BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
YEREL SÜREL‹ YAYIN
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlular›: Nükhet Alicikoğlu
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cansın, İzmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Serdar Kalkan, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 28. 11. 2008
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr
Y›l: 11, Say›: 127
A R A L I K
2 0 0 8
‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R
7 Yeniden Görev Başına... METE AKYOL
28 Atatürk ve Matematik Tutkusu ‹ZM‹R TOLGA
10 Fransızca Üç Sözcük ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU
15 Mustafa Kemal 85 Yıl Öncesinden Yine Günümüzü Aydınlatıyor YAfiAR ÖZTÜRK
19 “Yoksul Ülkelerde Organ Nakli Toplumsal ve Ekonomik Bir Sorundur”
34 “Boğazlar Meselesi Hâlâ Önemini Koruyor” PROF. DR. ÖVSEV DÖRTLEMEZ
39 Türkçe’ye Yolculuk KONUR ERTOP
44 Siyah Adamın Beyaz Devrimi MET‹N GÖREN
48 Yıllar Önce Ön Koltuğa Oturamayanlar Şimdi Beyaz Saray’da Oturacaklar
23 Avrupa Birliği’nin MEHMET MUHS‹NO⁄LU Türkiye’ye Karşı Bitmeyen Çifte Standartları 56 Sanayi Devrimi ve GÜRBÜZ EVREN Köle Tekelleri ERAY D‹NÇER
63 “Afro-Amerikalı”ların Özgürlük Kıvılcımı: Rosa Parks D. KEMAL TARIM
66 Modern Tıbbın Öncüsü: Dr. Michael DeBakey CHERYL TANRIVERD‹
70 Guantanamo’da Namuslu Savcılar İstifa Ediyor SEMRA ATAY
Sayfa: 34
74 “Atatürk Genci Olmakla Gurur Duyuyorum...” BURCU GÖKER
“BO⁄AZLAR MESELES‹ HÂLÂ ÖNEM‹N‹ KORUYOR”
77 Amadeo Clemente Modigliani YÜCEL AKSOY
4
83 “Alo, Ben Kraliçe...” ERDO⁄AN TOKMAKÇIO⁄LU
86 Mahkemelik Olan Kestane Ağacı SELMA ATABEK
90 Bademin Delicesi DR. MEHMET UHR‹
94 Kralın Küçük Patikası
Sizden Bize
8
‹lk Dersimiz Türkçe
13
Bilginizi Denetleyin
81
Aral›k SuDokular›
106
1001 Güzel Söz
118
Anne ve Babalardan
144
ÖZÜM LARÇIN
96 Dizi Dizi Diziler... MUZAFFER ‹ZGÜ
101 Yüce Divan Yargıçlarına... BARIfi TARKAN
103 Alacadoğan Yaşam Alanını Korur ERDO⁄AN SAKMAN
107 Sevgi Bağı MET‹N ATAMER
112 Sobamızı Yaktık MEHMET ÜNVER
119 Mars’ta... AL‹ MURAT ERKORKMAZ
124 Gelin Birlikte Fener Yapalım NURAY BARTOSCHEK
Sayfa: 139
RÜZGARGÜLLER‹
128 Bled ‹ZLEN fiEN
132 “Sessiz Sessiz” Başlamıştı... MESUDE AKSUNGUR
136 Puerto Montt ‹LYAS HAL‹L
139 Rüzgargülleri ENG‹N ÜNSAL
146 Axum Sevinci ve... fiEBNEM fiEN
Mankafa Poldi
150
Kareler ve Rakamlar
152
Mant›k Bilmecesi
153
Satranç
154
Bulmaca
156
Ay›n Kitaplar›
158
Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5
’DAN S‹ZE Mete Akyol
YEN‹DEN GÖREV BAfiINA...
B
ütün Dünya’n›n kap›s›ndaki posta kutusunun içinde buluflan zarflarla, bilgisayar›m›z›n adres kutusu içinde biriken elektronik iletiler sanki birbirleriyle yar›fla girdiler. Yurdun dört yöresinden ve dünyan›n dört yönünden gelen mektuplar trafi¤ine bir de arkas› kesilmeyen telefon trafi¤i de eklenince, çareyi bu trafi¤in akt›¤› yönde aramak zorunda kald›k. Yüzümüzü yöneltti¤imiz yönde, akan trafi¤in oklar›n›n hedef tahtas›nda, tümünüzün yak›ndan tan›d›¤›n›z bir “eski dost”la yüz yüze geldik. Yazar›m›z Ali Naili Erdem’di bu “eskimeyen eski dost”. “‹flte posta kutumuzdaki mektuplar, iflte bilgisayar›m›zdaki iletiler ve iflte kulaklar›m›zdan hâlâ gitmeyen telefondaki sitemler” dedik. “Okurlar›m›z izin vermiyorlar sizin yaz› yazmaman›za...” Ali Naili Erdem, bir süre önce verdi¤i “yaz› yazmama” karar›n›n yanl›fl oldu¤unu kendi de anlam›fl me¤er. “‹ki ayd›r karfl›laflt›¤›m tüm
Bütün Dünya okurlar›na hesap veriyordum zaten” dedi. “Tümü benden hesap soruyor, hem de ülkenin böylesi günlerinde kenara çekilme karar› vermeye hakk›m olmad›¤›n› söylüyordu.” En çok da, ‹zmir’in bir köyünde, köylülerin hesap sormas› çok etkilemifl kendisini... “Köylüler sanki azarl›yorlard› beni” dedi. “Yaz› yazmama karar› vermeye hakk›m olmad›¤›n› söylüyorlar, yaz›lar›ma bir an önce bafllamam› adeta emrediyorlard›.” Atatürk ak›lc›l›¤›, insansal onuru ve örnek al›nas› dürüstlü¤üyle Türkiye’de örnek bir politikac› kimli¤i oluflturan eski milletvekili, eski bakan Ali Naili Erdem, bu kimli¤inin özeti soyad›yla yeniden Bütün Dünya okurlar›yla birlikte olacak. Bütün Dünya okurlar›n›n kendisini böylesine içten ve içtenlikli bir biçimde kabullenmeleri ve... Kendisine duyduklar› gereksinimleri karfl›s›nda hakk› olmad›¤›n› biliyor art›k, “Hay›r, de¤mez yazmaya” demeye...• 7
S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR
Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729
skiflehir Osmangazi Üniver-
E sitesi, Türk Dili ve Edebiyat› ö¤rencisiyim. Dergideki bütün yaz›lar› ay›rt etmeden okuyorum; fakat Orhan Velidedeo¤lu ve Konur Ertop’u özellikle seviyorum. Yaz›lar› ve düflünceleri ile bizlerin dima¤lar›na p›r›lt›lar saçan tüm Bütün Dünya Ailesi’ni sevgi ile selaml›yorum. Coflkun Mutlu, Eskiflehir. ütün Dünya” ile tan›flal› çok olmad› asl›nda. Size olan teflekkür borcumu derginizi arkadafllar›mla paylaflarak, onlara derginizi tan›tarak ödemeye çal›fl›yorum. Say›n Saniye Özden’in haz›rlad›¤› “‹lk Dersimiz Türkçe” adl› bölümlü çok faydal› buluyorum. Bu sayede hem kelime da¤arc›¤›m›z art›yor hem de kelimenin kökenini ö¤renmifl oluyoruz. Kendisine kendim ve arkadafllar›m ad›na teflekkürlerimi sunuyorum. Böylesi güzel bir dergiyi bizimle paylaflt›¤›n›z ve
“B
8
emek verdi¤iniz için sizlere de sonsuz teflekkürlerimi sunar›m. Umut Sinem, Adana. erek konular›n seçimi, geanlat›m› aç›s›ndan derginiz gerçekten çok güzel. Özellikle Türkçe’yi böyle güzel kullanman›zla piyasadaki birçok dergiden daha kaliteli bir yay›n sunma çabas›nda oldu¤unuz için sizleri tebrik ediyorum. Murat Kuflçu, ‹stanbul.
G rekse
erginizde herfleyi bulabilçok güzel... Tarihten edebiyata, müzikten mitolojiye... Her ilgi alan›na sesleniyorsunuz. Bu baflar›n›zdan dolay› size çok teflekkür ediyorum. Sayg›lar›mla, Mustafa Kahraman, ‹zmir.
D mek
erginizde ayr› bir s›cakl›k
D buluyorum. Okudukça okuyas›m geliyor ve bu da yetmiyor bana, etraf›mdaki insanlara da
tavsiye ediyor, onlara da okutuyorum. Her sayfan›z ayr› bir ilginçlikle, güzellikle dolu. Ben bir ö¤retmenim ve haftada bir dersimi derginize ay›r›yor, ö¤rencilerime okuma al›flkanl›¤› kazand›rmaya çal›fl›yorum. Sizi tan›mak ve tan›tmak çok keyifli bir ifl... Baflar›lar›n›z›n devam›n› dilerim. Hande Fatsal›, Bursa. eredeyse yay›mland›¤› ilk
N günden itibaren hep oku-
dum, takip ettim. Ad›n›z›, duyurabilece¤im herkese duyurdum. En sonunda bugüne de¤in biriktirdiklerimi bir okula ba¤›fllad›m. Oradakilerle tan›flman›z›, onlar›n sizden yararlanmas›n› istedim. Sizlere çok teflekkür ederim. P›nar Karagül, ‹stanbul. ütün Dünya”, yaflama da-
“B ir güzel olan ne varsa yeniden keflfetmek için çok güzel bir rehber... Ayfle Durmufl, Kocaeli. ir dergi insan›n yaflam›n›
B ancak bu kadar doldurabilir. Sayfalar› çevirdikçe bilgi dünyas›n›n ne kadar büyük ve sonsuz oldu¤una tan›k oluyorum. Her say›n›zda ufkumun biraz daha aç›ld›¤›n› duyumsuyorum. Siz, ülkemizdeki bir bofllu¤u dolduruyorsunuz. Bilginin paylafl›lmas› için elinizden geleni yap›-
yorsunuz... Sizinle tan›flm›fl olmakla, kendimi ayr›cal›kl› say›yorum. ‹yi ki vars›n›z. Ça¤r› Y›lmaz, Ankara. en Celal Bayar Üniversitesi,
B Türk Dili ve Edebiyat› Bölü-
mü birinci s›n›f ö¤rencisiyim. Uzun zamand›r derginizi be¤eniyle takip ediyorum. Her yeni say›n›z bize yeni dünyalar›n, yeni bak›fl aç›lar›n›n kap›s›n› aral›yor. Dergide eme¤i geçen herkese teflekkür ediyor, baflar›lar›n›z›n devam›n› diliyorum. Gamze Ifl›k, ‹zmir. erginizi büyük bir zevkle ediyorum. Özellikle hikayelerin yer ald›¤› sayfalar dergiyi ilk ald›¤›mda bir solukta okudu¤um bölümlerin bafl›nda geliyor. Teflekkürlerimle, Elif fien, Rize.
D takip
d›yaman’›n Kahta ilçesi Sal‹lkö¤retim Okulu’nda s›n›f ö¤retmeniyim. Okulumuz köy okulu oldu¤u için ö¤rencilerimiz yeterli kaynak ve kitaplara ulaflamamaktad›r. Okulumuza kuraca¤›m›z kütüphane için bütün yard›mseverlerin deste¤ini bekliyoruz. Sayg›lar›mla, ‹nci Özcan, Salk›mba¤› ‹lkö¤retim Okulu, Salk›mba¤› Köyü, Kahta, Ad›yaman.
A k›mba¤›
9
TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu
FRANSIZCA ÜC SÖZCÜK 3 Ekim 2006 Perflembe. Y›ld›z Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Ö¤retim Görevlisi Say›n Feyza Hepçilingirler’in Cumhuriyet gazetesinin “Kitap” ekinde “Türkçe Günlükleri” köflesinde, her perflembe günü yay›mlanan dil yaz›lar›n› be¤eniyle okuyor, yararlan›yorum. Ancak bugün yay›mlanan 12 Ekim Pazar günlü¤ü’nde yer verdi¤i bir okur mektubunu, ertesi gün Frankfurt’a gidecek olmas›n›n ivecenli¤iyle, dikkatle gözden geçirme olana¤›n› bulamam›fl san›r›m. Frans›zca bilmiyorum; ama genel bilgi çerçevesinde, say›n okurun iletisinde de¤indi¤i üç sözcükle ilgili savlar üzerinde durmak istiyorum. Say›n Hepçilingirler’in “ilginç bilgiler” diye niteledi¤i bu iletideki birinci sav: “Gazl› bez: Hiç düflündünüz mü gazl› bezde hangi gaz vard›r? Hiçbir gaz yok. Meselenin
2
10
asl› flu: Le gaz (okunuflu gaz), Türkçesi: Gaz. “La gaze (okunuflu gaz), Türkçesi: Tülbent. “Kulaktan dolma Türkçeye çevirirken san›r›m ‘La gaze a toile’ (bezlik tülbent), olmufl size ‘gazl› bez’.” (!) Say›n okur, görüyorum ki gaz ile gaze’yi kar›flt›rarak bir yan›lg›ya düflmüfl. Frans›zca gaz okunan gaze, bir kent ad›d›r. Gaze (gaz), Gazze kentinde dokunup oradan yay›ld›¤› için ad›n› bu kentten alan seyrek dokunmufl, ince ve yumuflak pamuklu bezdir ki bizde gaz bezi diye an›l›r. Hani flu bizim fiile bezi, Buldan bezi gibi... Frans›zca Gazer de “gaz bezi ile örtmek, sarmak” anlam›na gelmiyor mu? Gaz bezi, t›pta yaralar›n sar›lmas›nda; sterilize edilenleri ise yara temizli¤i, pansuman ve kompres yap›lmas›nda kullan›l›yor ki halk, buna gazl› bez diyor.
“La gaze a toile”in Türkçeye bezlik tülbent biçiminde çevrilmesi ilginç. Türkçede “bezlik tülbent” diye bir tan›m olamaz; çünkü tülbent de bir “bez”dir, bezden bez yap›lamaz. Bu çeviri, “turfluluk biber”e benzemifl… ülbent’e gelince: ‹lk kez Fransa’n›n Tulle (“Tül” okunur) kentinde dokunup oradan yay›ld›¤› için o kentin ad›yla an›lan tül ise pamuk, keten, ipek (günümüzde sentetik) ipliklerle dokunan çok ince bir kumaflt›r; dokunufl tekni¤i gaz (gaze) ile ayn› de¤ildir. Tül, yerine göre önad olarak da kullan›l›r, “Tül perde” gibi. Tülbent, Frans›zca tül ve Farsça bend’den oluflmufl bileflik add›r. Bend , Farsça ba¤ , ba¤lama anlam›ndad›r. Farsça “dulbend/dülbend”den geldi¤i ileri sürülen tülbent, geçmiflte fes üzerine veya bafla, baflörtüsü olarak ba¤lan›rd›. Sözcü¤ün asl›n›n Farsça oldu¤una iliflkin bir kan›t bulamad›m. ‹kinci sav: “Subasman: Subasman›n suyla ‘basmak’la bir ilgisi var m›? Yok. (...) “Sözcük Frans›zca Sous basement (okunuflu tam olarak su basman), ama ‘su’ okunan ‘seus’, ‘alt, afla¤›’ anlam›na gelir, yani zeminin alt›. Suyla selle, su bask›n›yla hiçbir ilgisi yok…” (!) 1994 y›l›n›n Ocak ay›. Eski Bakanlardan Say›n Hasan Celal
T
Güzel’in kurdu¤u “Yeniden Do¤ufl Partisi”nin baz› flube yöneticilerine, arac› flirketin ricas› üzerine “etkili konuflma” dersleri veriyorum. Kat›l›mc›lar›n yar›s›na yak›n› inflaat mühendisi, mimar ve müteahhit. Konuflma aras›nda yeri geldi, sordum: Subasman ne demek? Ayr›ks›z (istisnas›z) hepsi flu tan›mda birlefltiler: Afl›r› ya¤›fllarda veya bir su bask›n›nda binan›n içine su girmemesi için temelin toprak hizas›n›n üstüne ç›kar›lan yükseltisi... Sözcük bu anlamda yay›lm›fl ve benimsenmifl. Bekledi¤im bir yan›tt› bu ve ben sözcü¤ü o genç arkadafllar›ma flöyle aç›klam›flt›m: Sözcü¤ün ne su, ne sel basmas› ve ne de temel yükseltisiyle bir ilgisi var. Bu, inflaat elemanlar›m›z›n yabanc›lardan duyup anlam›n› bilmeden, yaln›zca ses benzerli¤i nedeniyle yak›flt›rd›klar› bir sözcüktür ve yaz›k ki dilimize de yerleflmifltir. ubasman, Frans›zca So ubassement sözcü¤ünün okunufludur. Frans›zcada ilk kez 1362’de kullan›ld›¤› saptanan bu sözcük “temelin üzeri, binay› tafl›yan alt k›s›m” için kullan›l›r ki buna Türkçede “oturtmal›k/bina oturtmal›¤›” denir. Bir baflka söyleyiflle temel üzeri, temelin üstüne denk gelen k›s›md›r: Le soubassement repose sur les fondations (Petit Robert: Dicti-
S
11
BD ARALIK 2008
onnaire de la Langue Française, Paris 1981). Yukar›da yapt›¤›m aç›klamalar nedeniyle ‘subasman’›n, “sous basement”ten kaynakland›¤› ve ‘zeminin alt›’ anlam›na geldi¤i sav›na kat›lmak olanakl› de¤il. Üçüncü sav: “Sutafl›: Hani elbiselerin yakas›na falan dikilen, perde kenar ve eteklerini süslemede kullan›lan ifllemeli flerit. Bunun da pek tabii ki ne suyla ne tafl-
la ilgisi var. Frans›zca ‘soustache’›n okunuflu ‘sutafl’. Bir harf de bizden.” Macarca sujtas’tan Frans›zcaya geçen sözcük soustache de¤il, soutache olmal›yd›. Sterilize edilmifl gaz bezini gazl›bez’e dönüfltüren halk›m›z, sutafl’a da bir harf, “›” ekleyerek onu Türkçelefltirmifl, sutafl› yapm›flt›r. Bilmem yan›l›yor muyum?..• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr
‹fli gere¤i Pekin’e giden ve Çince bilmeyen ifl adam› yemek yemek için kald›¤› otelin restoran› yerine d›flar›da bir lokantaya gitti. Garsonun getirdi¤i listeden bir fley anlama olas›l›¤› olmad›¤›n› anlay›nca parma¤›n› liste üzerinde bir yere bast› ve merakla beklemeye bafllad›. Bir süre sonra garson elinde bir meyve taba¤› üzümle geldi. ‹fl adam›, garsona taba¤› masaya koymas›n› iflaret ettikten sonra parma¤›yla listeden bir yeri daha gösterdi. Bu kez bir pasta geldi. ‹fl adam› çok ac›km›flt›. Parmakla yemek seçerek zaman kaybetmek yerine çevresindeki masalara bakt›. Karfl› masadakilerin bir et yeme¤i yedi¤ini görünce garsona parma¤›yla yeme¤i iflaret etti. Gelen yeme¤i ifltahla yeme¤e bafllad›¤›nda ise flimdiye dek hiç yemedi¤i bir tatla karfl›laflt›¤›n› anlad›. Garsonu ça¤›rd›. Eti gösterdi, kollar›n› kanat gibi ç›rparak “Vak, vak?” dedi ve Çinli garsonun itiraz› ile karfl›laflt›. Garson iki elini hay›r dercesine havaya kald›rarak “Miyav, miyav” diyerek yemek konusunda elinden geldi¤ince aç›klama yapt›.• Kral ördek av›ndayd›. Uflaklar› çevredeki ördekleri k›flk›rt›yor ve kral›n önüne getiriyorlard›. Sonunda kral önünden geçen bir örde¤e atefl etti ve heyecanla dalkavu¤una sordu: “Nas›l?” dedi. “Vurdum mu? Vurdum mu?” Dalkavuk kendine yak›fl›r bir yan›t verdi: “Majesteleri zavall› örde¤in yaflam›n› ba¤›fllamak yüceli¤inde bulundular.”• 12
‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden
Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 14’üncü sayfam›za bak›n›z
1. divit (arapça) – a) dikifl i¤nesi 8. m›h (farsça) – b) yüzük c) kalemli ve a) küçük çivi b) ince çivi hokkal› yaz› tak›m› ç) tebeflir c) bak›r çivi ç) büyük çivi 2. ebedî (arapça) – a) sonsuzluk b) sonsuz c) sonsuza kadar ç) son
9. federal (frans›zca) – a) birlikle ilgili b) polis c) özerk kurulufl ç) jandarma
3. mesrur (arapça) – a) sevinçli b) sevimli c) sevimsiz ç) sevinç
10. galat (arapça) – a) bozuk b) e¤ri c) do¤ru olmayan ç) yamuk
4. ebru (farsça) – a) deriye 11. hakir (arapça) – geçirilen süs b) bak›rla a) de¤ersiz görülen yap›lan süs c) bronzla yap›lan b) de¤erli görülen c) yüce süs ç) ka¤›da geçirilen süs görülen ç) uzak görülen 5. dok (ingilizce) – a) aç olmayan kifli b) gemi yap›lan havuz c) dokuma tezgah› ç) dokuma ipli¤i
12. poyraz (yunanca) – a) Kuzeydo¤u’dan esen s›cak rüzgar b) Güneydo¤u’dan esen s›cak rüzgar c) Kuzeydo¤u’dan esen so¤uk rüzgar ç) Güneydo¤u’dan esen so¤uk rüzgar
6. fellah (arapça) – a) dericilik yapan Cezayirli köylü b) zeytincilik yapan ‹ranl› köylü c) çiftçilik yapan M›s›rl› 13. tambura (arapça) – köylü ç) hayvanc›l›k yapan a) klasik türk müzi¤i çalg›s› Farsl› köylü b) halk müzi¤i çalg›lar›n›n genel ad› c) orkestra davulu 7. mezbele (farsça) – a) çöp ç) davul tokma¤› b) çöplük c) çöpçü ç) çöp sepeti
13
YAKIN TAR‹H‹M‹Z
‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR
13’üncü sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›
1. divit (arapça) – c) kalemli ve hokkal› yaz› tak›m›.
8. m›h (farsça) – ç) büyük çivi.
2. ebedî (arapça) – b) sonsuz.
9. federal (frans›zca) – a) birlikle ilgili.
3. mesrur (arapça) – a) sevinçli.
10. galat (arapça) – c) do¤ru olmayan.
4. ebru (farsça) – ç) ka¤›da geçirilen süs.
11. hakir (arapça) – a) de¤ersiz görülen.
5. dok (ingilizce) – b) gemi yap›lan havuz.
12. poyraz (yunanca) – c) Kuzeydo¤u’dan esen so¤uk rüzgar.
6. fellah (arapça) – c) çiftçilik yapan M›s›rl› köylü. 7. mezbele (farsça) – b) çöplük.
13. tambura (arapça) – b) halk müzi¤i çalg›lar›n›n genel ad›.
Kızılderili, nüfus memuruna elindeki nüfus cüzdanını uzattı ve “Adımı de¤ifltirmek istiyorum, memur bey” dedi. Memur büyük bir merakla “Peki adın ne?” diye sordu. Kızılderili yanıt verdi: “Bulutların arasından süzülürken aniden yere çakılan muhteflem kartal.” Memur bu yanıt üzerine daha da meraklandı ve flu soruyu sordu: “Peki, adını ne olarak de¤ifltirmek istiyorsun?” Kızılderili bu soruyu hemen yanıtladı: “Pat.”• 14
Yaşar Öztürk
Mustafa Kemal
85 y›l öncesinden yine
günümüzü ayd›nlat›yor stanbul’dan ayr›ld›¤› 17 May›s 1919 tarihinden sonra Mustafa Kemal, uzun bir süre ‹stanbul’a dönmemiflti. ‹stanbul’un yak›nlar›ndaki kentlere gelmesine karfl›n hatta bir kez ‹stanbul Bo¤az›’ndan Karadeniz’e geçerken de ‹stanbul’a u¤ramam›flt›. Onun bu tutumu karfl›s›nda kentin ileri gelenleri, ö¤retmenler, ö¤renciler, meslek gruplar›, gazeteciler s›k s›k Ankara’ya ya da Bursa gibi ‹stanbul’a yak›n kentlere yapt›¤› gezilerde onunla görüflüp ‹stanbul’a davet ediyorlard›. Cumhuriyetin kuruluflundan 35 gün sonrayd›. 2 Aral›k 1923 günü gazetelerde ilginç bir haber vard›. “Tercüman› Hakikat” gazetesinin öncülü¤ünde okuyucular›n Mustafa Kemal’e minnet hat›ras› olarak arma¤an etti¤i k›l›ç konusundayd›. Okuyucular›n bu arma¤an›n› “Tercüman› Hakikat” Baflyazar› Hüseyin fiükrü Bey, Mustafa Ke-
I
15
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
mal’a sundu. Bu arma¤andan duygulanan Mustafa Kemal, geçerlili¤ini ve anlam›n› tüm canl›l›¤›yla bugün de koruyan bir konuflma yapm›flt›. Yararlan›lmas› gerekti¤ine inand›¤›m›zdan bu konuflmay› aynen yay›ml›yoruz:
“I
stanbul halk›n›n bu k›l›c› bana göndermekle gösterdi¤i sevgi ve yak›nl›¤a müteflekkirim. ‘Tercüman› Hakikat’›n böyle bir ifl için ön ayak olmas› beni gerçekten duyguland›rm›flt›r. ‹stanbul’un saf, içten ve alçakgönüllü kitlesine gönül borçluyum. En güç dakikalar›m›zda yüre¤imiz onlarla birlikte çarpm›flt›r. ‹stanbul halk› son y›llarda çok ac›l› ve felaketli dakikalar geçirmifllerdir. Bir halde ki elde ettikleri ba¤›ms›zl›k ve özgürlük nimetinin de¤erini bilmeyecek durumda de¤illerdir. Her zaman masum insanlar› bafltan ç›karmak için u¤raflanlar olmufltur. Böylelerinin sözlerine kulak asmamak, onlara düzenlenecek en iyi cezad›r. “Savafl›m yaflam›m›zda ac› dakikalar yaflad›k. Konya’ya bir aral›k gitmifltim. Orada halka kötü çobanlar›n sözlerine kanmamalar›n› önerdim. Fakat ne yaz›k ki, o zamanki önerim sonuç vermedi ve bildi¤iniz ac› sonucu verdi. ‹nan›n›z ki, hiçbir suçu olmayan masumlar›n haks›zl›¤a u¤ramas› kadar beni üzen bir olay yoktur. 16
“Cumhuriyetimiz öyle san›ld›¤› gibi zay›f de¤ildir. Cumhuriyet bedava da kazan›lm›fl de¤ildir. Bunu kazanmak için çok kan döktük. Her tarafta k›rm›z› kan›m›z› ak›tt›k. Gerekti¤inde kurumlar›m›z› savunmak için gerekeni yapmaya haz›r›z. “Cumhuriyet fikir özgürlü¤ünden yanad›r. ‹çtenlikli ve yasal olmak kofluluyla her fikre sayg› gösteririz. Her kan› bizce sayg›nd›r. Yaln›z bize karfl› olanlar›n insafl› olmalar› gerekir. “Bu ülke dünyada hiçbir ulusun bafl›na gelmeyen bir badireden y›k›k dökük kurtulmufltur. Zorlukla ancak can›m›z› kurtard›k. fiimdi bu koflullar alt›nda ve henüz resmen bar›fl devresine bile girmemiflken hükümetleri hiçbir fley yapmamakla suçlamak bilmem ne dereceye kadar hakl›d›r?
“U
lke bafltan sona çorakt›r. Hain düflman tafl üstünde tafl b›rakmam›flt›r. Tüm buralar› bay›nd›rlaflt›rmak zorunday›z. Ülkede eflk›yal›k vard›r. Bunu tamamen kökünden sökece¤iz. Çok k›sa sürede ülkede tam güvenli¤i sa¤layaca¤›z. “fiöyle böyle pamuk ipli¤ine ba¤lanm›fl bir düzen ve güvenlik de¤il, en ileri say›lan ülkelerdeki kadar dirlik gelecektir. Bu noktada Fransa’ya ya da ‹ngiltere’ye imrenmeyecek bir duruma ke-
sinlikle gelece¤iz. Zaten bu yolda oldukça yürüdük. “Ne olursa olsun ülke ça¤dafl, uygar ve yenilikçi olacakt›r. Bizim için bu yaflam davas›d›r. Tüm özverilerimizin sonuç vermesi buna ba¤l›d›r. Türkiye ya yeni fikirlerle donanm›fl namuslu bir yönetimde olacakt›r ya da olamayacakt›r. Halkla çok temas›m vard›r. O saf kitle bilemezsiniz ne kadar yenilik yanl›s›d›r. “‹fllerimizin yürütülmesinde engelleme hiçbir zaman bu yo¤un kitleden gelmeyecektir.
Halk müreffeh, ba¤›ms›z, zengin olmak istiyor. Komflular›m›z›n refah›n› gördü¤ü halde fakir olmak çok a¤›rd›r. ‹rtecakâr (gerici) fikirler besleyenler belli bir s›n›fa dayanabileceklerini san›yorlar. Bu kesinlikle bir vehimdir, bir zand›r. ‹lerleme yolumuzun önüne dikilmek isteyenleri ezip geçece¤iz. Yenilik vadisinde duracak de¤iliz. Dünya müthifl bir ak›mla ilerliyor. Biz bu uyumun d›fl›nda kalabilir miyiz?• YasarOzturk@butundunya.com.tr
Yafllar› 80’lerin üzerindeki iki kad›n, arabayla kentte dolaflmaya ç›kt›lar. Arabalar› k›rm›z› ›fl›kta durmay›nca, yolcu koltu¤unda oturan kad›n, direksiyondaki arkadafl›na kuflkusunu aç›klad›: “Bir an için k›rm›z› ›fl›kta geçtik gibi bir duyguya kapt›rd›m kendimi sanki” dedi. Bir süre sonra büyük bir dört yol kavfla¤›na geldiklerinde, arabalar› bu kavflakta da k›rm›z› ›fl›¤a karfl›n durmad›, karfl›ya geçti. Yolcu koltu¤undaki kad›n, bu kez aç›k konufltu: “Kesinlikle eminim ki bize yine k›rm›z› yan›yordu ve biz yine k›rm›z› ›fl›¤a ald›rmadan geçtik karfl›ya...” Üçüncü kavflakta da k›rm›z› ›fl›kta yine durmay›p, karfl›ya geçtiklerinde yolcu koltu¤undaki kad›n bu kez, sert bir sesle ba¤›rd› arkadafl›na: “Sen ne yapt›¤›n› san›yorsun böyle?” dedi. “‹kimiz de ölebilirdik... Üçüncü kez k›rm›z› ›fl›kta durmuyorsun...” Direksiyon bafl›ndaki kad›n, arkadafl›na dik dik bakt› ve “Bana niye ba¤›r›yorsun?” dedi. “Ben mi kullan›yorum arabay›?..”• Personel müdürü, ifl baflvurusunda bulunan gence flirketin ifle alma kurallar›ndan söz ediyordu. “Biz din, cinsiyet, uyruk, ten rengi ay›r›m› yapmay›z” dedi. “Yaln›zca ikizler burcunda olanlar› ifle alm›yoruz.”• 17
Prof. Dr. Mehmet Haberal Harvard Üniversitesi’nde konufltu:
“Yoksul ülkelerde organ nakli
toplumsal ve ekonomik bir sorundur” aflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, geçen ay Harvard Üniversitesi’nde organ nakli konusunun özellikle yoksul ülkelerdeki durumunu aç›klayan ayr›nt›l› bir konferans verdi. Dünyan›n çeflitli ülkelerinin önde gelen organ nakli uzmanlar›n›n ça¤r›l› olduklar› konferansta Dr. Haberal, geliflmekte olan ülkelerde organ nakli gerçe¤ini, dinleyicileri flafl›rtan gerçekler, rakamlar ve ayr›nt›larla gözler önüne serdi. Dr. Haberal, yirmi dakika süreli olarak düzenledi¤i, fakat sorular karfl›s›nda k›rk dakikaya uzatmak zorunda kald›¤› konuflmas›nda organ naklinin yaln›zca t›bbi bir bilimsel konu olman›n
B
çok ötelerinde ayr›ca, toplumsal ve ekonomik bir sorun oldu¤unu vurgulad› ve kimi meslektafllar›n›n konferans sonras›nda yapt›klar› de¤erlendirmelere göre dünyan›n önde gelen organ nakli uzmanlar›na, görevlerinin daha genifl bir alan› kapsayan gerçek s›n›rlar›n› an›msatt›. Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n Birleflmifl Milletler raporlar›ndaki bilgileri esas alarak aç›klad›¤› “geliflmekte olan ülkelerde organ nakli durumu”, konunun uzmanlar›n› bilimsel çal›flmalar› yan›s›ra toplumsal ve hatta siyasal konularda da etkin çal›flmalar yapmakta olduklar› gerçe¤iyle yüzyüze getirdi. Prof. Dr. Mehmet Haberal, organ nakli uzmanlar› aras›nda büyük bir ilgi uyand›ran konuflmas›n19
BD ARALIK 2008
•Ortado¤u’nun gelir düzeyi yüksek ülkelerinde devlet sa¤l›k hizmetlerinin tümünü üstlendi¤i için, bu ülkelerdeki 4 bin kronik böbrek hastas› dializ olanaklar›ndan kolayl›kla yararlanabilmekte, fakat donör bulunamad›¤› için organ nakli ameliyat›ndan yoksun kalmaktad›rlar. u ülkelerde organ nakli konusunda karfl›lafl›lan en büyük sorun, e¤itimin düflük olmas›d›r. Kifliler organ ba¤›fl›nda bulunmak istememekte, ba¤›fllanan organdan yararlanabilmek olana¤› ise, kurumlar aras›ndaki koordinasyon eksikli¤i nedeniyle de¤erlendirilememektedir. Çeflitli ülkelerin önde gelen organ nakli uzmanlar›n›n, “‹slam dininin organ nakli konusuna bir engel oluflturup oluflturmad›¤›” konusundaki sorular›n› ayr›nt›lar›yla yan›tlayan Prof. Dr. Mehmet Haberal, ‹slam dininin organ nakli konusuna bir engel oluflturmas› bir yana, üstelik bu konuyu destekledi¤ini söyledi ve sözlerini kan›tlamak için Kur’an’daki bu konuyu destekleyen ayetleri tercüme ederek meslektafllar›n› ayd›nlatt›. Geliflmekte olan ülkelerde organ nakli konusunda ne gibi çal›flmalar yap›lmas› konusundaki sorular› yan›tlarken Prof. Dr. Haberal, bu konuda Türkiye’yi örnek ülke olarak gösterdi.
B Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, Harvard Üniversitesi'ndeki konuflmas›n› yaparken
da flu çarp›c› gerçekleri aç›klad›: •Dünyan›n geliflmekte olan ülkeleri, dünya nüfusunun yüzde 80’ini oluflturmalar›na karfl›n, dünya zenginli¤inden ancak yüzde 25 pay alabilmektedirler. ünya nüfusunun yüzde 40’›n› oluflturan 2,5 milyar kifli, günlük yaflam›n› ancak 2 dolarl›k geliriyle sürdürebilmektedir. •Bu gelirin toplam›, küresel gelirin yaln›zca yüzde 5’ini oluflturmaktad›r. •Dünyada 800 milyon kifli, açl›k ve kötü beslenmeyle karfl› karfl›yad›r. •Dünyada 1 milyar yüz milyon kifli, temiz su içebilme olana¤›ndan yoksundur.
D 20
•Önlenebilir hastal›klar nedeniyle dünyada her saat 1,200 çocuk ölmektedir. •Ortado¤u’nun düflük gelirli ülkelerinde 30 bin kronik böbrek hastas›n›n yüzde 95’i dializ ve böbrek nakli olana¤›ndan yoksundur. Bunlar›n bir bölümü ise, dializ ve böbrek nakli ameliyat› için gereken paraya sahip olamad›klar›ndan, yaflamlar›n› yitirmektedirler. •Bu ülkelerdeki orta gelir sahibi 30 bin kronik böbrek hastas›n›n ancak yüzde 50’si dializ olana¤›ndan yararlanabilmekte, nakledilecek böbrek bulunamamas› nedeniyle ise bu hastalar›n büyük bir bölümü yaflamlar›n› dialize ba¤l› olarak geçirmek zorunda kalmaktad›rlar.
Türkiye’de ilk böbrek nakli ve ilk karaci¤er nakli ameliyatlar›n› hangi koflullar alt›nda bafllatt›¤›n› ve ilerideki y›llarda sa¤lanan bilimsel geliflmelerin yan›s›ra, yasal koflullar›n oluflturulmas› çal›flmalar›n› da anlatan Prof. Haberal, 1979 y›l›nda ç›kar›lan bir yasayla Türkiye’de organ nakillerinin yasal bir disipline al›nd›¤›n› ve baflka ülkelerde var oldu¤u zaman zaman duyulan ve bir “insanl›k ay›b›” olarak tan›mlanan organ ticaretinin, bu yasa nedeniyle Türkiye’de görülmedi¤ini bildirdi. Prof. Haberal, meslektafllar›n›n sorular›n› yan›tlarken Türkiye’nin bu konuda yaln›z örnak olarak kalmad›¤›n› belirtti ve organ nakli konusunda Ortado¤u ülkelerini birlefltiren Ortado¤u Organ Nakli Derne¤i (MESOT)’ni kurdu¤unu, bu derne¤in iki y›lda bir de¤iflik bir ülkede yap›lan genel kurul toplant›lar›n›n 11’incisi için iki hafta sonra fiiraz’a gidece¤ini söyledi. u konuda bilgi verirken Haberal’›n, “Y›llar önce Irak ve ‹ran birbirleriyle savafl›rlarken, o ülkelerin organ nakli uzmanlar›, MESOT çat›s› alt›nda yan yana oturmufllar, ülkelerinin insanlar›n› sa¤l›¤a kavuflturmak için görüflmeler yap›yorlard›” sözleri, dinleyici uzmanlar taraf›ndan takdirle alk›flland›.•
B
21
EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren
Avrupa Birli¤i’nin Türkiye’ye karfl› bitmeyen
çifte standartlar› enelde Bat›l› ülkelerin özelde de Avrupa Birli¤i’nin Türkiye’ye yönelik çifte standartlar›na birçok yaz›mda de¤indim. Görünen o ki, bu konuda daha çok yaz› kaleme alaca¤›m. Biraz abart›l› bir örnek olacak, ama günün birinde annemin binbir emekle haz›rlad›¤› Tatar Böre¤i’ne bile “Ya¤› ve tuzu çok, hamuru sert” diyerek müdahale etti¤inde flafl›rmamam›z gereken Avrupa Birli¤i’nin, ad›na “Ergenekon” dedikleri soruflturma ve ard›ndan aç›lan dava s›ras›nda yaflananlar› görmezden gelerek, üç maymunlar› oynamas›n› hayretler içerisinde izliyorum. Avrupa Birli¤i’nin Türkiye için ne bulunmaz bir f›rsat, hatta son flans oldu¤unu söyleyenlerin, “Bu bir ça¤dafllaflma projesidir” ifadesini akl›n›n bir köflesine yerlefltirmifl sorumlu bir vatandafl olarak, bu projeyi hep sorgula-
G
r›m. Türkiye söz konusu oldu¤unda bu projenin nas›l de¤iflti¤ini ve bize söylenenin d›fl›nda baflka bir fleye dönüfltü¤ünü gelin bir kez daha görelim. Çocuklu¤umda büyük bir heyecanla okudu¤um “Ergenekon Destan›”n›n ad›n› verdikleri davaya iliflkin geliflmelerin, yap›lan aç›klamalar, yorumlar ve iddialar›n bende b›rakt›¤› ilk izlenim, Türk tarihi için çok ama çok önemli bu destan›n bilinçli olarak karalanmak ve unutturulmak istendi¤i olmufltur. Bu, konunun yaln›zca bir yan›d›r. Ama beni as›l ilgilendiren, bu dava gündeme geldi¤i günden itibaren “ça¤dafllaflma projesinin” yani Avrupa Birli¤i’nin yöneticilerinin ve sözcülerinin tak›nd›klar› tav›rd›r. Ergenekon Davas› nedeniyle özel telefon konuflmalar›n›n dinlendi¤i, ilgili ilgisiz kiflilerin de dinlemeye tak›ld›¤›n›, özel konuflmalardaki kimi ifadelerin 23
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
nas›l bir korku içinde oldu¤unu, kendi aralar›nda cep telefonu görüflmesi yapmaktan kaç›nd›klar›n›, kimilerinin cep telefonu kullanmay› b›rakt›¤›n›, dolay›s›yla iletiflim özgürlü¤ünün s›n›rland›¤›n› hatta k›s›tland›¤›n› görüyor, bunun üzüntüsünü yafl›yorum. Bu yeni durumun Avrupa Birli¤i, ne zaman Türk tarihine, yaln›zca iletiflim özgürlü¤ünü de¤il, ifade özTürk ulusuna hakaret eden sözde gürlü¤ünü de yak›ndan ayd›nlara yönelik bir dava aç›lsa ilgilendirdi¤ini ve etkileo zaman ortaya ç›kar ve Türkiye’ye di¤ini an›msatmal›y›m. ifade özgürlü¤ünü an›msat›r. Sevdiklerinizle, arkadaflkamuoyunun gözünde ne duru- lar›n›zla içinizden geldi¤i gibi koma düflürür kayg›s›n›n tafl›nma- nuflamamak, duygular›n›z› dile mas›, baflka bir deyiflle özel ya- getirememek, kendinizi ifade flam›n deflifre edilerek gözler edememek, ifade özgürlü¤ünün önüne serilmesi ne büyük bir dolayl› da olsa yasaklanmas› anay›pt›r. Oysa demokraside ve lam›na gelmez mi? Yaln›zca bu konuda bile Avhukukta “özel yaflam›n gizlili¤i rupa Birli¤i’nden bir aç›klama, ve korunmas› hakk›” temeldir. bir uyar› beklemekten daha doflte yaln›zca bunun için bile, ¤al ne olabilir ki? ‹fade özgürlü¤ü, Kopenhag standartlar›n› günlük yaflam›m›za tafl›ma ve bizi ça¤- Kriterleri aras›ndaki en önemli dafl yaflama ulaflt›rma iddi- ö¤elerden biriyse ve telefon dinas›nda olan Avrupa Birli- lemeler insanlar›n ifade özgürlü¤i’nden bir aç›klama, bir uyar› ¤ünü k›s›tl›yorsa, Avrupal› yetkibeklerdim. Çünkü Avrupa Birli¤i lilerin buna bir tepki göstermesi için iletiflim özgürlü¤ü büyük gerekmez mi? Ama Avrupa Birliönem tafl›r. Üstelik telefon dinle- ¤i, ne zaman Türkiye’ye, Türk tameleri nedeniyle kiflilerin iletiflim rihine, Türk ulusuna hakaret kurmas› ve kendilerini ifade et- eden sözde ayd›nlara yönelik bir melerinin engellenmesi, b›rak›n dava aç›lsa, ne zaman terör örAvrupa ‹nsan Haklar› Sözleflme- gütünü, bölücülü¤ü savunanlar si’ni, salt insan haklar›na bile ay- hakk›nda soruflturma bafllat›lsa k›r›d›r. Bir y›l› aflk›n bir süredir te- iflte o zaman ortaya ç›kar ve Türlefon dinlemeler nedeniyle yafla- kiye’ye ifade özgürlü¤ünü an›mnanlara bakt›¤›mda, insanlar›n sat›r. Brüksel’in bu tutumuna gözalt›na alma ya da tutuklama nedeni olarak kullan›ld›¤›n› görüyoruz. ‹ki insan aras›nda kalmas› gereken çok özel ifadeleri içeren ve davayla uzaktan yak›ndan ilgisi olmayan konuflmalar›n iddianamenin eklerinde yer almas›, konuflmay› yapanlar›
I 24
bakt›¤›n›zda, ça¤dafllaflma demek çifte standart demekmifl sonucuna varmaz m›s›n›z?
“Ça¤dafllaflma projesi oldu¤u söylenen Avrupa Birli¤i, neden yaln›zca teröristlerin sa¤l›¤›n› önemsiyor?” diye düflünmez misiniz? Türkiye’de tarafl› tarafs›z hemen her medya çal›flan›n›n takdir etti¤i, sayg› duydu¤u bir gazeteci olan ‹lhan Selçuk, Ergenekon Soruflturmas› uyar›nca 21 Mart 2008’de gözalt›na al›nm›fl ve 2 gün sonra serbest b›rak›lm›flt›. Zaten sa¤l›k sorunlar› bulunan ve yaflad›klar›n›n da etkisiyle sa¤l›¤› daha da bozulan 83 yafl›ndaki ‹lhan Selçuk, kalp spazm› teflhisiyle 1 Nisan 2008’de hastaneye kald›r›lm›fl, ileri derecede koroner yetmezlik tan›s› konulunca da, 14 Nisan 2008’de kalp ameliyat›na al›nm›flt›. Dokuz saat süren ameliyatta 3 damar›na by-pass yap›lan ‹lhan Selçuk’un Türk medyas›ndaki yerini, önemini ve sayg›nl›¤›n›
rgenekon Soruflturmas› uyar›nca 20 Haziran 2007’de tutuklanan Kuddusi Okk›r cezaevine konuldu¤unda sapasa¤lamd›. Tutuklulu¤u s›ras›nda sa¤l›¤› bozulmaya bafllayan, “Akci¤er kanseri, beyin ve kemik metastas›” tan›s› konulan, konuflamayan ve hareket edemeyen Okk›r’›n tahliye istemi iki kez reddedildi. Üçüncü tahliye isteminin ard›ndan 1 Temmuz 2008’de serbest b›rak›lan Okk›r, 6 Temmuz 2008’de yaflam›n› yitirdi. Yaln›zca davada ad› geçen kimi kiflilerle bir kez fotograf çektirmenin d›fl›nda suçunu bilmeyen, hakk›nda iddianame bile haz›rlanmam›fl olan Okk›r’›n, ölümcül hastal›klar›n›n tedavi edilmesine izin ‹mral›’da tutuklu teröristin saçlar›n›n verilmeden, kendini dökülmesinin hesab›n› bile Türkiye’den savunamadan yaflam›n› soracak denli ileri giden Avrupa yitirmesi duyarl› insanBirli¤i’nin yöneticilerinden Kuddusi lar› derinden yaralad›. Okk›r hakk›nda tek aç›klama duymad›k. Binlerce insan›n ölümünden sorumlu ‹mral› Ada- Avrupa Birli¤i yöneticilerinin bils›’nda tutuklu teröristin sa¤l›¤›n› memesi, anlamamas› olanakl› çok s›k merak eden, durumunu de¤il. “Türkler 1,5 milyon Ermeyerinde görmek için uzmanlardan ni’yi kesmifltir, Kürtler’i katletoluflan heyet gönderen, saçlar›n›n mifltir” iftiras›n› atabilen Nobel dökülmesinin hesab›n› bile Türki- ödüllü bir yazar›n yarg›land›¤› ye’den soracak denli ileri giden davay› tüm olanaklar›n› seferber Avrupa Birli¤i’nin yöneticilerin- ederek izleyen, bu konuda her den Kuddusi Okk›r hakk›nda tek f›rsatta haddini aflan konuflmalar aç›klama duymad›k. fiimdi siz, yapan Avrupa Birli¤i yöneticile-
E
25
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
rinden ‹lhan Selçuk’un yaflad›klar›na iliflkin bir aç›klama beklerdik. Bu durumda siz flu sorular› sormaz m›s›n›z: “Ça¤dafllaflma projesi olarak tan›mlanan Avrupa Birli¤i, destek verdi¤i yazarlar›, ayd›nlar› Türkiye’ye iftira atanlara evet,
t›. Kald›r›ld›¤› hastanede 30 gün yo¤un bak›mda yaflam savafl›m› veren, sa¤ taraf› felç olan Eruygur, ailesinin iste¤i üzerine 16 Ekim 2008’de ‹stanbul Gülhane Askeri T›p Akademisi GATA’ya sevk edilmiflti. Eruygur’un davayla ilgisini bir kenara b›rak›n, yaln›zca bu ülkeye büyük hizmetler vermifl Yay›mlad›¤› tüm belgelerde gözalt› ve cezaevi koflullar›n› sorgulayan Avrupa bir insan, hem de ciddi Birli¤i’nin, fiener Eruygur’un durumuna sa¤l›k sorunlar› buluilgi göstermemesi, onun teröristlere karfl› nan yafll› bir insan olasavafl›m vermesinden mi kaynaklan›yor? rak durumu dikkate de¤er de¤il midir? “BöTürkiye’ye sahip ç›kanlara hay›r lücü teröristlerin cezaevlerindeolarak m› s›n›fland›rm›fl? ‹lhan ki durumlar›n› her f›rsatta soran, Selçuk’a ilgi göstermeleri için, baflta ilerleme raporlar› olmak Selçuk’un da Türkler katildir an- üzere yay›mlad›¤› tüm belgelerlam›na gelen aç›klamalar yap- de gözalt› ve cezaevi koflullar›n› sorgulayan Avrupa Birli¤i’nin mas› m› gerekiyor?” Eruygur’un durumuna ilgi gös›llar›n›, Türkiye’nin termemesi, teröristlere karfl› sabirli¤ini bütünlü¤ünü vafl›m vermesinden mi kaynakhedef alan terör örgü- lan›yor?” sorusu akla gelmez tüyle savafl›ma vermifl, mi? Bu durumda, “Ça¤dafllaflma Türk Silahl› Kuvvetle- projesi tan›mlamas›yla öne süri’nde Jandarma Genel Komu- rülen Avrupa Birli¤i için önemli tanl›¤› gibi flerefli bir makama olan teröristler mi?” diye sormaz gelmifl Emekli Orgeneral fiener m›s›n›z? Bu dava nedeniyle sa¤Eruygur 1 Temmuz 2008’de Er- l›klar›n› yitiren Ferit ‹lsever, Aygenekon Soruflturmas› uyar›nca fle Asuman Özdemir ve Emekli gözalt›na al›nm›fl, sorgusu s›ra- Orgeneral Hurflit Tolon’un dus›nda tansiyonu yükselince has- rumuna ise hiç de¤inmedim. taneye kald›r›lm›flt›. 6 Temmuz H›rant Dink davas›na, Orhan 2008’de tutuklanarak cezaevine Pamuk duruflmas›na ya da terör konulan yüksek tansiyon hasta- örgütü yandafllar›n›n davalar›na s› 67 yafl›ndaki Eruygur, ceza- kat›lan, izleyen hatta müdahil olevinde merdivenlerden düflerek mak için baflvuru yapan Avrupa beyin kanamas› geçirmifl ve bo- ‹nsan Haklar› Mahkemesi temsilyun kemi¤i 4 yerinden k›r›lm›fl- cileri, Avrupa Birli¤i’nin ve de
Y 26
Avrupa Parlamentosu’nun önde gelen yetkilileri, üyeleri ve sözcüleri Ergenekon Davas› bafllad›¤›nda neredeydiler? at›ld›klar› davalarda, iddianameleri, mahkeme heyetlerini, adaleti sorgulayan, elefltiren hatta küçümseyen iletiler veren Avrupal›lar neden suskun? Ça¤dafllaflma projesi olarak önümüze sürülen Avrupa Birli¤i, ad› davada geçenlerin büyük bir bölümü Avrupa’n›n çifte standartlar›n› dile getirmifl insanlardan olufltu¤u için mi bu davaya ilgisiz. Avrupa Birli¤i standartlar›, Türkiye’ye katil diyenlere sahip ç›kmak, birli¤i sorgulayanlar› da yok saymak üzerine mi kurulmufl? Bir an gözünüzü kapat›n ve düflünün, ad›na “Ergenekon” dedikleri davada bafltan buyana yaflananlar›n yaln›zca bir bölümü onbinlerce insan›n ölümünden sorumlu bir terörist olan Abdullah Öcalan’›n davas›nda yaflansayd›, acaba Olli Rehn, Joost Lagendijk,
K
Manuel Barroso, Ruijten, Günter Verheugen ve ötekiler yine böyle susup oturur muydu? Yoksa dünyay› aya¤a kald›rmak için aç›klama üstüne aç›klama yapar, heyet üstüne heyet gönderir, Türkiye Avrupa Birli¤i’ne üye olamaz tehditlerini mi savururdu? Ama yine de haks›zl›k etmeyelim. Ergenekon Davas› gündeme geldi¤inde Avrupa Birli¤i’nden bir aç›klama vard›. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raportörü Hollandal› Parlamenter Bayan Ria Oomen Ruijten Nisan 2008’de yay›mlad›¤› Türkiye Raporu’nda flunlar› yaz›yordu: “Ergenekon Soruflturmas› kararl›l›kla sürdürülmeli, örgütün devlet organlar›ndaki tüm ba¤lant›lar› ortaya ç›kar›larak örgütle iliflkisi bulunanlar yarg›ya teslim edilmelidir.” “‹flte Avrupa Birli¤i bu” diye bafllayan bir tümceyle yaz›m› bitirmek yerine yorumu siz de¤erli okuyuculara b›rak›yorum.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr
Yazar ve ö¤retmen Leo Buscaglia, jüri olarak kat›ld›¤› bir yar›flmayla ilgili olarak flu an›s›n› anlatt›: Yar›flmada dünyan›n en sevecen çocu¤u seçilecekti. Yar›flmay› dört yafl›nda bir çocuk kazand›. Bu çocu¤un kap› komflusu, k›sa süre önce eflini kaybeden yafll› bir adamd›. Yafll› adam›n bahçesinde a¤lad›¤›n› gören küçük çocuk, yafll› adam›n yan›na gitmifl ve ç›k›p kuca¤›na oturmufltu. Eve döndü¤ünde annesi, yafll› adama ne söyledi¤ini sorunca küçük çocuk flöyle yan›t vermiflti: “Hiiiç” demiflti. “Yaln›zca, a¤lamas›na yard›m ettim.”• 27
DÜNYANIN DÖRT KÖfiES‹ İzmir Tolga
Antik ça¤›n ünlü filozofu Eflatun (‹Ö 427-347) akademisinin girifline flöyle yazm›flt›: “Matematik bilmeyen buraya girmesin!” flatun’un bu ünlü sözünü vurgulayan Nükhet Aykut Hamal*, Atatürk’ün yaflam›nda ilk ola¤anüstü baflar›s›n›n, 1893 y›l›nda, orta ö¤renimi döneminde matematik dersinde oldu¤unu ve bunun sonucu olarak, dersin ö¤retmeni taraf›ndan ad›na “Kemal” isminin ekledi¤ini an›msat›p Atatürk’ün, Selanik Askeri Rüfltiyesi’nde geçen bu olayla ilgili an›s›n› flöyle naklediyor: “Rüfltiyede en çok matemati¤e merak sard›m. Az zamanda bize bu dersi veren ö¤retmen kadar belki de daha fazla bilgi edindim. Derslerin üstündeki sorularla u¤rafl›yordum, yaz›l› sorular düzenliyordum. Matematik ö¤retmeni de yaz›l› olarak cevap veriyordu. Ö¤retmenimin ismi Mustafa idi, bir gün bana dedi ki, ‘O¤lum senin de ismin Mustafa benim de. Bu, böyle olmayacak, arada bir fark bulunmal›. Bundan sonra ad›n Mustafa Kemal olsun.’ “O zamandan beri ismim gerçekten Mustafa Kemal oldu. “Ö¤retmen sert bir adamd›. S›n›fta birinci, ikinci tan›m›yordu.
E
28
“Bir gün bize ‘Aram›zda kendine kimler güveniyor kalks›nlar, onlar› müzakereci (çal›flt›r›c›) yapaca¤›m’ dedi. “Önce duraksad›m. Aya¤a öyleleri kalkt› ki, ben kalkmamay› tercih ettim. Bunlardan birinin çal›flt›r›c›l›¤› alt›na girdim, çal›flman›n ortas›nda daha fazla dayanamad›m. Aya¤a kalkarak ‘Ben bundan daha iyi yapar›m’ dedim, bunun üzerine ö¤retmen beni çal›flt›r›c› yapt›. Eski çal›flt›r›c›y› benim müzakerem alt›na verdi. “Askeri rüfltiyeyi bitirdi¤imde matematik merak›m epeyce ilerlemiflti. Manast›r Askeri ‹dadisi’nde matematik pek kolay de¤ildi. Bununla u¤rafl›m› sürdürdüm. “‹dadide iken b›kmaks›z›n çal›fl›yorduk. S›n›fta birinci, ikinci olmak için hepimizde fliddetli bir gayret vard›. Sonunda idadiyi bitirdim. Harbiye’ye geçtim, burada da matematik merak›m sürüyordu. “Mustafa Kemal, Selanik Askeri Rüfltiyesi’ndeyken, matematik ö¤retmeni yüzbafl› Mustafa Efendi s›n›fa gelmedi¤inde, onun yerine birçok kez bu dersi vermifltir. 29
BD ARALIK 2008
“Atatürk, yaflam›n›n askeri ö¤renim sonras› dönemlerini, ulusal ve uluslararas› büyük savafl ve devrim olaylar› içinde, akl›n ve bilimin k›lavuzlu¤unu izleyen büyük asker, ulusal ve ça¤dafl devlet kurucusu, yirminci yüzy›l›n gerçek önderi olarak geçirdi.
“A
tatürk’ün bu dönemlerde, ölümünden yaklafl›k birbuçuk y›l öncesine de¤in matematikle ne ölçüde u¤raflt›¤›n› bilmiyoruz. Bu konuda, Türk Dil Kurum Bafluzman› A. Dilaçar’›n 10. 11. 1971 tarihli bir yaz›s› çok ilginç bilgiler vermektedir. Bu yaz›dan ö¤rendi¤imize göre, ‘Atatürk ölümünden birbuçuk y›l kadar önce, üçüncü Türk Dil Kurultay›’ndan (24-31 A¤ustos 1936) hemen sonra 1936-1937 y›l› k›fl aylar›nda kendi eliyle “Geometri” adl› bir kitap yazm›flt›r.’ “Atatürk, bunu, birtak›m Frans›zca geometri kitaplar›n› okuduktan sonra haz›rlam›fl ve yap›t ilk kez 1937 y›l›nda ‘Geometri ö¤retenlerle, bu konuda kitap yazacaklara k›lavuz olarak Kültür Bakanl›¤›’nca yay›mlanm›flt›r.’ “Bu 44 sayfal›k yap›ttaki boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yar›çap, kesek kesit, yay, çember, te¤et, aç›, aç›ortay, içters aç›, d›flters aç›, taban, e¤ik, k›r›k, çekül, yatay, düfley, yöndefl, konum, üçgen, dörtgen, beflgen, köflegen, eflkenar, ikizkenar, pa30
ralelkenar, yanal, yamuk, art›, eksi, çarp, bölü, eflit, toplam, oran, orant›, türev, alan, varsay›, gerekçe gibi terimler Atatürk taraf›ndan türetilmifltir. “Yap›ttaki tan›mlar›n tümünü Atatürk yazm›flt›r. Her tan›m, ilgi kavram› tüm ö¤eleriyle eksiksiz ve aç›k biçimde anlatmakta, özel ve temelli nitelikleri içermektedir. Gerekli ve yeterli örnekler de verilmifltir. “Tan›nm›fl bilim tarihçisi Ord. Prof. Dr. Ayd›n Say›l›, tam bir yetkiyle, bu ‘Geometri’ kitab›n›, ‘küçük fakat an›tsal bir yap›t’ diye nitelendirmifltir. “Atatürk, yaflam›n›n önemli bir kesimini tarihin en büyük savafllar›ndan birinin içinde, ulusal ve evrensel sorumluluklar yüklenerek geçirdikten y›llarca sonra, düzenli bir mant›k ve bilgi disiplini kesinlikle gerektiren matematik alan›nda, yeni türetti¤i terimlerle böylesine özlü bir yap›t› yazmakla, dil ve matematikteki üstün yetene¤ini kan›tlam›flt›r.
“A
tatürk’ün yaflam›nda çok belirgin bir örne¤ini izledi¤imiz gibi, asl›nda dil ile matematiksel kültür aras›nda s›k› ba¤›nt› vard›r. Atatürk’ün dehas›nda, dil ve matematik gibi akl›n de¤iflik disiplinleri birbirini karfl›l›kl› olarak hep olumlu yönde etkilemifl ve gelifltirmifltir. Atatürk, ‘Fen terimleri o suretle
Atatürk Sivas Lisesi’nde geometri dersinde (13 Kas›m 1937)
yap›lmal› ki, anlamlar› ancak istenilen fleyi ifade edebilsin’ demifl ve bunu, Osmanl›ca çok say›da terimin yerine öz Türkçe karfl›l›klar›n› türetirken, üstün bir baflar›yla gerçeklefltirmifltir. “Atatürk’ü, ‘Geometri’ adl› yap›t›n› yazmaya zorlayan nedenleri, O’nun dil çal›flmalar›n› yak›ndan izlemek olana¤›n› bulabilen tan›nm›fl dil uzman› A. Dilaçar flöyle aç›kl›yor: ‘Atatürk hep matematikle u¤rafl›rd›. Eski geometri terimleri çok a¤dal› idi. Ben bile, uzun uzun bu terimleri okudu¤um halde, flimdikiler karfl›s›nda güçlü¤ünü daha iyi anl›yorum.’ “Atatürk’ün matematik terimlerini türetme ve bunlar› ö¤retime yerlefltirme çal›flmalar› konusunda Prof. Dr. Vecibe Latipo¤lu, flu bilgileri veriyor: ‘Atatürk, matemati¤i iyi bildi¤i
ve sevdi¤i için, terim devrimine matematikten bafllam›flt›r, denilebilir. Çünkü Türk Dili (Belleten)’nin fiubat 1937 tarihli yay›n›ndan bir ay sonra, Türkçe karfl›l›klar›n›n bulunmas› için 29 Mart 1937 tarihli ‘Ulus’ gazetesine ilan verdirerek bir yar›flma açt›rm›flt›r.
‘S
onunda haz›rlanan bütün terimler, Türk Dili (Belleten) dergisinin Ekim 1937 tarihli say›s›nda yer alm›flt›r. Terimler, TürkçeOsmanl›ca, Osmanl›ca-Türkçe, Frans›zca-Türkçe olmak üzere s›ralanm›fl ve ön s›ray› matematik terimleri alm›flt›r. ‘Atatürk terim çal›flmalar›n›n ülkedeki etkisini ö¤renmek için, 13 Kas›m 1937 tarihinde, Sivas’a giderek, vaktiyle Sivas Kongresi’ni toplad›¤› lise bina31
BD ARALIK 2008
s›nda, dokuzuncu s›n›f›n geometri dersine girmifltir.
‘B
u derste eski terimlerle ö¤renimin zorlu¤unu bir kez daha saptayan Atatürk, ‘Bu anlafl›lmaz terimlerle, ö¤rencilere bilgi verilemez’ diyerek kitab› atm›fl ve sonra tahta bafl›na geçip, ‘dilli’ yerine ‘kenar’, ‘müselles’ yerine ‘üçgen’, ‘müselles mütesaviyül adla’ yerine ‘eflkenar üçgen’, ‘zaviye’ yerine ‘aç›’ terimlerini kullanarak, ünlü Pisagor teoremini ö¤rencilere anlatm›flt›r.’ ‘Atatürk, bu inceleme gezisinde yan›nda bulunan Kültür Bakan› Saffet Ar›kan’a tüm okul kitaplar›n›n yeni terimlerle, hemen yaz›lmas› emrini vermifl ve Türkçelefltirilmifl terimlerle iki ayda haz›rlanan kitaplar, bütün okullara Kültür Bakanl›¤›’nca gönderilmifltir.’ “Prof. Dr. Afet ‹nan, Atatürk’ün 32
çal›flmalar›n› y›llarca yak›ndan izleyebilmifl insanlardan biri olarak, O’nun bilime ve matemati¤e verdi¤i önemi flöyle belirtiyor: ‘Atatürk, kendi yetiflti¤i devrin müspet ilimlerini mesleki uzmanl›¤› bak›m›ndan belledi¤i vakit, berrak ve müspet bir görüfle sahip olabilece¤ini ve herhangi bir meseleyi matematiksel bir kesinlikle çözümlemeyi hedef tuttu¤unu söylerdi.’ “Prof. Dr. A. ‹nan, 25. 1. 1982 tarihli özel bir yaz›s›nda, bu konuyla ilgili olarak flöyle diyor: ‘Bilindi¤i gibi ilim konusu iki büyük bölümde ifllenir ve bunlardan faydalan›l›r: Müspet ilimler, sosyal ilimler. ‘Atatürk gerek ö¤rencilik devirlerinde, gerekse ömrü boyunca bu her iki ilimden çok faydalanm›flt›r. Mesela tarih onun için bir geçmiflin hikayesi de¤il, günümüzde bu olanlardan ders alman›n önemli oldu¤una inanm›flt›r. ‘Di¤er taraftan as›l müspet
ilimlerin bafl›nda gelen matematik bilgisi, Atatürk için bafll›ca bir konudur. Çünkü matematik insan topluluklar›na müspet yol gösteren ve uygulamas›nda yarar sa¤layan müspet bir ilim dal›d›r. ‘‹flte Atatürk bu ilime çok de¤er verdi¤i için hem nazari k›s›mlar› çok iyi bellemifl, hem de bunlar›n uygulamas›na her bak›mdan önem vermifltir. ‘Hattâ matematik terimlerinin bugün kullan›ld›¤› deyimleri tamamen kendi bulufllar› ile saptam›flt›r. ‘Atatürk bu konuda konuflurken, özellikle söylediklerinden flunlar› an›ms›yorum: ‘Ben ö¤renim devrimde matematik konusuna çok önem vermifl oldu¤umu ve bundan hayat›m›n çeflitli safhalar›nda baflar› elde etmek için faydalanm›fl oldu¤umu söyleyebilirim. Onun için herkes matematik bilgisinin çok gerekli oldu¤una inanmal›d›r.’
“Matematiksel kültüre böylesine önem veren Atatürk’ün bu konudaki çal›flmalar›, tarihte çok az say›da örneklerine rastlayabildi¤imiz büyük e¤itimci niteli¤i de olan devlet adamlar›ndan biri olarak, kendisine seçkin bir yer sa¤lamada etken olmufltu. “O’nun ola¤anüstü baflar›l› yaflam›, akademisinin girifline ‘Matematik bilmeyen buraya girmesin’ diye yazan, antik ça¤›n ünlü filozofu Platon (Eflatun) (‹Ö 427-347)’un bu dile¤inin yarar›n› modern ça¤da kan›tlam›flt›r, denilebilir.”• (*) Nükhet Aykut Hamal, Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi Matematik Bölümü’nden mezun olduktan sonra, “Analiz ve Fonksiyonlar Teorisi” konusunda yüksek lisans ve doktora yapt›.• izmirtolga@butundunya.com
Orta yafllardaki bir çift da¤ bafl›nda oturuyordu. Adam›n tek zevki her gün gazete okumakt›. Fakat adam çok tembeldi ve gazete almak için da¤›n ete¤indeki bakkala gitmez, her gün eflini gönderirdi. Fakat bu durumdan efli çok rahats›zd›. Bir gün bu duruma son vermek için bakkaldan 7 tane gazete ald› ve evde bir yere saklad›. Hafta boyunca da ayn› günün gazetesini, sanki yeni alm›fl gibi verdi. Hafta sonunda akflama do¤ru, adam okudu¤u gazeteden bafl›n› kald›rd› ve efline flöyle seslendi: “Kar›c›¤›m, görüyor musun dünyada ne ahmak insanlar var. Yedi gündür ayn› adam, ayn› yerdeki a¤aca arabas›n› çarp›yor!”• 33
‹smet ‹nönü’nün an›s›na sayg›m›z ve özlemimizle Mustafa Kemal Atatürk’ün en yak›n çal›flma arkadafl›, y›llard›r özlemini duydu¤umuz örnek devlet adam› ‹smet ‹nönü’yü 35 y›l önce Aral›k ay›nda kaybetmifltik. Onsuz geçen 35 y›l›n sonunda kendisini, her zamanki sayg›m›za ek olarak, her y›l giderek yo¤unlaflan bir özlem ve hatta gereksinimle de an›yoruz. Afla¤›daki yaz›da, ‹ssmet ‹nönü’nün yaflam›n›n son anlar›nda efli Prof. Dr. Halis Dörtlemez’le birlikte görev yapan Prof. Dr. Övsev Dörtlemez, “unutamad›¤› bu nöbet görevi”ndeki unutamad›¤› bir an›s›n› aç›kl›yor.
“Bo¤azlar meselesi hâlâ önemini koruyor” YAZAN: PROF. DR. ÖVSEV DÖRTLEMEZ 973 y›l› Aral›k ay›n›n son haftalar›yd›. Halis ve ben Yüksek ‹htisas’ta flef muavinleri olarak çal›fl›yorduk. ‹smet ‹nönü’nün hastaland›¤› haberi geldi. Sabih Oktay ve Zafer Paykoç Hocalar›m›z Pembe Köflk’e gittiler. Daha sonra gelen bilgilere göre, Pafla yeni bir koroner yetmezli¤i nöbeti geçiriyordu ve hastaneye, yani o y›llar›n en gözde hastanesi olan bizim hastanemize yat›r›lmas› gerekti¤i aileye önerilmiflti. Ancak, baflta Mevhibe Han›m olmak üzere bu fikir kabul edilmemiflti. Bu da, hastane koflullar›n› Pembe Köflk’e tafl›mak demekti. Klinik hocalar› topland›lar, ailenin karar›n› benimsemeseler de kabul ederek, izlenecek program› yapt›lar.
1 34
35
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
O günün koflullar›nda elimizde elektrokardiyografi cihaz›, defibrilatör, aspiratör ve oksijen tüpleri vard›. Bugünkü gibi ekokardiyografi cihaz›, kalp ritmi, kan bas›nc›, nab›z, kan gazlar› izleyen monitörler yoktu. Elde var olan cihazlar köflke gidecekti. Bunlarla beraber hangi doktor veya doktorlar bu görevi yürütecekti? lk akla gelen Halis ve ben olduk. Zira orada kal›nacakt›. Gece ve gündüz evde kalan kiflilerin de düflünülmesi gerekiyordu. Evde bizi bekleyen kimse olmad›¤› için en uygun olan ikili, “Dörtlemezler”di. Görev bize verilmiflti. Sadece görev de¤il, ayn› zamanda bu iflin sorumlulu¤u ve onurunu da yüklenmifltik. Gerçi Sabih Hoca ve Zafer Hoca beyin tak›m› olarak bizi yönlendireceklerdi; ama yine de büyük bir görevde oldu¤umuzun bilincindeydik. Cihazlar ve biz, bir ambulansa binip köflke gittik. Hocalar›m›z, Mevhibe Han›m’a bizi tan›tt› ve gece de kalarak hastay› izleyece¤imizi bildirdiler. Tedavi ve takip protokolü zaten belliydi. Acil de¤iflikliklerde de karar› biz verecektik; ikimiz de o s›ralarda, doçentlik haz›rl›¤›ndayd›k. Sabih ve Zafer Hoca bir süre bizimle köflkte kald›lar ve sonras›nda gittiler. Evde Mevhibe Han›m ve bir genç k›z, Gülsün Toker vard›. Özden ve Metin Toker o s›rada Paris’teydiler. Telefonla
I
36
arayarak Pafla’n›n durumunu bildirdiler. Onlar da hemen Ankara’ya döneceklerini söylediler. Ömer ve Erdal ‹nönü ise, o gün ‹stanbul’dan geliyorlard›. Pafla üst katta büyük bir yatak odas›nda yat›yordu. Oldukça s›k›nt›l› görünüyor, nefes alma zorlu¤u yafl›yordu. Getirdi¤imiz oksijen tüpünden oksijen vermeye bafllad›k ve bize önerilen yönde tedaviyi uygulamaya koyulduk. ‹lk günün flaflk›nl›¤›ndan ve acemili¤inden olsa gerek, beraberimizde ne bir hemflire ne de yard›mc› personel getirmifltik. Dolay›s›yla bütün ifller gibi bu da, ikimize kal›yordu. Vücudundaki ve akci¤erlerindeki ödemi (suyu) atmak için diüretik (fazla suyu atan ilaç) yapm›flt›k. Bu nedenle Pafla s›k s›k idrar yapma ihtiyac› duyuyor, bunu da “ördek” ad› verilen kaba yap›yordu. Bu ifli de Halis yapt›r›yordu. evhibe Han›m, nöbetçi doktorlar›n dinlenebilmesi için hasta odas›na aç›lan bir oday› haz›rlam›fl ve f›rsat buldukça orada yatmam›z›, dinlenmemizi söylemiflti. O odadan akl›mda kalan tek fley, tek kiflilik bir karyola ve mavi saten bir yorgand›. Bugünkü gibi nevresim gibi fleyler yoktu. El ifli dikilmifl mavi saten ve beyaz patiska ile etraf› kaplanm›fl klasik bir yorgan vard›. Odaya gidip yatmak hiç k›smet olmad›¤› için, kap›s›n-
M
dan gördü¤üm kadar›yla, akl›mda kalan tek fley bu yatak oldu. Yanl›fl an›msam›yorsam evde bir de “Kont” ad›nda bir köpek vard›. Ara s›ra ortaya ç›k›yor, dolafl›yor ve gerginli¤imizi da¤›t›yordu. ece oldu. Tedavimiz ve izlememiz devam ediyor, Pafla’n›n iyileflmesi için yap›lacaklar› yapmaya u¤rafl›yorduk. Odan›n ›s›s› düflmeye bafllad›. Kaloriferler sönmüfltü. Ne oldu¤unu araflt›rmak bize düflmezdi; ama aç›kças›, niye yanmad›¤›n› da merak ediyorduk. Daha sonra ö¤rendi¤imiz kadar›yla, köflkün kömürü bitmifl ve o nedenle kaloriferler sönmüfltü. Mevhibe Han›m gitti, k›rm›z› kareli bir küçük battaniyeye sar›larak döndü ve berjer koltu¤unda oturmaya devam etti. Ara s›ra uyku bast›r›yor ve k›sa süreli de olsa kendinden geçiyordu. Biz ise kâh oksijen vermek, kâh saati gelen ilac›n› vermek ve s›kl›kla da Pafla’ya idrar yapt›rmak için devaml› ayaktayd›k. Nihayet sabah oldu. ‹smet Pafla biraz iyileflmifl, en az›ndan daha rahat nefes al›r hale gelmiflti. Mevhibe Han›m yine her zamanki sevecen ve zarif haliyle Pafla’s›n›n durumunu bizden soruyor ve yorgunlu¤umuz için teflekkürlerini tekrarl›yordu. Oysa onlara hizmet belki de bizim meslek hayat›m›z›n en onurlu olaylar›ndan biriydi. Ömer ‹nönü de gece gelmifl,
G
sabah babas› hakk›nda bilgi alarak, ilerideki günlere yönelik endiflelerini dile getirmiflti. Kahvalt› haz›rlanm›flt›. Mevhibe Han›m, Gülsün Toker, Halis ve ben masaya oturduk. Mevhibe Han›m, çanaktaki yeflil bir reçeli bize uzatarak, “Bak›n, bundan daha önce yemifl miydiniz?” diye ikramda bulundu.
‹smet ‹nönü, 19 May›s 1941 tarihli “Time” dergisinin kapa¤›nda yer alm›flt›.
Gerçekten o güne kadar hiç yemedi¤imiz, yeflil domates reçeliydi çanaktaki. Çok güzel kokulu (domatesin sap›n› veya yapra¤›n› elimizde ovuflturdu¤umuzda duydu¤umuz koku), hafif mayhofl, sert, g›c›r g›c›r bir reçeldi. Daha bir-iki lokma yemifl yememifltik 37
BD ARALIK 2008
ki, Sabih Hoca, Zafer Hoca ve Bekir Hoca (Prof. Dr. Bekir Berkol) geldiler. Hep beraber vizite geçtik. Geceyi anlatt›k. Onlar muayenelerini yapt›lar, yeni tedavi çizelgesi düzenlediler. smet Pafla bu arada Sabih Oktay Hoca’y› Nihat Erim’e benzetti ve “Nihat, Bo¤azlar meselesi hâlâ önemini koruyor. Acil bir durum oldu¤unda, ben baflkomutanl›¤› üstlenirim” dedi. O en a¤›r halinde bile bilinçalt›nda ülkesi, onun sorumlulu¤u ve görev aflk› vard›. Hocalar›m›z giderken ö¤leden sonra bir baflka ekibi görevlendireceklerini, bizim gidip dinlenmemizi, ertesi gün yine görevi devralmam›z› istediler. Biz de kendilerinden, mümkünse bir hemflire ve bir personel göndermeleri ricas›nda bulunduk. Gittiler.
I
Ö¤leden sonra, Dr. Siber Göksel, Dr. Cevat Yakut ve bir hemflire han›m geldi. Biz eve döndük. O gün Özden ve Metin Toker de Paris’ten dönmüfllerdi. Pafla bir gün daha yaflam mücadelesi verdikten sonra, seksendokuz y›ll›k vatana adanm›fl hayat defterini 25 Aral›k 1973’te kapad›. Ölümünden k›sa bir süre sonra klinikteki odam›za, Pembe Köflk’ten bir görevli bir paket getirdi. Paketten gümüfl bir çerçeve içinde Mevhibe Han›m ve ‹nönü’nün yan yana durdu¤u (‹nönü ön planda) bir resim ç›kt›. Üzerine Halis ve benim ad›ma Mevhibe Han›m imzal› bir teflekkür yaz›lm›flt›. Bu gümüfl çerçeve içindeki iki ulu çehre, k›rkiki y›ll›k evimizin baflköflesinde hep gülümsediler. Aziz büyüklerimiz, biz size teflekkür ediyoruz, bize bu onurlu hizmet f›rsat›n› verdi¤iniz için...•
Bu Yaz›n›n Yazar› Prof. Dr. Övsev Dörtlemez’le Tan›fl›n Prof. Dr. Övsev Dörtlemez, 1956’da bafllad›¤› Ankara Üniversitesi, T›p Fakültesi ö¤renimini 1961’de bitirdi. 1961-65 y›llar›nda yine Ankara Üniversitesi’nde iç hastal›klar› ihtisas› yaparak iç hastal›klar› uzman›, 1965-67’de Yüksek ‹htisas Hastanesi’nde kardiyoloji üst ihtisas› yaparak kardiyoloji uzman›, 1975 y›l›nda ise Ankara Üniversitesi, T›p Fakültesi’nde kardiyoloji doçenti oldu. 1979 y›l›nda, Ankara ‹ktisadi ve Ticari ‹limler Akademisi’nde (A‹T‹A), bugünkü ad›yla Gazi Üniversitesi, T›p Fakültesi’ni kurmak üzere görevlendirilenlerden biriydi. 1982 y›l›nda profesör oldu. 2002 y›l›nda k›rkalt› y›ll›k t›p yaflam›nda yüzlerce akademisyen, binlerce t›p doktorunun yetiflmesinde imzas›n›n onurunu tafl›yarak emekliye ayr›ld›. Yerli, yabanc› dergilerde yay›mlanm›fl 200’e yak›n yay›n› olan ve ‹ngilizce bilen Prof. Dr. Övsev Dörtlemez, kendisi gibi kardiyolog olan Prof. Dr. Halis Dörtlemez ile evlidir.• 38
BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop
Bugün konufltu¤umuz dilden bin y›l önceki
Türkçe’ye Yolculuk in y›l önceki atalar›m›z Türkçe’yi nas›l kullan›yordu? Do¤ay›, insan iliflkilerini, duygular›n› fliirlerinde hangi sözcüklerle, nas›l anlatt›lar? Atasözlerinde yaflam deneylerini ortaya koyarken ne tür söz ustal›klar›ndan yararland›lar? Onlar›n dilindeki hangi sözcükler günümüze geldi? Hangi sözcükler, hangi kurallara göre de¤iflti? Böyle pek çok sorunun yan›t›n› Kâflgarl› Mahmut’un “Divanü Lügat-it-Türk” (“Türkçe Sözcükleri Derleyen Kaynak Kitap”) adl› büyük sözlü¤ünden ö¤reniyoruz. Bu önemli yap›t›n bulunup bas›lmas›n›n, ondan yararlanarak üst üste ayr›nt›l› incelemeler yay›mlamaya bafllanmas›n›n üzerinden yüz y›l bile geçmedi. Kitab› ‹stanbul’da bir sahaf dükkan›na yafll› bir kad›n sat›l-
B
“Erdemin bafl› dil” Kâflgarl› Mahmut mak üzere getirmiflti. Yaz›l›fl›n›n üzerinden de o s›rada 842 y›l geçmifl bulunuyordu. Bu uzun süre içinde birkaç kaynakta böyle bir yap›t›n varl›¤›ndan söz edilmemifl de¤ildi. Ancak bu önemli sözlü¤ü inceleyen, ondan yararlanan olmam›flt›. Pek de ucuz olmayan elyazmas› yap›t› büyük bir kitapsever olan, Fatih semtindeki Millet Kütüphanesi’nin kurucusu Ali Emiri Efendi sat›n ald›. Sonra da hiçbir karfl›l›k beklemeden E¤itim Bakanl›¤›’n›n kitab› bast›rmas›na izin verdi. Bu bas›m çok k›sa zamanda tüm dünyadaki en ünlü türkologlar›n inceleme konusu oldu. Sözlü¤ün daha baflka bas›mlar›, çevirileri de yay›mland›. Türkçe’den Arapça’ya ansiklopedik bir sözlük olan yap›tta Türkçe sözcüklerin karfl›l›klar› 39
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
Arapça’d›r. Sözcükler aç›klan›rken dilbilgisi kurallar›na, örnek cümlelere, fliir parçalar›na, atasözlerine yer verilmektedir:
“K
itapta Türkler’in görgülerini, bilgilerini göstermek için söyledikleri fliir tan›klar›n› serpifltirdim. Kayg›l› veya sevinçli günlerinde yüksek düflüncelerle söylenmifl olan atasözlerini de ald›m. Onlar› ilk söyleyenler sonrakilere, bunlar da daha sonrakilere bildirmifllerdir. Bunlarla birlikte kitapta birçok önemli kelimeler toplad›m; böylelikle kitap, ar›l›kta son kerteyi, güzellikte son yüksekli¤i buldu.” Yazar›n bir dilbilgisi kitab› da oldu¤u bilinmektedir. Ancak bu yap›t, bugüne de¤in ele geçmemifltir. Dil bilginleri, e¤er yok olup gitmediyse bu kitab›n da bir gün bir yerlerden ç›kaca¤›n› düflünmektedir! Kâflgarl› Mahmut’un Türkçe’ye tutkun oldu¤u görülmektedir. Kendisini “Türkler’in en uz dillisi, en aç›k anlatan›, ak›lca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi karg› kullanan›” diye tan›mlar. Genifl Orta Asya co¤rafyas›nda Türkler’in yaflad›¤› yerleri bir bir dolaflm›fl, Türk dilinin zengin söz varl›¤›n› derleyip kitab›na aktarm›flt›r: “Onlar›n flarlar›n›, çöllerini bafltan bafla dolaflt›m. Türk, Türkmen, O¤uz, Ya¤ma, K›rg›z boylar›n›n dillerini, kafiyelerini 40
belleyerek faydaland›m; öyle ki bende onlardan her boyun dili, en iyi yolda yerleflmifltir. Ben onlar› en iyi biçimde s›ralam›fl, en iyi düzenle düzenlemiflimdir.” Yazar›n zengin bilgi birikimi oldu¤u, konusuna genifl görüflle yaklaflt›¤› anlafl›lmaktad›r. ‹yi bir dilbilimci, usta bir sözlük yazar› oldu¤u denli budunbilim, halkbilim alanlar›nda uzmand›r, yer adlar› araflt›rmac›s›, folklorcudur. Yer verdi¤i ayr›nt›l› haritada Türk topluluklar›n›n yaflad›klar› yerleri do¤ruya en yak›n biçimde göstermifltir. Tüm yap›tta yazar›n Türkler’e, Türklü¤e genifl sevgisi görülür. Sözlü¤e bafllarken Türkler için, “Tanr› onlara Türk ad›n› verdi ve onlar› yeryüzüne ilbay k›ld›. Zaman›m›z›n hakanlar›n› onlardan ç›kard›; dünya milletlerinin idare yular›n› onlar›n ellerine verdi; onlar› herkese üstün eyledi” der. ürkler’le ilgili olarak flu hadisleri (peygamber sözlerini), bilginlerden dinledi¤ini aç›klayarak aktar›r: “Türk dilini ö¤reniniz, çünkü onlar›n egemenlikleri uzun sürecektir.” “Yüce Tanr›, benim Türk adl› ordum vard›r, onlar› Do¤uda oturttum. K›zd›¤›m uluslar›n üzerine onlar› sald›rt›r›m.” Çok yüksek derecedeki Türklük sevgisi yazara flunlar› da söyletir:
T
“Türkler’de güzellik, sevimlilik, tatl›l›k, edep, büyükleri a¤›rlamak, sözünü yerine getirmek, sadelik, ö¤ünmemek, yi¤itlik, mertlik gibi ö¤ülmeye de¤er say›s›z iyilikler görülmektedir.”
permek, yaratmak, yar›n, y›l, yurt, yük, yürek...” Birtak›m sözcükler Türkçe’nin geliflim kurallar›na uygun olarak de¤iflmifltir. Örne¤in sözcük sonundaki kimi “-g”ler bugün düflmüfltür. Art›k de¤iflen arahanl› ülkesinden ye- biçimiyle kulland›¤›m›z böyle tiflen, Türkçe’nin tüm sözcüklerin Divan’da görülen inceliklerini gösteren biçimleri flöyledir: bilgileri derledikten “Aç›g (ac›), agr›g (a¤r›), as›g sonra ‹slam halifesinin (as›: yarar), az›g (az› difli), bafll›g yaflad›¤› Ba¤dat’a gelen Kâflgarl› (bafll›), çerig (çeri: asker), ekflig Mahmut, Arap(ekfli), ellig (ellar’a Türkçe ö¤li), kamug (karetmeyi amaçmu), kat›g (kaYazar›n zengin bilgi layan yap›t›n› t›), kereklig (gebirikimi oldu¤u, burada tamamrekli), koyug konusuna genifl layarak halifeye (koyu), köprüg görüflle yaklaflt›¤› sundu. (köprü), kudug anlafl›lmaktad›r. ‹yi Kâflgarl›’n›n (kuyu), kutlug bir dilbilimci, usta sözlü¤ü, Türk (kutlu), küçlüg dili tarihinin (güçlü), ölüg bir sözlük yazar› “Orta Türkçe” (ölü), saçl›g oldu¤u denli diye adland›r›(saçl›), sorug budunbilim, halkbilim lan evresinin (soru), sürüg alanlar›nda uzmand›r. ürünüdür. Mad(sürü), tar›g de bafl› olan 7 (dar›)...” bini aflk›n Türkçe sözcükten birDe¤iflen yap›m ekleri aras›nço¤u bugün Türkiye Türkçe- da örne¤in “-gan”, “-gak” ekleri si’nde de Divan’da gösterildi¤i yer al›r. Bunlar art›k “-an”, “-ak” biçimde yaflamaktad›r. fiu söz- biçimindedir: cükler bu örneklerdendir: “Aç›tgan (ac›tan), ak›tgan “Anaç, arslan, ayran, bak›r, (ak›tan), bargan (varan), kapbal›k, bayrak, beflik, bilge, çak- gak (kapak), kurgak (kurak), mak, çörek, emek, er, eski, ev, kürgek (kürek), orgak (orak), ikindi, ilik, kalkan, kamç›, kan, satgan (satan), s›çgan (s›çan), karalamak, kararmak, kifli, kö- targak (tarak)...” mür, kurt, kuzgun, ok, oluk, ökSözcük bafl›ndaki “k-”ler, “-g”; süz, ölmek, öpmek, örtmek, saç, “t-”ler de “-d” olmufltur: “Keçmek (geçmek), kelin sakal, süt, taflra, tilki, uçmak, ür-
K
41
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
(gelin), kelmek (gelmek), kemi (gemi), kerek (gerek), kerü (geri), keyik (geyik), kök (gök), köl (göl), körmek (görmek), köz (göz), tal (dal), tamar (damar), tegirmen (de¤irmen), teri (deri), tiken (diken), tilek (dilek), tirek (direk), togurmak (do¤urmak), tügme (dü¤me)...” Kimi sözcüklerin bugün Türkiye Türkçesi’nde anlamlar› de¤iflmifltir:
“A
dafl (arkadafl, dost), ekim (bir kez ekilecek kadar olan yer), ekin (çiftlik, ekilen yer), eklemek (çi¤nemek, basmak), esirgemek (ac›mak), irkilmek (toplanmak, ço¤almak), kal›n (kalabal›k), kaytarmak (yöneltisinde döndürmek, çevirmek), öpmek (içmek), tünek (hapishane, zindan), tütün (duman)...” Divan’daki sözcüklerin pek ço¤u bilgi ve gözlemlerin besledi¤i, bu bilgi ve gözlemlerin do¤ru olarak dile getirilmesini sa¤layacak terimlerdir. Bunlarda küçük ayr›nt›lara kadar inildi¤i görülür. Terimler flu türlü alanlar› kapsar: Do¤a (bak›r sokum: Merih y›ld›z›), co¤rafya (argu: iki da¤ aras› uçurum), bitkiler (kadh›z: a¤aç kabu¤u), hayvanlar (imgek: difli kaplumba¤a), tar›m (oru: flalgam, bu¤day gibi ürünleri saklamak için kaz›lan çukur), 42
ba¤c›l›k-bahç›vanl›k (adakl›k: üzüm çardaklar›na ayak yap›lacak a¤aç), ulafl›m-tafl›tlar (ertik: ifllek yol), ayg›tlar (talguk: baltan›n sap›n› s›k›flt›rmak için çak›lan çivi), ev eflyas› (çançu: eriflte hamuru aç›lan oklava), yemekler (tiküç: ekmekçilerin ekmek üzerine nak›fl yapmak için kulland›klar› kufl tüyü), spor-oyunlar (ozuk at: koflu ve benzerlerinde ileri giden ve baflka atlar› geçen at), savafl tekni¤i-silahlar (azak: nereden ve kimden geldi¤i belli olmayan ok), toplumsal yaflay›fl (k›r›fl: bir adam›n tafl›nmaz mallar›nda ald›¤› gelir), akrabal›k (ikdifl: analar› bir olan), müzikfliir, dans (kö¤lemek: sesi yükselte alçalta flark› söylemek)... Divan’da Türkler’le ilgili söylenceler, halk›n ve çocuklar›n oynad›klar› oyunlar anlat›lm›flt›r. Birçok atasözüne yer verilmifltir. Bunlar Türk halk›n›n tarih içinde geliflen dünya görüflünü yans›tt›¤› gibi anlat›m bak›m›ndan ustal›kl› ifadeler olarak da dikkat çeker: “Erdemin bafl› dil. Ahmak konuk ev sahibini a¤›rlar. Kan› kanla y›kamazlar. Bir karga ile k›fl gelmez. Tembele bulut yük olur. Aç ne yemez tok ne demez. Tay yetiflirse at dinlenir, o¤ul er olursa baba dinlenir. Korkmufl kifliye koyunun bafl› çift görünür. ‹t ›s›rmaz, at tepmez deme.”
De¤irmende do¤mufl s›çan gök gürlemesinden korkmaz. Örnek tümceler aras›nda pek çok fliir örne¤i vard›r. Bunlar kahramanl›k, do¤a, sevinç, yas, ölüm, aflk gibi izlekleri ifllerler. Türk halk fliirinin en eski örneklerini olufltururlar:
“Türlü çiçekler aç›ld› Sanki ipekten döfle¤im serildi Cennet yeri belirdi So¤uk art›k gelmeyecek.” “Kufl kurt hepsi canland› Difli erkek hep topland› Bölük bölük da¤›ld›lar Art›k ine girmeyecekler”•
Kilisede dü¤ünün bafllamasına çok az zaman vardı. Damat, rahibin yanına yaklaflıp fısıltıyla sordu: “Bakın, size 100 dolar verece¤im ve bunun karflılı¤ında evlilik yeminimizde bir iki küçük de¤ifliklik yapmanızı isteyece¤im” dedi. “Hani yeminde bana soraca¤ınız ‘Sonsuza dek sevece¤inize, koruyaca¤ınıza, sadık kalaca¤ınıza yemin ediyor musunuz?’ bölümü var ya... Onu yemin metninden çıkarmanızı istiyorum...” Ve rahibe bir göz kırptıktan sonra yine fısıldadı: “‹fl ifltir, de¤il mi?” dedi. Rahip gülümseyerek “Peki” anlamında baflını salladıktan sonra damat elini cebine attı ve rahibin avucuna 100 dolar sıkıfltırıp içeri döndü. Ve dü¤ün baflladı¤ında davetliler yerlerinde oturuyor, gelin ve damat da rahibin önünde ayakta durarak evlenme yeminlerinin okunmasını bekliyorlardı. Sıra damadın yeminine gelince rahip sordu: “Eflinizin her zaman bir adım gerisinden yürüyece¤inize, her emrini ve dile¤ini yerine getirece¤inize, her sabah kahvaltısını hazırlayıp aya¤ına de¤in götürece¤inize ve ikiniz de yafladı¤ınız sürece baflka kadınlara yan gözle bile bakmayaca¤ınıza yemin ediyor musunuz?..” Damat, bu beklenmedik yemin karflısında önce ne yapaca¤ını flaflırdı, sonra sa¤a sola bakındı, yutkundu ve... Kısık bir sesle ve biraz da kekeleyerek, “E..eee..evet efendim...” deyiverdi. Tören bitince de içeri girdi, rahibin karflısına dikildi: “Hani bir anlaflma yapmıfltık?” dedi. “Vazgeçtim bir bölümünü okumamanızdan, üstelik bir yı¤ın koflullar da ekleyerek yaptırdınız bana yemini...” Rahip, damada gülümseyerek yan›t verdi: “‹fl ifltir, de¤il mi damat bey” dedi. “Gelin hanım sizden iki kat fazla para verdi.”• 43
SPORUN DÜNYASI Metin Gören
Siyah Adam›n Beyaz Devrimi merika Birleflik Devletleri’nin 44’üncü baflkan› seçilen siyah adam Barack Obama’dan tam 72 y›l önce, bir baflka siyah adam Jesse Owens, faflist diktatör Adolf Hitler’in deli saçmas› üstün ›rk iddialar›n› yok ediyordu. Sar›fl›n Almanlar, Amerikal› siyahi atletin önünde sanki diz çökmüfllerdi. Jesse Owens da diz çökmüfl, yaradan›na dua ediyordu. A¤z›ndan sessizce dökülen f›s›lt› halindeki sözcüklerin tümce oluflumu, “Tanr›’m beni ve ezilen ›rk›m›, bir delinin karfl›s›nda mahçup etmedin” biçimindeydi. Siyahi Owens’›n, üstün ›rk ç›lg›nl›¤›yla dünyaya adeta meydan okuyan Hitler karfl›s›nda dik durufluna karfl›n, beyazlar›n egemen oldu¤u ülkesi Amerika’da, “Siyahlara ölüm” sloganlar› at›l›yordu. Owens’› baflkan Roosevelt’in kutlamamas› bu öfkenin giderek artt›¤›n› gösterir ac› bir örnekti. Berlin Olimpiyat Oyunlar›’n›n en de¤erli sporcusu ülke-
A
44
sinde y›llarca d›flland›. 1950 y›l›nda yeniden ay›rd›na var›ld› ve aranan bir konuflmac› oldu. Ve Jesse Owens’› gelir vergisi kaç›rma suçundan yarg›ç önüne ç›kard›lar. Bu denli suçlar›n affedilmedi¤i Amerika’da ünlü atleti suçlu bulan jüri üyelerinin karar›na kat›lmayan duruflman›n yarg›c›, “Sizin gibi baflar›larla dolu bir spor yaflam› olan ve gitti¤i her yerde gençlere spor ve ahlak konusunda olumlu duygular afl›layan bir kiflinin bu olayda yaln›zca bir unutkanl›k suçu iflledi¤ine inan›yorum” diyerek ünlü atlete hapis cezas› vermedi. Ve para cezas›n›n da uygun bir biçimde ödenmesini sa¤lad›. Berlin Olimpiyat Oyunlar›’n›n simgesi siyahi atlete yarg›ç son sözünün olup olmad›¤›n› sordu. Owens’›n 72 y›l önce verdi¤i yan›t belki de Amerika Birleflik Devletleri’nin 44’üncü baflkan› Obama için hedef gösteren ve umut ›fl›klar› içeren bir tümceydi: “Bir gün mutlaka...”
Jesse Owens’ın 72 yıl önce verdiği yanıt belki de Amerika Birleşik Devletleri’nin 44’üncü başkanı Barack Obama için hedef gösteren ve umut ışıkları içeren bir tümceydi: “Bir gün mutlaka...” 45
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
Amerika Birleflik Devletleri’nin baflkan› seçilen Barack Obama’dan tam 48 y›l önce düzenlenen 1960 Roma Olimpiyat Oyunlar›’n›n kuflkusuz en dikkat çeken atleti Etiyopyal› Abebe Bikila’yd›.
lere verdi¤i yan›t, Amerika’n›n ilk siyahi baflkan› Obama için 48 y›l önceden günümüze de¤in uzanan bir yol haritas› olmufltur: “Biz siyah derililerin de t›pk› sizler gibi insan oldu¤umuzu art›k anlamal›s›n›z.” Amerika Birleflik Devletleoksul ülkenin yoksul at- ri’nin ilk siyahi baflkan› Barack leti hiç al›fl›k olmad›¤› Obama’dan 24 y›l önce düzenleayakkab›lar›n› bir kena- nen 1984 Los Angeles Olimpiyatra atarak, 42 kilometre- lar›’na Amerikal› siyahi atlet Carl lik maLewis damgas›n› raton yar›fl›n› ç›pvuruyordu. Girlak ayakla kofldi¤i her yar›flmamufltu. Afrika da harikalar yak›tas›n›n açl›k s›ratan Lewis’in n›r› çok yüksek oyunlardan iki y›l sonra geçirdiülkesi Etiyopya’dan, ‹talya’n›n ¤i bir trafik kazabaflkenti Ros›nda yaflad›klama’n›n Olimpiyat r›, Obama’n›n Stad›’na do¤ru kara kapl› deftekoflan Bikila’y› rine ilginç bir yar›flt›¤› parkur not biçiminde çok etkilemiflti. düfltü mü bilemiParkurun otuyorum. Amerizuncu kilometreka’n›n önde geAbebe Bikila sinden sonra yolen gazete ve telun iki kenar›n› süsleyen yüksek levizyonlar›nda konu edilen kasütunlar›n ‹talya’n›n faflist diktatö- zan›n diyalog bölümlerindeki rü Mussolini taraf›ndan ülkesi isti- konuflmalar do¤rusu çok ilginçti. la edildi¤i s›rada getirilen tarihi Musluk tamircisi bir kiflinin, eserler oldu¤unu düflündü. Dü- Olimpiyatlar’›n alt›n atleti siyahi flündükce içgüdüsel bir h›rs›n Carl Lewis’e yönelik söylemleri ayaklar›na güç katt›¤›n›n ay›rd›na kuflkusuz insan haklar› savunuvard› Abele Bikila... Ve sonunda cusu Jesse Jackson’u da çileden çok zor maraton yar›fl›n› farkl› bir ç›karm›flt›r. Otomobilinin çarp›flbiçimde kazand› Etiyopyal›... Sa- ma sonucunda bir hurda y›¤›n› n›r›m, Bikila’n›n yar›fl sonras›nda durumuna geldi¤ini gören ç›lg›n ne düflündü¤ünü soran gazeteci- tamirci, arac›n›n sigortal› oldu¤u-
Y
46
nu ve bir baflkas›n› kolayl›kla alabilece¤ini aç›klamas›na karfl›n, kolu k›r›lan ve hastaneye gitmekte olan ünlü atlete, “Pis zenci... Sen daha yürüCarl Lewis ve mesini bilmi- Magic Johnson yorsun, otomobil kullanmak senin neyine... Geldi¤in yere geri dön” diye hakaretler ya¤d›rm›flt›. Carl Lewis’in, bu sald›rgan ve kendini bilmez musluk tamircisine daha sonra verdi¤i yan›t, sanki 24 y›l sonras›n› ça¤›r›yordu: “Amerikal›lar... Yani benim halk›m, bir gün gerçeklerle mutlaka yüzlefleceklerdir. Beni, vatan›mdan kovmaya hiç kimsenin gücü yetmez.” arack Obama’n›n baflkan seçilmesinden 92 gün önce, Amerika Basketbol Ligi NBA’in gelmifl geçmifl en de¤erli oyuncular›ndan biri Magic Johnson, basketbolla ilgili bir oturuma kat›lmak için gitti¤i Kansas City’de gündem d›fl› yapt›¤› konuflmada flunlar› söylüyordu: “Barack Obama’y› siyahi oldu¤u için sevmiyorum. Obama’y›, baflta Amerika olmak üzere, tüm dünya insanlar›n› sevdi¤i için seviyorum. Ülkemin bir seçmeni olarak oyumu bu sevimli adama vere-
B
ce¤imi flimdiden aç›kl›yorum.” Ve siyah adam›n beyaz devrimi böyle bafllad›. ‹ki yüzy›l› geçen bir u¤raflla... ‹nsan haklar› evrensel sunumunun dil, din ve renk ayr›m› içerikli tüm yaz›l›mlar›n›, beyaz Amerika’n›n uzun süren olumsuzluk isyan›n›n, Barack Obama taraf›ndan tam 44 y›l sonra bast›r›lmas›n› kutlayacakt› 20 Ocak 2009 tarihinde... Jesse Owens mezar›nda rahat uyuyacakt›r art›k... Abele Bikila tekerlekli sandalyesinde... Carl Lewis, kendisine hakaret ya¤d›ran musluk tamircisiyle belki kol kola olacakt›r, bu mutlu günde... Ve de sihirbaz oyuncu Magic Johnson, uzun y›llar sonra sahalara dönecek, “Obama” ad›n› koydu¤u basketbol topunu potaya f›rlatacak, onun çembere de¤meden say› oldu¤unu havaya s›çrayarak ve yumru¤uyla bofllu¤u döverek anlaml› bir biçimde kutlayacakt›r. Siyah adam›n beyaz devrim gösterisidir, bunun ad›...• MetinGoren@butundunya.com.tr 47
KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsinoğlu
ce n ö r Y›lla
On koltu¤a oturamayanlar di fiim Beyaz Saray’da oturacaklar •1619: Afrika’dan ilk köleler Virginia’ya getirildi. •1808: Yabanc› ülkeden köle getirilmesi 189 y›l sonra yasakland›. •1863: Bu yasaktan 55 y›l sonra, Lincoln tüm kölelerin özgürlü¤ünü ilan etti. •1868: Afrika kökenliler tam vatandafl say›ld›. •1955: Siyahlara yasak olmas›na karfl›n, otobüste en arka s›raya de¤il de, ön koltu¤a oturan ve kalkmayan Rosa Parks, yarg›lanmas› sonucu para cezas›na çarpt›r›ld›. •1962: BM ›rk ayr›mc›l›¤›n› k›nad›. •1964: Irk ayr›mc›l›¤›na karfl› savaflan Martin Luther King, Nobel Bar›fl Ödülü’nü kazand›. •1965: Siyahi lider Malcolm X öldürüldü. •1966: Edward Brooke, Senato’ya giren ilk siyah oldu. •1968: Nobel Bar›fl Ödüllü Martin Luther King öldürüldü. •1968: Protestocu siyah atletler Tommie Smith ve John Carlos’un, Meksika Olimpiyatlar›’nda kazand›klar› madalyalar ertesi gün geri al›nd›. •1989: Afro-Amerikal› Douglas Wilder, atalar›n›n ilk köleler olarak getirildi¤i Virginia’da vali, David Dinkins ise New York belediye baflkan› seçildiler. •2001: Colin Powell ilk siyah ABD d›fliflleri bakan› oldu. •2008: Obama ABD’nin ilk siyah baflkan› seçildi.
48
49
BD ARALIK 2008
Dünyay› kan ve gözyafl›na bo¤an Bush ve ekibinin dönemini noktalayan baflkanl›k seçimleri, 4 Kas›m 2008 Sal› günü yap›ld›.
D
ört y›lda bir tekrarlanan baflkanl›k seçimlerinin sonucu, dünya genelinde bayram havas› yaratt›; milyonlarca insan, tedavi edilmifl alkolik Bush ve evangelist –ateflli vaazlar veren gezici Protestan papaz›– tak›m›ndan kurtulman›n sevinciyle, sokaklara döküldü. Bizim Van ilinde bile 44 kurban kesildi, yeni seçilen 44’üncü baflkan Obama için... Vanl›lar› böylesine masrafa sokan baflkanl›k seçiminin sonucu, seçiciler kurulu esas›na göre belirleniyor. Bu sisteme göre, ABD’nin her eyaleti baflkanl›k seçimlerinde nüfus oran›yla orant›l› olarak temsil hakk›na sahip. Seçiciler kurulundaki toplam oy say›s› 538, en az 270 oy kazanan aday, ABD’nin baflkan› olarak seçiliyor. 2008 seçimlerinde ABD’nin iki büyük partisinden biri olan Demokratik Parti’yi Illinois senatörü, “çikolata renkli” Barack Obama; Cumhuriyetçi Parti’yi ise Arizona senatörü, “beyaz›n da beyaz›” John McCain temsil ediyordu. Seçimi kazanan “çikolata”, 20 Ocak 2009 sal› günü yemin ederek göreve bafllayacak. *** Barack Hussein Obama, 4 50
A¤ustos 1961 Cuma günü –“hay›rlara vesile olacak” evlat, do¤um gününden belli oluyor galiba– ABD’nin Hawaii eyaletinin Honolulu kentinde, Kapiolani T›p Merkezi’nde dünyaya geldi. Kendisiyle ayn› ad› tafl›yan babas›, Kenya’n›n Siaya Bölgesi’ndeki Nyang’oma Kogelo yerleflim yerinde büyümüfl bir Kenyal›’yd›. Annesi Ann Durham ise Kansas eyaletinin Wichita kentinde do¤mufl ve büyümüfltü. Obama’n›n annesi, babas›n›n yabanc› ö¤renci olarak geldi¤i Hawaii’de, onunla tan›flt› ve evlendi. Yeni evli çift, Obama 2 yafl›ndayken bofland›. Babas› Boston’a giderek Harvard Üniversitesi’nden doktora ald› ve 1965 y›l›nda Kenya’ya döndü. Annesi ise baflka bir yabanc› ö¤renci olan Endonezyal› Müslüman Lolo Soetoro’yla ikinci bir evlilik yapt›.
A
nnesi ve üvey babas›yla birlikte Endonezya’ya tafl›nan Obama, 6-10 yafllar› aras›nda Cakarta’da ilkokul ö¤renimi gördü. Sonra Honolulu’ya döndü ve 1979 y›l›nda liseyi bitirinceye de¤in, anneannesi ve dedesi taraf›ndan büyütüldü. Liseden sonra Los Angeles’taki “Occidental College”de üniversitenin ilk iki s›n›f›n› okudu ve New York’taki Columbia Üniversitesi’ne geçifl yaparak, 1983 y›l›nda siyasal bilimler bölümünden mezun oldu. 1988 y›l›nda Harvard Üniversitesi
Barack Obama 1989 y›l›nda Michelle Robinson’la tan›flt›. 3 Ekim 1992 tarihinde evlenen çift, 1998 ve 2001 y›llar›nda do¤an iki k›z çocuk sahibi oldu.
Hukuk Fakültesi’ne girdi. Harvard Üniversitesi’ndeyken, ö¤renciler taraf›ndan yay›mlanan prestijli “Harvard Law Review” dergisinin yay›n iflleri müdürlü¤ünü yapan ilk Afrikal›-Amerikal› oldu. 1991 y›l›nda avukatl›k diplomas›n› ald›. Obama anne ve babas› bofland›ktan sonra, babas›n› yaln›zca bir kez ABD’ye ziyareti s›ras›nda, 1971 y›l›nda gördü. Yaflam›n›n geri kalan bölümünü Kenya’da geçiren babas›, Ruth Ndesandjo ile evlendi ve 1982 y›l›nda Nairobi’de bir trafik kazas›nda yaflama veda etti. Annesi ise 1972 y›l›nda ikinci eflinden de ayr›larak, Endonezya’dan ABD’ye döndü. 1992 y›l›nda Hawaii Üniversitesi’nden antropoloji dal›nda doktora kazand›. 1995 y›l›nda rahim
kanserinden yaflama veda etti. Obama’n›n biri anne taraf›ndan, di¤er yedisi babadan olmak üzere, 8 üvey kardefli bulunuyor. Bunlara ekonomik yard›m yapmad›¤› için, seçim döneminde Cumhuriyetçiler’in sald›r›s›na u¤rad›.
B
arack Obama 1989 y›l›nda Michelle Robinson’la tan›flt›. 3 Ekim 1992 tarihinde evlenen çift, 1998 ve 2001 y›llar›nda do¤an iki k›z çocuk sahibi oldu. 1964 do¤umlu Michelle Obama, efli Barack Obama gibi Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu bir avukat. Obamalar Protestan H›ristiyan ve “United Church of Christ” mezhebini izliyorlar. *** 51
BD ARALIK 2008
Seçim günü yaklaflt›kça, ABD’de Cumhuriyetçi Parti aday› John McCain’e her gün fark atan Obama’ya, beklenmedik kesimlerden destek geliyordu.
B
ush yönetiminin eski d›fliflleri bakanlar›ndan Colin Powell, Cumhuriyetçi Parti'den seçilen bir bakan olmas›na karfl›n, deste¤inin Obama’dan yana oldu¤unu aç›klam›flt›. Baflkanl›k seçimlerine 13 gün kala, Bush yönetiminin savunma dan›flman› Kenneth Adelman, Obama’y› destekledi¤ini söylüyordu. Bush yönetimi d›fl›nda, eski Amerikan baflkanlar›ndan Reagan, Ford ve Nixon dönemlerinde de üst düzey görevler alan Adelman, karar›n›n gerekçesini BBC’ye aç›klarken, Amerika’n›n d›fl dünyadaki imaj›n› de¤ifltirmesi gerekti¤ine inand›¤›n› belirtiyordu. Bu konuda geçen sekiz y›lda, oldukça ciddi ve gereksiz bir biçimde s›k›nt›lar yaflad›¤›n› kaydeden Adelman, “Yürüttükleri kampanyaya bakt›¤›m›zda, adaylar›n karakterleri konusunda flunlar› görüyoruz. McCain, baflkanl›k için gerekli olan mizaca ve muhakeme yetene¤ine sahip de¤il. Obama ise bu özelliklerin ikisine de sahip” dedi. Adelman’›n, McCain saflar›nda en çok elefltirdi¤i nokta, baflkan adayl›¤› için Sarah Palin’in seçilmifl olmas›yd›. 52
“Bence Palin’in seçilmesi tamamen korkunçtu” diyen Adelman, flunlar› söylüyordu: “Sorumsuzca al›nan bu karar, bence iki önemli mesaj verdi. Birincisi, McCain kampanyas›n›n en önde gelen slogan› olan ‘ülkenin herfleyden önce geldi¤i’ne ayk›r›, çünkü Palin, baflkan yard›mc›l›¤› için ad› geçebilecek ilk bin kiflinin aras›nda de¤il. “‹kinci olaraksa, McCain, sürekli deneyimin önemli oldu¤unu söyledi ve Barack Obama’ya yeterince deneyimli olmad›¤› için elefltiriler yöneltti. Ama sonra kendisi, çok az deneyimi olan bir aday seçti. Oysa ki ben, Palin’i, silah denetleme dairesine, orta düzey bir görev için bile almazd›m.” *** Seçim günü gelip çatt›¤›nda, Bat›l› ülkelerin ço¤unda oldu¤u gibi, ‹ngiliz gazetelerinin hemen hepsinin ilk sayfas›nda, ayn› ad göze çarp›yordu: Barack Obama...
A
BD’de baflkanl›k seçimlerinin yap›ld›¤› 4 Kas›m’da yay›mlanan kamuoyu yoklamalar›na göre, Demokratlar’›n aday› Obama, Cumhuriyetçi aday John McCain’in önünde görünüyordu. “Guardian”›n son anketlerle ilgili haberi flöyleydi: “2004’teki seçim sonucunu do¤ru tahmin eden Washington merkezli Pew kamuoyu araflt›rma flirketinin dün aç›klad›¤› anketle-
Obama’n›n rakibi Cumhuriyetçi aday John McCain, yenilgiyi kabul etti¤i konuflmas›nda, “Amerikan halk› sözünü söyledi ve bunu aç›kça söyledi” dedi.
re göre, Obama yüzde 52, McCain yüzde 46 oy alacak. Kamuoyu yoklamalar›n›n ortalamas›n› yans›tan “Real Clear Politics” adl› internet sitesine göre ise, bu oranlar Obama için yüzde 51, McCain için yüzde 47 olacak.” Gazete, bu son kamuoyu yoklamalar›n›n do¤ru ç›kmas› durumunda, Obama’n›n Jimmy Carter’›n seçildi¤i 1976 y›l›ndan buyana yüzde 50’den fazla oy alan ilk Demokrat baflkan olaca¤›na iflaret ediyor ve seçimlere kat›l›m›n da rekor seviyelerde olaca¤›n› yaz›yordu: “Obama’n›n adayl›¤›n›n yaratt›¤› heyecan nedeniyle, 130 ila 140 milyon Amerikal›’n›n sand›k bafl›na gitmesi bekleniyor. 2004’te 121 milyon seçmen oy kullanm›flt›.” Eski Baflkan Bill Clinton’›n dan›flmanlar›ndan Sidney Blumenthal da, ayn› gün “Guardian”da yay›mlanan yaz›s›nda,
ABD’de Cumhuriyetçiler’in döneminin sona ermek üzere oldu¤unu belirtiyordu: “Obama hâlâ bir bilinmez olabilir, ama karar bilinenler üzerine verilecek. Bu seçimler, yeni baflkan›n kimli¤inden çok daha fazlas›n› belirleyecek. Bir ça¤›n kapan›p kapanmayaca¤›n›, yeni bir ça¤›n aç›l›p aç›lmayaca¤›n› tayin edecek.” *** e 47 yafl›ndaki Obama, ABD tarihinin 21 ayl›k en uzun seçim kampanyas› sonucu, 5 Kas›m 2008 Çarflamba günü Türkiye saatiyle 7:33’te, Chicago’daki Grant Park’ta düzenlenen büyük kutlamaya kat›lan 125 bin destekçisi önünde bir zafer konuflmas› yap›yordu. Vaad etti¤i “de¤iflim flans›n›” art›k yakalad›klar›n› söyleyen Obama, ABD’yi tüm farkl›l›kla-
V
53
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
r›yla biraraya getirece¤ini vurguluyor, ayr›ca “Amerika’da herfleyin olanakl› olup olmad›¤›ndan, demokrasimizin gücünden kuflkulu olanlara bu gece yan›tt›r” diye sesleniyordu.
O
bama’n›n rakibi Cumhuriyetçi aday John McCain de, yenilgiyi kabul etti¤i konuflmas›nda, “Amerikan halk› sözünü söyledi ve bunu aç›kça söyledi” diyor, “Obama’y› ikimizin de sevdi¤i bu ülkenin yeni baflkan› olmas›ndan dolay› kutlama onurunu yaflad›m” diye ekliyordu. Amerika Birleflik Devletleri Baflkan› George Bush da, Demokrat aday Barack Obama’n›n seçim zaferi sonras›, yönetimin pürüzsüz bir biçimde devredilmesi sözü veriyor, tüm Amerikal›lar›n tarih yazmaktan dolay› gurur duyabileceklerini söylüyordu. Bush, Barack Obama’n›n geldi¤i noktan›n, “baflar›yla dolu bir Amerikan öyküsü” oldu¤unu belirtiyordu. Amerikan Baflkan›, Obama’n›n baflar›s›n›n, özellikle yurttafll›k haklar› için verilen savafl›ma tan›kl›k eden Amerikal›lar’› heyecanland›rd›¤›n› vurguluyordu. Bush, “40 y›l geride kald› ve bu kiflilerin düflleri gerçek oldu” diyerek noktal›yordu konuflmas›n›... *** Birçok dünya lideri, Barack Obama’n›n ABD’nin 44’üncü baflkan› seçilmesinin, bu ülkeyle 54
iliflkilerinde yeni bir dönemin bafllamas› yolunda bir flans oldu¤unu düflünüyordu. Yeni ve tarihi bir dönemin bafllad›¤›na iflaret eden Çin Cumhurbaflkan› Hu Jintao, ABD’yle diyalogu güçlendirmeyi dört gözle bekledi¤ini belirtiyordu. Fransa Cumhurbaflkan› Nicolas Sarkozy, dünyan›n çok zor günlerden geçti¤i bir dönemde, Barack Obama’n›n baflkan seçilmesinin, ülkesinde, Avrupa’da ve dünyan›n öteki bölgelerinde umutlar› art›rd›¤›n› söylüyordu. Papa 16. Benediktus da, Barack Obama’n›n beklentilerini yerine getirebilmesi için dua etti¤ini bildiriyordu. Barack Obama’n›n ABD baflkan› seçilmesi sonras› Afrika çap›nda yap›lan kutlamalar günlerce sürüyor; Güney Afrika’dan Somali’ye birçok ülkenin liderleri, Obama’ya kutlama iletileri gönderiyorlard›.
B
abas›n›n Kenya’da do¤mufl olmas› nedeniyle, Afrikal›lar Barack Obama’y› kendilerinden biri olarak görüyordu. Kenya Cumhurbaflkan› Mwai Kibaki 5 Kas›m’› resmi tatil ilan ediyor, Güney Afrika’n›n eski cumhurbaflkanlar›ndan Nelson Mandela da, Barack Obama’n›n zaferinin, herkesin, dünyay› daha iyi bir yere dönüfltürmeyi hayal edebilece¤ini gösterdi¤ini söylüyordu.
Libya lideri Muammer Kaddafi, Barack Obama’n›n ABD baflkanl›¤›na seçilmesini, “eski kölelerin beyazlar karfl›s›ndaki zaferi” olarak yorumluyordu. Obama’n›n “güvenli¤i” aç›s›ndan endifleli oldu¤unu da söyleyen Kaddafi, Baflkan Abraham Lincoln, siyahlar›n medeni haklar›n› savunan Martin Luther King ve Baflkan John F. Kennedy’nin öldürüldü¤ünü an›msat›yordu. *** Barack Obama imzas›n› tafl›yan bir aç›klamada, “Ermeni Soyk›r›m›, Osmanl› ‹mparatorlu¤u taraf›ndan 1915’ten 1923’e kadar düzenlenmifl, yaklafl›k 2 milyon Ermeni’nin yerlerinden edilmesi
ve bunlar›n yaklafl›k 1,5 milyonunun öldürülmesiyle sonuçlanm›flt›r” ifadesi yer alm›flt›. Obama bir konuflmas›nda da, “K›br›s sorununun müzakereler yoluyla çözümü, Kuzey K›br›s’taki Türk iflgaline son verecektir” ifadesini kullanm›flt›. Bu iki noktaya göndermede bulunan ve kendilerinin Atatürk, ya da Osmanl› padiflahlar›na benzetilmesini isteyen kimi Türk “büyük devlet adamlar›” ise, Obama’n›n o sözlerinin “seçim konuflmas›” oldu¤unu öne sürüyorlard›. Hani, “kifliyi nas›l bilirsin, kendin gibi” demifl ya atalar›m›z!..• m.muhsinoglu@gmail.com
NASA, Apollo gökmenlerini e¤itmek için, ay yüzeyine çok benzeyen bir yere götürmüfltü. Gökmenler e¤itim çal›flmalar› yaparlarken, torunuyla birlikte ineklerini otlatan yafll› bir K›z›lderili çobanla karfl›laflt›lar. Çoban, ‹ngilizce bilmedi¤i için, bu ilginç giysili adamlarla ancak, torununun yard›m›yla konuflabildi. NASA görevlisi, garip giysili adamlar› tan›tt› çobana: “O adamlar aya gidecek olan gökmenlerdir” dedi. “Burada e¤itim çal›flmalar› yap›yorlar.” K›z›lderili yafll› çoban, Amerikal›lar’›n aya gideceklerini duyunca heyecanland›: “Onlarla Ay’a bir ileti yollayabilir miyim?” diye sordu. NASA görevlisi, bunun çok de¤iflik bir düflünce oldu¤unu söyledi ve yan›ndaki ses alma ayg›t›n› ç›kar›p, K›z›lderili çoban›n iletisini kaydetti. Kay›t bitince de çocuktan, dedesinin iletisini ‹ngilizce’ye çevirmesini istediler. K›z›lderili çoban›n Ay’a gönderdi¤i ileti, k›sa ve özdü: “Bunlara dikkat edin! Topraklar›n›z› almaya geldiler.”• 55
Sanayi Devrimi ve Köle Tekelleri İlk olarak 1444 yılında başlayan ve 400 yıldan fazla süren insan avı, Afrika’dan Amerika’ya milyonlarca köle taşınmasıyla sonuçlandı.
56
“Bu i¤renç ticaretten Avrupal› köle tacirleri büyük paralar kazanm›flt›. Bugünkü Avrupa’n›n en büyük banka ve sigorta kurulufllar›ndan baz›lar› ilk sermayelerini köle ticaretiyle elde etmifllerdi. Amerika, bütünüyle kölecili¤in ve sömürgecili¤in yarat›s›yd›.” YAZAN: ERAY D‹NÇER
“K
öleli¤e yabanc› bir k›ta de¤ildi Afrika... Ancak toptan kölelefltirilmek gibi bir talihsizli¤i Avrupal›lar’la tan›flt›¤›nda yaflad›. En genç, en verimli, en sa¤l›kl› nüfusunu beyaz adama kapt›rd›. On, oniki milyon Afrikal› kölelefltirilip sözde Yenidünya’ya götürüldü. Herfley olup bittikten sonra, Bat›l› devletler insani de¤erleri an›msad›lar.” “Afrika, sömürgecileri s›rt›ndan at›p zincirlerini kopard›¤›, yeni ve özgür bir gelece¤e gözlerini açt›¤› s›rada, Nijeryal› romanc› Achebe’nin atalar›n bedduas›n› hat›rlad›¤›n›” belirten yazar Kemal Tayfur, flöyle devam ediyor: “Topra¤›n ürün vermeyece¤ini, kurakl›ktan arazilerin çatlayaca¤›n›, her yan› yabanotlar›n›n kaplayaca¤›n›, insanlar›n birbirlerini kaz›klamaya ve zehirlemeye kalk›flaca¤›n› haber verdi. ‘Evet, herfleyiniz altüst olacak!’ dedi.
“Bugün Afrika’da atalar›n bedduas› yerini bulmufl sanki... Koca k›ta, açl›klar ve k›tl›klar, hastal›klar, etnik çat›flmalar, savafllarla sürekli kan kaybediyor. Hepsi de insan ürünü felaketlerle bo¤ufluyor. Toptan bir çöküflü ve yok oluflu yafl›yor. Koca k›ta adeta ‘insans›zlafl›yor’. Co¤rafyas›ndan ve do¤as›ndan kaynaklanan tüm avantajlar›na karfl›n ‘insanlar›n en son yaflayabilece¤i yer’ olma talihsizli¤inden kurtulam›yor.” *** “Acaba zincire vurulmadan, zorla ve k›rbaçla de¤il, kendi iste¤iyle Amerika’ya gitmifl tek bir Afrikal› köle var m›d›r?” Yap›mc›l›¤›n› BBC’nin üstlendi¤i “Afrikal›lar” belgeselinin yazar› Ali Mazrui, Afrika’da yaflayan her befl kifliden birinin atalar›n›n ‘sözde Yenidünya’ya götürüldü¤ünü’ söyledikten sonra ekliyor: “Dünya tarihinin hiçbir döneminde böylesine büyük miktarda insan›n zorla, dayatarak, zincirle57
re vurularak ülkelerinden sürülmesine tan›k olunmam›flt›r.
“I
lk olarak 1444 y›l›nda bafllayan ve 400 y›ldan fazla süren insan av›, Afrika’dan Amerika’ya milyonlarca köle tafl›nmas›yla sonuçland›. Tahminlere göre, Amerika’ya sa¤ salim varan köle say›s› 10-12 milyon civar›ndayd›. Sevkiyat s›ras›nda, yani gemilerde ölüm oran› yüzde 20 olarak hesaplan›yordu. Daha gemilere bindirilmeden ölenlerin ya da öldürülenlerin haddi hesab› yoktu. Genellikle 15-25 yafl aras›ndaki erkek ve kad›nlar köle olarak toplan›yor, kabile ve köylerin öteki sakinleri toptan katlediliyordu. “Bu i¤renç ticaretten Avrupal› köle tacirleri büyük paralar kazanm›flt›. Bugünkü Avrupa’n›n en büyük banka ve sigorta kurulufl58
lar›ndan baz›lar› ilk sermayelerini köle ticaretiyle elde etmifllerdi. Amerika, bütünüyle kölecili¤in ve sömürgecili¤in yarat›s›yd›.” *** “‹ngiltere’yi sanayi devrimine götüren süreçte, köle ticaretinin rolü o kadar büyüktü ki, Liverpool, Bristol ve Glasgow tüm geliflimini buna borçluydu. Fransa’n›n en büyük liman› Nantes, 18’inci yüzy›lda tam bir köle ticareti liman›yd›. Hamburg, Amsterdam gibi kentler için de durum ayn›yd›. ‹ngiltere’de köle gemilerinin önemli bir bölümü, Liverpool Liman›’na kay›tl›yd›. Liverpool, 1730’da 15 köle gemisine sahipken, 1792’de bu say›y›, tonaj kapasiteleri kat kat yükselmifl halde, 132’ye ç›karm›flt›. Eric Hobsbawm’a göre, sanayi devriminin baflka bir ülkede de¤il de, ilk ‹ngiltere’de yaflanmas›n›n üç nedeni vard›:
‹ngiltere’nin ‘köle ticaretindeki tekel’ konumu, sömürgelefltirme ve denizafl›r› ticaret.” *** “Küba’ya yüzy›llard›r tafl›nan köle say›s› 19’uncu yüzy›lda doru¤a ç›kt›. 1820-1850 tarihleri aras›nda en az 200 bin yeni Afrikal› köle buradaki fleker plantasyonlar›nda ifle kofluldu. Küba’da kölecilik, ancak 1886’da yasakland›¤›nda, bunun nedeni ahlaki ya da etik de¤erler de¤ildi. En baflta ekonomik gerçeklikler ve art›k patlama noktas›na gelmifl kölelerin ayaklanma ve fliddete baflvurma tehdidiydi. “Brezilya için durum daha da vahimdi. 1820-1860 tarihleri aras›nda, bir bölümü buharl› gemilerle, Brezilya’ya yar›m milyondan fazla Afrikal› köle tafl›nm›flt›. Köle tafl›yan gemiler aras›nda ‹talya, Portekiz ve öteki Avrupa ülkelerine ait olanlar da vard›;
ama ço¤unlu¤u ‹ngiliz band›ral› gemilerdi. Küba’da oldu¤u gibi Brezilya’da da köleli¤in önlenmesinde etik de¤erlerin ne yaz›k ki pek etkisi yoktu. Yüzy›l›n bafllar›nda yaflanan büyük çapl› teknolojik de¤iflim, köle iflgücünü, özgür ücretli iflçiden daha pahal› duruma getirmiflti.” *** ongo’da yaflananlar› tüm Avrupa biliyordu; ama kimse k›l›n› k›p›rdatm›yordu. Ne uygarl›¤›n ve insan haklar›n›n öncülü¤üne soyunan devletler, ne de bu devletlerin kamuoylar›... Kölecili¤i yasaklas›n diye Osmanl›’ya diklenen ‹ngiltere’den, ‘özgürlük, kardefllik ve eflitlik’in renklerini bayra¤›na tafl›m›fl Fransa’dan, ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi’ni yay›mlayan ABD’den, Av-
“K
59
Belçika Kral› II. Leopold (1865-1909), kasalar›n› doldurmak u¤runa insan do¤ruyordu.
rupa’n›n yükselen gücü Almanya’dan (gerisini saymaya bile gerek yok) ses ç›km›yordu. “Ne diyebilirlerdi ki, her biri kendi sömürgelerinde insanlar› do¤ramakla meflguldü. Ama tüm bu vahfletin ortas›nda, hem de Kongo’nun kan›n› emen Brüksel’de ‘kölelik karfl›t›’ bir konferans (1890) düzenleyip kararlar almaya, Araplar’› lanetlemeye devam edebiliyorlard›! “Kongo’da ne mi oluyordu? Biraz önce ‘do¤ramak’ sözcü¤ünü ifl olsun diye kullanmad›m. Belçika Kral› II. Leopold (18651909), kasalar›n› doldurmak u¤60
runa insan do¤ruyordu. Bu sömürüden pay alan Belçika halk› da ona alk›fl tutuyordu. Kauçuk, palmiye ya¤› ve fildifli toplas›nlar, maden ocaklar›nda ya da plantasyonlarda ölümüne çal›fls›nlar diye toptan angaryaya koflulan Kongo halk›, faflizmi k›skand›racak bir bask› rejiminin insaf›na terk edilmiflti. ‹stenen miktarda ürün teslim etmeyen, angaryaya direnen, suç iflledi¤i düflünülen her Kongolu’ya verilen ceza, kolunun dirsekten kesilmesiydi. Sakatlay›c› iflkence en hafif cezayd›. “Kongo, 1885 y›l› tahminlerine göre 20 milyondan fazla bir nüfusa sahipti. 1904’de bu nüfus sekiz milyona düflmüfltü. Araflt›rmac›lar en iyi olas›l›kla 10 milyon kiflinin iflkence ve kol kesme cezalar› ve toplu katliamlar sonucu öldürüldü¤ünü belirtiyor.” *** adece Kongo mu? Uganda’da, Kenya’da, Gana’da, Sudan’da vs. neler yaflan›yordu? Cezayir’den Güney Afrika’ya tüm k›ta baflta ‹ngilizler olmak üzere Avrupal›lar’›n yaratt›¤› dehfletle sars›lm›yor muydu? ‹ngilizler Kenya’ya uygarl›k m› götürmüfltü? “Son bir örnek: Portekizliler, Angola’da itiraz etmek için seslerini yükseltemesinler diye asi say›lan siyahlar›n dudaklar›n› delip kilit vururlard›. Angola, dudaklar›ndaki kilidi ne zaman k›r›p att›? Hümanizm yüzy›l› olarak bildiri-
“S
‹ngiltere’de, 1841 y›l›nda yap›lan köle karfl›t› en büyük toplant›
len 19’uncu yüzy›lda de¤il, 20’nci yüzy›l›n son çeyre¤inde, 1975’te... “Ama as›l soru flu: ‘Karanl›¤›n Yüre¤i’ne yolculuk nerede bafllay›p nerede bitiyor?” *** Bu soruya az da olsa yan›t say›labilecek bir “geliflme” A¤ustos 2008’de Londra’dan gelen bir haberde görülebilirdi. ‹ngiltere’de 11-14 yafllar› aras›ndaki çocuklara “Kölelik Tarihi” dersi verilecekti. ‹ngiltere tarihinin en hassas ve tart›flmal› konular›ndan biri olan köleli¤in, bu ülkedeki ortaö¤retimde zorunlu ders konular›ndan biri olaca¤› aç›klan›yordu. Derslerde köle ticareti ve bu ticaretin ‹ngiltere’nin sömürgeci geçmifline yans›malar›n›n, bunun yan›nda ›rkç›l›k, çeflitlilik ve kaynaflma gibi modern kavramlara olan etkisinin görülece¤ini belirten haber, flöyle devam ediyordu:
“‹ngiltere’de iki yüz y›l geride kalm›fl olmas›na karfl›n köle ticaretine iliflkin tart›flmalar hâlâ rahats›zl›k konusu olabiliyor. “‘Köleli¤i Anlama Giriflimi’ adl› kurulufltan Ruth Fisher, müfredat›n gelifltirilmesine katk›da bulunan isimlerden biri.
“F
isher, yapm›fl olduklar› araflt›rman›n, ö¤retmenlerin bu konuyu ‘kolay ö¤retilebilecek cinsten’ bulmad›klar›n› ortaya koydu¤unu söylüyor. “Ruth Fisher, ‘Ö¤retmenlerin çok rahats›z olduklar› bulgusuna ulaflt›k. Bu k›smen kendi kiflisel duygular›yla ilgili. Ama ayn› zamanda bir nedeni de, bu konulara girdiklerinde,ö¤rencilerinin içine girecekleri hassas ruh durumu karfl›s›nda ne yapacaklar›ndan tam 61
BD ARALIK 2008
olarak emin olmamalar›’ diyor. “Ö¤rencilerin ele al›nacak olan konular›, Nijerya do¤umlu eski bir köle olan ve ‹ngilizler’i köleli¤in korkunç yönleri hakk›nda bilgilendirmek için çok savafl›m veren Olaudah Equiano gibi siyahi figürlerin perspektifinden düflünmeleri istenecek. “Köleli¤in kalkmas› için savafl›m veren William Wilberforce da, ö¤rencilerin özdeflleflmesi istenen liderler aras›nda. “Konunun ‹ngiltere’deki gelifliminin yan›nda, yurttafll›k haklar›n›n Amerika’daki geliflimi ve Hindistan’›n ‹ngiliz sömürgesi oldu¤u dönem de, konuya küresel bir boyut katacak. “Ö¤rencilerin, köleli¤in günümüzde de varl›¤›n› sürdürdü¤ünü anlamalar›, dersin hedefleri aras›nda.” *** Kölelil¤in insani ve ahlaki olmad›¤›, ilk olarak Ayd›nlanma Ça¤›’nda anlafl›lmaya bafllanm›flt›. ‹lk kanunlar ‹ngiltere’de ve Birleflik Devletler’de 19’uncu yüzy›l›n
ilk çeyre¤inde, 1807 y›l›nda ç›kar›lm›fl, daha sonra öteki Avrupa devletleri onlar› izlemiflti. Avrupa’da ‹ngiltere’den sonra köleli¤i ilk kald›ran Osmanl› ‹mparatorlu¤u oldu. Osmanl›’da kölelik, Sultan Abdülmecid döneminde 1847’de bir fermanla yasaklanm›flt›. ‹stanbul’daki Frans›z büyükelçisi Baron de Tott flöyle diyordu: “‹tiraf etmeliyiz ki, kölelerine ve cariyelerine kötü davranan Avrupal›lar’d›r. Bunun nedeni de Do¤ulular’›n köle sat›n almak için para biriktirmeleri, Avrupal›lar’›n ise para biriktirmek için köle sat›n almalar›d›r.” 1926’da Milletler Cemiyeti tüm dünyada köleli¤i yasaklam›fl, daha sonra Birleflmifl Milletler de bu karar› desteklemiflti. Siyah-beyaz çat›flmas›n›n günümüzde bile sürdü¤ü ve 1960’l› y›llara de¤in ayr› otobüsler, ayr› okullar gibi uygulamalar›n do¤al karfl›land›¤› Amerika’da ise, kölelik 1863 y›l›nda “yasak”lanm›flt›.•
Ö¤retmenden ceza alan küçük yaramaz olay› annesine anlat›yordu: “Arkadafl›m, ö¤retmene bir oyun oynamak istedi. Cezay› ben ald›m.” Buna flafl›ran anne, çocu¤unun ald›¤› cezan›n nedenini sordu. Küçük çocuk annesinin bu sorusuna hemen yan›t verdoi: “Arkadafl›m ö¤retmenin sandalyesine raptiye koydu” dedi. “Ben de raptiye batmas›n diye tam ö¤retmen oturucakken sandalyesini çektim.”• 62
“Afro-Amerikal›”lar›n Özgürlük K›v›lc›m›:
Rosa Parks 1950’li y›llar›n ilk yar›s›na de¤in Amerika’n›n Alabama eyaletinde zenciler, otobüslerin ancak arka koltuklar›nda oturabilme hakk›na sahiplerdi. Tüm koltuklar›n dolu olmas› durumunda otobüse bir beyaz kifli bindi¤inde zenciler, oturduklar› koltuklar› boflalt›p yerlerini o kifliye vermek zorundalard›. Bir gün bir beyaz kifli, bindi¤i otobüsteki tüm koltuklar›ndolu oldu¤unu gördü. Gözüne ilk çarpan zenciye kalkmas›n› an›msatt›, yerini kendisine vermesini istedi. O zenci Rosa Parks ad›nda bir terzi kad›nd›. Rosa Parks yerinden kalkmay› reddetti. Onun bu davran›fl›, Amerika’daki zencilerin “özgürlük savafl›mlar›”n› bafllatan bir k›v›lc›m oldu. YAZAN: D. KEMAL TARIM
B
irçok tarihçi, Amerika Birleflik Devletleri’ndeki ça¤dafl vatandafll›k haklar› hareketinin bafllang›c›n› 1 Aral›k 1955 sayar. O gün, ›rkç›l›¤›n en yo¤un yafland›¤› Güney eyaletlerinden Alabama’n›n baflkenti Montgomery’de hiç kimsenin tan›mad›¤›, siyah derili, s›radan bir kad›n terzi, otobüste oturdu¤u yerini kendisine vermesini isteyen beyaz bir yolcuya, tek heceli tek sözcükle karfl›l›k verdi: “No!” dedi. Bu siyah derili, cesur yürekli kad›n›n ad›, Rosa Parks’t›, O, bu eylemi nedeniyle kent yasalar›na karfl› gelmek suçlamas›yla tu63
BD ARALIK 2008
tukland› ve para cezas›na çarpt›r›ld›. Ancak onun bu yapayaln›z baflkald›r›s› Amerika’da yasal ayr›mc›l›¤› sona erdiren bir hareketin ilk k›v›lc›m› oldu ve onu ülkenin her yerinde özgürlük âfl›¤› insanlar›n esin kayna¤› yapt›. osa Parks, 4 fiubat 1913’te Alabama’n›n Tuskegee kentinde marangoz baba James McCauley ve ö¤retmen anne Leona McCauley’in k›z› olarak dünyaya geldi. ‹ki yafl›na geldi¤inde annesi ve küçük kardefli Sylvester ile birlikte annesinin ailesinin Pine Level’daki çiftli¤ine tafl›nd›lar. Onbir yafl›nda, Amerika’n›n kuzey bölgelerinden gelen özgür düflünceli kad›nlar›n kurdu¤u Montgomery Endüstri K›z Meslek Okulu’na kaydoldu. Okulun, “kiflinin kendi öz de¤erini bilmesi” üzerine kurulu felsefesi, Rosa’n›n annesinin, “tüm f›rsatlar› de¤erlendir, ne kadar az olurlarsa olsun” ö¤üdüyle örtüflüyordu. F›rsatlar gerçekten de çok azd›. Bayan Parks, bir görüflmede o günleri flöyle anlatm›flt›: “O tarihlerde hiçbir vatandafll›k hakk›m›z yoktu. Ku Klux Klan’›n sokaklarda yürüdü¤ünü ve evimizi atefle verebileceklerinden korkarak uyumaya çal›flt›¤›m geceleri an›ms›yorum.” Ayn› görüflmede, otobüsteki baflkald›r›s› s›ras›ndaki göreceli korkusuzlu¤unun nedeninin yaflam› boyunca korkuyla iç içe
R
64
yaflam›fl olmas› oldu¤unu da söyledi. “Özel bir korkum yoktu” dedi. “Yaln›z olmad›¤›m› bilmek çok rahatlat›c›yd›.” Genç Rosa, Alabama Eyalet Ö¤retmen Koleji’ne girdikten sonra efli Raymond Parks ile birlikte Montgomery kentine yerleflti. Genç çift burada, siyah derili insanlar›n geliflimi için kurulmufl “NAACP” adl› derne¤in bölge birimine kat›ld› ve ayr›mc›l›¤›n en uç düzeyde yafland›¤› güneyde, Afrika kökenli Amerikal›lar’›n yaflamlar›n› gelifltirmek için y›llarca sessiz bir biçimde çal›flt›lar. Bayan Parks, o günleri flöyle an›ms›yordu: “‘NAACP’de çok çeflitli vakalar üzerinde çal›flt›m; ancak sesimizi duyuram›yorduk. Dayak, kamç›lama, köle gibi çal›flt›rma, cinayet ve tecavüz olaylar› oluyordu. Görünüfle göre pek fazla baflar› sa¤layam›yorduk. Daha çok, güç sahiplerinin ve herkesin, yaflam›m›z› ikinci s›n›f vatandafllar olarak sürdürmek istemedi¤imizi bilmelerini sa¤lamaya çal›fl›yorduk.” tobüs olay›, Montgomery Gelifltirme Derne¤i’nin kurulmas›n›n yolunu açt›. Derne¤in öncüsü Dexter Caddesi Baptist Kilisesi’nin genç papaz›yd›. O papaz› siz de tan›yorsunuz. Onun ad›, Dr. Martin Luther King, Jr. idi. Dernek kentin sahibi oldu¤u otobüs flirketini boykot ça¤r›s› yapt›. Boykot 382 gün sürdü
O
Siyah derili Rosa Parks’›n beyaz bir kifliye “No!” demesiyle Amerika’da bir zencinin bir “beyaz”a karfl› koymas›, ilerideki y›llarda büyük bir de¤iflimin milad›n› oluflturmufltu. Rosa Parks’›n yerinden kalkmas›n›n istendi¤i otobüs flimdi bu milad›n bir an›t› olarak müzedeki yerini ald›.
ve Bayan Parks, Dr. King ve onlar›n davas›n› tüm dünyan›n dikkatine getirdi. Yüksek Mahkeme, Bayan Parks’›n da para cezas›na çarpt›r›lmas›na temel olan Montgomery kent yasas›n› iptal etti ve kamu tafl›malar›nda ›rksal ayr›mc›l›¤› yasa d›fl› ilan etti. Bayan Parks ve efli, 1957 y›l›nda Detroit’e tafl›nd›lar ve Bayan Parks orada Temsilciler Meclisi Üyesi John Conyers’in ekibine kat›ld›. Güney Hristiyan Liderlik Konseyi adl› kurulufl da onun onuruna, her y›l verilen bir Rosa Parks Özgürlük Ödülü kurdu. Bayan Parks, eflinin ölümünden sonra “Rosa and Raymond Parks Institute for Self Development” (Rosa ve Raymond Parks Kiflilik Gelifltirme Enstitüsü) ad›nda gençler için her y›l yaz aylar›nda yap›lan “Özgürlü¤e Giden Yollar” adl›
programa destek veren bir enstitü kurdu. Bu enstitüde ondokuz yafl alt› gençler, yetiflkinlerin gözetiminde otobüslerle ülkeyi dolaflarak ülkenin ve vatandafll›k haklar› hareketinin tarihini ö¤reniyorlar. ek heceli, tek sözcükle bafllatt›¤› direnme hareketinin, bir kar topu örne¤i büyüyüp 盤a dönüflmesinin öyküsünü Rosa Parks, flu birkaç tümcesiyle özetliyor: “Yaflama iyimserlik ve umutla bakmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çal›fl›yorum. San›r›m mutlu oldu¤unuzu söyledi¤inizde, gereksinim duydu¤unuz ve istedi¤iniz herfleye sahipsinizdir ve diledi¤iniz baflka hiçbir fley yoktur. Ben henüz o aflamaya ulaflamad›m.”•
T
65
B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi
Modern t›bb›n öncüsü:
Dr. Michael DeBakey elmifl geçmifl en büyük cerrahlardan biri olarak gösterilen Dr. Michael E. DeBakey 11 Temmuz 2008 tarihinde, 100’üncü do¤um gününe yaln›zca iki ay kala yaflam›n› yitirdi. Modern t›bb›n yenilikçisi ve öncüsü DeBakey kalp ve damar cerrahisinde kullan›lan çok say›da yöntem ve cihaz üretmiflti. Say›s›z baflar›lar›n›n aras›nda yapay kalp, kalp pompas›, yapay damar ve baypas ameliyatlar› bulunuyor. Zaman›nda devrim say›lan bu yenilikler bugün DeBakey sayesinde son derece ola¤an. DeBakey, Houston, Texas’›n büyük bir kalp cerrahi ve araflt›rma merkezi olmas›nda büyük rol oynad›. Yüzlerce bilimsel makalesi yay›mland›, çok say›da prestijli ödül ve onur derecesinin sahibi oldu. Bugün dünyan›n çeflitli yerlerinde görev bafl›nda olan binlerce cerrah› yetifltirdi. Savafl alanlar›n›n ön saflar›nda bulunan gezici birimlere doktor atayarak yaral› askerlerin tedavi edilmelerini h›zland›ran
G
66
ve kolaylaflt›ran kifli olarak onun ad› geçiyor. Yaflamboyu baflar› listesi bu biçimde ilerliyor. Seksen yafl›ndan sonra mesle¤ini düzenli olarak sürdürmeyi b›rakt›¤›nda, 60 binden fazla operasyon gerçeklefltirmiflti. Aralar›nda Cumhurbaflkan› Turgut Özal, Polonya Cumhurbaflbakan› ve Sendika Lideri Lech Walesa, ‹ran fiah› Muhammed R›za Pehlevi, Windsor Dükü, ‹ngiltere Kral› VIII. Edward ve Rusya Devlet Baflkan› Boris Yeltsin’in de bulundu¤u birçok dünya liderini iyilefltirdi. Aktris Marlene Dietrich, komedyen Jerry Lewis ve boksör Joe Louis gibi ünlüler de ameliyatlar› için DeBakey’e baflvurmufltu. Herhangi bir san› olmayan, parasal durumu zay›f kiflileri de ameliyat ederdi. DeBakey cerrahl›¤› b›rakt›¤›nda da hareketli bir yaflam sürmeye, yazmaya, konuflmaya ve çeflitli ülkelerdeki t›p konferanslar›na kat›lmaya devam etti. 97 yafl›ndayken bir akflam, yapaca¤› bir konuflmaya haz›rlan›rken, aort damar› y›rt›ld›. Elli y›l önce kendi gelifltirdi¤i 67
BD ARALIK 2008
nas›l denetimli ilerleyebilece¤ini k›sa sürede ö¤renmifl. elecekteki yaflam›nda babas›n›n yaratt›¤› etki denli, belki de ondan daha fazla bir rolü olmufl annesinin... Aile, bir öksüzler yurduna yiyecek ve ikinci el giysi ba¤›fllamay› al›flkanl›k durumuna getirmifl. Bir keresinde, en sevdi¤i kasketinin oraya gönderildi¤ini ö¤renip söylenmeye bafllay›nca, annesi onun baflka kasketleri de oldu¤unu, ancak yurttaki çocuklar›n hiç kasketi olmad›¤›n› an›msatm›fl; her zaman baflkalar›n› da düflünmesi gerekti¤ini söylemifl. Giysiler öksüzler yurduna gitmeden önce DeBakey’in annesi tüm giysilerin düzgünce onar›l›p rahatl›kla kullan›labilecek duruma gelmesine özen gösterirmifl. ‹ki erkek ve üç k›z çocu¤una, örgü, t›¤ ifli ve dikifl ö¤retmifl. Bu beceriler kariyeri boyunca DeBakey’in ifline yaram›fl. Öyle ki o, bir cerrah olarak baflar›l› çal›flmalar›n›n büyük bir bölümünün annesi ve dikifl bilmesi sayesinde gerçekleflti¤ini belirtmiflti. Dikifl, elleri ve gözleri aras›ndaki hareket ve efl güdüm becerisini gelifltirmesine yard›mc› olmufl. Ellerini son derece büyük bir ustal›kla ve titizlikle kulland›-
G yöntemin uygulanmas›yla iyileflti ve hareketli program›na dönerek iki y›l daha yaflad›. r. Michael DeBakey’in baflar›s› büyük ölçüde çocukluktaki yetifltirilme biçiminden kaynaklan›yor. Anne ve babas› onun temel de¤erler ve beceriler kazanmas›n› sa¤lam›fllar. Lübnan göçmeni olan aile befl çocu¤una da dürüstlü¤ün, güvenilir olman›n ve flefkatin önemini ö¤retmifl. Louisiana’da çocukluklar›n› geçirirken oldukça rahat bir yaflama sahip olsalar da s›k› çal›flman›n ve e¤itimin öneminin ay›rd›na varm›fllar. DeBakey’in babas› ona kendi yaflam› boyunca sahip oldu¤u al›flkanl›klar›, sabahlar› erken uyanmas›n› ve bofla zaman geçirmekten kaç›nmas›n› ö¤ütlermifl hep... T›bba olan ilgisi, doktorlar›n konuflmalar›n› din-
D
68
ledi¤i ve görevlerine olan ba¤l›l›klar›na hayran kald›¤› yer olan babas›n›n eczanesinde çal›flmaya bafllay›nca ortaya ç›km›fl. Babas›, çocuklar›n›n kütüphaneden her hafta bir kitap al›p okumalar›n› istermifl. DeBakey, okumay› çok istedi¤i, ancak kütüphanenin d›fl›na ç›karamad›¤› bir kitap oldu¤unu söyledi¤inde, babas› o¤luna onu alaca¤›n› söylemifl. Sözünü tutmufl ve o¤lunun cilt cilt, sözcük sözcük okudu¤u “Encyclopedia Britannica” setinin tümünü sat›n alm›fl. DeBakey üniversiteye bafllad›¤›nda babas› ona bir banka hesab› açm›fl ve hesaptaki paran›n bir y›l boyunca yetecek miktarda oldu¤unu söylemifl. Hepsini isterse hemen çekebilir, isterse y›l boyunca bölüm bölüm kullanabilirmifl, ancak bunun d›fl›nda para alamayacakm›fl. Böylelikle DeBakey paras›n› nas›l kullanaca¤›n› ve
¤›ndan, çal›flma arkadafllar› ve ö¤rencileri bir cerrah olarak DeBakey’in özellikle el hareketlerine büyük hayranl›k duyarlarm›fl. 1950’lerde, zarar gören aortlar› onarmak için yeni bir yöntem ararken dikifl becerilerinden yararlanm›fl. Bir ma¤azada “dacron” ad› verilen yeni bir sentetik kumafl bulmufl, dokusunu be¤enmifl ve kumafltan bir metre alm›fl. Evde bir ka¤›da desen çizmifl, kumafl› kesmifl ve eflinin Singer dikifl makinesi ile bir cerrahi yama yapm›fl. Bugün de kullan›lmakta olan “dacron”un uzun y›llar dayanabilecek sa¤laml›kta oldu¤u ve eskiden ameliyat› gerçeklefltirilemeyen durumlar için kullan›labilece¤i anlafl›lm›fl. Doku, fiubat 2006’da DeBakey’in y›rt›lan aort damar›n› onarmakta kullan›lan›n ayn›ym›fl! DeBakey’in yaflam›ndan birçok ders ç›karmak, özellikle de ahlak kurallar›n› genç yaflta ö¤renmenin ne denli önemli oldu¤unu anlayabilmek olanakl›. ‹yi yetifltirilen ve sa¤lam de¤erlere sahip olan Dr. Michael E. DeBakey t›p ile kalp cerrahisi alanlar›nda de¤iflim yaratmak için büyük yetene¤ini ve becerilerini kullanm›flt›.• Çeviri: Pelin Hazar
CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr 69
YAZAN: SEMRA ATAY BD’nin Küba’daki Guantanamo Deniz Üssü’nde, de¤iflik ülkelerin yurttafl› olan 400’den fazla 11 Eylül san›¤› 6 y›ld›r tutuklu bulunuyor. San›klar› yarg›lamaya 21 Temmuz 2008’de bafllayan askeri mahkemeye ise, neredeyse savc› dayanm›yor. Bugüne kadar tam 7 namuslu savc› görevlerinden istifa ettiler. Bu dürüst hukukçular›n son örne¤ini, Afgan Muhammed Cevad’›n davas›na bakan 46 yafl›ndaki askeri savc› Yarbay Darrel Vandeveld verdi. New Yok Times’a göre, savc›n›n “etik” nedenlerle 9 Eylül’de istifa etti¤i bilgisi, yetkililer taraf›ndan 24 Eylül’de do¤ruland›. *** Afganistan’da 16-17 yafllar›ndayken tutsak al›nan Muhammed Cevad, 2002 y›l› Aral›k ay›nda, el bombas› atarak iki ABD’li asker ile çevirmenlerinin yaralanmas›na neden oldu¤u gerekçesiyle yarg›lan›yor. Muhammed Cevad’› savunan avukatlar›, savc› Darrel Vandeveld’in, savc›l›k bürosunun, müvekkilerinin serbest b›rak›lmas›na yol açacak önemli bir kan›t›n mahkemeye
A
70
Michael Winterbottom’un yönetti¤i 2006 yap›m› “Guantanamo Yolu” filminde, tutuklu üç ‹ngiliz’in öyküsü anlat›l›yor. Galas› 14 fiubat 2006’da Berlin’de gerçeklefltirilen yap›t, ertesi gün sinemalarda, internette gösterime girip DVD ma¤azalar›nda sat›fla sunulan ilk film oldu.
sunulmas›na engel oldu¤u gerekçesiyle istifa etti¤ini söylediler. avunma bafldan›flman vekili konumundaki Michael Berrigan, konuya iliflkin olarak BBC’ye yapt›¤› aç›klamada, savc›n›n, Cevad’a yöneltilen suçlamalar›n usulsüzlük yap›ld›¤› iddias›yla düflürülmesi için çal›flt›¤›n› belirtti. Berrigan, savc› Vandeveld’in savunma makam›na sundu¤u bildiride, savc›lar›n, Cevad’a sald›r› öncesinde uyuflturucu verilmifl olabilece¤ini bildiklerini aç›klad›¤›n› kaydetti. Berrigan ayr›ca savc› Vandeveld’in, Afganistan ‹çiflleri Bakanl›¤›’n›n, Cevad’›n yarg›land›¤› suçu ifllediklerini itiraf eden baflka iki kiflinin bulundu¤unu bildir-
S
diklerini aç›klad›¤›n› da aktard›. *** ABD Savunma Bakanl›¤› Pentagon, sözkonusu aç›klaman›n bir kopyas›n› vermeyi reddederken, mahkeme baflsavc›s› Albay Lawrence Morris ise, savc›l›k bürosunun mahkemeye kan›t sunulmas›na engel oldu¤u iddialar›n› reddederek, savc› Vandeveld’in kendisine, kiflisel nedenlerden dolay› davadan çekildi¤ini iletti¤ini bildirdi. Baflsavc› Morris, AP Ajans›’na “Etik anlamda vicdan azab›n› gerektirecek bir neden yok” dedi ve “Biz savunma koflullar›n› sa¤lamak için vicdan›n›n sesini dinleyen bir kurumuz” diye ekledi. Eski savc›ya psikolojik test uygulanmas›n› isteyen askeri yetkililerin de, böylece Vandefeld’in güvenilirli¤ini zedelemek 71
BD ARALIK 2008
ve duruflmalarda tan›kl›k yapmas›n› engellemek amac›nda olduklar› öne sürülüyor. andeveld’in ise istifas›yla ilgili konuflmad›¤›n› belirten “New York Times” gazetesi, “Miami Herald” gazetesinden Carol Rosenberg’in, savc›n›n 4 sayfal›k istifa mektubundan al›nt›lar yapt›¤›n› bildirdi. Bu arada AP Ajans› 26 Ekimde, Carol Rosenberg’in, McClatchy Yay›mevi flirketinin gazetelerinde, eski Guantanamo savc›s›n›n, kendisine dokunulmazl›k verilmeden duruflmalarda tan›kl›k yapmayaca¤›n› aç›klad›¤›n› duyurdu. *** Haftal›k “The Nation” dergisinin 20 Ekim 2008 tarihli say›s›nda yay›mlanan Ross Tuttle imzal› yaz›da ise, istifa eden savc›ya karfl› güçlü bir sald›r› kampanyas› aç›ld›¤› belirtiliyordu. “Yarbay Vandeveld’i Lekelemek” bafll›kl› yaz› flöyle devam ediyordu: “Bu kampanyan›n bir parças› olarak, savc›l›k bürosu yetkilileri küçümseyici ifadeler kullan›p öteki yetkililerin buna dikkatini çekiyor, (Vandeveld’i) cezaland›rmak ve küçük düflürmek amac›yla, (bir zamanlar›n) Sovyet tarz› bir strateji uygulay›p psikolojik de¤erlendirme yap›lmas›n› istiyorlar. “1950’lerin sonunda bu taktik Sovyetler’de çok yayg›nd›. “Stalin’in fliddet ve kan içeren
V
72
uygulama sonuçlar›n› temizlemek isteyen Kruflçev, muhaliflerini çok daha ak›lc› yöntemlerle sindirebilece¤ine inan›yor, ‘Politik tutuklu yok, ak›l sa¤l›¤› yerinde olmayanlar var’ diyordu. “Muhalifleri istekleri d›fl›nda hastaneye yat›rmak, cezaland›rma amac›yla psikolojik de¤erlendirmeye almak, rejimin stratejisi olmufltu. Kruflçev’in muhaliflerinden eski Sovyet General Pyotr Grigorenko ve Matematikçi Leonid Plyushch, insan haklar› savunucusu olduklar› için 60’l› ve 70’li y›llarda zorla hastaneye yat›r›lm›fllard›. “Bu taktik ABD ordusu için de yabanc› say›lmazd›.
“1
980’lerin sonunda, sahtecilik ve görevi kötüye kullanma konusundaki raporlar› görüflen Kongre’de tan›kl›k eden iki üst düzey subay, daha sonra lekelenmek amac›yla hastaneye yat›r›lm›fl ve psikolojik de¤erlendirmeye al›nm›fllard›. “Önemli görevde bulunan bir subay, ordunun bu politikas›na itiraz etti¤i için tutuklanan askerlerle karfl›laflt›¤›n› söylüyordu. “Tan›klar›n ak›l sa¤l›¤›n› de¤erlendirme uygulamas›n› durdurmak amac›yla, Kongre Üyesi Barbara Boxer’›n haz›rlad›¤› yasa de¤ifliklik önerisi, nihayet kabul edilmiflti. Ancak ayn› uygulama –nas›l oluyorsa– hâlâ sürdürülüyor.
“‘The Nation’ 11 Eylül’den sonra yolsuzluk, sahtecilik ya da yasad›fl› davran›fllarla ilgili olarak üç ayr› olayda tan›kl›k edenlerin hastaneye yat›r›l›p ak›l sa¤l›¤› yönünden de¤erlendirmeye al›nd›klar›n› ö¤rendi. “Savc› Vandeveld’in yaflad›klar› bu uygulaman›n son örne¤i...” *** Guantanamo Körfezi’ndeki ABD Deniz Üssü’nün bir askeri hapishane olarak kullan›lmas› ise insan haklar› örgütleri ve birçok farkl› kesimin elefltiri ve protestolar›na neden oluyor. Bu örgüt ve kesimler, tutuklular›n iflkence gördü¤ü ya da kötü koflul ve uygulamalara maruz kald›¤›n› belirtip buradaki tutuklular›n yasal durumlar›n›n belirsizli¤ine iflaret ediyorlar. Guantanamo’da tutuklu olanlar ne savafl suçlusu ne de adi suçlu olarak tan›mlan›yor. ABD yasal sistemine baflvuramad›klar› gibi, yasal
sistemden herhangi bir gözden geçirme de talep edemiyorlar. Bush yönetimi 3. Cenevre Antlaflmas›’n›n, tutuklanm›fl ElKaide ya da Taliban savaflç›lar›n› kapsamayaca¤›n› öne sürüyor. Hiçbir ülke bu noktada Bush yönetimiyle ayn› görüflte oldu¤unu bildirmiyor. BD politikas›n› elefltirenler, yönetimin savafl suçlular› ile yasad›fl› savaflç›lar› aras›nda bir ayr›m yaratmaya çal›flmak suretiyle Cenevre Antlaflmas›’n› ihlal etti¤ini vurguluyorlar. Guantanamo tutukevindeki yasad›fl› uygulamalara iliflkin Avrupa Parlementosu da bir rapor haz›rlam›fl, Uluslararas› Af Örgütü (Amnesty International) ve BM, ç›kard›klar› raporlarda durumu bir insan haklar› skandal› olarak tan›mlam›fllard›.•
A
73
UNUTAMADI⁄IM ANIM Burcu Göker
“Atatürk genci olmakla gurur duyuyorum...” 000 y›l›nda, Fransa’da hak etti¤imin en basit örne¤iydi. klasik müzik keman e¤iOrkestrada göstermifl oldutimime devam ederken ¤um baflar› ve disiplin, “Radio Fransa Kültür Bakanl›¤› France”›n ve orkestran›n yönetive “Radio France” des- cilerinin gözünden kaçmad›. tekli olan Fransa Ulusal Gençlik Tam 1 y›l sonra “Radio France”›n Orkestras›’n›n ve orkestra yö3 aflamal› s›naneticileri tarav›ndan geçerek f›ndan seçilebu orkestrada rek Fransa’y› çalma hakk›n› temsilen ‹rlanedindim. da Ulusal Orkestrada Gençlik Ortek Türk olmakestras›’yla dan öte, tek konser vermek yabanc› olmam için ‹rlanda’ya en dikkat çekigönderildim. Burcu Göker Beni seçtikci özellikti. Senfonik orkestram›z toplam lerinde yetene¤imi, müzikal ola100 müzisyenden olufluyordu ve rak yeterlili¤imi göz önünde bu99’u Frans›z’d›. Bir yabanc› ola- lundurmufllard›; ama ‹rlanda’da rak Fransa Kültür Bakanl›¤›’n›n bulunmam için önemli bir duruve “Radio France”›n destekledi¤i mu atlam›fllard›. Ben bir Türk vaorkestrada bulunmak, yetene- tandafl› olarak, Fransa’da geçici ¤imle ve bu pozisyonu çal›flarak oturumu olan yani “Carte de Se-
2
74
jour”a sahip biriydim. Elimdeki “Carte de Sejour” ile Avrupa’n›n kimi ülkelerine gidebilirdim; ama “Carte de Sejour”umun geçmedi¤i ülkeler de vard›. Bu ülkelerden kimileri ‹ngiltere, ‹rlanda ve ‹skoçya’yd›. Bu ülkeler ayr› vize istiyorlard›. ilem beni bu konuda uyard›ktan sonra hemen Fransa Ulusal Gençlik Orkestras›’n›n yöneticileriyle iliflkiye geçerek gerekli evraklar› toplay›p ‹rlanda için vizeye baflvurdum. Fransa Ulusal Gençlik Orkestras›, benim ad›ma, ‹rlanda Ulusal Gençlik Orkestras›’yla ba¤lant›ya geçip vize için orkestrayla çal›flaca¤›ma iliflkin bir belge istedi. ‹rlanda Ulusal Gençlik Orkestras› yöneticileri benim durumumu bilmedikleri için olay› tam olarak anlayamad›lar ve ‹rlanda’n›n Frans›zlar’a karfl› vize uygulamad›klar›n› bildirdiler. Fransa hemen bir aç›klama yapt› ve gelecek olan kiflinin Türk pasaportuna sahip oldu¤unu söyledi. ‹rlanda Gençlik Orkestras›’n›n tümüyle akl› kar›flt›, bu kez de neden Fransa’y› temsilen bir Türk’ün geldi¤ini anlayamad›lar. ‹lk önce karfl› ç›kan ‹rlanda, bir Frans›z’›n gönderilmesi gerekti¤i biçiminde bir aç›klama yapt. Bu arada Fransa araya girerek müzikal yeterlili¤imden dolay› seçildi¤imi ve beni göndereceklerini yineleyip sahip ç›kt›¤› için, ‹rlanda
A
sonunda kabul ederek gerekli evraklar› gönderdi. ‹ki hafta boyunca trajikomik gibi geliflen bu olaylardan sonra, ‹rlanda vizemi alarak, Aral›k 2001-Ocak 2002 tarihleri aras›nda konser vermek için ‹rlanda’ya gidebildim. Genel provalar ve konserler için Limerick’de 10 gün kald›m ve ocak ay›n›n ilk günlerinde Dublin’e gittim ve konserlerimi bitirip Fransa’ya döndüm. ‹rlanda’da bulundu¤um süre içerisinde olan önemli bir an›m› sizlerle paylaflmadan bu yaz›y› bitirmek istemiyorum. Limerick’de birinci haftam›n sonuydu. Hafta sonunda çevreyi görmem için orkestra yönetici ekibinden Mr. Durnin ve birkaç orkestra eleman›yla arabayla giderken Mr. Durnin ile konuflmaya bafllad›k. Türkiye’den nereden geldi¤imi, Fransa’da kimlerle çal›flt›¤›m› ve bunun gibi sorulardan sonra bir sessizlik oldu. ›sa bir süre sonra “Ne kadar flansl› oldu¤unuzu biliyor musunuz?” diye sordu. Yar›da b›rakt›¤›m›z konuflma e¤itimim hakk›nda oldu¤u için e¤itimimi kastetti¤ini düflünmüfltüm. Ama yüzüne bakt›¤›mda konunun e¤itimimle ilgili olmad›¤›n›, gözlerinin dolu dolu olmas›ndan anlad›m. “Ne hakk›nda?” diye sordu¤umda, “Atatürk gibi bir öndere sahip oldu¤unuz için ne kadar
K
75
BD ARALIK 2008
flansl› oldu¤unuzu biliyor musunuz?” dedi. Mr. Durnin’in gözlerinin dolmas›n›n yan›nda benim de gözlerim yaflarmaya bafllad›. Yüzüne bakt›¤›mda, sorunun yan›t›n› sözsüz olarak gözlerimin yaflarmas›ndan anlad› ve flöyle devam etti:
“A
tatürk sizlere ba¤›ms›zl›¤›n›z› verdi, ba¤›ms›z olmak” dedi ve biraz durduktan sonra “Dilinizi konuflabiliyorsunuz bugün, çünkü siz ba¤›ms›z bir ülkesiniz” diye ekledi. Ülkemden uzakta olmam›n etkisiyle ve de herfleyden önce bir Atatürk genci olarak bu sözleri duyunca gözlerimin ucunda duran yafllar›n akmaya bafllad›¤›n› duyumsad›m. Tek söyleyebildi¤im fley, “Evet, biliyorum, çok ama çok flansl›y›z. Atatürk gibi bir öndere sahip oldu¤umuz için...” oldu. Konuflam›yordum, sesim ç›km›yordu, Atatürk’ün ad›n› bu kadar uzakta duymak beni çok heyecanland›rm›flt›. Mr. Durnin,
Atatürk’ü ne denli sevdi¤ini ve Türkler’in dünyan›n en flansl› kiflileri oldu¤unu, Atatürk’e sahip olduklar›n› art arda en az benimki kadar bir heyecanla söyledi. Bu sözleri duyunca heyecan›m, Atatürk’ün özlemiyle daha da çok alevlendi ve gözlerimden yafllar oluk oluk dökülmeye bafllad›. Yolculu¤umuzun sonuna geldi¤imizde, bu konuflmay› yaflam›m boyunca unutmayaca¤›m› ve söyledi¤i bu onur verici sözler için teflekkür etti¤imi belirttim. Aram›zda geçen bu konuflmay› düflünerek, ayn› akflam konser vermek için haz›rlanmaya bafllad›m. Konserde çalarken akl›mda yaln›zca ve yaln›zca bir tek fley vard›: O da Atatürk’tü. fiu anda, 2 Kas›m 2008 tarihinde, Kanada, Calgary’de, tüm bunlar› düflünürken, aynen o günkü gibi, bir Atatürk genci olarak gurur duyuyorum ve yine tekrar ediyorum: Ben flu anda tüm yapt›klar›m› Ata’ma ve O’nun bana sa¤lad›¤› cumhuriyete, ba¤›ms›zl›¤›m›za borçluyum. Ne mutlu bize, böyle bir öndere sahip oldu¤umuz için!•
Hayvanat bahçesini gezmekte olan bir kad›n telaflla en yak›n görevliye kofltu. “Maymun kafesine bir bakar m›s›n›z, lütfen?” dedi. “‹çeride dört maymun oturmufl, ka¤›t oynuyorlar.” Görevli, kafese bakmak gere¤i bile duymad›: “Bunda yasalara da, ahlaka da ters bir durum yok ki” dedi. “Paras›na de¤il, f›st›¤›na oynuyorlar.”• 76
YAKINDAN TANIDIKÇA Yücel Aksoy
Amadeo Clemente
Modigliani talya’n›n kuzeyinde Toscana bölgesinde yer alan Livorno kentinde 12 Temmuz 1884’de do¤du. Yahudi kökenli ailesi 18’inci yüzy›l›n bafllar›nda göçmen olarak gelip buraya yerleflmiflti. Amadeo, ailenin dördüncü ve sonuncu çocu¤uydu. Babas› Flaminio Modigliani, ticaretle u¤rafl›yordu. Amadeo, sa¤l›ks›z bir çocukluk dönemi geçirdi. 1895 k›fl›nda geçirdi¤i akci¤er zar› enfeksiyonunun ard›ndan 1898 y›l›nda tifoya yakalan›nca lise e¤itimini b›rakmak zorunda kald›. O da sanat çal›flmalar›na a¤›rl›k verdi ve Guglielmo Micheli’den resim dersleri almaya bafllad›. 1901 y›l›nda ikinci kez akci¤er zar› enfeksiyonu geçiren Amadeo’nun zaten zay›f olan bedeni yaflam savafl›n› yitirmek üzereydi ki, tedavi olmak üzere Napoli’ye götürüldü ve burada annesinin özenli bak›m›yla ayakta kalmay› baflarabildi. Ne yaz›k ki, hastal›k Amadeo’yu pençesine alm›flt› ve ölümüne dek onu rahat b›rakmad›.
I
Guglielmo Micheli, ö¤rencisinin sanatsal yetene¤ini çok iyi bildi¤inden, onun akademik e¤itim almas›n› istiyordu. Hastal›¤› atlatt›ktan sonra bir süre daha dinlenen Amadeo, 1902 y›l›nda Floransa’daki Güzel Sanatlar Okulu’na devam etti. Buradaki çal›flmalardan bir ilerleme sa¤layamayaca¤›n› düflündü¤ünden bir y›l sonra Venedik’teki Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydoldu. 77
BD ARALIK 2008
Venedik, istedi¤i gibi bir ya- Sanat yönünden belki bulunmaz flam sundu ona... Gün boyu sü- bir ortamd›, ama alkol ve uyuflren yo¤un çal›flmalar, edindi¤i turucu ba¤›ml›s› olmufltu. Ad›m yeni dostlarla yap›lan sanat a¤›r- ad›m ölüme yaklafl›yordu. Arkadafllar›n›n k›saca “Modi” l›kl› sohbetler, sabahlara de¤in diye ça¤›rd›¤› sanatç› 1909 y›l› gelsüren e¤lenceler... Gerçekten de çok iyi dostluk- di¤inde çok bitkin ve hastayd›. Balar kurmufl, ünlü ressamlarla ta- k›ma gereksinimi vard›. Arkadafllan›flm›fl, çok say›da müze ve sergi r›n›n da ›srar›yla Livorno’ya döndü. gezmiflti. Sanat yönünden her ge- Yine annesinin özenli bak›m›yla k›sa zamanda çen gün ilerlekendine geldi. di¤ini o da duTekrar Paris’e yumsuyor ve dönüp Montparmutlu oluyordu. nasse’da bir Ama ne var ki stüdyo kiralad›. uyuflturucuyla, Romanyal› heyözellikle haflkelt›rafl Constanhaflla da burada tine Brancusi ile tan›flt›. Bu da, tan›fl›nca resmi zaten hastal›kl› b›rak›p heykel olan bedenini yapmaya bafllah›zla ölüme göd›. Bu dalda da türen bir baflka çok baflar›l› oletken oldu. du. 1912 y›l›nda Bir süre sonSalon d’Automra Venedik de ne’da sergiledi¤i ona yetmemeye yap›tlar› büyük bafllad›. Akl›nda ilgi gördü. Ama sanat›n baflkenti Leopold Zborovsky o 1914’de heyParis’e gitmek vard›. 1906 y›l›nda bu arzusunu kel çal›flmalar›n› tümüyle bitirip yida gerçeklefltirdi. Montmartre’da, ne resme döndü. befl paras›z sanatç›lar›n topland›¤› Birinci Dünya Savafl› ç›k›nca Le Bateau-Lavoir’a yerleflti. Bura- orduya kat›lmak istedi. Sa¤l›k sodaki komflular›ndan biri de, son- runlar› nedeniyle kabul edilmedi. radan ününe ün katacak olan Yak›fl›kl›yd›, duygusald›, kad›nPablo Picasso idi. Onunla hem lar›n ilgisini çekiyordu; ama o, süçok iyi arkadafl hem de müthifl bir rekli bir iliflkiden kaç›yordu. ‹lk rakip oldu yaflam› boyunca... ciddi aflk›n› 1910 y›l›nda, yani 26 Paris’in bohem yaflam›na yafl›ndayken, Rus flair Anna Akhuyum sa¤lamas› uzun sürmedi. matova ile yaflad›. Ayn› binada otu78
BD ARALIK 2008
ruyorlard›. Ama Anna evliydi. rafl Chana-Orloff, onu, 19 yafl›nda Uzun boylu, siyah saçl›, gri-yeflil güzel sanatlar ö¤rencisi Jeanne gözlü yak›fl›kl› ressam, k›sa zaman- Hebuterne ile tan›flt›rd›. Modiglida Anna’y› aflk girdab›na sürükledi. ani bu güzel k›zdan ald›¤› esinle ‹liflkileri bir y›l sürdü. Sonunda An- tabloyu k›sa zamanda bitirdi. Tablo bitmiflti; ama aflk da na yine efline döndü. “Madame Pompadour” adl› bacay› sarm›flt›. Birlikte yaflamaünlü tablosuna modellik yapm›fl ya bafllad›lar. Koyu Katolik bir olan ‹ngiliz gazeteci Beatrice aileden gelen Jeanne’›n, bir YaHastings ile birliktelikleri iki y›l hudi olan Modigliani ile iliflkisine ailesi karfl› sürdü. ‹kisi de ç›k›yordu. Ama çok içiyor ve onlar yine de çok kavga edibirlikteliklerini yorlard›. Hatta sürdürdüler. bir keresinde Her geçen Modigliani çok gün alkolün öfkelenip Beatpençesinde darice’i pencereha da kötüleden att›. Allahflen Modigliani, tan daire zekendini kaybemin katta oldercesine içiyor du¤undan üzüve bu durumda cü bir yaralanda hareketlerima olmad›. nin denetimini 1916 y›l›nda, kaybedip çevPolonyal› flair resine zarar veLeopold Zboriyor, dostlar›n› rovsky ve efli k›r›yordu. BunAnna ile tan›flt›. Jeanne Hebuterne dan en çok pay Modigliani ile bu çift çok iyi dost oldular. Ve alan sevgilisi Jeanne’d›. KavgalaZborovsky, Modigliani’ye yaflam›- r› art›k evin d›fl›na taflm›fl, sokakn›n sonuna dek yard›mc› oldu. larda da sürer olmufltu. Bunlara Modigliani de onlar›n birçok kez karfl›n sanatsal çal›flmalar›n› sürArkadafl› Zboportrelerini yapt›. 1917 y›l›nda dürüyordu. Modigliani’nin gönül kap›s› bir rovsky’nin cesaretlendirmesiyle, kez daha çal›nd›. Sanatç› bir süre- 3 Aral›k 1917’de Paris’te Berthe dir “Academie Colarossi”de çizim Weill Galeri’de 32 talodan oluçal›flmalar› yap›yordu ve yapmay› flan ilk kiflisel sergisini açt›. Fadüflündü¤ü bir tablosu için model kat tablolar›nda çok say›da ç›par›yordu. Arkadafl› Rus heykelt›- lak kad›n çal›flmas› oldu¤u ge79
BD ARALIK 2008
rekçesiyle, ayn› gün Paris polis flefi sergiyi kapatt›. 1918 y›l› geldi¤inde Paris’te yaflam koflullar› çok kötüleflmiflti. Sanat çal›flmalar› para getirmiyordu. Zborovsky Güney Fransa’ya gidip Nice’e yerleflip bir sanat galerisi açt›. Madigliani de, hem parasal sorunlar hem de bozulan sa¤l›¤› nedeniyle Nice’e geldi. Aileyi Zborovsky destekliyordu. Fakat akdeniz iklimi ve çevre Modigliani’ye çekici gelmiyordu. Bu arada bir k›z çocuklar› oldu. Onun da ad›n› Jeanne koydular. 1919’da Modigliani, çok sevdi¤i Paris’e tekrar döndü. Zborovsky de Londra’da bir galeri açm›flt› ve iyi para kazan›yordu. Bu, Modigliani’nin de iyi kazanmas› demekti. Jeanne ve Modigliani ilk kez kendi evlerine tafl›nd›lar. Ve Jeanne ikinci kez hamile kald›. Herfley düzene girmifl gibiydi. Ama ne var ki Modigliani’nin sa¤l›¤› gittikçe kötülefliyor, alkol komalar› daha s›k ve uzun süreli oluyordu. Yine bir ressam olan alt kat komflular› Ortiz de Zarate, bir akflam Modigliani’yi ziyarete geldi¤inde, onu müthifl bafl a¤r›lar› içinde ç›rp›n›rken buldu. Hemen bir doktor ça¤›rd›. Gelen doktor, hastan›n tüberküloz 80
menenjit nedeniyle umutsuz durumda oldu¤unu söyledi. Yap›lacak bir fley yoktu. Modigliani 24 Temmuz 1920’de sonsuzlu¤a göç etti. Ertesi gün düzenlenen görkemli bir törenle topra¤a verildi. Hamile olan Jeanne da ailesinin yan›na gönderildi. Modigliani’nin topra¤a veriliflinin üzerinden henüz iki gün geçmiflti ki Jeanne Hebuterne, kendini beflinci kattaki odas›n›n penceresinden afla¤› att› ve do¤mam›fl dokuz ayl›k çocu¤uyla birlikte yaflama veda etti. Jeanne ve Modigliani ayr› mezarl›klarda topra¤a verilmifllerdi. Fakat 1930 y›l›nda Hebuterne Ailesi, onun da Modigliani’nin yan›na gömülmesine raz› oldu. Böylece iki sevgili sonsuz yolculuklar›nda da yan yanayd›. Peki her ikisi de ölünce 15 ayl›k k›zlar› Jeanne’a ne oldu? Modigliani’nin k›z kardefli Florence onu evlatl›k edindi ve yetifltirdi. Jeanne eriflkin yafla gelince, “Modigliani-‹nsan ve Efsane” ad›n› verdi¤i bir biyografi kitab› yazarak, babas›n› yaln›zca tuallerde de¤il, sayfalarda da ölümsüzlefltirdi.• YucelAksoy@butundunya.com.tr
B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın
1 Göçücü bal›klar›n Bo¤azlar yoluyla Akdeniz’den Karadeniz’e ç›kmalar›na ne ad verilir? a) Anavasya b) Anatot c) Anavata ç) Anatonoz 2 Apa Baraj›’n›n bulundu¤u ilimiz afla¤›dakilerden hangisidir? a) Manisa b) Adana c) Konya ç) Rize 3 Pilotlu uzay gemisinin ilk kez Ay’›n “Sessizlik Denizi” olarak adland›r›lan bölgesine indi¤i tarih afla¤›dakilerden hangisidir? a) 20 Temmuz 1968 b) 20 Temmuz 1969 c) 20 Temmuz 1970 ç) 20 Temmuz 1971 4 Cennetle cehennem aras›nda oldu¤u düflünülen yüksekçe tepe afla¤›dakilerden hangisidir? a) Arafat b) Arad c) Aragon ç) Araf 5 Arapkir ilçesinin ba¤l› oldu¤u ilimiz afla¤›dakilerden hangisidir? a) Erzurum b) Malatya
c) Kars ç) Elaz›¤ 6 1900-1984 y›llar› aras›nda yaflayan Reflit Rahmeti Arat’›n bilgin oldu¤u dal afla¤›dakilerden hangisidir? a) Arap dili b) Fars dili c) Türk dili ç) ‹ngiliz dili 7 Alt›n üretiminde y›lda ortalama 475 tonla bafl› çeken ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) Güney Afrika b) Gana c) Rodezya ç) Yeni Gine 8 Afla¤›daki spor dallar›n›n hangisinde “Welter S›kleti” terimi bulunmaktad›r? a) Gürefl b) Boks c) Atletizm ç) Yüzme 9 Osmanl›lar’la Avusturyal›lar aras›nda 1697 y›l›nda yap›lan ve Osmanl›lar’›n büyük bir yenilgi ald›¤› savafl hangisidir? a) Çald›ran b) Mercidab›k c) Waterloo ç) Zenta 81
‹LG‹NÇ ‹fiLER ve ‹LG‹NÇ K‹fi‹LER Erdoğan Tokmakçıoğlu 10 Dönme gücünü elde etmeye yarayan ayg›t afla¤›dakilerden hangisidir? a) Kasnak b) Çark c) Türbin ç) Pervane 11 Ortaklar›n›n bir ya da birka-
ç›n›n s›n›rs›z sorumlu, ötekilerin s›n›rl› oldu¤u flirket türü afla¤›dakilerden hangisidir? a) Anonim b) Komandit c) Kolektif ç) Limited 12 Binden fazla bestesi olan ve 31 yafl›nda yaflama veda eden fievki Bey’in çok kulland›¤› makam afla¤›dakilerden hangisidir? a) Uflflak b) Rast c) Hicaz ç) Suzinak 13 Herkesin derdini dinlemekle ünlü Marko Pafla’n›n mesle¤i afla¤›dakilerden hangisidir? a) Doktor b) Mimar c) Kimyac› ç) Gazeteci 14 Güney Amerika’n›n burun bölgesi Patagonya’y› paylaflan ülkeler afla¤›dakilerden hangileridir? a) Arjantin-Uruguay 82
b) Arjantin-fiili c) Arjantin-Paraguay ç) Arjantin-Bolivya 15 Rus yazar› Boris Pasternak’›n filmi çevrilen ünlü yap›t› afla¤›dakilerden hangisidir? a) “K›z Kardeflim” b) “Hayat” c) “Dr. Jivago” ç) “Sabah Trenlerinde” 16 Frans›z ‹htilali’nde halk›n yakt›¤› Bastille Kalesi’ni yapt›ran kral kimdir? a) VIII. Charles b) IX. Charles c) X. Charles ç) VI. Charles 17 Telsiz telgraf ve telsiz telefonu gelifltiren bilgin kimdir? a) Marconi b) Edison c) Mozart ç) Pasteur 18 Ünlü ‹ngiliz devlet adam› Churchill’in ilk üç ad› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Winston Robert Brain b) Winston Leonard Spencer c) Winston George Bruce ç) Winston Bill Marshall Yan›tlar 93’üncü sayfam›zdad›r.
“Alo, Ben Kraliçe...” Alexander Graham Bell’in 1874’teki buluflundan sonra, ‹ngiltere’de ilk telefon konuflmas›, Kraliçe Victoria taraf›ndan 15 Ocak 1878’de yap›ld›. Kraliçe, o günlerde tatildeydi. Bu yeni ve ilginç buluflla çok ilgilenmiflti. Alexander Graham Bell de buluflunu kraliçeye heyecan verici bir biçimde sunmak için gerekli telefon hatt›n› döfletti. Kraliçeye telefon ahizesinden yaverinin ailesini aramas›n› istedi. Kraliçe Victoria denileni yapt›. Bu bulufl o denli hofluna gitmifl olmal› ki, “Alo, ben kraliçe!” dedikten sonra uzun uzun telefonla görüfltü. Yaverinin küçük k›z›na flark›lar söyledi, fliirler okudu. Kraliçenin tek flikayeti sesin biraz c›l›zca olufluydu. Bu durum Bell’i de fazlas›yla üzdü. Nas›l üzmesin ki? Kraliçenin konuflma yapt›¤›
yer, saraydan topu topu 100 metre uzakl›kta bir konakt›! Yeryüzündeki ilk telefon a¤› ise bu olaydan bir y›l önce 1877’de ABD’de New York’ta kurulmufltu. Avrupa’da Paris, iki y›l sonra, 1879’da telefon a¤›na sahip ilk Avrupa kenti oldu. Türkiye’nin “Alo” demeye bafllamas› ise, ‹stanbul’da 1908 y›l›na rastlar. Yani Paris’ten 19 y›l sonras›na... “Han›m” Sözcü¤ü “Han›m” öztürkçe bir sözcüktür. Yine öztürkçe bir sözcük olan “Han”›n sonuna “›m” tak›s› eklenerek oluflturulmufltur. “Han”›n diflilidir “Han›m”... 1928’den sonra ortaya at›lan “Bayan” sözcü¤ü yerine, hep “Han›m” kullan›l›r, daha sayg›n han›mlara da, günümüzde oldu¤u gibi, “Han›mefendi” denilirdi. “Han›m 83
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
sultan” ise, Osmanl›lar’da padiflah k›zlar›n›n (prenseslerin) hanedan d›fl›ndan olan efllerinden dünyaya getirdikleri k›z çocuklar›na hitap biçimiydi. Han›m sultanlara hazineden maafl ba¤lan›r, evlendiklerinde nikahlar› Rumeli beylerbeyi taraf›ndan k›y›l›rd›. Bu kiflilerin erkek çocuklar› “Sultanzade” diye an›l›rd›. Han›m sultanlar padiflahlar›n izni olmadan efllerinden boflanamazd›. Sihirli Flüt Kulübesi Mozart, ünlü “Sihirli Flüt” adl› yap›t›n› bir kulübede besteledi. Bu kulübenin çok ilginç bir öyküsü vard›r. Bu öykü flöyledir: Bu sevimli küçük kulübe önceleri Viyana’da “Freihaus Tiyatrosu”nun karfl›s›ndaki bir bahçe içerisindeydi. 1873 y›l›nda, sahibi onu yerinden kald›rarak Eferding’teki flatosunun bahçesine tafl›d›. Kulübe, daha sonra Mozart’la ilgili bir vakfa arma¤an edilince Salzburg’a götürülüp önce bir bahçeye konuldu. 1877’de bu bahçeden de al›narak ünlü Kapuzinerberg’e tafl›nd›. Art›k herkes taraf›ndan “Sihirli Flüt Kulübesi” diye an›lan yap›, savaflta zarar görmesi üzerine Kapuzinerberg’ten de 84
al›narak ayn› kentte, Mozart’›n do¤um yeri olan Salzburg’ta, “Mozarteum” ad›ndaki yap›n›n avlusuna yerlefltirildi. “Sihirli Flüt Kulübesi” flimdilik orada durmaktad›r! 1 Metre 50 Santim! Tarih boyunca görev yapan 215 Osmanl› sadrazam›ndan en k›sa boylular›, 17’nci yüzy›l›n bafl›nda IV. Mehmed’e sadrazaml›k yapan ‹pflir Mustafa Pafla ve II. Abdülhamid’in sadrazamlar›ndan “fiapur Çelebi” lakab›yla da tan›nan Küçük Said Pafla’d›r. Her iki sadrazam›n boylar› da ancak 1 metre 50 santim kadard›. Tatillerimiz Günümüzde cumartesi, pazar günlerinde, dinsel ve ulusal bayramlar›m›zda “tatil” yap›yoruz. Yani 365 günün 118 günü tatildeyiz. Bundan 80 y›l kadar önce acaba durum nas›ld›? Sorunun yan›t›n›, izninizle, 1922’de ulusal kurtulufl birlikleri ‹stanbul’a girmeden önce kentte bulunan ünlü ABD’li yazar, romanc›, öykücü ve gazeteci Ernest Hemingway versin: “‹stanbul’da tamam 168 gün ‘resmi izin günü’ var. Cumalar› Müslümanlar’›n, cumartesileri Yahudiler’in, pazarlar› da H›ristiyanlar’›n tatil günü... “Ayr›ca Katolikler’in, Müslümanlar’›n ve Ortodoks Rumlar’›n hafta içlerinde dini bayramlar› da
var. Yahudiler’in dini bayramlar› da iflin cabas›... Bu yüzden ‹stanbul’da aç›kgöz her delikanl›n›n ideali, bir pundunu bulup bankalar›n birinde görev almak...” Gerçekten de o dönemde banka gibi mali kurumlar, çok çeflitli ve s›k olan bayram günlerinde, de¤iflik dinsel inançlardaki kozmopolit müflterileri hoflnut etmek için kapal› oluyorlard›.
Ancak, tüm tarih boyunca “tatil yapma rekoru” eski Roma ‹mparatorlu¤u’ndad›r. Roma’da y›l›n tam 182 günü, yani yar›s› “tatil”di. Bitmedi... 182 günlük “resmi tatiller”e yöresel bayramlar, imparatorluktaki zafer kutlamalar› da eklenince Roma’da y›l›n üçte ikisi vur patlas›n, çal oynas›n tatil ve e¤lenceyle geçiyordu.•
Annesi, liseye bafllayacak o¤lunu önüne ald› ve ona, yaflam›n›n bu yeni dönemine bafllayaca¤› gün, önce sigaran›n zararlar›n› anlatt›, sonra da bir anne ö¤üdü verdi: “Lütfen önce kendi sa¤l›¤›n›, sonra da baban›, beni ve kardefllerini düflün” dedi. “Sigara denen o zehire sak›n heves etme ve sak›n sigara içme...” O¤lu, annesinin omuzunu okflad›: “O konuda kendini hiç üzme, anneci¤im” dedi. “Sigara denen o zehiri de¤il a¤z›ma koymak, sigara içilen yerde bile bulunmam. Onun ne denli zararl› oldu¤unu çok iyi biliyorum.” Sonra da kitaplar›n› ald›, kap›ya do¤ru yürürken ekledi: “Tam iki y›l önce b›rakt›m sigaray›...”• Kurba¤a falcıya gitmiflti. Falcı önündeki kristal küreye baktı ve güzel bir haber verdi: “Çok güzel ve çok genç bir kızla karflılaflacaksın” dedi. “Kız sana baktı¤ı andan itibaren seni her yönünle tanımak için elinden gelen tüm çabayı göze alacak. Bunun için seninle çok yakın bir iliflki kurmak isteyecek. Onu kendine hayran bırakacaksın.” Kurba¤a heyecanlandı ve meraklandı: “Peki, onunla nerede karflılaflaca¤ım” diye sordu. “Bir gece kulübünde mi, bir lokantada mı, yoksa bir toplantıda mı?” Falcı “Hayır” anlamında baflını iki yana salladı: “Lokantada ya da gece kulübünde falan de¤il” dedi. “Bir okulda, biyoloji dersinde...”• 85
‹ki y›ldan daha fazla Naziler’den gizlenen Musevi k›z› Frank, ünlü güncesinin de¤iflik bölümlerinde bir a¤açtan s›k s›k söz ediyor, ailesinin gizlendi¤i ek binan›n bahçesindeki yafll› kestane a¤ac›n› seyretmekten zevk ald›¤›n› yaz›yordu. Son y›llarda mantar hastal›¤›na yakalanan a¤ac›n neredeyse yar› gövdesi çürümüfl ve beyaz bir küf tabakas›yla kaplanm›flt›.
Mahkemelik olan kestane a¤ac› YAZAN: SELMA ATABEK
‹ kinci Dünya Savafl›’nda, Hollanda’da
Naziler’den sakland›¤› çat› kat› aral›¤›ndan kendisini seyreden ünlü Anne Frank’a y›llarca “komfluluk ve arkadafll›k” yapan kestane a¤ac› flimdi arkadafl›n›n kaderiyle karfl› karfl›ya kald›. Anne Frank’›n “arkadafl›” kestane a¤ac›, çeflitli nedenler ileri sürülerek kesilmeye kalk›fl›l›nca Hollandal› yarg›ç Jurjen Bade, a¤ac›n kesilmesini 21 Kas›m 2007 günü verdi¤i kararla önlüyor, Amsterdam yetkililerinin 150-170 y›ll›k bu a¤ac›n korunmas› yolunu bulmalar›n› istiyordu. 86
arardan önce a¤ac› ziyaret eden yarg›ç, gövdesini saran mantar hastal›¤› nedeniyle tafl›d›¤› devrilme tehlikesine karfl›n bir tehlike olufltu¤una inanmad›¤›n› ve a¤ac›n kesilmesi planlar›n› durdurmalar›n› istiyordu. Uygulanan testler sonucu kestane a¤ac›n›n hastal›kl› oldu¤u anlafl›lm›flt›. Bu nedenle y›k›lmas› için yap›lan giriflimler sonuçsuz kalm›flt›. A¤ac›n kendili¤inden y›k›lmas› ve herhangi bir zarara yol açmas› halinde, Hollanda yasalar›na göre sorumlu tutulacak olan sahibi, a¤ac›n kesilmesini istiyordu. *** ‹ki y›ldan daha fazla Naziler’den gizlenen Musevi k›z› Frank, ünlü güncesinin de¤iflik bölümlerinde bir a¤açtan s›k s›k söz ediyor, ailesinin gizlendi¤i ek binan›n bahçesindeki yafll› kestane a¤ac›n› seyretmekten zevk ald›¤›n› yaz›yordu. Son y›llarda mantar hastal›¤›na yakalanan a¤ac›n neredeyse yar› gövdesi çürümüfl ve beyaz bir küf tabakas›yla kaplanm›flt›. Mart 1945’te 16 yafl›nda, Bergen-Belsen Toplama Kamp›’nda tifüs nedeniyle ölümünden 63 y›l sonra, gençli¤inin verdi¤i coflku ve keskin mizah duygusuyla, yaflad›¤› zorluklar›n ipuçlar›n› iç dünyas›ndan silip atan Anne Frank, bugün bile say›s›z okurun ilgisini çekmeye devam ediyor. Alman iflgali s›ras›nda iki y›ldan fazla gizlenen Anne ve ailesini, bir kestane a¤ac›n›n teselli etti¤ini ise çok az insan biliyor. Anne’›n gizlendi¤i evin arka bahçesindeki a¤ac›n ölmemesi için, topra¤›na bulaflm›fl olan petrolün yerel yönetim taraf›ndan temizlenmek istenmesiyle, kestane a¤ac› 10 y›l önce büyük bir ün kazand›. ***
K
87
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
Anne güncesinde, “Bizim kestane a¤ac› tamamen çiçek açt›. Çevresini kuflatan yapraklar bile geçen y›ldan daha güzel” diye yaz›yordu. lman dergisi “Der Spiegel” 2006’da, botanikçilerin aylar süren testlerine karfl›n, gövdeyi saran kurtçuklar konusunda kesin sonuç al›namad›¤›n› bildiriyordu. Bu nedenle yerel yetkililer a¤ac›n kesilmesi gerekti¤ini söylüyordu. Ancak uzay›p giden bürokratik ifllemlerin, birbuçuk yüzy›ll›k a¤aca s›n›rl› bir yaflam süresi tan›d›¤› görülüyordu. A¤açseverler ve Anne Frank hayranlar›, belediyenin karar›na karfl› bir muhalefet kampanyas› bafllatt›lar. Onlara göre bu a¤aç, herhangi bir a¤aç de¤ildi. Anne’›n babas› Alman Yahudisi Otto Frank, 1942 yaz› Amsterdam’a gitmek üzere Frankfurt’tan ayr›lmaya karar vermifl, ailesi ve kimi arkadafllar›yla birlikte, a¤açlarla kapl› “Prince’s Canal” yolunda bulunan ifl yerinin arkas›ndaki ek binada, Hollanda’n›n kurtulufluna de¤in gizlenmiflti.
A
88
Bafllang›çta Anne, gizlendikleri odan›n karart›lm›fl pencere aral›¤›ndan bir parça do¤ay› gözlemleyerek rahatl›yordu. Bu pencere, çok fazla do¤ru olmayan kimi eylemler için de uygundu do¤rusu. Güncesinin 28 Kas›m 1942 tarihli sayfas›nda flöyle yaz›yordu: “Zaman geçirmek için dün yeni bir yöntem keflfettim. ‹yi bir dürbünle komflular›n ›fl›kl› odalar›n›n içini gözetlemek gibi...” Kestane a¤ac› kesilirse, kimileri bir odun parças›, kimileri de afl›lamak için fidan istiyordu. Bir ‹ngiliz, a¤ac›n kerestesinden kufl yuvas› yap›lmas›n› öneriyordu. Bu istekleri kabul etmeyen kent yönetimiyse, kestane a¤ac›n›n fidesinden ayn› yere yeni bir a¤aç dikmeyi öneriyordu. A¤ac› savunanlar, çevredeki binalara karfl› tafl›d›¤› tehlikenin önlenmesi ve simgesel anlam› nedeniyle, yaflam›n›n uzat›lmas› için gerekli önlemlerin al›nmas›n› istiyorlard›. *** Anne Frank ve ailesinin gizlendi¤i evin bitifli¤indeki eski bir depoda, y›llar önce ‹stanbul’dan gelip Amsterdam’a yerleflmifl olan,
‹stanbul Yahudileri’nin torunlar›ndan, uzun boylu, zay›f Sylvio S. Mutal yafl›yordu o y›llarda... Eski an›tlar› koruma konusunda engin deneyimleri olan 74 yafl›ndaki S. Mutal, emekli bir UNESCO görevlisi.
Masas›n›n üstüne yerlefltirilmifl, Anne Frank’›n çekingen gülümseyifli ve anlafl›lmaz bir yerlere bakan, derine kaçm›fl gözlerinin görüldü¤ü büyük boy posterinde, kestane a¤ac›ndan f›flk›ran dallar›n da ay›rd›na var›l›yordu.•
Hemflire, hastane koridorunda bekleyen adama yaklafltı ve gülümseyerek bilgi verdi: “Do¤um çok iyi gidiyor” dedi. “Bu olayı izlemek için içeriye girmek istemez misiniz?” Adam, içeri girmek istemedi¤ini söyleyince hemflire, do¤um yapmakta olan kadının yanına geri döndü. Aradan bir süre geçtikten sonra hemflire yeniden adamın yanına geldi ve herfleyin çok iyi gitti¤ini söyleyip onu rahatlattıktan sonra, içeriye girmek isteyip istemedi¤ini bir kez daha sordu. Adam bunu istemedi¤ini bir kez daha söyledi ve terleyen elleri arasındaki araba anahtarıyla oynamaya baflladı. Bebek artık görünmeye baflladı¤ında, hemflire dayanamadı ve yeniden dıfları çıkarak adamın yanına geldi ve kolundan çekerek onu zorla içeriye, do¤um odasına aldı. Bebek do¤duktan sonra hemflire, adama bunun kaçırılmayacak bir an oldu¤unu söyledi ve “Zorla da olsa, sizi iyi ki içeri aldım” dedi. Adam daha fazla dayanamadı ve a¤lamaya baflladı. Hemflire çok duygulandı. A¤layan adama sarıldı ve bunun ne denli özel bir an oldu¤unu belirtmeye çalıfltı: “Bir çocu¤un dünyaya gelifli çok önemli bir olaydır” dedi. “Her baba çocu¤unun do¤umunu kesinlikle görmeli ve bu önemli olaya kesinlikle tanık olmalıdır.” Adam a¤lamasını sürdürürken, hemflirenin konuflmasından güçlükle fırsat bulup derdini söyleyebildi: “Bu çocuk da benim de¤il, bu kadın da benim eflim de¤il, hemflire hanım” dedi. “Ben burada, doktora arabasının anahtarını vermek için bekliyordum!”• 89
GÖZLE GÖNÜL ARASI Dr. Mehmet Uhri
Bademin delicesi sabah onca a¤r›s›na halsizli¤ine karfl›n hastam›z›n yüzü gülüyordu. Heyecanla kolumu tutup yan›na çekip “Dün gece gördü¤üm düflü anlatmal›y›m. Hastal›¤›m›n ne oldu¤unu art›k biliyorum” dedi. Ayaktan gelifl gidifllere tan› koyulamad›¤› ve rahats›zl›¤› ilerledi¤i için hastaneye yat›rm›flt›k. “Yafll›l›k benim hastal›¤›m, bofluna aranmay›n” diyordu. Yap›lan incelemelerde ileri yafl›n›n verdi¤i de¤ifliklikler d›fl›nda kayda de¤er bozukluk bulamam›flt›k. Hastam›z h›zla kilo kaybediyor, vücudunda bezeler beliriyor, ancak nedenini bulam›yorduk. Do¤rusu pek iyi bir hastal›k bulaca¤›m›z› da düflünmüyorduk. Onca a¤r›ya, günden güne erimesine karfl›n beyefendinin yüzünden gülümsemesi eksilmemiflti. Yatmaktan pek hofllanm›yordu. Ço¤u kez servisteki öteki hastalara moral vermeye çal›fl›p sohbet ederken görüyorduk. Akflamlar›ysa yaln›zl›k çöktü¤ünden, kederlendi¤inden yak›n›yor ço¤u kez k›z›n›n b›rakt›¤› eski fotograf albümüyle oyalan›rken buluyorduk onu... Albüme bakarken yüzünü yine o sevgi dolu ›fl›lt› kapl›yor fotograflar› ara s›ra odadakilere de gösterip gözlerinin eskisi kadar net seçemedi¤inden yak›n›yordu. O sabah heyecanl›yd›. A¤r›lar› yüzünden uzun süredir iyi uyuyamad›¤›ndan yak›n›yordu; ama bu kez çocuklu¤undaki gibi derin uyuyup güzel düfller gördü¤ünden söz etti. Gerçekten dinlenmifl görünüyordu. Güçlükle aya¤a kalk›p koluma girdi pencereden hastane bahçesindeki a¤açlar› gösterdi. Odadaki öteki hastalar da kulak kabartm›flt›, bu heyecanl› ça¤r›ya... Yafll› adam›n pek umuru de¤ildi.
O
“Onca heyecanına karşın üzerine tırmanması, yapraklarının arasında saklanması en kolay ağaçlardandır, badem ağacı... Dalları kalın ve sağlamdır, aşağı doğru uzanan dallarıyla tırmanana destek verir. Çıkıp üstünde oturabilecek yatay dalları da vardır. İşte ben dün gece düşümde böyle görkemli bir badem ağacının ruhuydum. Öyle mutluydum ki...” 90
91
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
“Düflümde bunlar gibi delice bir badem a¤ac›yd›m doktor bey... Daha do¤rusu yabani bir badem a¤ac›n›n ruhuydum ve bekliyordum.” “Neyi bekliyordunuz?” “Bahar›n gelmesini bekliyordum. Cemreler düfltükçe de¤ifliyor, baflka bir fley oluyordum. Dallar›m tomurcuklan›yor, canlan›yordum. Bir ömür boyu havay› koklay›p çiçek açmaya karar verememifl yabani badem a¤ac›yd›m dün gece düflümde... Sizler beni hasta san›yordunuz. Bir fleyler oluyor, ölüyorum diye korkuyordunuz. Bense yaln›zca bahar› karfl›lay›p çiçek açmaya haz›rlan›yordum. Oramdan buramdan kan al›yor, parçalar al›p inceliyor hastal›¤›ma ad koymaya u¤rafl›yordunuz.” “Yani hasta filan de¤ildiniz?” “De¤ildim elbet... Ben kendimi hiç hasta duyumsamad›m ki... Yafll›l›k bu bendeki... Siz bana hastal›k yak›flt›rmaya çal›fl›yorsunuz. Bahar› koklayan yabani bir badem a¤ac›yd›m. Günü geldi¤ine inan›p çiçeklerini açmaya çal›flan bir badem a¤ac›n›n ruhuydum dün gece... Öyle güzeldi ki çiçeklenmifl dallar›m, görmeliydiniz.” Yüzü gülüyordu. Bizi dinleyen odadaki hastalardan biri 92
“Hay›rd›r inflallah, badem a¤açlar› zamans›z aç›p mart ayaz›nda çiçeklerini erken yitirmesi ile ünlüdür umar›m sizinki zamanl› açar” diye seslendi. Hastam›z bu sözleri umursamad›. Omuzlar›n› silkti. “Olsun. Ne oldu¤umu biliyorum ya gerisini bofl ver. Kim ne derse desin bence badem a¤ac› a¤açlar›n en güzelidir. ‹yi niyetli ve güzel, ama az›c›k deli, ne zaman, nerede, ne yapaca¤›, neye heyecanlanaca¤› bilinmeyen insanlar gibidir, badem a¤ac›... Bulunduklar› ortamda herkesin çok sevdi¤i, herkesi çok seven, yard›msever, ama kendini hep kenarda duyumsayan, dengeli olamay›p içinde f›rt›nalar estirenler gibidir.” “Siz de kendinizi öyle mi görüyorsunuz?”
“S
an›r›m. Hem s›cak hem dost hem de az›c›k deli heyecanl› biriyim. Dostlar›m öyle söyler. Ama bilir misiniz? Onca heyecan›na karfl›n üzerine t›rmanmas›, yapraklar›n›n aras›nda saklanmas› en kolay a¤açlardand›r, badem a¤ac›... Dallar› kal›n ve sa¤lamd›r, afla¤› do¤ru uzanan dallar›yla t›rmanana destek verir. Ç›k›p üstünde oturabilecek yatay dallar› da vard›r. ‹flte ben dün gece düflümde böyle görkemli bir badem a¤ac›n›n ruhuydum. Öyle mutluydum ki...”
Yüzü gülüyordu. Hastam›z›n mutlulu¤u odadakilere de bulaflm›fl gibiydi. Tedavisini düzenleyip odadan ayr›ld›m. O günden sonra hastam›z›n durumu iyiye gitmedi. Giderek kötüleflti. Bir hafta sonra kaybetti¤imizde henüz hastal›¤›n›n ad› netleflmemiflti. Odada kalan eflyalar›n› almak için hastaneye gelen k›z›na geçen hafta anlatt›¤› düflten söz ettim. Elindeki fotograf albümüne bak›p sustu. Bir süre direndi; ancak gözyafllar›n› tutamad›. “Babam çiçek açt›” dedi. Sonra yafll› gözlerle “‹ki gün önce vedalafl›r gibiydi. Rahmetli annemin yan›na gö-
mülmeyi ve mezar›na badem a¤ac› dikmemi istemiflti. O gün böyle konufltu¤u için çok üzülmüfl, korkmufl hatta k›zm›flt›m. Anlamam›flt›m, anlamak istememifltim” dedi. Teflekkür edip toplad›¤› eflyalar ve kolunun alt›na ald›¤› fotograf albümü ile koridorun kalabal›¤›nda gözden kayboldu. Aradan onca y›l geçti. Hastane bahçesinin badem a¤açlar› bu y›l yine k›fl günefline kan›p erken durdu çiçe¤e... Kenarda gölgede duran bir tanesi ise henüz açmad›. O bekliyor...• MehmetUhri@butundunya.com.tr
‹talyan restoranında yemek yiyen müflteri yeme¤i öyle çok be¤endi ki garsonu ça¤ırıp aflçıyı kutlamak istedi¤ini söyledi. Mutfa¤a davet edilen müflteri flefe, “Sizi tebrik ederim” dedi. “Bir ay ‹talya’da kaldım, böylesi güzel yemek yemedim. Nasıl oluyor da oradakinden iyi oluyor bu yemek?” diye sorunca aldı¤ı yanıt ilginç oldu: “Onlar yerli malı malzeme kullanıyor, bizimki ise ithal.”• Bir reklam flirketinde, patronun masas›n›n arkas›nda as›l› iki çerçeveli yaz›dan birinde, flu soru vard›: “Reklam yapmazsan›z ne olur?” Alttaki ikinci yaz›da ise, yukar›daki sorunun yan›t› yer al›yordu: “Hiçbir fley olmaz...”•
“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Anavasya •2) Konya •3) 20 Temmuz 1969 •4) Araf •5) Malatya •6) Türk dili •7) Güney Afrika •8) Boks •9) Zenta •10) Türbin •11) Komandit •12) Uflflak •13) Doktor •14) Arjantin-fiili •15) “Dr. Jivago” •16) VI. Charles •17) Marconi •18) Winston Leonard Spencer• 93
Caminito del Rey
Kral›n küçük patikas› YAZAN: ÖZÜM LARÇIN
‹
spanya’daki El Chorro Da¤›’n›n uçurum duvar›na, baraj iflçilerinin karfl› tarafa geçebilmelerini sa¤lamak amac›yla, 1901 y›l›nda da¤›n 700 metre yüksekli¤indeki yamac›nda bir metre geniflli¤inde aç›lan “ölüm yolu”, üzerinden kral geçtikten sonra tarihte ve halk›n gönlünde “Kral›n› Küçük Patikas›” ad›n› ald›. Baraj inflas›nda çal›flan iflçilerin karfl› yöne geçmeleri için yap›lan “ölüm yolu” iflçiler baraj›n yap›m›n›n sürdü¤ü 20 y›l boyunca kullanarak karfl› yöne geçtiler, yap›m bittikten sonraysa ayn› yoldan yürüyen ‹spanya Kral› XIII. Alfonso ise, halk›n›n ve özellikle baraj iflçilerinin gönlüne geçti. 94
“Conde del Guadalhorce” Baraj›’n›n aç›ld›¤› 1921’den buyana “Kral›n Küçük Patikas›” ad›yla an›lan bir zamanlar›n “ölüm yolu” flimdi onar›lmas› için aç›lan ihaleye kat›lacak yap›mc›lar›n› bekliyor.
horce Nehri geçiyor. 166 km. uzunlu¤undaki nehir güney ‹spanya’n›n Granada Bölgesi’nden ç›k›p, Malaga kentinin bat›s›nda Akdeniz’e ulafl›yor. “Conde del Guadalhorce” Baraj›’n›n, tamamlanmas›ndan sonra, spanya’n›n Malaga liman y›llard›r bak›ms›z kald›¤› için kimi kentinin Alora kasabas› ya- bölümleri çöken “ölüm yolu”, çok k›n›nda, El Chorro Bo¤a- tehlikeli bir durum alm›flt›. z›’n›n dik duvarlar›na ça“Ölüm yolu”nun birçok bök›lan çelik kirifller üzerilümünde parmakl›k bulunmane kurulan “ölüm yolu”nun d›¤› için insanlar›n 700 m. deyap›lmas› 4 y›l sürmüfl ve rinlikteki uçuruma yuvarlan1905’te tamamlanm›flt›. ma tehlikesi söz konusuy700 metre yükseklikdu. “Ölüm yolu”nun kimi te, 1 m. eninde, 200 bölümleri de çöktü¤ü metreden daha uzun için, serüvencileri engelolan ve 107 yafl›ndaki leyebilmek amac›yla bu “ölüm yolu” 8 y›l öncebölümler çelik kafeslersine de¤in Makinodrole perdelenmiflti. mo’ya ulaflmak, da¤ bi*** sikletçili¤i, kayalara t›r“Caminito del Rey” manma, yürüyüfl sporGeçidi yani “ölüm yolar› ve kamp yapma lu”nun onar›m› için yerel amac›yla kullan›l›yordu. yönetim taraf›ndan ihale Ancak 1999 ve aç›ld›. Projenin finansman› 2000 y›llar› aras›nda konusunda bir y›l içinde 4 kiflinin hayat›n› anlaflmaya var›lmas› beklekaybetmesi nedeniyniyor. Yerel Yönetim Baflle, “ölüm yolu” yerel kan› Salvador Pendon, ilgiyönetim taraf›ndan lenen flirketlere öneri ‹spanya Kral› XIII. Alfonso kapat›lm›flt›. Buna verebilmeleri için 30 karfl›n serüvenci turistler bu teh- günlük süre tan›nd›¤›n›, çal›flmalikeli “ölüm yolu”nu “keflfetme- lar›n çevreye olas› etkisinin diknin” bir yolunu buluyorlard›. kate al›naca¤›n›, ancak herfleyden önce finansman sa¤lanmas›n›n ön koflul oldu¤unu belirtiyor. *** Ana yap›s› bak›m›ndan kireçKesin olmayan ilk hesaplamatafl› özelli¤ine sahip olan El Chor- lara göre, “ölüm yolu”nun onar›m› ro Da¤›’n›n aras›ndan, Guadal- 6,6 milyon Euro’ya mal olacak.•
I
95
YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer İzgü
Dizi Dizi
Diziler...
A
nnem k›z›yor, “Haydi Pelin yata¤a” diyor. Babaanneme göz k›rp›yorum. Babaannem kafllar›n› kald›r›yor. Yani olumsuz... Diyor ki, “Hay›r Pelin, benim odama gelip dizi izleyemezsin. Sabah erken kalkacak, okuluna gideceksin.” ‹yi de ben bu diziyi nerede izleyece¤im? Annem babam yatmaya gittiler miydi, salonun ›fl›¤› söndürülür ve televizyon kapan›r. Çünkü onlar da sabahleyin erken kalk›yor, ifllerine gidiyorlar. Annem, yatak odalar›n›n kap›s›n› kapatmadan önce yine bana sesleniyor: “Pelin, ne dedim sana?” “Evet anneci¤im...” Yine göz k›rp›yorum babaanneme... Babaannem kafllar›n› kald›r›yor. Uf, uf, uf!.. Biliyorum, flimdi babaannem odas›na girecek, ›fl›¤›n› yakmayacak; ama o küçük televizyonunu açacak, sesini k›sacak, yast›¤›n› arkas›na koyarak yata¤›na oturacak, yorgan› da dizlerine de¤in çekecek, diziyi bir güzel izleyecek. Ya ben nas›l izleyece¤im? Zaten uykum yok ki... Akl›m bu dizide ki... Babaannem salonun ›fl›¤›n› söndürmeden önce televizyonu kapatt›. Bana da, “Haydi Pelin yata¤›na” dedi. Somurttum, duda¤›m› uzatt›m, ›k›nd›m s›k›ld›m, gözümden bir damla yafl ç›kard›m. Babaannemin elini tuttum, gözüme götürdüm. Bu kez babaannem, “Uuuuf!” dedi. Arkas›ndan ekledi: 96
“Hay›r Pelin yatacaks›n. Bir diziyi bizimle izledin iflte, ikinci dizi de ne oluyor?” Alçak sesle “Sen izliyorsun; ama babaanneci¤im” dedim. “K›z›m ben yafll›y›m, bana befl saat uyku çok bile geliyor; ama sen çocuksun, on saat uyumal›s›n” dedi. Öptü. Kolumdan tuttu, odama götürdü. F›s›ldad›m: “Lütfen babaanne...” “C›k...” Odama girdim, yata¤›ma yatt›m, yorgan› bafl›ma çektim. Ama uykum yok ki... Akl›m hep yeni bafllayan dizide... Reklamlar çoktan bitmifl, dizi bafllam›flt›r bile... Babaannem gözlü¤ünü takm›fl diziyi izliyordur. Hem de yata¤›n›n içinde... fiimdi ben de o yata¤›n içinde olsam, flöyle bacaklar›m› uzatsam, babaanneme de yaslasam
ve diziyi izlesem olmaz m›? Niçin olmas›n? Yata¤›mdan kalkar›m, ayaklar›m›n ucuna basa basa yürürüm, odam›n kap›s›n› yavaflcac›k açar›m, ondan sonra babaannemin odas›na süzülürüm. Babaannem ba¤›rmaz, k›zmaz ki... Hemen girerim yata¤›na, iki yana¤›ndan öperim, sonra elini tutar›m, ekran›n ›fl›¤›nda gözlerine bakar›m, gülerim, elini s›kar›m. Sonra yana¤›n› okflar›m, bafl›m› içine çekerim, bir de iç çekerim, o zaman raz› olur. Hiç sesini ç›karmaz, diziyi izlememe izin verir. Kalksam m›? Kalkmasam m›? Ama uykum yok. Bu yan›ma döndüm. O yan›ma döndüm. Tavana bakt›m. Pencereden gelen ›fl›¤a bakt›m. Ve kalkt›m. 97
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
Ayaklar›m tüyden, ad›mlar›m pamuktan... Kap›n›n kolunu bir kuflu okflar gibi tutuyorum, saatin yelkovan› gibi çeviriyorum. Oh, aral›ktay›m. aydi bir ad›m, bale yapar gibi... Haydi bir ad›m daha kulaç atar gibi, haydi bir ad›m daha uçar gibi... Babaannemin kap›s›n›n önündeyim. G›c›rdama kap› ne olur g›c›rdama, kap› kolu sen de ses ç›karma. Kap›n›n kolunu çevirdim, kap›y› yavafl yavafl açt›m. Öteki elimin parma¤›n› duda¤›ma götürdüm, babaanneme sus iflareti yapt›m. T›k kap›y› kapatt›m ve babaannemin yata¤›na atlad›m. Art›k uuuf de¤il, ohhh!.. Ama babaannem, “Uf çocuk uf” diyor f›s›lt›yla, “Sana ‘Sabah erken kalkacaks›n’ diyorum, ‘Okulun var’ diyorum.” Omuzumu kald›rd›m. Gözlerimi o ufac›k ekrana çevirdim. Babaanneme yasland›m, elini tuttum, yana¤›na kocaman bir öpücük kondurdum. Ay ne güzelmifl böyle yata¤›n içinden televizyon izlemek, hele insan›n yan›nda babaannesi de varsa, yorgan dizlerine de¤in çekilmiflse... fiimdi oyna bakal›m dizi... Oyna da Pelin seni izlesin. Televizyonun üstünde kocaman bir duvar saati var. Babaannem durup durup parma¤›yla duvardaki saati iflaret ediyor,
H
98
“Haydi Pelin, gerisini ben sana yar›n anlat›r›m” diyor. “C›k...” Hiç anlatmak görmek gibi olur mu? O yafll› amcaya ne olacak, en çok onu merak ediyorum. O yafll› amcay› bir daha göstermedi ki... “Yavrum dizi uzad›kça uzuyor, haydi yata¤›na git.” “Ama hofluma gitti babaanne...” Babaannem durmadan bana saati gösteriyor. Ben saate bakm›yorum ki, ekrana bak›yorum, diziyi izliyorum. Uykum geliyor mu? Bilmem... Belki de geliyor. Ama dizi bitmiyor. Babaannem durmadan pofluyor. K›z›yor. Bana de¤il, diziye k›z›yor: “Ay uzatt›kça uzatt›lar.” “O yafll› amca bal›kç› m›yd› babaanne?” “Uf ne bileyim k›z›m, haydi gidip uyusana...” Dizi bitti. aat mi? Hiç bakmad›m. Ayaklar›m›n ucuna basa basa odama gittim. Uuuu, gerçekten uykum gelmifl, hem de çok gelmifl. Yata¤›ma ç›kmak bile bana zor geldi. Pat kafam› yast›¤a koydum, pat diye uyudum. Bir ses... Annemin sesi mi, yoksa babaannemin sesi mi? Kap›ma da vuruluyor. Annemin sesi: “Pelin Pelin, haydi çabuk kalk, gecikeceksin.” Ay nas›l kalkay›m? Öyle çok
S
uykum var ki... Böyle da¤lar ka- deydi? Bu tarak benim miydi? dar, nehirler kadar uykum var. “K›z›m ›s›r ya¤l› dilimini...” B›raksan›z bir hafta uyurum. “K›z›m ye flu yumurtan›...” Uyumuflum. Ah ah, yumurta beni yese, küSaç›m okflan›yor. Babaannem- çücük bir yumurta olsam, follukmifl. F›s›ld›yor: ta bir yumurta uykusu çeksem. Çi¤niyorum; ama yumurtay› “Söylemifltim sana Pelin...” çi¤nemiyorum, uykuyu çi¤niyo“Neyi babaanneci¤im?” “Ah Pelin ah... Haydi kalk, rum, yutuyorum; ama reçelli ekme¤i yutmuyor, uykuyu yutuyorum. kahvalt›n› yap, servisin gelir.” Ay servis arabas› ay... ‹yi ki var“Servis, okul, ama uykum...” s›n. Hiç bilmiyordum, me¤er dün“Kalk Pelin kalk.” Kalkmak istiyorum da nas›l yan›n en tatl› uykusu servis arabakalkaca¤›m? Uyku tepemden s›n›n içinde uyunurmufl. Sürücü Erol Amca bir bast›r›yor, gözfleyler mi anlat›lerimin üzerinde Ay servis arabas› ay... yor, ay yoksa bir kocaman birer ‹yi ki vars›n. Hiç flark› m› söylüyor? tafl, kapaklar› bilmiyordum, me¤er Bir ak torban›n aç›lm›yor. dünyan›n en tatl› içindeyim. Torba Kalk›yorum. uykusu servis arabas›n›n uça uça gidiyor. Pat, geri yat›yoiçinde uyunurmufl. Torban›n içinde rum. BabaanSürücü Erol Amca bir Pelin uyuyor. nem saçlar›m› fleyler mi anlat›yor, okfluyor, yuTorba dürteay yoksa bir flark› murta haz›rlad›mez ki beni... m› söylüyor? ¤›n› söylüyor, Aaaa Yasemin ya¤l› dilime redürtüyor. çel döktü¤ünü söylüyor. “Pelin ne o öyle f›flf›fl da f›flf›fl, Onlar› kufllara, kedilere ver hep uyudun. Okula geldik, kalk.” babaanneci¤im... Bana uykuH›, kalkay›m m›? Peki o ak mu ver. Benim kahvalt›m uy- torba nerede? Kufltüyü yast›k o kum olsun. torban›n içinde mi kald›? Annem geliyor: “Günayd›n çocuklar...” “K›z›m kalk, son kez söylüyo“Günayd›n ö¤retmenim...” rum. Kalkmazsan okuluna gecike‹lk ders... Ah flu ilk dersi atlatceksin, servisi kaç›racaks›n. Ben sam belki sonra aç›l›r›m; ama bu de ö¤retmenine, uyudu, kalkmad›, dersi nas›l atlataca¤›m?” diye telefon edece¤im.” Niçin ilk dersler beden e¤itimi de¤il? Ne güzel, hoplard›m, z›pEh, kalkay›m bari... Hangi yan›mdan inecektim lard›m, uykum kaçard›. Ya flimdi? Ay ay ay, ö¤retmenim bir fleyyataktan? Bizim lavabomuz nere99
BD ARALIK 2008
ler anlat›yor. Yo yo ö¤retmenim hiçbir fleyi tekdüze anlatmaz, öykünür, pandomim yapar, dramatize eder, sesini inceltir, kal›nlaflt›r›r, mimiklerini anlat›m›na katar. Ama flimdi benim uykum var. H›h... “Uyuma Pelin...” “Sen mi dürttün beni Yasemin?” “Hiiifl uyuyorsun, ö¤retmenimiz görecek.” Uyuyorum. Bulutlar›n aras›nday›m, kocaman bir bulut yatak, küçücük bir bulut yast›k... Uyku arkadafllar›m kocaman kanatl› kufllar... Kufllar uçuyor, ben uçuyorum. Sanki yatak bulutumu, yast›k bulutumu kufllar yönlendiriyor. Bir günefl görünüyor, bir ay görünüyor. ‹kisi de bana gülüyor. Günefl kocaman, gülüflü de
kocaman... Ay küçücük onun da gülüflü kocaman... Kahkahalar!.. Hangi kufl kolumu gagalad›? Bir gaga, bir gaga, bir gaga daha... Hay›r, kufl de¤ilmifl, Yasemin’mifl... Beni dürtüyormufl. Aaaa, bafl›m s›ran›n üzerinde, nerede benim yast›k bulutum? Aaaa, Ö¤retmenim de bafl›mda... Günefl, ay de¤il gülen, arkadafllar›m... Gülüyorlar. “Gülmeyin” diyor ö¤retmenim... Bana soruyor ö¤retmenim: “Uykusuz mu kald›n Pelin?” Bafl›m› sall›yorum. “Neden?” “Dizi izledim ö¤retmenim... Ama size ve arkadafllar›ma söz veriyorum, bir daha izlemeyece¤im.” Yüzümü y›kamaya gidiyorum. Uykuyu kovuyorum.•
Dört yafl›ndaki Bar›fl, bir süredir kafas›n› kurcalayan soruyu sonunda babas›na sordu. “Evlilik ne demektir, babac›¤›m?” dedi. “Evli olmak nas›l bir fleydir?” Babas› albümü getirdi ve dü¤ün fotograflar›n› tek tek gösterip o¤lunun anlayabilece¤i biçimde aç›klamalar yapt›: “Bu fotografta annen ve ben, nikah salonundan içeri giriyoruz... Bu fotografta nikah masas›nda oturuyoruz, yan›m›zdaki kifliler ise tan›klar›m›z ve nikah memuru... Bu fotograflarda annen ve ben nikah defterini imzal›yoruz... Bu fotografta kutlamalar› kabul ediyoruz. Böylece de evlili¤imiz bafllam›fl oluyor. Anlad›n m› flimdi?” Bar›fl, anlad›¤›n› belirten bir biçimde bafl›n› sallad›ktan sonra babas›n› yan›tlad›: “Anlad›m babac›¤›m” dedi. “Yani annemin bizim evde çal›flmaya bafllad›¤› ilk gün, sizin de evlili¤iniz bafllam›fl oluyor.”• 100
Yüce divan yarg›çlar›na pasta kutusunda rüflvet BM Genel Kurulu için New York’tayken, 19 Eylül 2006’da kans›z bir askeri darbeyle devrilen Tayland eski Baflbakan› Thaksin fiinavatra, yolsuzluk yapt›¤› iddias›yla yarg›land›¤› yüce divanda 4’e karfl› 5 oyla suçlu bulundu ve Ekim 2008’de, 2 y›l hapis cezas›na çarpt›r›ld›. YAZAN: BARIfi TARKAN
T
haksin’in avukatlar›ndan üçü, bir pasta kutusuna koyduklar› nakit parayla rüflvet vermeye kalk›flt›klar› için yüce divan taraf›ndan hapse at›ld›klar›nda, eski baflbakan›n tüm umutlar› o anda karard›. Thaksin’in efli Pojaman fiinavatra da, Temmuz 2008’de vergi kaçakç›l›¤›yla itham edildi¤i davada suçlu bulunup, 3 y›l hapis cezas›na çarpt›r›ld›. Ancak, yapt›¤› temyiz baflvurusu sonras› Pojaman fiinavatra kefaletle serbest b›rak›ld›. *** Ellidokuz yafl›ndaki eski baflbakan iktidardan devrildikten iki y›l sonra, Temmuz 2008’de yarg›lanmaya baflland›. Batan Erawan Vakf›’n›n borcuna karfl›l›k, baflkent Bang-
kok’un merkezinde ve 50 bin metrekare büyüklü¤ündeki bir
Tayland eski Baflbakan› Thaksin fiinavatra
arsaya 1995’te devlet ajans› taraf›ndan el konulmufl, 2003’te fiyat› indirildikten sonra, eflinin bu ar101
BD ARALIK 2008
say› 22,4 milyon ABD Dolar›’na sat›n almas›na Baflbakan fiinavatra yard›mc› olmufltu. Yak›nlar›n› koruyup kollayan, devletin alaca¤›na karfl›l›k el koydu¤u mal› mülkü efline düflük fiyatla satan baflbakan, yüce divan taraf›ndan iflte bu nedenle suçlu bulundu. *** haksin fiinavatra 81,5 milyon pounda ‹ngiltere’nin Premier Ligi tak›m› Manchester City hisselerinin yüzde 75’ini sat›n alarak, kulübün baflkan› durumuna gelmiflti. Kulübün flimdi onursal baflkan› olan telekom milyarderi fiinavatra’y› iktidardan deviren darbenin lideri, Thaksin’in iktidar› döneminde yolsuzluk ve politik nüfuzunu kötüye kullanman›n yayg›nlaflt›¤›n› söylüyor, eski liderin ve yak›nlar›n›n “ifllerini” araflt›rmak üzere özel bir birim kuruldu¤unu bildiriyordu. 2001-2006 y›llar› aras›nda Baflbakanl›k yapan Thaksin ise, kendisine karfl› politik amaçlarla düzenleme yap›ld›¤›n›, yüce di-
T
vandan adil bir yarg›lanma beklemedi¤ini ve o günlerde bulundu¤u ‹ngiltere’den siyasi s›¤›nma istemedi¤ini öne sürüyordu. Thaksin, ço¤unlu¤u ‹ngiltere’de olmak üzere 18 ay yurt d›fl›nda yaflad›ktan sonra, politik görüfllerine yak›n partilerin koalisyon hükümeti kurmas› üzerine, fiubat 2008’de Tayland’a dönüyordu. Bu arada Meclis eski Baflkan› Yongyut Tiyapairat da, 2007 seçiminde oy sat›n ald›¤› için suçlu bulunuyor ve 5 y›l politika yapmas› yasaklan›yordu. *** Hindistan, Çin, Kamboçya ve ökteki Güneydo¤u Asya ülkelerinin kültür ve gelenek etkilerinin aç›kça görüldü¤ü Tayland’da, yafll›lara büyük bir özen, yabanc›lara da yak›n ilgi gösterilir. Bu nedenle Tayland’dan “Tebessüm Ülkesi” diye söz edilmektedir. Olan biteni gözlemleyen yabanc›lar›n ise, tebessüm mü ettikleri, ya da “Vah vah” m› dedikleri bilinmemektedir.•
Küçük Mehmet, yüzüne maske süren annesini bir süre izledikten sonra merak etti¤i soruyu sordu: “Neden yüzüne o maskeyi sürüyorsun anne?” dedi. Annesi gülerek yan›tlad›: “Kendimi güzellefltirmek için” dedi. Annesini birkaç dakika sonra yüzündekileri silerken görünce Mehmet yine merakla sordu: “Ne oldu anne?” dedi. “Güzel olmaktan vaz m› geçtin?”• 102
HAYVANLARIN DÜNYASI Erdoğan Sakman
Alacado¤an yaflam alan›n› korur Havaalanlar›, insanlar›n a¤aç ve a¤açç›klardan tümüyle temizledikleri çok genifl düzlüklerdir. Bu alanlar içinde kesilmeden kalanlar, bir ya da çok y›ll›k otsu bitkilerdir. tsu bitkiler bu aç›k alanlarda, hayvanlar›n da hiç girmedi¤inden, iyi geliflir ve bol tohum verirler. Bu bolluk hem tarla farelerini hem tohum kargalar›n› çeker. Farelerin oldu¤u yerlere kuzgunlar ya da lefl kargalar›yla tohum ve zaman zaman yeflillik yemek için güvercinler gelirler. ‹nsanlar taraf›ndan otlar› zaman›nda hasat edilmedi¤i için genifl arazi, çekici bir tohum ambar› say›l›r. Besin bol olunca, yerde yuva yapan kargalar›n ve güvercinlerin de say›lar› artar. Uçaklar havalan›rken ya da inifle geçtiklerinde ürken karga ve güvercin sürüleri (deniz k›y›s›ndaki yerleflim yerlerinde mart›lar) gerek uçak pervanelerine
O
tak›larak gerek jet motorlar›n içlerine girerek uçaklar›n k›sa sürede yere çak›lmalar›na neden olurlar. Bu çok önemli sorunun çözülmesi için fareler ve kufllar zehirlenmifl, kimi zaman kufllar›n yuvalar›na ve farelerin yuva a¤›zlar›na yanm›fl ya¤lar konulmufltur. Bu önlemler çevrenin büyük ölçüde kirlenmesine yol açm›flt›r. Ayr›ca, zehirli fare ve kufllar› yiyen birçok hayvan da yaflamlar›n› yitirmifllerdir. Böylece sorunun do¤al yöntemlerle çözülmesi için yollar aranm›flt›r. Akla ilk gelen, özgür yaflamlar›nda farelerle, güvercinlerle hatta zaman zaman kargalarla beslenen y›rt›c› (kap›c›, al›c›) kufllard›r. Bunlar aras›nda afl›r› gürültüden en az korkan ve ür103
BD ARALIK 2008
say›daki karga ve güvercini avlayamaz. Al›c› do¤anlar›n say›lar› ço¤alt›l›p avlanan karga ve güvercin say›s› art›r›lsa bile, al›c› kufl say›s›, karga ve güvercinlerin hepsini temizlemeye yetmez. ünkü al›c› kufllar ayn› alanda yaflayamaz, egemenlik alan› yaratmak isterler ki bu birbirleriyle her an kavgal› olmak demektir. O halde havaalanlar› bu zararl›lardan nas›l koruncak? Gürültüye kolay al›flan alacado¤anlar havaalanlar› çevresinde ço¤alt›lmal›d›r. Buralar› o denli genifltir ki, her do¤an kendine rahat edebilece¤i bir egemenlik alan› kurabilir. Beslenmeleri için istedikleri kadar karga ve güvercin vard›r. Fakat havaalanlar›na as›l yararlar›, avlad›¤› hayvanlar
C ken do¤anlar büyük önem tafl›maktad›rlar. Do¤anlar içinde de en korkusuz olan› alacado¤and›r (Falco columbarius). orkusuzdur, ama bir jet motoruna girmek üzere olan karga ya da güvercin sürüsüne gelip onlara engel olacak kadar de¤il. Herfleyden önce bu denli gürültülü ortama giremez. Karga ya da güvercin sürüleri, uçak gürültüsünden nerede olduklar›n› ve ne yöne gideceklerini bilemezler. Gürültü yüzünden önderleriyle her türlü iletiflim kanallar› da çal›flmaz. Bu yüzden karmakar›fl›k uçar dururlar. O halde, alacado¤an ya da benzerlerinin havaalan›na yarar›,
K 104
alan üzerinde de¤il, çevresinde yerleflen karga ve güvercinleri avlamakt›r. Bu al›c› kufl, saatte yaklafl›k 350 kilometre yapabildi¤i için karga ya da güvercinlerin ondan kaç›p kurtulmalar› olanaks›zd›r. E¤er alacado¤an havaalan›na yak›n yerlerde bir karga ya da güvercin yakalarsa befl santimetre uzunlu¤undaki iflaret parma¤› t›rna¤›n› av›n kalbine de¤in gömer ve onun hemen ölmesini sa¤lar. Pençelerindeki b›çak t›rnaklara ek olarak, iç içe geçmifl pençe kiriflleri vard›r. Biri gerilerek pençe parmaklar›n› aç›p t›rna¤›n ava batmas›n› sa¤lar, öteki aç›larak parmaklar› biraraya toplar. Bunlar› do¤an bilerek yapar. Alacado¤an bu inan›lmaz yap›s›na karfl›n alana dadanm›fl çok
aras›na yayd›¤› ve verdi¤i korkudur. Bu korkuyla karga ve güvercinler, havaalan› üzerinde bile uçamazlar. Böyle olmakla birlikte havaalanlar› üzerinde kufl sürüleri zaman zaman görülür. Bunun nedeni, kufllar›n sürü yap›p büyük görünerek kendilerini koruyabileceklerini sanmalar›d›r. Bu, onlar›n genlerinde yaz›l›d›r. Hiçbir biçimde yok edilemez. Alacado¤an ve insan aras›ndaki bu yard›mlaflma uçak motorlar›na kufl zararlar›n› hemen hemen s›f›rlam›flt›r. Ara s›ra görülen kazalar, art›k uça¤› düflürecek denli ciddi de¤ildir; ancak en yak›n alana inmeye zorlar. O halde, insanlar›n problemlerini çözmek için do¤aya ters düflen yaklafl›mlar› de¤il, do¤ayla uyumlu olanlar› kullanmalar›nda büyük yararlar vard›r.•
Genç bir kad›n, kald›¤› otelin lüks odas›ndan f›rlarcas›na ç›kt› ve resepsiyona indi: “Bu ne rezalet böyle?” dedi. “Dün gece tam uykuya dalaca¤›m s›rada d›flar›dan birisi ‘Karpuuuz, karpuuuz’ diye ba¤›rmaya bafllad›.” Resepsiyondaki görevli, müflterinin sözlerinin bitmesini beklemeden özür diledi: “Ah han›mefendi, kurumumuz ad›na çok çok özür dilerim” dedi. “Bu sat›c›lar› kovmak için güvenlik elemanlar›m›z çok zorlan›yorlar...” Bu kez de müflteri, görevlinin sözlerini bitirmesini beklemedi ve daha bir sert ses tonuyla karfl›l›k verdi: “Ne münasebet efendim!” dedi. “Can›m öyle bir karpuz çekti; fakat ben afla¤› ininceye de¤in karpuzcu çekmifl gitmifl...”• 105
HEM NALINA HEM MIHINA
SUDOKU
Metin Atamer
Nükhet Alicikoğlu
Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin
Sevgi ba¤›
O
Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin
Yan›tlar 117’nci sayfam›zdad›r. 106
hafta a¤ustosun ikinci yar›s›yd›. Yaz sonu oldu¤u için, Ali Day›’n›n bahçede yap›lacak çok ifli vard›. Zaten söylenen söz çok do¤ruydu, “A¤ustos ay›n›n bir yar›s› yaz, öteki yar›s›ysa k›fl olur” derlerdi. Her y›l bu böyle olurdu. O y›l nisan ay›nda leylekler, köyün üzerinden geçip güneyden kuzeye do¤ru gitmifllerdi. Köyün
kuzeyinde küçük bir gölet vard›, kimi leylekler buraya inerlerdi, ötekilerse hiç durmadan geçerlerdi. Leylekler her y›l do¤duklar› yerlere giderler, yavrular›n› yaparlar, onlar› beslerler ve yaz sonunda uzun bir yolculukla geldikleri yere, yani güneye, Afrika’ya dönerlerdi. Sanki bu göç, k›fl›n bir habercisi olurdu. Ayn› tarihlerde, yükseklerde, güneyden kuzeye do¤ru bir 107
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
rüzgar eser, bir sonraki gün hava bir anda so¤urdu. Bu nedenle Ali Day› üstüne keçeden yele¤ini giyerdi. ›llard›r bahçeli evinde tek bafl›na yaflad›¤› için her gün ola¤an günlerden biri olur ve yap›lacak ifller de ola¤an ifllerden de¤iflik hiçbir fley olmazd›. Yaflam›nda eflinden sonra bir durgunluk yaflanmaktayd›. Çocuklar›n› büyütüp köyden uçurduktan sonra, yanl›z yaflamak yaflam›n›n bir parças›yd›. O gün gökyüzüne bakt›. Yükseklerde güneyden esen bir rüzgar vard›. “Bugün” dedi kendi kendine, “Kesinlikle leylekler göç eder.” Yaz boyunca yöreye yak›n yerde yuva kuran leylekler, köyün çevresinde yiyecek ararlard›. Özellikle ürün kalkt›ktan sonra, tarla pullukla alt üst edildi¤inde, uzun bacaklar›yla leylekler pullu¤un peflinde yürürler, çelik kepçenin çevirdi¤i topra¤›n içinden kesinlikle yuvadaki yavrular›na götürecek birkaç solucan ya da larva yakalarlard›. Köylü onlar›n arkadafl› ya da besin haznesiydi. Köylüden kaçmazlar, onlarla birlikte tarlada yürürlerdi. Ali Day›’n›n büyük bahçesinde bir de küçük sulak köflesi vard› ki, leylekler oraya s›kça gelir çamuru kar›flt›r›rlard›. Bahçedeki keson kuyunun bafl›nda bir em-
Y
108
mebasma tulumba bulunur, genelde bahçe ifllerinde kulland›¤› suyu buradan çeker, artan su ak›p bu göleti doldururdu. Bahçedeki kümes havanlar› da buradan yararlan›rd›. Ali Day› o akflam bahçenin çevresini iyice denetlemek istedi. Çitlerin sa¤lam olmas› gerekiyordu; çünkü kimi geceler, aç hayvanlar kümese dadan›p tavuk çalmaya kalkard›. Karabafl buna pek izin vermezdi; ama bu da bir baflka riskti. Ali Day›, bahçenin uzak köflesinde bir k›p›rdanma duyumsad›. Elindeki sopayla o tarafa do¤ru yöneldi. Bahçede iki eriflkin, bir de uçmaya çal›fl›p baflaramayan yavru bir leylek durmaktayd›. B›raksa gece hayvanlara yem olaca¤›n› düflünerek elindeki sopay› b›rak›p yavrunun yan›na yavaflça yaklaflt›. Yavru leyle¤in açt›¤› kanatlar›n kendisini tafl›mad›¤› aç›kça belliydi. Her iki eriflkin leylek olay› uzaktan seyretmekteydi. li Day›, yele¤ini ç›kararak yavrunun üstüne att› ve yavruyu kuca¤›na ald›. Kanat tüylerine bakt›. Henüz tam oluflmam›flt›. Yoksa bu yavru uçabilecek büyüklü¤e gelmiflti. Yavruyu özenle eve getirdi. Evin giriflinde leyle¤e yer yapt› ve uçup gitmemesi için kanatlar›n› özenle ba¤lad›. Leyleklerin yiyebilece¤i türde bir bulamaç› bir kaba, bir baflka kabaysa su
A
koydu. Daha önce hiç leylek beslememiflti ve konuya temkinli yaklaflmay› düflündü. rtesi sabah bahçeye ç›kt›, evinin çat›s›nda üstünde iki yetiflkin leylek durmaktayd›. Leylekler yavrular›n›n içeride oldu¤unu bildikleri için orada bekliyorlard›. Daha ne kadar bekleyeceklerdi bilinmezdi; çünkü bir iki güne de¤in göç bafllayacakt›. Bu nedenle Ali Day› bu yavruyla ne yapaca¤›n› düflünüyordu. Tüm gün tarlalarda dolaflarak eflilen yerlerde solucan arad›. Toplad›klar›n› bir kase içinde çamurlu suyla doldurdu. Bir anda yavru leyle¤in sorumlulu¤unu üzerine alm›flt›. Ertesi gün daha bir azimle tarlalara do¤ru yürüdü, traktörlerin arkas›ndan kofltu, bulabildi¤i denli böce¤i torbas›na doldurdu. “Dönüfl zaman›na yetifltirebilirmiyim?” diye çaba harcamaktayd›. Bir sonraki gün sabah erkenden d›flar› ç›kt›. Evin çat›s›na bakt›; fakat iki eriflkin leylek bacan›n üstünde yoktu. Akflama de¤in bekledi; ama yetiflkin leylekler ortada görünmedi. Akflamüstü havada çoflkulu
E
bir flölen vard›. Gökyüzünde binlerce leylek güneye do¤ru, zaman zaman daireler çizerek, yükselip yollar›na devam ediyorlard›. Ali Day›, yavruyu bu çoflkuya yetifltirememiflti. Çok üzüldü. Bir tafl›n üstüne oturdu, ne yapmas› gerekti¤ini düflündü. Hemen yavru leylek için bahçede tahtadan bir kafes yapt›. Yavruyu bu kümese tafl›d›. Her gün onun için yiyecek arad›. Günler çok çabuk geçti. Yavru leyle¤in uçmak için kanatlar› geliflti, kümes içinde yerden kalk›fl provalar› yapmaya bafllad›. K›fl aylar› da ›l›man geçmeye bafllam›fl, Ali Day›’n›n leylekle olan ba¤› daha da artm›flt›. Kümesine girdi¤inde yavru leylek kendisine yaklafl›p yiyece¤ini elinden al›yordu. Havalar so¤uk oldu¤unda da evin iç bölümüne al›p leyle¤in orada kalmas›n› sa¤l›yordu Ali Day›... Eflini yitirdi¤inden buyana ilk kez böyle bir konuda yaflam›n›n biçimi de¤iflmiflti. Bir leylek yaflam›na girmifl, gözleriyle birbirlerini anlar duruma gelmifllerdi. Mart aylar›n›n ortalar›nda yine güney rüzgarlar› esmeye bafllad›. Ali Day› öteki leyleklerden ay›rabilmek için, yavru leyle¤in bile¤ine k›rm›z› boncuklardan bir halka 109
BD ARALIK 2008
geçirdi. Bugünler leyleklerin gelifl göçlerinin bafllad›¤› günlerdi. Güneflli bir günde leyle¤in kümesinin kap›s›n› aç›p onu d›flar› tafl›d›. Yavru leylek birkaç denemeden sonra, kanat ç›rpt› ve havaland›. Art›k uçabiliyordu. Biraz havada doland›ktan sonra, tekrar kümesin oldu¤u yere kondu. Bunu birkaç kez yapt›. Ali Day› hem yavru leyle¤in art›k uçup gitmesini istiyor hem de o denli al›flt›¤› hayvan›n gitmesine gönlü raz› olmuyordu. Bu ikilem içinde o akflam kümesin kap›s›n› kapat›p uykuya dald›. Sabah erkenden kalk›p kümesin kap›s›n› açmak için kofltu. Gökyüzünde binlerce leylek uçuyordu. “Tamam” dedi kendi kendine, “Gün bugündür yavruyu uçurmam gerekir.” Koflarak kümesin kap›s›n› açt›. ‹ki eliyle havalanmas› için iflaret yapt›. Yavru leylek havaland›, kanat ç›rparak daireler çizmeye bafl-
lad›. Yükseldikçe yükselmekteydi leylek... Ali Day›, onu izlemeye çal›flt›, aya¤›ndaki k›rm›z› halkay› kaybedinceye de¤in ona bakt›. O gün akflama de¤in hiçbir ifl yapmad›. Hem sevinçli hem hüzünlüydü. “Do¤an›n yasas›na karfl› gelmemek gerekir” diye düflündü, zaten leyle¤in bir kümeste yaflamas› denli saçma bir fley yoktu. Fakat yaflam›na girmifl bir canl›y› özleyece¤ini de düflündü. Aradan birkaç gün geçti. Bir sabah, tahta kafl›klar›n birbirine çarpmas› gibi bir sesle yata¤›ndan s›çrad›. Bahçeye kofltu. Sa¤a sola bak›n›rken gözü evin çat›s›na tak›ld›. ‹ki leylek evin bacas›na yuva için çöp getirmekteydiler. Onlar› uzun süre seyretti. Leyleklere dikkatle bak›nca bir fleyin ay›rd›na vard›: Leyleklerin birinin aya¤›nda k›rm›z› bir boncuk halkas› vard›.• MetinAtamer@butundunya.com.tr
‹talya’da konferanslar veren bir Amerikal› hukukçuya, bir ö¤renci, duydu¤unun do¤ru olup olmad›¤›n› sordu: “Amerika’da kald›r›mda düflen bir kifli belediyeden çok yüklü bir tazminat alabilirmifl” dedi. “Bu do¤ru mu?” Hukukçu biraz düflündükten sonra yan›t verdi: “Yerine göre do¤ru olabilir” dedi. Sonra da soru sahibine kendisi bir soru sordu: “Demek Amerika’ya gidip hukuk okumak ve sonra da avukat olmak istiyorsunuz?” Soruyu soran genç birden heyecanland› ve as›l amac›n› aç›klad›: “Hay›r, hay›r” dedi. “Amerika’ya gidip kald›r›mda düflmek istiyorum.”• 110
‹STEME ADRES‹: BAK‹ SODAN ORAM‹RAL KEMAL KAYACAN SOK. 6/18 GÖZTEPE, KADIKÖY, ‹STANBUL (0 216) 386 0719 (0 532) 285 0512 bakisodan@ttmail.com
‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver
Sobam›z› yakt›k ünlerdir ‹stanbul’un üstüne adeta gri bir tavan gibi çöken bulutlardan boflanan sa¤anak biçiminde ya¤mur ve havan›n birden so¤umas› yaz aylar› boyunca servis masas› gibi kulland›¤›m›z demir döküm sobam›z› art›k as›l ifllevine geri döndürmemiz gerekti¤ini an›msat›yordu bize... Oysa ana evimizin en önemli simgelerinden biri olan bu “yaflayan eflyan›n” sezon aç›l›fl›n› yapmadan önce baca, boru, içinin temizli¤i vs. ifllemleri de tamamlamam›z gerekiyordu. Soba için yaflayan eflya demem sizlere ilginç gelmifl olabilir. Çocuklu¤umdan bafllayarak yaflam›m›n neredeyse tümü sobal› evlerde geçti¤inden içinde ç›t›r ç›t›r yanan odunlar›n, kor biçimindeki kömürlerin insan› saran o tatl› s›cakl›¤› yayd›¤› sobalar› hep ailenin bir üyesi gibi görmüflümdür. Bizimle birlikte yaflarlar çünkü... Eski dostumuzu yeniden çal›fl›r duruma getirmek o kadar kolay de¤ildi. Pencere kenar›ndaki divanda battaniyeye sar›lm›fl ola-
G
112
rak oturup bu fliddetli sa¤anakta bahçedeki kedi yavrular›n›n nereye kaçt›¤›n› merak eden kardeflim ve anneme yak›n aflç›l›k hüneriyle mutfakta enfes bir sebze çorbas› piflirmekte olan ablam›n da yard›m›n› almak zorundayd›m. Geçen k›fltan kalan kuru mefle odunlar›yla sobay› yak›p bu ya¤murlu ve so¤uk havada karfl›s›nda çaylar›m›z› yudumlaman›n ne denli keyifli olaca¤›n› hepimiz biliyorduk. Bunun için de öncelikle bacay› kurmam›z gerekiyordu. ‹lk ifl olarak arka bahçedeki otlar›n aras›nda duran ve çürümeye yüz tutmufl bir tahta merdivenle çat›ya ç›kt›m. Ablam dahil evde kim varsa sanki her an düflecekmiflim de onlar beni tutacaklarm›fl gibi kollar›n› açm›fl olarak afla¤›da bekliyorlard›. Baca borular›n› tellerle çat›ya ba¤lay›p k›fl›n deli rüzgarlar›na karfl› sabitlemeye çabalarken bir fley dikkatimi çekti: Yerden topu topu üç metre yükselmiflken bile görünen manzara de¤iflmifl, çevredeki a¤açlar, karfl› mahalledeki evler, afla¤›daki bostan, Bo¤az’dan ge113
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
çen gemiler daha bir genifl, daha bir ayr›nt›l›, daha bir yak›n görünmeye bafllam›fllard›. iderek alçalan gri bulutlar yeni bir ya¤murun bast›raca¤›n›n haberciydi. Dert etmedim. Ne de olsa az sonra ç›t›r ç›t›r yanan soban›n karfl›s›nda olacakt›m. Bir ara bahçenin en yüksek a¤ac› olan ve y›llar önce anneannemin dikti¤i dutun üstünde so¤u¤a, ya¤mura, rüzgara, kara, tipiye karfl› korunakl›, tek kiflilik, camdan bir evim olsayd›, kimi günler, hatta geceler orada yaflasayd›m diye düflünmekten kendimi alamad›m. fiöyle bir gözünüzün önünde canland›r›n: Bir a¤ac›n tepesinde konumlanm›fl, ya¤mur, rüzgar, so¤uk geçirmeyen, içi yumuflac›k minderler, hatta s›cac›k yorganlarla kapl›, camdan dev bir kufl yuvas›nda yafl›yorsunuz. Yatt›¤›n›z yerde esen lodos ve poyrazla sal›n›rken manzaraya karfl› keyif yap›yor, okuyor, uyuyor, uyan›p kedi yavrular› gibi geriniyor, bir süre afla¤›lar› seyredip sonra yine uyuyorsunuz. Bundan büyük bir zevk olabilir mi? Asl›nda çocuklu¤umdan buyana hiç de¤iflmeyen düflümdür o a¤açtaki yuvada yaflamak... Bu nedenle flimdi yaln›zca yavrulayan kediler için bir s›¤›nak olan tavanaram›zdaki küçük, bas›k odaya y›llar önce s›¤›nm›fl
G
114
olan yoksul kad›n› ve minik o¤lunu hep k›skanm›flt›m. Çünkü onlar yatt›klar› yerden küçük çat› penceresine do¤ru bakt›klar›nda a¤açlar›n üst dallar›yla ayn› hizada olduklar›n› görüyorlard›. Do¤al olarak geç saatlere de¤in çal›flan flehir hatlar› vapurlar›n› ve gecenin karanl›¤› içinden adeta yüzen ›fl›kl› kentler gibi geçen koca koca gemileri bizden daha iyi izleyebiliyorlard›. Yüksekçe ve bol a¤açl› bir tepenin üstüne kurulmufl olan küçük bahçeli evimiz son derece iç aç›c› bir manzaraya sahip olsa da s›rf üç metre daha yüksekte yaflad›klar› için o iki yoksul insan›n yerinde olmak isterdim. So¤uk bir gecede kap›m›za gelip aç›kça tavanaram›za s›¤›nma iste¤inde bulunmufllar, annem de durumlar›na üzülüp orada bar›nmalar›na izin vermiflti. eli deli esen sert karayel ve poyraz rüzgarlar›yla buz kesen k›fl gecelerinde bu ana o¤lun tavanaras›nda yaflarken ç›kartt›klar› minik t›k›rt›lar›n çocukluk uykular›mda yans›y›fl›n› hayal meyal an›msar›m. Annem özellikle onlar› düflünerek böyle so¤uk gecelerde sobam›za her zamankinden fazla kok kömürü at›p hemen üstümüzde bar›nan bu yaflam yorgunu insanlar›n biraz daha fazla ›s›nmas›n› sa¤lard›. Zaten verdi¤imiz flilteleri tavanaras›nda he-
D
men sobam›z›n üstüne denk gelen tarafa seriyorlard› gece yatarken... Sobam›z›n s›cakl›¤› tavan tahtalar› aras›ndan onlara ulaflt›¤› halde çok so¤uk günlerde o küçük mekan› ›s›tmak için ayr›ca bir mangal yakarlard›. nnem onlara yemek piflirmeleri için bir gaz oca¤›, sular›n› koymalar› için de büyükçe bir toprak küp arma¤an etmiflti. Bir gece yar›s› uyku sersemi olan çocuk o su küpüne çarp›p devirince tüm su tavan tahtalar› aras›ndan afla¤›ya benim yata¤›ma dökülmüfl ve gecenin geri kalan bölümünü annemin iyice harlad›¤› soban›n yan›ndaki pöstekinin üstünde, battaniyeye sar›lm›fl olarak geçirmifltim. Y›llar sonra flimdi orada yavru kedilerin viyaklamalar› duyuluyor. Bir de kimi geceler tavan tahtalar›n›n aras›nda ne oldu¤unu y›llard›r anlayamad›¤›m›z garip gürültüler kopuveriyor. Belki de hiç bilmedi¤imiz ve bugüne de¤in bize hiç görünmemeyi baflaran bir baflka varl›k ya da varl›klar yafl›yordur orada... Ana, o¤ul ayr›ld›ktan y›llar sonra ilk gençlik ça¤lar›-
A
m›zda o tavanaras› arkadafllar›m›zla evdekilerden gizli ilk sigaralar›m›z› içti¤imiz, ay›p dergilerin fotograflar›na bakt›¤›m›z mahrem mekan›m›z oluvermiflti. Keflke o zamanlar bu heyecanlar› paylaflt›¤›m›z arkadafllar›m›zla hiç de¤ilse birkaç gece a¤aç dallar› aras›ndan Bo¤az’dan geçen gemileri gören o yar› lofl çat› odas›nda kalsayd›k. En az›ndan o zamanlar bir türlü gerçeklefltiremedi¤imiz ›ss›z bir adada kamp yapma düflümüz yerine unutamayaca¤›m›z bir tavanaras› maceras› yaflam›fl olurduk. Borular› iyice sabitleyip hep birlikte içeri girdikten sonra geçen bahar budatt›¤›m›z ceviz, çam, defne a¤açlar›n›n dallar›ndan haz›rlay›p kömürlükte saklad›¤›m›z odunlarla sobay› yakt›k. Odaya dolan reçine kokusu ve ç›t›rt› seslerinden ilk tutuflanlar›n her zamanki gibi çam dallar› oldu¤u anlafl›l›yordu. Ard›ndan daha güçlü çat›rt›lar ve mentolsü kokular›yla defne dallar›, en sonunda da tuhaf bir h›fl›rt›yla içlerinde hâlâ bir miktar nem korumufl olan ceviz dallar› yanmaya bafllad›. Demli¤i haz›rlay›p soban›n üstüne oturturken pencereden d›flar› bir göz att›¤›mda karfl›laflt›¤›m man115
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
zara böyle kötü havalarda s›¤›n›labilecek s›cak bir odan›n ve yanlar›nda bulunmaktan huzur duyulacak birkaç insan›n varl›¤›n›n ne denli önemli oldu¤unu vurguluyordu adeta... acadan ç›kan dumanlar rüzgar›n etkisiyle gö¤e do¤ru savrulurken, mart›lar panik halinde alçaktan uçufluyor, Bo¤az’›n sular› griden, koyu griye dönüflüyor, ya¤mur taneleri giderek artan bir fliddetle camlara vuruyorlard›. Ablam çorbay› b›rakm›fl, soban›n üstünde piflirece¤i tepsi böre¤ini haz›rlamaya giriflmiflti. O gri ve so¤uk havan›n üzerimizde yaratt›¤› karamsarl›k yok olmufl, yerini içimize dolan bir iyimserlik duygusuna b›rakm›flt›. Bunda sobay› yakmam›z›n üzerinden henüz yirmi dakika bile geçmeden insan›n tenini okflayan o tatl› ›s›n›n odam›za yay›lmas›n›n etkisi büyüktü. Tavanaras›ndan gelen t›k›rt›larsa ya¤murdan kaçan kedi yavrular›n›n oraya s›¤›nd›klar›n›n iflaretiydi. Az sonra olacaklar› ad›m›z gibi biliyorduk: Yavrular bir süre birbirlerine sokulup uyuyacaklar, ard›ndan keyifleri yerine gelip, bo¤uflmaya bafllayacak ve tavanaras›ndaki tozu topra¤› tepemize indireceklerdi. Sorun de¤ildi. Kediciklerin ya¤murdan, yafltan korunuyor olmalar› daha önemliydi kardeflim için... Benimse bir an önce so¤uk k›fl
B
116
günlerinin en yak›n dostu olan içi suni kürkle kapl›, yumuflac›k potinlerimi ve kimseye kapt›rmad›¤›m soba yan› minderimi dolaplardan ç›kartmam gerekiyor. Do¤rusunu söylemek gerekirse k›fl mevsimi onlarla daha güzel geçiyor. Çat›dan inen ya¤mur sular›n›n bahçe tafllar›nda yaratt›¤› fl›r›lt› giderek bir ninni gibi gelirken divanda oturdu¤um yerde göz kapaklar›m a¤›rlaflmaya bafllad›. fiiddetlenen sa¤anakla birlikte d›flar›da görüfl azald›¤› için Bo¤az’dan geçen gemiler düdüklerini öttürmeye bafllad›lar. ‹çim geçmifl olacak. Yine de sobada kaynamaya bafllayan çaydanl›ktaki suyun fl›ng›rt›s›n›, ya¤mur tanelerinin camlara vuran sesini ve gemilerin düdüklerini bu tatl› iç geçmesinin etkisindeyken rahatl›kla duyabiliyordum. üflümde Bo¤az’a bakan bir tepedeki dev ç›nar a¤ac›n›n üstüne kurulmufl, camdan küre biçimindeki bir kufl yuvas›n›n içinde s›cac›k yorganlara sar›lm›fl olarak gittikçe fliddetlenen f›rt›nan›n savurdu¤u dallar› ve birer oyuncakm›fl gibi elimin alt›ndan geçen flilepleri, yolcu vapurlar›n› seyrediyordum. Birden ablam›n hayk›r›fl›yla uyand›m: “Aaaaa... Gazeteye dald›m az kals›n börek yanacakt›.” Telaflla f›rlay›p kuzinenin genifl gözüne koydu¤u böre¤i çe-
D
virmek için soban›n kapa¤›n› açt›. Odaya mis gibi bir börek kokusu yay›ld›. Kardeflim tembel gözlerle “Çay› sen mi demlersin, yoksa ben mi?” dercesine bana bak›yordu. Mahmur durumumdan bende umut olmad›¤›n› anlam›fl olacak ki kalk›p demledi. Odaya bu kez mis gibi bir çay kokusu yay›ld›. Böre¤in öteki yan›n›n da tam olarak piflmesi
ve çay›n bardaklara doldurulacak duruma gelmesi için en az bir on dakika daha geçmesi gerek. Gözlerim yeniden a¤›rlafl›p içim geçerken bu yaflad›klar›m› sizlere yazmam gerekti¤ini düflündüm. Ya¤murun, soban›n, çay›n, böre¤in keyfini iyice ç›kartt›ktan sonra elbette...• yazar.unver@gmail.com
Barmen, masalardan birine oturan fl›k giyimli bir kifliye ne içmek istedi¤ini sordu. “Tüm yaflam›m boyunca gençli¤imde yaln›zca bir kez alkol ald›m ve hiç sevmedim” dedi. “O günden bugüne de¤in de, y›llarca a¤z›ma tek yudum alkol de¤dirmifl de¤ilim...” Barmen, fl›k giyimli müflterisinin bu yan›t› karfl›s›nda flafl›rd›¤›n› belli etmemeye çal›flt› ve cebinden sigara paketini ç›kard›, özenle açt› ve bir sigara ikram etmek istedi. fi›k giyimli müflteri, sigaray› da geri çevirdi: “Tüm yaflam›m boyunca gençli¤imde yaln›zca bir kez sigara içtim ve hiç sevmedim” dedi. “O günden bugüne de¤in de, y›llarca a¤z›ma tek sigara de¤dirmifl de¤ilim...” Barmen ne yapaca¤›n› bilemez bir durumda beklerken, fl›k giyimli adam bara neden geldi¤ini de aç›klad›: “O¤lumla sözlefltik, burada buluflmay› kararlaflt›rd›k” dedi. “Onu bekliyorum...” Barmen hafifçe gülümseyerek karfl›l›k verdi: “O¤lunuzla m›?” dedi ve ekledi: “Hiç kuflkum yok, tüm yaflam›n›zda sahip oldu¤unuz tek o¤lunuzla, elbette...”• “Sudoku”nun Yan›tlar›
Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin
Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin
117
ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz
1001 Güzel Söz Derleyen: Halil Can E⁄ER bir örssen kendini sabit tut, e¤er bir çekiçsen zaman›nda vur. G. Herbert DERS al›nm›fl baflar›zl›k baflar› demektir. S. Forlayn GÖZLER‹ görmeyenlerin ülkesinde, tek gözlü insan kral olur. Desiderius Erasmus BÖCEK olmay› kabullenenler, ezilince flikayet etmemelidirler. F. Schiller DUDAKLARIN söylemekten çekindi¤ini gözler hayk›r›r. W. Hurry PASLANACA⁄IMIZA y›pranal›m. R. Comberlang KEND‹N‹ZE gülebildi¤iniz ilk gün büyümeye bafllars›n›z. Ethel Barrymore B‹RÇOK gerçek vardır, herkese söylenemeyece¤i gibi her zaman da a¤za alınmazlar. Voltaire 118
AKILLI olmak bir fley de¤ildir, önemli olan akl› kullanabilmektir. Descartes B‹R yengece, do¤ru yürümesini hiçbir zaman ö¤retemezsiniz. Aristophanes AMACIMIZ, olanaks›z› olanakl›, olanakl›y› kolay, kolay› da zarif ve zevkli yapman›n yollar›n› bulmakt›r. Dr. Feldenkrais MUTLULUK, üzüntü, keder, sevinç bulafl›c› fleylerdir. Alain DO⁄A hiçbir zaman bizi aldatmaz, birbirlerini aldatan her zaman insanlard›r. J. J. Rousseau NAMUSLU birisini aldatmak denli kolay bir fley yoktur. La Fontaine DÜRÜST olmayan bir insanla ifle bafllamak, sonu gelmeyecek ya da kötü bitecek bir yola çıkmak demektir. Montesquieu
MARS’TA... Üçüncü Bölüm onunda büyük gün gelip çatm›flt›. Çok k›sa bir e¤itim f›rt›nas›n›n peflinden Mars’a gidiyordum. ‹nan›lmaz olmas›na ra¤men mant›kl› düflününce bilimin s›n›rlar›n› küçümsemedi¤iniz müddetçe bu yolculuk da olas› idi. Demifltim ya, bedenim falan burada kalacak, ama görüntüm ve alg› s›n›rlar›m yola ç›kacakt›. Sa¤olas›n kuantum fizi¤i... Me¤er dünya neler üzerinde çal›fl›yormufl da bizim haberimiz olmuyormufl. Birkaç yüz y›l evvel birine insanlar›n bir metal y›¤›n›na girip kufllar gibi uçabilece¤i veya ellerindeki minicik bir ayg›tla dünyan›n öbür taraf›ndaki insanla konuflabilece¤i, hatta onu görebilece¤i söylense ne olurdu acaba? Ya engizisyonda al›rd› solu¤u ya da t›marhane-
S
de... fiimdi de durum ayn›yd›. “Teknoloji” denen sihir, nerdeyse herfleye muktedirdi. Beni kap›p yeni bir odaya götürdüler. Burada Steven Spielberg’in bilim kurgu filmlerinin setlerini and›ran, abuk sabuk bir y›¤›n alet edevat vard›. Ben diyeyim bir milyon tane, siz deyin befl trilyon. Sayamad›ktan sonra hepsi ayn›... Her birinin bafl›nda da bir bilim insan› vard›. Çinli çocuk Leong ve Amerikal› siyah kad›n Alice diflçi koltu¤unu and›ran yerlerde yatar vaziyette bana bak›yorlard›. Beni de yat›rd›lar. Koluma ve bafl›ma ba¤lad›klar› aletler masalardaki ibreleri oynat›verdiler. Beyaz ve sar› önlüklü bilimciler teker teker herfleyin yolunda gitti¤ini bildirdiler ve ifllem bafllad›. Gözlerimi kapat›p nefesimi tuttum. Ne olacaksa olacakt›. 119
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
Böyle bir test için neredeyse herfleye haz›rd›m. Birkaç saniye geçti geçmedi ince bir v›nlama duydum. Çok uzaktan geliyordu. afl›m dönmeye bafllad›. Sanki koca bir flifle içki içmiflim veya bir avuç bafla¤r›s› ilac› alm›fl›m gibi hissettim. Hafif bir mide bulant›s›, göz kararmas› derken kulaklar›mda bir patlama hissettim. Bunun olaca¤› daha önce söylenmiflti. Yine
B
de korkudan küçük dilimi yutacak hale geldim. Gözlerim toptan karard› ve aç›ld›. Sanki art arda dizilmifl camlar›n arkas›ndan bak›yormuflum gibi bir görüntü ile karfl›laflt›m. Bundan sonras›n› akl›mda kald›¤› kadar›yla k›saca anlatmaya çal›flaca¤›m. Aç›k bir alanda, tafllar, kayalar arkas›nda küçük ›fl›klar p›r›ld›yordu. Sürekli yer de¤ifltiren küçük ›fl›klar... Ayn› Edwin Aldrin’in Apollo 11 modülünde gör120
dü¤ünü söyledi¤i gibi küçük beyaz ›fl›klar... Veya ben öyle olmas›n› arzu ediyordum. Gözlerimi bu garip ›fl›klar› görebilmeye al›flt›rmaya çal›flt›m. Öyle yapt›m olmad›, böyle yapt›m olmad›. Sanki gözleri çok bozuk olan birinin gözlü¤ünü takm›fl›m da ortal›¤› izlemeye çal›fl›yordum. Bu da midemi daha da kötü yap›yordu. Birden bütün bu kargaflan›n aras›nda bir insan silüeti görür gibi oldum. Gelip gelip giden bir silüet... Eski uzay filmlerindeki sahneler gibi iliflki kurmaya çal›flt›m: “Merhaba. Bar›fl için geldim.” Bu laflar› söylerken gayet ciddiydim; ama hemen arkas›ndan ne kadar komik durumda oldu¤umu düflündüm. Yapt›¤›m ifle konsantre olmaya çal›flt›m. Hayret, gayet kendimde idim. Hâlâ, sulu, hâlâ merakl› ve hâlâ h›rsl›... Tekrar ettim: “Merhaba. Bar›fl için geldim.” “Merhaba.” O da nesi? Yan›t geldi. Yan›t geldi; ama çok tan›d›k bir ses ile geldi. Benim sesimle... Demek söylediklerim yank› yapt›. “Benim ad›m Ali Murat” dedim. O s›rada söyleyecek baflka bir laf akl›ma gelmedi. “Merhaba Ali Murat.” Vaay, demek yank› de¤il. Görüntü tekrar belirdi. Karfl›mda tan›d›k biri vard›. Ben... Gözlerim faltafl› gibi aç›l›verdi. Karfl›mdaki ben, ayna gibi davran›p benim hareketlerimi tekrar edece¤ine, yavafl sal›-
n›mlarla bana bak›p duruyordu. “Sen ben misin?” dedim. “Hay›r.” “Nas›l konufluyorsun benimle?” “Senin görüntünü ve sesini kullan›yorum. Senin alg›lama yapan duyular›n beni hissedemez, duyamaz, göremez.” “Yani X ›fl›nlar› veya elektrik ak›m› gibi mi?” “Öyle de diyebilirsin.” “Ama nas›l oluyor da benimle konuflabiliyorsun? Nereden biliyorsun dilimi falan?” “Bu çok basit. Senin beyin içeri¤ini aynen kullanabilirim.” “Kimsin sen?” “Uzayda yaflad›¤›n› düflündü¤ünüz ve arad›¤›n›z yarat›klardan biri...” “Bize benziyor musunuz?” “Hay›r.” “Yani eliniz, kolunuz kafan›z falan var m›?” “Hay›r.” “Neye benziyorsunuz?” “Hiçbir fleye...” “Kat›, s›v›, gaz falan? Nesiniz?” “Hiçbiri. Çok boyutlu bir dalga olarak düflünebilirsiniz.” “Yani hiçbir flekilde sizi göremem mi?” “Hiçbir flekilde demedim. fiimdi senin fiziksel altyap›na adapte oluyorum, böylece iletiflim kurabiliyorum.” “Mars’ta senin gibi çok var m›?” “Mars’ta bulunmak zorunda de¤iliz ki... Evrenin her yan›nda olabiliriz.” “Ya bizim dünyam›zda?”
“Tabii ki...” “Sizi gören oldu mu hiç?” “Tabii ki...” “Eee?” “Ya ‘Hayalet’, ‘Hortlak’ diyorlar, ya da ne oldu¤unu anlam›yorlar.” “Yani onlara da görünüyor musunuz?” “Görünmek de¤il, onlar›n görüntüsünü, sesini ve di¤er fiziksel yap›lar›n› oluflturuyoruz.” Yaflad›klar›m inan›lmazd›. Mide bulant›m›n yerini heyecan ve kalp çarp›nt›lar› alm›flt›.
“U
zayl›” dedi¤imiz yarat›k, benim özelliklerimi ve bilgimi kullanarak tertemiz konuflabiliyordu benimle... Üstelik benim ses tonumla ve aksan›mla... Herfley biraz fazla basit olufluyordu; ama do¤ada birçok fley de basit de¤il miydi? Vücudumuzun herhangi bir parças› kesildi¤inde yaray› iyilefltiren basit hücreler devasa fabrikala121
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
r›n bile yapamad›klar›n› t›k›r t›k›r yapm›yorlar m›? “Pekala, bana söyler misin, nas›l bir medeniyete sahipsiniz?” “Bizim bir medeniyetimiz yok. Biz do¤al bir yaflam içindeyiz.” “Nas›l yani, flehirleriniz, evleriniz, uçaklar›n›z ve teknolojiniz yok mu?” “Hay›r. Anlatamad›m san›r›m. Biz sizin anlad›¤›n›z bir boyutta de¤iliz. Dalga boylarm›z bile sizinkilerle örtüflmez.” “Pekala, neden benimle ilifl-
ki kurdun?” “Ben de¤il, siz bizimle iliflki kurmaya çal›fl›yorsunuz.” Birden bir patlama duyuldu. Kulaklar›m› sa¤›r edercesine güçlü bir sesti bu. Yerimde sars›ld›m. Görüntüler geldi ve gitti. Bafl›m döndü ve kendimi kaybettim. Hepsi bu kadar. Gözlerimi açt›¤›mda yan›mda dört befl doktor bilmedi¤im bir dilde konufluyorlard›. Uyand›¤›m› görüp sustular. ‹çlerinden en iri yar› olan› aksanl› bir ‹ngilizce ile hat›r›m› sordu. ‹yi oldu¤umu sadece biraz mide 122
bulant›m›n kald›¤›n› söyledim. “Deney baflar›yla tamamland›” dedi bir baflkas›. “Nas›l?” “Alice ve Leong’un altyap›lar› ile seninle iliflki kurmay› baflard› uzayl› dostumuz.” “Daha önce bunu denemifl miydiniz?” “Evet bu ikinci. Bir öncekinden istedi¤imiz neticeyi alamam›flt›k.” “Gördüklerimi anlatmam› ister misiniz?” “Gerek yok. Hepsi kaydedildi. Ayr›ca sizin bir süre daha dinlenmeniz gerekli.” Bunu söyleyip baflucumdaki bir aleti çal›flt›rd›. ‹çim geçti ve uyuyakald›m. Tekrar uyand›¤›mda bir süre gözlerimi açmad›m. Yan›mda konuflulanlar› dinlemeye bafllad›m.
“U
yand›¤›nda belle¤inin bir k›sm›n› sildi¤imizin fark›na varmayacak” diye bir cümle duyunca iyice dost düflman dinler hale geliverdim. Neyi hat›rlamayacakt›m ki? Herfleyi hat›rl›yordum. Her bir detay akl›mdayd›. Bir süre daha yat›p sonra yeni uyanm›fl numaras› yaparak gözlerimi açt›m. “Uyuyakald›n›z” dedi doktorlardan biri. Uykunuzda neler gördü¤ünüzü hat›rl›yor musunuz? “Hay›r” deyiverdim. Böyle yaparsam kendimi korumufl olaca¤›m diye düflündüm.
“Hiçbir fley hat›rlam›yorum.” “Ah evet, sizi bir deney için ça¤›rm›flt›k; ama san›r›m o deney yap›lamayacak ve sizi ülkenize geri götürece¤iz. Teknik bir sorun oldu da...” “Üzüldüm” dedim. Uçakta Henry yan›mdaki koltukta dalg›n dalg›n elindeki dergiyi inceliyordu. “Biliyor musun” dedim, “Ne oldu¤unu hiç anlamad›m. Bir deney yap›lacak diye ça¤›rd›n›z; ama ben hiçbir fley hat›rlam›yorum.” Henry güldü. Birkaç saniye gözlerimin içine bakt›. “Tamam” dedi, “Bana numara yapmak zorunda de¤ilsin. Herfleyi hat›rlad›¤›n› biliyorum.” “A... Ama ben gerçekten...” “Tamam” dedi Henry. Rahat ol. Birinin bu deneyi d›flar› s›zd›rmas› gerekirdi. Bu benim için çok önemli. Dünya art›k ne ko-
numda oldu¤unu bilmeli yoksa bu de¤erli çal›flmalar küçük gruplar›n tekeli alt›nda kal›p askeri amaçlara hizmet ediyor. Bu nedenle belle¤in silinirken kullan›lan aletin bir fiflini çakt›rmadan ç›kar›verdim. Rahat ol, bundan sonras› sana kalm›fl. Bu bilgiyi da¤›t.” “Ama bu bilgiyi da¤›tsam da, hiç kimse bana inanmayacak ki?” Bilmem bu olanlara inanacak kimse ç›kacak m› yoksa benim her zamanki kaç›kl›klar›mdan biri olarak m› kabul edilecek. Bunu zaman gösterecek. Ayr›ca inanmayanlar Mars’a gidip bakmakta serbesttir. Uça¤›m›z ‹stanbul semalar›na yaklafl›rken bedenimin yerde, ama akl›m›n uzayda kald›¤› söylemeye gerek yok san›r›m.• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr
T›kl›m t›kl›m dolu bir asansörde sekiz yafllar›nda bir k›z çocuk ve arkas›nda orta yafll› bir adam, ön s›rada, asansörün kap›s›na en yak›n yerdeydiler. Bir üst katta asansöre, genç ve güzel bir kad›n bindi ve orta yafll› adamla, küçük k›z›n önünde durdu. Asansör hareket ettikten k›sa bir süre sonra genç ve güzel kad›n öfkeyle arkas›na döndü ve orta yafll› adam›n yüzüne sert bir tokat att›. Sonra da dü¤meye bast›, bir sonraki katta durdurdu¤u asansörden indi. Asansördekiler, ay›plarcas›na yüz ifadeleriyle orta yafll› adama bakarlarken, öndeki küçük k›z orta yafll› adama döndü: “Aya¤›ma bas›yordu ve ay›rd›nda bile de¤ildi, babac›¤›m” dedi. “Ben de onun poposunu çimdikledim.”• 123
YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek
Gelin birlikte fener yapal›m ere serdi¤imiz kilimin üzerinde kiminin kolu, kiminin baca¤› kopuk oyuncak bebeklerimizle evcilik oynarken Lütfiye “Fayton geliyorrr” diye ba¤›rd› heyecanla... Hepimiz oyuncak bebeklerimizi b›rak›p kulak kesildik. Önce atlar›n ayak sesleri duyuldu, sonras›nda soka¤›n köfle bafl›nda k›rm›z› fayton göründü. Fayton tam önümüzden geçerken Ömer ve Hulki h›zla koflarak faytonun arkas›ndaki uzun demire s›çray›p oturdular. O anda sokaktaki tüm çocuklar “Arabac›, vur k›rbac›” diye ba¤›rmaya bafllad›. Arabac› elindeki k›rbac› arkaya do¤ru ne denli savursa da, Ömer ve Hulki’ye yetiflemiyordu. Fayton öteki soka¤›n köflesinde kaybolmadan önce Ömer ve Hulki kendilerini yere atarak kanayan dizlerine ald›rmadan gururla yan›m›za yürümeye bafllad›lar. fiimdi ikisi de haftan›n kahramanlar› olmay› baflarm›fllard›. R›fat özenle biriktirdi¤i gazoz kapaklar›ndan befler ta-
Y
124
nesini Ömer ve Hulki’ye uzatarak “‹yi, iyi anlad›k, siz kazand›n›z, n’olcak, ben de bir dahaki faytona binerim” dedi. Tam yeniden evcilik oyunumuza bafllam›flt›k ki, bu kez Seher Teyze’nin sesi böldü oyunumuzu: “Lütfiyeeee, hadi gel yeme¤ini ye.” Lütfiye m›zm›zlanarak “Ama anneee, tam bebe¤imi doktora götürecektim flimdi, burda yesem olmaz m›?” dedi. Yemek sözcü¤ünü duyunca birden hepimizin midesi guruldamaya bafllad›. Gülver “Ben annemden ya¤l› ekmek istiycem” diyerek evlerine kofltu. On dakika geçmeden sokakta yere serdi¤imiz kilimin üzeri ya¤ sürülüp, toz fleker serpifltirilmifl ekmeklerle, zeytinler, peynirler, domateslerle dolmufltu. O anda hiçbirimiz sokakta yedi¤imiz bu ya¤l›, flekerli ekmeklerimizi en zengin lokantalarda yenilen yemeklere de¤iflmezdik. Yemekten sonra meyvelerimiz de haz›rd›. fiükriye Teyze’nin bahçesindeki erik a¤ac› bizi bekliyordu. Nurcan “Akflama karpuzdan 125
BD ARALIK 2008
BD ARALIK 2008
fener yapal›m m›?” diye sorunca hepimiz heyecanla “Eveeeeet, hadi annelerimize söyleyelim de karpuz als›nlar” diyerek evlerimize kofltuk. kflam yeme¤inden sonra annelerimiz b›çakla küçük tarla karpuzlar›n›n içini oydular. Sonra karpuzlar›n kenarlar›na üçgen, dörtgen pencereler yap›ld› ve iki yanlar›ndan ip tak›larak içine küçük bir kapa¤a oturtulmufl mum yerlefltirildi. ‹flte flimdi elimizde fenerlerimizle küçük atefl böcekleri gibi sokaklarda dolaflmaya haz›rd›k. Sokaklarda dolafl›rken bir yandan Ömer’in anlatt›¤› öyküleri dinliyor, sordu¤u bilmeceleri yan›tlamaya çal›fl›yorduk. Ömer çok flansl›yd›; çünkü babas›n›n bir kitapç› dükkan› vard›. Ne güzel, oku oku bitmez! Gece tatl› bir yorgunlukla kendimizi yata¤a b›rak›p, dünyan›n en huzurlu uykusunu uyuyorduk. Arkadafl›m›n alt› yafl›ndaki k›z› Belce’nin sesiyle h›zla geri döndüm düfller ülkesinden... Belce evcilik oynad›¤› arkadafl›na sesleniyordu “D›flar› ç›kt›¤›nda kredi kart› için para yat›rmay› unutma!” Arkadafl› “Tamam hayat›m” dedi. “Sen de çocuklar› haz›rla, akflam hep birlikte hamburger yeme¤e gidece¤iz.” Kredi kart›? Çocuklarla hamburger yemek için d›flar› ç›kmak? Kim konufluyor bunlar›? Alt› ya-
A
126
fl›ndaki çocuklar m›? Ürperiyorum birden... Belce “Ama bu akflam d›flar› ç›kamay›z, benim en sevdi¤im dizi var, ‘Sihirli Annem’i izleyece¤iz” diye devam ediyor konuflmas›na... Arkadafl› annesinin yan›na giderek “Anne, bu Barbi bebe¤in elbisesi çok eskidi, bunu atal›m art›k, bana Leyla’n›n Bratz bebe¤inden alsana” diyor. Oyuncak y›¤›n›n›n ortas›nda bebe¤iyle oynayan Leyla “Benim tam befl tane Bratz bebe¤im varrrr” diyor arkadafllar›n› k›skand›rmak istercesine... Barbi bebe¤i be¤enmeyip Bratz isteyen k›z›n annesi biraz çekinerek “Kaç para ki bu Bratz bebekler?” diye soruyor. Leyla’n›n annesi “fiekerim, elli liradan bafllay›p yüz liraya kadar ç›k›yor. Elbette daha ucuza taklitleri de var” diyor. Sonra biraz utanm›fl gibi yaparak “Ay vallahi hepsini biz almad›k, biz birisini ald›k, di¤erleri arma¤an geldi” diyor. Merakla bak›yorum Leyla’n›n elindeki bebeklere... ebek mi? Hay›r hay›r bunlar kesinlikle bebek de¤il! Kocaman, k›rm›z› dudakl›, koyu makyajl›, kürklü, ayaklar›nda file çoraplar, uzun topuklu çizmeler olan, saçlar› kuaförden yeni ç›km›fl izlenimi veren minyatür kad›nlara ürpererek bak›yorum. Birden basma elbisesi, makyajs›z yüzüyle masum masum gülümseyen, karn›na bast›¤›-
B
m›z zaman “‹ngaaaa” diye ses ç›karan bez bebe¤im geliyor gözlerimin önüne... am o anda on, oniki yafllar›nda bir o¤lan çocu¤u a¤layarak salona geliyor “Anneeee, Murat’a bi fley söyle, bilgisayarda onun kahraman›n› öldürdüm diye beni iteledi, kolumu ac›tt›” diye s›zlan›yor. Murat’›n ac›yor diye uzatt›¤›, bir tek çizik bile olmayan koluna bakarken, Ömer’in dizinden kanlar akarken, bafl› dik, gururla yürüyüflü geliyor gözlerimin önüne... Pani¤e kap›l›yorum birden... Aman Tanr›m! Ne oldu bize? Ne yapt›k, ne yap›yoruz biz çocuklar›m›za diye sarsmak istiyorum tüm anneleri... ‹çim daral›yor, pencereye koflup aç›yorum. Gökyüzü... Gökyüzü nerede? Ne zaman hapsettik kendimizi birbirine bitiflik, yüksek binalar›n aras›na böyle? Bafl›m› iyice yukar›ya çevirince bir avuç gökyüzü görüyorum. Bir küçük beyaz bulut hüzünle geçip kayboluyor binalar›n üzerinde... Kulaklar›mda sesler “Lütfiye bak, flu soldaki beyaz bulut bir ata benziyor” diyor Nursema. Gülver heyecanla “Benimki
T
daha h›zl› ve güzel, az önce bir yelkenliydi, flimdi büyük bulutla birleflip tren oldu” diyor. Belce’nin annesi “Ne oldu, kendini iyi duyumsam›yor musun, hasta m›s›n?” diyerek endifleyle yan›ma geliyor. “Evet” diyorum. “Soluk almakta zorlan›yorum. Acilen temiz havaya ve masmavi bir gökyüzüne gereksinimim var.” Küçük k›z›m›n elinden tutup kendimi arabaya zor at›yorum. Yüksek binalar arabam›z›n arkas›nda kal›rken, k›z›m merakla “Anne, nereye gidiyoruz böyle?” diyor. Gülümseyerek “Nereye mi gidiyoruz? Söyleyeyim tatl›m” diyorum. “Ç›plak ayakla kumlar›n üzerinde koflmaya, bulutlar› ve günefli yakalamaya gidiyoruz. Yorulup uzand›¤›m›z zaman da sana mutlu çocuklar ülkesinin masallar›n› anlataca¤›m. K›z›m sevinçle ellerini ç›rp›yor “Yaflas›n!” diye. Küçük tarla karpuzu bulabilir miyim acaba? Sanm›yorum. Olsun, biz de kavundan fenerler yapar›z. Akflama elimizde kavundan fenerlerimizle köfle bafl›nda buluflal›m m› ne dersiniz?• NurayBartoschek@butundunya.com.tr
Doktor, ünlü bir ressam olan arkadaflını ziyarete gitti. Ünlü ressam, son yaptı¤ı hasta adam tablosunu doktor arkadaflına gösterip “Eee, söyle bakalım” dedi. “Fikrin ne?” Doktor tabloya bir süre bakt›ktan sonra yanıt verdi: “Merak edilecek bir fley yok” dedi. “Yalnızca üflütmüfl, o kadar.”• 127
GEZD‹KÇE GÖRDÜKÇE İzlen Şen
Slovenya’n›n tek adas›n›n›n bulundu¤u göl:
BLED
aflam, kimi anlarda k›p›rt›s›z bir göl gibi durgun, kimi anlarda sarp kayal›klar gibi zorlay›c›... Yaflam, sonbaharda iç içe geçen yeflil ve sar› yapraklar gibi alacal› kimi anlarda ya da masmavi gökyüzünde h›zla ilerleyen bulutlar gibi telafll›... Yaflam›n dakikalar› de¤iflik renklerde, kimi zaman daha h›zl›, kimi zaman daha yavafl ak›yor zaman içinde... Kimi zaman mutluluk verici, kimi zaman üzüntülü, kimi zaman da huzurlu... Gölün durgunlu¤uyla kayalar›n sarpl›¤› bulufluyor Bled kasabas›nda... Slovenya’n›n baflkenti Ljubljana’ya yaklafl›k 1 saat uzakl›ktaki bu kasabada geçen her an huzurla dolu sanki... Ülkenin kuzeybat›s›ndaki 5600 nüfuslu bu küçük kasaban›n, kenar›na yerleflti¤i Bled Gölü’nün durgunlu¤u burada geçirilen her an› daha da sakin k›l›yor gibi... Dalgal› denizlerden farkl›, Alp Da¤lar›’yla çevrili yemyeflil vadinin ortas›ndaki göl, içindeki küçük ada, adan›n üzerindeki kilise, gölün kenar›nda yükselen kayal›klar›n üzerindeki kale ve göl kenar›ndaki evleriyle özenle çizilmifl bir resim gibi Bled kasabas›, Slovenyal›lar’›n deyifliyle “yeryüzündeki cennet”. Adan›n ve göl kenar›ndaki a¤açlar›n sudaki yans›mas›n› izleyerek, gölün çevresinde yürüyorum, göldeki ördekler de beni izler gibi k›y›ya paralel yüzüyorlar. A¤z›nda kocaman bir flemsiye tafl›yan köpeklerini gezdiren bir çift yan›mdan geçiyor, sandalyele-
Y
128
129
rine oturmufl bal›k tutmay› bekleyenlerin yan›ndan geçiyorum. rdeklere ekmek atan çocuklar›n nefleli gülüflleri, bembeyaz tenli yüzlerini daha da ayd›nlat›yor sanki. Gölü gezmeye gelen turistler Park Otel’in teras›nda oturmufl, bir yandan göl manzaras›n› seyrederken bir yandan da buran›n ünlü kremal› pastas› Krema Kek’lerini yiyorlar. Bled gölünün ortas›nda, dev bir nilüfer çiçe¤i gibi yükselen adaya gitmek için göl kenar›nda bekleyen “Pletna” denilen teknelerden birine biniyorum. ‹lki 1590’da yap›lm›fl olan ve hâlâ ilk günkü biçimini koruyan bu tahta tekneler kürek çekilerek adaya ulaflt›r›l›yor. Tekne, elleri nas›rl› kürekçimizin sayesinde gölün sular›nda süzülürken ku¤ular u¤urluyor bizi, bir sü-
O
130
re bize efllik ederek... Bembeyaz ku¤ular›n görüntüleri suya yans›yor, ku¤ular suya yans›yan bulutlar›n görüntüsü üzerinde süzülüyorlar sanki... Bir süre sonra bulutlar›n sudaki yans›mas›, yerini yemyeflil a¤açlarla kapl› adan›n yans›mas›na b›rak›yor, St. Mary Kilisesi’nin dilekleri gerçeklefltirdi¤ine inan›lan çan› çal›yor, bize “Hofl geldiniz” der gibi... Kiliseye ç›kan 99 basamakl› merdiven, ayn› zamanda bizi adan›n tepesinden görünen Bled kasabas› manzaras›na da ulaflt›r›yor; günefl ›fl›¤›n›n üzerinde minik ›fl›lt›lar yaratt›¤› gölün gerisindeki, tepeleri karl› Alp Da¤lar›, göl k›y›s›ndaki kasaba ve orman›n tepesine kondurulmufl gibi duran kale manzaras›. Kürekçimiz dinlenirken, biz de adan›n k›y›s›ndaki patikadan yürüyüp a¤açlar›n ara-
s›ndan, tahta basamaklar›n üzerinden geçerek adan›n çevresinde tur at›p, tekneden indi¤imiz iskeleye dönüyoruz. Teknemiz sessizce kasabaya do¤ru ilerlerken, göldeki kürek yar›fl›nda ince uzun teknelerinde h›zla kürek çeken gençler geçiyor yan›m›zdan... Kalenin tam karfl›s›ndaki k›y›daysa, k›fl›n kayak yap›lan flimdiyse yemyeflil çimen kapl› dik yamaçta y›lan gibi k›vr›lan metal ray üzerinde k›zak kayanlar tepeden afla¤› do¤ru h›zla iniyor. Bled’in çok ziyaret edilen bir baflka bölümü de göle tepeden bakan kalesi... Göl kenar›na dik bir biçimde duran 125 metre yükseklikteki kayalar›n üzerine kurulmufl, Slovenya’n›n en eski kalesi olan bu kaleye dönerek ç›k›lan bir yoldan arabayla ulafl›l›yor. Dönemin giysilerini giymifl kiflile-
rin sizi karfl›lad›¤› kale, Bled kasabas›n›n tarihini ve kaleyi anlatan müzesi, bitki galerisi, bask› odas› ve restoran›na ek olarak farkl› bir göl manzaras›n› da ziyaretçilerine ödül olarak sunuyor. ölün fotograflar›n› çekmek için avlunun üst bölümüne ç›k›nca bir dü¤ün yeme¤inin fotograf çekiminde buluyorum kendimi... Gelin ve damat gülümseyerek, fotograf çektiriyorlar. Onlar›n yüzündeki mutluluk, ördeklere yem atan çocuklar›n neflesi, bal›k tutmay› bekleyenlerin sabr›, göl kenar›nda el ele yürüyen çiftlerin sevgisi, kürek yar›flmas›ndaki gençlerin heyecan› birbirine kar›fl›yor o anda, ayn› dakikalarda buluflup göle yans›yor sanki...•
G
IzlenSen@butundunya.com.tr 131
En pahal› sessiz filmler s›ralamas›nda 10 bin ABD dolar›na mal olan “Bir Ulusun Do¤uflu” (1915) ilk s›ray› al›yor, 13 y›l sonra çevrilen “Abie’s Irish Rose” filmine, rekor bir bütçeyle 1 milyon 500 bin dolar harcan›yordu. YAZAN: MESUDE AKSUNGUR essiz filmler döneminin kez evlilik teklif eden bir hayrakraliçesi Anita Page, Ey- n› daha vard›: Benito Mussolini!.. lül 2008 tarihinde 98 yafl›nda, Los Angeles’ta ya‹lk evlili¤ini besteci Nacio Herb flama gözlerini yumdu. Brown ile yap›p bir y›l sonra ayr›As›l ad› Anita Polan Anita Page, hamares olan Pavac› pilot Herschel ge’in 84 y›ll›k saHouse’a “âfl›k oldunat yaflam›nda ¤u için” film çevirBuster Keaton, meyi b›rakt› ve Lon Chaney and tan›flt›klar›ndan alt› Joan Crawford gihafta sonra 1936 y›bi ünlü adlar, l›nda evlendiler. onun yan›nda yarBir subay efli d›mc› rollere ç›kolarak San Diego m›fllard›. Page’in Bay’deki evlerinbir filminde küçük de sürekli partiler rol alan aktörler veriyordu. aras›nda Clark Yirmiüç yafl›nGable bile vard›. da sinema dünya1926’da hays›ndan “kaybolan” Anita Page ranlar›ndan haftaPage, y›llar sonra da 10 bin mektup al›yor, Greta yazar Scott Feinberg ile yapt›¤› Garbo’dan sonra bu alanda rekor bir röportajda, MGM stüdyolar› k›ran ikinci star oluyordu. yöneticisi Irving Thalberg’in kimi Page’in her filminden sonra uygunsuz önerilerini geri çevirdi‹talya’dan mektup yaz›p birkaç ¤i için, öteki stüdyo sahipleri ta-
S
132
133
BD ARALIK 2008
¤u ve seyircilere önemli duygusal ipuçlar› verdi¤i, ilk günden buyana kabul ediliyordu. u nedenle kimi zaman film setinde çekim esnas›nda da canl› müzik kullan›l›yor, küçük kasabalar›n birbirine komflu sinema salonlar›nda, görevli bir piyanist bulunduruluyordu. Kentlerin büyük sinema salonlar›nda ise bir org ya da orkestra görev yap›yordu. 1915’ten sonra, gösterimin yap›laca¤› sinema salonlar›na, özgün ve film için özel olarak bestelenmifl partisyonlarla gitmek, sessiz filmler döneminin yayg›n bir uygulamas› durumuna gelmiflti. Sessiz filmlerin alt›n döneminde, ABD’de müzisyenlerin istihdam edildi¤i en büyük alan sinemalard› ve “Büyük Bunal›m”›n bafllang›c›yla, ayn› tarihe rastlayan sesli filmlerin ortaya ç›k›fl›, bunlar için y›k›c› etkiler yaratm›flt›.” *** Sesin sinemaya geliflinden önceki y›llarda binlerce sessiz film yap›lm›flt›; fakat kimi sinema tarihçilerinin hesab›na göre, bu filmlerin yüzde 80-90’› kaybolmufltu. Ço¤u sessiz filmler,
B Charlie Chaplin, ses yerine abart›l› hareket ve mimiklerin, arabafll›klar›n yer ald›¤› sessiz filmler döneminin en ünlü starlar›ndan biriydi.
raf›ndan da kara listeye al›nd›¤›n› ve ifl bulamad›¤›n› aç›kl›yordu. flinin 1991’de yaflama veda ediflinden sonra sinemaya dönen Page, 1994’te “Sunset After Dark” filminde baflrol oynad›. Page, 1920’lerde giydi¤i elbiseleri, son zamanlar›nda hâlâ kullan›yordu. *** 1860’l› y›llarda gelifltirilen, üzerine kaydedilmifl konuflma ve fon sesleri olmayan filmlere “Sessiz film” deniyor, 1900’lü y›llara gelinceye dek bu teknik çok fazla uygulanma f›rsat› bulunmayan bir yenilik olarak kal›yordu. Sinema tarihinde bu döneme,
E 134
“Gümüfl ekran dönemi” tan›mlamas› da getirilmiflti. Bu konuda ayr›nt›l› bilgi veren kaynaklar, sessiz filmlerde ele al›nan öykülerin ve filmde yap›lan bir hareketle ilgili yorumlar›n, ekranda arabafll›klar kullan›larak aktar›ld›¤›n› belirtiyorlar. Bu nedenle “bafll›k yazar›” sessiz sineman›n önemli bir çal›flan› durumuna gelmifl, senaryo yazarlar›ndan ayr› bir meslek grubu oluflmufltu. “Lumiere Kardefller’in 28 Aral›k 1895 tarihinde Paris’te yap›lan ilk halka aç›k film gösteriminden bafllayarak, sessiz filmler canl› müzik eflli¤inde gösteriliyordu. Müzi¤in film atmosferini yaratmaya katk›da bulundu-
sinemalarda gösterildikten sonra art›k ticari de¤er tafl›mad›¤› için korunmam›fl ya da kötü koflullarda saklanm›flt›. “Geçen on y›llar›n ard›ndan birço¤u eskiyip toz gibi ufalanm›flt›. Kimi filmlerin üzerine yeniden kay›t yap›lm›fl, kimileriyse stüdyo yang›nlar› ve yer açma operasyonlar›nda yok edilmiflti. Bunun bir sonucu olarak, sessiz filmlerin korunmas›, sinema tarihçileri aras›nda yüksek derecede öncelik tafl›yan bir konu olmufltu.” Kayboldu¤u belirtilen en önemli sessiz filmler aras›nda, “El Apostol” (1917), “Kleopatra” (1917), “Gentlemen Prefer Blondes” (1927) baflta geliyordu. 1927’de çekilen ilk sesli film “Jaz fiark›c›s›”n›n ticari baflar›s›na karfl›n, 1927 ve 1928 y›llar›nda çekilen filmlerin büyük ço¤unlu¤u yine sessiz filmler oluyor, sesli filmler, ancak 1929 y›l›ndan itibaren egemen duruma geçebiliyordu. En pahal› sessiz filmler s›ralamas›nda 10 bin ABD dolar›na mal olan “Bir Ulusun Do¤uflu” (1915) ilk s›ray› al›yor, 13 y›l sonra çevrilen “Abie’s Irish Rose” filmine, rekor bir bütçeyle 1 milyon 500 bin dolar harcan›yordu.•
Londra’n›n ünlü semtlerinden birindeki kasap dükkan›n›n vitrininde y›llard›r flöyle bir tümce yaz›l›yd›: “Buckingham Saray›’n›n etlerini biz veriyoruz.” Bir gece, kasab›n vitrinine bu yaz›n›n alt›na flu yaz›ld›: “Tanr› kraliçeyi korusun...”• 135
MEMLEKET ÖZLEM‹ İlyas Halil
PUERTO MONTT O sabah a¤açlar› boyayan difliyi, ya¤mura ›slakl›k veren k›z› ar›yordum. Ona “Yo te he nombrado reina” diyecektim. “Seni kendime ece yapt›m güzelim” diyecektim.
“P
rincess”, fiili Pu- n›n beni böyle büyüleyece¤ini erto Montt Lima- beklemiyordum. Yeniden 18 yan›’na sabah›n er- fl›nda olup o yafl›n güzelli¤ini araken saatinde de- yaca¤›m› tahmin etmezdim. Güneflin ipli¤i kaçm›flt› sanki, mirledi. Koyda gece karanl›¤› da¤›lmam›flt› da- ›fl›klar çorap sökü¤ü dökülüyordu gecenin bitti¤i yere... Karanl›k ha... Sular›n süt eriyordu denizde, gümüflü, ayd›nmavi oluyordu. d› hâlâ... Bir kap su gibi, Kaptan köpgenç bir kad›n yürüsü, güzel bir zünün art›¤›, ›fl›klasonbahar may›s r› boca etti aç›k gününün söktüpencereden d›fla¤ünü bildirdi, r›... Günü ayd›nlaPablo Neruda’n›n t›yordu. Gökyüzüülkesinde... nün aral›klar›ndan, Günefl, daha çatlaklar›ndan s›z›önce görülmemifl yordu ›fl›klar... renklerde do¤Günefl gonca, du¤unu, gün, o Pablo Neruda cüce, küçük... gün biraz sar›, baYapraklar› aç›lmak üzere... Yaban zen mor ›fl›yaca¤›n› söylüyordu. Denizin p›r›lt›lar› y›ld›z art›kla- kokulu çiçek rüzgarda gül aç›yor, r›... fiehrin ›fl›klar› söndü sönecek. gün oluyordu. Gün doluyordu fiili’ye... Biraz heyecan, biraz flaflk›nl›k Sevinçle nefes al›yorum. Seiçinde gün gidiyordu. Ummad›¤›m bir ülkede do¤a- vinmek o kadar kolay ki Güney 136
Amerika’da... Güvertede Puerto Montt’u seyredald›m.
“P
rincess”, fiili sular›na iki gün önce girdi. ‹ki gündür, elimde Pablo Neruda... Bir yüzü ‹spanyolca, ötekisi ‹ngilizce... ‹spanyolca metni zor anlad›¤›m halde iki üç defa okuyorum. Ses uyumunu takip ediyorum. Neruda’da kad›n, dalda gül, katk›s›z, sabah yeli saf, k›fl ya¤muru yal›n... Ve hep gül kadar... Yel gibi... Ya¤muru and›r›r ç›plakt›. Neruda’da günefl, topra¤› kucaklar gibi... Rüzgar, bofllu¤a esercesine... Su, avuca, kuyuya akarm›fl sanki Neruda’da... Anas›ndan geldi¤i gibiydi. Günü sihirler, geceyi büyütür gibi... Ya¤muru getiren kad›nd› Neruda’da... Güllere koku ekleyen eldi. Rüzgara “Gel” diyen parmak, yele “Es” diyen... Uryan olan kad›nd›. *** Kahvalt›ya vaktim var. Vapurun yüzme havuzuna yürüdüm. Elimde “The Captains Verses”. Neruda’n›n aflk fliirleri... Bin y›ld›r ar›t›lm›fl bir dilin seslerini dinliyorum. Bilmedi¤im ‹spanyolca’y› Neruda’yla bildim ya da “Biliyorum” diyece¤im seslerin ahenginden... fiiirlerinde yal›n, ç›plak, saf kokan, kad›n› görmeyi ö¤reniyordum. Bin y›l sabah yaflad›m. Hiçbiri bu sabaha benzememiflti.
Kad›n, bir zamanlar, ya bir arkadaflt› çocukluktan kalma, ya terzi idi elbise aray›nca... Hasta iken doktor... O sabah a¤açlar› boyayan difliyi, ya¤mura ›slakl›k veren k›z› ar›yordum. Ona “Yo te he nombrado reina” diyecektim. “Seni kendime ece yapt›m güzelim” diyecektim. “Senden daha uzun boylusu var. Senden daha ‘Pure puras’ olan› var. Daha saf›, daha hâlisi, temizi, kusursuzu, daha iffetlisi var. Senden daha güzeli var. ‘Pero tu eres la reina.’ Ama ben yine seni ecem seçem. Sabah›n yumuflak karanl›¤› bitmeden, dün da¤›l›p yok olmadan, biten günün karanl›¤›n› tamamen yitirmeden, seni bulmak isterim.” *** Vapurun yüzme havuzuna Neruda ile sohbet etmeye gittim. avuzda su fl›p›rt›s›... Yüzen bir kad›n... Sudan ç›kt›. Ç›plak vücudunda su damlalar›... Yan›mdaki masaya oturdu. “Hola, buenos dias” dedim. Kad›na bak›yorum. Doymay› unuttum. Çekingenli¤imi yitirdim. Yasak kalkt›, yok oldu. Yaln›z ben ve o... O ç›plak... Ben fliir düflünüyorum. Neresine baksam, Neruda’y› buluyorum. “Sen de görüyorsun Pablo Neruda” dedim. “Ne yapsam...” *** “Good morning” dedi, genç
H
137
BD ARALIK 2008
kad›n... “Vapurun e¤lence kesiminde ses ve dans sanatç›s›y›m.” “Yan›na gelebilir miyim?” dedim. Yani “Neruda’n›n fliirine girebilir miyim?” dedim. “Tadao tu cuerpo tiene Copa a dulzura destinada a m›” (Vücudunun bütünlü¤ünün yumuflakl›¤›n›n benim için oldu¤unu duyuyorum bak›nca sana) “Dedi¤ini anlam›yorum” dedi. “Ifl›k sen, günefl sen... Karanl›¤› sen bilmezsen kim bilir” dedim. *** “Pablo Neruda’n›n aflk fliirlerini okuyordum” dedim. “Sana bir fliirini okuyabilir miyim?” “Giyinebilir miyim?” dedi. “fiiiri daha iyi anlamak istersen Neruda böyle kalman› ister” dedim. “Böyle kal›rsan Neruda’n›n fliiri senin için yazd›¤›n› anlayacaks›n.” “Affet” dedim. “Kusurlu bulma beni... Neruda’y› bir kad›na anlatmak çok kolay... Hele giysi azsa üstünde daha yak›nd›r Neruda’ya...” *** “Müsaade et sana “Aflk” (“Love”, “Amor”) fliirinden bir iki m›sra okuyaca¤›m.” *** “‘Küçük Gül’” der Neruda... “Pequena rosa” (Çiçekçiksin)
“Rosa pequena” (Bazen) “A veces” (Küçüksün ve ç›plak) “Diminula y desnuda” *** “Ne demek istiyor?” dedi genç kad›n. “‘Belki gül de¤ilsin’” diyor, “Ama yine koklamak isterim seni... Su olmasan da içece¤im seni elimden gelse... Susuzlu¤umu hofl gör, susuzlu¤umu giderecek tek sensin... Yorgun de¤ilim ama gözlerimi yummak isterim, yan› bafl›nda, senin yata¤›nda olsayd›m flimdi... Ben de senin gibi yirmi yafl›nda nefes al›r, yirmi yafl›m› yaflard›m...” *** “Avucuma s›¤acak kadar miniksin. Seni kucaklay›p a¤z›ma götürece¤im” derdim Neruda gibi... “Y llevarte a bi bocpero De pronto” (Ve o an ayaklar›m ayaklar›na de¤er, a¤z›m dudaklar›na) *** Durdum günefl ç›km›flt›, gecenin karanl›¤› da¤›lm›fl, gitmiflti. Havuzda yüzen genç kad›n›, ›fl›kta gözlerim görmez oldu. Gecenin renkli karanl›¤› gitmiflti. Kitab› b›rakt›m.• halililyas@yahoo.ca
“Satranç”›n Yan›tlar› Atak: 1. Ag4! Kg8 2. Vf2 Ad4 3. Axf6 Kxg1 4. Vxg1 1-0 (4... Vd8 5. Fe8 +-) Oyun Sonu: 1. Kb7 f2 2. e6 Kxd5+ 3. fih6 Kh5+ 4. fig6 1-0 Kendi Gelen: 33. Ve2?? 34. Ae6+ fih7?? 35. Vh6+!! 1-0 (35... fixh6 36. Kh1+#)• 138
GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER Engin Ünsal
Rüzgargülleri Elektiri¤in insan yaflam›nda ne denli önemli yeri oldu¤unu söylemenin gere¤i yok. Günlük yaflam›n›za flöyle bir bak›n. Çevrenizde gördüklerinizin ne denli elektrikle ba¤lant›l› olu¤unu görünce insan›n flafl›rmamas› olanaks›z. Kimi geceler ilk ve orta ça¤larda insanlar›n bu güç olmadan nas›l yaflad›klar›n› ve belki de bu yüzden uzun ömürlü olamad›klar›n› düflünürüm. 139
ünümüzde ticari amaçl› elektrik enerjisinin hemen hemen tümü fosil yak›tlar›ndan, bir bölümü de nükleer kaynaklardan elde edilmektedir. Benzin, motorin gibi fosil kaynakl› yak›tlar›n çevreye verdi¤i zarar ve bir gün tükenece¤i korkusu insanlar› yeni enerji kaynaklar› aramaya zorlamaktad›r. Nükleer enerjinin çok pahal› ve insan sa¤l›¤›na zararl› oluflu su ve rüzgar gibi do¤al kaynaklar› günümüzde öne ç›kard›. Önce Amerika Birleflik Devletleri’nde bafllayan bu ak›m özellikle rüzgar›n elektrik üretiminde kullan›lmas› konusunda baflka ülkelere de örnek oldu. Halk aras›nda rüzgargülü olarak an›lan ve uzaydan gelmifl yarat›klara benzeyen dev pervaneler ülkemizin de¤iflik bölgelerinde ufuklar› süslemeye bafllad›.
G
140
Rüzgargüllerinin görülmeye baflland›¤› bölgelerin ortak özelli¤i sürekli rüzgar alan bölgeler olmas›d›r. Gelibolu sürekli rüzgar alan bölgelerden birisi. Birkaç y›l önce rüzgar›n h›z›n› ve süreklili¤ini ölçmek için Gelibolu s›rtlar›na direkler dikip bu direklere pervaneler takt›lar. Bir y›l boyunca yap›lan deney soncunda esen rüzgar yeterli bulunup geçen y›l bu tepelere elektrik üretim amac›yla rüzgargülleri dikmeye bafllad›lar. Cevizli Köyü’nün tepelerine bu y›l onsekiz rüzgargülü dikildi¤ini gördüm. Kurulmas› izne ba¤l› ve her biri yaklafl›k bir milyon dolara mal olan bu dev pervaneler geceleri yan›p sönen k›rm›z› ›fl›klar› ve dönerken ç›kard›klar› sesleriyle uzayl›lar›n istilas›na u¤ram›fl bir dünya görüntüsü veriyor.
Benim yaz aylar›nda konuk oldu¤um ev, Cevizli Köyü’nün yan›nda ve bu pervanelerin görüntü alan› içinde. Geceleri balkonda ›fl›klar› söndürüp o pervanelerin gizemli sesini dinliyorum. Sürekli eserek o pervaneleri çeviren rüzgar, benim balkonuma da konuk oluyor. Sesi var ve koskoca pervaneleri de çevirebildi¤ine göre varl›¤› da var. ‹flte o kan›tlanm›fl varl›¤› ve insan sesine benzer sesiyle rüzgar› dinlemeyi seviyorum. Rüzgar›n gizemli bir varl›¤› var. Onun müthifl güçlü oldu¤unu biliyorum. Kimi zaman ç›lg›nlar gibi esiyor. Önüne ç›kan herfleyi “Canl›”, “Cans›z” demeden yok ediyor. Kimi zaman da o kadar yumuflak ve güzel esiyor ki, onsuz s›cak yaz günleri yang›n yerine dönebilir. O ›l›k yaz akflamlar›nda bal-
konuma konuk olan rüzgarla kimi geceler konufluyorum. Ona neden kimi zaman çok güzel, kimi zaman da tan›nmayacak denli h›rç›n oldu¤unu soruyorum. üzüme uzun uzun bakt›ktan sonra içini çekiyor ve “E¤er beni dinleyecek ve inanacaksan sana kimseye anlatmad›¤›m gizemlerimi anlataca¤›m” diyor. Ona söz veriyorum. “Seni can kula¤›yla dinleyece¤im ve izin verirsen senin anlatacaklar›n› yaz›p baflkalar›yla da paylaflaca¤›m” diyorum. Söylediklerime seviniyor ve anlatmaya bafll›yor: “Ben basit bir do¤a olay› de¤ilim. Asl›nda bir tanr›y›m, köküm çok eskilere dayan›r. Beni gücümden, görünmeyen varl›-
Y
141
BD ARALIK 2008
ra, kendi geleceklerini ve dünyalar›n› kurtarmak için yard›mc› olma karar› ald›m.
“O ¤›mdan dolay› ilk Hititler tanr› olarak kabul etti. Kurak geçen aylarda onlar›n çorak topraklar›na do¤ru ya¤mur bulutlar›n› getirmem için k›rlara ç›k›p ad›ma adaklar adad›lar.
“Y
a¤mur bulutlar›n› getirip susuzluklar›n› giderdi¤imde, bahçelerini yeflertip ekinlerini büyüttü¤ümde ad›ma flölenler düzenlediler ve varl›¤›ma övgüler ya¤d›rd›lar. Kimi zaman yapt›klar› yanl›fllara k›z›p onlar› cezaland›rd›m. En çok savaflmalar›na, en kutsal varl›k olan insanlar› öldürmelerine k›zd›m. ‹flte o zaman h›fl›mla savafl meydanlar›nda eser, onlar›n ordular›n› darmada¤›n ederdim. Hatalar›n› anlar ve benden özür dilemek ve onlar› affetmem için ad›ma kurbanlar ke142
stiler. Benim Zeus’tan sonra en güçlü tanr› olarak kabul edilmem Eski Yunan’da oldu. Denizlerle çevrili ülkelerinde dalgalar›n ve rüzgar›n gücünü anlad›klar›nda bana “Poseidon” ad›n› verdiler ve beni denizlerin ve rüzgar›n tanr›s› olarak kabul ettiler. Düflünebiliyor musun dostum, tüm evrenin denizleri ve rüzgarlar› benden soruluyordu. O günlerden bugünlere geldim. Beni tanr› olarak kabul edenler bugün art›k yok, ama ben kendimi bugün bile bir tanr› olarak kabul ediyor ve kendimi son derece güçlü duyumsuyorum. “Yaflad›klar› bu güzel dünyay› ac›mas›zca yok etme yar›fl›na girmifl insanlara k›z›yorum. Kulland›klar› enerji kaynaklar›n›n yaflad›klar› dünyan›n sonunu haz›rlad›¤›n› bildikleri halde temiz bir dünya için, temiz enerji üretmenin çabas›nda de¤iller. ‹flte onla-
nlara temiz bir dünya vermek, dengesi bozulmam›fl bir dünyada yaflamalar›n› sa¤lamak için flu yukar›da gördü¤ün pervaneleri çevirip onlar›n temiz enerji kullanmalar›n› sa¤lamak istiyorum.” “Bu anlatt›klar›n çok güzel, insanl›k için iyi fleyler yap›yorsun ama kimi zaman da f›rt›na olup tayfun olup insanlar›n yaflam›n› alt üst ediyorsun. O niye?” diye sordum. Oturdu¤u yerden do¤ruldu, hüzünlü bir sesle anlatmaya devam etti: “Ben sevda doluyum ve do¤aya âfl›¤›m. Bu yüzden özlem gidermek için a¤açlara ve o çok sevdi¤im denizlere sar›lmak istiyorum. Ne zaman a¤açlara sar›lmak istesem a¤açlar kendilerini geri çekiyor ve benden kaç›yor. Ne zaman denizlere sar›lmak, o maviliklerde onunla bütünleflmek istesem yelesi bembeyaz atlara benzeyen köpükten dalga olup k›y›ya do¤ru kofluyorlar. Ard›ndan gidiyorum; ama yetiflemiyorum. ‹flte o zaman ç›lg›na dönüyorum ve kendimi kaybediyorum. Yoksa ben iyi bir varl›¤›m. Ben de sevdiklerimle birlikte olmak istiyorum; ama olam›yorum” dedi. Sonra birden aya¤a kalkt› ve
“Akl›ma gene ormanlar denizler düfltü ben art›k buralarda duramam” dedi ve bir h›fl›mla balkonumda karanl›¤a do¤ru kendini b›rakt› ve kayboldu. O geceden buyana yan›mdan ne zaman bir rüzgar geçse ard›ndan koflup onunla konuflmak istiyorum; ama o güzel rüzgara asla yetiflemiyorum. Amerika’da üniversite y›llar›mda severek dinledi¤im iki halk flark›c›s› (“folk singer”) vard›. Joan Baez ve Bob Dylan. Her ikisinin ayr› ayr› söyledi¤i müthifl bir halk ezgisi vard›: “Blowing in the wind”. (Rüzgarda esiyordur.) Ezginin sözlerinde birçok sorular sorulur ve her bölümün sonunda “Dostum yan›t rüzgarla esiyordur” diye o sorulara yan›t verilir. enim ve hepimizin kafas›nda yaflamdan yana binlerce soru vard›r ve eminim, o ezginin dedi¤i gibi, o sorular›n yan›tlar› rüzgarda gizlidir; ama rüzgar› tan›mak, rüzgarla bütünleflmek gerekir. Yeter ki, ard›ndan kofltu¤umuz rüzgara bir gün yetiflebilelim. De¤erli flair Cahit Külebi bir flirinde, “fiimdi bir rüzgar geçti buradan / Kofltum ama yetiflemedim” demiflti. Galiba yaflam›m›z ard›ndan koflup da yetiflemedi¤imiz rüzgarlara dolu olacak.•
B
enginunsal34@smileadsl.com 143
Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Bora Güngör, Ankara
Berkay Umut Çoflkun, Antalya
Aybüke fiaflmaz, ‹stanbul
Görkem ve Gökdeniz Mert, Hatay
Ayflenil Hanecio¤lu, Ankara
Bedirhan Furat, Sivas
Asl›, Ayfle ve Yi¤it Sar›çam, Adana
O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan
Nineler ve Dedeler
Nur Evsen, Adana
‹rfan Özdal, ‹zmir
Melodi ‹nceboz, ‹zmir
Aleyna Çil, ‹zmir
Tuna Sarp Atakan, ‹stanbul
Umutsun Sürer, ‹zmir
Fatma Kutay ve torunlar› Nehir (solda) ve Do¤a Kutay, Akçaova Köyü, Mu¤la
Axum Sevinci
ve ünlü
dikilitafllar Roma’dan geri al›narak yerine dikilen dünyan›n 2’nci büyük dikilitafl› Axum, Etiyoplal›lar’›n en de¤erli tarihi hazinesi olarak kabul ediliyor.
146
Axum dikilitafl›, Etiyopya’n›n kuzeyinde ayn› ad› tafl›yan tarihi kentin kal›nt›lar› aras›ndaki gerçek yerine, 71 y›l aradan sonra yeniden kavufltu. YAZAN: fiEBNEM fiEN 937 y›l›nda, ‹talya’n›n Etiyopya’y› iflgali s›ras›nda ya¤malanarak Roma’ya götürülen Axum dikilitafl›n›n ülkeye dönüflü, Eylül 2008’de bu ülkede sevinç gösterileriyle kutland›. 1700 y›ll›k eser, Etiyopyal›lar’›n en de¤erli tarihi hazinesi olarak kabul ediliyor. Etiyopya ve ‹talya aras›nda y›llar süren görüflmeler sonunda, Roma hükümeti bu de¤erli eseri, as›l sahibi olan ülkeye geri vermeye raz› olmufl, dikilitafl üç parça biçiminde Etiyopya’ya götürülmüfltü. Axum dikilitafl›, ülkenin kuzeyinde ayn› ad› tafl›yan tarihi kentin kal›nt›lar› aras›ndaki gerçek yerine, böylece 71 y›l aradan sonra yeniden kavufluyordu. Baflbakan Meles Zenawi ve binden fazla konu¤un kat›ld›¤› törende, 2000 y›l önce Axum kentinin büyük bir imparatorlu¤un merkezi oldu¤u, ölen imparatorlar›n, kap› ve pencere figürleri oyulmufl dikilitafllar›n alt›na gömüldü¤ü belirtiliyordu. Mussolini hükümeti taraf›ndan Roma’ya götürülen Axum, 24 metre uzunlu¤u ve 150 tondan fazla a¤›rl›¤› ile, günümüzde ço¤u y›k›lm›fl olan en büyük dikilitafllar
1
aras›nda ikinci s›rada yer al›yor. ‹talyan yetkililer, tarihi dikilitafl› Etiyopya’ya gönderme plan›n› gerçeklefltirmekte büyük zorluk çekmifllerdi. Dikilitafl›n üç parçaya bölünmesine karfl›n, ‹talya bu parçalar› Etiyopya’ya gönderecek büyüklükte uçak bulam›yordu. Tarihi eser 1937’de ‹talya’ya gemiyle tafl›nm›flt›. Ancak Eritre’nin 1993 y›l›nda ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etmesinin ard›ndan, Etiyopya’n›n denizle ba¤› koptu¤u için dikilitafl yine gemiyle gönderilemiyordu. Uzun aray›fllar sonunda, Rus yap›s› Antonov 124-100 tipi uçakla tafl›ma iflinin yap›labilece¤i anlafl›lm›flt›. Dikilitafl›n 52 ton a¤›rl›¤›ndaki tepesi ve temel kaidesinden oluflan son parças› da ayn› tip uçakla Axum Havaalan›’na indirilmiflti. Etiyopya Devlet Baflkan› Girma Wolde Giorgis ile Baflbakan Yard›mc›s› ve Enformasyon Bakan› Netsannet, havaalan›nda haz›r bulunmufltu. Dikilitafl’›n tafl›nmas›n› üstlenen ‹talyan nakliyat firmas› Lattanzi, bu parçan›n o güne de¤in uçakla tafl›nan en büyük an›t oldu¤unu duyuruyordu. Dikilitafl’›n di¤er parçalar›, 147
o¤lu Tutmosis, taht›nda aleme günefl gibi ›fl›k saçacak bu eseri, babas› Tanr› Amon-Ra için yapt›.” Kuzey yüzü: “Tutmosis tanr› Amon-Ra’ya sayg›s›n› sunduktan sonra, Tanr› Horus’un bahfletti¤i güç ve kudretle, ülkesinin hududunu Mezopotomya’ya götürmeye azmetti.” *** Antik M›s›r mimarisinin önemli bir bölümünü dikilitafllar oluflturuyordu.
Dünyan›n ikinci büyük dikilitafl› Axum, Etiyopya’da yerine yerlefltiriliyor.
2005 Nisan ay› içinde Etiyopya’ya tafl›nm›flt›. *** ikilitafl ya da obeliskiyi “yüksek, daire ya da dört kenarl›, tepeye do¤ru incelen tafltan an›t” olarak tan›mlayan kaynaklar, bunlar›n ço¤u kez belirli bir flahs› ya da olay› anmak için yap›ld›klar›n› belirtiyorlar. ‹stanbul’daki III. Tutmosis Dikilitafl› da, dünya’n›n ünlü dikilitafllar› aras›nda yer al›yor. M›s›r’dan deniz yoluyla getirilen dikilitafl, flimdiki yerine denizden özel bir yolla ulaflt›r›lm›fl, bir kitabeden anlafl›ld›¤›na göre, çevresine iskeleler yap›larak, ancak 32 günde dikilebilmiflti. Eski m›s›r firavunlar›ndan III. Tutmosis taraf›ndan ‹Ö 1547’de afla¤› M›s›r’da Hierapolis kentine dikilmifl olan bu yekpare tafl›n
D
148
üzerindeki hiyeroglifte, III. Tutmosis’in zaferleri anlat›l›yor. Tafl›n dört yüzünde yaz›lanlar flöyle: Do¤u yüzü: “XVIII. sülâleden, yukar› ve afla¤› M›s›r’›n sahibi III. Tutmosis, tüm denizleri ve nehirleri hükmü alt›na alarak, hükümdarl›¤›n›n otuzuncu bayram y›l›nda bu sütunu, daha nice zamanlar›n getirece¤i bayramlar için yapt›rd› ve dikti.” Güney yüzü: “Tanr› Horus’un feyzini alm›fl yukar› ve afla¤› M›s›r’›n hükümdar›, güçlü ve adaletli güneflin o¤lu Tutmosis, askerlerinin önünde oldu¤u halde Mezopotamya’ya kadar gitmifl, Akdeniz’de dolaflm›fl, savafllar yapm›flt›r.” Bat› yüzü: “III. Tutmosis Tanr› Amon’a sayg›s›n› belirttikten sonra, Horus’un bahfletti¤i güç, servet, fliddetle, yukar› ve afla¤› M›s›r’›n taçlar›n› bafl›nda tafl›yan güneflin
ikilitafllar genelde çift olarak tap›naklar›n girifline dikiliyordu. Bu an›tlar›n dekor olma nitelikleri d›fl›nda, pratikte bir ifllevleri yoktu. Yükseklikleri 15-30 m. aras›nda de¤ifliyordu. Dikilitafl Günefl Tanr›s› Ra’y› simgelerdi. Akhenaten’in yapt›¤› dini reformun ard›ndan, k›sa bir süre için atenin ›fl›n›n›n tafllaflm›fl hali oldu¤una inan›lm›flt›. Ayn› zamanda tanr›n›n dikilitafl›n içinde var oldu¤una inan›l›rd›. M›s›r’da dikilitafl yapmak için kullan›lan madde genelde Aswan’dan gelen k›rm›z› granitti. Dikilitafl›n tepesi alt›n ya da gümüflle kaplan›r, üstünde niçin dikildi¤ini anlatan hiyeroglifler yaz›l›rd›. Romal›lar da dikilitafllara büyük bir ilgi duymufllard›. Roma’da, M›s›r’da kalanlardan daha çok dikilitafl bulunuyor. Bunlar›n ço¤u Roma döneminin sona ermesiyle y›kt›r›lm›fl, daha sonra farkl› yerlerde yeniden dikilmifllerdi.
D
‹stanbul’daki III. Tutmosis Dikilitafl›
Kimi kaynaklar, “Roma dünyan›n dikilitafl baflkentidir” tan›m›n› kullan›yorlar bu kent için... Birçok dikilitafl bar›nd›ran Roma’da en ünlüsü, Saint Peter Meydan›’ndaki 25,5 metrelik dikilitaflt›r. Bu an›t, ‹S 37 y›l›ndan beri ayn› yerde dikili duruyor. 26 antik M›s›r dikilitafl› dünyan›n farkl› yerlerine gönderilmifl ve yeniden dikilmiflti. Roma d›fl›ndaki en ünlü dikilitafllar, Londra ve New York City’de bulunan ve “Kleopatra’n›n ‹¤neleri” olarak an›lan bir çift dikilitaflt›r. Ayr›ca Paris’te, Place de la Concorde’da bulunan 23 metrelik dikilitafl da ünlüdür.• 149
Mankafa Poldi
Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Kas›m Ay› Yan›tlar›, Çözümleri
Mant›k Bilmecesi Soyad› Sekban Sayg›l› Payalan Karabo¤a Keskin
Ad› Argun Ayd›n Cüneyt Polat Tolga
Evin numaras› 21 12 25 16 18
Gitti¤i yer Bodrum Side Belek Serik Çeflme
Bulmaca “Neden pencereyi açt›n›z, Bay Poldi? D›flar›da hava s›f›r›n alt›nda sekiz derece.” “Daha iyi ya... ‹çerisi 15, d›flar›s› 8, ikisi birden 23 derece s›cakl›k yapar.”
“Aman ne güzel... Demek saatin üç saat geri kal›yor. Öyleyse gidece¤imiz yere üç saat erken varabilece¤iz.”
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17
“Hay›r flekerim, biz bu pastay› yapamay›z. Tarifte ‘Dört büyük kafl›k fleker koyun’ diyor. Oysa evde yaln›zca iki tane büyük kafl›k var. ”
150
“Yar›n ö¤leden sonra bize çaya gelir misiniz?”
18
“Yar›n olanaks›z Bay Poldi. Bizet’nin ‘Carmen’ine gidece¤im.”
20
19
1
2
3
R A S ‹ M Ö Z T E K ‹ N
Ü Y E L ‹ K
fi T Ü A A S ‹ M A T R A S A F ‹ Ü Z D T ‹ P L A S A S T ‹ Ç A R R O N Y A N A A Ç N S T E A L M K S O Y E L T A L A Y N A N A L
A L A N T A S A R I
K A D I K Ö Y A
4
5
6
7
8
S T E A R ‹ N
Y A T M ‹ N ‹ L B A R K A ‹ N A T D Ö ‹ L T Y M E E B R A O Z T A
K O T R A E B E R E
9
10
11
L O N D R A
I R A M R A A N Z I S A Y L A R E R N E M B ‹
R E Y O N S
12
13
14
15
‹ D A M A N A I J E L A S A L L ‹ D E M E M R Ö E R K A Ç Z L E ‹ L L ‹ M
H U Y N
“Önemli de¤il, onu da getirebilirsiniz. Birlikte çay içeriz.” 151
MANTIK B‹LMECES‹
KARELER VE RAKAMLAR
Prof. Dr. Yüksel Bozer
Cahit Batum
--
=
--
=
--
--
-=
--
Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Kas›m Ay› Çözümü: 177 + 384 = 561 + 384 -- 177 =+ 207 561 + 207 = 768
876 -- 543
456 = 420 -- 321 = -- 222
333
135 = 198
Unuttu
Uyuya kald›
Annesi hastaland›
Otobüsü kaç›rd›
May›s
Nisan
Mart
fiubat
Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.
Atefli ç›kt›
=
+
Edebiyat
+
Biyoloji
--
+
Aritmetik
=
Fizik
--
Kimya
=
Haziran
+
Liseyi bitiren befl genç, üniversite s›navlar›na haz›rl›k için kimi hocalardan özel ders al›yorlard›. De¤iflik nedenlerle o gün derslere kat›lamad›lar. Afla¤›daki ipuçlar›ndan bu gençlerin ad›n›, hangi ayda do¤duklar›n›, ald›klar› dersi ve derse kat›lamama nedenini bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Biyoloji dersi alan Ahmet, annesi hastalanan gençten bir ay sonra do¤mufltu. 2- Edebiyat dersini kaç›ran gencin atefli ç›km›flt›. Bu genç, Orhan’dan iki ay küçüktü. 3- Y›lmaz, Mehmet’ten bir ay sonra do¤mufltu. 4- Nisan ay›nda do¤an gencin uykusu çok a¤›rd›. 5- Mustafa kimya dersi alm›yordu. 6- Bu befl gencin içinde en küçük olan fizik dersi al›yordu. Onun otobüsle bir problemi olmam›flt›.
Ahmet Mustafa Mehmet Orhan Y›lmaz Atefli ç›kt› Otobüsü kaç›rd› Annesi hastaland› Uyuya kald› Unuttu Kimya Fizik Aritmetik Biyoloji Edebiyat Ad›
Do¤du¤u ay
Ald›¤› ders
Kat›lamama nedeni
YukselBozer@butundunya.com.tr 152
153
SATRANÇ
AÇIK VE YARI AÇIK HATLAR fiAHA HÜCUM ‹Ç‹N NASIL KULLANILIR? Aç›k ve yar› aç›k dikeylerin hepsi efl de¤erli de¤ildir. fiaha uzak olan aç›k hatlarda stratejik ataklar gelifltirilir. E¤er aç›k ya da yar› aç›k hatlar rakip flaha yak›n ise mat etme olana¤› do¤abilir. Ço¤u kez bu olanak, alet fedas› ile gelir. Spassky-Evans, Varna, 1962, E 80
Mustafa Yıldız
ANAND UNVANINI KORUDU: 6,5-4,5 14 Ekim-2 Kas›m 2008 tarihlerinde Almanya’n›n Bonn kentinde 12 oyun üzerinden düzenlenen dünya flampiyonlu¤u satranç maç›nda unvan› elinde tutan Viswanathan Anand, önceki dünya flampiyonu Rus Vladimir Kramnik’i 6,5-4,5 skorla safd›fl› etti. ‹lk iki oyunu berabere biten maç›n 3’üncü, 5’inci ve 6’nc› oyunlar›n› Anand kazanarak rakibine 30 üstünlük sa¤lad›. 10’uncu oyunu kazanarak ümitlenen Kramnik, 11’inci oyunda Anand’› yenemeyince 12’nci oyunu oynamadan rakibini tebrik etti. Böylece 2006’da 8 Süper GM aras›nda birinci gelerek dünya flampiyonu olan Anand unvan›n› perçinlemifl oldu.
8 7 6
7
5 4
2 1
2 1 a
15... Fd6 16. Kd1 Kg8 17. g3 Kg4 18. Ff4 b c d e f g h Fxf4 19. Axd4 h5 20. Axe6 fxe6 21. Kxd7 fif8 22. Vd3 Kg7 23. Kxg7 fixg7 24. gxf4 Kd8 25. Ve2 fih6 26. fif1 Kg8 27. a4 Fg2+ 28. fie1 Fh3 29. Ka3 Kg1+ 30. fid2 Vd4+ 31. fic2 Fg4 32. f3 Ff5+ 33. Fd3 Fh3 34. a5 Kg2 35. a6 Kxe2+ 36. Fxe2 Ff5+ 37. fib3 Ve3+ 38. fia2 Vxe2 39. a7 8 Vc4+ 40. fia1 Vf1+ 41. fia2 Fb1+ 0-1 7 6 5 4 3 2 1 a
154
b
c
d
e
f
g
b
c
d
e
f
g
h
1. d4 Af6 2. c4 g6 3. Ac3 Fg7 4. e4 d6 5. f3 c6 6. Fe3 a6 7. Vd2 b5 8. O-O-O bxc4 (8... Va5 oynanabilir.) 9. Fxc4 O-O (9... d5 dikkate de¤er. Siyah, rok için acele etmemeliydi.) 10. h4! tipik hat açma hamlesi. 10... d5 11. Fb3 dxe4 12. h5! (D) 12... exf3 (12... Axh5 13. g4 Af6 14. Vh2 exf3 15. Ae4 Abd7 16. g5 Ah5 17. Ag3 tehlikeli. 14. Fh6 da olabilirdi.) 13. hxg6 hxg6 14. Fh6 Bafl koruyucuyu de¤ifltirme amac›yla. 14... fxg2 15. Kh4 Ag4 (15... Ah5 16. Kxh5 oynanamaz.) 16. Fxg7 fixg7 17. Vxg2 (‹ki piyon fedas› ile beyaz, flah kanad›nda bütün dikeyleri açt›. En önemli hat “h” dikeyi. Siyah, belki de 17... Kh8 18. Kxg4 Fxg4 19. Vxg4 Ad7 20. Af3 Af6 21. Vf4 yolunu tercih etmeliydi. Ancak yine de beraberlik flans› yok.) 17... Ah6 (E¤er 17... Ae3 18. Vh2! ya da 17... f5 18. Af3 Kh8 19. Kdh1 Kxh4 20. Kxh4 Ad7 21. Kh7+!) 18. Af3 Af5 19. Kh2 Vd6 (19... Kh8 20. Fxf7) 20. Ae5 Ad7 21. Ae4 Vc7 22. Kdh1 “h” dikeyinde kaleler çiftlendi. 22... Kg8 (22... Af6 23. Fxf7) 23. Kh7+ fif8 24. Kxf7+ fie8 25. Vxg6 Axe5 26. Kf8++ Siyah terk etti.
a
Kramnik-Anand, 5.Oyun, 20. 10. 2008, Bonn, D 49 Anand, 5’inci oyunda 15... Fd6 yerine, rakibinin ev haz›rl›¤›n› bozmak amac›yla 15... Kg8 oynad› ve çekici hamlelerle 33’üncü hamlede yandaki konuma ulaflt›: 33... Kc1+ 34. Ff1 Ae3 35. fxe3 fxe3 0-1 Taktik gücün zirvesi.
Spassky-Larsen, 1968
3
Anand’›n kazand›¤› 3’üncü ve 5’inci oyunlar 15’inci hamleye de¤in ayn› hamlelerle yukar›daki gibi oynand› ve yandaki konum olufltu. 3’üncü oyun flöyle sürdü:
3
OYUN SONU
4
1. d4 d5 2. c4 c6 3. Af3 Af6 4. Ac3 e6 5. e3 Abd7 6. Fd3 dxc4 7. Fxc4 b5 8. Fd3 a6 9. e4 c5 10. e5 cxd4 11. Axb5 axb5 12. exf6 gxf6 13. O-O Vb6 14. Ve2 Fb7 15. Fxb5
6
Beyaz kazan›r
5
Kramnik-Anand, 3. Oyun, 17. 10. 2008, Bonn, D 49
8
ATAK Spassky-Geller, 1968
h
MustafaYildiz@butundunya.com.tr
Beyaz kazan›r
KEND‹ GELEN Spassky-Kortschnoj, 1968
33... Ve2?? Çözümler 138’inci sayfam›zdad›r. 155
BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156
6
4
SOLDAN SA⁄A: 1) “Karfl› Pencere”, “Hamam”, “Mükemmel Bir Gün” adl› filmlere imza atm›fl yönetmenimiz. 2) Tanr›tan›maz. - ‹kinci derecede olan, ikincil. - Meyveleri anason gibi yemeklerde ve kimi içkilerde tat verici olarak kullan›lan, hekimlikte gaz söktürücü olarak yararlan›lan çok y›ll›k otsu bir bitki. 3) Akdeniz ülkelerinde yetiflen bir a¤ac›n tazeyken yeflil, sonradan kararan, yüksek besin de¤eri tafl›yan ya¤l› meyvesi. - Kireç, zeytinya¤›, pamuk ve yumurta ak›n›n kar›flt›r›lmas› yoluyla, k›r›k çanak çömlekleri, künkleri birlefltirmekte kullan›lan macun. - Naz›m Hikmet’in bir yap›t›. 4) fiark›, türkü. - Ekilmek üzere ayr›lm›fl toprak parças›. Hastal›kl›, çelimsiz. 5) Belirti. - Bir nota. A¤z›n kapan›p aç›lmas›n› sa¤layan, kaslar› üzerinde bar›nd›ran iki parçaya verilen ad. Bir renk. 6) Sofa. - Bir nota. - Süratli. - ‹lkel bir silah. 7) Faiz. - Bir nota. - Kir. - ‹lave. 8) Ermifl, ulaflm›fl. - Futbolda savunmada oynayan oyuncu. - Do¤u Anadolu Bölgesi’nde yap›lan bir tür çörek. 9) Rutubet. - Eski dilde anne. - Afrika’da bir ›rmak. 10) Buyurucular, beyler. - En k›sa zaman. - Yasaklama. - Demirin simgesi. 11) Ad›n durum eklerinden biri. - Tasa. - Ruh. - Hayvan yiyece¤i. 12) Rus Kazaklar’›n baflbu¤una verilen unvan. - Kendir. 13) At›n yavrusu. - Briçte sanzatunun k›sa yaz›l›fl›. - Ahlaki. 14) Antalya’n›n ünlü bir plaj›. - Uçurum. - Tarihi de¤eri olan. 15) Soyluluk. - Tarla s›n›r›. - Yahya Kemal Beyatl›’n›n hece vezniyle yazd›¤› tek fliiri. 16) Endonezya’n›n plaka imi. - Lityumun simgesi. - Soy. 17) Denizde yük ve yolcu tafl›maya yarayan araç. - Baston. 18) Alegori ile ilgili, yerinel. 19) Radon elementinin simgesi. - Ayaklar ya da bir destek üzerine oturtulmufl tabladan oluflan mobilya. 20) Müzikte en kal›n kad›n sesi. - Ardahan’›n yapma bebekleriyle ünlü ilçesi.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) Fotografta görülen, geçti¤imiz aylarda yitirdi¤imiz “Türkçem, benim ses bayra¤›m” diyen Türk fliirinin ustas›. 2) Lokman ruhu. Müstahkem yer. - Kütahya’n›n bir ilçesi. ‹syankar. - Dilsiz. 3) Oy. - Ah etme. Ça¤dafl. - Germanyumun simgesi. 4) Sav. - Eski dilde su. - Uykunun bir evresi. Müzikte canl›, nefleli ve h›zl› bir biçimde çalma. 5) Çevik. - Üretim. - C vitamini aç›s›ndan zengin bir narenciye. 6) Halk aras›nda s›k hastalanan kifliler için söylenen söz. - Bön, avanak. - ‹ridyumun simgesi. 7) Topra¤›n nemi. - Nikelin simgesi. - Dansta kavalyenin efli. - Kimi hastal›klar› tedavi etmek amac›yla bir bez üzerine yay›l›p deri üzerine uygulanan, beden ›s›s›yla vücuda yap›flan ecza. - Dolay›s›yla anlatma. 8) Tokat’›n pekmeziyle ünlü ilçesi. - Ço¤u do¤ufltan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke. - Say›lar› gösteren iflaretler. 9) “Yüksek .....” (Ömer Seyfettin’in bir yap›t›). - Cilt. - Dingil. - Nazi Hücum K›tas›’n› imleyen harfler. 10) Bir ifli yapabilme gücü, iktidar. - Amaç, gaye. Yakas›z, uzun kollu erkek gömle¤i. Esasla ilgili. 11) Bir cetvel türü. - Kedi, köpek gibi çok memeli hayvanlar›n yavrusu. - “..... Hatun (Erzurumlu halk kahraman›). 12) Çanakkale’nin peyniriyle ünlü ilçesi. - Kültür. - Bir yetkinin, bir yasan›n, bir karar›n yürürlü¤e girmesine karfl› ç›kma hakk›. 13) Koyun, köpek, at gibi hayvanlar›n ya da insanlar›n derisinde asalak olarak yaflayan bir böcek. - Yabanc›. - Kay›p. 14) ‹ncelik, naziklik. - Kümes hayvanlar›n›n civcivlikten ç›km›fl yavrusu, piliç. 15) ‹nhisar, monopol. Cömertlik, eli aç›kl›k. - Adale.•
FilizOskay@butundunya.com.tr 157
B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN
F‹KR‹M‹Z‹N REHBER‹ GAZ‹ MUSTAFA KEMAL, ATATÜRK’ÜN YANI BAfiINDA, B‹LG‹ KÜPÜ Fikrimizin Rehberi Gazi Mustafa Kemal Erol Mütercimler Alfa Yay›nlar›
rtaokula gelinceye kadar Mustafa’yd›... Matematik yetene¤iyle Mustafa Kemal oldu. Emperyalizmi dize getirdi, Gazi Mustafa Kemal oldu... Yüzlerce y›l›n kökleflmifl al›flkanl›k ve geleneklerini y›kt›, Gazi Mustafa Kemal Atatürk oldu. Türk halk› ona ‘Atatürk’ dedi. Türkiye’de do¤an ve parlayan y›ld›z, bize izleyece¤imiz yolu gösterdi, ‘fikrimizin rehberi’ oldu.” “Onun insan olarak ülküsü, iyilik, güzellik ve do¤ruluktu. Siyaset adam› olarak ülküsü de ekmek, e¤itim ve bar›flt›. Bu ülkülerini gerçeklefltirmek sorumlulu¤unu içinde
“O
158
duydu¤u için cesaretle, imanla, bilgi ve ak›lla çal›flt›. Ölmüfl geleneklere as›lmakta yarar umanlara da ‘Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir’ diyerek gerçek kurtuluflun yolunu gösterdi. Devrimde yabanc› ülkelerdeki baz› liderlerin kasapl›ktan, s›vac›l›ktan, çetecilikten yetiflerek ülkelerinin bafl›na geçip s›rtlar›na mareflal üniformas› geçirdikleri ve savafl› ülkülefltirdikleri s›rada o, üniformas›n› att›, gazilik ve mareflallik rütbe ve unvanlar›n› bir tarafa b›rakt›, ülke savunmas› d›fl›nda savafl› ‘bir cinayet’ olarak mahkum etti. Ve uygar insanl›¤›n kalbinde yaflayan yüce bir duyguyu, ‘Yurtta bar›fl, dünyada bar›fl’ diye ilan etti.” Bu kitapta okuyaca¤›n›z öykü yaln›zca bir liderin, bir komutan›n, bir devlet adam›n›n, bir devrimcinin yaflam öyküsü de¤il. Türkiye Cumhuriyeti’nin de kurtulufl, kurulufl ve küreselleflme f›rt›nas›nda savruluflunun öykü-
südür. Do¤umundan, günümüze Atatürk konusunda yaz›lan en ciddi ve kapsaml› yap›tlar›n bafl›nda gelen bir çal›flma.
Bilgi Küpü 21. Yüzy›la Ayak Uydurmak ‹çin Bilmeniz Gereken Her fiey
Atatürk’ün Yan› Bafl›nda
NTV Yay›nlar›
Derleyen: Mustafa Kemal Ulusu Do¤an Kitap
arihin ak›fl›n› de¤ifltiren büyük önderlerin önemli özelliklerinden biri de kitaba ve kütüphaneye olan düflkünlükleridir. Ankara’da An›tkabir’de en çok dikkat çeken bölüm Atatürk’ün okudu¤u kitaplard›r. Yolculuklar› s›ras›nda da yan›nda korunakl› oldu¤u için savafl araçlar›n›n sand›klar›nda kitaplar›n› tafl›yan Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun an›lar› ilk kez yay›mlan›yor. Siyah-beyaz fotograflarda Atatürk’ün hep yan›nda görülen Nuri Ulusu’nun an›lar› birçok konuda bilgi sunuyor. Di¤er an›larla da örtüflerek Atatürk’ün yaflam›n› ayd›nlat›yor. Atatürk’ün Türk müzi¤i, sofras›, günlük yaflam›, kütüphanesi, okuma aflk›, yazarl›¤›, tarih ve dil çal›flmalar›, yurt içi gezileri, çevresindeki insanlar, onu görmeye gelen devlet adamlar›, krallar, elçiler, askeri manevralar, din, spor, giyim kuflam, siyasal yaflam üzerine düflünceleri, son günleri, ölümünden sonra yaflananlar üzerine birebir tan›kl›klar...
T
ilgi edinmede bilim ve teknolojinin sundu¤u olanaklar öylesine h›z kazand› ki, bir tufla bast›¤›n›zda sel gibi bilgiler ak›yor insan›n önüne... Bu uçsuz bucaks›z bilgi okyanusunda insanlar “do¤ru” bilgi susuzlu¤u içinde k›vrand›¤› ise ac› bir gerçek. Evlerden ansiklopedilerin, kitaplar›n çöpe at›ld›¤› bir süreçte cep bilgisayarlar›na güvenenlerin say›s› t›rman›yor. “Nas›l olsa elimin alt›nda” diye okumaktan kaç›nanlar›n, “Üstelik para vermeme de gerek yok” diyerek gazete, dergi ve kitap sat›n almaktan kendini s›y›ranlar›n “iflini bilen”ler modern cahilli¤e omuz veriyor. Uzun ve derin bilgiyi s›k›c› bulanlar›n say›s› da art›yor. Bilgi küpü bu geliflmelerin olumsuzluklar›na karfl› görkemli bir çal›flma. “E¤itimli bir erkek bir fleye dair herfleyi, herfleye dair bir fley bilmelidir. Ayn› durum e¤itimli bir kad›n için de geçerlidir.” Alt› bölüm ve onsekiz alt bölümle gezegenin ortaya ç›k›fl›ndan günümüze yaflam›n tarihi renkli görsel malzemeleriyle...•
B
159
B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Nevin Dedeoğlu, Antalya
160
TÜRK RESSAMLARI: FAT‹H SARMANLI
PEYZAJ Fatih Sarmanl›, 1960 y›l›nda Bursa’da do¤du. 1981 y›l›nda Bursa’da kendi kurdu¤u stüdyosunda resim çal›flmalar›na bafllad›. O zamandan buyana ülkemizde sanat›n merkezi olan ‹stanbul ile iliflkisini hiç kesmedi. Resimleri ‹stanbul’da birçok koleksiyonda yer ald›. 1993 y›l›nda sanatsal çal›flmalar yapmak için ‹talya’ya gitti. Floransa, Roma, Milano ve Venedik’te bulundu. 1996 y›l›ndan buyana ‹stanbul’da Beyo¤lu’nda kendi atölyesinde resim çal›flmalar›n› sürdürmektedir. Ressam Fatih Sarmanl›, sanat yaflam› boyunca birçok kiflisel ve karma sergi açm›flt›r.