2008/10

Page 1



BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlular›: Nükhet Alicikoğlu

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cansın, İzmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Serdar Kalkan, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 29. 09. 2008

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr


Y›l: 11, Say›: 125

E K ‹ M

2 0 0 8

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

7 Hak Vermenin Acı Yanı... METE AKYOL

10 “Demokrasi” Çeşitlemeleri ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

17 Mustafa Kemal Trablus’ta... YAfiAR ÖZTÜRK

22 “Payitaht”tan Başkente AHMET AYDEDE

25 Türk Pasaportu Taşımanın Zorlukları (II) GÜRBÜZ EVREN

29 Padişah Nasıl Yaşıyor, Çevresindekiler Neler Yapıyordu?

34 Özgürlük Savaşçısı Rabia Artık Özgür ‹ZM‹R TOLGA

39 Devşirmeler MET‹N GÖREN

42 Sosyal Girişimciler Umut Kapısı Aralıyor CHERYL TANRIVERD‹

48 Dünyayı Kurtarmaya Çalışan Örgüt: Greenpeace SENEM SENGÜL

57 Ernesto Rafael Guevara de la Serna MEHMET MUHS‹NO⁄LU

93 Yaşam Dün Değil, Bugün ve Yarındır ÖZÜM LARÇIN

97 Tilki Kurnazdır ERDO⁄AN SAKMAN

99 Kırgına Uğramak DR. MEHMET UHR‹

‹lk Dersimiz Türkçe

15

Ekim SuDokular›

84

Bilginizi Denetleyin

107

1001 Güzel Söz

133

Mankafa Poldi

147

102 Çocukluk Arkadaşım Pıtırcık Kaplumbağam fiEBNEM fiEN

110 Kötülerin Kaderi... MEHMET ÜNVER

115 Sevda... MET‹N ATAMER

117 Mars’a Giderken... AL‹ MURAT ERKORKMAZ

KONUR ERTOP

62 “Batı Medeniyeti”nin Katliam ve Soykırım Sicili BARIfi TARKAN

68 “Müzelik Devrim” SEMRA ATAY

75 Maurice Utrillo YÜCEL AKSOY

80 Dünyanın En Yaşlı Blog Yazarı ERAY D‹NÇER

123 Her Başarının Ardında Çileli Bir Dönem Vardır PER‹ BERK‹N

Sayfa: 39

85 Sınıfta Gülen Var S‹BEL C‹LL‹

DEVfi‹RMELER

88 Babam İşsiz Kalmış MUZAFFER ‹ZGÜ

Sayfa: 126

126 Uzaklardan... NURAY BARTOSCHEK

131 Başarının İlk Koşulu: Kendine Güven Duygusu MESUDE AKSUNGUR

134 Asya’nın Gecelerini Değiştiren Aygıt: Karaoke PEL‹N HAZAR

4

8

Sizden Bize

138 Rüzgarın Kollarındaki Bağbozumu ‹ZLEN fiEN

143 Ayçiçeği Tarlaları ENG‹N ÜNSAL

UZAKLARDAN... Anne ve Babalardan

148

Kareler ve Rakamlar

152

Mant›k Bilmecesi

153

Satranç

154

Bulmaca

156

Ay›n Kitaplar›

158

Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5


’DAN S‹ZE Mete Akyol

HAK VERMEN‹N ACI YANI...

C

ephede, yan›n›zdaki arkadafl›n›z›n “Benden buraya kadar” dedikten sonra önce tüfe¤ini, sonra da kendini yere b›rak›p, “sizi yaln›z komas›”ndan farkl› olmayan bir olay yaflad›k geçen ay. Yazar›m›z Ali Naili Erdem, geçen ay k›rg›n bir sesle “Benden buraya kadar” dedi ve sonra da bu gönülsüz karar›yla, Bütün Dünya’daki gönüllü görevini b›rakt›. Onun bu karar›n›n yaratt›¤› beyinsel sanc›m›z›n ve yüreksel ac›m›z›n ne denli uzun bir sürede kabuk ba¤layabilece¤inin hesab›n› yapt›¤›m›z s›rada, bu kez karar›n›n nedenini de duyduk ve... Bütün Dünya’da y›llard›r onunla birlikte çal›flan biz tüm arkadafllar›, yüreklerimizden birer parçam›z kopar›lm›fl gibi olduk. “De¤miyormufl demek ki” diyordu Ali Naili Erdem. “Kimseler bir fley anlamak istemedikçe, kimseler neyin gerçekte ne oldu¤unu ö¤renmek istemedikçe, tüm emekler bofl, tüm çabalar boflunaym›fl, me¤er...” Ve üzgün bir ifadeyle sürdürüyordu sözlerini: “Üniversitede tutuflmaya bafllam›flt› ‘Millete hizmet aflk›m’” diyordu. “Henüz çiçe¤i burnunda bir

avukat oldu¤umda ise, tüm benli¤imi alev alev sarm›flt› bu aflk. Beni ona en k›sa sürede kavuflturabilecek en k›sa yol, politika idi.” Rahmetli babas›, o¤lunun bu karar›n› ö¤renince babaca bir uyar›da bulunmufl: “Çok nankördür politika, o¤lum” demifl. “Hizmet aflk›yla çal›fl›r, çabalars›n, sonunda bakars›n, kimseye bir fleyler anlatamam›fls›n.” Sonra da, “Ne kadar da hakl›ym›fl rahmetli babam” diyerek, merhum babas›ndan kalan “kula¤›ndaki küpe”sini yineliyordu: “Atatürk bile anlatmak istediklerini anlatamad› bu millete...” Baba uyar›s›n› dinlemeyip girdi¤i politikada, özellikle Çal›flma Bakanl›¤› ve özellikle Milli E¤itim Bakanl›¤› görevlerinde, “Gençlik aflk› millete hizmet”le kavuflan Ali Naili Erdem, bu aflk›yla son kez, Bütün Dünya’da birlikteydi. Onun geçen ay, k›rg›n bir sesle “Benden buraya kadar” diyerek silah›n› ve cephesini b›rakmas›ndan duyumsad›¤›m›z üzüntümüz, “bizi yaln›z komas›”ndand›r ama... Yüreklerimizden birer parça kopar›lm›fl gibi olmam›z›n nedeni ise onun, “baba küpesi”ni an›msamas› ve merhum babas›na hak verdi¤i bir ortam›n varl›¤›d›r.• 7


S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

artar bile... Yeniden okyanuslara yelken açmam›zda yard›mc› olur. Albert Einstein ne demifl, “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.” Bütün sand›¤›n›z, sand›¤›n›z gibi olsun dile¤iyle sevgi ve sayg›lar. Asuman Tavac›.

YAZARIMIZIN YANITI:

herkes bu düflün hayalden öteye gidemeyece¤ine inan›rken, o tüm olumsuz sözlere kulaklar›n› t›kad› ve çal›flmaya devam etti. K›sacas› sizin de yazd›¤›n›z gibi hayallerinden vazgeçmedi¤i için düflünü gerçeklefltirebildi. Asla vazgeçmeyece¤iniz hayallerinizin olmas› dile¤iyle sevgi, selam ve sayg›lar›mla, Nuray Bartoschek

erhabalar Asuman Han›m,

M bir yandan teknolojinin yaay›n Ali Naili Erdem, flu an elimde “Bütün Dünya” dergisi var ve ben ‹slam dinini seven bir kifli olarak oruçluyum. Ayn› zamanda ulu önder Atatürk’e yürekten ba¤l› laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti için can›m› verecek kadar seven birisiyim. Asla din, ›rk ayr›m› yapmadan birlik ve beraberlik içinde yaflamal›y›z, arkam›zdan kuyumuzu kazanlara bunu göstermeliyiz. Baflka Türkiye olmad›¤›na göre gidecek yerimiz de yok. Bunun için hep beraber oyunlara gelmeden bütünleflip beraber olal›m ve ülkemize sahip ç›kal›m. Yazd›klar›n›z o kadar hofluma gidip hislerime derman oldu ki, elimde olmadan bu yaz›y› yazma ihtiyac› duydum. Umar›m derginizi ve yaz›n›z› milyonlarca kifli okuyordur. Sizin gibi ayd›nlar›m›z oldu¤u için gurur duyuyorum ve “Bütün Dünya” dergisinde eme¤i geçen

S

8

herkese hürmetlerimi yolluyorum, esen kal›n. Nuran Akdo¤an, Bursa. erhabalar Nuray Han›m, gerçek de¤erini, unutulmaya mahkum etmek için, teknoloji elinden geleni fluursuz bir flekilde yap›yor. Gelece¤imizi daha rahat, daha kolay, daha zahmetsiz, bir dü¤meye basarak bütün ifllerimizi halletme yolunda sanki oy birli¤i ile karar alm›fllar gibi, durmadan yeni teknolojik malzemeler üretiyorlar. Bu ürettiklerini bizlere dayata dayata gerçek yaflam›n de¤erleri yavafl yavafl bir sis perdesinin arkas›ndan kaybolup, ebediyen geri dönmemek üzere uçup gidecek. O zaman insano¤lu için çok geç olacak. Ne yaz›k ki herkese, yat›na binip mavi düflün peflinden koflma flans› verilmedi. Olsun, biz de flans›m›z› Mevlana’da arar›z, hoflgörülü olmak için o bize yeter de

M yaflam›n

flant›m›za sa¤lad›¤› kolayl›klardan yararlan›rken, öte yandan sizin de vurgulad›¤›n›z gibi gerçek yaflam›n de¤erlerinden uzaklaflmamak için dengeyi sa¤lamaya çabal›yoruz. Sand›klar›m›zda y›llar önce yaz›lm›fl mektuplar hâlâ dururken, telefonumuza kaydetti¤imiz tüm numaralar bir anda uçup gidince “Eyvah, flimdi ne yapaca¤›m?” diyoruz panik içinde... Sokaklarda ne a¤açlara t›rmanan çocuklar var ne de yeflil oyun alanlar›... Yan yana gelince birbirleriyle ne konuflaca¤›n› bilemeyen gençler yar›m saat önce ayr›ld›klar› arkadafllar›yla “messenger”da karfl›lafl›nca bizim anlamad›¤›m›z bir dilde saatlerce konufluyorlar. Ben bunlar› teknolojinin yan etkileri olarak tan›ml›yorum. Yani ne teknolojisiz ne de tamamen teknolojiye ba¤›ml› yaflamak. San›r›m, en güzeli, insansal de¤erlerimizi yitirmeden, dengeyi sa¤layabilmek. A¤abeyimin mavi düflüne gelince, y›llarca çevresindeki

ütün Dünya” dergisini süal›yorum ve okumaktan büyük bir zevk duyuyorum. Nedeni ise bana geçmiflten yani küçüklü¤ümden bir fleyler veriyor olmas›. Günümüzde geçmiflimizi hat›rlatacak ve yaflatacak çok an› var. Sizlere bu an›lar›m›z› yaflatt›¤›n›z için çok teflekkür ederim. Sayg›lar›mla, Serkan Saatçi, Karfl›yaka, ‹zmir.

“B rekli

öyle hayat dolu bir dergi ha-

B z›rlam›fl oldu¤unuz için sizlere teflekkür ediyorum. Dergimizin ç›k›fl›n› her ay sab›rs›zl›kla bekliyorum ve Nuray Bartoschek Han›m’›n hayat dolu yaz›lar›n› çok be¤eniyorum. Abdülkadir ‹spir, Erzurum. eflke okuyucular aras›nda bir bafllat›p Anadolu’daki köy okullar›na da bu dergiyi ulaflt›rabilsek. Sayg›lar›mla, fieref Erzen, Lefkofla, KKTC.

K kampanya

9


TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu

“Demokrasi” Cesitlemeleri emokrasi sözcü¤ü üzerinde “Türk Dili” aç›s›ndan duracak, onun kökenine e¤ilecek de¤ilim. Demokrasi kavram›na, çeflitli an›lardan, yaz›lardan al›nt›larla yapaca¤›m ‘nokta vurufl’larla de¤inece¤im. Mustafa Ekmekçi, okuru ve dostu Turan Örs’ün ‹smet Pafla’yla ilgili bir an›s›n› yaz›s›na flöyle aktarm›flt›: “1968 y›l› A¤ustos ay› içindeydi. Bir gün yak›n akrabam, CHP ‹stanbul ‹l Baflkan› Tacettin Özgüder: Akflam saat 17.00 sular›nda ‹smet Pafla bize gelecek, sen de gel, dedi. “Saat tam 17.00’de Pafla geldi. (...) O s›ralarda ö¤renci olaylar› vard›. Demokrasi bunal›ml› günler geçiriyordu. Konu, demokrasiden aç›l›nca ‹smet Pafla, Size bir an›m› anlatay›m dedi. “1943 y›l› Aral›k ay›, ‹smet Pafla Kahire’ye ça¤r›l›d›r. Orada beylik görüflmeler biter. Bir gün Baflkan Franklin Roosevelt, Pafla’y› ça¤›r›r, özel olarak görüflme-

D

10

ye bafllarlar. Roosevelt, Pafla’n›n düflüncelerini ö¤renmek ister. “‹smet Pafla da savafl›n müttefiklerce kazan›laca¤›n› söyler ve Savafltan sonra Bat› demokrasisini ülkemizde uygulayaca¤›z, der. Roosevelt bunu duyunca: ‘Pafla, sak›n bu ifle giriflme, bu ifl ancak Bat›’da olur, Do¤u’da olmaz, der. “‹smet Pafla anlat›rken Tacettin Özgüder sorar: Paflam, siz mi hakl› ç›kt›n›z, Roosevelt mi?.. “Pafla bu soruya çok içerler...” Ekmekçi, yaz›s›n› flu kiflisel görüflüyle sonland›r›r: “Amerika hep böyledir. Amerikan yöneticileri demokrasinin Do¤u ülkelerinde olamayaca¤›na inanm›fllar, demokrasileri de¤il, cuntalar› desteklemeyi ye¤lemifllerdir.” (Cumhuriyet, 8 Mart 1987) *** Emekli Elçi Yavuz Gör anlat›yor: “1950 genel seçimlerinden birkaç ay önce, deneyimli 5-6 ‘Hariciyeci’ ile birlikte bir toplant›da bulundum. Ço¤u, yaklaflmakta olan ‘demokrasi’ sürecine umutla

bak›yorlard›. ‹çlerinden, genellikle pek az konuflan bir meslektafl, Söyleyece¤im fleylerin gerçekleflmemesini diliyorum. Ama düflünüyorum ki demokrasi, Mustafa Kemal’in bizim toplumumuza, Osmanl›’n›n kal›t› olan toplumumuza enjekte etmeye muvaffak oldu¤u bir voronov afl›s›’d›r.[*] Zaman geçtikçe bunun etkisi azalacak; yine eski tas, eski hamam... Demokrasi yolunday›z, ama genlerimiz acaba buna yatk›n m›? dedi. (Cumhuriyet, Ekim 1995) *** smet ‹nönü, 1950 seçimleri sonras› yönetimi Demokrat Parti’ye devreder. Ad› “Demokrat” olan partinin iktidara gelmesiyle birlikte ülkeye de de mokrasi de¤il ama demirkrasî gelir...(!) Köfle bafl›nda iki flifle flarab› deviren halktan baz› kifliler, gecenin ileri saatlerinde Atatürk Bulvar›’nda, K›z›lay meydan›nda nara at›p çevreyi tedirgin ettiklerinde kendilerini uyaranlara “Demokrasi var, size ne!” derler... TBMM’nin 1950’deki yasama dönemi, Ulus’taki 2. binas›nda, Demokrat Parti’nin ezici ço¤unlu¤u ile bafllar. Ankara’ya gelen milletvekilleri çevredeki otellere yerleflirler. Bu milletvekillerinden biri de Ulus’ta, Atatürk Bulvar› üzerinde, Merkez Bankas›’n›n karfl›s›ndaki Park otelde kalmakta ve her sabah aya¤›nda fl›p›d›k terlik, s›rt›nda çizgili pijamas›yla bulvar›n karfl› taraf›na geçip Merkez Bankas›’n›n yak›n›ndaki Kar-

I

piç lokantas›na kahvalt›ya gider. Karpiç, o günlerin Ankaras›n›n en gözde tek lokantas›yd› ve çok üst düzeyde kifliler orada yemek yerdi. DP’li bu milletvekili, bir sabah yine otelden ç›k›p tam bulvar› geçerken Ulus gazetesi muhabirinin objektifine yakalan›r ve ertesi gün gazeteye bafll›k olur. Gazetecinin sorular›na karfl› Milletvekilinin verdi¤i yan›t ilginçtir: Biz memlekete demokrasi getirdik, istedi¤im yerde istedi¤im k›l›kla oturur yemek yerim, size ne?.. Sand›¤a dayanan rejimin “demokrasi” olmad›¤›n›, oy çoklu¤undan baflka koflullar›n da olmas› gerekti¤ini düflünemeyen Demokrat Baflbakan da, ezici ço¤unlu¤un hofllu¤uyla, TBMM kürsüsünden hayk›r›r: “Siz isterseniz fleriati bile getirirsiniz!..” Demokrat Baflbakan h›z›n› alamaz, bir baflka gün söyledi¤i “Odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm!” sözüyle ünlenir... tomotiv Sanayisi Derne¤i Sekreteri Ercan Tezer, kendisiyle yap›lan bir söyleflide flöyle der: “Trafik de bir çeflit demokrasi provas›d›r. Trafikte can ve mal güvenli¤i kolektif paylafl›mla gerçekleflebilir. Demokratik ülkelerde daha az trafik kazas› olmas› onlar›n demokrasi anlay›fllar›n›n sonucudur. Avrupa’dan araçla do¤uya do¤ru yol al›rsan›z bu fark› kademe kademe hissedersiniz.” (Hürriyet 60. y›l eki, 1 May›s 2008)

O

11


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

Baflbakan Tansu Çiller 8 Ocak 1995 tarihli bas›n toplant›s›nda “Halk›m›za daha fazla demokrasi vermek istiyoruz” demiflti. u nas›l bir demokrasidir ki, siyasi iktidar onu kasas›nda saklar, yeri geldikçe halk›n a¤z›na bir parmak bal –pardon demokrasi– çalar, oy karfl›l›¤›: “Ne kadar oy, o kadar demokrasi” mi, demek istenir? Devlet kasas›ndan halka torba torba nohut, fasulye, pirinç ya da çuvallarla kömür da¤›t›l›r gibi... *** ‹lhan Selçuk’un demokrasiye bak›fl› gerçekçi: “Demokrasinin anayurdu Avrupa’d›r. Peki, bu olay nas›l gerçekleflti?.. fiu sözcüklerin alt›n› çizelim: Rönesans... Reform... Hümanizma... Ayd›nlanma... “Avrupa, bu aflamalardan geçerek ça¤dafl demokrasiye ulaflt›; demokrasinin altyap›s›nda a¤›rl›kl› iki olgu var: Ayd›nlanma... Sanayileflme... “1923’te Türkiye Cumhuriyetinde ne ayd›nlanma kültürünü benimsemifl bir toplum vard›; ne de sanayi devrimiyle güçlenen burjuva s›n›f› oluflmufltu. Askersivil-ayd›n öncülü¤ünde ve Türkiye’nin kendine özgü koflullar›nda demokratik-devrim’i yürütmek tek ç›kar yoldu.” (Cumhuriyet, 11 Temmuz 1997) “Ayd›nlanma’n›n ilk ›fl›klar›ndan birini oluflturan Galileo, kilise-

B

12

nin dinci otoritesini k›rarak, akl›n ve bilimin yolunu açm›flt›r. Bu yolun demokrasiye ulaflt›¤›n› bilmeyen kifli eksik kalm›fl demektir.” (Cumhuriyet, 19 A¤ustos 2008) *** Hüsnü A. Göksel, bir yaz›s›nda ne güzel söyler: “Demokrasi bir ahlak sorunudur. Ahlaks›z adam demokrasiyi içine sindiremez. Demokrasi bir fazilettir. Erdemsiz adam demokrat olamaz. Demokrasi ciddi bir ifltir. Ciddiyetten uzak olan demokrat olamaz. “Demokrasi onurlu yaflama sanat›d›r. Onurumun k›r›ld›¤›n› duyuyorum. Demokrasi, hoyrat ayaklar alt›nda kolayca ezilen narin bir çiçektir. Eziklik duyuyorum. “Bugün Türk ayd›n›’n›n görevi bu rüzgâr›n önünde savrulan kiflilerle u¤raflmak de¤il, onlar› bu konuma getiren gücün kayna¤›n› bulmaya yönelmek olmal›d›r. Sartre, Umut eylemin ç›k›fl noktas›d›r, demifl: Gücümüz umudumuzdur.” (Cumhuriyet, 30 Haziran 1990) *** ¤itimciler de demokrasi ve e¤itimi konusu üzerinde önemle dururlar. Doç. Dr. Savafl Büyükkaragöz de “‹lkokul Program› ve Demokrasi E¤itimi” bafll›kl› yaz›s›nda flöyle der: “Topluma uyum sa¤lamada ve kiflilik gelifliminde e¤itim kurumlar›n›n çok önemli bir rolü vard›r. 614 yafl çocuklar›n›n devam etmek zorunda oldu¤u ilkö¤retim birinci

E

kademesinde uygulanan ilkokul program›n›n, ö¤rencilere bilgi, beceri, de¤er duygusu, al›flkanl›k ve demokratik tutum kazand›rma yönünden etkinli¤inin bilinmesi büyük bir önem arz etmektedir.

“I

lkö¤retim okullar› demokratik ortam içinde, çocuklarda iflbirli¤i, paylaflma ve kat›lmay› gerçeklefltirmek için çeflitli faaliyetler içinde bulunmak zorundad›r.” *** TBMM’de X, XI ve I. dönemler Tunceli milletvekili olarak bulunan Ö¤retmen Fethi Ülkü’den dinlemifltim. 1950’lerin bafllar›nda, yabanc› dillerini gelifltirmek için Paris’e gönderilen birkaç genç Frans›zca ö¤retmeninden biri Fethi Bey’dir. O y›llarda (1944-1956) Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Numan Menemencio¤lu’dur. Menemencio¤lu bir gün kültür atafleli¤i arac›l›¤›yla Fethi ö¤retmeni ça¤›rt›r ve der ki “Bir Frans›z bayan sosyolog geldi bana, Türk çocuklar›n›n oynad›¤› oyunlara iliflkin bilgi istedi. Yafl›m gere¤i bunlar›n ço¤unu unuttum. Sizler gençsiniz, daha iyi an›msars›n›z, lütfen bu bayan ile görüflünüz.” Fethi Bey ve arkadafllar› bu sosyolog ile tan›fl›r: Yetmifl küsur milletin çocuk oyunlar›na iliflkin bilgi sa¤lam›fl olan bayan, yedi göbek önce Türkiye’den göç etmifl bir aileden oldu¤unu, kendisini Türk soyundan kabul etti¤i

için araflt›rmas›nda Türk çocuklar›n›n oyunlar›na daha genifl bir yer vermek istedi¤ini söyleyerek sorular›na bafllar. Fethi Bey, bildi¤i bütün oyunlar› anlat›r; ama hangi oyunu anlatsa bayan “Peki, arada m›z›kç›l›k yapan olursa nas›l çözümleniyor, bir yapt›r›m var m›, bunu uygulayacak bir hakem var m›” diye sorar. “Cirit oyunu d›fl›nda hiç birinde hakem yoktur. Bu oyunda cirit at›ld›¤›nda yaralanma olabilir; ama bu kas›tl› de¤il, oyun gere¤idir, hakemler de¤erlendirir” der. Sonunda sosyolog bayan araflt›rmas›n›n amac›n› flöyle aç›klar: “Bütün dünya uluslar› demokrasiye gönül verdiler. Ço¤u, demokrasinin ne oldu¤unu bile bilmeden buna özendi. Ben bir tan›ya varmak istiyorum. Gözlemlerime göre, çocukken oyunlar›n› hakemli oynamaya al›flm›fl ülke insanlar›, hakem gerektiren davran›fllara daha kolay uyum sa¤l›yor, kifli haklar›na daha sayg›l› oluyor, dolay›s›yla da demokrasiyi kolayl›kla benimsiyorlar.

“O

rne¤in, ‹ngiltere kaynakl› ayaktopu oyununda bir hakemin bulunmas›, o ülkede demokrasinin geliflmesinin bir göstergesidir. Onun d›fl›ndaki ülkeler sadece ‘demokrasicilik’ oynuyorlar.” Fethi Bey an›s›n› flöyle ba¤lam›flt›: O zaman Türkiye’yi ve oyunlar›m›z›; neden birbirimizle kolay kaynaflamad›¤›m›z›; niçin 13


BD EK‹M 2008

bir kooperatifi, bir flirketi devaml› yürütemedi¤imizi anlam›fl oldum. Türkiye’ye döndükten sonra e¤itimle ilgili bütün toplant›larda bu konuyu anlatmaya çal›flt›m ve e¤itimcilerimizden çocuklar›m›za hakemli oyunlar bulup oynatmalar›n› önerdim...” *** Elimde geçen aylarda yay›mlanm›fl bir gazete kesi¤i var. Erzurum Kültür Müdürlü¤ü kurs aç›p topaç, çelikçomak, koza, k›ztaklas›, birdirbir, uzuneflek gibi kaybolmaya yüz tutmufl oyunlar› çocuklara ö¤retmeye karar vermifl. Erzurum Kültür ve Turizm Müdürü, “Çocuklar günün büyük bir bölümünü bilgisayar ve televizyon bafl›nda geçiriyorlar. Onlar›n daha sa¤l›kl› yaflamalar›n› sa¤lamak ve kültürel yozlaflmalar›n›n önüne geçmek için folklor araflt›rmac›lar›m›zla bu oyunlar›n kurallar›n› belirleme çal›flmalar› yap›yoruz” diyor.

Acaba, folklor araflt›rmac›lar› bu oyunlar›, Fethi Ülkü ö¤retmenin özlemini gerçeklefltirecek biçimde, hakemli oyunlar haline getiremezler mi? Bilmem, demokrasi anlay›fl›m›z› h›zland›rmaya katk›s› olur mu?.. Hani, Melih Cevdet Anday yazm›flt› ya (Hürriyet, 11 Ocak 1995): “Ülkemizde çok partili seçim yolunu açan ‹smet ‹nönü, bir gün yak›n dostlar›ndan birine, Ne dersin, bu ifle yüz y›lda al›flabilir miyiz?” demifl” de...• [*]“Sergei Voronon (18661951), Rus kökenli bir Frans›z (geriatri) araflt›rmac›s›. 1920’li y›llarda bir ‘gençlik afl›s›’ keflfetmifl ya da öyle san›lm›fl; sonradan, beklenen sonuçlar› vermedi¤i anlafl›lm›fl...”• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

Bir gazeteci, akıl hastalı¤ı klini¤ini gezerken delilerin bahçedeki havuza atladıklarını gördü ve baflhekime dönerek “Mükemmel” dedi. “Hastalarınızın her türlü gereksinimini karflıladı¤ınızı görüyorum.” Baflhekim gazeteciye teflekkür ettikten sonra sözlerine devam etti: “Siz bir de su doldurabildi¤imiz zaman gelin de görün!” Havuzun bofl oldu¤unu ö¤renen gazeteci dehflet içinde tramplenin altına kofltu ve heyecanla atlamaya hazırlanan deliye atlamamasını, havuzun içinde su olmadı¤ını söyledi. Hasta, gazeteciye gayet sakin yanıt verdi: “Zararı yok!” dedi. “Zaten ben de yüzme bilmiyorum!”• 14

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden

Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 16’nc› sayfam›za bak›n›z

1. aceze (arapça) – a) sadaka b) yard›m c) hibe ç) acizler 2. bâb (arapça) – a) pencere b) kap› c) sofa ç) koridor 3. cenân (arapça) – a) yürek b) sevgili c) niflanl› ç) dul 4. daktiloskopi (yunanca) – a) daktilo ile yazmak b) sekretere dikte etmek c) suçluyu parmak izinden tan›ma ç) daktilonun parças› 5. çüst (farsça) – a) tembel b) çevik c) köfle ç) daire 6. nâdân (farsça) – a) cahil b) nankör c) hay›rs›z ç) vefas›z 7. dansör (frans›zca) – a) kan ba¤›fllayan b) kan ba¤›fllanan c) mesle¤i dans olan kad›n ç) mesle¤i dans olan erkek

8. dâr-ül-fünûn (arapça) – a) s›¤›nma yeri b) üniversite c) konservatuar ç) savafl alan› 9. davya (frans›zca) – a) testere b) tavla c) diflçi kerpeteni ç) z›mpara 10. eb’âd (arapça) – a) en ve boy b) bât›l c) ilelebet ç) sülâle 11. fütüvvet (arapça) – a) fethetmek b) güreflmek c) gençlik ç) ihtiyarl›k 12. gabari (frans›zca) – a) yükün geniflli¤i b) yükün yüksekli¤i c) s›v› yük a¤›rl›¤› ç) kat› yük a¤›rl›¤› 13. hacle (arapça) – a) soyunma odas› b) bekleme odas› c) lohusa odas› ç) gelin odas› 14. ictinâb (arapça) – a) kat›lma b) çekimser c) sak›nma ç) onama

15


YAKIN TAR‹H‹M‹Z

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR

15’inci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. aceze (arapça) – ç) acizler.

8. dâr-ül-fünûn (arapça) – b) üniversite.

2. bâb (arapça) – b) kap›.

9. davya (frans›zca) – c) diflçi kerpeteni.

3. cenân (arapça) – a) yürek.

10. eb’âd (arapça) – a) en ve boy.

4. daktiloskopi (yunanca) – c) suçluyu parmak izinden tan›ma.

11. fütüvvet (arapça) – c) gençlik.

5. çüst (farsça) – b) çevik.

12. gabari (frans›zca) – b) yükün yüksekli¤i.

6. nâdân (farsça) – a) cahil.

13. hacle (arapça) – ç) gelin odas›.

7. dansör (frans›zca) – ç) mesle¤i dans olan erkek.

14. ictinâb (arapça) – c) sak›nma.

Paranı ver, selam ver, gönlünü ver, canını ver ama... Gizini verme. Günlerini say, servetini say, büyüklerini say ama... Yerinde sayma. Eflini be¤en, iflini be¤en, arkadaflını be¤en ama... Kendini be¤enme. Emek ver, kulak ver, bilgi ver ama... Hiçbir zaman bofl verme. Fidan büyüt, yoksul doyur, çocuk besle ama... Kin besleme. Davet et, hayret et, affet ama... ‹hanet etme. Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol ama... Bölücü olma. Elini aç, gözünü aç, kapını aç ama... A¤zını açma. Zulmü devir, nefsi devir ama... Çam devirme. Rakibini geç, sınıfını geç ama... Gülüp geçme. ‹til, atıl ama... Satılma.• 16

Yaşar Öztürk

MUSTAFA KEMAL TRABLUS’TA...

O

smanl›’n›n parçalanma, bölünme sürecinin sürmesini planlayan “Büyük Devletler” olarak adland›r›lan ‹ngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan, Almanya ve Rusya d›fl›nda art›klardan pay kapma niyetinde bir ülke daha vard›: ‹talya. “Kayg›yla umut, h›rsla tatmin edilmemifl istekler aras›nda kalm›fl” bir ülke olan ‹talya, Büyük Devletler’in en zay›f üyesiydi ve bu nedenle Osmanl›’yla savafl meydan›nda de¤il, bar›fl masas›nda uzlaflmas› gerekiyordu. ‹talya, bir bardak suda f›rt›na kopmas›n› ya da oldu bitti an›n› bekliyordu. “B›k›p usanmadan diplomatik kartlardan evler yapmaya çal›flan” ‹talyan d›fliflleri bakan› bofl durmuyordu. Osmanl›’ya karfl› onun toprak bütünlü¤ünü savunan yüzünü gösterirken, öteki yüzü avdan pay›na düflen parçan›n peflindeydi. 1856 Paris Bar›fl Konferans›’n-

da, Büyük Devletler, Osmanl›’n›n toprak bütünlü¤ünü garanti etti; ama 1908’e gelince bu ka¤›t üzerinde kald›. Kuzey’den Rusya Kars, Ardahan ve Batum’u, Avusturya-Macaristan Balkanlar’›, Fransa Tunus’u, ‹ngiltere ise Rusya’n›n daha fazla ilerlemesini engellemek için uzatt›¤› dostluk eliyle (!) M›s›r’› ve K›br›s’› iflgal etti. Az›nl›klar›n ve öteki kesimlerin koruyuculu¤u için yar›flan devletlerle bo¤uflan Osmanl›’n›n bafl etmek zorunda kald›¤› gerçek sorun, yabanc› yat›r›mlard›. D›fl borç 盤 gibi katlan›yordu. 1874’de devletin gelirinin yüzde 44’ü borç ödemeye giderken 1907’e gelindi¤inde devlet gelirinin yüzde 31’i borçlara de¤il, borçlar›n faizini ödemeye ayr›lm›flt›. Borç bata¤›ndaki Osmanl›’ya uzanan eller, onu kurtarmak için de¤il, ondan ne koparabileceklerinin peflindeydi. ‹talya “bar›flç› s›zma” planlar› 17


BD EK‹M 2008

yap›yordu. Savafl d›fl› yollardan s›zmalarla Osmanl› ile ‹talya aras›ndaki kriz bafllad› ve bu sonunda düflmanl›¤a dönüfltü. anco di Roma ‹talyan Hükümeti’nin “bar›flç› yollarla s›zma”y› kullanmas›, politikas› için seçti¤i bir araçt›. Libya’ya, savafla gerek kalmadan, aflama aflama el koymay› hedefliyordu. Önce vahfli rekabet kurallar›n› uygulayarak tüm iflletmeleri ele geçirmeye giriflti. Bu yaln›zca Osmanl›’n›n de¤il, Araplar’›n, Maltal›, Rum ve Yahudi tüccarlar›n da nefretini uyand›rd›. En büyük çabas› ise genifl araziler sat›n almak oldu. ‹talyan bas›n› üzerinde oldukça etkili gücü olan Banco di Roma, Libya’daki bas›n› da yan›na çekmek için ilginç yöntemler kulland›. Libya göz göre göre Osmanl›’n›n avuçlar›ndan ›slak bir sabun gibi kayarken, Mustafa Kemal’in elefltirilerini, uyar›lar›n› dikkate almak yerine savunmaya, sald›r›ya geçenler onu ülkenin siyasi anlamda kalbi olan Selanik’ten uzaklaflt›rmak istediler. Ona dan›flmadan kendisini Trablusgarp’a göndermeyi kararlaflt›rd›lar. Böylece hem yaklaflmakta olan ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti kongresine kat›lmas› önlenecek hem de Trablusgarp’ta yok edilecekti. Mustafa Kemal’in bindi¤i gemi Trablusgarp’a demirledi. R›ht›m yoktu. Bir kay›kç› onu k›y›ya götürdü.

B

18

‹stanbul’da yöneticiler, “Böyle gelmifl, böyle gider” diyorlard›. Öncekiler gibi Mustafa Kemal’in de burada kafas›n› kuma gömüp olup bitenlere kay›ts›z kalaca¤› san›l›yordu. Yan›ld›klar›n› çok k›sa zamanda gördüler. Kenti ve bölgeyi avuç içine alan belediye baflkan›n›n tüm kar›fl›kl›klar›n bafl› oldu¤unu anlayan Mustafa Kemal, “Getirin bana bu Hasune Pafla’y›!” buyru¤unu verdi. Bu emir karfl›s›nda flafl›ran askerler büyük bir nezaketle “dokunulmaz” z›rhl› belediye baflkan›n› istemeden Mustafa Kemal’in karfl›s›na ç›kard›lar. Mustafa Kemal asi belediye baflkan›yla uygun bir biçimde görüfltü. Namus sözü ald›ktan sonra serbest b›rakt›. Çok geçmeden gelen, Trablusgarp ve çevresindeki afliretler birleflip gece kenti bas›p Mustafa Kemal’i öldürecekler bilgisi herkesi telaflland›rd›. aberi getiren polis müdürü, bölge komutan›na bir fley yapmayacaklar›n›, hedeflerinin Mustafa Kemal oldu¤unu söyleyince, Mustafa Kemal, “Siz kendinizi koruyun” dedi. “Bana bir fley olmaz!” Mustafa Kemal bölge komutan›na dönerek, “Bu adam onlardand›r, fakat b›rak›n›z öyle olsun!” dedi. Afliretler kenti iflgal edip bir camide topland›. Mustafa Kemal yan›na çok iyi Arapça bilen ya-

H

verini ald› ve camiye gitti. Kalabal›¤› yararak, “Sizi yönetenler neredeyse, beni hemen oraya götürünüz!” diye emretti. Mustafa Kemal odaya girer girmez kap›y› kapatt›. Odada bulunanlar› görünce gözlerine inanamad›. Odadaki insanlar Osmanl› Devleti’nin hizmetinde nahiye müdürlü¤ü, kaymakaml›k ya da mutasarr›fl›k yapan, ama kendi ç›karlar›n› kollayanlard›. A¤ac›n çürü¤ü içindeydi. Mustafa Kemal onlar›n gözlerinin içine bakarak, “Siz kimsiniz? Ne yapmak istiyorsunuz?” diye hayk›rd›. Odadakiler, Mustafa Kemal’in orduyla gelip kendilerini kuflatt›¤›n› sand›klar› için korkuya kap›ld›lar. Osmanl›’n›n temsilcisi, nahiye müdürü, kaymakam, mutasarr›f olduklar›n› vurgulayarak

kendilerini tan›tt›lar. 1908 Devrimi ile ç›karlar›n›n s›f›ra indi¤ini vurgulay›p “‹stedi¤imiz fley ç›kar›m›z›n s›f›r olmamas›d›r!” dediler. aha sonra Mustafa Kemal eylemin bafl›n› çeken fleyhle görüfltü. fieyh ona, “Sen kimsin, yetkin nedir?” diye sordu. Mustafa Kemal de cebinden yetki belgesini ç›kar›p gösterdi. fieyh de cebinden o belgenin ayn›s› olan üç belgeyi uzatt›. Kendisine de¤ersiz bir belge verilip aldat›ld›¤›n› anlayan Mustafa Kemal, “Buyrun, belgeyi y›rtabilirsiniz” dedi. “Ben belgeye gereksinimi olmayan, buraya seninle konuflmak için belgesiz gelen bir adam›m.” Görevini tamamlay›p geri dö-

D

19


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

nece¤i s›rada ünü k›sa zamanda yay›lan Mustafa Kemal, Bingazi’den bir mektup ald›: “Buraya u¤ramadan gitme!” ingazi’de Mustafa Kemal’i gelece¤ini duyan insanlar karfl›lad›. Konaklayaca¤› otelin salonunda otururlarken, Bingazi komiseri telaflla içeri girdi, heyecanl› bir sesle “fieyh Mansur Hazretleri teflrif ediyorlar!” dedi. Bingazi’ye gelmeden bilgilenen Mustafa Kemal, fieyh Mansur’un yörede kral gibi oldu¤unu, devlet daireleri, polis ve jandarmay› ve yöredeki alay› avucunun içine ald›¤›n› ö¤renmiflti. Yetkililer el pençe divan durup kap›da fleyhi bekliyordu. Mustafa Kemal’e gördükleri yetmiflti. Mustafa Kemal fleyh geldi¤i için kalkmad›¤› gibi, ona oturmas› için yer de göstermedi. Gözlerini dikerek, “fieyh Mansur, sen hiç s›k›lmaz m›s›n?” diye sordu. “Buradaki devlet örgütünü kendi hüküm ve iradene ba¤layaca¤›n› zannederek bir tak›m cüretkârl›klarda bulunuyorsun. Bu küstahl›¤›n›n derecesini anlam›yor musun? Ben sana haddini bildirece¤im!” Herkes donup kalm›flt›. fieyh salonu terk ederken yetkilileri bir korku ve telafl ald›. Bayram yaklafl›yordu. Mustafa Kemal bölge komutan›ndan tüm askerleri biraraya toplamas›n›, onlarla bafltan sona görüflmek istedi¤ini söyledi:

B

20

“Arkadafllar sizi kutlar›m. Dünyan›n bir ucunda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun bu unutulmufl köflesinde ne büyük bir s›k›nt›yla, güçlükle askerli¤i uyguluyorsunuz. Ben ‹stanbul ve Makedonya’ya vard›¤›mda sizi örnek olarak anlataca¤›m. Sizin de hofllanaca¤›n›z bir tatbikat yapt›raca¤›m. ‹ster misiniz?” Yürekten “Evet!” sesleri üzerine Mustafa Kemal tatbikat plan› haz›rlad›. Düflsel düflman› yenece¤i s›rada alay hiç tahmin etmedi¤i düflman›n bat›dan geldi¤ini haber ald›. Bu düflman› alt eden alay, bu kez kendi sa¤›ndan beliren düflmana yöneldi. Orada fieyh Mansur’un evi bulunuyordu. Bir anda evinin askerlerle çevrildi¤ini gören ve askerlerin tatbikat yapt›¤›n› bilmeyen fleyh beyaz bayrakl› bir adam›n› göndererek “Teslim!” dedi. Mustafa Kemal, “Peki kabul ediyorum. Bu akflam benimle konuflmaya gelsin flimdi kuflatmay› kald›r›yorum” diye haber gönderdi. kflam görüflmede fieyh Mansur, Mustafa Kemal’in ne yapmak istedi¤ini anlamad›; ama ikna oldu. Osmanl›’n›n daha do¤rusu devlet egemenli¤i yeniden kurulmufltu. 100 y›l önce bu anlaml› ifllere imza atan Mustafa Kemal’in 29 Ekim 1908 günü Hanya’da “‹stikbal” gazetesinde bir mektubu yay›mland›. Aradan yüz y›l geçme-

A

sine karfl›n mektubun içeri¤i ve tafl›d›¤› anlam günümüz için geçerlili¤ini koruyor: “Aziz vatandafl,

“B

ir süreden beri Bingazi ve Bingazi memurlar›ndan baz›s› hakk›nda gazetenizde yazmakta oldu¤unuz bilginin pek basit görüfl ve düflünceli insanlar›n araflt›rma, inceleme ve usa vurma yapmadan gönderdi¤i mektuplara dayand›¤›na kuflku edilemez. Gazetenizin böyle flahsi garaza dayan›larak yap›lan ihbarlar›n yay›mlanmas›na arac› olmas›, Bingazi’de birçok onurlu kimsenin birbirine kuflkulu gözlerle bakmas›na, kurulmas› ve pekifltirilmesi ulusun esenli¤i ve vatan›n mutlulu¤u ad›na pek gerekli olan kardefllik duygular›na zarar verebilir. “Ulus bireyleri aras›nda arabozuculu¤u de¤il, birlik ve beraberli¤i sa¤lamaya, birbirinden intikam alma duygusunu do¤urtmaya de¤il, bask› ve zulüm devrinin kiri olan kötü duygular›n kalplerden at›lmas›na yarayacak olgunlukta ak›ll›ca makaleler ya-

y›mlanmas›na gayret edilirse gazetenizin flerefi yükselir, hizmeti yararl› olur. Eski hükümetin büyüttü¤ü zulüm bilinmektedir. Yanl›fl bilgiye dayanarak baz› namus ve hamiyet sahiplerinin de o bask›c› tak›ma kar›flt›r›lmas› pek büyük hatad›r. “Bir aydan fazla bir süreden beridir vatan›m›z›n Afrika’s›nda yolculuk yap›yor ve yerel durumu, kamuoyunu, karfl›l›kl› duyguyu araflt›r›yorum. Buna dayanarak, gazetenizde yay›mlanmas›na arac›l›k edilen konular›n gerçe¤e yaklaflmad›¤› yan›nda çok zararl› oldu¤unu söyleyebilirim. “Gazetelerimizin ahlak›m›za yükseklik, duygular›m›za temizlik ve maneviyat›m›za güç verecek makalelerin sergilendi¤i yer oldu¤unu görmek isteriz. “Vicdan›m›n temizli¤ine emin olunuz kardeflim. “Kurmay K›demli Yüzbafl› “M. Kemal.” Üç y›l sonra Mustafa Kemal yine geri gelecekti. ‹lk savafl›n› yapmak üzere Osmanl› topraklar›n› iflgal eden ‹talyanlar’a karfl› savaflmak için...• YasarOzturk@butundunya.com.tr

•Düflündü¤ümüz, •söylemek istedi¤imiz, •söyledi¤imizi sandı¤ımız, •söyledi¤imiz, •karflımızdakinin duymak istedi¤i, •duydu¤u, •anlamak istedi¤i, •anladı¤ını sandı¤ı, •anladı¤ı arasında farklar vardır. ‹flte bu nedenlerle, kiflilerin birbirlerini yanlıfl anlamaları için hemen her zaman, ortada en az 9 olasılık vardır.• 21


“B

Cumhuriyet 4 yafl›ndayd›. 15 Ekim 1927 Cumartesi günü, CHP ‹kinci Büyük Kongresi baflkentte toplanm›flt›... YAZAN: AHMET AYDEDE

Gazi Mustafa Kemal günlerdir, toplam 36 saat 33 dakikada okumay› tamamlad›¤› “Nutuk”un son sayfalar›na yaklaflt›¤›nda, yine kendinden emin bir ses tonuyla, Ankara’n›n baflkent olmas› konusuna girdi: “Efendiler, Lozan Antlaflmas›’n›n eklerinden olan düflman iflgali alt›ndaki topraklar›m›z› boflaltma protokolu uyguland›ktan sonra, yabanc› iflgalinden tamamen kurtulan Türkiye’nin toprak bütünlü¤ü fiilî olarak sa¤lanm›flt›. Art›k yeni Türkiye Devleti’nin baflkentini bir kanunla tespit etmek gerekiyordu. Bütün düflünceler, yeni Türkiye’nin baflkenti Anadolu’da ve Ankara flehri olarak seçme lüzumunda birlefliyordu. 22

u seçimde, co¤rafî ¤ildir. Bundan dolay›, bu konuda durum ve askerî zaten kesinleflmifl bulunan karar›strateji en büyük m›z› resmen ve kanunî yoldan ilân önemi tafl›yordu. ettirerek, ‘payitaht’ sözünün de yeDevletin baflkenti- ni Türkiye Devleti’nde kullan›lmani bir an önce tespit ederek, içten s›na gerek kalmad›¤›n› göstermek ve d›fltan gelen karars›zl›klara bir lâz›m geldi. D›fliflleri Bakan› ‹smet son vermek flartt›. Gerçekten de, Pafla, 9 Ekim 1923 tarihli tek madbilindi¤i üzere, baflkentin ‹stanbul delik bir kanun tasar›s›n› Meclis’e olarak kalaca¤› veya Ankara ola- teklif etti. Alt›nda daha on dört kaca¤› konusunda öteden beri içeri- dar zat›n imzas› bulunan bu kanun de ve d›flar›da karars›zl›klar görü- teklifi, 13 Ekim 1923 tarihinde lüyor, bas›nda demeçlere ve tart›fl- uzun görüflme ve tart›flmalardan sonra çok malara rastbüyük bir lan›yordu. ço¤unlukla “Bu arada kabul edildi. ‹stanbul’un “Kabul yeni milletedilen kavekillerinden nun maddebaz›lar›, Resi fludur: fet Pafla bafl‘Türkita olmak ye Devleüzere, ‹stanti’nin baflbul’un ‘payikenti Ankataht’ olarak ra flehridir.’” kalmas› gere“D›fliflleri Bakan› ‹smet Pafla, 9 Ekim 1923 tarihli tek maddelik bir yasa tasar›s›n› Meclis’e teklif etti. ¤ini baz› ör*** Kabul edilen kanun maddesi fludur: “Türkiye Temsil neklere da- Devleti’nin baflkenti Ankara flehridir.” (Kaynak: Nutuk) Kurulu’nun yanarak ispat etmeye çal›fl›yorlard›. Ankara’n›n çal›flmalar›n› yürütmek için karargerek iklim, gerek ulaflt›rma araçla- gâh olarak seçti¤i Ankara’da 27 r› ve geliflme kabiliyet ve istidad› Aral›k 1919’da büyük bir coflkuyve gerekse mevcut tesisler ve kuru- la karfl›lanan Mustafa Kemal, Türlufllar bak›m›ndan hiç de uygun ve kiye Cumhuriyeti’nin temellerini elveriflli olmad›¤›n› söylüyorlar; ‹s- de burada att›. 23 Nisan 1920’de kurulan tanbul’un ‘payitaht’ olmas› lâz›md›r ve mutlaka olacakt›r, diyorlard›. Bu TBMM hükümetinin idare merkeifadeye dikkat edilirse, bizim ‘bafl- zi ilan edilen Ankara, 13 Ekim kent’ deyimiyle kastetti¤imiz anlam 1923’te ç›kar›lan bir kanunla da ile, bu ifadelerdeki ‘payitaht’ deyi- Türkiye’nin baflkenti oldu. mini kullananlar›n görüflleri aras›nBaflkent olduktan sonra h›zl› da bir fark bulmamak mümkün de- biçimde, sosyal, ekonomik, siya23


EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Türk Pasaportu Tafl›man›n Zorluklar› Cumhurbaflkan› Atatürk K›z Ortaokulu’nda ö¤rencilerle birlikte...

sal, askeri ve kültürel geliflime sahne olan Ankara, bugün, tüm sektörler itibar›yla kalk›nd›, ülkemizin ikinci büyük metropolü biçimine geldi.

T

arihi boyunca çeflitli medeniyetlere befliklik eden Ankara, baflkent olmas›ndan sonra, özellikle kültürel etkinlikler aç›s›ndan h›zl› bir geliflme ve yenileflme içerisine girdi. ‹lin özellikle, Dikmen, Çankaya ve Gaziosmanpafla semtlerinde, eski Osmanl› mimarisinin taklidiyle bafllayan yap›laflma, modern mimariye dönüflerek, ça¤dafl Türk mimarisinin biçim ve stili durumuna geldi. Bununla birlikte Ankara Kalesi’ndeki eski konaklar ve evler otantik yap›s›n› halen koruyor. Prof. Hermann Jansen’in haz›rlad›¤› kent plan› çerçevesin24

de imar hareketleri h›z kazan›rken, kamu yönetiminin bafll›ca kurumlar› kentte örgütlenmeye bafllam›flt›. Baflkentte, 30 resmi ve özel müze, yeni tesisleriyle bir Milli Kütüphane, 43 halk kütüphanesi, 1 gezici kütüphane, 1 çocuk kütüphanesi ve 418 matbaa bulunuyor. Ulusal ve uluslararas› kongre turizmine hitap eden çok say›da resmi ve özel organizasyonlar, kültürel faaliyetleri canl› tutuyor. Ankara’da, kültür ve sanat etkinli¤i gösteren 343 dernek ve vak›f, 18 sinema, 7 devlet tiyatrosu ile 7 özel tiyatro faaliyetlerini sürdürüyor. Her y›l 13 Ekim günü Ankara’n›n baflkent oluflu, düzenlenen büyük törenlerle kutlan›yor. Ankara Kalesi’nde bafllayan bu törene özel giysileri içinde seymenler, ö¤renciler, çeflitli dernek temsilcileri kat›l›yor.•

Y

olculu¤un etkisiyle yorgun düflen çocuklar huysuzluk yapmaya bafllam›flt›. En küçükleri 2 yafl›ndayd›. Karn› aç›km›fl, ayr›ca tuvalete gitmek istiyordu. A¤lamaya bafllad›. Avusturyal› kad›n polis bana dönerek, “Söyleyin flu kad›na sustursun çocu¤unu” dedi. Ad› Fadime olan kad›na polisin iste¤ini ilettim. ‹lk kez uça¤a binen ve yurt d›fl›na ç›kan Fadime ne diyece¤ini bilmiyordu. Çok mahcup olmufltu. Ne söylediyse çocu¤u susturamad›. Bu arada öteki çocuklar da a¤lamaya bafllad›. ‹flte o s›rada kad›n polis öyle bir ba¤›rd› ki, b›rak›n çocuklar› ben bile korktum. Almanca say›p döktü. Çocuklar, sanki kendilerine anlat›lan öykülerdeki öcüyü görmüfl gibiydi; ama k›s›k sesle de olsa a¤lamay› sürdürdüler. Öteki polise dönerek, “Lütfen böyle sert davranmay›n. Bak›n bunlar çocuk, ne günahlar› var?”

‹kinci Bölüm

‹fllemleri hemen yaparsan›z herkes için iyi olur” dedim. Kad›n görevli, “‹flimize kar›flmay›n. Söylediklerimizi çevirmekle yetinin” diye uyard›. Çocuklar› susturmak için bir fleyler vermeyi düflündüm. Akl›ma çantamdaki arma¤an olarak götürdü¤üm lokum paketleri geldi. Birini ç›kart›p açt›m. Kad›n polis “Buras› krefl de¤il” diyerek müdahale etmek istedi; ama öteki engel oldu. Çocuklar lokumlarla oyalan›p sustular. Sonunda sorgulamaya geçildi. Görevliler, kad›n›n neden Fransa’ya gitti¤ini merak ediyordu. Pasaportu ve belgeleri, Fadime’nin aile birlefltirme yasas› uyar›nca Paris’e gitti¤ini gösteriyordu. Görünürde hiçbir eksi¤i yoktu. “‹stedi¤iniz belge nedir?” diye sordu¤umda, “Bu kad›n hamile, bu haliyle uça¤a nas›l bindirmifller. Doktordan verilmifl bir rapor var m›?” yan›t›n› ald›m. Kad›na söylenenleri aktard›m. Karn›n› göstererek, “Bu kadar bü25


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

yük oldu¤una bakmay›n, 6 ayl›k hamileyim” dedi. Polisler yan›ttan pek tatmin olmad›. fli yokufla süreceklerini anlad›¤›m için polislere, “Bu kad›n Avusturya Havayollar› uça¤›na Ankara’dan bindi. E¤er bir sorun olsayd› Avusturyal› uçak personeli onu uça¤a almazd›” dedim. “Buraya de¤in gelmifl, Paris’e de gider. Zaten Türkler’in herfleyi sorun” diye söylenen polisler, pasaporta girifl damgas›n› vurduktan sonra bir görevli ça¤›rarak Fadime ve çocuklar›n› gönderdiler. S›ra, merakl› gözlerle ne oldu¤unu anlamaya çal›flan öteki kad›na gelmiflti. Genç kad›ndan boynuna birkaç kez dolad›¤› alt›n zinciri ve her iki kolundaki bilezikleri ç›karmas›n› istediler. Ad›n›n Pakize oldu¤unu ö¤rendi¤im henüz 19 yafl›ndaki genç kad›n çekinerek “A¤abey tak›lar›m› alacaklar m›?” diye sordu. “Ben de bilmiyorum, dur bakal›m ne olacak?” dedim. ‹tiraf etmek gerekirse Pakize ayakl› kuyumcu dükkan› gibiydi. Uzunlu¤u iki metreyi aflan alt›n zinciri ve 67 bilezi¤i vard›. Polisler, “Bunlar alt›n m›?” diye sordular. Pakize’nin “Hepsi alt›n, dü¤ünümde tak›ld›” sözlerini çevirdi¤imde, polislerin gözleri maden bulmuflças›na ›fl›ldad› ve faturalar› görelim diye tutturdular. Gel de Avusturyal› polislere Türk dü¤ünlerinde tak›lan alt›nla-

I

26

r›n, bileziklerin, arma¤anlar›n faturas›n›n olmad›¤› anlat. Yine de Pakize’ye soruyu çevirdim. fiaflk›n flaflk›n bakt›, “Fatura yok ki” dedi. ‹fl bafla düflmüfltü. Dilim döndü¤ünce geleneksel dü¤ünlerden, tak›lardan, arma¤anlardan söz ettim. Kad›n polis, “Madem bu denli zenginler, neden Avrupa’ya çal›flmaya geliyorlar? Bunca alt›n› fatura olmadan ve vergisini ödemeden Avrupa Birli¤i’ne sokamaz” dedi. “Uça¤› kaçarsa, ne yapacak bu kad›n?” diye sormaya çal›flt›m; ama polisler “Fatura, vergi” diyor baflka bir fley demiyordu. Bafl›ma ifl alm›flt›m. Ben de uça¤a yetiflemeyecektim. O an akl›ma Viyana’daki Türkiye Konsoloslu¤u geldi. Polislere, kad›n›n Fransa’ya yabanc› iflçi efli olarak girifl izni oldu¤unu an›msat›p, bir çözüm bulunmas› için konsoloslu¤u aramalar›n› önerdim. ça¤›n kalkmas›na 15 dakika kalm›flt›, pasaportumu polislere uzatarak, “Denetimi yap›n da uça¤a yetifleyim” dedim. Polisler memnun olmam›flt›. Belli ki gitmemi istemiyorlard›. Kad›n polis, “Merak etmeyin Paris’e giden bir baflka uçakta yer buluruz” dedi. Arkadafllar›m›n beni bekledi¤ini, akflam bir programa kat›laca¤›m› söyledim. Kad›n polis sinirlenmiflti. “Madem yard›mc› olmayacakt›n neden geldin?” diye ba¤›rd›. Sakinli¤imi koruyarak, “Bak›n öteki yolcunun

U

sorunu çözüldü; ama bu kad›n için yapabilece¤im bir fley yok. Konsoloslu¤u aray›n” dedim.

karfl› karfl›yayd›m. Böylesi insanlarla konuflman›n yarar› yoktu. Türk düflmanl›¤› yapt›klar›n› söylesem, tart›flmaya girsem bafl›ma ad›n polis çok kaba ve dert açacakt›m. Pasaportumu son kat›yd›. “Bu kad›n›n al- bir umut tekrar uzatt›m, uça¤› kat›n kaçakç›l›¤› yapmad›- ç›raca¤›m› an›msat›p girifl damga¤›n› ne bilelim. Hakk›n- s› vurmalar›n› rica ettim. Pasaporda tutanak düzenleye- tumu alan kad›n polis kendisini ce¤iz” diye kestirip att›. “Kaçakç› izlememi iflaret etti. Bir köflede oldu¤unu nereden ç›kar›yorsu- bekleyen Pakize’ye, merak etmenuz. Kaçakç› bunca tak›y› üstün- mesini, konsoloslu¤u aray›p dude tafl›r m›? Madem Türkiye Kon- rumu bildirece¤imi söyledim. fiu soloslu¤u’nu kad›ndan kurtuaramayacaks›lay›m, koflarak “‹nsanlar›n yolculuk n›z, b›rak›n ben uça¤a yetiflirim, gideyim. Pabu arada da cep özgürlü¤ü” diyecek ris’te havaalatelefonumu oldum, öteki polis n›nda bekleyen açar, Viyana’da müdahale etti: eflini bulur hayaflayan arkadaber veririm” defl›m Cengiz’i “Sizi Viyana dim. Kad›n poarar, Pakize için önlerinden iki kez lis iyice sinirbir fleyler yapkovduk, Avrupa’dan lenmiflti. “B›kt›k mas›n› isterim bu Türk yolcudiye düflünüratt›k. Utanmadan lardan. Türkiken, aman Tangeliyorsunuz.” ye’den gelen r›m o da ne? garip k›yafetli Kad›n polis bekad›nlarla, adamlarla ve yanlar›n- ni tekrar pasaport s›ras›na getirdaki bir sürü çocukla u¤raflmak- miflti. Karabasan gibiydi. Emir vetan yorulduk. Ne dil biliyorlar ne rircesine, “Geç s›raya bekle” dedi. de yol yordam” dedi. “‹nsanlar›n Kendimi iyice uzam›fl s›ran›n en yolculuk özgürlü¤ü” diyecek ol- arkas›nda buldum. Yapacak bir dum, öteki polis müdahale etti: fley yoktu. Çaresiz bekleyecektim. “Sizi Viyana önlerinden iki Evet, tam 45 dakika sonra s›ra kez kovduk, Avrupa’dan att›k. bana geldi. Pasaportumu uzatt›Utanmadan geliyorsunuz.” ¤›m görevli de en az ötekiler Avrupa’n›n birçok havaalan›n- denli sevimsizdi. ‹lgili ilgisiz birda Türkler’e tepkili ve önyarg›l› çok soruya yan›t verdim. Kafama görevlilere rastlam›flt›m; ama bu vururcas›na pasaportumu damgakez çok kat› Türk düflmanlar›yla lay›p önüme att›. Nefret dolu ba-

K

27


BD EK‹M 2008

k›fllar eflli¤inde eliyle geçmemi iflaret etti. Pasaportumu ald›m ve uçak hâlâ gitmemifltir umuduyla 122 numaral› ç›k›fl kap›s›na do¤ru koflmaya niyetlendim.

P

asaport denetim kulübesinin 5-10 metre ilerisinde, önünde paravan olan bir bölme vard›. Burada, görevli olduklar› anlafl›lan iki kifli bekliyordu. Önlerinden geçerken h›zland›m. Uzun boylu olan› durmam› iflaret etti ve Almanca konuflmaya bafllad›. Belli ki pasaportumu istiyordu. Yorgun, y›lg›n ve sinirlenmifl olarak pasaportumu uzatt›m. fiöyle bir bakt› ve eliyle oday› gösterdi. ‹çeri geçerken Almanca anlamad›¤›m›, ‹ngilizce konuflabilece¤imi söyledim. Gümrü¤e beyan edilecek ne var diye sordu. “Bir fley yok; ama acelem var, uça¤a yetiflmeye çal›fl›yorum” dedim. Hiç oral› olmayan görevli, bu kez de, “Türkler kar›fl›k ifller yapmay› seviyor herhalde, Neden Viyana üzerinden Paris’e gidiyorsunuz” dedi. “Sana ne kardeflim, buradan geçmek yasak m›?” diye bafllayan tümceler kurmak vard›; ama Avusturyal›lar’la u¤raflmaktan bunalm›flt›m. Sakinli¤imin son kal›nt›lar›n› da kullanarak soruyu yan›tlad›m. Görevli pis pis s›r›tt› ve Türkçe olarak, “Esrar, eroin, kokain falan yok mu? Aç bakal›m çantan›” dedi. Duygular›m kaybolmufltu sanki... A¤z›m› s›k› tutacak, tahriklere kap›lmayacakt›m. Görevli, el çantam› 28

masan›n üstüne boflaltt›. Üç lokum paketini ay›rd› ve paketleri açmam› istedi. Biri zaten aç›kt›. Ötekileri de açt›m. Eline takt›¤› eldivenle lokumlar› kar›flt›ran görevliye tad›na bakmas›n› önerdim. “Bu i¤renç fleyleri yememi beklemiyorsun herhalde” diye ç›k›flt›. Anlayamad›¤›m bir sakinlik yafl›yordum. Çantadan sonra ceplerimi, üstümü ve ayakkab›lar›m› da arad›. Bu arada, kaç eflli oldu¤um, domuz yiyip yemedi¤im, banyo küvetinde koyun kesip kesmedi¤im, evden kaçmas› durumunda k›z kardeflimi öldürüp öldürmeyece¤im, Türkler’in çoraplar›n› kaç günde bir de¤ifltirdi¤i gibi saçma sapan sorulara da yan›tlar verdim.

T

erbiyeden, bilgi ve görgüden nasibini almam›fl bu zavall›larla didiflmenin yarar› yoktu. “Gidebilirsin” dediklerinde, yürüyecek durumum kalmam›flt›. Paris uça¤›na binece¤im kap›ya geldi¤imde uça¤›n çoktan gitmifl oldu¤unu ö¤rendim. Uzun laf›n k›sas› geceyi havaalan›nda geçirdim ve sabahki uçakla Paris’e gidebildim. Ayn› uçakta Pakize de vard›. Genç kad›n›n bafl›na gelenler ise ayr› bir yaz› konusu. Merzifonlu Kara Mustafa Pafla’n›n torunlar› olarak bir kez daha Viyana kap›lar›ndan püskürtülmüfltük. Ben pasaportumu çok seviyorum, Viyana da onlar›n olsun.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr

BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

Tarihçinin Sarayda Gördükleri:

Padiflah Nas›l Yafl›yor,

Çevresindekiler Neler Yap›yordu?

T

arihçi F›nd›kl›l› Mehmet A¤a, ‹stanbul’da bugün de ayn› ad› tafl›yan F›nd›kl›’da do¤mufl, sarayda silahtarl›k görevine de¤in yükselmiflti. Befl padiflah›n döneminde saray yaflam›na tan›kl›k etti. Olup bitenleri kaleme almaktan hofllan›yordu. Kâtip Çelebi’nin “Fezleke” (“Özet”) diye tan›nan tarihini, onun kald›¤› yerden sürdüren “Zeyl-i Fezleke” (“Fezleke’ye Ek”) yap›t›nda 1654 y›l›ndan bafllayarak 2. Mustafa’n›n tahta geçti¤i 1695 y›l›na de¤in gelen olaylar› anlatt›. 1683’ten sonraki olaylara kendisi yak›ndan tan›k olmufltu. Onun bu yap›t›n› baflar›l› bulan 2. Mustafa kendi saltanat döneminde olup bitenleri de yazmas›n›, bu yap›t›n› “Nusretname” (“Zafer Kitab›”) diye adland›rmas›n› istedi. Silahtar F›nd›kl›l› Mehmet A¤a, böylece bu padiflah›n 20 y›ll›k dönemini zengin ayr›nt›larla konu edindi. Bir ayaklanma sonucunda yerine geçen 3. Ah-

met, ondan saraydaki görevinde kalmas›n› istedi. K›sa bir süre sonra vezir olmaya da hak kazanm›flt›. Ancak o, emeklili¤ini isteyerek saraya çok yak›n So¤ukçeflme semtinde sur üzerinde, deniz gören bir ev al›p yerleflti. Yap›t›n› burada yazmay› sürdürerek Lale Devri’nin ünlü padiflah› 3. Ahmet’in ilk 16 y›l›ndaki olaylar› konu edindi. Kitab›n›n son sat›rlar›n› yazd›ktan 3 y›l sonra yaflama veda etti. Silahtar F›nd›kl›l› Mehmet A¤a’n›n “Zeyli Fezleke” ile onu izleyen “Nusretname” adl› yap›tlar› Osmanl› tarihinin 67 y›ll›k kesitine önemli bir kaynakt›r. “Nusretname”nin 2. Mustafa’n›n 8 y›ll›k dönemini ele alan ilk bölümü en canl›, en ayr›nt›l› sayfalar›d›r. F›nd›kl›l› Mehmet A¤a bir gazeteci gibi günün olaylar›n› yaz›ya geçirmifltir. Olup bitenleri anlat›rken sorumlu kiflilerin zay›f yanlar›, yapt›klar› yanl›fllar, haks›zl›klar üzerinde aç›k aç›k durur. Yap›t›nda 17’nci yüzy›lda 29


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

padiflah ve çevresindeki yaflam, dönemin önemli olaylar› canl› bir biçimde kendini gösterir. ehmet A¤a’n›n anlatt›klar›nda yer yer kendisi de karfl›m›za ç›kar: Padiflah Filibe yolunda, çad›rda yemek yerken ona, “Acep tarihçi bizim kara ot (›spanak) yedi¤imizi de tarihe yazar m›?” deyince, “Mutlak hünkâr›m, bu latifeden padiflah›m›z›n murad› ancak yazs›n demektir” yan›t›n› verir. Bu olaya da kitab›nda yer verir. Padiflah, hangi olaylar›n tarihe geçti¤ini s›k s›k ö¤renmek ister: “Bugün Padiflah›m›z bana ne yazd›¤›m› sordu¤u zaman, daha bir fley kaydetmedim demifltim ki, havalar›n s›cakl›¤›ndan bir parça serinlemek için suya giren birkaç kiflinin bo¤uldu¤u haberi geldi.” Tarihçi, cephelerdeki askerin yan›nda yer alm›fl, çarp›flmalara tan›k olmufltur. Yaflanan ana baba günlerini bütün canl›l›¤›yla dile getirir: “Cenk öyle bir hal alm›flt› ki yazmak veya anlatmak mümkün olmay›p insanlar güz f›rt›nalar› yapraklar› nas›l dallar›ndan kopar›p yere saçarsa, o yapraklar gibi dökülüp, metris ve flaranpol önü cesetlerden geçilmez olmufltu.” Devlet adamlar›na görev verirken kürk giydirilir, görevlileri yüreklendirmek için kese dolusu akçe, avuçla alt›n da¤›t›l›r. Tarihçi, sadrazama padiflah›n

M

30

gönderdi¤i baklava tepsisini sunmufl, ancak bekledi¤i arma¤an› alamam›flt›r: “Pafla, Padiflah›n kendisine gösterdi¤i sevginin k›ymetini anlamad›. Ben ondan 1000 alt›nla bir samur kürk beklerken, iki saat sonra 80 k›r›k flerifi alt›nla gözümü boyad›. Bunu onun çelebili¤ine ve cömertli¤ine yak›flt›ramad›m, ancak, Allah bilir ya bir dalg›n zaman›na gelip çatt›¤›na ba¤lad›m.” Padiflahlar›n flehzadelikleri her an öldürülme korkusu içinde geçmifltir. Y›llar süren bu güç yaflam›n sona erdi¤i gün, yazg›lar›n›n de¤iflti¤ine bir türlü inanamazlar. Kendi saltanatlar› bafllad›¤›nda art›k bütün yetkiler onlar›n elindedir. O s›radaki flehzadeler onlar›n çekti¤i korkular›n içine sürüklenmifltir. Padiflah taht›n› koruyabilmek için asar, keser. Çevresinde ç›karlar› için didiflenlerden hem yararlanmaya hem onlar› yönlendirmeye çal›fl›r. K›ran k›rana süren bu çekiflmelerin alt›ndan insanc›l çizgiler de tarihe yans›r:

“Y

ürüyüfl s›ras›nda hasta bir yeniçerinin yol kenar›na y›¤›l›p kald›¤›n› gören Padiflah›m›z, hasta yeniçerinin tedavisi için hekimleri görevlendirdi¤i gibi, bu yeniçerinin iyileflinceye kadar Kap›a¤as›’n›n yan›nda konaklamas›n› da ilgililere tenbih etti ve bundan sonra hastalanan

askerin bak›m› için hekimlerin çok dikkatli olmalar› ve yaya hastalar›n atland›r›lmalar› hususunu da Sadrazama emretti.”

geldim. ‘fiu herifle ne belaya u¤rad›m, mühür delisi olmufl’ dedim. Padiflah, ‘Ya beni nas›l taciz eyledi, bileydin. Hele vaatle bafl›mdan savd›m’ dedi.” ezirlerin bafl› olan sadDevlet adamlar› yükselmek, razam devletin ikinci rakiplerinin ise aya¤›n› kayd›radam›d›r. Göreve gel- mak için yalan dolandan yararlamek için oldu¤u gibi, n›r, birbirlerine tuzaklar kurarlar. orada kalmak için de Sadrazam Moral› Hasan Pafla tüm uygun olmayan ifller yapt›klar›, vezirleri Kubbealt›’ndan uzaklaflyanl›fl kararlar verdikleri, efl dost t›rm›fl, padiflah›n iste¤i üzerine de kay›rd›klar›, çal›p ç›rpt›klar› görü- zarars›z sayd›¤› Kandilci Hüseyin lür. Kimi görevPafla’y› göreve den al›n›r, magetirmek zorunl›ndan, can›nda kalm›flt›r. Bir Sarayda y›ld›zlara dan olur, kimi süre sonra onbakarak gelecekteki de bir süre sondan kurtulmaya olaylar› haber ra yeniden ayn› çal›flm›fl, baflagöreve getirilir. ramam›flt›r. Daverdi¤i kabul edilen Gözü sadraha sonra sadrabir müneccimbafl› zaml›kta olanlazam olan Baltabulunmaktad›r. r›n say›s› hiç az c› Mehmet Pafla Mehmet A¤a’n›n böyle ise Hüseyin Pade¤ildir. Yeniçeri A¤as› Çal›k fla’n›n bafl›na fleylere b›y›kalt›ndan Ahmet Pafla bu düzmece bir güldü¤ü gözlenir. sevdaya kap›darbe yoluyla lanlardand›r. çorap örmeye F›nd›kl›l› Mehmet A¤a gibi padi- kalk›fl›r: Bir adam›n›, koynuna flah da ondan yaka silker: Hüseyin Pafla’n›n sadrazam, bir“Bir gün beni camide yakala- kaç kiflinin de fleyhülislam, ‹stany›p ‘Mührü bana al›ver’ dedi. bul kad›s›, ocaka¤as› yap›laca¤› Kendisine, ‘Ben orta kuflakl› o¤la- yolunda bir listeyle birkaç bayrak n›m bu as›l ifl içinde bulunmak koydurup Beyaz›t Camii’ne gönbana büyük suçtur. Lutfeyleyip derir. Sonra o adam› yakalat›p lisbu teklifi eyleme, iflte Padiflah, tede ad› var diye Hüseyin Pafla’y› var kendisinden iste’ dedim. ‘Va- ‹stanköy Adas›’na gönderip kaleat buyurdular’ dedi. ‘Allah müba- ye kapat›r. Öteki suçsuz adamlarek eyleye, devlet yönetenlerde r›n da kimini öldürtür, kimini süryalan olmaz’ dedim. Böylece elin- güne gönderir. F›nd›kl›l› Mehmet A¤a bu den kurtulup Padiflah›n yan›na

V

31


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

oyunu anlat›rken sadrazamdan çok a¤›r bir dille söz etmekten kendini alamaz:

“S

adrazam ünvan›n› tafl›yan ahmak, eflek, da¤l›, böyle bir uydurma oyunla bir alay zavall› adam›n kan›na girmifl oldu¤u kadar, Padiflah› da zan alt›da b›rakm›fl oldu.” Düzenin korunmas›, adaletin sa¤lanmas› için çok fliddetli cezalar uygulanm›flt›r: “Bugün Padiflah yine tebdil gezerken Sofya ba¤lar› aras›nda bir cebecinin viflne dallar›n› k›rarak yemiflini yemekte oldu¤unu görerek cebeciyi hemen yakalatarak ibret olmak üzere boynunu vurdurdu.” Sarayda y›ld›zlara bakarak gelecekteki olaylar› haber verdi¤i kabul edilen bir müneccimbafl› bulunmaktad›r. Mehmet A¤a’n›n böyle fleylere b›y›kalt›ndan güldü¤ü gözlenir. Devlet ifllerini, ordunun sefere ç›kmas›n› y›ld›z fal›yla düzenleyen müneccim Lalizade’den “dinsiz, imans›z, düzenbaz” diye söz eder. Onun Varadin Savafl›’nda flehit düflen sadrazam› düflman karfl›s›nda etkilemifl olmas›n› ba¤›fllayamaz: “Serdar Paflaya gelince, savafl böylece aleyhimize geliflirken, ota¤›nda Lalizade denen lanetleme müneccimin karfl›s›nda elinde usturlap uygun saati beklemekteydi. Mendebur müneccim, Pa32

flay› tutmufl, ‘Daha saati var efendim’ diyerek onun kesin kararlar almas›n› engellemekteydi.” Sefere uzun haz›rl›klar sonunda ç›k›l›r. Askerin yemesi içmesi, yol almas›, savaflmas› için tüm gereksinmeler düflünülmüfltür. Büyük nehirleri geçmek için köprü yap›m›na yarayacak araç gereç arabalarla tafl›n›r. Sonradan düflman›n da kullanmas›n› önlemek için köprü sökülüp araç gereç yeniden arabalara yerlefltirilir. Savaflta yakalan›p düflman ordusuyla ilgili bilgi al›nan yabanc› askerlere, “dil” ad› verilmektedir. Bunlar›n sonu ne olur? ‹çlerinden biri için padiflah, “Müslüman olursa ne âlâ, yoksa öldürülsün” emrini verir. “Lehliye ne yapaca¤› sorulunca Müslümanl›¤› kabul ederek, ad› fiahin Mehmet kondu ve Eski Saray Baltac›lar› Ko¤uflu’na kaydedilmesi emredildi.” Ancak baflkalar› bu kadar flansl› olmam›flt›r:

“D

üflmandan kelle ve dil alan yi¤itler bahflifllerini alarak, getirdikeri dilleri Padiflah›n gözü önünde öldürmeye devam ettiler.” Esirlerin öldürülmesi s›radan olaylardand›r. Az da olsa böyle bir sondan kurtulduklar› görülür: “Bugün Sadrazam›n çad›r›nda yap›lan toplant›da tutsak al›nan bu kadar insan›n öldürülmesi uy-

gun bulunmayarak hepsinin ‹stanbul’a götürülmesi ve içlerinden genç olanlar›n her birinin 15 kurufl fiyatla beylik için gazilerden sat›n al›narak kürek hizmetine konulmas›, yafll›lar›n ise gazilere b›rak›lmas› yerinde görülerek bu husus tellallarla Orduyu hümayunda ilan edilmiflti.” arihçinin cephelerde oldu¤u gibi kentte günlük yaflamda da anlatacaklar› çoktur. E¤lenceler, gösteriler bunlar aras›nda yer al›r. Sadrazam, Nemçe elçisini Göksu Hisar› yan›ndaki yal›s›nda a¤›rlamaktad›r: “Oyun ve e¤lenceyle ilgili ne kadar sanatkâr varsa yal›ya getirilmiflti. Bunlar, yani oyuncular, komikler, pehlivanlar, her biri ayr› ayr› hünerlerini göstererek ziyafete kat›lanlar› e¤lendirdiler. Elçi flimdiye kadar böyle fleyler görmemifl oldu¤u için gösterileri büyük bir hayret ve flaflk›nl›k içinde izlemekteydi.” “Hezarfen san› ile an›lan bir adam Sultan Selim camiinde bir

T

gösteri yapt›. ‹dmanla elde etti¤i beceriklilik sonunda bu adam, kement atmak suretiyle Sultan Selim minarelerinden birinin alemine t›rmand›, orada aya¤a kalkarak bafl›ndaki sar›¤› çözüp tekrar sard›, belindeki iki tabanca ve tüfe¤i ateflledi, afla¤›dan iple çekti¤i bir ibrik piflmifl kahveyi afiyetle içti, en sonunda ellerini aç›p Allaha dua etti.” 2. Mustafa’n›n özellikle atas› Kanuni’yi örnek alarak ordunun bafl›nda ç›kt›¤› seferler, padiflah hocas›, fieyhülislam Feyzullah Efendi yüzünden patlak veren ve 2. Mustafa’n›n tahttan indirilmesiyle sonuçlanan ayaklanma, Belgrat’›n düflmesi gibi olaylar Mustafa A¤a’n›n kitab›nda genifl yer verilen olaylar aras›ndad›r. Yap›tta kentleri bir uçtan öbür uca kavuran yang›nlar›n, büyük depremin (25 May›s 1719) yan›s›ra 3. Ahmet döneminde günlerce süren dü¤ünler, gösteriler de anlat›l›r. Göz al›c› Lale Devri e¤lenceleri ise yazar›n›n “Nusratname”yi noktalamas›ndan sonra bafllayacakt›r.•

Yamyamlar›n aras›nda araflt›rma yapan bir bilim adam›, küçük yamyam çocu¤a annesini mi, yoksa babas›n› m› daha çok sevdi¤ini sordu: “Söyle bakal›m” dedi. “Anneni mi daha çok seviyorsun, baban› m›?” Küçük yamyam çocuk bu soruya at›larak yan›t verdi: “Ben flimdiye de¤in hep yabanc›lar› yedim. O yüzden bu sorunun yan›t›n› bilmiyorum.”• 33


DÜNYANIN DÖRT KÖfiES‹ İzmir Tolga

Özgürlük savaflç›s› Rabia art›k özgür

34

ünyan›n en zengin on der’in cezas›n›n son üç y›l›n› bakiflisi aras›nda yer alan ¤›fllam›fllar ve bu davran›fllar›yla Çin’in en zengin kad›n› konuklar›na özel bir ülkemize hofl Rabia Kader, Çin’de geldiniz arma¤an› vermifllerdi. befl y›l cezaevinde “göKalp rahats›zl›¤› çeken 58 yazalt›nda bulundurulduktan” son- fl›ndaki Kader, cezaevinden ç›kra gitti¤i Amerika’da flimdi, “1 t›ktan sonra bir Amerikal› diplonumaral› özgürlük savafl›mc›s›” matla birlikte Washington’a gitolarak bafl tac› ediliyor. mifl, orada ailesiyle buluflmufltu. Çin’in en büyük süpermarketÇinli yetkililer ayr›ca, Rabia ler zincirinin kurucusu ve sahibi Kader’in Amerika’da yaflayan efli olan Uygur S›dd›k Ruas›ll› Rabia zi’yi ise, ÇinKader, Ameliler’in Sinrika’da yaflacan olarak yan efline gaadland›rd›kzete gönderlar› Do¤u di¤i ve bu Türkistan’›n eylemiyle ba¤›ms›zl›¤› ulusal güveniçin çal›flli¤i tehlikeye makla suçluatt›¤› sav›yla yordu. suçlanarak, Çin yöneRabiya Kader, 8 Eylül akflam› onuruna verilen 1999 y›l›nda timi, 1995g ö z a l t › n a yemekte ABD D›fliflleri Bakan› Condoleezza Rice’la 1997 y›llar›nal›nm›fl, 2000 y›l›nda da sekiz y›l da hükümete dan›flmanl›k da yaphapse mahkum edilmiflti. m›fl olan Kader’le, ülkede yaflayan Özgürlük savafl›mc›s› Rabia az›nl›klar aras›ndan ç›km›fl baflar›Kader, befl y›l cezaevinde kal- l› bir ifl kad›n› diye övünüyor, d›ktan sonra özgürlü¤üne, ABD onun baflar›s›n› ülke içinde ve d›D›fliflleri Bakan› Condoleezza Ri- fl›nda örnek olarak gösteriyordu. ce sayesinde kavuflabilmiflti. “Forbes” dergisinin, 1994’te Çinli yetkililer, Condoleezza “Çin’in en zengin 10”u aras›nda Rice’›n 2005 Mart’›nda Çin’e yapt›- yer verdi¤i Kader, Do¤u Türkis¤› resmi ziyaret öncesi Rabia Ka- tan’›n baflkenti Urumçi’de, Müs-

D

35


Tüm güçlüklere karfl›n savafl›m›n› sürdüren Rabia Kader, Nobel Bar›fl Ödülü’ne aday gösterildi.

lüman kad›nlar› ifl yaflam›na kazand›rmak için “Bin Ana Projesi”ni yürütmekteydi. ürk ulusunun köklerinin uzand›¤› ve bayra¤›n›n Türk bayra¤›yla ayn› biçimde, fakat k›rm›z› yerine mavi rengin kullan›ld›¤› Do¤u Türkistan’daki “can s›k›c›” olaylar karfl›s›nda Türkiye y›llardan buyana sessiz kalmaktad›r. Türkiye’nin bu davran›fl›n›n nedeni olarak, Çin ile aras›ndaki kültürel ve ticari iliflkilerin zedelenmemesi oldu¤u bilinmektedir. Rabia Kader, 15 Kas›m 1946 tarihinde Altay’da do¤mufl, yoksul bir ailenin çocu¤u olmas›na karfl›n, baflar›l› bir giriflimci olmufltu. ‹fl yaflam›na çamafl›rhane iflletmecili¤iyle bafllam›fl, daha sonra Sincan (Do¤u Türkistan)

T

36

Uygur Özerk Bölgesi’nde büyük bir al›flverifl merkezi açm›flt›. Toplumsal ve siyasal yaflamdan da ayr› kalmayan Rabia Kader’in örnek al›nas› yaflam›, flu bafll›klarla özetlenebilir: 1995: Rabia, Çin Halk Cumhuriyeti Politik Dan›flmanlar Konferans›’na, dan›flman olarak atand› ve Birleflmifl Milletler Dünya Kad›n Konferans›’na ülke temsilcisi olarak gönderildi. 1996: Kader’in efli ve eski bir politik mahkum olan S›dd›k Ruzi, Amerika’ya gitmek üzere Çin’den kaçt›. 1997: Rabia, Uygur kad›nlar›n›n kendi ifllerini kurabilmelerini öngören, “Bin Ana Projesi”ni bafllatt›. Eflinin ABD’ye kaçmas›n› ay›plamad›¤› için, ayn› y›l dan›flmanlar konferans›nda görev almas› yasakland›.

Rabia Kader, ABD Baflkan› George W. Bush’la

1999: A¤ustos içinde, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde politik mahkumlar›n durumuyla ilgili inceleme yapmak üzere gelen Amerikan Kongresi temsilcileriyle buluflmaya giderken, Amerika’daki efline yerel bir gazete kupürü gönderdi¤i için, devlet s›rlar›n› s›zd›rma suçlamas›yla, Çin yetkililerince gözalt›na al›nd›. Devlet güvenli¤ini tehlikeye düflürdü¤ü halk mahkemesinde kan›tland›¤› gerekçesiyle, 10 Mart 2000’de hapse mahkum edildi. 2004: Rabia’n›n 8 y›ll›k hapis cezas›, 12 A¤ustos 2007’de sona erecekti. Ancak iyi davran›fl› nedeniyle 2004’te cezas› 12 aya indirildi. Amerikan Kongresi, Rabia’n›n mahkumiyeti konusuna gösterdi¤i ilgiyi, sürekli olarak Çin yetkililerine ifade ediyordu. ‹nsan haklar› konusunda Raf-

to Ödülü’nü kazanan Rabia, o dönem cezaevinde oldu¤u için Rafto Kurumu taraf›ndan ödülü kendisine ulaflt›r›lamad›. albinden rahats›z olan Rabia Kader, 17 Mart 2005 tarihinde, ABD gözetiminde tedavi görebilmesi için, ABD D›fliflleri Bakan› Condoleezza Rice’›n bölgeye yapaca¤› ziyaret öncesinde cezaevinden erken tahliye edildi. ABD’ye gönderilen Kader, Washington’da ailesiyle bulufltu. Bunun karfl›l›¤›nda ABD, Birleflmifl Milletler ‹nsan Haklar› Komisyonu’nda Çin aleyhindeki karar tasar›s›n› geri almay› kabul etti. Rabia Kader gözetim alt›nda bulundu¤u dönemde, Uygur etnik grubuyla ilgilenir ya da hassas konularda kamuoyuna aç›k ko-

K

37


BD EK‹M 2008

difle difl savafl›m›na nuflmalar yaparinand›¤›m›z Rabia sa, bunun ifl Kader’dir. Rabia yaflam› ve çogibi yetenekli cuklar› için kötü kad›n ve erkekler, olaca¤› uyar›s›n› Türk bayra¤›yla ayn› biçimde olan kendi milletleri alm›flt›. Ancak Do¤u Türkistan bayra¤›ndaki tek fark, ordular›n›n çeflitli tehditlere k›rm›z› yerine mavi rengin kullan›lmas›d›r. için karfl›n o, insan haklar› savafl›m›n› silah›ndan ve yer alt›ndaki petrollerinden daha de¤erli, en büyük inançla sürdürdü. çözüm kaynaklar›d›r. Bu nedencak 2006’da Rabia Ka- le Amerika tüm uluslara, farkl› der, gizemli bir trafik düflünenlere bask› uygulamakkazas› geçirdi. Kamuya tan vazgeçmeleri ça¤r›s›nda ait büyük bir ifl kamyo- bulunuyor. Halklar›na güvensin ve nu iki kez arabas›na vatandafllar›na hak ettikleri özgürçarpt›. Kamyon floförünün üçün- lükleri tan›s›nlar.” cü kez çarpmaya haz›rland›¤›n› Kader’in o¤lu Ablikim Abgören Kader, kendini arabadan diriyim, Pekin’in “Ayr›l›kç› eyd›flar› atmay› baflard›. Bir hafta lemler” olarak tan›mlad›¤› bir hastanede yatmak zorunda kald›. gerekçeyle, 9 y›l hapse mahkum 5 Haziran 2007’de Prag’da dü- edilmiflti. Öteki iki o¤lu vergi zenlenen Demokrasi ve Güvenlik kaç›rd›klar› iddias›yla hapsedilirKonferans› s›ras›nda, ABD Bafl- ken, k›z› belirli bir süre için kan› George W. Bush ve Bayan evinde gözalt›na al›nm›flt›. Bush’la özel olarak görüfltü. Tüm bu güçlüklere karfl›n sürdüren Rabia Baflkan Bush, Kader’le ilgili savafl›m›n› Kader, Nobel Bar›fl Ödülü’ne olarak flunlar› söyledi: “Burada görüflece¤im bir di¤er aday gösterilmiflti.• muhalif, o¤ullar› hapsedilmesine izmirtolga@butundunya.com karfl›n insan haklar› konusunda

O

‹ngiltere Kralı 5. George, o¤lunun gereksiz giderlerinden bıkmıfltı ve ona tutumlu olmayı ö¤retmek istiyordu. Gal prensi yine bir gün okuldan babasına bir mektup yazdı ve gönderdi¤i paranın bitti¤ini, yeniden para göndermesini istedi. Babası yazdı¤ı mektupta bir ö¤ütte bulundu o¤luna: “O¤lum, bu gereksiz giderlerine son ver ve iyi bir ifl adamı olmaya bak.” Kısa bir süre sonra kral o¤lundan flöyle bir mektup aldı: “Babacı¤ım, ö¤ütlerinizi dinledim ve bana yolladı¤ınız mektubu, bir meraklıya 25 sterline sattım.”• 38

SPORUN DÜNYASI Metin Gören

DEVS‹RMELER

Bizler ya da bu ülkenin spor politikas›n› çizenler, çizecek olanlar, titiz bir çal›flma gerektirmeyen bir yöntemle Elvan gibi, Ramazan fiahin gibi kaliteli yabanc› sporcular› devflirerek ve Türkiye ad›na yar›flt›rarak kürsülere k›sa yoldan ç›kmay› m› düflünürler ya da viraneye dönen alt yap› çal›flmalar›na önem ve h›z vererek kendi ülkesinin binlerce çocu¤unu Elvan düzeyine ulaflt›rmay› m›?

P

ekin Olimpiyat Oyun- sevincini “Devflirme” sözcü¤üyle lar›’yla bafllayan bir k›sa sürede örtüfltürdük. Yetmifl sözcük, kurgulanan milyon insan›n yaflad›¤› büyük tüm tümcelerin anahta- Türkiye’nin, Çin ülkesine gönr› oluverdi. Gazete ha- derdi¤i 68 kiflilik küçük ölçekli berlerinde ve televizyon spor kafilesinin aras›nda, oniki devflirme sporcuprogramlar› nun var oluflu sunucular›n›n çöküfle do¤ru konuyla ilgili h›zla koflan söylemlerinde bir gerçe¤in vazgeçemeve rekor k›rdikleri sözcümas› olas› bir ¤ün ad›, “Devflirme” olumsuzlu¤un ön haberi ya da “Devflirolabilir miydi? meler” biçiYoksa, bu mindeydi. Elvan Abeylegesse Dört y›lda bir denli tüm eyyap›lan, dünya uluslar›n›n spo- lemlerin final noktalar›nda, her run içine siyaseti günlerce yat›ra- nas›l olursa olsun, madalyalar rak yeni politikalar üretebildikle- bizim olsun düflüncesinin egeri en büyük organizasyonun bi- menli¤i mi? Hangisi do¤ru? Kuflze düflen keçiboynuzu tad›ndaki kusuz ikisi de yanl›fl... 39


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

kdeniz’i kucaklayan bir na yar›flt›¤› ülke Türkiye’nin büyük devletin varl›¤›- göndere çekilen bayra¤› alt›nda n› yüzy›llarca sürdüre- acaba hangi düflüncelerin f›rt›bilmenin tan›m› zor nalar› esiyordu. Da¤›stanl› gükoflullar›nda, Osmanl› reflçi devflirme yoluyla Türk ol‹mparatorlu¤u’nun Yeniçeri du¤una m› sevindi, yoksa OlimOcaklar›na toplad›¤› devflirme piyat flampiyonlu¤undan yönetçocuklar›, Patrona Halil’e de¤in melik gere¤i gelecek binlerce uzanan “‹stemezük” sloganl› ve alt›n›, en k›sa yoldan ülkesindekendilerine özgü baflkald›r›flla- ki ailesine gönderece¤ine mi? r›yla bir noktaya varmak istedikEtiyopya’dan devflirme atletilerinde, baflka ülkelere ait ol- miz Elvan Abeylegesse’yi ötekiduklar›n›n ay›rd›ndayd›lar. lerden ay›r›yorlar. Ben de öyle yap›yorum ve Beyinlerine kendisine bir zorla enjekte kez daha, anedilen vatancak binlerce dafll›k kimlikkez yank›lanleri, suya düflmas›n› istedimüfl ve mürek¤im bir gürlekebi da¤›lm›fl yiflle ülkem bir belge giad›na teflekkür biydi. Okunediyorum. Her makta güçlük girdi¤i yar›fltan, çekiliyordu. koflullar kendiVe onlar›n güni zorlamad›¤› nümüz spor süreden mayaflam› ve dalya ç›karan Olimpiyat Elvan, inan›yoOyunlar›’nda rum ki, en büTürkiye ad›na Ramazan fiahin yük yar›fl›n yar›flt›rd›¤›m›z sporcularla özdeflleflmeleri kufl- parkurunu Etiyopya’ya do¤ru, kusuz olanaks›zd›. Var›lmak is- ailesiyle dinmez hasretini gidertenen oluflumun düflünce kana- mek için sanal bir kurguyla çizil›, yüzy›llar önce devflirilenlerle, yordur. Annesinin s›cak kuca¤›yüzy›llar sonra spor için devfliri- n›, babas›n›n flefkatle bakan yülenlerin bir düflünce deltas›nda zünü ve dünyan›n açl›k düzeyi s›n›rlar›n› çoktan aflan ülkesinin birleflebilecekleri gerçe¤iydi. Pekin’de 66 kiloda alt›n ma- tafl›n›, topra¤›n› özleyerek... Kufldalya kazanan Ramazan fia- kusuz, Türk insan› olarak bizler hin’in formas›n› tafl›d›¤› ve ad›- Elvan’› çok seviyoruz. Ve kuflku-

A

40

suz, onun yar›fl öncesi ve sonras› davran›fllar›n› mercek alt›na alarak gururla izliyoruz. Ancak, tüm bu oluflumlardan sonra var›lmas› gerekli olan büyük ülke Türkiye’nin spor varl›¤›n›n, uluslararas› alanlarda nerede, ne biçimde ve daha da önemlisi kimlerle durabilmesinin saptanmas›d›r. Yol ayr›m›nda, karar aflamas›nda ve de dönüflü hiçbir zaman olanaks›z bir karar mekanizmas›n›n spor politikas› olaca¤›n›n sorumlulu¤u içinde... Yani bizler ya da bu ülkenin spor politikas›n› çizenler, çizecek olanlar, titiz bir çal›flma gerektirmeyen bir yöntemle Elvan gibi, Ramazan fiahin gibi kaliteli yabanc› sporcular› devflirerek ve Türkiye ad›na yar›flt›rarak kürsülere k›sa yoldan ç›kmay› m› düflünürler ya da viraneye dönen alt yap› çal›flmalar›na önem ve h›z vererek kendi ülkesinin binlerce çocu¤unu Elvan düzeyine ulaflt›rmay› m›? Kuflkusuz ikinci seçim do¤ru

olan›d›r. Ancak, özellikle kalk›nmakta olan ülkelerde, bu denli bir u¤rafl, sistem oluflumlar› ve y›lmayan bir çal›flma sonras›nda hedefe var›r. Bu ülkenin 68 sporcudan oluflan ve onikisi devflirme olan Olimpiyat kafilesinde madalya umudu, trilyonlara ulaflan bir gider karfl›l›¤›nda, ancak 8 rakam›n› gösterir. Sekiz, Türkiye’nin flimdiye de¤in kat›ld›¤› Olimpiyat Oyunlar›’nda ald›¤› en az madalyan›n ad›d›r. Oniki devflirmenin, on tanesi bekleneni vermemiflse devflirmek için görev verilenler, ciddi anlamda devflirememifllerdir. Bu denli kolay bir görevi kapital varl›¤›n simgesi, uluslararas› banknotlar› verdi¤in halde baflaramam›flsan lütfen bundan sonra d-e-v-fl-i-r-m-e... Zaten, bu garip sözcük, güzel Türkçe’mizin kitlelere ulafl›m›na bir anlamda engel olmaya çal›flan bir virüs gibi...• MetinGoren@butundunya.com.tr

Büyük bir çiftlik sahibi, çiftli¤inde çalıflan ve her biri birbirinden tembel on kifliye iyi bir ders vermek istedi ve tümünü karflısında toplayıp onlara bir öneride bulundu: “Çiftli¤imde, içinizde ancak en tembel kiflinin yapabilece¤i çok özel bir ifl var” dedi. “Bu ifli kim istiyorsa, bir adım öne çıksın.” Dokuz iflçi duraksamadan bir adım öne attı, bir iflçi geride kaldı. Çiftlik sahibi, böylesi bir tembel ifli için bile bir adım öne atmayan iflçiye, bu davranıflının anlamını sordu. “Amaaaan, patron” dedi öne adım atmayan iflçi. “Ne diye yorayım kendimi?”• 41


B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi

Sosyal giriflimciler

umut kap›s› aral›yor ‹yi niyetli birçok kifli ve kurulufl, tüm dünyadaki yoksul ve ilgiden yoksun kiflilerin daha iyi yaflam koflullar›na sahip olabilmelerine katk›da bulunabilmek için büyük miktarlarda para ve zaman harc›yorlar. ard›m›n büyük bir bölümü ücretsiz. Genellikle en ac›l› sorunlar› çözmeye yar›yor, uzun vadeli de¤ifliklikler ço¤unlukla olanakl› olmuyor. Ac› ve çile devam ediyor. Nick Moon ve Martin Fisher birçok yard›m projesinin baflar›s›zl›kla sonuçland›¤›n› görmekten son derece rahats›z olmufllard›. Baflar›l› bir ifl adam› olan Moon Afrika’ya ifl gelifltirme uzman› olarak gitmiflti. Makine mühendisi Fisher ise “Fulbright” bursu kazanarak, Afrika’da yoksullukla teknoloji aras›ndaki iliflkiyi araflt›r›yordu. Tamamlanmam›fl birçok yard›m projesi gördüler. Yoksul köylere su sa¤lamak için tulumbalar yap›lm›flt›. Yard›m kurulufllar› ülkeden ayr›ld›klar›nda tulumbalar parçalar› k›r›lana de¤in çal›fl›yorlard›. Sonra onaracak birilerini bulmaksa kolay olmuyordu. K›r›lan ve bozulan parçalar ya pahal› oluyordu ya da yerlerine yenileri bulunam›yordu. Yoksulluk ve çaresizlik artmaya devam ederken, çok geçmeden, yap›m›na büyük miktarda para harcanan tulumbalar paslanmaya terk edildi. Ne zaman bir toplulu¤a bedava makine verilse, kimse onu gerçek anlamda sahiplenmiyordu. Bu nedenle kimse onun de¤erini de bilmiyordu. Moon ve Fisher, arma¤anlar›n ve para ba¤›fllar›n›n etkili olma-

Y

Adair Meira Brezilya’da elveriflsiz koflullarda yetiflen çocuklara çevre bilinci afl›l›yor ve sonra ifl bulmalar›n› sa¤l›yor.

42

43


‹ki çocuk annesi Jane Mathendu, “Kickstart”›n baflar›s›na güzel bir örnek. Mathendu, bir ezme ve s›kma makinesi almak için para biriktirdi. fiimdi, ona tohum yetifltiren 20 çiftçiyle sözleflmesi var ve tam zamanl› olarak iki iflçi çal›flt›r›yor. Ürünlerini hastaneye, okula ve öteki müflterilere sat›yor. Elde etti¤i kârla büyük k›z›n›n üniversite e¤itimini karfl›lad›. ‹kinci makinesini almay› planl›yor. oon ve Fisher say›lar› giderek artan, toplumlara olumlu katk›larda bulunan sosyal giriflimcilerden yaln›zca ikisi... Özellikle, 2006 y›l›nda Nobel Bar›fl Ödülü’nün Bangladeflli Muhammed Yunus’a verilmesinden sonra, sosyal giriflimcilik dünya çap›nda bir ak›m biçimini ald›. Yunus, normal banka kredisi alamayacak durumda olan yoksul kiflilere, özellikle kad›nlara, küçük krediler veren Grameen Bankas›’n› kurmas›yla tan›nd›. ‹lk kredisi kendi cebinden verdi¤i 27 dolard›. Bu parayla 42 kad›n, satmak amac›yla sandalye yapmak için bambu alm›flt›. Bu arada, mikrofinanstaki özgün düflüncesi binlerce kiflinin, kendilerini ve ailelerini ayakta tutabilecek bir yol bulmalar›na yard›mc› oldu. Sosyal giriflimciler genellikle idealist olurlar; ancak baflar›l› bir iflletmenin kulland›¤› tüm çal›flma yöntemlerini de kullan›rlar.

M Martin Fischer ücretsiz yard›m da¤›tmak yerine kullan›fll› tulumbalar› düflük fiyatla satman›n yoksullukla savafl›mda daha etkili oldu¤una inan›yor.

d›¤› sonucuna vard›ktan sonra, problemle baflka bir biçimde bafla ç›kmaya karar verdiler. Tulumba ya da ya¤l› tohum presi gibi kullan›m› ve onar›m› karmafl›k olmayan kullan›fll› makineler yapt›lar. Ücretsiz vermek yerine bu makineleri düflük fiyatlarla satt›lar. fiirketleri “Kickstart”, makinelerin yeni sahiplerine onlardan para kazanabilmeleri için ifl planlar› gelifltirme konusunda da yard›mc› oldu. Su tulumbalar› çiftçilerin satabilecekleri daha kaliteli ürünler yetifltirmelerini sa¤lad›. Ya¤l› tohum presleriyle, sahiplerine gelir getiren yemeklik ya¤ ve hayvan yemi üretildi. 44

Yoksul aileler Meksika’da sokaklarda ücretsiz film izlerken, nas›l kendi ifllerini kurabileceklerini ve kredi bulabileceklerini ö¤reniyorlar.

izibilite çal›flmalar›, yönetim prosedürleri, finansal analizler, bütçe ve stratejik planlama normal bir flirket için oldu¤u denli onlar›n baflar›s› için de büyük önem tafl›r. Ancak onlar, “finansal” bilançonun yan›s›ra “sosyal” bilançoya da önem verirler. Bir sosyal giriflimci, sa¤l›k, e¤itim, çevre, insan haklar›, tar›m, meslek oluflturma ve ifl gelifltirme gibi toplumun ileriye tafl›nabilece¤i herhangi bir alanda çal›flabilir. Artan iste¤i karfl›lamak için, birçok üniversite sosyal giriflimcilik programlar› sunuyor. Meksika’daki 26 yafl›ndaki Ariel Zylbersztejn gibi sosyal giriflimciler yenilikçi birçok düflünceyle dolular. Zylbersztejn birçok Meksikal›’n›n sinemaya gitmek için bi-

F

let alamad›¤›n›n ay›rd›na var›nca, meydanlara büyük fliflme ekranlar yerlefltirilmesine öncü olarak, uygun içerikli filmlerin ücretsiz izlenmesini sa¤lad›. Giderleri karfl›lamak için reklam ald›; ancak onun as›l amac›n›n filmlerle bir ilgisi yoktu. Biraraya gelinen zamanlar›, dar gelirli kesimle sosyal hizmetler görevlilerinin, devlet kurumlar›n›n ve flirketlerin buluflma f›rsat› olarak görüyordu. Film izlemeye gelenler kredi olanaklar›, yeni iflletme düflünceleri ve kendilerini yoksulluktan kurtaracak öteki çözümler hakk›nda bilgi sahibi oluyorlard›. Alt› farkl› Meksika kentinde film gösterimleri gerçeklefltiriliyor, planlar aras›nda bunu öteki ülkelere yaymak da var. Rock flark›c›s› ve hay›r iflleri gönüllüsü Bono, büyük iflletmele45


Rock flark›c›s› ve hay›r iflleri gönüllüsü Bono, Microsoft’tan Bill Gates ve Dell Bilgisayar’dan Michael Dell’i “RED” kampanyas›na, AIDS ve HIV ile savaflanlar listesine ekliyor.

rin sosyal problemlerinin çözülmesine katk›da bulunmalar›n› sa¤layacak ilginç bir yöntem buldu. üyük flirketler onun “RED” (K›rm›z›) kampanyas›na kat›larak, kârlar›n›n bir bölümünü AIDS ve HIV ile savaflmaya ay›rmaya bafllad›lar. “RED” ürünleri aras›nda özel olarak k›rm›z› renkte ve “RED” markas›yla üretilen ünlü markalar›n cep telefonlar›, kredi kartlar›, günefl gözlükleri, k›yafetler ve bilgisayarlar bulunuyor. Müflteriler bu ürünleri ye¤lemeye bafllad›lar bile... Hiçbir ek ücret ödemeden, paralar›n›n bir bölümünü hay›rl› bir amaç için harcam›fl oluyorlar. fiirketler de mutlu; çünkü hem daha fazla ürün sat›yorlar hem de sosyal ve

B 46

vicdani sorumluluklar›n› yerine getirdiklerini göstermifl oluyorlar. Bir eflsiz düflünce de k›rsal kesimdeki 5 milyon kiflinin temiz içme suyuna sahip olmad›¤› yerde, Güney Afrika’da yaflama geçirildi. Yorucu ve zaman alan su toplama ifli kad›nlara ve k›z çocuklar›na düflüyordu. Trevor Field bu duruma çözüm aramaya karar verdi ve bir mucitle biraraya geldi. ‹kili, “Play Pump” ad›nda, çocuklar taraf›ndan döndürülmeye baflland›¤›nda derin bir çukurdan temiz içme suyu pompalayan bir atl›kar›nca ortaya ç›kard›. Bak›m ve onar›m› karfl›lamak için Field, “Play Pump”›n üzerine reklam al›yor. Türkiye’nin de, Schwab Vakf› taraf›ndan 2007’de “Türkiye’nin Sosyal Giriflimcisi” olarak seçilen Prof. Dr. Mustafa Sar›’n›n da ara-

Güney Afrikal› çocuklar atl›kar›ncada oynarken, temiz içme suyu yerden yukar› pompalan›yor.

lar›nda bulundu¤u, sosyal geliflimi ve yenili¤i destekleyen bir grup sosyal giriflimcisi var. n y›ldan fazla bir süre Sar›, Van Gölü’ndeki inci kefali say›s›n›n giderek azalmas›n› engellemek için yorulmaks›z›n çal›flt›. Van Gölü’nün k›y›lar›ndaki küçük bal›kç› topluluklar›, gelirlerini bu bal›¤›n sat›fl›ndan elde ediyorlar; ancak afl›r› avlanma do¤an›n dengesini bozmufl durumda. Sar›’n›n bilimsel araflt›rmas› problemin ne denli büyük oldu¤unu kan›tlad›; ancak onun en büyük baflar›s›, her bal›kç›y› ve aileyi, geleceklerini güvence alt›na alabilmek için avlanma al›flkanl›klar›n› de¤ifltirmeye ikna edebilmifl olmas›. Sosyal giriflimci Adair Meira, Brezilya’da bir yandan elveriflsiz

O

koflullarda yetiflen çocuklar›n meslek e¤itimi almalar›na yard›mc› oluyor, bir yandan da çevre sorunlar›yla ilgileniyor. Sar› gibi o da geleceklerinin çevreyi, bu durumda Brezilya otlaklar›n›, korumalar›na ba¤l› oldu¤una kiflileri inand›rabilirse, onlar›n yaflam koflullar›n› iyilefltirebilece¤ini biliyor. Yirmibirinci yüzy›lda dünyadaki sosyal giriflimci say›s› giderek artacak. Yenilikçi düflünceleri yaflama geçirmek için ifl dünyas›nda geçerli ve baflar›l› yöntemleri kullanan en iyi sosyal giriflimciler hem iyimser hem de becerikli. Bafl etmesi zor problemleri üzerlerine almakta tereddüt etmiyorlar. Dünyay› daha iyiye gidecek biçimde de¤ifltirmek onlar›n en büyük iste¤i...• Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr 47


Dünyay› kurtarmaya çal›flan örgüt:

YAZAN: SENEM SENGÜL imi politikac›lar›n “En büyük çevreci benim” diyerek genç çevrecileri küçümsemeye bafllad›klar› bugünlerden 37 y›l önce, üç gönüllü Vancouver’dan yola ç›karak, Alaska’n›n do¤usunda ABD’nin yapt›¤› nükleer denemeyi protesto etti. 2000’li y›llarda, binlerce eylemci ve milyonlarca kifliyi bulan üye say›s›yla, “Greenpeace” (Yeflilbar›fl)in tek amac› vard›: Dünyay› kurtarmak! “Yeflilbar›fl” gezegenimizin dört bir yan›nda ifllenen çevre katliamlar›na karfl›, 1971’den buyana savafl›m veriyor. Çal›flmalar›n› ba¤›ms›z olarak sürdürmek için devletlerden, flirketlerden ya da siyasi partilerden ba¤›fl ve sponsorluk kabul etmiyor. Tüm çal›flmalar›n›n kayna¤›n›, yaln›zca bireylerden ald›¤› maddi ve manevi destek oluflturuyor. Dünya çap›nda ilk büyük çevreci örgütlenme öyküsünü anlatan ve bu iletinin “Focus Aral›k 2001” say›s›ndan al›narak haz›rland›¤›n› belirten, “merakediyorum” grubundan Kerem’e “krmhby@gmail.com” teflekkür ediyor ve 37 y›ll›k bu idealist kavga öyküsünü özetliyoruz. *** Küçük bir bot, 15 Eylül I971’de, hidrojen bombas› denemesinin gerçeklefltirilece¤i alana do¤ru Kanada’n›n Vancouver kentinden yola ç›kt›. ABD hükümeti, deprem kufla¤›nda bulunan Amchitka Adas›’na bir megatonluk hidrojen bombas› atmay› planl›yordu. “Phyllis Cormack” adl› botun içindeki üç gönüllünün amac›, yanlar›ndaki ga-

K

“Yeflilbar›fl” gezegenimizin dört bir yan›nda ifllenen çevre katliamlar›na karfl›, 1971’den buyana savafl›m veriyor. Çal›flmalar›n› ba¤›ms›z olarak sürdürmek için devletlerden, flirketlerden ya da siyasi partilerden ba¤›fl ve sponsorluk kabul etmiyor. Tüm çal›flmalar›n›n kayna¤›n›, yaln›zca bireylerden ald›¤› maddi ve manevi destek oluflturuyor. 48

49


“Greenpeace” üyelerinden Bob Hunter bir strateji toplant›s›nda konufluyor.

zetecilerin yard›m›yla eylemlerini dünyaya duyurmakt›.

“P

hyllis Cormack”, 30 Eylül’de Amchitka Adas›’na yaklaflt›. Ancak, üç gönüllü ABD Sahil Güvenlik güçleri taraf›ndan tutukland› ve alandan uzaklaflt›r›ld›. Bomba 6 Kas›m’da patlat›ld›. Günümüzdeki ad›yla “Greenpeace” (Yeflilbar›fl) örgütünün bayra¤› alt›nda bar›nan bu üç adam, nükleer denemeyi engelleyememifllerdi. Ama, eylemleri ABD’nin tüm gazetelerinde manfletten verildi. Amchitka, bir daha nükleer deneme alan› olarak kullan›lmad›. ‹lk kez gerçeklefltirilen bu do¤rudan eylem, taktik baflar›ya ulaflm›flt›. *** 50

Protestoculardan Bob Hunter’›n –o dönemde “Vancouver Sun”da gazeteciydi– Amerikan yerlilerinin mitolojilerini içeren bir kitapla gemiye ç›kmas› ve “Ateflin Gözü” adl› bir K›z›lderili kad›n›n kehanetlerini okumas›, “Greenpeace” efsanesinin bafllang›c› say›l›yor. K›z›lderili kad›n, bir gün dünyan›n tüm kaynaklar›n›n tükenece¤ini, hayvanlar›n ölece¤ini ve nehirlerin kirlenece¤ini öngörüyordu. Ancak, çok geç kal›nmadan bir grup beyaz adam›n gezegeni kurtarmak için harekete geçece¤ini ve onlar›n “Gökkufla¤› Savaflç›lar›” olarak adland›r›laca¤›n› belirtiyordu. Bu, çok etkileyici bir ç›k›flt› ve 30 y›ld›r dünyan›n farkl› noktalar›nda çarp›c› eylemler gerçeklefltiren “Greenpeace”in bildirgesine dönüfltü.

“Greenpeace” gemisi “Arctic Sunrise”...

1980’li y›llarda ve 90’lar›n bafl›nda artan güçleri s›ras›nda kulland›klar› o ünlü gökkufla¤› logosu, bu inançlar›n› destekliyordu. ‹dealist ö¤renciler ve farkl› meslek gruplar›ndan sayg›de¤er orta yafll› üyeler, art›k bu bayrak alt›nda birlefleceklerdi. *** öylesine büyük bir organizasyona dönüflecekleri, 1960’lar›n sonunda bu ifle giriflen kurucular›n bile düflleyemeyece¤i bir durumdu. Eski mühendis Jim Bohlen, o¤ullar›n›n askere ça¤r›lmamas› için ABD’yi terk etmiflti. Kanada’da, s›rad›fl› avukatlar Paul Cote ve Irving Stowe ile tan›flt›. Üç kafadar, bar›flseverlik ve çevrecilik düflüncesini yayabilecekleri bir hareket plan› içindeydi-

B

ler. Daha sonra kendileriyle ayn› düflünceleri paylaflan Bob Hunter, David McTaggart ve Patrick Moore da gruba dahil oldu. Günümüzde tüm dünyada bilinen ad, yo¤un tart›flmalar s›ras›nda belirdi. Üyelerden biri, k›s›k sesle flöyle demiflti: “Aç›kças›, bu bir yeflilbar›fl hareketi olmal›...” *** 1971 eylem için do¤ru zamand›. 1971, Vietnam Savafl›’n›n doru¤a ulaflt›¤›, savafl 盤›rtkanlar›n›n ABD’de seslerini iyice yükseltti¤i y›ld›. Güneydo¤u Asya, Biafra Cumhuriyeti, Kuzey ‹rlanda ve Hindistan’›n güneyi savafla dahil olmufl ve silah yar›fl›, yeni bir çehreye bürünmüfltü: Çin nükleer bombaya sahipti, Nixon ABD baflkan›yd› ve Brejnev Kremlin Saray›’nda oturuyordu. 51


“Shell”in Brent Spar Platformu’nda 1995’te çevre eylemcilerine karfl› tazyikli su s›k›lm›flt›.

mchitka kampanyas›, “Greenpeace”in tan›k olma (Kuveyk›r mezhebinin sessiz toplant›lar›n› biçimlendiren felsefe) ve medyan›n dikkatini çekme kar›fl›m›ndan oluflan eylem biçiminin baflar›s›n› kan›tlam›flt›. Art›k, Kuzey Amerika’da öncekinden çok daha etkin olmalar› gerekiyordu. *** 1972’de, bu kez Fransa, Pasifik’teki Frans›z Polinezyas›’nda nükleer silahlar›n› deniyordu. David McTaggart, 12 m.’lik “Vega” adl› kotras›yla bu olaya meydan okumaya karar vermiflti. Bomban›n at›lmas›n› engelleyememiflti; ancak, 1973’te eylemini tekrarlad›. Bu eylem s›ras›nda, Frans›z komandolar “Vega”ya ç›kt›lar ve McTaggart’› öldüresiye dövdüler.

A

52

Herfleye karfl›n, ay›rd›nda olmad›klar› birfley vard›: Gemi mürettebat›ndan bir kifli, tüm olay› kameraya alm›fl ve görüntüleri bas›na vermiflti. Protesto gösterisi ve dayak sahneleri, “Greenpeace”in taraf› tutularak bir anda tüm dünyaya yay›lm›flt›. Bunun üzerine Fransa, 1975’te atmosferdeki denemesini iptal etti. “Greenpeace”in ana gemisi “Rainbow Warrior” (Gökkufla¤› Savaflç›s›) 1985’te Yeni Zelanda sular›nda yol al›rken, Frans›z Savunma Bakan› Charles Hernu ve Gizli Servis Baflkan› Henri Lacoste’nin planlamas› sonucu bat›r›ld›. *** “Greenpeace”... Dünya art›k tan›yor ve ilgiyle izliyordu. Bu tarihi bir and›. “Greenpeace”, kahraman mazlum gibi gö-

“Greenpeace” üyelerinden Bob Hunter yavru bir fokla...

rülüyordu. Art›k dünya, Goliath’a karfl› savafl›p onu yenmifl Davut gibi, yeni bir David’e sahipti. Bu yeni imaj, “Greenpeace”i kendili¤inden zirveye oturttu. Balina avc›lar›na karfl› verdikleri savafl›mda yaflananlar ise, arkalar›na ald›klar› deste¤i daha da perçinleyecekti. Tüm dünya, balina avc›lar›yla yeflilbar›flç›lar aras›ndaki çekiflmeyi izliyordu. Z›pk›nc›lar, küçük botlar›ndaki savunmas›z insanlara atefl aç›yorlard›. Filonun yan taraf›ndaki ölü balinalar, görüntüleri daha da dramatiklefltiriyordu. Gönüllerde taht kurmalar›n› sa¤layacak olay ise, Labrador buzullar›nda yafland›. Bir fok yavrusunu kuca¤›na al›p korumaya çal›flan Patrick Moore’un, sopalarla fok yavrular›n› öldü-

ren avc›larla savafl›m›n›n görüntüleri, harekete duyulan sempatiyi ikiye katl›yordu. “Greenpeace” amac›na ulaflm›flt›. Onlar› görmezden gelmek art›k olanakl› de¤ildi. 1978’de ilk ciddi baflar›lar›n› elde ettiler. skoçya Orkney Adalar›’ndaki gri foklar›n katliam›, öncülüklerinde yürütülen halk protestolar› sonras›nda durdu. Kamuoyu, yüreklerini tutku ve kararl›l›kla ortaya koyan bu gönüllüleri çok sevmiflti. Pek çok kimse, örgütü hâlâ ilk y›llar›ndaki bu eylemleriyle an›yor. *** ‹lk on y›l geride b›rak›ld›¤›nda, arkalar›na ald›klar› destekle, “Greenpeace” örgütü ad›n› “Greenpeace International” (Uluslararas› Greenpeace) olarak de¤ifltirdi.

I

53


BD EK‹M 2008

“Greenpeace” karfl›laflt›¤› tüm güçlüklere karfl›n, savafl›m›n› sürdürüyor.

Üyelerin mutfaklar›nda toplant› yap›lan günler geride kalm›flt›. ob Hunter’›n 1979’da söyledi¤i gibi, “Köklerini salan çevreci hareket art›k yavafllat›lamaz. ‹ddiaya girerim ki, 1970’li y›llarda 10 kifliden 8’i “Ekoloji”nin ne anlama geldi¤ini bilmiyordu. 10 y›l içinde ailelerin aras›nda konuflulan bir kavrama dönüfltü. Tabii ki ‘Greenpeace’ bunu tek bafl›na baflarmad›; ancak amaçlad›¤›m›z› yapt›¤›m›z› düflünüyorum: ‹nsanlar›n zihinlerine çevrecili¤i kaz›d›k.” *** Örgütün 1985 ile 1990 y›llar› aras›nda üye say›s› 1 milyondan 4,8 milyon kifliye ç›kt›. Günümüzde, merkezi Amsterdam’da olan örgütün her k›tada ofisleri

B

54

ve tüm dünyayla iç haberleflme ba¤lant›l› gemileri var. Stratejileri de tümüyle de¤iflmifl durumda. Avukatlar›, lobi faaliyetlerini yürüten bürokratlar› ve Londra, Boston ve Kiev’de, kampanyalar› destekleyecek bilimsel araflt›rmalar› ve bilgileri sa¤lad›klar› bilim merkezleri bulunuyor. Yapt›klar› çal›flmalar ve amaçlar› da küresel bir görünüm kazand›. Eski demir perde ülkelerindeki denetlenemeyen hava kirlili¤inin önlenmesi, Çernobil kazas›, Exxon Valdez petrol felaketi, iklim de¤iflikliklerine umars›zl›k, asit ya¤murlar›, orman katliamlar›, ozon tabakas›ndaki delik gibi, hepsi ayn› zamanda politik sorunlar olan bu konularda çal›flmalar›n› yürütüyorlar. Çabalar›n›n karfl›l›¤›n› da gö-

rüyorlar. Örne¤in, Antarktika Sözleflmesi’ne imza koyan ülkeler, 1991’de, bölgedeki mineral araflt›rmalar›n› 50 y›ll›¤›na yasaklad›lar. 1992’de, 160 ülkenin kat›ld›¤› Rio Dünya Zirvesi’nde bir öneri konuflmas› yapt›lar. Yüksek miktarda at›klar›n saklanmas›n› yasaklayan sözleflmeyi dünyaya kabul ettirdiler. Dahas› Antarktika, 1994 y›l›nda balinalar›n do¤al koruma alan› ilan edildi. *** “Greenpeace” karfl›laflt›¤› tüm güçlüklere karfl›n, çeflitli evrelerden geçen geliflimini ve savafl›m›n› sürdürüyor. Günümüzde “Greenpeace”in d›fl›nda iki büyük çevre örgütü daha var: Yaban Yaflam› Destekleme Fonu (WWF) 1971’de kuruldu. Türleri tehlikede olan hayvanlar› korumak için kurulan WWF, 1986’da amac›n› geniflleterek çevre konular›na da yöneldi. ‹nsanlar›n yol açt›¤› iklim de¤iflikliklerini engellemek gibi, “Greenpeace”le ortak pek çok amac› var. Türleri tehlikeye giren hay-

vanlara yönelik çal›flmalar› ve okyanuslar› iyilefltirme projesi, di¤er etkinlikleri... “Greenpeace”den ayr›ld›¤› tek nokta, do¤rudan eylem yöntemini ye¤lememesi ve merkezi bir örgütlenme olmas›. WWF yetkilileri, kendi çal›flmalar›n›n daha akademik bir yap› içerdi¤ini ve “Greenpeace” gibi keskin çizgilerde yol almad›klar›n› belirtiyorlar. 1971 y›l›nda kurulan Dünya Dostlar› (FOE)’n›n amac› da, “Greenpeace”le ayn› do¤rultuda. Örne¤in, iklim de¤ifliklikleri ve besinlerin güvenli¤i gibi... Besinlerde tehlike do¤urabilecek kimyasallara, hava kirlili¤ine ve ulafl›m sistemlerinin çevresel etkilerine yönelik çal›flmalar yürütüyorlar. 66 ülkede üyeleri bulunsa da, birbirinden ba¤›ms›z çevre örgütlerini tek çat› alt›nda toplayan bir görüntüsü var. Dolay›s›yla, “Greenpeace” gibi düzenli bir örgütü yok. Yetkililer, “Greenpeace”le yar›flmad›klar›n›, yaln›zca onlar› tamamlad›klar›n› belirtiyorlar.•

Yeni evli bir çift, birlikte bir dü¤üne gideceklerdi. Erkek hazırlandı ve makyajını yapmakta olan eflini beklemeye baflladı. Yarım saat sonra da efli geldi ve hazır oldu¤unu söyledi: “Seni bu denli çok bekletti¤im için kusura bakma” dedi efline. “Göz kapaklarımı boyamaktı, kirpiklerimi takmak, yüzüme fondöten, yanaklarıma allık sürmek, dudaklarımı boyamak derken, bir saate yakın zamanım gitti do¤al bir görünüme sahip olabilmem için...”• 55


KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsinoğlu

Ernesto Rafael Guevara de la Serna

devrim simgesi mi, bikini deseni mi?

A

lman Federal Haberalma Servisi Baflkan› Ernst Uhrlau, A¤ustos 2008’de “Bild” gazetesinde yay›mlanan röportaj›nda, “devrimciler dünyas›”nda önemli bir simge olan Ernesto Rafael Guevara de la Serna’ya göndermede bulunuyor ve flöyle diyordu: “Osama bin Laden bundan sonra, flahsen daha fazla sald›r› plan› yapamaz; fakat El Kaide’nin Che Guevara’s› gibi, terör flebekesini birarada tutan önemli bir kal›nt› olacakt›r!” Arjantin-fiili kökenli yazar, ö¤retim üyesi ve insan haklar› savunucusu Ariel Dorfman, ABD haber dergisi “Time”da Haziran 1999’da yay›mlanan makalesinde, “Yüzy›l›n yüz önemli insan›” aras›nda yer verdi¤i Che Guevara hakk›nda flunlar› yaz›yordu: “Bu gezegende 3 milyar› aflk›n insan yaflamlar›n› sürdürmek için günde 2 dolar› bile bulam›yor. Ve do¤an her günle birlikte, 40 bin çocuk –yani her saniyede bir çocuk!– süregelen açl›kla ilintili hastal›klara yakalan›yor. 57


du. S›k›yönetim mahkemelerinde yarg›land›ktan sonra, 14 y›l›n› cezaevinde geçirdi. Kürkçü’nün çevirisine göre, Ariel Dorfman makalesinde flöyle diyordu: “Dünyan›n kudret sahipleri ak›llar›ndan ç›kartmasalar iyi olur: Che Guevara’n›n sab›rs›z gözleri, onu içine t›kmaya çabalad›¤›m›z tiflörtün ba¤r›ndan alev alev bakmaya devam ediyor.” *** Bu arada farkl› bir bak›fl aç›s›na göre, tiflört konusu flöyle de¤erlendiriliyor: “Bir zamanlar devrim simgesi olan Che Guevara, flimdi tüketim ekonomisinin pazarlama arac› oldu ve tiflört, posta kart›, anahtarl›k ve bikini mayolar›n üstünde desen olarak yer al›yor!” Che’yi destekleyenler ve dul efli, onu kutsal bir simge olarak savunurken, karfl› ç›kanlar, “muhaliflerini vahflice infaz eden bir katil oldu¤unu” belirtiyorlard›.

“On y›llar once Che’yi, kendisini Bolivya’da bekleyen mermiye ve o fotografa götüren yolculu¤a ç›kartan dehfletengiz adaletsizlik ve eflitsizlik hep orada, oldu¤u yerde durmaya devam ediyor.” Söz konusu makaleyi Ertu¤rul Kürkçü ‹ngilizce’den çevirmiflti. 68 kufla¤›n›n önde gelen ö¤renci liderlerinden olan Kürkçü, Ekim 1970’de Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (DEVGENÇ) baflkanl›¤›na seçilmiflti. Mahir Çayan ve arkadafllar›n›n öldürüldü¤ü K›z›ldere olay›ndan sa¤ kurtulan tek kifli ol58

“T

he New York Times”da Marc Lacey imzas›yla Ekim 2007’de yay›mlanan ve Küba’n›n Santa Clara köyünde düzenlenen Che’nin 40’›nc› ölüm y›ldönümü resmi törenlerini anlatan haber, flöyle devam ediyor: “Che Guevara’n›n 46 yafl›ndaki k›z› Aleida Guevara March, Che tiflörtlerinin, posta kartlar›n›n ve resimlerinin, –dünya’dan söz etmeden– Küba’n›n her taraf›nda sat›lmas›na katlanabilece¤ini, çünkü kimi müflterilerin Che’yi azizlefltirip ba¤r›na bast›¤›n› söylüyor.” Kübal› fotografç› Alberto Kor-

Ernesto Che Guevara’n›n yakalanmas› ve 39 yafl›nda öldürülmesinde görev yapan CIA’n›n eski istihbarat eleman› Gustavo Villoldo, “ifllemin tamamland›¤›n›” belgelemek için cesedin foto¤raflar›n› çekmifl, parmak izini alm›fl, bu arada –k›z›lderili usulü– saç›ndan bir tutam kesip, “an›” olarak saklam›flt›.

da Diaz’›n, Mart 1960’da bir cenaze alay›nda çekti¤i ve 1967’de Che’nin Bolivya’da askerler taraf›ndan öldürülmesinden bir hafta önce, “Paris Match” dergisinde yay›mlanan bereli fotograf›, dünya çap›nda ünlenmiflti. Diaz, fotograf› votka reklam›nda izinsiz kullanan bir ‹ngiliz ajans›n› dava edip, 50 bin dolar kazanm›fl ve paray›, yoksul çocuklara ilaç al›nmas› için ba¤›fllam›flt›. Diaz 2001’de 72 yafl›nda yaflama veda etti. Che’nin k›z›, çocuk doktoru Aleida Guevara March, bereli fotograf›n ticari amaçlarla kullan›lmamas› için çok u¤raflt›klar›n›, babas›yla ilgili konferanslar vermek amac›yla tüm dünyay› dolaflt›¤›n›,

‹talya’da bu fotograf›n bas›l› oldu¤u tiflörtü gençlere imzalad›ktan sonra, onlar›n “faflist” oldu¤unu ö¤rendi¤ini belirtip iç geçiriyor:

“C

he hakk›nda hiçbir fley bilmiyorlard›. Bir keresinde John F. Kennedy Jr. ile Avrupa’da karfl›laflt›k ve ünlü kiflilerin ailesinden gelmenin yol açt›¤› tehditlerden söz ettik. “O harika bir insan, Küba’da iflbafl›na gelmesi için Che’nin yard›mc› oldu¤u hükümetin devrilmesi amac›yla, Domuzlar Körfezi Operasyonu emrini veren babas›ndan onu ayr› tutabiliyorum.” *** 59


BD EK‹M 2008

Aleida Guevara March, babas›n›n dinlenmeye gitti¤i Küba’n›n do¤usundaki Santa Clara köyündeki evinde görülüyor.

rnesto Che Guevara’n›n yakalanmas› ve 39 yafl›nda öldürülmesinde görev yapan CIA’n›n eski istihbarat eleman› Gustavo Villoldo, “ifllemin tamamland›¤›n›” belgelemek için cesedin fotograflar›n› çekmifl, parmak izini alm›fl, bu arada –k›z›lderili usulü– saç›ndan bir tutam kesip “an›” olarak saklam›flt›. Che’nin ölümünden 40 y›l sonra, Ekim 2007’de, Dallas’ta aç›k art›rma galerisi sahibi olan “Haydut” takma adl› Tom Slater, Villoldo’nun saklad›klar›n› 100 bin dolar bafllang›ç rakam›yla sat›fla ç›kard›¤›nda, büyük bir tepkiyle karfl›laflm›flt›. Che’yi destekleyenler ve dul efli, onu kutsal bir simge olarak savunurken, karfl› ç›kanlar, “mu-

E

60

haliflerini vahflice infaz eden bir katil oldu¤unu” belirtiyorlard›. Aç›k art›rmac› Slater ise bu konuda, AFP Haber Ajans›’na flunlar› söylüyordu: “Bay Villoldo, Che’nin politik bir simge olmas›ndan çok mutsuz. Bu öykünün tüm yönleriyle ortaya ç›kmas› için sab›rs›zlan›yor. Che’nin bir katil ve haydut oldu¤unu, onu avlay›p yere devirmeyi çok uygun buldu¤unu düflünüyor.” Sevgi ve tepki gibi karfl›t duygular›n yo¤unlaflt›¤› bir ortamda, Reuters Haber Ajans› da ayn› günlerde, gerilla lideri Che Guevara’n›n Venezuela’daki an›t›n›n tahrip edildi¤ini bildiriyor, “2,5 metre boyundaki cam an›t›n, iki hafta önce Andean Da¤› karayolu yak›n›nda yap›lan aç›l›fl törenine, Venezüella baflkan yar-

d›mc›s› ve Küba büyükelçisinin kat›ld›klar›n› an›msat›yordu. Atefl edilerek ve çekiçle parçalanan an›t›n yan›na b›rak›lan “Yurtseverler Cephesi” imzal› notta flöyle yaz›yordu: “Che için hiçbir an›t istemiyoruz. O, çocuklar›m›za örnek olamaz!” Devlet ajans› “Bolivarian” ise, Kültür Bakan› Yard›mc›s› Ivan Padilla Bravo’nun, ayn› yerde, ayn› an›t›n yeniden yap›laca¤›n› söyledi¤ini aç›kl›yordu. *** Che’nin 9 Ekim 2007’de 40’›nc› ölüm y›ldönümü törenlerinden birkaç gün önce, Küba medyas›nda flu haber yay›mland›: “Bolivya ordusunda çavufl rütbesiyle görev yapan Mario Teran, Che Guevara’n›n yakalanmas› ve öl-

dürülmesi operasyonuna kat›lm›flt›. “Latin Amerika ülkeleri halk›na Küba’n›n uygulad›¤› ücretsiz göz ameliyat› program›ndan yararlanan Mario Teran, Küba’da katarakt ameliyat› olmufl, o¤lunun Kübal› doktorlara yazd›¤› teflekkür mektubu, bir Bolivya gazetesinde yay›mlanm›flt›.” Bir y›l önce yap›lan bu ameliyatla ilgili haber, Küba medyas›nda Che’nin 40’›nc› ölüm y›ldönümüne denk düflürülerek yineleniyor, propaganda çark› olanca h›z›yla dönmeye devam ediyordu. Ekim 2008’in güncel sorusu ise flu: “Ernesto Rafael Guevara de la Serna, devrim simgesi mi, bikini deseni mi?..”• m.muhsinoglu@gmail.com

Adam çok gamsız biriydi. Üstelik, tembeldi de... Yerinden kıpırdamaya üflenir, her iflini yavafl yavafl yapardı. Köyün yafllılarından biri, onun bu durumuna sinirlendi ve günün birinde onu azarladı: “Herfleyi çok a¤ır yapıyorsun” dedi. “Senin çabuk yaptı¤ın fley yok mudur?..” Gamsız ve tembel kifli, hemen yanıt verdi: “Elbette var” dedi. “Çabuk yorulurum...”• Adam horozundan sürekli flikayet ediyordu. Arkadafllar›, onun bu flikayetlerinden b›km›fllard›. Bir gün yine horozunu flikayet etmeye bafllay›nca arkadafllar› dayanamad›lar ve sorrdular: “Anlat” dediler. “Bir horoz nas›l olur da tembellik yapabilir?” Adam bu soruyu bir örnekle yan›tlad›: “Sabah erkenden komflu horozlar öterken, o ötmüyor, onaylamak için bafl›n› afla¤› yukar› sall›yor.”• 61


Ankara Ticaret Odas› taraf›ndan haz›rlanan ve Bat› ülkelerinin tarihindeki katliam ve soyk›r›mlara dikkat çekilen raporda, sözde Ermeni soyk›r›m›n› ilk olarak 1982’de Güney K›br›s Rum Kesimi’nin tan›d›¤› belirtilerek, Rumlar’›n 1912’de K›br›s Türkleri’ne yönelik katliamlara bafllad›¤› da ifade ediliyor. YAZAN: BARIfi TARKAN vrupa Birli¤i (AB) ülkelerinin yan›s›ra, Rusya ve ABD’yi de içine alan “Katliam ve Soyk›r›m Sicili Raporu”nda, 25 AB üyesi ülkenin 9’unun sicilinin bozuk oldu¤u belirtiliyor. “Sicili bozuk” ülkelerin, Almanya, Belçika, Danimarka, Fransa, ‹ngiltere, ‹spanya, ‹talya, Yunanistan ve Güney K›br›s Rum Kesimi olarak s›raland›¤› raporda, Rumlar’›n 1912 y›l›nda K›br›s Türkleri’ne yönelik katliamlara bafllad›¤› vurgulan›yor. Ankara Ticaret Odas› (ATO) taraf›ndan haz›rlanan ve Bat› ülkelerinin tarihindeki katliam ve soyk›r›mlara dikkat çekilen raporda, sözde Ermeni soyk›r›m›n› ilk olarak 1982’de Güney K›br›s Rum Kesimi’nin tan›d›¤› belirtilerek, Rumlar›n 1912’de K›br›s Türkleri’ne yönelik katliamlara bafllad›¤› da ifade ediliyor. Raporda Bat›l› ülkelere iliflkin saptamalar flöyle s›ralan›yor: Fransa: 20’nci yüzy›l› kana boyayan soyk›r›mlar›n mimarlar› aras›nda yer ald›. Cezayir’i 132 y›l boyunca iflgal alt›nda tutan Fransa, 1954-1962 y›llar› aras›nda 1,5 milyon Cezayirli’yi katletti. Belçika: Sömürgesi alt›ndaki Ruanda ve Kongo’da 10 milyondan fazla insan soyk›r›ma u¤rad›. ‹talya: Libya’da 1911’den 1940’l› y›llara dek uygulad›¤› imha operasyonlar› ve çölün ortas›na kurdu¤u toplama kamplar›nda, 100 binlerce Afrikal› Müslüman yaflam›n› kaybetti.

A

62

63


Dünyan›n ilk üniversitesinin kuruldu¤u, Arflimed’in suyun kald›rma kuvvetini orada keflfetti¤i, Eratosthenes’in dünyan›n çap›n›, Euclid’in ise geometrinin kurallar›n› ortaya koydu¤u ‹skenderiye kentinin ad›, ‹ngilizler’in iflledi¤i bir vahfletle birlikte tarihe geçecekti.

lmanya: Almanlar 19331945 y›llar› aras›nda Büyük Alman ‹mparatorlu¤u’nu kurmak ve mükemmel Alman ›rk›n› yaratmak hedefiyle, öteki milletlerden ve etnik gruplardan 21 milyon insan› topluca kurfluna dizerek, toplama kamplar›nda, f›r›nlarda yakarak, gaz odalar›nda zehirleyerek soyk›r›ma u¤ratt›. Danimarka: 1945 y›l›nda 250 bin Alman mülteciyi ölüme terk etti. ‹spanya: Diktatör Francisco Franco, ülkesinde 30 bin muhalifini öldürttü. ‹spanyollar, Amerikal›lar’la birlikte milyonlarca K›z›lderili’yi katletti. ‹ngiltere: 1788-1938 tarihleri aras›nda sömürgelefltirmek amac›yla gitti¤i Avustralya’da yerleflik

A

64

yerli halk Aborijinler’i sistematik olarak yok etti. 750 bin Avustralya yerlisinden yaln›zca 31 bin kifli sa¤ kalabildi. (‹ngilizler’in Birinci Dünya Savafl›’nda tutsak 15 bin Türk askerini nas›l kör etti¤inin dramatik öyküsünü ise afla¤›da okuyacaks›n›z.) Rusya: Lenin, 1917-1920 y›llar› aras›nda 30 bin muhalifini infaz ettirdi. ABD: Amerika, soyk›r›mlara K›z›lderililer’i katletmekle bafllad›. Amerikal›lar ve ‹ngilizler, Almanlar’›n savafl› kaybetmelerinin ard›ndan, Dresden kentine s›¤›nan Alman göçmenlerin üzerine 3 gün süreyle havadan bomba ya¤d›rd›. Bu harekâtta ço¤unlu¤unu çocuk ve kad›nlar›n oluflturdu¤u 200 bin kifli yaflam›n› kaybetti. Japonya’n›n Hiroflima ve Nagazaki

Ba¤dat’›n düflmesinden sonra Türk askerleri, Korgeneral Stanley Maude’›n komutas›ndaki ‹ngiliz birliklerince tutsak al›nm›flt›. Bu tutsaklar›n bir bölümü belki de gözleri vahfli biçimde kör edilen askerlerimiz aras›ndayd›.

kentlerine att›¤› atom bombalar› sonucu 135 bin kifli öldü. ABD’nin Vietnam’› iflgali ise, 70 bin kiflinin ölümüyle sonuçland›. ABD son olarak Felluce’de 1500 sivili öldürdü. (Irak’ta kaç sivilin yaflam›n› kaybetti¤i ise –bugün için– kesinlikle bilinmiyor.) *** ünyan›n ilk üniversitesinin kuruldu¤u, Arflimed’in suyun kald›rma gücünü orada keflfetti¤i, Eratosthenes’in dünyan›n çap›n›, Euclid’in ise geometrinin kurallar›n› ortaya koydu¤u ‹skenderiye kentinin ad› ise, ‹ngilizler’in iflledi¤i bir vahfletle birlikte tarihe geçecekti. Birinci Dünya Savafl›’nda toplam 150 bin askerimiz, ‹ngilizler’e tutsak düflmüfltü.

D

Bu tutsaklar›n bir bölümü, M›s›r’›n ‹skenderiye kenti yak›nlar›nda bulunan “Seydibeflir Kuveysna Osmanl› Useray-i Harbiye Kamp›”nda hapsedildi. Bu kampta, 1918’de Filistin Cephesi’nde tutsak düflen 16. Tümen’in 48. Alay›’na ba¤l› Osmanl› askerleri tutuluyordu. 12 Haziran 1920’ye de¤in iki y›l boyunca her türlü iflkence, eziyet, a¤›r hakaret ve afla¤›lamaya maruz kald›lar. Bu insanl›k d›fl› muamelenin nedeni ise, Ermeni çevirmenlerdi. Türkçe bilen Ermeni çevirmenlerin yalan, yanl›fl çeviri ve k›flk›rtmalar› yüzünden, kamp›n ‹ngiliz komutanlar› az›l› Türk düflman› kesilmifllerdi. Savafl bitmiflti. Ancak, kamptaki koflullar 65


ad›yla Temmuz 2004’te yay›mlanan bir kitapta, bir Türk subay›n›n ‹ngiliz tutsak kamp›ndaki üç y›l› anlat›l›yor ve flu bilgi veriliyor:

“K Askerlerimiz, mikrop k›rma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlar›na sokuldu. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol maddesi kat›lm›flt›. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek bafllar›n› suya soktular. Ancak, bafllar›n› sudan kald›rd›klar›nda art›k göremiyorlard›.

nedeniyle ölenler d›fl›ndaki tutsaklar› teslim etmek, ‹ngilizler’in ifline gelmiyordu. Olas› yeni bir savaflta, bu askerlerin yeniden karfl›lar›na ç›kabilecekleri, Ermeniler taraf›ndan, ‹ngilizler’in beyinlerine ifllenmiflti. Çözüm toplu katliamd›. skerlerimiz, mikrop k›rma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlar›na sokuldu. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol maddesi kat›lm›flt›. (Krizol, günümüzde Lysol markas›yla tuvaletlerde dezenfekte edici olarak kullan›l›yor. Cilt kanserine etkisi kan›tland›¤› için 2003’te AB taraf›ndan amatör ve lisanss›z kullan›m› yasakland›.) Mehmetçik’ler, daha ayakla-

A 66

r›n› dezenfekte havuzlar›na soktuklar›nda, bu madde nedeniyle hafllan›yorlar; ancak ‹ngiliz askerleri, dipçik darbeleriyle onlar›n havuzdan ç›kmalar›na izin vermiyorlard›. Bellerine dek gelen suya batan Mehmetçik’ler, bafllar›n› sokmak istememifllerdi. Bunun üzerine ‹ngilizler havaya atefl etmeye bafllam›flt›. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek bafllar›n› suya soktular. Ancak, bafllar›n› sudan kald›ran art›k göremiyordu. Çünkü gözleri yanm›flt›. Bunu gören s›radaki askerlerimizin direnmeleri de yarar sa¤lamad› ve 15 bin askerimiz göremez oldu. *** “Katran Kazan›nda Sterilize”

onu Ankara’ya Malta Esir Kamp›’ndan dönen Edirne Mebusu fieref ve Faik Beylerin, 25 May›s 1921 tarihinde TBMM’de yapt›klar› konuflmalarla intikal etti. “28. 5. 1337 Cumartesi günü TBMM’nin 37. ‹çtima’s›nda, Faik ve fieref Beyler bir takrir vererek, ‹ngiltere’nin Türk pafla, milletvekili, yazar ve sair meslekten ayd›nlar› Malta’da tutuklu olarak bulundurmas›n›n, hiçbir milletleraras› hukuka uymad›¤› ifade edildikten sonra, M›s›r’da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evlâd›n›n gözlerinin kör edildi¤i, bunun faili olan ‹ngiliz tabib, garnizon komutan› ve zabitlerin cezaland›r›lmas› için TBMM’nin teflebbüse geçmesi isteniyordu. “Bu konuflmalar TBMM hükümetini de harekete geçirmifl ve konunun takip edilmesi için hükümet karar› al›nm›flt›. Ankara Cumhuriyet Arflivi’nde bulunan 28 Haziran 1337 tarihli, alt›nda Mustafa Kemal Pafla’n›n da TBMM Reisi s›fat› ile imzas› bulunan Bakanlar Kurulu Karar›’nda da flunlar söyleniyordu: “‘Malta’da mevkuf bulunanlar ile M›s›r’da onbefl bin esiri

kasten malül b›rakan ‹ngiliz tabibleriyle, garnizon kumandan ve zabitleri hakk›nda Edirne Mebusu fieref ve Faik Beyler taraf›ndan verilüp, ‹cra Vekilleri Heyeti’ne tevdi ve tensip edilen ve Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesi’nin 29. 5. 337 tarihli ve zab›t ve kavanin kalemi 354/706 numaral› tezkere ile mürsel takrir, icra vekilleri heyetinin 28. 6. 337 tarihli içtima›nda k›raat olunarak, lâz›m gelen bu mütalâati fenniye dermeyan› z›mn›nda, S›hhiye ve teflebbüsat› siyasiyede bulunmak üzere Hariciye Vekaleti’ne takrir sureti musaddakas›n›n lefiyle iflar› karagir olmufltur. 28 Haziran 337’ “Yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vard›. Bu hesap sorma ifli de unutuldu gitti.”• 67


29 Ekim 1961 sabahı Türkiye’de yapılan bir otomobil, Türkiye’de yapılan kendi motorunun gücüyle meclis binasının önüne götürülerek dördüncü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e sunuluyordu...

YAZAN: SEMRA ATAY kinci Milli Birlik Komitesi Hükümeti’nin Ulaflt›rma Bakan› Mehmet Orhan Mersinli’nin görev döneminde, 16 Haziran 1961 Cuma günü Devlet Demiryollar› Fabrikalar› ve Cer Daireleri’nin yönetici ve mühendislerinden oluflan yaklafl›k 20 kiflilik grup, Ankara’da bir toplant›ya ça¤r›ld›lar. Toplant›ya baflkanl›k eden TCDD Genel Müdür Yard›mc›s› Emin Bozo¤lu, Ulaflt›rma Bakanl›¤›’ndan gönderilen bir yaz›y› okudu. Yaz›da ordunun cadde binek ihtiyac›n› karfl›layacak bir otomobil tipinin gelifltirilmesi görevinin Demiryollar› ‹flletmesi’ne verildi¤i ve bu amaçla 1.400.000 TL ödenek ayr›ld›¤› bildiriliyordu. Verilen 4,5 ayl›k süre, 29 Ekim 1961 Cumhuriyet Bayram›’nda dolacakt›. Bu süre içinde bu çapta bir çal›flma yap›labilir miydi? Toplant›da söz alanlar›n ço-

I

68

¤u, böyle bir projede seve seve çal›flmaya haz›r olduklar›n›, ancak böylesine k›sa bir sürede sonuç al›nabilece¤ini sanmad›klar›n› dile getiriyor, bir bölümü de tümüyle olumsuz görüfl bildiriyordu. Bu arada ülke çap›nda bir tart›flma bafllam›fl, bas›ndan üniversitelere, belirli say›da olan sanayicilerden politikac›lara de¤in, herkes Türkiye’de ne otomobil, ne de motor yap›labilece¤ine inan›yor, özel sohbetlerde, röportajlarda, hatta film gösterili konferanslarda bu görüfl vurgulan›yordu. *** Ancak, “Ç›lg›n Türkler” bir inan›lmaz› daha gerçeklefltiriyor ve 29 Ekim 1961 sabah›, Türkiye’de yap›lan bir otomobil, kaportas› pürüzsüz olmasa da, kendi tekerlekleri üzerinde ve yine Türkiye’de yap›lan kendi motorunun gücüyle Büyük Mil69


“Devrim” otomobili 115’inci gününde...

let Meclisi binas›n›n önüne götürülerek dördüncü Cumhurbaflkan› Cemal Gürsel’e sunuluyordu. umhurbaflkan› Gürsel, araban›n ön koltu¤una oturuyor. Meclis bahçesinde tur at›l›rken, Gürsel, ilk Türk otomobilini Atatürk’ün de görmesini istiyor ve “Devrim”in An›tkabir’e götürülmesini emrediyor. Henüz 40-50 metre ilerlemiflken “Devrim” duruveriyor. “Devrim”in floförlü¤ünü yapan Mühendis R›fat Serdaro¤lu “Benzin bitti” diye boynunu bükünce, Gürsel durumu flöyle özetliyor: “Bat› kafas›yla otomobil ya-

C 70

par›z, Do¤u kafas›yla içine benzin koymay› unuturuz.” Cumhurbaflkan› Cemal Gürsel’in bindi¤i “Devrim” otomobilinin, 29 Ekim günü TBMM ön merdivenleri önünde yap›lan “aç›l›fl sürüflü” s›ras›nda “benzinsizlik” nedeniyle durmas›, Ankara’da o gün “F›s›lt›” gazetesinde çeflitli öykülerle kulaktan kula¤a yay›ld›. Oysa iflin tek tan›¤› ve Cumhurbaflkan› Gürsel’in bu sözünü söyledi¤i tek gazeteci, o günlerin Milliyet gazetesi muhabiri Mete Akyol’du. Önce gazetesinde, y›llar sonra da “Yazamad›klar›m” adl› kitab›nda Mete Akyol, “Devrim”in benzinsiz kal›fl›n›n gerçek nedenini ve otomobilden indik-

Cemal Gürsel, ilk Türk otomobilini Atatürk’ün de görmesini istiyor ve “Devrim”in An›tkabir’e götürülmesini emrediyor.

ten sonra Gürsel’in söylediklerini harfi harfine flöyle anlatmaktad›r: “Dört adet yap›lan ‘Devrim’de üç ayr› tip motor kullan›lm›flt›. Dört numaral› ‘Devrim’, en gelifltirilmifl motora sahipti. Bu motorun çizimleri yap›l›rken Mobil flirketi piyasaya yüksek oktanl› benzin ç›karm›flt›. Bu benzin üstünlü¤ünden yararlanmak amac›yla, bu motorda s›k›flt›rma oran› yüksek ayarlanm›flt›. 29 Ekim sabah› Cumhurbaflkan› Cemal Gürsel’e bu motorun bulundu¤u ‘Devrim’in sunulmas› kararlaflt›r›ld›. “Dört numaral› ‘Devrim’, TCDD Eskiflehir Fabrikas›’ndan al›narak trene konuldu, 28 Ekim günü akflam›, TCDD Ankara Fabrikas›’na teslim edildi.

“‘‹çinde çok az miktarda yüksek oktanl› benzin var’ dediler. ‘Yar›n sabah törenin yap›laca¤› meclis binas›na giderken, S›hhiye Meydan›’nda Etibank Genel Müdürlü¤ü binas›n›n önündeki Mobil istasyonundan al›rs›n›z benzini. Yüksek oktanl› benzin yaln›zca orada var.’

“2

9 Ekim sabah› ‘Devrim’, bugün süper benzin diye tan›mlad›¤›m›z yüksek oktanl› benzin alaca¤› Mobil istasyonuna gitmek üzere fabrika kap›s›na ç›k›nca, karfl›s›nda k›rktan fazla resmi makam otomobili buldu. “Baflbakan yard›mc›s›, bakanlar, yüksek rütbeli subaylar, 71


BD EK‹M 2008

TBMM binas›ndan ç›km›fl, a¤›r a¤›r merdivenleri iniyordu.

“K

Nisan 2002’de Tülomsafl tesisinin bahçesinde bir “mini müze” oluflturuldu ve “Devrim” bu müzede iklim koflullar›ndan etkilenmemesi için camekanl› bir bölüme konuldu.

kimi genel müdürler, ‘Devrim’i karfl›lamak ve tören alan›na onunla birlikte gitmek için fabrikan›n önüne gelmifller, bu ilk Türk otomobilinin kap›dan ç›kmas›n› bekliyorlard›.

‘D

evrim’ iflte bu siyah otomobiller konvoyu aras›nda yola ç›kmak zorunda kald› ve do¤al olarak, konvoydan ayr›lamad›¤› için de S›hhiye’deki Mobil istasyonuna u¤rayamad›, benzinini alamad›. “‘Devrim’ TBMM binas› önüne gelince, Mühendis Kemalettin Vardar fabrikaya telefon etti ve bir bidon benzin ald›rt›p acele göndermelerini istedi. 72

Fabrikadan bir görevli, yüksek oktanl› benzin dolu bidonu getirir getirmez, Kemalettin Vardar benzin deposunun kapa¤›n› açt›, benzin bidonunu ald› ve görevliye döndü: “‘Huniyi ver evlad›m’ dedi. “‘Bende huni yok efendim’ dedi görevli. “‹ki mühendis, Kemalettin Vardar ve R›fat Serdaro¤lu, bir gazete buldular, k›v›r›p gazeteden huni yapt›lar. Fakat gazete ka¤›d›, üzerine benzin dökülünce birden hamur oluverdi, içindeki benzin de yerlere akt›. “‘Dikkat, Kemalettin, pafla geliyor.’ “‘Devrim’in geldi¤ini duyan Cumhurbaflkan› Cemal Gürsel,

emalettin Vardar birden pani¤e kap›ld›. Avuçlar›n› birlefltirdi, benzin deposunun a¤z›na tuttu: ‘R›fat çabuk ol, benzini böyle koyal›m.’ “Cumhurbaflkan› yanlar›na geldi¤inde, iki mühendis benzine bulaflm›fl ellerini ceketlerinin arkas›na sildiler. (...) “Gürsel, yüzünde kolayl›kla okunan bir gurur ve mutluluk ifadesiyle ilk Türk otomobiline bindi. Mühendis R›fat Serdaro¤lu ise direksiyona geçti. “‘Devrim’, çevredeki herkesin alk›fllar› aras›nda hareket etti ve 40-50 metre gittikten sonra birden durdu. “‘Niye durduk R›fat Bey?’ “R›fat Serdaro¤lu gerçe¤i aç›klamaktan baflka bir fley yapamad›: “‘Say›n Paflam, depoda yeteri kadar benzin yok da’ diyebildi. “Gürsel tek kelime söylemeden afla¤› indi. Elinden oyunca¤› al›nm›fl bir çocu¤un üzüntülü yüzünden farks›zd› yüzü... Dokunsan›z a¤layacak gibiydi. “Hiçbir fley duymuyor, kimsenin yüzüne bakm›yordu. Gözlerini çok ilerlerde bir yerlere dikmiflti. “Dikkat çekecek kadar bir süre öyle durduktan sonra dudaklar› hafif hafif k›p›rdad›: “‘Bat› kafas›yla otomobil yapar›z, Do¤u kafas›yla içine ben-

zin koymay› unuturuz’ dedi.” Peki, “O gün ölü do¤an” “Devrim”, bugün nerede ve nas›l acaba? Nisan 2002’de Tülomsafl Genel Müdürü Dilaver Zeki Dalo¤lu’nun direktifiyle tesisin bahçesinde bir “mini müze” oluflturuldu ve “Devrim” bu müzede iklim koflullar›ndan etkilenmemesi için camekanl› bir bölüme konuldu. “Devrim”i 29 Ekim 1961’de Ankara’ya tafl›yan ünlü “Karakurt” lokomotifi ve kimi tarihsel de¤eri olan araçlar da orada sergileniyor. *** 47 y›l sonra otomotiv sektöründe ulafl›lan teknolojik geliflmeye gelince, Haziran 2008’de Japon otomobil flirketi Honda, s›f›r karbon sal›ml›, hidrojen yak›tl› ilk otomobilin ticari üretimine bafllad›.

“F

CX Clarity” ad› verilen dört koltuklu yeni model, küresel ›s›nmaya neden olan gazlar›n hiçbirini üretmedi¤i gibi, hidrojen ve elektrikle çal›fl›yor, çevreye yaln›zca su buhar› b›rak›yor. Toyota, hücre yak›t üretimi yetersiz kald›¤› için hibrid otomobil üretiminde h›zla yükselen iste¤i karfl›layamad›¤›n› kaydediyor. Bir öteki otomobil devi Fiat ise, ses ç›karmayan, egzoz gaz› üretmeyen otomobil üretimine geçti. Fiat’›n “Phylla” ad›n› verdi¤i otomobilin gövdesi alüminyumdan, öteki parçalar› ise geri dönüflümlü bir plastikten üretildi.• 73


YAKINDAN TANIDIKÇA Yücel Aksoy

Beyaz› en güzel kullanan ressam:

Maurice Utrillo

M

aurice, okuldan eve döndü¤ünde neler yaflayaca¤›n› elbette bilmiyordu. Kap›y› aç›p içeri girdi¤inde annesini (sonradan üvey babas› olacak) bir adamla seviflirken yakalad›. Sessiz, sakin, içedönük bir çocuk olan Maurice, gördü¤ü manzara karfl›s›nda flok oldu. Merdivenleri uçarcas›na indi, d›flar› ç›kt›, bir an ne yapaca¤›n› bilememenin flaflk›nl›¤› içinde durdu. Sonra da karfl› kald›r›mdaki bistro’ya dald›, daha do¤rusu s›¤›nd›. Tir tir titriyordu. Çok korkmufltu. Bistro sahibesi Madam Guerin, çocu¤un sakinleflmesi için eline bir kadeh içki tutuflturdu. Maurice hiç duraksamadan içkiyi bir yudumda içti. Bir süre sonra sakinleflti. Bu deneyim, Maurice’in körpe zihninde flu yarg›n›n oluflmas›na neden oldu: Alkol, yaflam›n yükünü azalt›yor, s›k›nt›lar› k›sa zamanda unutturuyordu.

‹flte ondan sonra ne zaman can› s›k›lsa, ne zaman sorunlar›yla bafla ç›kamayaca¤›n› duyumsayacak olsa, çözümü içki fliflelerinde arad›. Ve bu (kendince) kolay çözümü yaflam›n›n sonuna dek uygulad›. Maurice Utrillo, 26 Aral›k 1883’te Paris’de dünyaya geldi. Do¤du¤u y›l henüz 18 yafl›nda 75


olan annesi Marie Clementine Valadon o s›ralarda sirk akrobatl›¤› yaparak geçimini sa¤lamaya çal›fl›yordu. Güzel bir bayan oldu¤u için bir süre sonra ressamlara modellik yapmaya bafllad› ve k›sa zamanda da Montmartre’›n en popüler modeli oldu. Bu arada ad›n› da de¤ifltirerek, kendince daha zarif buldu¤u Suzanne ad›n› kullanmaya bafllad›. Maurice’in babas›n›n kim oldu¤u kesin bilinmemekle birlikte Boissy ad›nda serseri ruhlu, alkolik bir yazar oldu¤u san›l›yor. Suzanne Valadon, güzel oldu¤u denli zeki bir kad›nd›. Ressamlarla olan yak›n iliflkisi nedeniyle ve onlar›n da teflvikiyle resim yapmaya bafllad› ve k›sa zamanda büyük aflama kaydederek o dönemin tan›nm›fl kad›n ressamlar› aras›na kat›ld›. Biz dönelim yine öykümüze... Maurice’in ruhunda derin yaralar açan o olaydan sonra annesiyle sevgilisi Miguel Utrillo’nun birlikteli¤i sürdü. Hatta evlendiler. Gü76

zel efli Suzanne’›n ›srarlar›na boyun e¤mek zorunda kalan Miguel Utrillo, Maurice’i 8 Nisan 1891 tarihinde evlat edindi. Böylece Maurice art›k Utrillo soyad›n› yasal olarak tafl›maya hak kazanm›flt›. Ama o, soyad›n›n de¤iflmesini uzun süre kabullenmedi. Öyle ki aradan 11 y›l geçmesine karfl›n, resim yapmaya bafllad›¤›nda hâlâ Maurice Valadon olarak imza at›yordu tablolar›na... Ancak 27 yafl›na geldi¤inde Utrillo soyad›n› kullanmaya bafllad›. u k›sa aç›klamadan sonra yine öykümüze dönelim. Maurice, okulu bitirdikten sonra bir bankaya memur olarak girdi; ama içkinin etkisiyle yapt›¤› ç›lg›nca hareketler nedeniyle kovuldu. Yafl› çok küçük olmas›na karfl›n alkolik olmufltu. Üstelik geçirdi¤i krizler s›ras›nda feryatlar› ve ç›lg›n hareketleri nedeniyle çevresine korku saç›yordu. Komflular›n›n da flikayeti sonucu henüz 18 yafl›nda olmas›na karfl›n alkol ba¤›ml›l›¤›ndan kurtulmak üzere bir ak›l hastanesine yat›r›ld›. ‹ki ay sonra flifa bulmufl olarak evine döndü. Annesi Suzanne Valadon art›k resim konusunda yetene¤ini ispatlam›fl ve güzel tablolar yapmaya bafllam›flt›. Degas, ToulouseLautrec ve Renoire gibi ünlü ressamlarla da yak›n dostlu¤u vard›. Onlardan, o¤lunda resme karfl› il-

B

gi uyand›rmalar›n› istedi. O¤lu, resim yapmay› severse, belki alkol ba¤›ml›l›¤›ndan vazgeçer düflüncesindeydi. Asl›nda bu Maurice için bulunmaz bir f›rsatt›. Çünkü o dönemin en ünlü ressamlar› hiçbir ücret istemeden ona ders vereceklerdi. ‹lk zamanlarda Maurice buna direndi, kararlaflt›r›lan randevulardan kaçt›. Ancak aylardan sonra resim yapmay› kabul etti ve çal›flmalara bafllad›. Çal›flmalar›nda, Montmartre sokaklar›n› tuale aktarmaya çal›flt›. Çünkü aç›k havada çal›flmay› seviyordu, kapal› yerlerden hofllanm›yordu. Ama çal›fl›rken çevresinde toplanan serseri çocuklar ve de merakl› kifliler sinirini bozmaya bafllay›nca bundan vazgeçti. Ne var ki sokak resim-

leri yapmay› çok seviyordu. Onun için flöyle bir yol buldu kendine: Hofluna giden bir objenin (özellikle de sokaklar›n) h›zla kurflunkalem tasla¤›n› çizip stüdyosuna geliyor, bunu tuale rahat rahat çal›flarak aktar›yordu. enüz 21 yafl›ndayken, bir y›l içinde yüzden fazla resim yapm›flt›. Ama gördü¤ü tedavilere karfl›n iradesine yenik düflüp yine içki içiyordu. 1909 y›l›na gelindi¤inde bir y›lda yapt›¤› tablo say›s› 200’ü aflm›flt›. Delice bir telafl içindeydi. Her geçen gün tablolar›na verdi¤i fliirsel ifade art›yor, anlamlar› daha derinlefliyordu. Renkler de eskisinden parlak-

H

77


BD EK‹M 2008

u¤raflt›r›yordu. Çal›flmas› biter bitmez tabloyu al›p gidiyor ve yok pahas›na sat›yor, kazand›¤› paray› da hemen içkiye yat›r›yordu. tter k›sa zaman sonra buna bir çözüm buldu. Maurice sabah uyand›¤›nda, daha do¤rusu ay›ld›¤›nda kap›s› d›flar›dan kilitli oluyordu. Anahtar da elbette Utter’da... O gün yapt›¤› tablo biter bitmez onu Utter’a teslim ediyor ve karfl›l›¤›nda da koca bir flifle içkiye hak kazan›yordu. Tablo bitmezse içki de yok... Bu pazarl›k nedeniyle Maurice ç›lg›nlar gibi çal›fl›p bir an önce tabloyu bitiriyor ve sevgilisine (içkiye) kavufluyordu. Derken, Montmartre’da sanat galerisi olan Louis Libaude, Utrillo’nun tablolar›n› sergilemeyi kabul etti. Yaln›z, kendisine y›ll›k olarak sabit bir ücret ödenecek olan Maurice, bir y›l içinde belli say›da tabloyu teslim etmek zorundayd›. Sa¤l›¤›n›n bozuk olmas› nedeniyle orduya kabul edilmeyen Utrillo, Birinci Dünya Savafl›’n› evinde geçirdi. Ve bu dört y›l içinde 1000’den fazla tablo tamamlad›¤› söylenir. Bu yo¤un çal›flma s›ras›nda yine bir ak›l hastanesinde tedavi oldu. Ç›ld›rmamak için aral›ks›z resim yap›yordu. Hastaneden ç›k›nca ak›llanaca¤›n›, art›k içmeyece¤ini uman yak›nlar›n› düfl k›r›kl›¤›na u¤ratt› ve yine içmeye devam etti. O denli s›k karakola gi-

U

t›. Beyaz, en sevdi¤i ve tablolar›nda çok kulland›¤› renkti. trillo’nun en güzel tablolar›, 1908-1912 y›llar› aras›nda yapt›klar›d›r. Bu dört y›l, sanat çevrelerince “Beyaz Dönem” olarak adland›r›l›r. Montmartre’›, Paris banliyölerini, do¤al güzellik simgesi köyleri ve görkemli katedralleri büyük bir duygusall›kla resmetti. Yaln›zca güzellikleri de¤il, kirli sokaklar›, hüzünlü evleri, tekdüze kahveleri, hatta eski Montmartre’›n y›k›lmaya yüz tutmufl karanl›k yüzlü duvarlar›n› da ayn› duygusall›kla tuale aktarma baflar›s›n› gösterdi. Y›l 1912... Utrillo her gün bir flaheser yarat›yor, sonra da kendini kaybedene de¤in içiyordu. Üstelik sarhoflken ç›kard›¤› kav-

U 78

galar yüzünden ikide bir polisle bafl› derde giriyordu. Utrillo, Montmartre’da herkesin tan›d›¤› biri olmufltu. Fakat elbette ki olumlu anlamda de¤il... Tablolar›n› satabilmek için galeri galeri geziyor; ama satmakta çok zorlan›yordu. Sat›ld›¤› zaman da, paran›n eline verilmemesi için tüm galeriler annesi taraf›ndan tembihlenmiflti. Çünkü zaten borç içinde olmas›na karfl›n eline geçen birkaç kuruflu da hemen içkiye yat›r›yordu. Utrillo tablolar›n› bir flifle içki paras›na zor sat›yordu; ama tablolar›n gerçek de¤eri o gün için bile bunun çok üzerindeydi. Bunun ay›rd›na varan Suzanne Valadon’un yeni efli Andre Utter, hem eflinin hem de Maurice’in resimlerini pazarlama iflini üstlendi. Suzanne’›n tablolar›n› pazarlamak kolayd›; ama Maurice, Utter’i çok

der olmufltu ki, görevliler onun için bir kutu boyay› kald›¤› nezarethanede haz›r bulunduruyordu. Sarhofllu¤una ve sürekli polisle bafl› derde girmesine karfl›n ola¤anüstü güzel yap›tlar yarat›yordu. 1919 y›l›nda bir müzayedede tablolar›nda biri 1000 franka sat›l›nca, bir anda dikkatleri üzerinde toplad›. Barlarda, bistro’larda rehin olarak b›rakt›¤› tablolar, at›ld›klar› yerden ç›kar›ld› ve sat›lmak üzere vitrinlere konuldu. 1923 y›lnda yapt›¤› “Moulins Katedrali” tablosu, sanat elefltirmenleri taraf›ndan çok övüldü. Ertesi y›l Utrillo’nun her bir tablosu yaklafl›k 20 bin franka sat›l›yordu. Utrillo art›k baflar›y› yakalam›fl, s›k›nt›lar› geride b›rakm›flt›. 935 y›l›nda Lucie Valore ile evlendi. Bu evlilikle birlikte Utrillo’nun yaflam›nda olumlu de¤ifliklikler de kendini göstermeye bafllam›flt›. Efli, her konuda yard›mc› oluyordu ona... Paris’in sayg›n bir semti Le Vesinet’de villa sat›n ald›. Kazanc› da yerinde oldu¤u için iyi bir yaflam çizgisi yakalad›. Yaflam›n›n sonlar›na do¤ru Utrillo’nun sanat› eski de¤erini kaybetti. Çünkü son yap›tlar›, eski flaheserlerine eriflmekten çok uzakt›. Utrillo 5 Kas›m 1955’te Paris’de yaflama veda etti ve Saint Vincent Mezarl›¤›’na defnedildi.•

1

YucelAksoy@butundunya.com.tr 79


“Dünya'n›n en yafll› blog yazar›” olarak tan›mlanan 108 yafl›ndaki Avustralyal› kad›n Olive Riley, New South Wales’deki sa¤l›k yurdunda 14 Temmuz 2008 Pazartesi günü yaflama veda etti.

Dünyan›n en yafll› blog yazar› YAZAN: ERAY D‹NÇER er iki dünya savafl›nda yaflad›klar›n› f›rsat buldukça anlatan, o dönemde tek bafl›na üç çocuk yetifltiren, aflç› ve “barmaid” olarak çal›flan Olive Riley, 26 Haziran tarihli blog sayfas›ndaki son yaz›s›nda, çok güçsüz kald›¤›n›, öksürü¤ü bafl›ndan savamad›¤›n›, ancak her gün yapt›¤› gibi, mutlu bir flark› söyledi¤ini belirtiyordu. Bir ziyaretçisi ve birkaç hemflireyle birlikte koro oluflturup konser bile vermifllerdi! fiubat 2007’den buyana “Riley’in Yaflam›” ad›n› verdi¤i, ancak esprili bir dille, “Blob” (Damla) diye and›¤› web sayfas›na 70’ten fazla yaz› gönderen Olive, günlük yaflam› gibi, çevre konular›na da de¤iniyordu. Eric Shackle, ölümünden önce eflini ziyarete gitti¤i sa¤l›k yurdunda, Olive Riley ile tan›flm›flt›. CNN’den Saeed Ahmed’e, “Harika an›lar› ve insan› flafl›rtacak denli yaflamdan zevk alma duygusu vard›” diyor ve ekliyor: “Tam iki hafta önce, daha ‹kinci Dünya Savafl› bafllamadan çok popüler olan bir flark›n›n sözlerini an›msad› ve benimle koro yaparak söyledi o flark›y›...”

H

80

81


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

“Çamafl›r Günü” bafll›¤›n› koydu¤u bir blogunda, flöyle yaz›yor Olive Riley: “Sizler, 21’inci yüzy›l›n insanlar›, benim bir genç olarak 1900’lerin ilk günlerinde yaflad›klar›mdan çok farkl› bir yaflam sürdürüyorsunuz. Örne¤in, çamafl›r gününü al›n. Bugün kirli çamafl›rlar›n›z› çamafl›r makinesine t›k›yor, birkaç dü¤meye bas›yorsunuz ve ifllem tamam!” e kendi gençli¤inde, bak›r çamafl›r kazan›nda su kaynatmaya çal›flan annesine yard›m için, nas›l odun parçalar› toplad›¤›n› an›msat›yor: “Su kaynamaya bafllad›¤›nda, annem bir tas dolusu sabun k›r›nt›s›n› suya katar, çamafl›rlar›n beyazlaflmas› için pamuklu kese içinde, ‘Reckitt’s Blue’ kal›b› eklerdi üstüne... Sonra tüm kirli çamafl›rlar› kazana atar, lekeler ç›k›ncaya de¤ir ‘Sunlight’ sabunu ile ovalard›. Gerçekten zor iflti.” 1899’da do¤an Riley, 20 Ekim’de 109 yafl›na girecekti. Olive Riley’e internette blog sayfas›na yazmas› önerisini, 4 y›l önce yaflam›yla ilgili bir dokümanter film yapan Mike Rubbo önermiflti:

V

82

“Herfleyden önce blogun ne oldu¤unu ve yap›lmas› gerekenleri aç›klad›m ona” diyor Rubbo, “Sonra bir günlük tutmas› ve bunu tüm dünyayla paylaflmas› düflüncesini iflledim. Onun bu ölçüde popüler olmas›n›n nedeni, Riley’in s›rad›fl› yetene¤e sahip olmas›d›r. Ve kendisi, insan› çok duyguland›ran, e¤lendiren büyük bir öykücüdür.” 1911 do¤umlu, ‹spanya’n›n Maria Amelia’s› gibi kimi insanlara, zaman zaman “Dünyan›n en yafll› blog yazar›” denilmifltir. Ancak, burada öyküsünü anlatt›¤›m›z Riley, Amelia’dan 12 yafl daha büyüktü. Arkadafl› Shackle, “‹rlanda, Hindistan, ‹ran, Kuzey ve Güney Amerika ve Avustralya’daki öteki blog yazarlar›ndan ald›¤› binlerce sevgi mesaj›, ömrünün son y›l›nda onu daha canl› tutuyordu. Tek üzüntüsü, onlara yan›t verememesiydi” diyor. Olive Riley’in an›s›na haz›rlanan blog sayfalar›ndan birinde, onun enerji tasarrufu, rüzgar çiftli¤inden elektrik üretmek, küresel ›s›nmaya karfl› al›nacak önlemler konular›na 108 yafl›nda duydu¤u ilgiyi anlatan ve “Sanki gelecekte kendisi de çevrede olacakm›fl gibi” diyen yazar, flöyle noktal›yor konuyu:

“Olive kendini de¤il, yar›n›n çocuklar›n› düflünüyordu. Özellikle, do¤du¤u Broken Hill kasabas› yak›nlar›nda kurulacak rüz-

gar çiftli¤i ile ilgili haberlere büyük ilgi duyuyordu. E¤er yaflasayd›, o çiftli¤in patronu olaca¤›na kesinlikle inan›yorum…”•

BLOG NED‹R? Blog, teknik bilgi gerektirmeden, kendi istedikleri konular›, kendi istedikleri biçimde yazan insanlar›n oluflturduklar›, günlü¤e benzeyen web siteleridir. ‹ngilizcedeki “web” ve “log” sözcüklerinin birleflmesinden oluflan “weblog” kavram›n›n zamanla yayg›nlaflm›fl ad›d›r. Genellikle güncelden eskiye do¤ru s›ralanm›fl yaz› ve yorumlar›n yay›nland›¤›, web tabanl› bir yay›n› belirtir. Ço¤unlukla her gönderinin sonunda yazar›n ad› ve gönderi zaman› belirtilir. Yay›nc›n›n seçimine göre, okuyucular taraf›ndan yaz›lara yorum yap›labilir. Yorumlar, blog kültürünün çok önemli bir dinami¤idir, bu sayede yazar ve okuyucular aras›nda iletiflim sa¤lan›r. Bunun d›fl›nda, geri izleme “trackback” mekanizmas›yla, belirli bir yaz› hakk›nda yaz›lan öteki yaz›lar›n belirlenebilmesi de olanakl›d›r.• Babası, üç yaflındaki o¤lunu yatırdıktan sonra kendi yata¤ına giderken, o¤lu arkasından seslendi: “Babac›¤››››m... Susadım, bana su getirir misin?” Baba mutfa¤a gitti, o¤luna bir bardak su getirdi ve yeniden odasına döndü. Befl dakika sonra içerden o¤lu yeniden seslendi: “Babac›¤››››m... Bir bardak su verir misin lütfen?” Tam uykuya dalmak üzereyken o¤lunun seslenmesine sinirlenen baba ba¤ırdı: “Suyunu flimdi içtin” dedi. “Gözlerini kapa ve uyu...” Aradan befl dakika geçtikten sonra o¤lu içeriden bir kez daha seslendi: “Babacı¤ııı›m... Çok susadım...” Bu kez uykusundan fırlayan baba, daha sert bir sesle ba¤ırdı: “Bir daha beni uyandırırsan, gelir popona, üç tokat atarım...” Dört befl dakika sonra o¤lu, içerden yine seslendi: “Popoma dört tokat atmaya gelirken, bir bardak da su getirir misin lütfen, babac›¤›m?”• 83


SUDOKU Canan Onural

S›n›fta gülen var... Lise biyoloji ö¤retmeni olmas›na karfl›n, kadrosuzluk nedeniyle bu görevini yapamayan Sibel Cilli, kendi sözcükleriyle söyleyelim, “Yaklafl›k on y›ld›r e¤itim ailemizde, maalesef, kadrolu lise ö¤retmeni de¤il, ücretli köy ilkö¤retim okulu ö¤retmeni olarak görev yapmaktad›r.” Hatay’›n Samanda¤ ilçesinin hemen her y›l baflka bir köyünde ö¤retmenlik yapan Sibel Cilli’nin, bu köylerdeki ö¤retmenlik izlenimlerini 2004-2006 y›llar› aras›nda bir y›l sürekli olarak “Bütün Dünya”da sizle paylaflm›flt›k. Sibel Cilli flimdi de, bu köy okullar›ndaki ö¤rencileriyle yaflad›¤› ve anekdotlar biçiminde kaleme ald›¤› kimi buruk, ço¤u tatl› olaylar› paylafl›yor sizle. YAZAN: S‹BEL C‹LL‹

Kolay

Zor CananOnural@butundunya.com.tr Yan›tlar 106’nc› sayfam›zdad›r. 84

Y

eni görev ald›¤›m bir okulda ilk günümdü. Derse girdim ve ö¤rencilerle tan›flmaya bafllad›k. ‹ki kardefl ayn› s›n›fta yan yana oturuyorlard›. Tan›flma s›ras› onlara gelince yüksek sesle biri “Murat”, öteki de “Gamze” diyerek adlar›n› söylediler, s›ralar›na oturdular. ‹ki kardefle gülümseyerek bakt›m ve “Adlar›n›z ne kadar güzelmifl” dedim. Abla Gamze yeniden aya¤a kalkt› ve benim bu sözüme flöyle karfl›l›k verdi: “Evet ö¤retmenim, adlar›m›z çok güzeldir” dedi. “Çünkü babam bu adlar› ‹stanbul’dan bulup getirmifl.” *** Fen ve Teknoloji dersinin ol-

du¤u bir gün, ö¤rencilere flöyle bir soru sordum: “Bilim adamlar›n›n özellikleri nelerdir?” Bir ö¤rencim elini kald›rd› ve yan›t›n› verdi: “Bilim adamlar› gözlük takarlar.” *** Sosyal Bilgiler dersinde boflluk doldurma testi uyguluyordum. Sorulardan biri flöyleydi: “Anne, baba ve çocuklardan oluflan en küçük toplulu¤a ..... denir?” Bir ö¤rencim soruyu flöyle yan›tlam›flt›: “Anne, baba ve çocuklardan oluflan en küçük toplulu¤a …NE denir? Ö¤rencimi yan›ma ça¤›rd›m ve yanl›fl›n› gösterdim: “Buradaki noktalarla gösteri85


BD EK‹M 2008

Kocatarla ‹lkö¤retim Okulu, Korkut, Mufl

Matematik dersinde kesirlerle ilgili problem çözüyordum. Tahtaya, konumuzla ilgili iki daire çizdim. Dairelerden birini 32 parçaya, ötekini 16 parçaya böldüm. 32 parçal› olan daireye “F›st›kl› Baklava Tepsisi”, 16 parçal› olana da “Cevizli Baklava Tepsisi” ad›n› verdim. Biçimleri çizdikten sonra ö¤renciler problem hakk›nda yorum yapmaya bafllad›lar. Birinin yorumu flöyleydi: “F›st›kl› baklava daha fleker-

len bofllu¤a “Aile” yazman gerekmiyor muydu?” dedim. Bu kez ö¤rencim benim yanl›fl›m› gösterdi: “O zaman cümlenin sonunda soru iflareti olmazd› ki, ö¤retmenim...” *** Beflinci s›n›f ö¤rencilerinin Fen ve Teknoloji dersinin yaz›l› ka¤›tlar›n› okuyordum. Bir ö¤rencinin ka¤›d›nda flöyle yaz›yordu: “Soruyu yan›tlayamam. Özür dilerim; çünkü bilmiyorum.” *** So¤uk bir k›fl günü grip olmufltum. S›n›fta ders anlat›rken kendimi tutamad›m, hapfl›rd›m. Birkaç ö¤renciden “Çok yaflay›n” sesi duyuldu. Ben de onlar›n bu dile¤ine “Hep birlikte” karfl›l›¤›n› verdim. 86

Birkaç ö¤rencimin biraz önceki dile¤ini, bu kez tüm ö¤rencilerim hep bir a¤›zdan yinelediler: “Çok yaflay›n...” *** Yeni atand›¤›m ilkö¤retim okulunda, okulun ilk günü Sosyal Bilgiler dersinde ö¤rencilere, “Atatürk’ün ‹lkeleri nelerdir?” diye sordum. Bir ö¤renci flu yan›t› verdi: “Cumhuriyetçilik, Mehmetçik, Arçelik...” *** Beflinci s›n›f ö¤rencisi, iki y›l önce bafl›ndan geçen bir olay› anlat›rken, “‹ki y›l önceydi” demekte zorland›, iflin kolay›n› seçti: “Geçen y›l›n geçen y›l›yd›” diyerek bafllad› anlatmaya.... ***

li oldu¤u için daha çok paya bölünmüfl.” Bir baflka ö¤rencim ise flu yorumu yapt›: “F›st›kl› baklava daha pahal› oldu¤u için daha çok paya bölünmüfl.” Üçüncü ö¤rencimin yorumu ise daha ilginçti: “‹nsanlar f›st›kl› baklavay› cevizli baklavadan daha çok sevdikleri için, herkese yetsin diye f›st›kl› baklava daha çok paya bölünmüfltür.”•

Kendini asmayı planlayan genç adam, ipin bir ucunu a¤aca ba¤ladı, öteki ucunu da beline doladı. Arkadaflı onu bu durumda görünce ne yaptı¤ını sordu. “Gördü¤ün gibi kendimi asıyorum...” dedi genç adam. Arkadaflı bu söz karflısında flaflkınlı¤ını gizleyemedi: “‹yi ama kendini asacaksan ipi neden beline ba¤lıyorsun?” diye sordu. “Bo¤azına ba¤laman gerekmiyor mu ipi?” Arkadaflının bu bilgiçli¤i karflısında genç adam›n tepesi attı: “Herhalde biz de biliyoruz bu dediklerini ama...” dedi ve ekledi: “‹stersen gel bir de sen dene, gör” dedi. “‹nsan soluk alamıyor o zaman...”• Güneydo¤u Asya’da büyük bir inflaat firmasında çalıflan Amerikalı bir mühendis, ifli gere¤i flantiyeden flantiyeye dolaflmak zorundaydı. Yine böyle uzaktaki bir inflaata gitmeye hazırlanıyordu ki, onu götürecek olan kamyon floförü aniden mühendisin elini alıp dikkatle inceleyerek, “Uzun yaflam çizgisi var, haydi gidelim!” dedi. Mühendis, kendilerini götürecek olan eski bir kamyona binerken, merak edip sordu: “Avucumdaki yaflam çizgisine neden baktınız?” fioför, eski kamyonla yokufl afla¤ı yol verip bafl döndürücü bir hızla virajı dönerken nefleyle yanıt verdi: “Kamyonun frenleri tutmuyor da!”• 87


YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer İzgü

Babam iflsiz kalm›fl Babam iflsiz kalm›fl. Biliyorum can›m, yani art›k babam ayl›k alamayacak, eve para getiremeyecek. vde para olmay›nca annem bana elma, portakal ve çikolata alamayacak. Yani ben Mert, portakal, elma, çikolata yiyemeyece¤im. Ufff!.. Yemek de piflmeyecek. Peki, yemek piflmezse biz ne yiyece¤iz? Ben biber dolmas›n› çok severim, ›spanakl› böre¤i çok severim. fiimdi bu yemekleri de mi yiyemeyece¤im?

E

88

Ben dördüncü s›n›ftay›m, ablam Gül ise alt›nc› s›n›fta... Ufff... Daha lisemiz var, üniversitemiz var, bizi kim okutacak? Babam az konuflurdu. Az konuflurdu; ama bizi çok sevdi¤ini biliyoruz. fiimdi hiç konuflmuyor. Bazen pencerenin önünde, bazen balkonda, durmadan uzaklara bak›yor. Acaba o uzaklardan bir kufl

mu gelecek? Kuflun gagas›nda bir mektup olacak, o mektupta diyecek ki, “Yeni ifliniz flu fabrikada Orhan Bey, hemen o fabrikaya baflvurun ve yar›n ifle bafllay›n.” I›››h, kufllar böyle bir mektup getiremezler ki... nnem, “Çok az yiyorsun Orhan” diyor. Babam bize bak›yor, gülüyor. Babam böyle gülmez. Ben babam›n gülmesini bilmez miyim? Gülücü¤ü s›cac›kt›r. Bu gülüfl so¤uk, buz gibi... “Bir At›f Bey’le konuflsan” diyor annem... Babam ne bafl›n› sall›yor ne de “Hay›r” diyor. Ben bilmiyorum ki babam› iflten niçin ç›karm›fllar? Babam çok erken kalkar, ifline gider. Yani ifline geç kalm›fl olamaz ki... Babam›n çok çal›flkan oldu¤unu da biliyorum. Birkaç kez dosyalarla eve gelmiflti, hesap makinesinin bafl›ndan ayr›lmam›flt›. Ablam anlatt›. Fabrika elli kifli ç›karm›fl, babam da bu ellinin içinde... “Niye?” “fiuna bak, ‘Niye?’ diyor. Ç›karm›fl iflte... Demek ki fabrikan›n olanlara verecek paras› yok.” Bir süre ablamla susuyorduk. Göz göze bile gelemiyorduk. Hep yere bak›yorduk. Ablam da benim gibi durmadan içini çekiyordu. Yemeklerimizi yiyorduk, s›cak yata¤›m›zda uyuyorduk, okulumuza gidiyorduk, hatta televizyon bile izliyorduk.

A

Ama... En çok ablam›n o söyledi¤inden korkuyordum. Ya ev kiras›n› veremezsek... O zaman ev sahibi eflyalar›m›z› d›flar›ya atarm›fl, kald›r›ma y›¤arm›fl. Benim çal›flma masam kald›r›mda... Evet evet, okuldan geliyorum, bir bak›yorum ki, çal›flma masam kald›r›mda duruyor. O yataklar›m›z, karyolalar›m›z, koltuklar›m›z hepsi d›flar›da... Tencere tavalar›m›z bile... Tava yok, sucuklu yumurta da yok. Tencere yok, biber dolmas› da yok. F›r›n yok, ›spanakl› börek de yok. Oyun hiç yok. Niçin yok; çünkü ablamla ben çal›fl›yoruz art›k... Bir gece konuflurken karar verdik, çal›flaca¤›z. Yo yo, babama anneme söylemedik, biz kendi aram›zda f›s›r f›s›r konufltuk. en simit sataca¤›m, ablam da piyango bileti... Bütün sokaklar› dolaflaca¤›m, ablam da dolaflacak. Ben, “Siiimiiit, taze simiiiit” diye ba¤›raca¤›m, ablam da “Piyangoooo, size de ç›kabilir” diye ba¤›racak. Böyle çal›flaca¤›z, ablamla ben ev kiras›n› toplayaca¤›z. Gece annem babam uyuduktan sonra yemek masas›n›n üzerine koyaca¤›z. Sabah annem babam bir bakacaklar ki, ev kiras› orada... Annem hemen paray› al›p bankaya koflacak ve ev kiras›n› yat›racak. Bilmiyorum ablam piyangocu düflleri görüyor mu, bana hiç

B

89


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

söylemiyor. Ama ben simitçi düflleri görüyorum. afl›m›n üzerinde bizim börek tepsimiz var ve içi simitle dolu. Halka halka üst üste konmufl, en üstünde de beyaz bir bez... Ve ben ba¤›r›yorum, “Simitçi geldi, simitçi... Haydi taze simiiit... Yeni ç›kt› f›r›ndaaan, simit al›n simiiit!..” Simitler sat›lmak için bana yard›m ediyorlar, tepsiden f›rlay›p gözümün önünde uçufluyor, sonra da içlerinden biri, “fiu soka¤a sap Mert, o sokakta uzun saçl› küçücük bir k›z çocu¤u var, simiti çok sever, annesi ona her gün mutlaka bir simit al›r, ‹flte flu ev... Dur biraz, birkaç kez ba¤›r” diyor. Ba¤›r›yorum, bir pencere aç›l›yor, annem yafl›nda bir kad›n, yukar›dan ba¤›r›yor, “Bol susaml›s›n› ver çocu¤a...” O çocuk, o uzun saçl› k›z... Gülerek bana yaklafl›yor, paray› uzat›yor. Ben de gülüyorum. Simitin en susaml›s›n› seçiyorum; ama bütün simitler ba¤›r›yor “Beni sat, ben daha susaml›y›m, beni sat, beni sat, beni sat!” Simitin birini küçük k›za uzat›yorum. Yo yo, öteki simitler bana küsmüyorlar. Küsseler hiç simit dans› yaparlar m›? Bütün simitler havada, nas›l oluyor, birbirlerinin içinden geçiyorlar, halka halka s›ralan›yorlar, öylece bir yukar›ya, bir afla¤›ya do¤ru uçarak danslar›n› sürdürüyorlar. Ba-

B

90

zen havada kocaman bir yuvarlak çiziyorlar, üç simit o yanda, üç simit bu yanda göz oluyorlar, dört simit de a¤›z oluyor, sanki simitlerden yap›lm›fl bir çocuk bafl›... Çocuk gülüyor, yuvarlan›yor, bir top gibi z›pl›yor. Simit halkas›n›n yanlar›na kufllar konuyor. Sanki kufllar bir dönmedolapta, yuvarlak dönüyor, kufllar dönüyor. Ve simitlerin hepsi birden bir flark›ya bafll›yor: “Sat›laca¤›z, sat›laca¤›z Mert’in cebinde para olaca¤›z Ev sahibi paras›n› alacak Mert sokakta yatmayacak.” Simit kokular›yla uyan›yorum. Ablam›n odas›na kofluyorum. “Ablac›¤›m, piyangocu düflü gördün mü sen?” Ablam gülüyor. Gülüyor; ama beyaz flapkas›n›n üzerine keçeli kalemle yazm›fl, tastamam önüne... “Piyangocu K›z” rada o flapkay› bafl›na geçiriyor, eline de küçük bir not defteri al›yor, defteri sallayarak odan›n içinde dolafl›yor, k›s›k sesle “Piyangocu k›z geldi. Haydi flans›n›z› deneyin” diyor. Ablama yaklafl›yorum, “Piyangocu k›z, bana bir bilet verir misin?” diyorum. “Tam m› olsun, çeyrek mi?” Tam›, çeyre¤i bilmiyorum ki... “Tam olsun” diyorum. “Uf” diyor ablam, “Size ç›karsa en büyük ikramiye, art›k bir ev al›rs›n›z, baban›z kendi iflini ku-

A

rar. Sana o istedi¤in ayakkab›y›, bana da pantolonla kazak...”

bana ablama kollar›n› açacakm›fl “Buldum çocuklar buldum, ifl buldum!” diye ba¤›racakm›fl. ay›r ben ayakkab› isteO s›rada ev sahibimiz olan kamiyorum. Hiçbir fley is- d›n dairemizin anahtar›n› anneme temiyorum. Belki süt uzatacakm›fl. Ondan sonra babam de istemiyorum. Anne- hemen hamal aramaya ç›kacakme “Anneci¤im art›k m›fl. Biz de yard›m edecekmifliz süt almayal›m.” dedim. ve evimize tekrar tan›flacakm›fl›z. “Niçin Mert?” Annem bizim suskunlu¤umuzu “Sevmiyorum da...” görünce bafllar›m›z› okfluyor, “OlAsl›nda sütü çok seviyorum, mazsa dedenlere gideriz” diyordu. hele içine bir kafl›k bal, biraz da “Biliyorsunuz, anneanneniz sizi kakao koydum çok sever.” muydu, oh, l›k›r Dedem, anBabam m›? Babam yok, l›k›r içiyorum. neannem çok “Olmaz Mert, uzakta... Eflyalaifl aramaya gitmifl. çocuklar süt içr›m›z› ta oraya Annem öyle diyor. Babam melidir, geliflmegötürmek için biraz sonra flu köfleden leri için çok para gerekli... ç›kacakm›fl, eski gülüflüyle önemlidir” diyor. Yoksa babam, gülecek, bana ablama Dün gece de annem eflyalar›kollar›n› açacakm›fl “ düflümde sokakm›z› satacaklar ta ödevlerimi m›? Bize “Sonra Buldum çocuklar yapt›m. Babam yine al›r›z çocukbuldum, ifl buldum!” kald›r›m›n üzerilar, üzülmeyin” diye ba¤›racakm›fl. ne iki karyolay› mi diyecekler? flöyle koymufl, Çal›flma masam bir karyolay› böyle koymufl, kar- da sat›lacak m›? Ben onun çekyolalar›n üzerine de iki tane ya- mecesini çok seviyorum. Sandaltak yatak örtüsü germifl, bize kü- yemi de seviyorum, minderimi çücük bir odac›k olmufl. Karfl›l›k- de... Belki minderimi satmazlar. Peki okulumuz ne olacak? O l›, ablamla çal›flma masalar›m›za oturmufluz, derslerimizi yap›yo- ilçede kaç tane okul varm›fl. Bizi ruz. Annem de kald›r›m›n k›y›c›- bu okullardan birine verirlermifl. Peki arkadafllar›m? Orada da ¤›nda tüpün üzerinde bize meyeni arkadafllar edinirmifliz. nemen yap›yor. “Pek dalg›ns›n Mert, ne oldu Babam m›? Babam yok, ifl aramaya gitmifl. Annem öyle diyor. sana çocu¤um?” “Bir fley yok, ö¤retmenim...” Babam biraz sonra flu köfleden 盓Hiç olmaz olur mu Mert, ben kacakm›fl, eski gülüflüyle gülecek,

H

91


BD EK‹M 2008

ö¤retmeninim, bilmez miyim?” “Babam ö¤retmenim, babam iflsiz de... Fabrikadan birçok kifli ç›karm›fllar, babam› da ç›karm›fllar.” “Baban iflletmeciydi de¤il mi Mert?” “Evet ö¤retmenim...” “Tekrar ifl bulur can›m... Öyle üzülme dalg›n olma bakal›m.” “Üzülüyorum ö¤retmenim, üzülüyorum. Ablam da üzülüyor, annem de üzülüyor, en çok babam üzülüyor.” Etsiz güveç yapt› annem... Aaaa etsiz güveç daha güzelmifl. “Öyle de¤il mi ablac›¤›m?” “Etsiz güveç etliden daha gü-

zelmifl. Evet, çok daha güzel...” O denli ifltahla yiyoruz ki etsiz güveci... “Baban›z bir ifle girsin, yine etli yapar›m” diyor annem... Biz ikimiz birden, “Haaay›r, etsiz güveç çok daha güzel!” diye ba¤›r›yoruz. “Çocuklar” diyor annem, “Baban›z çocukluk arkadafl› At›f Bey’i görmeye gitti. Bir bakm›fls›n›z ki, müjdeyle gelir. Yo yo, eve b›rakmaz, telefon eder, ‘‹nci, çocuklara söyle, ifl buldum’ der.” Bugün ablamla hep penceredeyiz, babam› bekliyoruz. Umudu bekliyoruz.•

Bir sirkte bıçaklarla gösteri yapan bir adam, ifline geç kalmaktan korktu¤u için otomobilini hızla sürerken, yolda trafik polisi tarafından durduruldu. Polis ruhsat ve ehliyetini isterken birden, arka koltuktaki bıçakları gördü: “Orada onbefl, yirmi tane bıçak görüyorum” dedi. “Onları ne amaçla ve nereye götürüyorsun?” Adam, bir sirkte onlarla gösteri yaptı¤ını söyledi: “Onları tek tek havaya atıyorum ve sonra da her birini yine tek tek yakalayıp, yeniden havaya atıyorum” dedi. “Benim iflim, bu...” Adam›n bu açıklamasına polisin aklı pek yatmadı: “fiimdi lütfen arabadan in, o bıçakların tümünü tek tek havaya at ve sonra da tek tek yakalayıp, her birini yeniden havaya at da görelim bakalım” dedi. Adam kendinden emin bir biçimde bıçakları aldı ve tek tek havaya atarak tutmaya, sonra da tuttuklarını yeniden havaya atmaya baflladı. Tam o sırada yanlarından geçen bir arabanın sürücüsü, onlara bakıp yanındaki arkadaflına döndü: “‹yi ki bu akflam bir yudum bile alkol almamıflım” dedi. “Baksana polis nasıl da de¤iflik yöntemlerle yapıyor artık alkol denetimini...”• 92

Bütün Dünya yazarlar›ndan ve Baflkent Üniversitesi Kolej Ayfle Abla Okullar› Biyoloji Ö¤retmeni Özüm Larç›n, bir önceki e¤itim ve ö¤retim y›l›n›n son günlerinde, bo¤az›ndaki “al›nmas› gereken bir nodül” nedeniyle Baflkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nde tiroit ameliyat› olmufl ve tüm yaz tatilini ameliyat sonras› bak›m ve tedavisi ile geçirmifltir. Bu ders y›l›nda görevi bafl›na dönen ve kendi deyifliyle, “çocuklar›na yeniden kavuflan” Özüm Larç›n, yaflam›n›n “beklenmedik olay”l› bu bölümüyle ilgili duygu ve düflüncelerini afla¤›da sizle paylafl›yor. De¤erli ö¤retmen yazar›m›za “Geçmifl olsun” diyor, yeni ders y›l›nda kendisine ve “çocuklar›”na baflar›lar diliyoruz. Bütün Dünya Çal›flanlar›

Yaflam Dün De¤il, Bugün ve Yar›nd›r YAZAN: ÖZÜM LARÇIN

I

nsan zaman zaman da olsa kendini, yaflam›n günlük koflturmas›na kapt›r›yor ve gerçekte, bu koflturmacalar›n da önlerinde koflmakta olan “yaflam›n öz de¤erleri”ni görmezden gelebiliyor. Bu öz de¤erlerin ilk s›ras›nda, hiç kuflkusuz, yaflam›n temel özelli¤i yer al›yor. Bu temel özellik, yaflam›n yaflanan her an›n›n, yaflan›r yaflanmaz bir anda yok olmas› ve “bir daha asla yaflanamayaca¤›” gerçe¤idir. Biz yine var›z; ama yaflam›n biraz önce içinde yaflad›¤›m›z o zaman› yoktur art›k... Ve bir daha da ne kendi geri gelecektir ne de herhangi

bir güç onu geri getirebilecektir. Gitti diye arkas›ndan üzülmek, “karalar ba¤lamak” da geri getiremeyecektir yaflad›¤›m›z o zaman›... Giden, yok olan zaman›m›z›n arkas›ndan üzülmek, yak›n›p dövünmek, b›rak›n zaman›m›z› geri getirmesini, üstüne üstelik, yaflamakta oldu¤umuz flimdiki zaman›m›z› da karartacakt›r, hatta önümüzde s›rada bekleyen yaflanacak zamanlar›m›z› da gölgeleyecektir. Yaflam, öz anlam›n›n damak lezzetini bize tüm cömertli¤iyle sunmaktad›r. Bizim yapmam›z gereken tek fley, onun bu ikram› karfl›s›ndaki seçimimizdir. 93


BD EK‹M 2008

Ya yaflanm›fl zaman›n gidifline üzülece¤iz ya da yaflanacak zaman›n geliflinin umuduyla coflaca¤›z, daha s›k› s›k› sar›laca¤›z yaflama... ir Uzakdo¤u bilgesine özenircesine konufltu¤uma bak›p yaflam›n anlam› ve lezzeti konusunda büyük büyük görüfller ileri sürmeye haz›rland›¤›m› sanm›yorsunuzdur, umar›m. Bir aile büyü¤ümüzün yaflam biçimi olarak uygulad›¤› flu sözünü, izninizle ben de burada, bir anlat›m terbiyesi olarak uygulamak istiyorum: “Yaflam›mda bir fleyi çok iyi biliyorum; o da haddimdir.” Ben de flimdi, haddimin s›n›rlar› içinde kalmaya çabalayarak, size bir gözlemimi nakledece¤im. Bu gözlemim, “damdan düflen bir kifli”nin, bu beklenmedik olay› tüm zorluklar›yla yaflay›p onun üstesinden geldikten sonra edindi¤i gözleminden farkl› de¤ildir. Benim “beklenmedik olay”›m, 7 yafl›ndaki o¤lumun bugünkü yafl›n›, 23 y›l önce benim yaflad›¤›m y›l karfl›ma geldi. Kanser, o ac›mas›z pençesinin k›skaçlar›yla annemi yakalam›fl, onu benden, a¤abeyimden ve babamdan kopar›p almaya çal›fl›yor, annemse giderek güçsüzleflen gücüyle onun karfl›s›nda inatla ve inançla direniyordu. Annem onunla gitmemekte dayat›p bizimle kalma savafl›m›

B

94

BD EK‹M 2008

verirken, kanser yengeci ikinci bir hamle daha yap›yor, kesilip at›ld›¤› yeri atlama tahtas› olarak kullan›p bedenin bir baflka bölgesine s›çr›yordu. Savafl bu kez annemin bedeninin bir baflka yerinde yeniden bafll›yordu ama... Orada konufllan›p daha genifl bir alana yay›lmadan, yine kökünden kaz›narak, yine beden d›fl›na at›l›yordu. Y›llarca süren bu savafl›m annemin bedeninde yap›l›yor, tüm ac›s› ise benim yüre¤imde toplan›yor, orada eritilmeye çal›fl›l›yordu. Sonra da eridikçe, özellikle geceleri gözlerimden damla damla d›flar› at›yordum onlar›... Yaflam›mda hiçbir zaman olmas›n› istemedi¤im benim olay›m, o y›llardan 23 y›l sonra yine ç›kt› karfl›ma... ‹stemedi¤im ve hiçbir zaman beklemedi¤im, fakat gelmesinden de her zaman korktu¤um o olay, benim 23 y›l önceki o ac›lar›m› flimdi, o¤lumun çekebilece¤i olas›l›¤›yd›. nnemle y›llarca u¤raflt›ktan ve onu da y›llarca u¤raflt›rd›ktan sonra tüm ailemizin ve sevdiklerimizin karfl›s›nda pes etmek zorunda kalan kanser, bu yenilgisinin intikam›n› benden almak istercesine bir sinsilikle haziran›n ikinci yar›s›nda gelmifl, boynumun dibinde pusu kurmaya bafllam›fl me¤er...

A

aflas›nlar ve yaflats›nlar Kendi kendime sordu¤um doktorlar›m... Biz kad›n- sorumun yan›t›n› da kendi kenlar›n, “‹lk tehlikeli bölge- dime verdim: miz” olarak kabul etti¤i“Zamanlaman›n böylesine miz gö¤üs bölgemizde, ters oldu¤u bir durumda, bir de bir pusu kurma çal›flmas›n›n olup bu neden ters olmas›n?” Ve koflulumu, hiç çekinmeden olmad›¤›n› saptamak amac›yla y›lda iki kez yap›lan “arama tarama” söyledim doktoruma: “Akflam, veda balosuna kat›laçal›flmalar› s›ras›nda bu y›l, aranan bölgemde de¤il; ama birkaç par- bileceksem, biopsiye o zaman mak yukar›lar›nda bir k›p›rt›dan ‘Evet’ diyorum, hocam.” O gün biopsi olmam› pek kuflkuland›lar doktorlar›m... Ifl›ldaklar›n› yakt›lar, karanl›k- önemsemedim; fakat veda balolar›n içini gören dürbünlerini muza gitmeyi çok önemsedim. gözlerine götürBalodan birdüler ve... kaç saat önce bir “Gözlerinizle fotograf›m›z› “Tamam... ö¤retmen arkadaçekiyor gibisiniz, Saptad›k k›p›rt›n›n fl›m›n evinde ö¤retmenim” diyerek s›n›rlar›n›” dediuzand›m, güç toptak›ld› birkaç›... Gerçekten ler. “fiimdi önce lad›m ve o geceki do¤ruydu gözlemleri... bir biopsi yapmacoflkumuzdan geGözlerimle fotograflar›n› m›z gerekiyor.” ri kalmad›m. K›p›rt›n›n sesi Gecenin herçekiyordum her birinin... zaman›nda dufleyi güzeldi; ama “Ya uyanamazsam” diye yulmufl, yeri zabitifli o denli güzel bir kuflku bulutu man›nda görülde¤ildi. Ö¤rencioluflmufltu yüre¤imde... müfltü ama... Yallerimden ayr›lma-

Y

n›zca flu biopsinin “hiç de zaman› de¤ildi” flimdi... *** Okulun son günüydü o gün... Ö¤rencilerimize karnelerini da¤›tm›flt›k. Haftalar öncesinden planlar yapm›fl, o gece biz tüm ö¤retmenler, o andan sonra art›k arkadafllar›m›z olan “eski” ö¤rencilerimizle, ad›na “Veda Balosu” dedi¤imiz, gönlümüzce coflaca¤›m›z bir e¤lence düzenlemifltik. Bir hasta, doktoruna koflul ileri sürebilir mi?

dan önce onlara son bir kez uzun uzun bakt›m. “Gözlerinizle fotograf›m›z› çekiyor gibisiniz, ö¤retmenim” diyerek tak›ld› birkaç›... Gerçekten do¤ruydu gözlemleri... Gözlerimle fotograflar›n› çekiyordum her birinin... “Ya ameliyat masas›nda uyanamazsam” diye bir kuflku bulutu oluflmufltu yüre¤imde... *** Biopsinin kuflkuyla bekledi¤imiz sonucu ertesi gün bildirildi. Düflman, boynumun dibine, 95


BD EK‹M 2008

sayg› denli güçlü bir duygu oldu¤una bir kez daha inand›m, o duyguyu bir kez daha yaflad›m. ugüne de¤in, binlerce fiimdi bambaflka gözlerle ve ameliyat yapm›fl olan, bambaflka bir yürekle bak›yorum “hocalar›n hocas›” hoca- yaflama... Geri gelmeyece¤ini bilm›z y›llar›n deneyimiyle di¤im giden zaman›n arkas›ndan pekifltirdi¤i “kendine üzülmüyorum art›k; gelece¤ini güven” duygusuyla dudaklar›n› bildi¤im zaman›n umuduyla daha büktü, hafifçe gülümsedi, sonra s›k› s›k› sar›l›yorum yaflama... da bafl ve iflaret parmaklar›n›n “Neler yaflanabilirdi?” diye uçlar›n› birlefltirerek, ceketinin kendimi sorgulam›yorum; “Daha kolundaki toz zerreci¤ini tutup neler neler yaflanacak” diyerek at›yormufl gibi kendimi coflturubir iflaret yapt›: yorum. Ve hastafiimdi bambaflka gözlerle “‹flte böyle, o l›¤›m›n her an›nda geldi¤i gibi gida, kimi bafluve bambaflka bir yürekle der” dedi. “K›p›rcumda, kimi ayabak›yorum yaflama... t›s›n› duyduk, kucumda, kimi Geri gelmeyece¤ini nerede oldu¤unu, ameliyathane kabildi¤im giden zaman›n nereden geldi¤ini p›s›nda, kimi arkas›ndan üzülmüyorum gördük ya... Onodam›n kap›s›nart›k; gelece¤ini bildi¤im dan sonras› da varl›klar›yla önemli de¤il.” can›ma can katan zaman›n umuduyla ve kendilerine *** daha s›k› s›k› minnettar olduAmeliyat önsar›l›yorum yaflama... ¤um tüm arkacesi evde son gedafllar›mla, yaflacemi, annemin hastane yata¤›nda y›llard›r koy- m›m›n gelecek günlerinde de birnundan ay›rmad›¤› ve benim de likte olaca¤›m umudum, yaflam 23 y›l özel sand›¤›mda saklad›¤›m coflkuma yeni coflkular kat›yor. yaflam›mdaki ilk çorab›mla ve... *** fiimdi tüm bu olup bitenleri bir Galiba böyle bir an için yedi y›ldan buyana o¤lumun ayn› sand›k- yana b›rakay›m ve yaflam›mda en ta saklad›¤›m ilk çorab›yla koyun iyi bildi¤im konumun s›n›rlar› içine döneyim. Biliyorsunuz, benim en koyuna geçirdim. Ameliyata al›naca¤›m sabah, iyi bildi¤im konu, haddimdir. kendisiyle iki gün önce tan›flt›¤›m Ayr›ca izninizi de isteyip, hedoktorumun gözlerine bir kez da- men kalkmam gerekiyor. ha bakt›m ve yaflamda güven duyDers zili çal›yor; çünkü... Çogusunun, en az sevgi denli, en az cuklar›m› bekletmeyeyim.•

tiroitlerimin tepesine üç milimetre boyunda bir öncü birlikle s›zm›fl.

B

96

HAYVANLARIN DÜNYASI Erdoğan Sakman

Tilki kurnazd›r

Her tavuk kümesi, tavuklardan baflka kümes hayvanlar›yla paylafl›lsa, orta büyüklükte bir aile ortaya a ç›kar. Daha büyük aileleri, tavuk yetifltiricileri kurarlar. Tilkilerin böyle kümeslere girip s›rff h›rslar›n› doyurmak için, az›l› katiller gibi davranarak, tüm aile bireylerini bo¤duklar› s›k s›k görülen olaylardand›r.

K

ümese ulaflmak için tilki önce çevresi çitlenmifl ya da tel örgülü yere ulaflmal›d›r. Bir aç›kl›k bulup telin alt›ndan girse ya da üzerinden atlamay› baflarsa bile çevreyi sürekli kollayan köpeklerin dikkatinden kaçamaz. Tilki çiti geçemezse, d›flar›da sahte bir olay ç›kar›p bekçileri çekmek isterse, deneyimli bak›c›lardan biri ya da ikisi böyle bir sorunla ilgilenir, ötekiler çit içinde gezer, alan› bofl b›rakmazlar. Bu yöntemlerin ifle yaramayaca¤›n› bilen tilki, t›pk› usta h›rs›zlar gibi, içeriye girenlerden birine benzeyerek kümese ulaflabilece¤ini deneyimlerinden ö¤renmifltir. E¤er tüm çiftli¤in ya da kuruluflun s›¤›rlar› da ç›k›p otluyorsa hemen gidip bir y›¤›n biçiminde duran s›¤›r pisli¤ine bulan›r. Sonra s›¤›rlar›n aras›na kar›fl›r. Böylece kendi kokusunu gizlemifl olur. S›¤›rlar onu görür; fakat bekçi köpeklerinden ya da yavrular›ndan birine benzeyen ve kendileri gibi gübre kokan bu küçük yarat›¤a ald›rmazlar. Tilki, s›¤›rlarla birlikte yürüyerek kümese en yak›n noktaya geldi¤inde onlardan ayr›l›r ve zavall› tavuklara yapaca¤›n› yapar. Tilkinin bu oyununu bilen çiftçiler, böyle kümeslerde birkaç da kaz 97


GÖZLE GÖNÜL ARASI Dr. Mehmet Uhri

K›rg›na u¤ramak bulundururlar. Kazlar uyurlarken bile gözlerini s›k s›k aç›p kapad›klar›ndan gübre kokan sald›rgan› hemen görür, t›slayarak ilk engellemeyi yapar, sonra avazlar› ç›kt›¤›nca ba¤›rarak tüm çiftli¤i aya¤a kald›r›rlar.

T

ilkinin yaflam›n›n bu kesitinden esinlenilerek, kentlere inen h›rs›z ve katilleri bulmak için kullan›lacak bir yöntem önerilebilir. Köpekler, belli bir kokuyu ya da belli bir kokusu olan› bulmak amac›yla yetifltirilebilirler. E¤er böyle olmasayd› gümrüklerden geçen binlerce çanta ve kifli aras›ndan uyuflturucu tafl›yanlar› bulmak için köpekler kullan›lamazd›. Ormandan gelen baflka, bahçeden gelen baflka, köyden gelen baflka türlü kokar. Köpekler gündüz ba¤l› tutulur ve 98

bulunmas› istenen kokular› sezebilecek e¤itimi al›rlarsa, k›rsal alandan kente inen olas› suçlular yakalanabilirler. Bunun olanakl› olmad›¤› yerlerde zaman zaman uçurulan uçaklarla arazinin belli yerlerine at›lan sis bombalar›yla yarat›lan, asl›nda insan›n üzerine yap›flan özel kokulu moleküller kentli aras›na kar›flm›fl suçlular›n bulunmalar›n›, yine köpekler yard›m›yla kolaylaflt›rabilir. Do¤a, insan sorunlar›na do¤rudan –örne¤in benzetme yoluyla– çözümler içerdi¤i gibi, kimi do¤a çözümlerinin de ilkeleri insan sorunlar›n›n çözümlerinde kullan›labilir. Yarasalardan esinlenen radar, yunuslardan esinlenen sonar bunlara örnektir. Baflka bir deyiflle, do¤a bulufllar›n kayna¤›d›r. Çünkü hiçbir problem küçük ya da büyük bir bulufl yapmadan çözülemez.•

Kasvetli, so¤uk günlerin ard›ndan yüzünü gösteren günefli f›rsat bilen pek çok ‹stanbullu gibi Bo¤az’a do¤ru yola koyulmufltuk. Rumeli Fenerköy’e ulaflt›¤›m›zda trafikten bezmifl durumdayd›k. Yamaçtan görkemli ve ürkütücü görünen Bo¤az’›n Karadeniz ç›k›fl›, k›y›ya indi¤imizde çok uysal ve s›cak görünmüfltü gözümüze... A¤lar›n› onarmaya oturmufl bal›kç›lar ve a¤lar›n üzerinde

miskin miskin yat›p günefle karfl› yalanan kedilere gökyüzünde uçuflan mart›lar›n coflkusu efllik ediyordu. Kediler kar›nlar›n› doyurmufl gibi görünüyordu. Mart›lar ise önce yükseliyor sonra kanatlar›n› aç›p kendilerini keyifle sert esen poyraza tafl›tt›r›yorlard›. K›z›m›n kedilerle oynafl›rken 99


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

a¤a tak›lmas› üzerine bal›kç› “Durun sakin olun. A¤a zarar gelmesin, yard›ma geliyorum” diyerek elindeki ifli b›rak›p yan›m›za geldi. ediler bu geliflin anlam›n› sezmifl olacak ki, hemen gözden kayboldular. Yüzü güneflten ve tuzdan kavruk saç› sakal› kar›flm›fl ve oldu¤undan daha yafll› görünen bal›kç›n›n bezgin bir hali vard›. Ses etmeden k›z›m›n aya¤›n› tak›ld›¤› a¤dan kurtard›. A¤› katlad› ve yerine döndü. K›z›m bir baflka kedinin peflinde k›y›ya yöneldi. Bal›kç›n›n yan›ndaki tenekeye iliflip sohbet etmeye çal›flt›m. Karadeniz’de avlanan bal›kç›lardan oldu¤unu, bal›¤›n her y›l giderek daha azald›¤›n›, yapt›¤› iflin tad›n›n kalmad›¤›n› anlatt›. Bal›¤›n bu y›l geçen y›llara göre daha bereketli oldu¤unu, ancak paran›n bereketinin kalmad›¤›n›, böyle gider ve bal›k daha da pahalan›rsa bal›kç›lar›n kendi tuttu¤u bal›¤› bile yiyemez olaca¤›ndan yak›nd›. Bir süre susup Bo¤az’a, Karadeniz’e bakt›. Yüzündeki bezgin ifade de¤iflmemiflti. Elindeki ifle dönüp a¤ onarmay› sürdürdü. Rumeli Fenerköy’ün büyük bölümü gibi Karadenizli olduklar›n›, memleketten göç edip bildikleri ifl olan bal›kç›l›¤› sürdürebilmek için bu köye yerlefltiklerini anlatt›. “Peki bu köyde ‹stanbullu yok mu?” “Yok beyim, yok say›l›r.”

K

100

“Nerede bu ‹stanbullular?” “Onlar k›rg›na u¤rad›lar, beyim... ‹stanbullu k›rg›n yemifl. ‹stanbul’un içinde bile zor bulursun onlar›...” “K›rg›na u¤ramak m›? O ne demek?” Eliyle Bo¤az’› gösterdi. “K›fl›n Bo¤az’›n sular› so¤uyunca bal›klar daha ›l›k olan alt ak›nt›lara iner. Orada yaflarlar. Poyraz sert esip f›rt›naya dönünce suyun s›ca¤› so¤u¤u birbirine kar›fl›r. ‹flte o zaman bal›k k›rg›n yer. Ço¤u ölür gider, dibe çöker. Göremezsin. Bir bölümü de sersem sepelek dolan›r ortal›kta... K›y›ya vurur. Kolay av olurlar. Bo¤az’da k›rg›n oldu mu o k›fl bal›¤› unut. Nerdeyse hepsi gider ortal›ktan...” “Peki ya ‹stanbullu?”

“A

nlam›yor musun? Y›llard›r her yerden göç al›yor bu kent... Sanki sürekli f›rt›na esiyor. Göçlerle kentin alt› üstüne geliyor. Kolay m› dayanmak? Her y›l k›rg›n yerse bu kent, Bo¤az’›n bal›klar› gibi ‹stanbullu’yu da bulamazs›n elbet... Bunca göçe kim dayan›r? Arada ben ‹stanbullu’yum diye fliflinip dolananlar ç›k›yor. Onlar k›rg›n yiyip hasbelkader ayakta kalan bal›klara benziyor, kan›mca... Yak›nda onlar› da yok eder bu kent...” A¤›n onard›¤› bölümünü denetledi. Katlay›p kenara koyduktan

sonra karg›ya ast›¤› öteki ucuna uzan›p onar›m› sürdürdü. Aya¤a kalk›p Bo¤az’a do¤ru yürüdüm. K›y›dan ald›¤›m tafl› sektirmeye çal›flt›m; ama baflar›l› olamad›m. Bal›kç›n›n söylediklerine tak›lm›flt›m. eri dönüp “‹yi ama bunca göçün, insan›n hiç katk›s› olmad› m›, ‹stanbul’a?” diye sordum. Yan›t vermeden yine elindeki a¤la ilgilendi. Sonra kafas›n› kald›r›p az önceki bezgin bak›fllarla yüzüme bakt›. Gözlerini k›st›. “Beyim, göç kolay m› san›yorsun? Yaflayabilmek için kendine yer arayan torik bal›¤› gibi istemeden geldik buralara... Az›c›k kalabilme olana¤›m›z olsa direnir gelmezdik, elbet... Yaln›zl›k çok zor. Kimim kimsem yok buralarda... Bildi¤im tek ifl bal›kç›l›k, onunla u¤rafl›yor, karn›m› zor doyuruyorum. Bunca dert aras›nda ‹stanbul’la ne iflim olabilir? Bu kent pek ço¤umuz gibi tutmufl yakalam›fl bir kez bizi... Karn›m›z›n doydu¤una flükrediyoruz, o kadar...” “Tamam, ama bunca göç edip gelen çal›flkan, dürüst, dirayetli Anadolu insan›n›n kente katt›¤› gücü de inkar etmemek gerekir. Öyle de¤il mi?” Elini “Bofl ver” dercesine sallad›. “Oras› öyle belki, ama o senin dedi¤in insanlar Anadolu’da kald›, onlar direnebildi göç etmediler. Gelenlere de çok güvenme. Dedim ya torik gibidir onlar... Bakar-

G

san güçlü kuvvetli görünür. Oltaya iyi as›l›r, direnir. Hele bir de güçlüsüne denk gelirsen misina elini keser insan›n... Ne zaman ki kafas›n› sudan ç›kar›rs›n o an b›rak›r kendini... Oltay› az gevfletir sonra çeker al›rs›n k›y›ya... Göç edip gelenler de böyledir. Güçlü görünürler; ama az soluksuz, paras›z kals›n hemen pes eder teslim olurlar. Sen çok güvenme onlara...” A¤lar›n onar›m› bitmifl toplamaya bafllam›flt›. Eliyle havay› gösterip “Bu kentin havas›naysa hiç güvenme. Rüzgar lodosa dönüyor. Hava patlar yak›nda... Ya¤mura kalmay›n” dedi. Omzuna yükledi¤i a¤larla arkas›n› dönüp teknesine do¤ru yürüdü. z ileride a¤dan ç›kard›¤› kurumufl bal›k parças›n› mart›lara kapt›rmamak için kaçacak yer arayan tekir kediyle mart›lar›n gürültülü at›flmas› yaflan›yordu. Kedi kenardaki ters dönmüfl sandallardan birinin alt›na girmekte buldu çareyi; ama bu kez peflinden gelen öteki kedilerle h›rlaflmak zorundayd›. Gerçekten de yön de¤ifltiren rüzgarla birlikte hava kapad›. Günefl ›s›tm›yordu art›k... Ya¤murun kokusunu alan kedilerse k›sa sürede gözden kayboldular. K›fl günefline aldan›p yollara dökülen pek çok ‹stanbullu gibi ya¤murla daha da kötüleflecek bir trafik bekliyordu, dönüfl yolunda bizleri...•

A

MehmetUhri@butundunya.com.tr 101


dalarm›fl gibi anlafl›yor, sevifliyor, oynuyordum.

Çocukluk Arkadafl›m P›t›rc›k Kaplumba¤am YAZAN: fiEBNEM fiEN nsanlar birbirlerine âfl›k olabilmek için yaklafl›k yirmi y›l kadar beklemek zorundalar; ama hayvanlara âfl›k olabilmek için hiç de o kadar beklemeleri gerekmiyor. Sad›k bir hayvansever olmam›n köklerinin, çocukluk yafllar›ma de¤in uzad›¤›n› bilmemden kaynaklan›yor bu yarg›m... Çocuklar genellikle sokakta arkadafllar›yla oynayarak büyürler ya, inan›r m›s›n›z, ben yaln›z sokakta arkadafllar›mla oynayarak de¤il, evde hayvanlar›mla oynayarak da büyüdüm. Kar›nlar›n› besleyip onlar› büyütürken, onlar da benim beynimi ve yüre¤imi beslediler, onlar da beni büyüttüler. fiimdiki çocuklar›n hayvanlar› gibi, üzerlerinde “Pet-Shop” yaz›l› vitrinlerden sat›n al›n›p do¤um günü

I

102

arma¤an› paketler gibi süslenerek gelmediler bana benim hayvanlar›m... Onlar›n kimini evimizin bahçesinden, kimini k›rdan, kimini ormandan ben buldum, kuca¤›mda ben getirdim eve... Onlar, sat›n al›nan hayvanlar gibi birer “çocuk oyunca¤›” de¤illerdi; do¤ada birbirimizle tan›flt›¤›m›z, birbirimizi sevdi¤imiz, sonra da birlikte bize eve geldi¤imiz “çocukluk arkadafllar›m”d›lar, her biri... Ben tam 11 yafl›ndayd›m; ama tavflan›m kaç yafl›ndayd› bilmiyordum. Bal›¤›m›n yafl›n› da, ipekböce¤imin, köpe¤imin, kedimin, kurba¤am›n yafl›n› da bilmiyordum. Yaln›zca civcivimin henüz bebek yafl›nda oldu¤unu biliyordum. Fakat hepsiyle, sanki onlar da 11 yafl›n-

omflumuz ‹lyas Amca’lar›n bostan›nda bir gün bir kaplumba¤a buldum. ‹lyas Amca evde yoktu, o nedenle eflinden izin istedim: “Bostan›n›zda bir kaplumba¤a buldum, Gülistan Teyze” dedim. “Size gerekli de¤ilse benim olsun mu?” Gülistan Teyze yanaklar›m› kopar›r gibi öptü: “Hay Allah senden raz› olsun, k›z›m” dedi. “Bana ne demeye laz›m olsun ki kaplumba¤a?.. Salatal›klar›, domatesleri kemirip kemirip b›rak›yor. fiükretsin ki, onu sen buldun da elimden kurtulmufl oldu. Bizim bahçeden gitsin de, dünyan›n neresine giderse gitsin.” Kaplumba¤alar kucaklan›r m›, kucaklanmaz m› bilmem; ama Gülistan Teyze’nin “Dünyan›n neresine giderse gitsin” diyerek o gün bahçesinden kovdu¤u kaplumba¤ay› kapt›¤›m gibi, gö¤süme s›k› s›k› bast›rarak do¤ruca eve kofltum. ‹yi ki komflular›m›z bizdeydiler ve bahçede annemle koyu bir sohbete dalm›fllard›. Onlar da, annem de, birbirlerine laf yetifltirmekten, kollar›mla gö¤sümün aras›ndaki kaplumba¤am› görmediler. Ben de o sayede yeni arkadafl›m›, kazas›z ve tart›flmas›z olarak odama getirebildim.

K

‹ki gün odamdan ç›karmad›m kaplumba¤am›... Buzdolab›ndan gizli gizli ald›¤›m salatal›klar› ve k›v›rc›klar›, yine gizli gizli odama tafl›d›m, yeni arkadafl›ma yedirdim. Fakat ikinci günün sonunda odamdaki kaplumba¤a çiflini ve kakas›n› temizlemek bana hem zor geldi hem de oyun d›fl› bir m›z›kç›l›k gibi geldi. Ald›m onu, bahçeye ç›kard›m. Art›k bahçede dolaflacak, orada yat›p uyuyacak, kahvalt›s›n› da ve tabii çiflini, kakas›n› da bahçede yapacakt›. Herfley iyiydi, hofltu da, ya dalg›nl›¤›m›zdan yararlan›p, al›p bafl›n› uzaklara giderse ne olacakt›? Ya baflkas› onu bulur da, kendi sahiplenmeye kalkarsa? Güzel bir fikir geldi akl›ma... Kaplumba¤ama önce bir ad bulmal›yd›m, sonra da onun bu ad›n› bir yerine yazmal›yd›m. vde kimsenin olmad›¤› bir anda, annemin k›rm›z› ojesini çald›m, bahçemizin kuytu bir köflesinde kaplumba¤am›n üzerine ojeyle “P›t›rc›k” diye yazd›m. ‹yi ki de yapm›fl›m bunu... Sitemizin benden küçük çocuklar›, P›t›rc›k gezmeye ç›kt›¤›nda onu bulup bana getiriyorlard›. Evimizin ana girifl yolunun bafl›ndan c›v›l c›v›l sesleriyle “fiebnem Ablaaaa... P›t›rc›k sitenin d›fl›na ç›k›yordu. Onu yakalad›k, getirdik” diye ba¤›r›yorlar ve eve fazla yaklaflmadan P›t›rc›k’› bana yolun bafl›nda teslim ediyorlard›.

E

103


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

›t›rc›k kimi gün Mesudaaan›m Teyze’lerin bahçesinde semizotlar›n› yerken yakalan›yor, kimi günler Ali Beyamca’lar›n seras›ndaki saks› çiçeklerinin yapraklar›n›n tad›na bakarken suçüstü yap›l›yordu. Sitemizin çocuklar› için P›t›rc›k, yepyeni bir oyun olmufltu. P›t›rc›k yerinde duram›yor, oraya buraya kofluflturuyor, biz sitenin tüm çocuklar› da onu koval›yorduk. ‹lk gün yapmaya çal›flt›¤›m gibi onu art›k gövdesinden iple a¤aca ba¤lam›yordum çünkü... Onu bahçeye ç›kard›¤›m ilk gün kaçacak diye o beni korkutmufltu, sonra da iple a¤aca ba¤layarak onu ben korkutmufltum. Öyle çok korkmufltu ki, ba¤›n› çözmek zorunda kald›¤›m güne de¤in, evinden d›flar› tek ad›m atmam›flt›. Ben de biraz ona k›yamad›¤›m için, biraz da bu yapt›¤›mdan utand›¤›m için daha fazla dayanamam›fl, ipini çözmüfltüm. P›t›rc›k ilk günlerde biraz fazlaca ürkekti. Bir metrelik tehlike alan›na girildi¤inde ya da o bölgede bir gölge duyumsad›¤›nda, kaflla göz aras›nda kafas›n›, kollar›n› ve bacaklar›n› bir anda içeri, kabu¤unun içine çekiveriyordu. Bafl›n› okflayabilmem için o denli çok u¤raflmama karfl›n, bir türlü izin vermedi bana kendisini sevmeme... Onu günlerce, gecelerce izle-

P

104

dim. Kay›fl gibi yeflil-kahve derisini ellemeye çal›flt›m, parma¤›m› kabu¤unun içine sokup, kafas›n› d›flar› ç›kartmaya çal›flt›m, yine baflaramad›m onu okflamay›... Onu uzun uzun seyrettikçe ve izledikçe, çok özel bir duygu olufltu yüre¤imde... Ona özenmeye bafllam›flt›m. En küçük bir tehlike olas›l›¤›nda bile bir anda kendini kabu¤unun içine çekebiliyor ve tümüyle bir güvenlik z›rh› içine girebiliyordu. Sitenin ars›z kedileri bile rahats›z edemiyorlard› onu bu z›rh›na çekildi¤inde... Önünde arkas›nda, sa¤›nda solunda dolan›yorlar, yaln›zca kabu¤unu koklamaktan ve sonra da oradan çekip gitmekten baflka bir fley yapam›yorlard›.

“K

abu¤unun d›fl›ndaki dünya”da tehlike geçti¤indeyse, yine o çirkin, ama bir o kadar da sevimli ejderha surat›n› kuflkuyla kabu¤undan ç›kar›yor, çevresine dikkatle bak›p güvenlik denetimini yapt›ktan sonra p›t›rc›k p›t›rc›k ad›mlar›yla p›t›rc›k p›t›rc›k ilerliyor, daha lezzetli otlar aramas›n› sürdürüyordu. O yafllar›mda kimselere söyleyemedi¤im bir duygumu, izin verirseniz flimdi burada, size aç›klamak istiyorum: O yafllar›mda da, bunca y›l sonra bu yafllar›mda da hep “Kefl-

ke benim de böyle bir kabu¤um olsayd›” diye düflündüm. nbir yafl›mdaki bu düfl, flimdi bu yafl›mda bir yaflam gereksinimi olarak karfl›mda dikilmifl, duruyor. Çocuklu¤umun düflünü flimdi bu kimli¤iyle görmeye bafllad›kça, yaln›zca yaflam›n kendini de¤il, o yaflam›n içinde büyümenin ne demek oldu¤unu da ö¤reniyorum galiba... P›t›rc›k’›n ellerimle dokunabildi¤im kabu¤unu, her geçen y›l biraz daha büyüdü¤ümde, ben de oluflturmaya bafllam›flt›m çevremde... Hatta yaln›z kendim için, kendi kabu¤umu oluflturmakla kalmayacakt›m, çevremdeki kiflilerin kabuklar›n› da görmeye bafllayacakt›m. Herkesin çevresinde kendine özgü bir kabu¤u vard›. ‹nsanlar›n kabu¤unun benim çocukluk arkadafl›m P›t›rc›k’›n kabu¤undan farkl› iki özelli¤i, ellenemiyor olmas›, sert olmamas›yd›. Bir de, insanlar›n kabu¤unun üzerinde yaflam çizgileri olmad›¤›ndan, kabuklar›na ba-

O

k›p onlar›n kaç yafllar›nda olduklar› anlafl›lam›yordu. Pardon, pardon... Galiba bu kadarc›k de¤il bizim kabuklar›m›z›n farkl› özellikleri... Bir de “yaln›zca biz istedi¤imizde ve biz istedi¤imiz kadar” ç›karabiliyorduk kendimizi kabu¤umuzdan... Önce çevremizdekilere bak›yorduk, sonra karfl›m›zdakondanilere bak›yorduk; ancak andan sonra karar verebiliyorduk ne kadar›m›z› ç›karabilece¤imize kabu¤umuzdan... Bir de¤iflik özelli¤i daha geliyor akl›ma flimdi, insanlar›n kabuklar›n›n... Bir tehlike karfl›s›nda, insan bir anda çekemiyor kendini kabu¤unun içine ve bir anda kendini tam bir güven içine alam›yor. Bir kez daha pardon, pardon... Kabu¤umuzun bir suçu yok, bunda... Bir tehlike karfl›s›nda kendimizi bir anda güven içine alamay›fl›m›z›n suçunu, o tehlikenin bir tehlike oldu¤unun zaman›nda ay›rd›na varamay›fl›m›zda ve çok geç kalmam›zda aramam›z gerekiyor galiba... *** 105


P›t›rc›k’›m› buldu¤um yaz mevsimi sona yaklafl›rken, kendisi için bir tehlike oluflturmad›¤›ma inanm›flt› art›k... Yaz›n o son günlerinden birinde, her zamanki gibi yine sabah›n erken saatinde uyand›m, do¤ruca P›t›rc›k’›n yan›na gittim. Vedalaflmak için benim gelmemi bekliyordu belki de... Ayak seslerimi duyunca bafl›n› daha da uzatt›, kendisini doya doya okflat-

t›ktan sonra kollar›n›, bacaklar›n› ç›kartt›, her zamanki sakin tavr›yla, a¤›r a¤›r yürümeye bafllad›. Bahçe kap›s›na do¤ru gidiyordu. Biliyorum onun neden gitti¤ini... B›km›fl olmal›yd› bizim bahçenin otlar›ndan, benim getirdi¤im salatal›klardan, domateslerden... Biliyorum, daha lezzetli otlar aramaya gidiyordu. *** Günün birinde bir ormanda ya da bir komflunuzun bahçesinde bir kaplumba¤a görürseniz, s›rt›ndaki kabu¤a dikkatle bak›n. O kabu¤un üstünde k›rm›z› ojeyle yaz›lm›fl P›t›rc›k ad› varsa, bilin ki o benim çocukluk arkadafl›m ve ilerideki yollar›m›n göstericisidir. Ona benden selam söyleyin ve deyin ki: “Senin onbir yafl›ndaki o arkadafl›n›n flimdi, kendisinin o yafl›nda koskoca bir k›z› var. Ve o arkadafl›n, yaflam›m›n hiçbir an›nda seni unutmad›.”•

“Sudoku”nun Yan›tlar›

Kolay 106

Zor

B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın

1 ‹slami edebiyatta kozmografya ile ilgili bilgileri derleyen ansiklopedik yap›t afla¤›dakilerden hangisidir? a) “Acaib ül Letaif” b) “Acaib ül Makdur” c) “Acaib ül Mahlûkat” ç) “Acaibi Sebai Âlem” 2 Meksika’n›n Büyük Okya-

nus k›y›s›ndaki en önemli deniz turizmi merkezi afla¤›dakilerden hangisidir? a) Tampico b) Acapulco c) Veracruz ç) Matamoros 3 Karadeniz’in güney do¤u-

sunda eskiden “Kolhida” denen alanda yaflayan kavim afla¤›dakilerden hangisidir? a) Acarlar b) Boflnaklar c) Çerkezler ç) Gürcüler 4 Hersek ve Karada¤ ayaklanmalar›n› bast›r›p 1913’te sadrazam olan kifli kimdir? a) Gazi Osman Pafla b) Gedik Ahmet Pafla c) ‹zzet Ali Pafla ç) Gazi Ahmet Muhtar Pafla

5 Kâhta ilçesinin s›n›rlar› içinde oldu¤u ilimiz afla¤›dakilerden hangisidir? a) Malatya b) fianl›urfa c) Ad›yaman ç) Mardin 6 Türk müzi¤inde bileflik makamlardan say›lan ve Bayati makam›na yak›n olan makam afla¤›dakilerden hangisidir? a) Acem b) Uflflak c) Hicaz ç) Rast 7 Christchurch kentinin bulundu¤u ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) Yeni Zelanda b) Papua Yeni Gine c) ‹rlanda ç) Güney Afrika 8 Berlin T›p Fakültesi’nde asistanken, 1876 y›l›nda Meflrutiyet’in ilan› üzerine yurda dönen politikac› kimdir? a) Behçet Kemal Ça¤lar b) Abdülhak Adnan Ad›var c) Yakup Kadri Karaosmano¤lu ç) Abdülhak Hamit Tarhan 107


9 Birbirine kavuflmak isteyen iki sevgilinin aflklar›n› anlatan halk öyküsü afla¤›dakilerden hangisidir? a) “Köro¤lu ve Ayvaz” b) “Battal Gazi” c) “Ferhat’la fiirin” ç) “Ergenekon” 10 Çanakkale’de topçu harekâ-

t›n› yöneten ve ilk kablo fabrikas›n› kuran kifli kimdir? a) Adil Giray b) Selahattin Adil c) Ahmet A¤ao¤lu ç) Ahmet Haflim 11 Orhun Yaz›tlar›’ndan baflla-

yan “100 Ünlü Türk Eseri”nin yazar› kimdir? a) Sait Faik b) Nurullah Ataç c) Tahir Alangu ç) Halide Edip 12 Katarakt hastal›¤›na halk aras›nda verilen ad nedir? a) Aksu b) ‹nme c) Sara ç) Amâ

14 Yavuz ve Kanuni dönemlerinin hekimbafl›s› kimdir? a) Ahi Baba b) Ahi Ahmet Çelebi c) Ahi Benli Hasan ç) Ahi Ahmetflah 15 Dört Dünya ve bir Olimpiyat ikincili¤i kazanarak rekor k›ran güreflçimiz kimdir? a) Yaflar Do¤u b) Ahmet Bilek c) Hüseyin Akbafl ç) Gazanfer Bilge 16 Alboran Denizi’nin k›y›s›n-

da bulunan iki ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) Cezayir-Tunus b) Fransa-Korsika c) ‹spanya-Fas ç) Arnavutluk-Yunanistan 17 Anadolu Selçuklu sultanlar› aras›nda kaç tane Alaettin Keykubat bulunmaktad›r? a) 3 b) 2 c) 1 ç) 4 18 Türk Dil Kurumu 1974 Tiyat-

13 Slovenya’n›n baflkenti afla¤›-

daki kentlerden hangisidir? a) Kiev b) Belgrad c) Lubyana ç) San Marino 108

ro Ödülü’nü kazanan, TRT Program Dairesi eski uzman› kimdir? a) Niyazi A¤›rnasl› b) Ahmet Nadir c) Oktay Akbal ç) Adalet A¤ao¤lu Yan›tlar 114’üncü sayfam›zdad›r.

Befl yafl›nda bir çocuk nota nedir bilmeden, bir piyano görmeden piyanist oldu, ödül ald› YAZAN: DOLUNAY ERTEN oo Ye Eun, Güney Kore Televizyonu’nun düzenledi¤i “Y›ld›z Kral” adl› yetenek show program›nda, izleyicilere Frederic Chopin’den nefis bir piyano ziyafeti çekince, stüdyoda alk›fl tufan› koptu. Do¤ufltan gözleri görmeyen 5 yafl›ndaki bu k›z çocu¤u, düzenli piyano dersi bile almam›flt›. Ödül olarak 3 bin 900 dolar kazand› Eun... Annesinin söyledi¤i flark›y› bir kez dikkatle dinleyerek ö¤renen Yoo Yee Eun, 3 yafl›ndan buyana piyano çal›yor. Annesi Park Jeong-soon, “Üç yafl›nda ve gözleri görmeyen bir bebe¤in ilk kez duydu¤u bir flark›y› çalmas› karfl›s›nda tüylerim diken diken olmufltu. Hiç müzik dersi almayan ve gözleri görmeyen bu yavru-

Y

cuk, piyanonun tufllar›n› nas›l bulabiliyordu?” diyor. Bu harika piyanist, bugünlerde bilgisayardan ve internetten dinledi¤i flark›lar› ö¤reniyor. Yoo Yee Eun, do¤du¤u gün gerçek annesi taraf›ndan terk edildi¤i için, tekerlekli sandalyeyle yaflamak zorunda olan bir baba ve çocu¤u olmayan efline evlatl›k verilmiflti. Singapur’un ünlü flark›c›s› Rahimah Rahim ile birlikte, 4 Temmuz 2008’de “Genç Müslüman Kad›nlar Birli¤i”nin 55’inci y›ldönümü kutlamalar›nda, Baflbakan Lee Hsien Loong’un huzurunda bir de konser vermiflti Yoo Yee Eun. Büyüdü¤ünde ne olmak istedi¤ini soranlara, çocuk yuvas› ö¤rencisi Yoo Ye Eun flu yan›t› veriyor: “Piyanist olmak istiyorum” diyor. “Hem de büyük bir piyanist!”• 109


‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver

KÖTÜLER‹N KADER‹... on derece fl›k giyimli, bak›ml› ve zarif kad›n, lüks döflenmifl bir evin salonunda kay›ts›z hareketlerle t›rnaklar›n› cilal›yordu. Yan›ndaki yak›fl›kl› erkek, ezilir büzülür tav›rlarla ona bir fleyler anlatmaya çal›fl›rken o sanki hiç dinlemiyormufl, dinlese de umursam›yormuflças›na dikkatini yaln›zca t›rnaklar›na vermiflti. Adam yaramazl›k yapt›¤› için cezaland›r›lmay› bekleyen bir çocu¤un ürkekli¤iyle iki kez yutkunman›n ard›ndan sonunda baklay› a¤z›ndan ç›kartt›: “Boflanal›m Banu. Bunun karfl›l›¤›nda ne istersen vermeye haz›r›m.” Zarif kad›n kendisinden emin bir ifadeyle gözlerini t›rnaklar›ndan ay›rmadan tek bir sözcükle yan›tlad› onu: “Fabrika.” “Senin olacak. Hemen avukat›ma gerekli ifllemleri yapmas› için talimat verece¤im.” “U¤runa yuvam›z› y›kmay› göze ald›¤›n k›z çok mu güzel bari?”

S

110

“Bir demet menekfleyle bile mutlu olabilen sade güzellikte bir k›z.” Adam›n bu sözleri kad›n›n yüzünün kindar bir ifadeyle kaplanmas›na neden oldu. T›slarcas›na konufltu: “Her neyse, beni ilgilendirmez. Hizmetçiye söyleyeyim sana baflka bir odada yatak haz›rlas›n. Art›k birlikte yatamay›z.” Sar›fl›n, zarif kad›n bunlar› söyledikten sonra buz gibi bir ifadeyle kalk›p salondan ç›kt›. Yanl›fl an›msam›yorsam üzerinde çok hofl bir tunik ve içinde de ipekli bir bluz vard›. Tek sözcükle karfl›s›nda ezilip büzülen adam›n elinden fabrikas›n› al›vermiflti. Öylesine kendisinden emin, öylesine güçlüydü ki, sanki istese o an onun can›n› bile alabilirmifl gibi gelmiflti bizlere... Sinema perdesine yans›yan görüntüdeki gururlu kad›n Yeflilçam’›n basmakal›p konulardan bir türlü vazgeçemeyen yönetmenlerinin, güzelli¤ini ve yetene¤ini göz ard› ederek, sürekli “ac›-

mas›z kad›n” rollerinde oynatt›klar› Lale Belk›s’t›. Oysa Türk sinemas› seyircisi, yap›mc› ve yönetmenlerin bu hatas›n› gidermek istercesine onun perdede ustal›kla yaratt›¤› karakterlerin kötü kad›nlar de¤il, yaln›zca kendisine bir kötülük yap›ld›¤›nda kötü olan kad›nlar oldu¤unu anlam›fl ve bu zarif han›m› daha o zamanlardan aklam›flt›. O günlere dönersek Lale Belk›s’›n beyazperdede yaratmas› istenen kad›n tiplemesi yaln›zca kötü kalpli, sevenleri ay›ran, kendi ç›kar›n› düflünüp bu u¤urda her kötülü¤ü yapan bir karakter de¤ildi. Ayn› zamanda son derece güzel giyinen, bak›ml›, modern, kentli, kendinden emin, zeki bir sar›fl›nd›. Senaryolar hep baflroldeki “as›l k›z” olarak masumiyeti simgeleyen, mahallemizin bac›s› görünümündeki Hülya Koçyi¤it, Filiz Ak›n, Türkan fioray, Hale Soygazi’den yana olsa da seyirci as›l ma¤durun bizzat kötü kad›n gibi tan›t›lmaya çal›fl›lan karakter oldu¤unu anlay›p onun korkunç intikam›n› hakl› buluyordu. Nas›l hakl› olmas›n ki? Sevdi¤i adam›n muhteflem yal›s›nda, ya da lüks villas›nda yaflam›ndan memnun bir biçimde yaflarken sözüm ona masum, saf, s›radan bir halk k›z› olan ana karakter gelip, kaflla göz aras›nda sevdi¤i adam›, dolay›s›yla mutlulu¤unu ve gelece¤ini elinden al›yordu. yere bakan yürek yakan masum k›zlar kötü kad›n›n mutlulu¤una tafl koyuyorlard›. Yeflilçam’›n beylik senaryolar› bu durumu son derece normalmifl gibi sunarken, kendisini bir anda kap› önünde bulan so¤uk sar›fl›n kad›n›n hakl› intikam›n› zalimlik olarak kabul etmemizi istercesine filmin sonunda onu bir kez daha cezaland›r›yorlard›. Art›k k›rk kat›r m› olur, k›rk sat›r m›? Peki, neden böyle oluyordu? Nedeni gayet basitti: Lale Belk›s bizden biri de¤ildi. O bak›ml›, makyajl›, kendisinden emin, en kral›na bile an›nda haddini bildiren, so¤uk görünümlü kad›n, yerli sinema seyircisinin ezici bir ço¤unlu¤unu simgeleyen ortalama vatandafl›n ailesinde ya da mahallesinde görmeye al›fl›k oldu¤u biri de¤ildi. Sinema seyircisi olarak hep hakl›dan, masumdan, ma¤durdan yana olmufluzdur. Hep mahallemizin k›zlar›-

O

111


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

na benzeyen karakterlerle özdefllefltirdi¤imiz Türkan fioray’›, Fatma Girik’i, Hülya Koçyi¤it’i sevip, onlardan yana ç›kmak boynumuzun borcu olmufltur. Onlar iyi, karfl›lar›ndakilerse kötüdür. u kör inanç ilk kez Lale Belk›s’›n beyazperdede yaratt›¤› karakterler sayesinde de¤iflikli¤e u¤ram›fl, seyirci biraz geç de olsa asl›nda kötülü¤ün onun simgeledi¤i kötü kad›na yap›ld›¤›n› anlam›flt›r. Zaten bir söyleflisinde as›l ma¤durun kendisi oldu¤unu üstüne basarak belirtmifltir: “Kötülük hep bana yap›l›yordu. Yirmibefl kadar film çektim ve hepsinde okka alt›na ben gittim. Hiç hakk›m› vermediler, hep ikinci kad›n oldum, ço¤unlukla da kötü kad›n oldum. Ve birlikte oldu¤um erke¤i hep benden kapt›lar. ‹ster Türkan fioray olsun, ister Hülya Koçyi¤it... Öykü hep ayn›yd›: Ben bir erkekle beraberim, o ortaya ç›k›yor ve onu elimden al›yor. Hangimiz kötü oluyoruz flimdi?.. Antalya’da Alt›n Portakal ald›¤›m bir film vard›, ‘Kalbimin Efendisi’ diye. Orda da Hülya Koçyi¤it gelip benim adam› elimden al›yordu. Onlar mal› kap›yordu; ama kötü kad›n ben oluyordum!” Peki, niye ona hep bu tür roller lay›k görülüyordu? Al›ml› fizi¤i, boylu poslu cazip görünümü, eski bir manken olmas›n›n verdi¤i zarafeti ve hofl giyimi nedeniyle mi?

B

112

“Olabilir. Ben hep iyi giyinen, fl›k ve makyajl› kad›nd›m. Belki bunlar kötü kad›na daha çok yak›flt›r›l›yordu.” Bir yere kadar hakl›yd›. Çünkü s›radan sinema seyircisi beyazperdede gördü¤ü anaç, fedakâr kad›nlar› annesi ya da teyzesiyle, erkek eli de¤memifl masum, sade görünümlü k›zlar› ise kendi bac›lar›yla özdefllefltiriyordu. Bu durumda bak›ml›, kendine güvenli, karfl›ndaki erke¤i çocuk azarlar gibi azarlayabilecek korkusuz, sar›fl›n kad›n bizden de¤ildi. Hele yüzündeki o, “Ben seni mahvetmesini bilirim” diyen ifadesiyle viski barda¤›n› tutuflu, sigaras›n›n duman›n› savuruflu yok muydu? Kesinlikle hak ediyordu kötü olmay›... ünkü o alayc› gülüflüyle mahallemizin alçak gönüllü kad›nlar›ndan fersah fersah uzakt›. Elleri çamafl›r suyu kokan analar›m›zdan, kap›lar›n›n önünü süpürürken f›rsat buldukça akranlar›yla dedikodu yapan ablalar›m›zdan çok farkl›yd›. Hangimizin ablas› karfl›ndaki adam› ihtirasla süzerken viskisini öyle h›nçla yudumlam›flt› ki? Hele bir filmde çocuk sahibi olmak isteyen efline, “Bedenimi kemirecek bir et parças›na dokuz ay katlanamam. Onun yerine bir kanifl köpek alal›m” demiyor muydu? Gel de flimdi onu kötülerin kraliçesi ilan etme... “Kad›n›n›n karn›ndan s›pay›

C

eksik etmeyeceksin” ö¤retisiyle büyüyüp ard›ndan film yönetmeni olmufl erkek tayfas› ona bu replikleri söyleterek kendilerini iyice sa¤lama alm›fllard›. ysa bizler as›l kötülü¤ün ona yap›ld›¤›n› bal gibi anl›yorduk. Mahallemizin sözde masum k›zlar› pat diye ortaya ç›k›p, onun uzun süredir gül gibi geçindi¤i erke¤ini elinden kap›veriyorlar; ama o intikam almaya kalkt›¤›nda ad›, “Yuva y›kan kad›n’a”, “Sar› ç›yana” ç›k›yordu. Haks›zl›k de¤il miydi bu? S›rf her gün çevremizde gördü¤ümüz kad›nlara, bize do¤rusu budur diye belletilen a¤z› var, dili yok, erke¤inin her emrini yerine getiren kad›nlara hiç benzemedi¤i, sözünü kimseden sak›nmad›¤› için ve elbette her daim, güzel, bak›ml›, zarif oldu için onun yaratt›¤› karakterlere bu haks›zl›k yap›l›yordu. Lale Belk›s ise yönetmenlerden intikam›n› sessizce al›yor ve onlara hiç çakt›rmadan o kötü kad›n karakterlere kendi sesinden, incecik zarafetinden ve güzelim gözlerinden öylesine olumlu, öylesine gerçek bir fleyler kat›yordu ki, iflte bu yüzden ona hiç k›zam›yorduk. Kötü kad›nd›, öksüz yavrucak Sezer-

O

cik’i dövüyor, dünyan›n en masum k›z› Filiz Ak›n’a sert bir tokat at›yor; ama seyirci tüm bu hain üvey anneli¤in alt›nda yatan ma¤duriyetini anlay›p onu ba¤›fll›yordu. Çünkü bizim insan›m›z ma¤duru sever. Ve akasya a¤açlar›ndan yay›lan bayg›n çiçek kokular›n› içimize çekerek yazl›k sinemalarda izledi¤imiz filmlerde o hep ma¤dur ediliyordu. “Feride” filminde niflanl›s›n› elinden alan masum taflral› (!) k›z Emel Say›n’› sofrada görgü kurallar›n› yerine getirmedi¤i için herkesin önünde alay konusu ederek paylam›fl, bir baflka filmde koskoca Zeki Müren’in karfl›s›na dikilip, “O sizin üstünüze vazife de¤il Zeki Bey, siz kendi ifllerinizle u¤rafl›n efendim” diye terslemiflti. Ayr›ca asla ama asla yerli butiklerden giyinmezdi: “Yerli butiklerden al›flverifl etmedi¤imi biliyorsun san›yordum. Hizmetçi sana yolu göstersin.” Hiç de öyle duymaya al›fl›k oldu¤umuz sözler de¤ildi alayc› bir ifadeyle dudaklar›ndan dökülenler... Tüm bunlara karfl›n o güzel ama küstah kad›na de¤il k›zmak, aksine sonuna de¤in hakl› buluyorduk. Kendi pay›ma ben perdede kötü olarak gösterilen o oldu¤u halde çocuk mant›¤›mla as›l kötülü¤ün ona yap›ld›¤›n›n ay›rd›na varm›flt›m. 113


BD EK‹M 2008

Yönetmenler onu hep zalim ve so¤uk bir sar›fl›n olarak göstermeye çal›flsalar da sezgileri son derece güçlü olan sinema seyircisi bu ma¤rur kad›n karakterin ard›ndaki dram› anlam›flt›. Baflkalar› için gerçekleflen adalet onun yaratt›¤› fluh, bak›ml› ve ihtirasl› karakterler için hiç gerçekleflmiyor, kaybetti¤i mutluluk ona geri gelmiyordu. Çünkü erke¤ini elinden alanlar perdede o günlerin starlar›n›n yaratt›¤› sonsuza de¤in tertemiz kalaca¤›na inanmaya zorland›¤›m›z masum (!) genç k›z karakterleriydi. Hal böyle olunca kötü kad›n olmak da Lale Belk›s’›n ustal›kla perdeye yans›tt›¤› karakter-

lere düflüyordu ne yaz›k ki... Türk sinemas› Lale Belk›s’› yeterince de¤erlendiremedi. O so¤uk ama çekici, ma¤rur, ama güzel, yak›n ama uzak, kendisine tam ulafl›lacakken birden haddimizi bildiriveren karakterlerin unutulmaz yarat›c›n›n peflini kolay kolay b›rakmamal›yd› sinemam›z... Umar›m Yeflilçam hiç de¤ilse bu çok özgün ve zarif han›mdan özür dilemek ad›na, ona yeni roller, farkl› projeler önerir. Yapmasalar da önemli de¤il. O, perdede yaratt›¤› zarif görünümüyle zaten an›lar›m›zda yaflayacak.• yazar.unver@gmail.com

Komflusunun çocu¤unu bahçelerindeki bir çukura kürekle toprak atarken gören kad›n, merakını gidermek için sordu: “O çukura neden toprak dolduruyorsun yavrum?” dedi. Çocuk, yaptı¤ı iflten baflını bile kaldırmadan yanıtladı kad›n›: “Akvaryumumdaki balı¤ım öldü de, ona bir mezar kazdım, buraya gömdüm” dedi. “fiimdi de mezar çukurunu kapatıyorum.” Ka›n biraz da alay ederek sürdürdü konuflmasını: “Akvaryum balı¤ı olsa olsa en çok bir el büyüklü¤ündedir” dedi. “Senin kazdı¤ım bu mezar bir balık için çok büyük de¤il mi?” Çocuk yine baflını iflinden kaldırmadan karflılık verdi: “Onu biliyorum; ama teyzeci¤im” dedi. “Balı¤ımın ölüsü, sizin kedinizin midesindeydi...”•

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) “Acaib ül Mahlûkat” •2) Acapulco •3) Acarlar •4) Gazi Ahmet Muhtar Pafla •5) Ad›yaman •6) Acem •7) Yeni Zelanda •8) Abdülhak Adnan Ad›var •9) “Ferhat’la fiirin” •10) Selahattin Adil •11) Tahir Alangu •12) Aksu •13) Lubyana •14) Ahi Ahmet Çelebi •15) Hüseyin Akbafl •16) ‹spanya-Fas •17) 3 •18) Adalet A¤ao¤lu• 114

HEM NALINA HEM MIHINA Metin Atamer

Sevda...

Stella, babas›na yemek sonras› içti¤i kahveyi getirdi ve yan›na oturup bir Müslüman’la evlenme konusunda ne düflündü¤ünü sordu. Andon’un kafllar› çat›ld›. Kahveyi önündeki sehpaya b›rakt›. Yüzy›llard›r bu konuda hiç taviz verilmemiflti. O sakin adam bir anda de¤iflti.

S

tella’n›n babas› Beyo¤lu’nda kuyumculuk yapard›. A¤›rbafll›, az konuflan, sayg›n bir kiflili¤i vard›. Çocuklar›na bir babadan daha öte arkadafl gibi davran›r, her konuda onlara destek olurdu. Efli Kalyopi ev kad›n›yd› ve liseden sonra üniversiteye gitmemiflti. Genelde az›nl›klar d›flar›ya k›z vermedi¤i için mahalle bask›s› yüzünden Andon’la evlenmiflti. K›fl›n Niflantafl›’ndaki evlerinde, yaz›n da, o tarihte ‹stanbul’un sayfiye yeri olan adada otururlard›. Yaz›n bafl›nda adaya giderler, eylül ay›na de¤in bu flirin beldede yaz tatillerini geçirirlerdi. Andon yaz›n her gün 7:45 vapuruyla Kabatafl’a gider, oradan dükkan›n›n bulundu¤u Beyo¤lu’na Kazanc› Yokuflu’ndan ç›kard›. Sabahlar› bu yokuflu yürümeyi

çok severdi; çünkü kendisine sabah sporu yerine geçti¤ine inan›rd›. Akflamlar› yine bu yokufltan Kabatafl’a iner, oradan vapurla adaya evine giderdi. Her akflam bu vapuru karfl›layan insanlar iskelede bekler, bekledikleri kiflilerin ellerinden varsa paketleri al›r, birlikte evlerine ç›karlard›. Andon’u her akflam üç k›z›ndan biri kesinlikle karfl›lar, birlikte evin yolunu tutarlard›. Akflamlar› tüm aile yemek sofras›na eksiksiz oturur, yemekte günün sohbeti edilirdi. Stella üç kardeflin en büyü¤ü olup çok al›ml›, güzel bir k›zd› ve mahallede bulunan delikanl›lar›n dikkatini çekerdi. Delikanl›lar onunla arkadafll›k etmek için can atarlard›. Tüm gün adan›n tek e¤lence yeri olan plajda arkadafllar›yla iyi zaman geçiren çocuklar›n ayr› arkadafl gruplar› vard›. 115


BD EK‹M 2008

Delikanl›lardan biri Stella’ya gönlünü kapt›rm›fl, o yaz üniversitedeki zorunlu staj›n› yapmas› gerekirken arkadafllar›n›n uyar›s›na karfl›n yaz boyunca adada kalarak k›z›n gönlünü çalmaya u¤raflm›flt›. Çok yetenekli olan delikanl›n›n bu u¤rafl›s›nda baflar›l› oldu¤u bir gerçekti; çünkü Stella’n›n da Esat’tan hoflland›¤› her halinden belliydi.

B

u durum Stella’y› düflündürmekte, babas›na bu konuyu nas›l açaca¤›n› planlamaktayd›. “Belki” dedi kendi kendine “Bu geçici bir sevda olabilir beklemem gerekiyor.” Delikanl› için durum ayn› de¤ildi, bunun geçici bir sevda olmad›¤›na emindi. Yaz, bir iki hafta sonra bitecekti. Stella o akflam babas›na konuyu açmay› düflündü. Bu nedenle iskeleye babas›n› karfl›lamaya gitti. Vapur her günkü zaman›nda geldi, yolcular, günün yorgunlu¤undan, yavafl yavafl gemiyi terk etmeye bafllad›lar. Uzaktan babas›n› gözledi, ç›k›fla yaklafl›nca yan›na gitti. Sar›ld›, yana¤›ndan öperek elindeki çantay› ald›. Birlikte yürümeye bafllad›lar. Stella’n›n, yaz güneflinden teni bronzlaflm›fl, bu koyu ten k›-

za daha da bir güzellik katm›flt›. Eve vard›klar›nda, evde yemek masas› haz›rd›. Küçük kardefllerinin yan›nda babas›na konuyu açmak istemedi¤i için yemek sonras›n› bekledi. Yemekten sonra öteki k›zlar soka¤a, arkadafllar›n›n yan›na döndüklerinde evde annesi, babas› ve kendisi kalm›flt›. O da arkadafllar›n›n yan›na gidecekti; fakat bu konuyu kesinlikle çözmesi gerekiyordu; çünkü geri dönüflü olmayan bir yerdeydi. O da Esat’› çok seviyordu. Babas›na yemek sonras› içti¤i kahveyi getirdi ve yan›na oturup bir Müslüman’la evlenme konusunda ne düflündü¤ünü sordu. Andon’un kafllar› çat›ld›. Kahveyi önündeki sehpaya b›rakt›. Yüzy›llard›r bu konuda hiç taviz verilmemiflti. O sakin adam bir anda de¤iflti. Balkona ç›kt›, has›r koltu¤una oturdu. Yan›t bile vermemiflti. Gözünü akflam karanl›¤›nda denizin üzerindeki ›fl›klara dikti. Belli ki s›k›nt›s› çoktu. Ertesi gün ifle gitmedi, evi toplad›lar ve Andon’un tuttu¤u bir motorla ‹stanbul’daki evlerine döndüler. Stella’y› adada bir daha gören olmad›.• MetinAtamer@butundunya.com.tr

Bir turist grubu, Niagara fielaleleri’ni geziyordu. Geldi¤i eyaletle övünen bir Teksaslı’ya tur rehberi flu soruyu sordu: “Sizin Teksas’ta böyle büyük bir fley var mı?” “Böyle ihtiflamlı bir fleyimiz yok” dedi Teksaslı. “Ama öyle bir tesisat ustamız var ki bu sızıntıyı birkaç dakikada tamir edebilir.”• 116

ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz

Mars’a giderken... onunda bir düflüm gerçek oldu. Gerçek olamayacak denli s›rad›fl› bir olay, devlet kuflu örne¤i gelip bafl›ma kondu. Önce bir telefon sesi, sonra telefonda bir ses olarak yaflam›ma yepyeni bir sayfa açt›. Bu sayfan›n oluflumuna inanamayacak denli dünyal›ysan›z yaz›n›n devam›n› okumasan›z da olur. ‹ngilizce konuflan bir adam, beni Taksim Meydan›’ndaki Etap Marmara Oteli’nin lobisine davet ediyordu. Konu orada aç›klanacakt›. Ne hakk›nda oldu¤unu bilmedi¤im bir görüflmeye gitmek istemememe karfl›n merak›m duygular›m› yendi ve bir saat sonra kendimi otelin yürüyen merdivenlerinde buldum. Elimdeki cep telefonunu kula¤›ma götürürken ad›m›n söylendi¤ini duydum. Sar›fl›n, uzun boylu, elli yafllar›nda, Tom Cruise irisi bir adam gülümseye-

S

rek yan›ma yaklaflt›. Birlikte lobideki kanepelerden birine yerlefltik. Kula¤›m fievket U¤urluel’in “Not not, not responsible” diye piyanosunu t›k›rdatmas›nda, gözlerim adam›n uzatt›¤› dosyada yaflam›m›n en uzun sürüp en çabuk biten görüflmesini yapt›m. Charles, (ad› buymufl) ileri sürdü¤ü çeflitli nedenlere dayanarak benim ABD’de yap›lacak bir deneyde yer almam› istiyordu. Me¤er ABD, Amerika Birleflik Devleri’nin oldu¤u gibi, Acayip Bilimler Derne¤i’nin de k›salt›lm›fl ad›ym›fl ve burada ayk›r› kimi deneyler yap›l›yormufl. Ben bilmiyordum, ö¤rendim. Sizin de haberiniz olsun. Deney basitti. Mars’a gidilecekti. Türkler için bu konu oyun niteli¤indeydi. Hatta “‹ki Mars Bir Oyun” b›y›kl› tüm Türkler’in s›k s›k karfl›laflt›¤› bir durumdu. Ben o kategoride olmad›¤›m halde böyle bir görevi 117


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

baflarabilece¤im konusunda yeterli delile ve delili¤e sahip oldu¤uma inand›klar›ndan benden ricada bulundular. en de mecburen, seve seve kabul etmek zorunda kald›m. Can›m› s›kan tek fley, zaten geç kal›nd›¤› için yola acil ç›k›lmas›yd›. Beni eve telefonla haber

B

verebilece¤ime inand›rd›lar. Otelden ayr›l›p taksiye bindik. Yolda Deniz’i aray›p akflam eve dönemeyece¤imi, Mars’a gitmek zorunda oldu¤umu söyledim. ‹nand›. Ee, ne de olsa kaç y›ll›k eflim, bilmez mi ne denli kaç›k oldu¤umu? Tan›mad›k bir havayolu uça¤›yla bulutlar›n üzerine ç›kt›¤›m›zda, uçakta bizden baflka iki kiflinin daha oldu¤unun ay›rd›na 118

vard›m. Biri, otuz yafllar›nda Amerikal› siyah bir kad›n, ötekiyse alt› yafllar›nda Çinli bir çocuktu. Kad›n sa¤›r ve dilsizdi. Çok güzel say›lmasa da hat›r› say›l›r bir karizmas› vard›. Ad› Alice’di ve el iflaretleriyle derdini mükemmel anlatabiliyordu. A¤›z k›p›rt›lar›mdan ne söylemek istedi¤imi anl›yor san›yordum; ancak Charles onun beyin dalgalar›yla iletiflim kurabildi¤ini söyleyince çok flafl›rd›m. Olur olmad›k fleyler düflünmemem gerekti¤ini düflünürken bu düflüncemin de onun taraf›ndan okunabilece¤ini düflünüp hafifçe panikledim. ‹nsan böyle bir durumda ne yapaca¤›n› bilemiyor. Çok zor bir durum... Çocuk devaml› gülümsüyordu. Ad› Leong’du. Konuflmalar›m›z› izliyor, arada bir fleyler m›r›ldan›yordu. Charles onun Türkçe bilmedi¤ini, ama benim yine de Türkçe konuflmam› istedi. Hat›r›n› sordum; fakat bir yan›t gelmedi. Hâlâ gülümsüyordu. Charles konuflmaya devam etmemi istedi. Ben de art arda birfleyler söylemeye bafllad›m. Birden çocuk ufak ufak konuflmaya bafllad›. Hem de Türkçe... Söyledi¤im sözcükleri de¤erlendirerek inan›lmaz bir h›zda dil ö¤renebiliyordu. Uçak Washington D.C.’nin Dulles Havaalan›’na indi¤inde gece yar›s›n› geçiyordu. Böyle tantanal› bir yolculu¤u ayn› tantanada bir karfl›lama izleyecek

san›yordum; ama yan›lm›fl›m. Bizi bekleyen kimse yoktu. Dikkate de¤er tek nokta, VIP salonundan ç›k›fl›m›z oldu. Otoparka yürüyüp kocaman bir “cip”e girdik. Yaflam›mda ilk kez Amerikanya’ya bavulsuz, çantas›z, difl f›rças›z ve vize denetimsiz girifl yap›yordum. Yorulmama neden olacak hiç birfley yapmam›flt›m; ama yine de kendimi çok yorgun duyumsuyordum. Yola ç›kt›k. Bir otele yerleflmeyi umut ediyordum; ama özel baflka bir havaalan›na geldik. Daha küçük bir uça¤a binip bilmedi¤im bir rotaya tak›ld›k. Yaklafl›k iki saat kadar uçup çöllük bir yerdeki minicik bir piste konduk. Yar› resmi, yar› askeri, yar› sivil ve öteki yar› bilinmez bir karaktere sahip bir tesise girdik. Toplant› salonunda bizi bekleyen en az yirmi bilim insan› vard›. Sanki hepsi baflka ulusa aitti. Çekik gözlü, kara derili, pembe saçl› falan filan, her türlü görünümde insan vard› çevrede... zun süren bir tan›flma seremonisinden sonra beni odama götürdüler. Tipik bir otel odas› görünümündeydi; ama tek ayr›m koca bir duvar›n televizyon ekranlar›yla kapl› olmas›yd›. Daha önceki televizyon programlar› çal›flmalar›mdan kalan yay›n odas› imaj› buraya tam anlam›yla oturuyordu. Yatt›m ve uyudum.

U

Ertesi gün uyan›r uyanmaz beni kap›p binan›n iç taraflar›ndaki bir laboratuvara götürdüler. Proje baflkan› “Mr. R.”’ denilen kifli, kibarca bir kahve ikram edip hemen konuya geldi. Konu Mars’a gidilmesiydi. Buraya kadar›n› ö¤renmifltim de neden ben de bu ekipteydim ve böyle bir yolculu¤a haz›rlanmam›fl bir vücutla nas›l gidebilirdim? Yine de önce medeni insanlar gibi Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz

davran›p Mr. R.’›n sözlerini tamamlamas›na izin verdim. “Dünya d›fl›ndaki ortamlarda yaflayan canl›larla iliflki kurmaya çal›fl›yoruz. Buna, bize en yak›n gezegenlerden biri olan Mars’la bafll›yoruz. Epeydir oradan kimi sinyaller al›yoruz.” ‹flte bu denli komik bir yaklafl›m beklemiyordum. Nedense uzayl›larla olan tüm öyküler, romanlar, filmler Mars’la ba¤lant›l›119


BD EK‹M 2008

BD EK‹M 2008

d›r ve nedense bu Marsl›lar insana benzeyen yeflil yarat›klar olup kocaman gözleri vard›r ve durmadan sinyal yollarlar. ahu hiç mi düfl güçleri yok flu insanlar›n? E.T. bile insana benziyordu. Marsl›lar neden bir virüs biçiminde olmas›nlar ki? Ya da iri bir

Y

can atar›m; ama bana m› kald› Mars’a gidip merak gidermek? Tam soracakken Mr. R. benim yerime benim sorumu sorup yan›t› da verdi: “Do¤al olarak siz, fiziksel yetersizli¤inize karfl›n seçilme nedeninizi merak ediyorsunuzdur. Bu konuda telafllanman›za hiç gerek yok. Kuantum teknolojileri bilim çevrelerini bile oldukça

görüntünüzü istedi¤imiz koordinatlara tafl›yabiliyor, orada yeniden oluflmas›n› sa¤layabiliyoruz. Bir çeflit hologram gibi düflünün. Ayn› biçimde bu koordinatlardaki ses, ›fl›k ve benzeri fiziksel oluflumlar› da yerlerinde toplay›p buraya, size tafl›yabiliyoruz. Böylece siz yerinizden kalkmadan çok uzaklardan alg›lamalar yapabiliyorsunuz.” “Klonlanmak say›lmaz bu, de¤il mi?” “Kesinlikle say›lmaz. Gözetleme kameralar›n› uzaktan cep telefonuyla izlemek gibi bir fley...” “Bana bir zarar verebilir mi?” “Hay›r. fiu ana de¤in binlerce deney yap›ld›, hiçbir sorun ç›kmad›. ‹çiniz rahat olsun. Yaln›zca alg›lama güçlerinizi ve görüntünüzü baflka yerlere tafl›yaca¤›z. O kadar...” “Herhangi bir teknik sorun?..”

“H tafl gibi... Neden illa Mars? Neden baflka bir günefl sistemi de¤il? Haa, bir de neden illa iliflki kurmam›z gerekiyor? Dünyada bunca açl›k, yoksulluk varken neden bir uzayl›n›n iki parmakl› elini s›kabilmek için trilyonlarca dolar harcan›yor? Ve neden ben bu oyunun bir parças›y›m? Tabii ki böyle bir projede var olmak için 120

flafl›rtacak boyutlarda... Sizi herhangi bir fiziksel tafl›ma olmadan Mars’a götürüp getirece¤iz.” “Sanal m› yani?” “Pek say›lmaz. Yaln›zca duyular›n›z› ve görüntünüzü gönderece¤iz. Kitleniz burada kalacak.” “Nas›l olacak ki bu? Bir çeflit teleportasyon mu?” “Hay›r. Fiziksel yans›man›z olan

erhangi bir teknik sorunda ba¤lant› kopacak ve siz eski durumunuza dönmüfl olacaks›n›z. Yine ayn› cep telefonu örne¤indeki gibi... Merak etmeyin. Ben de yüzlerce kez denedim. ‹lginç bir deney oluyor.” “Pekala, neden kendiniz gidip yapm›yorsunuz bu deneyi? Neden ben?” Mr. R. minik bir gülümsemeyle yan›tlad›. “Çok isterdim; ancak sizin denli reseptif de¤ilim.”

“Reseptif?” “Evet. Alg› gücünüz çok farkl› çal›fl›yor. Yaflam›n›z boyunca yüzlerce, binlerce fleyi merak etmiflsiniz. Birço¤u maymun ifltahl›l›k bile olsa her gördü¤ünüz konuya dalm›fls›n›z. Dünya e¤itim sistemi, tek yönlü c›vata mühendisleri yetifltirirken siz da¤›l›p gitmiflsiniz. Bu özelli¤inize bilimsel çal›flmalar›n›z eklendi¤inde bizim için iyi bir denek oluflturmufl oluyorsunuz.”

“Benim maydanozluk ifle yarad› desenize... Eee, ne kadar sürecek bu çal›flma?” “Yaln›zca birkaç saat.” Birkaç saat mi? Ben aylar boyu sürecek san›yordum. Ha sinemaya gitmiflim, ha Mars’a... ‹fle bak. “Ne zaman bafll›yoruz?” “Önce k›sa bir e¤itimimiz olacak. Nelerle karfl›laflt›¤›n›zda nas›l davran›fllar gösterece¤inizi önceden az da olsa planlayabilirsek da121


BD EK‹M 2008

ha bilimsel ad›mlar atm›fl oluruz. Bu da birkaç gün sürecek.” “Eflim de burada olsayd› keflke.” “San›r›m bu projenin gereksinimlerinden biri de sizin d›fl›n›zda kimsenin bu konuyu bilmemesi... Ne eflinizin ne çocuklar›n›z›n ne de baflkalar›n›n... Bu nedenle size en son bölümde ulaflt›k.” “‹yi, ama ben döndü¤ümde anlatamayacak m›y›m olanlar›?” “Biz en geç bir hafta içinde bir aç›klama yapaca¤›z. Sizin ad›n›z

d›r bu teknolojiye sahipsiniz?” “Bindokuzyüzlü y›llar›n bafl›ndan buyana, ancak gelifltirip bu duruma getirmemiz zaman ald›. Tabii bir de casusluk olaylar› falan filan da iflin içine girince hayli zorland›k. Haa, bilmenizde yarar var, bu Amerika’n›n bir projesi de¤il, uluslararas› bir çal›flmad›r.” “fiu anda Amerikanya’da de¤il miyiz?” “Hay›r.” Hoppalaaa.. Ben öyle san›yordum. ‹kinci uçak nereye konduysa art›k... oplant› bitti. Beni baflka bir odaya ald›lar. Çevrede ev mobilyalar› olmas›na karfl›n duvarlar yine ekranlarla doluydu. ‹çeri kel kafal›, tel gözlüklü bir adam girdi. Üstünde sar› beyaz çizgili bir tiflört, aya¤›nda kot vard›. Bu haliyle bir bilim insan›ndan daha çok bir tatilciyi and›r›yordu. Konuflmaya bafllad›: “Sizi ben e¤itece¤im. H›zl› bir çal›flma olacak. Konuflmalar›m›z çevrede gördü¤ünüz ekranlarla görüntü ve ses bombard›man›na tutulacak ve tüm bu bilgiler sizin alt bilincinize yerlefltirilecek. Haz›r m›s›n›z?” “Baflka flans›m var m›? Buyrun bafllayal›m...”• (Devam edecek)

T geçmeyecek. Baflka biri üzerinden anlataca¤›z, yoksa gerek bas›n, gerekse de bilim çevreleri sizi didik didik ederler. Öyle ya, huzurunuz kaçs›n istemeyiz, de¤il mi?” “Evet, kafl yaparken göz ç›karmamak gerekli... Hakl›s›n›z. Daha sonra ben ne desem bana inanmayacaklar›ndan sorun olmaz san›r›m.” “Aynen öyle. Baflka soraca¤›n›z bir fley var m›?” “Evet, var. Ne kadar zaman122

AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr

YAZAN: PER‹ BERK‹N

B

ir Hint masal›na göre, kedi korkusu yüzünden sürekli endifle içinde yaflayan bir fare vard›. Onun bu durumuna ac›yan bir büyücü, kediye dönüfltürür fareyi... Ancak, korkunun sonu gelmez. Kedi olmaktan mutluluk duyaca¤›na, bu kez de köpekten korkmaya bafllar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüfltürür. Kaplan olan fare sevinece¤i-

ne, avc›dan korkmaya bafllar. Ne yaparsa yaps›n, farenin korkusunu yenemeyece¤ini gören büyücü, onu eski biçimine döndürür. Ve der ki: “Sen korkaks›n. Sende yaln›zca bir fare yüre¤i var. O yüzden ben sana yard›m edemem.” Ünlü yazar William Shakespeare, insanlar›n korkular› hakk›nda flöyle diyor: “‹nsanlar›n ço¤u kaybetmekten korktu¤u için sevmekten korku123


yor. Düflünmekten korkuyor, sorumluluk getirece¤i için... Konuflmaktan korkuyor, elefltirilmekten korktu¤u için... Yafllanmaktan korkuyor, gençli¤in de¤erini bilmedi¤i için... Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birfley vermedi¤i için... Ve ölmekten korkuyor, asl›nda yaflamay› bilmedi¤i için...” *** aflad›¤› kentten, bulundu¤u ortamdan çok s›k›lm›flt› adam... Cebine bir miktar para koyup yan›na baflka hiçbir fley almadan, yaflamaktan b›kt›¤› kenti terk etti. Ortama uyum sa¤lamaya çal›flt›¤› yeni kentinde, bir gün yüksek sesle 盤›rtkanl›k yapan bir adama kulak verdi: “Bu akflam tiyatro vaar!.. Kaç›rmay›n ey ahalii...” Tiyatro nedir, bilmiyordu. Nerede oldu¤unu, nas›l gidilece¤ini ö¤rendikten sonra, cebinde-

Y 124

ki tüm parayla bilet alm›fl ve merakla izlemeye bafllam›flt› oyunu... Oyun bitti¤inde izleyiciler da¤›lm›fl, ilk kez tiyatroya giden adam, oldu¤u yerde kalakalm›flt›. Salonun boflalt›lmas› gerekti¤ini söyleyen temizlik iflçisine, müdürün nerede oldu¤unu sordu. Az sonra müdürün karfl›s›ndayd›: “Efendim” dedi. “Ben burada çal›flmak istiyorum, ne ifl olursa olsun yapar›m.. Yeter ki, buran›n bir parças› olay›m!..” Karfl›s›ndaki adam›n tiyatroya duydu¤u ilgiden hoflnut kalan müdür, “Sen flansl› bir adams›n” dedi, “Biz de kitapl›¤›n temizli¤i için birini ar›yorduk. Seni deneriz, be¤enirsek ifle al›r›z.” Tiyatroya “y›ld›r›m aflkla” tutulman›n verdi¤i coflkuyla, temizli¤i beklenenden daha k›sa sürede bitirmiflti. Kitapl›¤› denetleyen müdür, sonucu be¤enmiflti ve “Tamam, seni ifle al›yorum” dedi. “Teflekkür ederim efendim, fakat benim bir sorunum var, yatacak yerim yok.” “Öyleyse burada yatars›n, böylece ifline daha erken bafllars›n!” Adam büyük bir mutlulukla odadan ç›karken, müdür, “Bu arada, ad›n neydi senin?” diye sordu. Ald›¤› yan›t, daha sonra dünya edebiyat tarihine alt›n harflerle yaz›lacakt›: “William, efendim... William Shakespeare!..” *** Büyük s›k›nt›larla, çile çekilerek geçen y›llar›n ard›ndan gelen

baflar› öykülerinde, gururla anlat›l›r o dönemler... Ünlü basketbolcu Hidayet Türko¤lu, efliyle birlikte, Eminönü’nde geziyordu. Önce akvaryumcular› dolaflt›lar, Sultanahmet, Topkap› Saray›, Gülhane Park› derken, Yeni Camii’nin önüne de¤in geldiler. Bir çocuk ba¤›ra ça¤›ra simit sat›yordu. Basketbolcu birden duraklad›, sonra simitçiye yaklaflt›: “Simitler kaça koç?” “300 bin a¤abey, ç›t›r ç›t›r hepsi...” “Kaç simit var tezgahta?” “70-80 tane var herhalde...” “Hepsini alsam ne tutar?” “80 desek 24 milyon.” “Al sana 30 milyon... Farzet ki, hepsini ald›m...” “Sa¤ol a¤abey, sa¤ol...” Hidayet paralar› simitçinin önüne b›rakt›. Efli flaflk›nd›, biraz yürüdükten sonra Hidayet’in kula¤›na f›s›ldad›: “Ayol sen deli misin?” “Yooo...” “Peki yemedi¤imiz simitlerin paras›n› niye verdin?” “Boflver sorma...” “Diyelim ki soruyorum, hem de ›srarla...” “Öyleyse söyleyeyim, tablan›n kenar› dikkatini çekti mi?” “Hay›r!” “Tahtaya bir ad kaz›nm›flt›.” “Ne ad›?” “Hidayet!..” “Yoksa?..” “Evet o tezgah, eskiden benimdi.”

Bu öyküyü Hidayet, TV8’de kat›ld›¤› bir programda anlatm›flt›. *** idayet Türko¤lu, Yugoslavya’dan göç eden bir ailenin ikinci o¤lu olarak, 19 Mart 1979’da ‹stanbul’da do¤du. Bayrampafla ‹lkö¤retim Okulu’nda ö¤renci oldu¤u y›llarda, basketbolla tan›flt›. Daha sonra Özel Çavuflo¤lu Koleji’nden burs kazand›. Onbefl yafl›na de¤in Özel Çavuflo¤lu Koleji’nin hem okul hem de kulüp tak›m›nda basketbol oynamay› sürdürdü. Ard›ndan Efes Pilsen Spor Kulübü’ne transfer oldu. “11 Dev Adam” ulusal basketbol tak›m›n›n bu ünlü oyuncusu, Efes Pilsen, “Sacramento Kings”, “San Antonio Spurs”, “Orlando Magic” kulüplerinde forma giydi. Simit satt›¤› günlerin ard›ndan gelen bu baflar› öyküsü hâlâ sürüyor.•

H

125


YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek

Uzaklardan... olculuk yapmak, yeni yerler görmek, yeni kültürler ve dünyan›n çeflitli yörelerinden renk renk insanlar tan›mak, birçok kifli gibi, benim için de giderek bir çeflit tutkuya dönüflüyor. Fakat bu çok tatl› “tutku”nun bir de, ad›na “Parasal hesaplar” dedi¤imiz hiç de tatl› olmayan bir yönü var. “‹flin o tats›z yönü”nün oluflturdu¤u engeli aflabildi¤imizde, temmuz ay›n›n sonlar›nda k›z›mla birlikte kanatlar›m›z› ç›rpt›k, havalara uçtuk ve havalarda kimbilir kaç saat uçtuk, uçtuk, uçtuktan sonra... Tayland’a konduk. Burada görmeyi çok istedi¤imiz ilk fley, Chiang Mai yak›nlar›nda yaflad›klar› bildirilen “Long Neck” (Uzun Boyunlu) kad›nlard›. O kad›nlar› eminim, siz de tan›yorsunuzdur. Hani televizyonlarda zaman zaman gösterilen belgesel programlarda, en alt noktas›ndan, çenelerinin ucuna de¤in tüm boyunlar›n› maden halkalarla çevreleyen

Y

126

kad›nlar vard›r ya, “Long neck” denilen kad›nlar, iflte televizyondaki belgesellerden tan›d›¤›n›z o yabanc›s› olmad›¤›n›z Taylandl› kad›nlard›r. Henüz yurt d›fl›na ç›kma deneyimi yaflamam›fl dostlar›m›z bizim için endifleliydiler. Her yolculu¤umuz öncesinde yapt›klar› gibi “Keflke turlarla gitseydiniz. Aman dikkat edin. Otel rezervasyonlar›n›z› yapt›n›z m›?” dediler. Oysa daha önceki deneyimlerimden biliyorum, e¤er yabanc› diliniz iyiyse, gidece¤iniz ülkeyle ilgili yeterli bilginiz varsa endiflelenecek hiçbir fley yok. Yolculuk flirketlerinin düzenledi¤i her günü, her saati programlanm›fl, istedi¤im yerde yemek yeme, konaklama özgürlü¤ümün olmad›¤› turlarla bir yerlere gitmeyi sevmiyorum. Üstelik bir haftal›k turlara ödeyece¤imiz parayla kendimiz gidersek 3-4 hafta kalabiliyoruz. Yolculu¤un en zor bölümü uçak paras›n› denklefltirmek, enflasyonun ülkemizden daha yüksek oldu¤u Tayland’da konaklama ve 127


yemek giderleriyse kesinlikle buradan daha hesapl›. ayland Türk vatandafllar›ndan bir ay için vize istemiyor. Bir ay sonras›ndaysa yak›ndaki bir ülkeye girifl-ç›k›fl yapman›z yeterli oluyor. ‹klim koflullar›na gelince, Tayland’da hiç k›fl yok. S›cakl›k y›l boyu 30 derecenin alt›na düflmüyor. Üflüme duygusu nedir bilmiyorlar. Onlar için dört mevsim yok yani... Ancak ya¤›fll› ve kuru mevsim var ve biz ilk kez ya¤›fll› mevsimde gidiyoruz. Muson Ya¤murlar› özellikle eylül, ekim aylar›nda kimi zaman birçok bölgede ulafl›m› etkileyecek

T 128

denli fliddetli oluyormufl. Bizler flansl›yd›k, gezimiz süresince belki iki-üç kez, k›sa süreli ya¤mura yakaland›k. “Kuzey Tayland” deyince akla ilk gelen ad Chiang Mai... Bir gezgin olarak Chiang Mai’a gitmek, Marmaris, Bodrum yerine Karadeniz’e uzanarak, Artvin yaylalar›n› gezmek gibi... Her gün akflamüzeri sokaklarda kurulup gece onikiye dek aç›k olan gece pazarlar› insana gecegündüz kavram›n› unutturuyor. Sokak sat›c›lar›yla pazarl›k ise ayr› bir keyif... Sat›c›lar›n “850 Baht” (THB) dedikleri giysiyi kimi turistler 600 Baht’a ald›klar› için mutlu olurken, s›k› bir pazarl›kla 400 Baht’a bile alabiliyorsunuz (36 THB=1 YTL). Böylesi s›k› pazarl›k yapt›¤›n›z için kimse size surat asm›yor, yüzlerinde tatl› bir gülümsemeyle sürdürüyorlar pazarl›¤›... Chiang Mai’dan birkaç saat uzakl›ktaki da¤ kabileleri ise insan› bambaflka bir dünyaya, baflka bir boyuta götürüyor sanki... Zürafa Kad›nlar ya da “Long Neck Karen” olarak bilinen uzun boyunlu kad›nlar›n, kulaklar›n› kocaman deldiren “Big Ear” yani “Büyük Kulak” kad›nlar›n yaflad›klar› köyleri ziyarete gitti¤imizde bir yandan rehberimize merakla sorular sorarken, öte yandan öykülerini dinledikçe içimiz burkuluyor. “Long Neck” kad›nlar asl›nda Burma (Myanmar)’dan, askeri rejimden kaça-

rak gelmifller Tayland’a... Ama Tayland vatandafll›¤› alamad›klar› için ülkede yolculuk yapma ya da çal›flma özgürlükleri yok. Kentin uzak bölgelerinde, zor koflullarda yafl›yorlar. Turistlerin gezip görebilece¤i küçük bambu çad›rlarda, el tezgahlar›nda turistlere satmak için flallar dokuyorlar. Ço¤u turistse, ne yaz›k ki, yaln›zca fotograflar›n› çekiyor ve hiç al›flverifl yapmadan gidiyorlar. Oysa satt›klar› el dokumas› güzelim flallar›n fiyat› bizim param›zla yaln›zca 5 YTL. Lara ile birlikte efle dosta arma¤an etmek üzere birkaç flal al›yoruz. Rehberimiz dergide yazd›¤›m› ö¤renince büyük bir heyecanla “Bütün Dünya” dergisini inceliyor, derginin sonundaki “Bir Fotograf Bin Sözcü¤e Bedeldir” sayfas›na bak›p gülüyorlar. Do¤rusu gü-

lümsemelerinde, bak›fllar›nda insan›n içini ac›tan bir hüzün var. Küçük çocuklar bile rengarenk onca makyaja, giysilere karfl›n hüzünle bak›yorlar. oyunlar›na takt›klar› halkalar›n anlam›na gelince... Genel inan›fl kad›n›n uzun boyunla daha güzel oldu¤u yönünde olsa da, eskiden tam tersine savafl zaman›nda düflman kabilelerin erkeklerine çirkin görünerek sald›r›dan korunmak amac›yla uygulan›rm›fl. Halkalar› takmaya befl yafl›nda bafllayarak her y›l bir halka daha ekliyorlar. Halkalar yaln›zca boyunlar›nda de¤il, kollar›nda ve bacaklar›nda da var. Kendilerine özgü Karen dili konufluyorlar. Turistlerin fotograf çekti¤i çad›rlar›n geri-

B

129


sinde, yaflad›klar› yoksullu¤u görmek olas›. “Büyük Kulaklar” ise kad›nlar için güzellik, erkekler içinse cesaret ve güç simgesi. Yaln›zca evli kad›nlar kulaklar›n› deldirebiliyorlar.

G

itti¤imiz öteki da¤ kabilelerinde de durum çok farkl› de¤ildi. Çok yoksullar ve zor koflullarda, kulübelerde küçük domuzlarla birlikte yafl›yor, ço¤u kez avlanarak kar›nlar›n› doyuruyorlar. Dönüflümüze bir hafta kalaysa güneye Samui Adas›’na gittik. Adan›n en sakin köflesi Maenam Beach’te bir bungalova att›k kendimizi... Uzun bembeyaz kumsal›, Hindistancevizi a¤açlar›, masmavi denizi, kentin gürültü, karmaflas›ndan uzak olufluyla ilaç gibi geldi yorgunlu¤umuza... 130

Sabah kahvalt›m›z› hiç çekinmeden masam›za gelen tropikal kufllarla paylaflt›k. Dünyan›n hemen her yerinden gelen insanlarla bulufltuk, onlarla güzel dostluklar kurduk, bir anlamda gönüllü turizm elçili¤i yapt›k. Tan›flt›¤›m›z herkes “Biz Türkiye’yi bu denli modern sanm›yorduk, anne-k›z birlikte yolculuk yapman›z ne güzel” dediler. Sonunda an›lar›m›z› beraberimize al›p yorgunlu¤umuzu oralarda b›rakarak döndük evimize... Gezmek, fakl› kültürleri tan›mak çok güzel, ama bir o denli güzel fley daha var ki, o da insan›n dönüp gelece¤i bir yuvas›n›n, yolunu gözleyen dostlar›n›n olmas›... Onlar iyi ki varlar, yaflam›m›zda...• NurayBartoschek@butundunya.com.tr

fl adam›n›n iflleri bozulmufltu. Ne yapt›ysa olmuyordu. Bir zamanlar çok baflar›l› bir insan olmas›na karfl›n flimdi büyük olan yaln›zca borçlar›yd›. Bir taraftan kredi verenler onu s›k›flt›r›rken, öteki taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalm›flt› ve hiçbir ç›k›fl yolu bulam›yordu. Soluk almak için parka gitti. Bir banka oturdu, bafl›n› ellerinin aras›na ald› ve bu durumdan nas›l kurtulaca¤›n› düflünmeye bafllad›. Tam bu s›rada aniden, önünde yafll› bir adam durdu ve “Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahats›z eden bir fley oldu¤u belli... Benimle paylaflmak ister misin?” diye sordu yafll› adam... ‹fl adam›n›n yak›nmalar›n› dinledikten sonra da, “Sana yard›m edebilirim” dedi. Çek defterini ç›kard›. ‹fl adam›n›n ad›n› sordu ve ona bir çek yazd›. Çeki ona verirken de flöyle dedi: “Bu para seDERLEYEN: MESUDE AKSUNGUR nin. Bir y›l sonra seninle burada bulufltu¤umuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al” dedi. Ve yafll› adam geldi¤i gibi h›zla gözden kayboldu. ‹fl adam› elindeki çeke bakt›. Çekte 500 bin dolar yaz›yordu ve imzaysa John Rockefeller’a aitti, yani o gün için dünyan›n en zengin adam›na... “Tüm borçlar›m› hemen ödeyebilirim” diye düflündü. John Rockefeller’a ait bu çekle herfleyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu de¤erli çeki kasas›na koydu. Onun kasas›nda oldu¤unu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle ifline tekrar dört elle sar›ld›. Büyük küçük demeden tüm iflleri de¤erlendirmeye bafllad›. Ödeme planlar›n› yeniden yap›land›rd›. ‹yi yap›lan ifller, yeni iflleri do¤urdu. Birkaç ay sonra yeniden ifllerini yoluna koyabilmiflti.

BAfiARININ ‹LK KOfiULU: KEND‹NE GÜVEN DUYGUSU

131


BD EK‹M 2008

‹zleyen aylardaysa borçlar›ndan tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya bafllam›flt›. Tüm bir y›l boyunca çal›flt› durdu.

T

am bir y›l sonra, elinde bozulmam›fl çekle parka gitti. Kararlaflt›r›lm›fl saatin gelmesini bekledi. Tam zaman›nda yafll› adam›n h›zla ona do¤ru geldi¤ini gördü. Tam ona çekini geri verip baflar› öyküsünü paylaflacakken bir hemflire koflarak geldi ve adam› yakalad›. Hemflire “Onu buldu¤uma çok sevindim, umar›m sizi rahat-

s›z etmemifltir” dedi. “Çünkü bu bey sürekli olarak huzurevinden kaç›p, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockefeller oldu¤unu söylüyor” diye ekledi. Hemflire adam›n koluna girip onunla birlikte uzaklaflt›. ‹fl adam› flaflk›n bir biçimde öylece durdu, kald›. Sanki donmufltu. Tüm y›l boyunca arkas›nda yar›m milyon dolar oldu¤una inanarak ifller alm›fl, yapm›fl ve satm›flt›. Birden, yaflam›n›n ak›fl›n› de¤ifltiren fleyin para olmad›¤›n›n ay›rd›na vard›. Yaflam›n› de¤ifltiren yeniden kendinde buldu¤u kendine güven ve inançt›.•

Bir adam, efliyle birlikte doktora muayene olmaya gitti. Muayene bitti ve doktor odasından çıkarak kadının yanına geldi. “Eflinizin ölmemesini istiyorsanız flu ka¤ıda yazdıklarımı uygulayacaksınız” dedi. “Sabahları güler yüzle, güzel bir kahvaltı hazırlayın ve ifle mutlu gitmesini sa¤layın. “Ö¤lenleri eve geldi¤inde güler yüzle karflılayın ve güzel bir ö¤le yeme¤iyle takdir edildi¤ini duyumsattırın, böylece günün geri kalan bölümünü de iyi geçirmesine yardım edin. “Akflamları eve geldi¤inde yemek özellikle güzel olmalı... Eve gelince eline bir kadeh içki verin dinlenmesini sa¤layın. “E¤er bu dediklerimi uygularsanız eflinizin sa¤lık yönünden hiçbir sorunu olmayacak” dedi doktor. Eve geldiklerinde adam büyük bir merakla doktorun kendisne ne söyledi¤ini sordu: “Ne dedi doktor sana?” dedi. Kadın çok üzgün bir ifadeyle yanıt verdi: “Ölecekmiflsin.”• 132

1001 Güzel Söz Derleyen: Halil Can OLGUN insan, güzel söz söylemesini bilen de¤il, söyledi¤ini yapan ve yapabildi¤ini söyleyen insand›r. Konfüçyüs

‹NSANLI⁄A olan güveninizi kaybetmemelisiniz. Çünkü insanl›k bir okyanustur, okyanusa damlayan birkaç damla onu kirletmez. Buddha

DORUK noktas›na yaklaflt›kça yaflam da güçleflir. So¤uk artar, sorumluluk ço¤al›r. F. Wilhelm Nietzsche

KÜÇÜK insanlar küçük fleylere çok k›r›l›rlar, büyük insanlar bunlar›n hepsini görür; fakat k›r›lmazlar. La Rochefoucauld

HERfiEY‹ denerim; ama yapabildiklerimi yapar›m. Herman Melville

HER a¤laman›n sonunda bir gülme vard›r. Lord Dewar

GÖKGÜRÜLTÜSÜ iyidir, gökgürültüsü korkutur; fakat as›l ifli yapan flimflektir. Mark Twain

GÜZELL‹K güçtür, gülümseyifl de k›l›c›d›r güzelli¤in... Charles Reade

OLAB‹LECE⁄‹M‹Z fleyi olabilmemiz için hiçbir zaman çok geç de¤ildir. George Eliot ANIMSAMAK baflka, bilmek baflkad›r. An›msamak yaln›z belle¤e saklanmas› için verilmifl bir fleyin korunmas›d›r. Bilmek ise herfleyi kendinizin bir parças› yapmak demektir. Seneca

KAPLUMBA⁄AYA dikkat et. Ancak kafas›n› ç›kar›p risk ald›¤›nda ilerleyebiliyor. James B.Conont BÜYÜK olmak iyidir; ama insan olmak daha iyidir. Alb bert Schweitzer ‹NSANLAR baflaklara benzerler, içleri boflken bafllar› havadad›r, doldukça e¤ilirler. Montaigne 133


NE, NED‹R, NASILDIR? Pelin Hazar

KARAOKE Asya’n›n gecelerini de¤ifltiren ayg›t

Ç

eviriye gereksinim duymayan evrensel bir sözcük, karaoke. Art›k yaln›zca Japonca sözlüklerde de¤il, büyük ‹ngilizce sözlüklerde de yer al›yor. “Karaoke” Japonca’da “bofl, eksik” anlam›na gelen “kara” ile “orkestra” sözcü¤ünün k›saltmas› olan “oke”nin bilefliminden olufluyor; “bofl orkestra”, “sözsüz kay›t” anlam›nda kullan›l›yor. Giderek geliflen ve gözde olan e¤lence ve iletiflim araçlar›n›n edilgen birer al›c› konumuna getirdi¤i kifliler karaoke ile müzikli e¤lencede etkin bir rol al›yorlar. Ço¤unlukla amatör bir solist, bir ekranda ya da kitaptaki flark› sözlerini izleyerek flark› söylüyor ya da söylemeye çal›fl›yor! Karaokenin terimler dizgesi oluflmufl bile... Filmlerden sahneler kullanan karaokeye verilen ad olan “karamovie” ya da “movioke”, flark› adlar›n› ve mikrofonu ele alma s›ras›n›n kimde oldu¤unu anons eden “KJ” (karaoke jokey), karaokeye yaln›z gi134

denlere verilen ad olan “hitokara” gibi sözcükler, karaokeseverlerin ortak dilinin sözcüklerinden yaln›zca birkaç›... Karaokeseverler bu e¤lence biçimini bir Japona, Daisuke Inoue’ye borçlu. Bir karaoke kanal› 1996 y›l›nda onu “keflfedene” de¤in, sessizleri susmaz yapan, keflfedilmemifl yetenekleri ortaya ç›karan bir adam›n varl›¤›ndan pek fazla kiflinin haberi yoktu. Daisuke Inoue 1970 y›l›nda alt› arkadafl›yla bir grup kurarak Kobe’de barlarda çalmaya bafllad›. Onlar› s›k s›k dinlemeye giden bir grup ifl adam› Inoue’den, flark›lar› sözleri olmadan kaydetmesini istedi. Bunun üzerine bir de, çal›flt›¤› kulüpteki müflterilerden biri düzenlenen e¤lencede çal›flanlar›na Inoue’nin söyledi¤i flark›lar› söyletmek istedi¤inden hafta sonu ifl yolculu¤una onun da gelmesini isteyince, kulüpteki iflini b›rakamayan Inoue müflterisi için sözsüz parçalardan oluflan bir kay›t haz›rlad›. 135


Gerçek patlama, ev karaoke setleri üretildi¤inde yafland›. O denli gözde olmufltu ki kimi evlerde neredeyse her odada bir karaoke makinesi bulunuyordu. Ancak, önemli bir sorun vard›. Japon evleri genellikle birbirlerine çok yak›n olduklar›ndan ve iyi bir yal›t›ma sahip olmad›klar›ndan, ses öteki evlerden kolayl›kla duyulabiliyor ve rahats›zl›k yaratabiliyordu. Bunun üzerine ses geçirmeyen yap›daki karaoke setleri üretildi. ir araflt›rmaya göre Japonlar’›n d›flar›da zaman geçirme nedenleri aras›nda karaoke en üst s›ralarda yer al›yor. Yolculuklar› s›ras›nda flark› söyleyip e¤lenebilsinler diye kimi taksilerde bir karaoke setine rastlamak olanakl›. Birçok müzik terapisti karaokeyi bir tedavi arac› olarak kullan›yor. Inoue’ninkinin benzeri bir set gelifltiren Filipinli buluflçu Roberto del Rosario karaoke makinesi olarak bilinen aletin patentini elinde bulunduruyor. Roberto del Rosario’nun patentleri 1983 ve 1986 y›llar›nda, Inoue’nin 1971 y›l›ndaki patent al›nmam›fl buluflundan on y›ldan daha uzun bir süre sonra verildi. 1940 Osaka do¤umlu Daisuke Inoue 1999 y›l›nda Time dergisi taraf›ndan 20’nci yüzy›l›n en etkili Asyal›lar’›ndan biri seçildi. 2004 y›l›ndaysa, güldürüp düflündüren

B

Daisuke Inoue

Inoue üst üste gelen isteklerin iyi birer f›rsat olabilece¤ini düflündü ve 1971 y›l›nda otomobil teybinden, mikrofondan, amfiden ve bozuk para kutusundan oluflan ilk karaoke makinesini yapt›. Bu makine, yüz yenlik bozuk para karfl›l›¤›nda konuklar›n flark› söylemelerine olanak sa¤l›yordu. Bu yeni e¤lence biçiminin pahal› oldu¤unu ve canl› e¤lence ortam›n› yans›tmad›¤›n› düflünenler olsa da, karaoke genifl bir kitleye yay›lmakta gecikmedi. “Topluluk içinde kendini ifade etme güçlü¤ü çeken çok say›da utangaç kifli oluyordu. Eline bir mikrofon verdi¤inizdeyse bu kifliler susmak bilmiyorlard›!” diyor Inoue. 136

bilimsel araflt›rmalar›n ya da bulufllar›n sahiplerine verilen ve bilimin e¤lenceli yan›n› yans›tan “Ig Nobel Ödülü”nü ald›. ulufluna patent almaya hiç gerek duymayan Inoue böylelikle Japonya’n›n en zenginlerinden biri olma olana¤›n› kaç›rd›! Buluflunun ilk örneklerini satarak kazand›¤› küçük miktarlar d›fl›nda karaokeden hiçbir gelir elde etmedi. Akademisyen arkadafl› Robert Scott Field, “Kimileri onun 150 milyon dolar kaybetti¤ini söylüyor” diyor ve ekliyor: “Yerinde olsayd›m hüngür hüngür a¤lard›m! Ancak onun için, buluflunun bunca kiflinin yaflam›na girmifl olmas› bile son de-

B

rece mutluluk verici ve yeterli.” Yapt›¤› ilk karaoke seti ofisinde duruyor. Tüm dünyada yüzbinlerin kulland›¤› karaoke setlerinden birini ilk kez, 1999 y›l›nda 59’uncu yafl›n› kutlamak amac›yla kulland›. “Birçok kimse, patent almad›¤›m için piflman olup olmad›¤›m› soruyor bana” diyor Inoue. Bu soruya yan›t› ise hep ayn›: “Hay›r, piflman de¤ilim. Zaten var olan fleyleri farkl› bir amaç için biraraya getirdim, o kadar.” O, milyon dolarlar kazanma olana¤›n› kaç›rsa da, milyonlar›n kalbinde çoktan yer edindi... fiark› söylemeyi seviyorsan›z ve olana¤›n›z varsa, haydi karaoke bafl›na!• PelinHazar@butundunya.com.tr 137


GEZD‹KÇE GÖRDÜKÇE İzlen Şen

Rüzgar›n kollar›ndaki

Ba¤bozumu züm ba¤lar›nda düzenli aral›klarla dizilmifl kütüklerin aras›nda esiyor rüzgar, üzüm salk›mlar›n› yavaflça okflayarak... Denizde köpüklü dalgalar yaratt›ktan sonra k›y›daki irili ufakl› tafllar›n üzerinde dinleniyor. Ç›nar a¤açlar›n›n yapraklar› aras›nda dolafl›yor, flarap üretim yerlerinin önünden geçerken ahflap f›ç›lara selam veriyor. Mürefte’nin denize uzanan iskelesinin ucuna de¤in esip tafl›d›¤› deniz ve üzüm kokusunu burada yürüyenlere arma¤an ediyor... Ben de ba¤bozumu zaman›ndaki bu rüzgarl› günde, deniz ve üzüm kokular› aras›nda, sönmüfl bir volkan olan Doluca Tepesi’nin eteklerindeki Mürefte’deyim. Tekirda¤’›n ilçesi fiarköy’e 15 dakika uzakl›kta, deniz kenar›ndaki bu kasabada y›llar içinde binalar, ba¤lar, flaraphaneler, yollar de¤ifltiyse de de¤iflmeyen bir tek rüzgar kald›, o hep ayn› kald› Mürefte’de, üzümleri olgunlaflt›rmak ve yazlar› serinletmek için hep esti, hiç yaln›z b›rakmad› yak›n arkadafl›n›... Mürefte’de rüzgar›n eflli¤inde ba¤lardaki üzümlerin toplanmas›yla bafllayan ba¤bozumu, a¤ustos ay›n›n sonundan ekim ay›n›n ortas›na de¤in devam ediyor. Üzümün istenilen olgunlu¤a eriflince toplanmas› flarab›n kalitesi için önemli, ne erken ne de geç, tam istenen zamanda toplanmal› üzümler... Semillion, fiensu, Yap›ncak, Karalahana, Gamay gibi çeflitli üzümler olgunlaflmalar› için aylarca verilen

U

138

139


Ressam Temel fien’in f›rças›ndan ba¤bozumu

eme¤in ard›ndan do¤ru zaman oldu¤una karar verildi¤inde toplan›yor ba¤lardan... Ar›lar›n peflinde uçufltu¤u kasalara yükleniyor, flarap üretim yerleri olan flaraphanelere getiriliyor. züm suyu denilen “fi›ra” durumuna getirilmesi, fermantasyonu, bekletilmesi, fliflelenmesi, fliflelerin kapat›lmas› derken da¤›t›ma, sat›fla ve yudumlanmaya haz›r biçime gelen flaraba dönüflüyor üzümler... Üzüm kasalar›n›n yolunu izleyerek tepedeki ba¤dan bir flarap üretim merkezine, Kutman fiarapç›l›k’›n flarap müzesinin kap›s›na geliyorum. Mürefte’de do¤up, büyümüfl olan babam›n an-

U 140

latt›klar›n›n, resimlerinde çizdiklerinin ve müzede gördü¤üm fotograflar, resimler ve eski eflyalar›n yard›m›yla 1900’lü y›llar›n bafllar›nda bu kap›n›n önünde bafllayan flarap yap›m› canlan›yor gözümün önünde... O y›llarda üzümler hayvanlara yüklü küfelerle flaraphanenin kap›s›na geliyor, kantarlarla tart›l›yor. Hamallar tart›lan küfeleri s›rtlar›nda içeriye tafl›yarak tahta bir kalas›n üzerinden geçerek ç›kt›klar› büyük f›ç›n›n tepesindeki Ç›f›t adl› delikli bölüme boflalt›yor. Ç›f›t›n içindeki iki kifli ayaklar›yla üzümü çi¤neyerek suyunu ç›kar›yor, “fi›ra” denilen üzüm suyu ç›f›ttan önce büyük f›ç›ya, oradan da yerdeki tafl havuza ak›yor. fi›ra, bir ya da kar-

Ressam Temel fien’in f›rças›ndan flarap imalathanesi

fl›l›kl› iki kiflinin çal›flt›rd›¤› “Ahbap” denilen el tulumbalar›yla bu havuzdan f›ç›lara naklediliyor. ‹nsan gücüyle ezilen üzümlerden geriye kalanlar da cibre olarak küfelerle ahflap preslere naklediliyor, yine insan gücüyle çevrilen bu preslerde de son fl›ra cibreden süzülüyor. 1950’li y›llarda elle çal›flt›r›lan üzüm ezme presleri ayakla çi¤neme iflleminin yerini al›yor, 1970’li y›llardaysa Fransa’dan gelen salk›m, tane ve üzüm suyunu üzüm cinsine göre ay›ran motorlu makineler... Mürefte’deki büyük iskelenin yap›ld›¤› 1952 y›l›na dek flaraplar›n gönderimi de oldukça zor koflullarda yap›l›yor. fiaraplar› ‹stanbul’a götürmek için haftada

bir gün Mürefte’ye gelen gemiler aç›kta demirledikten sonra f›ç›lar at arabalar›na konularak flaraphanelerden deniz kenar›na götürülüyor. Her biri 700 kiloluk dev ahflap f›ç›lar tek tek denize yuvarlanarak, denize giren bir iflçi taraf›ndan sandal›n arkas›na halatlarla ba¤lan›yor. enizde yaln›zca üst bölümleri görünen arka arkaya dizilmifl on f›ç›, dört kiflinin kürek çekti¤i sandalla yüzdürülerek gemiye ulaflt›r›l›yor. 1,5 km.’lik mesafenin 4 saatte al›nd›¤› bu yolculuktan sonra yine denize giren bir kiflinin yard›m›yla halatlar›ndan tek tek ayr›lan f›ç›lar geminin vincine tak›larak ge-

D

141


Kutman fiarapç›l›k’›n flarap müzesinin girifl kap›s›

miye tek tek yükleniyor. Yaz k›fl, s›cak so¤uk demeden her hafta sürüyor bu yolculuk... Üzümün flaraba yolculu¤unda da tüm bu aflamalardan de¤iflmeyen bir tek rüzgar kald›. Küfelerin yerini tahta kasalar, üzüm tafl›yan hayvanlar›n ve at arabalar›n›n yerini motorlu araç-

lar, kullan›lan tahta f›ç›lar›n yerini çelik tanklar, el preslerinin yerini özel makineler, insan gücünün yerini modern üretim teknolojisi ald› flimdi... Yolculu¤u nas›l olursa olsun, nerede hangi koflulda olursa olsun Can Yücel’in dizelerindeki gibi har›l har›l çal›flarak flaraba dönüflüyor üzüm: “Ayaklar›yla ezip f›ç›ya m› bast›lar seni Nefti kasnakl› bir f›ç›ya, Ald›rma, kara üzüm! Sen, o k›rm›z› flarab›na do¤ru ‹çten içe Har›l har›l Çal›flmana bak, iki gözüm !” Üzümün bu zorlu yolculu¤una tan›kl›k etmek ve de¤iflik flaraplar›n tad›na bakmak için Mürefte’ye yolunuz düflerse, üzümleri serinleten poyraz rüzgar da gülümseyerek saçlar›n›z› okflamak üzere karfl›layacak sizi... Bir elinde deniz, öteki elinde üzüm kokusuyla...• IzlenSen@butundunya.com.tr

Matematikçiye sordular: “Birinin kafasını karıfltırmak için ne dersin?” ”54 derim” dedi matematikçi. Çevresindekiler flaflırdılar: “fiimdi bu da nereden çıktı?” dediler. “Neden ‘54’ dedin durduk yerde?” Matematikçi keyifle gülümsedi: “Bak gördünüz mü?” dedi. “Nasıl da karıfltırdım kafalarınızı bir anda?..”• 142

GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER Engin Ünsal

Ayçiçe¤i tarlalar› Haziran, temmuz aylar›nda mutlaka Gelibolu’nun Cevizli Köyü yamaçlar›na gelin. Eminim ki, yaflam›n›z boyunca böyle ›fl›l ›fl›l bir renk cümbüflü görmediniz. O sar› saçl›, yeflil gözlü, günefle sevdal› binlerce genç k›zla birlikte özgürlü¤ün ve yaflam›n en güzel türkülerini söyleyece¤inizi ad›m gibi biliyorum.

C

evizli Köyü Gelibolu’dan Eceabat’a giderken, elektrik üreten rüzgar güllerinin yamac›nda bir köy... Köyün çevresini çevreleyen çam ormanlar›n›n içinde bir evde kal›yorum. Ev köyün bir kilometre kadar d›fl›nda. Çam a¤açlar›n›n dallar› rüzgarda evin camlar›na sürtünüyor. Rüzgar›n, a¤açlar›n dallar›ndan yaratt›¤› t›n› evin odalar›na doluyor. Ev mi orman›n içinde, orman m› evin içinde insan kimi zaman flafl›r›yor. Geceleri evin teras›ndaki koltu¤a uzan›p karanl›¤›n ard›ndaki y›ld›zlar› seyretmek büyük bir keyif... O ›ss›z gece, o uzak y›ld›zlar ve muhteflem bir yaln›zl›k bana tan›ms›z bir huzur veriyor. O yaln›zl›¤› k›skand›¤›mdan kimseyle paylafl-

mak istemiyorum. Bu yaz günlerini o karanl›k ve sessiz gecelerde rüzgar›n çam a¤açlar›, ç›nar a¤açlar›yla seviflmesini ve o seviflmenin insan› coflkuyla dolduran sesini dinleyerek, dallar›n

arkas›na saklanan Ay’› seyrederek geçirece¤im. Bir de köyün yamaçlar›na serpilmifl ayçiçe¤i tarlalar› var elbette... Arabamla kimi günler Gelibolu’ya giderken yol boyun143


receksiniz o muhteflem manzaray›... Göz alabildi¤ine uzanan tarlalardaki tüm ayçiçekleri nazl› nazl› hep birden bir o yana bir bu yana sallan›yor. Sanki binlerce sar›fl›n balerin rüzgar›n sesiyle inan›lmaz bir bale gösterisini sahneliyor. tarlalar bana Van Gogh’un ünlü “Ayçiçe¤i Tarlas›” tablosunu an›msat›yor. Y›llar öncesinde bir renk ustas›ndan sonsuza de¤in yaflama sevincine ulaflm›fl o ölümsüz tabloyu al›p bu tarlalar›n üstüne koyuyorum. O tablo ve bu tarlalar inan›lmaz biçimde örtüflüyor. Van Gogh sanki Cevizli Köyü’nün yamaçlar›nda tuvalini kurmufl ve hiç gülmeyen hüzün dolu yüzüyle bu tarlalar› gözlemifl, ayçiçeklerinin o inan›lmaz güzellikteki sar› rengini f›rças›yla o tuvale tafl›m›fl. Y›llar önce Van Gogh’un a¤abeyi Theo ile birbirlerine yazd›klar› mektuplardan oluflan bir kitap okumufl ve müthifl etkilenmifltim. Yoklu¤undan, hüzün dolu yaflam›ndan inan›lmaz güzellikte tablolar yaratan Van Gogh yoksulluk içinde yaflam›n› sürdürür. Resimlerini satamaz. 1853-1890 y›llar› aras›nda yaflayan bu büyük Hollandal› ressam, kardeflinin gönderdi¤i paralarla geçimini sa¤lar. Theo ona yazd›¤› mektuplarda ona hep yaflama sevinci vermeye

O

Ünlü ressam Van Gogh

ca uzanan muhteflem ayçiçe¤i tarlalar› benimle birlikte yürüyor sanki... Arabay› durdurup tarlalardan birinin yan›na gidiyorum. Sar›n›n böyle güzel oldu¤una, yeflille bu denli anlaml› uyufltu¤una ilk kez yak›ndan tan›k oluyorum. Yamaçlar› binlerce ayçiçe¤i sarm›fl. Gecenin Çanakkale Bo¤az›’n› ayd›nlatan yakamozu gündüzün ayçiçe¤i tarlalar› olmufl sanki... Tad›na doyulamayacak bir güzellik... E¤ilip ayçiçeklerini okfluyorum. “Ne kadar güzelsiniz” diyorum onlara... Elim yüzlerine de¤dikçe sanki güzelliklerinden utanarak hafifçe sallan›yorlar. Süslenip, en güzel renklerle boyanm›fl gelinlik k›zlar gibi ayçiçekleri... Hele ben onlar› seyrederken arada bir rüzgar esmiyor mu o zaman gö144

çal›fl›r, yaflama s›ms›k› sar›lmas›n› ö¤ütler; ama o Arles’de yoksullu¤un hüznüyle tablolar yaratmaya devam eder ve bunal›mlar yaflar. Tedavi edilmesi için yat›r›ld›¤› hastanede bir gün gö¤süne iki kurflun s›kar ve genç yaflta yaflam›na son verir. enç yaflta yaflam›na son veren bu resim dehas›n› affedemiyorum. T›pk› genç yaflta yaflama veda eden kardeflim Attila gibi... Onun daha iyi bir yaflam›n kap›lar›n› açmas› için ‹sveç’e gitmesine yard›m etmifltim. Oradayken aynen Theo gibi ona yaflam› sevmesini ö¤ütleyen, baflar›l› olmak için yenilgiyi kabul etmemesini söyleyen onlarca mektup yazm›flt›m. Attila, ‹sveç’in so¤uk yaln›zl›¤›na yenik düfltü ve yurda döndü. O dönüflün hüznünü hiç içinden

G

atamad› ve genç yafl›nda yaflama veda etti. Ona yazd›¤›m mektuplar› saklam›fl olmas›n› dilerdim. O mektuplar› yay›mlamay› ve flimdi inan›lmaz biçimde özledi¤im Attila ile söyleflilerimizi ölümünden sonra da, o mektuplar› yay›mlayarak, devam ettirmeyi çok isterdim. Belki Van Gogh’u, kaderini ve yaflad›¤› zorluklar› kardeflimin yaflam›na benzetti¤imden daha bir baflka seviyorum. Theo’nun o mektuplar› yazarken neler düflündü¤ünü, içinin kardefl sevgisiyle nas›l titredi¤ini, kardeflini genç yaflta ölümün elinden kurtarmaya nas›l çal›flt›¤›n›, sanki olaylar› kendim yafl›yormuflum gibi, çok iyi anl›yorum. Kardefl sevgisinin ne oldu¤unu anlamak için Van Gogh’un Theo’ya yazd›¤› mektuplar› ve Theo’nun yan›tlar›n› mutlaka okumal›s›n›z. Cevizli Köyü’nün yamaçla145


BD EK‹M 2008

r›ndan Arles’in k›rlar›na yolculuk yaz aylar›n›n sar› s›ca¤›nda kaç›n›lmazd›. Kimi zaman yaflam› bu denli çok seviflime, dostluklar› bu denli önemseyiflime, insanlar›n insanca yaflama hakk›n› savunmak için bu denli kendimi zora koflmama çok k›z›yorum. Kendi kendime söyleniyorum, “Bunca y›l verdi¤in u¤rafl kimin umurunda, kim geriye dönüp de seni an›ms›yor, biraz da kendin için yafla be adam” diyorum; ama sonra böyle düflündü¤üm için utan›yorum. Baflka türlü bir yaflam›m›n olaca¤›na asla inanam›yorum ve inanm›yorum. Bunlar› düflünürken ayçiçe¤i tarlas›na yeniden dönüyorum. Güneflin gidiflini sevdal› bir genç k›z gibi dikkatle izleyen,

bafl›n› onunla birlikte gitti¤i yöne çeviren ve günefl batt›¤›nda bafl›n› hüzünle önüne e¤en bu günefle sevdal› k›zlara hayranl›kla bak›yorum. Ve yeryüzündeki sar› saçl›, yeflil gözlü k›zlar›n tümüne, günefle sevdal› ayçiçekleri gibi, sevdiklerine sad›k ve sevdal› olmalar› dile¤iyle selam olsun diyorum. Haziran, temmuz aylar›nda mutlaka Gelibolu’nun Cevizli Köyü yamaçlar›na gelin. Eminim ki, yaflam›n›z boyunca böyle ›fl›l ›fl›l bir renk cümbüflü görmediniz. O sar› saçl›, yeflil gözlü, günefle sevdal› binlerce genç k›zla birlikte özgürlü¤ün ve yaflam›n en güzel türkülerini söyleyece¤inizi ad›m gibi biliyorum.•

“Çocu¤a sizin ad›n›z› verebilir miyim, Poldi?”

“Bir flifle bira lütfen.”

“Memnun olurum. Ben ads›z da yaflayabilirim.”

“Koyu olsun, yastay›m da...”

“Aç›k m› olsun, koyu mu?”

enginunsal34@smileadsl.com

Lokantanın kapısında, büyük yazılarla flöyle bir duyuru vardı: “Siparifl etti¤i yeme¤i hazırlayamadı¤ımız her müflterimize, 500 YTL veriyoruz.” Bir adam içeri girdi ve garsondan, yarım yulaf ekme¤i içinde hafllanmıfl gergedan kuyru¤u istedi. Birkaç dakika sonra lokantanın sahibi geldi ve elindeki befl adet 100 YTL’lik banknotu masanın üstüne koyduktan sonra müflterisinden özür diledi: “Bizi çok kötü bir anımızda yakaladınız” dedi. “On yıldan buyana ilk kez bugün yulaf ekme¤imiz kalmamıfl...”• “Satranç”›n Yan›tlar› Atak: 1. Ac5! Vxg2 2. Khg1 Ae4 3. Vxb4 Vxh2 4. Vxb7 1-0 Oyun Sonu: 1. fie7 Ah7 2. fif7 fig5 3. Ae4+ fixh5 4. fig7 Ag5 5. Af6+# Kendi Gelen: 29... Kxa4?? 30. Kb7 Vd6 31. Kxd7 1-0 (31... Vxd7 32. Ae5+ Vezir düfler.)• 146

Mankafa Poldi

“fiu önümüzdeki tel koparsa ne yapar›z, Poldi?”

“Niçin 100 pul birden almak istiyorsun, Poldi?”

“Hiç üzülme! Telin arkam›zda da devam› var.”

“Posta ücretlerinin yükselece¤ini duymad›n m›? Henüz zaman varken eski fiyata pul almak yararl› olur san›r›m...” 147


Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Ege Peflkircio¤lu, Ankara

Bora Güngör, Ankara

Selvi ve Özlem Aygünefl, ‹zmir

Halil Toprak Çiçek, Adana

Onat Çirci, Sivas

Halil Atefl, ‹stanbul

Efe Tekinarslan, ‹stanbul

O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan

Nineler ve Dedeler

Ela Korkmaz, Bursa

Bulut ve Ceren Yüksel, Manisa

Emirhan Boztepe, Konya

Rengin Mumcu, Bilecik

Efe Ball›, ‹zmir

Nur Nisa Gündüz, Konya

Dr. Mehmet Sönmez ve torunu Eylül Ba¤r›aç›k, Ermenek, Karaman


•‹nsanlar, gelmeleriyle yaln›zl›klar›n› da¤›tanlar› severler, gitmeleriyle kendilerini yaln›z b›rakanlara âfl›k olurlar. •Bir gün s›cakl›¤›yla ›s›nabilece¤in bir dost bulursan, seni kovsa da yan›ndan ayr›lma. •Birinin so¤uklu¤u sana da geliyorsa, üflümemek için b›rak onu, sana sar›lsa da... •Her zaman mutlulu¤un doru¤undayken gülünmez. Kimi anlarda, s›rf yaflamla flakalaflmak için, uçurumun kenar›ndayken bile gülümsemeye çal›fl. •Dostlar›nla öyle yafla ki, düflman oldu¤unda hakk›nda söyleyecek kötü bir söz bulamas›nlar. •Düflmanlar›nla öyle yafla ki, bir gün onlarla dost oldu¤unda yüzün k›zarmas›n. •Yaflam›n en güzel an›, herfleyden vazgeçti¤iniz an›n›zda yüre¤inizde, sizi yaflama ba¤layan birinin varl›¤›n› duyumsad›¤›n›z and›r. •Dal rüzgar› affetmifltir; ama k›r›lm›flt›r bir kez... •Karamsar olmak zor de¤ildir. Zor olan, f›rt›nadan sonra bile, gökkufla¤› gibi gülümseyebilmektir. •Yi¤it denilen kifli, güreflte rakibini yenen de¤ildir; as›l yi¤it, k›zd›¤› zaman öfkesini DERLEYEN: ECE ORALCA yenen kiflidir. •Kucaklamaya, kollar›n›n yetmeyece¤i bir a¤aç, bir tohumdan do¤ar; en uzun yolculuklar, bir ad›mla bafllar. •Gerçek sevgiler ise, kolunuzun dirse¤ine dokunan ürpertili bir elin titremesi, kaçamak bir bak›fl ya da küçücük bir gülümsemeyle bafllar. •De¤er verdi¤in insan sana de¤er vermiyorsa, b›rak o kendi de¤eriyle kals›n. •Yaflamda neyin önemli oldu¤unu keflfetmek için, bir felaketin gelmesini beklemek gerekmez. •Dostlar›n›z birer ›rmak gibidirler; kimi s›¤d›r, suyu azd›r; kimi derindir, suyu boldur. Kiminde yaln›zca ellerinizi ›slatabilirsiniz, kiminde ruhunuz y›kan›r boydan boya... •Gülebilmek için mutlulu¤u beklerseniz, gülümseyemeden göçüp gidersiniz dünyadan... •Kiflinin en büyük zaferi yaflamda hiç düflmemesi de¤il, düfltü¤ü zaman aya¤a yeniden kalkabilmesidir.•

“‹NSAN G‹B‹ ‹NSAN” OLAB‹LMEN‹N DE KURALLARI VAR

150

Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Eylül Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

Mant›k Bilmecesi Do¤um y›l› 1963 1961 1953 1956 1955

Ad Ahmet Cahit Ergun F›rat Güngör

Kazan›lan para 960 YTL 330 YTL 100 YTL 225 YTL 150 YTL

At Yaz Gülü Sak›z Yeflil Sürmeli Çak›r

Bulmaca 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15

1

2

3

S E M A H A T Ö Z D E N S E S

U N ‹ C E F

N A P E A Y ‹ A N A N A N T A Y N A K K E L E P A L H E A K ‹ D K A K K A O O R R A R K ‹ T ‹ B J E ‹ R L ‹ A S N U Z K K A S

16 17 18 19 20

E S E R

Z A R A K S O S A K A

4

5

6

7

8

9

10

K U Y S A L A L A Y B E A R O ‹ E S ‹ M B E K E V ‹ Ç ‹ L E U E L R A M E Y ‹ S M A L ‹ E fi K A F M ‹ L K N E ‹ L ‹ K L A K E E N E

11

12

13

A L L E M E Y ‹ L A B A ‹ A T A R B A K A K A A L A A M A M A A D E R E V

14

15

B E A N S M E A R A A K L A L D A A M A A fi A ‹ R

151


MANTIK B‹LMECES‹

KARELER VE RAKAMLAR

Prof. Dr. Yüksel Bozer

Cahit Batum

--

=

--

=

--

--

-=

--

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Eylül Ay› Çözümü: 434 + 318 = 752 + 325 -- 206 =+ 119 759 + 112 = 871

786 -- 232

238 = 548 -- 109 = -- 123

554

129 = 425

Zemin

Drenaj

Musluk

10

8

6

4

2

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

Balkon

=

+

Salon

+

Küçük WC

--

+

Banyo

=

Mutfak

--

Kap›

=

Pencere

+

Befl kifli yeni yap›lan bir apartman›n befl dairesine tafl›nd›lar. Fakat k›sa bir süre sonra her birinin kimi flikayetleri oldu. Afla¤›daki ipuçlar›na bakarak bu kiflilerin oturduklar› dairenin numaras›n›, flikayet konusunu ve flikayetin nereden kaynakland›¤›n› bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- 10 numaral› dairede oturan kiflinin flikayeti salondan kaynaklanm›yordu. 2- 6 numaral› dairede oturan kifli pencereden flikayet ediyordu ki bu kifli Sinem de¤ildi ve Sinem’in salondan da flikayeti yoktu. 3- Buket 2 numaral› dairede oturuyordu; ancak drenajla ilgili flikayeti olmam›flt›. 4- Balkon zemininden flikayet eden kiflinin oturdu¤u dairenin numaras› Bora’n›n oturdu¤u dairenin numaras›ndan iki say› eksikti. 5- 4 numaral› dairede oturan kifli banyodan memnun de¤ildi. 6- Altan bir kap›n›n kapanmas›ndan flikayetçiydi. Musluktan flikayet eden baflka bir erkekti. 7- Y›lmaz’›n flikayeti mutfaktan kaynaklan›yordu.

Altan Buket Bora Sinem Y›lmaz Mutfak Banyo Küçük WC Salon Balkon Musluk Drenaj Zemin Pencere Kap› Ad

Daire no.

fiikayet konusu

fiikayet yeri

YukselBozer@butundunya.com.tr 152

153


SATRANÇ

AÇIK HATLAR (II)

Mustafa Yıldız

‹STANBUL FEST‹VAL‹N‹ ATALIK KAZANDI Eyüp Feshane salonlar›nda 385 kat›l›mc›yla 9 tur üzerinden yap›lan 7’nci ‹stanbul Satranç Festivali Turnuvas›’n› Türk GM Suat Atal›k 8 puanla kazand›. Ermenistan’dan IM Levon Babujian efl puanla ikinci oldu. GM Gurevic’in üçüncü oldu¤u turnuva sonunda genç yetenek O¤ulcan Kanmazalp de 9/7 puanla IM normu ald›.

Aç›k hatlara sahip olman›n yaln›zca yedinci (ikinci) yataya egemen olmaya yarad›¤›n› düflünmemek gerekir. Aç›k hatlar, arka yataylardaki zay›f piyonlara atak yapmak ve rakibi “Zugzwang”a sokmak için de kullan›l›r. Petrosian-Kortschnoj, Moskova, 1963 8 7 6

Atal›k-Guseinov, ‹stanbul, 2008 1. d4 Af6 2. c4 g6 3. g3 c6 4. Fg2 d5 5. Va4 Fg7 6. cxd5 Axd5 7. Af3 Fg4 8. e3 0-0 9. 0-0 Ad7 10. Ac3 (D) Fxf3 (Siyah, e5 sürebilmek için filini atla de¤ifliyor. Bu de¤iflimin zamanlamas› tart›fl›l›r.) 11. Fxf3 e5 12. Axd5 (‹flte beyaz, “d” dikeyinde ayr›k piyon oluflturup onun üzerine oynuyor.) cxd5 13. dxe5 Fxe5 14. Vb5 Af6 15. Kd1 Vb6 (Bir de bingeç piyon oluflacak. Siyahlar›n vezir kanad› çok zay›flayacak.) 16. Vxb6 axb6 17. Fxd5 Axd5 18. Kxd5 Ka5 19. Kxa5 bxa5 20. Fd2 a4 21. Kb1 Kd8 22. Fb4 8 Kc8 23. b3 b5 24. Kd1 f6 25. bxa4bxa4 7 (Beyazlar›n yeni hedefi a4 piyonu.) 26. a3 g5 27. Kd7 Fc3 28. Kb7 Kc4 6 29. Fd6 Kc6 30. Fe7 fif7 31. fig2 fig6 5 32. Ka7 Kc4 33. Fb4 Fb2 34. h3 h5 4 35. fif3 g4+ 36. fig2 Fc1 37. h4 Fb2 3 38. Ka6 Fc1 39. fif1 Fb2 40. fie2 Kc2+ 2 41. fie1 Fc3 42. Fxc3 Kxc3 43. Kxa4 1 (GM Atal›k art›k, iki piyon önde. Burac d e f g h a b dan sonra oyunu kazanmak onun için yaln›zca teknikten ibaret, ama o yine de çok ö¤retici oynad›.) Kb3 44. Ka6 Kb1+ 45. fie2 Kb2+ 46. fif1 Kb1+ 47. fig2 Ka1 48. a4 fig7 49. Ka7+ fig6 50. a5 fih6 51. a6 fig6 52. Ka8 Ka2 53. fif1 fih7 54. Ka7+ fig6 55. Ka8 fig7 56. a7 Ka1+ 57. fie2 Ka2+ 58. fid3 Ka3+ 59. fid4 Ka2 60. fid5 Ka6 61. fie4 Ka4+ 62. fid5 Ka6 63. fic5 Ka2 64. fid6 Ka6+ 65. fie7 Ka2 66. fie8 fig8 67. e4 Ka4 68. fid7+ fig7 69. fid6 Ka6+ 70. fid5 Ka2 71. fic5 Ka3 72. fid6 Ka6+ 73. fid7 Ka2 74. fie6 Ka6+ 75. fif5 Ka5+ 76. fif4 Ka3 77. e5 Ka4+ 78. fif5 Ka5 79. Ke8 1-0 154

ATAK Kanmazalp-Grillon, 2008

Beyaz kazan›r

5

OYUN SONU

4

Belenky, 1955

3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

Beyaz, aç›k olan tek dikeyin hakimi. Piyon yap›s› iyi. Beyaz›n amac›, “h” piyonunu sürerek aç›k dikeyde ileri karakol oluflturmak. 1. h4 fiimdi, Kg5 ve sonras›nda Kf5+ tehdidi var. 1... h6 Siyah, beyaz›n plan›n› anlad› ve yak›n tehdidi önlemeye çal›fl›yor. 2. h5 fif7 3. Kg6 Kg8 Piyon oyun sonu siyah›n yarar›na, her iki taraf›n ba¤l› geçer piyonlar› var. 4. d6 Kh8 5. fig4 fiah›n bu yola devam etmesi kazand›r›r; ancak kalesi h7’de olursa. 5... Kf8 6. Kxh6?? (6. fif5 f3 7. Kg1 fie8+ 8. fixe5 f2 9. Kf1 fid7 10. fid5 Kf4 Berabere. Beyaz flah›n f3’e dönmesi gerekirdi.) 6... f3! 7.fig5 fie8 Beyaz terk etti. Beyaz flah, “üçgen” kural›n› uygulamal›yd›. Bu konumda, fiah f3’te iken, siyah kale h8’de, hamle s›ras› da siyahta olsayd› beyaz kazan›rd›.• MustafaYildiz@butundunya.com.tr

Beyaz kazan›r

KEND‹ GELEN Bayram-Seyhano¤lu, 2008

29... Kxa4?? Çözümler 146’nc› sayfam›zdad›r. 155


BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156

6

4

SOLDAN SA⁄A: 1) Fotografta görülen yazar›m›z. - Matem. 2) ‹zmir’e ba¤l› tarihi kal›nt›lar›yla ünlü ilçe. - Kur’an’da bir sure. Tehlikeli, sarp ve zor geçit. 3) Fizikte yön belirtmek için kullan›lan yönlü do¤ru parçalar›na verilen ad. - Eylemsizlik. 4) Çinkonun simgesi. - Köpe¤in yavrusu. - Bir s›cak ülke meyvesi. 5) Adan›lan fley, nezir. - Antalya civar›nda antik ça¤da yaflam›fl bir uygarl›k. Beyaz. 6) Herhangi bir kas kümesinin irade d›fl› hareketi. - Gemilerin bar›nmalar›na, yük al›p boflaltmalar›na yarayan s›¤›nak. - Vilayet. - Eski dilde ilaç. 7) Yemek, yiyecek. Çerkes destanlar›na verilen ad. - Büyük, yetiflkin. 8) Fazla bön, avanak. - Ali Özgentürk’ün bir filmi. - Rafadan yumurta. 9) Bir ço¤ul eki. - Bakanlar Kurulu’na verilen yetkilere dayan›larak al›nan karar. 10) Eski dilde bayram. - Menevifl. - Fenle ilgili. 11) Evlerde yiyecek, içecek ve erzak›n sakland›¤› oda. - “James .....” (Ian Fleming taraf›ndan 1952’de yarat›lan düflsel bir ‹ngiliz ajan karakteri). - Bir tür cetvel. 12) Ay takviminin dokuzuncu ay›. - ‹lgi. 13) Parlak beyaz renkli, basit bir element. - “Coflkun .....” (Belgesel niteli¤inde haberler de yapan bir gazetecimiz). - Radyum elementinin simgesi. 14) Azotlu besinlerin vücutta yanmas›yla oluflan, erimifl bir durumda idrarla d›flar› at›lan azotlu madde. - Rütbesiz asker. Hammaddeyi iflleyip mal üretme. - Aile bireylerinden birinin sorumlulu¤unu üstünden atma, aileden saymama. 15) Belirli kurallara uyularak yap›lan yumruk dövüflü. Belirli bir tür üzüm veren bitki. - Çeflitli renk ve büyüklükteki karelerden oluflan desen. 16) Büyük çivi. - Adet. 17) fiaflma belirten bir ünlem. - ‹leti. 18) Ay›r›c› özellikleriyle belirlenen süreç. - Demirin simgesi. 19) Ayn› ah›r ad›na koflan atlar. - Cerahat. 20) ‹ridyumun simgesi. - Bir alet ya da tafl›t›n hareket etmesini sa¤layan mekanizmas›.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Beni burada arama anne /Kap›da ad›m› sorma / Saçlar›na y›ld›z düflmüfl / Koparma anne / A¤lama” diyen flairimiz. - Vatan›m›z› emperyalist ülkelerin iflgalinden kurtaran Mustafa Kemal’i yetifltiren ana. 2) Erkekler için kullan›lan bir seslenme sözü. - Seyrek, az bulunur. - “Aliye .....” (Sinema sanatç›m›z). - ‹lgi eki. 3) De¤in. - Baharat sat›lan dükkan. - Kimi bitkilerin genellikle süt görünüflünde olan öz suyu. - ‹yi bak›m ve ilaç tedavisi. 4) Yerine getirilmesi baflkas›ndan istenilen fley, talep. - Kamer. - Bir iskambil oyunu. - At, eflek gibi hayvanlar›n s›rt›na yerlefltirilen, üzerine yük ba¤lanan araç. 5) Bir fleyin esas tutulan yüzü. - Devlet ifllerini dinden ayr› tutan. - Baflar›s›z. - Varl›klar›n, do¤adaki görünüfllerinin kalem, f›rça gibi araçlarla ka¤›t üzerinde yap›lan biçimleri. 6) Gerginlik, tansiyon. - ‹lenme, beddua. - Sivas iline ba¤l› ilçelerden biri. - Bir nota. 7) Ses. - Bir soru sözü. - Gaziantep iline ba¤l› ilçelerden biri. - Dura¤an. 8) Tren yolu. - Hekimlikte kullan›lan, sar› çiçekli, ac› köklü, küçük bir bitki. - ‹mge. - Endonezya’n›n plaka imi. 9) Samaryum elementinin simgesi. - Atlar›n diz kapa¤›. - Bir geyik cinsi. - Bir suçun ba¤›fllanmas›n›n istendi¤ini anlatan bir söz. - Finlandiyal›. 10) Anne. Nâz›m Hikmet’in soyad›. - Kab›yla birlikte tart›lan bir nesnenin kab›n›n a¤›rl›¤›. - Döl efli. 11) Dar ve kal›nca tahta. - Telef etme. - A¤›r hapis mahkumlar›n›n boynuna geçirilen demir halka. 12) ‹ki k›y› aras›ndaki dar ve derin deniz. - Metal olmayan element. 13) Hayvanlar›n su içtikleri oyma kap. - Mezra. - Yunan alfabesinde bir harf. 14) Akla ve gerçe¤e ayk›r›. Yank›. - Mitolojide savafl tanr›s›. 15) Bulunulan yerden daha yüksekte kalan düzlük. - “Turan .....” (‹stanbul fiehir Hatlar›’ndaki bir vapura ad› verilmifl, 1960 olaylar›nda öldürülmüfl ilk ö¤renci). - Tanr› tan›maz.•

FilizOskay@butundunya.com.tr 157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

Band›rma Yolcular› Mustafa Kemal ile “Kurtulufl” Destan›n› Bafllatanlar›n Öyküsü Önay Y›lmaz

ÇIKIfi YOLU, BANDIRMA YOLCULARI, SOSYAL VE S‹YAS‹ BOYUTLARIYLA AH‹ EVRENMEVLANA MÜCADELES‹ Ç›k›fl Yolu D›fl Bask›lara Karfl› Tam Ba¤›ms›zl›¤› Korumak Onur Öymen Remzi Kitabevi

ki yüz y›ldan buyana büyük devletlerin yapt›¤› müdahale örneklerine ve d›fl bask›lara direnerek ulusal ba¤›ms›zl›¤›na kavuflabilen ülkelerin öykülerinin anlat›ld›¤› kitapta Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu tükenme noktas›na getiren d›fl müdahalelerden sonra ç›k›fl yolu arayan Atatürk’ün savundu¤u ilkeler ve Türkiye’yi ba¤›ms›z, egemen ve ça¤dafl bir ülke haline getirmek için verilen mücadele anlat›l›yor: “Eskiden oldu¤u gibi bugün de uluslararas› iliflkilerde d›fl bask›lar bir d›fl politika arac› olarak

158

kullan›l›yor. Evvelce bu, fiili ve di¤er Latin Amerika ülkelerinde oldu¤u gibi askeri darbe yapt›rarak yönetime el koymak veya ‹ran’da Musadd›k’›n devrilmesi olay›nda görüldü¤ü gibi, halk ayaklanmas› düzenlemek fleklinde oluyordu. Bazen de büyük devletler, savafltan sonra ‹talya’da yapt›klar› gibi seçimleri etkileyerek kendilerine yak›n partilerin iktidar olmas›n› sa¤l›yorlard›. Günümüzde daha çok IMF ve Dünya Bankas› gibi uluslararas› kurulufllar yoluyla ülkelerin iç ve d›fl politikalar›n› etkileme yoluna gidiliyor. Avrupa Birli¤i de gerekti¤inde bir bask› unsuru olarak kullan›l›yor. Irak’ta oldu¤u gibi, do¤rudan müdahale yönetimiyle devletlerin yönetimine el konulabiliyor. Büyük devletlerin din faktörünü veya etnik ayr›l›klar› da kendi ç›karlar› do¤rultusunda kullanabiliyorlar. (...) Özetle, Türkiye’nin ‘Ç›k›fl Yolu’ Atatürk yoludur.”

Alfa Yay›nlar›

ustafa Kemal ile Kurtulufl Savafl›’na bafllamak üzere yola ç›kanlar›n öyküleri, bugün onlar›n yaflayan yak›nlar›n› da kucaklayarak okura sunuluyor. Bu alanda yaz›lan baflvuru kayna¤› Dr. Fethi Teveto¤lu’nun “Atatürk’le Samsun’a Ç›kanlar” yap›t› d›fl›nda ilk kez ciddi bir çal›flma olan kitap Band›rma Yolcular›’n›n çocuk ve torunlar›n› y›llar sonra biraraya getirmeye de olanak yaratm›fl. Geride kalan belge ve hat›ralar yan›nda söylefliler de kitab› zenginlefltirmifl. Kitap, okuru yolculuk öncesi ve yolculuk s›ras›nda gölgede kalan geçeklerle buluflturuyor.

M

Sosyal ve Siyasi Boyutlar›yla Ahi EvrenMevlana Mücadelesi Mikail Bayram Mikail Bayram

asreddin Hoca’y› herkes bilir; ama kim oldu¤unu bilmez. Ünü Avrupa’ya, Asya’ya, Hint Okyanusu’na yay›lan bu ünlümüzün kim oldu¤u konusunda bilimsel kan›tlar eflli¤inde

N

aç›kl›k getiriliyor. Bu çal›flmada Ahi Teflkilat›’n›n baflmimar› olan büyük halk filozofu ve fikir adam› “Ahi Evren” diye bilinen Hace Nasirü’d-din Mahmut hakk›ndaki yeni bulgu ve bilgiler sunulduktan sonra, bu yeni bulgu ve bilgiler ›fl›¤›nda latifeleriyle tan›nan Nasreddin Hoca ile lakab› “Nasiru’d-din” olan Ahi Evren’in ayn› kifli olduklar› gösterilmektedir. Böylece Anadolu Selçuklular› devrinin bir ünlü fikir ve aksiyon adam›n›n gerçek kiflili¤i su yüzüne ç›kar›lm›fl ve çevresindeki giz perdesi aralanm›fl bulunuyor. Ahi Evren’in yap›tlar›ndaki bir tak›m latife ve hikayeler halk aras›nda “Nasreddin Hoca Latifeleri” olarak yer ald›¤› ve kimi “Nasreddin Hoca Latifeleri”nin de Ahi Evren’in yap›tlar›ndaki anlat›mlardan ve yorumlardan al›nd›¤›n› ve yaflam›ndan izler içerdi¤i görülüyor. Y›llar içinde Nasreddin Hoca’ya mal edilen pek çok hikayenin varl›¤› da ayr› bir gerçek. Tarihin karanl›klar›na terk edilen bilge bir kifli olan Ahi Evren’i yeniden tan›ma olana¤› yan›nda kitap Ahi Evren, yani Nasreddin Hoca ile Mevlana aras›ndaki çat›flmay› da gözler önüne seriyor. Kitap bir anlamda Türkiye Selçuklular› döneminin sosyal ve kültürel olaylar›na ›fl›k tutuyor aç›kl›k getiriyor.• 159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Selçuk Irgıt, Ankara

160


TÜRK RESSAMLARI: SA‹T M‹NGÜ

“ADSIZ” Sait Mingü, 1977 y›l›nda ‹stanbul’da do¤du. 2001 y›l›nda Mimar Sinan Üniversitesi, Resim Bölümü’nden mezun oldu. 2001-2006 y›llar› aras›nda Güzel Sanatlar/Saatchi&Saatchi’de sanat yönetmeni olarak çal›flt›. 2006 y›l›ndan buyana kiflisel atölyesinde resim çal›flmalar›na devam eden Ressam Sait Mingü, 2007 y›l›nda “K›rm›z› Ard›ç Kuflu” ad›ndaki ilk kiflisel sergisini açt›.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.