözcük, “hile” sözcü¤ünü bast›rd›.
2. flovenizm (frans›zca) – c) afl›r› milliyetçilik. Nicolas Chauvin, Napolyon ordusunda Avrupa’y› fethe ç›kan askerlerinden biriydi. 17 kez yaraland›, yine dönüp savafla kat›ld›. Onun bu tutumu 1815’ten bu yana flovenizm, yani, sald›rgan, afl›r› milliyetçi tutumlar için kullan›l›r oldu. Yeni bir anlam daha kazand›, kendini baflka uluslardan daha de¤erli, daha üstün tutan anlay›fllara da flovenizm deniyor.
7. dümen (italyanca) – b) dalavere. Kuflkusuz, hava ve deniz tafl›tlar›n›n yön belirleyen parças›na “dümen” deniyor; ama mecazsal anlam›yla “dalavere” daha da yayg›nlaflm›fl durumda ve “dümen çevirmek” biçiminde kullan›l›yor.
3. militarizm (frans›zca) – a) orduculuk. Frans›zca “militarisme”: “Bir ulusun yaflam›nda askeri ö¤enin egemen rol oynamas›” olarak tan›mlan›r. Orduya dayanan siyasal sisteme ya da bu sistemi savunmaya da militarizm denir. Türkçe karfl›l›k olarak “orduculuk” önerilmifltir; ama henüz kullan›m› çok az. 4. abluka (italyanca) – c) kuflatma. ‹talyanca “a blocco” sözcü¤ünün Türkçe söylenifli, dilimize yerleflmifl durumda. 5. alaturka (italyanca) – c) geleneksel Türk tarz›. ‹talyanca “al la” sözcü¤ü hangi ülke ya da kültürün önüne geçse o ülkeye, o kültüre özgü, “geleneksel” anlam› içeren sözcük, mecazi anlam›yla “Osmanl› tarz›” ya da “bir yöntemi bir düzeni olmayan” anlam›nda da kullan›l›yor. 6. entrika (italyanca) – ç) dolap.
18
8. halat (yunanca) – c) urgan. ‹ki kültürün iç içe yaflamas›ndan do¤an güçlü etkileflimin bir örne¤i “halat”. 9. panay›r (yunanca) – b) büyük pazar. Yunanca “panegryris” sözcü¤ünden yerleflmifl ve öylece kalm›fl. 10. agresif (frans›zca) – a) sald›rgan. Türkçe’sinin neden yeterli olmad›¤› bir türlü anlafl›lmayan yayg›n kullan›ml› bir sözcük “agresif”. 11. akort (frans›zca) – c) düzen verme. 12. amatör (frans›zca) – c) özengen. Asl›nda tüm seçenekler do¤ru; ama biz, Öztürkçe’sini ye¤ledik. 13. dejavu (frans›zca) – b) bir olay›n, bir durumun ayn›s›n› önceden de yaflad›¤› duygusuna kap›lma. Bu uzun tan›m› Türkçe tek sözcükle karfl›lad›¤›m›zda “dejavu” eskir mi dersiniz? 14. dejenere (frans›zca) – c) soysuz. 15. deplasman (frans›zca) – a) de¤ifltirmece. Herkesin ezbere bildi¤i Frans›zca “deplasman”, bir gün “de¤ifltirmece” ile yer de¤ifltirir mi?
Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sad›k kalmazsa de¤iflmeyen gerçek insanl›¤› flafl›rtacak bir nitelik al›r. Gazi Mustafa Kemal
Sivas’tan Ankara’ya... •Orhan Velidedeo¤lu - Bütün Dünya•
2
7 Aral›k 1919... Bugün, tarih yapan ve yapt›¤› tarih destanlaflan; Türk ulusunun kurtar›c›s› ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Pafla’n›n Ankara’ya geliflinin 88’inci y›ldönümüdür. Mustafa Kemal Pafla’n›n Ankara’ya gelifli rastlant›sal ya da Sivas’ta son anda verilmifl öylesine bir karar de¤ildir. Mustafa Kemal, daha 1904 y›l› Aral›k ay›nda, 23 yafl›nda bir kurmay yüzbafl› olarak Harp Akademisi’ni bitirdi¤i günlerde arkadafllar›na yapt›¤› bir konuflmada, “Arkadafllar, art›k her birimiz bir Osmanl› paflas›n›n yan›nda görev alaca¤›z. Hepsi, padiflaha ve halifeye ba¤l› olman›n gafleti içindedirler. Ülkeyi kurtarmak için olanca kaynaklar›m›z› Türk Anadolu ortalar›nda toplamal›y›z...” diyerek, uzak görüfllülü¤ünü göstermiflti.
Nitekim, sonraki y›llar, Mustafa Kemal’in ad›n› koymad›¤› “Türk Anadolu’nun ortas›”n›n neresi oldu¤unu gösterecektir. Mustafa Kemal, Yunus Nadi’ye verdi¤i ve 7 May›s 1924 tarihli “Cumhuriyet” gazetesinde yay›mlanan demecinde, “Ben Ankara’y› co¤rafya kitaplar›ndan de¤il tarihten ö¤rendim; bir cumhuriyet merkezi olarak. Selçuklu idaresinin parçalanmas› üzerine Anadolu’da kurulan küçük hükümetlerin isimlerini okurken birtak›m beylikler yan›nda bir de ‘Ankara Cumhuriyeti’ görmüfltüm. Tarih sayfalar›n›n bana bir cumhuriyet merkezi olarak tan›tt›¤› Ankara’ya ilk defa geldi¤im o gün gördüm ki, geçen as›rlara ra¤men Ankara’da hâlâ o cumhuriyet kabiliyeti devam ediyor. Beni, Türkiye’ye en uygun merkezin Ankara olabilece¤ini dü19
Bütün Dünya • Aral›k 2007
flünmeye sevk eden ilk vesile çok eskidir ve bilimseldir” der. *** ivas Kongresi, 4 Eylül 1919’da bafllar ve 11 Eylül’e de¤in sekiz gün sürer. Al›nan karar gere¤i, Anadolu ve Rumeli’deki tüm ulusal güç ve kurulufllar, bir elden yönetilmek üzere, tek bir kuruluflta toplanacak ve bu yeni kuruluflun ad› “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” olacak; böylece, vatan› kurtarma çabalar›, do¤udan bat›ya, bütün yurtta yayg›nlaflt›r›lacakt›r. Cemiyet, 15 kiflilik Temsilciler Kurulu’nca yönetilecek ve kurul, gerekti¤inde, geçici hükümet olarak da hareket edebilecektir. Kongreyi izleyen günlerde henüz Sivas’ta bulunan “Heyet-i Temsiliye” (Temsilciler Kurulu) üyeleri, kolordu komutanlar›yla da bir toplant› yapma gere¤i duyarlar. Mustafa Kemal Pafla’n›n baflkanl›¤›nda, 16-28 Kas›m günlerini kapsayan bu toplant›n›n öncelikli konusu, “Meclis-i Mebusan (Mebuslar Meclisi) ‹stanbul’da m›, ‹stanbul d›fl›nda bir baflka yerde mi toplanmal›?” olur. Tart›flmalar sonunda meclisin ‹stanbul’dan ayr›lmamas› görüflü a¤›rl›k kazan›r. 18 Kas›m’da yap›lan üçüncü toplant›da Mustafa Kemal Pafla, ‹stanbul’u, Mebuslar Meclisi’ni ve ulusal olaylar› yak›ndan izlemek ve yönlendirebilmek için Temsilciler Kurulu merkezinin, Anadolu’nun ortalar›nda bir yerde bulunmas› gere¤ine iflaret eder. Do¤ald›r ki, o yer Ankara’d›r. Nitekim, tarihi özelli¤inin d›fl›nda, stratejik konumu dolay›s›yla da Ankara, Mustafa Kemal’in gözünde
S
20
ayr› bir önem tafl›yordu: Anadolu’nun ortas›nda karayolu ile demiryolunun bulufltu¤u önemli bir merkez... Henüz Anadolu’ya geçmeden, ‹stanbul’dayken, 20. Kolordu Kumandan› Ali Fuat Cebesoy’a, karargâh›n› Ere¤li’den Ankara’ya tafl›mas› talimat›n› vermifltir. Mustafa Kemal Pafla’n›n ileri sürdü¤ü görüfllerinde ilgi çekici noktalar vard›r. Der ki, “Usul ve kaide fludur ki, genel durumu sevk ve idare etme sorumlulu¤unu üstlenenler, en önemli hedefe ve en yak›n tehlikeye, olanaklar elverdi¤ince yak›n bulunmal›d›rlar...” Bu, Mustafa Kemal’in kumandanl›k anlay›fl›d›r ve onun yenilmezli¤inin odak noktas›d›r. O, Çanakkale Savafllar›nda da düflman siperlerine 8-10 metre mesafede, Mehmetçik’in önünde de¤il miydi?.. Mustafa Kemal Pafla’n›n aç›klamalar›ndan sonra Ali Fuat Pafla, Temsilciler Kurulu merkezinin Eskiflehir ya da yak›n›ndaki Seyitgazi olmas›n› önerir. Mustafa Kemal’in bu konudaki düflünce ve kararl›l›¤›n› çok iyi bilen Ali Fuat Pafla’n›n kafas›ndaki yer de Ankara’d›r; “Eskiflehir veya Seyitgazi kabul edilmezse, daha do¤udaki Ankara’y› kabul ettirebiliriz” diye düflünür. Tart›flma çok uzamadan Ankara üzerinde karar k›l›n›r. Fakat bu karar, M. Kemal Pafla’n›n önerisi gere¤i “zaman› gelince aç›klanmak üzere” bir süre gizli tutulur. Ancak bu “zaman” çok da uzun sürmeyecekti. *** Bu arada Ankara ne durumdad›r, bir de ona bakal›m: Sivas Kongresi’ne ve onun ka-
Sivas’tan Ankara’ya...
rarlar›na karfl› olup ‹stanbul’dan ald›¤› emirle Kuva-yi Milliye’yi da¤›tmaya çal›flan; bu nedenle ‹ttihat ve Terakki üyesi iki yüze yak›n Ankaral›’y› tutuklatm›fl bulunan Ankara Valisi Ali Muhittin Pafla’n›n* bask›s› sonucu Ankaral›lar, Sivas Kongresi’ne temsilci gönderememifllerdir. Kongrenin bitiminden bir hafta kadar sonra, 20. Kolordu Komutan Vekili Mahmut Bey –Mustafa Kemal Pafla’dan ald›¤› emirle– bölgeyi gezmekte olan valiyi, Keskin’de tutuklatt›r›p Sivas’a göndertir. Halk da milli mücadeleci olarak bilinen Ankara Defterdar› Yahya Galib’i vali seçer. Yahya Galib’in ilk ifli, Muhittin Pafla’n›n tutuklatt›r›p da henüz ‹stanbul’a gönderme olana¤› bulamad›¤› ittihatç›lar› serbest b›rakmakt›r. Bunun üzerine halk, kendisine “Hakan” unvan›n› verir. Hatta bu unvan, Vahdettin’in kula¤›na kadar gider ve padiflah›n “Bu ülkenin hakan› benim, bu yeni hakan da kimmifl?” dedi¤i etrafa yay›l›r. Ard›ndan da Hoca R›fat, Hoca At›f, Kütükçüo¤lu Ali, Çay›rl›o¤lu Hilmi, eski milletvekili Ömer Mümtaz ve Ekrem Beyler yönetiminde, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Ankara flubesi kurulur. *** Yine Sivas’a dönelim: Art›k Ankara’ya gitme zaman› gelmifltir. 18 Aral›k 1919 günü Temsilciler Kurulu üyeleri yola ç›kacaklard›r. Mustafa Kemal Pafla ile Ankara’ya gidecekler saptan›r: Rauf (Orbay), Mazhar Müfit (Kansu), fieyh Fevzi Efendi, Hakk› Behiç, Genel Gekreter Hüsrev (Gerede), Dr. Refik (Saydam); yaverler Cevat Abbas, Muzaffer ve Yüzbafl›
Bedri ile konuk Ahmet (Alfred) Rüstem; onbir kifli. Ama neyle, nas›l, nereden gidilecek; ne yenip içilecek?.. Herkes kendine göre bir haz›rl›k içindedir: Dr. Refik Bey, ilaç sand›klar›n› dikkatle haz›rlamakta; sekreter Hayati, götürülecek dosya ve evrak› büyük bir titizlikle derlemekte; Hüsrev Bey, hareket saatini, gidifl yolunu, konaklanacak yerleri saptay›p düzenleme u¤rafl›s›nda; Cevat Abbas otomobil derdinde; ama... Mustafa Kemal Pafla, yolculu¤u düzenlemekle görevlendirdi¤i Hüsrev Bey’i ça¤›rarak uzun uzad›ya görüflür: Üç otomobil var; körükleri parçalanm›fl, üzerlerini örtme olana¤› yok, üçünün de üstü aç›k. Tekerlek lastikleri çok eski ve yedekleri yok. Zaten ikisinin lastikleri dolma, biri fliflirme. Farlar çal›flm›yor; gece, karpit lambas›yla yol ayd›nlat›lacak; ama karpit çok az. Dahas›, benzin yok.
H
epsinden önemlisi; bunlar bulunsa bile, alacak para yok. Yolda, de¤il kar›n doyurmaya, bir çay ya da kahve içmeye bile para yok. Var olan tek fley müthifl bir azim ve irade... Pafla, Mazhar Müfit Bey’in bankadan ödünç para alma önerisine “Katiyyen uygun de¤il. ‹stanbul bize ‘Celalî eflkiyas›’ diyor. fiimdi de bankalar› soymaya bafllad›lar, diye aleyhimize propaganda yaparlar” der. Temsilciler Kurulu ad›na borç para al›nmas›na da fliddetle karfl›d›r. Tek ç›kar yol olarak Mazhar Müfit Bey, eski bir dostu olan Osmanl› Bankas› Direktörü Mösyö 21
Bütün Dünya • Aral›k 2007
Oscar Schmitt’ten, Ankara’ya gidince ödenmek üzere, kendi ad›na imzalad›¤› senet karfl›l›¤› bin lira borç al›r. Bedri Bey de “tüccardan” diye, kefil olur.
Y
ine bir rastlant›, Amerikan okulunun bayan müdürü de Mazhar Müfit Bey’in tan›d›¤›d›r ve okulun deposunda yedek lastik ve benzin vard›r. Müdür, Türk dostudur ve milli mücadeleye sayg› duymaktad›r. Derhal iki çift iç lastik, iki çift d›fl lastik ve alt› teneke benzin gönderir. ‹lerisi düflünülerek, para ya da senet verme ›srar›nda bulunulursa da kabul etmez. Herfleye karfl›n, kendisinden “Verdiklerime karfl›l›k para kabul etmiyorum” diye bir belge al›n›r. Befl gün içinde tüm haz›rl›klar tamamlanm›flt›r. Kurmay Binbafl› Hüsrev Bey konvoy bafl›d›r. 18 Aral›k Perflembe, sabah saat 9:00. Karargâh olarak kullan›lan okulun (Sivas Lisesi) önünden yolculuk bafllar. Pek çok tan›nm›fl kifli, binlerce halk, at ve arabalarla konvoyu birkaç saat izler. Önde gidecek olan ilk otomobilde Hüsrev, Yüzbafl› Bedri ve Hakk› Behiç Beyler bulunmaktad›r. ‹kinci otomobil Mustafa Kemal Pafla’n›nd›r. Üçüncüsünde ise heyetten kimi kifliler vard›r. Hava çok so¤uktur, s›cakl›k zaman zaman eksi 10-12 dereceye düfler. Otomobillerin üstü aç›k oldu¤undan devaml› ya¤an kar alt›nda ve saatte ancak 20-25 km. h›zla yol al›nabilmektedir. Kayseri yolunda öncü otomobilin tekeri patlar, yedek iç lasti¤i takarlar, bir süre sonra o da patlar, son yedek lasti¤i takarlar; o da 22
patlar. fioför, lastik yerine d›fl lasti¤in içine paçavra gibi bulabildi¤i fleyleri doldurur. Bu arada çok zaman harcanm›fl ve yola devam eden konvoya yetiflme olana¤› kalmam›flt›r. Üstelik yolu da kaybetmifllerdir. Bir süre sonra yine kara saplan›rlar. Araçta bulunanlar›n çabalar› boflunad›r, kardan ç›kamazlar. Hava kararmaya bafllar... Karpit lambalar›n› yakarlar ve kurt sald›r›s›na u¤rama endiflesiyle tüfekleri haz›r tutarlar; donmamak için de otomobilin çevresinde dolan›p dururlar. Kayseri’ye ulaflan Mustafa Kemal Pafla’y› ‹mamzade Raflit Bey konuk eder. Akflam yeme¤i haz›rlan›r, Mustafa Kemal Pafla, “Arkadafllar›m gelmeden sofraya oturmam” diye diretince bir kamyon bulunur, jandarmalar bindirilir ve aramaya ç›k›l›r. Bir süre sonra karfl›lafl›rlar, kamyona ba¤lanan otomobil askerlerin de deste¤iyle sapland›¤› kardan kurtar›l›r ve Kayseri’ye dönülür. Ertesi gün Kayseri’nin ileri gelenleriyle görüflülür ve hemen hepsinin milli mücadeleye haz›r oldu¤u görülür. 21 Aral›k Pazar günü Hac›bektafl’a gitmek üzere iki arabayla yola devam edilir. Akflama do¤ru Mucur’a var›l›r ve geceyi orada geçirirler. Ertesi gün Hac›bektafl’a ulafl›l›r ve Aleviler’in ba¤l› bulundu¤u Çelebi Cemalettin Efendi ile görüflülür. Gerek Cemalettin Efendi, gerek Posta Vekili Niyazi Salih Baba kafileye çok yak›nl›k gösterirler. Nitekim, Cemalettin Efendi milli güçlerden ve mücadeleden yana oldu¤unu ve Pafla’y› tüm yandafllar›yla destekleyeceklerini
Sivas’tan Ankara’ya...
söyler. (Cemalettin Efendi, Birinci Büyük Millet Meclisi’nde K›rflehir milletvekili olarak bulundu ve meclis reis vekilli¤i yapt›.) 23 Aral›k Sal› günü Hac› Bektafl’›n türbesi ziyaret edilir ve tekrar Mucur’a dönülür. 24 Aral›k Çarflamba günü K›rflehir’e var›l›r. Büyük tezahüratla karfl›lan›rlar. K›rflehirliler, özellikle gençler, flehirde fener alay› gösterileri yaparlar. Bu çoflkun karfl›lay›fl Pafla’y› çok duyguland›r›r ve K›rflehir Gençlik Derne¤i’nin an› defterine flöyle yazar ve yan›ndakilerle birlikte imzalarlar: “K›rflehir gençlerinin, vatan›m›zda, gençli¤in de¤erli bir örne¤i olduklar›n› kan›tlayacak sa¤lam ve do¤ru düflüncelerle donanm›fl bulunduklar› inanc›yla imzal›yoruz.” K›rflehirliler, Pafla’n›n konuk oldu¤u evin önünde gece geç saatlere kadar taflk›n sevgi gösterilerinde bulunur. Bir ara balkona ç›kan Pafla, halk›n coflkusuna, ayn› coflkuyla yan›t verir: “Bu milletin içinden ç›kan bir Kemal [Nam›k Kemal]; Vatan›n ba¤r›na düflman dayam›fl hançerini Yok imifl kurtaracak baht› kara mâderini, demifl. Yine bu milletin ba¤r›ndan ç›kan bir Kemal olarak ben de diyorum ki: Vatan›n ba¤r›na düflman dayas›n hançerini, Bulunur kurtaracak baht› kara mâderini!.. ** 25 Aral›k Perflembe gecesini Kaman’da geçirirler. Ertesi gün (26 Aral›k) Beynam Köyü’ne do¤ru yola ç›k›l›r ve yine çileli bir yolculuk bafllar: Öncü
otomobil s›k s›k batakl›klara saplan›r ve güçlükle kurtar›l›r. Çiçekda¤›’nda Pafla’n›n otomobili de çamura batar; çok zor kurtar›l›r. Bir süre sonra yine bir batakl›¤a saplanan öncü otomobil, tüm çabalara karfl›n kurtar›lamaz. Otomobilde Rauf, Hakk› Behiç ve Bedri Beyler de vard›r. Hakk› Behiç Bey 38 derece ateflle hasta, perifland›r. Geceyi üstü aç›k, kar alt›ndaki otomobilde geçirmekten baflka çare yoktur. Mazhar Müfit Bey, yak›nda bir köy bulabilmek umuduyla, tüfe¤ini al›r ve çevreyi dolaflmak ister. Rauf Bey de kendisine kat›l›r. Epey dolaflt›ktan sonra bir kulübe bulurlar. ‹çeride Beynam orman›ndan odun sa¤lamakla görevli bir askeri birlik vard›r. Subay onlara birer kat›r haz›rlat›r ve bir de k›lavuz verir; Beynam’a var›rlar. Rauf Bey, Beynam’dan birkaç manda ve öküz, birkaç da köylü al›p arkadafllar›n›n bulundu¤u yere gider, otomobili ve içindekileri kurtar›p sabaha karfl› köye getirir. Ertesi sabah, Ankara’ya var›lmak üzere, Beynam’dan ayr›l›n›r.
2
7 Aral›k 1919 Cumartesi. Sivas’tan ayr›l›fl›n 10’uncu günü, saat 15:10. Dikmen Tepelerinden Ankara görülür. Çankaya ve Dikmen s›rtlar›ndan ezan sesleri yank›lan›r. Ola¤anüstü bir kaynaflma ve görülmemifl bir hareket vard›r. Ajanslar, Mustafa Kemal Pafla’n›n Ankara’ya geldi¤ini bildirir. Halk›n karfl›lamas› görülmeye de¤erdir. Köylerden atl› ve ka¤n› arabalar›yla gelmifl binlerce insan yollara dizilmifltir. Yedi yüz piyade, üç bin atl›dan oluflan seymen 23
Bütün Dünya • Aral›k 2007
alay›n› Ankara’da bulunan Nakfli, Rüfai, Bayrami, Mevlevi, Alevi ve Bektafli derviflleri izlemekte; onlar›n arkas›ndan Ankara esnaf› ve ö¤renciler gelmektedir.
S
eymen alay›n›n bir bölümü Dikmen yokuflunda, bir bölümü Çankaya ba¤lar›nda, bir bölümü de istasyon yolunda beklemektedir. Aralar›nda jandarma ve yirmi kadar polis bulunmaktad›r. Halk›nsa, bir bölümü bugünkü Yeniflehir bölgesinde, bir bölümü istasyon yolunda, bir bölümü Namazgâh Tepesi’nde*** kümelenmifltir. 20. Kolordu Kumandan› Ali Fuat Pafla ve Vali Vekili Yahya Galip Bey, Dikmen’in güneyindeki Gölbafl› Köyü’ne kadar giderek Mustafa Kemal Pafla’y› orada karfl›larlar. Dikmen Tepesi’ne gelindi¤inde Pafla, Rauf Bey ile Mazhar Müfit’i kendi arabas›na al›r ve halk›n “Yafla, var ol” sesleri aras›nda Ankara’ya do¤ru inmeye bafllarlar. Bugünkü Genel Kurmay Kavfla¤›’nda, Reji Memuru Salomon Efendi’nin ahflap, küçük bir evi vard›r. Ankara flehri ad›na, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Baflkan› Müftü Rifat (Börekçi) Efendi ile üyelerden K›nac›zade fiakir, Attarbafl›zade Rasim, Toygarzade Ahmet, Âdemzade Ahmet, Hatip Ahmet, Kütükçüzade Ali, Hanifzade Mehmet ve Bulgurzade Tevfik Beylerden oluflturulan karfl›lama heyeti burada beklemektedir. Mustafa Kemal Pafla, otomobilinden inerek hepsinin elini s›kar ve hat›rlar›n› sorar. Bu arada seymenler bir dana kurban ederler. ‹leride yedi yüz zeybek, ellerinde palalar›yla karfl›l›kl› dizilmifl, beklemekteler. Pafla “Mer24
haba” diye onlar› selamlar, onlar da “Sa¤ ol” karfl›l›¤›n› verirler ve Pafla, zeybeklerin karfl›l›kl› kald›rd›klar› palalar›n alt›ndan geçerek yürümesini sürdürür. Bekleflen halk da coflku içindedir. Heyet istasyon yoluna do¤ru yürümeye devam eder. ‹stasyona yak›n bir yerde ‹ngiliz Yüzbafl› Withall, at üzerinde, halk›n coflkusunu izlerken bir baflka ‹ngiliz de fotograf çekmektedir. Taflhan Meydan›’na (bugünkü Ulus Meydan›) gelindi¤inde otomobillerinden inen heyet Hac›bayram Camisi’ne kadar yürür; türbeyi ziyaret eder ve oradan dualar ve alk›fllar aras›nda Hükümet Meydan›’na gelir. Vali Vekili Yahya Galip burada bir “Hofl geldiniz” konuflmas› yapar. Mustafa Kemal Pafla da Ankaral›lar’a teflekkürü içeren k›sa bir konuflma yapar ve dinlenmek üzere hükümet kona¤›na girerler. Bir süre sonra kolordu ziyaret edilir ve ard›ndan Keçiören yolu üzerinde kendilerine haz›rlanan Ziraat Mektebi’ne (bugünkü Meteoroloji binas›) gidilir. Bu bina, Kurtulufl Savafl›’n›n karargâh› olarak kullan›lacakt›r. Heyet, Taflhan Meydan›’nda otomobillerinden inerlerken, o zaman Frans›z karargâh› olan (bugün Büyük Millet Meclisi Müzesi) küçük binan›n dire¤inde Frans›z bayra¤› as›l›d›r ve Frans›z Yüzbafl› Doburazo, Temsilciler Kurulu’nun geliflini ve halk›n coflkusunu, pencere önündeki boflluktan, gülerek seyretmektedir. Binan›n karfl›s›nda (flimdiki Ulus Çarfl›s›’n›n bulundu¤u) bofl arazide kurulmufl çad›rlar›n›n önünde Frans›z askerleri de bu karfl›lamay› flaflk›nl›kla izlemekteydiler. K›sa süre sonra bina önündeki
Sivas’tan Ankara’ya...
dire¤e Türk bayra¤› çekilir ve oras› Cumhuriyet Hükümeti’nin kuruldu¤u; cumhuriyetin ilan edildi¤i 1’inci Millet Meclisi binas› olarak tarihe geçer. Akflama do¤ru bütün teflkilata flu telgraf duyurusu yap›l›r: “Sivas’tan Kayseri yoluyla Ankara’ya hareket eden Temsilciler Kurulu, bütün yol boyunca ve Ankara’da büyük milletimizin s›cak ve samimi vatanseverlik coflkusu içinde bugün Ankara’ya ulaflm›flt›r. Milletimizin gösterdi¤i birlik ve direnç, memleketimizin gelece¤ini sa¤lamaya iliflkin görüflleri, sars›lmaz bir flekilde pekifltiricidir. “fiimdilik, Temsilciler Kurulu’nun merkezi Ankara’d›r. Hürmetlerimizi sunar›z efendim. “27 Aral›k 1919, Mustafa Kemal.” Bildiride, “Temsilciler Kurulu’nun merkezi flimdilik Ankara’d›r” denir; ama Mustafa Kemal’in düflüncesine 1904’ten buyana yer eden bu düfl, ‹smet Pafla’n›n, “Ankara fiehrinin, Türkiye Devletinin Hükümet Merkezi Kabul Edilmesine Dair” 9
Ekim 1923 tarihli kanun teklifinin kabulüyle, 13 Ekim 1923’te gerçekleflerek Ankara, daimi (ve ebedi) baflkent olur.• [*] Kurtulufl Savafl›n› yürütenlere karfl› yaz›lar› nedeniyle 1922’de yurt d›fl›na kaçan ve 150’likler listesine al›nan; 1938 aff›yla yurda dönüp bu kez de Türk Dil Kurumu’nun ve dilde özleflmenin en sert karfl›tlar›ndan olan yazar Refi Cevat Ulunay’›n babas›. [**] Mustafa Kemal Pafla, bu sözleri ileride Büyük Millet Meclisi kürsüsünden de tekrarlayacakt›r. (Mahmut Golo¤lu, “Üçüncü Meflrutiyet” Ankara, 1970; Mf. V. Tarih Vesikalar›, 10) [***] Bugün Devlet Resim ve Heykel Müzesi (Türk Oca¤› Halkevi) olarak kullan›lan bina ile Etnografya Müzesi’nin bulundu¤u çevre. Eski Ankaral›lar’›n önemli günlerde topluca namaz k›ld›klar› bu yer “Namazgâh Tepesi” olarak an›l›rd›.•
Gecenin geç bir saatinde da¤ yolunda genç adamın arabası bozulmufltu. Yakında bir köyün ıflıklarını gördü ve yürüyerek gitti, karflısına ilk çıkan evin kapısını çaldı: “Yolda arabam bozuldu ve gecenin bu saatinde hiçbir yerden yardım getirtme olana¤ım da yok” dedi. “Acaba geceyi evinizde geçirebilir miyim?” Kapıyı açan yafllı adam, içtenlikle gülümsedi: “E¤er istedi¤in yalnızca temiz bir yatak ve uyumaksa sana bir oda verebilirim” dedi ve ekledi: “Fakat f›kralarda ve romantik öykülerde oldu¤u gibi, genç ve güzel kızla tanıflıp onunla yakın bir iliflkiye girmeyi düflünüyorsan, o konuda elimden bir fley gelmez. Çünkü bizim kızımız yok.” Genç ve yakıflıklı adam gülmeye baflladı: “Bana yine de yardım edebilirsiniz” dedi. “Genç bir kızları olan bir komflunuzun evini gösterebilirsiniz.”• 25
Mustafa Kemal Kükredi:
“Bunlar Beni Vatandafll›ktan Ç›karmak ‹stiyorlar” çinde bulundu¤umuz bu ay, TBMM’de “bafl vermeye kalk›fl›l›rken bafl› ezilen” yüz k›zart›c› bir olay›n 85’inci y›ldönümüdür. An›msamak ve an›msatmak istedi¤imiz için de¤il, böylesi yüz k›zart›c› olaylar› özellikle unutmad›¤›m›z› ve unutmayaca¤›m›z› kan›tlamak için 85 y›l sonra da olsa, bugün sayfalar›m›za al›yoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 2 Aral›k 1922 tarihli toplant›s›nda, Mustafa Kemal’in “milletvekili seçilme hakk›” elinden al›nmak istenmifltir. Üç milletvekili, yeniden haz›rlanmakta olan Seçim Yasas›’na eklenmesi için TBMM Baflkanl›¤›’na bir önerge vererek, Mustafa Kemal’in milletvekili olarak meclise girmesini engelleme girifliminde bulunmufltur. Seçim Yasas›’na eklenmesini önerdikleri “amac› belli bir madde”de bu milletvekilleri, “Milletvekili seçilebilmesi için kiflinin, bugünkü Türkiye s›n›rlar› içinde do¤mufl olmas›” koflulunu getirmifller ve do¤um yeri bugünkü Türkiye’nin d›fl›nda kalan Büyük Kurtar›c›’y›, kendi kurdu¤u TBMM’nin d›fl›nda tutmaya kalk›flm›fllard›r. “Amaçlar› belli üç milletvekili”, TBMM’nin özgür ikliminden yararlanarak girifltikleri bu “sald›r›lar›” karfl›s›nda, kendi de TBMM’nin özgür ikliminden yararlanarak “karfl› sald›r›”ya geçen Mustafa Kemal’i bulmufllard›r. TBMM kürsüsünden yapt›¤› “hücum”la Mustafa Kemal, gerçek amaçlar›n› yüzlerine vurarak bu kiflileri de, giriflimlerini de etkisiz k›lm›fl, Kurtulufl ve Kurulufl Tarihi’mizin onurunu bu kez de, kendi kurdu¤u TBMM’de, kendi oluflturdu¤u milletinin üç vekili karfl›s›nda korumak zorunda kalm›flt›r. ‹zleyen sayfalar›m›zda ilgiyle okuyaca¤›n›za inand›¤›m›z bu olay›n›n da bilgilerinize yeni bilgiler kataca¤›n›z› biliyoruz.•
‹
26
Lütfen sayfay› çeviriniz ’
“Tahmin ediyorum ve diyordum ki, yabanc› düflmanlar bana suikast etmek yoluyla da beni ülkemdeki hizmetimden ay›rmaya çal›flacaklard›r. Fakat hiçbir zaman hat›r ve hayalime getirmezdim ki, yüce mecliste, isterse iki üç kifli olsun, ayn› zihniyette bulunabilsin.”
Mustafa Kemal Kükredi:
“Bunlar Beni Vatandafll›ktan Ç›karmak ‹stiyorlar” •Yaz› ‹flleri Bölümü - Bütün Dünya• gün, TBMM’nin 2 Aral›k 1922 Cumartesi günkü o unutulmamas› gereken oturumuna, Dr. Adnan Ad›var baflkanl›k ediyordu. Konuyu flu sözlerle açt›: “Efendim, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun de¤ifltirilmesi hakk›ndaki önergenin görüflmeye de¤er oldu¤una iliflkin onaylanmam›fl meclis tutanak tasar›s› var...” Bu s›rada meclisteki s›ralardan “Okunsun! Okunsun!” sesleri yükseldi. ‹stanbul Milletvekili
O 28
Ali R›za Bey, oturdu¤u yerden yüksek sesle ba¤›rd›: “Önemi var... Okunmas›n› teklif ediyorum...” dedi. Onu, Isparta Milletvekili Hüseyin Hüsnü Efendi izledi: “‹zin verirseniz, okunmas›n› bendeniz de öneriyorum” dedi o da... Mecliste sesler bir anda birbirine kar›flt›. Ço¤u anlafl›lamayan sesler aras›nda milletvekillerinin en belirgin ortak iste¤i, flu tümceyle özetlendi:
“Bir kere okunsun da, ne oldu¤unu anlayal›m.”
Mustafa Kemal anlafl›lmayan seslerin ve yüksek sesle söylenen sözlerin dinmesini bekledi, sonra kald›¤› yerden sürdürdü konuflmas›n›: “14. maddede yaz›l› olan sat›rlar› gözden geçirecek olursan›z, orada deniliyor ki: “‘Büyük Millet Meclisi’ne seçilebilmek için, Türkiye’nin bugünkü s›n›rlar› içindeki yerler oturanlar›ndan olmak zorunluluktur ya da seçim çevresi içinde oturmak zorunludur. Ondan sonra göç ederek gelenlerden Türk ve Kürtler iskan tarihlerinden itibaren befl y›l geçmiflse seçilebilirler.’ “Ne yaz›k ki, benim do¤um yerim bugünkü s›n›rlar›m›z d›fl›nda kalm›fl bulunuyor. ‹kinci olarak herhangi bir seçim çevresinde befl
aflkan Dr. Adnan Ad›var ise önergenin genel kurulda okunmadan havale edilmesinden yanayd›: “Efendim, bu kanun önergesinin okunmadan meclise havalesi iflleyifl gere¤idir.” Baflkan sözünü bitirdi¤i an, bir milletvekili aya¤a f›rlad›, söz istedi: “Efendim, bu kanun önerisi özel bir maksad› içeriyor ve bu özel maksat do¤ruca flahs›mla ilgili oldu¤undan izin verirseniz birkaç kelimeyle düflüncemi arz etmek istiyorum.” Söz isteyen bu milletvekili, Mustafa Kemal’di. Baflkana, söz istemesinin gerekçesini anlat›yor- “Önerilen kanun tasar›s› do¤rudan du. Mustafa Kedo¤ruya benim flahs›m› vatandafll›k mal, flöyle özetledi bu gerekçesini: hukukundan düflürmeye yöneliktir.” “Erzurum Milletvekili Süleyman Necati, Mersin y›l oturmufl dahi de¤ilim. Do¤um Milletvekili Selahattin ve Samsun yerim bugünkü ulusal s›n›rlar›n d›Milletvekili Emin Beyefendiler ta- fl›nda kalm›flt›r. Fakat bu böyle ise raf›ndan önerilen kanun tasar›s› bunda benim katiyen bir kas›t ve do¤rudan do¤ruya benim flahs›m› kabahatim yoktur.” Salondan yine, “Hafla Pafla vatandafll›k hukukundan düflürHazretleri” sesleri yükseldi. Mustamek görüflüne yöneliktir...” Onun bu sözleri üzerine TBMM fa Kemal bu seslere kulak vermebirden kar›flt›. Salonda “Hafla, ha- di, konuflmas›n› sürdürdü: “Bunun nedeni bütün ülkemifla... Olmaz öyle fley...” sözleri yanzi, ulusumuzu mahv ve yok etk›lanmaya bafllad›. Gürültüler aras›nda Bitlis Mil- mek isteyen düflmanlar›n hareletvektili Yusuf Ziya Bey’in hayk›- kat›nda baflar›l› olmaktan k›smen menedilmifl olmas›d›r. E¤er düflr›fl› duyuldu: manlar tamamen maksatlar›na “Hat›ra gelmez öyle bir fley...” Erzurum Milletvekili Salih Efen- ermifl olsalard› Allah korusun buraya imza koyan efendilerin di de yükseltti sesini: “fiahs›n çok sayg›nd›r, Mustafa dahi do¤duklar› yerler s›n›rlar›Kemal Pafla... Olmaz öyle bir fley...” m›z d›fl›nda kalabilirdi.
B
29
“Bunlar Beni Vatandafll›ktan Ç›karmak ‹stiyorlar”
Bütün Dünya • Aral›k 2007
“Bundan baflka, bu maddenin istedi¤i koflula sahip bulunmuyorsam, yani befl y›l sürekli olarak bir seçim çevresinde yerleflmemifl isem, o da bu vatana yapt›¤›m hizmetler yüzündendir. ¤er bu maddenin talep etti¤i koflulu kazanmaya çal›flsayd›m, ‹stanbul’u kazand›rmaktan ibaret olan Ar›burnu ve Anafartalar’daki savunmalar› yapmamakl›¤›m gerekirdi. “E¤er ben bir yerde befl y›l oturmaya mahkum olsa idim, Bitlis ve Mufl’u ald›ktan sonra Diyarbak›r yönünde geniflleyen düflman›n karfl›s›na ç›kmamakl›¤›m, Bitlis ve Mufl’u kurtarmaktan ibaret olan bu vatani görevimi yapmamakl›¤›m gerekirdi. Bu efendilerin talep etti¤i koflullar› kazanmak isteseydim, Suriye’yi tahliye eden ordular›n enkaz›ndan Halep’te bir ordu oluflturarak düflmana karfl› savunma yapmamakl›¤›m ve bugün ‘Ulusal s›n›r’ dedi¤imiz s›n›r› fiilen belirlememekli¤im gerekirdi.” Baflar›lar›n› ilk kez dile getirmek zorunda kalan Mustafa Kemal’in giderek sinirlendi¤i, yaln›zca sözlerinden de¤il, ses tonundaki de¤ifliklikten de anlafl›l›yordu. Mustafa Kemal, ayn› gerginlikle sürdürdü konuflmas›n›: “San›r›m ki ondan sonraki ifllerimi herkes bilir. Hiçbir yerde befl y›l oturmayacak kadar ifl gerçeklefltirmifl bulunuyorum. Ben san›r›m ki bu hizmetlerimden dolay› ulusumun sevgi ve sayg› onurunu kazand›m. Belki bütün ‹slam dünyas›n›n sevgi ve sayg› onuruna sa-
“E
30
hibim. Dolay›s›yla bu yönelmelere karfl›l›k vatandafll›k hukukundan düflürülmeye u¤rayaca¤›m› asla hat›ra getirmezdim. Tahmin ediyorum ve diyordum ki, yabanc› düflmanlar bana suikast etmek yoluyla da beni ülkemdeki hizmetimden ay›rmaya çal›flacaklard›r. Fakat hiçbir zaman hat›r ve hayalime getirmezdim ki, yüce mecliste, isterse iki üç kifli olsun, ayn› zihniyette bulunabilsin. Dolay›s›yla ben flunu anlamak istiyorum: Bu efendiler seçim çevreleri halk›n›n ciddi olarak...” Mustafa Kemal’in giderek artan sinirlili¤inin k›rg›nl›k ve üzüntüye dönüflmekte oldu¤unu gören Osmaniye Milletvekili ‹hsan Bey yerinden f›rlad›, yüksek sesle flöyle hayk›rd›: “‹ki üç kiflinin ifade yanl›fll›¤› bütün meclise ait olabilir mi, Pafla Hazretleri?” Mustafa Kemal, bu sözü duymazdan geldi: uraya imza koyan efendilere söylüyorum” diye sürdürdü sözlerini. “Bilmek istiyorum ki, bu efendiler seçim çevresi halk›n›n ciddi olarak düflünce ve duygusunun tercüman› m›d›rlar? Yine bu efendilere karfl› söylüyorum: Milletvekili olmak itibariyle do¤al kapsaml› bir s›fat› toplam›fl bulunuyorlar. Dolays›yla demek istiyorum ki, ulus bu efendilerle ayn› fikirde midir?” Milletvekillerinden, bir koro düzeniyle “Katiyen... Asla...” sesleri yükseldi. Mustafa Kemal’in biraz önceki o k›rg›n ve üzgün ifadesi,
“B
flimdi düflman› karfl›s›ndaki öfkeye dönüflmüfltü:
“Siz kalbimize girmifl, tarihi temsil etmek mevkiinde dururken, baflkalar›n›n bir menfaati için devletlilerinin flahs›n› ileri sürmenizi, ülkenin ç›karlar›yla ba¤dafl›r göremiyoruz...” Mustafa Kemal dayanamad›, hemen karfl›l›k verdi: “Hüseyin Avni Bey, madde aç›kt›r” dedi. “Yoruma hacet yoktur.” Salon ayaktayd›. Tüm milletvekilleri, Mustafa Kemal’in üzüntüsünü gidermeye, öfkesini dindirmeye çal›fl›yorlard›. Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey yerine oturmam›flt›. Konuflmas›n›, milletvekili arkadafllar›na konuyu kapatmalar› iste¤ini belirtmek için sürdürdü: “Bu arkadafllar›mdan hassaten
kinci olarak efendiler, beni vatandafll›k hukukundan düflürme yetkisi bu efendilere nereden verilmifltir, kimler taraf›ndan verilmifltir?” diyerek kükredi. “Bu kürsüden resmen yüksek heyetinize, bu efendilerin seçim çevresi halk›na ve bütün ulusuma soruyorum bunu ve yan›t istiyorum.” Osmaniye Milletvekili ‹hsan Bey sesinin var gücüyle ilk yan›t› verdi: “Siz ulusu kurtaran ve devleti yenileyensiniz” dedi. Onu, Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey izledi. Sakin bir tav›rla ve “Türkiye milleti Pafla Hazretleri’ni a¤›r a¤›r konuflmaya bafllad›: kendine timsal yapt›ktan sonra “Efendiler, ortada bir kanun Pafla’n›n vatan› milletin kalbidir.” teklifi vard›r” dedi. “Her fikir sayg›de¤er ve yüce- istirham ediyorum ve kendileri de dir. Herkes ülkenin selamet ve sa- benim tafl›d›¤›m histen baflka hiçadeti için arzu etti¤ini teklif eder bir his tafl›mad›¤›n› ve tafl›mak imve serbesttir. Pafla Hazretleri’nin kan› olmad›¤›n› hissediyorsa Pafla bu iflten istisna edecek ve zaatlar›- Hazretleri’nden istirham ediyorum. n› vatandafll›k hukukundan düflü- Bu yanl›fl anlamaya son vererek recek bir mana anlamalar›na hay- bu görüflmeyi kapatal›m. Milletin ret ediyorum. Türkiye milleti Pafla size hürmeti sonsuzdur.” Hazretleri’ni kendilerinin timsali Mustafa Kemal yeniden konuflyapt›ktan sonra Pafla’n›n vatan› mak zorunda kald›: her yerdir ve herkesin kalbidir. Fa“Hüseyin Avni Bey biraderimikat Pafla Hazretleri de bu kalplere zin söyledi¤i sözlere bu madde hürmet etmelidir ki, rica ederim tercüman olmuyor. Beyefendinin Türkiye’de art›k Arnavut milletve- söyledikleri baflka bir fleydir.” kili, Arap milletvekili bulunmayaMeclis salonunda gözler Mustacakt›r. Pafla’m, vatandafll›kta bafl- fa Kemal’in üzerinde toplanm›flt›. kalar›na k›yas ederseniz bu husus- Bayezid Milletvekili fievket Bey, ta aff›n›za ma¤ruren arz ediyorum Mustafa Kemal’i sakinlefltirmek ki, pekala yanl›fl düflünüyorsunuz. için flu düflüncesini söyledi:
“‹
31
Bütün Dünya • Aral›k 2007
“Siz müstesnas›n›z Pafla Hazretleri” dedi. aflam› boyunca hukukun üstünlü¤üne inanan ve bunu her yerde savunan Mustafa Kemal, fievket Bey’in daha fazla konuflmas›n› önledi, gürlercesine hayk›rarak flöyle dedi: “Benim müstesna oldu¤uma dair bir kanun yoktur ve ben müstesna olamam.” Mecliste son nokta konulmufltu. Oturum baflkan› Dr. Adnan Ad›var milletvekillerinin oylar›na baflvurdu: “Görüflmeleri yeterli görenler lütfen el kald›rs›n” dedi ve salondaki ço¤unlu¤u görünce karar›n› aç›klad›: “Teklifi, Kanuni Esasi Encümeni’ne havale ediyoruz.” *** Mustafa Kemal’in o zor, üzüntülü, k›rg›n ve öfkeli gününü Genel Sekreteri Hasan R›za Soyak, an›lar›nda flöyle anlat›yor: “Mecliste heyecan son haddini bulmufltu. Mustafa Kemal, o halde kürsüden indi. Belliydi ki, birkaç cümle de olsa, kendi flahs›ndan ve hizmetlerinden söz etmek zorunda kalm›fl olmas› O’na, o büyüklü¤ü oran›nda ‘Mütevazi Adam’a çok a¤›r gelmifl, ayr› bir ›zd›rap vermiflti.” Yaflam›n› Türkiye’ye adayan Mustafa Kemal’e kurulan “pusu” amac›na ulaflamad›. Ajanslar bu haberi yurt içi ve yurt d›fl›na aktar›nca ve olay bas›nda yer al›nca, meclisinde olup bitenleri Türk ulusu ancak o zaman ö¤renebildi. Türkiye’nin dört bir yan›ndan
Y
32
Meclis Baflkanl›¤›’na k›nama telgraflar› ya¤maya bafllad›. Telgraflardan büyük bir bölümü, Gazi’yi yurttafll›k hakk›ndan yoksun b›rakmak isteyen milletvekillerinin seçim çevrelerinden geliyordu. Önergeyi veren milletvekillerinin kendilerini temsil etmedi¤ini bildiriyorlard›. TBMM çal›flanlar›, gelen telgraflar›n ayr›flt›r›lmas›na bile yetiflemez olmufllard›. Klasörler dolusu telgraflar›n bir bölümü o tarihlerde çeflitli gazetelerde yay›mland›. Bunlardan biri de “Söylev”de yay›mlanan ve alt›nda çok say›da imzan›n bulundu¤u Rize’den gelen bir telgraft›. fiöyle deniliyordu bu telgrafta: “Üç milletvekili beyin, Seçim Kanunu hakk›ndaki bilinen önergesine, sanca¤›m›z milletvekillerinin kat›lmayaca¤› kan›s›yla bir fley yazmaya gerek görmemifltik. fiimdi Milletvekili Osman Efendi’den ald›¤›m›z mektupta kendisinin o önerge ile ilgili bulundu¤unu ve muhalif gruba üye oldu¤unu övünürcesine bildirmesi üzerine afla¤›daki konular› bilgilerinize sunmak zorunda kald›k.” elgrafta içten gelen övücü sözlerden sonra, vatandafllar›n üzüntüsü dile getirilmekte ve halk›n duygu ve görüflleri flöyle yans›t›lmaktad›r: “Size ve say›n de¤erli çal›flma arkadafllar›n›za karfl› sanca¤›m›z ad›na söz söyleyen ve ayk›r› görüfl besleyen ve bizce hiçbir flahsiyet ve yeri olmayan milletvekilini k›nar›z. Onun sanca¤›m›z› temsil etme hakk› da olamaz.
T
“Bunlar Beni Vatandafll›ktan Ç›karmak ‹stiyorlar”
“fiu zamanda vatans›zlar›n bile kat›lmayaca¤› muhalefet ve bozgunculuk fikrini bize ö¤ütleyen milletvekili bay›n görüflüne kat›lacak bir tek kiflinin bile sanca¤›m›zda bulunmad›¤›n›, flükranlar›m›z ve üstün sayg›lar›m›zla bilgilerinize sunar›z...” *** Mustafa Kemal, kendisine karfl› giriflilen bir “suikast”›, yap›lmaya kalk›fl›lan bir “sald›r›”y›, kuruldu¤u san›lan bir “pusu”yu daha etkisiz k›lm›flt›. Üzgün müydü? Elbette üzgündü. Hepimiz gibi o da bir “insan”d›, çünkü... K›rg›n m›yd›? Hay›r, kimseye k›rg›n de¤ildi. Bir “bambaflka insan”d›, o çünkü...
Geliniz, bu soruya en somut yan›t› vermesi için yaz›m›z›n son bölümünü, bu konudaki en yetki kifliye, Hasan R›za Soyak’a b›rakal›m. Bak›n, ne diyor an›lar›nda Hasan R›za Soyak: “Atatürk flahs›na karfl› yap›lan kötülüklerden dolay› kimseye kin beslemez, daima af ile muamele ederdi. Hatta olanak olursa iyilikle karfl›l›k vermek isterdi. Nitekim önergeyi verenlerden Erzurumlu Necati Bey’e birkaç y›l sonra ö¤retmen olarak bulundu¤u Eskiflehir Lisesi’nde rastlay›nca kendisine iltifatta bulundu¤una tan›k oldum. Baflka bir dönemde Emin Bey’in de yeniden milletvekili seçilmesine ses ç›karmam›flt›.”•
“‹lahi Komedya” adl› yap›t›n yazar› Dante’nin çok güçlü bir belle¤i vard›. Yolda rastlad›¤› bir adam bir süre sohbet ettikten sonra, Dante’ye hiç beklemedi¤i bir soru sordu: “En güzel yiyecek hangisidir?” dedi. Dante düflünmeden yan›t verdi: “Yumurta” dedi. Aradan y›llar geçti. Bir gün Dante tekrar ayn› adamla karfl›laflt›. Adam yine bir süre sohbet ettikten sonra Dante’ye yine hiç beklemedi¤i bir soru sordu: “Neyle?” Dante yine hiç düflünmeden yan›t verdi: “Tuzla...”• ‹ngiliz Yazar Bernard Shaw, gezdi¤i kitabevinde raflara bakarken ayr› bir bölümde kitaplar›n daha düflük fiyatla sat›ld›¤›n› gördü. Üstelik aralar›nda kendi kitaplar›ndan biri de vard›. Shaw, kitab›n kapa¤›n› aç›nca kendi el yaz›s›yla karfl›laflt›: “Sevgili Dostum ...’a sayg›lar›mla.” Shaw, kitab› sat›n al›p alt›na flu sözcükleri ekleyerek “sevgili dostu”na yeniden gönderdi: “Sayg›lar›m› yinelerim.”• 33
KONUR ERTOP’UN KALEM‹NDEN
Ayd›nl›¤›yla Ayd›nlatan Bir
Ayd›nl›k Meflalesi Cumhuriyet döneminde gerçeklefltirilen “Ayd›nlanma Devrimi”nin özü, akla, laikli¤e, bilime dayanan yenileflmedir. CUMHUR‹YET DÖNEM‹NDE gerçeklefltirilen, akla, laikli¤e, bilime dayanan yenileflme hareketleri topluca “Ayd›nlanma devrimi” diye nitelenmektedir. 1923’lerin Türkiye’si “ayd›nlanman›n efli¤inde” olan bir ülkeydi. Akl›n, bilimin egemenli¤i, ümmet olmaktan ulus olmaya geçifl, laik yönetim... ayd›nlanman›n ad›m ad›m gerçekleflmesini sa¤layacakt›. Bu zahmetli yolculukta Hasan-Âli Yücel’in katk›s› pek büyük oldu. Cumhuriyetin tüm öncü “ayd›nlanmac› ayd›n”lar› gibi, o da bir hümanistti. ‹zleyen sayfalar›m›zda ’ 34
Hasan-Âli
Yücel
Edebiyat Uzman› Yazar›m›z Konur Ertop, Ayd›nlanma Ça¤›’m›z›n öncü ayd›nlar›ndan Hasan-Âli Yücel’i, Atatürk ilkeleri do¤rultusundaki tüm hizmetleriyle de¤erlendiriyor ve onun, cumhuriyet ayd›nlanmas›na olan üstün katk›lar›n› anlat›yor.
‹ki Ayd›nlanmac›: Atatürk ile Yücel “Yücel’in büyük küçük bütün çabalar›n›n yöneldi¤i hedef neydi? Memleketine Bat› kültürünün, kendi deyimiyle Bat› kafas›n›n girmesi.” Sabahattin Eyubo¤lu
H
asan Âli-Yücel’in eylemi, Atatürk’ün öncü ve uygulamac› oldu¤u cumhuriyetin ayd›nlanmac› niteli¤ine ba¤l›d›r. Ayd›nlanma yolunda cumhuriyet kuflaklar›n›n e¤itim ve ö¤retim sorununu çözmeyi üstlenen Yücel, Türk toplumuna dünya uygarl›¤›n›n zengin birikimini tan›tm›fl, bu birikimin Türkiye topra¤›nda kök salmas›n› sa¤lam›flt›r. Atatürk’ün savundu¤u ayd›nlanma düflüncesini en yak›ndan kavrayanlardand›r. Cumhuriyet kuflaklar›n›n Atatürk’ü gerçek kimli¤iyle tan›mas›na, onun düflüncelerine sahip ç›kmas›na büyük katk›s› olmufltur. Karfl›laflma Cumhuriyet ayd›nlanmas›n›n iki büyük temsilcisi ilk kez 13 fiubat 1923’te ‹zmir’de karfl› karfl›ya gel36
miflti. Hasan-Âli, ‹zmir Erkek Muallim Mektebi’nde Türkçe ve edebiyat ö¤retmeniydi. Bir toplant›da Gazi Mustafa Kemal Pafla orada bulunanlara ça¤dafl okullar›n yan›nda medreselerin hâlâ yaflama gücü tafl›y›p tafl›mad›¤› sorusunu yöneltti. Çevrede bulunanlar›n suskun kald›¤› böyle bir konuda 26 yafl›ndaki Hasan-Âli görüfllerini flöyle aç›klad›: “Milletimizin, memleketimizin kültür yuvalar› bir olmal›d›r. Bütün memleket çocuklar› ayn› biçimde oradan ç›kmal›d›r. Fakat nas›l ki her konuda yüksek meslek ve uzmanl›k sahipleri yetifltirmek gerekiyorsa dinimizin düflünsel gerçe¤ini inceleme, araflt›rma, yayma yolunda bilimsel güce sahip seçkin ve gerçek de¤erli bilginleri yetifltirecek kurumlara da sahip olmal›y›z.”(1)
Bu görüflmeden 7 y›l sonra Hasan-Âli, MEB müfettifliydi. Cumhurbaflkan›n›n bir yurt gezisinde Bakanl›kça dan›flman olarak görevlendirildi.
M
ustafa Kemal Pafla, ‹zmir’de görüfltü¤ü genç ö¤retmeni tan›d› ve onunla yapt›¤› görüflmeyi an›msad›¤›n› belirtti. Kayseri Lisesi’nde girdi¤i felsefe dersinde, Hasan-Âli’nin yazm›fl oldu¤u mant›k kitab›n›(2) inceleyen Gazi, orada kullan›lan “kaziye” (önerme), salibe (olumsuz), “mucibe” (olumlu) gibi yabanc› terimleri ö¤rencilerin kavrayamad›¤›n› gözledi. Yolculu¤un daha sonraki dura¤› Sivas’taki bir akflam yeme¤inde sözü felsefe terimlerinin Türkçelefltirilmesine getirerek kitab›n yazar›n›n görüflünü ö¤renmek istedi. Hasan-Âli’nin yan›t› flöyle oldu: “(Bunlar›n Türkçe’lerini bulmay›) düflündüm. Hattâ ufak denemeler de yapt›m. Fakat bu gibi de¤iflmelerin kifliler taraf›ndan yap›lmas›n› sak›ncal› gördüm. Herkes kendine göre bir terim bulup kullan›rsa, anlat›mda birlik olmaz ve kimse kimseyi anlayamaz. Bunun için bir kurul ya da bir dernek kurulmal› ve bilim terimleri burada saptanmal›.” Bu tarihte TDK daha kurulmam›flt›. Felsefe ö¤retmeninin yan›t›, dil çal›flmalar›yla ilgili böyle bir kuruluflun gereklili¤ini ortaya koymufl oluyordu. O akflam Gazi, s›n›fta gözden geçirdi¤i ders kitab›n› be¤endi¤ini aç›klayarak yazar›n› kutlad›: “Ben ilk kez, müspet bilimlerin
yöntemlerini, büyük filozoflar›n yaflamlar›n› yazan böyle bir mant›k kitab› gördüm.” S›f›r ve Sonsuzluk Derken “uzam, yüzey, çizgi, nokta” gibi kavramlar›n tan›mlar› üzerinde duruldu. Sonunda “s›f›r”›n tan›m› söz konusu oldu. O gece sofrada konuflulanlar› Yücel, flöyle aktar›yor: “‘Peki, s›f›r?’ diye yeni bir soru daha yöneltti bana. Soruyu, yaflamla yokluk, varl›kla hiçlik kavramlar›yla yan›tlamak istedim. “‘O halde’ dedi, ‘Yaflam sonsuz ise, yokluk da sonsuz olamaz m›? Buna göre s›f›r, yokluk demek mi? S›f›r ile yokluk aras›nda ne fark var? Tuhaf fley, –saatini göstererek– flu saat varken biraz sonra cebime sokarsam s›f›r m› olur? Hayat› nas›l tasavvur ediyorsunuz?’ “En sonunda ‘s›f›r’›, ‘yok demektir’ diye tan›mlad›m. Bunun üzerine, ‘Güzel’ dedi, ‘Bu yok olan fley bir rakam›n sa¤›na gelince onu on kat yükseltiyor. Bu nas›l olur?’ “Yan›t›m flöyleydi: “‘Evet efendim, öyledir. Ben de huzurunuzda böyle bir s›f›r›m...’ “Bu yan›t›m üzerine Atatürk, garsona, ‘Beyefendinin kadehini buraya getir’ dedi.
“B
en de yanlar›na gittim. Benim gibi üç befl yaz›s›yla namuslu meslek yaflam›ndan baflka bir fleyi bulunmayan bir genç adam›n flerefine tüm konuklar›yla birlikte bu büyük insan kadeh kald›r›yordu.” O gece milli e¤itim müfettiflinin, verdi¤i yan›t, milli e¤itimin bafl›na geçti¤i dönemde dilden di37
‹ki Ayd›nlanmac›: Atatürk ile Yücel
Bütün Dünya • Aral›k 2007
le dolaflacakt›r. Bakan›n yandafllar› bu konuflmay› onun zekâ ve inceli¤inin kan›t› olarak aktar›rken ona karfl› ç›kanlar yan›t›n sahibini küçümseyip alaya al›rlar. Oysa üç ay süren bu gezi s›ras›nda iki ayd›nlanmac› aras›nda çok daha önemli bir konuflma da geçmifltir. Cumhurbaflkan›, çevresindekilere, “Türk milleti, ne zaman kendisini kurtulmufl sayabilir?” sorusunu yöneltmifl, herkes görüflünü aç›klad›ktan sonra s›ra felsefe ö¤retmenine gelmifltir: Hasan-Âli’nin yan›t› fludur: “Paflam, Türk milleti ne zaman kurtar›c› arama ihtiyac›n› duymayacak hale gelirse o zaman kurtulmufl olur.” “Kurtar›c›”, kifliler de¤il akla ve bilime dayanan ilkeler, düflünceler, görüfller, bu temellere dayand›r›lan eylemlerdir!.. Milli E¤itim Bakan› 1935’te ‹zmir milletvekili olan Yücel, Atatürk’ün ölümünde, TBMM ad›na cenazeyi tafl›mak için seçilmifl 12 milletvekilinden biri olarak görev yapar. Yeni hükümette Milli E¤itim Bakanl›¤›’na getirilir; 7 y›l sürecek bu göreviyle cumhuriyet e¤itim tarihine damgas›n› vurur.
K
öy enstitüleri, Tercüme Bürosu, Dünya Klasikleri, Tercüme Dergisi, ‹nönü Ansiklopedisi, ‹slam Ansiklopedisi, Ankara Devlet Konservatuvar›, mesleki ve teknik e¤itim, Neflriyat Kongresi, E¤itim fiûras›, Devlet Resim ve Heykel sergileri Yücel’in bakanl›k döneminin alt›n halkalar› aras›ndad›r. Ayd›nlanma düflüncesinin bes38
ledi¤i tüm bu etkinlikler Türkiye’de ayd›nlanma devrimini köklefltirmeye yöneliktir. Ayd›nlanma Ça¤› Cumhuriyet döneminde gerçeklefltirilen, akla, laikli¤e, bilime dayanan yenileflme hareketleri topluca “Ayd›nlanma devrimi” diye nitelenmektedir.
1
923’lerin Türkiye’si “ayd›nlanman›n efli¤inde” olan bir ülkeydi. Akl›n, bilimin egemenli¤i, ümmet olmaktan ulus olmaya geçifl, laik yönetim... ayd›nlanman›n ad›m ad›m gerçekleflmesini sa¤layacakt›. Bu zahmetli yolculukta Hasan-Âli Yücel’in katk›s› pek büyük oldu. Cumhuriyetin öncü ayd›nlar› ayd›nlanmac› olduklar› gibi hümanistti de... Hasan-Âli Yücel de gerçek bir hümanistti. “Tercüme Dergisi Yunan Özel Say›s›”n›n önsözünde flöyle diyordu: “‹çinde bulunmaya mecbur oldu¤umuz uygarl›k dünyas›n›n kökü, eski Yunan’dad›r. Bu ilkenin duyuluflu demek olan hümanizma iyi anlafl›lmad›kça, bu gerçek, flu veya türlü taassupçu fikirlere sap›larak yads›n›r, yüzy›ld›r özlemle bekledi¤imiz düflünüfl kalk›nmas› olamaz veya uçak devrinde ka¤n›n›nkine benzer bir a¤›rl›kla yürünür.” Birkaç lisede bile olsa Latince ö¤retimi yap›lmas›na da onun zaman›nda bafllanm›flt›r. Köy Enstitüleri Yücel’in öncülük etti¤i köy enstitüleri, ilkö¤retim sorununun yüzde yüz çözümünü sa¤lamaya yönelikti ve bu niteli¤iyle cumhuriyet devrimlerinin en önemlilerinden biriydi. “Eski bir ö¤retmen”
olan bakan, köy çocuklar›na e¤itim hizmeti götürürken köye de ça¤dafl yaflam kazand›racak büyük tasar›y› flöyle aç›kl›yordu:
“E
nstitüde yetiflecek ö¤retmenlere genel ve mesleki kültür bak›m›ndan gerekli olan bilgiyi verece¤imiz gibi, bunlara köye gittikleri vakit köy hayat›nda etkin, prestij sahibi, kendisine fikir sorulabilecek, görüflü al›nabilecek insan olabilmeleri için ameli bilgiler de verilecektir.” Enstitüler genç insanlar›n yetifltirildi¤i bir bilgi yuvas› ve Türkiye’nin gelece¤ini flekillendiren dev bir ifllikti: “Bu çocuklar ders okuyacak dershanelerini kendileri yaparlar, yatacaklar› yatakhaneleri kendileri yaparlar, çal›flacaklar› atölyelerin duvar›n›, dam›n› kendileri yaparlar ve yapt›klar› bu binalar›n içerisinde düflünücü ve yap›c› olarak memleketin yar›nki evlatlar›n› yetifltirmek için e¤itim görürler, ders görürler ve ifl ö¤renirler.” 1945’te mezunlar art›k görev bafl›ndayd›. Ancak 1946’da Türkiye’nin demokrasiye geçifl sürecinin çalkant›lar› aras›nda kendi partisi, Yücel’i bakanl›k koltu¤undan uzaklaflt›rd›. Sonraki y›llarda ise onun gerçekleflmesine katk›da bulundu¤u ça¤dafl, ileri kültür ve e¤itim hareketleri birer birer kösteklendi. Köy enstitüleri de bütün bütüne kapat›ld›. Dünya Klasikleri Uygarl›¤›n ortak de¤erlerini yetiflen kuflaklara tan›t›p benimsetmek –klasiklerin Türk-
çe’ye çevrilmesi– ayd›nlanma yolundaki büyük imecenin baflka bir yönüdür. Yücel’in, bakanl›k görevine geliflinden hemen sonra toplad›¤› Yay›n Kongresi’nde al›nan kararlardan biri bu konuyla ilgiliydi. Kongre, “Dilimize çevirtilecek yap›tlar›n, klasikler de aralar›nda bulunmak üzere, en gerekli olanlar›n›n y›llara ayr›lm›fl bir planla saptanmas› ve bunlar›n yay›nlanmas› için ilgililer aras›nda iflbölümü yap›lmas›”n› kararlaflt›rm›flt›. Bakan›n örgütçülü¤ü ve takipçili¤i bu alanda da bereketli meyvelerini k›sa zamanda verdi. ‹lk toplant›s›n› 28 fiubat 1940’ta yapan Tercüme Kurulu, o y›l›n 19 May›s’›nda “Tercüme Dergisi”ni yay›mlamaya bafllad›. 1946 sonuna de¤in Bat›’dan ve Do¤u’dan 519 büyük yap›t Türkçe’ye çevrildi. Bu say› 1950’de 743’e ulaflm›flt›. Giriflti¤i iflleri iyi örgütleyen, en elveriflli sonucu almak için bütün aflamalar›› ad›m ad›m izleyen Yücel, köy enstitülerinde Tonguç gibi bir meslek adam›yla ve onun çal›flma arkadafllar›yla iflbirli¤i yapm›flt›.
T
ercüme Bürosu’nda da Ataç, Sabahattin Eyübo¤lu, Bedrettin Tuncel, Nusret H›z›r, Azra Erhat gibi üyeler ve imzalar›yla çevirileri taçland›ran ayd›nl›k düflünceli çevirmenler, Türk ayd›nlanmas›n›n geliflmesine katk›larda bulundular. Bugün Türkiye’de e¤itim organ›nda, kültür dünyas›nda, insan gerçe¤inde hâlâ iyi, güzel, yararl› filizler sürüyorsa bunda, Atatürk’ün izinde 39
Bütün Dünya • Aral›k 2007
yürümüfl Yücel’in ve çal›flma arkadafllar›n›n önemli pay› vard›r. Ayd›nlanman›n Yöntemi Ayd›nlanman›n nas›l gerçeklefltirilece¤i denli genifl kütlelere nas›l benimsetilece¤i, toplumda nas›l köklefltirilece¤i sorunlar› da önem tafl›maktad›r. Devlet adam› Yücel, halktan kopmayan yönetimin çal›flma biçimini ve ilkelerini flöyle belirler:(3)
“Y
önetici insan ö¤esi olarak o yörede oturan insanlar›, bunlar›n göreneklerini, kendilerine göre dünya görüfllerini, dinlerini, mezheplerini, iyiliklerini, hastal›klar›n› ve birey olarak da psikolojik durumlar›n› bilmeye mecburdur.” Yönetimde görev alacaklara cumhuriyetin e¤itimin ilkelerini de aç›klar. E¤itimin birinci niteli¤i “ulusal” olufludur. Ancak bu e¤itimini kazand›rmay› amaçlad›¤› kültür, “eski dönemin bofl inançlar›ndan ve yarad›l›fl›m›zla hiç de iliflkisi olmayan yabanc› düflüncelerden, Do¤u’dan ve Bat›’dan gelen tüm etkilerden bütünüyle uzak, ulusal ve tarihsel kimli¤imizle uyarl› bir kültür”dür. Ulusal e¤itim dile ve tarihe gereken önemi verir. Bu iki alandaki aray›fllar Türk rönesans›n›n gerçekleflmesini sa¤layacakt›r. Gözetilecek olan kendi koflullar›-
m›z, kendi gereksinmelerimizdir: “Kendi kafam›zla, kendi gereksinmelerimizi dikkate alarak yeni ve kendimizin olan bir hayat kurmak istiyoruz. (...) Milliyetçilik bizi yeni bir hümanizmaya getirdi. Bat›l›lar›nkinden daha genifl olarak, nerede insan zekâs›n›n eseri varsa onu içine alan bir hümanizma kurma yolunday›z.” Ö¤retim birli¤i ve laiklik üzerinde titizlikle durur: “Cumhuriyet okullar›nda devlet eliyle din ö¤retimi yap›lamaz. (...) Cumhuriyet e¤itiminin laik oluflu, Türk ulusunun mezhep anlay›fllar› bak›m›ndan çok önemlidir ve yöneticilerimizin çok iyi bilmek zorunda olduklar› bir konudur.” Atatürk gibi Yücel’in de yap›p ettiklerinin, düflüncelerinin bugün de yaflamsal önemini korudu¤u ve günümüze yön verecek nitelikte oldu¤u gözlenmektedir.• (1) Bu görüflme ve izleyen olaylar flu kaynaklarda anlat›lmaktad›r: Mustafa Ç›kar, “HasanÂli Yücel ve Türk Kültür Reformu, Türkiye ‹fl Bankas›, 1998; “Hasan-Âli Yücel’e Arma¤an”, Birleflmifl Milletler Türk Derne¤i Y›ll›¤›, s. 139-140, 1997. (2) “Sûrî ve Tatbiki Mant›k”, 1929. (3) ‹çiflleri Bakanl›¤›’n›n “Kaymakaml›k Kursu”nda 2 Mart 1942’de yapt›¤› konuflma.•
“Dünyada her millet icraat›na tahammül etti¤i hükümetin mesuliyetine ortak say›l›r.”• Mustafa Kemal Atatürk 40
Hasan-Âli Yücel’in k›z› Canan Yücel Eronat taraf›ndan kaleme al›nan afla¤›daki yaz›, bir “evlat gözüyle baba anlat›m›”n›n ötesinde, cumhuriyet ayd›nl›¤›nda yetiflen bir Türk k›z›n kaleminden, o ayd›nlatman›n öncülerinden birinin tan›m›d›r.
Kültürel Ayd›nlanman›n Öncüsü:
Hasan-Âli Yücel •Canan Yücel Eronat - Bütün Dünya•
M
ustafa Kemal Atatürk’ün bafllatt›¤› ba¤›ms›zl›k politikas›n›n e¤itim ve kültür alan›ndaki öncü uygulay›c›s› Hasan-Âli Yücel olmufltur. Hasan-Âli Yücel’in, 1946 y›l›nda, çeflitli gerici senaryolarla, Millî E¤itim Bakanl›¤› görevini b›rakmak zorunda kalmas›, Türkiye’nin bugün içine düfltü¤ü karanl›k günlerin de bafllang›c› kabul edilmelidir. fiimdi, o y›llardan biraz daha geriye, cumhuriyetin ikinci y›l›na, 1925’e gidelim. Maarif Vekaleti, Anadolu’ya “irflat heyetleri” yollamay› kararlaflt›r›yor. HasanÂli bu ifle dayanam›yor. Millî Mecmua’ya yaz›yor: “Anadolu mu reflit de¤il, onu do¤ru dürüst tan›maktan aciz münevverlerimiz mi? Anadolu’yu irflat!
Bu, bizim hakk›m›z de¤il. Önce onu tan›maya çal›flal›m; ne oldu¤unu, nas›l olabilece¤ini ve ne olmas› laz›m geldi¤ini anlayal›m.” Anadolu en zor günlerde, so¤ukkanl›l›¤› ile do¤ru ve hakl› tarafa kat›lmam›fl m›yd›? Yunus’un dilini seçerek, ortaça¤›n karanl›¤›n› iterek sa¤duyusunu kan›tlamam›fl m›yd›? Yaflam savafl›n› yi¤itçe vermeye al›fl›k de¤il miydi? Yeter ki ona genlerinde tafl›d›¤› yarat›l›fl özellikleriyle, yetiflti¤i çevrede, al›flt›¤› iklimde kendini yaflama özgürlü¤ü tan›ns›n. Geri kalm›fll›ktan, kendisi kalkarak kurtulmas›na yard›mc› olunsun. Ona ›fl›k götürülsün. O y›llarda halk›n yüzde 80’i köylerde yafl›yordu. Gelin görün ki eldeki ö¤retmenlerin yüzde 25’i köye gidiyordu. 40 bin köy! Bunun 35 bininde ne okul vard› ne ö¤retmen! 41
Bütün Dünya • Aral›k 2007
Hadi, ac›ca, aç›kça söyleyelim: Bu köylü ne ka¤›t yüzü görmüfltü ne de kitap... Kaç ayd›n›m›z bu gerçeklerin ay›nd›ndayd›?..
1
930’lar›n sonuna gidelim flimdi de... ‹flte o günlerde, Hasan-Âli Yücel’in tek özlemi, genifl halk kitlelerini, “millet-memleket davalar›”n›n uyan›k insan› olarak yetifltirmek, demokrasiyi talim ettirmekti. Ve o, ça¤lar boyu beklemedeki gizli güce olan inanç ve güveninden güç al›yordu. 17 Temmuz 1939’du. Bugün ço¤u kifliye tarih sayfas›ndan bir yaprak gibi gelecek o tarihi günde Birinci Maarif fiûras› topland›. Yücel, kat›l›mc›lardan e¤itim plan›n› haz›rlamalar›n› istedi. Çünkü o güne plans›z programs›z gelinmiflti. Her kademesi ötekiyle uyumlu bir e¤itim plan› gerekiyordu. Erek: Okuma yazma bilmeyen tek vatandafl›n kalmamas›. ‹flin can al›c› noktas›: ‹lk ö¤retim. Konuflmas›na flöyle bafllam›flt›: “Arkadafllar! ‹lk ö¤retimin köylere girmesi yolunda ilk yap›lacak ifl, realiteyi oldu¤u gibi görmek, onun apaç›k gösterdi¤i vaziyetten, ümitsizli¤e düflmeksizin icabeden tedbirleri almak ve tatbik etmektir. Köy hayat›n›n kendine mahsus flartlar›n› göz önünde bulundurmadan, köyde e¤itim iflini flehir hayat›na k›yas ederek tanzim etmenin sakatl›¤›n›, tecrübe bize fiili surette göstermifltir.” Yücel, yurdunu ve vatandafl›n› çok iyi tan›yordu. Kimin hangi iflin adam› oldu¤unu saptam›flt›. ‹nsanlar› hangi yönleriyle bu42
luflturaca¤›n›, yaklaflt›raca¤›n› iyi biliyordu. Çevresi ar› kovan›na döndü. fiûra, özgür bir ortamda sürdü. Devrim niteli¤inde kararlar al›nd›. Kararlar, yasalafl›yor, inan›lmaz bir h›zla uygulama alanlar› yarat›l›yordu. Cumhuriyet e¤itimi kurumlafl›yordu. Daha bir y›l geçmemiflti, tarih 17 Nisan 1940’t›... fiûradan yaln›zca sekiz ay sonra, bu ilkeler ve ülküler ile Köy Enstitüsü Yasas› haz›rlanm›fl ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde o gün onaylanm›flt›. Yücel, Meclis’te flöyle diyordu: “Bu kanunla bizim yapt›¤›m›z fley bir kopya de¤ildir. Hiçbir memleketin ilk tahsil meselesini hallederken ald›¤› tedbirleri aynen almad›k. Bunlar› kendi memleketimizin fiili hakikatine ve içtimai (toplumsal) gere¤ine uyarak yapm›fl bulunuyoruz. Bu, bizimdir! Kimseden almad›k, baflkalar› bizden als›n!
“B
u kanunun, memleketimizin istikbali, halk›m›z›n maarif ihtiyac› ve köylümüzün kalk›nmas› bak›m›ndan haiz oldu¤u ehemmiyet (önem), tasvibinizle (onay›n›zla) bir kere daha ve en esasl› surette tahakkuk etmifltir (gerçekleflmifltir). Bunu görmekle büyük bir bahtiyarl›k duyuyorum ve flahsen, uzun y›llar kalbimde saklad›¤›m bir idealin tahakkukuna flahit oluyorum. Onun için Yüksek Heyetiniz’e bütün samimiyetimle, bütün yüre¤imle bu tarihi anda en derin teflekkürlerimi arz ederim. Bu kanunla Türk milleti,
Kültürel Ayd›nlanman›n Öncüsü: Hasan-Âli Yücel
Hasan-Âli Yücel ve k›z› Canan Yücel Eronat Büyük Meclis’e minnettard›r. Bu kanunu gö¤süme basarak huzurunuzdan gidiyorum.” fiafak söküyordu. Ufukta görünen, sömürülmeyen, göçmeyen bir Anadolu, onbefl y›l içinde okuma yazma bilmeyeni kalmam›fl bir Türkiye, yarat›c› bir Türk insan›, yerleflik kültürümüzün iflçisi güzel insan... Baflkas›n›n güdümünden s›yr›l›p, kendisini yaratan, yaln›zca kendisinin de¤il topra¤›n›n yazg›s›na egemen olan insan... Bu yeni insan, zaman› gelince sand›klara kendi “evet”leriyle, kendi “hay›r”lar›yla gidecekti. Kararlar›na mühür de¤il, parmak de¤il, kendi imzas›n› basacakt›.
Yücel, bu ülküsüne inanc›n› hiç yitirmedi. Baflkalar›n›n yüzy›llara yayamad›klar›n›, “7 y›l, 7 ay, 7 gün” diye ünlenen bakanl›k dönemine s›¤d›rm›flt›. Yapt›¤› iflin öneminin bilincinde, yüre¤i gurur dolu, mutlu bir insand›. Ac›nas› yeteneksizlere kinle de¤il, merhametle bakt›. ‹nsan›m›za kitapla, bilgiyle, ›fl›kla ulaflmak isteyen Yücel’in, oy pusulalar›yla, türlü dalavere ile gidenlerin aras›nda yeri olamazd›. Tabandan gelmeyen, tepeden inen fleyin demokrasi olmad›¤›n›, üstelik laiklikten ödün vermenin cumhuriyete ihanet oldu¤unu anlatamad›. Anlamaya niyetleri yoktu.• 43
‹yi Yurttafl Olmaya Çal›flmak, ‹yi ‹nsan Olman›n En Do¤ru Yolu “E¤itim, bireyde kiflili¤in oluflmas›n› ve bunun için de yeteneklerin geliflmesini sa¤lamak için verilir. Kiflilik ise ancak özgürlük içinde geliflebilir.” Hasan-Âli Yücel
E
¤itim tarihimize köy ens- dört “kap›” ile bir “ç›k›fl” bölütitülerini, ulusal kitapl›- münde toplam›flt›r. ‹lk iki “kap›”da ¤›m›za “Dünya Klasikle- Buddha, Konfüçyüs, Sokrates gibi rinden Çeviriler” dizisini ahlakç›larla tek Tanr›l› dinlerin kokazand›ran e¤itimci Hasan-Âli nuya yaklafl›m›n› ele al›r. Yücel, cumhuriyet ayd›nlanmas›Kitap 1950’lerde dünyada son›n öncülerindendi. ¤uk savafl yeli eserken, Onun “‹yi ‹nsan, ‹yi Türkiye’de ise çok parYurttafl” kitab› gençler tili yeni dönemin Büyük gibi yetiflkinlerin de emeklemeleri yaflan›rkendi ülkelerinde ve Yap›tlar›m›z ken kaleme al›nm›flt›r. dünya insanlar› aras›nDeneyimli politikac›n›n da hangi ahlak de¤ergelecek yar›m yüzy›l lerine göre, nas›l davboyunca din duygusuranmalar› gerekti¤ini nu sömürenlerin yol konu edinir. Birarada açaca¤› s›k›nt›lar› kesyaflarken insan›n nas›l tirdi¤i görülür: mutlu olaca¤›n›, baflka“Eski düflüncede ve lar›n› nas›l mutlu edecahil birtak›m politika Konur Ertop ce¤ini gösterir. Ulusladüflkünleri bu samimi r›n bar›fl içinde yafladuygudan, bu içten mas›n›n koflullar› üzerinde durur. do¤ma maneviyat ihtiyac›ndan, iyi Yücel, yap›t›n› düzenlerken olmayan amaçlarla yararlanmaya Türk-‹slam gelene¤inde örne¤in kalkt›lar. Vatandafl› yanl›fl yöne götarikatlar›n yolunu yordam›n› ko- türecek, özellikle Müslümanl›¤›n nu edinen eski kitaplar›n yap›s›n- emretti¤i ilerleme ve uygarlaflma dan esinlenmifltir. Anlatacaklar›n› yürüyüflünden ulusumuzu yeniden 44
al›koyacak bu geri ruhtaki hareketi, yasalarla önleme zorunlulu¤u görüldü ve önlendi. Fakat yaln›z ceza önlemleri ve yasa yapt›r›mlar›, kamuoyunu uyand›rmaya yetmez. Türk ayd›nlar›n›n bu konuda çal›flmalar›, zihin yormalar› ve düflündüklerini cesaret ve içtenlikle söyleyip yaymalar› gerektir.”
“K
omünist, dinsiz” diye a¤›r suçlamalar yöneltilmifl eski bakan›n gerçekte savundu¤u de¤erleri müspet bilimlerin yan› bafl›nda kendi halk›n›n inanç dünyas› oluflturur: “Bilim ve tekni¤in en son verilerini ö¤renmemiz ve kullanmam›z ne kadar derin bir zorunluluk ise, ulusal varl›¤›m›z›n üstün ve gerçek tan›d›¤› manevi de¤erlere de o derecede önem vermemiz gerekiyor.” Günümüzde nas›l davran›laca¤›n› araflt›r›rken eski uygarl›klar› konu edinerek söze bafllayan yazar, çok eski düflüncelerde bugünün de¤erlerinin köklerini bulur. Yolun bafl›nda nefsine söz geçirmeyi baflaran, tüm canl›lara sayg› gösteren, fliddete karfl› ç›kan bar›fl yanl›s› Buddha yer almaktad›r. Onun ruhsal uyan›fl›, gerçe¤e ulaflmas› “Bilgi A¤ac›”n›n alt›nda gerçekleflmiflti. ‹nsano¤lunun da bilgiye ulaflmaya çal›flmas›n› ö¤ütlüyordu. Gösterdi¤i yol, kendine güvendi: “Kendi kendinize meflale, gene kendiniz olunuz. Ancak kendinizden medet umunuz. Gerçek sizin meflaleniz ve yard›mc›n›z olsun. Baflka destek aramay›n›z.” H.-Â. Yücel, kitab›nda yer
verdi¤i eski ahlakç›lar›n ikincisi Konfüçyüs’ün, “Aktif, yap›c› bir düflünceyi, hareket isteyen bir felsefe ve ahlak›” temsil etti¤ine dikkati çeker. “Felsefeyi gökten yere indiren, d›fltan çekip içe götüren” Sokrates’i de¤erlendirirken ise, “Onun gözünde bilgi, do¤ru düflünmektir. Do¤ru olarak düflünülmesini istedi¤i konu da ahlakt›, erdemdi, adaletti, devletti. Bu yoldan çevresindekileri iyi yurttafl, iyi insan yapmaya u¤rafl›yordu” der. Aç›klamalar›n› flöyle sürdürür: “Bat› uygarl›¤› dedi¤imiz bütün, Sokrates’te gördü¤ümüz ve onun içinde yaflam›fl oldu¤u Yunan uygarl›¤›yla ondan ç›kma Roma-Latin uygarl›¤›n›n H›ristiyanl›kla birleflmesinden do¤mufltur. Hatta bu uygarl›¤›n Ortaça¤›na ‹slam düflüncesi de kendi ö¤elerini katm›flt›r.” Yücel’in kitab›nda insan›n toplumdaki yeri, toplumlar›n birbirleriyle iliflkileri ele al›n›rken tek Tanr›l› üç dinin flu özelliklerine dikkat çekilmektedir:
“M
usevilik sert ve tek bir Tanr›ya iman ile ba¤naz denecek derecede sa¤lam bir ulusall›k duygusunun birleflmesinden oluflmufl bir dinselsiyasal bütündür. “‹sa bar›flç› ve merhametçidir. Bafll›ca niteli¤i ac›makt›r. Kendisinden önce günahlar ve onlardan kurtulma demek olan inayetler (iyilik ve yard›m) biliniyordu. Fakat Tanr›n›n ba¤›fllamas› bu derece aç›k olarak ortaya konmam›flt›. ‹sa, Yaradan’›n ya45
‹yi Yurttafl Olmaya Çal›flmak, ‹yi ‹nsan Olman›n En Do¤ru Yolu
Bütün Dünya • Aral›k 2007
ratt›klar›na sevgi üstüne bir yaflam ve bir dünya görüflü kurdu.
“B
u kadar insan› ba¤layan, kendine inand›ran güç, onun sözlerindeki fedakârl›k ruhu ve insanl›k u¤runa yaflam›n› verecek kadar ac›ma duygusudur. (...) O, kendisinden önce bu derece belli bir duygu olarak ortaya konmam›fl olan derin ac›may› insanl›¤a ö¤retmeye çal›flm›flt›r. “Tanr›’n›n birli¤ini ve onun kulu olan Hz. Muhammed’in peygamberli¤ini yürekten inanarak söylemek Müslümanl›¤›n temelidir. Öteki dört flart (namaz, oruç, zekât, Hac), yap›lmas› zorunlu emirlerdir. Bunlar yap›lmakla ancak görev yap›lm›fl olur. Namaz k›lmak, oruç tutmak, zekât vermek ve Hacca gitmek bir Müslüman için ayr›cal›k de¤ildir. Bunlar› yapmak Müslümanl›¤›n ruhunda bulunan iyi insan olma, baflkalar›na kötülük etmeme, asl›n› esas›n› bilmedi¤i fleyler hakk›nda hüküm vermeme ve d›r›lt› edip dedikodu etmeme gibi kurallara uyulmazsa ‹slam dini bak›m›ndan bir de¤er tafl›maz. Kulun Tanr›’ya karfl› görevlerini yerine getirmesi, kulun kullara karfl› görevlerini ihmale bir izin ve hak vermez. “Müslümanlar›n ilk yüzy›llarda ve çok k›sa zamanda geniflleyip geliflmesine karfl›l›k son yüzy›llarda ba¤›ms›zl›klar›n› dahi yitirecek zay›fl›¤a düflmeleri, bu ana Müslümanl›k kurallar›n› biçimsel olan fleylere üstün tutmay›fllar›ndand›r.” Hasan-Âli Yücel, kitab›n›n üçüncü “kap›”s›nda insan› birey olarak içine do¤du¤u, daha sonra 46
da içinde geliflti¤i “aile-okul-meslek” çevreleriyle birlikte ele almaktad›r. Ard›ndan bu üç çevrenin içinde geliflti¤i topluluk olarak ulusu, en sonra da insanl›¤›, bireyin haklar› ve görevleri bak›m›ndan gündeme getirmektedir. Milli E¤itim eski bakan›, söz okul-e¤itim konular›na gelince Türk e¤itim tarihinin en önemli kurumlar›ndan biriyle ilgili olarak kendisinden beklenecek de¤erlendirmeye de kitab›nda yer vermektedir: “Ülkemize gelen bütün yabanc› uzmanlar›n köy enstitülerini yararl›, hatta bütün dünya için örnek bir ö¤retim oca¤› olarak görüp göstermelerinin nedeni bu okullarda bilginin yaflama etkinlik ve ihtiyaçlar›ndan ç›kar›lmas›, ortak ve birlikte bir yaflam›n koflullar› içinde, toplumsal ve ekonomik çevreye uyularak canl› bir e¤itim verilmesi idi. Ne bilgi bir süs, ne tav›r ve hareket bir gösterifltir. Hepsi yaflam içindir. Köy enstitüleri köyden gelen temiz Türk çocuklar›na bu ilkenin gerçekleflmesi olanaklar›n› sa¤l›yordu.”
K
itaptaki dördüncü “kap›”, uluslar, ulusalc›l›k anlay›fl› ve uluslararas› iliflkilere yöneliktir. Yazar ulusalc›l›¤›n yeryüzünde yol açt›¤› çat›flmalara vargücüyle karfl› ç›kar. Bar›fl içinde birarada yaflama koflullar› üzerinde uzun uzun durur: “Ulusalc›l›k duygusu, insan topluluklar› için bir tür toplumsal içgüdü olmufltur. Bu duyguya dayanarak ve bu duyguyu daha üstün birliklere götürmekten al›koymayacak biçimde e¤iterek insanl›k
ülküsüne do¤ru yürümek en güvenli yol olacakt›r. Bunun için gerek bizde, gerek dünyan›n öteki yerlerinde ulusalc›l›k düflüncesinin iyi anlafl›lmas› ve düflmanl›klara de¤il dostluklara götürücü olmas› ortak dile¤imiz olmal›d›r.”
U
NESCO’nun 1945’te Londra’da toplanan Kurucu Bakanlar Kurulu Konferans›’nda Türkiye ad›na kat›lan yazar›n o toplant›daki konuflmas›nda flu de¤erlerdirmeleri yer alm›flt›r: “Biz buraya son yirmi y›l içinde, insanl›¤›n yeni isteklerine uymak için bütün kurumlar›nda devrim yapm›fl ve yeni kuflaklar›n› bar›fl sevgisiyle, uluslararas› dostlu¤a inanla yetifltirmifl bir ulusun temsilcileri olarak geliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu¤u günden beri kendi güvenlik ve rahat›n› baflka uluslar›n güvenlik ve rahat›nda aram›flt›r. Devrimci Türk devletinde Milli E¤itim esaslar› flunlar olmufltur: •Bütün dünya uluslar›n› tan›mak, anlamak ve saymak; •Kapal› bir kültürde mahpus kalmayarak insanl›¤›n ortak kültür kaynaklar›na gitmek; •Yurttafllar aras›nda ›rk, din, dil, s›n›f ayr›l›klar› gözetmemek.”
Kitapta devlet, demokrasi, laiklik gibi konular üzerinde durulduktan sonra “‹nsanl›k ve Tek Dünya” bafll›kl› bölümde insanl›¤›n uzun yolculu¤unun “tek insandan bütün insanl›¤a, birey oca¤›ndan tek dünyaya” uzand›¤› gösterilmekte, bütün uluslar için ortak görevin alt› çizilmektedir: “Kendimizin ve ulusumuzun bu dünyadaki sayg›de¤er yerini almas› için kendimizden baflkalar›n›n ve di¤er uluslar›n bizimle ayn› eflit haklara sahip oldu¤unu kabul etmek görevimizdir.” En sonda yer alan “Ç›k›fl” bölümünde, yazar, “Hak ve görev önünde bizim insan›m›z” bafll›¤› alt›nda, “Kendi kendimi nas›l mutlu k›laca¤›m? Kendimi ve baflkalar›n› kendimden nas›l memnun edebilece¤im?” diye sormaktad›r “‹yi Yurttafl, ‹yi ‹nsan” kitab›n›n yan›t› flöyledir: “Bizim insan›m›z›n ilk görevleriden biri insanlar›m›z› tan›mak, ölçmek, kadir ve k›ymet bilmektir. (...) Ulusal varl›¤›m›za ve uluslararas› bütüne sayg› gösterelim, ona hizmet edelim. (...) Yaflarken iyi bir ölüme haz›rlanmas›n› ö¤renelim. Ruhumuzda yüksek emellerin, ferah verici umutlar›n meflalesini daima yan›k ve uyan›k tutal›m.”•
Adam, k›z arkadafl›na anlatmaya bafllad›: “Hayat›m” dedi. “Seninle tan›flt›¤›m günden buyana geceleri barlara gitmiyorum. ‹çkiyi, sigaray› b›rakt›m. En önemlisi art›k kumar da oynam›yorum.” Genç k›z büyük bir sevinçle ba¤›rd›: “Ne kadar güzel” dedi. “Demek beni bu denli çok seviyorsun.” Adam üzgün bir biçimde anlatmaya devam etti: “Sana nas›l söyleyece¤imi bilemiyorum” dedi. “Bunlar› yapam›yorum; çünkü seninle tan›flt›¤›m gün iflas ettim...”• 47
“Sen yine Mustafa Kemal’e iftira etmeye devam et. Ama unutma, O, Allah’›n öyle sevgili bir kulu ki, sana, kendisine rahatl›kla sövebilece¤in bir memleket b›rakm›fl.”
Mustafa Kemal Atatürk’ü Hac› Feyyaz’dan Ö¤rendim (2)
F
eyyaz Horasan’a döndüBir ka¤n› arabas›, bir çift öküz, ¤ünde yaflad›klar›n› annesi bir inek ve topallayan bir koç ile 3 fiahmeran’a anlat›r. Nice koyunlar› vard›r. Ka¤n›ya yükledi¤i ac›lar çekmifl yafll› kad›n, yorgan, döflek ve birkaç eflyan›n “O¤ul, burada kimsemiz kalmad›. üstüne annesi fiahmeran’›, bac›lar› Ailenin tek erke¤i sensin. Bizlere Rabia, Gülefer, Zennure ve Nezasen bakacaks›n. Baban, a¤abeyin, ket’i oturtur. Erzurum, Erzincan amcalar›n, day›lar›n ya esir düfltü üzerinden Tokat’a ulafl›rlar. Yollar ya da savaflta öldü. Büyük day›n kendileri gibi muhacirlerle doludur. Yemen’de, küçük day›n Açl›k, hastal›k, eflk›ya yol Enver Hicaz’da flehit olboyu karfl›lar›na ç›kacak, du. Amcan Nihat Balkan koyunlar›ndan birini aç Evrensel Harbi’nden dönmedi. kurtlara kapt›racak, bir Ruslar’a esir düflüp de Si- Bak›fl Aç›s› koyunla ine¤e de, Erzinbirya’ya götürüldü¤ünü can-Tokat aras›nda eflk›duydu¤umuz dört ye¤eyalar el koyacakt›r. nimden bir daha haber K›fl aylar›n› Tokat’ta alamad›k. Buralar›n en iyi geçiren ailenin gereksiat binen delikanl›s› olanimlerini karfl›lamak için rak tan›nan day›m›n o¤lu Feyyaz, ka¤n› ve at araPolat’› süvari yap›p Galiçbas› tekeri tamirinden tuz ya diye bir yere gönderticaretine de¤in birçok ifl Gürbüz diler. Geri dönmedi. Eryapar. Kentte terk edilEvren keksiz kalan kad›n, çomifl, y›k›lmaya yüz tutcuk ve ihtiyarlar›m›z›n mufl eski bir Rum evine ço¤unu da Ermeni çeteles›¤›nm›fllard›r. Memlekeri öldürdü. Sen nereye gidersen bi- tin her yan›ndaki yokluk, sefalet zi de götür” der. ve de hepsinden önemlisi, umutDedem karar›n› hemen o an suzluk burada da egemendir. verir. Mustafa Kemal’in bulundu¤u Kentte, Pontus Rum çetelerinin yere yak›n olacakt›r. Erzurum katliamlar›ndan kaçabilen muhaKongresi’nin sona erdi¤ini ö¤ren- cirlerle tan›fl›r. Onlara, Mustafa Kedi¤inde, “Vakit geldi” der ve 1919 mal’le olan karfl›laflmas›n› ve paflay›l›n›n A¤ustos ay›n›n son günle- n›n sözlerini hep gururla aktar›r. rinde yola ç›kar. 1920’nin May›s ay›nda Fey48
yaz, annesi ve bac›lar›yla yeniden yollara düfler.
Ö
nce Sivas, ard›ndan Kayseri’ye ulafl›rlar. Kayseri-P›narbafl›’ndaki Çerkesler, çal›flkanl›¤› ve dürüstlü¤üyle herkesin dikkatini çeken Feyyaz’a, kalmas› ve kasabalar›na yerleflmesi için çok ›srar edecektir; ama Feyyaz kafas›na Ankara’ya gitmeyi, Mustafa Kemal’e yak›n olmay› bir kez koymufltur. Kayseri’den sonra uzunca bir süre de Gülflehir ve Nevflehir’de kal›rlar. Türk ordusunun karargâh›n›, Ankara-Polatl› yak›nlar›ndaki Alagöz’den Akflehir’e tafl›d›¤› günlerdir. Mustafa Kemal’i art›k tan›mayan, bilmeyen yoktur. Bu arada ‹ngiliz, Yunan ve Frans›zlar’›n destekledi¤i kimi çevreler, Mustafa Kemal ve adamlar›n›n padiflah, halife ve ‹slam düflman› oldu¤unu söylemekte, paflaya kara çalma, kötüleme kampanyas› tüm h›z›yla sürmektedir. Gök gözlü paflan›n bak›fllar›ndaki ›fl›¤› ço¤u insandan önce görmüfl olan Feyyaz, Mustafa Kemal’i kötülemeye çal›flanlarla birçok kez kavgaya tutuflacak, bir gece eve dönerken, sakallar› gö¤üslerine de¤in uzam›fl 3 yobaz›n sald›r›s›na u¤rayacakt›r. Kafas›na ve s›rt›na vurulan sopalar›n etkisiyle günlerce yataktan ç›kamayan Feyyaz, iyileflir iyileflmez, annesi fiahmeran’a, “Haz›rlan›n ana, Akflehir’e gidiyoruz” der. 1921’in sonlar›na do¤ru Akflehir’e gelen aile, 3 y›la yak›n bir süre burada kalacakt›r. Mustafa Kemal Pafla, ordu karargâh›n›n bulundu¤u Akflehir’e çok s›k gelmekte-
dir. Feyyaz’›n Mustafa Kemal’le bir kez daha karfl›laflmas› ve konuflmas› Akflehir’de gerçekleflecektir. Feyyaz, Akflehir yak›nlar›nda, kendisi gibi muhacirlerin topland›¤› bir köye yerleflir. Buraya, Balkanlar, Karadeniz, Ege baflta olmak üzere, da¤›lm›fl imparatorlu¤un birçok köflesinden muhacirler gelip yerleflmifltir. Feyyaz, Horasan’dan ayr›ld›ktan sonra konaklad›¤› her yerde çal›flm›fl, hayvanlar›n›n say›s›n› art›rm›fl, bir miktar da para biriktirmifltir. “Akflehir’e geldi¤inize göre art›k sorunlar da bitmifltir” diyecek oldum, Hac› dedem müdahale etti: “Ben Akflehir’e sadece anam›, bac›lar›m› rahat ettirmek ve çal›flmak için gelmedim ki balam. Benim derdim, Mustafa Kemal’in yak›n›nda olmak, orduya, devlete, millete hizmet etmekti.” “Atatürk’ü Akflehir’de de gördün mü dede?” Hemen yan› bafl›m›zdaki bostandan birkaç salatal›k kopar›p getirmemi istedi. Dedi¤ini yapt›m. Cebinden sedef sapl› b›ça¤›n› ç›kar›p salatal›klar› soyarken anlatmaya bafllad›:
“D
aha geliflimizin birinci haftas›yd›. Karargâh binas›na gidip, ‘Ordumuz için ne yapabilirim?’ diye sormaya karar vermifltim. Erkenden kalk›p yola ç›kt›m. Karargâha yaklaflm›flt›m ki, bir otomobil ve küçük bir süvari birli¤i yan›mdan geçti. Binan›n önünde duran otomobilden inenler aras›nda Mustafa Kemal Pafla vard›. Hemen o yana do¤ru kofltum; ama askerler beni durdurdu49
Bütün Dünya • Aral›k 2007
lar. Paflay› görmek istedi¤imi söyledim. Yafl› ilerlemifl, p›rasa gibi b›y›klar› olan bir çavufl, herkesin Mustafa Kemal’i görmek istedi¤ini; ama bunun mümkün olmad›¤›n› tatl› bir dille anlatt›.” Soydu¤u ilk salatal›¤› bana uzatan dedem, sözlerine devam etti:
“O
gün pafla ç›k›ncaya kadar karargâh binas›n›n yak›nlar›nda bekledim. Ama O’nu görmek k›smet olmad›. Gece yar›s› eve döndüm. Bir türlü uyku tutmad›. Sabah ezan› okunurken kalkt›m, karargâha gittim. Nöbetçi askerler binaya fazla yaklaflmamam› söyleyince, çaresiz geri döndüm. Birkaç metre gitmifltim ki, bir hareketlilik bafllad›. Mustafa Kemal binadan ç›k›yordu. San›r›m yan›nda ‹smet Pafla vard›. Önce otomobile yöneldiler, sonra vazgeçip yürümeye bafllad›lar. Bulundu¤um yere do¤ru geliyorlard›. Güneflin ilk ›fl›klar› paflan›n nurlu yüzünü daha da ayd›nlat›yordu. Dün konufltu¤um çavufl önde yürüyordu. Beni tan›d›, ‘‹natç› çocuk, yine mi sen’ dedi. Askerler ‘Hadi uzaklafl buradan’ dediklerinde dayanamad›m, ba¤›rd›m, ‘Pafla’m sizi görmeye geldim.’ Aram›zda 15–20 metre vard›. Durdu, flöyle bir bakt› ve eliyle yan›na gelmemi iflaret etti.” Dedem birden sustu. Alt›nda oturdu¤umuz kavak a¤açlar› boyunca akan berrak suya bakt›. A¤l›yordu. Mendilini ç›kard›, gözlerinden süzülen yafllar› sildi. Soydu¤u öteki salatal›¤› da bana uzatt›. Yak›nlar›n›n aras›nda Hac› Feyyaz’›n a¤lad›¤›n› gören yoktur. Belki de, bu konular› soran, me50
rak eden, anlatt›ran tek yak›n› oldu¤um için, benim yan›mda duygular›n› saklamaya gerek görmüyordu. Böylesi durumlarda dedeme sar›l›r, küçük yafllardan itibaren çal›flmaktan çatlam›fl ellerine hergün düzenli olarak sürdü¤ü kremin elbiselerine de¤in sinmifl güzel kokusunu soluyarak, tekrar konuflmas›na bafllay›ncaya dek sessizce beklerdim. Dedem, kuruldu¤u günlerden itibaren çal›flmaya bafllad›¤› TCDD’de, baflar›l› elemanlara arma¤an olarak verilen s›n›rl› say›daki köstekli ‹sviçre saatini yele¤inin cebinden ç›kar›p bakt›. Sonra eve do¤ru dönüp merdivenleri süpüren en küçük teyzeme seslendi: “Songül, k›z›m hele biraz ayran yap bize...” Merakl› gözlerle kendisini izledi¤imi gören dedem kald›¤› yerden devam etti: “Bir koflu Mustafa Kemal’in yan›na gittim ve haz›rola geçtim. ‹çimi delip geçen bak›fllar karfl›s›nda yine dilim tutulmufltu sanki. Pafla bana bir süre bakt›.” “Çocuk seni Erzurum’da görmedim mi ben?”
D
edem, “Allah’›m bu nas›l bir haf›za, bunca iflinin aras›nda beni hat›rlad›” diye düflünürken, paflan›n yan›ndaki bir subay, ‘O¤lum cevap versene’ diyerek Feyyaz’› uyar›r. Mustafa Kemal birkaç ad›m atar ve ilk karfl›laflmada yapt›¤› gibi elini Feyyaz’›n omuza koyar. “Do¤rudur Pafla’m, Erzurum’da da karfl›na ç›km›flt›m. Ad›m Feyyaz... Memleketi kurtaraca¤›z, haber etti¤imizde gelin demifltiniz.
Mustafa Kemal Atatürk’ü Hac› Feyyaz’dan Ö¤rendim (2)
Ben de size yak›n olmak için buraya kadar geldim.” “Yaln›z m› geldin Feyyaz?” “Anam ve bac›lar›m da yan›mda Pafla’m.” “Senden baflka bakacak kimseleri yok mu?” “Tek erkek ben kald›m Pafla’m.” “Öyleyse seni asker yazmayal›m. At›n, öküzün, araban var m› çocuk?” “Üç öküzüm, bir de ka¤n› arabam var Pafla’m.” “Cepheye ordunun ihtiyaçlar›n› tafl›r m›s›n?” “De¤il ailemin sülalemin erkekleri ya flehit oldu ya da esir düfltü. Ermeni çetelerinin k›y›m›na u¤rad›k, Rus iflgalinde büyük ac›lar, yokluklar çektik. Memleketin geri kalan›n›n da kurtulmas› için ne emrederseniz yapar›m Pafla’m.” “Çavufl, Erzurumlu Feyyaz sana emanet, hemen görevlendir.” Teyzem ayran tepsisini getirip önümüze b›rakt›. Dedeme hizmet etmek için can atard›m. Hemen barda¤›n› doldurdum. Dedem, “‹kindiye do¤ru bir çalkama (cac›k) yapal›m” dedi ve birkaç yudum ayran içtikten sonra, minderine yeniden kurulup anlatmaya bafllad›:
“B
alkanlar’›n bir yerinden, san›r›m Varna’dan oldu¤unu söyleyen çavufl beni büyükçe bir depoya götürdü. Orada bulunan bir yüzbafl› yapacaklar›m› uzun uzun anlatt›.” “Bu akflamdan tezi yok, öküzlerini ka¤n›ya kofl ve buraya gel evlad›m” dedi. Feyyaz, heyecan ve sevinç için-
de eve döndü¤ünde, annesi fiahmeran, bir Balkan kasabas›ndan gelmifl kendileri gibi muhacir olan komflular›yla bahçede oturuyordu. Feyyaz olanlar› bir solukta anlat›r. Annesi, “Biz bafl›m›z›n çaresine bakar›z o¤ul, Allah’a flükür burada bir eksi¤imiz yok. Sen Mustafa Kemal’in emrini yerine getir” deyince Feyyaz rahatlar.
D
edem, Büyük Taarruz’a dek ordu birliklerine yiyecek, giyecek, cephane tafl›r. Çarp›flmalarda yaralanan ya da flehit olan askerleri cephe gerisine ulaflt›r›r. Akflehir’e her geliflinde eve u¤rar, ailesini görür, gereksinimlerini karfl›lar. Karargâh, Afyon-fiuhut’a nakledilirken de görevlidir. Düflman›n denize döküldü¤ü haberini AfyonEmirda¤’dan Uflak’a gidecekken al›r. Akflehir’e ailesinin yan›na döner, normal yaflam›na bafllar. Cumhuriyetin ilan›n› da burada ö¤renir. Feyyaz’› Akflehirliler çok severler. Dürüst, çal›flkan, yard›msever bu gence herkes sayg› ve sevgi gösterir. Günlerden bir gün anas› fiahmeran, “O¤ul, beni memleketime götür, orada ölmek istiyorum” deyince, ka¤n›y› yeniden haz›rlar. Akflehirliler, “Gitme Feyyaz, sana toprak verelim, istedi¤in k›z› alal›m, kal burada” diye ›srar ederler. Balkan muhaciri komflular›n›n 15 yafl›ndaki ince, uzun, zümrüt gözlü k›z› Zübeyde, Feyyaz’›n dikkatini çekmifltir. K›z›n gönlü de, her f›rsatta karfl›s›na ç›kmaya çal›flt›¤› Feyyaz’dad›r. Ama annesi fiahmeran’›n iste¤i daha önemlidir. Gözü arkada kalsa da, 3 ay süren bir yolculuktan sonra Horasan’a 51
Mustafa Kemal Atatürk’ü Hac› Feyyaz’dan Ö¤rendim (2)
Bütün Dünya • Aral›k 2007
dönerler. fiahmeran da biricik o¤luna, tüm ailesi Ermeni çeteleri taraf›ndan katledilmifl, day›s›n›n o¤lu d›fl›nda kimsesi kalmam›fl 14 yafl›ndaki K›ymet’i alacakt›r.
D
edem ayran›ndan birkaç yudum daha içmiflti ki, Ali R›za day›m yan›nda iki kifliyle geldi. Hac› Feyyaz’›n yüzü as›ld›. E¤er çok k›zacaksa önce yüzü as›l›rd›. Evden minder getirmemi istedi. Ayfle teyzemin verdi¤i minderleri kavak a¤açlar›n›n alt›na serdim. Konuklar oturdu. Sonradan Horasan’›n müftüsü oldu¤unu ö¤rendi¤im kifli, Hac› Feyyaz’› k›zd›ran sözleri eden genç hocay›, bir kez daha el öptürmeye, bar›flt›rmaya getirmiflti. Müftü’nün sözlerini kesmeden dinleyen Hac› Feyyaz, “Bitti mi müftü efendi?” diye sordu. Eve do¤ru döndü, neneme seslendi ve “K›ymet, buraya gel” dedi. Nenem, elinde tespihiyle, yafl›ndan beklenmeyecek bir h›zla geldi. Konuklara “Hofl geldiniz” dedi. Dedem hocaya nüfus cüzdan›n›n yan›nda olup olmad›¤›n› sordu. Hoca ceketinin iç cebinden ç›kard›¤› cüzdan› dedeme uzatt›. Dedem anneannemi göstererek, “Beni iyi dinle hoca efendi, bu sana son konuflmam olacak. Benim han›m›m›n sülalesi Ermeni çetelerinden kaç›p Erzincan-Tercan’a kadar gitmifller. Ama oradaki Ermeni çeteleri 200’den fazla insan› bir samanl›¤a doldurup yakm›fl. Day›s›n›n o¤lu ile benim han›m d›fl›nda kurtulan olmam›fl. Ben de ailemde kalan tek erke¤im. O y›llarda açl›k, yokluk, hastal›k, zulüm ve ölümden baflka bir fley tan›ma52
d›k. Türklü¤ümüzü, Müslümanl›¤›m›z› saklar durumdayd›k. Burada b›rak bayra¤›n dalgalanmas›n›, ezan bile okunamazd›. Zaten camilerimizi de yak›p, y›km›fllard›.” Eliyle, bostan›n alt taraf›nda, A¤r›-Eleflkirt yolu kenar›nda kurulu jandarma karakolunu iflaret ederek, “Bak Hoca, o gördü¤ün yerde bir tafl bina vard›, üstünde Türk bayra¤› de¤il, Ermeni, Rus, hatta ara s›ra ‹ngiliz bayra¤› dalgalan›rd›. ‘Maflatl›k’ dedi¤imiz H›ristiyan mezarl›¤›n›n yak›n›nda da kilise bulunurdu. Askerimiz, silah›m›z, yiyece¤imiz, kimli¤imiz, hiç ama hiçbir fleyimiz yoktu. Kad›nlar›m›z›n k›zlar›m›z›n ›rz›na geçerler, do¤mam›fl bebekleri ana karn›nda kasaturayla (süngü) öldürürlerdi. Namusuna el sürülen kad›nlar kendilerini Aras Nehri’ne atarlard›. Bu yüzden ‘Kanl› Aras’ denir. ‹flte bu s›rada Allah bize Mustafa Kemal’i gönderdi.” Dedemin yüzü k›pk›rm›z› kesilmiflti. Hocan›n nüfus cüzdan›n› sallayarak, “Mustafa Kemal, sadece Allah’a kulluk edelim, padiflah›n tebaas› olmayal›m, kula kulluk etmeyelim diye bize vatandafll›k verdi. Bugün bir kimli¤in var.
“B
ak bunun üstünde ad›n, anan›n, baban›n ad›, milliyetin, dinin ve mezhebin yaz›yor. Bak orada bayra¤›m›z dalgalan›yor. Demiryolunun yan›nda, senin de çal›flt›¤›n, benim ödedi¤im vergiler sayesinde ald›¤›n maaflla aileni geçindirdi¤in ifli yapt›¤›n cami duruyor. Her yerde camilerimiz, mescitlerimiz var. Ezanlar okunuyor.”
D
edem yavaflça aya¤a kalkt›. Biz de yerimizden do¤rulduk. Dedem gittikçe sertleflen bir ses tonuyla, “Mustafa Kemal Pafla sadece bizim namusumuzu de¤il, senin de atan›n, dedenin namusunu, bu ülkenin namusunu kurtard›. Seni bilmem; ama ben namusuma söz söyletmem hoca. Senin gibiler mübarek dinimizin arkas›na saklanarak Mustafa Kemal’e sövebilir, dinimizin büyük günah sayd›¤› nankörlü¤ü yapabilir. Ama flunu bil ki, o mübarek insan millete önderlik etmesiydi, ne annen annesinin karn›na düflerdi ne de sen annenin karn›na düflerdin. Düflseniz bile Türk ve Müslüman olarak de¤il, baflka bir dinin, milletin mensubu olarak dünyaya gelirdiniz. Sen yine Mustafa Kemal’e iftira etmeye devam et. Ama unutma, O, Allah’›n öyle sevgili bir kulu ki, sana, kendisine rahatl›kla sövebilece¤in bir memleket b›rakm›fl.” Hac› Feyyaz, hemen yan› bafl›ndaki abdest ibri¤ini iflaret ederek, pungardan (çeflme) su doldurup getirmemi istedi. Sonra da konuklar› selamlay›p eve do¤ru yürüdü. Akflam yeme¤i sonras› çay›n› içen Hac› Feyyaz’›n dizinin dibine oturdum. Saçlar›m› sevgiyle
okflad›ktan sonra hiç unutmad›¤›m ve bugün gelinen noktay› daha o günlerde iflaret eden flu sözleri söyledi: “Balam, din adam› kisvesindeki bu nankörler Mustafa Kemal’in sa¤l›¤›nda da vard›. Hep olacakt›r. Ama ben sadece bunlardan de¤il, okumufl cahillerden de korkar›m. Bu nankörlerin iflini o okumufl cahiller kolaylaflt›r›yor. E¤er çocuklara Mustafa Kemal Pafla’y› bana anlatt›¤›n gibi ö¤retiyorlarsa, paflan›n sevilmesi ve miras›na sahip ç›k›lmas› için de¤il, O’nu unutturmak içindir. Bizim yaflad›klar›m›z› Allah düflman›ma göstermesin. ‹nsano¤lu rahata erince bunlar› çabuk unutur. Ama Mustafa Kemal Pafla unutulursa, bu memleket elden öyle bir gider ki, bir daha geri gelmez. Pafla, yüce Allah’›n bu millete bir lütfüydü. O’nu yanl›fl ö¤retmek de nankörlü¤ün bir baflka türüdür.” Hac› Feyyaz, okuryazarl›¤› bile olmayan ve giderek say›lar› daha da azalan gerçek Anadolu ayd›nlar›ndan biriydi. Bana anlatt›klar› ve ö¤rettikleri için dedemi her zaman flükranla anar›m. Ifl›klar içinde yats›n.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr
‹flten yürüyerek dönen iki arkadafltan biri eflini anlatmaya bafllad›: “Eflim çok iyi bir insand›r” dedi. “Her akflam eve döndü¤ümde terliklerim kap›n›n önünde haz›r olur, pipom dolu olur ve mutfakta da hep s›cak su vard›r.” Adam arkadafl›n›n flaflk›n bak›fllar› alt›nda anlatmaya devam etti: “Eflim gerçekten de çok iyidir” dedi. “So¤uk suyla bulafl›k y›kamaktan nefret etti¤imi bilir, suyu önceden haz›rlar...”• 53
Bayra¤›m›z, bir bez parças› de¤ildir. O bizim ba¤›ms›zl›¤›m›z›n, özgürlü¤ümüzün simgesidir. O, uygarl›k yolunda yürüyenlerin inanç ve güven kayna¤›d›r. O, devletimizin ve cumhuriyetimizin batmayan güneflidir.
Baflkent Üniversitesi Özel Baflkent Okullar› 5-B s›n›f› ö¤rencisi Berfin Serin’in hiçbir kiflinin yard›m› olmaks›z›n Türkçe dersinde kaleme ald›¤› ve tümüyle kendi görüfllerini yans›tt›¤› afla¤›daki “mektubu”nu sizle paylafl›yoruz.
Atatürk’e Mektup •Berfin Serin - Bütün Dünya• “Pafla’m, “Sana böyle hitap etmemin bir sebebi var, bunu sen de çok iyi biliyorsun. Öncelikle, halk›m›z›n en kötü günlerinde deniz mavisi gözlerinde umudun, nefle ve ‘kurtulufl’un müjdesi vard›. Halk› hep destekledin moral verdin, halk›n›n yan›nda oldun. Ve sonuçta birçok zafer Türk halk›n›n oldu. Bunda senin çok büyük pay›n var. Cumhuriyet kurdu¤un en büyük eser... Bize bir sürü haklar kazand›rd›n, devrimler yapt›n. Kurtulufl Savafl›’n›n o en yoksul günlerinde ulusunu ayd›nl›¤a ç›kard›n. “Pes etmemek nedir? E¤er bir fleyi çok istiyorsan, mücadele edersin, direnirsin, ‘Yapaca¤›m, baflaraca¤›m’ dersin. Evet. ‹flte budur pes etmemek. Sen bunu bütün dünyaya kan›tlad›n. 54
“Hani hayat›n anlam›n›n kalmad›¤› hüzünlü günler vard›r ya, bir yorgunluk çöker üstüne... ‹flte böyle günlerde yüzümde bir umutsuzluk ifadesi yok art›k. ‘Bugünlerin de üstesinden geliriz’ diyorum. Umutsuzluk nedir bilmiyorum. Neden? Çünkü sen bize ümitsizlikle, karamsarl›kla mücadele etmesini ö¤rettin. fiunu anlad›m ki; hayatta ‘imkans›z’ diye bir fley yokmufl me¤erse... “Ayr›ca sen bunlar› yapabilmenin formülünün inanmaktan ve çal›flmaktan geçti¤ini kan›tlad›n. “Ben de büyüyünce senin gibi olmak istiyorum. Ülkemizi ele geçirmeye çal›flan ülkelere ald›rmayacak ve Türkiye’mi koruyaca¤›m. Seni hiç unutmayaca¤›m. “Sayg›lar›mla, “Berfin Serin, “5-B, 524.”•
Bayra¤›m›z
‹
çimiz, d›fl›m›z karard›. Yer, terör örgütünü lanetlemedir. Kürt gök ölüm... Terör belas›, kan kökenli kardefllerimize karfl› deiçmeye doymuyor. Vatan ¤ildir. Bu, sevgiye dayanan milliüzerinde süregelen oyunla- yetçili¤in sesidir. Hiçbir ›rkç› milr›n devam›d›r, bu... Yüzy›llard›r liyetçilikle ilgisi yoktur. özgür ve birlikte yaflad›¤›m›z, kuOsmanl›’da bayra¤›n dalgacaklafl›p sarmafl dolafl oldu¤umuz, land›¤› yer olan vatan, cumhuridevletin en üst mevkileyetle birlikte toprakla rinden alk›fllad›¤›m›z vabütünleflmifltir. Bu netandafllar›m›z›n içine Yaflamdan denledir ki, topra¤›n kurt düflürenlerin vahfleti gelmifl biçimi Gözlemler imana otuz bin evlad›m›z› yüolan vatanla, bayrak ve reklerimizden kopard›. cumhuriyet birbirinden Da¤lar mezar oldu, bayayr›lmazlar. Anadolu’mdan yas rak kefen... eksilmiyor. “A¤lamayacaKanl› eylemlerde dost ¤›m, onlara bu zevki tatbildiklerimizin petrole t›rmayaca¤›m” diyen anbat›r›lm›fl elleri var. neyle birlikte yürüyorum. ‹zmir’deyim. Türkiye “Cennet kap›s›nda için, uygarl›k için, vatan Ali Naili flehitler için, bayrak için yürüyoErdem Bayra¤a kanlar›n› ruz. 9 Eylül 1922’yi yaflar verdiler” gibiyiz. fiehitlerin ruhlar›, gazilerin tekbirleriyle “fiehitler öl- dizeleriyle yollarday›z. Ç›kar hesaplar› ve doyumsuz mez, vatan bölünmez” hayk›r›fllaihtiraslar Türkiye’yi bir atefl çemr›yla dolup tafl›yoruz. Dik bafllar, gururlu bak›fllar, berinin içine alma u¤rafl›s›ndad›r. “Yükse¤e kald›r bayra¤›! Çok varl›¤›m›zla bütünleflen marfllar, bayrak bayrak Atatürk heykeline yükseklere... Öyle ki dünyan›n her do¤ru ak›yor. Bu yürüyüfl bölücü yerinden görülsün” sözleri içimde 55
Bütün Dünya • Aral›k 2007
yank›lan›yor. “Bey, sen de dik tut bayra¤›m›z›” diye uyar›l›yorum. Bu, tarihi uykudan uyan›fl›n silkiniflidir.
B
u, gerekti¤inde k›l›ç, gerekti¤inde kalem olan Mehmetçik’in yetmifliki milyonla tek bir kalp olufludur. “Tanr›’dan baflka hiçbir gücün karfl›s›nda e¤ilmeyiz. Bu memleket bizim, bu da¤, bu tafl, bu deniz bizim... Bu Türklük bilincinin flahlan›fl›d›r” sözleri bir üniversitelinin yüre¤inden koparak kortejin üzerine ya¤›yor. Kad›n erkek, yafll› genç, flimdi herkes bir Mehmetçik... fianss›zl›¤›m›z, bir yandan ülkeyi çok kültürlülük serüvenine sürükleyenler, bir yandan cemaatçi felsefeyi egemen k›lmaya çal›flanlar, bir yandan da Bat›l›laflmay› bir fetifl biçimine getirenlerin ulusal benli¤imizi tahriple, ulusal birli¤imizi zay›flatma u¤rafllar›d›r. Yürüyüfl Atatürk heykelinin oldu¤u alanda durdu. ‹stiklal Marfl›’n› söylüyoruz. “Korkma sönmez bu flafaklarda yüzen al sancak!” Heyecan ve ulusal duygular›n en üst noktas›nday›z. Bir s›n›f arkadafl›m yan›ma geliyor ve “Y›lan›n bafl› ezilmeliydi. Y›llarca uyutulduk. ‘Kan yerde kalmaz’ dediler. Kan göl oldu. Binlerce can›m›z bu gölde bo¤uldu. Yüreklerimiz yorgun... Art›k dayanam›yorum. Bu gaflet daha ne kadar sürecek?” diyor.
Onbinlerce bayrak yüzlerimizi okfluyor. “Bu yaln›zca bir terör de¤ildir. Bu etnik esasl› bölücülüktür. Bu büyük bir oyundur. Petrol var, yeni s›n›rlar›n belirlenmesi var, yeni devletler var. Tam bir ihanet çemberinin ortas›nday›z” diyorum. Bayraklarla büyüyen onbinler bayraklaflm›flt›r. Millet devletle bütünleflmifl, Türkiye sevgisiyle, vatan aflk›yla, bayrakla flahlanm›flt›r. “Cihan vatandan ibarettir itikad›mca” dizesi dilimden düflmüyor derken “Vatan flehirleri karfl›mda her saat, bir bir / Fetihler ufku Tekirda¤ ve sevdi¤im ‹zmir” dizelerindeyim. “Uzun, ince bir yolda” oldu¤umuz bellidir. “Birlefliriz bir bayra¤›n alt›nda Biz Türklerin ikilik yok asl›nda Yanar tutuflur vatan aflk›nda Hepimiz bu yurdun evlatlar›y›z” diyordu Ozan Âfl›k Veysel. “Utan›yorlar m› acaba?” dedim. “Bayra¤a ‘Bez parças›’ diyenler, gaziye dil uzatanlar utan›yorlar m› acaba?” diye söyleniyorum. O, bir bez parças› de¤ildir. O bizim ba¤›ms›zl›¤›m›z›n, özgürlü¤ümüzün simgesidir. O, uygarl›k yolunda yürüyenlerin inanç ve güven kayna¤›d›r. O, devletimizin ve cumhuriyetimizin batmayan güneflidir.•
Yeni evli çift balay›ndan dönmüfltü. Yeni gelin, saatler önce mutfa¤a girmifl, yemek haz›rlamaya bafllam›flt›. ‹yice karn› ac›kan adam, dayanamay›p “Daha çok var m›, sevgilim?” diye sordu. Önünde yemek kitab› har›l har›l yemek haz›rlayan yeni gelin hemen yan›t verdi: “Hay›r, hayat›m” dedi. “Yaln›zca üç sat›r kald›.”• 56
“La Terreur”Terör
D
ünyay› küçük bir kö- bir hükümet hem erdeme hem de yün boyutlar›na dö- teröre dayanmal›d›r. (...) Terör sünüfltüren iletiflim araç- ratli, sert ve kat› adaletten baflka lar›n›n son y›llarda en bir fley de¤ildir. Erdemin bir soçok söz ettikleri “terör”ün ken- nucudur. (...) Bar›flta gücünü erdi insanl›k tarihiyle, ad›ysa Fran- demden alan halk hükümeti, devs›z Devrimi’yle yafl›tt›r. rimde, bu gücünü erdem ve terör“Ad babas›”n›n kim oldu¤unu den al›r: Terörsüz erdem vahimda ö¤renmek ister misiniz? dir, erdemsiz terör etkisizdir.” ‹ster inan›n, ister inanmay›n, O günlerin Frans›z gazeteleri de “Terör” sözcü¤ünün “ad babas›”, terörü destekleyen ve hatta körükleFrans›z Devrimi’nin ünlü ad› Ro- yen yaz›larla doluydu: “K›zg›n debespierre’dir. Çünkü bu mir tav›nda dövülmeli”, sözcü¤ü yeryüzünde ilk “...alça¤› derhal ulusal ustuEvrensel radan geçirilmeli” gibi baflkez, o kullanm›flt›r. Robespierre’in 5 fiul›klar, o günlerin gazeteleriKültür bat 1794’te kulland›nin moda olmufl süsüydü. ¤› “Terör”ün ilk girdi¤i Halk terörden b›km›flt›. yer ise, 1798’de yay›mHerkes komflusunun kenlanan “Frans›z Akademi disini ihbar etmesinden Sözlü¤ü”dür. Fakat o y›l korkar duruma gelmiflti. sözlü¤e giren “terör”ün, Birinde ikibini aflk›n son y›llarda tüm ülkeinsan bat›p bo¤ulsunlar lerin düfllerine giren tediye delik sandallara dolSongül rörle uzaktan yak›ndurulup nehre sal›verildan pek bir iliflkisi olduSaydam miflti. 18-25 yafl›ndaki ¤u söylenemez. Çünkü o tüm bekar ve dul erkekterörün anlam›, bugünkü ler silah alt›na al›nm›fl, terörün anlam›ndan çok uzakt›. Paris’te silah üretimi için aç›kta O günlerin “terör”ü, Frans›z çal›flan yüzlerce demirci oca¤› Devrimi’nin belirli bir sürecini ta- kurulmufltu. Terörün bafllang›n›mlamaktad›r. Jirondenler 31 May›s c›nda yay›mlanan buyruk iflin 1793’te iktidardan düflürüldüklerin- özünü aç›kl›yordu: de iktidar, Robespierre ve arkadafl“Gençler savafla gideceklerdir, lar›n›n, yani Jakobenler’in eline geç- evli erkekler silah yap›m›nda ve miflti. Robespierre flöyle diyordu: ikmal maddelerinin ulafl›m›nda ça“Bar›fl zaman›nda demokratik l›flacaklard›r. Kad›nlar çad›r ve ünibir hükümetin temeli erdem ise, forma dikecekler, hastanelerde bir devrimin içinde demokratik hizmet edeceklerdir. Çocuklar eski 57
Bütün Dünya • Aral›k 2007
çarflaflardan sarg› yapacaklar, yafll›lar askerlerin cesaretini art›rmak için krallara karfl› nefret yaratmak ve cumhuriyetin birli¤ini koruma duygular›n› coflturmak amac›yla alanlara tafl›nacaklard›r...”
K
›saca yediden yetmifle insanlara, “barut, kan ve gözyafl›” sunuluyordu. Çok geçmeden iktidar el de¤ifltirdi. 17 bin insan› ölüme gönderen mahkemenin karfl›s›nda bu kez terörün bulucusu de¤il uygulay›c›s› olan Robespierre ve arkadafllar› vard›. Jakoben fliddeti anlatmak için kullan›lan terör (La Terreur) sözcü¤ünün kökeni Latince’ye dayan›yor. Latince, korkutmak, dehflete düflürmek, korkutup kaç›rmak, anlamlar›na gelen “terrere” sözcü¤ü Frans›zca üzerinden dünya dillerine yay›ld› ve birçok dilde, ayn› kökünü koruyarak yer ald›. Jakobenler, karfl›tlar›na uygulad›klar› eylemi “terör” sözcü¤üyle tan›mlad›lar, karfl›tlar›na da “terörist” dediler. O dönemde böylesi bir anlam›n s›n›rlar› içine s›k›flt›r›lan terör, giderek bu s›n›rlar› zorlad› ve sonunda kendi s›n›rlar›ndan taflarak, baflkalar›n›n s›n›rlar›na girmeye bafllad›. Tarih sahnesine “kamu otoritesini kurumsallaflt›rmak için giriflilen korku ve y›ld›rma yöntemi” olarak ç›kan terör “kamu otoritesini ya da toplum yap›s›n› y›kmak için giriflilen korku ve y›lg›nl›k saçan fliddet hareketleri”ne dönüfltü. Türkçe’deki “kardefl”i “tedhifl”in de yerine geçen terörün bilinen “ilk görüldü¤ü yer”, bugün de en çok at oynatt›¤› Orta Do¤u’dur. 58
‹.Ö. I’inci yüzy›lda ba¤naz din adamlar›n›n kurdu¤u son derece iyi örgütlenmifl, ola¤anüstü güçlü bir dini tarikat olan “Sicarii” Filistin’i kas›p kavurmaya bafllam›flt›. Bugünkü anlam›yla o günlerin teröristlerinin kulland›klar› silah, giysilerinin alt›nda saklad›klar› ve ad› “Sica” olan hançerdi. Sicarii örgütü, ad›n› bu hançerden alm›flt›r. Tarihe geçen bir baflka terör örgütü ise, iki yüz y›l boyunca ‹ran, Anadolu ve Ortado¤u’ya “egemen” olan Haflhafliler’di. 13’üncü yüzy›lda Mo¤ollar’ca yok edilinceye de¤in hükümdarlardan s›radan insanlar›n öldürülmesinde rol alan bu örgütün ad› ise, üyelerinin kulland›¤› uyuflturucu maddeden, “Haflhafl”tan geliyordu. Bugün ‹ngilizce’deki suikast ve suikastç› sözcüklerinin “assassin, assassinate, assassination” kökeni de bu örgütün ad›ndan kaynaklanmaktad›r. “Haflhafliniler”in ilk kurban›, kurucusu Hasan Sabah’›n çocukluk arkadafl› Melik fiah’›n veziri Nizam-ül Mülk’tü.
H
er zaman ciddiye al›nmas›na karfl›n uzun y›llar görmezlikten gelinen terör, 11 Eylül 2001’de New York’un en yüksek iki binas›n› yok ederken, kendi de varl›¤›n›n zirvesine ç›k›yordu. Küresel anlamda teröre, uluslararas› terörizme karfl› topyekün savafl, iflte bu olaydan sonra gündeme geldi. Ve terörün, uluslararas› politikan›n bir arac› oldu¤u sav› da bu olaydan sonra kabul edildi.• SongulSaydam@butundunya.com.tr
‹ki bölümden oluflan bu dizimizde, insanl›¤›n evrimine katk›da bulunan kiflilerin önce, “insansal özelliklerini yans›tan yaflam öyküleri”ni sunuyor, sonra da ileriki sayfalar›m›zda, bu kiflinin insanl›¤a katk›s›n› aç›kl›yoruz.
“Bu Çocu¤un Ruhunu fieytan Sat›n Alm›fl...” Nico çok yetenekli bir çocuktu. Babas› da onun bu özelli¤inin ay›rd›ndayd› ve onu çok iyi bir kemanc› yapmay› amaçl›yordu. Çünkü Nico iyi bir kemanc› olursa, ona da iyi para kazand›r›rd›.
T
eresa, gördü¤ü s›k›nt›l› düTeresa, huysuz eflini uyand›rflün etkisiyle olacak, ter mamaya özen göstererek sessizce içinde uyand›. Bir süre k›- yataktan kalkt› ve o¤lunun yatt›¤› m›ldamadan yatt›. Sonra, gördü¤ü odaya gitti. Çocuk, m›fl›l m›fl›l uyudüflü bir kez daha an›msamaya ça- yordu. Bir süre o¤lunu seyretti. ‹çi l›flt›. Alt› yafl›ndaki o¤lu, inan›lmaz s›zlad›. Çünkü çok küçükken gegüzellikteki bir büyük salonda, çirdi¤i k›zam›k hastal›¤› nedeniyle görkemli koltu¤una oturmufl kral neredeyse ölüyordu zavall›... Hasve kraliçenin önünde ketal›¤› o denli a¤›r geçiriman çal›yordu. O denli yordu ki bir ara herkes güzel çal›yordu ki, ke‹nsanl›¤a umudunu kesmiflti ve ölmandan ç›kan sesler kramesini bekliyordu. Ama Adanan l› da kraliçeyi de sanki Tanr› yüzlerine gülmüfl Yaflamlar ve minik Nico’yu ailesine büyülemiflti. Ama o da ne!.. O¤lunun hemen arba¤›fllam›flt›. Ancak gekas›nda duran fleytan, bir çirdi¤i rahats›zl›ktan dotaraftan onun parmaklalay› çocuk bir türlü gelir›n› ve keman›n yay›n› flememiflti. Sopa gibi bayönlendiriyor öteki tarafcaklar, k›sa bir boy, s›ska tan da Teresa’ya, insan›n beden üzerine ince bir tüylerini ürperten bir biboyunla oturtulmufl bir çimde bak›p s›r›t›yordu. kafa, soluk ve bitkin göYücel “Keman› çalan o¤lun derünüfllü bir yüz... Aksoy ¤il, benim” demek istiTeresa, birkaç gün yordu sanki... öncesini an›msad›: Ken59
Bütün Dünya • Aral›k 2007
tin küçük meydan›nda Nico keman çalmaya bafllay›nca, çevresinde yavafl yavafl dinleyenler toplanmaya bafllam›fl ve bir süre sonra büyük bir kalabal›k oluflmufltu.
H
erkes, çok çelimsiz olmas›na karfl›n o denli güzel keman çalan çocu¤u hayretle izliyordu. Gerçekten de Nico henüz alt› yafl›nda olmas›na karfl›n, deneyimli kemanc›lar›n bile çalmakta zorlanaca¤› parçalar› büyük bir ustal›kla çal›yordu. Dinleyenler aras›nda bulunan yafll› bir kad›n Nico’yu uzun uzun izledikten sonra yan›ndakilere “Bu çocu¤un ruhunu fleytan sat›n alm›fl. Nas›l çald›¤›n› görmüyor musunuz? Bunu parmak kadar bir çocu¤un yapmas›na olanak var m›?” dedi. Çevresindekiler de flaflk›nl›kla kad›n› onaylar biçimde bafllar›n› sallad›lar. Nico parçay› bitirip selam verdi¤inde büyük bir alk›fl kopmufltu. Annesi de o¤lunu uzaktan gururla seyretmifl, onun ileride büyük bir kemanc› olmas› için dua etmiflti. Gerçekten de Nico çok yetenekli bir çocuktu. Babas› da onun bu özelli¤inin ay›rd›ndayd› ve onu çok iyi bir kemanc› yapmay› amaçl›yordu. Çünkü Nico iyi bir kemanc› olursa, ona da iyi
para kazand›r›rd›. Sözcü¤ün tam anlam›yla vicdans›z, fliddet düflkünü baba, o¤lunu ac›mas›z bir disiplin içinde yetifltirmeyi üstlenmiflti. Her sabah ona, bir çocu¤un alt›ndan kalkamayaca¤› ödevler veriyor ve bunlar› akflama hatas›z çalmas›n› istiyordu. Çocu¤un, birbirinden zor parçalar› haz›rlayabilmesi için günde on saate yak›n çal›flmas› gerekiyordu. Bunca çabas›ndan sonra çalarken bir hata yaparsa, iyi bir dayak yemesi de kaç›n›lmazd›. Zaten çelimsiz ve güçsüz olan bedeni bu yükü kald›ramayacak diye annesinin ödü kopuyordu. Babas›n›n iflkenceye varan bask›lar›na karfl›n küçük Nico keman çal›flmalar›n› severek sürdürüyordu; çünkü keman çalmay› çok seviyordu. Gün boyu süren çal›flmalar›nda yorulmak nedir bilmiyordu. Annesi, bu çelimsiz bedeninin nas›l bu tempoya dayand›¤›n›, bu enerjiyi nereden ald›¤›n› bir türlü anlayam›yordu; ama o¤lunun mutlu oldu¤unu görmekten dolay› içi rahatt›. Onun birgün çok ünlü olaca¤›ndan emindi. Tüm zamanlar›n en büyük viyolonisti olarak kabul edilen bu sanatç›y› daha yak›ndan tan›mak için lütfen 90’›nc› sayfam›za bak›n›z.•
Adam her taraf› dökülen, çal›flt›kça acayip sesler ç›kartan otomobiliyle bir benzin istasyonunun önünde zorlukla durdu ve yan›na gelen görevliden flöyle bir istekte bulundu: “Lütfen araban›n ya¤›n› de¤ifltirir misiniz?” dedi. Görevli araban›n çevresinde flöyle bir gezindi. Uzun uzun her taraf›na bakt›. Sonra da gelip müflterinin karfl›s›na dikildi: “Ö¤üt vermek gibi olmas›n; ama...” dedi. “Ben sizin yerinizde olsam, ya¤› korur, arabay› de¤ifltiririm...”• 60
Yabanc› Dildeki Tabelalar Kirlilik mi, Zenginlik mi?
S
on zamanlarda, Türkiye’de Kimileri ise dil bildiklerini bir gössay›lar› giderek artan ya- terifl arac› olarak kullan›yorlar. Kibanc› dildeki tami ma¤aza sahipleri tabebelalarla ilgili birlalar›n kültürü ortaya ç›çok elefltiri yap›l›yor. Bir Baflka kard›¤›n› iddia ediyorlar. Elefltirenler “Uygun Birçok genç onlar› modaBak›fl Türkçe sözcükler dururya uygun buluyor. Türkiye’ye tafl›nd›¤›mken neden öteki dillerdan buyana yabanc› dildeden sözcükler kullan›l›ki tabelalar› okumaya çal›yor ki?” diye soruyor. Söfl›rken çok e¤lenmiflimdir. zünü ettikleri dil ço¤u Kimi saçma adlara ve kozaman ‹ngilizce; Almanmik sözcüklere gülüp yaca, Rusça ve öteki dillerz›m hatalar›na ve yanl›fl deki tabelalar da az›msaCheryl dilbilgisine hay›flanm›fl›mnamayacak denli fazla. Bence dil karmaflas›- Tanr›verdi d›r. Yabanc› dildeki bir tabeladan etkilenerek bir n›n birçok nedeni var. ma¤azaya girip al›flverifl Turizmle ilgilenen kifliler yabanc› dildeki tabelalar›n turistle- yapt›¤›m› söyleyemem. Tam aksirin ilgisini çekti¤ine inan›yorlar. ne, çok pahal› oldu¤unu ya da kan61
d›r›laca¤›m› düflünerek o ma¤azadan hemen uzaklafl›r›m.
Y
abanc› diller –özellikle de ‹ngilizce– tüm dünyada bask›n. Yeni dil kar›fl›mlar› için özel adlar bile var. Almanca ve ‹ngilizce’nin kar›fl›m›na “Denglish”, Hollandaca ve ‹ngilizce’nin kar›fl›m›na “Dunglish”, ‹spanyolca ve ‹ngilizce’nin kar›fl›m›na ise “Spanglais” ad› veriliyor. Herkesin, Frans›z dilinin seçkin “Frans›z Akademisi” taraf›ndan korundu¤una inand›¤› Fransa’da bile “Franglais” –Frans›zca ve ‹ngilizce– geliflmekte. ‹ki yüz y›l önce, Alman edebiyat efsanesi Johann Wolfgang von Goethe yabanc› dildeki sözcüklerin Alman dilinin bir parças› olmas› gerekti¤ini; çünkü dili zenginlefltireceklerini söylemiflti. O günden buyana birçok kifli, çok fazla ‹ngilizce sözcü¤ün ana dillerini yok edece62
¤inden endifle ediyor. Türkiye’nin diliyle ilgili endifleleri öteki birçok ülkeninkiyle benzerlik gösteriyor. Japonya’n›n yabanc› sözcüklere yerli seçenekler üretmeye çal›flan dil uzmanlar›ndan oluflan bir komitesi var. Malezya, reklamc›l›kta yabanc› sözcükleri ortadan kald›ran kanunlar yürürlü¤e soktu. Rusya, yabanc› sözcük istilas›n› engellemek ve yaz›m hatalar›yla savafl›m vermek için bir konsey oluflturdu. Çin yabanc› argo sözcüklerden kurtulmak için giriflimlerde bulunuyor. ‹talyan hükümeti, uygun ‹talyanca sözcükler olmas›na karfl›n yabanc› sözcük tercihinden yak›nd›. Dilleri ‹ngilizce’nin sald›r›s›ndan korumak ortak bir çaba gibi görünüyor. Kimi ülkeler çareyi yönetmeliklerde ve dil polisinde ar›yorlar; ancak ‹ngilizce sözcüklerin hemen ve kesin bir biçimde yasaklanmas› çok güç, hatta büyük olas›l›kla olanaks›z da... Özellikle bu-
günün dünyas›nda her dil öteki dillerden, kültürlerden, teknolojiden ve medyadan etkileniyor. Uzmanlara göre, yaflayan diller zaten zamanla de¤ifliyor. Türk olmayan kimi arkadafllar›m›n yabanc› dildeki tabelalardan etkilenip etkilenmediklerini görmek için küçük bir anket düzenledim. Uluslararas› bir flirketin Türkiye’de kendi yabanc› marka ad›yla ma¤aza açmas›n› anlafl›labilir buluyorlar. Ancak, örne¤in “Las Vegas” ya da “Star” ad›ndaki bir Türk ma¤azas› ürünleriyle ilgili bilgi vermedi¤i gibi ad›yla ilgi çekme flans›n› da yitiriyor. Öte yandan, örne¤in mayo ya da ayakkab› satan bir ma¤aza, tabelas›nda bunu ‹ngilizce olarak da belirtirse bu tür bilginin yararl› olabilece¤ini söylüyorlar. Ancak, e¤er tabelalar yanl›fl yaz›lm›flsa ve dilbilgisi hatalar›yla doluysa “Reklam›na bu denli az özen gösteren bir ifl yerinin ürünleri de
ikinci kalitedir diye düflünürüm” diyor bir arkadafl›m. Yabanc› sözcüklerle de¤er kazand›¤› san›lan tabelalar kötü dilbilgisi ve yanl›fl yaz›mlarla son derece de¤ersiz bir nesne durumuna geliyor. Türkçe konuflsalar da konuflmasalar da tüm arkadafllar›m, ülkenin özelli¤ini yans›tt›¤›ndan Türkçe tabelalar› ye¤liyorlar. Türkiye’de tabelalarda kullan›lan ‹ngilizce sözcükler kimi zaman komik sonuçlar do¤urabiliyor.
K
uflkusuz, “Average Kozmetik”in sahipleri tabelalar›nda bir futbol terimi olan “averaj”› kastetmifllerdi. ‹ngilizce yazmaya çal›fl›rken ve sözcü¤ü s›fat olarak kullan›rken, ‹ngiliz dilini konuflanlar için “average”›n asl›nda “orta, vasat” anlam›na geldi¤inin ay›rd›nda de¤illerdi belli ki... “Doping Büfe” yasa d›fl› uyuflturucu depolayabi63
lece¤im bir yer izlenimi b›rak›yor bende. Favori tabelalar›mdan biri küçük bir kuruyemifl dükkan›n›n üzerindeki koskocaman “Nut World” tabelas›. Bu dükkanlardan herhangi birine girip bir fley sat›n ald›m m› hiç? Hay›r; ancak yine de tabelalar akl›mda kald›.
T
urizm söz konusu oldu¤u sürece, yabanc› dilde düzgün yaz›lm›fl tabelalar kimi durumlarda ifle yarayabiliyor; eczane ya da müze sözcüklerinin yabanc› dildeki karfl›l›klar›n› yazmak gibi. Ancak bence turistler, özellikle de e¤itimli ve kültürlü olanlar eflsiz bir kültürel deneyim peflinde oluyorlar. Yeni ve farkl› fleyler keflfetmek amac›yla yolculuk yap›yor, yabanc› bir ülkedeki dilin farkl› olmas›n› bekliyorlar. Ben hep, saçma yabanc› karfl›l›klar üretmek yerine kibar hizmete ve temizli¤e daha fazla dikkat etmenin çok daha yararl› olaca¤›n› düflünmüflümdür. ‹ngilizce sözcüklerin öteki dillere zarar verdi¤i ya da onlar› zenginlefltirdi¤i konusundaki tart›flma hiç bitmeyecek. Türkiye de öteki birçok ülkeyle ayn› ikilemle karfl› karfl›ya. ‹ngilizce’nin sald›r›s›n› durdurmak pratikte olanaks›z olsa da, Türkçe’ye sayg› duymak ve dili korumak ad›na bence kesinlikle daha fazla çaba gösterilmeli. ‹lginçtir, yaln›zca ‹ngilizce tabelalarda de¤il, Türkçe yaz›lm›fl olan64
larda da yanl›fllara rastl›yorum. Ma¤aza vitrinlerinde “Eleman” yerine “Elaman Aran›yor”u kimbilir kaç kez görmüflümdür. “Ayle Lokantas›”n›n do¤rusunun “Aile Lokantas›” oldu¤unu birisi bana söyleyene de¤in anlamland›rmaya çal›flm›flt›m. Büyük bir markette pohçan›n po¤aça demek oldu¤unu keflfetmek için yard›m istemek zorunda kalm›flt›m. Yol kenarlar›ndaki sergilerde “Sebze”nin “zebze, zepze, sepse, sebse” yaz›lar› hep gülümsetir beni. Geçen y›l Türkiye’deki özel okullardan birinin yabanc› müdürü taraf›ndan yap›lan konuflmay› dinlemifltim. Okul, Türkiye’nin ‹ngilizce e¤itim verenlerin en iyilerinden biri olsa da müdür, Türk dili ve edebiyat›na verdikleri büyük önemden söz etmifl, “Kendi dilini konuflamayan, yazamayan ve okuyamayan bir çocuk yabanc› bir dili de iyi ö¤renemez” diye de eklemiflti. Bugünün dünyas›nda yabanc› diller önemli; ancak kendi dilinizin do¤ru kullan›m› ondan daha da önemli. Bilgiye giden yolda ilk ad›m o. Her dil, o dili konuflanlar›n kendine özgü kültürünü, tarihini ve karakterini yans›t›r. Kendi dilinizi düzgün ö¤renerek, dünyadaki zengin dil çeflitlili¤inin korunmas›nda önemli bir rol oynam›fl olursunuz.• Çeviri: Pelin Hazar
CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr
Tehlikeli üçgenin s›n›rlar›, Amerika’n›n güney k›y›lar›ndan bafllay›p Bermuda’ya uzan›yor, buradan da Küba ve Santo Domingo’nun Atlantik Okyanusu’ndaki k›y›lar›ndan geçiyordu. Kimi yaz›l› raporlarda da belirtildi¤i gibi, 13’üncü yüzy›ldan son y›llara de¤in yüzlerce, belki de binlerce gemi, uçak ve denizalt› bu bölgede kaybolmufltu.
Bermuda fieytan Üçgeni
“A
merika’n›n Vene- vam edecek, sonra 73 mil kuzeye dik’i” olarak bilinen uçacak ve geriye yönelip 120 mil ve ad›n›, 1838’de Se- uzaktaki ana üsse döneceklerdi. Hiçbiri dönemedi!.. minole K›z›lderilileri’ne karfl› savaflan binbafl› William *** Lauderdale’dan alan, Florida’n›n Uçufl bafllad›ktan 2 saat sonra, 200 bin nüfuslu “Fort Lauderdale” filo komutan› Yüzbafl› Charles Taykenti, “renkli” gecelerinlor –bölgede 6 aydan fazden birinin yorgunlu¤ula uçufl deneyimi vard›– nu henüz at›yordu. pusulas›n›n bozuldu¤unu Köfleden Barlar›, gece kulüpBucaktan ve pozisyonunu bilemedi¤ini rapor etti. Öteki uçakleri ve “farkl› cinsel terlar da benzeri ayg›t ar›zacihlere sahip insanlar›n lar›yla karfl›laflm›fllard›. önde gelen tatil yöresi” Havaüssündeki radyo olmakla ünlü bu kent, bölümü, “kay›p filo” ile teayn› zamanda Donanma masa geçip, bulunduklar› Havaüssü’ne evsahipli¤i yeri belirlemeye çal›fl›yor; de yap›yordu. ancak hiçbir çaba olumlu Tarih: 5 Aral›k 1945 sonuç vermiyordu. Pazartesi, saat 14:10... Mehmet Pilotlar›n karmakar›Havaüssünde pist Muhsino¤lu fl›k, parazitli konuflmalabafl›na gelen, Avengerr› yan›nda, saat 18:20’de torpedo tipi 5 bombard›man uça¤›ndan oluflan filo, filo komutan› Taylor’un öteki “Uçufl/19” e¤itimi için peflpefle uçaklara verdi¤i emir, bozuk bir radyo haberleflmesi s›ras›nda duhavalan›yordu. Bu rutin uçufl 3 saat sürecekti. yuldu: Komutan yak›ts›zl›k neUçufl plan›na göre, 56 mil do¤u- deniyle tüm uçaklar›n eflzamanl› ya uçup, burada bomba at›fl e¤itimi olarak denize inifl için haz›rl›k yap›p yine 67 mil do¤u yönüne de- yapmas›n› emrediyordu. 65
Bütün Dünya • Aral›k 2007
Bermuda fieytan Üçgeni
A
yn› dakikalarda karadaki çeflitli radar istasyonlar›, “Uçufl/19” filosunun Bahama Adalar›’n›n kuzeyinde, Florida k›y›lar›n›n do¤usunda bir yerlerde oldu¤unu belirledi. Ve saat 19:27’de donanmaya ait bir arama/kurtarma uça¤› 13 kiflilik ekibiyle birlikte havalan›p radarlar›n belirledi¤i bölgeye do¤ru
Bu uçaktan da bir daha hiçbir haber al›namad›!.. Daha sonra Florida k›y›lar›nda seyreden bir tankerden gönderilen raporda, saat 19:50’de bölgede bir patlaman›n “aç›kça” görüldü¤ü bildirildi. *** “Uçufl/19” filosundaki 5 uçak ve 14 kiflilik ekiple, donanmaya ait arama/kurtarma uça¤›ndaki 13 denizcinin birlikte kaybolmas› üzerine, dönemin en büyük hava ve deniz araflt›rmas› bafllat›ld›. Yüzlerce gemi ve uçak, Atlantik Okyanusu, Meksika Körfezi ve Florida bölgesinin en uç noktalar›na de¤in uzanan, binlerce mil karelik bir alan› havadan ve denizden tarad›lar. Ne bir ceset, ne de en küçük bir uçak parças› bulundu. Avenger uçaklar›n›n bilinen olumsuz özelli¤i, yak›t› tükenip denize indi¤inde, 15 metreye ulaflan okyanus dalgalar›na karfl›n, h›zla Bermuda fieytan Üçgeni’nin s›n›rlar›, dibi boylamas›yd›. Amerika’n›n güney k›y›lar›ndan bafllay›p 6 ton 350 kg. a¤›rl›Bermuda’ya uzan›yor, buradan da ¤›ndaki Avenger uçaKüba ve Santo Domingo’nun Atlantik ¤›n› pilotlar, bu yüzOkyanusu’ndaki k›y›lar›ndan geçiyordu. den “demir kufl” olarak adland›r›yorlard›. Donanma yetkililerinin, kay›p yöneldi. Üç dakika sonra bu uçaktan üsse ulaflan radyo mesaj›nda, 6 uçak ve 27 kiflilik ekibin kötü görev uçuflunun bafllad›¤› ve nor- hava koflullar› nedeniyle bulunamad›¤›, f›rt›nan›n delilleri de yok mal devam etti¤i bildirildi. 66
“Kay›p filo” ile ilgili haberler, “Bermuda Üçgeni” ya da ”fieytan Üçgeni” efsanesinin daha da yay›l›p, güçlenmesine yol açt›. etti¤i inanc›n› korumalar›na karfl›n, “kay›p filo” ile ilgili haberler, “Bermuda Üçgeni” ya da ”fieytan Üçgeni” efsanesinin daha da yay›l›p güçlenmesine yol açt›. Bu tehlikeli üçgenin s›n›rlar›, Amerika’n›n güney k›y›lar›ndan bafllay›p Bermuda’ya uzan›yor, buradan da Küba ve Santo Domingo’nun Atlantik Okyanusu’ndaki k›y›lar›ndan geçiyordu. Kimi yaz›l› raporlarda da belirtildi¤i gibi, 13’üncü yüzy›ldan son y›llara de¤in yüzlerce, belki de binlerce gemi, uçak ve denizalt› bu bölgede kaybolmufltu. Kötü okyanus koflullar›ndan ya da uzayl›lar ve UFO gibi “çok gizemli” nedenlerden dolay› m›, gidenler bir daha dönmüyordu? California Üniversitesi’nden Dr. Joann Stock ve Joseph Nagy, Tokyo Üniversitesi’nden Takuji Wasda ve Japon UFO uzman› Junichiro Nirasawa ile Junichi Yaoi, bu gizemli sorulara yan›t bulabilmek için çok çaba harcad›lar. 1991 y›l›nda Florida aç›klar›nda, “Deep Sea” kurtarma gemisi taraf›ndan denizin 180 metre de-
rinli¤inde 5 Avenger uça¤› bulundu. Ancak yap›lan incelemeler sonucu, bunlar›n “Uçufl/19” filosunun kay›p uçaklar› olmad›¤› anlafl›ld›. *** rizona Üniversitesi’nden Lawrence Kusche, resmi raporlar›n as›llar› üzerinde kapsaml› araflt›rmalar yapt›. Ulaflt›¤› sonuçlar 1975’te “Bermuda fieytan Üçgeni Gizemi: Çözüldü” ad›yla yay›mland›. Kusche’na göre, uçak ve gemi trafi¤inin hayli yo¤un oldu¤u bu üçgende görülen kay›plar, dünyan›n öteki bölgelerindeki kay›plardan daha büyük de¤ildi. S›k görülen tropikal f›rt›nalar›n yol açt›¤› kay›plardan sonra yap›lan bafltan savma araflt›rmalar, örne¤in bir teknenin kayboldu¤u haberinin bas›nda yay›mlanmas›na karfl›n, ayn› teknenin limana döndü¤ünün gazetelerde yer almamas› gibi nedenler yüzünden, kay›plarla ilgili abart›l› bir tablo ortaya ç›k›yordu. Birleflik Devletler Jeolojik Araflt›rma Kurumu taraf›ndan 1981’de
A
67
yay›mlanan bir la, bilime uyraporda ise, gun ya da aymetan gaz›n›n k›r› birçok tesuyla birleflmeori ortaya at›l›si sonucu, yor, onlarca “Blake Ridge” kitap yay›mlabölgesinde ben›yor, filmler lirli aral›klarla çevriliyor, kogörülen püsca gemilerin kürmenin, geUFO’lar tarami büyüklüf›ndan “uzay›n ¤ünde hava derinliklerine kabarc›¤›na yol kaç›r›ld›¤›, zaaçt›¤›, bunun man ötesine da teknelerin götürüldü¤ü” su yüzeyinde bile öne sürükalabilmesini lebiliyordu. engelledi¤i, Tüm bu teHer y›l 5 Aral›k saat 14:00’de, gemilerin böyori ve söylemLauderdale Deniz Üssü Tarih lece batt›¤› saler ise, en deDerne¤i taraf›ndan “Uçufl/19” vunuluyordu. neyimli denizan›s›na toplant› düzenleniyor. Kimi uzcilerin kafas›n› manlara göre, hava yo¤unlu¤u- kar›flt›rmaya, s›k s›k pani¤e kap›lnun azalmas›na neden olan me- malar›na yetiyordu. Florida k›y›lar›yla Bahama Adatan gaz›, motor içinde yak›t ve hava kar›fl›m›n›n bozulmas›- lar› aras›nda gidip gelen birçok gena, uçaklar›n ani yükseklik kay- zi teknesinden, her y›l ortalama 8 b›na ve sonuçta denize düflmesi- bin yard›m ça¤r›s› alan ABD sahil koruma görevlileri, bu yayg›n pane yol aç›yordu. Beklenmedik f›rt›na ve felaket ni¤i zamanla kan›ks›yorlard›. nedenleri aras›nda, okyanusun Çünkü, bir günde ortalama 20 “Bermuda Üçgeni” bölgesindeki yard›m ça¤r›s› al›yorlar, bunlar›n Golfstrim Su Ak›nt›s› da say›l›yordu. ço¤u da yak›t› tükenmifl “usta” denizcilerden geliyordu!..• *** Bermuda Üçgeni’nde kaybolan m.muhsinoglu@gmail.com gemi ve uçaklarla ilgili olarak akSonradan zengin olmufl bir adam, sat›n ald›¤› büyük ve gösteriflli bir çiftli¤i eski arkadafllar›ndan birine gezdiriyordu. Tavuk kümesleri önünde yeni zengin hafifçe dudaklar›n› büktü ve tavuklar› konusunda da bilgi verdi arkadafl›na: “Bu tavuklar her gün yumurtluyorlar; ama onlar›n yumurtalar›na art›k gereksinimimiz yok” dedi ve tavuklar›ndan flikayetçi oldu: “Ama içlerinden tekini bile bu huyundan vazgeçiremedik.”• 68
Ankara gecelerine müzik ve e¤lenceyi bir koalisyon biçiminde sunan Yavuz Yalçınkaya’nın öyküsü ilginçtir. Trajik komik ve de ender rastlanabilecek türde... Bunu, spor yöneticisi apoleti takan kiflilerin sergiledi¤i, üç perdelik bir oyun biçiminde de düflünebilirsiniz. A¤lamak ya da gülmek arasında çıkabilece¤iniz ring seferlerine solu¤unuz yeterse...
Frankfurt’tan Mardin’e
Y
avuz Yalçınkaya’yı e¤- takan kiflilerin sergiledi¤i, üç perlence dünyası çok iyi ta- delik bir oyun biçiminde de dünır. Baflkent gecelerinin flünebilirsiniz. A¤lamak ya da gülvazgeçilemeyen sanatçı- mek arasında çıkabilece¤iniz ring sı olmufltur yıllarca... Bu¤ulu se- seferlerine solu¤unuz yeterse... Almanya’nın Franksini, akordeonundan çıfurt kentinde görevli Yakan ezgilerin içine gövuz Yalçınkaya bakanlımen Yalçınkaya, bürokSporun ¤ının, ataması birkaç ratların takımı olarak biDünyas› gün önce yapılan müstelinen Gençlerbirli¤i’ne flarından beklemedi¤i bir de delicesine âflıktır. telgraf alır: Kırmızı-siyahlı takımın “Mardin’e tayin edilflimdiye dek hiçbir madiniz stop... 48 saat içinçını kaçırmamıfltır, öyle de yeni görevinizin basöyler. Yalçınkaya uzun flında olunuz stop...” yıllar spor bakanlı¤ı Yalçınkaya’nın dübünyesinde çalıflmıfl, flünmeye bile zamanı yurt dıflında bulundu¤u Metin yoktur. Onun için belirgörevleri sırasında yadGören lenen saatte Mardin’e sınmayan hizmetler verulaflabilmek en büyük mifltir. Ankara geceleriistektir. Eflyalarını hızla ne müzik ve e¤lenceyi bir koalisyon biçiminde sunan toplar, saatine bakar otomobilini Yalçınkaya’nın öyküsü ilginçtir. çalıfltırır ve yola çıkar. Münih Trajik komik ve de ender rastla- kentine geldi¤inde, birtakım hesaplar yapar. K›rksekiz saat gibi nabilecek türde... Bunu, spor yöneticisi apoleti bir zaman dilimi içinde, yüzlerce 69
Bütün Dünya • Aral›k 2007
kilometreyi yutarak Mardin’e nasıl ulaflacaktır? Dört ülkeden geçecek, pasaportunun rengi yeflil de olsa, Türk insanına çıkarılan zorlukları kendisi de yaflayacaktır.
Y
alçınkaya ölüme adeta meydan okuyarak gelebildi¤i Zagrep kentinde postaneye gider, müsteflarına bir telgraf gönderir: “fiu anda Zagrep kentindeyim stop... Geride 33 saatlik bir sürem kaldı stop... Emirlerinizi konsoloslukta bekleyerek alaca¤ım stop...” Ankara’dan gelen yanıt biraz daha serttir: “Zaman sürekli aleyhinize iflliyor stop... Derhal yola çıkınız stop...” Yalçınkaya ecelle dans ederek ve ço¤u zaman da randevudan kıl payı kurtularak, sınırlardan olabildi¤ince hızl› bir biçimde geçer. Ankara’da kısa bir soluklanma molası verir ve 62 saat sonra atand›¤› Mardin’e sabahın alacakaranlı¤ında ulaflır. Otomobilini il spor müdürlü¤ünün bahçesine çeker, uykuya dalar gider. Uyandı¤ında kentte mesai çoktan bafllamıfltır. ‹l müdürüne gider, konuyu anlatır. Müsteflara da Mardin’e ulafltı¤ını bildiren yeni bir telgraf çeker: “32 saatlik bir gecikme ile Mardin”e ulafltım stop... Görevimin ne oldu¤unu bilmiyorum stop... Yeni talimatınızı bekliyorum stop...” Bir otele yerleflir Yalçınkaya... Bakanlıktan gelecek telgraf› beklemeye bafllar. 24 saat sonra yanıt gelir: “Döngel Ma¤arası’na tayin edildiniz stop... Yarın görevinizin baflında olunuz stop...” 70
Yalçınkaya, Mardin kentinin tafl sokaklarında saatlerce dolaflır ve sonra sokak kenarında duran bir kayaya yı¤ılırcasına oturur, hıçkıra hıçkıra a¤lar. Gece yarısına çeyrek var. Uyumak üzereyim. Telefonum çaldı, santral memuresi soruyor: “Metin Gören misiniz?..” Yanıt sonrasında telefon ba¤lanıyor, Mardin’den arıyorlar. Yalçınkaya karflımda... Ben onu Frankfurt’ta biliyorum. Sürgünle karıflık bir atama tan›m›nda bulunuyor. Do¤rusu pek anlaflılır gibi de¤il... Sonra, Döngel Ma¤arası’nın nerede oldu¤unu soruyor, Mardin kentindeki yetkililer bilmiyorlarmıfl. “Döngel ad›n› spor teflkilatında sıkça duyarım. Kahramanmarafl kenti sınırları içinde bir da¤ beldesiymifl, anlattıklarına göre, sürgün yeriymifl” diyorum. Görüflmeden sonra Yalçınkaya yeni müsteflarına bir telgraf daha gönderiyor: “Döngel’e geldim stop... Emirlerinizi bekliyorum stop...”
Y
avuz Yalçınkaya, birkaç gün sonra Ankara’ya geldi. Sürekli gülüyordu. Sesini tonlayarak gülüyordu. Genco Erkal’ı anımsadım. “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununda sık sık attı¤ı kahkahalarını an›msad›m. Yalçınkaya giderek kahır yüklendi. Ve cebinden bir ka¤ıt parçası çıkardı. Bu bir telgraft› ve sayın müsteflarından geliyordu: “Döngel’e ulafltı¤ınızı ö¤rendim stop... Görevden alındı¤ınızı üzüntüyle belirtirim stop...”
Frankfurt’tan Mardin’e
Döndü geldi Yavuz Yalçınkaya, Döngel Ma¤arası’ndan... Bu¤ulu bir ses geliyordu uzaklardan... Akordeondan çıkan tatlı ezgiler flarkıyla bütünlefliyordu. Bir hüzün flarkısıydı bu: “Gurbet elde bir hal geldi baflıma / A¤lama gözlerim Allah kerimdir...” Bu¤ulu ses ve dökülen na¤-
meler bana hiç yabancı gelmedi. Bu ses Frankfurt, Mardin ve Döngel Ma¤arası fleytan üçgeninde sürgün deplasmanına çıkan ve aradan yıllar geçmesine karflın, görevden alınıflının denklemini çözemeyen bir spor adamına aitti; Yavuz Yalçınkaya’ya...• MetinGoren@butundunya.com.tr
Elinin “s›k›”l›¤›yla ünlü bir adam, difl a¤r›s›n›n geçmesini birkaç gün bekledikten sonra dayanamay›p doktora gitti. Doktor adam› muayene ettikten sonra hangi yöntemle diflinin çekilmesini istedi¤ini sordu: “Hangi yöntemi kullanmam› istersiniz?” dedi. “‹laçl› m› çekeyim, ilaçs›z m›?” Adam bu iki yöntem aras›nda ne ayr›m oldu¤unu ö¤renmek istedi: Doktor aç›klad›: “‹¤ne yaparsam ac› duymazs›n›z; ama 80 YTL al›r›m. ‹¤nesiz çekersem 40 YTL al›r›m; ama biraz ac› duyars›n›z.” Can›n›n ac›s›na dayanamayan adam hemen karar›n› aç›klad›: “Aman doktor bey” dedi. “Kaça olursa olsun, ac› duymayay›m, bana yeter.” Doktor i¤neyi yapt›, uyuflturucunun etkisini iyice göstermesi için bir süre yandaki odada oturmas›n› istedi. Ancak bir süre sonra ça¤›r›nca adam›n gitti¤inin ay›rd›na vard›. Akflamüzeri doktor, muayenehanesi caddenin tam karfl›s›nda olan meslektafl›yla telefonda konufluyordu. Meslektafl› tam telefonu kapat›rken o gün yaflanan ilginç olay› doktorla da paylaflt›: “Bugün çok ilginç bir fley oldu” dedi. “Bir hasta geldi ve adam›n az› diflini uyuflturucu i¤ne yapmadan çektim, bana m›s›n demedi!”• Küçük Meltem, koflarak eve döndü ve annesine bir kuflkusunu aç›klad›: “Anneci¤im” dedi. “Bizim kasap, eflinin bir k›z çocu¤u do¤urmas›ndan hiç memnun de¤il.” Annesi küçük k›z›n bu sözlerine çok flafl›rd›: “Nereden anlad›n bunu?” diye sordu. Küçük Meltem bu kuflkusunun nedenini tane tane aç›klad›: “Çünkü dükkan›n›n vitrinine ‘Küçük bir erkek çocuk aran›yor’ duyurusu yap›flt›rm›fl...”• 71
Hacopulo Pasaj› eski Pera’n›n günümüze renkli bir uzant›s›d›r!
Beyo¤lu’nun Ortas›nda Bir Bebek Hastanesi
B
akmay›n kap›s›n›n üs- yerindeki havagaz› feneri, yan› tünde “Dan›flman Geçi- bafl›ndaki bekçi kulübesi, bir kedi” diye yazd›¤›na... Be- nardaki bayrak dire¤i ve de s›ra nim için oras› k›rk y›l› s›ra küçücük dükkanlar›yla eski aflk›n bir zamandan buyana hep Pera’n›n günümüze gerçek bir “Hacopulo Pasaj›”d›r. uzant›s›d›r bu geçit... Merakl›s›Sözünü etti¤im yer, Beyo¤- na, aramamalar› için geçidin girilu’nun en eski, en flinin Galatasaray’daki renkli, en güzel geçitYap› ve Kredi Bankalerinden biri... Özlemin Tad› s›’n›n tam karfl›s›nda “K›rk y›ll›k” dediyoldu¤unu haber vereBaflkad›r sem, hani sözün gelilim. Giriflteki kap› nufli... Asl›nda tam 136 maras›, 116! y›ll›k bir geçittir bura‹stiklal Caddesi’ni s›... Hatta belki daha Meflrutiyet Caddesi’ne da eski! “136 y›ll›k” ba¤layan Hacopulo dedim; çünkü binan›n Han›’n›n içinden geiç taraf›ndaki al›nl›¤›nçen bu pasaj, Galatada 1871 tarihi okunsaray’dan Tünel yönümakta... Bu da Beyo¤ne gidenlerin, en k›sa Eser Tutel lu’nu bir bafltan ötekiyoldan Tepebafl› tarane yak›p kül eden f›na geçmelerini sa¤müthifl 1870 yang›n›ndan bir y›l lar. Sizin ad›mlar›n›zla bilmem; sonra yap›ld›¤›na iflaret etmekte... ama asker ad›m›yla 100 ad›m kaBilmem ki do¤ma büyüme ‹s- dard›r. Ortas›nda hayli genifl bir tanbullu olup da o pasajdan bir avlusu vard›r. Avlunun sol kenakez olsun geçmemifl olanlara ne r›ndaki merdivenler sizi “Panaya ceza vermeli! Zemine döfleli yu- Maria”, yani Meryem Ana Ortomurta benzeri tafllar›, tam orta doks Kilisesi’ne ç›kar›r. Ne yaz›k 73
Yaklafl›k 10 y›l önce Hacopulo Pasaj›... Orta yerdeki havagaz› feneri henüz sökülüp yok edilmemifl. ki son k›rk, elli y›ldan buyana han da, geçit de hayli ihmal edilmifl durumdad›r. Bilgisizce giriflilen onar›mlarla da orijinal görünümünden çok fley kaybetmifltir. Yine de Beyo¤lu’nun Pera dönemini günümüze yans›tan ilgi çekici köflelerinden biridir. *** lkokul ö¤rencisiydim; ama bu geçidin 1940’l› y›llardaki durumunu çok iyi an›ms›yorum. Asl›nda, ansiklopedilerde, an› kitaplar›nda daha eski dönemlerine iliflkin pek çok bilgi var. Ne zaman yap›lm›fl? Zaman içinde buradaki dükkanlar›, ma¤azalar› kimler mekan tutmufl? Kimler, gelmifl, kimler geçmifl, hepsi var... Geçidin yer ald›¤› Hacopulo Han›, me¤er 1850’lerin yap›s›ym›fl. Yapt›ran kifli, eski Beyo¤lu’nun, yani o zamanki ad›yla Pera’n›n en zengin para babalar›ndan ‹stanbul-
‹ 74
lu bir Rum tüccar: Hacopulo... Harcamakla bitmeyecek bir servetin sahibi olan bu kifli tutmufl, Beyo¤lu’nun en merkezi yerinde üç ana yap›dan oluflan bu kâgir han› yapt›rm›fl. Sözünü etti¤im Hacopulo Pasaj›, iflte bu han›n içinden geçmekte... Yar›s›n›n üstü kapal›, yar›s›n›n üstü aç›k... Han›n aç›l›fl töreni 1871 y›l›n›n 15 Nisan günü yap›lm›fl. Neredeyse tüm Beyo¤lu bu aç›l›flta haz›r bulunmufl. Bir flaflaa, bir gösterifl ki, demeyin gitsin! Han›n üst katlar› konut olarak kullan›lmas› amac›yla yap›lm›fl, zemin kat ise o zaman da bafltan sona boydan boya hep ifl yeri... Ama nas›l ifl yeri? ‹plikçisinden flapkac›s›na... Gömlekçisinden çantac›s›na, içeride yok yok! 13 numaral› dükkan Ahmet Mithat Efendi’nin matbaas›ym›fl. Nam›k Kemal, 1872’de cuma ve pazar d›fl›nda her gün yay›mlamaya bafl-
Meflrutiyet Caddesi giriflinden Hacopulo Pasaj›... Havagaz› fenerinin cam bir globu var. lad›¤› “‹bret” gazetesini bu matbaada dizdirip bast›rm›fl. O günlerde Jön Türkler gelir, bu matbaada buluflurlar, görüflürler, dertleflirler, aralar›nda “N’olacak bu memleketin hâli?” diye tart›fl›rlarm›fl. Dönemin ünlü kuaförlerinden Valentin Kardefller de ifl yerlerini bu pasajda açm›fllar. T›pk› tan›nm›fl hal› tüccar› Filipoviç, erkek terzisi Foskolo, özel olarak Paris’ten getirdi¤i somya ve karyolalar› pazarlayan Neyrat gibi... Ve de tüm Pera’da efli, benzeri olmayan bir restoran: Kanelos... *** Bir de küçük bir opera tiyatrosu varm›fl Hacopulo Han›’n›n içinde: Çuhac›yan Tiyatrosu! Çuhac›yan m› kim? Tam ad›yla Dikran Çuhac›yan, Ermeni as›ll› bir sahne müzi¤i bestecisi... Do¤umu, ölümü 1836-1898... En tan›nm›fl yap›t›, “Leblebici Horhor A¤a” adl› ünlü müzikli sahne oyunu... “Arif’in
Hilesi”, “Köse Kâhya” gibi daha baflka müzikli sahne oyunlar› da var. Yap›tlar› yaln›z yurt içinde de¤il, yurt d›fl›nda da defalarca temsil edilmifl.
P
asaj›n ilgi çekici ma¤azalar›ndan biri de 1869 y›l›n›n sonlar›na do¤ru aç›lan “Salle Adam” adl› müzik ma¤azas›ym›fl. Pasaj›n Tepebafl› ç›k›fl›na yak›n yerde aç›lan bu ifl yerinde baflta telli sazlar olmak üzere her türden müzik ayg›t› müzikseverlerin be¤enisine sunulurmufl: Kemanlar, viyolalar, cellolar, kontrbaslar... Ayr›ca, her türden nefesli sazlar: Flütler, klarnetler, obualar, fagotlar... Bu ifl yerinde tüm bu müzik ayg›tlar›n›n bak›m› ve onar›m› da yap›l›rm›fl. Ve de, istek üzerine Paris gibi, Viyana gibi, Milano gibi Avrupa’n›n müzik merkezlerinden büyük fedakârl›klarla özel olarak nota da getirtilirmifl. 75
Beyo¤lu’nun Ortas›nda Bir Bebek Hastanesi
Bütün Dünya • Aral›k 2007
T
abii, burada ünlü maestrolar›n genç yeteneklere keman, piyano dersleri de verdiklerini ekleyelim. Binan›n üst kat› zaman içinde küçük bir konser salonu biçimine getirilmifl. Bu küçük salonda oda müzi¤i konserleri de verilmifl, resitaller de... Sizin anlayaca¤›n›z, Salle Adam, o tarihlerde gerçek bir müzik cenneti haline gelmifl. Adeta bir konservatuar! 1940’l› y›llar›n sonlar›nda, ben ortaokuldayken han›n içinde ç›kan yang›nda pek çok müzik ayg›t› yanarak ortadan kalkm›flt› da piyasada bir süre ne do¤ru dürüst keman bulunmufltu ne yay›, ne notas› ne de aksesuarlar›... Bafllang›çta pasaj›n karfl›l›kl› iki s›ra biçiminde uzanan dükkanlar›nda daha çok tuhafiyeciler s›ralanm›flm›fl. “Dükkan” dedimse, kap›s›n› aç›p içeriye girece¤iniz genifl bir mekan de¤il! Dükkan sahibinin tezgâh›n›n gerisinde ancak kendisinin ayakta durabilece¤i darl›kta s›ra s›ra, hücre hücre ifl yerleri... Büyükçe dükkanlarsa daha çok ortadaki avlunun çevresindeymifl... T›pk› günümüzdeki gibi... Bilmem ki, günümüz gençlerinin tuhafiyecinin ne oldu¤una iliflkin bir fikirleri var m›? Bu dükkanlarda “tuhaf fleyler” de¤il, dü¤me, kopça, ç›tç›t, fermuar, iplik, astarl›k kumafl, çorap mendil gibi “tuhafiyye” malzemesi sat›l›rm›fl. Hatta, yerine göre her türden terzi malzemesi de... Bu dükkanlar›n sahiplerinin ço¤u, ifllerinin ehli Rum vatandafllarm›fl. Geçitte zaman içinde tuhafiyecilerden baflka erkek terzileri, 76
“Modistra” denen kad›n terzileri, ayakkab› ve çizme yap›mc›lar›, model çizimcileri, perukçu, korseci, manifaturac›, fes kal›pç›s› ve ütücüsü, kürkçü ve de bir aralar nefis tereya¤lar›yla ün yapm›fl bir flarküteri bulunmufl. Bu arada t›bbi ayg›tlar sat›c›s› ile bir de cenaze levaz›matç›s›! Günümüzde Beyo¤lu’nda bilmem ki hâlâ cenaze levaz›matç›lar› kald› m›? Kalm›flsa, bile pek göz önünde olduklar›n› sanm›yorum. Yak›n zamana de¤in daha çok Rum ve Ermeni az›nl›¤a hizmet götüren bu cenaze levaz›matç›lar›, cenazeyi H›ristiyan dininin geleneklerine göre haz›rlar, kilisedeki ayini düzenler ve de defin törenini kusursuz bir titizlikle gerçeklefltirirlerdi. Sözünü etti¤im bu cenaze levaz›matç›s›, geçidin Tepebafl› taraf›na aç›lan üstü kemerli kap›s›na yak›nm›fl, üstüne haçlar çak›l› simsiyah tabutlar dükkan›n d›fl›nda, kap›n›n yan› bafl›nda, yan yana duvara dayal› durur, gelenin geçenin içini karart›rm›fl. *** enim Hacopulo Pasaj› ile ilgili an›lar›m; ancak 1940’l› y›llar›n bafllar›na de¤in gerileyebiliyor. Hadi bilemediniz 30’lu y›llar›n sonlar›na... Yani, daha çok Nazi ordular›n›n Trakya s›n›r›m›za y›¤›nak yapt›¤›, geceleri pencerelerin siyah perdelerle örtülerek karartma uyguland›¤›, her gün çeyrek vesika ekme¤inin bile f›r›nlar›n önünde, itifl kak›fl al›nabildi¤i y›llara... O y›llarda da Hacopulo Pasaj›’nda tuhafiyeciler, ibriflimciler, flapkac›lar, dü¤meciler ifllemeciler ço¤unluktayd›. Galatasaray taraf›n-
B
dan giriflte sa¤daki dükkanda her türden terzi malzemesi sat›l›rd›: Mezura, kopça, ç›tç›t, i¤ne, yüksük ve rengarenk iplikler... Metre ile sat›lan lastikler... Hem bel için, hem çorap için... O zamanlar çoraplar lastikli olmad›¤› için ya diz üstünde lastikle tutturulur ya da jartiyer giyilirdi. Renk renk, her genifllikte kurdeleler... Ekstrafor denilen fleritler, danteller, fistolar... Ayr›ca mantolar, tayyörler ve erkek ceketleri için gerçek ipekten çok kaliteli astarl›klar... Sonralar›, bunlar›n yerini daha ucuza sat›lan naylon kumafllar alm›flt›.
alaca¤› çiçek buketini yapan biri vard›. Tüm bunlar› siparifl üzerine yapar haz›rlard›. Karfl› tarafta da en baflta, sa¤ bafltakinin benzeri bir dükkan vard›. Birinde olmayan ötekinde bulunurdu. ‹kisinde de sat›lan malzeme bir
S
a¤dan ikinci dükkandaysa pamuk ya da yün fliltelere k›l›f yapmak için çizgili ya da düz kumafllar, amerikan bezi, pazen, basma, tülbent gibi fleyler sat›ld›¤› gözlerimin önüne geliyor. Bitifli¤indeki dükkan, bir Rum kad›n›n sahibi oldu¤u flapkac› dükkan›yd›. Burada haz›r flapka da sat›l›rd›, siparifl üzerine ›smarlama flapka da yap›l›rd›. Tabii, flapkaya konulacak Kafe de var, nikah flekercisi de... kurdele, çeflitli süsler, fiapkac› da var, kitapç› da... tüyler, tüller –ki bunlara “vualet” denirdi– gibi hepsi de Avrupa’dan getirtilmifl fazla, iki eksi¤iyle ayn›yd›. Fazla özel flapka aksesuarlar› da bulun- olarak içeride “‹briflim” denen renk durulurdu. Hemen yan›nda, gelin- renk ipek iplikler göze çarpard›. lik bafl›, tülü, tac› ve gelinin eline Dükkandakiler, müflterinin hangi 77
Beyo¤lu’nun Ortas›nda Bir Bebek Hastanesi
Bütün Dünya • Aral›k 2007
renkten, kaç gram ibriflime gereksinimi varsa, ç›kr›k benzeri bir ayg›tla hemen sararak veriverirdi: Çoksa makaraya, azsa, boru biçimine getirdi¤i bir kartonun üzerine sar›verirlerdi. Orada bir de perdelerde kullan›lmak üzere kordoneler yap›l›rd›. ‹steyen püskülünü de ondan al›rd›.
O
nun yan›ndaki dükkan ise ifllemeciydi. Makineyle yap›lan bu ifllemeler elbiselerde, örtülerde süs olarak kullan›l›rd›. Kumafllar›n kenarlar›na piko da yap›l›rd›, etekler için plise de... ‹pek ya da yünlü, hangisi olursa, verev kumafl üzerine “pli soley” denen pli çeflidi bir zamanlar çok modayd›. Pasaj›n kemercisi de çok ünlüydü. Hem haz›r kemer satard› hem de ›smarlama olarak kumafl ya da deriden özel kemerler yapard›. *** Geçidin ilgi çekici dükkanlar›ndan biri de modelcilerdi. Bunlar model dergileri de satar, isteyene modelin kopyas›n› da çizip verirlerdi. Bilmem ki, Beyo¤lu’nda buradakilerden baflka yerde de model çizicileri var m›yd›? Dükkanlar›, az önce dedi¤im gibi; ancak kendilerinin zar zor s›¤abilecekleri denli, darac›kt›. Model çizdirmeye gelen han›mlar, iflleri bitene de¤in çaresiz sab›rla dükkan›n önünde ayakta beklemek zorunda kal›rlard›. Modelciler, o y›llarda Avrupa’dan model dergileri kolay gelmedi¤i için, müflterilerine özel olarak getirttikleri dergileri gösterirler, be¤endirdikleri modelin üzerine yar› saydam bir ka¤›t koyarak o elbiseyi, tüm ayr›nt›lar›yla 78
kopya çekerlerdi. Üstelik de müflterilerinin isteklerine göre gerekli de¤ifliklikler ve yenilikler yaparak... Model dergilerinin aras›nda özellikle iç çamafl›r›, el iflleri, yün modelleri için haz›rlanm›fl olanlar› da vard›. En tan›nm›fl modelci, biri k›z, öteki erkek iki Rum kardeflin dükkan›yd›. Bir de çorap çekiciler... ‹kinci Dünya Savafl›’n›n bu yokluk y›llar›, kad›n çoraplar› hem çok pahal›ya sat›lmaya hem de kaliteli olanlar›n›n zor bulunmaya baflland›¤› y›llard›. Kad›n çoraplar› kaçt›¤› zaman tortop edilip yallah çöpe at›lmaz, çorap çekicilere götürülerek kaçan iplikler bir güzel çektirilirdi. Böylece bu çoraplar üstelik de çok ucuza yeniden kullan›labilir duruma getirilirdi. Beyo¤lu’nda bu ifli yapanlar›n hemen hemen hepsi de genç Yahudi k›zlar›yd›. Bunlar her kaçan iplik bafl›na çok cüz’i bir para al›r, böylece kad›nlar›n savurganl›k yapmalar›n›n önüne geçerek ülke ekonomisine, karar› karar›nca da olsa, bir katk›da bulunurlard›.
Ç
o¤u tuhafiyeci olan bu dükkanlar›n önleri hep aç›kt›. Arkalar›nda s›ra s›ra raflar... Küçücük küçücük kutular... ‹çlerinde incikler, boncuklar... K›fllar›, geçidin bir kap›s›ndan ötekine baca gibi çeken buz gibi bir yerde çal›flmak hiç de kolay de¤ildi. Bir dönem Galatasaray taraf›ndaki kap›ya iki kanatl›, hem içeriye, hem d›flar›ya aç›l›p kapanan caml› bir kap› kondu¤unu an›ms›yorum. Ama neye yarar? Kolay ifl de¤ildi, k›fllar› eli titreyerek han›m-
lara model çizmek, dü¤me be¤endirmek, ibriflim, ç›tç›t, kopça, boncuk, payet gibi bir sürü ›v›r z›v›r› bulup onlar› memnun etmek! En zor yan›, buldu¤unuz malzemeyi hepsi de birbirinden titiz olan han›m müflterilere be¤endirmekti! *** ünümüzde de buradaki dükkanlar›n çeflidi fazla de¤iflmedi. Geçenlerde pasajdan geçerken özellikle dikkat ettim; bak›n, bugün pasajda hangi dükkanlar yer almakta: Çantac›, kafe, kitapç›, anorak ve mont imalatç›s›, flapkac›, ›triyatç›, gömlekçi, kitapç›, resimci, tuhafiyeci, dü¤meci, tak›c›, nikah flekeri sat›c›s›, kasketçi, anahtarl›kç›, eflarpç›, eteklikçi, oyuncakç›, pantoloncu ve bir de restoran... Ortadaki meydanda, renkli reklam flemsiyelerinin gölgesinde, aralar›nda sohbete dalan k›zl›, erkekli c›v›l c›v›l gençler... Düflünüyorum da, zaman içinde yok olan ifl yerlerini gözlerimin önüne getirmekte zorlan›yorum. En baflta 38 numaradaki Bay Dacat Güler’in ecza deposu zamana yenik düflen ifl yerlerinden... Dacat Güler, ünlü foto muhabiri, siyah-beyaz fotograf›n büyük ustas› Ara Güler’in babas›... Bir zamanlar, Rum kilisesine ç›kan merdivenlerin bafl›nda bir piyano onar›m ve akortçusu vard› ki, o da çoktan tarihe kar›flt›. Trençkot terzisi Minas da yok ki üzerimize mum gibi oturacak ›smarlama bir ya¤murluk diktirelim! Anania Restoran da y›llar önce kap›lar›n› kapatt›, gitti. Giriflte, hemen sa¤daki tuhafiyeci Stamati Efendi de epey var ki dünyas›-
G
n› de¤ifltirdi. Aynal› Pasaj’dan buraya nakleden eski ‹stanbul beyefendisi Ara Dolanyan da yok art›k... Bekçi kulübesinin de yerinde yeller esmekte! Bayrak dire¤inin de, havagaz› fenerinin de... N’olurdu bari onlar yerinde kalm›fl olsayd›! Gerçekten, Hacopulo Pasaj›’nda yok olup giden ilgi çekici dükkanlardan biri de avlunun sol köflesindeki bebekçi dükkan›... Rum kad›nlar›n çal›flt›¤› bu ifl yeri ayn› zamanda bir bebek hastanesiydi! Sak›n bu hastaneyi, fiiflli’deki tarihi Etfal Hastanesi gibi bir çocuk hastanesi sanmay›n! Yaln›zca oyuncak bebeklerin hastanesiydi buras›! Kafas› kopan, kolu ç›kan, baca¤› k›r›lan türlü çeflitli bebekler hemen bu bebek hastanesine getirilir, tez elden onar›lmas› için oradaki anlay›fll› bir bebek onar›mc›s›n›n usta ellerine emanet edilirdi. *** ükkan her türden bebeklerle doluydu: Tafl bebekler, ba¤ bebekler, bez bebekler, Arap bebekler, sar›fl›n bebekler, esmer bebekler, yürüyen bebekler, gözlerini aç›p kapatan bebekler ve kim bilir daha ne çeflit bebekler... Henüz teyp band› bulunmad›¤› için yaln›zca konuflan, flark› söyleyen bebekler yoktu! Bebe¤inizin gözlerinin rengini de¤ifltirmek mi istiyorsunuz? Ne renk istedi¤inizi söylerdiniz, hemen de¤ifltiriverirlerdi! Elâ ise elâ, mavi ise mavi... Bir kenarda haz›r bebek elbiseleri de sat›l›rd›. Arzu eden bebe¤ine istedi¤i renk ve modelde elbise de diktirilebi-
D
79
Bütün Dünya • Aral›k 2007
lirdi. Ne yaz›k ki bu dükkan zaman içinde kapand›, yerine Ermeni bir kürkçü gelerek kendi ifl yerini açt›. Daha çok mantolar›n, tayyörlerin istenilen yerine kürk aksesuarlar yerlefltirmekte üstüne yoktu! Bir tan›d›¤›m›z anlatm›flt›: K›z›n›n çok sevdi¤i bir bebe¤i varm›fl. Ama çocuk iflte, oynarken nas›l olduysa kafas›n› kopart›vermifl! Küçük k›z iki gözü, iki çeflme! Üzülmesin diye bebe¤i al›p hemen bu bebek hastanesine götürmüfller. Durumdan anlayan usta, onlara üç, dört gün sonra bebe¤in haz›r olaca¤›n› söylemifl. Almaya gittikleri zaman bir de ne görsünler: Bebe¤in kafas› ta-
k›lm›fl, üstü bafl› temizlenmifl, elbisesinin y›rt›klar›, sökükleri dikilmifl, mis gibi olmufl da, yaln›z flu farkla: Sar› saçl›, mavi gözlü kafas›n›n yerinde yumuk yumuk bir Arap bebek kafas› yok mu! Var›n siz tahmin edin, önce flafl›r›p kalan, sonra da hüngür hüngür a¤lamaya bafllayan küçük k›z›n düfl k›r›kl›¤›n›!• Yazar›n özel notu: Pasaj›n, yan yana s›ralanan dükkanlarla ilgili ayr›nt›l› bilgileri veren de¤erli dostum, say›n Aliye Gültekin (Güvenç) han›mefendiye flükranlar›mla... EserTutel@butundunya.com.tr
Necla Han›m doktoruna dert yan›yordu: “Doktor bey” dedi. “Kurufasulyeyi çok seviyorum diye eflim bana ‘Deli’ diyor.” Doktor bu sözlere çok flafl›rd›: “Ne denli saçma bir fley size söylenenler” dedi. “Kurufasulyeyi ben de çok severim.” Necla Han›m bu sözlere çok sevindi ve hemen doktorunu evine yeme¤e davet etti: “Gerçekten mi?” dedi. “Öyleyse bir gün bizim evimize yeme¤e gelmelisiniz. Evde tüm dolaplar›m ve çekmecelerim kurufasulyeyle dolu...”• Bir adam otomobil galerisine geldi ve alçak sesle konuflmaya bafllad›: “‹ki hafta önce bu otomobili sat›n ald›¤›m zaman bana, k›r›lan parçan›n yerine memnuniyetle yenisini verece¤inizi söylemifltiniz...” Ma¤aza müdürü adam›n sözünü kesti: “Gayet tabii, efendim” dedi. “‹ste¤iniz parçay› söyleyin, hemen verelim.” Adam yine alçak sesle sürdürdü konuflmas›n›: “‹ki adet kaburga kemi¤i, bir sol göz, üç metre vücut derisi, iki az› difli, iki köprücük kemi¤i ve bir de kulak memesi istiyorum.”• 80
Bu topraklarda Niko’larla, Hüseyin’lerle, Manol’larla, Manuel, Sabri, Andon, Kadri’ler ve Artin’lerle birlikte yüzy›llarca yaflad›¤›m›z dostlu¤umuzun varl›¤›n› kan›tlad›k, duymak isteyene de, duymak istemeyene de...
Kimine Göre “Hayrat” Kimine Göre “Hayret”
A
lexander Graham Bell “Cep Telefonumuzdan Önce” 1870 y›l›nda telefonu ve “Cep Telefonumuzdan Sonra”... fiimdi anlataca¤›m öykü, buldu¤unda, bu bulufluyla insan yaflam›nda ‹sa’n›n do¤umuyla bafllayan milad›m›zdan 2007 y›l yepyeni bir milat oluflsonra, Graham Bell’in turaca¤›n› elbette dübulufluyla flünemiyordu bile... Hem Nal›na telefonu Tarihin yaflam›n› Hem M›h›na bafllayan milad›m›zdan 137 y›l sonra ve benim “‹sa’dan Önce” ve “‹sa’kendi buluflum milad›dan Sonra” diye iki böm›zdan 10 y›l sonra bir lüme ay›ran insano¤lu, akflamüstü, cebimdeki Graham Bell’in bulufluntelefonumun ac› ac› dan sonra ise kendi yaçalmas›yla bafllad›. flam›n› “Telefondan ÖnArayan, art›k eskiyen ce” ve “Telefondan Sonve de¤iflen mahallemizra” diye ikiye ay›rd›. den kalan ve kendi hiçBen bu bölme iflleMetin bir zaman de¤iflmeyen, mini, izninize s›¤›naAtamer hiçbir zaman eskimeyen rak, biraz daha ileri eski arkadafl›m Artin’di. götürüyorum ve yaflaEski mahallemizin miras› befl m›m›z›n “Telefondan Sonra”ki alt› kifliyle, ertesi gün ö¤leden sondönemini de ikiye ay›r›yorum: ‹flte modern milad›m›z›n ön- ra hal binas›n›n kap›s› önünde bucesi ve sonras›: luflaca¤›m›z› haber veriyordu. 81
Bütün Dünya • Aral›k 2007
A
rtin, tüm mahalle halk›n›n çok iyi tan›d›¤›, üstelik çok da sevdi¤i çok iyi bir insand›. ‹ki k›z kardefli vard›. Biri Kalyopi di¤eri Stella... Her ikisi de çok güzel k›zlard›. Stella, Kadri ile çok yak›n arkadaflt›. Hangisinin “aptall›¤›ndan” oldu¤unu bilmiyorum; ama sonunda bu güzel yak›nl›¤›n nedense mutlu sonla noktalanmad›¤›n› biliyorum. Kadri, mahallemizde “Esas” ad›yla tan›rd›. Bu takma ad› ona, Nico takm›flt›. Hüseyin ve Semih’le birlikte “Esas”, mahallemizin en yetenekli sporcusuydu. Tak›m arkadafllar›yla birlikte Beykoz çay›r›nda idmana giderler, idman sonras› caminin yan›ndaki pastac›da açl›klar›n› giderirlerdi. Caminin tam karfl›s›nda, yolun öteki köflesindeyse küçük bir kilise vard›. Dört yan› yüksek duvarlarla çevrili oldu¤undan, duvarlar›n ötesinde içeride nas›l bir dünya oldu¤unu bilmezdik. Manol, mahallemizin genç kufla¤› içinde yafl› en büyük olan›m›zd›. Bofl zamanlar›nda bahç›vanl›k yapard›. Onun elinin de¤di¤i bahçelerdeki çiçekler, yeflillikler sanki daha bir baflka renkte olurlard›. Manol hepimizle arkadaflt›; ama onun en yak›n arkadafl›, Andon’du. Kimbilir, birbirine yak›n yafllar›, onlar› arkadafl olarak da birbirine yak›nlaflt›rm›flt›. Mahallemizde hepimiz birlikte de çok mutluyduk, tek tek de çok mutluyduk. O güzel günlerimizi, bir süre sonra, kötü günlerimiz izledi. Önce Semih’i kaybettik. Onun 82
ac›s›n› beynimizle yüre¤imiz aras›nda ö¤ütüp toza dumana dönüfltürmeden, Andon’u da kaybettik. Çok geçmeden anlad›k ki, yaln›zca Semih’le Andon’u kaybetmekle kalmam›fl›z, onlar›n kayb›yla neflemizi de, birlikte mutlulu¤umuzu da, tek tek mutlulu¤umuzu da kaybetmifliz. Mahalle tak›m›m›z›n idman sahas› Beykoz çay›r› eski yeflilli¤ini kaybetti, pastanemiz eski tad›n› kaybetti. Hal binas›n›n soka¤›n› dönünce, uzaktan gördüm Artin’i... Arabam›, halin karfl›s›nda bir yere b›rakt›m, koflarak gittim yan›na, kaybolmufl günlerimizin özlemiyle ben onu kucaklad›m, o beni kucaklad›. Koca bir teneke vard› yan›nda... Zeytin getirmifl. Befl on dakika içinde, eski mahallemizin miras› öteki arkadafllar›m›z da geldiler. Kimi bir teneke peynir getirmiflti, kimi arabas›n›n arka koltu¤una yükleyebildi¤i yar›m çuval bulgur, kimi bir koca teneke helvayla gelmiflti.
P
astanenin yan›ndaki f›r›ndan, benim araban›n bagaj›n› t›ka basa dolduracak denli taze ekmek ald›k; tenekeleri, bulgur çuval›n› Niko’nun arabas›na yükledik, itifle s›k›fla hepimiz benim arabaya dolduk ve... Öteki arabalar› b›rak›p iki araba peflpefle caminin kap›s›na gittik, beklemeye bafllad›k. ‹çeride ikindi namaz› k›l›n›yordu. Hüseyin ile Niko, ellerindeki açacaklarla tenekeleri açt›lar. Biraz sonra içeride namaz bitti, cemaat birer ikifler camiden ç›kmaya, bizim bekledi¤imiz d›fl kap›ya do¤ru gel-
Kimine Göre “Hayrat” Kimine Göre “Hayret”
meye bafllad›. Ellerimizdeki naylon torbalara ayr› ayr› zeytin, peynir, helva koyuyor, bulgur dolduruyor, camiden ç›kan her kifliye ellerimizle ikram ediyorduk. O gün arife günüydü, yar›n bayram›n ilk günü olacakt›. Biz, eski mahallemizin eskimeyen eski arkadafllar› o gün, cami kap›s›nda biraraya geldik, Semih’imizin ve Andon’umuzun ruhlar› için, mahallemizin yeni insanlar›na ikram-
da bulunarak bir yandan onlar›n bayramlar›n› kutlad›k, bir yandan da o iki eski mahalle arkadafl›m›z›n ve... Bu topraklarda Niko’larla, Hüseyin’lerle, Manol’larla, Manuel, Sabri, Andon, Kadri’ler ve Artin’lerle birlikte yüzy›llarca yaflad›¤›m›z dostlu¤umuzun varl›¤›n› kan›tlad›k, duymak isteyene de, duymak istemeyene de...• MetinAtamer@butundunya.com.tr
Haydarpafla Gar›’ndan kalkan tren Erenköy’e do¤ru yol al›yordu. Zay›f, yafll› bir kad›n bilet denetimi yapan tren görevlisine sordu: “Evlad›m, pencereyi kapatabilir misin?” dedi. “Yoksa bu rüzgar beni öldürecek.” Görevli tam pencereyi kapatacakken fliflman, yafll› bir han›m pencerenin kapat›lmamas›n› istedi: “Sak›n ha, lütfen bunu yapmay›n” dedi. “Pencere kapan›rsa havas›zl›ktan bo¤ulurum.” ‹ki kad›n aras›nda “Pencere kapans›n”, “Hay›r kapanmas›n” tart›flmas› bafllad›. Uzunca bir süre onlar›n giderek fliddetini art›ran bu tart›flmas›n› dinleyen bir baflka yolcu görevliye flöyle bir öneride bulundu: “Beyefendi, önce pencereyi kapat›n fliflman han›m havas›zl›ktan bo¤ulsun” dedi. “Sonra pencereyi aç›n zay›f han›m rüzgardan yaflam›n› yitirsin. Ve böylece biz de sakin bir yolculuk yapabilelim.”• Bir gazeteci, arkadafl›na çal›flt›¤› gazeteyi göklere ç›kartarak övüyordu: “Her konuda birinciyiz” dedi. “Haberleri bizden önce veren bir baflka gazete daha bulundu¤unu kimse iddia edemez.” Arkadafl› gazetecinin bu sözlerini onaylad›: “Hakl›s›n” dedi. “Bunu tart›flmas›z kabul ediyorum.” Gazeteci, iddias›n›n onaylanmas›ndan memnun oldu. Tam gururlu bir biçimde söze bafllayacakken arkadafl› kendi sözünü tamamlamad›: “Yaln›z flunu da kabul et ki” dedi. “Verdi¤iniz yanl›fl haberleri düzeltmekte de sizden daha çabuk hareket eden bir baflka gazete yok…”• 83
Y
G
üneflli bir gündü. Kadın parkta yanında oturan adama “Bakın, salıncakta sallanan flu kırmızı kazaklı çocuk benim o¤lum” dedi. Adam gülümseyerek “Güzel bir o¤lunuz var” dedi. “Öteki salıncaktaki mavi kazaklı çocuk da benim o¤lum...” Sonra saatine baktı ve o¤luna “Sanırım artık gitme zamanı” diye seslendi. Çocuk salıncakta yükselirken babasına “Befl dakika daha baba, lütfen yalnızca befl dakika daha” diye karflılık verdi. Adam baflını “Peki” anlamında sallayınca çocuk nefleyle sallanmaya devam etti. Dakikalar sonra adam aya¤a kalkarak tekrar seslendi o¤luna: “Artık gidelim mi, ne dersin?” Çocuk yine gitmeye isteksiz, “Ne olur baba, befl dakika daha, lütfen, befl dakika daha” diye ba¤ırdı. Adam “Tamam” deyince çocuk kahkahalar atarak sallanGönderi: Halil Can maya deBütün Dünya• vam etti. Sonunda kadın dayanamadı ve sesinde gizli bir hayranlıkla “Ne denli sabırlı bir babasınız” dedi. Adam kadına gülümseyerek “Sabır de¤il yaptı¤ım” dedi. “Büyük o¤lumu geçen yıl burada sarhofl bir sürücünün çarpması sonucu kaybettim. Buraya yakın yolda bisiklet sürüyordu. Ona yeterince zaman ayıramamıfltım. Oysa flimdi onunla befl dakika daha fazla birlikte olabilmek için herfleyi yaparım. Ayn› hatayı yapmayaca¤ıma söz verdim kendi kendime... O her ‘Befl dakika daha baba’ dedi¤i zaman, oyun oynamak için befl dakika daha kazandı¤ını düflünüyor, oysa ne biliyor musunuz iflin gerçe¤i? Onu oyun oynarken befl dakika daha fazla izleyebiliyorum. ‹flte bu yüzden asıl kazanan benim.”•
‹nsan Ne Zaman
“Befl Dakika Daha Baba”
84
...ve Nas›l Yafllan›r? •Bar›fl Mete Bütün Dünya•
aflam›m›z›n “Yafllanmak istedi¤imiz” tek dönemi, çocuklu¤umuzdur. Fakat o dönemde yafllanman›n ad› yafllanma de¤ildir, “büyümek”tir. Gerçek anlam› “Ah bir yafllanabilsem...” olan iste¤imiz o dönemde yüre¤imizden, “Ah bir büyüyebilsem...” sözüyle geçer. Çocukluk dönemimizin on yafl›m›z›n alt›nda oldu¤umuz bölümünde “büyümek” iste¤imiz o denli yo¤undur ki, yafl›m›zdaki buçuklar› hesaba katmay›z, bir sonraki yafl›m›za ulaflt›¤›m›z› kabul ederiz. O dönemimizde bize sorulan “Kaç yafl›ndas›n?” sorusunu hiçbir zaman “Dörtbuçuk yafl›mday›m” diye yan›tlamay›z. Dörtbuçuk yafl›ndaki bir çocu¤a sorulan “Kaç yafl›ndas›n?” sorusunun yan›t› her zaman, “Befl yafl›mday›m”d›r. Otuzalt›buçuk yafl›m›zda bu soruyu kesinlikle “Otuzyedi” olarak yan›tlamay›z. Otuzalt›buçuk yafl›m›zdaki “Kaç yafl›ndas›n?” sorusunun yan›t›, elbette “Otuzalt›”d›r. Sonra “onüç”ümüze geliriz; ama yüre¤imizin ulaflmak istedi¤i yafl›m›z hep, “onbefl”tir. “Nas›l olsa bir gün onbefl olaca¤›m” diyerek sabretmeye karar verdi¤imiz günden bir hafta, on gün sonra bir de bakm›fl›z, “onsekiz”imize gelmifliz. Bir kutlama töreninde duydu¤umuz sözler gibi okflay›c› gelir kula¤›m›za “onsekiz” sözcü¤ü... Alk›fllarla karfl›lanmay› hak eden bir sözcüktür “Onsekizimdeyim” sözcü¤ü... 85
Bütün Dünya • Aral›k 2007
Sonra ifller nedense biraz ters gibi gider... Matemati¤in basamaklar›na birfleyler olur ve... Aaaa... S›ran›n aradaki rakamlara gelmesini beklerken bir de bakar›z, bir anda “otuz”umuza gelivermifliz.
A
rt›k iflin pek e¤lenceli taraf› kalmam›flt›r. Onsekiz yafl›ndaki arkadafllar›n›z›n yüzlerinin as›ld›¤›n› görür; ama önceleri bunu üzerinize al›nmazs›n›z. Daha sonralar› ay›rd›na var›rs›n›z o yüzlerin neden as›ld›¤›n›n... Otuz yafl›nda oldu¤unuz için onsekiz yafl›ndakiler onlarla oturman›zdan s›k›l›yorlarm›fl me¤er... Kendi kendinize “Ama ben daha dün onsekizimdeydim... Ne zaman geldim otuzuma?” diye söylenirken bir de bakm›fls›n›z k›rk›n›za gelmiflsiniz ve... Heeey, o da ne? Frenler tutmuyor... Ellinize do¤ru yola ç›km›fls›n›z, ellinize yaklafl›yorsunuz... Nas›l da kay›p gidiyor, herfley... “Elliye geldim, hani gerçeklefltirmek istedi¤im düfllerim?” demeye zaman kalmadan, “Altm›fl oldum” diyorsunuz, daha sonra “Yetmifle merdiven dayad›m” diyorsunuz... Seksen nas›l da rahat karfl›larm›fl insan› me¤er... Art›k hemen her gün, bir önceki günün ayn›... Ö¤le yeme¤i yeniliyor, yemek üstü kahvesizli¤e al›flmak için biraz çaba harcan›yor, sonra bir saat, kimbilir belki iki saat “fiekerleme” mi diyelim, “Ö¤leden sonra uykusu” mu diyelim, iflte öyle dinlenmeye çekiliyor insan... Herfley aynen dün 86
oldu¤u gibi, yar›n olaca¤› gibi... Bir dakika, bir dakika... Ortada gerçekten bir yanl›fll›k var... Onsekiz yafl›ma yeni girmifltim, kendimi birden otuzumda buldum. “Neler oluyor?” demeye zaman bulamadan k›rk›ma geldim, ellimi geçtim ve altm›fl oldum. Peki o merdiveni ne zaman dayad›m ben, yetmiflime? Ya seksene kim getirdi beni? Ama doksanlar› çok sevdim. Bana “Kaç yafl›ndas›n?” diye sorduklar›nda flimdi, “Yaln›zca doksaniki” diyorum. Doksanlar›n en güzel yan›, bir an önce yüze ulaflma iste¤i ve umudu... Yüz yafl›ma ulaflt›¤›mda, önüme ç›kan herkesin bana yafl›m› sormas›n› bekleyece¤im. “Kaç yafl›ndas›n?” diye sorsunlar bana, bak›n ne yan›t verece¤im onlara: “Yüzbuçuk” diyece¤im. “Yüzbuçuk yafl›mday›m...” fiafl›racaklar bu yan›t›ma. “Neden yüz de¤il de, neden yüzbir de¤il de yüzbuçuk?” diyecekler. Ben de gülerek bakaca¤›m onlar›n yüzlerine:
ìB
en dörtbuçuk yafl›ndaki çocuk muyum ki size befl yafl›mday›m diye karfl›l›k vereyim?” diyece¤im... “Ben tam› tamam›na tam yüzbuçuk yafl›mday›m... Her gününü, her saatini, her dakikas›n› yudum yudum tadarak, duyumsayarak yaflad›m ben bu y›llar›m›n...” Tanr›n›n, hepinize sa¤l›kl› bir “yüzbuçuk” yafl vermesini dilerim.•
“Yaflam ayn› yaflam... K›rk y›l öncede de yaflam koflullar›n›n zorlaflt›¤›ndan söz eder, yak›n›rd› millet... Çocuklarsa yine oyuncaklar›yla mutlu olurdu. ‹nan, pek bir fley de¤iflmedi. ‹nsanlar görmek istediklerini görüyor, o kadar...”
Atl›kar›ncan›n Neflesi •Dr. Mehmet Uhri - Bütün Dünya•
K
›z›m›n ›srar›yla gitmifltik, Bak›rköy, Carousel Al›flverifl Merkezi’ne ad›n› veren, atl›kar›ncan›n yan›na... Atl›kar›nca için art›k büyümüfl oldu¤unu söylememe karfl›n kabul ettirememifltim. Biletini al›p kendinden yaflça hayli küçük çocuklarla birlikte atl›kar›ncaya binmifl, a¤z›nda bal›k tutan kedi figürünün üzerine oturmufltu. Al›flverifl merkezi her zamanki hareketlili¤ini yafl›yordu. ‹nsanlar genellikle telafll›, kimisi ise sakin, ma¤azalar› dolafl›yordu. Kenardaki banklara oturup çocuklar›n nefleyle hareketlenmesini bekledikleri atl›kar›ncay› izliyordum. Az sonra yan›ma gelen yafll› beyefendi izin isteyip bank›n ucuna iliflti. O da torununu bindirmiflti, atl›kar›ncaya... Çalan zille birlikte dönmeye bafllayan atl›kar›ncadan nefleli 盤l›klar yükseldi. Yan›mdaki beyefendi torununa el sallad›. Üzerine oturdu¤u tavflan›n kulaklar›na s›k› s›k› tutunan torun ›fl›lt›-
l›, mutlu gözlerle dedesine gülümseyerek karfl›l›k verdi. Beyefendiyle göz göze geldik: “Hey gidi hey...” dedi. “Yoktu, bizim çocuklu¤umuzda böyle oyuncaklar... Eskiler iyi bilir. Bak›rköy’de do¤up büyüyenlerin atl›kar›ncas› banliyö treniydi. Trenle gider gelir, kap›lardan sarkar, az›c›k heyecan yaflar mutlu olurduk. fiimdi flu güzelli¤e bak. Nas›l da mutlular.” Günün kofluflturmas›, hep bir yerlere geç kalma endiflesi, kafamdaki sorunlarla bo¤ufltu¤um için rahat olamad›¤›m›, çocuklar›n o anki mutlulu¤unu, bofl vermiflli¤ini hafiften k›skand›¤›m› duyumsad›m. “Torununuz çok mutlu görünüyor” dedim. “Böyle bir dedesi oldu¤u iflin hayli flansl›.” “Ben de çok seviyorum, torunumu. ‘Yaflland›¤›nda insan› yaflama ba¤lar’ derlerdi. Gerçekten de öyleymifl. Buraya her hafta geliyoruz. Sanki ben onu de¤il de o beni getirip gezdiriyor. Hiç 87
Bütün Dünya • Aral›k 2007
s›k›lmadan birkaç kez biniyor atl›kar›ncaya... Ortal›¤›n tenha oldu¤u bir sabah ›srar ederek beni bile bindirdi.”
“Ç
ocuklar›n neflesine, mutlulu¤una bak›nca dünyay› unutuyor insan” diye karfl›l›k verdim. Bu s›rada yan›m›zdaki banka yine çocuklar›n› atl›kar›ncaya getirmifl elleri kollar› paketlerle dolu iki han›m oturdu. Çocuklar biletlerini alm›fl, atl›kar›ncan›n durmas›n› bekliyordu. Han›mlarsa paketlerini kar›flt›r›p ald›klar›n› birbirlerine gösterme derdindeydi. Yafll› beyefendinin eliyle atl›kar›ncada nefleyle 盤l›k atan o küçük çocuklar› gösterip “Ah beyim” dedi. “‹nsanlara mutlulu¤u unutturdular. Tu kaka oldu, mutluluk... Mutlu olan bile saklar, ‘Mutluyum’ demeye korkar oldu. Herkes hep kötü bir fley olacak beklentisi ile yafl›yor.” “Sahi, neden böyle oldu?” “Nedeni var m›? Gazetelere bir göz at, televizyonlara bak anlars›n. Bir tane iyi haber, insan› mutlu eden program göremezsen, hep kötü haberler anlat›l›rsa insanlar daha da kötüsünü bekler elbet. Kötü haberlere, felaketlere al›flt›rd›lar, korkular›na terk ettiler milleti...” “Yani?” “Çevrendekilere bak. Hep kötü bir fley olacakm›fl, bafl›na felaket gelecekmifl beklentisiyle yafl›yor insanlar... Çok gülmeyi bile gelecek kötü haberin iflareti olarak görüyorlar. K›yamet bekliyor gibiler. Yaflad›klar› en küçük aksili¤i de bekledikleri o kendi k›88
yametlerinin bafllad›¤›na yoruyorlar. Kendi k›z›m bile böyle... Çocuk iki hapfl›rmaya görsün hemen en kötü hastal›klar› akl›na getirip a¤layan, s›k›lan annelerden oldu. ‹yi düflünüp, iyiye yoran kalmad›, unutturdular.” “Hakl›s›n›z; ama yaflam›n zorlaflmas›n›n, daha ac›mas›z olmas›n›n da pay› var bu durumda san›r›m.” Biraz da içerlemifl ifadeyle yüzüme bakt›: “Yok beyim, yok” dedi. “Yaflam ayn› yaflam... K›rk y›l önce de yaflam koflullar›n›n zorlaflt›¤›ndan söz eder, yak›n›rd› millet... Çocuklarsa yine oyuncaklar›yla mutlu olurdu. ‹nan, pek bir fley de¤iflmedi. ‹nsanlar görmek istediklerini görüyor, o kadar...” Bir süre sustu. Sonra yavafllamaya bafllayan atl›kar›ncay› gösterdi: “Baksana, çocuklar›n sevincine” dedi. “O denli mutlular ki, günün kötü geçece¤ine art›k onlar› inand›ramazs›n. Kabul etmesi zor; ama flu çocuklar gibi mutlu olmay› beceremiyoruz, o kadar... Büyümek diye çocuklara yutturdu¤umuz da böyle bir fley. Hep kötü bir fley olacak beklentisiyle kendimize ac›mak kolay›m›za m› geliyor ne?”
A
tl›kar›nca yolcular›n› al›p yeni turuna haz›rlan›yordu. K›z›mla yafll› beyefendinin torunu yan›m›za geldiler. Torun dedesinin elini çekifltirerek “Dedeci¤im, karn›m ac›kt›. Hamburger alal›m m›?” diye sordu. Dedesi aya¤a kalk›p torunun elinden tuttu. Ayr›lmadan önce döndü. Kararl› ifadeyle “Biliyorum bu millet to-
Atl›kar›ncan›n Neflesi
runumu da kendine benzetecek. Mutsuz etmeye çal›flacak; ama kararl›y›m, gücüm yetti¤ince torunumla birlikte olup onun çocuklu¤unu mutluluk içinde geçirebilmesine yard›mc› olaca¤›m. Bunu yapaca¤›m ki, torunum büyüyüp kendini mutsuz duyumsad›¤› anlarda teselli olabilmesine yetecek denli çocuklu¤undan an›msayacak bir fleyler
kalabilsin. Çocuklu¤undan kalma o amaçs›z, art niyetsiz hatta nedensiz mutlulu¤u unutmas›n. Haydi kal sa¤l›cakla.” dedi ve nefleli gözlerle bakan torununa sar›l›p asansöre do¤ru yürüdüler. Atl›kar›nca yine nefleli 盤l›klarla dönmeye bafllam›fl çocuklar el sall›yordu. Yandaki bankta oturan han›mlar›n al›flverifl muhabbeti ise pek bitecek gibi görünmüyordu.•
Yatakl› vagona bileti olan yolcu, tren görevlisini yan›na ça¤›rarak Lyon’da kendisini uyand›rmas›n› rica etti: “Uykum çok a¤›rd›r” dedi. “Uyanamazsam kompart›mana girerek beni sars›n. Yine de uyanmazsam bavulumla birlikte beni trenden at›n. Zahmetinize karfl›l›k size flu 100 frank› veriyorum.” Görevli paray› ald›, teflekkür edip gitti, yolcu da uyudu. Uyan›nca Lyon’u çoktan geçmifl olduklar›n›n ay›rd›na vararak yeniden görevliyi ça¤›rd›: “Sizinle akflam konuflmam›fl m›yd›k?” diye sordu. “Beni niçin uyand›rmad›n›z?” Görevli yolcunun söylediklerine çok flafl›rd›: “‹yi de...” dedi. “Benden bir fley istememifltiniz ki...” Yolcu iyice sinirlendi: “Ne demek istiyorsunuz, siz?” dedi. “Bir yolcunun size 100 frank verdi¤ini, Lyon’da zorla da olsa uyand›r›lmak istedi¤ini unuttunuz mu, yoksa?” Görevli durumu anlam›flt›, hemen kendini savunmaya bafllad›: “Unutur muyum, hiç?” dedi. “O yolcu beni ne denli u¤raflt›rd›, bir bilseniz... ‘Ben burada de¤il, Marsilya’da inece¤im’ diye direndi, ba¤›r›p ça¤›rd›. Onu bavuluyla birlikte trenden atana kadar can›m ç›kt›.”• Genç adam, güzel bir k›zla evlenmek istiyordu. Yak›n arkadafl› o k›z› bir erkek öperken gördü¤ünü yemin ederek söyleyince evlenmekten vazgeçti. Uzun bir süre sonra yak›n arkadafl› o k›zla evlenince bu duruma çok sinirlendi: “Yalan söylemeye utanm›yor musun” diye sordu. “Baflkas›n›n öptü¤ü bir k›zla niçin evleniyorsun?” Adam›n yak›n arkadafl› kendinden emin biçimde yan›t verdi: “Ben ne yalanc›y›m ne de baflkas›n›n öptü¤ü k›z› ald›m” dedi. “Yaln›zca babas› taraf›ndan aln›ndan öpülürken gördü¤üm k›zla evlendim.”• 89
‹nsanl›¤a Adanan Yaflamlar
Paganini, yaflam› boyunca, bestelerin hepsini kendisi için yapm›flt›r. Hiçbir zaman yap›tlar›n› sat›p para kazanma derdi çekmeden, gönlünce bestelemifltir. Ve her bir bestesi, çal›nmas› birbirinden zor yap›tlard›r.
fieytan’›n Ö¤rencisi:
Nicolo Paganini üzikseverlerin “fieytan’›n Ö¤rencisi” diye adland›rd›¤› ve tüm zamanlar›n en büyük viyolonisti olarak kabul edilen Nicolo Paganini, 27 Ekim 1782’de ‹talya’n›n Cenova kentinde do¤du. Teresa ve Antonio Paganini’nin alt› çocu¤undan biriydi. Bebek denilecek yafltayken geçirdi¤i k›zam›k nedeniyle zay›f, hastal›kl› bir yap›s› vard› ve bunun s›k›nt›s›n› tüm yaflam› boyunca çekti. O¤lunun müzi¤e yetene¤i oldu¤unun ay›rd›na varan babas›, onu çok küçük yafl›nda keman çalmaya yönlendirdi. Alt› yafl›na dek müzik e¤itimini babas›ndan ald›. O¤lunu çok ac›mas›z bir disiplinle e¤iten babas› onu durup dinlenmeden çal›flt›r›yor, en küçük bir hatas›nda da fliddetle cezaland›r›yordu. Nicolo ne denli iyi e¤itilirse o denli gelir sa¤layaca¤› inanc›ndayd›. Antonio Paganini, art›k o¤luna kendisinin verebilece¤i birfley kalmad›¤›n› anlay›nca onu profesyonellere teslim etmeye karar verdi. ‹lk ö¤retmenleri Giovanni Servetto ve Giacomo Costa ile inan›lmaz ilerleme gösterdi Nico-
M
90
lo... Henüz 8 yafl›ndayd› ki ilk keman sonat›n› yazd›. Alt› ay sonra Pleyel’in konçertosunu, kilisede verdi¤i konserde baflar›yla çal›p takdir kazand›. 1795’te yani 13 yafl›ndayken Cenova Tiyatrosu’nda ola¤anüstü baflar›l› bir konser veren Nicolo, o tarihten sonra üstün yetene¤ini tüm müzik dünyas›na kabul ettirip “harika çocuk” olarak an›l›r oldu. 1797’de Nicolo büyük bir turneye ç›kt›. Milano, Bologna, Pisa ve Floransa’da verdi¤i konserlerde, ola¤anüstü çal›fl tekni¤iyle dinleyenleri flaflk›na çevirdi. Bu turnede eline iyi de para geçmiflti. Art›k kendi ayaklar› üzerinde durabilece¤ini, keman›yla para kazanmakta da zorlanmayaca¤›n› anlayan Nicolo, babas›n›n bask›s›ndan bir an önce kurtulmak için evinden ayr›l›p özgürlü¤ünü ilan etti. Baba bask›s›ndan kurtulup özgürlü¤e kavuflmas›, Nicolo’nun bafl›n› döndürdü. Henüz 16 yafl›ndayd›. Bir tarafta kad›nlar›n ilgisi, öteki taraftan kumar denilen illet, onu h›zla bata¤a sürüklemeye bafllad›. Elinde avucunda ne varsa h›zla eriyip bitti. Son olarak, ken91
Nicolo Paganini
Bütün Dünya • Aral›k 2007
disi için para makinesi olan keman›n› da kumarda kaybetti. Ertesi gün konsere ç›kacakt› ve ünlü virtüozun keman› yoktu. Ne ac›nacak bir durum!.. Yard›m›na yak›n dostu Mösyö Livron yetiflti, kendisine ait “Guernerius” marka keman› ona ödünç verdi. onser yine çok baflar›l› geçmiflti. Paganini’nin sanat›na hayran olan Livron o gece de konseri huflu içinde dinlemiflti. Konser sonras›nda, Guernerius keman› geri verip teflekkür etmek isteyen Paganini’ye Livron flöyle dedi: “Bu keman bende kald›¤› sürece hiç de¤er ifade etmez; ama senin elinde paha biçilmez oluyor. Lütfen bunu benim de¤ersiz bir arma¤an›m olarak kabul et.” Livron’un bu jesti karfl›s›nda Paganini hem çok de¤erli bir keman sahibi oldu hem de kendisine para kazand›racak bir enstrüman› kumar denilen illet nedeniyle kaybetmenin ac›s›n› tatm›fl biri olarak kumar oynamaktan kesinlikle vazgeçti. 1801-1805 y›llar› aras›nda Paganini ortadan kayboldu. Bu süre içinde Toscana’l› bir soylu bayanla birlikte oldu¤u san›l›yor. 1805 y›l›nda tekrar konser salonlar›na döndü. O y›l›n sonunda, Napolyon’un k›z kardefli olan Lucca Prensesi Elisa Bonaparte Baciocchi, Paganini’yi saray›n baflkemanc›s› olarak görevlendirdi. Büyük deha burada kald›¤› sürece, onu sanat›n›n doru¤una tafl›yacak birçok beste yapt›. Sarayda bir taraftan beste çal›flmalar› yaparken, öteki taraftan bir
K
92
markizin de gönlünü çalmaya çal›fl›yordu. Genç kad›na aflk›n› kan›tlayabilmek için, keman›n yaln›z iki teliyle çal›nan bir konçerto besteledi. Bu yap›ta hayran kalan markiz “Olanaks›z› baflard›n›z; ama bir tel dehan›z› göstermek için size yeterli de¤il mi?” diye sorunca, Paganini hemen o gece, keman›n yaln›zca dördüncü teli için bir sonat besteledi ve ona “Napoleon” ad›n› verdi. 1813 y›l›na de¤in sarayda kalan Paganini, prenses ile bozuflunca bu görkemli yaflama da veda etmek zorunda kald›. Paganini, ola¤anüstü baflar›l› bir müzisyen olmas›n›n yan›s›ra, çok zeki biriydi. “fieytan” lakab›n› halk bofluna takmam›flt› ona... Örne¤in, sonradan havan›n bozup f›rt›na ç›kaca¤›n› duyumsad›¤› güzel bir gecede, büyük bir kilisede bir konser verdi. Konser bafl›nda tatl› melodilerle dinleyenlerin gönlünü y›kayan Paganini, yavafl yavafl ritmi h›zland›rd›. yle ki parçan›n sonuna do¤ru notalara gök gürültüleri ve flimflekler de kat›l›nca kiliseyi dolduran dinleyenler korkulu gözlerle sahnede saç› bafl› da¤›lm›fl, kendini kaybetmifl sanatç›ya bak›p istavroz ç›karmaya bafllad›. Konser bitip de dinleyenler kendilerini d›flar› att›klar›nda bu kez de onlar› bardaktan boflan›rcas›na ya¤an ya¤mur flaflk›na çevirmiflti. “Bu adam gerçekten de fleytan›n yard›mc›s› m›yd›?” Konser s›ras›nda Paganini keman çalarken bafl›ndan dumanlar ç›kt›¤›n› gördü¤ünü iddia eden bir dinleyici, yan›ndakilere bu soruyu soruyordu.
Ö
Paganini, 1824 y›l›nda Napoli’de Antonia Bianchi adl› bir flark›c› ile gönül maceras› yaflad›. ‹liflkileri ilk zamanlar gizliydi. Sonra, konser afifllerinde Antonia ile Paganini’nin ad› yan yana yaz›lmaya bafllad›. Ve 23 Temmuz 1825’te, ad›n› Alexander koyduklar› bir o¤ullar› oldu. Fakat çok geçmeden fleytan ruhlu dahi, Antonia’y› baflka kad›nlarla aldatmaya bafllad›. Paganini, Antonia ile hiç evlenmedi; ama o¤luna duydu¤u afl›r› sevgi ve ilgiyi hiçbir zaman eksik etmedi. 825-1828 y›llar› aras›nda, sa¤l›k sorunlar› nedeniyle, konser vermek için ‹talya’n›n d›fl›na ç›kamad›; ama sanki bunun ac›s›n› ç›karmak istercesine 1828 y›l› Ocak ay›nda Viyana’da bafllayan konser serisi 6 y›l sonra 1834 Eylül ay›nda Paris’te noktaland›. Paganini önce Viyana’ya gitti. Beethoven’›n ölümü üzerinden çok az bir süre geçmiflti ve Viyanal›lar baflka bir dahiyi dinlemeye haz›r de¤ildi. Ama Paganini bu kentte, kararlaflt›r›lan 5 konser yerine 42 konser verdi. Turne büyük baflar›yla sürdü. Weimar’da Goethe’nin karfl›s›nda çald›. Varflova’da, konser bitti¤inde onu ç›lg›nca ayakta alk›fllayanlar aras›nda Chopin de vard›. Frankfurt’ta Schumann’› kendine
hayran b›rakt›. Fransa’da verdi¤i her konser için ücretini art›rd›. ‹ngiltere kral›n›n ona, sarayda özel bir konser vermesi için dolgunca bir ücret önerisini az bulup bunun üç kat› bir para isteyince kral kabul etmedi. Paganini de “Madem bu kadar para veremiyor, o da herkes gibi konserime gelsin” diyecek denli fl›mard›. Bunu duyan Londral›lar, onu yuhalamak için
1
konser salonunu doldurdular; ama Paganini, keman›ndan ç›kan sihirli melodilerle onlar› da kendinden geçirdi. Konser bitti¤inde salon alk›fltan y›k›l›yordu. Turnenin son aya¤› Paris’ti. Paganini, Paris’te yaflayan Hector Berlioz’u ziyaret ederek, elindeki çok de¤erli Stradivarius keman› için bir beste yapmas›n› rica etti (Bak›n›z: Bütün Dünya say› 93
Bütün Dünya • Aral›k 2007
2007/06, sayfa 115). Berlioz da, solo viyola partilerle süsledi¤i “Harold ‹talya’da” yap›t›n› besteledi. Ama ne yaz›k ki yap›t, dört y›l sonra seslendirilebildi. gün dinleyenler aras›nda Paganini de vard›. Konser bitiminde Berlioz’un yan›na gelerek ona olan hayranl›¤›n› dile getirdi ve bestecinin elini öpmek istedi. Ertesi gün de Berlioz’a 20 bin frankl›k bir çek göndererek ona teflekkür etmifl oldu. Paganini gibi paray› seven birinin bu denli büyük miktarda para göndermesi, Hector Berlioz’un sanatsal kiflili¤ine de verdi¤i de¤eri göstermesi bak›m›ndan anlaml›yd›. Elli yafl›na geldi¤inde ölüm korkusuna kap›ld›. Çok geçmemiflti ki g›rtlak kanseri oldu¤u anlafl›ld›. Art›k konser veremiyordu. Para kazanma h›rs›n›n da önüne geçemiyordu. Bu nedenle Paris’te bir kumarhane açmaya karar verdi. “Casino Paganini” o dönemin en modern kumarhanesi olacakt› ve burada ayr›ca büyük çapta konserler de düzenlenecekti. Ama proje baflar›s›zl›kla sonuçlan›p Paganini’nin büyük paralar kaybetmesine neden oldu. Paganini yaflam› boyunca sa¤l›ks›z, s›k›nt›l› günler geçirdi. Hastal›¤› atak yapt›¤› s›ralarda yüksek atefl nedeniyle bitkin düflüp uzun süre çal›flamaz duruma geliyordu. Yiyeceklerine çok dikkat ederdi ve kat› kurallar› olan diyet uygulard›. Örne¤in gün boyu biraz çorbadan baflka birfley yemezdi. Bir fincan çikolata, bir fincan papatya çay› içerdi. Çok uyurdu; çünkü bedeninin buna gereksinimi vard›.
O
94
Ola¤anüstü hassas kulaklar› vard›. Çok uzaktaki f›s›lt›l› konuflmalar› rahatl›kla duyard›. Aksine, yüksek sesle konuflma onu çok rahats›z ederdi. Kaprisliydi, kurallara uymazd›. Kurallar› kendi koyard›. Üstüne bafl›na, giyimine de hiç özen göstermezdi. Arkadafllar› yine de onu çok severlerdi; çünkü a¤z› s›k›yd›, s›r saklama konusunda herkesin güvenini kazanm›flt›. Yaflam› boyunca, bestelerin hepsini kendisi için yapm›flt›r. Hiçbir zaman yap›tlar›n› sat›p para kazanma derdi çekmeden, gönlünce bestelemifltir. Ve her bir bestesi, çal›nmas› birbirinden zor yap›tlard›r. Paganini’nin, 30 yafl›ndan sonra çok ender pratik çal›flma yapt›¤› söylenir. Tekni¤ini oturtmufl bir sanatç› olarak kendinden emindi. Gerçekten de tüm konserlerinin birbirinden baflar›l› geçmesi de bunun kan›t› olsa gerek. Konser s›ras›nda onun birçok yetene¤ine tan›k olmufltu dinleyenler... Örne¤in kendinden geçmifl biçimde çalarken tellerden birinin, ikisinin, hatta üçünün kopmas› onun için hiç önemli de¤ildi. Tek telle bile konseri tamamlayabilirdi. kurlar›m›z bilir, çalg›lar›n tellerini parmakla çalmaya “pizzicato” denir. Ve örne¤in keman çalarken normalde sol el keman› tutarken sa¤ elin özellikle iflaret parma¤›yla tellere dokunularak ses ç›kart›l›r. Paganini, sol el ile pizzicato yaparak seyirciyi büyülüyordu. Paganini, do¤açlama çalmada da ola¤anüstü baflar›l›yd›.
O
Nicolo Paganini
1839 y›l›nda sa¤l›¤› iyice bozuldu. Havas› iyi gelir düflüncesiyle Marsilya’ya, oradan da Nice’e gitti. Ama bir türlü toparlanam›yordu. Sürekli öksürüyordu. Sesini de tümüyle kaybetti. 27 May›s 1840’da Nice’de yaflama veda etti. Ölümünden birkaç gün önce Nice piskoposu Paganini’yi ziyaret ederek günah ç›karmas›n› önerdi; ama o reddetti. Çünkü ölmeyece¤ine inan›yordu. Öldükten sonra da ayn› piskopos, Paganini’nin H›ristiyan mezarl›¤›na defnedilmesini kabul etmedi¤i için ceset birkaç gün öldü¤ü evin mahzeninde korundu. Fakat Nice’liler, cesedin bulundu¤u evden garip ›fl›klar, es-
rarengiz iniltiler ve tüyler ürperten sesler geldi¤ini iddia ettikleri için, tabut gizlice Cenova’daki do¤du¤u eve do¤ru yola ç›kar›ld›. Bu kez Cenova’l›lar yak›nmaya bafllay›nca tabut, bir papaz›n kabul etmesi sonucu Villa-Franca’ya getirilip topra¤a verildi. Paganini’nin ölümünden befl y›l sonra o¤lu, papaya baflvurarak, ünlü viyolonistin bir H›ristiyan mezarl›¤›na gömülmesi iznini ald›. Tüm zamanlar›n en iyi viyolonisti böylece son dura¤› olan Villa Gaiona yak›nlar›ndaki bir kilisede topra¤a verildi.• YucelAksoy@butundunya.com.tr
Recep yak›n arkadafl› Hüsnü’yü yeme¤e ça¤›rm›flt›. Yemekten sonra ikisinin de tan›d›¤› bir adamdan söz aç›ld›. Hüsnü, Recep’in ailesinin yan›nda, o kifli hakk›nda yakas› aç›lmad›k bir küfür savurunca Recep de “Terbiyesiz” diyerek arkadafl›n› evden kovdu. Aylar sonra, k›zlar›ndan biri gelin olurken Recep yak›n arkadafl›n› dü¤üne davet etti. Hüsnü de geçmiflte yaflanan o üzücü olay nedeniyle aç›lan aralar›n›n düzeldi¤ine inanarak dü¤üne kat›ld›. Recep, yak›n arkadafl›na damad›n› tan›flt›rd›. Baflbafla kald›klar›nda da Hüsnü’den damad›yla ilgili ne düflündü¤ünü ö¤renmek istedi: “Söyle bakal›m, Hüsnü’cü¤üm” dedi. “Damad›m için neler düflünüyorsun?” Hüsnü bu soru karfl›s›nda çok telaflland›: “Aman Recep’ci¤im, lütfen yapma” dedi. “Beni yine kovmak istiyorsan bunu aç›kça söyle...”• Ak›l hastanesini gezen bir gazeteci, hastanede kaç kiflinin kald›¤›n› merak ediyordu. Koridorda karfl›laflt›¤› ilk hastaya sordu: “Burada kaç kiflisiniz?” dedi. Hasta, bir süre düflündükten sonra kendince daha önemli bir bilginin yan›t›n› almak istedi: “Bizim burada kaç kifli oldu¤umuz önemli de¤il” dedi. “As›l siz d›flar›da kaç kiflisiniz?”• 95
B
ir lise ö¤retmeni derste ö¤rencilerine bir öneride bulundu ve “Bir yaflam deneyimine katılmak ister misiniz?” diye sordu. Ö¤renciler çok sevdikleri ö¤retmenlerinin bu önerisini hemen kabul ettiler. “O zaman” dedi ö¤retmen, “Bundan sonra ne dersem yapaca¤ınıza da söz verin.” Ö¤renciler söz verdiler. “fiimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve befler kilo patates getireceksiniz!” Ö¤renciler, bu iflten pek birfley anlamamıfllardı; ama, ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdı. Kendisine meraklı gözlerle bakan ö¤rencilerine ö¤retmen, “fiimdi, bugüne de¤in affetmeyi istemedi¤iniz her kifli için bir patates alın, o kiflinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.” Kimi ö¤renciler torbalarına üçer-befler tane patates koyarken, kimilerinin torbası neredeyse a¤zına dek dolmufltu. Ö¤retmen, kendisine “Peki flimdi ne olacak?” der gibi bakan ö¤rencilerine ikinci açıklamasını yapt› ve flöyle dedi: “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taflıyacaksınız. Yattı¤ınız •Anna Visi - “Affetmemenin yatakta, binDayanılmaz A¤ırlı¤ı”• di¤iniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde... Patatesler hep yanınızda olacaklar.” Aradan bir hafta geçti. Ö¤retmenleri sınıfa girer girmez, söylenenleri aynen yapmıfl olan ö¤renciler flikayete bafllad›lar: “Hocam, bu denli a¤ır torbayı gitti¤imiz her yere taflımak çok zor.” “Hocam, patatesler kokmaya baflladı. ‹nsanlar tuhaf gözlerle bakıyorlar bana artık...” “Hem sıkıldık, hem yorulduk...” Ö¤retmen gülümseyerek ö¤rencilerine flu dersi verdi: “Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda a¤ır yükler taflımaya tutsak ediyoruz. Affetmeyi karflımızdaki kifliye bir iyilik olarak düflünüyoruz, oysa affetmek en baflta kendimize yaptı¤ımız bir iyiliktir.• Gönderi: Peri Berkin
Affetmek, Asl›nda Kendimize Yapt›¤›m›z Bir ‹yiliktir...
96
Yuvay› Difli Kufl mu Yapar?
D
o¤adaki canl›lar aras›n- korunabilirli¤i, dinlenmelere uyda hemen tüm difli kufl- gunlu¤u, yemek art›klar›n›n kolay lar yuva yaparlar. Er- temizlenebilirli¤i, sa¤laml›¤› erkek keklerden yude¤il, difli için önemlidir. va yapanlar›n Erkek, yavrular›n ç›kmaamac›, yaln›zca difliyi bu Hayvanlar s›ndan sonra soyun süryuvaya çekerek kendi soAras›nda mesini sa¤layacak önlemyunu sürdürmektir. Bu ler al›r; fakat yuvaya belli kufllar aras›nda flakrak bir biçim ve konum verkuflu erke¤i (Pyrrhula mekle ilgilenmez. pyrrhula) al›fl›lmad›k bir Örümcek erkekleri de çaba gösterir. Temel yuva yap›m›yla ilgilenamaç difliyi birlikteli¤e mez hatta hiç yuva yapinand›rmak oldu¤u için, mazlar. Difli örümcek, bir bayram tak› biçimi yuvay› yapar yani a¤›n› verdi¤i yuvas›n› renk örer. Erkekler ço¤unlukla Erdo¤an renk eflyalarla donat›r. çiftleflmeden sonra yeneSakman Yuvan›n yavrular için ceklerini ve böylece yuyeterli olup olmayaca¤›, murtalar›n oluflmas›na ve 97
Tibili kufllar› bizimle yar›fl etmeye kalk›fl›r. Hele o kargalar, bir a¤›zdan bize söz atarlar, “Lak lak lak, flunlara bak...” F›rat ba¤›r›r, bir yandan da elini, kolunu oynat›r, “Biz evimize su götürüyoruz kargalar... Ya siz ne yap›yorsunuz? Gak gak gak, lak lak lak...” ‹kimiz de güleriz.
Sucu Çocuklar sonraki yavru geliflmesine katk›da bulunacaklar›n› bildiklerinden yuva yap›m›yla ilgilenmezler. Kar›ncalar dünyas›nda da yuvay› yapan, bakan ve besin toplayan difli yani iflçi kar›ncalard›r. Ar›larda da çocuk bak›c›l›¤›, temizlik, tafl›ma, yuvay› serinletme, kap› bekçili¤i, ölü kald›rma ve petek yap›m›yla onar›m iflleri, iflçi ar›lar yani diflilerdedir. Zaten erkeklerin yuva yapmaya zaman ve hevesleri bile yoktur; çünkü ana kraliçeyle çiftlefltikten sonra ölür ya da öldürülürler. Memeli hayvanlarda da yuva yapmak pek yayg›n de¤ildir. Ay›, do¤umunun yaklaflt›¤›n› anlad›¤› zaman en yak›n›ndaki bir ma¤a-
ray› yuva kabul edip yavrular› do¤urup büyütmek amac›ndad›r. Ancak aslanlar geçici yuva yaparlar ve kald›klar› süre içinde de temizli¤e çok önem verirler. Fakat avlad›klar› canl›lar genellikle hareketli olduklar›ndan de¤iflmeyen bir yuva yapmazlar. Bu yüzden ne erkek ne difli aslan›n yuva yapmas› söz konusu de¤ildir. Sürekli olarak ayn› yerde bulunmak zorunda olan toplum ve ailelerde yuvay› difliler yaparlar. Daha kasl›, daha geç yorulan ve daha yap›l› erkekler avlanma, aile ya da toplumu koruma ifllerine daha uygun olduklar›ndan, yuvada iflleri yapma görevi diflilere düfler yani yuvay› difliler yapar.•
Ö¤retmen, küçük Ahmet’i derse kald›r›p sordu: “Söyle bakal›m Ahmet” dedi. “Senin 100 YTL paran olsa 20 YTL’sini Ayfle’ye 30 YTL’sini Zeynep’e 20 YTL’sini de Gülçin’e versen, ne yapard›n?” Küçük Ahmet hemen yan›t verdi: “Ne yapaca¤›m, ö¤retmenim” dedi. “Bu denli param olsa öncelikle flenlik yapard›m...”• 98
B
izim evlerimizde su yok. geçiririz, bir ucundan F›rat tutar, Köyün bir bu bafl›nda, bir ucundan ben tutar›m... bir öteki bafl›nda iki tane Yürü Iraz, yürü F›rat!.. Befloluk p›nar var. Biz suyu, bu P›nar› ne ki, ahac›k flura... p›narlardan evimize tafl›r›z. Oh, “De¤irmende unum var yaz mevsiminde öyle güzel öyle Tasta dolu suyum var...” e¤lencelidir ki, p›nara gitmek, su Arada bir sopay› h›zla çevirtafl›mak... Yaz mevsimimeye bafllad›k m›yd›, nin suyu, k›fl mevsiminin bofl bidon tangur tungur suyuna hiç benzemez. Yazar Dede ses ç›kar›r, türkümüze Yaz›n su bir so¤uk olur, ve Torunlar› saz olur. Hele cepleribir lezzetli olur ki... Lezmizde de al›ç varsa, tazetli ya... Siz bizim Beflod›na doyum olmaz bu luk’tan su içerseniz o zasu yolculu¤unun... Al›ç man suyun tad›n› al›rs›mis gibi kokar, bir tatl›n›z. Onun için biz avuç d›r ki, ye ye, yine can›n avuç içeriz, yine de doyister. Eh art›k p›nar yolu may›z. Elimizi, yüzümüistedi¤i denli uzas›n, ne zü y›kar›z. Yüzümüz ben yorulurum, ne de sanki karla ovulmufl gibi Muzaffer F›rat... Eflekler yana çeserinleyiverir. kilir, bize yol verir. ‹zgü Can›m ikizim F›rat... Efleklerin hiç ad› olmaz Biz onunla birlikte gidem›? “Nas›ls›n k›rbafl, nariz. F›rat bana “Abla” der. Ay- s›ls›n yar›m kuyruk, nas›ls›n türn› gün do¤mufluz ama ben biraz kücü?” Efle¤in üzerinde insan iriceyim de... varsa, onlar› selamlar›z, hat›rlar›“Iraz abla, de¤irmen türküsünü n› sorar›z. “Nas›ls›n Kerem amca, söyleyelim mi?” nas›ls›n Çiçek teyze?” Yol boyunca otlar›n aras›ndaki Babam bize kulpu uzun su bidonu ald›. O bidonu bir sopaya kaplumba¤alar, bafllar›n› ç›kar›r, 99
Sucu Çocuklar
Görsel Katk›: Turgut Keskin
Bütün Dünya • Aral›k 2007
bize bakarlar. Gülümseyip sonra kafalar›n› tekrar kabuklar›n›n içine çekerler. Tibili kufllar› bizimle yar›fl etmeye kalk›fl›r. Hele o kargalar, bir a¤›zdan bize söz atarlar, “Lak lak lak, flunlara bak...” F›rat ba¤›r›r, bir yandan da elini, kolunu oynat›r, “Biz evimize su götürüyoruz kargalar... Ya siz ne yap›yorsunuz? Gak gak gak, lak lak lak...” ‹kimiz de güleriz. Bazen yemek gelir akl›m›za. “Annem ne yapacak dersin Iraz abla akflama?” F›rat ot böre¤ini çok sever. Ben de severim. ‹çinde ebegümeci var, taze so¤an var, kuzukula¤› var, su teresi var, mis kokulu çökelek de var. Saçta piflmifl, s›cac›k... Uf uf a¤z›m›z› yak›yor. Ama biz gözlerimizi yummufl hapur hupur yiyoruz. ‹flte karfl›dan Seher’le Esme geliyorlar. Onlar
da sopaya takm›fllar bidonlar›n›, biri bu yan›ndan tutmufl, öteki o yan›ndan tutmufl; ama hiç konuflmuyorlar. Kavga m› etmifl iki kardefl acaba? Yo hay›r, yorulmufllar. Bizi görünce a¤›zlar›n› kocaman açarak güldüler. Seher, “Befltafl oynayal›m m›?” diyor... Oynar›z, niçin oynamayal›m ki? Hem az›c›k dinlenmifl oluruz. Tafllar›m›z da haz›r, ceplerimizde... Oh, çitlembi¤in alt› da gölge... “Haydi bakal›m atal›m tafllar›...” Esme’lerin köpekleri de yanlar›nda... Dili bir kar›fl d›flar›da... Ama tafllar› izliyor. Biz gülünce o da dilini daha çok uzat›p, bizi yalamaya çal›fl›yor. Bakal›m, ilk kez hangimizin akl›na gelecek de, “Annem!..” diyecek. Yani annelerimiz k›zacaklar, bize, “Nerede kald›n›z?” diyecekler. Ama anneci¤im en güzel befltafl oyunu suya giderken veya gelirken oynan›yor. Hem yaln›z befltafl m›? Bö¤ürtlenler iri iri, bir de ballanm›fllar ki... K›pk›rm›z›, yana¤›n› boya, aln›n› boya, sonra dilini ç›kar, güldür çevrendeki arkadafl-
lar›n›... Ahlat da bo¤azdan geçmiyor; ama yan›m›zda su var. Bir ›s›r›k ahlat, bir yudum su, bir ›s›r›k ahlat, bir yudum su... “Anneeeeem!..” Kim ba¤›rd›? Biri ba¤›rd› iflte... Bö¤ürtlen de, ahlat da orada duruyor, tafllar›m›z da cepte... Haydi bakal›m, yolcu yoluna, bidonlar p›nara...
I
›h, art›k yolda oyun yok, durmak yok. Ama düfl kurmak var. Okullar aç›l›nca beflinci s›n›fa gidece¤iz. Biz F›rat’la ayn› s›n›fta okuyoruz, hatta ayn› s›rada oturuyoruz. Ö¤retmenimiz gitti. Yerine baflka bir ö¤retmen gelecek. Biz ö¤retmenimizi çok seviyorduk. Hep gülerdi bize, hiç kafllar›n› çatmazd›. Öyle güzel öyküler, masallar anlat›rd› ki... Yeni gelecek ö¤retmenimiz acaba yine güler yüzlü olacak m›? “Ne düflünüyorsun Iraz abla?..” “Yeni gelecek ö¤retmenimizi düflünüyorum.” “Ben çok seviyordum Suna ö¤retmenimi...” Befloluk’un bafl›nda kimsecikler yok. Ama kufllar var. “Bekleyece¤iz F›rat.” Bekleriz. Befli kalkar, onu iner. Bir de nefleli nefleli öterler ki... Kanatlar›n› ç›rparlar. Serçeler, k›rlang›çlar banyo da yaparlar yala¤›n içinde... Ç›rp›n›rlar, heyecanla ba¤›r›rlar. Bazen kocaman ayaklar›yla bir leylek konuverir yala¤›n tafl›na... Küçümseyerek bakar öteki kufllara... Ama öteki kufllar bu kocaman kufla ald›rmazlar, hem sular›n› içer hem de türkülerini söylerler. F›rat’›n sabr› tükenir. “Iraz abla, bunlar›n gidecekleri yok.”
“Bekleyece¤iz F›rat...” “Ablac›¤›m, izin ver, flunlara bir alk›fl tutay›m...” Yani F›rat, avuçlar›n› birbirine çarpacak, kufllar› kaç›racak. “Hay›r F›rat, içsinler, oynas›nlar...” Kufllar gitti mi? Leylek de gitti mi? Aaa, bu kez de bir sürü serçe dolufluverdi p›nar›n bafl›na... Sanki bir a¤ac›n üzerinde beklemifller, sonra hepsi birden çeflmenin bafl›na dolmufllar. Öyle sesler ç›kar›yorlar ki, içinde 盤l›k var, çan var, kahkaha var, su sesi var... “Iraz abla...” “Giderler F›rat...” Gittiler bile. Sanki biri onlar› ürkütmüfl gibi bir anda hepsi birden ayn› yöne do¤ru uçtular... “Iraz abla, bir y›lan...” “O da suyunu içecek F›rat...”
Y
›lanlar uzun süre su bafl›nda durmazlar. Sanki çok acele iflleri varm›fl gibi sular›n› içer, kay›p gider, a¤açlar›n aras›nda yiterler. Eh, s›ra bize geldi. Önce içelim, yüzlerimizi y›kayal›m, hatta ayaklar›m›z› da y›kayal›m. Oh, serinledik!.. Biraz da birbirimize su atal›m m›? Atal›m. P›narbafl›’n›n en güzel e¤lencesi... Avuç avuç su atar›z birbirimize... Islan›r›z. Olsun. Mevsim yaz, eve dek kurur giysilerimiz. Birbirimize su atarken kahkahalar›m›z gö¤e yükselir, yükseklerde uçan kufllara dek gider. En sonra bidonumuzu doldururuz, sopam›za geçiririz. A¤›r; ama olsun. Al›c›m›z›, bö¤ürtlenimizi, ahlat›m›z› yemifliz, buz gibi suyumuzu içmifliz, su oyunumuzu oynam›fl›z, kufllar›n türkülerini dinlemifliz, art›k buradan evin yolu ne ki? 101
Bütün Dünya • Aral›k 2007
Bir o harnup a¤ac›n›n alt›nda dinlenece¤iz, bir de çitlembiklerin orada, ondan sonra evimiz... Bir de annem akflama ot böre¤i yapm›flsa!.. C›k, k›fl›n nas›l su getirdi¤imizi anlatmayaca¤›m. Çok zor. Hava so¤uk, a¤açlar, k›rlar so¤u¤a küsmüfller, kufllar›n hiçbiri gö-
rünmüyor, görünenler de a¤lamakl›... Yerde kar, gökte kapkara bulut... Yok can›m, k›fl›n kardeflimle az gideriz. Bizim yerimize babam gider, o tafl›r suyu evimize, bazen s›rt›nda, bazen el arabas›yla... Bizim için su her zaman çok de¤erlidir; ama k›fl›n daha çok de¤erlidir...•
Jipini kullan›rken bir yandan ter döküyor, bir yandan da önünde kilometrelerce uzanan çölü nas›l geçece¤ini düflünüyordu. Karfl›s›nda bal›kadam k›l›¤›nda birini görünce “Bu bir serap olmal›” diye düflündü. Ama bal›kadam durdu ve elini kald›rd›. Hay›r, gördü¤ü bir serap de¤ildi. Adam hemen jipini durdurdu, arac›ndan inerek bal›kadam›n yan›na gitti. Bal›kadam akl›ndaki soruyu yan›na gelen adama da sordu: “Pardon ama...” dedi. “Deniz buradan kaç kilometre uzakl›kta biliyor musunuz?” Adam bir süre düflündükten sonra bir varsay›mda bulundu: “Deniz mi?” dedi. “San›r›m, buradan en az alt›yüz kilometre uzakta...” Bu yan›t› duyan bal›kadam›n flaflk›nl›ktan gözleri faltafl› gibi aç›ld›: “Vay can›na...” dedi. “Amma da büyük bir plajm›fl buras›...”• Köy a¤as›, o¤luna yeni bir at alm›flt›. Genç çocuk çok sevinçliydi. At›n› dört nala sürdü, akflama do¤ru amcas›n›n köyüne ulaflt›. Genç çocu¤un amac› amcas›na hem at›n›, hem de ata ne denli fiyakal› bindi¤ini göstermekti. Amca çok “eli s›k›” biriydi. Akflamüstü gelen ye¤en biraz daha oyalan›rsa hem yeme¤i onlarda yiyecek, hem de gece orada kalacakt›. Ayaküstü sohbet ettikten sonra “eli s›k›” amcan›n akl›na bir oyun geldi ve ye¤enine ata nas›l bindi¤ini sordu: “Ye¤enim” dedi. “Ata nas›l biniyorsun? Bin de bir görelim.” Genç çocuk, yetene¤ini gösterme f›rsat›n› yakalad›¤›na sevinerek at›na bindi ve dörtnala sürmeye bafllad›. Tam bu s›rada “eli s›k›” amca, arkas›ndan ba¤›rmaya bafllad›: “Haydi güle güle...” dedi. “Haydi güle güle... Babana, annene selam söyle...”• 102
Sorunlar›n A¤›rl›¤› •fiebnem fien - Bütün Dünya•
Profesör ö¤rencilerine sorunlardan kurtulma yöntemi konusunda ders veriyordu. Su dolu bir barda¤› kald›rd› ve ö¤rencilerine sordu: “Sizce bu su dolu barda¤›n a¤›rl›¤› ne kadard›r?” Tüm ö¤renciler bir süre düflündü. Hepsinin yan›tlar› 20 gr. ile 100 gr. aras›nda oldu. Bunun üzerine profesör flöyle dedi: “Gerçek a¤›rl›k fark etmez; çünkü barda¤› elinizde ne denli süreyle tuttu¤unuza göre de¤iflir” dedi. “E¤er bir dakika tutarsam, sorun yok. Bir saat tutarsam, sa¤ kolumda bir a¤r› oluflacakt›r. Bir gün boyunca tutarsam, ambulans ça¤›rmak zorunda kal›rs›n›z. Ayn› a¤›rl›¤› ne denli uzun süre tutarsan›z, a¤›rl›k o denli a¤›r gelir size...” Profesör daha sonra flu aç›klamay› yapt›: “E¤er sorunlar›m›z› da her zaman tafl›rsak, eninde sonunda tafl›yamaz duruma geliriz, yükler gittikçe artarak daha a¤›r gelmeye bafllar. Yapman›z gereken barda¤› yere b›rak›p dinlenmenizdir.”• 103
Aral›k SuDokular› •Haz›rlayan: Canan Onural - Bütün Dünya•
Bizi yöneten, bizi biz yapan ve bize emirlerine uymaktan baflka bir seçenek b›rakmayan bu güçlü “ben”i kimimiz biraz tan›yor, kimimiz hiç tan›m›yor; ama t›pk› elektrik gibi ne oldu¤unu kimse bilmese bile, neler yapt›¤›n› herkes biliyor.
‹çimizdeki ‹nsan
B Kolay
Zor
CananOnural@butundunya.com.tr Yan›tlar 128’inci sayfam›zdad›r.
104
izim as›l efendimiz, içi- rimizin de, kötülüklerimizin de, mizdeki insand›r. ‹çimiz- herfleyimizin sorumlusu o... de bir insan var, bizden Hamile bir kad›na duvar› kaz›ayr› bir “ben” var. Ne tarak kireçleri o yedirtiyor. Bir bidenli dirensek de onun yapacakla- lim adam›n› –hiç de zorunlu olmar›na engel olam›yoruz. Ne engel d›¤› halde– günlerce ve aylarca, laolmas›? Ona tutsak oluboratuvar›na o hapsediyoruz. O emrediyor, biz yor. Bir prensese servetiyap›yoruz. Rap rap rap... ni, flan›n›, flöhretini bir Yazarak Tak tak tak... Söyleyerek yana b›rakt›rarak sevgiliGaliba Panait Istrasini o ye¤lettiriyor. ti’nin bir roman›ndayd›. Sevdiren o, nefret etBir Osmanl› paflas›, gütiren, a¤latan, isyan ettimüfl tepsi içinde kendiren o... Tüm hüzünler, sine sunulan üzüm salk›ac›lar ve mutluluklar m›n› getiren hizmetçi kaonun bafl›n›n alt›ndan ç›d›n›n, üzümlerden birini k›yor. Siz kimi zaman “O a¤z›na att›¤›n› görüyor ve iflten benim haberim kad›n›n karn›n›n yar›layoktu” deseniz de ve Sadi rak üzümün ç›kar›lmas›n› gerçekten habersiz olsaBülbül emrediyor. Fakat üzüm n›z da o herfleyi biliyor. tanesini ç›kartmak için ‹çimizdeki bu güçlü kad›n›n karn› yar›ld›¤›nda tanenin kifli kimdir ve bu gücünü nerehamile kad›n›n içinde yatan ceni- den al›yor? nin a¤z›nda oldu¤u görülüyor. Bizi yöneten, bizi biz yapan ve Evet içimizde her dedi¤ini yap- bize emirlerine uymaktan baflka t›ran biri var. Beynimiz de, duygu- bir seçenek b›rakmayan bu güçlü lar›m›z da onun emrinde... ‹yilikle- “ben”i kimimiz biraz tan›yor, kimi105
Bütün Dünya • Aral›k 2007
miz hiç tan›m›yor; ama t›pk› elektrik gibi ne oldu¤unu kimse bilmese bile, neler yapt›¤›n› herkes biliyor ve bu güç, Istrati’nin roman›nda da hamile kad›na ölümünü haz›rlayan üzüm tanesini yedirtiyor. ‹çimizde gerçekten böyle birisi var m›? ‹çimizdeki bu güçlü insan kimdir? Yoksa biz onu göremesek de, kim oldu¤unu biliyor muyuz? Ve onun bize hak hukuk tan›mayarak, herfleyin ve sonunda ölümün iplerini de iplerini kendi-
sinin çekmesinde bilinmeyen bir evren gizi mi sakl›? Herhalde öyle olmal›. Bize kalsa, kâh tembellikten, kâh az ya da çok bilmifllikten ve çok kez de bencillikten belki de hiçbir fley yapamaz, öylece oturur ve dünyay› da tats›z duruma getirirdik. Do¤may› da, yaflamay› da, yaflama veda etmeyi de belki beceremezdik. ‹yi ki herfleyimizi ona ba¤lam›fl›z: ‹çimizdeki insana, yani kaderimize...•
Bir banka, kasabalardan birine bir flube açm›flt›. Müdür o yörenin zengin insanlar›ndan birini, biriktirdi¤i paralar› bankaya yat›rmas› için ikna etti. Fakat adam›n yine de kuflkular› vard› ve bu kuflkular›n› müdüre sormaya bafllad›: “Peki” dedi. “Ya bir fley almam gerekti¤i zaman ne yapaca¤›m?” Müdür hemen bu soruna bir çare buldu: “Çok kolay” dedi. “Buyurun size bir çek defteri… Diledi¤iniz zaman buna ödeyece¤iniz miktar› yazars›n›z, biz de o çeki getirene hemen ödeme yapar›z.” Bu fikirden çok hofllanan adam, nakit para olmay›nca, akl›na gelen herfleyi sat›n almaya bafllad›. Birkaç ay sonra bankadaki paralar suyunu çekti. Müdür adam› yan›na ça¤›rt›p kötü haberi verdi. Fakat adam bu haberi hiç önemsemedi. Elini çek defterine att› ve “Üzülme, müdür kardeflim” dedi ve ekledi: “Ben sana bir çek yazay›m, sen de bankaya yat›r›ver hemen...”• Bir kentli köyde geziyordu. Yolda karfl›laflt›¤› köylüye efleklerin boynuna neden ç›ng›rak ast›klar›n› sordu. Köylü bu soruya flu yan›t› verdi: “Eflekler yürümeyip dururlarsa ç›ng›raklar›ndan ses gelmez ve biz de efleklerin yürümedi¤ini anlar›z.” Kentlinin merak› daha çok artm›flt›. Bu kez de köylüye kafas›n› kurcalayan soruyu sordu: “Peki ya eflekler yürümeyip de bafl›n› iki yana sallayarak sizi aldatmaya kalkarlarsa...” Köylü bu soruya da yan›t verdi: “Aman efendim neler söylüyorsunuz?” dedi. “Nerede bulunur sizin gibi zeki eflekler?..”• 106
“Ben, bu tehlikeli sözcükleri tümüyle çıkarıp attım yaflam sözlü¤ümden... Ve inanın hiçbir eksikliklerini duyumsamıyorum. Duygularım, düflüncelerim, sözcüklerim önyargılardan uzak ve özgür flimdi.”
Tehlikeli Sözcükleri Sözlü¤ünüzden Ç›kart›n
K
aç yıllık evli olduklarını ve birbirlerini ne denli çok sevbilmesem de uzun yıllar- diklerini biliyordum. Uzun zamandır bir iletiflim sodır evli olduklarını biliyordum. Geçen gün iste- runu yaflıyorlardı. ‹liflkilerinde bir meden tartıflmalarına tanık oldum. çıkıfl yolu arıyor; ama bir çözüm Adam “Sen zaten hep...” diye bulamıyorlardı. “Birbirimizi sevibaflladı söze... Ürperdim bir an... yoruz; ama neden sürekli tartıflıyo“Durun, yapmayın” demek istedim. ruz?” diye soruyorlardı. Tartıflmanın sonunda varlı¤ıKadın devam etti bu kez: mın ayırdına vararak bana döndü“Sen zaten asla!..” Sonrasında ise “Böyle yapman- ler. Belki bir çıkıfl yolu bulma dan nefret ediyorum!” gibi olum- umuduyla, belki de kendilerini suz sözcüklerin ardından “Seni ne haklı görmem için sırayla anlatdenli sevdi¤imi hiçbir zaman anla- maya baflladılar. Kadın “Onu mutlu etmek için madın” gibi birbirlerine olan sevgibunları, bunları yaptım. lerini dile getiren sitem Evet, hatalarım oldu ve dolu sözcükler havada onu mutsuz eden davrauçuflmaya baflladı. OrYaflamdan nıfllarımı de¤ifltirmeye çatam iyice gerildi. Gerisini dinleme- Yans›malar lıfltım; ama o bunların hiç ayırdına varmıyor” dedi. dim; çünkü artık hiç Adam aldı sözü bu kimsenin yapabilece¤i kez “Yalnızca o mu çababir fley yoktu. Öylesine layan?” dedi sitemle... tıkamıfllardı ki yolları“Ben de sürekli kendimi nı, o yolu açmaya hiç sorguluyorum ve sürekli kimsenin gücü yetmezyenilemeye çalıflıyorum; di. Ve kaçıncı kez yaama o da bendeki de¤ifliflanıyordu bu tartıflmaNuray min ayırdında de¤il.” lar kim bilir... ‹kisi de çok sevdi- Bartoschek Gülümseyerek “Sevgili ¤im, aydın insanlardı dostlarım” dedim. “Sanı107
Bütün Dünya • Aral›k 2007
rım siz kendi kullandı¤ınız sözcüklerin tutsa¤ı olmuflsunuz.
“Ö
fke anında birbirinize söyledi¤iniz onca sözden hangileri aklımda kaldı biliyor musunuz? ‘Sen zaten hep’, ‘Sen zaten asla’ ve ‘Nefret ediyorum.’ Ötesini dinlemedim zaten... Ben tehlikeli sözcükler diyorum onlara... Anne, baba, efl, kardefl, ifl, arkadafl iliflkilerinde kesinlikle kullanılmaması gereken, insanın kula¤ını sa¤ır, gözünü kör eden, iletiflimin önünü tıkayan sözcükler bunlar. “Bir kez a¤zımızdan bu sözcükler döküldükten sonra karflımızdaki ne yapsa bofl. Sesinin çıktı¤ı kadar avaz avaz ba¤ırabilir, ne kadar de¤iflti¤ini, gerçekten çabaladı¤ını sözleriyle, davranıfllarıyla göstermeye çalıflabilir. Ama o çok tehlikeli sözcükleri kullanmakla öncelikle kendi sesimize tıkamıflızdır kulaklarımızı, kendi gözlerimizi ba¤lamıflızdır. Bu nedenle karflımızdaki kiflinin çabaları sonuçsuz kalacaktır. “Bu sözlerin anlamı fludur: ‘Sen ne istersen söyle, ne yaparsan yap, benim senin hakkındaki fikrim de¤iflmeyecektir.’ Çünkü bu sözcükleri kullanmakla karflınızdaki kifliyi belirli bir çerçeve içine oturtmuflsunuzdur ve o çerçevenin dıflına çıkarmaya hiç niyetiniz yoktur. “Kin ve nefret sözcüklerini çı-
karıp atın yaflam sözlü¤ünüzden. Nefret duygusu insanın karflısındakini de¤il, herfleyden önce kendisini cezalandırmasıdır. “Yüre¤inde kin, nefret duygusu olan insanlar hiçbir zaman mutlulu¤u yakalayamazlar, yapbozun bir parçası hep eksik kalır. Sizler de her tartıflmanın baflında birbirinize karflı bu tehlikeli sözcükleri kullanarak kendi yolunuzu kapatıyor, birbirinizdeki olumlu de¤iflimleri görmüyorsunuz. “Ben, bu tehlikeli sözcükleri tümüyle çıkarıp attım yaflam sözlü¤ümden... Ve inanın hiçbir eksikliklerini duyumsamıyorum. Duygularım, düflüncelerim, sözcüklerim önyargılardan uzak ve özgür flimdi... “Tüm iliflkilerinizde olumsuz sözcükleri kullanırken cimri, sevgi sözcüklerini, olumlu sözcükleri kullanırken cömert davranmaya özen göstermeye çalıflın. Göreceksiniz, iliflkileriniz bu denli yorucu ve yıpratıcı olmayacaktır.” Kısa bir sessizlikten sonra adam ve kadın birbirlerine gülümseyerek baktılar. Ve ikisininde a¤zından aynı sözcükler döküldü: “Seni seviyorum.” fiimdi karflımda öfkeden gözleri görmeyen, kulakları sa¤ır bir çift yoktu ve “sevgi” bir kez daha kazanmıfltı!• NurayBartoschek@butundunya.com.tr
Paraflütçüler uçaktan birer birer atl›yorlard›. ‹lk defa atlay›fl yapacak olan adam e¤itmeninin yan›na gitti ve korkuyla sordu: “Peki, ya paraflütüm aç›lmazsa?..” E¤itmen adam›n sorusuna so¤ukkanl›l›kla yan›t verdi: “Hiç merak etme” dedi. “Böyle bir durumda ilk sen inersin yere...”• 108
Bilginizi Denetleyin •Haz›rlayan: Diyar Mahmuto¤lu - Bütün Dünya• 1 Türkiye’nin ABD yandafl› olarak kat›ld›¤› Kore Savafl› kaç y›l›nda bafllad›? a) 1930 b) 1940 c) 1950 ç) 1960
6 1980-1988 aras›nda yaflanan ‹ran-Irak savafl›nda insani kay›p say›s› afla¤›dakilerden hangisidir? a) 300 bin b) 500 bin c) 700 bin ç) 1 milyon
2 Kore Savafl› afla¤›daki y›llar-
7 Berlin Duvar› afla¤›daki y›llar-
dan hangisinde bitti? a) 1933 b) 1943 c) 1953 ç) 1963
dan hangisinde y›k›ld›? a) 1980 b) 1985 c) 1989 ç) 1990
3 1963’te bir suikast sonucu öldürülen ABD devlet baflkan› afla¤›dakilerden hangisidir? a) John F. Kennedy b) Robert Kennedy c) Richard Nixon ç) Mariyln Monroe
8 Aleksandr Dubcek önderli¤inde Çekoslovakya’n›n özgürlük aray›fl› olan “Prag Bahar›” kaç y›l›ndad›r? a) 1958 b) 1968 c) 1978 ç) 1988
4 ABD ile SSCB aras›nda 1957 y›l›nda hangi uzay arac›n›n uzaya f›rlat›lmas›yla uzay yar›fl› bafllad›? a) Sputnik I b) Soyuz I c) Apollo 1 ç) Salyut I 5 Araplar’la ‹srail aras›nda ilk savafl kaç y›l›nda bafllad›? a) 1928 b) 1938 c) 1948 ç) 1958
9 ABD 1965-1973 y›llar› aras›nda olan Vietnam Savafl›’nda kaç askerini kaybetmifltir? a) 10 bin b) 20 bin c) 30 bin ç) 53.200 10 Kuzey ve Güney Vietnam kaç y›l›nda birleflti? a) 1966 b) 1976 c) 1986 ç) 1996
109
Bilginizi Denetleyin 11 ABD’de “Siyahlar”›n hak savunucusu Malcolm X kaç y›l›nda öldürüldü? a) 1955 b) 1960 c) 1965 ç) 1970 12 “Harlem”,
ABD’de “Siyahlar”›n yaflad›¤› bu ünlü semt, hangi kenttedir? a) San Francisco b) Chicago c) Seatle ç) New York 13 Dünyada hiçbir canl›n›n yafla-
mad›¤› dönem hangi dönemdir? a) Azoik b) Arkeozoik c) Paleozoik ç) Mezozoik 14 14 milyar y›l önce evrenin
oluflmas›na neden olan olaya fizik biliminde ne ad verilir? a) Kuantum b) Rölativite c) Big Bang ç) Do¤al Evrim 15 Adana kentinin ad› hangi uygarl›ktan kalmad›r? a) Hitit b) Frigya c) Likya ç) Lidya
110
16 G›lgam›fl Destan› hangi antik uygarl›ktan kalmad›r? a) Yunan b) Etrüsk c) Sümer ç) M›s›r 17 Tarihte ilk yaz› hangi tür bir yaz›yd›? a) Çivi b) Hiyeroglif c) Papirüs yaz›s› ç) Runik 18 Göktürkler’in Orhun Alfabe-
si kaç harflidir? a) 28 b) 29 c) 32 ç) 38 19 Latin Alfabesi kaç harflidir?
a) 20 b) 23 c) 25 ç) 35 20 “‹nsan gözden oluflur, geri kalan deridir; göz ise dost görendir” sözü afla¤›dakilerden flair-düflünürümüzlerden hangisinindir? a) Ahmet Yesevi b) Yunus Emre c) Hac› Bayram Veli ç) Mevlana Yan›tlar 128’inci sayfam›zdad›r.
Bebek Bezi ve... Poflet Çay
T
ek kullan›ml›k bebek bez1800’lerin sonunda Avrupa ve lerinden önce bebekler ve Amerika’da modern bebek bezianneleri için durumun üs- nin ilk biçimi kullan›lmaya bafltesinden gelmek lanm›flt›; keten ya da papek de kolay de¤ildi! muk pazenden yap›lan M›s›rl›lar, Aztekler, Ne Nedir, kumafl dikdörtgen biRomal›lar ve günlük etNas›ld›r? çimde sar›l›p çengelli i¤neyle tutturuluyordu. kinliklerine iliflkin bilgiAmerika’da bebek bezi ye ulafl›lan öteki tüm toplu biçimde ilk kez uygarl›klarda bebekler 1887 y›l›nda Maria Allen için bez kullan›ld›¤›ntaraf›ndan üretildi. dan söz ediliyor. Eski Savafl sonras› dönemzamanlarda yayg›n oladeki genç annelerden birak ipekotu yapra¤› ve ri olan Marion Donovan, hayvan derisi kullan›l›rPelin çeflitli bulufllara sahip bir m›fl. Varl›kl› ailelerin altaileden geliyordu ve lar› her gün de¤ifltirilen Hazar “mucitlik” geninden o da bebekleri d›fl›nda, kare pay›n› alm›flt›. 1939 y›l›nbiçiminde kesilmifl kumafllar karn›n çevresinden iple da üniversiteden ‹ngiliz edebiyat› ba¤lanarak bebeklerin alt› ancak diplomas›yla mezun olan Donovan, bir süre “Vogue”da güzellik dört günde bir de¤ifltirilirmifl. 111
Bebek Bezi ve... Poflet Çay
Marion Donovan, kendi gelifltirdi¤i bebek beziyle o¤lunun alt›n› de¤ifltiriyor. editörü yard›mc›s› olarak çal›flt›ktan sonra James Donovan ile evlenerek Connecticut’a tafl›nd›.
O
¤lunun s›zd›ran kumafl bezlerini y›kamaktan, çitilemekten ve kurutmaktan yorgun düflen Donovan 1949 y›l›nda, kumafl bezlere sar›lan naylon bir örtü olan “boater”› gelifltirdi. ‹lk bebek bezini dufl perdesinden yapm›flt›. Bir süre sonra buluflunu gelifltirerek tek kullan›ml›k bebek bezini üretti ve bu bulufluna 1951 y›l›nda patent ald›. Donovan’›n tasar›m›nda, önceki kumafl bezlerde kullan›lan ve bebek için tehlike oluflturan çengelli i¤nenin yerini plastik ç›tç›tlar alm›flt›. Tek kullan›ml›k bebek bezleri o zamanlar lüks say›l›yordu ve ta112
tile, ziyarete ya da doktora giderken kullan›l›yordu. Donovan’›n kap›s›n› çald›¤› üreticiler, bu buluflun masraf›n›n çok fazla olaca¤›n› düflünerek üretim ve pazarlama fikrine s›cak bakmad›lar. Bebek bezi patentini satma ve lisanslama konusunda destek alma flans› azalan Donovan, ifle kendisi giriflti. Bugün de dünyan›n en lüks ma¤aza zincirlerinden olan “Saks Fifth Avenue”nün New York ma¤azas›nda yerini almas›ndan hemen sonra bebek bezinin sat›fllar›nda büyük art›fl oldu. Büyük bir flirkette çal›flan ve y›llar sonra Donovan’›n buluflunu gelifltiren Amerikal› Kimya Mühendisi Victor Mills, tek kullan›ml›k bebek bezi “Pampers”› üreterek bebek bezi piyasas›ndaki yerini ald›.
Uygun olan çeflidi kullan›lmad›¤› takdirde bebe¤e, do¤ada yok edilmesinin çok zor olmas› yönüyle at›k olarak da çevreye verdi¤i zarara ve tek kullan›ml›k olanlar›n getirdi¤i yüksek maliyete karfl›n, pek seçenek bulunmad›¤›ndan, en çok da rahatl›k aç›s›ndan bebeklerin ve dolay›s›yla ailelerinin yaflam›n› kolaylaflt›ran bulufllar›n bafl›nda geliyor bebek bezi... Bebek bezini tek bir kiflinin buluflu olarak düflünmek ötekilere haks›zl›k olur; o da birçok bulufl gibi aflama aflama, farkl› kiflilerin katk›lar›yla biçimlenen bir bulufl... Bebek bezinin gelifltirilmesine olanak sa¤layan kiflilerin bafl›nda gelen ve yaflam› boyunca yirmi bulufluna patent alan Donovan, övgüyü hak eden kad›n mucitlerden biri de¤il mi sizce de... *** oflet çay› 1908 y›l›nda, New York’ta bir çay ve kahve dükkan› sahibi Thomas Sullivan’›n gelifltirdi¤i kabul edilir. Teneke kutulara koymaktan daha hesapl› ve pratik oldu¤unu düflündü¤ünden, Sullivan çay örneklerini elde dikilmifl ipek kumafltan yapt›¤› küçük pofletlere doldurarak gemiyle çeflitli ülkelerdeki müflterilerine gönderiyordu. Müflteriler gelen çay örneklerini pofletten ç›kar›p demlemek yerine öylece demleyince, poflet çay rastlant›sal bir biçimde do¤mufl oldu! 1920’lerde ticari üretime baflland›. Kullan›m kolayl›¤› sayesinde öncelikle otellerin, sonra evlerin mutfaklar›nda kendine yer edindi.
Çaydan en iyi tad›n, belirli bir demleme süresinden sonra yapraklar›n s›cak sudan ç›kar›lmas›yla al›nd›¤›n›n ay›rd›na var›lm›fl; çay yapraklar›n› demlikten boflaltma zahmetini ortadan kald›rmas› kimileri için poflet çay› vazgeçilmez yapmaya bafllam›flt›. Tek kiflilik ve tek kullan›ml›k poflet çaylar›n yan›s›ra demlik poflet çaylar› da gün geçtikçe daha fazla eve girmeye bafllad›. Amerika’da k›sa sürede yayg›nlaflsa da öteki ülkelerin çay pazar›nda önemli bir yer edinmesi zaman ald›.
P
Çay›n içinde bulundu¤u filtre ka¤›t, hurma a¤ac›na benzeyen bir tür tropikal bitki olan Manila kenevirinden yap›l›yordu. 1935 y›l›ndan bafllayarak üretilen poflet çaylar›n ipinin ucuna eklenen etikette, üretici markan›n ad› yer ald›. Piyasadaki onca farkl› aromal› çeflidine karfl›n, demleme çay›n yerini kolay kolay tutamayaca¤› bir gerçek!• PelinHazar@butundunya.com.tr 113
Mankafa Poldi
“Kalkmama yard›m eder misin, Poldi?” “Olur; ama biraz daha ileri git. Buras› çok dik!”
“‹çi oyuk diye hiç kimse bu a¤ac› sat›n almak istemiyor, Poldi. Gerçekten de bu a¤aç ne ifle yarar ki?” “Niye ifle yaramas›n? Kutu olarak kullan›l›r.” 114
“Beni yar›n sabah, saat 6:30’da uyand›rabilir misin, Poldi?” “Tabii... Ama senin de tam zaman›nda kap›m› çalman gerekiyor.”
“Gidece¤im yer çok s›cak, Poldi. Ekvator’a 15 km. uzakl›kta..” “Kuzeyinde mi, güneyinde mi?” “Kuzeyinde...” “O halde durumuna flükret...”
“Say›n Banka Yetkilisi, “Ben 86 yafl›nda bankan›zda hesab› olan bir müflterinizim. 86 yafl›ndaki bir “Geçen gün, tesisatç›ma 100 dolar’l›k banka müflterisi taraf›ndan hesab›n›n bir çek yazd›m. Bu çeki kendisi her nas›lbulundu¤u bankan›n sa 3 nanosaniyede bankan›za iletmifl olmayetkilisine yaz›lan l› ki, bankan›zda de¤erlendirdi¤im fonlarekteki mektup “The dan bu miktar kadar›n› bozduramadan heNew York Times” sab›mdan karfl›l›¤› al›nm›fl. Tabii ki hesagazetesinde b›mda o an için para olmad›¤›ndan 30 doyay›mlanm›flt›r. lar da faiz ve ceza al›nm›fl. Oysa fonlar›mda 1.000.000 dolar vard›. “Bu durumu flikayet etmek istedi¤imde, bankan›z telefonunda kifliliksiz, terbiyesiz, banda kaydedilmifl ve yüzsüz bir han›m sesiyle yar›m saate yak›n bo¤ufltum. Arada müzikler dinledim ve 28 kez de¤iflik tufllara basmak zorunda kald›m. Ama kimseye ulaflamad›m. “Bildi¤iniz gibi her ay binlerce dolarl›k faturalar›m, mortgage kesintilerim, kredi kart› ödemelerim var. Bunlar›n hepsinin hesab›mdan yap›lan otomatik “The New York Times” ödemelerini flu andan Bütün Dünya• itibaren iptal ediyorum. “Bundan böyle, sizden etten kemikten yap›lm›fl, dedi¤imi anlayan ve ‹ngilizce bilen bir müflteri temsilcisi istiyorum. “Anlay›flla karfl›lars›n›z ki, karfl›n›zdakine en iyi iltifat, onu taklit etmektir. Ben de sizin gibi yapaca¤›m. Müflteri temsilciniz her ödeme için beni arayacak ve 28 haneden az olmayan benim verece¤im bir flifreyi tufllayacak. “Sonra da, e¤er 1’i tufllarsa benden randevu alacak, 2’yi tufllarsa bir ödemeyle ilgili mesaj b›rakabilecek, 3’ü tufllarsa oturma odama ba¤lanacak, oradaysam yan›t verece¤im,
ìSay›n Banka Yetkilisi...î
115
Bütün Dünya • Aral›k 2007
4’ü tufllarsa ve uyumuyorsam yatak odama ba¤lanacak ve benimle görüflebilecek, 5’i tufllarsa tuvalete, 6’y› tufllarsa cep telefonuma ulaflacak, 7’yi tufllarsa bilgisayar›ma bir mesaj b›rakabilecek. 8’i tufllarsa bunlar› yeniden dinleyebilir. “Arada beklemeler olursa, size söz, elimdeki eski plaklardan ve gramofonumdan güzel bir müzik parças› da dinletece¤im ona... “Yaln›z sizden ricam, bu ifllemler için seçece¤iniz personelinizin kimlik bilgisini, anne k›zl›k soyad›n›, noterden al›nm›fl imza sirkülerini ve tapular› dahil mali bilgilerini bana iletmeniz... “Bir de sizin gibi bir sözleflme haz›rlad›m. 8 sayfa... Sizinki 42 sayfayd›, ben insafl› davrand›m. Bu sözleflmeyi de bana atayaca¤›-
n›z müflteri temsilcisi, bankan›z flube müdürü ve bankan›z yönetim kurulunun imzalamas› ve bana iadeli taahhütlü gönderilmesidir. “Bu sözleflme elime geçtikten sonra müflteri temsilcinize kendi belirleyece¤im 28 haneli flifreyi gönderece¤im. Bu flifre de her ay de¤iflecek pek tabii ki... “Özür dileyerek bu sözleflme ve ifllemler için sizden masraf olarak her ay 20 dolar da talep edece¤im. “‹flbu koflullar› yerine getirememe durumunuz varsa, lütfen 1.000.000 dolar›m› nakit olarak haz›rlay›n, yar›n al›vereyim. “Size hay›rl› ifller diler, en k›sa zamanda bana ulaflman›z› rica ederim. Sayg›lar›mla, Müflteriniz...”•
‹fl adam›, toplant›larda yapaca¤› konuflmalar› dan›flmanlar›na haz›rlat›yordu. Fakat bir gün bu konuflmalar›n uzun olmas›na can› s›k›lan ifl adam› dan›flmanlar›n› toplad› ve konuflmalar›n daha k›sa haz›rlanmas›n› istedi: “Lütfen yapaca¤›m konuflmalar daha k›sa olsun” dedi. “Bir saatlik konuflmalar yerine, on dakikal›k özlü konuflmalar haz›rlay›n.” Birkaç gün sonra dan›flmanlar›n haz›rlad›¤› konuflmay› ifl adam›n›n eline verdiler. ‹fl adam› kürsüye ç›kt›; fakat elindekileri okumas› yine bir saat sürdü. Toplant›dan sonra dan›flmanlar›n› ça¤›ran ifl adam› onlar› azarlamaya bafllad›: “Sizden k›sa ve özlü bir konuflma istemifltim” dedi. “Yapt›¤›m konuflma yine bir saat sürdü. Nas›l oluyor bu?” Bafldan›flman söz ald› ve durumu aç›klamaya bafllad›: “Aman efendim” dedi. “Biz on dakikal›k konuflma haz›rlam›flt›k; fakat bu konuflmadan alt› kopya ç›kar›lm›fl ve alt›s› da size verilmifl...”•
Ü
nlü fotograf sanatç›s› S›tk› F›rat, Bir Baflkad›r objektifiyle sizi Türkiye’nin Benim da¤lar›na ve ovalar›na, tarihine Memleketim ve bugününe... Özetle, “havas›na suyuna, tafl›na topra¤›na” götürüyor, sonra da size, o an karfl›n›zdaki görüntünün neresi oldu¤unu soruyor. Onun, “Bir Baflkad›r Benim Memleketim” bafll›¤› alt›nda sundu¤umuz fotograflar›n› izlerken size, hem bir bilmece çözmenin S›tk› F›rat heyecan›n› duyumsatmay›, hem de sizi bir sanat fotograflar› sergisinde gezdirmeyi amaçl›yoruz. Bu arada Türkiye’nin, belki de ilk kez görece¤iniz yörelerini keflfedecek, hiç kuflkumuz yok, bir kez daha hayranl›kla flöyle diyeceksiniz:
“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”
“Satranç”›n Yan›tlar›... Atak: 1. Axh7 Axh7 2. Fxh7+ fixh7 3. Ag5+ fig8 4. Vh5 Fxg5 5. hxg5 Ae7 6. g6 Axg6 7. Vxg6 Ve7 8. Vh7+ fif7 9. Vh5+ g6 10. Vh7+ fif8 11. Vh6 Vf8 12. VF44 fiG7 13. Ve5+ 1-0 Oyun Sonu: 1... Kxf2 2. Kxf2 e3 3. Kf1 e2 4. Ke1 fie3 0-1 Kendi Gelen: 28... Axd5 29. Ff2 Af6 30. Ae6 Vb7 31. Axc7 1-0• 116
a) Bodrum b) Alanya c) Kufladas› ç) Side Lütfen sayfay› çeviriniz ’
117
a) Sivas b) Malatya c) Mufl ç) Erzurum
a) Büyükada b) Sivriada c) Marmara Adas› ç) Bozcaada
a) fiile b) Kemerburgaz c) Küçük Çekmece ç) Büyük Çekmece
a) Ordu b) Giresun c) Rize ç) Trabzon Yan›tlar 148’inci sayfam›zdad›r.
118
119
1001 Güzel Söz •Derleyen: Halil Can - Bütün Dünya• •Düflünmeden vazgeçti¤imiz anda, genellikle f›rsat› da onunla birlikte kaç›rm›fl›zd›r. Publius Syrus •E¤er yürüdü¤ünüz yolda güçlük ve engel yoksa, bilin ki o yol sizi bir yere ulaflt›rmaz. Bernard Shaw •‹nsano¤lu kötü olarak yarat›lmam›flt›r; ama hastaland›¤› gibi kötüleflir de... Voltaire •Ruhunu genifl tutmas›n› erken ö¤renebilmifl kifli, dünyay› içine s›¤d›rabilir. Stefan Zweig •Zaman, bir daha geri gelmemek üzere geçiyor. Virgil •Ben bilmedi¤imi bildi¤im için öteki insanlardan farkl›y›m. Socrates
•Ay›rd›nda olmadan baflkalar›n› aldatmak ne denli güçse, ay›rd›na varmadan kendini aldatmak o denli kolayd›r. La Rochefould •Çok az fleye sahip olan insan de¤il, as›l çok fleyin özlemini çeken insan yoksuldur. Seneca •Mutlulu¤u tatman›n tek çaresi, onu paylaflmakt›r; çünkü mutluluk ikiz olarak do¤ar. Byron •Zaman›n unutturamayaca¤› an›, ölümün silemeyece¤i ac› yoktur. Cervantes •Hepimizin ayn› düflüncede olmas› iyi de¤ildir, yar›fllar› yapt›ran düflünce ayr›l›klar›d›r. Mark Twain
•Kader, bize haberci göndermez. Oscar Wilde
•Baflkalar›n›n baflar›lar›na g›pta ediyoruz; ama onlar›n bu baflar›lar› elde etmek için neler çektiklerini düflünmüyoruz. Samuel Smiles
•Bir fley verirkenki davran›fl›n›z, verdi¤iniz arma¤andan daha de¤erlidir. Pierre Corneille
•Dostunuzu çabuk seçmeyin, seçiminiz yanl›fl olaca¤› için ayn› çabuklukla onu kaybedersiniz. Solon
120
Biri Bizi ‹nternetliyor (‹nternet A¤lar› ve ‹nternet A¤alar›)
Y
avafl yavafl, köfleden bu- na benzeyen can›m yurdumun gecaktan bir paranoya çirdi¤i her depresyonda da halduygusu beynimi ke- k›m, halk›m›n benzer fifllemelere mirmeye bafllad›. Gö- maruz b›rak›ld›¤›n›n izlenimine kap›l›r. Oysa ad›n› yazarken bile zetleniyor muyuz ne? Y›llar y›llar önce, sinemalara zorlanan ço¤u Türk trençkotlusu gelen eski “Amerikan filim”lerin- b›rak›n fifllemeyi, adres sorarken de s›k s›k gördü¤ümüz bir sahne bile zorland›klar›ndan an›nda müvard›: A¤z›nda pipo, gözünde dahale d›fl›nda fazla bir zarar verememifllerdir. Yine de günefl gözlükleri olan hayli canlar yakarak, trençkotlu bir adam, hakl› haks›z müdahalebir otel lobisinde arlerde bulunmufllard›r. ka koltukta oturan iki Fifllenmek Osmanl› kiflinin konuflmalar›n› zaman›ndan buyana dinler, küçük notlar dillerde dolafl›r. Jurnalal›rd›. FBI ya da CIA ciler vard›r. ‹hbarc›lar, gibi takma adlar kulmüzevvirler, falan filanan bu amcalar lan... Devlet de habire sözüm ona insanlar› halk› fifller durur. Peki, fifllerlerdi. Evet, sözAli Murat nerdedir bu fifller ve cük fifllenmekti. Erkorkmaz kim bulabilir ne arad›Herfleye karfl›n dayan›kl› ve sa¤l›kl› gür- ve “Çocuklar›” ¤›n›? Nüfus dairesine gidiyorsunuz da, ad›n›büz köy delikanl›lar›121
Bütün Dünya • Aral›k 2007
z› bile bulurken zorlan›yorlar. Nas›l oluyor da milyonlarca insan aras›nda ba¤lant›lar› görüp de¤erlendirmeler yap›yorlar?
K
aç nüshas› var ki bu fifllerin? Kolay m› öyle insan fifllemek? Kimi zaman bakkala verece¤im sipariflin ka¤›d›n› bile zor buluyorum. Kolay m› öyle bir avuç okur yazar› olan bir devlette halk› fiflleyebilmek...
‹flteeeee... Tüm bu yaklafl›mlar art›k tarih oluyor, oluyor, oldu. Bilgifller denilen zirzop makine koca kutusundan ç›k›p her taraf›m›zda yürümeye bafllad›¤›ndan buyana art›k birileri de¤il dünya bizi gözetliyor. Yazsak gözetliyor, konuflsak gözetliyor. ‹nternetin geliflimiyle yay›lan kiflileraras› örümcekleflme, a¤lar›n h›zlanmas›yla hepimizi hepimize yap›flt›r›verdi. Cep telefon aflama122
s›n› da halledince hepimiz iyot gibi a盤a ç›k›verdik. Bir yolculuk rezervasyonu yap›yorsun, cümle alem hangi uçakla nereye, ne zaman gidip ne zaman dönece¤ini biliyor. Hangi otelde kalaca¤›n, ö¤le yeme¤inde makarna yedi¤in meydanda... Ertesi gün makarnac›lar kap›na dikiliyorlar “Beyefendi, siz makarna seviyorsunuz, bizimkileri tatsan›za” diye... Y›llar önce bunun ilk denemeleri kamyon ve benzeri ticari araçlar›n›n nerede olduklar›n› bilmek isteyen flirket yöneticilerine sunuldu. “Beyefendi, kamyonunuz Edremit’te olmal›yd›; ama bak›n flu anda Abant Gölü’nün kenar›nda...” ‹yi mi? Ya da, “Say›n yönetici, flöförünüz verdi¤iniz rotay› takip etmiyor, sonra maazallah bafl›n›za ifller gelebilir, bizden söylemesi, siz en iyisi flu ayg›t› arabalar›n›za takt›r›n, rahat edin.” Adam hakl› valla, ben en iyisi araçlar›m› sürekli gözetlemeye alay›m. Bir de keyif al›yorlar araçlar›n› internette izlerken... Mübarekler Bond filmindeler sanki. Ekrana bak›p bak›p kikirdiyorlar. Hele “Google”›n dünyay› gözetledi¤i sitesi var ya, hayran kalmamak elde de¤il. Uzan pencereden kendine el salla. Olacak fley de¤il ama oluyor. Yak›nda her taraftan ve çok daha yak›ndan olan
Biri Bizi ‹nternetliyor
sürümü ç›kacak. Bir sonraki etab› da ev içleri... Tomografi çeker gibi kanepeye oturmufl kitap okurken görece¤iz kendimizi... fiirketlerin bir ço¤unda bilgifllerler yöneticilere teslimdirler. Siz odan›zdan bir arkadafl›n›za masum masum e-posta yollarken, patronunuz sat›r sat›r iletinizi okumaktad›r. fiirketin kiflisel gizlilik yeri olamayaca¤›n› savunan müdürler, kendi e-postalar›n›n okunmas›na acaba nas›l tepki verirler. Eskiden makinelerinde oyun oynayan ofis
gi bir konuda bir kitap m› ›smarlad›n›z, o konuda yaz›lm›fl ne kadar kitap varsa ertesi gün kap›n›zda “Beni de al, beni de al” diye ba¤›r›fl›yorlar. Tüm kiflisel bilgileriniz ticari flirketlere ve devlet kurumlar›na peflkefl çekiliyor. Baflkalar›n›n bilgileriyle karfl›laflt›r›larak “ilginç” ba¤lar oluflturuluyor. Oturdu¤unuz mahallede sizle seviflebilecek kimler varsa seceresi ç›kart›l›yor. Zevkleriniz ve al›flkanl›klar›n›z ölçülerek kredi kart›n›za antrenman yapt›r›l›yor. K›sacas› siz isteseniz
Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz
çal›flanlar›, patron gelince alelacele programdan ç›k›p ifl programlar›na geçmeye çal›fl›rlard›. Oysa bugün öyle yaz›l›mlar var ki, flirketin izin verdi¤i yaz›l›mlar›n d›fl›na ç›kar ç›kmaz sizi enseleyip kap›n›n d›fl›na konman›z› sa¤l›yorlar. Elveda masum, küçük kaçamaklar... Son zamanlarda cep telefonlar› üzerinde oluflturulan izleme ve denetleme yöntemleri de gemi az›ya ald› gidiyor. ‹nternetle iç içe d›fl d›fla çal›flan yaz›l›mlarla art›k her hareketiniz denetim alt›nda. Herhan-
de istemeseniz de yaflam›n›z ticari ve siyasi olarak yönlendiriliyor.
B
elki ben nerede oldu¤um bilinsin istemiyorum? Belki arand›¤›mda telefonumu açmak istemiyorum? Hay›r efendim, zor yapars›n›z bunlar›... fiakkadanak mesaj kutunuza ya da arayanlar listenize at›veriyorlar arayan›n bilgilerini... Haydi flimdi söyle söyleyebilirsen arand›¤›n›n ay›rd›nda olmad›¤›n›... Özellikle efl, 123
Biri Bizi ‹nternetliyor
Bütün Dünya • Aral›k 2007
patron gibi hat›r› say›l›r aramalara gel de yan›t verme.
B
ir de “Facebook” gibi ortak kullan›ma aç›k, masum yüzlü veritabanlar› var. Herkes ç›lg›n gibi buralarda olmak için can at›yor. ‹flte tüm bu oluflumun en ac›mas›z siteleri de bunlar... Kendi elinizle veriyorsunuz kiflisel bilgilerinizi... Üstelik bir de ba¤lant›lar oluflturu-
yorsunuz. Zevkleriniz, hobileriniz derken d›md›zlak ç›k›yorsunuz internet a¤alar›n›n karfl›s›na... Kimle nas›l, nerede, ne zaman gibi sorular›n yan›tlar› masum kal›yor bu sitelerin beceriklili¤i yan›nda. ‹flte gerçek fiflleme orada bafll›yor. Toplanan bilgiler kiloyla sat›l›yor internette... Herkesin derdi en fazla müflteriye ulaflmak. Yüzmilyonlarca ad adres ve kiflisel bilgi tek bir CD’de 2 YTL’ye elle124
rini öpene sat›l›yor. Herkes herkesin hangi gün nerede ne yapt›¤›n› bilebiliyor. Güzel bir çarflamba sabah› Londra’da bir otel odas›nda uyan›yorsunuz. Tam zaman›nda uyanabilmek için ayarlad›¤›n›z cep telefonunuz, kalk›fl saatinizi, bulundu¤unuz ülkeyi, kenti mahalleyi efl zamanl› olarak merkeze de bildiriyor. Kahvalt› s›ras›nda arad›¤›n›z firmayla yapt›¤›n›z görüflmeler zaman ve içerik olarak fiflleniyor. O flirketle sizin aran›zdaki olabilecek ba¤lar kimi lojik yaz›l›mlarla ölçülüp ticari ya da siyasal de¤erlendirmeler yap›l›yor. Konuflma süreleri, firman›n yeri ve niteli¤i belgeleniyor. Buluflaca¤›n›z insan›n telefonunu çevirdi¤inizde o insan›n kiflisel bilgileriyle sizinkiler aras›nda karfl›laflt›rmalar yap›larak ve daha önce ayn› insanla yapt›¤›n›z konuflmalar de¤erlendirilerek tablonuza e¤riler ve grafikler çiziliyor. Siz Londra’ya ›spanak almak için gitmiflseniz (çok garip bir örnek oldu; ama galiba can›m ›spanak istedi) ›spanak satan öteki firmalar›n bilgileri, hatta önerileri birkaç dakika içinde cep telefonunuza iniveriyorlar. Hatta o ›spana¤› Türkiye’de ya da dünyan›n farkl› yerlerinde nereye ve kaça satabilece¤iniz hakk›nda ak›l verebiliyorlar. Gün içinde arad›¤›n›z numaralar
arflivlenirken, gereken bilgiler süzülerek konuflmalar›n›z hakk›nda bir veri taban› oluflturuveriyorlar. Siz ö¤le yeme¤inde bir ‹ncelaz han›mefendisiyle makul bir lokantada masum bir yemek yemeye kalk›flt›¤›n›zda, eflinizin cep telefonuna “7890 yaz, bilmem nereye yolla, eflinizin flu anda kiminle yemek yedi¤inin fotograf›n›, ad›n› ve kalça ölçüsünü yollayal›m” mesaj› gidiveriyor. San›yorsunuz ki tüm bunlar paranoya... Hay›r efendim, bire bir yap›l›rl›l›k boyutunda... Gelin birazc›k gerçeklere yelken açal›m. Neredeyse tüm ma¤azalar, al›flverifl merkezleri, restoranlar, ifl yerleri, hatta bakkallar “Güvenlik Gerekçesi” ad› alt›nda kameralarla donat›ld›lar. Do¤ru mu?
D›fl mekanlar› verdik güvenlik güçlerine, içleri mekan sahiplerine, kald› bize kendi evimiz. Eyvah... Orada da bilgifllerimiz var. En iyisi da¤ bafl›na ç›kmak. Ha, tabii, cep telefonunuzu evde b›rakmay› unutmay›n. Teknolojiyi kim gelifltiriyorsa, kayma¤›n› da o yiyor. Amerika Japonya ile kap›fla kap›fla bugünlere geldi; ancak irili ufakl› ne kadar devlet varsa, hepsi de bunun
‹
stanbul’u örnek verelim. Geçenlerde televizyonda bir polis yetkilisi konufluyordu. Bilmem ne projesi ad› alt›nda binlerce kamera kentin her bir taraf›na yerlefltirilmifl, sürekli her yeri gözetliyor. Kapkaça karfl›ym›fl; ama gelin görün ki objektif yaln›zca kapkaça filtreli de¤il. Hedef her soka¤›n, her evin gözetlenebilmesi... H›rs›z›n ve kapkaçç›n›nki suç da bu de¤il mi? Polise göre de¤il. ‹zlenen ortamlar zaten herkesin ç›plak gözle görebilece¤i kamuya aç›k ortamlar.
ay›rd›ndalar. Kendi ülkemi konu d›fl› b›rakacak olursak sistemlerini bilgifller denetimine sokmayan devlet kalmad› gibi... Yaz›l›m her geçen gün yeni çiçekler aç›yor. ‹nsanlar sap›r sap›r dökülüyorlar yaz›l›m›n ard›na... Ne de olsa arkas›nda gönenç, para ve güç var. Fertten bafllay›p uluslararas› flirketlere de¤in herkes bu geliflmelerden nemalanma telafl›nda. ‹nsanlar›n tafl yonttuklar› devir125
Bütün Dünya • Aral›k 2007
lerde aile toplumlar› vard›. Bu, zaman içinde kavimlere, daha sonra da devletlere dönüfltü. Günümüzdeki oluflum ise çok uluslu flirketler. Art›k para, güç ve gönenç flirketlerle ve flirketlerce belirleniyor. Hiçbir büyük kurulufl tek devlete s›¤m›yor. Aksine, devletler flirketlerin alt katmanlar›nda yer al›yorlar. fiirket logolar› devlet bayraklar›n›n yerlerini almaya bafllad›. Hangi ülkede de¤il, hangi flirkette çal›flt›¤›n önem kazand›. fiirketin hangi ülkeden ç›kt›¤› da önemsizleflti. ‹skandinav ülkelerinde bafllayan, ço¤u cep telefonu konusuyla ifltigal eden birçok firma bugün dünyan›n devleri olmufllard›r. ‹nternet hem üretimi hem pazar› daha önce asla düflünülemeyecek boyutlara tafl›m›flt›r. Bu nedenle art›k her flirket
çok uluslu olmak zorundad›r. ‹nsanlar da bu çok ulusluluktan nasiplerini almak isterlerken, sözü edilen izlenme tuza¤›na düflmektedirler. Üstelik her geçen gün daha da s›k› s›k›ya... Elinizden cep telefonunuz al›ns›n ister miydiniz? Ya internetiniz? Bilgiflleriniz? Kim ister ki? O halde yapacak tek birfley kal›yor, o da sürekli gözetlenmemizi engelleyecek teknolojileri üretebilmek. ‹nternet üzerine yollanan tüm bilgiler istenmeyen ellere geçebilir ve bize yol, su ve elektrik olarak geri dönebilir. Burada biraz ketum olmakta yarar var. Teknolojiyi kullanmak güzel de götürdü¤ü getirdi¤inden fazla olmasa.. Ne de olsa bir ulusun gidecek en önemli serveti, özgürlü¤ü...• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr
Ali otuz y›ldan buyana emekli ayl›¤› almas›n› sa¤layacak sigortadan yoksun çal›flt›r›lm›flt›. Bir süre sonra da tazminat ödenmeden iflten at›ld›. Bu haks›zl›¤a dayanamayan Ali patronun yan›na giderek durumunu anlatmaya bafllad›: “Biliyorsunuz beyefendi” dedi. “Tam otuz y›ld›r size hizmet ediyorum. Saçlar›m› sizin yolunuzda a¤artt›m.” Patron, adam›n bu serzeniflini dinledikten sonra ona hak verdi: “Biliyorum, biliyorum Ali” dedi. “Hizmetini hep takdir etmiflimdir.” Bu sözlerle yetinmeyen Ali serzenifline devam etti: “Hizmetimi hep takdir ettiniz etmesine ama...” dedi. “‹flime son verilirken a¤arm›fl saçlar›m›n ödülü verilmedi.” Patron bir süre düflündükten sonra ka¤›da bir fleyler yazd›, Ali’ye uzatt› ve flunlar› söyledi: “Bu ka¤›d› bizim öteki ma¤azan›n deposuna götür” dedi. “Sana bir tüp saç boyas› versinler.”• 126
Kendi Küçük, Etkisi Büyük Bulufllar •Derleyen: ‹lker ‹nal - Bütün Dünya•
K
imi milat öncesi ça¤lar›n en derininden, kimi yaln›zca 10-15 y›l önceden gelip yaflam›m›z›n tam merkezine yerleflti. Ampulden cep telefonuna, prezervatiften televizyona, bisikletten difl f›rças›na, internetten kibrite, sutyenden kurflunkaleme CD’den radyoya... Herhangi birinin eksikli¤ini düflünebiliyor musunuz?.. •Abaküs, ‹.S. 190: Ad› ilk olarak ‹.S. 190 y›l›nda Çin kaynaklar›nda geçen abaküsü kullanan ilk milletin Babilliler oldu¤u düflünülüyor. •Alet, ‹.Ö. 2.600.000: ‹nsano¤lunu öteki hayvanlardan ay›ran en önemli özellik alet kullanabilme yetene¤iydi. Arkeologlar›n buldu¤u en eski ilkel aletler, Do¤u Afrika’dan ç›km›flt›r.
•Ampul, 1848: 19’uncu yüzy›lda ampulle ayd›nlanan bir odada duvara as›l› olan ilanda flunlar yaz›l›yd›: “Bu oda, Edison elektrik ampulüyle ayd›nlan›r. Kibritle yakmaya kalk›flmay›n, duvardaki dü¤meyi çevirin. Elektri¤in ›fl›k üretmek için kullan›lmas›n›n sa¤l›¤a bir zarar› olmad›¤› gibi, uykuyu da bozmaz.” •Araba lasti¤i, 1845: Araban›n atla çekildi¤i, bisikletin bir ton oldu¤u dönemde delik deflik yollarda ilerleyen yolcular›n sars›nt›dan kemikleri k›r›labiliyordu. ‹nflaat mühendisi Cue Robert Thomson’›n tasarlad›¤› haval› lastikle hem bisiklet hem araba yolcular› rahat etti. •Arflimet vidas›, ‹.Ö. 700: ‹.Ö. 300 y›l›nda Arflimet taraf›ndan 127
Bütün Dünya • Aral›k 2007
gelifltirilen vidan›n daha ilkel bir biçimi ‹.Ö. 700’lü y›llardan buyana kullan›mdayd›. Yükse¤e su tafl›maya yarayan tasar›m, günümüzde hâlâ kimi sulama kanallar›nda kullan›l›yor. •Aspirin, 1889: “Aspirin” dedi¤imiz küçük asetilsalisilik asit haplar›, bugüne de¤in öteki tüm ilaçlardan daha fazla insan› tedavi etti. Hipokrat zaman›ndan buyana yararlar› bilinen bu maddeyi “Aspirin” ad›yla gelifltirip üretmekse, babas›n› iyilefltirmeye çal›flan Felix Hoffman adl› Alman kimyagere k›smet olmufltu. •Atafl, 1892: Bugün ABD’de y›lda 18 milyar adet üretilen atafllar›n tasar›m› ‹ngiliz Gem atafl firmas›na aittir.
•Atari 2600, 1977: Bugün 30 milyar dolar büyüklü¤ünde bir sektör olan oyun endüstrisi, vard›¤› noktay› birden fazla oyun oynanabilen ilk konsol olan Atari 2600’e borçludur. •Atefl, ‹.Ö. 590.000: ‹nsano¤lu yüz binlerce y›ld›r atefli denetim alt›nda tutup kullan›rken, 1827’de kibritin gelifltirilmesine de¤in atefl yakmak zor bir u¤raflt›. •Barkod, 1973: ‹lk kez 1952’de ABD’li ö¤renci Norman Woodland taraf›ndan Mors alfabesinin görsel versiyonu olarak tasarlanan barkod, ayn› ö¤rencinin, IBM’de çal›flt›¤› s›rada Evrensel Ürün Kodu’nu (UPC) gelifltirmesine de¤in yayg›n biçimde kullan›lm›yordu.•
Küçük çocuk okula yeni bafllam›flt›. ‹lk gün eve dönünce annesi merakla sordu: “Ne yapt›n›z bugün okulda o¤lum” dedi. Küçük çocuk akl›n› kurcalayan konuyu annesiyle de paylaflt›: “Bugün pek bir fley yapmad›k galiba anneci¤im” dedi. “Yar›n yine gitmemiz gerekiyormufl çünkü...”•
“Aral›k SuDokular›”n›n Yan›tlar›...
Kolay
Zor
“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) 1950 •2) 1953 •3) John F. Kennedy •4) Sputnik I •5) 1948 •6) 1 milyon •7) 1990 •8) 1968 •9) 53.200 •10) 1976 •11) 1965 •12) New York •13) Azoik •14) Big Bang •15) Hitit •16) Sümer •17) Çivi •18) 38 •19) 23 •20) Mevlana• 128
Seni bulunca karanl›k odada ›fl›k huzmesi ben... Kim oldu¤unu, ne oldu¤unu ar›yordum. Eksik bir yan›md›n. Seninle tamamland›¤›m› sand›m. Güzeldin. ‹lk açl›¤›md›n, doymak istemedi¤im... Seni görünce sevincim güzeldi.
Bitmesini ‹stemem
A
yaküstü bafllayan bir mak istedi¤im k›z› buldu¤um sohbetin elli y›l sürece- gün, elli y›ll›k bir sohbetin bafl¤ini tahmin etmemifltim. lang›c› olmufltu. ‹lk karfl›laflmam›z, ö¤le *** güneflinin karl› bir da¤a vurmas›Mersin yaylas›na ilk kez gelna benziyordu. miflti. Otelin teras›nda elimde çay Günefl ›s›t›yor, kar fincan›... Yöremde kufl eriyor, su oluyordu. Güdolu bir a¤aç var sand›m. nefl ve kar eski bir sohMemleket Kulaklar›m gülen k›zlar›n beti devam ettiriyorlard›. c›v›lt›s› ile dolmufltu. Özlemi Saf bir soruyla bafllaGündüzleri otelin tem›flt›k gevezeliklerimiras› ovaya bak›yordu. ze... Karlar erimeye baflGeceleri teras›n alt› ›fl›l lay›nca gençli¤imiz çorap ›fl›l gökyüzü, denize uzasökü¤ü oldu. Gençli¤imiz n›rd›. Mersin Koyu afla¤›her gün yeni heyecan, da y›ld›z doluydu. yeni sorular getiriyordu. Gecenin sevincini seviyordum. Karanl›kta ›l›k *** 1958 güzel bir yaz ‹lyas Halil nefes al›yordum. Arad›olarak bafllam›fl, a¤›r ¤›m k›z, gözüme iliflti. Gaz lambas› karanl›¤›naheste geçiyordu. MersinAdana yolcu treni sanki... Yavafl da karfl›l›kl› oturduk. Ad›n› sordum. yol al›yordu. Her gördü¤ü kulübe- “Erenam” dedi. Ad›m› söyledim. nin, ine¤in önünde duruyor, yolcu “Arkadafl›m olur musun?” dedim. “Sahiden istiyor musun?” dedi. san›yor, al›p götürmek istiyordu. “Evet” dedim. “‹çimde bir fley Her k›z›n önünde duruyor, “Bu mu?” diyordum. Ad›n› sor- ‘Arkadafl olmam›z gerekli’ diyor. 129
Bütün Dünya • Aral›k 2007
Annemden duymufltum. Arkadafl bulmak, do¤an güne günefl kadar önemliymifl.
K
aranl›kta birbirimize bak›yoruz. Yüzü görmek istedi¤im yüzdü. Sesi duymak istedi¤im ses... Çocuk dünyam bitmifl, Erenam ile bayram bafll›yordu. Genç oldu¤umuz için, güzeldik. Birbirimize geyik ç›plak bak›yorduk. K›rda bir may›s ay›nda olmay› özlüyorduk. Erenam’› tan›d›¤›m gün d›fl görüntü renk oldu¤unu, gürültü ses oldu¤unu bildi, yerlerini seçtiler. Dünya anlam kazand›, yaflan›r yer oldu. Elli y›ll›k sohbetimize sorularla bafllad›k. Erenam “Neden yaz ortas› topra¤a benziyorum?” dedi. “Neden ya¤mur benim için güzel?” dedi. “Neden ya¤mas›n› bekliyorum?” Sevindim. Erenam kim ve ne oldu¤umu benden daha iyi biliyordu. Herhalde bir gün görevimi hat›rlayacak, ya¤may› becerece¤imi düflündüm. *** O yaz her saat bir fley anlatm›fl, bir fley sormufltum. ‹çinde oldu¤umuz yeni dünyay›, yafl›m›z› ö¤reniyorduk. *** O yaz iki ay Erenam’a baka baka suyun neden buhar oldu¤unu, güneflin neden do¤du¤unu buldum.
Gecelerimiz oyuncaklar›m›z›n canland›¤› and›. Elimizi karanl›¤a bulam›fl, rüya kuruyorduk. Birbirimizin rüyas› idik. Sevinci becermifltik. Güzeldi. Güzel yüzünde... ‹kimiz gençlik ça¤›ndayd›k, yavafl yavafl üzüntüyü ö¤renecektik. *** Aradan y›llar geçti. Montreal’de 2007 flimdi... Mersin yaylas› elli y›l geride, uzakta kalm›flt›. Zaman, vakitsiz dal›ndan düflmüfl elma... Nereden geldi¤imizi, nereye gitti¤imizi bilmeyen iki yolcu... Birbirimizin elini tutmufl, otobüs bekliyorduk. Elli y›lda ö¤rendi¤im, arad›¤›m fleylerdi. Kulaklar›m ses aray›nca sesini buldum. Gözlerim yorulunca yüzünde uyudum. *** Seni bulunca karanl›k odada ›fl›k huzmesi ben... Kim oldu¤unu, ne oldu¤unu ar›yordum. Eksik bir yan›md›n. Seninle tamamland›¤›m› sand›m. Güzeldin. ‹lk açl›¤›md›n, doymak istemedi¤im... Seni görünce sevincim güzeldi. *** Sen olmasan zamana gerek yok sand›m. Aziz dost sorular›n› eksik etme. Soru olacak o kadar güzel fley var ki yöremizde... Seninle gevezeli¤imin bitmesini istemem.•
halililyas@yahoo.ca
Kad›n, flakayla kar›fl›k bir sitemde bulundu efline: “Yirmi y›l önceki günlerimizde beni kuca¤›na al›r, öyle götürürdün odam›za” dedi. Adam, hemen düzeltti eflinin sözünü: “Yirmi y›l önceki günlerimizde de¤il, kar›c›¤›m” dedi. “Yirmi kilo önceki günlerimizde...”• 130
Unutamad›¤›m An›m “Unutamad›klar› an›”lar›n›, paylaflmak isteyen okurlar›m›z›n kaleme alacaklar› ve 600-800 sözcük tutar›ndaki an›lar›ndan her ay birini bu sayfada yay›mlayaca¤›z. Bafl›na “Unutamad›¤›m An›m” notunu eklemenizi rica etti¤imiz yaz›lar›n›z›, Mimoza 4/9, D: 1, 34750, Ataflehir, ‹stanbul adresine mektupla, (0 216) 456 2729 numaraya faksla ya da butundunya@butundunya.com.tr adresine e-postayla gönderebilirsiniz.
Akreple Dans •Mustafa Kemal Özyi¤it - Bütün Dünya•
1
973 y›l›n›n Temmuz ay›nda y›ll›k iznimi kullanmay› programlad›k. Daha önceki y›llarda, bir Alman turist ailesinden, bize göre ucuz fiyata bir çad›r edinmifltik. Ayl›¤›m›z›n ikibin iki yüz lira oldu¤u düflünülürse, bu çad›r bizim için bir düfleflti. Önce portbagaj›n› yerlefltirip sonra çad›rla birlikte eflyalar›m›z› eski model arabam›z Anadol’a yükledik. Eflim, 14 yafl›ndaki k›z›m, 16 yafl›ndaki bald›z›m›n k›z› ve ben dolufltuk arabaya... Ankara’dan Konya, Mut, Silifke karayolundan, Mersin-Silifke güzergâh› üzerindeki Kervansaray Mocamp’a yönelerek bir cumartesi sabah› yola koyulduk. S›k›nt›s›z ve zorluksuz, yafll› Anadol ne denli h›zla gidebilirse o kadar h›z yaparak, akflama yak›n mocamp’a ulaflt›k. Temmuz ay› oldu¤undan günlerin uzun oldu¤u zamand›. Hemen kendimizi denize att›k. Kurutma ka¤›d›n›n mürekkebi emmesi gibi, suyu
›l›k deniz, bizim tüm yol yorgunlu¤umuzu emdi, ald›. Bir o¤lu bir k›z›yla dört kafa Mustafa ailesiyle, okula bile gitmeyen iki o¤luyla dört kafa Yücel ailesi, daha önce geldikleri için mocamp’›n giriflinde bizi karfl›lad›lar. Bizim için ay›rd›klar› a¤aç alt›na, el birli¤iyle çad›r›m›z› kurduk. Uyku tulumlar›n› ve mutfak gereçlerimizi yerlefltirdik. Art›k her zamanki tatilimize bafllayabilirdik. Üç aile befl y›ldan buyana y›ll›k tatillerimizi birlikte geçiriyorduk. Bu kadar y›ld›r, ne çocuklar aras›nda kavga, ne kad›nlar aras›nda geçimsizlik, ne de erkekler aras›nda “ben bilirim”cilik olmad›¤›ndan tan›d›klar aras›nda k›skan›las› güzellikte bir birliktelik yafl›yorduk. Genelde üye say›m›z oniki kifli gibi görünse de, bir ya da iki geceli¤ine, “Geçiyorduk da u¤rad›k” diyen akraba ve tan›d›klarla onyedi kifliye dek ç›kt›¤›m›z oluyordu. Yönetim, kara ve sivrisineklerden bizleri korumak için kimi 131
Bütün Dünya • Aral›k 2007
ö¤leden sonralar›, araziye kimyasal tütsü verirdi. Bu olay tüm kertenkele, bukalemun, akrep, y›lan gibi haflerat›n s›n›rlar d›fl›na kaçmas›n› sa¤lard›.
H
aftada bir gün diskoda e¤lence; genellikle caz olurdu. Müzik gürültüsünün kamp sakinlerini rahats›z etmemesi için, disko kamp s›n›rlar›n›n d›fl›ndayd›. ‹flte o akflam, diskoya gitmeye karar verdik. Gün boyu mayolu, etekbluzlu gezen efllerimiz ve k›zlar›m›z, özenle kendilerine çekidüzen verdiler. Erkeklerse flortlar›n› ç›kar›p pantolon gömlek giydiler. Eflim, yakas› ön ve arkadan hafif aç›k bir bluzla etekleri yerlere sürünen uzun bir etek giydi. Akflam yeme¤i sonras› aheste beste diskoya yolland›k. Caz tam k›vam›ndayd›. Her havay› hakk›yla çal›yorlard›. Ay›pt›r söylemesi, eflimle ben de iyi dans ederiz! Hele de tango, vals, rockn-roll yaparken herkes durup bize bakar. Geçmifl y›llarda, kimi toplant›larda dans birinciliklerimiz bile bulunuyordu. Hava ›l›k, müzik güzel, biz ortama ayak uydurduk. Keyfimiz yerindeydi. Bir tango sonras›, hafif ritmli bir rock parças› çalmaya bafllad› Onun ard›ndan da Bill Haley’den “Rock Around The Clock” parças›n› çalmazlar m›? Biz, kar›-koca pistteyiz tabii... Olabildi¤ince hareketli ve pek güzel dans ediyorduk. Müzi¤in ritmine uyarak, eflimi flöyle bir kendimden açt›m. Sol kolumun alt›ndan döndürüp, sol kolumu bofla al›rken, sa¤ kolu132
mu beline sard›¤›m anda, k›sa kollu gömle¤imin d›fl›nda kalan bölümünde, kolumda dirsekle bilek aras›nda bir yerde aniden yanma duyumsad›m. Sanki dikkatsiz birisinin sigaras›n›n atefli oradan geçerken koluma de¤di gibi oldu. K›zg›nl›kla ve h›fl›mla eflimin arkas›na dönerek bakt›m; fakat kimse yoktu. Kolumun yanmas› art›yordu. Ne oldu¤unu anlamak için eflimin kolundan tutup arkas›n› çevirdim ki... Orada görece¤imi gördüm. Tam eflimin bluzunun s›n›r›yla ç›plak teninin orada konufllanm›fl ve havaya kald›rd›¤›, yar›m ay biçiminde ikinci kez vurmaya haz›rlad›¤› kuyru¤uyla bir akrep duruyordu. Kolumdaki sigara yan›¤› gibi olan yanma ac›s›n›n nedeni anlafl›lm›flt›. Kolumu akrep sokmufltu. Eflim ne olup bitti¤ini anlamak için soran gözlerle bana bak›yordu. Sa¤ elimin üst bölümüyle akrebe çarpmak üzere haz›rland›m ve “Bir dakika s›rt›nda akrep var” dedim. Eflim bu tür haflerattan çok ürker. Televizyonda bile y›lan falan gördü¤ünde bafl›n› ekrandan baflka yana çevirir.
K
ald› ki bu zehirli haflere onun s›rt›ndayd›. Akrep sözünü duymas›yla sol kolunu bir refleksle arkaya atmas› bir oldu. Akrep an›nda onun da kolunu soktu. Eflim büyük bir korku ve ürküntüyle koflmaya ve “S›rt›mda hayvan var, hem de kolumu soktu! ‹mdaaat!” diye ba¤›rmaya bafllad›. Arkas›ndan yetiflip yakalad›¤›mda akrebi göremedim. “Bu
Akreple Dans
kofluflturmacada düfltü herhalde” diye düflündük. Yücel ve efli Mersin’de eczac› ve Yücel do¤ma büyüme Tarsuslu’dur. Dolay›s›yla bu ifllerden anl›yordu. Eflimle her ikimizin kollar›ndaki sokulmufl yerler yan›yordu. Yücel’e “fiimdi biz ne zaman ölece¤iz?” diye sordum. Yücel gülerek “Korkma, bunlar öldürücü de¤ildir” yan›t›n› verdi. Yücel bendeki sokulan yeri emdi, tükürdü; efli eflimin kolunu emdi, tükürdü. Biz heyecanla geçirdi¤imiz birkaç saat sonras› yatt›k ve tabii sabaha de¤in uyuyamad›k. Kamp sahas›na haflerat için yap›-
lan tütsüler çok güçlü oldu¤undan sivri ve kara sineklerle birlikte tüm sürüngenler de, tütsünün etki alan› d›fl›na kaç›yordu. Diskonun çevresi tütsülenmedi¤inden, kaç›flanlar da oralarda konufllan›yordu. Eflimin uzun ete¤i, bu konuk akrep için bir t›rmanma kolayl›¤› sa¤lam›flt›. Bafllang›çta, taburelerde oturarak müzik dinleyip havaya girerken, akrep etekle tan›fl›p yukar›lara t›rmanm›flt›. Yaflad›¤›m sürece bu ve buna benzer epey deneyimlerim oldu; ama onca tatil içinde bu tatili hiç unutamad›k.•
Adam yolda otomobille giderken yol kenar›nda otostop yapan bir köylü gördü. Bu s›cak havada onu arabaya almas› gerekti¤ine inan›p durdu; fakat köylü çekingen davrand›: “Sa¤olun, gerçekten çok teflekkür ederim” dedi. “Ama benim bir ine¤im var ve birlikte gitmemiz gerek.” Bu durum adam›n hofluna gitmedi: “Bak bu olmad› iflte” dedi. “‹ne¤i ne yapaca¤›z?” Köylü hemen yan›t verdi: “Ba¤lar›z arkaya beyim” dedi. “Arkam›zdan gelir.” Adam yine karfl› koydu: “Olur mu öyle fley?” dedi. “Ben h›zlan›rsam ip kopar ve inek kal›r, biz gideriz.” Köylünün ›srarlar› sonucunda ine¤i otomobilin arkas›na ba¤lad›lar ve hareket ettiler. Adam h›z›n› giderek art›r›yordu. 30... 40... 50... 60... ‹nek oral› bile de¤ildi. Araban›n h›z›na uyarak kofluyordu. Adam h›z›n› biraz daha art›rd›. 70... 80... 90... ‹nek yine araban›n h›z›nda kofluyordu. Adam bu duruma giderek sinirlenmeye bafllad› ve h›z›n› daha da art›rd›. 100... 110... 120... En sonunda ine¤in dili d›flar›ya ç›k›nca adam bu duruma çok sevindi: “Bak” dedi. “Senin inek sonunda fliflti, dili d›flar›ya ç›kt›.” ‹ne¤ine toz kondurmayan köylü hemen yan›t verdi: “Ne fliflmesi” dedi. “Siz çok yavafl gitti¤iniz için sizi sollamak istiyor. Diliyle de sinyal verip yol istiyor...”• 133
Anne ve Babalardan, Dede ve Ninelerden... Bu sayfada, anne ve babalar›n, dede ve ninelerin gönderdikleri fotograflar yer almaktad›r. Her çocuk ve özellikle her torunun güzel oldu¤unu bildi¤imizden, yay›mlanacak fotograflarda yaln›zca, fotograflar›n güzel çekilmifl olmalar›n› ve teknik aç›dan yay›mlanabilir nitelik tafl›malar›n› dikkate alaca¤›z. Fotograflarda çocuklar›n ad ve soyadlar› yan›s›ra bulunduklar› kentin ad›n› da lütfen belirtiniz. Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Helin Saraço¤lu, Ankara
Ebrar fiaflmaz, ‹stanbul
Defne Mert, Artvin
Sezin Nisa Y›lmaz, ‹stanbul Derin Akgün, ‹zmir
Okan ve Berk Tufan, Ankara
Gökberk Erkman, Kütahya
Aysu fiemsettino¤lu, Sivas
Atakan Atvur, Hatay Karya ve ‹larya Özba¤c›, Yalova
Evin Karacan, Erzincan
Berçem Karacan, Erzincan Buse Demir, Adana
Furkan Köseo¤lu, Konya
Can Do¤an, Ankara
Mustafa Emir Armutcu, Konya
Ofelya Coflkundeniz, Ankara
Can Bartu Atefl, Ankara
Farkl›l›klar› Biraraya Getiren Kent:
Tad› kekremsi bir gün bafll›yor, al›p bafl›m›, neresi olursa oraya gidiyorum. Beyo¤lu’na, Aksaray’a, Samatya’ya... Geçmifl y›llar bir semt ad› olup ç›k›yor. Geçmifl y›llara gidiyorum. Birilerinin “Bir tel kopar bütün ahenk bozulur”, “Bir adam ölür, tüm dünya boflal›r” diyerek ancak dile getirebildikleri bir duygunun solunmas› bu...
K›r›k Bir Öykü •Ekmel Denizer - Bütün Dünya•
S
özcükler kar›nca yuvas›na döndürdüler kafam›n içini, sekerek geziniyorum üzerlerinde... Her sözcük güzel bir düfl gibi süsleyip kendini, “‹flte ben bir öyküyüm” diyor. Tam pefline düflmüflken bir baflkas›, “Ben daha güzel bir öyküyüm” diyor, ona geçiyorum. Arkadan baflkalar› kand›r›yor beni ve da¤›l›p gidiyorum. Akla gelebilecek herfleyin; herhangi bir nesnenin, bir çiçe¤in, bir kuflun, bir semtin ya da bir arkadafl›n ad› olan sözcük, ard›nda sayfalarca an›y› sürükleyerek ça¤r›flt›r›p durdukça ç›kmaz bir sokakta flaflk›n kalakal›yorum. Sözcü¤ün gizemi yazmak eyleminin amac›nda sakl›... Bir yontucunun önünde, ne biçim alaca¤› belirsiz bir taflm›fl gibi, akl›mda devinip duran sözcü¤ü –yaratma ad›na– evirip çevirip bir konuya yönlendirebilmek, emeklenmifl birkaç ad›m oluyor ve böylece biçimleniyor öykü... Elim telefona gidiyor: Banttan bir ses, arad›¤›m numaran›n geçici olarak görüflmelere kapat›ld›¤›n› söylüyor. Neden sonra bir kez daha deniyorum. Üçüncü ya da dördüncü numaray› çevirirken akl›ma onun geçen gün yaflama veda etti¤i geliyor. 138
Her gün de¤ilse bile günafl›r› telefonlafl›r, hal hat›r sorard›k. Günde birkaç kez arad›¤›m›z da olurdu birbirimizi... Tuhaflaflmaz m›y›m? Cep telefonum elimde titriyorum. fiairin, “Ad›n› silemiyoruz telefon defterinden” dedi¤i gibi, ço¤umuzun da eli gitmiyordur sevdiklerimizin numaralar›n› silmeye... Gün gelecek, bizimkileri de bir zaman silemeyenler olacakt›r san›r›m... Öleli bir hafta bile olmam›flt›, ac›s› tazeydi, so¤umam›flt› daha... Yan›t almay› beklemeksizin numaran›n sonuna de¤in devam ediyorum ve düdük sesinden sonra da bir garip bekliyorum. ‹flte, tad› kekremsi bir gün böyle bafll›yor, al›p bafl›m›, neresi olursa oraya gidiyorum. Beyo¤lu’na, Aksaray’a, Samatya’ya... Geçmifl y›llar bir semt ad› olup ç›k›yor. Geçmifl y›llara gidiyorum. Birilerinin “Bir tel kopar bütün ahenk bozulur”, “Bir adam ölür, tüm dünya boflal›r” diyerek ancak dile getirebildikleri bir duygunun solunmas› bu... Tütüne uzan›yorum. Paketin üzerinde “Sigara insan› öldürür” yaz›yor ve sözcük, öyküyü sonuna de¤in tafl›yamayacak k›r›k bir öykü olarak kal›yor.•
Göteburg
S
›cak bir haziran günü Tür- havaalan›na indik sonra... Kenttekiye’den yola ç›kt›m, kuze- ki ilk flaflk›nl›¤›m, beni s›cak bir ye, ‹skandinavya’ya, ‹s- biçimde karfl›layan hava oldu. ‹sveç’in ikinci büyük kenti tanbul’dakinden daha da s›cakt› Göteburg’a do¤ru... Uçak kentin yüzüme do¤ru hafifçe esen rüzüzerinde alçalmaya bafllad›¤›nda gar... Kent merkezine gelince, haalt›m›za sanki yemyeflil bir hal› se- van›n güzelli¤ini de de¤erlendirrildi. Birbirine yaslan›yormek için, ilk iflim yürümuflças›na yak›n duran, yüfle ç›kmak oldu. Akflamüstü, kent merince, uzun, yemyeflil Gezdikçe kezine do¤ru yürürken, a¤açlardan ilmek ilmek Gördükçe hemen yan›mda yola paörülmüfl çok genifl bir haralel s›ralanm›fl a¤açlar›n l›... Sonra daha yuvarlak, aras›ndaki bisiklet yolu daha alçak a¤açlar ve irida giderek kalabal›klaflt›. li ufakl› göller göründü. ‹flten ç›kanlar, ö¤renciler, Kimi orman›n içinde tek spor yapan bisikletliler bafl›na bir nokta gibi, kigeçip gittiler yan›mdan... mi de kenarlar›nda beyaz Yürümeye devam ederek, biyeli bordo-lacivert evKungsportsbron Köprülerle birlikte... Hepsi yeflil ‹zlen sü’nü geçince kentin en hal›n›n içinde farkl› defien hareketli caddesi olan, senler gibi... Bu desenli, burada yaflayanlar›n k›sayemyeflil hal›n›n içindeki 139
Farkl›l›klar› Biraraya Getiren Kent: Göteburg
müzesi binas› karfl›l›yor beni... Sa¤›mdaki konser salonunun önü içeri girenlerle kalabal›k, solumdaki tiyatro binas›ysa herhalde bu gece bir oyun olmad›¤›ndan sakin görünüyor, yaln›zca binan›n giriflinde heykeller var, sanki onu yaln›z b›rakmak istememifller. Gece saat dokuz gibi günefl son ›fl›klar›n› alt›n renginde düflürüyor kente, saat 22:00’de iyice kayboluyor; ama gökyüzü hâlâ ayd›nl›k...
Carl Larsson, Anders Zorn, PS Koryer ve Edvard Munch gibi ‹skandinav sanatç›lar›n›n yan›s›ra Rembrant, Van Gogh, Picasso ve Monet’nin yap›tlar›yla birlikte ça¤dafl sanat yap›tlar›n› da burada görmek olanakl›. Sonraki dura¤›m Vasagatan Cad-
S
ca “Avenyn” de dedikleri, Kungsportsavenyn Caddesi’ne geliyorum.
M
a¤azalar, restoranlar, kafeler, tarihi yap›lar, pub ve gece kulüpleriyle renklendirilmifl bu genifl cadde, yavafl yavafl hareketlenmeye bafllam›fl bile... Restoranlar›n, kafelerin masa ve sandalyeleri genifl kald›r›ml› caddeye taflm›fl, yüksek sesle konuflup, e¤lenen gençler de var masalarda, tek bafl›na oturmufl içkisini yudumlayan orta yafll›lar da... Kald›r›m›n kenar›nda bir köfleye yerleflmifl, yafllar› 14-15 civar›ndaki gençlerden kurulu küçük bir grubun çald›¤› müzik caddeye yay›l›yor. Durup onlar› dinlerken ve sokakta müzik yapan bu genç grubun ne denli iyi oldu¤unu düflünürken “Abba” ve “Ace of Base”in de ‹sveçli oldu¤u geliyor akl›ma... 60 bin üniversite ö¤rencisiyle ‹sveç’in en büyük ö¤ren140
ci kenti olan Göteburg, biraz da ö¤rencilerin enerjisiyle yaflayan bir kent gibi... Yürürken enerji dolu gençlerin yan›s›ra kafe ve restoranlarda yaln›z oturanlara, banklarda ya da parklarda sanki baflka bir dünyadaym›flças›na bofl gözlerle bakan insanlara, alkol s›n›r›n› aflmay› hedeflercesine içenlere rastlamak önceleri beni biraz flafl›rtt›ysa da, depresyon oran› yüksek bir ülkede oldu¤umu an›msay›nca bunun pek de flafl›rt›c› bir durum olmad›¤›n› anlad›m. Avenyn Caddesi’nin sonuna geldi¤imde kentin merkezi say›lan, 1923 Dünya Expo Fuar› için yap›lm›fl Götaplatsen Meydan› önümde beliriyor. Caddeyi yürürken caddenin sonunda gördü¤üm sar› bina ve önündeki heykel meydana vard›¤›mda giderek devlefliyor. Havuzun içindeki bir kaidenin üzerinde yükselen Deniz Tanr›s› Poseidon’un heykeli ve hemen arkas›ndaki sanat
aat 23:00’ten sonra bile tam karanl›k olmad›¤› için gün bitmiyormufl gibi, özellikle sabah›n erken saatlerinde bile güneflin ö¤lenmiflçesine parlad›¤›n› ve bu durumun k›fl aylar›nda da flimdikinin tam tersine kentin tüm gün içinde yaln›zca birkaç saat ayd›nl›k olmas›na yol açt›¤›n› ö¤renince hem oteldeki kal›n perdelerin hem de yüksek depresyon oran›n›n nedenini daha iyi anl›yorum. Kal›n perdelerimi çekip uyumak üzere ayr›ld›¤›m Götaplatsen Meydan› ertesi günkü gezimin de ilk dura¤› oluyor. Girifl kat›nda yer alan Hasselblad Merkezi’ndeki fotograf sergisini gezdi¤im Göteburg Sanat Müzesi’ndeki farkl› salonlarda 15’inci yüzy›ldan bugüne farkl› koleksiyonlar sergileniyor.
desi’ndeki bir müze, Rohsska Dizayn ve Dekoratif Sanatlar Müzesi oluyor. Yemyeflil bir sarmafl›¤›n sar›ld›¤›, 1916’da müze olarak aç›lan k›rm›z› tu¤lal› binan›n girifl kat› geçici sergileri a¤›rlarken, üçüncü kat› Japon ve Çin el sanatlar› örnekleri141
Farkl›l›klar› Biraraya Getiren Kent: Göteburg
köprü geçiflinden k›sa bir süre sonra Göta Alv Nehri’ne ulafl›yoruz.
B
ne, ikinci kat› 18’inci yüzy›l koleksiyonuyla Stockholm ve Masreliez Salonlar›na evsahipli¤i yap›yor.
B
eni en çok etkileyeniyse birinci katta 1851’den bugüne dizayn tarihinin sergilendi¤i alan oluyor. Bu sergiyi gezerken dizayn›n hem dünya hem de ‹sveç’teki anlamlar›n›n izini sürüyorum. Kenti gezmek için yürümek iyi bir alternatif olsa da, mavi renkli tramvaylar, üstü aç›k gezi otobüsleri ya da Merkez Tren ‹stasyonu’ndan hareket eden tarihi tramvay gibi farkl› seçenekleri de kullanabilirsiniz. Bunlara ek olarak “Paddan” adl› teknelerle yap›lan kanal turlar› da kenti nehirden ve kanallardan görmek için çok iyi bir seçenek... ‹sveç’in Kuzey Denizi’ne bakan bat› k›y›s›ndaki Kattegat Körfezi’nde, Göta Alv Nehri ile Göta Kanal›’n›n denizle bulufltu¤u 142
noktada kurulmufl, ‹skandinavya’n›n en büyük liman›na sahip bu kent, denizden ve kanallardan görülmeyi de hak ediyor. Ülkenin bat›ya aç›lan kap›s› olan bu liman kenti, 1621 y›l›nda Kral Gustaf II. Adolfs’un emriyle, onun ça¤›rd›¤› Hollandal› ve Alman mimarlar ve mühendisler taraf›ndan yap›lm›fl. Lilla Bommen’den bindi¤imiz ve yaklafl›k 50 dakika süren tekne yolculu¤u boyunca geçti¤imiz kanallar ve çevresindeki mimari yap›lar bu yüzden Amsterdam’daki kanallar› ve Hollanda-Almanya mimarisini and›r›yor. Kentin en güzel kilisesi olan Kristina Kilisesi’nin yan›ndan geçerken ‹sveçli rehberimiz, kanallar›n kente su getirmek için planland›¤›n› söyleyerek “Osthyveln” (Peynir B›ça¤›) adl› çok alçak bir köprünün alt›ndan geçece¤imiz için e¤ilmemizi rica ediyor. Hepimizin e¤ildi¤i ve teknenin oldukça yavafl geçti¤i bu
ir bo¤az görünümündeki bu genifl nehirde gezmeye devam ederek liman›n, opera binas›n›n, dünyan›n en büyük yüzen tekne müzesi olan Maritiman’›n, nehir kenar›ndaki büyük bir geminin içinde yer alan otopark›n ve tepesinde Ivar Johansson’un yapt›¤› “Bekleyen Kad›n” heykeliyle nehri izleyen Denizci Kulesi’nin önünden geçerek tekrar baflka bir kanal üzerinden kent merkezine dönüyoruz. Kestane a¤açlar›n›n süsledi¤i kanal›n kenar›ndaki parklar yemyeflil ve çiçekler açm›fl. ‹nsanlar çimenlerin üzerinde yüzlerini ve bedenlerini günefle dönmüfller, tüm k›fl özledikleri güneflle özlem gideriyorlar. Akflam saatlerinde restoranlar doluyor yine, kentte yemek yemek için ‹talyan, Hint, Frans›z, Uzakdo¤u restoranlar› gibi farkl› seçenekler olsa da benim önerim karides, midye, kalamar gibi deniz ürünleriyle farkl› bal›k yemeklerini deneyebilece¤iniz ‹sveç’e özgü bal›k restoranlar›d›r. Bir sonraki gün, 1800’lü y›llar›n ortalar›nda yap›lan ve ‹sveç’teki en eski tren istasyonu olan Merkez Tren ‹stasyonu’nun
önünden bafllad›¤›m›z turumuza kanal kenar›ndaki tarihi binalar›n yan›ndan yürüyerek devam ediyoruz ve 1888’de yap›lan kapal› yiyecek pazar› “Saluhallen”e geliyoruz. Pastaneler, kasaplar, bal›kç›lar, flarküteriler ve manavlar gibi yaklafl›k k›rk dükkan içeren
bu pazar yerinin önünde de renk renk çiçekler sat›l›yor. Yan›m›zdaki kanaldan uzaklafl›p, trafi¤e kapal› “Kungs-gatan” adl› al›flverifl caddesine do¤ru giderken yan›mda bir mart›n›n yürüdü¤ünün ay›rd›na var›yorum. Nehirde ya da kanallarda bize efllik 143
Farkl›l›klar› Biraraya Getiren Kent: Göteburg
kide bölümüyle neredeyse tüm gün çok keyifli zaman geçirilebilecek bir yer. Biz de bir süreli¤ine de olsa yemyeflil çimenlerin üzerinde dolaflan mart›lar, “Tai Chi” yapanlar ve koflanlar›n aras›na kar›fl›p sessizli¤in ve do¤an›n keyfine var›yoruz.
G eden mart›lar kimi zaman kent sokaklar›nda da evcil hayvanlar gibi yürüyerek yan›m›zda dolafl›yorlar.
1
820’lerde yap›lan Protestan kilisesinin yan›ndan, Vöstra Hamngatan Caddesi’nden yürüyerek, Kent Müzesi önünden Gustaf II. Adolfs Meydan›’na geliyoruz. Kent konsey ofislerine, kent idare binas›na, adliye ve borsa binalar›na evsahipli¤i yapan bu meydan›n ortas›nda da Gustaf II. Adolfs’un heykeli yer al›yor. “Gustaf Adolfs’un kenti kurdu¤u 1621 y›l›nda Alman, Hollandal›, ‹flkoç ve ‹ngilizler’i kente davet ederek yaratt›¤› çok ulusluluk bugün daha da geliflmifl olarak devam ediyor kentte... ‹çinde Türkler’in de bulundu¤u 140 farkl› ulus kenti renklendirip gelifltiriyor” diyor rehberimiz meydanda tamamlad›¤›m›z turun son sözleri olarak... Burada yaflayanlar gibi, renkli 144
bir kent Göteburg ya da ‹sveçliler’in dedi¤i gibi “Yöteboy”, özellikle yaz aylar›nda gezmek için güzel bir kent... “Universeum” adl› binada ya¤mur ormanlar›nda, akvaryumda dolafl›yorum. Üstü aç›k bir havuzda, uysalca insanlara yaklafl›p, burunlar›n› uzatarak kendini sevdiren vatoz bal›klar›na dokunmaya cesaret edemesem de gözlerinin ortas›na dokunarak onlar› okflayanlar› izliyorum. Her y›l 3 milyon kiflinin ziyaret etti¤i, çiçeklerle süslü Lieserg E¤lence Park›’nda yürüyorum. 1874’de tamamlanan, binas› kiliseyi and›rd›¤› için kentlilerin “Bal›k kilisesi” dedikleri kapal› bal›k pazar› Feskekorka’y› geziyorum. Kentin en keyifli yüzlerinden biri de Botanik Bahçesi... 16 bin farkl› bitkiyle bezenmifl, içinden geçen küçük nehirler, havuzlar, gül ve baharat bahçeleri, Japon bahçesi, Bambu alan›, kaktüs evi, kaya bahçesi ve 1500 çeflit orkide içeren or-
öteburg’daki son günümüzde kentin farkl›l›klar›n› görmeye devam ediyoruz. Kent merkezinden bindi¤imiz tramvay›n son dura¤› Saltholmen’den tekneye binerek gitti¤imiz adalar ‹sveç’in farkl› bir yüzünü görmemizi sa¤l›yor. Son dura¤a yaklaflt›kça burnuma okyanus kokusu geliyor gibi... Evler bahçe içinde yazl›k evlere dönüflüyor. Tekneye binerek masmavi denize aç›l›yoruz, rüzgar de¤irmenleri arkam›zda küçülüyor yavafl yavafl ve kayal›klardan oluflmufl adalar ç›k›yor karfl›m›za birer birer... Kimi yaln›zca kayalardan oluflan üzerindeki keçiler d›fl›nda baflka canl›n›n yaflamad›¤›, kimi de daha büyük tahta iskeleleriyle teknelere kucak açm›fl, minik bahçeler içindeki tahta evleriyle rengarenk... Aç›k denizde küçük bir adan›n k›y›s›nda yüzen bembeyaz bir ku¤uyla yavrusunu görmek beni flafl›rt›yor. Yelkenliler geçiyor yan›m›zdan, yanaflt›¤›m›z son adadaki iskeleden 20-25 kiflilik bir ilkokul ö¤renci grubu dolufluyor tekneye, Göteburg’a dönüflümüz konuflmalar, itifl kak›fllar ve gülüflmelerle dolu bir yolculuk oluyor. Göteburg’un farkl› bir öteki yüzü de Haga Mahallesi... 17’nci yüzy›l›n ortalar›nda Kraliçe Kristina’n›n kurdu¤u Haga, kentin en eski ve iyi korunarak restore edilmifl mahallesi... “Landshoudingehus” denilen gi-
rifl kat› tafl ya da tu¤la, üstteki iki kat› tahtadan yap›lm›fl evlerle kapl› ana cadde Haga Nygata ve çevresindeki sokaklar el sanatlar›, dizayn, moda, antika, kitap, hobi ma¤azalar›yla, kafe ve restoranlara evsahipli¤i yap›yor. Önünden geçti¤im küçük bir kafeden taze f›r›ndan ç›km›fl bir tart kokusu tafl›yor soka¤a... Göteburg’la ilgili biraz daha bilgi edinmek için ziyaret edilebilecek bir baflka müze de Kent Müzesi... 18’inci yüzy›ldan kalma ve o yüzy›ldaki ülke ticaretinin oda¤› olan “East India” firmas›n›n eski binas›ndaki bu müzedeki gezinize Viking döneminden, onlardan kalan gemi kal›nt›s›n› görerek bafllayabilir, ortaça¤ ve 17’nci yüzy›lda yeni kurulmufl Göteburg kentini görerek devam edebilir, kentin 18’inci yüzy›lda dünya ticaretine girmesine, 19’uncu yüzy›lda endüstriyel bir kente dönüflmesine tan›k olabilirsiniz. Göteburg, “Volvo”, “Ericsson” ve “SKF” gibi markalara evsahipli¤i yaparak ticaret ve endüstri kenti kimli¤ini bugün de koruyor.
G
öteburg, yaz ay›nda da olsa kimi zaman s›cak, kimi zaman serin havas›yla, yüksek ekonomik gelir düzeyi ve depresyon oran›yla, mevsimlere göre havan›n geç ya da erken kararmas›yla, ‹sveçliler’i ve göçmenleriyle, dizayn ve ikinci el ma¤azalar›yla, parklar›, müzeleri, denizi ve nehriyle, çevresindeki bal›kç› köyleri, gölleri, adalar›yla farkl›l›klar› biraraya getiren bir kent... Tüm ziyaretçilerini de bu anlay›flla s›cak bir biçimde karfl›l›yor.• IzlenSen@butundunya.com.tr 145
Aynalara bakt›kça benim de yaln›zl›¤›m büyüyor. Çareyi geçmiflin flark›lar›na sar›lmakta buluyorum. “Ada Sahillerinde Bekliyorum” flark›s›n› art›k tek bafl›ma söylüyorum; ama sözcüklerle anlat›lamayacak denli üzülüyorum. Oysa ne güzel günler yaflam›flt›k o y›llarda.
Ada Sahillerinde Bekliyorum
I
l›k bir sonbahar akflam›nda tüm sevdiklerimden ve dostlar›mevimin penceresinden hafif dan uzakta bir oday› aya¤›ndan esen rüzgarla birlikte dökülen ameliyat olan Harbiyeli bir gençle yapraklar› seyrediyorum. Bir paylaflt›¤›m günlerde o genç Harzamanlar tomurcuktu o yapraklar... biyelinin söyledi¤i flark›yd›. Sonra yavafl yavafl büyüdü yaprak “Ömrüm Seni Sevmekle Nihaoldu, yeflil rengi daha da yet Bulacakt›r”. koyulaflt›, daha sonra saAd›n› çoktan unutturarmaya ve flimdi de esen ¤um o genç acaba âfl›k Engin’den m›yd›? Sevdi¤i onu d›fllarüzgarlarla tutundu¤u Gözlemler, dallardan düflmeye, som›fl da onun için mi bu kaklarda rüzgar›n önünde ‹zlenimler hüzünlü flark›y› söylüsürüklenmeye bafllad›. ‹nyordu. Bilmiyorum ve san yaflam›yla dal›ndan hiç ö¤renemedim. Hastadüflen yaprak aras›nda bir nenin o yaln›z ve kasvetiliflkinin varl›¤›n› ve benli odas›nda tek bafl›ma zerli¤ini hüzünle düflükalman›n tan›ms›z kenürken aniden yan› baderleri içinde dinledi¤im fl›mdaki radyodan çoko flark›y› nedense bir türtand›r duymad›¤›m bir lü unutam›yorum. Engin flark› söylenmeye bafllad›: Yaflam›m› etkileyen “Ada Sahillerinde ikinci flark› ise Talas’ta yaÜnsal Bekliyorum”. flad›¤›m o unutulmaz günYaflam›m boyunca lerden kalma bir flark›d›r. unutamad›¤›m iki flark› bilinç al- Yat›l› okulda akflam yemeklerinden t›mda sürekli durur ve zaman za- sonra ders çal›flma saatimiz vard›. man dudaklar›mdan onlar›n söz- Bize ayr›lm›fl s›ralarda oturur yedicükleri dökülür. Birincisi, ortaokul den dokuza de¤in zorunlu ders çabirdeyken Kayseri Devlet Hastane- l›fl›rd›k. Bu saatten sonra küçük s›si’nde ameliyat olup tek bafl›ma, n›flardaki ö¤renciler okulun ana bi146
nas›n›n en üst katlar›ndaki yatakhanelere ç›kar orta iki ve üçteki çocuklar›n bir bölümü okuldan bir kilometre uzaktaki “Aslanl› Konak” diye an›lan yatakhaneye topluca yürüyerek giderlerdi.
S
›n›f›m ilerledikce ben de aslanl› konak grubuna kat›lm›flt›m. ‹lkbahar ve sonbahar aylar›nda o yolu yürümek keyifliydi; ama k›fl aylar›nda termometrenin eksi 27’i gösterdi¤i gecelerde o yolu yürümek tam bir iflkenceydi. ‹ki metre kar›n içinden aç›lm›fl yolda düflmeden yürümek ve kurt tehlikesinden korkarak o so¤uk geceleri yaflamak baya¤› bir yürek ifliydi. Aslanl› kona¤a gecenin o saatinde ve ›fl›ks›z yoldan topluca gitmek korku dolu; ama keyifli bir yolculuktu. Grubun bafl›nda hep son s›n›ftan bir a¤abey yürürdü. O yolu yürüdü¤ümüz son sene grubun bafl›nda hep Ali Birol vard›. Ali Birol Ankaral›, iri yap›l› zay›f› koruyan, haks›zl›k yapana “Dur” diyen babayi¤it biriydi. Her akflam ana binadan ç›k›p aslanl› kona¤a var›ncaya de¤in hiç b›kmadan söyledi¤i ve hepimize söyletti¤i bir flark› vard›: “Ada Sahillerinde Bekliyorum”. Bu flark› adeta o k›fl gecelerinin ulusal marfl› olmufltu. Yol boyunca söyler e¤er aslanl› kona¤a gelmeden biterse bir daha bafltan al›r ve aslanl› kona¤›n kap›s›ndan içeri girdi¤imizde hep bir a¤›zdan, “Beni fladet fiadiye’m bafl›n için” diye flark›y› bitirirdik. fiark›n›n sonunun aslanl› kona¤›n duvarlar›nda ç›nlamas› hepimize büyük bir keyif verirdi.
Y›llar boyunca Ali Birol’a bir türlü soramad›¤›m bir soruyu hep kendi kendime sormuflumdur: “Neden ‘Ada Sahillerinde Bekliyorum’ flark›s›?” Sevgili Ali Birol a¤abeyimizin adalarda oturan sevdi¤i bir k›z m› vard›? Yoksa o flark›y› karl› k›fl gecelerinde bir kurt bask›n›ndan korunmak için mi var gücümüzle ba¤›rarak söylüyorduk? Bu sorular›n yan›t›n› alabilmek için Ali Birol’a cesaret edip de soramad›m. Ama bir gün konuyu mutlaka okul arkadafllar›mla ilk topland›m›zda soraca¤›m ve onlar›n görüflünü alaca¤›m. O k›fl gecelerinde beynime kaz›nm›fl o flark›y› neden söyledi¤imizi kesinlikle ö¤renmek istiyorum. Ali Birol okul futbol tak›m›n›n da kaptan›yd›. Tak›m›n kalecisi Ogan Soysal gol yiyince Ali Birol’un tükürük ya¤murundan kaçabilmek için ne yapaca¤›n› flafl›r›r, iyi oynayan ya da gol atan Ali Birol’un çok ender rastlanan gülüflleriyle ödüllerdirilirdi. Bir de okulun ö¤renci liderli¤ine soyunan Metin Çetiner a¤abeyimiz vard›. O y›llar, okulumuzda bu iki ad efsaneydi. Bu ikilinin zaman zaman yapt›klar› kavgalar da an›lar›m›z›n baflköflesinde sürekli kalm›flt›r.
B
u iki efsane adla okuldan sonra hiç görüflemedim. Ali Birol Ankara’da yafl›yordu, Metin Çetiner astsubay olmufltu. Önce Metin Çetiner yaflama veda etti. Cenazesi fiiflli Camisi’nden kald›r›ld›. Cenazesinde bizim okuldan üç kifli vard›, Hulusi Sa¤lamer, Bilger Duruman ve ben. O¤lu t›pk› babas›na 147
Bütün Dünya • Aral›k 2007
benziyordu. Bir tarih o gün sonsuza dek önümüzden kay›p gitti. Ondan birkaç y›l sonra Ali Birol’un yaflama veda etti¤ini gazetelerdeki boy boy ilanlardan ö¤rendim. Cenazesine gidemedim. O gün onu anmak için “Ada Sahillerinde Bekliyorum” flark›s›n› gün boyu m›r›ldand›m durdum. Yaflad›¤› yaflama ve bize yapt›¤› öncülü¤e, a¤abeyli¤e yak›flan bir biçimde bu yaflama veda etti; ama söyledi¤i ve bize ›srarla söyletti¤i o flark› bize an› olarak kald›. Metin Çetiner’in ölümü hiçbir gazeteye yans›mad›; ama o bizim gönlümüzün kral›yd›. Bizler için okul tarihindeki bu iki ad ve o flark› o y›llarla aram›zda bir köprüydü sanki...
En son s›n›f arkadafl›m Çetin Purutçuo¤lu’nu yolcu ettik. Okul arkadafllar›m›z teker teker beyaz atlara binip gidiyorlar. Aynalara bakt›kça benim de yaln›zl›¤›m büyüyor. Çareyi geçmiflin flark›lar›na sar›lmakta buluyorum. “Ada Sahillerinde Bekliyorum” flark›s›n› art›k tek bafl›ma söylüyorum; ama sözcüklerle anlat›lamayacak denli üzülüyorum. Oysa ne güzel günler yaflam›flt›k o y›llarda. fiimdi penceremden a¤açlar› seyrediyorum. Dallardan uçup gidenlerin yapraklar de¤il benim yaflad›¤›m doyumsuz y›llar›m ve dostlar›m oldu¤unu düflünüyorum.• enginunsal34@smileadsl.com
Evden tafl›n›yorlard›. O¤ullar› Can da onlara yard›m ediyordu. Bir ara baba büyük bir dolab› kan ter içinde tek bafl›na itmeye çal›flan eflini görünce sinirlendi: “Can sana yard›m etmiyor mu?” diye sordu. Kad›n sinirlenen eflini sakinlefltirmeye çal›flt›: “Ediyor ediyor, sen hiç merak etme” dedi. “Dolab›n içine oturdu, çantam› tafl›yor.”•
“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”in Yan›tlar›...
Alanya, Antalya
Bozcaada, Çanakkale 148
Sivas
Küçük Çekmece, ‹stanbul
Giresun
A
s›l eksiklik, eksik oldu¤umuzu düflünmekti. As›l eksiklik, çareyi baflkas›nda aramakt›. Yaflam›n matemati¤i farkl›; iki yar›m› toplay›nca bir etmiyor. ‹nsan tek bafl›na mutsuzsa baflka biriyle de mutlu olam›yor. Önce yaln›zd›k. Dünyaya a¤layarak geldik. Piflman gibiydik. Biraz büyüdükten sonra, kendimizi bildi¤imiz anda, içimizi kemiren, kalbimizi s›k›flt›ran, daha önce bilmedi¤imiz kayg›lar duyumsad›k. Bir yerde bir eksiklik vard›. Korktuk. “Bunun nedeni ne?” diye sorduk kendimize. Yan›t› kendimiz verdik: “Demek ki sahip olmad›¤›m›z bir fleyler var.” Peki, neye sahip olmam›z gerekiyor? Çocukken “Yafl›m›z küçük” diye düflündük. “Her istedi¤imizi yapam›yoruz. Kurallar, yasaklar var. Büyüyünce herfley yoluna girecek.” Büyüdükçe bir fley de¤iflmedi. Yine huzursuzduk. ‹çimizden bir ses ayn› sözcükleri f›s›ld›yordu: “Bir eksiklik var.” Nas›l geçecek bu? Akl›m›za yeni yan›tlar geldi: “Okulu bitirince geçecek, ifle girince geçecek, para kazan›nca geçecek, tatile gidince geçecek. •Oggi Okulu bitirdik. DiploBütün Dünya• ma ald›k. ‹fle girdik. Kartvizit ald›k. Çal›flt›k. Para kazand›k. Tafl›nd›k. Araba ald›k. Çal›flt›k. Eve yeni eflyalar ald›k. Tatile gittik. Dans ettik. Kartviziti de¤ifltirdik. Daha çok çal›flt›k. Daha çok para kazand›k. Çal›flt›k. Çal›flt›k. Çal›flt›k... Geçmedi. “Bir yerde bir eksiklik var” duygusu, hâlâ orada duruyordu. Bu kez de “Sevgilimiz olunca geçecek” dedik. “Yaln›zl›¤›m›z sona erince kurtulaca¤›z.” Beklemeye bafllad›k. Derken, biri ç›kt› karfl›m›za. Âfl›k olduk. Ve an›nda baflka biri olduk. Daha güçlü, daha güzel, daha ak›ll› biri... Hesap cüzdanlar›, kartvizitler, hatta ilaçlar bile böyle duyumsamam›z› sa¤lamam›flt›. Sevgilimizin gözlerinde dünyay› gördük. Ifl›¤› gördük. “Tünelin ucundaki ›fl›k bu olmal›” diye düflündük. Sonra bir gün, daha dün bize deli gibi âfl›k olan insan çekip gidiverdi. Ya da art›k eskisi gibi sev-
As›l Eksiklik
149
Bütün Dünya • Aral›k 2007
medi¤ini söyledi. Ya da baflka birine âfl›k oldu¤unu söyledi. Ya da daha kötüsü, baflka birine âfl›k oldu; ama söylemedi. Telefonu açmamas›ndan, elimizi tutmamas›ndan, anlad›k bir terslik oldu¤unu... Belki de sevmekten vazgeçen ya da terk eden sevgilimiz de¤ildi, bizdik. Fark etmez. Sonuçta aflk bitti. fiimdi her yer bombofl... fiimdi tekrar yaln›z›z. Bafllad›¤›m›z yere döndük. Y›llarca u¤raflt›k, eksi¤in ne oldu¤unu bulamad›k. Bakmad›¤›m›z bir yer kald›. ‹çimize bakmad›k. Eksik parçay› d›flar›da arad›k; ama içimizde sakl› olabilece¤ini ak›l etmedik. Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye u¤raflt›k; ama kendimizi sevmedik. As›l eksiklik, eksik oldu¤umu-
zu düflünmekti. As›l eksiklik, çareyi baflkas›nda aramakt›. Yaflam›n matemati¤i ayr›; iki yar›m› toplay›nca bir etmiyor. ‹nsan tek bafl›na mutsuzsa baflka biriyle de mutlu olam›yor. “Herkes beni sevsin” diye u¤rafl›nca kimse gerçekten sevmiyor, herkes sevgisine koflul koyuyor, s›n›r koyuyor. Oysa “Kendime duydu¤um sevgi bana yeter” diye düflününce, kendimizi oldu¤umuz gibi kabullenince yar›m tamamlan›yor. Herfley bir oluyor. ‹flte o zaman perde aralan›yor. ‹flte o zaman baflka “biriyle” biraraya gelerek, hesab›n, kitab›n, korkunun, kayg›n›n hüküm sürdü¤ü sevgi yerine, gerçek sevgi yarat›labiliyor...•
O¤lunun okuldan flifl ve mosmor bir gözle geldi¤ini gören anne, ona kavga m› etti¤ini sordu. “Hay›r anneci¤im” dedi o¤lu. “Büyük bir çocu¤un, küçük bir çocu¤u dövmesine engel olmaya çal›fl›yordum, o zaman oldu.” Annesi, o¤lunun bu tutumunu be¤enmiflti. “Aferin o¤lum” dedi. “Bak, iflte bu yapt›¤›n hem bir arkadafll›kt›r hem de bir cesaret iflidir. Peki, kimdi o küçük çocuk?” O¤lu, an›nda yan›tlad›: “Ben.”• Çocu¤una bal›kya¤› içirmekte güçlük çeken anne bir çözüm bulmufltu. Gidip bir kumbara ald› ve çocu¤una ne zaman bal›kya¤› içerse karfl›l›¤›nda kumbaras›na bir miktar para ataca¤›n› söyledi. Ayr›ca ona “Kumbarada biriken para da senin olacak” diye söz verdi. Küçük çocuk her yemekten sonra hiç aksatmadan bal›kya¤› içti ve kumbaras› k›sa sürede doldu. Art›k kumbaray› açma zaman› gelmiflti. Anne kumbaray› açt› ve biriken paray› sayd›. Küçük çocuk çok sevinçliydi. Olay› seyreden baba da çok sevinçliydi. Gülümseyerek çocu¤una döndü “Çok güzel” dedi ve sözlerini flöyle tamamlad›: “Bu parayla üç flifle daha bal›kya¤› al›r›z.”• 150
Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Kas›m Ay› Yan›tlar›, Çözümleri Mant›k Bilmecesi Sat›n alan kifli Zerrin Meral Emel Esin Pervin
Dizilifl s›ras› A B C D E
Özelli¤i Saniyeli ‹çi siyah Takvimli P›rlantal› ‹çi siyah
Fiyat› 350 YTL 410 YTL 380 YTL 300 YTL 370 YTL
Bulmaca 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13
1
2
V A S F ‹ R I Z A Z O B U
E D A T L A Y A K A R ‹ R A H L K S A A T S I A O K I fi I R A N Y M A A R A A R S A O R A N N J E N T ‹ M Z A A R K A N ‹ N
14 15 16 17 18 19 20
E M A N E T
3
4
5
6
7
8
S A K A N A ‹ S N A O P P B A R T A R A N I M H ‹ ‹ M K A ‹ M L A D A Ç Ü P O A R A A S O S A
10
11
12
M A K T ‹ R S A P R E N Z ‹ N T A H fi A L K ‹ N U N T A U R K A
9
N A F A K A
A D ‹ S N A K A R ‹ A G I S I R L ‹ N I S A K T A R A R A E N ‹ R R F A A F A T T ‹ N R E N M E ‹
A D ‹ T A A T
13
14
15
151
Prof. Dr. A. Yüksel Bozer
Cahit Batum
Mant›k Bilmecesi
Kareler ve Rakamlar
=
--
=
--
--
Sayg›n
Aksu
Buket
2003
2002
1997
Ayten Neslihan Nail Özkan Salih
-=
--
1995
Kiralayan ve kiralanan kitap
1994
Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.
--
Kitabevi
Kitap ad›
Sunay
=
+
Okay
+
“Özgürlük”
--
+
“S›rlar”
=
“Siyaset”
--
“Yaln›zl›k”
=
“Bahis”
+
O gün kirayla kitap veren mahallenin tek kitapç›s› Ahmet Bey’in bafl› çok kalabal›kt›. Dükkana üç saat içinde befl kifli geldi ve biri okumak için yeni kitap kiralarken öteki di¤erinin b›rakt›¤› kitab› kiralad›. Afla¤›daki ipuçlar›na dayanarak kimin hangi kitab› kiralad›¤›n›, kitab›n bas›m y›l›n› ve kitabevini bulmaya çal›fl›n›z. Ayr›ca kim kimin b›rakt›¤› kitab› kiralad› bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Ayten 1995 y›l›nda bas›lan “S›rlar” adl› kitab› geri vererek Okay Kitabevi taraf›ndan bas›lan kitab› kiralad›. 2- Kitaplardan bir tanesi Sayg›n Kitabevi’nin bast›¤› “Yaln›zl›k” adl› yap›tt›. 3- Neslihan’›n yeni kiralad›¤› kitab›n bas›m y›l› 2003’tü. 4- Salih’in hem geri verdi¤i hem de yeni kiralad›¤› kitaplar›n bas›m y›l› tek numarayd›. 5- Buket Kitabevi taraf›ndan bas›lmam›fl olan Nail’in yeni kiralad›¤› “Özgürlük” adl› kitab›n bas›m y›l› Neslihan’›n geri verdi¤i; fakat Ayten’in yeni kiralamad›¤› kitab›n bas›m y›l›ndan önceydi. 6- Bas›m y›l› 2002 olan kitap Aksu Kitabevi taraf›ndan bas›lm›flt›; fakat kitab›n ad› “Siyaset” de¤ildi. 7- 1997 y›l›nda bas›lan kitap Sunay Kitabevi taraf›ndan bas›lmad›¤› gibi Özkan’›n yeni kiralad›¤› kitap da de¤ildi.
Buket Aksu Okay Sunay Sayg›n “Bahis” “Yaln›zl›k”
Kiralama Zinciri (Kim-Kimin)
“S‹yaset” “S›rlar” “Özgürlük”
Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Kas›m Ay› Çözümü: 269 + 444 = 713 + 537 -- 321 =+ 216 806 + 123 = 929
978 -- 469
424 = 554 -- 109 = -- 360
509
315 = 194
Ad
Bas›m y›l›
Kitab›n ad›
Kitabevi
YukselBozer@butundunya.com.tr
CahitBatum@butundunya.com.tr 152
153
Mustafa Y›ld›z
P‹YON ATAKLARI (2)
ATAK
Tahtada alet azken, kenar dikey piyonu Gaygusuzo¤lu-Hagen, 2007 b7, (b2) ya da g7 (g2) karelerinde bulunan at› tehdit ediyorsa büyük olas›l›kla vezire terfi eder. 8
Satranç
7 6
AVRUPA KULÜPLER KUPASI fiAMP‹YONASI
5
Ekim ay›nda Antalya Kemer’de yap›lan Avrupa Kulüpler Kupas› maçlar›nda dünyan›n önde gelen satrançç›lar›n›n oynad›¤› 56 tak›m yar›flt›. 7 tur oynananan maçlar sonunda kadrosunda Kamsky, Adams, Rublevsky, Sargissian, Cheparinov gibi büyük ustalar bulunan ‹spanyol Linex Magic–Merida tak›m› birinci oldu. Meksika’da oynanan dünya flampiyonlu¤u maçlar›ndan hemen sonra Kemer’e gelen yeni dünya flampiyonu Anand da Baden Baden tak›m›yla hamle yapt›. Bayanlar kategorisinde ise Cercle d’Echecs de Monte-Carlo tak›m› birinci oldu. Türk oyuncular turnuvada bireysel olarak sürpriz sonuçlar ald›lar. Doruk Koleji oyuncusu Ata Seçer, Avrupa Kulüpler Kupas› maçlar›ndaki baflar›l› oyunlar›yla Uluslararas› Usta normu kazand›.
4
E‹NSTE‹N VE SATRANÇ Albert Einstein (1879-1955) y›llar› aras›nda yaflam›fl Alman as›ll› Nobel ödüllü fizikçi. ‹kinci Dünya fiampiyonu Dr. Lasker’in bir kitab›na önsöz yazm›flt›r. Satranç oynamay› çok severdi. Hacim boyutlar›n› kan›tlamak için satrançtan yararlanm›flt›r. Satranc› bilim ve spor olarak görür, satrançta ilerleyebilmek için çok çal›flmak gerekti¤ini savunurdu. Satranc›n düfl gücünü gelifltirdi¤ine inan›rd›. Aç›k bir oyunu vard› ve zaman› iyi kullan›rd›. Albert Einstein-Robert Oppenheim, Princenton 1933 ‹spanyol Aç›l›fl› Caro Devam Yolu C 70 1. e4 e5 2. Af3 Ac6 3. Fb5 a6 4. Fa4 b5 5. Fb3 Af6 6. 0-0 Axe4 7. Ke1 d5 8. a4 b4 9. d3 Ac5 10. Axe5 Ae7 11. Vf3 f6 12. Vh5+ g6 13. Axg6 hxg6 14. Vxh8 Axb3 15. cxb3 Vd6 16. Fh6 fid7 17. Fxf8 Fb7 18. Vg7 Ke8 19. Ad2 c5 20. Kad1 a5 21. Ac4 dxc4 22. dxc4 Vxd1 23. Kxd1+ fic8 24. Fxe7 1-0 Baz› oyun yorumlar›: (6 internet sitesi) 8. a4?! 8... b4?! 9... Ac5?! 11... f6? (11... Fe6) (11... bxe6) 12. Vh5+! 13. Axg6! 15... Vd6? (15... fif7) 21. Ac4! “Satranç, ustalar›n› zincire vurup ruhlar›n› öylesine biçimlendirir ki, en güçlüsünün bile içsel özgürlü¤ü bunun cefas›n› çeker.” Albert Einstein Gönderi: Suat Boztepe, Samsun 154
3
Beyaz kazan›r
2
OYUN SONU
1 a
b
c
d
e
f
g
h
Simacek- Nisipeanu, 2007
1. Ag7+ Axg7 2. h6 fif7 3. h7 Piyon oyun sonlar›nda yarmayla çok s›k karfl›lafl›r›z. Bir ya da birkaç piyon fedas›n›n amac› baflka bir piyonu terfi ettirmek olmal›d›r. Capablanca-Ed. Lasker, Londra, 1914 8 7
Siyah kazan›r
6
KEND‹ GELEN
5
Havlikova-Homiakova, 2007
4 3 2 1 a
b
c
d
e
f
g
h
1. h6! Siyah terk etti. Çünkü 2. g6’ya karfl› yeterli savunma yok. MustafaYildiz@butundunya.com.tr
28... Axd5?? Çözümler 116’nc› sayfam›zdad›r.
155
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
SOLDAN SA⁄A: 1) Fotografta YUKARIDAN AfiA⁄IYA: görülen orkestra flefi. - “..... 1) 1916-1981 y›llar› aras›nda yaMektuplar›” (Oya Baydar’›n bir flam›fl Türk tiyatro ve sinemas›kitab›). 2) “..... fiir Nevai” (Türk na emek vermifl aktristimiz. edebiyat›nda ilk tezkireyi yaTÜYAP 26. ‹stanbul Kitap Fuzan kifli). - Nikelin simgesi. ar›’n›n onur konu¤u olan 152 Ç›k›fl yeri kolay bulunamayakitab› bulunan yazar›m›z. cak denli kar›fl›k koridorlar› 2) Herkes, elgün. - Bir sonbahar olan yap›. 3) Ay›n çevresinde meyvesi. - Bir koyun ›rk›. 3) YaBulmaca banc› bir uzunluk ölçüsü. - Nagörülen ›fl›k halkas›, ayla. - S›rnafl›k. - Yabani hayvanlar› yazi hücum k›tas›. - Yar› saydam. kalama ifli. 4) ‹srail’in plaka - Duvar. 4) Müzikte durak iflareiflareti. - Tavlada bir say›. - Tarla s›n›r›. ti. - Telefon ve türlü oyunlarda para yerine - Yasaklama. 5) Zaman. - Çelik tellerin kullan›lan küçük, metal marka. - Hindissar›lmas›yla oluflan kollar›n bir arada tan’da prenslere verilen unvan. - Pay. 5) En bükülmesiyle elde edilen kal›n ip. - k›sa zaman. - Bir iflte yetkili olan, erbap. Toplama, bir araya getirme. 6) ‹laç. - ‹n- “Mimar .....” (Selimiye ve Süleymaniye Camice çelikten yap›lm›fl, iki yan› keskin t›- lerini de yapm›fl olan mimar). - Hekimlerin rafl b›ça¤›. - Hay›r anlam›nda bir söz- duyduklar› patolojik ses. - Anadolu’nun en cük. - Cilve. 7) Bisikletin oturma yeri. - eski ana tanr›ças›. 6) “Ayfle .....” (“Kaç›kl›k ‹nce dantel. - ‹talya’da turistik bir kent. Diplomas›” kitab›n› yazan yazar). - Dünya. 8) Özenli, düzgün. - Çiçekleri sar›, kimi Üst üste konulmufl fleylerden her biri. - Bir türleri beyaz, menekfle renginde, yap- tarikat ya da sanat›n kurucusu. - Sözsüz raklar› akasya yapra¤›na benzeyen bir oyun. 7) En küçük sosyolojik birim. - Dusüs bitkisi. - Hayvan yiyece¤i. 9) Olum- man lekesi. - Yunanistan’da bir yar›mada. suzluk belirten bir önek. - Yeryüzü k›v- ‹sim. - Lantan›n simgesi. 8) Yüce. - Madder›m›. - Baryumun simgesi. - Romatizma nin bölünemeyen en küçük birimi. - Akdea¤r›s›. 10) Müzmin. - At yetifltirme çiftli- niz’de yaflayan beyaz etli bir bal›k. - Karade¤i. - Tak›m. 11) Müslümanl›¤›n flartla- niz’de bir iç deniz. 9) Afrika’da bir baflkent. r›ndan biri. - Eski dilde yüz. - fiaflma be- - Ba¤naz. - Tibet s›¤›r›. - ‹nci Aral’›n bir rolirten bir ünlem. 12) En uzun yol koflu- man›. 10) Osmanl› ‹mparatorlu¤u döneminsu. - Nak›fl ifllemek için gergef gibi kul- de Macaristan ve H›rvatistan’da sancak beylan›lan tahtadan çember. 13) Bulunulan lerine verilen unvan. - Bilim, edebiyat, sanat yer. - ‹kiyüzlülük. - Dar ve kal›nca tah- alan›nda kitap yazan kimse. - Kiloamperin ta. 14) Rütbesiz asker. - Eski dilde ayak. k›sa yaz›l›fl›. - Yard›m. 11) Yumuflak bir top- Görüfl uzakl›¤›n› çok azaltmayan bir rak türü. - Kobalt›n simgesi. - Fas›la. - Pakistür hafif sis. 15) Ticaretle ilgili. - De¤er- tan’›n plaka imi. 12) Bir maddenin kat› halli bir tafl. - Kimi ülkelerde, hükümdarla- den s›v› hale geçmesi. - Yaramaz olmayan. r›n güç simgesi olarak törenlerde tafl›- 13) Bir ad›n durum eki. - Güvenlik. - Amerid›klar› bir tür de¤nek. 16) Küçük erkek kan Uzay Araflt›rmalar› Dairesi’nin k›sa ad›. kardefl. - Ar›za. 17) T›pta dü¤ümcük. - 14) Bir kimse ya da bir fleyin do¤rulu¤unu, Bir zekâ oyunu. 18) Yaln›zca bire ve sars›lmaz bir duygu ile benimseme. - Opekendine bölünebilen say›lara verilen rasyon. 15) Televizyon sözcü¤ünün k›sa yaad. - Küçük körfez. 19) Kum fal›. - z›l›fl›. - Bir iflteki engelleri yenme kararl›l›¤›. Bir nota. 20) Bir nota. - fiamanizmde Üzerine iplik sarmaya yarayan düzenek.• din adam›.
FilizOskay@butundunya.com.tr
4
156
15
Filiz Lelo¤lu Oskay
6
4
157
Bize Gönderilen
Kitaplar
Tümüyle kitapseverlere yönelik bu bölümümüzde, yeni yay›mlanan kitaplar›n duyurumu yap›lmaktad›r.
Atatürk ve Demokratik Türkiye Halil ‹nalc›k K›rm›z› Yay›nlar›
anzimat, Osmanl› modernT leflme tarihi alan›nda say›l› bilim adamlar›m›zdan Halil ‹nalc›k’›n kaleminden Atatürk ve günümüz Türkiye’sine iliflkin de¤erlendirmeleri biraraya topluyor bu yap›t. ‹nalc›k yazd›¤› önsözde flunun alt›n› çiziyor: “Atatürk, Anadolu co¤rafyas›nda, kültürel ve tarihsel de¤erler üzerinden, Türkiye toplumunu bir de¤iflim, yenileflme, geliflim sürecine tafl›yan büyük bir düflünür ve eflsiz bir yeniden yap›lanman›n mimar›d›r. (...) Atatürkçülü¤ü yorumlarken, günlük siyasi ve sosyal ak›mlar›n etkisiyle onaylama veya ba¤naz tepkilerle karfl›laflmak olanakl›d›r. Toplumumuzu uzlaflmaz iki kitle halinde karfl› karfl›ya getiren derin anlaflmazl›¤›n felaketli 158
sonuçlar getirebilece¤ini daima hat›rda tutarak karfl›tl›¤› çözmek uzlaflma yollar›n› bulmak zorunday›z. Yurdun gelece¤i için iki taraf da, ba¤naz uzlaflmaz tavr›ndan kurtulmak zorundad›r. K›sacas› demokrasi, özgürlü¤ü yok etmek özgürlü¤ü de¤ildir. Demokrasi, toplumda bar›fl› güvence alt›na almak için uzlaflma ve denge rejimidir.”
Cumhuriyet Treninden Tanzimat Trenine Ümit Sar›aslan
lkemizin kanayan yaralaÜ r›ndan biri olan demiryolu tafl›mac›l›¤›n›n, raydan ç›kar›lan Cumhuriyet Treni’nin içler ac›s› durumunu anlatan önemli bir yap›t. Daha önce “Demir A¤lardan Örümcek A¤lar›na” adl› öncü ve
titiz çal›flmas›n› kald›¤› yerden sürdüren usta araflt›rmac› yazar her sayfada belgeleri, dip notlar› ve ço¤u ilk kez yay›mlanan foto¤raflar› da ekleyerek soruyor: “AB trenine binip binmemek ya da binip de inmemek biraz dursun; 2036 y›l›nda (Cumhuriyet’in 100. yafl›nda de¤il) 113. yafl›nda, Türkiye’yi gerçekten demira¤larla örmüfl olacak m›y›z? De¤ilse, yar›nki kuflaklar Cumhuriyet’i tümüyle raydan ç›karmaz isek (!) demiryolunda ilk giriflimin 200. y›l›nda çorak ve verimsiz bir atlas üzerinde yafl›yor olmaktan her halde hoflnut olmayacaklard›r. Dolay›s›yla bu çarp›kl›¤›n kaç›n›lmaz bedelini öderken, yurt ifllerini zaman›nda ve gere¤i gibi yapmayanlar› da iyilikle anmayacaklard›r...”
Veda Esir fiehirde Bir Konak Ayfle Kulin Everest Yay›nlar›
“F üreyya”, “Köprü”,
“Ad› Aylin”, “Genifl Zamanlar”, “Sevdalinka”, “Nefes Nefese”, “Gece Sesleri” derken bu kez Ayfle Kulin Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun son günlerinde iflgal alt›ndaki ‹stanbul’da bir konakta yaflananlar› ele ald›¤› yeni roman›yla okurlar›n karfl›s›na ç›k›yor. Son Maliye naz›r› ve ailesi arac›l›¤›yla o dönemin resmini çiziyor yazar. De¤iflim ve geçiflin yak›c› sanc›lar›n› okuyan duyumsuyor. Çökmekte olan bir
devlet, bir tarih yeni bir gelecek arayan Milliciler aras›nda s›k›flan o dönem Osmanl› ayd›n›n›n öyküsü. Sürükleyici roman ‹stanbul üzerinden yitip giden ve do¤makta olan ülkeyi yaz›yor. Roman yay›nevinin kopyalanmas›n›n, korsan sat›fl›n›n önlemesi amac›yla bu kez mavi renkte bas›larak kitapç› raflar›nda yerini ald›.
Murathan Mungan’›n Seçtikleriyle Büyümenin Türkçe Tarihi Metis Kitap
omanlar›, oyunlar› ve fliirleriyle günümüz edebiyat›n›n ustalar›ndan olan Murathan Mungan yurt ve dünya edebiyat›ndan özenle seçip biraraya getirdi¤i öyküleriyle de okuyuculara yol gösteriyor. “Bazen okudu¤unuz bir öykü sizi birkaç yafl birden büyütür. Ço¤u kez edebiyat hayattan daha çabuk büyütür. Yaflama iliflkin birçok fleyi kendi deneyimlemenize gerek kalmadan edebiyat yoluyla ö¤renirsiniz. (...) Edebiyat ayn› zamanda bir büyüme sanat›d›r; bizi, biz yapar. ‹leriki y›llarda da her yafl›n büyümelerini, alg›lamalar›n›, kavramalar›n›, edebiyat üzerinden izlemeyi, kavramay› sürdürürüz” düflüncesinden yola ç›karak Türkçe hikayenin oniki klasi¤i ile, kitab›n konu¤u olan oniki yazar›n, oniki klasik üzerine yazd›klar› denemeler biraraya getirilmifl.•
R
159
Bir Fotograf
Bin Sözcü¤e Bedeldir
Gönderi: Bar›fl Mete, Büyükada, ‹stanbul
160
TÜRK RESSAMLARI: Eren Eyübo¤lu
Çarfl› içi Eren Eyübo¤lu, 1907 y›l›nda Romanya’n›n Yafl kentinde dünyaya geldi. Lise ça¤›nda özel resim dersleri ald›. Yafl Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim ö¤renimi yapt›. 1929 y›l›nda Paris’e gitti. Dört y›l Andre Lhote’un atölyesinde resim çal›flt›. 1930’da Paris’te Bedri Rahmi ile tan›flt›. 1936 y›l›nda iki sanatç› ‹stanbul’da yaflamlar›n› birlefltirdiler. O günden sonra, Türkiye’de bir Türk sanatç›s› olarak yaflayan Eren Eyübo¤lu, Anadolu’yu dolaflt›. Anadolu co¤rafyas›, kültür zenginlikleri ve Anadolu insan› resimlerinin esin kayna¤› oldu. Resimle mimarl›¤›n iflbirli¤i konusunda Bedri Rahmi’nin görüfllerini paylaflan Eren Eyübo¤lu, efliyle birlikte Türkiye’de, bu alanda ilk yap›tlar›n› gerçeklefltirdiler. Ard›nda binlerce resim, desen, seramik b›rakan Eren Eyübo¤lu 30 A¤ustos 1988 günü, son otuz y›l›n› yaflad›¤› Kalam›fl’taki atölye-evinde yaflama veda etti. Eren Eyübo¤lu, Palet Sanat Galerisi’nde, 40 civar›nda yap›t›n›n yer alaca¤› ve 08 Aral›k-13 Ocak tarihleri aras›nda yap›lacak olan sergide sanatseverlerle buluflacak.