BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
YEREL SÜREL‹ YAYIN
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlular›: Nükhet Alicikoğlu, Emel Kurt
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cansın, İzmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Serdar Kalkan, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 30. 06. 2008
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr
Y›l: 11, Say›: 122
T E M M U Z
2 0 0 8
‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R
7 Hoş Geldin, Mehmet Muhsinoğlu
31 Avrupa Birliği, Türkiye ve Çifte Standartlar GÜRBÜZ EVREN
METE AKYOL
35 “Baba Erenler”
10 Atasözleri (I) ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU
17 II. Meşrutiyet 100 Yıl Önce Bu Ay Selanik’te İlan Edilmişti
KONUR ERTOP
40 Amerika’da Türkçeİngilizce Yayımlanan Çocuk Dergisi: “Bonbon” CHERYL TANRIVERD‹
YAfiAR ÖZTÜRK
20 Bir Kaşık Toprak İçin Mars Kapısında Bir Türk ‹ZM‹R TOLGA
45 Bir Zamanların “Denizlerin Leydisi” Şimdi Atlantik’te Uyuyor MEHMET MUHS‹NO⁄LU
25 Eşeği İle İnsanlara Ders Verirdi SEN‹HA ONUR
50 Gücüne Erişilemeyen Borsa... MET‹N GÖREN
29 Aydınlığın Yollarında AL‹ NA‹L‹ ERDEM
53 Hint Okyanusu’nda Türk Bayrağı Gibi Bir Bayrak
78 Zirvenin Özel Konukları fiEBNEM fiEN
85 Edirne’nin Hüzünlü Süpürgeleri ‹ZLEN fiEN
88 Menekşe MUZAFFER ‹ZGÜ
95 Modest Petroviç Mussorgsky YÜCEL AKSOY
Sizden Bize
8
‹lk Dersimiz Türkçe
15
Temmuz SuDokular›
74
1001 Güzel Söz
94
Bilginizi Denetleyin
119
Anne ve Babalardan
148
Sayfa: 95
99 Biraz da “Çimdik”lenmeye Ne Dersiniz? AL‹ MURAT ERKORKMAZ
106 Kısmet MET‹N ATAMER
109 Yorgancı Ustanın Konuğu MEHMET ÜNVER
114 Sayıların Dili DR. MEHMET UHR‹
KENAN AKSU
61 3000 Mehmetçikten Bir “Askerlik Anısı” KAYA KARAN
64 Kene Tehlikelidir ERDO⁄AN SAKMAN Sayfa: 45
67 Damda Astronot Var! MANUEL B‹LOS
“DEN‹ZLER‹N LEYD‹S‹” fi‹MD‹ ATLANT‹K’TE UYUYOR... 4
70 ABD’nin “Yüksek Bağış” Rekortmeni FAHR‹YE ATAY
75 Oblomov ve Oblomovluk SONGÜL SAYDAM
121 Velkro PEL‹N HAZAR
125 Erik’in Pesah Yortusu ‹LYAS HAL‹L
131 Ruh Taşıyan Sözcükler SAD‹ BÜLBÜL
134 Aman Zaman Uçup Gitmeden NURAY BARTOSCHEK
139 Gelibolu’da Bir Topal Martı ENG‹N ÜNSAL
145 Beykoz’da Didar Hanım Yalısı SEV‹L ÇALIfiKAN
MODEST PETROV‹Ç MUSSORGSKY Mankafa Poldi
150
Kareler ve Rakamlar
152
Mant›k Bilmecesi
153
Satranç
154
Bulmaca
156
Ay›n Kitaplar›
158
Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5
’DAN S‹ZE Mete Akyol
B
HOfi GELD‹N, MEHMET MUHS‹NO⁄LU...
ülent Ecevit Çal›flma Bakanl›¤› görevinden, Refik Erduran da Milliyet’teki köfle yazarl›¤› görevinden birkaç gün arayla, ayn› ay ayr›lm›fllard›. Abdi ‹pekçi, bir anda oluflan bu önemli iki bofllu¤u, bir sihirbaz de¤ne¤i dokunufluyla bir anda doldurdu. Ortas›nda Ecevit’in kald›¤› bofllu¤u ona yapt›¤› Milliyet köfle yazarl›¤› önerisiyle doldurdu, Milliyet’in yüre¤inin ortas›nda oluflan köfle yazarl›¤› bofllu¤unu ise, Ecevit’in beyinsel zenginli¤iyle doldurdu. Yeni görevine bafllamak için Ecevit, bir ay izin istiyordu ‹pekçi’den... “Bu süre içinde ben her gün yaz›m› yazay›m, fakat siz yay›mlamay›n” diyordu ve bu iste¤inin nedenini flöyle aç›kl›yordu: “Üç y›ldan buyana politikan›n içindeyim, yazarl›¤›n d›fl›nday›m. Yaz›lar›m› yay›mlamaya, bu al›flt›rma döneminden sonra bafllayal›m lütfen.” Bülent Ecevit o günden sonra bir ay süreyle her gün saat 12’de Milliyet’in Ankara Bürosu’na geldi, yaz›s›n› teleks yazman›na verdi, o da ‹stanbul’a, Abdi ‹pekçi’ye gönderdi. “Yazarl›k antrenman›” süresi bittikten ve “Süperstar yazar” ya da “Diva kalem” benzeri kabul ettirici tan›mlamalara gerek duyulmadan,
iki üç günlük “Bülent Ecevit Milliyet’te” duyurular›ndan sonra yaz›lar›na bafllad›. Bu olay› flimdi burada neden an›msad›¤›m› da söyleyeyim: “Kökten gazeteci” meslektafl›m ve “kökten dostum” Mehmet Muhsino¤lu, Bütün Dünya’da iki y›l› aflk›n yazarl›k görevinin yan›s›ra flimdi, “Yay›n Genel Yönetmen Yard›mc›l›¤›” görevini de kabul etti. Gaziantep’te, babas›n›n gazetesinde mesle¤e “k›sa pantolonlu” yafllar›nda bafllad›¤› için aram›zda “kökten gazeteci” olarak an›lan Muhsino¤lu da bu görevine “resmen” bafllamadan önce bir süre “antrenman” izni istedi. Y›llard›r yapt›¤› siyasal yazarl›k döneminden sonra birkaç dönem Baflbakanl›k Dan›flmanl›¤›, daha sonra da Cumhurbaflkanl›¤› Dan›flmanl›¤› görevlerinde bulunan Mehmet Muhsino¤lu için ilgisini “bilgi verici ve e¤itici” konulara yöneltmek hiç de zor olmad›. Bizden istedi¤i “al›flt›rma süresi”nin bitmesini beklemeden kollar›n› s›vad› ve Bütün Dünya’n›n “mutfa¤›”nda flimdi, o da yerini ald›. Yaln›zca Bütün Dünya çal›flanlar› ad›na de¤il, sizin ad›n›za da “Mutfa¤›m›za hofl geldiniz” diyebilir miyiz, kendisine? Siz de bize, bu konuda izin verin, lütfen...• 7
S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR
¤im için Gürbüz Bey’in yazd›klar›na ben de tan›k oluyorum. Tüm “Bütün Dünya” okurlar›na sayg›lar›m› sunar›m. Ali Ak›narslan. erhaba Sevgili Nuray Ha-
Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729
en Bakkal Amca’m› seviSüpermarketler çocuklara lokum vermiyor ki... Sonra o süpermarkette kasan›n bafl›nda oturan ablan›n yüzü öyle as›k ki...” (“Bütün Dünya”, Haziran 2008) Say›n Muzaffer ‹zgü Bey, ben 10 yafl›nday›m ve yazd›¤›n›z bu bölümü gerçekten çok be¤endim. “Bütün Dünya” dergisinin ailece s›k› takipçisiyiz. Ben özellikle sizin yazd›¤›n›z bölümleri seviyorum. “Bütün Dünya” dergisini elime ald›¤›m anda büyük heyecanla sizin yazd›¤›n›z bölümleri aç›yorum. Ama di¤er yazarlar› da çok be¤endi¤imi söylemek istiyorum. “Bütün Dünya” ekibine teflekkürler. Hale Hande fiahin.
“B yorum.
erhabalar Muzaffer ‹zgü haziran say›s›ndaki “Bakkal Amca” adl› öykünüzü her zamanki gibi çok be¤endim. Ayr›ca iste¤imi yerine getirip kardefllerimin ve benim ad›m› kulland›¤›n›z için size çok teflek-
M Bey,
8
kür ederim. Kardefllerim çok be¤endi öykünüzü, hep okudular ve okuyacaklar... ‹yi günler diliyorum. Özge Güngörürler, ‹zmir.
M n›m, ben de “Bütün Dünya” okurlar›ndan›m. Hüznünüzü paylaflmak ve sevgili dostunuz Erich için yüre¤imde bir yer açmak istiyorum. Dilerim herfley gönlünüzce olur, piyano sevgisinde oldu¤u gibi... Sevgili dostunuz ve sevgili dostumuz Erich için bizleri de bilgilendirirseniz seviniriz. Sayg›lar›mla, Harun Ayas.
ay›n Gürbüz Evren, “Bütün
S Dünya” dergisinin Haziran
2008 say›s›nda yer alan, harika “futbol” yaz›n›zdan dolay› sizi kutluyorum. Bilginize, ilginize, duyarl›l›¤›n›za ve en önemlisi yüre¤inize sa¤l›k... Sa¤ olun, var olun. “Gerçekler böyledir” diyerek ö¤rencilerime ders olarak okutaca¤›m. Selamlar, Yrd. Doç. Dr. Reflat Kartal, Adnan Menderes Üniversitesi, Spor Yüksek Okulu Bölüm Baflkan›. ütün Dünya” aileme teflek-
“Bkür ediyorum. “Ailem” di-
yorum; çünkü ben yaklafl›k 7 y›ld›r “Bütün Dünya” okuruyum. Gürbüz Evren Bey’in yaz›lar›n› çok be¤eniyorum. Ben de yurt d›fl›na, iflimden dolay›, gidip geldi-
YAZARIMIZIN YANITI:
venlerimiz hiç eksilmesin. Sevgi, selam ve sayg›lar›mla, Nuray Bartoschek llerinize sa¤l›k “Bütün Dün-
E ya” ekibi ve yazarlar›... O kadar güzel bir dergi haz›rl›yorsunuz ki, yaflamada¤›m, görmedi¤im konular› okurken sanki onu yafl›yormuflum gibi hissediyorum kendimi... Ben 5 y›ll›k bir “Bütün Dünya”l›y›m. Bana geçenlerde bu dergiyi okurken ne buldu¤umu soranlar oldu. Ben de onlara flu cevab› verdim: “Ad›nda da dendi¤i gibi bütün dünyay› ö¤reniyorum” dedim. “Ve bütün dünyay› ö¤renmeye devam edece¤im.” Sevgiler ve sayg›lar›mla, Görkem Güngör, Alia¤a, ‹zmir .
erhaba Harun Bey, sevgi
M dolu yüre¤inizde ö¤retmenim ve dostum Erich için bir yer açman›z, hüznümü paylaflman›z, dostuma “dostumuz” demeniz beni çok duyguland›rd›. Her zaman dedi¤im gibi “Yüre¤i sevgi dolu insanlardan oluflan” Bütün Dünya Ailesi’nin bir bireyi olmaktan sonsuz mutluluk duyuyorum. ‹yi ki vars›n›z. Erich yavafl yavafl yürümeye bafllad›, henüz konuflmas›nda bir geliflme yok; ama tek elle de olsa piyano çalmak için çabal›yor. Sevginin mucizevi gücüne bir kez daha hep birlikte tan›k olmay› diliyorum. Yüre¤imizden sevgi, yaflam›m›zdan se-
iz Ad›yaman Kufltepe ‹lkö¤-
B retim Okulu’nda görev ya-
pan ö¤retmenleriz. Ö¤rencilerimiz okuma heveslisi ve biz de bu konuda onlar›n eksikliklerini gidermeye çal›fl›yoruz. Biliyoruz ki, e¤itim ö¤retimin kaliteli olmas› her zaman önemlidir ve de bu kalitenin artmas› okumakla olur. Bu nedenle okulumuza kütüphane oluflturmak istiyoruz. Bu konuda bizleri desteklerseniz seviniriz. Kufltepe ‹lkö¤retim Okulu, Merkez, Ad›yaman (0 416) 252 2054 (0 543) 601 9474 kustepe.io@hotmail.com 9
TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu
ATASÖZLER‹ Birinci Bölüm az›l› veya sözlü anlat›mlar›m›zda düflüncelerimizin daha do¤ru anlafl›l›p kavran›labilmesi amac›yla zaman zaman atasözlerinden, deyimlerden, güzel ve özlü sözlerden yararlan›r›z. Ancak, kulland›¤›m›z sözler özdeyifl mi, deyim mi, atasözü mü; pek üzerinde durmaz, özen göstermez, birbirine kar›flt›r›r›z. Bu, yaln›z günümüzün olay› de¤il; Osmanl› döneminde derlenmifl yap›tlarda da böylesi kar›fl›kl›klar görüyoruz. Tanzimat döneminin flair ve yazarlar›ndan fiinasi (18261871), 1863’te yay›mlanan Durûb-u Emsâl-i Osmâniyye adl› yap›t›nda “Atasözleri, dilinden ç›kt›¤› ulusun düflün biçimini yans›tan, bilgece söylenmifl özlü sözlerdir” der. Ancak, yap›t›nda abece s›ras›yla düzenledi¤i atasözlerimizin Arapça, Farsça, Frans›zca benzerlerine veya karfl›l›klar›na yer verirken bunlara anlamca yaklaflan pek çok dört-
Y
10
lü¤ü, ikili¤i, özdeyifli s›ralamaktan da geri kalmaz. O dönemlerde atasözüne darb-› mesel deniyordu ki ço¤ulu durûb-u emsâl ’dir. Divanü Lûgat’it Türk’te ise Türkçe sav olarak an›l›r. Atasözleri, uluslar›n, genifl halk kitlelerinin yüzy›llar boyunca geçirdikleri deneyimlerden ve bunlara dayal› görüfl, düflünüfl ve geleneksel de¤er yarg›lar›ndan do¤mufl, ortak düflüncesini, tutumunu, kültürünü yans›tan kal›plaflm›fl özlü sözlerdir. Bu sözleri kim söylemifltir, bilinmez. Bir genel kural, bir yaflam ilkesi olarak kuflaktan kufla¤a aktar›l›r gider... Türkçe, atasözü varl›¤› yönünden çok zengin bir dildir. Dünyan›n en eski topluluklar›ndan olan Türklerin dillerinde atasözlerinin vars›ll›¤› do¤ald›r. Ayr›ca, Türklerin çok genifl bir co¤rafyaya da¤›lm›fl olmalar› da bu vars›ll›¤› art›rm›flt›r. Özellikle, Anadolu’da yerleflip geliflmifl
de¤iflik kültür birikimlerinin de bunda büyük etkisi ve katk›s› olmufltur. Prof. Dr. Do¤an Aksan, Anadolu a¤›zlar›nda, de¤iflik dönemlerden bu yana yaflayan 5500’den fazla atasözü oldu¤unu belirtir (“Anadilimizin Söz Denizinde” Bilgi Yay›nevi, Ankara 2002). ürk atasözleri ve deyimleri üzerine bugüne de¤in yaz›lm›fl en kapsaml› çal›flma, kültür ve yaz›n adam›, dilci Ömer As›m Aksoy’un (1898-1993) Atasözleri ve Deyimler Sözlü¤ü’dür.* Aksoy’un 1940’larda bafllayan, gerek yaz›l› kaynaklardaki, gerek halk a¤›zlar›ndaki özdeyifl, ikileme, ilenme, bilmece gibi sözlerden; dörtlü, ikili ya da tek dizelerden, elefltirel bir yöntemle ay›klayarak oluflturdu¤u yap›tlar›n›n 1965 bas›s›nda 1621 atasözü ve 4079 deyim bulunuyordu. Bu yoldaki araflt›rmalar›n gelifltirilmesiyle 1971’de yap›lan ikinci bas› Atasözleri ve Deyimler Sözlü¤ü’nde, günümüzde kullan›lan atasözleri say›s› 2110’a, deyimler de 5743’e ulaflm›flt›r. Aksoy, de¤indi¤im bu yap›t›nda atasözlerini dört ana kümeye ay›r›r: •Bugün yurdumuzun her yerinde kullan›lanlar; •Kullan›l›fllar›, yurdumuzun kimi bölgelerine özgü olanlar; •Türkiye d›fl›ndaki Türk lehçelerinde yaflayanlar;
T
•Eski zamanlarda kullan›lm›fl, bugün unutulmufl olanlar. (Sözü geçen yap›tta bunlardan yaln›z birinci kümedekilere yer verilmifltir.) Aksoy, bir di¤er ayr›m› da “Atasözlerinde Kavram Özellikleri” üzerinde yapar: •Sosyal olaylar›n nas›l olageldiklerini –uzun bir gözlem ve deneme sonucu olarak– bildiren atasözleri: Sütten a¤z› yanan yo¤urdu üfleyerek yer. •Tabiat olaylar›n›n nas›l olageldiklerini belirten atasözleri: Mart ya¤ar nisan övünür, nisan ya¤ar insan övünür. •Sosyal olaylar›n oluflumundan ders almam›z› an›msatan atasözleri: Öfke ile kalkan ziyan ile oturur. •Deneyimler sonucu oluflmufl, ö¤üt veren atasözleri: Bugünkü iflini yar›na b›rakma. •Bilgece düflüncelerle yol gösteren atasözleri: Bal bal demekle a¤›z tatlanmaz. •Töre ve gelenekleri bildiren atasözleri: Bir fincan kahvenin k›rk y›l hat›r› vard›r. •Kimi inan›fllar› bildiren atasözleri: Akacak kan damarda durmaz. Gerçekte atasözü, deyim ve özdeyifl aras›nda belirgin, kesin bir ayr›m yapmak zordur. Özellikle atasözleri ile deyimler; ikisi de belli kal›plar içinde özlü bir anlat›m› içerdikleri için s›kça kar›flt›r›l›r. Atasözleri ile deyimleri birbi11
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
rinden ay›ran en belirleyici özellik: Atasözleri, genel bir kurald›r; yol gösterir, ö¤üt içerir, ders al›nacak gerçekleri gösterir: Bugünün iflini yar›na b›rakma. eyim ise, genelde de ¤iflmeceli (mecazi) anlat›mla, bir durum belirler: Uçan kufltan medet ummak... Atasözlerinde sözcüklerin yeri de¤ifltirilemez ya da yerlerine, ayn› anlamda da olsa, baflka bir sözcük konamaz. Böyle bir de¤ifliklik, atasözünü tart›flmal› hale getirir: Garibe bir selâm, bin alt›n de¤er atasözünün, Yoksula bir selam, bir kese alt›n eder biçiminde kullan›lmas› do¤ru de¤ildir. Ancak, baz› atasözlerinin kullan›ld›klar› zamana ve yöreye göre, anlam›n› bozmayacak de¤iflikliklere u¤rad›¤› da görülür. Bask›s›z (bir yere çak›lmam›fl, sahipsiz) tahtay› yel al›r, yel almazsa sel al›r biçimindeki atasözü, yel’ler, el’e; sel’ler yel’e dönüfltürülerek de kullan›lm›flt›r. Ziya Pafla’n›n (1825-1880), Türk birliklerinin Belgrat Kale si’ni terk etmesi üzerine (1868) yazd›¤› yaz›n›n bafll›¤› flöyledir: Bask›s›z tahtay› el al›r, el almazsa yel al›r... (Bu sözdeki bask›s›z tahta, sahip olunamayan Belgrat Kalesi’dir.) 15. yüzy›l yazmalar›na kadar “Bafl yar›l›r börk içinde, kol k›r›l›r yen içinde” biçiminde görü-
D
12
len atasözü, 19. yüzy›lda börk yerine fes kullan›lmaya bafllan›nca “Bafl yar›l›r fes içinde, kol k›r›l›r yen içinde” biçiminde bugün de kullan›l›r (Börk: Beyaz keçeden veya hayvan postundan yap›lma bafll›k). Atasözü, az sözle çok fley anlat›r. En uzun atasözü bir iki tümceyi geçmez: Bask›n basan›nd›r. Gel denilen yere gitmeye ar eyleme; gelme denilen yere gidip yerini dar eyleme. Yol gösterici ve ö¤ütleyicidir: Mafla varken elini atefle sokma. Da¤da gez, ba¤da gez, insaf› elden b›rakma. Dilimizde pek çok sanatl› atasözümüz de vard›r. Bir örnek: Sarm›sak da ac›d›r amma evde lâz›m bir difli... Tevriye sanat› yap›lan bu atasözünde difli sözcü¤üyle, bir bafl sarm›sa¤› oluflturan her bir sarm›sak difli yan›nda, han›ms›z bir yuva olamayaca¤› da vurgulan›r, dolayl› olarak. aman içerisinde unutulmufl pek çok atasözü olabilece¤i gibi, ça¤›n gelene¤ine göre az çok de¤iflerek günümüze gelenler de vard›r. Divanü Lûgat’it Türk’te, ulakl› (kafiyeli) olmalar›na karfl›n ki, bu gibi atasözleri kolay unutulmuyor, Kara bul›t›¤ yel açar / Urunç bile el açar (Kara bulutlar› yel açar; rüflvet, hükümet kap›-
Z
s›n› bile açar; Urunç: rüflvet; El: il, vilayet); Ula bolsa yol azmas, bilig bolsa söz yazmas (‹flaret olsa yol flafl›r›lmaz, bilgi olsa söz sap›t›lmaz) gibi atasözleri bugün kullan›lmamaktad›r. Yüzy›llar›n ard›ndan günümüze çok de¤iflmeden ulaflabilen, Aç ne yemes, tok ne demes (Aç ne yemez, tok ne demez); “Birin birin min bolur, tama tama köl bolur” (Birer birer bin olur, damlaya damlaya göl olur); “Közden y›rasa, könülden yeme y›rar” (Gözden ›rak olan, gönülden de ›rak olur); “Kan›g kan bile yumas” (Kan› kanla yumazlar) gibi atasözleriyse günümüzde de geçerli¤ini korumaktad›r. 1473-1480 y›llar› aras›nda ya-
z›lm›fl olan Saltukname’de görülen Gönülden gönüle yol vard›r biçimindeki atasözümüz, Kalp kalbe karfl›d›r; Kalpten kalbe yol vard›r gibi benzerleriyle günümüzde de canl›l›¤›n› sürdürmektedir.**• [*] Aksoy, Ömer As›m. Atasözleri ve Deyimler Sözlü¤ü 3 cilt: Birinci Cilt. Atasözleri Sözlü¤ü (1971); ‹kinci Cilt. Deyimler Sözlü¤ü (1976); Üçüncü Cilt. Dizin ve Kaynakça (1977). TDK Yay›nlar›, Ankara Ün. Bas›mevi. [**] Acaro¤lu, M. Türker. (2006). Dünya Atasözleri (2. bas›). Ankara: Referans yay.• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr
Çok zengin; fakat “eli çok s›k›” olan bir kifli, büyük bir otelin berber salonunda saçlar›n› kestirdikten sonra berbere, saç kestirme bedelini oda hesab›na yazd›rmas›n› söyledi ve tek kurufl bahflifl ödemeden kap›dan ç›kt›. Berber, koflarak arkas›ndan yetiflti ve küçük bir an›msatma yapt›: “fiayet cüzdan›n›z› kaybederseniz diye an›msatmak istedim” dedi. “Cüzdan›n›z› cebinizden burada ç›karmad›n›z.”• Yeniçeri a¤as› yolu üzerindeki handa konaklamak istemiflti. Hana girer girmez hanc›ya seslendi: “Hanc›bafl›” dedi. “But, pilav, ekmek isterim. Baldan da haberin olsun.” Yoksul hanc›, iki yoksul yolcuyla yemek yiyordu. A¤a içeri girince sofradaki so¤an ekme¤i gösterdi: “‹flte so¤an, iflte ekmek” dedi. “Herfleyim bu... Halden de haberiniz olsun.”• 13
‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden
Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 16’nc› sayfam›za bak›n›z
8. cambaz (farsça) – 1. baget (frans›zca) – a) kal›n a) akrobat b) illüzyonist uzun sopa b) baston c) ince c) sihirbaz ç) at h›rs›z› k›sa de¤nek ç) beyzbol sopas› 9. baht (farsça) – 2. cariye (arapça) – a) sevgili a) keder b) elem b) halay›k c) metres ç) niflanl› c) talih ç) flanss›z 3. damper (ingilizce) – a) vinç 10. abuli (farsça) – b) çekme zinciri c) yük a) al›fl›k b) düzgün boflaltan düzen ç) kald›raç c) irade kayb› ç) e¤imli 4. daltonizm (frans›zca) – 11. damasko (italyanca) – a) renk körlü¤ü a) döflemelik kumafl b) kahramanl›k c) roman türü b) ac›l› sos c) domates türü ç) flövalyelik ç) makarna peyniri 5. haploloji (frans›zca) – 12. cazibe (arapça) – a) hapç›l›k b) orta hece a) fiyaka b) caka yutumu c) uyuflukluk c) çekicilik ç) süs ç) uykusuzluk 6. elektroliz (frans›zca) – a) pil kutuplar› b) kaynak çubu¤u c) elektrik ak›m› ç) elektrik ak›m›yla kimyasal ayr›flma 7. dahil (arapça) – a) orta b) içerik c) bir ifle kar›flma ç) kapsam
13. ablatya (yunanca) – a) balkanlar’da bir bölge b) masal diyar› c) araba dingili ç) bal›k A¤› 14. balalayka (rusça) – a) üç köfleli iki telli saz b) rus müzi¤i c) üç köfleli, üç telli saz ç) dört köfle befl telli saz
15
YAKIN TAR‹H‹M‹Z
‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR
Yaşar Öztürk
ÇA⁄DAfiLAfiMA ÇABAMIZ 100’ÜNCÜ YILINDA 15’inci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›
1. baget (frans›zca) – c) ince k›sa de¤nek.
8. cambaz (farsça) – a) akrobat.
2. cariye (arapça) – b) halay›k.
9. baht (farsça) – c) talih.
3. damper (ingilizce) – c) yük boflaltan düzen.
10. abuli (farsça) – c) irade kayb›.
4. daltonizm (frans›zca) – a) renk körlü¤ü.
11. damasko (italyanca) – a) döflemelik kumafl.
5. haploloji (frans›zca) – b) orta hece yutumu.
12. cazibe (arapça) – c) çekicilik.
6. elektroliz (frans›zca) – ç) elektrik ak›m›yla kimyasal ayr›flma.
13. ablatya (yunanca) – ç) bal›k a¤›.
7. dahil (arapça) – c) bir ifle kar›flma.
14. balalayka (rusça) – c) üç köfleli, üç telli saz.
fiinasi Nahit Berker, keskin kalemli bir güldürü yazar›yd›. Yaz›lar›ndan dolay› s›k s›k yarg›lan›yordu. Mahkeme ayn› mahkeme, yarg›ç ayn› yarg›çt›. Her mahkeme yarg›c›n “Gere¤i düflünüldü” demesiyle bitiyordu. Verilen cezay› Yarg›tay onayl›yor, ünlü yazar da cezaevine giriyordu. Bir dava, yine yarg›c›n “Gere¤i düflünüldü” tümcesiyle bitmek üzereyken fiinasi Nahit dayanamayarak yerinden f›rlad› ve flöyle dedi: “Yarg›ç bey, yarg›ç bey... Sen hep gere¤ini düflünüyorsun, biraz da beni düflünsene...”• 16
II. Meflrutiyet Selanik’te ‹lan Edilmiflti
100 YIL ÖNCE BU AY
T e m m u z 1908’de do¤an II. Meflrutiyet, tarihe 1908 Devrimi olarak geçmifl ve hatta kuruldu¤u 23 Temmuz günü, 1934 y›l›na de¤in her y›l, “Hürriyet Bayram›” olarak kutlanm›flt›. ‹stanbul’daki Abide-i Hürriyet an›t›, bu ilerici hareketin simgesi olarak 1911’de aç›lm›flt›r. 1908 y›l›na yaklafl›ld›¤›nda bürokrasi ve saray›n d›fl›nda üçüncü bir gücün de olabilece¤i düflüncesi filizleniyordu. Halk özgür iradesiyle oy verebilece¤i bir seçim sonucunda oluflacak meclisin özlemi içindeydi. Halk art›k, yetkileri k›s›tl› ve denetim alt›nda tutulan bir meclis ve padiflaha ba¤›ml› bir hükümet yerine, her türlü yetkiyle donat›lm›fl ve padiflahla bürok-
23
rasinin üstünde olan bir meclis taraf›ndan yönetilmek istiyordu. Anadolu’daysa halk, ço¤u rüflvetle kiflisel kazanç sa¤lamaktan baflka bir düflünceleri olmayan yöneticiler elinde, “aç ve ç›plak” kalm›flt›. Anadolu’da yer yer baflkald›r›lar bafllad›. ‹lki Kastamonu’da görülen halk ayaklanmas›, daha sonra baflta Erzurum olmak üzere, Sinop, Musul, Sivas, Diyarbak›r, Trabzon, Samsun, Bitlis, Van, Mu¤la, Ayd›n ve Konya’ya s›çrad›. Ulusu rahats›z olan ülkenin ordusu da rahat de¤ildi. Yemen’deki ayaklanmay› bast›rmak için sevk edilen askerler direnince gemi Trabzon’a dönmek zorunda kald›. Aylardan beri maafl alamayan askerler birçok yerde hükümet konaklar›n› bas›p yetkilileri rehin ald›lar. Sultan›n ad›n› tafl›17
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
yan “Hamidiye Alaylar›” Diyarbak›r’› kuflatt›. 908 Temmuz’una yaklafl›ld›¤›nda, ›rk ve din ayr›m› gözetmeksizin kurulu düzeni temelden de¤ifltirmeyi isteyen halk›n önemli bir ço¤unlu¤u ‹ttihat ve Terakki Cemiye-
1
lar, “Jön Türk” ad›yla yurt d›fl›nda biraraya geldiler. ‹ttihat ve Terakki üyeleri, bir an önce bask›c› düzene son vermek için harekete geçtiler. ‹flte bu ortamda 3 Temmuz günü Resneli Niyazi Bey’in ayaklanmas›, 1908 Devrimi’nin k›v›lc›m›n› oluflturdu. Eyüp Sabri Bey de da¤a ç›-
Örgütlenme tarz›n› ve iktidar›n kullan›m biçimini belirleyen uygulamalar, yöntemler, kurumlar bütünü olan düzen üzerine tarih boyunca tart›fl›lm›fl de¤iflik tan›mlar yap›ld›. En ünlüleri Herodot’un “Tarih” adl› yap›t›nda “‹ran Saray›ndaki Demokrasi Tart›flmas›”, Montesquieu’nun “Üç tür yönetim vard›r: Cumhuriyet, monarfli ve despotizm” tan›mlamas›d›r. Afla¤›da s›kça kullan›lan yönetim biçimleri adlar›n› bulacaks›n›z: Otokrasi: (Yunanca autos: kendi, kratos: erk, iktidar) Tek kifli iktidar›. Mutlakiyet, saltç›l›k. Hükümdar›n tüm siyasal erki elinde bulundurdu¤u yönetim biçimi. Monarfli: (Monos: tek, arkhein: buyurmak) Tekerkçi. Siyasi otoritenin bir tek kifli ve onun temsilcileri taraf›ndan kullan›ld›¤› yönetim biçimi. Veraset yoluyla bafla geçen bir kral ya da imparatorun devlet baflkanl›¤›n› yapt›¤› siyasi rejim. Meflrutiyet: Hükümdarla yönetilen bir ülkede hükümdar›n ya da bir baflbakan›n baflkanl›¤› alt›nda bir hükümetin ve yasalar› yapan seçilmifl bir parlamentonun bulundu¤u yönetim biçimi. Oligarfli: (Oligos: az, arkhein: buyurmak) Siyasi iktidar›n ya da yetkinin birkaç kiflilik kümenin elinde bulundu¤u yönetim. Demokrasi: (Demos: halk, kratos: erk, iktidar) Halk iktidar›, kamunun yönetimi. Halk›n egemenli¤i. ti’nin propagandas›ndan etkilenen askerlerle birlikte çeflitli eylemler yapmaya bafllad›. Abdülhamid’in hafiyeleri ve jurnal düzeni herkesi tedirgin ediyordu. Herkes izleniyor, dinleniyordu. Ayd›nlar Avrupa’ya kaçm›fl ya da sürgün edilmifllerdi. Yurtta Abdülhamid’e karfl› asla biraraya gelmeyecek ayd›n18
k›nca iflin ciddiyetini anlayan Abdülhamid hükümet de¤iflikli¤i ile sorunu çözece¤ini sand›. 23 Temmuz sabah› Eyüp ve Niyazi Bey’ler, askerleriyle Manast›r’a girdiler. Binbafl› Enver Bey telgrafla Avrupa bas›n›na meflrutiyetin ilan edildi¤ini bildirdi. Abdülhamid de bofl durmam›flt›. Ayn› gece yay›n-
lad›¤› irade ile meflrutiyeti ve “Kanun-i Esasi”yi (anayasa) yürürlü¤e koydu¤unu duyurdu. Milli marfl olmad›¤› için m›z›ka tak›mlar› Frans›z Devrimi’nin simgesi “Marseillaise” marfl›n› çal›yordu. eflrutiyet sloganlar› da Frans›z Devrimi kokuyordu. Bayraklarda “Liberte, Egalite, Fraternite” “Yaflas›n vatan, yaflas›n millet, yaflas›n hürriyet” vb. sözler yer al›yordu. D›fl dünya ise bu geliflmelere kuflku ile yaklafl›yordu. Meflrutiyetin ilan›ndan en çok ürken ülke, ‹ngiltere olmufltu. ‹ngiltere, bu özgürlükçü hareketin M›s›r, Hindistan ve öteki sömürgelerine s›çramas› korkusu içindeydi. Jön Türkler’in baflar›s› dünyaya mal oldu. Meksika ve Tayland gibi ülkelerin sürgündeki rejim karfl›tlar›, “Jön Türk” deyimini kendileri için de kullanmaya bafllad›lar.
M
Osmanl›’n›n, tebaadan vatandafll›¤a geçifl süreci bafllam›flt›. Fakat bu durum, Osmanl›’n›n tarih sahnesinden silinmesinin önüne geçemedi. ‹çi doldurulamad›¤› için özlemle beklenen amac›na ulaflamayan 1908 Devrimi, tüm tafllar› tek tek deviriyor, özgürlük ad›na ülke, koyu bir karanl›¤a ve ac›mas›z bir yang›n›n içine sürükleniyordu. Giderek koyulaflan bu karanl›¤›n içinden do¤an bir “günefl”, ülkenin “manzara-i umumiyesi”ni oluflturan bir küller ve enkaz y›¤›n›n› önce gözler önüne seriyor, sonra da bu küller ve enkaz aras›ndan, yepyeni bir devletin ve onun yepyeni yönetim biçiminin ortaya ç›kmas›n› sa¤l›yordu. Mustafa Kemal’in ayd›nlatt›¤› yolun ucundaki ça¤dafl “Türk Devleti” ve ça¤dafl “Türkiye Cumhuriyeti”nin temel tafllar›n›n alt›nda, bu enkaz ve küller y›¤›n› yan› s›ra, iflte bu öykü de yatmaktad›r.• YasarOzturk@butundunya.com.tr
Yafll› adam bir operasyon geçirecekti ve operasyonu cerrah olan o¤lunun yapmas› için ›srar ediyordu. Daha deneyimli doktorlar olmas›na karfl›n, bu ›srar›n›n nedenini soran arkadafllar›naysa “Onun bu operasyonu iyi yapmas›n› sa¤layacak formülü biliyorum” diyordu. Operasyon günü geldi ve yafll› adam ameliyathaneye giderken o¤lunu yan›na ça¤›rd› ve flöyle dedi: “O¤lum, zor oldu¤unu biliyorum. Bana bir fley olursa annen için sak›n üzülme… Zaten gelmeden annenle de konufltuk. E¤er bana bir fley olursa, sizin yan›n›za yerleflmesine karar verdik. Seninle ve geliniyle daha mutlu olur. O nedenle rahat ol…”• 19
DÜNYANIN DÖRT KÖfiES‹ İzmir Tolga
S
üleyman Göko¤lu, bu görü- flar›yla konmas›, dünyadan önflün tümüyle kendi de¤erlen- ce NASA’da büyük bir sevince dirmesi oldu¤unu bildiriyor ve neden olmufltu. Aylarca süren görüflünün, Naz›m Hikmet’in 1958 baflar›l› yolculuktan sonra “Phoy›l›nda yazd›¤› bir fliirindeki görüfl- enix”in Mars’a baflar›yla konmalerle benzerli¤inin ise yaln›zca bir s› ve Mars’tan bir kafl›k toprak alma görevini de baflar›yla yerirastlant› oldu¤unu söylüyor. “Stronsium 90” adl› fliirinde Na- ne getirmesi, bir önceki Mars z›m Hikmet, “insano¤lunun y›l- uçuflundaki baflar›s›zl›¤› da d›zlara yöneliflini”, flu m›sralar›y- unutturmufl, uzay bilimcilerde çifte mutluluk oluflturmufltu. la de¤erlendiriyor: Ayda at›lan ilk ad›mda ulafl›“...Kendi kendimizle lan baflar› örne¤i, Mars’tan yar›flmaday›z, gülüm. “bir kafl›k toprak” al›nmas› Ya ölü y›ld›zlara görevinin de baflar›yla yerine hayat› götürece¤iz, ya dünyam›za inecek ölüm.” Mars’a gitmenin düflünülmedi¤i bile bir dönemde Naz›m Hikmet’in m›sralar›nda aç›klad›¤› bu görüflünü Süleyman Göko¤lu, DR. GÖKO⁄LU K‹MD‹R? flöyle yorumluyor: Dr. Süleyman Göko¤lu NASA Glenn Araflt›rma Merkezi’nde, çeflitli Ar-Ge “Bu fliiri daha önce duymam›flprojelerini yönetiyor. 1974 y›l›nda Robert t›m. Fakat ö¤rendi¤imde, ‘deKolej’den mezun olan Göko¤lu, 1978 y›l›nda Bo¤aziçi Üniversitesi’nden kimya mühendisli¤i ¤erli ozan›n romantik gibi göve matematik alanlar›nda çifte anadal mezunu rünen bu dizelerinin asl›nda, olarak, Yale Üniversitesi Kimya Mühendisli¤i Yüksek Lisans Program›’na kat›ld›. 1980 y›l›nda burabir insanl›k durumunu yandan mezun olan Göko¤lu, yaln›zca iki y›l sonra, ays›tt›¤›n›’ gördüm.” n› üniversitede yine kimya mühendisli¤i alan›nda doktoras›n› tamamlad›. O günden buyana NASA Glenn
K
anuni Sultan Süleyman’›n 1529’da Viyana kap›lar›na dayanmas›ndan 479 y›l sonra, bu kez bir baflka Türk, NASA ekibindeki “etkin Türk” Süleyman Göko¤lu, “bir kafl›k toprak” için Mars kap›s›na dayand›. NASA’n›n “Ay’a Ayak Basma” program› olan “Uzayda ‹nsan Var” projesine Türk bilim adam› ‹smail Akbay’›n önemli katk›lar› olmufltu. Bu kez Süleyman Göko¤lu, bir Mars program› olan “Phoenix” Uzay Arac› Projesi’ndeki önemli görevi nedeniyle, Türk ulusuna yeni bir mutluluk yaflat›yor. Süleyman Göko¤lu, “insano¤lunun, öteki dünyalara uzanma iste¤i”nin gerçeklefltirilmesi çal›flmalar›n›n anlam›n›, flu sözleriyle aç›kl›yor: “Hareket alan› s›n›rl› olan her canl› yok olmaya tutsakt›r. Mars’a gitmek, insanlar›n bu yok olma tehdidini ortadan kald›r›yor.” 20
Araflt›rma Merkezi’nde çal›fl›yor. 1998 y›l›nda bilim inaflka y›ld›zlarda ya- sanlar›n›n ifl yönetimi alan›na geçmeden yükselmelerini flam olanaklar› sa¤layan program sayesinde, Amerika’da bir Ar-Ge insan›n›n alabilece¤i en yüksek unvan olan “Senior Scienaramak amac›yla tist”li¤e terfi ettirildi. Birçok uzay program›n›n baflar›yla Amerikan Uzay Merkezi tamamlanmas› için gerekli olan teknolojilerin üretiminde Göko¤lu, 22 makale, 2 kitap bölümü, 45 konfeNASA’da yürütülen bu çal›flan rans konuflmas›, 29 NASA teknik doküman›, bir kitap editörlü¤ü ve 1992’den 1998 y›l›na de¤in, kimya alan›ndabir çeflit “kadere baflkalki hakemli bir derginin editörlü¤ünü üstlendi. Konuyla d›r›” çal›flmalar›nda Türkyak›ndan ilgilenen okurlar›m›z, internetteki “Ayd›nl›k Biny›l” adl› web sitesinde Dr. Göko¤lu’nun çal›flmalaler’in de etkin görevlerde r›yla ilgili olarak ayr›nt›l› bilgiye ulaflabilirler. “Biz ne bulunmalar›, do¤al olarak olaca¤›z?” ve “Biz kimiz?” sorular› yan›nda bu sitenin giriflinde, ABD eski baflkanlar›ndan bizi de etkiliyor. John F. Kennedy’nin flu ça¤r›s›na da yer *** veriliyor: “Tüm dünya vatandafllar›m, Amerika’dan yard›m beklemek yerine, Y›llarca süren çal›flmalardan sonözgür bir insanl›k için birlikte bir fleyra “Phoenix”in geçen ay Mars’a baler yapmaya ne dersiniz?”
B
1 yafl›n›zdayken sizi elleriyle besledi ve y›kad›, tüm gece a¤lay›p onu uyutmayarak teflekkür ettiniz. 2 yafl›n›zdayken size yürümeyi ö¤retti, size seslendi¤inde odadan kaçarak teflekkür ettiniz. 3 yafl›n›zdayken size özenle yemekler haz›rlad›, taba¤›n›z› masan›n alt›na dökerek teflekkür ettiniz. 4 yafl›n›zdayken elinize rengarenk kalemler tutuflturdu, evin tüm duvarlar›na resim yaparak teflekkür ettiniz. 5 yafl›n›zdayken sizi cici k›yafetlerle süsledi, gördü¤ünüz getirilmesi, uzay çal›flmalar›nda önemli bir dönüm noktas› olarak tarihe geçiyordu. Ulafl›lan bu aflamayla h›z kazanan geliflmelerin sonunda flimdi, 2020’li y›llar›n sonunda Mars’a ilk insanl› uçuflun gerçeklefltirmesi bekleniyor. Peki, insano¤lunun dünya d›fl›nda öteki gezegenlere ulaflmak için bu ölçüde yo¤un çaba harcamas›n›n nedeni ne? Bu soru farkl› kiflilerce, çok farkl› biçimlerde yan›tlan›yor. Ancak bir yan›t var ki, gerek NASA
ile ilgili kaynaklarda, gerekse uzay yolculu¤u ile ilgili haberlerde bu yan›t, s›k s›k yer al›yor. “Dünyam›z ve hepimiz büyük bir tehlikedeyiz. ‹nsanlar, art›k uyanmal›lar.” Ve bir “kaç›n›lmaz son”un uyar›s›yla noktalan›yor bu yan›t: “Sen, ben, çevren, flehrin, ülken ve tüm yeryüzü S›n›r tan›madan Hepimizin birden yokedilifli ‹ki dakikac›k bir sürece ba¤l›.”• izmirtolga@butundunya.com
Adam›n arabas›ndan birkaç kez teybi çal›nm›flt›. Bu durumu engellemek için arabas›n›n üzerine bir not yap›flt›rmaya bafllad›: “Bu arabada teyp yok, bofluna u¤raflmay›n...” Bir sabah arabas›na binmek için afla¤›ya indi¤inde, araba yerine flöyle bir not buldu: “Sorun de¤il, biz takt›r›r›z!”• 22
HÂLÂ S‹Z‹NLEYSE! GÖNDER‹: FAH‹R ÖNER
ilk çamur birikintisine atlayarak teflekkür ettiniz. 6 yafl›n›zdayken okula de¤in sizinle yürüdü, sokaklarda “Gitmiyceeeeem” diye a¤layarak teflekkür ettiniz. 7 yafl›n›zdayken size bir top arma¤an etti, komflunun cam›n› k›rarak teflekkür ettiniz. 11 yafl›n›zdayken sizi arkadafl›n›zla sinemaya götürdü, “Sen bizimle oturma” diyerek teflekkür ettiniz. 12 yafl›n›zdayken zararl› TV programlar›n› seyretmenizi istemedi, o evde de¤ilken hepsini izleyerek teflekkür ettiniz.
19 yafl›n›zdayken okul harcamalar›n›z› karfl›lad›, sizi arabayla yerleflkeye götürdü, arkadafllar›n›z alay etmesin diye yerleflke kap›s›nda vedalaflarak teflekkür ettiniz. 21 yafl›n›zdayken ifl yaflam› ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi, “Ben senin gibi olmayaca¤›m” diyerek teflekkür ettiniz. 22 yafl›n›zdayken kep giyme töreninizde size gururla sar›ld›, Avrupa yolculu¤u için para isteyerek teflekkür ettiniz. 25 yafl›n›zdayken dü¤ün harcamalar›n›z› karfl›lad›, sizin için hem mutlu oldu hem çok duyguland›, siz dünyan›n bir ucuna tafl›narak teflekkür ettiniz. 30 yafl›n›zdayken bebek bak›m› hakk›nda size ak›l vermek istedi, “Art›k bu ilkel yöntemleri b›rak” diyerek teflekkür ettiniz. 40 yafl›n›zdayken sizi aray›p bir akraban›z›n do¤um gününü an›msatt›, “Anne iflim bafl›mdan aflk›n” diyerek teflekkür ettiniz. 50 yafl›n›zdayken o çok hastaland›, hafta sonunda onu görmeye gittiginizde mutlu oldu, ona yafll›lar›n çocuk gibi nazl› oldu¤unu söyleyerek teflekkür ettiniz. Derken bir gün... O yaflama veda etti. O güne de¤in onun için yapmad›¤›n›z ne varsa, o anda kalbinize bir y›ld›r›m gibi düfltü. E¤er hâlâ sizinleyse, flimdi onu her zamankinden daha çok sevin.• 23
Efle¤i ile insanlara ders verirdi
YAZAN: SEN‹HA ONUR
5 Temmuz’da 800’üncü do¤um gününü kutlayaca¤›m›z Nasreddin Hoca’n›n (1208-1284), f›kralar›nda efle¤inin özel bir yeri vard›r.
o¤umunun 800’üncü y›ldönümünü coflkulu törenlerle kutlamak için yurdun de¤iflik yörelerinde oldu¤u gibi, özellikle Akflehir’de de haz›rl›klar yap›lan sevgili Nasreddin Hoca’m›z›, 5 Temmuz’da özlem ve sayg›yla anaca¤›z. Bu arada hocayla ilgili kaynaklarda vurgulanan bir temel ölçüyü, sevenleri ve “sohbet erbab›” ile paylaflmak istiyoruz: “Nükte ayd›nlatmak için, meseleleri iyice aç›klamak amac›yla yap›l›r.
D
Sadece muhataplar› güldürmek bahanesiyle ‘Bak›n, size bir f›kra anlatay›m...’ ‘Bir tane daha...’ demek, gevezelik ve münasebetsizlik olur. Bazen, Nasreddin Hoca’dan bir f›kra anlat›rs›n›z. Ama o nükte, temel mant›¤›n›z›, fikrinizi ifade ederken, konuflman›zdaki bir bofllu¤u doldurmak için olmal›d›r. Yoksa ‘nükte yap›lmaz, f›kra anlat›lmaz’ fleklinde anlafl›lmamal›d›r...” Bu ölçü, sohbet ortam›nda insan› “boflbo¤az” durumuna düflmekten de kurtar›r. En geçerli olansa,
25
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
“Karfl›n›zdakilerde güzel konufltu¤unuz izlenimini b›rakabilmek için, iyi bir dinleyici olunuz” kural›n› unutmamakt›r. ele çat›k kaflla, masa, kürsü yumruklayarak, ba¤›ra ça¤›ra gürlemekse “konuflma sanat›” say›lamayaca¤› gibi, insan›n akl›na bir ilkokul flark›s›n› da getirir: “Bofl f›ç›dan bilmem neden bu kadar, Gürültülü ve sürekli ses ç›kar? Boflluk onu böyle fazla söyletir; Bofl insanlar t›pk› iflte böyledir!” *** Bir gün hoca, efle¤ine binerek, arkas›na tak›lan kiflilerle birlikte, camiden eve dönerken birdenbire durur, hayvandan iner ve yüzü insanlara dönük olarak efle¤e ters biner. Yan›ndakiler neden böyle yapt›¤›n› sorarlar. Hoca yan›t verir: “Düflündüm tafl›nd›m, efle¤ime böyle binmeye karar verdim, çünkü sayg›s›zl›¤› hiç sevmem. Siz önüme düflseniz, arkan›z› bana dönmüfl olacaks›n›z; usulsüzlük, sayg›s›zl›k olur. Ben önde gitsem, size arkam› çevirmifl olaca¤›m ki, bu da do¤ru de¤ildir. Böyle ters bindi¤im zaman, hem ben önünüzden giderim, siz de ard›mdan gelmifl olursunuz hem de karfl› karfl›ya bulunuruz!” Günümüzde usul, kural, ölçü
H
26
tan›mayan kimi kiflilerin, rastlant› sonucu üstüne ç›kt›klar› yüksek tafllara, kayalara güvenip yurttafl› efle¤e ters bindirmeye çal›flt›klar›n› görseydi, acaba Nasreddin Hoca ne söylerdi? *** 5 Temmuz’da 800’üncü do¤um gününü kutlayaca¤›m›z Nasreddin Hoca’n›n (1208-1284), f›kralar›nda efle¤inin özel bir yeri vard›r. Birçok ansiklopedi ve kaynaklarda belirtildi¤i gibi, hoca efle¤inden ayr› düflünülemez, “onun tafl›t›, bine¤i olan eflek, gerçekte bir yergi ve alay ögesi”dir. Anadolu mizah›nda at›n yeri yoktur, denilebilir. “Eflek, ac›ya, s›k›nt›ya, daya¤a, açl›¤a katlan›fl›n en yayg›n simgesidir. Soylular›n, saraylar›n çevresinde üretilmifl mizahta eflek bulunmaz, oysa at genifl bir yer tutar. Bu konuda, baflka bir çeliflki sergilenir, mizahta güldürücü ö¤eyle yerici ö¤e yanyana getirilir. unun örne¤i de kendisinden efle¤i isteyen köylüye, “Eflek evde yok” deyince ah›rda onun an›rmas›n› duyan köylünün, “‹flte eflek ah›rda” diye diretmesi karfl›s›nda, hocan›n “Efle¤in sözüne mi inanacaks›n, benimkine mi?” demesidir. Onun nüktelerinde, kaba sofular›n “ahret”le ilgili inançlar› da önemli bir yer tutar.
B
“Fincanc› kat›rlar›”, “Ben sa¤l›¤›mda hep burdan geçerdim” f›kralar›, kat› bir inanç karfl›s›ndaki duyguyu a盤a vurur. Toplumda neye önem verildi¤ini anlatan “Ye Kürküm Ye” nüktesi, hocan›n dilinde, halk›n tepkisini gösterir. Nasreddin Hoca’n›n etkisi tüm toplum kesimlerine yay›lm›fl, “‹ncili Çavufl”, “Bekri Mustafa”, “Bektafli” gibi çok de¤iflik yörelerin duygular›n› yans›tan mizah türlerinin do¤mas›na olanak sa¤-
lam›flt›r. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin oldukça kaba be¤enisini, üçüncüsü de gene halk›n fieriat’›n kat›l›¤›na karfl› duydu¤u tepkiyi dile getirir. Akflehir, Nasreddin Hoca’yla ad›n› dünyaya duyurmufltur. 1208-1284 y›llar›nda Akflehir’de yaflayan ünlü düflünür ve mizah ustas› Nasreddin Hoca’n›n an›s›n› yaflatmak için uluslararas› ve ulusal düzeyde kutlamalar ve festivaller düzenlenmektedir.•
Hava tafl›mac›l›¤›n›n ilk y›llar›nda insanlar uça¤a binmekten korktu¤u için bir türlü istenen yolcu say›s›na ulafl›lam›yordu. Bir flirketin promosyon sorumlusu uçak yolculu¤undan korkan ifl adamlar›na birer mektup göndererek, e¤er o hafta rezervasyon yapt›r›rlarsa bundan sonraki ilk befl yolculuklar›nda efllerinden para al›nmayaca¤›n› bildirdi. Bu öneri üzerine birçok ifl adam› bu promosyonu kabul etti. fiirket kampanya sona erdikten sonra bu kez ifl adamlar›n›n efllerine birer mektup göndererek, yolculuklar›ndan memnun kal›p kalmad›klar›n› sordu. Fakat mektup gönderilen kad›nlar›n birço¤undan flu yan›t geldi: “Ne yolculu¤u?..”• Çiftlik sahibi, ah›rlar› dolafl›rken bir adam›n çok zor durumda süt sa¤d›¤›n› gördü. Yan›na yaklaflarak ona bir öneride bulundu: “O¤lum” dedi. “Bu durumda süt sa¤›l›r m›? Al flu tabureyi, rahat rahat sa¤...” Birkaç gün sonra çiftlik sahibi, adam› yine ayn› durumda süt sa¤arken gördü. Yan›na gidip tabureyi niçin kullanmad›¤›n› sordu: “O¤lum” dedi. “Sana verdi¤im tabureyi niçin kullanm›yorsun?” Adam boynunu bükerek yan›t verdi: “Vallahi beyim” dedi. “O denli u¤raflt›m, bir türlü ine¤i tabureye oturtamad›m.”• 27
YAfiAMDAN GÖZLEMLER Ali Naili Erdem
Ayd›nl›¤›n Yollar›nda Gönenç içinde yaflamak tüm insanlar›n özlemidir. Bunun gerçekleflmesi öncelikle yenileflmektir. Türk milleti yenili¤e aç›k bir toplumdur. Yunus Emre “Biz her gün yeniden do¤ar›z / Bizden kim usanas›” dizesini yüzy›llar önce dile getirmifltir. Ne var ki, bu anlay›fl› yaflama geçirme yerine olmayacak fleylerle zaman› öldürmekteyiz. aman zaman ülkelerde toplumsal çürüme ve kokuflmuflluk görülmüfltür. Ancak geliflmifl ülkeler bundan çabuk kurtulmufllard›r. Amerikan düflünürü Allan Bloem, “Bat› gençli¤inde sevgi kaybolmufl, kad›n-erkek aras›ndaki münasebetler iliflkiye dönüflmüfl, cinsellik baya¤›laflm›flt›r. Evlenmiyorlar; ama evliymifl gibi yafl›yorlar. Art›k ne suçluluk duygusuna sahiptirler ne de utan›yorlar” diyor. Araflt›rmac› yazar Aysel Ekfli “Gençlerimiz ve Sorunlar›” adl› yap›t›nda okuyanlar› dehflete düflürecek örnekler vermektedir. Bu örneklerin daktilo hatas› olmalar›n› dilerim. Bir di¤er araflt›rmac› Mehmet Tezcan da “Kuflaklar›n Çat›flmas›” ad›n› tafl›yan yap›t›nda “Mertlik ve yi¤itlik modas› geçmifl de¤er-
Z
ler oldu. Bunlar›n yerine maddiyat ve seksi de¤erler geldi” diyor. Anlafl›lan o ki, para her kap›y› açan maymuncuk olmufl. Eflatun y›llar önce “Servet ve erdemlik bir terazinin iki kefesine konan a¤›rl›klar gibidir, biri alçalmadan öteki yükselmez” sözlerini kaydetmifltir. Gönenç içinde yaflamak tüm insanlar›n özlemidir. Bunun gerçekleflmesi öncelikle yenileflmektir. Türk milleti yenili¤e aç›k bir toplumdur. Yunus Emre “Biz her gün yeniden do¤ar›z / Bizden kim usanas›” dizesini yüzy›llar önce dile getirmifltir. Ne var ki, bu anlay›fl› yaflama geçirme yerine olmayacak fleylerle zaman› öldürmekteyiz. Oysa ça¤dafllaflma, hedefimiz k›l›nd›¤›na göre bilimin ve teknolojinin gerisinde kalmamak zorunlulu¤unday›z. 29
BD TEMMUZ 2008
Yenileflme yozlaflma de¤ildir. Kendi kültürümüzü evrensel kültürle uyumlu k›lmakt›r. Ça¤dafl devlet olman›n yoludur bu... Hurafelerden kurtulmak, bilimi ve akl› egemen k›larak ayd›nl›¤›n yollar›nda yürümektir. ir büyük imparatorluktan sonra cumhuriyetin erdemli¤inde yoz fikirler temizlenmifl e¤itim ve ekonominin birlikteli¤inde zengin ve güvenilir bir devlet imaj› yarat›lm›flt›r. Darbeler ve müdahaleler yeterince güçlü olmayan demokrasimizin ask›ya al›nmas›na neden olunca devletin tafllar› yerinden oynam›flt›r. Buna ek olarak siyasetin sa¤l›kl› bir bünyeye kavuflmamas› ortaya ç›k›nca çirkinlikler güzellikleri, yanl›fllar da do¤rular› kovmufltur. fiimdi ‹slam’da en yüksek rütbe olan fikir, bir kenara itilmifl duruyor. “Hayatta en hakiki mürflit ilimdir” sözü Ankara’daki DilTarih Co¤rafya fakültesinin girifl kap›s›n›n üzerindeki yerindedir. Ve önünden her gün binlerce insan geçip gidiyor. Anlafl›lan o ki, yeni yükselen de¤erler öne ç›km›flt›r. 1950 sonras›n›n Amerikan kültürü, çal›flma ve baflar›l› olma motiflerinden vazgeçmifl, tümüyle nas›l harcayal›m ve nas›l e¤lenelim anlay›fl›na kendini teslim etmifltir. Sosyolog Daniel Bell, “Bu, toplumun içine itildi¤i dram›n
B
30
yans›mas›d›r” diyerek yogizm, satanizm, ilah›n çocuklar›, kampus haçl›lar› gibi yeni dini aray›fllar› örnek olarak vermifltir. Bu yeni ak›m bizi yoksulluk kültüründen yolsuzluk kültürüne savurmufltur. Her türlü hortumlama, soygun, ya¤ma ve doland›r›c›l›k yerden mantar biter gibi bitmifltir. Ahlak da, hukuk da ölmüfltür, “Yaflas›n seks ve para” diyenler ço¤alm›flt›r. Bu bedensel isteklerin emrinde yaflamaya viyana okulu “Çocuklar›m›za baflar›l› olmay›, büyüklere de dünya nimetleri karfl›s›nda nefislerine egemen olmay› ö¤retmeliyiz” derken, Alman mucizesinin mimarlar›ndan Ludwig Erhard, “Alman milletinden ahlak ve erdemlikle ilgili bir yaflam istiyoruz” demifltir. üm bu uyar›lara karfl›n Alexandre Dumas’n›n “Para iyi bir uflak, kötü bir efendidir” sözü geçerlili¤ini yitirmifltir ve dünya üretenlerle, tüketenler olarak bölünmüfltür. Her iki durumda da “Yaflama gücü parayla orant›l›d›r” dense de sayg›n bir kiflilik için yeterli de¤ildir. ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi de, dinler de Kant’›n “‹nsan bir ahlak konusudur” saptamas› da do¤ru bir pusula olarak çal›fl›yor. Bizler için en güzel örneklerden biri, ba¤ kulesini Çankaya Köflkü yapan ve sadeli¤in, alçakgönüllülü¤ün ve faziletin simgesi olan davran›flt›r.•
T
EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren
Avrupa Birli¤i,Türkiye ve Çifte Standartlar 963’te, ‹smet ‹nönü’nün Ankara Anlaflmas›’na att›¤› imzayla bafllayan Avrupa Birli¤i serüvenimiz devam ediyor. Özellikle son 10 y›ld›r ortaya ç›kan görüntü, Türkiye’nin, “Seni istemiyorum” diyen sevgili rolünü oynayan Avrupa Birli¤i’ne karfl›l›ks›z bir aflk ile ba¤l› olufludur. Türkiye’yi yönlendirenlerin gözlerini kör etmifl olan bu aflk, gerçeklerin görülmesini geciktirmektedir. Avrupa Birli¤i’nin Türkiye’ye müdahalelerini hakl› göstermeye çal›flanlar, “Kanarya sevenler derne¤ine bile üye olsan›z, derne¤in kurallar› vard›r, bunlara uyacaks›n›z” derler. Sonra da flöyle devam ederler: “Bizi kimse y›ld›zl› davetiyeyle ça¤›rmad›. Madem Türkiye, Avrupa Birli¤i’ne üye olmak istemifltir, öyleyse birli¤in standartlar›n› uygulamal›, kurallara uymal› ve gerekli de¤ifliklikleri hemen yapmal›d›r.”
1
Bu anlay›fl ülkemizde bilinen çevreler taraf›ndan canl› tutulmakta, “Ça¤dafllaflma Projesi” olarak sunulan Avrupa Birli¤i’ne b›rak›n elefltirisel bakanlar, “Ama” ile bafllayan tümceler kuranlar bile uygarl›k düflman›, ça¤d›fl›, Türkiye’nin ilerlemesini istemeyen demokrasi karfl›tlar› olarak tan›mlanmaktad›r. Bu davran›fl›n en önemli nedeniyse, konunun irdelenmesini engellemektir. Çünkü bu konu tart›fl›ld›kça Avrupa Birli¤i’nin çifte standartlar› ortaya ç›kacakt›r. Konuya, standartlar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, evet, Avrupa Birli¤i’nin standartlar› vard›r. Söz konusu standartlar bizden önce üye olmufl ve olma aflamas›ndaki ülkeler için de¤iflmemifltir; ama Türkiye için geçerli olan bu standartlar de¤il, çifte standartlar›d›r. Bu sav›m›z› güçlendirmek için birçok örnek verebiliriz. Avrupa Birli¤i her y›l Türkiye için düzenli olarak ‹lerleme Raporu yay›mlamaktad›r. Bu belgelerde Türkiye’nin eksikleri 31
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
ortaya koyulmakta, yap›lmas› gerekenler s›ralanmaktad›r. rne¤in, yolsuzluklar konusuna flöyle bir de¤inilmekte, ilerleme kaydedilse “‹yi”, “Olur” türünden ifadeler kullan›lmaktad›r. Oysa yolsuzluklar çok büyük bir sorun olarak Türkiye’nin kaynaklar›n› tüketirken, Avrupa Birli¤i’nin yolsuzluklar›n önlenmesi için “Standartlar›ma uymal›s›n›z” diye bask› yapaca¤›n› düflünürüz. Rüflvet, kara para ve öteki yasa d›fl› yollarla Türkiye’nin bugüne de¤in hesaplanan kayb›n›n 200 milyar dolar oldu¤u tahmin ediliyor. D›fl yat›r›mc›lar›n yüzde 63’ünün yolsuzluklar nedeniyle Türkiye’ye gelmek istemedi¤i, yine yolsuzluklar nedeniyle yurt d›fl›na kaçan paran›n miktar›n›n 4050 milyar dolar oldu¤u, konuya iliflkin raporlar yay›mlayan kurulufllar taraf›ndan söylenmektedir. ‹flte bu tablo karfl›s›nda bir Türk vatandafl› olarak, her iflimize kar›flan Avrupa Birli¤i’nden, yolsuzluklar›n önlenmesi amac›yla, birlik için geçerli olan standartlar›, kurallar› uygulamas› ve yasalar› ç›karmas› yönünde hükümetlere bask› yapmas›n› beklemez misiniz? Türkiye’de, yetiflmifl, birikimli ve ayd›n insanlar›n siyasete giremedi¤i biliniyor. Yine ülkemizde kendisini temsil edecek milletvekillerini halk›n seçemedi¤i, genel baflkanlar›n haz›rlad›¤› listelere
Ö
32
oy vermek zorunda kald›¤›, ayr›ca parti yönetimlerinin de çok bilen, ön plana ç›kacak, kamuoyunun be¤enisini toplayacak kiflileri kendi makamlar› için tehlike görmeleri nedeniyle, kolay yönlendirilenleri ye¤ledikleri biliniyor. Peki, genel baflkanlar›n dedi¤i dedik olan siyasi partilerde ve ülkemizde demokrasi nas›l geliflecek? Bu sorunlar›n, yürürlükte olan Siyasi Partiler Yasas›’ndan kaynakland›¤›n› Avrupa Birli¤i de biliyor. Oysa Avrupa Birli¤i ülkelerinde milletvekili adaylar›n› genel baflkanlar de¤il, parti üyeleri belirler. Madem Avrupa Birli¤i Türkiye’de herfleye kar›fl›yor, öyleyse hükümetlere neden “Siyasi Partiler Yasas› hemen de¤iflsin, standartlar›m›za uyulsun” demiyor? Dese bile bu konuyu birkaç zarars›z ifadeyle geçifltiriyor? Yoksa demokrasi, Avrupa Birli¤i’nin olmazsa olmazlar› aras›nda de¤il mi? olsuzluklar ve Siyasi Partiler Yasas›’na ba¤l› bir konu da dokunulmazl›klard›r. Avrupa Birli¤i, yolsuzluklar›n önünü kesebilecek ve siyasette kaliteyi yükseltecek standartlar› üye ülkelerde gözetirken, siyasilerin dokunulmazl›klar› “Kürsü Dokunulmazl›¤›” ile s›n›rland›r›l›rken, Türkiye’deki hükümetlere bu konuda bask› yapmamas›n›, “Standartlar›m›za uymal›s›n›z” dememesini anlay›flla karfl›layabilir miyiz?
Y
nsana, çal›flana ve eme¤e flullarda ve sendikas›z çal›flmas›sayg›ya öncelik tan›d›¤› n›n, ölmesinin bir önemi yokmufl. çok s›k tekrarlanan Avrupa Memurlar›n grev ve toplu sözleflBirli¤i, üye ülkelerdeki ça- me haklar›n›n olmamas› ise hiç l›flma yaflam›n› düzenleyen önemli de¤ilmifl. yasalar›n uygulanmas›na ve bu Cumhuriyetin en önde gelen alandaki hak ve özgürlüklere de¤erlerinden olan laiklik her geözel bir önem vermektedir. Oysa çen gün y›prat›lmakta, tümüyle ülkemizde, bu konuda büyük ortadan kald›r›lmas› için uygun sorunlar yaflanmaktad›r. Özellik- bir f›rsat beklenmektedir. Avrupa le de son dönemde ölüm olayla- Birli¤i’nin çok önem verdi¤i der›n›n görüldü¤ü Tuzla tersanele- ¤erlerden biri olan laiklik, Türkirindeki kötü çal›flma koflullar› ye söz konusu olunca hem unuyaln›zca Türkitulmakta, hem ye’nin de¤il, yeni laiklik taTürkiye, Avrupa dünya kamun›mlar› yap›laoyunun dikkarak ak›l verilSosyal fiart›’n› tini çekmifltir. mektedir. Bu da kabul etmifl; ama Madem Avrupa yetmiyormufl memurlar için Birli¤i her ifligibi, laikli¤e yümize kar›fl›yor, rekten ba¤l› grev ve toplu Tuzla tersaneyurttafllar “Laik sözleflme haklar›n›n lerindeki ölümaz›nl›k” olarak yer ald›¤› 5. ve ler hakk›nda tan›mlanmaktaneden tek bir d›r. Brüksel’in, 6. maddeleri aç›klamada ya Türkiye için laimzalamam›flt›r. da giriflimde ikli¤in ne denli bulunmam›flt›r? önemli oldu¤uAvrupa Birli¤i için Türk iflçsisinin nu anlamad›¤›n›n kan›t›, Avrupa bir de¤eri yok mudur? Birli¤i Komisyonu Baflkan› BarosTürkiye, Avrupa Sosyal fiar- so’nun, “Laiklik zorla dayat›lat›’n› kabul etmifl; ama memurlar maz” ifadesi olmufltur. için grev ve toplu sözleflme Her iflimize kar›flan Avrupa haklar›n›n yer ald›¤› 5. ve 6. Birli¤i Ça¤dafllaflma Projesi ise, lamaddeleri imzalamam›flt›r. Av- ikli¤in ortadan kald›r›lmas›yla ülrupa Birli¤i’ne üye ülkelerde kenin ortaça¤ karanl›klar›na götümemurlar›n toplu sözleflme ve rülmek istendi¤ini görmüyor mu? grev haklar› vard›r. TürkiTürk toplumunun önemli bir ye’deyse böyle bir hak yoktur. bölümü hâlâ k›rsal kesimde yaflaAma anl›yoruz ki, Avrupa Bir- makta ve tar›m sektöründe çal›flli¤i için Türk iflçilerinin kötü ko- maktad›r. Mazot, gübre ve tohum
‹
33
BD TEMMUZ 2008
gibi temel gereksinimlerin fiyatlar›ndaki pahal›l›k, ürünlerin maliyetinin alt›nda sat›lmas› gibi sorunlara bir de son zamanlarda yaflanan kurakl›k eklenince, yoksullaflan çiftçilerimiz için Avrupa Birli¤i’nin yard›m fonlar›n› harekete geçirmesini bekleriz. ysa ilerleme raporlar›nda, tar›m sektöründe çal›flanlar›n say›s›n›n çok yüksek oldu¤u vurgulanarak, 15 milyonluk tar›m nüfusunun 8 milyona indirilmesi istenmektedir. Türkiye bunu hangi kaynakla yapacakt›r diye düflünmeyen Avrupa Birli¤i, adayl›k ve üyelik süreçlerinde öteki ülkelere verdi¤i maddi deste¤i bizden esirgemektedir. Bu da yetmiyormufl gibi, 2013’ten itibaren tar›mdaki tüm sübvansiyonlar›n kalkaca¤› aç›klanm›flt›r. Avrupa Birli¤i için hukukun üstünlü¤ü hep öncelikli olmufltur. Ama ifl Türkler’in haklar›n›n gasp edilmesine geldi¤inde hukukun üstünlü¤ü unutulmaktad›r. 1972’de Avrupa Ekonomik Toplulu¤u ad›n› tafl›yan Avrupa Birli¤i ile Türkiye aras›nda imzalanan Katma Protokol’e göre, Türk vatandafl› ifl verenler, gazeteciler, doktorlar, sanatç›lar ve ö¤retim üyeleri vize almaks›z›n üye ülkelere girebilme hakk›na kavuflmufltu. Ama bu karara Avrupa hiçbir biçimde sayg› göstermedi. Bu nedenle Türkiye, Lüksemburg’daki
O
34
Avrupa Topluluklar› Adalet Divan› Komisyonu’na baflvurmufltu. Komisyon, 17 Eylül 2007’de yapt›¤› aç›klamada, Türkler’in Avrupa Birli¤i’ne vizesiz girebilece¤i karar›na vard›¤›n› duyurdu ve bu karar›n tüm üye ülkeleri ba¤lad›¤›na iflaret etti. Ama karar yok say›lmaya devam ediyor. Bu örneklerden anlafl›ld›¤› üzere Avrupa Birli¤i için öncelik, Türk çiftçisinin yoksullaflmas›, memurlar›n grev ve toplu sözleflme hakk›, iflçilerin çal›flma güvenli¤i ve sendikal haklar›, yolsuzluklar, dokunulmazl›klar, Siyasi Partiler Yasas›, laiklik, hukukun üstünlü¤ü de¤ilmifl. Brüksel’in önceli¤i, ülkemizin acil gereksinimleriyle hiçbir ilgisi bulunmayan 301. Madde, Vak›flar Kanunu, Heybeliada Ruhban Okulu’nun aç›lmas›, Fener Rum Patri¤i’nin ekümenik unvan›n› kullanmas›, Türk limanlar›n›n Rumlar’a aç›lmas›, Türk askerinin K›br›s’tan çekilmesi, Ermenistan s›n›r›n›n aç›lmas›, Kürtçe’nin e¤itim dili olmas›ym›fl. erçek tüm ç›plakl›¤›yla ortada, Avrupa Birli¤i’nin istekleri, Türk insan›n›n acil gereksinimleriyle ilgili de¤ildir. Brüksel’in Türkiye’den bekledikleri tümüyle Avrupa Birli¤i’nin ekonomik ve siyasal ç›karlar›yla ilgilidir.•
G
GurbuzEvren@butundunya.com.tr
BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop
Sokaktaki Adam›n Dertlerine Ortak Ç›kan, Hoflgörülü F›kra Kahraman›
“BABA ERENLER”
Bektaflilikteki kutsal oniki say›s› göz önünde tutularak seçilmifl on iki manzum Bektafli f›kras›
arikatlar bafllang›çta, kat› din kurallar›n› yeterli bulmayanlar›n, dinsel inanc› özgürce yorumlayanlar›n yoluydu. Bofl inançlar›n etkisi, akla, bilimin geliflmelerine s›rt çevirmeleri onlar› zamanla ça¤ d›fl›na sürükledi. Bektaflilik, bir yandan en eski Türk inançlar›yla öte yandan Anadolu’da kök salm›fl dinsel birikimle beslenmifl bir tarikatt›. Hac› Bektafl Veli’nin K›rflehir’deki dergâh›n› bugün Anadolu Alevileri’nin yan›s›ra Sünni inançl› Müslümanlar da doldurmaktad›r. Bektafliler’in dinsel törenleri Türkçe deyifller okunarak gerçeklefltirilmifltir. Bektafli ozanlar› halk dilinin zenginliklerinden beslenmifl, bu dili zenginlefltirmifllerdir. Bektaflilik’i enine boyuna inceleyerek “Hac› Bektafl-Efsaneden Gerçe¤e” kitab›n› kaleme alan Azeri kökenli araflt›rmac› ‹rè-
T
ne Mélikoff, “Uyur ‹dik Uyard›lar” kitab›nda, Bektafliler’in “hoflgörülü düflüncelerini, felsefelerini ve insanl›klar›n›” ne denli sevdi¤ini dile getirerek söze bafllar. Prof. Mélikoff, Osmanl› yönetiminin ve yeniçerili¤in Bektaflilik’le iliflkisi oldu¤unu gösterir: “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun tarihi boyunca, Hac› Bektafl ad›, piri bulundu¤u, ona üstünlük unvanlar› ile kesin bir nüfuz sa¤lam›fl olan yeniçeri oca¤›yla kaynaflt›.” Yeniçeri ocaklar›n›n kapat›lmas›yla bu yak›nl›¤›n ortadan kalkmad›¤›n› da aç›klar: “Bektafliler –yeniçerili¤in kald›r›ld›¤›– 1826’dan sonra etkilerini sürdürebilmelerini, büyük ölçüde, yüksek yönetim çevresinde yer alm›fl bulunan destekleyicilerine borçludurlar. Padiflah›n çevresinden birçok sultan han›m Bektafli idi ve gelene¤e göre, Sultan Abdülaziz’in tarikata, aç›k bir duygu yak›nl›¤› vard›.” 35
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
‹slam dini kurallar›na yan çizen, namaz k›lmaktan kaç›nan, hele oruç tutmaya hiç yanaflmayan Bektafli neden böyle davrand›¤›n› zekice nedenler s›ralayarak aç›klar.
“B
aba Erenler” diye de an›lan f›kra kahraman›n› Bektafli olmayanlar da sevimli bulmufltur. Bektafli inanc›n› paylaflmayan Sünni çevre de Bektafli f›kralar›na hoflgörüyle yaklaflm›flt›r. Öyle ki, kutsal Ramazan ay›nda onun f›kralar› oruç keyfi içindeki inançl› Müslümanlar’›n dilinde dolafl›r. Gazetelerdeki ramazan sayfalar›nda, namaz vakitlerini gösteren takvim yapraklar›nda bu f›kralar›n yer almas›n› kimse bir çeliflki saymaz. Bektafliler oniki imama inan›r. “Bektafli tac›” ad› verilen bafll›klar› oniki dilimlidir. Boyunlar›na oniki ›fl›nl› “teslim tafl›” asarlar. Bu yaz›da da Bektafli f›kralar›ndan oniki örne¤e yer verilmektedir. Bu örnekler yüzü aflk›n Bektafli f›kras›n› ortak çal›flma sonucu fliir diliyle kaleme alm›fl iki ozan›n, Metin Elo¤lu ile O¤uz Tansel’in “Bektafli Dedikleri” kitab›ndand›r. Kitaba önsöz yazan Pertev Naili Boratav f›kralardaki Bektafli’nin tutumunu “inkar de¤il tenkit” diye aç›klar. Bu f›kralar›n toplumsal elefltiri niteli¤i de tafl›d›¤›na dikkati çeker: “Bektafli f›kralar›nda, ço¤u za36
man, dini konular bir vesileden baflka bir fley de¤ildir. F›kralar›n –birçok örneklerde– as›l meram›, insano¤lunun dünyal›k derdini ortaya dökmektir; tenkitler, yergiler elle tutulur, gözle görülür hedeflere yönelmifltir.” •F›kralardaki Bektafli’nin Tanr›’ya inanc› eksiksizdir. Ancak Tanr›’yla senli-benli konuflmas› onu baflka din kardefllerinden ay›r›r. Onun yüre¤indeki korku de¤il, sevgidir. fiu f›kralarda Bektafli’nin Tanr› ad›na konuflanlardan, ondan ç›kar sa¤layanlardan ne denli ayr›ld›¤› görülür: KARAKUCAK Bektafli Baba’s›na da böyle fley sorulur mu, Sormufllar iflte: “Tanr› var m›, yok mu?” Baba flöyle bir toparlanm›fl kerevette: “‹ki elim yan›ma gelecek ahrette... Olmaz olur mu? Yahu, illallah, Seksen y›ld›r al takkever külah; Ama nedense hep ben alttay›m, Onca¤›zsa hep üstte!” KONUK Bektafli canlar›ndan birinin kap›s›, H›zl› h›zl› çal›n›r, tam gece yar›s›: “Ben yoksul, Tanr› konu¤u... Ac› bana, evinde gecelet...” diye
Kap›n›n ipini çekip yakar›r yolcu. Bektafli, bu yakar›fla tutulur, Yata¤›ndan kalk›p yola koyulur, Yan› s›ra al›r yolcuyu, Götürüp cami önünde durur: “‹flte Tanr›’n›n evi, güle güle otur, Seni, der, ününe göre göçürüp kondurur!”
Açmaza getirince bilinir suçu Diye hödü¤ün biri sormufl Bektafli’ye: “Baba, hangisini seversin oruçla namazdan?” Bektafli yap›flt›rm›fl karfl›l›¤›n› fl›p diye: “Namaz sizin olsun, severim yendi¤i için orucu!”
YAKINMA Bir ramazan günü, sokak ortas›nda, Bektafli oruç yiyormufl, güpegündüz. Onu gören mahalle çocuklar› Toplan›p tafla tutarlar, düflüp arkas›na; Kovalay›p Baba’y› sürerler dere tepe, düz Bektafli’cik kaça kaça zor kurtulur, Can korkusuyla kendini da¤larda bulur. Tam o s›rada bast›r›r iri taneli bir dolu. Bektafli bu kez de doludan kaçar ya, Dayanamaz, durup gö¤e bakar, kesilince solu¤u; “Tanr›m, der, sen de mi uydun çocuklara?” •Bektafli kaba sofunun, yobaz›n karfl›s›na dikilmifltir:
BORÇ Hat›r› say›l›lardan biri, namaz niyaz sohbetinde, Bektafli’ye sorar, i¤neli az›c›k: “Borcun var m›, erenler?” “Var ya köfledeki bakkala on lirac›k...” “Yok can›m öylesi de¤il, namaz borcun diyecektim de...” Bizimkinin i¤nesi çuvald›zdan beter: “Ha, bak onu Tanr› sorabilir ancak; Senin soraca¤›n bakkal çakkal borcudur” der. •Oruca, namaza uzak durdu¤unu anlatan f›kralar birbirini dinin bu yükümlülüklerine göre sorgulayarak dindafllar›n› k›nayanlara tepkidir biraz da:
APAÇIK Bektafli çok çekmifl yobazla ba¤nazdan Nice kördü¤ümler çözüp s›navlar vermifl, Günde k›rk›n›n s›rt›n› yere sermifl.
TONGA Ramazan efli¤inde Bektafli’lerden biri; S›ms›k› örtmüfl kap›y›, pencereyi; Soka¤a ç›kt›¤›nda da hep gözü yerde... Kör fleytan bu ya, bir su birikintisinde, Ne görsün ki, ay ›fl›lar! fiöyle bir yan bakm›fl gökyüzüne: 37
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
“Allem-kallem, beni tongaya bast›rd›n yine!” •‹çki sevgisiyle ilgili f›kralarda da baflkas›n›n ifline burnunu sokanlar yerilir: YÜZPARA fiu ölümlü dünyada ifli-ifl’lerden biri, Yoksul Bektafli’ye –her nas›lsa– yüzparac›k verir; O da “Eyvallah” deyip, k›rar kirifli... Beriki bir cakayla ard›ndan seslenir: “Solu¤u meyhanede alacaks›n de¤il mi, Baba?” Tuzukurunun densizli¤i iflte, baflka ne denir... “A eliaç›k sultan›m, yüzparayla da Hicaz’a gidilmez a!” TÖKEZLETME ‹mam›n biri camide ö¤ütlerken halk›: “fiarap içmek büyük haram, içmeyin sak›n; ‹çenlerin öbür dünyada, yar›n fiarap flifleleri boyunlar›na as›lacak, K›yamet halk›na gösterilecek” diye basar z›lg›d›. Dinleyenler aras›ndan Bektafli: “Hocam, flifleler bofl mu as›lacak, dolu mu?” Diye sorar. “Bofl” dese hafif olacak, “Dolu, dopdolu!” diye gürler hoca. ‹mam› afallatt›¤›na k›s k›s güler bizimki: “Desene hocam, yaflad›k orda da!” 38
ANT Bektafli’yi rak› içiyor diye yakalay›p, Kad›ya götürür bir mahalle halk›: “Ö¤üt, z›lg›t v›z geldi buna; Sonunda ant içirdik, o da bofluna!” “Öyle mi?” diye sorar kad›; “Hem günah, hem ay›p!” Bektafli de der ki: “A efendim, Ben yoksulun biriyim; Rak› olursa rak› Ant olursa, ant içerim...” •Bektafli s›radan bir insan, halktan biridir. Sokaktaki adam›n geçim s›k›nt›lar›n› çeker, insanlar aras›ndaki eflitsizliklere karfl› ç›kar: KUL Bir Bektafli M›s›r’a gidip büyük dergâh› arar, Yal›n ayak yürümekten patlar tabanlar›. Yolda, süslü bir araba içinde, giysileri s›rmal›, Erkek tavus gibi kurumlu birini görür. Yan›ndakilere “H›div bu mu?” diye sorar. Adam: “Bu, H›div’in bir kuludur” deyince, Bektafli ellerini öfkeyle kald›r›r gö¤e: “Tanr›’m” der, “Çok zor düzeni anlamak. Bir H›div’in kuluna, bir de kendi kuluna bak!” BELK‹ Tuzukurular oturup konuflurlar,
Konu: Toplumun ahlak›n›n bozuklu¤u. ‹çlerinden uzak görüfllüsü gösterir sonu: “Böyle giderse alt üst olacak dünya, Ulular düflünüp bir çare bulsa” Deyince, Bektafli yekinip aya¤a kalkar: “Ne biliyorsunuz, belki alt› üstünden iyi ç›kar, De¤mez bunca kayg›lanmaya!” YARATIK T›¤teber Bektaflici¤in dünyal›k görmüfl az›c›k cebi Huy bu ya, ilk ifl içkiyle mezeye se¤irtmek;
Hemen bir flifle anzarotla bir kuzu ci¤eri alm›fl tabii, Ham keyfe yola koyulmufl yellim yepelek... Derken, derisi kemi¤ine yap›fl›k yavuz itin biri, Ci¤eri kapt›¤› gibi, hadi yallah... Piflkinli¤e vurulsa da, olacak halt de¤il ki! S›km›fl yumru¤unu gökten yana: “Hey Tanr›m! Fakir fukaran›n r›zk›yla besleyecek olduktan kelli, Yarat yarat koyver bakal›m...”•
Araçtan indirilen genç aslan›, yafll› aslan›n kafesine koydular. O gün bak›c›, uyuklay›p duran yafll› aslana büyük bir but verirken, genç aslana iki muz verdi. Ertesi gün, daha ertesi gün hep ayn› fley yinelendi. Beflinci gün, açl›ktan karn› zil çalan genç aslan, bak›c› iki muzu uzat›rken onunla konuflmaya bafllad›: “Affedersiniz, bak›c› bey” dedi. “O da aslan, ben de aslan›m... Üstelik o yafll› da... Neden ona her gün but verirken bana iki muz veriyorsunuz? Muz beni doyurur mu?” Bak›c›, bu durumun nedenini tane tane aç›klad›: “Evet aslans›n, aslans›n ama...” dedi. “Sen hayvanat bahçesinin kay›tlar›nda maymun olarak görünüyorsun.”• Kad›n›n biri, tiyatronun giflesine telefon ederek görevliye “Bu akflamki oyuna iki bilet ay›rtmak istiyorum” dedi. Gifledeki görevli hangi oyun oldu¤unu anlayabilmek için “Madam Butterfly için mi olsun, efendim” deyince kad›n hemen yan›t verdi: “Hay›r, hay›r...” dedi. “Ben onu tan›mam... Lütfen Ayfle Han›m için olsun...”• 39
B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi
Amerika’da Türkçe-‹ngilizce yay›mlanan çocuk dergisi:
Bonbon S›tk› Kazanc›’n›n befl yafl›ndaki k›z› Melissa ona yan›tlayamad›¤› sorular sormaya bafllad›¤›nda, çocuklar için Türkçe ve ‹ngilizce olarak yay›mlanacak bir dergi ç›karma fikri ortaya ç›kt›.
“Nazar boncu¤u bizi tehlikelerden nas›l koruyor?”, “Ad›n› sigaradan alan bir yiyecek sa¤l›¤a zararl› m›d›r?”, “Sen Türk müsün?” Melissa’n›n merak dolu sorular› bitmek bilmiyordu. Kazanc› çocu¤unu Amerika’da yetifltirmenin kolay olmayaca¤›n›n ay›rd›ndayd›. Bir yandan Melissa’n›n iyi bir Amerikal› olarak büyümesini, öte yandan da Türk kültürünü anlamas›n› ve onun de¤erini bilmesini istiyordu. Bunun kolay olmayaca¤›n› biliyordu; ancak nazar boncu¤u, sigara böre¤i ve Türk kültürünü anlatmaya çal›fl›rken çok e¤leneceklerini biliyordu. 40
“Bonbon” DergisiYay›nc›s› S›tk› Kazanc›
41
BD TEMMUZ 2008
‹kinci kuflak Türk-Amerikal› çocuklara yönelik umutlar›n ve endiflelerin birçok ailenin ortak duygular› oldu¤undan emindi. Bu çocuklara ulafl›p onlar aras›nda bir birlik ruhu yaratmak için yollar aramaya bafllad›. Kendi profesyonel deneyiminden yararlanabilece¤i geldi bir gün akl›na... Eskiden Türkiye’de bir çocuk dergisinin bafl›ndayd›. Grafik sanatç›s› ve karikatürist olarak sahip oldu¤u yetenekleri de ifle yarayabilirdi. “Neden çocuklar için çift dilde yay›mlanacak bir dergi ç›kar›lmas›n ki?” diye sordu kendi kendine... Ço¤u sanatla, yazarl›k ve yay›nc›l›kla ilgilenen arkadafllar›na fikrini nas›l bulduklar›n› sormaya bafllad›. Neleri sevdiklerini ve sevmediklerini ö¤renmek için ayn› ciddiyetle çocuklarla da konufltu. Fikri yavafl yavafl biçimlenmeye bafllam›flt›. Hoflgörü ve anlay›fl› ö¤retirken Türk kültürünü, geleneklerini ve ça¤dafl de¤erlerini de yans›tmak gibi ortak bir amaca sahip olan ödüllü ve profesyonel yazarlardan, yay›mc›lardan ve karikatüristlerden oluflan bir grup oluflturdu. Grupta çocuk e¤itimi ve 42
psikolojisi uzmanlar› da yer al›yordu. Kazanc› ayr›ca, yetiflkinlerin yan›s›ra fikirleriyle katk›da bulunacak bir grup çocuk da toplad›. Kazanc›’ya göre çocuklar›n katk›lar› de¤erli, çünkü “çocuklar çok dürüst oluyorlar”. “Bonbon” dergisi üç y›l önce do¤du. ‹ki ayda bir ç›kan dergi 6-14 yafl aras› çocuklara yönelik. Hiçbir biçimde kâr amac› gütmüyor ve ba¤›ms›z. “Bonbon”un herhangi bir siyasi örgüt, parti, etnik grup ya da ideoloji ile ba¤lant›s› yok. Katk›da bulunan herkes bofl zaman›nda gönüllü olarak çal›fl›yor. Çocuklar›n e¤lenirken en iyi biçimde ö¤rendiklerine inanan Kazanc› dergiyi karikatürlerle, fliirlerle, öykülerle, oyunlarla, f›kralarla, yapbozlarla ve çocuklardan gelen birçok gönderiyle dolduruyor. Baflar›l› Türk-Amerikal›’larla yap›lan röportajlar, hayvanlar hakk›nda ilginç bilgiler, Türk yemekleri tarifleri ve heyecanl› çizgi romanlar da bulunuyor dergide... Özel bir “Turkish Club” (Türk Kulübü) bölümü Türk dilinin inceliklerini ö¤retiyor. Derginin hem Türkçe hem ‹ngilizce olmas›, okurlar›n›n her iki dili de e¤lenceli bir biçimde ö¤renmeleri anlam›na geliyor.
“Bir yandan e¤lensinler, e¤lenirken de ö¤rensinler istiyoruz” diyor Kazanc›. Çocuklara yönelik olsa da, yetiflkinler için de e¤itici ve e¤lenceli oldu¤unu rahatl›kla söyleyebilirim! en “Bonbon”u nereden mi duydum? ‹lk kayna¤›m “Bütün Dünya”yd› asl›nda. “Bütün Dünya”n›n Aral›k 2004 say›s›nda, Kuzey Amerika’da yaflayanlara Türk ürünleri satan “Taste of Turkey” çevrimiçi sat›fl sayfas› ile ilgili bir yaz› okumufltum. ‹ki y›l sonra, Amerika’daki akrabalar›ma gönderilmek üzere “Taste of Turkey”ye arma¤an siparifli verdim. Ana sayfadaki “Bütün Dünya” iliflimini gördü¤ümde gururlanmaktan kendimi alamad›m. Hemen altta “Bonbon”a yönlendiren bir iliflim daha vard›. T›klad›m ve “Bonbon”un sayfas›na girdim. Türk çocuklara ‹ngilizce ö¤retme konusunda
B
fikir edinirim düflüncesiyle hemen dergiye abone oldum. O zamandan buyana dünyan›n çeflitli yerlerinde her geçen gün daha fazla çocu¤a ulaflan “Bonbon”un geliflimini izliyorum. Geçenlerde Amerika’dayken S›tk› Kazanc› ile uzun bir telefon görüflmesi yapt›m ve “Bonbon”un öyküsünü ilk a¤›zdan dinledim. Derginin flu anda binlerce okuru var. Kazanc› derginin Türkiye d›fl›ndaki çocuklara Türkçe ö¤retmekle kalmad›¤›n›, Türkiye ve öteki ülkelerdeki Türk çocuklara ‹ngilizce de ö¤retti¤ini belirtiyor. Dergi yaln›zca çocuklar için de de¤il, onun sayesinde Türkçe ö¤renen bir kad›ndan söz etmiflti Kazanc› bana... Kuzey Amerika’daki okurlara dergi posta yoluyla gönderilirken, öteki ülkelerdeki abonelere ise elektronik ortamda ulaflt›r›l›yor. Elektronik dergiye abone olmak kolay. Yapman›z gereken, http://www.emecmua.com sayfas›na girmek ve 43
“Çocuk” kategorisindeki “Bonbon”u seçmek. Kazanc›’n›n da söyledi¤i gibi, bu biçimde, dünyan›n farkl› ülkelerinde yaflayan Türk çocuklar› da “Bonbon” dergisine ulaflabiliyor. Amerika’da, Türkiye’de, Almanya’da, Avustralya’da ya da herhangi öteki bir ülkede yaflamalar› fark etmez. “Bonbon”a her yerdeki çocuklar ulaflabilir. Ne zaman f›rsat›n› bulsa, dergiyi daha fazla kifliye duyurmak için çabal›yor Kazanc›. Türk festivallerine ve fuarlara kat›l›yor, derneklerle iletiflim kuruyor. Okullar “uluslararas› günler” düzenledi¤inde, ondan kimi gereçler istiyorlar. Onlara “Bonbon” dergisi, Türk bayra¤› ve haritas› vermek hofluna gidiyor. Hatta birkaç kütüphane, raflar›nda yer vermek 44
için ondan derginin eski say›lar›n› rica etmifller. Bence Kazanc› flu anda yaflad›¤› ülkede de¤erli hizmetlerde bulunan bir elçi görevi görüyor. Okurlardan gelen önerileri, fikirleri ve gönderileri hoflnut bir biçimde karfl›l›yor. ‹lk bafllarda, çocuklar›n katk›da bulunacaklar›n› pek sanmad›¤›n› söylediyse de, birçok çocuk kendi öykülerini, fotograflar›n›, resimlerini ve f›kralar›n› dergiye seve seve göndermifl. Kazanc› onlar› yay›mlamaktan büyük mutluluk duymufl. fiu an derginin genç bir muhabir k›z taraf›ndan haz›rlanan bölümü bile var. ‹leride, Amerika’daki TürkAmerikal› çocuklar için etkinlikler düzenleyecek ve olanakl› oldu¤u sürece birbirlerine yard›mc› olacak yetiflkinlerden oluflan bir a¤ kurmay› umuyor. Aileler ondan “Bonbon”da özel gereksinimlere de yer vermesini istedi¤inden, Kazanc› okullar, dil e¤itimi ve karfl›lafl›labilecek sorunlarla ilgili öneri ve bilgiler içeren ayr› bir elektronik bülten ç›karmay› da planl›yor. “Bir fley, baflka bir fleyin gerçekleflmesine neden oluyor” diyor gülümseyerek... Bofl zamanlar›nda yapt›¤› bütün bu güzel ifller için yeterli zaman› olur umar›m. Çünkü bir günün saatleri say›l›!..• Çeviri: Pelin Hazar
CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr
KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsinoğlu
Bir Zamanlar›n
“DEN‹ZLER‹N LEYD‹S‹”
fiimdi Atlantik’te Uyuyor
urur duyduklar› “Rex” ve “Conte di Savoia” gemilerini, ‹kinci Dünya Savafl›’nda kaybeden ‹talyanlar, bunlar›n transatlantik filosunda b›rakt›¤› bofllu¤u, inan›lmaz ölçüde lüks yap›s›yla denizcilik dünyas›na ün salan “Andrea Doria” ile gidermifllerdi. Yolcular›na “Dolce vita”(Tatl› hayat) yaflatabilmek için, hiçbir harcamadan kaç›n›lmadan yap›lan ve 16 Haziran 1951 Cumartesi günü denize indirilen “Andrea Doria”, 1953 Temmuz’unda Atlantik seferine bafllam›flt›. Avrupal› zenginleri Amerika’ya götürüp getiren bu yeni gemi, yaln›zca 61 ay 10 gün süren ömrünü, 26 Temmuz 1956 Perflembe günü sabah saat 10:09’da tamamlad›¤›nda, tüm dünyada büyük üzüntüye yol açt›. Dramatik kaza ve denizcilik
G
tarihine geçen yolcu kurtarma çal›flmalar›, ABD Baflkan› Eisenhower’›n yeniden seçilmek için yürüttü¤ü kampanyay› ve Süveyfl Kanal› krizini bile gölgede b›rakm›flt›. Dünyan›n dört bir köflesinde milyonlarca insan TV ve radyolar›n›n bafl›nda, “Andrea Doria” ile ilgili son haberleri ve geliflmeleri izliyordu. *** 25 Temmuz 1956, saat 23:10... Nantucket Adas›’n›n 45 deniz mili (83 km.) güneyinde, ‹talyan yolcu gemisi “Andrea Doria” ile ‹sveç yolcu gemisi “Stockholm”, Atlantik Okyanusu’ndaki yo¤un sis yüzünden çarp›flt›lar. Her iki geminin mükemmel radar sistemleri olmas›na karfl›n, böyle bir kazan›n olmas›, otoriteler taraf›ndan flaflk›nl›kla karfl›land›. fiiddetli çarp›flma sonucu yan taraf›nda derin yara aç›lan “And45
“Andrea Doria” çarp›flman›n etkisiyle önce 18, sonra da 40 derecelik aç›yla iskele taraf›na yatt›.
rea Doria”n›n mürettebat ve yolcular›ndan 51 kifli, kaza an›nda yaflam›n› kaybetti. Ancak, ‹talyan gemisinin ertesi sabah saat 10:09’da Atlantik’in derinliklerine gömülmesinden önce, 1.660 yolcunun hepsi kurtar›ld›. Bu sonuç, denizcilik dünyas›nda “mucize” olarak de¤erlendirildi. *** 950’li y›llar›n ortalar›nda, 50’den fazla gemi Avrupa ve Amerika aras›nda sefer yap›yor, böylece ‹kinci Dünya Savafl› sonras› Atlantik ötesi deniz yolculu¤unda, büyük bir art›fl yaflan›yordu. Bu arada ‹talyan denizyollar›, dönemin en lüks gemilerinden biri olan “Andrea Doria” ile gurur duyuyordu. H›z›ndan çok, konfor ve rahatl›¤› yan›nda, pahal› ayg›tlarla sa¤lanan güvenlik önlemleri ön planda geliyordu.
1 46
En geliflmifl teknolojiye sahip radar sistemi ve su geçirmez 11 kompart›mandan oluflan teknesi ile “Andrea Doria”, “Denizlerin leydisi” diye an›l›yordu. 1948 y›l›nda hizmete giren “Stockholm” ise, çok daha gösteriflsiz ve ‹talyan gemisinin yar›s›ndan da az tonajdayd›. 25 Temmuz 1956 günü mürettebat›yla birlikte 747 yolcusuyla “kader seferine” bafllam›flt›; New York’tan ülkesine, ‹sveç’e dönüyor, “Andrea Doria” da 1.706 yolcusuyla, karfl› yönden “kader noktas›na” yaklafl›yordu. *** ‹talyan gemisi o gün ö¤le saatlerinden itibaren, aral›kl› olarak çöken yo¤un sis aras›nda yol al›yor; ancak, “Andrea Doria”n›n radar sistemine güvenen Kaptan Piero Calami, hedefine tam zaman›nda ulaflabilmek için, geminin h›z›n› belli belirsiz azalt›yordu. Bu arada “Stockholm”, bat›ya
26 Temmuz, sabah 10:09… “Denizlerin Leydisi”Andrea Doria”, Atlantik’in sular›na gömüldü.
do¤ru ilerleyen gemilerle karfl›laflma riskini göze alan Kaptan H. Gunnar Nordenson’un, yolculuk süresini azaltmak amac›yla belirledi¤i kuzey rotas›na yönelmiflti. Kaptan, güçlü radara sahip “Stockholm”un yaklaflan gemilerin aras›ndan geçerken zorluk çekmeyece¤ini umuyordu. Nordenson’un bu beklentisini bofla ç›karan neden, “Andrea Doria” gibi büyük bir geminin bile, son dakikaya de¤in yo¤un sis yüzünden gözlerden uzak kalabilmesiydi. Saat 22:45... “Stockholm”, “Doria”n›n radar ekran›nda görüldü, yaklafl›k 17 deniz mili (31 km.) uzakl›ktayd›. Çok k›sa bir süre sonra, ‹talyan gemisi de “Stockholm”un radar›nda belirdi, yaklafl›k 12 deniz mili (22 km.) vard› aralar›nda... Bu s›rada neler oldu¤u tart›flma konusuydu; ancak her iki gemi mürettebat›n›n da kendi
radar verilerini yanl›fl yorumlad›¤› anlafl›l›yordu. talyan Kaptan Calami tehlikeli durumu daha da kötülefltiren bir karar al›yor, öteki geminin de ayn› manevray› yapaca¤› gibi yanl›fl bir düflünceye kap›l›p geleneklere ayk›r› olarak, sancak sanca¤a geçifl için sola dönüfl emri veriyordu. Biribirinden 2 deniz mili (3 km.) uzakta olan gemiler birbirinin ›fl›klar›n› görebiliyordu art›k... *** “Stockholm”un köprüsünde nöbette olan Üçüncü Kaptan Johan-Ernst Bogislaus Carstens, sancak taraf›na geleneksel dönüfl emrini verdi ›fl›klar› gördü¤ü anda... 1 deniz milinden bile daha az uzakl›kta, ancak durumun ay›rd›na varan ‹talyan Kaptan Calami, “Stockholm” ile çarp›flmak üzere olduklar›n› anlad›. ‹sveç gemisinin bafl taraf›ndan h›zla geçebil-
‹
47
BD TEMMUZ 2008
“Andrea Doria”da ise can kayb› daha fazlayd›. ‹sveç gemisi bafl taraf›ndan kabinlere girdi¤i için, mürettebat ve yolculardan 46 kifli ezilerek ölmüfltü. Yolculardan biri, eflinin çarp›flma an›nda karanl›k sulara sürükleniflini çaresizlik içinde seyretmiflti. Ondört yafl›ndaki Linda Morgan, ‹talyan gemisindeki kamaras›nda uyuyordu, nas›l olduysa, çarp›flman›n etkisiyle yata¤›ndan f›rlay›p, “Stockholm”un ezilmifl bafl taraf›nda buldu kendini. Linda’y› gazeteler daha sonra “mucize k›z” olarak adland›r›lacakt›. Ondört yafl›ndaki Linda Morgan, ‹talyan gemisindeki kamaras›nda uyuyordu, nas›l olduysa, çarp›flman›n etkisiyle yata¤›ndan f›rlay›p, “Stockholm”un ezilmifl bafl taraf›nda buldu kendini... Linda’y› gazeteler daha sonra “mucize k›z” olarak adland›r›lacakt›.
mek için sola sert bir dönüfl yapmaya çal›flt›. Her iki gemi de böyle ani manevralar yapamayacak denli büyük ve çok h›zl›yd›. Saat 23:10... “Stockholm”, buzlar› k›rabilmesi için güçlendirilmifl olan bafl taraf›ndan, h›zla ‹talyan gemisine çarpt› ve 10 metre kadar gövdenin içine girdi. “Stockholm” bir anda flifle mantar› gibi geriye f›rlad›, sonra her iki gemi ters bir ivmeyle birbirinden ayr›l›p yeniden çarp›flt›lar, gökyüzüne k›v›lc›mlar püskürdü çelik gövdelerden... *** ‹sveçli 5 gemici çarp›flma an›nda can verdi. 48
arp›flman›n etkisiyle, birkaç dakika içinde 18 derecelik aç›yla iskele taraf›na yatan “Andrea Doria”n›n –daha sonra yan yatma aç›s› 40 dereceye ç›kacakt›– 11 güvertesinden ilk 7 kat› ve su geçirmez oldu¤u belirtilen, ancak y›rt›lan bölümleri Atlantik’in sular›yla dolmufltu. Ölümünü bekleyen gemiden, cankurtaran sandallar›na do¤ru bir insan seli akmaya bafllad›; sandallarda 1,706 yolcu için yaln›zca 1.044 oturma yeri vard›. *** Alt katlardaki kamaralar›n yolcular›, ya¤ s›z›nt›s› ve sularla kapl› karanl›k koridorlar› geçebilmek için savafl›yor, bu k›yamet görüntüsü içinde, ilk cankurtaran sandal› çarp›flmadan ancak bir saat sonra harekete geçebiliyordu. Cankurtaran sandallar› 15 de-
C
receden fazla bir aç›yla, k›zaktan denize indirilebilecek biçimde tasarlanmam›flt›. Bu nedenle iskele taraf›ndaki sandallar ifle yaramaz durumdayd›. Yolculardan önce, batmaya bafllayan geminin tayfalar› ilk sandala doluflmufltu. ans eseri a¤›r hasar almayan “Stockholm” gemisi, tüm cankurtaran sandallar›n› “Doria”n›n yolcular›n› kurtarabilmek için denize indiriyor, bu arada “Andrea Doria”n›n “may day” (S.O.S) sinyallerini alan birkaç gemi daha, kurtarma çal›flmalar›na kat›l›yordu. 26 Temmuz saat 02:00... Çevreden geçen “Ile de France” transatlanti¤i de olay yerine yetiflmiflti. Yard›ma koflan öteki gemiler gibi, “Ile de France” transatlanti¤i de cankurtaran sandallar›n› denize indiriyor ve tek bafl›na 753 yolcuyu kurtar›yordu. Sivil denizcilik tarihinin bu en büyük kurtarma operasyonu sonunda, 1.660 yolcunun hepsi ölümden dönüyordu böylece... “Andrea Doria”n›n kaptan› Calamai kurtarma çal›flmalar› s›ras›nda, son yolcu ve tayfa ayr›l›ncaya de¤in gemisini terk etme önerilerini reddediyordu. Ve hâlâ “Andrea Doria”n›n kurtar›labilece¤ini umuyordu. Gemi 40 derece yan yat›ncaya de¤in beklemeyi sürdürdü. Sonunda gün a¤ar›rken, saat 05:30’da cankurtaran sandal›na gönülsüzce ad›m att›.
S
Bu arada “Stockholm” a¤›r aksak, tekrar geldi¤i yöne, New York’a do¤ru yol almaya bafllad›. Kurtarma operasyonunun ana yükünü çeken “Ile De France”, selamlamak amac›yla üç kez “Andrea Doria”n›n çevresinde tur att›ktan sonra, o da New York’a do¤ru yönelip makinelerine tam yol verdi. *** 26 Temmuz, sabah 10:09... “Denizlerin leydisi Andrea Doria”, Atlantik’in sular›na gömüldü. ‹sveç-Amerikan gemicilik flirketi, “Stockholm”un pruvas›ndaki hasar›n 1 milyon dolara onar›lmas›n› kabul ederken, ‹talya 30 milyon dolarl›k “Andrea Doria”n›n kayb›n› sineye çekmek zorunda kal›yordu. “Andrea Doria”n›n bat›fl›ndan 28 saat sonra, “Denizlerin leydisi”nin 240 feet (73 m.) derinde yatt›¤› yer belirlendi ve derin su dalg›çlar› Peter Gimbel ve Joseph Fox kal›nt›ya ulaflt›lar. u bölge, tüple dal›fl için k›sa sürede popüler hedef durumuna geldi, nedeni bölgenin derinli¤i, serüvencilere heyecan veren köpekbal›¤› trafi¤i ve önceden bilinemeyen dip ak›nt›lar›yd›. “Andrea Doria”n›n kal›nt›s›, dünya derin su dalg›çlar› aras›nda art›k, “Everest Da¤›” olarak adland›r›l›yordu.•
B
m.muhsinoglu@gmail.com 49
SPORUN DÜNYASI Metin Gören
Gücüne Erisilemeyen Borsa... Seanslar aç›lmadan ifllem bitiyor, anlaflmalar sa¤lan›yor, imzalar at›l›yor. Medyatik gösteriler bafll›yor. ‹mza töreni ve ard›ndan yeni tak›m›n formas›n› giyme ifllemi... Çekimler ve mikrofonlar önünde duygulu tümceler... Sözcük seçimi s›ras›nda gösterilen duyarl›l›k ve de çocukluk düfllerini süsleyen tak›m›n formas› alt›nda sahaya ç›k›fl... Ayakta ve kafada top sektirmelerle birlikte ilk perdenin kapan›fl›... Dünyay› binlerce kez saran bir olguya sihir ak›tan milyarder emekçilerin, renkli gösterimleri için düflündükleri ücretlerini yönetimlere sunabilme günleri bafllad›. Ad›na “Transfer” denilen tan›m› zor, yaz›m› s›f›rlar› bol rakamlardan oluflan tablo do¤rusu ürkütücü bir yüksekli¤e ulaflarak tavan yapt›. Milyon dolarlar›n bir konfeti keyfinde saç›ld›¤› transfer günlerinde kulüp yöne50
timlerinin düflünce selinde kaybolmalar›, futbolcular için düzenlenmifl çeklere att›klar› irice imzalardan olsa gerek... Gücüne eriflilmeyen borsan›n temmuz yaflam›, futbol ad›na yaflanmas› olas› tüm geliflmelerin sanki ekonomik bülteni gibi... Her sayfas›nda para var. Ya da ondan söz etmek gere¤i zorunlu... Para rekorlara doymaz, ülke tan›maz, zaten onun için de fark etmez...
‹ngiltere, ‹talya, ‹spanya... Son y›llarda ata¤a geçen Türkiye de olabilir. Özcesi, paray› verenin düdük çald›¤› bir yaflam biçimidir “Transfer” dedikleri... utbolcularla yönetimler aras›nda flimdi menajer denilen üçüncü kifliler olufltu. Oyuncu, kulüp yönetimleriyle masaya oturmaz. Bu ifllemi menajerler yapar, kendisine ba¤l› oyuncunun hakk›n› korur. Koruma hakk›n› da transfer ücretinin rakamlar›na göre ve yüzde hesaplar›yla en k›sa sürede tahsil eder. Baflkanlar üçüncü flah›s gibi gördükleri menajerlere s›cak bakmazlar. Birçok baflkan transfer etmeyi düflündükleri oyunculara randevu verdiklerinde önkoflullar›ndan biri de ifllerin menajersiz halledilmesidir. Ancak, yönetimler Bat› gibi düflünen futbolcular karfl›s›nda dirençlerini yeterince sürdüremedi. Menajerler art›k gücüne eriflilemeyen borsan›n en önemli ve etken kiflilerinden biri oldu. Borsa ifllemlerinin bir ço¤unu önceden bitirebilme gi-
F
bi bir çabuklu¤un içinde flimdi... Seanslar aç›lmadan ifllem bitiyor, anlaflmalar sa¤lan›yor. ‹mzalar at›l›yor, medyatik gösteriler bafll›yor. ‹mza töreni ve ard›ndan yeni tak›m›n formas›n› giyme ifllemi... Çekimler ve mikrofonlar önünde duygulu tümceler... Sözcük seçimi s›ras›nda gösterilen duyarl›l›k ve de çocukluk düfllerini süsleyen tak›m›n formas› alt›nda sahaya ç›k›fl... Ayakta ve kafada top sektirmelerle birlikte ilk perdenin kapan›fl›... Haz›rl›k karfl›laflmalar›na de¤in uzanacak bir bofllu¤un yönetimlerce doldurulabilme yar›fl›... Y›l›n transferi aç›klamalar›... Tribünlerin bu transferle keyif alabilece¤inin yetkili a¤›zlardan müjdesi... Gücüne eriflilemeyen borsa bu gizemlerle dolu olan... Paras› olanlar›n baflrolleri paylaflt›¤› bir film platosu gibi... Senaristti ayn›, rejisörü ayr› olan... Kimi k›sa metrajl›, kimi galalarla sunulan... Futbolun boyut olarak dünyaya s›¤mad›¤›, s›¤d›ramad›¤›m›z güzelliklerinin yeni ve güçlü sunumlar›na olanak sa¤layacak dinlence günlerinde oluflan çal›flma 51
BD TEMMUZ 2008
rimin yar›flmac› tak›mlara sa¤layacaklar›... Ve de her transfer ay›nda ertelenen gerçekler... Parasal gücün bir oyuncu için kullan›lmas› ve ayn› oyuncuya ödenen rakamlar›n öteki oyuncular aras›nda yarataca¤› psikolojik çöküntüler... Genifl çapta araflt›rma yap›lmadan ve komik rekabetler u¤runa tüketilen milyon dolarlar›n uçup gitti¤ini gösterir gerçekler... Ama ve önce biz gücüne eriflemeyen borsan›n renkleri aras›ndan bu dünyan›n içine girmeliyiz. Her zaman oldu¤u gibi ve gerçekleri görmezlikten gelerek... Fanatizm dünyas›n›n keyfini kaç›rmak olur mu hiç...•
ACEH
MetinGoren@butundunya.com.tr
Küçük çocuk, so¤uk su vücuduna de¤dikçe, durmadan a¤l›yordu. O s›rada kafesteki kanarya, en tatl› ezgilerle ötmeye bafllad›. Anne, o¤lunun a¤lamas›n› durdurmak için hemen kuflu örnek verdi: “Bak, o¤lum” dedi. “Kufl ne denli sevimli, uslu, ak›ll›... Senin gibi a¤l›yor mu hiç?” Küçük çocuk gözyafllar› aras›nda annesine yan›t verdi: “Elbette a¤lamaz” dedi. “Onu y›kam›yorsun ki...”• Kovboy bara h›zla girdi ve havaya atefl ederek ba¤›rd›: “Biri at›m› siyaha boyam›fl” dedi. “Bu ifli kim yapt›¤›ysa ortaya ç›ks›n!” Kuytu bir köfleden, iri yar› bir kovboy, eli belindeki silah›n üzerinde ortaya ç›kt›: “Ben boyad›m” dedi. “Ne olmufl?” Sert kovboy, hiç bozuntuya vermeden devam etti: “‘‹kinci kat boyay› ne zaman çekeceksin?’ diyecektim” dedi. “Acelem var da biraz...”• 52
Hint Okyanusu’nda Türk bayra¤›gibi bir bayrak ·
saatleri... Ve görselli¤in futbol verimini art›rabilme sevdas› içinde harcananlar... Kulüp bütçelerinin kabar›k rakamlar›yla borç yükselifllerinin tepesini delen gösterifllerine isyan eden kulüp kasalar›n›n k›rm›z› bakiye gösterir, beyaz bayrakl› teslim olufl halleri... Tüm bunlara karfl›n, mutlulu¤u gösterir, mimikler... Gülümseyen yüzlerin sezon aç›l›fl› fotograflar›... Baflkanla yönetim, teknik direktör futbolcu birlikteli¤i ve taraftar›n gösterisi... Ve bu üçlü aras›nda sanal gözlem yapan ruh durumlar›... Sezon aç›l›fl›yla kapan›fl›n tarihi raporunu yazacak olan zaman dilimi... Gücüne eriflilmeyen borsan›n her y›l yaflad›¤› tarihsel ev-
YAZAN: KENAN AKSU 004 y›l›nda yaflanan büyük tsunami felaketi nedeniyle, bölgeye giden BBC muhabiri, ilk izlenimlerini flöyle anlat›yordu: “Aceh’e indi¤imde kendimi Türkiye’de sand›m. “Hay›r, her yerde kebap dükkanlar› oldu¤u için de¤il... Bana kartpostal satmaya çal›flan çocuklar› gördü¤ümden de de¤il... “Yok yok, ayakkab› boyac›lar›n›n ba¤›r›flmalar›ndan ya da araba kornalar›ndan da de¤il... “Belki inanam›yacaks›n›z; ama herkesin Türk bayrakl› flapka giymesinden dolay› böyle bir fikre kap›ld›m.
2
“Yolda gördü¤üm bir genç Acehli’ye, neden flapkalar›nda Türk bayra¤› oldu¤unu sordu¤umda, bana verdi¤i yan›t çok ilginçti. “Ad› Recep olan bu genç, ‘Kendi bayra¤›m›z olan flapkay› giyersek, alt› ay hapis yat›yoruz. Türk bayra¤›na kimse bir fley diyemiyor. Türk bayra¤› da bizim bayra¤›m›zla ayn›... Zaten, Türkler bizim atalar›m›z say›l›r ve biz bayra¤›m›z› 500 y›l önce onlardan alm›fl›z. Bundan dolay›, ne zaman bir maç olsa, rahatça Türk milli tak›m›n›n formas›n› giyiyor, evlerimize de Türk bayra¤› as›yoruz.’ 53
BD TEMMUZ 2008
“fiafl›rd›m kald›m. ‘Tanr›m, bu Türkler nerede yok?’ dedim.” *** smanl› Devleti 16’nc› yüzy›lda Hint Okyanusu’na, neredeyse “emperyal” boyutlara varan birçok müdahalelerde bulunmufl, “Sömürge” olarak tan›mlanabilecek oluflumlara yol açm›flt›. Böylece H›ristiyan ülkelerin denizafl›r› askeri eylemlerine karfl›, bölgenin güvenli¤ini sa¤lam›fl, ticari yollar›n denetimini ele geçirmifl, farkl› Müslüman gruplar aras›nda din birli¤ini de sa¤lam›flt›. Bunun sonucunda, Endonezya s›n›rlar› içinde bulunan Sumatra Adas›’n›n kuzey bölgesindeki Aceh Krall›¤›, Osmanl› egemenli¤ini kabul etmiflti. Osmanl›’dan y›llarca askeri ve maddi yard›m alan bu krall›k, en sonunda Türk bayra¤›n› kendine özgürlük simgesi olarak seçmiflti. Bugün Endonezya’dan ayr›l›p ba¤›ms›z bir devlet kurma savafl›m› veren ve kendi dillerinde ad›, “Nanggröe Aceh Darussalam” olan Aceh, Aral›k 2004 y›l›nda tsunami sonucu yerle bir olmufl, Türk halk›n›n dikkatini ilk kez, yaflanan bu felaket yan›nda, dalgaland›rd›klar› Türk bayraklar›yla çekmiflti. “Türkiye nerede, Endonezya nerede?”, “Türkler buraya neden gitsin?”, “Türk bayra¤› neden Sumatra’da dalgalans›n?” sorular›n›n yan›t›n›, Avrupal› tarihçiler çoktan vermiflti.
O
54
Güneydo¤u Asya tarihçisi Anthony Reid’in belirtti¤i gibi, Osmanl› Devleti’nin bölgeye müdahalesi iki ayr› dönemde olmufltu. Birinci müdahale, 1538’de Gujerat’taki (Hindistan’›n güney bat›s›) ve Endonezya çevresindeki Müslümanlar’› korumak amac›yla yap›lan “askeri operasyon”, ikincisi de 1560’l› y›llarda K›z›l Deniz ticaretini denetim alt›na almak ve Avrupal›lar’› buralardan uzak tutmak üzere gerçeklefltirilen “ticari operasyon”du. Bu süreç içinde, bölgenin Avrupal› kolonici güçlere karfl› kendini savunabilmesi için silah ve cephane yard›m› yap›lm›flt›. Ünlü Türk tarihçisi Zuhuri Dan›flman’›n verdi¤i bilgiye göre, Acehliler yabanc› yay›lmac›lara karfl›, Türkler’den s›k s›k yard›m istemifllerdi. Bunun nedeni ise, M›s›r Beylerbeyi Had›m Süleyman Pafla’n›n önerisi üzerine, Süveyfl’te Portekizliler’le bafla ç›kabilmek için, Türk sultan› taraf›ndan 1530’da bir donanma yapt›r›lmas› ve bu donanman›n Hint Okyanusu’ndan da sorumlu olmas›yd›. ceh 1520-24 y›llar› aras›nda, Müslüman savaflç›lar›n Portekizliler’e karfl› verdi¤i uzun savafl›mlar sonucunda, Sumatra aç›klar›nda kurulmufl ve buradaki Portekiz egemenli¤ine son vermiflti. Aceh Krall›¤› kurulurken, kendi bafl›na özgür olan küçük liman
A
Türkler’le Goa’da (Hint Okyanusu) savaflan Portekizliler, Theodore de Bry, 1620
prenslikleri, Baros, Daya, Lamri, Pidie ve Pasai’yi birlefltirmiflti. Sultan Alau’ddin Ri’ayat Syah alKahar (1539-71) döneminde, bu küçük prensliklerin ana ticaret merkezi, flimdi Aceh’in baskenti olan Banda Aceh’ti. Buradan Orta Do¤u’ya ve ‹slam aleminin baflkenti ‹stanbul’a de¤in uzanan genifl bölgeye, yo¤un bir baharat ticareti yap›l›yordu. ‹skender Muda’n›n hükümdarl›¤› döneminde bask›c› bir yönetim sergilemesi, 1590’lardan sonra Aceh’in ticari yönden geliflmesini durdurdu. ‹skender Muda, orduyu güçlü tutup gayrimüslim tüccarlar› bölgeden kovdu. Bu uygulaman›n neden oldu¤u gelir kayb›, halk›n yayg›n mutsuzlu¤una yol açt› ve 1640’larda Aceh,
kad›n hükümdarlar›n yönetimine geçti. Endenozya’da birçok yörede kad›n yöneticiler iflbafl›ndayd›. int Okyanusu’na do¤ru sefere ç›kan Türk askerlerinden ço¤u, bir daha ülkesine dönmemifl ve özellikle Aceh’te kalarak, bölgesel prensliklerin ordular›nda komutan olarak görev yapm›fllard›. 1537-38’lerde M›s›r Valisi Sinan Pafla komutas›ndaki Osmanl› ordusu, Portekizliler’le çarp›flan ilk Türk donanmas› olmufltu. Portekiz kaynaklar›nda ve denizciyazar Mendes Pinto’nun yap›tlar›nda, “Asya’daki Müslüman ordular›na komuta eden korkusuz Türkler”den söz edilir.
H
55
BD TEMMUZ 2008
Habeflistan (Etiyopya)’da Türkler’e tutsak düflen, intihara haz›rland›¤› s›rada bir Yahudi tüccara köle olarak sat›lan Mendes Pinto flöyle yazar:
“P
ortekizliler’e karfl› cihad açan Aceh Sultan› Alauddin Riayat Shah el-Kahar, 1538-39 y›llar›nda K›z›l Deniz’e, baharat dolu dört gemi yollad›. Bu gemiler geriye birkaç yüz Türk askeriyle döndüler. M›s›r beylerbeyi ve Aceh kral› aras›ndaki bu al›flverifl, “Büyük Türk”ün (Kanuni Sultan Süleyman) bilgisi dahilinde ve onun ad›na yap›lan anlaflma do¤rultusunda sürdürülüyordu. Bu anlaflmada, Türkler’e Aceh limanlar›ndan Pasai’de genifl ticari yetkiler verilirken, (örnek olarak, vergisiz al›flverifl yapma hakk›) Acehliler de, Türkler’den asker ve silah yard›m› al›yorlard›.” Osmanl› Devleti’nin verdi¤i askeri destekle, bölgesinde büyük bir güç durumuna gelen Aceh Krall›¤›, kendisini gayrimüslümlere karfl› rahatça koruyabilecek duruma ulaflm›fl, özellikle yüksek da¤larda göçebe yaflam› sürdüren “Batak” kabilelerine karfl›, Türk toplar› sayesinde büyük üstünlük sa¤lam›flt›. Aceh, art›k Avrupal›lar’a da karfl› koyabiliyordu. 1560’l› y›llarda Aceh’ten ‹stanbul’a birkaç konvoy gelmifl ve Türk sultan›na arma¤anlar sunu56
larak, kendisinden Portekizliler’e karfl› yard›m etmesi istenmiflti. Sultan Selim yazd›¤› bir mektupta flöyle diyordu: “Aceh Sultan› ‘inanmayanlar’a karfl› yaln›z kald›¤›n› söylüyor. Portekizliler kimi adalar› ele geçirip oralarda yaflayan Müslümanlar’› tutsak alm›fllar. Kâfirler, Mekke’ye kutsal görevini yapmaya giden Aceh gemilerine sald›rm›fl ve Müslümanlar’› tutsak alm›fl. Ele geçiremedi¤i gemileri de vurarak batmalar›na neden olmufl.” ‹stanbul’dan Aceh’e büyük bir olas›l›kla 1564’te ve kesin olarak 1568 y›l›nda iki kez topçu ve tüfekçiler gönderildi. Aceh’e giden Türk topçular› burada çok büyük toplar yapt›lar. Türkiye’den gelen askerlere Acehliler “Pehlivan” diyorlard›. Onlar özellikle seçilmifl iri yar› ve ifllerinin ustas› askerlerdi. Dökülen devasa toplar, isabet ettirdi¤i gemiyi, ne kadar büyük olursa olsun, mutlaka bat›r›yordu. Bu toplar çok uzun y›llar Avrupal›lar’›n korkulu düflü olmufl ve Aceh halk›n›n dilinde destanlaflm›flt›. arihçi Antony Reid’in verdi¤i bilgiye göre, Banda Aceh’te, ‹stanbul’dan giden Türk askerleri için kurulan köyler var ve halen “Türk köyü” olarak biliniyorlar. Gene Reid’e göre, Aceh’teki büyük Osmanl› toplar› Hollandal›lar’› da çok u¤raflt›rm›fl ve birçok gemilerinin batmas›na neden olmufltu.
T
“Türk dostu” uzaktaki yak›nlar›m›z...
Daha sonra bölgeyi ele geçiren Hollandal›lar, bu toplardan birini Bangkok’ta Taylandl›lar’a karfl› savafl›rken kullanm›fl ve orada b›rakm›fllard›. Bu toplardan biri Bangkok’ta askeri müzede, bir öteki de Amsterdam’da VOC (Hollanda Do¤u Hindistan fiirketi) Müzesi’nde sergilenmektedir. 16’nc› yüzy›lda Türk tüccarlar›n›n Güneydo¤u Asya’da yap›lan uluslararas› ticarette önemli yerleri vard›. Bat›l› kaynaklar, ‹ngiliz, Hollanda ve Frans›z gemilerinin bu bölgeye ilk kez ulaflt›klar›nda, kendilerinin ticarette geri kald›klar›n›n görüldü¤ünü; fakat “Rumi” diye söz ettikleri Türkler’in bölgede –Aceh, Banten, Banda ve Ternate– çok büyük bir sayg›nl›¤a sahip oldu¤unu belirtmektedir.
Bölgeye 1580’de giden Sir Francis Drake flöyle yaz›yordu:
“T
ernate’ye ulaflt›¤›mda gözlerime inanamad›m. Burada Türkler gibi giyinmifl bir ‹talyan ve üç de Romanes (Rumi) gördüm. Bu adamlar oran›n yerlileriydi ve karanfil ticaretiyle u¤raflanlara simsarl›k yap›yorlard›. Banten’e gitti¤imde de flafl›rd›m. Buran›n da en büyük tüccar›, Hoca Reyhan ad›nda bir Türk’tü. Hoca Reyhan, bir süre Venedik’te yaflam›fl. Bu nedenle ‹talyanca’s› çok güzeldi. Bu Türk, Banten’deki Hollandal› yük gemilerinin afla¤› yukar› tüm kargolar›n› (karanfil ve karabiber) temin ediyordu.” 57
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
Osmanl› sultan› için “Raja Rum” (Bat›n›n Hükümdar›) s›fat›n› kullanan Acehliler, 19’ncu yüzy›lda da Osmanl›lar’dan yard›m beklemeye devam ettiler. nlar›n gözünde Osmanl›lar halen çok güçlü ve 16’nc› yüzy›ldaki kudretlerinden bir fley kaybetmemifllerdi. Ancak, o tarihlerde Osmanl› Devleti büyük bir duraklama ve daha sonra da gerileme dönemine girmifl ve Avrupa’n›n “hasta adam”› olarak an›l›yordu. 1850 y›l›nda bölgede iyice artan ‹ngiliz tehdidine karfl›, Acehliler’in Osmanl›’dan yine yard›m istemesi üzerine, iki ülke aras›ndaki iliflkiler tekrar bafllad›. Aceh Hükümdar› Sultan ‹brahim, Osmanl› saray›na bir elçilik heyeti göndererek, ülkesinin “Osmanl› halifesinin bir vassal –tebaa, birleflik– devleti kabul edilmesi” talebinde bulundu. Bundan çok memnun olan Sultan Abdülmecit, hemen iki “Ferman-i Hümayun” yay›mlad›. Bu fermanlardan birinde Sultan ‹brahim’in hükümdarl›¤›n› onayl›yor, di¤erinde ise, Aceh’in Osmanl› himayesinde oldu¤unu ifade ediyordu. Bu arada Osmanl›’n›n Yemen valisi de, Aceh ile yak›ndan ilgilenmekle görevlendirilmiflti. Ülkesini yak›ndan ilgilendiren bu iyi haberler üzerine, Aceh Sultan› ‹brahim, o y›llarda K›r›m Savafl›’nda yard›ma çok gereksinimi
O
58
olan Osmanl› Devleti’ne 10 bin dolar tutar›nda maddi yard›mda bulunmufl, bu nedenle kendisine “Mecidiye Niflan›” verilmesi uygun görülmüfltü. Sultan ‹brahim, 1862-65 y›llar›ndaki Hollanda sald›r›lar›na de¤in geçen sürede, Osmanl› fermanlar›n›n sa¤lad›¤› güvenceden yararlanmak için herhangi bir baflvuruda bulunmam›flt›. Bu y›llarda ülkesi zor durumda kal›nca, ‹stanbul’dan vermifl oldu¤u sözü tutmas›n› ve kendilerini gayrimüslim sald›r›lar›na karfl› korumas›n› istedi. Ancak, Türkler’in Aceh’e yard›m edecek durumu yoktu, bu yüzden istenen yard›m yap›lamad›. Aceh sultan›n›n dile¤ini Osmanl› Saray›’na getiren Arap elçisi Abd ar-Rahman ‹stanbul’a ulaflt›¤›nda, Türkler’in Acehliler’i tümüyle görmezden geldiklerini ve unuttuklar›n› düflündü. bd ar-Rahman 1873 y›l›nda ‹stanbul’a yeniden gelerek, iliflkileri düzeltmeye çal›flt›. Türk sultan elçiye bir ferman vererek, Aceh ile ülkesi aras›ndaki eski anlaflmalar›n halen geçerli oldu¤unu belirtti ve Hollandal›lar’›n, Osmanl› himayesindeki Müslüman Aceh’ten uzak durmalar›n› istedi. Arap elçinin ‹stanbul ziyareti, Türk gazetelerinde ilgiyle izlenip genifl yer buldu. Bu arada PanTürkçü yazarlar, savafl gemileri-
A
mizin derhal Sumatra’ya do¤ru yola ç›kmas›n› ve din kardefllerimize yard›m etmelerini istiyorlard›. Dönemin adalet bakan›, büyük reformcu Mithat Pafla da, mecliste Aceh için yard›m çal›flmalar›n›n lobisini yürütüyordu. usya’n›n ‹stanbul Büyükelçisi General Ignatiev ise, Aceh’i korumak amac›yla Hollandal›lar’a yönelik olas› bir Türk harekât›na kesinlikle karfl›yd›. Ignatiev, iyi dostu Mah-
R
önderli¤inde yap›labilecek bir savaflta galip gelebilece¤imizi düflünemiyordum bile... ‹flte Hollanda’n›n Güney Asya’daki ç›karlar›n› tehdit eden bu olay›n engellenmesini, tamamen General Ignatiev’e borçlu oldu¤umuzu bir kez daha belirtmemde yarar vard›r.” *** Osmanl›lar’›n Aceh’te b›rakt›¤› en önemli iz, kuflkusuz ki Aceh bayra¤›d›r. O bir Türk bayra¤›d›r. 1930’lu y›llarda özgürlük savafl›m› veren Acehli liderler,
Günümüzde dörtbuçuk milyona yak›n nüfusa sahip Aceh’te, halk›n yüzde 80’i tar›mla u¤rafl›yor. Ülkenin en önemli geçim kayna¤› pirinç üretimi. Onu kahve, kakao, karanfil, tarç›n, karabiber ve kimi Hint baharatlar›n›n üretimi izliyor. Bal›kç›l›k, petrol ve gaz üretimi de öteki geçim kaynaklar aras›nda. Baflkenti Banda Aceh olan Aceh’te halk›n neredeyse tümü (yüzde 97) Müslüman ve yaflad›klar› kente “Küçük Mekke” ad›n› veriyorlar. Toplam 60 bin km2’lik yüzölçümü olan Aceh’in yüzde 74’ü ormanlarla kapl›.• mut Nedim Pafla’y› da kullanarak, sultan›n Aceh lehinde müdahale karar› almas›n› engelledi. Bu olay› daha sonra ülkesine gönderdi¤i mektuplarda ayr›nt›l› biçimde aktaran Hollanda Büyükelçisi Heldevier, flunlar› yaz›yordu: “Müslümanlar’›n biraraya gelip bize savafl açmas›ndan çok korkmufltuk. Bu Hollanda’n›n sonu bile olabilirdi. Çünkü biz herfleyimizle ticaret krall›¤› haline gelmifltik ve Güney Asya bizim can damar›m›zd›. Türkler’in
devletlerinin bir dönem Türkiye’nin parças› oldu¤unu, bu nedenle de Endenozya’ya ait olmad›klar›n› iddia edecek kadar ileri görüfller savunmufllard›. Acehliler için kendi bayraklar›n› tafl›mak, Endonezya kanunlar›na göre yasakt›r ve bölücülük say›l›r. Deprem s›ras›nda bölgeye giden Türk yard›m kurulufllar›n›n da¤›tt›¤› Türk bayraklar›, Aceh bayraklar›yla ayn› oldu¤u için halk aras›nda büyük ilgi uyand›rm›flt›. 2004 y›l›ndaki büyük tsunami 59
BD TEMMUZ 2008
felaketine de¤in Türk halk› taraf›ndan bilinmeyen Aceh, o tarihten sonra Türk medyas›nda s›k s›k yer almaya bafllad›. 500 bin kiflinin yaflam›n› yitirdi¤i bu büyük do¤al afetten hemen sonra, Türk yard›m kurulufllar› ve yöneticilerin bölgeyi ve özellikle Aceh’i ziyareti,
halk aras›nda büyük heyecan ve sevinçle karfl›land›. K›z›lay ve Türk ifl adamlar›n›n katk›lar›yla Türk bölgesi oluflturulan Aceh’te, Osmanl›’n›n b›rakt›¤› tarihi miras› Türkiye Cumhuriyeti Devleti devralm›fl ve Türk dostu bu –uzaktaki yak›nlar›m›za– yeniden Türk’ün flefkatli eli uzat›lm›flt›.•
Ali, tren hatt› bekçisiydi. Herkes gibi onun da yaflamda bir ideali vard›: Makasç› olmak. Sonunda bu idealini gerçeklefltirmek için s›nava girdi. Müfettiflle aralar›nda flöyle bir konuflma geçti: “‹ki ekspres aksi yönlerden ayn› hat üstünde birbirlerine yaklaflmaktalar. Bu durumda ne yapars›n?” “Bir tanesini baflka hatta al›r›m.” “Olanaks›z... Raylar donmufl durumda ve makas çal›flm›yor.” “O zaman k›rm›z› bir bayrak sallar›m.” “Vakit gece. Kimse seni göremez.” “K›rm›z› bir fener sallar›m.” “O s›rada yan›nda gaz yok.” “O zaman elime geçen her türlü tahta ve odunu hatt›n üstüne y›¤ar ve tutufltururum.” “Ya kibritin de yoksa?” Zavall› hat bekçisinin aln›ndan ter daml›yordu. Sonunda içini çekerek “O zaman eflimi ça¤›r›r›m” dedi. Müfettifl bu yan›ta flafl›rd›: “Eflini mi ça¤›r›rs›n? Bu iflle ne ilgisi var eflinin?” Adam gülümseyerek yan›t verdi: “Az sonra ç›kacak flamatay› o da görsün bari...”• 4-5 yafllar›nda bir çocuk, 60’l› yafllardaki büyükannesiyle parka gitmek üzere evden ç›kt›. Bir yaya geçidinde karfl›dan karfl›ya geçmek üzere beklerlerken, büyükannesi arabalar› gösterip ”O¤lum bak karfl›dan düt düt geliyor, düt düt!” dedi. Bunun üzerine ufakl›k büyükannesine ç›k›flmaya bafllad›: ”Aman büyükanneci¤im...” dedi. O senin ‘Düt düt’ dedi¤in, sekiz silindir, hava yast›kl›, 100 km.’ye 3,2 saniyede ç›kan bir Alfa Romeo!”• 60
3000
Mehmetçik’ten
Bir “Askerlik An›s›”
Erzincan’da 3 bin Mehmetçik, 1982 y›l›nda vatan topraklar› üstüne dev bir Atatürk portresi “iflleyerek”, tüm ulusumuza arma¤an ettiler. YAZAN: KAYA KARAN Erzincan’da 3 bin Mehmetçik, 1982 y›l›nda bir yandan vatan borçlar›n› öderlerken, bir yandan da vatan topraklar› üstüne dev bir Atatürk portresi “iflleyerek”, bu yap›tlar›n› bir “askerlik hat›ras›” olarak tüm ulusumuza arma¤an ettiler. Yedek subay aste¤men jeolog Mustafa Aydemir’in fikir babal›¤›n› ve öncülü¤ünü yapt›¤› bu çal›flmada gönüllü olarak görev üstlenen üç bin Mehmetcik, Erzincan’› çev-
releyen 7 da¤dan elleriyle toplad›klar› onbinlerce taflla, Erzincan’›n 10 km. yak›n›ndaki bir da¤›n yamac›nda 7,500 metrekarelik bir alan› kapsayan 176 metre boyunda dev bir Atatürk portresi oluflturdular. Tafllar›n tafl›nmas› ve portrenin yap›m› çal›flmas›n›n 29 günde tamamland›¤›n› bildiren jeolog Mustafa Aydemir, bu dev yap›t›n oluflturulmas›nda kullan›lan yüzer ton siyah ve beyaz boyan›n bedeli d›61
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
29 günde tamamlanan dev Atatürk portesinin “Google Earth” program›ndan 2.500 (solda) ve 1.500 (afla¤›da) metreden indirilen görüntüleri
fl›nda tek kurufl bile para harcanmad›¤›n› söylüyor ve “Yap›t›n tüm maliyeti, çal›flmaya kendi istekleriyle kat›lan üç bin Mehmetçik’in gönüllü emekleri ve seve seve döktükleri al›n terleridir” diyor. Bu konuda bir de teknik bilgi veriyor Mustafa Aydemir: “Erzincan deprem olas›l›¤› yüksek bir ilimiz oldu¤undan, da¤da uygulad›¤›m›z bu çal›flman›n meyilli alana yükledi¤i muazzam a¤›rl›¤›n y›llar içinde kaymas›n› önleyecek statik mühendislik önlemleri de almak zorunda kald›m” diyor ve bu konunun önemini flöyle vurguluyor: “Projemizi uygulamam›z aflamas›nda bu mühendislik çal›flmam, san›yorum ressaml›¤›mdan daha fazla zaman›m› ve özenimi alm›flt›r.” 62
Böylesi bir çal›flma sonucu, dev bir “düfl”ünü gerçeklefltirdi¤i için kendisini kutlayanlara Mustafa Aydemir, “Dev düflünü henüz gerçeklefltirmedi¤ini” söylüyor ve “Bu dev Atatürk portresi, benim dev düflümün yaln›zca birinci bölümünü oluflturmaktad›r” diyor. Ve dev düflünü flu tümcelerle aç›kl›yor: “Benim düflümün ikinci bölümünde, bu portrenin hareketli ve sesli olmas› vard›. Bunu tamamlayabilseydik, dünyada ilk
kez uygulanan bir çal›flma olacakt›. Fakat bu düflümü gerçeklefltirebilmek için, minik de olsa, bir bütçe oluflturamad›m ve projemin yaln›zca birinci bölümü uygulayabildik.” Mustafa Aydemir flimdi de s›ran›n teflekkür borcunu ödemesine geldi¤ini söylüyor: “Teflekkür borcumu öncelikle ödeyece¤im kifli, bu resmi yapaca¤›ma inanan ve bana bu projemi uygulama olana¤› veren o zamanki tugay komutan›m›z (merhum) Tu¤general Hidayet Güngör’dür” diyor. “Erzincanl› tabur komutan›m›z (flimdi emekli albay) Y›lmaz Bahar’a ve baflta Eyüp Aslan, Ömer Lütfi Genç, Gürflat Kale, Bahri Y›ld›z ve Cihat Ersan te¤-
menlerimiz olmak üzere idealist tüm subaylar›m›za ve elbette da¤lardan elleriyle toplad›klar› tafllarla bu portrenin yap›m›n› gerçeklefltiren gönüllü üç bin Mehmetçik’imize de tek tek teflekkür borcumu ödemek istiyorum.” Erzincan da¤lar›ndaki “askerlik hat›ras›” bu dev Atatürk portresi, yap›ld›¤›ndan 26 y›l sonra petrol mühendisi Sezgin Aytuna taraf›ndan “keflfedilmifl” ve varl›¤› onun taraf›ndan, yurt içi ve yurt d›fl›ndaki internet kullan›c›lar›na duyurulmufltur. “Üzerinden on bin metre yükseklikten uçakla geçerken gördüm da¤daki bu dev Atatürk portresini ve teleobjektifimle fotograflar›n› çektim” diyor. “Sonra da internetteki ‘Google Earth’ program›n› kullanarak portrenin uzaydan çekilen görüntüsünü ald›m ve kendi çekti¤im fotograflarla bu görüntüyü internet kullan›c›lar›yla paylaflt›m.” Özel Not: Konuyla yak›ndan ilgilenmek isteyen okurlar›m›z için Say›n Sezgin Aytuna’n›n internet sitesinin adresini bildiriyoruz: http://sezginaytuna.wordpress.com/2008/05/26/ataturkundev-portresi-erzincan/• 63
HAYVANLARIN DÜNYASI Erdoğan Sakman
Kene Tehlikelidir
Kene (Ixodes ricinus), çok küçük örümce¤imsilerden, karn› doyunca kona¤›n› b›rakan bir böcek oldu¤undan pek önemsenmez.
o¤u insan, köpek ve kedilere gelen keneleri tan›r; fakat uyuzböce¤inin (Sarcoptes scabei) de tehlikeli bir kene türü oldu¤unu an›msamaz. Bir insan k›l›n›n dibinde bile yaflayabilen onlarca kene bulunur. Kenelerin kedi ve köpeklere sald›ran iri yap›l›lar› olabilece¤i gibi, çok küçük ve ç›plak gözle görülemeyen türleri de vard›r. Her canl› gibi kene de çözmesi gereken kimi sorunlarla u¤rafl›r. Bu sorunlardan biri, günlerce hatta haftalarca aç bekleyen bir kenenin emece¤i canl›y› nas›l bulaca¤›d›r. Ço¤u kenenin ne kula¤› vard›r ne de gözü... O halde bu böceklerde baflka bir yap› bulunmal›d›r, yoksa milyonlarca y›l yaflay›p bugünlere ulaflmalar› nas›l olanakl› olurdu?
Ç
64
Kimi keneler ön ayaklar›yla ›fl›k alg›lar. Baflka bir deyiflle, ›fl›k ve karanl›¤› seçer, büyüklük ve biçimleri saptayabilirler. Keneyle ayn› çevrede yaflayan ne tür s›cak kanl› hayvan varsa, kene bunlar› vücut biçimlerinden ay›rt edebilir. Yeterince yak›na geldiklerinde ayn› örümcekler gibi s›çray›p konak üzerine geçerler. Bu kenelerden kimileri daha da ilginç bir organ gelifltirerek konaklar›n› kolayca bulurlar. Bu organ, ayaklar›n›n birinde bulunur ve konaktan yay›lan ›s›y› alg›lama ilkesine göre çal›fl›r. Is› alg›lama ilkesiyle çal›flan bir yap›n›n kimi y›lanlarda da bulundu¤u bilinmektedir (Jakopsen organ›). Buna “Gece görüfl dürbünü” ad› verilmektedir. Öndeki canl›, merkezi koyu k›rm›z› olan ve kara renge (so¤uk) do¤ru dizilen iç içe geçmifl kapal› e¤rilerden (daire, elips, düzgün olmayan kapal› e¤riler, vb.) yap› görünümündedir. Bu düzene dayanarak kan›n› emece¤i kona¤› bulma sorununu çözer. Kenedeki bu gece ya da karanl›kta görüfl dürbünü, canl›lar› yine iç içe s›cakl›k halkalar› biçiminde görür; fakat çal›flma düzeni y›lan›nkinden de¤ifliktir. Kene alg›lanacak bir konak saptad›¤›nda aya¤›n›n taban›nda bir s›v› damlas› oluflur. Bu damla, kona-
¤a do¤ru çevrildi¤inde ayn› bir fotograf filmindeki gümüfl nitrat›n de¤iflik ›s› dalga boylar›na göre az ya da çok çözünmesi gibi yani kullan›lm›fl bir film örne¤i, cisimleri s›cakl›k halkalar› olarak alg›lar ve beyine ulaflt›r›r. Bundan sonra kene beslenme sorununu çözmelidir. Bunun ilk basama¤› konak derisini kesip akan kan› yalamakt›r. Çenesinde bulunan hançer örne¤i iki oluflumla yeterli uzunlukta bir yara açar. Bundan sonra yeni bir sorunla karfl› karfl›ya kal›r: Kan›n p›ht›laflmas›n› önlemek... Bu sorunu da kan›n p›ht›laflmas›n› önleyecek bir s›v› üreterek yapar. Bu s›v› ayn› zamanda sinir uçlar›n› kapatarak iletiflimi önledi¤i için ilk yara aç›lmas›nda alg›lanan kafl›nt› olarak duyulan ac› olmaz. Kene karn›n› doyurur; fakat kimi durumlarda tafl›d›¤› bir bakteriyi de kona¤›n kan›na kar›flt›rm›fl olur. 65
BD TEMMUZ 2008
Bu bakteriler daha çok akci¤erlere gider ve oralarda bulunan k›rm›z› kan hücrelerinin demirini (hemoglobin) yiyerek beslenirler. Yani oksijene gereksinimleri yoktur. Elektron mikroskopuyla bu olan bitenleri görenler canl›lardan kimilerinin kesinlikle oksijen alarak de¤il, demir yiyerek de yaflayabileceklerini ö¤renmifllerdir. Gözlemlerini daha ileri götürenler, kona¤›n vücudundaki alyuvarlar›n bu bakterileri yok etmek için hemen hareket ettiklerine tan›k olurlar. Durum art›k kene sorunu olmaktan ç›km›fl, bu tehlikeli bakteriyi yok etme çabas›na dönüflmüfltür. Ne yaz›k
ki, iyi saklanmas›n› bilen bu bakterileri alyuvarlar kolay kolay bulup avlayamazlar; çünkü bunlar hiç fark ettirmeden alyuvar içine girip çok güvenli, hatta ulafl›lamaz bir yer edinirler. Do¤adaki say›s›z canl›dan biri olan kenenin yak›ndan incelenmesiyle hem sorun çözen kimi yöntemler (›s›y› alg›lama, kan› p›ht›laflt›rma, fotografik görüfl sa¤lama, hücre içinde saklanma) ö¤renilmekte hem de kene ve beslendikleri canl›larla ilgili olaylardan haber al›nmaktad›r. Baflka bir deyiflle, araflt›rmac›lar ve merakl›lar neyi incelerlerse incelesinler çok ilginç ve kullan›labilir bulufllara ulaflmalar› olanakl› olmaktad›r.•
Küçük Ali, kap›dan içeri üstü bafl› periflan girince annesi ba¤›rmaya bafllad›: “Bu ne hal, o¤lum?” dedi. “Kiminle kavga ettin yine? Yepyeni elbisen mahvolmufl. fiimdi sana yeni bir elbise almak zorunda kalaca¤›m.” Küçük Ali at›larak annesinin sözünü kesti: “Anneci¤im bir de dövdü¤üm çocu¤u görsen...” dedi. “Herhalde onun annesi kendisine yeni bir çocuk almak zorunda kalacak.”• At çalmak için bir ah›ra giren h›rs›z yakalanm›flt›. Ev sahibi “Nas›l at çal›nd›¤›n› bana ö¤retirsen” dedi. “Bundan sonra atlar›m›n çal›nmas›n› önleyece¤im ve seni de serbest b›rakaca¤›m.” H›rs›z ev sahibinin bu iste¤ini hemen kabul etti. At›n yular›n›n ba¤›n› çözdü, gemini üstüne vurdu ve atlay›p dört nala uzaklafl›rken ev sahibine ba¤›rmaya bafllad›: “Ö¤renebildin mi bari?” dedi. “‹flte böyle çal›n›r...”• 66
Damda
astronot var! Fotograflarda görülen astronot kabartmalar›, Lizbon’daki Salamanca Katedrali’nin bir yüzündeki bezemelere aittir.
YAZAN: MANUEL B‹LOS önetmen Norman Jewison’un, 1971 y›l›nda 8 dalda Oscar Ödülü’ne aday gösterilen ve sonuçta 3 heykel kazanan ünlü filmi “Fiddler on the Roof” (Damdaki Kemanc›), Çarl›k Rusyas›’nda bir Yahudi köyünde yaflayan yoksul sütçü Tev-
Y
ye’nin öyküsünü anlat›r. Filmin “If I Were A Rich Man” (E¤er Zengin Bir Adam Olsayd›m) flark›s›, müzikseverlerin belle¤inde bugün de yerini korur. *** Aziz Nesin’in “Damda Deli Var” öyküsünü ise birlikte an›msayal›m: 67
BD TEMMUZ 2008
“Komiser, “Yapt›k” dedi, “Seni flehir meclisine üye yapt›k. Hadi kardeflim, in afla¤› da arkadafllar›n› bekletme!..” “‹nmem! Belediye baflkan› yap›n ineyim!” ‹htiyar, “Gördünüz mü” dedi, “Vaktiyle gerekti. fiimdi hiç inmez.” Ter içinde kalan itfaiye komutan›, “Yani belediye baflkan› yapsak ne olur?” dedi, “Yapal›m.” Sonra iki elini a¤z›na boru yap›p yukar› seslendi: “‹n kardeflim!.. Seni belediye baflkan› yapt›k, in de görevine baflla!” “‹nmem” dedi, “Bir deliyi belediye baflkan› yapanlar›n aras›nda benim ne iflim var? ‹nmem!” “Peki, ne istiyorsun?” “Bakan yaparsan›z inerim!” *** “Damdaki Kemanc›” ve “Damda Deli Var” an›msatmalar›ndan sonra, “Damda Astronot Var” konusuna girelim. *** ‹spanya’n›n Kastilya Leon Bölgesi’ndeki 160 bin nüfuslu Salamanca kenti, Romal›lar’dan önce 68
Kelt-‹berler taraf›ndan kurulmufl ve “Helmántica” ad› verilmiflti. ‹.Ö. 3’üncü yüzy›lda, Kartacal› Hannibal ordular›nca kuflat›lm›fl, yeniden Romal›lar’›n eline geçince, ad› “Salamanca” olarak de¤ifltirilmiflti. 1513 y›l›nda yap›m›na bafllanan Salamanca Katedrali, 1733 y›l›nda “kutsand›” ve ibadete aç›ld›, 1887 y›l›nda yay›mlanan “emirname” ile “ulusal an›t” konumuna al›nd›. ünümüzün Richter ölçe¤ine göre 9 fliddetinde oldu¤u hesaplanan, Lizbon ve çevresini yok eden 1 Kas›m 1755 depremi ve Atlantik Okyanusu’nda bunu izleyen tsunami sonucu y›k›ld›. Tarihin en büyük felaketleri aras›nda yer alan bu depremde 60 bin-100 bin kifli yaflam›n› kaybetmiflti. Lizbon depreminden y›llar sonra restorasyon çal›flmalar›na bafllanan Salamanca Katedrali’nin duvar›, eski katedralin kuzey duvar›na yasland›¤› için, iki katedral birarada görülmekte ve yeni çan kulesi eski binan›n üstünde yükselmektedir. 1902 y›l›nda Rahip Camara, Salamanca’n›n restorasyonunun sorumlulu¤unu üstlenmiflti. 1950’li y›llarda bir kez daha restore edilen katedralin orgunu onarmas› için Belçika’dan getirtilen usta, neredeyse 100 y›ll›k ba-
G
k›ms›zl›¤a ve bölgenin kurak iklimine karfl›n, orgun sa¤lam kald›¤›n› görünce çok flafl›rm›fl ve yaln›zca akort etmiflti. Katedral müzesi 1956 y›l›nda aç›lm›fl, 1995 y›l›nda katedralin bir kez daha restore edilmesi için yeni bir planlama yap›lm›flt›. Son dönem restorasyon çal›flmalar› s›ras›nda, Salamanca Ka-
tedrali’nin ön cephesindeki süslü oyma ve kabartmalar aras›na, di¤erleriyle hiçbir uyum göstermeyen bir figürün eklenmesi çok dikkat çekmiflti: Uzayda gezinen bir astronot figürüydü bu!.. Damdaki kemanc› ve deliden sonra, bu kez de bir astronot dama t›rmanm›flt›!•
‹ki bebek pusetlerinde battaniyelerinin alt›nda oturuyorlard›. Biri ötekine sordu: “Sen eykek bebek misin, k›z bebek mi?” Öteki ellerini havaya kald›rd› ve bilmedi¤ini söyledi: “Biymiyoyum” dedi. “Nas›l anlay›z ki?” Bizimkisi “Ben biyiyoyum ak›ll›m bak...” dedi ve ötekinin battaniyesinin alt›na kafas›n› sokuverdi. 2-3 saniye sonra kafas›n› d›flar› ç›kard› ve gülümseyerek karar›n› aç›klad›: “Sen k›z bebeksin, ben de eykek bebe¤im…” Öteki bebek bu duruma çok flafl›rd›: “Ama neyden anlad›n?” diye sordu. Bizimkisi bu soruya da yan›t verdi: “Çok kolay ak›ll›m” dedi. “Senin patikleyin pembe, benimkiley mavi...”• Avustralya yerlileri aborijinler, sevdikleri insanlarla vedalaflt›klar›nda “Herfley yeterli olsun” derler. Bu deyim, flu dilekleri ifade eder: “Ayakta durmana yetecek denli güzelliklerle dolu bir yaflam sürmeni diliyorum. “Ayd›nl›k bir bak›fl aç›s›na sahip olmana yetecek denli günefl diliyorum. “Günefli daha çok sevmene yetecek denli ya¤mur diliyorum. “Ruhunu canl› tutmaya yetecek denli mutluluk diliyorum. “Yaflamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüfl gibi alg›lanmas›na yetecek denli ac› diliyorum. “‹steklerini tatmin etmeye yetecek denli kazanç diliyorum. “Sahip oldu¤un herfleyin de¤erini anlamaya yetecek denli kay›p diliyorum. Son “elveda”y› atlatmana yetecek denli “merhaba” diliyorum.”• Gönderi: Eren Erbabacan 69
Amerika’n›n en zengin ifl adam›
Warren Buffett
ABD’nin “yüksek ba¤›fl” rekortmeni YAZAN: FAHR‹YE ATAY ünyan›n en zengin iki le Gates, kendisi ve eflinin birlikte adam›n›n ilk görüflmesi, kurdu¤u yard›m vakf›na, 31 milbirinci zenginin randevu yar dolarl›k ba¤›flta bulunan Wardefterine göre, yaln›zca 30 dakika ren Buffett’›n hayran› olmufltu. sürecekti. Herhangi bir ortak yan*** lar›n›n oldu¤unu sanm›yordu. 30 A¤ustos 1930 Cumartesi güAncak, befl y›l önce gerçek- nü Omaha Nebraska’da do¤an leflen ilk görüflWarren Edward me, tam 10 saBuffett, “Berksat sürdü. hire Hathaway” Bilgisayar yat›r›m flirketinin yaz›l›m devi sahibi. “Forbes” “Microsoft”un dergisinin “2008 genç patronu Milyarderler Lisve 58 milyar tesi”ne göre, 62 dolarl›k servemilyar dolarl›k tiyle 13 y›l servetiyle “DünWarren Buffett “Microsoft”un “dünyan›n en yan›n en zengin sahibi Bill Gates’in yard›m zengini” olan insan›” unvan›vakf›na, flirketinin 31 milyar Bill Gates’in, n› kazand›. dolarl›k hissesini ba¤›fllad› 2008 y›l›nda bu 2006 Haziran ay›nda, yat›r›m unvan›n› kapt›raca¤›, hisse senedi yat›r›mc›s›, flirketinin 10 milyon adet hissesini ünlü ifl adam› ve hay›rsever War- (yaklafl›k 31 milyar dolar) “Microren Buffett’tan alaca¤› yaflam soft”un patronu ve eflinin yard›m çal›flmalar› amac›yla kurdu¤u “Bill dersleri vard›. ‹ki ünlü zengin, aradaki ve Melinda Gates Vakf›”na devreyafl fark›na karfl›n ça- derek, ABD’de flimdiye dek yap›lbuk kaynaflt›, özellik- m›fl en büyük ba¤›fl› gerçeklefltirdi.
D
70
71
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
Para konusunda inan›lmaz yetenekli olan Buffett, “Wikipedia”ya göre “daha alt› yafl›ndayken, büyükbabas›n›n bakkal dükkan›ndan sat›n ald›¤› 6’l› Coca-Cola fliflelerinin, tanesini 5 cent kârla satarak” para kazanmaya bafllad›. nbir yafl›ndayken yüksek finans dünyas›na ad›m att› ve babas›n›n yan›nda çal›flmaya bafllad›. ‹lk sat›n ald›¤› hisseleri, de¤er kazand›klar›nda satt›. Fakat yaln›zca birkaç y›l sonra bu hisselerin tavan yapt›¤›n› görünce, iyi flirketlere, uzun dönemli yat›r›m yapmak gerekti¤inin önemini ö¤rendi. *** 1947 y›l›nda liseden mezun oldu¤unda üniversiteye gitmeyi hiç düflünmeyen Buffett, babas›n›n ›srar›yla Pennsylvania Üniversitesi’ne ba¤l› “Wharton Business School”da 2 y›l ö¤renim gördü. Babas›n›n 1948 y›l›ndaki kongre seçimlerini kaybetmesi üzerine Omaha’ya döndü ve “University of Nebraska-Lincoln”e girdi. S›k› bir çal›flmayla buradan 3 y›l içinde mezun olmay› baflard›. “Harvard Business School”a baflvurmaya ikna edilmesine karfl›n, çok genç oldu¤u için kabul edilmedi. Bunu önemsemeyerek “Columbia Business School”a girdi ve ünlü risk analisti Profesör Benjamin Graham’›n yan›nda çal›flarak, 1951 y›l›nda master derecesini ald›. “Wall Street”de çal›flma iste¤i
O
72
gerçekleflmedi, hem babas›n›n hem de Ben Graham’›n itirazlar›yla karfl›laflt›. Graham’›n yan›nda ücret almadan çal›flmay› önermesine karfl›n red yan›t› al›nca Omaha’ya döndü. Bu dönemde borsa simsar› olarak çal›flt› ve ayn› zamanda da konuflma kurslar› al›p Nebraska Üniversitesi’nde “yat›r›m ilkeleri” konulu gece dersleri vermeye bafllad›. 1954 y›l›nda Graham, flirketinde kendisine ifl önerdi. Burada 2 y›l çal›flt›ktan sonra, Graham’›n emekliye ayr›lmas›yla yeniden Omaha’ya döndü ve 1956 y›l›nda ilk yat›r›m ortakl›¤› olan “Buffett Associates, Ltd.”yi kurdu. 1962 y›l›nda “Berkshire Hathaway” bünyesinde “Buffett Partnership”in temelini att›. Bafllarda tekstil sektöründeki düflüfl yüzünden kötü bir fikirmifl gibi görünmesine karfl›n, “Berkshire Hathaway” halen dünyan›n en büyük holding kurulufllar›ndan biridir. isan 1952 y›l›nda, 22 yafl›ndayken, Susan Thompson’la evlendi. Susie, Howard ve Peter adl› üç çocuklar› oldu. Evliliklerinin 25’inci y›l›nda ayr› yaflama karar› alan çift, Susan Thomson’un 2004 y›l›nda ölümüne de¤in –yasal anlamda– evli kald›. Ayr› yaflamaya bafllamalar›ndan sonra, Susan’›n kendisiyle tan›flt›rd›¤› Astrid Menks ile uzun bir birliktelik sürdürdü. ***
N
arren Buffett ile CNBC televizyonunda yap›lan 1 saatlik röportaj s›ras›nda, ünlü ifl adam›n›n yaflama oldukça ilginç bak›fl aç›lar›na sahip oldu¤u görüldü. “Curtin University of Technology”nin Yönetim Araflt›rma Dan›flman› taraf›ndan haz›rlanan “Carol’s Blog” sayfas›nda, bu röportaj flöyle özetleniyor: •‹lk hisse senedini 11 yafl›nda ald› ve sat›n almaya çok geç bafllad›¤› için flu an piflman! •Evlere gazete da¤›t›m› iflinden biriktirdi¤i parayla 14 yafl›nda küçük bir çiftlik ald›. •Evlendikten sonra ald›¤› Omaha kent merkezindeki evinde 50 y›ldan buyana yaflamaya devam ediyor. Bu evde gereksinimi olan herfleye sahip oldu¤unu söylüyor. Evinin bir çiti ya da koruma duvar› yok. •Her yere kendi arabas›yla gitmektedir ve bir floförü ya da korumas› yoktur. •Dünyan›n en büyük özel jet flirketine sahip olsa da, asla özel jet ile yolculuk yapm›yor. •fiirketler grubu, “Berkshire Hathaway”, yine kendisine ait olan 63 flirketten olufluyor. Her y›l flirketlerinin yöneticilerine yaln›zca o y›l›n amaçlar›n› belirten bir mektup yaz›yor. Asla toplant› yapm›yor ya da düzenli aral›klarla flirketlere u¤ram›yor. •Yöneticilerine yaln›zca iki kural belirtiyor:
W
Hiçbir hisse senedi sahibinin paras›n› kaybetme! Birinci kural› unutma! •Yüksek sosyete grubuyla “sosyalleflme” tasas› yok. Eve geldikten sonra hoflça zaman geçirmek için m›s›r patlat›yor ve televizyon seyrediyor. •Warren Buffett cep telefonu tafl›m›yor ve masas›nda bilgisayar› yok. •Buffett gençlere öneride bulunurken, “Kredi kartlar›ndan uzak dur, kendine yat›r›m yap ve flunlar› unutma” diyor: •Para adam yapmaz; ama adam para yapar. •Yaflam›n›z› oldu¤unuz gibi yal›n yaflay›n. •Baflkalar›n›n söylediklerini yapmay›n, yaln›zca dinleyin. Sizi ne iyi duyumsatt›r›yorsa, onu yap›n. •Markalara ba¤›ml› olmay›n, yaln›zca sizi rahat duyumsatt›racak fleyleri giyin. •Paran›z› bofla harcamay›n, yaln›zca gerçekten gereksiniminiz olanlara harcay›n. •Son olarak, bu yaflam sizin. O halde neden yaflam›n›z› yönetmesi için baflkalar›na f›rsat veriyorsunuz? *** Bu arada bize özgü bir “cinli¤i” de vurgulamadan geçmeyelim: Warren Buffett’›n gençlere önerisini Türk kamuoyuna kazand›ran kimileri, “Kredi kartlar›ndan uzak dur, kendine yat›r›m yap” tümcesini atlay›vermifller nedense!• 73
EVRENSEL KÜLTÜR
SUDOKU
Songül Saydam
Canan Onural
Oblomov ve Oblomovluk Kolay
Zor CananOnural@butundunya.com.tr Yan›tlar 87’nci sayfam›zdad›r. 74
Rus edebiyat›nda önemli bir yerin sahibi yazar Gonçarov, Rusya d›fl›nda bir Tolstoy ya da Dostoyevski denli bilinmemektedir ama... Onun roman kahraman› “Oblomov”, Rusya’da da, Rusya d›fl›nda da, birçok Rus ressamlar, müzisyenler, balerinler, hatta uzay adamlar› denli yak›ndan bilinmektedir. “Oblomov” roman›yla Gonçarov, Rus ve dünya edebiyat›na kal›c› bir katk›da bulunmakla kalmam›fl, anadili Rusça’dan bir sözcü¤ü dünya dillerine de “arma¤an” etmifltir. Bu sözcük, “Oblomov” ve ondan türeyen “Oblomovluk”tur. Oblomov sözcü¤ünü baflvuru kaynaklar› flöyle tan›mlamaktad›r:
“Gonçarov’un roman kahraman›. Zengin, aylak ve karars›z bir toprak sahibinin bu portresi, Rus edebiyat›n›n beylik bir tipini, bu tipin kiflili¤inin bir yaras› olan uyufluklu¤u simgeler. Yazar, sedirine uzanm›fl yapaca¤› fleyleri düflleyen Oblomov’un bir gününü betimler. Onu bu hareketsizli¤inden ne enerjik bir dostun çabalar› ne de korkusuz bir kad›n›n sevgisi kurtarabilir.” “Oblomov” sözcü¤ünün sözcük olarak karfl›l›klar› ise flunlard›r: “Uyufluk, tembel, haz›r yiyici, mirasyedi, yaflamdan kopuk, vurdumduymaz, miskin, iflbilmez, kay›ts›z, eylemsiz, kasvet ve rehavet saçan (kimse).” 75
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
Oblomov üzerine bir inceleme yapan Rus elefltirmen filozof Dobrolyubov, bu konuda kendine özgü flu sav› ileri sürmektedir: “Bu kitapta önemli olan Oblomov de¤il, Oblomovluk’tur.” blomov’u Türk okuruna, Sabahattin Eyubo¤lu ve Erol Güney birlikte tan›tt›lar. Onlar, birlikte çevirdikleri “Oblomov” roman›na yazd›klar› önsözde flöyle diyorlar: “Oblomov, y›k›lmakta olan bir toplum düzeninin, Rus derebeyi s›n›f›n›n çocu¤udur. Çiftli¤i vard›r, köleleri vard›r; ama kendisi bütün köklerinden kopmufl, derebeyleri gibi, onlar› bir kahyaya b›rak›p, büyük flehre, devlet kap›s›na s›¤›nm›flt›r. Oblomovka, yaflay›fl›, gelenekleri, inançlar›, aile kuruluflu, çal›flma düzeniyle eski Rusya’d›r. (...) 1850’de Oblomovka o kadar sönmüfl, o kadar c›l›zlaflm›flt›r ki, Oblomov bile orada bar›namam›fl, Rus flehirlerinde yeni bafllayan, fakat Oblomovka’da yetiflen bir adam›n kavrayamayaca¤›, benimseyemeyece¤i bir hayata do¤ru sürüklenmifltir. ‹flte, bu iki dünya aras›nda aç›kta kalan bir insan,
O
76
Rusya’da o tarihte yaflayan say›s›z insanlar›n temsilcisidir. Oblomovka’da köylülerin haz›rlayaca¤› ekme¤i yemek için büyütülmüfl Oblomov, ekme¤ini kendi kazanan insanlar aras›nda ne yapaca¤›n› flafl›r›r, böyle bir hayat için ta küçükken haz›rlanmam›fl olan iradesi yavafl yavafl söner, hayatla aras› her gün biraz daha aç›larak sonunda toplumd›fl› bir insan, kendini tafl›yamayan bir yük olur. “Büyük Petro’dan beri Rusya’da devam eden büyük Rusya-Avrupa kavgas›nda, Gonçarov hiç gözünü k›rpmadan Avrupa’n›n taraf›n› tutuyor. Di¤er büyük Rus romanc›lar› o denli ileriye gidemiyorlar. Gogol, Dostoyevski, Tolstoy Avrupa’dan çekiniyorlar, Rusya’n›n manevi büyüklü¤ünü kuran de¤erleri korumaya çal›fl›yorlar. Zenginleflen, büyük bir ifl adam› olan fitoltz, Dostoyevski’nin, hele Tolstoy’un nefret etti¤i insanlardan biridir. “Gonçarov, fitoltz-Oblomov karfl›tl›¤›nda eski ve yeni Rusya’y› Do¤u’yla Bat›’y› karfl› karfl›ya koymufltur. Kardefl gibi seviflen bu iki çocukluk arkadafl› hiçbir zaman birbirini anlamayacak, fitoltz Oblomov’a, Oblomov fitoltz’a her zaman flaflarak bakacakt›r. (...)
“Avrupa, hayallerini gerçeklefltirmek isteyen insanlar›n ülkesidir. Orada gerçekleflemeyen hayal bir ac› kayna¤›, bir tragedya konusudur. Do¤u’da ise hayal bir keyif, bir gerçekten kaçma arac›d›r. Do¤ulu, kendi içinde bafllay›p kendi içinde biten, hedefsiz, bafl›bofl hayaller kurar. Oblomov’da gerçe¤in yerini tutan hayal, fitoltz’da bir giriflimin haz›rl›¤›, ilk ad›m› vard›r. “Rusya’da en çok okunmufl, anlafl›lm›fl, günlük konuflmalara kar›flm›fl bu roman›n, Avrupa’da en ayd›n okuyucular taraf›ndan bile anlay›fls›zl›kla karfl›lanmas› do¤ald›. Bizde ise Oblomov’un büyük bir anlay›fl bulmas› beklenebilir; çünkü Oblomov’u ya-
ratan koflullar bizde de pek yak›n zamanlara de¤in varl›klar›n› sürdürmüfllerdir. Hatta Türk okuyucusu tan›d›klar› aras›nda Oblomov’a benzeyen insanlar görebilecektir. Örne¤in, Konya’daki çiftli¤inin geliriyle Beyo¤lu’nda bir türlü gerçekleflmeyen hayaller içinde yaflayan iflsiz, yar› ayd›nlar bizde hemen her zaman var olabilmifllerdir. “Kald› ki önemli bir bölümümüzde, ifl hayat›na kar›flanlar›m›zda bile, bir nebze de olsa, Oblomovluk vard›r. “Avrupal›laflma yolunu tutan her Do¤u milletinde Oblomovluk kolay kolay ruhlardan ç›kmayacakt›r.”• SongulSaydam@butundunya.com.tr
Einstein konferanslar›na hep özel floförüyle giderdi. Yine bir konferansa gitmek üzere yola ç›kt›klar› bir gün floförü Einstein’la konuflmaya bafllad›: “Efendim, uzun zamand›r siz konuflman›z› yaparken ben de arka s›ralarda oturup sizi dinliyorum” dedi. “Art›k söyleyece¤iniz herfleyi sözcü¤ü sözcü¤üne biliyorum.” Einstein bu sözler üzerine gülümseyerek ona bir öneride bulundu ve “Peki, flimdi gidece¤imiz yerde beni hiç tan›m›yorlar” dedi. “O halde bugün palto ve flapkalar›m›z› de¤ifltirelim, benim yerime sen yap konuflmay›, ben de arka s›rada seni dinlerim.” fioför, gerçekten çok baflar›l› bir konuflma yapt› ve sorulan tüm sorular› do¤ru yan›tlad›. Tam yerine oturaca¤› s›rada bir kifli, o güne de¤in hiçbir konferansta sorulmam›fl bir soru sordu. fioför, hiç duraksamadan soruyu soran kifliye döndü ve “Böylesine basit bir soruyu sorman›z gerçekten çok ilginç” dedi. Sonra da Einstein’› iflaret ederek devam etti: “fiimdi size arka s›rada oturan floförümü ça¤›raca¤›m ve sordu¤unuz soruyu, göreceksiniz, o bile yan›tlayacak.”• 77
ZirveninÖzel Konuklar› Kiminin gözleri görmüyordu, kiminin yafl› geçmiflti; ama tümü de Everest’i fethettiler YAZAN: fiEBNEM fiEN
1) 25 May›s 2001’de 32 yafl›ndaki ABD, Colorado'lu gözleri görmeyen Erik Weihenmayer, toplam 9 kiflilik bir ekiple birlikte Everest’e ulaflm›flt›. 4 5 1
2
3
in Bahadur Sherchan adl› 21 yafl›ndaki Nepalli bir genç ve Katsusuke Yanagisawa adl› 18 yafl›ndaki Japonyal› bir delikanl›, 2 Haziran 1953 günü biri Nepal’de, öteki Japonya’da radyolar›n›n karfl›s›nda k›p›rda madan duruyorlar ve büyük bir dikkatle “çok önemli” iki ha beri dinliyorlard›. Birbirlerinden binlerce kilometre uzakta olan Sherchan ve Yanagisawai, biri 53 y›l, öteki 55 y›l sonra ayn› noktaya giderek, kendilerinin de dünya haberlerinde birer kahraman olarak yer alacaklar›n› o gün, elbette ak›llar›ndan bile geçirmiyorlard›.
M
78
Dünyan›n tüm ülkelerindeki radyolar ve birkaç ülkesindeki televizyonlar o gün haber bültenlerinde, tüm insan lara bu “çok önemli” iki haberi yal n›zca duyurmakla kalm›yorlar, dünya tarihine de “çok önemli” iki olay›n notunu ekliyorlard›. O gün iki Büyük Britanya vatandafl› “düfllerinin zirvesine” ul afl›yor, biri kraliçelik taht›na, öteki Everest’in zir vesine ç›karak, gerçekte tarih sayfala r›ndaki yerlerine oturuyorlard›. ‰
2) 71 yafl›ndaki emekli ö¤retmen Japon Katsusuke Yanagisawa 3) 76 yafl›ndaki Nepalli Min Bahadur Sherchan, zirveye t›rmanmay› baflaran dünyan›n en yafll› da¤c›s› oldu. 4) 1995 y›l›nda zirveye t›rmanan “‹lk Türk ve dünyadaki ilk Müslüman” da¤c› Ali Nasuh Mahruki 5) 23 May›s 2001'de Everest Da¤›'na t›rmanan ikinci Türk Tunç F›nd›k
79
raliçe Elizabeth’in tahta ç›kt›¤›n›n haberiyle, Edmund Hillary’nin Everest’in zirvesine ç›kt›¤› haberinin dünyaya ayn› gün duyurulmas›n› kimi kifliler “Ne güzel bir rastlant›” diyerek alg›lam›fllar, birçok kifliyse bu rastlant›y›, “Bir Büyük Britanya vatandafl›n›n, o gün tahta ç›kan Büyük Britanya kraliçesini dünyan›n en yüksek noktas›ndan kutlamas›” olarak yorumlam›flt›. Edmund Hillary, tüm Büyük Britanya vatandafllar› ad›na Kraliçe Elizabeth’i bu “kutlama”s›ndan bir süre sonra Buckingham Saray›’na davet edilmifl ve kraliçenin huzurunda e¤ilerek kendisine bu kez kiflisel kutlamas›n› yapm›flt›. Kraliçe de o gün onu, Everest Zaferi nedeniyle özel olarak kutlam›fl ve
K
80
“Sir” unvan›yla onurland›rm›flt›. Japonya’daki evinde radyoda 2 Haziran 1953 gününün “çok önemli” bu iki haberini dinleyen 18 yafl›ndaki delikanl› Katsusuke Yanagisawa, 2006 y›l›n›n May›s’›na geldi¤inde ö¤retmenlik görevinden çoktan ayr›lm›fl, flimdi 71 yafl›nda bir “emekli ö¤retmen” s›fat›yla saha kenar›na al›nm›flt› ama... Kendisini y›llar önce emekliye ay›ran ülkesinin yasalar›na meydan okurcas›na bir “efelik”le flimdi tüm dünyaya, “enerjisinin tükenmemifl” oldu¤unu kan›tlamak istiyordu. Katsusuke Yanagisawa, bu sav›n› gerçeklefltirmek için gözünü yukar›lara dikmiflti. Onun gözünü dikti¤i yukar›lar›n en yukar›s›nda ise, Everest’in 8,850 metre yukar›lar›ndaki zirvesi vard›.
“Oraya ç›kaca¤›m ve ö¤retmenlik yapamayaca¤›m denli enerjim kalmad›¤›na karar veren yasalar›m›z›n bana haks›zl›k etti¤ini tüm dünyaya gösterece¤im” sözleriyle büyük bir sav ileri sürmüfltü. Elliüç y›l öncesinden biliyordu; çünkü Everest’in zirvesine ç›kan bir kifliye tüm dünyan›n kulak verece¤ini... Emekli ö¤retmen Katsusuke Yanagisawa, 24 May›s 2006 günü sav›n› gerçeklefltirdi, Everest’in zirvesine ayak bast› ve... 71 yafl›nda olmas›na karfl›n “enerjisinin tükenmedi¤ini”, baflta Japonya olmak üzere tüm dünyaya kan›tlam›flt›. Bunu yaparken ayr›ca, çok özel bir rekor da k›rm›flt›. O flimdi, “Everest’e ç›kan en yafll› kifli” rekorunun ve unvan›n›n sahibiydi.
Katsusuke Yanagisawa o günden sonra “emekli ö¤retmen” kimli¤ini kendi de unuttu, çevresine de unutturdu, çevresinde ve dünyada “Everest’e ç›kan en yafll› kifli” kimli¤iyle tan›nd›, bu yeni kimli¤iyle an›ld›. Fakat bu “beyli¤i”ni, ancak iki y›l koruyabildi. *** May›s 2008 sabah› televizyonda haberleri izlerken Yanagisawa, iki y›l önce k›rd›¤› rekorunu da, sahip oldu¤u rekortmen unvan›n› da elinden kaç›rd›¤›n› ö¤rendi. O sabah dünyan›n tüm iletiflim araçlar›, Nepalli Min Bahadur Sherchan’›n bir gün önce Everest’in zirvesine ç›kt›¤›n› duyur-
25
81
r›larak, özel olarak haz›rlanm›fl metal bir kutu içinde korunan meflaleyi 8,850 metre yükseklikteki zirveye tafl›d›. Bu olay 2008 Olimpiyatlar›’na evsahipli¤ine haz›rlanan Çin’de, televizyon taraf›ndan canl› olarak yay›mland›. Çin’in Tibet’e karfl› izledi¤i politikay› protesto amac›yla, birçok ülkede yap›lan gösterilerin ve özellikle meflalenin geçti¤i yerlerde baflvurulan engelleme eylemlerinin burada da yinelenmemesi için, Everest yolundaki da¤c›lar›n zirveye t›rman›fllar›, geçici olarak durdurulmufltu.
mufllar, baflta Katsusuke Yanagisawa olmak üzere tüm Japonlar’›n yüzlerinde hafif bir buruklu¤a neden olmufllard›. Çünkü radyo ve televizyonlar, Everest’in en yeni fatihi Min Bahadur Sherchan adl› Nepalli’nin, ayn› zamanda “Everest'e ç›kan en yafll› kifli” rekorunun yeni sahibi oldu¤unu da bildiriyorlar ve bu yeni rekortmenin yafl›n›n 76 oldu¤unu da aç›kl›yorlard›. *** Everest’i ziyaret eden bu iki “ihtiyar delikanl›” gibi, Olimpiyat meflalesi de yine bir may›s günü “Dünya’n›n Çat› Kat›”na ç›kt›. Ondokuz kifliden oluflan Çinli ve Tibetli da¤c›l›k ekibi, bu y›l›n 6 May›s’›nda flafaktan önce 8,300 metre yükseklikteki kamptan ay82
üvenlik nedeniyle al›nan bu önlem sonucu zirve eteklerinde 86 da¤c›dan oluflan bir topluluk birikmifl, “yasak” kalkt›ktan sonra ise 8 May›s Perflembe günü bu da¤c›lar›n tümü, ayn› gün zirveye ulaflm›flt›. Everest’in zirvesine ayn› gün 86 da¤c›n›n ç›kmas› olay›yla, Everest’le ilgili rekorlar aras›na yeni bir rekor daha eklenmifl oldu. Ayn› gün zirvede baflka bir rekor daha k›r›lm›fl, bir baflka Nepalli, 47 yafl›ndaki Appa Sherpa ise, bu kez Everest’e 18’inci ç›k›fl›n› yaparak, kendine ait “Everest’e en çok ç›kan kifli” rekorunu yine kendi k›rm›flt›. *** “Everest rekorlar›” aras›nda en ilginç olan›, kuflkusuz, 25 May›s 2001 günü 32 yafl›ndaki ABD Co-
G
lorado’lu Erik Weihenmayer’in, toplam 9 kiflilik bir ekiple birlikte Everest’in zirvesine ulaflmas›yd›. u da¤c›n›n özelli¤i, gözlerinin görmüyor olmas›yd›. Weihenmayer, 13 yafl›nda görme duyusunu kaybetmifl, üç y›l sonra da kaya t›rman›fl›na bafllam›flt›. Çocuklu¤undan buyana Everest’e t›rmanmay› “yaflam›n›n en büyük hedefi” olarak belirleyen Weihenmayer, Everest’in zirvesine ç›kt›¤›n› gözleriyle görememiflti; ama kendisini televizyonlarda izleyen milyonlarca kifli, hayret ve hayranl›kla aç›lm›fl gözleriyle onun bu zaferine tan›kl›k etmifllerdi. *** Türk halk› ise, 1995 May›s’›nda Everest’in zirvesine t›rmanan Ali Nasuh Mahruki’yi, “Everest’e ç›kan ilk Türk” kimli¤iyle alk›fllarken, dünyan›n çeflitli ülkelerindeki Müslümanlar ise kendisini “Everest’e ç›kan ilk Müslüman” olarak alk›fll›yorlard›. Nasuh Mahruki’den alt› y›l sonra, bu kez 2001 y›l›n›n May›s’›nda Türk da¤c› Tunç F›nd›k da Everest’in zirvesine ç›k›yor ve “Everest’in zirvesindeki ikinci Türk” kimli¤ini kazan›yordu. Tunç F›nd›k, kendisinden Everest’i tan›mlamas›n› isteyen gazetecilere yan›t›n› flöyle veriyordu: “Everest, yuvarlak dondurma topuna benzeyen da¤lardan çok farkl›” diyordu. “Kilometrelerce yükseklikte ve genifllikteki bir üç-
B
gen biçiminde ve kayal›k bir yüzü var. Zirvesi bir piramitin uç noktas›na benziyor. ‹ki k›sa s›rt›n birleflti¤i bir yer ve her yan› uçurum... Zirve noktas› en fazla 10 metrekare... Buras› gerçekten de dünyan›n çat› kat›...” *** Everest’le ilgili olarak birincisi iyi, ikincisi kötü, son iki bilgimizi de verelim: “Sir Edmund Hillary’nin 1953 y›l›ndaki ilk t›rman›fl›ndan bugüne de¤in geçen 55 y›lda tam 2,500 da¤c›, dünyan›n bu çat› kat›na ç›kabilmeyi baflarm›flt›r.” ‹yi bilgimiz buydu. fiimdi s›ra, iyi olmayan bilgimizde: “55 y›ll›k bu sürede, 200’den fazla da¤c› ise, Everest yolunda yaflamlar›n› yitirmifllerdir.”• 83
GEZD‹KÇE GÖRDÜKÇE İzlen Şen
Edirne’nin Hüzünlü Süpürgeleri apsar› telleriyle avlular›, balkonlar›, merdivenleri süpüren, geçti¤i yerlerde ince izler b›rakarak oray› temizleyen süpürgelerin say›s› giderek azal›yor art›k... Evlerde, bahçelerde yank›lanan, süpürgelerin ahenkli sürtünme sesi, önce g›rg›rlar›n, sonra paspaslar›n, naylon süpürgelerin ve son olarak da elektrikli süpürgelerin sesi alt›nda duyulmaz oldu. Süpürgeotu ve süpürgecili¤in vatan› Edirne’de de ayn› süpürgeler gibi, süpürge ustalar›n›n ve atölyelerin say›s› da giderek azalarak Süpürge Borsas› hüzünle doldu. Edirne’de 1957’de kurulmufl olan Süpürge Borsas›’n›n günümüzdeki bahçesine girince bir zamanlar 300 yap›mevinin çal›flt›¤› bu geleneksel el sanat›nda flimdi yaln›zca 20 dükkan›n çal›fl›yor olmas›n›n verdi¤i sessizli¤i duyumsuyorum. Türkiye’nin en kaliteli süpürge otunun yetifltirildi¤i bu kentte, 20-30 y›l önce elleri boyal›
S
gezerken süpürge ustas› olduklar› için gururlanan süpürge ustalar›, flimdi tüm güçleriyle dükkanlar›n› ayakta tutmak için çal›fl›yor. Kimi zaman 8-10 farkl› süpürge ustas›n›n elinden geçerek
85
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
do¤an süpürgenin yaflama gelifl öyküsü uzun...
“A
desa” ad› verilen süpürgeotunun tohumlar› Edirne’nin sulak alanlar›nda, Meriç ve Tunca Nehirlerinin havzas›ndaki
nemli toprakla bulufluyor önce... Burada büyüyen ve tarladan toplanan süpürge telleri kesilerek, tohumlar› ve yapraklar› ay›klan›p demet biçimine getirilerek borsada sat›l›yor. Süpürgeciler taraf›ndan al›nan süpürge telleri ›slat›l›p küçük kapal› odalarda kükürtle bekletilerek sarart›l›yor. Sonra el86
den ele geçiyor teller, her birinde ayr› emek harcanarak... Benim Edirne’ye geldi¤im güneflli günde de, dükkan›n d›fl›ndaki duvar›n önünde oturan “ay›klay›c›” kifli telleri b›çakla ay›kl›yor, kal›n olanlar› tepelik, ince ve c›l›z olanlar› da ifllik olarak ay›r›yor. ‹çeri girince öteki aflamalar› görüyorum, teller “sar›c›” taraf›ndan temizleniyor, küçük demetler yap›l›p pamuk ipli¤iyle ba¤lanarak süpürge tasla¤› oluflturuluyor. Bir sonraki kifli olan “ba¤lay›c› (tepeci)”ya geçiyor sonra süpürge tasla¤›, “Ayakcak” denilen ayak mengenesinden de yararlanarak sap yap›lmas›, el mengenesi yard›m›yla süpürge biçimi verilmesi için... Sonra ba¤lay›c›n›n hemen yan›nda oturan “dikici” usta al›yor süpürgeyi, üç farkl› yerinden çuvald›zla dikerek son halini veriyor. Paketçiler de süpürgeleri demet biçiminde grupland›rarak sat›fla haz›r duruma getiriyor. D›flar›da gruplar halinde dizilmifl çeflit çeflit süpürgeler aras›ndan geçiyorum. Uzun tahta sapl›, k›sa sapl›, plastik sapl› süpürgelerin yan›ndan yürürken, renkli ponponlarla, çiçeklerle, aynalarla süslü küçük süpürgeler görüyorum bir atölyenin penceresinde... Edirne’de bir zamanlar evlenme geleneklerinde önemli yer tutan bu süslü, aynal› süpürgeler flimdi turistik eflya dükkanlar›nda sat›l›yor. Geçmiflte genç k›zlar›n çeyizine konulan aynal› süpürgelerin, süpürge bölümünün safl›¤›,
çal›flkanl›¤› ve temizli¤i, aynas›n›n da güzelli¤i simgeledi¤ine inan›l›yor ve bu süpürgeler aynan›n evlili¤e ›fl›k tutmas› dile¤iyle bir ömür boyu saklan›yormufl. fiimdiyse burada üretilen süpürgelerin küçüçük aynalar› Süpürge Borsas›’na ›fl›k tutmaya yetmiyor, masmavi boyal› duvarda as›l› eski bir süpürge ustas›n›n siyah-beyaz fotograf›n›n önündeki makinede süpürge ba¤layan kifli de, elinde çuvald›zla süpürge diken usta da ayn› sessizlik içinde çal›fl›yor. Eskisi denli para kazanmadan, say›lar› giderek azalarak,
onlardan sonra bu ifli kimin yapaca¤›n› bilmeden çal›fl›yorlar. Bahçedeki a¤ac›n gölgesinde sa¤a sola koflan yavru köpe¤in neflesinin, içerideki küçük lokantada sat›lan turuncu zerde tatl›lar›n›n parlak renklerinin çevreye yay›larak, buradaki hüznü süpürmesini diliyorum. Bir gün süpürgeler art›k temizlik amaçl› kullan›lmayacak olsa da, belki küçük aynal› olanlar› bizimle olmaya devam ederek, yaflamlar›m›za daha fazla ›fl›k getirirler.• IzlenSen@butundunya.com.tr
“Sudoku”nun Yan›tlar›
Kolay
Zor 87
YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer İzgü
Menekfle
Benim annem temizli¤e gidiyormufl. Gitti¤i evlerde temizlik yap›yormufl. Yerleri, pencere camlar›n›, kap›lar›, her yeri siliyormufl. O evlerin mutfa¤› varm›fl, ben bilmiyorum, böyle kocamanm›fl, bizim evimiz denli büyükmüfl. ‹flte annem en çok mutfa¤› temizlerken yoruluyormufl. Yoruldu¤u zaman ben akl›na geliyormuflum “Uf, Menekfle’ye gitmeme az kald›” diyormufl, ondan sonra yine güçleniyormufl. Ama ben annemi öyle çok ar›yorum ki... Niye babam yok?.. Annem, “Gitti, gelecek” diyor. “Ne zaman gelecek?” diye soruyorum. “Bilmiyorum” diyor. Babalar nereye giderler ki? Öteki babalar evlerine geliyorlar. Benim babam gelmiyor. Zaten gelince bana öyle hediyeler getirecekmifl ki... Giysiler, k›rm›z› ayakkab›... Böyle bir torba dolusu da bebek... Hem de ne güzel bebekler... 88
89
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
Bebeklerin giysileri de olacakm›fl. Ben o giysileri ç›karacakm›fl›m, tekrar giydirecekmiflim. Bebeklere banyo bile yapt›racakm›fl›m. Sonra öyle güzel bir bebek arabas› getirecekmifl ki babam, onun da rengi k›rm›z›...
Bizim evimiz bir odac›k... Ben annemle yat›yorum; ama sabahleyin bir bak›yorum ki, kendi yata¤›mday›m. fiafl›r›yorum. “Anneci¤im, ben niçin buraday›m?” diye soruyorum. Annem, “Uçmufl gitmiflsin gece yar›s› kendi yata¤›na” diyor. eçen gün annem Ben kufl muyum? De¤ilim ki... temizlik yapt›¤› Ama ilk baflta anneme sar›l›p evden bir bebek uyuyorum ya... arabas› getirdi. Songül Teyze’yi de çok seviAma iki tekerle¤i yorum. Ama o annem gibi kokyoktu. Hem de tutma yeri k›r›l- muyor. Benim annem, anne anm›flt›. Rengini ne kokuyor. de hiç sevmeAnnem bazen Bana “Küçük dim. Kapkara çok erken gidibir fley... yor. Benim göhan›m” demesi Annem beni züm uykuda ya, çok hofluma gidiyor. Songül Teyze’ye nas›l Songül b›rak›yor. SonTeyzelere gitti¤iO zaman büyükler gül Teyzeler mi bilmiyorum. gibi yürüyorum. karfl›m›zda otuYürüye yürüye ruyorlar. Onlami geldim SonBilmem yürüyebilir›n çocuklar› gül Teyzelere, yor muyum? yok. Keflke bir yoksa annem tane benim gibi kuca¤›nda m› çocuklar› olsayd›. Ne güzel, getirdi beni, bilmiyorum. Ama onunla oynard›k. annemin sesini duyuyorum: “Niye yok Songül Teyze?” di“Menekfle kahvalt›s›n› yapmaye sordum. d› Songül Teyze’si...” diyor. Annem o günler iki kap b›ra“Bilmiyorum” dedi. Olsayd› ya... Hem benim gi- k›yor Songül Teyze’ye, birinde bi k›z olsayd›. Onun da oyun- kahvalt›m var, ötekinde ö¤le yecaklar› olurdu. Yayard›k oyun- me¤im... Kahvalt› kab›na birkaç caklar›m›z› ortaya, oynard›k. tane zeytin koyuyor, biraz peynir, Salt oyuncaklarla m›, baflka fley- iki dilim de ekmek... lerle de oynard›k. Renkli kalemBen uyan›nca Songül Teyze, lerimizle ka¤›tlar› boyard›k, ku- “Haydi bakal›m tuvalete, sonra tularla evler yapard›k. Ama ko- yüz y›kamaya, sonra da kahvalcaman mutfakl› ev yapard›k. t›ya küçük han›m” diyor.
G
90
Bana “Küçük han›m” demesi çok hofluma gidiyor. O zaman büyükler gibi yürüyorum. Bilmem yürüyebiliyor muyum? iliyorum, kahvalt›m o küçük masan›n üzerinde... Ayyy, bugün bir de hafllanm›fl yumurta var. Her zaman olmaz ki... Kocaman gülüyorum. Yumurta da gülüyor. “Beni yiyecek misin?” diyor. “Yiyece¤im” diyorum. Songül Teyze soruyor: “Neye gülüyorsun, Menekfle?” “Yumurtaya, Songül Teyze...” “Komiklik mi yap›yor?” “H››››...” Biliyorum, ö¤le yeme¤im pilav... Her zaman bulgur pilav› de¤il, bazen de pirinç pilav›... Annem bir çay barda¤›na da yo¤urt koyuyor. Songül Teyze pilav› ›s›t›yor, önüme koyuyor, “Biraz sonra bu kab› bofl görece¤im, Menekfle” diyor. Bafl›m› sall›yorum. Ben yemek yerken Songül Teyze hiç ilgilenmiyor. Ben bazen ekme¤in kabu¤unu çikolatay› ›s›r›r gibi ›s›r›yorum, a¤z›m bir tatlan›yor ki... Çikolatay› çok seviyorum; ama annem her zaman alm›yor. Songül Teyze de yemek pifliriyor. Fuat Amca ö¤leleri yeme¤e gelmiyor. Zaten ben Songül Teyze’nin yeme¤ini yemem. Yiyemem ki... Çok ac›... Uuuu... Bir kez yedim, a¤z›m›n içi yand›, dilim yand›,
B
dudaklar›m yand›. Bir kafl›k çorba içmifltim de... Her yan›m tutuflmufl, gözlerimden yafllar akm›flt›. Songül Teyze bana “Niye a¤l›yorsun?” diye sormufltu da, ac›dan gülememifltim. “Çorba yakt› Songül Teyze, çorba, uuuvvv...” “Çorba s›cak de¤il ki...” “Ac›, uuuvvv, çok ac›...” Ben gülemedim; ama Songül Teyze güldü, “Fuat Amca’n böyle istiyor” dedi. Songül Teyze hep televizyonu aç›yor, izliyor. Bana “Sen de gel, izle” diyor. Ben sevmiyorum ki... Ben arkadafl istiyorum. Bir arkadafl›m olsa... O Minnofl da nereye gitti? Küçücük sar› bir kediydi. Nereden gelmiflti? Onu ilk kez avluda görmüfltüm. Miyavl›yordu. Songül Teyze’ye gösterdim, “Aaaa, nereden girmifl avluya?” dedi. “Ne olursun az›c›k oynayay›m” dedim. “Al›fl›r sonra hiç gitmez, Menekfle” dedi. “Gitmesin, bizim eve götürürüm.”
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
“Kim bakacak sizin evde? Annen temizlikte... Sonra hop bizim eve gelecek.”
Yooo Minnofl, Songül Teyze görür, sonra bana k›zar. ‹n kuca¤›mdan... Hah flöyle sen orada, ben burada konuflal›m. Söyle bay o mini minnac›k, kal›m bana kardeflin var m›? Bene yer ki? fiuncac›k nim yok. Baban var m›? Benim baekmek yer. Seve se- bam var; ama gitmifl, gelecekmifl. ve yar›m dilim ek- Peki, senin evin var m›? Bizim evime¤imi ona veririm. miz var. fiu karfl›daki bir odal› ev... Bir kafl›k da pilav koyarsam ek- Peki, annen var m›? Benim var. me¤in üzerine, yar›m kafl›k da Hem de beni çok seviyor. Hiiifl annem bazen ifle gitmiyor. ‹flte o yo¤urt, iflte doydu Minnoflcuk... Songül Teyze o gün Minnofl’la gün bize gel oynayal›m. Ay, bileoynamama izin verdi. Ben bilmez mezsin Minnofl, o annemin ifle gitmedi¤i sabahlar miyim, Minnofl ne güzel sabahda oyun oynaAy, bilemezsin lard›r. Annem bamak için bir arna güzel masallar kadafl ar›yordu. Minnofl, o annemin anlat›r. Birlikte Bakt› ki, bu evde ifle gitmedi¤i flark› söyleriz. kendine uygun Kahkahalar atabir arkadafl var, sabahlar ne r›z. Annem beni avluya giriverdi. güzel sabahlard›r. g›d›klar. Böyle Ve hemen, “Miayaklar›n›n üzeyaaavvv” dedi. Annem bana güzel rinde beni havaBen de “Miyav masallar anlat›r. ya kald›r›r, “Uçtu Minnofl, hemen uçtu Menekfle gel kuca¤›ma...” göklere uçtu” diye ba¤›r›r. Songül Teyze uyard›: O gün zeytin ac› de¤ildir, pey“Kuca¤›na alma, sokaktan gelen bir kedi o... Pis olabilir. Kar- nir tuzlu de¤ildir, yumurta mis gibi kokar, ekmek pasta gibidir. fl›dan sev.” Hep pencereden soka¤a baYooo, tüyleri p›r›l p›r›l... Bir de öyle güzel bir bak›fl› var ki... kar›m. O Minnofl nerede? Songül Ay, bu kediye ne yiyecek ver- Teyze’ye sorar›m, “Bilmem, kimsem? Peynirim yok ki... Ö¤le ye- bilir nereye gitmifltir” der. me¤imi de bitirdim. Acaba Son“Ama bana söz vermiflti, gül Teyze verir mi? bu sokaktan baflka bir soka‹stedim, verdi. Minicik bir par- ¤a gitmeyecekti.” ça peynir, fluncac›k da ekmek... “Gitmifl iflte...” Aman bir yedi Minnofl, bir sevdi “Acaba soka¤›n flu bafl›nda m›?” ki... Yaland›, kuca¤›ma s›çrad›. Ah Songül Teyze ah, beni par-
A
92
ka götürse ya, gezsek ya... Hiç d›flar› ç›km›yor, hep televizyon izliyor, bazen de televizyona bak›p bak›p a¤l›yor. “Pencereden sarkma Menekfle!” Songül Teyze hep beni uyar›r. Hele akflamüzerleri: “Menekfle bak yine sark›yorsun, bir düflersin kafan›n üzerine, beynin da¤›l›r.” encereden geri çekilirim. Ama ben annemi özledim. Onu görmek istiyorum. O köfleden ç›kt›¤›n› görmek istiyorum. “Can›m gelince kap›y› çal›p ‘Menekfle’ diye seni ça¤›rmayacak m›, annen?” Ama ben annemi bir an önce görmek istiyorum. “Pencerenin yan›ndan çekil, Menekfle!..” Üf üf üf!.. Anlam›yor musunuz, ben annemi çok çok özledim. Ya gelmezse? Ya hiç gelmezse? Annem, can›m anneci¤im!.. “Anneee, anneee anneci¤iiim” diye ba¤›r›yorum.
P
“Ne annesi? Annen daha gelmedi ki k›z›m...” “Ama ben annemin sesini duyar gibi oldum.” “Çekil pencerenin yan›ndan, annen daha gelmedi.” Gelmemifl. Ne zaman gelecek? Benim gibi annesini böyle bekleyen çocuklar var m› acaba? Annem temizli¤e gitmese ya... Songül Teyze hiç gitmiyor. Annem, “Para” diyor. “Sonra aç kal›r›z k›z›m... Yumurta, peynir, ekmek, bulgur alamay›z.” Ben yumurta, ekmek, peynir istemiyorum ki, annemi istiyorum. “Menekfleee!” “Aaaa, annem gelmifl, annem gelmifl. Anneci¤iiim...” Kahvalt› tas›m, yemek tas›m... Uç Menekfle uç, annenin kuca¤› orada... “Ay Menekfle han›m, bir ‘Hoflça kal’ demek yok mu bana?” “Hoflça kal, Songül Teyze...” Annem, can›m anneci¤iiim!.. Ay çikolata da alm›fl. “Anneci¤im, can›m anneci¤iiim, seni böööyle böööyle çok seviyorum.”•
Küçük çocuk, merak etti¤i sorular› babas›na soruyordu: “Babac›¤›m” dedi. “‹nsanlar niçin bu denli çok çal›fl›yor?” Babas› o¤lunun merak›n› gidermek istedi: “Ekmek paras› için o¤lum” dedi. “‹nsanlar›n çok çal›flmas›n›n nedeni bu...” Küçük çocuk bu kez baflka bir fleyi merak etti ve bunu da babas›na sordu: “Peki öyleyse, babac›¤›m” dedi. “F›r›nc›lar niçin çal›fl›yor?”• 93
YAKINDAN TANIDIKÇA Yücel Aksoy
1001 Güzel Söz Derleyen: Halil Can H‹Ç kimse denemeden neler yapabilece¤ini bilemez. George McDonald ‹NSAN yaflad›kça anl›yor ki, kendi kay›¤›n› kendin çekmezsen bir yerlere gidemiyorsun. Katharine Hepburn B‹R merdivenin basama¤›, asla üzerinde dinlenmek amac›yla de¤il, yaln›zca kiflinin aya¤›n› biraz daha yüksek bir basama¤a tafl›mas›n› olanakl› k›lacak bir zaman dilimi içinde kullan›lmak üzere düflünülmüfltür. Thomas Huxley fiEFKAT öyle bir dildir ki, sa¤›r da duyabilir, kör de görebilir. Mark Twain S‹ZE ne yapaca¤›n›z› söyleyebilirler; ama ne düflünece¤inizi asla!.. Socrates GÜNÜNDEN yararlan, yar›na hiçbir zaman güvenme. Horace ÇOK kazanmak isteyen kaybeder. La Fontaine 94
E⁄ER elinizde bir çekiç varsa, herfley gözünüze bir çivi gibi görünmeye bafllar. Abraham Muslow HER zaman yapt›¤›n fleyleri yapmaya devam etti¤in sürece, her zaman elde etti¤in fleyleri elde edersin. H. J. Brown B‹Z iki h›rs›z aras›nda kendimizi feda ederiz: Düne ait üzüntülerle, yar›na ait korkular... Fulton Cursler ‹NSAN dünyada ancak dünyaya bofl verdi¤i zaman mutlu olur. Anatole France DÜfiLLER‹ gerçeklefltirmenin en iyi yolu uyanmakt›r. S. M. Power HOfiNUTSUZLUK bir insan›n ya da ulusun geliflmesindeki ilk ad›md›r. Oscar Wilde KÜÇÜK harcamalar› gözden kaç›rmay›n. Kimi zaman küçük bir delik koca bir gemiyi bat›r›r. Benjamin Franklin
MODEST PETROV‹Ç
MUSSORGSKY
1
873 y›l›n›n bir k›fl gecesi... Saat çoktan gece yar›s›n› geçmiflti. Dondurucu ayazda köflebafl›nda iki kifli belirdi. Yürüyüfllerine bak›l›rsa alkolü fazlaca ald›klar› belliydi. So¤uk havaya ald›rmadan, güle oynaya ve yalpalaya yalpalaya yürüyorlard›. Belli ki, güzel bir gece geçirmifllerdi ve bunun bitmemesini ister gibiydiler. Gerçekten de bir arkadafllar›n›n evinde müzik ve sanat a¤›rl›kl› hoflça geçen geceden sonra evlerine dönmeye çal›fl›yorlard›. Birinin ad› Viktor Hartman’d›. Tan›nm›fl bir ressam ve mimard›. Öteki Modest Mussorgsky’di. O da bir besteciydi. Hartman 39, Mussorgsky 38 yafl›ndayd›. Birkaç dakikad›r dillerine dolad›klar› bir halk flark›s›n› söyleyerek yürürlerken Viktor aniden durdu, derin derin soluk almaya çal›flt›. Ama sanki bir el bo¤az›n› s›k›yor ve ci¤erlerine yeterli hava 95
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
gitmesini engelliyordu. Paltosunun ve gömle¤inin önünü parçalarcas›na açt›. Kahredici so¤u¤a karfl›n boncuk boncuk terliyordu. Arkadafl›na bir fleyler söylemek istedi; ama beceremedi ve oldu¤u yere y›¤›ld› kald›. ussorgsky neler oldu¤una anlam veremedi bir süre... Belki de s›zm›flt›. E¤ilip arkadafl›n› bir taraftan sarsarken “Viktor!” diye seslendi, yüzüne küçük tokatlar vurdu; ama Viktor’da hiçbir hareket belirtisi yoktu. Parmaklar›n› Viktor’un boynuna koyup yaflam belirtisi olabilecek bir damar hareketi bekledi; ama o da olmad›. “Aman Tanr›’m, ölmüfl!” diye inledi. Modest Mussorgsky bir sevdi¤ini daha kaybetmiflti. Yüre¤ine bir kez daha kor düflmüfltü. Yaflam› ac›yla bütünleflmiflti sanki... S›k›nt›lar, üzüntüler, ac›lar bir türlü peflini b›rakm›yordu. Oysa yaflama ne güzel bafllam›flt›! Modest Petroviç Mussorgsky 21 Mart 1839’da Karevo’da do¤du. Genifl topraklar› olan varl›kl› bir ailenin çocu¤uydu. ‹lk piyano derslerini annesinden alan Mussorgsky, yedi yafl›nda Liszt’den küçük parçalar çalabilecek duruma gelmiflti. Modest 10 yafl›na gelince ailece Petersburg’a yerlefltiler. Annesi onun müzi¤e yönelmesini istiyorsa da babas› subay olmas›nda kararl›y-
M
96
d›. Bir yandan askeri okula devam ederken, bir yandan da Anton Gerke’den piyano dersleri al›yordu. Anton Gerke ileride St. Petersburg Konservatuar›’nda müzik direktörü olacakt›. 1856’da Preobrajenski Muhaf›z Alay›’na girdi. Çok s›n›rl› bir yaflant› çevresi içinde kendini, bafll›ca ilgileri askerlikten çok e¤lence olan insanlar aras›nda bulmufltu. Bu içki içen, kumar oynayan, düello yapan silah arkadafllar›na ayak uydurma çabalar› Mussorgsky’i y›llar geçtikçe daha belirginleflen, düzenli çal›flmas›n› engelleyen ve sonunda ç›ld›rmas›na yol açan alkole al›flt›rd›. Alayda geçirdi¤i ilk aylarda, o s›ralar Petersburg Askeri Hastanesi’nde 23 yafllar›nda bir doktor olan Alexander Borodin’le tan›flt›. Borodin, onun içinde henüz yanmaya bafllayan müzik ateflini körükledi ve sayg›n kiflilerle tan›flt›rd›. ussorgsky, s›rt›na s›ms›k› oturan üniformas›, özenle taranm›fl saçlar›, zarif elleri ve yüzünden hiç eksik olmayan çocuksu gülümsemesiyle, özellikle bayanlar›n ilgisini çekiyordu. Piyanonun bafl›na geçip de çalmaya bafllay›nca hayranlar› aras›na erkekler de kat›l›yordu. 1857 y›l›nda Balakirev’den müzik dersleri almaya bafllad›. Bir süre sonra da askerlikten ayr›larak, tüm gücünü ve zama-
M
n›n› çok sevdi¤i müzik çal›flmalar›na ay›rd›. 861 y›l›nda Çar II. Aleksandr, Rus kölelerine özgürlük veren bir yasa ç›karm›flt›. Bu, soylular›n ellerindeki mallar›n ço¤unu kaybedece¤i anlam›na geliyordu. Bundan Mussorgsky’ler de nasibini ald›. Zengin bir toprak a¤as› olan babas›, bu yasayla neredeyse tüm servetini yitirmiflti. Aile yoksullafl›nca Modest de, öteki soylu ailelerin çocuklar› gibi devlet dairelerine girerek çal›flmak zorunda kald›. Yaflam›n›n bundan sonraki 18 y›l›n› k›t kanaat geçinebilece¤i bir ayl›kla büro memuru olarak sürdürdü. 1853 y›l›nda babas›n›, 1865 y›l›nda da annesini kaybedince geriye tek dostu alkol kald›¤›n› düflünerek yaln›zl›¤›n› içki fliflelerinde unutmaya çal›flt›. H›zl› bir çöküfl içinde oldu¤unu gören can dostu Rimsky-Korsakov onu yan›na alarak hem yaln›zl›¤›n› hem de evini paylaflt›. Ancak 1872 y›l›nda Rimsky-Korsakov evlenince Mus-
1
sorgsky yine yaln›z kald›, yine teselliyi içki fliflelerinde arad›. 1873 y›l›nda çok sevdi¤i arkadafl› Viktor’u da kaybedince, ac›s›n› içkinin yan›s›ra notalarla paylaflmaya çal›flt›. Viktor Hartman’›n ölümünden sonra, St. Petersburg Güzel Sanatlar Akademisi’nde, suluboya resimlerinden oluflan bir sergi aç›ld›. Mussorgsky bu sergiyi gezdi¤inde çok duyguland› ve o da arkadafl›n›n an›s›na bir fleyler yapmak istedi. Bu resimlerden 10 tanesini müzikle anlatmak düflüncesiyle “Bir Sergiden Tablolar” ad›n› verdi¤i bir piyano dizisi besteledi. Bu yap›t daha sonra ünlü Frans›z besteci Maurice Ravel taraf›ndan orkestraya uyarlanm›fl ve böylece görkemli bir yap›t ortaya ç›km›flt›r. Bestecinin son alt› y›l› sürekli içmekle geçti. Bu durum onu bunal›ma, korkunç sara nöbetlerine ve 42 yafl›nda da ölüme sürükledi. Kaç kez arkadafllar› onu, paçavralar içinde ve yüzü gözü alkolden fliflmifl olarak bir bodrum kat› meyhanesinde bulmufl, zar zor evine getirmifllerdi. Hiç evlenmedi. Bir bayanla gö97
BD TEMMUZ 2008
nül maceras› geçirdi¤ine yönelik de bir bilgi yok onun hakk›nda... Bir dostuna yazd›klar›na bak›l›rsa evlenmekten çok çekiniyordu.
Y
aln›zca 1879 yaz›nda Darya Leonova adl› bir flark›c›, Güney Rusya’ya yapaca¤› turnede yan›nda efllikçi piyanist olarak bulunmas›n› önerdi. K›r›m’a de¤in uzanan yolculuk Mussorgsky’e iyi gelmiflti. Petersburg’a dönünce iyice ba¤lanm›flt› Leonova’ya... Biraz para da kazan›yordu. Dostoyevsky’i anma töreni için 1881 fiubat’›nda son kez halk›n önüne ç›kt› ve çok sevdi¤i yazar›n an›s›na hüzünlü bir do¤açlama yapt›. Bu olaydan birkaç gün sonra Madam Leonova’ya u¤rad› ve gidecek bir yeri olmad›¤›n›, günlerdir sokaklarda gezdi¤ini söyledi. O gece özel bir ev toplant›s›nda Leonova’n›n ö¤rencilerinden birine efllik ederken, art arda gelen üç fliddetli kriz geçirdi. Hemen hastaneye kald›r›ld›. Art›k kendini toparlayam›yordu. Say›klamalar, ç›lg›nl›k belirtileri, saran›n yan›s›ra siroz ve böbrek yetmezli¤i de besteciyi her geçen gün sona do¤ru sürüklüyordu. Hastaneye geliflin-
den on gün sonra 28 Mart 1881 sabah› yaflama veda etti. Ölümüyle yar›m kalan yap›tlar›n›, yak›n dostu Rimsky-Korsakov tamamlayarak ya da uyarlayarak ölümsüzlefltirmifltir. Bunlardan biri de bestecinin “Ç›plak Da¤da Bir Gece” adl› yap›t›d›r. “Ç›plak Da¤” Rus efsanelerine göre her y›l 24 Haziran’da gün dönümü flenliklerinde cad›lar›n topland›¤› yerdir. Mussorgsky de 1860 y›l›nda bu efsaneden esinlenerek bir orkestra müzi¤i besteledi ve ad›n› da efsaneye uygun olarak “Ç›plak Da¤” koydu. Ama hocas› Balakirev yap›t› be¤enmedi, Mussorgsky de onu bir kenara koyup unuttu. 1867 y›l›nda çal›flmas›n› tekrar ele alan besteci 15 gün içinde yeni bir partisyon tamamlad› ve bu kez “Ç›plak Da¤da Vaftizci Yahya Gecesi” ad›n› verdi yap›t›na... Balakirev bunu da be¤enmedi. Onun üzerine Mussorgsky bir daha bu bestesine elini sürmedi. Ölümünden befl y›l sonra, Korsakov yap›t› ele ald› ve kimi yerlerinde de¤ifliklikler yaparak 1886 y›l›nda tamamlad›. Yap›t›n bu son biçimine de “Ç›plak Da¤da Bir Gece” ad›n› verdi.• YucelAksoy@butundunya.com.tr
Ö¤retmen tarih dersinde ö¤rencilerden birini sözlüye kald›d›: “Söyle bakal›m” dedi. “Napoleon Bonapart Fransa taht›na ç›k›nca ne yapt›?” Afacan ö¤renci bu soruya at›larak yan›t verdi: “Oturdu ö¤retmenim!”• 98
ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz
Biraz da
“Cimdik”lenmeye Ne Dersiniz? Bizim evin hayvan öyküleri san›r›m tüm “Bütün Dünya” okurlar›n› b›kt›rm›flt›r. Ama gelin görün ki hayvan s›rt› okflayan insan eli, ald›¤› pozitif enerji virüsüne öylesine kapt›r›yor ki, geri ad›m atmas› kolay kolay kolay olmuyor. Gelin biraz›n› da sizinle paylaflay›m. Birkaç hafta önce eflim Deniz’le evden ç›kt›k, binan›n arkas›ndaki otoparka do¤ru yürüyorduk ki, apartman›n alt kat›ndaki Cibalikap› Bal›k Restoran›’n› iflleten Batu bizi durduruverdi. Batu da hayvanlar konusunda bizim gibi abart›l› duyarl›... Nerede ya-
ral› bir kufl, bak›ms›z bir kedi görse bir fleyler yapmaya çal›fl›r. ‹flletti¤i yer de bal›k restoran› olunca, eh gel de yard›m etme hayvanc›klara... D›flar› taflan bal›k kokusuyla kendinden geçmifl onlarca kedi Batu’nun yolunu gözlerler. Yaln›zca kediler mi? Bir defas›nda buldu¤u bir y›rt›c› kufl yavrusuyla az m› cebelleflmiflti Batu... “Bak›n Deniz Han›m” dedi. “Bu zavall› kedi çok kötü durumda...” Gösterdi¤i yerde gözleri k›pk›rm›z› iki balon olup d›flar› f›rlam›fl, c›l›z, mini minnac›k bir tekir kedi yavrusu vard›. Hayvan bir 99
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
deri bir kemik, ölmeye çeyrekten az kalm›fl. Birkaç saat ya yaflar, ya yaflamaz. Tam “Ah, vah” deyip ona bakarken gözümüze bir tane daha iliflmez mi? u defaki ise, siyah beyaz lekeli, iyiden iyiye bebek, yine ölmek üzere parmak kadar bir baflka yavru... Gözleri öylesine akm›fl ki, cerahat a¤z›na bulaflm›fl, top-
B
rakla kar›flarak betonlaflm›fl, çene kitlenmifl, aç›lam›yor. Kimbilir kaç gündür o durumda hiçbir fley yiyip içemeden öylesine yaflam savafl› veriyor. Bebek vücudu art›k ayakta duram›yor. Tabii biz herfleyi b›rak›p ve unutup ve ikinci plana at›p kedileri kap›p büroya geldik. Sevgili veteriner arkadafl›m›z Mehmet ‹flleyen’in komutas›nda kedilere 100
flöööyle bir girifltik. Yüzler gözler temizlenip a¤›zlar aç›ld›. Konjektüitten kabarm›fl gözlere pansuman ve teramisin sald›r›s› yap›ld›. Biberonlar, süt tozlar›, ilaçlar, vitaminler ve özel besinler al›n›p beslenme operasyonuna baflland›. Siyah beyaz olan› süte sald›rd›; ama tekir öylesine ac› çekiyordu ki, a¤z›n› zorla aç›p damlal›kla süt vermeye çal›flt›k. O gece öyle geçti. Ertesi gün operasyona devam edildi; ama gözle görülür bir geliflme elde edilemedi. ‹ki yavru da açl›k ve yorgunluktan bitkindiler. Ne yapsak kendilerine gelemiyorlard›. Günlerden cumayd›. Hafta sonuna gelindi¤i için iki günlü¤üne bürodan Metin adl› arkadafl›m›z›n evine yolland›lar. Metin tam bir hayvan dostudur. Yoldaki, evdeki bürodaki tüm hayvanlar› sever, besler ve bundan zevk al›r. Günde üç kez gelir Ç›tç›t’› gezmeye ç›kar›r. Yaklafl›k yirmi y›ld›r birlikte çal›flt›¤›m›z için Metin’e güvenim tamd›r. Zaten, hayvan seven bir insan kötü olabilir mi? Gece Metin telefon aç›p hayvanlardan “durumu daha iyiye gitmekte olan” siyah beyaz›n neredeyse ölmekte oldu¤unu bildirdi. Öldü san›p balkona koymufl. K›zlar› çok üzülmüfller. Daha sonra bir daha denetledi¤inde çok az da olsa soluk ald›¤›n›n ay›rd›na varm›fl, bizi aram›fl. Veteriner arkadafl›m›z ne yaz›k ki kent d›fl›ndaym›fl, bu nedenle ifli
uzaktan denetleyebildi. Önerileri do¤rultusunda Metin’i hemen bir hayvan hastanesine yönlendirdik. Hastanedeki veteriner Suna Han›m, durumun umutsuz oldu¤unu; ama herfleye karfl›n birfleyler yapmaya çal›flaca¤›n› söyleyip serum takmaya çal›flm›fl. Komaya girmifl olan yavrunun kibrit çöpü gibi kollar›nda saç k›l› gibi bir damar bulup ba¤lam›fl serumu... Gerisi beklemek tabii... Kedicik üç gün komada kal-
Sanki bize teflekkür ediyordu. Öylesine güzeldi ki, her gören eline al›p m›nc›klamak istiyordu. Uzun ve yumuflak tüyleriyle tam bir oyuncakt›. Evin di¤er önde gelen sakinleri aras›nda Çak›l adl› papa¤an ve Ç›tç›t adl› köpek oldu¤undan Deniz’in önerisiyle bunun da ad›n›n Çimdik olmas›na karar verildi. Minik a¤z›yla, kendisine uzat›lan her parma¤› çimdikliyordu kerata... Ç›tç›t kocaman bir “Golden Retriever” köpek... Henüz dokuz
Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz
d›; ama sonunda uyand›. Biz bu süre içinde hem gidip gidip hem de telefonla hastaneyi b›kt›rd›ktan sonra gittik ald›k ufakl›¤›, getirdik eve... Surat› tam bir sinek ikiliye (hani iskambilde vard›r ya) benziyordu. Burnundaki siyah leke onu öyle yap›yordu. O mecalsiz durumuyla oynamaya çal›fl›yor, parma¤›n›z› oynatt›kça minik patisiyle karfl›l›k vermeye çal›fl›yordu. C›l›z bir sesle güya miyavl›yordu; ama sesi ç›km›yordu.
ayl›k bir diflidir; ama daha önceki bir yaz›ma da konu oldu¤u gibi tam bir azmand›r. ediyle nas›l geçinecekti, bu bir “muamma”yd›. Ama gelin görün ki bay›ld› Çimdik’e... Onu görür görmez yalay›p temizleyip himayesine ald›. Çimdik iyileflene dek yan›ndan bir saniye ayr›lmad›. Sonra da öyle... Birlikte uyuyup birlikte
K
101
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
oynuyorlar. Çimdik onun koca burnuna iki pati at›p “Gel peflimden” diyor. Sonra bafll›yorlar bir afla¤› bir yukar› koflmaya... im kimi yakalarsa bafll›yor didiklemeye... Çimdik Ç›tç›t’› yakalarsa yüzünü, gözünü, kuyru¤unu, kulaklar›n› patiliyor, Ç›t›ç›t Çimdik’i yakalarsa s›r›ls›klam yapana de¤in flapur flupur yal›yor.
K
Deniz’in öteki köpe¤i Biber de ayn› tepkileri verince Çimdik’in keyfi yerine geldi. Kat›yor iki köpe¤i önüne, bir onu m›nc›kl›yor, bir bunu... Çoook sa¤l›kl› bir sinek ikili oldu ç›kt›. Biraz da ald›¤› serumun etkisinden olacak, bir yerde bir tavanda koflturur oldu. Yaflam›m boyunca çok kedi besledim ve milyonlarca oyuncu kedi gördüm; ama Çimdik denli oyuncusunu görmedim. Günde bir kaç kez Ç›tç›t’› gezdirmek için ç›kt›¤›m›zda 102
Çimdik de benim omzumda Moda turu at›yor. Daha flimdiden Moda’n›n sevgilisi oldu. Kemal’in Yeri’ndeki Y›ld›ray’dan, Murat’tan tutun da “Starbucks”taki Duygu’ya de¤in herkesi tavlad› Çimdik... Omzuma yat›p keyifle çevreyi izlerken yolda karfl›laflt›¤›m›z herkes flaflk›nl›k ve g›ptayla onu süzüyor, sevmek için izin istiyor. Bense “Define Adas›” roman›n›n ünlü Long John Silver’› gibi omzumda hayvan›mla hava
at›yorum. Onun papa¤an› vard›, benimse kedim... Papa¤an›m da var; ama uçar gider diye korkuyorum, soka¤a ç›kartam›yorum. Yaln›zca evde kuca¤›ma al›p sevebiliyorum. Tabii evdeki düzen de de¤iflti. Çak›l (papa¤an) miyavlamay› ö¤rendi. Biraz sald›rgan bir ifade tak›n›p ters ters bak›yor Çimdik’e... Herhalde evdeki tek yöneticinin kendisi oldu¤unu anlatmaya çal›fl›yor. Çimdik de gelip onun kafesine yak›n bir yere park edip hay-
ran hayran seyrediyor Çak›l’›... Kimbilir onu ne san›yor? Kufl dese olmaz; çünkü miyavl›yor, kedi dese tüyleri ve a¤z› bir garip... Ç›kam›yor iflin içinden... Ç›tç›t kocaman ve hantal bir köpek olman›n verdi¤i flapflall›kla herfleyleri devirip geçerek Çimdik’i izliyor. Küçük sehpalar›n ayaklar› aras›ndan son h›z zigzaglar çeken Çimdik, arkas›nda Ç›tç›t’›n devirdiklerine ald›rmadan bir oraya bir buraya koflturup duruyor. K›p›rdayan herfleye atl›yor. ‹fl yemek yemeye gelince solu¤u Ç›tç›t’›n yemek tas›nda al›yor. Birlikte at›flt›r›yorlar. Ayn› tastan yemek yiyip ayn› tastan su içiyorlar. Tabii Ç›tç›t kendininkileri yalay›p yuttuktan sonra Çimdik’in yemek tas›na dal›p onu da temizliyor. Sular› da içip Çimdik’in yan›na yat›p uyuyor. urumu toparlamak için Çimdik’e özel bir merdiven yapt›m. Ona t›rmanarak mamas›na ve suyuna ulafl›yor. Tabii bu durumda Ç›tç›t onun malzemelerinden otlanam›yor. Ben flu yaz›y› yazarken bile Çimdik s›rtüstü yatm›fl, yan›na uzanm›fl olan Ç›tç›t’›n çenesini iki patisiyle tutmufl, arka bacaklar›yla köpe¤in kulaklar›n› didikliyor. Ç›tç›t durumundan memnun, iletiflim olsun da isterse ›s›r›ls›n. Manzaran›n komikli¤ine diyecek yok. Deniz ve ben
D
elimizde fotograf makinesi, “fiuna bak”, “Buna bak” diye diye kedi köpek iliflkisi fotograflar› koleksiyonu yap›yoruz. Hele bir defas›nda bir yumak yünü paylaflmalar› vard› ki, keflke dergimizde video gösterebilse de size izletebilseydim. ‹kisi de yünlere dolanm›fl, yuvarlan›yorlard›. Kocaman, karamel renkli bir köpek ve el kadar siyah beyaz bir kedi...
Öteki kedi yavrusu da iyileflti. O kocaman ve patlam›fl gözler uzun pansumanlar sonunda normale döndü. Alt›ndan tatl› m› tatl›, cana yak›n bir tekir yavru ç›kt›. M›r›l m›r›l, p›r›l p›r›l bir kedicik... Koca koca yemyeflil gözlü tertemiz bir tekircik... Köpekten korktu¤u için eve alam›yoruz. Bu nedenle büroda kal›yor. Tabii akflam olup herkes eve gitti¤inde mecburen büronun mutfa¤›na 103
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
kapat›l›yor; çünkü alarm kuruluyor ve harekete duyarl› olan kameralar onun büro içinde sere serpe gezmesini affetmeyip polis dahil her yeri aya¤a kald›r›yorlar. inik tekircik bunun böyle oldu¤unu bize çok ciddi bir biçimde ö¤retti. H›rs›z girdi diye tüm Moda aya¤a kalkt›. Tekirci¤in bir aileye gereksi-
M
nimi var yoksa SSK primlerini ödemek zorunda kalaca¤›z. Gerçi fazla bir çal›flma yapm›yor; ama bürodaki arkadafllara iyi duygular verip verimi art›rmaya çal›fl›yor ya, bu da bir fley... Haa, bu arada balkonda do¤um yapan bir sokak kedisinin üç yavrusu da büyüyüp serpildiler. Apartman›n giriflinde de dört sefil yavru, p›r›l p›r›l dört minik kedici¤e dönüfltüler. Geçen hafta da bir araba alt›nda kald›¤›n› sand›¤›m›z bir ke104
di bizim apartmana s›¤›nm›flt›. Tek gözü ç›km›fl yana¤›ndan afla¤› sallan›yordu, her taraf› kan içindeydi. Tabii hemen bir hayvan hastanesine götürülüp ameliyata al›nd›. Üst çene dört yerden, alt çene alt› yerden k›r›lm›flt›. Göz al›n›p gereken tüm operasyonlar gerçeklefltirildi. Hayvan hâlâ yo¤un bak›mda... Serumlar ve sondalarla yafl›yor, yaflat›l›yor flimdilik... Tüm umudumuz iyileflmesinde... Diyeceksiniz ki “Onca bak›ma
gereksinim duyan insan varken neden hayvanlar?” Yaflam›m boyunca olaya insan-hayvan ayr›m› aç›s›ndan bakamad›m. Temel olan canl›lar... Çocuk ve yafll›larla ilgili yüzlerce vakfa ve benzer kurulufla gönüllü yard›m edip gücümün yetti¤i denli hizmet verdim. fiu anda çok daha iyi anl›yorum ki ister insan, ister hayvan, güzellik yard›m edebilme, sahip ç›kabilmekte yat›yor. Bu duygular›m annemden k›z›ma, eflim De-
niz’den o¤ullar›ma, tüm yak›nlar›mla pekiflti, artt›. “Hayvan dostlar” laf› bofla söylenmemifl. Kimseyi evine geldi¤inde, kendisini, köpe¤i denli özlemifl biri bekleyemez. Hiçbir insan, bir kedi yavrusunun verece¤i keyfi yaflatamaz ve hiçbir ayg›t bir insan›n üzerindeki negatif statik elektri¤i bir
kedinin alabildi¤i gibi alamaz. Bürodaki ve balkondaki yavrular, kendilerine insan dostlar ar›yorlar. Ola ki gerçek bir dost ararsan›z, e-posta adresimi biliyorsunuz. Ev arayan tüm kedi ve köpek yavrular› o adreste oturuyor.• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr
Bir toplant›da kad›nlar›n m›, erkeklerin mi daha çabuk yaflland›¤› tart›fl›l›yordu. Tart›flmac›lardan biri at›larak fikrini söylemeye bafllad›: “Erkekler, kad›nlardan daha çabuk yafllan›r” dedi. “Bunu kesin olarak biliyorum.” Çevresindekiler “Bu denli kesin nas›l biliyorsun?” diyerek adama karfl› ç›k›nca adam bu fikrinin nedenini de aç›klad›: “Kendimden biliyorum” dedi. “Evlendi¤imiz zaman, eflimle ayn› yafltayd›m. fiimdi ben elli yafl›nday›m, o daha k›rk›na bile basmad›...”• Küçük Bar›fl müzik e¤itimi al›yordu ve amcas› ona bir armonika arma¤an etmiflti. Bir gün amcas› armonikay› çal›p çalamad›¤›n› merak etti: “Müzik e¤itimin nas›l gidiyor?” diye sordu. “Art›k armonikay› çalabiliyor musun?” Küçük Bar›fl gülümseyerek yan›t verdi: “Hay›r, amcac›¤›m, çalam›yorum; ama para kazan›yorum” dedi. “Gündüz annem 1 YTL, gece babam 2 YTL veriyor, çalmamam için…”• Doktor, kad›n hastas›n› s›k› bir kontrolden geçirdikten sonra tan›lar›n› onunla paylaflmaya bafllad›: “Üzgünüm ama...” dedi. “Birçok hastal›¤›n›z var. Tansiyonunuz yüksek, damarlar›n›zda fliflme var, kaslar›n›z da çok güçsüz. Acaba kaç yafl›ndas›n›z?” Elli yafllar›nda görünen kad›n “Otuz” deyince doktor dayanamad› ve bir tan›s›n› daha aç›klad›: “Bak›n, görüyor musunuz?” dedi. “Haf›zan›z da zay›flam›fl.”• 105
HEM NALINA HEM MIHINA Metin Atamer
KISMET Henüz lise ö¤rencisi oldu¤u y›llarda babas›n› kaybetmesinin aç›klamas› da “k›smet”ti, yaflam›n›n o andan sonraki bölümünü annesiyle birlikte geçirmesi de bir k›smetti. Ya bir de iki y›l sonra, lise son s›n›fa geçti¤inde annesini de kaybetmesi? O da bir k›smetti ama... Nedense bu k›smetlerin hiçbirine kendi karar vermifl de¤ildi. enç adam iki elini bafl›na götürdü, bir süre vicdan›n›n sesini dinledi, sonra karar›n› verdi: “K›smet” dedi. “K›smetim buymufl, demek ki...” fiimdi öylesine rahatlam›flt› ki yüre¤i... O güne de¤in yaflad›klar›n›n tümü de “k›smet”iydi; ama, o k›smetlerinin hiçbirine kendi karar›yla sahip ç›kmam›flt›. Henüz lise ö¤rencisi oldu¤u y›llarda babas›n› kaybetmesinin aç›klamas› da “k›smet”ti, yaflam›n›n o andan sonraki bölümünü annesiyle birlikte geçirmesi de bir k›smetti. Ya bir de iki y›l sonra, lise son s›n›fa geçti¤inde annesini de kaybetmesi?
G
106
O da bir k›smetti ama... Nedense bu k›smetlerin hiçbirine kendi karar vermifl de¤ildi. Kayseri’deki day›s›n›n yan›na tafl›nmas›, orada bir s›¤›nt› gibi yaflamak zorunda kalmas› da onun bu tür k›smetlerinden biriydi. Liseyi bitirdikten sonra amcas›n›n yard›m›yla Ankara’da bir flirkette “getir götür” ifli bulabildi. Ö¤renimini art›k unutmufltu. Yat›p kalkabilece¤i bir odan›n kiras›n› ödeyebilmek için para kazanmak zorundayd›. Herkesin ekmek paras› için çal›flt›¤› bir dünyada o, kira paras› için çal›fl›yordu. Ekmek bulamad›¤› günler aç kalmak o denli zor bir fley de¤ildi. Fakat ev sahibine kiras›n› zaman›nda ödeyemezse, bu yükün alt›ndan kolay kolay kalkamayaca¤›n› biliyordu.
‹fl yerine her sabah herkesten önce o geliyordu. Gelir gelmez çevreyi temizliyor, masalar›n üzerlerindeki tozlar› al›yor, sonra da günün ifllerini yapmaya bafll›yordu. imi zaman geceleri geç saatlere de¤in çal›fl›yor, giderek yöneticilerinin güvenini ve takdirini daha çok kazan›yordu. En korktu¤u konu, tek korktu¤u konuydu. O da, askerlik konusuydu. ‹flyerinde kendini “vazgeçilmez” bir çal›flan olarak kabul ettirmeden önce askere gitmek istemiyordu. Çünkü askerden döndü¤ünde de iflini, kald›¤› yerden sürdürmek istiyordu. Bulamazd›; çünkü böyle anlay›fll› yöneticilerin çal›flt›klar› baflka bir ifl yeri... En çok korktu¤u ve tek korktu¤u o konu, bir gün bafl›na geldi. Askerlik flubesinden bir yaz› geldi günlerden bir gün... Tüm dünyalar bafl›na y›k›lm›flt›. Elinden avucunda üç befl kuruflluk bile bir birikimi olmadan askere gitmek zorundayd› flimdi... “K›smet iflte” dedi kendi kendine... “K›smet burada da karfl›ma ç›kt›.” Gözlerindeki yafllar› saklamaya gerek duymadan yöneticiye gitti, askerlik flubesinden gelen celp ka¤›d›n› gösterdi. “Merak etme, askerli¤in süresince izinli sayar›z seni” dedi yöneticisi... “Askerli¤ini tamamlar tamamlamaz gelirsin, b›rakt›-
K
¤›n yerden sürdürürsün iflini...” Dünyalar onun olmufltu sanki... Yöneticisinin bu sözünden sonra güle oynayarak gitti askere ve... ‹ki y›l sonra da, yine güle oynayarak geri geldi. Birlikte çal›flt›¤› arkadafllar›n›, iki y›l önce b›rakt›¤› yerlerinde buldu. Yöneticisi de, çal›flma arkadafllar› da onu kucaklayarak karfl›lad›lar. Hatta flirketin yapmakta oldu¤u büyük bir inflaat›n flantiyesinde, ona kalabilece¤i bir oda da verdiler. “K›smet” diye m›r›ldanarak yerleflti yeni odas›na... “Fakat bu kez k›smetim, olumlu...” K›smetinin ibresi olumluya yönelmiflti; ama yine de baflka eller oluflturuyordu k›smetini... “Hep baflka kiflilerin kararlar›yla m› olacak benim k›smetim?” diye söylendi kendi kendine... fiirkette ikinci çal›flma döneminde de gecesini gündüzüne katarak çal›flt›. Tüm malzeme al›mlar›n› ona yapt›r›yorlard›. Maafl› da artm›flt› art›k... ki odal› bir ev kiralad›. Sabah erken saatte ç›k›yordu evden, akflam geç saatlerde dönüyordu. Hafta sonlar›ndaysa komflular›yla giderek artan s›cak dostluklar kuruyordu. Yavafl yavafl da olsa, belirli bir süre sonra bir yaln›zl›k duygusu sarmaya bafllad› benli¤ini... “Acaba evlense, daha iyi olmaz m›yd› yaflam›?”
‹
107
BD TEMMUZ 2008
Bu düflüncesini bir gün, komflular›na açt›. Onlar da elbirli¤iyle onaylad›lar onun bu düflüncesini... “E¤er bir gelin aday›n yoksa, o konuda da yard›mc› oluruz biz sana” dediler. Komflular›ndan biri, çocu¤unun yafl günü kutlamas› için bir pazar günü onu evlerine davet etti. Ev sahipleri, baflka komflular›n› ve yak›n dostlar›n› da davet etmifllerdi do¤um günü kutlamas›na... ‹ki de bekar bayan ö¤retmen vard› davetliler aras›nda... Birinin ad› Zafer, ötekinin ad› Azime’ydi. Ertesi gün komflusu, iki bayan ö¤retmenden hangisini be¤endi¤ini sordu. “‹kisi de çok han›m kad›nlar ama” dedi. “Zafer Han›m’› daha çok be¤endim.” Ve komflusunun arac›l›¤›yla Zafer Han›m’a haber gönderdi, onunla bafl bafla bir yemek yemek istedi¤ini bildirdi. Kararlaflt›r›lan lokantada, kararlaflt›r›lan saatte Zafer Han›m’›
beklerken, öteki ö¤retmen han›m›n, Azime Han›m’›n gelmekte oldu¤un gördü lokantaya... Azime Han›m lokantadan girer girmez yan›na yaklaflt›: “Bafl bafla yemek yememiz iste¤inizi ve bugün buraya davetinizi duydu¤um zaman çok memnun oldum, Celal Bey” dedi. “Nas›ls›n›z? Umar›m iyisinizdir.” Celal, k›sa bir süre sonra toparlad› kendini: “As›l ben çok memnun oldum o gün sizle tan›flt›¤›ma, Azime Han›m” dedi ve gelin aday›yla birlikte cam kenar›ndaki masaya do¤ru yürürken, yine söylendi içinden: “K›smet, iflte” dedi. “Bu kez kendim verdim san›yordum k›smetimle ilgili karar›m›; ama yine baflka eller oluflturdu k›smetimi...” Do¤um günü kutlamas›nda tan›flt›¤› iki bekar ö¤retmenin adlar›n› kar›flt›rmas› da, onun bir çeflit “k›smet”iydi.•
Mehmet Ünver
Yorganc›
ustan›nkonu¤u
MetinAtamer@butundunya.com.tr
Arkadafllar› hiçbir ifl yapmayan adama yaflam›n› nas›l kazand›¤›n› sordular. Adam arkadafllar›n›n merak›n› hemen giderdi: ”Yazarak!” dedi. “Ben yaz›yorum...” Arkadafllar› bu yan›ta flafl›rd›lar; ama bu kez de baflka bir fleyi merak ettiler: “Hangi gazeteye yaz›yorsun?” dediler. “Alal›m da senin yaz›lar›n› okuyal›m.” Adam gülümseyerek arkadafllar›n›n sorusunu yan›tlad›: ”Yanl›fl anlad›n›z beni” dedi. “Gazeteye de¤il aybafl›nda babama yaz›yorum!”• 108
‹NSANLAR YAfiADIKÇA
G
ri bulutlar›n iyice alçald›¤›, rüzgarla savrulan ya¤murun kiremitleri dövdü¤ü havalar esin perimi hemen harekete geçirir ve içimdeki yazma iste¤i zapt edilemez bir duruma gelir. Bir süre önce havan›n birdenbire so¤uyuvermesi, poyraz›n fliddetini art›rmas› ve ard›ndan f›rt›nadan ürken kufllar›n telafl için-
de alçaktan uçmaya bafllamalar› yine ayn› etkiyi yaratt›. Dayanamad›m. Yazmak zorunday›m. Üstelik bu kez bir de¤ifliklik yapal›m. Sizler de bana kat›l›n. Öyküyü birlikte yazal›m: Öykünün ana kahraman› böylesi ya¤murlu, f›rt›nal› bir gecede kentin ara sokaklar›nda umutsuzca dolaflan genç bir adam olsun. 109
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
Peki, “Neden umutsuzca?” derseniz, “Çünkü o berbat havada gidecek bir yeri olmad›¤›ndan...” diye yan›tlayarak kural›m öyküyü... öyünden büyük kente ifl bulmak için gelmifltir. Bir, iki gün bir hemflerisinin evinde bar›nabildikten sonra ayr›lmak zorunda kalm›flt›r. Haz›r bar›nacak bir yer bulmuflken gecenin bu saatinde neden s›cak evi b›rak›p da insan›n surat›na çarp›p duran ya¤murun ve ç›nar yapraklar›n› oradan oraya savuran deli rüzgar›n egemenlik kurdu¤u so¤uk soka¤a ç›km›flt›r. Çünkü, “Yenge” diye hitap etti¤i, hatta köyden gelirken arma¤an olarak tarhana, pekmez, turflu getirdi¤i hemflerisinin han›m› ikinci günden itibaren surat asmaya bafllam›flt›r. Delikanl›m›z biraz saf oldu¤u için önce bunu pek anlamam›flt›r. Yenge ikinci gece eflini mutfa¤a ça¤›r›p h›fl›mla, “Bana bak Ahmet, bu senin köylün postu buraya sermeye haz›rlan›yor. Hiç anlamam bu gece son gecesi... Sabah sen göndermezsen ben gönderirim onu” deyiverince ac› gerçek kafas›na dank etmifltir. Bu arada biraz temiz kalpli oldu¤u için yengenin bu sözleri asl›nda s›rf kendisine duyurmak için hemen yan› bafl›nda bulunan efline kasten yüksek sesle söylendi¤ini de anlayamam›flt›r. Bu durumda genç adam sizce ne yapmal›d›r? Ben, “Onurlu bir insan orada bir dakika bile durma-
K
110
mal›d›r” diye düflünüyorum. Çünkü bir öykü kahraman› olarak bu karakteri yarat›rken ilk akl›ma gelen saf ve onurlu bir delikanl› olmas› gerekti¤iydi. Köydeyken dü¤ünlerde karfl›l›kl› çiftetelli oynad›klar›, gece yar›lar›ndan sonra harman yerlerinde kafa çektikleri “Ahmet A¤abey” de kente gelince zorunlu olarak de¤iflmifltir. Bunu nereden anlam›flt›r? H›fl›mla söylenen efline a¤z›n› aç›p bir laf söylemedi¤i gibi, evden ayr›l›rken yar›m a¤›zla da olsa, “Bu so¤ukta nereye böyle aslan›m... Bu gece kal yar›n sabah gidersin” bile dememifltir. Öykü kahraman›m›z az sonra pardösüsüz ve flemsiyesiz olarak f›rt›nayla ya¤an ya¤murun iyice az›tt›¤› sokaklardad›r. Bu biçimde korumas›z olmas› bence öyküye daha iyi uyuyor. Siz isterseniz kendi kurgunuzda delikanl›n›n üstünde ince bir h›rka oldu¤unu düflünebilirsiniz. yr›ca gün boyu ifl arad›¤› için henüz akflam yeme¤i de yememifltir ve karn› açt›r. Yengenin mutfakta söylenirken, “Otel mi yok memlekette... ‹ki avuç tarhana getirdi diye sittinsene burada kalaca¤›n› m› san›yor” dedi¤ini duymufltur. Zaten duyulmayacak gibi de¤ildi ki... Bang›r, bang›r... Koca kentte otel çoktur elbette ama otele verecek paras› var m›d›r bakal›m? Ben olmamas› gerekti¤ini düflünüyorum. Olsa zaten otele gider ve öykü de biter. Peki,
A
yorgan ustas› ne zaman devreye girecek? Bu arada unutmadan, “‹ki avuç tarhana” laf›na da çok içerlemifltir. Bir kere iki avuç de¤il, koca bir bez torba dolusudur. Adam olana bir k›fl yeter. stelik o be¤enmedi¤i tarhanay› haz›rlarken köydeki anas›n›n yo¤urmaktan, ovuflturmaktan avuçlar› patlam›fl, dama serip kuruturken kufllardan, böceklerden korumak için bafl›nda nöbet tutmufl, ayr›ca tad› mayhofl olsun diye içine nar ekflisi de katm›flt›r. “Burada ister istemez bir iç geçirmesi gerekir” diye düflünüyorum. Ne ifli vard› bu kentte? Köyde para kazanacak ifli ve topra¤› olmad›¤› için elbette... Daha flimdiden s›r›ls›klam olmufltur. Öte yandan ya¤murdan biraz olsun korunmak için altlar›ndan yürüdü¤ü saçaklar ona kötü sürprizler haz›rlamaktad›rlar. Bir tanesinin alt›ndan geçerken oluk gibi ya¤mur suyu “fiarrrr” diye ensesinden içeri dökülür. fiimdi art›k iç çamafl›rlar›na de¤in ›slakt›r. Bu durumdaki bir öykü kahraman› sizce ne yapmal›d›r? Onun yerinde ben olsam genifl pencereli salonlar›ndan fl›k›r, fl›k›r kristal avizelerin ›fl›lt›lar›n›n görül-
Ü
dü¤ü apartmanlara hüzünle bakard›m. Gecenin o saatinde herkes s›cak evinde, çolu¤unun çocu¤unun yan›nda, hatta ailecek sofra bafl›ndad›r. Kendisi ise tek bafl›na, s›r›ls›klam, paras›z bir durumda sokaklarda... Tam burada saatlerdir yemek yemedi¤i için karn›n›n guruldad›¤›n› duyumsamal› de¤il mi? Nereye gidecektir? Akl›na hiçbir fley gelmemektedir. Otel paras› olmad›¤› gibi, yan›na s›¤›naca¤› baflka bir memleketlisi de yoktur bu koca kentte... Zaten olsa da az önce yaflad›klar›ndan sonra, gidip kap›s›n› çalmaya cesaret edemeyecektir. Kente ilk geldi¤i gün indi¤i otogardaki yer alt› geçidinde gördü¤ü manzara gözünde canlan›r. Merdivenlerin hemen alt›nda birkaç adam betona serdikleri kartonlar›n üzerinde uyumaya çal›flmaktayd›lar. Ciddi bir biçimde üflümeye bafllam›flt›r. Ahhh flimdi üstünde s›cak bir dam olsayd›. Alt›na büzülüp ›s›naca¤› yumuflak yorganlar, ›slak iç çamafl›rlar›n› kurutaca¤› bir soba, iki dilim ekmek, peynir... Ne kadar ac›km›flt›. Sokak aralar›na dalmaya karar verir. En az›ndan ya¤murdan korunaca¤› bofl bir garaj, bir apartman›n merdiven 111
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
alt›, ya da iflte her neyse... Daha olmazsa yak›nlardaki parka gidip görevlinin kulübesinin kap›s›n› zorlay›p içeri girmeyi düflünüyordu. Sabah o gelmeden kaçard›. izleri bilmem; ama ben tam bu noktada yorgan ustas›n› devreye sokuyorum. Delikanl›m›z ya¤mur alt›nda sokak aralar›nda yürürken bir yandan da her gördü¤ü apartman›n kap›s›na kaçamak bak›fllar atmaktad›r. ‹lk aç›k buldu¤una girip kimselere görünmeden bodrum kat›na ya da merdiven alt›na s›¤›nacakt›r. Oysa apartmanlar›n kap›s› yabanc›lara kapal›d›r ne yaz›k ki... fiöyle çantas›n› bafl›n›n alt›na koyup k›vr›l›p uyuyabilece¤i kuru bir yer olsa... ‹flte ›fl›¤› tam o anda görür. Belki de aç›k bir lokanta... Cebinde bir çorbaya yetecek paras› vard›r. Ekmek zaten lokantadan... Bana kal›rsa karn›n› iyice doyurmak için bulmuflken bolca ekmek yemeyi düflünmektedir. Oraya do¤ru se¤irtir. Oysa parlak ›fl›¤› sokaktaki ya¤mur sular›nda yans›yan yer bir lokanta de¤ildir. Bir yorgan ustas›n›n duvarlar› bile göz al›c› renklerde saten, tafta yorganlarla dolu olan atölyesidir. Yerin soka¤a bakan cephesi tümüyle camekan oldu¤u için geri kalan üç duvar›na as›lm›fl, pembe, gök mavisi, yeflil, sar›, bal rengi, gülkurusu, çimen rengi yorganlar tavandaki ›fl›klar›n al-
S
112
t›nda d›flar›n›n karanl›¤›yla güzel bir tezat oluflturmaktad›rlar. Atölyenin girifli d›fl›nda kalan bölümleri özenle katlan›p üst üste konmufl bu renkli yorganlarla doludur. Usta yükseltilmifl muflamba döfleli tabanda bir yast›¤a oturmufl alt›n renkli saten bir sünnet yorgan› ifllemektedir. ‹çeriyi ›s›tan küçük bir elektrik sobas› ve yan›ndaki çaydanl›k d›fl›nda hemen her yeri rengarenk yorganlar kaplam›flt›r. Camekandan bakarken usta ile bir anl›¤›na göz göze gelirler. Selam verir, selam› al›n›r. Oradan ayr›l›rken “Ne flansl› bir adam” diye düflünür. Böyle so¤uk ve ›slak bir havada içi yorganlarla kapl›, bir köflede sobas› olan s›cac›k bir dükkan› var. Elbette bir de güzelim sanat›... Akl›na köydeki evde anas›n›n çeyiz sand›¤›nda kurutulmufl gül yapraklar› aras›nda saklad›¤› gelinlik yorganlar› gelir. ocukken o sand›k her aç›ld›¤›nda burnuna vuran gülkurusuyla kar›fl›k ne oldu¤unu tam anlayamad›¤› hofl kokuya, “Eski zaman” kokusu ad›n› vermiflti. Annesi iyi havalarda üzerleri ifllemelerle kapl›, pembe ve mavi tonlardaki saten kumaflla kapl› yorganlar› havaland›rmak için bahçeye asar, sonra tekrar özenle sand›¤a yerlefltirirdi. “Ablana çeyiz olacak bunlar” demiflti bir seferinde... Ard›ndan bal renkli bir tanesini gösterip sormufltu:
C
“Bunu bildin mi? Hani senin sünnetinde... Sand›k basmazsa onu da torunuma sünnet yorgan› yapars›n.” Evlenmek, bir yuva kurmak, çoluk çocu¤a kar›flmak, kendi evinde yaflamak flu an için ne denli uzak bir düflünceydi. Bu akflam kafas›n› sokacak bir dam alt› bile bulamazken... izler isterseniz öykünün bundan sonras›n› kafan›zda farkl› kurun; ama ben bu andan itibaren öykü kahraman›m olan delikanl›n›n so¤u¤un ve açl›¤›n etkisiyle biraz ç›lg›nca davranmaya karar vermesini istiyorum. Atölyenin önünden ayr›l›rken kafas›nda tek bir düflünce vard›r. O da, bir cephesi d›flar›daki ya¤mur ve f›rt›nay› sinema perdesi gibi görecek biçimde camekanl› olan, tavan› d›fl›nda her yan› yumuflac›k yorganlarla kapl› bu iç ›s›tan dükkanda o yumuflac›k yorganlara sar›l›p uyuyarak geceyi geçirmek... ‹yi de nas›l? Yorganc› herhalde tüm gece orada kalacak de¤ildi. Az sonra dükkan› kapat›p evine giderdi. Ne yap›p edecek, o gittikten sonra gerekirse kap›y› omuzlay›p içeri girecek, her yeri kaplam›fl olan yorganlar›n bir bölümünü alt›na serip, geri kalanlar›n› da üstüne çekip mutlu bir kedi yavrusu gibi m›fl›l m›fl›l uyuyacakt›. Sabah kimse gelmeden kaç›p giderdi. Bu arada
S
ya¤mur iyice artm›fl, ›slanmad›k yeri kalmam›flt›. ‹çinin titremesi asl›nda ›slak ve mutsuz bir kedi yavrusundan farks›z oldu¤u gerçe¤ini an›msatt› ona... Gözünü karartt›. H›zla geri döndü. Bir köflede bekleyip dükkan kapan›p yorganc› gidene de¤in onu gözleyecek sonra da... Fazla uzatmayal›m. Benim düflündü¤üm kurguda yorganc› bir türlü evine gitmez. Uzun süre bekledikten sonra iyice yorulup üflüyen delikanl›m›z sonunda atölyeye yaklafl›p içeride egemen olan ›l›k mutlulu¤u gözlerken daha az üflüyece¤ini düflünür. ‹flte tam o anda yorganc› onu görür. Eliyle iflaret edip ça¤›r›r. Bundan sonras›n› herkes kendi içinden geçti¤i gibi kurgulas›n. Bakal›m neler ç›kacak? Neden böyle bir yaz› yazd›¤›ma gelince: zellikle ya¤murlu, serin havalarda ‹stanbul’un eski semtlerindeki ara sokaklar› dolafl›r›m. Hâlâ sanatlar›n› yapan yorgan ustalar›n›n rengarenk, s›cac›k dükkanlar›n›n görüntüsü içimi ›s›t›r. Öyle ki bir gün yüzümü k›zart›p orada saten, tafta yorganlar›n alt›nda bir kedi yavrusu gibi d›flar›daki ya¤muru ve f›rt›nay› seyrederek uyumama izin verip vermeyeceklerini sormak istiyorum. Sizce tuhaf karfl›larlar m› acaba? Sevgiler...•
Ö
MehmetUnver@butundunya.com.tr 113
GÖZLE GÖNÜL ARASI Dr. Mehmet Uhri
Yo¤un geçen hastane gününün üzerine eklenen gece nöbetini olays›z atlatmay› ummufltum. Küçük aksiliklerle bafllayan ve ana bilgisayardaki ar›zayla büyüyen sorun hastane genelinde s›k›nt› yaratm›flt›.
Say›lar›n Dili ‹zmir Maarif Koleji (BAL) Matematik Ö¤retmenlerinden Merhum ‹hsan Uhri ‹çin na bilgisayar›n durmas› her türlü hasta ifllemi ve hasta kabulünün durmas› anlam›na geliyordu. Nöbetçi teknisyenin çabas›yla eskidi¤i için yede¤e al›nan öteki bir bilgisayar devreye al›narak sistemin a¤›r da olsa çal›flt›r›lmas› sa¤lanm›flt›. Ancak özellikle acil servis önünde uzun ve sab›rs›z hasta kuyruklar›n›n oluflmas›na engel olamam›flt›k. Eski yöntem elle kay›t girilmesine de onay vermeyen hastanemizin “geliflmifl” otomasyon sistemi yüzünden sorun büyüyordu. Telefonla sorunun giderilemeyece¤i anlafl›l›nca bilgisayar firmas›n›n genel müdür yard›m-
A
114
c›s› teknik ekipten birini de yan›na alarak ç›kt› geldi. Acil servisin önünden d›flar› taflan hasta kuyru¤unu görünce oyalanmadan ifle koyuldu. Teknik eleman donan›m› denetleyip sorunun yaz›l›mla ilgili oldu¤unu söyleyerek geri çekildi. Kullan›lan yaz›l›m›n›n haz›rlanmas›nda büyük eme¤i oldu¤unu ö¤rendi¤im genel müdür yard›mc›s› “Tahmin etmifltim” diyerek ifle koyuldu. K›sa sürede sorunun veritaban›ndan kaynakland›¤›n› yaz›l›m› güncellerken bu konunun öncelikle ele al›nmas› gerekti¤ini söyleyip yapt›¤› düzenlemelerle ana bilgisayar›n devreye girmesini sa¤lad›. “Hastal›¤› flimdilik tedavi ettik; ama 115
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
yaz›l›m› de¤ifltirmezsek bu olay tekrar yaflanacakt›r” diyerek cep bilgisayar›na notlar ald›. Otomasyon sistemi k›sa sürede eski h›z›na kavuflmufltu. Yar›m saat içinde acil servis önündeki kuyruk erimifl, yatan hastalarla yaflanan sorunlar giderilmiflti. irma yetkilisine kahve önerdim. Ana bilgisayar odas›ndan ayr›lmak istemedi¤ini, sistemin sorunsuz çal›flt›¤›ndan emin olmak istedi¤ini belirtip kahvenin bulundu¤umuz odaya getirilmesini rica etti. Kahve gelene de¤in gözü sürekli monitörlerdeydi. Ara s›ra cep bilgisayar›na notlar almasa adam›n odadaki bilgisayarlardan fark›n› anlamayacakt›k. ‹flinin ehli oldu¤u belliydi; ancak pek sosyal biri de¤ildi. Yaln›zca sorulan sorulara yan›t veriyor, kimseyle konuflmuyor, konuflurken de karfl›s›ndakinin yüzüne bakm›yordu. Sistemin sorunsuz çal›flt›¤›ndan emin olduktan sonra arkas›na yaslan›p keyifle kahvesini yudumlad›. Bilgisayar mühendisi oldu¤unu düflünmüfltüm; ancak o matematik bölümü mezunu oldu¤unu matematikte mast›r ve doktora yapmas›na karfl›n alan›nda bilim yapma flans› bulamamas› ve maddi s›k›nt› yüzünden bilgisayar yaz›l›m alan›na yöneldi¤inden söz etti. “Neden matematik bölümünü seç-
F
116
mifltiniz, rastlant› m›yd›?” diye sorunca yine kafas›n› kald›rmadan gülümseyerek üniversite s›nav›nda ilk 100 ö¤renci aras›nda yer alarak matematik bölümüne birincilikle yerleflti¤ini, baflar›yla mezun olup yüksek lisans yapt›¤›n› ancak üniversitenin bilimsel ortamdan iyice uzaklaflt›¤› ve maddi s›k›nt›lar›n› aflamad›¤›n› görerek sektör de¤ifltirdi¤ini söyledi. “Benim bildi¤im matematik ö¤rencinin karabasan›d›r. Üstelik ço¤umuza yaflam›n hayli d›fl›nda anlams›z gelirdi, matematik dersi... Siz nas›l bu denli sevebildiniz? Hayret do¤rusu...” “En büyük deste¤i lisedeki matematik ö¤retmeninden gördüm. Bizlere dersi sevdirirken yaflam›n her yerinde matemati¤in oldu¤unu göstermiflti. Ö¤retmenim bana say›lar›n diliyle yaflam› anlayabilece¤imi ve hatta yorumlayabilece¤imi ö¤retti. Matematik tutkumu ona borçluyum.” “Say›lar›n dili mi?”
“E
vet say›lar›n dili... O zamanlar da içine kapan›k, insanlardan uzak duran biriydim. ‹nsanlar› anlamak tan›mak istiyor; ama içlerine giremiyordum. Utangaçl›¤›m›, çekingenli¤imi say›larla yendim. Say›larla tan›d›m insanlar›. Herkes bir tamsay›ya karfl›l›k geliyordu, benim matematik dünyamda... Kimi tek say›yd› benim
gibi yaln›z yaflamaya e¤ilimli kimi ise çok daha sosyal çift say›lardand›. Kimileri negatif tam say›yd›, yaflama hep olumsuz gözle bakan, kimi ise çevresine nefle veren pozitif tamsay›lardand›. ir de asal say› olan tipler vard› ki onlar toplumun iyice d›fl›nda yafl›yorlard›. Üniversitedeki hocam tipik asal say›yd›. Hiçbir iflleme girmez öyle tek bafl›na asil tak›l›rd›. Biraz da bu yüzden uzaklaflt›m üniversiteden...” “Sektör de¤ifltirmekle belki daha sosyal olma f›rsat› yakalam›fls›n›zd›r.” “Bir yafltan sonra huyu de¤iflmiyor insan›n. Ama her tür say›n›n karfl›l›¤› olan insan bulabilece¤imi sektör de¤ifltirdi¤imde daha çok anlad›m. Sözgelimi siz pek çok hekim gibi küsurat› da olan pozitif tam say›lardans›n›z. Küsuratl› yan›n›z tam say› olan güçlü yönlerinizi gölgeleyebilse de pozitifsiniz.” San›r›m iltifat alm›flt›m. Konu¤umuza kahve ac› gelmiflti. fieker önerdim; ancak o kahveyi suland›rmay› ye¤ledi. Yine kafas›n› kald›rmadan sanki kendiyle konuflur gibi dökülüverdi sözcükler: “Doktor bey, huzuru olmayan, sorunlu bir ailede büyüdüm. An-
B
nem ve babam hep kavga ederler, h›r gür evden eksik olmazd›. Ezikli¤im, çekingenli¤im biraz da bundan kaynaklan›yor san›r›m. Bugün anl›yorum ki, birbirine denk iki tam say› gibiydi annem ve babam ama biri negatif di¤eri pozitifti. Biraraya geldiklerinde toplama ifllemi gibi sonuç hep s›f›r oluyor, evimizde kocaman bir boflluk duyumsan›yordu. Garip bir yaln›zl›k duygusuydu yaflad›¤›m... Kavgalar› ise çarpma ifllemine karfl›l›k geliyor, her zaman negatif sonuçlan›yordu.” Adam ara s›ra bilgisayara yöneliyor, program› gözden geçirip cep bilgisayar›na yeni notlar al›yordu. “Peki ya tam olmayan, kesirli say›lar... Onlar›n karfl›l›¤› kimler oluyor?” diye sordum. Do¤rusu konu ilgimi çekmiflti. “Pek ço¤umuz o kesirli say›lardan›z. Çevrene bakarsan bir taraf› tam bir taraf› yar›m sürüyle insan görürsün. Kimi eksikli¤inin ay›rd›na var›p kendini tama tamamlamak say›labilir duruma gelmek için u¤rafl›yor; ama ço¤umuz durumunun ay›rd›nda bile olmadan öylesine yafl›yor, bana kal›rsa...” “Peki ya siz kendinizi hangi say› olarak görüyorsunuz?” Yan›tlamadan bir süre dur117
BD TEMMUZ 2008
du. Saatine bakt›. Kahveden son yudumunu al›p teflekkür ederek fincan› masaya b›rakt›. Cep bilgisayar›n› kapat›p cebine yerlefltirdi. Aya¤a kalkt›. “Önceleri karmafl›k say›lar kümesinden filan san›yordum kendimi... Yani var gibi görünen ancak asl›nda var olmayan say›lar gibi duyumsuyordum. Evlenip çocuk sahibi olunca gerçek oldu¤umu anlad›m. fiimdilerde kendimi Pi say›s› gibi irrasyonel hiçbir zaman tam olarak sonuçlanmayan, yaln›zca bir ifllevi anlatmaya yarayan say›lar gibi duyumsuyorum. Dahas› böyle düflünmek hofluma da gidiyor. Tam say›s›n, hatta küsurat›n bile var; ama bitmeyen bir
ifllemden öte de de¤ilsin. Ne bileyim benim ruh durumuma iyi geliyor böyle bir say› olmak...” Kahve için tekrar teflekkür edip odadan ç›karken geri dönüp eliyle bilgisayarlar› iflaret ederek “Baksana bu akflam bile bitmemifl bir iflin parças› olarak görev yapt›m, sorunu çözdüm; ama sonuçland›ramad›m. Yine irrasyonel say› gibi davrand›m. Her neyse size iyi nöbetler doktor bey. Hasta diye yat›rd›¤›n›z o say›lara iyi bak›n, küsuratlar›n› giderip tekrar say›labilir duruma getirin onlar›” dedi. Geldi¤i gibi h›zl› ad›mlarla gözden kayboldu.• MehmetUhri@butundunya.com.tr
Evde yeni çal›flmaya bafllam›fl olan yard›mc›, evin han›m›ndan kurallar› ö¤renmeye çal›fl›yordu: “Affedersiniz han›mefendi” dedi. “Yeme¤in haz›r oldu¤unu belirtmenin en iyi yolu sizce nedir? ‘Yemek haz›r’ m› diyeyim, ‘Yeme¤e buyrun’ mu?” Evin han›m› yard›mc›s›n›n sorusuna gülümseyerek yan›t verdi: “E¤er yemek geçen akflamki gibiyse” dedi. “‘Yemek yand›’ demen bizim için yeterli...”• Arkadafl›yla birlikte bal›k tutmaya ç›kan bir bankac›, dengesini kaybetti ve denize düfltü. Arkadafl› cankurtaran simidini atmaya haz›rlan›rken, sesinin tüm gücüyle ba¤›rarak ona yard›mc› olmaya çal›flt›: “Hiçbir giriflimde bulunmadan kendini bir süre dalgalara b›rakabilir misin?” Denizdeki bankac› arkadafl›na can havliyle ba¤›rmaya bafllad›: “Elbette ama” dedi. “fiimdi ifl konuflacak zaman m›?”• 118
B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın
1 Dört M›s›r firavununun ortak ad› afla¤›dakilerden hangisidir? a) ‹khnaton b) Actaeon c) Amenhotep ç) Tutankhamen
baflkan olan ABD demokrat baflkan› kimdir? a) Thomas Woodrow Wilson b) Harry S. Truman c) Dwight David Eisenhower ç) Abraham Lincoln
2 Ünlü Patrici Ailesi’nin o¤lu, Roma devlet adam› ve general kimdir? a) Claudius b) Caesar c) Constantinus ç) Caligula
6 “‹stihdam, Faiz ve Paran›n Genel Teorisi” yap›t›n›n yazar›, ‹ngiliz iktisatç› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Lyndon Baines Johnson b) David Herbert Lawrence c) John Maynard Keynes ç) Robert Hooke
3 Zaferlerini bir da¤›n yamac›ndaki kayalara iflleten, Maraton’da yenilen Pers kral› kimdir? a) Augustus b) Octavianus c) Anninal ç) Darius 4 ‹ngiltere’den 1965’te ba¤›ms›zl›¤›n› ilan eden Zimbabwe baflbakan› hangisidir? a) James Harold Wilson b) Ian Douglas Smith c) Edit Head ç) Trevor Wallace Howard 5 Roosevelt’in baflkan yard›mc›l›¤›n› yaparken, ölümü üzerine
7 Ekonomik ‹flbirli¤i ve Kalk›nma Örgütü’nün k›sa yaz›l›fl› afla¤›dakilerden hangisidir? a) OPEC b) OECD c) IMF ç) SEC 8 Befl yarg›çtan biri olarak Atina demokrasisinin temelini oluflturan anayasan›n revizyonunu gerçeklefltiren Atinal› siyaset adam› kimdir? a) Sulla b) Thuthmose c) Traianus ç) Solon 119
9 1281’de Japonya’y› iflgal etme-
ye kalk›flan ve 4400 parçal›k donanmas› savaflta da¤›t›lan Çin’in Mo¤ol imparatoru kimdir? a) Babür Han b) Kubilay Han c) Cengiz Han ç) Timurlenk
ma afla¤›dakilerden hangisidir? a) Bat› ülkelerinde K›z›lhaç, Müslüman ülkelerde K›z›lay kurulmas›yla ilgili anlaflma b) Cenevre Konvansiyonu c) Viyana Kongresi ç) Kutsal ‹ttifak 14 Takma ad› “Çelik” olan dev-
10 Medici taraf›ndan sürgüne
gönderilen ve en ünlü yap›t› “Prens” olan Floransal› siyasal bilimci ve siyasetçi kimdir? a) Ferdinand Magellan b) Jule Mazarin c) Maria Theresa ç) Niccola Machiavelli 11 Perikles’ten imparatorluk ku-
raca¤› konusunda kuflkulanan Ispartal›lar taraf›ndan ç›kar›lan ünlü savafl afla¤›dakilerden hangisidir? a) Peloponnes Savafl› b) Pön Savafllar› c) Actium Muharebesi ç) Roma’n›n ya¤malanmas› 12 Önce Frans›z, sonra ‹ngiliz sömürgesi olan ve Dom Mintoff’un 1984 y›l›na de¤in baflbakanl›k yapt›¤› ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) Jamaika b) Singapur c) Malta ç) Malavi 13 Savafllarda yaralananlara uygulanacak ifllemlerle ilgili olarak 1864’te düzenlenen bir konferansta var›lan uluslararas› anlafl120
let adam› kimdir? a) Leon Davidovich Troçki b) Sukarno c) Joseph Vissarionovich Cugashvili Stalin ç) Suharto 15 ‹ngiltere’de 1970’li y›llarda ya-
flanan ve bir yandan yüksek enflasyon oranlar› ve di¤er yandan üretim düflüflüyle iflsizlik art›fl›n› beraberinde getiren ekonomik durum afla¤›dakilerden hangisidir? a) Laissez-faire b) Hiperenflasyon c) Monetarizm ç) Stagflasyon 16 Dr. Ludwig Zamenhof taraf›ndan 1887 y›l›nda ortaya at›lan yapay dil afla¤›dakilerden hangisidir? a) Bretonca b) Esperanto c) Bantu dili ç) Aryan dili 17 “Bilginin Bilimi” yap›t›yla ünlü Alman filozof kimdir? a) Kant b) Hegel c) Schelling ç) Fichte Yan›tlar 138’inci sayfam›zdad›r.
NE, NED‹R, NASILDIR? Pelin Hazar
Bir Bulufl:
VELKRO
“E
¤er çal›flanlar›n›zdan birisi av tatiline gitmek isterse, ona izin verin.” Bu sözler, 1948 y›l›nda güneflli, güzel bir günde köpe¤ini alarak ‹sviçre’deki Jura Da¤lar›’nda avlanmaya ç›kan, do¤aya ve aç›k hava etkinliklerine büyük ilgi duyan amatör da¤c› ve mucit George de Mestral’e ait. Mestral’in bu gezisi, merakl› kiflili¤i sayesinde rastlant› sonucu bir bulufla imza atmas›n›n ilk ad›m› olmufltu. Sad›k dostuyla eve döndü¤ünde kendi giysisinin ve köpe¤inin tüylerinin dikenli tohum keseleriyle kapland›¤›n› gördü. Merakla mikroskobuna kofltu ve giysisine yap›flan dulavratotunu incelemeye bafllad›. Bitkideki küçük kancalar kumafla s›k›ca girmiflti. Bitkiyi giysisinden ç›kar›rken onun yeniden kolayl›kla yap›flabildi¤inin ay›rd›na vard›. George de
CIRT CIRT
Mestral bafl›n› mikroskoptan kald›rd› ve “Fermuara rakip olacak eflsiz, iki tarafl› bir tutturmal›k yapaca¤›m” dedi kendi kendine... Mestral’in düflüncesi ço¤u kimse taraf›ndan olumlu karfl›lanmasa da, o kararl›yd›. Elektrik
mühendisi olarak sürdürdü¤ü görevinden ayr›ld›, bankadan kredi ald› ve buluflunu biçimlendirmek için çal›flmalar›n› h›zland›rd›. O zamanlar dokumac›l›¤›n merkezi olan Fransa, Lyon’da tekstil fabri121
BD TEMMUZ 2008
kas›nda çal›flan bir dokumac›yla birlikte buluflunu gelifltirdi. ‹lk baflta ona “Kilitleme Band›” ad›n› vermiflti. Naylondan oluflan karfl›l›kl› iki fleridin birinde binlerce küçük çengel, ötekisinde ise ilikler bulunuyor, biraraya getirildiklerinde birbirlerine geçiyorlard›. e Mestral 1951 y›l›nda ‹sviçre hükümetine patent baflvurusunda bulundu. 1952 y›l›nda Velcro fiirketler Grubu’nun ilki olan Velcro S.A. ‹sviçre’de kuruldu. ‹lk patentini daha 12 yafl›ndayken tasarlad›¤› oyuncak uça¤a alan George de Mestral c›rt c›rta 1955 y›l›nda patent ald›. Deneme yan›lma yöntemleri, son biçimi verip patentine onay beklemesi ve almas› yaklafl›k yedi y›l sürmüfltü. ‹lk zamanlarda c›rt c›rta, ucuz kumafl art›klar›ndan yap›ld›¤›n› düflünen moda sektörü pek ilgi göstermemiflti. ‹lk ve en önemli kullan›m alanlar›ndan biri, astronotlar›n uzay k›yafetleri içinde rahat hareket etmelerinin sa¤land›¤› uzay endüstrisiydi. Bu, c›rt c›rt›n s›n›rl› bir kullan›m alan›na sahip oldu¤u düflüncesini oluflturduysa da bugün c›rt c›rt, ilk yapay kalp ameliyat›n›n aralar›nda bulundu¤u t›bbi uygulamalar, otomotiv endüstrisi, çantalar, spor k›yafetler ve ayakkab›lar, nükleer mühendislik ve NASA’n›n uzay program› da dahil olmak üzere çok çe-
D
122
flitli alanlarda kullan›l›yor. C›rt c›rt›n etkin bir biçimde kullan›ld›¤› yerlerden biri de ABD ordusu olmufl. Asker üniformalar›nda kullan›lacak olan c›rt c›rt›n ç›kard›¤› ses düflmana askerin yerini belli etme tehlikesi tafl›d›¤›ndan, Velcro çal›flanlar›ndan aç›l›rken ses ç›karmayan bir çeflidin yap›lmas› istenmifl. Normalinden yüzde 95 daha az ses ç›karan c›rt c›rt üretilmifl; ancak sessiz c›rt c›rt›n üretim süreci askeri bir giz olarak kalm›fl. ‹ngilizce “velcro” sözcü¤ü, Frans›zca “velour” (kadife) ve “crochet” (örgü) sözcüklerinin birlefliminden olufluyor. Marka, ürün ad› gibi benimsenmifl. Asl›nda “velcro” yaln›zca bu ürüne verilen ad de¤il, flirketin tüm ürünlerinin markas›... 979 y›l›nda patentinin süresi dolan buluflundan bir servet kazanan De Mestral’in, “P›trak” olarak da bilinen dulavratotundan esinlenmesiyle bafllayan sürecin sonunda ortaya ç›kan c›rt c›rt›n üretimi, bugün büyük bir sektör biçimini alm›fl durumda. Dilimizde “c›rt bant”, “velkro” gibi adlarla da an›lan, ad›n› ç›kard›¤› sesten alan c›rt c›rt, do¤an›n bir varl›¤›ndan esinlenilerek oluflturulan bulufllaralara en güzel örneklerden biri...•
1
PelinHazar@butundunya.com.tr
MUTLU B‹R YAfiAM ‹Ç‹N
UZAKDO⁄U ÖNER‹LER‹
DERLEYEN: PER‹ BERK‹N
Sahip Olduklar›na fiükret Nelere sahip olmad›¤›na odaklanmak yerine, nelere sahip oldu¤unu düflün ve flükret. Yüzlerce y›l önce yaflayan insanlara oranla, bugün çeflitli maddi olanaklara ve bunlar›n sa¤lad›¤› güvenli¤e sahip nice insan›n en büyük eksikli¤i, yeterli ölçüde zekâ ve idrakten yoksun olmalar›d›r. Duygular›nla Bar›fl›k Ol Duygular en önemli habercilerdir; ancak insanlar bunlara karfl› s›k s›k direnç gösterir. Duygular›nla bar›fl›k ve sana iletmeye çal›flt›klar›n› kabul etmeye haz›r ol. K›sa sürede duygular›n›n nas›l geliflti¤inin ay›rd›na varacak, geçmiflte inatla direndi¤in kat› duygular›n nas›l da yumuflad›¤›n› göreceksin. Kendini Oldu¤un Gibi Kabul Et Hangi tüketim nesnelerine sahip olmam›z ya da nas›l de¤iflmemiz gerekti¤ini, mutlulu¤a böylece ulaflaca¤›m›z› sürekli olarak içimizden kendimize söyleriz. Bu büyük bir kand›rmacad›r. Bunun yerine kendini oldu¤un gibi kabul
edebilirsin. Böyle davrand›¤›nda akl›n›n ve bedeninin rahatlad›¤›n›, herfleyin daha kolaylaflt›¤›n› göreceksin. Dur ve kendine tekrarla: “Kendimi oldu¤um gibi kabul ediyorum.” Nelerin de¤iflti¤inin ay›rd›na varacaks›n. Kimi insanlar iç dünyalar›nda bar›fl ve huzur duyarken, ötekiler tart›flma ve huzursuzluk yaflar. Bafl›na gelen bir olumsuzlu¤a o anda hemen direnece¤ine, onlar› kabullen ve flükret. ‹nsanlar bazen “Kendimi ol123
BD TEMMUZ 2008
du¤um gibi kabul edersem, istedi¤imi asla elde edemem” diye düflünürler. Ancak olanlar› o anda oldu¤u gibi kabul edersen, kendini istedi¤in de¤ifliklikleri yapabilecek çok güçlü bir konuma getirmifl olursun. Kendine Güzel fieyler Söyle Kusur bulmak bir ifle yarasayd›, flimdiye dek herhalde bir yarar› olurdu. Çok kifli kendi içinden söylenirken s›zlan›p durur, sürekli çirkin, kusurlu fleyler bulur. Mutlu kiflilerse yumuflak bir ses tonuyla, kendine güzel fleyler söyler. Kuflkusuz kusur bulman›n da yarar› olabilir; ancak bunlar› hofl ve komik bir ses tonuyla söylemek kofluluyla! ‹stedi¤ine Odaklan, ‹stemedi¤ine De¤il ‹ster bir y›ll›k hedeflerini, ister ö¤leden sonra ne yapaca¤›n› belirlerken, önce –yasal olarak– neleri istedi¤ine odaklan, neleri istemedi¤ine de¤il. Neye odaklan›rsan geliflme o yönde olur, e¤er bir tart›flma yaflamamaya odaklan›rsan, beyin bu yönde düflünmeye bafllar. Örne¤in mutlu, nefleli, huzurlu bir gün geçirmek gibi! Önce Baflkalar›n› Anla Y›lbafl›, festival gibi özel günler döneminde, genelde bir gerginlik ve tart›flma yaflan›r. E¤er bir gerginlik duygusuna kap›l›rsan, önce yetin ve flükret, ne istedi¤ini daha sonra düflün. Hakl› olmak m›, yoksa mutlu, huzurlu bir gün yaflamak m› önemli?.. Kendini baflkas›n›n yerine koy. 124
Belki onlar ellerinden gelenin en iyisini yapmaya u¤rafl›yor; ancak sinirli bir an yafl›yor olabilirler. Kimbilir, belki de hakl› olduklar› noktalar vard›r. Gerriye Bakarak Geliflmeni Gözle Mutlu ve baflar›l› birçok insan geriye bakarak, nereden gelip ne denli geliflme kaydettiklerini gözlemler. Geçen y›l neleri baflard›¤›na bir bak. Hatta çok fley baflaramam›fl olsan bile, yafl›yorsun, bu befl y›ld›zl›k evrimsel bir baflar›d›r. Bu nedenle kendini kutla, s›rt›n› s›vazla! Gelecek Y›l›n Hedeflerini Belirle Sen, sand›¤›ndan daha fazla yeteneklisindir, kendine sor: “Gelecek y›l ne olmak, ne yapmak, ne elde etmek istiyorum?” ve “Bunlar› nas›l sa¤layabilirim?..” Bugün Mutlu Olmaya Karar ver Abraham Lincoln, “Birçok insan akl›na koydu¤u denli mutludur” der. Kimi konularda mutsuzluk duyumsuyorsan, kendine sor: “E¤er bunun için mutsuzsam, bu bana ne sa¤lar ki?” Kimi zaman insanlar mutsuzdur; çünkü mutsuz olmalar› gerekti¤ini düflünürler, ancak bu hiç de zorunlu de¤ildir. Herfleyde Il›ml› Ol Afl›r› tüketim mutlulu¤un anahtar› de¤ildir. E¤er s›n›r› aflmak zorunda kal›rsan, nelere flükretmek durumunda oldu¤unu çok iyi düflün!•
MEMLEKET ÖZLEM‹ İlyas Halil
Erik’in Pesah Yortusu
Erik meydan›n ortas›nda durdu. Cebindeki ekmekleri, bisküvileri serçelere, kumrulara serpti. Kumrular, serçeler kardinaller meydana hücum etti. Erik’in etraf›n› sard›lar. Kimi bafl›na kondu, kimi omuzuna bindi. Erik’in elinden ekmek k›r›nt›lar›n› yemeye bafllad›lar. ules Crosnier Soka¤›’nda bafllad› kufl c›v›ltar›, Temple de la Madeleine Meydan›’na kadar uzad›. A¤açlar lebaleb kufl... Komflu ülkelerden uçup gelmifller. Pesah Yortusu’nu kutlayacaklard›. Baflrahibi bekliyorlard›. Soka¤›n bafl›nda belirince, Viyanal› k›rlang›çlar konsere Mozart’tan “Flöte”nle bafllad›lar. Soka¤a nefleli sesler yay›ld›. Modern müzenin önünde, Roma’dan k›z›l kanatl› kardinaller Verdi’nin “Rigoletto”sundan bir arya söyledi. Baflrahip Cenevre Sanat Mü-
J
zesi’nin önünde durdu. Marsilyal› leylekleri selamlad›. “Bonjour” dedi. Bizet’in “Carmen”inden bir arya dinledi. Yoluna devam etti. Tafik Köprüsü’nü geçerken alt caddede Alman kargalar, Wagner’›n “Dokuzuncu Senfoni”sini icra ediyorlard›. Baflrahip flapkas›n› ç›kard›. Alman kargalar› selamlad›. *** Baflrahip Erik Lövblad eski Cenevre kesimine var›nca gökyüzü müzikle genifllemifl renklenmiflti. *** Yaz gitmifl. Dallar, bitmifl bir mevsimin üzgünlü¤ü ile yük125
BD TEMMUZ 2008
lüydü. Yapraklar›n titremesi, gelen yaln›zl›¤› haber veriyordu. Kufllar yapraklar›n k›z›ll›¤›nda, ya¤acak kar›n ak›n›, ya¤murun bozunu, yaklaflan yiyecek yoklu¤unu hissediyordu. *** Rüzgar›n dallarda sallad›¤› çan, giden bir zamand›. Geldi¤i duyulan, bilinmeyen zamand›. *** iden, günefl olacak dönecekti, gelen günlere düzen verecekti. Giden zaman ya¤acak ya¤murlar› haz›rl›yor, yeni kar yap›yordu. Yaflam dallarda serçelere, zevkli bir zorluk oluyordu. Gelecek zaman yaflayan bir varl›k... Bohuslav Martinu müzi¤i sanki, kulaklarda ses... Gün ›fl›¤›n›n yerini biraz de¤ifltiriyor, yaflam› yatakta beklenir kad›n yap›yordu. *** Komflu ülkelerin kufllar› kanat kanat güneflin geçti¤i yerlerden uçmufl, ›slana ›slana ya¤murlar› geçmifl, Baflrahip Erik’i görmeye gelmifllerdi. Uçarken kufl olduklar›n› ö¤renmifller. Kanatlar›n› sevmifllerdi. “Kanatl› olmak güzel, kufl olmak yaflamak için yeter” demifller. *** Gök ülkesinin bireyi olmak, erkek veya difli olmak kadar heyecand›. Uçmak, gökle seviflmek demekti. ***
G
126
BD TEMMUZ 2008
Kartal “Viva Ave” diye kilise kulesinden ba¤›rd›. Karga “Ne mutlu kara olana” diye söylendi. Rüzgar ci¤erlere dolunca güzeldi. *** Pesah Yortusu’nun kutlanmas›na, bir hafta önce, Madeleine Meydan›’nda bir olay neden olmufltu. O gün küçük serçe yemsiz günlerin yaklaflt›¤›n› sar› sallanan, k›z›l titreyen dallardan ö¤rendi. Serçenin serçe oluflunun ilk y›l›yd›. ‹çinde gelece¤in ilk açl›k korkusunu duyuyordu. Serçe her gün meydanda kumrularla oynarken ekmek yiyen küçük çocu¤u gözlemeye karar verdi. Küçük, Erik Lövblad ad›nda bir çocuktu. Bugün serçelerin, k›rlang›çlar›n baflrahibi olmufltu. *** Kufllar festivale bafllad›¤› sabah, olandan bitenden habersiz Erik Lövblad cepleri kuru ekmek, k›r›k bisküvi doluydu. ules Crosnier Soka¤›’ndaki apartmandan ablas› Isabelle Ebel ile el ele ç›km›fl annelerinin önünde Temple de la Madeleine Meydan›’na yürüyorlard›. ‹ki kardefl ve anne, trafik ›fl›¤›n›n önünde durdular. Ebel “Erik” dedi, “Dire¤in ucundaki ›fl›k portakala benziyorsa burada beklememiz gerek, anlad›n m›?” Erik “H›” dedi.
J
“Ifl›k sevmedi¤in ›spana¤a benzeyince” dedi Ebel, “Karfl›ya geçece¤iz, olur mu?” Erik yine “H›” dedi. *** emple de la Madeleine Meydan›’na gelince Isabelle Ebel dans okuluna ç›kt›. Yar›m saat sonra dönecekti. Erik meydan›n ortas›nda durdu. Cebindeki ekmekleri, bisküvileri serçelere, kumrulara serpti. Kumrular, serçeler kardinaller meydana hücum etti. Erik’in etraf›n› sard›lar. Kimi bafl›na kondu, kimi omuzuna bindi. Erik’in elinden ekmek k›r›nt›lar›n› yemeye bafllad›lar. Annesi Monica, Erik’i uzaktan gözlüyordu. Frans›z leylekler Erik’in önünde durdu. Erik, leyleklerin bafl›n› okflad›. Avucunda tuttu¤u ekme¤i leyle¤e uzatt›. *** Temple de la Madeleine Kilisesi’nden yafll› bir kad›n Monica’ya “Bu küçük çocuk sizin mi?” dedi. “Evet” dedi Monica. Yafll› kad›n “Bu yafl›ma geldim” dedi, “Burada gördü¤üm olay› izah ederseniz çok sevinirim.” ***
T
Monica “Geçen hafta yine buraya k›z›m Isabelle’in dans dersi için gelmifltim” dedi. “Meydanda dersin bitmesini bekliyorduk. Erik kufllarla oynarken bisküvisini yere düflürdü. O anda bir serçe bisküviyi kapt›, yuvas›na götürdü. Erik bisküvisini yitirdi¤i için üzüldü. Serçenin peflinden kofltu, geri almak istedi. Elini havaya uzatt›, ‘Lütfen geri ver’ diyordu. “Elini tuttum ‘Zarar yok Erik’ dedim. ‘Bak o senden daha küçük, senden daha aç...’ “Çocu¤un yüzünde üzüntü, elini tuttum, markete gittik. Bir kutu bisküvi ald›m. ‘Al Erik’ dedim. ‘Biz istedi¤imiz zaman dükkanda yiyecek buluruz. Kufllar›n yiyecek alacak yeri yok. Onlara yard›m etmek gerek. O günden sonra Erik ekmek bulunca ceplerine doldurdu, cepleri dolunca elimi tuttu. ‘Zo zo’ diye m›r›ldand›, ‘Kufl’ demek istiyordu. ‹flim bitince buraya getirdim. Kufllara cebindeki ekmekleri da¤›tt›. ‹ki gündür dairemizin balkonuna kufllar konuyordu. Bugün buraya gelirken a¤açlar›n kufllarla dolu oldu¤unu gördüm. Erik’in ekmek da¤›tt›¤›ndan haberleri olmufl sanki...” *** 127
BD TEMMUZ 2008
Yafll› kad›n gülümsedi. “Vaktinize teflekkür ederim” dedi. “Bugün iki yafl›nda Erik bana bilmedi¤im bir iki fley ö¤retti. Hayat›n ve sevginin ayn› fley oldu¤unu ö¤rendim. Yaflad›kça sevmeliyiz, sevince yaflar›z. Seçenek bizim... Mahallede Erik ad›nda çocuk olursa, kufllar ötmesini unutmaz, gagalar› dünyan›n güzel seslerini ç›kar›r. Sincaplar, kufllar›n flark›lar›ndan bahar›n geldi¤ini bilir. Efl sincap arar, dost sincap bulur. A¤açlar bir aflk bahçesi olur. Kar›ncalar kufllar›n c›v›lt›s›n› duyunca yüklerini daha rahat tafl›rlar. Günefl ilk önce a¤aca tünen kufllar› ayd›nlat›r. Mahallenin fareleri, güneflin nerede oldu¤unu kufllar›n c›v›lt›s›ndan bilir. Farelerin ya-
flad›¤› yerden a¤açlar›n doru¤una kadar hayat ›fl›ldar durur. *** “Kufl c›v›lt›lar› günün ayak sesleridir, güneflin gitti¤ini haber verir. Karanl›¤›n ard›nda yeni bir güneflin do¤aca¤›n› söyler. Biz su oluruz, buhara benzeriz, bulut olmaya özeniriz. Var oluruz varl›¤›m›z›n fark›na varmasak dahi... *** “Buldu¤umuz dilim ekmekse, yar›n açl›k yok demektir. Buldu¤umuz bizim gibi bir serçe ise arad›¤›m›z›, mutlulu¤u bulduk demektir. Kiflinin ne buldu¤unu gülüflünden, serçenin ötüflünden biliriz.”•
KEND‹LER‹NE ÖZGÜ KISA KISA ÖZELL‹KLER‹YLE
BÜTÜN DÜNYANIN
TANIDIKLARI
Angelina Jolie
Hiçbir yüksek oku-
halililyas@yahoo.ca
Ben Affleck Ünlü ‹ngiliz flair Milton, görme yetene¤ini kaybettikten sonra, üçüncü kez evlenmiflti. Ancak bu efli öteki efllerinden daha huysuz ve geçimsiz ç›km›flt›. Bir gün dostlar›ndan biri flairi teselli etmek için “Herkesin efli biraz huysuzdur; ama sizinki gül gibi...” deyince Milton dostuna flu flairane yan›t› verdi: “Göremedi¤im için eflimin rengi ve biçimi hakk›nda bir fley söyleyemeyece¤im. Ama gül gibi oldu¤u kesin; çünkü dikenlerinden anl›yorum.”• ‹ranl› general, Isparta komutanlar›ndan ünlü Lizandors’a tehdit dolu bir mektup yazarak tüm Isparta’y› yakaca¤›n›, tafl tafl üstünde b›rakmayaca¤›n›, komutan›n bafl›n›n da tüm ülkede dolaflt›r›laca¤›n› belirterek flöyle dedi: “E¤er ülkene girecek olursam, bunlar›n hepsini yapaca¤›m!” Komutan Lizandors tehditlerle dolu mektuba yaln›zca tek sözcükle yan›t verdi: “E¤er...”• 128
Çocuklu¤u ev d›fl›na taflan yaramazl›klarla geçen Angelina Jolie, mahallede anne ve babas›na en çok flikayet edilen çocuk unvan›n› alm›flt›. Okulda da yaramazl›¤›n› sürdüren güzel y›ld›z›n bilinmeyen bir yan› da b›çak koleksiyonu yapmas›d›r. O. Henry
la gitmedi, hatta bir kolejin kap›s›ndan içeri bile girmedi. Buna karfl›n yaz›lar›, üniversitelerin birço¤unda iyi ve düzgün yaz› örne¤i olarak okutulmaktad›r.
Aralar›nda Arapça da olan befl dili anadili ölçüsünde konuflabilen yak›fl›kl› oyuncu, befl motosiklet sahibi olan bir h›z düflkünüdür. “Zaman bulabilsem, kentleraras›nda otomobil yerine motosiklet kullan›r›m” diyor. Podyumlar›n h›rç›n güzeli Naomi Campbell
Naomi Campbell
burnundaki yara izini makyajla kapat›yor ve bu davran›fl› için menajerini suçluyor. “‹nsanlar olduklar›yla ortaya ç›kmal›d›rlar. Bizim elimizde olmayan birtak›m de¤ifliklikler hiçbir zaman bizim suçumuz gibi görülmemelidir” diyor. Naomi Campbell, günefl gözlü¤ü takmay› da bu nedenle bir iflkence gibi gördü¤ünü söylüyor. 129
BD TEMMUZ 2008
II. Nicola
YAZARAK SÖYLEYEREK
15 milyon dolar de¤erinde arsaya ve 80
Sadi Bülbül
milyon dolarl›k elmas ve inciye sahipti. Bir ayl›k geliri, 1 milyon dolar› buluyordu. Yani her saniyede 24 dolar kazan›yordu. Jennifer Aniston
Somerset Maugham
Brad Pitt’in eski efli Jennifer Aniston’daki uçufl korkusu bir saplant› biçiminde. Aniston, bunun için psikolojik destek al›yor ve hipnoz ediliyor. Arkadafllar› yaz› yazmas›n›n ç›lg›nl›k oldu¤unu, t›p e¤itimi ald›¤›ndan, yazarl›¤› b›rak›p hasta bakmaya bafllamas›n› önerdiler. “Herfleyi Bilen Adam” öyküsündeki inci gerdanl›k sahibi bayan›n gerçek yaflamda var oldu¤unu söylüyor. Kim Basinger
Bir at kazas›ndan kalan boynundaki yara izini giysilerle kapatan Stone, birçok rahats›zl›¤a sahip. Bu rahats›zl›klar›n›n en bafl›nda ast›m ve fleker hastal›¤› gelen oyuncunun kafeine karfl› fliddetli bir alerjisi Sharon Stone var. Bu nedenle kahvelerini kafeinsiz içmek Hollywood’un seksi zorunda kald›- y›ld›z› Kim Basinger’›n en ¤›n› söyleyen büyük korkusu “Agorafobi” sanatç›, “Güdenilen aç›k alan zelli¤im Tan- korkusudur. Güzel oyuncu r›’n›n bir arma- bu durumun hayat›n› cehen¤an›d›r” diyor. neme çevirdi¤ini söylüyor. 130
Ruh Tafl›yan Sözcükler Pek çok kifliden duymuflsunuzdur. Okudu¤u kitap için, “Aman” derler. “Basit bir konu koca bir roman olup ç›km›fl.” ir kitab›n basitli¤ine bu denli kolay karar verebilir miyiz? O aç›dan bakarsak, bir kifli ötekine âfl›k olmufltur ve yan›t alamam›flt›r. Bir adam kendini trenin alt›na atm›flt›r. Köyden kente gelen iflçi, patronu taraf›ndan ezilmifl ve sa¤l›¤›n› kaybetmifltir. Bir savafl ç›km›fl ve insan-
B
lar ölmüfltür. Bunlar›n hepsi de anlafl›lmas› o denli güç, karmafl›k fleyler midir? Asl›nda hepsi de basit konular de¤il midir? Ancak bakars›n›z bu basit konular bir usta yazar›n elinde birer flaheser roman olup ç›k›vermifl. Bir edebi yap›t›, roman›, öyküyü de¤erli k›lan, anlatt›¤› olay de¤il, onu nas›l anlatt›¤›d›r. Kufl131
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
kusuz anlat›lan olay da önemlidir ve çarp›c› olan› da vard›r; ancak okuru kavrayan, içine alan, çeken, büyüleyen, yazar›yla ve kahramanlar›yla bütünlefltiren, olay de¤il, onun bize nas›l bir dil ustal›¤›yla verildi¤idir. stal›k da buradad›r: Basit bir olay›, bizde hayranl›k yaratacak biçimde anlatabilmek... “Ey flair, bana ya¤muru anlatma, ya¤d›r” diyen Victor Hugo’ya bakmay›n siz... Ya¤mur ya¤d›¤›nda kendini, nas›l olsa anlatacakt›r. fiairce olan, bu anlat›m› ya¤murun de¤il, flairin vermesidir. Bir edebiyat ve sanat adam›n›n ifli ya¤muru ya¤d›rmak de¤il, onu anlatmakt›r. Evet o da ya¤muru ya¤d›r›r; ancak topra¤›n üstüne de¤il, fliirin içine... ‹nsan ruhunun içinden ç›k›lmaz labirentlerinde, bu ustal›kla döner dolafl›r, sevinir, üzülür, k›zar, güler ve sonuçta o anlat›lanlarda her anlamda kendimizi buluruz. Ünlü bir hocan›n bir konferans›n› dinlemifltim. Çevrem üniversiteli gençlerle doluydu. Konferansta onlar›n bir bölümünün esnedi¤ini, bir bölümünün birbiriyle f›s›ldafl›p f›k›rdad›¤›n›, bir bölümünün de notlar ald›¤›n› gördüm. Sonuncu gruptan bir gençle, dönüflte flans eseri otobüste yan yana oturduk ve sohbet ettik. Kendisine “Hoca konuflurken, sizi notlar al›rken gör-
U
132
düm. Bundan, konferanstan yararland›¤›n›z sonucunu ç›karabilir miyim?” dedim. Yan›t› flu oldu: “Notlar›, böyle bir al›flkanl›¤›m oldu¤u için ald›m; ama anlat›lanlar› be¤enmedim. Çünkü bunlar herkesin bildi¤i basit konulard›. Bunlar› bilmek için profesör olmak gerekmez, diye düflünüyorum.” “Diye düflünmek” moda ya... O da öyle düflünüyordu. De¤erli hocam›z›n anlatt›klar› benim içinse alt›n de¤erindeydi ve beni zenginlefltirmiflti. Romanda, öyküde, fliirde, denemede ve tüm edebiyat yap›tlar›nda, bir konferans, aç›k oturum, panel ya da sempozyumda söylenen sözler, sözcükler, gökten inmezler. izim bildi¤imiz söz ve sözcüklerdir, bunlar... Bu sözcüklerden her biri, tek bafl›na bir mucize yaratmaz; ancak onlar›n bize anlat›m biçimi, bir tümce içindeki s›ralan›fl özelli¤i, birlefltirme büyüsü, içeri¤i, derinli¤i onlara bir ruh verir. Bizi ›s›tan, yazar›n› ya da konuflan›n› büyük yapan da budur. Hepimizin bildi¤i sözcüklerle yarat›lan de¤erli anlat›mlar› s›radan bulanlar, basitlikle yal›nl›¤› birbirine kar›flt›rma tuza¤›na düflerler ve sadelikte sakl› büyülü güzelli¤in tad›na varamazlar. Bir ressam›n elinde de sonuç-
B
ta 8-10 renk vard›r. Müzikte 8 nota yoktur. fiaheserler, bu 8-10 taneli azl›klardan do¤mufltur. ‹flte sözlükler ve telefon rehberleri, binlerce sözcükle doludur; ancak onlar›n tek bafllar›na ruhlar› yoktur ve bunun için, bir edebiyat yap›t› de¤ildirler. Bizim kendilerinden bir yap›t yaratmam›z› öylece bekleyen tafllar, tu¤lalar gibidirler.
Mucize, sözcüklerde de¤il, onlardan kurulan alt yap›, içerik, anlam ve onlar›n yaratt›¤› ruhta gizlidir. Ve o tafllara, tu¤lalara can verecek, yaflam verecek, ruh verecek olan da kendileri de¤il, bir sanatkâr›n elidir. Evet onlar›n, dünyaya, insan› öteki insanlara anlatmaya gönderilen o kutsal insanlar›n öpülesi ellerinin...•
‹ki arkadafl dolafl›yorlard›. Arkadafllardan biri istedi¤i insana, istedi¤i fleyi yaln›zca düflünerek yapt›rabilece¤ini iddia etti. Ötekisiyse bu iddiaya inanmad›. Adam da söyledi¤ini ispatlamak için karfl›dan gelen iki bayan›n saç saça bafl bafla birbirine girerek kavga edece¤ini söyledi. Arkadafl› “Hadi yap da görelim o zaman” dedi. Adam biraz düflünüp yo¤unlaflt›ktan sonra iki bayan çok kötü kavga ettiler. Arkadafl› bu olaydan çok etkilenmedi: “Ben buna inanmam” dedi ve baflka bir fley yapmas›n› istedi. Arkadafl›ysa arkadan gelen adam›n cebine para koyup gidece¤ini iddia etti. Hemen uygulamaya geçerek yine çok yo¤un bir biçimde konsantre olduktan sonra arkadan gelen adam, cebine istedi¤i miktardaki paray› koydu. Arkadafl› tümüyle flafl›rm›flt›; ama hâlâ inanmamakta ›srarl›yd›: “fiu ana kadar hep sen söyledin baflkalar› da yapt›” dedi. “Bu kez de benim dedi¤imi yapt›r da görelim.” Adam öneriyi hemen kabul etti. Arkadafl› karfl›daki binan›n yedinci kat›nda oturan kiflinin LCD televizyonunu camdan afla¤›ya atmas›n› istedi. Arkadafl› ifline yo¤un bir biçimde konsantre oldu. Aradan 5 dakika geçti, 10 dakika geçti; ama hiçbir fley olmad›. En sonunda yedinci kattan bir adam pencereye ç›kt› ve onlara ba¤›rmaya bafllad›: “Bofluna zorlama kardeflim” dedi. “LCD televizyon falan yok bizde...”• 133
YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek
Aman, zaman
uçup gitmeden... Ü
zerinde yaflad›¤›m›z dünyam›Zaman elimize z›n yafl›n› düflündü¤ümüzde iyimser ald›¤›m›z kum taneleri gibi bir bak›flla seksen-yüz y›lla s›n›rl› olan h›zla ak›p gidiyor insan yaflam›n›n ne denli k›sa oldu¤u parmaklar›m›z›n aras›ndan... çok net biçimde ortaya ç›k›yor. Yaflam›m›z›n bu denli s›n›rl› oldu- Bir kez daha düflünmek gerekiyor “Süzülüp giden zaman m›, ¤u gerçe¤iyle yüzleflmekse sahip olyaflam m›?” diye... du¤umuz zaman› bilinçli kullanmam›z›n önemini daha iyi kavramam›za yard›mc› oluyor. Amerikal› yazar Carl Sandburg’un “Zaman yaflam›n›zda sahip oldu¤unuz tek parad›r ve yaln›zca siz onu nas›l harcayaca¤›n›za karar verebilirsiniz. Dikkat edin, baflka insanlar onu sizin için harcamas›nlar” sözünü okuyunca düflünmeye bafllad›m: Baflkalar› bizim sahip oldu¤umuz paray› nas›l harcayabilirler? ‹lk akl›ma gelen “Hay›r” diyemedi¤imiz anlar oldu. Yaln›zca “Hay›r” diyemedi¤imiz için kendimizi bir karmaflan›n içinde sürekli baflkalar› için çabalarken buldu¤umuz ve sonunda “Peki, kendim için yapmak istediklerimi ne zaman gerçeklefltirebilece¤im?” diye yorgunlukla yak›nd›¤›m›z anlar, baflkalar›n›n bizim sahip oldu¤umuz “para”y› harcamalar›na izin verdi¤imiz anlard›r. Kendi ad›ma uzun y›llar bu dengeyi sa¤lamakta zorland›¤›m› itiraf etmeliyim. Elbette dünyay› daha yaflan›l›r k›lmak için tüm evrene, insanl›¤a karfl› sorumluluklar›m›z var ve bu da beraberinde “ben” yerine “biz” olarak düflünmemizin ge134
135
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
reklili¤ini getiriyor; ama bu asla kendimizi gözden ç›kartmam›z anlam›na gelmiyor. Yaflam›m›zdaki “Evet” ve “Hay›r”lar›n aras›ndaki dengeyi sa¤lamak hiç kolay bir ö¤reti de¤il. aliteli bir yaflam sürmek için sahip oldu¤umuz zaman›n de¤erini çok iyi kavramam›z gerekiyor. Nedir zaman? Geçmiflte yaflad›klar›m›z m›? Gelecekte yaflayacak olduklar›m›z m›? Zaman “flimdi”dir. Tam flu anda yaflam›n içinde yer ald›¤›m›z and›r zaman... ‹nsan bir kez bu gerçe¤in ay›rd›na var›nca “Daha fazla neler s›¤d›rabilirim yaflant›ma, neler yapabilirim, neler üretebilirim?” diye sorgulamaya bafll›yor kendisini... Asl›nda düflünmesi bile heyecanland›r›yor insan›! Düflünün bir kez, onca kitap var okunacak, onca yer var gezilip görülecek, onca yap›lacak ifl, ö¤renilecek ve paylafl›lacak bilgi, onca insan, onca yeni dostluklar bekliyor sizi... “Düfl k›r›kl›klar› m›?” dediniz, olsun, onlar da gerekli yaflam›n içinde “daha olgun, daha bilinçli” yer alabilmemiz için... Olumlu davran›fllar›m›z al›flkanl›¤a dönüfltü¤ü anda daha kaliteli bir yaflam sürmeye bafllayaca¤›m›za inan›yorum. Davran›fllar›m›z›n al›flkanl›¤a dönüflmesi için ise süreklilik çok önemli. Süreklilik sa¤lan›ncaya de¤in kendimizle u¤rafl-
K
136
mam›z ve bu iletiyi bilinçalt›m›za iletmemiz gerekiyor. Tüm bunlar› e¤lenceli bir oyuna dönüfltürmeye ne dersiniz? Biz k›z›mla “Yaflam oyunu” ad›n› verdik bu oyuna... Hani bilgisayar oyunlar›ndaki güncellemeler gibi, biz de her gün yeni eklemeler yaparak güncelliyoruz oyunumuzu... Bu oyunda ne denli çok oyuncu varsa, o denli çok kazanan oluyor. Bu nedenle çevremizdeki dostlar›m›za oyunumuzdan söz ediyor, yeni kat›l›mc›lar›n önerileriyle yaflam oyunumuzu k›sacas› “yaflam›m›z›” zenginlefltirmeye çal›fl›yoruz. Size biraz oyunumuzu tan›tmam› ister misiniz? Her gün önemli bir bilgi ö¤renip bunu baflkalar›yla paylaflmay› bir al›flkanl›¤a dönüfltürmek istiyoruz. Bunu bir al›flkanl›¤a dönüfltürebilmek için baflucumuza ve her gün defalarca bakt›¤›m›z aynam›za “Oku, ö¤ren, paylafl” yaz›l› bir not yap›flt›rd›k. er sabah ve her akflam o nota bakt›¤›m›zda bilinçalt›m›z›n gereken iletiyi alacak ve bir süre sonra yazd›klar›m›z› eyleme dönüfltürmemiz için bizi zorlamaya bafllayaca¤›n› biliyoruz. Evimize gelen konuklar›m›z aynalardaki Lara’n›n yazd›¤› rengarenk notu görünce soruyorlar ve böylece oyunumuza kat›lanlar›n say›s› h›zla ço¤al›yor.
H
Mahalledeki çocuklar› örgütleyip bu hafta sonu kendi soka¤›m›z› temizlemek de oyunumuzun bir baflka bölümünü oluflturuyor. Benim yaflad›¤›m sitedeki çocuklarla yaz plan›m›z flimdiden haz›r. Hepsi de heyecanla okullar›n kapanmas›n› bekliyorlar. Onlara söz verdim, önce bahçedeki eski masay› boyayaca¤›z hep birlikte, sonra toplad›¤›m›z çak›l tafllar›n› renklendirece¤iz. Ben ö¤rendi¤im piyano parçalar›n› onlara da ö¤retece¤im. Flüt çalmas›n› bilenler de bize efllik edecekler. Bakars›n›z bir mahalle korosu bile kurabiliriz. Oyunlar aras›nda ‹ngilizce çal›flaca¤›z. Elbette ille de bir fleyler üretmemiz gerekmiyor, kimi zaman hep birlikte çimenler üzerine uzan›p birbirimize flakalar yapacak, kat›la kat›la gülece¤iz. Gülmeyi ve gülümsemeyi de yaflam oyunumuzdan eksik etmeyece¤iz. Her gün uzun zamand›r aramad›¤›m›z, sormad›¤›m›z bir dostumuzu aray›p sohbet edecek, olana¤›m›z varsa ziyaretine gidece¤iz. Çünkü biliyoruz ki,
bir ampulün nedensiz sönüvermesi gibi aniden sönüveriyor yaflamlar... Hiç beklemedi¤imiz bir anda dostlar›m›z›, yak›nlar›m›z› yitiriyoruz. Geriye ya güzel an›lar kal›yor, ya piflmanl›klar, yürek s›z›lar›. Kimi zaman bir saniyeyle gecikiyoruz sevgimizi dile getirmeye... Karfl›m›zdaki sevgimize yan›t vermese de biz cömertçe sunmay› unutmayaca¤›z sevgimizi... Bilinçalt›m›z› sevgiyle yönlendirece¤iz, öfke ve k›rg›nl›klarla de¤il… Peki, hiç a¤aç diktiniz mi yaflam›n›z süresince? Asl›nda hepimizin bir dikili a¤ac› olmal›. Nerede oldu¤u hiç önemli de¤il, yeter ki üzerinde yaflad›¤›m›z dünyada bir a¤aç da bizim ellerimizle yaflam bulsun. Kendi bahçeniz yoksa bile bir dostunuzun bahçesine, bir tepeye, bir ormana, bir yol kenar›na a¤aç dikmeyi unutmay›n. O a¤ac›n büyüdü¤ünü, meyve verdi¤ini, dallar›n›n gökyüzüne uzand›¤›n› sizin görüp göremeyece¤iniz de hiç önemli de¤il. Evrene karfl› bir sorumlulu¤unuzu daha yerine getir137
BD TEMMUZ 2008
menin huzurunu yaflay›n yüre¤inizde... Benim bir avokado a¤ac›m olacak, k›z›m Lara ise okudu¤u “fieker Portakal›” kitab›ndan esinlenerek portakal a¤ac›n› suluyor her gün özenle... Evet, böylece oyunumuzun yeni kural› kendili¤inden ç›k›yor ortaya: Do¤um günlerinde, özel günlerde dostlar›m›za bir a¤aç fidesi arma¤an edecek ve onlara oyunumuzdan söz edece¤iz! Her gün bir insan› küçücük bir nedenle de olsa mutlu etmeyi de al›flkanl›klar›m›z aras›na eklemeyi unutmayaca¤›z. Söyleyece¤imiz olumlu bir sözcük belki de o gün kendisini çok kötü duyumsayan, büyük sorunlar yaflayan bir insan›n yaflam›n› ayd›nlatan bir ›fl›¤a dönüflecektir. Çok yaln›z oldu¤unu düflün-
dü¤ümüz bir insana yaln›z olmad›¤›n› duyumsatmaya çal›flaca¤›z. E¤er siz kendinizi yaln›z duyumsuyorsan›z, yüre¤inizin kap›s›n› içeriden s›ms›k› kilitlemekten vazgeçin, hiç de sand›¤›n›z denli yaln›z olmad›¤›n›z› göreceksiniz. Çevremizdeki olumlu ya da olumsuz geliflmelere karfl› duyars›z olmayaca¤›z. Ya k›r›c› olmayan, yap›c› elefltirilerde, önerilerde bulunaca¤›z ya da övgülerimizle motive edece¤iz iflini iyi yapanlar›... Unutmayal›m, bofla geçirilen zaman yok, bofla geçirilen yaflamlar var. Ne dersiniz, bizimle oynar m›s›n›z? Yaflam oyunumuza yeni oyuncular ve yeni önerileri heyecanla bekliyoruz!• NurayBartoschek@butundunya.com.tr
Küçük Ahmet, okuldan iki gözü iki çeflme dönmüfltü. Babas› niye a¤lad›¤›n› sorunca h›çk›ra h›çk›ra yan›t verdi: “Ö¤retmenimiz, ‘Ahlak nedir?’ diye sordu, bilemedi¤im için bana s›f›r verdi.” Babas› küçük Ahmet’in gözyafllar›n› dindirebilmek için ona ahlak›n ne oldu¤unu anlatmaya bafllad›: “Örne¤in, bir müflteri geldi, dükkandan mal ald›. Giderken de para dolu cüzdan›n› unuttu” dedi. “‹flte ahlak burada bafllar. Bu cüzdan› ne yapaca¤›m? Yaln›z kendime mi saklayaca¤›m, yoksa orta¤›mla m› paylaflaca¤›m?..”•
“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Amenhotep •2) Caesar •3) Darius •4) Ian Douglas Smith •5) Harry S. Truman •6) John Maynard Keynes •7) OECD •8) Solon •9) Kubilay Han •10) Niccola Machiavelli •11) Peloponnes Savafl› •12) Malta •13) Cenevre Konvansiyonu •14) Joseph Vissarionovich Cugashvili Stalin •15) Stagflasyon •16) Esperanto •17) Fichte• 138
GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER Engin Ünsal
Gelibolu’da Bir Topal Mart› Yafll› adam›n biraz ilerisinde bir mart› duruyordu. Adam›n bak›nd›¤›n› görünce topallayarak onun yan›na geldi. Adam çömeldi ve elindeki bal›¤› mart›ya uzatt›. Mart› sanki k›rk y›ll›k dostuymufl gibi, hiç ürkmeden adam›n avucuna bafl›n› uzatt› ve bal›¤› sivri gagas›yla kavray›p iki hareketle yuttu.
G
elibolu ‹stanbul’a otobüsle 5 saat uzakl›kta... E¤er kendi araban›zla gider ve yolda polis radarlar›na yakalanmazsan›z Gelibolu’ya üç saatte de varabilirsiniz. ‹stanbul’da bunald›¤›m zamanlar Gelibolu’ya gidiyorum. Kirlenmemifl bir denizin turkuaz rengi sizi daha ilk gördü¤ünüzde tutsak ediyor, bir imbik gibi sizi tüm s›k›nt›lar›n›zdan ar›nd›r›yor. Sanayileflmemifl bir k›y› kasabas› Gelibolu... Emeklilerin baflkenti gibi... Ev kiralar›n›n ucuzlu¤u, tar›msal zenginli¤inden dolay› ürünlerin ve bal›¤›n bollu¤u insana baflka bir dünyan›n kap›lar›n› aç›yor. Araba vapurlar›n›n Gelibolu’dan sürekli araç ve in-
san tafl›d›¤› Lapseki, bo¤azdan geçen nazl› gemiler, geceleri Lapseki’nin ard›ndan do¤an Ay’›n bo¤az›n sular›na b›rakt›¤› ›fl›lt›lar de¤me ressam›n yaratamayaca¤› güzellikte... Gelibolu benim için kurtulmak istedi¤im hüzünlerimin tap›na¤› gibi... Orada sessizli¤in sizi s›ms›cak bir sevgili gibi saraca¤› gecelerde çimenlerin üzerine uzan›p y›ld›zlar›n parlakl›¤›n›, evrenin sonsuzlu¤unu seyrederken insanlar›n yaflad›¤› kavgalar›n, düflmanl›klar›n ne denli anlams›z oldu¤unu an›msars›n›z. Ben öyle gecelerde bu sonsuz evrende mutlaka baflka dünyalar›n varl›¤›n› ve o dünyalarda mutlaka baflka canl›lar›n da yaflad›¤›n› düflünürüm. “Aca139
BD TEMMUZ 2008
BD TEMMUZ 2008
ba onlar da bizim gibi hoyrat, bizim gibi sevgisiz mi yafl›yorlar?” diye merak ederim.
“A
caba yaflamlar› kaç y›l sürüyor?”, “Birbirlerini ve do¤ay› öldürmek için yar›fl›yorlar m›?”, “Sevmesini, sevdikleri onlar› terk etti¤inde a¤lamas›n› biliyorlar m›?”, “Hüzün denen o fliirsel duyguyu acaba hiç yafl›yorlar m›?”, “Onlar›n da Günefl’i, Ay’›, geceleri gündüzleri var m› ve o gecelerin birinde sevdiklerinin ellerini tutup gökyüzüne bak›p benim merak ettiklerimi onlar da merak ediyor mu?” Gelibolu’yu beni böyle uçuk düfllerin kuca¤›na att›¤› için çok seviyorum. Havan›n güzel oldu¤u günler Gelibolu k›y›s›nda yürümekten büyük keyif al›yorum. Zincirbozan’a do¤ru yürümenin insan› nas›l dinginlefltirdi¤i anlat›lamaz. Bir yanda bo¤az›n güzelli¤i, dalgalar›n k›y›daki kayalarla h›rç›n seviflmesi, öteki yanda yamaca yaslanm›fl görkemli evler... Hep böyle evlerde oturmak istemiflimdir. Pencerelerinden denizin göründü¤ü, o mavili¤in odalar›n içine yans›d›¤›, denizden esen rüzgar›n iyot kokusunun odalar›nda gezindi¤i evler... O yolda yürürken o evlere özlemle ama ço¤u zaman k›skanarak bakar›m. Benimle olamayan bir sevgiliyi nas›l hasetle, k›rg›n ve üzülerek anarsam o ev140
lere de öyle bakar ve o buruklu¤u ‹stanbul’a de¤in tafl›r›m. Gene öyle ›l›k bir gündü. Bahar›n kokusu k›y›daki kayal›klarla buluflmufltu. ‹kindiye do¤ru o çok sevdi¤im yoldan yürüyordum. Kimi kayalar›n üzerinde ellerinde oltalar›yla insanlar vard›. Kayalardan at›lan oltalarla bal›k yakalamak keyifli olmal›yd›. Yolun ortalar›na do¤ru bir bank›n üstüne oturup denizi, insanlar› seyretmek ve dalgalar›n kayalarla bitmeyen kavgas›n›n sesini dinlemek istedim. Tam önümdeki kayan›n üstünde yafll› bir adam bafl›nda has›r flapkas›yla bal›k tutuyordu. Onu izlemeye bafllad›m. Birkaç denemeden sonra oltas›n› yakalad›¤› befl alt› bal›kla yukar› çekti. ‹¤nelerden toplad›¤› bal›klar› aya¤›n›n dibindeki kovaya att›. Oltada son bir bal›k kalm›flt›. Onu da özenle avucuna ald› ve çevresine bak›nd›. zamana de¤in ay›rd›na varmam›flt›m. Biraz ilerisinde bir mart› duruyordu. Adam›n bak›nd›¤›n› görünce topallayarak onun yan›na geldi. Adam çömeldi ve elindeki bal›¤› mart›ya uzatt›. Mart› sanki k›rk y›ll›k dostuymufl gibi, hiç ürkmeden ad›m›n avucuna bafl›n› uzatt› ve bal›¤› sivri gagas›yla kavray›p iki hareketle yuttu. Sonra bafl›n› adama do¤ru kald›r›p “Baflka var m›?” dercesine adam›n yüzüne bakt›. Adam mar-
O
t›ya duyamad›¤›m bir fleyler söyledi, sonra oltas›n› yeniden denize do¤ru savurdu. Bal›k tutan adamla mart› aras›ndaki bu dostluk ilgimi çekmiflti. dama bu denli yak›nl›k duydu¤una göre eski bir tan›d›¤› olmal›yd›. Orada oturup onlar› seyretmeye karar verdim. Mart›n›n bal›¤› yedikten sonra uzaklaflmamas› ve adam›n yan›nda bir dostuymufl, arkadafl›ym›fl gibi durmas› ilginçti. Adam oltas›n› çekip oltan›n bofl oldu¤unu gördükçe dönüp yan›nda duran mart›ya bir fleyler söylüyordu. O konuflurken mart›n›n bafl›n› kald›r›p adam› dinlemesi çok hofltu. Birlikte bal›k tutan ve arada yarenlik eden iki arkadafl gibiydiler. Biraz sonra adam birkaç bal›k daha yakalad› ve oltadan toplad›¤› son bal›¤› yine mart›ya verdi. Aralar›ndaki dostluk çok hofluma gitmiflti. Dayanamay›p adamla konuflmak istedim ve kayal›klar›n üstüne indim. Adama yaklafl›rken mart› hafif bir tedirginlik yaflad›, adama bakt›, onun duruflundan güven kazanarak hiçbir yere gitmedi.
A
“Rastgele” diye adam›n yan›na sokuldum. Kendimi tan›tt›m ve mart›yla olan dostlu¤unun çok ilginç oldu¤unu ve bu dostlu¤un nas›l bafllad›¤›n› sordum. “Ben emekli bir memurum” dedikten sonra öyküsünü anlatmaya bafllad›: “Uzun y›llar Anadolu’yu dolaflt›ktan sonra emeklilikte buraya yerleflmeye karar verdim. Denizi çok severim. Y›llard›r denize duydu¤um özlemi bu kayal›klarda bal›k tutarak, dalgalar›n sesini dinleyerek gidermeye çal›fl›yorum. Bu mart›ya gelince, birkaç ay önce bunu sokakta yaral› bir durumda buldum. Al›p veterinere götürdüm. Baca¤›na sert bir cisimle vurulmufl ve kalça kemi¤i k›r›lm›fl. Ac›lar içindeydi, yürüyemiyordu. Veteriner gereken i¤neleri yapt›, bandajlad› ve daha sonra bir iki kez daha görmesi gerekti¤ini söyledi. Onu soka¤a b›rakamazd›m. Ald›m eve götürdüm. Evimiz bahçeli bir yerde ona bir kafes yapt›m. Her gün yem götürdüm. Ac›s› hafiflesin diye okflad›m, onunla konufltum. Zamanla bana al›flt›; ama baca¤› sakat kald›. Zor yürüyor; fakat k›sa mesafelere uçabiliyor. Onu deniz k›y›s›na götürdüm, arkadaflla141
BD TEMMUZ 2008
r›na kar›fls›n, denizin üzerinde uçsun istedim; ama gitmedi. Ona gitmesi gerekti¤ini anlatmaya çal›flt›m. Yüzüme bak›p beni dinledi; ama yan›mdan ayr›lmad›. Art›k onunla arkadafl olduk. Her gün buraya onunla bal›k tutmaya geliyoruz. Akflam eve dönerken onu kuca¤›ma al›yorum. Evde kafesinde uyuyor, kimi zaman evin içine al›yorum. Bizim ailenin bir ferdi oldu gibi...” Bir mart›ya bir adama bakt›m. Ne güzel bir dostluk öyküsüydü bu böyle... Ne adam mart›ya ihanet edebilirdi ne de mart› adama... Karfl›l›kl› bir menfaat iliflkisi vard›; ama bu çok masumdu. Adam mart›ya bal›k veriyor karfl›l›¤›nda sadakatini al›yordu.
Tüm gün o deniz k›y›s›nda onunla konufluyor mart› da onu sab›rla dinliyordu. Adama teflekkür edip ikisine birlikte uzun dostluklar diledim. Oturdu¤um banka geri döndüm. Onlar› hayranl›kla seyretmeye devam ettim. Güneflin bat›fl›na yak›n adam oltas›n› toplad›, kovas›n› ve oltas›n› sol eline ald›, mart›y› da sa¤ eliyle kuca¤›na... Yan›mdan geçerken bafl›yla selam verdi. Arkalar›ndan hayranl›kla bakt›m. Mart›lar uzun yaflayan kanatl›lardan... Mart›n›n arkadafl› adam yak›n bir zamanda ölürse o mart› ne yapar diye kederlendim.• enginunsal34@smileadsl.com
Evsahibi CD’yi çalmak için yerine yerlefltirirken, “Bilmem Mozart’› sever misiniz?” diye sordu konuklar›na... Konuk çift, sonradan görme, entelektüel geçinen; ama kültürsüz kiflilerdi. Kad›n eflinden önce söze at›ld›: “Çok severim” dedi. “Hatta geçen gün kendisini dört buçuk vapurunda gördüm. Heybeliada’ya gidiyordu.” Adam, evsahibine rezil olman›n verdi¤i utançla eflinin kula¤›na e¤ilerek flunlar› söyledi: “Rezil ettin beni... Dört buçuk vapuru Heybeliada’ya u¤rar m› hiç!..”• Küçük çocuk ailesiyle ilk kez hayvanat bahçesine gitmiflti. Aslanlar›n bulundu¤u kafesin önünden geçerlerken, küçük çocuk kafese fazla yaklaflt›. Görevli, hemen küçük çocu¤un yan›na gelerek onu uyard›: “Yavrum” dedi. “Bu kafese fazla yaklaflma…” Küçük çocuk görevlinin bu uyar›s›na çok k›zd›: “Korkma amca, korkma” dedi. “Yemeyiz senin aslanlar›n›...”• 142
KÜÇÜK BÜYÜK BULUfiLAR İlker İnal
Kimi milat öncesi ça¤lar›n en derininden, kimi yaln›zca 10-15 y›l önceden gelip yaflam›m›z›n tam merkezine yerleflti. Ampulden cep telefonuna, prezervatiften televizyona, bisikletten difl f›rças›na, internetten kibrite, sutyenden kurflunkaleme CD’den radyoya... Herhangi birinin eksikli¤ini düflünebiliyor musunuz?.. Ok ve yay, ‹.Ö. 30.000: Arkeologlar taraf›ndan bulunan en eski ok ve yaylar ‹.Ö. 9000 y›l›na aitken, uzmanlar tasar›m›n Afrika k›tas›ndan ç›kt›¤›n› düflünüyor. Olta kancas›, ‹.Ö. 30.000: ‹nsano¤lunun yaflam›n› riske atmadan ya da kofluflturup kan ter içinde kalmadan karn›n› doyurabilmesinin yolunu açan olta kancas›n›n ilk örnekleri, tahtadan oyularak yap›lm›flt›.
Pil, 1800: Pilin ilk versiyonu olan voltaik hücreler, Alessandro Volta taraf›ndan gelifltirildi.
Polaroid fotograf makinesi, 1947: Tatil fotograflar›n› görmek için niçin bu denli uzun bekledi¤i-
ni soran k›z›ndan esin alan Edwin Land’in 1947’de tasarlad›¤› ilk polaroid fotograf makinesinin ilk müflterileri aras›nda polisler ve sanatç›lar vard›. Bir dönem, samimi pozlar›n› fotografç› gözlerinden sak›nmak isteyen yaramaz çiftlerin gözdesiydi. 143
BD TEMMUZ 2008
Post-it, 1973: Bugün 3M için çal›flan tasar›mc› Art Fry’›n güçsüz bir yap›flt›r›c›y› sar› bir ka¤›da uygulamas›ndan 30 y›l sonra, postit’leri 100 ülkede, 62 renkte bulmak olanakl›.
Prezervatif, 1640: ‹lk kez 16’nc› yüzy›l›n ‹talyan jinekolo¤u Gabriel Falloppio taraf›ndan kullan›m› önerilen prezervatif, 1960’l› y›llara de¤in hayvan ba¤›rsa¤›ndan yap›l›yordu. Pusula, 1190: Çinli ve Avrupal› denizciler taraf›ndan birbirlerinden ba¤›ms›z olarak gelifltirilen pusula, dünyan›n keflfine giden yolda en önemli ad›mlardan biriydi. Q klavye, 1868: Ad›n› sol üst köflesinde yer alan harten alan Q klavye, bir gazetecinin buluflu. “Milwaukee News” gazetesinde çal›flan Christopher Latham Sholes’un tasarlad›¤› daktilo klavyesi, bilgisayar devriminden sonra da yaflamda kalmay› baflard›. Radyo, 1895: Radyo, Rus Alexander Popov ve ‹talyan mucit Guglielmo Marconi taraf›ndan gelifltirilirken, ilk transatlantik radyo sinyali 1901 y›l›nda gönderildi. 144
Robot, 1921: Bugün araba üretiminden beyin ameliyatlar›na de¤in birçok alanda kullan›lan robotlara adlar›n›, Çek oyun yazar› Karel Capek vermiflti. Capek’in oyununda önce insana hizmet eden, sonra dünyay› ele geçiren robotlar, henüz böyle bir e¤ilim göstermiyorlar! Saban, ‹.S. 100: Mezopotamya’daki ilk çiftçiler topra¤› sürmek için a¤aç dallar› ve köklerini kullan›rken, tar›m›n topra¤›n daha sert oldu¤u Avrupa’ya yay›lmas›yla metalden yap›lm›fl sabanlar ortaya ç›kt›. Seloteyp, 1937: Bir Frans›z patentinden etkilenen Colin Kininmonth ve George Gray’in ince selofan filmlerinin bir yüzünü do¤al bir yap›flkanla kaplamas›yla ortaya ç›kan seloteyp, yüzy›l›n en baflar›l› bulufllar› aras›nda.
S›f›r gürültülü kulakl›k, 1988: Kendi üretti¤i ses dalgalar›yla d›flar›dan gelen gürültüyü susturan kulakl›klar, Bose Ses Sistemleri firmas›n›n kurucusu Amar Bose’nin akl›na uzun bir uçak yolculu¤unda gelen fikir sonucu gelifltirilmifl.•
DEN‹Z‹N TUZU ve TADI Sevil Çalışkan
Beykoz’da Didar Han›m Yal›s›
eykoz ‹skelesi’ne ç›kt›¤›n›zda, sa¤ tarafa dönüp park›n içinden geçerek k›y›y› izlerseniz, bugünkü Halk Bankas›’n›n oldu¤u yere gelirsiniz. ‹flte Halk Bankas›’n›n oldu¤u bu bina, bir zamanlar ünlü fieref Kaptan’a aitti. Kaptan›n ölümünden sonra bu yal›da uzun y›llar, fieref Kaptan’›n efli Didar Han›m oturdu. Ben, Didar Han›m’› ve 63 baca no.’lu Sütlüce’nin kaptan› olan efli fieref Kaptan’› tan›mad›m. Bu anlatacaklar›msa, ailemizin bireylerinden ve o günleri gören Beykozlular’dan duyduklar›md›r. Bu yal›, zaman›n›n tüm yal›lar› gibi ahflap bir yap›yd›. Üst kat›nda büyük bir balkonu, önünde uzun bir r›ht›m› ve genifl bir bahçesi vard›. Annemin Didar Han›m’la görüfltü¤ünü, s›k s›k ondan söz etti¤ini ve kendisini çok sevdi¤ini an›msar›m. Didar Han›m, yafll› ve
B
son derece kibar, iyiliksever bir ‹stanbul han›mefendisiymifl. 1940’l› y›llar›n bafllar›nda, Beykoz’da üç tane telefon varm›fl. Bunlardan biri, karakolun telefonu, öteki iskelenin telefonu, üçüncüsü de Didar Han›m’›n telefonu... ‹lk iki telefon, hizmete özel telefonlar oldu¤undan, kullan›mlar› çok s›n›rl›ym›fl. Fakat Didar Han›m’›n telefonunda s›n›r, durak say› yokmufl. Konu komflu tüm gereksinim sahiplerine, telefonunu cömertce kulland›r›rm›fl. Didar Han›m’›n telefonunun ünü, giderek tüm Beykoz’a yay›lm›fl. Halk o telefona art›k “Didar Han›m’›n telefonu” demeyi b›rakm›fl, “Hayrat telefonu” demeye bafllam›fl. *** fieref Kaptan, bir gün, gemisiyle Bo¤az’da bir deniz kazas› yapar ve bu kazada, bir ölüm olay› olur. Kaptan hakk›nda dava aç›l›r ve bu dava oldukça uzar. 145
BD TEMMUZ 2008
günleri, annem ve a¤abeyim anlat›rlard›. “Sözcüklerin müzi¤i” olarak nitelendirdi¤im fliir, Orhan Veli’nin kaleminin ucunda, sözcüklerden oluflturulmufl birer tablodurlar. Onun unutulmaz “‹stanbul’u Dinliyorum Gözlerim Kapal›” adl› fliirini, bir anlamda onun, Beykoz’da ve Bo¤az’da yaflad›¤› günlere borçluyuz. Beykoz’da yaflam›fl olmasayd›, “Dinmifl lodoslar›n” muhteflem u¤ultusunu nas›l bilebilir ve sözcüklere dökebilirdi? “Bafl›nda eski âlemlerin sarhofllu¤u, dinmifl lodoslar›n u¤ultusu içinde lofl kay›khaneli bir yal›”n›n anlat›m›, ancak onun fliirinde düfllerimizden yaflama dönebilmektedir. “Uzaklarda, çok uzaklarda sucular›n hiç dinmeyen ç›ng›raklar›”n› bugüne de¤in kim fliirsellefltirebilmifltir? Kapal›çarfl›’n›n serinli¤iyle Mahmut Pafla’n›n, c›v›l c›v›l canl›l›¤›n› ve yine Haliç’teki doklardan perde perde yükselen çekiç seslerini, fliirinde müziklefltiren kaç ‹stanbul flairi vard›r? Beykoz’da Pazar Soka¤›’nda-
O
Beykoz’da Didar Han›m Yal›s›...
Kaptan sessiz ve hemen tüm Bo¤az kaptanlar› gibi efendi ve onurlu bir insand›r. üm suçlamalara ve olup bitenlere çok üzülür. Sonuçta dava beraatla sonuçlan›rsa da bu müjde kaptana ulaflt›r›ld›¤›nda, bu davay› onur meselesi yapm›fl bulunan fieref Kaptan, çok heyecanlan›r ve ani bir kalp krizi sonunda yaflam›n› yitirir. fiirket-i Hayriye de, fieref Kaptan’›n an›s›na sayg›s›n› kan›tlarcas›na cenazesini, daha önce kaptanl›k yapt›¤› 74 Alt›nkum Vapuru’yla Beykoz’a nakleder. Çünkü o tarihlerde kaptanlar, Beykoz gibi ufak
T 146
k›y› yerleflimlerde otururlarm›fl ve halk taraf›ndan da kendilerine “Beybaba” diye hitap edilirmifl. *** Belki bilmiyor olabilirsiniz diye söyleyeyim, Orhan Veli de Beykoz’ludur, Beykoz Yal›köy, Pazar Soka¤›’ndaki ahflap evde do¤mufl büyümüfltür. Ancak gençli¤inde bir süre de, flimdi sözünü etti¤im, Didar Han›m’›n yal›s›nda, annesi ve kardefli yazar Adnan Veli ile oturmufltur. O tarihte bir yaz mevsimini geçirmek üzere, hemen yan›ndaki yal›n›n bir bölümünü de bizimkiler kiralam›fllard›. ‹ki yal› aras›nda, k›sa süreli de olsa bir ahbapl›k kurulmufltu.
ki evde do¤an, Didar Han›m’›n yal›s›nda gençli¤ini geçiren bu büyük ozan›m›z, yaln›zca 36 yafl›ndayd›, arkas›ndan flu m›sras›n› m›r›ldand›¤›m›zda: “Al›r bafl›m› giderim Yelkovan kufllar›n›n pefli s›ra” *** Akl›n›zda bulunsun, Beykoz ‹skelesi’ne ç›kt›¤›n›zda, sa¤ taraftaki park›n içinden geçin, k›y›y› izleyerek yürüyün ve üzerinde flimdi Halk Bankas› yaz›l› bir tabela olan Didar Han›m’›n yal›s›na geldi¤inizde durun, gözlerinizi de, kulaklar›n›z› da dört aç›n ve bir süre bekleyin. Çok geçmeden, fieref Kaptan’›n Sütlüce vapurundan yayd›¤› düdük sesini duyacaks›n›z, yal›n›n telefonunu kullanabilmek için kap› önünde kuyru¤a giren Beykozlular’› göreceksiniz, sonra gözleriniz, biraz ötede oturmufl, ‹stanbul’u dinleyen gözleri kapal› bir adama tak›lacak... Önce kesik kesik üç kez “Aaa” diyeceksiniz içinizden, sonra da onu yan›n›zdaki arkadafl›n›za gösterip, “Çok iyi tan›yorum ben bu adam›” diyeceksiniz.• sevilc@isbank.net.tr
“Satranç”›n Yan›tlar› Atak: 1. Af5+ gxf5 2. Vg3+ fif6 3. Axd7 Vxd7 4. f4 1-0 Oyun Sonu: 1. fid4 fie6 2. fic5 fie5 3. fib5 fid4 4. g5 fxg5 5. c5 a5 6. c6 a3 7. c7 a2 8. c8V a1V 9. Vh8+ 1-0 Kendi Gelen: 41... h5?? 42. Kh6+ Kh7 43. Kg6 Vd8 44. Vxc5 Kg7 45. Vd4 Ve7 46. Kh6+#• 147
Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbule-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
K›vanç Saydam, Ankara
Ayça Ayd›n, Antalya
Batu Bulut, Tekirda¤
Berkay D›ran, Mu¤la
Tan Kap, ‹stanbul
Mert Kabukçuo¤lu, Ankara
Bilge ve Ka¤an Küçüky›ld›z, Kastamonu
O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan
Nineler ve Dedeler
‹. Toprak Kesici, Nevflehir
Eren fiener, Ordu
Almila Kufl, ‹stanbul
Zekiye Yücel ve Ni¤ar Ural
Kübra Bayana, Afyon
Murat Çatalkaya, Ayd›n
B. Alp Haflimo¤lu, ‹stanbul
fiükriye Ceran
Mant›k Bilmecesi, Bulmaca
Mankafa Poldi
Haziran Ay› Yan›tlar›, Çözümleri
Mant›k Bilmecesi Eczac› S›rr› Ahmet Mahmut Ali Mehmet
Eczane S›hhat fiifa Kurtulufl Deva Ça¤
Sokak Reha Alper Mutlu Ovac›k Sevinç
Kifli say›s› 18 12 24 17 13
Bulmaca “Poldi, niçin bisiklete binmeden kofluyorsun?” “‹flim o denli acele ki, bisiklete binmeye zaman›m yok.”
“Telefonunuz yok ha... Öyleyse rahats›z ettim, kusura bakmay›n...”
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17
“Bay Poldi, sizi yar›n saat 13:00’te, ormanda düelloya davet ediyorum.” “Tabii ki... E¤er tam zaman›nda orada olamazsam, siz bafllay›n.”
150
“fiimdi sahnede ne çal›yor?”
18
“Sekizinci Senfoni...”
19
“Demek geç kald›k. Yedisini kaç›rm›fl›z.”
20
1
2
3
A Z ‹ Z A M U S T A F A Z A D E H
Z A M A N E
‹ Z N E L Z A S ‹ A N A A T ‹ M T R T D E O M A N S A A M A Y R A S E U L A K A E A fi E A T O ‹ R S F R A Y A T E T E M E Z
A ‹ L E
O T O M O B S ‹ ‹ L
4
5
6
7
8
9
10
S ‹ N A L E Z N E M A L A O S E A B A N N E K Y A T T A T K A S K A T A M A ‹ L A ‹ R A D M ‹ K A F ‹ R T E F E T E K R O N A T R
11
12
B E A R A ‹ T F T K A A S K A I R N I Ç E E M E
14
15
G Ü R R Y A A M N A K I R S A T E L M E A K S E
13
M ‹ A T A M A S Y A T A L
151
MANTIK B‹LMECES‹
KARELER VE RAKAMLAR
Prof. Dr. Yüksel Bozer
Cahit Batum
--
=
--
=
--
--
-=
--
Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Haziran Ay› Çözümü: 254 + 371 = 625 + 404 -- 269 =+ 135 658 + 102 = 760
733 -- 389
390 = 343 -- 205 = -- 184
344
185 = 159
Sebze
Et
Elma
12:30
11:45
11:30
10:30
10:00
Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.
3,25 YTL
=
+
3,00 YTL
+
2,43 YTL
--
+
2,15 YTL
=
2,00 YTL
--
Yo¤urt
=
fiampuan
+
O gün farkl› saatlerde süpermarkete gelen befl kifli farkl› ürünler ald›lar. Afla¤›daki ipuçlar›ndan kimin hangi saatte geldi¤ini, ne ald›¤›n› ve ne kadar para ödedi¤ini bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- fiampuan› alan ne Ergun ne de 12:30’da markete gelen kifliydi. Sözü edilen kiflilerden hiçbirinin ödedi¤i para da 2,43 YTL de¤ildi. 2- 2,15 YTL ödeyen sebze ald›. Ama bu kifli Faz›l de¤ildi. Faz›l saat 11:45’te markete gelmiflti. 3- Ne Timur ne de 2,43 YTL ödeyen elma alm›flt›. Elma alan kifli 10:30’da markete gelmiflti. 4- 3,25 YTL ödemeyen Dündar’dan bir saat sonra markete gelen Ali 3,00 YTL ödemiflti; fakat et almam›flt›. 5- 2,00 YTL ödeyen saat 12:00’ye yar›m saat kala markete gelmiflti.
Ali Dündar Ergun Faz›l Timur 2,00 YTL 2,15 YTL 2,43 YTL 3,00 YTL 3,25 YTL Elma Et Sebze fiampuan› Yo¤urt Ad
Saat
Ürün
Para
YukselBozer@butundunya.com.tr 152
153
SATRANÇ Mustafa Yıldız
IVANCHUK BEfiTE BEfi YAPTI Ukraynal› Büyükusta Vassily Ivanchuk, may›s ay›nda Sofya’da düzenlenen ve Eski Dünya fiampiyonu Topalov, Dünya Kupas› Birincisi Aronian, Azeri GM Timur Recebov, Çinli GM Bu ve Bulgar GM Cheparinov’un kat›ld›¤› döner sistemle oynanan 4’üncü M-Tel Turnuvas›’n› ilk bölümünde tüm maçlar›n› kazanarak 8 puanla birinci bitirdi. M-Tel Turnuvas›’n› ilk kez Topalov’un d›fl›nda bir satrançç› kazanm›fl oldu. Toplalov-Ivanchuk, Sofya, 2008
8
8 7
Aronian-Ivanchuk, Sofya, 2008 19. hamlede Aronian anlafl›lmaz bi7 çimde Fc3?? oynuyor. Acaba file dokundu da oynamak zorunda m› kald›? 19... 6 Vxc3 20. Vxd5+ (Siyah, net bir fil önde.) 5 20... fie8 21. Kac1 Vd3 22. Vxb7 Kd8 4 23. Kfd1?? (Bu daha kötü bir hamle. Ivanchuk’un vezirinden vazgeçemeye3 ce¤ini mi san›yor?) 2 23... Vxd1+ 24. Kxd1 Kxd1+ Siyah›n 1 veziri tahtada de¤il; ama kalan tafllar› c d e f g h a b oyunu kazanmaya yetecek. Aronian bu konumdan sonra 19 hamle daha oynad› (!) ve kaybetti.
Beyaz kazan›r
OYUN SONU
6
Rey,1938
5 4 3 2 1 a
b
c
d
e
f
g
h
Hamle beyazda: 24. Axf6!! Siyah›n savunmas› paramparça ediliyor. 24... gxf6 Daha iyi bir seçenek de Beyaz kazan›r yok zaten. (24... Fxf6 25. Vg6+ fif8 26. Fxf6 gxf6 KEND‹ GELEN 27. Ke6! ve beyaz kazan›r.) Adams-Rublevsky, 2007 25. Vg6+ fif8 26. Fc1 d5 27. Kd4! Kale etkileyici bir darbe ile oyuna giriyor. (27. Fxh6+ biraz erken olurdu; çünkü 27... Kxh6 28. Vxh6+fig8 29. Kd4 Ff8! ve beyaz›n sald›r›s› biraz zora girerdi.) 27... Ad6 28.Kg4 Af7 29. Fxh6+!! fie8 (Ya da 29... Axh6 30. Vg7+ fie8 31. Vxh8+ fid7 32. Vxh6 beyaz kolayca kazan›r.) 30. Fg7 1-0 Siyah terk eder. E¤er 30... Kg8 31. h6 kesin kazanca götürür. 41... h5?? Gönderi: Suat Boztepe, Samsun MustafaYildiz@butundunya.com.tr
154
ATAK Jojua-Banikas, Filibe
7
1. e4 e6 2. d4 d5 3. Ac3 Af6 4. e5 Afd7 5. f4 c5 6. Af3 Ac6 7. Fe3 a6 8. a3 6 cxd4 9. Axd4 Fc5 10. Fe2 0-0 11. Vd2 5 Vc7 12. Ff3 Axd4 13. Fxd4 Ab6 14. Ae2 4 Fxd4 15. Vxd4 Fd7 16. b3 Fb5 17. Ac3 Kfc8 18. Axb5 axb5 19. Fe2 Ad7 20. Ka2 3 Ab8 21. 0-0 Ac6 22. Vd2 Vb6+ 23. fih1 2 (D) Va5 24. Vxa5 Kxa5 25. Kaa1 Kca8 1 26. Kad1 Kxa3 27. Fxb5 Ab4 28. c4 K8a5 c d e f g h a b 29. f5 exf5 30. g4 Kxb3 31. gxf5 Ke3 23... Va5! 32. Kb1 Ad3 33. e6 d4 34. Fe8 Ac5 35. Fxf7+ fif8 36. f6 gxf6 37. Kxf6 fie7 38. Kh6 (d piyonunun sürülmesini kolaylaflt›r›yor.) 38... d3 39. Kh7 d2 40. Kg1 Ke1 41. Fh5+ fixe6 42. Khg7 Ae4 43. K7g6+ fie5 0-1 8
VEZ‹R H‹NT “Queen’s Indian Petrosian System” J. Konikowski, Pennsylvania, 1985 kitab› 100 sayfa ve 7 bölüm. Oyunlar bölümünde 19791983 y›llar› aras›nda oynanm›fl 20 oyun var. Kitaba oyunlar› al›nan kimi satrançç›lar flöyle: Petrosyan, Spassky, Kasparov ve Korçnoy. Vezir Hint Savunmas› Petrosyan Sistemi, E 12 olarak adland›r›l›yor. Kitaptan seçti¤im flu oyun 1981 y›l›na ait ve 32. fiahovski Informator’da yer al›yor. Kasparov-Andersson, Tilburg 1981
Çözümler 147’nci sayfam›zdad›r. 155
BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156
6
4
SOLDAN SA⁄A: 1) Fotograf›n› gördü¤ünüz sinema elefltirmenimiz. - Matematikte sabit bir say›. 2) Keder. - Kimi hastal›klar s›ras›nda görülen anlama, duyma ve hareketin tümüyle ya da az çok kaybolmas›yla beliren derin dalg›nl›k durumu. - Özel ka¤›tlarla aç›lan bir fal türü. 3) Üç Silahflörler’den biri. - Bir göz rahats›zl›¤›. 4) Dili tutulmufl, dilsiz. - Güçlü ve becerikli. - Kiraya verilerek gelir getiren mülk. 5) Audrey Tautou’nun baflrolünde oynad›¤›, Jean-Pierre Jenuet filmi. - Satrançta bir tafl. 6) fiaflma bildiren ünlem. -“Ben ordan geçerken biri / ..... dese gir içeri / Girip yerden selamlasam / Hane içindekileri” (Naz›m Hikmet). - Birçok kifli taraf›ndan el ele tutuflarak oyun müzi¤i eflli¤inde oynanan bir halk oyunu. - Aktinyumun simges. 7) Endonezya’n›n plaka imi. Bir meyve. - Etap, merhale. 8) E¤rilmekte olan yünün tutturuldu¤u bir ucu çatal de¤nek. - Eski dilde t›nlama. - Nazi hücum k›tas›. 9) Demir yolu. - Brezilya’n›n plajlar›yla ünlü bir kenti. - Notada durak iflareti. - Bir nota. 10) Kimi görevleri yürütebilmek amac›yla kurulan yer. - Enayi, avanak. - Temas. 11) Eskiden evlerde g›da maddesi koymaya yarayan bölüm. - Parlak bir tür kumafl. - ‹syankâr. 12) Omurgay› oluflturan kemiklerden her biri. - Örnek al›nacak söz. - Tarla s›n›r›. 13) ‹nsan akl›n›n alamayaca¤› ola¤anüstü olay, mucize. - Maden ç›kar›lan yer. 14) Bir nota. - Bir haber ajans›. - Arnavutluk’un para birimi. - Güzel sanat. ‹flaret. 15) Ümit. - Bir bahç›van gereci. 16) Bir zaman birimi. - “Çok önemli kifli” anlam›nda bir k›saltma. - Yunan alfabesinde bir harf. 17) Girdap. - Bir fleyin fiyat›n› art›rma. 18) ‹ri taneli bir zeytin türü. 19) Lantan›n simgesi. - Bak›fl. 20) Faal. - Kültür.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) 1928-2004 y›llar› aras›nda yaflam›fl çocuk psikolojisi hakk›nda birçok yap›t› bulunan bilim adam›m›z. - En küçük sosyolojik birim. 2) Bal›k yumurtas›yla yap›lan bir tür meze. - Eski dilde resmeden, resim çizen. Yard›m istenildi¤ini anlatan bir söz. - Bir binek hayvan›. 3) Ak›tma. - Oy. - Dünyan›n en alçak gölü. - Kafiye. 4) Mikroskop cam›. - Din ifllerini devlet ifllerinden ay›ran. - Aklanma. - Ölümlü. 5) Bilim. Hatal› bas›lm›fl pullara verilen ad. - Sodyumun simgesi. - Kad›n giysilerinin etek ucu, kol gibi yerlerine verev kesilmifl kumafltan yap›lan süs. 6) Dingil. - Kraliçe. - Küçük ma¤ara. - Multipl skleroz hastal›¤›n› tan›mlayan harfler. - Bir yaz meyvesi. 7) Bir nota. - En kal›n kad›n sesi. - Asya’da bir baflkent. - Mili amper saatin k›sa yaz›l›fl›. 8) Asma kütü¤ü. - Eski dilde su. - Siperli bir flapka türü. - Sivas’›n bir ilçesi. 9) Gözlemevi. - Bir cetvel türü. - Elmas gibi de¤erli madenlerin safl›k derecesi. 10) Türkiye’nin plaka imi. - Geminin sol taraf›. - Sekiz hecelik dizelerden oluflmufl bir ‹spanyol fliir türü. 11) Gelecek. - Asya’da bir ülke. - Bir say›. - Sert üslupla çal›nan bir müzik türü. 12) Delik ve y›rt›¤› uygun bir parçayla onarma, kapatma. - Yemek. - Manganez elementinin simgesi. - Hindistan’da bir kent. 13) Anasonlu bir içki. - ‹stanbul’un eski adlar›ndan biri. 14) Basketbolda topun geçirilmeye çal›fl›ld›¤› çember. - Gözleri görmeyen. - ‹skambilde birli. - Nikelin simgesi. 15) Köpek. - Hindistan’da prenslere verilen unvan. - Anlam› güçlendirmek için ayn› kelimenin tekrarlanmas›.•
FilizOskay@butundunya.com.tr 157
B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN
VAL‹ PAfiA KÂZIM D‹R‹K BANDIRMA VAPURU’NDAN HALKIN KALB‹NE, ERZURUM KONGRES‹, UNUTMAK, ROTTERDAMLI ERASMUS Vali Pafla Kâz›m Dirik Band›rma Vapuru’ndan Halk›n Kalbine
cumhuriyete kanat geren özverili ve mütevaz› kiflilerden birini daha yak›ndan tan›ma olana¤› sunuyor bu kitap...
K. Do¤an Dirik Gürer Yay›nlar›
lk kez gün ›fl›¤›na ç›kan fotograf ve belgelerle yak›n tarihi ayd›nlatan bir çal›flma. 19 May›s 1919’da Mustafa Kemal’le birlikte Band›rma Vapuru’na binen Kâz›m Dirik, TBMM Gürcistan Ola¤anüstü Temsilcili¤i görevini üstlendi. Kurtulufl Savafl›’nda hem Bat› Cephesi’nde hem de Do¤u Anadolu’da görev yapt›. ‹flgalcilerin y›kt›¤› ‹zmir’i bay›nd›rlaflt›rd›. ‹zmir Suikast›’n› ortaya ç›kar›p büyük bir felaketin önüne geçti. Trakya’n›n y›k›m küllerinden yeniden do¤uflunu sa¤lad›. Bu özelliklerinden dolay›, soyad›n› Atatürk’ün verdi¤i
‹
158
Milli Mücadele Tarihi-I Erzurum Kongresi
rutiyet (1920)”, “Cumhuriyet’e Do¤ru (1921-1922)”, “Türkiye Cumhuriyeti (1923)”, “Tek Partili Cumhuriyet (1931-1938)”, “Milli fief Dönemi (1939-1945)”, “Demokrasiye Geçifl (19461950)” okuruyla buluflacak. “Tarih incelemelerinde büyük-küçük, önemli-önemsiz diye ayr›mlar yapmadan, geçmiflteki tüm olaylar›n gerçe¤ini bulmak, gerçe¤e ba¤lanmak ve gerçe¤e dayanmakta kaç›n›lmaz zorunluluk vard›r. (...) Bu kitap do¤mas›ndan ve milli bünyemizde kötü etkiler yapmas›ndan kuflkuland›¤›m›z bu zararlar› mümkün oldu¤u kadar azaltabilmek için gücümüz oran›nda gerçekleri bulup ortaya koyabilmek amac›yla yaz›ld›.”
Mahmut Golo¤lu Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›
Unutmak ‹nci Aral
an›kl›¤›n› yapt›¤› dönemin Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi üzerine özenli çal›flmalar›yla tan›nan Mahmut Golo¤lu’nun yap›tlar› uzun bir süreden beri sahaflar›n raflar›nda bulunabiliyordu. Yeniden gözden geçirilerek dizin eklenerek yay›n›na bafllanan kitaplar 9 yap›ttan olufluyor. “Erzurum Kongresi” adl› kitab›n ard›ndan “Sivas Kongresi”, “Üçüncü Mefl-
T
Merkez Kitaplar
ap›tlar›yla bireylerin kendileri, çevre ve toplumsal çemberleri içindeki yaflamlar›n› irdeleyen, kad›n-erkek, kad›n-toplum iliflkilerini tüm ç›plakl›¤›yla gözler önüne seren ‹nci Aral bu kez an›lar›yla bunu sürdürüyor. Yap›tlar›n› büyük bir dikkatle okuyup dilinin flifresini çözen bir okuru Tolga Meriç’in sorular›yla çakan k›v›lc›m-
Y
lar iki y›l süren yaz›flma ve konuflmalar›n sonucu haz›rlanan kitap ‹nci Aral’›n yaflam ak›fl›nda yolculuk yapt›r›yor.
Rotterdaml› Erasmus Zaferi ve Trajedisi Stefan Zweig Can Yay›nlar›
rasmus, Kuzey Avrupa Rönesans›’n›n büyük ustas›, yaflam öyküsü ba¤nazl›¤›n her türlüsüne karfl› bir savafl ilan› niteli¤i tafl›yan hümanist bilgin... Stefan Zweig, son solu¤una de¤in bir hümanist, gerçek bir hümanist, gerçek bir dünya vatandafl› olarak kalan gelmifl geçmifl en büyük özyaflam öykü yazar›. Ahmet Cemal flairleri, yazarlar› Türkçe konuflturan usta bir çevirmen... “Her koflul alt›nda iç özgürlü¤ünü koruma u¤runda çaba harcamak, kimsenin efendisi olmaya kalk›flmamak; fakat kimseye de boyun e¤ememek, hiçbir sav ya da düflünceye bafltan düflmanca yaklaflmamak; ama buyurgan nitelik almaya bafllad›¤› anda her sav›n ya da düflüncenin karfl›s›na dikilmek. Bütün bunlar gerek Erasmus’un, gerek Zweig’›n kifliliklerinde birbiriyle bütünüyle örtüflen niteliklerdir.”•
E
159
B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Hürriyet Edmonds, Londra
160
TÜRK RESSAMLARI: BÜLENT TURAN
GALATA KULES‹ Bülent Turan, 1940 y›l›nda ‹stanbul’da do¤du. 1963 y›l›nda Y›ld›z Teknik Üniversitesi, ‹nflaat Bölümü’nü bitirdi. Ö¤rencilik y›llar›nda o y›llar›n bas›n merkezi olan Bab-› Âli’de, “Kelebek”, “Hafta Sonu”, “Resimli Roman” dergilerine resimli romanlar, “‹stanbul Ansiklopedisi”ne, “Her Gün” ve “Kara Kedi” gazetelerine illüstrasyon ve karikatürler çizdi. Mühendis olduktan sonra Anadolu’nun çeflitli illerinde devlet inflaat taahhütlerini yürüttü. 1978 y›l›ndan itibaren ‹stanbul’a dönerek müteahhitlik ifllerine devam etti. 1983 y›l›ndan itibaren Mahmut Cuda’n›n yan›nda resim çal›flmalar›na yeniden a¤›rl›k verdi. 1986 y›l›nda Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne girdi; ancak inflaat ifllerinin yo¤unluk kazanmas› nedeniyle iki sömestr sonra devams›zl›k nedeniyle okuldan uzaklaflt›r›ld›. 2007 y›l› bafl›nda merkezi New York’ta bulunan “Pastel Society of America”n›n (Amerika Pastel Ressamlar› Büyük Kuruluflu) s›n›rl› say›daki “Juried Signature Member” derecesini alarak, resimlerinde “PSA” imza yetkisini kullanabilecek ilk ve tek Türk sanatç› oldu. Ressam Bülent Turan, 2004 y›l›ndan buyana resim çal›flmalar›na ‹stanbul, Göztepe’deki atölyesinde devam etmektedir.