2008/04

Page 1



BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Hande Umur Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlular›: Nükhet Alicikoğlu, Emel Kurt

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cansın, İzmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Mehmet Muhsinoğlu, Serdar Kalkan, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Eser Tutel, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 28. 03. 2008

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr


Y›l: 10, Say›: 119

N ‹ S A N

2 0 0 8

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

7 Umut Çiçeklerimiz... METE AKYOL

10 İklim Olayları... ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

17 84 Yıllık Cumhuriyet Kalesi Laiklik YAfiAR ÖZTÜRK

23 Çankaya’nın Hanımefendileri (1)

43 Amiralin Çizdiği Usta İşi Dünya Haritası KONUR ERTOP

49 105 Günde Elektrikli Sandalye MEHMET MUHS‹NO⁄LU

33 İnsanlık Dramı AL‹ NA‹L‹ ERDEM

37 Türkler’i Yakından Tanımaya Önem Vermiş Batılılar Hakkımızda Ne Düşünüyor?

YÜCEL AKSOY

101 Dilber Abla Artık Yaşamıyor MEHMET ÜNVER

109 Kızıma Mektup NURAY BARTOSCHEK

55 Konyalı Genç Amerika’da Bir Doktora Tezi Yazdı İş, Ün ve Para Sahibi Oldu ‹ZM‹R TOLGA

ESER TUTEL

98 Joaquin Rodrigo

59 Centilmen ve de Centilmence MET‹N GÖREN

63 Halk Sanatı Hiç Yerinde Durmuyor CHERYL TANRIVERD‹

Sizden Bize

8

‹lk Dersimiz Türkçe

15

Nisan SuDokular›

88

Bilginizi Denetleyin

105

1001 Güzel Söz

124

Anne ve Babalardan

136

113 Ali Çavuş MUSTAFA NECAT‹ (U⁄URAL)

118 Kahvenin Çağrısı... DR. MEHMET UHR‹

121 Padişah Elektriği Kestirince İlk Sinema Gaz Lambasıyla Oynadı DO⁄AN ANAPA

125 Çobanaldatan ERDO⁄AN SAKMAN

GÜRBÜZ EVREN

69 Asker Annesi Olmak... GÜLAY YEN‹LMEZ

73 Rukiye Nine MET‹N ATAMER

76 Furtuna Diyarı Çamlıhemşin

128 Beklemeyi Öğrendiğim Yıl ‹LYAS HAL‹L

131 Biz Gittikten Sonra... ENG‹N ÜNSAL

AL‹ MURAT ERKORKMAZ Sayfa: 49

105 GÜNDE ELEKTR‹KL‹ SANDALYE

89 Zeynep’in Civcivleri MUZAFFER ‹ZGÜ

95 Ayşegül HANDE UMUR

4

‹S‹M BABASI AR‹STO ÇOBANALTAN

133 Çok Bilenler SAD‹ BÜLBÜL

GAZ‹ VURAL

81 Annem

Sayfa: 125

139 Lokomotif Nasıl Yaşamımıza Girdi? SERDAR KALKAN

141 Casa Batlló ve Ütü Masası PEL‹N HAZAR

145 Interlaken ‹ZLEN fiEN

Mankafa Poldi

138

Kareler ve Rakamlar

152

Mant›k Bilmecesi

153

Satranç

154

Bulmaca

156

Ay›n Kitaplar›

158

Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5


’DAN S‹ZE Mete Akyol

UMUT Ç‹ÇEKLER‹M‹Z...

K

irazlar›n Nisan’da açan çi- Büyük Millet Meclisi’nin kuruluçekleri, iki ay sonra kiraz flu olay›, 1930 y›l›ndan buyana, taneleri olgunluklar›yla bu nedenle, “Çocuk Bayram›” tatland›rd›klar› dilimizi ne yaz›k olarak da kutlanmaktad›r. Ulusumuzun ve ülkemizin geleki anlayam›yorlar. O nedenle flimdiden teflekkür ce¤inin tad›n› flimdiden müjdeleyen bu umut çiçekedemiyoruz onlara, lerimizin 23 Nisan flimdiden kutluyaUlusal Egemenlik ve m›yoruz onlar›... Oysa yine bir Çocuk Bayram›’n›, kiraz çiçe¤i pembe bu y›l da yine, içimibeyazl›¤›yla her y›zin en içinden gelen l›n Nisan’›n›n getircoflkulu bir mutluluk di¤i bir baflka duygumuzla bir kez umut simgemizi, daha kutluyoruz. içimizin en içinden Ve ne mutlu bigelen coflkulu bir ze ki, bu umut çimutluluk duyguçeklerimiz dilimizi suyla kutluyoruz. anl›yorlar. Bu umut simge*** Yaln›zca dergimiz, çocuklar›m›zmizin de¤il, Türk bad›r. Her Türk çocuk, 23 Nisan Milli Hakimiyet Bayram›’n›n ilk kez Çocuk s›n›n›n da üstat yazaTürkiye Büyük MilBayram› olarak da kutlanmas› r› Eser Tutel, kendilet Meclisi’nin, 1920 “Çocuk Haftas›” dergisinin 1930 Nisan say›s›n›n kapa¤›nda ne özgü zarif anlay›l›ndaki bir kiraz yukar›daki biçimde sunulmufltu. t›m biçemiyle bu çiçe¤i pembe beyaz temizli¤ini ve umudunu simgele- kez, “Çankaya Köflkü’nün Han›memektedir. Her 23 Nisan’da onlar›, fendileri”ni yazd›. ‹ki bölümde yaiflte bu anlaml› özellikleri nedeniy- y›mlayaca¤›m›z bu çal›flmas›n› da okurken, üstat yazar›m›z›n bu mesle kutluyoruz. ‹lk on y›l boyunca Ulusal lek unvan›na ne denli hakedilmiflEgemenlik (Milli Hakimiyet) likle sahip oldu¤una bir kez daha Bayram› olarak kutlanan Türkiye tan›kl›k edeceksiniz.• 7


S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

ay›n Hande Umur’un Kafl›k-

S ç› Elmas› ile ilgili yaz›s›n› okuduktan sonra internette küçük bir araflt›rma yapt›m. Sizinkinden farkl› iki bilgiye ulaflt›m. Sizin yaz›n›zda verdi¤iniz bilgiler mi, yoksa internetteki bilgiler mi do¤rudur? Merak etti¤im için soruyorum. Suna Çelen, ‹stanbul.

YAZARIMIZIN YANITI: ay›n Suna Çelen, öncelikle

S yeni tasar›m›m›zla ilgili görüfl-

leriniz nedeniyle teflekkür ederiz. Kafl›kç› Elmas› konusunda iletti¤iniz bilgilere elbette biz de ulaflt›k; ama bizim için as›l olan, buldu¤umuz her bilgiyi de¤il, do¤ru olan bilgiyi vermektir. Bunun için de, araflt›rmas›n› yapt›¤›m›z konunun uzman›ndan destek ald›k. Elmas›n “gerçek” öyküsünü ö¤renmek için Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Say›n Abdülkadir Öz8

can’a dan›flt›k. Kendisi bize iki büyük Osmanl› tarihçisine ait kaynak önerdi ve ikisinde de elmasla ilgili ayn› bilgiler yazmaktayd›. Kaynaklardan biri Türk Tarih Kurumu taraf›ndan 1995 y›l›nda bas›lan, “Defterdar Sar› Mehmed Pafla Zübde-i Vekayiât” (Haz›rlayan: Abdülkadir Özcan)’›n 107 ve 108’inci sayfalar›nda yer alan Kafl›kç› Elmas› ile ilgili bilgidir. Di¤eri ise “Râflid Tarihi”nin Osmanl›ca orijinal bask›s›n›n 354’üncü sayfas›nda yer alan metindir. Yaz›m›zdaki bilgilerin kayna¤›, bu yap›tlard›r. Sayg›lar›m›zla, Hande Umur.

bildi¤imiz “Bütün Dünya”n›n ve y›llar›n titiz gazetecisi Say›n Akyol’un bu yanl›fll›¤› nas›l yapt›¤›n› anlayamad›m. Çal›flmalar›n›zda baflar›lar›n›z›n devaml› olmas›n› dilerim. Sayg›lar›mla, S. K. Ankara.

YAZARIMIZIN YANITI: d›n›z› yazmad›¤›n›z için si-

A ze yan›t›m›, zorunlu olarak hitaps›z bildiriyorum. Say›n Dr. Necip Hablemito¤lu’nun akademik unvan›n›n yanl›fl yaz›lmas›n›n suçu, tümüyle bana aittir. Bu suçum nedeniyle sizden özür dilemem gerekti¤ini biliyorum; ama ad›n› yazma nezaketi göstermeyen bir kifliden nas›l özür dilenece¤ini bilmiyorum. Ben tüm okurlar›m›zdan özür dileyeyim, siz de bu özürümdem pay›n›z› al›n›z lütfen. Sayg›lar›mla, Mete Akyol.

›rk elli y›ll›k okurlar hiç

O gül Hablemito¤lu’nun, hain

cak say›n›zda Prof. Dr. fien-

K al›nmas›n, k›zmas›n. Ben-

bir suikaste u¤rayan efli merhum Dr. Necip Hablemito¤lu konusundaki yaz›da bahsedilmemesine ra¤men, yaz›n›n tan›t›m bölümünde ve Say›n Mete Akyol’un yaz›s›nda Dr. Hablemito¤lu’nun ad›na “Prof. Dr.” unvan›n›n eklenmifl oldu¤unu gördüm. Büyük bir dikkatle haz›rland›¤›n›

deniz onlardan daha k›demli bir Bütün Dünya’l›y›md›r. “Bütün Dünya” ile ‹skenderun’da, 1948 yaz›nda tan›flm›flt›k. 12 yafl›nda, zorland›¤›m yaz›lar bile dikkatimi çeker, derginin içindekileri yazan kapa¤›n› ilginç ve pratik bulurdum. “Bütün Dünya” ile, y›llar içinde koptuk git-

tik. Geçenlerde Alia¤a’dan ‹zmir’e geldi¤im otobüste aniden karfl›lafl›verdik. fioförün sa¤›nda, tam cam›n kenar›nda iki tane “Bütün Dünya”, adeta bana bak›yor ve “Sen beni unuttun vefas›z; ama yafl›yorum ve karfl›nday›m” diyordu. Birden çocuksu bir heyecana kap›ld›m. Birisinin unuttu¤unu düflünerek ve alabilirim hesab›yla, ricadan da yumuflak bir sesle dergileri istedim ve paras›n› verece¤imi söyledim. fioför flöyle bir yan bakt›, elini kald›rarak “Olmaz, veremem. Çünkü bu dergiler çok k›ymetli... Bunlar› arabada unutan bey yolcumdur. Yar›n gelir sorar. Dergiler de¤erlidir. Ona vermek zorunday›m” diye konufltu. Dergileri, pardon “Bütün Dünya”lar› alamad›k. Ama adresi ald›k ve yepyeni bir Bütün Dünya’l› olduk. Onun için de genç okuyucular›n da önünde ve en yenilerden say›l›r›m. Bu arada, kendisini tan›yanlar›n tabiriyle “Bir Güzel Adam” Ali Naili Erdem A¤abey’imizden, e¤er ondan k›demli isem, hofl görmesini dilerim. Görür de... Bir de, bu Mankafa Poldi nas›l bir adamd›r? Hiç yafllanmaz, hiç de¤iflmez mi can›m? Bizi ayd›nlatsa çok iyi olur... Cemtok Derman, Frankfurt ve Essen Çal›flma Ataflelikleri Eski Görevlisi, Dikmen, Ankara. 9


TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu

IKLIM OLAYLARI... ‹nsanlar›n, binlerce y›l öncesinden gözlemlemeye bafllad›klar› mevsimlere göre de¤iflen do¤a olaylar›yla ilgili saptamalar›, günümüzün iklimbilimine (klimatoloji) ve havabilgisine (meteoroloji) iliflkin verilere karfl›n yine de önemini koruyor. ugün 19 fiubat 2008, hava so¤uk; gece –10, gündüz –2. Bu so¤uklarda d›flar› ç›kam›yorum; arada bir dostlar geliyor, söylefliyoruz. Bugünkü konu¤umun ilk sözü, daha “nas›ls›n, iyi misin?” diyemeden, havan›n so¤uklu¤undan yak›nmak oldu ve ard›ndan bunlar›n son so¤uklar oldu¤unu, bugün ilk cemrenin havaya düfltü¤ünü, s›cakl›¤›n artaca¤›n› söyledi; okudu¤u bugünkü gazete öyle yaz›yormufl. Oysa ben, birinci cemreyi 20-21 fiubat olarak biliyordum. Konu¤um gidince sözlükler ve ansiklopediler aras›nda biraz gezindim

B

10

ve ilginç sonuçlarla karfl›laflt›m; halk takvimindeki bu gibi tarihlerin, de¤iflik kaynaklarda de¤iflik günlerde belirtildi¤ini gördüm ve araflt›rmam› biraz daha geniflleterek saptad›¤›m bu günleri, okurlar›mla paylaflmak istedim. Yaz›ma ald›¤›m günler, belgeli¤imdeki kaynaklar yan›nda üç ansiklopedi ve alt› sözlük (ikisi 19. yüzy›l bask›l›) üzerinde yapt›¤›m taramada en çok belirtilenlerdir. Örne¤in: de¤iflik kaynaklarda Zemheri 7, 8, 8, 10 Ocak olarak gösterilmiflse, 8 Ocak’› do¤ru varsayd›m. Bu günler, Miladi takvime göre düzenlenmifl olup Rumi takvim için yaklafl›k

13’er gün geri çekilmelidir (Uleman›n da deste¤ini alarak fleriatç› tak›m›n ç›kard›¤› ve tarihe olay gününün ad›yla geçen 31 Mart 1325 ayaklanmas›n›n, bugün kulland›¤›m›z Miladi takvimde 133 Nisan 1909’a kaymas› gibi). ikkat çeken bir baflka durum da baz› f›rt›nalar d›fl›nda, iklim de¤iflikliklerine verilen adlar›n neredeyse tamam›n›n Arapça oluflu ve Arapça’n›n Türk toplumunun günlük yaflam›na kadar nas›l girdi¤i... Ancak, insanlar›n, binlerce y›l öncesinden gözlemlemeye bafllad›klar› mevsimlere göre de¤iflen do¤a olaylar›yla ilgili saptamalar›, günümüzün iklimbilimine (klimatoloji) ve havabilgisine (meteoroloji) iliflkin verilere karfl›n yine de önemini koruyor. O insanlar y›l›, Kas›m (ay›ran) ve H›z›r (bereket) günleri diye ikiye bölmüfller. “Y›l› ikiye ay›ran gün” anlam›ndaki rûz-› kâs›m (bafltaki “rûz = gün” at›larak k›saca “Kas›m” deniyor), takvimimizdeki kas›m ay›n›n 8’inden may›s›n 6’s›na kadar 179 (180) gün süren alt› ayl›k k›fl dönemi için kullan›l›yor. Kas›m ay›n›n 8’inci gününden sonraki 46’nc› gün (23 Aral›k’ta), “k›rk gün” demek olan Erbain; 86’nc› günde de (31 Ocak) “elli gün” anlam›nda Hamsin (k›fl›n son günleri) bafll›yor. Erbain, k›fl mevsiminin en sert günlerini

D

kaps›yor ki bu günlere (22 Aral›k-31 Ocak) zemheri / zemherir (karak›fl) deniyor. Erbain ve hamsinden oluflan bu 90 günlük fliddetli k›fltan sonra halk “kantar yaza do¤ru yükseldi” anlam›nda “Kantar a¤d›” diyor. Kas›m döneminin 105’inci günü (20 fiubat) birinci cemre, havaya; 112’nci gün (27 flubat) ikinci cemre, suya; fiubat ay›n›n 28 ya da 29 gün olufluna göre 119’uncu gün (5-6 Mart) üçüncü cemre, topra¤a düflüyor. Yani, ilkbahardan önce birer hafta arayla ›s›t›c› bir gücün havaya, suya ve topra¤a düfltü¤üne (yans›d›¤›na) ve böylece s›cakl›klar›n yükselmeye bafllayaca¤›na inan›l›yor (Cemre: Ar. camra; kor, atefl). emre düflmesiyle ilgili çeflitli söylentiler var. Bunlardan birine göre, göçebe Araplar kas›m ay›nda birbiri içine üç çad›r kurar, d›fl çad›ra büyükbafl hayvanlar›n›, orta çad›ra küçükbafl hayvanlar›n› koyar, iç bölümde de kendileri bar›n›rlarm›fl. Bu üç çad›r›n her birinde ayr› atefl yakarak ›s›n›rlar; havalar ›s›nmaya bafllay›nca önce d›fl çad›rdaki , biraz daha ›s›n›nca orta çad›rdaki, daha da ›s›n›nca kendi bar›nd›klar› çad›rdaki atefli söndürür, buna “cemre düflmesi” derlermifl. Osmanl›’n›n ‹stanbul ulemas› bu halk deyifllerini: cemre-i ûla fi-l-hava; cemre-i sâniye fi-l-mâ;

C

11


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

cemre-i sâlis fi-t-türab; bir baflka üst kesim ise cemre-i ûla beheva; cemre-i saniye beâb; cemre-i salise behâk biçiminde halk›n anlamad›¤› dille yaz›p konuflmay›, ayr›cal›kl› olman›n gere¤i saym›fl. ine bu ulema tak›m›, yaz aylar›na yak›n olmas›na karfl›n hamsinin, erbainden daha sert geçmesi nedeniyle “Hamsin, erbainden kemsin” derken, halk “k›rklar”, “elliler” demeyi ye¤liyor, mevsim dönemlerini buna göre adland›r›yor ve 179 günlük Kas›m’›n 100’üncü gününü “kas›m yüz, gerisi düz” ya da “geldik yüze, ç›kt›k düze”; 150’nci günü ise “yüz elli, yaz belli” deyifliyle belirtiyor; zemheriyi de “karak›fl” diye an›yor. *** Y›l›n ikinci yar›s› H›z›r ise 6 May›s’tan sonraki 185 (186) gündür. H›z›r sözcü¤ünün, halk›n inançlar›n›n aksine, H›z›r Peygamber ya da bu isimde ermifl bir kifliyle ba¤lant›l› oldu¤u tart›flmal›d›r. Baz› kaynaklarda bu sözün Arapça yeflil anlam›ndaki Hadra ya da Hazra’dan H›z›r’a veya H›d›r’a dönüflmüfl olabilece¤i yaz›lmaktad›r. Bir baflka kaynakta da H›z›r ’›n bereket simgesi oldu¤u vurgulan›yor. Do¤ald›r ki, 6 May›s’tan sonra bitkiler yeflermifl; a¤açlar›n tomurcuklar› patlam›fl, çiçe¤e durmufl; do¤a canlanm›fl, bere-

Y

12

ketli günler beklenir olmufltur. Halkbiliminde (folklor) H›z›r ve ‹lyas Peygamberlerin bulufltu¤u gün olarak varsay›lan 6 May›s, H›drellez (H›d›rellez / H›d›rilyas) günü, Anadolu’nun hemen her yerinde k›rlara ç›k›l›p e¤lenceler düzenleme gelene¤i vard›r. Bu gelenek, bir bak›ma yaz günlerinin bafllamas› flölenlerini, gündönümü kutlamalar›n› da kapsar. *** ‹nsanlar›n binlerce y›l öncesine dayanan gözlemleriyle saptad›klar› bu önemli do¤a günleri flöyle: Zemheri f›rt›nas›: 8 Ocak. Ayandon (Aya Andon) f›rt›nas› (Aziz Andonios yortusu. Eskiler “fliddet-i sermâ”da derlerdi (Far. sermâ: k›fl, so¤uk): 26 / 28 Ocak. Zemheri (Karak›fl) sonu: 31 Ocak. amsin (50 gün so¤uklar›n›n bafllamas›): 1 fiubat. Birinci Cemre: 20 fiubat. ‹kinci Cemre: 27 fiubat. Üçüncü Cemre: 5-6 Mart. Berde’l acuz (Kocakar›) so¤uklar›: Ar. berd: so¤uk. Acuz: kocakar›. Bu sözün asl› Berde’l acz’dir. Acz: insan veya hayvan›n gerisi, kuyru¤u demektir. Berde’l acz’in anlam› da “so¤uklar›n sonu” ya da “kuyruk so¤uklar› / kuyruk titreten so¤uklar” olmal›d›r: 10-16 / 11-17 Mart günlerini kapsar. Bu günlere “eyyam-› hamsin”, “eyyam-› husun” ya da “hamsin günleri” de denir. Belgeli¤imdeki eski bir gazete kesi¤in-

H

de bu yedi günün Arapça adlar› s›rayla flöyle: S›n, S›nnaber, Vâb›r, Âmir, Mu’temir, Mu’allel, Matfiyülcemer (Matiyülcemel). amsin’in sonu (‹lkbahar ›l›m›; Günefl’in eflle¤i [Ekvatoru] kesti¤i gün). Eski takvimlere göre Güneflin Koç burcuna girdi¤i, gece ile gündüzün eflitlendi¤i, y›l›n ve ilkbahar›n bafllad›¤› say›lan Nevruz – Yeni gün: 21 Mart. Koz kavuran f›rt›nas›: 23 Mart. Çaylak f›rt›nas›: 26 Mart. K›rlang›ç f›rt›nas›: 8 Nisan. Leylek f›rt›nas›: 11 Nisan. Ku¤u f›rt›nas›: 17 Nisan. Sitte-i sevr (alt› bo¤a). Günefl’in Sevr (Bo¤a) burcundayken ç›kan ve alt› gün süren so¤uk f›rt›na: 19-26 Nisan. Çiçek f›rt›nas›: 2-4 May›s. H›drellez: 6 May›s. Filiz k›ran f›rt›nas›: 16 May›s. Kokulya f›rt›nas›: 20 May›s. Ülker f›rt›nas›: 23 May›s. Kabak f›rt›nas›: 30 May›s Gündönümü f›rt›nas› (fiiddetli, ye¤in f›rt›na): 22 Haziran. K›zlak f›rt›nas›: 27 Haziran. Yaprak f›rt›nas›: 30 Haziran. Sam rüzgârlar›’n›n (kavurucu s›caklar›n) bafllamas›: 3 Temmuz. Çark dönümü f›rt›nas›: 9 Temmuz. Karaerik f›rt›nas›: 26 Temmuz. K›z›lerik f›rt›nas›: 29 Temmuz. Eyyam-› bâhûr / Bâhurun (“Bo¤ucu s›caklar” olarak nitelendirilen y›l›n en s›cak günlerinin bafllang›c›): 1 A¤ustos. Eyyam-› bâhûr’un sonu: 8 A¤ustos. Mihri-

H

can / Mircan f›rt›nas›: 31 A¤ustos. B›ld›rc›n geçimi f›rt›nas›: 6 Eylül. Çaylak geçimi f›rt›nas›: 13 Eylül. Sonbahar ›l›m› (Güneflin eflle¤i kesti¤i gün): 23 Eylül. Kestane karas› / k›ras› f›rt›nas›: 27 Eylül. Turna geçimi f›rt›nas›: 30 Eylül. Koç kat›m› f›rt›nas›: 4 Ekim. Yaprak dökümü f›rt›nas›: 9 Ekim. Meryemana f›rt›nas›: 13 Ekim. K›rlang›ç f›rt›nas›: 18 Ekim. Ba¤bozumu: 21 Ekim. Bal›k f›rt›nas›: 27 Ekim. Kufl geçimi f›rt›nas›: 5 Kas›m. Çi¤ düflme günleri: 9 Kas›m. Pas t›rma yaz› bafllang›c› (“Yazdan kalma s›cak günler” de denir): 11 Kas›m. Ülker dönümü f›rt›nas›: 29 Kas›m. Karak›fl f›rt›nas›: 9-12 Aral›k. K›fl mevsiminin bafllang›c›: 2122 Aral›k, en uzun gece (fleb-i yelda). Y›l›n en uzun geceleri 19 Aral›k’ta bafllar, 25 Aral›k’ta sona erer. *** Bu arada, ülkemizin rüzgârlar›na da k›saca bir göz atal›m: lkemizin, genelde Marmara denizcilerinin adland›rd›¤› ama zamanla bütün ülkede yayg›nlaflan belli bafll› rüzgârlar›ndan Gündo¤usu rüzgâr› do¤udan, Günbat›s› rüzgâr› bat›dan; Y›ld›z, kuzeyden; K›ble, güneyden eser. Ana yönlerin ortas›ndan esen rüzgârlar: Poyraz (kuzeydo¤u), Kefliflleme (güneydo¤u), Lodos (güneybat›) Karayel, (kuzeybat›).

U

13


BD N‹SAN 2008

‹mbat, denizden karaya; Meltem, karadan denize do¤ru eser. Mevsimlik veya y›ll›k rüzgârlar her y›l düzenli olarak ayn› tarihte, ayn› do¤rultuda eser. Denizcilikte rüzgârlar, estikleri yönlere göre tam, yar›m, dörtte bir olarak söylenir ki bunlara kerte denir. Saat yelkovan› yönünde kuzeyden do¤uya rüzgâr yönleri flöyledir: y›ld›z, y›ld›z kerte poyraz, y›ld›z poyraz, poyraz kerte y›ld›z, poyraz, poyraz kerte gündo¤usu, gündo¤usu poyraz, gündo¤usu kerte poyraz, gündo¤usu. *** Ek: 1 Mart 2008. Türk Genelkurmay› Irak’›n kuzeyindeki kara çarp›flmas›na son verdi. Amerika’dan resmi a¤›zlar “Biz hiç etkilemedik, Türkler kendi kendileri-

ne, kendi düflünceleriyle buna karar verdiler” demeye getiren aç›klamalar yap›nca akl›ma bir f›kra geldi: Bir gece köyün yafll›lar› muhtar›n evinde toplanm›fl, söylefliyorlarm›fl. Biri sormufl: “fieker neden yap›l›r?..” Kimsede ses yok. Hasan A¤a’n›n dizi dibinde oturan torunu yerinden f›rlam›fl: “Ben biliyom muhtar emmi, so¤an›n cücü¤ünden yap›l›r” demifl. Herkes “Ula, essah m› ki, olabilü mü” diye flaflk›n bakarken Hasan A¤a gururla “Vallahi Muhtar a¤a, ben söylemedim, kendi akl›yla bildi” demifl. Siz de inanabilirsiniz; tabii, yerseniz... (!)• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

‹ki at yar›fl› tutkunu aralar›nda konufluyordu. ‹çlerinden biri “Dün çok ilginç bir fley oldu” dedi ve bafl›ndan geçen olay› anlatmaya bafllad›: “Ay›n onbiriydi, saat tam onbirde evden ç›kt›m. O gün onbirinci evlilik y›ldönümümüzdü ve o¤lum da onbir yafl›na bas›yordu. Yar›flta tam onbir at vard›. Bu rastlant›lar›n içinde bir gizem oldu¤unu düflünerek elimdeki paran›n tümünü onbirinci ata oynad›m...” Arkadafl› sözünü keserek merakla ne kazand›¤›n› sordu: “Yapma yahu” dedi. “Tüm bu rastlant›lar karfl›s›nda ne kazand›n?” Adam üzgün üzgün bafl›n› sallayarak arkadafl›n›n sorusuna flu yan›t› verdi: “Ne kazanmas›, dostum” dedi. “Tüm param› oynad›¤›m at onbirinci oldu.”• 14

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden

Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 16’nc› sayfam›za bak›n›z

1. objektif (frans›zca) – a) görüntüsel b) nesnel c) öznel ç) görece

9. mülâkat (arapça) – a) söylefli b) konuflma c) söyleflme ç) söylence

2. sübjektif (frans›zca) – a) öznel b) nesnel c) duygusal ç) yaflamsal

10. bilakis (arapça) – a) tam tersine, aksine b) aynen c) ne alaka ç) karfl›tl›k

3. obje (frans›zca) – a) varl›k b) cisim c) nesne ç) özne 4. süje (frans›zca) – a) özne b) nesne c) soyut ç) somut 5. keyfiyyet (arapça) – a) iste¤e ba¤l› b) nicelik c) nitelik ç) keyfe göre 6. kemmiyyet (arapça) – a) nitelik b) nicelik c) fazlal›k ç) azl›k

11. polemik (frans›zca) – a) söyleflme b) at›flma c) tart›flma ç) sert tart›flma 12. nisyân (arapça) – a) unutma b) an›msama c) sezinleme ç) bast›rma 13. hat›ra (arapça) – a) an› b) geçmifl c) nostaljik ç) an›msama

7. kampus (ingilizce) – a) yerleflke b) kamp yeri c) kamp alan› ç) kamping

14. hat›rat (arapça) – a) an› kitab› b) an›msama çabas› c) geçmifli düflünmek ç) an›flt›rmak

8. terkip (arapça) – a) bileflim b) birlik c) alafl›m ç) deneysel

15. realist (frans›zca) – a) gerçekçi b) hayalci c) maddeci ç) maneviyatç›

15


YAKIN TAR‹H‹M‹Z

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR

15’inci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. objektif (frans›zca) – b) nesnel.

9. mülâkat (arapça) – a) söylefli.

2. sübjektif (frans›zca) – a) öznel.

10. bilakis (arapça) – a) tam tersine, aksine.

3. obje (frans›zca) – c) nesne.

11. polemik (frans›zca) – ç) sert tart›flma.

4. süje (frans›zca) – a) özne. 5. keyfiyyet (arapça) – c) nitelik. 6. kemmiyyet (arapça) – b) nicelik. 7. kampus (ingilizce) – a) yerleflke. 8. terkip (arapça) – a) bileflim.

12. nisyân (arapça) – a) unutma. 13. hat›ra (arapça) – a) an›. 14. hat›rat (arapça) – a) an› kitab›. 15. realist (frans›zca) – a) gerçekçi.

Parisli bir turist, Almanya’da bir otelde yemek yerken nefis bir sar›fl›n kad›n gördü. Hemen garsonu ça¤›rd› ve eline yüklüce bir bahflifl s›k›flt›rarak, “nefis sar›fl›n”la ilgili bilgi edinmek istedi: “Lütfen” dedi. “Bana bu bayanla ilgili bildiklerinizi hemen anlat›r m›s›n›z?” Garson önce bahflifle sonra da adama bakt› “nefis sar›fl›n”la ilgili bildiklerini anlatmaya bafllad›: “O benim eflimdir” dedi ve ekledi: “Baflka ö¤renmek istedi¤iniz bir fley var m›?”•

16

Yaşar Öztürk

84 Y›ll›k Cumhuriyet Kalesi

Laiklik

TBMM’nin kuruldu¤u 23 Nisan 1920 tarihi nedeniyle Türkiye’nin özgeçmiflinde özel bir konuma sahip olan bu ay, ülkenin özgelece¤inin üzerine kara bulutlar getirebilecek rüzgarlar›n esmeye bafllad›¤› bu y›l, bir baflka özel konumu nedeniyle de flimdi özenle ve özlemle an›l›yor. Devrim tarihimizin “ulusumuza özel” bu özelli¤i, TBMM’de oybirli¤iyle kabul edilen ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni laik bir yap›ya kavuflturan anayasa maddesinin, bir gün sonra, 10 Nisan 1928 tarihinde yürürlü¤e girmifl olmas›d›r. Tarihimizdeki bu en büyük de¤iflikli¤in 80’inci y›ldönümü, Türk ulusuna kutlu olsun!

I

smet ‹nönü taraf›ndan 1928 y›l› Nisan’›n›n ilk günlerinde kaleme al›nan ve imzalanan bir önerge, bir yandan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yap›s›n› laikli¤e kavuflturan çal›flmalar›n ilk ad›m›n› olufltururken, bir yandan da Türk tarihinde yap›lan en büyük de¤iflikli¤in ilk belgesi özelli¤iyle tarihteki yerini al›yordu.

Bu tarihsel önergenin alt›ndaki ‹smet ‹nönü imzas› bir anda, 120 milletvekilinin imzas›yla çevreleniyor ve 121 imzal› önerge, Anayasa Komisyonu’na gönderilmek üzere 5 Nisan 1928 tarihinde TBMM Baflkanl›¤›’na sunuluyordu. Önergenin ana konusu, anayasada yap›lacak bir de¤ifliklikle, devletin laik bir yap›ya kavuflturulmas›n› sa¤lamakt›. 17


BD N‹SAN 2008

Böylesi önemli bir de¤iflikli¤in gerekçesi olarak önergede öncelikle, dinin maddi kiflilere yükledi¤i sorumluluklar›, devletin yerine getirmesine olanak olmad›¤› belirtiliyor ve bu görüfl flöyle aç›klan›yordu: evlet, bir tüzel kifliliktir, bir manevi varl›kt›r ve dolay›s›yla bir soyut kavramd›r ve dinin kiflilere yükledi¤i mükellefiyetleri, farzlar› bu nedenle bilfiil yapmas›n›n olanakl› oldu¤u düflünülemez; bunda direnmenin de zay›fl›k yarataca¤›ndan kuflku yoktur.” Önergede, din ile devlet ifllerinin ayr›lma ilkesinin, devlet ve hükümet taraf›ndan dinsizli¤in desteklendi¤i anlam›nda al›nmamas› gerekti¤i de belirtiliyor ve flu nokta özellikle vurgulan›yordu: “Din ve devlet ifllerinin birbirinden ayr›lmas›, dinlerin devleti idare edenlerle edeceklerin elinde araç olmaktan kurtuluflunun teminat›d›r.” Önergenin sonunda ise, flu gerekçe yer al›yordu: “Bu suretledir ki, insanlar› manevi mutlulu¤a kavuflturma iflini üzerine alm›fl olan din, yabanc› eli de¤meyen vicdanlarda yüce yerini alacak ve Tanr› ile kul aras›nda bir kutsal iliflki arac› durumuna girmifl bulunacakt›r. Bu kutsal iliflkiyi camilerde,

“D

18

kiliselerde, havralarda ya da yaln›zca vicdanlarda aray›p bulanlar vard›r. Devlet ve kanunlar›, hepsinin koruyucusudur.” 9 Nisan 1928 günü toplanan TBMM’de bu önerge do¤rultusunda yap›lan görüflmeler sonunda 1924 Anayasas›’n›n dört maddesinde yap›lmas› istenen de¤ifliklik, 264 üyenin oybirli¤iyle kabul ediliyordu. Anayasan›n de¤ifltirilen maddeleri ertesi gün, 10 Nisan 1928 tarihinde Resmi Gazete’de yay›mlan›yor, bir yandan Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik bir yap›ya kavuflturulurken, bir yandan da Türk tarihindeki en büyük de¤ifliklik gerçeklefltiriliyordu. Bu de¤ifliklikten sonra 3 fiubat 1937’de anayasada bir de¤ifliklik daha yap›l›yor ve laiklik ilkesinin de¤ifltirilemeyece¤i ifadesi de eklenerek devletin laik yap›s› bir kez daha pekifltiriliyordu.

Atatürk’ün, din ve mezhep konusundaki düflüncesini K›l›ç Ali flöyle anlat›yor: “Atatürk flunlar› söylerdi: “‘Din ve mezhep herkesin vicdan›na kalm›fl bir ifltir. Hiç kimse, hiç kimseyi bir din veya mezhep kabulüne zorlayamaz. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullan›lamaz.’ “‹lk Mecliste bir gün laiklik tart›fl›l›yordu. Mustafa Kemal meclise baflkanl›k ediyordu. Meclisin tan›nm›fl din bilginlerinden biri kürsüye ç›kt›. Alayc› bir tav›rla flöyle söze bafllad›: “‘Arkadafllar bir laikliktir gidiyor. Affedersiniz, ben bu laikli¤in manas›n› anlayam›yorum.’ “Baflkanl›k kürsüsünde oturan Mustafa Kemal dayanamad›, elini kürsüye vurarak, hoca efendinin sorusunu cevapland›rd›: ‘“Adam olmak demektir hocam, adam olmak!’

nayasan›n de¤ifltirilemez özellikli bu yeni maddesi ayr›ca, “unutulamaz, görmezden gelinemez” özelli¤i de tafl›yordu... Ve bugün de tafl›yor, yar›n da tafl›yacak... Anayasan›n, iflte o “unutulamaz”, “görmezden gelinemez” 2’nci maddesi: “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkç›, Devletçi, Laik, ‹nk›lâpç›’d›r. Resmi Dili Türkçe’dir. Makkar› Ankara fiehridir.”

azi Pafla’dan laikli¤in ne oldu¤unu ö¤renen bu milletvekili bir süre sonra sakal›n› kestirecek, daha sonra b›y›klar›n› inceltecek ve bir bilim adam› olarak çal›flmalar›yla Atatürk’ün sevgini kazanacakt›. (...) Milli Mücadele’nin ilk günleriydi. Ülke iç ve d›fl düflmanlar›n bask›s› alt›nda bulunuyordu. ‘Dinsizler, imans›zlar’ feryatlar›yla ülkenin her yan›nda ayaklanmalar bafllam›flt›. Durum keflmekefle,

A

“G

Mustafa Kemal Atatürk ve ‹smet ‹nönü

bir kördü¤üme dönüflmüfltü. O günlerde Mustafa Kemal yan›nda baz› arkadafllar› oldu¤u halde bayram namaz›n› k›lmak için Ankara’da Hac› Bayram Camii’ne gitmiflti. Ben de yan›ndayd›m. Mustafa Kemal’in bu bayram namaz›na gitmesi o günkü durum ve yap›lan olumsuz propaganda karfl›s›nda adeta gerekli olmufltu. Cami h›nca h›nç doluydu. Halk cami d›fl›nda sokaklarda has›r, kilim, hatta paltolar›n› yere sererek üzerlerinde namaz k›lmaya haz›rlanm›flt›. ‹çeride yer bulamad›¤›m›z için araya araya sokakta diz çöküp oturan halk aras›nda güçlükle yer bulduk ve biz de has›rlar›n üzerinde oturduk. O s›rada bir hoca vaaz ediyordu. Hoca, bir günahkâr Müslüman’›n öldükten sonra yedi bafll› bir y›19


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

landan çekece¤i kabir azaplar›n› anlat›yordu. Pafla, hocay› dinledikten sonra bir ara kula¤›ma e¤ilerek flöyle f›s›ldad›: “‘Sabretmek gerekir. Bu saçmal›klar› daha birkaç zaman çarnaçar dinleyece¤iz.’ radan bir süre geçmiflti. Bir gezi s›ras›nda camiye gidilmiflti. Orada da baz› cahil vaizler bir tak›m uydurmalar› saf halka nakledip duruyorlard›. Mustafa Kemal bu kez dayanamad›, aya¤› kalkarak vaaz etmeye bafllad›: ‘Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmam›z, yat›p kalkmak, saçma sapan konuflmak için yap›lmam›flt›r. Camiler itaat ve ibadetle birlikte din ve dünya için neler yap›lmak gerekti¤ini düflünmek, yani meflveret için kurulmufltur. Ulus ifllerinde her bireyin zihni bafll› bafl›na faaliyette bulunmak elzemdir. ‹flte biz burada din ve dünya için, istikbal ve istiklal için bilhassa egemenli¤imiz için neler düflündü¤ümüzü meydana koyal›m.’” Münir Hayri Egeli anlatt›¤› bir baflka an›da da Atatürk, dinin dünya ve devlet ifllerine kar›flt›r›lmas›ndan yana olmad›¤›n› aç›k dille söylüyor: “Atatürk bir gün Trabzon’a tarihi ziyareti s›ras›nda Trabzon Erkek Lisesi ö¤retmenler odas›nda

“A

20

bir görüflme, daha do¤rusu tart›flma açm›flt›. Bu lisenin eski müdürlerinden emekli bir tarih ö¤retmeni vard›. Ad› R›fat Bey’di. Atatürk, odaya girince flu soruyu sordu: “‘Tarih dersini kim okutuyor?’ “Ö¤retmen R›fat Bey kendisini tan›tt›. “Atatürk, ‘Tarih kitaplar›ndan ve program›ndan bir yak›nman›z var m›?’ diye sordu. “R›fat Bey ders saatlerinin azl›¤›ndan yak›n›nca, Atatürk, ‘Ben sanm›yorum! Tarih bir telkin dersidir. Afla¤› yukar› y›lda doksan, yüz kadar konferans veriyorsunuz demektir. Bu bence yeterlidir. Fakat ben size baflka bir fley soray›m. Kan›n›zca Osmanl› ‹mparatorlu¤u neden batm›flt›r?’ “R›fat Bey yan›tlad›. Ancak Atatürk bunu yeterli görmedi. Sorusunu bu kez s›ras›yla felsefe ve edebiyat ö¤retmenlerine yöneltti. zamanlar 1924 Anayasas› yürürlükteydi. Bu anayasan›n ikinci maddesinde de ‘Devletin dini ‹slam dinidir’ kayd› vard›. Bu nedenle kimsenin akl›na konunun bu tarafa kayaca¤› gelmiyordu. Sonunda Atatürk düflüncesini flöyle ortaya koydu: “‘Osmanl› ‹mparatorlu¤u, Türk tarihinde din ile devlet iflini birbirine kar›flt›rma hatas›n›n son kurban›d›r.’

“O

“Orada Trabzon’un çok sayd›¤› müftüsü Cudi Efendi de haz›rd›. Bu sözlerden incindi¤ini hissettirir bir harekette bulundu. Bunun üzerine Atatürk flu aç›klamay› yapt›: “‘Sözlerimi aç›klayay›m. Ben dinin insan ruhu için bir ihtiyaç oldu¤unu kabul ediyorum. fiahsen ben de inanan bir Müslüman’›m. Fakat flunu da aç›k olarak söyleyece¤im: Din, ne zaman devlet ve dünya ifllerine müdahale etmiflse, ulus için bir felaket olmufltur.’” 1933 y›l›nda Ankara’ya gelen eski Frans›z Baflbakan›, Tarihçi, Frans›z Akademisi Üyesi M. Ed-

ward Herriot, Çankaya’da Gazi Mustafa Kemal’le görüflüyordu. Herriot büyük bir hayranl›kla, “Size nas›l hayran olmayay›m” dedi. “Ben Fransa’da laik program güden bir hükümet kurmufltum. Bu kabineyi Papa’n›n Paris’teki temsilcisinin yard›m›yla papazlar devirdi. Siz ise bir halifeyi kovdunuz ve gerçek anlam›yla laik bir devlet kurdunuz. Siz bu taassup havas› içinde laikli¤i bu topluma nas›l kabul ettirdiniz? Dehan›z›n büyük eseri laik bir Türkiye Cumhuriyeti yaratmak olmufltur...”• YasarOzturk@butundunya.com.tr

Bir bilim adam›n›n günlü¤ünden: 1. gün: Fare uzun süre labirentin içinde doland›; ama peyniri bulamad›. ‹çgüdüleri çok zay›f… 3. gün: Negatif… Yaln›zca labirenti de¤il, odan›n hemen her yerini arad›, tüm dolaplar›, çekmeceleri, bir tablonun arkas›na ve hatta ceplerime bile bakt›. Bu fare tam bir salak… 7. gün: En küçük bir ilerleme yok. Art›k arama iste¤ini bile kaybetti, telefonla köfledeki büfeden tost ve ayran istemifl. Zekâdan böylesine yoksun oluflu deneylerimde ilerlememi engelliyor. 18. gün: Zamanla becerilerini gelifltirmesi gerekiyordu; ama s›f›r! Manisa’dan arad›, kayg›lanmamam›, peyniri kesinlikle bulaca¤›n› söyledi. Ona gittikçe peynirden uzaklaflt›¤›n› anlatmaya çal›flt›m; ama dinlemedi. Onun ciddi bir zekâ sorunu var! 56. gün: Umutsuzlu¤a kap›l›yorum. Fare, henüz bir zekâ belirtisi gösteremedi. En son Tibet’ten arad›, yaflam›n anlam› gibisinden bir fleyler buldu¤unu söyledi. Ama peyniri bulamam›fl ve art›k umrunda da de¤ilmifl. Düfllerimden ve kariyerimden, geriye küflü peynirler kald›. 93. gün: Farenin peyniri neden bulamad›¤›n› sonunda anlad›m. Labirentin içine peynir koymay› unuttu¤umun ay›rd›na vard›m bugün...• 21


ÖZLEM‹N TADI BAfiKADIR ESER TUTEL

Çankaya’n›n Han›mefendilerileri Birinci Bölüm

ustafa Kemal Pafla, Erzurum ve Sivas Kongreleri’ni toplad›ktan sonra 27 Aral›k 1919 tarihinde Ankara’ya geldi¤i zaman, önce Ziraat Mektebi’nde, sonra da Ankara Tren ‹stasyonu’ndaki bir dairede kalm›flt›. 1921’de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Ankara Baflkan› Hoca R›za Börekçi, Çankaya’da bugünkü Cumhurbaflkanl›¤› konutunun yan›nda bulunan eski Ankara ba¤ evleri tarz›ndaki binay› Bulgurzade Mehmet ve R›fat Beyler’den Ankara halk› ad›na sat›n alarak Gazi’ye arma¤an etti. Çankaya o y›llarda tepede, ba¤l›k, bahçelik, küçük ve basit bir yerleflim yerinden olufluyordu. 1923 y›l›nda Mimar Vedat Bey (Soyad›: Tek), sonradan orduya devredilen ve “Ordu Köflkü” olarak an›lacak olan bu binay› geniflleterek bir kabul salonu, yemek

M

odalar›, dinlenme yerleri, çal›flma odalar› ve bir de kitapl›k eklemiflti. Sonradan müzeye dönüfltürülen bu köflkte 1923’ten 1932 y›l›na kadar Gazi’nin kulland›¤› çal›flma ve bilardo masas›, elbise dolaplar›, karyola ve kitaplarla ev eflyalar›ndan baflka yabanc› dost devletlerin arma¤anlar› olan eflyalar sergileniyordu. Bu, Çankaya’daki birinci köflktü. Gazi, 1932 y›l›na de¤in burada oturdu. Cumhurbaflkan›n›n Çankaya’da oturmas› nedeniyle çevre önem kazand›, büyükelçilikler giderek burada topland›. Çankaya’daki ikinci köflk, 1932’de Viyanal› Mimar Clemens Holzmeister’in yapt›¤› Türkiye Cumhurbaflkanl›¤› Köflkü’dür. ‹ki katl› olan bu köflk Çankaya Tepesi’nde 438.620 m2’lik bir arazide, eski köflkün alt taraf›nda, tüm kente egemen bir tepedeydi. Özellikle devlet baflkanlar›n›n ikametine ayr›lm›flt›. Birinci kat› res23


BD N‹SAN 2008

mi daire, ikinci kat› ikametgâh olacak biçimde düzenlenmiflti. Genifl teras›ndan tüm kent görünüyordu. Genifl bir dinlenme salonu, salonunda da direklerle süslü bir havuzu vard›. as›nda zaman zaman “864 rak›ml› tepe” diye de geçen Çankaya Köflkü’nde cumhurbaflkanlar› baflkanl›k görevlerini sürdürürlerken, eflleri de Köflk’ün han›mefendisi olarak ev sahipli¤i görevini üstlendiler. Do¤al olarak hepsi de de¤iflik yörelerden, de¤iflik ortamlardan gelmifl olan bu han›mlar, Köflkte geçirdikleri y›llar boyunca örnek bir cumhurbaflkan› efli olmak için ellerinden geleni esirgemediler. ‹flte Çankaya Köflkü... ‹flte Köflk’ün han›mefendileri... Cumhuriyet’in ilk han›mefendisi Latife Han›m (29. 01. 1923-05. 08. 1925): Kahraman Türk ordusunun ‹zmir’e henüz girdi¤i o çalkant›l› ve tehlikeli günlerdi. Ege’nin incisi ‹zmir, ay y›ld›zl› bayra¤›na kavuflmas›na kavuflmufltu; ama kent hâlâ büyük bir kargafla içindeydi. Günlerdir da¤›n›k bir biçimde kaçmakta olan düflman, hâlâ flurada burada çat›flmalara girmekten geri kalm›yordu. Türk ordusunun ‹zmir’e giriflinin üzerinden iki gün geçmiflti ki, 11 Eylül 1922 günü Kumandanl›k Karargâh›’na bir genç k›z gelerek

B

24

BD N‹SAN 2008

›srarla Mustafa Kemal Pafla ile bizzat görüflmek istedi¤ini bildirdi. Bu, Ege’nin tan›nm›fl ve varl›kl› ailelerinden Uflflakizadeler’den Muammer Bey’in 24 yafl›ndaki k›z› Latife Han›m’d›. Genç k›z, Gazi’ye o günlerde ‹zmir gibi bir yerde kalabilece¤i en güvenli yerin, oturmakta olduklar› Göztepe’deki köflkleri oldu¤unu söyleyerek evlerine davet ediyordu. Dedi¤ine göre köflkleri set üzerindeydi. Tüm ‹zmir Körfezi’ne kuflbak›fl› bakan bu evde kendisini rahat ettirmek için her haz›rl›¤› yapm›fllard›. Asl›nda, Mustafa Kemal için ‹zmir’de bir baflka köflk daha haz›rlanm›flt›. Bafltan afla¤›ya boyanarak p›r›l p›r›l yap›lan bu ev, daha iki, üç y›l kadar önce, Yunan iflgali s›ras›nda Kral Konstantin’in kald›¤› evdi. Hatta kral, o evin balkonundan istilâ güçlerine zafer vaatlerinde bulunan bir de coflkulu konuflma yapm›flt›. ustafa Kemal düflündü; orada kalmay› bir tür intikam alma gösterisi yapmak gibi küçültücü bir davran›fl olarak de¤erlendirmifl olmal› ki, Uflflakizade Muammer Bey’in evinde kalmaya karar verdi. Böylece o genç k›z› da k›rmam›fl olacakt›. Hatta karargâh›n› da bir süre için o evde kurmay› uygun gördü. Böylece kaderin garip cilvesi, Mustafa Kemal ile o genç k›z› biraraya getirmifl oluyordu.

M

Latife Han›m, 1898’de ‹zmir’de dünyaya gelmiflti. O zamanki ‹zmir Lisesi’ni bitirmifl, Londra ve Paris’te de hukuk ö¤renimi görmüfltü. Babas› Muammer Bey’le birlikte bir süre Fransa’da kald›¤› için çok da iyi Frans›zca biliyordu. Bilgisiyle, görgüsüyle, k›sacas› davran›fllar›yla Mustafa Kemal’in üzerinde olumlu bir etki yaratmas› çok do¤ald›. Mustafa Kemal k›sa bir süre sonra ‹zmir’den ayr›larak Ankara’ya döndü. Savafl sonras›n›n sanc›l› günleriydi. Savafl, cephelerde bitmesine bitmiflti de, bundan sonra diplomasi alan›nda sürecek gibi gözüküyordu. s›ralarda Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Han›m ‹zmir’e gelmiflti. O da genç Latife’yi görmüfl, çok be¤enmiflti. Hatta ona, yak›nlar›n›n dediklerine göre biraz da müstakbel gelini gözüyle bakmaya bafllam›flt›. Ne var ki Zübeyde Han›m’›n sa¤l›¤› giderek bozuluyordu. Nitekim 1923 y›l›n›n 14 Ocak günü yaflam›n› kaybetti. Annesinin ölümünü haber alan Mustafa Kemal, hemen ‹zmir’e giderek kabrini ziyaret etti. Mustafa Kemal ile Latife Han›m, 1923 y›l›n›n 29 Ocak günü, ‹zmir’de evlendiler. O s›ralarda hafta tatili cumalar› oldu¤u için, evlenme törenlerinin genellikle hep perflembe geceleri yap›lmas›

O

gelenektendi. Ama onlar nikahlar›n› pazartesi günü k›yd›rd›lar. Evlenecek kad›n›n nikahta bulunmas› hiç de koflul de¤ilken, Mustafa Kemal müstakbel efli Latife Han›m’›n da törende bulunmas›n› istemifl ve nikah› ikisinin huzurunda k›yd›rm›flt›. Böylece bu nikah töreni, ilerde yerleflecek ve medeni nikah›n ilk örne¤ini oluflturacakt›. Latife Han›m modern ve ilerici görüflleriyle dikkati çeken bir yap›dayd›. Gazi, yurt gezilerine ç›karken onu da yan›na al›yordu. Afyon’a da u¤rad›klar› Orta Anadolu gezisine birlikte ç›kt›lar. Ankara’da olduklar› zaman genç kad›n, aya¤›nda külot pantolon ve çizmeler, ata binerek Çankaya s›rtlar›nda gezmeye ç›k›yordu. Köflkün ilk “han›mefendi”si Latife Han›m köflkte zevkine uygun kimi de¤ifliklikler yapt›rm›flt›. Nas›l m›? Giriflteki oday› fiam ifli tak›m25


BD N‹SAN 2008

larla kaplatarak... Konuk salonuna mavi koltuklar yerlefltirerek... ustafa Kemal genç efline yard›mc› olmalar› için Köflk’e küçük k›zlar alm›flt›. Ayr›ca köflkü çekip çevirmesi için Bauer adl› orta yafll› ‹sviçreli bir kahya kad›n da getirtmiflti. Bu kad›n gelir gelmez köflkte kendine göre otoriter bir düzen getirmekte gecikmedi. Garsonlara frak giydirmiflti, ayr›ca ellerinde eldivenle servis yapmalar›n› istiyordu. Hepsi hofltu, güzeldi de, sanki köflkün as›l han›mefendisi kendisiymifl gibi davranmas› Mustafa Kemal’i de, Latife Han›m’› da s›kmaya bafllam›flt›. Hele kendi konuklar›n› köflkte kabul etmesi yok mu, barda¤› tafl›ran son damla oldu. Mustafa Kemal bu durumdan da s›k›larak onun ifline son verdi. Ne var ki, Mustafa Kemal Pafla ile Latife han›m aras›ndaki evlilik fazla uzun sürmeyece¤e benziyordu. ‹nsanl›k tarihinin nadir yetifltirdi¤i büyük adamlardan biri olan böyle bir insana ayak uydurmak bir genç kad›n için elbette kolay de¤ildi. Kald› ki, ikisi de farkl› yarad›l›flta insanlard›. Çeflitli konularda anlaflmazl›klara düflüyor, birbirlerini k›rmamak için gösterdikleri çaba zaman zaman baflar›s›zl›¤a u¤ruyordu. Do¤u Anadolu gezisinden sonra aralar›nda ç›kan k›r›c› bir tart›flmadan sonra bu evlili¤in

M

26

BD N‹SAN 2008

daha fazla süremeyece¤ini anlam›fl oldular. Sonunda, 5 A¤ustos 1925 günü bofland›lar. Latife Uflflakîzade ya da Uflflakî, veya Uflakl›gil, Gazi Mustafa Kemal Pafla’dan ayr›ld›ktan sonra bir daha evlenmedi. ‹zmir ve ‹stanbul’da yaflad›, “Atatürk’ün eski efli” olman›n sa¤layabilece¤i bir tak›m avantajlar› hep geri teperek gözlerden uzak, içine kapan›k, sessiz bir yaflam sürmeyi ye¤ledi. Daima geçmiflin an›lar›na sayg›l› kald›. Ayr›ca, elli y›l boyunca gazetelerin an›lar›n› yazmas› için kendisine önerdikleri yüksek meblâ¤lar› da geri çevirmek büyüklü¤ünü gösterdi. Mustafa Kemal ile yaln›zca 2 y›l, 6 ay, 4 gün süren birlikteli¤i olan Latife Han›m, 1975 y›l›n›n 12 Temmuz Cumartesi günü gö¤üs kanserinden yaflama gözlerini yumdu¤u zaman 77 yafl›ndayd›. Çankaya’n›n örnek han›mefendisi Mevhibe ‹nönü (11. 11. 1938-14. 05. 1950): Çankaya Köflkü’nün ikinci han›mefendisi, Mevhibe ‹nönü’dür. azi’nin ölümünün ertesi günü cumhurbaflkanl›¤›na seçilen ‹smet ‹nönü, CHP’nin 14 May›s 1950 seçimlerini kaybedip iktidar› DP’ye terk etti¤i güne de¤in oniki y›l boyunca iktidarda kald›. ‹kinci o¤lu Erdal ‹nönü’nün “An›lar ve Düflünceler” adl› kitab›nda

G

yazd›¤› gibi, Mevhibe Han›m bafllang›çta Çankaya Köflkü’ne tafl›nmaktansa, kendi evlerinde oturmak istemiflti. ‹nönü, eflinin bu e¤ilimini göz önüne alarak evinde kalmay› ve devlet ifllerini Çankaya’dan yürütmeyi denedi. Ne var ki, pek çok zorlukla karfl›laflt›. Sonunda da, tüm ailenin Çankaya Köflkü’ne nakledilmesine karar vermek zorunda kald›. Böylece ailenin Çankaya’ya tafl›nmas›, ancak cumhurbaflkan› seçilmesinin üstünden ikibuçuk ay kadar geçtikten sonra olanakl› oldu. umhurbaflkanl›¤› Köflkü iki katl›yd›. Bu köflk, hem eski evlerine k›yasla hayli büyüktü hem de devlet dairesi havas›nda bir yerdi. Tafl›nd›klar› üst kat iki büyük salonla birbirinden ayr›lm›fl iki kanattan olufluyordu. K›sa bir süre öncesine de¤in Atatürk’ün yatt›¤› odaya ‹nönü ile Mevhibe Han›m yerlefltiler. Buras›n›n banyo ve hizmet odalar› gibi eklentileri, ayr›ca büyük bir çal›flma salonu, bir de büyük bir kütüphanesi vard›. Öbür kanatta ise banyosu ile birlikte büyük bir yatak odas›, yan›nda küçük bir kütüphane, yana aç›lan bir koridor üzerinde de birkaç yatak odas› daha bulunuyordu. ‹kinci kanattaki daireyi eskiden Prof. Afet Han›m kullan›rm›fl. ‹nönü Ailesi tafl›nd›¤› zaman orada ‹nönü’nün annesi Cevriye Han›m kalmaya bafllad›. Küçük kütüpha-

C

ne, Ömer, Erdal ve k›zlar› Özden’in çal›flma odas› oldu. Yan koridordaki odalarda da çocuklar, mürebbiyeleri Bn. Vuillaume ve ev hizmeti yapanlar kalmaya bafllad›lar. Tabii, varsa konuklar da... ‹ki kanat aras›ndaki salonlardan biri yemek salonu, öteki de konuk kabul salonuydu. ‹nönü, ö¤le yemeklerini hep bu kattaki yemek salonunda ailesiyle birlikte yemeye özellikle çaba gösterirdi. Alt kat ise bafltan sona çal›flma, hizmet odalar›na ve konuk salonlar›na ayr›lm›flt›. Bafltaki oda yaverlerin odas›yd›. Onun yan›ndaki odada bir bilardo masas› vard›. ‹nönü çok yorgun oldu¤u zamanlarda bilardo oynayarak yorgunlu¤unu atmaya çal›fl›rd›. Ortadaki büyük tören salonu, bir çok konu¤un bulundu¤u akflamlar, yemek salonu olarak kullan›lmaktayd›. Binan›n ortas›nda insan boyundan az derinli¤i olan 27


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

bir havuz vard› ve o bölümde binan›n üstü aç›kt›. Havuzun çevresinde zarif heykeller s›ralanm›flt›. Sonradan, hangi cumhurbaflkan›n›n dönemindeyse, binan›n havuz bölümü kapat›larak büyük bir salona dönüfltürülecekti. öflkün o y›llardaki han›mefendisi Mevhibe Han›m, 1897 do¤umluydu. Babas› Süleyman Zühtü, annesi Ayfle Saadet Han›m’d›. Bulgaristan’›n Zifltov yöresinden göç etmifllerdi. Ailenin ilk üç çocu¤u fazla yaflamam›flt›. Mevhibe dördüncü çocuklar›yd›. Ne var ki 3,5 yafl›ndayken babas›n› kaybetti. Annesi 31 yafl›nda dul kalm›flt›. Genç Miralay (Albay) ‹smet Bey’in annesi gelerek Mevhibe’yi o¤luna istedi¤i zaman genç k›z 19, ‹smet Bey de 32 yafl›ndayd›. ‹ki gencin nikahlar› 1916 y›l› Mart ay›n›n sonlar›nda k›y›ld›. Ama ikisi de, o zamana dek b›rak›n karfl›l›kl› konuflma f›rsat›n› bulmak, birbirlerini bile do¤ru dürüst görmemifllerdi! Dü¤ünleri de 1916 y›l›n›n 13 Nisan Perflembe günü yap›ld›. O y›llar Birinci Dünya Savafl›’n›n en karanl›k günleriydi. ‹smet Bey Diyarbak›r’a atan›nca göreve yaln›z gitmeye karar verdi. Mevhibe’sini ‹stanbul’da ailesinin yan›nda b›rakacakt›. Gitmeden önce ona bir sürpriz yaparak 30 alt›n liraya bir piyano ald›. Amac› hem eflinin kendi yokken avunmas› hem de kendisinin tutkun oldu¤u

K

28

çok sesli müzi¤e onun da kula¤›n› yavafl yavafl al›flt›rmas›yd›. Torunu Gülsün Bilgehan’›n anneannesini anlatt›¤› “Mevhibe” adl› kitab›nda yazd›¤› gibi Mevhibe Han›m ile Mustafa Kemal’in efli Latife Han›m aras›nda yak›n bir dostluk kurulmufltu. Birbirlerine rakip olmayacaklar›n› daha bafllang›çta duyumsam›fllard›. Aralar›nda her türlü çekiflmeden, dedikodulardan uzak, mesafeli, sayg›ya dayal› bir arkadafll›k kurdular. Latife Han›m’›n gözünde, ‹smet Pafla’n›n han›m›n›n daima özel bir yeri olacakt›. Mevhibe Han›m da Latife Han›m gibi Çankaya’da ata bindi. Sabahlar› kahvalt›dan sonra efli ‹nönü ile bir saat kadar atl› gezmeye ç›kmadan güne bafllam›yordu. Köflkün en genç ve en fl›k ev sahibesi olarak çevresinin takdirlerini topluyordu. Bu arada araba kullanmas›n› ö¤renmiflti ki, bu o dönem için pek az kad›n›n alt›ndan kalkabildi¤i bir iflti. Zaman zaman yafll› kay›nvalidesini de al›yor, Ankara’da dost ziyaretlerine götürüyordu. ocuklar›n›n resmi davetlere, cumhuriyet balolar›na kat›lmalar›n› pek istemeyen Mevhibe Han›m onlar›n evde, büyükanneleri ve dad›lar›yla ayr› bir yaflam sürmelerini daha do¤ru buluyordu. Ailenin en büyük e¤lencesi, akflamlar› salonlar›n birinde kurulan perdede film seyretmekti.

C

1950 y›l›nda yap›lan ve Demokrat Parti’nin ezici ço¤unlukla kazand›¤› seçimlerden sonra ‹nönü Ailesi hemen Çankaya Köflkü’nü terk etti. Mevhibe Han›m, muhalefet partisinin liderinin efli olarak ünlü Pembe Köflk’teki eski mütevaz› yaflam›na döndü¤ü zaman yeni evine uyum sa¤lamakta hiç güçlük çekmedi. evhibe Han›m’›n baflta gelen özelli¤i, efline olan düflkünlü¤ü ve herfleyiyle gerçek bir han›mefendi olmas›yd›. Pafla biraz rahats›z olsa, tüm gün baflucundan ayr›lmaz, onu rahat ettirmek için elinden geleni yapard›. Dediklerine göre ‹nönü’nün giydi¤i elbiselerin kumafllar›n› bizzat seçiyor, terzisi ‹zzet’le de model hakk›nda flahsen görüflüyordu. Çok sonraki y›llarda ‹nönü, Heybeliada’da o ünlü çivileme atlay›fllar›n› yaparken, Mevhibe Han›m elinde bornoz, k›y›da eflinin denizden ç›kmas›n› beklerdi. Mevhibe Han›m o çok sevdi¤i Pafla’s›n› 1973 y›l›n›n 25 Aral›k günü kaybetti¤i zaman 76 yafl›ndayd›. 19 y›l daha paflas›n›n an›lar›yla yaflad›ktan sonra 95 yafl›nda iken 7 fiubat 1992 günü yaflam›n› kaybetti. Çankaya’n›n üçüncü han›mefendisi Reflide Bayar (14. 05. 1950-27. 05. 1960): Reflide Han›m, üçüncü Cumhurbaflkan› Celal Bayar’›n efliydi.

M

Demokrat Parti 1950 seçimlerini ezici bir ço¤unlukla kazanarak iktidar› ald›¤› zaman, Türkiye’de pek çok de¤iflikliklerin kap›s› aç›lmak üzereydi. Bayar Ailesi, Çankaya Köflkü’ne 22 May›s 1950 günü tafl›nd›. Reflide Han›m Ankara’daki s›radan apartman dairesini b›rak›p Çankaya’ya yerleflti¤i zaman orta yafl›n üstünde, torun torba sahibi olmufl bir han›mefendiydi. Sakin ve sessiz bir yarad›l›fl› vard›. ‹rade sahibiydi. Çevresinde tutarl›l›¤›, iyilikseverlili¤i ve dürüstlü¤üyle tan›n›yor ve seviliyordu. Refii, Turgut, ve Nilüfer (Gürsoy) adlar›nda ikisi erkek, biri k›z üç çocu¤u vard›. Reflide Han›m, Çankaya Köflkü’ne tafl›nd›¤› zaman Atatürk’ün kulland›¤› özel odas›n› oldu¤u gibi korumaya çal›flt›. Atatürk’ün pek çok kiflisel eflyas›, daha önce ‹nönü zaman›nda toplan›p 29


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

Atatürk’ün k›z kardefli Makbule Han›m’a teslim edilmiflti. Gard›robundan ancak iki kostümüyle bir de ya¤murlu¤u ç›km›flt›. Alt bölümündeki ayakkab›l›ktan da iki zarif iskarpin... fiifoniyer zaten bofltu. Reflide Han›m, Makbule Han›m’a haber göndererek Atatürk’ün giyim eflyalar›n› Çankaya’ya gönderirse memnun kalaca¤›n› haber verdi. Amac› Ata’n›n kiflisel eflyalar›n› güven alt›nda koruyabilmekti. al› günleri, Reflide Han›m’›n kabul günüydü. Saat 15:0020:00 aras›nda eski Ankaral›lar’›, bakan efllerini, hatta bazen tan›mad›¤› kimseleri bile a¤›rlard›. Yan›nda çal›flanlara çok nazik davranmas›yla tan›nm›flt›. Onlar›n siyasi görüfllerine hiç önem vermezdi. “Sizler, hepiniz benim çocuklar›ms›n›z, fikirleriniz önemli de¤il” derdi. Genellikle e¤lencelere kat›ld›¤› pek görülmeyen Reflide Han›m daha çok evde kendi bafl›na oturmaktan hofllan›rd›. Giyime kuflama da öyle fazla merakl› de¤ildi. Göze batacak giysiler giymez, evdeyken rahat ve basit bir pazen elbiseyi ye¤lerdi. Yan›na girenler, ço¤u zaman onu Kur’an okurken bulurlard›. Reflide Han›m’›n Çankaya’daki han›mefendili¤i 27 May›s 1960 askeri darbesine de¤in sürdü. 24 Aral›k 1962 günü ya-

S

30

flam›n› kaybetti¤i zaman, efli, devrik Cumhurbaflkan› Celal Bayar affedilerek idam edilmekten kurtulmufl, yaflam boyu hapse mahkûm olarak Kayseri Cezaevi’nde yatmaktayd›. Dördüncü Cumhurbaflkan› Cemal “Aga”n›n efli Melahat Gürsel (26. 10. 1961-28. 03. 1966): 27 May›s 1960 Askeri Harekât›’n› gerçeklefltiren Millî Birlik Komitesi’nin bafl›na getirilen Orgeneral Cemal Gürsel Pafla, 1961 seçimlerinden sonra toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi taraf›ndan 26 Ekim günü yedi y›l için cumhurbaflkanl›¤›na seçilmiflti. Gürsel, babacan, hoflgörülü ve sorumluluk duygusu olan bir kumandand›. Ordudaki lakab› “Aga” idi. 1929’da, bir arkadafl›n›n k›z kardefli olan Melâhat Han›m’la evlenmiflti. Gürsel’in sa¤d›c›, ilerde Milli Savunma

Bakanl›¤› yapacak olan, emekli Orgeneral ve Senato üyesi Muzaffer Alankufl olmufltu. Bir süre F›nd›kl›’da oturmufllar, sonra her asker ailesi gibi görev gere¤i atand›klar› yerlere gitmifller, oralarda her türden mahrumiyet ve güçlüklere birlikte gö¤üs germifllerdi. Do¤an o¤ullar›na Özdemir ad›n› vermifllerdi. Gürsel Pafla askeri harekat›n sonras›nda yaflad›¤› birtak›m tats›zl›klar nedeniyle felç geçirip hastaland›. Çok geçmeden de bitkisel hayata girdi. Bir grup doktorun verdi¤i raporla, bu durumda cumhurbaflkanl›¤› görevini sürdüremeyece¤inin belirlenmesi üzerine 28 Mart günü görevinden al›nd›. 14 Eylül 1966’da öldü¤ü zaman 71 yafl›ndayd›. Efli Melahat Gürsel, eflinin sa¤l›¤›nda kendi kendine “Asker kar›s› a¤lamaz, metin olmal›s›n” diye s›k s›k tekrarlamas›na karfl›n, bu ayr›l›k an›nda kendini tutamam›fl, do¤al olarak gözyafllar›na hakim olamam›flt›. Beflinci Cumhurbaflkan› Cevdet Sunay’›n efli At›fet Han›m (28. 03. 1966-28. 03. 1973): Üç çocuk annesi At›fet Han›m’›n Çankaya’daki ikameti, efli Cevdet Sunay’›n cumhurbaflkanl›¤› süresi dek, yani tam tamam›na yedi y›l sürdü. 1908’de do¤mufltu. Çankaya’ya yerleflti¤i zaman 58 yafl›ndayd›. O da Gürsel Pafla’n›n efli gibi, evlili¤i boyunca yurdun pek çok köflesinde bulunmufltu.

Efli Cevdet Sunay’›n yedi y›ll›k cumhurbaflkanl›¤› süresi dolup da Çankaya’y› terk etti¤i zaman 65 yafl›ndayd›. Eflini, dokuz y›l kadar daha yaflad›ktan sonra 22 May›s 1982 günü kaybetti. ak›nlar› At›fet Han›m’›n bofl zamanlar›nda han›m arkadafllar›yla konken oynamas›n›, hele hele Karadeniz f›kralar› anlatmay› çok sevdi¤ini söylerler. Rahat, konuflkan, kendinden emin bir kad›nd›. fi›k giyinir, Türk desenli gece elbiselerini be¤enirdi. Atatürk’ün Ankara’ya ilk geldi¤i zaman bir süre kald›¤› Çiftlik’teki evinden gelen kimi tarihi eflyalar› onartm›flt›. Atatürk’ün maroken çal›flma masas› da yeni bafltan yap›l›rcas›na onar›lan eflyalar›n aras›ndayd›. Gelini Sevgül Sunay, “Kay›n-

Y

31


BD N‹SAN 2008

validemle kay›npederim yaflamlar›n›n sonuna dek hep ayn› odada yatt›lar. Kay›nvalidem eflini a¤›r hasta oldu¤u zaman bile hastabak›c›lara b›rakmad›, bir dakika bile bafl›ndan ayr›lmad›” diye anlat›r. At›fet Han›m da efli Sunay Pafla’dan söz aç›l›nca, “Pafla keflke bir gün beni k›rm›fl olsayd› da, arkas›ndan böyle yanmasayd›m” derdi. Efline her zaman “Paflam” diye hitap eden At›fet Han›m’›n efliyle anlaflamad›¤› tek bir konu vard›, o da yemek konusuy-

du. At›fet Han›m’›n tavuk ve bal›ktan pek hofllanmamas›na karfl›l›k, pafla da aksine, tavuk ve bal›¤› çok severdi. At›fet Han›m eflini kaybettikten sonra 20 y›l daha yaflad›. 21 Ekim 2002 günü, ‹stanbul’da, International Hastanesi’nde zatürreeden vefat etti¤i zaman 94 yafl›ndayd›. Zincirlikuyu Mezarl›¤›’na defnedildi.• Gelecek Ay: ‹kinci Bölüm EserTutel@butundunya.com.tr

Profesör elindeki röntgen filmini stajer doktorlara gösterdi ve onlardan hastaya nas›l bir tedavi yöntemi uygulayacaklar›n› sordu: “Bak›n hastan›n sol baca¤› sa¤ baca¤›ndan k›sa” dedi. “Hasta topall›yor... Böyle bir durumda ne yapard›n›z?” Bir stajer doktor at›larak yan›t verdi: “Hocam” dedi. “Do¤rusunu isterseniz, ayn› durumda olsan›z siz de topallard›n›z.”• Beklenmeyen bir zamanda eve dönen zengin ifl adam› ufla¤›yla evin kap›s›nda karfl›laflt›. Uflak o s›rada izne gitmek için evden ç›k›yordu. ‹fl adam› “Bu kadar› da fazla art›k” diye ba¤›rmaya bafllad›. “Benim en iyi pardesümü giymifl izne gidiyorsun...” Uflak, ifl adam›n›n sözünü keserek, bu davran›fl›n›n nedenini aç›klamaya bafllad›: “Evet efendim, giydim çünkü...” dedi. “En iyi elbisenizin ›slanmas›na içim raz› olmad›.”• Adam bal›¤a ç›km›flt›. Hava karard›ktan sonra yorgun arg›n döndü, elindeki büyükçe kese ka¤›d›n› efline uzatt›: “‹flte han›m” dedi. “Bugünkü k›smetimiz...” Üstünü de¤ifltirmek için mutfaktan ç›karken eflinin kendi kendine m›r›ldand›¤›n› duydu: “Aaaa... Ne kadar güzel” dedi efli. “Denizden art›k lakerda da ç›k›yor...”• 32

YAfiAMDAN GÖZLEMLER Ali Naili Erdem

Insanl›k Dram›

82 kurban›n verildi¤i Tuzla Tersanesi dileriz insanlar›n akl›n› bafl›na getirir. ‹hmalin ve cehaletin adlar› kader olarak tan›mlanmaz. Bir kifliyi öldürmek tüm insanl›¤› öldürmek gibiyse e¤er, bir insan›n ölümüne seyirci kalmak da insan olmaktan uzaklaflmakt›r.

T

uzla Tersanesi’ndeki ölümleri okudukça ne gelen bahar›n ay›rd›nda oluyorsunuz ne de günlerin uzad›¤›n›n zevkinde... Oysa güzel fleylere ne kadar gereksinimimiz var. Olmuyor iflte... Tesadüfen yafl›yor gibiyiz. Trafik kazalar› gibi ifl kazalar› da ço¤al›yor. Bir de giderek yo¤unlaflan cinnetler... “Türkiye’de en ucuz fleylerden biri insan m›, acaba?” diyoruz. Oysa Hint felsefe kitab› “Upaniflat”larda insana “Sen Tanr›’s›n” denmifl. ‹slam’da oldu¤u gibi H›-

ristiyanl›k’ta da insan, dünyan›n efendisidir. ‹flte bu insan ‹stanbul Tuzla Tersanesi’nde kimi iflletmelerce ölüme terk edilmifl ya da terk edilmektedir. Bu insanl›k suçu, de¤iflik nedenlere ba¤lansa da, gerçekte insanc›l düflüncelerin ve insan sevgisinin yok olmas›n›n sonucudur. Anayasaya göre, sosyal hukuk devletiyiz; ama uygulama yer yer bu anlay›fl›n d›fl›nda... Ve yine kimi kiflilerce insan insan›n kurdudur ve yine büyük bal›klar küçük bal›klar› yutarlar. Ve hele rant ekonomisinin geçer oldu¤u bir ortamda, ne merhamet ne de flef33


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

katten eser vard›r. Ve vefan›n s›cakl›¤›n› kimseler duyumsamaz. u nedenledir ki, say›n çal›flma bakan› do¤ru bir tespitle “Ölümün üzerinden para kazan›lmaz” aç›klamas›n› yapm›fl ve olay›n üzerine tüm önlemleri alarak gitmifltir. Bildi¤imiz kadar›yla, ifl güvenli¤i müfettiflli¤i 1980 sonras›nda ifl müfettiflli¤iyle birlefltirilmifl olup bügün 800 müfettifl görevdedir. Küçümsenecek bir say› de¤ildir. Ancak bu kadar müfettiflle dört dörtlük bir denetleme yap›lamaz. Devlete, ifl verenlere, iflçilere, topluma ve bireylere düflen sorumluluklar vard›r. Unutulmamal›d›r ki, ça¤ insanl›k ça¤›d›r. Tanr›lar ça¤› da, kahramanlar ça¤› da geride kalm›flt›r. Edebali “Kutsal olan devlet de¤il, insand›r. ‹nsan› yaflat ki, devlet yaflas›n”, ‹bn-i Haldun’sa “Her insan bir devlettir” sözlerini söylemifltir. Ama ne yaz›k ki, bugün kimi kiflilerce gönenç amaç, insan da araçt›r. Bu düflünceye sahip olanlar teknolojinin öne ç›kmas›yla insan›n de¤er kaybedip geri düfltü¤ünü savunmaktad›rlar. Oysa Sokrates “Herfley insan içindir” sözünü yüzy›llar önce söylemifltir. Ça¤lar boyu verilen savafllar, devletin öncelikli görevinin yaflama hakk›n› sa¤lamak oldu¤unu ilan etmifltir. Bunun teoride kal-

B

34

mamas› yaflam›n bütününde sürdürülmesi temeldir. Bugün yüreklerimiz kanayarak söyleyebiliriz ki, tersane sahiplerince uygulanan tafleron sistemi çok ilkeldir. Sizler istedi¤iniz kadar “Vatandafl vergisini verendir” diye yaz›n. Maliyede kayd› bulunmayan iflletmeler... Sosyal sigortalardan haberi olmayan ifl yerleri... Böylesine bir sorumsuzlu¤un oldu¤u yerde ifl kazalar›n›n olmamas› düflünülebilir mi? Dehflete düflmemek için insan›n ya deli ya da baflka bir fley olmas› gerekir. Üstelik Tuzla bilinmeyen bir yer de¤il. Bu nas›l bir cürettir ki, iflçiler birbiri arkas›na ifl kazalar›na kurban gidiyor, milletin haberi olmuyor. Gel de “Bir garip öldü diyeler / K›rk günden sonra duyalar / So¤uk suyla yu¤alar / fiöyle garip bencileyin” deme... Hüzün de gözyafl› da ac›lar da ça¤dafl devlet olamaman›n üretimleridir. Buna “Kader” denemez. una “Sen hiçbir önlem almam›fls›n ‘Sald›k çay›ra Mevlam kay›ra’ örne¤i davranm›fls›n, bu nedenle de günah da, suç da sende” denir. Dünyan›n her yerinde ifl güvenli¤i flu dört temele dayan›r: •Akl› selimle hareket etmek, •Sorumluluk duygusuna sahip olmak,

B

•Dikkatini ifline vermek, •Güvenli¤i sa¤layacak kurallara uymak. Bunlar çal›flanlar›n uyacaklar› kurallard›r. ‹flverenlerse öncelikle ifl yerlerine sosyal ölçüleri getirmeliler. ‹fl bafl›nda e¤itimi sa¤lamal›lar ve çal›flanlar›n kendileri gibi bir insan olduklar›n› unutmamal›lar. Müfettifller de kendilerini gelifltirmelidirler. Bunlar›n yeterli oldu¤u söylenemez. Ça¤dafl toplumlarda bireylerin sorumluluklar› vard›r. Toplumun uyar› görevi vard›r ve devletin insan sa¤l›¤›na, ifl yeri güvenli¤inin sa¤lanmas›na

önem vermesi kaç›n›lmazd›r. Tersanede yap›lan araflt›rmalardan ö¤reniyoruz ki, kimi ölümler, cumhuriyet savc›lar›na bile duyurulmadan ailenin r›zas›yla kapat›l›yor. Bunu anlamak, bunu normal karfl›lamak, “Bunda ne var can›m” demek ma¤ara dönemine dönmek gibi bir fley... 82 kurban›n verildi¤i Tuzla Tersanesi dileriz insanlar›n akl›n› bafl›na getirir. ‹hmalin ve cehaletin adlar› kader olarak tan›mlanmaz. Bir kifliyi öldürmek tüm insanl›¤› öldürmek gibiyse e¤er, bir insan›n ölümüne seyirci kalmak da insan olmaktan uzaklaflmakt›r.•

‹ki ak›l hastas›, hastaneden kaçm›fllard›. Gece, yollar› bir ormana düfltü. ‹çlerinden biri hemen bir öneride bulundu: “fiu büyük a¤ac› görüyor musun?” dedi. “‹flte o a¤ac›n üstüne ç›kal›m, geceyi orada geçirelim.” Arkadafl› bu öneriye itiraz etti: “Nas›l t›rmanaca¤›z?” dedi. “Görmüyor musun a¤aç çok yüksek.” Öneride bulunan ak›l hastas›n›n elinde bir fener vard›. Feneri a¤aca do¤ru tutup arkadafl›na yeni bir öneride bulundu: “Peki öyleyse” dedi. “Bu fenerin ›fl›¤›na tutunup ç›kabilir misin?” Arkadafl› bu öneriye de itiraz etti: “Ç›kar›m ç›kmas›na ama...” dedi. “Ya ›fl›¤› yar› yolda söndürürsen...”• ‹ki arkadafl konufluyorlard›: “fiu Mehmet’te bir flans var ki, sorma. Geçen y›l kaza sigortas› yapt›rm›flt›, üç gün sonra baca¤› k›r›ld›. Alt› ay once yang›n sigortas› yapt›rd›, bu kez de evi yand›. fiimdi de ne oldu biliyor musun?” Arkadafl›n›n “Hay›r” anlam›nda bafl›n› sallamas›ndan sonra sözlerini flöyle sürdürdü: “Sekiz gün önce yaflam sigortas› yapt›rm›flt›. ‹ster inan, ister inanma sigorta yapt›rd›ktan üç gün sonra yaflam›n› kaybetti.”• 35


EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Türkler’i Yak›ndan Tan›maya Önem Vermifl

Bat›l›lar Hakk›m›zda Ne Düflünüyor? at›l› ülkelerin hemen her f›rsatta tarihimizi karalama ve ifllemedi¤imiz suçlar› bize y›kma çabalar›na takt›¤›m› art›k biliyorsunuz. Hiç düflündünüz mü, bizim d›fl›m›zda, hakk›nda bu denli çok bilgi kirlili¤i ve kafa kar›fl›kl›¤› yarat›lan, iftira at›lan baflka bir ulus var m›d›r? Yurt d›fl›nda yaflad›¤›m y›llarda sürekli olarak karfl›ma ç›kan önyarg›lara, yanl›fl bilgilere, iftiralara karfl› savaflmaya karar verdi¤imde belirledi¤im yöntem, Bat›l›lar’›n karfl›s›na, kendi tarihçilerinin, uzmanlar›n›n ve akademisyenlerinin yazd›klar›n›, söylediklerini ç›karmak olmufltur. Özellikle Avrupa Birli¤i sürecinde, sanki ortada kalm›fl›z da yalvar›yormufluz san›p Türkiye’yi istemediklerini türlü bahaneler bulup dile getirenlerin, Osmanl›

B

döneminde “zavall› H›ristiyan halklar” olarak tan›mlad›klar› topluluklar›n yaflad›klar›n› anlat›rken, bask›, iflkence, zulüm, katliam ve soyk›r›m gibi kavramlar› bol bol kullanarak, “Tarihinizle yüzleflin” emrini vermelerine al›flt›r›ld›k. Ben de onlara ›srarla, “Sözü edilenler yap›lsayd›, yüzy›llar boyu Türkler’in egemenli¤i alt›nda yaflam›fl Balkanlar’da ve Ortado¤u’da, bugün yaln›zca Türkçe konuflulur, herkes Müslüman olurdu” der, bu konuda Bat›l› uzmanlar›n yazd›klar›n› önlerine sürerim. Osmanl› Devleti ve Türkler hakk›ndaki araflt›rmalar›yla tan›nan ‹sviçreli ‹lahiyat Profesörü Karl Barth (1886-1968), 1924’te yay›mlad›¤›, “Tanr›’n›n Dünyas› ve ‹nsan›n Dünyas›” adl› kitab›nda, Türkler’in hoflgörüsünü ve ma¤durlara yaklafl›m›n› flu ifadelerle ortaya koymaktad›r: 37


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

“E¤er Türkler egemenlikleri alt›na ald›klar› milletlere, H›ristiyanlar’›n yapt›¤› gibi zorla ‹slamiyet’i kabul ettirselerdi, buna kimse itiraz edemez, böylelikle bugün ne Ermeni sorunu ne Girit sorunu ve ne de Do¤u sorunu

bak›ld›¤›nda, Türk olmayan unsurlar›n hangi flartlar alt›nda yaflad›¤› görülecek, iddialar›n aksine H›ristiyanlar’›n de¤il, Türkler’in ezildi¤i anlafl›lacakt›r: “Padiflah›n Müslüman tebaas›n›n baflkentte derdini anlatabilece¤i hiç kimsesi yoktur. Buna karfl›l›k H›ristiyan“Bütün mali bask›larla yerel ve kiflisel lar, imparatorlu¤un her bask›lar H›ristiyanlar’a de¤il, Müslüyan›na yay›lm›fl bütün manlar’a yap›l›yor. Çünkü Müslüman’›n konsolosluklara, ajansferyad›na kulak asan yok. H›ristiyan’›n l›klara, kimi de ‹stanise bin tane sözcüsü ve avukat› var.” bul’daki elçiliklere baflvurup haklar›n› arayabiolurdu. Oysa Türkler bunu yap- liyorlar. H›ristiyanlar’›n dertleri mad›lar. Herkesin kendi tarz›nda can kula¤›yla dinleniyor. Üstelik ibadet etmesine izin verdiler. hiçbir flikayetleri olmad›¤› zaman Böylece H›ristiyan Avrupa’n›n da onlar ad›na hayali flikayetler bizzat H›ristiyan kan› döktü¤ü ve uyduruluyor. Bunun kahredici inançlar› de¤iflik olanlara vahflice sonucu olarak da bütün mali baszulümler yapmaktan zevk ald›¤› k›larla yerel ve kiflisel bask›lar bir dönemde Osmanl› ‹mparator- H›ristiyanlar’a de¤il, Müslümanlu¤u engisizyonun, yakmalar›n ve lar’a yap›l›yor. Çünkü Müslübüyücülük suçlamalar›n›n bulun- man’›n feryad›na kulak asan yok. mad›¤› tek ülke oldu. H›ristiyan- H›ristiyan’›n ise bin tane sözcüsü lar taraf›ndan her yerden kovu- ve avukat› var. Müslüman suç mu lan, eziyet gören ve izlenen Ya- ifllemifl? Hemen ve sert biçimde hudiler’in s›¤›nabilece¤i tek ülke cezaya çarpt›r›l›r. Ayn› suçu ifllede barbar (!) Türkiye olmufltur....” yen H›ristiyan ise flöyle böyle cezaland›r›l›r ya da büsbütün ba¤›flmekli Büyükelçi Bilal lan›r. Çünkü iflin içinde bir H›risfiimflir’in, Bilgi Yay›- tiyan olunca yabanc› konsoloslar nevi’nden 1986’da ç›- ve temsilciler ona kanat gererler kan “‹ngiliz Gizli Bel- ve adaletin eli kolu ba¤lan›r. gelerinde Osmanl› Anadolu’nun tam göbe¤inde, H›Ermenileri” adl› kitab›nda, ‹ngilte- ristiyanlar’›n, debdebeli evleri, re’nin Trabzon Konsolosu Palgra- fl›k giysileri, tak›p tak›flt›rd›klar› ve’›n, Anadolu’yu dolaflarak ha- gösteriflli süsleri ve mücevherleri z›rlad›¤› ve 1876 y›l›nda Lond- ile servet ve refah düzeylerini ra’ya yollad›¤› rapordaki ifadelere apaç›k sergiliyorlar. Onlar›n bu

E 38

durumu, uzaklarda çok konuflulan sözde bask› iddialar›yla hiç ba¤daflm›yor. Müslüman halk bak›m›ndan ise durum, ac›kl› biçimde bunun tam tersidir.”

Türkler’e iliflkin düflüncelerini de dile getirmektedir: “(...) Türkler, gerçekten merhametli ve hoflgörülüdür. ‹nanmad›klar›, kendilerinden farkl› olanlar›n da yan› bafllar›nda yaflamas›na göz yumuyorlar. Bu kendi güçlerine güvenmekten kaynaklansa da, yine de çok soylu bir davran›flt›r.” Ünlü Frans›z co¤rafyac›s› ve gezgini Elisée Reclus (18301905), Cezayir, Tunus, M›s›r ve Anadolu’ya yapt›¤› gezinin ard›ndan 1884’de yay›mlanan “Nouvelle Geographie Universelle, La Tere et les Hommes” (Yeni Evrensel Co¤rafya, Dünya ve ‹nsanlar) adl› kitab›nda, Türkler’in yönetimi alt›nda yaflayan az›nl›klar›n durumundan övgüyle söz ederken, ayn› alanda Avrupa’n›n ne denli geri kald›¤›n› an›msatmaktad›r: “Türkler yönetimleri alt›ndaki halklar›n içifllerine kar›flmadan sadece d›flar›dan idare etmekle

rans›z flair-yazar Gérard De Nerval (18081855), Türkler’in farkl› etnik kökenlerden ve dinlerden insanlarla bir arada yaflama kültürünü çok iyi gözlemleyen Bat›l› ayd›nlardan biridir. 1851’de yay›mlanan “Voyage en Orient” (Do¤u’ya Yolculuk) adl› kitab›nda Türkler’i bu özellikleri nedeniyle öven De Nerval, ayn› konuda Frans›zlar’› ise elefltirmektedir: “Dört millet birlikte yafl›yor ve birbirinden nefret etmiyorlar. Türkler, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler’in ayn› toprakta yaflayan insanlar olarak birbirlerine gösterdikleri tahammül ve hoflgörüyü, bizde farkl› bölge veya partilerden insanlar aras›nda göremeyiz.” Frans›zlar›n ünlü “Türkler, Ermeniler, Rumlar ve Yahuedebiyatç›s› Françoisdiler’in ayn› toprakta yaflayan insanlar René de Chateaubriand olarak birbirlerine gösterdikleri hofl(1768-1848), Türkler’in görüyü, bizde farkl› bölge veya partifarkl› dinlerden insanlalerden insanlar aras›nda göremeyiz.” ra karfl› tutumunu de¤erlendiren tan›nm›fl adlardan biridir. Yazar ve flair yetinirler. Bu nedenle Türkiye’de kimli¤inin yan›s›ra bir siyaset az›nl›klar›n özerkli¤i her bak›madam› ve diplomat olan Chate- dan en geliflmifl Avrupa ülkeleaubriand, 1811’de yay›mlanan rinden daha üstün ve tamd›r.” Çarl›k Rusyas›’n›n Van, Bitlis “Itinéraire de Paris à Jérusalem” (Paris-Kudüs Hatt›) adl› kitab›nda ve Erzurum Baflkonsolosu olarak

F

39


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

görev yapan General V. T. Mayewsky, Ermeniler’in durumuna iliflkin Rus D›fliflleri Bakanl›¤›’na gönderdi¤i ve 1916’da St. Petersburg’da askeri matbaa taraf›ndan yay›mlanan “Statistque des Pro-

l›nda yay›mlanan “Foreigners in Turkey” (Türkiye’deki Yabanc›lar) adl› kitab›nda Türkler’den söz ederken, General Mayewski gibi düflünmektedir: “Çok büyük zaferler kazanm›fl olan Türkler’in en önemli özelliklerinden “Türkler’in önemli özelliklerinden biri, biri, fethettikleri toprakfethettikleri topraklardaki unsurlara, lardaki unsurlara devlet Müslümanlar taraf›ndan kutsall›¤› kabul için yaflamsal olmayan edilen konularda kendi adetlerine ba¤l› ve Müslümanlar taraf›nkalmalar›na izin vermifl olmalar›d›r.” dan kutsall›¤› kabul edilen konularda, kendi vinces de Van det de Bitlis” (Van yasa ve adetlerine ba¤l› kalmalave Bitlis Bölgelerinin ‹statistikle- r›na izin vermifl olmalar›d›r.” ri) adl› raporda Türkler’in ErmeFransa’da yay›mlanan “Le niler’le olan iliflkilerini flu ifade- Matin” gazetesi ad›na çal›flan galerle ele almaktad›r: zeteci Stephane Lauzanne, Balkan Savafl›’n› izlemek üzere ütün Do¤u H›- 1912’de ‹stanbul’a gelmifl, 2 aya ristiyanlar›’n›n yak›n kald›¤› bu kentte Türkler anlay›fl› bun- ve az›nl›klar aras›ndaki iliflkileri dan ibarettir. incelemifl, gözlemlerini “Au fiayet Türkler Chevet de la Turquie, Ourante de gazete muhabirlerinin anlay›- Jours de Guerre” adl› bir kitapta fl›nda olsalard› ve Türkiye H›ris- toplam›flt›r. Daha sonra “Balkan tiyanlar›’n›n durumlar› bunlar›n Ac›lar›” ad›yla Türkçe’ye çevrigöstermeye çal›flt›klar› gibi ol- len kitaptan ilginç birkaç ifadeyi sayd›, Türkiye’de bugüne kadar aktarmakta yarar görüyorum: H›ristiyan kal›r m›yd›? Türkler “‹stanbul’da Frans›z hastanetarihlerinin hiçbir döneminde si müdiresi Sorjan’d›r. Sorjan yönetimleri alt›ndaki halklar›n bana flöyle dedi: ‘Rahibeler aradini ve milli konular›na müda- s›nda rencide edilmifl ve hatta hale etmemifllerdir.” korkutulmufl olan› yoktur. Ke1901-1903 y›llar› aras›nda ‹s- sinlikle Türkler’den flikayeti getanbul’daki Amerika Birleflik rektirecek bir hareket görmeDevletleri Büyükelçili¤i’nde dip- dik. Bizim rahibe elbisemiz, birlomat olarak çal›flan uluslararas› çok H›ristiyan’dan çok, Türkhukuk profesörü Philip Marshall ler’in gözünde kutsald›r.’” Brown’un (1875-1965), 1914 y›Rumen Do¤u Bilimci Cioca-

“B

40

nel Gheorghe Popescu (18691929), Paris’te yay›mlanan “Revue du Monde Musulman” (‹slam Dünyas› Dergisi) adl› derginin 1906 Aral›k say›s›ndaki yaz›s›nda Türkler’in Rumenler için önemini çok anlaml› ifadelerle ortaya koymaktad›r:

büyükelçisinin sekreterli¤i görevine getirilen Urquhart, kitab›nda Türkler’le H›ristiyanlar’› karfl›laflt›rmaktad›r: “H›ristiyanlar fethettikleri yerlerde bulunan Müslümanlar’› daima uzaklaflt›rmaya çal›flm›fllard›r. Hatta bugün bile Müslümanlarla birarada yaflamalar›na imkan olmad›¤› iddias›yla binlerce aileyi anavatanlar›ndan kovmaktan çekinmemifllerdir. Türkler ise, bunun tam aksine H›ristiyanlar’a son derece iyi davranm›fl ve kabul etmifllerdir. H›ristiyanlar’›n dinlerine, mülklerine hatta kanun ve kurumlar›na bile dokunmam›fllard›r.” Amerika Birleflik Devletleri’nin Kolombiya Üniversitesi ö¤retim üyelerinden tarihçi Prof Ernest Jackh (1875-1959), 1944’de yay›mlanan “The Rising Crescent: Turkey, Yesterday, Today, and Tomorrow” (Türkiye’nin Do¤uflu, Dünü, Bugünü ve Yar›n›) adl› kitab›nda Türk-

atih bir millet olan Türkler, yönetimleri alt›ndaki halklar› Türklefltirmeye çal›flmam›fl, aksine onlar›n din ve geleneklerine sayg› göstermifltir. Romanya için Rus veya Avusturya yönetimi yerine Türk yönetimi alt›nda yaflamak bir flans olmufltur. Aksi takdirde bugün Rumen milleti diye bir millet olmayacakt›.” David Urquhart (1805-1877), Yunan ba¤›ms›zl›k hareketine duydu¤u sempati nedeniyle Türkler hakk›nda iyi düflünceleri olmayan bir ‹ngiliz diplomatt›r. ‹ngiliz hükümetinin, TürkYunan s›n›r›n›n belirlenmesi için kurdu¤u Tarihçi Prof Ernest Jackh, Yahudiler’i komisyonda yer alan örnek vererek flu soruyu sormaktad›r: David Urquhart, bu “Ortaça¤larda H›ristiyan ‹spanya ve görevi s›ras›nda yak›n‹talya’n›n Yahudi göçmenlerine Türk dan tan›ma f›rsat› bulcennetini açan Türk de¤il de kimdir?” du¤u Türkler’den etkilenecek, Rus tehlikesinin büyümesi üzerine 1833 y›- ler’in, bask› gören, zorda kalan l›nda kaleme ald›¤› “La Turquie, halklara bak›fl aç›s›na yönelik Ses Ressources” (Türkiye Tari- de¤erlendirmelerde bulunurken hi) adl› kitab›nda Türkler’i öven Yahudiler’i örnek vererek flu soifadeler kullanacakt›r. 1835 y›- ruyu sormaktad›r: l›nda ‹ngiltere’nin ‹stanbul’daki “Ortaça¤larda H›ristiyan ‹span-

“F

41


BD N‹SAN 2008

ya ve ‹talya’n›n Yahudi göçmenlerine Türk cennetini açan ‘Kâfir’ denilen Türk de¤il de kimdir?” Her ulusun tarihinde oldu¤u gibi bizim tarihimizde de tart›fl›lacak, elefltirilecek olaylar vard›r. Ama tarihimizde utanmam›z› gerektirecek tek bir olay yoktur. Bu nedenle, Türk tarihini kötülük-

GurbuzEvren@butundunya.com.tr

Adam, k›sa bir süre önce ayr›ld›¤› evine telefon açt›, evin bahç›van›yla konuflmaya bafllad›. Aralar›nda flöyle bir konuflma geçti: “Nas›l herfley yolunda m›?” “Yolunda... Yaln›zca küre¤in sap› k›r›ld› onu tamir etmeye çal›fl›yorum.” “Neden k›r›ld›?” “Köpe¤inize mezar kazarken zorlad›m, bu yüzden k›r›ld›.” “Ne! Köpe¤im yaflam›n› m› kaybetti?” “Havuza düfltü, öldü.” “Benim köpe¤im çok iyi yüzerdi; nas›l havuzda ölür?” “Ama havuzun suyu boflalm›flt›, betona çak›ld›; bu yüzden yaflam›n› kaybetti.” “Daha havuzu yeni doldurtmufltum. Neden boflaltt›n›z?” “Biz de¤il itfaiyeciler boflaltt›; çünkü evdeki yang›n› söndürmek için ek suya gereksinim duydular.” “Evde yang›n m› ç›kt›?” “Evet efendim. Annenizin vefat› dolay›s›yla çok say›da insan geldi. Bir sigara izmaritinden ka¤›tlar, ard›ndan da perde tutuflmufl. O kalabal›kta ay›rd›na varamad›k.” “Annem nas›l yaflam›n› yitirdi? Sapasa¤lamd›…” “Hakl›s›n›z. Biz de flafl›rd›k; ama yatak odan›za bir fley bakmaya girmifl. Eflinizle en yak›n arkadafl›n›z› orada görünce kalbine inmifl.” “Yahu hiç pozitif haber yok mu? Çok bunald›m...” “Olmaz olur mu? Var, efendim. Geçen gün AIDS testi yapt›rm›flt›n›z ya... ‹flte onun sonucu pozitif ç›kt›.”•

42

BÜYÜK YAPITLARIMIZ

lerden ibaretmifl gibi göstermeye çal›flanlara karfl› do¤rular› ortaya koymak görevimiz olmal›d›r. Bu konuya iliflkin araflt›rmalar›mda yeni kaynaklara ulaflt›kça edindi¤im bilgileri sizlerle paylaflmaya devam edece¤im.•

Konur Ertop

Amiralin Çizdi¤i Usta ‹fli

Dünya Haritas› rich von Däniken, büyük ilgi yaratan “Tanr›lar›n Arabalar›” kitab›nda tarih boyunca dünyam›zda ortaya konmufl flafl›rt›c› uygarl›k ürünlerinden pek ço¤unu uzayl›lar›n yapt›klar›n› ispatlamaya çal›fl›yordu. Däniken, Osmanl› amirali Piri Reis’in de 1513 tarihini tafl›yan haritas›n› uzayl›lar›n dünyam›za gökyüzünden bakarak yapt›klar› bir haritaya dayanarak çizdi¤ini ileri sürüyordu. Yazar›, bilim adamlar›, “insanlar›n aptall›¤›ndan kurnazca yararlanmay› bilen bir düzenbaz” diye nitelemifl olsa da k›sa sürede pek çok dile çev-

E

rilerek yüz milyonlarca sat›lan “Tanr›lar›n Arabalar›” kitab›, Piri Reis’in haritas›n› tüm dünyada genifl topluluklara tan›tm›flt›r. Piri Reis, Gelibolu’da do¤up büyümüfl bir denizciydi. Ye¤eni oldu¤u Kemal Reis’in yan›nda yetiflmifl, onunla birlikte birçok deniz savafl›na kat›lm›flt›. K›y›lar›n›, limanlar›n›, tehlikeli kaynaklar›n›, adalar›n›, içme suyu kaynaklar›n› pek iyi bildi¤i Akdeniz’i “Kitab-i Bahriye” (Denizcilik Kitab›) adl› yap›t›nda anlatm›flt›r. K›y›lar›n, adalar›n bir bir gösterildi¤i haritalar›n da yer ald›¤› bu yararl› kitab› Kanuni Sultan Süleyman’a sunmufltu. Kemal Reis’in yan›nda Güney 43


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

Fransa’ya dek uzanan deniz seferlerinde bulundu, 2. Bayezit döneminde amiral olarak devlet hizmetine girdi. avuz Sultan Selim M›s›r’› ald›¤›nda Piri Reis, Osmanl› donanmas›nda görevliydi. Bu dönemde Nil Nehri ayaklar›n›n haritas›n› çizdi. Basra Körfezi’nden Hindistan ve çevresiyle yap›lagelen ticareti ele geçirmifl bulunan Portekizliler’e engel olmas› için M›s›r kaptan›deryal›¤›na getirildi. Kazand›¤› baflar›lara karfl›n devlet örgütündeki rakiplerinin yanl›fl buldu¤u karar ve uygulamalar› nedeniyle idam edildi. Piri Reis’in çizdi¤i iki dünya haritas›n›n günümüze kalan parçalar› Topkap› Saray›’nda ele geçmifltir. Bilim çevreleri 1929’dan buyana söz konusu haritalar› tan›maktad›r. Bunlardan Däniken’in sözünü etti¤i haritan›n Deniz Kuvvetleri Komutanl›¤› Seyir, Hidrografi ve Oflinografi Dairesi’nce haz›rlanan t›pk›bas›m›n›n günümüzde kültür kurulufllar›n›, turizm tesislerini süsledi¤i görülmektedir. Söz konusu harita Christoph Colomb’un günümüze ulaflmayan 1489 tarihli haritas›na dayan›larak çizilmifltir. Üzerinde aç›klay›c› resimler ve Piri Reis’in yazd›¤› yaz›lar bulunmaktad›r. Ceylan derisine çizilmifl, 60x85 cm. boyutundaki haritan›n Kuzeyde ‹span-

Y

44

ya’dan yukar›s› kopar›lm›flt›r. Elimizdeki bölümde ‹spanya, bat› Afrika, Atlas Okyanusu, Amerika’n›n o tarihte bilinen bölümü, Antil Adalar› bulunmaktad›r. Piri Reis’in Colomb haritas›ndan baflka kaynaklardan da yararland›¤› anlafl›lmaktad›r. 68x69 cm. boyutundaki 1528 tarihli ikinci haritada Atlas Okyanusu’nun kuzey bölümü, Amerika’n›n kuzey k›y›s›, Grönland’dan Florida Yar›madas›’na dek k›y›lar gösterilmektedir. 1521’de yazd›¤› Kitab-› Bahriye’de yeryüzünün küre biçiminde oldu¤unu bildiren Piri Reis, Portekizli bir papaz›n yapt›¤› yer yuvarla¤›n› gördü¤ünü anlat›r. Amerika k›tas›n›n bulunmas›ndan Türkiye’de ilk kez o söz etmifltir. Piri Reis’in gerekli yerlerde verdi¤i bilgiler, çizdi¤i gemi, hayvan, hükümdar resimleri haritalar›n›n ilginç yan›d›r. 1513 tarihli haritan›n sahibi, kendisinden ve yap›t›ndan flöyle söz eder: u haritay› Kemal Reis’in o¤lu unvan›yla ün kazanan Hac› Mehmet o¤lu Piri, 1513 y›l› Muharrem ay›nda Gelibolu’da yapm›flt›r.” Haritada Colomb’un Amerika yolculu¤u, yeni k›tayla ilgili bilgiler flöyledir: “Bu k›y›lara Antilya (Antiller) derler. 1492 y›l›nda bulunmufltur.

“B

Colomb ad›nda bir kiflinin buralar› buldu¤unu söylerler.

Colomb ile üç defa o ülkeye gitti¤ini söyleyerek merhum Kemal Reis’e, ‘Önce Septe Bo¤az›’na olomb’un eli- vard›k, oradan gün bat›s› kerte ne, Atlas Ok- lodos yönüne do¤ru dört bin mil y a n u s u ’ n u n yol ald›ktan sonra karfl›m›zda bir bat›s›ndaki k›- ada gördük. Ama giderek deniy›larda, ada- zin dalgalar› köpüklenmez ollarda, türlü madenler ve de¤erli mufl, yani deniz durulmufl ve kutafllar bulunan da¤lar oldu¤unu zey y›ld›z› –denizciler pusulalayazan bir kitap geçer. Kitab› ta- r›nda y›ld›z derler– giderek kümamen inceleyip Ceneviz ileri çülerek görünmez olmufltu’ der gelenlerine, ‘Bana iki parça gemi ve ‘O ülkelerde bu y›ld›z kümeverin, gidip o lerinin görünyerleri bulay›m’ medi¤ini ve der. Onlar ise baflkalar›n›n olPiri Reis, Portekizli kendisine, ‘Ey du¤unu’ ekler. bir papaz›n yapt›¤› ak›ls›z, Atlas “Karfl›da Okyanusu’nun gördükleri ada yer yuvarla¤›n› ucu buca¤› ve önünde demir gördü¤ünü anlat›r. sonu olur mu? atarlar; ancak Denizler bilinada halk› gelip Amerika k›tas›n›n meyenlerle dook atarak bunbulunmas›ndan ludur’ derler. lar›n adaya ç›kColomb, Cenemas›n› engelTürkiye’de ilk kez vizliler’den bir ler. Erke¤i, kao söz etmifltir. fayda olmad›¤›d›n› hepsi ok n› görünce ‹satarlarm›fl. Okpanya beyine gider ve durumu lar›n ucu bal›k kemi¤inden olup ona arzeder. Onlar da Cenevizli- bütün ada halk› ç›plak dolafl›rlarler gibi yan›t verirler. m›fl ve hem de çok... O adaya 盓Sözün k›sas› Colomb bunlara kamad›klar›n› görünce adan›n çok ›srar eder. Sonraki ‹spanya di¤er yan›na geçerler ve bir sanbeyi, güçlü silahlarla donanm›fl dal görürler. Sandal bunlar› göiki gemi verip Colomb’a, ‘Ey Co- rünce kaçar ve içindekiler karaya lomb, e¤er senin dedi¤in gibi ç›karlar. Sandal› almaya gidince olursa seni o ülkeye kaptan ede- içinde insan eti oldu¤unu görürrim’ diyerek kendisini Atlas Ok- ler. Me¤er bunlar adadan adaya yanusu’na gönderir. geçerek insan avlay›p yerlermifl. “Merhum Gazi Kemal’in ‹s“Colomb baflka bir ada görünpanyal› bir kulu vard›. Bu kifli ce oraya giderler. O adada büyük

“C

45


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

y›lanlar oldu¤unu görürler. Oraya ç›kmaktan çekinerek bir baflka adaya var›rlar. Demir atarlar. Onyedi gün orada yatarlar. da halk› kendilerine bu gemiden zarar gelmedi¤ini görünce bal›k avlay›p filikayla onlara getirirler. Bunlar da karfl›l›¤›nda onlara s›rça boncuk verirler. “(...) Bir gün bir kad›n›n kolunda alt›n görürler, alt›n› al›p boncuk verirler ve ‘Gidin daha alt›n getirin, size daha çok boncuk verelim’ derler. Onlar da gidip bol alt›n getirirler. Me¤er bunlar›n da¤lar›nda alt›n madeni varm›fl. Bir gün de birinin elinde inci görürler. ‹nciyi al›p boncuk verirler. “(...) O bölgeden bol miktarda k›rm›z› boya a¤ac›n› yükleyip yanlar›na halktan iki kifliyi alarak ‹spanya beyine getirirler. Ama Colomb o kiflilerin dillerini bilmezmifl ve iflaretle al›flverifl yaparlarm›fl. Bu seferden sonra ‹spanya beyi, papaz ve arpa gönderip onlara ekip biçmesini ö¤reterek kendi inanç ve düzenlerini kabul ettirmifl. “(...) O ülkeler, flimdi bütünüyle keflfedilmifl ve ün kazanm›flt›r. Adalar ve k›y›lardaki adlar Colomb taraf›ndan konulmufltur ve ayn› biçimde bilinirler. Colomb ayn› zamanda büyük bir astronomi ve y›ld›z bilimcisiymifl. Haritadaki bu k›y›lar ve adalar,

“A

46

Colomb haritas›ndan al›nm›flt›r.” Piri Reis, haritas›nda gösterdi¤i bölgeler, ükelerle ilgili bilgiler de verir: “Bu bölgede yerleflme yoktur, her yer y›k›kt›r ve büyük y›lanlar olurmufl. O nedenle Portekizliler, bu k›y›lara ç›kmazlarm›fl. Hem de çok s›cak olurmufl.” “Ve bu adaya Antil Adas› derler. Yaban hayvanlar, papa¤an türü kufllar, k›rm›z› boya a¤ac› gayet çoktur. Bay›nd›r de¤ildir.” “Bu denize Atlas Okyanusu derler. Ama Avrupal›lar ‘Mar de ‹spanya’ derlerdi, yani ‘‹spanya Denizi’ demek olur. fiimdiye dek bu adla ünlüydü. Ama bu denizi keflfeden ve adalar› bulan Colomb ile Hind ülkelerini keflfeden Portekizliler, bu denize yeni ad vermek için birbirleriyle anlaflt›lar. Bu denizin ad›n› ‘Ovo Sano’ (oseano: okyanus) koydular, yani ‘Sa¤lam Yumurta’ demek olur. undan önce düflünceleri, bu denizin ucunun buca¤›n›n olmad›¤› ve bilinmeyenlerle dolu oldu¤uymufl. fiimdi bu denli k›y›n›n çevresini kuflatt›¤› ve denizin bir göl gibi oldu¤unu gördükleri için ‘Sa¤lam Yumurta’ diye ad verdiler.” Yabanc› ülkelerde yaflad›¤› ileri sürülen hayvanlar›n resimleri de çizilmifltir:

“B

“Bu yaban hayvan›n yedi kar›fl boyu vard›r. Gözlerinin aras› bir kar›flt›r. Ama uysal ve zarars›zm›fl.” “Burada tek boynuzlu öküzler ve bu biçimde görülen canavarlar olur.” Haritada uzun yolculuklara ç›kan gemilerin resimleri vard›r: “Portekiz’in f›rt›naya tutulup bu bölgeye gelen gemisi budur.” “Bu dört parça gemi Portekiz gemisidir ve biçimleri çizilmifltir. Bat› ülkelerinden Hind’e gitmek üzere Habefl Burnu’na geçerler. Pusulayla giderler. Bu körfezi ayk›r› geçmek dört bin yüz mildir.” “Ve bu karavela f›rt›naya tutulup geldi, bu adaya düfltü. Kaptan›n ad›na Nikola Cuvan (Nichola di Genova: Kanarya Adalar›’n› keflfeden ‹talyan Nicoloso da Rocco) derler ve bu adada tek boynuzlu öküz çoktur. O nedenle bu adaya ‘‹zle de Voka’ derler, yani ‘S›¤›r Adas›’ demek olur.”

Piri Reis’in, kendi haritas›yla ilgili olarak verdi¤i bilgi fludur: “Bu harita benzeri bir harita, bu dönemde kimsede yoktur. Benim taraf›mdan yap›lm›fl olup flimdi temel kaynak oldu. Dünyan›n yerleflik bölgelerini gösterir. Özellikle yirmi kadar harita ile Araplar’›n ‘Co¤rafya’ dedikleri ve kara parçalar›n› da içine alan ‘‹skender-i Zülkarneyn’ (Büyük ‹skender) zaman›nda yap›lm›fl sekiz dünya haritas›ndan, bir Arapça Hind haritas›ndan, yeni yap›lan ve Sind, Hind, Çin ülkelerini de geometri yöntemiyle gösteren dört Portekiz haritas› ile Colomb’un bat› taraf›nda yapt›¤› haritadan, karfl›laflt›rma yoluyla ç›kar›l›p bu biçim ortaya konuldu.” Bu yaman deniz kurdunun gezip dolaflt›¤› yerlere gidecek meslektafllar›na yol göstermeye, bildiklerini onlara aktarmaya var gücüyle çal›flt›¤› anlafl›lmaktad›r.•

Evin yard›mc›s› iyi çal›flm›yor, ev iflleri zaman›nda bitmiyor hem de iyi yap›lm›yordu. Bir gün evin han›m›, yard›mc›s›n› kenara çekerek uyard›: “Bundan böyle daha çabuk ve daha temiz çal›flmazsan” dedi. “Baflka bir yard›mc› almak zorunda kalaca¤›m.” Bu sözleri duyan yard›mc› çok sevindi: “Çok teflekkür ederim, han›mefendi” dedi. “Ben de bugün ‘Evinizde bir de¤il, iki yard›mc› gerektiren ifl var’ diyecektim.”• Bir çiftçi, kendisi gibi çiftçi olan arkadafl›yla konufluyordu: “Bak bu makineyi yeni ald›m” dedi. “On adam›n yapt›¤› ifli yap›yor. Çok ilginç bir makine bu, sanki beyni var.” Arkadafl› gülerek yan›t verdi: “Sanmam” dedi. “Beyni olsayd› bu kadar ifl yapmazd›.”• 47


KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsinoğlu

105 Günde

Elektrikli Sandalye ünya kamuoyunda büyük ilgi uyand›ran casusluk davalar›ndan biri, Ethel ve Julius Rosenbergler’in, 5 Nisan 1951’de ölüm cezas›na çarpt›r›lmas› ve 19 Haziran 1953 Cuma günü, New York’un Sing Sing Cezaevi’nde, elektrikli sandalyede idam edilmeleriydi. Duruflma 6 Mart’ta bafllad›, 29 Mart’ta jüri Rosenbergler’i suçlu buldu, 5 Nisan’da ölüm cezas› verildi, 19 Haziran’da hüküm infaz edildi. Çiftin Amerika’n›n “çok gizli atom bilgileri”ni Sovyetler Birli¤i’ne s›zd›ran “casusluk zincirinin merkezi” olmakla suçlan›yordu. “Rosenberg Davas›”, Alman as›ll› ‹ngiliz bilim adam› Klaus

D

Fuchs’un tutuklanmas›yla bafllam›fl ve Fuchs, ‹ngiliz yetkililerin ABD Federal Soruflturma Bürosu (FBI) yönetiminden sa¤lad›¤› yard›mla, fiubat 1950’de tutuklanm›flt›. Amerika’n›n atom bombas›yla ilgili Manhattan Projesi’nin Los Alamos bölümünde çal›flan Fuchs, sorgulanmas› s›ras›nda, çok gizli belgeleri çald›¤›n› ve bu bilgilerin Sovyetler’e s›zd›r›lmas›nda rol oynad›¤›n› itiraf etmiflti. Sovyetler’in gelifltirmeye çal›flt›¤› atom bombas›, büyük ölçüde, gizlice ele geçirdikleri bilgilere dayan›yordu. Sovyetler, Fuchs ve öteki “elemanlar”dan edindi¤i bilgilerle, Eylül 1949’da ilk atom bombas› denemesini gerçeklefltirdi ve böylece “so¤uk savafl” dönemine girildi. 49


BD N‹SAN 2008

*** Klaus Fuchs ‹ngiltere’de yarg›land›, 14 y›l a¤›r hapis cezas›na mahkum edildi. uchs’un mahkum edilmesinden bir hafta sonra, 7 Mart 1950’de Moskova’n›n yapt›¤› k›sa aç›klamada, gizli atom bilgilerinin Ruslar’a s›zd›r›lmas›nda rol ald›¤› belirtilen Fuchs’u “Sovyet hükümetinin tan›mad›¤› ve etkinlikleri hakk›nda bilgileri olmad›¤›” öne sürüldü. Konu ile ilgili iddialar›n “uydurma” oldu¤unu savunan Moskova, bu tutumunu hep korudu. Dokuz y›l cezaevinde kald›ktan sonra serbest b›rak›lan Fuchs, Sovyetler Birli¤i’nin “arka bahçesi” olan Do¤u Almanya’ya s›¤›nd›, ölünceye dek babas›yla birlikte burada yaflad›. Fuchs’un mahkumiyeti üzerine, Amerikal› yetkililer onun savafl y›llar›nda çal›flt›¤› Los Alamos/New Mexico’da kapsaml› bir soruflturma bafllatt›lar. Philadelphial› kimyac› Harry Gold, Klaus Fuchs’un suç orta¤› olarak tutukland›. Bunu, atom bombas› denemesinin yap›ld›¤› Los Alamos sitesinde görevli, David Greenglass’›n yakalanmas› izledi. *** Greenglass’›n k›z kardefli Ethel Rosenberg A¤ustos 1950’de, efli Julius ise daha önce temmuzda tutuklanm›flt›.

F

50

Julius Rosenberg, savafl döneminde Amerikan ordusunun muhabere s›n›f›nda elektrik mühendisi olarak çal›flm›flt›. Julius, Amerikan Komünist Partisi’nin üyesiydi ve “k›z›l korkusu” yaflanan bu dönemde, yönetim taraf›ndan görevine son verilmiflti. Ethel ve Julius Rosenberg çifti, gizli atom bilgilerini Harry Gold’a sa¤lamas› için, David Greenglass’› “ikna etmekle” suçlan›yordu. ‹ddiaya göre “kurye” olan Gold, Green glass’dan ald›¤› çok gizli bilgileri Sovyet casuslar›na iletiyordu. *** Rosenbergler’in yarg›lanmas›na, 6 Mart 1951 Sal› günü New York’un Güney Bölge Federal Mahkemesi’nde baflland›. uruflmay› açan yarg›ç Irving R. Kaufman, savc›l›¤›n Ethel ve Julius’u “casusluk yapmak, çok gizli nükleer bilgileri Ruslar’a satmakla” suçlad›¤›n› belirtti. Amerika, Sovyetler Birli¤i ile savafl halinde olmad›¤› için, savc›l›k “vatana ihanet” suçlamas›nda bulunam›yordu. Dönemin antikomünist eylemleriyle tan›nan senatörü Joseph McCarthy’nin yak›n iflbirli¤i yapt›¤› ve kimi çevrelere göre, “olumsuz nitelikleriyle” ünlü Roy Cohn da savc›l›k ekibinde yer al›yordu. Rosenbergler ve avukatlar›

D

Ethel ve Julius Rosenberg çifti, gizli atom bilgilerini Harry Gold’a sa¤lamas› için, David Greenglass’› “ikna etmekle” suçlan›yordu

duruflma süresince, “politik bir histerinin kurban›” olduklar›n› savunuyor, “Masumuz” diyorlard›. Ancak, Ethel ve Julius, suçunu itiraf eden David Green glass’›n tan›k olarak verdi¤i ifadeyle çok güç durumda kald›lar. Günümüzün yerleflik yarg› normlar›na göre, duruflma dikkat çekecek ölçüde h›zl›yd›; 6 Mart’ta bafllad› ve 29 Mart’ta jüri çiftin casusluk yapt›¤›na, Ethel’in bu entrikan›n esas beyni oldu¤una hükmetti. Sonuçta, yarg› sürecinde iflbirli¤i yapan David Greenglass 15, Harry Gold 30 y›l a¤›r hapse, Ethel ve Julius Rosenberg ise ölüm cezas›na çarpt›r›ld›lar.

Federal Yarg›ç Irving R. Kaufman, Rosenbergler’in suçunu “cinayetten bile kötü” olarak tan›mlad› ve ölüm cezas›na çarpt›r›ld›klar›n› aç›klarken; “Siz ihanetinizle kuflku yok ki, tarihin ak›fl›n› ülkemizin aleyhine de¤ifltirdiniz” dedi. *** merika ve öteki ülkelerin çeflitli yard›msever kurulufllar›, “Rosenbergler’in iki küçük çocu¤u oldu¤unu” özellikle belirtip “hoflgörü ve merhamet” iste¤inde bulunuyorlard›. Resmi kay›tlara göre, Rosenbergler’e “iflbirli¤i yapmalar› ve

A

51


BD N‹SAN 2008

“The New York Times”›n 31 Ekim 2007 tarihli say›s›nda, Julius Rosenberg ile ba¤lant›l› Sovyet casusu Aleksandr Feklisov’un 94 yafl›nda öldü¤ü bildiriliyordu.

suçlar›n› itiraf etmeleri, bunun karfl›l›¤›nda ölüm cezalar›n›n hafifletilmesi” önerildi. Çift bu öneriyi kabul etmemiflti. st mahkemeye yap›lan “temyiz” ve “yönetimsel merhamet” baflvurular›na karfl›n Rosenbergler, Amerikan tarihinde “casusluk davas›nda ölüme mahkum edilen ilk sivil kifliler” olarak, 19 Haziran 1953 Cuma günü New York’un Sing Sing Cezaevi’nde elektrikli sandalyede idam edildiler. Rosenbergler’in yarg›lanmas›n›n, 1950’li y›llar›n “k›z›l kor-

U 52

kusu” içinde yap›ld›¤›n› ve politik ortam›n duruflma sürecini etkiledi¤ini öne sürenler, dürüst bir yarg›laman›n gerçekleflmedi¤i elefltirisinde bulunuyorlard›. Onlar› destekleyen gruplar, çiftin, so¤uk savafl›n Amerika’y› sar›p sarmalayan histerisinin “günah keçisi” oldu¤unu savunuyorlard›. Frans›z yazar ve düflünür Jean-Paul Sartre, Rosenbergler’in idam›n› “yasal linç” olarak tan›ml›yordu. Rosenbergler’in ölüm cezas›n› hak etti¤ini savunanlarsa, buna karfl›n çiftin aleyhindeki tek ciddi kan›t›n, suçunu itiraf eden ve cezas› indirilen bir san›¤›n ifadesinden ibaret olmas›n› elefltiriyorlard›. Ethel Rosenberg idam›ndan önce, son mektuplar›ndan birinde flunlar› yaz›yordu: “Eflim ve ben, tarih taraf›ndan mutlaka temize ç›kar›lmal›y›z, biz Amerikan faflizminin ilk kurbanlar›y›z!..” *** “The New York Times”›n 31 Ekim 2007 tarihli say›s›nda, Julius Rosenberg ile ba¤lant›l› Sovyet casusu Aleksandr Feklisov’un 94 yafl›nda öldü¤ü bildiriliyordu. Albay Feklisov’un 1939-1974 y›llar› aras›nda “Devlet Güvenlik Komitesi” (KGB)’de “istihbarat subay›” olarak görev yapt›¤›, Julius Rosenberg’den “istihbarat” alma iflini yönetti¤i, 1962 Küba füze krizi s›ras›nda, Beyaz Saray ile Kremlin aras›nda “arac›l›k” göre-

vini yürüttü¤ü, ayn› haberde aç›klan›yordu. Feklisov, 1974-1986 döneminde ise KGB’de sözleflmeli olarak çal›flm›flt› eklisov, 1997’de Amerikan televizyonunda yay›nlanan bir belgeselde ve 2001’de sat›fla sunulan “Rosenbergler’in Ard›ndaki Adam” adl› yaflam öyküsünde, geçmiflte yapt›¤› gizli çal›flmalardan söz etmifl, Julius Rosenberg ve efli Ethel’in “flöhret”lerinin içyüzünü aç›klama amac›yla konufltu¤unu söylemiflti. Feklisov, “Bayan Rosenberg casus de¤ildi, Bay Rosenberg ise Sovyetler’e gizli atom bilgileri vermedi” diyordu. Buna karfl›n Feklisov, çiftin çok de¤erli askeri bilgiler sa¤la-

F

d›¤›n› vurguluyor, sahip olduklar› komünizm ideallerini, kendi ülkeleriyle ilgili vatanseverlik duygular›n›n önüne koyduklar›ndan övgüyle söz ediyordu. Feklisov’un aç›klamas›na göre, gizli istihbarat çal›flmalar› Sovyetler’in atom bombas› projesini h›zland›rm›fl ve Rus bilim adamlar›n›n baflar›s›ndan söz eden resmi iddialar›n aksine, bomba böylece 18 ayda tamamlanabilmiflti. KGB, Feklisov’un yazd›klar› ve söyledikleri konusunda yorum yapmay› reddetti. Amerikal› elefltirmenler ise, “Bunlar apaç›k casus söylemi” diyor, bu arada Walter Schneir, The Nation’de “KGB bize tarih yerine masal anlat›yor” diye yaz›yordu.• m.muhsinoglu@gmail.com

Bir ak›l hastanesini ziyarete gelen bakanl›k görevlisi, yap›m iflleriyle u¤raflan bir grup hastay› seyrediyordu. Bu s›rada el arabas›n› ters çevirmifl biçimde bir afla¤›ya bir yukar›ya gidip gelen bir hasta dikkatini çekti. Görevli, hastaya hareketinin yanl›fl oldu¤unu anlatarak arabay› düz çevirmesini önerdi. Hasta bu sözler üzerine görevliye ac›yarak bakt›: “Siz beni deli mi sand›n›z?” diye sordu. “Arabay› öyle tafl›rsam tüm gün tafl tafl›maya zorlarlar beni...”• Staj›n› bitirip küçük bir kentte göreve bafllayan genç yarg›ç, yönetmeli¤i henüz çok iyi bilmedi¤i için karar verirken s›k›nt› çekiyordu. Günün birinde karfl›s›na alkol kaçakç›s› bir adam getirildi. Genç yarg›ç kaçakç›ya ne ceza verece¤ini bir türlü kestiremedi ve kentin yafll› yarg›c›na dan›flmaya karar verdi: “Bu alkol kaçakc›s›na acaba ne kadar versem?” Problemi dinleyen yafll› yarg›ç sakin bir biçimde yan›t verdi: “fiiflesine 50 YTL’den fazla vermeyin...”• 53


“Y

aflam çok ac›mas›z ve çok cimri...” mi diyorsunuz? Art›k yaflamdan b›kt›¤›n›z› ve bu savafl›m› b›rakmak gerekti¤ini mi düflünüyorsunuz? Zorluklar sarm›fl çevrenizi ve oldukça s›k›ld›n›z herfleyden... Öyleyse herfleyi b›rak›p bir kenara, bu yaz›y› okuyun. Çünkü ben böyle düflünmüyorum. Yaflam›n çok cömert oldu¤unu düflünüyorum... Hatta düflünmüyor, biliyorum. Baksan›za yaflam kendisinden zevk alabilmemiz, mutlu olabilmemiz için, tüm olanaklar›n› sunmufl bize. Onun tek istedi¤i insan›n geliflmesi... Ve belki sonsuzlu¤un tad›na var›lmas›... Neler yok ki çevremizde? Asl›nda “‹çimizde neler yok ki” demek gerek; çünkü çevremizde gördü¤ümüz herfleyin bir ilüzyon, yaln›zca kendi içimizdeki de¤erlerin gerçek oldu¤unu düflünüyorum. Hatta düflünmüyor, biliyorum. Ço¤u kifli buna inanmaz. Mutlulu¤u, zevki hep kendi d›fl›nda arar. Kendinden baflka bir fleylerde, birilerinde... Maddede, parada... Fakat gerçek mutluluk bizdedir. Bizden bize yans›yand›r o... Önce bunu bilmek, sonra yaflam›n bir zorunluluk olmad›¤›n› görmek gereklidir bence... Düflünsenize kim verebilir bize, âfl›k oldu¤umuz bir çift gözün içindeki mutlulu¤u... Ald›¤›m›z solu¤un zevkini, içti¤imiz bir bardak suyun tad›n› kim verebilir? Hadi bir deney yapal›m, 1 gün su içmeyelim ya da fazla de¤il 1 dakika GÖNDER‹: PER‹ BERK‹N soluk almayal›m. Belki o zaman yaflam›n bize sundu¤u cömertli¤i daha iyi anlayabiliriz. Oysa biz bu cömertli¤i anlamak yerine, kendi d›fl›m›zdaki mutlulu¤u aramakla geçiririz ömrümüzü... ‹syanlarla, savafl›mlarla... Neden yaflam›n bize sundu¤u en büyük cömertli¤i görmezlikten geliriz? Görmezlikten geliriz, a¤z›m›z›n içine, kendi yüre¤inin gözü gibi bakan insanlar›... Görmezlikten geliriz so¤an ekme¤in lezzetini... Görmezlikten geliriz, bize uzanan elleri, geri çeviririz... Ulaflmak için hedeflerimize, ald›¤›m›z solu¤u bile unuturuz. Yaflam›n bize cömertçe sundu¤u anlar›, özgürlü¤ü ve yaflam› yads›may› ye¤leriz. Günefl kemiklerimize de¤in ifllemek isterken biz kapan›r›z betondan duvarlar aras›na... Neden? Sonra, benli¤imizi saran kötülük, hiçbir fleyden memnun kalmad›¤›n› söyletir bize... Art›k tüm do¤all›klar, yerlerini do¤al olmayanlara b›rakm›fllard›r. Mevki, güç... Oysa yaflamak için bize ö¤retilenlerin aksine en büyük güç, yaflam›n bu cömertli¤ini görmektir yaln›zca... Önce görmek, sonra onunla bir olabilmek? Ama düflünmek gerek, yaflam›n m› yoksa bizim mi cimri oldu¤umuzu?..•

C‹MR‹ YAfiAM

54

DÜNYANIN DÖRT KÖfiES‹ İzmir Tolga

KONYALI GENÇ AMER‹KA’DA

B‹R DOKTORA TEZ‹ YAZDI ‹fi, ÜN VE PARA SAH‹B‹ OLDU Doktora tezi, bu genç ö¤renciyi bir anda düfllerde görülebilecek miktarda dolar sahibi yapmakla kalmad›, onu milyonlarca kiflinin hayranl›k ve takdirle karfl›lad›¤› uluslararas› bir üne de kavuflturdu. Orkut Büyükkökten’i her geçen gün giderek artan bir servetin ve ünün sahibi yapan doktora çal›flmas›, dünyan›n özellikle genç kuflaklar›n› “kucaklayan” bir internet sitesidir. Çal›flmas› dünyaca tan›nan “Google” arama motoru flirketinin dikkatini çekince Orkut Büyükkökten, bu flirketten çal›flma önerisi ald›. Çal›flma saatlerinin, kifliye ayr›lan özel süresinde doktora tezini uygulamaya geçiren genç ö¤rencinin oluflturdu¤u site “Google” yöneticileri taraf›ndan incelendikten sonra, Orkut Büyükkökten bir anda cebinde hiç de beklemedi¤i miktarda dolarlar buldu, www.orkut.com adresindeki yeni internet sitesi de, “Google” çat›s›n›n alt›ndaki “yörüngesine oturdu”. “Google”un bu en yeni yaz›l›m› flimdi, dünyan›n en büyük arama 55


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

motorunun en çok s›kl›kla ziyaret edilen on sitesi aras›nda yer al›yor. rkut Büyükkökten, kendi ad›n› tafl›yan internet sitesi arac›l›¤›yla, dünya üzerinde yüzbinlerce, milyonlarca kiflinin birbirleriyle tan›flmalar›n›, arkadafll›k kurmalar›n›, uzun y›llard›r görüflemeyen eski dostlar›n buluflmalar›n› sa¤lamas› yan›-

O

s›ra, kimi kiflilerin evlenmelerine, kimi kiflilerin yeni ifl ba¤lant›lar› kurmalar›na da olanak yarat›yor. “Google”un kadrosunda çal›flmas›n› sürdüren “dolar zengini iflçi” Orkut Büyükkökten, doktora tezinin telif haklar›n› satarak büyük para kazanmas› yan›s›ra flimdi, dünyada giderek yay›lan ünüyle birlikte, servetine yeni servetler de kat›yor. Onun sitesine “girifl” yapan 56

her kifli, siteye üye olan her kifli, her üyenin listesine yeni arkadafl olarak kat›lan, fotograf›n› yükleyen, sitede karfl›laflt›klar› tan›d›klar›n›n tan›t›m sayfalar›na bir göz atan her kifli, bu genç, ünlü ve zengin yaz›l›m uzman›n›n hesab›na, damla damla da olsa, yeni yeni dolarlar eklemifl oluyorlar. Orkut Büyükkökten, Konya Kad›nhan’da, 6 fiubat 1976’da do¤du. Önce, Konya Meram

Anadolu Lisesi’ni ve ard›ndan Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisli¤i ve Biliflim Bölümü’nü bitirdi. Üniversiteden sonra, Amerika’n›n Stanford Üniversitesi’ne doktora yapmak için baflvurdu, baflvurusu kabul edildi ve Orkut Amerika’ya gitti, doktora çal›flmas›n› Prof. Dr. Hector Garcia Molina’n›n deste¤iyle tamamlad›. Bitirme tezi olarak haz›rlad›¤› “Club Nexus” adl› Sosyal Hiz-

met A¤› (Social Network Service) çal›flmas›n›n baflar›l› bir yaz›l›m olmas›, dünyan›n en önemli internet arama motoru “Google” flirketinin dikkatini çekti. “Google”›n çal›flanlar›na mesai saatlerinin kullan›l›fl›yla ilgili uygulad›¤› bir kural› vard›: Çal›flanlar, mesailerinin yüzde yetmiflini sorumlu olduklar› ifllerine, yüzde yirmisini “Google”la ba¤lant›s› olan özel ilgi alanlar›na, geriye kalan yüzde onluk bölümünü de yaln›zca özel ilgi alanlar›na ay›rabiliyorlard›. Orkut da, çal›flma saatlerinin yüzde yirmisini, kendi ba¤›ms›z projesini gerçeklefltirmek için kulland› ve “Google” yönetimine sundu. Proje yönetim taraf›ndan be¤enilince

hemen sat›n al›nd› ve yasallaflt›r›ld›. Haz›rlanan siteye yarat›c›s›n›n ad› verildi. Orkut, baflta Güney Amerika ülkeleri ve Hindistan olmak üzere, tüm dünyada k›sa sürede yayg›nlaflt›. Orkut, her genç gibi yüzmekten, dans etmekten, müzik dinlemekten hofllan›yor. Konya’da bafllayan yaflam serüvenini, dünyan›n en zengin gençlerinden biri olarak sürdüren Orkut’u öteki gençlerden farkl› k›lan, belki de kendisine yön veren yaflam ilkesidir: “Herfleyi deneyimle, asla geriye bakma ve hiçbir zaman yapt›klar›ndan piflman olma...”• izmirtolga@butundunya.com

Adam soluk solu¤a içeri girdi: “Doktor bey” dedi. “Midemde fliddetli bir a¤r› var, geceleri k›vran›yorum. Ne yapmam gerekir?” Doktor adama ne yapmas› gerekti¤ini anlatmaya bafllad›: “Akflamlar› hafif yemekleri ye¤leyin. Daha az sigara için, bir de gözlük tak›n.” Adam doktorun son önerisine çok flafl›rd›: “Aman doktor bey” dedi. “Mideyle gözlü¤ün ne ilgisi var?” Doktor hastas›n›n bu sorusuna gülerek yan›t verdi: “Çok ilgisi var” dedi. “Doktorun muayenehanesi alt katta... Bense avukat›m...”• Küçük çocuk telaflla odaya girdi ve annesine anlatmaya bafllad›: “Anneci¤im” dedi. “Ailemizin befl kuflak öncesinden kalan ve çok de¤erli bir vazomuz vard› ya?” dedi ve sustu. Annesi meraktan çok kuflkuyla sordu: “Evet, vard›” dedi. “Ne olmufl o vazomuza?” Çocuk bir gerçe¤i aç›klad›: “O vazo ailemizin alt›nc› kufla¤›na geçemeyecek, art›k...”• 57


SPORUN DÜNYASI Metin Gören

Centilmen ve de Centilmence Tarihler 27 fiubat 2008 Çarflamba gününü gösterdi¤inde, Ali Sami Yen Stad›’n›n ›slak zeminine dramatik bir karfl›laflman›n ay›plar› iniyordu. Bu ülkenin varl›klar›yla övündü¤ü yüzy›ll›k iki kulüp Galatasaray ile Fenerbahçe tak›m› oyuncular› doksan dakika sonras›nda g›rtlaklar›na sar›larak kavga ediyorlard›. Centilmen de¤illerdi ve centilmence davranm›yorlard›. Yani, sayg›l›, görgülü ve de kibar de¤illerdi. ürk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlü¤ü, “centilmen”i flöyle tan›ml›yor: “‹ngilizce ‘gentleman’... ‹yi arkadafll›k eden, sayg›l›, görgülü, kibar (erkek).” Centilmence için de, “Centilmene yak›flan, centilmence davran›fl” diyor. San›r›m, bir sporcuya verilebilecek en güzel unvan budur. Sayg›l›, görgülü ve de kibar... Tüm rakiplerine karfl›... Ve de çevresindeki tüm oluflumlara, taraftar›na, seyircisine, yöneticisine de¤in uzay›p giden... Frans›zlar’›n ünlü futbolcusu Cezayir as›ll› Zidane, tüm zamanlar›n en

T

centilmen oyuncusu seçildi, y›llarca... Çeflitli kurum ve kurulufllar, dünyan›n çeflitli k›talar›ndaki demokratik örgütler, spor kulüpleri, uluslararas› spor oluflumlar›, F‹FA, UEFA ya da Afrika Futbol Birli¤i... Zidane, onlara göre, bir centilmendi ve tüm davran›fllar› centilmenceydi. ‹yi arkadafll›k eden, kibar birisi... Frans›z oyuncunun ‹talya’n›n ünlü tak›m› Juventus’ta bafllayan evrimi, ‹spanya’n›n bir dünya devi Real Madrid’te yükselen en büyük de¤er oluverdi. Tüm dillerde yay›mlanan dergi ve gazeteler Zidane’›n centilmenli¤inden söz etmeden geçemiyorlard›. Kimilerine 59


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

göre, Frans›z y›ld›z gelmifl geçmifl en büyük centilmendi. ransa ulusal tak›m›n›n önce Dünya Kupas›’n› ve sonra da Avrupa flampiyonlu¤unu kazanmas›n›n ard›ndan Zidane’›n yükselen de¤erleri, ne yaz›k ki, bir baflka uluslararas› flampiyonada yok oluverdi. Frans›zlar’›n gururu, Fransa ulusal tak›m› formas›yla, ‹talyan rakibine att›¤› kafa darbesi en büyük centilmenin sonunu haz›rlad›. Zidane için yaflam dalga dalga yank›lanan bir olumsuzluktu art›k... Centilmen centilmence davranmam›flt›. Y›ld›z oyuncunun eylemini yumuflatmak isteyen yanl› yay›nlar ise Frans›z oyuncuyu rahats›z etti. Zidane, aç›klamalar›n tümünde ayn› tümceleri kulland›, sözcüklerini bile de¤ifltirmedi: “Benim asla bir centilmen olmad›¤›m›, rakibime att›¤›m ac›mas›z kafa darbesiyle gördünüz. Centilmence olmayan bu eylem, haks›z olan ve beni tahrik eden rakibimi, ne yaz›k ki, hakl› ç›karm›flt›r. Centilmen olman›n yolu centilmence davran›fllardan geçer. Ben

F

60

bunu baflaramad›m. Herkesten özür diliyorum.” Brezilya’n›n son y›llarda yetifltirdi¤i en büyük y›ld›zlardan biri olan Ronaldinho, ününe ün katan tak›m› Barcelona’dan ayr›lmak istedi¤ini aç›klad›. Oysa Barcelona, Güney Amerikal› y›ld›zla futbolu b›rak›ncaya de¤in sözleflme yapmak üzereydi. Ronaldinho’nun Katalan kulübünden ayr›lmas›n›n gerekçeleri uzun süre bir giz gibi sakland›. Ve sonunda tüm ayr›nt›lar›yla olmasa bile su yüzüne ç›kt›. Barcelona kulübü taraftarlar›, her karfl›laflma öncesinde yüzbin kifli kapasiteli ünlü statlar› “Nou Camp”a büyük pankartlar asar ve Brezilyal› y›ld›z için, “Sen en büyük futbolcu ve centilmensin” tümcesini yazarlard›. Bu y›llarca sürdü. Ve günün birinde bu anlaml› pankart yok oldu. Taraftarlarla Ronaldinho aras›nda so¤uk rüzgarlar esmeye bafllad›. Brezilyal› y›ld›z çok üzüldü. Nedenlerini araflt›rd›, buldu. Bu kez daha da kahroldu. Ronaldinho, Barcelona taraftarlar›na onlar›n aç›s›ndan ihanet etmiflti. Brezilyal› y›ld›z büyük futbolcuydu; ama bir centilmen de¤ildi.

araftarlar›n öfkesi Ronaldinho’nun bir maç sonras›nda kendisinden imza isteyen onalt› yafl›ndaki bir taraftar› önce itmesinden sonra da ensesine tokat atmas›ndan kaynaklan›yordu. Küçük taraftar›n babas› Barcelona kulübü üyesi Antony Calveras durumu yay›n organlar›na iletince Ronaldinho zor durumda kald›. Ve ikinci olay Brezilyal› y›ld›z için bir baflka darbe oldu. Brezilya’n›n gelmifl geçmifl en büyük oyuncular›ndan biri olan Zizinho’nun, flu s›ralarda Barcelona tak›m›nda oynayan o¤lu Giovani Dos Santos, Ronaldinho’nun yerine oyuna girmek için saha kenar›na geldi. Dördüncü hakem ›fl›kl› tabelay› kald›rd›, Ronaldinho’nun oyundan ç›kaca¤›n› gösterdi. Alaves tak›m› karfl›s›nda çok kötü bir oyun sergileyen Brezilyal› y›ld›z, bu de¤iflikli¤e çok sinirlendi. Giovani’ye el kol iflaretleri yapt›, genç oyuncunun uzatt›¤› eline karfl›l›k vermeden ve yedek kulübesine gitmeden soyunma odas›n›n yolunu tuttu. Bu davran›fl taraftarlarca protesto edildi. Ve ertesi günkü gazeteler Alaves galibiyetini manflet alt›na indirerek Ronaldinho’nun davran›fl›n› elefltiren bafll›klar› manflete tafl›d›lar. Ronaldinho için gazetelerin tümü, onun hiçbir zaman bir centilmen olmad›¤›n› yaz›yordu. Küçük gibi gözüken iki olay Brezilyal› y›ld›zla taraftar› aras›n› hiçbir zaman düzelmeyecek

T

biçimde açm›flt›. Ronaldinho’nun özürü ise çok anlaml›yd›: “Büyük oyuncu olmakla centilmen olunmuyor. Ben bundan sonra centilmenlik üzerine dersler almal›y›m.” Ve tarihler 27 fiubat 2008 Çarflamba gününü gösterdi¤inde, Ali Sami Yen Stad›’n›n ›slak zeminine dramatik bir karfl›laflman›n ay›plar› iniyordu. Bu ülkenin varl›klar›yla övündü¤ü yüzy›ll›k iki kulüp Galatasaray ile Fenerbahçe tak›m› oyuncular› doksan dakika sonras›nda g›rtlaklar›na sar›larak kavga ediyorlard›. Centilmen de¤illerdi ve centilmence davranm›yorlard›. Yani, sayg›l›, görgülü ve de kibar de¤illerdi. Tüm aç›klamalar›nda iyi arkadafl olduklar›n› belirtmelerine karfl›n iyi arkadafl olmad›klar›n› da göstermifllerdi. Saha içinde, kale önlerinde ve arkalar›nda bir kovalamaca vard›, endifleyle izlenen... rans›zlar’›n dünya çap›ndaki y›ld›z oyuncusu Zidane’› düflündüm ve onun özür tümcelerini... Ronaldinho’nun davran›fllar›na tepki gönderen Barcelona taraftarlar›n›n duyarl›l›¤› akl›ma geldi, centilmen olmayan futbolculara yönelik tepkileri... Ve Ali Sami Yen Stad›’n›n ›slak zeminine inen dramatik görüntüler... Üzgünüm, bir centilmen, centilmence bir özür bile dilemedi futbolseverlerden...•

F

MetinGoren@butundunya.com.tr 61


B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi

HALK SANATI

H‹Ç YER‹NDE DURMUYOR

Süsleme iste¤i belli ki genlerimizde yat›yor, binlerce y›ld›r süslüyoruz bir fleyleri... Yaz›l› kay›tlardan önce atalar›m›z ma¤ara duvarlar›na resimler çizerlermifl. Kifliler yolculuk yap›p ticaret yapmaya bafllay›nca yanlar›na bugünün plakalar›na benzeyen, kim olduklar›n› ve nereden geldiklerini belirten eflsiz desenler ve tasar›mlar da almaya bafllam›fllar.

O

nalt› yafl›ndayken, on kiflilik bir k›z arkadafl grubuyla a¤ustos ay›nda bisikletle bin kilometrelik bir yolculuk yapm›flt›k. Amerika’n›n kuzeydo¤u bölgesinde yol al›rken bisikletimi süslemeye bafllad›m. ‹lk önce gidona yapay bir çiçek ba¤lad›m. Sonra çamurlu¤a muz etiketleri yap›flt›rmaya bafllad›m. Yolculuk bitti¤inde bisiklette bofl hiçbir yer kalmam›flt›. O zaman fark›nda olmadan, “s›radan bir kiflinin, kendi ya da kültürü içindeki öteki kifliler için bir anlam ve de¤er tafl›yan

yararl› nesneler yaratarak kendini anlatmas›n›n sonucu” olarak tan›mlanabilecek bir halk sanat› yaratm›fl›m asl›nda... Araflt›rmac›lar, halk sanat›nda kullan›lan tekniklerin ve malzemelerin, belirli bir zaman dilimindeki yaflamla ilgili çok say›da veri ortaya koydu¤unu söylüyorlar. Geçmifle bakt›¤›mda, bisikletim süsleri o zamanki çevreyi yans›t›yordu. 1967 y›l›yd›, “çiçek gücü” kufla¤›n›n bulundu¤u yerlerde bisiklet kullanm›flt›m. Savafl› protesto eden, bar›fl yanl›s› “çiçek çocuklar” görmüfltüm ilk kez... Saçlar›ndaki 63


BD N‹SAN 2008

lan öteki hayvanlar› da süsledik. Modern teknolojik ça¤›m›zda bile hayvanlar›m›z unutulmad›. Türkiye’de ilk kez yeni bir eve tafl›nd›¤›m zaman› hiç unutamam. flim ve ben eflyalar›m›z›n ço¤unu tafl›m›flt›k; ancak buzdolab› ve çamafl›r makinesi için yard›ma gereksinim duyuyorduk. Bir hamal bulduk; kendisi bize, alaca¤› ücretin ulafl›m› içerip içermedi¤ine göre de¤iflebilece¤ini söyledi. Herfleyi onun ayarlamas›n›n daha iyi olaca¤›na karar vererek, kabul ettik. Hemen bir kamyonla dönece¤ini düflünürken, birkaç saat beklemek zorunda kald›k. Bekledi¤imiz zaman›n yar›s› denli bir zamanda bir kamyon bulabilece¤imizin ay›rd›ndayd›k. Sonunda, hamal›m›z›n yavafl yavafl gelmekte oldu¤unu gördük. Parlak kurdeleler ve taçlarla süslenmifl yafll› bir at, bizim oldu¤umuz yöne do¤ru tahta bir yük arabas› çekiyordu. At, daha iyi günler görmüfl gibi duruyordu; ancak bizim büyük tafl›nma günü için süslerle donat›ld›¤› her halinden belliydi. Ulafl›m biçimlerimizle özel, yak›n iliflkiler gelifltiriyoruz sanki... Göçebelerin ‹pek Yolu’nda develeriyle geçirdi¤i zaman› ya da 1967 y›l›nda bisikletimle geçirdi¤im zaman› düflündü¤ümde, arada geliflen güçlü duygu-

E Türkiye’de anlaflt›¤›m ilk “tafl›nma flirketi” süslü bir at ve arabas›yd›.

çiçekleri gördükten sonra, bisikletime parlak renkli plastik çiçekler takt›m. Muz etiketlerinin de bir öyküsü vard›, onlar tümüyle farkl› bir fleyi simgeliyordu. Kimi zaman günde 100 kilometre yol gidiyorduk, her zaman açt›m ve enerji versin diye s›k s›k muz yiyordum. Çiçekler ve muzlar bu yolculuk s›ras›nda benim için çok önemli olmufltu. Bu, bisikletimden de belliydi. üsleme iste¤i belli ki genlerimizde yat›yor, binlerce y›ld›r süslüyoruz bir fleyleri... Yaz›l› kay›tlardan önce atalar›m›z ma¤ara duvarlar›na resimler çizerlermifl. Kifliler yolculuk yap›p ticaret yapmaya bafllay›nca yanlar›na bugünün plakalar›na benzeyen, kim olduklar›n› ve nereden geldiklerini belirten

S 64

eflsiz desenler ve tasar›mlar da almaya bafllam›fllar. Mimarl›k, heykelcilik ve resim sanat›yla birlikte dekorasyon, sanat›n dört ana dal›ndan biri olarak kabul edilir. Ustaca süslenmifl olsun ya da olmas›n onunla duygular›m›z› ifade eder, güzel fleyler ortaya ç›kar›r ve bundan keyif al›r›z. Halk sanat›nda dekorasyon hal›larda, mobilyalarda, giyimde ve günlük yaflam›n ulafl›m biçimlerini de içeren çeflitli araçlar›nda kullan›l›yor. Do¤u ve bat› aras›ndaki önemli ticaret yolu olan tarihi ‹pek Yolu, develerin renkli kervanlar›na ev sahipli¤i yap›yordu. Geçimleri hayvanlar›na dayanan göçebe boylar, develerinin süslü eyerlerinde ve kementlerde gösteriflli renkler ve tasar›mlar kullan›yorlard›. Kuflaklar boyunca at, öküz, kat›r ve fil gibi gücünden bir biçimde yararlan›-

sal ba¤a kolayl›kla anlam verebiliyorum. Bu bisiklet yolculu¤umda, uykumda tekerleklerin dönüp durdu¤unu duyumsayarak bisikletimle ilgili düfller görüyordum. Yaln›zca yük hayvanlar›m›z› de¤il, bisiklet, araba ya da kamyon gibi tekerlekli ulafl›m araçlar›m›z› da süslüyor olmam›z benim için hiç de fla-

‹pek Yolu üzerindeki tarihi kervanlar› an›msatan develer bugünlerde turistleri tafl›yor.

fl›rt›c› de¤il. Dünyan›n çeflitli yerlerinde farkl› ulafl›m biçimlerine uygun çeflitli sanat biçimleri geliflmifl. Japonya’da t›rlar cafcafl› renklerde abart›l› bir biçimde boyan›r ve binlerce küçük neon lambalar›yla süslenir. Filipinler’de siparifl üzerine ya65


BD N‹SAN 2008

ya da kafa kar›flt›r›c› bu yaz›lar benim için çok e¤lenceli ve ö¤retici olmufltur. emen hemen her Türk’ün biraz flair oldu¤unun ay›rd›na vard›¤›mdan, kamyon arkas› yaz›lar›n›n bu denli dokunakl› olmas› bana flafl›rt›c› gelmiyor. Kilometreler ilerledikçe, “Ceketi atar›m asfalta yatar›m” ya da “Gönlünde yer yoksa güzelim, ayakta da giderim” gibi çarp›c› ifadelere kafa yormaya bafll›yorum. “Hostes aran›yor” ya da “Rampalar›n ustas›y›m, Rambrant’›n hastas›y›m” gibi e¤lenceli olanlar da var. Öteki bir kategori de kamyoncular›n sert yan›n› gösteriyor: “Toz olursun, geçme piflman olursun” ya da “Babalar a¤›r gider”, “Astalavista Bebe¤im” ya da “Fright Night” gibi uluslararas› yaklafl›mlar da bana ilginç geliyor. “Bir kavanoz reçel bunlar da geçer” tümcesinin ard›ndaki anlam› hâlâ çözmeye çal›fl›yorum. Kamyon floförleri aras›nda araçlar›na ad verme e¤ilimi oldu¤unun ay›rd›na vard›m. Kimi zaman ad›n kamyona m› yoksa floföre mi ait oldu¤undan emin olam›yorum. Örne¤in “Kral Amca”, “Zehir”, “Da¤lar›n Aslan›” ya da “Deli Yürek”. Kimi durumda ise ad kamyonla birebir örtüflüyor. “Sar› Kurt” çimento torbalar› tafl›yan büyük sar› bir

H

Süsleme iste¤imizden otomobiller bile kurtulamad›.

p›lan ve “jeepney” ad› verilen çok renkli tafl›tlar kent otobüsü ifllevi görür; birbiriyle ayn› olmas›n diye her biri ötekinden farkl› süslenir. Haiti’deki “taptap”lar genellikle kamyonlardan ve minübüslerden çevrilen parlak biçimde boyanm›fl taksilerdir. Güney Asya’da tablolar, güzel yaz› sanat›, yapay çiçekler ve fliirsel ifadeler motorlu modellerin yan›s›ra bisikletler taraf›ndan çekilen geleneksel araçlar› da süsler. ski ‹pek Yolu’nun geçti¤i bölgelerde gösteriflli sanat biçimlerine hâlâ rastlanabiliyor. Bir zamanlar karmafl›k bir biçimde süslenen tarihi kervanlar›n ve hayvanlar›n›n yerini otobüsler ve taksiler alm›fl flimdi... Bölgede birçok ilginç örnek olsa da, resmi olmayan li-

E 66

derler Pakistan kamyonlar›... Hem Do¤u’dan hem de Bat›’dan etkilenen kamyonlar›n d›fl›n›n her bir bölümü düfllerdeki manzaralar›, spor arabalar›, güzel kad›nlar› resmeden süslerle, tahtadan oymalarla, boyamalarla ve reflektörlerle kapl›. Arada kalan boflluklar› da geometrik biçimler dolduruyor. Arkadaki fliirlerin ana temalar› uzakl›k, yolculuklar, özlem ve karfl›l›ks›z aflk... Esprili ifadeler de duruma ilginçlik kat›yor. Kamyonlar›n içi bol miktarda püskülle, nazar boncuklar›yla, minyatür avize lambalar›yla, ipek saçaklarla, ask›l› aynalarla ve oyuncak hayvanlarla dolu. Türkiye’deki kamyonlar çok daha sade bir biçimde süslenmifl olsalar da, arka taraflar›ndaki sözler Türkçe ö¤renmeye bafllad›¤›mda hemen dikkatimi çekmiflti. Kimi zaman komik, fliirsel

kamyon, “Yollar›n Kral›” ise ev eflyas› tafl›yan parlak, temiz bir kamyondu. En be¤endi¤im ise “Yürüyen Köflk”. Ad›n ard›ndaki espri ola¤anüstü bence... Gelecekte, yollardaki bu renkli ifadelerden yoksun kalaca¤›m. Türkiye’nin 50 yafl›ndaki Ticaret Kanunu teknolojik ge-

Pakistan’›n kamyonlar› çeflitli renklere bürünmüfl.

liflmelere ve Avrupa Birli¤i yönetmeliklerine uyum sa¤lamak için de¤ifltirildi. Güvenli¤i belirli bir standarda kavuflturmak ve art›rmak alan›ndaki de¤ifliklikler aras›nda Türk kamyonlar›n›n d›fl cephelerinin yaz›s›z, sade olmalar› gereklili¤i de yer al›yor. Bir aç›dan 67


BD N‹SAN 2008

bak›nca yarat›c›l›¤›n önünün kesilecek olmas› üzücü; ancak bu kurallar›n gerekli oldu¤una kesinlikle kat›l›yorum. Yine de, süsleme iste¤imiz bitmeyecek. Yollardaki araçlar›m›z daha az ilgi çekmeye bafllay›nca ço¤umuz bilgisayarlar›m›za, giderek daha da fazla yolculuk gerçeklefltirdi¤imiz sanal alemin dijital yollar›na yöneliyor.

S›k›c›, bej, cans›z bilgisayarlar›m›z› sanat yap›tlar›na çeviriyoruz. Onlara adlar veriyor, ekrana manzara ve aile fotograflar› koyuyor, onlar› küçük oyuncaklarla ve bebeklerle süslüyoruz. Benimkinde yapay bir çiçek bile var!• Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr

‹ki eski dost yolda karfl›laflm›fllard›. Sar›l›p kucaklaflt›ktan sonra arkadafllardan biri ötekine “Evlenmedin mi hâlâ?” diye sordu. Arkadafl› hemen aç›klamaya bafllad›: “Evlenemedim, ne yapay›m” dedi. “Hangi genç k›z› anneme gösterdimse, hiçbirini be¤enmedi. Geçen yaz turnay› gözünden vurdu¤umu sand›m. Çünkü tan›flt›¤›m k›z aynen anneme benziyordu; ama yine olmad›.” Aç›klamay› dinleyen arkadafl› bu duruma çok flafl›rd›: “Neden?” diye sordu. “Bu kez niye evlenemedin?” “Dertli arkadafl” bu konuya da aç›kl›k getirdi: “Çünkü arkadafl›m” dedi. “Bu kez de babam istemedi.”• Ayr› otomobil fabrikalar›nda çal›flan iki arkadafl konufluyorlard›. Çal›flt›¤› fabrikay› övmeye bafllayan adam “Bizim fabrikada teknoloji o denli ilerledi ki...” dedi. “Bir müflteri flimdi siparifl verse, yar›m saat sonra onu direksiyon bafl›na oturtabiliriz.” Arkadafl›n›n bu sözlerini duyan adam da ondan geri kalmad›: “O da bir fley mi?” dedi. Arkadafl›n›n “Nas›l yani” gibilerinden bakt›¤›n› görünce de durumu aç›klad›: “Biz de bu ifl çok daha ilerledi” dedi. “Bir müflteri flimdi siparifl verse, yar›m saat sonra direksiyon bafl›na oturmakla kalmaz bir kifliyi hastanelik etmifl bile olur...”• 68

Gülay Yenilmez, Bütün Dünya okurlar›n›n yabanc›s› de¤ildir. Kenya’n›n Masai Mara Bölgesi’nde 800 y›ll›k gelenek ve yaflam biçimlerini bugün de aynen sürdüren Masai yerlileri aras›nda iki ay yaflayan... “Kanser bana yakaland›” diyerek hastal›¤›yla alay eden ve onu sinsice girdi¤i memesini keserek önce bedeninden, daha sonra da “Eskiden çift farl› bir otomobil gibiydim, flimdi tek farl› bir motosikletim ama yine de yollarday›m” sözleriyle kanseri yaflam›ndan kovan Gülay Yenilmez, bu iki kahramanl›¤›na yeni bir kahramanl›k daha ekledi. O flimdi “Güneydo¤u’da görev yapan bir askerin annesi”dir. Onun afla¤›daki yaz›s›n› okurken, bu kahraman annenin duyugular›n› siz de duyumsayacaks›n›z.

Asker Annesi Olmak...

Odan b›rakt›¤›n gibi, kedin baya¤› büyüdü, müzik CD’lerini kimseye vermedim, giysilerin dolab›nda, üzerlerinde hâlâ kokun sakl›, görevimi aksatmad›m bu hafta yine de bankamati¤e para yat›rd›m, tembih etti¤in gibi k›z arkadafl›n› s›k s›k ar›yorum, sevdi¤in mercimek yeme¤ini hiç piflirmedim. GÜLAY YEN‹LMEZ nu ilk elime verdiklerinde burufluk, pespembe bir yüzü, minicik elleri vard›. Dünyada var olma nedenlerimden en önemlisinin annelik oldu¤unu o anda alg›lad›m. Bir erkek evlat annesi olmak, olmaya çal›flmak, baflarmak... Bir erkek evlad›n annesiyse-

O

niz, baflar›l› anne olmak yaln›zca alt›n› açmak, saatinde mamas›n› vermek, atefllendi¤inde geceler boyunca bafl›nda beklemek, sigara duman›ndan uzak tutmak, küfürsüz konuflsun diye “A¤z›na biber sürerim” diye tehdit etmek, kimseye kötü davranmas›n diye “Bak flimdi i¤neciyi ça¤›r›r›m” demek de¤ildir! 69


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

aha önemli görevleri yeceksiniz; çünkü o bizler rahat vard›r annelerin... Na- uyuyal›m, vatan sa¤ olsun diye musun, dürüstlü¤ün, tüm bunlar› göz ard› etmifltir çokerdemin, onurun ne tan... Bu büyümeyle sevinçten a¤oldu¤unu, ne ifle yara- laman›n ne oldu¤unu da siz ö¤d›klar›n› ö¤reteceksiniz. Kendi- renmeye bafllayacaks›n›z. Bu a¤niz belki bunlar› ö¤renirken lama, ilk mezuniyet gecenizin, ilk çok hatalar yapm›fl olabilirsiniz; gelin oldu¤unuz günün, ilk anne ama olsun çocu¤unuzu en az oldu¤unuz an›n a¤lamas›na benhatal› yetifltireceksiniz, yetifltir- zemez, sak›n kar›flt›rmay›n. di¤iniz her kuzunun k›nas›n› da Bafl›nda bekledi¤iniz o¤lunuyakmas›n› bilezun yerini, eliceksiniz. Tüm nizden düflürBir telefonda size bu do¤rular› medi¤iniz cep vererek yetifltelefonunuz yemin törenini haber tirdi¤iniz o¤lualacak. verecek, dört nala nuz bir gün Bir telefonda büyüyecek, size yemin törekoflarak gideceksiniz, büyüdü¤ünde nini haber vereher an›n› videoya sizin verdiklecek, dört nala çekeceksiniz, riniz bitti¤inde koflarak gideyaln›zca kendiceksiniz, her fotograf y›¤›n› ne yararl› bir an›n› videoya oluflturacaks›n›z, birey durumuçekeceksiniz, na gelecek ve fotograf y›¤›n› herkese sevinç onu yaflam›n oluflturacaks›gözyafllar›yla tam ortas›na n›z, herkese seatacaks›n›z. vinç gözyafllagöstereceksiniz. r›yla gösterecekTüm bunlasiniz, sonra bir r›n ne ifle yarayaca¤›n› ise siz de dahil o¤lunuz baflka telefon gelecek Diyarbak›r’askere gidince ö¤reneceksiniz. dan, Mufl’a, Kayseri’den Bingöl’e Yaflam›n tam ortas›na at›lmadan uzanan talim, e¤itim maratonuna ilk s›nav›na alacaklar o¤lunuzu... ç›kt›¤›n› söyleyecek, o konuflurBir hastane odas›nda ellerinize ken siz yine sevinçten a¤layacakverilen o¤lunuzu, kendi elleri- s›n›z, “Minik elli k›nal› kuzum nerelerde, neler yap›yormufl?” diyenizle askere u¤urlayacaks›n›z. O pembe eller silah tutacak. ceksiniz. Bir gün yine arayacak “Aç m›?”, “Susuz mu?”, “Ateflleni- “Anne talimde niflanc›l›kda birlik yor mu?”, “Yata¤› rahat m›?”, birincisi oldum, belge ald›m” diye“Üflüyor mu?” diye art›k düflünme- cek, sonrakinde “Anne Kayseri’ye

D

70

gittik helikopterle, paraflütle atlaTüm bunlar› biraraya ekledima e¤itimini tamamlad›m baflar›y- ¤inizde göreceksiniz ki, sizin o¤la” diyecek, sonrakinde “Anne bi- lunuz vatan için nefer olmufl, zim birlikte iki tane Do¤ulu asker kendini komutan gibi duyumsayçocu¤a Türkçe okuma yazma ö¤- acak denli Mehmetçik olmufl, varettim” diyecek, sonrakinde “Ko- tan› tek bafl›na koruyacak denli mutan›mla Gabar’a gittik, sonra Si- güce sahip, tüm bunlara dönüfllopi’ye, sonra Silvan’a...” mesinde sizin ilk onu elinize al›p Böyle devam edip gidecek, yo¤urdu¤unuz hamur k›vam› gesiz hep sevinçten a¤layacaks›- lecek akl›n›za... n›z, onun sevdi¤i yemekleri piBir gün yine bir telefon geleflirmeyeceksicek, çok acele, niz, onunla çok k›sa konuSesi o¤lunuz birlikte gitti¤iflacak, sesi o¤niz mekanlara lunuz gibi de¤il gibi de¤il bir o gelene de¤in bir aslan kükreaslan kükremesi belki hiç gitmesi gibi ç›kameyeceksiniz. cak, “Ben gidigibi ç›kacak, Evde kokuyorum hakk›n› “Ben gidiyorum sunu, size “Gühelal et anne” hakk›n› helal et gücüm” de¤iflidiyecek, “Helal ni özleyeceksiolsun” tümcesi anne” diyecek, niz, bu yüzbo¤az›n›zdan “Helal olsun” den arada arka dü¤ümle ç›kaodalara kaç›p cak, ard›ndan tümcesi a¤layacaks›n›z; gelen hay›r dubo¤az›n›zdan ama olsun tüm alar›n› kendi bunlar onun kendinize kadü¤ümle ç›kacak. tek bafl›na yappanan telefot›klar›n› dinlenun, sinyal sesidikçe size bofl gelecek zaten... ne söyledi¤inizin dakikalar Bir gün arayacak, sesi ona al- ay›rd›na varacaks›n›z. d›¤›n›z ilk robot oyunca¤› eline verdi¤iniz andaki gibi coflkulu, enim o¤lum piflti, hay“Anne bizim üsse yeni kobra heran kald›¤› kobralarlikopterler geldi, bir gör anne dan birine binip s›n›r içinde kendimi Rambo sand›m” ötelerine gitti, onlar› diyecek, sizinle öyle bir konuflada birer annenin docak ki sanki Genel Kurmay Bafl- ¤urdu¤u do¤ru yetifltirilmedikkan› olmufl diyeceksiniz. Yine leri için mayalar› bozuk hamurgüleceksiniz buruk... lar› temizlemeye gitti.

B

71


BD N‹SAN 2008

Ben bir Mehmetçik annesiyim, onu sevdirerek büyüttü¤üm vatan›ma feda olsun. Son sözlerim o¤luma! Odan b›rakt›¤›n gibi, kedin baya¤› büyüdü, müzik CD’lerini kimseye vermedim, giysilerin dolab›nda, üzerlerinde hâlâ kokun sakl›... Görevimi aksatmad›m bu hafta yine de bankamati¤e para yat›rd›m, tembih etti¤in gibi k›z arkadafl›n› s›k s›k ar›yorum, sev-

di¤in mercimek yeme¤ini hiç piflirmedim, sezon aç›ld›¤›ndan buyana hiç tiyatro izlemedim. Koluma girip beni koflturarak indirdi¤in yokufllu yollardan hiç geçmedim, cep telefonum 24 saat aç›k, bir gün çald›¤›nda “Ben Çavufl ‹nanç Yenilmez” diyen sesinle sen de¤il, komutanlar›ndan biri ararsa, senden gelecek flahadet haberini sevinçten a¤layarak duymaya haz›r›m be aslan›m!•

Bir ‹ngiliz, gezmek için Afrika’ya gitmiflti. Amac›, uygarl›ktan pay›n› hemen hiç almam›fl bölgeleri ad›m ad›m dolaflmak ve burada uygarl›¤›n olanaklar›ndan yoksun halk›n yaflam biçimini gözlemekti. Rehberleri onu, k›tan›n en “vahfli” bölgesine götürdüler ve orada kamp kurdular. ‹ngiliz yan›na iki rehberini ald› ve onlarla birlikte yürüyerek, çevredeki köylerden birine gitti. Bu köyde gözü birden, ç›plak bir yerliye tak›ld›. Adam, bir kütü¤ün bafl›na oturmufl, elindeki tokmakla kütü¤e gelifligüzel vurarak tamtam çal›yor, anlams›z sesler ç›kar›yordu. ‹ngiliz adam›n yan›na yürüdü ve onu bir süre dikkatle inceledikten sonra sordu: “Bu tamtam› neden çal›yorsun?” dedi. Yerli, bir yandan tokma¤›n› kütü¤e vurmay› sürdürürken, bir yandan da ‹ngiliz’e yan›t verdi: “Bu yaz kurak geçti, köyümüz susuz kald›” dedi. "Tamtam› çalmam›n nedeni, bu kurakl›k nedeniyle…” ‹ngiliz elini kald›rarak yerliye susmas›n› iflaret etti. “Devam etmene gerek yok, anlad›m ne diyece¤ini” dedi ve piposundan birkaç nefes çektikten sonra sözünü sürdürdü: “Yani mevsim kurak geçti, nehirler kurudu, köyünüz susuz kald›. Sen de flimdi tamtam çal›p, ruhlar› yard›ma ça¤›r›yorsun ve ruhlar›n yard›m›n› sa¤layarak ya¤mur ya¤d›racaks›n. Öyle de¤il mi?” Yerli, tamtam çalmay› b›rakt› ve flaflk›nl›kla ‹ngiliz’in yüzüne bakt›: “Demek bu ça¤da hâlâ ruhlar›n yard›m›yla ya¤mur ya¤d›r›labilece¤ine inan›yorsunuz” dedi hafifçe gülerek ve sonra da tamtam çalmas›n›n nedenini aç›klad›: “Komflu köyden su tesisatç›s› ça¤›r›yorum.”• 72

HEM NALINA HEM MIHINA Metin Atamer

Rukiye Nine

Y›llar sonra o¤lundan bir haber geliyordu, Rukiye Nine’ye... Koltu¤a daha bir yerleflti, kuflkuyla kar›fl›k bir merakla okumaya bafllad›. O¤lu mektubunda, kapal› bir kutu olan yaflam›n› sat›rlara dökmüfltü. Kendisinden de özür diliyordu. Mektubu bir daha, bir daha okudu. Derin derin iç geçirdi.

R

ukiye Nine tek bafl›na kendi evinde yaflard› senelerdir... Genç say›labilecek bir yaflta dul kalm›fl, eflinin emekli maafl›yla geçinmekteydi. Tek sevdi¤i u¤rafl›s› geceleri örgü örmekti. Eline akflamlar› bir t›¤ al›r, ipli¤e habire zincir çeker, o zincirlerden resimler, tablolar ç›kar›rd›. Burufluk parmaklar›n›n içinde tuttu¤u t›¤ eski buharl› lokomotiflerin tekerlek itenekleri gibi bir öne bir arkaya gider, habire zincir üretir-

di. Ellerinin derisi y›llar›n öyküsünü anlat›rcas›na burufl burufl, parmak eklemleri ifl yapmaktan bo¤um bo¤um fliflti. Kimi zaman bu zincir üretimini durdurur, örgünün bir baflka dü¤ümüne atk›yla ba¤lant› yapard›. Kimbilir bu örgülerde neleri biçimlere aktararak, hangi derdini örerdi, kimse bilmezdi. Bir zaman sonra bu örgüleri yapmay› b›rakt›. Mahallede kendisini tan›yanlar hayra yordular. “Bir olas›l›k, bu örgüye ba¤l› olan konuda bir de¤ifliklik oldu” 73


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

dedi mahalleli... Bir zaman sonra Rukiye Nine eline kasnak ve üzerine iflleme yap›labilecek bir bezle birlikte çok de¤iflik renkli iplikler ald›. nce gözenekli bezi kasna¤a gerip renkli ipliklerle nak›fl ifllemeye bafllad›. Kasna¤›n içinde gerdirilmifl bezde biçimler oluflmaya bafllad›. Mahalleliler bu de¤iflime bir anlam vermeye çal›flt›lar; ama baflaramad›lar. Rukiye Nine’nin merhum eflinden bir o¤lu vard›. O¤lunun ad›n› mahalleli bilmezdi. Kendisini kimse görmemiflti. ‹yi bir e¤itim görmüfl; fakat bir çevre edinememiflti. Belki de bu nedenle, ilk karfl›laflt›¤›; fakat evli ve üstelik çocuklu bir kad›na âfl›k olmufltu. Bu iliflkinin yanl›fll›¤›n› arkadafllar› çok anlatm›fllard› ona... Fakat o bu uyar›lar›n hiçbirine ald›rmam›fl, sevgilisi kad›nla evlenip bir baflka kente yerleflmiflti. Görüfltü¤ü tek kifli kalmam›flt›. En yak›n arkadafllar›n› bile terk etmiflti. Rukiye Han›m’›n efli bunu kendine dert edinmifl, sonra da kederinden ölmüfltü. Bir yandan eflini yitirmesinin, bir yandan o¤lunun bir mutsuzlu¤un üzerine yuva kurmaya kalkmas›n›n etkisiyle mi bilinmez, Rukiye Han›m içine kapan›k, fazla söz söylemeyen sessiz bir kifli oluvermiflti. O gün mahallelileri, kendisini ziyarete geleceklerdi. Bu nedenle Rukiye Nine mutfakta unlu bir-

I

74

fleyler yap›yordu. Kendisini, ünlü çöre¤ini yapmaya o denli vermiflti ki kap›n›n zilini duymad›. Zil ›srarl› bir biçimde üst üste çal›n›nca durdu, elindeki unlar› masan›n üzerine s›y›rd›, önlü¤üne elini sildi ve kap›ya gitti. Konuklar›n›n gelme saati de¤ildi henüz. Merakla açt› kap›y› ve postac›yla karfl›laflt›. Çok heyecanlanm›flt›. Kap›n›n yan›ndaki tabureye oturdu, heyecan›n›n durmas›n› bekledi bir süre... Postac› bir zarf uzatt› Rukiye Nine’ye... “Hay›rd›r inflallah” diyerek zarf› ald› ve kap›y› kapad›. Zarf›n üstündeki ad kendisinindi, kimden geldi¤ine bakmadan oturdu¤u odadaki kasna¤›n üstüne koydu. Mutfa¤a geri döndü, yapmakta oldu¤u çöre¤in üzerine yumurta sar›s›n› sürdü, çörekleri s›cak f›r›na sürdü. Ellerini y›kad›ktan sonra da zarf› ald›, nak›fl yapt›¤› divan›n kenar›na oturdu. linde birkaç kez evirip çevirerek zarfta açaca¤› bir yer arad›. Sonra da, nak›fl makas› ile bir kenar›n› kesti, nak›fl yaparken kulland›¤› yak›n gözlü¤ünü takt›, zarftan ç›kard›¤› mektubu okumaya bafllad›. Mektup o¤lundan geliyordu. Yaz›n›n en alt›nda Mustafa yazmaktayd›. Nerdeyse kalbi duracakt›. Y›llar sonra o¤lundan bir haber geliyordu. Koltu¤a daha bir yerleflti, kuflkuyla kar›fl›k bir

E

merakla okumaya bafllad›. O¤lu mektubunda, kapal› bir kutu olan yaflam›n› sat›rlara dökmüfltü. Kendisinden de özür diliyordu. Mektubu bir daha, bir daha okudu. Derin derin iç geçirdi. Burnuna yan›k kokusu gelmeye bafllam›flt›. Ne kadar zaman geçmifl oldu¤unu an›msamad›¤› sürede çörekler yanm›fl, evin içi duman duman olmufltu. Ayn› anda kap› yumruklanarak çal›n›yordu. Mahalleli kap›da, çörekler yan›k f›r›nda, içerisi duman içindeydi. Kofltu, bir aceleyle kap›y› açt›. Mahalleliler yang›n var sanarak içeriye dald›lar, Rukiye Nine’yi d›flar› ç›kard›lar, f›r›n› kapat›p pencereleri açt›lar. Koku yavafl yavafl giderken, yanm›fl çörek tepsisini bahçeye ç›kard›lar. Kimse Rukiye Nine’ye ne oldu diye bir fley sormad›, oysa Rukiye Nine’nin paylaflmak istedi¤i o denli çok konular› vard› ki... Mektubu kasna¤›n alt›na

koydu, konuklar›n› içeri odaya buyur etti. Evdeki koku yavafl yavafl da¤›lm›fl, yok olmufltu. Mahalleliler, Rukiye Nine’nin çevresinde oturdular. Kurabiyeler yanm›fl, evin içini derin bir duman kokusu sarm›fl; fakat Rukiye Nine’nin yüzünde gizemli bir gülümseme vard›. Hiçbir fley umurunda de¤ildi Rukiye Nine’nin o an... Mahalleli gittikten sonra camlar› kapatt›, sessiz sessiz a¤lad›, duvarlarla paylaflt› sevincini... O gece gözü hiç uyku tutmad›. Sabaha de¤in elinden düflürmedi nak›fl kasna¤›n›... Bitirdi¤inde, alt›na önce o¤lunun ad›n›, sonra da günün tarihini iflledi. Bafl›n› yast›¤a koydu¤unda sabah çoktan olmufltu. Birazdan Mustafa’s› gelecekti. Yüzündeki gülümsemeyle yatt›. Sabah evin kap›s› uzun uzun çald›; fakat açan olmad›.• MetinAtamer@butundunya.com.tr

Herfleyi abartarak anlatmay› seven iki “palavrac›” konufluyorlard›. Birincisi “Dün akflam bir flimflek çakt›” diye söze bafllad›. “Ortal›k gündüz gibi oldu. Da¤›n ete¤inde tam befl bin çakal sayd›m.” ‹kinci palavrac› dayanamayarak arkadafl›n›n sözünü kesti ve kendi bafl›ndan geçen olay› anlatmaya bafllad›: “Ben de flimflek çakarken da¤›n tepesinde bir deve gördüm” dedi. “Bafl›n› uzatt›, ovadaki dereden su içti.” Birincisi bu abartmaya dayanamad›: “Hadi hadi” dedi. “Deveyi düze indir.” ‹kinci palavrac› bu laf›n alt›nda kalmad›: “O zaman sen de...” dedi. “Çakal› yüze indir.”• 75


Yeflilin sevdas›d›r yüre¤imde tafl›d›¤›m O kuflluk vakti yollara düflen ›hlamur gölgeleri Her may›sta nas›rlafl›r sevdi¤imin elleri Uzun k›fl geceleri koynumda tafl›d›¤›m Gazi Vural

KONUK YAZAR Gazi Vural

FURTUNA D‹YARI

ÇAMLIHEMfiIN ençli¤imi ve çocuklu¤umu yaflad›¤›m Çaml›hemflin ile ilgili düflüncelerim soruldu¤u zaman ilk akl›ma gelen, memleketime dönmek olur. Bunu gerçeklefltiremedi¤im zamanlar, bir fotograf önüme koyar, doya doya bakar, yumar›m gözlerimi... Duygu dolu an›lar, sevinçler, ac›lar, gözyafllar›; yüzümde s›cak bir gülümsemeyle birlikte y›¤›l›r üst üste... ‹lk önce, yeflilini dört mevsim kaybetmeyen, uzaklarda karla kapl› da¤lar›n aras›ndan geçen derin vadilerin yamaçlar›ndaki köyümde bulurum kendimi... Vadiye hükmeden kartal yuvas› gibi ahflap konakta do¤du¤umda, annemin ilk kuca¤›na ald›¤› anda bulurum kendimi bir an... ‹lk soludu¤um hava, harlanm›fl pilitan›n (çok ifllevli bir tür odun sobas›) üzerindeki kara kugmadan (su kaynat›lan bak›r gü¤üm) gelen yo¤un su damlac›klar›n› tafl›maktad›r. K›fl aylar›na iliflkin an›lar›m, bacaks›z halimizle ben ve arkadafllar›m, kar tipi demeden befl kilometrelik tafl kald›r›mlardan inip ç›kt›¤›m›z ilkokul ve ortaokul günlerini ve gecelerini kapsar. Yüksek da¤lar›n aras›ndan k›sa

G

77


k›fl günlerinde bir saat görünüp yitiveren güneflle birlikte, çakallar›n uzun uzun ulumalar›n› dinleyerek eve dönerdik. Üflümez miydik? Üflürdük elbette... arz vurmufl yanaklar›m›z, kara lastik içinde duyumsamad›¤›m›z ayak parmaklar›m›z, pancar kesilmifl ellerimizle üflüflürdük pilitan›n bafl›na... Her hasta oluflumuzda üç befl gün yatar, aya¤a daha güçlü kalkard›k. Befl numara gaz lambas›n›n ›fl›¤›nda yorgun yorgun matematik sorular› çözerken uyuklaman›n keyfini bilirim. ‹lkokula bafllamadan ezberledi¤im çarp›m tablosunu (kerrat tablosu) dedemin dizlerinde kufllar gibi flak›d›¤›mda, akide flekeri tad›nda bir zaman› an›msar›m. Yanl›fl söyledi¤im

P 78

zamanlarda, akide flekerini dedemin kufllara verdi¤ini, bunu da sonbaharda bahçeden k›fll›k meyve toplarken dalda b›rakt›¤›m›z, koparmad›¤›m›z armutlar›n, elmalar›n, ayvalar›n, hurmalar›n içine saklad›¤›n› an›msar›m. Yoksa, küçük kufllar aç kal›p bahara eriflemezlerse, dedemin ›sl›k çalarak kufllara efllik etti¤i flark›y› ben daha sonra nas›l ö¤renebilirdim ki... ‹lkbaharla birlikte canlanan toprak, k›fltan kalma karaçamlar›n yefliline inat daha parlak ve daha ›fl›lt›l› yeflilin binbir tonuyla günefli karfl›lard›. Günefl daha çok zaman ay›rd›kça gündüze, o denli çok uzard›, yol kenarlar›ndaki ›hlamur a¤açlar›n›n gölgeleri... H›zla erimeye bafllayan da¤lardaki karlar›n sular› F›rt›na Deresi’nde toplan›r, ça¤layarak Karadeniz’e de¤in bulan›k akmas›na yol açard›. “May›s deresi” de-

riz biz... Sesi kulaklar› sa¤›r edercesine gelir, günlerce bulan›k akard›. En çok bu zamanlarda dereden korkard›k ve k›zard›k. Derenin kenar›ndaki okulumuzun duvarlar›n› aflmaya çal›flan sular, bahçede oynad›¤›m›z lastik toplar›m›z› al›p götürürdü. Bize yaln›zca dere sular›na kar›flm›fl topumuzun arkas›ndan a¤lamak kal›rd›. Sonralar›, Karadeniz’e yak›n, derenin sakinleflti¤i yerlerde, bu toplar› çocuklar›n yakalad›¤›n› ö¤rendi¤imizde, üzüntümüz biraz da olsa hafiflemiflti. Ortaokuldaki ö¤retmenimiz anlatm›flt›: Çaml›hemflin’de ö¤retmenli¤e bafllad›¤› ilk iki hafta, derenin sesinden dolay› hiç uyuyamad›¤›n›... Daha sonras›nda derenin sesine al›flt›¤›n›, bu kez de kendi memleketinde hiç uyuyamad›¤›n›, tatilini yar›da b›rak›p okullar›n

aç›lmas›n› beklemeden Çaml›hemflin’e geri döndü¤ünü... May›s deresi geçip de F›rt›na Deresi duru akmaya bafllay›nca suda par›ldayan mavi çak›l tafllar›, k›rm›z› benekli alabal›klar›n müjdecisidir elbette... Haziran ay›yla birlikte, insan› da¤lar ça¤›r›r. ere sesini de bast›r›r art›k, yabankeçilerinin yalç›n kayal›klarda ç›kard›¤›, da¤larda yank›lanan ayaklar›n›n sesleri... Ürkek yavru ceylanlar p›nar bafllar›nda sabah suyunun tad›n› ç›kar›rken, ölmezotunun (hencacalik) tomurcuklar›n›n sar› kokusu, henüz yeni açm›fl komar çiçeklerinin (orman güllerinin) taze kokusuna kar›fl›r, yay›l›r ortal›¤a... Öbek öbek açan sar› e¤ri çiçeklerinden bal damlar ö¤le s›ca¤›nda...

D

79


ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz

ANNEM Kaçkar Da¤lar›’n›n doruklar›ndan bafllay›p, Karadeniz’e ulaflan F›rt›na Deresi’nin var etti¤i F›rt›na Vadisi’nde, her kuflun yuvas›n› bilirim. Her yaban keçisini, ayak izlerinden tan›r›m. Düflüp de dizimi vurdu¤um her tafl, çocukluk arkadafl›md›r. ‹lk aflk›m›, çenemi

tutamay›p k›rm›z› benekli alabal›¤a anlatm›fl›md›r. Böyle an›lard›r, insan› yaflama ve topra¤a (vatana) ba¤layan... Çocuklu¤umuzda, gençli¤imizde do¤adan ve yaflad›¤›m›z ortamdan ne alm›flsak, onlard›r, bizi ömrümüzün sonuna de¤in tafl›yacak olan...•

Bu Yaz›n›n Yazar› Gazi Vural’la Tan›fl›n 16 Ekim 1967 tarihinde Çaml›hemflin’de do¤du. ‹lk ve ortaokulu aile gelene¤ine uyarak Çaml›hemflin’de okudu. 1981 y›l›nda Ankara’ya gitti. Lise e¤itimini Ankara Kurtulufl Lisesi’nde tamamlad›. 1990 y›l›nda ODTÜ Ekonomi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans›n›, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde, “‹ktisat Yöntembilimi” üzerine yapt›. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde iktisat alan›ndaki doktora çal›flmalar›n› sürdürmektedir. Onu dinlendiren, mutlu k›lan etkinliklerin üçü de, Çaml›hemflin’de geçirdi¤i çocuklu¤undan miras kalm›flt›r: Okumak, da¤larda gezmek ve Furtuna Deresi’ne ayaklar›n› sokup, yaln›zca derenin ve orman›n sesini dinlemek.• 80

Annem, ben onu tan›madan önce farkl› bir gezegende yafl›yormufl. Zaman zaman misyonu gere¤i öteki y›ld›zlara da gidip gelmek zorunda kal›yormufl. Bu nedenle 1930’larda yay›mlanan “Baytekin” adl› resimli romandaki bayan y›ld›zla tan›fl›kl›¤›

oldu¤unu hiç gizlemez. Gelecekten ald›¤› özel istek do¤rultusunda dünyaya gelifli 1926’lara rastlar. Temmuz 17, kendi gezegenindeki ulusal bayram oldu¤undan o da 17 Temmuz’u seçmifl gelifl tarihi olarak... 17 Temmuz, annemin gezegenini 81


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

Atatürk’ün ziyaret etti¤i gün olarak da bilinir. endi annesinden ald›¤› hoflgörü ve sevgi bayra¤›n› tafl›ma ve baflka gezegenlere dikme misyonu, onu gerçek bir insan olmaya de¤in getirmifl. O da olmufl. Öylesine gerçek olmufl ki, öteki insan kopyalar›n›n her birinin a¤z› aç›k kalakalm›fl. Onu tan›y›p da t›ls›mlar›na

K

de¤meden geçemez olmufllar. “Ot yedim otland›m, süt içtim sütlendim, aç Tümen kuzu kap›y› ben geldim” demifl hain kurt. Kap›n›n arkas›nda, kardeflleriyle bekleyen Tümen kuzu, “Elini uzat bakal›m annemiz misin?” deyince kurt siyah k›ll› patisini uzatmak zorunda kalm›fl. “Bizim annemizin eli beyazd›r” deyip açmam›fl Tümen kuzu... Kurt düflünmüfl tafl›nm›fl, gitmifl elini una bulam›fl, dönmüfl gelmifl tekrar çalm›fl kap›y›... “Ot yedim otland›m, süt içtim 82

sütlendim, aç Tümen kuzu kap›y› ben geldim.” Annemle olan sevgi dolu serüvenimin zihnime kaz›nm›fl en eski belgesi san›r›m bu öyküdür. Anlat›rken yer yer sesini kurt sesi gibi kal›nlaflt›rmas›na karfl›n bir anne sesi tad›n› yitiremeyen bu melodi, daha sonra tüm yaflam›mda “Aman o¤lum, kendine dikkat et, kaflkolunu takmadan soka¤a ç›kma sak›n” gibi sözlerle yer alm›flt›r. Belle¤imdeki en eski düflse bir kanape üzerinde, elindeki resim defterine çizdi¤i çiftlik hayvanlar›d›r. Tavuklar, horozlar, civcivler köpekler falan... Ben de elimdeki deftere onu taklit etmeye çal›flarak bir fleyler karalard›m. Annem, tavuklar›n ayaklar›n› üç parmakl› çizmeme çok flafl›rm›fl, hep söyler durur. O zaman ikibuçuk yafl›ndaym›fl›m; ama biraz bulan›k olmas›na karfl›n görüntüyü çok iyi an›ms›yorum. O zamandan buyana beni resme, elifllerine ve her türlü sanata teflvik etmifltir. Gerçek bir cumhuriyet kad›n›yd›. Bayramlarda yap›lan ve televizyonlardan verilen geçit törenlerini seyrederken heyecandan a¤lard›. Onun öteki birçok kad›ndan bir fazla art›s› vard›; çünkü Atatürk onun bafl›n› okflam›flt›. Moda Deniz Kulübü’ne gelen Atatürk annemi görmüfl, yan›na gelmifl uzun uzun gözlerinin içine bakm›flt›. Ad›n› sormufl ve bafl›n› okflam›flt›. Güzel

insan olma virüsünü Atatürk’ten kapm›flt› annem... Hep bafl› dik, ça¤dafl, bilime ve sanata inanan bir insan olmufltu. Beni ve öteki üç kardeflimi de öyle yetifltirmiflti. Atatürk’ün annemin gezegenini ziyaretinin gerçek nedeninin de annem oldu¤u hep söylenir; çünkü annem Atatürk’ün o delici bak›fllar›ndan ne kadar heyecanlanm›flsa, Atatürk de annemin sevgi dolu gözlerinden öylesine etkilenmiflmifl. Moda’dan sandal kiralar, tüm çocuklar›n› yan›na al›r ve Kalam›fl’a kürek çekerdi. Dönüflte Koço’nun restoran›n›n arkas›nda yer alan, yine Koço’ya ait çay bahçesinde çay›n› içer, kitab›n› okur, biz de yerlerden gazoz kapa¤› toplard›k. Yan›nda kesinlikle bir kitap olurdu. zamanlar henüz üç kardefltik. Benden bir yafl büyük ablam Tiraje, iki yafl küçük k›z kardeflim Hande ve ben... Daha sonra benden onüç yafl küçük erkek kardeflim As›m’›n da aileye kat›lmas›yla annem dünyaya misyonunu devam ettirecek dört ürün vermiflti. Beni do¤urdu¤u sabah›n gecesinde, düflünde bafl›na bir taç giydi¤ini ve o tac›n yolunu ›fl›l ›fl›l ayd›nlatt›¤›n› söyler, beni onurland›r›rd›. Eminim benzer öyküleri de öteki kardefllerime söylerdi. Moda Cem Sokak’taki evimiz

O

üç katl›yd›. Biz orta katta otururduk. Arka balkonumuzda asmalar vard›. Annem üzümler olunca sular›n› s›kar, bize içirirdi. Beyaz renkli, uzun kollu bir üzüm s›kaca¤›m›z vard›. Ben s›kmay› severdim; içmeyi de¤il... Arka bahçemizde her türlü meyve a¤ac›, çiçek, böcek ne isterseniz vard›. Dut a¤ac›n›n alt›ndaki kaplumba¤a yavrular›n› bugün gibi an›msar›m. Ama o bahçedeki en de¤erli fley,

kuyunun dibinde yatan, annemin tek tafl p›rlanta yüzü¤üdür. Nas›l yapm›flsam yapm›fl, avcumda o yüzükle bahçeye inmiflim. Annemin “Sak›n atma” demesine karfl›n “Attiiiii” diyerek yüzü¤ü kuyuya atm›fl›m. Azarlamam›fl bile beni... Anneannemden kalan bir hoflgörüyle “Ne bilsin çocuk” mant›¤›n› iflletip üstüne bir bardak su içmifl. 83


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

stragan kürkünün kolunun kesilip “Çelik Bilek” stili bir avc› flapkas›na dönüflmesini de ayn› mant›kla karfl›lay›nca fl›mar›k bir çocuk oluvermiflim. Zaten beni hep fl›martm›flt›r. Hep... Öyle bir insand›. Kabahati mutlaka kendinde arard›. Çevresindeki herkes çok “iyi”ydi. Bir sorun oluflmuflsa suçlu kendisiydi. Bu da anneannemden kalan bir mirast›.

A

Çok heyecanl› ve sevgi doluydu. Bu yüzden sevgisi taflard›. Annemi tan›y›p da çevresinde f›r dönmeyen insan tan›mad›m. Klasik, pop, türk klasikleri her türlü müzi¤i severdi; ama rap ve arabeske dayanamazd›. Neil Sedaka’n›n “You Mean Everything To Me” adl› flark›s›, sözleri gibi, onun için herfleyi ifade ederdi. Çocuklu¤umun tan›klar› aras›nda yer alan bugünün birçok ünlü 84

müzisyeni vard›r. Erol Evgin’den Neflet Ruacan’a, poptan caza uzanan bir yelpaze bizim evin çocuklar›n› olufltururdu. Evde her türlü enstrüman bulunurdu; çünkü babam ço¤unu çalard› ve onun çalmad›klar›n› da annem taksit maksit yapar, kapar eve, bize getirirdi. ‹zmir fuar›na gelen üç adet “Fender” elektro gitardan birini allem edip kallem edip bana alm›flt›. O zamanlar böyle fleylerin Türkiye’ye

girmesi olanaks›zd›; ama annem olanaks›z nedir bilmezdi ki... Ben istedim ya, yeterli neden vard›. Tüm ünlü müzisyenler benim gitara el sürmeye gelirlerdi. Ne gitard› ama.. Çizgi film yapmak istemem üzerine Kad›köy çarfl›s›ndaki ünlü “Odeon” ma¤azas›ndan bir çekici, bir de oynat›c› iki cihaz› kap›p gelen de annem olmufltu. Onun yüzünden çizgi filmci ol-

mufltum. Görevlerinden biri de baflka gezegenlerdeki sanat ve kültür etkinliklerini art›r›p gelifltirmekti. Bunun için beni ve kardefllerimi sürekli kulland›. Ev hayvandan geçilmezdi. Daha önceki bir yaz›mda da belirtti¤im gibi bir say›mda 2 köpek, 11 kedi, bir beyaz güvercin, bir iskete, iki kanarya, bir leylek, bir horoz, koca bir akvaryum dolusu bal›k ve bir sürü kurba¤a belgelenmiflti. Annem hepsiyle ayr› ayr› ilgilenirdi. Onlar› e¤itir, onlarla konuflur, dostluklar kurard›. Bu da misyonunun bir parças›yd› herhalde... Babamla yollar› çok gençken ayr›ld›. Birliktelikleri boyunca birbirlerine tek kötü söz söylememifl olan bu çift, tek bir tart›flmay› bile beceremeyip tek bir bak›flla ayr›ld›lar ve bir daha biraraya gelmediler, gelemediler. ‹nattan farkl› bir boyutu olan bu ayr›l›k, her ikisini de kalan tüm yaflamlar› boyunca y›pratt›. Annem hep babama âfl›k kald›. erfleye karfl›n misyonunu sürdürmeye azimle devam eden annem, muhteflem bir belle¤e sahipti. Sekseniki yafl›nda bile benim “dünya veri taban›md›”. Gecenin bir saatinde telefon açar, “Anneci¤im, hani flu 1950’lerde çekilen falanca film var ya, onun ikinci kameraman›n›n ad› neydi?” demem yeterdi.

H

Google bu soruya 1,2 saniyede yan›t verene de¤in annem dördüncü, hatta beflinci kameramana de¤in sayard›. Son on y›ld›r kemik erimesi ve tak›lan protezlerin ifl görmemesi sonucu büyük a¤r›lar içinde kanepeye ba¤lanm›flt›. Yürüyememenin ve hareketsizli¤in getirdi¤i afl›r› kilo sa¤l›¤›n› alt üst etmiflti. Ama o, ac›dan hayk›ra hayk›ra kalkt›¤› yata¤›ndan koltu¤una gelir gelmez gülümser, hemen bulmacalar›n› çözmeye bafllard›. Ah bir yürüye-

Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz

bilse, her gece “kim 500 milyar ister”i iflasa sürükleyecekti. Süsüne püsüne de çok düflkündü. Neredeyse komaya girecek, öylesine hasta, önce saç›n› bafl›n› tarar, makyaj›n› yapar doktor öyle getirtilirdi. Hiç kimse gelmeyecek olsa bile, evde tek bafl›na kalacak olsa bile, yine de en güzel giysilerini giyer, makyaj›n› yapar, öyle otururdu. Bu, kendisine olan sayg›dan kaynaklan›rd›. K›fllar› Maltepe’deki evinde, yazlar› Bayra85


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

mo¤lu’ndaki sitede geçirirdi. Yürüyemedi¤i için k›fl›n soka¤a ç›kamazd›; ama yaz›n süslenir püslenir, sitedeki girifl kat›ndaki balkonuna yerleflir, gelen geçenle ahbapl›k ederdi. ‹nsanlar annemin balkonuna tak›l›p onunla çay içmeye bay›l›rlard›. Bir sohbet bir sohbet... Minik müzik setinden yay›nlanan eski flark›lar›n t›n›lar›, puf böreklerinin kokusuna kar›fl›r annemin renkli giysilerine efllik ederdi. O balkonda baflka bir alem yaflan›rd›. Kimse bilmezdi ki gerçekte o hava annemin özel gezegeninden getirtilmiflti. ›v›l c›v›l giyinirdi. K›rm›z›lar, leylaklar, fl›k gözlükler, simli mimli kazaklar, rengarenk bir insand› annem... Gençlerin bile giymeye cesaret edemeyece¤i renkler anneme inan›lmaz yak›fl›rd›. Ruhu aristokratt›. Olmayan bütçesiyle hepimize arma¤anlar al›rd›. Yaln›zca bize mi? Komflunun komflusunun çocuklar› bile annemin arma¤anlar›ndan nasiplerini al›rlard›. Moda’n›n ünlü simalar› aras›nda bir Ramazan vard›. Babas›

C 86

annesini öldürmüfl, babay› da asm›fllar. Söylenen bu... Ramazan, kimsesiz bir çocuk olarak sokaklarda büyümüfltü. Annem bana bir fley al›nca Ramazan’a da al›n›rd›. ‹ftar sofram›zdan Ramazan eksik olmazd›. Y›llar sonra Ramazan’› Fenerbahçe’de çiklet satarken buldum. Caddenin ortas›nda ba¤›rmaya bafllad›: “Heey millet, bunun annesi benim de annemdir, beni sofras›na al›p giydiren, benim de anneci¤imdir.” Yaln›zca benim ve Ramazan’›n m›? Tüm Moda’n›n annesiydi. Ali Usta ne zaman u¤rasam “Bunlar annemin” diye anneme dondurma yollard›. ‹ster lise olsun, ister üniversite, tüm s›n›f arkadafllar›m›n da annesiydi; çünkü ço¤unun üzerinde eme¤i vard›. Tüm anneler kutsald›r; ama herkesin annesi en kutsald›r. Bu tipik bir “Mutlaka” durumudur. Bu nedenle benim annem de en kutsal anne olmaktan kurtulamam›flt›r. Bugün ne olabilmiflsem, annemin koydu¤u yap› tafllar› nedeniyledir. Sanat ve bilime olan heyecanlar›m› da annemden alm›fl›md›r, muhasebeden ve ticaretten anlayamam› da... O da

beceremezdi para saymay›, ben de ö¤renemedim. Annem bizim dünyaya gelince fiükran ad›n› benimsemifl, alm›fl, tepe tepe kullanm›fl. Birçok ülke annemin ad›na kutlamalar ve bayramlar düzenlemifl. Amerikal›lar bile “fiükran Günü” diye annem için özel bir gün belirlemifller. Siz hiç “Ayfle Günü” ya da “Fatma Günü” diye bir gün duydunuz mu? fiükran Günü olmas›n›n nedeni, annemin hayran oldu¤u baflta Atatürk olmak üzere, ünlü bilim insan› Edison, ABD eski devlet baflkan› J. F. Kennedy, Piotr ‹lich Tchaikovsky gibi bestecilerin de içinde bulunan, dünyay› dünya yapan seçkin bir grubun oy birli¤iyle iste¤idir. Onlar annemi hiç yaln›z b›rak-

mam›fllard›r. Eminim flu anda da hep birlikte annemin balkonunda puf böre¤i yiyip kahkahalar at›yorlard›r. Annem misyonunun devam› olarak bize flimdilik “Hoflkal›n” diyip baflka baflka gezegenlere gitti. Onlar›n da sevgiye, hoflgörüye, güzelliklere, anneme gereksinimi oldu¤u kuflkusuz. Bize hiç yetmedi, tad› dama¤›m›zda kald›; ama ne yapal›m, güzellikler paylafl›ld›kça büyürler. Geride sesini b›rakt›. Ne zaman soka¤a ç›ksam “O¤lum aman kaflkolunu tak”, ne zaman umutsuzlu¤a düflsem, “Sen yapars›n o¤lum, sen bir p›rlantas›n” diyip duruyor hâlâ... Güle güle anneci¤im.• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr

Küçük bir operasyon geçiren ünlü ressam, doktora borcunu sordu. Ünlü ressamdan önce hiçbir fley almak istemeyen doktor, sonunda an› olarak saklamak için onun küçük bir tablosunu istedi. Bir hafta sonra ünlü ressam büyük bir tablosunu doktora götürdü. Doktor, küçük bir operasyon için bu denli de¤erli bir tabloyu kabul edemeyece¤ini söylese de, ressam tabloyu kabul etmesi için ›srar etti. Ressam›n ›srarlar› karfl›s›nda tabloyu kabul etti¤ini söyleyen doktor, sözlerini flöyle tamamlad›: “Peki üstad›m” dedi. “O zaman benim de size bir apandist operasyonu borcum olsun…”• Bir adam›n kuyudan su çekip sonra kovay› yeniden kuyuya boflaltt›¤›n› görenler adam›n bu hareketinin nedenini çok merak ettiler: “Niçin böyle yap›yorsun?” diye sordular. Adam bir yandan yapt›¤› ifle devam ederken bir yandan da yan›t verdi: “Çok da önemli de¤il” dedi, “Kuyunun suyunu ölçüyorum.”• 87


YAZAR DEDE VE TORUNLARI

SUDOKU

Muzaffer İzgü

Canan Onural

Zeynep’in

Civcivleri

Kolay

Zeynep koflarak eve gitti, bir tas suyla geldi. Suyu civcivinin ayaklar›na döktü, yap›flkan› söktü. Civcivinin gagas›na bir öpücük kondurdu. Horoz, anne tavuk, civcivler, öteki tavuklar, Tavuk-Horoz Marfl›’n› söyleyerek yay›lmaya gittiler. Benekli mi? O da annesinin yan›nda “Horoz babaa” diye, yani “Ho ciaa, ho ciaa” diye ötüyordu.

A Zor CananOnural@butundunya.com.tr Yan›tlar 127’nci sayfam›zdad›r. 88

nne tavuk, kümesinin kap›s›ndan bafl›n› ç›kard›. Kararl›yd›. O gün art›k civcivlerini avluya ç›karacakt›. Belki de oradan soka¤a... Civcivler evin avlusunu, soka¤› tan›mal›lard›. Kümesin içinde oturarak hiçbir fley ö¤renemezlerdi ki... fiöyle bafllar›n› iki yana çevirip bak›nmal›lard›. Gagalar›n› bir fleylerin içine dald›rmal›lar, yem aramal›lard›. Koflmal›lard›, birbirleriyle yar›fl etmelilerdi. fiu ufac›k kümesin içinde de kofluyorlard›; ama kümescik birkaç ad›mla bi-

tiyordu. Hele uçmaya kalk›flsalar, bafllar›n› kümesin duvarlar›na çarp›yorlard›. Anne tavuk, kümesin d›fl›na ç›kt›. Ç›kt›¤› o ufac›k deli¤in bafl›nda durdu. Bir avluya, bir kümes içindeki yavrular›na bakt›. Civcivler biliyorlard›, anneleri onlar›n kümesten d›flar› ç›kmalar›na izin vermiyordu. Hangi civciv ufac›k kümes kap›s›n›n yan›na var›p bafl›n› d›flar›ya ç›karsa, anne tavuk, “Gu gurrru guuu...”diyor, bafl›n› d›flar› ç›karan civcivin yan›na geliyor, tepesindeki k›rm›z› ibi¤ini sinirli sinirli oynat›yordu. 89


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

“Gork ba, gork ba, gork ba” diyordu. Yani, “Haydi içeri, haydi içeri...” “Kaku hup, kaku hup, kaku hup...” Yani, “Kedi gelir, seni kapt›¤›yla götürür, sonra da lüp eder...” diyordu. nne tavuk, kedi kontrolünü yapt›, flöyle bir avlunun o yan›na do¤ru gitti, sonra bu yan›na do¤ru gitti. Civcivler küçük kap›n›n oraya toplanm›fl annelerini izliyorlard›. Ah bir koflmak, bir uçmak, annenin yan›na varmak öyle hofltu ki... Sonra yar›flmak... Bakal›m hangimiz daha h›zl› kofluyoruz, hangimiz bir uçtan bir uca uçuyoruz? Ama anne tavuk izin vermiyordu ki... Anne tavuk tekrar kümes kap›s›n›n önüne geldi. Avlu içinde kedi yoktu, duvarlar›n üzerinde de kedi yoktu. Gerçi Zeynep avluda olsa çok iyiydi. Ama Zeynep her zaman yanlar›nda olamazd› ki... O Zeynep ki, kuluçkaya yat›r›lacak yumurtalar› annesiyle birlikte seçmifl, anne tavu¤un “Kurt kurt” diye sesler ç›kard›¤›nda çok özledi¤i civcivlere kavuflaca¤›n› anlam›flt›. Anne tavu¤un kafas›n› okflam›fl, kanatlar›na ellerini sürmüfl, “Ay benim k›nal›m, demek bana civciv ç›karacaks›n ha?” demiflti. “Gurk gurk...” Yani, “Sab›rs›zlan›yorum, yumurtalar› bir an önce alt›ma koyun da üzerine yatay›m, yirmibir gün sonra Zeynep’e civcivler sunay›m...”

A

90

O ufac›k kümesi de Zeynep yapm›flt›. Babas› ona tahta parçalar› vermiflti, karg›lar vermiflti. Zeynep onlar›n kimini çakarak, kimini ba¤layarak kuluçkaya yatan K›nal›’s›na kümes yapm›flt›. Ona su tafl›yordu, yem veriyordu. O denli hofluna gidiyordu ki anne tavu¤un ayaklar›yla alt›ndaki yumurtalar› çevirmesi... Bazen de dönüyor, gagas›yla yumurtalar› çeviriyordu. O denli h›zl› yap›yordu ki bu ifllemi, hemen yine yumurtalar›n üzerine oturuyordu. Zeynep günleri say›yordu. “On gün oldu. Onbefl gün oldu. fiurada alt› gün kald›. Benim güzeller güzeli civcivlerim alt› gün sonra karfl›mda... Cik cik de cik cik, cik cik de cik cik... Ah ah ah!.. Zeynep okuldayd›. Anne tavuk civcivlerini ç›karm›flt›. Kimi civciv yumurtan›n kabu¤unu kendisi k›rm›flt›, kimini de anne tavuk k›rm›flt›. Ç›kan civcivleri kanatlar›n›n alt›na alm›fl, onlar› ›s›tm›flt›. Is›nan civciv hemen “Cik cik cik” diye ötmeye bafllam›flt›. nne tavu¤un mutlulu¤u sesinden anlafl›l›yordu. Durmadan, “Guguru guru, guguru guru” diyordu. Yani, “Mutluyum. Yedisi de kanatlar›m›n alt›nda...” Zeynep okuldan gelince, dosdo¤ru yapt›¤› kümese kofltu. Kap›s›n› açt›. Aaa aa aaaa aaaa!.. Civcivlerden biri annesinin kanad›n›n alt›ndan bafl›n› ç›karm›fl, “Cik cik cik...” diyordu. Zeynep elini uzat-

A

t›. Anne tavuk k›zmad›. O da Zeynep’i çok seviyordu. Çünkü Zeynep o yirmibir günlük kuluçka döneminde günde kaç kez küçük kümesin kap›s›n› açm›fl, K›nal›’s›na yemler vermifl, su vermifl, onunla konuflmufl, bafl›n› okflam›flt›. Çok hafifti civciv... Bir tüy gibi yumuflac›kt›. Sar› gagas› aç›l›yor, ikide bir ayaklar›yla Zeynep’in avcunu dürtüyor, annesine gitmek istiyordu. Zeynep koflarak gitti, annesine haberi verdi. “Ay” dedi annesi, yedisi de ç›km›fl m›?” “Bilmiyorum” dedi Zeynep, ötekiler annesinin kanatlar›n›n alt›ndayd›. Ben salt birini tuttum ve sevdim.”

Annesi küçük kümese kofltu. Ya Zeynep? Zeynep civcivlerine mama haz›rlamaya bafllad›. Çok kolayd› onlar›n mamas›n› yapmak can›m... Yumurtay› hafllayacaks›n, so¤utacaks›n, sonra onu bir güzel ezip küçücük parçalara ay›racaks›n. Sonra da önlerine koyacaks›n. K›nal› ba¤›racak, “Umck umck huk huk, umck umck huk huk...” Yani, “Haydi civcivlerim flölene koflun...” “Cik cik de cik cik... Cik cik de cik cik...” Sar› bafllar inip inip kalk›yor, biri ötekinin üzerine ç›k›yor, bir civciv alttan dal›fl yap›yor, bir civciv ortadan dal›fl yap›yor. Anne tavuk çok mutlu, yavrular›n›n flark›lar söyleyerek mama yediklerini görünce, bu kez o da sevinçten, yirmibir gündür onlara yorgan yapt›¤› kanatlar›n› ç›rp›p duruyordu. Ama arada bir, “Gucu gucu mur mur” diyordu. Yani, “Hep böyle haz›r de¤il, birazc›k büyüyünce


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

kendi maman›z› kendiniz bulacaks›n›z. Sizi ard›ma tak›p avluya, daha sonra soka¤a ç›karaca¤›m. rada kedi tehlikesi var, köpek tehlikesi var. Ama en çok kedi tehlikesi... Kediler size bay›l›rlar. Bir sinerler, sonra bir z›plarlar üzerinize... Ben onlar› sindikleri yerde görsem, hemen atlar›m üzerlerine, flu gagamla ona öyle bir ders veririm ki...” diyordu. ‹flte bugün öyle bir gündü. Anne tavuk ilk kez ç›kar›yordu civcivlerini d›flar›ya... Avluya ç›kan civcivler ilk kez özgürlü¤ü tad›yorlard›. Darac›k yerde o denli s›k›lm›fllard› ki... Belki de özgürlük o önlerine konan haz›r mamadan daha iyiydi. Civcivler z›plad›lar, kofltular, uçtular, birbirleriyle yar›flt›lar. Canlar› ne mama istiyordu ne de su... Anne tavuk durmadan ayaklar›yla yerleri efliyor, onlara topra¤›n içinden yem bulmaya çal›fl›yordu. Baz›lar› annesinin o davran›fl›n› oyun sand›lar, onlar da ayaklar›yla yerleri eflmeye bafllad›lar. Aa aaa topra¤›n alt›nda küçük küçük kurtçuklar... Ay güzelli¤i... Ay lezzeti... Hep bir a¤›zdan cikciklediler, yani, dediler ki, “Anne, sen bizi daha erken niçin ç›karmad›n d›flar›ya?..” Anne tavuk, kap›n›n kanad›n›n alt›ndaki küçücük tavuk deli¤inden bafl›n› d›flar›ya ç›kard›. fiu anda evin horozu, öteki tavuklar

O

92

sokaktayd›, belki bahçe içlerine dalm›fllar, kimbilir neler neler bulup yiyorlard›? “Huk huk, tuk tuk, çur çur çur...” Yani, “Arkamdan hiç ayr›lmayacaks›n›z. Ben önde siz arkada... Yöreye da¤›lmak yok, durup beklemek yok. Ben ikide bir dönüp arkama bakaca¤›m. Hanginiz orac›kta durur arkamdan gelmezse, onu yar›n d›flar›ya ç›karmayaca¤›m. Anlad›n›z m›?” “Ciiiiiiii... Cikkkkaaaa ciiiik...” “Geliyoruz anneci¤im...” Karfl›ya geçtiler. Öyle mutlulard› ki, civciv marfl›n› bile söylediler. Ama o da nesi, kara benekli civciv orac›kta duruyor, gelmiyor. Yoksa ilk cezay› o mu alacak? Anne tavuk öfkeyle döndü, uçarcas›na kara benekli civcivin yan›na geldi. O da nesi, kara benekli civciv ayaklar›n› oynatmaya çal›fl›yor; ama bir türlü oynatam›yordu. e yapacakt› flimdi anne tavuk? Ötekiler her biri bir yana da¤›l›rlarsa, benekli burada kal›r, kedi kaparsa... Uf uf uf!.. Beneklinin aya¤› yere yap›flm›flt›. Orac›kta yap›flkan bir fley vard›. fiimdi ne yapacakt› anne tavuk?.. Ba¤›rmaya bafllad›. “Ko ko ko ko ko...” Yani, “Yard›m yard›m yard›m...” Öteki tavuklar geldi, horoz uça uça geldi, tavuklar›n aras›ndan flöyle bir dal›fl yapt›. “Co co co, ürü ürü ürü...” Yani, “Çok kötü, bunun ayaklar› yere yap›flm›fl. Hiçbirimiz

N

o aya¤› yap›flkandan kurtaramay›z. Bunu ancak Zeynep yapabilir, haydi bakal›m hep birlikte ‘Zeynep Zeynep’ diye ba¤›ral›m.” avuklar, civcivler, horoz, anne tavuk ba¤›r›yorlard›. Öyle bir ba¤›rma ki, sanki kümese y›lan girmifl. “Übübüüüüü, hork hork hork...” fiu horoza bak, übübüüüüü hork horkmufl. Böyle ötmenin neresi Zeynep’e benziyor? Haydi bakal›m horoz kardefl, flöyle bir ‘Zeeeeee’ diye ba¤›rsana... Hay›r hay›r ötemiyor, ba¤›ram›yor, kanatlar›n› ç›rp›yor; übübüüü hork horktan baflka bir fley diyemiyor. Öteki tavuklar da bir fleyler söylemeye çal›fl›yorlar; ama hiçbiri “Zeynep” diye ba¤›ram›yor ki... Zeynep nerede? Ortada yok. Oysa ki Zeynep civcivlerin içinde en çok benekli civcivi sever, onu gagas›ndan öper, yanaklar›n› tüykerine sürter. Ah bir gelse, bir görse beneklisinin ayaklar›n›n yere yap›flt›¤›n›, ah bir görse... Anne tavuk, “Iz ›z gluk, ›z ›z gluk” diye civcivinin bafl›nda dövünüp ba¤›r›yor; ama “Iz” derken, Zeynep’in bir harfci¤ini ç›karabiliyor. Ama o da nesi? Bir kara kedi.

T

Nerede? ‹flte orac›kta... Civcivler da¤›l›yor, uçufluyor. Tavuklar bir yana kaç›fl›yor. Salt anne tavukla horoz ortada kal›yor, biri benekli civcivin bu yan›na geçiyor, öteki o yan›na... Horoz, horozlan›yor, “Hork hok, hork hok, hork hok...” Yani, “Yaklafl›rsan civcivin yan›na flu gagam› öyle yap›flt›r›r›m ki al›n kaba¤›na...” Tavuk da ciyak ciyak ötüyor, “Bibiriiiii bibiriiii” yani “Yedirmem sana civciviii... Yedirmem sana civcivimi....” Benekli mi? Hay›r hay›r, “Cik cik, cuk cuk” demiyor, “Zeyyeee, Zeyyeee Zeyyeee” diye ba¤›r›yor. ‹flte soka¤›n bafl›nda Zeynep... Öyle koflarak geliyor ki, sanki koflu birincisi... “Ay can›m can›m, ne oldu sana beneklim? Ay ayaklar› yap›flm›fl yere... Piiiist kedi piiiist...” Zeynep koflarak eve gitti, bir tas suyla geldi. Suyu civcivinin ayaklar›na döktü, yap›flkan› söktü. Civcivinin gagas›na bir öpücük kondurdu. Horoz, anne tavuk, civcivler, öteki tavuklar, Tavuk-Horoz Marfl›’n› söyleyerek yay›lmaya gittiler. Benekli mi? O da annesinin yan›nda “Horoz babaa” diye, yani “Ho ciaa, ho ciaa” diye ötüyordu.•

Genç adam av partisinden döner dönmez ufla¤›n› yan›na ça¤›r›p büyük bir merakla sordu: “Tüm konuklar›m›z avdan döndüler mi?” dedi. Ufla¤›n›n “Evet efendim, herkes döndü” yan›t›n› duyan genç adam derin bir soluk ald› ve sözlerini flöyle tamamlad›: “Öyleyse, vurdu¤um gerçekten ceyland›…”• 93


“Babas›” Büyükbaba Oldu Ama...

AYfiEGUL Hep Ayn› Yaflta Kald› HANDE UMUR kuma yazma bilmedi¤imiz y›llarda, bir büyü¤ümüzden dinledi¤imiz sonu gelmez bir masal›n baflkahraman›d›r Ayflegül... Bir yandan onun serüvenlerini okuyan büyü¤ümüzü dinler, bir yandan da kitaptaki resimlerine bakar, onun oldu¤u dünyaya, onunla gideriz, onun yaflad›¤› serüvenleri onunla yaflar›z. Okumay› ö¤-

O

rendikten sonra, onu kendimiz de okumaya bafllad›¤›m›zda ald›¤›m›z keyifte bir de¤ifliklik olmaz, artar bile belki... Y›llarca baflucumuzdan ayr›lmaz Ayflegül... Onu elimize her al›fl›m›zda, sanki ilk kez okuyorcas›na, b›kmadan, usanmadan tekrar tekrar okuruz. Ayflegül, 1954 y›l›nda Belçikal› Gilbert Delahaye’in kalemi ve Marcel Marlier’nin f›rças›yla yarat›lm›fl çocuk kitaplar› serisinin bafl95


BD N‹SAN 2008

kahraman› Ayflegül’ün özgün ad› “Martine”, ana dili Frans›zca’d›r. ‹lk olarak Belçika’daki çocuklar›n gönlünü çelen bu küçük k›z, erkek kardefli ve köpe¤iyle dünyan›n birçok ülkesine, h›zla yay›lm›flt›r. Gitti¤i her ülkede ad de¤ifltirmifl; ama ayn› serüvenlerle, çocuklar için vazgeçilmez bir yol arkadafl› olmay› sürdürmüfltür. ABD’de Debbie, ‹talya’da Christina, Almanya’da Steffi, ‹ngiltere’de Mary, Portekiz’de Anita, Fransa ve Belçika’da Martine, ‹spanya’da Martita, ‹zlanda’da Margret, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da Martinka ad›yla bilinen bu küçük ve tatl› k›za Türkiye’de biz “Ayflegül” ad›n› verdik ve onu öyle benimsedik. Ayflegül çocuk dünyam›z›n en güzel renklerinden biri olagelmifltir. Onunla tavan aras›na ç›k›p k›yafet balosu düzenler, at biner, çiçek eker, yemek piflirir, okul s›ralar›nda ödev yapar›z, 96

çiftlik hayvanlar›n› besler, hastalan›r, parklarda bahçelerde gezer, yüzer, kaybolan köpe¤ini onunla birlikte arar›z. “Küçük Ayflegül”, y›llard›r dünyan›n en özgün, en baflar›l› ve çocuklar taraf›ndan en çok sevilen kitap olma özelli¤ini korumaktad›r. Ayflegül serüvenlerinin en önemli özelli¤i, tüm ça¤lara ayak uydurabilmesi, güncelli¤ini koruyabilmesidir. Kitab›n çizeri Marcel Marlier, çizgi kahraman›n› flöyle tan›mlamaktad›r: “O, düflsel bir kahramand›r. Tüm çocuklar› simgeleyen bir karakterdir. Bu küçük k›z, sorumluluklar›n› bilir, sayg›l› ve yard›mseverdir.” arat›c›s›n›n tan›mlad›¤› gibidir Ayflegül; ama iyi kalpli ve düflüncelidir de... Herfleye ve herkese kolayca uyum sa¤lar, kimseyle z›tlaflmaz, hiçbir fleyi, hiç kimseyi zora koflmaz, ortada buluflmay› baflar›r. Onu evrensel k›lan özelli¤i de budur belki... Marlier onun, kültürleri bu denli birbirinden farkl› olan ülkelerde ayn› derecede sevilmesini, öykülerin çekicili¤ine ba¤lamakta ve eklemektedir: “O, hiçbir zaman büyümeyecek. Belki çocuk bakacak yafla gelecek; ama hiçbir zaman genç

Y

k›z olmayacak, evlenmeyecek ve çocuklar› olmayacak. Çünkü o, bu haliyle seviliyor.” Yazar Gilbert Delahaye’in 1997’deki ölümünün ard›ndan, öyküleri yazma görevini, kitab›n çizeri Marcel Marlier’in o¤lu Jean-Louis Marlier üstlenmifltir. Ayflegül’ün bafl›na gelecek serüvenleri, flimdi baba ve o¤lu birlikte yarat›yorlar. “Küçük” Ayflegül, çocuklar›n dünyas›ndaki “büyük” yerini ko-

rumay›, onlar›n körpe zihinlerinde dostlu¤u, kardeflli¤i yeflertmeyi ve onlara insan, hayvan, do¤a sevgisini, çevreyi koruma bilincini afl›lamay› hep sürdürecek. “Küçük” Ayflegül, yetiflkinlerin çocukluk an›lar›nda her zaman “büyük” bir yer almakta ve onlar›n kitapl›klar›nda y›llarca, evin yeni çocuklar›yla buluflaca¤› günlerini bekleyeceklerdir sab›rla...• HandeUmur@butundunya.com.tr

fiiflman bir kad›n zay›flamaya karar vermiflti. Onbefl gün sürecek zay›flama program› için özel bir klini¤e yatt›. Ondördüncü gün eflini arad› ve klinikte biraz daha kalabilmek için izin istedi: “Kocac›¤›m” dedi. “‹nanamayacaks›n; ama kilomun yar›s›n› verdim. Daha da zay›flayabilmek için burada bir süre daha kalmama izin verir misin?” Efli hiç duraksamadan ve de sevinerek yan›t verdi: “Tabii ki hayat›m” dedi. “‹stersen onbefl gün daha kal...”• T›p fakültesinde hoca cinsellikten ve cinselli¤in anatomisinden söz ederken dünyada en fazla cinsel güce sahip olan erkeklerin Güney Afrika’daki Bantu Kabilesi’nde bulundu¤unu söyledi. Bu sözlerinden hemen sonra arka s›ralardan bir k›z›n ç›k›fl kap›s›na do¤ru yürüdü¤ünü görünce, ö¤rencisine biraz daha bilgi vermesi gerekti¤ini duyumsad› ve flunlar› söyledi: “Acele etmenize gerek yok, genç bayan” dedi. “Güney Afrika’ya yar›n akflamdan önce uçak yok.”• Kimya dersinde ö¤retmen, elindeki metal paray› gösterdi ve yapaca¤› deneyde bu paran›n eriyip erimeyece¤ini sordu: “Bu 50 kuruflu flimdi bu kar›fl›m›n içine b›rakaca¤›m” dedi. “Siz söyleyin bakal›m para bu kar›fl›m›n içinde erir mi, erimez mi?” S›n›f›n en haylaz ö¤rencisi ö¤retmeninin bu sorusuna kendinden emin bir biçimde yan›t verdi: “Erimez ö¤retmenim” dedi. “E¤er eriseydi, siz o paray› o kar›fl›ma atmazd›n›z...”• 97


YAKINDAN TANIDIKÇA Yücel Aksoy

oaquin odrigo

JR

Unutulmaz Gitar Konçertosunun Rodrigo’su Gitar Çalam›yordu

Birço¤umuzun yaln›zca Rodrigo olarak tan›d›¤› ya da bildi¤i, as›l ad› Joaquin Rodrigo Vidre olan ‹spanyol besteci, ‹spanya’n›n Akdeniz k›y›s›ndaki Valencia Bölgesi’nin flirin bir kasabas› olan Sagunto’da 22 Kas›m 1901’de dünyaya geldi. Babas› Vincente Rodrigo Peirats, aileye ait genifl arazilerde tar›mla u¤rafl›yordu. Annesi Juana Ribelles, Vincente’nin ikinci efliydi. Joaquin ailenin en küçük çocu¤uydu. Kendinden büyük sekiz kardefli vard›. 1905 y›l›nda Sagunto’da difteri salg›n› ç›kt›. Çok kimsenin yaflam›n› yitirdi¤i bu salg›nda Joaquin’in kayb› gözleri oldu. Salg›ndan hemen sonra Rodrigo Ailesi Valencia’ya göçetti. Joaquin burada körler okulunda e¤itimine bafllad›. K›sa zaman içinde edebiyat ve müzikte çok baflar›l› 98

oldu. ‹lk müzik çal›flmalar›na sekiz yafl›nda piyano ve kemanla bafllad›. Valencia Konservatuvar›’ndaki müzik ö¤retmenlerinden özel dersler ald›. Joaquin’in baflar› merdivenlerini h›zla t›rmanmas›nda Rafael ‹banez’in büyük rolü oldu. Ailesinin yard›mc› olarak görevlendirdi¤i Rafael, sonraki y›llarda Joaquin’in arkadafl›, sekreteri, koruyucusu oldu. Kendisi de bu iliflkiyi flöyle tan›ml›yordu: “Rafael, kendi gözlerini bana ödünç verdi.” Joaquin Rodrigo, meslek yaflam›n›n bafl›ndan buyana tüm çal›flmalar›n› Braille alfabesiyle yazm›flt›r. Bunlar› Rafael deflifre edip yaz›ya ya da notaya çeviriyordu. 1920’li y›llar›n bafl›nda art›k mükemmel bir piyanist ve ça¤dafl sanat hareketlerine e¤ilimli besteci olmufltu Joaquin...

‹lk bestesini 1923’te yapt›. 1927 y›l›nda, sanat›n merkezi Paris’e gitti ve orada befl y›l süreyle Paul Dukas’n›n ö¤rencisi oldu. Bu arada, yaflam›nda en güzel sayfay› açacak Victoria Kamhi ile tan›flt›. Victoria, ‹stanbul do¤umlu bir Türk piyanistiydi. oaquin ve Victoria 1933 y›l›nda evlendiler. Mükemmel bir piyanist olan Victoria, evlendikten sonra profesyonel kariyerini b›rakarak kendini tümüyle efline adad›. Birçok dili çok iyi bildi¤i için, gerek turnelerde gerek mesleki çal›flmalarda efline çok yard›m› oluyordu. 1997 y›l›nda ölümüne dek, 64 y›ll›k evlilikleri süresince Joaquin Rodri-

J

go’nun can yoldafl›, ayr›lmaz arkadafl› ve beste çal›flmalar›n›n en büyük yard›mc›s› oldu. Evlendikten bir y›l sonra Valencia’ya dönen Rodrigo, beste çal›flmalar›na a¤›rl›k verdi. Valencia’da Güzel Sanatlar Ödülü’nü kazand›. Hemen arkas›ndan bir burs kazan›nca, yak›n arkadafl› Manuel de Falla’n›n da ›srar› ile tekrar Paris’e döndü. Victoria da yan›ndayd› elbette... 1936 y›l› Haziran’›nda Rodrigo çifti Almanya’da Baden-Baden kentine bir süre kal›p dinlenmek üzere gittiler. Fakat 18 Temmuz’da ‹spanya ‹ç Savafl› haberiyle sars›ld›lar. Sonraki üç y›l onlar için çok üzücüydü. Joaquin’in almakta oldu¤u burs da kesildi¤i için büyük bir parasal s›k›nt› yaflad›lar. Frei99


BD N‹SAN 2008

burg’da körler enstitüsünde “‹spanyol mültecisi” olarak onlara bir oda verilmiflti. Burada ‹spanyolca ve müzik dersleri verip az da olsa para kazanmaya çal›flt›lar. Ama bu arada Rodrigo bofl durmuyor, beste çal›flmalar›n› sürdürüyordu.

F

ransa ve Almanya’da çok zor koflullarda yaflamaya çal›flan çift, iç savafl›n sona ermesi üzerine 1 Eylül 1939’da ‹spanya’ya dönüp Madrid’e yerleflti. Dönüfl s›ras›nda Rodrigo’nun çantas›nda “Aranjuez” konçertosunun notalar› haz›rd›. Günümüzde tüm dünyaca bilinen ve sevilen ünlü konçerto ilk kez 1940 y›l›nda Barselona’da seslendirildi. Büyük bir baflar› yakalayan yap›tla birlikte kendisi de dünya çap›nda üne kavufltu. Okuyucular›m›z›n da bildi¤i

gibi, “Aranjuez”, “Rodrigo’nun Gitar Konçertosu” olarak da bilinir. Çok ilginçtir ki hiç gitar çalmay› bilmeyen Rodrigo, dünyaca bilinen ve sevilen, ola¤anüstü güzellikte bir gitar konçertosu bestelemifltir. Sonraki y›llarda hem ‹spanya’da hem yurt d›fl›nda çeflitli ödüller kazand›. Çeflitli ülkelerde say›s›z konserlere, festivallere kat›ld›. Bu arada Türkiye’ye de geldi. Ama nereye giderse gitsin, 64 y›ll›k sevgili efli Victoria da mutlaka yan›ndayd›. Yaflamlar› boyunca hiç ayr›lmayan bu iki sevgiliyi ne yaz›k ki 21 Temmuz 1997’de ölüm ay›rd›. Victoria’n›n kayb›na ancak iki y›l dayanabilen Rodrigo 6 Temmuz 1999’da Madrid’deki evinde sonsuzlu¤a göç etti.• YucelAksoy@butundunya.com.tr

Beyazperdenin ünlü y›ld›z› Marlene Dietrich tüm zarifli¤ine karfl›n çektirdi¤i fotograftan hofllanmam›flt›. “Anlayam›yorum” dedi, fotografç›s›na... “Son kez size poz verdi¤imde çekti¤iniz fotograflar çok güzel ç›km›flt›. Bu kez neden böyle oldu?” Fotografç› ünlü y›ld›z›n sorusunu ezilip büzülerek yan›tlad›: “Çok hakl›s›n›z” dedi. “Çünkü o zaman ben on yafl daha gençtim.”• “Satranç”›n Yan›tlar› Atak: 1. g6! 1-0 1... Kf6 (1... Kf8 veya 1... Ke7) 2. Vc4+ fih8 3. Ka2 ve vezir kazan›r. Oyun Sonu: 1. Ff6!! g6 (1... gxf6 2. exf6 Kc8 3. Kxc8 fixc8 4. fig5 +-) 2. hxg6 fxg6 3. fig5 1-0 Kendi Gelen: 37. Kg3?? Kc4 38. Vh6??(38.Ve5) 38... Kxa4 0-1• 100

‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver

DILBER ABLA

ARTIK YAfiAMIYOR Tan›maktan büyük bir mutluluk duydu¤um o güzel insan›n an›s›na...

O

nu ilk gördü¤ümüzde kardeflimle henüz okula bile bafllamam›flt›k. Yaratt›¤› görüntü öyle korkunçtu ki, ayaklar›m›z›n ba¤› çözülmüfl, büyük bir panik yaflam›flt›k. “Sizi bunca korkutan neydi?” diye soruyorsan›z, gördü¤ümüzü k›saca tan›mlamam gerekir: Bedenine zincirler dolam›fl siyahi bir kad›n, a¤aca ba¤lad›¤› bir adam› bir yandan ba¤›rta ba¤›rta k›rbaçlarken, bir yandan da gözlerini aklar› görünecek denli döndürüp korkunç naralar at›yordu. Aç›kças› cehennemden gelmifl bir zebani zavall› adamca¤›za onca insan›n önünde iflkence yap›yordu. Gözlerindeki hain p›r›lt›, k›rbac› her vuruflunda att›¤› 盤l›klar yüre¤imize ifllemiflti. Bu olay›n üzerinden henüz iki gün geçmeden çok daha kötü bir

karabasan yaflad›k. Çünkü o zebani, kafas›na bir has›r flapka oturtmufl, par›lt›l› kumafltan kolsuz bir entari giymifl ve boynuna rengarenk boncuklardan oluflmufl kolyeler takm›fl olarak bahçe kap›m›zdan içeri girivermiflti. Kardeflim onu görünce, “Anneeee, zebani kad›n geldiiii” diye ba¤›rarak adeta bir maymun gibi bahçedeki en yüksek a¤ac›n tepesine t›rmanarak kendisini güvene ald›. Bense geceleri tavan aras›ndan gelen garip sesleri duydu¤um zaman yapt›¤›m gibi yatak odas›ndaki sand›¤›n içine kaçt›m. Bizi sakinlefltirmeye çal›flan annem ne diyece¤ini flafl›rm›flt›: “Korkmay›n o¤lum, o zebani de¤il, bizim Dilber Abla... Çaya davet etmifltim.” Oysa Dilber Abla falan dinleyecek durumda de¤ildik. O kad›n bizim için bir zebaniydi iflte... 101


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

Öte yandan annem, Osmanl› padiflahlar›n›n Dilber Abla’n›n dedelerini çok y›llar önce Habeflistan’dan getirdi¤ini, kendisi okul derne¤inde görevli oldu¤u için piyeste gönüllü olarak oynad›¤›n› ve o adam› dövme sahnesinin tümüyle rolü gere¤i oldu¤unu söylese de korkumuz geçmedi. ilber Abla’dan ödümüz kopuyordu. O kapkara kad›n› sokakta görsek yolumuzu de¤ifltirip tabana kuvvet eve kaç›yorduk. Bu korkuyu üstümüzden atmam›z birinci s›n›fa bafllad›¤›m›zda okulda oynat›lan bir film sayesinde gerçekleflti. Alt salonda “Tarzan” filmi oynuyordu. Kardeflimle cebimizde param›z olmad›¤› halde gittik. Kap›daki adam yirmibefl kurufl vermeden bizi içeriye sokmayaca¤›n› söyledi¤inde büyük bir düfl k›r›kl›¤›na u¤ram›flt›k. Sonra birden Dilber Abla olanca haflmetiyle ard›m›zda belirdi ve adam›n yakas›na yap›flt›: “Bana bak! Ben dernek üyesiyim. Bu yetimlerden para istemeye utanm›yor musun?” Oysa adam›n onu dinlemeye hiç niyeti yoktu. Bizi sürekli olarak d›flar› do¤ru itiyordu. Sonunda Dilber Abla çileden ç›k›p “Tuh surat›na” diyerek çantas›ndan ç›kartt›¤› paralar› görevlinin kafas›na att›. Adam neye u¤rad›¤›n› flafl›rm›flken bizi elimizden tutup en

D

102

ön s›raya oturttu. O günden sonra Dilber Abla kahraman›m›z olmufltu. Bunu perçinleyen olaysa yine okul aile birli¤inin maddi durumlar› kötü olan ö¤rencileri ayakkab› ve elbise almak için Sultanhamam’a götürece¤i gün gerçekleflti. Biz de yard›m yap›lacak yoksul ailelere mensup ö¤renciler aras›ndayd›k. O sabah bahçedeki törenden sonra bir görevli adlar›m›z› okuyup “Bunlar yoksul yard›m› alacak ö¤rencilerdir. Hemen flurada s›raya dizilsinler” deyiverince bo¤az›m›za bir fley dü¤ümlenmiflti. Evet, yoksul olabilirdik; ama bunun orta yerde dillendirilmesini kabullenmeyecek denli de gururluyduk. Çocuk kalbimiz kötü yaralanm›flt›. ‹flte tam o anda Dilber Abla flifledeki cin gibi ortaya ç›k›p adam›n yakas›na yap›flt›: “Bir de tellal ba¤›rtsayd›n bari... Yard›m dedi¤in gizli yap›l›r. fiu sabilerin nas›l mahzunlaflt›¤›n› görmüyor musun?” Ard›ndan gelen uzunca bir “Tuhhh surat›na” hayk›r›fl› görevliyi flok etmeye yetmiflti. ilber Abla art›k kay›ts›z flarts›z bir numaram›zd›. Onu yere gö¤e koyam›yorduk. Bir seferinde kolsuz elbise giydi¤i için, “Han›m, han›m böyle ç›plak geziyorsun, öbür dünyada cay›r cay›r yanacaks›n” diyen bir adama, “Bana baksana sen! Bu dünyada zaten yakm›fllar. Tenim böyle kapka-

D

ra... Utanmadan bir de öbür dünyada m› yakacaklar” deyince içimizden alk›fllam›flt›k onu...

leri giydi. Niflanlar›n, dü¤ünlerin, Bo¤az gezilerinin, yemeklerin, en çok da bahçelerde yap›lan sünnet dü¤ünlerinin baflkonu¤uydu. üyüdükçe ve onu Sonra y›llar geçti. Biz yetiflkin yak›ndan tan›d›kça olduk. O yaflland›. Yafll›l›¤› sadebu s›cak yürekli, si- ce ka¤›t üzerindeydi. Çünkü beyah tenli kad›n› da- denen ve ruhen hiç de¤iflmemiflti. ha çok sevdik. Ya- Ayn› haz›rcevap, ayn› nefleli, ayn› flama bambaflka bir yerden bak›- f›k›r f›k›r kad›nd›. Üstüne rengayordu. Üzerine parlak kumafllar- renk bir elbise geçirip fl›ng›r fl›ng›r dan elbiseler gitak›lar›n› takarak, yip, buldu¤u tüm köfle bucak ‹stanincik boncu¤u bul’u gezer, döBir seferinde kolsuz takt›ktan sonra nüflünde vapur elbise giydi¤i için, incecik topuklu yolcular›n›n kal“Han›m, han›m böyle ayakkab›lar›yla bini fethetmifl ç›plak geziyorsun, öbür sal›na sal›na geolarak yüzünde dünyada cay›r cay›r zintilere ç›k›yor, gülücüklerle isyanacaks›n” diyen bir bak›fllar› üzerinkelemizde inerdi. de biraz fazlaca Gitti¤i yerlerden adama, “Bu dünyada kalanlar›, “Ne badöndü¤ünde herbeni zaten yakm›fllar. k›yorsun ayol? kes rahatlard›. Utanmadan bir de Hiç böyle güzel Çünkü muhitimiöbür dünyada m› Arap görmedin zin maskotuydu. yakacaklar beni?” mi?” diye azarl›Nedense hiç geldeyince içimizden yordu. Bir sefemeyip oralarda alk›fllam›flt›k onu... rinde sokakta kalacakm›fl gibi kendisine kabaca bir korku vard› laf atan bir adam› özür dileyene üzerimizde. O ise iyice yafllan›p de¤in dövdü¤ü haberi gelince hiç baflka bir muhite tafl›nd›¤› günlerflafl›rmam›flt›k. Dilber Abla’yd› de bile eski mahallesini ihmal etbu... Kafas› k›zd› m› erkek falan medi. Onu hiç ummad›¤›m›z andinlemez, döverdi. Ergenlik bu- larda önünden geçti¤imiz eski bir nal›mlar› yaflad›¤›m›z günlerde kona¤›n balkonundan bize el salpenceresinin kenar›nda kurdu¤u larken, kimi zamansa ahflap bir çilingir sofras›nda kimseyi iple- evin kap›s›nda, çevresine eski meden demleniflini görmek bize komflular›n› toplam›fl, elinde sigahep moral verdi. Ona biraz ön- ras› güle, k›k›rdaya sohbet ederyarg›l› bakanlara inat hiçbir fley- ken görürdük. Bizler her geçen den eksik kalmad›. En fl›k k›yafet- gün yafllan›yor, daha çok yorulu-

B

103


BD N‹SAN 2008

yor giderek artan bir üflengeçli¤in pençesine düflüyor, o ise tam tersi yaflamla ba¤lar›n› her geçen gün artt›rarak dü¤ünlerin, k›na gecelerinin, pikniklerin, ada gezilerinin, okul balolar›n›n aranan kiflisi olmaya devam ediyordu. Dü¤ünlerde gelinin kolundan damad› kapt›¤› gibi ilk dans› onunla yapmas› art›k bir Dilber Abla klasi¤i olmufltu. Oynamaya kalkmayan k›zlar› zorla piste sürüklerdi: “Ne miskin fley bunlar... Bir de genç k›z olacaklar. Kalk›n çabuk!” Sonralar› biraz da yaflam›n önümüze ç›kartt›¤› çeflitli zorluklar yüzünden daha az görüflür olduk. Yine de haberlerini al›yorduk: Sonunda o da yafllanm›flt›. D›flar› ç›kamasa da pencere kenar›ndaki çilingir sofras› keyfine devam etti¤ini biliyorduk.

Vefat›n› ö¤rendi¤imde kendi kendime, “‹nflallah gitti¤i yerde de tak›p tak›flt›r›p sal›na sal›na gezerek çevreye nefle saçar” dedim. Bunu yap›p yapamayaca¤›n› bilemem elbette... Ama emin oldu¤um bir fley var. O da, e¤er öbür dünyan›n kap›s›na dayand›¤›nda, zebaniler büyük bir hata yap›p ona, “Dilber Han›m, yaflarken kolsuz elbiselerle gezip pencere kenar›nda içki içerdin. fiimdi flöyle cehenneme buyur” bakal›m demifllerse çok büyük bir hata yapm›fllard›r. Çünkü ad›m gibi biliyorum ki, Dilber Abla o zaman, “Dünyaya zaten yak›p da yollad›n›z beni... Ortal›kta kapkara dolaflt›m. fiimdi bir de burada da m› yakacaks›n›z?” diye hayk›rarak gözlerini döndüre döndüre zebanilerin üstüne yürümüfltür.•

Ünlü yazar Ahmet Mithat Efendi’nin yeni bir roman› yay›mlanm›flt›. Dostlar›ndan biri, bu yeni yap›t›n› nas›l buldu¤unu sordu. Ünlü yazar, dostuna flu yan›t› verdi: “Bilmiyorum” dedi. “Daha okuyamad›m.” Dostu bu yan›ta çok flafl›rd›: “Nas›l olur?” dedi. “Kitap sizin yap›t›n›z de¤il mi?” Ünlü yazar bu soruya gayet sakin biçimde flu yan›t› verdi: “Kitap benim; ama…” dedi. “Yazmaktan okumaya zaman bulam›yorum ki…”• Efliyle kavga eden kad›n ba¤›rmaya bafllad›: “Unutma ki, bu eve eflyalar›, çamafl›rlar›, mutfak tak›m›n› herfleyi ama herfleyi ben getirdim. Ben gelmeden önce senin neyin vard› ki?” Adam eflinin sordu¤u soruya iç geçirerek yan›t verdi: “Yaln›zca” dedi. “Yaln›zca huzurum vard›...”• 104

B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Diyar Mahmutoğlu

1 Vaha hangi do¤a parças›n-

da bulunur? a) Da¤ b) Ova c) Deniz ç) Çöl 2 Türkiye’de yüzölçümü en büyük ova hangisidir? a) Konya Ovas› b) Eskiflehir Ovas› c) Göksu Ovas› ç) Sakarya Ovas› 3 Çöl olma tehlikesiyle karfl› karfl›ya bulunan ovam›z hangidir? a) Çukurova Ovas› b) Pamukova Ovas› c) Konya Ovas› ç) Menderes Ovas› 4 Divan edebiyat›nda konusu su olan yap›tlara verilen ad nedir? a) Abname b) Ab-› hayat c) Su kasidesi ç) Suya güzelleme 5 Asya’dan göçlerin bir nedeni de kurakl›kt›. Bugün Asya’da kifli bafl›na düflen su ortalamas› ne kadard›r? a) 3000 m3

b) 2000 m3 c) 1000 m3 ç) 1430 m3 6 Türkiye’de kifli bafl›na düflen su oran› kaç m3’tür? a) 4000 b) 3000 c) 2000 ç) 1430 7 Ba¤›ms›zl›¤›n› ilan eden en yeni ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) Kosova b) Karada¤ c) Butan ç) Cibuti 8 Filistin’de “‹ntifada” eylemi ne zaman bafllad›? a) 1928 b) 1967 c) 1987 ç) 2007 9 Afla¤›dakilerden hangisi Naz›m Hikmet’in bir roman›d›r? a) “Huzur” b) “Eylül” c) “Kuyucakl› Yusuf” ç) “Yaflamak Güzel fiey Be Kardeflim” 105


10 Afla¤›dakilerden hangisi flairdir?

a) Yakup Kadri Karaosmano¤lu b) fievket Süreyya Aydemir c) Mehmet Rauf ç) Vâlâ Nureddin 11 “Morg Soka¤› Cinayeti” hangi yazar›n öykülerini içeren yap›t›d›r? a) Edgar Allan Poe b) John Steinbeck c) W. Faulkner ç) Graham Greene 12 Türkiye’de “Sanat Günefli” diye an›lan müzisyen kimdir? a) Münir Nurettin Selçuk b) Safiye Ayla c) Müzeyyen Senar ç) Zeki Müren 13 Hindu diline ne denir?

a) Hintçe b) Hinduca c) Urduca ç) Sanskritçe 14 Do¤u bilginlerinin yazd›¤› ya-

p›tlardan biri de “Mukaddime”dir. “Mukaddime” kimin yap›t›d›r? a) ‹bn-i Haldun b) ‹bn-i Batuta c) ‹bn-i Rüflt ç) ‹bn-i Sina 15 ‹ran mitolojisinde dünyan›n y›k›l›fl›na üç kez tan›k olmufl kuflun ad› nedir? a) To¤rul b) Anka c) Tavus ç) Simurg 106

16 Türkçe

ad› “Tekboynuz” olan mitolojik at›n Latince ad› nedir? a) Pegasus c) ‹karos c) Unicorn ç) Tepegöz 17 Türkler’in

“Cennet Kuflu” dedi¤i, yüksekten uçmas› üzerine türküler söylenen kutsal kufl hangisidir? a) Huma Kuflu b) Turna c) Güvercin ç) Kartal

KEND‹LER‹NE ÖZGÜ KISA KISA ÖZELL‹KLER‹YLE

BÜTÜN DÜNYANIN

TANIDIKLARI

Albert Einstein

19 Tek korkusu üzerine idrar yap›lmas› olan, halk hikayelerinde, insanlar› önce bo¤up sonra yiyen canavar hangisidir? a) Hortlak b) H›b›l›k c) H›nk›r Munkur ç) H›rt›k 20 “Da¤lar Da¤lar” adl› flark›n›n bestecisi müzisyen kimdir? a) Cem Karaca b) Fikret K›z›lok c) Bar›fl Manço ç) Hümeyra Yan›tlar 117’nci sayfam›zdad›r.

“Bir erkek güzel bir k›zla, bir yerde bir saat oturursa, o k›z›n yan›nda ancak befl dakika kald›¤›n› san›r; ama k›zg›n bir soba üzerinde befl dakika oturan bir adam, bir saattir orada oturdu¤unu savunur.”

Hiçbir zaman

18 Hüseyin Rahmi Gürp›nar’›n

bir roman›na da ad olmufl, insan yiyen canavar hangisidir? a) Karakoncolos b) Homongolos c) Gulyabani ç) Kar Adam

Görecelik kuram›n› flöyle aç›klam›flt›r:

Van Damme

Çariçe Catherina

içki içmezdi. Ama meyve suyu ve kahveye dayanamazd›. Her sabah befl bardak koyu kahve içmeden yata¤›ndan asla kalkmazd›.

Dövüfl filmlerinde güçlü darbeleriyle düflmanlar›na korku salan Belçika as›ll› ünlü oyuncu kald›¤› bir otelden, hayalet var kuflkusuyla, apar topar kaçm›fl ve bunu bir süre gizleyebilmiflti. Nicole Kidman Çocuklu¤unda geçirdi¤i korkulu bir olay sonras› tüm yaflam› boyunca kelebeklerden korkan Kidman, nerede renkli bir kelebek görse kaç›yor. Zekâ seviyesi 132 olan ünlü y›ld›z, solak olmas›na karfl›n “The Hours” filminde yazar Virginia Woolf’u canland›rabilmek için sa¤ eliyle yazmay› ö¤rendi. 107


BD N‹SAN 2008

Alexandre Dumas

Çal›flt›¤› s›rada, arkadafllar›ndan birisi gelecek olursa, a¤z›ndan “Hoflgeldin” anlam›na gelecek tek sözcük ç›kmazd›. Ona sol elini sallayarak selam verir, sa¤ eliyle yaz›s›na devam ederdi.

Küçükken ken-

Kristof Kolomb

Antonio Banderas

disini futbolcu olmaya adam›flt›. Ancak on dört yafl›nda geçirdi¤i kaza sonucunda aya¤›n› k›r›nca aktör olmaya karar verdi.

Tarihe güçlü bir cesarete ve iradeye sahip bir adam olarak geçen Kolomb gemide herkesin umudunun kesildi¤i s›rada bile, karamsarl›¤a düflmedi. Tayfalar korkuya kap›l›p isyan etmeye kalk›flt›klar›nda, onlara yüksek sesle verdi¤i tek buyruk fluydu: “‹leri! Durmadan ileri!..” Avustralya

as›ll› aktörün efliyle tan›flmas›, bir gazetenin çöpçatan servisi arac›l›¤›yla oldu. Yüzünü görmeden tan›flt›¤› kiflinin ünlü Mel Gibson oldu¤unu ö¤renince genç k›z önce bir flok yaflad›, arMel Gibson d›ndan “Evet” dedi ve daha sonra bu haberi tüm dostlar›na bir mekt u p l a duyurdu. 108

Charles Lutwidge Dodgson

“Alice Harikalar Diyar›nda” kitab›n›n yazar› Charles Lutwidge Dodgson o denli utangaçt› ki, kitab›n› Lewis Caroll takma ad›yla yay›mlatt›.

YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek

KIZIMA MEKTUP

Sevgili k›z›m, hem sana özel bir do¤um günü arma¤an› vermek istedim hem de benim gibi düflünen ailelerin de dile getiremedikleri duygular›n› çocuklar›na ulaflt›rmak istedim. Seni çok seviyorum k›z›m, birlikte sa¤l›kl›, mutlu, nice y›llara... Sizi çok seviyorum tüm çocuklar›m›z, bayram›n›z kutlu olsun.

“S

evgili Lara, Atatürk’ün arma¤an› 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayram›’n› kutlad›¤›m›z bu ay oniki yafl›n› bitirip onüç yafl›na giriyorsun. Ben de bu y›l sana ‘özel’ bir arma¤an vermek istedim. “Yazaca¤›m sat›rlar›n sana ve senin gibi zorlu bir yolun henüz bafl›ndaki tüm genç arkadafllara küçücük bir yaflam rehberi olmas›n› diliyorum. “Kan›mca, hepiniz ‘Bizim çocuklu¤umuzda senin sahip oldu¤un olanaklar yoktu’ sözlerini duymaktan b›km›fls›n›zd›r. “Biliyorum, biz büyükler kimi zaman ‘sizin iyili¤inizi düflünmek’

ad›na üzüyor, incitiyoruz sizleri... “Ailedeki en a¤›r iflçi oldu¤unuzu unutuyor, sabah›n yedisinde bafllad›¤›n›z koflunun akflam yat›fl saatine dek sürdü¤ünü göz ard› ediyoruz. “Size yaflama iliflkin önerilerde bulunmadan önce biraz özelefltiri yapal›m istiyorum. “Evet, bizler çocuklu¤umuzda sizlerin sahip oldu¤u olanaklara sahip de¤ildik. Belki kendimize ait odam›z, onlarca oyuncaklar›m›z yoktu, istedi¤imiz herfley kolayl›kla al›nmazd› ama... Ama bizim zaman›m›zda okuldan sonra sokaklar c›v›l c›v›l çocuk sesleri ile dolard›. “Ö¤retmenlerimiz yaln›zca derslerimizle de¤il, ailemizin bir 109


BD N‹SAN 2008

benden daha iyi, daha güzel, daha baflar›l›, daha zengin, daha pek çok fley olan insanlara karfl› içimde bir k›skançl›k ve yar›fl duygusu yaflamad›m. “Benim en büyük ve zorlu tek rakibim vard›: Ben... Tüm yar›fl›m kendimleydi. enden daha fazlas›na sahip olanlara karfl› hiçbir zaman olumsuz duygular beslemedim. Yaln›zca kendinle yar›flta olmay› ilke edinirsen, baflkalar›n›n baflar›lar› sana onar›lamaz düfl k›r›kl›klar› yaflatmaz, her zaman daha iyiye ve güzele do¤ru yol al›rs›n yavrucu¤um... “Çevrendeki senden çok daha küçük çocuklara bakt›¤›n zaman ilk ilgini çeken fley nedir? “Ben söyleyeyim: Merak duygusu. Kimi zaman büyükleri b›kt›racak denli bitmek tükenmek bilmeyen bir ‘Bu ne?’ ya¤muruna tutarlar çevrelerindeki herkesi... Onlar için herfley ilginçtir ve herfleyi ö¤renmek isterler. Keflke hepimiz bu merak duygusunu yaflam boyu taze tutabilsek... Herkes birbirine sorsa, kitaplardan, bilgisayarlardan araflt›rsa ‘Bu ne?’ diye... “Kal›c› bilgi edinmenin birinci koflulu merak ve ö¤renme iste¤idir. Yaln›zca ‘yüksek not’ almak için ezberlenen bilgilerden zamanla belle¤inde hiçbir fley kalmaz. “Dile¤im, sen yaflam boyu ö¤-

“B Yazar›m›z Nuray Bartoschek’in k›z› Lara Bartoschek

bireyi gibi tüm sorunlar›m›zla ilgilenirdi. En yak›n arkadafl›m›z›n bir puanla bizi geçmesine izin vermemek için bildiklerimizi onunla paylaflmamak gibi bir düflünce akl›m›zdan bile geçmezdi. kflamlar› hep birlikte sohbetler yap›l›r, bayramlar televizyon ya da bilgisayar bafl›nda de¤il, lunaparkta geçirilirdi. “O y›llarda e¤itim, ticaretin bir koluna dönüflmedi¤i için ö¤rencilere ‘müflteri’ gözüyle bak›lmazd›. San›r›m sen bu konuda birçok arkadafl›ndan biraz daha flansl›s›n, çünkü hafta sonlar›n› dershanede de¤il, müzik dersleri alarak, resim yaparak ya da elimizde fotograf makinelerimiz da¤, bay›r yaflam-

“A 110

dan güzel kareler yakalamak için dolaflarak geçiriyorsun. “Hiç merak etme k›z›m, s›navlardan sonra ‘Benim çocu¤um ilk üçe-befle girdi’ diyen annelerin yan›nda ben de bafl›m dimdik, gururla ‘Benim k›z›m yaflam›n en ön saflar›nda yer al›yor, çocuklar›na anlatacak güzel an›lar› olacak” diyorum. “Biliyorum ki, ald›¤›n sorumluluklar› zaman›nda ve eksiksiz olarak yerine getiriyorsun, ödevlerini düzenli olarak yap›yorsun, benim için gözlerindeki yaflam ›fl›¤›n›n sönmemesi s›navda Türkiye birincisi olmandan çok daha önemli. “Yaflam›n kendisinin zorlu bir yar›fl oldu¤u gerçek. Ama bu yar›flta önemli olan insan›n baflkalar›yla de¤il, kendisiyle yar›fl›d›r. “Yaflam›m›n hiçbir döneminde

renmeye merakl›, sab›rl› bir ö¤renci olursun. “Gerçek dostluklar yaflamda sahip oldu¤umuz en de¤erli hazinelerdir. O gerçek dostlar› buluncaya dek pek çok kez düfl k›r›kl›¤› yaflayacak, gözyafl› dökecek, hatta belki de kimi zaman insanlara iliflkin umudunu yitirme noktas›na geleceksin. “Gerçek dost öyle kolay bulunmaz yavrucu¤um... Bu konuda ne gazeteye ilan verebilirsin ne de paran pulun yeterli olur gerçek dost edinmeye... ‘O’ bir gün, belki de hiç beklemedi¤in bir anda ç›kar gelir yaflam›na... Elin, kolun, yüre¤in olur, bütünleflir seninle... Aran›zdaki uzakl›k engel olamaz dostlu¤unuzun bozulmas›na... O, her zaman haz›rd›r seni dinlemeye, gecenin üçünde de, sabah›n beflinde de... Böyle dostluklar›n de¤erini iyi bilmelisin. la ki, ‘Dost’ dedi¤in kifli bir gün sana karfl› bir hata yaparsa, gerekti¤inde onu ba¤›fllamay› da bilmelisin. ‹çin s›zlamadan bir kalemde silebiliyorsan unutma ‘ya o gerçek dost de¤ildir, ya da sen.’ “Sevgini cömertçe paylafl dostlar›nla, gereksinimi olanlarla... Ama ‘kin’ ve ‘nefret’ sözcüklerini flimdiden ç›kar at yaflam sözlü¤ünden... Bir insan› cezaland›rman›n en etkili yolu onu önemsememektir. Kin ve nefret duygula-

“O

111


BD N‹SAN 2008

r› ise insan›n baflkalar›n› de¤il, kendisini cezaland›rmas›d›r.

“H

›rs ve istek aras›ndaki fark› iyi kavraman› diliyorum yavrum... Kendine hedefler belirle ve o yolda kendine güvenerek, kararl›l›kla ilerle. Ama asla h›rslar›na yenilme. H›rslar›na yenik düflen insanlar zirveye ç›kmak için koflarken, önlerine ç›kan tüm çiçekleri, böcekleri, canl›lar› ezerek ilerlerler. Zirveye ulaflt›klar›nda ise kocaman bir yaln›zl›k beklemektedir onlar›... “Anne babalar olarak inan›yorum ki, hepimiz kendimizce en iyiyi, en güzeli ö¤retmeye çal›fl›yoruz çocuklar›m›za... “Bir zamanlar çocuk oldu¤umuzu elbette unutmuyoruz. ‹nan bana duygular›n›z› çok iyi anl›yoruz. Ama bir de ‘anne baba’ olman›n verdi¤i bir sorumluluk var. “Sizlerle bir arkadafl gibi nefle içinde oyun oynay›p e¤lenirken birden ‘Saat onbir olmufl, haydi bakal›m flimdi do¤ru yata¤a’ dedi¤imiz an, k›r›lmay›n bize lütfen. Sanmay›n ki, sizinle oynamaktan s›k›l›-

yoruz. ‹leride sizler de anne baba oldu¤unuz zaman bizi çok daha iyi anlayacaks›n›z. Çocu¤unuzla arkadafl olmak çok güzel bir fley; ama yirmidört saat yaln›zca arkadafll›k olmuyor. Yaflam deneyimlerimizle size yol gösterebilmek, kendi ayaklar›n›z›n üzerinde daha sa¤lam durabilmenizi sa¤layabilmek için kimi zaman tatl›-sert olmam›z gerekiyor. Yaflamda en büyük sorumlulu¤umuzun sizleri özgüveni olan, kendisine ve topluma karfl› sorumluluklar›n›n bilincinde, mutlu bireyler olarak yetifltirmek oldu¤una inan›n ve bize güvenin lütfen... “Koca bir yaflam› iki sayfaya s›¤d›ramay›z elbette... Bugün hem sana özel bir do¤um günü arma¤an› vermek istedim hem de belki benim gibi düflünen ailelerin de dile getiremedikleri duygular›n› çocuklar›na ulaflt›rmak istedim. “Seni çok seviyorum k›z›m, birlikte sa¤l›kl›, mutlu nice y›llara... “Sizi çok seviyorum tüm çocuklar›m›z, bayram›n›z kutlu olsun. “Sizleri de çok seviyorum sevgili anne ve babalar›m›z, varl›¤›n›z yaflam›m›zdan eksik olmas›n.• NurayBartoschek@butundunya.com.tr

Doktorun muayenehanesinden ç›kt›ktan sonra hemen evine dönen adam, ac› gerçe¤i efline aç›klad›: “Oniki saatlik ömrüm kalm›fl” dedi. “Kara kara düflüncelere dalmak istemiyorum. Haydi kalk, bir yere gidelim, tüm gece e¤lenelim.” Eflinin hiç de hofluna gitmedi bu öneri: “Tabii sana göre hava hofl” dedi. “Nas›l olsa yar›n sabah erken uyanmak zorunda de¤ilsin...”• 112

ARfi‹VLERDE YAfiAYANLAR Derleyen: Pınar Köseoğlu

ALI ÇAVUfi Ali Çavufl harpten, millet paflas›ndan ve padiflahtan haberler istiyordu. Cepheyi, milletin paflas›n› anlatt›m. Padiflah›n ‹ngilizler’e sat›ld›¤›n›, Yunanl›lar’la beraber ‹ngilzler’in emri ile hareket eden bir oyuncak oldu¤unu söyledim, fenal›klar›n› sayd›m. So¤uk bir sesle “Gebersin...” dedi, sönük gözlerde atefller çakmaya, munis yüzüne çat›lan kafllarla katlanm›fl aln›nda kin ve nefret akmaya bafllad›. MUSTAFA NECAT‹ (U⁄URAL)

B

u eski cenkler (savafllar) kahraman› bu t›ls›ml› Türk diyar›n›n kaç yi¤idini pek ihtiyar iken gördüm. Geçmifl kahur (derin üzüntü) ve felaket izleriyle dolu fersiz gözlerinde ›srarl› bir zulmet (karanl›k) vard›, ayd›nl›¤a veda etmeye haz›rlanan nazarlar›n› ›zd›rap sarm›fl, hasretlerin çukurlaflt›rd›¤› bir hale içinde uyuklayan gözleri hariçten ziyade, derûnî (içten) bakan manal› bir flekil al-

m›flt›. Bir kemik çerçeve görünüflünü and›ran gö¤sünde hâlâ gurur ve kahramanl›k gösterifli vard›. Dinç ve diri bilekleri bir flahin pençesi gibi k›vr›k ve kuvvetle elleri tafl›yordu. Seksen senelik hayat› omuzlar›nda tafl›yan bu yorgun ihtiyar, tarlas›ndan dönen bir genç gibi hâlâ dik ve kudretliydi. Sesi, her mert Anadolu çocu¤unun keskin ve amir edas› gibi pürüzsüz ve tatl› idi. Yeflili Köyü’nde flehit olmufl yavrular›n›n çocuklar› aras›nda geçirdi¤i haya113


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

t›n menk›belerini (ola¤anüstü öyküler) anlat›rken tan›d›¤›m ihtiyar›n sözlerinde tarihten bir parça, kahramanl›ktan bir eser vard›. özlerinin önünde dirilen cenk safhalar› (bir olayda birbirinin pefli s›ra görülen durumlardan her biri) hayalimizde canland›rmak için bir hatip gibi ellerini uzat›yor, bazen bir kumandan fledid (fliddetli, kat›) azametiyle bazen munis bir anne flefkati ile kelimeler dudaklar›ndan zaman zaman sert ve yumuflak bir flekilde ifade al›yordu. Bu canl› tarih, y›k›k bir köy içinde bir antika gibi toz toprak alt›nda idi. Ma¤rur çehresini çerçeveleyen beyaz sakal›yla, hançer gibi bir noktaya dikilen uzun bak›fl›yla, dik endam› yüksek sesle bu ihtiyar, Anadolu’nun ortas›nda tarihi bir sütun, bir fleref heykeli gibi yafl›yordu. Ölmeyen ümidi her yeni felaket karfl›s›nda taze kuvvetler buluyor ve ölmeyecek milletinin ölmez bir hat›ras› gibi daima dik, daima ma¤rur hikâyelerini o¤ullar›na, köylülerine en meyus (umutsuz) ve felaketli günlerde birer sûre gibi yetifltiriyordu. Kalbindeki sars›lmayan iman, zaferlerden zaferlere son bayra¤›n›n al›nda her vakit hâkim ve efendi kalmak iman›yd›. Semalar› dolduran hilâlin alt›nda Anadolu ona dar ve ufak kal›yordu. Büyük denizlerin etraf›n› kucaklad›-

G

114

¤›, büyük da¤lar›n hudutlar›n› sard›¤›, içinde gürültülü nehirlerin akt›¤› bir ülke istiyordu. Öyle bir ülke ki, bir ucundan bir ucuna kadar hep kendi dilindeki insanlar› tafl›s›n, nihayeti gelmeyen gümüfl e¤erli süvariler atlar›n› mahmuzlayarak, süngülerinin ziyas›n› (›fl›¤›n›) güneflten toplayan ordular borular›n› öttürerek geçsin. Bu muzaffer ordular›n temin etti¤i sükûn içinde son günlerini müsterih (gönlü rahat) ve mesut yaflas›n... O, bu kadar kalur ve felaketten sonra saadeti, refah› bir hak telakki ediyor (alg›lamak, olarak görmek) ve “K›fltan sonra bahar muhakkak (gerçekli¤i, do¤rulu¤u belli olmufl)” diyordu. Kendisinin bile görmedi¤i o muhayyel (düfllenmifl) saadetin neflesiyle torunlar›n›n yas›n› bo¤an bu ihtiyar›n, yarabbi ne kudretli, ne imanl› bir kalbi vard›... eksen senelik ömründe belki bir gün bile görmeyen, hatta belki de y›ld›zl› ve parlak bir gecesi olmayan ihtiyar›n bu azametli ve coflkun flevk (nefle, sevinç) ve iman›, kim bilir hangi mukaddes menba¤dan (kaynaktan) geliyordu. Büyük bir tasa yüre¤ini s›zlat›rken o, teselli f›s›ldayan bir bülbül gibi flakrakt›. Kederini nefle ile öldürmeye çal›fl›rken büyük cereyanlarla kabaran gö¤sü kemik kafesler alt›nda fli-

S

fliyor, hasta bir eda ile dudaklar›ndan dökülen kahkaha yaslar tafl›yordu. Bu küçük köyde herfley olan bu ihtiyar›n etraf›na genç kad›nlar, körpe çocuklar toplan›yor, her dert onlar›n dudaklar›ndan ihtiyar›n kalbine döküldükten sonra berrak ve saf bir nefle halinde etraf›ndakilerin

flehit askerlerin ka¤›tlar› onun eliyle analara, babalara, kardefllere verilirdi. Dü¤ünlerde bafl tarafta kumanda eder, mevlüdlerde imam›n yan›nda otururdu, bu köye verilecek en do¤ru isim “Ali Çavufl” olurdu. Her büyüklü¤ü hürmetle karfl›layan köylüler gibi biz de Ali Çavufl’un elini hürmet-

Mustafa Necati’yi Yak›ndan Tan›mak Gerek Mustafa Necati (U¤ural) Atatürk’ün yak›n düflünce ve çal›flma arkadafllar›ndan, Kuva-yi Milliye hareketinden itibaren yararl›klar göstermifl, TBMM’nin ilk üç döneminde milletvekilli¤i, “mübadele günleri”nde bay›nd›rl›k ve iskan bakanl›¤›, 1924 Anayasas›’n›n yürürlü¤e konuldu¤u s›rada adalet bakanl›¤›, tevhidi tedrisat sürecinde ve Harf Devrimi esnas›nda milli e¤itim bakanl›¤› yapm›fl siyasetçidir. Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra ‹zmir’de avukatl›k, e¤itimcilik, gazetecilik yapm›flt›r. ‹zmir’in iflgali üzerine, Bal›kesir Cephesi’ne kat›lm›fl, Kuva-yi Milliye kumandan› olarak Yunanl›lar ve Anzavur kuvvetlerine karfl› savaflm›flt›r. Vas›f Ç›nar ile birlikte Bal›kesir’de “‹zmir’e Do¤ru Gazetesi”ni ç›karm›fl, bu gazetede ulusal duygular› gelifltirici yay›nlar yapm›flt›r. Samsun ‹stiklal Mahkemesi üyeli¤i, Kastamonu ve yöresi ‹stiklal Mahkemesi baflkanl›¤› yapan Mustafa Necati, Millet Meclisi Müdafai Hukuk Grubu katipli¤inde görevini de üstlenmifltir. Mustafa Necati, 1 Ocak 1929 tarihinde geçirdi¤i apandisit krizi sonucu yaflam›n› yitirmifltir.• kalbine ak›yordu. Bütün dertleri kendisi al›yor ve bütün neflesini etraf›na da¤›t›yordu. Köyünün hâkimi, velisi, hocas› o idi. Ona sormadan köyde bir fley olmazd›. Harbe giden genç çocuklar onun elini öper, yaral› dönen askerler evvela ona u¤rar,

le öptük. Ücra köyde herkesin sevdi¤i çavuflun asil ruhundaki hayat› ö¤renmek istedim. ‹nce sesinde yalvaran bir eda vard›. Kalbinde saklad›¤› elini, ölünceye kadar kimseye açmamaya yemin etmifl gibi sualime karfl›, “Bey” dedi. “Nene gerek?” 115


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

Bu seste bir itimats›zl›k duyuluyordu. Derinleflen gözleri ile gözlerimden bir fleyi okumak istiyor gibi uzun uzun bakt› ve yaln›z kald›ktan sonra bir fley anlataca¤›n› evham eden bir tav›rla, “Hele bir yol dinlen!” dedi. li Çavufl harpten, millet paflas›ndan ve padiflahtan haberler istiyordu. Cepheyi, milletin paflas›n› anlatt›m. Padiflah›n ‹ngilizler’e sat›ld›¤›n›, Yunanl›lar’la beraber ‹ngilzler’in emri ile hareket eden bir oyuncak oldu¤unu söyledim, fenal›klar›n› sayd›m. So¤uk bir sesle “Gebersin...” dedi, sönük gözlerde atefller çakmaya, munis yüzüne çat›lan kafllarla katlanm›fl aln›nda kin ve nefret akmaya bafllad›. “Hakl›s›n, bey” dedi. “Ya gâvur nas›l?” Ona cepheyi, tekrar uzun uzun anlatt›m. Binlerce süvarinin flahlanan atlar› ile sahralar› (k›rlar›, ovalar›) doldurdu¤u toplar›n, namlular›n etraf›nda binlerce askerimizin atefle haz›rland›¤›n›, yüzbinlerce süngünün düflmana at›lmak için emir bekledi¤ini söyledim. Ali Çavufl düflündü ve sormak istedi¤i bir fleyi varm›fl gibi gözleriyle etraf›n› arad›. Ona millet meclisinden, baflkumandandan bahsettim. Gözlerinden sevinç gözyafl› ak›yordu. Bana bu y›l›n bir saadet y›l› olaca¤›n›, her felaketin ölece¤ini

A

116

söyledi. Bilmem hangi hoca efendiden, hangi fleyhten iflitmiflti. ‹fadesinde kati bir hüküm vard›. Beni bu iflittiklerine ikna için çal›flt› ve sonra bu sene memleketime kavuflaca¤›m› büyük bir kanaatle söyledi: “Memlekete gidersen benden selam götür!” dedi sonra ilave etti: “Gelirsem, misafir eder misin?” Yavaflça memleketimi sordu, “‹zmirli’yim” dedim. ‹zmirli oldu¤umu iflitince, Ali Çavufl’un ruhundaki itimats›zl›k birdenbire silindi: “Bey” dedi. “‹zmir Anadolu’nun geliridir.” “Bana analar›m böyle söylerdi. Bu y›l gavurdan kurtulacak ‹zmir’e sana gelece¤im!” Art›k çavuflla dost olmufltuk. Köyünden, ailesinden bahsetti, sonra Arnavut isyan›nda flehit olan çocu¤unun menk›besinden bafllad› 31 Mart’ta flehit düflen di¤er evlad›n› söyledi. “Birisini de Çanakkale’de b›rakt›k” diyordu. ‹kisinin de Sakarya’da flehitlik haberlerini ald›¤›n› anlatt›. özbebeklerinde iki damla yafl toplanm›fl, bu peygamber ruhlu ihtiyar çavuflun sesi bir dua gibi inceleflti, yutkunarak son sözünü f›s›ldad›, art›k a¤l›yordu: “Son o¤lumun flehadeti ile torunumunkini çocuklardan sakl›yorum” diye inledi. Her gün bu çocuk ve ana kalplerinin hasretine cephedeki son iki kurbandan

G

bir fley doldurmak laz›m, gözlerimin önünde dolaflan bu kad›nlar›n ve öksüzlerin manzaras› güldü¤üm zaman bile, içimi yak›yor. Güldü¤üm zaman bile azab›m› hissettirece¤im diye titriyorum, fakat bu azab› anlayanlar da yok de¤il... Bana Allah emaneti olan bu çocuklar›n, bu dullar›n r›zk›n› kazanmak, onlara hayat ve ümit vermek için çekti¤im dertleri gizlemeye mecburum. Onlar›n önüne her gün bir kap yemek koydu¤um için Allah’a flükrediyorum. Ya bunlar ölüm haberini al›rsa, ya bu masum gözleri yafllar kaplarsa diye çekti¤im azaptan daha derin korkuya düflüyorum. Bu korku bana çok zaman ›zd›rab›m› bile unutturuyor. Hatta, kendi kendi-

me bazen ‘Nedir bu üzüntü? fiehit o¤lu, flehit kar›s› olmak bahtiyarl›k de¤il mi? Neden olup bitenleri flunlara anlatmayay›m?’ diyorum. Sen buna ne dersin evlat?” Kendisini biraz teselli ettim ve “Söyle” dedim. “Fakat bu gün de¤il... Yar›n muhakkak olan zaferden sonra... Onlar da anlas›nlar ki, bu zaferde dökülen kanlar›n içinde kendilerinden de kat›lm›fl birkaç avuç var.” Ali Çavufl ayr›l›rken, “Zaferden sonra söyleyeyim de¤il mi? Zafer müjdesi gibi...” diye hayk›r›yordu. Hâlâ beyaz sakal›n› ve parlak aln›yla gözlerimi ayd›nlatan Ali Çavufl’a benden bin selam ve hürmet.•

P›nar Köseo¤lu’yla Tan›fl›n P›nar Köseo¤lu, 1958 y›l› Ankara do¤umludur. Kiflisel merak› do¤rultusunda 1985 y›l›ndan buyana, gönül verdi¤i eski Türkçe metinleri Türkçe’ye kazand›rmaktad›r. Çeflitli yazarlardan “En Güzel Hikayeler” ve Ruflen Eflref Ünayd›n’›n “Geçmifl Günler” adl› yap›t› kendisinin çevirisiyle yay›mlanm›flt›r.•

Frans›z Devrimi’nde Kraliçe Marie Antoinette dara¤ac›na götürülürken sevinç gösterilerinde bulunan halka çok sakin bir biçimde flöyle seslendi: “Benim üzüntüm biraz sonra son bulacak” dedi. “Ama sizin ac›lar›n›z as›l bundan sonra bafllayacak!”•

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Çöl •2) Konya Ovas› •3) Konya Ovas› •4) Abname •5) 3000 m3 •6) 1430 •7) Kosova •8) 1987 •9) “Yaflamak Güzel fiey Be Kardeflim” •10) Vâlâ Nureddin •11) Edgar Allan Poe •12) Zeki Müren •13) Sanskritçe •14) ‹bn-i Haldun •15) Simurg •16) Unicorn •17) Huma Kuflu •18) Gulyabani •19) H›nk›r Munkur •20) Bar›fl Manço• 117


GÖZLE GÖNÜL ARASI Dr. Mehmet Uhri

KAHVENIN ÇA⁄RISI... Ço¤umuz için kimi zaman yaln›zca yolculuktan oluflan yaflamda bu tür istasyonlar soluklan›p arkaya bakmay›, yaflananlar›n ay›rd›na var›lmas›n› sa¤layan özel mekanlardand›. Her ne kadar kofluflturmaktan yaflam›n telafl›ndan ay›rd›na varamazsak da kahvenin ça¤r›s› soluklan›p arkaya yaslanma, kendine bakabilme f›rsat› veriyordu, duyabilenlere... erlin’de tren istasyonundan sanat galerisine dönüfltürülen “Hamburger Bahnhof” u gezip yorgunlu¤umuzu atmak için giriflteki kafeye oturmufltuk. Daha do¤rusu müzenin ç›k›fl›na yaklaflt›kça giderek daha çok duyumsanan kahve kokusunu takip ederek bulmufltuk, “Sarah Wiener Cafe”yi... Kahvenin ça¤r›s›yd› bizi oraya sürükleyen... Orta Avrupa’n›n pek çok kentinde oldu¤u gibi kahvenin birara-

B 118

ya getiricili¤inin eski tren istasyonuyla pekiflmifl olmas›n› ilginç bulmufltuk. Kentin sakinlerini yak›nlaflt›ran kaynaflt›ran gizli etkenlerden kahvenin ça¤r›s› do¤rusu özlem ve kavuflmalar›n eskimifl izlerini duvarlar›nda bar›nd›ran bu emekli tren istasyonuna hayli yak›flm›flt›. Ço¤umuz için kimi zaman yaln›zca yolculuktan oluflan yaflamda bu tür istasyonlar soluklan›p arkaya bakmay›, yaflananlar›n ay›rd›na var›lmas›n› sa¤layan özel mekanlardand›. Her ne kadar kofluflturmaktan yaflam›n te-

lafl›ndan ay›rd›na varamazsak da kahvenin ça¤r›s› soluklan›p arkaya yaslanma, kendine bakabilme f›rsat› veriyordu, duyabilenlere... orunlu emekli edilmeyle birlikte istasyon olma özelli¤ini yitiren, lokomotiflerini, vagon ve yolcular›n› özlemifle benzeyen tren istasyonu kendini avutabilmenin yolunu sanat›n birlefltiricili¤inde bulmufl gibiydi. Eskiden ay›rd›¤› ya da kavuflturdu¤u yolcularla yaflam bulan tren istasyonu günümüzde sergilenen modern sanat yap›tlar› ve bu yap›tlar üzerinden ruhlar›n› öteki ruhlara buland›rmaya çabalayan sanatç›lar›yla hizmet vermeyi deniyordu. Sergilenen yap›tlar üzerinden sanatç› anlat›mlar› ziyaretçileriyle bulufluyordu. ‹stasyonun duvarlar›na sinen özlem ve kavuflmalar›n eskimifl seslerini, kokusunu flimdilerde sergilenen yap›tlarla üzeri örtülse de derinlerden duyumsamak olanakl›yd›. Müze duvarlar›nda hayranl›k ve be¤eni sesleri yüklü yap›tlar›n emeklili¤ini düfllemek için ise zaman henüz erken... Dönem onlar›n dönemi... ‹stasyon dinlenmede... Kafenin kap›s›n› aç›nca bizleri kahvenin o cezbeden kokusu ve filtre edilirken ç›kan 盤l›¤› karfl›lad›. Kitapl›k bölümünde elinde kahvesiyle yafll›ca bey okumakta oldu¤u kitaptan k›sa notlar al›yor. Pek kimseyle ilgilenmiyor gibi... Yan›m›zdaki masada anneyle

Z

küçük k›z› sessizce yemeklerini yiyor. Onlar›n yan›ndaki büyük yuvarlak masadaysa gençler aras›nda hayli hararetli entelektüel tart›flma sürüyor. Sözlerin yetmedi¤i yerde mimikler, be¤enmedikleri fikirler için alayc› gülüfller, kafl çat›fl, s›rt›n› kabartma giderek elleriyle hafifçe masaya vurma tav›rlar› gözleniyor. Bir taraf gerilirken karfl› taraf›n fikirlerinde diretmesi gerilimi t›rmand›r›yor. Sinirlenen delikanl›ya sar›lan k›z arkadafl› omzuna elini koyup öteki eliyle yana¤›n› okflayarak sakinlefltirmeye çal›fl›yor. Pek ifle yarad›¤› söylenemez, az sonra kahve taflacak gibi duruyor. ‹leride cam kenar›nda hayli göbekli, iyi giyimli, k›rm›z› yüzlü orta yafll› beyefendi kimbilir kaç›nc› biras›n› bitirip yüksek sesle yenisini istedi. Garsonlar pek umursamad›. Arkada duvar dibinde hamile bayana efli yemek yedirmeye u¤rafl›yor. Kad›n pek ifltahl› görünmüyor. fiiflkin karn› efli taraf›ndan sevgiyle okflan›yor. Çevrelerindekileri pek umursam›yorlar. arsonlar, siyahlar içinde h›zl›, güler yüzlü ve duvar gibi sakinler... Yaflamlar›nda telafla hiç yer yokmufl gibi görünüyor. Masalar koyu renk ahflap... ‹stasyon binas›n›n Malta tafl› zeminine ise dokunmam›fllar. Büyük olas›l›kla eski istasyon binas›n›n bekleme salonlar›ndan birindeyiz. Duvarlar elden geçmifl bile olsa yerlerde istasyon

G

119


BD N‹SAN 2008

binas›ndan kalan eskimifl özlem ve kavuflma 盤l›klar› sanki kula¤›n› dayasan hâlâ duyulacak gibi... ›z çocu¤u taba¤›ndaki yeme¤i bitirmedi¤i için annesiyle didifliyor. Yanlar›ndaki yafll› kad›n efline elindeki gazeteden bir haber gösteriyor. Eflinin gözüyse daha çok yuvarlak masadaki gençlerin tart›flmas›nda... Haberle pek ilgilenmiyor. Yuvarlak masada yükselen tart›flman›n alevini gelen kahvelerin kokusu bast›r›yor. Masaya kahveyle birlikte gelen sessizlik tart›flmay› k›sa sürede unutturuyor. Al›nan ilk yudumlarla oluflan sakinlik k›zlarla o¤lanlar aras›nda bak›flmalara dönüflüyor. Delikanl› k›z arkadafl›n›n beline elini atarak kendine çekiyor. K›z bafl›n› delikanl›n›n omzuna koyuyor. Kahvenin 盤l›¤› ifle yar›yor. Masalarda porselen vazolardaki canl› sümbüllerin kokusu yükseliyor k›sa bir süre... Sonra kahvenin kokusu herfleyi bast›r›yor. Tren istasyonunun bekleme salonundan bozma kafenin o günkü sakinleri bir fley bekliyor gibiler... Salon bekleyenlere al›flk›n, gururlu... Bir zamanlar Berlin’i Hamburg’a ba¤layan tren istasyonunun belle¤i eski yolcular›n›n ayak seslerini tutuyor duvarlar›nda... Göbekli adam biras›n› bitirip saatine bakt›. S›k›nt›l› görünüyor. Belli ki bekledi¤i henüz gelmedi. Anneyle k›z yemeklerini bitirdi; ama didiflme sürüyor. San›r›m k›z

K

120

tatl› ya da pasta yemek için annesini ikna çabas›nda... Tavanlar yüksek, çok yüksek... Tavan ve duvarlardaki dolayl› ayd›nlatma yüzünden yüzler, yüzeyler mat görünüyor. ‹çeridekilere eski bir görünüm veren ayd›nlatma yüzünden gün geceye dönüfltükçe istasyonun yaflant›s›na, duvarlar›nda tafl›d›¤› seslerine bulan›yoruz. Müzede sergilenen sanat yap›tlar› eski yolcular›n duvarlara sinen özlem ve mutluluklar›yla henüz pek kaynaflabilmifl olmasa da eskiden insanlar› kavuflturan tren istasyonu sanat merkezi kimli¤i ve sergiledi¤i yap›tlar üzerinden farkl› bir yolculu¤a ç›karmak için istim tutmufl yeni yolcular›n› bekliyor. “Sarah Wiener Cafe” ise sanki bu trenin yemekli vagonu... Kahvenin 盤l›¤› ve kokusuyla yeni yolcular›n› ça¤›r›yor. Öyle bir ça¤r› ki kahveyle buhar›n eflsiz buluflmas› gibi eski yolcular›n özlemleriyle yenilerin beklentilerini kaynaflt›r›yor. nnesini tatl› için ikna etti, küçük k›z... Kitapl›ktaki bey kitab› kapat›p gözlüklerine cebine koydu, gitmeye haz›rlan›yor. Delikanl› ve k›z arkadafl› ötekilerle birlikte sarmafl dolafl ç›kt›lar kafeden... Aç›lan kap›dan müzeye yay›lan kahvenin ça¤r›s› birilerine daha ulaflt›. Gelenler ötekilerden farkl› de¤il. Yolculuk sürüyor...•

A

MehmetUhri@butundunya.com.tr

S‹NEMANIN DÜNYASI Doğan Anapa

PAD‹fiAH ELEKTR‹G‹ KEST‹R‹NCE

‹LK S‹NEMA GAZ LAMBASIYLA OYNADI Tren beklenmedi¤i bir anda duvardan birahane müflterilerinin üzerlerine do¤ru gelirken, salonda beklenen büyük olay, aynen beklendi¤i biçimde oluyordu. Müflteriler, canlar›n› kurtarmak için 盤l›klar içinde kap›ya kofluyorlar, birbirlerinin üstlerinden atlayarak kendilerini soka¤a at›yorlard›. alatasaray’daki ünlü Sponeck Birahanesi’nin çal›flanlar›, 1896 y›l›nda bir gece, ifl yerlerinin tüm pencerelerini siyah perdelerle örterlerken, y›llard›r çal›flt›klar› birahaneyi tarihe geçecek bir olaya haz›rlad›klar›n› elbette bilmiyorlard›. “Günlerdir 盤›rtkanl›¤›n› yapt›klar› bu olay neymifl bakal›m, görelim” merak› ve kuflkusuyla o gece birahaneye gelen müflteriler de, birkaç gaz lambas›n›n titrek ›fl›klar› alt›nda dikkatli ad›mlarla girdikleri salonun karanl›¤›nda neler görebileceklerini, daha da

G

merak etmeye bafllam›fllard›. Birkaç gün önceden birahanenin duvarlar›na as›lan afifllerle duyurulan “Canl› Fotograf”, “Asr›n Harikas›”, “Andlozya’da Bo¤a Gürefli”, “fiimendüferle Seyahat” adl› gösteriler, müflterilere bu karanl›k salonda m› sunulacakt›? Salondaki birkaç gaz lambas› söndürüldükten sonra, duvarlardan birinde as›l› duran beyaz perdede, bacas›ndan tüten dumanlarla ve h›zla dönen tekerlekleriyle bir tren görüldü. Beklenmedik bir anda, bir tünelin a¤z›ndan f›rlarcas›na ç›kan tren, flimdi de beklenmedi¤i bu anda, karfl›daki duvardan f›rlam›fl, tüm h›z›yla sa121


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

lona girmifl, birahanedeki müflte- hanesi’nin müflterileri için de¤il, sirilerin üzerlerine geliyordu. nematografiyi neredeyse bir y›l önTren beklenmedi¤i bir anda ce gelifltiren Lumiere Kardefller için duvardan birahane müflterilerinin de “flafl›rt›c› bir olay” oluflturmufltu. üzerlerine do¤ru gelirken, salonÇünkü bir y›l önce Paris’te da beklenen büyük olay, aynen elektrikten yararlanarak sundukbeklendi¤i biçimde oluyordu. lar› sinematografi gösterisi, TürkiMüflteriler, canlar›n› kurtar- ye’de halka “gaz lambas›” arac›l›mak için 盤l›klar içinde kap›ya ¤›yla sunulmufltu. Bu “zorunlu kofluyorlar, olay”›n tek nebirbirlerinin deni ise, ça¤›n üstlerinden atböylesi ileri layarak kendidüzeyde bir lerini soka¤a teknik gösteriat›yorlard›. sini halk için Kimi, neresak›ncal› bulan den bulabilmiflPadiflah II. Abse, bir bardak dülhamid’in, o su içerek korgece Sponeck kusunu yat›flt›rBirahanesi’nin maya çal›fl›yor, bulundu¤u Gakimi son solulatasaray semti¤unu vermekte ne elektrik veoldu¤unu karilmesini yabul etti¤i an gesaklamas›yd›. tirmeye bafllaOysa II. d›¤› “kelime-i Abdülhamid, flahadet”in son ad›n› duyar bölümünü söyduymaz, sineBulunuflunun üzerinden bir y›l geçmeden lüyordu. matografiyi ‹sça¤›n bu flafl›rt›c› gösterisini Sigmund Weinberg ‹stanbul’a getirmiflti. ‹lerideki tanbul’a gey›llarda ad›n› tirtmifl ve Pa“sinema” olarak benimsedi¤imiz ris’te oynat›lmas›ndan birkaç ay 19’uncu yüzy›l›n gösteri olay› sonra bu gösteriyi saray›nda iz“Sinematografi”yle Türk halk›, leyerek, ay›rd›nda olmasa da, beyaz perdeden üzerlerine ge- “Türkiye’nin ilk sinema seyircilen trenin alt›na girmekten kur- si” unvan›n›n da sahibi olmufltu. tulup kendini soka¤a atabildi¤i Türkiye’de “halka aç›k” ilk siiflte o gece tan›fl›yordu. nematografi gösterisini birahane Sinematografinin Türkiye’deki müflterileri, elektri¤i kestirilen biilk gecesi, yaln›zca Sponeck Bira- rahanede gaz lambas›n›n ›fl›¤›yla 122

beyazperdeye yans›t›lan görüntülerle, fakat yo¤un gaz kokusu içinde izlemek zorunda kalm›fllard›. erek gaz kokusu, gerek korku verici tren görüntüsüne karfl›n halk, ilk gecenin ikinci filmini de “gönüllü olarak” seyretti. “Andlozya’da Bo¤a Gürefli” adl› bu filmde seyirciler, iki üç ad›m ötelerinde tepinip duran bo¤alar›n bir an üzerlerine de gelebilmesi olas›l›¤› karfl›s›nda büyük heyecan yaflad›lar ama... Hem bir önceki “tren filmi”nin hiçbir kazaya neden olmamas›n›n güvencesi hem de merak ve heyecan nedeniyle bo¤alar› e¤lenerek seyredebildiler. “Paris’i peflinden sürükleyen flahane ve flafl›rt›c› sinematografi gösterisi”ni Türk halk›na ilk seyrettiren kifli, Türk sinema tarihi-

G

nin önemli giriflimcilerinden Romanya kökenli Polonya Yahudisi Sigmund Weinberg’di. Yepyeni bir bulufl olan sinematografi ‹stanbul’da kulaktan kula¤a yay›larak halk aras›nda büyük bir merak oluflturunca Sigmund Weinberg, halk›n bu merak›n› hem gidermek hem de bu merak nedeniyle iyi para kazanmak için Paris’e gitti ve ‹stanbul’a sinematografiyle döndü. ‹stanbul’da halk›n bir bölümü, bu yeni buluflu gidip görmeyi günah say›yor, kimisi de gidip gördü¤ü için “tövbe” ediyor, günah›n›n aff›n› diliyordu. Halk›n yeniliklere aç›k bölümünün “a¤›r basmas›” sonucu sinematografi Türkiye’de yaflam alan› bulabiliyor, Türk halk› uygarl›¤›n bir geliflmesinden daha yararlan›yordu. Halk›n uygarl›¤a aç›k bölümü, toplumun kapal› kafal› kiflileri karfl›s›nda bir zafer daha kazan›yordu.•

Yazar›m›z Do¤an Anapa’yla Tan›fl›n Do¤an Anapa, 1974 y›l›nda, ‹stanbul’da do¤du. Marmara Üniversitesi ‹ngilizce ‹flletme Bölümü’nü bitirdi. Ayn› üniversitenin ayn› bölümünde gerçeklefltirdi¤i yüksek lisans›n›, “1922-1999 Y›llar› Aras›nda Türkiye Sinema Pazar› Dinamikleri” konulu teziyle tamamlad›. Ard›ndan, ‹stanbul Bilgi Üniversitesi’nin Sinema ve Televizyon Bölümü’ndeki yüksek lisans e¤itimini noktalad›. Çeflitli reklam ajanslar›nda reklam yazarl›¤› yapt›¤› s›rada, “Sus” ve “Ve Gülümser Gökyüzü” adl› k›sa filmleri yazd› ve yönetti. Çeflitli uluslararas› festivallerde gösterildikten sonra, sinema sektörüne geçti. “Karagöz Hacivat Neden Öldürüldü?”, “Polis”, “Yolculuk” adl› filmlerde ve “Kabuslar Evi”, “Hat›rla Sevgili” adl› televizyon dizilerinde reji asistanl›¤› yapt›. New York Türk Film Festivali ‹stanbul temsilcisi olan Anapa, halen film sektöründe reji asistanl›¤› ve senaryo yaz›m› çal›flmalar›n› sürdürmektedir.• 123


1001 Güzel Söz Derleyen: HERfiEY olur. Herfley unutulur. Herfley yoluna girer. Hiç kimse herfleyi aç›klayamaz. E¤er herkes herkes taraf›ndan herkes için söylenen fleyleri bilseydi, kimse kimseye birfley söylemezdi. Honataux BUGÜN yapabilece¤ini yar›na b›rakma. Çünkü bugün ondan hofllan›rsan, yar›n yine yapabilirsin. James A. Michener H‹ÇB‹R fleyi kendisi denli sevmeyen insan, sevdi¤i varl›kla, kendi kendisiyle baflbafla kalmaktan çok hiçbir fleyden korkmaz. Herfleyi kendi için arar; ama en çok kendinden kaçar. Kendini bulmak istemez. Çünkü kendini iyice görebildi¤i zaman, istedi¤i gibi olmad›¤›n› anlar, içinde müthifl bir zavall›l›k, hiçbir zaman dolduramayaca¤› uçurumlar, boflluklar bulur. Pascal B‹Z iki h›rs›z aras›nda kendimizi feda ederiz: Düne ait üzüntülerle yar›na ait korkular. Fulton Cursler K‹M‹ insanlar yaflamda hiçbir amaca sahip olmadan yaflarlar. Bu gibi insanlar, bir nehir üzerinde ak›p giden saman çöplerine benzerler. Onlar gitmez; ancak suyun ak›fl›na kap›larak akar giderler. Seneca 124

HAYVANLARIN DÜNYASI Erdoğan Sakman

Halil Can HEP‹M‹Z için bir dünya vard›r. ‹yilikle kötülük, günahla suçsuzluk bu dünyan›n içinde el ele yürürler. Oscar Wilde YAfiAMDA en önemli fley kazançlar›m›z› kullanmak de¤ildir. Bunu herkes yapar. As›l önemli olan kay›plar›m›zdan kazanç sa¤lamam›zd›r. Bu zekâ gerektirir; ak›ll› insanlarla aptal insanlar aras›ndaki ayr›m budur. William Bolith AZ korkun, çok umut edin, az yiyin, çok çi¤neyin, az konuflun, çok ifade edin, az k›z›n, çok sevin. ‹yi fleyler sizindir. Lord Fisher ÇEVREM‹Z‹ o denli de¤ifltirdik ki, flimdi bu yeni çevreye uyabilmek için kendimizi de¤ifltirmemiz gerekiyor. N. Wiener YEN‹ fleyler denemedi¤iniz sürece yeni fleyler ö¤renemezsiniz. H. Jackson Brown SÖYLED‹KLER‹N‹Z‹ duyurmak için hiç kimseyi kolundan tutmay›n; çünkü insanlar sizi dinlemeye istekli de¤illerse, onlar› tutaca¤›n›za çenenizi tutman›z daha iyi olur. Lord Chesterfield ÜZÜNTÜ bugünün faresinin yar›n›n peynirini yemesidir. Lassy Eisenberg

‹sim Babas› Aristo

Çobanaldatan

Baykufllarla yak›n akraba olan bu küçük kuflun nas›l keçi sa¤d›¤›, çoban› nas›l aldatt›¤› bilinmemektedir. Bu adlar› veren ünlü bilgin Aristo’dur. Kuflu bu sözcüklerle nitelendirmenin büyük bir yan›lg› oldu¤unu düflünen bilim adamlar›, ona daha uygun oldu¤unu düflündükleri da¤ k›rlang›c› ad›yla tart›flmay› sonland›rm›fllar; fakat Aristo’nun kulland›¤› sözcüklere sad›k kalarak Latince ayn› anlama gelen “Caprimulgus europaeus” çift adland›rmas›n› kabul etmifllerdir. Ünlü bilginin nitelendirmesi tümüyle yersiz ve ilgisiz midir? Keçisa¤an, seyrek a¤açl›kl› da¤

yükseltilerinde yaflar. Buralar, özellikle bahardan güz mevsimine de¤in keçi sürülerinin otlad›¤›, geceleri bar›nd›¤› alanlard›r. Çobanaldatan da bu sürülere

yak›n yaflar. Hayvanlara konup kalkan binlerce sinek, keçisa¤an için iyi bir besin kayna¤›d›r. Vücuduna göre oldukça büyük gözleri akrabas› baykufl gibi geceleri çok iyi görmesini sa¤lar. 125


BD N‹SAN 2008

hazneye dökülen bir tür s›v›n›n ç›kard›¤› “f›flt f›flt” seslerini de süt sa¤an ellerin süt kovas›na dökülürken ç›kard›¤› seslere benzedi¤i izlenimini edinmifltir. öylece keçisa¤an kuflunun sinek dolu a¤z›n›n durumu ve kovaya h›zla akan süt sesinin birleflmesiyle, kuflun keçi sa¤d›¤› sonucuna varm›fl olabilir. Buna bir de çobanaldatan ad›n›n eklenmesi, kuflun önemli bir baflka özelli¤iyle tan›nmas›n› sa¤lam›flt›r. Kovaya dökülen süt sesini duyan sürü sorumlusu çoban› belki tatl› uykusundan kald›r›p durumu incelemeye zorlayacakt›r ki, çoban bu kötü flaka sonucu uykusunun bölündü¤üne özellikle aldat›ld›¤›na k›zacakt›r. Böyle bir durumun görülece¤ini ve sonucunu düflünenler, kufla çobanaldatan ad›n›n verilmesini uygun bulmufl olabilirler.

B ürülerin geceledikleri “yataklar›” yak›n›nda c›l›z küçük gövdesini bile güç tafl›yan çobanaldatan bacaklar› üzerinde uzun zaman duramaz. Bu yüzden tüm gövdesini tüne¤ine dayayarak içlerine dal›p avlayaca¤› bir sinek sürüsünün geçmesini bekler. Baflka bir deyiflle, “bekleme av›” yapar. Kimi zaman da çok iyi gören gözleriyle keçilerin üzerinden büyük bir sinek sürüsünün kalkt›¤›n› gördü¤ünde h›zla ileri at›l›r ve çok k›sa sürede sineklere ulafl›r. Koca a¤z›n› olabildi¤ince açarak sinek sürüsü içine dalar ve çok say›da sine¤in a¤z›na dolmas›n› sa¤lar. Olabildi¤ince çok sine¤in a¤›z içinde kalmas› için havada küçük dönüfller yapar. Bunu yaparken damaklar›ndaki çok duyarl› sinir uçlar›ndan yararlan›r. Bu uçlara sinek de¤medi¤ini anlad›¤›nda, yö-

S

126

nünde küçük düzeltmeler yapar. Böylece, a¤z›n› sineklerle doldurur. A¤z›na tam girmeyip köflelerden sarkanlar› buralarda bulunan çok duyarl› b›y›klar›n› oynatarak sineklerin düflmeden a¤›zda kalmalar›n› sa¤lar. ‹flte tam bu durumda keçisa¤ana karanl›kta bak›ld›¤›nda iki yandaki b›y›klar›yla sanki bir hayli süt içmifl de yutamad›klar› yanlardan dökülüyor gibi görünür. Sütteki “kazein” bu art›klar› gözle kolay görünen iplikçikler biçimine getirir. Ünlü bilgin, kuflun bu durumunu görmüfl ve çevrede onun yiyece¤i baflka bir fley olmad›¤› inanc›yla keçileri sa¤›p karn›n› doyurdu¤una karar vermifl olabilir. Fakat do¤ru ve güçlü mant›ksal ç›kar›mlar›yla ünlü bilgin, tek bir tür veriyle böyle bir sonuca varm›fl olmamal›d›r. Nitekim, gece sessizli¤inde duydu¤u ve küçük musluktan (lüleden) alttaki

Ad› ve davran›fllar› üzerinde uzun uzun durulan bu küçük kuflun as›l yarar›, bulundu¤u çevreleri kimi tehlikelerden korumas›d›r. Afrika, Amerika ve Avrupa k›talar›nda yaflayan türlerin hepsi sineklere çok düflkündürler. Afrika’da çeçe sine¤i ve s›tma sine¤i (Anofel ve benzerleri) ile ölümcül kimi sinekleri (yeflil burgu sine¤i) temizlemesi küçümsenemeyecek bir hizmettir. Bu kufllar›n bir gecede 1800 kadar uçan kar›nca (çok mikrop tafl›r) ve 500 sinek yedikleri düflünülürse korunmalar›n›n önemi daha iyi anlafl›l›r. K›fl uykusuna yatan tek kufl oldu¤undan k›fl›n sinek ve kar›nca bulunmamas› sorun yaratmaz. Baflka bir deyiflle, kentlerde de yaflayabilen bu kuflun bak›m ve korunmas› kolayd›r. Hatta yarar› çok tart›flmal›; ama zararlar› görünen kent güvercinleri yerine keçisa¤anlar›n üzerinde durulmal›d›r. Kuflun kendine özel önemli hizmeti yapabilmesi için do¤aseverlerin ilgileri yeterlidir.•

“Sudoku”nun Yan›tlar›

Kolay

Zor

127


MEMLEKET ÖZLEM‹ İlyas Halil

Beklemeyi

Ö¤rendi¤im Y›l

Karan›n aklaflmas›n› beklemesini, bilmeyerek, o gün ö¤rendim. Gerekince çocuk olmay› ö¤rendim. Beklerken sevinç duymufltum. Yan›ld›¤›ma, yan›ltt›klar›na üzülmemifltim. Beklemesini ö¤rendi¤im için sevinmifltim. Çocuk olmay› sevmifltim. Ak kar›n geldigi gün gözlerimde kar›n renkleri uçufluyordu. rtaokula bafllayaca¤›m y›l, bir sabah, bahçe güz ayvas›na dönmüfltü. Dallarda koku, gelen bir de¤iflikli¤i haber veriyordu. Mahallemizde a¤açlar›n karanfil k›z›l renkleri, dallardan taflm›fl, yere dökülüyordu. O gün soka¤›m›z resim defterine çocu¤un boyad›¤› resme benziyordu. Evin dam›nda, kumrular› daha ak, varl›klar›n› daha çok hissediyordum. Havada de¤ifliklik k›fl›n ilk so¤u¤una benziyordu. ‹çime iflliyordu. O gün, her gün oldu¤umdan daha eksik bir çocuktum. Bir fley yitirmifltim. A¤açlar›n, evlerin çocuk renkleri her gün soluyor, duman uçup yere dökülüyordu. An›mda belirli kalacak bir güze bafll›yordum. Talas’ta yat›l› ortaokula gidiyordum. Toroslar’da

O

128

kara bir trenin duman›n› genzimde duyunca Uluk›flla yoluyla Talas’a gitti¤imin fark›na varacakt›m. Mersin geride, bir çocukta bir çocuk an›s› kalm›flt›. Ac› turunçtu, eylül bafl›... Narenciyelerin yavafl yavafl sarard›¤› günler... Mandalinalar öyle de kolay soyulurdu ki... Kalsayd›m ellerim hep madalina kokacakt›. *** Talas ne idi? Babama göre yat›l› ortaokuldu. Çocu¤un düflünmeyi ö¤rendi¤i yerdi. Benim iki art› ikinin dört oldu¤unu ö¤renece¤im yer olacakt›. Oysa biz annemle, say›lar› portakal çiçeklerini sayarak ö¤reniyorduk. *** Talas dört y›l bazen s›k›nt›larla bazen sevinçle her eylül geri gelecekti. Günlerimi bafltan dolduracakt›. Talas, boz evli bir ka-

saba olmaktan ç›kacak, üzüm kokan bir güz ba¤› olacakt›. Her hazan Talas’ta yaflam kaynayan bir renk kazan› oldu. y›l ne zaman bafllad›¤›n›, neden savafl›ld›¤›n› bilmedi¤im bir savafl›n ortas›ndayd›k. Savafl›n izlerini babam›n yüzünde takip ediyordum. Lambalarda yak›lan gaz, göz damlal›¤› ile sat›l›yordu. Ekmekler her gün ortadan silinip gidiyor, kokusunu güçlüler, zenginler al›yor, kalan kuru somunu fakir fukara kap›fl›yordu. Kap›m›z› çalan k›rkbir y›l›... ‹nsafs›z, çirkin bir y›ld›. K›rkbir savafl›, Napolyon’dan buyana en kötü savafllardan biriymifl. Avrupa birbirine girmifl, halklar ellerinde sopalar kendini kara öcülerin tanklar›ndan koruyormufl. Ben ise onbir yafl›nda dünyay› ö¤renmek için Talas’a gidiyordum. fiaflk›nl›ktan gözlerim kocaman, etraf›ma dikkatle bak›yordum. Herfleyi çabuk ö¤renip ayva renkli bahçeme çocuk dönmek istiyordum. *** Okula yolculuk günü nihayet geldi, çatt›. Talas’ta, Erciyes güz kokular›n›n korkumu al›p götürece¤ini bilmemifltim. Talas’ta güz, ba¤bozumuydu. Güneflin çekip gitti¤ini, geride birakt›¤› boflluktan bilirdi kifli... Güneflin sar› incire döndü¤ü mevsimin bu denli güzel oldu¤unu bilemezdim.

O

Talas’ta ba¤bozumu, burnuma üzüm karas› yap›flt› kald›. Öksürünce duydum, hapfl›r›nca bildim. Mendilimde izi kald›. *** Okulun alt kap›s›nda merdivenlerin bafl›nda atl› araba durdu. Mersin’den ö¤renciler gelmiflti. Kayhan Sa¤lamer, ilkokuldan s›n›f arkadafl›md›. Y›lmaz, Burhan, Hanri, ‹smet inecekti. Kuyunun dibindeyiz. Gökyüzü çok uzakta, okul gökyüzündeydi. Yat›l› ortaokul binas›na bak›yorum. Yukar›da bulutlara yak›n, kartallara komflu... Haz›rl›k s›n›f›na ayr›lm›fl yatakhaneyi gösterdiler, çal›flma salonunun üstünde... Uzakta gördü¤üm bafl› karl› da¤ için “Erciyes” dediler. Küçük tepe ise Ali Da¤›’yd›. Pencereden bakt›m, okulun oyun bahçesi, iki ucunda futbol kalesi... Okulun arkas› boz tepeler, bir yere varmayan, bir yere yol vermeyecek tepeler... avulumu bana ayr›lm›fl dolab›ma yerlefltirdim. Bilmedi¤im fleyleri ö¤reniyordum. “Bre baba” dedim. “Bavul yerlefltirmeyi ö¤renmek için bu yolu tepmeye gerek var m›yd› bilmem? Evde de ö¤renirdim. Vallahi ö¤renirdim, inan ö¤renirdim. ‹lk günden sonra güzün renkleri silindi, gitti. Okul, kitap, yeni aç›lm›fl kalem kokmaya bafllad›. Dilimiz dört köfleli teker, dönmez oldu. ‹ngilizce keli-

B

129


BD N‹SAN 2008

meler bo¤az›m›zda tak›ld› kald›. Sonra önemli bir gün geldi. “Yak›nda kar ya¤ar” dediler. ‹lk defa kar görecektim.

D

ört gözle kar› bekliyordum. Arada bir çamafl›rhaneye bakan Mahmut A¤a’ya “Amca, kar ne zaman ya¤ar?” diye soruyordum. “Yak›nda o¤ul” dedi Mahmut A¤a, yüzünde e¤lenceli bir gülümseme... Bir cumartesi ö¤leüstü dersler bitmifl, bahçede oynuyorduk. Mahmut A¤a beni ça¤›rd›. “Bak” dedi. “Kar ya¤›yor.” “Hani nerede?” dedim. “‹flte” dedi. “‹nen, kar tanecikleri...” “Ama amca” dedim. “Bu kar taneleri kara...” “Evet ben de gördüm” dedi.

“‹lk kar, kara ya¤ar. Sonra rengi aç›l›r, temizlenir, aka döner. fiuraya otur, befl dakikaya renk de¤iflir.” Tafl merdivene oturdum. Üstüm bafl›m karar›yordu. Çamafl›rhaneye bakan Aka Han›m “Burada” dedi. “Kara kurumun alt›nda ne oturuyorsun?” “Kar›n aklaflmas›n› bekliyorum” dedim. Kar›n aklaflmas›n› beklemesini, bilmeyerek, o gün ö¤rendim. Gerekince çocuk olmay› ö¤rendim. Beklerken sevinç duymufltum. Yan›ld›¤›ma, yan›ltt›klar›na üzülmemifltim. Beklemesini ö¤rendi¤im için sevinmifltim. Çocuk olmay› sevmifltim. Ak kar›n geldigi gün gözlerimde kar›n renkleri uçufluyordu.• halililyas@yahoo.ca

Adam eve gelince efli koflup boynuna sar›ld›: “Sevgilim öyle seviniyorum ki...” dedi. “Yak›nda üç kifli olaca¤›z.” Adam çok mutlu olmufltu: “Beni nas›l mutlu ettin bilemezsin” dedi. “Demek art›k ben de baba oluyorum.” Kad›n eflinin bu sözlerini duyunca at›larak yan›t verdi: “Hay›r, hayat›m, hay›r, san›r›m beni yanl›fl anlad›n” dedi. “Yar›n akflamüstü annem geliyor...”• Turistlere çok eski bir yap›y› gezdiren rehber, yap›n›n tarihi hakk›nda bilgi veriyordu: “300 y›ldan buyana bu yap›ya tek çivi bile çak›lmam›flt›r, hiçbir fley de¤ifltirilmemifltir” dedi. Bu bilgiyi duyan bir bayan turist, kocas›n›n kula¤›na uzand›: “Her türlü iddiaya girerim” dedi. “Bu yap› da kesinlikle bizim ev sahibine aittir.”• 130

GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER Engin Ünsal

Biz Gittikten stünde yaflad›¤›m›z dünyan›n sonunun kutsal bir yang›n ya da büyük bir göktafl›n›n çarpmas›yla gelmeyece¤ine inan›yor, çevreciler... Onlara göre, dünyan›n sonunu, dünyay› hoyratça, sorumsuzca kullanan ve h›zla üreyen alt› milyar insan getirecek. Dünyan›n bozulan ekolojik dengesinin; ancak yaflayan en zararl› canl› cinsi olan insan›n yeryüzünden baflka bir yere tafl›nmas› ya da bir virüsle yok edilmesi sonunda yeniden kurulabilece¤i ve dünyan›n kurtulaca¤› ileri sürülmektedir. Bunun için Amerika’da, “‹nsan›n Yok Edilmesi Harekât›”

U

Sonra... ad› alt›nda bir dernek bile kurulmufl. Bu dernek ›srarla insanlara “Üremeyi durdurun” mesaj› veriyor yoksa insanl›¤›n sonunun çok yak›n olaca¤›n› söylüyor. Amerikal› gazeteci Alan Weisman’›n, “A World Without Us” (Bizsiz Dünya) ad›yla yay›mlad›¤› kitap bugünlerde çok tart›fl›lmaktad›r. Yazar, kitab›n›n bafl›nda insans›z bir dünyan›n nas›l olaca¤›na iliflkin çok çarp›c› bir örnek vererek bafllamaktad›r: 1986 y›l›nda Rusya’da yaflanan Çernobil facias›nda nükleer bir reaktör radyoaktif buhar salg›lam›fl ve buhar Türkiye’ye de¤in gelerek y›llar sonra Karadeniz Bölgesi’nde kanserden ölümlerin art131


BD N‹SAN 2008

mas›na neden olmufltu. O olaydan sonra Çernobil’in merkez al›nd›¤› 30 km. çap›ndaki alan insan yerleflimine kapat›lm›flt›. ugün o yerleflime yasak bölgede ormanlar tüm alan› kaplam›fl ve bölge kufllar›n, geyiklerin, vahfli domuzlar›n, karacalar›n yaflad›¤› bir cennete dönüflmüfltür. Kuzey ve Güney Kore aras›ndaki askerden ar›nd›r›lm›fl bölgeye elli y›ldan buyana insan aya¤› basmam›flt›r. Bugün o bölge dünyan›n en önemli kufl gözetleme bölgesi olmufltur. “‹nsanlar flöyle ya da böyle bu yeryüzünden silinip giderse dünyan›n durumu nas›l olur?” diye hiç düflündünüz mü? Önce dünyan›n alt yap›s› çöker, barajlar taflar, kentleri, kasabalar› seller götürür, elektrik santralleri durur, k›sa zamanda tüm yerleflim alanlar›n› bitki örtüsü kaplamaya bafllar, yüzy›l sonra çelikleri paslanan köprüler, çöker, düflen y›ld›r›mlar›n bafllataca¤› yang›nlar binalar› yok eder, on milyon y›l sonra yaln›zca bronz heykeller uygarl›¤›m›z›n yap›tlar› olarak tan›nabilecek durumda kal›r ve bunun d›fl›nda herfley yok olur. Dünya bir hayvan cennetine dönüflür. Afrika’y› fil, goril, maymun sürüleri, Asya’y› kaplanlar, kutuplar› ay›lar kaplar. Denizler, okyanuslar akl›n alamayaca¤› ölçüde bal›kla dolar. ‹nsan›n zulmünden

B

132

kurtulan gezegen kocaman bir aç›k hava hayvanat bahçesi olur. ‹nsan›n yap›t› olan küresel ›s›nman›n önlenemeyece¤ini bilim adamlar› ortaya koymaktad›r. ‹nsano¤lu inan›lmaz bir biçimde kendi sonunu h›zla haz›rlad›¤›n›n ay›rd›na varamamaktad›r. Bir göktafl›n›n alt›nda ezilmeden insanlar›n susuzluktan ölmeye bafllayaca¤›n›, su savafllar›n›n bafllayaca¤›n› ve susuzlu¤un yarataca¤› salg›n hastal›klardan insanlar›n telef olup gidece¤i yak›n bir gelece¤in gerçe¤i olarak karfl›m›zda durmaktad›r. eki bu korkunç sondan kurtulman›n bir yolu var m›? Var diyor “Bizsiz Dünya”n›n yazar›. Çözüm evli ya da bekar çocuk yapmak isteyen iki insan›n ancak tek bir çocuk yapmas›na izin vermektir. Hükümetler tek çocuklu aile düzenine dayal› toplumlar yaratt›klar› zaman bu yüzy›l›n sonunda dünya nüfusu 1.6 milyar insana inecek ve dünyan›n tahrip edilme h›z› o oranda azalacakt›r. 1900 y›l›nda dünya nüfusu 1.6 milyard› ve dünya o zaman yaflamak için daha güzel bir yerdi. Korkunç ac›lar içinde bu dünyay› terk etmek yerine, ak›ll› önlemlerle insan yaflam›n› güzellefltirmek için çal›flmal›y›z. Gidebilece¤imiz baflka bir dünya yok çünkü...•

P

enginunsal34@smileadsl.com

YAZARAK SÖYLEYEREK Sadi Bülbül

Çok Bilenler Televizyonlarda, gazetelerde faizlerle, döviz kurlar›yla ilgili varsay›mlarda ve önerilerde bulunan ekonomi profesörlerini biliyorsunuz. Bu varsay›mlar›n büyük bölümünün gerçekleflmedi¤ini de biliyorsunuz. Bu hocalardan sevimli birisi var ki bir gazetede onun parasal birikiminin önemli bölümünü kendi tahminleri “sayesinde” eritti¤ini okumufltum. alk›m›z›n ünlü bir özdeyifli vard›r: “Çok bilen çok yan›l›r.” Yaflam›m›n de¤iflik dönemlerinde bu hükmün do¤ru olup olmad›¤›n› hep düflündüm. Gerçekten böyle miydi? Çok bilenler, az bilenlerden daha çok mu yan›l›yorlard›? Yak›n bir arkadafl›m›n de¤erli bir babas› vard›. Onunla uzun y›llar birarada bulunma flans›m oldu. O yaln›zca çok bilgili de¤il, ayn› zamanda çok görgülü ve çok kibar bir insand›. Ona hayrand›k. Bu hayranl›kla m› yoksa baflka nedenlerle mi ya da halk›m›z›n o sözüne o zaman duydu¤umuz tepkiyle mi bilmiyorum art›k, bu büyü¤ümüzün yan›labilece¤ini

H

hiç düflünmedik. Ancak zaman içinde gördük ki, çoklukla yan›l›yordu ve bunlar›n önemli bölümü de ülke sorunlar›yla ilgili temel yan›lmalard›. Bunlar bizim kendisine karfl› duydu¤umuz hayranl›¤› hiçbir zaman gölgelemedi; ancak etkiledi. Televizyonlarda, gazetelerde faizlerle, döviz kurlar›yla ilgili varsay›mlarda ve önerilerde bulunan ekonomi profesörlerini biliyorsunuz. Bu varsay›mlar›n büyük bölümünün gerçekleflmedi¤ini de biliyorsunuz. Bu hocalardan sevimli birisi var ki bir gazetede onun parasal birikiminin önemli bölümünü kendi tahminleri “sayesinde” eritti¤ini okumufltum. Bir baflka profesör için de, “O, çok önemli bir 133


BD N‹SAN 2008

BD N‹SAN 2008

kiflidir. Önerilerinin tam tersini yapman›z kofluluyla...” denildi¤ini duymufltum.

Irak’a yak›n zamanda demokrasinin gelece¤ini” ileri sürmüfltü. Yine savafl öncesinde dünyan›n tüm yazar çizerleri de Irak’›n ¤rencilerinin ken- cumhuriyet muhaf›zlar›n›n güçlüdisini hayranl›kla lü¤ünü ve Amerika’ya kök söktüizledi¤i; ancak rece¤ini tahmin etmemifller miykendi çocuklar›na di? Irak facias›ndan sonra Baflkan bir milim söz geçi- Bush’un seçimleri kazanmas›n›n remeyen, yak›ndan tan›d›¤›m bir çok zor olaca¤› “tahmin”inde de psikiyatri profesörü de var. “Ho- tüm dünya yan›lmad› m›? can›n dediklerini yap; ama yapPek çok okumufl, bilgili insat›klar›n› yapma” diyen de yine n›n, seçim tahminlerinden tutun halk›m›zd›r. da pek çok tahPeki ne oluminde yan›ld›kyor da bu “çok lar›n› biliyoruz. Çok bilen insanlar bilen” insanlar Ve bir fley daha genellikle gelecekten yan›l›yorlar? Ne biliyoruz ki, halk umutlu ve iyi insanlar oluyor da, dersleyan›lm›yor. Daha oluyor, iyimser rinde ö¤rencilerido¤rusu en az o oluyorlar. Bu nedenle ni kendinden geyan›l›yor. ‹nsaherkesi ve dünyay› çiren üniversite n›n, “Okumufl hocas›, herkese yazm›fll›k, do¤ru da öyle görme “ak›l” veren ünlü bilmenin düflmae¤iliminde oluyorlar. avukat, kendi ifln› m›?” diyesi geBir yan›lma nedenleri lerini yaparken liyor; ama kuflkude bu olabilir. yan›l›yor ve ifllerisuz hay›r! Bilgini kar›flt›rabiliyor? siyle, görgüsüyle, Bilgi ve de¤erlerinden hiç alçakgönüllülü¤ü ve kibarl›¤›yla kuflku olmayan ünlü yazarlar›- kendisine hayran oldu¤umuz o m›z›n da zaman zaman yan›ld›k- büyü¤ümüzden hareketle diyecelar›n› biliyoruz. Ulusal Kurtulufl ¤im ki, “Çok bilen insanlar tahSavafl›’m›z›n karfl›s›nda yer alan minlerini, yüzlerce bilginin, fakpek çok düflünür ve yazar›m›z, törün, etmenin, koflulun, olas›l›acaba “o kadar bilgi ile” neden ¤›n bileflkesinde, adeta tu¤la koyan›ld›lar? B›rak›n›z uzaklar›... nularak yükseltilen bir bina infla Örne¤in, çok yak›nlarda çok bil- eder gibi kuruyorlar.” Bunlar›n gili ünlü yazarlar›m›zdan birisi, içinde zaman zaman, kendilerinin henüz iflgalin bafllamad›¤› bir dö- de akl›n› kar›flt›ran; delinin akl›na nemde ABD’nin Irak’a girmesini tafl getiren bulufllarla, komplo teisteyen yaz›lar›nda “bu sayede orileri de var. Ve bir de çok bilen

O

134

insanlar genellikle gelecekten umutlu ve iyi insanlar oluyor, iyimser oluyorlar. Bu nedenle herkesi ve dünyay› da öyle görme e¤iliminde oluyorlar. Bir yan›lma nedenleri de bu olabilir. emel neden, “çok ö¤elilik”tir. Siz masan›n üstünde yaln›zca, o s›rada size gereken fleyi, örne¤in yaln›zca makas› görüyorsunuz. Onlarsa tüm bir masay›, ka¤›tlar›, kalemleri, kitaplar›, telefonu, atafllar›, i¤neleri, cetveli, ajanday› ve hatta masaya vuran günefli, güneflin ayd›nlatt›¤› toz zerrelerini görüyorlar. Makas› al›p gitmekle, sizin ifliniz tamamd›r. Ya onlar ne yaps›nlar? Bu “çokluk” içinde arad›klar›n› hemen nas›l bulsunlar? Hele bir de o çok bilgilerini zihin kompartmanlar›nda iyi s›n›fland›ramam›fllarsa? Ve bir de çok bilmenin gizli kibiri içinde avc› tuzaklar›na yakalan›yorlar-

T

sa... Tüm bunlar onlar›n kafalar›n› kar›flt›rmaz da ne yapar? Buradan, “Halk, kafas› olmad›¤› için do¤rular› daha iyi görebiliyor” sonucunun ç›kart›lmas›n› da istemem. Çünkü insanl›¤›n, herfleyi ve uygarl›¤› “kafas› kar›fl›k insanlar”a borçlu oldu¤unu biliyoruz. Öylesine öyle; ama sanki biraz da öyle de¤il gibi... Halk›n sa¤duyusu dedi¤imiz fley de sonuçta bir “çok bilgiler yuma¤›”n›n billurlaflm›fl biçimi de¤il mi? Gerçekte çok bilen, yoksa “halk” m› ve yoksa bunun için mi o, daha az yan›l›yor? Yoksa çok bilen halk, herfleyi ve tüm kar›fl›k fleyleri “sadelefltirmesini” de bildi¤i için mi daha iyi biliyor? Yoksa “sa¤duyu”, bu sadelefltirmenin öteki ad› m›? E¤er as›l bilenin halk oldu¤u do¤ru ise peki bu “çok bilgi” onun kafas›n› niye kar›flt›rm›yor? Kar›flt›rmadan sadeleflebiliyor? Dedim ya... Öyle gibi... De¤il gibi... Bilemiyorum art›k...•

Anne, o¤lunun karnesine bakarken öfkeden köpürdü: “Bu ne hal?” diye sordu. “Geçen y›l s›n›f birincisiydin, bu y›l ald›¤›n notlarla herhalde sonuncu olmuflsundur.” Çocuk annesinin söylediklerine hemen karfl› ç›kt›: “Ama anne” dedi. “Geçen y›l sen sevinmifltin, bu y›l da baflkalar›n›n anneleri sevinsin…”• Bir araflt›rmac›, Afrika’n›n balta girmemifl ormanlar›ndaki yerlilerle konufluyor, onlar hakk›nda inceleme yap›yordu. Hepsinin belli bir zekâ düzeyine sahip olmalar›na karfl›n, içlerinden birinin çok zeki oldu¤unun ay›rd›na vard›. Bu görüflünü kabile reisine söyledi¤inde reisten flu yan›t› ald›: “Tabii ki daha ak›ll› olacak. O adam iki bilgin yedi…”• 135


Anne ve Babalardan Dede ve Ninelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbule-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Duru Olgay, ‹stanbul

Efe Avc›, Diyarbak›r

Özge Y›ld›r›m, Ayd›n

Ceylin Suna, ‹zmir

Alparslan K›r›kç›, ‹stanbul

Altar Esen, ‹stanbul

Cemrenur Büyükemir, Ankara

Owen Yüksel ve Lucas Benjamin Oktay, ABD

Sevim ‹flkit, ‹zmir

M. Arda Y›lmaz, Van

M. Yusuf ve fieyma Ekfli, Ankara

Ertan Çubukçu, Adana

Sude Gök Zonguldak, Ankara

Sevim Cildan, ‹zmir

Eylül Aliciko¤lu, Ankara

Eda fienkaya, Kocaeli

K. Bu¤ra K›l›ç, Kastamonu

‹lyas Ifl›k, Konya


K‹M, NEY‹, NE ZAMAN, NEREDE, NASIL BULDU?

Mankafa Poldi

Serdar Kalkan

Lokomotif

Nas›l Yaflam›m›za Girdi? “Ona arma¤an olarak, çal›nca içinden kufl ç›kan bir çalar saat alay›m Poldi.” “Olmaz Lilo, onun evinde bir kedi var.”

“Niçin sinirleniyorsunuz?.. Madem numara yanl›fl o zaman telefonu açmasayd›n›z.”

138

“Sürekli ayn› oyuna neden bilet al›yorsunuz?” “Kap›ya var›r varmaz, bir adam bileti y›rt›veriyor.”

“Bak›n Bay Poldi, f›nd›k kadar boyuyla puro içiyor.” “Vay yaramaz vay... Kibritle oynanmayaca¤›n› bilmiyor musun?”

L

okomotif ilk olarak ‹ngiliz Mühendis Richard Trevithick taraf›ndan düflünülmüfltü. Ama onun giriflimleri, yolcu treni olarak yaflama geçmek isteyen lokomotif için yetersiz kalm›flt›. Ve lokomotif, 18 yafl›nda okuma yazma ö¤renmeye soyunan bir taflkömürü teknisyeninden, kendi mühendisini yaratt›: George Stephenson, kusursuz bir lokomotif yaratmak için çaba göstererek, k›sa sürede kendini gelifltirdi ve ilk yolcu trenini yapan kifli olmay› baflard›. Richard Trevithick, 1801’de yapt›¤› ve sonuç alamad›¤› buharl› arabay› an›msad›. Bu baflar›s›zl›k, buharl› lokomotifin yarat›c›s›n› sarst›. Sab›rs›z; ama yetenekli bir kifli oldu¤undan, baflka fleyler üzerinde çal›flmaya bafllad›. Ancak, emeklerinin tümüyle bofla

gitmesini de istemedi¤inden, bir süre sonra makinesinin ray üzerinde giden arabaya ba¤lanmas›n› madencilere önerdi. Araç, beygirin yerini tutuyordu; ama ne ondan daha h›zl› gidebiliyordu ne de güvenliydi. Çünkü a¤›rl›k s›n›r› afl›l›nca, kay›yordu. Rayda kayma sorununa çözüm bulmaya çal›flan bir baflka ‹ngiliz Mühendis William Hedley, lokomotife belli bir a¤›rl›k verildi¤inde, tekerle¤in raya yap›flt›¤›n› ve kaymad›¤›n› gözlemledi ve tüm a¤›rl›¤›n yük çekmeye harcanmas› için çift dingilli bir lokomotif yaparak, bu arac›n a¤›r yük tafl›maya elveriflli oldu¤unu kan›tlad›. Wylam’da baflar›yla iflleyen Hedley’in lokomotifini görmeye gelenler aras›nda, Killing-Worth Taflkömürü Ocaklar›’nda teknisyen olarak çal›flan George Step139


George Stephenson

henson da vard›. ‹ngiltere’de 9 Haziran 1781’de do¤an Stephenson’›n çocuklu¤u yoksulluk içinde geçmiflti; önce çobanl›k, sonra da tar›m iflçili¤i yapm›flt›. Bir süre sonra da babas›n›n çal›flt›¤› maden oca¤›na, kazanc› olarak girdi. Görevi, birkaç iflçiyle birlikte oca¤a kömür atmakt›. Buharl› makineye büyük ilgi duymufl ve iflleyiflini incelemiflti. Bu arada araçtaki kusurlar› da bulmufl, bunlar› gidermenin çarelerini araflt›rmaya koyulmufltu. Ama bu konuyla ilgili bilgisinin çok yetersiz oldu¤unu anlayan Stephenson 18 yafl›nda okuma yazma ö¤rendi. Sonra da gece kurslar›na yaz›larak matematik, fizik ve mekanik ö¤renmeye bafllad›. Stephenson, koleje giden o¤lunun okul kitaplar›n› okuyor, Newcastle’daki Felsefe ve Edebiyat Derne¤i’nin seminerlerine kat›l›yordu. Bilimsel e¤itimi, teknik yeteneklerinin düzeyine yükseldikçe, 140

mucit dehâs› ortaya ç›kmakta ve fleflerinin dikkatini çekmekteydi. 1814’te Hedley’in makinesiyle ilgilenip bir benzerini Killingworth’ta üretmeyi önerdi¤inde, madende art›k bir iflçiden çok bir mühendis olarak çal›flmaktayd›. Stephenson ilk lokomotifini ayn› y›l üretti. Stephenson 1816’da bu lokomotifi gelifltirdi. Tekerleklerin uyumlu gidiflini sa¤lamak için bunlar›, birlefltirici bir devrim koluna ba¤lad› ve oca¤›n çekimini art›rmak için silindirden ç›kan buhar›n bir bacayla d›flar›ya at›lmas›n› sa¤lad›. 1817’de yeni bir model daha sundu. Bunda kazan, bir basma tulumba arac›l›¤›yla sürekli olarak su almaktayd›. 70 ton yükle dolu vagonlar› 8-10 km. h›zla götüren bu son lokomotif, Killing-Worth demiryolunda on y›l hizmet gördü.

B

u baflar› Stephenson’›n bir lokomotif fabrikas› kurmas›na yetecek denli büyüktü. Mucit 1822’de Newcastle’da fabrika açt›. ‹lk önemli sipariflini 1825’te ald›: Newcastle’›n güneyinde, birbirinden 39 km. uzakta bulunan Stockton ve Darlington kentleri aras›ndaki demiryolu için üç lokomotif... Tren yolu hatt› büyük bir törenle aç›ld›. 90 ton yük al›p saatte 20 km. h›zla gidecek olan lokomotife “resmi zevat›” ve müzikçileri tafl›mas› için bir de vagon ba¤land›. ‹flte bu, ilk yolcu treniydi.• SerdarKalkan@butundunya.com.tr

NE, NED‹R, NASILDIR? Pelin Hazar

Bir Yap›:

CASA BATLLO Bir Bulufl:

UTU MASASI

“C

asa Batlló” (“Batlló’nun Evi”) adl› yap›, “Casa Milà”, “Park Guell” ve daha önceki yaz›lar›m›zdan birinde hakk›nda bilgi edindi¤imiz “La Sagrada Familia”n›n da aralar›nda bulundu¤u tasar›mlar›yla dünya mimarisinin önde gelen adlar›ndan biri olan, bak›r ustas› bir baban›n 1852 ‹spanya do¤umlu o¤lu Antoni Gaudi’nin Barselona’da bulunan yap›tlar›ndn biri. Barselona ile çevresinde bulunan ve Antoni Gaudi’nin yap›t› olan yap›lar onun, 19’uncu yüzy›l sonlar›nda ve 20’nci yüzy›l baflla-

r›nda mimarl›k sanat›na ve yap› teknolojisine olan s›rad›fl›, yarat›c› katk›lar›n› somutlaflt›r›yor. Bitki ve hayvan desenlerinin, do¤al motiflerin ve k›vr›mlar›n a¤›rl›kl› olarak kullan›ld›¤› “Art Nouveau” (Yeni Sanat) ak›m›n›n yenilikçi ve yarat›c› öncülerinden Gaudi, al›fl›ld›k ve yerleflmifl görsel düzeni de¤ifltirerek kendine özgü bir biçem yaratm›flt›. Antoni Gaudi’nin s›rad›fl› düflüncelerini yans›tan en önemli yap›lardan olan “Casa Batlló”, binan›n sahibi tekstil sanayicisi ve varl›kl› aristokrat Josep Batlló i Casanovas’›n iste¤i üzerine 1905-1907 y›llar›nda Gaudi ön141


BD N‹SAN 2008

alk aras›nda “Kemikler Evi” olarak da adland›r›lan “Casa Batlló”, bulundu¤u cadde “Passeig de Gracia” üzerindeki, Domènech i Montaner’in yap›t› “Casa Lleo Morera” ve Puig i Cadafalch’›n yap›t› “Casa Amattler” yap›lar›yla birlikte “La Manzana de la Discordia” –‹ngiliz dilinde

H 142

“Apple of Discord” ya da “Block of Discord”– olarak an›l›yor. “Manzana” sözcü¤ü hem “elma” hem de “blok” anlam›na geliyor. Yunan ve Roma mitolojilerinde adlar› Eris ve Discordia olan anlaflmazl›k, uyumsuzluk ve karmafla tanr›çalar›na, Hera, Afrodit ve Athena aras›nda paylafl›lamayan “alt›n elma” olay›na ve dolay›s›yla Truva Savafl›’na gönderme yapan, dilimizde de “anlaflmazl›k konusu” anlam›na gelen bu ifadeyle adland›r›lmalar›n›n nedeni, birbiriyle ilgisi olmayan bu üç blogun farklar› aç›kça belli olan yap›sal özellikler tafl›malar›. Özellikle renk seçimleriyle bir akvaryumu and›ran “Casa Batlló”nun içi de en az d›fl› denli etkileyici. Gaudi bu yap›da de-

etmek düfl gücünüzü geniflletip yarat›c›l›¤›n›z› gelifltirebilir. *** Eski bir köle olan Sarah Boone, patent sahibi ilk zenci Amerikal›lar’dan biri. Ona bu flans› verense tasarlad›¤› ütü masas›d›r.

Edgar Degas, “Ütü Yapan Kad›n”

derli¤inde yenilenmifl. Eski ve s›radan bir binan›n cephelerinin, merdivenlerinin ve birinci kat›n›n da içinde bulundu¤u bir bölümünün yeniden yap›lmas›yla yeni biçimini alm›fl. Gaudi’nin ayr›ca bir kat daha ekledi¤i “Casa Batlló”nun ilk iki kat›nda Batlló, üst katlardaysa kirac›lar yafl›yormufl.

niz yaflam›nda bulunan renklerden ve çeflitli biçimlerden esinlenmifl. Bina d›flar›dan bak›ld›¤›nda kafatas› ve kemiklerden yap›lm›fl gibi görünüyor. “Kafataslar›” asl›nda balkonlar, “kemikler”se destekleyici sütunlar. Dev bir filin bacaklar›n› and›ran yüksek sütunlar binayla ilgili göze çarpan ilk fley. Bir dinozorun omurgas›na benzer çentikli bir hatla kapl› olan çat› tümüyle farkl› bir yap›da. Ola¤anüstü bir terasa sahip olan binan›n d›fl cephesi birçok renkte par›ld›yor. Bu binada köfle yok, duvarlar bile k›vr›ml›. Merdivenlerin tutunma yerleri elin tutma biçimine uygun biçimde kavisli. “Casa Batlló”nun, mimar›n ayn› zamanda “La Pedrera” olarak bilinen “Casa Milà” adl› yap›t›n›n da bulundu¤u caddeye bakan taraf›n›n kaplanmas›nda Claude Monet’in “Water Lilies” adl› yap›tlar serisinden esinlenilmifl. ‹spanya’ya yolunuz düflerse, UNESCO Dünya Miras› Listesi'nde de yer alan “Casa Batlló”yu ve Gaudi’nin öteki yap›tlar›n› ziyaret

Ütü masas›yla ilgili kaynaklarda 800’lü y›llar›n sonlar›ndan söz edildi¤ini duymak flafl›rt›c› gelebilir. Kayalar› ›s›t›p giysilerini düzlefltirmede kullanan Vikingler balina kemi¤inden yapt›klar› ütü masalar›n› kullan›yorlarm›fl. 143


BD N‹SAN 2008

Ütü masas›ndan önce ütüleme ifllemi mutfak masas›nda ve kimi zaman da iki sandalye aras›na yerlefltirilen kal›n bir tahta üzerinde yap›l›rm›fl. Kay›tlarda, Boone’un 26 Nisan 1892 y›l›nda ald›¤› patentten önce ütü masas› için al›nan çok say›da patent yer al›yor. ‹lk patentlerden biri 1858 y›l›nda W. Vandenburg ve J. Harvey’e verilmifl, Vandenburg sonraki dört y›l içinde gelifltirdi¤i tasar›mlar›na alt› kez daha patent alm›fl. “Ütü masas›”n›n ‹ngilizce karfl›l›¤› olan “ironing board”a ilk kez 1867 y›l›nda J. N. Brewster’›n ald›¤› patentin kay›tlar›nda rastlan›yor. 1871 y›l›ndaki patentin sahibi olan adsa J. H. Mallory; onun tasar›m›yla ütü masas›, yüksekli¤i ayarlanabilen, ayaklar› katlanabilen bir alet biçimini alm›fl. Boone’un ütü masas› ilk ol-

GEZD‹KÇE GÖRDÜKÇE masa da, öncekilere k›yasla önemli bir özellik bar›nd›r›yormufl. Daha dar bir yüzeyden olufltu¤undan, giysilerin kollar›n›n ve yakas›n›n ütü masas›n›n bir ucuna geçirilerek k›r›flmadan düzgünce ütülenmesine olanak sa¤l›yormufl. Basit bir düzene¤e ve iflleve sahip oldu¤u düflünülen kimi bulufllara bile, birileri harekete geçip de olanaklar›n› ve akl›n› kullanarak onlar› ortaya ç›karmad›¤› sürece kavuflamam›fl insano¤lu... Kad›n mucitler tarihinde kendine hat›r› say›l›r bir yer edinen Sarah Boone da, o bulufllardan birini gelifltirip kullan›fll› duruma getiren kifli. Onun ve katk›da bulunan öteki mucitlerin giriflimcili¤i ve çabas› sayesinde yüz y›l› aflk›n bir süredir var ütü masas›...• PelinHazar@butundunya.com.tr

Yazar olmak isteyen genç bir adam, ünlü bir edebiyatç›ya yeni yazd›¤› roman›n›n tasla¤›n› getirdi ve yap›t›yla ilgili düflüncesini ö¤renmek istedi. Ünlü edebiyatç› kitab› okuduktan sonra genç adam› ça¤›rd› ve düflüncesini aç›klamaya bafllad›: “Bu yap›t güçlü de¤il, ünlü olabilmek için daha güçlü bir fleyler yazman›z gerekiyor” dedi. “Fakat yine de bu yap›t›n›z› saklay›n, üne kavufltuktan sonra yay›mlayabilirsiniz.”• Bir adam davul çalma suçundan mahkemeye verilmiflti. Yarg›ç kendisinden durumu aç›klamas›n› istedi: “Komflunun davulunu çalm›fls›n›z” dedi. “Bunu niçin yapt›n›z, bu aleti çalmas›n› biliyor musunuz?” H›rs›z hemen kendini savunmak için “Hay›r, bilmiyorum” dedi ve ekledi: “Ama komflum da bilmiyordu!”• 144

İzlen Şen

‹ki Gölün Aras›ndaki

B

Interlaken

ulutlar kay›p gidiyor masmavi gökyüzünde... Yolcular›n görüntüsü trenin cam›na yans›yor, camda h›zla akan d›flar›daki a¤açlar›n, evlerin görüntüsü üzerinde merakla çevreyi izleyen, uyuklayan, kitap okuyan farkl› yüzler, bedenler beliriyor. Rengarenk evlerden oluflan köylerden geçiyor bindi¤im tren, da¤lar›n tepelerin aras›ndan, köprülerin üzerinden geçiyor ve iki gölün birbirine yaklaflt›¤› yerde, Alp Da¤lar›’n›n eteklerinde duruyor. Bu durakta, Interlaken’de iniyorum. Thun ve Brienz Göllerinin aras›nda, içinden geçen Aare Nehriyle iki gölü birbirine kavuflturan Interlaken, ad›n› da bu yüzden Latince “göller aras›ndaki yer” anlam›na gelen “inter lacus”dan alm›fl. Buras› ‹sviçre’nin en eski turizm merkezlerinden biri olsa da, hâlâ ‹sviçre Alpleri’nin manzaras›n› seyretmek, Avrupa’n›n en yüksek noktalar›n-

dan biri, 4158 metre yükseklikteki Jungfrau zirvesine trenle ç›kmak ve baflta kayak olmak üzere

farkl› sporlar› yapmak için gelenleri a¤›rlamaya devam ediyor. Trenden inince Alp Da¤lar›’n› 145


ve Thun Gölü’nü daha yüksekten görebilmek için Beatenberg köyüne giden otobüse yetifliyorum koflarak... Çam ormanlar› aras›ndan k›vr›la k›vr›la ç›kan yoldan da¤›n tepesine do¤ru ilerliyoruz.

G

ölden 600 metre yükseklikte, da¤daki düzlü¤e yerleflmifl köyü ilk gördü¤ümde, yemyeflil bitki örtüsünün üzerine serpifltirilmifl ahflap evleri kufl evlerine benzetiyorum. Köye yaklaflt›kça bu evler de büyüyor, koyu kahverengi ahflap evlerin pencerelerini süsleyen k›rm›z›, pembe çiçeklerin de ay›rd›na var›l›yor flimdi... K›fl›n kayak yapmaya gelenlerle dolup taflan köyün ana caddesi henüz kayak mevsimi bafllamad›¤›ndan oldukça sessiz. 1200 nüfuslu Beatenberg’e Avrupa’n›n en uzun köyü olmas›n› sa¤layan bu cadde 7 km. uzunlu¤unda ve köyün tümü bu 146

yolun iki yan›nda yer al›yor. Caddenin bitti¤i yerdeki son durakta otobüsten iniyorum. Bulundu¤um yerden bak›nca afla¤›da Thun Gölü ve karfl›mda Alpler’in Eiger, Mönch ve Jungfrau adl› zirveleri görünüyor. Da¤lar gölden o denli yüksekte ki, önümdeki görüntü da¤ de¤il de, sanki bir masal›n içinde, gökyüzünde bulutlar›n üzerinde duran, beyaz sihirli bir kale... “Karlar Kraliçesi” masal›n›n geçti¤i yer sanki... Esen hafif bir rüzgar beni masaldan ç›kar›p tekrar durdu¤um yere getirip b›rak›yor. Biraz ›s›nmay› da umarak, hemen oradaki restorana giriyorum. Alt kat› ev olarak kullanan aile, caddeden girifli olan üst katta küçük bir restoran iflletiyor. Ben sebzeli patates üzerinde peynir ve salaml›-ekmekli peynir gibi ‹sviçre’nin bol peynirli yemeklerini tadarken, yan masada oturan yafll› bir kad›n gülen gözleriyle

torununun mürdüm eri¤i turtas› yemesini seyrediyor. Bu ev ortam›nda gerçek bir köyde oldu¤umu duyumsuyorum. D›flar›da biraz yürüdükten sonra Interlaken’e dönmek üzere otobüse bindi¤imde, otobüsteki pencerem her biri birbirinden güzel fotograf kareleri olan görüntüleri çerçeveliyor sanki... Yolun yar›s›ndayken, yol kenar›ndaki a¤açlar›n üzerinden göle do¤ru süzülen k›rm›z› bir paraflüt görüyorum penceremden... Alpler’i karfl›s›na alm›fl, çam ormanlar›n›n üzerinden göle do¤ru uçuyor. Bu paraflüt bana tren istasyonundan ald›¤›m broflürü an›msat›yor. Interlaken’i tan›tan broflürde kentin yaln›zca kayak merkezleri, Alp Da¤lar› manzaras›, göller ve temiz havas› için de¤il, yamaç paraflütü, kanyon atlay›fl›, buzul yürüyüflü, t›rman›fl, iple atlay›fl, rafting gibi farkl› spor dallar› için de

ye¤lenen bir yer oldu¤u yaz›yor. Interlaken’e var›nca, gölde tekneyle gezi yapacak zaman›m olmad›¤› için, kentin içinden geçen nehri izleyerek Brienz Gölü’ne do¤ru yürümeyi ye¤liyorum. 5200 nüfuslu kentin, merkezi de pek kalabal›k de¤il. Hediyelik eflya dükkanlar›, oteller, restoranlar, ifl yerlerinin oldu¤u kent merkezindeki ana caddeden yürüyerek nehir kenar›ndaki patikaya geliyorum.

N

ehrin karfl› taraf›nda tepelerden nehre do¤ru s›ralanm›fl k›rm›z›, sar›, beyaz renkli evler üzerlerine düflen akflamüstü güneflinin de etkisiyle daha da renkli görünüyorlar. Toprak yolda yürürken üzerine bast›¤›m yapraklar›n sesini duyabiliyorum, yan›mdan bastonlar›ndan destek alarak yürüyüfle ç›km›fl yafll› bir çift, yanaklar› k›pk›r147


BD N‹SAN 2008

m›z› olmufl bir k›z çocu¤uyla annesi geçiyor. Nehir gölle birleflti¤inde patika yol da bitiyor, gölün k›y›s›nda buluyorum kendimi... Alp Da¤lar›’n›n gölgesindeki gölün durgun sular›na bakarken, buradaki yaflam›n da bu sular denli sakin oldu¤unu düflünüyorum. Göl kenar›ndaki evler, a¤açlar, tekneler, herfley özenle yerlefltirilmifl gibi... Köydeki restoranda bile kullan›lan, kimseye

bir yudum az ya da fazla içecek konmas›na izin vermeyen, üzerinde milimetre çizgileri olan bardaklar geliyor akl›ma; herfley öyle planl›, programl›, kurallara ba¤l› ki sürprizlere pek yer yok gibi... Göle do¤ru akan nehir sular› gibi, ‹sviçre saatlerindeki zaman da, yaflam da sessiz sakin ak›yor burada...• IzlenSen@butundunya.com.tr

Mehmet Bey, fabrikaya genel müdür olarak atanm›flt›. Önce fabrikan›n her yerini gezdi. Sonra da idare müdürünü yan›na ça¤›rarak sordu: “Fabrikadaki herfley sigortal› m›?” ‹dare müdürü bu soruya boynunu bükerek yan›t verdi: “Hepsi de¤il, efendim” dedi. “Yaln›zca bir bölümü sigortal›...” Genel müdür bu yan›ta çok sinirlendi: “Böyle fley olmaz” dedi. “‹¤neden ipli¤e herfley h›rs›zl›¤a karfl› sigortalanmal›. Bu kural› yaln›zca saatlerde uygulamayabilirsiniz.” ‹dare müdürü bu duruma çok flafl›rd›: “Neden efendim?” diye sordu. “Saatleri niçin sigortalam›yoruz?” Mehmet Bey, müdürünün merak›n› hemen giderdi: “Tüm çal›flanlar›n gözü sabahtan akflama de¤in onlarda... Bu yüzden de hiç kimse çalmaz onlar›...”• Müdür iki iflçiyi bofl otururken yakalad› ve onlara bu davran›fllar›n›n nedenini sordu: “Sizin iflinizin bafl›nda olman›z gerekmiyor mu?” dedi. “Neden çal›flm›yorsunuz?” ‹flçiler hemen kendilerini savunmaya bafllad›: “Olur mu öyle fley, efendim?” dediler. “Bu keresteyi rendeletmeye götürüyoruz.” Müdür bu aç›klamaya çok flafl›rd›: “Peki ama” dedi. “Kereste nerede?” ‹flçilerden biri, bafl›n› öne e¤erek yan›t verdi: “Bak flu aksili¤e” dedi. “Keresteyi almay› unutmufluz.”• 148

KÜÇÜK BÜYÜK BULUfiLAR İlker İnal

Kimi milat öncesi ça¤lar›n en derininden, kimi yaln›zca 10-15 y›l önceden gelip yaflam›m›z›n tam merkezine yerleflti. Ampulden cep telefonuna, prezervatiften televizyona, bisikletten difl f›rças›na, internetten kibrite, sutyenden kurflunkaleme CD’den radyoya... Herhangi birinin eksikli¤ini düflünebiliyor musunuz?.. Fiber optik kablo, 1966: Bugün dünyan›n dört köflesini birbirine ba¤layan bu kablolar, 1966’da Charles Kao ve George Hackham taraf›ndan tasarlanm›fl. Giyotin, 1792: Mucidi Joseph Ignace Guillotin idam cezas›na karfl› olsa da giyotin, 1981’de ölüm cezas› kalkana dek Fransa’daki tek yasal idam aletiydi. Gore-tex, 1972: Bir santimetrekaresinde 200 milyondan fazla delik bulunan, su geçirmeyip teri d›flar› atabilen kumafl› gelifltiren Robert Gore’a, do¤a sporu tutkunlar› çok fley borçlu. Gözlük, 1451: Söylentiye göre Roma ‹mparatoru Nero, gladyatörleri tek gözüne takt›¤› elmas›n

süzgecinden izlermifl. Bildi¤imiz gözlüklere iliflkin en eski kan›tsa 1450’lerden kalma Floransa ticari kay›tlar›nda bulunmufl. GPS, 1978: Yerimizi bulmak için pusula ve harita tafl›mak, kerteriz almak gibi zahmetli ifllerden bizi kurtaran GPS sistemi, ABD ordusu taraf›ndan gelifltirilmifl. Hesap maakinesi, 1971: Piyasaya ç›kan ve basit ifllemleri gerçeklefltirebilen ilk dijital hesap makinesi ortalama bir çal›flan›n üç haftal›k maafl›na denk geliyordu. ‹çten patlamal› motor, 1859: Çevre bilinçli vicdanlar›m›z› rahats›z etse de içten patlamal› motor, tarihin en önemli bulufllar›ndand›r. O olmasayd› arabayla gezemez, uçamaz, fabrika kura149


BD N‹SAN 2008

maz, okyanus ötesi deniz yolculuklar› yapamazd›k. ‹nternet, 1969: Bugün dünya nüfusunun yüzde 20’sinin ba¤l› oldu¤u internet, 1969 y›l›nda ilk gelifltirildi¤inde yaln›zca dört bilgisayar› birbirine ba¤l›yordu.

iPod, 2001: Bugün dünyada saatte 2 bin adet sat›lan iPod, müzi¤e bak›fl›m›z› de¤ifltirdi. Gerçekten yaln›zca alt› y›l m› oldu? ‹sviçre çak›s›, 1897: ‹sviçre ordusunun b›çaklar›n›n Almanya taraf›ndan sa¤lanmas›na bozulan bir cerrahi alet üreticisi taraf›ndan tasarlanan ünlü çak›dan y›lda 5,5 milyon adet üretiliyor. Ka¤›t, ‹.S. 105: Bugünün elektronik dünyas›nda bile hâlâ gereksinim duydu¤umuz ka¤›d›n mucidi Çinliler, bu buluflu 500 y›l boyunca bir giz olarak saklam›fllar. Kalp pili, 1958: ‹lk olarak ‹sveçli Rune Elqvist ve Ake Senning’in gelifltirdi¤i kalp pili birkaç saatte bozulmufltu. Bugün kullan›lan güvenilir modellerin babas›, ayn› y›l buluflu gelifltiren ABD’li mühendis Wilson Greatbach... Kame era, 1826: En eski kameran›n yarat›c›s› olan ‹ngiliz William 150

Talbot’u bu ifle yönlendiren, çizim konusundaki yeteneksizli¤iydi. Kibrit, 1826: Stockholm’lü kimyager John Walker’›n iki kimyasal› birlefltirerek yapt›¤› kar›fl›m›n tafla sürtününce alev ald›¤›n› keflfetmesiyle ortaya ç›kan kibrit, insano¤lu için atefl yakmay› problem olmaktan ç›kard›. Kilit, ‹.Ö. 2000: ‹lk kilit ve anahtarlar yaklafl›k 4 bin y›l önce M›s›rl›lar taraf›ndan kullan›l›rken, bugün kulland›¤›m›z kilit sistemini tasarlayan, ad›n› birçok anahtar›n üzerinde gördü¤ümüz Linus Yale’dir. Kiflisel bilgisayar (PC), 1977: 1950’lerde IBM taraf›ndan flirketler için üretilen bilgisayarlar o zaman›n paras›yla 100 bin dolara mal oluyordu. 1977’de “Apple 2” adl› ilk PC modelini gelifltiren Steve Job, olanaks›z gibi görünen “her eve bir bilgisayar” fikrinin de gerçekleflmesine neden oldu.

Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Mart Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

Mant›k Bilmecesi K›yafet Tak›m elbise Kot pantolon Kazak Mont H›rka

Ad› Cahit Cengiz Fehmi Güngör Tahsin

‹çki Viski Beyaz flarap K›rm›z› flarap fiampanya Votka

Bulmaca 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

1

2

E N V E R G Ö K Ç E

R O L A R A A L K L E Z ‹ A R A Ö R E T A S M R E T A T E U R K A R S N S ‹ M A S A A N E M A N

11 12 13 14 15 16 17

Kredi kart›, 19500: Kredi kart›n› yayg›nlaflt›rarak “bedavaya al›flverifl yapma duygusu”nu olanakl› k›ld›¤› için Diner’s Club kurucusu Amerikal› Ralph Schneider’e teflekkür borçluyuz.•

Bar Dolu Rock Caz Sak›ncal› Blue Moon

18

A S A D O L U

19 20

A

3

4

5

6

G Ü R T E R A M N T S ‹ K T A L R E ‹ N A D E A R T A ‹ S MO A S

11

12

13

14

15

N A Y D I S A C A K M S A K A R E L A ‹ fi L ‹ U B A Y E B A N A K A N R D Y A N E T R A O E A A L E T E N E K E K ‹ ‹ A Z A R A ‹ L ‹ K N K S ‹ K A K

7

8

9

10

N ‹ L Ü F E R

T R O O R U A N K E E T T ‹ N A N K A K Z A fi

‹ Z

A R P A A K

N ‹ R V A N A A R U

151


MANTIK B‹LMECES‹

KARELER VE RAKAMLAR

Prof. Dr. Yüksel Bozer

Cahit Batum

+

=

--

= --

+

+ =

+

O hafta sonu baba ya da anneyle çocu¤u evden ayr›ld›lar. Afla¤›daki ipuçlar›na dayanarak hangi baba ya da annenin hangi çocukla nereye, ne için gitti¤ini bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Çetin o¤luyla Sinyor’a al›flverifl için gitmiflti. 2- Ça¤lar o gün müzik dinlemek istiyordu; fakat yan›nda Reyhan yoktu. 3- Mine’yle d›flar› ç›kan Ça¤la, Gençler Kulübü’ne gitmemiflti. 4- Selim babas›yla pinpon oynamaya gitmiflti. 5- Truva’ya giden Serap yemek yemedi. 6- Ahmet hafta sonlar› Belediye Kulübü’ne gitmekten hofllan›rd›.

---

=

--

--

-=

--

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Mart Ay› Çözümü: 543 + 345 = 888 + 320 -- 213 =+ 107 863 + 132 = 995

752 -- 423

411 = 341 -- 208 = -- 215

329

203 = 126

Müzik

Sinema

Pinpon oynamak

Al›flverifl

Yemek yemek

Truva

Rival

Sinyor

Belediye Kulübü

Gençler Kulübü

Selim

Reyhan

Meral

Anne-Baba

=

Mine

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

Mehmet

Çocuk

Ahmet Ça¤lar Serap Çetin Ça¤la Yemek yemek Al›flverifl Pinpon oynamak Sinema Müzik Gençler Kulübü Belediye Kulübü Sinyor Rival Truva Anne-Baba

Çocuk

Gittikleri yer

Ne için gittiler

YukselBozer@butundunya.com.tr 152

153


SATRANÇ Mustafa Yıldız

L‹NARES 2008 Linares Turnuvas›’nda bu y›l Dünya fiampiyonu Anand ve eski Dünya fiampiyonu Topalov’un yan›s›ra Shirov, Ivanchuk, Leko, Aronian, Recebov ve Carlsen oynad›lar. Kasparov dermifl ya “Dünya satranc›nda kimin nerede olaca¤› Linares’te belli olur.” Gerçekten de özellikle Norveçli dahi çocuk Carlsen’in oyunlar›, onun ileride dünya satranc›n›n zirvesine oturaca¤›n› gösteriyor. Afla¤›daki oyunda siyah tafllarla Topalov’a karfl› cesaretle oynay›p teknik bir biçimde kazan›yor. Topalav-Carlsen, Morelia-Linares, 2008, 5.Tur 1. e4 Af6 (Alekhin Savunmas›, bu düzeyde bir turnuva için sürpriz bir seçim; ama ilerleyen hamlelerde Carlsen’in bu aç›l›flla ilgili ev haz›rl›¤› yapt›¤› anlafl›l›yor.) 2. e5 (Ço¤unlukla kullan›lan devam yolu. Kaydedilen ilk Alekhin Savunmas› oyunu Madam Remusat ile Napolyon Bonaparte aras›nda 1802’de oynand›¤› söylenen bir minyatür: 2. d3 Ac6 3. f4 e5 4. fxe5 Axe5 5. Ac3 Afg4 6. d4 Vh4+ 7. g3 Vf6 8. Ah3 Af3+ 9. fie2 Axd4+ 10. fid3 Ae5+ 11. fixd4 Fc5+ 12. fixc5 Vb6+ 13. fid5 Vb6+ ve mat. 2... Ad5 3. d4 d6 4. Af3 dxe5 5. Axe5 c6 6. Fd3?! (Do¤al hamle: 6. c4) 6... Ad7 7. Axd7 Fxd7 8. 0-0 g6 9. Ad2 Fg7 10. Af3 0-0 Siyah, aç›l›flta eflitli¤i yakalam›fl durumda. 11. Ke1 (11. h3 ile siyahlar›n beyaz fili k›s›tlanmal›yd›.) 11. Fg4! (d4 piyonuna bask› yap›yor.) 12. c3 c5! (d4’e bask› art›yor.) 13. Fe4 (13. dxc5 oy8 nanamaz; çünkü 13... Axc3 14. bxc3 7 Fxc3 flifl!) 13... cxd4 14. cxd4 e6 (Beyaz›n 6 izole piyonu olufltu.) 15. Vb3 Topalov, 15. h3 Fxf3 ile bafllayan daha dirençli yo5 lu seçmiyor.) 15... Fxf3! 16. Fxf3 Fxd4 4 (Siyah, merkez piyonunu kazand›, bun3 dan sonras› teknik ifli.) 17. Fxd5 Vxd5 18. 2 Vxd5 exd5 19. Kd1 Fg7 (D) (Topalov 1 acaba bu de¤iflmeler sonunda piyonu c d e f g h a b geri alaca¤›n› m› umuyordu?) 20. fif1 (20. Kxd5 Kfd8 21. Kxd8 Kxd8 22. Fe3 b6 23. Kb1 Fxb2 -+) Beyaz umutsuzca birkaç hamle daha oynad›. 0-1 154

TÜRK‹YE B‹R‹NC‹L‹⁄‹ SEÇME YARIfiMASINDAN

ATAK Shirov-Recebov, 2008

K›l›ç-Haznedaro¤lu: Beyaz, siyah›n 28... Kxd8 29. Vxc4 oynayaca¤›n› umuyordu; ama 28... Kd4’ten sonra umutsuzca vezirsiz oynamaya raz› oluyor. 29. cxd4 Fxe2 30. Kxc5 Va4 ve birkaç hamle sonra beyaz terk etti. 8 7

Beyaz kazan›r

6

OYUN SONU

5

Kramnik-Baraev, 2003

4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

Erdo¤du-Aktafl: Beyaz bu konumda 61. Kxh7 ile kolayca kazanabilir; ama o bir taktik manevra ile kale kazan›yor. 61. Fc5, Siyah kaleyi fili istemeye celbediyor. 61... Kc7?? 62. Fb6+ ve kale düfltü. 1-0

Beyaz kazan›r

KEND‹ GELEN Ivanchuk-Aronian, 2008

8 7 6 5 4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

37. Kg3?? MustafaYildiz@butundunya.com.tr

Çözümler 100’üncü sayfam›zdad›r. 155


BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156

6

4

SOLDAN SA⁄A: 1) “‹stanbul’un Gözleri Mahmur”, “Her Harf Bir Melek”, “Ada fiiirleri” gibi kitaplar› bulunan, fotografta görülen yazar ve flairimiz. 2) Özsu. - “..... Nin” (“Venüs Üçgeni”, “Albatrosun Çocuklar›” gibi kitaplar›n Frans›z yazar›). - Sergen. 3) Namus. - Cennet bahçesi. - Birleflmifl Milletler’in k›sa yaz›l›fl›. - Sert bir içki. 4) Yunan mitolojisinde Hera’n›n efli olan tanr›. - Kusur. - “..... Kocagöz” (“Kalpakl›lar”, “On Binlerin Dönüflü” gibi kitaplar› bulunan 1993 y›l›nda yitirdi¤imiz yazar›m›z). 5) Bir nota. - Kaflkol. 6) Mezopotamya’da kurulmufl eski bir uygarl›k. - Tuzsuz bir peynir türü. - “..... Güler” (Fotograf sanatç›m›z). - ‹skambilde birli. 7) Müslümanl›¤›n befl koflulundan biri. Tayland’›n para birimi. - Yafll›, kocam›fl. 8) ‹flaret. - Süngü gibi tüfe¤in namlusu ucuna tak›lan bir çeflit b›çak. - “..... Ve Siyah” (Halit Ziya Uflakl›gil’in bir yap›t›). 9) Efelek. - ‹nce dantel. - Uzakl›k iflareti. 10) Manganezin simgesi. - Erzurum ve Artvin’e özgü bir halk oyunu. - Çok taneli bir meyve. Galyumun simgesi. 11) Kir. - Hint prenslerine verilen unvan. 12) Ukrayna’da bir kent. - Asya’da bir ülke. - Terazinin gözlerinden her biri. 13) S›k›nt› verme, üzme. - Kibar olmayan. - Tasa, keder. 14) Hayvan lefliyle beslenen yabani bir hayvan. - ‹simler listesi. - Kabul etmeme. 15) fiark›, türkü. - Ölçüt. Bir tür yapay mermer. 16) Karadeniz’e özgü küçük tekne. - Türkiye Kömür ‹flletmeleri’nin k›sa yaz›l›fl›. 17) Menevifl. - Evcil büyükbafl hayvanlar›n bar›nd›¤› kapal› yer, hayvan dam›. 18) Hayvan yiyece¤i. - Sarhofl ba¤›rmas›. 19) Bolu ilinde turistik bir göl. Valide. 20) Hz. Nuh’un o¤lu Sam’dan türediklerine inan›lan beyaz ›rk›n Arapça, Asurca, ‹branice ve Habeflce konuflan kavimlerin topland›¤› kol. - H›ristiyan.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Gilgamefl Tarihte ‹lk Kral Kahraman”, “Sumerli Ludingirra - Geçmifle Dönük Bilimkurgu” gibi kitaplar› bulunan 1914 y›l›nda do¤mufl sümerologumuz. - Matem. 2) Arap harfli metinlerde bir ünsüzün “›”, “i” seslerinden biriyle okunaca¤›n› gösteren iflaret, kesre. - Avrupa’da bir göl. - Paylama. - Hiçbir ifle yaramadan yok olma, bofla gitme. 3) Bir nota. - Haberci. - Kaydedilmifl sesleri pikapta dinlemek amac›yla haz›rlanan plastik daire biçiminde yaprak. - Eksiksiz. 4) Gözün bir tabakas›. - Hac› Bektafl-› Veli’nin bir yap›t›. - Gelir. - Nikelin simgesi. 5) Eski dilde bafl. - Lezzet. - Antalya’da bir kayak merkezi. 6) Erbap. - Türk musikisinde bir makam. - Nazi hücum k›tas›n› imleyen harfler. 7) Yunan alfabesinde bir harf. - Yeniçeri k›fllas›. - Sonuç. - Do¤u Anadolu’da bir ›rmak. 8) Ses. - Ceviz, sar›msak, tuz, ekmek içi, sirke ve zeytinya¤›yla haz›rlanan sos. - Gözlemevi. 9) Fas’›n baflkenti. - ‹nsan›n yarad›l›fl ve ruh özelliklerinin tümü, mizaç. - Bir nota. - Çay, kahve tafl›maya yarar kahveci tepsisi. - Tuza¤a düflürülen fley. 10) K›sa metal çubuk. - Organik maddelerden kuru dam›tma yoluyla elde edilen madde. - Kötü, fena. - Oylumlu. 11) Sahip. - Gizem. - Bir alan ölçüsü birimi. - Eski dilde dudak. 12) Eski M›s›r’da günefl tanr›s›. - Bir renk. - Böceklerdeki solunum biçimi. 13) Hofl koku. - Fakat, lakin. - fiubat ay›nda birer hafta arayla havada, suda ve toprakta olufltu¤u san›lan s›cakl›k yükselifli. 14) ‹stanbul’un bir semti. - Fas›la. - Yersiz söylenmifl söz. - Hayat arkadafl›. 15) Sak›z rak›s›. - Bankalararas› elektronik para transferini simgeleyen harfler.•

FilizOskay@butundunya.com.tr

157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

MUSTAFA KEMAL TÜRK‹YES‹, SUAT DERV‹fi EFSANE B‹R KADIN VE DÖNEM‹, fiEH‹RLER, TÜRK‹YE’N‹N MÜZ‹⁄‹ Mustafa Kemal Türkiyesi Lilo Linke ‹karus Yay›nlar›

itler rejimine karfl› oldu¤u için Londra’ya yerleflen genç bir Alman kad›n 1935 y›l›nda geldi¤i Türkiye’nin dört bir yan›n› gezerek, fotograflayarak haz›rlad›¤› kitapta ça¤dafllaflman›n sanc›lar›n› anlat›yor. Yetmiflüç y›l sonra o günlere bakmak nereden nereye geldi¤imizi anlamak için ciddi bir kaynak. Ellerine ve kollar›na vurulan geri kalm›fll›k zincirlerinden kurtulmak isteyen Türkiye’den memleket, insan manzaralar›... ‹stanbul, Karadeniz k›y›lar›, ‹ç Anadolu, Do¤u ve Çukurova kentlerinde gündelik yaflam tüm ç›plakl›¤›yla dile getiriliyor.

H

158

O y›llarda kad›nlar›n laik yaflam›n sa¤lad›¤› özgürlük havas›n› nas›l soluduklar› yan›nda halkevleri, ça¤dafl okullar›n çal›flmalar›ndan da izler var. Kitapta bölüm aralar›nda konulan notlardaki aç›klamalar da ilgi çekici...

Suat Dervifl Efsane Bir Kad›n ve Dönemi

Reflat Fuat Baraner’in efli... “Bafl› E¤ilmez Kad›n”› kaleme alan daha önce yazd›¤› biyografilerle be¤eni toplayan Liz Behmoaras flöyle diyor: “Osmanl›’dan cumhuriyete geçifl dönemini bütün sanc›lar›yla yaflam›fl dördüncü biyografi kahraman›md›r Suat Dervifl... Son Osmanl› ayd›nlar›ndan hümanist Suat Dervifl, cumhuriyetten sonra ideallerini ancak solda gerçeklefltirece¤ine inanm›fl bir kad›nd›r. Ancak hiçbir ideolojiye, hiçbir ak›ma, hiçbir s›n›fa tamam›yla hapsolmay› kabul etmeyecek denli ba¤›ms›z ve bunun bedelini sonuna dek ödemeyi göze alacak kadar da cesurdur. Bu kitap onun hikayesi...”

fiehirler John Reader Yap› Kredi Yay›nlar›

Liz Behmoaras Remzi Kitabevi

imi zaman yap›t, onu var edeninin önüne geçer. Türküler, flark›lar gibi... “Fosforlu Cevriye”yi herkes bilir; ancak onun yarat›c›s›n›n bir kad›n yazar Suat Dervifl oldu¤unu pek az kifli bilir. Cumhuriyetin ilk y›llar›n›n önemli kad›n gazetecilerinden olan Suat Dervifl Nâz›m Hikmet’in ilk aflk›, Atatürk’ün anne taraf›ndan yak›n akrabas›,

K

ugün dünya nüfusunun büyük ço¤unlu¤u flehirlerde yafl›yor. fiehirlerin tarihi ister istemez insano¤lunun gelece¤ini de etkiliyor. fiehirler üzerinden uygarl›k tarihini yazan yazar, öyküsüne Çatalhöyük’ten bafll›yor. fiehir deyince insanlar› kaplayan kötümser düflüncelere karfl› bu kitap olumlu sözler söylüyor: “Çevreye uyum sa¤lamad›¤›m›z vakit çevreyi bize uygun olacak flekilde uyarlad›k. Bu bilinçli

B

alg›lama ve keflifle yön bulan birikimci bir süreç oldu. Tafl devri, dünyada tafl bitti¤inden de¤il, birisinin tuncun nas›l elde edildi¤ini keflfetmesiyle sona erdi... Tunç flüphesiz tafl devrinin pek çok sorununu çözdü; ça¤lar boyunca ayn› flekilde insanl›¤›n ilerlemesi ve flehirlerin geliflimi günümüze dek beklenmedik icatlarla taçland›. Dünyan›n mükemmelden çok uzak oldu¤u tart›flmas›z. Fakat ço¤u insan için flehirler sorun de¤il çözüm.”

Türkiye’nin Müzi¤i Kurt-Ursula Reinhard Sun Yay›nevi

Ç

a¤dafl Türk müzi¤inin önde gelen adlar›ndan biri olan Muammer Sun’un efli 25 y›l önce bu kitab› çevirerek yay›na haz›r duruma getirmifl. Ancak basacak yay›nevi ve öteki sorunlardan ötürü bu de¤erli çal›flma okuruyla buluflamam›fl. Kendi yay›nevlerini kurup bu iki ciltlik yap›t› gerek müzik alan›nda uzmanlaflanlara gerekse bir yabanc› gözüyle Türk müzi¤inin ne oldu¤unu merak edenlere sunuyor. ‹lk cilt Türk Sanat Müzi¤ini, ikincisi ise Türk Halk Müzi¤ini ele al›yor.• 159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Damlanur Yıldız

160


TÜRK RESSAMLARI: AHMET FAZIL AKSOY

Anadolu Hisar›’nda Bahar Ahmet Faz›l Aksoy, 1949’da Samsun’da do¤du. Perflembe Ö¤retmen Okulu ve Samsun 19 May›s Lisesi’ni bitirdikten sonra, ‹stanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. K›sa bir süre avukatl›k yapt›ktan sonra 1980 y›l›ndan itibaren tümüyle resme döndü. ‹stanbul Ressamlar› Kufla¤›’n›n son temsilcilerinden olan Aksoy, 20 y›l› aflk›n bir süredir resim çal›flmalar›n› sürdürmektedir. Ressam, yurt içi ve yurt d›fl›ndaki kiflisel sergilerin yan›s›ra, birçok karma sergiye de kat›ld›. Çok say›da yap›t› yurt d›fl›nda, özellikle ‹ngiltere’de çeflitli özel koleksiyonlarda, Türkiye’de ise özellikle banka koleksiyonlar›nda bulunmaktad›r. ‹stanbul resimleriyle tan›nan sanatç›, bu kentin dünyan›n en güzel ve en resimsel kenti oldu¤unu söylemektedir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.