2008/11

Page 1



BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlular›: Nükhet Alicikoğlu

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cansın, İzmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Serdar Kalkan, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 31. 10. 2008

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr


Y›l: 11, Say›: 126

K A S I M

2 0 0 8

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

6 İnanmayın “O Öldü” Diyenlere... METE AKYOL

10 Şeker Bayramı ve Arefe... ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

15 Mustafa Kemal’le 90 Yıl Önce Yapılan İki Görüşme YAfiAR ÖZTÜRK

21 Düşman, Önce Türk Subayını Aşağılamak İster KAYA KARAN

27 Atatürk’ün Tabutunun Açıldığı Gün

36 Fazıl Hüsnü Dağlarca Uzun Yaşamını Tümüyle Şiire Adamıştı KONUR ERTOP

42 Nobel Barış Ödülü Türk Dostunun Oldu ‹ZM‹R TOLGA

46 “Masumiyet Müzesi” ve Orhan Pamuk

YÜCEL AKSOY

96 Anımsayan Kaldı mı? MEHMET ÜNVER

103 “Alea Iacta Est” SONGÜL SAYDAM

Sizden Bize

8

‹lk Dersimiz Türkçe

13

Kas›m SuDokular›

92

1001 Güzel Söz

110

Bilginizi Denetleyin

115

Mankafa Poldi

145

106 5000 Yıl Önce Düşen Yaprak ECE ORALCA

DEM‹R AYTAÇ

51 Potomac Kıyısında Sonsuza Değin... MEHMET MUHS‹NO⁄LU

111 Sırtlan Avlarını Akıllıca Yakalar ERDO⁄AN SAKMAN

117 Mars Dakikacaları AL‹ MURAT ERKORKMAZ

SEMRA ATAY

32 Anıtkabir’den Gönderilen İletiler

58 Oyun Gençlere de Yaşlılara da İyi Geliyor CHERYL TANRIVERD‹

MET‹N GÖREN

64 Adalet Hanım 70 Beşparmak Dağları’na Tırmanan Tank MESUT GÜNSEV

75 Komşuluk İlişkileri Üzerine... GÜRBÜZ EVREN

80 O Günlerde Herşey Ne Kadar da Masumdu! HULÛS‹ TURGUT

Sayfa: 32

ANITKAB‹R’DEN GÖNDER‹LEN ‹LET‹LER

83 Türkçe’nin Sesli Kılavuzu Geliyor! RÜfiTÜ ERATA

86 Sabo MUZAFFER ‹ZGÜ

4

93 Kansere Meydan Okuyan Bilim Adamı: Sigmund Freud

122 Mutluluk İçin On Sihirli Sözcük NÜKHET AL‹C‹KO⁄LU

127 Ben Her Yıl Yeniden Başlarım Okula... ERS‹N KÖSEO⁄LU

129 Beynimde Kalan Kadın

Sayfa: 93

BÜLENT AKKURT

133 Devlet Adamı Olmak

SIGMUND FREUD

ENG‹N ÜNSAL

137 İmece MET‹N ATAMER

140 Theodore Kassappis Hoca ‹LYAS HAL‹L

143 “Ölenle Ölünmez” Diyenler SAD‹ BÜLBÜL

148 Nemrut’ta Yine Güneş Doğdu GÜLSEREN HAYO⁄LU

Anne ve Babalardan

146

Kareler ve Rakamlar

152

Mant›k Bilmecesi

153

Satranç

154

Bulmaca

156

Ay›n Kitaplar›

158

Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5


’DAN S‹ZE Mete Akyol

‹NANMAYIN “O ÖLDÜ” D‹YENLERE... üm gazetelerin, radyolar›n, televizyonlar›n geçen ay›n sonlar›nda verdikleri bir haberi düzeltiyoruz: “Faz›l Hüsnü Da¤larca ölmemifltir, yaflamaktad›r.” Bilerek ve söyledi¤imizin do¤ru oldu¤una inanarak, bir kez daha yineliyoruz düzeltmemizi: “Faz›l Hüsnü Da¤larca ölmemifltir, yaflam›n› tüm canl›l›¤›yla sürdürmektedir.” Karfl›s›nda Azrail’in çaresiz kald›¤› ve gücüne yenik düfltü¤ü göklerce, denizlerce, ovalarca, da¤larca devli¤iyle Da¤larca, dün yaflad›¤› gürül gürül coflkusuyla, bugünde de yaflamaktad›r, yar›nda da yaflayacakt›r, yar›n› izleyen her yar›nda da yaflayacakt›r. Azrail’in, onun yaln›zca can›n› almaya yetebilen gücü çünkü, onun fliirlerinin gücü karfl›s›nda yenik düflmüfltür, onu ölümün ›ss›zl›¤›na gönderememifltir. *** Yaflam›n›n özellikle son sekiz y›l›n› Faz›l Hüsnü Da¤larca, yaflam›ndaki tek düflman›yla savaflarak geçirdi. Bedeniydi o düflman›... S›rt›n›n alt›ndan böbrekleri, bö¤rüne bir hainin hançeri örne¤i saplan›yor; gözleri, yüzy›la yaklaflan ferlerini giderek k›s›yor; cefakâr bacaklar›, kendilerinden beklenmedik bir tembellikle k›m›ldamaya bile üfleniyorlard›. ‹flte o anlar›nda kuca¤›na ald› onu, kanats›z mele¤i... O melek, Da¤larca cephesinde bir yandan düflman›n sald›r›lar›na karfl› koyuyor, bir yandan da, o düflman›n asla ulaflamad›¤› Da¤larca yüre¤inde ve Da¤larca beyninde yeni yeni olgunlaflan meyveleri topluyordu. “2000 y›l› Nisan’›nda Bilkent Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Faz›l Hüsnü Da¤larca Sempozyumu’na kat›lmak için eflimle birlikte onu biz götürmüfltük Ankara’ya. O yolculu¤umuzda ‘insan’ Da¤larca’y› yak›ndan tan›maya bafllad›m. Sonra bütün günlerini, Kad›köy’de ad›n› tafl›yan sokakta, evinin yan›ndaki bir kahvehanede geçirdi¤ini gördüm. Burada yiyip içiyor,

T

6

evine ancak, akflamlar› yatmak için gidiyordu. Bacaklar›ndaki ilerlemifl rahats›zl›¤› yüzünden yürüyemiyordu. Gözleri çok az görüyordu. Sanat yolundaki yetmifl y›ll›k deneyimi, ona dikkatle düflünüp tasarlad›ktan sonra do¤açtan fliir söyleme yetisi kazand›rm›flt›. Onun söyledi¤i fliirleri ka¤›da geçirmeye bafllad›m. Defterler doldu. Hastal›¤› ilerleyince onu birkaç kez hastaneye götürdüm, refakatçi olarak yan›nda kald›m. Hastanede de fliirler söylüyor, bana yazd›r›yordu. Hastanelerden sonraki bir y›l boyunca Faz›l A¤abey’im bizim Levent’teki evimizde, Silivri’deki yazl›¤›m›zda konuk oldu. fiimdi bas›lmakta olan ‘Kaçan Uykular Ülkesi’, ‘Su Y›kamak’ gibi kitaplar› ve benim için söyledi¤i fliirlerden oluflan ‘A¤arm›fl A¤ac›n K›z›’, ‘Çiçek A¤›z Seslendire-fiark›lar’ kitaplar› böyle ortaya ç›kt›.

“Z

amanla kendi evinin eksiklerini giderip, yaflama koflullar›n› düzenledim. Yan›nda yaln›zca gündüzleri kalacak bir bak›c› bulundu. Gerekti¤i geceler ben kal›yordum yan›nda. Hastaneye kald›r›lmas› gerekti¤inde de refakatçisi oluyordum. Tedavilerinin son aflamas› Marmara, Ac›badem ve Baflkent Hastaneleri’nde gerçekleflti.” Bu kanats›z mele¤in kim oldu¤unu da söyleyelim: Ünlü edebiyat uzman› ve yazar›m›z Say›n Konur Ertop’un sayg›de¤er efli, Say›n Ruhan Ertop. *** Do¤ru oldu¤unu tüm içtenli¤imizle bilerek ve do¤ru oldu¤una tüm içtenli¤imizle inanarak bir kez daha söylüyoruz: “Faz›l Hüsnü Da¤larca, her zamanki göklerce, denizlerce, ovalarca, da¤larca devli¤iyle ve her zamanki gürül gürül coflkusuyla, bugünde de yaflamaktad›r, yar›nda da yaflayacakt›r, yar›n› izleyen her yar›nda da yaflayacakt›r. “‹nanmay›n siz, ‘Faz›l Hüsnü Da¤larca öldü’ diyenlere...”• 7


S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

al›r, yukar›dan tafl›n üzerine b›rak›r. K›r›lan cevizi afiyetle yemesi seyredilecek öteki bir sahnedir. Fakat kuluçkadaki yumurtalar› çalmada kargadan iyisi yoktur. Yeni yaz›lar›n›zda buluflmak üzere, sayg›lar›mla, Ayflegül Çakmak, ‹stanbul. erhaba Nuray Han›m, “Bü-

M tün Dünya” dergisini muay›n Ali Naili Erdem, 2008 Ekim say›s›n›n 7’nci sayfas›ndaki Mete Akyol’un hakk›n›zdaki yaz›s›n› okudum. K›rg›nl›¤›n›z› anlamakla birlikte karar›n›z› anlayamad›m, anlamam da mümkün de¤il. Çünkü, çok yo¤un yaflad›¤›n›z y›llar›n birikimini yo¤urarak bizlere aktard›klar›n›zla ne denli ›fl›k ve güç ald›¤›m›z› ve bizleri bu ›fl›ktan mahrum b›rakma hakk›n›z olmad›¤›n› düflünüyorum. Ülkemizin selameti için çabalayanlar›n hat›r›na karar›n›z› de¤ifltirmenizi dilerim. Sayg›lar›mla, Erkan Yüksel, ‹stanbul.

S

ay›n Mete Akyol’un “Hak Vermenin Ac› Yan›...” bafll›kl› yaz›s› beni çok etkiledi. Kendisini ve Say›n Ali Naili Erdem’i kutlamak ve alk›fllamak istiyorum, yaflad›klar›m› ve hissettiklerimi gayet güzel ifade ettikleri için... Sayg› duyuyorum davran›fllar›na... Sayg›lar›mla, Nam›k Kemal Nomak.

S

8

erginizi okumak için gerçek bir vesile... Yazar›n›z Say›n Metin Gören, yine ola¤anüstü yaz›lar›yla harikalar yarat›yor. Say›n Gören’in “Devflirmeler” yaz›s› bir ders niteli¤indeydi. Tebrikler. Ayhan Ölmezo¤lu, TBBDF Dart Merkez Hakem Kurulu Baflkan›.

D

ay›n ‹zmir Tolga, “Kufllar›n

S En Ak›ll›s›: Karga” adl› yaz›-

n›z› okuduktan sonra kargalara daha çok dikkat etmeye bafllad›m. Gerçekten de çok hakl›s›n›z. Heybeliada’da bu kargalar›n mart›larla olan sosyal itiflmelerini seyrederken neler izledi¤imi anlatsam flaflars›n›z. Hele bu kargalar›n bir çam kozas›n› a¤açtan koparmas›, içini aç›p çamf›st›¤›n› yuvas›ndan elemesi görülecek bir sahnedir. Karga kabuklu çamf›st›¤›n› ufak tafl sekinin alt köflesine s›k›flt›r›p gagas› ile vura vura f›st›¤› k›r›p içini yemesi gerçekten bir tiyatro gibi seyredilecek sahnedir. Bir de cevizin içi dolu olan›n›

hakkak al›r›m; fakat düzensiz okurum. Bu bazen uzun süreci kapsayabiliyor, t›pk› bugün oldu¤u gibi... May›s ay›ndaki yaz›n›z› okudum ve müzikle ilgili duygu ve hayalinizi paylaflan biri olarak da yazmak istedim. Do¤rudur, sevgi inanç ve azimdir sizi o zor dönemden bugüne erifltiren... Umut ederim ki, de¤erli hocan›z Erich Radermacher de en k›sa zamanda iyileflir ve hayata kald›¤› yerden devam eder, acil flifalar diliyorum. Umut insan›n herfleyidir, umut edilmeli, inanmal› ve baflarmal›... En içten dileklerimle, Figen Kenir.

YAZARIMIZIN YANITI: erhaba Figen Han›m, önce-

M likle ilginiz ve iyi dilekleriniz için çok teflekkür ederim. S›k s›k okurlar›m›zdan piyano ö¤retmenim Erich’in durumunu soran iletiler al›yorum.

Erich aylar önce felç geçirdi¤inde iyileflece¤ine olan inanc›m› ve umudumu asla yitirmesem de, içten içe bir korku ve endifle duyumsuyordum. Bir güzel haber, Erich flimdi yürüyebiliyor, ellerini hareket ettirebiliyor, kendi iflini kendisi görebiliyor. Parmaklar›n› oynatabilse ve biraz piyano çalabilse de, bir profesyonel olarak eskisi kadar mükemmel çalamad›¤› için çok üzülüyor. ‹flin en zor yan› ise hâlâ konuflmas›n›n düzelmemifl olmas›. Bir çocuk gibi sab›rla yeniden konuflmay› ö¤renmesi gerekiyor. K›sa süreli Türkiye ziyaretinden sonra flimdi yine Almanya’da terapilere devam edecek. Sizlerden gelen iletileri ben de ona iletiyorum ve inan›n gözleri doluyor. Hepimizin iyi dilekleri, umutlar›, inanc›, Erich’in sab›rl› u¤rafl› ile birleflince, sizlere Erich’le ilgili daha güzel haberler verebilmeyi umuyorum. Sevgi, selam ve sayg›lar›mla, Nuray Bartoschek. en Ayfle Göçer, Okçumusa

B ‹lkö¤retim Okulu, 6-A s›nf›ndan›m. Bugün Türkçe ö¤retmenimiz sizin dergilerinizden bahsetti ve “1001 Güzel Söz”ü okudu. Çok be¤endim ve derginizi almay› düflünüyorum. Bir de sizlerden bir iste¤im olacak. Lütfen bizler için çocuk kitaplar› yapar m›s›n›z? fiimdiden teflekkürler ve baflar›lar dilerim. Ayfle Göçer, ‹stanbul. 9


TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu

Seker Bayram› ve Arefe... urttafl›n -hakl›/haks›z- sorular› karfl›s›nda k›z›p köpüren, hofl olmayan sözlerle onlar› afla¤›layan Say›n Baflbakan›m›z; bu ç›k›flmalar›n› çok edebî buluyorlar ki, toplumun tepkisi karfl›s›nda “Benim sözlerimin atasözleri ve deyimlerle ilgili sözlüklerde yeri vard›r” diyerek savunmaya geçiyor. Bencileyin saf yurttafllar da “Baflbakan›m›z söylüyorsa do¤rudur” diyerek onun kendine özgü sözlerini, her türlü sözlükte araflt›r›yor ama bulam›yor. Demek ki bu sözcüklerin edebiyat›m›zda yeri olmamas› bir yana, “argo sözler” sözlüklerine bile girememifl...(!) Geçen fieker bayram› öncesinde gazetelerde yay›mland›¤›na göre Baflbakan›m›z bu kez de “Bayram tebriki” konuflmas›nda diyesiymifl ki, “Ne oldu bu bayram›n ad›? Ad›n› bir baflka türlü de¤ifltirmifller; flimdi fieker bayram›!.. Bu dört dörtlük bir Ramazan bayram›! Ne fieker bayram›?.. Buna kültür erozyonu denir!”

Y

10

Say›n Baflbakan hakl›d›r; ülkemiz gerçekten çok ciddi bir kültür erozyonuyla karfl› karfl›yad›r... fiuna inan›yorum: Baflbakan›m›z, bu konudaki sav›n› ulemaya dan›fl›p öyle konuflmufltur. Ancak, Diyanet ‹flleri Baflkan› Prof. Dr. Ali Bardako¤lu’nu ulemadan saymam›fl olacak ki, ona sormam›fl. Ama gazeteciler sormufl. Bak›n, Say›n Bardako¤lu ne diyor: Bu konu dini de¤il, kültürel bir konudur... O yüzden kültürümüzde her iki isim de vard›r; ama daha çok Ramazan Bayram› ola rak biliniyor, biz de öyle diyoruz. Konu benim de ilgimi çekti ve yaz›l› kaynaklara baflvurdum: Hz. Muhammed, Mekke’den Medine’ye göç etti¤inde görüyor ki Medine halk›, bir arada yaflad›klar› ‹ran as›ll›lardan ö¤rendi¤i iki Mecûsî bayram›n›; ilkbahar›n bafllang›c› nev-ruz (yeni gün) ile mihr-gâh’› (mihrican/sonbahar) kutluyorlar. Ayr›ca, flehirde bulunan H›ristiyan ve Yahudiler-

den etkilenerek onlar›n yevmü’s seb, yevmü’s-sebasib gibi bayramlar›na kat›lanlar da var. u uygulamalar› hofl görmeyen ve ümmetin birli¤inin bozulmas›ndan endifle eden Hz. Muhammed, Medine’ye geliflinin ikinci y›l›nda Mecûsî bayramlar›n› ve di¤erlerini, “Allah o bayramlar›, sizin için daha hay›rl› olan Îdü’l-f›tr (ramazan) ve Îdü’l-adhâ (kurban) bayramlar›yla de¤ifltirmifltir” anlam›ndaki bir hadisiyle yasakl›yor. Ramazan ay›nda oruç tutulmas› da ilk kez bu y›l farz k›l›n›yor. Bu bir ay boyunca oruç tutup sab›r s›nav› veren müminler, sonraki flevval ay›n›n ilk üç gününü bayram olarak kutluyorlar. Ramazan ay› sonunda, bayramdan önce, yard›ma gereksinimi olan kimselere fitre verilmesi zorunlu¤u da getirildi¤inden, bu bayrama îdü’l-f›tr (fitre bayram›) deniyor. Bu bayrama “Ramazan bayram›” ad› kimler taraf›ndan ve ne zaman veriliyor?.. Yüce Peygamberimiz, daha o zamanlar, Ramazan bayram›nda namazdan önce hurma, fleker gibi tatl› yiyecekler; Kurban bayram›nda ise ilk önce kurban eti yenilmesini önermifl. Nitekim, kendisi de Ramazan bayram›nda, namazdan önce hurma yer, Kurban bayram›nda ise kesti¤i kurban etinden yeyinceye kadar a¤z›na bir fley koymaz. Fatih Sultan Mehmet döne-

B

minde kanunlaflt›r›lan bayramlaflma kurallar›na göre, padiflahlar bayram namazlar›n› k›l›p gerekli törenleri tamamlad›ktan sonra saraya döndü¤ünde “Has oda” önüne kurulan taht›na oturur, yak›nlar›yla söyleflirken alt›n ve gümüfl tepsilerle getirilen helva ve tatl›lar yenir. Evlerde ise, bayram namaz›ndan dönüldükten sonra büyükler aras›nda kutlamalar yap›l›r, bu arada küçüklere de bayram harçl›¤› yan›nda lokum, fleker, flekerleme vb. verilir. Mahalle bekçilerinin ve davulcular›n evlerden bahflifl isteyifllerinin de ayr› bir güzelli¤i var; bahflifllerini çeflitli manilerle isterler: “Buna bayram ay› derler / Bal ile fleker yerler / Eskiden âdet olmufl / Bizlere bahflifl verirler...” nlafl›l›yor ki, Ramazan bayram› ile fleker ya da tatl› yiyecekler aras›nda hem dinsel, hem geleneksel (belki de sa¤l›k yönünden) s›k› bir ba¤ var. Kurban bayram›na nas›l kurban eti yiyerek bafllan›yorsa, Ramazan ay›ndaki otuz günlük oruçtan sonra bu ay›n ad›yla an›lan “Ramazan bayram›”na da herhangi bir tatl› (fleker) yiyerek bafllanmas› nedeniyle Türk halk›n›n yüzy›llardan beri bu bayrama “Ramazan Bayram›” yan›nda “fieker bayram›” da demesinde dine ayk›r› nas›l bir sak›nca görülebilir ki?..

A

11


BD KASIM 2008

Bir yanl›fl düzeltilecekse, Say›n Baflbakan’dan beklerdim ki do¤rular› yanl›fllayaca¤›na yanl›fllar› do¤rulas›n: Arefe mi, Arife mi?..

A

refe: Kurban Bayram›’ndan bir gün önce (zi’l-hicce ay›n›n 9. günü) Hacc›n en önemli farz› olan vakfenin (durma, duraklama) yap›ld›¤› Arafat’›n di¤er ad›d›r. Bilme, anlama, tan›ma anlamlar›ndaki arafat ile arefe ayn› kökten türetilmifltir. Dünyan›n her yöresinden gelen hac› adaylar› arafatta bir araya gelir; birbirleriyle tan›fl›p görüflürken bir yandan da dualar›n› yaparlar. Yevm-i arefe denilen bu güne Türkçede arefe günü, ya da k›saca arefe denir. Bir zamanlar yaln›z Kurban bayram›’ndan önceki gün için kullan›lan bu söz, zamanla Ramazan

bayram›ndan bir önceki gün için de kullan›lmakla kal›nmam›fl, anlam genifllemesiyle baflka önemli günlerin, olaylar›n bir önceki günü için de kullan›lagelmifltir. Görülüyor ki Arefe’nin anlam›n› ve nereden geldi¤ini bilmeyen halk, bunu arife’ye dönüfltürmüfl ve sözcük “Deme kalbura kallebur, lûgat-› fasihten ye¤dir galat-› meflhur” uyar›s›na yeni bir örnek oluflturmufltur. Ancak, deyimlere giren sözcükler kolay unutulmuyor. Örne¤in: Bayraml›k giysilerini arefeden giyip süslenenler için alay yollu söylenen Arefe çiçe¤i... Bu deyim, çok süslenerek gezenler için de kullan›l›r. Yaz›k ki arefe, pek çok sözlük ve yaz›m k›lavuzunda art›k arife’dir.• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

Genç bir bayan, önünden geçmekte oldu¤u evin balkonunda, sallanan koltu¤una gömülmüfl yafllı adamı görünce onu selamlamadan geçmek istemedi. Ayaküstü selamlaflmadan sonra genç bayan, yafllı adamla biraz konuflmak istedi. “Ne kadar huzurlu ve mutlu bir ifade var yüzünüzde” dedi. “Söyler misiniz lütfen, böylesi bir uzun ömrü neye borçlusunuz?” Koltuktaki yafllı adam güldü: “Günde üç paket sigara, her hafta bir kasa viski içerim” dedi. “Etin kırmızısını ve ya¤lısını yerim, spor da yapmam, yürüyüfl de yapmam.” Genç bayan flaflırdı: “Ne denli ilginç” dedi. “Kaç yaflınızdasınız?” Karflıdan kısa bir yanıt geldi: “Yirmialtı...”• 12

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden

Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 14’üncü sayfam›za bak›n›z

1. adaptasyon (frans›zca) – a) kopyalamak b) nüfusuna geçirmek c) canl›n›n çevreye uymas› ç) çevre uyuflmazl›¤› 2. cüz’iyyet (arapça) – a) hastal›k b) azl›k c) dinsel ç) cinsel 3. diktafon (frans›zca) – a) teyp b) kamera c) telefon ç) video 4. andrenalin (frans›zca) – a) amiral b) hormon c) tayfa ç) sinir 5. dimne (farsça) – a) çakal b) tilki c) kurt ç) domuz 6. eblec (arapça) – a) ahmak b) o¤lan c) aç›k kafll› ç) k›z 7. adud (arapça) – a) kol b) parmak c) ayak ç) t›rnak 8. cüst (farsça) – a) yavafl b) ›l›ml›

c) küstah ç) hareketli 9. güzîr (farsça) – a) hastal›k b) derman c) ameliyat ç) pansuman 10. afâfet (arapça) – a) kibarl›k b) kabal›k c) temizlik ç) kirlilik 11. kalibre (frans›zca) – a) çap b) daire c) kare ç) dikdörtgen 12. cüzeyre (arapça) – a) güllük b) bahçe c) bay›r ç) adac›k 13. mâkiyân (farsça) – a) tavuk b) köflk c) horoz ç) yal› 14. afîf (arapça) – a) zay›f b) namuslu c) fliflman ç) eli aç›k 15. ebonit (ingilizce) – a) tel b) sicim c) kükürtlü kauçuk ç) lâstik

13


YAKIN TAR‹H‹M‹Z

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR

13’üncü sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. adaptasyon (frans›zca) – c) canl›n›n çevreye uymas›. 2. cüz’iyyet (arapça) – b) azl›k. 3. diktafon (frans›zca) – a) teyp. 4. andrenalin (frans›zca) – b) hormon. 5. dimne (farsça) – b) tilki. 6. eblec (arapça) – c) aç›k kafll›. 7. adud (arapça) – a) kol. 8. cüst (farsça) –

ç) hareketli. 9. güzîr (farsça) – b) derman. 10. afâfet (arapça) – c) temizlik. 11. kalibre (frans›zca) – a) çap. 12. cüzeyre (arapça) – ç) adac›k. 13. mâkiyân (farsça) – a) tavuk. 14. afîf (arapça) – b) namuslu. 15. ebonit (ingilizce) – c) kükürtlü kauçuk.

Bir uçak kazasından sa¤ kurtulan iki kifli, yalnız bafllarına kaldıkları ormanda bir kaplanın kendilerine do¤ru kofltu¤unu gördüler. Kazazedelerden biri hemen çöktü ve ayakkabılarının ba¤cıklarını ba¤lamaya baflladı. Onun kaplandan kaçmak için koflmaya hazırlandı¤ını gören öteki kazazede, üzerlerine gelmekte olan tehlikeye karflın arkadaflıyla alay etti: “Galiba kaplandan hızlı koflaca¤ına inanıyorsun?” dedi. Ba¤cıklarını ba¤lamayı bitiren kazazede, koflmaya bafllarken bir yandan da arkadaflını yanıtladı: “Hayır, senden hızlı koflmam yeterli.”• 14

Yaşar Öztürk

MUSTAFA KEMAL’LE

90 y›l önce yap›lan ‹K‹ GÖRÜfiME

M

ondros Ateflkes Anlaflmas› gündeme geldi¤inde cephede bulunan Mustafa Kemal yo¤un biçimde ‹stanbul’u, hükümeti telgraflar›ya uyar›p durdu. Uyar›lar›n›n etkisi olmad›. Adana’ya geldi¤inde Ali Fuat (Cebesoy)’a flunlar› söyledi: “Art›k ulusun bundan sonra kendi haklar›n› kendisinin aramas› ve korumas›, bizlerin de mümkün oldu¤u kadar bu yolu göstermemiz ve bütün ordu ile beraber yard›m etmemiz gerekir.” Umutsuz de¤ildi. Sadrazam ‹zzet Pafla hükümetten çekilince Mustafa Kemal’e “Bir an önce ‹stanbul’a gelmelisiniz. Sizinle görüflmeye gereksinimim var!” diye telgraf çekti. ‹stanbul’a ça¤r›lan Mustafa Kemal ne tür geliflmelerin olaca¤›n› seziyordu, durumun fark›n-

dayd›. Yak›n arkadafl› ‹çiflleri Bakanl›¤› görevini yürüten Fethi Okyar’a bir öneride bulundu: “‹zzet Pafla iktidarda kalsa bile muhaliflerin bask›s›na dayanamayacak. Padiflah kabinedeki ‹ttihatç›lar› kesinlikle tasfiye ettirecektir. Ülkeyi, memleketi darmada¤›n eden ve muhalefet ad› alt›nda yap›lan yiyicilik, sald›r› ve y›k›mlar da daha çok gazeteler arac›l›¤›yla oluyor. Bunlara karfl› ulusu uyand›rmak için en iyi araç, karfl›l›k vermek, yani bir gazete ç›karmakt›r. Benim maafllar›mdan biriktirdi¤im biraz param var. Onu koymaya haz›r›m. Ben askerim. ‹mtiyaz alamam. Sen, bugün genellikle hakl› elefltiri nedenlerinin ço¤unun d›fl›nda kald›n, hatta bunlarla savaflt›n. Gerçekleri halka, hatta düflmanlar›m›za anlatabilmek için gel, beraberce bir gazete ç›karal›m.” Mustafa Kemal’in maddi kat15


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

k›lar› ile “Minber” gazetesi yay›m yaflam›na bafllad›. stanbul’a vard›¤›nda deniz ortas›nda demirlemifl düflman donanmas›n› görünce Mustafa Kemal’in yüre¤i burkuldu. Bu manzara karfl›s›nda “Geldikleri gibi giderler!” sözünü söyleyen Mustafa Kemal’le yap›lan bir görüflme dört gün sonra 17 Kas›m 1918 tarihli “Minber” gazetesinde yay›mland›. Mustafa Kemal’in yurt ve ulus sevgisi o denli engindi ki, herkesin kendi kendini kurtarmaya çal›flt›¤› bir ortamda o “ne yapabiliriz”in peflindeydi. Bugüne de ›fl›k tutan bu görüflmeyi 90 y›l sonra yeniden Bütün Dünya okurlar›yla paylafl›yoruz: “Siyasal durumumuz hakk›nda yüksek görüfllerinizi ö¤renebilir miyim?” “Ben siyasetle yaln›z 19131914 y›l›nda Sofya ve ayn› zamanda Belgrad ve Çetine ateflemiliterliklerini üstlendi¤im bir y›l içinde u¤raflt›m. U¤raflma biçimim de yaln›z siyasal de¤ildi. Askeri-siyasal bir u¤raflmayd›. Bu görevim süresi bir yana b›rak›l›rsa bütün yaflam›m Trablusgarp’ta, Balkan Savafllar›’n›n son evresinde ve bugünkü savaflta (Birinci Dünya Savafl›) savafl alanlar›nda askerlik iflleriyle u¤raflmakla geçmifltir. Bu nedenle kendimde ordudan, savafllardan, askeri konulardan söz etmek için çok genifl yetki görüyorsam da

I

16

siyasetten söz etmek yönünü siyasetçilere b›rakmay› uygun bulurum. Bununla birlikte ilgisi dolay›s›yla devletimizin benim de içinde bulundu¤um dönemin çeflitli evrelerinde genel siyaset uyumuna bir biçimde kat›lmay› düflünmemifl oldu¤umu söylemek istemiyorum. Bu konuda çeflitli zamanlarla ilgili derin düflüncelerimin ve bu düflüncelerin gerektirdi¤i incelemelerin özetini ve sonucunu söylemem gerekirse diyebilirim ki, ben en iyi siyasetin her türlü anlam›yla ‘en güçlü olmakta bulundu¤unu’ kabul ederim. ‘En güçlü olmak’ deyiminden amac›m yaln›z silah gücü oldu¤unu sanmay›n›z. Tam tersine asker olmama karfl›n bu bence güç bileflkesini oluflturan etmenlerin sonucudur.

“B

enim demek istedi¤im, manevi bak›mdan bilimsel olarak, ahlak aç›s›ndan ve teknik aç›dan güçlü olmakt›r. Çünkü bu sayd›¤›m yarat›l›fl özelliklerinden yoksun bir ulusun, bütün bireylerinin en son silahlarla donat›lm›fl oldu¤unu varsaysak bile güçlü oldu¤unu kabul etmek do¤ru olamaz. Bugünkü insan toplumu içinde insan olarak yer alabilmek için elbette silahlanmak yeterli de¤ildir. Benim inan›fl›ma göre güçlü bir ordu denildi¤i zaman anlafl›lmas› gerekli anlam her bireyi özellikle

duygular kosubay›, komunusunda, bitan›, tekni¤in raz bilgi verir ve uygarl›¤›n misiniz?” gereklerini “Bu savaflta kavram›fl ve ‹ngilizler’le ona göre eyleAr›burnu, mini ve davraAnafarta ve Fin›fllar›n› uygulistin cephelelayan yüksek rinde karfl› ahlakta bir kukarfl›ya birçok ruldur. Kuflkusavafllar yapsuz ki, tek t›m. Ben bu amac›, görevi, savafllara ve düflüncesi ve genellikle bu haz›rl›¤› yurdu Mustafa Kemal, arkadafl› Gazeteci sayd›¤›m cepsavunmakla Yazar Ruflen Eflref Ünayd›n’a arma¤an etti¤i s›n›rl› olan bu bu fotograf›n alt›na yazd›¤› tümcelerinde vatan›n helerden baflkurtuluflu için besledi¤i umutlar› dile getirmekte ka cephelerkurul ülkenin ve “Herfleye ra¤men, muhakkak bir nura do¤ru yürümekteyiz” demektedir. de, baflka bölsiyasetini yönetenlerin en sonunda verecek- gelerde öteki uluslarla da yapt›leri kararla eyleme geçer. ‹flte ¤›m savafllara hep yurdumun saben orduya ve komutanlara ko- vunulmas› olan temel görevimi muta etmifl bir asker olarak, bu yerine getirdim. Bu nedenle yübak›fl aç›s›ndan siyasetle ba¤lan- re¤imde kin ve düflmanl›k duygular› yer bulmam›flt›r. ‹ngilizlet› kurmufl olabilirim. r’in Osmanl› ulusunun özgürlüurdumu ve ulu- ¤üne ve devletimizin ba¤›ms›zl›sumu çok iyi ta- ¤›na uymada gösterecekleri sayn›d›¤›m, gerek- g› ve insanl›k karfl›s›nda yaln›z sinme duydu¤u benim de¤il bütün Osmanl› uluilerlemeye ulafla- sunun ‹ngilizler’den daha yararl› bilmek için huzurlu ve sessiz, bir dost olamayaca¤› kan›s›yla ama her halde özgürlük ve ba- etkilenmeleri çok do¤ald›r.” “Yurtta en son düflünce ak›m¤›ms›zl›¤› koruyarak, sürekli çal›flmak gereklili¤i kan›s›nda ol- lar›n› nas›l buluyorsunuz?” “Savafl cephesinden ‹standu¤um için bu kan›m› sa¤layacak, yani bize huzur ve güvenle bul’a döneli iki gün oldu. Kararçal›flma zaman› verecek iliflkileri gâh›m›n bulundu¤u Adana’da oluflturacak dostluklar›n, gerçek- düflünce ak›mlar›n› izlemeye zaman bulamad›m. Bu nedenle bu ten yanl›s›y›m.” “‹ngilizler’e karfl› besledi¤iniz konuda bir fley söyleyemem!”

“Y

17


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

Bir gün sonra ise “Vakit” gazetesinde Ahmet Emin (Yalman)’in yapt›¤› bir görüflme yay›mland›.

“D

ört y›l süren genel savafl içinde ulusumuzun gösterdi¤i azim, metanet ve ola¤anüstü özverilere göre bugün imzalad›¤›m›z ateflkesten sonra ‹tilaf Devletleri’nin Osmanl› ba¤›ms›zl›¤›na ba¤l› kalacaklar›na kuflku edilemez ise de, ateflkes metni bizim tahmin edemedi¤imiz bir flekilde yorumlan›p uygulanmaktad›r. ‹tilaf kumandalar› bu tarz hareketine ne anlam vermek gerekir?” “Hükümetimizle ateflkes anlaflmas› imza eden devletlerin ve bu devletler ad›na ateflkes koflullar›n› saptayan Britanya Hükümeti’nin Osmanl›lar’a karfl› olan iyi niyetinden kuflkuya düflmek istemem. E¤er sözkonusu koflullar›n hükümlerinde yanl›fl anlamay› gerektiren yanlar görülüyorsa bunun nedenini derhal anlamak ve karfl›m›zdakilerle anlaflmak gerekir. Elbette bu görev hükümetlere düfler. Benim bildi¤ime göre hükümetler bu konuda gereken giriflimlerde bulunmufl ve bulunmaktad›rlar. Yaln›z benim anlamad›¤›m bir yan varsa bu giriflimler neden ulusa inand›r›c› sonuçlar vermemektedir? Buna neden olarak flimdi hat›r›ma gelen nokta fludur: ‹ki hükümetin önde gelenleri aras›nda 18

görüflülerek kararlaflt›r›ld›ktan sonra uygulama buyru¤u verilmesi gereken konular, askeri komutanlara b›rak›l›yor. Oysa bu konularda askerlerin de¤il, diplomatlar›n çal›flmas› gerektir.” “Bu konuda ulusa düflen görev nedir?” “Bildi¤iniz gibi ulus do¤rudan do¤ruya devlet ifllerine kar›flmaz. Vekilleri olan milletvekilleri kurulunun güvenini kazanm›fl bir hükümetin yürütmelerinin sonuçlar›n› bekler. O halde bu konuda ulusun en büyük görevi milletvekilleri arac›l›¤›yla her bak›mdan güvenilir bir hükümetin güvenilir bir gücünü oluflturmaktad›r.” “Bugünkü Meclis-i Mebusan’›n ulusu bütünüyle temsil etmedi¤i hakk›nda dedikodular vard›r. Bu konuda yüce düflünceleriniz ne merkezdedir?”

“B

ence özellikle içinde bulundu¤umuz bu güç ve nazik zamanda dedikodulara kesinlikle izin verilemez. Bu dedikodular meflrutiyet yaflam› için de çok zararl›d›r. Bundan her meflrutiyetsever Osmanl›’n›n kesinlikle kaç›nmas› en büyük yurt ödevidir. Bugünkü milletvekillerinin bir tak›m etkiler alt›nda seçilmifl oldu¤u hakk›nda dedikodu yapanlara flunu hat›rlatmak gerekir. Öncelikle, yap›lan dedikodulara zaman ve ortam hiçbir biçimde

uygun de¤ildir. Sonra genellikle her ülkede bu çeflit seçimler yap›l›rken araya bir tak›m etkilerin kar›flt›¤› yads›namaz. Bunlar bir yana Osmanl› ulusunun meflrutiyet temsilcisi bugünkü Meclis-i Mebusan’›m›zd›r. Bu toplulu¤u oluflturan üyelerin seçildikleri çevrede bir kesimi flimdi yeni bir seçim yap›lmas›na elveriflli olmayan bir ola¤anüstü durum içinde bulunmaktad›r. Dolay›s›yla sadece bu noktay› düflünmek bu soru-

nu daha fazla deflmekten dolay› do¤abilecek kötülükleri gösterir. Her halde ulusun ve yurdun pek çok gereksinme duydu¤u bar›fl› gerçeklefltirecek hükümetin bugünkü Meclis-i Mebusan’a dayanmas› bir zorunluluk olmaktad›r.” Ak›p giden zaman karfl›s›nda Mustafa Kemal’in ›fl›¤› ondan yararlanmak isteyenleri ayd›nlatmay› sürdürüyor.• YasarOzturk@butundunya.com.tr

Uçak havalandıktan onbefl dakika sonra pilot, yolculara bir duyuru yaptı: “Bayanlar, baylar, uça¤ımızın motorlarından biri bozulmufltur. Fakat korkacak bir durum yoktur. Uçuflumuzu üç motorumuzla sürdürece¤iz. Yalnızca yolculu¤umuz bir saat kadar uzayacaktır.” Yarım saat sonra pilot yeni bir duyuru yaptı: “Baylar ve bayanlar, bir motorumuz daha bozuldu; ama yine de korkacak bir durum yok. Uçuflumuzu iki motorumuzla güvenli bir biçimde sürdürebiliriz. Yalnız uçufl süremiz bir saat daha uzayacaktır.” Bir saat sonra pilotun sesi yine duyuldu: “Baylar ve bayanlar, üçüncü motorumuz da arızalandı. Fakat yine de ortada korkacak bir durum yok. Çünkü uçuflumuzu sa¤lam kalan tek motorumuzla sürdürebiliriz. Yalnız uçufl süremizin bir saat kadar daha uzadı¤ını söylemek zorundayım.” Yolculardan biri hostesi ça¤ırdı ve “Sa¤lam kalan tek motorumuz da arızalanırsa” dedi. “Tüm günümüzü havada geçirmek zorunda mı kalaca¤ız?”• Ö¤renci hocas›na “Hocam, kültürlü olmak için ne yapmak gerekir?” diye sordu. “Üç tane üniversite bitirmek gerekir.” Ö¤renci, üç üniversite bitirdikten sonra tekrar hocas›na gitti: “Hocam, üç üniversite bitirdim, ben flimdi kültürlü oldum mu?” Hoca “Hepsini sen bitirmeyecektin” diye söze bafllad›: “Birini deden, birini baban, birini de sen bitirecektin!..• 19


YAZAN: KAYA KARAN

‰ 21


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

Mustafa Kemal, öncelikle komutanlar›n› hedef ald›klar› orduyu halk›n›n gözünden ve gönlünden düflürmek amac›yla planl› bir sald›r› girifliminde bulunan kimi “dost görünümlü”, kimi “bizden biri görünümlü” çeflitli kimlikli ve çeflitli amaçl› düflmanlara yan›t›n›, Afyon’da yapt›¤› konuflmas›yla, her birinin ayr› ayr› hak etti¤i sertlikte verdi. üflmanlar›m›z›n, ülkemize yönelik son aylardaki sald›r›lar›na de¤inen Mustafa Kemal, “Ordu, düflmanlar›m›z›n birinci taarruz hedefi oldu” dedi ve düflman›n bu girifliminin ikinci aflamas›n›n, “milleti koyun sürüsü gibi bo¤azlamak” oldu¤u uyar›s›nda bulundu. Mustafa Kemal bu konuda flöyle dedi: “Orduyu imha etmek için mutlaka subay›n› mahvetmek, afla¤›lamak lâz›md›r. Buna da teflebbüs ettiler. Bundan sonra, milleti koyun sürüsü gibi bo¤azlamakta engeller ve müflkülât kalmaz. “Bu hakikat karfl›s›nda ve içinde bulundu¤umuz vaziyete göre, subaylar heyetimize düflen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve k›ymeti kendili¤inden meydana ç›kar. “O halde subaylar›m›z, düflmanlar›m›z taraf›ndan y›k›lmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canland›racak ve ordu ve milletimizin ba¤›ms›zl›¤›n› muhafaza edecektir.”

D

22

31 Temmuz 1920 günü Afyonkarahisar’› ziyaret eden Mustafa Kemal, Kolordu Dairesi’ndeki bu sert konuflmas›nda düflmanlar›m›z›n sinsi planlar›n› yüzlerine vururken, ordunun özellikle subaylar›na kutsal görevlerini bir kez daha an›msatt›. Mustafa Kemal, “Türk milletine taarruz eden düflman›n, önce Türk subay›n› afla¤›lamak istedi¤ine” dikkat çekti ve “Bir orduyu imha etmek için önce mutlaka, o ordunun subay›n› mahvetmek, afla¤›lamak lâz›md›r” dedi ve sözü, son aylarda Türk ordusunun komuta kademesine karfl› giriflilen sald›r›lar›n amac›na getirdi: “‹flte bu amaçla, kumandanlar›m›za ve subaylar›m›za tecavüz ve taarruza bafllad›lar, askerlik izzetinefsini yok etmek gayreti içine girdiler.” Mustafa Kemal, düflman›n bu sald›r›s›n› püskürtecek en etkili silah›n, Türk subay›n›n flerefi oldu¤unu an›msatt›:

“H

ayat›nda bir an olsa bile subayl›k yapm›fl, subayl›k izzetinefsini, flerefini duymufl, ölümü küçümsemifl bir insan, hayatta iken, düflman›n tasarlad›¤› ve reva gördü¤ü bu muamelelere katlanamaz.” Ordudan ve onun subaylar›ndan ulusun beklentilerini “Millet ba¤›ms›zl›¤›n›n korunmas›n› ordudan, ordunun ruhunu teflkil

eden subaylardan bekler. ‹flte subaylar›n yüce olan vazifesi budur” sözleriyle iflaret eden Mustafa Kemal, “Milletimiz, ordusundan yoksun b›rak›lma giriflimiyle karfl› karfl›yad›r. Milletin ba¤›ms›zl›¤› ihlâl edilirse, bunun vebali subaylara ait olacakt›r” diyerek subaylara görevlerini bir kez daha an›msatt› ve ayn› zamanda bir akademik ders niteli¤indeki konuflmas›n› flöyle sürdürdü: “Kuvveti olmayan, dolay›s›yla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin ba¤›ms›zl›¤› gasp olunur. “Dünyada hayat için, insanca yaflamak için ba¤›ms›zl›k lâz›md›r. Ba¤›ms›zl›k sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur.” Mustafa Kemal, eski silah arkadafllar›yla böyle yak›ndan ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdani zevk hissetti¤ini söyledi ve “Sizinle oturup uzun hasb›hal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyat›m› birkaç cümle

ile mülâhaza etmekle yetinece¤im” dedikten sonra, görüfllerini flöyle aç›klad›: “Arkadafllar! “‹ngilizler ve yard›mc›lar›, milletimizin ba¤›ms›zl›¤›n› imhaya karar vermifllerdir. “Milletler ba¤›ms›zl›klar›n› hiç kimsenin lütuf ve at›fetine borçlu de¤ildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet di¤er millete hürriyet ve ba¤›ms›zl›k vermez. Milletlerde tabiaten ve yarat›l›fltan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. “Kuvveti olmayan, dolay›s›yla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin ba¤›ms›zl›¤› gasp olunur. Dünyada hayat için, insanca yaflamak için ba¤›ms›zl›k lâz›md›r. Ba¤›ms›zl›k sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. “Kuvvet ordudur. Ordunun hayat ve saadet kayna¤›, ba¤›ms›zl›¤› takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdan› iman›d›r. 23


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

“‹ngilizler, milletimizi ba¤›ms›zl›ktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvelâ onu ordudan mahrum etmek çarelerine girifltiler. Mütareke flartlar›n›n tatbikat› ile silahlar›m›z›, cephanelerimizi, bütün müdafaa vas›talar›m›z› elimizden almaya çal›flt›lar. “Sonra kumandanlar›m›za ve subaylar›m›za tecavüz ve taarruza bafllad›lar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. “Ordumuzu tamamen la¤vederek; milleti, ba¤›ms›zl›¤›n› muhafaza için muhtaç oldu¤u dayanak noktas›ndan mahrum etmeye teflebbüs ettiler. “Bir taraftan da müdafaas›z, ordusuz b›rakt›klar›n› zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklar›na ve mukaddesat›na taarruzla, milleti alçakl›¤a, boyun e¤meye al›flt›rmak plan›n› takip ettiler ve ediyorlar. “Milletimiz hür ve ba¤›ms›z yaflamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmufl ve buna kati azim ile karar vermifltir. “Zaman zaman flurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüfl olmas›, hiçbir 24

vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imas›na sekte vurmam›flt›r ve vuramayacakt›r. “Dolay›s›yla kuvvetin, ordunun vücudu için laz›m oldu¤unu söyledi¤im kaynak –ki milletin vicdan› iman›d›r– mevcuttur. “Ordu ise arkadafllar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. “Malûm bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; “ordunun ruhu subaylardad›r”. “Millet, ba¤›ms›zl›¤›n›n muhafazas›ndan ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teflkil eden subaylardan bekler. “‹flte subaylar›n yüce olan vazifesi budur. “Allah göstermesin, milletin ba¤›ms›zl›¤› ihlal edilirse, bunun vebali subaylara ait olacakt›r. Subaylar, izah etti¤im yüce, mukaddes ve bütün aç›lardan üzerlerine düflen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle, giriflti¤imiz ba¤›ms›zl›k mücadelesinde, birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. “fiahsî ve hususî hayatlar› itibariyle de subaylar, fedakârlar

s›n›flar›n›n en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düflmanlar›m›z herkesten evvel onlar› öldürürler. Onlar› afla¤›lar ve hor görürler. “Onun yaflamak için bir çaresi vard›r: “fierefini korumak! “Halbuki düflmanlar›m›z›n da

kastetti¤i, o flerefi ayaklar alt›na almakt›r. “Dolay›s›yla subay için ‘Ya istiklâl, ya ölüm’ vard›r. “Fakat arkadafllar ölmeyece¤iz, ba¤›ms›zl›¤›m›z› muhafaza ederek yaflayaca¤›z ve milletimizi daima ba¤›ms›z görmekle bahtiyar olaca¤›z!”•

Her cuma akflamüstü bir matematikçi ifl ç›k›fl›nda bir bara giderdi. Barda sondan ikinci tabureye oturup yan›ndaki bofl duran son taburede oturdu¤unu varsayd›¤› bir k›za birlikte içki içip içemeyeceklerini sorard›. Barmen mesle¤i gere¤i de¤iflik müflterilerle karfl›laflmas›na karfl›n, bu durumu garipsemifl; fakat hiçbir yorumda bulunmam›flt›. Ancak Sevgililer Günü’nde matematikçi yine bara gelip ayn› tabureye oturup bofl tabureye aflk›n› ilan etmeye bafllay›nca, barmen dayanamad›: “Affedersiniz, merak›m› ba¤›fllay›n” dedi. “Uzunca bir zamand›r buraya geliyorsunuz. Yan›n›zdaki taburede kimsenin olmad›¤›n› biliyorsunuz herhalde... Niçin bu kadar ›srarl› davran›yorsunuz?” Matematikçinin yan›t› matematikseldi: “Kuantum fizi¤ine göre, boflluk hiçbir zaman gerçek bir boflluk de¤ildir” dedi. “Görünmeyen parçac›klar biraraya gelebildi¤i gibi görünenler de bir anda yok olabilir. Hiçbir zaman göremedi¤imiz bu parçac›klar›n biraraya gelip bir anda bir k›z›n karfl›mda oturabilece¤ini varsayabiliriz.” Barmen hafifçe gülümseyerek, “Çok ilginç” dedi. “Ancak burada oturup bekleyene de¤in, her akflamüstü buraya gelen ve arkada yaln›z bafl›na size bakarak oturan flu genç han›ma niçin birlikte içki içmeyi önermiyorsunuz? Belki de ‘Evet’ diyecektir.” Matematikçi biraz düflündükten sonra yan›t verdi: “Hakl› olabilirsiniz; ama” dedi. “Onun ‘Evet’ deme olas›l›¤› ne kadar?”• 25


A

tatürk’ün tabutunun aç›ld›¤› gün YAZAN: SEMRA ATAY

8

Kas›m 1953 Pazar gecesi saat 23:30’da, Prof. Dr. Kâmile fievki Mutlu’nun ev telefonu çald›. Prof. Mutlu, Ankara T›p Fakültesi Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü baflkan›yd›. Patalogdu. Arayansa Ankara Valisi Kemal Aygün’dü. Aygün, “Hocam” dedi, “10 Kas›m günü Ata’m›z›n naafl›n› An›tkabir’e tafl›yaca¤›z. Bunun için bir komite kurduk. Naafl› geleneklere uygun olarak topra¤a defnedece¤iz. Ancak bozulmadan korundu¤unu belgelemek için muayene etmenizi rica ediyoruz.” Prof. Mutlu önce reddetti. Mutlu, o s›rada 40 derece ateflle yat›yordu. Hastal›¤›n› gerekçe göstererek, bu görevi bir baflka meslektafl›n›n yapmas›n› rica etti. Ancak Vali Aygün ›srarc›yd›: “Ben sizi sarar, sarmalar götürürüm. Bu tarihi bir görev.” Mutlu kabul etti ve 9 Kas›m sabah› Etnografya Müzesi’ne gitti. Baflbakan Adnan Menderes, Meclis Baflkan› Refik Koraltan ve eski Baflkan Abdülhalik Renda oradayd›lar. Mutlu, görevden aff›n› istemekle ne kadar büyük hata etti¤ini o zaman anlad›. Gerçekten tarihi bir tan›kl›kt› bu... ‰ 27


BD KASIM 2008

An›tkabir yap›lana de¤in, Atatürk’ün naafl›n›n korunabilmesi için “tahnit” denilen bir ifllem uygulanm›flt›. ülhane Patolojik Anatomi Profesörü Dr. Lütfi Aksu taraf›ndan gerçeklefltirilen bu ifllem s›ras›nda naafla, fl›r›ngayla özel bir formül enjekte edilmifl ve üzerine formüllerin yap›flt›r›ld›¤› iki küçük ilaç fliflesi, Ata’n›n koltuk altlar›na yerlefltirilmiflti. Bu ifllemden dolay› Atatürk’ün naafl› o günkü biçimiyle korunabilmiflti. Ancak ‹slam dini, ölünün defnini flart kofltu¤undan, geçici tahnitin bozulmas› kofluldu. Atatürk’ün An›tkabir’e naklinden önce bu ifllem için bir komite kurulmufl, Baflbakan Adnan Menderes’in huzurunda, tahnitin bozulmas› için Atatürk’ün tabutunun aç›lmas› kararlaflt›r›lm›flt›. *** Tabutun aç›lma günü gelip de, komite üyeleri toplan›nca; Prof. Kâmile Mutlu “Bafllay›n” talimat›n› verdi. Mermer lahid sökülüyor, sonra betonlar k›r›l›yor ve tabutu kald›racak olan makaralar, lahid salonunun tavan›na yerlefltiriliyordu. Meclis Baflkan› Refik Koraltan, Baflbakan Adnan Menderes ve devletin üst düzey temsilcileri tabutun çevresinde toplan-

G

28

m›fl, soluklar tutulmufltu. Tabut salonun zeminine yerlefltirildikten sonra, Baflbakan Menderes, “Han›mefendi, buyurunuz” diyerek, Atatürk’ün k›z kardefli Makbule Atadan’› tabutun yan›na götürüyordu. Atatürk’ün k›z kardefli bafl›n› tabuta day›yor ve dakikalarca öyle kal›yordu. Belki çok uzaklarda, Selanik’te kalan günleri an›ms›yor, belki de a¤abeyinin ruhuna dualar gönderiyordu. *** Ve tabutun vidalar› söküldü. Tahta tabutun içinde madeni bir sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmifl olma olas›l›¤› düflünülerek, önce bir burgu ile delik aç›ld›. Gaz ya da koku ç›kmad›. anduka talafl doluydu. Koruma solisyonuyla ›slat›lm›fl tahta talafl›yd› bunlar! Talafl, naafl›n ayak yönüne do¤ru topland›. A¤z› kapal› ve içi s›v› dolu bir flise bulundu talafl aras›nda. Bu, naafl› koruma için kullan›lan solisyondan bir örnekti, üzerinde terkibi yaz›l›yd›. Ata’n›n naafl› beyaz kefene sar›lm›fl, sonra kahverengi bir muflambayla kaplanm›flt›. Sarg›lar› açmaya bafllad›lar. Soluklar tutulmufltu... Onbefl y›l sonra ilk kez Ata’n›n yüzünü göreceklerdi. ***

S

Halk aras›nda, “Naafl çürüyüp bozulmufl”, “ç›kan gazlar tabutu patlatm›fl”, “Nöbetçi er kokudan bay›lm›fl” gibi, bir y›¤›n söylenti dolafl›yordu. Kefenin sarg›lar› aç›l›nca, Prof. Kâmile fievki Mutlu, orada bulunanlar›n yard›m›yla katafalka ç›kt› ve Atatürk’ün yüzüne bakt›. Atatürk’ün derisi kahverengi bir hal alm›fl; ama yüz hatlar› bozulmam›flt›. tatürk araflt›rmac›s› Prof. Dr. Utkan Kocatürk’ün, Prof. Dr. Kâmile fievki Mutlu ile yapt›¤› sohbetten aktard›klar›na göre, Prof. Mutlu, gördü¤ü tabloyu flöyle anlat›yordu: “Yüzünü örten ›slak pamuk kitlesi kald›r›l›nca, Ata’n›n heykel gibi duran yüzü ile karfl›laflt›m. Uzun sar› saçlar›ndan ince bir tutam, sol göz kapa¤›n›n üzerine düflmüfltü. Atatürk, Dolmabahçe Saray›’ndaki yata¤›nda uyuyor gibiydi.” Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun bafl›na ça¤›rd›. Onlar da tek tek tabutun içine bakt›lar. En baflta Baflbakan Adnan Menderes vard›. Koyu renk tak›m elbisesi içindeki Menderes de, yan›ndakilerin yard›m›yla katafalka ç›kt›, ürkek bir biçimde afla¤›, tabuta do¤ru bakt›. O an neler oldu¤unu Prof.

A

Atatürk, Dolmabahçe Saray›’nda....

Mutlu flöyle anlat›yor: “Menderes çok heyecanland›. Rengi sapsar› oldu. Bir de bakt›m ki, müzenin kap›s›na do¤ru gidiyor. Atatürk’ün yüzüne bakmad›. Tahmin ediyorum, kendinde o kuvveti bulamad›.” En sona Abdülhalik Renda kalm›flt›. O da Ata’yla karfl› karfl›ya gelir gelmez, tabutun yan›na y›¤›l›verdi. *** Salondaki herkes Atatürk’ü tek tek gördükten sonra naafl, tekrar solüsyonla ›slat›ld›. Ata’n›n bafl› pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sar›ld›. Bu s›rada bir komiser, orada görevli adli t›p doçenti Dr. Cahit Özen’in yan›na yaklafl›p avucunda tafl›d›¤› bir ka¤›d› gösterdi ve flöyle dedi: 29


Atatürk, 136 askeri ö¤rencinin çekti¤i bu top arabas›yla, matem marfl› eflli¤inde, son dura¤› olacak An›tkabir’e tafl›n›yordu.

“Bu ka¤›d› Atatürk’ün hemfliresi Makbule Han›m gönderdi. Kefenin içine, Atatürk’ün gö¤sü üstüne konmas›n› istiyor.” oç. Özen ka¤›da bir göz att›. Eski Türkçe bir fleyler yaz›l›yd›. “Böyle bir ka¤›d› Atatürk kabul etmez. Bize k›zar, dar›l›r” dedi. Komiser ka¤›d› katlay›p, cebine koydu ve uzaklaflt›. Tüm ifllemler bittikten sonra, salonda bulunanlar naafl›n iki yan›ndan geçip hep bir a¤›zdan besmele çektiler ve naafl› yeni tabuta yerlefltirdiler. Bu tabut da, 15 y›l içinde yatt›¤› büyük gül a¤ac› tabutun içine konuldu.

D 30

Üzeri bayrakla örtüldükten sonra, kapa¤› kapat›ld›. *** Ve 10 Kas›m 1953 sabah›, Ata’n›n naafl› 12 askerin omuzlar› üzerinde, 15 y›l önce onu Dolmabahçe’den Ankara’ya getiren top arabas›na yerlefltirilip, 136 aste¤menin çekti¤i bu arabayla, matem marfl› eflli¤inde, son dura¤› olacak An›tkabir’e tafl›n›yordu. Etnografya Müzesi’nden An›tkabir’e do¤ru yol alan korteji, Atatürk’ün kardefli Makbule Han›m h›çk›r›klar içinde izliyordu. Bu arada ülkemizdeki tüm din cemaatlerinin temsilcileri de kortejde yerlerini alm›flt›. Ermeni, Yahudi, Katolik ve Rum tem-

Atatürk, sonsuza de¤in kalaca¤› An›tkabir’e tafl›n›yor.

silcilerle, dönemin Diyanet ‹flleri baflkan› birlikte yürüyorlard›. adyodan yay›mlanan o görkemli tören, en az 15 y›l önceki denli hüzünlü geçiyor, baflkent cadde ve sokaklar›, insan y›¤›nlar›yla dolup tafl›yordu. Atatürk, sonsuza de¤in kalaca¤› An›tkabir’e tafl›n›yordu!.. *** Osman Ersoy ve Halide ‹ntepe, 10 Kas›m 1953’te Etnografya Müzesi’nde asistan olarak çal›fl›yorlard›. Bu nedenle müzede yap›lan töreni ve tabutun içindeki Atatürk’ü son kez görme f›rsat›n› buldular.

R

Osman Ersoy izlenimlerini flöyle anlat›yor: “Sa¤l›¤›nda görmemifltim Atatürk’ü... Korkunç heyecanl›yd›m. Biz çal›flanlar, asistanlar, memurlar s›rayla katafalka ç›kt›k. Oldukça sararm›fl ve küçülmüfl bir çehre... Bir, iki günlük sakal› vard›. Kafllar› fevkalâde iyi flekilde fark ediliyordu.” Halide ‹ntepe ise flunlar› söylüyor: “Tabut kapanmadan en son gittim bakt›m. Bafl› yana do¤ru e¤ikti. Yüzü hiç bozulmam›flt›. Az›c›k sakallar› ç›km›flt›. Hani insan hasret giderek ölürse, gözleri aral›k kal›rm›fl ya, öyle aral›kt› gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi...”• 31


SPORUN DÜNYASI Metin Gören

An›tkabir’den gönderilen iletiler

“E

rtesi gün gece yar›s›na do¤ru, kriz en yüksek noktas›na varm›flt›. Art›k son anlar›n› yaflad›¤› belli oluyordu. Doktorlardan biri a¤l›yor, öteki ikisi ayaklar›n› ovuyorlard›. Hasan R›za, K›l›ç Ali ve ‹smail Hakk›, asker gibi yata¤›n ayak ucunda haz›r ol vaziyetinde duruyorlard›. Hasan R›za, K›l›ç Ali’ye, ‘Bak’ dedi, ‘Bir tarih parças› ölüyor.’ “10 Kas›m 1938 sabah›, saat dokuzu biraz geçe, gözlerini açt›. Bu gözler, bir an için ve her zamanki mavi ›fl›¤›yla par›ldad›, sonra kapand›. Bafl› yast›¤›n üzerine düfltü. ‘Kemal Atatürk ölmüfltü’” tümcesiyle Ata’n›n ölümünü böyle anlat›yordu, ünlü ‹ngiliz yazar ve gazeteci Lord Kinross “Atatürk: Bir Milletin Yeniden Do¤uflu” adl› kitab›nda... Kuflkusuz, tarihi verilere dayal› ve y›llar süren bir araflt›rma sonucunda ortaya ç›km›flt›, bu yap›t... Kuflkusuz çok de¤erliydi. 32

Ancak, yazar ölümün final dizimlerini eksik b›rakm›flt›, 10 Kas›m 1938 sabah›n› ve saat dokuzu biraz geçe an›n›... fiu biçimde bir tümce kurgulamal›yd›: “10 Kas›m 1938 sabah›, saat dokuzu befl geçe gözlerini açt›. Bu gözler, bir an için ve her zamanki mavi ›fl›¤›yla par›ldad› ve o ›fl›k giderek büyüdü, büyüdü ‹stanbul semalar›ndan tüm ülkeye h›zla yay›ld›. Atatürk’ün o asil yüzünde mavi ›fl›¤›n bir renk armonisini and›ran tonlar› mutluluk flark›lar› söyler gibiydi.” Ben, kas›m aylar›n› hep böyle an›msar›m. Yüre¤imdeki coflku, milyonlarca Türk’ün beynine kaz›d›¤› “Mavi Ifl›k” flark›s›n›n ritmiyle An›tkabir’in Aslanl› Yol’unda kolkola yürür, 10 Kas›m sabahlar›nda ve saatler dokuzu befl geçe... An›tkabir iletiler gönderir, bana, ona, size, onlara ve tüm ülke insan›na, mavi mavi... Sevgili Ata’n›n sporumuzla ilgili tüm gönderimlerini sanalda olsa büyük bir dikkatle bir kez daha 33


BD KASIM 2008

okurum. Arflivlere düflen söylemlerini arar, bulurum. Gelece¤i gelmeden yaflayan bir dehan›n ad›n› adeta hayk›r›r›m, “Atatürk” diyerek...

G

enç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluflundan bir y›l sonra, 1924 Paris Olimpiyat Oyunlar›’na 53 sporcuyla kat›lmakla, onüçü devflirme 68 kiflilik bir sporcu oluflumuyla Pekin 2008’e kat›lma aras›nda asla bir orant› kuramam. Türkiye’nin Olimpiyat Oyunlar›’na kat›labilme ad›na gösterdi¤i ola¤anüstü çaban›n kazand›¤› Atatürk imzal› zaferini, y›llardan buyana Olimpiyat organizasyonu düflü görenler, bunu hayra yoranlar ve Olimpiyat’a götürecek sporcu bulamayanlarla bir kulvara indirip yar›flt›ramam. Çünkü, zaferle düfller yar›flmaz, yar›flamaz, yar›flt›r›lamaz. An›tkabir’den gönderilen iletiler, yani Atatürk’ün söylemleri, her y›l kas›m ay›nda ve özellikle An›tkabir gibi yüce bir mekandan, sorumlu ya da sorumlular› vicdan içerikli bir sanal mahkemeye ç›kar›yor ve de sorguluyorsa bir kez daha düflünmeliyiz. Atatürk’ün ‹dman Cemiyetleri ‹ttifak› toplant›s›nda yapt›¤› konuflmada, “Efendiler, dünyada spor hayat› ve spor dünyas› çok mühimdir. Bunu sizin gibi mütehass›s (uzman) kiflilere izah (anlatma) etmeye lüzum yoktur. Bu kadar mühim olan spor hayat›, bizim için daha mühimdir. Çünkü ›rk meselesidir. Hatta biraz da medeniyet 34

meselesidir” biçiminde çok önemli bir aç›klaman›n, yetmifliki y›ll›k bir zaman dilimi içinde, hangi yetkilinin hangi biçimde alg›lad›¤›n› do¤rusu merak ederim. Gönderilen bir dolu ve anlaml› iletiler aras›nda, Türk sporunun bugününü anlatan flu sözleri do¤rusu dikkate de¤er bulurum: “Spor hareketlerini tanzime (düzenlemeye) yetkili olanlar; Türk çocuklar›n›n spor hayat›n› düflünürken, sadece gösterifl için, herhangi bir müsabaka kazanmak emeliyle (iste¤iyle), bir spor yapt›ramazlar. Esas (As›l) olan; bütün her yafltaki Türkler için, beden e¤itimini sa¤lamakt›r.”

B

en kas›m aylar›nda, Atatürk’ün çok sevdi¤i halk›na ölümünden sonra bile sürdürdü¤ü iletilerinin çerçeve hapsine girerim. Duygu yüklü binlerce insan›n An›tkabir’e tafl›nma iste¤ini ise büyük bir keyifle izlerim. Ve kas›m ay›nda ald›¤›m Atatürk yüklü enerji y›l süresince yolumu ayd›nlat›r. Yürürüm. Anlaml› bir yürüyüfltür bu... Yüzümdeki mutluluk, An›tkabir siluetiyle bütünleflirken, Atatürk’ün art›k ulusal söylem litaretürlerine giren flu sözleri akl›ma gelir: “Ben sporcunun zeki, çevik ve ayn› zamanda ahlakl›s›n› severim.”• MetinGoren@butundunya.com.tr


BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

Faz›l Hüsnü Da¤larca uzun yaflam›n› tümüyle fliire adam›flt› “Bir ozan her dizesine kendi yapt›¤› dilden, kendi yapt›¤› dilbilgisinden kata kata en sonunda hem büyük dilini yarat›r; hem okurunu oralara ulaflt›r›r.” Faz›l Hüsnü Da¤larca az›l Hüsnü Da¤larca’n›n fliire adanm›fl yaflam› 94 y›l sürdü. Bu yaflam›n 70 y›l› boyunca ara vermeksizin fliir yazd›. Yap›tlar›n›n say›s› 150’ye yaklaflt›. Art›k okuyup yazamad›¤› son y›llar›nda, fliirlerini yak›nlar›na söyleyip yazd›r›yordu. Bu son dönemde “‹çimdeki fiiir Hayvan›”, “Orda Karanl›k Olurum”, “Arkas› Siz”, “Genç” gibi yeni kitaplar› birbirini izledi. Ataç, Faz›l Hüsnü Da¤larca için flunlar› söylemiflti: “Bugün Bay Faz›l Hüsnü Da¤larca’n›n ad› biliniyor, kitaplar› okunuyor, ama fliirimizdeki önemi, as›l yeri bilinmiyor. Biz onun neler yapt›¤›n›, neler getirdi¤ini gösteremedik, belirtemedik. Kolay anlafl›l›r, güzelli¤i çabuk sezilir birkaç fliiri vard›r, en çok onlar üzerinde durduk. Ne

F

36

bileyim? Biz Bay Faz›l Hüsnü Da¤larca’y› öteki flairlerimiz aras›nda bir flair, öteki flairlerimize benzer bir flair diye tan›tt›k. “Oysa öyle de¤il. O, öteki flairlerimiz aras›nda bir flair de¤il, öteki flairlerimize benzer bir flair de¤il, hepsinden ayr›l›yor, eskilere uymad›¤› gibi yenilere de uymuyor, konular› baflka, kal›plar› baflka, arad›¤› baflka, dili baflka. Bunlar›n hepsini de kendi yapt›, daha do¤rusu durmadan yap›yor.” Yar›m yüzy›l önce Da¤larca’n›n fliirlerinin 2000 y›l›na kal›p kalmayaca¤› konuflulurken ozan›n kendisi, yeni fliirler yaza yaza bu tarihin de ötesine geçti. Yaflam› noktalan›rken yap›tlar›n›n say›s› 150’ye yaklaflt›. Geride daha yay›mlanmam›fl yap›tlar da b›rakt›. Da¤larca’ya büyük ün kazan37


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

d›ran “Çocuk ve Allah”, 1940 y›l›nda yay›mlanm›flt›. u kitab›n›n, daha sonraki tüm yap›tlar›n›n çekirde¤ini oluflturdu¤unu ileri sürer. Son y›llar›nda tüm çal›flmalar›n› topluca de¤erlendirdi¤i “Yap›tlar›mla Konuflmalar” kitab›nda bu kitab›na, “Sen en çok okunan yap›t›ms›n. (...) Seni bütün derinli¤ine dek inceleyecek birisi ç›karsa, ifli çok güç. Diyebilirim ki, ben seni aç›klamak için sonraki yazd›klar›ma ulaflt›m. Bitiremedim seni bugün bile” der. Subay ç›kt›ktan hemen sonraki y›llar›n ürünlerini derleyen bu yap›t›yla ilgili sözlerini, “Do¤uda geçen, göklerimi doldurmufl kar da¤lar›yla bafl baflal›¤›mda, üflümüfl ellerimle, mum ›fl›¤›nda yaz›lm›fl dizelerimle sende yaflad›m, sende yaflayaca¤›m” diye sürdürür. 21-25 yafllar›n›n ürünü olan bu fliirlerde an›lar› pek taze olan kendi çocukluk y›llar›n›n olaylar›, izlenimleri genifl bir yer tutar. Masal, düfl, oyun, oyuncaklar, yaramazl›k, okul, geceden korku, hastal›¤›n karabasanlar›, Tanr›’ya yakar›fl gibi izlekler s›ralan›r: “Bu eller miydi kesen mavi serçeyi Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanl›k. Yorgan›n alt›na saklanarak, Bu eller miydi sevmeyen geceyi.”

B

38

“Üfleme bana anneci¤im korkuyorum, Dua edip edip, geceleri. Hastay›m ama ne kadar güzel Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.” Art›k yetiflkinler aras›na kat›lm›fl genç adam›n düflüncesi, çocuklar›n tüm kötülüklerden uzak, yal›n, duru dünyas›ndan hiç de kopmam›flt›r: “Gelin anneleri, ablalar› unutarak; fiehzadenin gitti¤i memleketi bulal›m, Küçük ellerinizde masallardan bir bayrak. Gelin izin vermeseler de buna, Çocuklar, uyanm›fl çocuklar, Koflal›m gecelerin sonuna.” Çocu¤un ve yetiflkinin Tanr›’y› birbirinden ayr› biçimlerde alg›lay›fllar› yap›t›n ikinci büyük izle¤idir. “Bir an içinde yafl›yorum ki sahibi yok, Alllah› yok, Hasretini çekti¤im bir dünyaya do¤uyorum henüz flimdi.” “Ve Allaht›r gönlümün bütün duydu¤u, Düflüncem, bir el gibi de¤mekte flekline, uzaklar›n” diyen genç adam›n gündüz yerine geceye, ayd›nl›k yerine karanl›¤a tutkun oldu¤u gözlenir: “Geceyle aram›zda mavi bir fley sallan›r Ki ölüm kadar uzak, ki ölüm kadar güzel”

“Geceyi avuçlar›ma siyah bir gül gibi duyuyorum” Kitapta kente neredeyse yer verilmez. Sokaklar, çarfl›lar bombofl gösterilir: “Susar flehri dolaflan, Bütün sokaklar bana.” ‹leride bir dizi destan kaleme alacak olan ozan›n bu türdeki ilk yap›t›, “Çak›r›n Destan›”d›r. Ancak burada sonrakiler gibi tarihsel olaylar, savafllar, kahramanl›klar konu edinilmez. Çak›r, kentte herkes gibi yaflayan s›radan insand›r. K›rlarda, çarfl›da dolafl›r. Lokantalarda “bir iki fley” içer. Kahvelere gidip gelir. Savafla kat›lm›fl, bir zamanlar dilekçe yazarak geçinmifltir. “Memnunuz cihandan, hükümetten” dedi¤ine göre kurulu düzenle al›p veremedi¤i yoktur. Gazete okur, yaln›zl›k çeker, akflamlar› kahvesini içip düfllere dalar. Tanr›, varl›k, yaflam, insan iliflkileri gibi konularda sorular sorar. Bireyin evren içindeki yeriyle ilgili aray›fllar, “Toprak Ana” kitab›ndan bafllayarak siyasal ba¤›ms›zl›k, bar›fl, toplumsal eflitlik konular›na yönelir. Ozan›n askerlikte son görev yeri olan Sivas’tan gözlemler, izlenimler getiren bu yap›t› yöre insan›n yaflama güçlüklerini göz önüne serer. Elveriflsiz do¤a koflullar›n›, toplumsal eflitsizli¤i, yoksullu¤u, hastal›klar› anlat›r: “Ac›m, kara toprak, ac›m, duyas›n biraz, Kara öküzle beraber ac›m bu gece.

... Ya¤mur ya¤maz olmufl, ekin kurumufl, Nettik ki küsmüfl gökler hepten?” “Bo¤macan›n kara eli uzanm›fl saat saat, Alm›fl minnac›k yavrular› ana yata¤›ndan, Çepni köyü duman duman ah eder, Yüz yirmi yedi bafl çocu¤a eyvah eder.” “Da¤dan gelmiflim, elim aya¤›m aç, Orak s›rt›mda günlük iflimi beklerim. Bir a¤a ç›kmad› ki ala götüre beni, Biçeyim ekinini su gibi vallah billah. Dur hele, gözünü seveyim, Kebabepmek ombefl.” Ozan “çam› bitmifl, kava¤› azalm›fl” topraklar›n “gamla örtülü” oldu¤unu göstermifl, “dertle, sefaletle yüklü” oldu¤unu ortaya sermifltir. Ayd›nlar›n gözündeki perdeyi çekip kald›rm›fl, geçmiflle hesaplaflmaktan da çekinmemifltir. Sorumsuzlu¤un, vurumduymazl›¤›n art›k sona ermesini bekler: “Kardafl, senin dediklerin yok, Halay çekilen toprak bu toprak de¤il. Ç›k hele Anadolu’ya, Kamyonlarla gel, ka¤n›larla gel gayr›, O kadar uzak de¤il. ... 39


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

Yersin, içersin sofras›ndan, üç yüz senedir, Kuvvetlisin ama kuvvet hak de¤il. Bak›ms›zl›klarla göçüp gitmifl bir cihan, Mevsimler so¤umufl, sular azalm›fl, Bu¤day, Selçuklulardan kalan baflak de¤il.” oplumsal sorunlar daha sonra en yo¤un biçimde ozan›n “Karfl› Duvar Dergileri”nde yer alacakt›r. Bu süreçte k›rsal kesimin yaflam›nda önemli de¤ifliklikler oluflmufltur. Köyden kente göç ve yurtd›fl›na iflçi göçü yeni sorunlar do¤urmufltur. Da¤larca bu dönemde ülkesinin yaflad›¤› neredeyse tüm sorunlar› fliirlerine yans›tm›flt›r. Özellikle çok partili siyasal düzene geçildikten sonra Cumhuriyet ayd›nlanmas›ndan, Atatürk devrimlerinden uzaklaflma hareketleri sürerken Da¤larca, Atatürk için pek çok fliir yazm›flt›r. Ulusal kahraman›, onun da insanüstü bir varl›k, bir destan kiflisi olarak canland›rd›¤› olmufltur. Ancak gerçekte konusu Atatürk’ün düflünceleri, bu düflüncelerle beslenen eylemidir. Atatürk’ü bir ba¤›ms›zl›k savaflç›s›, uygarlaflma yolunun bir önderi olarak görür. Kahraman›n› nas›l de¤erlendirdi¤ini flöyle aç›klamaktad›r: “Mustafa Kemal’i Türk ulusunu, Türk yurdunu kurtarmak is-

T

40

temifl bütün yurtsever kiflilerin bir toplam› gibi görüyorum. Ça¤›m›z›n bütün ak›mlar›n›n içindeki kavram› bana özetler o. Kiflinin herhangi bir kifliye, herhangi bir iktisadi düzene kul köle olmadan kendi yaflam›na egemen olmas›n› da özetler.” Destan kiflisi Atatürk ile insano¤lunun temel de¤erlerinden özgürlü¤ün temsilcisi Atatürk, Da¤larca’n›n fliirinde birleflmifltir: “Özgürlük de¤il de ne Yeflili güne do¤ru yapan. ... Özgürlük de¤il de ne Doruklarda bayra¤› al yapan. Özgürlük de¤il de ne Seni Mustafa Kemal yapan.” Da¤larca’n›n fliirlerindeki kimli¤iyle Atatürk, tam ba¤›ms›zl›¤› savunan bir halk savaflç›s›d›r. Halk›yla bütünleflerek Kurtulufl Savafl›’n› kazanm›fl, ulusuna ça¤dafl uygarl›k yolunu açm›flt›r. a¤larca halk›n ortak bilinçalt›ndan beslenmifl, ola¤anüstülük tafl›yan eski destanlarla ça¤dafl sorunlar› birlefltiren bir dizi destan›n sahibidir. Bu yap›tlarda kahramanlar ulusun al›n yaz›s›n› çizerken kartallar konuflur, böcekler uzun yeralt› yolculuklar›na ç›kar, da¤lar yerinden oynar, flehitler gazilerin omuzbafl›nda savafla kat›l›r. “Çocukluk benim kimli¤imdir” diyen ozan pek çok çocuk kitab› da yazm›flt›r. Bu yap›tlar›nda çocu-

D

¤un kural tan›maz, renkli, flafl›rt›c› dünyas›yla bütünleflir. Zengin düfl gücünü yans›t›r. Bar›fl›, hoflgörüyü, mutlulu¤u, sevgiyi dile getirir. “Türkçem, benim ses bayra¤›m” diyen Da¤larca, ülkenin ba¤›ms›zl›¤›n›n, özgürlü¤ünün ancak ba¤›ms›z, özgür dille

sa¤lanaca¤›n› düflünür: “Türerken yeni sözcüklerimiz Bu senin yazmand›r söylemendir Yönündür bilincindir Uygarl›¤›nd›r Özgürlü¤ündür Bu senin yar›n›nd›r ey Türk genci.”•

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Ruhan Ertop’a söyleyerek yazdırdığı, hiçbir yerde yayımlanmamış son şiirlerinden biri: ÇARPILMIfi YÜZLE UYANMAK Ovalar a¤z› aç›k Ne der yarad›l›fltan beri ne der Ceylan a¤z› aç›k zürafa kaplan gergedanlar a¤z› aç›k Ne der k›rm›z› akflama karfl› Büyük kentlerin gö¤e varan çat›lar› Pay alm›flt›r mavilikten belki de y›ld›zlardan Ayaklar›ndaki kalabal›k birikir ço¤al›r bin bir göz bin bir giyim Senin sessizli¤in midir a¤z› aç›k Bütün okullar o trenin döflenmifl demiryolu Toplumu ulaflt›r›r eski açl›¤›ndan yeni açl›¤›na Felsefenin a¤z› aç›k Eylemin a¤z› kapal› Bu yeryüzüdür Ç›kmas›n› uzatm›flt›r uzaya Say›s›z bulufllar›yla birine kutsal betikteki cennet olmufltur A¤z› aç›k kalm›flt›r birinin Ormanlar doyulmaz köklerindedir a¤›zlar› Sürez duyulmaz ilk patlamada kalm›flt›r a¤›zlar› Yaz›n›nsa bütün ülkelerde kapat›lm›flt›r a¤›zlar› ‹flte soluk bile alamazs›n›z a¤z›n›z aç›k Faz›l Hüsnü Da¤larca 41


DÜNYANIN DÖRT KÖfiES‹ İzmir Tolga

NOBEL BARIfi ÖDÜLÜ Finlandiyal› eski ö¤retmen ve eski cumhurbaflkan› bir TÜRK DOSTUNUN OLDU ‹lkokul ö¤retmeni olan Finlandiya eski Cumhurbaflkan› Martti Oiva Kalevi Ahtisaari, bar›fl u¤runa gösterdi¤i çabalar nedeniyle, 71 yafl›nda Nobel Bar›fl Ödülü’nü kazand›. ürk dostu Ahtisaari’nin Ekim 2008’de ald›¤› bu ödülün bildirgesinde, uluslararas› çat›flmalar›n çözümü için üç kuflaktan buyana de¤iflik ülkelerde çaba gösterdi¤i belirtildi. 1965’te Finlandiya D›fliflleri Bakanl›¤›’na giren Ahtisaari, 20 y›l yurt d›fl›nda çal›flt›. ‹lk görevi Tanzanya Büyükelçili¤i oldu, 19771981 döneminde BM temsilcisi olarak görev yapt›¤› Namibya’da onursal yurttafl kabul edildi. Diplomatik görevlerinden sonra, Finlandiya d›fliflleri bakan› (19911994) ve cumhurbaflkan› (19942000) olan Martti Ahtisaari, daha sonra uluslararas› krizlere çözüm arama ve bar›fl çabalar›n› sürdürme amac›yla özel bir örgüt kurdu.

T

42

Ahtisaari, 1995-2008 y›llar› aras›nda 8 uluslararas› bar›fl ödülü ald›. Aral›k 2000’de Ahtisaari’ye, dünyan›n en çat›flmal› bölgelerinde bar›fl›n sa¤lanmas› için yapt›¤› çal›flmalardan dolay›, uluslararas› J. William Fulbright Ödülü, Güney Afrika taraf›ndan da “OR Tambo” Ödülü verildi. 2007 y›l›nda, dünya bar›fl›na ömürboyu verdi¤i katk› gerekçesiyle, UNESCO Bar›fl Ödülü’nü kazand›. Jüri baflkan› olan ABD D›fliflleri Eski Bakan› Henry Kissinger, kriz yönetiminde Ahtisaari’nin elde etti¤i sonuçlar›n, ödül bildirgesinde özellikle vurguland›¤›n› söyledi. A¤ustos 2005’te Endonezya 43


BD KASIM 2008

Martti Oiva Kalevi Ahtisaari, fiubat 2008’de, Birleflmifl Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’la Kosova’n›n gelece¤i için görüflmeler yapt›.

hükümeti ve Aceh asileri aras›nda 30 y›ll›k çat›flman›n sona erdirilmesi ve Helsinki’de bar›fl anlaflmas› imzalanmas›nda, Ahtisaari’nin önemli katk›s› oldu. 007 y›l›nda Ahtisaari’nin Finlandiya’daki ofisinde, Irakl› Sunni ve fiii gruplar aras›nda, bar›fl için yol haritas› üzerinde anlaflma sa¤lanmas›na yönelik gizli görüflmeler bafllat›ld›. Taraflar görüflmeyi sürdürmeyi kararlaflt›rd›lar. *** Ahtisaari 1992-1993 döneminde, BM genel sekreterinin eski Yugoslavya ile ilgili özel dan›flmanl›¤›n› ve uluslararas› bar›fl konferans›nda, Bosna-Hersek çal›flma grubunun baflkanl›¤›n› da yapt›.

2

44

Bu arada Yugoslavya Baflkan› Slobodan Milosevic’in kabul edebilece¤i Bosna Bar›fl Plan› üzerinde, NATO, AB ve Rusya anlaflmaya varmadan, Belgrad’a gitmemekte ›srarc› oldu. Milosevic ile yapt›¤› görüflmeden sonra, Yugoslavya baflkan›n›n bar›fl için önerilen koflullar› kabul etti¤ini bildirdi. Ahtisaari, Finlandiya baflkanl›¤› s›ras›nda, Boris Yeltsin ve Bill Clinton ile Helsinki’de bulufltu. 1999’da Kosova’da çat›flmalar›n sona erdirilmesi için Viktor Chernomyrdin ve Slobodan Milosevic’le görüflmeler yapt›. Bu arada haz›rlad›¤› bar›fl plan›na karfl›, Kosova Ba¤›ms›zl›k Ordusu ve S›rbistan ortodoks

kilisesi taraf›ndan protesto gösterileri düzenlendi. Uluslararas› diplomatik çabalar›n sonuç vermemesi üzerine, fiubat 2008’de Kosova ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etti. *** Ahtisaari, Türkiye’nin AB üyeli¤ine karfl› Avrupa kamuoyunda yap›lan tart›flmalar›n yo¤unlaflt›¤› bir dönemde, bu tart›flmalar› sorgulama ve Türkiye’nin AB üyeli¤inin sa¤layaca¤› yararlar› araflt›rma amac›yla, seçkin politikac›larla birlikte ba¤›ms›z bir komisyon kurdu. Martti Ahtisaari’nin baflkanl›¤›n› yapt›¤› komisyonda, devlet ve hükümet eski baflkanlar›, d›fliflleri bakanlar› ve Avrupa’n›n çeflitli kurum ve kurulufllar›n›n üst düzey eski sorumlular› görev alm›flt›.

7 Ekim 2008 Sal› günü Finlandiya’n›n baflkenti Helsinki’ye giden Cumhurbaflkan› Abdullah Gül, üç günlük resmi ziyareti s›ras›nda Cumhurbaflkan› Tarja Halonen, Baflbakan Matti Taneli Vanhanen, Parlamento Baflkan› Sauli Niinisto, eski Cumhurbaflkan› ve ba¤›ms›z Komisyon Baflkan› Martti Ahtisaari ile görüfltü. Helsinki’den 9 Ekim’de Yuvaskula kentine geçen Gül, Yuvaskula Üniversitesi’nin eski cumhurbaflkan› onuruna düzenledi¤i “Martti Ahtisaari Y›ll›k Konferans›”nda bir konuflma yapt› ve Türkiye’nin AB üyeli¤ine itirazlara karfl›n bu konuda iflbirli¤ine duyulan gereksinimin unutulmamas› gerekti¤ini söyledi.• izmirtolga@butundunya.com

Bernard Shaw, sözünü esirgemeyen bir insand›. Düflüncesini dobra dobra söylemesiyle ünlüydü. Davetlerden ve törenlerden hofllanm›yordu; ama bir dostunun davetini kabul ederek bir ziyafete gitti. Yan›nda bir bayan oturuyordu. Kad›n bir ara Bernard Shaw’a dönerek “Kaç yafl›nda oldu¤umu tahmin edersiniz, lütfen?” diye sordu. Shaw flaflk›nl›¤› atlatt›ktan sonra “Bilmem ki diflinize bak›l›rsa 18 diyece¤im geliyor. Sar› buklelerinize bak›yorum 19 vard›r diyorum. Hal ve tavr›n›za göre yafl›n›z› söylemek gerekirse 14 demek gerekir” dedi. Karfl›s›ndaki kad›n sordu¤u sorunun yan›t›n› tam olarak almak istedi ve “Ne kadar naziksiniz. Ama yafl›m› tam olarak söylemediniz” dedi. Shaw hemen flu yan›t› verdi: “Can›m toplay›verin iflte: 18, 19, 14 daha ne eder?”• 45


“MASUM‹YET MÜZES‹” ve ORHAN PAMUK YAZAN: DEM‹R AYTAÇ “...uzlafl›rs›n›z çünkü birbirinizden vazgeçemezsiniz...” Orhan Pamuk ir “Masumiyet Müzesi” okudum, Orhan Pamuk düflüncelerim de¤iflti. Daha önceleri Orhan Pamuk, hakk›nda büyük hayranl›k besledi¤im yazarlar›m›z aras›nda de¤ildi. Yanl›fl anlafl›lmas›n! Edebiyat› severim. Bu sanat›n “insan› insan yapan” sanat oldu¤una inan›r›m. Orhan Pamuk’u da, ömrünü bu sanata adam›fl, bu u¤urda gece gündüz çok çal›flm›fl ve bu çabalar›n›n karfl›l›¤›n› Nobel Ödülü ile taçland›rm›fl bir yazar oldu¤u için be¤enirim. Ayr›ca, Orhan Pamuk “en iyiyi” yapmaya odaklanm›flt›r. Çok çal›fl›r, büyük emek harcar. Eme¤e sayg› duyan herkesin –e¤er var ise– Orhan Pamuk gibi bir “roman

B

46

nak›flç›s›” ile aras›ndaki mesafesinin hemen kapanmas› gerekir. Ev ödevlerini çok iyi yapmas›n›n yan›nda yazar›n bir o denli be¤endi¤im bir baflka güçlü yönü de, Bat› ile Do¤u aras›nda çok rahat gezebilmesidir. (Bence bu baflar›y› farkl› mekanlarda daha önceleri Halide Edip mükemmel yakalam›flt›r.) Bizim ülkemizde, hem Bat›’y› bilen hem de Do¤u’dan özümlenen binlerce kolej mezunu, yabanc› dil bilen, dünyay› gezebilen yurttafl var. Orhan Pamuk’u onlardan (bizlerden demek daha do¤ru) ay›ran ö¤e, yazar›n Bat› ile Do¤u aras›nda elinde bir yol haritas› ile dolaflmamas›d›r. O, iki farkl› kültürle tan›flm›fl, ayn› anda iki yapboz birden çözebilen ve somutla u¤47


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

rafl›p kendini geleneksel kal›pta mutlu duyumsamak yerine, soyutla ilgilenecek denli de yürekli bir kifliliktir. Bat› ile Do¤u aras›nda tercih yapmak ya da taraf olmak yerine “iki sesten üçüncüyü ç›karmaya” gönül vermifl ve bence çok baflar›l› olmufltur. ap›tlar›nda, onca “ev ödevi”ni arka planda örerken, Bat›’y› Do¤u’nun ac›s› ve ruhuyla yakalayabilmifl, Do¤u’yu en olmad›k yerlerde Bat›’n›n rasyonel yaklafl›m›, akl› ve sentezi ile aç›klayabilmifltir. ‹ki yapbozu hakk› ile çözdükten sonra, üçüncü yapboza geçmeden önce, “‹lk ikiyi bitirdim diye mutlusunuz ve yapboz parçalar›n› veri kabul ediyorsunuz, nereden geldiklerini sorgulam›yorsunuz, düflünmeden, zahmetsizce çözdü¤ünüz için çabuk mutlu oluyorsunuz; ancak yaflam yapboz çözerek mutlu olmaktan ibaret de¤ildir” diyebilmifl ve hepimizi düflünmeye zorlam›flt›r. Orhan Pamuk ile bügüne de¤in aram›zda oluflmufl mesafe, yap›tlar›nda dili ile bafl›m›n dertte olmas›ndand›r. Benim gibi en sade ve en güzel Türkçe’yi Reflat Nuri’de bulmufl –Reflat Nuri için roman yazmak bir çeflmenin muslu¤unu açmak kadar kolay ve zahmetsizdir ve sizi bu rahatl›kla hiç yormadan kucaklarken sanat›n zirvesine ç›kar›r– bir okurun Orhan Pamuk romanlar›n› kendini

Y

48

zorlayarak okumaya çal›flmas› çok do¤al olmasa gerek. Tüm zorlamalar›ma karfl›n kimi romanlar›n› ancak ilk 50 sayfa de¤in sürdürebilmifl ve iflin içinden ç›kamay›nca da kurtuluflu ‹ngilizce çevirilerinde bulmuflumdur. Üstelik ‹ngilizce çeviriyi okurken, “‹stanbul” kitab›nda oldu¤u gibi, “tramvay floförü” ifadesini kullanmas›n› yad›rgay›p, niçin ”Vatman” demedi gibi bir rahats›zl›k da duymazs›n›z.(1) Orhan Pamuk, Nobel Ödülü’nü ald›¤›nda yan›nda ulusunun deste¤ini tam bulamam›fl olabilir. Bu tür konularda biraz daha zaman geçmesi gerekir ki, tepkileri daha so¤ukkanl›l›kla de¤erlendirebilelim. Ancak, Nobel Ödülü’nü ald›¤› gece yapt›¤› konuflmada –bence edebiyat dünyas› için bir baflyap›tt›r ve kesinlikle okunmal›d›r– toplumun her kesitini ve kesimini adeta kucaklam›fl, kaleminin gücünün nerelere ç›kabilece¤ini kan›tlam›fl ve tören konuflmas›n› da Türkçe yaparak hepimizin gönül borcunu kazanm›flt›r. flte, bu duygularla Orhan Pamuk’un Nobel Ödülü’nden sonra bizlere ilk sunuflu olan “Masumiyet Müzesi”ni, bir yolculuk öncesi, havaalan›nda son dakikada ald›m ve uçakta okumaya bafllad›m. Keflke bafllamasayd›m! Adeta sitemlerimi dikkate alm›flças›na, dili çok sade, ak›c› ve güzel bir Orhan Pamuk’la karfl›laflt›m. ‹lk

I

ç›k›yor– ve yazar bunu bilinçli yap›yor, sonra adeta toparl›yor, normal kurgu sakin devam ederken, arka plan yavafl yavafl kendini gösteriyor, hafif bir k›p›rdanmayla heyecan izlerinin belirtileri, örgüyü çözebilmenin öncül sevinmelerini verirken, saklanm›fllar adeta birer birer kendini gösterieyse ki “Masumiyet Mü- yor. Kimileri fütursuzca kendini zesi” hem konu hem dil ortaya atarken, her kitapta olduolarak o denli ak›c› ve ¤u gibi yazar›n okuru doruk nokgüzel talar›ndan biriki... ne haz›rlad›¤›n› Orhan Pamuk duyumsuyor, Orhan Pamuk, Nobel analizi yapmay› ancak baflka bir Ödülü’nü ald›¤› b›rak›p kitaba süreç tüm heyegece yapt›¤› odakland›m. can› yerlere sekonuflmada (bence Orhan Pamuk rerken ve “Yok edebiyat âlemi için bir bu sefer “çeflart›k çok günbaflyap›tt›r ve mutlaka menin muslulük bir yaz› gibi okunmal›d›r) toplumun ¤unu açm›flt›”. oldu” derken Kolay okunuhiçbir artç› olher kesitini ve kesimini yor, konu beni maks›z›n aniadeta kucaklam›fl, sürüklüyordu. den sars›la sarkaleminin gücünün Aflk, aile, arkas›la zirve noktanerelere ç›kabilece¤ini dafll›k, cinsellik, lar› iliklerinize kan›tlam›flt›r. yaflam, ‹stanbul kadar iflliyor. hepsi adeta el Bence “Maele vermiflti. Konu belki bilinen sumiyet Müzesi”ni bu denli gübir konuydu. Hatta “basit”ti. Ama zel yapan, Nobel Ödülü’nden ben bu bilineni, elimden b›raka- sonra, sanat yaflam›n›n zirvesinm›yor, çok sevdi¤im gezintilerimi de ve en önemli noktas›nda, tüm yapam›yordum. Bu romanda bafl- dünyan›n gözleri üstündeyken, ka bir tat vard›. Bu kadar bilinen en yal›n, en samimi, en içten bibir konuda, beni yap›ta ba¤layan, çimiyle yazar›m›z›n yuvaya dönOrhan Pamuk’un bütün üstün mesidir. (Orhan Pamuk hep yumeziyet, baflar› ve ustal›klar›n›n vadayd› ve hatta hep ‹stand›fl›nda bu kitaba beni adeta esir bul’dayd›. Tüm yap›tlar›nda biz, eden neydi? Sat›rlar kimi zaman tarihimiz, kentimiz vard›. Ama sapma içeriyor –konunun d›fl›na ön planda, ama arka planda.) 50 sayfada, yazar, bana bu denli hitap edebilmek için “Niçin Nobel Ödülü’nü bekledi?” demekten kendimi alamad›m. Büyük yazar olabilmek için bir dönem yenilik ve de¤iflim ad› alt›nda, dil ve tümcelerle bu denli oynamak niye? Ya da koflul mudur?

N

49


BD KASIM 2008

Ancak, “Masumiyet Müzesi”ndeki “bizlik” bir baflka. Sunufltaki samimiyet ve tat bir baflka...

E

n uluslararas› oynayaca¤›n› bekledi¤iniz bir anda adeta hepimize “Bu ülkede büyük baflar›lar için düflünce ithalatç›s› olmaya gerek yok” dercesine bizden... Böylesine usta bir kalemin (Mevlana’n›n Yunus Emre için, “Hangi mertebeye geldiysem geldim, aya¤› çar›kl› Yunus’u geçemedim” ifadesindeki samimiyet gibi) en yükseklerden, en tepelerden, “‘Ekmekçi Kad›n’da Türkan fioray, Fatma Girik’ten daha iyiyiydi” diyecek kadar bizden... ‹liklerimize de¤in bizden... “Masumiyet Müzesi”nde benim görebildi¤im iki direk ya da mihenk tafl› var. Ben olay› bu iki direk aras›na diziyorum. Her ikisi de birer yemek sahnesi... Birincisi, Kemal’in babas›yla yedi¤i ö¤le yeme¤i. (21. Bölüm: “Babam›n Hikâyesi ‹nci Küpeler”)... ‹kinci mihenk tafl› ise, Y›llar sonra annesi kahvalt› ederken Kemal’e, kad›n erkek iliflkisini aç›klamas› ve aflk› anlatt›¤› sahne (Bölüm 74, “Tar›k Bey” sayfa 499). Bu iki direk aras›ndaki olaylar, öyküler, kifliler, mekanlar, duygular, sayfalar›n say›s› de¤il, kitab›n ad› denli güzel ve sürükleyici silsilesidir. Mihenk tafllar›n›n haz›rl›klar›d›r ve ulafl›lmas› ne kadar 50

uzun sürerse o denli de¤erlidir, zevklidir dercesine uzat›lm›fl haz›rl›k aflamalar›d›r. Baflka bir deyiflle önceden planlanmam›fl›n daha iyi duyumsanabilece¤ini bilen yazar, okuyucusunu uzun haz›rl›klarda dolaflt›r›rken küt diye tafla çarpt›rmaktad›r. Ben “Masumiyet Müzesi”ni çok be¤endim. Yap›t denli, kahramanlar› denli, yazar› da çok sevdim. Yaz›m›n bafl›nda Orhan Pamuk için, “Hakk›nda büyük hayranl›k besledi¤im yazarlar›m›z aras›nda de¤il” demifltim. Ancak, yaz›m› flöyle bir gözden geçirince, bu duygumun geçerli olmad›¤›n›n ay›rd›na vard›m. “Masumiyet Müzesi” Orhan Pamuk ile aramdaki küm mesafeyi kapatm›fl...

A

yn› zamanda, “Masumiyet Müzesi” bana, yazar›m›z›n öteki yap›tlar›n› çevirilerinden vazgeçip Türkçe olarak tekrar okuma cesaretini ve sorumlulu¤unu da vermifltir. Kendisinin “uzlafl›rs›n›z çünkü birbirinizden vazgeçemezsiniz...” dedi¤i gibi... Durum budur! Sat›rlar›m›n de¤erli yazar›m›z› sa¤l›kl› ve mutlu günlerde bulmas›n› çok içten diliyorum.• (1) “Vatman” konusunun önemini de¤erli edebiyatç›m›z Prof. Dr. ‹nci Enginün sa¤lam›flt›r.

KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsinoğlu

Potomac K›y›s›nda Sonsuza De¤in... merika Birleflik Devletleri’nin 35’inci Baflkan› John Fitzgerald Kennedy, Brookline, Massachusetts’te 29 May›s 1917’de do¤du. Harvard Üniversitesi’nden 1940’ta mezun oldu. ‹kinci Dünya Savafl›’nda Güney Pasifik’te deniz kuvvetlerinde görev yapt›. Bir Japon kruvazörünün sald›r›s›nda, komutan olarak mürettebat›n› kurtarmak için gösterdi¤i üstün çaba nedeniyle, kendisine kahramanl›k madalyas› verildi. Savafl bitince, önce Massachusetts eyaletinden Temsilciler Meclisi üyeli¤ine, daha sonra da senatörlü¤e seçildi. Kas›m 1960’da Richard M. Nixon’u az farkla ma¤lup ederek, baflkanl›k seçimini kazand›. *** Kennedy, 22 Kas›m 1963’te Dallas Teksas’ta düzenlenen suikast sonucu, öldürülen 4’üncü ABD baflkan› oldu. 1864’te Abraham Lincoln, Washington Ford Tiyatrosu’nda oyun izlerken, bir konfederasyon sempatizan› taraf›ndan vuruldu¤unda, su-

A

51


Konvoyu yol kenar›nda izleyenler aras›nda olan Abraham Zapruder, 8 mm. kameras›yla çekim yap›yordu.

ikastla öldürülen ilk ABD baflkan› olarak tarihe geçiyordu. 881’de sorunlu bir federal görevlinin vurdu¤u Baflkan James Garfield, sald›r›dan 80 gün sonra, ald›¤› yaralar›n etkisiyle yaflam›n› kaybetti. 1901’de Baflkan William McKinley bir anarflist taraf›ndan öldürüldü. Daha sonra birçok baflkan öldürülmekten k›l pay› kurtuldu. 1981’de Ronald Reagan gö¤sünden vuruldu; ancak yaflamda kald›. Gerald Ford iki kez suikast teflebbüsünden kurtuldu. 1885’te Andrew Jackson’a düzenlenen suikast, her iki sald›rgan›n silahlar› uygun biçimde doldurulmad›¤› için baflar›ya ulaflamad›. ***

1

52

Eflinin politik gezilerine nadiren kat›lan “First Lady” Jacqueline Kennedy, o gün üstü aç›k Lincoln otomobilde baflkan›n yan›nda oturuyordu. Teksas Valisi John Connally ve efli de ayn› otomobildeydi. Kennedyler ve Connallyler, büyük bir coflkuyla konvoyun geçiflini izleyen kalabal›¤a el sall›yorlard›. Saat 12:30’da, baflkan›n içinde oldu¤u otomobil Teksas Okul Kitaplar› Deposu’nun önünden geçerken, Lee Harvey Oswald, iddiaya göre binan›n alt›nc› kat›ndan üç el atefl etti. Baflkan Kennedy bo¤az›ndan ölümcül yara al›rken, Vali Connally de a¤›r yaraland›. 30 dakika sonra, Dallas Parkland Hastanesi’nde Kennedy’nin yaflama veda etti¤i aç›kland›. Baflkan 46 yafl›ndayd›. Konvoyu yol kenar›nda izleyenler aras›nda olan Abraham Zapruder, 8 mm. kameras›yla çe-

Askeri kahramanlar›n yatt›¤› Arlington Ulusal Mezarl›¤›

kim yap›yor, böylece Kennedy’in vuruldu¤u an› da görüntülüyordu. Bu film daha sonra, baflkan›n bir suikastla öldürülmesinin komplo olup olmad›¤›n› araflt›rmak amac›yla, yo¤un inceleme alt›na al›nacakt›. *** Kennedy’i ayn› konvoyda üç otomobil arkada izleyen Baflkan Yard›mc›s› Lyndon Johnson, saat 14:39’da ABD’nin 36’nc› baflkan› olarak and içti. Tören, “Dallas Love Field” (Sevgi Alan›) Havaalan›’n›n uçufl pistindeki, “Air Force One” uça¤›n›n çal›flma odas›nda düzenlenmiflti. Eflinin kan lekelerini tafl›yan pembe elbisesiyle, Jacqueline Kennedy ve 30 kadar “tan›k” yemin töreninde haz›r bulundu. Birkaç dakika sonra uçak Washington’a do¤ru yola ç›kt›. Ertesi gün, 23 Kas›m’da Bafl-

kan Johnson, öldürülen baflkan için 25 Kas›m’› yas günü ilan eden ilk duyurusunu yay›mlad›. O pazartesi günü yüzbinlerce insan, Kennedy’in ayin töreni için Capitol’dan St. Matthew Katedrali’ne bir top arabas›nda götürülüflünü izlemek üzere, Washington ceddelerinde birikmiflti. özlemcilere göre, konvoyun geçifli s›ras›nda duyulabilen sesler, ritmle çal›nan davullardan, atlar›n nallar›ndan ve yavaflça h›çk›ran insanlardan yükseliyordu. 99 ülkenin devlet baflkanlar›n›n kat›ld›¤› bu muhteflem konvoy, askeri kahramanlar›n yatt›¤› Arlington Ulusal Mezarl›¤›’na de¤in devam etti. Kennedy, o¤lu John Jr’›n 3’üncü do¤um günü, Arlington’da hafif yokufl bir alanda topra¤a verildi.

G

53


dan, ebeveyninin yan›na getirildi. 7 A¤ustos 1963’te erken do¤up iki gün sonra ölen o¤lu Patrick Bouvier Kennedy de, Brookline Massachusetts’teki mezar›ndan al›n›p ailesinin yan›nda son uykusuna yat›r›ld›. 1930’da Arlington Ulusal Mezarl›¤›’na gömülen William Howard Taft’tan sonra, burada topra¤a verilen 2’nci baflkan Kennedy’di. Mart 1963’te Arlington’u program d›fl› ziyaret eden Kennedy, Potomac Nehri’nin mezarl›ktan görülen manzaras›ndan çok etkilenmifl ve bir arkadafl›na, “Çok muhteflem, sonsuza de¤in burada kalabilirim” demiflti. John Jr’›n, babas›n›n tabutunu selamlarken çekilen fotograf›, tüm dünyada milyonlarca insan›n haf›zas›na kaz›nd›. Kennedy’in mezar› üstünde sonsuza de¤in yanacak meflale, dul efli taraf›ndan tutuflturuldu. *** JFK’nin mezar›, Arlington’un en çok ziyaret edilen yerlerinden biri oldu. 14 Mart 1967’de mezar› birkaç metre ileriye götürüldü. 1994’te kanserden vefat eden efli Jacqueline Kennedy Onassis, JFK’nin mezar›n›n yan› bafl›nda topra¤a verildi. 23 A¤ustos 1956’da do¤umundan sonra, ad› bile konmadan ölen k›z›, 4 Aral›k 1963’te Newport Rhode Island’daki mezar›n54

uikasttan sonra, birçok kifli Kennedy’nin kendi eyaleti olan Massachusetts’te topra¤a verilmesi gerekti¤ini savunurken, kay›nbiraderi Sargent Shriver, baflkan›n sonsuza de¤in uyuyaca¤› yerin Arlington olmas›n› önermifl, 24 Kas›m’da bu yeri inceleyen Jackie, “O halka ait” diyerek, bu konuda son karar› vermiflti. *** Kennedy’in katili Lee Harvey Oswald, 1939’da New Orleans’da do¤du. 1956’da deniz kuvvetlerine kat›ld›. 1959’da ordudan at›lan Oswald, üç gün sonra Sovyetler Birli¤i’ne gitmek üzere ABD’den ayr›ld›. Sovyet vatandafl› olmak için yapt›¤› baflvuru kabul edilmedi.

S

Oswald, Dallas Polis Merkezi’nin bodrum kat›ndan, kentin çok güvenli cezaevine götürülecekti.

Minsk’te çal›flmaya bafllayan Oswald burada evlendi. 1962’de efli ve k›z çocu¤u ile birlikte Amerika’ya dönmesine izin verildi. 1963’ün ilk aylar›nda, posta siparifli yoluyla 38 kalibre bir tabanca ve dürbünlü tüfek sat›n ald›. 10 Nisan’da Dallas’ta, afl›r› sa¤c› görüflleriyle tan›nan General Edwin Walker’› vurup kaçt›¤› iddia edildi. Daha sonra New Orleans’a giden Oswald, Castro’yu destekleyen “Küba ‹çin Dürüstlük Komitesi”nin bir flubesini burada açt›. Eylül 1963’te Mexico City’e geçti. Hakk›nda soruflturma yapan dedektiflere göre, Küba’ya gitmek ya da Sovyetler Birli¤i’ne dönebilmek için vize almaya çal›fl›yordu. Ekim’de Dallas’a döndü ve Teksas Okul Kitaplar› Deposu’nda ifle girdi.

Kennedy’in vurulmas›ndan yaklafl›k bir saat sonra, kald›¤› pansiyonun bulundu¤u caddede, kendisini sorgulayan bir polisi öldürdü. Kuflkulularla ilgili verilen bilgi üzerine, 30 dakika sonra polis taraf›ndan bir sinema salonunda gözalt›na al›nd›. Baflkan Kennedy ve polis J.D. Tippit’i öldürmekle, 23 Kas›m’da resmen suçland›. 4 Kas›m’da Dallas Polis Merkezi’nin bodrum kat›ndan, kentin çok güvenli cezaevine götürülecekti. Koridor kalabal›k bir medya ve polis grubuyla doluydu, televizyon kameralar› sürekli çekim yap›yordu. Oswald görüldü¤ünde, Jack Ruby kalabal›¤›n aras›ndan f›rlad› ve gizledi¤i 38 kalibrelik tabancas›yla tek el atefl etti. Oswald öldürülmüfltü.

2

55


BD KASIM 2008

Kennedy’in mezar› üstünde sonsuza kadar yanacak meflale, dul efli taraf›ndan tutuflturuldu.

O anda yakalanan Ruby, Baflkan Kennedy’in intikam›n› almak için bu ifli yapt›¤›n› söylüyordu. Kimilerine göre o bir kahramand›. Ancak, birinci derecede cinayetle suçlanmaktan kurtulamad›. *** sas ad› Jacob Rubenstein olan Jack Ruby, Dallas’ta striptiz ve dans salonu iflletiyor, organize suç örgütleriyle küçük çapta ifller çeviriyordu. Kennedy suikast›yla ilgili öne sürülen bir teoriye göre, özellikle ana komplonun ortaya ç›kmamas› için Oswald’› öldürmüfltü. Yarg›lanmas› s›ras›nda bu yöndeki suçlamay› reddeden Ruby, iddiayla ilgili olarak “masumiyetini” savunuyor, Kennedy suikast›n›n kendisinde yaratt›¤› afl›r› üzüntünün yol açt›¤› psikolojik sara nedeniyle, Oswald’a bilinçsizce atefl etti¤ini söylüyordu.

E 56

Jüri onu “kasten adam öldürmekten” suçlu buldu ve ölüm cezas›na çarpt›rd›. Ekim 1966’da Teksas ‹stinaf Mahkemesi, sorgulaman›n uygun olmayan koflullar alt›nda yap›ld›¤› ve Ruby’nin o dönem Dallas’ta adil yarg›lanmad›¤› gerekçesiyle, bu karar› geri çevirdi. Ocak 1967’de Wichita Falls’da yeniden yarg›lanmay› bekleyen tutuklu Ruby, Dallas’ta bir hastane odas›nda akci¤er kanserinden yaflama veda etti. Kennedy suikast›n› araflt›rmak üzere kurulan Warren Komisyonu’nun 1964 y›l›nda aç›klad›¤› sonuç raporuna göre, Oswald ve Ruby, Kennedy’e suikast düzenlemek amac›yla oluflturulan, yerel ya da uluslararas› bir büyük komplonun parças› de¤illerdi. Komisyonun ulaflt›¤› bu kesin sonuca karfl›n rapor, olay› çevreleyen giz perdesini ara-

lamakta baflar›l› olamam›flt›. Suikastla ilgili olarak kurulan özel Temsilciler Meclisi Komitesi de, çal›flmas›n› 1978’de tamamlad›. Komitenin raporuna göre, Kennedy’e, organize suç örgütü ve birden fazla tetikçinin kat›ld›¤› “bir komplo sonucu suikast yap›ld›¤› olas›l›¤›” vard›. Warren Komisyonu ve Temsilciler Komitesi raporlar›, genifl tart›flmalara yol açm›flt›. *** Kennedy’in ölümünden sonra kuflaklar boyu süren tart›flmalara göre, so¤uk savafl döneminin bitmesi için baflkan büyük çaba harcam›flt›. Destekleyicileri, askeri harcamalar› büyük ölçüde k›st›¤›n›, böylece silahlanma yar›fl›n› denetim alt›na ald›¤›n› söylüyorlard›. Oliver Stone’un 1991 yap›m› “JFK” filmine dayanak noktas› olan ve ›srarla öne sürülen bir görüfle göre, Kennedy 1964’te yeniden baflkan seçilirse, Vietnam’dan askeri birliklerini geri çekecekti. Stone, filminde öne sürdü¤ü suçlamalar› sürdürüyor ve ABD hükümeti içindeki sa¤ kanat militanlar›n›n, suikast komplosunu koordine etti¤ini savunuyordu. “Kennedy acaba ne yapsayd› öldürülmezdi?” sorusuna yan›t bul-

mak çok güçtü, kald› ki, Stone’un öne sürdü¤ü görüflleri destekleyen kan›tlar da yoktu orta yerde... Kimilerine göre de, Kennedy k›sa süren baflkanl›k döneminde askeri harcamalar›n art›r›lmas› için milyarlarca dolarl›k fon isteminde bulunmufltu. Amerika’y› dünya kamuoyu gözünde küçük düflüren, Küba’daki “Domuzlar Körfezi” baflar›s›zl›¤›ndan sonra, bu ülkenin “komünist hükümeti”ni bozmay› öngören ve Kennedy yönetiminin onaylad›¤›, CIA’n›n örtülü “Firavun Faresi” operasyonu gündeme getirilmifl, hatta Küba lideri Castro’ya suikast düzenlenmesi bile görüflülmüfltü. Vietnam’da ise, Kennedy göreve geldi¤inde 1.500 olan Amerikan askeri dan›flmanlar›n›n say›s›, öldü¤ünde 16 bini bulmufltu. Kennedy yönetimi, Güney Vietnam Baflkan› Ngo Dinh Diem’in devrilmesi için düzenlenen hükümet darbesinin planlanmas›na da kat›lm›flt›. Baflkan Diem, Kennedy suikast›ndan üç hafta önce, kendi askerleri taraf›ndan öldürülmüfltü. *** Türk atasözü: “Su testisi su yolunda k›r›l›r!..”• m.muhsinoglu@gmail.com

Genç adam dostlar›ndan birine telefon açt› ve “Bu akflam yeme¤i benimle yer misin?” diye sorunca, arkadafl› memnuniyetle “Elbette, çok sevinirim” dedi. Genç adam da gülümseyerek karfl›l›k verdi: “‹yi öyleyse, bu akflam size geliyorum.”• 57


B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi

Oyun Gençlere de Yafll›lara da ‹yi Geliyor “Oyun” sözcü¤ünü düflündü¤ümde, hemen çocukluk günlerime gidiyorum. Yaflam o zamanlar oyunla doluydu. Sonbaharda kocaman yaprak y›¤›nlar›n›n üzerine atlar, mefle palamudundan yap›lan fincanlar›n kullan›ld›¤› özenle düzenlenen çay partilerine kat›l›rd›m. ›fl›n, arkadafllar›mla kartopu oynar, köpe¤imle yerlerde yuvarlan›rd›m. Hava kötü oldu¤unda en iyi arkadafl›mla kitap okur, evde buldu¤umuz çeflitli eflyalardan esinlenerek küçük sahne gösterileri sergilerdik. Bahar geldi¤inde koflar, ba¤›r›r ça¤›r›r, kahkahalar atar ve hatta kimi zaman gözyafl› dökerek sonu gelmeyen oyunlar oynard›k. Yaz mevsiminde birçok günümü yüzme havuzunda geçirir, derine dalar, su alt›nda solu¤umu tutar, ileri geri yüzerdim. Oyun oynarken, zaman›n ne denli h›zl› geçti¤inin ay›rd›na varam›yordum bile... Önceki gün, bir yol yap›m projesi için iri kum tanelerinin ve çak›l›n y›¤›l› oldu¤u arazilerde yürüyordum. Bir grup küçük k›z ve erkek çocuk, bulduklar› karton kutular›yla y›¤›n›n yukar›s›ndan afla¤›ya kay›yorlard›. Kaymak yaln›zca

K

58

iki saniyelerini al›yordu; ancak yere ulaflan çocuk karton parças›n› al›p yeni bir kayak maceras› için hemen kum ve çak›l y›¤›n›n›n tepesine ç›k›yordu. Gülüflmelere ve ba¤›r›fllar›na bak›l›rsa, çocuklar çok e¤leniyorlard›. Onlar› izledi¤imin ay›rd›na bile varmad›lar. Bir oyunu gördü¤ümüzde, onun oyun oldu¤unu anlamak zor bir fley de¤il, ama oyunu tan›mlamak baflka bir ifl... Ulusal Oyun Enstitüsü’nün kurucusu Dr. Stuart Brown oyunun amaçs›z olan, ancak büyük keyif veren bir haz›rl›ks›z etkinlik oldu¤unu düflünüyor. Zaman ya da program düflüncesi yok. Kazanmak ya da kaybetmek, yararl› ya da e¤itici bir fley yapmak gibi bir zorunluluk yok. Brown’a göre yarat›c› ve heyecan verici oyunlar genç yafll› herkes için önemli. Psikiyatri ve klinik araflt›rmalar› e¤itimi alan Brown, uzun kariyeri 59


boyunca binlerce kifliyle röportaj yapt›kça oyuna ilgi duymaya bafllad›. Çocukluktaki oyun eksikli¤i ile yaflam›n ileriki dönemlerinde fliddet kullan›m› aras›nda güçlü bir ba¤ oldu¤unun ay›rd›na vard›. endi araflt›rmas›n›n yan›s›ra, fliddet, sald›rganl›k ve hatta cinayete bulaflan görünüflte normal kiflilerin yaflamlar› hakk›nda bilgi edindi¤i özel bir görev de üstlenmiflti. Araflt›rmas› çok flafl›rt›c› ba¤lar ortaya ç›kard›. ‹nceledi¤i tüm suçlular çocukken oyun oynamam›fllar. Oyun oynama istekleri yok edilmifl ve bast›r›lm›fl. Di¤er taraftan çocukluklar›nda zengin bir oyun yaflam› olan kifliler stresli durumlarla fliddete baflvurmadan, daha iyi bafla ç›kabilmifller. ‹nsanlar›n oyun al›flkanl›klar›-

K 60

n› daha iyi anlayabilmek için Brown, vahfli hayvanlarda da oyunu araflt›rmaya bafllad›. fiempanzelerle ilgili yapt›¤› araflt›rmalarla tan›nan Jane Goodall gibi hayvan araflt›rmalar› alan›nda lider kiflilerle çal›flt›. Ay›lar›, turna kufllar›n›, da¤keçilerini, çitalar› ve çakallar› da oynarken inceledi. Çal›flmalar›na dayanarak 1994 y›l› Aral›k ay›nda “National Geographic” dergisinde “Hayvanlar Oynarken” bafll›kl› bir baflmakale yazd›. Oyun ve oyunun hayvanlarla insanlar için önemiyle ilgili televizyon ve radyo programlar› yapt›. 1996 y›l›nda, oyunun öneminin alt›n› çizen ve bu konuda bilimsel araflt›rma yap›lmas› yönünde teflviklerde bulunan Ulusal Oyun Enstitüsü’nü kurdu. Oynamakta olan hayvanlar› gözlemlemek önemli ipuçlar› orta-

ya ç›kar›yor. Yak›n bir geçmifle de¤in, birçok bilim adam› yavru hayvanlar aras›ndaki oyunu, yaflam›n ileriki dönemlerinde gereksinim duyacaklar› becerileri ö¤renme yöntemi olarak yorumluyorlard›. Yavru aslanlar birbirlerinin boyunlar›n› ›s›r›rken kavga ediyormufl gibi görünüyorlar. Yavru ay›lar avlanma al›flt›rmas› yapar gibi saklambaç oynuyorlar. Yavru kurtlar her seferinde daha da h›zlanarak birbirlerini koval›yorlar. Oyun gerçek yaflama benzese de, kuflkusuz ikisi de ayn› fley de¤il. Büyük bir fark, gerçek yaflamda ayakta kalabilmek için büyük önem tafl›yan kazanma ve kaybetmenin yavru hayvanlar için bir anlam tafl›mamas›. Oyun s›ras›nda yavru hayvan bask›n olmaya bafllay›nca, hemen efliyle yer de¤ifltirir. Yukar›daki hayvan afla¤›-

dakinin yerine geçer. Kovalanan hayvan kovalayan olur. u, ilerisi için yararl› bir al›flt›rma m›d›r, yoksa baflka bir fley mi olmaktad›r? Kimi tan›nm›fl bilim adamlar› oyunun, beynin geliflimi ve büyümesine do¤rudan katk›da bulunan en önemli ikinci etken oldu¤una inan›yorlar. Oyun oynayan hayvanlar›n, en az›ndan deneylerde incelenmifl olanlar›n beyinlerinin zengin bir sinir hücresi a¤› var, oyun oynamayan hayvanlar›nsa beyinlerinde bu çok daha az. Deneyler, oyundan yoksun kalan hayvanlar›n de¤iflime ayak uydurmakta a¤›r kald›klar›n› ve tepkilerinde sabit olduklar›n› gösteriyor. Bilim adamlar› sonuca varma konusunda tedbirli davran-

B

61


salar da, oyunla beyin geliflimi aras›ndaki yak›n ba¤›n, insanlarda oldu¤u gibi hayvanlarda da geçerli olmas› son derece mant›kl›. ahas›, onlar art›k, insanlar›n yaflamlar› boyunca yeni beyin hücreleri üretebildiklerini ve yeni ba¤lar oluflturabildiklerini biliyorlar. Bu yüzden de oyunla geçirilen bir ömrün yafll›l›kta da beyninizi sa¤l›kl› tutabilece¤ini öne sürüyorlar. Dr. Stuart Brown gibi uzmanlar, yafl›n›z kaç olursa olsun oyunun say›s›z yarar› oldu¤u konusunda hemfikirler. Oyun hareket edebilme yetene¤ine, iletiflime, zihinsel geliflime, sosyal iliflkilere ve duygusal sa¤l›¤a olumlu yönde katk›da bulunuyor. Yaflama iyimser yaklaflmam›za, daha sakin olmam›za ve

D 62

stresle bafla ç›kmam›za yard›mc› oluyor. Ba¤›fl›kl›k sistemini güçlendiriyor. Do¤ufltan gelen yeteneklerimizi keflfetmemizi sa¤l›yor. Oyun oynamak empati kurmay›, güven duymay› ve sorunlarla bafla ç›kmay› ö¤renmemizi sa¤layabiliyor. Brown’a göre oyunsuz geçen bir yaflam›n sonuçlar› aras›nda bunal›m, hastal›k ve ba¤›ml›l›k bulunuyor. Oyun oynamayan kiflilerin sert mizaçl› ve zorba olabilece¤ini de ekliyor Brown. Oyunun öneminin ay›rd›nda olsak da, oynamaya zaman ay›rmak her zaman kolay olmuyor. Bugünlerde hepimiz daha h›zl› ve karmafl›k bir yaflama sürükleniyoruz. Çocuklar bile onlar› bekleyen ev ödevi, s›nav ve dershane gibi her geçen gün artan sorumluluklarla yüzlefliyorlar. Günler sabahtan geceye de¤in

o denli dolu ki oyun gibi bir fleye çok az zaman kal›yor. Toplum, amaçs›z etkinli¤i “zaman kayb›” olarak görüp küçümseyebiliyor. Yetiflkinli¤e eriflildi¤inde oyunun bofl ve önemsiz oldu¤u fikrine al›flt›r›lm›fl oluyoruz. Televizyondaki yar›flmalarda, bilgisayar ve video oyunlar›yla da oyun oynansa da, bu oyunlar befl duyunun birden kullan›ld›¤› gerçek üç boyutlu dünyan›n bir alternatifi olam›yor. Yetiflkinler de çocuklar gibi, oyuna zaman ay›rarak fiziksel ve zihinsel sa¤l›klar› için yararl› bir fley yapabilirler. Oynamay› unuttu¤unuzu düflünüyorsan›z, yapman›z gereken fley çocuklu¤unuzu an›msamak ya da iflin uzmanlar›na, çevrenizdeki çocuklara bir göz atmak. Sizi mutlu eden fleyi yap›n. Saatin kaç oldu¤unu ya da yetifltirmeniz gereken ifllerinizi düflünmeyin.

eçti¤imiz yaz, çocuklu¤umun an›lar› beni yeniden harekete geçirdi. Genellikle yapt›¤›m gibi, sahilde yüzebildi¤im denli çok ve h›zl› yüzmek yerine suyun alt›nda amuda kalkt›m ve düflene de¤in öylece yürüdüm. Arkadafl›m›n k›z›yla el ve ayaklar›m›zdan tren oluflturduk, gülmekten batana de¤in suda oynad›k. Beni önce k›y›ya atmas› ve bir sonraki dalgayla tekrar denize çekmesi için, karaya vurmufl bir balina gibi kendimi dalgalar›n kuca¤›na b›rakt›m. Oyun oynamay› yeniden keflfetmek o denli de güç de¤ildi. Düflündüm de, elime bir karton al›p komflu çocuklar›yla o çak›l y›¤›n›ndan ben de kaymal›ym›fl›m!•

G

Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr 63


Gözlerinde biriken yafllar› sildi. Art›k a¤lamak için bile yafll› duyumsuyordu kendini... Uzun bir u¤raflla An›tkabir’in merdivenlerini ç›kt›lar. Mozoleye do¤ru a¤›r a¤›r ilerlediler. ‹çerisi çok serindi. fioför büyük bir azimle yürümeye çal›flan kad›n›n koluna girmiflti. Kad›n›n soluk al›fllar› s›klaflm›flt›. Sonunda mozolenin önüne geldiler. Kad›n floförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantas›n› açt›. Tek bir karanfil ç›kard›. Mozoleye do¤ru ilerledi. Çiçe¤i mozoleye koydu. fioför flaflk›nl›kla olay› seyrederken kad›n›n a¤z›ndan flu sözlerin döküldü¤ünün ay›rd›na vard›: “Yaflam›m boyunca sana verdi¤im sözü tutmak için çal›flt›m.”

Adalet Han›m GÖNDER‹: ÖZÜM LARÇIN afll› kad›n yata¤›ndan kalkt›. Seksensekiz yafl›ndan beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye do¤ru yöneldi. Pencereyi açmas›yla birlikte odaya bahar›n güzel kokusu ve kufl c›v›lt›lar› dolufltu. Penceresinden gözüken Kurtulufl Park›’na bakarak yafll› ci¤erlerini sabah›n ›l›k esintisiyle doldurdu. Mutfa¤a yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir fley at›flt›rd›. Oturma odas›na yöneldi. Eski bir fiskos masas›n›n yan›ndaki koltu¤una iliflti. Masan›n üstü çerçevelerle doluydu. Bir tanesine uzand›, cam›n›n üzerinde titreyen parmaklar›n› dolaflt›rd›. Çerçevenin içindeki fotografta istiklal madalyal› kara ya¤›z bir adamla,

Y

64

makyajs›z olmas›na karfl›n güzelli¤i göz alan bir kad›n birbirlerine bakarak gülümsüyorlard›. Yafll› kad›n “Günayd›n Anne”, “Günayd›n Baba” dedi. Usulca yerine koydu¤u çerçeveye bir bak›fl daha att›ktan sonra baflka bir çerçeveyi eline ald›. Bu siyah beyaz fotografta da subay üniformal› bir adamla bir gelin yan yana duruyorlard›. Yafll› kad›n çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. “Günayd›n kocac›¤›m” dedi. Kad›n bu çerçeveyi de b›rakt›ktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzand›. Art›k gözlerinden yafl daml›yordu. Fotograftaki, biri erkek öteki k›z, çocuklara bak›p “Günayd›n evlatlar›m” dedi. Tüm çerçevelere k›saca göz at›p “Sizleri, hepinizi çok özledim” dedi.

¤›r a¤›r do¤ruldu¤u koltu¤undan eski telefonuna do¤ru yöneldi. A¤›r a¤›r numaralar› çevirdi. Karfl›s›na ç›kan adama “Bir taksi istiyorum” dedi ve adresi verdi. Kap›s›n› kilitleyip apartman merdivenlerine yöneldi. Y›llarca çekmedi¤i zorluk kalmam›flt›; ama flimdi bu merdivenler yaflam›n›n en büyük engeli olmufltu. A¤›r ve dikkatli bir biçimde iniyordu. Sab›rs›zlanan taksi floförünün çald›¤› korna, soka¤› inletiyordu. “Patlama be adam” dedi. Sonunda taksiye binebildi. “Teyze hofl geldin” dedi 2530 yafllar›ndaki floför, “Nereye gidiyoruz?” Kad›n k›sa bir sessizli¤in sonunda “Tüm gün beni tafl›r m›s›n?” diye sordu. “Sana 500 lira veririm.” Adam küçümser bir gülümsemeyle, “Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze” dedi. Kad›n gülümsedi: “O zaman sana 650 lira verece¤im ne dersin?” “Kurtarmaz, ama senin güzel hat›r›n› k›rmayay›m. ‹lk önce nereye gidece¤iz?” “An›tkabir’e...” “An›tkabir’e mi?” “Evet.” “Tamam teyzeci¤im.” “Yafl kaç teyzeci¤im?” “Seksensekiz.”

A

“Maflallah, Tanr› uzun ömür versin teyzeci¤im.” “Tanr› sa¤l›kl›, mutlu ömür versin o¤lum.” “Hakl›s›n teyzeci¤im.” Taksi An›tkabir’in kap›s›na gelmiflti. fioför “Teyzeci¤im geldik” dedi. Dalg›n görünen kad›n “Evlad›m burada yard›m›na gereksinimim var” dedi. “Benimle gel.” Adam flafl›rm›flt›. “Tabii teyze” dedi. Kuflkulu gözlerle “Bizi buraya al›rlar m›?” diye sordu. O ana de¤in dalg›n ve yorgun görünen kad›n, bir anda irkildi. Gözlerinden atefl f›flk›rarak “Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?” dedi. “Hay›r.” “Kaç y›ld›r Ankara’da yafl›yorsun sen?” “Ben Ankaral›’y›m teyze. Do¤ma büyüme...” “Ee o zaman...” “Ne bileyim bir kez okulla gelmifltik bayramda... Bayram olmay›nca buras› kapal› san›yordum.” ad›n sinirli bir biçimde kafa sallad›. fioför utanm›flt›. Mozoleye ç›kan mermer merdivenlere de¤in konuflmad›lar. Merdivenlere geldiklerinde floför kuflkulu bir biçimde “Nas›l ç›kacaks›n teyze?” diye sordu. “Her ay nas›l ç›k›yorsam öyle!” “Her ay geliyor musun?” “Evet.” Uzun bir u¤raflla merdivenleri

K

65


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

ç›kt›lar. Mozoleye do¤ru a¤›r a¤›r ilerlediler. ‹çerisi çok serindi. fioför büyük bir azimle yürümeye çal›flan kad›n›n koluna girmiflti. Kad›n›n soluk al›fllar› s›klaflm›flt›. onunda mozolenin önüne geldiler. Kad›n floförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantas›n› açt›. Tek bir karanfil ç›kard›. Mozoleye do¤ru ilerledi. Çiçe¤i mozoleye koydu. fioför flaflk›nl›kla olay› seyrederken kad›n›n a¤z›ndan flu sözlerin döküldü¤ünün ay›rd›na vard›: “Yaflam›m boyunca sana verdi¤im sözü tutmak için çal›flt›m.” Kad›n bir anl›k suskunluktan sonra “Hadi gidelim” dedi. Geldiklerinden çok daha a¤›r bir biçimde arabaya döndüler. fioför kad›n›n durumundan endiflelenmeye bafllam›flt›. “Yoruldun mu teyze?” dedi. Kad›n sustu. Bir süre suskunluktan sonra “Evet hem de çok yoruldum” diye yan›tlad›. “Nereye gidiyoruz?” “Bankaya...” fioför arabas›ndaki kad›n›n herhangi biri olmad›¤›n› anlam›flt›. Bu yafll› kad›n›n Atatürk’e verdi¤i söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamad›: “Teyzeci¤im bir fley sorabilir miyim sana?” “Sor bakal›m evlad›m.” “An›tkabir’de Atatürk’e bir söz verdi¤inizi söylemifltiniz. O söz nedir?”

S

66

“Uzun öykü evlad›m.” “Olsun teyze, anlat ne olur.” “Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmiflti Atatürk... Beni de ona çiçek vermek için seçmifllerdi. Çiçe¤i verdi¤imde bana ad›m› sordu. Ben de ‘Adalet’ dedim. Bunun üzerine ‘Ne güzel ad›n varm›fl’ dedi. ‘Okulu bitirince ne olacaks›n?’ dedi bana... ‘Hemflire’ dedim. O da ‘Güzel meslek, ama bence sen hakim ol ad›na çok yak›fl›r’ dedi. Ben ‘Kad›ndan hakim olmaz ki’ dedim. Kafllar›n› çatt›, ‘Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaks›n’ dedi.” “Sen ne dedin peki?” “Mustafa Kemal emretmifl ne denir? Söz verdim.” “Peki olabildin mi Adalet Teyze?” “Evet ben cumhuriyetin ilk kad›n hakimlerindenim.” “Vay be... Sende ne öykü varm›fl Adalet Teyze.”

“H

erkesin bir öyküsü vard›r evlad›m. Herkesin öyküsü de kendine göre de¤erlidir. E¤er insanlar›n öykülerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlay›fll› davranabilirsin.” “Hakl›s›n Adalet Teyze. Bu banka m› gelmek istedi¤in?” “Evet.” “Yard›m edeyim mi? Ben de geleyim mi?” “Hay›r. Sen burada bekle lüt-

fen. Bu arada ad›n neydi evlad›m?” “Osman teyzeci¤im.” “Tamam Osman. Beni 45 dakika sonra buradan al olur mu?” “Tamam teyzeci¤im.”

“Sa¤a sap. ‹kinci binan›n önünde dur.” “Tamam. Buyur Hakim Teyze. Geleyim mi ben?” “Yok bekle burada.” Osman beklemeye bafllad›. Bir ara merak etti. Binan›n uzaktan görünen levhas›na bakt›. “Seyranba¤lar› K›z Yetifltirme Yurdu” yaz›s›n› okudu. Anlam veremedi. “Bu kad›n burada ne yapar ki?” diye düflündü. Yar›m saat sonra Adalet Han›m göründü. Yan›nda orta yafll› kibar bir han›m vard›. Adalet Han›m’› arabaya a¤›r a¤›r bindirdi. Kad›n “Adalet Han›m size ne kadar teflekkür etsek azd›r. Her zaman yan›m›zdas›n›z. K›zlar da sizi çok seviyor. Ne olur aray› çok uzatmay›n. Yine gelin” dedi. Adalet Han›m, bu¤ulu gözlerle “‹nflallah. K›zlara selam›m› söyleyin. Ben de onlar› çok seviyo-

dalet Han›m bankadan içeri girdi. Osman ö¤le saatinin geldi¤inin ay›rd›na var›p yeme¤e gitti. Yemek boyunca Adalet Han›m’› düflündü. “Kimbilir neler yaflam›fl, neler görmüfltür?” diye düflündü. Tam vaktinde bankan›n önündeydi. Adalet Han›m 15 dakikal›k gecikmeyle geldi. “Hofl geldin Hakim Teyze.” “Çok uzun zamand›r bana ‘Hakim’ denmemiflti.” “Hofluna gitmediyse bu biçimde hitap etmeyeyim?” “Yok, aksine hofluma gitti. Sa¤ol.” “Nereye gidiyoruz?” “Seyranba¤lar›’na...” “Tabii.” Bir daha da hiç anlatmad› Osman “Hakim Teyze çok bu yaflad›klar›n›... Herkesin tek bildi¤i yer gezmiflsindir sen.” Osman’›n bardaktan boflan›rcas›na “Tüm Anadolu’yu ya¤an ya¤mur alt›nda “Gökler bile kar›fl kar›fl gezdik rahsana a¤l›yor” diyerek a¤lad›¤›... metli eflimle...” “Ne ifl yapard› amca?” rum. Onlara iyi bak›n” dedi. “Subayd›.” Araba hareket etti. “Ne zaman vefat etti?” “Nereye Hakim Teyze?” “1952’de...’ “Hemen iki sokak öteye...” “Çok olmufl. Gençmifl.” Osman iki sokak ötede bu kez “Kore Savafl›’nda flehit oldu.” baflka bir binan›n önüne park et“Allah rahmet eylesin.” ti. Bu binada da “Ankara Seyran“Sa¤ol.” ba¤lar› Huzurevi” yaz›yordu. “Seyranba¤lar›’na geldik nere“Bekle beni...” ye gidece¤iz?” “Tabii Hakim Teyze.”

A

67


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

Yine 1 saate yak›n bir bekleyiflin sonunda bu kez çevresinde birçok yafll› kad›n ve adamla ç›kageldi Adalet Han›m... ar›l›p öpüfltükten sonra oradan ayr›ld›lar. Osman dikiz aynas›ndan Adalet Han›m’›n gözlerinden akan yafllar›n ay›rd›na vard›. “‹yi misin Hakim Teyze?” “‹yiyim Osman. Eski dostlar› görünce insan bir hofl oluyor.” “Nereye gidiyoruz?” “Cebeci Asri Mezarl›¤›na...” “Tamam.” “Teyze nerelisin sen?” “Ayd›n, Sökeli’yim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev han›m›yd›. Sonra Kurtulufl Savafl› oldu. Babam savafla gitti. Söke iflgal oldu. Biz da¤lara kaçt›k annemle... Sakland›k da¤ köylerinde... Savafl bitince Söke’ye döndük. Tanr›’ya flükür babam da sa¤ salim döndü savafltan...” “Sonra ne oldu?” “Liseye Ayd›n’a gönderdi babam. Orada Atatürk’le karfl›laflt›m. Sözümü tutmak için ‹stanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eflimle karfl›laflt›m. O Harbiye’de okuyordu o zaman... Mezun olunca evlendik.” “Çocu¤unuz var m›?” “Bir k›z›m bir o¤lum vard›.” “Neredeler flimdi?” “O¤lum d›flifllerinde çal›fl›yordu.” “Ne güzel.”

S

68

“1978’de Fransa’da Ermeniler öldürdü.” “Üzüldüm Hakim Teyze. Bafl›n sa¤ olsun. O da babas› gibi flehit oldu yani...” “Evet. fiehit baban›n flehit o¤lu... Tanr› kimseye evlat ac›s› vermesin.” “Amin. Ya k›z›n?” “O efli ve çocuklar› ile ‹zmit’te yafl›yordu. Ö¤retmendi. 1999’da depremde hepsi vefat ettiler.” “Allah rahmet eylesin. Bofl bo¤azl›¤›mla üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma.” “Sanki sormasan akl›mdan ç›k›yorlar m› evlad›m. Sen üzülme, sa¤ol.” “Geldik teyze.” “Tamam evlad›m. Al iflte paran art›k gidebilirsin.” “Hakim Teyze buradan nas›l döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve b›rakay›m.” “Yok beni alacaklar buradan.”

“H

akim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim. Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350’yi ona veririm. Gerisi kals›n. Ben de para istemem. Bugün senden ald›¤›m yaflam dersinin parasal karfl›l›¤› yok zaten...” “Çocuklar›n var m›?” “‹ki tane, ellerinden öperler.” Araban›n güneflli¤inden çocuklar›n›n fotograflar›n› ç›kar›p gösterdi.

“Adlar› nedir?” “Kemal ve Ayfle...” “O¤lumun ad› da Kemal’di.” Sessizli¤in ard›ndan Osman’›n elindeki paray› ittirdi Adalet Han›m: “Onlara bir fleyler al benim için... Onlar› okut. Ama yalans›z, dolans›z, çok çal›flarak helal lokmayla büyüt ve okut. Atatürk’ün bana yapt›¤› gibi içlerindeki gücü ay›rt etmelerini sa¤la. Bir de vatan›n›, milletini sevmelerini ö¤ütle onlara...” Osman, Adalet Han›m’›n ellerine sar›l›p öptü. Ona iyi evlatlar yetifltirece¤ine söz verdi. Adalet Han›m mezarl›¤›n kap›s›ndan a¤›r a¤›r içeri girerken, Osman yafll› gözlerle onu izliyordu. Yaflam›n›n en büyük dersini kendisi küçücük, yüre¤i yaflad›¤› ac›lara karfl›n kocaman ve güçlü bu yafll› kad›ndan alm›flt›. Osman arabas›n› mal sahibine götürmeye karar verdi. Bugün daha fazla çal›flamazd›. Ertesi gün Ankara’da garip bir ya¤mur ya¤›yordu. Sanki gök delinmiflti. Osman taksiyi mal sahibinden alm›fl, dura¤a gelmiflti. Çay oca¤›n›n yan›nda duran gazeteyi ald›. ‹lk sayfada-

ki haberlere göz gezdirdi. Siyaset doluydu gazete... Hiç anlamazd›. S›k›l›p adli olaylar›n yer ald›¤› üçüncü sayfay› açt›. Taksiciler arkadafllar›yla ilgili kötü haberleri genellikle oradan al›rlard›. Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti. “Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri Mezarl›¤›’nda bulunan cesedin cumhuriyet tarihinin ilk kad›n hakimlerinden Adalet Y›lmaz’a ait oldu¤u belirlendi. Adalet Y›lmaz’›n bulundu¤u yerdeki mezarlar›n efline ve o¤luna ait oldu¤u belirlendi. Y›lmaz, vefat etti¤i gün bankadaki tüm paras›n› çekti¤i, bu paray› ikiye bölerek Seyranba¤lar›’ndaki bir k›z yetifltirme yurdu ile bir huzurevine ba¤›fllad›¤› belirlendi. Polis, Adalet Y›lmaz’›n mezarl›¤a ölmek için gitti¤ini düflünüyor.” Osman bir anda sars›ld›. Gözyafllar›na engel olam›yordu. Taksici arkadafllar› hiçbir fley anlamad›lar. Bir daha da hiç anlatmad› Osman bu yaflad›klar›n›... Herkesin tek bildi¤i Osman’›n bardaktan boflan›rcas›na ya¤an ya¤mur alt›nda “Gökler bile sana a¤l›yor” diyerek a¤lad›¤›...•

Churchill, avam kamaras›nda konuflurken, muhalif partiden bir kad›n milletvekili, Churchill’e k›zg›n bir biçimde flöyle seslendi: “E¤er, efliniz olsayd›m, kahvenizin içine zehir kar›flt›r›rd›m.” Churchill, oldukça sakin kad›na döndü ve yan›t verdi: “Han›mefendi, e¤er eflim siz olsayd›n›z, o kahveyi seve seve içerdim.”• 69


Beflparmak da¤lar›na t›rmanan tank 70

Dünya savafl tarihinde bir “örnek olay” tan›mlamas›yla yer alan bir tank›n, hiçbir yolu ve geçidi olmayan, üstelik tümüyle kayal›k tepelerden oluflan böylesi yüksek bir da¤›n tepesine ç›kar›lmas› olay›, 2 A¤ustos 1974 tarihinde, K›br›s Bar›fl Harekat› s›ras›nda Onbafl› Gürler Erda¤, Er Abdulkadir Kurt ve Er Recep Do¤anyi¤it adl› üç Mehmetçik taraf›ndan gerçeklefltirilmiflti. YAZAN: MESUT GÜNSEV eflparmak Da¤lar›, K›br›s’›n kuzey k›y›s›n›n birkaç ad›m ötesindeki “doru¤undan kufl uçmaz, kovu¤undan kervan geçmez, oyu¤undan geçit vermez” diye bilinen yap›s›yla ve arkas›na ald›¤› K›br›s’›n büyük bir bölümünü koruyan kalkan kimli¤iyle y›llard›r, ada Rumlar’› için bir güvenlik güvencesi oluflturmaktayd›. Afl›lmas› olanaks›z varsay›lan ve yürüyerek ç›k›labilmesi için özel bir da¤c›l›k e¤itiminin gerekti¤i bu “kayal›klar y›¤›n›”n›n en üst noktas›nda 34 y›ldan buyana, duyanlar›n kulaklar›na, görenlerin gözlerine, dokunanlar›n parmaklar›na inanamad›klar› tonlarca a¤›rl›ktaki bir tank›n kal›nt›s› bulunmaktad›r. Görevini baflar›yla yapm›fl olmas›n›n iç huzurunu ça¤r›flt›ran sakin yap›s›yla flimdi Beflparmak Da¤lar›’n›n tepesinde sonsuz dinlenme sürecini yaflamakta olan bu tank›n varl›¤›n›n özündeki gerçek anlam›, tüm görkemiyle

B

Mehmetçik’in vatan ve ulus sevgisinin, görev bilinci ve namusunun kan›t›n› simgeleyen bir an›t yüceli¤inde de olmas›d›r. Dünya savafl tarihinde bir “örnek olay” tan›mlamas›yla yer alan bir tank›n, hiçbir yolu ve geçidi olmayan, üstelik tümüyle kayal›k tepelerden oluflan böylesi yüksek bir da¤›n tepesine ç›kar›lmas› olay›, 2 A¤ustos 1974 tarihinde, K›br›s Bar›fl Harekat› s›ras›nda Onbafl› Gürler Erda¤, Er Abdulkadir Kurt ve Er Recep Do¤anyi¤it adl› üç Mehmetçik taraf›ndan gerçeklefltirilmiflti. Kimselerin ç›kamayaca¤›n› bildikleri Beflparmak Da¤lar›’n›n en üst noktas›n› kendilerine siper seçerek, da¤›n eteklerindeki Türk birliklerine oradan kurflun ve bomba ya¤d›ran Rum askerlerinin bu “atefli”, kimselerin ç›kamayacaklar› san›lan da¤›n tepesine, bu üç Mehmetçik’in ç›kard›klar› tank›n atefliyle söndürülebilmiflti. Rum askerlerin atefli söndürüldükten sonra Türk birlikleri Beflparmak Da¤lar›’ndan daha 71


“Komutan›m, o anda gözlerimin önünde engelsiz, dümdüz bir yol göründü. Rumlar kaç›yordu, ben de atefl ede ede buraya ç›kt›m.”

kolayl›kla geçebilmifller, K›br›s’›n iç kesimlerine daha k›sa sürede girebilmifllerdi. *** ank Birli¤i Komutan› Mahmut fianl›türk, bir tank›n Beflparmak Da¤lar›’n›n tepesine ç›kt›¤›n› duyunca bu habere önce inanmam›fl, belirtilen yere daha sonra kendi ç›k›nca, inan›lmaz olayla karfl›laflm›flt›: Da¤›n en yüksek noktas›nda birli¤inin tonlarca a¤›rl›kta tanklar›ndan biri duruyor, yan›nda da üç Mehmetçik, haz›rol konumunda, komutanlar› karfl›s›nda selam duruyordu. Yaln›zca hayretini gidermek için sordu komutan:

T 72

“Evlad›m, bu tank› buraya nas›l ç›kard›n›z?” dedi. Üç askerin en k›demlisi Onbafl› Gürler Erda¤ yan›t verdi: “Komutan›m, o anda gözlerimin önünde engelsiz, dümdüz bir yol göründü” dedi. “Rumlar kaç›yordu, ben de atefl ede ede onlar› koval›yordum. Kovalad›m, kovalad›m, sonra bakt›m, buraya de¤in gelmifliz.” Komutan Mahmut fianl›türk, yerine getirilmesinin olanaks›z oldu¤unu bile bile, Onbafl› Gürler Erda¤’a emretti: “Hadi flimdi indir bakal›m o tank›...” Onbafl› Gürler Erda¤, çevresindeki kayal›klara bakt› ve “Yol yok ki çevrede, komutan›m” dedi.

Tank›n bulundu¤u yere konan tabelada flöyle yaz›yor: “Bu tank Türk’e has at›lganl›k ve cüretkârl›¤›n an›tlaflm›fl bir örne¤i ve simgesidir.”

“Hangi yoldan indireyim?” Komutan, gülmesini belli etmemeye çal›flarak sesini yine yükseltti: “Buraya hangi yoldan ç›kartt›ysan, yine ayn› yoldan afla¤› indir” dedi. Onbafl› Gürler Erba¤ yine bak›nd› sa¤›na, soluna: “O yolu görmeden nas›l indireyim komutan›m?” Komutan yine dudaklar›n› ›s›rarak konufltu: “Bir gün önce koskoca tank›n geçebildi¤i koskoca yol, bir gün içinde yok mu oldu, evlad›m?” dedi. “Hani nerede bu tank› ç›kard›¤›n›z yol?” Onbafl› Gürel Erda¤, yaflam›ndaki en kutsal varl›klar üstüne ye-

min üstüne yemin etti. Sonra dayanamad›, komutan›n›n eline sar›ld›, öpmeye bafllad›:

“A

llah’›m, peygamberim üstüne yemin ederim ki, dün burada koskoca ve dümdüz bir yol vard›, komutan›m” dedi. “Hem böyle bir yol olmasayd›, nas›l ç›karabilirdik bu tank› buraya?” Komutan Mahmut fianl›türk, daha fazla üstelemedi: “Hadi üçünüz de benimle afla¤› gelin flimdi” dedi. “Da¤›n ete¤inde benim jip bekliyor. Bineriz, hep beraber döneriz birli¤e...” Ortada, ortada de¤il, tepede, bir gün önce yaz›lm›fl bir 73


BD KASIM 2008

destan vard›. O destan›n kan›t› ise, iflte flimdi da¤›n tepesinde, karfl›lar›ndayd›. Komutan, onbafl› ve iki er, bafllar›n› zaman zaman arkalar›na çevirip, da¤›n tepesinde b›rakt›klar› tanka bakarak yürüyorlard› da¤dan afla¤›... *** Yolunuz K›br›s’a uzan›rsa, yar›m gününüzü ay›r›n, Beflparmak Da¤lar›’n›n tepesindeki bu kahraman tank›n kal›nt›s›n›n bulundu¤u yere gidin, bir kez daha kabart›n gö¤sünüzü... Orada bir de, üzerinde flunlar yaz›l› bir levha göreceksiniz:

“Bu tank Türk’e has at›lganl›k ve cüretkârl›¤›n an›tlaflm›fl bir örne¤i ve simgesidir. “2 A¤ustos 1974 günü yap›lan Lapta muharebelerinde düflman›, yan ve gerisinden vurmak için görevlendirilen Özel Kuvvete mensup bu tank, sarp ve yalç›n araziyi aflarak görevini yerine getirmifl, fakat düflman atefli ile a¤›r hasara u¤rayarak ve yanarak burada kalm›flt›r. Tank K.: Mahmut fianl›türk, Tank mürettebat›: Onb. Gürler Erda¤, Er. Abdülkadir Kurt, Er. Recep Do¤anyi¤it.”•

K›br›s’›n kuzeyindeki Beflparmak Da¤lar›, bat›da Koruçam ile do¤uda Zafer Burnu aras›nda uzanan 8-10 km. geniflli¤inde, 170 km. uzunlu¤unda ve afl›lmas› çok zor bir s›rada¤d›r. En yüksek noktas› 1024 metre olan Selvili Tepe bir gözetleme kulesi gibidir. Adan›n kuzey k›y›lar›n› iç kesimlere ba¤layan yollar›n da¤lar› aflt›¤› kimi vadilerde, bu yollar› denetleyen St. Hillarion, Buffavento ve Kantara Kaleleri yer al›r.•

Bu Yaz›n›n Yazar› Mesut Günsev’le Tan›fl›n 1969 y›l›nda Harp Okulu’ndan deniz piyade subay› olarak mezun olan Mesut Günsev, 1974 K›br›s Bar›fl Harekat›’nda adaya ilk ç›kan birlikte yer ald› ve Liyakat Madalyas› ile ödüllendirildi, ad› Girne’de bir soka¤a verildi. 1979 y›l›nda ABD “Naval Amph. School”da ö¤renim gören Günsev, halkla iliflkiler konusunda uzmanlaflt› ve bu yeni mesle¤ini sürekli yerleflti¤i K›br›s’ta sürdürdü. Mesut Günsev, Türkiye’deki çeflitli özel televizyonlar›n K›br›s temsilcili¤i yan›s›ra KKTC’den tüm dünyaya yay›n yapan Ada TV’nin ana haberlerini de sunmaktad›r. Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) ve Lefkofla Uluslararas› K›br›s Üniversitesi’nde (UKÜ) Gazetecilik ve Halkla ‹liflkiler dersleri de veren Günsev’in yay›mlanm›fl üç kitab› bulunmaktad›r. Mesut Günsev, evlidir, iki çocuk babas›d›r, ‹ngilizce, Rusça ve ‹talyanca bilmektedir. 74

EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Komfluluk iliflkileri

A

nadolu’da komfluluk iliflkilerini anlatan çok güzel sözler vard›r. “Komflu komflunun külüne muhtaçt›r”, “Ev alma komflu al”, “Komfluda pifler bize de düfler”, “Komflu hakk›” gibi sözler bunlardan yaln›zca birkaç›. Yaflad›¤› her yerde komflular›na özel bir önem veren, s›cak iliflkiler kuran Türk insan›n›n komflu ülkelere kötü gözle bakt›¤›n›, çat›flma ve savafl istedi¤ini söyleyenleri gördükçe kendi kendime k›zar›m. Komflu ülke halklar›na yönelik düflmanl›k, kin ve nefret gibi olumsuz duygular Türk insan›n yap›s›nda yoktur. Buna karfl›n kimi kesimlerde var olan yayg›n bir kan›, komflular›yla yaflad›¤› sorunlarda Türkiye’nin haks›z oldu¤u yönündedir. 6 Eylül 2008’de, ErmenistanTürkiye ulusal futbol tak›mlar› aras›nda Erivan’da oynanan maç öncesinde komfluluk anlay›fl›m›z bir kez daha sorguland›. Ermenistan Cumhurbaflkan› Serj Sargis-

üzerine...

yan’›n Cumhurbaflkan› Abdullah Gül’ü, maç› birlikte izlemeye davet etmesi, tart›flmalar› da beraberinde getirdi. Bir ilimiz büyüklü¤ündeki yoksul ülke Ermenistan’dan korkuldu¤u öne sürüldü, s›n›r›n kapal› tutuluflu sorguland› ve her zamanki gibi zavall› Ermeniler’e ve Ermenistan’a haks›zl›k yapt›¤›m›z söylendi. Oysa Türk toplumunun ezici ço¤unlu¤u, ne Ermenistan’dan korkar ne de Ermeni komflular›m›za düflmanca duygular besler. Türkiye, 16 Aral›k 1991’de, üstelik Amerika Birleflik Devletleri’nden 2 gün önce Ermenistan’› tan›m›flt›r. Ermenistan’›n Azerbaycan topra¤› olan Da¤l›k Karaba¤’› iflgal etme giriflimleri üzerine bafllayan savafl s›ras›nda ise, 7 Nisan 1993’te Türkiye hakl› olarak Ermenistan s›n›r›n› kapatm›flt›r. Türkiye-Azerbaycan iliflkilerinin önemini anlatmak için “‹ki devlet bir millet” ifadesi kullan›l›rken ve Ermenistan 18 y›ld›r iflgalden vazgeçmezken, “S›n›r› aç75


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

mam›z uygun düfler mi?” diye düflünmeyenler, s›n›r aç›l›rsa sorunlar›n bitece¤ine inan›rlar. Eski Ermenistan Devlet Baflkan› Robert Koçaryan Alman “Die Welt” gazetesinde 17 Kas›m 2006’da yay›mlanan röportajda s›n›r›n aç›lmas›na iliflkin bak›n neler söylüyor:

“T

ürkiye ile diplomatik iliflki kurulmas› konusunda Ermenistan’›n ön flart› yok. Türkiye’nin ise sürekli yeniledi¤i ön flartlar› var. Bazen soyk›r›m konusunda bir fley yapmamam›z isteniyor. Bazen Yukar› Karaba¤ ile ilgili talepleri oluyor. Tehcirin gerçekleri ve yüzbinlerce Ermeni’nin öldürüldü¤ü biliniyor. Türkiye’nin sorunu, bunu kabullenmektedir. Türk toplumunun Avrupa Birli¤i yolunda tabu olan konular› da tart›flmaya haz›r oldu¤unu düflünüyorum. Ancak bir yandan s›n›rlar›n› Ermenistan’a kapat›rken, di¤er yandan üyelik müzakereleri yapmas› kabul edilemez. Bu, Avrupa de¤erlerine ayk›r›d›r.” S›n›r›n aç›lmas›n›n iki ülke aras›ndaki iliflkilerin düzelmesini sa¤layaca¤›, Ermeniler’i, soyk›r›m›n tan›nmas› yönündeki ›srarlar›ndan ve di¤er taleplerinden vazgeçirece¤i öne sürülür. Ermeni kaynaklar› yak›ndan incelendi¤inde, bu de¤erlendirmelerin do¤ru olmad›¤› görülecektir. Rusya Stratejik Araflt›rmalar Merkezi 76

üyesi Ermeni Sarkis Sarkisyan’›n 24 Kas›m 2006’daki aç›klamas›, konuya aç›kl›k getirmektedir: “Ben, 1920 Sevr Anlaflmas›’n›n hayata geçmesinden yanay›m. Gerçi Sevr Türkler’in dayatmas›yla daha sonra Lozan’da de¤ifltirildi; ancak Sevr’de al›nan kararlar›n Ermeniler’in hakk› oldu¤unu düflünüyorum. Ermenistan’›n flimdiki temel yaklafl›m› soyk›r›m› kabul ettirmektir. fiu aç›k ki baflka fleyler de talep edecektir. Olay sadece olmufl bir gerçe¤i kabul ettirme sorunu de¤ildir.” Amerika Birleflik Devletleri’ndeki Ermeni toplumunun ileri gelenlerinden, gazeteci-yazar Harut Sasunyan, Ermeniler’in, soyk›r›m›n Türkiye taraf›ndan tan›nmas›yla yetinmeyece¤ini aç›kça ilan etmektedir. Sasunyan, Ermeniler’in gerçek beklentilerini, 12 Aral›k 2007’de, “AZG Daily” adl› Ermeni internet gazetesinde flu sözlerle dile getirmektedir:

“O

n y›llard›r Ermeniler’in hedefi tan›nma, tazminat ve toprakt›r. Art›k tan›nma ötesindeki aflamalara geçmek gerekiyor.” Ermenistan Meclisi’nin 19-20 Aral›k 2007 tarihlerindeki “Türkiye-Ermenistan iliflkileri” konulu oturumlar›ndaki konuflmalara bak›ld›¤›nda, Sarkisyan ve Sasunyan’›n taleplerinin, konuflmac›lar›n sözlerinin yan›nda

sönük kald›¤› görülecektir. Taflnak Partisi Erivan yöneticisi Kiro Manoyan’›n, s›n›rlar›n yeniden çizilmesini istedi¤i konuflmas›ndaki ifadeler dikkat çekicidir:

n›n de¤eri günümüzde dolara çevrildi¤inde Ermenistan’›n Türkiye’den alaca¤› 14 milyar 500 milyon dolard›r.” Oturumun konuflmac›lar›ndan D›fliflleri Bakan› Vardan Oskanürkiye ile aram›z- yan ise iliflkilerin kötü gidiflinden daki s›n›r çizgisi Türkiye’yi sorumlu tutmaktad›r: de yeniden belir“Türkiye, bizim yerine getilenmeli. Kars An- remeyece¤imiz üç koflul öne laflmas› ba¤›ms›z sürüyor. Birincisi s›n›rlar›n flimErmenistan taraf›ndan imzalan- diki haliyle tan›nmas›, ikincisi mad›. Sovyetler Karaba¤ soruBirli¤i’nin da¤›lnunun Azermas›ndan sonra baycan lehinde Komflulu¤a hangi ba¤›ms›zl›¤›n› sonuçland›r›ltaraf›n zarar verdi¤ini, kazanan Ermemas›, üçüncügiderek a¤›rlaflan nistan bu yüzsü de soyk›r›m Ermeni taleplerine den temel olaiddiam›zdan bakarak anlayabiliriz. rak Sevr Anlaflvazgeçmemiz. Ermenistan’›n eski mas›’n› görmekBu üç konuda Kanada Büyükelçisi Ara tedir. Bu anlaflTürkiye’nin Papyan’›n aç›klamas›nmaya göre ise bizden hukuki daki ifadeler “Daflnak s›n›rlar çok gerekçeler bir farkl› bölgeleri yana, ahlak dezihniyeti” denilerek bir kaps›yor.” ¤erleri aç›s›nkenara b›rak›lacak Ermenisdan da talep türden de¤ildir. tan’›n eski Kaetme hakk› nada Büyükelyoktur.” çisi Ara Papyan ise, haz›rlad›¤› S›n›r›n aç›lmas›, Karaba¤ soru“Ermeni ulusunun soyk›r›m y›lla- nu ve soyk›r›m›n tan›nmas› konur›nda maddi kay›plar›” bafll›kl› ra- lar›nda Ermenistan D›fliflleri Bakapordan hareket ederek, uydurma n› Oskanyan gibi düflünenler arasoyk›r›m›n nas›l bir faturas› oldu- s›nda Bat›l› yetkililer de var. Ame¤unu flu sözlerle dile getirecektir: rikan D›fliflleri Bakanl›¤› Müsteflar “1914-1919 y›llar› aras› bel- Yard›mc›s› Matthew Bryza’n›n, 16 geler incelenerek hesaplar ya- Ocak 2008 tarihli aç›klamas› da p›ld›¤›nda ortaya 19 milyar 130 bu duruma iyi bir örnektir: milyon 982 bin Frans›z Frang› “Karadeniz bölgesiyle ilgili tutar›nda fatura ç›k›yor. Birinci Amerikan politikas›, ekonomi, Dünya Savafl› y›llar›ndaki para- enerji ve bölgesel güvenlik gibi

“T

77


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

çeflitli alanlar› kapsayan bir iflbirli¤inin oluflturulmas›n› amaçl›yor.

“B

u kapsamda en önemli konulardan biri, Türkiye ile Ermenistan aras›nda diplomatik iliflkilerin kurulmas› ve s›n›rlar›n aç›lmas›d›r. Türkiye’ye Ermenistan ile iliflkilerini, Azerbaycan gibi üçüncü bir ülkeyi dâhil etmeden gelifltirmesi ve diplomatik iliflki için ön koflul koymamas› ça¤r›s›nda bulunuyoruz. Türkiye ile Azerbaycan aras›ndaki iliflkilerde ‘Bir millet iki devlet’ düflüncesinin de¤iflmesi gerekiyor.” Komflulu¤a hangi taraf›n zarar verdi¤ini, giderek a¤›rlaflan Ermeni taleplerine bakarak anlayabiliriz. Ermenistan’›n eski Kanada Büyükelçisi Ara Papyan’›n “Pan Armenian.Net” adl› internet gazetesinde yer alan aç›klamas›ndaki ifadeler “Daflnak zihniyeti” denilerek bir kenara b›rak›lacak türden de¤ildir: “Sevr Antlaflmas› ve buna ba¤l› olan Amerikan Baflkan› Wilson’un ‘Bat› Ermenistan’ için çizdi¤i s›n›rlar hâlâ geçerlidir. Antlaflman›n 62’nci maddesine göre, Ermenistan’›n gerçek s›n›rlar› da “Kuzey Kürdistan”a dayan›yor. Sovyetler Birli¤i döneminde ‘Kemalist yönetim’ ile imzalanan ve bugünkü s›n›rlar› belirleyen Moskova ve Kars Antlaflmalar› da geçersizdir. 1991’de ba¤›ms›z olma78

s›yla birlikte Ermenistan uluslararas› sisteme döndü. Sevr onaylanmad›; ama hâlâ geçerli. Uluslararas› hukuka göre Van, Bitlis, Erzurum ve Trabzon Ermenistan’a ait. Ermenistan ile Ermeni diyasporas›n›n bafll›ca görevi, Birinci Dünya Savafl›’n›n galiplerine Sevr Antlaflmas›’n›n yerine getirilmesinin bir vicdan meselesi de¤il, bir yükümlülük oldu¤unu anlatmalar›d›r.” Daflnak Partisi’nin Siyasi ‹fller Dairesi Baflkan› Kiro Manoyan da, Papyan’n›n sözlerini Novosti Armenia ajans›na yapt›¤› aç›klamada desteklemektedir: “Amerikan Baflkan› Wilson’un düzenlemesi zaman afl›m›na tabii de¤ildir. Ayr›ca, Türkiye’de hâlâ süren ‘Sevr sendromu’ asl›nda bu antlaflman›n geçerlili¤ini kan›tlamas› bak›m›ndan önemlidir.” fiimdi, 23 A¤ustos 1990 tarihli “Ermenistan Ba¤›ms›zl›k Bildirgesi”nin 11. maddesine bakal›m:

“E

rmenistan Cumhuriyeti, Osmanl› Türkiye’si ve Bat› Ermenistan’da gerçeklefltirilen 1915 soyk›r›m›n›n uluslararas› düzeyde tan›nmas› çabalar›n› destekleyecektir.” Bu bildirgeden tam 5 y›l sonra 1995’de kabul edilen Ermenistan Anayasas› da, 11. Maddeye at›fta bulunmaktad›r. Öyleyse soral›m: “Türkiye’nin anayasas›nda benzeri bir madde bulunmad›¤› için kötü komflu biz mi oluyoruz?”

“Neden küçücük Ermenistan’dan çekiniyoruz?”, “Neden Ermenistan ile iyi iliflkiler kurmuyoruz?” gibi sorulara yan›tlar›n› arayanlar için, Ermenistan D›fliflleri Bakan› Vartan Oskanyan ve Cumhurbaflkan› Robert Koçaryan kimi aç›klamalar›na bakmak yeterli olabilir mi bilmem; ama bu konuflmalar en az›ndan bir görüfl oluflturulmas›na yard›m edecektir. Robert Koçaryan, uydurma Ermeni soyk›r›m›n› anma törenleri nedeniyle 24 Nisan 2000’deki konuflmas›nda ise hedefini ortaya koymaktad›r: “1,5 milyon Ermeni’nin öldürüldü¤ü gerçe¤ini dünyan›n tan›mas› için dünya toplumuna yönelik ›srarl› bir politika izleyece¤im.” Ermenistan D›fliflleri Bakan› Vartan Oskaryan da, 10 Ekim 2000’deki televizyon konuflmas›nda Ermeni d›fl politikas›n› anlatmaktad›r: “Ermenistan’›n d›fl politikas›nda Ermeni soyk›r›m tasar›s› öncelikli yer al›yor. Türkiye’nin tepkisini yersiz buluyoruz. Soy-

k›r›m›n tan›nmas› bizim destekledi¤imiz bir meseledir. D›fl politikam›z›n bir parças›d›r.” Son olarak, “S›n›r aç›l›rsa sorun büyük oranda çözülür” diyenlere Ermenistan’›n eski Kanada Büyükelçisi Ara Papyan’›n sözlerini an›msatal›m: “Türkiye’nin Ermenistan s›n›r›n› açmas› da yeterli de¤il. Zira bu kez ‘güvenlik sorunu’ gündeme gelecek. Bu nedenle Ermeni s›n›r›na yak›n Türk birliklerinin geri çekilmesi ve bölgeye uluslararas› gözlemcilerin yerlefltirilmesi gerekiyor.” Bugünkü Ermenistan Cumhurbaflkan› Serj Sarkisyan toprak talebimiz yok dese de, Ermenistan Baflbakan› Tigran Sarkisyan dostluk mesajlar› verse de, kendilerinden önceki yöneticilerden farkl› hareket etmelerini beklemek, Ermeni diyasporas›n›n ve Ermeni lobilerinin etkisinde kalmadan ba¤›ms›z karar verebileceklerini düflünmek iyimserli¤in “daniskas›” olacakt›r.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr

Yarg›ç, boflanmak için baflvuran kad›n› bu karar›ndan cayd›rmaya çal›flt›: “Say›n bayan, siz 90, kocan›z da 94 yafl›nda ve 73 y›ld›r evliymiflsiniz” dedi. “Bu yafl›n›zda ve bunca y›l birlikte olduktan sonra flimdi neden boflanmak istiyorsunuz?” Kad›n, karar›ndan vazgeçmeyece¤ini söyledi: “Evlili¤imiz uzun süredir iyi gitmiyordu zaten” dedi. “Fakat biz bekleyip çocuklar öldükten sonra boflanmay› uygun gördük...”• 79


O günlerde herfley ne kadar da masumdu! Gazeteci, yazar Hulûsi Turgut’un “Barzani Olay›” adl› kitab›ndan al›nt›lad›¤›m›z an›, bölgedeki son olaylar›n kökeni konusunda yeni ufuk oluflturuyor.

80

Tan›nm›fl Gazeteci ve Yazar Hulûsi Turgut, Türk bas›n›n›n özgeçmiflinMolla de “örnek bir araflt›rmac› gazetecilik olay›” olarak yer alan “M Mustafa Barzani”yle görüflmesi olay›n›n uzun y›llar sakl› tuttu¤u öyküsünü, geçen ay yay›mlanan “Barzani Olay›” adl› kitab›nda aç›klad›. “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu ve Türkiye Cumhuriyeti’ni XIX. yüzy›ldan beri meflgul eden bir Kürt afliretinin belgeseli” ön tan›t›m›yla içeri¤ini özetledi¤i kitab›nda Hulûsi Turgut, konuyla ilgili olarak bugüne de¤in bilinmeyen birçok olay› ilk kez gün ›fl›¤›na getirmekte ve “konuyu günümüze tafl›yan merdivenin basamaklar›n›” gözler önüne sermektedir. “Araflt›rmac› gazetecilik” kavram›n›n gerçekte ne oldu¤unun, hak edilmifl bir yetkinlikle örneklendi¤i “Barzani Olay›”ndan al›nt›lad›¤›m›z ve yazara Diyarbak›r’daki 7. Kolordu’nun o dönemdeki komutan› Korgeneral Faruk Güventürk taraf›ndan anlat›lan afla¤›daki “an›”, bölgedeki özellikle son günlerde tan›k olunan olaylar konusunda okurlar›m›zda yeni ufuklar oluflturacakt›r. YAZAN: HULÛS‹ TURGUT iliyorsunuz, Diyarbak›r yak›nlar›nda, Urfa yolu üzerinde Amerikal›lar’›n Pirinçlik Askeri Üssü var. Buras›, Ortado¤u’yu gözetleyen büyük bir radar üssü... Bu üsse, bir süre önce Amerikal› bir korgeneral geldi, beni ziyaret etti. Misafir general, bu arada, Güneydo¤u Anadolu da¤lar›nda yabani keçi av›na ç›kmak istedi¤ini söyleyerek, bizden yard›m istedi. Ben de kendisinin yan›na, bölgeyi bilen, da¤a tepeye t›rmanabilen bir tercüman rehber verebilece¤imi ifade ettim. Amerikal› pafla, bir cipe binmifl, yan›na adamlar›n› alm›fl, bizim tercüman›m›z›n refakatinde Güneydo¤u Anadolu da¤lar›nda dolafl›p duruyor. Avlan›p avlanmad›¤›n› da pek bilmiyo-

B

rum. Döndü, geldi. Tekrar kendisiyle beraber olduk. Ama, beraber olmadan önce, yan›na verdi¤im tercüman rehberden gerekli bilgileri alm›flt›m. Amerikal› korgeneral, bana teflekkür etti, iyi bir av partisi yaflad›¤›n› söyledi. Kendisini sükûnetle dinledim. Konuflma s›ras› bana gelmiflti. Gözlerinin içerisine baka baka flunlar› söyledim: “Say›n Korgeneral, Güneydo¤u Anadolu Bölgesi’ndeki Kürtçülük cereyan›n› nas›l buldunuz? Barzani’nin adamlar›, bölgeden ‘vergi’ ad› alt›nda haraç topluyor muymufl? Da¤daki çobanlar, size bu konuda neler söyledi?” Amerikal› general, flaflk›n flaflk›n bana bakmaya bafllad›, ben ise konuflmam› sürdürdüm: 81


BD KASIM 2008

“Say›n Korgeneral, görüyorum ki sizin yan›n›za tercüman rehber olarak verdi¤im kifli ile da¤ bafllar›nda karfl›laflt›¤›n›z ve çoban zannetti¤iniz baz› kiflilerin Türk kurmay subay› oldu¤unu herhalde hesap etmemiflsiniz. Siz, Güneydo¤u Anadolu da¤lar›na yabani keçi av›na de¤il, Türkiye’de Kürtçülük cereyan› hangi noktada diye istihbarat toplamaya gelmiflsiniz.” Bu konuflmamdan sonra Amerikal› general, karfl›mda âdeta bir heykel gibi oldu. Art›k söz bitmiflti, vedalaflt›k... Amerikal›’yla vedalaflt›k ama, bizim yapaca¤›m›z ifller daha bitmemiflti. Çünkü kurmay subay›m, Amerikal›’n›n, da¤lardan çok de-

¤iflik türlerde tafl toplad›¤›n› ve bunlar› bir sand›¤a yerlefltirdi¤ini söyledi. Ben de kurmay subaya, “O tafllar› bize getirin, sand›¤›n içerisine bu yöreden baflka tafllar doldurun, Amerikal› ülkesine o tafllar› götürsün” dedim. Kafa iyice kar›flm›flt›. Adam bir yandan Kürtçülük konusunda istihbarat topluyor, bir yandan da bizim da¤lar›m›zda ve tepelerimizde hangi madenlerin bulundu¤unu tespit etmeye çal›fl›yordu. Amerikal›’n›n toplad›¤› bu tafllar›, sand›¤› ile daha sonra incelenmek üzere Ankara’ya, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü’ne gönderdim. Say›n Turgut, iflte Do¤u Sorunu’nun temelinde bunlar var.•

Her gün yeni bir gün do¤ar ve her bu yeni gün, beraberinde yeni umutlar getirir. Yaflamda bulundu¤unuz tepeden belki de bu yeni ve güzel günü göremiyorsunuz. Belki de hâlâ umutsuzluk ve korku vadisinde ç›rp›n›p duruyorsunuz. Sevincin ne oldu¤unu ö¤renemeyece¤inizi kara kara düflünüyorsunuz. Fakat tüm bu olumsuzluklar içinde yine de yeni ve güzel bir gün do¤uyor. Bu yeni gün önce tüm insanlar›n kafalar›nda ve yüreklerine do¤uyor. Benim ve sizin de kafalar›m›zda ve yüreklerimizde do¤uyor. Önümüzde henüz bir bulan›kl›k görünüyor. Kar›fl›kl›k ve anlaflmazl›klar içindeyiz belki de... Ama yeni bir uyumun, ezgiler biçiminde yeryüzüne da¤›ld›¤›n› ve yay›ld›¤›n› duyuyoruz. Size kendi yaflam›n›z› yaflama hakk›n› kazanman›z› ve bundan sonra da yaflamdaki gerçek amac›n›z› bulman›z› ö¤ütlüyorum. Bunu yaparsan›z yar›n›n dünyas›nda sizin de yeriniz olacakt›r.• 82

TRT’de 1986 yılından sonra başladığı seslendirme sanatçılığı ve spikerlik görevini ilerideki yıllarda çeşitli özel televizyonlarda sürdüren tanınmış spiker Rüştü Erata, iki yıldan buyana Türk dili bilinci konusunda önemli bir çalışma gerçekleştiriyor. Radyo, televizyon ve tiyatroda Türkçe’yi olması gerektiği düzeyde seslendiren spikerler, sunucular, seslendirme sanatçıları ve tiyatro sanatçılarının bu özel çalışma kapsamında seslendirdikleri Türkçe’yi bir kılavuz yapıtta biraraya getiriyor. Yeditepe Üniversitesi, Mütercim ve Tercümanlık Bölümü’nde öğrencileriyle paylaştığı Türk dili bilinci konusundaki birikimlerini Rüştü Erata, bir sanatçı özeni yanısıra bir yurttaş sorumluluğuyla şimdi de, “Türkçe’nin Sesli Kılavuzu” yapıtında yeni meslektaşları ve “Türkçe’ye saygı duyan” okurlarıyla paylaşıyor.

SONSUZA DEK DOGRU VE GÜZEL TÜRKÇE

TÜRKÇE’N‹N SESL‹ KILAVUZU GEL‹YOR! YAZAN: RÜfiTÜ ERATA enim çocuklu¤umda ülkemizde televizyon yoktu, kitaplar vard›, radyo vard›, düfllerimiz vard›. “Robinson Crusoe”, “Arz›n Merkezine Seyahat”, “Define Adas›” gibi pek çok serüvene kitaplarla ulaflm›fl, kimileyin o kitaplarla efl zamanl› olarak radyodaki “Çocuk Saati” program›nda usta tiyatrocular›m›z›n oyunlar›yla düfllere dalm›flt›k. Ne güzelim seslerdi onlar, ne usta oyuncular!.. Ma-

B

cide Tan›r’lar, Müflfik Kenter’ler, Metin Serezli’ler, Ifl›k Yenersu’lar, Haluk Kurdo¤lu’lar, Tijen Par’lar, Rüfltü Asyal›’lar, Ecder Ak›fl›k’lar, Sema Aybars’lar, Arsen Gürzap’lar, Can Gürzap’lar... Ülkemizde ve gezegenimizde olup bitenleri TRT radyosundan ö¤renirdik, Türkçe’yi en iyi konuflan, dinlemesi doyumsuz seslerden, Zafer Cilasun’dan, Jülide Gülizar’dan... Radyoda e¤itici-ö¤retici e¤lendirici programlar olurdu, yine gü83


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

zelim-usta seslerin sundu¤u... Alt›n Soylu’lar, Melek Dener’ler, Bengül Erdamar’lar, Bilgi Gökçeer’ler, Mahmut Balç›n’lar, Esin Öngören’ler, Elçin Temel’ler, Aylin Özmenek’ler, fiebnem Savaflç›’lar, Baflak Do¤ru’lar, Osman Nuri Özüvar’lar... RT ve Devlet Tiyatrolar›’n›n ilkeli gelene¤i gündelik yaflam›m›zda baflköfleye yerlefliveren televizyonlu dönemde de sürmüfl, o seçkin seslere yeni renkler kat›lm›flt›. Haberlerde Sevim Cambaz’lar, Aytaç Kardüz’ler, Çetin Çeki’ler, Ülkü Giray’lar, Lami Sesar’lar, Mesut Mertcan’lar... Tiyatro sahnelerinde Zekai Müftüo¤lu’lar, Alev Sezer’ler, Kamran Usluer’ler, Köksal Engür’ler, Mehmet Atay’lar, Lemi Bilgin’ler, Özlem Ersönmez’ler, Sungun Babacan’lar, Meral Babacan’lar ve daha niceleri... TRT’nin eriflti¤i her yerde, yal›n yurttafl›n kula¤› kendi yerel a¤›zlar›n›n yan›s›ra iflte böylesine yetkin bir Türkçeye aç›kt›. Ben de o “yal›n” yurttafllardan biri olarak yetiflmifl ve 1988’de TRT’nin açt›¤› “Seslendirme Sanatç›l›¤› S›nav›”n› afl›p seslendirmen, 1989’da aç›lan “Spikerlik S›nav›”n›n ard›ndan da spiker olmufltum, hem de hiçbir özel e¤itim almadan!.. “Ne büyük bir yetenekmifl!” dedirtmeye mi çal›fl›yorum yoksa?.. Yoksa, çok çarp›c› bir konuya

T

84

dikkat çekmeye mi çabal›yorum?.. Yan›t› belli bu sorular›n elbette... Bir zamanlar “dil kirlenmesi” kavram›n›n “yaln›zca” dilbilimcilerce dillendirildi¤i bu ülkede “yal›n” bir yurttafl kendi dilini, ulusal dilini “hiçbir” özel çabaya gereksinmeksizin tertemiz, güzel ve yetkin biçimde konuflabiliyordu!.. Yafllar› 50 ve üzerinde olanlar›n iç geçirerek an›msayaca¤›, daha genç olanlar›nsa belki de dudak büzüp umursamayaca¤› o kiflilikli dönem 1990’da noktaland› ne yaz›k ki!.. Birbiri ard›na, hiçbir önhaz›rl›k ve denetim olmaks›z›n aç›lan özel radyo ve televizyonlar›n tümünün spiker, sunucu ve seslendirmenlerini TRT’den karfl›lamalar› elbette olanaks›zd›. Öylesi bir sunu-istem dengesizli¤i ortam›n› yaratt›, kendi “ben yapt›m oldu”cu yoz ortam›n›!.. lusa niteli¤imizin, birli¤imizin, dirli¤imizin baflat arac› olan Türkçe, içine düflürüldü¤ümüz ortamda, 18 y›ld›r bas›n ve yay›n kurulufllar›m›z›n sorumsuz yaklafl›mlar›yla h›zla y›pran›yor. Türkçe’mizin “do¤ru ve güzel” kullan›m›n› on y›llarca sa¤layan TRT’nin bile, özel televizyon ve radyolarla “reyting” yar›fl›na kap›lan kimi yöneticilerinin elinde, bu toplumsal sorumlulu¤unun törpülendi¤ine tan›k oluyoruz. Üstelik, çeyrek yüzy›ld›r iv-

U

melenen bir süreçte, bir yandan “yabanc› dille ö¤retim” ilkokullara de¤in yayg›nlaflt›r›lmas›yla ‹ngilizce dilimizi yiyip bitiriyor, öte yandan da fleriat özlemcisi kesimlerce Arapça özentisi diri tutulmaya çal›fl›l›yor. elece¤imiz olan çocuklar›m›z›n bu karanl›k süreçte ulusal dillerini, dolay›s›yla “benliklerini” koruyabilmelerini beklemek safl›k olur. Her ülkenin ulusal kimli¤inin en önde gelen belirleyicisinin o ülkenin “ulusal dili” oldu¤u gerçe¤i do¤rultusunda, Türkçe’mizin korunmas›n› ve gelecek kuflaklara do¤ru biçimde aktar›lmas›n› kifli ya da “özerk ve bilinçli” olmayan kurumlar›n insaf›na b›rakmamak için, “Türkçenin Sesli K›lavuzu”nun oluflturulmas› “ivedi” bir zorunluluk olarak ortaya ç›k›yor. Gelin, geçmifl güzel günlere duyulan özlemle bafllayan ve günümüzün karamsar ortam›yla tad› kaçan yaz›m›z› bir umut ›fl›¤› yakarak sürdürelim. “Türkçenin Sesli K›lavuzu Tasar›s›” 2005’in ikinci yar›s›nda taraf›mca oluflturuldu ve Dil Derne¤i ile Ça¤dafl E¤itim Vakf›’ndan coflkun biçimde onay gördü, 2006 bafl›nda da ses kay›tlar›na baflland›. Tasar›m›zla, milyonlarca ö¤rencimize, yurttafl›m›za ve gelecek kuflaklar›m›za, bilgisayar ortam›nda “do¤ru” olarak yaz›lan Türkçe

G

bir sözcü¤ün “do¤ru ve güzel” Türkçe “sesli” karfl›l›¤› sunuluyor. Tasar›m›z›n ürünü olarak yurdumuzun her yerine “ücretsiz” olarak ulaflt›r›lacak CD’de ve internet ba¤lant›lar›nda, Dil Derne¤i’nin “Türkçe Yaz›m K›lavuzu”ndaki tüm sözcükler, baflta yukar›da adlar›n› and›¤›m ses de¤erlerimiz olmak üzere, kimileri art›k aram›zda olmayan, kad›nl›-erkekli tam 70 özgün “renk ve söylem”deki sesimizce dillendiriliyor. Tamamlanmas›na yaln›zca birkaç ay kalan tasar›m›zla, art›k 70 milyon yurttafl›m›z ve gelecek kuflaklar›m›z, ulusal dilimiz Türkçe’mizin sözcüklerinin “do¤ru” söylenifllerini, Türkçe’mizin en yetkin, en seçkin seslerinden duyma olana¤›na kavuflacak. unun ne demek oldu¤unu gözünüzde canland›rabilmeniz için vurgulayay›m: Art›k 50 yafl ve üzerindeki yurttafllar›m›z›n “tertemiz” bir Türkçe’ye sahip olmalar›nda en büyük role sahip olan spiker, sunucu ve tiyatrocular›m›z ayn› katk›y› “sonsuza dek” sürdürecekler!.. Bu tasar›ya desteklerini esirgemeyerek, “çocukluk-gençli¤imin tertemiz dil ortam›na ulaflma yolunu” 70 milyon yurttafl›m›z ve gelecek kuflaklar›m›za açan Dil Derne¤i ile ÇEV’e, özellikle de seslerini hiçbir karfl›l›k beklemeden ba¤›fllayan de¤erlerimize ne denli teflekkür edilse azd›r.•

B

85


YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer İzgü

SABO

iz çocuklar ona “Yunus Dede” deriz. Apartman›m›z›n girifl dairesinde oturur. Babam, onun hiç kimsesi olmad›¤›n› söyler. Gerçekten, bunca bayramlar geçer, yaz tatilleri geçer, onun kap›s›n› çalan birini göremeyiz. Ama biz çalar›z. Bazen elimizde bir börek taba¤› olur, bazen iç pilav olur, bazen de bir kase çorba... Gözlerinin içi güler Yunus Dede’nin... Hiç konuflmaz bizimle, salt elini uzat›r, saç›m›z› okflar. Bizimle konuflmaz; ama Sabo’yla konuflur. Sabo onun köpe¤i... Daha do¤rusu apartman›n köpe¤i... Öyle sevimli bir köpek ki Sabo... Kulaklar› uzun, kuyru¤u k›sa, gri tüylerinin aras›nda yamal›k gibi duran sar› lekeler... Yunus Dede hep onunla konufltu¤u için midir bilemem, sanki Sabo öyle bakar ki yüzümüze “Bu köpek flimdi bir fley söyleyecek” deriz, yani konuflacak. A¤z› kapan›p aç›lacak, Yunus Dede’nin ona anlatt›klar›n›, o bize anlatacak. Sabo’nun flimdiye dek bir kez havlad›¤›n› bile duymad›k. Yaln›z, birtak›m sesler ç›kar›r, inler gibi, viyaklar gibi... “Nas›ls›n Sabo?” “I››yyhiiiyyyaaa...” “Yürü Sabo...” “Yürü Sabo” diyen Yunus Dede’dir. Çocuklar, hepimiz biliriz, Yunus Dede’yle birlikte karfl› kald›r›ma geçecekler, caddenin o kald›r›m›ndan

B

86

Yunus Dede hep onunla konufltu¤u için midir bilemem, sanki Sabo öyle bakar ki yüzümüze “Bu köpek flimdi bir fley söyleyecek” deriz, yani konuflacak. 87


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

köprüye de¤in gidecekler, orada karfl› kald›r›ma geçecekler, sonra o park›n içine... Oturduklar› banka bile öyle al›flm›flt›r ki Sabo, o bankta birileri oturuyorsa, birkaç kez orada dolan›r, Yunus Dede’ye bakar, hem öyle bir bak›fl ki, “Ah iflte, yine birileri yeri kapm›fl” der gibi... o yo, oturanlara h›rlamaz, k›zg›n k›zg›n da bakmaz. Yunus Dede’nin oturdu¤u bank›n yan›na dikilir, bazen de arka ayaklar› yerde, ön ayaklar› yar› k›vr›lm›fl, oturur. Ama gözleri hep Yunus Dede’dedir. Daha do¤rusu Yunus Dede’nin dudaklar›na bakmaktad›r. Biz çocuklar çoktan inanm›fl›z: “Bu Sabo, Yunus Dede’yi dinliyor.” ‹yi de Yunus Dede Sabo’ya ne anlat›yor? Birkaç kez onun “Naciye” dedi¤ini duymufltuk. En çok Naciye’yi anlat›yordu. Bilmiyorduk, Naciye efli miydi, annesi miydi, yoksa bilmedi¤imiz k›z›n›n ad› m›yd›? Babam, “Mutlaka efli olmal›” diyordu. Bilmiyorduk ki Yunus Dede evlenmifl miydi, çocuklar› var m›yd›? Biz bu apartmana tafl›nd›¤›m›zda o, bu girifl kat›nda oturuyordu. Kimse de onun hakk›nda bir fley bilmiyordu. Çamafl›rlar›n› kendisi y›kard›, balkona asard›. Bir kez duymufltum, çamafl›rlar›n› asarken, Sabo’ya, “Naciye’nin de y›kad›¤›

Y

88

çamafl›rlar kar gibi beyaz olurdu” diyordu. Akflamüzeri balkonuna otururdu, biz Sabo’yu göremezdik, Sabo mutlaka dizlerinin dibinde olurdu. Yunus Dede m›r›l m›r›l bir fleyler anlat›rd›, hatta el kol iflaretleri yapt›¤› bile olurdu. Niçin bizimle konuflmazd› Yunus Dede Sabo’yla konuflurdu, hiç bilmezdik. Büyüklerimiz de bilmezlerdi. Bazen de balkonda kitap okurdu. Ama dudaklar› yine k›p›rdard›. Mutlaka okudu¤u fleyleri Sabo’nun da bilmesini istiyordu, onun için sesli okuyordu. Ama sesi, konuflmas› kimseyi rahats›z etmezdi. Biz sokakta oynarken bazen Sabo’nun bafl›n› balkon demirlerinin aras›nda görürdük. Kimbilir, 盤l›klar›m›zdan etkilenir, coflar, belki o da soka¤a ç›kmak, bizimle oynamak isterdi. Ama Yunus Dede Sabo’yu bir bafl›na soka¤a salmazd›. azen oyundan bafl›m›z› kald›r›r, “Sabo, Sabo” diye seslenirdik. Sabo’da “I››yyhiiyyyaaa” diye bize yan›t verirdi. Yunus Dede mi? Bize bak›p gülerdi, bazen de el sallard›. Acaba Yunus Dede köpe¤iyle ayn› odada m› yatard›? Ona geceleri de mi bir fleyler anlat›rd›? Sabo uykusu gelince esner miydi? Yunus Dede anlatmas›n› sürdürürken o gözlerini kapat›r uyur muydu? Hangisi önce kal-

B

kard›? Yoksa Yunus Dede’yi Sabo mu uyand›r›rd›?

Yunus Dede bize el sallard›. Ya Sabo’nun dönüflü? Büyük bir utku kazanm›fl gibi bafl› dimiz de, büyüklerimiz de dik, sepet a¤z›nda, ad›mlar daha hep onu düflünürdük, h›zl›... Niye h›zl› ki? Eh, bir an önSabo’ya bir fley olursa ce bu tavuk boyunlar› kaynat›ls›n, Yunus Dede ne yapard›? taba¤›na dökülsün, Sabo bir güAcaba baflka bir Sabo zel karn›n› doyursun. Yine bafllarmu arard›? Yoksa iyice suskunlafl›r d›k Sabo’yla konuflmaya: hep Sabo’sunu mu düflünürdü? “Sabo, bana o boyundan bir Mutlaka Sabo’yu her zaman tane versene... Bak verirsen, ben y›k›yordu Yunus Dede... Çünkü de sana köfte getiririm.” Evet evet, Sabo’ya köfte götüSabo mis gibi kokard›. Kendisi de ütülü pantolonlar giyer, renimiz de olurdu. “Bu köfte Sabo’nun...” diyeak gömleklerirek uyar›rd›k Yune k›rm›z› kraMutlaka Sabo’yu nus Dede’yi... vatlar takard›. her zaman y›k›yordu Bir köftemizi Ya¤murlu k›fl peçeteye sarm›fl günlerinde koYunus Dede... Çünkü ay›rm›flsak, annecaman flemsiyeSabo mis gibi kokard›. lerimiz k›zmazsini açar, SaKendisi de ütülü lard›. Bir köfte, bo’yu da flemsiama Sabo’ya veryenin alt›na al›rpantolonlar giyer, ak di¤imiz sözü tutd›. Ve yine dugömleklerine k›rm›z› mufl olurduk. daklar› k›p›r k›kravatlar takard›. O bize bir tap›r... Kimbilir vuk boynu verir belki de eski ya¤murlar›, çocuklu¤unun ya¤- miydi? Yok can›m... Biz zaten Sabo’yla flakalafl›yorduk. murlar›n› anlat›rd›. Sabo’nun küçücük bir sepeti O pazar sabah› bir havlama vard›. “Sabo’nun” diyorum; çün- sesiyle uyand›k. Acaba Sabo kü o küçük sepet hep Sabo’nun mu? Sabo hiç havlamam›flt› ki, a¤z›nda olurdu. Sabo, sepetini hiç duymam›flt›k ki, onun sesini ›s›rm›fl, soka¤a ç›km›flsa, bilirdik bilmiyorduk ki... ki Yunus Dede tavukçuya gidiKarfl› apartmanda oturan Suat yor, Sabo’ya tavuk boyunlar› ala- Amca bize telefon etti: cak, Sabo’da kendi yiyece¤ini “Sabo balkonda yaln›z, durkendisi tafl›yacakt›. O zaman ses- madan havl›yor, yan›nda Yunus lenirdik Sabo’ya: Dede yok.” “fiölenler olsun Sabo, afiyetler Sabo havl›yor ha... Bütün olsun Sabo!..” dairelerin kap›lar› aç›ld›. Birbi-

B

89


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

rimize salt flunu söylüyorduk: “Sabo havl›yor.” Evet, duyulmam›fl fley, görülmemifl fley... Sabo sanki y›llar önce havlamay› unutmufl, flimdi havlamaya bafllam›flt›. partman›n d›fl›na ç›kt›k. Sabo bir balkona ç›k›yor, bir içeri kofluyor, durmadan havl›yordu. Öyle ki gözleri kocaman olmufltu. Sanki bizlerden bir fleyler istiyordu. Havlama ara s›ra a¤›t sesine dönüflüyordu. Babam, “Sak›n Yunus Dede’ye bir fley olmas›n?” dedi. Çocuklar, büyükler bafl›m›z› sallad›k. ‹yi de nas›l açaca¤›z kap›y›? Evet, babam kap›n›n ziline durmadan bas›yor kap› aç›lm›yordu. Balkona ulaflabilirdik; ama onun da demiri vard›. Büyüklerimiz içeriye girmek için ç›rp›n›yorlard›. Sonunda Selim Amca polise telefon etti. Polisle cankurtaran ayn› anda geldiler; ama kap›y› nas›l açacaklard›? Acaba yak›nda bir çilingir var m›yd›? Arkadafl›ma sordum, çilingir, kap›lar› birtak›m ayg›tlarla açarm›fl. Ama bu pazar günü çilingir nereden bulunacakt›? Babam, “Caddede var; ama bugün kapal›d›r” dedi. Umars›zl›k içinde bekliyorduk. Hiçbir fley yapam›yorduk. Sabo durmadan havl›yor, sesi bir inceliyor, bir kal›nlafl›yordu. Polislerden biri üstüne telefon etti ve “Kap›n›n kilidini k›raca¤›z” dedi. Hepimiz öyle heyecanlanm›fl-

A

90

t›k ki, fiahin Amca elindeki keskiyle kap›n›n kilidini k›rmaya çal›fl›rken, soluk alm›yorduk. Baflard› fiahin Amca, kilidi kolayca k›rd›. Biz çocuklar d›flar›dayd›k. Önce cankurtaran›n doktoru girdi, arkas›ndan polisler... Bilmem ki kaç dakika sürdü, bana çok uzun bir zamanm›fl gibi geldi. Sedyeyle Yunus Dede’yi d›flar› ç›kard›lar. Yafl›yormufl. Çocuklar hep bir a¤›zdan ba¤›rd›k: “Yunus Dede yafl›yormufl.” Yunus Dede’yi cankurtaran›n içine koydular ve al›p götürdüler. Peki Sabo? Ah Sabo, sanki sedyenin bir ucundan yakalayacakm›fl gibi, hem Yunus Dede’ye bakmaya çal›fl›yor hem de ayak alt›nda dolafl›yordu. Cankurtaran›n kap›s› kapan›p araba hareket edince Sabo bir süre ard›ndan kofltu. Sonra birden durdu, bize, çocuklara, büyüklere bakt›. Çok flaflk›nd›. Soran gözlerle bak›yordu gözlerimize:

“O

nu nereye götürüyorlar? O benim arkadafl›md›. fiimdi kim benimle konuflacak, kim bana bir fleyler anlatacak?” Ça¤›rd›k Sabo’yu... Durmadan kap›s›n›n kilidi k›r›lm›fl daireye girip ç›k›yordu. ‹nanam›yordu Yunus Dede’nin gitti¤ine... Biz mi? Biz çocuklar da inanam›yorduk. Büyüklerimiz Yunus Dede’nin dairesinin kap›s›na bir

gün sonra baflka bir kilit takt›rd›lar ve kilitlediler. Sabo mu? Sabo hiçbir evin konu¤u olmad›. Çocuklar, onu evlerimize sokmaya çal›fl›yorduk; ama girmesiyle ç›kmas› bir oluyordu. Kap›y› açmakta gecikirsek, a¤lar gibi sesler ç›kar›yordu. Yunus Dede’nin kap›s›n›n yeni anahtar› bizdeydi. Benim annem, baflka anneler, biz çocuklar, Sabo’ya yiyecek haz›rl›yorduk. Kap›y› aç›yor “Sabo, Sabo” diye sesleniyorduk.

O hep balkondayd›. Görüyorduk zaten soka¤a ç›kt›¤›m›zda... ‹kide bir ön ayaklar›n› balkonun ön duvar›na uzat›yor, oradan soka¤a bak›yordu. Belli ki Yunus Dede’yi bekliyordu. Koydu¤umuz yiyecekler balkonda birikiyordu. Sabo yemiyordu. fiahin Amca biliyordu. Sahibi gitti¤i için onun birkaç gün yemeyece¤ini, ama sonra yavafl yavafl yemeye bafllayaca¤›n› söylüyordu. Bekliyorduk. Sabo’yu çok seviyorduk.•

Ö¤retmen, ö¤rencilerine çeflitli sorular soruyor, onların “mucize” sözcü¤ünün anlamını bulmalarını istiyordu. Sorularından biri, “‹nsan yirminci kattan düflüp de ölmezse buna ne denir?”di. Ö¤renciler, hep bir a¤ızdan, “Tesadüf, ö¤retmenim” diye yanıt verdiler. Ö¤retmen bu yanıt üzerine soruyu bir de flu biçimde sordu: “Peki, insan yirminci kattan ikinci kez düfler de ölmezse ne denir?” Ö¤renciler yine hep bir a¤ızdan, “fians” yanıtını verdiler. Bu yanıt üzerine ö¤retmen sorusunu yeniden de¤ifltirmek zorunda kaldı: “Peki bu durum üçüncü kez olursa?” dedi. Ö¤renciler, yine hep bir a¤ızdan yanıt verdiler: “Alıflkanlık...”• Doktora muayene olmaya giden bir adam, kapının üstünde flu duyuruyla karflılafltı: “Birinci vizite: 50 YTL, ikinci vizite: 25 YTL.” Adam içeri girince doktora hemen elini uzattı: “Merhaba doktor bey!” dedi. “Ben yine geldim...” Doktor, hastas›n› muayene ettikten sonra hastasına reçete yazmayarak ona bir tavsiyede bulundu: “Geçen kez verdi¤im ilaçlarınızı kullanmaya devam edin” dedi.• 91


YAKINDAN TANIDIKÇA

SUDOKU

Yücel Aksoy

Canan Onural

Kansere meydan okuyan bilim adam›:

Sigmund Freud Kolay

D

Zor CananOnural@butundunya.com.tr Yan›tlar 102’nci sayfam›zdad›r. 92

oktor Sigmund Freud, tesadüfen ziyaretine gelen özel doktoru Felix Deutsch’a, a¤z›ndaki küçük flifli gösterdi. Kendince pek önemli de¤ildi bu flifl, ama son zamanlarda onu oldukça rahats›z etmeye bafllam›flt›. Deutsch, sa¤ tarafta, damak ile çenenin birleflti¤i yerdeki fliflkinli¤in kanser olabilece¤i-

ni düflündü¤ünde, elinde olmayarak sarard›, heyecanland›, ne diyece¤ini flafl›rd›. Bu olay 1923 y›l› Nisan ay›nda oluyordu. Psikanalizin yarat›c›s› Dr. Freud bu tarihten sonra 1939 y›l› Eylül ay›na de¤in yaflad›; 16 y›ldan fazla bu korkunç hastal›¤a direndi. Kendisini ve yap›tlar›n› mahvedecek her türlü zorluklara, tehditlere, sevdiklerini kaybetmesine, hatta Nazi rejimi yüzünden vatan›ndan kovulmas›na karfl›n, hiç durmadan çal›flt›, zaman zaman tahammül edilmez a¤r›lar›na karfl› pes etmeden savaflt›. Freud’un yaflam› ac›lar üzerine kurulmufltu. Hastal›¤› ortaya ç›kmadan iki y›l önce, çok sevdi¤i iki kifliyi kaybetmenin flokunu yaflad›. Birincisi çok sevdi¤i çal›flma arkadafl› Anton von Freund idi. 39 yafl›ndayken sarkom ameliyat› olan, sonras›nda ciddi bir nevroz geçiren arkadafl›n› topra¤a verdi¤i gün Hamburg’dan gelen bir telgrafta, çok sevdi¤i k›z› Sophie’nin bir akci93


BD KASIM 2008

denle birkaç gün burundan yemek borusuna yerlefltirilen sonda ile beslendi. aralar biraz iyilefltikten sonra, dama¤› kapatan ve hastan›n yemesine olanak sa¤layan bir protez tak›ld›. Freud bu apareyi “ucube” diye adland›r›yordu. Protezi a¤›za yerlefltirmek ise yine küçük bir operasyonla olanakl› oldu. Bu arada sa¤ kula¤› iflitme fonksiyonunu kaybetmiflti. Freud art›k k›z› Anna’dan baflka yard›mc› kabul etmez olmufltu. Aralar›nda da flöyle bir anlaflma yapm›fllard›: Freud’un hastal›¤› ne denli dramatik olursa olsun ikisi de duygusall›ktan uzak, so¤ukkanl› hareket edeceklerdi. Gerçekten de bu anlaflmaya ikisi de sad›k kald› ve tüm s›k›nt›lar, ac›lar aralar›nda giz olarak kald›. Freud, kendisinden hiçbir fleyi gizlememesini doktorundan rica etti. Her ne olursa olsun aç›kça ö¤renmek istiyordu. Sa¤l›k yönünden zaten ac›lar içinde olan Freud, 1933 y›l›nda iktidara gelen Hitler’in uygulamalar›yla daha da zor durumda kald›. Hitler, büyük meydanlarda Freud’un kitaplar›n› yakt›r›yordu. 1936 y›l›nda 80 yafl›n› kutlayan ünlü bilim adam›n›n evine, Einstein, Mann, Wells, ve daha birçoklar›n›n gönderdi¤i çiçek ve tebrik telgraflar› ya¤arken, Leipzig’de Gestapo dokto-

Y

¤er rahats›zl›¤› geçirdi¤i ve hastaneye kald›r›ld›¤› bildiriliyordu. Freud, k›z›n›n yan›na gitmeyi çok istiyordu; ama o günlerde Almanya ile Avusturya aras›nda tren çal›flm›yordu. Zaten iki gün sonra da Sophie’nin ölüm haberi geldi. 923 y›l›nda, a¤z›nda endifle verici bir flifllik baflgösterdi. Acaba Freud, bir doktor olarak bunun önemli bir rahats›zl›k oldu¤unun bilincinde miydi? Ameliyat oluncaya de¤in bundan, doktoru hariç kimseye, hatta ailesine bile söz etmedi¤ine bak›l›rsa, herhalde biliyordu. Dr. Felix Deutsch hemen ilk

1 94

ameliyat›n› yapt›; ama k›sa bir süre sonra tümörün tekrar büyüdü¤ü görüldü. Birincisinden daha kapsaml› bir ameliyat daha yap›lmas› gerekiyordu. Fakat ikinci ameliyat, ancak 6 ay sonra yap›labildi. Çünkü Freud, çoktan buyana planlad›¤› bir yolculu¤unu gerçeklefltirmek üzere k›z› Anna ile birlikte Roma’ya gitti. Yolculuk dönüflü ameliyat›n› Dr. Pichler, 4 ve 11 Ekim tarihlerinde olmak üzere iki ayr› günde yapt›. Hastal›k, yaln›z dama¤a de¤il, çene alt› ve yanak dahil çevre dokulara da yay›lm›flt›. Alt çene tamamiyle, dama¤›n ise büyük bölümünü (a¤›z ve burun bofllu¤unu ay›ran bölge) ç›karmak gerekti. Freud’un yemesi ve konuflmas› olanaks›zd›. Bu ne-

run psikanalizle ilgili tüm yay›nlar›n› toplat›yordu. 1938’de Hitler Avusturya’y› ilhak edince Freud için art›k burada kalmak anlams›z ve tehlikeliydi. Aylarca süren u¤rafllardan sonra 1938 y›l› Haziran ay›nda trenle Fransa’ya, oradan da ‹ngiltere’ye geçti. Londra’da krallar gibi karfl›land›. Muazzam bir kalabal›k ve dünyan›n dört bir yan›ndan gelmifl bulunan gazeteciler kendisini bekliyordu. 1938 y›l›nda Freud’un kanserli bölgesinde yeni bir kuflkulu yara görüldü. Yine büyük bir ameliyat yap›ld› ama bofluna... 1939 y›l›nda Paris’te doktorlar›n yorumu, “tedavi edilemeyecek derecede ilerlemifl vaka” oldu¤u biçimindeydi. reud çekti¤i fliddetli a¤r›lardan dolay› uyuyam›yordu. O güne dek a¤r› kesici almamaya özen göstermiflti; ama art›k dayanam›yordu. Doktorunun da önerisiyle morfin almay› kabul etti. Gerçekten de az miktarda verilen morfin Freud’u rahatlatt› ve hemen, uzun zamand›r hasret oldu¤u uykuya dald›. Psikanaliz’in yarat›c›s› ünlü doktor Sigmund Freud, y›llard›r çekti¤i ac›lar› 23 Eylul 1939 günü geride b›rakarak sonsuzlu¤a göç etti.•

F

YucelAksoy@butundunya.com.tr 95


‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver

An›msayan

Kald› m›?

ra s›ra altm›fll› y›llar› anlatan ilginç mesajlar al›yorum. O y›llar› yaflayanlar›n gözünden yine o günlerin kayda de¤er olaylar›, yaflam tarz›, modalar›, gündemdeki sanatç›lar›, müzi¤i vs. Sizlere çocuklu¤umu yaflad›¤›m dönem olan altm›fll› y›llar›n bugün pek anlat›lmayan ve art›k çok az kiflinin an›msayabildi¤i kimi farkl› yönlerini yazmak istiyorum. K›r çiçeklerinin, sonbahar meyvelerinin, yaz bahçelerinin ve soba dumanlar›n›n rengiyle an›lar›mda kalm›fl olan o günlerin, yaflam›m›n ve yirminci yüzy›l›n en ilginç, en özgün dönemi oldu¤una inan›yorum. Çünkü herfleyden önce insanlar›n gelece¤e olan inanc› flimdikinden kat, kat fazlayd›. ‹sterseniz bu kez nostaljik de¤il, gerçekçi bir bak›flla altm›fllara dönüp o dönemin gerçekten anlat›lmaya de¤er farkl› yaflam kesitlerini an›msayal›m. O zamanlar... Okula giden ö¤rencilerin ezici ço¤unlu¤u baba ve a¤abeylerden kalma yamal› ceket ve pantolonlar› giyerler; ama kimse bundan utanmazd›. Çünkü ezici ço¤unluk zaten böyle giyinmekteydi. Anneler birer yama uzman› olduklar› için y›rt›k çoraplar› bile ustal›kla yamayabilirlerdi. Koca, koca adamlar görev yapt›klar› devlet dairelerine yamal› ceket ve pantolonlarla gidebilirler; fakat kimse garipsemezdi. Zaman›n koflullar› bunu gerektiriyordu. Tüm geçim s›k›nt›lar›na karfl›n hemen hemen

A

96

97


bütün tiyatrolar dolu salonlara perdelerini açarlar, yazl›k sinemalara gezici tiyatro topluluklar› gelir, biletler günler önce tükenir, kenar mahallelerdeki küçücük arsalardaki bahçe gazinolar›nda gencecik Bar›fl Manço, Cem Karaca, Erkut Taçk›n, Erkin Koray, Erol Büyükburç sahne al›r, mahallenin k›zlar› Erol Büyükburç ç›kt›¤›nda ortal›¤› y›karlard›. Muhitin yafll›lar›ysa elinde gitar› ve uzun saçlar›yla Erkin Koray’› görünce, “Evyah bitliler mahalleyi bast›” diye hay›flan›rlard› Okullarda yaln›zca varl›kl› ailelerden birkaç ö¤rencinin eflofman ve spor ayakkab›s› alabilecek durumu oldu¤u için beden derslerine pantolonlar›n paças› s›vanarak kunduralar ve fanilayla girilirdi. 98

Evlere telefon ba¤latmak için y›llarca s›ra beklenir, kimi uyan›k vatandafllar hat ba¤lanmas› yaklaflan s›ralar›n› yüklü ücretler karfl›l›¤›nda baflkalar›na satarlard›. Ifl›l ›fl›l al›flverifl merkezleri, plazalar henüz yoktu. Sümerbank ve Mahmutpafla’dan al›flverifl edebilmek insanlar› fazlas›yla tatmin ederdi. O s›ralar aç›lan bir ma¤aza vatandafllar›n ilk kez yürüyen merdivenle tan›flmas›n› sa¤lam›flt›. Oradan bir fley sat›n alacak durumda olmayanlar bile s›rf Türkiye’nin ilk yürüyen merdivenini görmek için ak›n ak›n o ma¤azaya giderlerdi. Bizim mahalle halk› da vapura binip topluca o yürüyen merdiveni görmeye gitmifller; fakat görevlilerin kuru kalabal›¤› ma¤azadan içeri sokmamak için ald›¤› önlemler yüzünden caddede durup, içeri bakmakla yetinmifllerdi. sl›na bakarsan›z o zamanlar tutuculuk az, hoflgörü çoktu. Bo¤az ve Marmara’n›n k›y› semtlerinde oturan bayanlar mayolar›yla ya da mayolar›n›n üzerine havlular›n› sararak rahatça evlerinden ç›k›p, sahil arsalar›nda yüzmeye gidip gelirler, kimse bunu garipsemez, genç k›zlar minicik flortlar ve eteklerle ‹stanbul’un her yerinde gezebilirler, kimse onlara laf atmazd›. ‹stanbul’da flehir hatlar› vapurlar› ve ahflap vagonlu tramvaylar-

A

dan oluflan toplu tafl›mac›l›k yetersiz oldu¤u için bir yerden bir yere gitmek ciddi zaman al›rd›. unun iyi taraf›ysa, uzakça bir muhitte yaflayan akrabalara ziyarete gitmek demek kesinlikle gece orada yat›ya kal›nacak anlam›na gelirdi. Çünkü ayn› gün içinde gidip dönmek olanakl› olmaz, konuklu¤a gidilen evlerde cümbür cemaat sofraya oturulur, TV hiç olmad›¤›, radyo ise yaln›zca kimi evlerde bulundu¤u için en büyük e¤lence sabahlara de¤in süren doyumsuz sohbetler olurdu. Uyku saatinde salon dâhil her köfleye yer yataklar› serilir, çocuklara bal›k istifi yatacaklar› ayr› bir oda aç›l›rd›. E¤er mevsim k›flsa yatmadan önce bu odalar muhakkak mangalla ›s›t›l›rd›.

B

O zamanlar en fazla rating alan program –s›k› durun– radyoda canl› olarak yay›nlanan Liseleraras› Bilgi Yar›flmalar›’yd›. Bu yar›flmalar her hafta radyodan yay›nlan›r, insanlar evlerde toplan›p heyecanla sorular› yan›tlamaya çal›fl›r, final gecesi rating rekorlar› k›r›l›rd›. ‹lkokulu bile bitirmemifl bir mahalle sakini bu yar›flmalar sayesinde didaktik fliirle, epik fliir aras›ndaki fark› ya da aruz vezniyle hece vezninin ne oldu¤unu bilirdi. En fazla dinlenen “talk-show” olan Orhan Boran ve Yuki ile U¤urlugil Ailesi’nin yay›nlanaca¤› günler iple çekilirdi. Akflamlar› kimsenin can› s›k›lmazd›. Bo¤aziçi köprüleri henüz yap›lmad›¤›ndan ‹stanbul’da lodos, kar, f›rt›na, tipi oldu¤u günlerde vapurlar çal›flmad›¤›ndan okula, ifle gidememe, hatta 99


gece eve dönememe durumlar›na s›kça rastlan›rd›. Bir yakada mahsur kalanlar o yakadaki yak›nlar›n›n evlerinde ya da sabahç› kahvelerinde gecelemek zorundayd›lar. Buna karfl›l›k elektrikler kesilmedi¤i müddetçe Bebek’ten, Aksaray’a, Kad›köy’den, Erenköy’e, Üsküdar’dan, Çaml›ca’ya tramvayla on kurufla gidebilirdiniz. y›llarda terörizmin “T”si bile yaflanmad›¤›ndan birkaç arkadafl Yeflilköy Havaalan›’na gider, güvenlik, arama, “xray” denetimine gerek duyulmad›¤› için elimizi kolumuzu sallaya, sallaya terminale girip saatlerce inip kalkan uçaklar› seyreder, uzak ülkelerden gelen turistlerden ellerindeki yabanc› dergileri bize vermelerini rica ederdik. Hiçbir görevli de ç›k›p,

O

100

bize, “Evlad›m siz kimsiniz? Burada ne ifliniz var?” demezdi. Zaten pek çok aile için çocuklar›n› havaalan›na götürüp, uçaklar› göstermek piknik ve bayram yerlerinden sonra gelen en büyük alternatif e¤lencelerdendi. Elektronik oyunlar, bilgisayar ve TV’ler henüz ortalarda yoktu; ama toplu halde komflular›n kap› zillerini çal›p kaçmak, baflkalar›n›n damlar›n›, camlar›n› tafllamak, öteki mahallelerin çocuklar›yla çete savafllar› yapmak, bostanlardan erik, ayva araklamak, yazl›k sinemaya kucak dolusu yast›kla gidip tüm mahalle halk›na sandalye tutmak, deniz kenarlar›nda midye toplay›p hemen orac›kta teneke üstünde piflirip, yemek çok daha e¤lenceliydi. Hijyen koflullar› oldukça kötüydü, tuvaletler alaturkayd› ve kimilerinde farelerin gelmemesi

için kapakl› bak›r sifonlar vard›. Tuvalet ka¤›d› diye bir fley yoktu. Yine de sa¤l›kl›yd›k. ünya hippileri Sultanahmet’te, Yener’in lokantas›nda toplan›p buradan eski püskü otobüslerle Nepal’e gitmek için start al›rlard›. Delikanl›lar Elvis’e, genç k›zlar Natalie Wood’a benzemeye çal›fl›rlard›. K›br›s için on binlerce insan›n topland›¤› mitingler yap›l›r, ateflli nutuklar at›l›rd›. Yan›l›r da Bo¤az’dan geçen bir Rus gemisine el sallarsan›z casus, komünist ya da vatan haini oldu¤unuz san›l›rd›. Hapse bile at›labilirdiniz. Yazl›k sinemalarda h›çk›r›klar içinde seyredilen filmlerde Hülya Koçyi¤it, Türkan fioray, Filiz Ak›n, Fatma Girik asla so-

D

yunmazlar, asla seviflmezler, en fazla al›nlar›na bir öpücük kondurulur, buna karfl›n evlenip, nur topu gibi çocuklar do¤ururlard›. Uzun, amans›z hastal›klar ya da feci trafik kazalar›n›n ard›ndan can çekiflerek ölürlerken bile saçlar› yap›l›, yüzleri makyajl› olurdu. Ayhan Ifl›k asla ölmezdi. Altm›fll› y›llarda k›fllar m› daha sert geçerdi? Yoksa kar m› yerde daha çok kal›r, ya da bize mi öyle gelirdi bilmiyorum; ama kar ya¤d› m› günlerce yokufllardan le¤enlerle kayard›k. San Remo flark› yar›flmalar› ‹talyanlar’dan çok Türkler’in ulusal problemi olmufltu. Birincili¤i kazanan flark›n›n üzerine hemen ertesi gün Türkçe sözler yaz›l›p k›rkbefllik plak ç›kart›l›rd›. San Remo’da flark›s› elendi¤i için intihar eden ‹talyan besteci Luici’nin ard›ndan Türkiye yas tutmufltu. 101


BD KASIM 2008

A

lmanya’ya giden ilk gurbetçiler, tatil için memlekete döndüklerinde tüylü flapkalar› ve omuzlar›na tak›p sesini sonuna de¤in açt›klar› pilli radyolar›yla sokaklarda dolaflmaya bafllay›nca olay olmufltu. ‹lk kez elektrik kablosu olmayan radyo görüyorduk. Plastik ambalajlar, pet flifleler henüz üretilmedi¤i için evlerde kullan›lan cam flifleler, bez torbalar, mantar t›palar ve daha pek çok akla hayale gelmeyen ›v›r z›v›r asla at›lmaz günün birinde kullan›lmak üzere saklan›rd›. Evimizde su ve turflu koymak için kullan›lan kocaman bir toprak küp oldu¤unu an›ms›yorum. O zamanlar plastik çöp torbalar› olmad›¤› için mutfak art›klar› oldu¤u gibi çöp tenekelerine boca edilir, ortal›¤› sinekler, sivrisinekler kaplar, ama kimse bundan ciddi bir rahats›zl›k duymazd›. Mahallede yaln›zca bir evde buzdolab› oldu¤u için herkes o

komfludan buz ve so¤uk su ister, buzdolab› tüm mahalleye çal›fl›rd›. ‹stanbul’da hemen her muhitte gayrimüslim komflular olur, paskalya, fleker bayram›, Noel, kurban bayram›, hamursuz gibi dini bayramlarda bu komflularla karfl›l›kl› kutlamalar yap›l›rd›. Musevi arkadafllar›m›z›n Bar Mitzva töreni günlerce konuflulur, “Müslüman”, “Gayrimüslim” demeden cenazelerde herkes son görev için ya kiliseye, ya camiye, ya da sinagoga giderdi. O günleri yaflayan biri olarak daha çok yazmak olanakl›, ama sizleri s›kmak da istemiyorum. Dünya elbette ki tersine dönmeyecektir. ‹yisiyle, kötüsüyle o günleri özlüyorum. Altm›fll› y›llar› her an›msay›fl›mda akl›ma ailece birlikte olman›n huzuru, iyi komfluluklar, mahalle dayan›flmas› gelir. Belki bir gün sizlere gri renklerle an›msad›¤›m huzursuz yetmiflli y›llar› anlat›r›m.• yazar.unver@gmail.com

“Sudoku”nun Yan›tlar›

Kolay 102

Zor

EVRENSEL KÜLTÜR Songül Saydam

“Alea iacta est”

“Zar At›ld›”

arihin ak›fl›na yön veren say›l› insanlardan biri olan Julius Caesar k›rk yafl›na vard›¤›nda konsül olarak seçildi. Roma’n›n eski soylu ailelerinden birinden gelmesine karfl›n salt buna dayanmak, bununla yetinmek gibi e¤ilimi yoktu. fi›k oldu¤u denli bilgiliydi. Derin bir zekâs›, flaflmaz bir belle¤i vard›. Antik ça¤ edebiyat›na, fliire ve tiyatroya düflkündü. Ayn› zamanda yazard›. Roma’n›n gücünü gösterdikçe ünü de art›yordu. Üçlü yönetimde pay›na Galya, (Kuzey ‹talya) düfltü. Yedi y›l boyunca Galya’n›n geri kalan bölümlerini ele geçirmekle u¤raflt›. Bu u¤rafl›lar›n› ünlü yap›t› “Galya Savafl›”nda yazd›. Yap›t›n› üçüncü kiflinin a¤z›ndan anlatarak kale-

T

me alm›flt›. “Roma’da ikinci olmaktansa bir köyde birinci olmak daha iyidir” diye düflünüyor ve kendini flöyle anlat›yordu: “Durum kritikti ve yedek kuvvet yoktu. Caesar arkadaki askerlerden birinin kalkan›n› kapt›. Cephenin önüne do¤ru ilerledi. Her komutana ad›yla seslenip onlar› ve askerlerini cesaretlendirdi. Onlara ilerlemelerini biraz daha seyrek durup k›l›ç sallama iflini de kolaylaflt›rmalar›n› emretti. Onun gelifli, askerlere yeniden umut ve cesaret verdi. Tüm tehlikelere karfl›n herkes komutan›n önünde elinden gelenin en iyisini yapmak istiyordu.” Roma’da Senato ve üçlü yönetimin öteki iki orta¤› onun hakk›nda iyi düflünmüyordu. Cras103


BD KASIM 2008

Bu deyimin bir de ikizi vard›: “Rubicon Köprüsü’nü geçmek” ya da Türkçe’de kulland›¤›m›z söylenifliyle “Köprüyü geçmek”. Roma’da s›rça köflkte oturanlar›n bilmedi¤i bir fley vard›. Caesar, fethetti¤i ve halk›n›n haklar›n› savundu¤u için büyük bir askeri kahramand›. Roma Senatosu ondan ve lejyonlar›ndan yararlanaca¤›na, güç alaca¤›na korkuya kap›l›p Caesar’dan tüm kazan›mlar›ndan vazgeçmesini istiyorlard›. Caesar bu emri onaylamad›. Ona savaflmaktan baflka bir yol b›rak›lmam›flt›. Geriye dönüflü olanaks›z bir ad›m atm›flt›: “Geri çekilemeyiz, önce flu küçük köprüyü geçece¤iz tüm sorunu k›l›ç çözecek. Alea iacta sus, Suriye seferinde öldürülünce Roma’da Pompeius kendini tek yönetici gibi görmeye ve bunu uygulamaya kalk›flt›. aesar’a senato komutanl›k süresinin bitti¤ini ve buyru¤undaki askerleri da¤›tmas› için haber gönderdi. Üst üste kazand›¤› zaferler onun Roma üzerinde nüfuzunu büyüttü¤ü gibi k›skançl›klar›ndan onu öldürtmeyi düflünen düflmanlar›n›n say›s›n› da art›rm›flt›. Caesar ile Roma aras›nda süren gizli pazarl›klar, onu sade bir yurttafl olarak Roma’ya getirmek hesaplar› açmaza girdi. Elinde tek bir birlik kalan Caesar karfl›s›nda Pompeius kendine çok gü-

C 104

veniyordu. “‹talya’y› lejyonlar›mla doldurmak için aya¤›m› yere vurmam yeter” diyordu. “Öyle bir durumdayd› ki Caesar, bir an duraksad›. ‘Tanr›lar›n iflareti olan ak›fl ve düflmanlar›m›z›n i¤reti davran›fllar›n›n iflaret etti¤i yönü kabul ediyoruz’ dedikten sonra tarihe mal olan ünlü “Alea iacta est” (Zar at›ld›) sözünü söyledi. Bu deyim ve öyküsü Suetonius’un “De Vita Caesarum” (Caesar’lar›n Hayatlar›) adl› yap›t›nda bu biçimde anlat›l›yor. Türkçe’de “Ok yaydan ç›kt›” ya da “K›l›çlar çekildi” deyimiyle efl anlaml› olan bu sözle Caesar, savaflmaktan baflka bir yolunun olmad›¤›n›, art›k zar at›ld›ktan sonra geri alman›n ya da oyundan geri çekilmenin olanaks›z oldu¤unu vurguluyordu.

est.” diyen Caesar askerleriyle ‹.Ö. 49 y›l›n›n Ocak ay›nda s›n›r› yani Rubicon Nehri’ni geçti. Bu olay “Büyük Roma ‹ç Savafl›”n› bafllatt›. Rumicon Nehri üzerinden geçti¤inde uzun zamand›r olmas› beklenen savafl bafllad›. Ve Caesar’›n yaflam öyküsünü oluflturan olaylar, savafllar dizi bir zincirin halkalar› örne¤i, bafllad›. 2057 y›ldan buyana ne zaman dönüflü olmayan bir durumla karfl›lafl›nca, geri çekilemeyecek bir ad›m atmak söz konusu oldu¤unda “Alea iacta est” (Zar at›ld›) sözü tüm dünyada yank›lan›r.• SongulSaydam@butundunya.com.tr

Üniversite ö¤renci yurdunun tek kiflilik odalarından birinde kalan ö¤renciye annesi, odasından memnun olup olmadı¤ını sordu. “Odam çok güzel, manzarası çok güzel, herfley çok güzel; ama” dedi o¤lu. “Tek flikayetim sa¤ımdaki ve solumdaki odalarda kalan kifliler.” Annesi, flikayetinin ne oldu¤unu sorunca o¤lu flöyle yanıtladı: “Solumdaki odada kalan kifli, geceleri saat birden sonra kafasını ‘Güm güm’ diye benim duvarıma vuruyor” dedi. “Sa¤ımdaki odada kalan kiflinin de bir ruhsal sorunu oldu¤u kesin... O da aynı saatlerde öteki duvarıma tekmeler savuruyor.” Annesini bu duruma çok üzüldü: “Hemen de¤ifltirsene odanı yavrum” dedi. “‹ki ruh hastasının odaları arasında sıkıflıp kalmıflsın. Buna dayanılır mı?” O¤lu, bu durumu annesi denli ciddiye almadı¤ını söyledi: “‹nan ikisinden de rahatsızlık duymuyorum, anne” dedi. “Nasıl olsa tam o saatlerde klarnet provası yapıyorum ve o sesleri duymazlıktan geliyorum.”• 105


5000 y›l önce düflen yaprak

106

Yaflam›m›z›n bir parças›n› oluflturan çay, bilir misiniz, bugünümüze tam 5 bin y›l önceki bir günün ikram›d›r YAZAN: ECE ORALCA Çin ‹mparatoru Shen Nung, 5 bin y›l önceki o gün rüzgarda savrulan bir yapra¤›n su kazan›na düfltü¤ünü ve bir süre sonra kaynar suyu k›rm›z›ya dönüfltürdü¤ünü görmeseydi, geçmiflte dedelerimiz de, bugün biz de, belki de bir yudum bile çay içemeyecektik. ‹mparator Shen Nung, yaln›zca imparatorlukla de¤il, o günlerde edinebildi¤i bilgisi çerçevesinde bilimle de ilgileniyordu. Bu ilgisi sonunda önemli bir olay›n ay›rd›na vard›. Sa-

vaflta askerler, önlerine ç›kan suyu içmeden önce kaynat›rlarsa, hasta olmaktan kurtuluyorlard›. ‹flte o gün rüzgarda savrulan bir yaprak, mikroplar›n yok edilmesi için kaynat›lan suya düflüp de renk vermeye bafllay›nca, bu de¤iflik oluflum, bilim adam› imparatorun gözünden kaçmad›. Yeni içecek askerleri hastal›ktan korumakla kalm›yor, onlara ayr›ca zindelik de veriyordu. Savafltaki askerler için bu içecek, tam da, “mumla aransa bile bulunmaz” de¤erdeydi. Çay›n askerler aras›ndaki ünü, çok geçmeden din adamlar› aras›nda da yay›ld›. Çinli Budist Rahip Yeisei, çay›n meditasyon s›ras›nda olumlu etkilerini gördü. Bu sihirli içecek, medi107


BD KASIM 2008

Çay›n çiçe¤i beyaz renkli ve hofl kokuludur.

tasyon s›ras›nda düflünce gücünü dinç tutuyordu. Rahiplerin istedi¤i de buydu. Çay daha sonra keflifller ve Zen rahipleri taraf›ndan Japonya’ya götürüldü ve önce din adamlar› aras›nda, sonra da halk aras›nda h›zla yay›ld›. ir süre sonra çay, hem haz›rlan›fl, hem ikram biçimleri aç›s›ndan Çin ve Japon kültürlerine göre iki ayr› özelli¤in sahibi oldu. Japonya’da çay sunumu törensel bir boyut kazanm›flt›. Buna göre çay›n haz›rlan›fl› ve sunumu, zarif, hofl ve sayg›l› biçimde olmal›yd›. Bu düzeyi elde edebilmek için y›llar süren bir e¤itim ve pratik gerekiyordu.

B 108

Kimi kaynaklar, havan›n niteli¤i gibi birçok ö¤enin çay›n tad›n› etkiledi¤ini, bu nedenle çay›n o an›n aromas›n› içerdi¤ini öne sürüyor. Zen ö¤retisinden ö¤elerin yer ald›¤› çay törenlerine, savafl ve iç çat›flma dönemlerinde bile, kifliler savafl ve fliddeti an›msatan k›l›çlar›yla kat›lamazlard›. Çay Japonya’dan sonra, Portekiz üzerinden Avrupa’ya ve ‹ngiliz kolonicileri taraf›ndan da Amerika’ya yay›ld›. *** ‹ngiltere’nin “Times” gazetesinde dört ay önce yay›mlanan ilginç bir haberde ise çay›n yay›lma alan› ülkelerle de¤il, “insanl›k” sözcü¤üyle tan›mlan›yor ve çay›n, insanl›k için dünyan›n en güzel içece¤i oldu¤u ileri sürülüyordu. Ve bu sat›rlar›, insanlar›n bu konudaki yak›nmas›n› dile getiren baflka sat›rlar izliyordu: “Yeryüzünün hemen her yerindeki çay tiryakisi insanlar, bu güzel içece¤in hem rengini hem tad›n› hem de ikram biçimini bozan ve bu güzel içece¤i kimliksiz bir s›v›ya dönüfltüren çay pofletlerinden nefret ediyorlard›.” Nereden ç›km›flt› çay› torbaya sokmak fikri? Böyle zevksiz bir bulufl, kimin akl›na gelebilirdi? Asl›nda çay› “torbaya sokmak” fikri kimsenin akl›na gelmifl de¤ildi. Yeryüzündeki birçok bulufl gibi, “poflet çay” da bir rastlant› sonu ortaya ç›km›flt›. Yüzy›l önce New Yorklu kah-

ve tüccar› Thomas Sullivan, “Bu içecek para kokuyor” diyerek, çay ticaretine de giriflmiflti. ‹sterseniz biz burada aradan çekilelim ve “çay› çay olmaktan ç›karan” poflet buluflunun öyküsünü birlikte BBC’den dinleyelim:

“A

ma ifller pek iyi olmad›¤›ndan biraz tasarruf yapay›m diye düflünmüfl ve çay›n› tan›tmak için muhtemel al›c›lara yollad›¤› eflantiyonlardan k›smaya karar vermifl. “Çay›, eski usul bol bulamaç, torbalara doldurup yollamak yerine, küçük miktarlarda, minik ipek pofletlere koyarak yollamaya bafllam›fl. “Ama al›c›lar Sullivan’›n eli s›k›l›¤›n› yanl›fl anlam›fl. “Pofletleri kesip içindeki çay› demli¤e koymalar› gerekirken, pofleti oldu¤u gibi demli¤e at›vermifller. “Sullivan’›n buluflu Amerika’da k›sa zamanda tutulmufl. Çay tiryakileri kitleler halinde poflet çaya dönmüfl. “Ve ipek poflet de 1930’da yerini ka¤›da b›rakm›fl. “Fakat poflet çay›n, Amerika’dan ‹ngiltere’ye gelifli tam 50 y›l gecikmeli... “Çünkü ‹ngiliz çay tiryakileri bu Amerikan bulufluna uzun süre kuflkuyla yaklaflm›fllar. “Yine de bugün ‹ngiltere’de poflet çays›z bir yaflam düflünmek

çok zor. Ülkede bir günde içilen 130 milyon fincan çay›n yüzde 96’s› poflet çünkü...” *** Türkiye’nin çayla tan›flmas› ise, 1787 y›l›nda, Japonya’dan getirilen çay tohumlar›n›n ekilmesiyle bafllam›flt›. Bursa çevresinde gerçekleflen ilk ekim çal›flmalar›, iklim koflullar›n›n olumsuzlu¤u nedeniyle baflar›s›zl›kla sonuçlanm›flt›. 1917 y›l›nda, zaman›n “Halkal› Ziraat Mektebi Alisi” Müdür Veki-

li ve Botanikçi Ali R›za Erten, devam eden teknik çal›flmalar› sonucunda, 16 fiubat 1924 tarihinde Rize’de çay yetifltirilmesi için meclisten onay alm›fl ve böylece günümüz çay üretiminin temelinin at›lmas›n› sa¤lam›flt›. Türkiye, çay tar›m alanlar›n›n geniflli¤i bak›m›ndan üretici ülkeler aras›nda 6’nc›, kuru çay üretiminde 5’inci, y›ll›k kifli bafl›na tüketimde ise dünyada 4’üncü s›rada yer al›yor.• 109


HAYVANLARIN DÜNYASI Erdoğan Sakman

1001 Güzel Söz Derleyen: Halil Can ‹NSAN, düflünmek, inanmak ve sevmek için dünyaya gelmifltir. J. J. Rousseau

KEND‹N‹ oldu¤u gibi kabul etmek istemeyen tek varl›k insand›r. Aristo

BAfiLICA üç tür insan vard›r: Bilgisever, ünsever ve parasever... Platon

EN çok hoflland›¤›m›z insan, kendimize benzetti¤imiz insand›r. Montaigne

H‹ÇB‹R varl›k, insan denli yükselemez ve onun denli alçalamaz. Friedrich Holderin

‹NSA ANLIK her gün ilerliyor; fakat insan hep ayn› kal›yor. E. Gebiel

EN kötü insanlar, birine gereksinim duyduklar›nda, dünyan›n en iyi insan› kesilirler. Ebner Eschenbach

B‹R merdivenin basama¤›, üzerinde dinlenmek amac›yla de¤il, kiflinin aya¤›n› biraz daha yüksek bir basama¤a tafl›mas›n› olanakl› k›lacak bir zaman dilimi içinde kullan›lmak üzere düflünülmüfltür. Thomas Huxley

‹NSANLAR size karfl› de¤ildirler. Yaln›zca kendilerinden yanad›rlar, o kadar. Gerald Fowler ‹NSANLAR her zaman bir kahraman olamazlar; ama her zaman insan olabilirler. Benjamin Franklin K‹M‹ zaman büyük sonuçlar›n, küçük fleylerin sonucunda ortaya ç›kt›¤›n› dikkate al›nca, düflünüyorum ki, küçük fley yoktur. Bruce Barton 110

S›rtlan avlar›n› ak›ll›ca yakalar

S›rtlanlardan biri olan Benekli S›rtlan (Hyaena crocuta) ya da insan›n içini ürperten garip gülme sesi yüzünden Gülen S›rtlan, lefl yiyici olarak bilinir.

zerleri gibi uzun köpek diflleri ve bat›c› t›rnaklar› olmad›¤›ndan av›n›n üzerine atlay›p difllerini bo¤aza geçirerek av›n› soluksuz b›rakamaz ve kan ak›tamaz.

Fakat özellikle Afrika bozk›rlar›nda açl›ktan ölmemek için kendinden iri hayvanlar› da avlamay› ö¤renmifltir. Aslan, kaplan, jaguar ve ben-

Her canl› gibi s›rtlan›n da temel amac›, soyunu sürdürmektir. Bunun için korunmas›, üremesi ve kuflkusuz beslenmesi zorunludur. Bozk›r hayvanlar›

B‹RARAYA gelmek bafllang›çt›r. Bir arada durabilmek ilerlemedir. Birlikte çal›flmak baflar›d›r. Henry Ford TÜM dünyay› memnun etmenin olana¤› yoktur. Jean de La Fontaine ZENG‹N kifli elindekini yeterli görendir. R. W. Emerson

111


BD KASIM 2008

u çözüm ilkesinin kullan›lmas›yla Türk güçleri yaklafl›k 50 bin askerini kaybetmifltir. Türkler de ayn› çözüm ilkesini uygulad›klar›ndan karfl› güçlerin de kayb› 50 bin kadar olmufltur. Fakat o zaman ki Osmanl› Devleti’nin çok genifl topra¤›ndan asker toplama özelli¤i düflman taraf›ndan unutulmufltur. Çanakkale’nin taze güçlerle sürekli beslenmesiyle zay›flatma ilkesi çözüm getirmemifltir. S›rtlanlar da dikkatle seçtikleri güçsüz ya da hasta bir memeliyi, sürü biçiminde sürekli korkutucu, ürkütücü sesler ç›kararak ve durmadan taciz ederek (Çanakkale üzerinde hiç kesilmeyen düflman atefli gibi, öyle ki taraflar›n silahlar›ndan ç›kan kurflunlar›n havada çarp›flt›klar› söylenir) yorar yani güçsüz b›rak›rlar. Sonuçta zavall› av

B

boynuzlar› d›fl›nda kendilerini koruyacak yap›da olmad›klar›ndan, ancak çok h›zl› koflarak canlar›n› kurtarabilirler. vc›larla ayn› ortamda yaflayan tüm hayvanlar onlardan daha h›zl› koflarlar; ama pusuya yatan ve k›sa aral›klarda çok h›zl› olan avc›lar, avlar›n› ço¤unlukla yakalarlar. Güçlü pençe, kasl› vücut ve k›sa mesafelerde çok h›zl› hareket edebilme ve uzun delici difl özellikleri s›rtlanlarda yoktur. Aç da kalamayacaklar›na göre av yakalama sorununu çözmeleri gerekir. Tüm canl›lar sorunlar›n› belli çözüm ilkeleri kullanarak çözer-

A 112

ler. ‹nsanlar›n büyük bir ço¤unlu¤u sorunlar›n› çözseler bile hangi çözüm ilkesini kulland›klar›n›n ay›rd›na varmazlar. Bu ilkelerden biri, küçültmek ya da azaltmakt›r. ‹nsan toplumlar› aras›nda yap›lan savafllarda bile bu ilke kullan›l›r. Bunun için düflman önce zay›flat›l›r. Düflman güçleri küçültülür. Bu, ya karfl› güçler yok edilerek ya da savaflamayacak duruma getirilerek yap›l›r. Bunun en tan›nm›fl örne¤i Çanakkale Savafllar›’d›r. Birçok devlet biraraya gelerek kara ve deniz güçlerini ço¤alt›p Türk güçlerini sald›r›larla, top ateflleriyle sürekli atefl alt›nda tutarak zay›flatmak ve böylece hem ‹stanbul’u hem Anadolu’yu ele geçirmek istemifllerdir.

güçsüz kal›p kendini savunamayacak durumda yere y›¤›l›r. Bu durumu bekleyen s›rtlanlar, çok güçlü çeneleriyle ve her biri av›n bir yerinden et ve ya¤ parçalar› kopararak hatta ince kemikleri k›rarak kar›nlar›n› doyurmaya bafllarlar. S›rtlanlar›n uygulad›¤› bu zay›flatma, azaltma ya da küçültme ilkesinin insanlar taraf›ndan da kullan›lmas› yarad›l›fl›n ilginç yönlerinden biridir. Buna dayan›larak denilebilinir ki insan çözemedi¤i sorunlar›n nas›l ve hangi çözüm, ilke ya da ilkeleri kullan›larak sonuca ulaflabilece¤ini do¤adan ö¤renebilir. Güç olan ve ilk bak›flta çözülemeyen sorunlar›n çözülebilir ya da çözümleri bilinen daha küçük parçalara ay›r›larak ki ad›na “Analiz” denmektedir, sonuca ulaflt›r›lmas› insanlar›n çok s›k kulland›klar› yöntemlerden biridir.•

Küçük Ayflegül karnını tutarak annesine geldi ve “Karnım çok a¤rıyor” diye yakındı. Annesi hemen kararını verdi: “Üzülmene gerek yok, midenin içi bofltur, o nedenle a¤rıyordur” dedi. “fiimdi onu doldururuz, a¤rın da hemen geçer.” Gerçekten de birkaç lokma birfleyler yedikten sonra karnının a¤rısı tümüyle geçti. Ertesi gün babasının bafl a¤rısından yakındı¤ını duyunca, annesinden önce Ayflegül atıldı ve babasının bafl a¤rısının hem nedenini hem de çözümünü söyledi: “‹çi bofl oldu¤u için a¤rıyordur baflın babac›¤›m” dedi. “Biraz bir fleylerle doldurursan, merak etme, hemen geçer.”• 113


S

eksenine merdiven dayam›fl yafll› babayla onu ziyarete gelen 45 yafl›nda ve sayg›n bir ifli olan o¤lu salonda oturuyorlard›. Hal hat›rdan, çoluk çocuktan, havadan sudan sohbet ettikten sonra, o¤lu sustu ve ayr›lman›n sinyalini verdi. O anda oturduklar› kanepenin yan›ndaki pencerenin pervaz›na bir karga kondu. Yafll› baba kargaya gülümseyerek biraz bakt›ktan sonra o¤luna sordu: “Bu ne o¤lum?” O¤lu flaflk›n, yan›tlad›: “O bir karga baba...” Yafll› baba kargaya biraz daha bakt›ktan sonra yine sordu: “Bu ne o¤lum?” O¤lu daha da flaflk›n, yine yan›tlad›: “Baba, o bir karga!” Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle bafl›n› sa¤a sola çeviriyor, bafl›n› yan yat›r›yor, havaya bak›yor, sonra bafl›n› yine onlara çeviriyordu. Yafll› baba üçüncü kez sordu: “Bu ne?” O¤lunun flaflk›nl›¤› sab›rs›zl›¤a döndü: “O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni duymuyor musun?” Yafll› baba dördüncü kez de GÖNDER‹: AL‹ NALÇACI sorunca o¤lunun sabr› taflt› ve sesini yükseltti ve “Baba bunu neden yap›yorsun?” diye sordu. “Dört kezdir onun ne oldu¤unu soruyorsun, sana yan›t veriyorum ve sen hâlâ sormaya devam ediyorsun. Sabr›m› m› deniyorsun?” Babas› yüzünde hâlâ bir gülümseme yerinden kalkt›, içeri odaya gitti ve elinde bir defterle döndü. Bu bir an› defteriydi. Oturdu, sayfalar›n› kar›flt›rd› ve arad›¤›n› buldu. Sevgiyle gülümseye devam ederek sayfas› aç›k durumda defteri o¤luna uzatt› ve o sayfay› okumas›n› söyledi: “Bugün 3 yafl›ndaki minik yavrumla salondaki kanepede otururken yan› bafl›m›zdaki pencerenin pervaz›na bir karga kondu. O¤lum tam 23 kez onun ne oldu¤unu sordu. 23 soruflunda da ona sevgiyle sar›larak, onun bir karga oldu¤unu söyledim. Rahats›z olmak m›? Hay›r! Onun sorusunu masumca tekrar edifli içimi sevgiyle doldurdu.”•

KARGA

114

B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın

1 Ok biçimindeki 77 katl› “Chrysler” binas›n›n bulundu¤u kent afla¤›dakilerden hangisidir? a) New York b) Chicago c) Los Angeles ç) Detroit 2 Naziler’den kaçan ressamlar Hofmann, Albers ve Mondrian’›n s›¤›nd›klar› ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) Fransa b) Belçika c) Amerika ç) Türkiye 3 ‹ngilizce’nin ABD’de konuflulan lehçe say›s› kaçt›r? a) 2 b) 4 c) 3 ç) 6 4 ‹stanbul fiehir Tiyatrosu komedi bölümünün 1911’deki ad› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Anfi Tiyatrosu b) Amfi Tiyatrosu c) Asti Tiyatrosu ç) Aiti Tiyatrosu 5 Sinemaskop tekni¤inin sinemada uyguland›¤› y›l afla¤›dakilerden hangisidir? a) 1963

b) 1953 c) 1949 ç) 1947 6 Afrika’dan getirilen ilk zenci kölelerin ayak bast›klar› yer afla¤›dakilerden hangisidir? a) Long Island b) Boston c) Virginia ç) Houston 7 Karada ve suda kullan›labilen araç afla¤›dakilerden hangisidir? a) Amfibi b) Ametist c) Amerind ç) Amfipot 8 ‹lk film gösterisinin yap›ld›¤› y›l kaçt›r? a) 1877 b) 1887 c) 1905 ç) 1896 9 Amforalar›n nerede yap›ld›¤›n› gösteren mühürün vuruldu¤u yer afla¤›dakilerden hangisidir? a) Bo¤az b) Kulp c) Alt ç) Yan 10 Robert Luzarches taraf›ndan yap›m›na 1220’de bafllanan yap› 115


ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz afla¤›dakilerden hangisidir? a) Notre-Dame Kilisesi b) Eiffel Kulesi c) ‹stanbul Dikilitafl ç) Galata Kulesi 11 Sönümleyicinin eflanlaml›s›

afla¤›dakilerden hangisidir? a) Debriyaj b) Fren c) Amortisör ç) Kriko 12 Avustralya’da yaflayan “sa-

kall›” canl› türü afla¤›dakilerden hangisidir? a) Çekirge b) Kertenkele c) Kene ç) Kaplumba¤a 13 ‹ngiltere’nin 1962’de kurdu¤u Antarktika sömürgesinde hak iddia eden iki ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) Arjantin-Bolivya b) Arjantin-Fransa c) Arjantin-Hollanda ç) Arjantin-fiili 14 1906 y›l›nda ‹stanbul’da dünyaya gelen ve Türkiye futbol liglerini gerçeklefltiren spor yöneticisi kimdir? a) Orhan fieref Apak b) Hasan Polatkan c) Hasan Polat ç) Süleyman Seba 116

15 Kutsal M›s›r bo¤as› Apis’in

sergilendi¤i müze afla¤›dakilerden hangisidir? a) British Museum, Londra b) Louvre, Paris c) Topkap›, ‹stanbul ç) Etnografya, Ankara 16 1933-1952 y›llar› aras›nda ya-

p›lan Amsterdam-Ren kanal›n›n uzunlu¤u kaç metredir? a) 25 b) 72 c) 45 ç) 50 17 Osmanl› devletinde kullan›lan gümüfl sikkedeki kraliyet aslan›n›n al›nd›¤› ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) Hollanda b) Belçika c) Fransa ç) ‹ngiltere 18 Mindanao Adas›’ndaki Apo Yanarda¤›’n›n bulundu¤u ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) fiili b) Endonezya c) Filipinler ç) Malezya 19 Neyzen Tevfik’in soyad› nedir?

a) Koçu b) Kolayl› c) H›z›r ç) Bodrumlu Yan›tlar 139’uncu sayfam›zdad›r.

MARS DAK‹KACALARI

‹kinci Bölüm

ar› beyaz çizgili tiflörtlü adam›n ad› Henry imifl. Dayanamay›p kaç›nc› Henry oldu¤unu sordum. Gülümseyerek saymaya bafllad›: “Dedemin dedesinin babas›n›n ad› Henry imifl. Onun da erkek kardeflinin o¤lu Henry olmufl. Dedemin dedesi ve kendisinin de adlar› Henry imifl. Onun kuzenleri aras›nda da tam üç Henry var. Amcam ve onun o¤ullar›ndan en büyü¤ü de...” “Tamam, tamam” dedim. “Anlafl›ld›. Sana Sonuncu Henry diyebilirim san›r›m.” “Yok, diyemezsiniz. Benim o¤lumun da ad› Henry, iki ay sonra do¤acak torunum da Henry olacak.” Çatt›k yahu... Adama bir espri yapal›m dedik dersimizi ald›k. Adam mühendis... Devlet ‹statistik Enstitüsü gibi yayl›m atefline tutuyor insan›... Bu kadar da

S

bilimsellik biraz fazla de¤il mi? “Bizim ailede hiç Henry yok” dedim. “Hristiyan bir aile olmad›¤›n›za göre normal” dedi. Susup konuyu abartmamaya karar verdim. Henry kutusundan ç›kard›¤› bir ayg›t› bana uzatt›: “Lütfen bunu bafl›n›za tak›n.” Gözlük gibi bir bölümü olan acurgut bucurgut birfleydi. Çok temiz ve kompleks bir iflçili¤i vard›. Bafl›ma yerlefltirip gözlerimi aletin yuvalar›na oturttum. Henry e¤ilip yan›ndaki dü¤meye dokundu. Bir ç›nlama sesi ile alet hareketleniverdi. ‹çinde küçük küçük ekranlar var san›yordum; ancak yoktu. Hiçbir ›fl›k m›fl›k görmüyordum. Ayg›t›n iki parças› kulaklar›m›n alt›na do¤ru bask› yap›yordu. Henry hem gözlerime hem de kulaklar›ma gelen parçalar› önündeki baflka bir ayg›ttan ald›¤› sinyallere göre ince ince ayarlad›. 117


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

“Nedir bu?” “Görüntü, ses, koku ve titreflimleri do¤rudan sinir uçlar›n› etkileyerek beyne yolluyoruz.” “Yani göz, kulak gibi organlar› pas geçiyorsunuz.”

“E

vet. Ara birimlerin alg›lama, derleme ve beyni uyarma sistemleri hem çok yavafl hem de yetersiz. Biz

bunlar› atlayarak beyni do¤rudan depoluyoruz.” “Vaay, böyle bir fleyin yap›labilece¤ini sadece sinemalarda, filmlerde görürüz san›rd›m. Me¤er yap›lm›fl bile.” “Sinirleri do¤rudan etkilemek otuz y›ldan beri var; ancak flimdi daha yeni yeni beynin bilgileri nas›l depolayabildi¤ini, nas›l bir algoritma kulland›¤›n› ö¤reniyoruz.” “Böylece?” 118

“Böylece e¤itim ve ö¤renim y›ld›r›m h›z›yla yap›labiliyor. Birkaç dakika içinde birkaç ayl›k bilgi depolanabiliyor.” “Okullar topu atacak desene.” “Okullar ça¤ d›fl› kald›lar. Bilim herfleyi de¤ifltirir.” “Teknoloji yani.” “Tam de¤il. Teknoloji bilimin sadece küçük bir parças›d›r, arayüzüdür. Bilim beyinde oluflur. Makineler onu depolarlar, uygulan›r hale getirirler.” Harika. Tam arad›¤›m yere gelmifltim. Benim gibi bir bilim psikopat› için buras› bir lunaparkt›. “Ee, o zaman depolad›¤›n›z gibi silebiliyorsunuz da bilgileri herhalde.” “Evet, bu olas›” dedi Henry; ama bu soruyu sormamdan pek hazetmedi¤i yüzünden okunuyordu. Eliyle beni iteleyerek bir koltu¤a oturmam› sa¤lad›. S›rt›m› dayay›p bafl›m› geriye att›rd›. “Ac›tmaz, de¤il mi?” “Hay›r. Hiç ses ç›karmadan otur. Gelen görüntülerden pek birfley alg›layamayabilirsin, endifle etme.” “Ne olacak?” “Beynin farkl› depolama alanlar›na eflzamanl› çok h›zl› görüntüler depolayaca¤›z. Ayn› anda binlerce farkl› görüntü belle¤ine yerleflecek. T›pk› optik fiber kablolar gibi milyonlarca bilgi beynin farkl› noktalar›na depolanacak. Burada zaman kavram› göreceli olarak çok h›zl› bir biçimde akacak. Örne¤in birkaç

y›ll›k zaman› birkaç dakika içinde yaflayacaks›n. Tabii bu görecelik senin gerçek yaflam›na etkin olmayacak.” “‹nan›lmaz do¤rusu. Pekala, beynin böyle bir kapasitesi var m› ki?” “Çok daha fazlas› var. Rüyalar› düflünün. Saniyenin küsuru kadar bir zamanda saatlerce süren rüyalar görürüz. Bu da böyle bir fley. Yoga, beynimizin sadece üçbinde birini kullanabildi¤imizi söylerdi. Oysa beyin do¤ru kullan›lsa neredeyse s›n›rs›z bilgi depolayabilir.” “Ya sesler?” “Onlar da ayn› flekilde verilebiliyor. Ayn› anda de¤iflik frekans aral›klar›ndan milyonlarca farkl› sesi beyne depolamak mümkün. Hem de h›zland›rarak.” öyleyecek bir fley kalmam›flt›. Benim bilim s›n›r›m hayli zorlan›yordu. Hem ürküyordum hem de bir an evvel bafllayal›m istiyordum. “Pekala, bafll›yor muyuz?” “Çoktan bafllad›k bile.” “Ama bir fley hissetmiyorum.” “Tabii ki öyle olacak. Duyular›n›z devre d›fl›nda. Söyleyin bana, Fildifli Sahili’nin resmi baflkenti nedir?” “Yamoussoukro.” “Nas›l bildiniz?” Vaaay. Nas›l bildim hakikaten? Ben Fildifli Sahili’nin yerini bile bilmezdim ki baflkentini bi-

S

lebileyim. Bir an acaba neler bilmekteyim flu anda diye düflündüm; ama flans›m› fazla zorlamay›p an›n koflullar›na teslim olmaya karar verdim. “Bu yöntemle bilgi yüklemesi flimdiye kadar kimlere yap›ld›?” “Henüz halka dönük bir çal›flma yok. Üst düzey devlet insanlar›n›n bir k›sm›na yap›ld›. Ço¤unluk hâlâ konuya ürkek yaklafl›yor.” “Bakanlar veya devlet baflkanlar›?”

“Bu konuda bilgi vermeye yetkim yok. Do¤rusunu söylemek gerekirse, yetkinin d›fl›nda, üst düzey çal›flmalar› yönlendiren sadece birkaç insan var ve bu konudaki tüm çal›flmalar çok gizli tutuluyor.” “Bir fley daha soray›m. Yükledi¤iniz bilgiye ulaflmak konusunda bir s›k›nt›m olacak m›?” “Hay›r. Kesinlikle çok rahat eriflebilece¤iniz bellek düzenekleri oluflturuluyor. Depolanan bilgi, hem yerlefltirilirken iyi s›119


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

n›fland›r›l›yor hem de ayn› bilgi birkaç defa geri istenerek ve kontrol edilerek verildi¤i için bir çeflit pekifltirme oluyor.” u ifllemler olurken ateflimin ç›kmaya bafllad›¤›n› hissettim. Bafl›mda garip bir a¤r› peydahlanm›flt›. Bütün bunlar psikolojik de olabilirdi; ama yine de sordum. “Kendimi çok iyi hissetmiyo-

B

rum. Ateflim ç›k›yor gibi.” “Bu çok do¤al. Nas›l bir atlet koflarken vücudu ›s›n›rsa sizin de beyin damarlar› afl›r› çal›flt›¤› için benzer bir durum söz konusu. Ayr›ca beyninizin daha önce kullan›lmam›fl alanlar› çal›flmaya bafllad›lar ve h›zla enerji tüketiyorlar. Bu da ateflinizin ç›kmas›n› sa¤l›yor. Gayet normal.” “Babam vücutta belli miktarda fosfor oldu¤unu, bunu beyin ve vücudun di¤er uzuvlar›n›n 120

paylaflt›¤›n› söylerdi. Bu nedenle bilim insanlar›n›n iri ve güçlü olmad›klar›n›, çok iri ve güçlü insanlar›n da çok ak›ll› olmad›¤›na inan›rd›.” “Her zaman do¤ru olmasa da geçerli bir varsay›m. Çizgi filmlerde bile aptal insanlar iri yar›, ak›ll›lar ufak tefek ve çelimsiz olarak çizilirler.” “Fareler ve ‹nsanlar”, Lennie... John Steinbeck. Nobel Ödüllü yazar›n 1937’de ilk bas›m› yap›lm›fl roman›.” Sadece “Fareler ve ‹nsanlar” roman›ndaki Lennie de öyleydi” demek istemifltim; ama birden kitab›n ilk bas›m›na kadar her türlü bilgiye sahip oldu¤umu hissettim. ‹nan›lmaz bir duyguydu. Yapt›¤›m k›sa özetle birden mutlu oluverdim. Henry beni bir süre yaln›z b›rakaca¤›n› söyleyerek odadan ç›kt›. Öylece uzan›p güya beynime dolan bilginin tad›n› ç›karmaya devam ettim. Birden cep telefonum titremeye bafllad›. Sessize alm›flt›m, dolay›s›yla çalam›yor; ama cebimde k›p›rdan›p duruyordu. Elimi cebime at›p el yordam›yla durdurdum. Sonra da ç›kart›p kapatacakt›m ki sanki fleytan dürttü, kendime do¤ru çevirip fotograf çekim dü¤mesine bas›verdim. Bir klik sesi duyuldu. Hemen ard›ndan kapatma tuflunu t›klay›p kapat›verdim. Aradan bir iki saniye geçmeden odaya birinin girdi¤ini hissetim. Kafamdaki z›mb›rt› etraf›m› görmemi engelledi¤inden

çevreyle iletiflimim sesler düzeyinde oluyordu. “Buradan telefonla konuflamazs›n›z efendim” dedi gelen. “Fark›nday›m” diye yan›tlad›m. “Aç›k kalm›fl, yan›t vermeden kapatt›m ben de.” “Alabilir miyim? Siz dönerken geri alabilirsiniz.” “Tabii. Buyrun.” Telefonu uzatt›m. Adam ç›kt› gitti. Öylecene arkama yasl› bir vaziyette bir, birbuçuk saat kald›m. Derken kap›n›n d›fl›ndaki seslerden kalabal›k bir grubun geldi¤ini anlad›m. Kap› aç›ld›. Henry’nin sesi duyuldu. “Yükleme yaklafl›k onbefl dakika önce bitti. Transplex ayg›t›n› alabilirim.” Demek ad› buydu. Transplex. Gelece¤in okulu. Hofl. Ayg›t› verip gözlerimi aralad›m. Henry, yan›nda Çinli çocuk

Leong ve siyah kad›n Alice ile yan› bafl›mda dikiliyorlard›. Odada onlardan baflka dört adam ve üç kad›n daha vard›. Henry gülümseyerek s›rt›mdan tutup beni kald›rd›. “Tam 78 saattir burada oturuyorsunuz.” “78 saat mi? Yani üç günden fazla. Nas›l olur? Bana göre sadece bir, bilemediniz birbuçuk saat geçti.” “Zaman görecelidir demifltik. Hat›rlars›n›z.” “Ya yeme içme, tuvalete gitme falan?” “Onlar hat›rlanmas› gerekmeyen bilgiler s›n›f›nda diye düflünebilirsiniz. Neyse, art›k büyük gün geldi. Az sonra bafll›yoruz. Tabii siz de haz›rsan›z.”• (Devam edecek) AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr

Üç k›z arkadafl çölün ortas›nda arabayla gidiyorlard›. Hava çok s›cakt› ve araban›n motoru bir anda durdu. ‹nip bakt›klar›nda, motoru yeniden çal›flt›ramayacaklar›n› anlad›lar. Çölde uzunca bir yürüyüfl yapmalar› gerekti¤inden, her biri arabadan bir fleyler ald›. Yaflça büyük olan, bir flifle su, ortanca bir paket bisküvi ve küçük olan da araban›n kap›s›n› söküp ald›. Çölde yürümeye bafllad›lar ve bir süre sonra dinlenmek için mola verdier. Mola s›ras›nda küçük olan›n yan›ndaki araba kap›s›na bir anlam veremeyen iki arkadafl, ona, kap›y› neden yan›na ald›¤›n› sordular. Genç k›z biraz düflündü ve “fieyy” dedi. “Çok s›cak olursa pencereyi aç›p serinlerim diye düflündüm de...”• 121


“Yaflam›n içinde kulland›¤›m›z sözcükler duygular›m›z› ve düflüncelerimizi düzenliyorlar. Olumsuz sözcükler içimizdeki heyecan› yok ederken, sürekli içimizde f›s›ldad›¤›m›z olumlu sözcüklerse, bizi hem yönetmekte hem de kendimizi daha iyi duyumsamam›z› sa¤lamaktad›r…” Böyle diyor uzmanlar! Ve “yeni bir bafllang›ç için” 10 sözcükten oluflan bir mutluluk reçetesi öneriyorlar. ‹flte insanlar› mutlulu¤a götürecek 10 sihirli sözcük:

Mutluluk ‹çin Sihirli 10 Sözcük YAZAN: NÜKHET AL‹C‹KO⁄LU Bafllamak: Yaflam›n›za yeni bir yön vermenizin en önemli yolu, bafllamakt›r. Bafllamak sözcü¤ü akl›n›za herfleyi getirebilir. Hep yapmak istedi¤iniz, ama bir türlü f›rsat›n› yaratmad›¤›n›z bir fley, yeni bir dil, okula dönmek, hiç yapmad›¤›n›z bir yeme¤i yapmak, eski bir dostu aramak, yürümeye bafllamak vs... Bafllamak istedi¤iniz fleyler gözünüzü korkutuyorsa, öncelikle kolay ve yak›n plan fleyleri yapmay› deneyebilirsiniz. Düfllemek: Düfl gücünün s›n›r› yoktur. Çocukken oyun oynar›z; ama yetiflkin oldu¤umuz za122

man bizim için “düfl” diye bir dünya yoktur, gerçeklerle bo¤uflur, çocukluk düfllerimizi unutur gideriz. Düflümüzde neler kurar›z? Cennet gibi bir adada tatil, iyi bir kariyer ve ifl vs... Bu düfller gerçekte ne kadar›n› yapabilece¤imizi de bize gösterir ve düfl kurmak baflar›n›n ilk ad›m›d›r. Gülmek: Gülmek insan ruhunun en iyi ilac›d›r. Perspektiflerinizi gelifltirir, sa¤l›kl› duyumsaman›z› sa¤lar ve size zor görünen birtak›m fleylerin alt›ndan daha kolay kalkman›za neden olur. Çocuklar›n›za anlataca¤›n›z komik f›kra ve öyküler ö¤-

renin, en sevdi¤iniz karikatürü duvara as›n ve eski bir arkadafl›n›zla buluflup, geçmifl günleri anarak mutlu olun. ‹nanmak: Kendinize, yapaca¤›n›z iflte ne olursa olsun baflar›l› olaca¤›n›z› söyleyin. Güne pozitif bafllay›n ve kendinizi iyi ve olumlu fleylerin yaflanaca¤› bir gün oldu¤una ikna edin. E¤er kendinize hedeflerinizi gerçeklefltiremeyece¤inizi söylerseniz, gerçeklefltiremezsiniz. ‹nançs›z hiçbir fley yap›lmaz, hiçbir fleye sahip olunamaz. Keflfetmek: “Bilmiyorum” demek kimi zaman risklidir. Bulmaya, ö¤renmeye çal›flmak bilmenin yar›s›d›r. Yeni yerler gezin, keflfedin, yeni insanlarla tan›fl›n, konuflun. K›sacas› yaflam›, küçük küçük ad›mlarla yeniden keflfe ç›k›n. Oynamak: Biz yetiflkinler gerçek dünyan›n içinde kaybolup, e¤lenmeyi unutur, ihmal ederiz. Haftan›n bir gününü de kendinize tatil olarak ay›r›n ve gerçekten ne ifl ne ev ne de kofluflturmaca, düflünmeyin. Arkadafllar›n›zla ka¤›t oynay›n, çocu¤unuz varsa, onunla sohbet edin, kafan›z› da¤›t›n. Hafif ve sakin geçen günün ard›ndan, ertesi gün çok daha taze ve dinç kafayla iflleri düflünebilirsiniz. Güvenmek: Karar verme biçiminizi bir daha gözden geçirin. Her zaman için ilk verilen kararlar daha do¤rudur, unutmay›n. Karars›zl›k bir konu hakk›nda kö-

tü karar vermekten bile daha ac›d›r. ‹ç sesinize güvenmezseniz, büyüyemezsiniz. Dinlemek: Ço¤u zaman birini dinlerken ikinci dakikada kafam›z baflka yerlere gider ve da¤›l›r, konudan uzaklafl›r›z. Sözcükler ve duyduklar›m›z bizim için bir fley ifade etmez. Oysa karfl›n›zdaki insan› kesinlikle dinleyin, kaybedecek hiçbir fleyiniz olmaz; ama günün birinde o da sizi dinlemezse, dikkatini vermezse, “Neden?” diye sormay›n. Yaratmak: H›zla de¤iflen ve geliflen dünyaya ayak uydurmak için sürekli bir fleyler yaratmaya çal›fl›n. Yarat›c›l›¤›n›z› pekifltirmek için kendinizi oyalayacak fleyler bulun. De¤iflik tarzda müzik dinlemek, diflinizi öteki elinizle f›rçalamak gibi günlük yapt›¤›n›z iflleri farkl› yapmaya çal›flarak, beyin oyunlar› oynamaya bafllayabilirsiniz. Dokunmak: ‹nsano¤lu dokunmay› sever ve dokunulmas›n› da ister. Dokunmak sevgi, flefkat anlam›ndad›r ve bizi daha iyi duyumsatt›r›r. Her sabah kap›dan ç›kmadan önce, eflinizi 30 saniye de olsa mutlaka öpün ve ona sar›l›n. Kendinize haftada ya da iki haftada bir masaj yapt›r›n. Konuflurken arkadafl›n›z›n s›rt›na dokunun. Bu arada bize ulaflt›r›lan bir baflka uzman önerisinde de, 11 madde s›ralan›yor ve “bunlar› gözönünde bulundurmam›z” öneriliyor: 123


BD KASIM 2008

•E¤er bu sabah hastal›kl› de¤il de sa¤l›kl› uyanm›flsan›z, bir hafta sonras›n› göremeyecek olan bir milyon insandan daha flansl›s›n›z. •Bir savafl tehlikesiyle, iflkence görmek olas›l›¤›yla sa¤ kalma korkusuyla karfl› karfl›ya de¤ilseniz, 500 milyon insandan daha iyisiniz. •Buzdolab›n›zda yiyece¤iniz, üzerinizde elbiseniz, bafl›n›z› sokup uyuyabilece¤iniz bir eviniz varsa, dünyadaki insanlar›n ço¤undan daha zenginsiniz. •Bankada ve cüzdan›n›zda para varsa, dünyan›n en ayr›ca-

l›kl› yüzde 8’i aras›ndas›n›z. •Anneniz, baban›z yafl›yorsa, siz bu dünyada nadir kiflilerden birisiniz. •Bu yaz›y› okuyabiliyorsan›z, mutlu olun; çünkü okuma yazma bilmeyen 2 milyar kifliden biri de¤ilsiniz. •Paraya gereksinimin yokmufl gibi çal›fl. •Kimse seni üzmemifl gibi sev. •Kimse seni seyretmiyormufl gibi dans et. •Kimse seni dinlemiyormufl gibi flark› söyle. •Cennet dünyadaym›fl gibi yafla.•

Dönemin etkin paflalarından biri bir gün, Neyzen Tevfik’e devlet makamlarından birinde bir ifl önerdi, onu devlet memuru yapmak istedi¤ini söyledi. Neyzen, paflanın bu önerisinden rahatsız oldu; ama bunu pek belli etmedi: “Etmem ya, hadi kabul ettim diyelim” dedi. “Peki sonra ne olacak?” Pafla bu iflte ola¤andıflı birfley olmadı¤ını anlatmak için “Hiç...” deyince, Neyzen Tevfik bu kez gülerek karflılık verdi: “O zaman zahmetinize ne gerek var, paflam” dedi. “Ben zaten bir ‘Hiç’im...”• Zengin ve cimri bir kiflinin bindi¤i taksinin frenleri patlamıfltı. Taksi yokufl afla¤ı hızla yol al›rken floför arkasındaki müflterisini uyardı: “Taksinin frenleri patladı, efendim” dedi. “Lütfen koltu¤a iyi tutunun ve dikkatli olun...” Zengin ve cimri müflteri bir yandan floförün dedi¤ini yaparken, bir yandan da kendisi floföre bir uyarıda bulundu: “Sen de açıkgözlülük yapıp böyle bir durumdan yararlanmaya kalkıflma” dedi. “Lütfen taksimetreyi kapat!”• 124

H

içbir karfl›laflma tesadüf de¤ildir. Hiçbir duyumsama, düflünüfl, bak›fl, alg›lay›fl, sezifl de öyle... Hatta bunlar›n tersi de tesadüf de¤il. Al›flverifl yapt›¤›m›z market, yemek yedi¤imiz lokanta, su içti¤imiz çeflme, yürüdü¤ümüz kald›r›m ve orada yanlar›ndan birer yabanc› olarak geçip gitti¤imiz insanlar... Tesadüf gibi görünen karfl›laflmalar, yolu sordu¤umuz herhangi biri, hafifçe çarpt›¤›m›z insan... Bize gülümseyen küçük bir çocuk, önümüzden aniden uçuveren kufl... Gün boyu yaflad›¤›m›z en basit olay bile herhangi bir zihinsel, fiziksel, ruhsal ya da duygusal bir olay›n tetikleyicisi olur. Küçük ya da büyük... Kimi zaman hiç hesapta olmayan durumlar›n içine çekiliveririz. Düfl bile kurmad›¤›m›z olaylar› yaflarken buluruz kendimizi... Bir mart› 盤l›¤›, bir sat›c› ba¤›r›fl›, al›r götürür bizi y›llarca ya da yollarca uzaklara... Hem ö¤retmen hem de ö¤renciyizdir her iliflkinin içinde... Do¤du¤uGÖNDER‹: MESUDE AKSUNGUR muz aile, gitti¤imiz okullar, s›ra arkadafl›m›z, sevgilimiz, eflimiz, çocu¤umuz vs. Her iliflki, farkl› bir yönümüzün aynas›d›r. Ve bizler de onlar için birer aynay›z. Fark›ndal›¤›m›z yükseldikçe, durumlar› ve iliflkileri yaflarken, kendimizi ve yaflan›lanlar› gözlemlemeye bafllar›z. Ve e¤er yaflad›klar›m›za yüksek idrakle bakabilmeyi baflar›rsak, o iliflki ya da durumu ne için yaflad›¤›m›z› kavrar›z. Dü¤melerimize en fazla basan insanlar, en iyi ö¤retmenlerimizdir. O iliflkide kurban olmad›¤›m›z› anlar, iliflkinin bize neyi ö¤retmeye çal›flt›¤›n› kavrarsak, dersimizi al›r ve yolumuza devam ederiz. E¤er bunu yapamazsak, o iliflkide ya da durum içinde tutsak olur, ya daha a¤›r durumlar yaflar ya da daha travmatik durumlar› (o dersi al›ncaya, eksik yönümüzü tamamlay›ncaya, kendimizi düzeltinceye de¤in) tekrar

H‹ÇB‹R KARfiILAfiMA TESADÜF DE⁄‹LD‹R

125


BD KASIM 2008

takrar yaflamaya devam ederiz. Kimi zaman kimi insanlar›n yaflam›na yaln›zca katalizör olarak gireriz. Onlar›n yaflamlar›nda de¤ifltirmesi gereken durumun dü¤mesine basar ve sessizce çekiliriz. Ve yüksek fark›ndal›k içinde kal›rsak, yaflan›lan durumdan etkilenmeden, arkam›za bakmadan yolumuza devam ederiz. Özet olarak, en büyük düflman›m›z en iyi dostumuzdur asl›nda... Çünkü bizde en büyük de¤iflime neden olur genellikle... Ve her karfl›laflma kutsald›r. Karfl›-

m›zdaki insan›n tanr›sall›¤›n› kabul edip o biçimde yaklafl›rsak, nefreti, öfkeyi, suçluluk duygusunu, o insana karfl› sorumlu oldu¤umuz ve o iliflkiye tutsak oldu¤umuz duygusunu ve kini söküp atar›z varl›¤›m›zdan... Yaflad›¤›m›z her durum, tan›flt›¤›m›z her insan ö¤retmenimizdir. Ne kadar k›sa sürede ö¤renirsek ö¤renmemiz gerekenleri, karmaflam›z› çözüp, iç huzuruna, mutlulu¤a, ideal iliflkimize ve ruhsal eflimize kavufluruz.• Namaste’der

Bir fil sürekli olarak karıncaların yuvasını bozuyordu. Bu duruma çok kızan karıncalar kral karıncaya baflvurdular ve yaramaz fili flikayet ettiler. Kral karıncanın kararı sert oldu: “E¤er fil bir daha yuvanızı bozarsa, hepimiz birlik olaca¤ız ve ona haddini bildirece¤iz” dedi. “Birlikte üzerine saldıraca¤ız.” Krallarının bu kesin kararını tüm karıncalar sevinçle karflıladı, olası bir fil saldırısı karflısında gerekli tüm hazırlıklarını yaptılar ve beklemeye baflladılar. Karıncaların saldırı hazırlıklarını gören fil bir süre güldü, sonra da aya¤ıyla topra¤ı karıfltırdı, karıncaların yuvasını bir kez daha bozdu. Filin yaptıklarını cepheden izleyen kral karınca, beklenen buyru¤unu haykırdı: “Saldırııııın…” Milyonlarca askerden oluflan karınca ordusu bir anda filin üzerine saldırdı ve onu, her bir yanından ısırmaya baflladı. Fil flöyle bir silkelendi ve içlerinden biri dıflında sırtındaki tüm karıncaları dört bir yana savurdu. Filin sırtında kalabilen o tek karincaysa hızla filin boynuna do¤ru ilerlemeye baflladı. Arkadafllarının, filin boynuna do¤ru saldırısını gururla izleyen tüm karıncalar, savruldukları yerden bir a¤ızdan ba¤ırarak onu coflturmaya baflladılar: “Bo¤ onu, bo¤ onu, bo¤ onu...”• 126

Ben Her Y›l Yeniden Bafllar›m Okula...

Sak›n bana “Emekli” demeyin. S›rt›nda çantas›yla okula koflan her çocukla ben de bahçeden içeri ad›m atar›m. Koridorlardad›r telafll› ad›mlar›m... Sak›n bana “Emekli” demeyin. Zeynep’ler, Ayfle’ler, Mehmet Emin’ler... Ben sizlerde yafl›yor, sizlerle büyüyorum. Yaflam savafl›m›n›zda ben de var›m. En mutsuz oldu¤unuz anlar›n›zda yine yan›n›zday›m. Sizler ki, ülkemin ayd›nl›k yar›nlar›s›n›z. YAZAN: ERS‹N KÖSEO⁄LU ylül, y›l›n dokuzuncu ay› olmaktan öte baflka anlamlar büyütür kuca¤›nda... Sanki sabah olmak bilmez bir türlü... Bu ilk gün, ne giysem acaba? Tak›m elbise giymeden olmaz. Yakas›na da o en çok sevdi¤im Atatürk rozetini takar›m. Saç›m› nas›l tararsam daha iyi olur? Ayakkab›lar›m› akflamdan boyamal›y›m. Kitaplar›m, klasörüm haz›r. ‹lk ders O’nu anlatmal›y›m, en çarp›c›, en gerçek ve en anlafl›l›r biçimde... O’na adanm›fl fliirlerle süslemeliyim dilimi, dersimi... Evet herfleyim tamam olmal›. Sabah bahçeden içeri girince herkes anlamal›, anlamal› ki bak›fllar de¤iflsin, “O, ö¤retmen” denilsin. Yapt›¤›m kutsal görevin bilincine var›ls›n. Sevgiyle, sayg›y-

E

la kucaklafls›n gönüller, gözler... Geç kalmak korkusuyla onca y›l›n ard›ndan hâlâ ayn› telafl... Okula yaklaflt›kça, söz dinlemez yürek sanki yerinden f›rlay›verecek. Çocuklar›m... Kim bilir nas›l da büyümüfllerdir! Zeynep’i babas› okula yollamaya raz› oldu mu acaba? Ya Mehmet Emin, sevimli çocuk, biraz olsun boyland› m› ki? Pazarda “Üç tane bir lira, üç demet bir lira maydanooz!” diye ba¤›r›rken birden devleflen, yaflam yükünü omuzlam›fl kocaman bir adam gibi gözüken Mehmet Emin... Kab›na s›¤mayan yaramaz Ekrem ne yapt› acaba? Karnelerin da¤›t›ld›¤› gün çocukça bir haberi, bir gizi aç›klaman›n coflkusu içinde, telaflla bir solukta söyleyivermiflti, annesiyle babas›n›n ayr›laca¤›n› 127


BD KASIM 2008

ve babas›n›n onlara baflka bir semtte ev tutaca¤›n›... “Böyle a¤›r bir yük tafl›yan ruhu, o soluk yüzüne nas›l olur da yans›maz” diye bir an ne diyece¤imi bilemeden öylesine bakakalm›flt›m. Ya ablas›n›n mavi önlü¤ü içinde kaybolan minik Ayfle!.. ‹nflallah forman bu y›l üstüne tam gelir!

E

n büyük özlemi, bir apartman dairesinin yedinci kat›nda oturmak olan Ayfle, y›llar›n kap›c›s› Ahmet Efendi’nin sanki büyümüfl de küçülmüfl k›z›... Bakal›m zaman içinde, bu özlemine ulaflmak için gerekli gücü gösterebilecek mi? Günefl iyiden iyiye balkonuma yerleflti. Çiçeklerim can buluyor, güneflin koynunda... Begonyam nas›l da güzel çiçeklenmifl! Suyu da, günefli de hep ayn› oranda ister. Dallar, yaprak yaprak büyüyor. Her dal, her çiçek “Ben de var›m” diyor sanki yaflama... Benim can yavrular›m da, balkonumdaki çiçekler denli narin, sevgiye, ilgiye ve bak›ma gereksinim duyuyor. Israrla çal›yor derse girifl zili... Kofluflan, s›raya geçen miniklerin ba¤r›flmalar›, kahkahalar›... “Türk’üm, do¤ruyum, çal›flkan›m. ‹lkem küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak...” Var güçleriyle and›m›z› okuyan ö¤rencilerin coflkulu sesleri... Bugün bu zile yetiflemedim çocuklar›m... Yok hay›r, derse geç kalma128

d›m. Otuz y›l boyunca da hiç geç kalmad›m ki... Yaln›zca zaman doldu art›k... Sizinle geçen koca bir ömür... Benimkisi bir anlamda hiç bitmeyen bir ö¤rencilikti. Her ö¤retim y›l› bafl›nda sizlerle yenilendim, canland›m, güçlendim. Sizinle paylafl›lan her an inan›n ki, çok güzeldi. Size insan›, yaflam› ve do¤ay› sevmeyi ö¤rettim. Çal›flman›n, baflarman›n ve paylaflman›n erdemini kavrad›k birlikte... ‹yiyi, do¤ruyu tan›d›k. ‹nsan haklar›na sayg›l› olmay› ve birbirimizi sevmeyi ö¤rendik. Uygar ve mutlu Türkiye’yi dilimize türkü yapt›k hep birlikte... Sizler her biriniz bir Atatürk’sünüz... ‹yi biliyorum ki, olanca gücünüzle çal›flacak, yar›nlarda hep var olacaks›n›z Atatürkçe...

S

ak›n bana “Emekli” demeyin. S›rt›nda çantas›yla okula koflan her çocukla ben de bahçeden içeri ad›m atar›m. Koridorlardad›r telafll› ad›mlar›m... Sak›n bana “Emekli” demeyin. Zeynep’ler, Ayfle’ler, Mehmet Emin’ler... Ben sizlerde yafl›yor, sizlerle büyüyorum. Yaflam savafl›m›n›zda ben de var›m. En mutsuz oldu¤unuz anlar›n›zda yine yan›n›zday›m. Sizler ki, ülkemin ayd›nl›k yar›nlar›s›n›z. Kulaklar›mda hiç susmamacas›na ziller çal›yor. Akflamdan ütüledi¤im tak›m elbiselerim orada öylece haz›r duruyor. Yakas›nda da güneflin ›fl›klar içinde b›rakt›¤› Atatürk rozeti...•

Beynimde Kalan Kad›n Tüm bu anlay›fls›z ve duygusuz davran›fl›m için “Basiretim ba¤land›” m› diyece¤im? Geçiniz efendim... Bu mudur basiretin sözlük karfl›l›¤› olan “kalp gözüyle görmek”? O gün neyi görmüflüm, neyi görebilmiflim ki, o gün kalbimin sesini dinlemifl miyim ki, bugün kendimi “Basiretim ba¤land›” diye savunmaya çal›flay›m. Geçiniz efendim... Lütfen geçiniz... YAZAN: BÜLENT AKKURT

Y

›l 1945... Sonbahar aylar›... Eylül sonu ya da ekim bafllar› gibi olmal›. 30 A¤ustos’ta Harbiye’yi bitirmifl ve subay ç›km›fl›z. Büyük da¤lar› de¤ilse de, küçük da¤lar› biz yaratm›fl olmal›y›z ki, havam›zdan geçilmiyor. O y›llarda geçerli olan K›yafet Kararnamesi gere¤i, haki üniformalar›m›z›n yakalar› henüz kapal›, aya¤›m›zda gri fitilli kadife külot pantolon ve Ankara’n›n o y›llardaki ünlü ustas› Platin Çizme’de yap›lm›fl çizmeler ve nedense fl›k›r fl›k›r ç›plak mahmuzlar... Sanki at binecekmifliz gibi... Yani uzun sözün k›sas› fiyakam›z yerinde... Meslek okulumuz aç›l›ncaya de¤in verilen izinden yararlanarak ‹stanbul’a ailemizin yan›na

gelmifliz. Oradan da birkaç gün için Bursa’ya... ‹ki y›l önce ayr›lm›fl oldu¤umuz Ifl›klar Askeri Lisesi’ni ziyaret edecek ve bizi liseden mezun eden hocalar›m›z›n elini öpece¤iz. Y›llar ne kadar da h›zl› geçip gitmifl. O günlerde vedalafl›rken, daha samimi oldu¤umuz kimi hocalar›m›za verdi¤imiz sözü tutmaya kararl›y›z. ‹çlerinde bize en az›ndan ailelerimiz denli yak›n davranm›fl bulunan ve babalar›m›z› sevip sayd›¤›m›z kadar sayg› duydu¤umuz fizikçi Danifl Erten, matematik hocalar›m›z Osman Nuri ve Fuat Gönüleren, ‹ngilizce’ci Mehmet Gülbahar ile a¤abeyimiz gibi gördü¤ümüz kimyac› Naci Çak›n, tarihçi Nuri Ertuna, matematikçi Ali Çak›r ve felsefeci Rami Karul var. Ziyaretimizi yapt›k. Bulabildiklerimizle 129


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

uzun uzun sohbet ettik. Birlikte yemek yedik ve ayr›ld›k. Hem biz mutlu olduk hem de san›r›m hocalar›m›z› mutlu ettik. eçmifl günleri anmaya ve biraz da hasret gidermeye geldik ya Bursa’ya! Ertesi gün ö¤le üzeri Çekirge’ye ç›km›flt›m. O s›ralar Ada Palas’›n karfl›s›nda güzel bir lokanta vard›. San›r›m o da Ada Palas’la ayn› ad› tafl›yordu. Ö¤le yeme¤imi orada yemeye ve bir de so¤uk, ama buz gibi bir bira içmeye karar verdim. O s›cakta bira gözümde tütüyordu. Hafta içi ve ö¤le zaman› koskoca lokanta bofl denilecek denli tenhayd›. O s›cak günde, püfür püfür esen hafif rüzgarla dallar› ahenkli bir biçimde sallanmakta olan büyük bir a¤ac›n alt›ndaki masalardan birine oturdum. Bir ›zgara, bir salata, galiba bir iki fley daha söyledim ve bir de buz gibi bira... Garson siparifllerimi getirdi¤i s›rada hemen yan›mdaki masaya ve bana karfl› genç bir han›m›n oturmak üzere oldu¤unu göz ucuyla gördüm. S›ska denilecek denli zay›f ve kesinlikle güzel say›lamayacak kadar s›radan bir kad›nd› ve çok basit bir giysi tafl›yordu. Yaln›zca bir salata söyledi¤ini duydum. fiafl›rm›fl bulunan garsonun ›srar›na karfl›n baflka bir fley istemiyordu. Genç kad›n görüfl alan›m›n tümüyle içindeydi. Bana bak›yordu. Ve ben, ona bakmamaya çal›fl›yor-

G

130

dum. Yine de onun bana bakmakta oldu¤unun ve bak›fllar›n› ›srarla üzerimde dolaflt›rd›¤›n›n ve dikkatimi çekmek için de bir iki küçük davran›flta bulundu¤unun ay›rd›ndayd›m. Alelacele yeme¤imi yedim. “O yemek a¤z›mdan, burnumdan geldi” diyebilirim. Salataya elimi sürmek içimden gelmemiflti nedense... Ve biram›, o çok istedi¤im ve damlas›n›n ziyan olmas›na gönlümün asla raz› olmad›¤› biram› da yar›m b›rakarak kendimi d›flar› att›m. Neden kaç›yordum? Niçin kaç›yordum? Anlafl›labilir gibi de¤ildi. Ben masadan kalk›p lokantadan ayr›l›rken, o zay›f ve çirkin genç k›zca¤›z›n, arkamdan mahzun ve dalg›n gözlerle, hatta biraz da hayretle bakmakta oldu¤unu asla unutamayacakt›m. genç, zay›f ve bak›ms›z kad›n›n belki do¤ru dürüst bir yemek yiyecek kadar paras› yoktu ve bu konuda küçük bir yard›ma gereksinimi vard›. Pekala ona bir yemek ikram edebilirdim. Ya da, o kad›n›n, belki bir dosta, belki bir arkadafla gereksinimi vard›. Ona dostluk elimi uzatabilir, onunla onbefl yirmi dakika, hatta biraz daha uzun bir süre arkadafll›k edebilirdim. O kad›n›n, belki yaln›zca sohbet edecek bir insana gereksinimi vard›. Belki dertleflecek birisini ar›yordu. Ben onunla sohbet edebilir, derdini, derman olamasam bile, hiç de¤ilse dinleyebilirdim.

O

unutabilmifl de¤ilim. O günü ve o olay› ne zaman an›msayacak olsam, içimde bir derin s›z› duyumunu yapamayacak ol- sar›m. Bu öyle bir s›z›d›r ki, hiçsam bile onun kalbini bir zaman o s›z›y› dindirebilme k›rmadan, onu asla ren- flans›n›z kalmam›flt›r. O günden cide etmeden bu duru- bugüne, benzeri bir hatay› asla mu pekala idare edebi- yapmad›¤›m ve gerekli gereksiz lirdim. O genç kad›n›n, bir kad›n pek çok çaba harcam›fl oldu¤um olarak belki de yaln›zca kendisi- halde tüm bunlar, o s›z›y› dindirne be¤eni ile bakacak, ilgi göste- meye yetmemifltir. recek, yak›nl›¤›n› belli edecek bir Bugün herhangi bir yerde o insana gereksikad›n›, o günnimi vard›. kü yüzüyle görBugün herhangi bir yerde Ben bunlasem tan›yacao kad›n›, o günkü yüzüyle r›n hiçbirini o ¤›mdan emigörsem tan›yaca¤›mdan an de¤erlendinim. O kavruk eminim. O kavruk remedim ve o ve yoksul yüz, ve yoksul yüz, o çelimsiz zavall› kad›n›n o çelimsiz ve beklentilerinin zay›f beden ve ve zay›f beden ve hiçbirini karfl›laüzerinden kaüzerinden kaçan mak için en küçan giysileriyle giysileriyle o gün benim çük bir davrao gün benim be¤enmeyerek ve kendime n›flta bulunmabe¤enmeyerek uygun bulmayarak d›m. Ona, kenve kendime uymasas›nda b›rak›p dimden hiçbir gun bulmayagitti¤im o zavall› kad›n, fley vermek israk masas›nda haf›zamdan hiç silinmedi. temedim. Hatta, b›rak›p gitti¤im onun benden o zavall› kad›n, bir fley bekleyip beklemedi¤ini haf›zamdan hiç silinmemifl olabile anlamadan, yeme¤imi ve bi- rak, orada aynen durmakta... Ne ram› yar›m b›rakarak, onu da, zaman Bursa’ya gitsem ve ne zasöylemifl oldu¤u tek salatas›yla man o lokantan›n önünden geçbaflbafla ve daha kötüsü yapayal- sem (flimdi art›k öyle bir lokanta n›z b›rakarak kendimi lokantadan yok ama) içim bir tuhaf olur. Ked›flar› att›m. derlenir ve kaderin bana oynaVe ben, bu yapt›¤›m›, daha m›fl oldu¤u o zalim oyuna, bedo¤ru bir deyiflle, tüm bu yapma- nim için haz›rlam›fl bulundu¤u o d›klar›m›, yapamad›klar›m›, ara- tuza¤a nas›l düflmüfl oldu¤uma dan altm›fl y›ldan fazla bir süre hâlâ yanar›m. geçmifl bulunmas›na karfl›n, hâlâ fiimdi ben tüm bu anlay›fls›z ve O kad›n›n belki bir erkek arkadafla gereksinimi vard›.

B

131


BD KASIM 2008

duygusuz davran›fl›m için “Basiretim ba¤land›” m› diyece¤im? Geçiniz efendim... Bu mudur basiretin sözlük karfl›l›¤› olan “kalp gözüyle görmek”? O gün neyi görmüflüm, neyi görebilmiflim ki, o gün kalbimin sesini dinlemifl miyim ki, bugün kendimi “Basiretim ba¤land›” diye savunmaya çal›flay›m. Geçi-

niz efendim... Lütfen geçiniz... Ulu Tanr›, benim bu günah›m› affetmifl olsa bile ve flimdi sizler de o günü tüm ayr›nt›lar›yla, (do¤al olarak anlatabildi¤im kadar›yla) ö¤renmifl bulunmakla, beni affedecek olsan›z bile; ben, altm›fl küsur y›ld›r kendimi hiç affedemedim ki...•

Bu Yaz›n›n Yazar› Bülent Akkurt’la Tan›fl›n Bülent Akkurt, 14 Eylül 1925’te Menemen’de do¤du. 1943 y›l›nda Bursa Ifl›klar Askeri Lisesi’ni, 1945 y›l›nda Kara Harp Okulu’nu, 1954 y›l›nda ‹stanbul Üniversitesi, ‹ktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi. 1953’te “Milliyet” gazetesinde spor yazar› olarak gazetecili¤e bafllad›. Spor yazarl›¤›ndan sonra çeflitli gazetelerde yaz› iflleri müdürü ve genel yay›n yönetmeni olarak çal›flt›. 1962 y›l›nda ‹stanbul’da Arena Tiyatrosu kurulufluna kat›ld›. 1963 y›l›nda Ankara’da Asaf Çiyiltepe ile Ankara Sanat Tiyatrosu’nu kurdu ve yaklafl›k dokuz y›l süreyle bu kuruluflun genel yönetmenli¤ini yapt›. 1971 y›l›nda ‹stanbul’da Sanajans ad›n› tafl›yan bir sanat haberleri ajans› kurdu ve bir sanat dergisi ç›kard›. Onyedi y›l ‹stanbul’da “Sanat Çevresi” dergisine yazd›. fiimdi ailesiyle birlikte oturdu¤u Bodrum’da ve ‹zmir’de çeflitli gazete ve dergilere yaz›lar yazan Bülent Akkurt’un yay›mlanm›fl onbir kitab› bulunmaktad›r. Bülent Akkurt, halen “Benim fiairlerim” ad›n› tafl›yacak olan kitab› için çal›flmalar›n› sürdürmektedir.• Erkek arkadaflıyla akflam yeme¤ine gitmek üzere hazırlanan genç kıza babası uyarıda bulundu: “Gece saat tam 11’de evde olacaksın, tamam mı?” Genç kız babasına karflı koymaya kalkıfltı: “Ama ben artık bir çocuk de¤ilim, baba” dedi. “Koskoca bir genç kızım artık.” Babası gözlerini dört açtı ve kızını tepeden tırna¤a süzdü: “Gerçekten de sen büyüdün, koskoca bir genç kız oldun” dedi ve sesini yülselterek sürdürdü sözlerini: “O halde sen en iyisi 10:30’da evde ol.”• 132

GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER Engin Ünsal

Devlet adam› olmak “Beyler, sizler bu devletin yönetiminde görev alm›fl önemli kiflilersiniz, hiç devlet adam› kimdir, nas›l olmal›d›r diye kendinize sordunuz mu?” diye bir soru sordu. Sonra hüzünlü bir sesle, “Bu sorunun yan›t›n› bana bir köy muhtar› verdi; ama bana öyle bir ders verdi ki, ömrüm boyunca verdi¤i dersin ve bana yaflatt›¤› ac›n›n etkisinden kurtulamad›m” dedi.

M

illetvekili olman›n en önemli yanlar›ndan biri toplumun çok de¤iflik kesimlerinden insanlar› tan›ma olana¤› yaratmas›d›r. Seçilmifl oldu¤unuz görev sizi en yoksul kesimden en vars›l›na de¤in tüm katmanlardan insanlarla biraraya gelmenizi sa¤lar. Meclis koridorlar›nda ya da Ankara’n›n o kasvetli akflamlar›nda yemek masalar›nda sizi y›llarca etkileyecek insanlardan unutulmaz olaylar da dinleyebilirsiniz. O günlerde tan›d›klar›m›, duyduklar›m› ve yaflad›klar›m› bugün bile kimi zaman hüzünle kimi zaman keyifle an›ms›yorum. O kasvetli Ankara gecelerinde tan›d›klar›mdan ve unutamad›klar›mdan biri emekli bir kaymakamd›. Benim mensup oldu-

¤um partiye s›cak bakan birisi oldu¤undan benimle dostluk kurmas› kolay oldu. Güzel sanatlara yak›n ilgisi vard›. Her akflam ona Ankara Sanatseverler Derne¤i’nde rastlaman›z olanakl›yd›. Ya bir ressamla perspektif tart›flmas› yapar, ya bir flair ile Naz›m Hikmet fliirleri analizini konuflur ya da bir felsefeci ile Oryantalizm üzerine tart›fl›rd›. Çok güzel espiriler yapt›¤› ve çok güzel gülebildi¤i için han›mlar›n ilgi oda¤›yd›. Güzel fliir okur, bir tiyatro sahnesinde oyun sergileyen baflrol oyuncusu gibi etraf›nda oturanlar›n tüm dikkatini üzerine toplamay› çok iyi becerirdi. Bir akflam yeme¤inde birkaç milletvekili arkadaflla onu dinlerken okudu¤u bir fliirin ard›ndan, “Beyler, sizler bu devletin 133


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

yönetiminde görev alm›fl önemli kiflilersiniz, hiç devlet adam› kimdir, nas›l olmal›d›r diye kendinize sordunuz mu?” diye bir soru sorduktan sonra hepimizin yüzüne ayr› ayr› bakarak sorusunu pekifltirmek istedi. onra hüzünlü bir sesle, “Bu sorunun yan›t›n› bana bir köy muhtar› verdi; ama bana öyle bir ders verdi ki, ömrüm boyunca verdi¤i dersin ve bana yaflatt›¤› ac›n›n etkisinden kurtulamad›m” dedi. Hepimiz meraklanm›flt›k. Dinlemek istedi¤imizi söyleyince bir süre sessiz kald› ve sonra hüzünlü bir sesle, her sözcü¤ün üzerinde özenle durarak anlatmaya bafllad›: “Görev yapt›¤›m ilçenin köylerini gezmek, sorunlar›n› dinlemek ve çözüm üretmek görevlerimin aras›ndayd›. Bu gezilere ilçe jandarma komutan› ile birlikte gidiyorduk. Bir yaz günü ilçenin köylerinden birini komutanla birlikte teftifle gittik. Köy muhtar› bizi sayg›yla karfl›lad›, Köy odas›nda köyün sorunlar›n› anlatt› ve sonra su sorununu anlamam›z için bizi epey dolaflt›rd›, içme suyunun nas›l kuyulardan çekildi¤ini, kuyu sular›n›n sa¤l›kl› olmad›¤›n› ve köyün bu önemli sorunun çözülmesi için ‹ller Bankas› ile Köy ‹flleri Bakanl›¤› ile temasa geçmemizi istedi. Vakit ö¤len olmufltu. Yorulmufltuk. Muhtar bizi Köy ‹hti-

S

134

yar Heyeti’nin odas›nda konuk etmek istedi¤ini ve ‹htiyar Heyeti ile birlikte bize kuzu çevirme ikram etmeyi iste¤ini söyleyince kumandanla birlikte itiraz etmedik, teklifini kabul ettik. “Köy odas›” dedi¤i heyet odas›nda toplanan azalarla tokalafl›p önceden haz›rlanm›fl yemek masas›n›n çevresine oturduk. Biraz hofl-beflten sonra ortaya iç pilav›n üzerine oturtulmufl bir kuzu çevirme geldi. Ac›km›flt›k, güzel de kokuyordu. Kuzu çevirmeyi ayran eflli¤inde ifltahla yerken bir ara d›flar›dan ba¤›r›fl sesleri duydum. Muhtara ne oldu¤unu sordum ‘Ald›rma kaymakam bey köylük yerde s›k s›k tart›flmalar olur, kimbilir kimin bahçesine bir inek girmifltir’ diye yan›t verdi. Biz yeme¤e devam ettik; ama tart›flma sesleri aras›ndan bir kad›n›n 盤l›¤› öne ç›k›yordu. ad›n ‘Ben yoksul bir kad›n›m, muhtar bana bunu nas›l yapar?’ diye avaz› ç›kt›¤› denli ba¤›r›yordu. Sesleri gayet net duyuyordum. Birkaç erkek sesi ‘Han›m içeride kaymakam bey var ay›p oluyor ama’ dedi¤inde kad›n›n surat›ma k›rbaç gibi flaklayan flu sözlerini dudum: “‘Koskoca kaymakam haram yeme¤e utanm›yor mu?’ “Muhtara döndüm ve kad›n› duyup duymad›¤›n› sordum sonra aya¤a kalk›p, ‘Gidip flu kad›n› dinleyelim kumandan’ dedim. Biz

K

aya¤a kalk›nca muhtar da kalkt› ve hep birlikte d›flar› ç›kt›k.

ve ‘Kaymakam bey ben bir cahillik yapt›m affeyle. Beni odaya çekip iyi bir dö¤ebilirdin. A¤z›m› açeyet odas›n›n önünde mazd›m çünkü hakl›yd›n. Ama beepey bir kalabal›k top- ni köyün orta yerinde, köylümün lanm›flt›. Yoksullu¤u her önünde tokatlamayacakt›n. Ben halinden belli olan ka- burada devleti temsil ediyordum; d›n a¤layarak iki ad›m ama art›k beni kimse dinlemez. öne ç›kt› ve muhtara do¤ru ‘Utan- Sen asl›nda bana de¤il, devlete tom›yon mu m›ktar, benim gibi faki- kat att›n. Ben art›k burada muhtarrin tek kuzusunu al›p kesmeye l›k yapamam. Beni de devleti de utanmad›n m›?’ dedi. Muhtara dö- küçük düflürdün’ dedi. Mühürü nüp bakt›m, yüzü kül gibiydi. Ka- verdi ve hiçbir fley söylemeden d›na, ‘Derdin ne bac› bana anlat’ evinin yolunu tuttu. dedim. ‘KaymaBen bunca kam bey m›ktar y›ll›k kaymaolacak adam sikamken tutmufl Kaymakam dostumuz ze ziyafet çekbir anl›k siniriy›llar sonra bile yapt›¤› mek için benim me yenilmifl olyanl›fl›n bedelini tek varl›¤›m mufl bir köy gözyafllar› ile ödüyor ve olan kuzumu muhtar›n› halk›eminim ölümüne neden al›p kesmifl, ban›n önünde tona günah de¤il katlam›flt›m. O oldu¤u o onurlu mi?’ deyince muhtar basit bir muhtar için yüre¤i beynimden vuköy muhtar›, kan›yordu. rulmufla dönama davran›fl› düm. Herkesin ile bana adam içinde muhtara bir ders vermek gibi adam oldu¤unu, devlet adaiçin döndüm, muhtar›n surat›na m›n›n nas›l olmas›n› gerekti¤ini okkal› bir tokat att›m. Ortal›¤› kor- çok iyi anlatt›. Yapt›¤›ma piflman kunç bir sessizlik kaplad›. Cüzda- olmufltum; ama olan olmufltu. n›m› ç›kar›p kad›na, ‘Bac› kusura Muhtar do¤ru söylemiflti. O köbakma bir cahillik etmifl al flu pa- yünde devleti temsil ediyordu ve ray› kendine iki kuzu al’ dedim. onu halk›n›n önünde küçük düKad›n paray› al›p söylenerek h›zla flürmeye hakk›m yoktu. Aradan yan›m›zdan uzaklaflt›. Kumandan günler geçti, günlük ifllerin yokalabal›¤a da¤›lmalar›n› söyledi. ¤unlu¤unda olanlar› unutmuflHerkes gittikten sonra muhtara tum. Birkaç hafta sonra kumanneler diyece¤imi kafamda tasarlar- dan odama geldi ve ‘Kaymakam ken muhtar cebinden mühürünü bey sizin tokatlad›¤›n›z muhtar ç›kard›, yüzüme uzun uzun bakt› dün evinde intihar etmifl’ dedi

H

135


BD KASIM 2008

Emekli kaymakam dostumuz sözünü bitirip bafl›n› önüne e¤di¤inde gözlerinden yafllar›n süzüldü¤ünü hepimiz gördük. Kaymakam dostumuz y›llar sonra bile yapt›¤› yanl›fl›n bedelini gözyafllar› ile ödüyor ve eminim ölümüne neden oldu¤u o onurlu muhtar için yüre¤i kan›yordu. Ankara’ya çoktand›r gitmiyorum. O duygu yüklü, dürüst kaymakam dostum yafl›yor mu bilmi-

yorum. Ama çok iyi bildi¤im bir fley var; Türkiye’de hâlâ topluma hizmetin ad›n› üç kurufl için kirletmeyen, temsil etti¤i devlet afla¤›land› diye ölümü seçen duyarl› yöneticilerin varl›¤› ile ayakta duruyor. Her de¤erin parayla ölçüldü¤ü günümüzde para o muhtar›n devlet adaml›¤› onurunu da bir gün yok eder mi bilmiyorum.• enginunsal34@smileadsl.com

Bir ejderha bir ay›y› yakalamak üzere s›k›flt›rm›flt›. Bu s›rada oradan geçen bir adam, ay›n›n çi¤l›klar›n› duydu ve hemen yard›m›na kofltu. Akl›n› ve gücünü kullanarak ejderhay› yendi ve ay›y› kurtard›. Ay› gördü¤ü bu iyilik karfl›s›nda o adam›n peflini b›rakmad›, t›pk› sad›k bir köpek gibi onu izlemeye bafllad›. Bir gün adam hastalan›p yata¤a düfltü. Ay› da bafl›nda beklemeye bafllad›. Oradan geçen biri adam›n halini sordu. Sonra da, “Bu ay›n›n senin yan›nda ne ifli var?” diye sordu. Adam da, ejderha öyküsünü anlatt›. Yoldan geçen adam ise anlat›lanlar› dinledikten sonra kendi düflüncesini söyledi: “Bak, sevginin fark›nda olmayan birinin dostlu¤u, düflmanl›ktan kötüdür, sen bu ay›ya güvenme, ne yapaca¤› belli olmaz” dedi. Adam ise bu düflünceye kesinlikle kat›lmad›¤›n› belirtti: “Bunu k›skançl›¤›ndan söylüyorsun, baksana zavall› hayvan›n sevgisine” dedi. Adam bu konuda ›srarl›yd›: “Düflüncesizin sevgisi, aldat›c› bir sevgidir buna inanma!” dediyse de dinletemedi. Adam, ay›dan vazgeçmedi. Bir süre sonra adam uyudu. Bir sinek gelip adam›n yüzüne kondu. Ay› onu kovalad›. Ay› kovalad› sinek geldi. Buna sinirlenen ay› koca bir kaya parças›n› ald›, uyuyan adam›n yüzüne konan sine¤i öldürmek için kayay› f›rlatt› ve adam›n beynini da¤›tt›. Böylece ay› iyilik yapay›m derken adam› öldürdü. Düflüncesizin sevgisi, ay›n›n sevgisidir, tüm sevgilerde ilk kural, herfleyin ay›rd›nda olmakt›r.• 136

HEM NALINA HEM MIHINA Metin Atamer

‹MECE

O gün, Sahure a¤abeyinden ›srarla gelmesini istedi; çünkü çocuklar›n› a¤abeyi hiç görmemiflti. D›flar›daki tipiyi gördükçe korkmakla birlikte, hasret gidermeyi çok istiyordu. Çocuklar› görmek için bu daveti a¤abeyi de kabul etti.

S

ahure telaflla telefona kofltu. Telefonun öteki ucundaki ses a¤abeyinin sesiydi. Çok heyecanlanm›flt›. Y›llarca görmedi¤i a¤abeyinin sesini duyunca çok sevindi. Uzun uzun telefonla konuflmaya bafllam›fl, özlemini gidermeye çal›flmaktayd›. Bu s›rada a¤abeyinin yak›n bir kentte oldu¤unu duyunca heyecan› daha da artm›flt›. D›flar›da kar tüm h›z›yla ya¤makta, bu havaya karfl›n bulundu¤u kente gelmesi için ›srar etmeye bafllad›. Bu kasabaya geldi¤inden buyana a¤abeyini hiç görmemiflti. Zaman içinde evlenmifl iki de k›z çocu¤u olmufltu. Çocuklar› büyütme telafl› içinde birçok konudan uzak kalm›fl, tüm gününü çocuklar›n›n bak›m›na adam›flt›. Kendisi de kardefllerini ihmal etti¤ini bili-

yor; fakat bu uzak ülkede elinden baflka bir fley gelmiyordu. Günlerini çocuklar›n›n büyümesine, problemlerinin çözülmesine harcam›flt›. Efli her hafta bafl›nda uzak kentlere gidip, bir hafta iflte çal›fl›p hafta sonralar› evine gelmekteydi. Efli, çocuklar›n yetiflmeleri sürecinde Sahure’ye pek yard›m› dokunamad›¤›ndan, çocuklar›n tüm zorluklar›n› tek bafl›na gö¤üslemekte, bu nedenle oldukca y›pranmaktayd›. Bu zorlanma, kendisinde zamanla unutkanl›k oluflturmufl, dikkati oldukça zay›f kalm›flt›. O gün, a¤abeyinden ›srarla gelmesini istedi; çünkü çocuklar›n› a¤abeyi hiç görmemiflti. D›flar›daki tipiyi gördükçe korkmakla birlikte, hasret gidermeyi çok istiyordu. Çocuklar› görmek için bu daveti a¤abeyi de kabul etti. 137


BD KASIM 2008

BD KASIM 2008

Kasabaya gidebilmek için kullanabilece¤i tek araç tren oldu¤undan, ya¤an yo¤un kara karfl›n istasyona bu tipide yürüyerek ulaflmaya çal›flt›.

mesini beklerken öteki yandan çocuklar›n yaramazl›klar›n› durdurmaya çal›flmaktayd›. Bir mutfa¤a oca¤a koydu¤u etin bafl›na, bir çocuklar›n yan›na koflturmaktan yorulmaktayd›. Trenin gelirpikleri ve kafllar›- mesine çok az zaman kalm›flt›. n›n üstleri karla Bir telafl içinde koflmaktan yorulkaplanm›fl, zaten mufl; fakat hasret giderece¤inden beyaz olan saçlar›- bu yorgunluk kendisini etkilen›n üzerine ya¤an memiflti. Çocuklar da day›lar›n› kar, bir tepecik oluflturmufltu. Pal- göreceklerinden onlarda da hetosunun omuzlar› da karla kap- yecan vard›. Bu koflturma içinde lanm›fl, hem üflüçocuklar›n üstleyor hem de yürürini giydirmifl, Yafll› day› trenin yordu. ‹stasyona bafllar›na flapkamerdivenlerinde geldi¤inde ayaklar›n› takm›flt›. durdu gözleri kab›lar› ›slanm›fl, Çocuklar›n ayakyüzü ve kulaklar› kab›lar›n› giydikardeflini arad›. so¤uktan k›rm›z› rirken kendi palHer iki elinde bir renge bürünmüfltosunu giymeye k›z çocu¤u ile tü. Kardeflini ve çal›flmaktayd›. karfl›lama için ye¤enlerini seÇocuklar› otogelenlerin aras›ndan vindirece¤ini inamobilin arka narak bu zorlu¤a koltu¤una yerkardeflini bulmas› de¤er diye düflülefltirip arabay› zor olmam›flt›. nüyordu. ‹stasyoçal›flt›rd›¤›nda nun içine girditrenin gelmesine ¤inde bafl›n› öne e¤ip iki tarafa çok az zaman kalm›flt›. Yol bosallayarak bafl›n›n üzerindeki kar- yunca trafik iflaretlerine bile fazlardan k›smen kurtuldu. Islak la dikkat etmeden k›sa yoldan isayakkab›lar›n›n üstünde z›play›p tasyona geldi. ›slakl›¤› bir az da olsa azaltmaya Arabay› park ederek çocuklaçal›flt›. Elleriyle omuzlar›ndaki r› arac›n arkas›ndan ç›kar›p ellekarlar› düflürüp bilet giflesinden rinden tuttu. Trenin gelece¤i pebiletini ald› ve garda bekleyen rona koflar ad›mlarla gittiler. Bu trene bindi. s›rada tren de istasyona girmekSahure, a¤abeyi gelecek diye teydi. Zaman›nda geldiklerine yemek yapmay› düflündü. Do- sevindiler. Ne de olsa y›llar›n laptan salata için yeflillik ç›kard›, hasreti sona ermekteydi. yemek için ç›kard›¤› etin çözülYafll› day› trenin merdivenle-

K

138

rinde durdu gözleri kardeflini arad›. Her iki elinde bir k›z çocu¤u ile karfl›lama için gelenlerin aras›ndan kardeflini bulmas› zor olmam›flt›. K›sa sar›lmalardan sonra arabaya bindiler. ahure’nin gözleri bir anda nemlendi, telafl› dinmemiflti. Hep birlikte arabaya bindiler. Geliflinden daha telafll› bir biçimde evlerinin yoluna do¤ru gitmeye bafllad›lar. Sahure o kadar telafll› araba kullan›yordu ki, birçok trafik iflaretine bakmad› bile... Eve geldiklerinde evin önünde bir grup insan ve itfaiye arabas› bulunmaktayd›. Sahure’nin evinin her taraf›ndan duman ç›kmaktayd›. Ya¤an kara karfl›n ellerini bafl›na götürdü, parmaklar›n› saçlar›na geçirip ben ne yapt›m der gibi bir durumu vard›. A¤abeyi gelmifl sevinmifl; fakat evi yan›yordu. ‹tfaiye flefi durum de¤erlendirmesi yapt›. Maske ve soluk alma tüpüyle evin içine girerek keflif yapt›. Yang›n mutfaktaki ocak üstünde tavada unutulan etin parlamas›ndan ç›km›flt›. Evin her yan› kapal› oldu¤undan yang›n alevi sönmüfl; fa-

S

kat tüm evi is kaplam›flt›. Bir kap›n›n aç›lmas› ile alevlerin tekrar körüklemesi iflten bile de¤ildi. Tüm haz›rl›klar yap›l›p girifl kat›ndaki mutafa¤a içeriden ve d›flardan ani müdahale edilecekti. Sonunda çok k›sa bir sürede alev oluflmadan yang›n sönmüfltü. Evde yang›ndan çok isten tüm ev kullan›lamaz duruma gelmiflti. Tüm kasaba bu soka¤a gelmiflti. Akflam olmaya bafllad›¤›ndan kasaba halk› evdekileri paylaflt›lar. O gecede Sahure’nin efli hafta sonu için eve gelecekti. Evin tüm pencerelerini aç›k b›rakt›lar. Sabaha karfl› eve gelen efli floku k›sa sürede atlatt›ktan sonra ev halk›na bir fley olmad›¤›n› ö¤rendi ve buna çok sevindi. Ertesi gün Sahure’nin a¤abeyi trene giderken hem hüzünlü hem sevinçli garip bir duygu içindeydi. Kardeflinin evinin yanmas›na neden oldu¤u için üzüldü, kimseye bir fley olmamas›na ve ye¤enlerini gördü¤üne sevinmiflti. Kasaba halk› çok k›sa bir sürede o evi imece usulü ile tekrar inflaa ettiler; fakat dumandan bo¤ulan muhabbet kufllar› çocuklar› çok etkilemiflti.• MetinAtamer@butundunya.com.tr

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) New York•2) Amerika •3) 6 •4) Amfi Tiyatrosu •5) 1953 •6) Virginia •7) Amfibi •8) 1896 •9) Kulp •10) Notre-Dame Kilisesi •11) Amortisör •12) Kertenkele •13) Arjantin-fiili •14) Orhan fieref Apak •15) Louvre, Paris •16) 72 •17) Hollanda •18) Filipinler •19) Kolayl›• 139


MEMLEKET ÖZLEM‹ İlyas Halil

Theodore Kassappis Hoca “Yaşamak varmak değil, yenilgisiz aşkı bulmaktır.” Kassappis Hoca öğüdü ile altmışdört yıl dostum oldu. ncak insan elinde su, ne oldu¤unu bilir. Ya toprakla seviflir gül olur ya diken, güle yak›n... Toprakla yan yana, iç içe girmedi¤i gün, meleyen kuzular› duymadan flaflk›n s›v›d›r, tepelerden denize ak›p giden... Bilgi yaln›z insan akl›nda ab-›hayat... Ya çöle sabbar (kaktüs) ya gül kokan bahçeye yar verir. *** Theodore Kassappis Hoca bilgiyi nas›l anlayaca¤›m›, nas›l ilgi kuraca¤›m› altm›fldört y›l önce anlatm›flt›. O günden buyana k›fllar›n kar›n›, yaz›n s›ca¤›n› izledim. Baharda k›zlar›n sesini duydum. Kassappis Hoca’n›n ne dedi¤ini üflenmeden bir daha anlatt›lar. Karanl›¤›m› azaltt›lar. Âfl›k oldu¤um bir sabah gökte dört günefl... ‹lki do¤udaki çocuk, di¤eri güneyde kad›n, kuzeyde er, birbirlerini kovalad›lar. Bat›da, karanl›k bas›nca olufltular, ›fl›d›lar.

A

140

Do¤uda do¤an dört ›fl›k, her saat bafl›, gerçeklerde yeni renk oldu. *** Kassappis Hoca’y› karanl›¤›ma kibrit yapt›¤›m y›l, Talas’ta ö¤renciydim. Sonra yaflam boyu, her ad›m bafl› karfl›ma ç›kt›, kula¤›m› çekti. Theodore Kasssapis Hoca’ya ö¤renci olmam flöyle bafllam›flt›: Da¤ bafl›nda, kartal yuvas›n› and›ran Talas Ortaokulu’nda spor önemli bir olayd›. Her ders y›l›n›n bafl›nda ö¤renciler üç gruba ayr›l›r, sporun her dal›nda yar›fl›rlard›. Satranç oynamay›, alfabeyi yeni yeni sevmeye bafllad›¤›m y›llard›. *** Okul tepenin bafl›nda, üç katl› bir tafl yap›... Önü Kayseri... Uzakta hep toz veya sis... Arkas› bofl... A¤açs›z tepeler, kiflide düflünmeyi susuzluk yapar, arat›rd›. Öyle san›yorum ki, ço¤umuz bay›rda dolaflmay› seven da¤keçileriydik. ***

Kayal›k tepelerin içinde dört y›l›m›z, ayn› nakaratla geçti. Dört kez beflikte sallanm›flt›k sanki... Hep ayn› üzüntü içimizde, benzer sevinçler yüzümüzde hep... kulda ilk y›l Mersin’nin denizli temmuzunu, böcek sesli a¤ustosunu b›rak›p Talas’›n, eylülün sar›s›na geldi¤ime üzüldüm. ‹smet Hallaç yeflil portakal› soyarken parmaklar›na bulaflan kokuyu ar›yordu. Kayhan Sa¤lamer Talas yollar›n›n iniflte hep kaya, tafll›k, ç›k›flta tepe, hep yokufl oldu¤una k›z›yor, düz ovada okula gitmedi¤ine üzülüyordu. *** Sonra bir gün mevsimin de¤iflece¤ini bildirdiler. Bir sabah uyand›k, tepeler, ovalar baflka renk olmufltu. Tepeleri örten fleye “Kar” dediler. Gözün gördü¤ü yere kadar herfley akt›. Hanri inanmad›, eliyle dokunmak istedi. Bir süre sonra ortal›k yine de¤iflti. Karlar eridi. Rüzgar dindi. Yeni mevsime “Bahar” dediler. Birkaç damla ya¤murla ovalar yeflil, bazen yeflilden güzel... Uzakta maviye “Erciyes” dediler. *** Bu minval, dört y›l›m›z› ald›. Bir gün keçi devri bitti. “Okul günleriniz tükendi” dediler. Okul müdürü Mr. Nilson, “Hadi evinize gidin” deyince flafl›rd›m. Hâlâ geldi¤im çocuktum. Hiç de¤iflmeden köyüme dönecektim. Oysa beni Talas’a kendimi

O

bulmaya, kim oldu¤umu ö¤renmeye göndermifllerdi. Tek de¤iflen fley, boyumdu. Uzam›flt›m. Biraz ‹ngilizce, daha az Frans›zca ve üflüyünce soban›n karfl›s›na geçip ›s›nmay› ö¤renmifltim. Buraya çocuk gelmifl, ne ö¤rendi¤inin fark›nda olmayan flaflk›n bir delikanl› dönüyordum. ‹ster istemez yata¤›m›, yorgan›m› toplad›m. Uluk›flla yoluyla Gülek Bo¤az›’ndan kara tünelleri geçtim. Akdeniz’i, beni mavi bekler buldum. Yafl›m ilerledikçe flaflk›nl›¤› sevmifltim. fiafl›rmak bana kap›lar aç›yor, yeni duygular ö¤retiyordu. *** Liseyi Tarsus’ta bitirdi¤im y›l, çocuk dünyam de¤iflmifl, mevsimlere, Aktarlar Çarfl›s›’na, yo¤urt pazar›na baflka bir düzen gelmiflti. ¤rendi¤im herfleyler eskimiflti. Bilgisizli¤imden kurtulmam gerekecekti. Bir gün Eflatun ad›nda yafll›, baflka bir Yunanl›’n›n kitab›n› okuyordum. Kassappis Hoca’n›n verdi¤i ö¤ütlere sözler buldum. “Bilgi, ancak ç›kars›z uyguland›¤› zaman su olur, faydal› olur” diyordu. *** Ortaokulun son y›l›, 1944... Dünya atefller içinde... O y›l okulda a¤abey olmufltum. Y›l›n bafl›nda Mr. Nilson bizim s›n›fa, bizi uyarmaya geldi. “Beyefendiler” dedi. “Bu y›l sizin s›n›fta öl-

O

141


BD KASIM 2008

çüler de¤iflti” dedi. “Sorumlulu¤unuzu bilin” dedi. “Gençler düflünmeyi sizden kapacak.” *** y›l›n bafl›nda okula Kassappis Hoca geldi. Mr. Nilson çal›flma salonunda yeni hocam›z› tan›tt›. Theodore Kassappis Hoca’n›n Avusturya’da felsefe doktoras› yapt›¤›n›, bize geometri dersi verece¤ini söyledi. *** So¤uk, karl› bir hafta sonu... Okul bofl... Ö¤renciler okulun arkas›nda, tepede kayak yapmaya gitmifller. Önümde geometri kitab›, bir aç›y› üçe bölmenin yolunu ar›yordum. Kassappis Hoca bafl›m›n üstünde dikildi. Ne yapt›¤›m› sordu. Ne yapt›¤›m› söyledim. “Neden?” dedi. “Bir aç›n›n nas›l ikiye bölündü¤ünü kitaptan ö¤rendim” dedim. “Nas›l üçe bölünece¤ini ar›yorum.” “Bulunca ne yapacaks›n?” dedi. “Bilmiyorum” dedim. “Bilmedi¤in güzel” dedi. “Nedensiz sorular, sevgiden do¤ar. Gerçeklerini ç›kar›na kullanma. ‹ki kere iki, ya¤murda, karda, güneflte hep dörttür. Bu gerçe¤i be-

O

nimsedi¤in gün baflkalar›n›n boyunduru¤undan kurtulursun.” *** Bahard›, okulun kapanmas›na yak›nd›. Çal›flma salonunda bir fliirin üstünde u¤rafl›yordum, bafl›m›n üstünde yine Kassappis Hoca... “Ne yap›yorsun?” dedi. “‘Love’, (Aflk) kelimesinin nereden geldi¤ini, kaynakland›¤›n› ar›yorum” dedim. *** “‘Live’ (Yaflam) kelimesine bak” dedi. “‘Leaf’ (Yaprak) kelimesini ara, aflk kavram›n› anlars›n. Sanskritçe’de ‘Lubhyati’ kelimesi karfl›na ç›kar. Hayat, zaman kavramlar›n›n kökünü bulursun. “Bir gün senin yaflta, genç bir k›z›n kap›n›n önünden geçmesini dileyeceksin. Geliflini sevecek, geçip gitti¤ine üzüleceksin. Sonra aradan geçen fleyin zaman oldu¤unu anlayacaks›n. K›z›n gelmesini sev, geçti¤ine üzül. Zaman kavram›n› bulunca, yaflad›¤›n› ö¤reneceksin.” *** “Yaflamak varmak de¤il, yenilgisiz aflk› bulmakt›r.” Kassappis Hoca ö¤üdü ile altm›fldört y›l dostum oldu.• halililyas@yahoo.ca

fioför, çarptı¤ı yayayı teselli ediyordu: “Yine de flansınız varmıfl” dedi. “Baksan›za, size çarptı¤ım yer, tam da doktorun muayenehanesinin karflısıymıfl...” Yerde yatan kazazede, inleyerek konufltu: “Karfl›daki muayenehanenin sahibi olan o doktor benim...”• 142

YAZARAK SÖYLEYEREK Sadi Bülbül

“Ölenle ölünmez”

B

ir büyük insan›n ya da bir yak›n›n›n ölüm haberini alan pek çok insan›n “Ya, vah vah” dedi¤ini ve sonra konunun üzerinde bir daha durmad›¤›n› gördüm. A¤›zlar›ndan ç›kan birkaç sözcüklü ac›nma sözleriyle adeta bir görevi yerine getiriyorlar ve sonra iflleri bitmifl oluyordu. O ölen kifliyi art›k bir daha hiç göremeyece¤iz. Bu ne büyük bir hicran, elem, esef ve telafisizliktir? Ama sözünü etti¤im kifliler için konu kapanm›flt›r. Yak›nlar›n›n ölümünden bir süre sonra onlar›n ad›n› hiç anmayan insanlar bana hep hüzün vermifllerdir. Ayn› odada y›llarca birlikte çal›flt›¤›m›z duygulu bir yazar Mehmed Seyda’n›n daktilosuyla romanlar›n› yazarken, böyle bir haberi al›nca, bafl›n› kald›rarak “Yaaa...” dedi¤ini, sonra hiçbir fley olmam›fl gibi yazmaya devam etti¤ini görür ve yad›rgard›m. Bir gün bunun nedenini sordum. “Dövünmenin bir yarar› var m›?” dedi. Bu davran›fl› içime sindiremiyo-

diyenler...

rum; ama haydi “Ölüm bir çaresizlik durumudur, y›llarca dövünsek neye yarar?” diyelim. Ne var ki, bunun alt derecelerinde de ayn› kay›ts›zl›¤› –vefas›zl›¤›– görüyorum. Diyelim sizi rol arkadafl›n›zla birlikte üne kavuflturan bir televizyon dizisinde oynuyorsunuz. Bir gün o arkadafl›n›z› diziden ay›r›yorlar ve siz, hiçbir fley olmam›fl gibi yeni partnerinizle kald›¤›n›z yerden devam ediyorsunuz. Haydi buna da “Ne yaps›n, rol gere¤i” diyelim. Gazetelere bak›yoruz. Diyelim, sevilen ünlü bir insan›n bafl›na geleni, u¤rad›¤› trafik kazas›n›, yakaland›¤› amans›z hastal›¤› ya da ölümünü manfletten veriyorlar. Ama yaln›zca bir iki gün... Sonra manfletlere yeni konuklar geliyor ve musalla tafl›ndaki bir iki dakikal›k saltanat, bafll›klardaki bir iki günlük saltanatla noktalan›yor. E, buna da “Yaflam ak›yor ve yeni haberler geliyor” diyelim. Y›llarca ayn› duraktan binerek, ayn› otobüsle iflinize gidip geldi¤iniz ve adeta sizin vazgeçe143


BD KASIM 2008

meyece¤iniz bir parçan›z durumuna gelen arkadafl›n›z bir gün otobüse gelmiyor. ‹kinci ve üçüncü gün de gelmiyor ve giz oluyor.

B

u kayboluflu hiç merak etmeyen ve hatta “Herhalde yaflama veda etmifltir” diye hükümleyen, hiçbir fley olmam›fl gibi yeni arkadafllar edinerek, güle oynaya yoluna devam edenlere ne demeli? ‹nsanlar ne kadar rahat. Bu rahatl›k do¤rusu bana fazla geliyor ve içimi ac›t›yor. Ama bunu kimseyle paylaflam›yorum. Çünkü bu s›z›m› anlatabilece¤im rahats›z insanlar› nerede bulabilece¤imi bilmiyorum. Biricik eflinin mezar topra¤› kurumadan yeniden evlenen erkekler, keflke bunu yapmam›fl olsalard› da, hiç de¤ilse onlarla dertleflebilseydim. Bunlar› diyorum da, bir de flöyle diyor ve avunuyorum: “Yaflam›n› kaybedenlerimizi hiç unutmasak ve s›k s›k an›p dursak, acaba bu da do¤ru olur muydu?” Yatt›klar›nda durmadan yaflam›n› yitirmifl kocas›ndan söz eden eflini Nasreddin Hoca’n›n

bir gece yataktan yere att›¤›n› biliyoruz. Davran›fl›na ne gerekçe bulmufltu Nasreddin Hoca: “Üç kifli bu yata¤a s›¤amad›k. Birimiz fazla geldi.” “Acaba” diyorum, “Ölenlerimizi unutmakta da, ay›rd›na varamad›¤›m›z bir bilgelik sakl› olmas›n?” Bilmiyorum art›k... En iyisi, ne tümüyle unutmak ne de unutmamak galiba... Bunu çaresizlikten söylüyorum. Yoksa içim hiç unutmamaktan yana... Sevgili a¤abeyim, Prof. Sudi Bülbül, böyle kuflkulu konufltu¤uma bakma sak›n. Ben seni galiba hiç unutmayaca¤›m. Nasreddin Hoca’y› da çekecek durumda de¤ilim. Me¤er ölenle ölünmez de¤ilmifl. *** Prof. Sudi Bülbül, pratiksiz teorinin gücüne ve duygusuz bilginin etkinli¤ine inanmayan, amfisini bir tiyatro sahnesine çeviren, dersini anlatmayan “oynayan” bir hocayd›. Öncü akademisyenlerden biriydi. Hacettepe Üniversitesi’nden emekli olmufltu. Baflkent Üniversitesi, E¤itim Fakültesi’nde dersler veriyordu. 18 Haziran 2008 tarihinde üniversitedeki sahnesinden, bir baflka büyük sahneye göç etti.•

“Satranç”›n Yan›tlar› Atak: 1. Fxf7 Ke7 2. Kxh6 1-0 (2... fixh6 3. Vh4+ fig7 4. Vh7+ fif8 5. Vg8+#) Oyun Sonu: 1. d5 Ka8 2. d6 fif7 3. d7 fie7 4. a6 fid8 5. Kd6 Kb8 6. fif3 Kb4 7. a7 Ka4 8. Kxg6 fixe7 9. Kg8 Kxa7 10. Kg7+ 1-0 Kendi Gelen: 21... Ac6?? 22. Ff6 d4 23. Vxc6 1-0• 144

Mankafa Poldi

“Bu bal›¤a ‘Ton bal›¤›’ diyorlar, Bay Poldi.”

“Yaflam›mda gördü¤üm en kötü hava... Siz ne dersiniz Bay Poldi?”

“Hayret! Peki bu bal›¤› o küçücük konserve kutular›na nas›l s›¤d›r›yorlar, acaba?”

“Bana kal›rsa, kötü hava olmas› hiç hava olmamas›ndan daha iyi!”

“Bastonunuz çok uzun, neden alt›ndan biraz kesip k›saltm›yorsunuz Bay Poldi?”

“fiu gördü¤ün küçücük ayg›t mikroplar› bir milyon kez büyük gösteriyor, Bay Poldi.”

“Kesmesine ben de kesmek istiyorum; ama uzun olan bölümü alt› de¤il, üstü!”

“Öyle mi? Kimbilir alt›na bir fil konsa, onu ne kadar büyük gösterir.” 145


Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Deniz Niarchos, Almanya

Duygu Sevinç, ‹stanbul

Merve Atansay, ‹stanbul

Kayra Aydo¤an, ‹stanbul

Sümeyra Karaçal›, Tekirda¤

Emre Kaan Yaflar, Kayseri

Cemal Do¤u Tekelio¤lu, ‹stanbul

O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan

Nineler ve Dedeler

Bu¤ra Akbal, ‹stanbul

Naz Demirtafl, Sinop

Efe Bizim, Bursa

Efe Say›c›, ‹zmir

Egehan Tur, Ankara

Emir Ya¤›z Tar›mer, Manisa

Alaeddin Giray, Ankara

Eylem Dal ve Mustafa Alper


UNUTAMADI⁄IM ANIM Gülseren Hayoğlu

›rman›fl›n ne kadar sürece¤ini kimse tam olarak kestiremiyordu. Farkl› süreler söyleniyordu. Yavafl yavafl ç›karken bir ara üflüdü¤ümü, k›sa bir süre sonra da yoruldu¤umu duyumsad›m. Eflim de bu durumun san›r›m ay›rd›na varm›flt› ki, “‹stersen biraz dinlen, biraz da yavafl yürü” dedi¤inde “Çok iyiyim” diye yan›tlad›m. ‹çimden de “Acaba hata m› yap›yoruz? Sonuç ne olacak ki? Anlat›lanlar gibi olacak m›?” diye geçirdim. Bir ara çevreme bakt›¤›mda birçok kiflinin benim gibi oflaya puflaya ç›kt›¤›n› gördüm. Da¤a t›rmanan insanlarla ayn› duyguyu paylaflmak güzeldi. Samimiyetler bile artm›flt›. Sonunda merak edilen yere, da¤›n zirvesine geldik. Ama çevre hâlâ karanl›kt›. Neler olaca¤›n› bilemiyorduk. Hepimiz merdiven basamaklar› gibi olan yere oturduk. Oturdu¤umuz için, zaman ilerledikçe üflüdü¤ümüzü iyice duyumsuyorduk. Yan›m›zda getirdi¤imiz s›cak çaylar ilaç gibi geliyordu. Bir yandan da saate bak›yorduk. Acaba ne zaman günefl do¤acakt›? Gözümüzü bir an olsun ay›ram›yorduk. ‹flte o an... “Bir fleyler oluyor, k›rm›z› nokta m›, ›fl›k m›, ne bu?”

T

Nemrut’ta yine günefl do¤du Güneşin doğuşunu izlemek için, 1998 yılının Haziran ayında gece yarısı yola koyulduk. Büyük bir merak ve heyecan içerisindeydik. “Neler olacaktı?”, “Anlatıldığı kadar güzel miydi?”, “Bu kadar zahmete değecek miydi?” Bu soruların yanıtını bilemiyorduk. Büyük çaba ve zahmet sonucunda, Nemrut Dağı’na ulaştık. Hava çok soğuktu. Biraz dinlendikten sonra elimize yiyecek bir şeyler ve kalın giysilerimizi alarak zorlu tırmanışa başladık. 148

derken, ifade edemeyece¤im o güzellik bir anda karfl›mdayd›. Büyük bir hayretle ve heyecanla izliyordum. Konuflam›yordum, soluk al›p almad›¤›m› bile duyumsayam›yordum. Befl dakika gibi bir süre geçtikten sonra o güzel büyüden kurtuldum ve yaflama döndüm. Kendi kendime “Çok güzeldi, kesinlikle gelmemize de¤di” dedim. Da¤a t›rman›rken çekilen s›k›nt› akl›m›n ucundan bile geçmiyordu. Tersine, akl›ma bir sürü yeni soru geliyordu: “Nas›l oldu?”, “O noktay› bir anda oraya kim yerlefltirdi?”, “Neden zaman geçince gözlerimiz oraya bakamad›?” S›n›f ö¤retmeni olarak birinci s›n›f› okuttu¤um zamanlarda Nemrut’ta güneflin do¤uflunu izlemeye giderken yaflad›klar›m ve sonucu akl›ma gelir. “Ö¤rencilerim kimler olacak?”, “Ne kadar sürede okuyup yazacaklar?”, “Bu kadar eme¤e, zorlu t›rman›fla de¤ecek mi?”, “Ödül olarak ‘Teflekkür ederiz’ sözünü duyacak m›y›m?” Sonuç bilinmez; yaflanacak ve anlafl›lacak... Okula bir hafta önce bafllay›p serbest çizgi çal›flmalar› ve hamurla de¤iflik biçimler yaparak, çeflitli oyunlar oynayarak ö¤rencilerin el kaslar›n› gelifltirmeye bafllad›k. 149


BD KASIM 2008

D

üzenli çizgi çal›flmalar›na geçmeden önce bir güzel dinlendik. Zorlu t›rman›fl bafllayacakt›. Kalem, silgi, defter yeterliydi. T›rmanmaya bafllarken ilk bafllarda “Fazla beklemeye gerek yok” diyordum. “Nas›l olsa ö¤renciler yapabiliyor” diye kendimi sakinlefltiriyordum. Seslerle çal›flmaya bafllay›nca t›rmanma biraz daha zorlafl›yordu. O s›rada çevremdekilerle, meslektafllar›mla konuflmalar ve gözlemler daha da art›yordu. Onlarda da zorlanma oldu¤unu duyunca içimden “Neyse, sorun tek bizde de¤il” deyip t›rman›yorduk. Sesler art›yor, insanlar “Daha ne kadar kald›, geldik mi?” derken içimi bir an telafl sar›yordu. Acaba bizden önde gidenlere yetiflebilecek miydik? “Ha gayret” deyip t›rman›yorduk. Çevremden de eflimin dedi¤i gibi “Yavafl ol” diyenler olunca, içimden “Hiçbir fley olmayacak” deyip çal›flmalara devam ediyordum. Kimi zaman da mutsuzluk oluyordu. Seslerin verildi¤i ilk gün düfl k›r›kl›¤›... Fotokopiler, çal›flma ka¤›tlar›, ses kartlar›... Bak›veriyorsunuz ki, gelmiflsiniz, sesler art›k bitmek üzere, ama daha sonucu tam olarak göremedik. Günefl hâlâ do¤mad›. Güneflin karfl›s›na dizilen insanlar gibi, sesler de tahtan›n karfl›s›nda dizili duruyorlar. “Acaba okuyamayacaklar m›?”, “Bu kadar emek, bu kadar zorlu t›rman›fl bofla m› gidecek?” Neyse biraz daha 150

tekrar çal›flmas›, ö¤rencilere “Ha gayret, ha gayret” derken... ‹flte ö¤retmenin günefli do¤uyor. O an... Ayn› Nemrut’taki an... Aaaaaaa! “Okuyorsun, sen bir harikas›n, muhteflem” dedikten sonra okutulan bir sözcük say›s›n› befle ç›kart›p yeniden yeniden denetliyorsunuz ve sonunda noktay› koyuveriyorsunuz. “Tamam, senin iflin bitti! Sen art›k okumay› çözdün” deyip ö¤rencinizi öpüyorsunuz. “Süper” diyorsunuz. Befl sözcükten sonra, güneflin do¤uflunu izledi¤iniz befl dakika gibi bitiveriyor. Nas›l oldu da bu çocuklar okudu? Sanki okuyamayacaklar gibiydi. Sanki onca ayl›k süreyi birlikte t›rmanmad›n›z. Tüm zorluklar› ve çekti¤iniz s›k›nt›lar› unuttunuz. O an ki, herfleyi unutturuyordu. Anlat›lamaz, yaflan›r...

G

ünefle befl dakikadan fazla bakamad›¤›n›z gibi, befl y›l sonra bu ö¤rencileriniz sizi b›rak›p gidecekler. Çünkü art›k sizin bilgi düzeyiniz onlara yetemeyecek, belki de sorduklar› kimi sorulara yan›t vermekte de zorlanacaks›n›z. Bu yüzden, branfl ö¤retmenleri devreye girecekler. Günefle bakamad›¤›n›z gibi, ö¤rencilerinizin ›fl›¤› da daha da artacak. Nemrut’ta günde bir kez günefl do¤ar, günde bir kez de batar. Ö¤retmenin günefli ise befl y›lda bir do¤ar ama... Sonsuza de¤in batmamak üzere...•

Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Ekim Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

Mant›k Bilmecesi Daire no 8 2 4 10 6

Ad› Altan Buket Bora Sinem Y›lmaz

fiikayet konusu Kap› Zemin Musluk Drenaj Pencere

fiikayet yeri Salon Balkon Banyo Küçük WC Mutfak

Bulmaca 1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

Y A S N E D ‹ MG Ü R S E L 2 E F E S A K A B E E N A M 3 V E K T Ö R A T A L E T Y 4 Z N A N A N A S E N ‹ K 5 A D A K A K L ‹ K Y A E 6 T ‹ K ‹ L L ‹ M A N E M 7 Ç E K E T A A M N A R T 8 E N A Y ‹ A L A K O K A T 9 L A R S K A R A R N A M E 10 ‹ D F E N N ‹ H A R E R 11 K ‹ L E R T E Z B O N D 12 A L A K A R A M A Z A N 13 Z R A A R A L T ‹ T A N 14 Ü R E R E T E R ‹ M A L 15 B O K S E K O S E A S M A 16 E N S E R T A N E 17 Y A T M E S A J 18 D F E K E S ‹ T 19 E K Ü R ‹ ‹ R ‹ N 20 M A K ‹ N E ‹ R 1

151


KARELER VE RAKAMLAR

MANTIK B‹LMECES‹

Cahit Batum

Prof. Dr. Yüksel Bozer

--

=

--

=

--

--

-=

--

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Ekim Ay› Çözümü: 123 + 456 = 579 + 456 -- 123 =+ 333 579 + 333 = 912

-- 243

981

367 = 614 -- 122 = -- 121

738

245 = 493

Çeflme

Bodrum

Belek

Side

Serik

25

21

Karabo¤a

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

18

=

+

16

+

12

--

+

Sekban

=

Keskin

--

Sayg›l›

=

Payalan

+

Ayn› sokakta oturan befl arkadafl yaz tatillerini de¤iflik k›y›larda geçirdiler. Afla¤›daki ipuçlar›ndan bu gençlerin ad›n› soyad›n›, oturdu¤u evin numaras›n› ve yaz tatili için nereye gitti¤ini bulunuz. Not: Sokakta tek ve çift numaral› evlerin ayn› hizada olmad›¤›n› an›msay›n›z. ‹PUÇLARI: 1- Polat Karabo¤a Çeflme’ye giden arkadafl›yla soka¤›n ayn› hizas›nda oturuyordu. 2- Tolga 18 no.’lu evde oturuyordu. 3- Payalanlar 25 no.’lu evdeydi. 4- Sayg›l› yaz tatilini Side’de geçiriyordu. 5- Bodrum’a âfl›k olan genç 21 no.’lu evde oturuyordu. Onun soyad› Ayd›n’›n soyad›ndan daha k›sayd›. 6- Serik’e giden genç 12 no.’lu evde oturmuyordu. 7- Cüneyt tatilini Belek’te geçirmeyi ye¤lemiflti.

Argun Ayd›n Cüneyt Polat Tolga Serik Side Belek Bodrum Çeflme 12 16 18 21 25 Ad›

Soyad›

Evin numaras›

Gitti¤i yer

YukselBozer@butundunya.com.tr 152

153


SATRANÇ Mustafa Yıldız

ON YAfi ALTI AVRUPA B‹R‹NC‹S‹: CEM‹L CAN AL‹ MARAND‹ 14-25 Eylül 2008 tarihlerinde Karada¤’›n Herceg Novi kentinde yap›lan Avrupa Yafl Gruplar› Satranç fiampiyonas›’na kat›lan Türk gençleri iki madalya ile yurda döndüler. 10 Yafl Alt› kategorisinde Cemil Can Ali Marandi 7,5 puanla 1-3’üncü dereceleri paylaflt› ve alt›n madalya kazand›. WFM Kübra Öztürk de 18 Yafl K›zlar kategorisinde 6,5 puanla 36’nc› dereceleri paylaflarak bronz madalyan›n sahibi oldu. 16 Yafl Erkekler kateCemil Can ve Kübra gorisinde yar›flan FM Mustafa Y›lmaz da 6,5 puanla 2-7’nci dereceleri paylaflarak turnuvay› baflar›l› bir sonuçla bitirdi.

YARI AÇIK HATLARI KULLANMAK ATAK Aç›k ve yar› aç›k hatlarda kaleler çok et- Kanmazalp-Kazda¤l›, 2008 kilidir. Yar› aç›k dikeylerden yararlanman›n yolu, kural olarak yar› aç›k dikeyleri aç›k dikeye çevirmek ya da üzerinde zay›f rakip piyon oluflturmaktan geçer. Stahlberg-Taimanov, Zürich, 1953 1. d4 Af6 2. c4 e6 3. Af3 b6 4. g3 Fa6 5. Va4 Fe7 6. Fg2 O-O 7. Ac3 c6 8. Ae5 (8. Ff4 dikkate de¤er.) 8... Ve8 9. O-O d5 10. Ke1 (10. cxd5! cxd5 11. Vxe8 daha iyi.) 10... b5! 11. cxb5 cxb5 12. Vd1 b4 13. Ab1 (e4 umuduyla oynanm›fl.) 13... Ac6 14. Axc6 Vxc6 15. Beyaz kazan›r Ad2 Vb6 16. e3? (16.Ab3!?) 16... Kac8 17. Ff1 OYUN SONU Beyaz filleri de¤ifltirme plan›, beyaz›n pozisGabor, 1933 yonunu daha da bozuyor. 17... Kc6 18. Fxa6 Vxa6 19. Af3 Kfc8 (“c” dikeyi ele geçirildi.) 20. Vb3 Ae4 21.Ad2 (D) 8 7 6

Vavulin-Ali Marandi, 8.Tur, B 42, Sicilya Savunmas› Kan Varyant› Oyunun 38’inci hamlesi. Siyahlar›n veziri ve kalesi rakip tafllar taraf›ndan isteniyor. 10 yafl›nda bir çocuk bu can al›c› tehditlerden y›lm›yor. En büyük tafl›n›, veziri kaçm›yor! Atak olanaklar› araflt›r›yor, mat tehditleri yap›yor! Birincili¤i hak ediyor. 38... fxg2! 39. Fxg2 (Siyah vezir al›8 namaz. 39. g1V+ ve mat.) 39... Vxf5 Si7 yah vezir de kale de istek alt›ndan ç›k6 t›lar. 40. Kxa6 Kb2 (Hedefte g2 karesindeki fil mi var?) 41. Vc3 Kc2 42. Ve1 5 Vf3 (mat tehditi!) 43. Vg1 Ke8 (Bir ka4 le gerçek gücünü aç›k hatta nas›l göste3 rir, görelim.) 44. Kc6 (Aman, f3’te vezi2 rimiz var, c dikeyindeki siyah kale 2. 1 yatayda durmak zorunda.) 44... Kxa2 c d e f g h a b 45. Ff2?? (Siyah›n bask›s› beyaza hata yapt›rd›. Siyahlar bir fil öne geçiyor. 10 yafl kategorisinin çok üzerinde bir oyun ve konum de¤erlendirme yetene¤i var Ali Marandi’nin.) 45... Kxf2 0-1 154

5 4 3

Beyaz kazan›r

2 1

KEND‹ GELEN a

b

c

d

e

f

g

h

(21. Fd2 Kc2 daha iyi de¤il.) 21... Kc2! (21... Kxc1 22. Kexc1 Axd2’den sonra siyah, kaleye karfl›l›k iki aleti almaktan vazgeçti.) 22. Axe4 dxe4 23. a3 h5 (23... Vd3! 24. Vxd3 exd3 25. Kd1 Ke2 ya da 24. Va4 b3 25.Vxa7 Ff8 daha iyi.)24. d5 K8c4! 25. Kd1 exd5 26. Fd2 Vf6 27. Kab1 h4 28. Va4 Vf5 29.Vxa7 Ff8 (29...Fg5 daha iyi.) 30. Vb8 g5 31. gxh4 gxh4 32. Vf4 Vxf4 33. exf4 d4 34. b3 Kc6 35. axb4 f5 36. h3 Ka6 37. Kbc1 Kxc1 38. Kxc1 Ka2 39. Fe1 Kb2 40. fig2 Kxb3 41. Kc8 Kb1 42.Fd2 e3 0-1

Sanikidze-Olcayöz, 2008

21... Ac6??

MustafaYildiz@butundunya.com.tr Çözümler 144’üncü sayfam›zdad›r. 155


BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156

6

4

SOLDAN SA⁄A: 1) Devlet tiyatrolar›nda oyuncu ve yönetmen olarak çal›flm›fl, fotografta gördü¤ünüz tiyatro sanatç›m›z. - Kaz Da¤lar›’n›n mitolojik ad›. 2) Avuç içi. - Tarihi nedenlerle koruma alt›na al›nm›fl bölge. - ‹ri, gürbüz. 3) Gökyüzü. - Tedarik etme. - Eski dilde su. 4) Vilayet. - Eski M›s›r’da günefl tanr›s›. - Tarla s›n›r›. - Kapsül. 5) Konuk. - Asya’da bir ülke. - Bir nota. 6) Büyükbafl bir hayvan. - Geveze. Alt› düz korkuluksuz su tafl›t›. 7) Benzerlerinin niteliklerini abart›l› bir biçimde üzerinde tafl›yan kifli. - Çok taneli bir meyve. - Sahip. - Bir s›fat eki. 8) Kök, sap ve yaprak biçiminde farkl›laflmam›fl bir bitkinin yaflama ve büyüme organ›. - ‹skambilde bir ka¤›t. Bir ya¤›fl türü. - Bir peygamber. 9) Esnek. - Hareket. 10) “Kaç” soru s›fat›n›n ülefltirme biçimi. - Kabul etme. - Güzel sanat. 11) Küçük ma¤ara. - Bir dans türü. - S›k gözlü bal›k a¤›. - Güç. 12) K›p›rdad›kça çeflitli renklerde parlayan kumafl. - Tok olmayan. 13) Kral bafll›¤›. - Ulaflm›fl, eriflmifl. - Burun ak›nt›s› ile seyreden bir hastal›k. 14) Adale. Bir cetvel türü. - Türkiye Yazarlar Sendikas›’n› imleyen harfler. - Yabanc› bir uzunluk ölçüsü. 15) Yaln›zca bire ve kendine bölünebilen say›lar. - Kimi patlay›c›lar›n atefllendi¤i ç›k›nt›. - ‹lim. 16) Güney Do¤u Anadolu’da kad›nlar›n yapt›rd›klar› dövme. - Saklambaç oyununda kullan›lan bir sözcük. 17) fiark›, türkü. -Aslan›n boynundaki tüyler. - Bir gösterme s›fat›. 18) Anakara. - Demiryolu. 19) “..... Kad›s›” (Musahipzade Celal’in bir yap›t›). 20) Yanda olan, yana düflen . - Do¤al gaz›n temel bilefleni olan bir gaz.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) Ferhan fiensoy’la uzun y›llar birlikte ayn› sahneyi paylaflm›fl 1959 do¤umlu tiyatro ve sinema sanatç›m›z. - ‹stanbul’un bir ilçesi. 2) Azal›k. - Saha, meydan. - Proje. 3) Asya’da bir baflkent. - Süt ve pirinçle yap›lan bir tatl›. - Yap›lmas› men edilmifl olan. Günefl do¤madan önceki alacakaranl›k. 4) Üzerine bina yapmak üzere ayr›lm›fl toprak parças›. - “..... Saraç” (“Ç›plak Kayada Çimlenmek”, “Günefl Kavgas›” gibi kitaplar› bulunan flairimiz). - Yürüyerek giden. 5) Bir görevi yürütmek için merkez olarak seçilen yer. - Ba¤›fllama. - Bir kuruluflta, bir ifl yerinde makam bak›m›ndan yetkili kimse. - Tavlada bir say›. - Hollanda’n›n plaka iflareti. 6) ‹liflkin. - ‹lkel benlik. - Bir nota. - Halk aras›nda, çok s›k hastalananlara verilen ad. 7) Gliserinin stearik asit esterlerine verilen ad. - Gezinti teknesi, yat. - Do¤um yapt›ran kad›n. Bir nota. 8) Manganezin simgesi. - Fakat, ama. - Yün, pamuk gibi fleyleri tellere ay›rarak kabartma. - Otomobillerde tekerlek ile direksiyon aras›ndaki ba¤lant›y› sa¤layan demir çubuk. 9) Gelecek. - Temize ç›kma. - ‹fllik. - Mobilyan›n uzunlu¤unca konulan dar ayak. 10) Avrupa’da bir baflkent. - Bir ma¤azada ayn› tür ürünlerin sat›ld›¤› bölüm. - Mizaç. 11) ‹ran’›n plaka iflareti. - R›za gösteren. - Bir geyik türü. 12) Yard›m istendi¤ini anlatan sözcük. Cenaze için k›l›nacak namaz› haber vermek amac›yla minarelerde okunur. - Bir iskambil oyunu. 13) ‹mge. - Küçük ›rmak. - Vurmal› bir çalg›. 14) Rusça’da evet. Baflkalar›. - Bir tür otomobil yar›fl›. 15) Hat›ra. - Bilgin. - Ayakkab› alt›n›n topu¤a rastlayan yüksek bölümü.

FilizOskay@butundunya.com.tr 157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

KARA ÇI⁄LIK, ATEfi‹N GEL‹N‹ GÂVUR ‹ZM‹R, ORYANTAL‹STLER VE DÜfiMANLARI Kara Ç›¤l›k H›fz› Topuz Remzi Kitabevi

luslararas› düzeyde ve çok de¤iflik alanlarda insanl›¤a hizmet eden ayd›nlar›m›z alçakgönüllülüklerinden ötürü kendilerini abartmay› ye¤lemezler. Bunlardan biri de pek ço¤umuzun yazar olarak tan›d›¤› H›fz› Topuz’dur. Afrika üzerine birçok inceleme türünde yap›tlar› da olan H›fz› Topuz bu kez bir roman arac›l›¤› ile 1960’dan buyana 27 kez gidip geldi¤i Afrika gerçe¤ini okura aktar›yor. ‹lk kez bir Türk yazar Kara Afrika’n›n sorunlar›n›, kölelerin ve sömürge insanlar›n›n çilelerini, ac›lar›n›, emperyalizme ve yeni-sömürgecili¤e karfl› direnifli bir roman çerçevesinde ele al›yor.

U

158

‹stanbul’da bafllayan roman, ‹stanbul’da bitiyor; ancak Kongo’nun ba¤›ms›zl›¤› ve özgürlü¤ü için savaflan, korkunç bir biçimde öldürülen Lumumba ve arkadafllar›n›n yaflad›¤› olaylar› ve büyük tutku f›rt›nalar›n› soluk kesici bir ak›fl içinde anlat›yor. Kitab›n sonunda Afrika’n›n ve Lumumba’n›n ülkemiz insan›n›n yüre¤inde nas›l bir yanan kora dönüflünün en güzel kan›t› olan ozanlar›m›z›n fliirlerine de yer veriliyor.

Ateflin Gelini Gâvur ‹zmir 13 Eylül 1922’de ‹zmir’i Kimler Yakt›?

bir süre sonra kentin 86 y›ld›r hâlâ karanl›kta kalm›fl bir bölüm unsurlar taraf›ndan atefle verilmesidir. Bugüne de¤in pek çok fleyin yaz›l›p söylendi¤i, epey bir bölümünün de olaylar›n kal›n örgüsünün alt›na süpürüldü¤ü bu büyük felaketin ard›nda yatan gerçekleri tarafs›z bir gözle ve görgü tan›klar›n›n ifadeleriyle ayd›nlatmaya çal›fl›yor, Coral. Pek ço¤u ilk kez gün ›fl›¤›na ç›kan soluk kesen tarihsel fotograflar eflli¤inde, ön tarafta 20’nci yüzy›l›n bafllar›ndan Akdeniz’in en güzel birkaç kentinden biri olan ‹zmir’in güzel yüzü. Arka tarafta ise Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun çöküfl süreci, Yunan iflgali ve kurtulufla uzanan yolun sonunda güzel ‹zmir’in insan› gözyafl›na bo¤an cay›r cay›r yan›fl›. Coral, yap›t›nda devlet adamlar›n›n, askerlerin, ozanlar›n, gazeteci ve görgü tan›klar›n›n belgelere dayanan gözlemlerini bir ›fl›k demeti biçimine getirip “‹zmir’i kimler yakt›?” sorusuna yan›t› okuyucu ile birlikte ar›yor.

Mehmet Coral

Oryantalistler ve Düflmanlar›

Do¤an Kitap

Robert Irvin Yap› Kredi Yay›nlar›

ak›n tarihimizin en gizemli olaylar›ndan biri, Kurtulufl Savafl›’n› taçland›ran Türk ordusunun ‹zmir’e giriflinden çok k›sa

Y

üneflin do¤du¤u yere Bat›’dan bak›fl›n öyküsünü tüm ç›plakl›¤›yla anlatan çal›fl-

G

ma. Ünlü düflünür Edward Said’in “fiark›yatç›l›k” ad›yla Türkçe yay›mlanan kitab›n›n yeryüzündeki büyük yank›s› ard›ndan “Oryantalizm” sözcü¤ünün Arap dünyas›n› gezmifl, bu dünyay› tan›m›fl, bu dünya üstüne yazm›fl ya da inceleme yapm›fl olan kiflilere iflaret eden yeni bir s›n›rlay›c› anlamda kullan›lmaya bafllamas›na karfl› ç›kan Irvin, “Bunda bile Kuzey Afrika’n›n M›s›r’›n bat›s›ndaki bölümü de¤erlendirme d›fl›nda tutuldu” diyor ve ekliyor: “Beni en çok ‹slam, Arapça ve Arap tarihi ve kültürü konusundaki Bat› araflt›rmalar›n›n tarihi ilgilendiriyor. Bununla birlikte ço¤u zaman ça¤dafl Farsça ve Türkçe çal›flmalar› alan›nda olup bitene de göz ucuyla bakmak gerekiyor özellikle de Türkçe’ye, çünkü modern dönem öncesi Arap dünyas› incelemesini Osmanl› araflt›rmalar›ndan tümüyle ayr› tutmak keyfi olur. “Çinbilim ve M›s›rbilimdeki geliflmeler de bazen konuyla ilgilidir ve K›tab› Mukaddes ve ‹branice çal›flmalar›n›n, asl›nda genel olarak dinin, ‹slam’› ve Araplar’› inceleme ve haklar›nda yazma biçimi aç›s›ndan ezici önemini ele almayan bir Oryantalizm çal›flmas› ak›ld›fl› ve iyiden iyiye ça¤d›fl› olur kuflkusuz” diyor.• 159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Cezmi Çoban, Bodrum, Muğla

160


TÜRK RESSAMLARI: AVN‹ ARBAfi

MUSTAFA KEMAL Mustafa Kemal’i gördüm düflümde Daha diyordu. U¤runa flehit olas›m geldi hemen, Sabaha diyordu. Al l bir kalpak giymiflti, al bir ata binmiflti, Zafer ›rak m› dedim Aha diyordu. Faz›l HÜsnÜ Da⁄larca


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.