BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
YEREL SÜREL‹ YAYIN
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹fllerii Müdürü: Çi¤dem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Kapakk Fotograf›: Prof. Dr. Cengiz Ifl›k, Baflkent Üniversitesi
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Do¤anca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Doç. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cans›n, ‹zmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, ‹lker ‹nal, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Saniye Özden, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, ‹zlen fien, Cheryl Tanr›verdi, Eser Tutel, Engin Ünsal, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abonet: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yap›m
Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Bölümü Sorumlular›: Nükhet Aliciko¤lu, Emel Öksüz Kurt
Elektronik Posta: butundunya@butundunya.com.tr ‹nternet Sitesi: www.butundunya.com.tr Bas›m Tarihi: 28.12.2007
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.
Ocak 2008 Y›l: 10, Say›: 116
‹çindekiler Arma¤anlar›m›z ve Mutluluk Dile¤imiz...
Kaunos Tuzlas›’n› 2000 7 Y›l Sonra Gün›fl›¤›na Ç›kard›lar
METE AKYOL
39
PROF. DR. CENG‹Z IfiIK
An›lanlar/ Unutulanlar... 12 Cumhurbaflkan› ‹nönü’den O¤lu Erdal’a Mektuplar› ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU Atatürk “Geometri” 20 Kitab›n› Neden Yazd›?
DR. MEHMET UHR‹
49
Dilimizin Ucuna Gelenler...
28
PROF. DR. fiENGÜL HABLEM‹TO⁄LU
Kültürümüz
33
AL‹ NA‹L‹ ERDEM
Tarih Kitaplar›ndan Düflmanl›k Yaratan Bilgileri Ay›klamak!
53
Türkiye’de Karaci¤er Nakli 20 Y›l
35
BURCU ORAL EVREN
57 63 67
PEL‹N HAZAR
Siyah ve Beyaz
69
73 81
4
83
MET‹N ATAMER
Benjamin
SERDAR KALKAN
Paul Cézanne
115 124 Sayfa: 99
Yaflam›n ‹çinde Gezmek...
129
‹ZLEN fiEN
Albay Hassan Kimdi?
135
‹LYAS HAL‹L
Kendi Küçük, Etkisi Büyük Bulufllar ‹LKER ‹NAL
85
MUZAFFER ‹ZGÜ
Ka¤›d›n Öyküsü
111
YÜCEL AKSOY
MET‹N GÖREN
Onu An›lar›yla Yaflat›yorlar
109
NURAY BARTOSCHEK
Dondurma Külâh›
ESER TUTEL
Dilimizin Ucuna Gelenler...
Bir Y›l› Daha Geride B›rak›rken
‹ngiliz’in Türkçesi Tarzan’›n ‹ngilizcesi MEHMET MUHS‹NO⁄LU
Sayfa: 28
Bir Yerlerden Bafllamak
YÜCEL AKSOY
“Kaptan Düdüüük! Kaptan Düdüüük!”
106
SAD‹ BÜLBÜL
CHERYL TANRIVERD‹
“‹mzam› Att›¤›m ‹lk Resimlerim”
Gözümüzü Üstünden Ay›ramad›¤›m›z Üç Bin Y›ll›k Dostumuz: Saat Ç‹⁄DEM AYHAN
GÜRBÜZ EVREN
Tane Tane Kar Taneleri
Hayvan Dükkanlar› AL‹ MURAT ERKORKMAZ
PROF. DR. T‹MUR KARAÇAY
YAZI ‹fiLER‹ BÖLÜMÜ
8 91 Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe 17 93 95 Bilginizi Denetleyin Ocak SuDokular› 114 1001 Güzel Söz 118 99 Bir Baflkad›r Memleketim 121
ERDO⁄AN SAKMAN
Kalabal›¤a Bulaflamamak
KONUR ERTOP
“Hilafetin Mutlaka Kökünden ‹lga Edilmesi Laz›md›r...”
Kertenkelenin Ayaklar›
Eski fiark›lar ENG‹N ÜNSAL
89
Teflekkür Ederim, Ö¤retmenim EKREM KEMAL KIRMACI
Hayvan Dükkanlar› Mankafa Poldi 132 Anne ve Babalardan 144 139 Kareler ve Rakamlar 152 Mant›k Bilmecesi 153 141 Satranç 154 Bulmaca 156 Ay›n Kitaplar› 158 149 Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5
Arma¤anlar›m›z ve Mutluluk Dile¤imiz... •Mete Akyol eni y›lda size öncelikle “arma¤an”lar›m›z› sunal›m: ‹lk olarak, “Türkiye’de karaci¤er nakli” olay›yla ilgili olarak, hem de tam kayna¤›ndan, bir haber veriyoruz: “Tam 20 y›l olmufl me¤er, Türkiye’de ilk karaci¤er nakli ameliyat›n› yapt›¤›m›z...” Bu tümce, 20 y›l önce Türkiye’de ilk karaci¤er nakli ameliyat›n› yapan ve 20 y›l önceki o “8 Aral›k” gününü, Türk t›p tarihinde yeni bir milada dönüfltüren Prof. Dr. Mehmet Haberal’a aittir. O günden bugüne, kendi kurdu¤u üniversitenin, kendi kurdu¤u hastanesinde, kendi yetifltirdi¤i ekibiyle 270 karaci¤er nakli ameliyat› yapan Prof. Dr. Haberal, Türkiye’de ilk böbrek nakli ameliyat›n› yapt›¤› 3 Kas›m 1975 tarihinden sonra t›p tarihinde oluflturdu¤u bu ikinci “milad”›n 20 y›l geride kald›¤›na kolay kolay inand›ram›yor kendini: “Daha dün gibi geliyor bana o gün” diyor. O günün üzerinden 20 y›l geçti¤ine Dr. Haberal, 20’nci y›l pastas›n› yeniden yaflama kavuflturdu¤u “eski” hastalar›yla birlikte keserken inanabildi, ancak. *** Gerçek oldu¤una güçlükle inand›¤›m›z bir olay›n, geçen ay 5’inci y›ldönümü oldu¤una da biz kolay kolay inand›ramad›k kendimizi. Onurlu ve yurtsever bir ayd›n simgesi ve örne¤i olan Prof. Dr.
Y
Bütün Dünya• Necip Hablemito¤lu, 18 Aral›k 2002 tarihinde, evinin önünde, aln›ndan vurulmufltu. Kitaplar› yan›s›ra, tüm yurtseverlerin ve ö¤rencilerinin yürek ve beyinlerinde yaflam›n› inatla sürdüren Prof. Dr. Hablemito¤lu’nun öldürülebilece¤ine inanmad›¤›m›z için, onun hiçbir zaman öldü¤ünü de kabul etmedik. Onla ilgili olay›n eylemini yaln›zca “aln›ndan vuruluflu” olarak tan›mlamam›z, bu yüzdendir. Bu eylemin 5’inci y›ldönümü nedeniyle de¤erli efli Prof. Dr. fiengül Hablemito¤lu’nun yaz›ya dönüfltürdü¤ü duygu ve düflüncelerini, özellikle “belli bir kesim” yüzleri k›zararak okuyacakt›r. *** Ülkemizin gerçek anlamda bir edebiyat uzman› olan yazar›m›z Konur Ertop’un, çok önemli bir de¤erlendirmesini daha bulacaks›n›z bu say›m›zda. Onun, “Cumhurbaflkan› ‹smet ‹nönü’nün, ö¤renci o¤lu Erdal ‹nönü’ye yazd›¤› mektuplar” konusundaki de¤erlendirmesini okurken, hiç kuflkumuz yok, “özlem” sözcü¤ünü de tüm yo¤unlu¤uyla duyumsayacaks›n›z yüre¤inizde. Bu “yararl› yaz›lar›m›z”, size yeni y›lda sundu¤umuz arma¤anlar›m›zdan yaln›zca birkaç›d›r. Okudukça, sayfalar›m›z aras›ndaki öteki arma¤anlar›m›z› da bulacaks›n›z. Bir de, mutluluk dile¤imizi kabul edin yeni y›lda... Ya tutarsa...• 7
Sizden Bize
ncelikle yazm›fl oldu¤um Ö mektubumu dergide yay›mlad›¤›n›z için sizlere ne kadar
Mektuplar
n r
n
n -
-
yürekleniyor “Bu da geçer. Biz neleri baflarm›fl bir ulusun evlatlar›y›z” diyorum. Her konuda bizi besledi¤iniz için teflekkür ederim. Selami Sezen, Ankara.
Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729
en emekli bir ö¤retmenim. B Ö¤rencilerime, dostlar›ma hep övgüyle önermifl ve ço¤u zaman eski say›lar› ellerine tutuflturmuflumdur. Çünkü eski say›lar› da olsa bu dergi güncelli¤ini her daim korumufltur. Her say›s› insan›n ufkunda yeni ufuklar açan, bilgilerine yeni bilgiler katan, özellikle yak›n tarihimizle ilgili olarak bilmedilerimizi bize ö¤reten alt›n de¤erinde sayfalar›n› bir solukta bitirdi¤im “Bütün Dünya” flimdi yaflam›m›n bir parças› haline geldi. Aral›k 2007 say›s›n›n ilk iki yaz›s›, de¤erli yazar›m›z Orhan Velidedeo¤lu’nun “Y›lbafl›” ve “Sivas’tan Ankara’ya” yaz›lar› birer harika! Tekrar tekrar oukudum, yak›n çevreme de okuttum ve hele ikincisini her okuyuflumda gözlerim yaflard›, bo¤az›m dü¤ümlendi. Bu 8
cennet vatan›n ne zorluklarla kazan›ld›¤›n›n böyle güzel anlat›mlarla genç kuflaklara sunulmas› harika bir fley bence... Gençlere yak›n tarihimizin resmi tarih yerine böyle güzel ayr›nt›larla anlat›lmas›ndan yanay›m. Can yoldafl›m dergime sevgilerimi yolluyorum. Nafi ‹nal, ‹zmir. ergiyi elime ald›¤›mda b›rakD mak istemiyorum. Konular çok çeflitli; ama hepsi de birbirinden ilginç ve ak›c›... Say›n Eser Tutel ve Say›n Ali Murat Erkorkmaz’› okurken keyif al›yor, yüzümde gülümsemeyle devam ediyorum okumaya... Yak›n tarihimizle ilgili konularda bugünlere bak›p bazen hüzünleniyor bazen
teflekkür etsem azd›r. Çünkü sizin sayenizde elime Türkiye’nin de¤iflik bölgelerinden bir sürü kitap ve dergi geçti. Bunlar›n hepsi sizin sayenizde oldu, onun için size sonsuz teflekkürlerimi sunar›m. E¤er izin verirseniz sizin arac›l›¤›n›zla bana kitap yollayan de¤erli büyüklerime teflekkür etmek istiyorum. Baflta Kültür ve Turizm Eski Bakan› ‹lhan Evliyao¤lu, Emekli Piyade Albay Ahmet Mithat Öztekin, ‹ffet Güngeç, Dr. Gül Kahyao¤lu, Dr. Sermin fievkan, Süleyman Göker, Ö¤retmen Serpil Yifl, Muh. Mehmet Teyin, Y›ld›z Ergin, Cüneyt Yüce’ye hepsine sizin arac›l›¤›l›¤›n›zla ayr› ayr› sonsuz teflekkürlerimi sunar›m. Yay›n hayat›n›zda baflar›lar›n›z›n daimi olmas›n› dilerim. Sayg›lar›mla, Kemal Tafl, D Tipi Kapal› Cezaevi, Z.A4/9 Kocabafl, Denizli. er ay sab›rs›zl›kla bekliyoH rum. “Ne ararsan buluyorum” gibi bir dergi de¤il derginiz... Okuduklar›m› “‹yi ki ö¤rendim. Baflka neler ö¤renece¤im?” mera-
k›yla yutarcas›na, ço¤u zaman da tekrar tekrar okuyorum. K›rkdört yafl›nda yurt d›fl›nda uluslararas› bir kurumun genel müdürü olmama karfl›n sizden ö¤rence¤im o kadar çok fley var ki... 20’inci yüzy›l Türkiye’nin milad›... “Bütün Dünya” dergisi liseli gençlerimizin her konuda ayd›nlanmas› için gereken bir ›fl›k... Benim gibi 40’l› yafllara geldiklerinde dünya onlar için çok daha yaflanabilir bir yer olacakt›r. Sizlere teflekkür etmek istedim. Var olun. Serdar Okçu, Dubai. eski bir tarihte bafllam›fl Ç okyolculu¤un, hâlâ devam ediyor olmas› ne güzel... Sevgili “Bütün Dünya” sizlere çok fley borçluyum ve bu borcumu nas›l ödeyece¤imi inan›n ben de bilmiyorum. “Bütün Dünya”m› önce lisedeki edebiyat ö¤retmenim Sevinç A¤bafl’›n tavsiyesiyle alm›flt›m elime... O günden sonra da elimden düflürmez oldum. fiimdi Türkçe ö¤retmenli¤i ikinci s›n›f ö¤rencisiyim. Ö¤retmen olunca benim de ö¤rencilerime tavsiye edece¤im ilk dergi “Bütün Dünya” olacak. Kas›m say›s›n› çok be¤endimi söylemeden geçmek istemiyorum. Özellikle 19 Kas›m 1938 tarihli “Cumhuriyet” gazetesinin birinci sayfas›na yer vermeniz o y›llarda yaflamasam bile o y›llar›n güzelli¤ini, hüznünü hissetmemi sa¤lad›, teflekkür ederim. ‹yi ki vars›n “Bütün Dünya”... Bahar Ak›n, K. Ere¤li, Zonguldak. 9
az›lar›n› her zaman Y büyük bir güvenle okudu¤um “Bütün Dün-
Sizden Bize
en küçükken “BüB tün Dünya”n›n içindeki minik öyküleri
ya”da böylesine ciddi bir okurdu bana... Büyühata yap›ld›¤›n› görünce dükçe ben okumaya çok üzüldüm. baflladım bunları daha Tüm çevreme her zasonra öteki yazıları... NeMektuplar man güvenilir bir kayrede bulsanız hiç sıkılnak olarak sundu¤um madan alıp okuyabilecedergimizde Fransa Kral› IV. ¤iniz bir dergi bence ve içinde Lui’nin “Devlet Benim” sözünün çok ilginç fleyler buluyorum. KıFrans›zca’s› yanl›fl yaz›lm›flt›. Bu- sacası dergimi çok seviyorum. Su Emir, nu size bildirmenin görevim ol‹zmir. du¤unu düflündü¤üm için de hemen yazmaya karar verdim. “Devlet Benim” sözünün en gerçekten “Bütün Dünya” Frans›zca’s› dergimizde yay›mdergisini çok seviyorum. fiu land›¤› gibi “L’etat C’est Mai” yaflad›¤›m dünyada bana bir rehde¤il, “L’etat C’est Moi”dir. Uma- ber gibi yol gösteriyor. Yaflamay› r›m bir daha böyle bir üzüntü ya- seninle ö¤renmek ne güzel. Baflaflamay›z. Sayg›lar›mla, r›lar diliyorum. Burçak Gözüpek, Deren Tuna, ‹stanbul. Ankara.
B
ütün Dünya” dergisi bizleütün Dünya” dergisini her “B ri ayd›nlat›yor, bilgi sevgi- “B ay takip etmeye çal›fl›yosinin içimizde geliflmesini sa¤l›yor, rum. Özellikle flu k›sa öyküler toplumsal olaylara karfl› duyarl›l›¤›m›z› art›r›yor. Bu yüzden “Bütün Dünya” dergisinin hep devam etmesini istiyoruz. Sizlere çok teflekkür ediyoruz. Sevgi Ifl›k, Edirne. ütün Dünya” dergisini okumaya bafllad›¤›mdan buyana dergimiz bana pek çok fley kazandırdı. Bence en önemlisi olan kitap okuma alıflkanlı¤ın› bana kazandırd›¤›n›z için dergide eme¤i geçen herkese flükranlarımı sunuyorum. fienay Yüce, ‹zmir.
“B
10
gerçekten çok güzel ve ders verici, ö¤retici olmas› aç›s›ndan da harika. Bu dergide eme¤i geçen herkese çok çok teflekkürler... Ömer Faruk U¤ur, Yalova. ütün Dünya” dergisini al“B d›¤›m zaman sahile gidiyorum. Son sayfas›ndan bafll›yorum okumaya... Bitsin istemiyorum, okudukça hep baflta olay›m istiyorum. Görüntüsü küçücük olsa da bütün dünyay› içine alan denize benzetiyorum dergiyi... Deniz kadar uçsuz bucaks›z, zengin, coflkulu, huzur verici, nefleli, manzaral›, mükemmel...
Duyuru Tahtas› u y›la ›yla b afllas a m ›l r›n aç anla b Okulla k bir heyec ¤›m›zdaki ü l› da büy a okul kitap ecan›m›za y m e a h ; i u›k ¤ d ersizli Sizin gibi d t e y p in . ¤ ü kita e d c düflür , gele gölge anlar›n bize ece¤i kis r yarl› in rine gönde luna ›fl›k o le y k dibüyü hepimizin için flim r ›z la ›n ›m tap d r . Ya ulu, tutacak ekkürler. tim Ok ›f›, fl e e r t ¤ ö k l den › 8-A S n n. Fatih ‹ u , Gires Alucra
Alt› y›ld›r aral›ks›z takipçisi oldu¤um, de¤erinden hiçbir fley kaybetmeyen, her ruh haline hitap eden bu dostumun müptelas›y›m. Her y›l sonunda oniki dergiyi bir ansiklopedi haline getiriyor kütüphanemin en güzel yerine koyuyorum. ‹lk kapa¤›ndan son kapa¤›na kadar bir çizgisi için bile eme¤i geçen herkese teflekkür ediyor, baflar›lar›n›z›n devam›n› diliyorum. Hanife Derman. Demre, Antalya. erginizi okumak ve takip D etmek benim için vazgeçilmez bir mutluluk ve ayd›nlanma sebebim oldu. Böyle kaliteli bir dergiyi oluflturmak için eme¤i geçenleri kutluyor ve sayg›lar›m› sunuyorum. Abdullah Temiz, ‹stanbul.
Ben Bitlis’in Hizan ilçe sinde fiehit Ö¤retmen Abd urrahman Nafiz Özba¤rıaç ık ‹lkö¤retim Okulu’nda ö¤r etmenlik yapıyorum; anc ak burada çocukların okuması için yeterli kitap yok. Onların da sizler gibi aydınlık bir gelece¤e kavuflabilm eleri için yapaca¤ınız kitap yardım larına ihtiyaçları var. ‹lgilenirseniz bur adaki minik yüzleri çok mutlu etm ifl olacaksınız. fiimdiden teflekkür ede rim. Zeliha Gülerer, Bitlis. zelihagulerer@mynet.c om
ütün Dünya” dergisi oku“B du¤um dergiler içerisinde her zaman bir numara oldu. E¤lendiririci yanı olmasının yanında, e¤itici yanının a¤ır basması sebebiyle herkese, her zaman ilk tavsiyem olmufltur. Dergide eme¤i geçen ekibe teflekkür etmeyi bir borç bilirim. Teflekkürler... Süleyman Keski, Ankara. ütün Dünya”n›n her say›“B s›ndan ve her yaz›s›ndan yararlan›yorum. fiimdiye kadar çok fley ö¤rendim. Bundan sonra da o minicik derginin içinde yararl› bilgiler bulaca¤›ma inan›yorum. Dergide eme¤i geçen herkesin yüre¤ine sa¤l›k, herkese teflekkür ediyorum. Mehmet Soylu, Bursa. 11
Dergimizin 2007 Kas›m say›s›nda ‹smail Habib (Sevük)’in Harf Devrimi nedeniyle yapt›¤› iki konuflmay› yay›mlam›flt›m. Ancak, o dönemde bu gibi konuflmalar yapan baz› kiflilerin 1940’lardan sonra devrimlere, özellikle de dil devrimine karfl› –görüp yaflad›¤›m– tutumlar›n›n gönlümde derin üzüntü yaratmas› nedeniyle, o yaz›lar› birer “ibret belgesi” olarak niteledim; niçin böyle niteledi¤imi de, o yaz›lar›n havas›n› bozmamak için, bir baflka yaz›mda aç›klamay› düflündüm. “Ders” ya da “ö¤renek” sözcüklerinden birini kullanabilirdim; ama benim o “ibret”imde “sitem” vard›.
An›lanlar / Unutulanlar...
A
tatürk’ün Dil Devrimi’ne, anlar yaflat›p heyecanland›ran bu Türkçenin asl›ndaki gü- çok baflar›l› düzenlemenin bitizelli¤e ve zenginli¤e ka- minde salondan ç›karken, yine vuflturulmas›na, sars›l- bir baflka dil ustas› Ali Dündar maz bir inançla gönül ve emek a¤abeyimiz kolumdan çekerek verip bu alanda yap›tlar yay›mla- –kula¤›mdan çekmemek için olsa yan; ama bugün aram›zda bulun- gerek– “Bu ay›n yaz›s›nda, kötü mayan dil ulular›m›z, gönülleri- bir olaydan ders almak anlam›na mizde daima yaflayagelen ibret sözcü¤ücak ve yaflat›lacakt›r. nü kullanm›fl›n...” Ya, yaflayan dil uyar›s›nda bulundu. Türk Dili ustalar›m›z?.. Dergimizin 2007 Atatürk’ün kurduKas›m say›s›nda ‹s¤u Türk Dil Kurumail Habib (Sevük)’in mu’nun süre¤i Dil Harf Devrimi (1928) Derne¤i’nin, özverili nedeniyle yapt›¤› iki çal›flmalar›yla ona kikonuflmay› yay›mlaflilik kazand›ran baflm›flt›m. Bunlar günün kan› Sevgi Özel ve gerekleri içinde, tade¤erbilir yönetim rihsel ve yaz›nsal deOrhan kurulu üyelerinin, in¤eri olan coflkulu, saVelidedeo¤lu natl›, güzel konuflmace bir düflünceyle, lard›. Ancak, o döher ay, Türk dilinin nemde bu gibi kode¤erli emekçileri dilbilimcilerimiz için Türkçenin nuflmalar yapan baz› kiflilerin Ustalar›na Sayg› günü düzenleme 1940’lardan sonra devrimlere, karar›n› alk›flla karfl›lad›m. ‹lk dü- özellikle de dil devrimine karfl› zenleme, de¤erli dil ustas› Emin –görüp yaflad›¤›m– tutumlar›n›n Özdemir için geçen kas›m ay› or- gönlümde derin üzüntü yaratmas› nedeniyle, o yaz›lar› birer “ibret talar›nda yap›ld›. Say›n Özdemir’i duyguland›r- belgesi” olarak niteledim; niçin d›¤› kadar bizlere de duygu dolu böyle niteledi¤imi de, o yaz›lar›n 12
havas›n› bozmamak ve yaz›y› uzatmamak için, bir baflka yaz›mda aç›klamay› düflündüm. “Ders” ya da “ö¤renek” sözcüklerinden birini kullanabilirdim; ama benim o “ibret”imde “sitem” vard›. Bunu Say›n Dündar’a da aç›klad›m. *** ski Türk Dil Kurumu’nun, bugünse Dil Derne¤i’nin üyesi Ali Dündar ö¤retmenimizi, ilk kez Cumhuriyet sayfalar›nda tan›d›m. Gazetede ilgiyle okudu¤um yaz›lar›ndan biri “Dil Üstüne” idi (7. 10. 1968). Yine ilk kez “ses bayra¤›” deyiflini, onun ayn› yaz›daki “Kurtulufl Savafl›n› bafllatan ve sürdüren güçlerin elinde Türkçe, devinim kazand›ran, yank›lanan bir ses bayra¤›d›r” tümcesinde görmüfl, pek be¤enmifltim. Da¤larca’n›n fliirindeki, Türkçem, be nim ses bayra¤›m dizesini daha sonra ö¤renecektim. Dil duyarl›¤› yüksek bir Türkçe tutkunu olan Say›n Dündar, Türkçesi varken yabanc›s›n› kul lanmama ilkesinin ödünsüz savunucusu ve çok bilinçli bir uygulay›c›s›d›r. San›r›m 10’u aflk›n yap›t›ndan ancak 6’s›, çal›flma odamda “baflucu kitab›” olarak yer almaktad›r. Bana, imzalayarak verdi¤i yap›tlar›ndan birinde flöyle diyordu: “Say›n Orhan Velidedeo¤lu’na, anadilimizi kullanmadaki dikkat, özen ve baflar›s›na hayranl›kla (23. 3. 2000). Beni uyard›¤›nda, bu övgüye karfl› yüzünü kara ç›kartm›fl›m gibi, utand›¤›m› da belirteyim. *** Ulu Önder’in, çok k›sa bir sü-
E
rede, belli aral›klarla yapt›¤› devrimler, bir bütünü tamamlayan parçalard›r. O, bu devrimini Türk ulusuna mal etti. Bu devrim –ulusun ad›yla– Türk Devrimi olarak an›ld›. “Ben flu devrimleri benimsiyorum, flunlar iflime gelmiyor, karfl›y›m” denemez. Böyle bir düflünce, devrim karfl›tl›¤›d›r; uygarl›k yolunu aç›p ayd›nlatan Atatürkçü düflünceye karfl› ç›kmakt›r. Atatürk’ün sa¤l›¤›nda en güzel, en coflkulu konuflmalar› yap›p en etkili, en ateflli yaz›lar› yazan kimi ayd›nlar›n, onun aram›zdan ayr›l›fl›n›n ard›ndan kötücüllü¤e yönelmeleri, ö¤reneklik bir olay de¤il mi? ‹smail Habib: 1928’de Adana’da milli e¤itim müdürüyken Arap harflerinin b›rak›l›p Latin as›ll› Türk harflerinin kabulü öncesi ve sonras›nda o coflkulu konuflmalar›yla dikkatleri çeken; 1933’te Birinci Türk Dil Kurultay›’na üye olarak ça¤r›lan; zaman zaman Atatürk’ün yan›nda bulunup onun övücü sözlerine eriflen (mazhar olan) Edebiyat Ö¤retmeni ‹smail Habib Sevük...
‹
stanbul’da 23 Ekim 1948’de bir kongre düzenlenir. Kongreyi düzenleyen, ö¤ret men sözcü¤ünü uyduruk sayd›klar› için kendilerine mual lim diyen bir dernek: Muallimler Birli¤i. Hani, Atatürk’ün çok de¤er verdi¤i, onurland›rd›¤› “Milli E¤itim Ordusu”nun ö¤retmenlerinden bir topluluk... Kongreyi, ünlü romanc›m›z Halide Edib’in efli Dr. Adnan Ad›var açar; ama Atatürk’e sayg› duruflu yap›lmaz... Az say›daki Ata13
An›lanlar / Unutulanlar...
Bütün Dünya • Ocak 2008
türkçü kat›l›mc›n›n dirençli tepkisiyledir ki ancak, gönülsüz olarak sayg› durufluna geçilir.
T
oplant›ya dinleyici olarak kat›lan Klasik Filoloji Doçenti Dr. Suat Yakup Baydur, izlenimlerini bir yaz›s›nda flöyle anlat›r: “Ne kolay fleymifl bu dil davas›? Gordium dü¤ümü, yeni ‹skender’in [‹smail Habib Sevük’ün] bir [k›l›ç] darbesiyle çözülecek demek. Makalelerini okuyan arkadafllar aras›nda ‹smail Habib’in döndü¤ünü, do¤ru yolu buldu¤unu, ayd›nl›¤a ulaflt›¤›n› sananlar olmufltu; ‘Türkçenin istiklâl bayra¤›’, ‘Billûr Türkçe’ sözleri, onlara bu umudu vermiflti. Ben, ‘hele bir durun, sonunu bekleyin’ demifltim. ‹stanbul Muallimler Birli¤i’nin ‘dil kongresi’nde baflkanl›k ederken devrim lehinde konuflanlara karfl› tak›nd›¤› tavr› görenin, iflin sonunda buraya ç›kaca¤›n› bilmesine flafl›lmaz. Ayd›nl›k yollardan geçip karanl›k bir dehlizde yolu nu flafl›rd› zavall›.” Atatürk, 1 Kas›m 1932 günü, Büyük Millet Meclisi’ni aç›fl konuflmas›nda “Türk dilinin kendi benli¤ine, asl›ndaki güzellik ve zenginli¤e kavuflmas› için devlet teflkilat›m›z›n dikkatli, alakal› olmas›n› isteriz” diyordu. 23 Ekim 1948’de ‹smail Habib Sevük’ün baflkanl›¤›n› yapt›¤› Muallimler Birli¤i kongresindeyse, dil devrimi zararl› bir ak›m olarak nitelendirilip bu devrimden dönülmesi için yetkililere ça¤r›da bulunulmaya yeltenilir...(!) *** Ya, Prof. Dr. Fuat Köprülü... 14
O Fuat Köprülü ki, 26 Eylül 1932’de toplanan Türk Dili Birinci Kurultay›’nda, Mustafa Kemal’in önünde bu tarihi, ulusal rönesans›m›z›n bir bafllang›c› ola rak niteleyip “26 Eylül... Birbiriyle uyumlu ve çok büyük bir bütün oluflturan Türk ‹nk›lab›n›n en do ¤al ve belki de en ulu sonucu dur...” diyordu. Köprülü, ayn› konuflmas›nda, Türk dilinin ‹slam medeniyetinin etkisi alt›nda zenginli¤ini ve ba¤›ms›zl›¤›n› kaybetti¤ini, bu etkilerin en bafl›nda ayd›nlar›n bilimsel vicdandan, ulusal bilinçten yoksun oldu¤unu, e¤er Tanzimat’›n ve onu izleyen evrelerin adamlar›nda ulusal bilinç olsayd›, o geriye do¤ru gidifli ileri bir geliflme sanmak sap›nc›na düflmeyeceklerini söylerken, 1950’lerin Fuat Köprülü’sünü tan›mlad›¤›n›n ay›rd›nda m›yd›?.. Milletvekili olarak bulundu¤u 1950 Millet Meclisi’nde, Türkçe okunan ezan›n Arapçalaflt›r›lmas›na destek veren, o Fuat Köprülü müydü?..
Y
ine o Fuat Köprülü müydü; 10 Ocak 1945’te “Dil devrimimizin hukuk ve idare alan›nda da gerçekleflip kökleflmesine yard›m edece¤i” görüflüyle Türkçelefltirilen Anayasam›z›n, 1952’de, eski biçimi olan “491 Say›l› Teflkilat-› Esasiye Kanunu’nun Tekrar Mer’iyete Konulmas›”, yani dilinin eski biçimine, a¤dal› Osmanl›caya dönüfltürülmesi için yap›lan kanun teklifinin alt›na imza atan?.. ***
“Milli Hatip” Hamdullah Suphi (Tanr›över)... Mustafa Kemal’in, “Nutuklar›n› yaln›z fikir olarak de¤il, ayn› zamanda bir musiki olarak dinledi¤im kardeflim...” dedi¤i, de¤er verdi¤i Hamdullah Suphi...
A
tas›n› ve devrimlerini, onun sa¤l›¤›nda, pek süslü sözlerle göklere ç›kar›p alk›fllayan; ona F›r t›na Kuflu benzetmesiyle “Önümüzde giden kufl, k›lavuz kufl!.. Hepimizin kalbinde senden gelen bir ›fl›k, t›pk› denizlerin dalgalar› gibi, yeni ufuklara do¤ru arkandan ak›p gidiyoruz” diye övgüler ya¤d›ran Hamdullah Suphi... Atatürk’ün, asl›ndaki güzellik ten ve zenginlikten söz etti¤i Türkçeyi, 1949 y›l› bafl›nda, ‹stanbul’da üniversite gençli¤ine yapt›¤› uzun konuflmada “son derece kaba bir dildir” diye niteleyen Hamdullah Suphi... ‹stanbul’da Saraçhanebafl›’ndaki, Suphi Pafla kona¤›nda yeni Türk Oca¤›’n›n aç›ld›¤› gün
(10 May›s 1949) yapt›¤› konuflmada Türk dilini, bizim için çok zengin ve asîl iki kaynak olan Arap ve Acem as›ll› kelimelerden mahrum ediniz; devlet kaybolur, millet kaybolur, meclis kaybolur, edebiyat kaybolur, ilim kaybo lur, sanat kaybolur, tarih kaybo lur... diyordu. Oysa bugün, Arap ve Acem as›ll› sözcükler dilimizden büyük ölçüde kovuldu. Ama devlet de var, millet de var, meclis de var; edebiyat da, ilim de, sanat da, tarih de var. Tek olmayan, an›msanmayan Hamdullah Suphi... Alt› dönem milletvekilli¤inden sonra Demokrat Parti döneminin sonlar›nda, ‹stanbul’dan 10. dönem milletvekili seçilen Hamdullah Suphi, TBMM kürsüsünde bir konu üzerinde konuflurken bakar ki milletvekilleri birbiriyle söyleflide, kendisini dinlemiyorlar; “Allah Allah” der, “Bak›yorum art›k bizi bile dinleyen yok!..” Pardon!.. Siz kimdiniz?..• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr
Adam heyecanla eczaneye girdi ve eczac›dan bir h›çk›r›k ilac› istedi: “Lütfen rica ediyorum” dedi. “Bana hemen bir h›çk›r›k ilac› verir misiniz?” Eczac›, ilaç verece¤i yerde adam›n yüzüne ans›z›n bir tokat att›. Tokad› yiyen adam ac› içinde ba¤›rd›: “Bu da ne demek?” diye sordu. “Bana niçin tokat att›n›z?” Eczac› bu hareketinin nedenini tane tane anlatmaya bafllad›: “H›çk›r›¤›n en iyi ilac› ans›z›n bir heyecan yaratmakt›r” dedi. “Bu heyecanla h›çk›r›k hemen kesilir.” Adam bir yandan yedi¤i tokad›n ac›s›n› dindirmeye çal›fl›rken bir yandan da h›çk›r›¤a tutulan›n kendisi olmad›¤›n› anlatmaya bafllad›: “Belki öyledir ama...” dedi. “H›çk›r›¤a tutulan ben de¤il, d›flar›da bekleyen eflimdi...”• 15
‹lk Dersimiz Türkçe
Saniye Özden Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 18’inci sayfam›za bak›n›z
1. avanak (ermenice) – a) aptal b) anlay›fls›z c) duyars›z ç) kaba 2. mad›mak (ermenice: “matutak”) – a) bir çiçek türü b) baharda yetiflen yeme¤i yap›lan küçük yeflil yaprakl› bir bitki türü c) yonca ç) yemlik 3. köflk (farsça) – a) saray b) büyük, süslü, bahçeli ev c) kasr ç) k›r evi 4. zengin (farsça) – a) varl›kl›, vars›l b) para babas› ç) mal sahibi ç) mülk sahibi 5. anatomi (frans›zca) – a) beden yap›s› c) gövdebilim c) canl›lar›n iç yap›s›n› ve organlar› inceleyen bilim ç) teflrih 6. izbandut (italyanca, “spandoto”) – a) korsan b) iri yar› kimse c) dev gibi ç) korkunç görünümlü 7. mafya (italyanca) – a) haydut çetesi b) harami c) yasad›fl› ifller çeviren, zor kullanarak kazanç sa¤layan örgüt ç) çete
8. paspal (yunanca) – a) da¤›n›k, pis, özensiz, bak›ms›z b) kepekli un c) kalitesiz esrar ç) ifle yaramaz kifli 9. izbe (rusça) – a) lofl, bas›k, kuytu yer b) bak›ms›z ev c) karanl›k yer ç) ›ss›z ev 10. izmarit (yunanca) – a) içilmifl sigara art›¤› b) kül tablas›ndaki sigara c) bitmifl sigara ç) bir bal›k türü 11. kümes (yunanca) – a) tavuk, hindi vb. bar›na¤› b) çok küçük ev c) pis ev ç) bar›nak 12. kültür (frans›zca) – a) bilgi birikimi b) ekin c) yaflam biçimi ç) uygarl›k düzeyi 13. figüran (frans›zca) – a) bir oyun ya da filmde önemsiz rollerde oynayan kimse b) piyon c) oyuncu ç) önemsiz kimse 14. ekstrem (frans›zca) – a) afl›r› b) ileri derecede c) fazla ç) taflk›n
17
‹lk Dersimiz Türkçe
Yan›tlar 17’nci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›
1. avanak (ermenice) – a) aptal. Avanak, o denli yerleflmifl ki, art›k yerli say›l›r. 2. mad›mak (ermenice: “matutak”) – b) baharda yetiflen yeme¤i yap›lan küçük yeflil yaprakl› bir bitki türü. Bu da öyle; bu tür sözcük kal›nt›lar› Anadolu kültür zenginli¤i say›lmal›: “Mad›mak biter oldu / Yollar› tutar oldu” 3. köflk (farsça) – b) büyük, süslü, bahçeli ev. Yukar›dakilerin bir örne¤i de bu sözcüktür: “Neyleyim saray› neyleyim köflkü / ‹çinde sal›n›p gezenim yoktur” 4. zengin (farsça) – a) varl›kl›, vars›l. As›l anlam› bu; ama ayr›ca “nitelikleri çok olan” anlam› da var, “Vitamin aç›s›ndan zengin” gibi. 5. anatomi (frans›zca) – c) canl›lar›n iç yap›s›n› ve organlar› inceleyen bilim. Öbür seçeneklerdeki anlamlar› da kullan›l›r. 6. izbandut (italyanca, “spandoto”) – b) iri yar› kimse. Daha çok benzetme amaçl› kullan›l›r: “‹zbandut gibi adam.” 18
‹talyanca’da “Rum korsan” anlam› da var. 7. mafya (italyanca) – c) yasad›fl› ifller çeviren, zor kullanarak kazanç sa¤layan örgüt. Dünyaca yayg›n bir sözcük. 8. paspal (yunanca) – a) da¤›n›k, pis, özensiz, bak›ms›z. Yerlileflmifllerden biri de bu sözcüktür. 9. izbe (rusça) – a) lofl, bas›k, kuytu yer. ‹flte bir yerli daha. 10. izmarit (yunanca) – a) içilmifl sigara art›¤›; ç) bir bal›k türü. ‹ki seçenek de do¤rudur. 11. kümes (yunanca) – a) tavuk, hindi vb. bar›na¤›. Bu sözcük yabanc› m› gerçekten? 12. kültür (frans›zca) – b) ekin. Çok eski bir öneri “ekin”. Ne yaz›k ki tam yerleflemedi. 13. figüran (frans›zca) – a) bir oyun ya da filmde önemsiz rollerde oynayan kimse. Ama öbür seçenekler de kullan›l›yor. 14. ekstrem (frans›zca) – a) afl›r›. Bu sözcü¤ün tam karfl›l›¤› “afl›r›”; tuttu da...
T
ürkiye Cumhuriyeti, tümüne birden “Atatürk Devrimi” dedi¤imiz “uygar yaflam ilkeleri”nden oluflan bir bütündür. Mustafa Kemal, böylesi uygar yap›daki Türkiye Cumhuriyeti’ni, laiklik temelinin sa¤laml›k güvencesi üzerinde kurmufl, laiklik çat›s›n›n koruyuculuk güvencesi alt›nda korumaya alm›flt›r. Laikli¤in dokunulamaz, toz kondurulamaz özelli¤i bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti’nin özgeçmiflinin oldu¤u denli, özgelece¤inin de güvencesini oluflturmufltur. Mustafa Kemal, laikli¤in kabul edilebilmesi için öncelikle, önündeki hilafet engelinin kald›r›lmas› gerekti¤ini biliyordu. Bu konudaki karar›n›, halk› ayd›nlatt›ktan sonra uygulamaya geçirmeye karar verdi. Halk› ayd›nlatman›n en k›sa ve en etkin yolu ise, “bas›n”d›. Bir bas›n toplant›s› düzenleyerek onlara, hilafetin gerçekte ne oldu¤unu ve ne olmad › ¤ › n › aç›klamak istedi. Ve bu toplant›y› ‹zmit’te düzenledi; ‹stanbul’da yay›mlanan oniki gazetenin sahip ve baflyazarlar›n› ‹zmit’te kabul etti. Tarihimizde “‹zmit Bas›n Toplant›s›” olarak yer alan bu toplant›da Mustafa Kemal, “Hilafet” konusunda önce gazetecilerin görüfllerini dinledi, sonra da onlara, kendi görüflünü aç›klad›. Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki “çok önemli” olaylar aras›nda yer alan bu toplant›, cumhuriyetin ilan›ndan dokuz ay, onbir, oniki gün önce, 17 ve 18 Ocak 1923 tarihinde yap›lm›flt›r. Bu ay, tarihimizin bu “çok öemli” olay›n›n 84’üncü y›ldönümüdür. “Ne”yin ne oldu¤unun ve “ne”yin ne olmad›¤›n›n kolayl›kla anlafl›lmas› için, bugüne de¤in “yayg›n biçimde” bilinmeyen ayr›nt›lar›yla aç›klayaca¤›m›z bu bas›n toplant›s›, umuyoruz ve diliyoruz, 84 y›l önce oldu¤u gibi bugün de p›r›l p›r›l ayd›nlats›n, o ayd›nl›¤›n gereksinimi içinde olanlar›...•
Mustafa Kemal ‹zmit’te Bas›n Toplant›s› Yap›yor
20
Bir Katolik topluluk karfl›s›nda, “Papal›k makam›n›n ortadan kald›r›lmas›n›n gerekti¤ini” söylemek o toplulukta ne denli bir flaflk›nl›k yarat›rsa, Mustafa Kemal’in flu sözü de salondaki konuklar üzerinde iflte o denli bir flaflk›nl›k yaratm›flt›:
“Hilafetin Mutlaka Kökünden ‹lga Edilmesi Laz›md›r...” “Hilafetin Kesinlikle Kökünden Kald›r›lmas› Gerekmektedir.”
•Yaz› ‹flleri Bölümü - Bütün Dünya•
M
ustafa Kemal Atatürk, toz kondurulmas›n› istemedi¤i Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra, onun “muhafaza” ve “müdafaa”s›n› Türk gençli¤ine birinci vazifesi olarak emrederken gösterdi¤i özenin ve ileri görüfllülü¤ün ayn›n›, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken de göstermifl ve... Cumhuriyeti laiklik ilkesi üzerinde kurmay›, bu kez kendinin birinci vazifesi olarak benimsemifl ve kendinin birinci vazifesi olarak yerine getirmifltir. Kurulufl tarihimizde çok önemli bir dönüm noktas› olan bu konudaki çal›flmas›na Mustafa Kemal, tam 84 y›l önce bu ay bafllad›. Laiklik ilkesini gerçeklefltirece¤i çal›flmas›n›n ilk ad›m›n› Mustafa Kemal, cumhuriyetin ilan edildi¤i 29 Ekim 1923 tarihinden yaklafl›k dokuz ay önce, 17 Ocak 1923’de ‹zmit’te bir bas›n toplant›s› düzenleyerek att›. ‹zmit Bas›n Toplant›s›, d›fl görünüflüyle bir dan›flma, bir na-
b›z tutma toplant›s›yd› ama... Özünde bu toplant›, Türk bas›n›n›n ileri gelen kalem sahiplerinin kafalar›na ›fl›k tutmak, yüreklerine cesaret yüklemekten baflka bir amaç tafl›m›yordu. Toplant›n›n tek konusu, hilafetti. Fakat Mustafa Kemal, tart›flmaya haz›rlanan deneyimli bir diplomat inceli¤iyle konuyu, de¤iflik bir biçimde ifade etti. Toplant›da tart›fl›lacak konuyu “hilafetin kald›r›lmas›” deyimini kullanarak de¤il, “hilafetin istikbali” olarak ortaya att›. Türk bas›n›, hilafetin istikbali, yani gelece¤i konusunda acaba ne düflünüyordu? Mustafa Kemal, sanki hilafetin gelece¤ini merak ediyormufl da, ya da sanki gelecekte bu hilafeti nas›l kullanaca¤›n› bilmiyormufl da, o konuda bas›n›n görüflüne gereksinim duyuyormufl gibi, sakin bir biçimde sordu: “Size bir sual soraca¤›m ve her birinizin cevab›n› da ayr› ayr› almak istiyorum” dedi ve... Sorusunu sordu: 21
Bütün Dünya • Ocak 2008
“Hilafetin istikbali hakk›nda ne düflünüyorsunuz?”
B
aflyazarlar, s›ra kendilerine geldikçe düflüncelerini aç›klad›lar. Söz birli¤i etmifllercesine tümü, hemen hemen ayn› çizgide, flu çizgide birleflti: “‹stanbul, ‹slam dünyas›na merkez olacak bir hilafet flehrine dönüfltürülmelidir. Burada ayd›n bir ruh tafl›yan din müesseseleri kurulmal›d›r. Bu müesseselere, ‹slam ülkelerinden binlerce ö¤renci ve ziyaretçinin gelmesi sa¤lanmal›d›r.” Mustafa Kemal bu görüflleri sab›rla dinledikten sonra, yine kürsüye geldi ve “Hepiniz aldan›yorsunuz” sözleriyle bafllad› konuflmas›na... Bunu dedikten sonra da, 15 May›s 1919’dan beri yüre¤inde ve kafas›nda tafl›d›¤› bir görüflünü, bir göktafl› dehfletiyle salonun ortas›na att›: “Hilafetin kesinlikle kökünden kald›r›lmas› gerekmektedir” dedi. O günlerin sözcükleriyle de söyleyelim: “Hilafetin mutlaka kökünden ilga edilmesi laz›md›r...” Mustafa Kemal’in bu iki sözü karfl›s›nda salondaki tüm konuklar, dondular, kald›lar. Bir Katolik topluluk karfl›s›nda, Papal›k makam›n›n ortadan kald›r›lmas›n›n gerekti¤ini söylemek o toplulukta ne denli bir flaflk›nl›k yarat›rsa, Mustafa Kemal’in bu sözleri de salondaki konuklar üzerinde iflte o denli bir flaflk›nl›k yaratm›flt›. Onlar›n bu flaflk›nl›¤›, Mustafa Kemal için bir sürpriz olmad›. O ne22
denle pek umursamad› onlar›n bu flaflk›nl›¤›n›. Konuflmas›n›, kald›¤› yerden sürdürdü: “Sözlerimin sizde tereddütler, itirazlar yaratt›¤›n› görüyorum” dedi. “Hiç üzülmeyin, çekinmeyin. Bana içinizi serbestce dökün. ‹flin her safhas›n› beraberce ayd›nlatal›m. Bu düflünceyi candan benimsemenizi ve inanarak yazaca¤›n›z yaz›larla bu ink›lap hamlesinin zeminini haz›rlamak konusunda bana yard›mc› olman›z› istiyorum.” Ahmet Emin Bey söz ald›: “Bu memleketin müteass›p hoca grubu vard›r” dedi. “Halk, ayd›n din adamlar›n›n de¤il, taassup erbab›n›n tesiri alt›ndad›r. Bunlar elbette yenili¤e ve islahata karfl› koyacaklard›r. Halk› da pefllerinden sürükleyeceklerdir. Bu tehlikeye karfl› tedbirleriniz var m›d›r? Varsa, bunlar nelerdir?” Bu kuflku karfl›s›nda Mustafa Kemal’in yan›t› flöyle oldu:
“S
özünü etti¤iniz cahil ve müteass›p güruh, asl›nda hesapl› nüfuz menfaat simsarlar›d›r. Onlar hükümete baflvururlar, derler ki: “‘Halk bizim arkam›zdad›r. Bizim istedi¤imizi yapmazsan›z ifliniz kötü olur.’ “Sonra halka dönerler, halka karfl› da flöyle bir lisan kullan›rlar: ‘Hükümet, bizim avucumuzun içindedir. Bizim her sözümüze uymazsan›z, bizim himayemize s›¤›nmazsan›z, periflan bir hale düflersiniz.’ “Biz, bu hilekâr nüfuz simsarlar›na hiç kulak asmazsak ve hükümetin hiçbir surette kendilerine
“Hilafetin Mutlaka Kökünden ‹lga Edilmesi Laz›md›r...”
de¤er vermedi¤ini belirtirsek, bunlar bir hiç haline inerler.” Mustafa Kemal, görevleri nedeniyle de, varl›klar› nedeniyle de halk› ayd›nlatmak yükümlü¤ünde olan gazetecileri, önce kendisinin biraz daha ayd›nlatmas› gerekti¤ini gördü. Onlara ilk olarak, tarihinden bafllayarak hilafetin ne oldu¤unu anlatmak gerekiyordu. Sonra da, dini konuda yeterince bilgi sahibi olmamalar›na karfl›n, halk› aldatarak, kendilerini halka din bilgini olarak kabul ettirebilmifl kimi “din tacirleri”nin elinde halifeli¤in, bugün nas›l bir konuma geldi¤ini aç›k aç›k anlatmak da de¤il, art›k aç›k aç›k göstermek gerekiyordu. fiöyle bafllad› bu ayd›nlatma görevine: (Tutanaklardaki birkaç sözcü¤ü bugün kulland›¤›m›z sözcüklerle de¤ifltirerek yay›ml›yoruz): “E¤er hilafet demek, bütün ‹slam dünyas›n› kapsayan bir yönetim notas› demekse, tarihte bu hiçbir zaman gerçekleflmemifltir ve gerçekleflmedi. Bütün ‹slam dünyas›n›n bir noktadan, yani halife ad›na tek bir adam taraf›ndan yönetildi¤i asla görülmemifltir. Bugün zaman›m›zda da Fas’ta, Sudan’da halifeler vard›r. Onlar da kendilerine ‘Emir ül Müminin’ diyorlar. Hükümet makam›na ge-
len her kifli kendini halife ilan ediyor. Bütün ‹slam dünyas›n› hilafet makam› ad› alt›nda bir noktaya ba¤layarak yönetmenin mümkün olabilece¤ini kabul etmek do¤ru de¤ildir. Dünyan›n dört bir yan›nda ‹slamlar vard›r. M›s›r ‹slamlar›, Hint ‹slamlar›, Türk ‹slamlar›, Bat› ‹slamlar›, Uzak Do¤u ‹slamlar› vard›r. fiimdi bir düflünün: Bunlar›n her biri, kendi ülkesinin koflullar›ndan ve kendi çevresinin geleneklerinden vazgeçecek ve gidecek, dünyan›n öteki ucundaki bir yerdeki halifenin emri alt›na girecek ve ümmet ad› alt›nda o halifenin ülkesi için savafla girecek... Bunun mümkün olabilece¤ini düflünmek bile kabul edilir bir olay de¤ildir. “Di¤er bir ilke fleran, dinen hilafet diye bir fley yoktur. Bildi¤iniz gibi bir kez peygamberin kendisi demiflti ki, ‘Benden otuz y›l sonra krall›klar olacak’. Bu bir hadistir. O halde ‘Hilafet vard›r. Hilafet olacakt›r. Hilafet devam edecektir’ demek peygamberin a¤z›ndan ç›kan kutsal söze, ‘Hadisi Nebeviye’ye ayk›r› bir fleyin gerçekleflmesini istemek demektir. “Di¤er bir fley... Örne¤in, Ömer, halife oldu¤u zamanda kendisine ‘Halife-i Resulul-
“Bütün ‹slam dünyas›n›n bir noktadan, yani halife ad›na tek bir adam taraf›ndan yönetildi¤i
tarihte hiçbir zaman görülmemifltir.”
23
Bütün Dünya • Ocak 2008
lah’ demifller, kendisi ilk hutbesinde reddetmifl bunu. Demifl ki, ‘Ben böyle bir s›fat› kabul edemem. Zaten böyle bir s›fat yoktur. Siz inananlars›n›z ve ben de sizin emirinizim, o kadar. Bana bunun ötesinde s›fatlar vermek yanl›fl olur.’”
M
ustafa Kemal, hilafet konusundaki bu görüfllerini aç›kl›kla belirttikten sonra, gerçek din bilgini, gerçek din adam›yla, kendilerini halka onlardan biriymifl gibi tan›tan, giysileriyle, cübbeleriyle, sar›klar›yla ve özellikle anlafl›lmamas›na dikkat ettikleri sözüm ona konuflmalar›yla kendilerini halka din bilgini gibi tan›tan, yani halk› aldatan ve kendilerine “havace” denilen din tacirleri konusunda da konuklar›n› çekinmeden ayd›nlatt›: “Beyler, ben havaceleri sevmem” diye bafllad› bu konudaki aç›klamas›na ve flöyle sürdürdü sözlerini: “Camide namaz k›ld›rabilmek için bafl›na ille de sar›k sarmaya gerek yoktur. Namaz k›ld›rabilmek için sar›¤›n hiçbir gere¤i de yoktur. Bu millette yoktur böyle bir fley. “Siz bu memlekete ba¤l›s›n›z, bu memleketin insanlar›ndan birisiniz. Bu memlekette, havacelerin ne kadar de¤ersiz oldu¤unu ve bu milletin havacelerden ne kadar nefret etti¤ini bilmiyor musunuz? Ben size küçük bir örnek söyleyeyim: En çok havace nerede vard›r? Konya’da de¤il mi? Ben Konya’ya yapt›¤›m seyahatlerden birinde okullar› dolafl›yordum. 24
“Bana dediler ki, ‘Aman efendim bir de medreselere gel, oralar› da gör...’ dediler. “Yan›mda Rus ve Azerbaycan elçileri vard›. “‘Peki, gelelim’ dedim. “Bir medresenin kap›s›na geldik. Fakat kap›n›n kapal› oldu¤unun fark›nda olmad›m. Çünkü bir demir parmakl›k vard›. “‘Hani kap›?’ dedim. “‘Buras›’ dediler. “‘Ama buraya demir parmakl›k koymuflsunuz’ dedim. “‘Efendim, medreseye köpek girmesin diye yapt›rd›k bu parmakl›¤›’ dediler. “‘Önce bu medresenin kap›s›n› aç›n›z da, ondan sonra girelim’ diyemedim. “Ve bunu diyemedi¤im için de çok büyük hata iflledim. Demirin üzerinden atlad›k, içeri öyle girdik. Bakt›m içeride bir tabur kadar bafl› sar›kl› adam, bir s›raya dizilmifller, müftü efendi baflta olmak üzere Konya’n›n bütün bilginlerini toplam›fllar, orada öyle duruyorlar. “Gayet hofl davranmak istedim. Ama Müftü Efendi tuttu, nutuk atmak istedi: “Dedi ki:
“‘E
fendim, bizim ö¤rencileri askere al›yorlar ve askerde bulunan ö¤rencilerimizin ise geri gönderilmelerine izin vermiyorlar. Birkaç kez hükümete yazd›k, cevap vermediler. ‘Emir buyurunuz’ dedi. “Ben de yabanc›lar›n yan›nda bunlar› küçük düflürmemek için ‘Peki’ dedim. ‘Gere¤ine bakar›m.’
“Hilafetin Mutlaka Kökünden ‹lga Edilmesi Laz›md›r...”
“‘Yok’ dedi. ‘Emir veriniz. Askerlik ifllerinin baflkan› pafla vard›r, buradad›r, yan›n›zdad›r. Vali vard›r, iflte o da buradad›r, o da yan›n›zdad›r’ dedi. “‘Göz önüne al›r›z’ dedim. “Israr etti: “‘Efendim, hepsi buradalar’ dedi. ‘fiimdi emir veriniz.’ “O zaman durumu daha fazla örtme gere¤i duymad›m. Belli ki müftü efendi, havacelerin herkes üzerinde etkili oldu¤unu kan›tlamak için bana hükmediyordu. Onlara, anlad›klar› lisanla konuflmak gerekir. Ben de öyle yapt›m. Müftü efendiyi b›rakt›m, oradaki bütün havacelere döndüm, hepsine birden gayet yüksek sesle dedim ki: “‘Burada bir sürü asker kaça¤› toplanm›fls›n›z. Bütün medreselerdeki sizin gibi asker kaçaklar›n›n hepsini toplasak iki saatte Karahisar’› geri al›r›z. fiimdi siz bana cevap verin: Karahisar’› düflman›n elinden geri almak m›, yoksa burada miskin miskin oturmak m› Allah’›n nezdinde sevapt›r? Bu mudur, sizin dinden anlad›¤›n›z?’ “Bu, önemli bir olay oldu. Çünkü Konya’n›n en de¤erli bilginleri hakarete u¤ram›flt›. Gerçekten hakaret ettim onlara... ‹ki ad›m ötede Karahisar düflman iflgali alt›nda olacak, sen bunu gör-
mezden geleceksin, Allah’a ibadet ediyorum diye burada saklanacaks›n. Böyle ibadet mi olur, böyle din adaml›¤› m› olur? “Evime gitti¤im zaman as›l Konya halk› geldi ve benle görüflmek istediklerini söylediler. “Dediler ki: “‘Efendim, çok teflekkür ederiz. Biz havacelere çok de¤er veriyorduk. Nedeni buraya gelen her büyük adam onlar›n elini öpmüfltür. Biz de san›yorduk ki, onlar›n elini öpmek bir flereftir. Siz onlar›n gerçek yüzlerini ortaya ç›kard›n›z. Biz bunlar›n asl›nda ne adi adamlar olduklar›n› flimdi anlad›k ve her yerde de bunu söyleyece¤iz.’ “Bir kere daha tekrar ediyorum: “‘Havacelerin bir de¤eri yoktur.’” Toplant›n›n ikinci gününde Mustafa Kemal, bir baflka gerçe¤i dile getirdi: “Eski hanedan›n, halifelik ad› alt›nda memlekette kalmas›, tehlikeli bir ikilik yaratacak, ahenkli ve temelli bir flekilde geliflmemizi imkan d›fl›na ç›karacakt›r” dedi. Sonra da konuyu, yabanc› devletlere getirdi: “Müstemlekeci devletlerin hiç vazgeçemedikleri usül, Müslüman memleketlerini taassup zincirinde ba¤l› tutmak, böylece göz açmalar›n›, hak ve hürriyet aramalar›n› önlemektir.
“Burada bir sürü asker kaça¤› toplanm›fls›n›z. Bütün medreselerdeki kaçaklar›n hepsini toplasak
iki saatte Karahisar’› geri al›r›z.
25
Bütün Dünya • Ocak 2008
“B
ize de, yar›n paylaflacaklar› bir sömürge gözüyle bakt›klar› için, y›llardan beri bizi, üçyüz milyon Müslüman’›n halifeli¤i sözüyle oyalam›fllar, böylece ulusumuzu taassup bask›s› alt›nda tutmaya u¤raflm›fllard›r. Halbuki, bu üç yüz milyonluk dayan›flma iddias›n›n hiçbir esasa dayanmad›¤›, dünya savafl›nda Emperyalist devletlerin müslüman uyruklar›n›, düflman s›fat›yla her cephede karfl›m›zda görmemizle ve Almanlar’›n tesiriyle ilan etti¤imiz mukaddes cihad›n hiçbir netice vermemesiyle belli olmufltur. “Biz halifeli¤i kald›rd›¤›m›z zaman sömürgeci ve emperyalist devletler, ‘Bizi tehdit eden bir tehlike ortadan kalkt›. Müslüman birli¤i sistemi sars›nt›ya u¤rad›’ diye sevinmeyeceklerdir. Tam tersi, ‘Bize, Müslüman memleketlerini uyufluk bir durumda tutmak imkan› veren bir vas›ta, elimizden kaçt›’ diye dövüneceklerdir, bize karfl› hatta hücuma geçeceklerdir.” Mustafa Kemal, bu konuda da yan›lmad›. 3 Mart 1924 tarihinde hilafet kald›r›ld›¤›nda Bat› bas›n›, bir koro düzeniyle flu flark›y› söylemeye bafllam›flt›: “Bu ne gaflettir! Türkler, hilafetin etraf›ndaki kutsal birli¤i elden kaç›r›yorlar...” Gerçekte Türkler, hilafetin etraf›ndaki kutsal birli¤i elden kaç›rm›yorlard›. Gerçekte Türkler, yüzy›llard›r üzerlerinde tutulan bask›dan ve içine itildikleri uyuflukluktan, çevik ve onurlu bir 26
s›çray›flla silkiniyorlar, uygar dünyan›n, uygar bireyleri olarak, yüzlerini o uygar dünyaya döndürüyorlar, gözlerini o uygar dünyaya aç›yorlard›. Hilafeti kald›r›p, s›n›r d›fl› ettikleri 3 Mart 1924 tarihinin ayn› saatinin, ayn› dakikas›nda ise, kendilerini laiklik uygarl›¤›na götürecek yolun kap›s›n› açm›fl oluyorlard›. Birkaç y›l sonra ulafl›lan o laiklik ki, kendisine ulafl›l›r ulafl›lmaz ifllevine bafll›yor, birbirini izleyen devrimleri, mitolojinin Atlas adl› kahraman› örne¤i s›rt›na yükleyerek, kendine özgü o sa¤lam ve o dokunulamaz yap›s›yla, uygar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temelindeki yerini al›yordu. Devletimizin yap›s›nda ana temel tafl› ve ulusumuzun özgeçmiflinin gö¤sünde ça¤dafl ve hakl› bir at›l›m›n gurur simgesi olarak yer alan laiklik, Türk Devrimi’nde yap›lan en büyük tarihsel de¤iflim olmas› özelli¤iyle ve...
U
lusumuzu dinsel yönetimden, ça¤dafl laik devlet yönetimine kavuflturmas› kimli¤iyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yap›s›ndaki vazgeçilemez, dokunulamaz, o “olmazsa olmaz” varl›¤›n› her zaman koruyacakt›r. Ulusal dile¤imiz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hep bu yap›da olmas›, hep bu yap›da kalmas›d›r... Ulusal karar›m›z ise, ulusal yeminimizin ve ulusal fleref sözümüzün bir kez daha, bin kez daha tekrar›d›r: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hep bu yap›da olacakt›r, hep bu yap›da kalacakt›r...”•
Aln›ndan Vuruluflunun 5’inci Y›ldönümünde Necip Hablemito¤lu’na Bütün Dünya’n›n Sayg›lar›yla Prof. Dr. fiengül Hablemito¤lu, 18 Aral›k 2002 tarihinde, “faili meçhul kifli ya da kiflilerce” evinin önünde aln›ndan vurulan efli Prof. Dr. Necip Hablemito¤lu’nu and›¤› yaz›s›nda, bu olay sonras› ayd›n kesimin suskunlu¤unu ve karanl›ktaki kesimden yükselen gürültüleri de yorumluyor.
Dilimizin Ucuna Gelenler...
T
ürkiye’de kendi ülkenizin sine giydirilmeye çal›fl›lan giysileç›karlar›ndan yana yazan rin içine uydurulmaya çal›fl›l›yor. ve konuflan bir ayd›nsa- Bu iflin bafl›ndakiler meseleyi ayn›z iftiraya, hakarete u¤- d›nlar üzerinden çözmeyi baflarmarayarak, sürekli tehdit ya çok yaklaflm›fl durumedilerek sonunda ölüme dalar. Türkiye’de yaflam›Konuk mahkumsunuzdur. Üsten› sürdürmek isteyen bir Yazar lik en kötüsünden... Ya “ayd›n”san›z önce geçmievinizin önünde alçakça flin komünistlerinden olkurflunlan›rs›n›z ya da man›z, zamanla s›k› bir liarac›n›za bomba yerlefltiberale, hatta neo-liberale rilerek yok edilirsiniz. ve islamc›ya dönüflmeniz Bir süredir yeni baflka gerekiyor. Ama yetmez. yöntemler de kullan›lmaYan›s›ra asker ve Türk ya baflland›. “Kaza” dedüflman›, Amerikan ve nebilecek düzmece duAvrupa hayran› olman›z, Prof. Dr. rumlar, bazen de gereulusalc›l›¤›, bayra¤›, flefiengül kirse faili belli olaylar hitlik kavram›n›, Atayarat›l›yor. ‹flte tam da Hablemito¤lu türk’ü, Türkiye Cumhuribu noktada paranoyak yeti’nin temelini olufltuolarak damgalanabilirsiniz. Çünkü ran ilkeleri, tarihinizi, vatan›n böTürkiye’de olup biteni de¤erlen- lünmez bütünlü¤ünü, ba¤›ms›zl›¤›dirmeniz de istenmemektedir. n›z› ince ince aralar›na s›k›flt›r›lan Türkiye son 20-25 y›ld›r kendi- hakaretlerle tart›flmaya açmal›s›n›z. 28
29
Bütün Dünya • Ocak 2008
Yaflanan süreçte halk›ndan bu kadar kopuk ve ulusunun ç›karlar›na bu denli kör bakan bir ayd›n kitlesi de san›yorum dünyan›n hiçbir yerinde yarat›lamad›.
N
ecip Hablemito¤lu bunlar›n hiçbiri de¤ildi. 48 y›ll›k yaflam› boyunca ne bayra¤›na ne tarihine vatan›na ne de s›ms›k› ba¤l› oldu¤u bu topraklara hiç ihanet etmedi. Hepsinden önemlisi namusluydu. Zihnini, düflüncelerini sat›fla ç›karmadan yaflad›. Yaflam›n›n son 5-10 y›ll›k döneminde bütün çabas› bu topraklarda ba¤›ms›zl›¤›m›z› ve varl›¤›m›z› yok etme çabas› içindeki odaklar› anlatmak oldu. Say›s›z konuflma yapt›, kitaplar ve makaleler yazd›. En önemlisi üniversitede ö¤rencilerine cumhuriyet tarihimizi ve Atatürk devrimlerini yal›n, samimi ve güncel bilgi ile harmanlayarak anlatt›. Üniversitelerin entelektüel yetifltirme amac›na en iyi hizmet edenlerden biri oldu. Tarihe iz düfltü. 18 Aral›k 2002’de öldürülmesinin ard›ndan Türkiye’de birçok kesim ya kendi dünya görüflü, benimsedi¤i siyasi bak›fl aç›s› ya da hizmet etti¤i yerlerin manüplasyonlar› ile Necip’in kimli¤ine iliflkin yorumlar yapt›. Dedikodu biçiminde spekülatif saçma sapan, yalan yanl›fl bilgi ortal›kta dolaflt› durdu. Kendisini hiç tan›mad›¤›n› bildi¤im, luzumsuz çeflit çeflit insan konufltu, sanki bildikleri varm›fl gibi. O günlerde çok sinirlenmifltim, flimdi onlara ac›yorum. Öyle zavall› ve küçükler ki... Hele baz› medya kurulufllar› Necip’i de¤ersizlefltirmek için ellerinden ge30
leni yapt›lar. “Derin araflt›rmac› vuruldu” diye bafll›k att›lar. Okurken flöyle demifltim: “Derinin alas› sensin, sizin gibi medyadan daha derin hiçbir fley yok bu Türkiye’de...” Kald› ki, son birkaç y›ld›r da bunu zaten herkes anlad›. Necip’in söylediklerini baflkalar› da bugün daha ileri boyutlar› ile anlat›yorlar. Oysa Necip konuflup yazarken kendisine kuflku ile bak›lmas› için her türlü çaba gösterilmiflti. Kimse öldürülen insanlar›n ailelerini düflünmüyor. Ben de, k›zlar›m›z da ve hatta Necip de ne için öldürüldü¤ünü çok iyi biliyoruz. T›pk› Necip’ten öncekilerin bildikleri gibi... Bizim için ac› olan, Necip’in yoklu¤unun d›fl›nda, bunu bilerek ve Türkiye’de olup biteni yaln›zca seyrederek yaflamak zorunda oluflumuz. Bunun dayan›lmaz bir a¤›rl›¤› var yüreklerimizde. Öyle içimize ifllemifl ki bu ölümler, ben Necip için bir cenaze töreni düzenleyebildi¤imize bile flükrettim. Eskiden bafl›na bir fleyler gelebilece¤ini düflündü¤ümde kan›m çekilirdi. fiimdilerde “Ya cenazesini bulamasayd›k ya kaç›r›lsayd›, y›llarca kay›p olarak kalsayd› ne yapard›k?” diye düflündü¤ümde, ölümün bile tercih edilebilir bir biçiminin oldu¤unu daha iyi anl›yorum.
D
evletin bu olay› soruflturmakla ve çözmekle görevli, hatta bundan birinci derecede sorumlu kifli, kurum ve kurulufllar› ise, kör, sa¤›r ve dilsiz... Sanki böyle bir olay hiç yaflanmam›fl gibi... Ço¤u zaman diliyorum ki, aile olarak bizim yaflad›¤›m›z ac›n›n
Dilimizin Ucuna Gelenler...
Prof. Dr. Necip Hablemito¤lu’nun efli Prof. Dr. fiengül Hablemito¤lu ve k›zlar› Kanije (ortada) ve Uyvar... ayn›s›n› yaflayarak hepsi de görsünler. Buna dönemin siyasi iradesi içindekiler de dahildir. Allah›n cezas› hepsinin yakas›na yap›fls›n. Ne güncel yaklafl›m (!) de¤il mi? Nerede hukuk, adalet? Henüz biz karfl›laflmad›k. Biz daha “Allah›n laneti üzerlerine olsun” deme aflamas›nday›z. Failler 5 y›ld›r bulunmay›nca, hatta mecliste defalarca yöneltilen sorulara “Haz›rl›k soruflturmas› sürüyor” gibi traji komik, belki de alayc› demeliyim, yan›tlar verilince, anl›yoruz ki, iflimiz Allaha kalm›fl. Devletin kurumlar› çok meflgul. Necip Hablemito¤lu gibi “halkla iç içe, kemalist, ulusalc›, gözüpek, emperyalizm karfl›t›, dar mesleki ve kiflisel arzular›na yenik düflme-
mifl, kalbi vatan sevgisi ile çarpan” toplum için ciddi “organik ayd›n” özellikleri tafl›yan bir gazeteci kökenli bilim insan›n›n “öldürülmüfl olmas› kimseyi rahats›z etmiyor, yaz›k!
‹
çi bofl ve baflkalar› ad›na yürütülen ülke içi siyasal yaflama hükmeden di¤er ayd›n geçinenlerin ise hiç derdi de¤il. Çünkü onlar›n ülkemiz içindeki yaflam koflullar›ndan ba¤›ms›z olarak elde ettikleri konumlar›, seslerini duyurma ortamlar›, yazmalar›, konuflmalar› vs. ama içeriden ama d›flar›dan koruma alt›na al›nm›fl durumda. Türkiye’deki yeni birey olma normlar›n› infla etme ve fikirsel 31
Bütün Dünya • Ocak 2008
özerklik imaj› yaratma aktörleri olarak çok meflguller. Türkiye’nin organik ayd›nlar› 3-4 y›lda bir öldürülüyormufl ne gam... Zaten organik ayd›nlar›n onlara göre varl›¤› da sak›ncal›. Türkiye’de 80’lerde bafllayan ilk dalgada ayd›nlar yeni ekonomik modelin ve askeri darbenin da¤›tt›klar›n›n düzenlenmesi hedefine yönlenirlerken, ikinci dalgada bir AB üyeli¤i hedefi ile insan haklar›, eflitlik, yenileflme, sivil toplum gibi amaçlar için d›flar›dan gelen fonlar›, vak›f yard›mlar›n› alma yar›fl›na girdiler. Üçüncü dalgada ise, Türkiye’yi demokratiklefl(tir)me çal›flmalar› içinde mevcut siyasi iradenin yan›nda yer ald›lar. Ne-
cip Hablemito¤lu ikinci dalgan›n tepe noktas› yapt›¤› günlerde öldürüldü. Bu ilginç yeni ayd›n modeli ile doku uyuflmazl›¤›na yol açabilecek di¤erlerinin de sonlar› böylece haz›rlanm›fl oldu. Kimi öldürüldü, kimi tehdit edilerek korkutulup susturuldu, kimi de ifllerini kaybetme korkusu ile yazmay› ve konuflmay› b›rakt›lar. Peki flimdi ne olacak? Kaybedecek bir can› olanlar için sorun yok. fiu günlerde olup bitenler karfl›s›nda gerçekte düflünmesi gerekenlerin, bu noktaya geliflimizde katk›da bulunanlar oldu¤unu düflünüyorum. Art›k onlar için bile yaflam alanlar› Türkiye’de giderek daralmaktad›r.•
Bu Yaz›n›n Yazar›yla Tan›fl›n Prof. Dr. fiengül Hablemito¤lu, 25.09.1965 tarihinde Ankara’da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara’da tamamlad›. 1986 y›l›nda Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ev Ekonomisi Yüksekokulu’ndan mezun oldu. 1997 y›l›nda Türkiye Bilimler Akademisi Sosyal Bilimlerde Doktora Sonras› Yurtd›fl› Araflt›rma Bursu ile gitti¤i ABD’de, Purdue Üniversitesi Kad›n Çal›flmalar› Program›’nda konuk ö¤retim üyesi olarak araflt›rmalar yapt›. 1998’de üniversite doçenti, 2005 y›l›nda profesör unvan›n› ald›. Halen Ankara Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksekokulu’nda müdür yard›mc›s›, Aile ve Tüketici Bilimleri Bölümü’nde ö¤retim üyesi olarak görev yapmaktad›r. Yurt içi ve yurt d›fl›nda çeflitli bilimsel dergilerde makaleleri yay›mlanan Prof. Dr. fiengül Hablemito¤lu’nun mesleksel ve tarihsel kitaplar› aras›nda “fiefika Gasp›ral› ve Rusya’da Türk Kad›n Hareketi”, “Küreselleflme: Düfllerden Gerçeklere”, “Toplumsal Cinsiyet Yaz›lar›: Kad›nlara Dair Birkaç Söz” ve “Sessiz A¤›t” adl› kitaplar› da yer almaktad›r. Kanije ve Uyvar adlar›nda yetiflkin iki genç k›z annesi olan Prof. Dr. fiengül Hablemito¤lu, Birleflmifl Milletler’de temsil edilen Uluslararas› Ev Ekonomisi Federasyonu (IFHE) Türkiye delegesidir.• 32
Bir yandan AB bir yandan Orta Do¤u politikas› ve bir yandan da küreselleflme üçgeninin içinde kalan Türkiye’yi ba¤›ms›z, uygar ve geliflmifl bir kimlikle yaflatmak öncelikle ulusal ayd›nlar›m›z›n görevidir. Çünkü uluslar›n kaderini ayd›nlar çizer. Ayd›nlar›n sustu¤u yerde ehliyetsizler ülkelerini serüvene sürükler. Var olan de¤erleriyle laik, üniter ve ba¤›ms›z Türkiye’nin devam›n› isteyenler bu de¤erlere sahip ç›kmazsa laik yap›s›n› kaybetmifl, AB ile ABD’nin elinde oyuncak olmufl Ortado¤ulu bir Türkiye’ye r›za göstermekten kurtulamazlar.
Kültürümüz “Cumhuriyetin temeli kültürdür.” M. Kemal Atatürk
D
ünyam›zda herfley ›fl›k sürdüren kan davas›n› bitiremeh›z›yla de¤ifliyor. Özgür dikse de insanc›l dünya görüflüve ba¤›ms›z kalman›n müzü yaflam›m›z›n rehberi yapyolu, h›za ve de¤ifliklik- maya devam ettik. lere ayak uydurmakt›r. Bunun aksi ‹ster flanss›zl›k, ister yöneticidurumu ya sömürge olmakt›r ya da lerin irade zay›fl›¤› nedeniyle oltarihin sayfalar›ndan silinmektir. sun kimli¤imiz son y›llar içinde Cumhuriyeti kuranyerini yer yer “kültürsüz lar, do¤ru bir tercihle paral›lar”a b›rak›nca Bat›’n›n uygarl›¤›n› be- Yaflamdan toplumumuz aç›k bir linimsemifller ve kültürüdurumuna gelmifl Gözlemler man müzü ça¤dafl uygarl›k ve bunun sonucunda da düzeyinin üstüne ç›karküreselleflmenin ucuz may› amaçlam›fllard›. de¤er yarg›lar› kültürüBu benimseyifl kendi müzün mayas›na özgü özünde yozlaflmadan olan yarg›lar›m›z› önemça¤dafllaflmakt›r. Bu neli ölçüde y›pratm›flt›r. denledir ki, özbenli¤inGerçekte Protestan den ödün vermeden ne ahlak›n›n ürünü olan Almanc› ne Frans›zc› ne kapitalist sistemin biçim Ali Naili Rusçu ne Arapç› ne de ve içerik kazand›rd›Erdem Amerikanc› olmadan ¤› küreselleflme, savun“kendici” olma durumu mas›z bir durumda önemle korunmufltur. fiu bir ger- olan toplumsal yap›m›z› son çektir ki, bizler bir ahlak tarihi- zamanlarda bir çözülmeye do¤nin çocuklar›y›z. Aflk ve dostluk ru sürüklemektedir. Son y›llarda toplum de¤erlerini bizim uygarl›¤›m›zd›r. Nezaket haddeden geçmifl, zerafet yafla- temelinden sarsan banka hortumlam›m›z›n simgesi olmufltur. ‹çi- malar›, soygunlar yer alt› ve yer üsmizde kara bir leke gibi varl›¤›n› tü mafya olaylar›yla TBMM’ye de¤in 33
Bütün Dünya • Ocak 2008
uzanan yolsuzluk iddialar› bizleri adeta kirli bir yap›laflman›n içine itilmifl gibi göstermektedir.
Ç
a¤a ayak uydurmak koflul oldu¤una göre yapaca¤›m›z fley, kendi kültür de¤erlerimizi evrensel de¤erlerle uyumlu yapmakt›r. Kendimizi dünyadan soyutlamak do¤ru olmayaca¤›na göre de kültürümüzü yenilefltirmeye zorunluyuz. Bugün içinde bulundu¤umuz kültür, ulusal, demokratik, ça¤dafl, ink›lapç› ve bar›flç›ld›r. Bu özellikleri irdelemek ve kendimize yabanc›laflmadan yeni bir sentez yapmam›z kaç›n›lmazd›r. Bunu baflkalar›n›n ellerine b›rakamay›z. Bilmeliyiz ki, bar›flç›ll›¤›m›z teslimiyet de¤ildir. Ne var ki, yönetimlerde görev alanlar zaman zaman AB’ye ve d›fl güçlere flirin görünmek için kimli¤imizi oluflturan ana unsurlar›m›z›n ikinci plana itilmesinden rahats›z olmam›fllard›r. Bu tutum cemaatleflmeyi, tarikatlaflmay› ve afliretleflmeyi güçlendirmifl cumhuriyetle bafllat›lan ulus olma olgusunu zay›flatm›flt›r. Osmanl›’da ulus yoktur. Ulus olma ya da ulus yapma cumhuriyetle bafllam›flt›r. Son y›llar içinde bir bölüm akademisyenler ulus devlet olgusunun art›k afl›ld›¤›n› “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünün eskidi¤ini söylemektedirler. Bunlar› kabullenmek, “Böl, parçala, yut” politikas›na yeflil ›fl›k yakmakt›r. Bu, intihardan baflka bir fley de¤ildir. Oysa cumhuriyetle bafllat›lan kimlik olgusu kurucu kültür olarak Türklü¤ü alm›fl olup Atatürk 1926 34
y›l›nda “Biz do¤rudan do¤ruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayana¤› Türk toplulu¤udur. Bu toplulu¤un fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur” demifltir. 1980 sonras› dönemde Bat›l›laflma yerine ivme kazanan Bat›c›l›k anlay›fl› kimli¤imiz üzerinde olumsuz etkilerinin dozunu art›rm›flt›r. fiimdilerde bizlere düflen görev ulusal ayd›nlar›n aktif duruma geçmeleridir. Bir yandan AB bir yandan Ortado¤u politikas› ve bir yandan da küreselleflme üçgeninin içinde kalan Türkiye’yi ba¤›ms›z, uygar ve geliflmifl bir kimlikle yaflatmak öncelikle ulusal ayd›nlar›m›z›n görevidir. Çünkü uluslar›n kaderini ayd›nlar çizer. Ayd›nlar›n sustu¤u yerde ehliyetsizler ülkelerini serüvene sürükler. Var olan de¤erleriyle laik, üniter ve ba¤›ms›z Türkiye’nin devam›n› isteyenler bu de¤erlere sahip ç›kmazsa laik yap›s›n› kaybetmifl, AB ile ABD’nin elinde oyuncak olmufl Ortado¤ulu bir Türkiye’ye r›za göstermekten kurtulamazlar.
T
ürkiye böylesine bir noktaya indirilemez. Türkiye böylesine bir çöküfle “Evet” diyemez. Yar›nlar›n ayd›nl›k Türkiye’si ayd›nlar›n güçlenmesi ve sorumluluk yüklenmesiyle gerçekleflebilir. Kendini kendinde bulan ve ulusunu seven ulusal ayd›n birkaç günlük ömrü için bitkisel bir yaflam› içine sindirebiliyorsa yurtseverlikten söz etmeye hakk› olmad›¤› gibi flikayete de hakk› yoktur. O umutlar›n kayna¤›, o haks›zl›¤›n isyan bayra¤› o, onurlu yaflay›fl›n simgesi olmaya zorunludur.•
Türkiye’de Karaci¤er Nakli
2 0y›l Türkiye’de ilk karaci¤er nakli ameliyat›n›n 20’nci y›l›, Baflkent Üniversitesi’nde “karaci¤er nakilli”lerin de kat›ld›klar› görkemli ve duygusal bir törenle kutland›.
Türkiye’de ilk karaci¤er nakli, 8 Aral›k 1988’de beyin tümörü nedeniyle beyin ölümü gerçekleflen bir erkekten, siroza ba¤l› kronik karaci¤er yetmezli¤i geliflen 30 yafl›ndaki Fuat Koç adl› hastaya yap›ld›. Bu ilk ameliyat› gerçeklefltiren Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, bugün Türkiye Organ Nakli Derne¤i Yönetim Kurulu baflkanl›¤› yan›s›ra Dünya Organ Nakli Derne¤i Ortado¤u ve Afrika temsilcili¤i ile Ortado¤u ve Dünya Yan›k Dernekleri baflkanl›¤› görevlerini de yürütüyor.
Türkiye’de Karaci¤er Nakli
20
y›l
Türkiye’de ilk karaci¤er nakli ameliyat›n›n 20’nci y›l›, Baflkent Üniversitesi’nde “karaci¤er nakilli”lerin de kat›ld›klar› görkemli ve duygusal bir törenle kutland›. •Burcu Oral Evren - Bütün Dünya•
T
ürkiye’de yap›lan ilk karaci¤er naklinin üzerinden tam 20 y›l geçti... Bu ameliyat› gerçeklefltiren Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, yaflama döndürdü¤ü hastalar, onlar›n aileleri ve çal›flma arkadafllar›yla birlikte, bu özel günü Baflkent Üniversitesi’nde kutlad›. ‹hsan Do¤ramac› Konferans Salonu’ndaki tören, 8 Aral›k 1988’de, Türkiye’de ilk kez karaci¤er nakli yap›lan Fuat Koç’un, ameliyat›ndan 12 saat sonra TRT kameralar›na verdi¤i röportaj›n gösterilmesiyle bafllad›. “O günü, karaci¤er hastalar› 36
için yeni bir bafllang›ç ve bayram günü” kabul etti¤ini söyleyen Prof. Dr. Mehmet Haberal, bu nakilden sonra çal›flmalar›n› canl›dan karaci¤er nakilleri üzerinde yo¤unlaflt›rd›¤›n› belirtti. ‹lk karaci¤er nakli ameliyat›n› yapt›ktan birbuçuk y›l sonra, 1990 y›l›n›n Mart ay›nda bir çocu¤a babas›n›n karaci¤erinin bir bölümünü naklettiklerini, bunun Avrupa’da bile bir ilk oldu¤unu anlatan Haberal, ayn› y›l›n nisan ay›nda ise yine bir babadan o¤ula nakil yaparak eriflkinlerde dünyada “canl›dan canl›ya” ilk baflar›l› karaci¤er naklini gerçeklefltirdiklerini söyledi. Haberal ve ekibi, 1992 y›l›nda
Türkiye’de ilk böbrek nakli ve karaci¤er nakli ameliyatlar›n› gerçeklefltiren Prof. Dr. Mehmet Haberal, kendilerine çocuk yafllar›nda karaci¤er nakletti¤i “eski hastalar›”yla törende 20’nci y›l pastas›n› kesiyor. ise ayn› kifliye ayn› anda hem böbrek hem de karaci¤er nakli yaparak dünyada bir ilki daha baflard›. Törende, Türkiye’de organ naklini düzenleyen yasalar›n, yasalaflma sürecinde yaflanan öyküleri de anlatan Prof. Haberal, organ nakillerinin herhangi bir ç›kar karfl›l›¤› yap›lmamas› gerekti¤inin bir kez daha alt›n› çizdi ve bu ameliyatlar› ticari yöne çekmek isteyenlere derhal cezai ifllem yap›lmas› zorunlulu¤unu vurgulad›. Karaci¤er tümörleri ve kronik karaci¤er yetmezliklerinde nakille tedavinin art›k olanakl› oldu¤unu aç›klayan Haberal, “T›bb›n tüm olanaklar›n›n uygulanmas›na karfl›n hasta düzelmezse yeniden ya-
flam yolu aç›lmal› ve hasta kesinlikle, bir organ nakli merkezine yönlendirilmelidir” dedi.
P
rof. Dr. Mehmet Haberal’›n dikkat çekti¤i bir baflka konu ise organ ba¤›fl› oldu... Türkiye’nin organ nakli konusunda, geliflmifl ülkeler düzeyinde bulundu¤unu belirten Haberal, “Ama hasta çok, yeteri kadar organ yok. Gerekli kriterler uygulan›rsa bir hasta için 10 alternatif bulunabilir. Ülkede yap›lacak de¤il, yap›lamayacak çok az ifl var” dedi. Törene, Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n baflar›l› ameliyatlar›yla “yeniden yaflama yolculuklar›na 37
Bütün Dünya • Ocak 2008
bafllayan” hastalar da kat›ld›lar. Yaflama döndürdü¤ü hastalar› ve ailelerini tek tek selamlayan Haberal, organ naklinde dönüm noktas› olan ameliyatlar› geçirenleri ve çal›flma arkadafllar›n› birer plaket ile onurland›rd›. Türkiye’deki ilk karaci¤er nakli hastas› Fuat Koç’un o¤lu Taner Koç’a, ‹smet Sezgin; Mart 1990’da
Erek; Nisan 1990’da dünyada eriflkinlerde ilk karaci¤er donörü olan Hasan Ifl›k’a, fierif Ercan; 1992 y›l›nda dünyada ayn› anda hem karaci¤er hem böbrek donörü olan Nevit Teke’ye, Hasan Korkmazcan; 100’üncü karaci¤er nakli hastas› Bahtiyar Bar›fl Arslan’a, Özer Gürbüz; 200’üncü karaci¤er nakli yap›lan Hilal Korkut’a Güldal Akflit; Gazeteci Kadriye Kansu’ya, Saffet Ar›kan Bedük ve Jülide Gülizar; Hemflire Hatice Akkoç’a, Esat K›ratl›o¤lu; Baflhekim Profesör Doktor Gülnaz Aslan’a, Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Do¤ramac› plaket verdi. Prof Haberal, organ nakli konusunu bas›nda destekleyen gazetecilere de, özel teflekkürlerini belirtti. Haberal ayr›ca, organ nakillerini gerçeklefltiren ekipte yer alan Prof. Dr. Hamdi Karakayal› ile Baflkent Üniversitesi’nin kuruluflunda katk›lar› bulunan dönemin Milli E¤itim Bakan› Nahit Mentefle’yi özel olarak kutlad›. Törenin sonunda minik hastalar›, “doktor amca”lar› Prof. Haberal için ezberledikleri fliirleri okuyarak, küçük bir sürpriz yapt›lar. Törene kat›lan konuklar› duyguland›ran fliirleri okuyan “karaci¤er nakilli” Emine Güner, Emine Güner, Tu¤çe Kara ve Sude Tu¤çe Kara ve Sude Erdo¤an adErdo¤an adl› çocuklar bebeklik l› çocuklar, coflkuyla alk›flland›lar. 20’nci y›l an›s›na haz›rlanan yafllar›nda kendilerine karaci¤er pastay› birlikte kesen karaci¤er nakli yapan “doktor amca”lar› Prof. Dr. Mehmet Haberal’a törende nakilli kat›l›mc›lar, törenin ard›ndan Mehmet Haberal ve ekibir kucak dolusu çiçek verdiler. biyle ö¤le yeme¤i yiyerek, “yeOrtado¤u-Avrupa ve Türkiye’de niden yaflama yolculuklar›n›“n seçocuklarda ilk karaci¤er donörü vinç ve mutlulu¤unu, onlara birolan Gül ‹smet Mert’e, Ali fievki likte yaflad›lar.• 38
Baflkent Üniversitesi Arkeologlar›n›n Yeni Bir Baflar›s›:
Kaunos Tuzlas›’n›
2000 Y›l Sonra
Gün›fl›¤›na Ç›kard›lar
Kaunos’ta, Geçen Y›l Tamamlad›klar› 25 Y›ll›k Çal›flmalar›n Sonunda Antik Ça¤ Tiyatrolar›n›n Döner Perde Düzeni Kal›nt›lar›n› Bulan Baflkent Üniversitesi Arkeologlar›n›n Yeni Bir Baflar›s›:
Kaunos Tuzlas›’n›
2000 Y›l Sonra Gün›fl›¤›na Ç›kard›lar rkeolojik araflt›rmalar› bütçe a盤›n›n her ikisi taraf›nbugün Baflkent Üni- dan karfl›lanmas› sonucu, Erken versitemiz ad›na da Hadrian Dönemi Kaunos’unda yürütülen Kaunos yeni bir Gümrük Nizamnamesi örenindeki tuz üretimiuygulamaya sokulmuflnin kentteki sosyal ve tur. Ve bu da hem karaekonomik yaflam›n vazdan ve hem de denizKonuk geçilmezi oldu¤u bilgisi, den gelen tüccarlar›n raYazar daha kaz›lar›m›z›n bahatl›kla görebilece¤i bir fl›ndan itibaren bilinyere, Çeflme Binas›’n›n mekteydi. Özellikle de limana bakan duvar› Liman Agoras› Çeflme üzerine yaz›lm›flt›r. ÖrBinas›’n›n limana bakan nek olarak yaln›zca bir yüzündeki Gümrük Yamaddesi afla¤›da verilen z›t›’ndan... Kaunos ve belgede görüldü¤ü gibi, çevresinin geçirdi¤i paithal ve ihraç vergilerinleoco¤rafik geliflim soden al›nan özendirici bu Prof. Dr. yeni indirimler ve uygunucu, ‹sa y›llar›n›n hemen sonras›nda Kaunos Cengiz Ifl›k lamalarla ticaret ve doLiman› ticari gemiler lay›s›yla kent ekonomiiçin tehlike arz etmeye si, en az›ndan belli bir bafllam›fl olmal›d›r. Olmal›d›r di- süre daha soluk alm›fl olmal›d›r. yorum; çünkü Kaunoslu iki bü“(...) Kaunos’a mal satmak için yük tüccar›n önerisi ve bu öneri- gelen yabanc› tüccar ve kaptannin getirece¤i 66 bin dinarl›k lar, gemi limana ba¤land›ktan
A
40
Tavalarda kristalleflen tuz... sonra muafiyet hakk›na sahip olacaklard›r. Sat›lmak üzere limana ç›kart›lan mal›n sat›lamayanlar› tekrar gemiye yüklenip 20 gün içerisinde tekrar kendileri taraf›ndan reeksport edilirse, ihraç vergisi, ba¤›fl ya da bahflifl ve de Aphrodite ad›na al›nan vergi ödemeyeceklerdi. Tüccarlar karayoluyla ithal ettikleri ve 30 gün içinde satamad›klar› mallar›n› ayn› biçimde geldikleri yoldan hiçbir vergi ödemeden tekrar ç›kartabilirler. Karadan ithal yapanlar, Kaunos’a geldikten sonra yaln›zca ‘girifl yeri’ ve ‘tarihini’ 3 gün içinde kay›t alt›na ald›racaklard›r. Bu kay›t, Tanr› Basileus’un Stephanephorosu’nda yap›lacakt›r.” Ancak bu uygulamada Kaunoslular, “köle” ile birlikte “tuz” için uygulanan vergiden ödün vermemifllerdir: “(...) ve tuzdan al›nan vergiler yürürlükteki flekliyle kalacakt›r.” Belli ki, geliri do¤rudan devle-
te ait olan bu ürün, o dönem Kaunos dünyas›n›n “talep bulan” önemli bir üretimiydi. Buradan flu sonucu ç›karmak mümkündür: al›k endüstrisinin, bugünün Dalyan ekonomisinde oldu¤u gibi, dünün Kaunos ekonomisinde de ayr›cal›kl› bir yeri olmal›yd›. T›pk› günümüzün petrolü gibi, gümrük mevzuat› içinde özel bir s›n›flamaya konulan bu ürünün yani tuzun neden bu denli önemli ve aran›l›r olmas›n›n cevab›n›, Plinius’un anlat›m›nda buluyoruz: “(...) keza tuz, özellikle ayn› zamanda göz için bir sa¤l›k maddesidir de ve bu nedenle göz merhemi içine kar›flt›r›l›r. Bu durumda genellikle Tatta (bugünkü Tuz Gölü) ve Kaunos tuzu tercih edilmifltir.”(Plin,. Naturalis Historia 31,98-105). Bu ürünün Kaunos ya da çevresinde nerede ve nas›l üretil-
B
41
Tavalardaki buharlaflman›n günlük denetimi... mifl oldu¤u konusunda k›sa bir zaman öncesine de¤in hiç ama hiçbir bilgimiz olamam›flt›r. ir anekdotumu burada sizlerle paylaflmak isterim: Sevgi ve rahmetle and›¤›m duayen hocam›z Baki Ö¤ün’ün “Nerede bu tuz tavalar›, nerede?..” sözleri hâlâ kulaklar›mda ç›nlamaktad›r. T›n›s›nda biraz da “hay›flanma” sezilen bu sözünü, her zaman, elini saçs›z bafl›na vurarak söylerdi. Her y›l en az birkaç kez yaflam›fl›md›r bu an›... K›smet tam da 40 y›l sonras›naym›fl. ‹nsano¤lu için kimi anlar vard›r, bilirsiniz!.. O anlarda kiflinin “basireti” ba¤lan›r sanki... Basireti ba¤lan›r da, en aç›k olan› bile kavrayamaz. Bunca y›ld›r merak edilenin yeri hiç de yabanc› ve uzak de¤ilmifl bizlere... Ad› üzerinde: ‹ztuzu Sahili. “Caretta caretta-
B
42
”lar›n yumurtalar›n› b›rakt›¤› Dalyan’›n dünyaca ünlü k›y› fleridi “‹ztuzu”. Dalyan Belediye Baflkan› Say›n Suat Tufan’›n bu konuda sonuca ulaflt›ran “iz sürme”deki eme¤i göz ard› edilemez. Sevinci, flaflk›nl›¤› ve flansl› olma duygusunu bir ç›rp›da iç içe yaflay›verdik. Sevinçliydik; çünkü bunca y›ld›r merak edilip de hep sorgulanan Kaunos Tuzlas›’yla kumdan fleffaf örtüsünün alt›nda ilk kez buluflup tan›fl›yorduk. fiaflk›nd›k; çünkü böyle bir tesisin mimari yap›s› bizleri baflka dünyalara tafl›yor gibiydi. fiansl› oldu¤umuzu duyumsuyorduk; çünkü yine Anadolu arkeolojisi için bir ilkle daha karfl› karfl›ya getirmiflti Kaunos bizleri... Ve tesis, Plinius’un tan›m›na uygun yer ve yap›s›yla kendisini korumufl ve günümüze ulaflm›fl görünüyordu. “(...) Deniz tuzu ya sahilde de-
Dalaman Tar›m Aç›k Cezaevi hükümlü iflçilerimizin “al›n teri”yle gün yüzüne ç›kart›lan tuzla çal›flma alan›... niz suyunun çekilmesiyle ya da k›y› fleridi boyunca yerlefltirilen tavalar içindeki deniz suyunun buharlaflmas› sonucu elde edilmektedir.” Bugünkü ‹ztuzu Sahili’nin arkas›nda oluflan gölet ve bunun kuzeyini s›n›rlayan yüksekçe kayal›k aras›ndaki kumsal, tuz üretimi için seçilmifltir. Sürekli olarak bir iç havuz görünümündeki göletin derinli¤i 1 metreyi geçmez ve kurumamas› için zaman›nda parças› oldu¤u Akdeniz’e, gerekti¤inde aç›lan suni bir bo¤azla ba¤lanmaktad›r. Gölet suyunun çekilmesi yaz aylar›nda öylesine güçlüdür ki, do¤usunu ve güneyini bir kuflak gibi saran ormanl›k alan›n önünde oluflan batakl›kta lagün (batakl›k alan) oluflmaktad›r. K›fl aylar›nda durum farkl›d›r: Deniz kabar›p k›y› fleridini aflt›¤›n-
da, s›n›rlar›n› çizdi¤imiz çanak tekrar dolmaktad›r. Böylece, Akdeniz’in binlerce y›l öncesinin güzel bir “koyu”, ya¤›fll› aylar›n sonras›nda yeniden ortaya ç›kar. Öyle ki, bu aylarda tuzla bile tümüyle suyun alt›nda kalmaktad›r. Tuz çanaklar›n›n ve de kanallar›n yerlefltirildi¤i alana balç›klaflm›fl kumul üzerinden yürüyerek ulaflabilmek; ancak sular›n çekilmesi sonras›nda olanakl›d›r. Ve bunun için en uygun zaman da a¤ustos ay›d›r. ölet çana¤›n›n kuzeyini bir duvar gibi s›n›rlayan kireçtafl› kayal›k ise, Gökbel Da¤›’n›n denize, daha do¤rusu Dalya Deltas›’na bir dil gibi alçalarak inen uzant›s›d›r. Bu uzant›n›n gölete bakan cephesi üzerinde dikkati çeken, kayal›-
G
43
Kaz›lar›m›z öncesinde tuzladaki ilk ölçüm... ¤›n yaklafl›k orta bölümlerde bir rizalit (öne ç›k›nt›) gibi kütle halinde öne do¤ru ç›kmas›d›r. Tuzla tam da bu ç›kman›n önünde uzanan kumsal üzerinde tesis edilmifltir. unun da nedeni, iflte bu topografya ve paleoco¤rafik de¤iflim olmal›d›r: Yaz aylar›ndaki k›zg›n günefl alt›nda ›s›nan mermer kayal›k kütle, gün boyu eksik olmayan rüzgar hareketiyle hemen önündeki tesis üzerinde güçlü bir türbülans yaratmaktad›r. Tuz üretimi için olmazsa olmaz›n iki koflulu da bu alanda vard›r: Yüksek ›s› ve rüzgar. Üçüncü temel koflul ise, tuz oran› yüksek deniz suyu. Bizler biliyoruz ki, hemen yan› bafl›ndaki Akdeniz, yurdumuzun tuz yo¤unlu¤u en yüksek olan denizidir: Yüzde 38. K›rk y›ld›r beklenen böylesine
B
44
özel bir arkeolojik malzeme elbette ihmal edilemezdi. Ve çal›flmalar›m›z, ancak ve ancak multidisipliner bir yaklafl›mla projelendirilmeliydi. Bunu kapsaml› bir araflt›rma projesi olarak gerçeklefltirmek istememizdeki amaç, arkeolojide bir ilk olan bu tuz üretim merkezinde eksiksiz ve do¤ru sonuca ulaflabilmektir: Jeofizik ekibinin görevi, bir taraftan tesisle hemen önündeki zaman›n k›y› çizgisi aras›ndaki ba¤lant›y› ortaya koymak, öteki taraftan da bugünün kumulu alt›nda sakl› olas› ek mimari yap›lar›n korunmufl kal›nt›lar›n› tespit edebilmek, olas› nakliye yollar›n› araflt›rmakt›r. Ekip içindeki iklimbilimciden beklentimiz, bugünün hava koflullar›n›n zaman›ndaki gibi buharlaflmayla tuz üretimine uygun olup olmad›¤›n›n saptanmas›d›r. Kimyager ise, tuzun analizini ya-
Tavan›n taban›n› kaplayan kristalleflmifl tuz (önde), tava içinde buharlaflmaya b›rak›lan deniz suyu (arkda)... parak içindeki bileflenleri belirleyecek ve bir farmakolog, analizi yap›lm›fl olan Kaunos tuzunun bugün bile hâlâ göz merheminin yap›m›nda kullan›p kullan›lamayaca¤› sorusuna aç›kl›k getirecektir. Ve Kaunos tuzu e¤er bu özelli¤ini kaybetmemiflse, araflt›rmam›z›n sonu “Deneysel Arkeoloji”ye de¤in uzanacakt›r: Farmakolojide yeniden kullan›lmas›na olanak vererek, insan sa¤l›¤›n›n hizmetine binlerce y›l sonras›nda yeniden sunabilmek. Arkeolog olarak bizler, kendi arkeolojik program›m›z›, ekip üyelerimizden Adnan Diler ve Sema Atik’in proje yürütücülü¤ünde geçen mevsim gerçeklefltirmeye bafllad›k, üniversitemizin büyük deste¤ini arkam›za alarak... Örende elde etti¤imiz “özel” arkeolojik bilgileri bilim dünyas›-
n›n d›fl›na ç›kart›p bu kültürlerin gerçek mirasç›s› olan sizlere aç›kl›yorum. Aç›kça söylemeliyim ki, kumdan örülmüfl peçesini ilk kez bizlere açan Kaunos Tuzlas›’n›n bugün için okunabilen öyküsünü, “Bütün Dünya” okurlar›m›zla paylaflaca¤›m. Ve de, daha henüz bilim dünyas›n›n haberi bile pek yokken... ncelikle “hayret” duygusu uyand›ran tasar›m›ndan bafllayal›m: Tesis do¤u-bat› yönünde uzanan 35 x 50 metre ölçülerindeki yaklafl›k dikdörtgen bir kumul alan› üzerine kurulmufltur. Bu alan, kanallar›n›n s›n›rlad›¤› parsellere bölünmüfltür: Ortada 3 tam ve dar yanlarda 1/2 parsel. Parsel ölçüleri 9,80 x 28,50 ilâ 9,90 x 31,50 metre aras›nda de¤iflmektedir. Bu fark,
Ö
45
Kaunos Tuzlas›’n› 2000 Y›l Sonra Gün›fl›¤›na Ç›kard›lar
Bütün Dünya • Ocak 2008
uzunluklar› 28,50 ilâ 32 metre aras›nda ölçülen parsel aralar›ndaki kanal boylar›ndan kaynaklanmaktad›r ki, bunun da nedeni zaman›ndaki k›y› çizgisi olmal›d›r. Ortada bulunan 3 adet büyük parselin her birinin içine yan yana ikifler tava
tava say›s› 48’dir. Bu tasar›mda dikkati çeken, her bir tava s›ras›n›n yan›ndaki kanala paralel uzan›yor ve de her iki yanda tek s›ra tavayla sonlan›yor olmas›d›r. Bu yolla her bir kanal, sa¤›nda ve solunda dizilen tavalara hizmet verebilmektedir. Anlafl›ld›¤› kadar›yla ne tavalarla kanallar ve ne de tavalar›n kendi aralar›nda hiçbir ba¤lant› yoktur. Her biri kendi içinde ba¤›ms›z olarak tasarlanm›fllard›r.
ullan›lan malzeme ve örgü tekni¤ine gelince: Gerek tavalar›n ve gerekse kanallar›n yap›m›nda iriliufakl› tafl parçalar› kullan›lm›flt›r. Bunlar tesisin arkas›ndaki kayal›k tepeden kopan ya da kopart›lan kaya parçalar›n›n çekiçlenmifl yongalar›d›r. Kumul içine kal›p formunda aç›lan tava ve kanallar›n cidarlar› ve de tabanlar›, elde edilen bu tafl parçalar› kullan›larak örülmüfltür. Özellikle kanal taban›na Kanal›n k›y› fleridine aç›lan a¤z› ve deniz döflenen tafllar kayrak suyunun geriye kaçmas›n› engellemek için o tafl› gibi oldukça düz dönemde al›nm›fl olan önlem: Katarak. yüzeylidirler. Tafllar›n olmak üzere 6 s›ra halinde toplam örgüsünde ve tavalar›n iç yüzleri12 tava yerlefltirilmifltir. Yanlardaki nin s›vanmas›nda harç kullan›lyar›m parsellerin her birindeyse, m›flt›r. Tavalar›n s›vas› üzerinde tek s›ra 6 tava vard›r. dalgalar halinde ay›rd›na var›lan Böylece tesis içindeki toplam k›r›lgan ince katman, zaman içeri-
K
46
sinde tava yüzeyinde oluflan kalkerleflmifl tuz tabakas›d›r ki, bu kumul üzerinde de kal›plar halinde s›kl›kla karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Çünkü anlafl›ld›¤› kadar›yla deniz suyu, ç›rp›nt›l› dalgalanmayla kanallar içine do¤rudan girmektedir. K›y›ya aç›lan a¤›z ve arka dar kenarlar›n›n kapat›lmas›n›n ve de geriye do¤ru çok hafif e¤imle inmesinin de aç›klamas› vard›r: Ka-
esis içindeki parsellere yerlefltirilen tava ve kanallarda, t›pk› malzeme, teknik ve formlar›nda gözlemlendi¤i gibi, aralar›ndaki ölçü birlikteli¤inden de söz edebiliriz. Belli ki, tavalar›n ve kanallar›n hangi ölçüde olaca¤› ve hangi parsel içine yerlefltirilece¤i önceden projelendirilmifltir. Projenin uygulamadaki uyumu öylesine flafl›rt›c›d›r ki, her bir ünitenin planda numaraland›r›lm›fl olabilece¤i bile akla gelmektedir. Tesis içindeki 48 tavan›n çaplar› ortalama olarak ± 4,30 metre belirlenmifltir, derinlikleriyse ± 0,18 metre... Tavalar›n kendi aralar›ndaki uzakl›k, kanallara olan uzakl›klar› kadard›r: 0,50 metre... ‹flli¤i 3 tam ve 2 yar›m parsele bölen 4 kanal›n geniflli¤i ± 1,60 metre, derinli¤iyse 0,40 metre civar›ndad›r. Ancak, uzunYuvar örülerek yuvarlak kapat›lm›fl luklar› 32,00-28,50 metkanal›n arka dar kenar›... re aras›nda de¤iflir. Bu de¤iflimin bir nedeni vard›r: Aralar›ndaki yaklafl›k 0,40 nal içine giren deniz suyunun gemetrelik uzunluk fark›, büyük ri kaçmas›n› engellemek ve böyolas›l›kla zaman›ndaki k›y› çizgisi- lece suyun kanallar içindeki varl›nin hatt›ndan kaynaklanmaktad›r. ¤›n› sürekli k›lmak.
T
47
B
Bütün Dünya • Ocak 2008
ir taraftan tuzlan›n tasar›m›, yap›m tekni¤i ve de sistemine yönelik kaz›lar›m›z devam ederken, öteki taraftan da heyecan›m›za ve merak›m›za yenik düfltük. Bu, binlerce y›l öncesinin tesisini kullanarak kendi döneminin yöntemiyle yeniden tuz üretmenin heyecan› ve merak›yd›. Zaten Plinius bize yolunu göstermemifl miydi? “(...) Deniz suyu ya sahilde deniz suyunun çekilmesiyle ya da k›y› fleridi boyunca yerlefltirilen tavalar içine al›nan deniz suyunun buharlaflmas› yoluyla elde edilmektedir.” Yapmam›z gereken, kanallar içine al›nan deniz suyunu kapal› bir kap yard›m›yla açt›¤›m›z bir tavan›n içine almak ve de suyun buharlaflmas›n› beklemekti. Biz de
aynen öyle yapt›k. Sab›rla beklenen üç günün sonras›nda, tavan›n taban› üzerinde oluflan tuz kristalleri, bu kez bizlere ›fl›ld›yordu. Kendimizi frenlemesek, tava tümüyle tuzla dolu olana de¤in zaman›n bir “kölesi” gibi bafl›nda bekleyecektik. Neyse ki, heyecan›m›z› bir defada “tüketmemeyi” art›k bilebiliyoruz. “Analiz ve farmakoloji için uygulanacak testler sonras›nda nas›l bir sonuca var›lacakt›r?” sorusunun yan›t›n› bugün kestiremiyoruz. Umudumuz flu ki, antik ça¤larda oldu¤u gibi, göz sa¤l›¤›m›z için günümüzde de kullan›labilirli¤ini korumufl olsun!.. Ama lezzeti tart›fl›lmaz!.. Nereden mi biliyoruz?.. Her günün kuflluk molas›nda, her birimiz tad›yorduk da ondan...•
Sürücü dikiz aynas›nda kendisini izleyen polis arac›n› görünce kaçabilece¤ini düflünüp gaza bast›. Ancak polisi atlatamay›nca, pes ederek otomobilini kenara çekti. Polis, arac›ndan inip sürücünün yan›na geldi ve ondan bu kovalamayaca mant›kl› bir neden göstermesini istedi: “Arkadafl, çok yorgunum” dedi. “Bana mant›kl› bir mazeret gösterirsen seni b›rak›p gidece¤im.” Sürücü bir süre düflündükten sonra flu yan›t› verdi: “Eflim, geçen ay, beni bir polis için terk etti” dedi. “Aynada polis arac›n› görünce kaçt›¤› polis onu bana geri getiriyor sand›m.”• Bernard Shaw, ‹ngiltere’nin en çok kazanan yazarlar›ndan biriydi. Ülkesinde yazd›¤› her sözcük için 1 flilin al›yordu. Ama bunu az gördü ve Amerika’da bas›lacak yaz›lar›n›n her sözcü¤ü için 1 dolar istedi. Bir gün Amerikal› yay›nc›lardan biri, muziplik olsun diye, yazara 1 dolar gönderdi ve “Bana bir kelime yollar m›s›n›z?” notunu ekledi. Bernard Shaw 1 dolar› ald› ve ka¤›d›n üzerine flu tek sözcü¤ü yazarak yay›nc›ya gönderdi: “Mersi...”• 48
Cumhurbaflkan› ‹nönü’nün O¤lu Erdal’a Mektuplar› “Ne güzel sürpriz: ‘The final doctorate of Erdal ‹smet ‹nönü’. Sayende ad›m›z bir üniversite bültenine geçiyor. Daha ilim âlemine senin elinle inflallah çok geçecek.” ‹smet ‹nönü
‹
smet ‹nönü’nün, doktora ö¤- mektedir. 1957-1960 y›llar›n›n renimi ve akademik çal›flma- mektuplar›nda görmüfl geçirmifl lar› için ABD’ye gitmifl olan devlet adam›, art›k evlenmifl, yeo¤lu Erdal ‹nönü’ye gönder- tiflkin bir bilim adam› olan o¤ludi¤i mektuplar asker ve devlet nun aile yaflam›na iliflkin de¤eradam› ‹smet ‹nönü’nün kiflili¤ini, lendirmelerde bulunur. davran›fllar›n›, ilgi duyYabanc› ülkede ö¤du¤u konular›, Cumrenim gören Erdal ‹nöhurbaflkanl›¤› Köflkü’nnü’nün harcamalar›yla Büyük de yaflanan aile iliflkileyak›nYap›tlar›m›z cumhurbaflkan› rini ayd›nlatmaktad›r. dan ilgilenmektedir. 1947-1952 y›llar›n›n Delikanl› her ay bursumektuplar›nda Baba na ek olmak üzere ban‹nönü, ö¤renci o¤lunukaya yat›r›lm›fl paradan nun sorunlar›yla ilgilebir miktar çekebileceknir, ona yol gösterip tir. Ancak babas›, harcayard›mc› olur. 1947malar›n›n ayr›nt›l› hesa1950 y›llar›nda cumb›n› ö¤renmek ister: “fiimdilik 150 dolarhurbaflkan› ailesinin Konur Ertop dan bahsediyorsun. 138 Çankaya’da sürdürdüdolar resmi ayl›¤› her ay ¤ü yaflam, alçakgönüllü bir Türk ailesinin s›radan çizgi- al›rs›n. Üstünü ihtiyac›n kadar eklerlerini yans›t›r. 14 May›s 1950 seçi- sin. Zamanla istikrarl› bir fikir ediniminde iktidardan düflen cumhur- riz. Her ay sonu hesap isterim.” “Para malumat›n› muntazaman baflkan›n›n bu olay› nas›l serinkanl›l›kla, akl›n ›fl›¤›nda de¤er- veriyorsun çok rahat ediyorum, lendirdi¤i mektuplardan izlen- teflekkür ederim.” 49
Cumhurbaflkan› ‹nönü’nün O¤lu Erdal’a Mektuplar›
Bütün Dünya • Ocak 2008
“Erdal o¤lum, s›k›nt› çekiyor musun? Ayl›k masraf›n ne oluyor?”
E
rdal ‹nönü, “Christmas” sonras›nda kürklerin ucuzlad›¤›n›, bir ma¤azada 1000 ve 600 dolara iki kürk gördü¤ünü, hangisini isterse, bankadaki paras›yla –Türkiye’nin “first lady”si olan– annesi için sat›n alabilece¤ini yazm›flt›r. Bu öneriyi ö¤renen cumhurbaflkan› sert tepki gösterir: “Kürk hikâyesini de okudum. Olacak ifl de¤il. O kadar dolar› bulamay›z. (...) Senin bu kadarc›k yedek paran için üç y›ld›r u¤rafl›yoruz. K›sacas› olacak ifl de¤il.” Büyük o¤lu Ömer de doktoras› için ABD’de bulunan baba ‹nönü, çocuklar›n›n ders izlenceleriyle, s›navlar›yla, ald›klar› notlarla çok yak›ndan ilgilenir: “Acep notlar›n›z› yine telgrafla yazacak m›s›n›z? Ne kadar makbule geçer. Ömer’in tez çal›flmas› üzerinde resmi hükmü de tabii merak ve helecan ile bekliyorum.” “S›navlar›n için senin ile beraber zihnim meflgul. Yar›n ilk ve öbür gün ikinci en zorlar›, bu iki günü nas›l geçirece¤im?” ‹fller bekledi¤i gibi gitmemiflse hoflgörüyle yol gösterir: “Yabanc› dil ile en zor konular üzerinde ihtisas yaparken, özellikle ilk dönemde türlü sürpizler olacakt›r. Hele sonucu alal›m. Senin durumu so¤ukkanla ve hiç kendimizi aldatmayan objektif bir de¤erlendirmeyle karfl›laman› yürek rahat› ile takdir ettim. ‘Electricity’ için icap ederse gelecek sene bir daha s›nav verirsin. ‹flin bafl› vaziyeti do¤ru görmek, tedbiri do¤ru bulmakt›r.” 50
“Ortada abart›lacak, fazla üzülecek bir fley yok. Sükûnetle çal›flmaya devam et. ‹çimizde bilim olarak en zor kariyeri sen yap›yorsun. Elbet, bir düziye kolayl›k ve rahatl›k as›l de¤ildir. Güçlükler olacakt›r. (...) Elverir ki, senin yazd›¤›n gibi, ders almas›n› bilelim.” Eski asker, devlet adam› ‹smet ‹nönü bilim alan›na çok yak›n ilgi gösterir. O¤lunun bilim adam› olmas›n› yürekten ister: “Bütün kuvvetimizi ve tesellimizi senin bilim adam› olarak yetiflmene hasretmeye u¤rafl›yoruz. Var ol evlad›m, sa¤l›¤›n ile, nefle ile memlekete faydal› bir bilim adam› olarak yetiflmeye çal›fl.” “Gelecek y›l için doktora takip etmeye üniverite seni kabul etmifl ve bunu flimdiden bildirmifl. Erdalc›¤›m, bu havadis bana pek keyif verdi. Emeklerimiz de¤erlendi. ‹nflallah doktor ad›n› ald›¤›n› da da görmek nasip olur. Enstitüyü sevmen, onun doktor ad›na de¤er vermen de benim için büyük minnettir. Teflekür ederim evlad›m.”
Z
afer kazanm›fl Kurtulufl Savafl› kahraman›, yeni Türkiye’nin kurucular›ndan olan cumhurbaflkan›, “‹nönü” ad›n›n as›l bilim dünyas›nda an›lmas›na önem verdi¤ini aç›klar: “Ömer’e yazd›¤›n 28 Nisan tarihli mektubunu ald›m. Ben açt›m. Ne güzel sürpriz. ‘The final doctorate of Erdal ‹smet ‹nönü’. Sayende ad›m›z bir üniversite bültenine geçiyor. Daha ilim âlemine senin elinle inflallah çok geçecek.” Baba, o¤lunun bilim ö¤renimi s›ras›nda, kültür-sanatla, dünya
olaylar›yla da yak›ndan ilgilenmesini bekler: “Hava almay›, konser ve tiyatroya gitmeyi unutma.”
S
iyaset yaflam›n›n doru¤undaki adam, kitaplar› elinden düflürmez. Bunlar, ‹ngilizce yap›tlard›r. Okuduklar› üzerine düflüncelerini o¤luyla paylaflmaktan hofllan›r: “Tafll›kta kitap okuyorum. Anneni biraz bir dostuma gönderdim. Bir haftada okudu¤um, Somerset Maugham’›n ‘Human Bondage’ (Romanc›n›n Türkçe’ye ‘Hayat›n Esiriyiz’ diye çevrilen yap›t›) kitab›n›n I. cildi. Sonuna geldim gibi. Pek hofluma gitti. Anlat›m çok güzel. Sade, ak›c›, çok renkli, tad›n› insan dudaklar›nda duyar gibi devaml› bir zevk alma hissediyor. Bizim evde Özden (k›z›), Ömer okumufllar. Bana onlardan aktarma.” “Somerset Maugham’›n elimde olan kitaplar›n› bitirdim. Hepsinden de memnun oldum. Ömer yeni iki kitap getirdi. Daha bafllamad›m. fiimdi elimde Rus edebiyatç›s› Gogol’un ‘Dead Souls’ (‘Ölü Canlar’) adl› bir kitab› var. Kitap, galiba 1840 sular›nda yaz›lm›fl. O zamanki Rus toplumunu, özelikle ‘gentry’ ve ‘peasantry’ s›n›flar›n› (orta s›n›f ve köylüleri), serfli¤i her köflesiyle anlat›yor. Toplumu, siyasal k›sm›na temastan mümkün oldu¤u kadar sak›narak, yaln›z toplumsal k›s›mdan ele al›yor. Satirik, do¤al e¤lenceli. Ben istifade ettim. Rus ihtilallerini haz›rlayan ihtilal öncesi devirleri canland›r›yor.” “Gogol’ün ‘Dead Souls’ eserini bitirdim. (...) Rus idaresinin fenal›¤›n›, çiftlik sahipleri ile köylüleri
(serfleri) anlatan bir tahlil. E¤lenceli ve yararl›. Bugünkü ihtilalin temelleri de anlafl›l›yor. fiimdi Aldous Huxley’nin ‘Brave New World’unu (‘Cesur Yeni Dünya’) okuyorum. Çok fenni ve hayali. Yeni usulde Jules Verne.” Dünyada olup bitenleri, bilimteknoloji geliflmelerini yak›ndan izler, bu konularda ayr›nt›lar› ö¤renmek ister: “Dün akflam son ‘Foreign Affairs’ mecmuas›n› bitirdim. Makalelerin her birinden ayr› ayr› zevk ald›m. Bu dergi benim için bir g›da gibi oldu. ‹çinde yaflad›¤›n, genifl hatlar› ile bildi¤im birçok international (uluslararas›) sorunlar üzerinde çok defa bana sürpriz etkisi yapan köfleler gösteriyor.” “Erdal, ‘Sputnik’ (Sovyetler’in uzay arac›) ile ‘Explorer’ (ABD’nin uzay arac›) aras›nda, de¤er fark›ndan dolay› bana bir iki cümle yazabilir misin? Bilerek ‘orienté’ olay›m (kendimi yönlendireyim). Cumhurbaflkan›’n›n ailesi, orta halli insanlar gibi yaflar. Aile bireyleri birbirine çok ba¤l›d›r. Gelenek-görenekleri özenle gözetirler:
“B
ugün Kurban Bayram›. Kurban kavurmas› yedik. Bo¤az›mda kald›, seni hat›rlad›m. Bayram›n kutlu olsun. Hep iyiyiz evlad›m. Senin haberlerini ald›kça kuvvet ve teselli buluyoruz. (Dolmabahçe Saray›’nda yaz›lm›flt›r.) “Annen Ömer ile Özden’i al›p Ankara Palas’a gidecekti. Bu sene y›lbafl› gecesi, t›pat›p, Peygamber’in do¤du¤u geceye rastlad›. Annen gitmedi. ‹talya elçili51
Bütün Dünya • Ocak 2008
¤i y›lbafl› gecesi toplant› yapm›fl. Ömer ile Özden’i de ça¤›rm›fl. (...) Bu düzenlemeye de babalar› (‹smet ‹nönü’nün kendisi) son anda raz› olmad›.
“H
ep beraber evde biz bize kald›k. Yedik. ‹çmedik. Çünkü annen içirmedi. (Mevlit kandiline gelen y›lbafl› gecesinde alkollü içki içilmedi¤i belirtiliyor.) Ama hep pek keyifli idik. Senden uzun uzun söz ettik. (...) Sonra anlad›k ki y›lbafl›n› en iyi geçirdik. Gözlerinden öperiz. Esen kal can›m Erdal’›m, sevgili Erdal’›m.” Erdal ‹nönü art›k ö¤retim görevlisidir. Çok varl›kl› bir ailenin k›z› olan Sevinç Han›m’la evlenmifltir. Genç kad›n›n üniversitede yerlefltikleri küçücük yeri nas›l dayay›p döfledi¤ini anlatmas› Baba ‹nönü’nün çok hofluna gitmifltir: “Yeni evinizden memnun olarak söz etmenizden pek sevindim k›z›m. Bir küçük odadan memnun olman, soylu ve onurlu yüre¤inin meziyeti. Hayat›n›z›n her köflesi cennet olsun sevgili k›z›m.” Tek parti döneminde “Milli fief” diye an›lagelen ‹nönü, görmüfl geçirmifl bir devlet adam› olarak 14 May›s seçiminin sonucunu aln› aç›k, iç rahat›yla beklemektedir: “May›s 14 Pazar günü oylar
verilecek. sonuç ne ç›karsa fleref bizimdir, kazansak da, kaybetsek de, hiç bir kayg›m yok.” “Netice ne olursa, annen ve kardefllerin iyi ve keyifli karfl›lamaya kendimizi tamam›yla haz›rlad›k. Senin de tabii feylosofça karfl›layaca¤›na eminim.” “fiimdi 15 tarihli mektubunu ald›k. ‹lk duygular›n. Ne kadar iyi yürekli, filozofik ve ahlakl› yaz›yorsun. Teflekkür ederim. Seninle bir daha iftihar ettim. Evimize tafl›nd›k. ‹çinden hiç ç›kmam›fl gibi bir rahatl›k içindeyim. (...) Befl y›ldan beri, politikac›lar benim için nas›l bir düflmanl›k havas› yaratmaya çal›flt›lar, bilirsin. (...) ‹nönü Ailesi’ne karfl› düflmanl›k telkini muvaffak olmam›flt›r; itibar›m›z içeride, d›flar›da artm›flt›r. Tafl›d›¤›n›z adla hakl› olarak iftihar edeceksiniz. “Bu seçim, memlekette yeni bir hayat tarz› kurmak için giriflti¤imiz teflebbüste ne kadar ciddi ve samimi oldu¤umuzu ispat etmifltir, Memleket için, hepimiz için fleref olmufltur.” “Baba ‹nönü’den Erdal ‹nönü’ye Mektuplar”, alçakgönüllü ‹nönü Ailesi’nin sade yaflam›na tan›kl›k ederken o¤ul ‹nönü gibi üst düzeyde bir bilim adam› ve politikac›n›n yetiflti¤i koflullar› da göstermektedir.•
Arkadafllar aras›nda yap›lan bir toplant›da evlilikten söz ediliyordu. Deneyimine güvenen orta yafll› bir han›mefendi evlilik hakk›ndaki görüfllerini çok net bir biçimde ortaya koydu: “Bir erkekle bir kad›n evlendikleri zaman tek kifli olurlar.” Bu sözleri dinleyenlerden birinin flöyle m›r›ldand›¤› duyuldu: “Bunu biz de biliyoruz. Bizim as›l merak etti¤imiz ikisinden hangisi olacaklar›...”• 52
Matematik çok evrelidir. Bir evresi sanatt›r. Matematik sanat›, onu anlayanlar›n ruhuna ifller. Onunla haflir neflir olan insan, bir daha onu b›rakamaz. Bu nedenle, Atatürk, “Geometri”yi yazarken, yaln›zca Türkçe matematik terimleri yaratma amac›n› gütmüfl olamaz. Her matematikçinin tart›flmas›z kabul edece¤i bir gerçek ortadad›r: Hiç kimse haz almadan bir matematik kitab› yazamaz. Öyleyse, Atatürk’ün onu büyük bir haz duyarak yazd›¤›n› söyleyebiliriz.
Atatürk “Geometri” Kitab›n› Neden Yazd›?
T
ürkiye Cumhuriyeti’nin eylemleri, sözleri vard›r. Ulus yakurucusu büyük Atatürk’ü flam›nda önemli olup da O’nun yol tan›mlamak için birçok s›- gösterici bir eyleminin, bir sözüfat kullan›lm›flt›r. Hemen nün, bir özdeyiflinin bulunmad›¤› herkesin akl›nda olan s›fatlardan alan hemen hemen yoktur. Ama, O’nun matemakimileri flunlard›r: O, her ti¤e olan ilgisi (arada bir fleyden önce büyük bir söz konusu edilse de) devrimcidir. O, ça¤›n›n Konuk belki en az bilinen yan›en önemli devlet adamYazar d›r. Yaflam›n›n son y›llalar›ndan biridir. O, savar›nda neden bir gefl›n ve bar›fl›n yap›laca¤› ometri kitab› yazm›flt›r? zamanlar› do¤ru sezebiBuna kimsenin do¤ru len iyi bir askerdir. O, yan›t verebilece¤ini sanulusunu ça¤dafl uygarl›m›yorum. Bu konuda ¤a tafl›maya azmetmifl bir tahmin yürütmek yerine, önderdir. O, halk›n› e¤ikitab›n yaz›l›fl öyküsüten bir ö¤retmendir. O, nü, olay›n içinde yaflatraktör üstünde bir çiftçiProf. Dr. yan Agop Dilaçar’dan dir. O, halk›n›n dilini yeTimur dinleyelim. 1971 y›l›nda niden yaratand›r. O, uluKaraçay Türk Dil Kurumu’nca sunun tarihini yeniden yeni bas›m› yap›lan “Geyazd›rand›r. ometri” kitab›na yazd›¤› Bu liste çok uzat›labilir. O, bir ulusa önderlik etmenin önsözde Dilaçar flöyle diyor: “Bu kitab› Atatürk, ölümüngerektirdi¤i fleyleri özenle yapm›flt›r, söylemifltir. E¤itimde, sa¤l›kta, den birbuçuk y›l kadar önce, III. tar›mda, iktisatta, sanatta, sporda, Türk Dil Kurultay›’ndan hemen bilimde, her alanda yol gösterici sonra 1936-1937 y›l› k›fl aylar›n53
Bütün Dünya • Ocak 2008
da Dolmabahçe Saray›’nda kendi eliyle yazm›flt›r.
“1
936 sonbahar›nda bir gün Atatürk beni, Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman’›n yan›na katarak Beyo¤lu’ndaki Haflet Kitabevi’ne gönderip uygun gördü¤ümüz Frans›zca geometri kitaplar›ndan birer tane ald›rtt›. Bunlar Atatürk’le birlikte gözden geçirildikten sonra, yaz›lacak geometri kitab›n›n genel tasar›s› çizildi. Bir süre sonra ben ayr›ld›m ve k›fl aylar›nda Atatürk bu yap›t üzerinde çal›flt›. Elinizdeki kitapç›k bu eme¤in ürünüdür.” Kitab›n ilk bas›m› 1937 y›l›nda Kültür Bakanl›¤›’nca yap›lm›flt›r. Üstünde yazar ad› yoktur. Onun yerine, kitab›n iç kapa¤›nda, “Geometri ö¤retenlerle, bu konuda kitap yazacaklara k›lavuz olarak Kültür Bakanl›¤›’nca neflredilmifltir” notu bulunmaktad›r. Kitab›n Atatürk taraf›ndan yaz›ld›¤›n› Afet ‹nan da do¤rulayarak diyor ki: “Ben o günlerde ‹sviçre’de idim. Atatürk bana bir tane yollam›flt›.” Agop Dilaçar, soyad›n› Atatürk’ten alm›flt›r. O’nun taraf›ndan 1932 y›l›nda Türk Dil Kurumu baflyazmanl›¤›na atanm›flt›r. Türkçe’nin özleflmesinde en büyük katk›lar› yapan kiflilerin bafl›nda yer al›r. Kendisinden beklendi¤i gibi, Dilaçar, Atatürk’ün bu kitab› yaz›fl nedeni olarak, O’nun Türkçe matematik terimlerini üreterek dilimize kazand›rma iste¤ini öne ç›kar›yor. Bu görüfl, kuvvetle kabul edilebilir. Gerçekten, “Geometri” adl› 44 sayfal›k bu kitapç›kta, terim önerme ifli baflar›yla yap›lm›flt›r. 54
Dilaçar, bugün dilimize tümüyle yerleflmifl olan aç› (zaviye), art› (zait), bölü (taksim), düfley (flakuli), taban (kaide) gibi birçok terimin ilk kez bu kitapta önerildi¤ini söylüyor. Bu çok önemlidir. Kitapta önerilen öteki terimlerin listesi incelendi¤inde, bu olgunun önemi daha iyi anlafl›l›r. Bu nedenle, kitab›n sonuna söz konusu terimlerin tam bir listesi, eski ve yeni karfl›l›klar›yla birlikte konulmufltur. “Geometri”nin 1997 y›l›nda gene Türk Dil Kurumu taraf›ndan yap›lan bas›m›nda Nurer U¤urlu, Dilaçar’›n görüflüne kat›l›yor. Atatürk’ün bu kitab› yaz›fl nedeni olarak Türkçe matematik terimlerini önermesini gösteriyor. Buna, O’nun bilim, kültür ve e¤itime verdi¤i önemi de kat›yor. Elbette, bunlar da kabul edilebilir ve savunulabilir görüfllerdir. Gerçekten, Atatürk, bu kitapç›kta bugün bile kullan›lan birçok Türkçe matematik terimi önermifltir. Bu öneriler, baflka yeni Türkçe matematik terimlerinin üretilmesinde de etkili olmufltur.
A
ma bu görüfller, Atatürk’ün bu kitab› yaz›fl nedenini eksiksiz aç›klayamaz. Öncelikle, Atatürk yaln›zca terim önermeyi amaçlam›fl ise, bu ifli neden kendi uzmanl›k alan›na giren bir alanda yapmad›¤›n› kendi kendimize sormak zorunday›z. Örne¤in, neden askerlikle, siyasetle, dil ya da tarih ile ilgili bir ders kitab› yazmam›flt›r? Neden matemati¤i seçmifltir? Diyelim ki, matematikte Türkçe terim üretilmesine öncülük etmek istemifltir. Ama söz konusu kitap,
Atatürk “Geometri” Kitab›n› Neden Yazd›?
terim önermenin ötesinde iyi bir ders kitab›d›r. Bugün bile okullar›m›zda okutulan geometrinin esas›n› içermektedir. Bu kitab› yazmak, uzun bir zaman› ve zor zihinsel bir çabay› gerektirir. Kitapta geçen terimleri önermek için, sa¤l›¤› da bozulmaya bafllayan Atatürk onca zahmete girer miydi? Terim önermenin daha kolay bir yolunu bulamaz m›yd›? Bu soruya do¤ru bir yan›t aramayaca¤›z. Bunun yerine, flimdiye dek söylenenlere yeni bir boyut eklemekle yetinece¤iz. Ö¤rencilik döneminde Atatürk’ün matematik derslerinde çok baflar›l› oldu¤unu biliyoruz. Asker olarak, devlet adam› olarak, sa¤lam bir öngörüye sahiptir. Köktenci düflünce ve eylemlerine bakt›¤›m›zda, onun matematiksel mant›kta geçerli bir ak›l yürütme becerisine sahip oldu¤unu görürüz. Matematik çok evrelidir. Bir evresi sanatt›r. Matematik sanat›, onu anlayanlar›n ruhuna ifller. Onunla
haflir neflir olan insan, bir daha onu b›rakamaz. Bu nedenle, Atatürk, “Geometri”yi yazarken, yaln›zca Türkçe matematik terimleri yaratma amac›n› gütmüfl olamaz. Her matematikçinin tart›flmas›z kabul edece¤i bir gerçek ortadad›r: Hiç kimse haz almadan bir matematik kitab› yazamaz. Öyleyse, Atatürk’ün onu büyük bir haz duyarak yazd›¤›n› söyleyebiliriz. Buna inand›r›c› bir aç›klama getirebilmek için, matemati¤in sanatsal yan›n› ortaya koymakta yarar vard›r. “Matematik bir sanatt›r.” Çünkü, bir sanat dal›nda arayaca¤›n›z her yüce fley matematikte vard›r. Atatürk’ün kiflili¤ini bilenler, O’nun matematikten neden haz ald›¤›n› kabul edeceklerdir. O, bir sanat adam› tutkunlu¤u ile sevdi¤i bir ifli yapm›flt›r. Geometri kitab›n›n bu güdüyle yaz›ld›¤›n› söylemek, yeni bir sav olsa bile, herhalde çok yanl›fl bir sav olmayacakt›r.•
Bu Yaz›n›n Yazar›yla Tan›fl›n Prof. Dr. Timur Karaçay, 1942 y›l›nda Kayseri’nin P›narbafl› ilçesinde do¤du. P›narbafl› Ortaokulu’nu, Sivas ‹lkö¤retmen Okulu’nu, Ankara Atatürk Lisesi’ni, Ankara Yüksek Ö¤retmen Okulu’nu ve Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü’nü bitirdi. Bir y›l ö¤retmenlik yapt›ktan sonra, Ege Üniversitesi’ne asistan olarak girdi. As›l çal›flma alan› fonksiyonel analiz olan Prof. Dr. Karaçay 1974 y›l›nda doçent, 1979 y›l›nda profesör unvan›n› ald›. Ulusal ve uluslararas› dergilerde yay›mlanm›fl 20’den fazla bilimsel makalesi ile 30’dan fazla kitab› vard›r. Do¤an Çoker ile birlikte “Matematik Terimleri Sözlü¤ü”nü yazd›. Hacettepe Üniversitesi’nde Matematik Bölümü baflkanl›¤›, Karadeniz Teknik Üniversitesi Elektronik Hesap Bilimleri Enstitüsü müdürlü¤ü, Baflkent Üniversitesi Bilgi ‹fllem Daire Baflkanl›¤›, dekan yard›mc›l›¤› gibi idari görevlerde bulundu. Halen Baflkent Üniversitesi ‹statistik ve Bilgisayar Bilimleri Bölümü ö¤retim üyesidir. Prof. Dr. Timur Karaçay, evli ve iki çocuk sahibidir.• Lütfen sayfay› çeviriniz ’
Atatürk’ten Ders Var: •Aç› - Zaviye •Alt›gen - Müseddes •Beflgen - Muhammes •Boyut - Buud •Cisim - Cisim •Çap - Kutur •Çarp› - Zarb •Daraç› - Zaviye-i hadde •Düfley - fiakuli •Eksi - Nâk›s •E¤ik - Mâil, Münharif •Geniflaç› - Zaviye-i münferice •Geometri - Hendese •Homolog - Müteflabihen mevzû •Kapsama - Duhul •Kare - Murabba •Metrekare - Metre murabba› •Noktalar - Nukat •Orant› - Tenâsüb •Paralel - Müvâzi •Piramit - Ahram •Sekizgen - Müsemmen •Silindir - Üstüvane •Taban - Kaide •Toplam - Yekûn •Uzam - ‹mtidat, Vüs’at •Uzay - Feza, Mekân •Üçgen - Müselles •Varsay› - Faraziye •Yamuk - fiibih münharif •Yay - Kavis
Mustafa Kemal Atatürk, Dolmabahçe Saray›’nda kendi el yaz›s›yla bir geometri kitab› yazm›fl ve 1937 y›l›nda yay›mlanan bu kitapta Arapça’lar› yerine Türkçe terimler üretmifltir. Atatürk’ün bugün de kullan›lmakta olan bu terimlerden birkaç›n›, yerini ald›¤› Arapça terimlerle birlikte yukar›daki “s›n›f tahtas›”nda görmektesiniz. 56
“Türkiye’ye özel” kriterler yaratarak, “ayr›mc›” bir politika izlemeye devam eden Avrupa Birli¤i, üye ülkelerde okutulan ders kitaplar›nda yer alan olumsuz ifadeleri ay›klam›fl m›d›r? Özellikle tarih dersi için önerilen kitaplarda, Türkler hakk›nda, b›rak›n olumsuzlu¤u, kin ve nefret duygular› do¤uran ö¤retilerin verilmeye devam edilmesini, Avrupa Birli¤i’nin herhangi bir yetkilisi ya da organ› bugüne de¤in sorgulad› m›?
Tarih Kitaplar›ndan Düflmanl›k Yaratan Bilgileri Ay›klamak!
B
irçok Bat›l› ülkede, e¤itim Afrika’daki eski sömürgelerinde sisteminde kullan›lan ders büyük katliamlar ve soyk›r›mlar kitaplar›nda ayr›mc›, yapt›¤›n›, ‹ngiltere’nin milyonlarca olumsuz, yanl›fl ve düfl- Sudanl›’y›, Hintli’yi, Avustralya’n›n manl›k yaratan bilgiler yer almakta, yerli halk› Aborijenleri ya da baflka bu sorun, özellikle tarih ve co¤raf- halklar› katletti¤ini, ‹spanya’n›n Orya dersleri söz konusu oldu¤unda ta ve Güney Amerika yerlilerini ak›l kendini daha çok göstermektedir. almaz yöntemlerle yok etmeye çaÜlkeler aras›ndaki tal›flt›¤›n›, Amerika Birleflik rihsel iliflkilerden kayDevletleri’nin K›z›lderilinaklanan sorunlardan haler’e soyk›r›m yapt›¤›n›, Evrensel reket ederek, geçmiflteki Bak›fl Aç›s› Yahudi soyk›r›m› s›ras›ndüflmanl›klar› canl› tutda Almanya’n›n uygulad›maya ve sürdürmeye yö¤› yöntemleri, Hollannelik olumsuz ve yanl›fl da’n›n Endonezya ya da ö¤retilerin ders kitaplaGuyan’da iflledi¤i cinayetr›ndan ay›klanmas›n›, çoleri, Ruslar’›n baflta Türkcuklara, gençlere dostler olmak üzere Orta Asya luk, sevgi ve bar›fl mesajhalklar›na yönelik etnik lar› içeren bilgilerin veriltemizlik hareketlerini, mesini kim istemez ki? ‹talyanlar’›n eski HabeflisGürbüz Türkiye’de, düflmanca tan’da iflledi¤i insanl›k Evren düflünceler oluflturmas› suçlar›n›, Belçika’n›n eski olas› bilgilerin ders kitapsömürgeleri Kongo ve Zalar›ndan ay›klanmas›na iliflkin çal›fl- ire’deki katliamlar›n›, ‹sveç ve Normalar bir süre önce gündeme geldi veç’in yerli Lapon halk›na yapt›klave bu alanda büyük ilerleme kay- r›n› anlatan tek bir sözcük görmededildi. Türk e¤itim sisteminin için- mifltir, okumam›flt›r ve bu konularden geçen hiç kimse, ne ilkö¤retim da bilgi sahibi olmam›flt›r. Daha ne de ortaö¤retim kurumlar›m›zda do¤ru bir deyimle, Türkiye, e¤itim kullan›lan ders kitaplar›nda, Fran- sisteminde bu tür bilgilere yer vesa’n›n baflta Cezayir olmak üzere ren bir politika izlememifltir. 57
Tarih Kitaplar›ndan Düflmanl›k Yaratan Bilgileri Ay›klamak!
Bütün Dünya • Ocak 2008
A
yn› durum ne yaz›k ki birçok Bat›l› ülke için geçerli de¤ildir. Kendilerini demokrasi, insan haklar›, ifade ve düflünce özgürlü¤ü gibi de¤erlerin kayna¤›, sahibi ve merkezi ilan eden, bu konularda sürekli olarak Türkiye’yi elefltiren, ev ödevi veren birçok “uygar ve demokratik” ülkede okutulan ders kitaplar›na göz at›ld›¤›nda, ne demek istedi¤im daha iyi anlafl›lacakt›r. Ö¤renciler derslerine çal›fl›p iyi not almak zorunda olduklar›na göre, kitaplardaki ö¤retileri de okumak, kavramak, yaz›l› ve sözlü s›navlar›n yan›s›ra kendilerine verilen ödevlerde söz konusu bilgileri en iyi biçimde aktarma bilinciyle hareket ederler. Bir Frans›z, bir Hollandal›, bir ‹ngiliz, bir ‹sveçli ya da bir Alman’›n, k›sacas› Bat›l› ülke vatandafllar›n›n, Türk tarihi, Türkiye’nin bugünkü durumu ve s›n›rlar› gibi konularda, bizleri çok rahats›z eden düflünce ve söylemlerinin nerelerden kaynakland›¤›n› sorgularken, yaln›zca tarihsel önyarg›lar› de¤il, bu insanlar›n içinden geçip geldikleri e¤itim sistemini ve ders kitaplar›n› da incelemeli, görüfllerimizi ondan sonra oluflturmal›y›z. Avrupa Birli¤i Komisyonu’nun 6 Kas›m 2007’de yay›mlad›¤› “Türkiye ‹lerleme Raporu”nda s›ralanan saptama ve istekler aras›nda yer alan, “Ders kitaplar›ndaki ayr›mc› ifadeler ay›klanmal›d›r” tümcesine tak›ld›¤›m için bu konuyu ele al›yorum. Asl›nda bu istek, daha önce yay›mlanan ilerleme raporlar›nda da farkl› tümcelerle yer bulmufltu. Söz konusu istek, Avru58
pa Birli¤i’nin, 1915 olaylar›n›n Ermeni soyk›r›m› olarak kabul edilmesini istedi¤i ve az›nl›k haklar›yla dini özgürlükler konular›n› dillendirmeye bafllad›¤› bir dönemde ortaya ç›km›flt›r. Bal›k kava¤a ç›kmay› baflard›¤›nda, ard›ndan da a¤z›yla kufl tuttu¤unda bile Avrupa Birli¤i’ne tam üye olarak kabul edilmesi pek olas› görünmeyen Türkiye’ye, “Kendine çeki düzen ver, eksiklerini tamamla, standartlar›m›za ulafl” diyen Avrupa Birli¤i üyesi ülkeler, “Ders kitaplar›ndan olumsuz ifadelerin ay›klanmas›” gibi çok hassas bir konuda sütten ç›km›fl ak kafl›k m›d›r acaba? Bizi, “Gün gelecek Avrupal› olacaks›n›z” diyerek oyalamaya ve “Türkiye’ye özel” kriterler yaratarak, “ayr›mc›” bir politika izlemeye devam eden Avrupa Birli¤i, üye ülkelerde okutulan ders kitaplar›nda yer alan olumsuz ifadeleri ay›klam›fl m›d›r? Özellikle tarih dersi için önerilen kitaplarda, Türkler hakk›nda, b›rak›n olumsuzlu¤u, kin ve nefret duygular› do¤uran ö¤retilerin verilmeye devam edilmesini, Avrupa Birli¤i’nin herhangi bir yetkilisi ya da organ› bugüne de¤in sorgulad› m›?
Y
ukar›daki sorulara do¤ru yan›tlar bulmak için, kimi Avrupal› ülkelerin, çocuklara ve ö¤rencilere e¤itim sistemi içinde verdikleri kitaplara göz atmakta yarar var. ‹fle, Türkiye’nin Avrupa Birli¤i üyeli¤ine en çok karfl› ç›kan ülkelerin bafl›nda gelen ve Türk e¤itim sisteminde ayr›mc›, floven, çarp›t›lm›fl ö¤retilerin bulundu¤unu iddia
eden Fransa’daki durumu irdeleyerek bafllayal›m.
P
aris Üniversitesi’nde politika sosyolojisi e¤itimine bafllad›¤›m y›l, ayn› s›ralar› paylaflt›¤›m Frans›z arkadafllar›m›n Türk oldu¤umu ö¤rendikten sonraki ilk sorular› hep, “Neden Ermeniler’e soyk›r›m uygulad›n›z?” olur, ard›ndan da, “Neden tarihiniz vahflet ve barbarl›k örnekleriyle dolu?” sorusu gelirdi. 1915 olaylar›n› özellikle araflt›rd›klar›n› sand›¤›m arkadafllar›m›n, asl›nda konuya iliflkin bilgileri ilk ve ortaö¤renim okullar›nda kulland›klar› ders kitaplar›ndan edindiklerini, bu konuda çok s›k ev ödevi haz›rlad›klar›n› ö¤renince flafl›r›p kalm›flt›m. Fransa’da lise üçüncü s›n›flarda okutulan, Jean Michel Lambin’in yazd›¤› ve Hachette Yay›nevi taraf›ndan 2003’te yay›mlanan tarih kitab›nda “Balkan Savafllar›” konusu ifllenirken, “Petit Journal” dergisinin 1912 y›l›nda yay›mlanan bir say›s›n›n kapak resmi kullan›lm›fl. Resimde, sakall›, sar›kl›, flalvarl› Türk askerleri, din adamlar›n› ve sivilleri k›l›çtan geçirirken görülüyor. Resimde ayr›ca, yerde kanlar içinde yatan insanlar da yer al›yor. Kapakta ise, “Türkler’in 1912’deki S›rp Katliam›” ifadesi kullan›lm›fl. Kitab›n 170’inci sayfas›nda Türkler’in ne denli ac›mas›z oldu¤u anlatmak için, “Türkler, 1875’te, Bosna, Karada¤ ve Bulgaristan’daki halk isyanlar›n› bast›rmak için büyük katliamlar yapt›” ifadesi öne ç›kar›lm›fl. Yine ayn› kitab›n 176’nc› sayfas›nda, “Rus iflgalcilerle iflbirli¤i
yapt›klar› gerekçesiyle Türkler taraf›ndan tehcir edilen ve 1 milyondan fazlas› katledilen Ermeniler (...)”, “Bu katliam, 20’nci yüzy›l›n ilk soyk›r›m›d›r” gibi ifadeler yer al›yor. Hemen bir sonraki sayfada da, Ermenilere ait oldu¤u iddia edilen kesik bafllar›n arkas›nda poz veren 3 Türk askerinin fotograf› var. Lise üçüncü s›n›flar için önerilen ve Rouen Üniversitesi ö¤retim üyesi Monique Rolland Simion’un haz›rlad›¤›, Magnard Yay›nevi taraf›ndan 2003’te yay›mlanm›fl bir baflka tarih kitab›nda ise Bulgar katliam› konu ediliyor. Kitaptaki temsili resimde, Vidin Kalesi önünde kaz›klara tak›lm›fl ve Bulgarlar’a ait oldu¤unun alt› çizilen kesik bafllar›n yan›nda bir Türk askeri, arka planda bir minare görülüyor. Resmin alt›nda ise “Türkler’in 1786 Bulgar Katliam›” yaz›yor.
Y
ine lise üçüncü s›n›flar için önerilen bir baflka tarih kitab›n› da, Laurent Bourquin haz›rlam›fl, bask›s›n› 2003’te Belin Yay›nevi yapm›fl. 182’nci sayfada, “20. Yüzy›l›n ‹lk Soyk›r›m›” bafll›¤› alt›nda 1915 olaylar› ele al›n›rken, “Türkler, Ruslar’la iflbirli¤i yapt›¤›ndan kuflkuland›klar› H›ristiyan Ermeniler’i kitleler halinde sürgüne gönderildiler. Bu s›rada 2 milyon Ermeni yaflam›n› yitirdi” ifadesi kullan›l›yor. Nathan Yay›nevi’nden 2003’te ç›kan, Gu›llaume le Quintrec taraf›ndan haz›rlanm›fl tarih kitab›nda ise ilginç bir iddia at›l›yor ve Ermeniler’in kitle imha silahlar› kullan›larak yok edildi¤ine dikkat çekili59
Tarih Kitaplar›ndan Düflmanl›k Yaratan Bilgileri Ay›klamak!
Bütün Dünya • Ocak 2008
yor. Birinci Dünya Savafl›’n›n konu edildi¤i bölümün 188’inci sayfas›nda, “Art›k savafl endüstriyel bir boyut kazanm›flt›. ‹nsanlar› topluca imha etmek için yeni silahlar kullan›l›yordu. Bu silahlardan biri de gaz bombalar›yd›. Türkler, 1915’te Ermeni yerleflim bölgelerinde bu silahlar› kullanarak, toplu katliamlar yapt›lar” ifadeleri kullan›l›yor.
Y
ine ayn› kitab›n 191’inci sayfas›nda, “Osmanl› ‹mparatorlu¤u yerini Anadolu topraklar›nda kurulan ve Ermeni soyk›r›m› suçlusu olan Türkiye’ye b›rak›r” ifadesi yer almaktad›r. 2003’te Hatier Yay›nevi taraf›ndan bas›lan, Guillaume Bourel ile Marielle Chevalier taraf›ndan haz›rlanm›fl lise üçüncü s›n›flara yönelik tarih kitab›nda 1915 olaylar› konu edilirken flu ifadelere yer veriliyor: “1915’te Osmanl› Devleti’ndeki Ermeniler gerçek bir soyk›r›m yaflad›lar. 1,5 milyon Ermeni katledildi.” Yine liseler için Marie Helene Baylac’›n haz›rlad›¤›, Bordas Yay›nevi taraf›ndan 2003’te yay›mlanan tarih kitab›nda, iki sayfan›n özellikle Ermeni soyk›r›m›na ay›r›lmas› dikkat çekiyor. 20’nci yüzy›l›n ilk soyk›r›m› oldu¤u iddia edilen 1915 olaylar› için, “Lozan Anlaflmas› ile unutturulan Ermeni soyk›r›m›n›, Fransa, Ulusal Meclis’in, 18 Ocak 2001’de kabul etti¤i bir yasa ile tan›d›” ifadesi kullan›l›yor. Ayr›ca, yazd›¤› “Ermeni Trajedisi” adl› kitapla tüm Fransa’y› soyk›r›ma inand›ran Frans›z tarihçi Yves Ternon’un bir makalesine de yer veriliyor. Frans›z ilkö¤retim okullar›nda, mutlaka kullan›lmas› istenen iki an60
siklopedik sözlükten biri de, “Dictionnaire Hachette Encylopédique ‹llustré”dir. Hachette Yay›nevi taraf›ndan 1997’de yenilenen sözlükten Ermeni ve Ermenistan sözcüklerinin karfl›l›¤›n› arayan 7-8 yafl›ndaki Frans›z çocuklar›, 111’inci sayfada flu ifadelerle karfl›lafl›yor: “Türkiye, ‹ran ve Gürcistan aras›nda paylafl›lan Ermenistan’›n en büyük parças› Türkiye’nin elindedir. (...) Türkler’in egemenli¤ini kabul eden H›ristiyan halk Ermeniler, 17’inci yüzy›ldan itibaren katliamlar yaflamaya bafllam›flt›r. 1895–1896 ve özellikle de 1915–1916 y›llar›nda Türkler’in soyk›r›m yapt›¤› Ermeni halk› büyük göç hareketleri yaflam›flt›r.” 1970’li y›llarda liselerde okutulan, Maurice Le Lannou’nun haz›rlad›¤› Bordas Yay›nevi’nin 1969’ta piyasaya ç›kard›¤› co¤rafya kitab›nda da ilginç haritalar yer al›yor. Kitab›n 153 ve 154’üncü sayfalar›nda al›fl›k olmad›¤›m›z bir Türkiye haritas› verilmifl. Do¤u Anadolu Bölgesi’nin Ermenistan, Güneydo¤u Anadolu Bölgesi’nin Kürdistan olarak gösterildi¤i haritada, A¤r› Da¤› için de, “Ermenistan Ararat Da¤›” tan›mlamas› kullan›lm›fl.
F
ransa’da lise birinci s›n›flar için Jacques Marseille’in haz›rlad›¤›, 1996’da Nathan Yay›nevi taraf›ndan yay›mlanan tarih kitab›n›n 220’nci sayfas›nda Türkler’in “kahraman Yunan halk›n›” nas›l katletti¤i ö¤retiliyor. Ünlü Frans›z ressam Eugéne Delacroix’›n Louvre Müzesi’nde bulunan, “Sak›z Adas› Katliam›” adl› tablosunun tam sayfada verildi¤i bölümde, “Sak›z Adas› Katliam›:
Tüm Avrupa Yunanlar’›n Türkler’e karfl› yürüttü¤ü savafla hayran olmufltu. Eugéne Delacroix, savafl›n en ac›kl› sahnelerinden birini anlat›yor” ifadesi kullan›lm›fl.
T
abloda ise, pala b›y›kl›, sar›kl› korkunç görünümlü Türkler, ç›plak bedenleriyle orta yerde duran Yunan kad›n ve çocuklar› k›l›çtan geçirirken resmedilmifl. Avrupa Birli¤i’nin önde gelen üyelerinden ‹ngiltere’de de durum çok farkl› de¤il. ‹ngiltere’de “Advanced English Course”da kullan›lan “Headway” adl› kitab›n “Stereotypes” bafll›kl› bölümüne bak›ld›¤›nda “Bu kadar da olmaz” diyece¤iniz bir ö¤retiyle karfl› karfl›ya kal›yorsunuz. Burada her ulusu temsil eden önemli kifliliklere yer verilmifl. Örne¤in, ‹ngilizler’i Churhcill temsil ediyor. Türkler’in önemli kiflili¤i olarak ise Atilla gösterilmifl. ‹ngilizler Atilla’y› flöyle tan›mlam›fllar: “Katil, kan emici, tecavüzcü”. Yine ‹ngiltere’nin ilkö¤retim s›n›flar›nda okutulan, Gareth Browning’in haz›rlad›¤› Collins Yay›nevi taraf›ndan bas›lm›fl, “The Living World” adl› kitab›n 46’nc› sayfas›nda “Vahfli Selçuklu Türkleri” ifadesi kullan›lm›fl. Kitab›n 57’nci sayfas›ndaysa, “Bizans ‹mparatorlu¤u” konusu ifllenirken, “Bizans’›n Sonu” bafll›¤› alt›nda Türkler flöyle tan›t›l›yor: “Elleri kan içindeki korkunç yarat›k Türk, bugün hâlâ Constantinople’da (‹stanbul’da)”. ‹ngiltere’deki kent kütüphanelerinde çocuk kitaplar› bölümünde ne tür kitaplar var diye bakt›¤›m›zda ise karfl›m›za flafl›rt›c› bir
görünüm ç›k›yor. Anita Ganeri’nin yazd›¤›, Watts Book Yay›nevi taraf›ndan ilk bask›s› 1995’te yap›lm›fl, “Don’t Forget Us” (Bizi Unutmay›n) ad›yla bas›lan seride yer alan “I am from Kurdistan” (Ben Kürdistanl›’y›m) ad›n› tafl›yan 32 sayfal›k bir “çocuk kitab›”, raflarda yerini alm›fl. Ad›n›n Berivan oldu¤unu söyleyen küçük bir k›z çocu¤u kendisini tan›t›rken flu ifadeleri kullan›yor: “1920’de imzalanan Sevres Anlaflmas› ile Kürdistan kurulmufltu.” “1923’te ülkem, Türkiye, ‹ran, Suriye ve Irak aras›nda paylafl›ld›.” “Bugün de Kürdistan’›n özgürlük savafl› devam ediyor.” “Kürdistan ‹flçi Partisi PKK, Kürt halk›n›n özgürlü¤ü için savafl›yor.” Kitapta, “Bir Kürt kenti olan Diyarbak›r” ifadesinin alt›nda, ellerinde PKK bayraklar›yla gösteri yapanlar›n fotograflar›na da yer verilmifl.
‹
flte bu ifadeler ve fotograflar ‹ngiltere’de, bir “çocuk kitab›”nda ve kent kütüphanesinde rahatl›kla yer bulabiliyor. Türkiye’deki bir kütüphanede, ‹rlanda’daki ‹RA terör örgütünü öven ifade ve fotograflara süslenmifl bir “çocuk kitab›” bulunsayd›; acaba ‹ngiliz diplomatlar›n ve Avrupa Birli¤i’nin tepkisi ne olurdu diye sormaya gerek bile yok san›r›m. Bir baflka yaz›mda ayn› konuya devam ederek, Avrupa Birli¤i’ne üye öteki ülkelerde ve Amerika Birleflik Devletleri’ndeki okullarda kullan›lan ders kitaplar›ndan ilginç örnekler verece¤im.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr 61
B
ir zamanlar zengin bir asilzade, tüm Roma halk›n› tiyatro oyunlar› oynamaya ve tüm yeteneklerini ortaya dökmeye davet etti. Ayr›ca en yetenekli buldu¤u kifliyi de ödüllendirece¤ini söyledi. Bu haberi duyan pek çok aktör kentin dört bir yan›ndan ödül ve yar›flma için yola ç›kt›lar. Aralar›nda hiç görülmedik numaralar› yapmas›yla tan›nan çok ünlü bir komedyen de vard›. Bu haber duyulur duyulmaz, tüm kent biraraya topland›. Hem göstericiler hem de izleyiciler o denli kalabal›klard› ki tiyatroya güçlükle s›¤abildiler. S›ra ünlü komedyene geldi¤inde, sahneye tek bafl›na ç›kt›. Tüm göstericiler derin bir sessizli¤e büründü, tiyatroda heyecan doruk noktas›ndayd›. Aniden komedyen kafas›n› gö¤sünün içine soktu ve yavru bir domuz sesi ç›kard›. Ç›kard›¤› ses o denli do¤al ve gerçekti ki, izleyiciler pelerinin alt›nda bir domuz oldu¤una inan›p üstünün aranmas›n› istediler. Ancak ceketinin alt›nda hiçbir fley bulunamad› ve seyirciler müthifl bir alk›flla bu gösteriyi kutlad›lar. ‹zleyicilerin aras›nda oturan bir çiftçi “Ben bundan daha iyisini yapar›m!” dedi. Ve bir sonraki gün herkesi, yapaca¤› gösteriyi izlemek üzere yine tiyatroya ça¤›rd›. Ertesi •“Ezop Masallar›”ndan• gün daha büyük bir kalabal›k topland›. Ancak, insanlar›n ço¤u komedyenden yana bir önyarg› içerisindeydi ve oraya gelifllerinin as›l nedeni de çiftçiye bir flans tan›maktan çok, ona gülmekti. ‹ki adam da sahneye ç›kt›klar›nda, ilk önce komedyen domuz sesi ç›kard› ve gösterdi¤i performans büyük bir alk›fl ve coflkuyla karfl›land›. Ard›ndan çiftçi k›yafetlerinin alt›nda yavru bir domuz sakl›yormufl gibi hareket yapt› –gerçekten de sakl›yordu– ve c›yaklayana de¤in domuzun kula¤›n› çimdikledi. ‹zleyenler, komedyenin domuzu çok daha do¤al bir biçimde taklit etti¤ini söyleyerek, çiftçiyi yuhalamaya ve sahneyi terk etmesi için ba¤›rmaya bafllad›lar. Fakat onlara ne kadar yan›ld›klar›n› göstermek için, çiftçi gö¤sünün alt›nda saklad›¤› gerçek domuzu d›flar› ç›kard›. “Ve flimdi beyler” dedi. “Ne denli kötü kararlar ald›¤›n›z konusunda kendinizi bir kez daha gözden geçirebilirsiniz!” Gerçek ne kadar aç›k olursa olsun ço¤u zaman insanlar› önyarg›lar›ndan vazgeçirmek zordur.•
Komedyen ve Çiftçi...
Gönderi: Halil Can 62
K›fla Özel Süsler
Tane Tane
Kar Taneleri
Ç
ocukken, k›fl mevsiminin ilk kar›n› dört gözle beklerdim. Ben halen yataktayken, babam›n sabah erkenden kalk›p kap›n›n önündeki karlar› kürekle temizledi¤ini duydu¤umda, o gün okulun tatil olabilece¤ini anlard›m. E¤er olursa, arkadafllar›mla can›m›z›n istedi¤i denli kartopu oynayabilirdik. Birbirimizi kartopu savafl› yapmaya ça¤›r›r, buldu¤umuz her tepeden kayar, parmaklar›m›z donuncaya de¤in kardanadamlar yapard›k. Yüzümüzü gökyüzüne çevirerek, kar tanelerinin yere düflüflünü izler, kimi zaman onlar› diBir Baflka limizin ucuyla yakalamaya çal›fl›rd›k. Hiçbir kar tanesinin birbirinin ayn› olmad›¤›n› duyarak büBak›fl yüdük biz. Çevremize düflen milyonlarca kar tanesine bak›nca, hepsinin ayn› olmad›¤›na inanmak güçtü; ancak bu söz onu do¤ru olarak kabul edinceye de¤in her k›fl tekrar edilirdi. Sonradan bu gözlemin asl›nda, kendi kendini yetifltirmifl Vermont’lu (Amerika) bir çiftçi olan Wilson Bentley’e ait oldu¤unu ö¤rendim. Bentley k›fllar›n› kar›n hassas kristal yap›s›n› incelemeye adam›flt›. 1885 y›l›nda, kar tanesiCheryl Tanr›verdi nin en küçük parças›n›n, tek bir kar kristalinin fotograf›n› çeken ilk kifli oldu. 63
Bütün Dünya • Ocak 2008
önce Çinli bilginler kar tanelerinin alt› köfleli biçimi oldu¤unu biliyorlard›. Ancak, Bat›’daki bilim adamlar› aradan birkaç yüzy›l geçinceye de¤in alt›gen yap›dan hiç söz etmemifllerdi. 1620 y›l›nda Alman gökbilimci Johannes Kepler “alt› köfleli kar tanesi”yle ilgili yaz›s›nda, bu yap›n›n su damlalar›n›n biraraya gelifl biçimlerinden kaynakland›¤›n› varsay›yordu.
rin olufltu¤u sonucuna vard›. Bir kar tanesinin yaflam› donman›n alt›nda bir s›cakl›kta, küçük su damlalar› bulutlardaki toz parçac›klar›nda yo¤unlaflt›¤›nda bafllar. Alt› köfle, iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluflan her su molekülünün (H2O) hidrojen ba¤lar› arac›l›¤›yla birbirlerine ba¤lanmalar›yla oluflur. Büyüyen taneye yeni su molekülleri eklen-
az de¤il. S›cakl›k, nem, barometre bas›nc› ve hava ak›mlar› sonucu etkileyen ö¤elerden kimileri... Öteki kar taneleriyle çarp›flmalar ve bölümsel erime de biçimi de¤ifltirebilir. Donman›n hemen hemen alt›ndaki s›cakl›klarda kar taneleri genellikle küçük tabaka biçimini al›rlar. S›cakl›k düfltükçe i¤ne ve kalem biçiminde kolonlara benzerler. Daha da so¤uyunca,
Fotograf: S›tk› F›rat
Yaflam› boyunca kar tanelerinin 5000’den fazla fotograf›n› çekti ve birbirinin ayn› olan hiçbir kar tanesine rastlamad›. Fotograflar›, halk› yaln›zca tanelerin güzellikleriyle de¤il, ayn› zamanda flafl›rt›c› alt› köfleli kristal yap›lar›n› göz önüne sermesiy-
Tane Tane Kar Taneleri
Wilson Bentley, “Kar tanesi Adam›”, hiçbir kar tanesinin birbiriyle ayn› olmad›¤›n› öne sürmüfltü. le de büyülemiflti. O zamana de¤in kifliler kar›n düzenli yap›s›n› bu denli yak›ndan görmemifllerdi. Bentley tanelerin iç yap›s›n› “güzellik mucizesi” ve “tasar›m harikas›” olarak tan›ml›yordu. Kar taneleri insanlar için hep ilginç bir konu olmufltur. 2000 y›l 64
1665 y›l›nda ‹ngiliz fizikçi Robert Hooke, mikroskobuyla inceledi¤i alt› köfleli kar kristallerinin taslaklar›n› yay›mlad›. 20’nci yüzy›l›n ilk yar›s›nda Japon fizikçi Ukichiro Nakaya, laboratuvar›nda yapay kar taneleri yapt› ve farkl› s›cakl›klar alt›nda farkl› biçimle-
Wilson Bentley, 1885 y›l›nda, bir kar kristalinin mikroskobik fotograf›n› çeken ilk kifli oldu. se de, bu moleküller alt› köfleli yap›n›n kenarlar›na eklenirler. Su moleküllerinin iç düzenini yans›tan birçok kar tanesi inan›lmaz derecede simetrik ve karmafl›k... Kar tanelerinin neredeyse hepsi alt›gen prizmalar olsalar da, temel biçimden farkl› olanlar da
kar tanesinin “kollar›” girintili dallar oluflturarak, y›ld›za benzeyen gösteriflli büyük tabakalar olufltururlar. Daha ›l›k koflullarda oluflan kar taneleriyse daha yavafl büyürler, daha düzgün ve gösteriflsiz biçimler olufltururlar. Geliflmifl araflt›rma yöntemlerine kar65
Bütün Dünya • Ocak 2008
fl›n, bilim adamlar› kar tanelerinin eflsiz iç dünyalar›n› halen tam olarak aç›klayam›yorlar. Kar tanesinin biçimini ve büyüklü¤ünü belirleyen birçok etken göz önüne al›nd›¤›nda, iki kar tanesinin birbiriyle tamamen ayn› olmas› neredeyse olanaks›z oluyor. Öte yandan, öyle bir olas›l›¤›n bulunamayaca¤›n› kan›tlayacak bilimsel hiçbir neden yok. Etki eden birçok etken ayn› oldu¤u sürece, birden fazla kar tanesinin tümüyle ayn› biçimde olmas› bilimsel aç›dan olanakl›. Ancak, onlar› bulmak için gereken genifl kapsaml› ve ayr›nt›l› araflt›rma olanaks›z olmasa bile uygulamada son derece güç. Wilson Bentley’in bildi¤i kadar›yla her bir kar tanesi eflsiz bir sanat yap›t›yd›. Gençli¤inden bafllarayak, içinde büyüdü¤ü küçük çiftli¤in çevresindeki kar tanelerini inceliyordu. Vermont’taki uzun, so¤uk k›fl aylar›nda yer her zaman karla kaplan›rd›. ‹lk baflta elinden geldi¤ince, kar tanelerinin biçimini ka¤›da çizdi. Sonradan, taneleri yak›ndan inceleyebilmek için bir mikroskop sat›n ald›. Mikroskobuna bir kamera takt› ve dünyada ilk kez bir kar tanesinin mikroskobik fotograf›n› çekti. O an› “yaflam›m›n en güzel an›” olarak tan›ml›yor Bentley. 66
Babas› ve kardefllerinden göremedi¤i deste¤e ve yöredeki çiftçilerin onu küçümsemelerine karfl›n, o y›lmadan yoluna devam etti. Bafllang›çta bu projesini yaln›zca annesi destekliyordu. Bentley kar tanelerini siyah bir tahta tepside yakal›yordu. Sonra sivri bir süpürge teliyle dikkatlice tek bir kristali al›yor ve mikroskop cam›na koyuyordu. H›zl›ca hareket ederek ve küçük kristalin erimesine neden olmamak için solu¤unu tutarak, onu inceleyip kal›c› bir görüntü oluflturuyordu. Yaklafl›k elli y›ll›k bir dönem boyunca, binlerce kar kristalininin bu biçimde özenle fotograf›n› çekti. Hepsi de birbirinden farkl›yd›. Birbirinin ayn› olan iki kar tanesi bulabilece¤inizi düflünüyorsan›z, bu k›fl flans›n›z› deneyebilirsiniz. Gereksinim duyaca¤›n›z aletler, siyah kumaflla (keçe en iyisi) kapl› bir karton parças› ve bir büyüteç. D›flar› ç›kmadan yar›m saat önce kumafl kapl› kartonu dondurucuya koyun. Böylece kar taneleri henüz siz onlar› incelemeden erimezler. Kumafla düflen kar tanelerine büyüteçle bak›n. ‹ki tane ayn› kar tanesi bulsan›z da bulamasan›z da, kar tanesinin, k›fl›n bafll›ca simgesinin güzelli¤inin ay›rd›na varm›fl olacaks›n›z.• Çeviri: Pelin Hazar
CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr
‹ki bölümden oluflan bu dizimizde, insanl›¤›n evrimine katk›da bulunan kiflilerin önce, “insansal özelliklerini yans›tan yaflam öyküleri”ni sunuyor, sonra da ileriki sayfalar›m›zda, bu kiflinin insanl›¤a katk›s›n› aç›kl›yoruz.
“‹mzam› Att›¤›m ‹lk Resimlerim...” “Babam, 1859 y›l›nda Aix’de merkeze yak›n bir 18’inci yüzy›l evi sat›n ald›. Ev eski oldu¤u için onar›ma gereksinimi vard›. Odalardan birinin duvarlar›na resim yapmak için babamdan izin kopard›m. Benim için ne büyük mutluluktu! Evin onar›m ifli bitmifl, s›ra bana verilen odaya resim yapmaya gelmiflti. Odan›n dört duvar›na, dört mevsimi konu alan bir dizi resim yapt›m. Sevinçten uçuyordum; çünkü bunlar benim imzam› att›¤›m ilk resimlerdi.”
“O
la¤anüstü do¤a güzel- rim aras›nda hiç ama hiç babam›n likleriyle bezenmifl Aix- yerini al›p bankay› ve iflleri yöneten-Provence’da 19 mek, iyi bir ifl adam› olmak yoktu. Ocak 1839’da dünyaya gelmiflim. Sanata yönelik konulardan hofllaBu flirin cennet köflesi, Fransa’n›n n›yor, özellikle de ressam olmak Akdeniz k›y›s›ndaki en önemli li- istiyordum. Ama babam›n kararlaman kenti olan Marsilya’n›n 30 ki- r›na ne benim ne de annemin karlometre kuzeyindedir. Babam, ke- fl› ç›kacak cesareti yoktu. çe flapka yap›p satarak “Benim için yap›lan bankerli¤e de¤in yükselplan do¤rultusunda Bomifl baflar›l› bir ifl ada‹nsanl›¤a urbon Koleji’ne gönderilm›yd›. Varl›kl› oldu¤udim. Ö¤retmenlerim, çaAdanan muz için babam benim l›flkan, zeki, disiplinli, Yaflamlar baflar›l› bir ö¤renci olduen iyi biçimde e¤itilmem için hiçbir fedakârl›ktan ¤umu söylüyordu. Gerkaç›nm›yordu. Çünkü çekten de derslerimde ben ileride onun yerini çok baflar›l›yd›m. Eski alacak ve kurdu¤u düzeYunanca, Latince, tarih ni aksatmadan yürüteve matematik derslerinde cektim. Güçlü kiflili¤i neödüller kazand›m. deniyle, ileriye dönük “Okuldaki en yak›nl›k tüm planlar› babam yaduydu¤um arkadafllar›mYücel pard›; bizlere de yaln›zca dan biri, ileride edebiyat Aksoy uygulama kal›yordu. Oyalan›nda çok ünlü bir ad sa ben!.. Benim idealleolacak Emile Zola idi. Bir 67
Bütün Dünya • Ocak 2008
arkadafl›m da, sonradan mühendis olan Baptistin Baille idi. Üç arkadafl hemen her an birlikteydik. Öyle ki, okulda bize ‘Ayr›lmazlar’ ad›n› takm›fllard›. Üçümüz, bofl zamanlar›m›zda k›rlarda uzun yürüyüfllere ç›kar, sanat üzerine saatlerce konuflurduk.
“O
kul döneminde babam benim sanat konusundaki gerçek e¤ilimlerimi biliyor; ama bu konuda ödün vermek istemiyordu. Ancak günler, aylar boyunca yalvarmalar›ma daha fazla dayanamay›p okulu bitirdikten sonra Aix’deki resim okuluna gitmeme izin verdi. “Ben büyük bir sevinç ve istekle okula devam ederken babam, resim okulunu b›rak›p hukuk e¤itimi almam konusunda yine bask› yapmaya bafllad›. Kurdu¤u düzenin bafl›nda beni görmek iste¤inden bir türlü vazgeçemiyordu. Çünkü ben çal›flkan, disiplinli, h›rsl›yd›m ve onun büyük emekle kurdu¤u bu kurumu ancak ben yönetebilirdim. Babam›n bask›lar›na daha fazla karfl› koyamad›m ve iki y›ld›r devam etti¤im resim okulunu b›rakarak hukuk e¤itimine bafllad›m. “Baba bask›s›yla hukuk e¤itimine bafllam›flt›m; ama sanattan uzaklaflmaya da hiç niyetim yoktu. Bir taraftan hukuk okuluna gi-
diyor öteki taraftan Aix Resim Akadamisi’nde resim çal›flmalar›m› sürdürüyordum. Bu arada, yazar olmay› akl›na koymufl olan yak›n arkadafl›m Emile Zola, 1858’de annesiyle birlikte Aix’den ayr›l›p Paris’e yerleflmiflti. Emile ile art›k s›k s›k birlikte olam›yorduk; ama sürekli yaz›fl›yorduk. Emile her mektubunda Paris ve kentteki sanat etkinlikleri konusunda bana ayr›nt›l› bilgiler aktar›yordu. Her gelen mektup, içimde her geçen gün daha da büyüyen bir iste¤in kabarmas›na neden oluyordu. Ben de Emile gibi Paris’e gidip o kente yerleflecek ve resim çal›flmalar›m› orada sürdürecektim. “Babam, 1859 y›l›nda Aix’de merkeze yak›n bir 18’inci yüzy›l evi sat›n ald›. Daha önce Aix valisine ait olan bu ev ‘Rüzgar›n Evi’ ad›yla biliniyordu. Ev eski oldu¤u için onar›ma gereksinimi vard›. “Odalardan birinin duvarlar›na resim yapmak için babamdan izin kopard›m. Benim için ne büyük mutluluktu! Evin onar›m ifli bitmifl, s›ra bana verilen odaya resim yapmaya gelmiflti. Odan›n dört duvar›na, dört mevsimi konu alan bir dizi resim yapt›m. Sevinçten uçuyordum; çünkü bunlar benim imzam› att›¤›m ilk resimlerdi. “Benim kim oldu¤umu ve sanat yaflam›m› merak ediyorsan›z lütfen 124’üncü sayfaya bak›n›z.”•
Kazand›¤› paralarla keyfince yaflayan adam, ölüm döfle¤inde yatarken, o¤luna bir alt›n uzatarak flöyle dedi: “O¤lum benim savurgan biri oldu¤umu söylerler; ama sen onlara inanma... Bana büyükannemden bir alt›n miras kalm›flt›. Bak flimdi onu sana veriyorum. Peki söyler misin bana, savurganl›k bunun neresinde?”• 68
“Türkiye’nin gönüllü ‘tan›t›m elçisi’ oldu¤unu belirten John Guise, Türkiye konusunda tan›t›mlar›n yer ald›¤›, Türkçe’yle ilgili bilgilerin verildi¤i “www.turkishlanguage.co.uk” adl› bir internet sitesi de kurmufl. ‘Nas›l Türkçe ö¤renilir?’, ‘Sokaktakilerle iletiflim nas›l kurulur?’ sorular›n› sanal dünyada yan›tlayan Türkiye sevdal›s›, Manisa hakk›nda tarihi ve co¤rafi bilgi de veriyor.”
‹ngiliz’in Türkçesi Tarzan’›n ‹ngilizcesi
K
“Alanya’da geçirdi¤i tatilden imden: Mustafa Yüksel Tarih: 25 Ekim 2007, 09:45 bir y›l sonra, 1979 y›l›nda ManiKonu: Türkçe ö¤reten sa’da çal›flmaya bafllam›fl. ‹zmir’de fiair Eflref Bulvar›’nda otu‹ngiliz “Bütün Dünya” yönetimine ula- ran John Guise, makine mühenflan bu elektronik posta disi olarak dizel motorlu bana yönlendirildi¤inde, araba üreten bir fabrikailk iflim iletiyi okuduktan da çal›flm›fl. ‹ki y›l ‹zKöfleden sonra “www.turkishlanBucaktan mir-Manisa hatt›nda giguage.co.uk” adresini dip gelmifl. ‹stanbul, “t›k”lamak oldu. Ankara, Bursa, Bal›kesir, Nevflehir, Ayval›k, *** Isparta, Bodrum ve “John Guise’›n 65 yaKonya’y› gezme f›rsat› fl›nda Türkiye âfl›¤› bir bulmufl. Sözleflmesinin ‹ngiliz” oldu¤unu, bitmesinin ard›ndan ül“emeklili¤inden sonra Yeni Zelanda’ya yerleflkesine dönmek zorunda kalm›fl. Âfl›k oldu¤u ti¤ini” belirten Yüksel, Mehmet özetle flu bilgiyi veriyor: Muhsino¤lu Türkiye’ye vefa göstermek için Türkçe’yi bafl“Türkiye’yi ilk kez 29 kalar›na da ö¤retmeye y›l önce tatile geldi¤i Alanya ile tan›d›. Daha sonra 77 karar vermifl.” kez geldi¤i ülkenin dilini 70 kifli“1998’den 2001’e kadar turistik ye ö¤retti, site kurup dünyaya ta- Türkçe dersleri vermifl. 2001 y›l›nn›tt›. Türkçe ö¤renmenin kolay da Londra Üniversitesi’nin “B” deoldu¤unu savunuyor.” rece Türkçe s›nav›ndan geçmifl. 69
‹ngiliz’in Türkçesi Tarzan’›n ‹ngilizcesi
Bütün Dünya • Ocak 2008
“MAN‹SA TARZANI” K‹MD‹R?
Türkçe söyleyiflin “fonetik-sesçil” oldu¤u belirtilen sayfada, bunu kan›tlayan (!) bir fotografa da yer veriliyor: “Welcom Tur›st, We Spik Inglish…” Fazla söze ne hacet?.. Daha sonra Coventry Teknik Koleji’nde akflamlar› Türkçe dersleri vermeye bafllam›fl.”
“D
ostlar›na da evinde özel dersler verdi¤ini belirten John Guise, yüksekokulda ‹ngilizce’nin yan›s›ra Latince ve Yunanca da okumufl. Biraz ‹spanyolca, biraz da Frans›zca konuflup yazabilen Türkçe âfl›¤›, çal›flmak için Türkiye’ye gelmeden önce kendine, ‘fians›m var, Türkçe ö¤renmeliyim’ dedi¤ini an›msat›yor. Di¤er dillere oranla Türkçe’nin daha kolay ö¤renilebilir bir yan›n›n oldu¤unu ifade ediyor.” “Türkiye’nin gönüllü ‘tan›t›m elçisi’ oldu¤unu belirten John Guise, Türkiye konusunda tan›t›mlar›n yer ald›¤›, Türkçe’yle ilgili bilgilerin verildi¤i “www.turkishlanguage.co.uk” adl› bir internet sitesi de kurmufl. ‘Nas›l Türkçe ö¤renilir?’, ‘Sokaktakiler70
le iletiflim nas›l kurulur?’ sorular›n› sanal dünyada yan›tlayan Türkiye sevdal›s›, Manisa hakk›nda tarihi ve co¤rafi bilgi de veriyor.” “Türkçe dersleri ile birlikte kelimelerin okunuflunun sesli olarak yer ald›¤› sitede ‹stiklal Marfl› da dinlenip ilk k›tas›n›n ‹ngilizce tercümesi okunabiliyor. ‹stiklal Marfl›’n›n nas›l seçildi¤i ve bestelendi¤i hakk›nda bilgi veriliyor.” “Türk çocuklar›n›n anadillerini ö¤renmede daha h›zl› oldu¤unu vurgulayan Guise, Türk çocuklar›n›n 2-3 y›l içerisinde dillerinin tüm gramer yap›s›n› ö¤renip konuflabildi¤ini kaydediyor. Bu sürecin Almanlar’da 4-5, Araplar’da ise 12 y›l ald›¤›n›n aktaran Guise, ‘Türkçeyi ö¤renmek çok kolay. Türk dilindeki ekler düzenli ve muntazam’ diyor.” *** John Guise’›n,Türkçe söyleyiflin “fonetik-sesçil” oldu¤unu belirtti¤i web sayfas›nda, bunu ka-
“Manisa Tarzan›” olarak ünlenen Ahmet Bedevi hakk›nda, “agaclar.net” sitesinde verilen bilgiye göre, Sunay Ak›n’›n “Manisa Tarzan›” ad›yla filmi çekilen “Onlar Hep Oradayd›” adl› yap›t›nda, Ahmet Bedevi’nin öyküsü flöyle anlat›l›yor: “‹flgal ordular› geri çekilirken pek çok fley gibi Manisa’y› da yakar, y›karlar. Kenti özgürlü¤üne kavuflturan Türk ordusunda bulunan Kerkük Türkleri’nden ‘Ahmet Bedevi’ adl› asker öylesine tutkundur ki do¤aya; savafl bitiminde Manisa’da kal›r. A¤aç dikmeyi, yeflili korumay› u¤rafl edinir kendisine... Manisa onun dikti¤i a¤açlar sayesinde ya¤mura ve gölgeli¤e kavuflur. “Halk, üstünde yaln›zca siyah bir flort olan bu uzun sakall› adam› çok sever ve ‘Hac›’ diye seslenirler kendisine. Spil Da¤›’nda bulunan kulübesinin yan›ndaki topu her gün saat 12:00’de atefllemeye bafllamas›yla Hac›’n›n ad› ‘Topçu Hac›’ olur. Günlerden bir gün baflrolünü Jonny Weismüller’in oynad›¤› ünlü ‘Tarzan’ filmi gelir Manisa’ya... O günden sonra da Ahmet Bedevi ‘Manisa Tarzan›’ diye an›lmaya bafllar. “‘Manisa Tarzan›’n›n ‹stiklal Madalyas›na sahip oldu¤unu pek çok insan bilmez. Siyah bir flortun d›fl›nda üstüne pek bir fley giymedi¤inden, madalyas›n› takaca¤› ne bir ceketi ne de bir gömle¤i vard›r zaten.”• n›tlayan (!) bir fotografa da yer veriliyor: “Welcom Turist, We Spik Inglish...”
“T
arzan ‹ngilizcesi” ile yaz›lm›fl bir tabelan›n fotograf›n› görünce, o kentin has evlad›, “Manisa Tarzan›”n› an›ms›yoruz hemen; öleli y›llar oldu; ama kültürel etkisinin sürdü¤ü anlafl›l›yor. Türkçe ve Türk geleneklerini ö¤renmek isteyenler için, “Tuvaletler hakk›nda herfley...” bilgisini de veren John Guise, bu ko-
nuyu itici bulanlardan peflinen özür diliyor; ancak içeri¤inde herhangi bir kabal›k olmad›¤›n› da vurguluyor. Halk dilinde tuvalete “yüz numara, lavabo, ayakyolu, helâ” gibi adlar verildi¤ini belirten John Guise, neden “yüz numara” denildi¤ini flöyle aç›kl›yor: “Ülkemizde tuvalet kültürü oldukça yayg›nd›r ve ülkemizde tuvalet için çeflitli adlar mevcuttur. Bunlardan biri de yüz numarad›r. Benim üzerinde durdu¤um isim de yüz numara; neden yüz numara da doksan dokuz de¤il. 71
Bütün Dünya • Ocak 2008
Vapur okulun r›ht›m›na iyice yak›n geçiyorsa, bafllard›k hemen hep bir a¤›zdan ba¤›rmaya: “Kaptan düdüüük! Kaptan düdüüük!” diye... Ço¤u kaptan sevecenlikle düdükle candan selamlard› bizleri... Ne çok sevinirdik, kaptan selam›m›za düdükle yan›t verdi diye! Ama kimi kaptan, hele bir de ters günündeyse, aksileflir, düdük çalmadan yoluna devam ederdi. ‹flte o zaman k›zar, yine hep bir a¤›zdan, ama bu sefer biraz de¤iflik bir biçimde ba¤›r›rd›k kaptana... “Düdük Kaptan! Düdük Kaptan!” diye...
“Kaptan Düdüüük! Kaptan Düdüüük!” Tuvaletten ç›karken, “Baflkan”›n “pantolon fermuar› veya dü¤mesinin tuvaletin içinde aç›l›p, kapat›lmas›” ve “ellerin y›kanmas›” uyar›lar›na da yer veriliyor web sayfas›nda. Nedeni hem hijyen hem sosyal: “Temiz ol ki, herkes sevsin…”
“B
ilindi¤i gibi bizim ülkemize yabanc› dillerden birçok kelime girmektedir, yüz numara da bunlardan biridir. Fransa’dan ald›¤›m›z bu kelimeyi Frans›zlar bile bu flekilde kullanm›yorlar. “Neden mi? Nedeni flu: “Fransa’da tuvaletler bulunduklar› binalar›n en sonunda yer ald›¤› için onlara numara verilmedi¤inden, Frans›zca numaras›z anlam›na gelen ‘sans numéro’ olarak de¤erlendirilmifltir. “Peki yüz numara nerden gelmektedir? “Frans›zca’da bir de ‘100 numara’ anlam›na gelen ‘cent’ diye bir kelime bulunmaktad›r. ‹flte bu ‘sans’ ve ‘cent’in okunufllar› da ayn› oldu¤u için, bizimkiler de bu kelimeyi Türkçe’ye çevirirken, numaras›z anlam›na gelen 72
‘sans’ yerine yüz numara anlam›na gelen ‘cent’ kelimesini kullanm›fllar, böylece bizde tuvaletlere yüz numara denmifltir.” *** Bu arada tuvaletten ç›karken, “‹brikçibafl›”n›n de¤il de, “Baflkan”›n yaz›l› uyar›lar›na da yer veriliyor sayfada: “Pantolon fermuar› veya dü¤mesinin tuvaletin içinde aç›l›p, kapat›lmas›” ve “Ellerin y›kanmas›” isteniyor. Ayn› zamanda hem hijyen, hem sosyal gerekçeli bir an›msatma da var: “Temiz ol ki, herkes sevsin!” Sevginin “dudaktan kalbe” ya da “mideden kalbe” geçmesi gibi, iyi sabunlanm›fl elden de geçebildi¤ini ö¤reniyoruz böylece!..• m.muhsinoglu@gmail.com
1
944-45 ders y›l›nda, OrtaÇ›ra¤an Saray› kal›nt›lar›n›n köy’deki Galatasaray Lise- önlerinde de iki Romanya band›si’nin yetifltirici s›n›f›nday- ral› yolcu gemisi ba¤l› durmakd›m. Okulumuz Bo¤az k›- tayd›: Biri “Baserabya”, öteki y›s›nda yan yana s›ralanan üç sa- “Transilvanya”... Harp nedeniyle ray yavrusunun ortas›ndakiydi. enterne ederek flamand›ralara Denize do¤ru bakt›¤›m›zda sol ya- ba¤lam›fllar, Bo¤az’dan ç›kmalan›m›zda Kabatafl Erkek r›na izin vermemifllerLisesi vard›, sa¤ yan›di. O dönemdeki pek m›zda da, Yüksek De- Özlemin Tad› çok geminin balta bunizcilik Okulu... Sa¤›runlu, bafl›-k›ç› aç›k Baflkad›r m›z da, solumuz da, güverteli, bacas› soba bu iki okuldan yanlar›borusu gibi eski tarzda na fazla yaklaflmam›olmalar›na karfl›l›k, bu z›n yasakland›¤›, s›vaikisi çok daha modern lar› dökülmüfl yüksek görünüflte, daha bir bibirer duvarla ayr›lm›flt›. çimli, daha bir güzeldiler. ‹kisi de savafl Yüksek Denizcilik Okulu’nun hemen nedeniyle, kurfluni renge boyanm›fllard›. önünde, bafl taraf›nEser Tutel ‹kisinin de altlar›n›n dan demirlemifl, arkadan da k›çtankara iki düz oldu¤u, bu neküçük gemi ba¤l› durmaktayd›. denle de Karadeniz’de, hele hele Bu iki geminin biri, bal›kç› gemi- fliddetli f›rt›nalarda ceviz kabu¤u sinden tadil edilmifl okul gemisi gibi salland›klar› söylenirdi. Bir Hamit Naci (ilk Hamit Naci), öte- gün co¤rafya ö¤retmenimiz Cihat ki de Sö¤ütlü yat›yd›. Bir gün bu Bey’e (Arç›l), merak bu ya, “HoSö¤ütlü yat›n› çekip götürmüfller, cam, mademki mürettebat›n d›flabir daha da geri getirmemifllerdi. r› ç›kmas›na izin verilmiyor, için73
Bütün Dünya • Ocak 2008
deki adamlar ne yiyip ne içiyorlar?” diye sormufltuk. “Merak etmeyin, her gün bir kay›kla mürettebata yeterince yiyecek gönderiliyor!” diyerek bizleri rahatlatm›flt›.
B
aharla birlikte ders y›l›n›n da sonu gelmiflti. Bir sabah uyan›nca bir de bakt›k ki, bu iki gemi erkenden gitmifller, flamand›ralar bofl kalm›fl! Yine Cihat Bey, “Çocuklar, Almanya dün gece teslim oldu. Savafl sona erince de gemiler erkenden memleketlerine gittiler!” diyerek bizlere bar›fl›n müjdesini vermiflti. Bo¤az k›y›s›ndaki güzel bir binada bir y›l boyunca e¤itim görmek, k›y› boyunca uzan›p giden bahçesinde koflup oynamak, Bo¤az’›n yaz›n› k›fl›n›, gecesini gündüzünü bu saray yavrusunun çat›s› alt›nda geçirmek bu dünyada kaç çocu¤a k›smet olur ki! Bizler gibi bir avuç flansl› ö¤renciye k›smet olmufltu iflte! Aradan bunca y›l geçmesine karfl›n, Bo¤az k›y›s›nda geçirdi¤im o dokuz ay›n asla unutamayaca¤›m an›lar› hâlâ bugünkü gibi gözlerimin önündedir! Y›llar sonra, nas›l bir düflüncenin ürünü ise, Ortaköy k›y›s›ndaki bu güzelim okullar› boflalt›p binalar›n› turistik otel haline getirmek istediler. fiükür ki, getirmediler. Getiremediler. “Fer’iye Saraylar›” denen bu sultan saraylar› günümüzde yine okul olarak Türk e¤itimine hizmet veriyor. Bizim okulun yerinde Galatasaray Üniversitesi var. Kabatafl Lisesi de yine kendi yerinde... Yüksek Denizcilik Okulu da yar›n›n kaptan74
lar›n› yetifltiren Ziya Kalkavan Anadolu Lisesi... Bizlerin haftan›n alt› günü boyunca, özellikle de gündüzleri en çok ilgimizi çeken fleylerin bafl›nda fiirket-i Hayriye’nin alçak burunlu, iki yan› tenteli, aç›k güverteli, sar›ya boyal› kocaman bacal› o güzelim vapurlar› gelirdi. fiirketi Hayriye, Sultan Mecit zaman›nda, Bo¤az köyleri aras›nda yolcu tafl›mak üzere kurulmufl bir vapurculuk kumpanyas›yd›. Ve de Osmanl›’n›n ilk anonim flirketiydi. Aram›zda, okula bafllad›¤›m›z›n henüz onbeflinci gününde bile bu vapurlar› daha uzaktan görür görmez tan›maya bafllayanlar olmufltu. Halâs’›, Alt›nkum’u, Dilniflin’i, Sar›yer’i daha Ortaköy Camii’nin arkas›ndan burnunu ç›kart›r ç›kartmaz tan›y›veriyorduk. Birbirinin efli olan Bo¤aziçiSarayburnu, ya da Güzelhisar-Kalender ikizlerini elbette ki iyice yaklaflmadan birbirinden ay›rt edemiyorduk. Ama olsun! Hiç olmazsa ikisinden biri oldu¤unu anl›yorduk ya, bu bile bize yetiyordu. Aram›zda “fiu vapur!”, “Hay›r, o de¤il, bu vapur!” diye iddialara girenler oluyor, inatlaflmalar bafll›yor; böylece haftalar, aylar birbirini koval›yordu.
‹
kinci Dünya Savafl› hâlâ sürüp gitmekteydi. Evdekilerin dediklerine göre, savafl›n sonu gelmiflti art›k. Yine de kentte karartma uygulan›yor, baflta ekmek, fleker, amerikan bezi, kok kömürü falan pek çok temel gereksinim maddesi, hep karneyle veriliyordu. Savafl nedeniyle Bo¤az’da bugünkü gibi turistik gemi
64 baca numaral› Küçüksu bir bahar günü Bo¤az sular›nda... trafi¤i yoktu. Buna karfl›l›k, önümüzden s›k s›k savafl gemileri, avc› botlar›, hatta denizalt›lar bile geçmekteydi! Seyrek olarak da Karadeniz’e ç›kan, ya da Karadeniz’den gelip Marmara üzerinden Ege’ye aç›lacak olan yorgun flilepler... O tarihlerde Bo¤aziçi’nde fiirket-i Hayriye’nin yolcu vapurlar› çal›flmaktayd›. Çeyrek saate, yirmi dakikaya kalmaz, muhakkak bir, ya da iki Bo¤az vapuru birden önümüzden geçerdi. Ö¤le üzerleri, tâ afla¤›lardan, Üsküdar iskelesinden kalkan fiirket’in Süreyya gibi, Kocatafl gibi küçük bir vapuru burnunu Ortaköy iskelesine do¤ru çevirip yolu da yar›lad› m›, çok iyi ö¤renmifltik ki, birazdan zil çalacak, yemekhaneye koflaca¤›z! Ya da Bo¤az’dan gelip Ortaköy’e yanaflan, sonra da Befliktafl üzerinden Köprü’ye inecek olan Ra¤bet gibi, Kamer gibi büyük vapurlar düdü¤ünü öttürünce akflam teneffüsü sona erecek, etüde girilecek! Kendimizi ders saatle-
rinden çok, sanki Bo¤az vapurlar›n›n tarifesine uyarlam›flt›k!
A
ram›zda b›kmadan, usanmadan hep numara sormaca oynard›k. Ne numaras› m›? Hangi vapurun baca numaras›n›n kaç oldu¤unu sorma oyunu! fiirket vapurlar›n›n adlar›, her gemi gibi sa¤l› - sollu olarak burnunda, bir de k›ç taraf›nda yazard›. Ayr›ca sar›ya boyal› bacas›nda da, yine sa¤›nda ve solunda filo numaras› yaz›l› olurdu. Arkadafllardan biri, durup dururken birden yan›ndakine soruverirdi: “Üsküdar?” Yan›t haz›rd›: “72!” “Tarz›nevin?” “47” “Peki, ‹nflirah?” “54!” “De¤il iflte: 53!” “Hay›r, 54!” Bu 53’ler, 54’ler derken, bir 75
“Kaptan Düdüüük! Kaptan Düdüüük!”
Bütün Dünya • Ocak 2008
inatlaflmad›r bafllard›. Bahçedeyken de, etütteyken de, hatta s›ras›nda dersteyken de! Demek istedi¤im, okuldaki ilk haftam›zdan bafllayarak fiirket vapurlar›n›n günlük yaflam›m›zda büyük bir yeri olmufltu. Bu her biri birer dünya güzeli olan vapurlar› böyle tan›d›k, böyle sevdik.
A
ylardan 1945 y›l›n›n Ocak ay› olsa gerek, bir sabah bir de bakt›k ki, vapurlardan birinin bacas›ndaki numaralar kalkm›fl, yerine geniflçe bir beyaz kuflak çekilmifl, orta yerine de Denizyollar›’n›n ay-y›ld›zl›, iç içe geçmifl çift çapal› forsu kondurulmufl! Ve de, bu numaralar büyükçe bir levhan›n üstüne k›rm›z›yla yaz›l›p kaptan köflkünün iki yan›na yerlefltirilmifl! O cumartesi eve ç›kt›¤›m zaman babama nedenini sordu¤umda, flöyle demiflti: “fiirket-i Hayriye’yi Denizyollar›’na devrettiler, onun için!” Sonra da flöyle eklemiflti: “‹nflallah gelen gideni aratmaz...” Ama sonradan her f›rsatta dedi¤ine göre aratm›flt›, hem de çok aratm›flt›. Sonradan araflt›rd›m, me¤er 1945 y›l›n›n Ocak ay› içinde, fiirket-i Hayriye, uzun pazarl›klardan sonra bütün tafl›n›r tafl›nmaz mal varl›¤› ve de tüm vapurlar›na karfl›l›k 2.550 000 liraya devlet taraf›ndan sat›n al›nm›fl. Elektrik fiirketi, Havagaz› fiirketi, fiark fiimendifer fiirketi, Haliç fiirketi, Terkos fiirketi gibi pek çok yabanc› kurulufllar cumhuriyetin ilan›ndan hemen sonra bir program uyar›nca birer ikifler devlet76
lefltirilmeye bafllanm›fl. Bu arada, fiirket-i Hayriye en sona b›rak›lm›fl. Böylece son olarak da fiirket-i Hayriye’nin devletçe sat›n al›nmas›yla yurtta devletlefltirilmemifl bir kurulufl kalmam›fl. Doksan y›ldan fazla bir zamandan buyana ‹stanbul halk›na hizmet eden koskoca fiirket, o zaman›n paras›yla, yanl›fl okumad›n›z, iki milyon befl yüz elli bin liraya devletçe sat›n al›nm›fl! Var›n, Türk paras›n›n, savafl y›llar›nda bile de¤erinin ne denli yüksek oldu¤unu siz hesap edin! Tüm gemilerin bacalar›ndaki numaralar›n silinip yerine Denizyollar›’n›n ay-y›ld›zl› ve çift çapal› forsunun yerlefltirilmesi ne kadar sürdü, bilemeyece¤im. Ama ayn› vapurlar, yine ayn› kaptanlar›yla, yine eskiden oldu¤u gibi belirli saatlerde, belirli iskeleler aras›nda çal›flmaya devam ettiler. Ama eski Bo¤az köylerinin sakinleri, fiirket-i Hayriye’yi çok, hem de çok arad›lar. O güzel vapurlar›n› da, usta kaptanlar›n› da...
B
ir baflka albenisi vard› bu fiirket vapurlar›n›n... Kimi vapur okulumuzun çok a盤›ndan, kimi de hayli yak›n›m›zdan geçer giderdi. Aç›ktan süzülerek gidenlere, bahçedeysek el sallamay› unutmazd›k. Ama okulun r›ht›m›na iyice yak›n geçiyorsa, bafllard›k hemen hep bir a¤›zdan ba¤›rmaya: “Kaptan düdüüük! Kaptan düdüüük!” diye... Ço¤u kaptan sevecenlikle uzan›p tepesindeki düdük telini çeker, çekmesiyle de bacan›n yan›ndaki istim borusundan f›fl-
k›ran bembeyaz bir istimle kar›fl›k keskin bir düdükle candan selamlard› bizleri... Ne çok sevinirdik, kaptan selam›m›za düdükle yan›t verdi diye!
“Ç
ok yafla kaptan, sen çok yafla!” diye u¤urlard›k gemisini de, kendisini de... O düdük sesi Bo¤az’›n karfl› tepelerinde birkaç kez perde perde yank›lan›r sonra kaybolurdu. Befl kez... Belki de alt›, yedi kez... Ama kimi kaptan, hele bir de ters günündeyse, aksileflir, düdük çalmadan yoluna devam edip gidecek olurdu. ‹flte o zaman k›zar, yine hep bir a¤›zdan, ama bu sefer biraz de¤iflik bir biçimde ba¤›r›rd›k kaptana... “Düdük Kaptan! Düdük Kaptan!” diye... *** Aradan y›llar geçti. Günümüze ne o eski kaptanlar kald›, ne de güzeller güzeli vapurlar... fiihap’lar... Göksu’lar... Tarabya’lar... Küçüksu’lar... Hepsi de zaman içinde günü gelince birer ikifler kadrodan ç›-
kart›ld›lar. Yerlerine yenileri yap›l›p kondular. Derken 80’lerin sonunda ‹stanbul Deniz Otobüsleri flirketi kuruldu. Kurulmas›yla ‹stanbul sular›n› o güne dek görmedi¤imiz tipte, çifte gövdeli, bafltan sona kapal›, bacas›z, direksiz, biraz da ruhsuz, sevimsiz “deniz otobüsleri” dedikleri h›zl› tekneler doldurdu. Bunlar, çirkindiler, mirkindiler ama haklar›n› yemeyelim, ekspres dedi¤imiz en h›zl› gemilerden bile kat kat h›zl›yd›lar! Ç›lg›n bir h›zla yol al›yorlar, uzaklar› yak›n ediyorlard›. Günümüzde deniz otobüslerinin say›s› yirmileri çoktan geçti, otuzlar› buldu. Hatta belki de aflt› bile... Bunlar›n kimi s›rf yolcu tafl›yor, kimi araç... Ama az çok farkla birbirinin efli hepsi... Hani ner’deyse uzaktan görünmeleriyle önünüzden h›fl›mla geçip kaybolmalar› bir oluyor! S›k›ysa, ba¤›r›n bakal›m, “Kaptan düdük!” diye de, acaba bunlara duyurabilecek misiniz sesinizi!• EserTutel@butundunya.com.tr
Eve gelen eflini kap›da karfl›layan kad›n heyecanla bugün onun için yapt›klar›n› anlatmaya bafllad›: “fiekerim, halini hiç be¤enmiyorum” dedi. “Sa¤l›¤›n beni çok üzüyor. Çok yorgunsun. Bakt›m, sen kendini hiç düflünmüyorsun. Bu ifle ben el koydum. Salonda bir bey seni bekliyor.” Adam eflinin söylediklerine çok sevindi ve eflinin kendisi için ne yapt›¤›n› ö¤renmek istedi: “Hayat›m, çok incesin” dedi. “Yoksa benim için bir doktor mu ça¤›rd›n?” Kad›n ayn› heyecanla yan›t verdi: “Yok can›m, hay›r” dedi. “Yaflam sigortas› yapmas› için bir sigorta eleman› ça¤›rd›m.”• 77
‹ki inek, dünyan›n de¤iflik ülkelerinde de¤iflik biçimde de¤erlendirilirler. Afla¤›da iki ine¤in dünyan›n çeflitli ülkelerinde bafllar›na neler gelebilece¤ini okuyacaks›n›z.
‹ki ‹ne¤in Bafl›na Nerede Ne Gelir? •Derleyen: fiebnem fien - Bütün Dünya• Amerika’da: Birini satar, öbürünü iki kat süt üretmesi için zorlars›n›z. O inek de ölünce, bu ifli Çin’de yapmaya bafllars›n›z. Fransa’da: “Neden üç ine¤iniz yok?” diye greve girer, protesto gösterileri düzenlersiniz. ‹talya’da: Ama nerede olduklar›n› bilmiyorsunuzdur. Yemek molas› verir, spagetti yer, flarap içersiniz. Almanya’da: Gen mühendisleriniz onlar›n 100 y›l yaflamas›n›, y›lda bir kez yemek yemelerini sa¤lar. Ama hep iki inekte kal›rs›n›z. ‹ngiltere’de: ‹kisi de “Deli Dana” olur. Kraliçeyi kutsar, hükümeti suçlars›n›z. Avusturya’da: ‹neklerden flnitzel, sütten bira yapmay› düflünürsünüz. K›rlara ç›kar müzik dinlersiniz. Rusya’da: Bir sayars›n›z ki befl ine¤iniz var. Bir daha sayars›n›z k›rkiki ine¤iniz var. Bir daha sayars›n›z oniki ine¤iniz var. Votka içmeye devam edersiniz. Japonya’da: Onlar›n onda biri boyutta olmas›n› ve 100 kat daha fazla süt vermesini sa¤lars›n›z. Fazla yeriniz olmad›¤› için onlar› Çin’e gönderir, üretimi orada sürdürürsünüz. Çin’de: Bu iki ine¤i üçyüz kifli sa¤maya çal›fl›r. Bunu haber yapan muhabiri tutuklat›rs›n›z. Hindistan’da: Onlara tapars›n›z. Türkiye’de: Sütünden yararlanmak akl›n›za gelmez. Yabanc›lara üç inek olarak satars›n›z. Sonra devlete baflvurur “Hiç ine¤im yok” diyerek inek yard›m› istersiniz. ‹ste¤iniz reddedilince de televizyon kameras› önünde “Devlet nerede?” diye flikayetçi olursunuz.• 79
Yeni y›l›n ilk günefli, ülkemizin tümüne do¤an umut ›fl›klar› olmal›d›r. Spor olgusu, insan yaflam›n›n vazgeçilmez bir parças› oldu¤unu unutmamal›y›z. ‹nsan›m›z›n duygusall›¤›, sevinç gözyafllar›m›z› ülke yaflam›m›z›n mutlulu¤u simgeleyen oluflumlar›na odaklad›¤› o günler kuflku yok ki, Türkiye’min en güzel günleri olacakt›r. Bu ülkeyi sevmek, bu ülkenin tüm sporcular›n›, ulusal ve kulüp tak›mlar›n›, özcesi tümünü sevmek anlam›ndad›r. Sevmek, ülkesi ad›na sorumluluklar› da tafl›mak demektir.
Siyah ve Beyaz
T
an›m› bir y›l... Aç›l›m› 365 olanaks›z olabilece¤ini bildirir gün... Ara toplam› 52 haf- Tanr› yasas› bilinciyle; bir kez data... Takvime uyarlan›fl› ha hoflgeldin... Ve Türk sporu ad›12 ay... Ve de su gibi ak›p na irdelenmesi gerekli eski y›ldan giden günler, saatler, dakikalar, sararan takvim yapraklar›... Birey saniyeler... “Ömür” dedi¤imiz sporlar›n yakaland›¤› amans›z hastal›k, dopingi bir kez törpünün yaflam›m›zdaha bu sütunlarda yazdan ay›rd›na vard›rmaman›n verdi¤i ac›... Bir dan ald›klar›... Dönüflü Sporun sporcumuzun, “Bana olmayan bir yolculuDünyas› komplo yapt›lar” biçi¤un, giderek tükenen mindeki tepkisinin ne gözle görülen ancak eliyaz›k ki, uluslararas› domizle tutamad›¤›m›z ping kurulufllar›nca inangerçekleri... Koca bir y›l d›r›c› bir aç›klama olmabiçiminde tan›mlad›¤›d›¤›, “Sen bunu daha önm›z devasa bir olufluce de yapt›n” biçimindemun, 31 Aral›k’ta gerki yan›t›ndan ç›karabilçeklefltirdi¤imiz gece diklerimizin hüzün boyar›s› bask›n›yla tükeniMetin yutlar›... Sporda olmas› fli... Sevinç ve hüzünGören gerekli bilimselli¤in göz den oluflan koalisyon ard› edilmesine yönelik ortakl›¤›ndaki iç çekifltipik, ilginç ve komik dimeler... “Geldi ve gitti” diyenler aras›nda yaflanan yo- renifl sergilemeleri... Avrupa flampiyonu, dünya ikincisi unvanl› harum farkl›l›klar›... Hoflgeldin yeni y›l... 2007’den rika bir bayan atletimizin yok olusekizine do¤ru geçiflin umut say- fluna tan›kl›k etmenin buruklufalar›na göndereceklerimizin gize- ¤u... Ve siyah tonlar›n uluslararas› mi ve yaflamadan, yaflayabilmenin yar›flmalardaki baflar›s›zl›k ve do81
Bütün Dünya • Ocak 2008
ping illetiyle kucaklaflarak bir yorgan gibi üstümüze örtülüflünün aral›¤›ndan baflar›y› ça¤›ran beyaz dünyaya bak›fl becerimiz...
2
007’nin tükenimine 40 gün kala ulusal futbol tak›m›m›z›n son virajlar› baflar›yla dönüflü ve yakalad›¤› Avrupa Futbol fiampiyonas› finallerine kat›labilmesi, çarp›k spor olgumuzun ak günleri ça¤r›flt›ran dünyas› olabilir mi?.. Asl›nda, tart›flmam›z bu yönden olmal›d›r. Dünya sporunun el ve yer de¤ifltirme oluflumlar›, sporumuzu etkisi alt›na alabilece¤i bilincini de ortaya koymaktad›r. Bu bilincin, futbol tak›m›m›z›n uluslararas› bir organizasyonda boy göstermesiyle s›n›rl› b›rak›lmas› ise yanl›flt›r. Norveç Ulusal Tak›m›’n› Oslo kentinde yenmemiz, biliyoruz ki, tükenmifl umutlar›m›z› yeniden yeflertti. Bosna Hersek karfl›s›nda ald›¤›m›z galibiyet ise 2008 Avrupa Futbol fiampiyonas› finallerine kat›labilmemizi sa¤lad›. Ev sahipleri ‹sviçre ile Avusturya Ulusal Tak›mlar›n›n kat›l›m›yla, 16 güçlü ulusal tak›mlarla savafl›m verece¤iz. Asl›nda, sporumuz hangi branflta olursa olsun, bu denli yüksek düzeydeki kulvarlarda yar›flma yapmal›d›r. Avrupa fiampiyonas› finallerinde görece¤imiz futbol tak›m›m›z›n bu baflar›s›n› ola¤anüstü boyutlarda sunum ve e¤lence kervanlar›na uyum sa¤lamak yerine, tak›m›m›z›n buralarda sürekli olabilmesini sa¤layacak beyin formülleri üretmeliyiz. Duygusall›¤›n gözyafl›n› ça¤r›flt›ran oluflumu, ulusal tak›mlar›m›z›n ve her branflta ülkemizi temsil eden 82
sporcular›m›z›n s›n›rs›zl›¤a giden baflar›s›yla orant›land›¤›nda, göndere çekilen bayrak say›m›z artacak, ulusal marfl›m›z ezberlenen yi¤itlik, özgürlük ve baflar› melodisi olarak söylenecektir. Yeni y›l›n ilk günefli, ülkemizin tümüne do¤an umut ›fl›klar› olmal›d›r. Spor olgusu, insan yaflam›n›n vazgeçilmez bir parças› oldu¤unu unutmamal›y›z. ‹nsan›m›z›n duygusall›¤›, sevinç gözyafllar›m›z› ülke yaflam›m›z›n mutlulu¤u simgeleyen oluflumlar›na odaklad›¤› o günler kuflku yok ki, Türkiye’min en güzel günleri olacakt›r. Bu ülkeyi sevmek, bu ülkenin tüm sporcular›n›, ulusal ve kulüp tak›mlar›n›, özcesi tümünü sevmek anlam›ndad›r. Sevmek, ülkesi ad›na sorumluluklar› da tafl›mak demektir.
S
porcuysan, ö¤retici, yönetici hangi konumda olursan ol sorumlulu¤un A Plan›, ülken ad›na üstlendiklerini sonuna dek ve baflar› için kullanman olmal›d›r. 2007’nin siyah beyaz takvim yapraklar›ndan dökülenlerden, umutsuzlu¤u içeren sözcükler oluflturarak tümceler yapabilme u¤rafl›nda olmamal›y›z. Ve bunu yeni y›l›n umut dolu gelecek günlerine, peflin hükümlü ve karamsar oluflumlu tohumlar biçiminde ekmemeliyiz. B›rak›n, geçmifl oralarda kals›n. Hoflgeldin yeni y›l... Ve hoflgeldin yeni umutlar... Geliflin ülkeme, ülke insan›m›n tümüne, sporumuzun tüm branfllar›yla sporcular›m›za ayd›nl›k, kararl›l›k ve baflar› getirsin.• MetinGoren@butundunya.com.tr
Bal›kç› Salih Day› denizden dönmemiflti. Durumu gerekli yerlere duyurdular. Bir sahil güvenlik teknesi denize aç›ld› aramaya ç›kt›. Görevliler, gecenin karanl›¤› çökmeden tekneyi buldular, k›y›ya getirdiler. Ya Salih Day›? Ondan haber yoktu. Birkaç gün sonra buldular Salih Day›’y› denizde... Cenazesini gözyafllar› içinde kald›rd› mahalleli...
Onu An›lar›yla Yaflat›yorlar
N
argilesinin tütününü be- erken yatt›¤›n› kabul ederdi. Bir¤enmedi Salih Day›... kaç bofl kasa dururdu sabahlar› Kahveciyi ça¤›rd› de¤ifl- barakan›n önünde... Onlar› doltirmesini istedi. Mahal- durmak için aç›l›rd› denize... Baleliler “Salih Day›” derlerdi bal›k- l›klarla k›y›ya döndü¤ünde her ç› Salih’e... Y›llar önce eflini kay- birini türlerine ve boylar›na göre betmifl, denize adam›flt› kendini tek tek ay›r›r, ayr› ayr› kasalara bu yafll› adam... Tüm u¤rafl›s› ba- dizerdi. Bir de çarfl›-pazar arabal›k tutmakt›. Küçük bal›kç› tekne- s› vard› Salih Day›’n›n... Bu iki tesiyle her sabah, gün kerlekli “çek-çek”in do¤madan denize aç›torbas›n› ç›karm›fl, sebl›r, bal›klar›n› ö¤leden Hem Nal›na ze meyve tafl›nan bu önce yetifltirirdi bal›k- Hem M›h›na arac›, bal›k kasalar›n› haneye... Onun nerede tafl›ma arac›na dönüflavland›¤›n› pek bilen türmüfltü. Kasalar› arayoktu. Mahallede herc›na yerlefltirdikten kes ona “Salih Day›” sonra onlar› kesinlikle derdi; ama neden “Daiplerle sarar, birbirleriy›” dedi¤ini hiç kimse ne ba¤lar ve böylece bilmezdi. K›y›da bir bayolda kayd›r›p düflürl›kç› barakas› vard›, gemeden bal›khaneye deceleri orada yatard› Sa¤in getirirdi. Bal›khaneMetin lih Day›... Akflamlar› de, onun bal›klar›n› Atamer kapanmaya yak›n bir bekleyen özel müflterisaatte ç›kard› kahveden leri vard›. Bu nedenle ve do¤ruca, tenekeden yap›lm›fl barakas›ndan bal›k satmazd›. Kao bal›kç› barakas›na gider, erken- p›s›n›n önünde bekleflen birkaç den yatar uyurdu. Kimse onun kedi de, onun her seferinden nereden geldi¤ini bilmezdi. Ak- paylar›na düflecek k›smetlerini rabas› ya da yak›ndan tan›d›¤› almadan oradan uzaklaflmazd›. pek bir kimsesi de yoktu. Akflam- Cinsini pek bilemedi¤imiz bir de lar› kulübesine erken çekilip sa- köpe¤i vard› Salih Day›’n›n... Kubah da gün do¤madan bal›¤a laklar› ve burnu siyah, orta boylu ç›kt›¤›ndan, mahalleli onun gece bir köpekti. Sürekli olarak kap›83
Bütün Dünya • Ocak 2008
n›n önünde yatar, kimseyi barakaya yaklaflt›rmazd›.
S
alih Day› o akflam da nargilesini bitirdikten sonra gitmek üzere aya¤a kalkt› ama... Biraz bafl› döndü bu kez... Önce a¤›r a¤›r kap›ya yöneldi, sonra vazgeçti, yerine oturdu. Birkaç dakika dinlendi; yeniden aya¤a kalkt› ve kap›dan ç›kt›, barakas›n›n yolunu tuttu. Ertesi gün hava yumuflak, deniz sakindi. Herkes ifline gidiyor, sonbahar›n yerlere saçt›¤› yapraklara kimse ald›rm›yordu. Kahveci sandalyeleri yerlefltiriyor, nargileleri raflara diziyordu. Yolun her iki taraf›nda dükkanlar vard›. Her dükkan›n çal›flanlar›, dükkanlar›n›n önlerini süpürüyor, kimileri kald›r›mdan tafl›yor, sokaklar› bile temizliyordu. Kahvecinin gözü ilerideki bal›kç› kulübesine tak›ld›. Kay›k yerinde yoktu. “Salih Day› bal›¤a ç›km›fl” diye düflündü. Kahvenin sabah temizli¤ini yapt›ktan sonra çay demleme ifline bafllad›. Biraz sonra gedikli müflterileri, ellerinde gazeteleriyle birer ikifler gelmeye bafllad›lar. Her gedikli müflterinin kendi masas› vard› kahvede... Nargile tiryakileri de nargileleri paylaflm›fllard›. Kimse baflkas›n›n nargilesini istemez, her tiryakiye her zaman, sürekli kulland›¤› ayn› nargile getirilirdi. O gün ö¤le olmufltu; ama Salih Day›’n›n nargilesi hâlâ rafta duruyordu. Masas› da bofltu Salih Day›’n›n... Kahvecinin gözü d›flar›daki havaya tak›ld›. Sabah hava iyiydi; ama flimdi gökyüzünü kara bulutlar kaplam›flt›. “Hay›rd›r inflallah” dedi, 84
m›r›ldan›rca bir ses tonuyla... Kap›ya ç›kt›, gözlerini k›sarak kuflkulu bak›fllarla denizin uzaklar›n› tarad›. Salih Day›’n›n teknesi görünürlerde yoktu. Telafl› daha da artt›. Akflamüstü iyice telafllanarak mahalleliyle birlikte karakolun yolunu tuttu. Bal›kç› Salih Day› denizden dönmemiflti. Durumu gerekli yerlere duyurdular. Bir sahil güvenlik teknesi denize aç›ld› aramaya ç›kt›. Görevliler, gecenin karanl›¤› çökmeden tekneyi buldular, k›y›ya getirdiler. Ya Salih Day›? Ondan haber yoktu. Birkaç gün sonra buldular Salih Day›’y› denizde... Cenazesini gözyafllar› içinde kald›rd› mahalleli... Cenazeden sonra da, muhtar ve baflkomiserle birlikte Salih Day›’n›n barakas›na gittiler. Kediler yoktu barakan›n çevresinde; fakat karakulakl› köpek kap›n›n önündeki nöbet yerinde, onu bekliyordu hâlâ...
K
ap›y› açt›lar, bir bavul dolusu giyim eflyas›, birkaç çizme, bir yatak ve duvarlar dolusu kitap buldular içeride... Onun giyim eflyas›n› geçimi k›t mahallelilere da¤›tt›lar, tüm kitaplar›n› da kahveye tafl›d›lar. Kahvede bir köfleyi Salih Day›’ya ay›rd›lar. O köfleye raflar yapt›lar, raflar› Salih Day›’n›n kitaplar›yla donatt›lar. Bir de cam kapakl› bir dolap yapt›lar, içine de Salih Day›’n›n nargilesini koydular. Salih Day› flimdi kahvenin o köflesinde, yine mahallelileriyle birlikte sürdürüyor yaflam›n›...• MetinAtamer@butundunya.com.tr
Anneme saks›y› uzat›rken, bana, “‹flte bu Benjamin, dedi. Üç y›ld›r benim arkadafl›md›, bundan sonra Cem’in arkadafl› olacak.” Güldüm. Saks› kocamand›. Boyu benim yar›m denliydi. Küçük, parlak yemyeflil yapraklar› vard›. Saks›n›n içinde küçüktü; ama onurlu bir duruflu vard›. ‹yi de flimdiye dek hiç süs bitkisinden arkadafl›m olmam›flt›.
Benjamin
B
enjamin üç yafl›ndaym›fl lermifl. Sonra birileri gelip eflyave benim arkadafl›m ola- lar›n› onlara götürüceklermifl. cakm›fl. Bu arkadafl› ba- Bize, “Hoflça kal›n” demeye gelna Tutku Teyze getirdi. mifl. Ama bana bir an› b›rakaTutku Teyze mi, karfl› komflu- cakm›fl. Çünkü ben kaç kez muz can›m... Karfl›l›kl› iki daire- Tutku Teyze için bakkala gitmifl de oturuyoruz. Tutku Teyze’ler flunu bunu alm›fl›m. Bir kezinde kirac› olarak oturuyorde anahtar› içeride lard›. Onlar›n çocuklar› unuttu¤unda, ta bizim yoktu. Onun için Tutku Yazar Dede okulun oradaki mühenTeyze’yle annem görü- ve Torunlar› dislik bürosuna giderek flürlerdi. Ben gitmezdim Cüneyt Amca’dan anahevlerine... Orada oturup tar› al›p gelmiflim. kiminle konuflaca¤›m Onun için Tutku Teyze ki? Annem Tutku Teybana bir an› verecekze’lerin baflka ile atanmifl. Ve bu an› benim d›klar›na çok üzüldü. arkadafl›m olacakm›fl. “Hemen karfl›m›zda ne Heyecanland›m. Tutku iyi komflulard›” dedi. Teyze dairelerine girdi, “Bakal›m flimdi o daireMuzaffer biraz sonra kuca¤›nda yi kim kiralar?” kocaman bir saks›yla ‹zgü “Yeni gelenlerin çoç›kt›. Anneme saks›y› cuklar› olsun anneciuzat›rken, bana, “‹flte ¤im” dedim. bu Benjamin, dedi. Üç y›ld›r be“Ay, kaç tane arkadafl›n var, nim arkadafl›md›, bundan sonra sana yetmiyor mu Cem?” dedi. Cem’in arkadafl› olacak.” “Ama anneci¤im arkadafl›n›n Güldüm. Saks› kocamand›. karfl› dairede olmas› baflka...” Boyu benim yar›m denliydi. KüKap›n›n zili çald›, Tutku Tey- çük, parlak yemyeflil yapraklar› ze’ydi. Sabah erkenden gidecek- vard›. Saks›n›n içinde küçüktü; 85
Benjamin
Bütün Dünya • Ocak 2008
ama onurlu bir duruflu vard›. ‹yi de flimdiye dek hiç süs bitkisinden arkadafl›m olmam›flt›. Tutku Teyze bizim dairede bitkiyi koyaca¤› yeri ar›yordu. Bak›n›yor, gözlerini gezdiriyor, “fiuras›, fluras›, yok yok buras› buras›” diyordu. “Ay Benjamin’ci¤im ›fl›¤› sever... Ay ay, soka¤a bakmay› da sever... Benjamin insanlar› dinlemeye de bay›l›r...” Gülüyordum. Sonunda Tutku Teyze bir yer buldu. Kofltu gitti dairelerine, Benjami’nin üç ayakl› sandalyesini de getirdi. Saks›y› üzerine oturttu. “Ay bu koltu¤una bay›l›r” dedi. fiöyle bir Benjami’nin yöresinde döndü, karar›n› verdi Tutku Teyze... “Evet evet, Benjamin yerini sevdi” dedi Elimden tuttu, beni saks›n›n yan›na götürdü. “Haydi bakal›m tan›fl›n Cem” dedi.
Ah ne yapsam, elimi mi uzatsam, ad›m› m› söylesem? O, çoktan dal kollar›n› uzatm›fl bana... A¤z›mdan dökülüverdi: “Benim ad›m Cem...” “Ben de Benjamin...” Tutku Teyze konufltu. Sa¤ elimi tuttu, saks›ya uzatt›. “Haydi, okfla yapraklar›n›” dedi. Sanki Tutku Teyze’yle bir oyun oynuyorduk. “Bu kendi dilinden konuflur Cem... Sen de zamanla anlar ve ö¤renirsin. Bak, flimdi bana mutlu oldu¤unu f›s›ldad›. Ne diyor biliyor musun, ‘Lütfen Cem benimle her zaman konuflsun’ diyor.” Tutku Teyze anneme sar›ld›. Sonra bana sar›ld›, yanaklar›mdan öptü. “Benjaminle her zaman konufl, olmaz m› Cem?” dedi. Bafl›m› sallad›m. Bir yerde okumufltum. Süs bitkileri, insanlar kendileriyle konuflurlarsa daha çabuk gelifliyor, daha sa¤l›kl› oluyorlarm›fl. Benjamin sa¤l›kl›yd›. P›r›l p›r›l yüzlerce y e fl i l gözler-
le bana bak›yordu. Tekrar elimi uzatt›m, yapraklar›n› okflad›m. Sanki bana sormufl gibi, birden, “Ben beflinci s›n›ftay›m” dedim. Sonra gülmeye bafllad›m. “Oh” dedi annem flimdiden konuflmaya bafllad›n bile...” Bir anda öyle çok sevdim ki Benjami’ni... “Bak, flimdi sana bugün okulda ö¤rendi¤im flark›y› söylüyorum...”
fi
ark›y› söylemeye bafllad›m. Ablam, annem gülüyorlard›. Ablam, “‘Ah bir kardeflim olsa’ diyordun Cem, al sana Benjamin kardefl” dedi. Ders çal›flt›¤›m küçük masam› Benjami’nin yan›na çektim. Ödevimi onun yan›nda yapaca¤›m. Belli olmaz, bilmedi¤im bir soruyu ona sorabilirim de... “Söyle bakal›m Benjamin, havuç, yumru kök müdür, yoksa kaz›k kök müdür?” Ay ay, gülüyor Benjamin... Hem gülüyor, bir yandan da bana söz yetifltiriyor, “Ben salt kendi kökümü bilirim Cem” diyor. Dersim çok oldu¤u günler Benjami’nin yan›nda ofluyor, pofluyordum. Annem, çok sevdi¤im bir yeme¤i yapt›¤›nda sevincimi onunla paylafl›yordum. Hele o gün okulda çok iyi notlar alm›flsam, daha kap›dan, “Benjamin” diye ba¤›rarak giriyordum. “Türkçe’den befl ald›m, ne haber, matematikten befl ald›m, ne haber...” diyordum. Bazen kap›dan uçar gibi onun yan›na gidiyor, o gün beden e¤itimi dersinde uzun atlamada s›n›f birincisi oldu¤umu söylüyordum. Ve onunla tokalafl›yordum. Nas›l m›, can›m iflte yapraklar›n› tutuyor, onu incitmeden sall›yordum.
“Eh, sen ne yapt›n bakal›m Benjamin arkadafl›m? Aaaa, demek herkes gidip evde bir bafl›na kal›nca dans ettin öyle mi? fiark›lar da söyledin ha? Haydi, flimdi bana da bir flark› söyle bakal›m... ‘Söylemem mi’ diyorsun? Demek havas›z kald›n, s›k›ld›n. fiimdi can›m flimdi...” Koflup penceleri aç›yordum. Birden gülüveriyordu Benjamin’ci¤im. Ve birlikte soluk al›yorduk... Hof puf... Hof puf... Hof puf... Annem ve ablam gülüyorlar. Hatta bazen ablam da bize kat›l›yor, o da kollar›n› iki yana kald›r›p indirerek, gö¤sünü fliflirerek soluklar al›yor, bize kat›l›yordu. Ve y›lbafl› gecesi... Evet evet, evimizin birici¤i oldu Benjamin. Y›lbafl› gecesi için onu süsledik. Daha do¤rusu ben süsledim. Küçücük balonlar ald›m, renk renk... Onlar› fliflirirken sordu: “O balonlar kime?” “Sana Benjamin.” “O ›fl›kl› minik ampuller kime?” “Sana Benjamin.” “Uf uf, renk renk kurdeleler de alm›fls›n...” “Senin dallar›na ba¤layaca¤›m Benjamin...” “Ama niçin?”
“B
ilmiyor musun, yar›n y›lbafl›... Yani 2007 y›l› bitiyor, gece yirmidörtte 2008 y›l› bafll›yor...” “Yaflas›n, ben de bir yafl daha büyüyor, dört yafl›ma giriyorum. Tutku Teyze’m beni dört y›l önce alm›flt›.” “Özlüyor musun Tutku Teyze’yi?” “Evet. Ama seni de çok seviyorum. Benimle arkadafl oldun. Ko87
Bütün Dünya • Ocak 2008
nufluyorsun. Bana herfleyi anlat›yorsun. Biliyorum, beni seviyorsun, yani bitkileri seviyorsun…” “Ay ben okflamaz m›y›m Benjamin arkadafl›m›...” O y›lbafl› gecesi Benjami’ni görecektiniz. Gelin gibi miydi, yoksa güveyi gibi miydi? Çok süslüydü. Balonlar› renk renk parl›yordu. Ifl›klar› yan›p yan›p sönüyordu. Kurdeleleri, yeflil, k›rm›z›, mavi nehirler gibi ak›p duruyordu. Ve biz, saat yirmi
dörtte Benjami’nin bafl›nda topland›k. Birbirimize sar›ld›k. Yeni y›l›m›z› kutlad›k. Sonra el ele tutufltuk, halka olduk, Benjami’nin yöresinde flark› söyleyip dönmeye bafllad›k. Biraz sonra Benjamin de dallar›n› uzatt›, ellerimizi tuttu, birlikte dönmeye bafllad›k… Ve sonra, hep bir a¤›zdan ba¤›rd›k: “Yeni yafl›n ve yeni y›l›n kutlu olsun Benjamin!...” Hepimizin, hepimizin...•
O bölgeyi hiç bilmeyen sürücü yolda rastlad›¤› adamdan en yak›n motelin yerini tarif etmesini istedi: “Çok yorgunum” dedi. “Lütfen bana, en yak›n motelin yerini tarif edebilir misiniz?” Adam hemen yard›mc› olmaya bafllad›: “Tabii, memnuniyetle” dedi. “Karfl›da çaml›¤›n içinde bulunan okula de¤in gidin. Oradan sa¤a dönün ve hastaneyi gördü¤ünüz zaman yeniden sa¤a dönün. Ana yola ç›kan meydan› aflt›ktan sonra, soldaki yola sap›n ve üç kilometre kadar gidin.” Sürücü tüm bu yol tarifini dinledikten sonra adama teflekkür etti: “Çok teflekkür ederim size” dedi. “Bu üç kilometreyi gidince bir motel bulaca¤›m de¤il mi?” Adam hay›r anlam›nda kafas›n› sallamaya bafllad›: “Hay›r, hay›r” dedi. “Oradan geriye döneceksiniz.” Sürücü bu yan›ta çok flafl›rd› ve nedenini ö¤renmek istedi: “Geriye mi dönece¤im?” diye sordu. “Peki; ama neden?” Adam bir yabanc›ya yard›m etmenin verdi¤i büyük bir keyifle onun bu sorusunu da yan›tlad›: “Tabii ki, yolun geri kalan bölümünü tarif edebilmem için” dedi. “Hepsini birden tarif edersem, kar›flt›r›rs›n›z da...”• ‹ngiliz sinema oyuncusu Peter Ustinov, Londra’da bir okulun önünde bir afla¤› bir yukar› gidip gelerek arkadafl›n› bekliyordu. Bunu gören bir bayan ö¤retmen ona yard›mc› olmak istedi: “Affedersiniz efendim” dedi. “Bir çocuk mu bekliyorsunuz?” Peter Ustinov, bir yandan göbe¤ini okflad› bir yandan da gülmeye bafllad›: “Hay›r han›mefendi, yan›l›yorsunuz” dedi. “Ben hep böyle kiloluydum...”• 88
18’inci yüzy›l›n bafllar›nda Frans›z bilimci Rene-Antonie Ferchault de Reaumur, ormanda a¤açlar›n aras›nda yürürken bir yabanar›s› kovan› gördü. Yabanar›lar› “evlerinde” olmad›¤›ndan durdu, kovan› incelemeye bafllad›. Birden kovan›n ka¤›ttan yap›lm›fl oldu¤unu gördü. Peki onlar paçavra kullanmadan kovan› nas›l yapabilmifllerdi? Yaln›zca paçavra de¤il, kimyasallar, atefl ve kar›flt›rma tanklar›n› da kullanm›yorlard›. Peki, ar›lar insanlar›n bilmedi¤i neyi biliyorlard›, o halde?
K
Ka¤›d›n Öyküsü
leopatra, Konfiçyüs, Eins- rarak ezdi, lapa durumuna getirdi, tein, Edison, Ts’ai Lun... ezerek suyunu ç›kard› ve bu ince Tüm bu kiflilerin içinde tabakay› kurumas› için güneflin insanl›k tarihinin geliflimi- alt›nda ipe ast›. ne en büyük yarar› olan Asl›nda insanlar ‹.Ö. kimdir desek, yan›t›n›z 3500 y›llar›nda bile üzebüyük bir olas›l›kla Ts’ai Kim, Neyi, rine yaz› yazabilecek Ne Zaman çeflitli fleyler kullan›yorLun olmayacakt›r. O zaman sorumuza Nerede, Nas›l lard›. Fakat bugünkü özelli¤iyle ka¤›t çok daverdi¤iniz yan›t›n›z da Buldu? ha sonraki dönemde do¤ru olmayacakt›r. Çin’de oluflturuldu ve Çünkü, adlar›n› sayd›Çinliler’i dünyan›n en ¤›m›z bu ünlü kifliler geliflmifl kültürünün saaras›nda insanl›k tarihihibi yapt›. nin geliflimine en büfiafl›rt›c›d›r ki, Orta yük yarar› olan kifli, Asya’ya 751, Ba¤dat’a ise Ts’ai Lun’dur. 793 y›l›nda ulaflan Ts’ai Ts’ai Lun günümüzSerdar Lun’un ka¤›t yapma yönden yaklafl›k 2000 y›l öntemi, Avrupa’ya 1000 y›lce Çin’de yaflayan bir Kalkan da bile gelemedi. Avrumemurdu ve ‹.S. 105 y›l›nda ka¤›d›, bugün kulland›¤›m›z pa’da ilk ka¤›t ancak 1151 y›l›nda ‹spanya’da yap›labildi. özelli¤iyle oluflturdu. Özellikle matbaan›n bulunDuta¤ac› kabu¤u, kenevir ve kumafl paçavralar›n› suyla kar›flt›- mas› ile birlikte ka¤›da olan ge89
Bütün Dünya • Ocak 2008
reksinim gittikçe büyüdü. Yeterli hammadde güçlükle bulunuyordu. Ayr›ca ka¤›d›n bu yöntemle üretimi çok zaman al›yordu ve dünyan›n daha “h›zl›” bir çözüme gereksinimi vard›.
K
esin tarih bilinmiyor; ama yaklafl›k 18’inci yüzy›l›n bafllar›nda Frans›z bilimci Rene-Antonie Ferchault de Reaumur ormanda a¤açlar›n aras›nda yürürken bir yabanar›s› kovan› gördü. Yaban ar›lar› “evlerinde” olmad›¤›ndan durdu, kovan› incelemeye bafllad›. Birden kovan›n ka¤›ttan yap›lm›fl oldu¤unu gördü. Peki onlar paçavra kullanmadan kovan› nas›l yapabilmifllerdi? Yaln›zca paçavra de¤il, kimyasallar, atefl ve kar›flt›rma tanklar›n› da kullanm›yorlard›. Peki, ar›lar insanlar›n bilmedi¤i neyi biliyorlard›, o halde? Asl›nda herfley çok basitti. K›sa bir gözlem sonunda gördü ki, yabanar›lar› ince dallar› ya da çürümüfl kütükleri kemirir gibi a¤›zlar›na al›yorlar, bunlar› a¤›zlar›nda mide s›v›lar› ve salyalar›yla kar›flt›r›yorlar, sonra da kovanla-
r›n› yapmada kullan›yorlard›. Reaumur ar›lar›n sindirim sistemini de inceleyerek buluflunu 1719 y›l›nda Frans›z Kraliyet Akademisi’ne sundu. ‹lk ka¤›t makinesi 1798 y›l›nda yap›ld›. Ancak bu genifl bir kay›fl›n dönerek f›ç›daki lapay› ald›¤› ve ince ka¤›t biçimine getirdi¤i, her dönüflte tek bir ka¤›t yapabilen basit bir makineydi. Çok geçmeden, onbir y›l sonra 1809 y›l›nda John Dickinson, ka¤›t üretimini kolaylaflt›ran silindirli makineyi gelifltirdi. Günümüzde ka¤›t üretimi yüksek teknoloji ile ve tam otomatik olarak yap›labilmektedir; ama ifllemin temeli de¤iflmemifltir. Ka¤›tlar›n aras›ndaki kalite fark›n›, kullan›lan lifin türü, lapan›n haz›rlan›fl›, içine kat›lan malzemeler, kimyasal ya da mekanik yöntemler belirliyor. Her ne kadar liflerin elde edilmesinde ana kaynak olarak bugün de a¤açlar kullan›l›yor olsa da, de¤iflik özellikler tafl›yan ka¤›tlar›n yap›lmas›nda son y›llarda sentetik liflerden de yararlan›l›yor.•
Aralar›nda toplanm›fllar hasta olan arkadafllar›ndan söz ediyorlard›. ‹çlerinden biri, “Konsültasyon yapmak için üç doktor geldi. Bir odaya kapand›lar ve aralar›nda uzun uzun konufltular” dedi. Durumu yeni ö¤renen bir arkadafllar› merakla sordu: “Peki bir karara vard›lar m›?” Durumu anlatan arkadafl›, doktorlar›n karar›n› aç›klad›: “Evet, vard›lar” dedi. “Her biri 500 YTL isteyecek...”• 90
Y
Kertenkelenin Ayaklar›
ap›flkan ayakl› kertenke- hayvan belli bir yerde düflmeyele (Gekko gecko; G. ja- cek denli sa¤lam durmal›d›r. Baflponicus; G. smaragdi- ka bir deyiflle ya yerçekimini yenmeli ya da ayaklar›ynus; G. Vittala bast›¤› yere s›k› s›k› tus) denmesinin nedeni, ayaklar›n›n Hayvanlar tutunabilmelidir. Yerçekimini yenmek için bir bast›¤› yere yap›flmas›d›r. Aras›nda “karfl› güç” yaratmal›d›r. Bilimsel ad› “Gekko” da Fakat Gekko’nun yap›s› kabaday›lar gibi “Gekko” böyle bir güç yaratmaya diyerek 盤l›k atmas›nuygun de¤ildir. dan ileri gelir. Sorunun çözümü için Bu kertenkele, s›cak ülkelerde duvarlar›n tatek yol, ayaklar›n bast›¤› yerde çak›lm›fl gibi durvana yak›n yerlerinde simas›n› sa¤lamakt›r. nek ve benzerlerini avlayarak yaflam›n› sürdüGekko var olan t›rnaklaErdo¤an rür. Yere dik olan dur› yard›m›yla duvarlara Sakman varlar hele tavanlar üzetutunmay› denemifl; farinde avlanabilmek için kat vücudu sinekler gibi 91
Bütün Dünya • Ocak 2008
Bilginizi Denetleyin •Haz›rlayan: Diyar Mahmuto¤lu - Bütün Dünya• 1 “Dede Korkut” adl› kitap Türkçe’nin afla¤›daki lehçelerinden hangisiyle yaz›lm›flt›r? a) Ça¤atayca b) K›pçakça c) Özbekçe ç) O¤uzca 2 Divan
edebiyat›nda “hiciv ustas›” diye tan›nan flair kimdir? a) Nef’i b) Nedim c) Nabi ç) Necati hafif oldu¤u için duvarlara tutunmay› baflaramam›flt›r.
A
yaklar›n›n tümünü dik ve kaygan yüzeylere yap›flt›ramayan Gekko, problemi küçük parçalara ay›rarak çözüme ulaflmay› denemifltir. Sanki zay›f moleküller aras› güçlerin birbirlerini çekerek biraraya gelebileceklerini biliyormufl gibi avuç içlerinde ve taban›nda boyu 200 nanometre olan k›lc›klar gelifltirmifltir. Birbirlerine yeterince yaklaflan atom ya da moleküller yap›flt›klar› için Gekko hem ayaklar›n› bast›¤› yüzeylere adeta yap›flt›r›r hem de k›lc›k atom ve molekülleriyle bast›¤› yerle aras›nda zay›f güçler oluflmas›ndan dolay› istedi¤i anda aya¤›n› kald›r›p ilerleyebilir. Bu yöntemle hem beslenme hem de 92
kendini koruma amac›n› gerçeklefltirir. Gekko’nun özellikle avuç içleriyle ayak tabanlar›n› iyi inceleyenler, bu k›lc›klara benzetme yaparak yeni yap›flt›r›c›lar üretebilirler. Böyle bir düzen yani iki yüzeyi karfl› karfl›ya getirip yap›flt›rmak, güzelavratotunun tohumuna benzetme yap›larak sa¤lanm›fl ve ad›na “Japon fermuar›” denmifltir. Gekko’nun ayaklar›ndaki düzen de yüzeylerin yap›flt›r›lmas› için kullan›lacak yeni bir buluflun temeli olabilir. Gekko, s›cak ülke insanlar› taraf›ndan ne yad›rgan›r ne de öldürülür. Her türlü ev böce¤i ve sinekleri yedi¤i için yararl› say›l›r. Fakat araflt›rmac›lar, bu denli yararla yetinmemeli, hem k›lc›klar›n› hem de öteki yaflam düzenlerini inceleyerek insanl›¤›n yaflam›n› kolaylaflt›racak yeni bulufllar yapmal›d›r.•
3 Divan fliirinde “fiairler Sulta-
n›” diye an›lan flair afla¤›dakilerden hangisidir? a) Fuzuli b) Baki c) fieyh Galip ç) Tafll›cal› Yahya
6 “Düflünüyorum öyleyse var›m” sözü hangi düflünüründür? a) Socrates b) Aristoteles c) Empedokles ç) Descartes 7 Ütopyalar aras›nda “Günefl Ülkesi” tasar›m› hangi düflünüründür? a) Platon b) Farabi c) Campanella ç) Thomas Moore 8 Kongo, 1960’ta ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmadan önce hangi ülkenin sömürgesiydi? a) Hollanda b) Fransa c) ‹ngiltere ç) Belçika
“K›r›k Saz”, “Haluk’un Defteri” gibi unutulmaz yap›tlar b›rakan flair afla¤›dakilerden hangisidir? a) Mehmet Âkif Ersoy b) Ziya Pafla c) Nam›k Kemal ç) Tevfik Fikret
9 Latin Amerika’daki antik kent “Machu Picchu” 2007 y›l›nda yeniden seçilen “Dünyan›n 7 Harikas›” aras›ndayd›. Bu kent hangi uygarl›ktan kalmad›r? a) Maya b) ‹nka c) Aztek ç)Toltek
5 “fiair Evlenmesi” adl› oyun hangi yazar›m›z›nd›r? a) Recaizade Mahmut Ekrem b) Abdulhak fiinasi Hisar c) fiinasi ç) Ahmet Mithat Efendi
10 Akdeniz uygarl›klar›n›n en büyüklerinden birini kuran Fenikeliler kendilerine hangi ad› vermifllerdi? a) Kenaniler b) ‹smaililer
4 Mezar› Afliyan’da bulunan,
93
Bilginizi Denetleyin c) ‹braniler ç) Yunaniler
c) Semerkand ç) Buhara
11 Yasemin Dalk›l›ç, hangi dalda
16 Uskumru’nun kurutulmas›n-
rekor k›rm›fl bir sporcumuzdur? a) Eskrim b) Yüzme c) Dalma ç) Koflu
dan sonraki ad› nedir? a) Lakerda b) Çiroz ç) Tuzlama ç) Kuruuskumru
12 1381 y›l›nda kurulan, Sivas’›n
17 Mudanya Ateflkes Anlaflma-
baflkent oldu¤u devletin ad› nedir? a) Gazneliler b) Karakoyunlular c) Akkoyunlular ç) Kad› Burhaneddin Ahmet Devleti
s›’n› Türkiye ad›na kim imzalad›? a) Atatürk b) ‹smet Pafla c) Rauf Bey ç) Refet Pafla
13 “Uzun ‹nce Bir Yolday›m”
türküsü afla¤›daki halk flairlerimizden hangisine aittir? a) Âfl›k Ali ‹zzet b) Âfl›k Sûzi c) Âfl›k Kemter ç) Âfl›k Veysel 14 Eski ‹ran takviminde yeni y›-
l›n bafllang›c› olan 21 Mart’›n ad› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Nevruz b) Yenigün c) Nevbahar ç) Y›lbafl› 15 Asya’da Seyhun ve Ceyhun nehirleri aras›ndaki bölgenin eski ad› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Horasan b) Maveraünnehir
94
18 Cemal Kamac› hangi dalda Avrupa flampiyonu olan ilk sporcumuzdu? a) Yüzme b) Gürefl c) Binicilik ç) Boks
padiflahlar›ndan 19 Osmanl› hangisinin lakab› “Sar›”yd›? a) II. Mehmet b) III. Ahmet I. Mahmut c) II. Selim 20 Ölüdeniz hangi ilçemizdedir?
a) Marmaris b) Bodrum c) Fethiye ç) Köyce¤iz Yan›tlar 97’nci sayfam›zdad›r.
“Bu koca kentin kalabal›¤›nda yaln›z olmak nas›l ac› veriyor, nas›l daralt›yor insan› bir bilsen doktor bey o¤lum” dedi. “Kalabal›¤a bulaflamamak, onlar› görüp bilip kendi yaln›zl›¤›n› yaflamak, da¤ bafl›nda yaln›z yaflamaktan da zor. Kimimiz avunup unutuyor yaln›zl›¤›n›; ama benim gibi sonradan yaln›z kalanlar için çok zor.”
Kalabal›¤a Bulaflamamak •Dr. Mehmet Uhri - Bütün Dünya•
O
sabah hastalar›m›z› gezerken pek al›flk›n olmad›¤›m›z bir durumla karfl›laflm›flt›k. Uzun süredir hastanede yatmakta olan hastam›z›n tedavisi tamamlanm›fl, klinik flefimiz dosyas›n› inceledikten sonra “Geçmifl olsun” diyerek taburcu ifllemlerinin yap›lmas›n› istemiflti. Ancak emekli hakim oldu¤unu sonradan ö¤rendi¤imiz o güne dek sorun yaflamad›¤›m›z hastam›z aç›k ve net bir ifadeyle henüz kendini yeterince iyi duyumsamad›¤›n› bu nedenle taburcu olmak istemedi¤ini söyledi. Baflta klinik flefimiz olmak üzere hepimiz flafl›rm›flt›k. fiefimiz hastal›¤›n, hastanede yatman›n özgürlükleri k›s›tlad›¤›n›, bir tür hapis oldu¤unu belirterek taburcu iflleminin özgürlüklerin geri kazan›m› gibi düflünülmesi gerekti¤ini anlatmaya çal›flt›. Hastal›k ve hastane koflullar› nedeniyle k›s›tlanan gündelik yaflam›na geri
dönüyor olmas›na sevinmesi gerekti¤ini, ilaçlar›n› düzenli kullanmak kofluluyla art›k hastanede kalmas›na gerek olmad›¤›n› vurgulad›. Ancak hastam›z ›srarla kendini yeterince iyi duyumsamad›¤›n›, bir süre daha hastanede kalmak istedi¤ini söylüyordu. fiefimiz ›srar karfl›s›nda direnmektense “Ertesi gün tekrar de¤erlendirelim” diyerek bir gün daha yat›fl iflleminin uzat›lmas› söyleyip odadan ç›kt›. Ertesi gün de¤iflen bir fley yoktu. Hastam›z henüz yeterince iyileflmedi¤ini ileri sürerek taburcu olmay› reddediyordu. Üstelik oda arkadafl›n› da ayartm›flt›. O da taburcu olmak istemiyordu. Konuyu aktard›¤›m›z klinik flefi iflin uzamas›ndan s›k›lm›fl halde hastam›z›n yan›na gidip net bir ifadeyle “Sizi bugün taburcu ediyoruz. Tedavinizi bundan sonra evinizde de sürdürebilirsiniz” diyerek konuyu sonland›rmaya çal›flt›. Hastam›z hukuk95
Kalabal›¤a Bulaflamamak
Bütün Dünya • Ocak 2008
çu oldu¤unu an›msatarak bu uygulaman›n hasta haklar›na ayk›r› oldu¤unu, kendi onay› olmadan taburcu edilmesi durumunda do¤abilecek her türlü sa¤l›k sorunundan hukuken sorumlu olaca¤›n› belirterek üstü kapal› biçimde hocam›z› uyard›. fiafl›rm›flt›k.
M
eslektafllar›m›zdan birinin yatak iflgal etmesinin t›bbi gerekçesinin kalmad›¤›n›, yat›fl için bekleyen öteki hastalar için anlay›fl göstermesi gerekti¤ini söylemesi de ifle yaramad›. Hastalar›m›z taburcu ifllemini reddediyordu. Klinik flefimiz konuyu hastane idaresine tafl›yarak yard›m istedi. ‹dare konuyu inceleyip hastan›n kronik rahats›zl›¤› oldu¤unu ve flu an iyileflmifl olmakla birlikte ileride do¤abilecek sa¤l›k sorunlar›ndan hukuken hastaneyi sorumlu tutabilece¤ini, konunun bir biçimde tatl›ya ba¤lanmas› için bir süre daha yat›fl ifllemine devam edilmesi önerisinde bulundu. ‹darenin bu yan›t› klinik flefimizi çok öfkelendirmiflti. Hastalar›m›z›n yat›fl ifllemini uzat›rken ayr› odalara almaya çal›flt›k; ancak uygun oda bulamay›nca daha kalabal›k ko¤ufla aktararak bir tür cezaland›rmay› denedik. Ancak kalabal›k hasta ko¤ufluna al›nmak hastalar›m›z› daha da memnun etmiflti. Ertesi akflam nöbetçiydim. Gecenin ilerleyen saatlerinde ko¤ufllar›na girdi¤imde dört hastam›z›n yataklardan birinde iskambil ka¤›tlar›yla oyun oynad›¤›n› öteki iki hastan›n ise onlar› izledi¤ini gördü¤ümde “Yeter art›k. 96
Buras› hastane, lütfen yataklar›n›za” diyerek olaya el koydum. ‹tiraz etmeden yataklar›na geçtiler. Hastalar›m›z›n dosyalar›na göz at›p emekli hakim olan ve taburcu ifllemini reddeden hastam›z›n dosyas›n› elime ald›m. “Gördü¤üm kadar›yla tedaviniz tamamlanm›fl. Bundan sonra ilaçlar›n›z› düzenli kullan›rsan›z kolay hastalanmazs›n›z. Hastaneden gitmek istememe nedeninizi do¤rusu anlayam›yorum” diyerek sitemde bulundum. Bir süre sustuktan sonra kendini yeterince iyi hissetmedi¤ini söyledi. ‹lerlemifl yafl› ve kronik hastal›¤› nedeniyle böyle düflündü¤ünü, kendini yirmilik delikanl› gibi duyumsamas›n›n olanakl› olmad›¤›n› dile getirdim. Biraz utangaç ifadeyle yüzüme bak›p gülümsedi: “Biliyorum, doktor bey o¤lum, biliyorum” dedi. “Benim derdim yaln›zl›k... Ben yaln›zl›ktan kaç›yorum.” “Yak›nlar›n›z yok mu? Bildi¤im kadar›yla gelen gideniniz oluyor, yan›l›yor muyum?”
“V
ar elbet” diye yan›t verdi. “Benimkisi öyle bildi¤in yaln›zl›klardan de¤il. Emekliyim. Eflimi 2 y›l önce kaybettim. Evimde yaln›z yafl›yorum. Bir o¤lum var, karfl› tarafta oturuyor. Gelip gidip bak›yor, yard›mc› oluyor ama yaflamlar›m›z pek kesiflmiyor onunla... Elinden geleni yap›yor; ama onun da efli çocu¤u, derdi gücü hep kendine... Ne yapacaks›n?” “Baflka kimseniz yok mu?” “Olmaz m›? Bir sürü dostum var-
d›. Ama birer birer eksiliyor ya da rahats›zlan›p evden ç›kamaz duruma geliyorlar. Yafll›l›k iflte...”
B
ir süre susup eliyle yata¤›n›n çarflaf›n›, yast›¤›n› düzeltti. Sonra elini “Bofl ver” dercesine sallay›p “Bu koca kentin kalabal›¤›nda yaln›z olmak nas›l ac› veriyor, nas›l daralt›yor insan› bir bilsen doktor bey o¤lum” dedi. “Kalabal›¤a bulaflamamak, onlar› görüp bilip kendi yaln›zl›¤›n› yaflamak, da¤ bafl›nda yaln›z yaflamaktan da zor. Kimimiz televizyonla avunup unutuyor yaln›zl›¤›n›; ama benim gibi sonradan yaln›z kalanlar için çok zor.” “Onun için mi hastanede kalmak istiyorsunuz?” “Eh, biraz öyle. Ne de olsa hastas›n, ad›n› soyad›n› unutturuyorlar burada. Tüm hastalar›n›za yapt›¤›n›z gibi hemflireler yatak numaramla, siz hekimler ise hastal›¤›mla adland›r›yorsunuz, beni. Kendini de yaln›zl›¤›n› da unutuyor insan hastane ortam›nda. Hastal›k olup ç›k›yor, öteki hastalarla avunuyorsun. Hatta kendi hastal›¤›ndan muzdarip birini bulunca adafl›n› bulmufl gibi oluyorsun.” “Yatak bekleyen öteki hastalar›m›za haks›zl›k etmifl olmuyor musunuz?” “Biliyorum. Benim ki bencil-
lik. Çok fley istedi¤imin de ay›rd›nday›m. Yaflland›kça bencilleflirmifl insan derlerdi. Gerçekten öyleymifl. Birkaç gündür sorun oldu¤umu biliyorum. Merak etmeyin yar›n giderim. O¤lum ifli nedeniyle il d›fl›ndayd›. Onun gelmesini bekliyordum. Biraz onun evinde kal›p torunumla avunaca¤›m. Yaln›zl›¤a al›flmak hiç kolay de¤il. Hele böylesi kalabal›k bir kentte yaln›z olmaktansa da¤ bafl›nda tek bafl›ma do¤ayla u¤raflarak yaflamay› daha çok isterdim. Ancak ona da sa¤l›¤›m gücüm elvermiyor. Kald›m yaln›z bafl›ma buralarda...” Battaniyesini üzerine çekip yata¤›na uzand›. Uyumaya haz›rlan›yor gibiydi. ‹yi geceler dileyerek yan›ndan ayr›ld›m. Ertesi gün taburcu ifllemlerini tamamlam›fl biçimde ö¤lene do¤ru o¤lunun ve gelininin kolunda servisten ç›karken gördüm hastam›z›. Selamlaflt›k. Göz k›rparak “Kontrole gelmeyi unutmay›n, belki yine bir süre yat›rabiliriz sizi” dedim. Gülümsedi. “Gelirim elbet... As›l sen gençli¤inin sa¤l›¤›n›n çevrendekilerin de¤erini bil, doktor bey o¤lum. Giden geri gelmiyor” diyerek, el sallad›. Sessizce uzaklaflt›lar. O günün üzerinden onca zaman geçti. Hastam›z› bir daha görmedik, henüz kontrole de gelmedi.•
“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) O¤uzca •2) Nef’i •3) Baki •4) Tevfik Fikret •5) fiinasi •6) Descartes •7) Campanella •8) Belçika •9) ‹nka •10) Kenaniler •11) Dalma •12) Kad› Burhaneddin Ahmet Devleti •13) Âfl›k Veysel •14) Nevruz •15) Maveraünnehir •16) Çiroz •17) ‹smet Pafla •18) Boks •19) II. Selim •20) Fethiye• 97
Hayvan Dükkanlar›
Y
ani “Petshop”lar... Her la“Ben de ‘Animalistan’dan... f›m›z otomatikman Ame- Ayol biliyor musun bizim Çomar rikanca olmak zorunda sokaktan toplanm›fl? ya, bu da do¤al olarak “Ay ne banal... Sahiplerinin biröyle... Halk›m “Pet” ve “Shop” söz- kaç yüz Euro’su yok muymufl da cüklerinin ne anlama soka¤a düflmüfller.” geldi¤ini bilemese bile; “Bilemem valla... Saart›k “Petshop” neyin na ne mama veriyorlar?” nesidir bilir, bilmek “Markas›n› tam bilzorundad›r. Hatta haymiyorum; ama çok pavanlar bile ayn› duhal› bir fley oldu¤una rumda diyebilirim. Geeminim. Parlak ve çenlerde yolda karfl›larenkli ambalajlarda geflan iki köpek sohbet liyor. Çok da lezzetli.” ederlerken duydum. “Bana da öyle bir Aralar›nda flöyle bir fley. Amerika’dan gelikonuflma geçiyordu: yormufl ve Avrupa BirliAli Murat “Sen hangi ‘pets¤i’nin sertifikas› varm›fl.” Erkorkmaz hop’dan al›nd›n?” “E olsun o kadar. So“Ben ‘Good ve “Çocuklar›” nunda biz de ailelerimiDog’dan, ya sen?” zin bir ferdi de¤il miyiz? 99
Bütün Dünya • Ocak 2008
“B
ak Çomar’a nas›l davran›yorlar. Sofradan ne artarsa gel Çomar. Gerçi Çomar’a sorsan yedikleri bizimkilerden lezzetli imifl ya... Bilemem art›k.” ‹nsanlar da farkl› konuflmuyorlar: “Yahu siz bunu nereden ald›n›z? Ne fleker fley böyle...” “Niflantafl›’n›n bilmem neresinde bir petshop var ya, oradan... Tam 1200 Euro...”
“Gördüm, gördüm. Bizim Zeynep’lerin Terrier’i iki yafl›na geldi, hâlâ hal›lar› bombal›yor.” Eskiden hayvan dükkanlar› yoktu. Bir tan›d›¤›n›n köpe¤inin yavrular›ndan biri al›n›rd› ya da genellikle evin çocu¤u kuca¤›nda sokaktan buldu¤u bir yavru ile gelir “Anneeee, n’olur kals›n m››››?” diye duygu sömürüsü yapard›. Kir içinde gelen yavru temizlenir paklan›r, karn› doyurulup vatana ve
Hayvan Dükkanlar›
Kediler ise daha çok yat›p uyumaya meyilli olduklar›ndan evin en s›cak yerini keflfedip oraya bir “rezerve” tabelas› koyarlard›. Kediler hep bencil ve haindirler. ‹nsan›n gözünün içine bak›p duygu sömürüsü yapar, dilediklerini elde edince de çekip giderler. Israr karfl›s›nda t›rm›klar›n› kullanmaktan çekinmezler. Fiziksel çekiciliklerini ve kürklerinin yumuflakl›¤›n› sonuna dek kullan›r-
zümüze girmek için için herfleyi yaparlar. Memnuniyetlerini ve sevgilerini kuyruklar›yla anlat›rlar. Köpek kuyruklar›ndan enerji elde edecek insan›n çok zengin olaca¤›n› düflünürüm hep... Tüm bu özellikler “petshop” kültürüyle de¤iflmeye bafllad›. Art›k hayvanlar herfleyi yiyemedikleri gibi al›nacak pahal› mamalar›n içindeki detaylar sonuna de¤in uygulanmak zoÇizimler: Ali Murat Erkorkmaz
“A ucuz valla. Kay›nbiraderim ayn› bundan alm›fl, 2000 Euro ödemifl. Üstelik afl›lar› da eksikmifl.” “Benimkiler tamam. Diyorum ya, düflefl ald›m valla, düflefl. Gerçi vet’i (hayvan doktoru demek istiyor), mamas› derken ayda üçyüz beflyüz gidiyor; ama de¤iyor valla. Bir de ortal›¤a pislemesi olmasa.” “Zamanla al›fl›r. Al›flmayan› gördün mü?” 100
millete yararl› biçime getirilirdi. “Petshop”lardan gelen hemcinslerinden daha vefakâr, söz dinleyen ve s›cak bireylere dönüflürlerdi. Evlerin genellikle bahçeleri vard›. Köpekler ev d›fl›nda, kediler ev içinde yaflarlard›. Köpekler bahçeleri ve sokaklar› koflu ve spor alan› (flimdi rekreasyon alan› diyorlar) olarak kabul edip enerjilerini rahatl›kla boflalt›rlard›. Öteki köpeklerle tan›fl›r, sosyalleflirlerdi.
lar. Onlar bizim sahibimiz, biz onlar›n köleleriyizdir. Köpekler ise duygu sömürü yapmak yerine do¤rudan istek ifadesinde bulunurlar. Ya havlarlar ya da ileri geri hareketler yaparak durumlar›n› ve yard›m taleplerini sahiplerine iletirler. Fazla seçici olmazlar, evde piflen ne varsa onla idare edebilirler. Bizi sahip olarak kabul eder, bize yaranmak ve gö-
runda. Yoksa veterinerler fena k›z›yorlar haa...
H
er ö¤ün kaç miligram kalsiyum almalar› bilimsel olarak ortaya kondu¤u için bunun az da olsa d›fl›na ç›kacak öteki az pahal› mamalar tü-kaka. Hayvan›n tipine, kilosuna ve yafl›na göre alacaklar› günlük g›da miktar› ve 101
Hayvan Dükkanlar›
Bütün Dünya • Ocak 2008
ö¤ün say›s› da belirlenmifl. Mübarekler laboratuvar kobaylar› gibi... Biz dengeli beslenmeyi kendimize uygulayamazken hayvanlar› astronot yap›yoruz.
E
skiden veterinerlere “Baytar” denirdi. “Veteriner Okulu”nun ad› “Baytar Mektebi”ydi. Veteriner olunca uluslararas› bir kimlik kazan›ld›. Halk›m›z bir sözcük daha
ö¤rendi. Bu, globalleflme ad›na iyi bir fleydi; ama böylelikle halk›m›z bir sözcük daha unuttu. Veteriner kelimesi de Niflantafl› ve Etiler dolaylar›nda “Vet” oluverdi. Köpek ve kedi adlar› bile ‹ncelazca’ya dönüflmeye baflland›. Gerçi bu konu daha çok uzun y›llar önce ele al›nm›flt›. Kendimi bildim bileli en popüler köpek ad› Bobi’dir. Ama Bobi, Teks, Coni gibi birkaç ad›n d›fl›nda Çomar, Pa102
fla gibi Türkçe adlar da vard›. fiimdi internet sitelerinde dolaflan Türkiye’li hayvanlar›n adlar›na bir bak›n, sanki Manhattan’da yafl›yoruz. Kültür kirlili¤i vurdu gidiyor. Van kedisi oluyor “One” kedisi, “Haylaz” oluyor “High Laz”... Toplumca ‹ncelazca ö¤reniyoruz. Hayvan beslemek bir statü durumunu ald›. Bir zamanlar herkes arabalar›na bir CB telsiz ediniyordu. “Brek brek” yani “Break, break”, yani “Yay›n› kesiyorum, yay›n› kesiyorum” diye telsiz dilinde ba¤ara ça¤›ra ellerinde kocaman birer kutu dolafl›p duruyorlard›. fiimdi de evlere gitti¤inizde pahal› ve safkan hayvan göstermek moda oldu. Her mahallede p›t›rdak gibi hayvan dükkanlar› beliriverdi. Bu moda yaklafl›k yirmi y›l önce bafllad›. O zamanlar her türlü hayvan geliyordu. Yasaklamalar neredeyse yoktu. Moda’da bir hayvan dükkan› vard›. Dükkan›n kap›s›n›n d›fl›nda boyunlar›ndan iple ba¤lanm›fl timsahlar uyuklarlard›. Maymundan y›lana de¤in her türlü hayvan vard›. Hatta bir gün içeri girdi¤imde ortada bir çocuk park› gördüm. Hani tahta çubuklardan yap›lan, bebekleri içine koyduklar› kafesimsi z›mb›rt›... ‹çinde yavru bir aslan... Pek de yavru say›lmaz haa, nerden baksan 70-80 santim gövdesi vard›. M›fl›l m›fl›l uyuyor. Park›n üstü aç›k, z›plasa ç›kacak.
Bir de yaz› ilifltirilmifl, “Dokunmay›n, ›s›r›r”... Türk halk› bu tür yaz›lar› okuyup anlamad›¤› için herkesin derdi aslana dokunmak. Hayvanca¤›z al›flm›fl, ne uyan›yor, ne de ses ç›kar›yor. Arada bir gözünü aç›p melül melül bak›yor. Hayvanlarla ve hayvan sat›fllar›yla ilgili kimi düzenlemeler getirildikten sonra birçok hayvan dükkan› kara liste olan hayvanlar› ek-
Her al›flverifl merkezinde bir “petshop” var. Neredeyse her sokakta da... Hayvan sevgisi h›zla yükseliyor sanki. Oysa madalyonun flu ünlü öbür yüzü var ya, o hiç öyle demiyor. Sevgi yerine mal olarak edinilen hayvanlar, ifllevlerini bitirdikten sonra güle güle marfl›na ayak uydurmak zorunda b›rak›l›yorlar. Özellikle Bodrum, Marmaris gibi
ranlara yerlefltirmekten kaç›n›p arka planda pazarlamaya bafllad›.
tatil yörelerinde yaz›n yazl›klar›na giden halk›n ciddi bir bölümü, oradayken e¤lenmek için edindikleri birbirinden güzel hayvanlar›, özellikle köpekleri dönerken soka¤a b›rak›yorlar. Zavall› hayvanc›klar, sokak kültürü ve yemek bulabilme al›flkanl›klar› olmad›¤›nda k›sa sürede periflan olup ölüp gidiyorlar. O yazki 1000 Euro’luk e¤lence olarak görevlerini tamam-
H
âlâ ne hayvan isterseniz bulabilirsiniz. Kaçak yollardan gelen milyonlarca hayvan sefil koflullarda bar›nd›r›l›p sat›lmaya çal›fl›lmakta. Çünkü art›k hayvan sokaktan toplan›p getirilen canl› de¤il, sat›n al›nan, üstelik ciddi paralar ödenen bir mal.
103
Hayvan Dükkanlar›
Bütün Dünya • Ocak 2008
l›yorlar. fiansl› olanlar aileyle kente dönebiliyorlar.
H
ayvanlar›n bizi seçme flanslar› çok düflük. Genellikle insanlar olarak biz onlar› seçeriz. fiansl›larsa iyi insana düflerler, flanss›zlarsa kötüsüne... Geçenlerde ailesini seçebilme flans›n› kullanabilen bir köpekle tan›flt›k. Eflim Deniz’in bir köpe¤i var, ad›
Biber. Beyaz üstüne siyah lekeli ve benekli bir köpek. Rus finosu ve Labrador k›rmas›. Endamca küçük say›l›r; ama yedi yafl›nda. Uslu, ak›ll› bir köpek. Deniz’in annesinde kal›yor; ama arada bir bize de yat›ya geliyor. Herkes mutlu; ama “arada bir” köpek sevgisi Deniz’e yetmiyor. ‹çi gidiyor bir tane daha edinmek için. Bar›naklardan m›, yoksa hayvan dükkan›ndan almak m› bilemiyor. Evde baflka hayvanlar oldu¤undan 104
veterinerler bar›naktan gelen hayvanlara pek s›cak bakm›yorlar. Dolay›s›yla biz ne bulursak geziyoruz. Ben pek niyetli de¤ilim. Daha önceki yaz›lar›mda yazm›flt›m ve ev de¤il sanki bir hayvanat bahçesinde büyüdü¤ümü defalarca söylemifltim; ama afl›r› yo¤un çal›flt›¤›m flu günlerde zaten bir papa¤an›m›z, üç muhabbet kuflumuz ve s›k s›k gelen bir köpe¤imiz varken ikinci bir köpek daha edinme fikrine pek yanaflm›yorum. Ama gelin görün kü Deniz’in hayvan sevgisi bir baflka türlü, ‹ki elimiz kanda olsa bir hayvan dükkan› gördük mü mutlaka gezmek ve hayvanlar› sevmek zorunday›z. ‹fl sevmekle kalacaksa hiç sorun yok. Geçenlerde yolumuz Akmerkez’e düfltü. Do¤al olarak oradaki hayvan dükkan›n› gezmeye kalkt›k. Daha yaklafl›rken vitrindeki “Golden”lardan iri olan› bize kuyruk sallamaya bafllad›. Ötekiler kendileri ve di¤er hayvanc›klarla öylesine meflgullerdi ki, bizim geldi¤imizin bile ay›rd›nda de¤ildiler. Biz de solu¤u bu hayvan› sevmekte ald›k. ‹ki buçuk ayl›km›fl; ama temiz dört-befl ayl›k boyunda bir azman. Ne hokkabazl›klar yap›yordu bizi tavlamak için anlatamam. Camekandan indirip oynamam›za izin verdiler. Bafllad› dükkan›n içinde f›r dönmeye... Topu topu sekizon kiloydu; ama fiyat› oniki katl› ve dayal› döfleli bir yal› art› Roberto
Carlos’un transfer ücreti kadard›. Biz dükkan› terk ederken hâlâ arkam›zdan cilveler yap›yordu. Aradan birkaç gün geçti. Bir ifl nedeniyle yine Etiler’e gittik. Tabii yine soluk azman “Golden”›n yan›nda al›nd›. Kerata ya tan›d› bizi ya da numara yap›yordu; ama kalbimizi çalmay› baflard› sanki... Eve döndü¤ümüzde Deniz internette “Golden Retriever”lar üze-
yorduk ve hep azman kazan›yordu. Almak de¤il, gidip hayvan sevmek konulu gezilerimiz do¤al olarak Akmerkez’de son buldu. Üçüncü görüflümüz kredi kart›na bilmem kaç taksitle noktaland›. Kuca¤›m›zda koca bir bebek kendimizi arabada bulduk. Yüzümüz gözümüz yalanarak eve döndük. Art›k evi sürekli bombalayan yeni bir aile ferdimiz var. Sabahla-
rine bir araflt›rma yaparken “güya” binlerce “golden”›n sergilendi¤i bir adres buldu. Kalk›p gidildi.
r› yedide çalan havlama sesli bir saati olan, bizi kofltura kofltura fazla kilolar›m›zdan ar›nd›rmaya yemin etmifl bir k›z›m›z var. Bilgifllere merakl›, yere serdi¤imiz gazetelerde okuyup öfkelendi¤i her haberin üstüne iflini yapan genç bir dostumuz var. Hoflgeldin Ç›tç›t...•
‹
çeride yaln›zca 5 “golden” vard›. Onlar da iki buçuk ayl›kt›lar; ama azman›n yar›s› boyundayd›lar. ‹nternette buldu¤umuz baflka birkaç hayvan dükkan› daha ziyaret edildi. Hangi yavru köpe¤i görsek azmanla karfl›laflt›r›-
AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr
105
Gözümüzü Üstünden Ay›ramad›¤›m›z Üç Bin Y›ll›k Dostumuz:
Saat
•Çi¤dem Ayhan - Bütün Dünya•
A
ra s›ra bonkörce harcasak da yaflam›m›z›n en de¤erli kavramlar›ndan biri zaman... Zaman›m›z› do¤ru de¤erlendirebilmek için kulland›¤›m›z saatlerimiz ise “olmazsa olmaz”lardan... Sabah gözümüzü açt›¤›m›z andan itibaren, evden ç›k›p ifle gidifllerimiz, toplant›lar›m›z, yemeklerimiz, al›flverifllerimiz, e¤lencemiz, herfleyimiz bileklerimizdeki o minicik nesnelere ba¤l›... Peki, onlar yokken ne yapar, zaman› nas›l ayarlard›k? Zaman› do¤ru saptamaya yönelik ilk ad›mlar günümüzden 3 bin y›l önce eski M›s›rl› gökbilimciler taraf›ndan at›ld›. M›s›rl›lar’›n basit bir çubuktan oluflan “gölge saati” gölgenin konumuna göre zaman› belirliyordu. M›s›rl›lar gündüzleri “Gnomon” denilen ilkel günefl saatini, geceleri de su saatini kullan›yorlard›. ‹.S. 250 y›106
l›nda ‹skenderiyeli Ktesibios taraf›ndan yap›lan su saati kendi kendine iflliyordu. ‹lk otomatlardan biri say›lan saatin kadran›ndaki Romen rakamlar› gece, Arap rakamlar›ysa gündüz saatlerini gösteriyordu. O dönemlerde ‹skenderiyeliler dünyan›n her yerine su saati ihraç ediyorlard›. Antik ça¤da gnomonlar, dikilitafllar, kum saatleri, mumlar ve su saatleri kullan›ld›. 1088’de Çinli Su Sung’un gelifltirdi¤i su saati benzerleri içinde en geliflmifli olarak kabul edilmektedir. Bu su saati 10 metre yüksekli¤inde bir kuleye yerlefltirilmiflti. Bir su dolab›ndan elde edilen enerjinin harekete geçirdi¤i düzenek, saati bildiren çanlar, gonglar ve davullar›n çalmas›n› sa¤l›yordu. Kum saati ise ilk olarak 1300 dolaylar›nda Ortaça¤’da görüldü. Ya¤›fll› ve kapal› havalarda da kullan›labildi¤i için oldukça
ilgi gören kum 16 ve 17’nci saati, Çin’den tiyüzy›llarda saatler caret yoluyla Kalsoylular›n göstedeliler’e, oradan rifl için kulland›kFilistin, M›s›r, Yular› nesnelerdi. nanistan ve RoSüslemeli tasar›mma’ya yay›ld›. lar›yla bir mücevAraflt›rmac›lara her gibi gö¤üse göre ilk mekanik as›l›rd›. Birçok sasaat 10’uncu yüznatç› ve filozof y›lda Papa II. için de düzenin Sylvestre taraf›nve akl›n simgesi dan düflünüldü. olan saat, ressam‹lk mekanik dular›n da vazgeçilvar saati de yine mez malzemesiyortaça¤da gelifltidi. O dönem resrildi. Bu saatler, samlar› resmini bir kadran çevreyapt›klar› kiflilerin sinde bir kolun çevresinde mutladönmesini düzenka bir saati de leyen metal bir resmederlerdi. Türkler uzun çubu¤un düzenli zaman evlerinde sal›n›m›ndan yakum ve su saati; rarlanma ilkesine cami, rasathane, göre çal›fl›yordu. kitapl›k gibi yerlerZamanla ileri geri Frans›z ifli kufllu su saati de ise günefl saati sallanan sarkaçlar kulland›lar. Belirli ortaya ç›kt›. 15’inci yüzy›la de¤in düflen a¤›rl›klarla yerlerdeki saatlerin ayar›n› yapan çal›flan saatlerin insanlar taraf›n- “muvakkitler” ayn› zamanda bak›m ve onar›m›ndan da sorumluydular. dan tafl›nmalar› olanaks›zd›. Zembereklerin kullan›lmaya aynaklara göre Osmanl› bafllanmas›yla, tafl›n›r duvar saatsaray›na ilk saat Fatih leri ve cep saatleri ortaya ç›kt›. Sultan Mehmet döneminAncak bu ilk saatler zaman› tam de girdi. O döneme dek, olarak göstermiyordu. Christiaan Huygens ad›ndaki Hollandal› bir günefl saatlerinin d›fl›nda zaman, bilim adam›n›n 17’nci yüzy›l orta- seyyar sat›c›lar›n sokaklardan geçifllar›nda gelifltirdi¤i balans zembe- lerine, bekçilerin sopa vurufllar›na re¤i, mekanizmadaki hareketlerin göre ayarlan›rd›. Sultan, portresini daha düzgün çal›flmas›n› sa¤lad›. yapmaya gelen Bellini’den bir gözHuygens’in dakikalar› gösteren lük cam›, bir de saat istedi. Saat ibreyi bulufluna dek, saatlerin yal- kullan›m› öncelikle saray erkan›, n›zca saat bafllar›n› gösteren bir ard›ndan da yurt d›fl›na giden devlet memurlar› taraf›ndan benimsenibresi vard›.
K
107
l›nda Haydarpadi. Osmanl›lar’da fla Gar›’n›n üç mekanik saatlerin metre yirmibefl yap›m› 17’nci santim çapl› büyüzy›l bafllar›nda yük saatini yagerçekleflti. ‹stanpan ustan›n yapbul Rasathanet›¤› kule saatleri, si’nin kurucusu meydan saatleri olan Takiyeddin ve bina cepheleEfendi bilinen ilk ri üzerine yapt›mekanik saat ya¤› saatler çok p›mc›s›d›r. Saat ünlüydü. yap›m› konusunda bir de kitap Saat kullan›m› yazan Takiyed- Mehmet fiükrü imzal› cep saati zamanla kad›nlar din Efendi, bu aras›nda, özellikkonudaki her türlü teknik bilgiye le de saray kad›nlar› aras›nda yay›lyap›t›nda yer vermiflti. m›flt›. Erkekler de birbirinden fl›k cep saatleriyle gurur duyarlard›. enileflme hareketlerinin Osmanl› saatçili¤inin Bat›’ya öncüsü III. Selim döne- göre geri kalmas›n›n iki nedeni minde ise Osmanl› saat vard›. Birincisi ithal edilen saat yaustalar› taraf›ndan iske- p›m araçlar›n›n pahal› oluflu, öteklet saatlerin yap›m›na baflland›. isi de bir ikincisi yap›lmayan orijiMahfazas› ya da zarf› bulunma- nal saatlerin yap›m›n›n oldukça yan iskelet saatlerin ön yüzlerine uzun zaman almas›yd›. Bu nedenustan›n ad› ve yap›ld›¤› tarih ka- le Bat›l› saat yap›mc›lar› zamanla z›n›rd›. ‹mzalardan ve tarihler- ‹stanbul’a parça getirmek yerine den de anlafl›ld›¤› üzere, bu sa- saat getirmeyi, hatta ticarethane nat babadan o¤ula ya da ustadan kurmay› ye¤lediler. Günefl saati, kum saati, su saati, ç›ra¤a geçerdi. Ç›rak ve kalfalar›n usta olabilmeleri için öncelik- iskelet saatler, meydan saatleri, dule bir saatin tüm parçalar›n› elde var saatleri, arkadan kurmal› masa yapmalar› gerekirdi. ‹skelet saat- saatleri, yelek cebinden sarkan zinler, II. Mahmud’un saltanat y›lla- ciriyle bir fl›kl›k göstergesi olan alr›nda en yayg›n dönemini yafla- t›n köstekli cep saatleri, saat bafl› d›. Osmanl› saatçileri hem usta kuflun öttü¤ü guguklu saatler, sarbirer maden iflleyicisi hem de kaçl› saatler, kol saatleri derken gükuyum sanatç›s›yd›lar. Her yap›t nümüzde saatler zaman› gösterme ayr› bir formda, büyük emekler arac› olmaktan ç›karak, insanlar›n vazgeçilmez aksesuvar› biçimine verilerek, özenle yarat›l›rd›. Sultan II. Abdülhamid döne- geldi. Kullan›c›lar›n›n yaflam biçiminde ve cumhuriyetin ilk y›lla- mini gösterecek denli etkili duruma r›nda ‹stanbul’un en tan›nm›fl me- gelen saatler her yafla seslenen kanik saat yap›mc›lar›ndan birisi farkl› modelleri ve özellikleriyle de Mustafa fiem’i Pek idi. 1933 y›- flimdi daha fl›k ve dakik...•
Y
108
Tüm büyük projelere, küçük ve somut ad›mlarla var›l›yor. ‹nsan›n bunu anlamas› için kimi zaman y›llar geçiyor ve o zaman da çok kez de ifl iflten geçmifl oluyor.
Bir Yerlerden Bafllamak
K
endisinde deha oldu¤u- tik yan›yla da uygular. Uygulananu düflünenler, gençler mayanlar› da ay›klar. Akl›n teorik ve derece derece her- yan› soyut, pratik yan› da somuttur. kes “küçük ifller”le u¤- Ak›l, neyi ne denli büyük ve güzel raflmay› zaman zaman kendileri- planlasa da hedefe ancak bir baflne dert edinirler. lang›çla gidilebilece¤ini ve somut “Dünyay› kucaklayaad›mlarla var›labilece¤ini bilecek de¤erlere sahip bilir. Çin Atasözü de öyle olan ben, küçük ifllerle söylemiyor mu: “Binlerce Yazarak u¤raflacak insan m›y›m?”, Söyleyerek kilometre sürecek bir yol, “Ben bu güzelli¤imle s›tek bir ad›mla bafllar.” radan bir erke¤e raz› olaBakkala giderken bile bilir miyim?” Ya da... ilk ifl olarak evden ç›kma“Ben kendime ‘Kuyrukta m›z gerekiyor. Ve oraya s›ra bekliyor’ dedirtad›m ad›m gidebiliyoruz. mem.” Ya da... “Benim “Ben kendimi ö¤retgibi koskoca bir adam menli¤e, mimarl›¤a, dokmusluk mu onar›rm›fl!” torlu¤a, avukatl›¤a, tek bir Soyut dünyan›n, k›skad›na hapsedemem. Ben Sadi men romantik, k›smen herkesin üstünde olmal›Bülbül idealist, k›smen deneyimy›m” diyen dönem, insasiz ve herhalde gerçekçi n›n sürfantastik dönemiolmayan bu ve buna benzer iddi- dir. Sonra bir derece gerçeklere alar›, duygu dünyas›n›n ürünleridir. “terfi” eder ve “Tamam doktor olaBizi gerçeklere götürecek olan ise y›m; ama yaln›zca kalp, göz ya da ak›ld›r. O, teorik yan›yla “Büyük”, üroloji doktoru olarak kendimi s›“Küçük” demeden “Soyut”, “So- n›rlamak istemiyorum. Ben t›bb› mut” demeden herfleyi planlar, pra- kucaklamal›y›m” dönemine geçeriz. 109
Bütün Dünya • Ocak 2008
Tabii yaflam bize do¤ru yolu buldurur ve sonra, “Bari iyi bir nörolog olay›m” diye karar veririz ve oluruz. Oluruz; ama ad›m ad›m ilerleyerek, somuttan soyuta atlaya atlaya...
B
u yine de flansl› bir olas›l›kt›r. Bir de flanss›z› var. ‹nsan›n herfley olmas›n›n olanakl› olmad›¤›n› anlamas› ve bu anlama hayhuylar› içinde kimi zaman bir fley olmay› ›skalamas› da olas›d›r. Benim böyle bir tan›d›¤›m var. Liseden sonra denemedi¤i kalmad›. Ressam olmak istedi, olamad›. Felsefe bölümüne girdi, s›k›larak ayr›ld›. Hukuku be¤enmedi. Yazar olmak istedi, baflaramad›. Yine de babas› hep arkas›ndayd›. Onun sayesinde bugün yafl›yor. Son derece yetenekliydi, lise birincisiydi. Yerini buldu¤u zaman harikalar yaratacak pek çok insan›n kâh maymun ifltahl›l›k, kâh gurur, kâh kendini büyük görme, kâh tembellikten yaflam d›fl›na düfltü¤ünü, bofl gezintilerle geçen güzel y›llar›n› çok fley olmak
isterken bir fley olamamakla noktalad›¤›n› biliyorum. Tüm büyük projelere, küçük ve somut ad›mlarla var›l›yor. ‹nsan›n bunu anlamas› için kimi zaman y›llar geçiyor ve o zaman da çok kez de ifl iflten geçmifl oluyor. Gençlere bunu nas›l anlatmal›? “Bir ülkenin en sorumlu makam›nda olsan›z da, bu bile herfley oldu¤unuz anlam›na gelmiyor” diyerek mi onlar› avutmal› ve ikna etmeli? Ya da az çoktur terbiyesinden geçirerek mi onlara kanaatkârl›¤› ö¤retsek? Ya da baflka hiçbir fley demeden yaln›zca “Siz hele bir iflin ucundan tutun. Siz hele bir yerlerden bafllay›n. Gerisini nas›l olsa yaflam size getirecektir” demekle mi yetinsek? Ya da denilecekleri y›llar›n insaf›na m› b›raksak? Sorunun yan›t›n› gerçekten bilmiyorum; ancak Victor Hugo’nun bir sözünü an›ms›yorum: “Ey flair bana ya¤muru anlatma, ya¤d›r.” Evet, ya¤mayan ya¤mur, ya¤mur de¤ildir. Bafllanmayan iflin de hiçbir fley olmamas› gibi...•
Ev hayvanlar› d›fl›nda her türlü hayvanın girifli yasak olan bir ülkenin gümrü¤ünde adam, gümrük görevlisiyle tartıflıyordu. Görevli, yolcunun tafl›d›¤› kutudaki keçi yavrusunun gümrükten geçmesinin yasak oldu¤unu söylüyordu. Yolcu ise bu hayvanın keçi de¤il, köpek oldu¤unu ileri sürüyordu. Sonunda gümrük görevlisi daha fazla dayanamadı, yolcuya sert bir biçimde çıkıfltı: “Lütfen beni kandırmaya çalıflmay›n” dedi ve keçinin boynuzlarını iflaret edip sordu: “Siz hiç boynuzlu köpek gördünüz mü?” Sinirlenen yolcu da, aynı sertlikle görevliye çıkıfltı: “Lütfen biraz sayg›l› olur musunuz?” dedi. “Siz hangi hakla köpe¤imin özel yaflamına karıflıyorsunuz?”• 110
Gazete bafll›klar›n› flimdiden görür gibiyim ‘2007 çok kötü ve flanss›z bir y›ld›. Çok kan döküldü, çok üzücü olaylar yaflad›k. 2008’in bize sevgi ve bar›fl getirmesini diliyoruz.’ Oysa o kanlar› ben dökmedim, ‘sizler’ döktünüz. Ben yaln›zca tan›k oldum olaylara... Ve ‘suçlu’ de¤il, ‘tan›k’ olarak tarihte yerimi alaca¤›m. Ve... Ne 2008 ne de 2018 getirebilir size sevgi ve bar›fl›... Sevgi ve bar›fl sizin kendi yüreklerinizde gizli, takvim sayfalar›nda de¤il!”
Bir Y›l› Daha Geride B›rak›rken...
B
ir y›l önce bize nefleyle “Geçmiflte yapt›¤›n›z hatalardan “Merhaba” diyerek kolla- ders almak yerine, ‘tüm evrenin r›yla tüm evreni kucakla- hakimi benim’ davran›fl›yla önünümaya çal›flan, gözleri ›fl›l ze ç›kan herfleyi k›r›yor, döküyor, ›fl›l parlayan gencin yerinde flimdi eziyor, öldürüyor, tüketiyor, sonra saçlar› a¤arm›fl, yorgun, b›kk›n da ard›n›za bakmadan çekip gidi“Bir an önce bu yorucu görevi b›- yorsunuz yaflamdan.. Sahip oldurak›p köfleme çekilsem” diyen bir ¤unuz herfleyi h›zla yok ediyor, tüihtiyar var karfl›mda... ketiyorsunuz. Kusura bakma; ama Asl›nda ona ne denli hoyratça hepiniz bencil ve ac›mas›zs›n›z. davrand›¤›m›z› biliyorum; ama... Nedir bu açgözlülü¤ünüzün, Bir daha geri dönmemek üzere gi- umursamazl›¤›n›z›n nedeni?” derken biraz olsun gönlünü almak Elim, dilim dolafl›yor... Ne deistiyorum bu eski dostun... meli, nas›l savunmal›y›m insanl›k “Haydi gülümse biraz” diyorum. ad›na kendimizi? “O kadar da “Herfley o denli de kötü ac›mas›z olma dostum” de¤ildi. Güzel an›lar›m›zdiyorum. “Bizler bunca da oldu seninle, önemli y›ld›r yaln›zca köflemizYaflamdan de oturmad›k. Elbette inolan onlar› taze tutmaya Yans›malar sanl›k ad›na iz b›rakacak çal›flmak de¤il mi?” Duda¤›nda buruk u¤rafl›lar›m›z da oldu. bir gülümsemeyle “HaBilim ve teknolojideki y›r” diyor. “Yaln›zca geliflmelerden haberin güzel an›lar› taze tutvar m› senin? Eskiden mak yetmez, onlardan yüzlerce insan ‘verem’ ald›¤›n güçle kötülü¤e, nedeniyle ölürken, flimdi çirkinli¤e, yanl›fllara bu tür hastal›klar nerekarfl› savafl›m vermendeyse tarihe kar›flt›.” Nuray dir önemli olan... Ama Yafll› dostum sab›rs›z sizler hep ayn› hatalar› Bartoschek bir çocuk gibi sözümü tekrarl›yorsunuz. keserek “Bak bu konuda 111
Bir Y›l› Daha Geride B›rak›rken...
Bütün Dünya • Ocak 2008
hakl›s›n” diyor. Sonra yüzünde alayc› bir ifadeyle ekliyor “fiimdi insanlar›n hastal›klardan ölmeyi beklemelerine de gerek kalmad› zaten! O övgüyle söz etti¤in teknolojideki geliflmelerinizle masa bafl›nda bir dü¤meye basman›z yeterli oluyor milyonlarca insan›n yaflam›na son vermek için!”
B
aflka bir yol bulmal›y›m kendimizi savunmak için... Telaflla “Peki, soyu tükenmek üzere olan denizkaplumba¤alar› gibi birçok canl›y› korumak için ne denli çaba gösterdi¤imizin ay›rd›nda m›s›n?” Bafl›n› iki yana sallay›p “I-›h olmad› küçük han›m, bence daha iyi gerekçeler bulmal›s›n beni ikna etmek için. Bu soruna ben yaln›zca bir soruyla yan›t veririm ve sen de söyleyecek söz bulamazs›n” diyor. “Sen söyle bakal›m, bu canl›lar›n soyunu kimler tüketiyor acaba?” Fena s›k›flt›rd› köfleye... Hemen bir fleyler bulmal›y›m. “Bak, günümüzde dünyan›n öteki ucundaki insanlarla görüntülü olarak iletiflim kurabiliyoruz, hatta baflka gezegenlere bile ayak bast›k. Bunlar insanl›k ad›na olumlu geliflmeler de¤il mi sence?” “Hadiii, tüm bulabildi¤in bu mu? B›rak dünyan›n öteki ucundaki insanlarla iletiflim kurmay›, siz yan›bafl›n›zdaki insanlar›n 盤l›klar›n› bile duyam›yorsunuz. Her biriniz kalabal›k yaln›zl›¤›n›zda kaybolmaktas›n›z. Bu mu sizin iletiflim ça¤›n›z? “Öteki gezegenlere ayak basma konusuna gelince... Ayak bast›n›zda ne oldu sanki? Bak, söylemedi deme, yak›nda ayda ticari yat›r›m112
lara bafllay›p oray› da dünyaya döndürmezseniz ne olay›m!” “Biliyorsun, bizleri öteki canl›lardan ay›ran önemli bir özelli¤imiz var. Biz düflünebilen tek canl› türüyüz ve...” Sözümü bitirmeme izin vermeden at›l›yor: “Ben devam edeyim istersen... Nelere sahip oldu¤unuz de¤il, sahip olduklar›n›z› nas›l kulland›¤›n›z önemlidir. Düflünceyi sevgiyle de¤il, nefretle birlefltirirsen ortaya savafllar, cinayetler, katliamlar ç›kar. Aç gazeteleri, televizyonlar› bak ve anlat bana neler görüyorsun? Savafllar, cinayetler, tecavüzler, ihanetler, açl›k, susuzluk, yokluk, yolsuzluk, yalan, dolan... “Çevrende kaç kifli var yaflamda ‘kendisi’ olarak var olabilen? En yak›nlar›n›z› bile onlarca maskenizle aldat›rken, sevgilerinizi bol keseden harcay›p tüketirken, çiçekleri, böcekleri, çocuklar› elinizin tersiyle iterken kalk›pta ‘düflünen canl›lar›z’ diye bafllama sözlerine...
“D
üflünen varl›klar, kendilerine ve tüm evrene karfl› kendilerini ‘sorumlu’ duyumsamal›d›rlar. Oysa sizler kendi sorumluluklar›n›z› yerine getirmek yerine sürekli s›zlan›yorsunuz. Benden önceki arkadafllar›m bunlar› dile getiremediler. Onlar suskun, küskün, sessizce yaflam›n›zdan çekip giderken, siz yine maskelerinizi tak›p nefleyle, flark›lar söyleyerek, gülerek yeni arkadafl›m›z› karfl›lamaktayd›n›z. “Biliyor musun, bizim ömrümüz kelebe¤inkinden uzun, sizinkinden çok k›sa... Ama kimi za-
man tüm dünyan›n yazg›s›n› etkileyecek olaylar› s›¤d›r›yoruz bu 365 günlük yaflam›m›za... Öyle yorgun ve k›rg›n›m ki... Beni en çok yaralayan ne biliyor musun?”
Y
afll› dostumuz öylesine tükenmifl görünüyordu ki, daha fazla savunma yapmak yerine ellerimi omzuna koydum ve “Söyle, nedir seni en çok üzen?” diye sordum. Gözlerinden süzülen iki damla yaflla yan›tlad›: “Biliyorum, beni u¤urlarken yine süslü yaz›lar yazacak, söylefliler yapacak ve kendinizle yüzleflmek, kendinize hesap sormak yerine tüm suçu benim üzerime atacaks›n›z. Gazete bafll›klar›n› flimdiden görür gibiyim ‘2007 çok kötü ve flanss›z bir y›ld›. Çok kan döküldü, çok üzücü olaylar yaflad›k. 2008’in bize sevgi ve bar›fl getirmesini diliyoruz.’ Oysa o kanlar› ben dökmedim, ‘sizler’ döktünüz. Ben yaln›zca tan›k oldum olaylara... Ve ‘suçlu’ de¤il, ‘tan›k’ olarak tarihte yerimi alaca¤›m. Ve... Ne 2008 ne de 2018 getirebilir size sevgi ve bar›fl›... Sevgi ve bar›fl sizin kendi yüreklerinizde gizli, takvim sayfalar›nda de¤il!” Öylesine sarsm›flt› ki yafll› dostum, a¤z›m› açsam gözlerim-
den yafllar boflanacakt›. Sessizce yutkundum. Aya¤a kalk›p kap›ya do¤ru yürümeden önce bu kez “o” sevgi ve flefkatle sar›ld› bana “Biliyorum üzdüm seni” dedi. “Oysa üzmek de¤ildi amac›m... Belki de senin arac›l›¤›nla uyand›rmak istedim insanlar› derin uykular›ndan... ‘Dünya neden yaflan›l›r bir yer de¤il?’ diye s›zlanmak yerine ‘Dünyay› daha yaflan›l›r k›lmak için ben ne yapabilirim?’ diye düflünmenizi istedim.” Eliyle gözümden damlamakta olan yafl› silerken bu kez “o” benim gönlümü alma telafl›ndayd›. “Söyleflimizin bafl›nda gülümsememi söyleyen sendin küçük han›m, flimdi s›ra sende... Haydi, gülümse biraz, o kadar da geç kalm›fl say›lmazs›n›z. fiimdi sevginizi ve güzel düflüncelerinizi yerlefltirin yüre¤inize ve yeni gelecek arkadafl›ma ‘Merhaba’ demeye haz›rlan›n. “Onun da benim gibi büyük bir düfl k›r›kl›¤› yaflamas›na izin vermeyin. Kendinize, yaflama, insanl›¤a, tüm evrene karfl› ‘sorunlu’ de¤il, ‘sorumlu’ bireyler olarak yerinizi al›n yaflamda... ‹flte o zaman bizler de güzel olaylara tan›k olman›n huzuruyla yerimizi alaca¤›z geçmiflin sayfalar› aras›nda...• NurayBartoschek@butundunya.com.tr
Anne grip nedeniyle yatak döflek yat›yordu. Birkaç gün sonra iyileflip aya¤a kalkt›; ama ses k›s›kl›¤› geçmemiflti. Onun yataktan kalkt›¤› günün akflam› baba eve geldi¤inde, kap›da kendini karfl›layan afacan Ahmet’e annesinin durumunu sordu: “Annen nas›l?” dedi. “Durumu biraz daha iyi mi?” Televizyon seyretmeyi çok seven afacan Ahmet annesinin durumunu televizyon diliyle anlatt›: “Görüntü iyi; ama ses parazitli...”• 113
Ocak SuDokular› •Haz›rlayan: Canan Onural - Bütün Dünya•
Dondurman›n Külâh› Kolay
Zor
CananOnural@butundunya.com.tr Yan›tlar 120’nci sayfam›zdad›r.
114
B
ir yandan elinden tuttu- cu yüzy›lda Fransa, Almanya ve ¤umuz annemizin ad›m- ‹ngiltere’de zenginler ve asiller lar›na yetiflmeye çal›fl›r- büyük olas›l›kla dondurmay› elle ken; öte yandan yemiyorlard›; külâhtan öteki elimizdeki dondurönce evlerde ve az say›may› zevkle yedi¤imiz Ne Nedir, daki dükkanda dondurgünleri an›msar›z. BitmeNas›ld›r? ma küçük bardaklarda, sini hiç istemezdik, donkaselerde ya da metal durma bitince s›ra külâkaplarda sunulurdu. h›n sonunu yemeye gelDondurmay› yiyen müfldi¤inde daha da yavafllar, teriler kab›n› dondurmabir sonraki dondurma c›ya geri verirlerdi. Donfasl›n› sab›rs›zl›kla bekledurmac› da onlar› y›kameye bafllard›k. y›p s›radaki müflterilere Külâh›n dondurmayla vermek üzere dondurPelin ne zaman iyi bir ikili mayla doldururdu. Bu, oluflturmaya bafllad›¤›n› hem temizlik aç›s›ndan Hazar hiç düflündünüz mü? hem de s›cak bir günde ‹lk ç›kt›¤› zamandan yo¤un iste¤i karfl›lamak bafllayarak dondurma uzun bir sü- için sürekli bardak ve kase y›kay›p re yaln›zca zenginlerin yiyebildi¤i müflterilere yetiflmeye çal›flan donpahal› bir tatl› olarak kald›. 19’un- durma sat›c›s›n›n yaflad›¤› zorluk 115
Bütün Dünya • Ocak 2008
aç›s›ndan büyük bir sorundu. 1800’lerin sonunda 1900’lü y›llar›n bafl›nda dondurma yayg›nlaflarak herkesin yiyebilece¤i bir tatl› oldu.
D
ondurma külâh›n›n ilk kimin akl›na geldi¤i ve düflüncesini somutlaflt›rmak üzere kimin harekete geçti¤iyle ilgili olarak çeflitli bilgiler bulunuyor; bu bulufl da öteki birço¤u gibi farkl› kiflilerle iliflkilendiriliyor. Külâh› gelifltirdi¤ini ve kullan›m›n›n yayg›nlaflmas›na fikirleriyle ve yapt›klar›yla katk›da bulundu¤unu iddia eden kifliler aras›nda Ernest Hamwi, Italo Marchiony, Nick Kabbaz, Abe Doumar ve David Avayou var. Araflt›rmac›lar taraf›ndan, dondurma ve hamurdan bir arada söz eden 1770 y›l›na ait yemek kitaplar› bulunmufl. Paris’ten manzaralar› resmeden 1807 y›l›na ait tabloda bir kad›n dondurmay› külâh oldu¤u anlafl›lan koni biçimindeki kaptan yerken resmedilmiflti. Ço¤u kaynakta, yaln›zca dondurma için kullan›lan ilk külâh›n 1800’lerin ortas›nda, savafl ortas› dönemde ‹ngiltere’de yaflayan, yiyecek, özellikle de dondurma ticareti kendileri için büyük bir geçim kayna¤› olan ‹talyan göçmenlerin buluflu oldu¤u yaz›yor. Kimi araflt›rmac›lara göre dondurma külâh›n› ilk üreten kifli, bunu 1896 y›l›nda New York’ta gerçeklefltiren Italo Marchiony. 1902 y›l›nda Manchester’l› Antonio Valvona’n›n, aras›na dondurma koyulan ve bisküvi malzemesinden yap›lan hamurun piflirilip biçimlendirilmesine yarayan alete patent ald›¤› kay›tlarda yer al›yor. 116
Dondurma külâh›n›n görücüye ç›kt›¤› ve popülerli¤ini kazand›¤› yer olarak kabul edilen, ayn› zamanda “Louisiana Purchase Exhibition” olarak da bilinen 1904 St. Louis Dünya Fuar›, 1893 Chicago Dünya Fuar›’ndan sonra Amerika’daki en büyük fuard›. Çok çeflitli bulufllar›n sergilendi¤i fuara yedi ayda milyonlarca ziyaretçi ak›n etmiflti. Fuarda yaklafl›k elli tane dondurma stand› ve çok say›da tatl› dükkan› vard›. New Jersey’de dondurma dükkan› olan Türk göçmen David Avayou fuarda dondurmay› külâhla satmay› kendisinin bafllatt›¤›n› iddia ediyordu. Metalden ya da ka¤›ttan yap›lan ilk külâhlar› Fransa’da gördü¤ünü; onlar› yenilebilir malzemelerden yaparak fuarda dondurma satarken kulland›¤›n› söylüyordu. Avayou sonradan “Bu ifl için üç haftam› harcad›m ve uygun kar›fl›m› bulana de¤in kilolarca un ve birçok yumurta kulland›m” demiflti.
S
uriye kökenli Amerikal› denizci Ernest Hamwi dondurma külâh›n› gelifltirenler listesinde kimi kaynaklarda en üst s›rada yer alsa da, öteki birçok metinde külâh› ilk yapan de¤il, tan›t›p yayg›nlaflt›ran kifli olarak an›l›yor. Uluslararas› Dondurma ‹malatç›lar› Derne¤i Hamwi’nin katk›lar›n› tan›d›¤›n› belirtiyor. Hamwi’nin öyküsü, 1928 y›l›nda “Ice Cream Trade Journal”a yazd›¤› mektup sayesinde ayr›nt›lar›n› kazanm›fl. 1904 fuar›nda, fleker flurubunda k›zart›lm›fl meyveli hamur parçalar›ndan oluflan bir
tür tatl› olan “zalabia” satan Ernest Hamwi, yan taraf›ndaki sergide bulunan dondurmac›n›n yo¤un istekten dolay› kaseleri bitince, ona yard›mc› olabilmek için tatl› hamurunu bir denizcilik aletiyle koni biçimine getirip içine dondurma koyabilmesi için hemen ona vermifl. Birkaç saniye sonra donup sertleflen hamur “külâh” oluvermifl! Hamwi için çal›flt›¤›n› söyleyen Nick Kabbaz buluflun asl›nda kendi fikri oldu¤unu iddia edenlerdendi. Külâh›n bulunufluyla ilgisi bulunan öteki bir kifliyse Abe Doumar. fiam yak›nlar›ndan Amerika’ya gelen Doumar, 1904 fuar›nda Arap k›yafetleri içinde gündüz hediyelik eflya sat›yor, akflamlar›ysa e¤lence yerlerinin yan›nda yiyecek satanlara yard›m ediyordu. Bir akflam, hamurlu ve meyveli bir çeflit tatl› olan “waffle” satan bir sergiye yaklafl›p sat›c›ya kazanc›n› ona katlayabilece¤ini söyledi; tek yapmas› gereken, tatl›s›n› yaparken kulland›¤› hamuru yuvarlay›p içine dondurma koymakt›. Fikri ifle yarad›, bir çeflit dondurmal› sandviç ortaya ç›km›flt›! Sergiden
sergiye yay›lan fikir sayesinde sat›c›lar›n yüzü gülüyordu. Doumar da akflamlar› “dondurmal› sandviç” satmaya bafllam›flt›. Sonradan külâh yapma makinesi tasarlayan Doumar, bir akrabas›n›n aile geçmifliyle ilgili verdi¤i bilgiler ve dönemin birkaç gazetesinde konuyla ilgili yer alan yaz›larla hakk›nda en somut bilgi bulunan kiflilerden biri. Belirtmeden geçmeyelim, kimi kaynaklarda 1913 y›l›na de¤in külâha elde biçim verildi¤i ve Oregon’lu mucit Frederick Bruckman’›n külâh› tam olarak bugün bildi¤imiz biçimine getiren aleti üreten ilk kifli oldu¤u bilgisi bulunuyor. Yaflamlar›m›z› büyük ölçüde de¤ifltiren önemli bulufllar›n yan›s›ra, küçük ve belki de önemsiz oldu¤u düflünülen bu gibi bulufllar çocukluktan yetiflkinli¤e yaflam›m›zdaki hofl anlara katk›da bulunuyorlar. Bir sonraki sefere dondurma yerken, külâha patent alabilmek için ona yak›n kiflinin yar›flt›¤›n› an›msaman›z ve dondurman›z› afiyetle yemeniz dile¤iyle...• PelinHazar@butundunya.com.tr
Eflinin piflirdi¤i yeme¤i ilk kez yiyen yeni evli erkek söylenmeye bafllad›: “E¤itimini yar›da b›rakt›¤›n› biliyordum; ama...” dedi. “B›rakt›¤›n okulun aflç›l›k okulu oldu¤u akl›ma bile gelmemiflti do¤rusu...”• 117
1001 Güzel Söz •Derleyen: Halil Can - Bütün Dünya• •‹nsanlarla u¤rafl›rken hep an›msayaca¤›m›z nokta, mant›kl› canl›larla de¤il, duygulu kiflilerle u¤raflt›¤›m›z› unutmamam›zd›r. Her insan›n kendine göre inançlar›, gururlar› ve onurlar› oldu¤unu an›msayal›m. Baflkalar›n› elefltirece¤imiz yerde onlar› anlamaya çal›flal›m. Lowell Thomas •Kararl›l›k keskin bir b›ça¤a benzer, keskin ve düzgün keser. Karars›zl›k ise kör bir b›çak gibi kesti¤i herfleyi parçalar ve y›rtar. Jan McKeithen •Düflünmek günah ifllemeye benzer, insan onun zevkini bir kez tatt› m› art›k ondan bir daha vazgeçemez. Erich Fromm •‹nsanlar cahilliklerini saklamak için ders verirler, t›pk› gözyafllar›n› saklamaya çal›flan insanlar›n gülümsemesi gibi... Oscar Wilde •‹fli çok olan›n gözyafl› için zaman› yoktur. Byron •“fiunu ya da bunu yapaca¤›m” deme! Ne yapacaksan yap! Dale Carnegie 118
•Ak›ll› adam akl›n› kullan›r. Daha ak›ll› adam baflkalar›n›n da ak›llar›n› kullan›r. Bernard Shaw •Herkesten daha iyi yapabilece¤imiz birçok fley vard›r. Baflar›l› kifli herkesten daha iyi yapabilece¤i fleyleri yapan kiflidir. Marius Bach •Güçlükler insan›n gerçekten ne oldu¤unu meydana ç›karan fleylerdir. Epictetus •Bir insan söylediklerinden çok, söylemedikleriyle insanlafl›r. Albert Camus •Basit fleyleri tam ve mükemmel yapmaya sab›rlar› olan insanlar, güç fleyleri kolayl›kla ö¤renme becerisini kazan›rlar. Schiller •Susmak, dayan›lmas› çok güç bir yan›tt›r. Chesterton •Ak›ls›zlar h›rs›zlar›n en zararl›lar›d›r: Zaman›n›z› ve neflenizi çalarlar. Goethe •Bal›n varsa sine¤in de bol olur. Cervantes
B
en do¤an›n en büyük mucizesiyim. Zaman›n akmaya bafllamas›ndan buyana akl›m›n, kalbimin, gözlerimin, kulaklar›m›n, ellerimin, saçlar›m›n, a¤z›m›n bir baflka efli yok. Daha önce benim gibi kimse do¤mad›, bugün benim gibi bir kifli yok, yar›n da benim gibi yürüyen ve konuflan ve t›pk› benim gibi düflünen biri olmayacak. Tüm insanlar kardefllerimdir; ama ben hepsinden farkl›y›m. Ben eflsiz bir yarat›¤›m. Ben do¤an›n en büyük mucizesiyim. Hayvanlar dünyas›ndan geliyorum; ama hayvansal ödüller beni
Ben Do¤an›n En Büyük Mucizesiyim •Gönderi: Bar›fl Mete Bütün Dünya• hiçbir zaman tatmin edemez. ‹çimde kuflaktan kufla¤a tafl›nm›fl bir meflale yan›yor. S›cakl›¤› ruhumu daha iyi olmaya ateflliyor, daha da iyi olaca¤›m. Bu tatminsizlik alevini körükleyecek ve dünyaya eflsizli¤imi duyuraca¤›m. F›rça darbelerimi hiç kimse tekrarlayamaz, yontular›m›n ayn›s›n› kimse yapamaz, hiç kimse yaz›m› taklit edemez, hiç kimse benim çocu¤umu yapamaz ve gerçekten de hiç kimse t›pk› benim gibi baflar›l› olamaz. Bundan böyle bu ayr›mdan yararlanaca¤›m, bu benim için her yönden desteklenmesi gereken bir servettir.
Ben do¤an›n en büyük mucizesiyim. Art›k, baflkalar›n› taklit etmek için bofl çabalarda bulunmayaca¤›m. Tersine, eflsizli¤imi ortaya koyaca¤›m, eflsizli¤imi duyuracak, evet, onu sataca¤›m. Art›k farkl›l›klar›m› vurgulamaya bafllayaca¤›m, benzerliklerimi saklayaca¤›m. Tüm ötekilerden farkl› olan ve bu farkl›l›ktan gurur duyan bir insan olaca¤›m. Ben do¤an›n eflsiz bir yarat›¤›y›m. Ben tekim ve tek olan de¤erlidir. Onun için ben de de¤erliyim. Binlerce y›ll›k evrimin ürünüyüm ben... O nedenle, benden önce gelen tüm imparatorlardan ve bilgelerden hem maddi hem de manevi olarak daha iyi donat›lm›fl durumday›m. Ama e¤er iyi yönde kullanmazsam, becerilerim, akl›m, kalbim ve vücudum durgunlaflacak, çürüyecek ve sonunda yok olacakt›r. S›n›rs›z güce sahibim. Beynimin yaln›zca küçük bir bölümünü kullan›yorum, kaslar›m›n yaln›zca önemsiz bir bölümünü geriyorum. Dünkü baflar›lar›m› yüzlerce kat ve daha da fazla art›rabilirim; bugünden bafllamak üzere, bunu yapaca¤›m. Art›k hiçbir zaman dünün baflar›lar›yla tatmin olmayaca¤›m, gerçekte sözünü etmeye de¤meyecek denli küçük eylemlerle övünmeye bundan böyle izin vermeyece¤im. Sahip oldu¤umdan daha fazlas›na sahip olabilirim, sahip olaca¤›m! Beni yaratan mucize do¤umumdan sonra neden bitsin ki? Ben do¤an›n eflsiz bir mucizesiyim. Bu dünyaya rastlant›sal bir 119
Bütün Dünya • Ocak 2008
biçimde gelmedim. Bir amaç için buraday›m ve bu amaç, bir kum tanesi denli küçülmek de¤il, bir da¤ denli büyümektir.
B
undan böyle tüm gücümü hepsinden daha büyük bir da¤ olmaya yöneltecek, gücümü, o merhamet 盤l›klar› at›ncaya dek zorlayaca¤›m. ‹nsanl›k ve kendim hakk›ndaki bilgilerimi art›raca¤›m. Biçemimi ve nezaketimi sürekli iyilefltirece¤im; çünkü bunlar herkesi cezbeden flekerlerdir. Ben do¤an›n eflsiz mucizesiyim. Gücümü zaman›n meydan okumalar›na yo¤unlaflt›raca¤›m, eylemlerim baflka herfleyi unutmama yard›m edecektir. Evdeki sorunlar›m evde kalacakt›r. ‹flimdeyken ailemi düflünmeyece¤im, yoksa bu zihnimi karart›r. Ayn› biçimde, iflimdeki problemler ifl yerimde kalacakt›r. Evimdeyken mesle¤imi düflünmeyece¤im, yoksa bu sevgimi azalt›r. ‹fl yerinde aileme yer yoktur, evimde de ifl yerine... Her ikisini de birbirinden ay›racak ve böylelikle her ikisiyle de evli olaca¤›m. Her ikisi ayr› olmal›d›r, yoksa mesle-
¤im ölür. Bu, y›llar›n çeliflkisidir. Ben do¤an›n eflsiz bir mucizesiyim. Bana, görmem için gözler, düflünmem için ak›l verilmifl. Ve yaflam›n art›k anlamak istedi¤im büyük gizemi eninde sonunda odur ki, tüm sorunlar›m, cesaretsizliklerim ve ac›lar›m, gerçekte giysi de¤ifltirmifl olanaklar›md›r. Bundan böyle onlar›n giydikleri giysilerle aptallaflmayaca¤›m; çünkü gözlerim aç›ld›. Giysinin ötesine bakacak ve kanmayaca¤›m. Ben do¤an›n eflsiz bir mucizesiyim. Hiçbir vahfli hayvan, hiçbir bitki, hiçbir rüzgar, hiçbir ya¤mur, hiçbir kaya, hiçbir göl benimle ayn› geçmifle sahip de¤ildir; çünkü ben sevgiyle yarat›ld›m ve bir amaç için do¤uruldum. Eskiden bu gerçe¤i dikkate almazd›m; ancak bundan böyle bu, yaflam›m› biçimlendirecek ve yönlendirecektir. Ben do¤an›n eflsiz bir mucizesiyim. Do¤a yenilgi bilmez. Sonunda kazan›r, ben de öyle... Her zaferle bir sonraki savafl›m daha da kolaylafl›r. Kazanaca¤›m, baflaraca¤›m; çünkü ben eflsizim. Ben do¤an›n bir mucizesiyim.•
Ü
nlü fotograf sanatç›s› S›tk› F›rat, Bir Baflkad›r objektifiyle sizi Türkiye’nin Benim da¤lar›na ve ovalar›na, tarihine Memleketim ve bugününe... Özetle, “havas›na suyuna, tafl›na topra¤›na” götürüyor, sonra da size, o an karfl›n›zdaki görüntünün neresi oldu¤unu soruyor. Onun, “Bir Baflkad›r Benim Memleketim” bafll›¤› alt›nda sundu¤umuz fotograflar›n› izlerken size, hem bir bilmece çözmenin S›tk› F›rat heyecan›n› duyumsatmay›, hem de sizi bir sanat fotograflar› sergisinde gezdirmeyi amaçl›yoruz. Bu arada Türkiye’nin, belki de ilk kez görece¤iniz yörelerini keflfedecek, hiç kuflkumuz yok, bir kez daha hayranl›kla flöyle diyeceksiniz:
“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”
“Ocak SuDokular›”n›n Yan›tlar›...
a) Cide b) Ölüdeniz c) Yedigöller ç) Göreme Kolay
120
Zor
Lütfen sayfay› çeviriniz ’
121
a) Marmaris b) Uluda¤ c) K›br›sc›k ç) Karagöl
a) Dalyan b) Kap›su c) Bodrum ç) Fethiye
a) Mufl b) Erzincan c) Kayseri ç) Malatya
a) Karakaya b) Boztepe c) Tercan ç) fiile Yan›tlar 128’inci sayfam›zdad›r.
122
123
Cézanne, hiç resim siparifli almad›. Zaten bu tür siparifllerden alaca¤› paraya da gereksinimi yoktu. Çünkü, babas›n›n yaflama veda edifliyle ekonomik özgürlü¤üne kavufltu¤u için, tablolar›n› satma endiflesi duymadan gönlünce çal›fl›yordu.
Do¤ay› Kal›c› ve De¤iflmez De¤erlerle Vermek ‹steyen Sanatç›:
Paul Cézanne lk yirmi y›l›n› 67’nci sayfada aktarmaya bafllad›¤›m›z ünlü Frans›z ressam› Paul Cézanne’›n yaflam öyküsünü, kald›¤›m›z yerden sürdürüyoruz. Giderek resim çal›flmalar›nda yo¤unlaflmas›, hukuk e¤itimini ikinci plana atmas› ve Emile Zola’n›n onu heyecanland›ran Paris öyküleri birleflince, Cézanne’›n bu sanat kentine gitme tutkusu art›k dayan›l›r gibi de¤ildi. Babas› da onun resim çal›flmalar›ndaki baflar›s›n› gördükçe, zorlaman›n gereksiz oldu¤unu kabullenip Paris’e gitmesine izin verdi. Paul Cézanne, 1861 y›l›nda Paris’e gelip hemen “Academie Suisse”e kaydoldu ve resim çal›flmalar›na bafllad›. Her sabah 5’te kalk›yor, 11’e de¤in atölyede çal›fl›yor, sonra da Louvre Müzesi’ne gidip eski ustalar›n yap›tlar›n› inceleyerek deneyim sahibi oluyordu. O y›llarda Louvre Müzesi, genç ressamlar›n mutlaka gitmesi gereken bir sanat tap›na¤›yd›. Burada ünlü yap›tlar›n kopyalar›n› ç›karan stajyer ressamlar, deneyim sahibi oluyorlard›. Cézanne da ayn› e¤itimden geçmek zorundayd›. Ancak, yaflad›¤› baflar›s›zl›klar ve ce-
‹
‹nsanl›¤a Adanan Yaflamlar
124
saret k›r›c› olaylar nedeniyle alt› ay bu yaflant›ya katlanabildi. Kendini Paris’te yabanc› gibi görüyor, çok rahats›z oluyordu. Ayr›ca Aix’in k›rlar›n› da çok özlemiflti. Üstelik Paris Güzel Sanatlar Okulu’na kabul edilmesi için yapt›¤› baflvuru da kabul edilmeyince hevesi k›r›lm›flt›. Yak›n arkadafl› Emile Zola’n›n yalvarmalar›na karfl›n Aix’e döndü ve babas›n›n ofisinde çal›flmaya bafllad›. Bir süre sonra Aix’de de s›k›ld›. Çünkü o masa bafl›nda oturup çal›flacak biri de¤ildi ve resim yapmay› da çok özlemiflti. Bu nedenle, Aix’de geçen yaklafl›k bir y›ll›k sürenin ard›ndan, 1862 sonlar›nda tekrar Paris’e gitti ve tekrar “Academie Suisse”de resim çal›flmalar›na bafllad›. Gözü yükseklerde olan tüm ressamlar gibi o da s›k s›k Louvre Müzesi’ni ziyaret ediyor ve orada saatlerce kal›p büyük ustalar›n ünlü tablolar›n› titizlikle kopya ediyordu. “Louvre Müzesi, okumay› ö¤renmemizi gerektiren bir kitapt›r” diyordu. “Academie Suisse”de, kendisinden 15 yafl büyük Pissarro ile tan›flmas› onun sanat kariyeri aç›s›ndan son derece önemli bir ge125
Paul Cézanne
Bütün Dünya • Ocak 2008
liflmeydi. Pissarro arac›l›¤›yla 1862’de Monet, Bazille, Sisley ve Renoir ile tan›flt›. nder de olsa genç sanatç›lar›n “Café Guerbois”daki toplant›lar›na kat›ld›; fakat tart›flmalara hiç girmedi. Cézanne bu arkadafll›klardan memnun de¤ildi. Kendini onlar›n yan›nda rahat duyumsam›yordu. Cézanne, bu dönemde babas›ndan gelen harçl›kla yaflam›n› sürdürmekteydi. O döenmde bir ressam›n ünlü olabilmesi için resimlerinin, Güzel Sanatlar Akademisi üyelerinden oluflan jüri taraf›ndan kabul edilip “Salon”da sergilenmesi gerekiyordu. Cézanne da resimlerini önceleri “Salon”a gönderiyordu. Ancak bir kez d›fl›nda hep reddedildi. Bir kez kabul ediliflinin öyküsü de flöyleydi: “Salon”un tablolar› kabul kurallar›ndan birine göre, her jüri üyesi, ö¤rencilerinden birinin tablosunu sergiye kabul edebilirdi. Cézanne’›n yak›n dostlar›ndan Guillemet de bu kuraldan yararlanarak Cézanne’›n bir tablosunu “Salon”a kabul ettirmiflti. Cézanne, 1869 y›l›nda Paris’te, Hortense Fiquet adl›, güzelli¤iyle ün yapm›fl, ç›plak modellik yapan bir kad›nla tan›flt›. Kendisinden 11 yafl küçük olan Hortense’e âfl›k olan ressam, onu birlikte yaflamaya ikna etti. ve 1872 y›l› Ocak ay›nda ondan Paul ad›n› verdi¤i bir o¤lu oldu. Babas›n›n bu iliflkiyi duyup küplere binece¤i ve gönderdi¤i harçl›¤› kesece¤ini ad› gibi biliyordu. Uzun süre bu korkuyla yaflad›. Gerçekten de sekiz y›l bu gizi saklamalar›na karfl›n
E
126
baba Cézanne bunu ö¤rendi¤inde, o¤luna gönderdi¤i harçl›¤› yar›ya indirerek, onu parasal yönden s›k›nt›l› duruma düflürdü. Hortense ve Paul Cézanne ancak 1886 y›l›nda evlenebildi. 1870 y›l›na de¤in Paris’te yo¤unlaflt›rd›¤› resim çal›flmalar›, Fransa-Prusya savafl›n›n ç›kmas› üzerine kesintiye u¤rad›. Bu savafl, dostlar›n› da rüzgar örne¤i oraya buraya savurmufltu. Emile Zola Marsilya’ya yerleflmiflti. Monet ve Pissaro, geçici bir süre için Londra’ya gitmifllerdi. Manet orduya kat›lm›flt›. Renoire Bordeaux’da yaflamay› seçmiflti. Paris’te daha fazla kalamayaca¤›n› duyumsayan Cézanne, Hortense’i de yan›na alarak Fransa’n›n güneyindeki Estaque’a gitti. Babas›, Hortense’le olan iliflkisini onaylamay›p parasal deste¤i kesti¤i için, çok s›k›nt›l› günler geçirdi. Oturdu¤u evi de annesi kiralam›flt›, babas›ndan gizli... 872 y›l›nda Cézanne, Pissaro ile birlikte çal›flmaya bafllad›. Bu onun izlenimcili¤e yöneliflinin bafllang›c› oldu. Do¤a manzaral› resimler yap›yor, izlenimcilerin gelifltirdi¤i renk ve ›fl›k kuramlar›n› özümsemifl çal›flmalar yap›yordu. 1874 y›l›nda, fotografç› Nadar’›n Paris’te Boulevard des Capucines’deki stüdyosunda aç›lan ilk izlenimci sergiye üç tabloyla kat›ld›. ‹zlenimcilerin üçüncü sergisinde 16 tablosu yer ald›. Ancak, sanat görüflünün izlenimcilerinkiyle uyuflmad›¤›n› anlad›. Çünkü, Cézanne da izlenimciler gibi do¤adan çal›flmay› benimsemifl olmak-
1
la birlikte, onlardan ayr› olarak do¤ay› yaln›z geçici görünümüyle de¤il, kal›c› ve de¤iflmez de¤erleriyle vermek istiyordu. Babas›n›n 1886’da yaflama veda edifliyle büyük bir servete sahip olan Cézanne, Aix’deki evine çekilip tümüyle resime yo¤unlaflaca¤› bir yaflama kavufltu. Buna bir tür inziva da denilebilirdi. Emile Zola ve Paul Cézanne, ayr› olmalar›na karfl›n dostluklar›n› uzun süre sürdürdüler. Ta ki Zola’n›n 1886 y›l›nda, baflar›s›z bir ressam› konu alan roman›n›n yay›nlanmas›na de¤in...
güvendi¤i kimse annesiydi. Babas›yla olan çekiflmelerinde onu sonuna dek savunan annesiydi. Bu nedenle de annesine ayr› bir sevgisi vard›. Annesini 1889 y›l›nda kaybedince Cézanne, “Rüzgar›n Evi”ni satt› ve yan›na bir yard›mc› alarak Aix’de bir apartman kat›na tafl›n-
ola’n›n “L’Oeuvre” adl› kitab›nda baflar›s›z bir ressam karakteri olan Claude Lantier, Cézanne’›n iddias›na göre kendisiydi. Belki de bir sanatç› duyarl›l›¤›yla al›nganl›k gösteren Cézanne, bir daha Zola ile görüflmeme karar› ald›. Peki gerçekten de Zola bu yap›t›nda arkadafl›n› m› anlatm›flt›? Kendisine soruldu¤unda “Onun hakk›nda herfleyi anlatmak isteseydim, Claude Lantier’yi tasvir ederken “Madame Cézanne’›n K›rm›z›lar yazd›klar›m çok hafif ka‹çinde Portresi” (1890-94) l›rd›” diye yan›tlam›flt›. Cézanne, insanlarla iliflki kur- d›. Efli ve o¤lu ço¤u zaman Pamayan, belki de kuramayan, ak- ris’te kal›yordu. Cézanne kesinliksi yarat›l›fll› biriydi. Bunun nede- le k›rlardan vazgeçemiyordu. Bu ninin babas›na karfl› duydu¤u nedenle Aix d›fl›nda bir tepede korku hatta nefret oldu¤unu söy- özel bir ev yapt›rd›. Evin alt kat›nlüyor yetkililer. Yaflam›nda tek da tavan yüksekli¤i befl metre
Z
127
Bütün Dünya • Ocak 2008
olan bir atölyesi vard›. Babas›n›n yaflama veda ediflinden sonra ekonomik özgürlü¤üne kavufltu¤undan, tablolar›n› satma endiflesi duymadan gönlünce resim çal›flmas› yap›yordu.
E
flinin, o¤lunun, dostlar›n›n ve kimi zaman da ailede görev yapan hizmetçi ya da iflçilerin portrelerini yap›yordu. Hiç resim siparifli almad›. Zaten bu tür siparifllerden alaca¤› paraya da gereksinimi yoktu. Çünkü, önce de belirtti¤imiz gibi, babas›n›n yaflama veda edifliyle ekonomik özgürlü¤üne kavufltu¤u için, tablolar›n› satma endiflesi duymadan gönlünce çal›fl›yordu. Ayr›ca, yavafl ve sistemli çal›flma biçimi nedeniyle kimi zaman tablolar› çok uzun süreler sonunda tamamlayabiliyordu. Tek bir portre üzerinde kimi zaman 150 seans gibi uzun bir çal›flma yapt›¤› oluyordu. Sabahlar› çok erken bafllard› çal›flmaya... Hava koflullar› ne
olursa olsun sabah erkenden atölyesinin yolunu tutar, saat 6’dan 10:30’a dek aral›ks›z çal›fl›r, sonra yemek için Aix’e gider ve hemen dönüp saat 17’ye dek yine aral›ks›z çal›fl›r, daha sonra akflam çorbas›n› içip hemen yatmaya giderdi. fieker hastas› oldu¤u için yiyeceklerine ve sa¤l›¤›na çok dikkat ederdi. Cézanne, 22 Ekim 1906’da yaflama veda etti¤inde 67 yafl›ndayd›. Aix’de bir gün yine manzara resmi yapmaya k›rlara giderken fliddetli ya¤mura yakaland›. Evine döndü¤ünde iliklerine de¤in ›slanm›flt› ve so¤uktan dolay› da tir tir titriyordu. Gece atefller içinde yanmaya bafllad›. Hastal›k zatürreeye çevirdi. Cézanne bunu atlatamad› ve birkaç gün sonra yaflama veda etti. Çok sevdi¤i Aix’de, say›ca fazla olmayan dostlar›n›n kat›ld›¤› sade bir törenle topra¤a verildi.• YucelAksoy@butundunya.com.tr
“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”in Yan›tlar›...
Yedigöller, Bolu
Karagöl, fiavflat, Artvin
Kap›su, Kurucaflile, Bart›n 128
Boztepe, Ordu
Mufl
Gezgin olmak, yaln›zca bavullar› haz›rlay›p turistik bir kente gitmek, al›flverifl yap›p tarihi yerleri gezmek de¤ildir. Gezgin olmak, yeni yerler, yaflamlar keflfetmek merak›yla, yorulmadan, s›k›lmadan gezmektir. Yolculuk nereye olursa olsun, tan›mak ve anlamak için gitmektir.
Yaflam›n ‹çinde Gezmek...
A
ndré Gide, “K›y›dan uzak- luklarda yaln›zca yeni yerler ve inlaflmay› beceremeyen ye- sanlar tan›maz, asl›nda çok iyi bilni okyanuslar bulamaz” di¤ini sand›¤› kendemifl. Kimi zaman cesa- dini de tan›r; çünret, kimi zaman merak, kimi zaman kü gidilen her da özgürlük bizi uzaklara çeken... yolculuk, bizi biGezgin olmak, yaln›zca bavullar› raz da kendimize haz›rlay›p turistik bir kente gitmek, geri getirir. al›flverifl yap›p tarihi yerleri gezmek Gezmek, asl›nda bir de¤ildir. Gezgin olmak, yeni yerler, yere izleyici gibi yaln›zca yaflamlar keflfetmek merak›yla, yo- d›flar›dan bakmak de¤il, rulmadan, s›k›lmadan gezmektir. içine girip yaflayabilmek; bakmakla Yolculuk nereye olursa olsun, tan›- görmek aras›nda ayr›m› yapabilmak ve anlamak için gitmektir. mektir. Kapadokya’da yaln›zca yer Gidilen yer turistik bir alt› kentlerini gezip tafl kent de olabilir, küçük duvarlara bakmak de¤il, bir köy ya da yaflad›¤›m›z orada yaflayanlarla, oyunGezdikçe kentin hiç gitmedi¤imiz cak bebek satan kad›nGördükçe larla da sohbet etmektir. bir semti, mahallemizde hiç geçmedi¤imiz bir ara Paris’te Louvre Müzesi’ni sokak da... Önemli olan gezip, Mona Lisa’y› görkeflfetmenin keyfidir, bir mek denli, Seine Nehri apartman›n bahçesindeki k›y›s›nda oturup günlük bahar çiçekleriyle süslü kofluflturmay› duyumsabir a¤aç, yolculukta tan›yabilmek ya da yaln›zca fl›lan bir yol arkadafl› ya her zaman al›flverifl yapt›da yepyeni ülkeler... He¤›m›z markette çal›flan ‹zlen men arka soka¤›m›zda bayana bir “Merhaba”, fien oyun oynayan çocuklar›n “Günayd›n” ya da “‹yi Akmutlulu¤u... ‹nsan yolcuflamlar” diyebilmektir. 129
Bütün Dünya • Ocak 2008
G
ezdikçe, farkl› ülkeler, kentler görüp de¤iflik kültürlerden insanlarla tan›fl›nca yeni bak›fl aç›lar› kazan›r insan. Herkesin bir öyküsü oldu¤unu bildikten sonra, ayr› öykülere sahip insanlar› anlamak kolaylafl›r, empatik düflünmeye al›fl›l›r. Kendimizi baflkalar›n›n yerine koyup, olaylara onlar›n gözüyle bakt›¤›m›zda, ayr›mlara flafl›rmamay›, k›zmamay› ö¤reniriz yavafl yavafl... Gezgin olmak yaln›zca bir yere gitmek de¤il, herfleye yeni bir gözle bakabilmektir asl›nda... Bulundu¤unuz yerde bile olaylara farkl› aç›lardan bakman›z, sizi bambaflka bir dünyaya götürebilir. Örne¤in, herkes mutlu olmak ister; ama kaç›m›z ay›rd›nday›zd›r ki, asl›nda mutlu olman›n en kolay yolu, baflkalar›n› mutlu etmektir. Çok küçük fleylerin insanlara büyük mutluluklar verebildi¤ini, birçok telafl›n yafland›¤›, herfleyin ertelendi¤i yaflamlar›m›zda küçük inceliklerin beklenmedik izler b›rakabildi¤ini görürsünüz. ‹çten bir gülümseme, ifl arkadafl›n›z›n masas›na b›rakt›¤›n›z bir teflekkür notu, ayn› kentte yaflay›p da bir türlü görüflemedi¤iniz arkadafl›n›za gönderece¤iniz bir kart tüm günü de¤ifltirebilir. Zamans›z-
l›k ya da paras›zl›k gibi gerekçelerle erteleyip hiç yapmamaktansa küçüklerden bafllamak gerek. Gülümsemek, zor durumda olan bir arkadafl›n›za küçük bir sürpriz yapmak, hiç tan›mad›¤›n›z birini sevindirmek, ö¤üt vermekle kalmay›p yard›m etmek ya da yaln›zca iflini iyi yapan birini yüreklendirmek gibi... Gezgin olmak asl›nda yapt›¤›n›z kefliflerle yaflam› daha iyi anlamak ve ona yeni bir gözle bakmak demektir. Yeni yerler, insanlar, mutluluklar keflfetmektir. Bir yere ulaflmaktan de¤il, yolculuktan zevk almay› ö¤renmektir. Çok az zaman›n›z› alacak k›sa bir yolculuk, küçücük bir davran›fl sizin de baflkalar›n›n da yaflam›nda yeni pencereler açabilir. Gwendolyn Brooks’un bir fliirindeki sözler gibi: “Tükenmek üzere flu k›sac›k an. Yak›nda yok olacak. Ve ister alt›ndan yap›lm›fl ‹sterse ac›yla yüklü olsun Bir kez daha ayn› k›l›kla Karfl›na ç›kmayacak...” Yaflad›¤›m›z her an›, hem kendimiz hem de baflkalar› için eflsiz ve anlaml› k›lmak bizim elimizde...• IzlenSen@butundunya.com.tr
Ö¤retmen derste, denizde bo¤ulma tehlikesi geçiren insanlar›n nas›l kurtar›laca¤›n› ayr›nt›lar›yla anlatt›. Sonra ö¤rencilerinden birinden, bu anlatt›klar›n› k›saca yinelemesini istedi. Afacan ö¤rencilerinden biri konuyu flöyle özetledi: “Önce insan sudan ç›kar›l›r, sonra da su insandan ç›kar›l›r.”• 130
Nas›l Genç Kal›n›r? •fiebnem fien - Bütün Dünya•
•Yafl, kilo, boy gibi gereksiz say›lar› kafan›zdan at›n gitsin. B›rak›n doktorlar düflünsün bunlar›... Onlar bu ifli ö¤renmek için y›llard›r, t›p fakültesinde okudular. B›rak›n da ifllerini yaps›nlar. •Yaln›zca nefleli arkadafllar›n›zla birlikte olmaya özen gösterin. Yüzü as›k kifliler kendilerine ettikleriyle yetinsinler. Bir de sizin gününüzü zehir etmesinler. •Ö¤renmenizi ara vermeden sürdürün. Beyninizin bir an için bile tembellik yapmas›na izin vermeyin. Büyüklerin flu sözünü akl›n›zdan ç›karmay›n: “Bofl bir zihin fleytan›n atölyesidir.” Biz de o fleytan›n ad›n› söyleyelim: “Alzheimer.” •Basit fleylerden zevk al›n. Mutlu olabilmeniz için gözleriniz yukar›larda olmas›n. “Küçük harfli mutluluklar” sözünü yaflam biçiminizin anahtar› yap›n›z. •Gülmenizi frenlemeyin. Olur olmad›k her olaya de¤il; ama gülünecek olaylara kesinlikle kay›ts›z kalmay›n, doya doya, hatta kat›la kat›la gülün... Baflarabilirseniz, soluksuz kalana de¤in gülün. •Gözyafllar›n›z yaflam›n›z›n do¤al bir parças›d›r. A¤lamaktan çekinmeyin. Ünlü bir t›p doktorunun flu sözünü kula¤›n›za küpe yap›n: “Göz a¤lamazsa vücudun baflka bir organ› a¤lar.” Dayan›n, ac›n›z› yaflay›n; ancak yaflam›n›z› da ac›n›zdan önceki yerden sürdürün. Yaflam›m›z süresince bizle birlikte olan tek kifli, kendimizdir. •Her olana¤› de¤erlendirin ve çevrenizi sevdi¤iniz kiflilerle doldurun. Yaflam›n›z›, ailenizle, evcil hayvanlar›n›zla, dostlar›n›zla, an›lar›n›zla, müzikle, çiçeklerle birlikte yaflay›n. Eviniz s›¤›na¤›n›zd›r. •Sa¤l›¤›n›z›n üzerine titreyin: ‹yiyseniz, sa¤l›¤›n›z› korumaya özen gösterin; iyi de¤ilseniz, iyileflmek için çabalay›n. Sa¤l›¤›n›z› korumak sizin elinizde de¤ilse, yard›m isteyin. •Sevdi¤iniz kiflilere, onlar› sevdi¤inizi olanak buldu¤unuz her an söyleyin. Ve hiçbir zaman unutmay›n: Yaflam, al›p verdi¤imiz solu¤un say›s›yla de¤il, bizi soluksuz b›rakan mutlu anlar›m›zla ölçülür. •Bu okuduklar›n›z› kendinize saklar ve en az 8 kifliyle paylaflmazsan›z, “Hiçbir fley olmaz” demeyin. Paylaflmad›¤›n›z 8 kiflinin haberi bile olmaz bu önerilerden. Yaz›k de¤il mi onlara? B›rak›n›z, onlar onlar da da yaflas›nlar yaflas›nlar yaflamlar›n› yaflamlar›n› doya doya doya...• doya... B›rak›n›z, 131
Mankafa Poldi
“Bu koro, 1844 y›l›nda kuruldu, Poldi.” “Hayret! Bu çocuklar hiç de büyümemifller.”
“Yard›m gelinceye de¤in afla¤›da beklemeyi mi ye¤lersin, yoksa yukar› ç›kmana yard›m edeyim mi?”
“Saçlar›m› kestirmek istiyorum.” “Lütfen flapkan›z› ç›kar›r m›s›n›z, Bay Poldi?” “Kusura bakmay›n! Ç›karamayaca¤›m; çünkü nezleyim...”
“Oberhausen’in buradan ne kadar uzakta oldu¤unu, söyler misiniz, lütfen?” “Yaklafl›k 3 kilometre...” “Kufl uçufluyla m›?” “Hay›r insan yürüyüflüyle...”
132
“Sevgili anneci¤im, sevgili babacı¤ım, “Tüm duygu ve düflüncelerimi dile getirebilseydim, size flunları söylemek isterdim: “Sürekli bir büyüme ve de¤iflme içindeyim. Sizin çocu¤unuz olsam da, sizden ayrı bir kiflilik gelifltiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalıflın. “Denemeyle ö¤renirim. Oyunda, arkadafllıkta ve u¤raflılarımda özgürlük tanıyın. Beni her zaman her yerde koruyup azarlamay›n. Davranıfllarımın sonuçlarını kendim görürsem, daha iyi ö¤renirim. “Bırakın, kendi iflimi, kendim göreyim. Büyüdü¤ümü baflka nasıl anlarım yoksa... Büyümeyi çok istiyorsam da, ara sıra yaflımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin; ama beni flımartmayın da... Hep çocuk kalmak isterim sonra... “Her istedi¤imi elde edemeyece¤imi biliyorum. Ancak siz verdikçe, almadan edemiyorum. “Bana yerli, yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutmayınca, sizlere güvenim azalıyor. “Bana kesin ve ka•“Seventeen” - Bütün Dünya• rarlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptı¤ımı görünce beni sınırlayın. Koydu¤unuz kurallar ve yasakların hepsini be¤endi¤imi söyleyemem; ancak, hiç kısıtlanmayınca, ne yapaca¤ımı flaflırıyorum. “Tutarsız davrandı¤ınızı görünce, hem bocalıyor hem de bundan yararlanmadan yapamıyorum. Ö¤ütlerinizden çok, davranıfllarınızdan etkilendi¤imi unutmayın. “Beni e¤itirken ara sıra yanlıfllar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldı¤ını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder. “Çok konuflup çok ba¤ırmayın. Yumuflak ve kesin sözler bende daha iyi bir iz bırakır. ‘Ben senin yaflındayken’ diye bafllayan söylevleri hep kulak ardına atarım. Küçük yanılgılarımı büyük suçmufl gibi baflıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni yaramazlıklarım için kötü çocukmuflum gibi yargılamayın. Yanlıfl davranıflım üzerin-
Çocu¤unuzdan Mektup Var...
133
Bütün Dünya • Ocak 2008
de durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aflmadı¤ı sürece, cezama katlanabilirim.
“B
eni dinleyin. Ö¤renmeye en yakın oldu¤um anlar, soru sordu¤um anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. “Beni yeteneklerimin üstünde ifllere zorlamayın. Ama baflarabilece¤im iflleri yapmamı bekleyin. “Bana güvendi¤inizi belli edin. Beni destekleyin, hiç de¤ilse, çabamı övün. “Beni baflkalarıyla karflılafltırmayın. Umutsuzlu¤a kapılırım. “Benden yaflımın üstünde olgunluk beklemeyin. “Kuralların hepsini birden ö¤retmeye kalkmayın. Lütfen bana süre tanıyın. “Yüzde yüz dürüst davranmadı¤ımı gördü¤ünüzde ürkmeyin. Beni köfleye sıkıfltırmayın. Yalana sı¤ınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam da, so¤ukkanlılı¤ınızı yitirmeyin. Kızgınlı¤ınızı haklı görebilirim; ama beni afla¤ılamayın. Hele baflkalarının yanında onuru-
mu kırmayın. Unutmayın ki, ben de sizi baflkalarının önünde güç durumda bırakabilirim. “Bana haksızlık etti¤inizi anlayınca, açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyifliniz, size olan sevgimi azaltmaz, tersine, beni size daha çok yaklafltırır. “Aslında ben sizleri oldu¤unuzdan daha iyi görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve eriflilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldı¤ınızı görünce üzüntüm büyük olur. “Bana verdikleriniz yanında benden istetediklerinizin zor olmadı¤ını da biliyorum. Yukarıda sıraladı¤ım istekler size çok geldiyse, birço¤undan vazgeçebilirim, yeter ki beni ben olarak sevece¤inize olan inancım sarsılmasın. Benden ‘örnek çocuk’ olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz anne baba olmanızı beklemem. Beni sevmeniz ve anlayıfllı olmanız bana yeter... Sizin çocu¤unuz olarak do¤mak elimde de¤ildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden baflka kimsenin çocu¤u olmak istemezdim. Sizi seviyorum. “Çocu¤unuz.”•
Adam›n bir papa¤an› vard› ve papa¤an Shakespeare’in “Hamlet” oyununu ezbere okuyabiliyordu. Adam papa¤an›n›n bu özelli¤ine güvenerek arkadafllar›yla iddiaya girdi. Arkadafllar› geldi¤i zaman papa¤andan “Hamlet”i okumas›n› istedi; fakat papa¤an inat etti ve hiç sesini ç›karmad›. Adam iddiay› kaybetti¤i için çok sinirlendi ve arkadafllar› gittikten sonra papa¤an› azarlamaya bafllad›: “Sen ne biçim hayvans›n?” dedi. “Neden okumad›n ‘Hamlet’i?.. Bak senin yüzünden 5 bin YTL kaybettim.” Ak›ll› papa¤an bu serzenifllere hiç ald›rmadan sahibine yan›t verdi: “Bana bu denli sinirlenme” dedi. “Bir de haftaya kazanaca¤›m›z paray› düflün. fiimdi herkes beni ‘Okuyam›yor’ diye biliyor.”• 134
Adaya ayak bast›¤›m gün Nuh’un Gemisi’nden ilk inen keçi gibi sevinçliydim. Kardan, so¤uktan kaçm›flt›m. Gece yar›s› uçaktan çöle inince bu¤ulu, s›cak hayava dokundum. “Sa¤ol Tanr›’m” dedim. “Kudretinin ucu buca¤› yok. Neredeydim, nereye geldim.”
Albay Hassan Kimdi?
1
1 May›s sabah› do¤u pence“Polisler burada ne yap›yorremin alt› mavi mi mavi... lar?” dedim. Ifl›l ›fl›l su... Kuzeyde limon “Bizi emniyetten istiyorlar” dedi. çiçe¤i bir çöl... Sar› m› sar› ‹rkildim. “Nas›l olur?” dedim. ›fl›ld›yordu. O güne kadar hayat, “Nedenini sordun mu?” alt›n kafl›kla yedi¤im çocuk ma“Sen akl›n› m› kaç›rd›n?” dedi. mas›na benziyordu. “Polise böyle fley sorulur Çiçek, renk ve koku mu? Emir siyasi daireden cümbüflüydü may›s sa- Memleket ç›km›fl. Durum f›flk›l›... bah›... Kufllar erotik ötüUrunda buras›, pisli¤in Özlemi yor, duyacak, anlayacak insana ne zaman bulaflakufl ar›yordu. ca¤›n› kimse bilemez. Bir an için sultans›n, bir an *** Banka binas›n›n önü sonra zindanda Jan Valkalabal›k... Çelik z›rhl› jan... Yani parya... Hele resmi plakal› Mercedes bir benim gibi Sudanl›’ysan, araba, iki motosikletli podo¤ufltan suçlusun.” lis... ‹kinci polis arabas› Sudanl› Muhamtrafi¤i yan caddeye aktar›- ‹lyas Halil med’in korkusundan teyordu. Bankaya önemli dirgin oldum. Ne gibi sibirisi gelmiflti herhalde. yasi bir problemimiz olabilirdi. Bilemedim. *** Bankan›n Genel Müdür Yar“Muhammed” dedim. “Kimsed›mc›s› Muhammed Al F›rt kap›- ye sövdün sayd›n m›, kimse hakda... Sudanl›’n›n yüzü sapsar›... k›nda kötü laf ettin mi?” Beni görünce kofltu. “Hemen gitSudanl› “Kimsenin etlisine sütmemiz gerek” dedi. lüsüne kar›flmadan yafl›yorum” de135
Albay Hassan Kimdi?
Bütün Dünya • Ocak 2008
di. “Ben de senin gibi yak›nda emekliye ayr›laca¤›m.” Anlafl›lan emekli olmak kaderde de¤ilmifl. ‹çimde korku... Zor nefes al›yordum. *** ysa bu ülkede yaflant›m iyi bafllam›flt›. Yerli halk, cömert olanlara iyi davran›rd›. Hesap bilmez, say› sevmezdi. Ödünç para al›rken saymaz, borç öderken verece¤i paraya dikkat etmezdi. Zaten bu asil ülkede borç ödemek ay›pt›. Huylar›n› ö¤renince kötü görmeyen, kötü duymayan, kötü konuflmayan üç maymundum. Mutluydum. *** ‹steksiz “Gidelim” dedim. Palmiyeli genifl caddelerden, kay›p gidiyoruz. Aln›mda iri ter damlalar›... Emniyet Genel Müdürlü¤ü yok olsa, hiç varmasak öyle sevinecektim ki... Yolun uzamas› için akl›m yirmi y›l önce bir bankan›n ifl ilan›n› gördü¤üm güzel güne uzand›. *** Adaya ayak bast›¤›m gün Nuh’un Gemisi’nden ilk inen keçi gibi sevinçliydim. Kardan, so¤uktan kaçm›flt›m. Gece yar›s› uçaktan çöle inince bu¤ulu, s›cak hayava dokundum. “Sa¤ol Tanr›’m” dedim. “Kudretinin ucu buca¤› yok. Neredeydim, nereye geldim.” 1978 petrol krizi yeni patlam›flt›. “Montreal” gazetesinde Urunda Yat›r›m Bankas›’n›n memur arad›¤›n› okuyunca, bankaya baflvurdum. Bankac› oldu¤umu, matematik okudu¤umu yazd›m. ‹fle bafllad›ktan birkaç ay sonra petrol fiyatlar› yine artmaya bafllad›. Kasaban›n geliflmesi devam
O
136
ediyor. Kasabal› her gün yeni gerçekler ö¤reniyordu. Zenginlik adaya yeni bilgiler getirmiflti. Ev han›mlar› temizli¤in kurallar›n› ö¤reniyor, Lübnanl› bilgeler devlet bakanlar›na ayakkab›lar›n› nas›l giyeceklerini, çatal kafl›kla yemek yemesini gösteriyorlard›. Belediye, kabile baflkanlar›n›n gitmek istedi¤i yere bir gece önce asfalt yol döküyor, dönüfl için baflka bir yol yap›yordu. Yerli halk gibi sakal b›rakt›m. “‹nflallah, maflallah” demesini ö¤rendim. Yerli halk gibi yavafl konufluyordum. Adan›n dilini ö¤renmek güç olmad›. Acem, Arap ve Hint diline yak›nd›. Adan›n yaflam h›z›na uymak için yavafl düflünÿordum. Yafll›lar›n sorular›na verdi¤im karfl›l›klar iyi karfl›lan›yordu. Çocuk gibi gülüyor, seviniyorlard›. “Acele etmekle bir fley kazan›lmaz” diyordum. “‹ki yumurta art› iki yumurtan›n dört oldu¤unu bulmakta acele etmek iyi de¤il” diyordum. Bazen yumurtalar›n civciv olmalar›n› beklemelerini istiyordum. “Yumurta yerine civciv satmak daha kârl›d›r” diyordum.
“B
at› uygarl›¤› iki bafll› deveye benzer” dedi¤im zaman belediye baflkan› yüzüme bakm›fl “Ne demek istiyorsun?” demiflti. “‹ki bafll› oldu¤u için ileri mi, geri mi gidece¤ini flafl›r›r hep” demifltim. Hava bile fleyh ailesinin huyuna uyuyordu. Ya¤mur yerlilerin boyuna uygun ya¤›yordu. Ya¤d›¤› günler damlalar yere birbuçuk metreye kadar iniyor, sonra s›caktan buhar olup gökyüzüne yükseliyordu. Develerin, uzun boylu Avrupal›lar’›n,
bafl› ›slan›yor, ayaklar› kuru kal›yordu. K›sa boylu fleyh ›slanmadan rahatça adada gezebiliyordu. *** enel müdürlük baflkentin göbe¤inde bir bahçe içinde kal›n duvarl› bir yap›... Girifl kap›s›nda iki tank, güvenlik görevlileri ellerinde silah nöbet tutuyordu. Kap›da görevli polisler bizi ellerinde kalaflnikof, kabul salonuna götürdüler. Sinema salonu büyüklü¤ünde bir yer... Oturacak yer gösterdiler. Ellerinde silah, bafl›m›zda beklediler. Vakit durmufl. Zaman geçmiyordu. Emniyet genel müdürü fleyh gelecekti. ‹çimiz s›k›nt› dolu... Bir saat sonra fleyh salona girdi. Nöbetçi polisler selama durdu. Korkuyla aya¤a kalkt›k. fieyh genç bir adamd›. S›rt›nda general üniformas›... Bizi nazikçe karfl›lad›. “Buyurun oturun” dedi. Oturmad›k, y›¤›ld›k koltu¤a... “Doktor Hassan Bey” dedi. “Kanada vatandafl› oldu¤unuzu duydum. Bankan›z›n genel müdüründen k›sa bir süre emniyette çal›flman›z için izin ald›m. “Kanada emniyet örgütüyle temas›n›z var m›? RCMP’nin iyi örgütlenmifl olduklar›n› duydum. Bizi yeniden organize etmelerini istiyorum. Bize bu hususta yard›m edebilir misin?” “Emniyet hizmetleri hakk›nda pek bilgim yok” dedim. “Ama isterseniz araflt›rma yapabilirim. Size iki güne kadar bir rapor haz›rlayabilirim.” Genel müdür “Çok iyi olur” dedi. “Muhammed kardeflimiz yapaca¤›n›z raporlar› dilimize çevirirse memnun olurum.”
G
‹ki dakikal›k konuflmadan sonra ekselans genel müdür bizi yaveri ile b›rakt›. ‹fline döndü. *** Ertesi gün Kanada büyükelçisi ile temasa geçtim. Emniyet genel müdürünün iste¤ini ilettim. Beni Kanada RCMP Atl› Polis Genel Müdürlü¤ü ile temasa geçirmesini rica ettim. Ald›¤›m karfl›l›k olumluydu. Ottawa bize yard›m etmeye haz›rd›. Durumu k›sa bir rapor ile ekselans fleyhe bildirdim. Bir hafta sonra buluflmam›zda fleyh geliflmelerden memnun görünüyordu. “Doktor Hassan” dedi. “Seni yan›ma albay rütbesiyle al›yorum. Yar›n ifle bafll›yorsun.” fiafl›rd›m. K›rk y›ll›k bankac›l›¤›m bir anda yok oldu. Bilmedi¤im bir ifle bafll›yordum. *** ‹lk ifl olarak emniyet flube müdürlerinin karfl›laflt›klar› güçlükleri kendi a¤›zlar›ndan duymak istedim. D›fl iliflkiler flubesini ziyarete gittim. fiube sorumlusu binbafl› halifeyi gördüm.
“A
ram›za hofl geldin Doktor Hassan Bey” dedi. “Herfleyden önce bugün size yeni bahçemizi gösterece¤im. Bu yaz devlet baflkan›m›z›n iste¤i üzerine bahçeye dünyan›n dört köflesinden getirilmifl iki bin çeflit çicek ektiler. Devlet baflkan› ara s›ra görmeye gelir. Daha sonra sizi deniz k›y›s›nda emniyet mensuplar› için yap›lan lokantaya götürece¤im.” D›fl iliflkiler flube flefi o günkü iflini b›rakt› beni gezdirdi. Yemekten döndü¤ümüzde saat üçü bulmufltu. “fiubenizi ilgilendi137
Bütün Dünya • Ocak 2008
ren problemlerin ne oldu¤una bakabilir miyim?” dedim.
“K
olay” dedi. “Size d›fl iliflkiler dal›nda doktora yapm›fl Filistinli Yasser’i tan›taca¤›m. Durumu iyi biliyor.” Yasser’i görmeye gittim. Kendimi tan›tt›m. “fiubenizin probleminin ne oldu¤unu anlat›r m›s›n?” dedim. “Ah Doktor Hassan” dedi. “Sizi dört gözle bekliyordum. Durum kötü... Bir y›ld›r kahve içemiyorum. Eskiden sabah ifle gelir gelmez ocaktan kahve al›r, odama kapan›r görevimi yapard›m. Beni kahve oca¤›n›n bafl›nda gören flube müdürleri ‘Yasser Bey anlafl›lan senin iflin az, kahve içecek zaman buluyorsun. Bize de vakit ay›rabilirsen çok seviniriz’ diyor bitiremedikleri dosyalar› bana veriyorlard›.” “Kardeflim dilin yok mu?” dedim. “‘Yapamam’ diyemiyor musun?” “Nas›l derim?” dedi Yasser, “Müdürler yerli... ‘Yasser beceriksiz, tembel’ deseler iflimden olurum. Bütün flubelerde durum ayn›... Yerli subay çok, ifl yapacak Yasser yok...” *** Öteki flubelerin problemlerini ö¤renmek için müdürleri görmek istedim. Kiminin kay›nvalidesinin cenazesine Kuveyt’e gitti¤ini, kiminin yeni gelin aramaya Yemen’de oldu¤unu söylediler. fiube müdürlerinden yaln›z bir tanesi Urun-
da’dayd›. O da aya¤›n› k›rm›fl hastanede yat›yordu. *** Emniyet genel müdürü ekselans fleyhe bir rapor haz›rlad›m. K›sa ve özlü bir rapordu. *** Emniyet Genel Müdürlü¤ü Yüksek Makam›na, Genel müdürlükte flubelerin görevlerini nas›l ifa ettiklerini ö¤renmek için yapt›¤›m araflt›rmada flube müdürlerinin iflini bilir, dirayetli oldu¤unu tespit ettim. Ancak bir süredir modern idare bilgisinden uzak kalm›fllar. fiube müdürlerimizi güçlüklere karfl› haz›rlamak için hepsinin ayn› anda bir y›ll›¤›na Kanada üniversitelerinin haz›rlad›¤› modern idare staj›na gitmesi gereklidir. Staj kay›t mühleti k›sa oldu¤u için dün müdürlerimizi gelecek hafta bafllayacak staja kaydettim. Vakit k›tl›¤›ndan sizden izin almadan kaydetti¤im için kusurumu affedin. Bu flekilde gelecek y›l›n bütün idari problemini halletmifl olaca¤›z. Gelecek y›llar için Tanr›’n›n bize yard›mc› olaca¤›ndan eminim. Sad›k kulunuz Albay Hassan. *** Ertesi gün doktor unvan›m› ve albayl›¤› yitirdim. Doktor Hassan kay›tlardan silindi. Emekli Hasan olarak Montreal’e dönüyordu.•
halililyas@yahoo.ca
“Satranç”›n Yan›tlar›... Atak: 1... Vb3! (d1 karesindeki bask› önlenemiyor.) 0-1 Oyun Sonu: 1. fib3 fib1 2. fia3+ fia1 3. Kh8 fib1 4. Kh1+ fic2 5. fixa2 1-0 Kendi Gelen: 25. Axd6 1-0• 138
Kendi Küçük, Etkisi Büyük Bulufllar •Derleyen: ‹lker ‹nal - Bütün Dünya•
K
imi milat öncesi ça¤lar›n en derininden, kimi yaln›zca 10-15 y›l önceden gelip yaflam›m›z›n tam merkezine yerleflti. Ampulden cep telefonuna, prezervatiften televizyona, bisikletten difl f›rças›na, internetten kibrite, sutyenden kurflunkaleme CD’den radyoya... Herhangi birinin eksikli¤ini düflünebiliyor musunuz?.. •Bisiklet, 1861: Frans›z Pierre Marchaux taraf›ndan gelifltirilen “velosipet” ilk bisiklet kabul ediliyor. 19’uncu yüzy›l›n ünlü feministi Susan Anthony, 1896’da verdi¤i bir röportajda, “Bisiklet kad›nlar›n özgürleflmesi için herhangi baflka bir fleyden çok daha fazlas›n› yapt›” demiflti. •Blackberry, 1999: “Research
in Motion” adl› Kanada flirketi taraf›ndan gelifltirilen Blackberry, patronlar›n çal›flanlar›na takt›¤› dijital kelepçelere dönmüfl durumda. •Buzdolab›, 1834: Jacob Perkins taraf›ndan tasarlanan ve mutfaklar› sonsuza dek de¤ifltiren bu bulufl, Perkins’in buluflunun yay›mlamamas› ve öneminin baflta ay›rd›na var›lamamas› yüzünden 1915’lere de¤in piyasaya sürülemedi. •CD, 1965: Özledi¤imiz hafif c›z›rt›l›, plak sesinden hiç hofllanmayan ABD’li mucit James Russell taraf›ndan gelifltirilen CD, 80’lerden itibaren müzik dükkanlar›nda yerini ald›. •Cep telefonu, 1968: 1968’de ABD’de Bell Laboratuvarlar› taraf›ndan gelifltirilen cep telefonla139
Bütün Dünya • Ocak 2008
r›ndan bugün dünyada 2 milyar adet var. Avrupa Birli¤i s›n›rlar› içerisindeyse kifli bafl›na birden fazla cep telefonu düflüyor. •C›rt-c›rt, 1948: ‹sviçreli mucit George de Mestral’in k›yafetlerine yap›flan bitki tohumlar›ndan b›k›p mikroskop alt›nda yap›flkanl›klar›n›n gizini incelemesi “c›rt-c›rt”l› ayakkab› ve k›yafetlerin yolunu açt›. •Çim kesme makinesi, 1830: Zenginlerin bak›ml› bahçelerine özenen tekstil iflçisi Edwin Budding’in gelifltirdi¤i çim kesme makinesini, ilk olarak John Ferrabee adl› ifl adam› pazarlam›flt›.
•Davul, MÖ 12.000: Nas›l bulundu¤u bilinmiyor; ama davulun insano¤lunun kulland›¤› ilk müzik aleti oldu¤u düflünülüyor. •Dijital fotograf makinesi, 1975: Dijital fotograf› çekilen ilk insan, 1969’da yöntemi gelifltiren Steven Sasson’un laboratuvar asistan›yd›. 0.01 megapiksel çözünürlü¤e sahip olan bu fotograf›n çekilebilmesi bir dakika sürmüfltü. •Dijitall saat, 1970: Orta s›n›f kad›nlar›n›n bisiklet merak› sayesinde 19’uncu yüzy›lda cepten kola transfer olan saatler, 1970’te Hamilton flirketinin gelifltirdi¤i “Pulsar” adl› modelle dijital göstergelere kavufltu.•
Restoran sahibi bir adam yolda rastlad›¤› eski bir arkadafl›na heyecanla yeni aflç›s›n› anlat›yordu: “Mükemmel bir aflç› buldum” dedi. “Göreceksin bak, müflterilerim ne denli memnun kalacaklar.” Eski arkadafl da bu heyecana kat›ld›, o da hemen akl›na gelen ilk soruyu sordu: “Demek öyle” dedi. “Demek ki çok güzel yemekler piflirmesini biliyor öyle mi?” Restoran sahibi kafas›n› sallamaya bafllad›: “Yanl›fl anlad›n beni dostum” dedi. “Ayn› yemeklere öyle de¤iflik adlar tak›yor ki, flaflar kal›rs›n...”• Psikiyatrist, fazla sinirli olan hastas›n› hipnotize yöntemiyle iyilefltirmeye çal›fl›yordu: “fiimdi gevfliyorsunuz...” dedi. “Gittikçe gevfliyorsunuz... Organlar›n›z a¤›rlafl›yor, art›k uyuyorsunuz... Düflünüzde masmavi bir deniz, alt›n rengi kumlar ve güzel k›zlar› görüyorsunuz... Çok güzel bir tatilin bafllang›c›ndas›n›z...” Bu s›rada huzursuzlukla dönüp duran hasta m›r›ldand›: “Olabilir ama...” dedi. “Herfley dahil bir odan›n fiyat› ne kadar, öncelikle siz bana onu söyleyin...”• 140
Kad›n yan›ndakilerle hiç konuflmad›. Denizin gizemli karanl›¤›na, yakamozun titreflimlerine bakarak bir süre öyle kald›. San›r›m kad›n iki flark›n›n arkas›na gizledi¤i geçmifliyle yüzlefliyordu. Ac›lar›n› o eski flark›lar›n notalar›nda yüzdürüp belki de kendini sorguluyordu. Belki de çok gerilerde kalan umutsuz bir aflk›n çarm›h›na kendini gerip kendinden intikam al›yordu.
Eski fiark›lar
O
s›cak yaz gecesinde ›fl›klar›n›, telafll› gemileri, arabal› Lapseki’nin üstünden vapurlar›n güvertesindeki o mutlu bir ay do¤uyor. Önce insanlar› seyrediyorum. Masamda tepelerin ard›ndan bir bir kadeh k›rm›z› flarapla ben yalçizgi gibi safran sar›s› bir ›fl›k, ya- n›z›z... Lokanta daha bofl say›l›r. vaflça ince karanl›¤›n uçlar›n› ay- San›r›m k›y› kasabalar›nda gece d›nlat›yor. Sonra yavaflça geç bafll›yor. ‹nsanlar gebelirginleflen ay, zafer kaceyi omuzlad›klar›n› anzanm›fl bir kumandan giiçin gecenin Engin’den layabilmek bi tepenin üstüne oturusosyal yaflam›na saat doyor. Dolunay ›fl›l ›fl›l par- Gözlemler, kuzdan sonra “Merhaba” layan bir taç gibi bir süre ‹zlenimler diyorlar. Sonra yavafl yaorada duruyor. Lapsevafl lokantan›n masalar› ki’nin, karfl› yakadaki Gedolmaya bafll›yor. Gelenlibolu’nun, bo¤azdan geleri usulca gözlüyorum. çen gemilerin ›fl›klar›n› “Merhaba” diyebileceseyrediyor. Karanl›¤›n ¤im, masama davet edeiçinden sar› güzellikler, bilece¤im, bu ayd›nl›k bo¤az›n sular›ndan yakageceyi paylaflabilece¤im mozlar yarat›yor. Araba birisine rastlayabilir miEngin vapurlar› iki yaka aras›nyim diye merak ediyoda durmadan gidip gelirum. Ama tan›d›k birisine Ünsal yor. ‹ki yaka iki ayr› dünrastlayam›yorum. Oysa ya... Birisi Avrupa, birisi bir zamanlar ülkenin neAsya... ‹nsanlar vapurlar›n güver- resine gitsem en umulmad›k yertelerinde... Parlayan flafllarla bu lerde ve zamanlarda ad›m› söyleönemli geçifli ölümsüzlefltiriyorlar. yen bir ses mutlaka olurdu. ZamaBen karfl› yakada, Gelibolu’day›m. n›n ve y›llar›n ard›nda kald›¤›m› ‹skelenin yan›ndaki bir lokantada anl›yorum ve kederleniyorum. Bir hayranl›kla dolunay›, Lapseki’nin süre sonra, önümdeki masa 141
Bütün Dünya • Ocak 2008
d›fl›nda tüm masalar›n doldu¤unu görüyorum. Biraz sonra bastonla yürüyen iki yafll› bayan ve onlar›n ard›nda yürüyen, yafl› ellinin üzerinde; ama bak›ml› bir baflka bayandan oluflan grup gelip önümdeki masaya oturuyorlar. Bir yandan yakamozun dalgalarla dans›n› seyrederken arada o masaya gözüm tak›l›yor.
B
ir ara lokantan›n arka masalar›ndan bir müzik sesi geliyor. Dört çalg›c› ellerinde ut, darbuka, keman ve klarnetle masalara flark› isteyip istemediklerini soruyorlar. ‹steyen olursa istedikleri flark›lar› masadakilerle birlikte söylüyor ve bir iki flark›dan sonra kendilerine uzat›lan paray› alarak yan masaya geçiyorlar. Kasaban›n k›y› lokantalar›nda flark›lar eflli¤inde içki içmenin bir gelenek oldu¤unu anl›yorum. Benim oturdu¤um masaya yaklafl›nca tek bafl›na oturan birisinin flark› istemeyece¤ini varsayarak önümdeki masaya yaklafl›yorlar ve masan›n bafl›nda oturan bak›ml›; ama geçkin bayana flark› isteyip istemedi¤ini soruyorlar. Oturdu¤undan beri ilk kez gülen bayan, “Elbette” diyor “Benim için ‘Aflk gibi sevda gibi’ flark›s›n› lütfen çalar m›s›n›z?” Çalg›c›lar kad›n›n çevresinde yerlerini al›yorlar ve flark›n›n giriflini çalmaya bafll›yorlar. Kad›n gülerek müzisyenlere bak›yor, sonra kadife gibi yumuflak, etkileyici bir sesle flark›y› söylemeye bafll›yor. Müzi¤in ritmine elleri fliirsel bir uyum sa¤larken etkileyici sesi önce lokantan›n masalar›na sonra bo¤az›n sular›na dalga dal142
ga yay›l›yor. Yak›n masalar yemek yemeye ara vermifl, çatal b›çak sesleri kesilmiflti. Çalg›c›lar, bir assolistin önünde çalar gibi tedirginleflmiflti; çünkü flark›y› söyleyenin s›radan biri olmad›¤›n› anlam›fllard›. Kad›n›n sesi, vurgular›n›n ihtiflam›, flark›y› bir büyük usta gibi söyleyifli, çevresine egemenli¤i ona sayg› kazand›rm›flt›. O büyük bir konser salonunda büyük bir kalabal›¤a flark› söylemenin sanal dünyas›nda yafl›yordu ve hiçbir fley, hiçbir kimse o flark› ile kad›n›n aras›na girebilecek gibi de¤ildi. Bu kad›n mutlaka gençli¤inde sesiyle birçok insan› etkilemifl, birçok salonda konser vermifl olmal›yd›. Kad›n geceye karfl› “Ben var›m” diyordu. fiark› bitti¤inde, o herkese flark›lar›n sonunda gülerek bakan çalg›c›lar flaflk›nd›. Ne yapacaklar›n› bilmeden birbirlerinin yüzüne bak›yorlard›. Karfl›s›nda sessizce bekleyen çalg›c›lara dönerek ad›n› duyamad›¤›m bir flark›y› çalmalar›n› istedi. Çalg›c›lar telaflla sazlar›n› kavray›p çalmaya bafllad›lar. Çok eskilerden kalma hüzünlü bir aflk flark›s›yd›.
K
ad›n o flark›y› da ayn› olgunlukla söyledi. Her sözcü¤ünü duyarak söylüyor, söylerken gözlerini kapat›yor, sesiyle birlikte ellerini de konuflturuyordu. Çevredeki masalar hayranl›kla, büyük bir sessizlik içinde onu dinliyorlard›. O bunun ay›rd›nda m›yd› bilmiyorum; ama kad›n geçmifl ac›lar›n› yaflar gibi ve yaln›zca kendisi için söylüyordu. fiark›y› muhteflem bir tav›rla sonland›rd›. Çan-
Eski fiark›lar
tas›ndan ç›kard›¤› paray› kemanc›ya uzatt›. Kemanc› paray› utanarak ald›. Dördü de kad›n›n önünde e¤ilerek yan›ndan sessizce ayr›ld›lar. Kad›n yan›ndakilerle hiç konuflmad›. Denizin gizemli karanl›¤›na, yakamozun titreflimlerine bakarak bir süre öyle kald›. San›r›m kad›n iki flark›n›n arkas›na gizledi¤i geçmifliyle yüzlefliyordu. Ac›lar›n› o eski flark›lar›n notalar›nda yüzdürüp belki de kendini sorguluyordu. Belki de çok gerilerde kalan umutsuz bir aflk›n çarm›h›na kendini gerip kendinden intikam al›yordu. Kad›n› bir süre gizlice ve merakla seyrettim. Çevresiyle hiç ilgilenmiyordu, yaln›zca kendini yafl›yordu o an... Lapseki’nin ›fl›klar›, dolunay, bo¤az›n üstündeki safran sar›s› renk, iki yaka aras›nda gidip gelen vapurlar... Hepsi kad›n›n sesiyle silinip gitmiflti. Bir süre sonra üç kad›n geldikleri gibi sessizce gittiler. Bana ba-
kan garsonu ça¤›r›p kad›n›n kim oldu¤unu sordum. “‹lk defa görüyorum beyim; ama herkesi etkiledi” dedi. O yaz akflam›nda bir kuyruklu y›ld›z gibi kay›p giden kad›n›, Gelibolu’da kald›¤›m süre yeniden görebilir miyim diye, umutla gitti¤im lokantada bir daha göremedim Oysa hangi ›l›k rüzgarlar›n Gelibolu’ya sürükledi¤ini bilemedi¤im o kad›n›n flark›lar›n› bir kez daha dinlemek, geçmifl y›llar›n› nas›l yaflad›¤›n›, sevdalar›n›, sevinçlerini, ac›lar›n› benimle paylaflmas›n› ne denli çok istiyordum. O gece, o y›ld›zlar, bo¤azdan nazl› nazl› geçen gemiler ve o kad›n›n muhteflem gizemi san›r›m orada bulunan birçok kiflinin an›s›nda, yan›t› çok merak edilen; ama hiçbir zaman ö¤renilemeyecek olan, inan›lmas› zor; ama çok güzel bir soru iflareti olarak kalm›flt›r.• enginunsal34@smileadsl.com
Genç çocuk, bir kitabevinin açt›¤› öykü yar›flmas›n› kazan›nca annesine bu sevinçli haberi bildirmek için telefon açt›: “Anneci¤im, yazd›¤›m öykü yar›flmada birinci oldu” dedi. “Çok sevinçliyim.” Bu sevinci büyük bir mutlulukla paylaflan annesi o¤lunu kutlamaya bafllad›: “O¤lum, çok sevindim” dedi. “Umar›m bundan sonra ikinci, üçüncü de olursun.”• Amerikan Yazar Mark Twain kendisinden çocuklu¤unu anlatmas›n› isteyen gazeteciye flu yan›t› verdi: “Ne anlatabilirim ki?..” dedi. “Biz ikiz kardefltik ve o denli birbirimize benzerdik ki, annemiz bile bizi boyunlar›m›za takt›¤› kurdeleyle ay›rt edebilirdi. Bir gün birlikte banyo yaparken birimiz bo¤uldu. Kurdelelerimizi de ç›kartm›flt›k. O gün bugündür yaflay›p yaflamad›¤›m› bilemiyorum.”• 143
Anne ve Babalardan, Dede ve Ninelerden... Bu sayfada, anne ve babalar›n, dede ve ninelerin gönderdikleri fotograflar yer almaktad›r. Her çocuk ve özellikle her torunun güzel oldu¤unu bildi¤imizden, yay›mlanacak fotograflarda yaln›zca, fotograflar›n güzel çekilmifl olmalar›n› ve teknik aç›dan yay›mlanabilir nitelik tafl›malar›n› dikkate alaca¤›z. Fotograflarda çocuklar›n ad ve soyadlar› yan›s›ra bulunduklar› kentin ad›n› da lütfen belirtiniz. Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Seli Altaras, ‹stanbul
Ça¤an Öztafl, ‹zmir
Romeo Deniz Taflk›ran, ABD
Eren Öner, Yalova Taha Erkan Gülhan, Sinop
Faruk Efe ve Emir Han Kazanc›, ‹stanbul
Yaren Sa¤anc›, Ankara
Yasemin Erdem, Ankara
Enes Taha Cop, Adana Deniz Bozkurt ve ‹dil Dönmezer, ‹stanbul
Göktu¤ Aksu, Artvin
Ceren Vuranok, Antalya
Ece Cemre Balc›, Ankara
Elif, Ömer, D¤uz, Semih Yar, Sakarya
Nehir Erkan, Ordu
Nisa Duru Özdemir, Ankara
M. Begüm Alt›ntafl, ‹zmir
A
dam›n biri arabas›yla yolda gidiyordu. Tam bir manast›r›n önünden geçerken arabas› ar›zaland›. Adam u¤raflt›, etti; ama bakt› ki olmayacak, hava da karar›yor, gidip manast›r›n kap›s›n› çald›: “Affedersiniz” dedi. “Ben buradan geçiyordum ve arabam ar›zaland›. Gidebilece¤im hiçbir yer yok geceyi burada geçirebilir miyim?” Rahipler adam› hoflnutlukla içeri ald›lar, ona yemek verdiler hatta arabas›n› da onard›lar. Adam tam uykuya dalaca¤› s›rada, koridordan gelen çok ilginç bir u¤ultuyla irkildi. Birkaç dakika sonra u¤ultu kesildi ve adam uyudu.
Gizlerle Dolu Bir Sesin Peflinde... •Gönderi: Peri Berkin Bütün Dünya• Sabah uyan›r uyanmaz rahiplere “O ses ne sesiydi?” diye sordu. Rahipler “Ne oldu¤unu sana söyleyemeyiz; çünkü sen bir rahip de¤ilsin” dediler. Adam rahiplere teflekkür etti, arabas›na atlad› yoluna devam etti. Aradan birkaç y›l geçti. Adam yine arabas›yla ayn› yoldan geçerken yine arabas› tam manast›r›n bulundu¤u yerde bozuldu. Adam yine kap›y› çald›, rahipler adam› içeri ald›lar, arabas›n› onard›lar ve gece olup da adam yat›nca koridordan ayn› ilginç ses yine geldi. “Bu sesin kayna¤›n› kesinlikle ö¤renmeliyim” diye sabah› zor etti. 148
Sabah rahiplere sordu¤unda rahipler yine ayn› yan›t› verdiler: “Sana söyleyemeyiz; çünkü sen bir rahip de¤ilsin.” Adam bunun üzerine “O sesin ne oldu¤unu çok merak ediyorum” dedi. “Bana söylemenizin tek yolu benim bir rahip olmamsa, bunun için ne yapmam gerekiyor?” Rahiplerden biri yan›t verdi: “Bunun için dünyay› bafltan sona gezeceksin, yeryüzünde kaç sim tanesi ve kaç kum tanesi oldu¤unu bulacaks›n. Buraya dönüp bize söyledi¤in zaman sen de art›k bizdensin...” K›rkbefl y›l boyunca dünyay› gezdi, görevini tamamlad› ve manast›ra geri dönüp kap›y› çald›. “Beni an›msad›n›z de¤il mi?” dedi. “O sesin ne oldu¤unu bana söylemeniz için tüm dünyay› dolaflt›m, tüm sim tanelerini ve kum tanelerini tek tek sayd›m. ‹flte istedi¤iniz say›lar...” Rahipler, “Art›k sen de bizdensin” dediler. “Gel bakal›m flimdi seni o sesin kayna¤›na götürece¤iz.” Adam› koridordan geçirip tahta bir kap›n›n önüne getirdiler. Baflrahip “‹flte ses buradan geliyor” dedi. Adam kap›y› aç›p içeri girdi, karfl›s›na bu kez tafltan bir kap› ç›kt›. Kap›y› açt›, içeri girince bu kez karfl›s›na yakut renkli bir kap› ç›kt›. Adam içeri girdi, bu kez de karfl›s›na zümrüt renkli bir kap› ç›kt›, adam bu biçimde tam 15 tane de¤iflik kap›dan geçti. En sonunda karfl›s›na alt›n renkli bir kap› ç›kt›. Adam içeri girdi ve en sonunda o ilginç sesin kayna¤› olarak karfl›s›na... Ne ç›kt›¤›n› malesef size söyleyemeyiz; çünkü siz bir rahip de¤ilsiniz...•
Unutamad›¤›m An›m “Unutamad›klar› an›”lar›n›, paylaflmak isteyen okurlar›m›z›n kaleme alacaklar› ve 600-800 sözcük tutar›ndaki an›lar›ndan her ay birini bu sayfada yay›mlayaca¤›z. Bafl›na “Unutamad›¤›m An›m” notunu eklemenizi rica etti¤imiz yaz›lar›n›z›, Mimoza 4/9, D: 1, 34750, Ataflehir, ‹stanbul adresine mektupla, (0 216) 456 2729 numaraya faksla ya da butundunya@butundunya.com.tr adresine e-postayla gönderebilirsiniz.
Teflekkür Ederim, Ö¤retmenim... •Ekrem Kemal K›rmac› - Bütün Dünya•
B
en Kahramanmarafll›’y›m. Yoksul bir ailenin ilk çocu¤um... Asl›nda ilk çocuk olmak her zaman zordur; çünkü anne, baba yeni evlenmifltir, birçok sorunlar› vard›r. Her ne kadar “‹lk göz a¤r›s›” deseler de ilk çocuk her zaman deneyimsizli¤e u¤rar. ‹lk çocuk olman›n ayr›ca, öteki kardefllere göre sorumlulu¤u da fazlad›r. Babam sürekli çal›fl›rd›. Bu yüzden ben sevgisiz büyüdüm. Sevgisiz büyümenin psikolojik s›k›nt›lar›n› da yaflam›m›n her ça¤›nda yaflad›m. Fakat son ve en küçük kardeflimi babam çok sevdi. Belki de sevmenin de bir zaman› vard›. Ortaokula annemin, babam›n zorlamas›yla bafllad›m. Babam›n beni okutabilecek olanaklar› yoktu. Ben de bunun ay›rd›nda oldu¤um için ifl buldukça çal›fl›yordum. Ortaokuldan sonra liseye devam etmeyi akl›m›n ucundan bile
geçirmiyordum. En k›sa yoldan yaflama at›lmay› ve babama yard›m etmeyi düflünüyordum. Tam bu s›rada bir ö¤retmenim benim yaflam›m› de¤ifltirdi. Hatta karakterime damgas›n› da vurdu. Anne, baba çocuklar›n› fiziki olarak dünyaya getirirler. Onlar›n gerçek ve ruh anne babas› ise ö¤retmenleridir. Anne, baba çocuklar›n›n cebine para koyabilirler; ama kafas›na bilgi koyamazlar. Bir insan zorda olsa anne babas›z büyür; ama asla e¤itimsiz ve bilgisiz büyüyemez. ‹nsan› insan yapan e¤itim ve bilgidir ki, bunu da ancak ö¤retmenler verir. Benim yaflam›m› de¤ifltiren ö¤retmenim bilginin yan›s›ra bana oldukça yüklü para da verdi. Ö¤retmenimin bana verdi¤i yüklü çeki bozdurdum. Aradan y›llar y›l› geçti hâlâ harc›yorum. Bana öyle geliyor ki, daha da y›llar y›l› harcayaca¤›m. Ortaokul son s›n›fta ticaret dersi oku149
Bütün Dünya • Ocak 2008
yorduk. Dersimize Mehmet Çelebi ad›nda genç bir avukat giriyordu. Çok güzel konuflurdu. Bize yaflam›, sevgiyi, paylafl›m› anlat›rd›.
O
gün okudu¤umuz ticaret dersinden akl›mda bir sözcük kalmad›. Fakat ö¤retmenimizin o zamanlar bizlere anlatt›¤› yaflama ait sözleri hâlâ an›msar›m. Ö¤retmenlerimin birço¤unu unuttum; ama bizlere yaflam dersi veren ö¤retmenlerimi hiçbir zaman unutamad›m. Bana hiçbir zaman unutamad›¤›m derslerin birini de Mehmet Çelebi ö¤retmenim verdi. Konumuz “Çek”ti. Defalarca okumama karfl›n çek konusunu bir türlü anlayam›yordum. Çekin parayla ilgili oldu¤unu biliyordum; fakat bir türlü çekle para aras›ndaki iliflkiyi kuram›yordum. Ö¤retmenim beni sözlüye kald›rd›. Sözlüde zay›f not ald›m. Ö¤retmenim bana zay›f not verirken “Dersten sonra yan›ma gel” dedi. “Seninle bir konu üzerinde konuflmak istiyorum.” Ö¤retmenler odas›na, ö¤retmenimin yan›na gittim. ‹kimizden baflka kimse yoktu. “Gel otur” dedi. Oturdum. “Sen hiç çek gördün mü?” “Hay›r, ö¤retmenim” dedim. “fiimdi sana bir çek yazaca¤›m. Bu çeke iyi sahip ol” dedi. “Bu çeki sakla. Bu çeke s›ms›k› sar›l›rsan, bu çek senin hem liseyi hem de üniversiteyi bitirmene yard›m eder.” “Ben ortaokuldan sonra liseye devam edemeyece¤im.” Gözlerimin içine bakarak “Bak yavrum” dedi. “Senin aileni tan›yorum. Tatil günleri ifl buldukça çal›flt›¤›n› da biliyorum. Herfleyden 150
önce sen azimli bir gençsin. Sen bu çeke s›ms›k› sar›l›rsan, üniversiteyi çok rahat bitirirsin.” Çantas›ndan ka¤›t, kalem ç›kard› ve bir fleyler yazd›. ‹kiye katlad› ve bana verdi. “Seni takip edece¤im. Mutlaka okumal›s›n.” Ö¤retmen odas›ndan d›flar› ç›kt›m. Merakla ka¤›d› açt›m okudum. “Çal›fl”, “Dürüst ol” yaz›yordu. Hiçbir fley anlamam›flt›m. Ne yani, bu, çek miydi flimdi? O gün karmakar›fl›k duygularla eve gittim. Bu olay, k›sa bir zaman içinde, bende tak›nt› durumuna geldi. Anlad›m ki çal›fl›rsam, dürüst olursam, her konuda baflar›l› olacakt›m. Ortaokuldan sonra liseye devam etmeye karar verdim. Bunun için paraya gereksinimim vard›. Bir ifl bulmak için Adana’ya gittim. Bir dokuma fabrikas›nda ifl buldum. Onsekiz ay bu fabrikada çal›flt›m. Çal›flman›n ve dürüst olman›n yararlar›n› hemen görmüfl ve k›sa zamanda amirlerimin be¤enisini kazanm›flt›m. Bu fabrikada tan›d›¤›m tekstil mühendisi Ayhan Amaçer, her okul tatilinde bana fabrikada ifl verece¤ine söz verince, liseyi burada bitirdim.
H
içbir zaman kiflili¤imden ödün vermedim. Ö¤retmenimin bana verdi¤i çeke s›ms›k› sar›ld›m. “‹nanmak”, “Çal›flmak” ve “Dürüst olmak” benim karakterim olmufltu. fiimdi 25 y›ll›k noterim... Gerçek yaflamda bu çekin daha da de¤erli oldu¤unu anlad›m. Teflekkür ederim ö¤retmenim... Beni okuttu¤un ve bügünlere getirdi¤in için...•
Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Aral›k Ay› Yan›tlar›, Çözümleri Mant›k Bilmecesi Bas›m y›l› 1997 2003 1994 2002 1995
Ad Ayten Neslihan Nail Özkan Salih
Kitab›n ad› “Siyaset” “Yaln›zl›k” “Özgürlük” “Bahis” “S›rlar”
Kitabevi Okay Sayg›n Sunay Aksu Buket
Kiralama Zinciri (Kim-Kimin) Ayten
Salih
Neslihan
Özkan
Nail
Bulmaca 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
1
2
3
C A H ‹ D E S O N K U
E L A L E M
M M A N N ‹ ‹ L L E S E H A M J ‹ L S E L E M A T O S O N ‹ K N A P A R A T K A N P C C A R ‹ A R ‹ D Ü L M A L R E M ‹ fi A M
N A R M E R ‹ N O S
M E T ‹ N A N D O
4
5
6
7
8
S U L A U ‹ L A E T O M ‹ S H M A O N R ‹ A A A Z D A K L A N
9
10
11
12
13
K E D R A B ‹ R E B A L ‹ M E A N C E M T N Y O R ‹ Y A Y O Z A Y E B A T A R A R U Z K A S N L A Y A P U S A A K ‹ K N M A O Y R E T
14
15
‹ N T A V N A A Z M ‹ E M L ‹ M Y A A K T A R S A
151
Prof. Dr. A. Yüksel Bozer
Cahit Batum
Mant›k Bilmecesi
Kareler ve Rakamlar
--
=
--
=
--
--
Beflinci
Dördüncü
Üçüncü
‹kinci
Birinci
134
122
Ceyda Ahmet Beril Nükhet Mehmet
-=
--
“Sar› Gül”
Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.
104
=
+
96
+
90
--
+
“Ya¤mur”
=
“Delikanl›”
--
“Köylü K›z›”
=
“Caj”
+
O y›l›n film ödülleri yar›flmas› yap›l›yordu. Afla¤›daki ipuçlar›na bakarak yar›flmaya kat›lan filmin ad›n›, oynayan baflartistini ve ald›¤› ödülü bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Ceyda’n›n oynad›¤› en uzun süreli olmayan “Köylü K›z›” jüri taraf›ndan Nükhet’in oynamad›¤› “Sar› Gül”den iki üst derecede ödüllendirildi. 2- Mehmet’in oynad›¤› film, en k›sa süreli olmayan beflincilik ödülünü alan filmden daha uzun, birincilik ödülünü alan filmden daha k›sa süreliydi. 3- “Delikanl›” adl› film Beril’in oynad›¤› ad› “Ya¤mur” olmayan filmden daha k›sa süreliydi. Bu iki filmden daha alt derecede ödüllendirilen Ahmet’in oynad›¤› filmin süresi yar›flmada ikinci gelen filmden alt› dakika daha k›sayd›.
Birinci ‹kinci Üçüncü Dördüncü Beflinci 90 96 104 122 134
Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Aral›k Ay› Çözümü: 416 + 387 = 803 + 285 -- 132 =+ 153 701 + 255 = 956
837 -- 421
316 = 521 -- 112 = -- 309
416
204 = 212
Baflartist
Filmin ad›
Süresi
Ald›¤› ödül
YukselBozer@butundunya.com.tr
CahitBatum@butundunya.com.tr 152
153
MORRA GAMB‹T
ATAK
Aç›l›flta daha iyi geliflim için bilerek pi- Mamedyarov-Svidler, 2007 yon vermeye gambit denir. Sicilya savunmas›na özgü Morra Gambit hemen kesin sonuç veren tuzaklarla dolu. Karfl›l›ks›z sunulan c piyonunu almadan iyice düflünmek gerekiyor. Düflünmeyenlerin bafl›na neler geldi¤ini iki örnekte görelim: 1. Rechi-Grassi, Dubai, 1986 1. e4 c5 2. d4 cxd4 3. c3 (‹flte Morra Gambit hamlesi) 3... dxc3 Axc3 d6 5. Fc4 g6 e5 dxe5 7. Fxf7(D) ve vezir düfler.
Mustafa Y›ld›z
Siyah kazan›r
Satranç
8
OYUN SONU
7 6 5
DÜNYA YAfi GRUPLARI fiAMP‹YONASI ANTALYA’DA YAPILDI Türkiye son aylarda dünya çap›nda büyük satranç organizasyonlar›na ev sahipli¤i yap›yor: Dünyan›n en yüksek ratingli yüzlerce satrançç›s›n›n hamle yapt›¤› Avrupa Kulüpler fiampiyonas›’ndan sonra 17-29 Kas›m 2007 tarihlerinde Antalya Kemer’de gelece¤in büyük ustalar› yar›flt›lar. 103 ülkeden 8-18 yafl gruplar›nda 822 erkek, 586 k›z toplam 1408 genç sporcunun kat›ld›¤› 2007 Dünya Yafl Gruplar› fiampiyonas› F‹DE (Dünya Satranç Federasyonlar› Birli¤i) tarihinde rekor kat›l›ma sahne oldu. fiampiyonada iki Türk k›z› Betül Cemre Y›ld›z 18 yafl kategorisinde üçüncü ve Kübra Öztürk de 16 yafl kategorisinde dördüncü olarak madalya kazand›lar.
4 3 2 1 b
a
c
d
e
f
g
h
2. Jedinger-Arnold, Wattens, 1994 1. e4 c5 2. d4 cxd4 3. c3 dxc3 4. Axc3 e6 5. Af3 Fb4 6. Vd4 Fxc3+ 7. Vxc3 Vf6?? 8. Vxc8+ (D) Bir figür geri düflen siyahlar flah›n› e7’ye kaç›r›rsa Fg5 hamlesiyle vezirini de yitirir.
Beyaz kazan›r
KEND‹ GELEN Horvath-Jobava, 2007
Y›ld›z-Gomes 8. tur 1. masa maç›n›n 24. hamlesinden sonraki konum: 8
Beyaz at›n hedefinde olan f4 karesindeki siyah kale nereye gitmeli? Dördüncü yataydaki beyaz piyonlara sald›rmak amac›yla ileri at›lan kale için e4 karesi ne kadar güvenli? Belki geri çekilmek gerekiyor, zor karar! Oyun flöyle sürdü: 24... Ke4 25. Axd7! Kxg4+ 26. Ag3 kale bu kez de vezirin hedefinde. Üstelik d7’deki at da fazladan tahtada kald›. 26. Kxg3+ 27. hxg3 Vxd7 ve beyazlar art›k kazan›lm›fl oyun sonuna geçebilir. 154
8
7
7
6
6
5
5
4
4
3
3
2
2
1
1
a a
b
c
d
e
f
g
b
c
d
e
f
g
h
h
MustafaYildiz@butundunya.com.tr
24...Va6?? Çözümler 138’inci sayfam›zdad›r.
155
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4
156
6
4
15
Filiz Lelo¤lu Oskay
SOLDAN SA⁄A: 1) “Yaralısın”, YUKARIDAN AfiA⁄IYA: “Gecede Kar Sesi Var” kitapla1) 1945-1997 yılları arasında yarı ile tanınan yakın zamanda flamıfl “Gönül Oyunu”, “Mazi yitirdi¤imiz yazarımız. - YabaKalbimde Bir Yaradır” adlı parni fıstık a¤acı olan menengiç çaları da bulunan müzik adamıa¤acının meyvesinden yapılan mız. - “Öyle sıcaktı ki çöpçüleSiirt’e özgü bir tür sabun. rin elleri / Çöpçülerin elleriyle 2) Tavlada bir sayı. - Kalabalık. okflardım seni / Yalnızlı¤ım be- Utanç duyma. - Hile. 3) Bir nim süpürge saçlım / Ne kadar Bulmaca kötü kokarsak o kadar iyi” diifli birçok istekli arasından en uygun flartlarla kabul edene zelerini de yazan baba flairimiz. verme. - Kırgızlar’ın ünlü des2) Tutsak. - ‹simler listesi. - Atın tanı. - ‹syankâr. 4) Nikelin simgesi. - Kaz yavrusu. - Bir orta ö¤retim kurumu. 3) Bir Da¤ları’nın mitolojideki adı. - Yaflamsal. devletin, bir hanedanın ya da bir kentin 5) Yunancada bir sayısı. - “..... Gökçe” (Kıb- simgesi olarak kabul edilmifl resim. - Yaprıs karikatüristlerinin duayeni). - Gecikme. ma, etme. - Sait Faik’in bir yapıtı. 4) Akıl 6) ‹talyan Radyo Televizyon Kuruluflu. - ile ilgili. - En küçük sosyolojik birim. Duman lekesi. - Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Üzerine bina yapılmak üzere ayrılmıfl bir yap›t›. - Bir cetvel türü. 7) “Sessiz .....” toprak parçası. - Karıflık renkli. 5) Yazarı (Yahya Kemal’in bir fliiri). - Yabancı. - Altı- bilinmeyen, anonim. - Akis. - Hile, düzen nın simgesi. - Hitit. 8) ‹nsanların, malların, anlamında bir sözcük. 6) Topra¤ın nemi. haberlerin ulaflmasını sa¤layan ifllerin ve - Bir haber ajansının simgesi. - “..... fiahin” araçların tümü. - Üstün emrinde çalıflan. - (“Kırmızı Yel”, “Acenta Mirza” gibi kitapÇanakkale’nin peyniriyle ünlü ilçesi. ları bulunan öykü yazarımız). - Devir, 9) Olumsuzluk belirten bir önek. - Kareli ça¤. - Japon lirik dramı. 7) Bir fleyin fiyadesenlerden oluflan bir kumafl. - Lüksem- tını artırma. - Mu¤la’nın bir ilçesi. - Giriflburg Radyo Televizyon Kuruluflu. - Ba¤ıflla- ken, atılgan. 8) ‹ddia. - Eski dilde bafl. ma. 10) Bir nota. - Yeryüzü kıvrımı. - Arjan- Bir ba¤laç. - Ürdün’de bir liman kenti. tin’in plaka imi. - Ayak bileklerini de içine 9) Tutucu, yobaz. - Satrançta bir tafl. - Avalan kapalı jimnastik ayakkabısı. 11) Sıkıntı, rupa Ekonomik Toplulu¤u’nun kısa yazıeziyet. - Kuzu sesi. - Ba¤ımlı olmayan. lıflı. - Yunan alfabesinde bir harf. - Aynı 12) ‹flaret olarak yere dikilen çubuk. - Kö- batında do¤an iki kardeflten her biri. pek. - Rütbesiz asker. 13) Briçte sanzatunun 10) “..... Büyürken Uyuyamam” (Necati kısa yazılıflı. - Gerçekte olmayan. - Ya¤lı, Cumalı’nın bir yapıtı). - Saka Türkleri’nin mayalı ya da mayasız hamurdan yapılan çö- ünlü destanı. - Geceleyin, açık havada rek. 14) Kanuni. - “Dedim akça ..... çölde ne sevgiliye bir müzik aracıyla verilen küçük gezer” (Karacao¤lan). 15) Aza. - Dört tarafı konser. 11) Proje. - Faktör. - Sodyumun su ile çevrili kara parçası. - Cezayir’de bir li- simgesi. 12) Türkiye’nin plaka iflareti. man kenti. - ‹lgi eki. 16) Eski dilde öte. Yürürken aya¤ı bir yere çarpıp sendele17) Baflkaları. - “Adımız miskindir bizim / mek. 13) ‹liflkin. - Boru sesi. - Yolculuk. Düflmanımız .....dir bizim” (Yunus Emre). 14) Emme, so¤urma. - Avrupa’da bir bafl18) Kayıklarda balıkların canlı kalması için kent. - Kesintilerden sonra kalan miktar. ayrılmıfl özel bölüm. - Güzel ötüfllü küçük 15) Bir sıvı ölçüsü birimi. - Bankalararası bir kufl. 19) Selenyumun simgesi. - Hayvan- elektronik fon transferinin kısa yazılıflı. lara vurulan damga. Bilgisayarlarda bir hafı- Bir iskambil oyunu.• za birimi. 20) Yuvarlak, yassı ve sipersiz FilizOskay@butundunya.com.tr bafllık. - Çok fliflman.
157
Bize Gönderilen
Kitaplar
Tümüyle kitapseverlere yönelik bu bölümümüzde, yeni yay›mlanan kitaplar›n duyurumu yap›lmaktad›r.
Saltanattan Cumhuriyete Kurtulufl Savafl› Prof. Dr. Osman Özsoy Timafl Yay›nlar›
2 y›ll›k bir çal›flman›n ürünü olan kitap haz›rlan›rken hat›ralardan çok belgelere baflvurulmas›na özen gösterilmifl. Osmanl› arfliv belgelerinden, yerli yabanc› kaynaklardan yap›lan al›nt›lar tüm olumsuz koflullara karfl›n bir ulusun yurdunu has›l kurtard›¤›n› anlat›yor: “Türk Kurtulufl Savafl› sadece Türk tarihi aç›s›ndan de¤il, dünya diplomasi tarihi aç›s›ndan da önemlidir. Türk Kurtulufl Savafl›’n› idare eden kadrolar›n iflgal devletlerinin kendi aralar›ndaki ç›kar çat›flmas›ndan nas›l yararland›klar›n› düflman cephe say›s›n› azaltma konusundaki ola¤anüstü becerilerini, Yunanl›lar’› yaln›z b›-
1
158
rakma konusunda gösterdikleri diplomasi becerilerini ve savaflta oldukça önemli olan gizlili¤i nas›l baflard›klar›... (...) Ba¤›ms›zl›k mücadelesini, oluflturdu¤u bir parlamento etraf›nda yürüten ve bu konudaki yetkiyi de tamamen temsile dayal› bir yöntemle ve günümüzün ça¤dafl demokrasilerini k›skand›racak flekilde savafl ortam›nda gerçeklefltiren dünyan›n ilk ulusu Türk Milleti olmufltur. (...) Türk Kurtulufl Savafl› yaln›zca Türk milletinin destan› olmaktan ç›km›fl ezilen uluslar›n destan› ve efsanesi haline gelmifltir.”
Uygarl›¤›n Kökeni Sümerliler - 1 Muazzez ‹lmiye Ç›¤ Kaynak Yay›nlar›
ünya çap›nda say›l› SümerD bilimcilerden biri olan Muazzez ‹lmiye Ç›¤, Atatürk’ün “Ça¤dafl uygarl›¤› anlayabilmek,
dünya yüzünde eski uygarl›klar›, bütün insanl›¤›n ilk uygarl›klar›n› do¤ru tan›yabilmekle mümkündür” sözünü ilke edinerek yap›tlar›yla ayd›nlatmay› sürdürüyor. Bugüne kadar dünyada “Sümer Edebiyat›” ad›n› tafl›yan hiç kitap yay›mlanmam›fl. Ç›¤ bu alanda bir ilki üstelik Türkçe olarak gerçeklefltiriyor. Çivi Yaz›l› belgelerin bulunuflu, yaz›lar›n dillerinin çözümü, Sümer dili ile Türk dilinin karfl›laflt›r›lmas› konular› ile bafllayan kitapta Sümer edebiyat›n›n tarihsel geliflimi, yay›lma alan›, Sümer edebi yap›tlar›n›n özellikleri aktar›l›yor. Atasözleri ve deyimlerden efsanelere bu edebi metinlerin Anadolu’ya hiç de uzak olmad›¤› bugün bile yayg›n olarak kullan›ld›¤› ise ilgi çekici bir nokta.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde Grigoriy Petrov Koridor Yay›nlar›
ürkiye Cumhuriyet’i kurulurken yay›mlanan k›sa zamanda Balkan ülkelerinde büyük ilgi gören kitap Türkçe’ye de çevrildi. Yay›n dünyas›n› yak›ndan izleyen Atatürk kitab› okudu. Kitaba, anlat›lan destans› baflar›ya hayran kald›. Kitab›n okullarda özellikle askeri okullarda okutulmas›n› istedi. Kitap büyük ilgi gördü. Tüm yoksullu¤a, olanaks›zl›klara elveriflsiz do¤a ko-
T
flullar›na ra¤men bir avuç ayd›n›n önderli¤inde, askerlerden din adamlar›na, profesörlerden ö¤retmenlere, doktorlardan ifladamlar›na dek her meslekten insan›n omuz omuza bir dayan›flma sergileyerek ülkelerini geri kalm›fll›ktan kurtarmak için nas›l büyük bir savafl›m verdiklerini tüm insanl›¤a örnek olacak bir biçimde gözler önüne seriyor. Eksiksiz, tam metin olarak yeniden Türkçelefltirilen kitapta yazar, o dönem, yap›t›n yank›lar›na iliflkin bölümler de eklemifl.
Can Öykü Antolojisi 90 Yazar 90 Öykü Can Yay›nlar›
rdal Öz’ün kurdu¤u Can Yay›nevi 25 yafl›na bast›. Erdal Öz’ün “Roman okuru sab›rl›d›r ilk on sayfa, yirmi sayfa ilgisini çekmeyebilir, okur sabreder. Öykünün öyle bir flans› yoktur. Öykü daha ilk bir iki cümlede okurun ilgisini çekmek zorundad›r. ‹lk cümle önemlidir öyküde” düflüncesi ›fl›¤›nda dünden bugüne, Cahit S›tk› Taranc›’dan Seray fiahiner’e uzanan 90 öykü ustas›ndan 90 güzel öykü. Öykülerin güzelli¤i yan›nda okur Türk öykücülü¤ünün cumhuriyet ile kat etti¤i aflamalar› da görüyor. Antoloji sonunda kitaptaki 90 yazara iliflkin k›sa yaflam öyküleri de sunularak öyküleriyle tan›flma ard›ndan yazarla da buluflma sa¤lan›yor.•
E
159
Bir Fotograf
Bin Sözcü¤e Bedeldir
Gönderi: fiefkat ‹fllegen, ‹zmir
160
TÜRK RESSAMLARI: Ayla ÇetiNkaya
Amasra’da Mart Günefli Ayla Çetinkaya, 1953 y›l›nda Zonguldak’ta do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimi süresince resme olan merak ve yetene¤inden dolay› güzel sanatlara gitmesi için yönlendirildi. Ama koflullar onu, Gazi E¤itim Enstitüsü, Almanca Bölümü’ne getirdi. Okulu ilk y›l terk etti. Çetinkaya, sanat e¤itiminin önemine inanarak, Zonguldak Belediyesi Konservatuvar›, Resim Bölümü’nde bir y›l e¤itim ald›. Hocas› Ressam Mehmet Süzen ile atölye çal›flmalar› yapt›. Ressam Zeki Oral’›n desen derslerine kat›ld›. Evinin bir bölümünü atölyeye dönüfltürerek çal›flmalar›n› sürdüren Ressam Ayla Çetinkaya’n›n birçok yap›t›, özel koleksiyonlarda yer almaktad›r.