2008/08

Page 1



BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlular›: Nükhet Alicikoğlu

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cansın, İzmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Serdar Kalkan, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 31. 07. 2008

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr


Y›l: 11, Say›: 123

A ⁄ U S T O S

2 0 0 8

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

7 Her Oyun Kurallarıyla Oynansa... METE AKYOL

38 Atatürk’ün “Yapma” Dedikleri Orada Bile Yapılmıyor KAYA KARAN

10 Atasözleri (II) ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

17 Az Çekmedi İstibdadtan Mustafa Kemal

41 Karanlıktan Aydınlığa Geçerken Bir Öğretmenin Yaşadıkları KONUR ERTOP

YAfiAR ÖZTÜRK

46 Kimler Kazanacak 24 Başkent Üniversitesi Bu Olimpiyatlarda? “Türkiye Cephesi”ne 2009 H. GÜNEfi ATAY Mezununu Daha Gönderdi 30 İnsanları Seveceksin AL‹ NA‹L‹ ERDEM

52 Pekin’e Hoş Geldiniz SEMRA ATAY

33 Cumhuriyet Savcısının “Birinci Vazifesi” Cumhuriyeti Korumaktır

56 Kırmızı Sandaletli Çocuğun Öyküsü MET‹N GÖREN

SELMA ATABEK

60 “Acta Est Fabula” SONGÜL SAYDAM

69 Kars’ın Kuşları Kendilerine Sahip Çıkan Bir Türk’e “Doğa”nın En Büyük Ödülünü Getirdiler ‹ZM‹R TOLGA

73 Neler Çıkmıyor Şu Sandıktan? MEHMET MUHS‹NO⁄LU Sayfa: 56

KIRMIZI SANDALETL‹ ÇOCU⁄UN ÖYKÜSÜ

80 Hiçbir Şeyden Çekmedi Poşetten Çektiği Kadar fiEBNEM fiEN

85 “El Greco” YÜCEL AKSOY

4

89 Kırlangıçlar Neden Sürekli Uçarlar? ERDO⁄AN SAKMAN

91 Japon Kara Karpuzu “Hint Kumaşı” Oldu NÜKHET AL‹C‹KO⁄LU

94 Romantik ve de Karizmatik Yves Montand’ı Yakından Tanıyabilmek

Sizden Bize

8

‹lk Dersimiz Türkçe

15

A¤ustos SuDokular›

84

Bilginizi Denetleyin

145

Mankafa Poldi

147

Anne ve Babalardan

148

Sayfa: 102

GÜRBÜZ EVREN

99 Kaş’ta Barış Var... SENEM fiENGÜL

102 Kelebekler Daha Çok İlgi Hak Ediyorlar CHERYL TANRIVERD‹

109 “3Ç Çetesi”nin Uç Serüvenleri AL‹ MURAT ERKORKMAZ

116 Yağ Satarım Bal Satarım MUZAFFER ‹ZGÜ

122 Mavi Düşün Yolculuğu NURAY BARTOSCHEK

128 Rehana ‹LYAS HAL‹L

131 Semire ve Annesi... MET‹N ATAMER

136 Uzaklarda İlk Gece... MEHMET ÜNVER

142 En Küçük Melek Şimdi 6 Yaşında SENNUR BURAS

KELEBEKLER DAHA ÇOK ‹LG‹ HAK ED‹YORLAR 1001 Güzel Söz

150

Kareler ve Rakamlar

152

Mant›k Bilmecesi

153

Satranç

154

Bulmaca

156

Ay›n Kitaplar›

158

Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5


’DAN S‹ZE Mete Akyol

HER OYUN KURALLARIYLA OYNANSA...

S

‹STEME ADRES‹: Yüksek Ö¤retim E¤itim ve Araflt›rma Vakf› Sehery›ld›z› Sok., No: 22/11, Etiler, ‹stanbul Tel.: (0 212) 352 6559 www.egitim-arvakfi.org

ahada tüm kurallar› uygulanarak oynanan bir futbol maç›n›, tribünlerde sakin sakin oturup seyretmek, futbolu seven herkesi elbette mutlu eder. Özellikle kendi tak›m›m›z›n güzel bir golünü, kendi tak›m›m›z›n kalecisinin güzel bir kurtar›fl›n› bencil bir coflkuyla alk›fllarken, evrensel bir yap›t karfl›s›ndaki hayranl›¤›m›z›n beyinsel lezzetini de duyumsar›z. Fakat kazansak bile, her maçtan sonra yerimizden ayn› mutlulukla kalkabildi¤imizi ileri sürmemiz biraz zordur. Bunun da tek nedeni, sahadaki oyunun kurallara göre oynanmamas›d›r. Hakemin, flu ya da bu taraf› tutarak, flu ya da bu kiflinin etkisi alt›nda kalarak, flu ya da bu kifliler karfl›s›nda flirin görünme çabas›yla yönetti¤i bir maç›n as›l sonucu, göstergedeki rakamlardan önce, tribünlerdeki seyircilerin yüreksel ve beyinsel yap›lar›na yans›yan etkisinde görülmektedir. Futbolu böylesine içtenlikli ve derin bir sevgiyle sevmemize karfl›n, kimi dönemlerde yönetilen böylesi maçlar›n 90 dakikas›, hemen hepimiz için bir anda 90 sa-

at ya da 90 gün süreli ve gerçek anlamda “bitmek tükenmek bilmeyen” bir iflkence süresine dönüflüyor tribünlerde de... Çünkü o dönemlerde sevgili sevgilimiz futbol, kendini her zaman sevdirdi¤i o her zamanki güzelli¤iyle ç›kmam›fl oluyor karfl›m›za... Yapmamas› gereken özellikle kural d›fl› davran›fllar›yla, kendi güzelli¤ini, kendi elleriyle bir çeflit peçeliyor. Asl›nda tribünlerde iflkenceyi biz çekiyoruz ama, suçu iflleyen biz de¤iliz. Yoksa, sahada tüm kurallar› uygulanarak oynanan bir futbol maç›n›, uygar ülkelerin vatandafllar› gibi, tribünlerde sakin sakin oturup seyretmek ve mutlu olmak varken, zaman zaman biz neden iflkence alt›ndaym›fl›z gibi bir duyguya kapt›rmak zorunda kalal›m kendimizi? Böyle dönemlerde, sahadaki oyuncunun aya¤›na kural d›fl› bir tekme at›lmas›ndan ne fark› kal›yor sanki, saha içindeki, saha yanlar›ndaki ve saha d›fl›ndaki hakemlerin, tribünlerdeki 90 dakikam›z› bir iflkence dönemine dönüfltürmelerinin?• 7


S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

ugün kitapevinde dolafl›r“Bütün Dünya”n›n 2007 Eylül tarihli dergisinin kapa¤›nda Cemile Aytaç ad›n› gördüm ve dergiyi hemen sat›n ald›m. Babam zaten hep al›rd› ay›n ilk günü derginizi... Yaz›y› a¤layarak okudum. Benim babam da, Doktor Necmettin Öncül, 1924 do¤umlu... ‹kinci Dünya Savafl›’ndan kaçan Yahudi Hoca Frank’›n ö¤rencisi olmufl, Tokat Talebe Yurdu’nu kurmufl ve 10 y›l iflletmifl, Atatürk’ün yan›nda olan Hamdullah Suphi Tanr›över’in genel sekreterli¤ini yapm›fl “son gençler”den birisidir. Cenazesinde bafl›m› hafifçe örttüm; ama kuaförden ç›k›p gittim. Babam bak›ms›z insan sevmezdi. En güzel k›yafetimi giydim, bize k›yamazd›, üzülmemizi istemezdi. Çok teflekkür ederim, sayg›lar›mla, Nazan Avkovan.

B ken,

erhaba Mehmet Bey, “Mu-

M cit Babam›n An›s›na” bafll›kl› yaz›n›z› okudum. Anlaml› 8

ve güzel buldum. Bunu size söylemeden iflime bafllamak anlams›z olurdu. Dün okumufl, o sayfan›n ucunu incitmeden katlam›fl, ifl yerime getirmifl, “fiunun bir fotokopisini çektireyim” dedi¤imde, “Hemen geliyorum” deyip ç›km›fl, befl dakika sonra derginin yenisini al›p gelmifl Zeliha Ö¤retmen’in davran›fl› da anlaml›yd›. Sayg›lar›mla, Remzi Karabulut, Tarsus, Mersin. YAZARIMIZIN YANITI: erhaba Remzi Bey, ilginize teflekkür ediyorum. Tüm okurlar›m›n mesajlar›n› keyifle yan›tl›yorum. Bu sat›rlarla da olsa size ulaflmak mutluluk verici... Sevgilerimle, Mehmet Ünver.

M çok

erhaba Nuray Abla, bugün

M içimden herkese mutluluk mailleri atmak geldi; ama öyle haz›rlar›ndan de¤il içimden geldi¤i gibi yaz›lan bu da sizin pa-

y›n›za düflen... Sizi gerçek hayatta tan›mad›m; ama sanki y›llard›r berabermifliz gibi hissedebiliyorum akl›ma geldi¤inizde k›z›n›z› da kardeflim gibi düflünebiliyorum. Bu geceki mutluluk dile¤im, en büyük destekçiniz hayattaki en büyük eseriniz ve mutlulu¤unuz Lara ile huzurlu, sevgi dolu ve kocaman kocaman mutluluklar›n içinde oldu¤u bir hayat yaflaman›z› diliyorum. Malatya’dan sizlere kocaman sevgilerimi gönderiyorum ve sizin bir sözünüzle yaz›ma son veriyorum: ‹yi ki vars›n›z sizi seviyorum Ezgi Durak, Malatya.

zaman hüzünlerimizi de paylafl›yoruz birbirimizle... “Bütün Dünya” ile kap›n›z› çalarak, evlerinize konuk oluflumun dokuzuncu y›l›nda olman›n gururu ve mutlulu¤unu yafl›yorum. Sevgi ve huzur dolu, kocaman mutluluklar›n içinde oldu¤u yaflam dile¤in için çok teflekkür ederim. Yüre¤indeki sevgiyi böyle cömertçe paylaflmak istemen ne güzel, inan bana buna hepimizin gereksinimi var. Ben de sana ve ailemizin tüm bireylerine sevdiklerimizle birlikte sa¤l›kl›, huzurlu ve sevgi dolu, mutlu bir yaflam diliyorum. Nuray Bartoschek.

YAZARIMIZIN YANITI:

M tün

evgili Ezgi’ci¤im, do¤rusu

S iletin bana en güzel do¤um

günü arma¤an› oldu. Ne mutlu bana ki, böylesine sevgi dolu kocaman bir aileye sahibim. Beni gerçek hayatta hiç tan›mad›¤›n› ama sanki y›llard›r berabermifliz gibi duyumsad›¤›n› yaz›yorsun. Do¤rusu, çevremize flöyle bir bakt›¤›m›zda fiziksel olarak yan›m›zda bulunan kiflilerin bile birbirlerini bu denli tan›yamad›klar›n› ne yaz›k ki üzülerek gözlemliyoruz. ‹nsan iliflkilerinin h›zla ç›kar iliflkisine dönüflmekte oldu¤u günümüzde bizler “Bütün Dünya” çat›s› alt›nda hâlâ sevgiyi, dostlu¤u, güzellikleri ve elbette zaman

erhaba Nuray Han›m, “BüDünya” dergisinin Ocak say›s›ndaki “Bir Y›l› Daha Geride B›rak›rken” adl› yaz›n›z için sizi rahats›z ediyorum. Yaz›n›z› çok be¤endim. Gerçekten, çok farkl› bir flekilde ele al›n›p güzel bir dille yaz›lm›fl bir yaz›... Her ay yaz›lar›n›z› takip ediyorum ve sizi çok baflar›l› buluyorum. Eme¤iniz için teflekkür ediyorum. Baflar›lar›n›z›n devam› dile¤iyle..... Özlem Uzun, ‹stanbul. evgili Bütün Dünya çal›flan-

S lar›, hepinize çok teflekkür ederim, haz›rlad›¤›n›z dergi eme¤inize gerçekten de¤iyor. Gülizar Yalamano¤lu. 9


TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu

ATASÖZLER‹ ‹kinci Bölüm ergimizin geçen say›s›nda atasözlerinin yap›sall›¤› üzerinde durmufltum. Bu say›da ise atasözlerimizle örtüflen ya da benzeflen yabanc› atasözleri yan›nda, yabanc› sözcüklerle kar›fl›k söylenilen atasözlerimize de¤inece¤im. Atasözleri için “binlerce y›l öncesinden günümüze gelen sözler” deriz. Kaç binlerce y›l?.. ‹.Ö. III’üncü bin y›l›n sonlar›na do¤ru yaz› tekniklerini gelifltiren Sümerler, o zamana kadar a¤›zdan a¤›za süregelen yaz›nsal de¤erlerini, atasözü ve deyimlerini, kilden haz›rlanm›fl tabletler üzerine yazmaya bafllarlar. ‹flte o tabletlerden günümüze ulaflan birinin üzerinde okunabilen atasözü: El ele ev yap›l›r / mide mideye ev y›k›l›r. Bugün bizim, Çok el iflde, az el aflda (olmal›) dedi¤imiz atasözümüz, Sümerlerin ancak ‹.Ö. III’üncü binde yaz›ya dökebildikleri atasözleriyle ayn›

D

10

gözlemi paylaflm›yor mu?.. Onlar›n atasözleri ve deyimleri de sözlü olarak kuflaktan kufla¤a, kimbilir kaç bin y›l öncesinden geliyordu... Sümer tabletlerinde dikkat çeken yön, atasözlerinin az, deyimlerinin daha çok olufludur. Bu gözlemim Sümerlerle s›n›rl› de¤il; hemen bütün dillerde deyimler, atasözlerinden aflk›n. Nitekim, Ömer As›m Aksoy’un sözlüklerinde günümüzde kullan›lan atasözleri say›s› 2110, deyimlerin say›s› 5743’tür. Aksoy, daha genifl bir taramayla bu say›lar›n artabilece¤ini de belirtir. *** Latince birkaç atasözü: Latinlerin ünlü komedi yazar› Statius (‹.Ö. ...-öl. 168) her ne kadar Homo homini deus (insan insan›n tanr›s›d›r) dese de, yine o yüzy›llar›n Latin yazar› Plautus’un (‹.Ö. 254-184) bir sözü vard›r: Homo homini lupus (‹nsan insan›n kurdudur). ‹ki ‹ngiliz filozofu, Bacon (1561-1626) ve

Hobbes (1588-1679) taraf›ndan “insan, insan›n –benzerlerinin– düflman›d›r” anlam›nda çokça kullan›lan ve zamanla Latin atasözü olarak benimsenen bu söz Türkçede, ‹nsan insan›n fleytan›d›r (‹nsan insan› do¤ru yoldan sapt›r›r) biçimindedir. u Latince iki atasözü, de¤iflik bir biçimde, Kitab-› Mukaddes’te de yer al›r: Homo solus aut deus, aut daemon (Tek bafl›na bir insan, ya tanr›d›r ya fleytan). Errare humanum est (Yan›lmak insana özgüdür). Ömer As›m Aksoy (no. 1097) [*]: Hatas›z kul olmaz (Yan›lmayan, hatas› olmayan insan yoktur). Ira furor brevis est (Öfke, k›sa bir deliliktir). Aksoy (no. 1662): Öfkeyle kalkan zararla oturur... (Kifli, öfkelendi¤inde duygusunun esiridir, ölçüsüz davran›fllarda bulunur). Ventum seminabunt et turbinem metend (Rüzgâr eken kas›rga biçer). Aksoy (no. 1717): Rüzgâr eken f›rt›na biçer. Qui vivra, verro (Yaflayan görür). Aksoy (no. 2002): Yafla yafla, gör temafla (temafla: gözle izlemek). *** Bu arada ilginç bir yay›ndan da örnekler sunaca¤›m. ‹talyan yazar Timoted Agnelli-

B

ni’nin 1687’de yay›mlanm›fl bir yap›t›yla ilgili olarak Yugoslav yazar Vladimir Dirimba’n›n bir yaz›s›n›, Hac›emin Bavbek “XVII. Yüzy›lda Yay›mlanm›fl Bir Türk Atasözleri ve Vecizeleri Derlemesi” bafll›¤›yla Türkçeye çevirmifl. Yap›t›n önemli özelli¤i, Türk atasözlerinin yan›nda Arapça, Farsça, ‹talyanca, Latince çevirilerinin de yer almas›. ‹flte XVII. yüzy›lda kullan›lmakta olan atasözlerimizden birkaç örnek: Bir elde iki karpuz dutulmaz (Aksoy no.1204: ‹ki karpuz bir koltu¤a s›¤maz). Kan› kan ile yumazlar, kan› su ile yuyallar (Aksoy no. 1311: Kan› kanla yumazlar, kan› su ile yurlar). Konak konak› sevmez, ev sahab› ikisin dah› sevmez (Aksoy no. 1599: Misafir misafiri istemez –sevmez–, ev sahibi ikisini de). Sab›r ile kuruk halva olur, tut yaprag› atlas (Aksoy no. 1727: Sab›r ile koruk helva olur, dut yapra¤› atlas). *** ugün ‹ran ve Arap dillerinde kullan›lan pek çok atasözü [**] bizim atasözlerimizle çok benzeflir. Örne¤in: Araplar›n El-aceletü mineflfleytan (Acele fleytandand›r), Elhareket ül-bereket (Hareket berekettir), El-cezai min cins ül-amel (Kifli etti¤ini bulur) gibi atasözleri Türkçede “Acele ifle fleytan kar›-

B

11


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

fl›r”, “Nerede hareket, orada bereket”, “Kifli ekti¤ini biçer”; ranl›lar›n Katre katre cem gerded vangehi derya fleved, Avaz-i duhol fleniden ez dur hoflest, Atefl ki gereft hoflk-u ter misuzed atasözleri de Türkçede “Damlaya damlaya göl olur”, “Davulun sesi uzaktan hofl gelir”, “Kurunun yan›nda yafl da yanar” biçiminde kullan›lmaktad›r. Ziya fiükûn’un Gencinei Güftar Ferhengi Ziya (Farsça-Türkçe Lûgat)’›nda “herzehre: A¤u a¤ac›” maddesinde örnek olarak Sâdi’den bir ikili (beyit) verilir. ‹kilinin Türkçeye çevirisi: A¤u a¤ac› taze hurma vermez / Ne tohum ekersen ayn›n› um. Bizim, Ne ekersen onu biçersin atasözümüzü ne kadar and›r›yor. Bir Sefarad atasözü vard›r; çok gerçekçi, her gerçek kadar da ac›: Baba o¤luna (para) verdi¤inde baba da güler o¤ul da; o¤ul verdi¤inde, o¤ul da a¤lar baba da... (!) Gerçi, bizim de buna and›ran bir atasözümüz yok de¤il: Baba o¤luna ba¤ ba¤›fllam›fl, o¤ul babaya bir salk›m üzüm vermemifl... *** Dilimizde, geçmifl yüzy›llardan günümüze gelmifl Arapça / Farsça / Türkçe kar›fl›m› pek çok atasözü bulunmaktad›r. ‹flte bunlardan biri; Zürefan›n düflkünü, beyaz giyer k›fl günü atasözü ilginçtir.

12

Ünlü sözlük bilimcisi Pars Okya Tu¤lac›, çok de¤erli yap›t› “O nus 20. yüzy›l Ansiklopedik Türkçe Sözlük”ünde (Cilt 3, 1974) “zzü rafa i. Osm.<Ar. zürâfe” maddesini “Çift-parmakl›lar tak›m›n›n Zürafagiller familyas›ndan bir memeli türü. Uzunlu¤u 225, kuyru¤u 110 sm...” olarak tan›mlamas›n›n ard›ndan atasözü diye “zzürafan›n düflkünü beyaz giyer k›fl günü”nü örnek verir ve “Bak” iflaretiyle de Eflkiyan›n düflkünü, beyaz giyer “E k›fl günü” sözüne gönderme yapar. Baflka baz› sözlüklerde de gördü¤üm böylesi yanl›fl tan›mlar nedeniyle bu atasözüne bir anlam veremeyen ve zürafa’ya elbise giydirmenin uygunsuzlu¤unu sezenler, yanl›fl› bir baflka yanl›flla düzeltmeye kalkarak, zürafan›n düflkünü... yerine fukaran›n düfl künü..., ih htiyar›n düflkünü..., eflk›yan›n düflkünü... dahas›, zemhe rinin düflkünü... gibi yak›flt›rmalar yaparlar ki, bu gibi söyleyifllerin, atasözünün gerçek anlam›yla uzaktan yak›ndan iliflkisi yok. u atasözünde söz konusu “zürafa” (.-.) de¤il, “zarif” sözcü¤ünün ço¤ulu “kibar, zarif kimseler” anlam›nda “zürefa / zurefâ” (..-) d›r. Arapça “zürafa” ile “zürefa” sözcüklerinin kar›flt›r›lmas›, böyle bir yanl›fll›¤a neden olmakta. “Beyaz” sözcü¤ünün de asl› Farsca “hasa” dan “hasse”, patiska cinsinden beyaz bir bezdir.

B

Üç dil kar›fl›m› bu atasözünün geçmiflteki kullan›m› Zürefân›n düflkünü, hasse giyer k›fl günü biçimindedir. Bu atasözüyle, bir zamanlar –salt varl›klar› nedeniyle– toplumda sayg› gören kiflilerin, giyimlerini mevsimine göre ayarlayamayacak kadar yoksullafl›nca, ne durumlara düflüp nas›l alay konusu olabilecekleri vurgulan›r. Böylesine anlaml› anlams›z

sözcük de¤iflmeleri, atasözünün Türkçe kökenli olmay›fl›ndan kaynaklanmaktad›r; örnekleriyse pek çoktur...• [*] Aksoy, Ömer As›m Atasözleri ve Deyimler Sözlü¤ü Cilt I, TDK yay. 1971 [**] Acaro¤lu, M. Türker Dünya Atasözleri Referans yay. Ankara 2006• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

Bir Frans›z asilzade, ‹ngiltere Kral› 2. Charles’›n yeme¤inde bulunma flerefine eriflmiflti. Dönemin ‹ngiliz geleneklerine göre, krala hizmet edenler dizleri üzerinde yürüyerek salona girip ç›k›yorlard›. Bu sayg› ifadesine konu¤un dikkatini çeken 2. Charles, yeryüzünde baflka hiçbir kral›n böylesine sayg› görmedi¤ini belirtmiflti. Frans›z asilzade bu övünmeyi büyük bir dinginlikle dinledikten sonra gülümseyerek flöyle dedi: “fiimdi yan›ld›¤›m› anl›yorum. Bense hizmet edenlerin, bu denli berbat haz›rlanm›fl yemekler sunduklar› için, diz çöküp krallar›ndan af dilediklerini sanm›flt›m!”• Otobüse binen yafll› kad›n›n bileti yoktu. Otobüs floförüne, bir sonraki duraktan bilet al›p alamayaca¤›n› sordu: “Evlad›m” dedi. “Biletim yok. Bir sonraki duraktan bilet alabilir miyim?” fioför bu öneriyi olumlu karfl›lad›; ama kendisi de bir öneride bulundu: “Olur tabii...” dedi. “Ama önce yolculara bir sorun bence...” Yafll› kad›n, floförün yapt›¤› öneriyi kabul ederek yolculara seslendi: “Affedersiniz” dedi. “Bundan sonraki duraktan bilet alabilir miyim acaba?”• 13


‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden

Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 16’nc› sayfam›za bak›n›z

1. daniska (almanca) – a) Danzig’de do¤an Alman b) nak›fl c) örgü ç) en iyi 2. calip (arapça) – a) yön b) yük arabas› c) çekici ç) tafl›y›c› 3. baki (arapça) – a) sürekli olan b) daimi c) artan ç) tekrarlanan

c) duman› çeken maden ya da kâgir yol ç) oca¤›n damdan yukar› bölümü 8. bahis (arapça) – a) söz etmek b) konuflulan fley, konu c) hakl› ç›kana verilecek fleyle ilgili anlaflma ç) iddiac›l›k

9. ayniyet (arapça) – a) t›pk›l›k, özdefllik b) harcamaya 4. ayvan (farsça) – a) sundurma, elveriflli c) sürekli de¤iflen teras b) bir taraf› d›fla aç›k ç) gözle ilgili oda c) bahçedeki gölgelik ç) kuyubafl› 10. can (farsça) – a) yaflama b) dirlik c) gönül 5. dahiliye (arapça) – ç) ölümle vücuttan ayr›lan a) iç hastal›k b) askeri okulda yönetici subay c) devlet yöne- 11. bahar (arapça) – a) yiyecek timinde içiflleri ç) do¤umevi ve içeceklere hofl koku veren ko¤uflu b) a¤açlarda çiçek ve yaprak açan ay c) k›fl ve yaz 6. canavar (farsça) – a) yaramaz aras›ndaki mevsim ç) gündüz çocuk b) masallarda sözü ve gece eflitli¤inde güneflin edilen y›rt›c› hayvan bulundu¤u nokta c) ac›mas›z ç) yaban hayvan› 7. baca (farsça) – a) yeralt› yap›lar›n›n hava deli¤i b) Oca¤›n üstündeki tafl raf

12. cafcaf (farsça) – a) flirret b) makyaj c) gösteriflli ç) süs

15


YAKIN TAR‹H‹M‹Z

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR

15’inci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. daniska (almanca) – ç) en iyi. 2. calip (arapça) – c) çekici. 3. baki (arapça) – b) daimi. 4. ayvan (farsça) – a) sundurma, teras.

da kâgir yol. 8. bahis (arapça) – b) konuflulan fley, konu. 9. ayniyet (arapça) – a) t›pk›l›k, özdefllik.

5. dahiliye (arapça) – c) devlet yönetiminde içiflleri.

10. can (farsça) – ç) ölümle vücuttan ayr›lan.

6. canavar (farsça) – b) masallarda sözü edilen y›rt›c› hayvan.

11. bahar (arapça) – c) k›fl ve yaz aras›ndaki mevsim.

7. baca (farsça) – c) duman› çeken maden ya

12. cafcaf (farsça) – c) gösteriflli.

Bir doktor ve bir avukat kat›ld›klar› partide sohbet ediyorlard›; fakat sohbetleri, sürekli rahats›zl›klar›ndan söz eden ve doktordan t›bbi öneri almak isteyen insanlar taraf›ndan kesiliyordu. Aradan bir saat geçtikten sonra doktor avukata sordu: “Ofis d›fl›ndayken seni durdurup hukuki yard›m isteyenlere karfl› ne yap›yorsun? Avukat bu soruyu “Onlara yard›m ediyorum” diyerek yan›tlad›. “Ard›ndan da faturalar›n› gönderiyorum.” Doktor önce flafl›rd›, sonra da bu fikri denemeye karar verdi. Ertesi gün karar›n› uygulamak için ofisteydi. Posta kutusundaysa kendisini, avukat taraf›ndan gönderilmifl bir fatura bekliyordu.• 16

Yaşar Öztürk

AZ ÇEKMED‹ ‹ST‹BDADTAN MUSTAFA KEMAL stanbul’da Harp Akademisi son s›n›fta okuyan Mustafa Kemal’in uzun bir süredir duydu¤u kayg›lar, 1904 y›l›n›n sonlar›nda giderek artm›flt›. ‹ç ve d›fl geliflmeler, gündelik yaflama yans›yan olumsuzluklar Mustafa Kemal’i her geçen gün daha çok üzüyordu. Hafta tatilinden dönüflü sonras› bir gün, arkadafllar›yla konuflurken aya¤a kalkt› ve tüm üzüntüsü yan›s›ra, tüm kayg›lar›n› da aç›k aç›k dile getirdi: “Ali Fuat ile Beyo¤lu’nda dolaflt›k. Bütün dükkanlar Rum, Ermeni, Yahudi, Frans›z, ‹ngiliz ve ‹talyanlar’›n levhalar› ile dolu. Bu ülke onlar›n m›, bizim mi? Yüzy›llard›r vatan çocuklar›n› savafl meydanlar›nda harcam›fl›z, az›nl›k ise memlekette kalm›fl, ilerlemifl. Ekonomi bir ulusun yaflamas›n›n temelini oluflturur. Y›llard›r Yunan gemicileri Türk bayra¤› alt›nda dolaflarak Akdeniz ve dünya ticaretini eline alm›fl. Marsilya, Trieste gibi büyük kentlere yerleflen Yunanl›lar böylece zengin olmufllar, memleketlerine para tafl›m›fllar, okul açm›fllar. Buralarda

17


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

yetiflenler Rusya’dan da yard›m görerek isyan bayra¤› açm›fl, ba¤›ms›zl›¤›n› kazanm›fllar. Yar›n, korkar›m ki, bizden Makedonya’y› isteyecekler. S›rplar, Karada¤l›lar, Bulgarlar da ayn› davan›n peflindeler.

“B

ugün için Rumeli’nde dolaflan komitac›lar›n yaflamas›n› engellemek devletin gücü d›fl›na ç›km›fl bulunuyor. E¤er Balkan uluslar› bir anlaflmaya var›rlarsa güzel Rumeli’yi kaybedece¤imize hiç kuflku etmeyelim. BosnaHersek’ten bafllayan kopar›lma Meriç’te bile durdurulamaz.” *** Mustafa Kemal, arkadafllar› aras›nda hiçbir zaman ›rkç› bir tutum izlememifltir; ama Türkler’i küçümseyen sözlerin sahiplerine de gerekli karfl›l›klar› vermekten çekinmemifltir. Birgün ö¤retmenlerinden biri kendi ulusunu küçümsemeye kalkm›fl, gereksiz yere Araplar’› övmeye bafllam›flt›. “Kavm-i Necip-i Arap” (Soylu Arap Kavmi) sözüyle peygamberin bile Arap oldu¤undan söz ediyor, Araplar’›n Tanr›’n›n nezdinde bile en üstün ulus oldu¤unu ileri sürüyordu. Mustafa Kemal s›n›fta aya¤a kalkt› ve ö¤retmenine k›sa, fakat öz bir ders verdi: “E¤er Türkler olmasayd›, Türk komutan ve bilim adamlar› 18

Arap uygarl›¤›na ›fl›k tutmasalard›, Endülüs’ten Orta Asya’ya ulaflan genifl bölgede ne Emeviler, ne de Abbasiler bir hilafet kurabilirdi” dedi. Mustafa Kemal, Araplar’a güvenmez, onlardan dost olmayaca¤›n› bilirdi. Arkadafllar›yla yapt›¤› tart›flmalardan birinde bu konudaki görüflünü aç›kl›kla ifade etti: “Arkadafllar! Göreceksiniz bu Araplar Osmanl› ‹mparatorlu¤u’na bir oyun oynayacaklar. Ne ‹slam olmam›z ne de hilafetin bizde olmas› Araplar ile bir çat› alt›nda kalmam›z› sa¤layamaz. Bunlar bir Arap imparatorlu¤u peflindeler. Bugün Araplar bence Osmanl›’n›n en bahtiyar kullar›d›r. Yar›n bu devlet parçalan›rsa Araplar hiçbir zaman huzur görmeyecektir.” Mustafa Kemal, üçüncü s›n›fta okudu¤u y›l arkadafllar› aras›nda bir yard›m sand›¤› kurmufltu. Arkadafllar›ndan paraya gereksinimi olanlar, bu sand›ktan borç para alabiliyorlard›. afiyelerden biri bunu “Jön Türkler’e yard›m için sand›k kuruldu” biçiminde Y›ld›z Saray›’na ihbar edince, Mustafa Kemal ve yak›n arkadafllar› izlenmeye al›nd›lar. ‹zlenen Mustafa Kemal, Ali Fuat, Ali Fethi, Hüseyin Rauf ve Refet, bu sand›ktan ald›klar› borç parayla bir apartman dairesi kirala-

H

m›fllard›. Burada biraraya gelip özgürlük, ülkenin kurtuluflu gibi konular› görüflüyorlar, tart›fl›yorlard›.

za¤a düflürüldü¤ünü anlad›; ama ifl iflten geçmiflti. Yaln›zca kendisi için de¤il, tuttuklar› daireyi birlikte kulland›klar› arkadafllar› için de gözalt›na al›nma emri ç›km›flt›. O günün akflama do¤ru bir saatinde Ali Fuat, dikimi o gün bitecek olan üniformas›n› almak üzere Alt›n Makas adl› terzi dükkan›na u¤rad›. Üniformas›n› görünce dayanamad›, üzerindekileri ç›kar›p, yeni üniformas›n› giydi. Akflam ortak dairelerine döndü¤ünde arkadafllar›na hoflluk yapmak istemiflti. Tam dükkandan ç›kaca¤› s›rada terzi eliyle iflaret yapt›, akl›na bir fley geldi¤ini söyledi. “Arkadafl›n›z Yüzbafl› Mustafa Kemal Bey’in üniformas› da haz›r” dedi. “Ö¤le saatlerinde gelip alacakt›; ama akflam oluyor, hâlâ gelmedi.” Ali Fuat, önemsemedi: “Herhalde bir ifli ç›km›flt›r, us-

kuldan mezun olduklar› günden beri izleniyorlar; fakat bunu kendileri bilmiyorlard›. Bir gün Fethi Bey ad›nda biriyle tan›flt›lar. Toplant›lar›na o da kat›lmak istedi: “Subayd›m. Ordudan at›ld›m. Yoksul düfltüm” diyerek kendini ac›nd›rd›. Yatacak yerinin olmad›¤›n›, yard›ma gereksinim duydu¤unu söyledi. Mustafa Kemal ve arkadafllar›, kendini böyle tan›tan bir kifliyi geri çevirmeyi düflünmediler bile... Tuttuklar› dairede ona bir yer verdiler, orada yat›p kalkmas›n› sa¤lad›lar. Mustafa Kemal, s›k s›k provalara gitti¤i terziden o gün yeni ünifor“Arkadafllar! Göreceksiniz bu Araplar mas›n› alacakt›. Fethi Osmanl› ‹mparatorlu¤u’na bir oyun Bey bir öneride buoynayacaklar. Ne ‹slam olmam›z ne de lundu kendisine: hilafetin bizde olmas› Araplar ile bir “Sizle özel olarak çat› alt›nda kalmam›z› sa¤layamaz.” görüflmem gereken birkaç konu var” dedi. “Bugün flu saate, filanca yerde ta” dedi. “Bugün gelmediyse, nabuluflabilir miyiz?” s›l olsa yar›n gelir al›r.” Mustafa Kemal, Fethi Bey’le Terzi dükkan›ndan yeni ünibuluflmak üzere kararlaflt›r›lan sa- formas›yla ç›kan ve büyük bir saatte, kararlaflt›r›lan yere gitti. Ora- vafl kazanm›fl mareflal gibi k›l›c›n› da kendisini yaln›zca Fethi Bey flak›rdatarak köprüye do¤ru yürüde¤il, beraberinde birkaç kifli da- yen Ali Fuat’›n yan›nda bir anda ha bekliyordu. Saray görevlileriy- atl› bir araba durdu. Saray›n eczadi bu kifliler... Mustafa Kemal tu- c›bafl›s› ve Ali Fuat’›n uzaktan ak-

O

19


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

rabas› olan Ahmet Refik Pafla, arabas›na davet etti genç yüzbafl›y›:

“O

¤lum, sizi büyük bir felaketten kurtarmak istiyorum” dedi. “Harp Akademisi’nden ç›kan kurmay subaylardan baz›lar› bir komite oluflturmufl. Bu komitenin bafl›nda hat›r›mda yaln›z ad› kalan Selanikli Mustafa Kemal Efendi varm›fl. Siz de komitedenmiflsiniz. Aran›zda para toplam›fls›n›z. Padiflah›m›z efendimize Ramazan’›n onbeflinde Topkap› Saray›’ndaki H›rka-i fierif ziyaretine gidece¤i s›rada, arabas›na bomba at›lmak suretiyle bir suikast haz›rlanm›fl.” Ali Fuat konuflan kiflinin saray›n yaln›zca eczac›bafl›s› olmad›¤›n› ayn› zamanda baflhafiyelerinden biri oldu¤unu çok iyi biliyordu: “Bu söylediklerinizin hepsi ama hepsi yalan” dedi. Ahmet Refik Pafla, babacan bir tav›r tak›nmaya çal›flarak sürdürdü konuflmas›n›: “Ben de olas› bulmuyorum bu ifli” dedi. “Mustafa Kemal Efendi ile di¤er birkaç yüzbafl› tutukland›. Tutuklanma nedenleri de belli... fiimdi beni dinle, ben sizin büyükannenizin yetifltirdi¤i bir kimse ve ailenizin bir üyesiyim. Bana güveniniz.” Ali Fuat, Mustafa Kemal’in ve öteki arkadafllar›n›n tutukland›¤›n› ö¤renince telafllanmamaya çal›flt›: 20

“Benden ne yapmam› bekliyorsunuz?” diye sordu. “Benden ne istiyorsunuz?” Ali Fuat’›n bu sorusu üzerine Ahmet Refik Pafla rahat bir soluk ald›. Av›n› tuza¤a düflürdü¤ünü san›yordu. Sesine daha ›l›ml› bir ton vererek konufltu: “Kurtulman›z, hatta askerlik mesle¤inde h›zla yükselmeniz pek kolay ve basit bir ifltir” dedi. “‹flin asl›n› ve do¤rusunu bana anlat›rs›n›z. Biz de bunu padiflah›m›z efendimize iletiriz. Her ikimizin de, yani senin de benim de ba¤l›l›¤›m›z nedeniyle rütbelerimizi birer derece yükseltirler. Örne¤in siz hemen binbafl› olabilirsiniz ve ‹stanbul’da kalabilirsiniz. Peflinen söyleyeyim ki saraya jurnal edilen bu olay belki de do¤ru olmayabilir. Ancak bunu do¤ruymufl gibi anlatmak da bir koruma zorunlulu¤udur. Çünkü asl› olmayan bu gibi haberlerin arkas›nda mutlaka bir gerçek gizlidir.” evki için, para için, rütbe için her türlü kötülü¤ü yapabilecek insanlar›n varl›¤›n› bilen Ali Fuat ölçülü konufltu: “Anlatt›klar›n›z›n hiçbiri do¤ru de¤ildir” dedi. “Arkadafllar›mdan hiçbirinin ve özellikle yak›n arkadafl›m Mustafa Kemal’in akl›ndan ve düfllerinden geçecek fleyler de¤ildir sizin anlatt›klar›n›z... Benim bildi¤im baz› bekar arkadafllar üç ayda bir maafl alabildikleri

M

için ailelerinden gelen paralar› aralar›nda güvendikleri bir arkadafla saklatt›r›rlar. Gerek gördükçe oradan para çekerler. ‹flte sizin ‘Aralar›nda para toplad›lar’ diye söyledi¤iniz olay budur. Benimse ailem ‹stanbul’da bulundu¤u, durumum da yerinde oldu¤u için böyle bir zorunluluk yoktur.”

de onun bana verdi¤i bu onurlu rütbenin hakk›n› var gücümle savunmaya kalkar›m. O zaman gerçek suçlu ben de¤il siz olursunuz. ‹flte bu kadar.” Pafla donup kald›: “Al›n yüzbafl› efendiyi götürün” dedi. Ali Fuat yirmi gün sonra sal›verildi. Mustafa Kemal ise tutuklu kald›. Olay› duyan Zübeyde Han›m Selanik’ten ‹stanbul’a gelip o¤lunun bafl›na ne geldi¤ini ö¤renmek istedi. Görüfltürmediler. R›za Pafla olup bitenleri duyunca gençlerin savunmas›n› yapt›. Bütün tutuklular sal›verildi. Bir tek Mustafa Kemal kald›. Tu¤lalar› k›z›l oldu¤u için “k›z›l” ad› verilen tutsakevine sa¤ giren ölü ç›k›yordu. Tüm bask›lara ve dayatmalara karfl›n Mustafa Kemal suçlamalar› kabul etmedi. Bir fley yapamayan Y›ld›z Saray’›n›n hafiyeleri sonun-

u sözler Ahmet Refik Pafla’n›n hofluna gitmedi, öfkelendi. Ali Fuat birden kendini Y›ld›z Saray›’n›n önünde, daha sonra da sorgu odas›nda buldu. Kabasakal Mehmet Pafla onu hemen tan›d›. Ali Fuat’›n söylediklerinin hiçbir etkisi yoktu. Pafla kafas›nda belirledi¤i senaryoya uygun yan›tlar bekliyordu. Olmad›¤›n› görünce k›zd›, elini masas›n›n alt›na götürüp uzun bir de¤nek ald› ve yan›ndaki çavufllara emretti: Ali Fuat yirmi gün sonra sal›verildi. “Çevirin yüzbafl›y›, Mustafa Kemal ise tutuklu kald›. Olay› dayak ataca¤›m” dedi. duyan Zübeyde Han›m ‹stanbul’a Çavufllar paflan›n gelerek o¤lunun bafl›na ne geldi¤ini emrini yerine getirmek ö¤renmek istedi. Görüfltürmediler. üzereyken Ali Fuat, sert bir sesle paflay› uyard›: “Padiflah›m›z›n da onaylad›¤› da Mustafa Kemal’le uzlaflman›n ceza yasas›nda bir asker, askerlik- yolunu arad›lar. Padiflah›n bir ten at›lmad›kça, üniformas› üze- adam› Mustafa Kemal’le görüfltü. rinden al›nmad›kça, kendisine Sonunda Mustafa Kemal sal›hükmen dayak cezas› uygulana- verildi. Çevrelerinde bu kez, asmaz. Siz baflkumandan›m›z ve kerlikten at›ld›klar› ve sürgün padiflah efendimizin saray›nda edildikleri dedikodular› dolaflt›onun onaylad›¤› yasaya karfl› ge- r›lmaya bafllad›. Kendilerinden lemezsiniz. E¤er gelirseniz ben önceki kurmaylar Divan-›

B

21


BD A⁄USTOS 2008

Harp’te yarg›land›ktan sonra Fizan’a sürgün edilmifllerdi. ürgüne gidifl haberini beklerken genelkurmaya ça¤r›ld›lar. Edirne ve Selanik’teki II. ve III. Ordu’ya atanacaklar› bildirildi. Çok sevinçliydiler. Ne ordudan at›lm›fl ne de kovulmufllard›. Rahat bir soluk ald›ktan sonra Mustafa Kemal, sevincini Ali Fuat’la paylaflt›: “Art›k Selanik’te bana konuk olursun” dedi. Mustafa Kemal hemen annesine bir mektup yazd›: “Müjde! Yak›nda kavuflaca¤›z. Galiba Selanik’e geliyorum.” Sevinçten havalara uçan Mustafa Kemal ve arkadafllar› atama yerlerini ö¤renmek için genelkurmaya gittiklerinde, beklemedikleri bir olayla daha karfl›laflt›lar: “Sizin kura çekmenize gerek yok” dediler. “Aran›zda anlafl›n, yerlerinizi kendiniz seçin.” Mustafa Kemal bu yumuflak tutumdan ve tan›nan ayr›cal›ktan kuflkuland›. Üç arkadafl, gösterilen odada kendi aralar›nda anlaflt›lar ve kararlar›n› bildirdiler. Eve dönerlerken, kendi seçtikle-

S

ri görev yerlerini düflünüyorlard›. Rumeli kar›fl›k günler yafl›yordu. R›za Pafla’n›n “II. ve III. Ordular›n çok iyi yetiflmifl bu subaylara gereksinimi var!” demesine karfl›n Zülüflü ‹smail Pafla’n›n “Saray’›n bunlardan kuflkular› var!” diyerek karfl› koymas› sonucu Mustafa Kemal ve arkadafllar› kibarca sürgün edilmifllerdi. Kolay kolay ‹stanbul’a gelemeyecekleri ve ‹stanbul’u rahats›z edemeyecekleri yerlere atanm›fllard›. Mustafa Kemal, bu üzücü haberi al›nca çok üzüldü: “Haydi Beyo¤lu’na ç›kal›m” dedi. “Zeuve Birahanesi’ne gideriz.” Ali Fuat, her zamanki evsahipli¤ini yineledi: “B›rak›n Beyo¤lu’nu” dedi. “Bizim eve gidelim.” Mustafa Kemal’in bu öneriyi geri çevirecek durumu yoktu. Viski, soda ve biraz çerez ald›lar, vapura bindiler. Mustafa Kemal’in akl›na annesi geldi. Gözleri yaflard›: “Zavall› anneci¤im” dedi kendi kendine... “Bu gidiflle beni çoook bekleyecek.”• YasarOzturk@butundunya.com.tr

Büyük bir yolcu uça¤›nda alt› yafllar›nda yaramaz bir çocuk vard›. Durmadan bir oraya bir buraya kofluyor, yolcular› rahats›z edecek denli gürültü yap›yordu. Sonunda bir yolcu dayanamad› ve çocu¤u azarlad›: “Gel bakal›m, yaramaz çocuk” dedi. “Ya burada uslu uslu otur ya da ç›k d›flar›da oyna...”• 22


Baflkent Üniversitesi, kuruluflunun 15’inci y›l›nda 2009 mezununu, ulusa hizmet görevlerine bafllamak üzere geçen ay, yurdun dört köflesindeki görev yerlerine u¤urlad›. Üniversite yerleflkesinde yap›lan ve seçkin konuklar›n ve ö¤renci yak›nlar›n›n kat›ld›klar› görkemli mezuniyet töreninde Rektör Prof. Dr. Mehmet Haberal, ö¤rencilere yapt›¤› geleneksel “Yolunuz Aç›k Olsun” konuflmas›nda onlar› üniversiteden u¤urlarken ülkenin son y›llardaki görünümünü gözler önüne serdi ve... “Türkiye Cephesi”nin en genç erlerine flu sorumluluklar›n› an›msatt›: “Atatürk, arkadafllar› ve aziz flehitlerimizin hayat› pahas›na kurup bize emanet ettikleri cumhuriyetimizin üniter, laik, demokratik ve ça¤dafl bir devlet olarak yaflamas›n› ve geliflmesini engellemeye çal›flan devletlerin temsilcileri ve maalesef ülkemizdeki inançlar›n› ve sözde ilkelerini kazançlar› u¤runa araç olarak kullanan ve say›lar› devaml› artan yandafllar›, bu amaçlar›na ulaflabilmek için özellikle son y›llarda bir yönden yapay gündemlerle toplumumuzu meflgul etmekte, bu nedenle gerçek problemler görülmemekte, di¤er yönden, ülkemizin sa¤l›k, e¤itim ve iletiflim imkanlar›n› da milli olmaktan ç›karmaya çal›fl›rken, bankalar›m›z ve her santimetrekaresinde birçok insan›m›z›n hayat› yatan topraklar›m›z, cumhuriyetimizin geliflmesinde önemli katk›lar› olan kurulufllar›m›z, küreselleflme söylemleriyle sat›lmakta ve kiflisel kazançlar u¤runa feda edilmektedirler. “‹flte de¤erli gençler, bütün bu flartlarda bizim birinci görevimiz devletimize, cumhuriyetimize ve Atatürk ilkelerine sahip ç›karak gelece¤ine katk› sa¤lamakt›r. ‹nan›yorum ki Baflkent Üniversitesi’ndeki e¤itim döneminizde bu mücadeleyi verecek güce sahip oldunuz ve karfl›n›za ç›kar›labilecek bütün engelleri aflacaks›n›z. Görüflmek üzere, yolunuz aç›k olsun.”

2009

Mezununu Mezununu Daha Daha Gönderdi Gönderdi

Fotograf: Gültekin Erdo¤an

Baflkent Üniversitesi “Türkiye Cephesi”ne

(Rektör Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n konuflmas›n›n tümü izleyen sayfalar›m›zdad›r.) 24

25


“Türkiye Cephesi”nde

2009 Baflkentli daha

Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n 2007-2008 Ö¤retim Y›l› Mezuniyet Töreni’nde yapt›¤› geleneksel “Yolunuz Aç›k Olsun” konuflmas›n›n tam metni: ugün, 98 ön lisans, 1436 lisans ve 475 yüksek lisans olmak üzere 2009 mezunumuza diplomalar›n› verece¤iz. Diploma almay› hak eden ö¤rencilerimizi, onlara deste¤ini esirgemeyen anne, babalar› ve onlar› bu baflar›ya ulaflt›ran ö¤retim üyelerini ve yard›mc›lar›n› yürekten kutluyorum. Bugün alaca¤›n›z diploman›z, hiç kuflkusuz, ailelerinizin, e¤itimcilerinizin ve sizlerin emek ve özverisinin gurur verici buluflmas›n› temsil ediyor. ‹nan›yorum ki diploman›z›, ülkemiz ve gelece¤i-

B 26

miz için en iyi biçimde de¤erlendirerek Baflkent Üniversitesi’ni de gururla temsil edeceksiniz. Baflkent Üniversitesi bugün 12 fakülteden 11’i ile Devlet Konservatuar›m›z, 1 yüksekokul 3 meslek yüksekokulu ve 7 Enstitümüzde toplam 96 bölümde 283 ön lisans, 7703 lisans, 701 yüksek lisans toplam 8687 ö¤renci e¤itim görmektedir. Bu ö¤rencilerin 52’si önlisans, 2065 lisans, 147’si yüksek lisans olmak üzere toplam 2264 ö¤renciye de yüzde 15,5 oran›nda burs verilmektedir. ‹lk ve ortaö¤retimde

ise Adana ve Ankara’da 1694 ö¤renci ve 220 ö¤retmeniyle e¤itim vermektedir. Bu ö¤rencilerden de 244’üne yüzde 29,15 oran›nda burs verilmektedir. 2008-2009 E¤itim ve Ö¤retim y›l›nda 32 yeni bölüm daha aç›larak bölüm say›m›z 128’e ulaflacakt›r. u yeni aç›lacak bölümler; Devlet Konservatuar›’nda 4, E¤itim Fakültesi’nde 1, ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi’nde 1, Ankara Sa¤l›k Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda 8, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu’nda 4, Ankara Kazan Meslek Yüksekokulu’nda 3, Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu’nda 1, E¤itim Bilimleri Enstitüsü’nde 1, Fen Bilimleri Enstitüsü’nde 1, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 2, Adana Sa¤l›k Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda 4 ve Konya Sa¤l›k Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda 2 bölüm olmak üzere yeni birimlerle e¤itim hizmetlerimiz yayg›nlaflt›r›lm›flt›r. Ö¤rencilerimizin toplam kalite sistemi içerisinde yetiflmesini 121’i profesör, 86’s› doçent, 218’i yard›mc› doçent, 220’si ö¤retim görevlisi, 165 okutman, 250 uzman, 397 araflt›rma görevlisi, 9’u yabanc› uyruklu olmak üzere 1457 ö¤retim eleman›m›z sa¤lamaktad›r. Bu ö¤retim üye ve yard›mc›lar›m›zdan 142’si uluslararas›, 434 de

B

ulusal bilimsel toplant›larda görevlendirilmiflledir. Bilimsel makale olarak uluslararas› yay›n say›s› 473’e ulaflarak ö¤retim üyesi baz›nda 1’in üzerine “Türkiye Cephesi”nde ç›kar›lm›flt›r. Bütün e¤itim kurumladaha r›m›zda e¤itim dili elbet ki Türkçe’dir. Bizim için Türkçe’miz dil bayra¤› m›zd›r. Onu bilim dili haline getirmek birinci derecede baflta üniversitelerimiz olmak üzere e¤itim kurumlar›n›n görevidir. Baflka bir deyiflle, bu bir vatan dafll›k borcudur. Bugün hepimiz biliyoruz ki, dünya teknolojinin ulaflt›¤› düzeyde giderek küçülmekte ve bilgi kullan›m› itibariyle küresel bir yap› arz etmektedir. Dolay›s›yla, dünya ile entegre olabilmek için hiç flüphesiz uluslararas› düzeyde asgari bir yabanc› dil bilmek zorunlu hale gelmifltir.

2009 Baflkentli

u nedenledir ki, Baflkent Üniversitesi kurulufl yönetmeli¤inde, Üniversi tenin e¤itim dilinin Türkçe, fakat yabanc› dilin baraj oldu¤u aç›kça belirtil mifltir. Di¤er bir deyiflle lisan ö¤retmeyi sadece haz›rl›k dönemi olarak görmemifliz ö¤rencilerimizin haz›rl›k dönemini geçtikten sonra mezun oluncaya kadar özellikle mesleki aç›dan güçlenmeleri amac›yla lisan baraj dersi olarak konmufltur. Bu kadarla da

B

27


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

yetinmeyip üniversitemizde ayr›ca Dil Araflt›rma ve Uygulama Merkezi kurarak ö¤rencilerimize birden fazla yabanc› dil ö¤renme imkan› da sa¤lam›fl durumday›z. Bugün Baflkent Üniversitemizin birçok ö¤rencisi birden fazla yabanc› dil ö¤renerek e¤itimlerine devam etmektedirler. u e¤itim faaliyetlerini sürdürürken devlet bütçesinden sadece e¤itime katk› olmak üzere bütçemizin binde beflinden daha az bir katk› al›nmaktad›r. Sa¤l›k hizmetlerimiz ülkemizin birçok yerleflkesinde yo¤un olarak devam ederken (Ankara, Adana, Alanya, ‹zmir, Konya, Yalova, ‹stanbul, Ayafl, Yenikent, Zile, fianl›urfa, Ba¤l›ca, ‹skenderun), ‹stanbul’da 2 ve Ankara’da 1 olmak üzere bütün branfllar› içine alan yeni semt poliklinikleri de aç›lm›flt›r. Üniversitemizin sa¤l›k ala n›ndaki bütün faaliyetleri tama men kendi imkanlar›yla yürü tülmektedir. Baflkent Üniversitesi’ndeki e¤itim ve sa¤l›k hizmetleriyle bera“Türkiye Cephesi”nde ber bu faaliyetleri destekleyen didaha ¤er aktiviteleri de baflar›yla uygulamaktad›r. Üniversitemiz, Kanal B, Baflkent Haber Ajans›, Radyo Baflkent ve Bütün Dünya dergisi ile çal›flmalar›n› gelifltirerek sürdür-

B

2009 Baflkentli 28

mektedir. Medya kurumlar›m›z›n varl›k amac›, her ö¤esi belgeyle saptanm›fl haber ve bilgileriyle, toplumumuzun haber alma ve bilgi edinme hakk›n› yetkin biçimde kullanmas› için çal›flmakt›r. Üniversitemizin K›z›lcahamam ve Gölbafl› Patalya Otelleri; turizm, spor ve di¤er ilgili bölümlerde e¤itim görmekte olan ö¤rencilerimize uygulama otelleri olarak çeflitli imkanlar sunarken, özellikle kongre ve spor turizminde de önemli bir yere sahiptir. K›z›lcahamam’da kurdu¤umuz spor tesislerimiz çok say›da kulübün Ankara’da kamp yapmas› ve antrenman olana¤› bulmas›n› sa¤lam›flt›r. Süt ve süt ürünleri üretmek amaçl› kurdu¤umuz K›z›lcahamam’daki çiftli¤imiz, Kazan’daki süt ve süt ürünleri fabrikam›z ve Transplantasyon ve Gen Bilimleri Enstitümüz, Kampus giriflindeki Molpet Petrol ‹stasyonumuz, demir do¤rama, marangoz ve konfeksiyon atölyelerimizde ihtiyaçlar›m›z› karfl›lamaya yönelik üretim faaliyetlerimiz sürmektedir. i¤er bir deyiflle banka c›l›k ve ulafl›m faaliyet leri d›fl›nda hemen her fley üniversitemiz ku rumlar› taraf›ndan yü rütülmektedir . Üniversitemizin bugünkü noktaya geliflinde katk›s› olan tüm çal›flanlar›m›za bir kez daha teflekkür ediyorum. Üniversitemiz, 2008 y›l› için

D

523.142.760,00 YTL’yi bulan bir bütçe öngörmüfltür. Tasarlanan bu bütçenin 31.05.2007 tarihi itibariyle 124.185.100,00 YTL tutar›, çeflitli yat›r›mlar ve harcamalarla gerçekleflmifltir. ilindi¤i gibi vak›f üniversiteleri anayasam›z›n 130. maddesinin son f›kras› gere¤i mali ve idari yönden özerk olup devlet bütçesinden sadece 2547 say›l› yasan›n geçici 18. maddesinin flartlar›n› gerçeklefltirenler e¤itim faaliyetiyle ilgili katk› pay› alabilmektedirler. Nitekim 2007 y›l›nda bütçesi 488.244.647,00 YTL olan, Baflkent Üniversitesi e¤itime katk› pay› olarak yaln›z 1.561.202,00 YTL civar›nda bir katk› pay› alm›flt›r ki bu da bütçesinin yaklafl›k yüzde 0,40 kadar›d›r. Buna karfl›n üniversitemiz, ülkemizin sa¤l›k ve üniversitelerimizin akademik kadro ihtiyac›n› karfl›lamak amac›yla istihdam edilen 393 araflt›rma görevlisinin üniversitemize y›l10.980.845,00 l›k maliyeti YTL’yi, karfl›l›ks›z burs verilen 2264 ö¤rencimizin y›ll›k maliyeti 11.350.933,00 YTL’yi bulmaktad›r. Bilimsel faaliyetler ve kongreler için yap›lan toplam harcamalar ise 1.934.979,00 YTL’yi bulmaktad›r. Atatürk, arkadafllar› ve aziz flehitlerimizin hayat› pahas›na kurup bize emanet ettikleri cumhuriyeti-

B

mizin üniter, laik, demokratik ve ça¤dafl bir devlet olarak yaflamas›n› ve geliflmesini engellemeye çal›flan devletlerin temsilcileri “Türkiye Cephesi”nde ve maalesef ülkemizdeki daha inançlar›n› ve sözde ilkelerini kazançlar› u¤runa araç olarak kullanan ve say›lar› devaml› artan yandafllar›, bu amaçlar›na ulaflabilmek için özellikle son y›llarda bir yönden yapay gündemlerle toplumumuzu meflgul etmekte, bu nedenle gerçek problemler görülmemekte, di¤er yönden, ülkemizin sa¤l›k, e¤itim ve iletiflim imkanlar›n› da milli olmaktan ç›karmaya çal›fl›rken, bankalar›m›z ve her santimetrekaresinde birçok insan›m›z›n hayat› yatan topraklar›m›z, cumhuriyetimizin geliflmesinde önemli katk›lar› olan kurulufllar›m›z, küreselleflme söylemleriyle sat›lmakta ve kiflisel kazançlar u¤runa feda edilmektedirler.

2009 Baflkentli

flte de¤erli gençler, bütün bu flartlarda bizim birinci görevimiz devletimize, cumhuriyetimize ve Atatürk ilkelerine sahip ç›karak gelece¤ine katk› sa¤lamakt›r. ‹nan›yorum ki Baflkent Üniversitesi’ndeki e¤itim döneminizde bu mücade leyi verecek güce sahip oldunuz ve karfl›n›za ç›kar›labilecek bütün engelleri aflacaks›n›z. Görüflmek üzere, yolunuz aç›k olsun.•

29


YAfiAMDAN GÖZLEMLER Ali Naili Erdem

‹nsanlar› Seveceksin Sevgi denizlerine yelken açanlarsa evreni yaflan›r k›lanlard›r. Onlard›r her an› güzelliklerle donatan... fiairin söyledi¤i de bu de¤il mi? “Hayat›n nesi var ellerde kalan / Sevifl de gönül biraz oyalan.” Mitolojiler de insan sevgisiyle nak›fllanm›flt›r. Tasavvuf da öyle... Ölümsüz ozan dilleri de öyle... ›ra¤an Saray› ayr›cal›kl› gecelerinin birindedir. Gö¤ün laciverdinden s›yr›lan y›ld›zlar Bo¤az’›n gizemli sular›nda oynafl›yorlar. ‹stanbul’un bu görkemli gecesinde ‹kinci Lloyd’s Denizcilik Oskarlar› da¤›t›lacakt›r. Ödüllerini alanlar k›sa konuflmalar›n›n ard›ndan kürsüden ayr›l›yorlar. En son konuflmac› uzman denizcili¤in kurucusu, kaptanlar›n babas› olarak tan›nan Kaptan Altay Altu¤’dur. Sözcüklerin üzerine basa basa konufluyor. Yüre¤inden gelen sesiyle “‹nsanlar› seveceksiniz. Hatta sizi sevmeyenleri de sevmesini bileceksiniz” diyor. “Ben insanlar›n vefas›na âfl›k oldum. O aflkt›r beni baflar›l› k›lan... Kötülüklerden kaçt›m, iyiliklere kofltum. Beni ömür boyu baflar› ödülüne lay›k görenlere ve sizlere binlerce teflekkürler” dedi¤inde alt›yüzün üzerindeki dinleyicinin doldurdu-

C

30

¤u salon alk›fllardan ç›nl›yordu. Ben alk›fllardan oldum olas› korkmuflumdur. Nitekim flu anda da endiflelerin girdab›nday›m. Ça¤lar gerisinde kalan Çiçeron’un “Beni alk›fllamay›n. Beni övgülerin sarhofllu¤una sürüklemeyin” sözlerini an›ms›yorum. Bir ara “Bu alk›fllar baflar›y› haz›rlayan insan sevgisinedir” diye düflünüp rahatlad›m. ‹nan›yorum ki, efsanelerle, masallarla sarmafl dolafl olan aflk›n ilk basama¤›, hatta ç›rakl›k dönemi olan sevgi, mutlulu¤un ve baflar›lar›n anahtar›d›r. Bar›flc›l bir dünyada yaflaman›n özlemini ruhlar›nda duyanlar, sevgi p›narlar›ndan yudumlarlar. Bir soyut kavramdan bir somut varl›¤a uzanan cennet, sevginin ad› de¤il mi? Sevgidir insanlar› yaflatan, o uzun soluklu bir nefes, o bir Tanr› gücüdür. Bencil duygular›n içinde yaflayanlar susuz topraklar gibidirler. Ne çiçek verirler ne de meyve...

azreti Muhammed’in bafl›ndan afla¤›ya, dolu bir deve iflkembesi boflalt›ld›¤›nda “Rabbim onlar› ba¤›flla, ne yapt›klar›n› bilmiyorlar” yakar›fl›nda bulunmufltu. Hazreti ‹sa da çarm›hta kendisini tafllayanlar için “Baba affet onlar›” diye yalvarm›flt›. Kendi özlerine kapal› olanlar baflkalar›n›n kalplerine giremedikleri için insan sevgisinden yoksundurlar ve yaprak do¤rar gibi insanlar› kan deryas› içinde do¤rarlar. Dünler içinde vard›lar, bugün de vard›rlar. ‹nsanl›¤›n merdivenlerinden ç›karak soylu duygu ve düflüncelerin iklimine ulaflanlar, gönülden yaflan›r bir dünyan›n gerçekleflmesinin mimarlar›d›rlar. Sevgisiz bir yaflam› amaçlayanlar, haml›k flerbetini içenler olup dünyam›z üzerinde yersiz, gereksiz a¤›rl›kt›rlar. Sahte sevgileri giyinip çevreyi aldatanlarsa gerçekte kendilerini aldatmaktad›rlar. Sevgi denizlerine yelken açanlarsa evreni yaflan›r k›lanlard›r. Onlard›r her an› güzelliklerle donatan... fiairin söyledi¤i de bu de¤il mi? “Hayat›n nesi var ellerde kalan / Sevifl de gönül biraz oyalan.” Mitolojiler de insan sevgisiyle nak›fllanm›flt›r. Tasavvuf da öyle... Ölümsüz ozan dilleri de öyle... ‹nsan sevgisini maddenin cazibesinde feda edenlerin kurakl›¤›n›, temiz düflüncelerle ayd›nl›¤a ç›karanlar velilik aflamas›n› ka-

H

zanm›fl olanlard›r. Ve dünyam›z bu alt›n kalpli insanlarla dönüflünü sürdürmektedir. Zaman›n sonsuzlu¤una sevgisizli¤in tafllar›n› atanlar, “Günahl›”, “Günahs›z” demeden insanlar› tafllayanlard›r. Yatacak yerleri yoktur. “Sevgiye zaman kalmad›” diyenlerse vahas›z bir çöldürler. ‹nsan gönlünü ferahlatacak hiçbir durumlar› yoktur. Ya bir terör belas›d›rlar ya da sefaletlerin yap›mc›s›... Kahr›n da iflkencenin de yap›s›d›rlar. Sevgi ise dolu dolu yaflamak ve mutlu olmakt›r. Kimi zaman bir yavrunun masum gülümsemesindedir, kimi zaman bir doktorun flifal› ellerinde... Kimi zaman da yoksulun kat›¤›ndaki umuttur, kimi zamansa bir “Merhaba”n›n içtenli¤inde... evlana “Hamd›m, pifltim, yand›m” diyor. Piflmek, olgunlaflmak, mükemmele yaklaflmakt›r. ‹nsanlar› diline, dinine ve rengine bakmadan sevmektir. Tüm varl›klar› yüre¤inde duyumsay›p sevginin s›cakl›¤›n› vermektir. Modern bir evliya olabilmek, insanl›k dünyas›na huzur ve mutluluk da¤›tmakt›r. “Y›kanlar hat›r-› naflad›m› Yarabbi flad olsun / Benim için na-murad olsun diyenler bermurad olsun” dizeleri “‹nsanlar› seveceksiniz”in fliirleflmifl biçimi de¤il midir? Bence evet...•

M

31


Almanya Ceza Kanunu, Madde 90: “Her kim bir toplant›da ya da yaz›l› neflriyat›n da¤›t›lmas› suretiyle alenen Almanya Federal Cumhuriyeti’ne ya da federe devletlerine ya da anayasal düzenine hakaret eder ya da kötü niyetle afla¤›larsa ya da Almanya Federal Cumhuriyeti’nin ya da federe devletlerden birinin renklerini, bayra¤›n›, armas›n› ya da ulusal marfl›n› tahkir ederse üç y›la kadar hapis ya da para cezas› ile cezaland›r›l›r.” ‹talya Ceza Kanunu, Madde 292: “Her kim ulusal bayra¤› ya da devlete ait di¤er bir simgeyi afla¤›larsa bir y›ldan üç y›la kadar hapis cezas› ile cezaland›r›l›r.” Polonya Ceza Kanunu, Madde 133: “Her kim Polonya halk›n› ve Polonya Cumhuriyeti’ni alenen afla¤›larsa bir y›ldan üç y›la kadar hapis cezas› ile cezaland›r›l›r.” ‹spanya Ceza Kanunu Madde 543: “‹spanya’n›n, özerk bölgelerini veya simge ve amblemlerinin sözle, yaz›yGÖNDER‹: fiABAN AL‹ la ya da eyYAfiARO⁄LU lemle alenen afla¤›larsa ya da küçük düflürürse, yedi aydan 12 aya kadar hapis cezas› ile cezaland›r›l›r.” Danimarka Ceza Kanunu Madde 110: “Her kim bir milleti, devleti ya da bayrak ya da alametlerini ya da Birleflmifl Milletleri ya da Avrupa Parlamentosu’nu alenen afla¤›larsa dört aya, e¤er a¤›rlaflt›r›c› nedenler varsa iki y›la kadar hapis cezas› ile cezaland›r›l›r.” Fransa Bas›n Özgürlü¤ü Kanunu Madde 30: “Hiç kimse Frans›z ulusunu, Frans›z devlet kurumlar›n› afla¤›lay›c› yay›n yapamaz.” Portekiz Ceza Kanunu Madde 332: “Her kim sözle, hareketle, yaz›yla ya da bir iletiflim arac›yla cumhuriyeti, ulusal bayra¤› ya da ulusal marfl›, Portekiz hükümranl›¤›n›n herhangi bir simgesini ya da amblemini afla¤›lar ya da gerekli sayg›y› göstermezse 2 y›la kadar hapis cezas›yla cezaland›r›l›r.”•

AVRUPA’NIN 301’‹NC‹ MADDELER‹

32

Cumhuriyet Savc›s›n›n “Birinci Vazifesi” Cumhuriyeti Korumakt›r YAZAN: SELMA ATABEK

“O

yle zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için baflbakandan, bakandan, müsteflardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. ‹flte o hesab› soracak olan cumhuriyet savc›s›d›r!” Adalet Bakan› Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk’ün sorusunu yan›tlarken böyle diyordu. Atatürk, gülümseyerek hoflnut kald›¤›n› belli etti: “Devam et Bozkurt...” *** Lozan’da doktoras›n› tamamlad›ktan sonra, Atatürk’ün “hukuk reformu yapmakla” görevlendirdi¤i Adalet Bakan› Mahmut Esat Bozkurt, savc›lara verilen “cumhuriyet savc›s›” unvan›n›n isim babas›d›r.

Ata’n›n huzurunda “hukuk reformu” için fikir f›rt›nas› yap›l›rken, Bozkurt çok tepki al›r ve s›k›flt›r›l›r: “Neden sadece savc›lara cumhuriyet savc›s› denilir? “Cumhuriyet baflbakan›, cumhuriyet bakan›, cumhuriyet müsteflar›, cumhuriyet valisi, cumhuriyet büyükelçisi olmuyor da, neden cumhuriyet savc›s›? “Savc›lara neden bu imtiyaz?..” Atatürk, “Bozkurt” soyad›n› verdi¤i adalet bakan›na “Ne diyorsun?” diye sorar. Bozkurt, yukar›da belirtti¤imiz net yan›t› verir. Cumhuriyet savc›s›n›n cumhuriyeti korumak ve kollamak yetkisinin hukuk reformuna ve Atatürk’ün yorumuna kadar uzand›¤›n› belirten Prof. Dr. 33


‹ki y›l ‹zmir ‹dadisi’nde okuduktan sonra, II. Abdülhamit yönetimine karfl› mücadeleye kat›lan day›s› Ubeydullah Efendi ile birlikte ‹stanbul’a gitti. 1911’de ‹stanbul Hukuk Mektebi’nden mezun olan Bozkurt, ‹sviçre’de Lozan ve Freiburg Üniversitelerinde ö¤renim gördü ve kapitülasyonlar konusunda doktora yapt›. zmir’in Yunanl›lar taraf›ndan iflgalinden sonra Kurtulufl Savafl›’na kat›lmak üzere yurda döndü ve Ege Bölgesi’nde Kuvay› Milliye örgütünde yer alarak, önemli yararl›klar gösterdi. TBMM 1. Dönemi’nde ‹zmir’den milletvekili olarak meclise girdi. Mecliste Anayasa Komisyonu ve D›fliflleri Komisyonu’nda çal›flt›. 12 Temmuz 1922’de Rauf Bey’in (Orbay) baflkan› oldu¤u IV. ‹cra Vekilleri Heyeti’nde (12 Temmuz 19224 A¤ustos 1923) ‹ktisat Vekilli¤i’ne seçildi. 11 A¤ustos 1923’te bafllayan TBMM 2. Dönemi’nde ‹zmir’den tekrar milletvekili seçildi. Ali Fethi Bey’in (Okyar) baflkanl›¤›nda kurulan V. ‹cra Vekilleri Heyeti’nde (14 A¤ustos 1923-27 Kas›m 1923), ikinci kez ‹ktisat Vekilli¤i’ne seçildi. 20 Nisan 1924’te kabul edilen Teflkilat-› Esasiye Kanunu’nun (Anayasa) haz›rlay›c›lar› aras›nda yer alan Mahmut Esat Bozkurt,

‹ Mahmut Esat Bozkurt’un Adliye Vekilli¤i döneminde Türkiye Cumhuriyeti hukuk sisteminin temel yasalar› haz›rland›.

Nur fienel, “Bugün cumhuriyet baflsavc›s› üzerinde flimflekler çakt›r›l›rken, bu an›n›n bir kez daha yaz›lmas› gerekliydi” diyor ve ekliyor: “Bilen de bilmeyen de ö¤rensin!..” *** Atatürk’ün yak›n çal›flma arkadafllar›ndan ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuki temellerinin at›lmas›nda büyük katk›larda bulunmufl bir devlet adam› olan Bozkurt, 1892’de Kufladas›’nda do¤du. Babas› Kufladas›’n›n ileri gelen ailelerinden Hac›mahmuto¤ullar›’ndan Hasan Bey’di. 34

22 Kas›m 1924’te Ali Fethi Bey’in 3. hükümetinde Adliye Vekilli¤i’ne atand›. 5 Kas›m 1925’te Ankara Hukuk Mektebi’nin aç›lmas›nda büyük pay› oldu. Bozkurt, 3. ve 4. ‹smet ‹nönü Hükümetlerinde (3 Mart 1925-1 Kas›m 1927) de Adliye Vekili olarak görev yapt›. Türk Medeni Kanunu (17 fiubat 1926), Türk Ceza Kanunu (1 Mart 1926), Kabotaj Kanunu (19 Nisan 1926), Borçlar Kanunu (22 Nisan 1926), Ticaret Kanunu (29 May›s 1926), Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (18 Haziran 1926) gibi, Türkiye Cumhuriyeti hukuk sisteminin temel yasalar›, Mahmut Esat Bozkurt’un Adliye Vekilli¤i döneminde haz›rland› ve yürürlü¤e girdi. *** 1934’te Soyad› Kanunu’nun yürürlü¤e girmesiyle “Bozkurt” soyad›n› alan Mahmut Esat Bey, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde anayasa ve devletler hukuku profesörlü¤ü de yapt›. 21 Aral›k 1943’te beyin kanamas› sonucu ‹stanbul’da yaflam›n› yitiren Mahmut Esat Bozkurt, 1. Dönem’den ölümüne de¤in ‹zmir milletvekili olarak TBMM’de görev ald›. Bozkurt’un 1926 y›l›nda yazd›¤› Medeni Kanun Genel Gerekçesi'nin (Esbab› Mucibe Layihas›), 2001 TBMM’sinde yol açt›¤› tart›fl-

Ankara Hukuk Fakültesi’nin Aç›l›fl töreninde, Atatürk Mahmut Esat Bozkurt’u dinlerken... (05 Kas›m 1925)

malar nedeniyle ad› bir kez daha gündemde yer ald›. umhuriyet tarihinde “Bozkurt-Lotus Vakas›” olarak adland›r›lan ve Lahey Uluslararas› Adalet Divan›’na dek uzanan Türk-Frans›z anlaflmazl›¤›nda, ülkemizi Mahmut Esat Bozkurt temsil etmiflti. Bu dava, tarihçiler taraf›ndan, Türk hukukunun ve adalet örgütünün kapitülasyonlar dönemini geride b›rakarak, insan ve egemenlik haklar›na dayal› ça¤dafl hukuk düzeyine yükseldi¤inin bir simgesi olarak de¤erlendirilir.

C

35


BD A⁄USTOS 2008

Bozkurt’un anlatt›klar› flöyle özetleniyor: “‹stanbul a¤›r ceza mahkemesi, Fransa’n›n lotus adl› gemisinin kaptan›n› 80 gün hapis cezas›na mahkum etti. Bunun üzerine hadise uluslararas› bir mesele haline getirildi. “Fransa kapitülasyonlardan kalma al›flkanl›¤›n› unutamam›fl olacak ki, Türkiye’nin bir Frans›z kaptan›n› yarg›layamayaca¤›n› ileri sürüp, Türkiye’deki mahkemenin karar›n› protesto etti.

“T *** 1926 y›l›n›n 2 A¤ustos gecesi, Midilli Adas›’n›n on kilometre kadar kuzeyinde, “Lotus” ad›nda yolcu tafl›yan bir Frans›z gemisi, “Bozkurt” ad›nda kömür tafl›yan Türk flilebine çarparak bat›rd›. Bu olayda 8 Türk denizci yaflam›n› kaybetti. Sa¤ kalan Türk denizciler “Lotus” taraf›ndan kurtar›l›p ertesi gün ‹stanbul’a getirildiler. “Lotus”un kaptan› Demons ile Bozkurt’un kaptan› Hasan Bey, bu kazada yaflam›n› kaybeden Türkler’in yak›nlar›n›n flikayeti üzerine tutukland›lar. Tan›k Ziya Ifl›tman’›n ve Ender-Mehmet Tiftikçi’nin kitaplar›nda, bu dava ve Mahmut Esat 36

araflar konuyu 12 Ekim günü uluslararas› Lahey Adalet Divan›’na götürme konusunda anlaflt›lar. Mahkemede Türkiye’yi zaman›n Adalet Bakan› Mahmut Esat Bey temsil edecekti. “Mahmut Esat konunun içyüzünü flöyle anlat›r: “‘Birgün Atatürk, beni nezdlerine (yanlar›na) ça¤›rd›lar. Meseleyi bir daha izah etmemi istediler. ‹zah ettim ve sözlerimi flöyle tamamlad›m: “‘Paflam Lahey Adalet Divan›’na gidelim. Kimin hakl› oldu¤u orada meydana ç›ks›n. Ben hakl› oldu¤umuzdan eminim. Müsaade ederseniz, bu davam›z› ben müdafaa edeyim. Kaybedersem memlekete bir daha dönmem. Fakat kazanaca¤›z. Hem, Adalet Divan›’na gitmeden, Frans›zlar’›n dedi¤ini yapacak olursak, Frans›z Devleti’nin tehditleri karfl›s›nda boyun e¤mifl olaca¤›z.

Bu durum onlara, di¤er meselelerde de ayn› tehditleri öne sürme cesaretini verecektir. Hâlbuki, Lahey Adalet Divan›’na gidip kaybetsek dahi, fleref ve haysiyetimiz zedelenmez. Zira milletleraras› bir mahkemenin karar›na uymak (...)’lik de¤il, bilâkis flereftir.’ “‘Bu sözlerim üzerine Atatürk bana: “‘Güle güle git. Kazanacaks›n. Kazanmasan da, memleket seni ba¤r›na basacakt›r’ dedi.’ “Nihayet duruflma ve görüflmelerin ard›ndan, mahkeme 27 Eylül 1927 tarihinde sonuçland›. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Lozan’dan sonraki ikinci büyük hukuk zaferi olarak tarihe geçmifltir.” *** Prof. Dr. Faruk Erem, 1973’te cumhuriyetin kurulufl y›ldönümü nedeniyle yay›mlad›¤› “50.Y›l ve Mahmut Esat Bozkurt” adl› kitab›nda flöyle diyor:

“Bozkurt’un Atatürk’ün direktifleri ile yepyeni bir hukukçu kufla¤› yetifltirmifl olmas›, yafl›m›z ne olursa olsun, hepimizin bu kuflakta yer almas›, biz hukukçular için ortak görev ba¤›d›r. Atatürk’ün hukuk devriminden en ufak bir sapmaya göz yummak, büyük sorumluluklar› gerektirir. Geriye dönüfl isteklerine zaman zaman, rastlanm›flt›r. Bu isteklerin alt›nda karanl›k duygular yatar. Bu isteklerin baz›lar› korkunç denecek kadar sinsi ve kurnazd›r. “Atatürk’ün flu sözlerinin hiç unutulmamas› gerek: ‘Medeni Hukukta, Aile Hukukunda takip edece¤imiz yol, ancak uygarl›k yolu olacakt›r’, ‘Hukukta idarei maslahat ve hurafelere ba¤l›l›k, milletleri uyanmaktan men eden a¤›r kâbustur. Türk milleti üzerinde kâbus bulunduramaz.’”•

So¤uk bir k›fl günü hastanedeki arkadafl›n› ziyarete giden adam, yaln›zca havan›n de¤il, yollar›n da çok kötü oldu¤unu anlat›yordu: “Yollar buz tutmufl... Do¤ru dürüst yürüyebilmek olanaks›z... Bir ad›m at›yorsun, iki ad›m geri kay›yorsun...” Hastan›n akl› bu aç›klamaya pek yatmad›: “Madem att›¤›n her ad›mda iki ad›m geri kay›yorsun” dedi. “Peki buraya nas›l gelebildin?” Arkadafl›, hastaneye gelebilmek için uygulad›¤› yöntemi de aç›klad›: “Hastaneye do¤ru yürüyerek sana gelmemin olanaks›z oldu¤unu anlay›nca, geri döndüm ve eve do¤ru yürümeye bafllad›m” dedi. “Biraz zaman›m› ald›; ama sonunda gelebildim buraya...”• 37


“Suudi Arabistan’da herhangi bir kiflinin ortaya ç›k›p da kendinin ‘medyum’ oldu¤unu, ‘gaipten haberler ald›¤›n›’ ileri sürmesi düflünülemez bile... Çünkü ülkedeki herkes, böyle bir ‘ak›ls›zl›k’ yapman›n kifliyi televizyon y›ld›z› ya da köfle yazar› yapmayaca¤›n› da bilir, aksine, saf insanlar› aldatarak doland›rmak suçundan ülkedeki en a¤›r cezayla cezaland›r›laca¤›n› da çok iyi bilir.” YAZAN: KAYA KARAN

ATATÜRK’ÜN “YAPMA” DED‹KLER‹ ORADA B‹LE YAPILMIYOR 38

ralar›nda Suudi Arabistan’›n da bulundu¤u çeflitli d›fl ülkelerde bas›n ataflesi olarak görev yapan Baflbakanl›k Bas›n Yay›n ve Enformasyon eski Genel Müdürü Cemil Ünlütürk, önce flafl›rt›c› bir soru soruyor: “Türkiye’de uygulanmayan din konusundaki kimi Atatürk ilkelerinin Suudi Arabistan’da uygulanmakta oldu¤unu söylersem, bana inan›r m›s›n›z?” diyor ve... Bu flafl›rt›c› sorusunu, yine flafl›rt›c› örneklerle kendi yan›tl›yor. ‹flte Cemil Ünlütürk’ün, flafl›rt›c› sorusuna verdi¤i flafl›rt›c› yan›tlar: “Suudi Arabistan’da türbeler, yat›rlar yoktur; çünkü orada bunlar yasakt›r. Türbeler, yat›rlar olmay›nca, do¤al olarak, türbe ve yat›r ziyaretleri de yoktur. K›smetleri aç›ls›n diye özellikle Ramazan’da genç k›zlar›n sözde yat›rlara ak›n etmeleri, hastalar›n sa¤l›klar›na kavuflmalar› için yat›rlarda dua etmeleri, dallara, a¤açlara bez parçalar› ba¤lanmas› gibi ilkel görüntüler de yoktur. Çünkü böyle davran›fllar gericilik, Cahilliye Devri’nden kalma putperestlik say›l›r. “Suudi Arabistan’da peygamberimize ait oldu¤u söylenen ‘Sakal-› fierif’, ‘H›rka-› fierif’, ‘Dendan-› fierif’ gibi ziyaretler de yoktur. Böyle davran›fllar gericilik ve flirk, ‘Allah’a ortakl›¤a cüret’ olarak kabul edilir. “Suudi Arabistan’da imam, müezzin gibi din görevlileri, ülkemizdeki gibi devlet memuru statüsünde de¤illerdir. Din gö-

A

39


revlilerine devlet bütçesinden maafl ödenmez. Çünkü Allah için yap›lan bir görev karfl›l›¤›nda para almak, bu ülkede hem ay›p say›l›r hem de yasakt›r. “Suudi Arabistan’da herhangi bir kiflinin ortaya ç›k›p da kendinin ‘medyum’ oldu¤unu, ‘gaipten haberler ald›¤›n›’ ileri sürmesi düflünülemez bile... Çünkü ülkedeki herkes, böyle bir ‘ak›ls›zl›k’ yapman›n kifliyi televizyon y›ld›z› ya da köfle yazar› yapmayaca¤›n› da bilir, aksine, saf insanlar› Cemil Ünlütürk aldatarak doland›rmak suçundan ülkedeki en a¤›r cezayla cezaland›r›laca¤›n› da çok iyi bilir. “Suudi Arabistan’da Nakflilik, Nurculuk, Fethullahç›l›k vb. gibi tarikatlar da yoktur, dolay›s›yla onlar›n fleyhleri, efendileri, müritleri, cemaatleri de yoktur. “Suudi Arabistan’da ‹mam Hatip Liseleri meslek okulu olarak kabul edilir ve bu okullara k›z ö¤renci al›nmaz. Gerekçesi de, ‹slamiyet’te kad›ndan imam olmad›¤›d›r. “Suudi Arabistan’da nazar boncu¤u, okunmufl su, nazara karfl› geyik boynuzu, üzerlik vb. gibi fleyler de gericilik ve flirk addedilir ve bu nedenle yasakt›r. “Suudi Arabistan’da baflta camiler olmak üzere, hiçbir ibadet yerinin bulundu¤u yap›n›n bünyesinde market, dükkan, büfe vb. iflyeri yoktur. Böyle bir durum, dinin ticarete alet edilmesi olarak say›l›r ve bu nedenle yasakt›r.”• Baflhekim taburcu edece¤i ak›l hastas›n› denemek için yan›na ça¤›rd› ve ondan bir ricada bulundu: “Bana bir metre merhaba al›p gelir misin?” dedi. Deli bu ricaya çok flafl›rd›: “Siz deli misiniz, doktor bey?” dedi. “Olacak fley mi bu?” Doktor hastas›n›n iyileflti¤ini sanarak taburcu ka¤›d›n› imzalad›. Hasta tam odadan ayr›lacakken doktorun kula¤›na e¤ildi ve flunlar› f›s›ldad›: “Akl›n›zda olsun doktor bey” dedi. “Merhaba kiloyla sat›l›r, metreyle de¤il...”• 40

BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

KARANLIKTAN AYDINLI⁄A GEÇERKEN

BIR OGRETMENIN YASADIKLARI eflat Nuri Güntekin’in en önemli romanlar›ndan biri “Yeflil Gece”dir. Ancak toplumsal içeri¤i, ç›karc› din adamlar›na cesaretli elefltirileri yüzünden okul kitaplar›nda sözü edilmez. Elefltirmenler aras›nda da yap›t› pek baflar›l› bulmayanlar az de¤ildir. Cumhuriyetin ilan›ndan yaln›zca üç y›l sonra yay›mlanm›fl olan roman dönemin e¤itim, din, devrim konular›na yaklafl›m›n› göstermesi bak›m›ndan dikkat çeker. Kendisi de bir e¤itimci olan yazar medrese ile ça¤dafl e¤itimi karfl›laflt›r›rken ba¤naz dincilik ile laik düflünceyi, gerçek ayd›nlarla ç›karc›lar›n tutumunu tart›flmaya açm›flt›r. 1950’lerde romanc› bir konuflmada, yap›t›yla ilgili olarak flunlar› söylemifltir: “‘Yeflil Gece’de idealist bir ö¤retmenin geri kuvvetlerle

R

mücadelesini ve çekti¤i ›st›raplar› anlat›yorsunuz. Bugün için memleketimizde böyle bir tehlikenin tamamen yok oldu¤una inan›yor musunuz? “Geri kuvvetler dedi¤iniz taraf hâlâ eski halinde, buna karfl›l›k benim de yeni kuvvetler diyece-

41


BD A⁄USTOS 2008

¤im taraf yine hâlâ bir avuçtan ibaret oldu¤u için hay›r... Devlet s›k› davranabilirse irticai denecek muayyen olaylar ç›kmaz; fakat ink›lap daha uzun zaman yerinde sayar, okullar ve baflka araçlarla gerçek ayd›nlar›n say›s›n› ço¤altaca¤›m›z zamana kadar...” edreseden yetiflmifl olan babas›, bir köy çocu¤u olan fiahin’in de medresede okumas›n› (yeflil bayra¤›n alt›nda yetiflmesini) ister. fiahin ‹stanbul’da Somuncuo¤lu Medresesi’nde dört y›l okur. Medresedeki hocalar›n da, orada verilen ö¤retimin de, yetiflen mollalar›n da yetersizliklerini görür. Medrese, delikanl›n›n ölümden sonraki yaflamla, sonsuzluk düflüncesiyle ilgili sorular›na da inand›r›c› yan›tlar verememektedir. Herfleyi bilen tan›nm›fl bir yazara gider. Yazar onu flöyle yan›tlar: “Senin baflka iflin kalmad› m›? Bunlar derin konulard›r. (...) Hele sen flimdilik bilim da¤arc›¤›n› doldurma¤a bak.. E¤er mümkünse dünyal›k da¤arc›¤›n› da ihmal etme. (...) Derdini anlamad›m sanma molla, (...). ‹nanç devrimi devrimlerin en buhranl›s›d›r. (...) En iyisi sen ifli kendi haline b›rak. ‘Tanr› bir, Muhammet onun peygamberidir’ der gidersin. Bakal›m ne olur? (...) Ye iç... Dünyay› kendine zehir etme...”

M

42

fiahin Efendi çevresinde olup bitenleri iç karart›c› bulur, bunun nedenlerini aramaya çal›fl›r: “Zavall› memleket yüzy›llard›r yeflil bir gece içinde yafl›yordu. Halk dünyay› hep bu karanl›¤›n aras›ndan görüyordu. “Anadolu’da fikirlerin geri, insanlar›n sefil kalmas›, ifllerin fena gitmesi hep bu yüzdendi.” Meflrutiyet’in ikinci y›l›nda (1910’da), yaln›z yönetimin de¤iflmesiyle bir ülkenin kurtulamayaca¤› anlafl›lm›flt›r. Gazeteler “ö¤retmen ordusu” deyimini s›k s›k kullanmaktad›r. Topluma ancak müspet bilimin yol gösterece¤ini düflünen fiahin, medreseden ayr›l›p ö¤retmen okuluna girer. Ö¤retmenli¤e “yeni bir din gibi” ba¤lanm›flt›r. ‹nsanlara hizmet etmek, onlar›n dünyas›n› zenginlefltirmek, bofl inançlardan kurtulmalar›n› sa¤lamak istemektedir. Ö¤retmen okulunda da medresedekine benzeyen ö¤renciler yok de¤ildir:

“B

irço¤u bilgisizlik, yeteneksizlik bak›m›ndan sar›kl› talebeye tafl ç›kar›yordu. (...) Fazla olarak ukala ve tembeldi. (...) Ö¤retmenli¤i alelade geçinme arac› say›yor, daha kârl› bir ifl bulsa hemen meslek de¤ifltirme¤e haz›r bulunuyordu. S›rf askere al›nmaktan kurtulmak için ö¤retim ordusuna girenler de vard›.”

Bir gün medresedeki arkadafllar›ndan Zeynel Hoca ile karfl›lafl›r. “fiahin Efendi’nin sar›¤› ç›karmas›n› affedemiyordu. Onu görünce ›s›rmaya haz›rlanm›fl bir hayvan›n difllerine benzeyen sivri, uzun diflleriyle güldü: “‘Hepsi tamam hocam... Bir flapkan eksik kalm›fl’ dedi.

“S

ahin Efendi kalender ve flakac› tavr›yla, ‘O da olur inflallah’ dedi, ‘Anadolu’dan sar›kla geldim, fesle gidiyorum, bir zaman sonra belki flapkayla dönerim ama sen göremezsin...’ “‘Neden?’ “‘Belki o zamana kadar as›lm›fl bulunursun da ondan...’ “‘Yaflayan görür.’ “‘Görürüz hocam. fiimdilik Tanr›’ya emanet...’ “‘Yolun aç›k olsun.’” fiahin’in k›l›k k›yafetiyle birlikte medresedeki düflünceleri de kökünden de¤iflmifltir: “Ne çare ki bir zaman sonra ölüp gidece¤im. Bu saadetleri art›k tadamayaca¤›m. (...) Benim yerime bana benzeyen, benim gibi düflünen, benim gibi duyan ve söyleyen insanlar b›rak›rsam bu beni acaba bir dereceye kadar teselli etmez mi?” diye düflünür. Art›k, “bireysel yaflam›n sonsuz ya da sonlu olmas›na o kadar önem vermeyen, kendi gibi duyan, kendi diliyle söyleyen toplum yaflad›-

Reflat Nuri Güntekin

¤› sürece –denizdeki damla gibi– daima varolaca¤›na inanan ateflli ulussever olmufltur!” Düflünceleri onu Meflrutiyet’ten sonra geliflen Türkçülük ak›m›na yaklaflt›rm›flt›r. O ak›m›n yandafllar› gibi duru Türkçe’yi savunur: “Zor anlafl›l›r dilin de düflman›yd›: “O gösteriflli sözcüklerin, birbiri içine geçmifl cümlelerin ard›nda ne gerçeklerin kaynay›p gitti¤ini gördü. ‹nsan da aç›k düflünmeli, aç›k söylemeli derdi.” Ö¤retmen okulunu bitiren fiahin, Ayd›n’›n Sar›ova Kasabas›’nda göreve bafllar. Bu kasabay› ona, “Ortalama oniki haneye bir cami, mescit veya medrese isabet 43


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

ediyormufl. Belediye geceleri sokak feneri yakt›rmazm›fl. Sokaklar evliya kandilinden flenlik gecesi gibi gibiymifl. (...) Okullara gelen mini mini ö¤rencilere sar›k sard›r›rlarm›fl” diye anlat›rlar. ar›ova’da Emir Dede Okulu baflö¤retmeni olarak göreve bafllayan fiahin’in dinde oldu¤u gibi siyasal anlay›flta da 2. Meflrutiyet döneminin yenilikçi görüfllerini benimseyen meslektafllar› yok de¤ildir. Ancak kasabadaki öteki resmi görevlilerle halk›n ço¤unlu¤u onlar›n karfl›s›ndaki uçtad›r. Bir antikac›n›n Kelami Baba Türbesi’ndeki de¤erli eflyay› ele geçirmek için ç›kard›¤› yang›n nedeniyle Frans›zca Ö¤retmeni Nihat Efendi tutuklan›p yarg›lan›r. Bu konuyu kasabadaki gericiler yenilik yandafllar›n› karalamak için kullanmak isterler. Ancak Nihat Efendi’nin suçsuz oldu¤u anlafl›l›r. fiahin Efendi’nin yönlendirmesiyle okuldaki sar›kl› ö¤renciler sar›klar›n› ç›karm›flt›r. Din ö¤renimi için ö¤rencilerinin okuldan al›nmas›na engel olan fiahin Efendi, eski medreseyi y›kt›r›p yeni bir okul yapt›rm›flt›r. Ortal›k geri düflünceli, ç›karc› kimselerle doludur. Bunlardan biri olan Dolmac› Hoca, fiahin Efendi’nin masonlardan para ald›¤›n› ileri sürer, ona iftiralar ya¤d›r›r:

S

44

“Ö¤rencilerden birinin resim defterini eline alarak kahve kahve dolafl›yor, haç fleklinde birbirini kesen çizgileri ahaliye göstererek, ‘Ey ahali... fiunlara bak›n... Bu adam çocuklara haç resmi yapt›r›yor. Buna nas›l tahammül edilir?’ diye at›p tutuyordu.” Kasabaya sürülmüfl bir sokak kad›n›n› onunla görüflmeye göndererek fiahin Hoca’n›n bafl›na dert açmaya çal›fl›rlar. Yunan iflgalinde fiahin Efendi halka yard›mc› olur. H›ristiyan Mahallesi’ne düzenlenmek istenen bir bask›n›n sorunlar yarataca¤›n› kestirdi¤i için kalabal›ktakilerden birinin sar›¤›n› bafl›na geçirerek yapt›¤› yat›flt›r›c› konuflma iflgalcilerin dikkatini çeker. Ondan yararlanmak isterler. Bu iste¤i geri çevirmemifl, camilerde vaaz vermeye bafllam›flt›r. ncak gerçekte gereksinim duyanlara yard›m etmek, cepheye gitmeye çal›flan savaflç›lar› gizlice kaç›rmak için din adam› kimli¤inden yararlanm›flt›r. Kurtulufl Savafl›’na destek sa¤lad›¤› anlafl›l›nca iflgalciler onu Ege’deki adalardan birine sürer. Befl y›l sonra geriye döndü¤ünde halifelik kald›r›lm›fl, tekkeler kapat›lm›fl, fiahin Hoca ile arkadafllar›n›n bekledi¤i devrimler geçeklefltirilmeye bafllanm›flt›r. Ancak eskiden Abdülhamit’ten, Meflrutiyet dönemin-

A

de ‹ttihatç›lar’dan, iflgalde Yunanl›lar’dan ç›kar sa¤layanlar flimdi yeni döneme ayak uydurmufllard›r. Hepsi birer devrimci kimli¤ine bürünmüfltür. Sürgün dönüflü eski görevine getirilmeyi bekleyen fiahin Hoca vatan hainli¤iyle suçlan›r. “Zaferin ve devrimin do¤du¤u yer”de hakk›n› aramak üzere Ankara’ya gitmek üzere yola ç›kar. eflat Nuri, fiahin Hoca’n›n sonraki y›llardaki serüvenini, “Gecenin Ötesi” ad›n› verece¤i bir romanda anlatmay› tasarlam›flt›r. Bu gerçekleflemeyen çal›flmas›yla ilgili olarak flu aç›klamay› yapm›flt›r: “‘Yeflil Gece’nin sonunda cumhuriyet ilan olunur. Birçok s›k›nt›lardan sonra nihayet idealine eriflti¤ini sanarak bayram yapan fiahin Hoca, Meflrutiyet’in sar›kl›, sakall›, geri kuvvetlerini bafllar›nda melon flapkalar ve t›rafl edilmifl çehrelerle karfl›s›nda görür.

R

Onlar onu gerilikle ve vatan hainli¤iyle suçland›rarak vaktiyle baflö¤retmenlik yapt›¤› kasabadan kovarlar. Sab›k baflö¤retmen de derdini anlatmak için bir akflam vakti, omzunda heybesi ile Ankara’n›n yolunu tutar. “‹kinci k›s›mda yani ‘Gecenin Ötesi’nde, yine bir gece vakti fiahin Efendi, çok ihtiyarlam›fl bir çehre ile tekrar romanc›n›n karfl›s›na ç›k›yor: ‘Ben yine oyum’ diyor, ‘‹kimiz de o zaman gençtik, toyduk, birçok fleyleri yanl›fl gördük. Ben o Ankara’ya gidiflimden sonraki hikayemi anlataca¤›m’ diyor. Roman, o günden bugüne kadar geçmifl y›llar›n hikayesidir.” “Yeflil Gece” cumhuriyet döneminde kuflaktan kufla¤a süren toplumsal çat›flman›n bafllang›ç evresini ayd›nl›k düflünceli bir yazar›n gözlemleri, de¤erlendirmeleriyle ortaya koymaktad›r. Karanl›k geceden kurtulmak için Reflat Nuri’nin roman› dikkatle okunmal›d›r.•

‹ki avc› arkadafl yabanörde¤i av›na ç›km›fllard›. Ördeklere iyice yaklaflabilmek için de inek postuna bürünmeye karar verdiler. ‹ki arkadafltan yaln›zca önde yürüyenin tüfe¤i bulunuyordu ve çevreyi gözleyerek yürüyorlard›. Aniden arkada yürüyen kifli heyecanla seslendi: “Çabuk tüfe¤i bana ver” dedi. “Çabuk...” Önde yürüyen arkadafl› durumu kavrayamam›flt›: “Yoksa” dedi. “Ördek sürüsü arkada m›?” Arka taraftaki arkadafl› yine heyecanla ba¤›rd›: “Ne örde¤i?..” “Arkada bir bo¤a koflarak üstümüze geliyor.”• 45


K‹MLER KAZANACAK BU OL‹MP‹YATLARDA?

a) Sporcular b) Protestocular 8 A¤ustos günü Çin’in baflkenti Pekin’de bafllayacak olan 29’uncu Olimpiyat Oyunlar›, yar›flmalara kat›lacak sporculardan çok, yar›flmalar›n Çin’de yap›lmas›na karfl› ç›kan protestocular nedeniyle dikkatleri çekiyor. 2008 Olimpiyat Oyunlar›’n›n Çin’de yap›lmas›na ilk tepki, 2001 y›l›nda Prag’da “Olimpik Gözlem” adl› bir grubun oluflmas›yla ortaya ç›km›fl, “Uyumun Yolculu¤u” parolas›yla dünyay› dolaflan Olimpiyat meflalesinin, geçti¤i hemen tüm ülkelerde farkl› biçimlerde yap›lan Çin karfl›t› eylemlere neden olmas›yla sürmüfltür. YAZAN: H. GÜNEfi ATAY ünya devletleri, yeni bir Olimpiyat Oyunlar› etkinli¤ine büyük bir heyecanla “Merhaba” demektedir. Kültürlerin bulufltu¤u, dünyan›n en iyi sporcular›n›n yar›flt›¤›, uluslararas› kamuoyunun en büyük spor flöleni Olimpiyatlar, 2008 y›l›n›n A¤ustos ay›nda Çin’in baflkenti Pekin’de gerçeklefltirilecek. Ancak konu Olimpiyatlar, ev sahibi de Çin olunca, bu devasa spor yar›flmalar› bütünü, yaln›zca

D

‹nsan haklar›n›n herfleyin önünde geldi¤ini savunan “protestocular”›n önce internette yay›nlad›klar›, sonra da dünyan›n çeflitli ülkelerinin duvarlar›nda sergiledikleri “kelepçelerle oluflturulan Olimpiyat halkal›” afifllerden biri

46

alt›n madalya için verilen fiziksel savafl›mla s›n›rl› kalmay›p uluslararas› iliflkilerin yans›d›¤› genifl bir kavram olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Dolay›s›yla, 1949 y›l›nda Mao Zedong liderli¤inde kurulan Çin Halk Cumhuriyeti’nin tarihi boyunca, bu ülkede olan ve dünya kamuoyunu ilgilendiren iç ve d›fl geliflmeler, do¤al olarak Olimpiyat Oyunlar›’n›n da bir parças› biçimine gelmektedir. Çin, nas›l ki bu en büyük spor etkinli¤ini, ülkesinin ve kültürü47


BD A⁄USTOS 2008

nün tan›t›m› ve reklam› için önemli bir araç olarak görüyorsa, Çin hükümetine muhalif yerel ve sürgündeki gruplarla Çin’in kendi de¤erlerini özümsemifl bir biçimde uluslararas› sistemle bütünleflmesini isteyen Bat›l› güçler ve sivil toplum örgütleri de Olimpiyat Oyunlar›’n›, Çin’e karfl› kullan›lacak bir bask› arac› olarak de¤erlendirmektedirler. u amaçla, Pekin’in oyunlar›n ev sahibi olaca¤›n›n belirlendi¤i 2001 y›l›ndan, Olimpiyat Meflalesi Koflusu’nun tamamland›¤› 2008 y›l›n›n Haziran ay›na de¤in, çeflitli eylemler ve giriflimler bafllat›lm›flt›r. ‹yi ama, çarfl›dan pazardan ald›¤›m›z hemen hemen tüm ürünlerin üreticisi konumunda bulunan ve dev bir ekonomiye sahip olan Çin, neden bu kadar elefltirilmektedir? 29’uncu Olimpiyat Oyunlar›’n›n bafllayaca¤› tarih olan 8 A¤ustos 2008 tarihine dek, “Uyumun Yolculu¤u” parolas›yla yola ç›kan Olimpiyat meflalesi, geçti¤i hemen hemen tüm ülkelerde farkl› konularda Çin karfl›t› eylemlere tan›kl›k yapm›flt›r. Bu eylemlerin içeri¤ini ulusal ve uluslararas› olarak iki kategoriye ay›rmak olanakl›d›r. Ulusal içerikli eylemler, genelde Çin’in insan haklar› konusundaki uygulamalar› çevresinde biçimlenmekte olup uluslararas›

B

48

içerikli protestolar ise, Çin’in d›fl politika yönelimlerinin elefltirilmesi olarak biçim alm›flt›r. Bu çerçevede de¤erlendirdi¤imizde, kiflilik haklar›, Tibet ve Sincan Özerk Bölgeleri, Falun Gong Hareketi ve Kuzey Koreli göçmenler konular›yla Çin’in, Sudan’›n Darfur Bölgesi’ne yönelik politikas›, Burma ve Zimbabve yönetimleri ile olan iliflkileri, Vietnam ile var olan Spratly ve Paracel Adalar› anlaflmazl›¤› ve Tayvan’›n siyasi durumu konular›, söze konu eylemlerin ana temalar› olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. 2000 Sydney Olimpiyat Oyunlar›’n›n hemen ard›ndan, 2001 y›l›nda yeni ev sahibi ülkenin seçimi için yap›lan oylama sonucunda, Pekin’in 2008 Oyunlar›’n›n ev sahibi olarak seçilmesine ilk tepki, Prag’da “Olimpik Gözlem” ad› alt›nda bir grubun oluflmas›yla ortaya ç›km›flt›r. Temmuz 2001 tarihinde, Çek Cumhuriyeti Senatosu Baflkan Yard›mc›s› Jan Rumi ile Çek Cumhuriyeti Senatosu D›fl ‹liflkiler, Savunma ve Güvenlik Kurulu Eski Baflkan› Michael Zantovsky’nin giriflimi ile bafllat›lan ve alt› ülkeden onüç kiflinin oluflturdu¤u Olimpik Gözlem Grubu görevini, Çin Halk Cumhuriyeti’nde insan haklar› konusunun, 2008 Olim-

19

2008 Pekin Olimpiyatlar›’n›n aç›l›fl›n›n yap›laca¤› Pekin Olimpiyat Stad›

piyat Oyunlar›’na de¤in izlenilmesi ve Çin’de yaflayan insanlar›n yaflamlar›n›n olumlu yönde de¤ifltirilmesine katk›da bulunulmas› olarak aç›klam›flt›r. Görev tan›m›n› içeren özgün metin, dört ana konu üzerinde yo¤unlaflmaktad›r. Pekin yönetimi muhaliflerinin sindirilmesi, ifade özgürlü¤ü ve bilgiye eriflimin k›s›tlanmas›, ölüm cezas› ve Pekin hükümetinin Tibet ve Tayvan’a yönelik politikalar›, bu dört ana konuyu oluflturmaktad›r. Öteki taraftan Çek Cumhuriyeti kökenli bir sivil toplum örgütü olan Olimpik Gözlem, dini özgürlükler, kürtaj politikas› ve zorunlu çal›flma kamplar› gibi insan haklar›yla ilgili di¤er konularda da iyilefl-

tirme sa¤lamak için çal›flmalar yürütmeye devam etmektedir. Çin’de uluslararas› kamuoyunun dikkatini çeken kiflisel haklar›n k›s›tlanmas› konusu, ifade özgürlü¤ü, yolculuk özgürlü¤ü, dini özgürlük ve siyasi özgürlük alt bafll›klar›ndan oluflmaktad›r. limpiyat Meflale Koflusu’nun Avrupa ülkeleri ve ABD etaplar›nda, Tibet’teki insan haklar› uygulamalar›n›n teslim edilmesini savunan eylemler yo¤unlafl›rken, Kazakistan ve Türkiye ayaklar›ndaki k›nama gösterilerinin merkezi, Çin’in bir di¤er özerk bölgesi olan Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’nde yaflayan Uy-

O

49


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

gur toplumunun insan haklar› ihlallerine maruz b›rak›lmas› olarak öne ç›km›flt›r. Kas›m 1933 tarihinde Sincan Bölgesi’nin en önemli tarihi kentlerinden Kaflgar’da kurulan, ba¤›ms›z Do¤u Türkistan Türk ‹slam Cumhuriyeti ya da Uyguristan Cumhuriyeti’nin k›sa süre sonra y›k›lmas›n›n ard›ndan, 1944-1949 y›llar› aras›nda Sovyetler Birli¤i’nin deste¤iyle yaflayan ‹kinci Do¤u Türkistan Cumhuriyeti, Mao’nun Halk›n Kurtulufl Ordusu’nun Sincan Bölgesi’ne girmesiyle son bulmufltur. Bu dönemde, han Çinlileri’nin, Çin Halk Cumhuriyeti’nin iskan politikas› do¤rultusunda bu bölgeye yerlefltirilmesiyle, Uygur toplumuna bask› yap›ld›¤› ve ayr›mc›l›k politikas› uygulanmaya baflland›¤›, özellikle “‹leriye Büyük At›l›m” döneminde yaklafl›k 60 bin kiflilik bir Uygur ve Kazak nüfusunun Sovyetler Birli¤i’ne göçe zorlanmas›n›n Çin’in emperyalist yönetim biçimi olarak yorumlanmaktad›r. Çin’deki insan haklar› konusu, bu ülkenin iç siyasetiyle paralellik sunarken, uluslararas› iliflkiler çerçevesinde Çin’in d›fl politika eylemleri de Olimpiyat Oyunlar›’n›n haz›rl›k sürecinde mercek alt›na al›nan önemi bir bafll›k olarak yerini alm›flt›r. Olimpiyat Oyunlar›’na ev sa-

12

50

hibi olunmas› karfl›l›¤›nda, bu denli çeflitli bask›lara maruz kalarak, iç ve d›fl tüm devlet politikalar›n›n uluslararas› tart›flmalara aç›laca¤›n› belki de tahmin etmeyen Çin, bu nedenlerle oyunlar›n aç›l›fl ve kapan›fl törenlerinin, hatta oyunlar›n tümünün boykot edilmesi tehdidiyle de karfl› karfl›ya kalm›flt›r. Rekabet koflullar›na uymad›¤› gerekçesiyle tüm dünyada boykot edilen Çin kökenli ürünlerden sonra, Pekin Olimpiyatlar›’n›n da boykot edilmesi olas›l›¤› pek flafl›rt›c› de¤ildir. Öteki taraftan, oyunlar›n sporcular taraf›ndan protesto edilmesine hem dünya ülkeleri hem de Uluslararas› Olimpiyat Komitesi taraf›ndan karfl› ç›k›l›rken, aç›l›fl törenine devlet ve hükümet baflkanlar›n›n kat›lmamas› yönünde yap›lan ça¤r›lar yan›t bulmufltur. irleflik Krall›k Baflbakan› Gordon Brown, Alman fiansölyesi Angela Merkel, Çek Cumhuriyeti Baflbakan› Mirek Topolanek ve Polonya Baflbakan› Donald Tusk, aç›l›fl törenlerine kat›lmayacaklar›n› aç›klam›fl, ancak ‹ngiltere’nin 2012 olimpiyatlar›na ev sahipli¤i yapacak olmas›ndan dolay›, Gordon Brown’›n kapan›fl törenine kat›lmak üzere Çin’e gidece¤i aç›klanm›flt›r. Öteki taraftan, Çin’in Tibet politikas› nedeniyle törenlere kat›l›p kat›lmama karar›n› uzun süre sakl› tutan Fransa

B

Cumhurbaflkan› Nicholas Sarkozy, Temmuz 2008 ay›n›n bafl›nda yapt›¤› aç›klamayla Çin ile Tibet aras›nda bir diyalogun olufltu¤una inand›¤›n›, bu nedenle Pekin Oyunlar›’n›n aç›l›fl›na kat›laca¤›n› belirtmifltir. yr›ca, Avrupa Birli¤i Spor Bakanlar› ve Olimpiyat Komiteleri’nin 17 Mart 2008 tarihinde yapt›klar› toplant›da, Pekin Olimpiyatlar›’n› boykot etmeyecekleri ve sporun politik konularla iliflkilendirilmemesi gerekti¤i yönünde karar al›nm›fl, ABD Baflkan› George Bush ise ayn› tür bir aç›klama yaparak törenlere kat›laca¤›n› ima etmifltir. Uluslararas› kamuoyunun önemli bir bölümü taraf›ndan Çin’in iç meselesi olarak görülen Tayvan, Tibet ve Sincan Özerk Bölgesi ya da Do¤u Türkistan konular›n›n, madalya için verile-

A

cek savafl›mlara nas›l yans›yaca¤› merakla beklenmektedir. Henüz haz›rl›k aflamas›nda bu denli büyük tepkiyle karfl›laflan Pekin Olimpiyatlar›’nda siyasi kimi geliflmelerin yaflanmas› ve uluslararas› siyasetin oyunlar›n gerçeklefltirilece¤i spor sahalar›nda yer bulmas› kaç›n›lmazd›r. Buna ek olarak, çevre ve güvenlik sorunlar›n›n yan›s›ra terörizm endiflesini de yaflamakta olan Çin hükümetinin, oyunlar s›ras›ndaki tavr› da ilgi oda¤› olmaya adayd›r. Siyasi konular›n, Olimpiyat ruhuna zarar vermeden bar›flç›l iletiler yoluyla çözüme ulaflt›r›lmaya çal›fl›lmas›, tüm insanl›¤›n en büyük umudu olurken, dünyan›n bu en büyük ve itibarl› spor karfl›laflmalar›nda Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklar›, Türk sporcular›m›z›n baflar›l› olmas› ve ay y›ld›zl› bayra¤›m›z› göndere çektirmesi de heyecan içerisindeki Türk ulusunun gururunu tüm dünyaya duyuracakt›r.•

Araba kullanmay› bir türlü beceremeyen bir kad›n, efline telefon etti ve hemen gelip kendisine yard›mc› olmas›n› istedi: “Hayat›m, arabam çal›flm›yor” dedi. “Çünkü karbüratör tümüyle su dolu.” Efli hemen gelece¤ini söyledikten sonra birden durdu ve sordu: “Sen gaz pedal›yla el freninin yerlerini bile bilmezsin kar›c›¤›m” dedi. “Karbüratörde su oldu¤unu nereden biliyorsun?” Ve eflinin bu soruya yan›t vermedi¤ini görünce ondan, bulundu¤u yerin adresini vermesini istedi. Kad›n›n yan›t› flu oldu: “Gölde.”• 51


Dünyan›n en seçkin sporcular›, bu ay›n 8’inde Çin’in baflkenti Pekin’de 16 günlük bir yar›fla bafllayacaklar. ‹sa’n›n do¤umundan 776 y›l önce yap›lan ilk ça¤ Olimpiyat’lar›ndan, 2784 y›l sonra bugün yüzlerce seçkin sporcu bir kez daha, kendilerinin “Daha H›zl›, Daha Yüksek, Daha Güçlü” olduklar›n› kan›tlamak için birbirleriyle yar›flacaklar.

BeiJingHuanYingNi

Pekin’eHoflGeldiniz YAZAN: SEMRA ATAY Tüylü toplarla ve küçük raketlerle oynanan “badminton”dan çim hokeyine; yüzme, bisiklet ve koflunun birlikte yap›ld›¤› triatlondan, befl de¤iflik atletizm disiplininin oluflturdu¤u pentatlona de¤in 34 dalda, bu gençler 16 gün yar›flacaklar. 1988 Seul Yaz ve 1992 Albertville K›fl Oyunlar›’ndan buyana, Olimpiyat Oyunlar› ile ayn› tesislerde düzenlenen ve çeflitli engelli gruplar›ndan seçkin sporcular›n kat›ld›¤› “Paralimpik Oyunlar›” da Pe52

kin’de yap›lacak. Frans›z Baron Pierre de Coubert, Olimpiyat ruhunu yans›tmak ve Uluslararas› Olimpiyat Komitesi (IOC)’nin 20’nci kurulufl y›ldönümünü simgelemek amac›yla, 23 Haziran 1914’te Paris’te çizdi¤i birbirine geçmifl befl renkli Olimpiyat halkas› için, “Seçilmifl Yaz›lar”›n 2’nci cildinde flöyle diyordu: “Mavi, sar›, siyah, yeflil ve k›rm›z› halkalar, dünyan›n birbiriyle yar›flan befl kara parças›n› ve olimpiyat ruhunu simgeliyor. Ayr›ca

zemindeki beyazla birlikte alt› renk, hiçbir ay›r›m gözetmeden tüm milletleri ifade ediyor.

“M

avi ve sar› ‹sveç; mavi ve beyaz Yunanistan; üç renk Fransa, ‹ngiltere, Amerika, Almanya, Belçika, ‹talya ve Macaristan’›n bayraklar›n›, sar› ve k›rm›z› ‹spanya’n›nki ile yan yana duran Brezilya ve Avustralya’n›n yeni; eski Japon ve yeni Çin bayraklar›n› anlat›yor. Bu gerçek bir uluslararas› simge!..” 1995 y›l›nda alt› ülkede (Avustralya, Almanya, Hindistan, Japonya, Britanya ve Amerika) en çok tan›nan amblemler konusunda yap›lan bir araflt›rma, olimpiyat halkalar› ile ilgili soruya yüzde 92 oran›nda do¤ru yan›t verildi¤ini gösteriyordu. Uluslararas› Sponsorluk Araflt›rma (SRI)’n›n verilerine göre; Olimpiyat halkalar›n› yüzde 88’le McDonald ve Shell, yüzde 74’le Mercedes, yüzde 36 ile de Birleflmifl Milletler izliyordu. *** Her Olimpiyat ambleminin bir de¤iflik öyküsü var. 2008 Olimpiyat Oyunlar›’n›n “Dans eden Pekin” amblemi de, evsahiplerinin aç›klamas›na göre, Pekin’in konukseverli¤ini, umutlar›n› ve bu kentin dünyaya karfl› sorumlulu¤unu anlat›yor. Bu amblem ayn› zamanda, kentin gi-

derek artan de¤iflim ve geliflmesini, milletin duygu ve düflüncesini, a¤›rbafll› ve romantik melodisiyle, özlü biçimde ifade ediyor. Pekin, 2008 Olimpiyatlar›’na do¤ru “Tek Dünya, Tek Rüya” slogan› ile yola ç›kt› ve ünlü Çin bal›¤›, panda, k›rlang›ç ve Tibet antilopu ile Olimpiyat ateflinden oluflan bir maskot tak›m› haz›rlad›. Bu befl maskotun iki heceli adlar› var. Ayn› heceyi iki kez tekrarlaman›n, çocuklara sevgi göstermenin bir yöntemi oldu¤u belirtiliyor. “Beibei” bal›k; “Jingjing” panda; “Huanhuan” Olimpiyat atefli; “Yingying” Tibet antilobu; “Nini” ise k›rlang›ç... Bu adlar biraraya geldi¤inde, “Bei Jing Huan Ying Ni” tümcesi ortaya ç›k›yor. Anlam›, “Pekin’e hofl geldiniz!..” askotlar çok genifl bir co¤rafyaya sahip Çin’den manzaralar› ve ülkenin dört bir yan›ndan insanlar›n hayallerini de simgeliyor. Bafll›k ve gövdelerinde do¤an›n befl elementi; deniz, orman, atefl, toprak, gök, geleneksel Çin sanat› ve dekorasyonu format›nda yer al›yor. *** Eski Çin kültüründe iflaret ve simgelerle ifade edilen bir gelene¤e göre, befl maskotun her biri farkl› dilekleri dile getiriyor. Bu dilekler, zenginlik, mutluluk, tutku, sa¤l›k ve flans olarak s›ralan›yor. Tüm dünya çocuklar›na bu di-

M

53


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

lekleri iletecek befl maskotun anlamlar› ise flöyle: Beibei: Geleneksel Çin kültür ve sanat›nda bal›kla su, zenginlik ve ürünü simgeliyor. Beibei zenginlik dileklerini tafl›yor. Bal›k bereketli bir y›l ve iyi ürünün de simgesi. Su dalgas› biçimindeki figürler geleneksel Çin sanat›ndan al›nm›fl. Befl maskot aras›nda Beibei en saf ve kibar olan›. Su oyunlar›nda çok güçlü. Mavi Olimpiyat halkas›n› simgeliyor. Jingjing: Çocuklar› güldürür, bundan dolay› gitti¤i her yere mutluluk getirir. Onun acemice yapt›¤› dansta ve flirin siyah-beyaz kürkünde bu mutluluk gözlemlenir. Ulusal bir hazine ve korunan bir tür olarak, pandalar hep hayranl›k uyand›r›r. Song Hanedan› dönemine ait porselen desenlerinden oluflan lotus, zengin ormanlar› ve insanla do¤a aras›ndaki uyumlu iliflkiyi yans›t›yor. Toy ve iyimser Jingjing, güçlü bir atleti anlat›yor. Siyah Olimpiyat halkas›n› simgeliyor. Huanhuan: ‹ç içe geçmifl halkalar aras›nda Huanhuan a¤abeydir. O bir atefl çocu¤udur ve Olimpiyat ateflini, spor tutkusunu simgeler. Huanhuan, maskotlar›n tam ortas›nda durur ve Olimpiyat ruhunu yans›t›r. Daha h›zl› kofl54

may›, daha yükse¤e z›plamay›, daha güçlü olmay› teflvik eder, aç›k ve davetkârd›r. Bafl›ndaki atefl figürü, ünlü Dunhuang duvar desenlerinden esinlenmifl, Çin’in geleneksel flans desenleri eklenmifltir. Huanhuan d›fla aç›k ve coflkuludur, top oyunlar›n› anlat›yor. K›rm›z› Olimpiyat halkas›n› simgeliyor. Yingying: Tüm antiloplar gibi, Yingying de h›zl›, çevik ve tüm dünya ile yar›fl›r gibi, uzun ad›mlarla hareket eder. Yüzölçümü olarak Çin’in büyüklü¤ünü simgeler. Qinghai-Tibet platosunda ilk koruma alt›na al›nan tür olmas›n›n yan›nda, Pekin’in yeflil Olimpiyatlar için verdi¤i sözü yans›t›r. Bafl süslemesi Bat› Çin’in etnik çizim kültüründen, Sinkiang ve Qinghai-Tibet’in çeflitli dekoratif stillerinden esinlenmifltir. Yingying k›vrak zekâs› ve çevikli¤iyle, izleme ve arazi konusunda çok güçlüdür. Sar› Olimpiyat halkas›n› simgeliyor. Nini: Bahar ve yaz aylar›nda, baflkent Pekin’de çocuklar sürekli uçurtma uçururlar. Uçurtma desenleri aras›nda en ünlüsü, geleneksel olarak alt›n kanatl› k›rlang›ç desenidir. Nini’nin tasar›m› bundan esinlenmifltir. Onun alt›n

kanatlar› gökyüzünün sonsuzlu¤unu ve gitti¤i her yere flans götürdü¤ünü anlat›r. Jimnastikte çok güçlüdür. Yeflil Olimpiyat halkas›n› simgeliyor. *** limpiyat’ta “befl bebe¤in” güç ve yar›fl konusu aç›ld›¤›nda, kad›n›n erkek kadar güçlü oldu¤unu kan›tlayan bir baflka olgunun, feminist inanç ve eylemler gibi, bu oyunlarda da görüldü¤ünü vurgulamak gerekiyor. Çeflitli dallar yan›nda 5 bin metre yar›fllar›nda dünya rekorunun kad›nlar taraf›ndan k›r›lmas› ve sürenin 15 dakikan›n alt›na indirilmesi, bu örneklerden yaln›zca biri. Etiyopyal› atlet Tirunesh Dibaba, 6 Haziran 2008’de 5 bin metreyi 14 dakika 11,15 saniyede kofltu. Türk atleti Elvan Abeylegesse ayn› süreyi, 11 Haziran 2004’te 14 dakika 24,69 saniyede koflarak dünya rekoru k›rm›flt›. Toplam 30 dünya rekorunun k›r›ld›¤› Atina 2004 Olimpiyatlar›’nda, bu rekorlardan ikisine; halterde bayanlar 48 kiloda alt›n madalya kazanan Türk sporcu Nurcan Taylan imza atm›flt›. *** Olimpiyat “rekorlar›” ile ilgili son bir not: 56 etnik grubun yaflad›¤› 1,3 milyar nüfuslu Çin’i, Olimpiyat oyunlar›ndan sonra “bebek do¤umunda patlama olaca¤›” gibi

O

bir “müjdeli haber” bekliyor. 18 milyon nüfusa sahip fianghay’›n, Belediye E¤itim Komitesi Direktörü Xue Mingyang’›n verdi¤i bilgiye göre, özellikle bu “liman” kentinde, flimdiden 50 anaokulu daha yapma haz›rl›¤›ndalar; çünkü “Olimpiyattan Sonra” 170 bin bebek do¤aca¤›n› hesapl›yorlar. 2006 rakamlar›na göre üç y›l içinde, kentin nüfusunda yüzde 57 oran›nda bir art›fl olacak ve 36 yafl grubundaki çocuk say›s› 470 bine ulaflacak. Çin ve nüfus deyince, dergimizde aylar önce yay›mlanan bir anektodu an›msad›m: “‹srail’in uluslararas› üne sahip eski baflbakanlar›ndan Bayan Golda Meir, Mao Dönemi’nde Çin’e resmi ziyarette bulunur.

“‹

kili iliflkiler, iflbirli¤i ve dünya sorunlar› gibi konular görüflüldükten sonra, iki lider aras›nda sohbet bafllar ve Mao konuk baflbakana sorar: ‘‹srail’in bugünkü nüfusu kaç?’ ‘6 milyona yaklafl›yoruz...’ “Kendi ülkesinin 1,3 milyarl›k nüfusunu düflünen Mao, gene sorar: ‘Hangi otelde kal›yorsunuz?..’” *** Golda Meir ve Mao öbür dünyada karfl›lafl›rlarsa, “Olimpiyat sonunda 170 bin bebek do¤an liman kenti” ile ilgili, kimbilir ne espriler üretirler?• 55


SPORUN DÜNYASI Metin Gören

K›rm›z› Sandaletli Çocu¤un Öyküsü Baba Talat, o günün akflam›nda yine yorgun düflmüfltü. Sabah›n ilk ›fl›klar›yla birlikte, tezgah›n›n bafl›na geçerek ald›¤› sipariflleri zaman›nda yetifltirebilme u¤rafl›na girmiflti. Müflterilerinin bayramda giyecekleri ayakkab›lar› arifeden önce bitirmeliydi. Talat Usta akflam›n iri gölgeleri kente ininceye dek büyük bir azimle çal›flt›. Çocuklar› küçüktü. Büyütecekti onlar›... Ülkelerine yararl› insanlar olacaklard›. Talat Baba’n›n sorumlulu¤u giderek art›yordu. Büyük o¤lunda futbola karfl› büyük bir yetenek seziyordu. Ancak ay›rd›na vard›rm›yordu. Mahallenin futbol oynayan gençlerine sormadan da kendini alam›yordu: “Bizim yerden bitmeyi be¤eniyor musunuz?” Talat Usta ald›¤› yan›tlar karfl›s›nda adeta kendinden geçerdi. Mahalleli gençler, “Büyük futbolcu olacak” dediklerinde anlaml› gülümsemeler gönderirdi. Gülünce, o dönemin modas› alt›n diflleri ç›kard› ortaya... Bir kuyumcu dükkan›n›n bol ›fl›kl› par›ldayan vitrini gibi olurdu a¤›z›... 56

57


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

Dedi¤ine göre, difllerini K›r›khan’›n ünlü difl ustalar› yapm›flt›. alat Usta’n›n uzun yaz günlerinin akflam saatlerinde bir baflka ve önemli ifli daha vard›. Mahallenin gençlerini toplar, kentin ünlü yazl›k sinemas› Çaml›’n›n önüne giderdi. Sineman›n önünde büyükçe bir alan vard›. Dizi dizi çam a¤açlar› girifl kap›s›na de¤in uzan›rd›. Baba Talat’›n organize etti¤i maçlar heyecanl› geçerdi. O¤lu da oynard›, a¤abeylerinin aras›nda... Özel izleyicileri vard›, bu keyifli maçlar›n... Talat Usta’n›n o¤luyla, gelecek y›llarda ulusal tak›ma de¤in yükselecek gençler alk›fllan›rd›, Çaml› Sinema’n›n önündeki arsada... Adana’n›n yollar› tafltand›, y›llar öncesinde... Dörtyol a¤z› ile Kuru Köprü aras› bir s›n›r, Atatürk Park› ile Atatürk Caddesi ve Belediye binas›n›n önünden istasyona giden yol bir baflka s›n›r›n› çizerdi, Ç›narl› Mahallesi’nin... Kentin tam ortas›nda, zengin, yoksul ve orta s›n›f ailelerin oluflturdu¤u bir ilginç yaflam mahallesiydi buras›... Fatih Terim de bizim mahallede otururdu. Talat Usta’n›n en büyük o¤luydu. Fatih benden çok küçük olmas›na karfl›n tak›m arkadafl›md›. Çaml› Sinema sahas›nda yapt›¤›m›z iddial› maçlarda, ilk önce Fatih’i al›rd›m benim tak›ma... “Ald›m Fatih’i” dedi¤imde, koflarak yan›ma gelir, o çocuksu duygularla sanki bana s›¤›n›rd›. Bunun

T

58

da mutlaka ay›rd›na vard›r›rd›. Belki de, o günlerde ben onun için bir idoldüm. Belki de düfllerini süsleyen mahallenin futbol y›ld›z›yd›m. Att›¤›m›z gollerin keyfini birlikte yaflard›k. O her golün sonras›nda omzuma dek t›rman›r, sevinç gösterilerine bir baflka renk katard›. Yumruklar›m›zla, birlikte havay› döverdik. Bir gün babas›yla birlikte çarfl›ya ç›km›fl, k›rm›z› renkte bir sandalet alm›flt›k minik Fatih’e... Çok sevinmiflti, babas›yla, tak›m arkadafl› bana dakikalarca öpücük ya¤muru sunarak teflekkür etmiflti. O minik çocuk, kendisine al›nan sandaleti, futbol ayakkab›s› gibi maharetle kulland›, y›llarca ve de eskitinceye dek... Ve biliyordum ki, o k›rm›z› sandaletli çocuk, o yafllarda gelece¤ine yönelik sanki par›lt›lar saç›yordu.

an›lmazd›m, yan›lamazd›m. Çünkü, bu çocu¤u çok iyi tan›yordum. Dünyas›n› biliyordum ve düflündüklerini özümsemifltim. Müthifl zekâs›n›, bir fleyler yapabilme ya da üretebilme ad›na kullanmak istedi¤inde, küçük Fatih zaman› adeta gelece¤e atlat›yor, günü gün içinde kullanma yerine, günü yar›nlara tafl›maya hevesleniyordu. Adana’n›n yollar› tafltand›, bir zamanlar... Mis gibi kokard›, portakal a¤ac› çiçekleri... Toros S›rada¤lar›’n›n ulafl›lmas› zor

Y

zirvelerindeki kar örtüleri, sanki atefl salg›layan kocaman birer yorgan olur, örterdi kenti... ‹flte bu yüzden hiç üflümezdi Adanal›... S›cak duygularla ve y›llarca futbol aflk›na dans etti. Fatih Terim de böylesi bir kentte yetiflti ve bu ülkenin en önemli kiflilerinden biri oldu. Kuflkusuz, kolay de¤ildi, Ç›narl› Mahallesi’nin naralar atan sarhofllar› aras›ndan... Kolay olmam›flt›, bozulmadan sapmadan ve yaln›zca hedef düflünerek ve bu u¤urda çaba göstermek... “A¤abeyim” derdi bana, yüre¤inin derinliklerinden gönderdi¤i coflkulu sesiyle... Devam eder giderdi: “Sen iyi bir futbolcu olacaks›n ve ben de seni keyifle izleyece¤im. Ben de büyük futbolcu olmak istiyorum. Ulusal tak›mda oynamak istiyorum.” Fatih’in bu tümcesini asla unutmad›m ve hâlâ an›msar›m. O beni birkaç kez izledi, o kadar... Ama ben onu hâlâ izliyorum. Dünün ünlü futbolcusunu ve bugünün harika teknik direktörünü... Gençlik y›llar›m, Fatih’in çocuklu¤u gözlerimin önünden bir film fleridi gibi geçiyor. Donduruyorum kareleri ve k›rm›z› sandaletli o afacan çocu¤u ar›yorum, bulam›yorum. Karfl›ma hep stadyum siluetleri ç›k›yor ve sahan›n kenar›ndaki

yedek oyuncular›n oturdu¤u kulübeler... Bir adam var ayakta... Kimi zaman gergin, kimi zaman anlaml› bir biçimde gülüyor ve ço¤u zaman da öfkesini yenemiyor. Oyuncular› sahan›n içinde, o kenarda ayn› duygularla maç› yafl›yorlar ay›rd›na var›yorum. O da beni tan›d›. Yan›na gidiyorum, elinden tutuyorum, “Gel seni Adana’ya, Ç›narl› Mahallesi’ne, Çaml› Sinema’n›n futbol oynad›¤›m›z arsas›na götüreyim” diyorum. Gülüyor, gözlerinin içi bile gülüyor. Bafl›n› iki yana sall›yor, “Gelemem” diyor, devam ediyor: “Art›k çok geç...” Gençlik y›llar›m, Fatih’in çocuklu¤u gözlerimin önünden bir film fleridi gibi geçiyor. Donduruyorum kareleri... Üstün yeteneklerini y›llar öncesinde sergileyen yavru Fatih’i ar›yorum. O sevimli yüzü, müthifl zekâs›, o atefl parças› k›rm›z› sandaletli çocu¤u ar›yorum. Bir ses duyuyorum uzaklardan, çok uzaklardan... Yank›lanarak geliyor kulaklar›ma... Susuyor ve sesi bir kez daha dikkatli dinliyorum: “‹mparator, imparator” biçiminde sloganlar at›l›yor. Anl›yorum ve biliyorum ki, benim tak›m arkadafl›m›, k›rm›z› sandaletli minik Fatih’i ça¤›r›yorlar.• MetinGoren@butundunya.com.tr 59


EVRENSEL KÜLTÜR Songül Saydam

“Acta Est Fabula”

Oyun Bitti “Dönüflü olmayan çizgiye gelindi¤inde” kimi kifliler taraf›ndan bugün de kullan›lan “Acta est fabula” sözü, günümüze Roma ‹mparatoru Augustus’tan kalan 2000 y›l› aflk›n bir “miras”t›r. Augustus bu sözü, ölüm döfle¤inde, ölümünden k›sa bir süre önce söylemifltir. O gün önce bir ayna istedi. Aynaya bakar bakmaz yüzünü ekflitti, “Çabuk saçlar›m› taray›n” buyru¤unu verdi çevresine... Saçlar› tarand›ktan ve giysilerini giydikten sonra, d›flar›da odas›na al›nmalar›n› bekleyen dostlar›n› ça¤›rtt›. “Sahnedeki rolümü baflar›yla oynad›¤›ma inan›yorsan›z, neflelenin, sesinizi yükseltin” dedi onlara... “E¤er aktör rolünü baflar›l› oynam›flsa, sahneden coflkulu ve fliddetli alk›fllar›n›zla yolcu edilmelidir.” Ve dostlar›na, canl›l›¤›n› bugün de koruyan son sözünü söyledi: “Acta est fabula.” (Oyun bitti.) Efli Livia’y› öptü. Bir yandan öperken, bir yandan da ö¤üt verdi ona: “Evlili¤imizin fark›nda olarak yafla... fiimdilik hoflca kal” dedi. Kendisi ve arkadafllar› için her zaman diledi¤i gibi, ac›s›z ve huzur içinde öldü. Y›llar sonra “döflünü olmayan çizgiye” geldiklerinde, ünlü Rabelais ve ‹smet ‹nönü de çizginin öte yan›na geçmeden son olarak ayn› sözü yinelediler. Onlar da “Oyun bitti” dediler, onlar da coflkulu ve fliddetli alk›fllarla yolcu edildiler, rollerini baflar›yla oynad›klar› sahneden... ‰

60

61


Roma imparatoru Augustus, yaflam›n›n son günlerinde “Ulusa seslenifl” diyebilece¤imiz bir yaz› haz›rlad› ve imparatorlu¤u dönemindeki “icraat”›n› anlatarak, Roma halk›na bir çeflit “hesap verdi.” lüm döfle¤inde “Acta Est Fabula” (Oyun Bitti) diyerek ayr›ld›¤› “sahne”de, yapmamas› gerekip de yapmad›¤› ve yapmas› gerekip de yapt›¤› iflleri, bir yarg›çlar kurulu karfl›s›nda “ifade verircesine” aç›klad›¤› onun bu yaz›s›, önce Senato’da okundu, sonra Roma’da dikili iki tunç sütun üzerine kazd›r›ld›, daha sonra da mermer, tafl ya da maden üzerine kaz›larak ço¤alt›ld› ve dünyada Romal›lar’›n bulunduklar› yörelere gönderildi. Bu yaz›tlar›n bugün “en iyi korunmufl” olan ve “yaz›ld›¤› günlerdeki canl›l›¤›na yak›n bir canl›l›kla ayakta kalan” tek örne¤i, Ankara’dad›r. Latince ve eski Yunanca olarak yaz›lan bu yaz›t, Ankara’n›n tarihsel camii Hac› Bayram Veli Camii’ne bitiflik olan ve “Au-

Ö

62

gustus Tap›na¤›” ad›yla bilinen tarihsel yap›n›n duvarlar›nda bulunmaktad›r. Tarihçiler, yaz›t› keflfeden Hollandal› bir büyükelçinin ad›yla an›lmas›na karfl› ç›km›fllar ve büyükelçinin ad›n› kald›rd›ktan sonra yaz›t› tarihsel kay›tlara, “Monumentum Ancyranum” (Ankara Abidesi) ad›yla kaydetmifllerdir. “Bugüne de¤in bulunan Latince yaz›tlar›n en uzunu ve en önemlisi” özelli¤i yan›s›ra yaz›t, “Latince yaz›n›n yan›nda Yunanca çevirisinin yer almas›” özelli¤iyle de tarihte özel bir yer almaktad›r. Yaz›t›n önemli bir özelli¤i de, Rönesans’› ateflleyen k›v›lc›m oldu¤unun ileri sürülmesidir. Yaz›t›n varl›¤› ilk kez 1555 y›l›nda, Kutsal Roma Germen ‹mparatoru Ferdinand’›n elçi olarak ‹stanbul’a gönderdi¤i Hollandal› Busbecq taraf›ndan gündeme getirildi. “Ülkeyi yak›ndan tan›mak için” Anadolu’da bir geziye ç›kan elçi Busbecq, Ankara’da Augustus Mabedi olarak bilinen bu yap›y› ve duvar›ndaki yaz›t› görünce, yaz›t›n bir kopyas›n› ç›kard› ve daha önce yine Anadolu’dan toplad›¤› çok say›da eski Yunanca elyazmas› yap›tla birlikte Viyana’ya götürdü. Tarihçiler, bu yaz›t›n ve yap›tlar›n, Rönesans’› ateflleyen k›v›lc›m oldu¤unu ileri sürüyorlar. Yunanca öteki yap›tlarla birlikte tarihçiler, bu de¤erli yaz›t›

Ankara’da Augustus Mabedi’nin duvar›nda bulunan Augustus Yaz›t› (Monumentum Ancyranum)

da “Exemplum Busbequianum” (“Busbecg’in Örnekleri”) ad›yla adland›rm›fllar; fakat k›sa süe sonra hatalar›n› düzelterek yaz›t› öteki yap›tlardan ay›rm›fllar, tarihe “Monumentum Ancyranum” ad›yla kaydetmifllerdir. zun y›llar yaz›t›n d›fl yan›ndaki Yunanca yaz›n›n Latince yaz›yla bir ilgisi oldu¤u, kimsenin akl›na bile gelmemiflti. 1689 y›l›na de¤in bilginlerin elinde Busbecq’in kabataslak ka¤›tlara geçirdi¤i kopyadan baflka bir örnek yoktu. Fakat 1689 y›l›nda, Cosson adl› ‹zmirli bir tüccar›n, bugüne de¤in nas›l oldu¤u anlafl›lamayan bir

U

yolla, eline bir baflka kopya daha geçirdi¤i ortaya ç›kt›. 1701 y›l›nda XIV. Louis, Tournefort adl› bir Frans›z bilginin baflkanl›¤›nda, Ankara’ya özel bir bilim kurulu gönderdi. Bu kurul “Exemplum Tournefortianum” (“Tournefort Örne¤i”) ad› verilen üçüncü bir kopya ç›kard›. 1705’te Paul Lucas adl› bir baflka Frans›z, yaz›t›n alt› sütununun daha tam, daha özenli bir kopyas›n› ç›kard›. Hemen hemen yüzelli y›lda, tüm Avrupa bilginleri bu kopyay› araflt›rmalar›na temel ald›lar. Bu araflt›rma, önemini bugün de korumaktad›r. Bu çal›flmalar›, yeni çal›flmalar izledi. 1745’te Pocock, 1836’da Hamilton, eski Yunanca çeviriden Latince metnin bozuk yerlerini 63


düzeltmeye çal›flt›lar. 1859’da Hamburglu Mordtmann, Yunanca metni ortaya ç›karmak ve Latince yaz›t›n tam metinini elde etmek üzere Ankara’ya geldi, fakat amac›na eriflemedi. ‹ki y›l sonra 1861’de III. Napoléon, bafllar›nda George Perrot ve Edmond Guillaume gibi seçkin iki bilginin bulundu¤u kalabal›k bir bilim adamlar› kurulu gönderdi. u kurul Latince metnin tamam›n› ve Yunanca’s›n›n da görülebilen bölümlerinin yeni ve do¤ru bir kopyas›n› ç›kard›lar. ‹flte bu kopya, Mommsen’in yay›mlad›¤› ilk bas›m›n temelini oluflturdu. Böylece Augustus’un Ankara yaz›t› 1847 y›l sonra yeniden “dile geldi”, dünyan›n dört bir yan›nda yank›land›. fiimdi de Bütün Dünya’da yank›lan›yor, bu tarihsel “Ulusa Seslenifl”: “Ondokuz yafl›mda, kendi özel karar›m ve özel harcamalar›mla bir ordu kurdum. Bu orduyla devleti, alt›nda ezilmekte oldu¤u partinin egemenli¤inden kurtararak yeniden özgürlü¤e kavuflturdum. Bunlardan dolay› Senato (...) beni

B

64

onurland›ran karar›yla üyeleri aras›na kabul etti. Ayn› zamanda, konsüllük yapm›fl olanlarla birlikte oy verme hakk›n› ba¤›fllad›¤› gibi, imperium da verdi. Devletin bir zarara u¤ramas›n› önlemek için propraetor niteli¤iyle benim de konsüllerle birlikte önlem almam› buyurdu. Ayn› y›l her iki konsül de savaflta ölünce, halk beni konsül yapt› ve devlete yeniden düzen verecek üç kifliden biri olarak seçti. (...) “Babam› öldürenleri sürgüne gönderdim. Böylece yasaya uygun olarak kurulmufl mahkemelerle, cinayetlerinin öcünü ald›m. Sonradan devlete karfl› savafl açt›larsa da, onlar› savafl alan›nda iki kez yendim. “Bütün dünyada, karada ve denizde, iç ve d›fl savafllara girifltim. Utku kazan›nca, sa¤ kalan bütün yurttafllara ac›d›m. Tehlikesizce ba¤›fllanabilecek olan yabanc› uluslar› yok etmektense korumay› ye¤ledim. “Befl yüz bin kadar Romal› yurttafl, bana asker and›yla ba¤land›. Hizmetleri sona erince, bunlar›n üç yüz binden biraz ço¤unu kolonilere yerlefltirdim ya da kendi kasabalar›na gönderdim. Hepsine de taraf›mdan sat›n al›nm›fl arazi yahut arazi yerine kendi servetimden para verdim. “Üç s›ra kürekli gemilerden daha küçük olanlar› hesaba kat›lmamak üzere, alt› yüz gemi ele geçirdim. “(...) hem yoklu¤um s›ras›nda, hem de Roma’da bulundu-

Ankara’da üzerinde Augustus Yaz›t›’n›n bulundu¤u Augustus Mabedi

¤umda, halk ve Senato taraf›ndan önerilmifl olmas›na karfl›n diktatörlü¤ü kabul etmedim. on derece büyük bir yiyecek k›tl›¤›nda, ‘yiyecek sa¤lanmas› görevi’ni üstlenmekten çekinmedim. Bunu o denli baflar›yla yönettim ki, birkaç gün içinde harcad›¤›m parayla bütün ulusu korkudan ve u¤rad›¤› y›k›mdan kurtar-

“S

d›m. Ayn› zamanda, her y›l yenilenmek üzere yaflam boyu verilen konsüllük görevini kabul etmedim. “(...) halktan ve Senato’dan ald›¤›m buyruk üzerine, soylular›n say›s›n› art›rd›m. Üç kez Senato seçimi yapt›m, çal›flma arkadafl›m M. Agrippa ile bir nüfus say›m› yapt›rd›m. K›rkbir y›ll›k bir aradan sonra, lustrum yapt›m. Bu lustrumda dört milyon altm›flüç bin Romal› yurttafl say›ld›. (...) Yeni yasalar yaparak atalar›m›n eskiyerek uyulmaz du65


ruma gelmifl olan birçok gelene¤ini yeniden canland›rd›m. Kendim, bizden sonra gelecekler için öykünmeye de¤er birçok örnek b›rakt›m. “(...) Senato’nun karar›yla, ad›m salilerin ilahilerine kat›ld›. Ayn› zamanda bir yasa yap›larak kiflili¤imin kutsal say›lmas› ve ömrümün sonuna dek tribünlük yetkisini tafl›mam karar alt›na al›nd›. Çal›flma arkadafl›m yaflarken, onun yerine yüksek rahip seçilmek istemedim. ysa, babam›n elinde olan bu rahiplik konumunu halk bana veriyordu. Birkaç y›l sora, (...) iç savafllarda bir f›rsat bularak bu konuma geçmifl olan adam ölünce, rahipli¤i ben kabul ettim. Seçilmem için bütün ‹talya’dan gelen kalabal›k öyle büyüktü ki, Roma’da bu zamana dek böyle bir toplant› hiç görülmemiflti. “(...) Suriye’den döndü¤ümde, Senato dönüflümü kutlamak için (...) dönüfl günümün y›l dönümlerinde, her y›l kurban kesmelerini buyurdu ve bu güne, benim ad›m

“O

66

dolay›s›yla ‘Augustalia’ ad›n› verdi. “(...) Atalar›m›z, her ne zaman Roma ‹mparatorlu¤u içinde, karada ve denizde kazan›lan zaferler sonunda bar›fl kuracak olursa, Ianus Quirinus Tap›na¤› kap›lar›n›n kapanmas›n› dilemifllerdi. Bunlar›n ben do¤madan önce, Roma’n›n kuruluflundan beri, yaln›zca iki kez kapand›¤› söyleniyordu. Benim baflkanl›¤›m s›ras›nda Senato üç kez bu kap›lar›n kapanmas› için karar ç›kard›. “(...) Kendi paramla sat›n ald›¤›m yiyeceklerden oniki kez özel bu¤day da¤›t›m› yapt›m. (...) üçüncü kez, kifli bafl›na dört yüzer sestert verdim. Bu ba¤›fllar›m, hiçbir zaman iki yüz elli bin kifliden az kimseye verilmedi. “(...) askerlerime da¤›tm›fl oldu¤um topraklara karfl›l›k, birtak›m paralar ödedim. Böylece ödenen paran›n toplam›, ‹talya topraklar› için yaklafl›k olarak alt› yüz milyon sestert; eyalet topraklar› için iki yüz altm›fl milyon sestertti. “(...) Dört kez devlet hazinesine kendi paramdan yard›mda bulundum ve hazineye bakan memurlara, elimle yüz elli milyon sestert ödedim. (...) yirmi y›l ya da daha çok hizmet etmifl askerlerime ödül verilmesi konusundaki tasar›ma uygun olarak kurulmufl olan asker hazinesine, babamdan kalan servetimden yüz yetmifl milyon sestert yat›rd›m. “(...) her ne zaman illerin vergileri eksik topland›ysa, kimi zaman yüz bin, kimi zaman da-

ha çok kifliye, kendi tarlalar›mdan kald›rd›¤›m ürünle ya da kendi kiflisel varl›¤›mdan para yard›m›nda bulundum. fla¤›daki yap›lar, taraf›mdan yapt›r›ld›. (...) tap›naklar›. (...) Pompeius Tiyatrosu’nu büyük masraflar yaparak onartt›m; her ikisinin üzerine de ad›m› yazd›rmad›m. Eskili¤inden dolay› birçok yerleri y›k›lmaya yüz tutmufl olan su yollar›n› onartt›m ve (...) su kemerlerindeki su miktar›n›, kanal›na yeni bir kaynak daha katarak iki kat›na ç›kard›m. Babam›n yap›m›na bafllam›fl oldu¤u ve hemen hemen bitirilmifl olan forum ve (...) basilicay› tamamlad›m. (...) arsas›n› geniflleterek üstüne o¤ullar›m›n adlar› kaz›nmak üzere yeniden yap›m›na bafllad›m. Yaflarken bitiremezsem, varislerimin tamamlamas› için vasiyet ettim. (...) Senato’nun buyru¤uyla, kentteki tanr›lar›n sekseniki tap›na¤›n› onartt›m. Bunlardan, o zaman da onar›lmas› gereken hiçbirini onarmadan b›rakmad›m. (...) Roma’dan Ariminium’a dek, Flaminius flosesini ve Mulvius ile Minucius köprüleri d›fl›nda olmak üzere, bütün köprüleri yeniden yapt›rd›m. (...) daha önce oldu¤u gibi, ayn› eliaç›kl›kla vermeyi karar alt›na alm›fl olmalar›na karfl›n, eyaletlerden toplanm›fl alt›n› kabul etmedim. “(...) gladiator oyunlar› düzen-

“A

lettirdim; bu oyunlarda on bin kadar adam dövüfltü. (...) her yandan ça¤›r›lm›fl olan atletlere bir gösteri yapt›rd›m. (...) oyunlar düzenledim. (...) yüzy›l oyunlar› düzenledim. (...) ilk kez olarak ben, Mars oyunlar› yapt›rd›m. (...) vahfli Afrika hayvanlar›yla gösteriler yapt›rd›m. (...) bir deniz savafl› gösterisi yapt›rd›m. Bu ifl için bin sekiz yüz ayak uzunlu¤unda ve bin iki yüz ayak geniflli¤inde bir yerin topra¤› kaz›ld›. Burada hepsi iki ya da üç çifte kürekli olan otuz kadar t›¤l› gemi ve di¤er birçok küçük gemi birbirleriyle savaflt›lar. Savaflan filolar›n üzerinde, kürekçilerden baflka, üç bin dolay›nda savaflç› vard›. “Zaferlerimden sonra, Asya eyaletinin bütün kentlerinde bulunan tap›naklara, savafl s›ras›nda düflman›n tap›naklardan çalarak kiflisel kullan›m›na geçirdi¤i süslemeleri geri verdim. Ayakta ya da at üzerinde ya da savafl arabas› üzerine oturmufl durumda, kentte (Roma’da) dikilmifl seksen kadar gümüfl yontumu kendim y›kt›rd›m ve bunlardan elde edilen parayla Apollon Tap›na¤›’na kendi ad›ma ve beni bu yontularla onurland›rm›fl olanlar›n ad›na, 67


alt›ndan arma¤anlar koydum. “Denizleri korsanlardan kurtard›m ve bar›fla kavuflturdum. Bu savaflta efendilerinin ellerinden kaçarak devlete karfl› silaha sar›lm›fl olan otuz bin dolay›nda köleyi cezaland›rmak üzere efendilerine teslim ettim.

“B

ütün ‹talya kendili¤inden bana ba¤l›l›k and› içti ve Actium zaferiyle sonuçlanan savaflta, benim baflkomutan olmam› istedi. (...) O dönemde, sanca¤›m alt›nda askerlik hizmetini yapmakta olanlar aras›nda yedi yüzden çok senatör vard›. Bunlar›n içinden, o tarihten önce ya da sonra, bu sat›rlar›n yaz›lmakta oldu¤u zamana dek, seksenüçü konsül oldular ve yüz yetmifl kadar› rahipliklere seçildiler. “Roma halk›n›n, imparatorlu¤umuza boyun e¤meyen komflu budunlarla s›n›r› olan bütün eyaletlerinin topraklar›n› genifllettim. (...) ayn› bölgede oturan öteki halklar, elçiler göndererek, Roma halk›n›n ve benim dostlu¤umuzu arad›lar. (...) krallar›, elçiler göndererek bizden dostluk dilediler. 68

(...) “Baflkanl›¤›m zaman›nda, o döneme dek aram›zda hiçbir diplomatik iliflki ya da dostluk olmayan birçok baflka ulus, Roma halk›n›n ba¤l›l›¤›n› kazanmay› denediler. (...) ‹ç savafllar› bast›rd›ktan sonra kamunun onay›yla bütün imparatorlu¤un en yüksek yetkisi bana verildi¤i halde, devleti kendi yönetimim alt›ndan Senato’nun ve Roma halk›n›n özgür yönetimi alt›na devrettim. Bu davran›fl›m için bana, Senato karar›yla Augustus san› verildi; evimin kap› söveleri resmen defne dallar›yla süslendi. Kap›m›n üzerine yurttafll›k tac› tak›ld› ve Iulius Senato yap›s›na alt›n bir kalkan konuldu. Kalkan›n üzerindeki yaz›dan da anlafl›laca¤› üzere, o bana Senato ile Roma halk› taraf›ndan, erdemlili¤im, ac›y›c›l›¤›m, adaletim ve görevlerime ba¤l›l›¤›m için ba¤›fllanm›flt›. Bu zamandan sonra, sayg›nl›k ve etkinlik sanlar› bak›m›ndan herkesten üstündüm; ama, yetki bak›m›ndan memurluk arkadafl›m bulunanlar›n hiçbirinden daha çok gücüm yoktu. “(...) Senato, flövalyeler ve bütün Roma halk›, bana ‘Yurdun Babas›’ san›n› verdi ve bu san›n, evimin kap›s› üstüne ve Iulius Senato yap›s›na, Senato karar›yla Augustus Forumu’nda onuruma dikilmifl olan savafl arabas›n›n alt›na kaz›nmas›n› ferman buyurdu. “Bunlar› yazarken, yetmiflalt› yafl›ndayd›m.”• SongulSaydam@butundunya.com.tr

DÜNYANIN DÖRT KÖfiES‹ İzmir Tolga

Kars’›n Kufllar›

Kendilerine Sahip Ç›kan Bir Türk’e

“Do¤a”n›n En Büyük

Ödülünü Getirdiler

Yurt d›fl›nda yaflayan Türkler’in bilim, teknoloji ve öteki alanlarda gösterdi¤i baflar›larla ilgili yeni bir örne¤i daha sizlerle paylaflmak istiyoruz: “‹ngiliz Prensesi Anne, do¤an›n korunmas› konusunda dünyan›n en önemli niflan› kabul edilen ‘Whitley Alt›n Ödülü’nü, Stanford Üniversitesi Koruma Biyolojisi Merkezi’nde çal›flan Türk doktor Ça¤an fiekercio¤lu’na verdi.” ‰ 69


halk›n›n refah›na getirece¤i katk›y› sergilemiflti. unu gerçeklefltirmek için gereken parasal kaynaklar› da, çeflitli ülkelerde benzer konulara ayr›lan fonlardan sa¤lam›flt›. Dr. fiekercio¤lu halen sürdürdü¤ü çal›flmalar›n› flöyle özetliyor:

B

Doktor Ça¤an Hakk› fiekercio¤lu, Prenses Anne’den ödülünü al›rken...

ars Kuyucuk Gölü ile ilgili çal›flmas›, çok zengin kufl varl›¤›na sahip batakl›k alan›n korunmas› için gösterdi¤i çaba nedeniyle Dr. Ça¤an fiekercio¤lu ödüllendirildi. Alaska, Angola, Colorado, Kosta Rika, Etiyopya, Türkiye ve Uganda’da araflt›rmalar yapan 32 yafl›ndaki Türk bilim adam›, “Belirli Kufl Gruplar› Neslinin Yok Olma E¤ilimlerinin Yüksek Olma Nedenleri” konusuna yo¤unlaflm›flt›. Dr. fiekercio¤lu, kimi kiflile-

K 70

rin “Can›m efendim alt taraf› kufl, ne olmufl yani?” diyece¤i bir konunun, insanlar›n gönencine yönelik bilimsel bulgular›n elde edilmesi aç›s›ndan, nas›l zenginlikler yarataca¤›n› ortaya koymufltu. Kuyucak ve çevresindeki halk›n, kufllara sahip ç›kt›klar› takdirde, tüm dünyada bölgeye artan ilginin hem sayg›nl›k, hem maddi kazanç sa¤layaca¤›n› göstermiflti. Çevre bilincinin toplum taraf›ndan benimsenmesinin yarataca¤› olanaklar› ve bunun yöre

yorum. Bunun için uluslararas› fonlar›n bu projelere yönlendirilmesini sa¤l›yorum. “Amac›m›z, çevre koruma e¤itimini, araflt›rmalar›, toplumun gönencini ve gelirlerini art›ran bir çerçevede gelifltirmek. “Ve en önemli amac›m, türlerin yok olmas›n› önlemek... “Bunu yaparken de, çevre koruma çal›flmalar›yla toplumun bir

DR. ÇA⁄AN fiEKERC‹O⁄LU K‹MD‹R? Do¤ay› sevip, koruman›n ekonomisi ve bunu yaflama geçirme konusundaki bilimsel araflt›rmas›yla dikkati çeken Dr. Ça¤an Hakk› fiekercio¤lu, Stanford Üniversitesi’ndeki çal›flmas› yan›nda Kafkas Üniversitesi’nde ders veriyor. Ça¤an fiekercio¤lu, ‹stanbul Robert Kolej’de 1986-1993 döneminde gördü¤ü e¤itimi üstün baflar›yla tamamlay›p, 19931997 y›llar› aras›nda Cambridge, ABD’de Harvard Üniversitesi’nde, Biyoloji ve Antropoloji bölümlerinden de üstün dereceyle mezun oldu. Stanford Üniversitesi’nin Biyoloji Bilimleri bölümünde 1998-2003 y›llar› aras›nda çal›flt› ve 2003 A¤ustos ay›nda “Biyoloji Bilimleri, Çevre ve Evrim” program› çerçevesinde, “Doktor” unvan›n› ald›.• “Bitkilerin döllenmesine, tohumlar›n yay›lmas›na kufllar›n katk›lar›n›, zararl› böceklerle savafl›m› aç›s›ndan önemlerini anlamak için, dünyada mevcut kufl türlerini içeren bir veri taban›n› de¤erlendiriyorum. “Türkiye ve Etiyopya’da, toplumun katk›s›yla iç içe yürüyen koruma projelerini yürütü-

kayba u¤ramad›¤›n›, aksine çevre korumada baflar›l› olduklar› oranda zenginlefltiklerini göstermek!” Dr. Ça¤an fiekercio¤lu, Haziran 2008’de düzenlenen “Kuyucuk Dünya Çevre Günü” kutlamalar›na gönderdi¤i mesajda da, daha güzel bir dünya dile¤ini vurguluyor ve flöyle diyordu: “Kuyucuk Köyü Projesi, yöre 71


BD A⁄USTOS 2008

halk›, Kars yetkilileri, Kafkas Üniversitesi ve Türkiye’nin dört bir yan›ndan gönüllü arkadafllarla iflbirli¤i içinde gerçeklefltirilen bir projedir. “Ancak yerel destek ve tak›m ruhu ile do¤a koruma çal›flmalar› baflar›l› olabilir. “Umar›m hep birlikte, Kuyu-

cuk Gölü’nün ve Kars’›n öteki önemli do¤al alanlar›n› koruyup, restore edip, dünyaya tan›t›p, bunlar› görmeye gelen ziyaretçilerin katk›lar›yla da, yöre ekonomisinin sürdürülebilir flekilde geliflmesini sa¤layaca¤›z.”• izmirtolga@butundunya.com

Uçak kalkt›ktan k›sa bir süre sonra, yolcular bir anons dinlemeye bafllad›lar: “fiu anda okyanusun üzerinde 1200 feet yüksekliktesiniz. Sa¤daki pencerelerden bakt›¤›n›zda, uça¤›n sa¤ kanad›n›n kopmufl oldu¤unu; sol pencerelerden bakt›¤›n›zda da sol motorun yanmakta oldu¤unu göreceksiniz. E¤er afla¤› bakmay› becerebilirseniz, bir fliflme bot içinde 3 kiflinin size el sallad›¤›n› göreceksiniz ki, bunlar kaptan, yard›mc› kaptan ve hostesinizdir. ‹yi yolculuklar dileriz.”• Küçük çocuk köpe¤ini kaybedince çok üzüldü ve günlerce odas›ndan ç›kmad›. En sonunda babas›, o¤lunu rahatlatmak için yan›na gitti ve flöyle dedi: “Merak etme o¤lum... Yar›n ilk ifl seninle birlikte gazeteye gider, bir kay›p köpek ilan› ç›kart›r›z...” Küçük çocuk babas›n›n önerisini bir süre düflündükten sonra “kendince” babas›n›n önerisine karfl› ç›kt›: “‹yi de baba” dedi. “Benim köpe¤im okumay› bilmiyor ki!”• Çiçero soygunculu¤u ile tan›nan bir avukat›n da bulundu¤u bir toplant›da konufluyordu. Onun, sözlerinden de rahats›zl›k duyan k›skanç avukat birden aya¤a f›rlad› ve sesinin tüm gücüyle Çiçero’ya do¤ru ba¤›rd›: “Hey, sen” dedi. “Ne havlay›p duruyorsun orada?” Toplant›ya kat›lan kifliler taraf›ndan da “tan›nan” avukata Çiçero, flöyle karfl›l›k verdi: “Ne yapay›m? Bir h›rs›z gördüm de, onun için havl›yorum.”• 72

KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsinoğlu

?

Neler Ç›km›yor fiu Sand›ktan stanbul Pertevniyal Lisesi’nde ö¤renci oldu¤umuz y›llarda, Lâmi ad›nda Urfal› bir arkadafl›m›z vard›; kitap okumaya ve okuduklar›ndan hofluna gidenleri, kendi yaflam öyküsüne uydurmaya pek merakl›yd›. O kadar ‹stanbul çocu¤unun aras›nda, yaln›zca Gaziantepli bu fakirle “yar›-hemflehrilik” dayan›flmas› gösterir, uyduruk öykülerinden ço¤unu genelde, bir kereste tüccar›n›n biricik evlad› “fiavalak Yakup” ve benzeri “Saftiriklere” servis ederdi. Birgün Valide Camii’nin bitifli¤indeki okul bahçemizin kuytu köflesinde, bir önceki “teneffüs”ten kalma, yar›mflar sigara ya da izmaritinden oluflan “Bafra-kutik” partisi s›ras›nda, bizim Lâmi yine “yukar›lardan uçmaya” bafllad›: “Ben Urfa’da okurken, geçen gün edebiyatç› Aysel Han›m’›n bize verdi¤i 10 Kas›m ödevi gibi, bir kompozisyon yazmam›z›

istemiflti hocam›z, ‘Atatürk bu ülkeye ne yapt›?’ diye... Ben tek cümle yaz›p, ka¤›d›m› hemen ö¤retmen kürsüsüne b›rakt›m ve s›n›ftan ç›kt›m!” Lâmi izmaritinden bir soluk daha çekip “yazd›¤›” (!) o “müthifl tümceyi” aç›klay›verdi: “Atatürk bu ülkeye neler yapmad› ki?..” O anda omuzuna, s›rt›na “be¤eni” flaplaklar› inmeye bafllad› bizim Urfal›’n›n: “Helalll, Adanal› Celâll...” “Yeflflflee…” O y›llarda Öztürk Serengil’in beyazperdede yaratt›¤› “Adanal› Tayfur” tiplemesi ve genizden gelen bir sesle argo konuflmas›na özenti, ö¤renciler aras›nda pek yayg›nd›. Nice arkadafl›m›z›n da disiplin kurulunda bafl›n› yakm›flt›! Serde “yar›-hemflehrilik” dayan›flmas› var ya, Lâmi’nin anlatt›¤› anektodu, çok daha önce bir yerlerde okumufl oldu¤umu söylemedim s›n›f arkadafllar›m›za... 73


K›rkbefl y›l sonra –aram›zda kalmak kayd›yla– yaln›zca size anlatt›m flimdi! *** afll›ktaki, “Neler ç›km›yor flu sand›ktan?” sorusunu, Lâmi’nin yazd›¤›n› ileri sürdü¤ü “kompozisyon”daki sorusuyla yan›tlayal›m: “Neler ç›km›yor ki sand›ktan?..” Yan›t sorumuza yan›t›m›z› da verelim: “‹lâmaflallah...” ‹flte, size de “‹lâmaflallah...” dedirtecek güçte biri geçmiflten, biri günümüzden iki örnekle sürdürelim konumuzu: *** 20 Nisan 1889 y›l›nda Branau kasabas›nda do¤an Adolf Hitler, ilkokulu burada, ortaokulu ise

B 74

Realschule’de bitirdi. Ortaö¤renimini bitirince Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’ne gitmeye karar verdi. 1912’de Viyana’dan Münih’e geldi. 1914’de Birinci Dünya Savafl› ç›k›nca, Hitler Bavyera’da Alman ordusuna gönüllü yaz›ld›. Yusuf Angun’a göre Hitler, komutanlar›ndan ald›¤› bir emirle, Gottfried Feder’in konuflma yapaca¤› Alman ‹flçi Partisi Derne¤i’nin amac›n›n ne oldu¤unu ö¤renmek için görevlendirildi. Daha sonra partinin izledi¤i politika hofluna gidince, Alman ‹flçi Partisi’nin üyesi olmaya karar vererek politikaya at›ld› ve Nasyonal Sosyalist Alman ‹flçi Partisi’ne girdi. Hitler, 1924’de Almanya’da yaflanan kötü gidiflata “Dur” demek için hükümeti devirmeye kalk›flt›. 8 Kas›m 1923’te ünlü “Münih fiehir Birahanesi Darbesi” baflar›s›zl›kla sonuçlan›nca, 10 ay hapse tutsak edildi ve burada “Kavgam” adl› kitab›n› yazd›. 1925 fiubat’›nda cezaevinden ç›kt› ve k›sa ad› Nazi Partisi olan, Nasyonal Sosyalist Alman ‹flçi Partisi’nin yönetimini ele geçirdi. 1928’de parlamentoya 12 milletvekiliyle, 1930’da 107 milletvekiliyle geldi. Ald›¤› oy ve kazand›¤› milletvekili say›s›, 1932 Kas›m seçimi d›fl›nda sürekli artan Hitler, 1933 Mart’›nda yüzde 44 oy deste¤ine yaklaflt›. Bu “demokratik süreç” sonucu, Hitler 1933’te devlet baflkan›

Hindenburg taraf›ndan baflbakanl›¤a getirildi. indenburg’un 1934’de ölümü üzerine Hitler, devlet baflkanl›¤› ile baflbakanl›¤› birlefltirmenin Alman halk› ve milliyetçili¤i için daha iyi olaca¤› sav›na ve meclisteki parmak ço¤unlu¤una dayanarak devlet baflkanl›¤› ile baflbakanl›¤› birlefltirdi, Almanya’n›n tek lideri oldu. Kürsülere, balkonlara art›k ondan baflkas› ç›kam›yor, ba¤›ra ça¤›ra “konuflma sanat›n›” sergileyerek, önüne geleni “parlak” fikirlerinden yararland›r›yordu! Onbir y›l sonra bu “büyük devlet adam›” efliyle birlikte intihar etmek zorunda kalacak, ölümünden 62 y›l sonra, Nisan 2007’de ad› fahri hemflehrilik listesinden bile silinip yok edilecekti. 2007 y›l› G-8 Zirvesi’ne ev sahipli¤i yapan Almanya’n›n Balt›k Denizi k›y›s›ndaki Bad Doberan komününde, Hitler’in ad›n›n fahri vatandafllar listesinde “unutuldu¤u” ortaya ç›km›flt›. Belediye Baflkan› Hartmut Polzin, Belediye Konseyi toplant›s›ndan sonra, Hitler’in fahri vatandafll›ktan oy birli¤iyle ç›kar›ld›¤›n› söyledi. Bad Doberan, Adolf Hitler’in fahri vatandafll›kla “onurland›r›ld›¤›” 4 bin kadar kent ve köyden biri olma özelli¤i tafl›yordu. *** Seçim sand›¤›ndan nelerin de

H

ç›kabildi¤i konusunda, geçmiflten ve günümüzden iki örnek verece¤imizi yukar›da belirtmifltik. Günümüzdeki örne¤e gelelim: Afrika ülkelerinden Zimbabve’de 28 y›ldan beri, befl seçim döneminde “sand›ktan ç›kma” baflar›s›n› gösterip, alt›nc› dönemi gözüne kestiren bir “demokratik lider” daha var: Robert Mugabe... Baflkent Harare’de oyunu kulland›ktan sonra, “Biz seçime hile kar›flt›rmay›z. E¤er hile yapm›fl olsayd›m vicdan azab›ndan gece uyuyamazd›m” diyecek denli o da vicdanl› bir diktatör... Bu “yetenekli” liderin bafl›nda bulundu¤u ZANU-PF partisi iktidar›, seçim sonuçlar› d›fl›nda, di¤er rakamlarla oynamaya bir türlü ak›l erdiremedi¤i için, enflasyon oran› yüzde 100 binler civar›nda dolan›p duruyor; adaletli biçimde kalk›nan Zimbabve diyar›nda... O kadar ki, 29 Mart seçimlerinden 3 hafta sonra, 5 saatlik bir süreçte enflasyon yüzde 5 oran›nda art›fl göstermiflti. *** imbabve’deki “demokratik” seçim sürecinde, hem Mugabe’ye destek vermeyen çiftçiler, kol ve bacaklar› k›r›l›ncaya de¤in, baflkan›n korumalar› ve militanlar› taraf›ndan dövülüp, hastanelik edilmifllerdi. Dünyan›n öteki köflelerindeki bilgisayarl› seçim hilelerine, milyonlarca seçmenin listeler-

Z

75


1980’de beyaz az›nl›k iktidar›n› deviren ve yeni bir Zimbabve yarat›p “halk› kurtarmak” isteyen Robert Mugabe, tutum ve davran›fllar› sonucu, kendi halk›n› “Kurtar›c›lardan bizi kurtar›n” diye hayk›rma noktas›na sürüklemifl, iktidar› “demokratik zarafetle” b›rakmayaca¤›n›, kan dökerek göstermiflti.

den silinmesine, “mükerrer” oy kullan›lmas› gibi her çeflit rezalete ses ç›karmayan Bat›l› “sahip”ler, Afrika’daki eski sömürgelerine –bu arada yer alt› zenginliklerine– karfl› “tarihten gelen” ilgilerini göstermeye devam ediyorlard›. unlardan ‹ngiltere’nin Baflbakan› Gordon Brown, Avam Kamaras›’nda yapt›¤› konuflmada, tüm dünyan›n Zimbabve’de yaflananlara tepki göstermesini istiyor ve “Zimbabve’de neler oluyor? Seçim sonuçlar›n› aç›klamamak, seçim sonuçlar›na hile kar›flt›rmak kesinlikle kabul edilemez” diyordu. Zimbabveli bir çiftçi, anas›n›,

B 76

babas›n›, evini, oca¤›n› b›rak›p, yaln›zca bafl›n› al›p, tek bafl›na Amerika’ya kaçan o¤luna, “‹çinde bulundu¤umuz ortam fliddet dolu ve her geçen gün fliddet daha da art›yor” diye yaz›yor, 24 Nisan’da bir kopyas›n› CNN muhabirine verdi¤i iletiye flunlar› ekliyordu: “Lütfen bunu istedi¤in kadar çok kifliye da¤›t, bu yasad›fl› eylemler ve neler oldu¤u tüm dünya taraf›ndan bilinmeli. Hepimiz için dualar›n› lütfen eksik etme...” Bu arada Zimbabve’de 29 Mart’ta yap›lan seçim sonuçlar›n›n yeniden say›lmas›n›n ard›ndan, 28 y›ld›r iktidarda olan Devlet Baflkan› Robert Mugabe’nin partisi ZANU-PF’nin, daha önce muhalefetin kazand›¤› belirtilen 21 seçim bölgesinde,

Günler sonra Zimbabwe’ye gelen muhalefet lideri, savc›n›n “Bu adam› içeri at›n” talimat›n›n “vakti saatini” yanl›fl anlayan polis yetkililerince, sabaha karfl› 02:00’de evi bas›larak gözalt›na al›n›yor, ülkede yerlefltirilen “›l›ml› demokrasi”ye tüy dikiliyordu.

oylar›n büyük bölümünü “ald›¤›” öne sürülüyordu. ‹lk sonuçlara göre muhalefetteki Demokratik De¤iflim Hareketi'nin (MDC) 210 sandalyeli mecliste 109 sandalyeyi kazand›¤› aç›klanm›flt›. Buna karfl›n ZANUPF’nin iste¤i üzerine oylar›n yeniden say›lmas›n›n ard›ndan, partinin parlamentodaki üstünlü¤ünü koruyabilece¤i belirtiliyordu. Parlamento seçimleriyle ayn› gün yap›lan devlet baflkanl›¤› seçimlerinin sonuçlar› da yaklafl›k dört hafta geçmifl olmas›na karfl›n aç›klanmam›fl, oylar›n yeniden say›lmas›n›, iktidar›n parlamentonun denetimini yeniden ele geçirme giriflimi olarak nitelendiren MDC, hükümeti “oylar› çalmakla” suçlam›flt›.

*** evlet Baflkan› Robert Mugabe’nin askeri üniforma giymifl sad›k militinlar›, ülkenin dört bir yan›nda, ellerinde baltalar, demir levyeler, AK-47 tüfekleri ile evleri, çiftlikleri bas›yor, içinde yan›c› madde bulunan plastik flifleleri ah›r ve kulübelere savuruyorlard›. 1980’de beyaz az›nl›k iktidar›n› deviren ve yeni bir Zimbabve yarat›p, “halk› kurtarmak” isteyen Robert Mugabe, tutum ve davran›fllar› sonucu, kendi halk›n› “Kurtar›c›lardan bizi kurtar›n” diye hayk›rma noktas›na sürüklemifl, iktidar› “demokratik zarafetle” b›rakmayaca¤›n›, kan dökerek göstermiflti.

D

77


BD A⁄USTOS 2008

muhalefetin seçimden çekildi¤ini aç›klamas› ve Morgan Tsvangirai’nin Hollanda Büyükelçili¤i’ne s›¤›n›p, can›n› kurtarmas›yla zirve yap›yordu. *** ‹flin ilginç taraf›, Kamu Haberleflme Bakan› Chen Chimutengwende, muhalefeti “Zimbabve’nin imaj›n› bozmakla” ve muhalefet lideri Tsvangirai’yi ise “uluslararas› toplumda sem-

Zimbabve’deki “demokratik” seçim sürecinde, hem Mugabe’ye destek vermeyen çiftçiler, kol ve bacaklar› k›r›l›ncaya kadar,baflkan›n korumalar› ve militanlar› taraf›ndan dövülüp, hastanelik edilmifllerdi. Fotografta bu çiftçilerden biri hastanede görülüyor.

BD büyükelçisi ve öteki yabanc› misyon flefleri de, Zimbabve polisinin güç gösterisinden paylar›na düfleni al›yor, olaylar› yerinde incelemek isteyen grubun yolu kesiliyordu. 13 May›s’ta Zimbabve Haber Alma Örgütü’nden bir yetkili, büyükelçileri “fiimdi sizi de dövece¤iz” diye tehdit ediyor, baflkan Mugabe ABD Büyükelçisini kovaca¤›n› söylüyordu. Bu arada silahl› kuvvetler baflkomutan› general Martin Chedondo, tüm askerlerin seçimde baflkan Robert Mugabe’ye oy vermesini emrediyor, aksi halde üniformalar›n› ç›kar›p, ordudan ayr›lmalar›n› istiyordu. Ülke içinde bu “demokratik karmafla” sürerken, Robert Mu-

A

78

gabe ve muhalefet lideri Morgan Tsvangirai aras›ndaki baflkanl›k yar›fl›n›n, ilk seçim sonuçlar›n›n 21 gün gecikmeyle aç›klanmas›ndan üç ay sonra tekrarlanaca¤› bildiriliyordu. Geliflmeleri Güney Afrika’da izleyen baflkan aday› Tsvangirai ise, kendisine karfl› suikast düzenlenece¤i haberinin “güvenilir bir kaynak” taraf›ndan bildirildi¤ini öne sürüyor, bu nedenle ülkesine dönmeye korkuyordu. Günler sonra Zimbabve’ye gelen muhalefet lideri, savc›n›n “Bu adam› içeri at›n” talimat›n›n “vakti saatini” yanl›fl anlayan polis yetkililerince, sabaha karfl› 02:00’de evi bas›larak gözalt›na al›n›yor, ülkede yerlefltirilen “›l›ml› demokrasi”ye tüy dikiliyordu. Bu arada “tüylü demokrasi”,

pati ve destek toplamaya” çal›flmakla suçluyordu. Söz bu noktaya gelip dayan›nca, yaz›y› utanarak noktalamak gere¤ini duyduk. Kendi ülkesini yabanc›lara “jurnal” etmenin, uluslararas› toplumdan medet umman›n “kara Afrika”da bile ay›pland›¤› bir dünyada, biz burada utanmay›p da ne yapacakt›k ki?..• m.muhsinoglu@gmail.com

Anne sinek, yeni do¤an çocuklar›n› e¤itmek için onlar› ormanda dolaflmaya ç›karm›flt›. Uçarlarken bir örümcek a¤› gördüler. Anne sinek, hemen yavrular›n› uyard›: “Aman çocuklar, örümce¤e dikkat ediniz” dedi. “Onun yapt›¤› bu a¤lardan birine yakalan›rsan›z, bir daha kurtulamazs›n›z, örümce¤e yem olursunuz.” Anne sinek, yavrular›yla bir süre daha uçtuktan sonra, kendini ve onlar› yine büyük bir tehlikeden kurtard›. Karfl›dan, sinek yiyen bir kufl geliyordu. Anne sinek yavrular›n›n önüne geçti ve birlikte bir a¤ac›n yapra¤› alt›na sakland›lar. Tehlike geçtikten sonra anne ve yavru sinekler yeniden uçmaya haz›rlan›rlarken, orman›n derinliklerin tüyler ürpertici bir kükreme duydular. Yavru sinekler korkular›ndan, yeniden yapra¤›n alt›na girdiler. Yavrular›n›n korktu¤unu gören anne sinek yanlar›na geldi ve onlar› rahatlatt›: “Korkmay›n yavrular›m, o kükreyen, ‘Aslan’ denilen bir hayvand›r” dedi. “Merak etmeyin, kimseye bir zarar› dokunmaz...”• Yafll› ve usta avc›, yan›na torununu alarak ava gitti. Usta avc› karfl›s›na bir tavflan ç›k›nca atefl etti; fakat tavflan› vuramad›. Bu olay› gören torunu hemen durumun saptamas›n› yapt›: “Dedeci¤im” dedi. “Tavflan› vuramad›n.” Usta avc› torununun bu saptamas›na ald›r›fl etmedi: “Ben tavflan› vurmak için de¤il” dedi. “Tavflana nas›l atefl edildi¤ini göstermek için at›fl yapt›m.”• 79


“fiu Zavall› Dünyam›z...” Hiçbir fieyden Çekmedi Pofletten Çekti¤i Kadar YAZAN: fiEBNEM fiEN Orhan Veli’nin, “Kitabe-i Seng-i Mezar” fliirini bilirsiniz: “Hiçbir fleyden çekmedi dünyada Nas›rdan çekti¤i kadar...” Petrolün ve ondan üretilen polietilenin “üçüncü kuflak” ürünü poflet, yaflad›¤›m›z gezegenin bafl›na açt›klar› sorunlar› görecek denli yaflasayd›, belki de flöyle derdi ünlü ozan: “Hiçbir fleyden çekmedi dünya Pofletten çekti¤i kadar!” *** “National Geographic”in verdi¤i bilgiye göre, Birleflik Devletler Çevre Koruma Ajans›, her y›l dünyada 500 milyar ile 1 trilyon aras›nda plastik poflet tüketildi¤ini bildiriyor. “Christian Science Manitor” gazetesine göre, yüzde 1’den daha az poflet geri dönüfltürülüyor. Bir plastik pofletin geri dönüfltürülmesi, yeni bir plastik poflet üretmekten daha pahal›ya mal oluyor. 80

San Francisco Çevre Direktörü Jared Blumenfelds, “Plastik poflet dönüfltürmenin arkas›nda ac›mas›z bir ekonomi var: 1 ton plastik pofleti üretmek ve geri dönüfltürmek 4 bin dolara mal oluyor, daha sonra pazarda tüketim maddesi olarak 32 dolara sat›labiliyor” diyor. Öyleyse bu pofletler nereye gidiyor? Birleflik Devletler Ulusal Bilimler Akademisi, 1975 y›l›nda gerçeklefltirilen bir araflt›rman›n sonuçlar›na göre, okyanus seferi yapan gemilerin, bir y›lda toplam 3 milyon 632 bin kg. plastik at›¤› denize döktü¤ünü aç›kl›yor. Pofletler çevremizde uçufluyor, karada, denizde, göller ve nehirlerde, her yerde poflet... Kentlerin at›k su kanallar›ndan bile plastik poflet ç›k›yor. ‹ngiliz Antartika Araflt›rma Kurumu, Kuzey Kutbu’nda Spitzbergen Adalar› yöresinde ve Güney 81


azald›¤›n› aç›kl›yor. Bu arada “Associated Press” Ajans›, Ruanda’n›n plastik pofleti 2005’te yasaklad›¤›n› belirtirken, “PlanetSave.com”, fiubat 2008’de, ‹srail, Kanada, Bat› Hindistan, Botsvana, Kenya, Tayvan ve Singapur’un da yasaklad›¤›n› ya da yasaklayaca¤›n› bildiriyordu. lastik pofletin petrolden elde edilen polietilenden üretildi¤ine dikkat çeken “CNN.com/technology”, bu pofletleri daha az kullanman›n, yabanc› petrole ba¤›ml›l›¤› da azaltaca¤›n› belirtiyor, ayn› haber kuruluflu “Asia” 9 Ocak 2008 tarihli bülteninde ise, Çin’in plastik poflet kullan›m›n› yasaklamakla y›lda 37 milyon varil petrol tasarruf etti¤ini aç›kl›yordu. *** Küresel tehlike giderek büyürken, kimi önlem aray›fllar›n›n magazin boyutunda ele al›nd›¤›n› gösteren iki örne¤e de, bu arada k›saca de¤inelim: Prens Charles 38 y›ll›k “Aston Martin” otomobilini, gereksinim fazlas› flaraptan üretilen bioyak›tla çal›flabilecek yap›ya dönüfltürdü. Bu otomobil, Kraliçe Elizabeth taraf›ndan kendisine 21’inci do¤um günü arma¤an› olarak verilmiflti. Bu dönüflümün karbon sal›m›n› azaltaca¤›, Prens Charles’in bürosu “Clarence House” taraf›ndan aç›kland›. Rusya Baflbakan› Vladimir Putin, Sochi K›fl Olimpiyat› tesisleri

P

E¤er bez poflet kullan›rsak, haftada 6, ayda 24, y›lda 288 plastik pofletten tasarruf etmifl oluruz.

Atlantik’te Falkland Adalar› yak›nlar›nda plastik pofletler bulundu¤unu bildiriyor. *** lusal Deniz At›klar› ‹zleme Program› verilerine göre, ABD k›y› fleridindeki tüm at›klar›n yüzde 10’unu plastik pofletler oluflturuyor. “CNN.com/technology”, plastik pofletlerin zamanla küçük parçalara bölünüp, daha çok toksin üretti¤ini, sonunda bu zehirlerin su yollar›na bulafl›p, mikroskopik parçac›klar›n g›da zincirine de¤in ulaflt›¤›n› bildiriyor. Konu ile ilgili kurumlar›n raporlar›na göre, bu olumsuz geliflmenin en büyük ölümcül etkisi do¤al yaflamda görülüyor. Kufllar ve ayr›ca balinalar, yunuslar, foklar, denizkaplumba¤alar› dahil, 200 civar›nda farkl› deniz tü-

U

82

rü, plastik pofletler yüzünden ölüyor. Yanl›fll›kla g›da maddesi san›p yuttuklar› için ölüyorlar. *** Peki, ne yapmal›y›z? E¤er bez poflet kullan›rsak, haftada 6, ayda 24, y›lda 288 plastik pofletten tasarruf etmifl oluruz. Ortalama yaflam süresinin 70 y›l oldu¤u ülkelerde, kifli bafl›na 20 bin 160 plastik poflet eder. ABD’de her 5 kifliden birinin bu öneriye uymas› durumunda, yaflam süresince 1 trilyon 330 milyar 560 milyon pofletin kullan›lmayaca¤› hesaplan›yor. “MSNBC.com”, Bangladefl’in plastik pofleti 2007’de yasaklad›¤›n›, “CNN.com/Asia”, Çin’de bu yasa¤›n Ocak 2008’de yürürlü¤e girdi¤ini, “BBC”, ‹rlanda’n›n 2002 y›l›nda plastik poflete vergi koyarak önderlik etti¤ini, böylece poflet tüketiminin yüzde 90

ile ilgili planlar›n, çevrecilerin bölgenin çok yönlü ekolojik yap›s›n› olumsuz etkileyece¤i elefltirileri karfl›s›nda, yeniden gözden geçirilmesini istedi. Putin “Çevrebilime ilgi göstermek, yap›lacak harcamadan daha önemli” dedi. Güney Rusya’n›n Sochi kenti geçen y›l, 2014 K›fl Oyunlar›’na evsahipli¤i yapmak üzere seçilmiflti. *** Ve Bat› Avustralya’n›n Fremantle kentinden hemflehrilerine bir ça¤r›: “Bunu yapmak olanakl›... Plastik poflete ‘Hay›r’ diyerek, Fremantle’nin plastik pofletten ar›nm›fl bir kent olmas›na yard›mc› ol!” Bu ça¤r›n›n tüm ülkelerde karfl›l›k bulmas›n›, böylece torunlar›m›za yaflayabilecekleri, plastik pofletten kurtulmufl bir dünya b›rak›lmas›n› diliyoruz.• 83


YAKINDAN TANIDIKÇA

SUDOKU

Yücel Aksoy

Canan Onural

“EL GRECO” Kolay

Zor CananOnural@butundunya.com.tr Yan›tlar 90’›nc› sayfam›zdad›r. 84

Y›l 1570... Uzunca boylu, esmer, yak›fl›kl› bir genç Roma’da Sistine Kilisesi’ne girdi. Tavandaki Mikelanj’›n muhteflem yap›t› olan “Son Hüküm” tablosuna bir süre bakt›ktan sonra, heyecanl› bir sesle “Bu yap›t yere düflse ayn›n› yapabilirim” diye ba¤›rd›. Nereden geldi¤i ve kim oldu¤u bilinmeyen bu genç adam›n yorumu Roma’da uzun süre dillerde dolaflt›. Söyledikleri unutulmaya yüz tuttu¤unda yeni bir yorumuyla yine dikkatleri üstüne çekti. Mikelanj’dan, “‹yi adamm›fl; ama resim yapmas›n› bilmiyormufl” diye söz etme cesaretini göstermiflti. Bu genç kimdi, flimdiye dek ne yapm›flt› ki, sanat› ve yetene¤i tart›fl›lamaz biri için böyle yorumlar yapabiliyordu. Ça¤dafllar›n›n “El Greco” (Yunanl›) diye adland›rd›¤› bu gizemli adam›n as›l ad› Domenicos Theotokopulos idi. Çocuklu¤u ve gençli¤i hakk›nda, Girit Adas›’n›n Kandiya kentinde, hali vakti yerinde bir ailenin çocu¤u olarak 1541 y›l›nda dünyaya geldi¤i ö¤renilebilmiflti. O s›ralarda Venedik’in idaresi alt›nda olan ada, sanatsal aç›dan görkemli günlerini yavafl yavafl geride b›rak›yordu. Bu85


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

nu duyumsayan “El Greco” Girit’ten ayr›l›p, Rönesans döneminin en parlak günlerini yaflamaya aday Venedik’e geldi. s›ralarda Venedik sanat›na bir tek kifli egemendi: Titien... Titien, yaln›z ressam de¤il, bir simge, ulusal bir an›tt› sanki... Özellikleri, yaflam biçemi, baflar›l› çal›flmalar› nedeniyle tüm sanat çevresini eline geçirmiflti. Genç “El Greco”, Venedik’e özgü bu lüks ve görkemli yaflam›n etkisinde kalm›fl, hatta isyan etmiflti. Çünkü bir da¤ köyünden gelerek Venedik’e yerleflen Titien, k›sa zamanda çok büyük bir servet toplam›fl ve bunu de¤erlendirmesini bilmiflti. Hemen her yerde topraklar›, evleri, çiftlikleri vard›. Sanat yap›tlar› ticareti yap›yor, mücevher al›p sat›yor, tefecilik bile yap›yordu. Para için yapmayaca¤› fley yoktu. Örne¤in, 60 yafl›ndaki ‹sabelle d’Este, yüzündeki k›r›fl›kl›klar› tuale yans›tmamas› kofluluyla Titien’e portresini yapt›rmak istemiflti. Ressam bunu memnuniyetle kabul etti; ama her zamanki ücretinin iki kat›n› istedi. Kabul edilince de bu soylu kad›n› 20 yafl›nda gibi resmetmekten çekinmedi. “El Greco” bir gün ani bir kararla Venedik’i terk edip Roma’n›n yolunu tuttu. Büyük bir olas›l›kla Venedik’te sanatsal aç›dan Titien ile savafl›m vermenin

O

86

zorlu¤unu anlam›flt›. Ancak Roma’da da Mikelanj gibi bir düflman› vard›. Gerçi Mikelanj öleli çok olmam›flt›; ama etkisi hâlâ tüm fliddetiyle duyumsan›yordu. Roma o s›ralarda Rönesans’›n gururlu baflkenti unvan›n› kaybetmek üzereydi. Çünkü kent, ‹spanyollar taraf›ndan ya¤ma edilmifl, sanat›n yan›s›ra birtak›m de¤erler de yitirilmiflti. Bocalama içinde olan dini korumak, kurtarabilmek için engizisyon, tüm ac›mas›zl›¤›yla olmad›k önlemler al›yordu. Örne¤in, dine ya da ahlaka ayk›r› kitaplar yak›l›yor, bilim adamlar›n›n özgür düflünceleri engelleniyordu. Papa 5. Pie, antika heykelleri Vatikan’dan att›rm›fl, Mikelanj ölür ölmez Sistine Kilisesi’ndeki ç›plak yap›tlar›n› örttürmüfltü. anatç›lara uygulanan bu bask› “El Greco”yu rahats›z etmifl, özgür çal›flamayaca¤›n› duyumsam›flt›. Bu nedenle, Roma’da daha fazla kalmay›p 1576 y›l›nda ‹spanya’ya gitti. “El Greco”nun ‹spanya’daki ilk u¤rak yeri Toledo kenti oldu ve birkaç günlü¤üne geldi¤i bu kentten bir daha ayr›lamad›. K›fllar› buz gibi so¤uk, yazlar› ise alabildi¤ine s›cak olan Toledo onu büyülemiflti. Hemen, çok büyük, oldukça lüks bir malikane kiralad›. Ahlak bekçisi engizisyona karfl›n,

S

Madridli bir soylu olan Dona Jeronima de Las Cuevas ile bu büyük evde yaflamaya bafllad›. ‹lginçtir ki, kilisenin hofl görmemesine karfl›n, kendisine bir de o¤lan çocuk verecek olan bu soylu kad›nla evlenmedi. “Greco”nun Toledo’da ilk çal›flmas›, Vatikan de¤erlerini hiçe sayarcas›na yapt›¤› ç›plak bir ‹sa tablosudur. Kilise bu tabloyu bir flaheser olarak alk›fllamakla birlikte, istedi¤i 900 düka alt›n› korkunç pahal› buldu. “Greco” önce fiyatta indirme yapmaya yanaflmad›ysa da sonradan, engizisyonun pefline düflece¤ini, hatta yaflam›n› tehdit edece¤ini düflünerek kilisenin iste¤ine boyun e¤di. Yaln›z tablosu için haz›rlad›¤› bir çerçeveyi, tablodan daha fiyatl› satarak yine de istedi¤i ücreti alm›fl oldu. “Greco”, bildi¤ini okur, inatç› tav›rlar› nedeniyle ‹spanya sanat çevrelerinde ve soylular aras›nda itibar›n› kaybetmeye bafllad›. Kral 2. Filip, Sierra Guadarrama’da yapt›rmaya bafllad›¤› “mezar manast›r” için o dönemin en ünlü sanatç›lar›na siparifller verdi¤i halde “Greco”ya davetiye göndermedi. “Greco” para s›k›nt›s› içinde k›vranmaya bafllad›. “Orgaz Kontu’nun Ce-

naze Merasimi” ad›n› verdi¤i flaheserini, iste¤inin çok alt›nda 1200 duka alt›n›na satabildi. Ve bu para eline geçmeden alacakl›lar› aras›nda paylafl›ld›. Ressam›n bundan sonraki yaflam›, bafllang›çta oldu¤u gibi yine bilinmez oldu. Sonraki dönemde nas›l yaflad›? Dona Jeronima ile o¤lu Jorge Manuel’e ne oldu? Tek bilinen, parasal yönden büyük s›k›nt› içinde olmas›na karfl›n 5 A¤ustos 1604’de, eski oturdu¤u malikaneden çok daha muhteflem bir yer kiralay›p oraya tafl›nd›¤›d›r. 7 Nisan 1614’de öldü¤ünde, 24 odal›, koskoca ev tam bir çeliflki sergiliyordu. Bir yandan, 234 tablo, 15 kroki, tamamlanmam›fl 20 portre, heykeller, alç› ve balmumu modeller ve dönemin en zengin kütüphanelerinden birine sahip muhteflem bir müze oldu¤u ortaya ç›kt›. Buna karfl›l›k 24 odada, mobilya olarak 8 sandayle, iki avize, deri kapl› bir büro, sekiz havlu ve iki peçeteden baflka bir fley yoktu. Olas›d›r ki, para s›k›nt›s› çekti¤i için evin eflyalar›n› satm›fl; ama el eme¤i, göz nuru yap›tlar›na k›yamam›fl.• YucelAksoy@butundunya.com.tr 87


HAYVANLARIN DÜNYASI Erdoğan Sakman •“Abi geçen gün bir bal›k yakalad›k, nah kolum gibiydi.” •“Muhsin abi dün bir woofer hoparlör ald›m, öyle mükemmel ki, vallahi bo¤alar gibi ses ç›kar›yor.” •“Bu masan›n boyu acaba kaç kar›fl?” •“Kedi kadar bir fare gördüm alt katta...” •“Bir tutam maydanoz, bir tutam karabiber, yetecek kadar su...” •“Orada bir oturumluk yer varsa, ben de oturabilir miyim?” •“Nohut oda, bakla sofa bir ev bizimki...” •“Burnunun do¤rultusunda gittin mi, on dakika sonra var›rs›n iskeleye...” •“Bir tepeleme çay kafl›¤› fleker, bir silme çay kafl›¤› tuz...” •“Bir ad›m yol, dünya kadar ifl, bir araba laf...” •“Bir demet maydanoz, iki tutam karabiber, bir difl sar›msak, bir DERLEYEN: GÖRMEN AKTU⁄ avuç da f›nd›k...” •“Büyüklü¤ü kafam kadar vard›.” •“Uzunlu¤u olsa olsa, buradan sana kadar, bilemedin kap›ya kadard›r.” •“Yeni evleri çok küçük, bülbül gözü kadar bir fley...” •“Hiçbir fley yemediniz, tüm yedi¤iniz kedi dili kadar bir fleydi.” •“Üç kalem mal, iki sat›r yaz›, bir tek rak›, befl posta, alabildi¤ince un...” •“Fazla de¤il, kas›ktan dize kadar...” •“Mitinge yirmi kamyon adam getirdiler.” •“Üç evlek ileriden, yani bir sigara içimlik öteden, iki b›y›k bükümü sa¤a döneceksin.” •“Ve karfl›na, gözünün alabildi¤ince genifllikte bir ova ç›kacak.”•

B‹ZE “ÖZGÜ” ÖZEL ÖLÇÜ B‹R‹MLER‹

88

K›rlang›çlar

neden sürekli uçarlar? içbir canl› spor olsun, e¤lence, oyun olsun diye bir hareketi yapmaz. Herhangi bir davran›fl, ya canl›n›n temel veya ikincil amaçlar›n› gerçeklefltirmeye ya da bunlara ulaflmas›na yöneliktir. ‹nsan dahil her canl›n›n temel amac›, soyunu sürdürmektir. Bu temel amaca ulaflmak için beslenme, korunma ve üreme ikincil amaçlar›na ulafl›lmal›d›r. K›y› (Kum) k›rlang›c› (Riparia ripaira), kaya k›rlang›c› (Ptyonoprogne rupestris), adi k›rlang›ç (Hirundo rustica), Sibirya k›rlang›c› (Hirundo daurica) ve ev k›rlang›c› (Delichon urbica) bitmek tükenmek bilmeyen enerjiyle durmadan uçarlar. Ne yere ne a¤aç ya da çal›lara konmad›klar›na bak›l›rsa, bu enerjiyi baflka bir yolla sa¤l›yor olmal›lar. Do¤ada kendi istekleri do¤-

H

rultusunda hareket edemeyen pek çok küçük hayvan vard›r. Neredeyse mikroskopik denilebilecek bu canl›lar, en hafif esintide ve özellikle ›s›nan havan›n yukar› yükselmesiyle oluflan ak›mlarla gökyüzüne ç›karlar. Toprak yüzeyine, a¤aç dallar›na konarak küçük böcekler, sinekler araman›n ya da beklemenin tehlikelerini yaflayarak ö¤renen bu küçük k›rlang›çlar, biraz fazla enerji kullan›m› gerekirse de uçarak beslenmenin olanakl› oldu¤unu bulmufllard›r. Avlanan canl›lar farkl› büyüklükte ve a¤›rl›kta olduklar›ndan gökte, farkl› yüksekliklerde bulunurlar. Ço¤unlukla yar› karanl›kta uçuflan bu hayvanlar› yakalamak için k›rlang›çlar ayn› yarasalar gibi ba¤›r›p dururlar. Bu sesler böceklere çarp›p geri dönerler. K›rlang›çlar›n bu dönen sesleri alg›lama düzenleri vard›r. Ald›klar› sesleri beyinlerinde 89


de¤erlendirir ve av›n yerini saliseler içinde kestirebilirler. Kalabal›k sürüler biçiminde uçarak s›cak havayla yükselen böcekleri kaç›rmadan yakalarlar. Bu yank›lama düzeni, k›rlang›çlar›n birbirine çarpmadan avlanmalar›n› da sa¤lar. o¤uk hava ak›mlar›n›n olmad›¤› bir geceyi izleyen gündüz de s›cak olur. Böylece, yeryüzünde ›s›nan hava, s›cakl›¤› artt›kça daha yükseklere ç›kar ve kuflkusuz küçük böcek ve sinekleri de birlikte yükseltir. K›rlang›çlar da bu böcekleri izlediklerinden ne kadar yüksekte uçarlarsa hava o denli s›cak demektir.

S

Bu aç›klamalardan anlafl›ld›¤›na göre, k›rlang›ç kendi ya da bir ürünü veya bir parças› insanlar›n ifline yaramad›¤› halde, davran›fllar›yla insanlara hizmet edebilmektedir. Bu insanlar›n ifllerini daha iyi düzenlemelerini sa¤lar. Kald› ki, çat›ya yak›n nohut büyüklü¤ünde çamur topraklar› kullanarak yuva yapan k›rlang›çlar o eve ar›, sinek, örümcek gibi zararl›lar› sokmazlar. Uzaktan k›rlang›çlar›n havada uçufltuklar›n› gören insan, uçufltuklar› alan›n alt›nda yeflillikler oldu¤unu hemen söyleyebilir. Bu anlamda k›rlang›çlar, “an›msatma tabelalar›” gibidirler. Kimi durumlarda bu oldukça önemli bir hizmettir. Zaten do¤ada bir biçimde yarar› olmayan canl› yoktur.•

“Sudoku”nun Yan›tlar›

Kolay 90

Zor

JAPON KARA KARPUZU “H‹NT KUMAfiI” OLDU Hokkaido Adas›’nda deniz malzemeleri ticaretiyle u¤raflan bir Japon, rengi siyaha yak›n koyu yeflil, “Densuke” karpuzuna 6 bin 125 dolarl›k ödeme yaparak rekor k›rd›. Rekor ödeme, 2008 hasat sezonunda aç›k art›rmayla sat›fla sunulan 68 karpuzdan birine; 8 kilo olana yap›ld›. YAZAN: NÜKHET AL‹C‹KO⁄LU ›caktan ortal›¤›n kavruldu¤u bir “susuz yaz” günü, bol sulu, tatl› bir karpuzdan daha iyi ne olabilir içi yanan, duda¤› çatlam›fl insana?.. “Göbek” bölümünü, mutfakta gizlice gelin han›mlar›n, kabu¤unu ise, önlerine at›ld›kça dört ayakl› can yoldafllar›m›z›n afiyetle yedi¤i, kabu¤unun denize düflmesini tatilcilerin dört gözle bekledi¤i karpuzun, en iyi üç türü yetifliyor ülkemizde... Serin, derin topraklar› seven karpuzun bafll›ca çeflitleri, küçük boydaki Tekirda¤ karpuzu, 9-10 kg. a¤›rl›¤›nda Yenidünya karpuzu ve 30-40 kg. a¤›rl›¤› ile dillerden düflmeyen Diyarbak›r karpuzu... Geneti¤i ile oynananlar›n› ve ‹ran s›n›r›ndan geçip, büyük kent-

S

lerimizin semt pazarlar›nda sat›fla sunulanlar›n›, bu yaz›n›n “kapsama alan› d›fl›nda” b›rak›yoruz. Fakat karpuzun, ad›n› duymad›¤›m›z, rengine inanamad›¤›m›z, fiyat›n›n ise yan›ndan bile geçemedi¤imiz öyle bir türü daha var 91


BD A⁄USTOS 2008

ki, kendine özgü iki özelli¤iyle onu flimdi, ister istemez konumuzun bafl›n›n üstüne oturtuyoruz: u türü “Bafl›m›z›n tac› de¤erinde” yapan iki özellikten biri, yaz›m›z›n konusu karpuzun rengi, öteki fiyat›d›r. ‹nanmaya haz›rsan›z bu iki özelli¤i de söyleyelim: “Bu karpuzun rengi siyaht›r, fiyat› 6 bin 125 dolard›r.” Ad› “Densuke”dir, do¤du¤u ve sat›ld›¤› yer Hokkaido’dur. *** Hokkaido, Japonya’n›n “Büyük ada”s›d›r. Japonya’y› oluflturan dört ada aras›ndaki büyükten küçü¤e do¤ru s›ralamada en önde yer al›yor. Bir baflka özelli¤i daha var Hokkaido adas›n›n: Komflu Honflu adas›na, hem de denizin alt›ndan geçen ve dünyan›n en dar ve en uzun demiryolu tüneli olan 54 km.

B

92

uzunlu¤undaki Seikan Tüneli ile ba¤l›d›r. Bu özellikleri d›fl›nda Hokkaido adas›n›n bir özelli¤i de, topraklar›nda yetiflen “zenci karpuz” türüdür. Kabu¤unun yeflili, kendisine “zenci” dedirtecek denli koyulafl›p, siyaha yaklaflan karpuzu, fiyat›n›n flafl›rt›c› rakam›yla her y›l Hokkaido ad›n› haber bültenlerinin ilk s›ralar›na tafl›yor. Aç›k art›rma yöntemiyle sat›fla sunulan mevsimin ilk ürünü Densuke adl› “zenci karpuz” bu y›l, 6 bin 125 dolara sat›ld›. Deniz araçlar› malzemesi satan bir Japon, aç›k art›rmada bu fiyat› ödedikten sonra, sat›fla sunulan mevsimin ilk ürünü 68 karpuz aras›ndan 8 kiloluk bir “zenci karpuz” seçti. Ad›n›n aç›klanmas›n› istemeyen Japon ifladam›, yerel tar›m kooperatifinin bu konudaki çal›flmalar›n› desteklemek için bu fiyat› ödedi¤ini söyledi ve “Bir flifle nadide flarap için 8-10 bin dolar›n ödendi¤i bir dünyada, y›lda en fazla 2000 adet üretilebilen ‘Densuke’ karpuzu için benim ödedi¤im bu fiyat yüksek görülmemelidir” dedi. Geçen y›l mevsimin ilk ürünü “zenci karpuz”, aç›k art›rma sonunda 3 bin dolara sat›lm›flt›. *** Afl›r› nemli bir iklimi olan Japonya’da, “en iyi çare” kabul edilen karpuzun böylesine yüksek fiyatlarla sat›lmas›n›, ada halk› hiç

yad›rgam›yor. Hele, kabu¤u “ince ve gevrek”, içi de “etli” siyah karpuza Japon’un can› feda!.. aoizm Felsefesi’nin olufltu¤una inan›lan ve 15 Temmuz’da bafllay›p üç gün süren, Japon takviminin “Ochugen” döneminde, atalardan kalan bir gelenek olarak, dostlar›n birbirlerine verdikleri “en lüks” arma¤anlar aras›nda kabul ediliyor, bu “zenci karpuz”... ‹fladamlar›n›n birbirine karpuz arma¤an etmesi, bol müflteri ve kazanç dilemek anlam›na gelirken, çal›flanlar için patronun gözünde “iyi yer” edinmenin kestirme yolu olarak görülüyor! Üç günlük “Ochugen” süresi sonunda, kaç Japon iflçinin terfi etti¤ini ya da ifline son verildi¤ini gösteren sendikal verilere ulafla-

T

mad›¤›m›z için, “zenci karpuz”un “kerameti” hakk›nda ayr›nt›lara sahip olamad›k. Ancak, bu “ünlü” ürünle ilgili iki küçük not daha verelim: Japonya’da bu y›l yaflanan anormal s›cakl›k, “Densuke” karpuzunun daha sulu ve tatl› olmas›n› sa¤lam›fl. Di¤er taraftan ABD’li araflt›rmac›lar›n yapt›¤› araflt›rmaya göre, karpuz içindeki “sitrülinem” maddesi vücudu rahatlat›p, viagra etkisi yap›yormufl. “Laykopen” maddesinin ise kansere karfl› koruyucu etkisi oldu¤u belirtiliyor. Vücutta biriken sodyumun at›lmas›n› sa¤layan karpuz kan bas›nc›n› dengeliyor, bu arada vücuttaki toksik maddelerin d›flar› at›lmas›na yard›mc› oluyormufl. Japonya’da 2009 karpuz sezonunda etiketler, bakal›m kaç bin dolarl›k fiyatlar› gösterecek?•

Adam›n biri hayvanat bahçesine gitmiflti. Bir de bakt› ki, tüm hayvanlar kahkahalarla gülüyor, eflek onlar› seyrediyor. Adam bu duruma bir anlam veremedi. Ertesi gün merak›ndan tekrar hayvanat bahçesine gitti. Bu kez de tüm hayvanlar onu seyrediyor, eflek kahkahalarla gülüyor. Merak›n› gidermek için bir görevlinin yan›na gitti ve ona bu durumun nedenini sordu: “Dün tüm hayvanlar gülerken, eflek onlar› seyrediyordu” dedi. “Bugünse tüm hayvanlar onu seyrediyor, eflek gülüyor. Neler oluyor?” Görevli bu durumun nedenini gülümseyerek aç›klad›: “Sormay›n beyefendi” dedi. “Dün zürafa bir espri yapt› eflek ancak bugün anlad›...”• 93


EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Romantik ve de Karizmatik

Yves Montand’› Yak›ndan Tan›yabilmek aris öyle bir kenttir ki, grinin tüm tonlar›n› da, günlerce ve durmaks›z›n ince ince ya¤an ya¤muru da, içinizi ürperten so¤u¤u da, nemin a¤›rlaflt›rd›¤› bo¤ucu s›ca¤› da ayn› gün içinde yaflars›n›z. Tüm bunlar› baflka bir kentte yaflasayd›m, belki de k›sa yoldan bunal›ma girerdim. Ama ya¤mur da, so¤uk da, gri de, bo¤ucu s›cak da Paris’in gizemli durufluna çok ama çok yak›fl›r. Kimine göre aflk›n ve romantizmin, kimine göre bohem havas›n›n, kimine göre de kültür ve sanat›n insan› sarhofl etti¤i bir kenttir Paris... Kimi âfl›k olmay›, kimi sevgilisiyle el ele gezmeyi, kimi özgürce dolaflmay› düfller Paris’te... Kimi de Eyfel Kulesi’ne ç›kmay›, Montmartre Tepesi’nde, ressamlar meydan›nda, Champs Elysees’de, Seine Nehri k›y›s›nda, Quartier Latin’de gezinmeyi ya da Notre Dame’›, Louvre’u, Musée Rodin’i görmeyi ister. Bana göre Paris’te y›l›n en güzel dönemi a¤ustostur. Çünkü Frans›zlar tatil için a¤ustosu seçerler ve bu nedenle de Paris’te parmakla say›lacak denli az Parisli kal›r. Frans›zlar’›n boflaltt›¤› kentse, dünyan›n dört bir yan›ndan gelen turistlerle dolar. Parisliler’e soruldu¤unda, onlar bile yaflad›klar› kenti gezmek ve keflfetmek için a¤ustosu ye¤lediklerini söyleyecektir.

P

94

95


BD A⁄USTOS 2008

Paris’in her köflesinde dolaflmaktan büyük zevk duyar›m. Kenti boydan boya geçen Seine Nehri üzerindeki köprüleriyse ayr› severim. ma Pont Neuf’ün yeri bir baflkad›r bende... Yaln›z kalmak, nehrin bulan›k sular›na bakarak baflka dünyalara gitmek istedi¤imde Pont Neuf Köprüsü kurtar›lm›fl bölgem olmufltur hep... Kald›¤›m evden kibarca kovuldu¤umda, alt›nda 3 gece geçirdi¤im bu köprü bugün bile düfllerime girer. So¤uk havan›n ve ahmak ›slatan türden ya¤murun egemen oldu¤u bir flubat akflam›, Chatlet Meydan›’ndan Pont Neuf’e de¤in yürüdükten sonra köprünün alt›na inip bir süre nehir k›y›s›nda gezinmifltim. Köprünün alt›na döndü¤ümde keman›n› akort etmeye çal›flan bir genç k›z›n ay›rd›na vard›m. Kemanc› k›z, hiçbir özelli¤i olmayan, Catherine Daneuve tarz› herhangi bir Frans›z k›z› gibi gözükmüfltü bana... Göz göze geldik. K›r›k dökük bir Frans›zca ile “Rahats›z olmay›n, bir köflede duraca¤›m” dedim. K›z beni hiç umursamad›. Belki de ne dedi¤imi bile anlamam›flt›. Akflam dersinden ç›kt›¤›m için kitaplar›m elimdeydi. Kitaplar› yere koyup üstüne oturdum, s›rt›m› duvara yaslad›m ve k›z› izlemeye bafllad›m. Akordu bitiren kemanc› k›z, bildi¤im ve bilmedi¤im ya-

A

96

p›tlardan k›sa pasajlar çal›yordu. Bir süre sonra, el ele tutuflmufl bir çift gelip tam önümüzde durdu. Ellili yafllarda gözüken, uzun boylu yak›fl›kl› adam, 25-30 yafllar›ndaki güzel kad›na s›k›ca sar›lm›flt›. Turistlere Seine Nehri gezisi yapt›ran teknelerden biri (Bateaux Mouches), her renkten ›fl›klar›n› yakm›fl, k›y›lar› ayd›nlatarak ilerliyordu. Gezi teknesi bulundu¤umuz köprünün alt›ndan ›fl›klar saçarak geçerken adamla göz göze geldik. Gökkufla¤› renklerinin ortas›nda, Rönesans dönemi heykeli gibi duran kemanc› bir k›z, adeta tek beden olmufl bir çift, a¤açlar›n büyüyen gölgeleri, köprünün ›fl›¤a boyanm›fl tafllar› ve gölgeme bile yans›m›fl hüzünlü varl›¤›mdan oluflan bu büyülü ortam, empresyonist bir ressam›n f›rças›ndan ç›km›fl tablo gibi kaz›nd› zihnime... flte bu tablonun etkisinde gülümseyerek bafl›mla selamlad›m ellili yafllardaki adam›... Yüzünde, benzerini hiç kimsede görmedi¤im bir gülümseme ›fl›ldad› ve yan›ndaki “güzel ötesi” kad›na daha s›k› sar›larak, davudi bir sesle “Bonsoir” (“‹yi akflamlar”) dedi. San›r›m Paganini’den çalmaya bafllam›flt› genç k›z... Bir baflka tekne geçinceye de¤in yaln›zca notalar›n ayd›nlatt›¤› huzur dolu p›r›l p›r›l bir karanl›¤a gömüldük. Sonra her geçen tekne bizi yeni bir empresyonist tabloya

dönüfltürdü. Ne kadar süre geçti bilmiyorum. K›z›n keman›ndan yay›lan büyülü notalar kesilince, sanki güzel bir düflten uyanm›fl gibiydim. Aya¤a kalkt›m, çifte do¤ru ilerledim ve “Ben Gürbüz Evren” diyerek elimi uzatt›m. Adam hiç duraksamadan elimi s›karken, “Memnun oldum, ben Yves Montand, bu da arkadafl›m Caroline” dedi. günden sonra Pont Neuf Köprüsü’nün alt›nda birçok kez karfl›laflt›k. Montand bana Naz›m Hikmet’ten fliirler okudu, ben de pek zengin olmayan Frans›zca bilgimle çevirdi¤im Orhan Veli fliirlerini... Arkadafllar›ma, “Yves Montand’la randevum var” dedi¤imde, kimi dalga geçti¤imi san›p sözlerimi ciddiye almazken, kimi de, “Eh bana da müsaade, geç oldu art›k, Kraliçe Elizabeth ile randevum, bekletmeyelim kad›n›” diyerek benimle alay ederdi. Günlerden bir gün, Bulvar Saint-Germain üzerindeki Cafe Danton’da, Yves Montand ile kahve içti¤imizi gördüklerinde, “Tamam inand›k” dediler ve beni rahat b›rakt›lar. ‹talya’da do¤an ve gerçek ad› Ivo Livi olan Montand’›, ‹kinci Dünya fiavafl› y›llar›nda Naziler’den kaç›fl›n›, Frans›z Komünist Partisi’ndeki üyelik dönemini, Castro ve Che Guevera ile nas›l tan›flt›¤›n›, Moulin Rouge’da birlikte sahne ald›¤› Édith Piaf’›

O

anlat›rken dikkatle dinlerdim. Ama yaflam›ndaki kad›nlardan söz ederken, can kula¤›yla dinlemek nas›l oluyorsa iflte öyle dinlerdim Montand’›... Evet, Simone Signoret ve Romy Schneider çok özeldi Yves Montand için, ama Marilyn Monroe ile yaflad›¤› aflk› anlatmaya bafllad›¤›nda, anlard›m ki “Her erke¤i diz çöktüren bir kad›n vard›r” sözü romantik ve de karizmatik yak›fl›kl› Montand için de geçerliymifl. Hem de gözlerini yaflartacak denli... Ekim 1991’de yaflama veda etti¤inde, Bulvar St. Germain üzerinde, Odéon Metro ‹stasyonu yak›n›ndaki evinin giriflinde aç›lan deftere sevenleri duygular›n› yaz›yordu. S›ra bana geldi¤inde, Naz›m Hikmet’ten birkaç m›sra yazmak için kalemi elime ald›m. Ne yazay›m diye uzunca düflünmüfl olmal›y›m ki, arkamda duran yafll› çiftten azar iflittim. Hakl›yd›lar, insanlar› bekletmek olmazd›. Yaln›zca, 97


BD A⁄USTOS 2008

“Pont Neuf, Kemanc› K›z, Yves Montand, Caroline ve Gürbüz Evren” yaz›p imzalad›m. 17 Haziran’da, Denizli Pamukkale Üniversitesi’nde verdi¤im konferans›n ard›ndan Ankara’ya dönerken, Afyon yak›nlar›nda otomobilimin radyosunda Yves Montand’›n sesini duyar gibi oldum. Radyonun sesini sonuna de¤in açt›m. Montand, en çok sevdi¤im flark›lar›ndan birini, “Bisiklet”i söylüyordu. Birkaç y›l önce, Ankara’da yine otomobilimdeki radyoda ayn› flark›y› dinlemifltim.

Günefl batarken Afyon gözükmeye bafllad›. fiark›n›n etkisiyle çevrem, Hamilton’un objektifinden ç›km›fl egzotik fotograflar› süsleyen, sislerin arkas›na gizlenmifl zarif güzelliklerle kaplanm›flt› sanki... Y›llar öncesine, o so¤uk ve ya¤›fll› flubat akflam›na döndüm. Köprünün alt›nday›m. Yine Frans›z k›z keman çal›yor, karfl›mda romantik ve de karizmatik yak›fl›kl› Yves Montand duruyordu. “Bonsoir Monsieur Montand.”• GurbuzEvren@butundunya.com.tr

Annesi ve kedisiyle birlikte ayn› evde yaflayan genç adam, bir hafta sürecek bir ifl gezisine ç›kacakt›. En yak›n arkadafl›n› yan›na ça¤›rd›: “Bu telefon numaram› bir yere yaz lütfen” dedi. “Acil bir durum olursa bana mesaj gönderirsin.” Yolculu¤unun üçüncü günü arkadafl›ndan bir mesaj geldi. Mesajda “Kedin öldü!” yaz›yordu. Adam hemen yolculu¤unu yar›m b›rak›p eve döndü. Arkadafl› onu kap›da karfl›lad›: “Üzgünüm” dedi. “Kedin çat›ya ç›km›fl ve oradan afla¤› düflüp ölmüfl.” Genç adam arkadafl›na sitem etti: “Kedimi ne denli sevdi¤imi biliyordun” dedi. “Böyle bir haberi bana al›flt›ra al›flt›ra vermeliydin. Birinci gün bana ‘Kedin çat›ya ç›kt›’, ikinci gün ‘Kedin çat›dan düfltü’ yazabilir, derken üçüncü gün de ölüm haberini verebilirdin” dedi. Arkadafl› “Hakl›s›n” dedi. “Bu kez düflünemedim; ama bir daha dedi¤in gibi yapar›m.” Genç adam ifl gezisini tamamlamak üzere yeniden yola ç›kt›. Akflam otele yerleflti¤inde, arkadafl›ndan yeni bir mesaj geldi. Mesajda flu “ön haber” vard›: “Annen bugün çat›ya ç›kt›...”• 98

Aman Politikac›lar Duymas›n!

Kafl’ta Bar›fl Var... YAZAN: SENEM fiENGÜL

D

o¤an›n do¤al güzellikleriyle, yöre insan›n›n insansal güzellikleri Antalya’n›n güzeller güzeli Kafl ilçesinde bir festival çat›s› alt›nda biraraya gelince halk, üç gün üç gece süresince, bir dü¤ün mutlulu¤u yaflad›. Türk ve Yunan dalg›çlar, birbiriyle “kucaklaflm›fl” Türk ve Yunan bayraklar› ç›kard›lar denizin derinliklerinden, Türk ve Yunan paraflütçüler, birlikte “el sallayan” Türk ve Yunan bayraklar›n› dalgaland›rarak indiler “göklerden yere...” Kafl’ta “dü¤ün günleri”nden önce, dü¤ün öncesi haz›rl›klar da birer nefle ve mutluluk nedeniydiler. ‹tfaiye araçlar› caddeleri, so-

kaklar› ve kald›r›mlar› sabunlu sularla y›kayarak kenti dü¤üne haz›rlarken, halk da kentin ünlü Cumhuriyet Alan›’n›n belediye ve festival flamalar›yla süslenmesine yard›mc› oluyordu. Kafl Belediyesi taraf›ndan düzenlenen “11’inci Uluslararas› Likya-Kafl Kültür ve Sanat Festivali”nin aç›l›fl günü geldi¤inde, halk›n da kat›ld›¤› geleneksel festival yürüyüflü festivalin bafllad›¤›n› ilan ediyordu. Aç›l›fl gününün ilk etkinli¤i, Berker Dalm›fl ve Osman Demir’in ortaklafla düzenledikleri fotograf sergisi, Yüksel fiahin’in keçe ve resim sergisi, Eflber Karayalç›n’›n heykel ve enstalasyon sergisi yan›s›ra, bir de bu sergilerin aç›l›fllar›n›n yap›ld›¤› 99


‹stanbul Özel Rum Zapyon Lisesi Müdürü Katerine Sar›o¤lu Kültür ve Turizm Bakan› Ertu¤rul Günay’a okullar›n›n bir tablosunu arma¤an etti.

“Sergi Soka¤›”n›n aç›l›fl›yd›. Sergilerin yer ald›¤› soka¤›n da ayn› gün “Sergiler Soka¤›” ad›yla aç›l›fl› üzerine halk, Belediye Baflkan› Halil Kocaer’i, bir sanatç›y› kutlar gibi, bu sergisi nedeniyle kutlad›. yn› gün Kafl Spor Kulübü Lokali’nde Y›ld›z Kalkan’›n halk danslar› konulu siyah beyaz fotograf sergisinin aç›l›fl›ndan hemen sonra, Yunan sanatç› Aliki Kayaloglou antik tiyatroda konser veriyor, Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatç›lar› ise, yat liman›nda “Harem” balesini sahneliyorlard›. Festivalin ikinci gününde Türk ve Yunan dalg›çlar, Uluburun bat›¤›na dal›fl yapt›ktan bir

A 100

süre sonra, birbirleriyle kucaklaflm›fl Türk ve Yunan bayraklar›yla su üstüne ç›k›yorlar, denizin derinliklerinde bulduklar› bu “tarihsel belge”yi, yak›n bir gelece¤in müjdesi ve kan›t› olarak fotograf makineleri ve televizyon kameralar›na gösteriyorlard›. Ayn› günün akflam› Vahur Luhtsalu’nun antik tiyatrodaki çello konserini, yat liman›nda TRT’nin “Yaflam›n Sesi Türküler” program›n›n canl› yay›n› izliyordu. Festivalin ilgi çekici etkinleri aras›nda ön s›ralarda yer alan “Akdeniz Mutfa¤› Yemek Yar›flmas›” ise, tüm “lezzeti” ile Belediye Çay Bahçesi’nde sürüyordu. Yar›flmaya kat›lan 8’i “karfl› komflu” Meis’li, 25’i ise evsahibi Kafll› 33 yar›flmac› han›m, “So¤uklar”, “S›caklar” ve “Tatl›lar” kategorilerinde önce jürinin puanlar›n›, sonra yar›flman›n derecelerini paylafl›yorlar, daha sonra da Kafl Belediye Baflkan› Halil Kocaer’in elinden, ödüllerini al›yorlard›. “Akdeniz Mutfa¤› Yemek Yar›flmas›”n›n yar›flmac›lar›, yar›flman›n puanlar›n› ve derecelerini paylafl›rlarken, yar›flman›n as›l “kazanan”lar› ise, kendilerine yar›flmaya kat›lan tüm yiyeceklerin sunuldu¤u izleyiciler oluyordu. Festivalin galiba en büyük ilgiyi çeken etkinli¤i, ‹stanbul Özel Rum Zapyon Lisesi Müdürü Katerine Sar›o¤lu’nun yönetti¤i ve rollerini okul ö¤rencilerinin paylaflt›klar›, antik tiyatroda sergilenen “Yaflas›n Bar›fl” adl› tiyatro oyu-

Özel Zapyon Lisesi ö¤rencilerinin Kafl Antik Tiyatro’da sergiledikleri Yaflas›n Bar›fl” adl› oyundan bir görünüm

nuydu. Kültür ve Turizm Bakan› Ertu¤rul Günay ve eflinin de ilgiyle izledikleri oyun, yaln›zca seyircilerin be¤enilerini de¤il, kültür bakan›n›n takdirini de kazand›. akan Günay ve efli, Hasan Erkek’in yazd›¤› oyunda rol alan ö¤rencileri ayr› ayr› kutlad›lar, ö¤renciler de baflta turizm bakan› ve efline olmak üzere, tüm seyircilerine bar›fl çiçekleri verdiler. ‹stanbul Özel Rum Zapyon Lisesi Müdürü Katerine Sar›o¤lu “Kafl ile Meis Adas›’n›n ‘kardefl flehir’ olmas›na katk›da bulunmak için ‘Yaflas›n Bar›fl’ adl› oyunu sergilediklerini” söyledi ve Kültür ve Turizm Bakan› Ertu¤rul Günay’a, okullar›n›n bir tablosunu sundu. Bakan Günay da, Kafl belediye baflkan›n›n kendisine verdi¤i pla-

B

keti, ‹stanbul Özel Rum Zapyon Lisesi müdürüne vererek, ö¤rencilere teflekkürlerini bildirdi. Festivalin son gününde, 4’üncü Uluslararas› Meis-Kafl yüzme ve kano yar›flmalar› yap›ld›. Asas Da¤›’ndan Türk-Yunan bayraklar›yla inifl yapan paraflütlerin gösterisi ise coflkulu alk›fllarla izlendi. Akflam Türk sanat müzi¤i sanatç›lar› Zekai Tunca ve Ayfle Aslanca, yat liman›nda konser verdiler. Festivalin son günü Kafl ilçesi yöneticileri, halk› ve Kafl’›n, dünyan›n dört yöresinden gelen turistleri, birbirleriyle ayn› görüflü paylafl›yorlard›: “Böylesi turistik bir ilçede böylesi etkinlikler, ilçe halk›n› da, komflular›n› da, turistlerini de bir dostluk ve sevgi s›cakl›¤›yla kucaklaflt›r›yor, bir sevgi ve dostluk yuma¤› olarak biraraya getiriyor.”• 101


B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi

Kelebekler daha çok ilgi hak ediyorlar o¤aya ve özellikle de kufllara eskiden buyana ilgim olsa da, kabul etmeliyim ki, kelebeklerle pek de yak›ndan ilgilenmemiflimdir. Ne kadar yanl›fl yapm›fl›m! En az›ndan bu y›l bu ilgisizli¤ime son verecek birkaç fley oldu. Öncelikle, Antalya Bölgesi’ndeki kelebeklerin yak›n çekim görüntülerinin oldu¤u bir sunuma kat›ld›m. Nisan ay›nda Amerika’daki akrabalar›m› ziyarete gitti¤imde, her biri do¤al ortamlar›nda yaflayan çok say›da kelebe¤e ev sahipli¤i yapan iki kelebek müzesi gezdim. ‰

D

102

103


Eve döndü¤ümde, geçen y›l yay›mlanan ve yararl› bilgiler ile ola¤anüstü fotograflar içeren kapsaml› rehber “Türkiye’nin Kelebekleri” kitab›n› sat›n ald›m.

S

onunda, kendi bahçemdeki çeflit çeflit kelebekler de dikkatimi çekmeye bafllad›. Tüm renklerde, büyüklüklerde ve biçimlerde de¤iflik türler gördüm. Kimileri büyük, kimileri ise çok küçüktü. Sar›, mavi, turuncu ve k›rm›z› gibi farkl› birçok renkte olanlar vard›. Kimileri kareli, kimileriyse çizgiliydi. Kimilerinin çok h›zl› uçtu¤unu, kimilerininse gökyüzünde süzüldü¤ünün ay›rd›na vard›m. Yeni kitab›m›n da yard›m›yla kimilerinin türlerini ay›rt edebiliyordum. Çok geçmeden, edinebildi¤im denli bilgi 104

edinmeye çal›fl›r olmufltum. Ö¤rendikçe daha fazla ilgimi çeker olmufltu kelebekler... “Bu y›l neden bu denli çok kelebek var çevrede?” diye sormufltum kendi kendime... Yan›t› da biliyordum art›k... Normalde oldu¤undan daha fazla kelebek yok, yaln›zca bu y›l ben onlar›n gerçekten ay›rd›na vard›m. Çünkü daha çok biliyorum, daha çok görüyorum. Kelebeklerin yaflam döngüsü do¤an›n kesinlikle en kayda de¤er gösterilerinden biri... Baflkalaflma ad› verilen bir süreçte kelebekler dört ayr› safhadan geçerler: Yumurta, larva (ya da t›rt›l), krizalit ve ergin kelebek. Çiftleflmeden sonra difli kelebekler kimi bitkilerin üzerine ya da yan›na yumurtalar›n› b›rak›rlar. T›rt›llar yumurtalardan ç›kt›¤›nda, zamanlar›n›n ço¤unu bu bitkilerden beslenerek geçirirler. Büyüdükçe derileri genifllemedi¤inden, t›rt›llar eski derilerini atarak birçok kez deri de¤ifltirmek zorunda kal›rlar. Son de¤iflimle krizalit gerçekleflir. Birçok krizalit yaprak, kök ya da tahta k›l›¤›na girer. Kelebek krizalitten ç›k›nca, fliflmifl bedeninden büzülmüfl kanatlar›na s›v› pompalamaya bafllar. Yiyecek ve efl aramak için uçmaya bafllamadan önce kanatlar›n›n kurumas›n› ve sertleflmesini bekler. Baflkalaflma sona erer, tüm bu döngü yeniden bafllar. Tropikal iklimlerdeki kelebeklerin tüm yaflam döngüsü

Türkiye’de yayg›n olan “Erik K›rlang›çkuyru¤u” bahçemi s›k s›k ziyaret ediyor.

yaln›zca yaklafl›k üç hafta sürer. Daha ›l›man bölgelerde alt› hafta sürebilir, so¤uk ve yüksek bölgelerde bu süre iki y›la de¤in ç›kabilir. Ergin bir kelebek genellikle yedi-on gün yaflar. Ancak, k›fl uykusuna yat›p ilkbaharda yumurtlayan kelebekler de vard›r. Kimi kelebekler uzak bölgelere göç ederler. “Monarch” (Monark) kelebe¤i tamamlamas› üçdört kuflak kelebek gerektiren, Meksika ile Kanada aras›nda gerçeklefltirdi¤i 4800 kilometrelik inan›lmaz yolculukla ünlüdür. Kendilerini y›lan, kufl, fare, kertenkele, örümcek ve eflekar›s› gibi avc›lardan korumak için kelebekler özel yöntemler gelifltirmifllerdir. Gizlenmek için, bir yapra¤›n renk ve biçimine, hatta yapraklarda oldu¤u gibi kabar›k damarlara bürünebilirler. Kimi kelebekler, büyük ve korkutucu görünmelerini sa¤layan, göz gibi

duran iflaretlere sahiptirler. Ço¤u zaman bu iflaretler küçük bir memelinin ya da sürüngenin yüzüne benzer. Öteki kelebeklerdeki desenler, dikkati kelebe¤in kafas›ndan uzaklaflt›ran ikinci bir kafa gibi dururlar. Öteki böcekler gibi kelebeklerin de, bafllar›n› çevirmeden her yeri görebilmelerini ve tehlikeye çabuk tepki vermelerini sa¤layan büyük, çok yönlü gözleri vard›r.

O

kurken, yeni fleyler keflfettim. Örne¤in, erkek ve difli kelebekler birçok türde birbirlerinden biçim olarak ayr›l›yorlar. Art›k bir “Küçük Beyaz Melek” gördü¤ümde, ön kanad›nda bir siyah benek varsa erkek oldu¤unu anl›yorum. ‹ki tane varsa, difli oluyor. Kufllar gibi, ço¤unlukla erkek kelebekler de difli kelebeklerden daha renkli olu105


Modern sergiler sayesinde çok çeflitli canl› kelebekler do¤al ortamlarda görülebiliyor.

yorlar. Bir kelebe¤in kanatlar›, yukar›dan ya da afla¤›dan bakman›za ba¤l› olarak birbirinden çok farkl› görünebiliyor.

O

rne¤in, Güney Amerika’n›n güzel “Mavi Morpho” kelebe¤inin üst k›sm› göz al›c› floresan mavisi rengindedir, alt k›sm›ysa kahverengidir. “Yeni Benekli Melek” kelebe¤inin kanatlar›n›n üstü siyah beyaz, alt› ise yeflil beyazd›r. Kitab›mda benzer fotograflar bulana de¤in bahçemde iki farkl› tür gördü¤ümü sanm›flt›m. Kelebeklerin güzel renkleri, ince pul tabakalar›n›n bir çat›daki kiremitler gibi birbiriyle örtüflmelerinden ileri gelir. Ço¤u kimse Türkiye’nin bir kelebek cenneti oldu¤unu düflünüyor. Rehber kitab›mda, yaln›zca Türkiye’de bulunan türlerle birlikte toplam 350 kelebek türü 106

listelenmifl. Kelebekleri daha yak›ndan izlemeye bafllay›nca, kanat deseni, renk ve biçim gibi özelliklerine göre binlerce farkl› türde gruplar oluflturduklar›n›n ay›rd›na vard›m. Farkl› türler farkl› bitkilerden beslenir ve y›l›n farkl› dönemlerinde ortaya ç›kar. Latince adlar›yla bilimsel olarak s›n›fland›r›lan kelebeklerin “Y›rt›k P›rt›k”, “Küçük Z›pz›p Perisi”, “Çok Gözlü Fatma” ya da “Yaz Mele¤i” gibi Türkçe adlar› genellikle son derece renkli ve e¤lenceli oluyor. Böyle güzel adlar› olan kelebekler nas›l olur da ilginizi çekmez? Ne yaz›k ki, Bodrum’un “Halikarnas Esmeri” ve Malatya’n›n “Mezopotamya Çok Gözlüsü” gibi kelebek türlerinin varl›klar› tehdit alt›nda. Tüm dünyada kelebeklere olan ilgi artt›kça yeni bir müze biçimi gözde olmaya bafllad›. Ölü, kurumufl kelebekleri cam alt›nda

“Kelebek Mike”, Philadelphia Do¤a Bilimleri Akademisi’ndeki tropikal bahçe sergisinde bir grup ö¤renciye krizaliti gösteriyor.

sergilemek yerine bu müzeler ço¤unlukla, aralar›nda tropikal bölgelerden s›rad›fl› türlerin de yer ald›¤› çok say›da canl› kelebe¤e ev sahipli¤i yap›yor. Büyük olas›l›kla herkes gibi ben de baflkalaflmay› okulda ö¤rendi¤imi an›ms›yorum. Ancak, do¤ada canl› t›rt›l ve kelebekleri görmek s›k›c› bir kitap okumaktan çok daha heyecan verici... Ziyaretçiler sergileri gezerken, do¤al ortamlardaki kelebekler havada uçufluyor, çiçeklerle ya da meyvelerle besleniyor, bitkilerde mola veriyorlar. Kimi zaman, hem yetiflkin ziyaretçileri hem de çocuklar› flafl›rt›yor ve onlara konuyorlar. E¤er zamanlama do¤ruysa ziyaretçiler yeni bir kelebe¤in krizalitten ç›kma an›n› bile görebilirler. ‹lk kelebek evi 1978 y›l›nda

‹ngiltere’de aç›ld›. Dünyan›n çeflitli yerlerinde, genellikle hayvanat bahçeleriyle, botanik bahçelerle ve e¤itim merkezleriyle birarada olan yüzlerce canl› kelebek sergisi oluflturuldu.

Z

iyaretçiler canl› kelebekleri özgürce uçarken görmenin heyecan›n› yaflamakla kalm›yor, ayn› zamanda kelebekleri ve yaflad›klar› çevreyi koruman›n öneminin de ay›rd›na var›yorlar. Birçok aç›dan tehdit alt›nda olsalar da, kelebeklere en büyük zarar insanlardan geliyor. ‹nsanlar onlar›n do¤al yaflam alanlar›n› yok ettikçe, kelebek nüfusu azal›yor, hatta tükeniyor. Tar›msal ilaçlar t›rt›llar›n yararland›¤› birçok bitkiye zarar veriyor. Yasa d›107


BD A⁄USTOS 2008

fl› toplama ve kaçakç›l›k da say›lar›n› azalt›yor. Kelebekler ilgimi çekmeye bafllay›nca, anlamaya giden yolun bilmekten geçti¤inin ay›rd›na vard›m. Kendimi –kelebeklerle ilgili ya da farkl› bir alanda bilgiyle buluflturarak– tümüyle yeni bir dünyan›n kap›lar›n› açabiliyorum. Hâlâ ö¤renecek çok fley olsa da, bahçemdeki

kelebeklerin kimini ay›rt edip adlar›n› bilmek beni çok mutlu ediyor. Hangi bitkileri ye¤lediklerini görmek e¤lenceli. Kelebekleri daha yak›ndan inceleyerek, eflsizliklerini ve narin güzelliklerini daha da çok takdir etmeye bafllad›m.• Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr

Meksika’da bir adam, f›rt›nal› bir gecede, yol kenar›nda duruyor ve geçen arabalara otostop yap›yordu. F›rt›na o denli fliddetliydi ki, iki metre ötesi zor görülebiliyordu. Birden, bir araban›n yavafllad›¤›n› ve önünde durdu¤unu gördü. Büyük bir sevinçle kendini arabaya att›, kap›y› kapatt› ve... fiaflk›nl›k ve korku kar›fl›m› bir duyguyla dondu, kald›. Direksiyonda kimse yoktu. Buna karfl›n araba, o bindikten hemen sonra yavaflça hareket etmeye bafllad›. Adam korkudan titriyordu. Biraz ileride karfl›s›nda bir viraj görünce korkusu daha da artt›. “Tanr›m bir mucize yarat ve uçuruma yuvarlanmaktan kurtar beni” dedi. Tam o s›rada bir el uzand›, araç tam viraja girerken direksiyonu çevirdi ve arabay› viraja yuvarlanmaktan kurtard›. Adam korkudan tir tir titriyordu. Tüm cesaretini toplad› ve kendini arabadan d›flar› att› ve ileride ›fl›klar› görünen kasabaya do¤ru koflmaya bafllad›. Kasabaya ulafl›r ulaflmaz kendini karfl›s›na ç›kan ilk bara att› ve içki içmeye bafllad›. Bir yandan içki üstüne içki içiyor, bir yandan da a¤layarak bafl›ndan geçenleri çevresindekilere anlat›yordu. Bir saat kadar sonra, bara iki kisi girdi. Önce soban›n yan›na giderek ellerini ›s›tt›lar, sonra da bara gittiler, içki istediler. ‹ki yabanc›, içkilerini içerlerken içlerinden birinin gözü, adama tak›ld›. Gözlerini k›s›p dikkatlice yüzüne bakt›ktan sonra arkadafl›na döndü ve bizim adam› ona gösterdi: “fiu adama dikkatle baksana” dedi. “Biz arabay› iterken kap›y› aç›p binen, bu adam de¤il miydi?”• 108

ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz

“3Ç Çetesi”nin Uç Serüvenleri... eçenlerde eve biraz “sessisce” girdi¤imde gördü¤üm manzara karfl›s›nda küçük dilimi yutuyordum az daha... Ç›tç›t (iri bir köpek) telefonun ahizesini kapm›fl, Çak›l’a (gri bir papa¤an) uzatm›fl. Çimdik (z›pk›n gibi, siyah beyaz bir kedi) telefonun tufllar›na basarak bir yerleri ar›yor ve papa¤an pizza siparifli veriyordu. Beni görünce “Eyvah!” deyip telefonu kapatacaklar sand›m; ama onun yerine Çak›l pizza sipariflini üçten dörte ç›kar›verdi. Bu olay›n gerçeklik dozunu size b›rak›yorum; ama art›k durum neredeyse böyle... Son y›llarda çal›flma mekan ve biçimimi toptan de¤ifltirdim. Art›k büroya falan gitmiyorum. Diledi¤im yere gidip bilgifllerimi aç›p bafll›yorum yaflama... Bu mekanlar aras›nda en sevdi¤im yer de “Sakl›köy” adl› kulüp... A¤açlar, yeflillikler, çiçekler, atlar ve huzur... Harika bir

G

ortam... Hafta aras›nda kimse olmuyor ortalarda... Deniz ve ben hayvanlar›m›z› al›p sabahtan kendimizi Polonezköy’e, çay›r çimene at›yoruz, gece geri

dönüyoruz. Hayvanlar da bu ifle bay›ld›lar. Kufllar gelemeseler de kedi ve köpekler, oraya gitmek için can at›yor. Çimenlerde özgürce koflup enerji at›yorlar. 109


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

Tüm Sakl›köy personelinin de sevgilisi oldular. aln›zca oras› m›? Nereye gitsek yan›m›zda geliyorlar. Ben Çimdik’i omzuma al›yorum, Deniz de Ç›tç›t’› kap›yor, akflamlar› Moda’da gezmeye ç›k›yoruz. Hayvanlar yaflam›m›z›n ciddi bir parças›n› oluflturuyorlar. Her sokakta tan›yanlar› ve sevenleri

Y

var. fiansl› keratalar... Çok da matrak tipler... Her an “Ah, flu pozlar›n› kaç›rmamam laz›m” deyip hay›flan›yorum. Öylesine güzel manzaralar oluflturuyorlar ki fotograf arflivim bak›lamayacak yo¤unlu¤a ulaflt›. Ben bir yandan, Deniz öteki yandan Japon turistler gibi dayan›yoruz deklanflöre... Geri gelmeyecek anlar›n say›lar› öylesine çok ki... Siz hiç a¤z›nda plastik bir fare tafl›yan iri bir köpe¤e binip evde 110

son h›z koflturan bir kedi gördünüz mü? Bizim evde var. Evin kuyruklularca iflgali devam etmekte. Nereye yönelsem ya bir kuyru¤a çarp›yorum, ya bir gagaya, ya da bir patiye... Art›k evde az›nl›k durumunday›z. ‹sterseniz bir an›msatay›m kim kimdi diye... Biber, evin en eskisi... Sekiz yafl›nda, rus finosu ve labrador k›rmas›... Gayet ciddi, temkinli, özenli ve düzenli... Ben ona “Bayan Rottenmeier” diyorum. Kelebek tipli gözlükleri üstünden “di¤er”lerini küçümseyerek bakan sekreter emeklisi. Grileflmifl saçlar›, ince dudaklar› ve okudu¤u edebiyat dergileri ile bulundu¤u topluma kar›flmamaya özen gösteren tipler vard›r ya, hah iflte, Biber aynen öyle... Genelde eflim Deniz’in annesinin evinde yafl›yor; ama haftada birkaç gün de bizde kal›yor. Bu birkaç gün yolculuk konumunda birkaç haftaya dönüflebiliyor. Ç›tç›t Moda’n›n ve Sakl›köy’ün sevgilisi... Tan›mayan yok. Gülen yüzü ve hiç bitmeyen enerjisiyle onu da “Bayan Rottenmeier”›n Hollanda’dan gelen hala k›z›na benzetiyoruz. Al yanakl›, hantal, köy irisi... Siz kanepede otururken sizi yok sayarcas›na kanepe ile orta masas› aras›ndan çarpa çarpa geçen, salakl›k derecesinde iyi niyetli ve saf bir “Golden Retriever”... Mübarek, kime do¤ru gülümsese yar›m saatlik bir sevilme seans›na yol aç›yor. Siz hiç yolda

arabalar›n durup “fiu köpe¤i biraz sevebilir miyiz?” dendi¤ini duydunuz mu? Hele polis arabalar›n›n? Eski yandan çarkl› buharl› vapurlar›n ç›kard›¤› seslere benzeyen bir “hahhh, hahhh” ile tasmay› son güç zorlamas› yüzünden spor salonuna gitmemize gerek kalm›yor. Çak›l bir papa¤an... “Jako” denilen türde, gri bir Afrika papa¤an›... Papa¤anlar›n binden fazla sözcük ö¤renebildiklerini Çak›l geldikten sonra ö¤rendim. ‹lk gün döndü bana, “Faruk?” dedi. “Faruk yok.” “Osman?” “O da yok.” “Baba?” “...” aa, demek daha önce bulundu¤u dükkandaki insanlar bunlarm›fl deyip bafllad›k Çak›l’l› yaflam›m›za... Papa¤anlar›n tek kifliye ba¤land›klar›n› bilmezdim, ö¤rendim. Difli papa¤anlar genellikle evdeki erke¤e (insandan söz ediyorum), erkek papa¤anlar da kad›na âfl›k olurlarm›fl. Bu da bana tutuldu. Gece gündüz ne kurlar yap›yor, ne flark›lar söylüyor inanamazs›n›z. Yeter ki ben onu al›p kuca¤›mda m›nc›k m›nc›k seveyim. Geldi¤inin ilk haftas› Brahms’›n ninnisini söylüyordu. ‹kinci hafta gördü¤ümüze ve duydu¤umuza kimse inanamaz. Seninki kanatlar›

kald›r›p, aya¤›n›n birini yere vura vura, ve gagas›yla tempo tutarak “Gökte y›ld›z ay m›s›n, kemençeme yaym›s›n” türküsüyle dans ediyor, ve “Niçin bakays›n öyle, fflflt, fflflt” bölümünde de aynen türküde oldu¤u gibi “Fiyuuuiit” diye ›sl›¤› bas›yordu. Nerden duymufl ö¤renmiflse herkesi k›r›p geçiyor. Özellikle, eve arada bir benle röportaja gelen gazete ve televizyoncular be-

H

ni b›rak›p Çak›l’a yöneliyorlar. Son zamanlarda da beni Kwai Köprüsü müzi¤i ile karfl›l›yor. Böylesine komik bir hayvan... Çak›l’›n kafesi kocaman... Ona “Siyasi Suçlular Ko¤uflu” ya da “Flying Fortress (Uçan Kale) hangar›” diyorum; çünkü hemen yan›ndaki küçük kafes, “Sokak Çeteleri Ko¤uflu” ya da “Spitfire Hangar›” olarak biliniyor ve için111


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

de iki adet muhabbet kuflu durmaks›z›n gece gündüz v›c›ld›yorlar. Hem ev içi yönetiminden flikayet ediyorlar hem de eve kedi al›nmas›n› protesto ediyorlar. vin en hareketli, en cazg›r yarat›¤› kesinlikle Çimdik... Ad›na uygun olarak yakalad› m› bas›yor çimdi¤i... Is›rm›yor; ama a¤z›yla

E

di evde krall›¤›n› ilan etti. O c›l›z tüy yuma¤›ndan muhteflem bir güzellik türedi. Gelen giden elini sürmeden geçemiyor. Hayvanlar ço¤u zaman insanlardan daha uyumlu yaflayabiliyorlar. Aralar›ndaki bölge hakimiyeti kavgas› olmad›¤› zamanlar hepsi birbirlerini gayet iyi idare edebiliyor. Hatta birbirlerine destek oluyorlar. ‹nanmas› güç olaylar meydana gele-

lar “you-tube” vari internet sitelerinde sahne al›rlar ve hayretle karfl›lan›rlar. ‹nsanlar, kendi yapamad›klar›n› hayvanlar›n baflard›klar›n› gördüklerinde a¤›zlar› kulaklar›na var›r. Ç›tç›t’la Çimdik de iflte böyle bir ekip... Sabah›n köründen tutun da gece yar›s›na de¤in birlikte oynarlar. Ç›tç›t, en güler yüzü ve a¤z›n›n yan›ndaki derin gamzelerle Çimdik’i bir anne flefkati, bir arkadafl hoflgörüsü ve bir salak flapflall›¤›yla kollar, Çimdik de onu zeki bir arkadafl dostlu¤u, h›nz›r bir küçük kardefl yaramazl›¤› ve bir panter k›vrakl›¤›yla evire çevire didikler. anepelerin, koltuklar›n üzerinden uçarak yol alan Çimdik, her f›rsatta Ç›tç›t’a tak›lmay› ihmal etmez. Birlikte yer, birlikte su içerler ve yorulduklar›nda da koyun koyuna yatar uyurlar. Kimi zaman Çimdik’i Ç›tç›t’›n koluna yatm›fl, Ç›tç›t’› da di¤er kolu ile onu sarmalam›fl olarak buluruz. Uyurken ya da oynarken onlar› seyretmek insanda çok güzel duygular oluflturuyor. Biber, çocuklu¤unda geçirdi¤i bir Pitbull sald›r›s›ndan kalan travmay› onlar sayesinde terk edebildi. Hiçbir kedi ya da köpe¤e yaklaflamazken hem Ç›tç›t hem de Çimdik ile kanka olmay› baflard›. Evde üçlü bir ittifak kuruldu.

Do¤al olarak bu birliktelik Çak›l’›n gözünden kaçmad›. Kafesinden ç›kamayan papa¤anlar prensesi onlar› g›ptayla izliyordu. Çimdik, köpeklerle iyi anlaflmas›na ra¤men kedisel içgüdünün etkisi alt›nda kalarak Çak›l’›n kafesinin çevresinde f›r dönüp duruyordu. Onu gören Çak›l da h›zla afla¤› inip kafesinin oras›n› buras›n› gagal›yordu. ‹yi niyete ne kadar inansak da içimizde, bir gün papa¤an›n kediye zarar verebilece¤i duygusu vard›. Oysa bu sa-

K

oynamay› ye¤liyor. Eee, hayvan daha iki-üç ayl›k olunca, difller sivri ve kafl›nd›¤› için insan haliyle arada bir “Aaah!” demek zorunda kal›yor. Sokakta ölmek üzere bulmufltuk. Çenesi kitlenmifl, bir iki haftal›k, bir deri bir kemik bir yarat›k, pardon kedi... Hastanede üç gün komada kald›, serumla yaflat›ld› ve sonunda ay›ld›. Ay›ld› ki ne ay›lmak... Bir deli fiflek olarak gel112

biliyor. ‹flte size taze bir örnek: Evimizin kuyruklular› bir biçimde do¤a kurallar›na ayk›r› yaflamaktalar. Neden mi? Herkes bilir ki kediler ve köpekler, hatta ço¤u zaman köpekler ve köpekler ya da kediler ve kediler pek dostane davran›fllar göstermezler. H›rlafl›rlar, dalafl›rlar, k›sacas› geçinemezler. Tüm insanl›k bilir ki köpeklerle kediler düflmand›rlar. Aksine davran›fl-

bah olan bir olay beni bu yaz›y› yazmaya zorlad›. Her zamanki gibi erkenden kalk›p masama yerleflmifl, yaz›l›m çal›flmalar›ma bafllam›flt›m. Ç›tç›t’la Çimdik de günlük oynaflmalar›na koyulmufl ortada f›r dönüyorlard›. Arada bir kafam› kald›r›p “Ç›tç›t, yavafl!” ya da “Çimdik, in afla¤›ya” diye ba¤›ra ça¤›ra iflime odaklanmaya çal›fl›yordum. Çak›l da onlar› seyredip, ›sl›kla bana türlü türlü melodiler dinlet113


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

mekteydi. Ben de onun kalbine giden yol olan ›sl›kla yan›t vermeyi kullanarak koca gagal›y› mutlu etmeye çal›fl›yordum. Çimdik bir ara Ç›tç›t’› b›rak›p Çak›l’›n kafesine tak›lmaya bafllad›. idip gelip z›pl›yor, Çak›l’›n yüksekli¤indeki bir yerlere patisiyle vurmaya çal›fl›yordu. Büyük korkumuz olan Çak›l’›n Çim-

G

dik’in kolunu koparmas› karabasan› endiflesiyle gözüm ister istemez arada bir oraya gidiyordu. Neyse bir süre sonra Çimdik z›plamay› b›rakt›, ben de dald›m yaz›l›m çal›flmas›n›n derinliklerine ve hayvanlar› unuttum. Bir ara bacaklar›ma sürtünen tüyler duyumsad›m. Arada bir Çimdik patisi ya da Ç›tç›t burnuyla nedense bir çeflit rahats›z etmeye çal›fl›yorlard› beni... Herhalde benle oynamak istiyorlar 114

diye düflünüp küçük dokunufllarla onlar› uzaklaflt›rmaya çal›fl›yordum. Befl on dakika sonra, iyice ayak parmaklar›ma dald›lar. Dikkatim da¤›ld›¤›ndan “Yapma Çimdik!”, “Uza¤a git Ç›tç›t!” laflar› yine gündeme tafl›nd›. Ama gelin görün ki, kimsenin bir yere gitmeye niyeti yoktu. Derken baca¤›ma sertçe bir t›klama oldu. Ben yine hafif bir homurdanma ile aya¤›m›n kenar› ile t›klayan› itekledim. T›klama

tekrarlay›nca da öfkeyle kalk›p “Yeter art›k!” diye ba¤›racakt›m ki gördüklerime inanamad›m. Afla¤›da Çimdik ve Ç›tç›t’›n yan›nda Çak›l da aya¤›m› t›klamakla meflguldü. Kafas›n› yan çevirip tek gözüyle bana bir k›rp›k at›p papa¤anca bir fleyler söyleyince uyand›m. Önce panik içinde z›play›p kuflu almak istedim. Ama ne Ç›tç›t’›n, ne de Çimdik’in kufla zarar vermeye niyetleri yoktu. Onlar “Ali Murat

Aya¤› G›d›klama” oyununu Çak›l’la paylafl›yorlard› o kadar. Hepsi birbirlerine onar santim mesafede yatm›fl e¤leniyorlard›. Biraz seyredip yavaflça Çak›l’› al›p kafesine koydum. Durumu sevmeyen kufl, parma¤›m› gagas›n›n içine al›p hafifçe ›s›rarak küçük tehditler yollasa da solu¤u kafesinde al›verdi. Manzara gayet aç›kt›. Çimdik, Çak›l’›n kafesinden ç›kmas›na yard›m etmifl ve onu da ev çetesi kervan›na dahil etmiflti. Üç ezeli düflman, üç dost olarak yaflamlar›n› de¤erlendiriyorlard›.

Bir kufl, bir kedi ve bir köpek... ‹nsanlar›n birbirlerini yedikleri “sevgi” dünyas›nda flu birkaç hayvan›n dostlu¤u hiçbir zaman anlafl›lamayacak; çünkü hayvanlar hiçbir zaman yiyebileceklerinden fazlas›n› istemezler. Kar›nlar› tok olunca da baflka h›rslar› onlar› birbirlerini öldürmeye zorlamaz. ‹nsan, beyninin karmafl›k yollar›nda kolayca yanl›fl bir yerlere sapabiliyor. Hayvanlar›n basit düflünceleri belki de bizimkilerden çok daha güzel.• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr

Orta yafll› kad›n, duvar›n kenar›na oturmufl a¤layan çocu¤a k›yamad› ve yan›na yaklaflarak problemini sordu: “Evlad›m, neyin var?” dedi. “Neden a¤l›yorsun?” Çocuk hemen problemini anlatmaya bafllad›: “Teyzeci¤im, 5 liraya almak istedi¤im küçük bir oyuncak vard›” dedi. “Param› çald›rd›m, alamayaca¤›m flimdi...” Gönlü buna raz› olmayan kad›n “Tamam yavrum, ben sana 5 lira veririm flimdi...” diyerek paray› verdi ve çocu¤un yan›ndan ayr›ld›. Birkaç ad›m atmadan, çocuk daha gürültülü a¤lamaya bafllad›. Kad›n flafl›rd› ve çocu¤un yan›na dönerek bu kez neyi oldu¤unu sordu: “fiimdi neyin var, yavrum” dedi. “Bu kez niye a¤l›yorsun?” Çocuk bu kez niye a¤lad›¤›n› flu sözlerle aç›klad›: “Oyuncakç›da 10 liraya çok güzel bir kamyon vard›” dedi. “5 liram› çald›rmasayd›m flimdi onu alabilecektim!”• 115


YAG SATARIM BAL SATARIM Annem de, babam da denizi çok seviyorlard›. Ben de çok seviyordum. Ama yaz›n ancak bir hafta deniz k ›y›s›nda kalabiliyorduk. Param›z pansiyonda kalmaya yetiyordu. Pansiyonlar bile pahal›yd›. Annem, babam düfller kurarlard›: “Ah, flurac›kta bir yazl›¤›m›z olsa... Yaz›n bir ay kal›r›z.” Babam eklerdi: “Ah koca kentten yoruldu¤umuzda k›fl›n da gelir, cumartesi pazar kal›r›z. K›fl›n da kimbilir ne denli güzel olur bu sahiller...” Düfllerdim. Ya¤mur ya¤arken annemle babamla birlikte sahilde kofluyoruz. Mart›larla yar›fl ediyoruz. Sonra eve koflup annemin piflirdi¤i ezogelin çorbas›n› içiyoruz. ‰

YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer İzgü

Biz çok tutumlu bir aileyiz. Ama annemin babam›n kazanc›yla ufac›k bir yazl›¤›n bile paras›n› biriktiremezdik. abam›n bir arkadafl›n›n paraya gereksinmesi varm›fl, yazl›klar›n› satacaklarm›fl. Yazl›k, apartman dairesiymifl, küçücükmüfl, tam bizim istedi¤imiz gibiymifl, ederi de uygunmufl; ama bizim param›z yokmufl. O gece annem, babam hep kredi sözcü¤ü ettiler. Bir bankadan para alacaklarm›fl, sonra o paray› taksit taksit bankaya ödeyeceklermifl. Ama... ‹flte bu iflin amas› varm›fl. Tutumluymufluz, bu kredi olay›ndan sonra daha tutumlu olmam›z gerekiyormufl. O akflam yeme¤inde öyle mutluyduk ki, annem, babam o sitedeki daireyi sat›n alm›fllard›. Ben onlardan daha çok mutluydum. Bu yaz denize bir hafta de¤il, bir ay girecektim. Ayr›ca cumartesi, pazar günleri de denizde olacakt›m. Mutlaka o yazl›k sitede arkadafllar›m olacakt›. Onlarla birlikte denizin k›y›s›nda yüzecektik, oyunlar oynayacakt›k. Anneme sar›ld›m, babama sar›ld›m:

B

“Hani bir ayakkab› vard›, onu istiyordum ya, flimdi istemiyorum” dedim. Annem, babam bana s›k›ca sar›l›p öptüler. Babam iki kez gitti, dairemizin onar›lacak bir iki yeri varm›fl, onlar› yapt›rtt›. Bir hafta sonu da gitti, dairemizi boyad› geldi. Çok yorulmufltu; ama dairemizin p›r›l p›r›l oldu¤unu söylüyordu. Annem, babam izinlerini ald›klar› gün öyle heyecanl›yd›m ki... O gece kaç kez uyand›m. Uyudu¤umda da hep yazl›k evimizi gördüm. Çantalar›m›z› geceden haz›rlam›flt›k. Otobüse binerek otogara geldik. Otogardan yazl›¤›m›z›n oldu¤u yere minibüsler kalk›yormufl. nnem yazl›¤›m›z› bir kez görmüfltü, ben hiç görmemifltim. Onun için ikisinden de daha çok heyecanl›yd›m. Kocaman bir siteydi. Sitenin giriflinde babam parma¤›yla gösterdi: “Bak iflte, flu bizim balkonumuz, Mutlu...” dedi. “Üçüncü kat... Buradan deniz görünmüyor; ama çok yak›n...” Sitenin bahçesinde benim ya-

A

117


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

fl›mda iki çocuk vard›. Bisiklete biniyorlard›. Baflka çocuk yoktu. airemize ç›kt›k. Çok hofluma gitti. Eflyalar› biraz eskiydi; ama olsun... Benim odam küçücüktü. Bir kar›fl yüksekli¤inde de bir karyolam vard›. Penceremden da¤lar gözüküyordu. Çok ileride bir de yol vard›. Hava öyle güzel kokuyordu ki, deniz kokusu, çam kokusuna kar›flm›flt›. Annemin, babam›n odas› da küçücüktü. Mutfa¤›m›z da küçücüktü. Ama bizim üçümüzün gülücü¤ü kocamand›. Annem, “Param›z olursa, eflyalar›m›z› bir bir yenileriz; ama önce Mutlu’nun odas›ndan bafllar›z” diyordu. Çantam› açt›m. Yaz›n okuyaca¤›m kitaplar› yata¤›m›n yan›ndaki minicik masaya dizdim. Masan›n orta gözüne de çantam› koydum. Yata¤›ma uzand›m. Babac›¤›m, ne güzel boyam›flt›. Benim odam›n rengi aç›k yeflildi. Çok uzaklardan havlama sesi geliyordu. Kalkt›m. Pencereden bakt›m. O iki çocuk yine bisiklete biniyorlard›. Bu çocuklar benim arkadafl›m olacaklard›. Gerçekten iki gün içinde kaynafl›verdim çocuklarla... Sabahleyin kahvalt›lar›m›z› yapt›ktan sonra anne babalar›m›zla denize gidiyorduk. Kumlarda kofluyor, suya atl›yor, birbirimizle flakalafl›yorduk. Ö¤leden sonra denize gitmiyorduk. Sitedeki arkadafllar›m da git-

D

118

miyorlard›. Ama akflam üzerine dek sitenin bahçesine ç›km›yorlard›. Niçin bahçeye ç›km›yorlard›? Afla¤›ya iniyor, arkadafllar›m›n bahçeye ç›kmalar›n› bekliyordum; ama ancak akflam üzeri iniyorlard›. Oysa, öyle çok çocuk vard› ki... Ö¤rendim. Bilgisayarlar›n› da yazl›klar›na getirmifllerdi. Hatta akflam yeme¤inden sonra da bahçeye ç›km›yorlard›. Oysa ki, o yaz gecelerinde ne güzel saklambaç oynan›rd›. Gündüzün s›cakl›¤›na karfl›n hava serinlemifl, ne güzel saklan›l›r, ne güzel koflulur, ne güzel sobe yap›l›rd›. Denize gitti¤imizde söyledim: “Saklambaç oynar›z arkadafllar” dedim. “O da ne, o da nas›l bir oyun?” dediler. “Saklan›yorsun, sonra sobe yap›yorsun.” “Sobe ne?” an›m ö¤retmenim, birinci s›n›ftan bafllam›flt› oyunlar›m›z› ö¤retmeye... Elimize top da verirdi, beden hareketleri de yapt›r›rd› ama bize... “Bu oyunlar bizim oyunlar›m›z çocuklar... Bu oyunlar e¤lendiricidir, e¤iticidir, paylaflmay› ö¤retir, insan›n birbirinden güç almas›n› sa¤lar, insan› hoflgörülü yapar. Ayn› zamanda insana heyecan verir” derdi. Biz de bilmiyorduk hiç bu oyunlar›...

C

Ay ne güzelmifl o “Ya¤ Satar›m, Bal Satar›m” oyunu...

okul bahçesinin bu duvar›ndan öbür duvar›na gitmek ne heyecanl›yd›, ayn› zamanda ne güzel ¤retmenimizin ilk bir baflar›yd›. ö¤retti¤i oyundu ‹flte ben arkadafllar›ma bu bu... Beflinci s›n›fa oyunlar› ö¤retecektim. Hiçbirini geldi¤imizde bize bilmiyorlard›. Ben “Uzuneflek” ne oyunlar ö¤ret- deyince hep birlikte gülmüfllerdi. miflti ne oyunlar... O da bizimle “Efle¤in uzunu da m› varm›fl?” birlikte oynuyordu. “Ya¤ Satar›m, diye alay etmifllerdi. Bal Satar›m” oyununda ebe olu“Bir ö¤renin bu oyunlar›, görüryordu, “Yakan Top” oyununda sünüz bundan sonra bilgisayar›n topu kap›yor, bizi yak›yordu. karfl›s›nda oturur musunuz, serinlik Dörtlü kümeler biçiminde “Köfle bafllar bafllamaz, sitenin bahçesine Kapmaca” oynaç›kar, heyecanla d›¤›m›zda, küoyuna bafllamak “Bu oyunlar bizim meleri birer birer istersiniz.” oyunlar›m›z geziyor, oyunu‹lk olarak arçocuklar... Bu oyunlar muza kat›l›yorkadafllar›ma e¤lendiricidir, du. “Uzuneflek” “Ya¤ Satar›m, oyununda atlayaBal Satar›m” e¤iticidir, paylaflmay› mayana nas›l atoyununu ö¤retö¤retir, insan›n lanaca¤›n› ö¤retitim. Aman aman, birbirinden güç yordu. “Mendil oyunun ad›ndan almas›n› sa¤lar, insan› Kapmaca” oyuötürü neler neler hoflgörülü yapar.” nunda mendili demediler. ilk kapan ö¤ret“Evlerden ya¤ menimiz oluyordu. “Körebe” m› getirece¤iz?” oyununda yine ebe oydu. “F›r›l“Bal kavanozunu bafl›m›zda dak Çevirmece”de hem k›zlara m› tafl›yaca¤›z?” hem de erkeklere f›r›ldak çevirti“Ya¤›, bal› kaça sataca¤›z? yordu. “Çember Çevirmek” ne Hem nerede sataca¤›z, internette hoflumuza gitmiflti. Çemberi ken- mi sataca¤›z?” disi getirmiflti. Sab›rs›zl›kla beden Ba¤›rd›m: e¤itimi dersini bekliyorduk, aca“Bu oyun flark›l› bir oyundur ba ö¤retmenimizin o getirdi¤i arkadafllar...” çemberle ne yapacakt›k, nas›l bir “Ooooo” dediler. oyun oynayacakt›k? Sopay› da “Toplan›n lütfen bafl›ma...” ö¤retmenimiz getirmiflti. O sopaTopland›lar. y› çembere sürterek ona yön ver“Haydi bakal›m flark›s›n› mek ve çemberi hiç devirmeden ezberleyelim.”

O

119


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

fiark›s›n› söylemeye bafllad›m: “Ya¤ satar›m, bal satar›m, ustam ölmüfl ben satar›m...” Hem flark›y› söylüyor, bir yandan da gülüflüyorlard›. “Bir kafl›k ayran, yar›n sabah bayram, zambak, zumbak, dön arkana iyi bak!” ahkahalar at›yorlard›; ama tekerleme hofllar›na gitmiflti. En çok da “Zambak, zumbak dön arkana iyi bak” sözcüklerini yineliyorlard›. “Arkadafllar flimdi çember oluyoruz ve çömeliyoruz. Ben ebe olaca¤›m. Elimde bir mendil var, içinde de küçücük bir kuru so¤an... Bu tekerlemeyi söylerken ben sizin arkan›zda dolaflaca¤›m ve belli etmeden birinizin arkas›na bu mendili b›rakaca¤›m. Ben halkay› tekrar dönüp onun yan›na gelinceye dek arkadafl›m›z arkas›nda mendil oldu¤unun ay›rd›na varmazsa, mendille onun omzuna vuraca¤›m. Haydi oyun bafll›yor...” “Ya¤ satar›m, bal satar›m, ustam ölmüfl ben satar›m, bir kafl›k ayran, yar›n sabah bayram, zambak, zumbak, dön arkana iyi bak!” Arkadafllar›m›n hepsi elleriyle arkalar›n› yokluyorlard›. Birinin arkas›na b›rak›verdim; ama sanki mendil avcumun içindeymifl gibi elimi yumruk yapm›flt›m. Çemberi tamamlad›m, mendili kapt›m Sinan’›n

K

120

omzuna vurmaya bafllad›m. Sinan sanki kufl oldu, daha iki kez vurmufltum ki, s›radaki yerime oturdu. Art›k Sinan ebeydi. Benim gibi çemberin yöresinde dönmeye bafllad›. Arkadafllar›m art›k gözlerini dört açm›fllard›. Kimin arkas›na mendil konmuflsa onun omzuna vurulmas›n diye bak›yorlard›. ‹flte ebe hünerini orada gösterecekti, kimin arkas›na mendili koydu¤unu belli etmeyecekti. Oyun, arkadafllar›m›n çok hofluna gitti. Annelerimiz, babalar›m›z, kimileri pencerelerden oyunumuzu izliyorlard›. Kimileri de halkan›n yan›na dek gelmifllerdi. Hele It›r’›n dedesi Mestah Amca, “Ben de oynayaca¤›m, çocuklar” diye tutturmufltu. emen oyunumuza ald›k Mestah Amca’y›... Sesi bir inceydi, bir güzel söylüyordu ki tekerlemeyi... Ebe olunca bizim gibi heyecanlan›yor, bizim gibi kofluyordu. Arada bir “Aferin çocuklar, ne o hep bilgisayar, hep internet, biraz da böyle oyunlar oynay›n. Biz çocukken hep bu oyunlar› oynard›k” diyordu. O günden sonra arkadafllar›ma her gün bir oyun ö¤rettim. Art›k akflam üzeri hava serinler serinlemez, bahçeden sesler geliyordu. “Melih geliyor musun?” “P›nar neredesin?”

H

“Mestah Amca...” Arkadafllar›m tüm oyunlar› ö¤rendiler. Sa¤ olsun Mestah Amca da arkadafllar›ma dört oyun ö¤retti. Ben bilgisayar›m› yazl›¤a getirmemifltim. Bu yaz tatilinde arkadafllar›m yine bilgisayarlar›n› açt›lar; ama oyunlar›m›z› da oynad›lar. Ço¤u yaz tatilinden

sonra kendi mahallesindeki çocuklara da bu oyunlar› ö¤reteceklerini söylediler. Mestah Amca’ya söz verdiler: “Babaannelerimize, anneannelerimize, dedelerimize soraca¤›z, onlar›n oynad›klar› oyunlar› da ö¤renece¤iz, gelecek y›l burada oynayaca¤›z” dediler.•

Küçük afacan elinde bir kutu flekerle parka gitti, bir banka oturdu, çevreye bak›n›rken de flekerleri ard› ard›na a¤z›na atmaya bafllad›. Yandaki bankta oturan yafll› adam çocu¤a bakt› ve “Evlad›m” dedi. “fieker güzeldir; ama çok yemek zararl›d›r. Hem difllerin çürür hem yüzünde sivilce ç›kar hem de fliflmanlars›n.” Çocuk bunun üzerine adama hemen yan›t verdi: “Benim dedem 107 yafl›na kadar yaflad›” dedi. “Ve de çok sa¤l›kl›yd›.” Adam bu duruma çok flafl›rd›: “Yaa…” dedi. “Yani deden de mi çok fleker yerdi?” Küçük afacan yüzünde muz›rca bir gülümsemeyle bu soruya da yan›t verdi: “Hay›r” dedi. “Benim dedem hiçbir fleye kar›flmazd›!”• ‹htiyar adam ölüm döfle¤indeydi. Tüm aile onun son sözlerini dinlemek için bafl ucunda toplanm›flt›. Yafll› adam sormaya bafllad›: “Anneniz burada m›?” “Evet baba...” “Ya k›z›m Ayfle?” “Burada...” “Öteki k›z›m Fatma?” “O da burada...” “O¤lum Mehmet?” “Evet baba...” “Büyük o¤lum Ahmet?” “O da burada...” Yafll› adam aniden gözlerini aç›p sesinin kalan tüm gücüyle ba¤›rd›: “Peki dükkanda kimi b›rakt›n›z?”• 121


YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek

MAVI DUSUN YOLCULUGU Hattaya ve Alim Sür için bu yolculu¤un anlam› ve amac› Sadun Boro’nun izinden gitmek ve dünyay› a¤›r çekim gezip görmek, de¤iflik co¤rafyalarda yaflayan kültürlerini tan›mak, okyanuslar›n dinginli¤ini yaflamak, yaflam› sorgulamakt›.

122

“E

ylül ay›n›n ortalar›nda Fethiye Ece Saray Marina’dan iki yolcu u¤urlad›k. Onlara, giderek uzaklaflan katamaran›n arkas›ndan gözlerden kayboluncaya dek el sallad›k, mendil sallad›k. Katamaran teknedeki iki yolcudan biri Alim Sür, öteki ise Çin as›ll› efli Asya Hattaya... Onlar dört y›l sonra dönmek üzere ayr›l›yorlard› Fethiye’den...” Dergimizin 2003 y›l› Kas›m say›s›nda a¤abeyim Alim Sür ve yengem Hattaya’y› dört y›l sürecek dünya turuna u¤urlarken bu

sözcüklerle paylaflm›flt›m heyecan›m›, mutlulu¤umu sizlerle... Do¤rusu dört y›l hiç bitmeyecekmifl denli uzun görünüyordu gözüme... Zaman zaman onlar›n yaflad›¤› coflkulu anlar› sizlerle de paylaflt›m. Daha önceleri ad›n› bile duymad›¤›m Pasifikte Nieu Adas› cumhurbaflkan›n›n Alim ve Hattaya’n›n Türkiye’den geldiklerini duyunca ne denli heyecanland›¤›n›, Atatürk’ün tüm yaflam›n› okudu¤unu ve bir lider olarak onu örnek ald›¤›n› söylemesinin gururunu ve mutlulu¤unu hep birlikte yaflad›k. Yaflarken hiç geçmeyece¤ini sand›¤›m›z zaman, takvimin

123


kopar›lan sayfalar› aras›nda yerini ald›¤›nda ne denli h›zla ak›p gitti¤ine flafl›r›yoruz. Sa¤ olana “daha dün gibi” geliyor geçen y›llar... onunda büyük an geldi. Heyecan, coflku, gurur ve birbirimizden bu denli uzun ayr›lacak olman›n verdi¤i hüzünle u¤urlad›¤›m›z yolcular›m›z› tam dört y›l dokuz ay sonra Fethiye Ecesaray Marina’da coflkulu bir biçimde karfl›lad›k. Bu kez yüre¤imizdeki ayr›l›k hüznü yerini kavuflman›n mutlulu¤una b›rakt›. Alim ve Hattaya için bu yolculu¤un anlam› ve amac› Sadun Boro’nun izinden gitmek ve dünyay› a¤›r çekim gezip görmek, de¤i-

S 124

flik co¤rafyalarda yaflayan insanlar› ve kültürlerini tan›mak, okyanuslar›n dinginli¤ini yaflamak, yaflam› sorgulamakt›. Benim içinse bunlar›n ötesinde bir anlam› daha var bu yolculu¤un... ‹nsan›n isterse tüm düfllerini gerçeklefltirebilece¤inin en güzel örneklerinden birisi onlar›n yolculu¤u... A¤abeyim Alim tam otuzbefl y›l çabalad› bu yolculuk için... Dünya turunu gerçeklefltiren ilk Türk denizcimiz Sadun Boro ve efli Oda Boro, 1968 y›l› 15 Haziran gününde “K›smet” adl› tekneleriyle yurda döndüklerinde masmavi bir yol açm›fllard› ufukta... Henüz televizyonun yaflam›m›za girmedi¤i y›llarda herkes kendince düflledi kendi mavi yolculu¤unu... Deneyimli denizci Sadun Bo-

ro “Dünya turunu tamamlayan ilk Türk denizci” olmas›na karfl›n, “son” olmad›¤›n›, kendisinin ard›ndan baflka Türk denizcilerin de okyanuslara yelken açaca¤›n› biliyordu. ‹flte bu amaçla yolculu¤u ile ilgili tüm deneyimlerini paylaflt›¤›, günümüzde hâlâ bu mavi yolculu¤u düflleyen, uzaklara yelken açan denizcilerin rehber kitab› say›lan “Pupa Yelken” kitab›n› kaleme ald›. “Pupa Yelken” bir solukta okunup bitirildi. O dönemin gençleri uzunca bir süre mavi düfller gördüler her gece... Sonras›nda yaflam telafl› bafllad›. Gençlerin bir bölümü yavafl yavafl böylesi bir yolculu¤u bir gün gerçeklefltirebilece¤ine olan inanc›n› yitirmeye bafllad›. Okullar bitirildi, ifl yaflam›,

evlilik yaflam›, çoluk, çocuk derken “mavi düfller” geçmiflin tozlu raflar› aras›nda unutuldu. ma bir de a¤abeyim Alim gibi düfllerini hep ilk günkü gibi taze tutanlar vard›. Onlar böyle bir yolculu¤u gerçeklefltirebileceklerine öylesine yürekten inanm›fllard› ki, düflleri onlar› yaflama ba¤layan en önemli unsurlardan biri oldu. Karfl›laflt›klar› tüm güçlüklere karfl›n asla y›lmad›lar. Onlar›n düflleri üzerinde asla bir milim toz olmad›. Alim ne iflini bir engel olarak gördü ne de evlili¤ini... Çin as›ll› efli Hattaya da denizci bir baban›n k›z›yd› ve Alim’i düfllerinden vaz-

A

125


BD A⁄USTOS 2008

Alim ve Hattaya bu gezide “Yaflam›n gerçek de¤erlerini tan›may›, do¤aya maksimum sayg›y›, hoflgörülü olmay› ve en önemlisi d›fl etkenlerin minimum oldu¤u bir ortamda kalbimizin, beynimizin sesini dinleyerek, kendimizi yeniden keflfetmeyi ö¤rendik ki, bu herfleye de¤er” diyorlar. Onlar usta denizcimiz Sadun Boro’nun ö¤rencileri olarak yollar›na devam edecekler. Bir süre onlar›n an›lar›n› dinleyip hasret giderdikten sonra yine maviliklere u¤urlayaca¤›z onlar›... Bu kez deneyimleriyle ifl adam› Mustafa Aksoy’a ç›kaca¤› dünya turunda destek olacaklar.

geçirmek bir yana, en büyük destek oldu ona... lk gençlik y›llar›nda küçük bir bal›kç› teknesiyle denizcili¤e bafllayan Alim, flimdi 9,75 metrelik “My Chance” adl› katamaran teknesiyle denizcilik tarihine ad›n› yazd›rman›n mutlulu¤unu yafl›yor. Yolculuklar› s›ras›nda Galapagos’larda denizaslanlar›yla, Tonga’da balinalarla, K›z›ldeniz’de Yunus resifinde yunuslarla kucak kuca¤a yüzdüler. Onlarca farkl› kültür tan›d›lar. Ecesaray Marina’ya vard›klar›nda kendilerine “Karfl›laflt›¤›n›z tehlikeler nelerdi, hiç geri dönmeyi düflündünüz mü?” diye soranlara Alim “Belair Adalar›’nda

‹ 126

bir bal›kç› gemisinin çarpmas› sonucu büyük tehlike yaflad›k ve Sri Lanka’ya yaklafl›rken bal›kç›lar taraf›ndan taciz edildik” dedikten sonra bir an duraksad› ve gülümseyerek ekledi: “Biz denizcilerin çok güzel bir al›flkanl›¤› vard›r, karaya ayak bast›ktan sonra ilk gün size yaflad›¤›m›z olumsuzluklardan k›saca söz ederiz, sonras›nda ise tüm olumsuzluklar unutulur, yaln›zca güzel an›lar ve sizi yine uzaklara yelken açmaya ça¤›ran denizin sesi kal›r belle¤inizde... Do¤ruyu söylemek gerekirse kurallara uydu¤unuz, kendi s›n›rlar›n›z› bildi¤iniz sürece karada oldu¤unuzdan daha fazla risk alt›nda de¤ilsiniz denizde...” Peki bu dünya turu yaflama iliflkin neler ö¤retti:

Bütün Dünya okurlar›na iletmemi istedikleri bir mesajlar› da var: “Her zaman gururla ad›n› and›¤›m›z Sadun Boro ustam›z›n bize yol göstericili¤i gibi, bizim yaflad›¤›m›z deneyimlerin de bizden sonra okyanuslara yelken açacak denizcilerimizin seyirlerine yard›mc› olmas›n› ve dünya denizlerine aç›lan Türk denizcilerin say›s›n›n her geçen y›l daha da artmas›n› diliyoruz. Düfllerinizi gerçeklefltirebilece¤inize olan inanc›n›z› asla ama asla yitirmeyin ve yaflama yelken açmaktan korkmay›n.”• NurayBartoschek@butundunya.com.tr

Çok de¤erli bir köpek evden kaçm›flt›. Sahibi oturdu¤u küçük kentte ç›kan yerel gazeteye bir ilan gönderip bulana 1000 dolar ödül verece¤ini aç›klad›. Fakat gönderdi¤i ilan gazetede ç›kmad›. Öfkelenen adam do¤ruca gazete yönetimine gitti ve ba¤›rmaya bafllad›: “Bu nas›l bir rezalet” dedi. “‹lan servisinin flefiyle görüflmek istiyorum.” Dan›flmadaki görevli delikanl› “D›flar›da” yan›t›n› verdi. Adam bu kez flefin yard›mc›s›yla görüflmek istedi: “Ya yard›mc›s›?” “O da yok...” “O halde yaz› iflleri müdürüyle konuflay›m.” “O da d›flar›da...” “Peki, ya gazetenin sahibi?” “O da burada de¤il...” Adam bu duruma bir yandan flarfl›rd› bir yandan da bunca insan›n nerede oldu¤unu merak etti: “‹nan›l›r gibi de¤il!” dedi. Nerede bu insanlar?” Görevli delikanl› bu soruya da sakince yan›t verdi: “Köpe¤inizi aramaya gittiler, efendim...”• 127


MEMLEKET ÖZLEM‹ İlyas Halil

REHANA Sevecekse Farouk beni, karda beyaz gülün yapra¤›n› bulur gibi bulmal›, beni... Ak kar›n içinde ak gül belirsiz isem, seven Farouk bulur beni, kokudan... Seven bulur beni gözleri kapal›, ona verece¤im güzel yar›ndan... Seven, sevilen, alev ve gölgesiyim... Güneflin gölgesini gören olmad› sevenden baflka... abah uyand›m. D›flar›da sis... Gürültü durmufl. Dallar bir ak giz... Bir ömür geçmifl, sessiz... Sanki biz... Yorgun, gelin yata¤› sa-

S

bah, sere serpe iki ak gö¤üs nefes ald›kça... Uykuda yar, karl› dallar iner kalkar. Kap›m›n önü, mart› ak... Kar, lapa lapa dolmufl, güneflin bafllad›¤› yerden kap›ma kadar... 128

Bir ses duydum, “Gel çocuk karda yuvarlanal›m” dedi. “Annen ‘Ay›p’ deyinceye kadar...” Tanr›’n›n yal›n ayak dolaflt›¤› bahçeden ak çiçek iniyordu. Mahalleme kar ya¤›yordu. *** Kap› çal›nd›. Kap›m›n önünde bir kad›n, “Buyrun” dedim. “Ben Rehana” dedi. “Farouk sevgilimi görmeye geldim.” Farouk, Rehana adlar› kula¤›mda, otuz y›l uzak bir ülkeye vard›m. Ya¤an kar tanelerinin aras› bir anda renk doldu. Yaz ülkesinin renkleri iniyordu. Çiçek ya¤›yordu, yasemin doluyordu. Arap Köfezi... Otuz y›l uzak bir ülke burnumda tütüyordu. *** Rehana’y› hat›rlad›m. Kas›mpat› ak sabah, yüzü... Sinesi, yaz ya¤mur üstü toprak kokulu ka-

d›nd›. Körfez’de Farouk dostumun arkadafl› idi. *** “Farouk’u bekleyebilir miyim?” dedi. “Memnuniyetle, buyur otur” dedim. “Farouk senin burada oldu¤unu biliyor mu?”

“B

en burada isem Farouk bilir” dedi. “Sevmeyi unutmad› ise... D›flar›da ya¤an çiçekleri, kar aras› inen renkleri görüyorsun, Farouk sevgilime sald›¤›m haber bu...” *** Arap Körfezi... Güneflte gün boyu ölüme mahkum oldu¤umuz y›llara gitti akl›m... Rehana’n›n arkadafll›¤›, denizden bir esimlik rüzgard›, akflamlar›... Sesini duyunca yaflamaya, nefes almaya bafllad›¤›m›z, nedendi. *** “Gelir Bengalli Rehana” dedim. “Buyur bir kahve içer misin?” “‹yi olur” dedi. “Körfez y›llar›m güzeldi. O fliir havas›nda, her mevsim yeni bir insand›m. Farouk fliir yaz›yordu, ben yafl›yordum. Sevilen olmak, kad›n olmak, yaflamakt›.” “Bu karda d›flar› ç›kmay› nas›l göze ald›n?” dedim. “Birkaç y›l önce Farouk’u Ottawa’da görmüfltüm, o da seni ar›yordu.” *** Karfl›mda duran otuz y›l önce,

çölde kuru yapraklar›m›za serpilmifl su olan kad›na bakt›m. Zekâs› hariç, de¤iflmiflti. *** Ne düflündü¤ümü sezince “Ne yapars›n” dedi. “Kar de¤ildim, her k›fl ak ya¤amam. Zaman de¤ifltirdi beni... O y›llar gençtim. Her mevsim baflka tazeydim. Ya¤mur ya¤ard›m, gökten su, a¤açlara can, dallarda kad›n... Sevdi¤imi görünce çiçektim, kad›n olmaktan sevinçli... Ay›n nisan m›, may›s m› oldu¤unu yürüyüflümden anlard›n. *** “Celaleddin Rumi’nin ‘Mesnevi’sinden su içti¤im, sesini dinledi¤im gün, bu Rehana oldum. fiimdi Farouk’u ar›yorum.” *** “Öteki Rehana kadar güzel de¤ilim. Öteki birkaç dakikal›k kad›nd›, yeni ya¤m›fl kar, taze genç k›zd›. fiimdi derin, büyük denizim, kar›n ak rengiyim... Farouk’a bunu söylemeye geldim. ‘Sevgili Farouk’ diyece¤im.

“Y

›llar gitti. ‘Sev’ dedin, ne demek istedi¤ini ancak flimdi idrak ettim. Bunu flimdi yetmifllik ellerimle anlatmak isterim. “‘Farouk’ diyece¤im. ‘O y›llar seninle sevildim’ diyece¤im. “Sevilmesini bildim. Bir gün kar gibi sevgi ya¤acaksam topra¤a, hep ak ya¤aca¤›m. Ülkemden 129


BD A⁄USTOS 2008

iki tür uzakt›m. Ülkemde sevmedim, ülkemde sevilmedim. Ülkemin topra¤›, gençlerine seviflmeyi bir Bengal bahar›nda, bir Bengal bahçesinde ö¤retir. Aflk dilimizi yaln›z Bengalli bilir. Beni ancak Bengalli bir a¤z›n öpmesi gerekir. Sevgi sözünü yaln›z köyümün gencinden duyar, kula¤›m... Yabanda bana bakan›n gözü beni görmez, güzelli¤imi bilmez. Bengal’de gö¤üslerim baflka gö¤üs... Ben bir sözüm, yabanc›n›n dili beni söylemeye dönmez, söyleyemez. Ben Bengal d›fl›nda gelinlik k›zd›m, rüzgarda kibrit ›fl›¤› idim. Bengal d›fl›nda bana aflk, bana yatakta rüyadan daha uzakt›.” *** “Farouk gelince, ‘Güzel Farouk’ diyece¤im. “Beni sevdi¤ini sand›n, sevginde yittin mi, yok oldun mu? Saç›n benim gibi ak oldu mu? Yüzün yüzüme benzedi mi? ‘Sevgili Farouk’ diyece¤im. Elimi tut Bengal’e gidelim.

Ya¤mur mevsimi ikimiz ayr› ayr› sokakta, ayn› anda ›slanal›m. Sevgide yitmeden var olmak istemem, ülkemin selleri ine¤imi, evimi al›p götürmedikçe... Farouk ad›n› duyunca, seni yan›mda bulmay›nca, ‘Gölgeyim’ derim, Farouk’un gölgesi... Gölgeyi yapan günefl ben, gölgenin düfltü¤ü toprak yine ben... Sevecekse Farouk beni, karda beyaz gülün yapra¤›n› bulur gibi bulmal›, beni... Ak kar›n içinde ak gül belirsiz isem, seven Farouk bulur beni, kokudan... Seven bulur beni gözleri kapal›, ona verece¤im güzel yar›ndan... Seven, sevilen, alev ve gölgesiyim... Güneflin gölgesini gören olmad› sevenden baflka... Birazdan kap› çal›nacak, Farouk gelecek, Bana ‘Rehana’ diyecek, ‘Benimle Bengal’e gel.’ ‘Evet’ diyece¤im. Ya¤mur damlas› olman›n mevsimi yok. Yan yana iki damla su biz, bir olmay› ö¤renece¤iz.”• halililyas@yahoo.ca

Genç adam, sevdi¤i k›za aflk›n› ilan etti: “Senin için da¤lar› devirir, aslanlarla bo¤uflur, f›rt›nalarla didiflir, okyanuslar› aflar›m.” Ve ard›ndan da önerisini yapt›: “Yar›n seninle mutlaka buluflal›m.” Genç k›z duydu¤u bu sözlerden son derece memnun, öneriyi kabul etti ve nerede buluflacaklar›n› sordu: “Peki nerede buluflaca¤›z?” dedi. “Beni nerede bekleyeceksin?” Genç adam heyecanla yan›t verdi: “Ya¤mur ya¤mazsa” dedi. “Otobüs dura¤›nda buluflabiliriz.”• 130

HEM NALINA HEM MIHINA Metin Atamer

Semire ve Annesi...

Köyün yafll›lar› toplanm›fllar, biraraya gelmifller, dört çocuklu dul bir çoban›n ve bir k›z çocuk anas› kimsesiz bir dul kad›n›n tek bafllar›na evlerini geçindirmelerinin, çocuklar›n› yetifltirmelerinin, zorun da ötesinde, olanaks›z oldu¤unda ortak görüfle varm›fllard›. Sonra da bu soruna çözüm olarak, çocuklardan birkaç›n› baflka kentlerdeki varl›kl› ailelere evlatl›k vermeyi düflünmüfllerdi. e zaman köyden ayr›ld›¤›n› bile bilmiyordu Semire... Annesini, babas›n› hiç an›msam›yordu. Gidece¤i bir yeri olmad›¤› için annesi, efli öldükten sonra muhtar›n evinin arkas›ndaki bir odaya s›¤›nm›fl, köydeki öteki ailelerinin verdi¤i yiyeceklerle geçiniyordu. Bir süre sonra köy ihtiyar heyetinin karar› ile Semire’nin annesini, Çoban Hüseyin’le evlendirdiler. Asl›nda çoban›n da efli ölmüfltü ve daha da ac›s›, dört çocu¤u annesiz kalm›flt›. Derme çatma kerpiçten bir evi vard›. Çocuklar›yla bu evde kal›yordu. Onunla evlendikten sonra Semire’nin annesi, k›z›yla bu eve tafl›nd›.

N

Kendi evleri gibi, bu ev de bir göz köy eviydi. Tuvalet olarak, bahçe içindeki küçük bir tahta kulübeyi kullan›yorlard›. Asl›nda, üstüne iki tahta parças› konulmufl, çevresine ise aral›klar›ndan so¤uk rüzgarlar›n esti¤i tahtalar dizili olan birkaç kar›fl derinlikteki bu çukura kulübe bile denilmezdi. Bahçenin afla¤›lar›nda, a¤›l›n yan›ndaki bu yere özellikle k›fl geceleri gidebilmek için cesaret gerekiyordu. Tüm bu olumsuzluklar›na karfl›n yine de flükrediyordu flans›na Semire’nin annesi... Köyün yafll›lar› toplanm›fllar, biraraya gelmifller, dört çocuklu dul bir çoban›n ve bir k›z çocuk 131


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

anas› kimsesiz bir dul kad›n›n tek bafllar›na evlerini geçindirmelerinin, çocuklar›n› yetifltirmelerinin, zorun da ötesinde, olanaks›z oldu¤unda ortak görüfle varm›fllard›. onra da bu soruna çözüm olarak, çocuklardan birkaç›n› baflka kentlerdeki varl›kl› ailelere evlatl›k vermeyi düflünmüfllerdi. Fakat sonunda kimin akl›na geldiyse akl›yla bin yaflas›n, yar›m kalm›fl bu iki aileyi daha da bölüp parçalamaktansa, onlar› birlefltirmek fikri gelmifl. Köyün tüm yafll›lar› bu fikirden yana olunca, iflin bitirilmesi muhtara kalm›fl. Ça¤›rm›fl Semire’nin annesini evine ve köyün tüm yafll›lar›n›n ald›¤› bu hay›rl› karar› kendisine bildirmifl. “K›z›n Semire’yle mi konuflursun, inand›¤›n, güvendi¤in birine mi dan›flmak istersin, yoksa kendi bafl›na m› karar verirsin, iflin oras› sana ait art›k” demifl. “Fakat fazla uzatma, yar›n ö¤le namaz›ndan önce gel bana, ‘Aha karar›m budur’ de ve ifli bitir.” Yabanc› bir erke¤in karfl›s›nda oldu¤una ilk kez ald›rmad› ve yabanc› bir erke¤in karfl›s›nda ilk kez çözdü baflörtüsünü... Sonra, yine karfl›s›ndaki yabanc› bir erke¤in varl›¤›na ald›rmadan yüzüne do¤ru kayd›rd› ve yine kendinden emin hareketlerle saç›n› düzeltti, kenarlar›n› yanaklar›na yap›flt›r›rcas›na saçlar›n› örttü¤ü baflörtüsünün bir ucunu çenesi-

S

132

nin alt›ndan geçirdi, yana¤›yla örtünün kenar› aras›na s›k›flt›r›verdi. Söyleyece¤i bir sözü, dan›flaca¤› bir kimsesi yoktu. “Siz bilirsiniz, siz nas›l uygun görürseniz”den baflka verebilece¤i bir yan›t› da yoktu. Eflini yitirmifl kimsesiz bir duldu o... Efli yok, ifli yok, afl› yok bir çaresizdi. Yaln›zca kendisi de¤il, muhtar da biliyordu onun “Hay›r” diyemeyece¤ini... *** Semire’nin annesi art›k, biri öz, dördü üvey befl çocuk annesiydi. Bir efli, bir de evi vard›. Evde baklava börek yoktu; ama çocuklar›n da, eflinin de, kendinin de kar›nlar›, çok flükür, aç kalm›yordu. Herfleylerin yoluna girdi¤i günlerden bir gün, ancak kentlerde görülebilen cinsinden büyük bir otomobil geldi köylerine... Köyün meydanl›k yerindeki kahvenin önünde durdu ve içinden fl›k giyimli, zengin görünüfllü bir adam ç›kt›, kahveye girdi. çeridekiler “Selamünaleyküm” ya da “Hofl geldiniz” diyerek, yak›n›ndaki masalarda oturanlar ise sandalyelerinden hafifçe do¤rularak selamlad›lar bu yabanc›y›... fiimdi de çay içenler bardaklar›n›, oyun oynayanlar kartlar›n› masalar›na b›rakt›lar, gözlerini tan›mad›klar› bu adama diktiler. Kimi merakla, kimi kuflkuyla bak›yordu.

fi›k giyimli, zengin görünümlü yabanc›, çay oca¤›na yak›n bir masaya oturdu ve kahveciden, orta flekerli bir kahve istedi.

gibi geldi bu soru muhtara... Dört elle sar›ld› bu can simidine ama karfl›s›ndaki pek belli etmedi bo¤ulmakta oldu¤unu: “Valla istedi¤iniz gibi bir k›irkaç dakika sonra kah- z›m›z vard›r köyümüzde ama, vesini getiren kahveci- hak verirsiniz tabii, kendisinden ye önce teflekkür etti önce anas›n›n bir fikrini almasonra da masas›na m›z gerekir.” oturmas›n› söyledi. Görevlendirdi¤i bir delikanl›, “Köyünüzün muhtar›yla konufl- “Emrin bafl›m gözüm üstüne, mak istiyorum” dedi. “Kolayl›kla muhtar emmi” deyip, y›ld›r›m h›haber salabilir z›yla f›rlad› kahmisin? Yak›nlarda veden ve befl alt› Yabanc› konuk, m›d›r evi?” dakika sonra Se“Hofl bulduk” Kahveci gülmire’nin annesiymeye bafllad›: le geri geldi. yan›t›ndan sonra sözü “‹flte orada, Bafl›, hafifçe dolaflt›rmad›, cam›n önündeki kalkm›fl omuzlado¤rudan konusuna masada oturuyor” r›n›n ortas›na girdi: “Bir k›z çocu¤u dedi ve zaten gömülmüfl, elleri evlat edinmek kendilerine bakgö¤sünde kenetistiyorum” dedi. makta olan muhlenmiflti kad›n›n. “Köyünüzde acaba tara seslendi: Ürkek gözlerle “Beyefendi bak›yordu sa¤›kimsesi olmayan, seni istiyor muhna, soluna... muhtaç bir k›z çocuk tar efendi...” Köyün tüm var m›d›r?” Muhtar yerinerkeklerinin den kalkt› ve yaönünde, durumu banc›n›n çekti¤i sandalyeye otu- tane tane aç›klad› muhtar... rurken kendisine bir kez daha “Bak, beyefendi de burada” “Hofl geldiniz” dedi. dedi. “Kafanda soraca¤›n ne soYabanc› konuk, “Hofl bulduk” run varsa, dilinde söyleyece¤in ne yan›t›ndan sonra sözü dolaflt›rma- sözün varsa, iflte yüzü, sen sor o d›, do¤rudan konusuna girdi: söylesin, o söylesin sen dinle...” “Bir k›z çocu¤u evlat edinmek Bafl›n› omuzlar›ndan birine istiyorum” dedi. “Köyünüzde aca- do¤ru yat›rd›, çok fleyler söyleba kimsesi olmayan, muhtaç bir yen bak›fllar›n› muhtar›n bak›fllak›z çocuk var m›d›r?” r›yla birlefltirdi. Denizin ortas›nda bo¤ulmakta Muhtar, biraz da sinirli bir biolan bir kifliye at›lm›fl can simidi çimde ç›k›flt›:

B

133


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

“Hadi, hadi, soraca¤›n› sor, söyleyece¤ini söyle...” ad›n›n beyninde Semire yata¤›nda uyuyor, gözlerinde Semire çay›rlarda kofluyor, kulaklar›nda Semire kahkahalar at›yor, burnunda Semire’nin teni kokuyor, yüre¤inde Semire’nin s›ms›cakl›¤› fokurduyordu. “Sen beni duymuyor musun, kad›n?” diyerek, bu kez kükredi muhtar. “Bak koskoca beyefendi taa kentten kalm›fl, gelmifl köyümüze, sen a¤z›n› aç›p tek laf etmiyorsun.” Bir kez daha ba¤›rd› muhtar: “Ne söyleyeceksen söyle...” Semire’nin annesi yine derinlerine bakt› muhtar›n gözlerinin: “Burada köyümüzün muhtar› sen varken, burada köyün tüm erkekleri, tüm büyükleri varken, yak›fl›r m› bana bir fley söylemek, muhtar emmi?” dedi. “Siz ne derseniz iflin do¤rusu odur.” Kahvedeki delikanl›lara seslendi muhtar: “Biriniz gidin, Çoban Hüseyin’i bulun getirin” dedi. Delikanl›lardan biri, birkaç dakika sonra Çoban Hüseyin’le geldi. Muhtar, masadaki bu beyefendinin Semire’yi al›p, evlat edinmek iste¤ini söyledi Çoban Hüseyin’e ve onun da fikrini almak istedi: “Üvey müvey ama, ne de olsa babas› say›l›rs›n” dedi. “Söyleyece¤in bir fley var m›?” Kahvedekilerden utanmasa,

K

134

sevincinden göbek at›p oynayacakt› Çoban Hüseyin... Hem sofradan bir bo¤az eksilecekti, hem de Semire’yle kendi çocuklar› aras›ndaki savafl ortadan kalkm›fl olacakt›. “Büyüklerimiz nas›l münasip görürlerse, benim diyece¤im de odur” dedi. fi›k giyimli, zengin görünümlü kentli beyefendi o gece, muhtar›n evinde konaklad›. Yolculu¤u onu çok yormufltu. Bafl›n› yast›¤a koyar koymaz uyudu. Semire’nin annesini ise uyku tutmad› o gece... Sabah k›z›n› uyand›rd›, onu son kez doyurdu ve bir eline k›z› için haz›rlad›¤› ç›k›n› ald›, öteki eliyle k›z›n›n elini tuttu, onu muhtar›n evine götürdü. günü izleyen her gün Semire’nin annesi, evdeki dört çocu¤u doyurduktan sonra köyün yamac›ndaki Sar›kaya’ya gitti, s›rt›n› Sar›kaya’ya dayay›p, dibinde b›kmadan usanmadan saatlerce a¤lad›. Y›llar sonra flimdi her a¤ustosta, lüks bir otomobil geliyor köye, büyük kentlerden birinden... Kap›lar› yüksek otomobilden bir floför iniyor, koflarak otomobilin öteki yan›na gidiyor, otomobilin o yan›ndaki kap›s›n› aç›yor, elini uzatarak siyah gözlüklü, kenarlar› genifl flapkal›, fl›k giyimli, zengin görünümlü bir han›mefendinin inmesine yard›mc› oluyor.

O

Han›mefendi önce, bir zamanlar Çoban Hüseyin’in olan tek odal› eve gidiyor, evin çevresinde dolafl›yor, sonra da tek bafl›na yürüyerek, Sar›kaya’ya gidiyor, bir süre orada kal›yor ve çevreden çiçekler toplay›p otomobiline dönüyor. fioför onun geldi¤ini görünce, son çay›n›n son yudumunu içiyor, kahvedekilere “Allaha›smarlad›k” diyor ve kap›lar› yüksek lüks otomobilin öteki yan›ndaki kap›s›n› aç›yor, han›mefendinin binmesine yard›mc› oluyor, sonra da koflarak otomobilin arkas›ndan dolan›yor ve floför koltu¤unun oldu¤u taraftaki kap›y› aç›yor. Otomobil köyden ayr›ld›ktan

sonra han›mefendi, her y›l sordu¤u soruyu yine soruyor: “Yine mi ç›kmad› Semire ad›n› duyan bir kifli?” diyor. fioförden y›llarca ald›¤› yan›t›n yine ayn›n› al›nca bu kez, yine y›llarca m›r›ldand›¤› sözcükler dökülüyor, dudaklar›ndan: “Semire ad›n› bile duymad›k ki kendisini tan›yal›m diyenler, Semire’nin annesinin mezar›n›n yerini mi biliyoruz diyeceklerdi sanki...” Ve Sar›kaya’n›n dibinden tek tek toplad›¤› k›r çiçeklerini, y›llarca yapt›¤› gibi, yine tek tek savuruyor otomobilinin penceresinden köyün k›rlar›na, bay›rlar›na...• MetinAtamer@butundunya.com.tr

Ünlü piyanist sahneye ç›kt› ve konserine bafllad›. Daha ilk parçan›n ortalar›nda, en önde oturan bir kad›n›n uyuyakald›¤› dikkatini çekti. Kad›n konser bitimine de¤in uyudu. Konser bitip de mükemmel performanstan ötürü seyirciler piyanisti ç›lg›nca alk›fllamaya bafllay›nca, kad›n da bir anda uyand›. Piyanist uyanan kad›n›n yan›na yaklaflt› ve kula¤›na yavaflça f›s›ldad›: “Vallahi ben uyanmayas›n›z diye hep yavafl fleyler çalm›flt›m; ama...” dedi. “Alk›fllar› engelleyemedim, özür dilerim.”•

“Satranç”›n Yan›tlar› Atak: 1. Fxf6! Fxf6 2. Vh7+ fif8 3. Af5 Vc8?! 4. Vh6+ fig8 5. Ae7+! 1-0 (5... Fxe7 6. Vh7+ fif8 7. Vh8+#) Oyun Sonu: 1. fic8!! b5 2. fid7 b4 3. fid6 Ff5 4. fie5 ve 5. fid4 1/2 Kendi Gelen: 23... Ked8?? 24. Fxg6 a6 25. Ac3 Axd4 26. Fd3 b5 27. Fe7 Ke8 28. Fh4 Vb7 29. Ke3! fih8 30. Kg3 b4 31. Vh5 bxc4 32. Ff6!! 1-0 135


‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver

oldu¤unuzu söylerse o an› unutamazs›n›z san›r›m. Hele de o s›ralar oniki yafl›nda bir cuksan›z bu olay›n zihninize z›nmas› kaç›n›lmazd›r.

en hiç unutamayaca¤›m o anlardan birini 1967 y›l›n›n A¤ustos’unda yaflad›m. O zamanlar ortaokul ö¤rencisiydim ve ‹stanbul’dan hiç ayr›lmam›flt›m. Yazlar›m›z ço¤unlukla Bo¤az k›y›s›ndaki muhitimizin k›y› arsalar›nda yüzüp, bostanlarda ve korularda oynayarak, k›fllar›m›zsa evimizde soba bafl›nda ailecek radyo dinleyip, sohbet ederek geçiyordu. Ve yorgun arg›n denizden döndü¤ümüz bir akflam annemiz bizi karfl›na al›p, sesine egemen olan hüzün tonunu elinden geldi¤ince engellemeye çal›flarak tüm yaflam›m›z› etkileyecek olan karar›n› aç›klay›verdi. Maddi durumumuz art›k yaflant›m›z› ‹stanbul’da sürdürmemize yetmiyordu. Bu koflullarda dul bir kad›n olarak tek bafl›na çal›fl›p, kazand›¤› parayla hepimizi okutmas› da ne yaz›k ki art›k pek olanakl› de¤ildi. Peki, ne olacakt›? Yan›t: Allah’tan ablam›z ö¤retmen okulunu bitirmifl ve uzak bir Anadolu köyüne ilkokul ö¤retmeni olarak atanm›flt›. Hep birlikte o da¤ köyüne göç edecek ve art›k ailecek orada yaflayacakt›k. fiok olmad›k dersem yalan olur. Do¤up büyüdü¤ümüz ve

B

UZAKLARDA ‹LK GECE... Ifl›klar Köyü’nün insanlar›na... Hemen hepinizin yaflam›nda unutulmaz anlar vard›r. Kimi zaman duda¤›n›z›n k›y›c›¤›nda ac› bir gülümseyiflle, kimi zaman gözlerinizde yans›yan bir hüzünle, kimi zamansa yüzünüzü kaplayan bir gülümsemeyle an›msars›n›z. Hiç beklemedi¤iz bir anda bi136

ri size do¤up, büyüdü¤ümüz ›fl›l ›fl›l kentinizi, bir oyuncak flirinli¤iyle iskelelerden kalk›p sular› yara yara süzülen beyaz vapurlar›, denizin flamatac› mart›lar›n› k›sacas› güzelim ‹stanbul’u ve an›lar›n›z› geride b›rak›p uzak bir da¤ köyüne göç etmek zorunda

hiç bir çoka-

onca sevdi¤imiz güzelim ‹stanbul’dan, her rengiyle yüre¤imize kaz›nm›fl Bo¤aziçi’nden ayr›l›p uzak bir Anadolu kasabas›na giderek orada yeni bir yaflam kurmak... Nas›l olacakt› bu? Öte yandan içinde bulundu¤umuz koflullar gere¤i ‹stanbul’dan, Anadolu’ya göçü kabullenmek zorunlu bir seçenek olarak görünüyordu. O güne de¤in Anadolu’yu yaln›zca okudu¤umuz kitaplarda anlat›lanlardan gözümüzde canland›rmaya çal›flm›flt›k. Yaflant›s› neye benzerdi, insanlar› nas›ld›, ne yer, ne içer, yabanc›lara karfl› nas›l davran›rlard›? En küçük bir fikrimiz bile yoktu. Bu durum tas› tara¤› toplay›p ablam›n atand›¤› uzak da¤ köyüne göçmek zorunda oldu¤umuz gerçe¤ini de¤ifltirmiyordu elbette... da vapurlar›n›n birbirlerinin pefli s›ra Kad›köy ‹skelesi’ne yanafl›p, ayr›ld›¤› güneflli bir yaz sabah› ‹stanbul’a veda ettik. Ard›m›zdan hüzünle sallanan eller bize ac› gerçe¤imizi bir kez daha an›msat›yordu. Denizi ve vapurlar› olmayan o uzak da¤ köyünde nelerle, kimlerle ve ne tür bir ortamla karfl›laflaca¤›m›z› bilmiyorduk. Ifl›l, ›fl›l kentimizi, Bo¤aziçi’ni, Adalar’›, plajlar›, yazl›k sinemalar›, akrabalar›m›z›, arkadafllar›m›z› bir daha ne zaman görecektik? Bunlar kafam›za dank etti¤inde bo¤az›m›za bir h›çk›r›k dü¤ümlenmiflti.

A

137


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

Yaklafl›k onalt› saatlik bir otobüs yolculu¤undan sonra gecenin bir yar›s› ablam›n atand›¤› köyün ba¤l› oldu¤u kasabaya vard›k. arke tafllarla döfleli bir caddenin iki yan›nda s›ralanm›fl ve ›fl›klar› çoktan sönmüfl iki katl› evlerin oluflturdu¤u merkez bölgesinde otobüsten indik. Ortal›kta kimsecikler yoktu. ‹lk dikkatimizi çeken, uzaklarda karanl›¤›n içinde ateflböce¤i gibi yan›p sönerek durmadan hareket eden çok say›da p›r›lt›n›n oldu¤uydu. Geceleri Bo¤az’dan geçen gemilerin sularda yans›yan ›fl›lt›lar›n›n romantik görüntüsüne al›fl›kt›k. Ama denizden bunca uzak bir yerde, karanl›¤›n ortas›nda böylesine hareket eden p›r›lt›lar›n ne oldu¤unu anlayamam›flt›k. Merak›m›z› valizlerimizi bagajdan indiren otobüsün muavini giderdi. Ovadaki tütün tarlalar›nda gece tütün k›rmaya ç›kan köylülerin yanlar›nda götürdükleri fenerlerin ›fl›klar›yd› bunlar... Aç›kças› o zamanlar sigaralarda kullan›lan tütünün tarlalarda yetiflti¤ini bile bilmiyorduk. Bir yerlerden geliyordu iflte, o kadar... Otobüs hareket etti¤inde üç, befl parça eflyam›zla gecenin o saatinde, bombofl caddede çoktan kapanm›fl kahvehanelerin önünde kalakalm›flt›k. Bir araç bulup köye gitmemiz gerekiyordu, oysa ortal›klarda kimsecikler yoktu. So-

P

138

nunda kahvede yaln›z bafl›na uyuklayan yafll› bir amcadan o saatte hiçbir araç bulamayaca¤›m›z› ö¤rendik. Ne yapaca¤›m›z› flafl›rm›flken caddeden t›ng›r, m›ng›r geçen bir at arabas› dikkatimizi çekti. Annem arabay› durdurdu. K›sa bir pazarl›ktan sonra arabac› bizi gecenin o saatinde köye götürmeyi kabul etti ve yola koyulduk. Kasaban›n son ›fl›klar›n› geride b›rakt›ktan sonra bize sonsuzmufl gibi görünen karanl›klar›n içine dald›k. Sürekli çevremize bak›n›yor, uzaklarda tütün tarlalar›nda p›r›ldayan fener ›fl›klar›ndan baflka bir fley göremiyorduk. Kardeflimle göz göze geldi¤imizde hüzünlü bak›fllar›ndan onun da benim gibi hemen o saniye ‹stanbul’a giden ilk otobüse binip geri dönmeyi delicesine istedi¤ini anlad›m. Keflke bir mucize olsa ve flu karanl›¤›n içinden aniden ›fl›l ›fl›l bir yolcu gemisi ç›k›p, bizi de al›p götürseydi. Oysa hemen yolun kenar›ndaki çal› kümelerinden baflka bir fley seçilmiyordu o karanl›kta... nnemse durumu kabullenmiflti, “Çocuklar, do¤du¤unuz yer de¤il, doydu¤unuz yerdir önemli olan... Buras› da bizim memleketimiz” diyordu. Oysa biz dokunsalar a¤layacak durumdayd›k. ‹stanbul’un ve geride b›rakt›¤›m›z arkadafllar›m›z›n özlemi daha o andan içimize çökmüfltü.

A

e kadar gitti¤imizi an›msam›yorum; ama araba çevresi beyaz mezar tafllar›yla dolu a¤açl›k bir yola sapm›flt›. Dikkatle bakt›¤›m›zda at arabas›n›n geçti¤i patikan›n hemen yan›nda bile kimileri y›k›lm›fl, kimilerini ot bürümüfl mezar tafllar› seçiliyordu ve bu görüntü gecenin o saatinde kelimenin tam anlam›yla ürkütücüydü. Korkumuzdan annemize sokulmufltuk. Arabac› ise mezarlarla ilgili aç›klamalar yap›yordu: “fiu mezar kadersiz Zeliha gelinin... Bebesini do¤ururken ruhunu teslim edivermiflti.” “‹flte flu da, Ümmühan Bac›’n›n... Hey gidi Ümmühan... Ne günlerimiz geçti.” Bir süre sonra arabac› köye vard›¤›m›z› haber verdi. Oysa ne bir ev ne de bir insan görünüyordu. ‹flte o zaman en büyük floku yaflad›k. Köyde elektrik yoktu. Bu nedenle ancak çok yaklafl›nca evleri zar zor seçebildik. Ço¤unluk yerli tafl ve a¤açtan yap›lm›fl y›¤ma evlerdi. Kimin kap›s›n› çalaca¤›m›z›, geceyi nerede geçirece¤imizi bilmiyorduk. Arabac›n›n önerisiyse muhtar›n evini bulup tanr› misafiri olarak orada gecelemekti.

N

Gördü¤ümüz ilk kap›y› çal›p muhtar›n evini sorduk. Biraz ileride, yan›ndan dere akan, toprak bir yolun k›y›s›ndayd›. Muhtar› yerli filmlerde gördü¤ümüz karakterlere benzeyen yafll› bafll›, köstek saat ve kasket takan birisi olarak kafam›zda canland›rm›flt›k. Oysa kap› aç›ld›¤›nda karfl›m›za son derece genç, enerjik ve güleç yüzlü bir delikanl› ç›kt›. Ad› Ahmet’ti. Hemen buyur edildik. Muhtar›n han›m› gaz lambas› ›fl›¤›nda yer sofras›n› haz›rlad›. Üzerine yaflam›m›zda ilk kez gördü¤ümüz güzellikte renk ve motiflerle süslü tahta kafl›klar koydu. O güne de¤in yer sofras›nda hiç yemek yememifltik. Zorlanarak oturduk. Ama as›l zorluk son derece lezzetli görünen patl›can ve biber k›zartmas›n› tahta kafl›kla yemeye çal›flmakt›. Ne yaparsak yapal›m o tahta kafl›¤a ald›¤›m›z zeytinya¤l› patl›can a¤z›m›za götürürken kay›p düflüyordu. Bu komik durumumuz muhtar›n dikkatini çekmiflti ve bir aç›klama yapt›: “Kusura bakmay›n, çatal b›çak daha u¤ramad› buralara... Gerçi ben askerde al›flm›flt›m ama...” Zorlukla bir fleyler yedikten 139


BD A⁄USTOS 2008

BD A⁄USTOS 2008

sonra s›ra haz›rlanan yer yataklar›na yatmaya gelmiflti. ysa sabahtan buyana yollardayd›k ve bir an önce tuvalet gereksinimimizi gidermemiz gerekiyordu. ‹kinci s›k›nt›y› da burada yaflad›k. Tuvalet evin d›fl›nda, derenin neredeyse üstünde diyebilece¤imiz uzak bir köfledeydi. Muhtar Ahmet eline bir gaz lambas› al›p bize yol gösterdi. Karanl›kta göremedi¤imiz köpeklerin havlamalar› kulaklar›m›zda ç›nlarken zorlukla da olsa gereksinimimizi giderdik. San›r›m yap›lacak en iyi fley, onca yorgunluktan sonra bize ay›rd›klar› odada rengârenk yorganlar serdikleri yer yataklar›nda yatmak olacakt›. Ama ne yaz›k ki, bu rahat›m›z da çok sürmedi. Tam uykuya dalacakken kardeflimin kafas›na tavandan bir fley düflüverdi. Gaz lambas›n› yak›p bakt›¤›m›zda yatt›¤›m›z yerin üstü dahil tüm tavan› saplar›ndan sicimlerle tavan tahtalar›na ba¤lanm›fl, onlarca, hatta yüzlerce kavun ve karpuzun kaplam›fl oldu¤unu gördük. Resmen bombalar›n›n alt›nda yat›yorduk. Demeye kalmadan sicimini kopartan ikinci kavun annemin bafl›na düflüverdi. Gülsek mi? A¤lasak m›? Ne yapsak bilemiyorduk? Sonunda yorgunluk galip geldi ve uyuduk. Sabah olup uyand›¤›m›zda muhtar›n han›m› manda peyniri, tereya¤›, süt, yu-

O

140

murta ve yaflam›m›zda ilk kez gördü¤ümüz erik büyüklü¤ündeki k›rm›z› domateslerle nefis bir kahvalt› haz›rlad›. Kahvalt› bitip d›flar› ç›kt›¤›m›zda ilk dostumuzla tan›flt›k. Komflu Sümbül Bac›’n›n sevimli efle¤iydi bu... Do¤ruyu söylemek gerekirse ‹stanbul’daki sütçümüzün efle¤ini her gün görürdük; ama doyas›ya efle¤e binmenin keyfini ilk kez o gün ç›kartt›k. Annem yerleflebilece¤imiz uygun bir ev bulup, köylülerin de yard›m›yla eflyalar›m›z› tafl›rken kardeflimle ben, efle¤e sen bineceksin, ben binece¤im kavgas› yap›yorduk. Ortal›kta dolaflan koca boynuzlu mandalarsa en büyük karabasan›m›zd›. Onlardan biri yaklaflt›¤›nda efle¤i b›rak›p kaç›yorduk. öyün meydan› say›lacak bölgedeki iki katl› kâgir evimize yerlefltikten sonra tüm köy halk› bize “Hofl geldin” demeye ak›n etti. Genellikle güler yüzlü, beyaz tenli han›mlar›n oluflturdu¤u ziyaretçilerimiz annemi çok sevmifl, ona, “Büyük han›m” diye seslenmeye bafllam›fllard›. Hiçbiri bofl gelmiyordu. Hepsi de bol kumafllardan yap›lm›fl elbiselerinin arkas›na, ya bir ekmek, ya bir kavun, ya bir kucak domates, ya da befl on salatal›k sar›p getiriyorlard›. Sonunda evin bir odas› bir manav dükkan› gibi domates, kavun, karpuz, patl›canla dolmufltu. Yer kalmay›nca biz de

K

muhtar›n evindeki gibi karpuz ve kavunlar› saplar›ndan tavandaki çivilere ba¤lamaya bafllad›k. onra bir sabah “o” geldi. Evde yaln›zd›m. Annem süt ya da peynir sat›n almak için uzaktaki bir mand›raya gitmiflti. Kardeflimse ablam›n görev yapaca¤› okulu ziyaret ediyordu. Kap›y› aç›p da göz göze geldi¤imizde onun bir dilenci oldu¤unu düflündüm. O ise köyün öbür taraf›nda oturdu¤unu ve ad›n›n Meryem oldu¤unu söylüyordu. Belden afla¤›s› yok gibiydi. Belli ki do¤umsal bir sakatl›¤› vard› ve anlad›¤›m kadar›yla her iki elinde tak›l› olan takunyalar› yere bast›r›p bedenini çeke çeke hareket edebiliyordu. Peki, benden ne istiyordu? Sabah sabah neden gelmiflti kap›m›za? Ne yapaca¤›m› flafl›rm›flt›m. Cebimde yirmibefl kurufl param vard›. Onu vermek için elimi cebime soktum ve tam o anda Meryem kuca¤›ndaki bez torbay› uzatarak konufltu: “Hofl geldiniz... Al bunu annene ver. Az veren candan... Afiyet olsun.” Torbay› elime tutuflturduktan sonra takunya geçirdi¤i ellerini yere bast›r›p, bedenini çeke çeke köyün toprak ve tafllarla kapl› yollar›nda a¤›r a¤›r uzaklaflt›. Bir süre bekledim, sonra merakla torbay› açt›m. ‹çinde bir somun siyah ekmek, üç adet

S

büyükçe domates, iki salatal›k ve iki tane iri k›rm›z› so¤an vard›. Belden afla¤›s› olmayan köylü k›z› Meryem bize kendi çap›nda çam sak›z› çoban arma¤an›, “hofl geldin arma¤an›” getirmiflti. Ard›ndan bakarken bo¤az›ma bir fley dü¤ümlenmiflti. O köyde üç y›l kald›k. O üç y›l boyunca tan›d›¤›m›z insanlar, bafl›m›zdan geçen olaylar bizlerde yaflam boyu unutamayaca¤›m›z an›lar ve deneyimler b›rakt›. Anlatmas› uzun bir roman olur san›r›m. Aradan otuzsekiz y›l geçtikten sonra bile hâlâ herfleyi dün gibi an›ms›yorum. dlar, yüzler, dostlar, ac›, tatl› olaylar, yokluklar, elektriksiz gecelerin karanl›¤›, buna karfl›n k›fl geceleri evimize toplanan o s›cak insanlar›n ‹stanbul özlemiyle dolu yaflam›m›z› ›s›t›p ayd›nlatmalar›, kar, ya¤mur demeden her gün befl kilometre uzaktaki kasaba ortaokuluna yürüdü¤ümüz ö¤renci arkadafllar›m›z, ba¤lar, harman yerleri, k›fl›n her yeri kaplayan çamur, dü¤ünler, ölümler, kavgalar, bar›flmalar, k›z kaç›rmalar, deniz özlemiyle yüzdü¤ümüz dereler, zirvelerinden sisin kalkmad›¤› da¤lar, K›ymet Gelin, F›r›nc› Halime, Ebe Keriman, Haflmet Day› ve daha niceleri... Dedim ya, anlatmas› roman olur diye...•

A

yazar.unver@gmail.com 141


En Küçük Melek fiimdi 6 Yafl›nda YAZAN: SENNUR BURAS rianne Jourdin, 25 yafl›ndaki Court Bromley ile niflanland›¤›nda 22 yafl›ndayd›. Birlikte ald›klar› ilk karar, hemen bir çocuk dünyaya getirmekti. Fakat hamileli¤inin dördüncü ay›nda, Brianne bir fleylerin ters gitti¤inin ay›rd›na vard›, karn› beklendi¤i gibi büyümüyordu. Buna karfl›n denetimlerini yapan ebesi, ifllerin yolunda ilerledi¤ini söylüyordu sürekli olarak... Anne aday› Brianne hamileli¤inin sekizinci ay›na geldi¤inde, ultrasonda bir denetim yap›lmas›n› istedi. ‹flte o anda doktorlar, durumun hiç de olmas› gerekti¤i gibi olmad›¤›n› gördüler. Brianne ve Court’un bebekleri normal kiloda de¤ildi. Dünyan›n “en küçük mele¤i” olarak tan›nan Keradie Jourdin Bromley, 13 fiubat 2003 tarihinde do¤du. 1,134 kg. olan bebe¤in geceyi ç›karamayaca¤›n› düflünen doktorlar, küçük k›z›n mucizevi biçimde yaflamda kalmas›yla flaflk›na döndüler. Do¤ufltan cücelik tan›s› konulan Keradie, bu hastal›¤›n dünyada görüldü¤ü yaklafl›k 100 kifliden biri. Vücudunun bundan sonra geliflmesi söz konusu de¤il. Kendilerini bekleyen çok zor sürece karfl›n, Court ve Brianne yafllar›ndan umulmayan bir olgunluk gösterip, küçük bebeklerinin yaflam›n› sürdürebilmesi için günler ve geceler boyu yard›mc› oldular. 2004 y›l›na gelindi¤inde aileye bir bebek daha kat›lmas›n› kararlaflt›ran genç anne ve baba, bafllang›çta cücelik olas›l›¤›n›n 1/4 oran›nda var oldu¤unun bilincindeydi; an-

B

142

143


BD A⁄USTOS 2008

cak bunu hiç önemsemediler. 8 Nisan 2005’te Tyran Jacob bir tosuncuk (3,827 kg.) olarak dünyaya geldi. Tyran do¤du¤unda ablas›ndan daha kiloluydu. Küçük Keradie kendisine bak›p, koruyacak “büyük” bir erkek kardefli oldu¤u için çok mutlu. Keradie bugünlerde, küçük kardefli Tyran Jacob ile okul öncesi ola¤an bir yaflam sürdürüyor. 76,2 cm. boyundaki bu “küçük melek” çocuk karyolas›nda uyu-

yor, otomobil yolculu¤unu bebek koltu¤unda yap›yor. Cücelik hastal›¤› nedeniyle büyüyüp geliflemeyen Keradie, yaflama ba¤l›l›¤›yla birçok insana örnek oluyor. Alt› yafl›ndan gün alan küçük k›z art›k yürüyor, kofluyor, gülüyor, gülümsüyor ve konuflabiliyor. Belki bunlardan da önemlisi, ailesinin sevgisi sayesinde kendini dünyadan d›fllanm›fl de¤il, aksine bu dünyaya ait mutlu bir çocuk olarak duyumsuyor.•

‹ki müdür odac›lar›ndan flikayet ediyor, ikisi de kendi odac›s›n›n daha “ifl yapamaz” oldu¤unu savunuyordu. Bu iddiay› birbirlerine kabul ettirmeye bahse girdiler. Bir tanesi zile basarak odac›s›n› ça¤›rd› ve ona flöyle dedi: “Al flu 50 bin liray›” dedi. “Git bana son model arabalardan birini al getir.” Odac› “Baflüstüne” diyerek ç›kt› odadan... Ard›ndan öteki müdür kendi odac›s›n› ça¤›rd› ve ona flöyle dedi: “Git flimdi bizim eve bak bakal›m” dedi. “Ben evde miyim?” “Emredersiniz efendim” dedi ikinci odac› ve o da odadan ç›kt›. Kap›da iki odac› karfl›laflt›lar. ‹lk odac› müdürünü çekifltirmeye bafllad›: “Ya flu bizim müdür bir alem” dedi. “Bana 50 bin lira verdi, ‘Git son model bir araba al gel’ dedi. Bugün pazar hiçbir yer aç›k de¤il ki!” ‹kinci odac› altta kalmad› ve o da müdürünü çekifltirdi: “O da bir fley mi?” dedi. “As›l benimki bir alem... Benden evine gidip kendisinin evde olup olmad›¤›n› ö¤renmemi istedi. Elinin alt›nda telefon var aç›p sorsana!..• 144

B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın

1 V. Murat’› tekrar tahta ç›karmak için Ç›ra¤an Saray›’n› basan ve burada öldürülen Mithat Pafla’n›n sert muhalifi, düflünür ve yazar kimdir? a) Ali Suavi b) Ali R›za Bey c) Ali Efendi ç) Ali Kuflçu

befl dal afla¤›dakilerden hangisidir? a) Fizik, kimya, fizyoloji ve t›p, edebiyat, bar›fl b) Fizik, kimya, fizyoloji ve t›p, roman, bar›fl c) Fizik, kimya, fizyoloji ve t›p, öykü, bar›fl ç) Fizik, kimya, fizyoloji ve t›p, fliir, bar›fl

2 Günefl ve gezegenlerin yolu üzerindeki düflsel kuflak afla¤›dakilerden hangisidir? a) Gökkufla¤› b) Samanyolu c) Zodyak ç) Burçlar

6 Türkiye’de ya¤l› gürefllerin en ünlüsünün yap›ld›¤› yer afla¤›dakilerden hangisidir? a) Edirne, Sarayönü b) Edirne, Sarayköy c) Edirne, Sarayiçi ç) Edirne, Sarayova

3 ‹liç hangi ilimizin ilçesidir?

a) Erzurum b) Erzincan c) Sivas ç) Kars 4 Çelebi Mehmet ve taht u¤runa öldürdü¤ü kardefli ‹sa Çelebi, Emir Süleyman ve Musa Çelebi’nin babalar› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Yavuz Sultan Selim b) Y›ld›r›m Bayezit c) Sultan Süleyman ç) Fatih Sultan Mehmet 5 Nobel Ödülleri’nin verildi¤i

7 Ülkedeki tüm telefonlar›n cenaze töreni süresince kullan›lmad›¤› ve sa¤›r bir genç k›zla 1877’de evlenen ve Nova Scotia’daki evinde ölen ünlü bilim adam› kimdir? a) Gentile Bellini b) Vincenzo Bellini c) Graham Bell ç) Henri Bergson 8 Hemflireli¤in kurucusu Florence Nightgale hangi savaflta ‹stanbul’a geldi? a) Çanakkale Savafl› b) Birinci Dünya Savafl› c) ‹kinci Dünya Savafl› ç) K›r›m Savafl› 145


9 Adapazar›’nda do¤an ve öykülerinde insan ve do¤a sevgisiyle dolu, özel yaflant›lar› yans›tan ünlü öykü yazar›m›z kimdir? a) Ahmet Rasim b) Abdülhak Adnan Ad›var c) Sait Faik Abas›yan›k ç) Ahmet Mithat Efendi 10 Edirne’nin

Kilise köyünde do¤an ve K›rkp›nar’da 18 y›l baflpehlivan olan ünlü güreflçimiz afla¤›dakilerden hangisidir? a) Yaflar Do¤u b) Adal› Halil c) Gazanfer Bilge ç) Ahmet Ay›k 11 Yirmi yafl›nda “Malûmat” gazetesine yazd›¤› yaz›larla bas›n yaflam›na at›lan ve 1918’de “Yeni Gün”ü kurarak, mütareke y›llar›n›n y›k›c› ak›mlar›yla savaflan gazeteci kimdir? a) Abdullah Cevdet b) Abdurrahman fieref c) Abdullah Hamit Tarhan ç) Yunus Nadi Abal›o¤lu 12 Türkiye’nin dördüncü cumhurbaflkan› kimdir? a) Celâl Bayar b) Cevdet Sunay c) Cemal Gürsel ç) Fahri Korutürk 13 Temel atma töreni 9 Ekim

1944’de yap›lan An›tkabir’in yap›m› kaç y›l sürdü? a) 6 b) 8 146

c) 9 ç) 10 14 Ülkemizin s›n›rlar›n› geçen

Mankafa Poldi

dört nehrimiz afla¤›dakilerden hangileridir? a) K›z›l›rmak, F›rat, Sakarya, Seyhan b) B. Menderes, Dicle, Yeflil›rmak, Gediz c) F›rat, Dicle, Çoruh, Aras ç) Aras, F›rat, Dicle, Ceyhan 15 Yeniçeri Oca¤›’n› 17 Haziran 1826’da kald›r›p “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” askeri örgütünü kuran padiflah afla¤›dakilerden hangisidir? a) II. Mahmut b) II. Bayezit c) III. Selim ç) III. Murat

“Bu bal›klar sardalye ile beslenirler, Poldi.” “Hayret, do¤rusu... Kutusunu nas›l aç›yorlar?”

“Para getiren görevliye niçin bu denli yüklü bahflifl verdin, Poldi?” “S›k s›k getirsin diye...”

16 Yol, alan ve fleref salonu olmak üzere üç bölümden oluflan An›tkabir’in çevresinde kaç kule bulunmaktad›r? a) 4 b) 6 c) 8 ç) 10 17 fievket

Rado ile birlikte 1960’l› y›llarda sözlük, ansiklopedi yay›mlayan ekipte teknik sekreter olarak çal›flan ünlü yazar›m›z afla¤›dakilerden hangisidir? a) Sezai Solelli b) Hikmet Saim c) Mithat Perin ç) Eser Tutel Yan›tlar 151’inci sayfam›zdad›r.

“Bu kaz, bu ördek, bu da leylek yumurtas›, Poldi.”

“Anneme bir difl yapt›rmak istiyorum.”

“Peki içindekiler bunu nereden biliyorlar da ona göre do¤uyorlar?”

“Onun buraya gelmesi gerekiyor.” “Maalesef, gelemez. Bu diflin ona sürpriz olmas›n› istiyorum.” 147


Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbule-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Ozan Karan, Avustralya

Alya Öztürk, Malezya

Azamet Rozmetov, Türkmenistan

Melishan ve Emirhan Sarayl›, Ankara

Neslihan Sarayl›, Ankara

Ezgi Erkutun, ‹stanbul

Onurcan Kazan, ‹stanbul

O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan

Nineler ve Dedeler

Faruk Koçkarov, Türkmenistan

Demirhan Sarayl›, Ankara

Sera Soyut, Ankara

Ece Erkutun, ‹stanbul

Dilflad Koçkarov, Türkmenistan

Ekin Erkutun, ‹stanbul

Gülter Demirkol, fiaml›, Bal›kesir


Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Temmuz Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

Mant›k Bilmecesi

1001 Güzel Söz Derleyen: Halil Can GÜNEfiE bakarsan›z gölgeleri göremezsiniz. Helen Keller H‹Ç yapamayaca¤›n fleyleri yar›na b›rakma. Moris Mandel

NE zaman yaflam›n› anlams›z, yüzeysel ve s›k›c› bulmaya bafllarsan, flu dünya üzerinde kaç günün oldu¤unu düflün ve bu bilinçle davran›fllar›n› gözden geçirerek kendini yönlendir. Don Juan Matu

Ürün Yo¤urt fiampuan Elma Et Sebze

Ad Ali Dündar Ergun Faz›l Timur

‹LK günden itibaren kendinizi kaliteye aday›n. Önemli ya da önemsiz her bir ifl üzerinde sanki en önemli tek fley oymufl gibi (ki genellikle öyledir) konsantre olun. Bir fleyi kötü yapmaktansa hiçbir fley yapmamak daha iyidir. McCormack

1 2 3 4

‹NSANLARIN büyük ço¤unlu¤u tüm mutluluklar›n› bir baflka insan›n eline bilerek koymaya çal›fl›r. Bu tür mutluluk aray›fl› insan›n olgun olmad›¤› gösterir. Olgun insan mutlulu¤unun temelinin kendi içinde oldu¤unu bilir. Quentin Crisp 150

CESARET gerektiren yaflamakt›r, ölmek de¤il. M. Antionette

6

YAfiAM çok basittir. Tek gereksiniminiz rahat bir yatak ve rahat ayakkab›lard›r. Çünkü yaflam›n›z boyunca ya birinin ya ötekinin içindesinizdir. H. V. Prochnow

10

7 8 9

11 12 13 14 15 16

BAfiARISIZLIK için k›rk milyon neden vard›r da, tek özür yoktur. Rudyard Kipling

17 18 19 20

KÖTÜLÜK ak›lda yer etmifl, inatç› ve ancak mucize ile iyilefltirilebilen bir ruh hastal›¤›d›r. Novalis HER gün birbirini görmenin tad› baflka, ayr›l›p kavuflman›n tad› baflka... Montaigne

Para 3,00 YTL 2,00 YTL 3,25 YTL 2,43 YTL 2,15 YTL

Bulmaca

5

K‹M‹ zaman büyük sonuçlar›n, küçük fleylerin sonucunda ortaya ç›kt›¤›n› dikkate al›nca, düflünüyorum ki, küçük fley yoktur. Bruce Barton

Saat 12:30 11:30 10:30 11:45 10:00

1

2

3

4

A T A L A Y Y Ö R Ü K O ⁄ L U

T A R A M A

‹ S A L E

L L A A K M ‹ S L L ‹ E A M C ‹ E K E R ‹ B Ö N E R R M A N S A A T K V ‹ F O R A L A N A Z ‹ N

R A S ‹ M

R E Y L U T

A M U A Y A N A ‹ K L A E T K

5

6

7

8

9

D O R O M A A S A C A A T A H L M A T A N O E K S A T E S E U K L E K T I P R Z A M A T A R H A R

10

11

S A T T ‹ R ‹ O R A ‹ N S K O E N L E R A R P O M A N S

12

13

14

15

Y P ‹ A R O T M A T A K A R I A A A C fi A M A S A M ‹ ‹ N T A K A S ‹ A N L G E N E R ‹ M A N E

“Bilginizi Denetleyin”in A¤ustos Ay› Yan›tlar›... •1) Ali Suavi •2) Zodyak •3) Erzincan •4) Y›ld›r›m Bayezit •5) Fizik, kimya, fizyoloji ve t›p, edebiyat, bar›fl •6) Edirne, Sarayiçi •7) Graham Bell •8) K›r›m Savafl› •9) Sait Faik Abas›yan›k •10) “Adal› Halil •11) Yunus Nadi Abal›o¤lu •12) Cemal Gürsel •13) 9 •14) F›rat, Dicle, Çoruh, Aras •15) II. Mahmut •16) 10 •17) Eser Tutel• 151


MANTIK B‹LMECES‹

KARELER VE RAKAMLAR

Prof. Dr. Yüksel Bozer

Cahit Batum

=

+

--

=

--

=

--

--

-=

--

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Temmuz Ay› Çözümü: 188 + 500 = 688 + 444 -- 321 =+ 123 632 + 179 = 811

888 -- 479

333 = 555 -- 206 = -- 273

409

127 = 282

Yeflil

Mavi

Sar›

K›rm›z›

Y›lmaz

Sadi

At›f

Cahide

Mevlüt

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

2000

+

1999

--

+

1998

=

1993

--

1992

=

Turuncu

+

Befl kifli bir sanat evinden elifli yap›m› befl tabak sat›n ald›. Afla¤›daki ipuçlar›ndan bu tabaklar›n hangi numarayla sat›fla ç›kar›ld›¤›n›, kim taraf›ndan al›nd›¤›n›, renklerini ve kaç y›l›nda yap›ld›¤›n› bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Sadi’nin sat›n ald›¤› taba¤›n yap›ld›¤› y›ldan bir önceki y›l yap›lan sar› renkli taba¤› Cahide ald›. 2- Mavi renkli tabak duvarda Mevlüt’ün sat›n ald›¤› ile 2000 y›l›nda yap›lan taba¤›n aras›nda duruyordu. 3- K›rm›z› renkli tabak, 1998’de yap›lm›flt›. Y›lmaz’›n sat›n ald›¤› tabaksa ondan daha önceki bir y›l yap›lm›flt›. 4- 51 numarayla sat›fla ç›kar›lan taba¤› sat›n alan kiflinin ad› 1999’da yap›lan taba¤› sat›n alan kiflinin ad›ndan daha k›sayd›. 5- Duvarda çift say›l› numarayla sergilenen tabaklardan biri turuncu renkliydi, birini de At›f sat›n alm›flt›. 6- Yeflil renkli tabak duvarda 1993 y›l›nda yap›lan taba¤›n hemen sa¤›ndayd›.

17 22 27 48 51 1992 1993 1998 1999 2000 K›rm›z› Sar› Mavi Yeflil Turuncu Numara

17 Ad

22 Renk

27

48

51 Yap›m tarihi

YukselBozer@butundunya.com.tr 152

153


SATRANÇ Mustafa Yıldız

ADANA TRUVA fiAMP‹YON OLDU Türkiye ‹fl Bankas› Satranç Ligi 2008 y›l› flampiyonu, geçen ay ‹zmit’te yap›lan 15 turluk maçlar›n tümünü kazanan Adana Truva Satranç Tak›m› oldu. Adana Truva kadrosunda Azeri büyükustalar, Vugar Gashimov, Gadir Hüseyinov ve Eltaj Safarl› da bulunuyor. Manisa Doruk Koleji ve THY’nin efl puanla 2’nci ve 3’üncü oldu¤u karfl›laflmalar sonunda Antalya Deniz Gençlik, Mersin Ezgi Satranç Kulubü, Selçuk Üniversitesi’nin yan›s›ra daha önce üç kez lig flampiyonlu¤u kazanan Ankara TED Kolejliler de ligden düflen tak›mlar oldular. GM Shanava (Antalya)-GM Mikhailchishin (TED) 4.1 ‹ki büyükustan›n oyununda materyal8 ler eflit; ama siyah›n birden çok zay›f karesi oluflmufl. En zay›f› ise f7. Mikhailchishin 7 de f7 karesini korumak için 26... Ve6 oy- 6 nad›. 27. Kf4 a5 Siyah, h4 piyonunu koru- 5 man›n yeni zay›fl›klara neden olaca¤›n› 4 bilerek, çaresiz, vezir kanad›nda oyun 3 ar›yor. GM Shanava için siyah veziri f7 korumas›ndan sapt›rmak iflten bile de¤il! 2 28. Kxd6! basit bir sapt›rma. 1-0 (28... 1 a b Vxd6 29. Vxf7+ fih8 30. Kxh4+#

8 7 6 5 4 3 2 1 a

8 7 c

d

e

f

g

h

6 5

8 7 6 5 4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

30... Kh1! 154

g

h

IM Atakifli (BJK)-GM Hüseyinov (Truva) 7.1 B 72 Siyah, vezir düflüren 30... Fg3+ 31. Vx g3 Kf1+ 32. fixf1 Vxg3 devam yolunu yeterli bulmuyor. Beyaz veziri sapt›rarak yeni tehditler oluflturmak istiyor. 31. Vg4, zorunlu. 31... Vd1! Yeni tehdit: f1’den mat. 32. f4, flaha kaç›fl karesi aç›yor. 32... Fd4 beyaz fil al›namaz, a7’deki kale düfler. 33. fig3 Fxa7 34. Fxa7 Kc3+ 0-1 (e3 karesini kapatmak oyunu kurtarm›yor: 35. Fe3 Ke1 ve materyal kazan›r.)

4 3 2 1 a

K›l›ç (Erbak›r)-Gücin (Truva) 6.4 D 46 ATAK 27. Kg1? Bu hamle tüy dikti. Materyal eflit- Papaioannou-Abbasov,2008 li¤ine karfl›n beyaz›n flah› da veziri de kötü konumda, di¤er aletleri de siyah›nkiler kadar etkin de¤il. Üç hamle önce denenen at ata¤›na yeniden f›rsat veriliyor: 27... Af3+ Beyaz, at›n al›namayaca¤›n› biliyor; ama baflka ne yapabilir ki? 28. gxf3 exf3 29. Vd1 Beyaz kazan›r Vh5!! Bir tafl›n açOYUN SONU b c d e f g h mazda olmas› raA.-K. Sar›çevi,1928 kip tafllar›n eylem alan›n› büyütüyor. h3 karesinden mat tehdidine çare yok. 0-1 Karayaylal› (Truva)-Menzi (Ezgi Satranç) 1.6 B 38 Hamle s›ras› siyahta, bu konumda taraflar ne düflünürler acaba? E¤er kaleler de¤iflilirse ters renkli filler ile oyun sonunun berabere bitme olas›l›¤› çok yüksek. Taktik bir olanak bulamayacaksak yar›m puan iyi. Siyah, ilk gözüken tehdit olarak Berabere beyaz flaha h dikeyinden bir darbe KEND‹ GELEN yapmak amac›yla Safarl›-Duman, 2008 39... Kg8 oynad›. Tehdit büyük, ayr›ca baflka tehditleri de göz önüne almab c d e f g h l›: O kale c8’ karesinden de 1., 2. yataya sarkmak e¤iliminde. 40. Ff4+!? ya da 40. Kg4?! ile direnilebilir miydi? Beyaz, flah›n› o tehlikeli köfleden bir an öce uzaklaflt›rabilmek amac›yla 40. fig1? oynad›; ama bu hamle siyah›n konum üstünlü¤ünü materyal üs23... Ked8?? tünlü¤üne dönüfltürdü: 40... Kxg3 ve 0-1 MustafaYildiz@butundunya.com.tr

Çözümler 135’inci sayfam›zdad›r. 155


BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156

6

4

SOLDAN SA⁄A: 1) “Karfl›laflma”, “Melekler Evi”, “Gönlümdeki Köflk Olmasa” gibi filmlere imza atm›fl 2005’te yitirdi¤imiz fotografta gördü¤ünüz yönetmenimiz. - Belli bir e¤itimden sonra uçak kullanabilecek ya da paraflütle atlayabilecek duruma gelmifl kimselere verilen yeterlik belgesi. 2) ‹ran kahraman› Rüstem’in babas›n›n ad›. - Müslüman inan›fl›na göre, k›yamet günü tüm ölülerin toplanacaklar› yer. - Ermifl. 3) ‹lgi eki. - A¤r› Da¤›’n›n eski ad›. - Dölefli. 4) ‹skambilde birli. - Mitolojik bir çalg›. - Köpek. - Kötü, fena. 5) Tarlay› sürerek dinlenmeye b›rakma. Haz›rlanan çay›n renk ve koku bak›m›ndan istenilen durumu. - C›l›z, zay›f, güçsüz. 6) Milattan Sonra’n›n k›sa yaz›l›fl›. - Güney Amerika’da yaflayan bir yük hayvan›. - Art, geri. 7) Eski dilde ba¤›rsaklar. - Askerin su kab›. - “Nuri .....” (ressam›m›z). 8) Emek vermeden elde edilen gelir. - Eski dilde flekl’in ço¤ulu. - Bir nota. 9) Gün do¤madan önceki alacakaranl›k. - Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nü imleyen harfler. - Bir fleyin yere bakan yüzü. 10) Yetenek. - Briçte sanzatunun k›sa yaz›l›fl›. - Mahkeme karar›. 11) Seyrek dokunmufl bir tür kumafl. - Yemen’in baflkenti. 12) Bir kürk hayvan›. - Mektup. - Ulaflt›rma. - Kimyada basit flekerlerin ortak ad›. 13) T›pta uzmanl›k s›nav›n› imleyen harfler. - Lale bahçesi. - Bir ba¤laç. 14) Haz›r. - Manganezin simgesi. - Kumafl›n kenar›na ifllenen türlü biçimde ince ve a¤ görünümünde örgü. 15) Evren pulu. - Mide içeri¤inin yemek borusuna do¤ru geri kaçmas›. - Hisse. 16) Dünyan›n uydusu. - Dü¤me deli¤i. - Akdeniz’de hapishanesiyle ünlü bir ada. 17) Resmi olarak. - Ba¤›fllama. 18) Cet. - Geminin çekti¤i suyu göstermek için bafl ve k›ç bodoslamalar› üzerine konulan iflaretler. 19) Sahip. - ‹flaret olarak yere dikilen çubuk. 20) Bir gezegen. - Trabzon’un bir ilçesi.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Van Gölü Savunmas›”, “Yeryüzü fiark›lar›”, “Ben Savaflç› De¤il Gül Yetifltiricisiyim” gibi kitaplar› bulunan yazar›m›z. - Birbirine ba¤lanm›fl iki tekneden oluflan ve gezi teknecili¤inde kullan›lan deniz tafl›t›. 2) “..... Ve Siyah” (Halit Ziya Uflakl›gil). - Belirli bir tür üzüm veren bitki. - Zeki Demirkubuz’un ödüllü bir filmi. 3) Yabanc›. - ‹sim. - Radyo dalgalar›n› almaya yarayan düzenek. Uyan›k, gözü aç›k. - Baflka. 4) Yaln›zca bire ve kendine bölünebilen say›lar. - Ya¤ma. - Sürekli, sonsuz. - fiaflma belirten bir ünlem. 5) Bir ya¤›fl türü. - S›cak esen bir rüzgar. Az›k. - Karda batmamak için aya¤a tak›lan düzenek. 6) Asya’da bir göl. - Emme, so¤urma. - K›sa sapl› b›çak. - T›rpana bal›¤›. 7) fieyh Bedrettin’in yap›t›. - Kuzu sesi. - Elektronik posta. - Kur’an’da bir sure. 8) Özsu. - Avrupa Ekonomik Toplulu¤u’nun k›sa yaz›l›fl›. - Eski dilde burun. - ‹sviçre’de bir akarsu. 9) S›çan. - Yük treni. - Her türlü maddeyi oluflturan çok ince ve uzun parça. - Bir nota. 10) Tabaklanm›fl ceylan derisi. - Rastlant›. - Lak›rd›. 11) Bir kad›n giysisi. - Bir binek hayvan›. - Sarhofl ba¤›rmas›. 12) Kabul etmeme. - Ermifl, ulaflm›fl. Neptünyumun simgesi. 13) Örgü tezgah›. - Kar›fl›k renkli. - Verme, ödeme. 14) Güney Amerika’da bir ülke. - ‹spanyollar’›n sevinç ünlemi. 15) ‹¤difl etme. - “ ..... Noralya’n›n Koltu¤u” (Peyami Sefa).

FilizOskay@butundunya.com.tr 157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

YEN‹DEN KÖY ENST‹TÜLER‹, KEND‹N‹N USTASI AL‹ DEM‹R, TÜRK‹YE’N‹N KÜLTÜR M‹RASI 100 KALE Yeniden Köy Enstitüleri ‹brahim Gürflen Kafkas Aray›fl Yay›n

nsano¤lunun bir fleyleri yitirince de¤erini anlama gibi bir zay›fl›¤› vard›r. Türkiye y›llar önce yitirdi¤i köy enstitülerinin de¤erini y›llar sonra anl›yor. “Köy enstitüleri” deyince de nedense birkaç okul ve birkaç ad akla gelir. Nazif Evren’in müdürlü¤ünü yapt›¤› Dicle Köy Enstitüsü, Osman fiahin, Adnan Binyazar gibi de¤erli yazarlar› yetifltiren “Güneydo¤u efsanesiydi”. ‹nsanl›¤›n avc›l›ktan tar›mc›l›¤a geçifli gerçeklefltirdi¤i, dünyan›n bilinen en eski köyü unvan›n› tafl›yan Çayönü köyüne komflu Dicle Köy Enstitüsü ayn› zamanda Âfl›k Veysel’in gözdesiydi. Âfl›k Veysel’in “Be-

158

nim sad›k yarim kara toprakt›r” dizesini “Benim sad›k yarim Dicle Köy Enstitüsüdür” biçimde de¤ifltirerek söyledi¤ini not düflen kitapta köy enstitüleri konusunda merak edilen konulara aç›kl›k getiriliyor. Mustafa Necati, Hasan Âli Yücel, ‹smail Hakk› Tonguç ve ‹smet ‹nönü gibi devlet adamlar›n›n yaflamlar›, köy enstitüleri ile olan iliflikleri aktar›l›yor. Kendisi de köy enstitülü olan yazar fliirler, marfllar, an›lar ›fl›¤›nda Türk e¤itim tarihinin bu önemli dönemine ›fl›k tutuyor.

Kendinin Ustas› Ali Demir Ümit Sar›aslan Mutluson Yay›nlar›

ünyan›n gelece¤ini, ulusumuzun ve cumhuriyetimizin gelece¤inde, onun var-

“D

l›k ve kal›c›l›¤›n› dünyan›n esenlik ve rahat›nda aramak eylemini e¤er bir ütopya, bir düfl olarak görmüyorsak, bu tür bir kavray›fl›n yaflamsall›¤›na inan›yorsak, hemen flimdi! “Sanat›n ve sanatç›n›n ayd›nl›¤›nda biraraya gelmek, e¤riyi do¤rudan, yalan› dolandan ay›rt etmek zaman›d›r. “Bu ba¤lamda bizim olan, bizi bizim kumafl›m›z›n atk› ve çözgüsünde anlatan sanat› da öngörüp üretmek iflini baflkalar›na b›rakmadan!.. “Öyle bir bural›l›k ki, rengi ve flavk› dünyan›n gözünü als›n, bizi bizimle, bizden yans›yanla, bizim olanla, bizi anlat›p kuranla görsün dünya insanl›¤›... “Yer alt› ve yer üstü zenginliklerimiz, insan kaynaklar›m›z›, gelecek kuflaklar›n hakk›n› ve hukukunu gözeterek nas›l yurtseverce, insanl›k ülküsü ve yurttafll›k sorumlulu¤uyla de¤erlendirmek zorundaysak, sanat› ve sanatla gelecek ayd›nl›¤› da ayn› sorumluluk duygusu ve titizli¤iyle de¤erlendirmek zorunday›z. Gerisi kendimizi kand›rmak olur” diye düflünen ve böyle yaflayan bir ressam›n, sanatç›n›n, usta Ümit Sar›aslan’›n fliir tad›nda anlat›m›yla özyaflam öyküsü, daha do¤rusu Anadolu’nun yaflamöyküsü...

Türkiye’nin Kültür Miras› 100 Kale Faruk Pekin, Hayri Fehmi Y›lmaz NTV Yay›nlar›

ygarl›klar befli¤i Anadolu... U Uygarl›klar›n gelip geçti¤i, geçerken bulufltu¤u, buluflunca yepyeni sentezler yaratt›¤› Anadolu... Türkiye iflte bunun için tarihi ve kültürel miras bak›m›ndan eflsiz bir yere ve yap›tlara sahip. Say›s›z kavimin mekan› olan bu co¤rafyada, tarihin zor ve tehlikeli koflullar› alt›nda yaflaman›n en temel ihtiyac› güvenlikti. ‹flte bu yüzden üzerinde yaflad›¤›m›z topraklarda binlerce kale var. Da¤ bafllar›nda, sarp kayal›klarda, yamaçlarda, su kenarlar›nda... Ama kaleler ayn› zamanda bu topraklardaki kültürel miras›n az tan›nan ve buna paralel olarak az korunan an›tlar›... “Türkiye’nin Kültür Miras›” dizisinin ilk kitab› olan bu çal›flma binlerce kalenin içinde en önemlileri say›labilecek 100 tanesini kaps›yor. Her biri Türkiye’nin ayr› bir mücevheri olufluyla, yüzy›llara dayanm›fl kimli¤iyle, durufluyla, gelece¤e tafl›nmaya de¤er yap›tlar yaratmay› teflvik etmesiyle zamana meydan okuyufluyla öne ç›kan 100 kale... Kitap her kalenin de¤iflik aç›lardan fotograflar›, özellikleri ve tarihini anlatan yaz›larla okuru sanal yolculu¤a ç›kar›yor, gezip görmüfl gibi oluyor insan...• 159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Ece Oralca, Bursa

160


TÜRK RESSAMLARI: nilgün Ulu¤kÂy Aktürk

Büyükada’Da Fayton Gezisi Ressam Avukat Nilgün Ulu¤kây Aktürk, yüksek ö¤renimini ‹stanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi’nde bitirdi. Otuz y›l serbest ve idari avukatl›k yaparken resim de ona u¤rafl alan› oldu. Tablolar›n› ya¤l›boya, akrilik, guaj ve suluboya olarak resmetti. 10’dan fazla kiflisel sergi açt› ve 50’den fazla karma sergiye kat›ld›. Ressamlar Derne¤i, Kad›köy Sanatç›lar Derne¤i üyesi ve ayr›ca 3 sivil toplum kuruluflunun ve ‹stanbul Barosu Kültür Komisyonu Yönetim Kurulu üyesi olan Ressam Avukat Nilgün Ulu¤kây Aktürk, resimlerini halen kendi atölyesinde yapmaktad›r.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.