BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
YEREL SÜREL‹ YAYIN
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlular›: Nükhet Alicikoğlu
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cansın, İzmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Serdar Kalkan, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4 / I, D: 1, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 30. 01. 2009
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr
Y›l: 11, Say›: 129
fi U B A T
2 0 0 9
‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R
7 Ulusal Görev, Mesleksel Ödül METE AKYOL
10 Telâffuz Sözlüğü ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU
15 Prof. Haberal’a Viyana’da Görkemli Bir Sürpriz ECZ. FEYYAZ ARTUKO⁄LU
24 Cumhuriyeti Kuranlar... AL‹ NA‹L‹ ERDEM
26 Atatürkçü Eğitim Anlayışından Uzaklaşma...
20 Mustafa Kemal Paşa “Sivas’tan Ankara’ya” Yolunda Hacı Bektaş’a Konuk Oldu KAYA KARAN
31 “Bak Senin Bakanın Bana Ne Yaptı!” fiEBNEM fiEN
34 Bedri Rahmi Eyuboğlu 41 Benden Paso! HALÛK CANSIN
43 Nanking Tecavüzü 48 Üç Türk Projesi Üç Ödül Kazandı ‹ZM‹R TOLGA
SEMRA ATAY
55 Mecelle ve Medeni Kanun BARIfi TARKAN
57 Atık Piller Zehirli Birer Saatli Bombadır CHERYL TANRIVERD‹
62 Benim Adım “Türk Violonist” BURCU GÖKER
66 “Derin Gırtak” Benim PER‹ BERK‹N
2009 DARWIN YILI
70 “Divide et Impera SONGÜL SAYDAM
75 Anılar ve Unutulanlar MET‹N GÖREN
4
81 Carlo Maria Broschi YÜCEL AKSOY
85 Kurt Tozlarda Yuvarlanır ERDO⁄AN SAKMAN
Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe fiubat SuDokular› Bilginizi Denetleyin F›rçalayarak 1001 Güzel Söz
8 13 74 101 103 138
87 Şehit Eşi Olmak... SÜHEYLA GÖKTÜRK
90 Gece Yolcuları MEHMET ÜNVER
96 Kırmızı Işık MUZAFFER ‹ZGÜ
MEHMET MUHS‹NO⁄LU
52 2009 Darwin Yılı
Sayfa: 52
ERDO⁄AN TOKMAKÇIO⁄LU
GÜRBÜZ EVREN
KONUR ERTOP
18 Umudumuz “Cümlemizin Büyüğü Olan” Mustafa Kemal Paşa’dır
77 Osmanlılar’da Kadın
104 Pilatus ‹ZLEN fiEN
111 Paylaşmak... AL‹ MURAT ERKORKMAZ
117 Okul Müdürüm KAYHAN METE
Sayfa: 96
119 Çeşme Çayı ‹LYAS HAL‹L
KIRMIZI IfiIK
124 Fötr Şapkalı Adam BEK‹R ÖZGEN
128 Sevgimiz Hiç Tükenmesin NURAY BARTOSCHEK
136 Brüksel’in Yolları Taştan... ENG‹N ÜNSAL
139 Herkes Biraz Yabancıdır DR. MEHMET UHR‹
142 Topal Osman MET‹N ATAMER
Anne ve Babalardan Mankafa Poldi Kareler ve Rakamlar Mant›k Bilmecesi Satranç Bulmaca Ay›n Kitaplar› Bir Fotograf Bin Sözcük
148 150 152 153 154 156 158 160 5
’DAN S‹ZE Mete Akyol
Ulusal Görev, Mesleksel Ödül...
G
azetecilik ödülleri aras›nda öylesine mesleksel anlaml› ve kifliye özel bir ödül türü vard›r ki, gazete okuyucusu da, televizyon seyircisi de bu ödülün kimin taraf›ndan, ne nedenle ve kime verildi¤ini duymaz. Asl›nda, böylesi anlaml› ve özel bir ödül kazand›¤›n›, o ödülü kazanan gazeteci de duymaz. Fakat o, bunu duyumsar. Çünkü kazand›¤› ödülün, bir önceki görevinde gösterdi¤i baflar›s›n›n kutlamas› oldu¤unu bilir. “Bir gazeteciye verilen her yeni görev, onun bir önceki görevindeki baflar›s›n›n ödülü” ilkesidir bu... Bu tür ödülün bir de, okuyucu taraf›ndan verileni vard›r. Kendisine emanet edilen bir haberi ya da belgeyi, mesleksel ve kiflisel nezaket k›rm›z› çizgileri içinde de¤erlendiren bir gazeteci, k›sa bir süre içinde okuyucusunun karfl›s›na benzer de¤erde bir haber ya da belgeyle ç›kt›¤›nda, bilin ki bu, duyulmayan, fakat duyumsanan bir ödülün belgesidir. Bütün Dünya çal›flanlar› geçen ay, flimdi sizle paylaflt›¤›m›z iflte böylesi anlaml› ve çok
özel bir ödüle sahip oldular. “Türkler ve Kürtler Cephesi’nin Bat› cephesi karfl›s›ndaki ortak sesini” duyuran tarihsel belgenin, Bütün Dünya’n›n bir önceki say›s›nda hak etti¤i düzeyde de¤erlendirildi¤ini gören 90 yafl›ndaki sürekli okuyucumuz Say›n Halide Ertekin, “sand›¤›ndaki aile miras›” çok önemli bir belgeyi halk›m›za, bizim arac›l›¤›m›zla duyurmak istedi. Bu tarihsel belge, Erzurum Kongresi’nden bafllayarak Mustafa Kemal Atatürk’ün yan›ndan ve izinden ayr›lmayan Anadolu kahramanlar›ndan ve TBMM Birinci Dönem Erzincan Milletvekili Hay›rl›zade Tevfik Bey’in, yaflam› süresince cüzdan›nda saklad›¤›, vefat›ndan sonra ise k›z› Halide Ertekin taraf›ndan “aile sand›¤›”nda saklanan Hac› Bektafl Veli Çelebisi Veliyeddin Çelebi’nin 1923 y›l›nda yay›mlad›¤› çok önemli bir duyurudur. Bu belgeyi özellikle bugünlerde yay›mlarken, “Ulusal bir görev” yapmam›z›n gururunu yafl›yoruz, mesleksel bir ödül kazanmam›z›n mutlulu¤unu duyumsuyoruz.• 7
S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR
Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729
ay›n Orhan Velidedeo¤lu,
S evet paylaflabildiniz, bundan emin olun. De¤erli yaflam›n›zda, de¤erli birikimlerinizi, biz “Bütün Dünya” okurlar› ile paylaflt›¤›n›z için binlerce teflekkür ederim size... Hiç bilmedi¤im, duymad›¤›m ya da y›llarca yanl›fl bildi¤im, kulland›¤›m kelimeleri, sözleri sayenizde ö¤rendim. Nesimi’nin de dedi¤i gibi, “Bütün Dünya”s›z, sizlersiz geçen zaman›m›n kazas› yok. Onun için sizleri tan›d›ktan sonra, sizlersiz kalmamaya çal›fl›yorum ben... Ele ald›¤›n›z konular›, örnekleriyle, hikayeleriyle öyle güzel, öyle fleffaf, öyle ak›c› anlat›yorsunuz ki, her yaz›n›zda hayranl›k ve minnet duygular› içinde b›rak›yorsunuz beni... Bir konu hakk›nda bilgi verirken, verdi¤iniz örnekler de bilgi da¤arc›¤›ma bir fleyler kat›yor. Bilgi bilgi içinde... Her say›da, birkaç sayfal›k yaz›n›z›n her sat›r›nda buram, buram do¤ru bilgi okuyorum. Çok hofl, çok haz duyuyorum, her say›da zevkle okuyorum köflenizi... 8
Say›n Velidedeo¤lu, yeni y›l dilekleriniz için de teflekkür ediyorum ve her sözünüze yürekten kat›l›yorum. Yeni y›l›n size, sa¤l›k, mutluluk, huzur getirmesini diliyorum. Sa¤ olun, var olun, hep “Bütün Dünya”m›zla ve bizimle olun. Fatma Pekpayz›n, Menemen, ‹zmir. evgili Bütün Dünya Ailesi,
S Ocak 2009 derginiz, her say›n›z gibi yine muhteflem... Bitirene kadar elimden b›rakamad›m. Yine her zaman oldu¤u gibi dopdolusunuz. Eme¤i geçenlere, bu muhteflem derginin oluflumuna katk›da bulunan herkese çok teflekkür ediyorum. Selçuk Üniversitesi, ‹ngiliz Dili ve Edebiyat› Bölümü’nde okuyorum. Güncel olaylarla ilgili arkadafllar›m›n ilgisizli¤i beni çok s›k›yor. Ne yaz›k ki herhangi bir çabalar› da yok. Herkes varsa yoksa bilgisayar bafl›nda “Facebook”ta, “Yonja”da... Bu say›n›zda özellikle Ali Naili Erdem Bey’in sözde Ermeni soyk›-
r›m› üzerine olan yaz›s›n› çok be¤endim. Tam karar›nda bir uzunlukta ve olay› detayl› bir flekilde anlat›yor. Bu flekilde be¤endi¤im makaleleri yazar›n› ve derginin say›s›n› belirterek elektronik posta yoluyla da¤›t›yorum. Böylece belki bu dergiyi takip etmeyen insanlar bu güzel düflüncelerden faydalanabilirler. Herkese çok teflekkürler... Meryem Aktafl. erhaba Nuray Han›m, “Bü-
M tün Dünya” dergisinin Aral›k say›s›ndaki yaz›n›zda ben de çocukluk günlerime gittim. Bingöl’deyiz. Babam orada görev yap›yor, y›l 1967... Ben ilkokul ikinci s›n›f ö¤rencisiyim. Uzun ve so¤uk geçen k›fl akflamlar›nda en büyük zevkimiz, radyo piyesleri sonras›nda bafllayan saatler... Babam ve büyük ablam s›rayla ortak seçti¤imiz bir roman› okurlard›. Dünya klasikleri oldu¤unu sonradan ö¤rendi¤im roman› okumaya babam bafllard›, biz de onu sessizce dinlerdik. O yorulunca ablam devam ederdi. Ben böylesine okuma sevdal›s› bir ailede büyüdüm. O nedenle okumay› çok seviyorum. Nuray Han›m, bana yaz›n›zla çok özel an›lar› hat›rlatt›n›z, iyi ki vars›n›z. Süheyla Göktürk. YAZARIMIZIN YANITI: erhaba Süheyla Han›m, ile-
M tiniz için çok teflekkür ederim. Sizin baban›z›n yapt›¤›n›, ba-
na da annem yapard›. Özenle seçti¤i kitaplar› bana sab›rla okur, en heyecanl› yerinde “Benim yemek yapmam gerekiyor; ama ne oldu¤unu da merak ediyorum, sen devam eder misin okumaya lütfen” derdi. Öylesine heyecanl› bir yerde söylerdi ki bu sözü, annemin iflini bitirmesini bekleyemez, ben okumaya bafllard›m sesli olarak... Böyle keflfettim kitap sayfalar› aras›ndaki gizli dünyay›... Oysa flimdi ne yaz›k ki, hiçbirimiz annelerimiz, babalar›m›z kadar sab›rl› olam›yoruz. Çocuklar›m›za uzun uzun kitap okumalar› gerekti¤ini anlatarak onlar› belki de s›k›yor, istemeden uzaklaflt›r›yoruz kitaplardan... Anne babalar›m›z›n yapt›¤› gibi ince bir ustal›kla sevdirmeye çal›flm›yoruz kitaplar›... Gördü¤ünüz gibi sizin iletinizle de ben kendi çocuklu¤uma do¤ru yola ç›kt›m yeniden... Tekrar teflekkür ederim, siz de iyi ki vars›n›z! Selam, sevgi ve sayg›lar›mla, Nuray Bartoschek. en özel bir dershanede Türk
B Dili ve Edebiyat› ö¤retmeni
olarak çal›fl›yorum. Derginizin özellikle küçük hikayeler bölümünden ö¤retmenli¤im süresince oldukça istifade ettim. Ayr›ca dergi içerisindeki di¤er yaz›lar›n da çok kaliteli oldu¤unu düflünüyorum. Dergide eme¤i geçen herkese yürek dolusu teflekkürler... Alper Ertüzel, ‹stanbul. 9
TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu
Telâffuz Sözlü¤ü Geçen y›l Temmuz ay›nda de¤erli bir dost, koltu¤unun alt›nda pek oylumlu bir yap›t›yla ziyaretime geldi. TRT’nin baflspikerlerinden Say›n fiener Mete, sekiz y›ll›k bir emekle haz›rlad›¤›, 12 bine yak›n sözcü¤ün do¤ru sesletimini kapsayan Telâffuz Sözlü¤ü(1) adl› yap›t›n› bana da sunma inceli¤ini gösterdi. adyo ve Televizyon Üst Kurulu baflkan›, bu çok gerekli ve yararl› yap›ta yazd›¤› “önsöz”ü flöyle sonland›r›yor: “Bu de¤erli eserin radyo ve televizyon sunucular›n›n, muhabirlerinin, metin yazarlar›n›n ve program yap›mc›lar›n›n çal›flmalar›na ›fl›k tutaca¤›na inan›yor, kendisine Türkçeye yapt›¤› bu de¤erli katk›dan dolay› tüm Üst Kurul Üyeleri ad›na teflekkür ediyorum.” Say›n fiener Mete’nin yo¤un bir çal›flmayla sekiz senesini verdi¤i; üst kurul baflkan›n›n övgüye de¤er buldu¤u bu yap›t, May›s 2007’de bas›lm›fl ve aradan bunca zaman geçmifl. Önsözde belirtilen “radyo ve televizyon ilgilileri” bu ›fl›ktan ne kadar yararlanabildi, bilmiyorum; ancak arka kapaktaki son tümcede “Bir yay›n-
R
10
da do¤ru sözcüklerin kullan›lmas›n›n yan› s›ra, kelimelerin do¤ru seslendirildi¤ini duymak, izleyici ve dinleyicilerin en do¤al hakk›d›r” dense de bu do¤al hakka eriflebilmifl de¤iliz. Bugün hâlâ, Kekova Koyu’nun güzelliklerini anlatan genç bayan sunucu mavînin bütün tonlar›ndan; denizin masmavî renginden söz edebiliyorsa; Önemli bir televizyon kanal›n›n bayan haber sunucusu ›srarla “zîna” diyebiliyorsa... Show TV’de bir program tan›t›m›nda “Ahmet Özhan’›n hoflsohbeti” müjdeleniyor, bir baflka kanalda “Hülya Avflar ile yap›lacak hoflsohbet” duyuruluyorsa; NTV’nin deneyimli sunucusu 24 Eylül 2008’de H›fz› Topuz’la söyleflisini “Ne güzel bir hoflsohbet oldu” diye bitirebiliyorsa ki, bu
ve buna benzer örnekler say›s›z; bunlar› kim uyaracak? Say›n Mete, sekiz sene bofla m› kürek çekti, emek verdi? Oysa, Telâffuz Sözlü¤ü’nde yaln›z sesletim de¤il anlat›m da var: “Mavi Gökrengi ma:vi” “Zina Nikâhs›z cinsel birleflme zina: ” [‘:’ imi, ‘a’ harfinin bir vokal uzat›larak okunaca¤›n› gösteriyor] Telâffuz Sözlü¤ü’ne göre hoflsohbet’in sesletimi do¤ru. Ya anlam›?.. O da aç›klanm›fl: Konuflmas› güzel ve tatl› [kifli]. Anadolu’nun baz› yörelerinde hoflsohbet (tatl› dilli) yerine dilbezek, dilbeze¤i de denir. Hoflsohbet sözcü¤ü insanlar için kullan›lan bir önadd›r (s›fat); ad (isim) de¤il. Sözü, söyleflisi hofl, güzel, tatl› kiflilere denir hoflsohbet diye. Bir reklamdaki gibi “Eskiden hoflsohbet vard›” denmez, “Eskiden hoflsohbet kifliler vard›” denir. Bu reklam uzun süre yay›nda kald›; uyaran oldu mu? Akl›na yelken takanlardan kimileri önad› ad gibi kullan›rlarsa, kimileri de adlar› önad yerine kullanmaya heveslenmezler mi? Prof. Dr. Murat Belge bir yaz›s›nda “...akl-› selim, yani “sa¤duyu” bir isim olmaktan ç›k›p bir s›fata dönüfltü: “Çok akl› selim adam” gibi cümleler iflitiyoruz” diyordu.
Say›n Mete “Akl-› selim”i de sözlü¤üne alm›fl, anlam›n› (sa¤duyu) ve okunuflunu da veriyor: aKL›seli:m Bir büyükelçi TRT 1’de düzenlenen oturumda konufluyor: “...maalesef diyece¤im”, “insan haklar› diyece¤im”, “flöyle diyece¤im”, “...diye düflünüyorum”, “flunun alt›n› çizece¤im (konuflman›n alt› nas›l çizilirse...)”, “müsaade ederseniz (müsaade etme ya da etmeme olana¤›m›z var m›?)”, “t›rnak içinde söylüyorum” diyor, iki elinin iflaret parmaklar›yla havay› t›rmal›yor, ne kadar komikleflti¤inin ay›rd›na varamadan. Konuflma tekni¤idir: Konuflma aras›nda bir söze vurgu yapmak gerekirse, o söz –dinleyenlerin dikkati çekilerek– yinelenir; ama sözün alt›n› çizmek ya da t›rnak içine almak, ciddiyetten uzaklaflmakt›r. Say›n Büyükelçi bir de “Bu bir âkittir”; “Bunlar vâkay› adiye’dendir” demez mi?.. Telâffuz Sözlü¤ü’nde ne yaz›yor: Ak›d: akdeden, anlaflma yapan taraflardan her biri. [sesletimi] a:kid, [âkid ‘-.’] Akid: Ba¤, ba¤›t, sözleflme. [sesletimi] akit, [âkit de¤il]. Vak’a: Olay, hadise. [sesletimi] vaK/a (K: Kal›n k. ‘/’ imi: Keserek okuma.) Y›llard›r uyar›lmalar›na karfl›n 11
BD fiUBAT 2009
spiker ya da sunucular›m›z›n, örne¤in: “sohbet”, “alternatif”, “detay” yerine tertemiz Türkçemizdeki söylefli, seçenek, ayr›nt› demeleri sa¤lanabildi mi?.. Y›llard›r yaz›l›r, çizilir, anlat›l›r; kim okur, kim dinler? “Benim o¤lum bina okur, döner döner gene okur!..” AKP’li D›fliflleri Bakan› Ali Babacan’›n, ‹ran cumhurbaflkan›n›n Atatürk’ün kabrini ziyaret etmek istememesini elefltirenlere “… böyle ufak tefek detaylar› tart›flmay› son derece yersiz görüyorum” deyifli kadar detay sözcü¤ünü kullanmas› da ne kadar iticiydi...
Bir de bak›yorsunuz “Bankalar›n, kart alanlara detayl›ca bilgi vermesi” isteniyor: Frans›zca sözcü¤e Türkçe ek... (!) Üstelik “detayl›ca”, “çok detayl›” da de¤il, “biraz detayl›” demektir. Yabanc› sözcüklerin yerine –varsa– Türkçelerini kullansak, böyle komik durumlara düflmeyiz. Baz› yazarlar›m›z bu gibilerine “dil züppeleri” diyorlar; ne de güzel yak›flt›r›yorlar.• [1] Mete, fiener: Telâffuz Sözlü¤ü, RTÜK, Ankara 2007 OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr
H›z limiti 50 km. olan caddede polis sürücüyü durdurdu ve önce suçunu s›ralad›: “H›zl› gitmeniz bir yana yanl›fl yerde araba sollad›n›z, farlar›n›zdan biri yanm›yor, lastikleriniz tümüyle afl›nm›fl. Size hayli kabar›k bir ceza yazmak zorunday›m.” Kalemini ç›kard›, defterini açt› ve sordu: “Ad›n›z nedir?” Sürücü derin bir soluk ald› ve ad›n› söyledi: “Schtarthewisizesky Vocgefastrlongchsclingen.” Polis bir süre düflündü ve sonra karar›n› verdi: “fieyy...” dedi. “Bu kez ceza yazm›yorum ama, lütfen daha dikkatli olun.”• Efliyle yine kavga etti¤ini söyleyen yeni evli genç kad›n, telefonda annesinden yard›m istedi: “Anneci¤im, bu kez ona iyi bir ders vermek istiyorum” dedi. “Bir süre eve dönüp senin yan›nda kalabilir miyim?” Annesi bir süre duraksad›ktan sonra k›z›na daha etkin bir çözüm önerdi: “Efline gerçekten iyi bir ders vermek istiyorsan” dedi. “Ben gelip sizde kalay›m bir süre.”• 12
‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden
Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 14’üncü sayfam›za bak›n›z
1. âbâd (farsça) – a) flenlik b) dü¤ün c) imar edilmifl ç) talan edilmifl
8. bâb (arapça) – a) kap› b) pencere c) salon ç) oda
2. kabare (frans›zca) – a) konser salonu b) küçük tiyatro c) kabartma ç) muayenehane
10. observatuar (frans›zca) – a) rasathane b) meyhane c) ticarethane ç) tamirhane
3. gaseyan (arapça) – a) bat›rma b) homurdanma c) bulant› ç) kinlenme 4. abanoz (farsça) – a) a¤aç b) yaprak c) dal ç) kök
9. abdal (arapça) – a) üfürükçü b) hoca c) fleyh ç) dervifl
11. padok (ingilizce) – a) çapraz b) paket c) silik ç) at›n gezinti yeri 12. bittabi (arapça) – a) karfl›t olarak b) gönüllü olarak c) zoraki olarak ç) do¤al olarak
5. ablak (arapça) – a) yamuk 13. ofset (ingilizce) – çehre b) s›ska çehre c) yuvarlak a) iflitmeyi ölçmek b) görsel çehre ç) sivilceli çehre c) bask› yöntemi ç) çiçeklik 6. delâlet (arapça) – a) k›lavuzluk b) sürtünme c) aksama ç) s›yr›lma
14. flarj (frans›zca) – a) indirme b) yükleme c) bindirme ç) gönderme
7. âcilen (arapça) – a) sonra b) gecikerek c) ertelemek ç) derhal
15. câhid (arapça) – a) kaçan b) savaflan c) yakalayan ç) bar›flan
13
13’üncü sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›
1. âbâd (farsça) – c) imar edilmifl. 2. kabare (frans›zca) – b) küçük tiyatro. 3. gaseyan (arapça) – c) bulant›. 4. abanoz (farsça) – a) a¤aç. 5. ablak (arapça) – c) yuvarlak çehre. 6. delâlet (arapça) – a) k›lavuzluk. 7. âcilen (arapça) – ç) derhal. 8. bâb (arapça) –
a) kap›. 9. abdal (arapça) – ç) dervifl. 10. observatuar (frans›zca) – a) rasathane.
Prof. Haberal’a Viyana’da Görkemli Bir Sürpriz
11. padok (ingilizce) – ç) at›n gezinti yeri.
‘‘
...bu, gerçek anlamıyla Türk ulusuna sunulan bir gurur tablosudur.
12. bittabi (arapça) – ç) do¤al olarak. 13. ofset (ingilizce) – c) bask› yöntemi. 14. flarj (frans›zca) – b) yükleme. 15. câhid (arapça) – b) savaflan.
Uça¤›n pilotu, bu iflte yeniydi. Denetimi kaybetmeye bafllay›nca var gücüyle yard›m istedi: “Kule, kule beni duyuyor musun? Düflüyoruz, ne yapmal›y›m? Acil yard›m›n›z gerek!” Kule hemen karfl›l›k verdi: “Anlafl›ld›. Yerinizi bildirin, yerinizi bildirin.” Acemi pilot, kusursuz bir biçimde yerini bildirdi: “Pilot kabininde, öndeki sol koltuktay›m... Pilot kabininde, öndeki sol koltuktay›m.”• 14
Prof. Dr. Nadey S. Hakim, eliyle önce perdeyi, sonra da beraberinde kürsüye ç›kard›¤› konu¤unu iflaret ederek flöyle dedi: “Karfl›m›zda, bugünkü ça¤dafl Türkiye’yi var eden ve hepinizin tan›d›¤›ndan emin oldu¤um Mustafa Kemal Atatürk, yan›mda da O’nun ilkeleriyle yetiflen ve bugün organ nakli konusunda dünyan›n önde gelen isimlerinden olan de¤erli meslektafl›m Prof. Dr. Mehmet Haberal bulunuyor. Kendisini kutluyor ve birlikte alk›fll›yoruz.”
‘‘
‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR
YAZAN: ECZ. FEYYAZ ARTUKO⁄LU aflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, Viyana’da tarihsel belediye saray›n›n tören salonunda görkemli bir sürprizle karfl›lafl›nca, “Bu sürpriz benim de¤erlendirmeme göre çok görkemli bir ödül olup, gerçekte Türkiye’ye ve Türk ulusuna verilmektedir. fiu anda duydu¤um övüncümün ve heyecan›m›n nedeni budur” dedi. Uluslararas› Cerrahlar Birli¤i’nin
B
36’nc› Dünya Kongresi’nin yap›ld›¤› Viyana Belediyesi Tören Salonu’nda onursal üyeli¤e seçilen ve bir önceki baflkan olan,Prof. Dr. Nadey S. Hakim konuflmas›ndan sonra, “fiimdi bir dakikan›z› rica ediyorum” diyerek, kendisini dinleyen topluluk aras›ndan Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n yan›na giderek kendisini kürsüye davet etmiflti. Londra, Hammersmith Hastanesi Organ Nakli Bölümü Baflkan› Prof. Dr. Nadey S. Hakim ve 15
BD fiUBAT 2009
önünde bulundu¤umuz büyük asker, büyük devlet adam› ve tüm dünyan›n sayg›yla and›¤› Mustafa Kemal Atatürk, bugünkü ça¤dafl Türkiye Devleti’ni kurmufltur ve yepyeni bir Türk ulusu oluflturmufltur. Prof. Mehmet Haberal, 1938 y›l›nda vefat eden Mustafa Kemal Atatürk’ü, 2008 y›l›nda da yaflatmaya devam eden kufla¤›n iyi bir temsilcisi ve O’nun izinden giderek ülkesi için durmaks›z›n çal›flan bir bilim adam›d›r.” Prof. Dr. Mehmet Haberal da k›sa bir teflekkür konuflmas› yapt› ve kürsüden iner inmez tüm coflkusunu, kongrede çeflitli sunumlar yapan Baflkent Üniversitesi bilim ekibindeki meslektafllar›yla kucaklaflarak paylaflt›. Viyana’n›n tarihsel belediye saray›ndaki bu “beklenmedik olay” konusundaki görüfllerini Prof. Haberal, bas›n mensuplar›na flu sözlerle belirtti: “‹lk bak›flta bir sürpriz olarak tan›mlanabilecek bu olay, benim
Uluslararas› Dünya Cerrahlar Birli¤i’nin 36’nc› Dünya Kongresi’nin yap›ld›¤› Viyana Belediye Saray› (üstte) ve Uluslararas› Cerrahlar Birli¤i’nin iki onursal üyesi: Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Prof. Dr. Nadey S. Hakim
Prof.Dr. Haberal birlikte kürsüye ç›karlarken, ayn› anda kürsünün arkas›ndaki duvar› kaplayan dev beyazperdede, mareflal üniformas›yla ve tüm görkemiyle, Mustafa Kemal Atatürk belirmiflti. Prof. Dr. Nadey S. Hakim, eliyle önce perdeyi, sonra da beraberinde kürsüye ç›kard›¤› konu¤unu iflaret ederek flöyle dedi: “Karfl›m›zda, bugünkü ça¤dafl Türkiye’yi var eden ve hepinizin tan›d›¤›ndan emin oldu¤um Mustafa Kemal Atatürk, yan›mda da O’nun ilkeleriyle yetiflen ve bugün organ nakli konusunda dünyan›n önde gelen isimlerinden olan de¤erli meslektafl›m Prof. Dr. Mehmet Haberal bulunuyor. Kendisini 16
kutluyor ve birlikte alk›fll›yoruz.” Uluslararas› Dünya Cerrahlar Birli¤i üyesi 39 ülkeden gelen 200’ü aflk›n cerrah›n bulundu¤u salondan coflkulu bir alk›fl yükseldi. Prof. Dr. Nadey S. Hakim, bu takdimden sonra yapt›¤› konuflmada özetle flunlar› söyledi: “2005 y›l›nda derne¤imizin onur üyeli¤ine seçti¤imiz Prof. Dr. Mehmet Haberal’›, o günden sonra yak›ndan tan›ma f›rsatlar›m oldu. Türkiye’ye gittim, onun orada yapt›klar›na da tan›k oldum. fiu an
kiflisel de¤erlendirmeme göre, gerçek anlam›yla çok görkemli bir ödüldür ve bu, Türkiye’ye ve tüm Türk ulusuna verilmektedir. Burada gerçeklefltirilmekte olan bu üst düzeydeki bilimsel toplant›da, salonun dev perdesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün portresinin yer almas›, yaln›zca benim için de¤il, tüm ülke halk›m için bir gurur ve övünç nedenidir.” Olayla ilgili olarak kiflisel duygular›n› ö¤renmek isteyen gazetecilere ise Prof. Dr. Mehmet Haberal, flu k›sa yan›t› verdi: “Bugüne de¤in pek çok ödül ald›m, her birinde ayr› bir gurur ve övünç duydum. Burada, bu sürprizle karfl›laflt›¤›m anda yaflad›klar›m gerçekten di¤erlerinden çok farkl›yd›. Böyle bir tablo karfl›s›nda her Türk’ün en az benim kadar duygulanaca¤›ndan da hiç kuflkum yok. Bu olay›n yüce anlam›n› ve yüre¤imdeki heyecan›m› ancak bu sözlerle ifade edebilirim.”• Uluslararas› Cerrahlar Birli¤i
2005 y›l›nda Uluslararas› Cerrahlar Birli¤i’ne onur üyesi seçilen Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n onur üyeli¤i madalyas› ve berat›
Macar as›ll› Amerikal› ünlü cerrah Max Thorek taraf›ndan 1935 y›l›nda kurulan Uluslararas› Cerrahlar Birli¤i’nin amac›, dünyada sa¤lanan cerrahi geliflmeleri çeflitli ülkelerin önde gelen cerrahlar›yla paylaflarak üyeleri aras›nda bilgi al›flverifli sa¤lamakt›r. 39 ülkeden 200’ün üstünde cerrah›n üye oldu¤u birli¤in iki y›lda bir yap›lan genel kongresinde üye cerrahlar, ülkelerinde gelifltirdikleri cerrahi yöntemleri bir sunum olarak meslektafllar›na tan›tmaktad›rlar.• 17
Umudumuz
‘cümlemizin büyü¤ü olan’ Birinci dönem Erzincan Milletvekili Hay›rl›zade Tevfik Bey’in k›z› Halide Ertekin
Teflekkürlerimizle... Hac› Bektafl Velisi Veliyeddin Çelebi, 25 Nisan 1923 tarihinde Anadolu Alevileri’ne bir bildiri yay›nlam›fl ve tüm Aleviler’e, Mustafa Kemal Pafla’y› desteklemeleri ö¤üdünde bulunmufltur. Bütün Dünya, 1921-1940 y›llar› aras›nda postniflinlik görevi yapan Veliyeddin Çelebi’nin bu çok önemli tarihsel bildirisini bugün okurlar›na iletmekten özel bir mutluluk duymaktad›r. Kurtulufl Savafl›’nda Mustafa Kemal’in yan›ndaki Anadolu kahramanlar›ndan ve TBMM Birinci Dönem Erzincan Milletvekili Hay›rl›zade Tevfik Bey’in özel evrak› aras›nda saklanan bu bildirinin asl›, okurlar›m›za duyurulmas› amac›yla, merhumun 19 May›s 1919 do¤umlu k›z› Halide Ertekin taraf›ndan Bütün Dünya yetkililerine emanet edilmifltir. Fotografta, torunlar›n›n çocuklar›n›n fotograflar› önünde görülen Halide Ertekin’e, bu de¤erli ve anlaml› katk›s› nedeniyle tüm okurlar›m›z ad›na teflekkürlerimizi sunuyoruz. Bütün Dünya Çal›flanlar› 18
Veliyeddin Çelebi
Veliyeddin Çelebi’nin 25 Nisan 1339 tarihli beyannamesi
Mustafa Kemal Pafla’d›r
A
Anadolu’da bulunan ceddim Hac› Bektafl Veli hazretlerine samimi muhabbeti olan bilcümle muhibban (dostlar) ve hanedan taraf-› halisanelerine (hanedan›m›z›n yüce mensuplar›na), Bu milleti ihya ile istikbalimizi temin eden ve vücudu alileri kaffei islamiyane baisi fleref olan (yüce varl›klar› ile tüm ‹slam aleminin fleref duydu¤u) Türkiye Büyük Millet Meclisi reisi celili, (yüce baflkan›) Gazi namdar (Gazi olarak ünlenmifl) Mustafa Kemal Pafla hazretlerinin neflir buyurduklar› (yay›mlam›fl bulunduklar›) beyanname cümlenizin malumudur. Gazi pafla i müflarünileyhin terakki ve teali i vatan (Gazi Pafla Hazretleri’nin vatan›n ilerlemesi ve yücelmesi) hakk›ndaki her bir arzular›n› yerine getirmek bizlere farz› ayindir (bizler için bilinen bir gerçektir). Milletimizi kurtaracak ve saadetimizi temin edecek, ancak onun efkar› sat›banileridir (yap›c› yüce fikirleridir). Bunu inkar edenlerin bizimle katiyen münasebeti (kesinlikle ilgisi) yoktur. Tarikati aliyemizin (Yüce tarikat›m›z›n) bütün mensuplar›na müflarünileyh hazretlerinin (söz konusu yüce kifliliklerinin) gösterece¤i namzetlerden maadas›na (baflkas›na) rey vermemelerini, vatan›m›z›n kurtulmas›n›n ancak bu veçhile kabil oldu¤unu (bu yolla mümkün oldu¤unu) sizlere kemali ehemmiyetle (önemle) tavsiye eylerim. Bu nasihatimla amil olmayanlar (bu önerimi yerine getirmeyenler) bizden de¤ildir. Hak erenlerin onlara destegir (yard›mc›) olmas›n› tekrar beyan ederim ki, bu milleti kurtaracak ancak Gazi Mustafa Kemal Paflad›r; onunla beraber olanlar mukaddes vatan›m›z›n has (öz) evlatlar›d›r. Hiçbir ferdin sözünü dinlemeyiniz, sözümden zerre kadar harice ç›kmay›n›z. Sizin saadetinizi düflünenler, sizi kölelikten kurtaracak, Büyük Millet Meclisi Reisi ve cümlemizin büyü¤ü olan Mustafa Kemal Pafla Hazretleri’dir.
Tarih: 1339 (1923) Nisan 25 Hac› Bektafl Veli Çelebisi Veliyeddin (Mühür ve imza) 19
MUSTAFA KEMAL PAfiA ‘Sivas’tan Ankara’ya’ yolunda
HACI BEKTAfi’A KONUK OLDU Mustafa Kemal’in Sivas’tan Ankara’ya geldi¤ini hepimiz biliriz de, yolda onun bir davet üzerine Hac›bektafl’a u¤rad›¤›n› ve burada Hac› Bektafl Veli soyundan Cemaleddin Çelebi’nin konu¤u oldu¤unu galiba bilmeyenlerimiz vard›r. Yazar›m›z Kaya Karan, bu konuda bilgi verirken, önceki sayfalar›m›zda asl›n›n yer ald›¤› “çok önemli” bildiriyi yay›mlayan Veliyeddin Çelebi hakk›nda da tan›t›c› aç›klamalarda bulunuyor. YAZAN: KAYA KARAN ac› Bektafl Veli’nin soyundan gelen Çelebi’ler, “uygun görülüp” postta oturma yükümlülü¤ünü üstlendiklerinde, Hac› Bektafl’› manevi olarak temsil etmekle kalmam›fllar, Osmanl› yönetimi taraf›ndan resmen Hac› Bektafl Veli Vakfiyesi’nin mütevellisi olarak da tan›nm›fllard›r. Postniflinlik görevi yapt›klar› saptanan alt› Çelebi’den biri d›fl›nda tüm Çelebi’lerin mezarlar›, Hac› Bektafl Veli tekkesinde, K›rklar Meydan› olarak adland›r›lan bölümde bulunmaktad›r. Gelenek uyar›nca K›rklar Meydan›’nda topra¤a verilmesi gerekmesine karfl›n mezar› K›rklar Meydan› d›fl›nda olan tek Çelebi, 31 May›s 1940 tarihinde ölen Veliyeddin Çelebi’dir. Bu tarihte yürürlükte olan tekke ve zaviyelerin kapat›lmas›yla ilgili yasa uyar›nca, K›rklar Meydan›’na gömülme olana¤› bulunmad›¤›ndan Veliyeddin Çelebi, Hac› Bektafl Veli Tekkesi d›fl›nda gömülmüfltür. Varl›klar› saptanan Kalender Çelebi, Hac› Feyzullah Çelebi, Bektafl Çelebi, Mehmet Hamdullah Çelebi ve Cemaleddin Çelebi’den sonra postta oturmas› uygun görülen Veliyeddin Çelebi, 1867 y›l›nda do¤mufl ve büyük
H
20
kardefli Ahmet Cemaleddin Çelebi’nin 1921 y›l›nda ölmesi üzerine uygun görülerek yüklendi¤i postniflinlik görevini, öldü¤ü 1940 y›l›na de¤in sürdürmüfltür. ustafa Kemal Pafla, Ankara’ya gitmek için Sivas’tan ayr›lmadan önce kendisine yap›lan bir davet üzerine Hac›bektafl’› ziyaret etmifl ve 22 Aral›k 1919 tarihinde, Cemaleddin Çelebi’nin konu¤u olmufltur. (Hac› Bektafll›lar, Mustafa Kemal’in konuklar› oldu¤u bu tarihi, o y›ldan sonra her y›l 22 Aral›k’ta törenlerle anmaktad›rlar.) O dönemde postniflinlik yapmakta olan Cemaleddin Çelebi, sa¤l›k sorunlar› nedeniyle d›flar› ç›kamad›¤›ndan, Mustafa Kemal Pafla ve arkadafllar›n›, Hac›bektafl’a yaklafl›k 5 kilometre uzakl›ktaki Befltafllar Mevkii’nde karfl›lamak üzere, kendisinden sonra postta oturacak kardefli Veliyeddin Çelebi’yi görevlendirmifltir. Veliyeddin Çelebi, Befltafllar’da otomobilinden inen Mustafa Kemal Pafla’y›, a¤abeyinin gönderdi¤i yayl› at arabas›na davet etmifl ve postniflin Cemaleddin Çelebi’nin köflküne onu, bu arabayla getirmifltir. Yayl› at arabas›n› kullanan Hulusi Çavufl, ilerideki y›llarda Türk‹fl baflkanl›¤› ve tabii senatörlük yapan Halil Tunç’un babas›d›r. Bu ziyarette Mustafa Kemal, vatan› düflmandan kurtarmak için
M
Veliyeddin Çelebi’nin 1921 y›l›nda yaflama veda eden a¤abeyi Cemaleddin Çelebi
bir kurtulufl savafl› bafllataca¤›n› söylemifl, onun bu aç›klamas› üzerine de Cemaleddin Çelebi, tüm güçleriyle kendisine destek olaca¤› sözü vermifltir. 23 Nisan 1920 y›l›nda Ankara’da kurulan ilk mecliste K›rflehir milletvekili s›fat›yla ikinci baflkan seçilen Cemaleddin Çelebi, sa¤l›k nedenleriyle Ankara’ya gidemedi¤i için bu görevini yerine getirememifltir. Veliyeddin Çelebi postta oturduktan sonra, büyük kardefli Cemaleddin Çelebi gibi Mustafa Kemal’i tüm gücüyle desteklemeye devam etmifltir. Asl›n›, önceki sayfalar›m›zda yay›mlad›¤›m›z bir bildiriyle o, tüm Anadolu Alevileri’ne, Mustafa Kemal Pafla’y› desteklemeleri ö¤üdü vermifltir. 21
BD fiUBAT 2009
yanus gibi genifl ve derin” dedi¤ini aktarmaktad›r. Veliyeddin Çelebi do¤aya düflkün, yard›msever bir kifliydi. fiair unvan›n› hak edebilecek denli fliirler yazmas› yan›s›ra, yetenekli bir hattatt› da... Arapça, Farsca ve Frans›zca bilen Veliyeddin Çelebi, Latin harflerinin kabulünden sonra, yeni harfleri ö¤rencilerle birlikte ileri yafllar›ndaki yurttafllara da ö¤retecek olan görevlileri yetifltirmek
Mustafa Kemal Pafla’nın Hacıbektafl’› ziyareti, her yıl 22 Aralık tarihinde düzenlenen etkinliklerle mahalli bir bayram olarak kutlanmaktadır. Mustafa Kemal Pafla’nın 22 Aralık 1919 tarihinde Hacıbektafl’ı ziyaretlerinde a¤ırlanmıfl oldu¤u Ulusoy Ailesi’ne ait ev de, “Atatürk Evi” olarak düzenlenmifltir.
5 Nisan 1923 tarihinde kaleme ald›¤› ve “Anadolu’da bulunan ceddim Hac› Bektafl Veli Hazretleri’ne samimi muhabbetti bulunan bil cümle muhibbana” sözleriyle bafllayan ve tüm yurda kendi imzas›yla da¤›t›lan bildirisinde Veliyeddin Çelebi, “Gazi Pafla’n›n vatan›n yükselmesi ve geliflmesiyle ilgili her türlü arzusunu yerine getirmek bizlere farz-› ayn’d›r (kutsal bir buyru¤u yerine getirmekle efltir). Milletimizi kurtaracak, saadetimizi temin edecek olan onun düflünceleridir. Bunu inkâr edenlerin bizimle katiyyen münasebeti yoktur” diyerek, Anadolu’daki tüm Aleviler’e, Mustafa Kemal Pafla’y› “iflaret etmifltir”.
2
22
Bu bildirinin yay›mland›¤›n› ö¤renen Mustafa Kemal Pafla, bir telgrafla Veliyeddin Çelebi’ye teflekkürlerini iletmifl, ayr›ca bildirinin yurdun her köflesine da¤›t›m›n› sa¤lamak için ordu komutanlar›na talimat vermifltir. Veliyeddin Çelebi Atatürk ile olan iliflkilerini cumhuriyet kurulduktan sonra da sürdürmüfltür. Atatürk, Ankara’da ‹smet Pafla Mahallesi’nde Veliyeddin Çelebi için bir ev düzenletmifl, kendisini burada a¤›rlatm›flt›r. Çelebi’nin Ankara’da a¤›rlanmas›yla ilgili olarak Dersim Milletvekili Mustafa Saltuk görevlendirilmifltir. Saltuk, Atatürk’ün Veliyeddin Çelebi için “Çok büyük bir insan... Onunla konuflunca adeta ruhum y›kan›yor. Kaynak suyu gibi temiz, ok-
amac›yla, alfabeyi tan›t›c› kurslar düzenlemifl, bu kurslarda gönüllü ö¤retmenlik yapm›flt›r. 31 May›s 1940 tarihinde ölen Veliyeddin Çelebi, 1925 y›l›nda yürürlü¤e giren tekke ve zaviyelerin kapat›lmas›yla ilgili yasa uyar›nca, K›rklar Meydan›’na gömülme olana¤› bulunmad›¤›ndan Hac› Bektafl Veli Tekkesi d›fl›nda gömülmüfltür. Mezar› Hac›bektafl Çilehane Tepesi’nde Zemzem Çeflmesi’nin karfl›s›ndad›r.•
Trafi¤in s›k›fl›k bir saatinde yolun ortas›ndaki trafik polisine bir adam yaklaflt› ve kuca¤›ndaki pengueni göstererek sordu: “Biraz önce yolda buldum bunu” dedi. “Nereye götürmemi önerirsiniz?” Trafik polisi, penguenin hayvanat bahçesinden kaçm›fl olabilece¤ini düflündü ve adama onu, hayvanat bahçesine götürmesini önerdi. Aradan bir saat kadar geçtikten sonra trafik polisi, biraz önceki adam› ve pengueni yan›ndan el ele geçerlerken gördü ve hakl› olarak merak etti ve sordu: “Ben size onu hayvanat bahçesine götürmenizi önermifltim” dedi. “Oysa siz hâlâ sokaklarda geziniyorsunuz?” Adam, sakin bir biçimde yan›tlad› merakl› trafik polisini: “Önerinizi yerine getirdim, polis bey” dedi. “Hayvanat bahçesi gezintisi çok hofluna gitti, flimdi de sinemaya götürüyorum.”• Ö¤retmeni Bar›fl’a, üzüntünün tersinin ne oldu¤unu sordu. Bar›fl, duraksamadan “Sevinç” diye yan›tlad›. Ö¤retmen bu kez, yorucu sözcü¤ünün tersini sordu. “Dinlendirici” diye yan›tlad› Bar›fl. “Büyük” sözcü¤ünün tersine “küçük”, “beyaz”›n tersine “siyah”, “gece”nin tersine “gündüz” yan›tlar›ndan sonra ö¤retmen yanda bir arkadafl›yla konuflan Rana’ya “K›sa kes” deyince Bar›fl bu sözün de kendisine soruldu¤unu sand› ve flu yan›t› verdi: “Fazla uzatt›n›z...”• 23
YAfiAMDAN GÖZLEMLER Ali Naili Erdem
Cumhuriyeti Kuranlar... Devrimlerin ayd›nl›¤›nda bir Türkiye’yi yaflatmak isteyenler her türlü yobaz görüflün karfl›s›nda güç ve fikir birli¤i yapmak zorundad›rlar. Unutulmamal›d›r ki, dost olmayanlar›n ellerini ülkemizden ç›karmak, bir varl›k yokluk savafl›d›r.
Ç
a¤dafl ve uygar bir Türkiye’yi var etmek isteyenler, Gazi’nin çevresinde topland›lar. Ne tarikatlara ne cemaatlere itibar ettiler ne de afliretlere... “Bir tek tarikat vard›r o da uygarl›kt›r” dediler. Bilimi, akl› ve teknolojiyi iktidar k›ld›lar. Bunun için de Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCo¤rafya Fakültesi’nin girifl kap›s›na “Hayatta en hakiki mürflit ilimdir” diye yazd›lar. O cumhuriyetten bugünkü cumhuriyete geldik. fiimdi tarikatlar›n ve cemaatlerin borular› ötüyor, söylentileri her gün duyuluyor. Uygarl›k tarikat›n› an›msayan yok. Bugünlere bir günde gelmedik. 1980 sonras›n›n baflbakanlar›ndan biri, “Ben Nakflibendi tarikat›ndan›m” dedi. Bir baflka baflbakan “Din siyasetin emrindedir” aç›klamas›nda bulundu. Ve siyasi ‹slam, gelip taht›n› kurdu. O siya24
si ‹slam ki, do¤du¤u ülkede batm›fl ve girdi¤i her ülkeyi krize sürüklemifltir. Ç›kar›n peflinde koflanlar, siyasi ‹slam’a sar›lm›fllard›r. Oysa ‹slam bir siyasi dava de¤ildir. ‹slam, huzur, kardefllik ve eflitlik davas›d›r. Ancak ‹slam’› “Siyaseti ibadet, ibadeti siyaset” olarak tan›mlayanlar, her yere sald›rd›lar ve ‹slam’a kötülük ettiler. Siyasal ‹slam temelleri geçmiflte olan tarihsel bir ideolojidir. Savunduklar› ideoloji kesinlikle din de¤ildir. Hele ‹slam hiç de¤ildir. Amaçlar› devletin yap›s›n›, Kur’an’›n d›fl›nda ikinci bir ‹slam var edip ona dayamakt›r. Fikir ve amaçlar›na göre sekiz ayr› grupturlar. Kimi Cahiliye Devri’ni savunur, kimi k›yafetlerin ve ibadethanelerin kutsall›¤›n› savunur, kimi köklü de¤iflikliklerin yap›lmas›n› ister, kimisi de takiyye ile meflguldür. 21. 8. 1987’de Muhammed Hamid Ebu Nasr’›n “Türkiye’de er
geç bir ‹slam devleti kurulacakt›r. Atatürk dinden ç›km›fl bir kimsedir. Hilafet yeniden kurulacakt›r” sözleri ülkemizde az›msanmayacak taraftar bulmufltur. ilinen bir gerçektir ki, hilafet dini bir makam olmay›p siyasi bir makamd›r. Ve Atatürk, 1927 tarihli konuflmas›nda “Efendiler, aç›k ve kesin söylemeliyim ki, ‹slamlar’› bir halife heyulas›yla hâlâ iflgal ve yan›ltma gayretinde bulunanlar yaln›z ve ancak ‹slamlar’›n ve özellikle Türkiye’nin düflmanlar›d›r. Böyle bir oyuna hayal ba¤lamak da ancak ve ancak cehalet ve gafletin eseri olabilir” demifltir. Daha 1927’lerde yap›lan bu uyar›ya karfl›n bu habis görüfller hâlâ kimi çevrelerde yer bulmaktad›r. Toplum yaflam›m›zda siyasal ‹slam’›n zaman zaman alevlenmesinin en önemli nedenlerinden biri Arap eflittir ‹slam tarz›ndaki yanl›fl görüfltür. Arap ayr›d›r, ‹slam ayr›d›r. Ancak içlerinde hâlâ Haçl›
B
ruhunu yaflatan Bat›l›lar, bu yanl›fll›¤› ›srarla kullanmaktad›rlar. Bir ikinci neden Komünizm tehlikesine karfl› ortaya ç›kar›lan yeflil kuflak projesi içinde Türkiye’nin yer almas›d›r. Bu iki nedenin d›fl›ndaki üçüncü neden de silah sat›fllar›d›r. Ve ne yaz›k ki, bu nedenlerin tümü de ülkemizde vard›r. Konuya ilgi duyanlar flunu bilmelidir ki, bu görüfllerin sahipleri s›radan insanlar de¤illerdir. Aksine çok yönlü araflt›rmalar içinde olan fikir ve eylem baz›nda üstün bilgi ve kültüre sahiptirler. Nitekim yap›lan aç›k oturumlarda siyasal ‹slam’› savunanlar zengin bir bilgiyi sergiledikleri halde karfl›s›ndakiler ‹slam terminolojisini bilmeyecek denli boflturlar. Devrimlerin ayd›nl›¤›nda bir Türkiye’yi yaflatmak isteyenler her türlü yobaz görüflün karfl›s›nda güç ve fikir birli¤i yapmak zorundad›rlar. Unutulmamal›d›r ki, dost olmayanlar›n ellerini ülkemizden ç›karmak, bir varl›k yokluk savafl›d›r.•
Hasta, kendisini ziyarete gelen arkadafl›na hastal›¤›n› anlat›yordu: “Ateflim çok yükselince doktor ça¤›rmak zorunda kald›k” dedi. Arkadafl› merakla sordu: “Vay can›na!..” dedi. “Ne kadar yükseldi ki?” Hasta, olay›n önemini belirterek arkadafl›n›n sorusunu yeniden yan›tlad›: “Bana bir fley söylemedi; ama...” dedi. “Aln›ma eliyle de¤il, maflayla dokundu.”• 25
EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren
Atatürkçü e¤itim anlay›fl›ndan uzaklaflma süreci ir Çin atasözü flöyle der: Bir y›l sonras›n› düflünüyorsan pirinç ek. On y›l sonras›n› düflünüyorsan meyve fidan› dik. Yüz y›l sonras›n› düflünüyorsan insan e¤it. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün ard›ndan yavafl yavafl ortaya ç›kmaya bafllayan gerici güçler, Atatürkçü e¤itim sistemini de¤ifltirecek ve Atatürk’ün ö¤retilerinin içini boflaltacak çal›flmalara a¤›rl›k vermifltir. Çin atasözü söz konusu çevrelerin e¤itim alan›na yönelik hesaplar› gayet güzel özetlemektedir. ‹flte bu yaz›mda, Atatürk karfl›tlar›n›n e¤itim sisteminde de¤iflikli¤i hedefleyen çal›flmalar›ndan somut örnekler verece¤im. 9 A¤ustos 2006 tarihinde Milli E¤itim Bakanl›¤› Kurum Tan›t›m Yönetmeli¤i’nde yap›lan bir de¤ifliklikle, okullar›n ad›ndaki Türkiye Cumhuriyeti ibaresinin yeri de¤ifltirildi. Milli e¤itimde Yönetici Atama Yönetmeli¤i de¤ifltirildi. Temel e¤itim politikalar›n› belirleyen, kitap-
B
26
lar› inceleyen ve programlar› haz›rlayan, Talim Terbiye Kurulu’nun sadece tüm üyeleri de¤il 167 uzman› da görevden uzaklaflt›r›ld›. 1739 say›l› Milli E¤itim Temel Kanunu’nda yap›lan de¤iflikliklerle, önce yard›mc› ders kitaplar›n›n ve e¤itim araçlar›n›n, sonra ders kitaplar›n›, çal›flma kitaplar›n› ve ö¤retmen k›lavuz kitaplar›n› inceleme ve denetleme yetkisi Talim Terbiye Kurulu’ndan al›nd›. “Milli E¤itim Bakanl›¤› taraf›ndan belirlenmeyen hiçbir kitap ve e¤itim arac› okullarda kullan›lamaz” hükmü yard›mc› ders kitap ve araçlar› için kald›r›ld›. ‹lkö¤retim okullar› ve liselerde yard›mc› ders kitab› olarak okutulacak, kitap, dergi, kaset, CD gibi e¤itim araçlar›n›n, devlet denetimi olmaks›z›n ö¤rencilere tavsiye edilebilmesi sa¤land›. Bu düzenlemeler irticai yay›nlar›n okullara ulaflmas› ve giderek art›p yayg›nlaflmas›n›n önünü açt›. 700’e yak›n imam, kurumlararas› nakil yoluyla Milli E¤itim Bakanl›¤› kadrosuna geçti.
Milli e¤itime ba¤l› anaokullar›nda görevlendirilmek üzere al›nan türbanl› ö¤reticiler kurayla atand›. Özel Yurtlar Yönetmeli¤i de¤ifltirilerek, bu yurtlarda dinsel propaganda yapmak suç olmaktan ç›kart›ld›.
kazalar› kader de¤ildir’ teraneleri, bizim tevhid / birlik esas› üzerine kurulu inançlar›m›za ayk›r›d›r.” ‹stanbul Kartal’da bir ilkö¤retim okulunda, 5’inci s›n›f ö¤rencileri için haz›rlanan Türkçe kitaplar›n›n içine dua kitab› da eklendi. Ümraniye Belediyesi, Çanakkale Savafl›’n›n “baz› üstün güçlerin varl›¤›” ile kazan›ld›¤›n› ileri süren bir çizgi filmi, ilkö¤retim ö¤rencilerine izletti ve da¤›tt›. Ders kitaplar›nda aktar›lan bilgilerin de çarp›t›ld›¤›, baflta Atatürk ve Ulusal Kurtulufl Savafl› olmak üzere birçok konunun eksik ve yanl›fl ö¤retildi¤i bir süreçteyiz. Bu alanda da verilecek somut örnekler var. Yeni ders kitaplar›nda Padiflah Vahdettin ile Damat Ferit’in ‹ngilizler’le iflbirli¤i yapt›¤›, Vahdettin’in ‹ngilizler’e s›¤›nd›¤› bilgisi bulunmuyor, Atatürk’le Vahdettin aras›n-
aflbakan Erdo¤an’›n, “‘Onuncu Y›l Marfl›’n› okumakla Türkiye raylarla donanm›yor. Bu ifller lafla olmuyor. Marfl› oku, demir a¤larla ör. Neyi ördün yahu neyi? Ama bak, biz örüyoruz, örece¤iz inflallah. Daha da devam edece¤iz. Demir a¤larla ördük diye bunlar konufluyorlar. Nereyi örmüfller?” aç›klamas›ndan bir süre sonra “10 Y›l Marfl›” ders kitaplar›ndan ç›kart›ld›. Kimi belediyelerin e¤itim hizmeti bahanesiyle küçücük çocuklar›m›z› yanl›fl yönlendirecek çal›flmalar bafllatmas› da ayr› bir sorun olarak Ders kitaplar›nda aktar›lan bilgilerin önümüze ç›kmaktad›r. de çarp›t›ld›¤›, baflta Atatürk ve Örne¤in Beyo¤lu BeleUlusal Kurtulufl Savafl› olmak üzere diyesi’nin, ilkö¤retim birçok konunun eksik ve yanl›fl ö¤rencilerine da¤›tt›¤› ö¤retildi¤i bir süreçteyiz. “Resimli Trafik Rehberi”nde flu ifadeler yer ald›: da uyum oldu¤unu ça¤r›flt›ran “Kuflkusuz trafik kazalar› da ifadeler yer al›yor. di¤er büyüklü küçüklü bütün 8’inci s›n›flarda okutulan “Din olaylar gibi takdir-i ilahidir. Çün- Kültürü ve Ahlak Bilgisi” kitab›nkü herfley Allah’›n takdirine ba¤- da, tarikatlar yeni bir anlam yükl›d›r. Onun ilminin, takdirinin d›- lenerek övülüyor. fl›nda bir fley olmaz, olamaz. Hat8’inci s›n›fta okutulan “‹nk›lâp ta bir yaprak dahi onun izni ol- Tarihi” kitab›ndan, Atatürk’ün efli madan k›p›rdayamaz. Bu bak›m- Latife Han›m’›n bafl› aç›k fotogradan baz›lar›n›n, ‘Vatandafl trafik f› ç›kart›l›p yerine baflörtülü fo-
B
27
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
tograf› kullan›ld›. Kamuoyundan gelen yo¤un tepkiler üzerine ilk fotografa dönüldü. Halifeli¤in kald›r›l›fl›n›n laikli¤e geçiflin büyük ad›m› olarak ele al›nmad›¤› yeni ders kitaplar›nda, laiklik tan›mlan›rken, laikli¤in dinsizlik olarak alg›lanmas›na yol
Lise son s›n›flarda geçen y›l okutulan “T. C. ‹nk›lâp Tarihi ve Atatürkçülük” kitab›nda “Ermeni Sorunu” konusu verilirken kullan›lan yer adlar›n›n ço¤u Türkçe ve flu an kullan›lan adlar de¤ildir. Kitapta Süleymanl› yerine Zeytun ad› kullan›lmaktad›r. Zeytun en önemli Ermeni isyanlar›ndan Liseler için haz›rlanan ders kitab›na birinin ç›kt›¤› yer olAtatürk’ün Nutku konulmazken, mas› nedeniyle Erme“Türkler 1 milyon Ermeni’yi ve niler için simgesel bir 30 bin Kürdü katletti” diyen Yazar anlam› vard›r. Orhan Pamuk’a yer veriliyor. Frans›z ressam Euaçacak “dini olmayan fley” ifadesi gene Delacroix’›n Frans›z Devrikullan›l›yor. Küçük bir ö¤rencinin mi’ni anlatan, elinde Frans›z bay“dini olmayan fley” ifadesinden ra¤› tafl›yan gö¤üsleri aç›k kad›ne anlayaca¤›n› ve laikli¤in bu n›n yer ald›¤› resim, 2001-2006 ifadeden nas›l bir zarar görece¤i- y›llar› aras›nda okutulan 7’nci s›ni uzun uzun anlatmaya gerek n›flar için “Vatandafll›k Bilgisi ve yok san›r›m. ‹nsan Haklar›” kitab›nda yer alm›flt›. Kitab›n 5 y›ll›k onay süresi iseler için haz›rlanan sona erince söz konusu resme ders kitab›na Atatürk’ün yeni kitapta yer verilmedi. 2 Ekim 1920’de Konya’da Nutku konulmazken, “Türkler 1 milyon Erme- Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ni’yi ve 30 bin Kürdü karfl› ‹ngiliz ve Frans›zlar’›n deskatletti” diyen Yazar Orhan Pa- te¤iyle bafllayan “Delibafl Mehmet ‹syan›” ve isyanc›lar›n bafl› muk’a yer veriliyor. Yeni ders kitaplar›nda, “fieyh Delibafl Mehmet’in bir ‹ngiliz raSait Ayaklanmas›”n›n ad› “Do¤u hibin yard›m›yla Yunanistan’a s›‹syan›” olarak de¤ifltirilirken, ¤›nmas› yeni kitaplarda yer alm›fieyh Sait’in tarikat lideri oldu¤u yor. Delibafl Mehmet bugün Konya’n›n kimi yörelerinde evliifadesine yer verilmiyor. 2007-2008 e¤itim ö¤retim y›- ya olarak tan›t›l›yor. l›nda lise 3 co¤rafya kitab›nda ‹lkö¤retim ö¤rencileri için Türkiye fiziki haritas›nda A¤r› bafllat›lan “100 Temel Eser” uyDa¤›’n›n ad› Ararat olarak de- gulamas›yla yay›mlanan kitapla¤ifltirilmesi nas›l yorumlanmal› ra Atatürk, Cumhuriyet ve laikbilemiyorum. lik karfl›t› ifadeler, hurafeler ve
L 28
argo sözler, yabanc› masal kahd) Askeri alanda önemli bir ramanlar›n›n diyaloglar›na ‹slanoktada oldu¤u mi söylemler serpifltirildi. TariSorunun do¤ru yan›t› olarak kat liderlerinin yasaklanm›fl ki- Atatürk’ün milletine karfl› büyük taplar›, takma adlarla ö¤rencile- bir sevgi duydu¤u söylenemez re sunuldu. denilen “c” fl›kk› gösteriliyor. ”100 Temel Eser” uygulamaaiklik karfl›t› eylemler nes›ndan kimi örnekler: deniyle ceza alm›fl olan “Mendilin ipeklisi / Tarlan›n hoca lakapl› bir kiflinin, tezeklisi / ‹yi olur o¤lanlar / Ka‹stanbul ‹l Milli E¤itim r›n›n göbeklisi.” Müdürlü¤ü’nün verdi¤i “Ecevit’in kafas› / Cum Sezer’in sopas› / Aptal olduk hepi- izinle okullarda evrim kuram›na karfl› yarad›l›fl› anlatmas›na ve kimiz / Kafalar› kopas›.” “Öküzü sald›m çifte / S›rt›m- taplar›n›n da okullarda da¤›t›lmada güllü küfe / Aç gireyim koy- s›na izin verildi. fiimdi de kimi liselerin internet nuna / Döndük cumhuriyete.” Bir tarikat›n günlük yay›n or- sitelerinde irtica propagandas› yagan› olan gazeteyle ayn› tarikat›n pan yaz›lardan örnekler verelim: “Laiklik kavram›n› istismar yönetimindeki bir dershanede, k›saca OKS olarak bilinen Orta- ederek insan›m›za dünyay› dar ö¤retim Kurumlar› Ö¤renci Seç- etmeye çal›flanlar›n, cumhuriyet me ve Yerlefltirme S›nav›’na ha- tarihi boyunca laiklik kavram› z›rl›k amac›yla yay›mlanan dene- üzerinde ittifak ettikleri tek konume kitap盤›ndaki Türkçe test sorular›n2007-2008 e¤itim ö¤retim y›l›nda dan bir örnek verelim: lise 3 co¤rafya kitab›nda Türkiye “Atatürk, büyük bir fiziki haritas›nda A¤r› Da¤›’n›n ad› asker, büyük bir devlet Ararat olarak de¤ifltirilmesi nas›l adam› ve diplomat olduyorumlanmal› bilemiyorum. ¤u kadar e¤itim alan›nda da ulusumuzun ça¤ de¤ifltirmesini nun, bu kavram› bir cad› kazan› gibi kaynat›p inanç ve fikir sahipsa¤layan büyük bir önderdir.” Bu parçaya göre Atatürk için afla- lerini, bu kazanda eritme oldu¤una flahit olmufl bir kufla¤›z.” ¤›dakilerden hangisi söylenemez? a) E¤itim alan›nda yeni bir “Evlenmeden birkaç gün önce anlay›fl oluflturdu¤u resmi nikâh denen uyduruk forb) Devlet idaresinde büyük malite, kimseyi davet etmeden, ifller yapt›¤› gözlerden ›rak bir flekilde tamamc) Milletine karfl› büyük bir lans›n. Böylece bizim nazar›m›zsevgi duydu¤u da ‹slam nikâh›n›n nikâh oldu¤u,
L
29
BD fiUBAT 2009
resmi nikâh›n ise befl paral›k k›ymeti olmayan bir formalite oldu¤u dosta düflmana ayan beyan ispat da edilmifl olur.” Tüm bu örneklerden sonra bir an›msatma yapal›m. Anayasa’n›n 174’üncü maddesi ö¤retim birli¤ini öngörmektedir. 1739 say›l› Milli E¤itim Temel Yasas› ise özgür ve bilimsel e¤itimi emretmektedir. Yukar›daki örneklerin ard›ndan afla¤›daki verilere bakt›ktan sonra ö¤retim birli¤i ve Milli E¤itim Temel Yasas›’n›n geçerlili¤ini koruyup korumad›¤›n› siz de¤erli okuyucular›n takdirine b›rak›yorum. 2003 y›l›nda 3 bin 852 olan Kur’an kursu say›s› 2007 y›l›nda
7 bin 36’ya ulaflm›fl, yazlar› aç›lan Kur’an kurslar›n›n say›s› ise 2004 y›l›nda 54 bin 372 iken 2006 y›l›nda 58 bin 500’e yükselmifltir. Bu kurslarda e¤itim gören ö¤renci say›s› ise 1 milyon 436 bin 168’dir. Bunlar bilinen ve kay›tl› Kur’an kurslar›d›r, verdi¤im say›lar kaçak Kur’an kurslar›n› kapsamamaktad›r. Bütün Dünya okuyucular› aras›nda çok say›da ö¤retmenin bulundu¤unu biliyorum. Bu de¤erli okuyucular›m›zdan özellikle ders kitaplar›nda saptad›klar› yanl›fllar› ve eksikleri paylaflmalar›n› bekliyorum.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr
Komflu iki çiftlikten birinin sahibi, yavru köpe¤ini kendi çiftli¤inde e¤itiyor, yeme¤ini kendi çiftli¤inde yediriyor; fakat hayvan›n do¤al gereksinimini karfl›layaca¤› saatlerde onu, komflusunun çiftli¤ine gönderiyordu. Öteki çiftli¤in sahibi bu durumdan flikayete bafllay›nca, komflusu “Çok sevimli bir yavru... Çok sevimli bir yavru, de¤il mi?” diyerek onun flikayetini önlüyordu. fiikayet edemeyece¤ini anlayan komflu, bir süre sonra bir dana sat›n ald› ve o da danas›n› ayn› yöntemle büyütmeye bafllad›. Danan›n bak›m›n›, beslenmesini kendi çiftli¤inde yapt›r›yor, hayvan›n do¤al gereksinimi için o da komflusunun çiftli¤ini kullan›yor, herhangi bir flikayeti ise, “Çok sevimli bir yavru... Çok sevimli bir yavru” diyerek peflinen önlüyordu. Komflusunun kendisine hiçbir söz söylememesinden kuflkulanan komflu, bir gün onun çiftli¤ine dev bir TIR arac›n›n girdi¤ini görünce merakland› ve komflusuna bu dev araçla ne getirtti¤ini sordu: Öteki çiftli¤in sahibi, konuyu önemsemiyormufl gibi yaparak yan›tlad› komflusunu: “Çok sevimli bir yavru, çok sevimli bir yavru” dedi. “Çok sevimli bir fil yavrusu...”• 30
YAZAN: fiEBNEM fiEN
Atatürk’ün olmas›n› istedi¤i düzeyde bir “devlet adam›” örne¤i oluflturan Abidin Özmen, Milli Mücadele y›llar›nda Mudanya kaymakam› olarak görev yaparken, Yunanl›lar’a karfl› ajanl›k çal›flmalar›n› da yönetmiflti. Bu çal›flmalar› s›ras›nda Yunanl›lar’a tutsak düflmüfl, Atina Hapishanesi’nde 30 ay hapis yatt›ktan sonra, Kurtulufl Savafl›’n›n kazan›lmas›yla özgürlü¤üne kavuflmufl ve yurda dönmüfltü. Abidin Özmen, Afyon, Bitlis, Mufl, Antalya ve Bursa valilikleri, Bursa Emniyet müdürlü¤ü ve 14 Haziran 1935’te istifa edinceye de¤in, V. Dönem Ayd›n milletvekilli¤i ve milli e¤itim bakanl›¤› görevlerinde bulunmufltu. Ye¤eni yüksek mimar H. Rahmi Özmen, amcas› Abidin Özmen ile Atatürk aras›nda geçen bu an›n›n unutulup gitmesine gönlü raz› olmam›fl ve kaleme ald›¤› bu de¤erli an›n›n, gazeteci yazar arkadafl› Vahap Okyar arac›l›¤›yla 15 Eylül 1985 tarihli “Kolay ‹lan” gazetesinde yay›mlanmas›n› sa¤lam›flt›r. ‰ 31
BD fiUBAT 2009
du¤u mektubu okuduktan sonra Cumhurbaflkan› Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu emrini yerine getirmek için hemen harekete geçti. Ortaö¤retim genel müdürünü odas›na istedi ve yap›lmas›n› istediklerini kendisine tane tane aç›klad›:
“Y Milli E¤itim Bakan› Abidin Özmen
“Cumhurbaflkan›m›z Gazi Mustafa Kemal Pafla Hazretleri’nin emirleriyle huzurunuza gelmifl bulunuyorum, Say›n Bakan Bey. Bu iki yavruyu da, Cumhurbaflkan›m›z Gazi Mustafa Kemal Pafla Hazretleri’nin emirleri üzerine huzurunuza getirdim. Bir de bu mektubu size vermemi emrettiler Cumhurbaflkan›m›z.” Milli E¤itim Bakan› Abidin Özmen, Cumhurbaflkanl›¤› yaverlerinden birinin getirdi¤i iki çocu¤un bafllar›n› okflad›ktan sonra mektubu açt›, okumaya bafllad›: “Bay Abidin Özmen, “Milli E¤itim Bakan›, “Yaverimle size, iki fakir ve kimsesiz çocu¤u gönderiyorum. Uygun görece¤iniz bir liseye bu iki çocu¤un paras›z yat›l› olarak kayd›n› yapt›r›p...” Bakan Abidin Özmen, üzerinde “Eylül 1934” tarihinin bulun32
aver beyin yan›ndaki bu iki çocu¤un evraklar›n› al›n›z ve çocuklar›n Haydarpafla Lisesi’ne paral› yat›l› olarak kayd›n› yapt›r›n›z” dedi. “Her iki çocuk için de üçer y›ll›k yat›l› ö¤rencilik bedeli tutar›n›n makbuzlar›n› haz›rlat›n, makbuzlar›n üzerindeki velisi ve ödeyen hanesine de Gazi Mustafa Kemal Atatürk ad›n› yazd›rarak, bana getiriniz.” Ortaö¤retim genel müdürü “Emredersiniz, Say›n Bakan›m” dedikten sonra bakan›n makam›ndan ayr›ld› ve kendisine verilen emri, k›sa bir süre içinde yerine getirdi, ö¤rencilerin üç y›ll›k yat›l› ö¤rencilik bedellerinin makbuzlar›n› elleriyle bakan beye verdi. Bakan Abidin Özmen makbuzlar› inceledikten sonra Atatürk’e hitaben k›sa bir mektup kaleme ald› ve makbuzlarla birlikte bir zarfa koydu, Atatürk’e vermesi için yavere uzatt›. Mektup, “Muhterem Atatürk” diye bafll›yor ve flöyle devam ediyordu: “Yaver Bey ile göndermifl ol-
du¤unuz iki çocuk hakk›ndaki emirlerinizi ald›m. Ancak, arkas›nda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaflkan› Atatürk gibi birisi bulundu¤u için bu iki çocu¤u fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalar›m›z hem de mant›¤›m›z izin vermedi. “Bu nedenle her iki çocu¤un kayd›n› Haydarpafla Lisesi’ne paral› yat›l› olarak yapt›rd›m. Üçer y›ll›k okul taksitlerine ait makbuzlar› da ekte takdim etmekteyim.” Atatürk, mektubu okuduktan sonra Baflbakan ‹smet ‹nönü’ye telefon etti ve “Bak, senin milli e¤itim bakan›n bana ne yapt›!” diyerek, hatta biraz da keyiflenerek, olay› anlattt›.
Baflbakan ‹smet ‹nönü, bakan› ad›na özür dilemeye haz›rlan›rken, Atatürk onun sözünü kesti: “Yok yok, sak›n özür dileme” dedi. “Tam aksi, çok memnun oldum. Sana da, bu memnuniyetimi bildirmek için telefon ediyorum.” Baflbakan ‹nönü’nün bir süre duraksamas› üzerine de, sözünü flöyle tamamlad›: “Keflke her devlet adam›m›z bu medeni cesarete sahip olsa ve bunu gösterebilse...” *** “Bütün Dünya”, okurlar›n›n anlay›fl ve de¤erlendirmesine emanet etti¤i bu an›ya bir yorum eklemeye ya da bu an›y› günümüzde olup bitenlerle k›yaslamaya gerek görmemektedir.•
Kad›n›n evinde cam k›r›lm›flt›. Camc›y› arad› ve bir an önce gelip yeni cam takmas›n› söyledi. Yar›m saat sonra kap› çald›. Kad›n seslendi: “Kim o?” Kap›daki, bekledi¤i kifliydi: “Camc›y›m” dedi. “Siparifliniz üzerine gelmifltim…” Kad›n kap›y› açt› ve ustaya, cam›n tak›laca¤› pencereyi gösterdi. Befl dakika sonra kap› yine çald›. Kad›n yine seslendi: “Kim o?” Kap›da bu kez, beklemedi¤i biri vard›: “Camc›y›m” dedi. “Pencerenizin k›r›k cam›n› onarmaya gelmifltim...” Kad›n flafl›rd› ve flaflk›nl›kla “Nas›l olur bu?” dedi. “Bir terslik olmal›... Camc› biraz önce gelmiflti.” Kap›daki kifli de bir terslik oldu¤unu kabul etti: “Hakl›s›n›z, bir terslik oldu, bayan” dedi. “Pencereden afla¤› düfltüm...”• 33
BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop
Anadolu’ya Tutkun Bir Ozan-Ressam:
Bedri Rahmi Eyubo¤lu “Benim iflim gücüm nak›fl, nak›fl›n âlâs›n› da benim köylüm yapm›fl. Benim bir kanad›m da fliir, fliirin a¤ababas› da benim köyümde söylenir.” B. R. Eyubo¤lu edri Rahmi Eyubo¤lu’nun esin kayna¤› türküydü, kilimdi, çoraptaki nak›flt›, bak›rdaki ifllemeydi. fiiirlerinde, düzyaz›lar›nda Anadolu’yu anlatt›. Tablolar›nda, duvar bezemelerinde, yazmalar›nda çizgiler, renkler Anadolu sanat›n›n duru güzelli¤ini yans›tt›. Anadolu insan›na, halk sanat›na vurgundu. Düzyaz›y› fliirle harman eden yaz›lar›n› derledi¤i kitab›n› “Can›m Anadolu” diye adland›rm›flt›. 1953’te bu kitab› yay›mlad›¤› s›ralarda edebiyat dünyam›zda köy yaz›lar›, köy roman› serpilip geliflme dönemindeydi. Anadolu’nun Bedri Rahmi’nin sanat›n› beslemesi, onun Anadolu’yu anlatmas›, 1967’de köy yaz›n› b›çakla kesilmifl gibi tükendikten sonra da sürdü. Bedri Rahmi bu yeni dönemde de üretimini eski çizgisinde sürdürdü.
B
34
Bedri Rahmi’nin kiflili¤i, düflünceleri, sanat› üzerinde annesinin, babas›n›n, a¤abeyinin derin etkisi olmufltur. Baba Rahmi Bey, Havza’da, az sonra Kurtulufl Savafl›’nda Kütahya’da kaymakamd›r. Befl çocu¤unu okumaya, yabanc› dil ö¤renmeye, dünyay› akl›n ›fl›¤›nda görmeye yönlendirmifltir. Anne Lutfiye Han›m sa¤duyusu, ince be¤enisi, halk kültürünün zengin birikimiyle çocuklar›na kol kanat germifltir. ‹lerlemifl yafllar›nda her biri kültür sanat alanlar›nda büyük baflar›lar› imzalam›fl kardefller, pazartesi akflamlar› onun çevresinde toplan›rlar. A¤abey Sabahattin Eyubo¤lu kardefliyle çok yak›ndan ilgilenmifl, onun çal›flmalar›na yön kazand›rm›flt›r: “Cömert bir çeflme gibi akman›n zevkini bilmez miyim? (...) Akan su, ne kadar lezzetli olursa olsun eser de¤ildir.” 35
BD fiUBAT 2009
“Servetini bol keseden harc›yorsun. fiiiri kendin yapam›yorsun. ‘‹flte fliir için gerekli olan herfley, al›n, ne isterseniz yap›n’ diyorsun. (...) Eser ancak baz› zorunluklar› kabul ederek, kendi tasarlad›¤›m›z bir yetkinli¤e varman›n derdini çekerek, yontarak, törpüleyerek yap›l›r.” nadolu insan›, Anadolu sanat› Bedri Rahmi’yi beslemifl, Anadolu’nun de¤erleri onun sanat›n›n temeli olmufltur. fiöyle der: “Bu Anadolu var ya bu Anadolu Bu misli menendi görülmemifl cömert ana Bu her yan› meme her yan› dudak bu her yan› gül Bu z›rn›k almadan veren habire veren yediveren gül Bu Anadolu var ya bu Anadolu Bu yosma denizde üç defa ›slanan Gürbüz ›rmaklar ortas›nda susuzlukta çatlayan Bu Anadolu var ya bu Anadolu Bu sapsar› s›tma bu masmavi gurur Ne tosunlar do¤urmufl ne tosunlar Bak daha neler do¤urur.” Bedri Rahmi, Anadolu’nun do¤as›na tutkundur: “‹skilip’te bir hafta kald›m. Memlekete girerken akl›m› oyna-
A
36
tacakt›m. Bütün Anadolu an›lar›n› biraraya toplasak bile yine tasarlayamayaca¤›m›z bir memleket.” Anadolu’nun el sanatlar›n› dikkatle gözden geçirir. Onun günümüz sanat›yla birleflen yanlar›n› bulmaya çal›fl›r: “Geçen gün Eren, Kapal›çarfl›’dan birkaç Antalya pefltemal› getirdi. Koyu kahverengi bir yün fon üstüne, serpilme beyaz, k›rm›z›, mavi çengeller, noktal› virgüller. En büyük ses beyaz›n. Sonra k›rm›z›lar konufluyor. Sonra koyu kahverengi. En son maviler konuflmuyorlar, f›s›ld›yorlar. Böyle bir düzene can kurban! Ben Bat› ustalar› aras›nda hep bu düzene hayran oldum.” Bedri Rahmi türküleri can kula¤›yla dinlemektedir: “Can›m türküler! Sesle söz hele bir anlatmayagörsün. ‹nsan›n yüre¤ini içinden çekip ç›kar›yorlar. “Bu türkülerden çok fleyler ç›kaca¤›na inan›yorum.” Eski bak›rc› ustalar›n›n ürünleri, bir gün tümüyle ortadan kalkacak diye yak›n›r:
“B
uraya her nevi bak›r iflleri düflüyor. Aralar›nda ne güzel dövülmüfl gü¤ümler, bakraçlar var. Bunlar›n ço¤u emekle, göz nuruyla ve yan›lmaz bir biçim zevki ile yap›lm›fl ifller. Bu bak›rlar›n en ufak zerresine kadar mesle¤ini severek yapan iflçilerin göz nuru ve harareti sinmifl.
“Bu bak›rlar daha befl on gün bu pazarlarda sat›lacak. Ondan sonra paydos!” Bedri Rahmi’nin resimle fliiri düzyaz›n›n içine yerlefltiren gazete yaz›lar›ndan bir bölümü, “Can›m Anadolu” kitab›ndad›r. Bu yaz›larda Anadolu’nun sanat, kültür de¤erleri genifl yer tutar. Yazar, “Afl›k Veysel” filminin haz›rl›klar› için Sivas’›n fiark›flla ilçesinde, büyük halk ozan›n›n köyü Sivrialan’a gider. Amac›n›, “Köyü köyle, köylüyü köylünün kendisiyle anlatabilmek” diye aç›klar. Ayd›nlar›n Anadolu’ya uzak durmas›ndan yak›n›r: “Niçin gücü yetenler Pendik’ten ileri gidemez, solu¤u derhal Avrupa’da al›r? (...) Biz mem-
leketimizi hayal meyal biliyoruz.” Anadolu’yu anlat›rken ön s›rada yer verdiklerinden biri, “tezek”tir:
“K
öylü bizim efendimizdir, deriz ya tezek de köylünün efendisidir. 952 senesinde tezek memleketimizin yüre¤ine saplanm›fl bir b›çak, s›rt›m›za lök gibi çullanm›fl bir yara. Bütün ayd›nlar›m›z›n yüzüne sürülmüfl bir karad›r.” 1950’lerde Anadolu’nun ça¤d›fl› görüntülerinden birini de “ka¤n›” oluflturur: “Bir yanda tepkili uçakla Hacca giden Hac›lar, bir yanda inim 37
BD fiUBAT 2009
inim inleyen ka¤n›lar... Ka¤n› g›c›rt›s›n› duyar duymaz en külüstür otobüs, birden gözüme tay gibi, s›pa gibi flirin gözüktü. (...)
“E
¤er bizim nesil ka¤n›y› müzede görmeden göçüp giderse en kabaday›m›z› ka¤n› s›rt›nda tafl›s›nlar, cümle çilekefl öküzlerin t›rnaklar› yakam›zda, en yan›k ka¤n› g›c›rt›lar› kula¤›m›zda olsun. Amin.” Yazar›n “otobüs” için de anlatacaklar› vard›r: “K›rflehir’den bir otobüse bindik, yar›s› otobüs, yar›s› ah›r, arka tarafa koyun, keçi alm›fllar, otlar› ve tezekleri de beraber. Hele o floförün bir köylüye etti¤i eziyet, onun çal›m›, kurumu, haks›zl›¤›, daha neler de neler...” Yazar›n yeri geldikçe fliir diliyle konufltu¤u gözlenir. Örne¤in Ürgüp’ü anlat›rken bir düfl kenti, dizelerle canlan›r: “Bir masald›r yelken açm›fl Yelkeni tafl, rüzgâr› tafl Teknesi tafltan Bir kadehtir dolup taflm›fl Köpü¤ü tafl, salk›m› tafl, Saça¤› tafltan. Bu bir acayip dünyad›r her yan› tafltan Güpegündüz bir rüyad›r Yata¤› tafl, yorgan› tafl, yast›¤› tafl Uykusu tafltan.” 1940’larda ressamlar için yurt gezileri düzenlenmifl, farkl› yurt 38
köflelerini konu edinen tablolar devletçe sergilenmifltir. O gezilere kat›lan Bedri Rahmi anlatmaktad›r: “Bir ay kadar Bursa’n›n her yan›nda resim yapt›k, sonunda han avlular›na dadand›k. Bir de gördük ki bizi Bursa’da saran ne han, ne hamam, ne dükkân: Bizi m›knat›s gibi boyuna kendine çeken hep o rengârenk köylüler. Bursa hanlar›nda rastlad›¤›m köylü çeflidini Anadolu’nun hiçbir taraf›nda böyle toplu bir halde görmek nasip olmam›flt›. “Bunlar›n aras›nda dünyan›n en gürbüz, en sevimli, en cana yak›n insanlar›n›, yan›bafllar›nda da insan›n yüre¤ini söken hastalar›, yaral›lar›, s›tmal›lar› gördüm. Bizim memleketimiz ne baz› zifiri karanl›k yüreklilerin ileri sürdükleri gibi sadece zindan, ne de yürek yerine krizantem tak›lm›fl alaca kafalar›n uydurduklar› gibi safi gülistand›.
“B
iz memleketimizin her yan›nda zindanla gülistan› koyun koyuna, bir çekirdekte, bir salk›mda, bir çal›da, bir ç›rp›da gördük. Köyümüzü, köylümüzü yak›ndan tan›d›kça bir elma fliiridir dilimde dal budak sard›: ‘Benim memleketim kocaman bir elmad›r Bir yan› akt›r neyleyim bir yan› karad›r Can›m›z çekirdek misali içinde
Akl›m›z fikrimiz dal›ndad›r.’” “Can›m Anadolu” kitab›nda resim sanat›n›n sorunlar› üzerine yaz›lar da bulunmaktad›r. Kitaptaki yaz›lar›n birço¤u sonradan yazar›n “Tezek” adl› kitab›na al›nm›flt›r. Orada da Anadolu’yu türlü yönleriyle konu edinen yaz›larla sanat sorunlar›n› ele alan yaz›lar yan yanad›r. Bu yaz›larda Anadolu’nun do¤as›na, insan›na, sanat›na sevgi art›k doru¤a t›rman›r: “Merhaba kekik! Merhaba karamuk! Merhaba kuzukula¤›! Merhaba yemlik! Yeflilin mübarek olsun ebegümeci!.. Sen hep böyle fincan fincan m› çiçek açars›n ayva a¤ac›? Merhaba nane molla, merhaba maydanoz, yahu bu boya k›tl›¤›nda bu kadar yeflili nereden buldunuz? Merhaba köprüler, dönemeçler, merhaba Kirazl›yayla. Merhaba Uluda¤. Bu seninki kara de¤il yeflil sevda.”
“Bursa yollar›nda yeflili gördüm. Ben böylesine katmerli yeflil ömrümde görmedim. Bursa’n›n yaln›z sonbahar›n› görmüfl, bay›lm›flt›m. Bahar›n› görür görmez ay›ld›m. Akl›m› bafl›ma devflirdim. Ben böyle belal› bir bahar, böyle bitip tükenme bilmeyen, aç›ld›kça aç›lan, uzad›kça uzayan bir bahar ‹stanbul’da görmedim, Avrupa’n›n yar›s›ndan ço¤unu dolaflt›m görmedim.” o¤a ve yurt sevgisinin genç kuflaklara nas›l kazand›r›laca¤›n› araflt›ran yazar bu konuda kendi yaflad›klar›n› aktarmaktad›r: “Mektepte bize dünya kadar flehir isimleri ezberletmifllerdi. Fakat yan›bafl›m›zdaki da¤a, aya¤›m›z›n alt›ndaki otlara severek bakmay› telkin etmek hiçbir hocan›n akl›ndan bile geçmemiflti. “E¤er bir gün sanat kap›lar›n›
D
39
BD fiUBAT 2009
az›c›k aral›k bulup bafl›m›z› ora“Her ne pahas›na olursa oldan içeri sokmak nasip olmasay- sun onlara tabiat sevgisini afl›lad› belki hâlâ tabiat yine büyük y›n›z. Okulun hayattan so¤umak bir hapishane gibi kaskat› dört için de¤il, bir an önce hayata yan›m›zda dikilip duracakt›.” ba¤lanmak, onu yak›n ve daha Bu yaflam deneyimin sonucu çok sevmek için icat edildi¤ini olarak, yazar›n –“Korka korka” ispat ediniz.” diyerek– ö¤retmenlere söyledikAltm›fl y›l sonraki Anadolu’da leri flunlard›r: örne¤in tezekle ka¤n›n›n yeri “Allah r›zas› için ö¤rencileri- Bedri Rahmi’nin kitab›ndaki gibi nizi y›ld›rmay›n›z. Onlara her- de¤ilse de, Anadolu’yu konu fleyden önce çevreye ilgi ve edinen tüm bu yaz›lar›n art›k sevgiyle bakmay› ö¤retiniz. On- önemi kalmam›fl san›lmamal›d›r. lara zorla okuman›n üstünkörü, Bedri Rahmi’nin Anadolu yaz›lasahte ilgilerin kötülü¤ünü anlat- r› derin bir duyarl›¤›, Anadolu’ya ›n›z. Onlara içersinde bulun- içtenlikle bak›fl› yans›tmaktad›r. duklar› havan›n tad›ndan, de¤e- Ona sahip ç›k›flt›r. Eskimeyen rinden bahsediniz. yan› budur.• Bedri Rahmi Eyubo¤lu’nun Atölyesinin Giriflindeki Yemin “Bugüne kadar resim sanat› alan›nda Yap›lagelmifl olanlar› inceleyece¤ime Kendini bütün dünyaya kabul ettirmifller Aras›nda beni en çok saranlar›n› ay›rarak Onlara kendi aramalar›m›, denemelerimi Kataca¤›ma Al›fl›lagelmifl, basmakal›p, haz›rlop Klifleleflmifl çi¤nene çi¤nene tad› tuzu Kalmam›fl hiçbir fleyi tekrarlamayaca¤›ma Elimden ç›kan her çizgiye Her lekeye Her renge Her bene¤e Kendi akl›m› Kendi tecrübemi Kendi tasam› Kendi ömrümü, yüre¤imi basaca¤›ma Ald›¤›m nefes, içti¤im su, bast›¤›m toprak Gözüm, kula¤›m, burnum, Elim, belim, dilim, derim üstüne Yemin ederim Yemini bozdu¤um gün Burdan giderim.”• 40
Benden Paso! YAZAN: HALÛK CANSIN
Seçmen listesindeki adresimizde adlar›m›z›, yedi kat yabanc›lar›n adlar›yla paçal edilmemifl olarak bulabilmek gibi bir flans›m›z oldu diyelim, iyi de kime, hangi tarafa oy verece¤iz? Kim suçlu, kim de¤il? Kim günahkâr, kim vefakâr? Herfley birbirine girmifl görünüyor. h ah, neydi eski seçim günleri... Hiçbirini unutamam. Sabah karanl›¤› denilecek vakitte evden f›rlard›k. Kahvalt› etmeyi, dönüflümüze b›rakarak! “Bir an önce gidip kuyrukta uzun uzun beklemeden, görevimizi yap›p bitirelim ve eve gönül rahatl›¤›yla dönelim” diye... Kar›m da, benim kadar tez canl›yd›. Çocu¤umuz deseniz, o da seçme hakk›n› kazand›¤› y›l, komfludaki bütün arkadafllar›ndan daha erken oy kullanmay›, adeta bir maç heyecan› içinde kendisine hedef saym›flt›. O dönemler, öyleydi iflte! Sand›k bafl›na gitti¤imizde “Acaba seçmen listesinde ad›m›z var m›, yok mu, bizim adresimize baflkalar› da yaz›lm›fl m›, yaz›lmam›fl m›,
A
ölü olarak m› kaydedilmifliz, diri olarak m›?” sorular›ndan hiçbirini akl›m›za getirmeden, sand›k görevlilerinden zarflar›m›z› al›r, kapal› hücrede oyumuzu içine koyup sand›¤a huzur içinde att›ktan ve parma¤›m›z› da boyatt›ktan sonra evimizin yolunu tutard›k. Yolda rastlad›¤›m›z konu komfluya, “Biz görevimizi hepinizden önce tamamlad›k. Siz daha yeni mi geliyorsunuz?” diye flakayla tak›l›rd›k. Ondan sonras›, dönüfl yolunda önünden geçerken ald›¤›m›z s›cac›k birer simitin de kat›l›m› ile, art›k her pazardan biraz daha da teferruatl› haz›rlanm›fl kahvalt› sofras›na yerleflmek... Gazetelere göz atmak... Ve sonuçlar›n TV kanallar›na akmaya bafllayaca¤› akflam saatlerini tatl› bir heyecanla beklemek! Bütün bunlar›n hepsi, günü41
BD fiUBAT 2009
müzde ancak bir hayalden ibaret... Seçmen listesindeki adresimizde adlar›m›z›, yedi kat yabanc›lar›n adlar›yla paçal edilmemifl olarak bulabilmek gibi bir flans›m›z oldu diyelim, iyi de kime, hangi tarafa oy verece¤iz? Kim suçlu, kim de¤il? Kim günahkâr, kim vefakâr? Herfley birbirine girmifl görünüyor. adyosu ile, televizyonu ile, gazetesi ile bütün haber kaynaklar›, bir zaman var ki meteoroloji raporlar›ndan daha çok siyaset dünyas›ndaki f›rt›nalar›n, tsunamilerin tafsilat› ile dolmufl durumda... Kafalar›na bast›r›la bast›r›la polis otolar›na sokuflturulan insanlar›n sütunlardaki yahut ekranlardaki görüntüleri kaybolurken, yerlerinde 2009 modeli p›r›l p›r›l, muhteflem makam arabalar›n›n pencerelerinden bizlere el sallayan beflufl çehreler beliriveriyor. Öyle bir durum ki, bundan yedi ay önce “içeriye al›nm›fl” kiflilerin, hangi suçlardan san›k olduklar›n›, biz flöyle dural›m, henüz kendileri bile ö¤renebilmifl de¤iller. Yedi ay bu! Yedi saat de¤il! Ve ortal›k, soru iflaretleri ile ünlem iflaretlerinden bu derece
R
geçilmez hale gelmiflken, politika aleminden bir tek kifli olsun, ç›k›p da “Bu kargafla ortam›nda seçim meçim yapmaya kalk›flmak, halkla alay etmektir” demiyor, diyemiyor! ‹ktidar partisinin karfl›s›ndaki flu parti de, bu parti de, o parti de demiyor bunu... Neymifl, 29 Mart günü geldi¤inde, millet, eski mutlu dönemlerde oldu¤u gibi, yine seçim sand›klar›na gitsinmifl. Seçmen listelerinde bir türlü düzeltilmeyen ve her düzeltme teflebbüsünde biraz daha derinleflen karmaflaya ald›rmadan, ayr›ca kimlerin de neden “içeride”, neden de “d›flar›da” olduklar›n› bilmeden, oyunu kullans›nm›fl. Yok efendim, yok öyle fley! Kurallar› hakem taraf›ndan de¤il, tak›mlardan birinin teknik direktörü taraf›ndan konulmufl ve düdü¤ü de ona teslim edilmifl bir maça, hangi saf beyinli futbol tak›m› ç›kmay› kabul eder? Ya da hangi saf yürekli taraftar, çolu¤u, çocu¤u ile birlikte, tak›m›na arka ç›kma hesab›yla, sabah erkenden yollara düflüp tribünde yer al›r? Mart›n 29’u gelip çatt›¤›nda, isteyen istedi¤i gibi hareket etsin. Ama benden paso!•
“Yaflamay› seviyorum. Zaman zaman, ç›lg›nca, kahredici bir biçimde mutsuz oldum, üzüldüm ama... Tüm bunlara karfl›n, yaln›zca yafl›yor olman›n bile bafll› bafl›na muhteflem bir fley oldu¤unu çok iyi biliyorum.”• Agatha Christie 42
KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsinoğlu
Nanking Tecavüzü 1937 Çin-Japon Savafl› s›ras›nda, 13 Aral›k Pazartesi günü Japon ‹mparatorluk Ordusu’nun 50 bin askeri, “Tüm tutsaklar› öldürün” emrini alarak, Çin’in baflkentine girdi.
D
aha sonra “Nanking Tecavüzü” olarak adland›r›lan ve 6 hafta süren katliamda, kentin 600 bin olan nüfusundan, 150 bini “savafl tutsa¤›” asker olmak üzere, toplam 300 bin kifli Japonlar taraf›ndan öldürüldü. Japon ordusu Çin’in baflkenti Nanking’i ele geçirince, Çin hükümeti buray› terk edip ülkenin iç bölümlerinde, Yangtze Nehri yak›nlar›ndaki Hankow kentine yerleflti. General Iwane Matsui, Çin direniflini k›rmak amac›yla baflkent Nanking’in y›k›lmas›n› emretti. Öteki birçok kent de yak›l›p y›k›lm›flt›. *** Japon askerine çocukluk döneminden itibaren verilen e¤itime göre, teslim olmak, düflünülmesi bile olas› görülmeyen bir korkakl›kt›. Teslim olan ya da tutsak al›nan Çin askerinden gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önlemek ise, Japon komutanlar›n öncelikli hedefiydi.
Çinli savafl tutsaklar› kamyonlarla Nanking varofllar›na tafl›nd›. Tafl›nma ifllemi tamamlan›nca, komutanlar› taraf›ndan gelecek savafllar› ak›lda tutmalar› ve ac›ma duygular›n› at›p tutsaklara en büyük eziyeti çektirmeleri emri verilen Japon askerlerince, katliam bafllat›ld›. Bu ac›mas›z, efli görülmedik vahflet, yine Japonlar taraf›ndan filme al›n›yor, fotografla belgeleniyordu. Canl› tutsaklar üzerinde süngü talimi yapan, k›l›çla boyunlar›n› vurup kafalar›n› uçuran, “an›” olarak kesik bafl toplayan, cesetler aras›nda gururla poz veren Japon askerlerinin güldü¤ü görülüyordu, bu film ve fotograflarda... Kimi savafl tutsaklar› makineli tüfeklerle taran›rken, bir bölümü birbirlerine ba¤lan›p benzinle yak›l›yor ya da kendilerine kazd›r›lan mezarlar›na, diri diri gömülüyorlard›. “Japon Advertiser” gazetesinde yay›mlanan fotografl› bir ha43
rad›lar. 20 binden fazla –kimi hesaplara göre 80 bin kadar– kad›n ve k›za Japon askerleri taraf›ndan tecavüz edildi. Böylesine afla¤›lanan bu insanlar›n ço¤u, daha sonra tan›kl›k etmemeleri için süngülenerek ya da vurularak öldürüldüler. Hamile kad›nlar bile tecavüzden kurtulamad›lar. Gelece¤in annelerinin süngüyle kar›nlar› deflilmifl, ceninler sa¤a sola at›lm›flt›.
B K›l›çla kafa koparma yar›flmas›n›, 100 kafa ile kazanan iki Japon subay›n›n fotograf›, bir spor baflar›s› elde etmifl flampiyonlar gibi, “Japon Advertiser” gazetesinin birinci sayfas›nda yay›mlanm›flt›.
ber, Nanking’de yaflanan vahfletin belgeleri aras›nda yer alm›flt›:
K
›l›çla kafa koparma yar›flmas›n›, 100 kafa ile kazanan iki Japon subay›n›n fotograf›, bir spor baflar›s› elde etmifl flampiyonlar gibi, gazetenin birinci sayfas›nda yay›mlanm›flt›. 1937 Aral›k ortas›ndan, 1938 fiubat bafl›na de¤in devam eden bu inan›lmaz vahflet sonunda, Nanking sokaklar› ceset y›¤›nlar›yla dolmufl, kent kan gölüne dönmüfltü. *** 44
‹flgal süresince, Çin halk›n› uyuflturmak için Japonlar yafl fark› gözetmeden herkese afyon ve eroin da¤›tm›flt›. 50 bin kiflinin bu nedenle eroinman oldu¤u, kentin afyon batakhanelerinde kaybolup gitti¤i hesaplan›yordu. Tüm bunlara ek olarak, “Rahatlat›c› Kad›nlar” ad›yla ünlenen sistem bafllat›lm›fl, seks kölesi yap›lan genç Çin k›zlar›, Japon askerlerini “rahatlatmaya” zorlanm›fllard›. Yetmifl yafl›ndaki kad›nlardan, 8 yafl›ndaki k›z çocuklar›na de¤in hepsi “hayvani” bir tecavüze u¤-
ask›n yap›lan evlerde, Çinli erkekler kendi k›zlar›na tecavüze zorlanm›fl, erkek çocuklara anneleriyle seks yapt›r›lm›fl, erkekler k›z kardeflleriyle iliflkiye girerken, bu rezillik ailenin öteki üyelerine zorla seyrettirilmiflti. *** ‹kinci Dünya Savafl›’n›n bitmesinden hemen sonra kurulan “Uzakdo¤u Uluslararas› Askeri Mahkemesi”nde yarg›lanan Japon eski Baflbakan› ve Kwantung Ordusu Komutan› Hideki Tojo ile 6 üst düzey komutan, iflledikleri savafl suçlar›ndan dolay› 12 Kas›m 1948 Cuma günü Tokyo’da as›ld›lar. Eski Baflbakan General Tojo, savafl suçlar› mahkemesinde yarg›lanmaktan kurtulmak için kendini gö¤sünden vurarak intihara kalk›flt›; ancak ölüm cezas›na çarpt›r›ld› ve cezas› 1948’de infaz edildi.
Japon eski Baflbakan› ve Kwantung Ordusu Komutan› Hideki Tojo...
“Nanking Tecavüzü”nü düzenleyen General Iwane Matsui ve savafl tutsaklar›na karfl› vahflet uygulayan Heitaro Kimura as›larak idam edilenler aras›ndayd›. Bu arada öteki 16 san›¤a, insanl›¤a karfl› iflledikleri suçlar ve özellikle Çin halk›na uygulad›klar› sistematik soyk›r›m nedeniyle, ömür boyu hapis cezas› verildi. Toplam 25 san›ktan geriye kalan 2 kifli ise daha az ceza ald›lar. ‹ngiltere, Fransa, ABD ve Sovyetler’i temsilen 4 savc›n›n görev yapt›¤› Nuremberg Mahkemesi’nin aksine, Tokyo Mahkesi’nde yaln›zca Amerikal› Joseph B. Keenan, baflsavc› olarak görevlendirildi. Avustralyal› yarg›ç William 45
BD fiUBAT 2009
ordusu taraf›ndan sömürgecilik ve yay›lmac›l›k mücadelesinde çok büyük zararlar verildi¤ini bildirmifl, flöyle devam etmiflti: “Bu tarihsel gerçe¤i içtenlikle kabul etmeliyiz. Çekilen büyük vicdan azab›n› ve yürekten özür diledi¤imizi ifade etmekten mutluyum. “Bu arada ‹kinci Dünya Savafl›
‹kinci Dünya Savafl›’n›n bitmesinden hemen sonra kurulan “Uzakdo¤u Uluslararas› Askeri Mahkemesi”nde yarg›lanan Japon komutanlar...
Flood Webb baflkanl›¤›ndaki duruflmada Çinliler, tutanak gibi öteki hukuk ifllemleriyle ilgili katk›da bulundular.
T
okyo’da yap›lan esas yarg›lamaya ek olarak, Japonya d›fl›nda kurulan çeflitli mahkemelerde, yaklafl›k 5 bin Japon, iflledikleri savafl suçlar›ndan dolay› yarg›land›lar ve 900’den fazla san›¤a idam cezas› verildi. *** 3 Kas›m 2008’de “CNN”, devlete ait Çin gazetesine dayanarak yay›mlad›¤› bir haberde, “Japon Hava Savunma Kuvvetleri Komutan› General Toshio Tamogami’nin bir makalesinde, 46
‘Ülkemizin sald›rgan oldu¤unu öne süren suçlamalar kesinlikle yalan’ dedi¤i için görevinden kovuldu¤unu, Japon Savunma Bakanl›¤›’n›n da bu haberi do¤rulad›¤›n›” bildiriyordu. 1995’te ‹kinci Dünya Savafl›’n›n sona ermesinin 50’nci y›ldönümü kutlamalar›nda, Japon Baflbakan› Tomiichi Murayama, Asya’daki komflular›na verdi¤i zarar ve ›st›raptan dolay› Tokyo’nun vicdan azab› çekti¤ini ve yürekten özür diledi¤ini söylemiflti. Ve 2001’de Baflbakan Koizumi de, 20’nci yüzy›l›n ilk yar›s›nda Kore yar›madas›n› iflgal eden Japonlar’›n, Koreliler’e davran›fl›ndan ötürü özür dilemiflti. Koizumi demecinde, Japon
s›ras›nda, Japonya’n›n içinde ve d›fl›nda yaflam›n› kaybedenler için de baflsa¤l›¤› diliyorum.” Savafl döneminde Güneydo¤u Asya, Çin ve Pasifik adalar›n›n büyük bölümü, sömürgecilik ve yay›lmac›l›k politikas› güden Japonlar’›n eline geçmiflti.• m.muhsinoglu@gmail.com
Dünya bilgi flampiyonas›nda, bir aday finale kalm›flt›. Sunucu üç soru daha soracak, onlar› da bilirse aday, flampiyon seçilecekti. Salonda hiç kimseden ç›t ç›km›yordu ve heyecan herkeste son haddindeydi. Sunucu sorulardan ilkini sormaya bafllad›: “Kartaca Hükümdar› Anibal, bildi¤iniz gibi, filin üstünde savafl›rd›. Onun bindi¤i filin bak›c›s›n›n ad› nedir?” Yar›flmac› bu soruya hemen yan›t verdi: “Anifilbacus...” Sunucu, “Bravo, bildiniz!” dedi ve salon alk›fltan inledi. Sunucu hemen ikinci soruyu sordu: “Napolyon’un Waterloo Savafl›’ndan önce kald›¤› otelin sahibinin ad› nedir?” Yar›flmac› bu soruya da hemen yan›t verdi: “Mösyö Pierre Vincent...” Sunucu büyük bir flaflk›nl›k içinde “Bravo do¤rusu, bunu da bildiniz” dedi ve salon yine alk›fltan inledi. Sunucu alk›fllar kesildikten sonra son soruyu sordu: “Firavun Keops zaman›nda yap›lan piramitte çal›flan iflçilerin ustabafl›s›n›n ad› nedir?” Salonda herkes k›p›rdanmaya bafllad› ve “‹nsaf art›k, bu kadar› da olmaz” sesleri yükseldi. Saniyeler ilerlemeye bafllad›. On saniye... Befl saniye... Üç saniye... Aday, kronometreyi durdurdu ve “‹yice emin olmak için bir fley sormak istiyorum” dedi ve akl›n› kar›flt›ran soruyu sordu: “Gündüz vardiyas›n› m› soruyorsunuz, gece vardiyas›n› m›?”• 47
DÜNYANIN DÖRT KÖfiES‹ İzmir Tolga
3
Türk Projesi Ödül kazand›
Amerika Birleflik Devletleri’nde ilk kez düzenlenen ve en prestijli uluslararas› çevreci yar›flmas› olmas› hedeflenen “Green Dot (Yeflil Nokta) Ödülleri”, 2009’un ilk günü aç›kland›. Türk tasar›m ekibi üç dalda “Uluslararas› Çevreci Tasar›m Ödülü” kazand›. Ulafl›m, yap›, ürünler, çevreci servisler ve kavramsal alanda gelifltirilen çal›flmalar›n ayr› bafll›klar alt›nda de¤erlendirildi¤i bu yar›flma, tasar›m otoritelerince “Çevre Oscarlar›” olarak da kabul ediliyor.
48
T
ürkler’in bilim, teknoloji ve öteki alanlarda yurt d›fl›nda gösterdikleri baflar›lar ve kazand›klar› ödüllerle ilgili örnekler verdi¤imiz yaz›lar›m›za bir yenisini ekliyor, üç Türk projesinin daha giderek uluslararas› ödül kazand›¤› haberini sizlerle paylaflmak istiyoruz. Dünyan›n önde gelen tasar›mc›lar› ve sponsorlar›n›n kat›l›m›yla, gelece¤in biçimlendi¤i önemli bir tasar›m organizasyonu olmas› öngörülen bu etkinlikte, s›rad›fl› yap›tlar bir y›l süreyle sayg›n müzelerde, uluslararas› ortamlarda ve TV kanallar›nda sergilenecek. Kazanan yap›tlar›n yüksek tirajl› bir kitapta toplanmas›yla, dünyada çevre bilincini vurgulayan çabalara bir yenisi eklenmifl olacak. Jüri taraf›ndan gruplar›nda “en çevreci ve yarat›c›” bulunan yap›tlar›n sahiplerine ödülleri, 2009 Haziran ay›nda Miami kentinde düzenlenecek büyük bir törenle verilecek. “2008 Green Dot Award” yar›flmas›na 52 ülkeden binin üzerinde proje kat›ld›. Türk tasar›m ekibi, çevreci ulafl›m arac› dal›nda “Volitan” projesiyle birincili¤i, çevreci ürün grubunda “Aqua-Trap” (Su Kapan›) projesiyle ikincili¤i, kavramsal dalda “Fire-Knight” (Yang›n fiövalyesi) (susuz orman yang›n› söndürme arac›) projesiyle mansiyon kazand›.
Dr. Hakan Gürsu ve ekibi, Uluslararas› Çevre Oscarlar›’nda da 3 ödülü birden kazanarak, ulusal çevre duyarl›¤›m›z› dünya kamuoyuna yans›tma konusunda önemli bir görevi baflar›yla yerine getirmifl oldu. Grubun 27 ayda ald›¤› 6’s› uluslararas› ve 13’ü ulusal olmak üzere toplam 19 ödül, sa¤lad›klar› baflar›n›n görkemini vurgulamaktad›r.
Volitan’a a bir ödül dah
1 V
olitan projesi “IDA 2007” yar›flmas›nda iki dalda büyük ödülü ülkemize getirmeyi baflarm›flt›. ODTÜ ö¤retim üyesi ve Endüstri Ürünleri Tasar›mc›s› Dr. Hakan Gürsu baflkanl›¤›ndaki “Designnobis” ekibinin “Volitan” projesi, bu kez ayr›ca, Dünya Çevre Oscarlar› olarak kabul edilen “Green Dot Award” yar›flmas›nda da, ulafl›m dal›nda büyük ödüle lay›k bulundu. 49
Yeni dikilen a¤açlar›n sulama sorununa pratik çözüm üreten “Aqua-Trap” (“Su Tuza¤›”) projesinin ald›¤› ikincilik ödülü de, susuzlukla yüzleflen ülkelerin gelece¤i için alternatif çözüm aray›fl›na katk› anlam›na geliyor. Do¤al ortamda kaybolan ve buharlaflan su zerreciklerini toplamay› ve a¤aç köklerine yönlendirmeyi amaçlayan ürünün, a¤açland›rma çal›flmalar›n› önemli ölçüde destekleyece¤i düflünülüyor.
2
Yeni Sulama Sistemi: “Su Tuza¤›”
A
yn› ekip, “Aqua-Trap” (“Su Tuza¤›”) projesiyle ise ayn› yar›flmada ikincilik ödülünü kazand›. Yeni dikilen a¤açlar›n sulama sorununa pratik çözüm 50
üreten bu projeyle, susuzlukla yüzleflen ülkelerin gelece¤i için yeni bir çözüm getiriliyor. Do¤al ortamda kaybolan ve buharlaflan su zerreciklerini toplamay› ve a¤aç köklerine yönlendirmeyi amaçlayan “Aqua Trap” projesiyle, a¤açland›rma çal›flmalar›n›n önemli ölçüde desteklenmesi amaçlan›yor. Bu projeyle ikincilik ödülü’nü kazanan Türk ekinde, Dr. Hakan Gürsu’dan baflka yine Ortado¤u Teknik Üniversitesi’nden Sözüm Do¤an, Muzaffer Koçer, Alper Karado¤aner, Tolga Ça¤lar ve Ankara Üniversitesi’nden mimar Gülsüm Baran yer ald›lar.
“Yang›n fiövalyesi” projesinde, elekrik enerjisiyle desteklenen arac›n, do¤al malzeme kullanarak, etkili bir söndürme ve so¤utma gücüne sahip olmas› öngörülüyor.
3
Orman yang›n› toprakla söndürülecek
T
ürk ekibi, “Fire-Knight” (“Yang›n fiövalyesi”) projesiyle ayn› yar›flmada mansiyon kazand›. Bu projede, elektrik enerjisiyle desteklenen arac›n, yang›n öncesi ve sonras› hizmet edebilmesi, do¤al malzeme kullan›larak, etkili bir sön-
dürme ve so¤utma gücüne sahip olmas› öngörülüyor. Orman yang›nlar›na karfl› gelece¤in etkin çözümü olarak de¤erlendirilen ve uluslararas› patent alabilecek pek çok buluflu içeren bu projede araç, yanmakta olan bir orman›n içine giriyor, alevlerin aras›na dal›yor ve yerden ald›¤› topra¤› yüksek tazyikle alevlerin üzerine püskürterek, yang›n›n k›sa sürede önlenmesini amaçl›yor. “Yang›n fiövalyesi” arac›n›n tasar›m›nda dikkat çeken bir baflka özellik ise, bu arac›n tümüyle yerli teknoloji kullan›larak üretilmesidir. Bu ilkler ve uluslararas› ödüllerle kan›tlanan bu baflar›lar, tüm teknolojik üstünlükleri yan›s›ra, ulusal bir övünç de oluflturuyorlar.• izmirtolga@butundunya.com 51
‹ngiliz keflif gemisi “Beagle” ile kat›ld›¤› uzun y›llar süren araflt›rmalar›, özellikle de Güney Amerika k›y›lar›ndaki Galapagos Adalar›’ndaki gözlemleri sonucu, Evrim Teorisi’nin ilk tasla¤›n› oluflturdu. eagle” gemisinde yapt›¤› befl y›ll›k yolculuk s›ras›nda, zaman›n ünlü jeologu Charles Lyell’›n ortaya att›¤›, geçmiflteki jeolojik süreçlerin bugünkülerle ayn› oldu¤unu savunan teoriyi destekleyecek pek çok gözlem yapt› ve iyi bir jeolog olarak ünlendi. Ayn› yolculukta, canl›lar›n co¤rafi da¤›l›m› ve fosiller üzerine yapt›¤› dikkatli gözlemler sonucunda, türlerin birbirine dönüflümüyle ilgilenmeye bafllad› ve 1838’de do¤al seçilim fikrini gelifltirdi. Daha önce benzer fikirlerin sapk›nl›k olarak nitelendirildi¤ini ve bast›r›ld›¤›n› görmüfl oldu¤undan, uzun süre fikirlerini en yak›n arkadafllar› d›fl›nda kimseye açmad›. *** ‹ngiliz kaynaklar›na göre, do¤abilimci, co¤rafyac›, antropolog ve biyolog Alfred Russel Wallace (8 Ocak 1823-7 Kas›m 1913) Charles Darwin ile ayn› zamanlarda evrim kuram› konusunda çal›flm›flt›. Darwin, dinsel ve muhafazakâr çevrelerden tepki çekece¤ini
“B YAZAN: SEMRA ATAY
Almanya’n›n Dresden kentindeki Hijyen Müzesi’nde, 12 fiubat’ta 3 gün sürecek Bir E¤itmen Olarak Darwin Konferans› düzenlenecek, mart bafl›nda “Evrim Teorisi” hakk›nda Vatikan’da bile konferans verilecek, Darwin’le ilgili yeni kitaplar yay›mlanacak. Bu kitaplar aras›nda, Darwin uzmanlar› taraf›ndan kaleme al›nan evrim teorisine iliflkin olanlar ve yaflam› boyunca yaklafl›k 7 bin 500 mektup yazm›fl olan Darwin’in mektuplar›ndan orijinal örneklerin yer ald›¤› ya52
p›tlar›n da bulundu¤u belirtildi. *** Çocuklu¤unda okula pek severek gitmeyen Darwin’in do¤a tarihine duydu¤u ilgi, önce Edinburgh Üniversitesi’nde t›p, sonra Cambridge Üniversitesi’nde teoloji okurken geliflti. T›p ö¤renimini kan görmeye dayanamad›¤› için yar›m b›rakan daha sonra papaz olmaya karar veren Darwin, bugün bilim ve düflünce dünyas›nda devrim yaratanlar aras›nda gösteriliyor. Darwin, gençlik y›llar›nda
düflünerek çal›flmalar›n› ölümünden sonra yay›mlanmak üzere rafa kald›rm›flken, benzer bir çal›flma haz›rlayan Wallace’dan ald›¤› mektup, çal›flmalar›n› yay›mlamas› için ona cesaret vermiflti. Darwin ile Wallace, Evrim Teorisi ve Do¤al Seçilim üzerine birlikte bir tez yaz›p yay›mlam›fllard›. *** Darwin’in 1859’da yay›mlad›¤› “Türlerin Kökeni Üzerine” adl› kitab›, canl›lar›n ortak atalardan evrilerek çeflitlendi¤i fikrinin genifl kabul görmesini sa¤lad›. Daha sonra yay›mlad›¤› “‹nsan›n Türeyifli” ve “Cinsiyete Mahsus Seçilim” kitab›nda insan evrimini ve cinsel seçilim fikrini inceledi. “‹nsan ve Hayvanlarda Duygular›n ‹fadesi” adl› kitab›nda ise, insanlar›n ve hayvanlar›n duygular›n› ifade edifl biçimleri aras›ndaki benzerlikleri ortaya koydu. Ancak teorinin tam olarak aç›kland›¤› “Türlerin Kökeni” adl› yap›t›, 1859 y›l›nda, Darwin 50 yafl›ndayken yay›mland›. arwin bu teoriyle, yeni canl›lar›n var olanlardan türeyerek evrimleflti¤ini ve canl›larda evrimin do¤al seçme yoluyla gerçekleflti¤ini savundu. Evrim Teorisi, Darwin’e övgü oldu¤u denli yergi de getirdi. Teorinin, tüm canl›lar›n bir yarat›c› taraf›ndan yarat›ld›¤›n› savunan Yarat›l›fl Teorisi ile kar-
D
53
gönderildi ve Frédéric Chopin’den piyano dersleri al›p büyük bir Avrupa gezisine ç›kt›. De¤iflik kiflilerin evlilik tekliflerini geri çeviren Emma, Charles’in önerisini 11 Kas›m 1838’de 30 yafl›nda kabul etti, 29 Ocak 1839’da Maer, Staffordshire’da St. Peter Anglikan Kilisesi’nde evlendiler.
C Efli denli, çocuklar›n›n hastal›klar›na karfl› da savafl›m veren Emma Darwin, k›zlar› Anne ve Mary ile o¤ullar› Charles Waring’in ölüm ac›lar›na katlanmak zorunda kalm›flt›.
fl› karfl›ya getirilmesi, Darwin’in evrim karfl›t› çevreler taraf›ndan sert biçimde elefltirilmesine neden oldu. Bu tart›flmalar günümüzde de güncelli¤ini koruyor. Öte yandan biyolojide bir devrim olarak görülen Evrim Teorisi, bilim dünyas›n›n önemli bir bölümü taraf›ndan ayakta alk›flland›, Darwin pek çok ödülün sahibi oldu. *** Charles Darwin evlili¤ini, kuzeni Emma ile yapt›. Onbefl y›lda (1841-1856) 10 çocuklar› olan Darwin çifti, bu arada o¤ullar› Francis’in efli ölünce, torunlar› Bernard’› da büyüttüler. Üretim iflleriyle u¤raflan zengin bir ailenin çocu¤u olan Emma, gençlik y›llar›nda Paris’e 54
harles’in evlendikten hemen sonra ortaya ç›kan ve uzun süren hastal›klar› döneminde gösterdi¤i sab›rla an›msanan Emma, çocuklar›n› da otoriter olmayan bir tutumla yetifltirmifl, onlar›n baflar›ya ulaflmas›nda, örne¤in, Sir George Darwin’in bilim adam› olmas›nda önemli rol oynam›flt›. Efli denli, çocuklar›n›n hastal›klar›na karfl› da savafl›m veren Emma Darwin, k›zlar› Anne ve Mary ile o¤ullar› Charles Waring’in ölüm ac›lar›na katlanmak zorunda kalm›flt›. Kimi kaynaklar, çocuklar›n›n ölümünden sonra Charles Darwin’in inançlar›nda da önemli de¤iflim oldu¤unu öne sürmektedir. Emma, ‹ngiltere’nin Downe köyü mezarl›¤›nda, Charles Waring’in erkek kardefli Erasmus ile birlikte, Darwin ise, kimyac›, Astronom ve Matematikçi John Herschel ve Fizikçi Isaac Newton ile birlikte Westminster Abbey’de sonsuzluk uykusunu sürdürmektedirler.•
YAZAN: BARIfi TARKAN
TBMM’de 83 y›l önce 1926’da yine bir flubat günü, Türk Medeni Kanunu kabul edilmiflti. sviçre Medeni Kanunu örnek al›narak, 17 fiubat 1926 tarihinde düzenlenen Türk Medeni Kanunu, 4 Ekim 1926’da yürürlü¤e girmiflti. Medeni hukuk, “Kiflileraras›ndaki iliflkileri düzenleyen, kiflilerin do¤umdan ölümüne de¤in iliflkilerini düzenleyen özel hukuk dal›” olarak tan›mlanmaktad›r. Türk Medeni Kanunu, toplumsal yaflam›m›zda bafll›ca flu ça¤dafl de¤ifliklikleri getirmiflti: •Kad›n-erkek eflitli¤i sa¤land›. •Resmi nikah zorunlulu¤u ve tek eflle evlilik esas› getirildi. •Kad›nlara, istedikleri mesle¤e girebilme hakk› tan›nd›. •Mahkemelerde tan›kl›k yapma olana¤› sa¤land›. •Miras ve boflanma konular›nda kad›n-erkek eflit duruma getirildi.
I
•Patrikhanelerin, din iflleri d›fl›ndaki yetkileri kald›r›ld›. •Siyasal alanda kad›nlara 1930’da belediye seçimlerine kat›lma, 1934’te ise milletvekili seçme ve seçebilme hakk› tan›nd›. *** Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda “dinsel hukuk yasalar›” f›k›h kurallar› geçerli oldu¤u için ayr› bir medeni kanun yoktu. Mahkemelerde f›k›h kitaplar› uygulan›yordu. Özellikle fleyhülislamlar›n verdi¤i fetvalar mahkemelerin ifllerini oldukça kolaylaflt›rm›flt›. Tanzimat Ferman›’ndan sonra Osmanl› ‹maparatorlu¤u’nun bir medeni kanunun olmas› ve bunun da özellikle Fransa’dan al›nmas› için büyük gayret gösterildi. Dönemin ileri gelenleri aras›ndaki anlaflmazl›klar sonucunda, bu baflar›lamad› ve 1868 y›l›nda yine 55
Türkiye Cumhuriyeti hukuk sisteminin temel yasalar›, Mahmut Esat Bozkurt’un adliye vekilli¤i döneminde haz›rlanm›flt›.
f›k›h kitaplar›na dayanan Mecelle meydana getirilmeye baflland›. ecelle, 1868-1876 tarihleri aras›nda kitaplar biçiminde haz›rlanm›flt›. Tümü 1851 madde olan Mecelle, aile ve miras baflta olmak üzere, normal bir medeni kanunda bulunmas› gereken konular› içermiyordu. Bu nedenle ‹kinci Meflrutiyet’ten sonra, Mecelle’yi bir medeni kanun olarak tamamlamak üzere çeflitli komisyonlar kuruldu. Bunlardan yaln›zca aile hukukunu düzenleyen Hukuk-› Aile Kararnâmesi yürürlü¤e girdi. Söz konusu kararname, Müslüman, H›ristiyan ve Yahudi aile hukuklar›n› düzenliyordu.
M
56
*** Medeni Hukuk, kifliler hukuku, aile hukuku, eflya hukuku ve miras hukukunu kapsamakta, Borçlar hukuku ve Ticaret hukuku da, “medeni hukukun uzant›s›” olarak kabul edilmektedir. Medeni Kanun’nun kapsama alan›n›n geniflli¤i, bafllang›ç bölümünün birinci maddesinde flöyle belirtilmektedir: “Kanun, sözüyle ve özüyle de¤indi¤i bütün konularda uygulan›r. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsayd› nas›l bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim, karar verirken bilimsel görüfllerden ve yarg› kararlar›ndan yararlan›r.” Medeni Kanun, ilerideki y›llarda toplumsal geliflmelerin oluflturdu¤u gereksinimler do¤rultusunda tümüyle gözden geçirilerek yenilenmifl ve bu yeni oluflumuyla 22 Kas›m 2001 tarihinde kabul edilerek 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlü¤e girmifltir. “4721 say›l› Medeni Kanun” ad›yla yürürlü¤e giren bu kanun, hükümleriyle birlikte 1030 maddeden oluflmaktad›r ve sondan üçüncü maddesiyle de, ilk Medeni Kanunu’nun “yaflam”›na son vermektedir. Yeni Medeni Kanunu’n bu konudaki 1028’inci maddesi flöyledir: “17 fiubat 1926 tarihli ve 743 say›l› Türk Kanun-u Medenîsi yürürlükten kald›r›lm›flt›r.”•
B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi
At›k piller zehirli birer saatli bombad›r
Alt› y›l önce bir makale için çöp ayr›flt›rma konusunda araflt›rma yaparken, pillerle ilgili internette ayr›nt›l› bilgi bulmufltum. Aralar›nda kamu kurumlar›n›n internet sitelerinin de bulundu¤u, at›k pillerin çevreye nas›l zarar verdi¤ini anlatan çok say›da kaynak okudu¤umu an›ms›yorum. eri dönüflüme gönderilebileG ce¤inden ya da uygun bir biçimde ortadan kald›r›labilece¤inden, her kaynak, pillerin özel çöp kutular›na at›lmas›n› öneriyordu. Okudu¤um herfley büyük anlam tafl›yordu. Ancak, kullan›lm›fl pillerimi nereye atabilece¤imi ö¤renmek istedi¤imde sonuca
ulaflamam›flt›m. Derdimi anlayan birilerini bulmam bile çok zor oldu. Çevreye olan çok say›da zarar›n› mant›kl› bir biçimde aç›klamaya çal›flt›¤›mda, birçok kimsenin neden söz etti¤imi anlamad›¤›n›n ay›rd›na vard›m. En sonunda, bilgi edinip beni tekrar arama sözü veren yard›msever bir bele57
Kullan›lm›fl piller özel çöp kutular›na at›lmal›, hiçbir zaman öteki çöplerle kar›flt›r›lmamal›d›r.
diye görevlisiyle konufltum. Sözünü tuttu ve k›sa süre sonra beni arad›. O zamanlar, pillerin yok edilmesiyle ilgili düzenlemeler ne yaz›k ki yoktu. Belediye görevlisi bayan bana, yap›m› devam etmekte olan modern tesislerde pil at›k pil bölümü olaca¤› bilgisini vermiflti. at›n ald›¤›m elektrikli difl f›rças›n›n Türkçe kullan›m k›lavuzunda ömrü biten pilin uygun biçimde yok edilmesi ya da servise geri gönderilmesi gerekti¤i aç›kça belirtildi¤i halde biten pili ürünü sat›n ald›¤›m ma¤azaya götürdü¤üm zaman, ma¤aza sahibi buna bir anlam verememifl gibi görünüyordu. Ben de kulla-
S 58
n›lm›fl pillerimi biriktirip geri dönüflüm projelerinde kullan›lmak üzere, ülkelerine dönecek olan Avrupal› arkadafllar›ma vermeye bafllad›m. Onlar için sorun olmuyordu; çünkü bir seferde yaln›zca bir ya da iki pil veriyordum. Art›k bu günlerin geride kald›¤›n› belirtmekten mutluluk duyuyorum. Birkaç ay önce kimi yerlerde at›k pil kutular› görmeye bafllad›m. Geçenlerdeyse okul, ma¤aza, eczane, hastane ve otel gibi yerlerde at›k pil kutular› oldu¤unun ay›rd›na vard›m. Fakat bunca at›k pil kutusuna karfl›n, görünen o ki birçok kimse hâlâ pillerin zehirli birer saatli bomba olduklar›n›n ay›rd›nda de¤il. Türlerine göre de¤iflmekle birlikte pillerde c›va, kurflun, kadmiyum ve
Bozulan piller, zararl› maddeler a盤a ç›kar›r.
nikel gibi a¤›r metaller bulunur. At›k piller do¤ru biçimde yok edilmezse, bu elementler insan ve hayvan sa¤l›¤›n› tehdit eder. Ço¤u kimse bu durumdan endifle ediyor gibi görünmüyor. Bir pil bitti¤inde gidip hemen yenisini al›yorlar. Ömrü dolan pilin sonu genellikle evdeki çöp kutusu oluyor. Kimse onun nereye gitti¤ini ve çöp topland›ktan sonra pile ne oldu¤unu düflünmüyor. Piller hakk›nda daha fazla bilgiye sahip olunsa, onlar› çöp tenekesine atmadan önce iki kez düflünülür. Hepimiz pil kullan›r›z, ömürleri doldu¤unda bu pillerin her biri gizil bir tehdit oluflturur. Evde, yolda ya da ifl yerinde kulland›¤›m›z, pille çal›flan ayg›tlar› bir düflünün. El feneri, radyo, duvar sa-
ati, kol saati, oyuncak, telefon, kamera, CD çalar, hesap makinesi, uzaktan kumanda... Piller yaflam›m›z› kolaylaflt›ran kullan›fll› araçlard›r. Onlars›z bir yaflam güç olur. akat pilleri sonuçlar›n› düflünmeden at›verdi¤imizde, a¤›r metaller besinlerde ve bal›klarda birikebilir, içme suyuna ve soludu¤umuz havaya kar›flabilir. Bu metallere uzun süre maruz kalmak beyin, akci¤er ve böbreklerde rahats›zl›¤a neden olabiliyor. A¤›r metallerin kansere ve sinir hastal›klar›na da neden olabilir. Kurflunun etkisinde kalmaksa erken do¤umla, yavafl geliflimle ve küçük çocuklarda zekâ gerili¤iyle sonuçlanabiliyor.
F
59
BD fiUBAT 2009
çimde yok edilmesi gerekti¤ini unutmay›n. Kimse pilleri çevreye uygun ve do¤ru bir biçimde yok etmenin zahmetli bir ifl oldu¤undan söz etmemeli. Sat›n al›p eve getirmek kolay. Evde biriktirdikten sonra at›k pil kutusuna götürüp atmak da o denli kolay olmal›. Tek bilmeniz gereken, at›k pillerin çevre için ciddi bir tehdit
At›k piller çevreye uygun bir biçimde geri kazan›l›yor ya da ortadan kald›r›l›yor.
Evdeki çöpe at›l›rsa, bir tane pil bile çok a¤›r sonuçlara yol açabilir. Türk çevreciler bir at›k pilin 800 bin litre su ve 4 metrekare topra¤› kirletebilece¤ini ve böylece y›llarca kullan›lamayacak duruma getirebilece¤ini iddia ediyorlar. eyse ki, Türk yasalar›na göre art›k at›k pillerin ayr› toplanmas› gerekiyor. Ayr›ca, pil ve pille çal›flan aletler satan ma¤azalar›n, müflteriler taraf›ndan getirilen at›k pilleri kabul etme zorunlulu¤u var. Yönetmeli¤in baflar›s›n›n temelinde toplama, geri dönüflüm ve ortadan kald›rma aflamalar›n›n tümünde etkin rol alan Tafl›nabilir Pil Üretici-
N 60
leri ve ‹thalatç›lar› Derne¤i (TAP) yer al›yor. Art›k tüm Türkiye’de birçok yerde TAP kutular› ve bidonlar› var. At›k pilleri do¤ru biçimde ortadan kald›rman›n yan›s›ra, kullan›m› azaltmak ve savurganl›¤› önlemek yönünde çaba göstermek gerekiyor. Olanakl›ysa, daha düflük miktarlarda c›va ve a¤›r metal içeren yeni gelifltirilmifl pillerden kullan›n. Yeni bir pil sat›n almadan önce gerçekten gereksinim duyup duymad›¤›n›zdan emin olun. Kullanmad›¤›n›z zaman pille çal›flan oyuncaklar› ve oyunlar› kapat›n. Tek kullan›ml›k yüzlerce pilin yerine flarjl› pil kullanmaya özen gösterin. Ancak, uzun süre kullan›lan flarjl› pilin de a¤›r metal içerece¤ini ve güvenli bir bi-
oluflturdu¤u. Buna inand›ktan sonra, ömrü dolan pilleri yok edilmek üzere arada bir al›p topland›klar› yere götürmek hiç de zor olmamal›. Tehlikenin ay›rd›nda olduktan sonra fazla çaba göstermeye gerek kalm›yor.• Çeviri: Pelin Hazar
CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr
Ö¤retmen, ilkokula yeni bafllayan miniklere sordu: “Say› saymay› bilen var m›?” Hemen bir minik el kald›rd›, “Ben biliyorum ö¤retmenim” dedi. “Babam bana ö¤retti.” Bundan oldukça hofllanan ö¤retmen, ö¤rencisine sorusunu hemen sordu: “Söyle bakal›m, üçten sonra kaç gelir?” dedi. Minik ö¤renci, hiç duraksamadan “Dört” diye yan›t verdi. Ö¤retmen, minik ö¤rencinin istekli oluflunu görünce, ona bir soru daha sordu: “Peki dokuzdan sonra kaç gelir?” dedi. Minik ö¤renci yine hiç düflünmeden “On” dedi. Bunun üzerine ö¤retmen “Çok iyi. Baban iyi bir ö¤retmenmifl. Peki, ondan sonra kaç gelir?” dedi bu kez de... Minik ö¤renci, yan›t› bilmesinin gururuyla flöyle yan›t verdi: “Vale.”• Biri makine mühendisi, biri elektrik mühendisi ve biri de bilgisayar mühendisi üç arkadafl pikni¤e gitmek üzere yola ç›kt›lar. Iss›z bir yerde arabalar› bozulunca, makine mühendisi bozuklu¤un nedeninin bir mekanik ar›za olabilece¤ini söyledi. Elektrik mühendisi olay›, kendi aç›s›ndan de¤erlendirdi: “Bence araban›n ateflleme sisteminde bir sorun var” dedi. “Bujileri temizleyelim.” Bilgisayar mühendisi ise, kap›y› açt›, d›flar› ç›kt› ve arkadafllar›na da ayn› öneride bulundu: “fiimdi siz de afla¤› inin ve sonra arabaya hep birlikte yeniden binelim, arkadafllar” dedi. “Bakars›n›z ar›za kendili¤inden düzelir.”• 61
cam Profesör Hans Ternes, efliyle birlikte oturuyordu ve ayn› gülümseyen gözlerle ikisi birlikte beni kucakl›yorlard›.
bafllayan konser, verilen 20 dakikal›k arayla birlikte iki buçuk saat sürmüfltü; ama bu süre benim için “göz aç›p kapay›ncaya de¤in” diyebilece¤im denli bir enim kendilerini sevdi- anda geçip bitivermiflti. ¤im, kendilerinin de beSalondan gelen alk›fl sesleri ne ni sevdiklerini bildi¤im denli coflkuluydu, ne denli içtenkiflileri görünce heyeca- likliydi. Üstelik dinmiyordu da... n›mla kendime güven Yine rektörümüze tak›ld› gözleduygum yer de¤ifltirdiler. Heyeca- rim... Bu kez koltu¤unda oturmun›m gitti, ondan boflalan yere ken- yor, aya¤a kalkm›fl, ayakta alk›fll›dime güven duygum yerleflti. Or- yordu. Yaln›z o de¤il, birbirlerini kestra flefi sahizleyerek tüm neye gelip badinleyiciler Konser bafllam›flt›, na elini uzatt›aya¤a kalkparçalar› büyük ¤›nda, iflte bu m›fllar, ayakta bir ustal›kla ve kendime güalk›fll›yorlard›. kolayl›kla çal›yordum. ven duygumla Orkestra flefiSolo bölümlerim geldikçe aya¤a kalkt›m, miz selam veonun elini, bu rerek bu alk›flbüyük bir zevk alarak kendime gülara karfl›l›k hocam Profesör Ternes’i ven duygumla veriyor, kulise ve efli Mara’y› düflünüyor, s›kt›m. dönüyor, fakat onlar› düflündükçe Konser bitmeyen aldaha coflkulu bir bafllam›flt›, k›fllar nedemutlulukla çal›yordum. parçalar› büniyle bir kez yük bir ustadaha, yetmil›kla ve kolayl›kla çal›yordum. So- yor, bir kez daha, bir kez daha lo bölümlerim geldikçe büyük bir sahneye geliyordu. zevk alarak hocam Profesör TerVe sahneye her geldi¤inde nes’i ve efli Mara’y› düflünüyor, dinleyicilere beni iflaret ediyor, onlar› düflündükçe daha coflkulu beni bir ad›m daha öne ç›kar›yor bir mutlulukla çal›yordum. Yüre- ve tüm bu alk›fllar› bana yönlen¤imde oluflan bir coflku ve mutlu- direrek, dinleyicilere teflekkür etluk, keman›mdan konser salonu- mek görevini de benim omuzlar›na yay›l›yordu. ma yüklüyordu. Bir sanatç› alk›fllar karfl›s›nda En son parçan›n en son notas›n› çald›¤›m›zda, konserin ne e¤ilerek selam vermekten yorulur de çabuk geçti¤inin o an ay›rd›- mu? Yorulmaz; ama nedense ben na vard›m. Saat tam 20:00’de çok yoruldum. Ayakta güçlükle
B YAZAN: BURCU GÖKER merika’da, Lawrence Üniversitesi Konser Salonu’nun kulisinde o akflam ben dinleyicilerimin karfl›s›na ç›kmay› bekliyordum, dinleyicilerim salonda, benim karfl›lar›na ç›kmam› bekliyorlard›. Onlar›n da benim de bekledi¤imiz o an, iflte gelmiflti. Alk›fllar› duyuyordum. “Bekliyoruz, hadi gel” diyordu alk›fllar... Derin bir nefes ald›m ve haz›r oldu¤umu bafl›m› hareket ettirerek bildirdim kulisteki görevlilere... Onlar da kap›y› açt›lar. Sahneye ilk ad›m›m› att›¤›mda ilk gördü¤üm, ›fl›klard›. Orkestra elemanlar›n›n bana dönmüfl yüzlerini ikinci ya da üçüncü ad›m›mdan sonra gördüm... Gülümseyerek, sahnede benim için aç›lm›fl aradaki yolda yü-
A
62
rüyerek orkestra flefinin bulundu¤u yere geldim ve tüm orkestra üyelerini bafl›mla selamlad›m. Baflkemanc› olarak orkestray› akort ettirmem gerekiyordu. Akort görevimi yerine getirdikten sonra baflkemanc› yerime oturdum. Akl›mda bu akflam çalaca¤›m sololar vard›. O an gözlerim bir anda, salonun ilk s›ras›na tak›ld›. Karfl›mda, biraz ötemde, Lawrence Üniversitesi’nin rektörü oturuyordu. Gözleriyle de¤il, s›ms›cak gülümsemesiyle bak›yordu bana... Tüm bedenimi saran heyecan›m, bir kat daha artt›. Yat›flt›rmam, denetimim alt›na almam gerekiyordu bu heyecan›m›... Rektörü görmezlikten geldim ve gözlerimi öteki s›ralara kayd›rd›m. Bu kez en sevdi¤im hocam›n gözleriyle bulufltu gözlerim... Benim en büyük destekçim ho-
63
BD fiUBAT 2009
durabiliyordum. Bedensel yorgunlu¤un çok ötesinde bir yorgunluk ya da bambaflka bir duyguydu ayaklar›m› giderek titretmeye bafllayan bu duygu... rkestra flefimi izleyerek sahne arkas›na geldim ve alk›fllar›n giderek durmaya bafllamas›n› orada, onla bekledim. Alk›fllar durduktan sonra tam soyunma odas›na gitmeye haz›rland›¤›m anda, orkestra flefimin kollar› aras›nda buldum kendimi... Dinleyicilerden sonra flimdi ona gelmiflti kutlama s›ras›... Ben de onu kutlad›m ve yeniden soyunma odas›na yöneldi¤imde, bu kez dinleyici bölümüyle kulisi ba¤layan kap›n›n aç›ld›¤›n› gördüm. Bir baraj kapa¤› aç›lm›flt› sanki... Kendimi bir anda, büyük bir kalabal›k seli içinde buldum. Giyinme odas›na giden koridor, salonun kap›s›ndan taflan insan seliyle dolmufltu. Soyunma odas›na gitmeyi unuttum, bir ad›m bile atam›yordum bu selin içinde... Dinleyiciler bir yandan coflkuyla kutluyorlar, bir yandan da meraklar›n› giderecek çeflitli sorular soruyorlard›. Kimi kutluyordu, kimi kaç y›ld›r keman çald›¤›m› soruyordu, kimi kaç saat çal›flt›¤›m›, kimi de ad›m›n nas›l söylendi¤ini ö¤renmek istiyordu. Bu soru bombard›man› alt›nda kula¤›mda ön s›raya geçen ve ilk yan›tlamam gerekti¤i-
O
64
ne inand›¤›m soru, “Memleketimin neresi oldu¤u” sorusuydu. “Nereden geliyorsunuz?”, “Orijininiz nedir?”, “Memleketiniz neresi?” sorular›n›n tümünü tek sözcükle yan›tlamak üzereydim ki birden, “O bir Türk’tür. O, dünyalara bedel bir Türk’tür” yan›t› duydum. Sevgili hocam›n sesiydi bu... Dinleyiciler kalabal›¤›n›n arkalar›ndan bir yerden sevgili hocam Profesör Hans Ternes, nerede olsa hemen tan›yaca¤›m o gür sesiyle, tüm sorular› “O bir Türk’tür. O, dünyalara bedel bir Türk’tür” diyerek yan›tl›yordu. Hocam bu yan›t›n› durmaks›z›n birkaç kez yinelerken, bir yandan da önündeki kifliler aras›ndan efline ve kendine yol aç›yor, bana yaklafl›yordu. K›p›rdayamadan durdu¤um yere geldiklerinde ise, onlar beni kucaklayarak ve öperek kutlad›lar, ben de onlara teflekkürlerimi kendilerine tüm içtenli¤imle sar›larak bildirdim. avuflma ve kutlama törenimizden sonra hocam beni, efliyle aras›na ald› ve koridoru ad›m at›lamayacak denli dolduran kalabal›¤a dönerek, merakl› dinleyicilere beni, en çok gururland›¤›m› bildi¤i kimli¤imle tan›tt›: “‹yi bak›n Burcu Göker’e ve iyi tan›y›n Burcu Göker’i” dedi. “O ola¤anüstü bir Türk klasik
K
müzik keman sanatç›s›d›r. Ad›n› söylemekte güçlük çekerseniz, size yard›mda bulunay›m: Ona ‘Türk violonist’ deyin, kendisi daha mutlu olur.” Ad›m yabanc› dillerde güç okunabildi¤i için, hatta de¤iflik yabanc› dillerde de¤iflik biçimlerde okundu¤u için, üniversitedeki hocalar›m ve arkadafllar›m bana ad›mla hitap ederlerken güçlük çekiyorlard›. O geceden sonra hocalar›m ve arkadafllar›mla aram›zdaki bu “sorun” tümüyle ortadan kalkt›. Çünkü benim art›k, yeni bir ad›m var üniversitede... Tan›yanlar›m›n kolayl›kla söyleyebildikleri, benimse en çok duymak istedi¤im
ve her duydu¤umda, ayr›ca çok özel bir gurur ve zevk de duydu¤um yeni bir ad›m var: “Türk violonist.” Bu olay›n üstünden geçen befl y›ldan buyana, hakk›mda yabanc› bas›nda ç›kan tüm yaz›larda ve kiflilerin birbirleriyle konuflmalar›nda benden hep, “Türk violonist” olarak söz ediliyor. Yurt d›fl›nda yaflayan bir sanatç› olarak ben art›k ne Burcu’yum ne de Göker’im. “Türkiye Cumhuriyeti vatandafl›” kimli¤imi yurt d›fl›nda kendi ad›m olarak tafl›yorum, büyük topluluklar›n karfl›s›nda kendimi, ad›m olarak kulland›¤›m “Türkiye Cumhuriyeti vatandafl›” kimli¤imle tan›t›yorum. Size de tan›tay›m kendimi: “Klasik müzik keman sanatç›s› ‘Türk violonist’im ben.” Bu ad›m› her duydu¤umda, o an üzerimde beyaz ayy›ld›z ifllemeli k›rm›z› bir giysi varm›flcas›na bir ürperti olufluyor, yüre¤imde de, beynimde de, bedenimde de...• 65
Watergate Skandal›’n›n “1 numaral› muhbir”i son günlerinde itiraf etti:
adaylar›na da benzeri telefonlar edildi¤inden emindi. Y›llar boyu bu adlar, tarihçiler aras›nda bir çeflit ev oyununa dönüflmüfltü. izli bilgilerin bas›na s›zmas›n› yüreklendiren en üst basamaktaki yönetim yetkilisi kimdi? Sonradan ortaya ç›kan büyük bir politik casuslu¤un örtbas edilmesi amac›yla, adaleti engellemeye çal›flan Nixon yönetiminin kirli çamafl›rlar›n›n ortal›¤a dökülmesi için kim u¤rafl›yordu? 1868’de (17’nci baflkan) Andrew Johnson’›n yarg›da suçlanmas›ndan buyana, en önemli anayasal krizin patlak vermesine ve bir süreç içinde ulusun yazg›s›n›n de¤iflmesine kim yard›mc› oluyordu? Joan’›n garibine gitti, ötekilere benzemeyen bu muhabir, flahsen gelmiflti oraya... Üstelik babas›n›n arkadafl› oldu¤unu iddia ediyordu. Joan özür dileyip babas›yla konufltu. O zaman 86 yafl›ndayd› babas›... Y›llar içinde dikkati son derece zay›flam›flt›. Kap›daki yabanc›dan söz eden Joan, babas›n›n “Bob”la görüflmeyi seve seve kabul etmesine çok flafl›rm›flt›.” *** Watergate Skandal›’yla ilgili 241 sayfal›k FBI dosyas›, Nixon’un Mark Felt –“Derin G›rtlak”– ile ilgili 3 saat 44 dakika süren ses kay›tlar› ve FBI’›n Baflkan Nixon’la ilifl-
G YAZAN: PER‹ BERK‹N
“V
anity Fair”in özel haberinde, FBI’›n 91 yafl›ndaki eski Baflkan Yard›mc›s› W. Mark Felt, “Washington Post” muhabirleri Bob Woodward ve Carl Bernstein’e, Baflkan Richard Nixon’›n devrilmesi için yard›m eden gizli kayna¤›n kendisi oldu¤unu söylüyor. *** W. Mark Felt’in ölümünden üç y›l önce, John D.O’Connor imzas›yla yay›mlanan özel haber böyle bafll›yordu: “1999 A¤ustos’unun güneflli bir Kaliforniya sabah›, kalabal›k bir kolejin ‹spanyolca profesörü Joan Felt, ev ifllerini tamamlay›p okula gitmek için ayr›lmaya haz›rlan›yordu. Ön kap›n›n beklenmedik biçimde vuruldu¤unu duyunca duraksad›. Kap›y› açt›¤›nda, kendini ‘The Washington Post’tan gazeteci olarak tan›tan, 50’li yafl66
larda kibar bir adamla karfl›laflt›. “Santa Rosa’n›n banliyösündeki evde, kendisiyle birlikte yaflayan babas› W. Mark Felt’i görüp göremeyece¤ini soruyordu. Ad›n›n Bob Woodward oldu¤unu söylüyordu adam... “Woodward’un ad›n› an›msayamad› Joan, o hafta telefonla arayan öteki birçok gazeteciden farkl› olmad›¤›n› düflünüyordu. Watergate Skandal› yüzünden rezil olan Baflkan Richard Nixon’›n, 1974’te görevinden istifa ediflinin 25’inci y›ldönümüydü, ne de olsa! Gazeteciler sürekli olarak babas›n›n –Watergate y›llar›nda FBI’›n iki numaral› adam›– Beyaz Saray’›n suç oluflturan davran›fllar› hakk›nda iki genç gazeteciye, ad›n›n aç›klanmamas› kofluluyla içeriden düzenli bilgi veren ünlü kaynak, “Derin G›rtlak” olup olmad›¤›n› soruyorlard›. Joan, öteki “Derin G›rtlak”
Derin incelemeler sonunda, bir ucu Beyaz Saray’a dek uzanan karmafl›k bir siyasi casusluk, sabotaj ve rüflvet a¤› ortaya ç›kar›lm›fl ve Richard Nixon, baflkanl›¤› b›rakmak zorunda kalm›flt›.
kileri hakk›ndaki notlar, günümüzde internette yay›mlanan ABD belgeleri aras›nda yer al›yor. 2008’in bitimine 12 gün kala, ABD’nin eski baflkanlar›ndan Richard Nixon’› istifaya zorlayan Watergate Skandal›’n›n kayna¤›, “Derin G›rtlak” lakapl› Mark Felt’in 95 yafl›nda öldü¤ü haberi ise, konuyla ilgili arflivin –flimdilik– son bölümünü oluflturuyordu. Mark Felt, 2005 y›l›nda “Derin G›rtlak”›n kendisini oldu¤unu itiraf etmiflti. Felt Ailesi, 95 yafl›ndaki Mark Felt’in Kaliforniya’daki evi yak›nda bir bak›mevinde öldü¤ünü aç›klad›. “Derin G›rtlak” ad›yla bilinen 67
BD fiUBAT 2009
s›zl›kla ilgili olarak inceleme yapan iki gazeteciye yol göstermiflti. H›rs›zl›k olay›n›n ucu, Nixon’› yeniden baflkan seçtirmek için kurulmufl olan destek grubuna ulaflm›flt›. Daha derin incelemeler sonunda, bir ucu Beyaz Saray’a dek uzanan karmafl›k bir siyasi casusluk, sabotaj ve rüflvet a¤› ortaya ç›kar›lm›fl ve Richard Nixon, baflkanl›¤› b›rakmak zorunda kalm›flt›. “BBC”nin bildirdi¤ine göre, Mark Felt’in ülke siyasetine büyük zarar veren bu gizleri ortaya ç›karmaya niçin karar verdi¤i tam
Watergate Skandal›’n›n kahraman› iki gazeteci, Bob Woodward (sa¤da) ve Carl Bernstein
Mark Felt, “Washington Post” gazetesi muhabirlerinin, Nixon’›n baflkanl›k yetkilerini kötüye kullanmas›n› a盤a ç›karmalar›na yard›mc› olmufltu. atergate Skandal›, Baflkan Nixon’un 1974’de yüzk›zart›c› bir biçimde istifas›yla sonuçlanm›flt›. “Washington Post” gazetesinin haberine göre, Felt, son y›llarda iki kez felç geçirmifl ve ayr›ca Alzheimer hastal›¤›na yakaland›¤› için Watergate dönemine iliflkin an›msad›klar›, hemen hemen tümüyle silinmiflti. Dönemin yap›m› bir porno filminden esinlenilerek “Deep Throat” (Derin G›rtlak) ad› tak›lan FBI
W 68
ajan›n›n gerçek kimli¤i, ony›llarca gizemini korumufltu. Mark Felt, 2005 y›l›nda “Derin G›rtlak”›n kendisini oldu¤unu itiraf etmiflti. Felt, “Vanity Fair” dergisine “‘Derin G›rtlak’ dedikleri adam benim” biçiminde aç›klama yap›ncaya dek, “Washington Post” gazetesi, Felt’in kimli¤ini do¤rulamay› reddetmiflti. Watergate Skandal›’n›n kahraman› iki gazeteci, Bob Woodward ve Carl Bernstein, bu konudaki sessizliklerini, ancak Felt’in ölümünden sonra bozacaklar›n› söylemifllerdi. *** Mark Felt, 1972 Haziran’›nda, Washington’daki Watergate binas›nda bulunan Demokrat Ulusal Komitesi karargâh›ndaki bir h›r-
olarak bilinmiyor. Ancak “Washington Post”a göre, Felt, Nixon yönetimi s›ras›nda, FBI’›n, ifllenen kimi suçlar› ve örtbas edilen olaylar› soruflturmas›n› bozmaya çal›flmas›ndan nefret ediyordu. Gazeteye göre Felt, tümüyle arka planda ve gizli kalmakta ›srar etmiflti. Felt’in, uzun y›llar, yapt›klar›n›n sonuçlar› yüzünden vicdan hesaplaflmas› içinde yaflad›¤›, devlet gizlerini aç›klamakla kendisini FBI’a ihanet etmifl gördü¤ü de, öne sürülen iddialar aras›ndayd›.•
Mahalleye yeni atanan postac› bir eve mektup getirmiflti. Bahçe kap›s›n›n üstünde kocaman harflerle “Dikkat köpek var” yaz›s›n› görünce, içeri girmeye çekindi. Fakat mektup taahhütlü oldu¤undan, ev sahibine kesinlikle imza karfl›l›¤› teslim edilmesi gerekiyordu. Bahçe kap›s›n›n zili olmad›¤› için postac›, korka korka kap›y› açt›, çevresine dikkatle bakarak eve do¤ru yürümeye bafllad›. Tam eve yaklaflt›¤› s›rada yolun kenar›nda kocaman bir köpe¤in uyumakta oldu¤unu gördü. Genifl bir kavis çizerek eve, köpe¤e yaklaflmadan gitti ve zili çald›. Sonra da, kap›y› açan ev sahibine imza karfl›l›¤› mektubu teslim etti. Merak›n› yenemeyen postac›, iflini tamamlad›ktan sonra ev sahibine sordu: “Bahçe kap›s›nda ‘Köpek var’ uyar›s›n› gördü¤ümde içeri girmeye gerçekten çekinmifltim” dedi. “Oysa köpe¤inizin sesi bile ç›kmad›, m›fl›l m›fl›l uyumas›n› sürdürdü. Köpe¤iniz madem tehlikeli de¤il, o zaman o uyar› yaz›s›n› neden yazd›n›z?” Ev sahibi gülmesini önleyemedi: “Köpe¤im gelenlere zarar vermesin diye de¤il, gelenler köpe¤ime zarar vermesin diye yazd›m o yaz›y›” dedi. “Eve gelen kiflilerin kimileri, dikkat etmedikleri için, bilseniz kaç kez hayvan›n üstüne bas›p, zavall›n›n can›n› yakt›lar.”• 69
EVRENSEL KÜLTÜR Songül Saydam
‘Divide et Impera’ ‘Böl ve Yönet’ nlam›yla Türkçe’de, uygulamas›yla da Türkiye’de çok s›k kulland›¤›m›z “Böl ve Yönet” deyimi ve kavram›, insanl›k tarihinde de çok s›k kullan›lm›flt›r. ‹lk uygulamalar› savafl alanlar›nda görülen bu “sald›r›” yöntemi, savafllar›n toplumsal alanlarda da görülmesi üzerine giderek, siyasal ve toplumsal bir yöntem olarak da kullan›lmaya bafllam›flt›r. Birçok tutum ve davran›fl biçimlerini hayvanlardan ö¤renen insanlar, “Böl ve Yönet” uygulamas›n› da hayvanlardan ö¤renmifllerdir. Hayvanlar›n “Böl ve Avla” olarak kulland›klar› bu yöntemi insanlar, “Böl ve Yönet” olarak kullanm›fllard›r. En çarp›c› örneklerine s›k s›k belgesel filmlerde rastlanan bu yöntem, özellikle aslan ve kaplan gibi y›rt›c› özellikli hayvanlar›n avlanma sahnelerinde görülüyor. Pusuya yatan y›rt›c› hayvan, avlayaca¤› sürüyü önce kovalamaya bafll›yor, sonra bölüyor, daha sonra yönetip yönlendiriyor ve en sonunda da, bütünden koparmay› baflard›¤› zay›f ve güçsüz bölümü “ele geçiriyor”. Hayvan dünyas›n›n bu ac›mas›z yöntemi günümüzde insanlar aras›nda da görülüyor. Aidiyet duygusunun giderek zay›flamas› insanlar›n, aile, mahalle, kent, dünya ve insanl›kla olan ba¤lar›n›n çelik tellerden pamuk ipli¤ine dönüflmesiyle “Böl ve Yönet” yönteminin uygulamas› daha da kolaylafl›yor. Tinercinin, kapkaçç›n›n, h›rs›z›n, doland›r›c›n›n, sald›rgan›n cesaretini de art›ran da, kiflilerdeki “bütünü umursamayan” bu tutumdur. ‹smet ‹nönü’nün “Namuslu insanlar›n en az namusuzlar kadar cesaretli olmalar› gerekti¤i” uyar›s›, iflte bu noktada daha da önem kazan›yor. Ya geçerlili¤ini bugün de sürdüren bir zamanlar›n Almanya’s›ndan miras kalan flu anekdottaki derse ne dersiniz? “Naziler geldiklerinde önce komünistleri götürdüler, ben sesimi ç›-
A
70
71
BD fiUBAT 2009
Fransa Kral› XI. Louis
karmad›m. Çünkü ben bir bilim adam›yd›m. Sonra Yahudiler’i götürdüler, ben yine sesimi ç›karmad›m. Çünkü ben bir bilim adam›yd›m. En sonunda beni götürmeye geldiler, hiç kimse sesini ç›karmad›. Çünkü ülkede, ses ç›karacak kimse kalmam›flt›.” ökleri bu denli eskiye dayanan “Divide et Impera” sözünü ilk kimin söyledi¤i tart›flmal›d›r. Bilinen en eski yaz›l› kay›tlarda Büyük ‹skender’in babas› Makedonya Kral› Philip’in ad› geçiyor. Tarihçi Polybius, Kral Philp’in anlay›fl›n›n “Böl ve Yönet” oldu¤unu belirtiyor. Bu “yöntem”, bu nedenle, tarihte daha çok Roma ‹mparatorlu¤u’nun
K 72
politikas› olarak iz b›rakmaktad›r. Romal›lar ele geçirdikleri her yerde “Böl ve Yönet”i s›kça kulland›lar. Ayn› yöntem bugün ‹ngiliz ve ABD patentleriyle tan›nan siyaset biçimi olarak an›lmaktad›r. Afrika’n›n çetvelle çizilmifl s›n›rlar›, kimi ülkelerin hatta kentlerin ad› önünde yer alan kuzey / güney, do¤u / bat›, afla¤› / yukar› önadlar› “Böl ve Yönet” uygulamas›n›n aç›k örnekleridir. Latince kökenli bu söz M. Hurault’un 1588’de yay›mlanan yap›t›ndan sonra yayg›n kullan›m buldu. Francis Bacon 1615 y›l›nda I. James’e yazd›¤› mektubunda bu deyifle yer verdi. Bossuet ve Montesquieu’nun da kulland›¤› sözü çok kifli, Machiavelli’ye de mal etmektedir. Bunlar›n bafl›nda gelen Jonathan Swift, 1732 y›l›nda “Machiavelli’nin düflündü¤ü gibi ‘Böl ve Yönet’ 1870’de yay›mlanan Brewer’in sözlü¤ünde de, bir ulusu parçalara bölüp ya da düflmanlar›n› birbirine düflürsen istedi¤ini elde edebilirsin. Machiavelli’nin özdeyifli.” diye yazm›flt›: Machiavelli ise “Savafl Sanat›” adl› yap›t›nda “Böl ve Yönet”e flöyle yer veriyor: “Düflmanlar› bölmek konusuna gelince, düflman kentini bas›p onlar›n kentlerini savunmak amac›yla savafl› ikinci plana atmalar›n› sa¤lamak yap›lacak en iyi fleydir.” Victor Hugo’nun ünlü yap›t› “Notre Dame’›n Kamburu”nda anlatt›¤› dönemin Fransa Kral› XI.
Louis parlamentoda bu sözü kullan›nca, bu deyimin sahibi de oldu: “Divide et Impera... E¤er hizipler birbirlerine düflürülürse ve yönetene karfl› birleflmelerine izin verilmezse, yönetmek daha kolay sürdürülür.” “Evrensel örümcek” lakapl›, diplomasi ustas› XI. Louis, Yüzy›l Savafllar› yüzünden neredeyse
nüfusunun yar›s›n› yitiren Fransa’y› ilerletmek için “Böl ve Yönet” politikas› izledi. Topraklar›n› geniflletmek için “Böl ve Yönet” diplomasisini ve veraset iliflkilerini ustaca kulland›. S›k kulland›¤› “Böl ve Yönet” ise, dünyaya onun miras› olarak kald›.• SongulSaydam@butundunya.com.tr
Bir gün çiftlikte sabana koflulan inek, sahibine flöyle dedi: “Ben hastay›m. Yar›n çal›flmayaca¤›m.” Ertesi sabah çiftçi efle¤ini sabana kofltu. Akflam, hasta oldu¤unu söyleyen inek, efle¤e sordu: “Nas›l, kolay oldu mu?” dedi. “Patron bir fley demedi ya...” Eflek, arkadafl›n› rahatlatacak sözler söyledi: “Eh idare ederdi; ama merak etme patron bir fley demedi” dedi. Bu yan›t ine¤i çok mutlu etti. O akflam da sahibinin yan›na gitti ve tekrar hasta oldu¤unu, çal›flamayaca¤›n› söyledi. Sahibi de çaresiz yine efle¤i sabana kofltu. Zavall› hayvan akflam periflan bir halde döndü¤ünde inek yine merakla sordu: “Nas›l geçti? Patron bir fley demedi ya.” Güçlükle konuflan eflek flöyle yan›t verdi: “Bugün biraz daha zorland›m; ama yine idare ettim” dedi. “Patrona gelince bir fley demedi; ama bir ara bakt›m kasapla konufluyordu.”• Tüm gün boyunca bal›k tutmaya çal›flan bir bal›kç›, art›k eve dönece¤i s›rada, küçücük bir bal›k yakalamay› baflard›. Bal›k “Lütfen beni b›rak›n efendim” diyerek yalvarmaya bafllad›. “Nas›l olsa sizin diflinizin kovu¤una bile gitmem. Ama flimdi beni b›rak›rsan›z, denizin sular›nda büyüyüp geliflirim de, hiç olmazsa, bir dahaki sefere tuttu¤unuzda iflinize yarar›m.” Bal›kç›, onu s›ms›k› elinde tutarak “Hay›r, küçük bal›¤›m!” diye yan›t verdi. “fiimdi sen benim elimdesin. B›rak›nca kaçacaks›n ve belki de, bir daha seni elime hiç geçiremeyece¤im. Eldeki küçük bir fley, ak›ldaki büyükten çok daha de¤erlidir.”• 73
SPORUN DÜNYASI
SUDOKU
Metin Gören
Nükhet Alicikoğlu
An›lar ve Unutulanlar Kimler geldi, kimler geçti sporumuzdan... ‹z b›rakanlar, alk›fllananlar ve de unutulmayanlar... Dönemlerinin en parlak sporcular›, yöneticileri ya da yetki organlar›n›n bafl›ndakiler... Türk sporunun çat›s›n› kuranlar, yap›s›na harç koyanlar, belleklerimize kaz›nanlar...
Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin
Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin
Yan›tlar 95’inci sayfam›zdad›r. 74
e de, ne yaz›k ki, unutulanlar... Adlar›n›n an›msanmad›¤›, mezarlar›n›n kayboldu¤u, hizmet kan›t› belgeleri tozlanmaya mahkum edilenlerdi bunlar... Kaç kifli an›msar bir dönemin en büyük atleti, Avrupa Fatihi Ekrem Koçak’›... Orta mesafe koflular›n›n en büyük y›ld›z›n›... Ve kendisine, “‹kinci ol, onbin dolar› al” biçiminde i¤renç Yunan önerisine, öneriyi getirenin yüzüne tükürük kondurarak anlaml› yan›t veren ve birinci gelerek fleref kürsüsüne vücuduna sard›¤› Türk bayra¤› ile ç›kan Ekrem Koçak’› kim an›msar... 1956 y›l›nda ‹spanya’n›n Barcelona kentinde yap›lan Akdeniz Oyunlar›’nda, 1500 metrede flampiyon olduktan sonra hastaneye kald›r›l›p tam 4 ünite kan verilen bu harika flampiyonun yaflad›¤› ac›y› kim bilir ve flimdiye dek kim merak etmifltir? Arkadafl›ndan ödünç ald›¤› çivili ayakkab›n›n
V
yar›lan taban›ndan, ayaklar›na bir b›çak gibi girip ç›kan pasl› çivilere ald›r›fl etmeden ve y›llar sonra bunun bedelini aya¤› kesilerek ödeyen bir büyük flampiyonun, yaflamla ölüm aras›nda kurdu¤u olumsuz iletiflimi ve sonunda Azrail’e yenik düfltü¤ünü kim bilir? Koçak gibi ola¤anüstü flampiyonlar için en az›ndan, y›lda bir kez bir tören düzenlemek neden kimsenin akl›na gelmez? Ve neden bu denli flampiyonlar›n adlar› halk›m›z›n belleklerine gönderilmez, an›msat›lmaz, an›larda yaflat›lmaz? Neden, Cahit Önel anlat›lmaz ve neden Ayd›n Onur’un, ‹smail Akçay’›n, Muharrem Dalk›l›ç’›n, ‹lhami Koç’un, Aycan Önel’in, Canel Konvur’un, Çetin fiahiner’in adlar›ndan söz edilmez? Neden 1968 y›l›nda Meksika’da yap›lan Olimpiyat Oyunlar›’nda, 34 yafl›nda ilk kez flampiyon olan Mahmut Atalay unutulur? Ve final karfl›laflmas›nda Frans›zlar’›n fl›mar›k güreflcisi Daniel 75
BD fiUBAT 2009
lara yapt›klar› hizmetlerden ötürü teflekkürlerini sundu? Futbolumuzun arflivlere girmesinde ve programlanmas›nda yads›nmaz katk›lar› arfl›laflma sonras›nda olan futbol adam› ‹brahim Onuk’u Frans›z güreflcinin, geçti¤imiz günlerde yitirdi¤imizden “Türk gibi güçlü söyle- kaç kiflinin haberi oldu? Metin Okminin ne demek oldu- tay’› mezar› bafl›nda Galatasaray ca¤unu, kemiklerim k›r›l- mias›n›n anmas›, Befliktafll›lar’›n d›ktan sonra daha çok anlad›m” Baba Hakk›’ya dua okumas› ve Fetümcesi, birileri taraf›ndan genç nerbahçe yönetim kurulunun kugüreflcilerin körpe beyinlerine ne- lüp baflkanlar› fiükrü Saraco¤lu’nun den enjekte edilmez ve neden ata ölüm y›ldönümünü an›msanmas› sporunun giderek yok olufluna kuflkusuz bir vefa borcudur. Ancak tüm bunlar lokal bir etgöz yummak gibi bir kinlik içinde yap›lmaolumsuzluk sergilenir? mal›d›r. Kifliler için töVe neden, Mustafa Darenler düzenlemeli, ¤›stanl› gibi ola¤anüstü genç kuflaklara, iflte bir sporcu, Hüseyin bunlar örnek insanlar Akbafl gibi müthifl bir diyerek b›kmadan anyetenek, Ahmet Ay›k lat›lmal›d›r. Yaflamlar›n› gibi flampiyonlar flamsürdürenler unutulmapiyonu ve Hamit Kapmal›d›r. Turgay fierenlan gibi efsane güreflci ler, Coflkun Özar›lar... unutulanlar aras›na giVe Lefterler, fiükrü Errer, an›larda bile saklaYaflar Do¤u soylar, Ogünler... Sünamaz? Yaflar Do¤u’yu an›msamak, Celal Atik için sözde leyman Seba, Recep Adan›r, Nazmi törenler düzenlemek, sanki zorun- Bilgeler...Trabzon’da, Ahmet Suat lu olan bir görevi yerine getirme- Özyaz›c› ile nice oyuncular› an›mnin yüzlere yans›tt›¤› bir olumsuz- samak, Adana’ya Muharrem Gülerluktan öteye gitmemektedir. Ne- gin, Met Ahmet, Füze Selami ve den, gönülden an›msama olgular› Kartal Yaflar’a de¤in uzanmak gereyok oldu? Ve neden Türk sporun- kir. Futbol f›flk›ran alan ‹zmir’de say›s›z y›ld›zlara öpücükleri göndereda, görev savmalar egemen? Ve neden ülke halk›m›n en çok rek Kars’a dek gidilmelidir. Bu ülilgi duydu¤u futbol oyununa harç kenin baflar›s› için ter ak›tan herkekoyanlar an›msanmaz? Efsane bafl- se sayg› duymak, anlaml› bir gökanlar Hasan Polat’› evinde, Orhan rev olmal›d›r.• fieref Apak’› mezar›nda kimler ziyaret etti ve kimler bu de¤erli insanMetinGoren@butundunya.com.tr
‹LG‹NÇ ‹fiLER ve ‹LG‹NÇ K‹fi‹LER
Robin’in ac› gücüyle, iki kaburga kemi¤ini k›ran Atalay’›n ölümünden kaç kiflinin haberi vard›r?
K
76
Erdoğan Tokmakçıoğlu
18’inci Yüzy›l Bafllar›nda Osmanl›lar’da Kad›n
B
ir Bat›l› gezgin 18’inci yüzy›l›n sonlar›nda ‹stanbul’la ilgili an›lar›nda Türkiye’deki kad›nlar hakk›nda flu izlenimlerini dile getirir: •Kad›nlar, ancak ailelerinin onay› ve ç›kar› söz konusu oldu¤u zaman yarg›ç karfl›s›na ç›kar ya da bir devlet görevlisiyle görüflebilir. Onlar da dul ya da belirli bir yafl›n üstündekilerdir. Yarg›ç ya da herhangi bir devlet dairesine gittiklerinde hademe taraf›ndan içeri al›n›rlar, herkesin içinde ziyaret nedenlerini anlat›rlar. E¤er gizli bir fley söyleyeceklerse alçak sesle konuflurlar. Kad›nlar, peçeli olmalar›na karfl›n, yarg›ç ya da görevli kesinlikle onlar›n yüzüne do¤ru bakmaz. •Çok eflli evlilik memlekette san›ld›¤› kadar yayg›n de¤ildir. Ayr›ca, orta halliler ve yoksul kesimde giderek azalmaktad›r. ‹stanbul’da hiç evlenmeden câriyeleriyle yaflayanlar da vard›r. Ancak câriyeler kesinlikle Avrupa’daki “metres”lere benzemez. Câriyelerin dünyaya getirdikleri
çocuklar, nikahl› bir kad›ndan do¤mufl kadar meflrudur ve onlarla ayn› haklara sahiptir. •Evlerdeki hareme evin erke¤inden baflka kimse giremez. Hatta hiçbir uflak, had›m bile olsa, hareme ad›m›n› atamaz. Haremdeki tüm iflleri câriyeler görür. Genellikle evlerin alt katlar›nda bir tür “görüflme yeri” vard›r ki, burada câriyelerin en yafll›s›, evin kâhyas›na (erkek) evin (ko-
77
BD fiUBAT 2009
fas›” ad›n› verirler) örtülü biçimde giyinmifl olarak yaparlar. Koçu Arabalar› •Kad›nlar›n, s›radan –ayr›cal›¤a sahip olmayan– erkekler gibi kent içinde at ve efleklere binmeleri yasaklanm›fl oldu¤undan, ‹stanbul ve öteki yerleflim merkezlerinde kad›nlar öteden beri arabalara binerlerdi.
na¤›n, köflkün, yal›n›n vb.) han›m›n›n isteklerini iletir. Bu konuflma “dolap” denilen bir yer vas›tas›yla gerçeklefltirilir. araylar›n ve her tür haremselaml›k bölümlerini içeren meskenlerin haremlerinde genç k›zlar, kad›nlar kendi aralar›nda güldürü a¤›rl›kl› oyunlar oynayarak e¤lenirler. Bunlardan biri de flöyledir: “K›zlardan biri erkek gibi giyinir. Duda¤›n›n üzerine de bir b›y›k oturtulur. Bafl›na da bafll›k niyetine bir yar›m, içi bofl kabak ya da karpuz geçirilir. Sonra bahçede bir efle¤in üzerine efle¤e tersine biner, bir eliyle efle¤in kuyru¤undan tutarken öbür eliyle de so¤an ya da sarm›sak bafllar›ndan yap›lmafl tesbihini çeker gibi yapard›. Bir baflkas› efle¤i dürtükler ve hayvan yürüdükçe, üzerindeki k›z kahkahalar at›p k›k›rdayarak hayvan›n üzerinde dengede durmaya çal›fl›r, ötekiler de flark› söyleyip el-
S
78
lerini ç›rparak tempo tutarlard›. Bo¤aziçi Kay›klar› •‹stanbul’da Bo¤aziçi’ndeki kay›klar›n genellikle dört ile yedi aras›nda de¤iflen çift kürekleri vard›r. Genellikle yald›zl›d›rlar. Kay›klar›n d›fl›n› beyaza boyatmak, yaln›zca devlet büyüklerine tan›nm›fl bir tür imtiyazd›r. Kay›kta hal› ya da örtü üzerine oturulur. Dayan›lacak yerler ise çuha ile kapl›d›r. Hükümdar ve hanedan üyelerinin d›fl›nda yaln›zca sadrazam yeflil renkli çuhadan bir tente ile örtülü, oniki çifte kay›k kullanabilir. Bo¤aziçi’nin Anadolu ve Rumeli yakalar›ndaki r›ht›mlarda yüzlercesine rastlanan halk kay›klar›, iki ya da üç çiftedir. Hepsi de hemen hemen birbirinin ayn›d›r. Kimileri yelkenlidir. Ancak, bunlar›n f›rt›nal› havalarda devrilme tehlikeleri vard›r. Türk kad›nlar›, hangi s›n›fa mensup olursa olsunlar, Bo¤aziçi’ndeki sandal gezintilerini (ki Türkler bu gezintilere “sandal se-
arem-i Hümayun (padiflahlar›n haremi), vezirlerin ve devlet önde gelenlerinin eflleri, k›zlar›, büyük dört tekerlekli ve üzeri her birine “E¤ri” denilen birçok çemberle çevrili, örtülü, pencereleri kafesli, yays›z “Koçu” denilen özel arabalara binerlerdi. Koçu arabalar›n›n bir yan›ndaki tahtalar d›fltan boyan›r, oymal›, yald›zl› çiçeklerle süslenirdi. ‹nip binmek için küçük merdivenleri vard›. Sonralar› yayl› arabalar ç›k›nca koçular kullan›lmaz oldu. Giyim Kuflam Yasaklar› Osmanl› tarihi, kad›nlarla ilgili çok say›da giyim kuflam yasa¤› ile doludur. ‹flte 1789’da III. Selim döneminden bir yasak ferman›: •“Nis taifesinin esvak ve bazarda etvar› müfltehiyye ile kefltü güzarlar› öteden beru memnu oldu¤undan ve ‹ngiliz flalisi çuka begamemnu oldu¤undan...” diye bafllayan ferman›n tamam›n›n günümüz Türkçesi’yle anlam› flöyledir: “Kad›n k›sm›n›n sokaklarda ve pazarlarda çekici tav›rlarla dolaflmalar› öteden beri yasakt›r. ‹ngiliz
H
flalisi denilen çuha gayet ince oldu¤undan, o çuhadan ferace giyen kad›nlar›n, ferace alt›ndaki esvaplar› görünüyor. Kad›nlar›n ‹ngiliz flalisinden elbise kestirmeleri (diktirmeleri) evvelce fliddetle yasaklanm›flt›. Kad›nlar Engürü (Ankara) flalisinden ferace yapt›rmaya bafllad›lar. Fakat bu kumafl da ince ve kad›nlar adeta soka¤a feracesiz ç›km›fl gibi olaca¤›ndan o da yasaklanm›fl idi. Aral›kta (bu arada, ayr›ca) baz› hayas›zlar›n ›srarla Engürü flalisinden ferace kestirdiklerini iflittik ve müflahade eyledük. Yasa¤›m›z›n dikkat ve fliddetle tatbikini ve terzilerin Engürü flalisinden de ferace kesip dikmemelerini tekrar emrediyorum. “Bu yasaklar›m›z› dinlemeyen terzi, tutulup, aman verilmeyip dükkan›n›n kap›s›n›n önünde as›larak idam edilecektir.”
Tarihte Ünlü Hainlerimiz “Bir toplumda hain oran› en az yüzde 10’dur.” Diplomat kökenli siyaset adam› Kâmran ‹nan arihe aynen Hain Firari Ahmed Fevzi Pafla ad› ve san›yla geçmifl bulunan 180’inci Osmanl› kaptan-› deryas› (flimdiki Deniz Kuvvetleri komutan›na eflde¤er bir rütbe)! Bu ad, 622 y›ll›k Osmanl›’n›n en ünlü hainleri aras›nda yer al›r. Ahmed Pafla, aslen Girit’in Suda karyesinde dünyaya gelmifl bir Rum’du. ‹s-
T
79
BD fiUBAT 2009
tanbul’a geldikten sonra gençlik y›llar›nda Bo¤aziçi’nde –flimdiki dolmufllar gibi– kay›klarla Anadolu-Rumeli k›y›lar› aras›nda kay›kla yolcu tafl›yan “Piyade dolmufllar›”nda kay›kç› olarak çal›flt›.
B
ostanc›bafl› (Osmanl›’da saray›n güvenli¤ini kollay›p sa¤layan ve ayn› zamanda padiflah›n bahçe ve bostanlar›n›n bak›m›yla görevli olanlar›n reisi) Osman Pafla’n›n himayesiyle devlet hizmetine girdi. Dönemin ünlü sadrazamlar›ndan Koca Hüsrev Pafla’n›n önayak olmas›yla önemli görevlere getirildi ve saray iç hizmetlerini yöneten “mabeyn müfliri” oldu. 1833 y›l›nda ola¤anüstü elçi olarak Rusya’ya gönderildi. 10 Kas›m 1836 tarihinde, II. Mahmut’un son saltanat günlerinde kaptan-› derya olarak Osmanl› Deniz Kuvvetleri’nin bafl›na getirildi. Kaptan-› Derya Ahmet Fevzi Pafla, kaptanpafla görevine getirildikten sonra ilk ifl olarak tersanede kimi düzenlemeler gerçeklefltirdi. Trablusgarp ve Ege adalar›na denetleme seferi düzenledi. Ancak kendisine “hain” ve de “firari” lakaplar›n› yap›flt›racak olan ihanet olay›, 1840 y›l› Ocak ay›n›n ilk günlerinde meydana geldi. Ünlü tarihçilerimizden ‹smail Hâmi Daniflmend, bu ihanet olay›n› aynen flu sözcüklerle dile getirmifltir: “Bu hainin kapdanl›k devri ‹kinci Mahmud’un son y›llar›nda geçtikten sonra Mehmed Ali ‹syan›’na (M›s›r Valisi Mehmet Ali Pa80
fla) M›s›rl›lar’a karfl› donanma bafl›nda Akdeniz’e aç›ld›¤› s›rada Sultan Mahmud’un ölümüyle (30 Haziran 1839) Sultan Mecid’in (Abdülmecid) cülusuna (tahta ç›k›fl›na) ve bilhassa hüsumetinden çekindi¤i Koca Hüsrev Pafla’n›n sadaret (sadrazaml›k) makam›n› kendili¤inden iflgal edivermifl olmas›n› vesile ittihaz ederek (f›rsat bilerek) donanmay› (24 gemi) ve içindeki binlerce Anadolu askerini götürüp âsi Mehmet Ali’ye teslim etmek suretiyle ihanetlerin en senisini (kötüsünü) irtikâb etmekten (ifllemekten) çekinmemifl, Sultan Mecid’in cülusu üzerine tavsayan M›s›r meselesinin yeniden alevlenip tekrar kan dökülmesine sebep olmufl ve nihayet mülteci (s›¤›nmac›) bulundu¤u M›s›r’da câriyeleri taraf›ndan zehirlenerek bir lekeden baflka bir fley olmayan zararl› vücudu ortadan kald›r›lm›flt›.”
O
smanl› kaptan-› Deryas› Ahmed Fevzi Pafla, 24 parçal›k donanmay› topluca ‹skenderiye Liman›’na götürüp M›s›r’a, Kavalal› Mehmed Ali Pafla’ya teslim edince ad›, bir daha hiç de¤iflmemek üzere Hain Firari Ahmed Fevzi Pafla oldu. Pafla, Osmanl› donanmas› Osmanl›’ya geri verildikten sonra aff› flâhaneye u¤ray›p ba¤›fllanmad›. Hain Firari Ahmed Fevzi Pafla, M›s›r’da donanmay› teslim etti¤inden itibaren ancak 4 y›l kadar yaflad› ve 1840’da câriyeleri taraf›ndan zehirlenerek öldürüldü.•
YAKINDAN TANIDIKÇA Yücel Aksoy
Carlo Maria Broschi “FARINELLI” ‹talyan opera sanatç›s› Farinelli, 18’inci yüzy›l›n en ünlü kastrato sopranosuydu. Soprano sözcü¤ünü herkes bilir. Ancak “Castrato” sözcü¤ünü duymam›fl olanlar için hemen aç›klayal›m: 16’nc› yüzy›ldan 20’nci yüzy›la de¤in süregelen bir dönemde Roma Katolik kiliseleri, küçük yafltaki yoksul, ama yetenekli çocuklar› topluyor, onlara mükemmel müzik e¤itimi veriyorlard›. Bu yetenekli çocuklardan erkek olanlar›, ergenlik ça¤›na geldiklerinde hormonlar›n›n geliflimiyle tiz ve çocuksu sesleri bozulmas›n diye, kendilerinin ya da ailelerinin r›zas› al›narak küçük yafllarda had›m ediliyordu. ‹flte bu had›m edilmifl yeteneklere “Castrato” deniliyordu. Bu çocuklar büyüyüp ergenlik ça¤›na geldiklerinde sesleri de korunmufl oluyordu. Ne var ki bu ifllem her çocukta baflar›l› olmuyor, yaln›zca yüzde 1’inin sesi de¤iflmeden kalabiliyordu. Kiliselerin kutsal sayd›¤› ve bu nedenle ailelerin seve seve kabul etti¤i bu ifllem, 20’nci yüzy›l bafl›nda ç›kar›lan bir yasayla yasakland›. Ve bu sese sahip flark›c›lar zamanla yok oldu. Günümüzde, kastratolar›n repertuvar›n› seslendirebilecek sanatç›lar› ender de olsa ç›k›yor ve bu ye81
teneklere “Do¤al kastrato” deniliyor. “Sopranist” de, günümüzde erkek sopranolara verilen add›r. ahne ad› Farinelli olan ve zamanla as›l ad› unutulan Carlo Maria Broschi, 24 Ocak 1705’te, güney ‹talya’da bulunan Andria kentinde do¤du. Babas› Salvatore Broschi, kent katedralinin koro flefiydi. Broschi Ailesi, kentin ileri gelen sayg›n ailelerinden biriydi. Aile 1711 y›l›nda Napoli’ye tafl›nd›. Carlo’nun kilise korosunda gösterdi¤i üstün baflar›, çevresindekilerin dikkatini ve ilgisini çekiyordu. Babas› da onun iyi bir flark›c› olmas›n› istiyordu. Bu nedenle de Napoli’nin en ünlü flan
S 82
hocas› Nicola Porpora’dan özel dersler ald›rd›. Salvatore Broschi’nin 1717 y›l› Kas›m ay›nda ani ölümüyle aile geçim s›k›nt›s›na düfltü. Carlo’nun da özel dersler almas› tehlikeye girmiflti; ama ola¤anüstü bir yetenek oldu¤undan, Porpora onu e¤itmeyi ve ona destek olmay› yaflad›¤› sürece sürdürdü. Carlo, ola¤anüstü sesiyle herkesi büyülüyordu; ama yafl› ilerleyip de ergenlik ça¤›na gelince büyük bir olas›l›kla bu yetene¤ini kaybedecekti. Bir gezi s›ras›nda attan düflüp yaralanmas› bahane edilerek (a¤abeyinin de izniyle) had›m edildi. 1722 y›l›na gelindi¤inde o art›k Farinelli ad›yla tan›nan ünlü bir flark›c›yd›. Bu sahne ad›n› ne zaman ve ne nedenle ald›¤› kesin bilinmiyor. Ama bilinen flu ki baflar› merdivenlerini h›zla t›rman›yordu. Ayn› y›l Roma’da, Porpora’n›n bir oyununda baflkad›n rolünü oynad› ve büyük be¤eni kazand›. Bir baflka temsilde, trompet eflli¤inde seslendirdi¤i bir aryada, trompetin sesiyle adeta yar›flt› ve bu enstrüman› yads›namaz biçimde alt etti. Bu olay da onun ününe ün katt›. 1724 y›l›nda ilk kez ‹talya d›fl›na ç›k›p Viyana’ya gitti ve ‹mparatorluk Tiyatrosu’nda konserler verdi. 1727 y›l›nda Farinelli, kendisinden 20 yafl büyük, ünlü kastrato flark›c› Antonio Bernacchi ile sahneye ç›kt›. Birlikte yapt›klar›
düet s›ras›nda Farinelli yetene¤ini konuflturup sesinin tüm özelliklerini ortaya koydu. Bernacchi de, genç hasm›ndan hiç de geri kalmad› ve üstelik yapt›¤› do¤açlamalarla, halen ondan üstün taraflar›n›n oldu¤unu kan›tlad›. arinelli, büyük bir olgunluk gösterip yenilgiyi kabul etti ve kendisine do¤açlamayla ilgili dersler vermesini rica etti. Bernacchi de bu alçakgönüllü ve samimi teklifi içtenlikle kabul edip bir süre onu e¤itti. Farinelli art›k her yönüyle mükemmel olmufltu. O dönemin ünlü opera bestecisi Paolo Rolli, “fiimdiye dek duyduklar›m sanki insan sesinin küçük bir parças›yd›; ama flimdi hepsini duydum” diyor ve ekliyordu: “Üstelik, sanat›n›n yan›s›ra insan olarak da mükemmel, çok sevimli ve nazik....” Farinelli gerçekten de bu övgüleri hak ediyordu. Ola¤anüstü bir do¤açlama yetene¤inin yan›s›ra 3,5 oktavl›k inan›lmaz bir ses... Tek solukta 250 de¤iflik nota ç›karabilen ve tek notay› bir dakika boyunca detone olmadan söyleyebilen bir müzik ilah›... Farinelli 1734 y›l›nda Londra’ya gelip sahneye ç›kt›. Bu kentte uzun süre kalan sanatç›, 1737 y›l›nda ‹spanya’ya davet edildi. Temmuz ay›nda Londra’dan ayr›ld› ve ‹spanya’ya gitmeden önce Paris’te Versaille Saray›’nda Kral
F
15. Louis onuruna bir konser verdi. Farinelli’nin sesine hayran kalan kral, ona de¤erli arma¤anlar vererek onurland›rd›. 15 Temmuz’da ‹spanya’ya gitmek üzere Versaille’dan ayr›ld›. ‹spanya Kraliçesi Elisabetta Farnese, efli 5. Philip’in depresyon rahats›zl›¤›na Farinelli’nin sesinin iyi gelece¤ine inan›yordu. 25 A¤ustos 1737 tarihinde Farinelli, kral›n özel müzisyeni ve kraliyet ailesi onursal üyesi olarak göreve atand›. Kral›n yaflad›¤› 9 y›l boyunca yaln›zca sarayda konserler verdi. Philip’in ölümünden sonra tahta geçen o¤lu 6. Ferdinand’›n döneminde Farinelli sarayda daha fazla nüfuz sahibi oldu. Kral ve kraliçe, deyim yerindeyse tam bir 83
BD fiUBAT 2009
müzik tutkunuydu. Kraliçe ile Farinelli düet yaparken kral da onlara klavsen çalarak efllik ederdi. 1750 y›l›nda kral taraf›ndan “fiövalye” unvan›yla ödüllendirilen Farinelli, resmen soylular s›n›f›na girmiflti. 1759 y›l›nda Ferdinand taht›n› üvey kardefli 3. Charles’a b›rakt›. Charles müzikten hofllanm›yordu. Üstelik Farinelli’den nefret ediyordu. Çünkü 5. Philip ölünce yerine geçen o¤lu, Charles’›n annesi Elisabeth Farnese’yi sürgüne göndermiflti. Farinelli’nin bu olaya ilgisiz kalmas› Charles’› çok k›zd›rm›flt›. Görevine son verilen Farinel-
YucelAksoy@butundunya.com.tr
Yabanc› bir müflteri, Trabzon’da bir kahvehanede kendisinden çay getirmesini istedi¤i garsonun kolunu tuttu ve “Gel sana bir Temel f›kras› anlatay›m” dedi. Garson, yabanc› adam›n yüzüne dik dik bakt›: “Bak yabanc› efendi, burada biraz dikkatli olmal›s›n” dedi. “Burada ben de bir Temel’im, bizim patron da bir Temel’dir, ocaktaki çayc› da Temel’dir, bu gördü¤ün müflterilerin ço¤u da Temel’dir.” Müflteri, garsonun bu uyar›s›n› dikkate alaca¤›n› söyledi: “Tamam, anlad›m, dikkatli olurum ben de” dedi ve flöyle tamamlad› sözünü: “Hiç merak etme, hem yavafl yavafl hem de tane tane anlat›r›m f›kram›...”• Teknik direktör ilk yar› sonras› soyunma odas›nda oyuncusuna sordu: “Neden kendi kalene gol att›n?” Oyuncu hocas›n›n bu sorusuna at›larak yan›t verdi: “Ben de flafl›rd›m” dedi. “Karfl› tak›m›n kalesine öyle benziyordu ki, bizim kale...• 84
HAYVANLARIN DÜNYASI
li’ye yol görünmüfltü. ‹spanya’dan ayr›l›p ‹talya’ya geldi ve Bologna’ya yerleflti; daha do¤rusu yaflam›n›n sonuna de¤in orada inzivaya çekildi. 16 Eylül 1782 tarihinde yaflama veda etti¤inde 77 yafl›ndayd›. Vasiyeti do¤rultusunda Bologna’daki Santa Croce Manast›r›’na ve flövalyelik yele¤i giydirilmifl olarak defnedildi. Mezar›, Napolyon Savafllar›nda tahrip edildi. 1810 y›l›nda Farinelli’nin kardeflinin torunu Maria Pisanti’nin giriflimleriyle, yine Bologna’daki La Certosa Mezarl›¤›’na defnedildi.•
Erdoğan Sakman
KURT TOZLARDA YUVARLANIR
üm hayvanlar gibi kurt da (Canis lupus) kimi problemleri çözerek yaflamak ve soyunu sürdürmek amac›ndad›r. Bu problemlerden önemli bir bölümü, sa¤l›¤›n korunmas›yla ilgilidir. Kurt yaflamak için yüksek da¤ tepelerine yak›n a¤açl›k ya da ormanl›k yerleri seçer. Bunun nedeni, besini olan büyük hayvanlar›n da ayn› yerlerde yaflamalar›d›r. Bu hayvanlar s›cakkanl› olduklar›ndan pire, bit ve kenelerin hedefidirler. Kurt da ayn› yerlerde dolaflt›¤›ndan postuna bu asa-
T
laklar›n geçmeleri güçlü olas›l›kt›r. Üzerine asalaklar›n geçmelerini önleyemez; ama üzerindekileri atmak da kurt için çözülmesi gerekli bir problemdir. Bu asalaklardan kene ve pire yumurtalar›n› topra¤a b›rak›rlar. Bu yüzden yumurta b›rakacaklar› zaman bulundu¤u tafl›y›c› hayvan› b›rak›r ve topra¤a inerler. Bunu, kurt yaflam deneyimlerinden bilir ve tozlu topraklar üzerine yatarak iyice toza bulan›r sonra kalkar ve iyice silkelenir. Kuflkusuz bunu yaparken asalaklar›n kimilerinden de kurtularak problemin bir 85
BD fiUBAT 2009
bölümünü çözer. Problemin ancak bir bölümü çözülmüfl olur; çünkü bu asalaklar kimi zaman yumurtalar›n› postun s›k tüy ve k›llar› aras›na adeta yap›flt›r›rlar. Tozlu toprakta yuvarlanarak hatta ara s›ra s›rt›n› sert yerlere sürterek asalak yumurtalar›ndan kimilerini döker. Böylece, asalak problemine bir çözüm getirmifl olur. urt çeflitli yöntemlerle asalaklardan kurtulmaya çal›fl›rken bir taraftan da yenilerinin gelmelerini önleyecek önlemleri almal›d›r. Üzerindeki kan ve sidik hatta d›flk› bulafl›klar›n› temizlemelidir. ‹nsanlar›n leke ç›karmak için pudra kullanmalar› gibi kurt da tozlar›n içine yatarak postuna yap›flan art›klar› tozlarla kaplar. Sonra kalk›p iyice silkelenerek tozlarla birlikte art›klar› da dökmüfl olur. Böylece, kokulardan da kurtularak hem avlar›na daha kolay yaklafl›r hem de kendinin izlenmesini önler. Kurdun çözece¤i problemler yaln›zca bunlar de¤ildir. Bir baflka problem de s›rt›ndaki kan dolafl›m›n›n a¤›r olmas› yüzünden s›rt a¤r›lar›n›n bafllamas›d›r. S›rt
K
86
kaslar›n› s›k›flt›r›p açarak kana hareket sa¤lamak için tozlar›n içinde yuvarlanarak hem kendini incitmez hem de kaslar›n› açm›fl, kan ak›m›n› h›zland›rm›fl olur ki, a¤r›lar› hemen hafifler ya da geçer. Akci¤erler s›rta yap›fl›k olduklar›ndan öteki organlara bask› yaparak tam ifllev yapmalar›n› engellerler. Bu bask›y› azaltmak için akci¤er afla¤›da ve öteki organlar yukar›da olmak üzere k›sa bir süre de olsa organlar› rahatlatmak için tozlar içine yatarak “debelenip” problemi çözer. Kurt, köpek, kedi, at, eflek gibi hayvanlar›n yumuflak tozlu topraklar üzerinde yuvarlanmalar›n› “keyif” olarak yorumlayanlar, hayvanlarda bu gibi yapay insan buluflu kavramlar›n geçersizli¤ini görmelidirler. Hayvanlar dünyas›nda zevk, keyif, üzüntü, sevgi, aflk hatta anne sevgisi gibi kavramlar uygulanabilir de¤illerdir. Her bireyin yapt›¤› hareket, ç›kard›¤› ses kendi yarar› içindir. Bunlar ya korunmaya ya beslenmeye ya da üremeye yard›mc›d›rlar. Baflka bir deyiflle “Alt Amaç” ad› verilen bu üç amac› gerçeklefltirirken beliren problemlerin çözümlerinde kullan›l›rlar.•
Bu topraklar›n vatan olmas› için canlar›n› seve seve veren tüm flehitlerimizi sayg›yla an›yoruz.
fiehit Efli Olmak... YAZAN: SÜHEYLA GÖKTÜRK elefonda kararlaflt›rd›¤›m›z saatte oradayd›m. Beni gazete bayii ve çiçek sat›fl› yapt›¤› dükkan›n önünde karfl›lad›. Tan›flt›k ve içerideki odaya geçtik. Buras› dinlenme amaçl› olarak düzenlenmiflti. Bir bölümü de mutfakt›. Karfl›l›kl› divanlara oturduk. Hal hat›r sorma s›ras›nda onu izliyordum. Ad› Keziban olan bu han›m›n hüzünlü bir yüz ifadesi ve kendinden emin bir duruflu vard›. Asl›nda bu bir çeliflkiydi. Ama tavr›, duruflu bana bu duyguyu duyumsatt›rd›. Tan›mlanamaz bir hüzün... “O güzel yüzüne hüzün öyle bir yerleflmifl ki, hiçbir fley onu silemez” diye düflündüm. Bir tek torunlar›ndan söz ederken gözleri ›fl›ld›yor ve gülümsüyordu. “Can›m benim” dedim içimden... “Can›m benim...” O bir flehit efliydi. 20 Temmuz
T
1974’te flehit düflen bir mücahitin efliydi. Keziban Han›m doksanbefl günlük bebe¤iyle dul kalm›flt›. Zaten evleneli onbir ay olmufltu. O y›llarda K›br›s’ta her erkek mücahitti. Efli, k›z›n› da çok az görebilmiflti. ‹flte flimdi de flehit oldu haberi gelmiflti. Hüseyin’i, k›z›n›n babas› art›k hiç gelmeyecekti. Bunlar› anlat›rken sakin sakin konufluyor, yüzündeki hüzün ifadesi sanki daha da derinlefliyordu. Ben çok duygulanm›flt›m; ama sakin olmaya çal›fl›yor, gözyafllar›m› erteleyerek dinliyordum. Ailesinin destek oldu¤unu, k›z›yla avunmaya çal›flt›¤›n›, torunlar›n›n sevgisinin onu çok mutlu etti¤ini anlatt›. K›z› Çilem’in (neden Çilem ad›n› verdi¤ini soramad›m) çok iyi bir evlat oldu¤unu, kendisini hiç üzmedi¤ini, her cuma sabah› erkenden, dükkan›ndaki en güzel çiçeklerle, çok sevdi¤i ve 87
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
düfllerinde tan›d›¤› babas›n›n mezar›n› ziyaret etti¤ini söyledi. Daha sonra durdu, duvarda as›l› eflinin fotograf›na bir süre bakt› ve bana dönerek flöyle dedi:
Öteki flehit efllerinin de, çeflitli nedenlerle tan›d›¤›m onlarca flehit efli, farkl› yaflamlar› olsa da genelde duygular› ayn›yd›. Eflleri yoktu. Tek bafllar›na yaflam› gö¤üslemifllerdi. Kiminin ailesi, ize bir fley söyle- kiminin yak›nlar› destek olmuflmek istiyorum. tu; ama hiç kimse bir evdeki baO flehit olal› otu- ba yoklu¤unu gideremiyordu. züç y›l geçti ve “Yokluk” derken, maddi anlamben hâlâ onu da desteklerle idare ediyorlard›. çok seviyorum, ben hâlâ ona âfl›- Ancak, manevi olarak dedeler, day›lar, amcalar, tüm akrabalar ¤›m, ben ona doyamad›m.” Ürperdim, içim titredi, gözle- hep yanlar›ndayd›. Akflam olup rim doldu. “Hay›r a¤lamamal›y›m” da herkes evine gidince... “‹flte o zaman an›lar gededim içimden... lip karfl›mda duElini tuttum. “Size bir fley söylemek rur” diyordu SeDuygular›n› payistiyorum. Eflim flehit vilay Teyze... O laflt›¤›m› anlatmaolal› otuzüç y›l geçti da bir flehit efliyya çal›flt›m; ama di. Ama eflinin konuflamad›m. ve ben hâlâ onu bir mezar› bile Bir süre öylece çok seviyorum, ben yoktu. durduktan sonra hâlâ ona âfl›¤›m, flöyle dedim: Y›l 1958... Efli, “Size sayg› meyve, sebze ben ona doyamad›m.” duyuyorum.” kamyonuyla mal 20 Temmuz 1974 tarihinde getirip götürürken bir gece kayboTürk Silahl› Kuvvetleri K›br›s Türk luyor. O günden buyana yok. Sehalk›n›n can güvenli¤ini sa¤lamak viley Teyze o s›rada üç ayl›k hamiiçin bir bar›fl harekat› düzenlemifl- le... Çevresindekiler ona “Çocu¤u tir. Vatan topraklar›n› savunan ald›r” diyorlar. “Hay›r dedim” dibirçok mücahit ve onlara yard›ma yor. “O kocam›n bir an›s›.” koflan Mehmetçik flehit olmufltur. fiirin bir k›z çocu¤u do¤urBen de flimdi 20 Temmuz sa- mufl. Bana duvarda as›l› fotografbah›nday›m. Saat O5:OO gibi... lar› gösteriyor. Efliyle nikah Keziban Han›m her y›l›n bugün- fotograflar›, çocuklar›n›n ve tolerinde kendisini kötü duyum- runlar›n›n fotograflar›... Büyük sad›¤›n› ve çok etkilendi¤ini söy- boy aile fotograf› önünde durulemiflti. Onun duygular›n› daha yoruz. Efli, kendisi ve tüm çocukiyi anlayabilmek ve anlatabilmek lar› bir arada olan fotograf›n için yaz›yorum. öyküsünü anlat›yor:
“S
88
“Herkesin aile fotograf› vard›, bizim yok. Özenirdim. Çocuklar›mla gittik sol taraf›m› bofl b›rakarak fotograf çektirdik. Fotografc› da sol tarafa nikah resmindeki eflimi koydu. Ço¤alt›p herkese da¤›tt›m. Herkes “Kocan m› döndü?” diye soruyordu. önmedi, hâlâ da dönmedi. Ama ben ne zaman kap›n›n önünde bir öksürük sesi duysam, kalbim çarpar “Geldi mi?” derim. Yani hâlâ beklerim. Bu kez gözyafllar›m› tutamad›m, ona sar›ld›m, s›ms›k› sar›ld›m. Bu kadar y›ld›r hâlâ eflini sevmek ve gelmeyece¤ini bile bile beklemek... Ne büyük aflk bu... Y›llar geçmifl; ama büyük aflklar hiç bitmemiflti. fiehit eflleri genelde evlenmemifller. Efllerinin an›s›na sad›k kalm›fllard›. Hemen hepsinin yüzlerinde yaflad›klar› hüznün derin izleri var. Ço¤unun yafllar› ilerlemifl olmas›na karfl›n yaflama durufllar› de¤iflmemiflti. Birbirlerine kader arkadafll›¤› yapm›fllard›. Y›llar›n getirdi¤i al›flkanl›kla d›flar›da gezmekten daha çok evlerinde olmak onlar› mutlu ediyordu. Çocuklar›yla gurur duyuyorlard›. Onlar›n yüzünü güldüren as›l torunlar› hakk›nda konuflmakt›. O zaman yüzlerinde güller aç›yordu. Saçlar› bembeyaz olmufl bir baflka flehit efli özlemlerini flöyle ifade etmiflti: “fiu yan komflum her akflam
D
efliyle yürüyüfle gider. Arkalar›ndan öyle bakar›m.” Hiçbir fley söyleyememifl ellerini tutup sar›lm›flt›m. Hakl›yd›lar. Koskoca bir ömür geçiyordu ve yaln›zlard›. Çocuklar binbir emekle, binbir zorlukla büyütülmüfl okula gönderilmifl, mezuniyetlerine gidilmifl, evlendirilmifl. Hep tek bafl›na... Elbette ki dedeler, nineler, tüm akrabalar destek olmufllar; ama babalar› yoktu bu çocuklar›n... Anneleri bu çocuklara hem anne hem de baba olmaya çal›flm›flt›. O anneler ki yaflamlar›n› evlatlar›na adam›fllard›. Onlar› üzense, hep flehit analar›ndan ve yaflad›klar› üzüntüden söz edilmesiydi. Hakl›lar, elbette ki çok zordur flehit anas› olmak, binbir emekle büyüttü¤ün can›n› kaybetmek... fiehit analar›ndan söz ederken, ayn› zamanda flehit efllerinden de söz edilse, çünkü flehit eflleri de birçok s›k›nt›lar yaflamaktad›rlar. ani bir söz vard›r “A¤larsa anam a¤lar”, ancak aç›kca görülmektedir ki efller de a¤lamaktad›rlar. Hem de üzerinden uzun y›llar geçmifl olsa da büyük aflklar›na içten ba¤l›l›kla sar›larak... Günümüzde böyle gerçek aflklar›n olmas› ve yaflat›lmas› ne güzel... Ama ayr›l›klar olmadan... Bu topraklar›n vatan olmas› için canlar›n› seve seve veren tüm flehitleri sayg›yla an›yorum.•
H
89
‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver
Gece yolcular› eç saatlerde s›cac›k evimde uykuya dalmak üzereyken uzaklardan gelen bir tren ya da vapur düdü¤ü, yükseklerden geçen bir uça¤›n kulaklar› dolduran homurtusu bana gece yolcular›n› ve nedense de hep yaln›z yolculuk yapanlar› an›msat›r. Gündüz yolcular›n›ysa sevdikleriyle birlikte yola ç›km›fl ve gittikleri yerlerde kesinlikle bir bekleyenleri bulunan flansl› insanlar olarak düflünürüm. ‹lginç bir biçimde kendimi hep böyle oldu¤una inanmaya koflulland›rm›fl›md›r. Sabah yola ç›kan otobüs saatlerce süren yolculu¤un ard›ndan bir ikindi vakti küçük bir kasabada duracak, inen yolcu tafl duvarl› bir evin kap›s›n› çalacak ve pencereden uzanan yüz, onu gördü¤ünde, sevinçle ayd›nlanacakt›r. Nedenini tam olarak bilemesem de gece yolcular›n›n bu denli flansl› olmad›klar›n› düflünürüm. Duygular›m hep yaln›z olduklar›n› söyler. Geride b›rakt›klar› kimseleri yoktur ve ne yaz›k ki gidecekleri yerde de bir karfl›layanlar› bulunmayacakt›r. Bu ac› gerçe¤i bildikleri için yolculuk boyunca oturduklar› koltukta öylesine büzülmüfl, s›kk›n, buruk yüz ifadeleriyle gözlerini bir noktaya dikip kalm›fllard›r. Gerçekte öyle olmasa bile ben onlar› kafamda böyle canland›r›r, hep hüzünlere, yaln›zl›klara yak›flt›r›r›m nedense... Belki de bitmek bilmeyen karanl›k, huzursuz gecelerin insan ruhunda yaratt›¤› karamsar duygular yüzündendir bu düflüncem... Geçmifl yolculuklar›mda yaln›z bafllar›na yola ç›km›fl gece yolcular›n›n ço¤unlukla cam kenar› koltuklar› seçip yan›ndaki yolcuyla hiç konuflmadan sürekli d›flar›lara bakt›klar›n› gözlemlemifltim. Bence içlerinde bulunduklar› karamsar ruh durumunu kimseyle paylaflmak istemediklerinden kaynaklan›yordu bu davran›fllar›...
G
90
91
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
Sanki bir s›k›nt›lar›, ak›llar›na takt›klar› bir dertleri vard› da, saatler boyunca gözlerini karanl›¤a dikip dal›p gittiklerinde onu unutacaklard›. Belki de kendilerini bu biçimde oyal›yorlard›. rtak özellikleri, hangi tafl›tta olurlarsa olsunlar d›fl dünyayla hiç ilgilenmeyen, içlerine dönük, dokunsan›z a¤layacak gibi bir fleylere küsmüfl durumlar›yd›. Asl›na bakarsan›z tüm gece yolcular›n›n ruh durumunun böylesine karamsar oldu¤una iliflkin duygu bu gözlemlerim sonucu yerleflmifltir içime... Y›llar önce atand›¤›m›z bir taflra kasabas›nda flehirleraras› otobüslerin geçti¤i yola bakan bir evde oturmufltuk. Yol o kadar dard› ki, önümüzden geçip giden otobüslerin evin d›fla do¤ru ç›k›nt› yapm›fl olan cumbas›na sürtüneceklerini san›rd›k. Hatta gecenin bir yar›s› uykumuzun en tatl› an›nda geçen o koca araçlar›n yaratt›¤› sars›nt› yataklar›m›zdan f›rlamam›za neden olurdu. O s›ralar ondört yafl›ndayd›m. Kafam bir tuhaf olmaya bafllam›flt›. ‹nsanlar›n yüzleri, o yüzlerdeki ifadeler, ne getirece¤ini bilemedi¤im gelecek, bir süre sonra arkadafllar›mdan ayr›lmak zorunda kalaca¤›m gerçe¤i, bir sokak ötedeki sinemadan yay›lan içli müzikler, gün bat›mlar› ve so¤uk geceler önceleri hiç yaflamad›¤›m garip titreflimler yara-
O
92
t›yordu yüre¤imde... Kimi yafl›tlar›m okuldan kimi k›zlara âfl›k olduklar›n› söyleyerek gece geç saatlerde bir yerlerde toplan›p gizlice sigara içiyorlard›. Ben herhalde kimseye âfl›k de¤ildim o s›ralar... Çünkü onlar gibi sigara içmiyordum. Buna karfl›n gece yar›s›ndan sonra uyan›p pencere kenar›ndaki divan›mda bafl›m› cama dayayarak o saatte evimizin hemen önünden sürtünecekmifl gibi geçen flehirleraras› otobüs yolcular›n›n yüzlerini görmeye çabal›yordum. Evde herkes uyuyor olurdu o saatlerde... Sessizce kalk›p gözlerimi d›flar›daki karanl›¤a dikip beklerdim. Bir süre sonra cadde önce güçlü bir far ›fl›¤›yla ayd›nlan›r, ard›ndan otobüs görünürdü. fioför kimi geceler belki de uykuda olan kasabal›lar› düflünerek h›z›n› azalt›r, araç evimizin önünden yavaflça geçerdi. tobüsün k›s›k iç ›fl›klar›nda kimisi so¤uk cama yaslanm›fl, kimisi geriye do¤ru kayk›lm›fl durumda uyuyanlar›n yan›s›ra, yüzlerinde donuk bir hüzün ifadesiyle d›flar›ya do¤ru bakmakta olan yolcular görürdüm. Benim merak ettiklerim iflte bunlard›. Ötekiler uyurken onlar gözlerini d›flar› dikmifller, zihinlerinden kimbilir hangi düflünceler geçmekteydi. O yaln›z gece yolcular› için kafamda türlü türlü senaryolar yazard›m. Bun-
O
lardan bugün bile an›msad›¤›m bir tanesi flöyle gelifliyordu: tobüs gece karanl›¤›nda bir da¤ yoluna t›rmanmaya bafllar ve içersi bir anda so¤ur. Uyumakta olanlar bir ürpertiyle toparlan›p ceketlerini hatta paltolar›n› üzerlerine al›rlar. Uykusuz yaln›zlarsa o s›rada varacaklar› yerde kendilerini neyin bekledi¤ini düflünmektedirler. Onlardan biri olan genç adam flafaktan önce yorgun ve uykusuz bir durumda büyük bir kentin varofllar›nda otobüsten iner. Elinde a¤›r bavuluyla epeyce yürüdükten sonra briket ve k›r›k tu¤lalardan yap›lm›fl bir gecekondunun önünde durdu¤unda o erken saatte kap›y› çal›p çalmama konusunda bir süre karars›z kal›r. Küçücük evde köyden bir hemflerisi, çocuklar›, han›m›, anas› ve babas›yla birlikte yaflamaktad›r. Onca insan iki göz evde üst üste bar›n›rken ona da yatacak bir yer bulunabilecek midir? Bu yüzden karars›zd›r kap›y› çalmaya... Zaten geliflinden haberdar etmemifltir onlar›... Ya yenge surat yaparsa? Oysa saatlerdir yoldad›r. Darac›k otobüs koltuklar› aras›nda ayaklar› uyufl-
O
mufl gibidir. Sert de olsa s›rt›n› koyaca¤› bir döfle¤e, iki kafl›k s›cak çorbaya nas›l da gereksinimi vard›r. Yine de cesaret edemez. Kap›y› çalmadan geri döner ve bir sabahç› kahvesi bulmak için yürümeye bafllar. Gece yolcumuzun bundan sonra ne yapm›fl olabilece¤ini düflünürken ilginç bir içgüdüyle o saatte bile için için yanmakta olan sobam›zdan odaya yay›lan ›s›n›n verdi¤i rehavetle yorgan›m›n alt›na büzülür, uykuya dalarken ona ac›maktan kendimi alamazd›m. Ailemin memuriyet atanmalar› nedeniyle Anadolu’nun baflka kasabalar›nda da kald›k. Bu kasabalar›n birinden tren yolu geçiyordu. Evimizin önünde bir dere, onun hemen yan›nda da bu tren yolu uzan›yordu. Sonbahar›n ortalar›ndan bafllayarak havan›n iyice so¤uyup aral›k bafllar›nda karak›fl›n yak›n tepelere iniverdi¤i bir yerdi bu kasaba... Uzun k›fl gecelerinde sobam›z yaz sonunda ald›¤›m›z odunlarla hiç durmadan yanard›. Ve her gece o uzun tren katar› elli metre ötemizden homurtularla geçerdi. Onu gündüz gözüyle hiç görmedi¤imiz için kaç vagonu oldu¤unu da hiç bilemedik. Trenin ka93
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
sabaya girdi¤inde yavafllad›¤›n› lokomotifin sesinden anlard›k. akinenin gürültüsü geceyi bölerek yaklafl›r, yaklafl›r bizleri o tatl› uykumuzun içinde yakalard›. Ayn› odada uyuyan dört kardefl, yataklar›m›zda flöyle bir k›p›rdan›r, sonra tekrar tatl› uykular›m›za dönerdik. Özellikle ilk kar›n her yeri örttü¤ü gecelerde o trenin makinistlerini düflünürdüm. Yük katar›n›n yolcular› olmasa da makinistleri vard› elbette... Kimi geceler yüzümü cama yaslay›p lokomotifin ve ard›ndaki yard›mc› vagonun solgun ›fl›klar›n› seyreder, birbirine ba¤l› onca vagonu gecenin o saatinde Anadolu’nun bir ucundan öteki ucuna götüren görevlileri düflünürdüm. Raylar boyunca ömürleri nas›l geçiyordu? Bir ay›n kaç günü evlerinde çoluk, çocuklar›yla kalabiliyorlard›? O so¤uk k›fl gecelerinde trenin içi s›cak m›yd›? Üç güne yak›n süren yolculuk boyunca nöbetlefle mi uyuyorlard›? Kimi yük vagonlar›nda koyun keçi gibi canl› hayvanlar›n tafl›nd›¤›n› biliyordum. Dolay›s›yla o hayvanlar›n sahipleri ve bak›c›lar› da trende olmal›yd›lar. Onlar da görevliler gibi lokomotifin arkas›ndaki yard›mc› vagonda m› kal›yorlard›? Yoksa bitmek bilmez geceler boyunca hayvanlar›yla birlikte yük vagonlar›nda m› yat›yorlard›? E¤er öy-
M
94
leyse bu vagonlar buz gibi so¤uk olmazlar m›yd›? O yük treni her gece lang›r lungur gürültüleriyle gecenin sessizli¤ini alt üst ederek evimizin biraz ötesinden geçerken ben baflka iflim yokmufl gibi bunlar› düflünürdüm. Belki de o insanlar Edirne’den, Kars’a de¤in geceler boyunca battaniyelere, kepeneklere sar›n›p raylardan gelen tang›r tungur seslere kulak vererek so¤uk yük vagonlar›n›n bir köflesinde uyumaya çal›fl›yorlard›. Tren geçip gittikten saatler sonra bile yata¤›mda sa¤a sola dönerken o an kim bilir hangi uykulu kasabaya do¤ru ilerlemekte olan gece yolcular›n› düflünürdüm. Evimiz Bo¤az’a bakt›¤› için bugün bile uzak denizlerden gelip ya¤mur, kar, f›rt›na, so¤uk hatta sis dinlemeden kimi zaman sessizce, kimi zamansa bo¤uk düdük sesleriyle önümüzden geçen gemilerin yolcu ve görevlilerini de düflünürüm. ece yar›s›ndan epey sonra Karadeniz’e do¤ru yol alan flilebin personelinden kimileri kamaralar›nda uykuda, kimileriyse makine dairesi ve köprü üstünde nöbettedirler. Bo¤az’da karayel bu denli güçlüyse bir süre sonra aç›lacaklar› Karadeniz’de kim bilir ne denli sars›c› olacakt›r. Kaptan bunu düflünmektedir. Uzun süredir uykusuzdur. Hemen ortas›ndan geçtikleri
G
koca kentte milyonlarca insan bu saatte uykudad›r. imi efline, kimi sevdi¤ine sar›lm›fl, kimiyse yapayaln›z... Binalar›n ›fl›klar› sönmüfltür. K›y›daki yal›larda antika mobilyalarla döflenmifl yatak odalar›nda uyuyanlar oldu¤u gibi Bo¤az’›n tepelerindeki gecekondularda çoluk çocuk tek göz odada bir y›¤›n insan›n hep birlikte yer yataklar›nda uyudu¤unu da bilmektedir kaptan›m›z... Ahh... Rotay› çevirmek olanakl› olsayd› da gecenin bu saatinde h›rç›n dalgalar›yla daha flimdiden gözünü korkutan Karadeniz yerine evinin bulundu¤u güneflli Akdeniz liman›na, ailesine dönebilseydi. Ne yaz›k ki bu olanaks›zd›r. Bo¤az ç›k›fl›na do¤ru deniz iyice sertleflecek, Karadeniz’e geçildi¤inde giderek yükselen dalgalar geminin bordas›na vururken fliddetli rüzgar köprü üstünde u¤uldayacakt›r. Evine dönmeye haftalar vard›r. Kaptan hüzünlenir. Koca
K
kent ‹stanbul’un iki yakas›nda birbirinin üstüne y›¤›lm›fl gibi duran binlerce binada uyumakta olan insanlar›n tatl› uykular›n› k›skan›r. Hiç gerek yokken, sanki uyans›nlar diye inad›na geminin düdü¤üne as›l›r. Esen fliddetli karayelin yataklar›m›za de¤in getirdi¤i bo¤uk düdük sesi bir anl›¤›na uykumuzu böler. Dünyan›n bir baflka ucundan gelen bir geminin görevlileri, yolcular› ve yüküyle az ötemizden geçip gitmekte oldu¤unun ay›rd›na var›r›z. Gün boyunca geçen yüzlercesinden yaln›zca biridir. Düdük sesinin da¤›tt›¤› uykumuzun sersemli¤iyle yataklar›m›zda biraz k›p›rdan›p düfllerimize dönecekken bu kez alandan yeni kalkm›fl bir gece uça¤›n›n motor homurtular› kula¤›m›za dolar. Bir saniyeli¤ine de olsa o an denizlerde, raylarda, yollarda, göklerde olan gece yolcular›n› düflünür sonra tekrar s›cac›k yataklar›m›za ve uykumuza gömülüp gideriz.• yazar.unver@gmail.com
“Sudoku”nun Yan›tlar›
Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin
Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin
95
YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer İzgü
yü¤ü benim... Öteki kardefllerim okula gitmiyorlar. K›z kardeflimin biri gelecek y›l okula bafllayacak. fiimdi evin en büyük çocu¤u ben olunca, çal›flmam gerekliymifl. Babam öyle diyor. “Sen erkeksin, eve ekmek getireceksin” diyor. Benim Safiye Ö¤retmen’im erkek de¤il. Eve ekmek götürmüyor mu? Bilmem ki... abam öyle diyor iflte... ‹fli olmad›¤› günler evde hep yat›yor. Yap›larda çal›fl›yor. Öyle her gün ifli yok. Bazen bir hafta hiç ifle gitmeden evde oturuyor. Bazen de kahveye ç›k›yor. Orada arkadafllar›yla oyun oynuyor. Ben oyun oynam›yorum. Zaten çok yoruluyorum. Nas›l oyun oynar›m ki? Ö¤leye dek okul, okuldan sonra bu kavflak, yani iflim, buradan eve gidince ödevlerim var. Zaten ödevlerimi yaparken yorgunluktan gözlerim kapan›yor. Ondan sonra hop yata¤a... Sabah annemin sesini duyuyorum: “Haydi Mahmut, okul zaman› geldi.” Ah niye geldi? Uyku öyle güzel ki... Düfl öyle güzel ki... Düflümde kufl arkadafllar›mla uçuyordum. Düfl iflte, kufllarla arkadafl olmuflum. Benimle konufluyorlar. Kanatlar›m varm›fl. Birlikte uçuyoruz, arada bir flark› söylüyoruz. Bir yolun üzerinden geçiyoruz, afla¤›da araçlar var. Kufl arkadafllar›ma, “Ben flimdi size yetiflirim” diyorum. Uçarak afla¤›ya
B ¤leyin okuldan ç›k›nca otobüs dura¤›na kofluyorum. Otobüse biniyorum, tam o kavfla¤› geçince durakta iniyorum. Kofla kofla kavfla¤a gidiyorum. Ve benim iflim bafll›yor. ‹flim mi? Çantamda bir flifle su var, iki tane de bez var. Annem onlar› çantama koyuyor. Bezin birini az›c›k suyla ›slat›yorum. Bir elimde
Ö 96
›slak bez, bir elimde kuru bez, iflime koyuluyorum. Kavflakta duran arabalar›n camlar›n› siliyorum. Çantam m›? Onu oradaki a¤aca as›yorum. Arada bir çantama bak›yorum. Bazen rüzgarda sallan›yor, bana “Korkma Mahmut, ben buraday›m. Ödevlerini yazd›¤›n defter içimde, kitaplar›n içimde, kalemlerin içimde” diyor. Biz dört kardefliz. Evin en bü-
iniyorum. Araba h›zl› gidiyor; ama ben uçarak arabaya yetifliyorum. Araban›n önüne konuyorum, cebimdeki bezi ç›kar›yorum, araban›n cam›n› siliyorum. Salt ön cam›n› siliyorum. Bir bak›yorum ki, kufl arkadafllar›m da inmifller, araban›n çevresinde uçuyorlar. Her birinin gagas›nda birer bez, araban›n öteki camlar›n› siliyorlar. Bir dakikan›n içinde arabay› p›r›l p›r›l ediyorlar. Arabay› kullanan teyze bize öpücükler at›yor, sonra bir paket kuru pasta veriyor. Araba gidiyor, kufl arkadafllar›mla yeflilliklere konuyoruz, kuru pastay› afiyetle yemeye bafll›yoruz. ‹flte tam o s›rada annemin sesini duyuyorum, düfl gidiyor, kufllar gidiyor, kuru pasta gidiyor. Kuru pastan›n tad› öyle güzeldi ki... avfla¤a yak›n bir yer var. Orada kuru pasta da sat›yorlar. Acaba bugün oradan iki tane kuru pasta al›p da yesem mi? Yoksa köfte mi? Yooo, babam çok k›zar, bana “Mahmut, toplad›¤›n paran›n kuruflunu bile harcamayacaks›n, bana getireceksin. Ben sana harçl›k verece¤im” diyor. Veriyor. Bir simit paras›... Yani benim günlü¤üm bir simit... Annem çantama çökelek, ekmek koyuyor. Bazen de onlar›n aras›na bir domates kat›yor. Benim ö¤le yeme¤im o... Tastamam üçüncü kavfla¤›m...
K
97
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
Daha önce baflka kavflaktayd›m. Polis amcalar beni arabalar›na bindirdiler, evimize getirdiler. Babam› kahveden ça¤›rd›lar. “Yasak, bir daha bu çocu¤u orada görmeyece¤iz. Görürsek kar›flmay›z...” dediler. abam kafas›n› sallad›. Polis amcalar gittiler. Ben içimden öyle bir “Ooooh!” çektim ki... Art›k oyun oynayaca¤›m, ödevlerimi yorulmadan yapaca¤›m. Kaç gün sürdü bu oyunlu günlerim? Bilmem ki, unuttum. Babam hangi gündü bilmem, beni okulun önünde bekliyormufl, bir dolmufla bindik, o kavfla¤›n orada indik. “Mahmut” dedi babam... “Buyur baba...” “‹flte yeni kavfla¤›n o¤lum... Biliyorsun evin büyü¤ü sensin. Hiç evin büyü¤ü sokaklarda oynar m›? Eve ekmek getireceksin. Bak ben sana ne getirdim?” Babam iki bezi uzatt›, suyu uzatt›, bir fley daha uzatt›. Uf, uf, uf!.. Umh, umh, umh!.. Döner dürüm yapt›rm›fl, sarm›fl naylonun içine... “‹flte yeme¤in, ye yeme¤ini, kollar› s›va...” Kollar› s›vad›m. O güzel döner dürümden sonra nas›l kollar› s›vamam ki... Babam az ileriye gitti, oradan beni gözetliyor. “Bakal›m Mahmut nas›l çal›fl›yor?” Mahmut çok iyi çal›fl›yor. Bir
B
98
otomobil durdu muydu kofluyor, hemen cam› silmeye bafll›yor. Kimi cama dokunmama izin vermiyor. Babam “Sen onlar› dinleme Mahmut, sil...” diyor. Siliyorum, k›v›rgecin bafl›nda oturan amca bana ters ters bak›yor, ne araban›n cam›n› aç›yor ne de para veriyor. Babam, “Olur öyle” diyor. “Hepsi para verecek de¤il ya...” Vermeseler ya, hiçbiri vermese ya... Ben de eve hiç para götüremesem. “Böyleyken böyle, baba” desem... Çok k›zar babam... Önce bana ba¤›r›r, sonra anneme ba¤›r›r. Daha sonra kardefllerime ba¤›r›r. O kavflakta da bir gün polis arabas› durdu. ‹çinden bir polis ç›kt›. Yan›ma yaklafl›yor. ‹çimde kufllar uçuyor. Gülece¤im, sevinçten ba¤›raca¤›m, avaz›m ç›kt›¤› denli, “Kurtuldum, kurtuldum!” diyece¤im. I››h, ba¤›rm›yorum. Polis amcaya bak›yorum. Polis amca ad›m› soruyor. “Mahmut...” Bana kaç›nc› s›n›fta oldu¤umu soruyor. “Üçüncü s›n›f...” Arabaya bindiriyor beni... Aralar›nda konufluyorlar. “O çocuk mu, de¤il mi?” Ben yüzlerine bak›yorum. D›fl›m gülmüyor, içim gülüyor. Oh, akflama daha çok var. Ç›kar›m soka¤a doya doya kofltururum, ‹rfan’la top oynar›m. Köfle bafl›ndaki dut a¤ac›na ç›kar, dut yerim.
Kardefllerime de dut toplar›m. “‹flte buradan... ‹flte bizim ev...” Babam yok. Annem var. Polis amcalar beni anneme veriyorlar. Çok s›k› uyar›yorlar. “Kocan eve gelir gelmez karakola gelsin.” Gerisini hiç dinlemiyorum. Dut a¤ac› kocaman gözlerini açm›fl bana bak›yor, ba¤›r›yor: “Gel Mahmut gel, ç›k Mahmut ç›k! Dutlar flekerlendi, balland›!..” Uçup gidiyorum dut a¤ac›na... Aman›n bu y›l›n dutlar› ne iri, ne kokulu... Umh, Umh, Umh... A¤z›m tatlan›yor, içim tatlan›yor, dut a¤ac›nda flark› söylenir mi? Niçin söylenmesin, dut yeme¤e gelen serçeler flark› söylemiyor mu? Söylüyorlar. Ben de söylerim. Babam yine çok k›z›yor. ‹çimden “Ah, baflka kavflak bulmasa...” diyorum. Daha baflka fleyler düfllüyorum. Bütün kavflaklardaki k›rm›z›, yeflil ›fl›klar kald›r›lsa, Mahmut kavflakta araba beklemekten, araba cam› silmekten kurtulsa... Öyle ya, kavflaktan h›zla geçen arabalar›n önüne kendimi atamam ki, camlar›n› silemem ki... O zaman ne yapar›m, okuldan gelirim, önce sokakta oyunumu oynar›m, sonra ödevlerimi yapar›m. Ödevlerimi yapt›k-
tan sonra kitap okurum. Kitap okumay› çok seviyorum. Ama okuyam›yorum ki... Kaç kez denedim. Yeflil ›fl›k yan›nca kitaptan kald›¤›m yeri aç›yorum, okumaya bafll›yorum, ühüüü dalm›fl›m, k›rm›z› yanm›fl, arabalar durmufl, ben kitap okuyorum. Uf öyle korkuyorum ki... Hemen kitab› kapat›p uzaklara bak›yorum. Ya babam oradaysa, ya beni izliyorsa... Baz› çocuklar bana gülüyorlar. Öyle hofluma gidiyor ki... Araban›n arkas›nda oturan çocukla göz göze geliyorum, bana gülüyor. Yeflil ›fl›k yan›nca da bana el sall›yor. Ben de ona el sall›yorum. Bu kavflaktan da polis arabalar› geçiyor. Daha geçen gün beni görsünler diye bir trafik arabas›n›n cam›n› silmek istedim. Polis bana salt, “Çocuk yapma, çi¤nenirsin” dedi. eflil ›fl›k yan›nca da gitti. Beni arabaya bindirselerdi ya, evimize götürselerdi ya, yine babam› karakola ça¤›rsalard› ya... Ça¤›rs›nlar. Babam baflka kavflak bulur. Bu kavflaktan çok araba geçmiyor. Eve az para götürüyo-
Y
99
BD fiUBAT 2009
rum. Babama uzat›yorum, “Az oldu baba” diyorum. “Biliyorum” diyor. Bana hiç k›zm›yor. avfla¤›n biraz ilerisinde bir amca köfte yap›yor, böyle gezgin arabas›nda... Kokusu kavfla¤a dek geliyor. Can›m köfte yemek istiyor. Ama bu kavflaktaki para çok az... O paralarla köfte yesem, babam paray› görünce k›zacak. Ama can›m çok istiyor. Paray› ç›kar›yorum cebimden, say›yorum. H› yesem mi? Acaba a¤z›m köfte kokar m›? Babam ifle gitmemiflse, evdeyse kokudan anlar m›? “Sen paray› köfteye verdin ha...” Y›kar›m a¤z›m›... ‹yice y›kar›m. Yesem mi, yemesem mi? Yesem mi, yemesem mi? Ah flurac›kta bir papatya olsayd›, yapraklar›n› bir bir koparsayd›m.
K
“Ye Mahmut, yeme Mahmut, ye Mahmut, yeme Mahmut...” Ye ç›karsa yeseydim, yeme ç›karsa yemeseydim. Ama can›m çok istedi¤i için mutlaka “Ye” ç›kard›. Yiyeyim mi? Yiyece¤im. Köfteci amca beni görünce, “Bugün erken mi gideceksin eve?” diye sordu. “Yooo, köfte yiyece¤im” dedim. “Ooo ifller iyi gidiyor galiba cam silici küçük” dedi. Bana bir köfte de fazla koydu. Kavfla¤›ma kofltum. Ama bir ›s›r›k köfte, bir koflu, bir ›s›r›k köfte, bir koflu... Haydi bakal›m gelsin flimdi arabalar... Mahmut haz›r... O köfte ekmek yemifl ki, öyle güçlü ki, yüz araban›n, iki yüz araban›n cam›n› siler. Gelin amcalar, teyzeler gelin... “Güle güle amca, yolun aç›k olsun.” “Güle güle teyze, yolun aç›k olsun.”•
Papaz ölmek üzere olan adam›n üzerine e¤ildi ve belki de son ö¤üdünü yapt›: “Ölmeden önce fleytan› ve onun kötülüklerini lanetle” dedi. Adamdan ses ç›kmad›. Papaz iste¤ini bir kez daha yineledi, ama hasta sessizli¤ini yine sürdürdü. Sonunda papaz k›zd›: “Son nefesini vermek üzere oldu¤unu kendin de biliyorsun” dedi. “Neden fleytan› ve kötülüklerini lanetlemiyorsun?” Hasta, güçlükle yan›tlayabildi papaz›: “Bana k›zaca¤›n›za hak versenize, papaz efendi” dedi. “Nereye gidece¤im belli olmadan kimsenin aleyhinde konuflmak istemiyorum.”• 100
B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın
1 10 Ocak 1920’de kurulan örgüt afla¤›dakilerden hangisidir? a) Birleflmifl Milletler b) Uluslararas› Para Fonu c) Cemiyet-i Akvam ç) Avrupa Parlamentosu
6 Daha çok cami resimleriyle tan›nan ünlü ressam›m›z kimdir? a) fievket Rado b) fievket Y›lmaz c) Hac› Arif Bey ç) fievket Da¤
2 ‹slam tarihindeki ilk iç savafl afla¤›dakilerden hangisidir? a) Cemil Savafl› b) Cemal Savafl› c) Camel Savafl› ç) Cemel Savafl›
7 Uzunlu¤u 50 km. ve en dar yeri 3 m. olan Hayber Geçidi hangi ülkeler aras›ndad›r? a) Pakistan / Hindistan b) Pakistan / Afganistan c) Hindistan / Birmanya ç) Birmanya / Tayland
3 ‹stanbul’da Cerrahpafla Cami’nin bulundu¤u semt afla¤›dakilerden hangisidir? a) Aksaray b) Kad›köy c) Sar›yer ç) Beykoz 4 Porselen ve kaolinin özel piflirilmesiyle elde edilen madde afla¤›dakilerden hangisidir? a) Reçine b) Çini c) Boya ç) Badana 5 Gelyana Gölü’nün bulundu¤u ilimiz afla¤›dakilerden hangisidir? a) Gümüflhane b) Hatay c-) Hakkari ç) Isparta
8 ‹lk konçerto bestecileri afla¤›-
dakilerden hangileridir? a) Bach / Beethowen / Brahms / Chopin b) Çaykovski / Dvorak / Grieg / Handel c) Torelli / Corelli / Vivaldi / Tartini ç) Haydn / Liszt / Mendelsohn / Mozart 9 Hem karada hem suda yafla-
yabilen hayvan ve bitkilerin ad› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Ametist b) Amfibi c) Ametabol ç) Ametal 10 Dinsel törenlerden sonra Kuran’dan 10 ayeti yüksek sesle oku101
FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen ma afla¤›dakilerden hangisidir? a) Aflinaga b) Afliren c) Aflîr ç) Afliya 11 Yetene¤i ve sayg›nl›¤›yla ünlü kad›n opera sanatç›s›na ne ad verilir? a) Diva b) Divali c) Divalia ç) Diton 12 Tiyatro ve sinema oyuncusu,
yönetmen Haldun Dormen afla¤›da yer alan kurumlar›n hangilerinden mezun oldu? a) Kabatafl Lisesi / Oxford Üniversitesi b) Robert Kolej / Yale Üniversitesi c) Galatasaray Lisesi / Sorbon Üniversitesi ç) Mersin Lisesi / ‹stanbul Üniversitesi 13 Topun yere çarp›p havalanaca¤› s›rada yap›lan vurufl afla¤›dakilerden hangisidir? a) Vole b) Falso c) Dömivole ç) Pas 14 F›r›n veya potay› derece derece art›rarak ›s›tmak afla¤›dakilerden hangisidir? a) Atrampaj 102
b) Atraksiyon c) Atrefl ç) Atrezi 15 Osmanl› padiflahlar›n›n av kufllar›n› yetifltirmek ve bakmakla görevli s›n›f› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Do¤anc› b) Kuflçu c) Kafesçi ç) Kaftanl› 16 MGK taraf›ndan ilk YÖK Baflkanl›¤›na getirilen Prof. Dr. ‹hsan Do¤ramac› nerede do¤du? a) Ba¤dat b) fiam c) Kerkük ç) Musul 17 Hangi devlet hüküm sürenler bafllang›çta köle oldu¤u o anlama gelen sözcükle adland›r›ld›? a) Etiler b) Abbasiler c) Memluklar ç) Gazneliler 18 Büyük ve Küçük Antil Adalar› aras›ndaki deniz afla¤›dakilerden hangisidir? a) Grönland Denizi b) Karayip Denizi c) Beaufort Denizi ç) Tasman Denizi Yan›tlar 118’inci sayfam›zdad›r. 103
GEZD‹KÇE GÖRDÜKÇE İzlen Şen
19’uncu yüzy›lda, ‹sviçre’nin ortas›ndaki Luzern kentine yak›n Pilatus Da¤›’na bakarken Eduard Locher de bir düfl kurdu. ‹sviçre’de birçok tren yolu ve köprü yapm›fl bu mühendis, o güne de¤in da¤›n 2132 metredeki zirvesine yürüyerek, atlarla, efleklerle ya da güçlü kuvvetli iki adam›n omuzlar›nda tafl›d›¤› tahta arabalarla gidenleri zirveye trenle tafl›mak istedi. 48 derece e¤imli, dik bir da¤ yamac›nda zirveye ilerleyebilecek bir tren düflledi, belki de düfllerken çocuklu¤unda okudu¤u, olumlu bak›fl aç›s›n› kaybetmeden her türlü zorlu¤un üstesinden gelen küçük trenin masal›n› an›msad›.
104
Bir düflün gerçekleflti¤i da¤:
Pilatus
üfller gerçekleflir mi? Bir insan bir da¤›n zirvesine ad›m atabilir mi? Bu iki sorunun yan›t› ayn›... Kimi zaman evet, kimi zaman hay›r... Bir da¤›n zirvesine ç›kmay› düflleyerek ad›m atanlar›n kimi son ad›m›n› zirveye basmak üzere at›yor, kimi de yanl›fl at›lan bir ad›m yüzünden yaflam›n› kaybediyor da¤larda... Kimilerinin zirveye ulaflma düflü gerçekleflirken, kimilerininki yaln›zca bir düfl olarak kal›yor. Da¤lar›n zirveleri, cildi jilet gibi kesen, gözbebeklerini ac›tan so¤u¤a karfl›n bizi ça¤›r›yor sanki... Bulutlar›n içinde, kimi zaman üzerinde olmak, belki de öteki da¤lar›n zirvelerini ve afla¤›da kalan gölleri, ovalar›, kentleri adeta bir kuflmuflcas›na tepeden izleyebilmek düflü da¤lara çekiyor bizi... 19’uncu yüzy›lda, ‹sviçre’nin ortas›ndaki Luzern kentine yak›n Pilatus Da¤›’na bakarken Eduard Locher de bir düfl kurdu. ‹sviçre’de birçok tren yolu ve köprü yapm›fl bu mühendis, o güne de¤in da¤›n 2132 metredeki zirvesine yürüyerek, atlarla, efleklerle ya da güçlü kuvvetli iki adam›n omuzlar›nda tafl›d›¤› tahta arabalarla gidenleri zirveye trenle tafl›mak istedi. 48 derece e¤imli, dik bir da¤ yamac›nda zirveye ilerleyebilecek bir tren düflledi, belki de düfllerken çocuklu¤unda okudu¤u, olumlu bak›fl aç›s›n› kaybetmeden her türlü zorlu¤un üstesinden gelen küçük trenin masal›n› an›msad›. “Locher Diflli Çark Tren Yolu” ad› verilen sistem-
D
105
Fotograflar: Erhan Toker
le, birbirine geçen küçük difllilerin eme¤iyle, büyük bir düfl gerçekleflti, küçük ad›mlar›n birleflmesiyle büyük bir ad›m at›ld›. ocher’in 20 mühendis ve teknisyenden oluflan ekibi ve 600’ü ‹talyan 800 iflçiyle çal›flarak yapt›rd›¤› tren yolunda, 27 A¤ustos 1888’de ilk seferini gazetecilerle yapan vagonlar ilerledikçe Eduard Locher’in deli oldu¤unu düflünenler düfl k›r›kl›¤›na u¤rad›. 4 Haziran 1889’da düzenli seferine bafllayan Pilatus treni o tarihten itibaren merakl›larla dolup taflt›. Toplam 4618 metre uzunlu¤undaki raylar›n üzerinde ilerleyen 32 kiflilik buharl› vagonlar, artan istek nedeniyle 1937’den bafllayarak 40’ar yolcu alan 10 adet elektrikli vagona dönüfltürülünce yolculuk süresi de 70-80 dakikadan
L 106
30-40 dakikaya geriledi. Bu tren yolu, o gün oldu¤u gibi bugün de, en dik yerindeki 48 derece ve ortalamadaki 38 derece e¤imiyle hâlâ dünyadaki en dik tren yolu... Da¤›n ete¤indeki Alpnachstad Tren ‹stasyonu’ndaki merdivenlerden Pilatus treninin vagonlar›ndan birine binerken buran›n yap›m›ndaki eme¤i düflünüyorum. Raylardaki e¤im nedeniyle yolcular›n rahat etmesi düflünülerek vagonun içindeki koltuklar da bir merdivene dizilmifl gibi e¤imli yerlefltirilmifl. May›s bafl›ndan ekim sonuna de¤in yolcular›n› tafl›yan bu tren, k›fl›n kar ve buzlar alt›ndaki raylar›n› özlüyor. Baharda vagonlar raylarla buluflmadan önce Pilatus Trenyolu çal›flanlar› zorlu bir çal›flma yaparak raylarda ve tren yolunda biriken metrelerce kar ve buzu zor koflullarda temizliyorlar. Tren yolu
üzerindeki 5 tüneli kapatan 5’er metre yükseklikteki kar duvarlar›n› elleriyle aç›yorlar, yap›mdaki emek bugün de sürüyor. Vagonun içinde, arkam da¤a, önüm biz yükselerek uzaklafl›rken giderek küçülen Luzern Gölü’ne dönük biçimde otururken da¤›n zirvesine do¤ru çekildi¤imizi duyumsuyorum sanki... Yan yana duran disklerdeki difllilerin birbirine geçifli sayesinde afla¤›daki tren istasyonundan ve gölden yavafl yavafl yükseliflimiz, yemyeflil s›k a¤açlar›n yerini sarp gri kayal›klara b›rak›fl›, güneflin s›cakl›¤›n› da¤›n so¤u¤una teslim edifli, da¤larda yürüyen ineklerin boyunlar›ndaki çanlar›n sesi derken duruyor vagon... Afla¤›daki 20-25 derecelik s›cakl›k 5-10 derecelere düfltü¤ü için önce serin bir “Hoflgeldin” diyor Pilatus Da¤›... Farkl› yürüyüfl
parkurlar›na yürüdükçe de farkl› manzaralar karfl›l›yor bizi... vrupa’n›n en yüksek Noel pazar›n›n kuruldu¤u bu da¤›n zirvesinde 5 ayr› yürüyüfl parkuru var. 10’ar dakikal›k k›sa parkurlar 500 metre uzunlu¤undaki Ejderha Yolu ve 2106 metrelik Oberhaupt Zirvesi’nden olufluyor. Ejderha Yolu’nda kayalar›n aras›ndaki tünellerden geçerken do¤al pencerelerden gördü¤ünüz tek yönlü manzara, Oberhaupt Zirvesi’nde 360 derecelik bir manzara biçimine bürünüyor. Buradan Alpler’in Eiger, Mönch, Jungfrau ve Zimmerbei Zirveleriyle, Kara Orman, Santis Bölgeleri ve 6 farkl› göl görünüyor. “Biraz daha zorlu bir yürüyüfl isterim” diyenlerdenseniz Chriesiloch, Esel (2118 mt.) ve Tom-
A
107
BD fiUBAT 2009
yor beni... Alp güllerinin, kantaron çiçeklerinin ve buraya özgü 900 türü içeren bitki örtüsünün zenginli¤inin bir bölümünü zirvede bile görmek olanakl›. eçmiflte Alman opera bestecisi Richard Wagner’in, buraya at s›rt›nda ç›km›fl ‹ngiltere Kraliçesi Victoria’n›n ve Antarktika’y› keflfeden Lincoln Ellsworth’›n yürüdü¤ü yollardan yürüyerek Alp Da¤lar›’n›n 73 zirvesini, say›s›z gölü ve kenti keflfediyorum ben de... Pilatus Da¤›’n›n tepesinde yürüyüfl parkurlar›na ek olarak biri 1890’da, ötekisi 1960’da yap›lm›fl iki otel var, burada kal›p bu bölgedeki yedi farkl› restoranda Alp makarnas›, baharatl› peynirli fondü gibi yerel yemekler tatman›z da olanakl›. Konaklamak istemezseniz yaln›zca yürüyüfl, yemek, piknik, k›zak, halat park› gibi günübirlik aktiviteleri de ye¤leyebilirsiniz. Pilatus Bölgesi’ne ç›kmak için farkl› seçenekler var, en iyisi bir “Golden Roundtrip” bileti almak. “Golden Roundtrip” broflüründe yolculu¤un süresini bile dakika dakika belirtmifl ‹sviçreliler... Luzern kentindeki gölden buharl› nostaljik bir gemiyle (90 dk.) ya da trenle Alpnachstad’a (10 dk.) gelebilir, oradan diflli çarkl› trenle Pilatus Da¤›’na ç›kabilir (30 dk.), da¤›n zirvesinden teleferikle Frakmuntegg’e inebilir (5 dk.),
G lishorn (2132 mt.) zirvelerine de yürüyebilirsiniz. jderha Yolu parkuruna do¤ru yürürken, vücudum havan›n so¤u¤una al›flmaya çal›fl›yor. Günefl kimi zaman kendini gösterse de, genellikle duman duygusu veren bir bulutun içindeyiz. Simsiyah kargalar uçuyor bafl›m›z›n üzerinde, ziyaretçilerin kimileri onlara ekmek at›yorlar, k›rm›z› montlu bir adam bafl›ndaki kargay› eliyle uzatt›¤› ekmekle besliyor. Da¤›n içindeki bir tüneli and›ran Ejderha Yolu parkurunun duvarlar›nda, 1909’da Luzern’de do¤an ve ayn› kentte büyüyen ‹sviçre’nin önemli sanatç›lar›ndan Hans Erni’nin yorumlad›¤› efsaneler sergileniyor. Ortaça¤’da da¤daki so¤uk, kasvetli ve rüzgara aç›k çatlaklar›n ejderha
E
108
ve ruhlar›n u¤rak yeri oldu¤una inan›l›yormufl. Romal› yönetici Pontius Pilate’nin hayaletinin buraya yerleflmifl oldu¤u da söylencelerden biri... Pilatus’un zirvesinde yürürken farkl› manzaralar beliriyor önümde, afla¤›daki bir tepe üzerine özenle yerlefltirilmifl küçük bir oyuncak gibi duran beyaz bir kilise, k›vr›larak da¤›n eteklerine do¤ru inen bir yol, yeflilin tonlar›nda yamal› bir yorgan gibi duran ovalar, yorgan›n üzerindeki minik su birikintileri göller, etraf›m›z› çevreleyen öteki da¤lar... Kimi zaman da¤›n üzerinde, kimi zaman yan›ndaki merdivenlerde yürürken ne kadar yüksekte oldu¤umuz duygusu hiç yaln›z b›rakm›yor beni... Bu yükseklikte ve bu so¤ukta bile çevremde ince, narin, beyaz, mavi, mor çiçekleri görmek flafl›rt›-
oradan da panorama gondolas adl› teleferiklerle Krienseregg’e gelebilir (15 dk.) ve son olarak da 15 dakikal›k otobüs yolculu¤uyla Luzern’e geri dönebilirsiniz. Bu sayede Pilatus’un ola¤anüstü manzaras›n› izleme flans›n›n yan›s›ra, Frakmüntegg’deki ‹sviçre’nin en uzun yaz k›za¤› yolculu¤unu yapabilme (1350 metrelik bir parkur ), kütükler ve a¤açlar üzerinde belinize ba¤l› iplerle ilerleyebilece¤iniz Halat Park›’nda e¤lenebilme, Alpler’in mis kokulu çay›rlar›nda piknik yapabilme olana¤›n› da yakalam›fl olursunuz. angi aktivite için Pilatus’a giderseniz gidin, mutlaka sarp kayalar›n üzerinde bir t›rt›l gibi zirveye ilerleyen tren vagonlar›ndan birine binin. ‹nanmak ve emek vermekle bir düflün gerçek olabilece¤ini deneyimlemek için... Vagon dik yamaçta saatte 9-12 km. h›zla ilerlerken küçük ad›mlarla büyük bir düflün gerçekleflmesinin olanakl› oldu¤unu duyumsayabilmek için... Sürekli “Yapabilece¤imi düflünüyorum” diyerek, büyük lokomotiflerin bile korktu¤u kocaman bir da¤› aflmay› baflaran küçük trenin öyküsünü an›msayarak gerçeklefltirmek istedi¤iniz kendi düflünüzü kurman›z için...•
H
IzlenSen@butundunya.com.tr 109
Bu belgeyle resmi olarak yetiflkinlikten istifa etti¤imi bildiririm. Tekrar 8-10 yaflın tüm sorumluluklarını kabul etmeye hazırım. •Ya¤mur sonrası çamurlu sularda tahta parçası yüzdürmek, kayalarda yürümek istiyorum. •Çikolatanın paradan daha iyi oldu¤unu, çünkü daha tatlı ve yenilebilir oldu¤unu düflünmek istiyorum. •Sıcak bir yaz gününde bir mefle a¤acının gölgesinde oturup arkadafllarımla limonata satmak istiyorum. •Dünyanın adil oldu¤unu, herkesin iyi ve dürüst oldu¤unu düflünmek istiyorum. •Herfleyin olanaklı oldu¤una inanmak istiyorum. •Yaflamın karmaflıklı¤ını unutup yeniden küçük fleylerden fazlasıyla heyecanlanmak, zevk almak istiyorum. •Tekrar basit yaflamak istiyorum. Günümün, bilgisayar arızaları, ka¤ıt yı¤ınları, üzücü haberler, bankada para olmadan ay sonunu getirme kaygıları, YET‹fiK‹NL‹KTEN doktor faturaları, dedikodu, ‹ST‹FA hastalık ve sevdiklerin kaybeED‹YORUM dilmesinden GÖNDER‹: HAL‹L CAN ibaret olmasını istemiyorum. •Yaflamın daha basit oldu¤u zamana dönmek istiyorum. Tüm bildi¤imiz, renkler, çarpım tablosu ve ninniler, ama bu denli az bilmek bizi rahatsız etmiyor, çünkü ne bilmedi¤imizi bilmiyoruz ve umurumuzda da de¤il. Bildi¤imiz tek fley mutlu olmak, çünkü bizi üzecek ya da kızdıracak fleylerden tümüyle habersiziz. •Gülümseme, kucaklaflma, tatlı bir söz, do¤ruluk, adalet, barıfl, rüyalar, hayaller ve kardanadam yapmanın gücüne inanmak istiyorum. ‹flte çek defterim ve arabamın anahtarları, kredi kartlarımın ekstreleri, gelir belgelerim... Resmi olarak yetiflkinlikten istifa ediyorum. E¤er bu konuda benimle daha fazla konuflmak istiyorsanız, önce beni yakalamanız gerekli. Çünkü, ebe elim sende! Artık çıkıp “puf puf” oynama ve misket ütme zamanım geldi. Sonra görüflürüz.• 110
ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz
Paylaflmak...
eçenlerde evden ç›kt›m, arabamla Ba¤dat Caddesi’ne do¤ru gidiyordum. K›z›ltoprak’ta her taraftan herkesin ayn› anda yolun ayn› yerine gitme endifleleriyle üst üste t›rman›p gerildi¤i noktada i¤renç görünümlü bir minibüsün bana ait olmas› gereken yolu kesip önüme geçmeye çal›flt›¤›n› fark ettim. ‹çindeki sürücünün öfke ve telafl dolu yüzü de bir o kadar i¤rençti. Benle savafla girmek üzereydi sanki... Ama ben ne yapt›m? Mahvettim o i¤renç yüzlü sürücüyü... Hemen yavafllay›p gülümseyen bir suratla “Siz buyrun efendim” yap›verdim. Minibüs z›nkkadanak durdu, flafl›rd›. Me¤er o i¤renç surat, tatl› tombalak bir adama aitmifl. Minibüs de evcillefliverdi. “Aaa, olmaz, lütfen siz buyrun” iflareti yapt›. Ben de “Ölümü görün olmaz” yapt›m. Adam utana s›k›la geçerken “Çok teflekkür ederim” sinyalini açt›. Ben de “Bir fley de¤il, zaten bu yapt›¤›mla çok mutlu oldum” lambam› yakarak yoluma devam ettim. Savafl bar›fla,
G
düflmanl›k dostlu¤a dönüflüverdi. O s›rada benim bafl›m bir derde girse emin olun o adam bana omuz vereceklerin bafl›nda gelirdi. Oysa biz sadece o “yol”u paylaflm›flt›k. Paylaflabilmifltik. ‹çime çok hofl bir duygu gelmiflti. Kavga etsem, arabam› zorla onun minibüsüne s›y›rtt›r›p geçmeye çal›flsam ne olacakt›? Öfke, tansiyon ve sa¤l›¤›m› tehdit ede-
cek bilmem neler de neler... ‹flte savafl› kazanm›flt›m. O da kazanm›flt›. Sadece yolu paylaflm›flt›k. Pekala, dünya neyi paylaflam›yor? Neden paylaflam›yor? Yan›t›n› biliyoruz; ama söylemiyoruz. Bu olaydan birkaç ay evvel de yine benzer bir noktada, k›rm›z› ›fl›kta durmufl, hasretle yeflil ›fl›¤›n yanmas›n› bekliyordum. Uzun bir süre sonra zahmet edip yand›; ama 111
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
benim yolumu kesen di¤er yolun kendilerine k›rm›z› yanan sakinleri durmamakta direniyorlard›. aklafl›k yar›m dakika sab›rla bekledim, sonunda bir aral›k bulup geçmeye kalkt›m. Ama o da ne? fiöförü renkkörü olan bir minibüs taa uzaklardan kopmufl gelmiyor mu? Gayri ihtiyari frene bast›m. Renkkörü flöför, önümden geçip on metre ötede gördü¤ü örde¤in yan›nda duruver-
Y
Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz
di. Ben de f›rlad›m geldim minibüsün önünü kesip durdum. Öfkeyle f›rlay›p renk körü flöföre ba¤›rd›m: “Yahu ne yap›yorsun? Hepimizin hayat›yla oynuyorsun!” Adam cam› aç›p ba¤›rd›: “Sana ne?” Açt›m kap›y›, içerdekilere seslendim: “Bir fleyler söylesenize, görmüyor musunuz? Sizin hayat›n›zla oynuyor.” Hepsi bir a¤›zdan ba¤›rd›lar: “Sana ne!..” 112
‹flte bu bir hayat dersiydi. Bunlar da renkkörü floförün duygular›n› paylafl›yorlard›. Hepsi o anda o floför olmufllard›. Bu da paylaflman›n bencil türlüsüydü. Eski bir romand›r “Robinson Crusoe”. Daniel Defoe isimli ‹ngiliz yazar onu 1719 gibi, insana tarih öncesinden kalm›fl gibi gelen bir zaman diliminde yazm›fl. Muhtemelen okumuflsunuzdur. Adam ›ss›z bir adada tek bafl›na kal›r, 15 y›l oraya gelen bir yamyam ekibinin elinden esiri kurtar›p güya kendine köle yapar; ama tek bafl›na hayat tats›z oldu¤undan adama ‹ngilizce ö¤retip onu H›ristiyan yap›p bildi¤i herfleyi ö¤retir ve böylece kendine bir arkadafl edinir. Ad›n› “Cuma” koydu¤u bu insanla sadece aday› de¤il, yaflam›n› paylafl›r. Sonunu merak eden de bu roman› al›p okur. Beni en çok etkileyen romanlardan biridir “Robinson Crusoe”. Adam ‹ngiltere’de e¤itim görmüfl bir genç. Batan geminin mallar› ile o ›ss›z aday› bir malikaneye çevirir. Topra¤› iflleyip hayvanlar› ehlilefltirir falan... ‹nan›lmaz bir serüven... Ama gelin görün ki bir yamyamla bile olsa bütün o yapt›klar›n› paylaflmad›kça mutlu olamaz. Ressamlar ne yaparlar? Resim... Niye? Hayal etmeleri yetmiyor mu? Hay›r. O hayallerinin üzerine bir teknik uygulay›p ruhlar›nda gördüklerini maddeye, yani bir bez parças›na aktarmak isterler. Sonra da onu al›p baflka
insanlarla paylaflmaya kalkarlar. “Bak›n ben ne yapt›m” diye ortaya ç›karlar. ‹nsanlar da ona “Aferin, bizim ruhumuza da bir fleyler katt›n” dedikçe de keyif al›rlar, kendi ruhlar› mutlu olur. Hayallerini paylafl›rlar. Müzisyenler de öyle, flairler de, romanc›lar da... Tabii bütün bunlar sayesinde para kazan›p yaflamaya devam etmek de isterler; ama onlara sanat denilen olguyu yapt›ran dürtünün içindeki en yo¤un katmanlardan biri bu paylaflma denilen z›mb›rt›d›r. Paylaflmak, her insan›n içinde olan bir duygudur. Annem, yedi¤i bir fleyi bizle paylaflmasa bo¤az›ndan geçmedi¤ini söylerdi. fiükrü, duydu¤u bir f›kray› cümle alemle paylaflmasa tad›n› ç›kartamazd›. aylaflman›n azald›¤› yerde bencilli¤in artt›¤› varsay›m›ndan yola ç›karak bencil insanlar›n yaflamda neler kaybetti¤ini düflünmekten kendimi alam›yorum. Tadabilecekleri yo¤un duygular› k›s›r bir “sahip olma” zevkine kurban etmeleri onlar›n en ciddi kay›plar›ndan biridir diye düflünürüm. Pekala, bütün bunlar bilinirken nedir insanl›¤›n paylaflamad›¤›? Toprak m›? Ün mü? Zenginlik mi? Hepsi mi? Herfley mi? Deyiyor mu bari? Bir zamanlar televizyonun siyah beyaz ve griler oldu¤u dönemde “Alacakaranl›k Kufla¤›” di-
ye bir dizi vard›. Kad›n›n biri bahçede çiçek dikerken tora¤›n alt›nda gömülü küçük bir kutu buluyordu. ‹çinden ç›kan kolyeyi boynuna tak›yordu. Kolye t›ls›ml›yd› ve kad›n “Dur” diye ba¤›r›nca kendi hariç tüm dünya duruyordu. “Devam” deyince de devam ediyordu. Bunu ö¤renen kad›n evde ne zaman pat›rt› gürültü olsa “Dur” deyip herfleyi durduruyor, iflini bitirince de “Devam” diyordu. Markete gidip “Dur” deyip al›flve-
P
riflini yap›yor, kuyru¤a girmeden marketten ç›k›p “Devam” diyordu. Herfley güllük gülistanl›kt›, ta ki ABD ile Rusya aras›nda ç›kan h›zl› bir anlaflmazl›k sonucu Rusya’n›n ABD’ye, ABD’nin de Rusya’ya birer nükleer füze f›rlatana kadar... Füzeler hedeflerini vurmadan birkaç saniye önce kad›n “Dur” deyip füzeler dahil herfleyi donduruyordu; ama “Devam” diyemeyece¤i için de hareket eden tek fley kendi kal›yordu. Bütün 113
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
sevdikleri heykel gibi kal›yorlard›. Tüm dünya kendisine aitti; ama paylaflacak kimsesi kalmam›flt›. u film hâlâ rüyalar›ma girer. Gerçekten insan›n yaln›z kalmas› ve yaflad›¤› güzellikleri paylaflamamas› ne kadar ac› olmal›. Yaflam›m boyunca dünyan›n dört bir köflesine (sanki dünya köfleli imiflcesine) gidip muhteflem güzellikler yaflad›m. Her bir
B
köflesi özenle ifllenmifl çok lüks otellerde kal›p çok lezzetli yemekler yedim. Bütün bunlar› sevdiklerimle paylaflmak istedim. Yoksa, en süper manzara bile, yan›n›zda paylaflacak bir sevdi¤iniz yoksa bir gün sonra s›k›c› bir tabloya dönüflür. Çok lezzetli bir yeme¤i nas›l anlat›rs›n›z ki? Oysa salak bir sandviçi abuk sabuk bir atmosferde çok sevdi¤iniz biri ile paylafl›rken öylesine mutlu olabilirsiniz ki... Pekala, dünya neden paylafla114
m›yor? Neyi paylaflam›yor? ‹nsan çocukken dünya büyüktür, genifltir ve zaman sonsuzdur. Büyüdükçe dünya küçülür, daral›r ve zaman çok h›zl› akarak bitme sinyalleri vermeye bafllar. Her ocak ay›nda, baharda papatyalar›n açmalar›n› görüp göremeyece¤inizi düflünmeye bafllars›n›z. Hele 60 yafl›na gelmiflseniz, papatyalar›n aç›lmalar›n› görseniz bile bunun kalan yaflam›n›zda en çok 10-15 defa olaca¤›n› düflünüp geri saymaya bafllars›n›z. O zaman bu basit olay›n ne kadar de¤erli oldu¤unu fark edersiniz. Oysa çocukken üstüne bas›p geçersiniz papatyalar›n... Gençlerle bu duygunuzu paylaflmak istersiniz; ancak onlar bunun için haz›r de¤illerdir. Sizi en çok yafldafllar›n›z anlarlar. Benzer bir sorunu da çocuklar yaflarlar. Oyuncaklar›n› kap›p size gelirler. Siz gazetenizi okurken veya televizyonda haberleri izlerken nas›l olup da oyuncakla oynama keyfini almak istemedi¤inize hayret ederler. Nesiller aras› “anlafl›lamama” sorunu gerçekte “paylaflamama” olgusundan kaynaklanmaktad›r. Farkl› zevkler ve farkl› gereksinimler, farkl› talepleri do¤urur. Ortak talebe arz, paylaflmay› mümkün k›lar. Acaba bu nedenle mi dünya bir türlü paylaflam›yor? Spor karfl›laflmalar›nda da durum benzerdir. Sporcular ortak bir heyecan› paylafl›rlar. 11 kifli-
lik bir futbol tak›m›nda golü atan hücuma u¤rar. Di¤er oyuncular onu m›nc›klay›p taflan duygular›n› a盤a ç›kart›rlar. Oysa ayn› futbol tek kiflilik tak›mlarda oynansa paylafl›lan heyecan böylesine kocaman olabilir mi? Seyirciler için de durum ayn›... Onlar da ortak bir duyguyu paylafl›yorlar. Tak›mlar›n›n renklerinde giysiler edinip flark›lar söyleyerek maça gidiyorlar. Bir ço¤u bu paylaflmay› fanatizm boyutuna ç›kar›p döner b›çaklar›na sar›l›yorlar. ‹flte böylesine yo¤un bir duygu bu paylaflma duygusu... üzik, paylaflma duygusunun en temel ögelerinden biri... B›rak›n konser salonlar›ndaki yo¤un atmosferleri, bir rak› sofras›nda söylenilen “Biz Heybelide Her Gece Mehtaba Ç›kard›k” flark›s›, herkese hem mehtab› hem de Heybeliada’y› an›nda paylaflt›r›verebiliyor. Münir Nurettin “Bir Tatl› Huzur Almaya Geldim Kalam›fl’tan” derken milyonlara insanla o huzuru, o duyguyu paylaflm›yor mu? ‹stiklal Marfl›’m›z gibi di¤er uluslar›n milli marfllar› da ayn› görevi görmezler mi? Ulusal duygular›n paylafl›lmas› için ortam oluflturmaz m›? En milliyetçi olmayan adam bile Olimpiyat Oyunlar›’nda birincilik kürsüsüne ç›kan vatandafl› madalya al›rken ulusunun milli marfl›n› m›-
r›ldand›¤›nda onu paylaflmadan durabilir mi? Beatles döneminde dünya gençli¤i neyi paylafl›yordu? Müzi¤i mi, kâküllü gençleri mi yoksa ortak bir duyguyu mu? Onlar paylaflmay› paylafl›yorlard›. “68 kufla¤›” diye konuflulan 1948 ve civar› do¤umlu insanlar›n en büyük ideali dünyay› paylaflabilmekti. Savafllar yerine çiçekleri ve seviflmeyi seçen bu neslin yaratt›¤› paylaflma f›rt›na-
M
s›, insanl›k tarihinde Frans›z ‹htilali’nden bile etkili olmufltur. ‹fl yaflamlar›nda insanlar her ne kadar ekip çal›flmalar›na girseler de paylaflma ö¤esi maddi ç›karlar›n ard›nda kalaca¤›ndan bu duygudan nasiplerini tam anlam›yla alamazlar. Oysa okullarda çocuklara ekip çal›flmas› yapt›rmak paylaflma duygusunu pekifltirecektir. Ortak projelerde ortak duygular› birlikte yaflamak ufak beyinlere paylaflma tohum115
BD fiUBAT 2009
lar› ekecektir. Bunu fark eden Bat›l› birçok okul hemen hemen her dersin içine ekip çal›flmalar› yerlefltirmifltir. Çocuklar paylaflman›n getirdi¤i heyecan, keyif ve sorumluluk ile ders ile oyunu harmanlay›p hem daha verimli
olmakta hem de e¤lenmekteler. Dünya paylaflmak içindir. ‹steyene Jüpiter’i bedava veriyorum. Güle güle kullans›n. Paylaflamad›ktan sonra neye yarar?• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr
Genç ve güzel bir kad›n, her kat›nda dört dairenin bulundu¤u bir apartmanda oturuyordu. Kat›ndaki üç dairedeki komflular› ise, yeni evli bir çift, zaman zaman birlikte olan genç bir çift ve gözleri görmeyen bir kifliydi. Genç ve güzel kad›n bir gün banyoda dufl yaparken kap› zilinin çald›¤›n› duydu. Kurulanmaya zaman bulamadan vücudunu bir havluyla sard› ve kap›y› açt›. Karfl›s›nda, komflular›ndan yeni evli çift vard›. “Bizi kutlayabilirsin” diye ba¤›rd› sevinçle yeni evli çift... “fiimdi doktordan geliyoruz. Bir çocu¤umuz olacak.” Genç ve güzel kad›n yeni evli çifti kutlad›ktan sonra banyoya döndü ve dufl yapmay› sürdürdü. Fakat aradan çok geçmeden, kap›n›n zili yine çald›. Genç ve güzel kad›n yine kurulanmaya zaman bulamadan vücudunu havluyla sard› ve kap›y› açt›. Karfl›s›nda bu kez, sevgili olan çift vard›. “Bizi kutlayabilirsin” dedi onlar da... “Bugün karar verdik, evleniyoruz.” Genç ve güzel kad›n onlar› da içtenlikle kutlad›ktan sonra kap›y› kapatt› ve yine banyoya gelerek dufl yapmay› sürdürdü. Fakat birkaç dakika sonra kap›s›n›n zili yine çald›. Genç ve güzel kad›n, kap›s›n› kiflinin bu kez gözleri görmeyen komflusu oldu¤undan emindi. O nedenle banyodan ç›k›nca vücudunu havluyla sarma gere¤i duymad›. Kap›y› açt›¤›nda ise, yan›lmad›¤›n› anlam›flt›. Karfl›s›nda gerçekten de gözleri görmeyen komflusu vard›. O da büyük bir sevinç içindeydi. Gözleri görmeyen komflusu önce, “Harika, harika, harika” diye ba¤›rd›, sonra da heyecan ve sevinçle yerinde z›plamaya bafllad›: “Beni kutlayabilirsin” dedi. “fiimdi doktordan geliyorum. Art›k görüyorum.”• 116
UNUTAMADI⁄IM ANIM Kayhan Mete
Okul müdürüm Yaşamımızı etkileyen anılar ya da insanlar zaman zaman sislerin arasından ansızın çıkar, gelirler.
flime, “Yine haf›zamda bir paketin fiyonklar› çözüldü” diye heyecanla seslendim. Sanki sihirli bir el zaman zaman bu paketlerin iplerini, fiyonklar›n› çözüyor. Benim bile flaflk›nl›kla, heyecanla izledi¤im an›lar, olaylar dizisi haf›zam›n ekran›na geliyor. Olay, Sivas’ta ilkokulda geçti. Ö¤retmen okulunu Sivas’ta okudum. Ö¤retmen okulundan mezun olurken staj olana¤›n› okudu¤um ilkokulda müzik dersinden, Atam›z›n gençlik marfl› olan “Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl” marfl›yla vermifltim. Bu güzel bir rastlant›yd›. K›fla sormufllar, “Nerelisin?” demifller, “Erzurumlu’yum; ama Sivas’ta konaklar›m” demifl. K›fl›n konaklad›¤› günlerden biriydi o gün yine, Sivas’ta... Okul bahçesi, yer yer çamur ve kar sular›yla doluydu. Ö¤renciler bu çukurlar›n çevresinde halka olmufllar, oynuyor, flakalafl›yorlard›. Ans›z›n bir ö¤renci beni arkamdan itti, oldu¤um gibi çamura uzand›m.
E
Zil çald›, herkes s›n›flara koflufltu. Birinci s›n›fta ö¤renciydim. Ö¤retmenim bayand›. Beni dinledi; fakat bir çare bulamad›. Çantam› elime verdi. Evime gitmemi söyledi. Okulun ç›k›fl yolu müdürün odas›na bak›yordu. Bu yol üzerinde, kitabeler yaz›l› tarihi bir kap›dan geçiliyor, yola ç›k›l›yordu. Morarm›fl ellerim, elimde çantam, ›slak okul k›yafetimle, ç›k›fl kap›s›na do¤ru yürüyordum. Aniden, sert bir biçimde defalarca pencere cam› vuruldu. Bir el beni ça¤›r›yordu. O el beni koridorda karfl›lad›, elimden tuttu ve odas›na ald›. Okul müdürümüzündü o el... Müdür büyük bir ciddiyetle beni dinledi ve “Beni izle” dedi. S›n›flar› dolaflt›k. Sonunda beflinci s›n›fta bir dershaneye girdik. Bayan ö¤retmen ve ö¤renciler aya¤a kalkt›lar. Arka s›rada oturan bir ö¤renciyi tan›d›m. “‹flte bu” dedim. “Beni iten bu...” Müdür dört befl ad›m yürüdü ve o ö¤renciye bir tokat att›. S›117
BD fiUBAT 2009
n›fta bir sessizlik oldu. E¤itime ters gelen bir davran›flt› bu... Müdür, bu olay› odas›nda ö¤renci, s›n›f ö¤retmeni ve benimle e¤itim kurallar› içinde çözebilirdi. O da bir ö¤retmendi. E¤itim psikolojisi ve e¤itim kurallar›n› elbette biliyordu. Yaflam›m›zda, duygusall›k ve önyarg›larla davrand›¤›m›z anlar olmufltur. ‹flte böyle bir and› o an... Okulun ikinci kat›, büyük caml› bir pencere ve o pencerenin arkas›nda k›sa boylu, mavi elbiseli dinamik ve a¤›rbafll› bir ö¤retmen...
Baflö¤retmenimin ad›n› bilmiyorum, onu bir daha da gördü¤ümü an›msam›yorum. Saçlar›ma ak düfltü, yüzümde y›llar›n izi var; fakat onu unutamad›m, bundan sonra da unutaca¤›m› sanm›yorum. Yaflam›m boyunca bana, olaylara seyirci kalmamam gerekti¤ini ö¤retti, adalet kavram›n›n yüceli¤ini ö¤retti, adil olmay› ö¤retti ve... Adil olurken neyi yapmam gerekti¤i yan›s›ra, neyi ve üstelik nas›l yapmamam gerekti¤ini de ö¤retti.•
‹ki arkadafl bir gün sinemaya gittiler. Filmde bir at yar›fl› sahnesi vard› ve iki arkadafltan biri, ötekine “Var m›s›n iddiaya, ben birinci at kazan›r diyorum” dedi. Arkadafl› bunun e¤lenceli olabilece¤ini düflündü ve hemen bu öneriyi kabul etti. Kendi de ikinci at›n kazanaca¤›n› söyledi. Sonunda iddiay›, ikinci ata oynayan arkadafl kazand› ve paras›n› ald›. Ertesi gün, kaybeden, arkadafl›n› telefonla arad› ve flunlar› söyledi: “Dünkü film vard› ya... ‹flte ben onu daha önce seyretmifltim. ‹çim rahat etmedi, bunu söylemek için arad›m” dedi. Fakat arkadafl›n›n akl› kar›flm›flt›: “Peki madem daha önce seyretmifltin de neden birinci ata oynad›n?” diye sordu. Bu soruya karfl›l›k arkadafl›n›n verdi¤i yan›t hayli ilginçti: “Eeee, sürpriz ata oynad›m!”•
“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Cemiyet-i Akvam •2) Cemel Savafl› •3) Aksaray •4) Çini •5) Hakkâri •6) fievket Da¤ •7) Pakistan / Afganistan •8) Torelli / Corelli / Vivaldi / Tartini •9) Amfibi •10) Aflîr •11) Diva •12) Robert Kolej / Yale Üniversitesi •13) Dömivole •14) Atrampaj •15) Do¤anc› •16) Kerkük •17) Memluklar •18) Karayip Denizi• 118
MEMLEKET ÖZLEM‹ İlyas Halil
Çeflme Çay› Gün, elimde köpüklü kahve fincan›, kokusu ile kanat bulurum, renkleri ile sevinirim. ‹çti¤imi bilince mutlu, günü kahve kokusu sanmak güzel... Bir içimlik oldu¤unu bilmek zor olmuyordu. üfllerim hep fukara düflü... Fincan›mdan bir nefes koku... Nerede oldu¤umu bilir, güneflin gelece¤i yolu bilir, karfl›lamaya ç›kard›m. Gözümü aç›nca her sabah bir kad›n sesi... Bir aflk-› meflk m›r›ldan›r. “Gel” der. “Seni bekliyorum. Gel dostum ol. Arkadafl›m. Ç›r›lç›plak yaflayaca¤›m günü seninle sevincimden... Kahve kokusuyum, elinde tuttu¤un günefl köpüklü fincandan...” ‹nanmasam, gözümü açsam, biliyorum kömür tozu bir karanl›k bulaca¤›m. *** Yaz bafl›... Vakit, ö¤leye yak›n... Montreal’in göbe¤inde, Bankalar Caddesi... Ay bafl›na çok var. Bu ülkede göçmen isen ay bafl›ndan kuyru¤una kadar hep ay sonu... Hep cep bofl, paran bitmifl. Penceremin alt› Place D’armes Meydan›, mezar sessiz... Günün bu saatinde gürültüden geçilmez olmal›yd›.
D
Bu an, köpüklü kahve fincan› olmal›yd› gün... Oysa d›flar›s› flimdi, 1930 y›l›ndan bir yaprak... Büyük depresyon bafllam›fl. Korku ve umutsuzluk... Kara öcüler fakirin yüre¤inde... Yer alt› karanl›klar› ma¤aralardan f›flk›r›yor. Yaradan s›zan kan gibi sokaklarda, insan yüzünde... Karanl›k, midede açl›k, yürekte korku... *** 1930 y›l› penceremin alt›... ‹flsizler elinde çorba tas› s›raya girmifl. Notre Dame Katedrali’nin kap›s›nda bekleflir. Kara giyinmifl yafll› kad›nlar, sakal› uzam›fl keçi iflçiler... Kilisenin ön kap›s›ndan giriyor, karanl›¤a dal›yor, ilahi bir karanl›kta kayboluyorlar. Yar›m saattir açlar›, yoksullar› seyrediyorum. A¤›r yürüyor korku yüklü insanlar, kilisenin kutsal karanl›¤›nda yok oluyorlar. Katedralin arka kap›s›na bakt›m, kiliseden ç›kan yok. Oysa 1930 depresyonu çoktan bitmiflti. Ve iktisatç›lara göre 1930 geri gelmeyecekti. 119
BD fiUBAT 2009
Bugün takvimde yeni bir tarih... 2008 Ekim ay›... Bu uzak gelece¤e nas›l atlad›m. Anlayamad›m. *** ysa 24 saat önce 1971 resesyonunu yafl›yordum. ‹statistikler iflsizli¤in Kanada’da yüzde yediye ç›kt›¤›n› gösteriyordu. Mahallemizde çocuklar›n üstü bafl› eski... Komflum Joe, küçük k›z›na okul için yeni urba almak istiyordu. M›s›rl› komflum o¤luna “Babuuj” ar›yordu. Aylar›n uzay›p paran›n güneflte kar eridi¤i y›ld›, o alçak 1971... O sabah bankada meslektafl›m Harvey’e “Bugün ö¤le yeme¤ine” dedim, “Osman’›n Çayevi’ne gidelim. Birer dolara ç›kar›z.” Osman’›n yeri Place D’armes Meydan›’na yak›nd›. Bizi as›k bir suratla karfl›lad›. “Yine çay ve zeytinli sandviç mi?” dedi. “Evet” dedim. “Borsa kötü gidiyor” dedi. “Ne dersiniz düzelecek mi?” “Deve bu” dedim. “Neresini nas›l düzeltece¤ini bilen yok. Sab›rl› olmak gerek. Sen nas›ls›n?” “Pek iyi de¤ilim” dedi. “Karga sessizli¤inin meydan› doldurdu¤u gün s›k›nt›lar›m ço¤al›r. Dünya a¤z›mda kinin, zehir durur. “Sabah uyand›m ‘Yine o günlerden biri’ dedim. ‘Çayevi bofl, ifller kesat... Bankac›lar›n surat› as›k... Ne gelen var ne giden...’ Kargalar›mdan kurtulmak için kavga edecek birini ar›yorum,
O
120
BD fiUBAT 2009
pencerem karanl›k... Birini dövmek için bahane ar›yorum. ‹ki gözümün ikisi flafl›... Notre Dame Katedrali’nin kap›lar› yamuk... Kap›y› düzeltmek istedim, kilisenin kuleleri yana e¤ildi, yap›n›n üstüne devrilecek. Yap›n›n yerini de¤ifltirmek istedim, rüzgar esti, kuleyi f›skiyeli havuza devirdi. Yard›ma koflmak istedim, aya¤›m›n biri k›salm›fl, topall›yorum. “Kurtulufl yok. ‘Osman’ dedim. ‘Yaflaman›n yasak oldu¤u gün bu. Biri “Çeflmen kurudu” diyor. “Bu diyardan çek git” diyor.’ “A¤lasam, gözlerim Arabistan çölü, kum kuru... Dünyaya küfretmek istedim. Sövülecek can bulamad›m. O anda çayevine pejmurde k›l›kl› bir adam girdi. “‘Bu çayevinin sahibi kim?’ dedi. “‘Hofl geldin. Ne istedin?’
“G
arip bir yolcuyum’ dedi. ‘‹yonya’dan geldim. Uzun yoldu. Fakirim... Ad›m Isus... Aç›m, paras›z›m... Lütfen beni dilenci sanma. Karn›m› doyuraca¤›n ekme¤in karfl›l›¤›nda sana Cysus’ten getirdi¤im çay› verece¤im. Bu çay seni akflama kadar sevindirecek. Kat›la kat›la güler gibi sevineceksin. “Bu çay› nas›l daha önce içmedim?” diyeceksin. ‹nan bey, bu akflam mutlu uyuyacaks›n. Karfl›l›¤›nda kuru ekmek istiyorum. Bundan böyle ezilmifl insan olmad›¤›na inanacaks›n. “Var olmay› becerdim” diyeceksin. Çay seni
flafl›rtacak, seni düflündürecek, se- çek bazen kokar, bazen de kokni güzel bir yalana inand›racak. may› unutur, çiçek oldu¤unu bilKand›r›lman›n kötü olmad›¤›na meden dökülür giderdi. sevineceksin. Karfl›l›¤›nda verece“Yöremizde yanan tüten bir ¤in hepsi bir kuru dilim ekmek... güzellik vard›. El ile dokunabiliSeni aldatt›¤›m için nas›l sevindi- yordum. Her yerdeydi, herfleydi. ¤imi görecek, sen de aldat›ld›¤›na Nisanda güldü, haziranda yabani memnun olacaks›n. Sana tan›ma- ot kokusu, a¤ustosta gecelerin sed›¤›n bir k›z›n mendil sallad›¤›n› si... Ç›plak kad›nd›. Bir dardak su düflleyeceksin.’” olurdu p›nardan, susuzken... Yeni y›kanm›fl bir salk›m kara üzüm, *** Osman’›n yabanc› yolcuya ne günefl bat›m› karanl›¤›nda... “Güzelli¤i görmek gerek. Tedirdiyece¤ini merak ettim. A¤›r 1971 gin etmeliydi biresesyonunun zi... Tedirginlik içindeydik. ‹fl“Güzelli¤in kap› komflumuz güzelli¤in uyansizlik art›yordu. oldu¤unun fark›nda de¤iliz. d›ran dili... Elde Bankalar kredi bir fincan s›cak musluklar›n› Güzellik burnumuzun çay... Bunu gek›sm›fl, tüketim dibinde, bizimle nefes al›yor. tirdim sana Osdüflüyordu. Kufllarla ötüyor. Çiçeklerle man Emmi...” Isus adl› bir aç›yor. Ya¤murla topra¤›m›z› gariban CysusIsus laf›n› ›slat›yor. Bir dakikal›k ’ten getirdi¤i bitirince Osmasükunet için var oldu¤umuza çay karfl›l›¤›nda n’›n gözlerinin karn›n› doyuriçine bakt›: seviniyoruz. ‹flte çay bize mak istiyordu. “Ne dersin bu dakikay› verecek.” Cysus, Bat› Osman Emmi, Anadolu’da bir ne dersin?” dekaza... Montreal’i kas›p kavuran di. Karn›m› doyuracak m›s›n?” resesyon ile ne ilgisi vard›. O anBir anda Osman’›n yüzü da Cysus kaosta bir mahalle ol- ayd›nland›: mal›yd›. Cysus Çay›’n›n resesyona “Tanr› konu¤u Isus oca¤›ma ne faydas› olabilirdi. Düflündü¤ü- hofl geldin” dedi. “Kara günüme mü anlam›fl gibi “Faydas› var” de- ›fl›k verdin. Beni teskin edecek di Isus... “Anadolu’da bin y›l ar- bir yalan ar›yordum. Yaln›z Cysus pay› bu¤day niyetine yedik. Bin neresidir bilmiyorum. Cysus Çay›l yalan› gerdik, çektik kendimi- y›’n› duymam›flt›m.” ze gerçek yapt›k. Susuz toprakt› *** topra¤›m›z... Nehirlerimizde akan “‹yonya’dan geliyorum” dedi topraktan bigane akard›, ba¤, Isus... Kap› kap› ‹yonyal› ar›yobahçe sulamazd›. Anadolu’da çi- rum. Hayatlar›na mutluluk katma121
BD fiUBAT 2009
ya geldim. Cysus yani Çeflme Çay› sana küçük gerçeklerin ac›s›n›, karanl›¤›n› gösterecek. Hayat›n› ac› görecek, üzüleceksin. Ama bununla büyük gerçe¤i aramay› becereceksin. Büyük gerçe¤in herfleyde var olan küçük güzellikler oldu¤unu anlayacaks›n.” “Dedi¤inden bir anlam ç›karamad›m” dedi Osman... “Küçük güzelliklerden, büyük gerçekten söz ediyorum” dedi Isus... “Güzelli¤in kap› komflumuz oldu¤unun fark›nda de¤iliz. Güzellik burnumuzun dibinde, bizimle nefes al›yor. Kufllarla ötüyor. Çiçeklerle aç›yor. Ya¤murla topra¤›m›z› ›slat›yor. Bir dakikal›k sükunet için var oldu¤umuza seviniyoruz. ‹flte çay bize bu daki-
kay› verecek. Seni kand›rm›yorum Osman Emmi... Sen kendine kan, kendine ‘Osman bu çaya inan’ diyeceksin. Yalans›z bir güzellik bulacaks›n. Büyük gerçe¤i, küçük güzellikte bulacaks›n. Atalar›n›n yaflad›¤› asude Cysus’un mutlu günlerine kavuflacaks›n.” “Cysus mutlulu¤u nedir?” dedi Osman... “Büyük güzellik zincirinin bir halkas› oldu¤unu anlayacaks›n.” “Anlamad›m” dedi Osman... Çay›n ne katk›s› olacak?” “Hiçbir katk›s› olmayacak. Bir ay› gibi, bir ar› gibi yaflam zincirinin halkas› oldu¤unu duyacaks›n. Ad›n› tevekkül koyacaks›n.”• halililyas@yahoo.ca
Sol gözü takma olan bir adam s›cak bir havada, çok kalabal›k bir otobüste yolculuk yap›yordu. Bir süre sonra s›caktan bunalan ve yolculuktan s›k›lan adam, takma gözünü ç›kard› ve gözüyle adeta bir oyuncak gibi oynamaya, onu havaya at›p tutmaya bafllad›. Biraz sonra durumun ay›rd›na varan yolcular dehfletle irkildiler ve hep bir a¤›zdan “Ne oluyor böyle, ne yap›yorsunuz?” diye sordular. Adam gayet sakin bir biçimde gözünü havaya at›p tutmaya devam ederek yan›t verdi: “Hiiiiç, burada can›m s›k›ld› da ön taraflarda yer var m› diye bak›yordum!..”• ‹stanbul’dan Gaziantep’e uçakla ilk kez gidecek olan bir yolcu, havayollar› dan›flma bürosundaki görevliye, uça¤›n ‹stanbul’dan Gaziantep’e ne kadar sürede gidece¤ini sordu. Dan›flma görevlisi önündeki çizelgeye bakmadan önce “Bir dakika, efendim” deyince, adam önce teflekkür etti, sonra da kendi kendine söylenerek gitti: “Bu uçak dedikleri araç amma da h›zl›ym›fl me¤er...”• 122
FÖTR fiAPKALI ADAM YAZAN: BEK‹R ÖZGEN ln› aç›k, bafl› örtük bir adamd› benim babam... Ben beni bildim bileli, d›flar›l›k tak›m giysisi üstünde ve lacivert fötr flapkas› bafl›nda gezerdi. Silindirik lacivert flapkas›n›, boyun e¤diklerine de¤il, selama durduklar›na ç›kar›rd›. Her akflam eve dönüflünde, mahallenin çocuklar› onun yolunu gözler, cebinden fleker eksik etmeyen fleker amcalar›n› beklerlerdi. ‹çlerinden bir tek Devrim, tatl› ve renkli arma¤an›n› al›nca, ötekiler gibi onun yan›ndan ayr›lmaz, kendisini kuca¤›na almas› için her türlü numaray› yapard›. Dile¤i yerine gelince de, fieker Amca’s›n›n fötr flapkas›n› bafl›ndan al›p kendisininkine geçirir,
A
124
ard›ndan da, gülerek seslenirdi: “Ben Cumhuriyet oldum!” Bir gün kasabaya cumhurbaflkan›n›n geldi¤i duyuldu. O gün, fötr flapkal› babam› görmeye al›fl›k olmad›¤›m›z bir heyecan sard›. Evden ç›kmak istemiyor, bir aya¤› ileri giderken öteki geri geliyordu. Bafl› aç›k d›flar› ç›kmay›, kendine yediremiyor olmal› ki, kapa¤›n›n arkas›nda Atatürk’ün imzas› olan cep saatini s›k s›k ç›kar›p bak›yor, zaman kazanmaya çal›fl›yordu. Sonuçta, “Önce cumhuriyet!” deyip d›fl kap›dan soka¤a att› kendini... Gitti¤i her yeri, flapkas› bafl›nda de¤il, elinde ad›mlarken, onun bu garip görüntüsüne ilk flafl›ran kasabam›z›n delisi Veli oldu. Yan›nda oynamakta olan çocuklara dönüp, “fiu
hale bak›n! fieker Amca’n›z›n flapkas› elinde kalm›fl. Cumhuriyetin asl› gelince, vekiline gerek kalmam›fl” deyiverdi. eli’den beklenmeyen bu sözcüklerle çarp›lm›fla dönen babam, afallay›p kalm›flt›. O gün nereye gitse, usunda bir cumhuriyet, bir de delilikle velilik aras›nda gidip gelen o söz vard›. *** Emekli oldu¤unun ikinci y›l›yd› babam›n... Bir sabah, ö¤retmenlik yapt›¤›m okula geldi. fiapkas› bafl›nda, yelekli tak›m elbisesi üstündeydi; ama duruflunda, hareketlerinde bir tuhafl›k vard›. Beni bir köfleye çekip “O¤lum” dedi gözleri yerde... “Anneni de yan›ma al›p hacca gitmek istiyorum. Fikrini sorup, helalli¤ini almaya geldim.” fiafl›rm›flt›m. Bir evlad›n, baba üzerinde ne hakk› olabilirdi ki! Yüzümün k›zar›kl›¤›n› saklayarak, “Babac›¤›m” diye söze girdim. “Bugüne de¤in, senin kiflili¤in ve yapt›klar›nla gurur duydum. Herkesin inanc› kendine özgüdür. Sizin ve annemin kararlar›na da sayg› duyar›m. Ancak de¤il mi ki benim düflüncemi soruyorsunuz, söyleyeyim. Bu kutsal gezi için ay›rd›¤›n›z parayla iki üç yoksul ö¤renci okutsan›z, daha iyi olmaz m›? Hem param›z ülkemizde kal›r, hem de...” deyip sustum. Babam düflünceli ve tedirgin
V
bir sessizli¤e gömüldü. A¤z›ndan iki çift sözcük olsun ç›kmad›. Tüm güzellikler sizlerin, kendi do¤rular›m benim olsun dercesine arkas›na bakmadan geldi¤i gibi yan›mdan uzaklaflt›. Bu konuflman›n üzerinden iki ay ya geçmifl ya geçmemiflti. Annem ve babam› kasaban›n hac› adaylar›yla birlikte, uzunca bir araba konvoyu eflli¤inde, k›rk elli kilometre uzaklara de¤in yolcu etmek tüm kasabal›lar gibi biz yak›nlar›na da düfltü. Dönüfllerinde de, ayn› yerde karfl›lad›k onlar›... Kâbe yolcular›, kad›nl› erkekli, düz sade kasabal›lar olarak u¤urlanm›fllar; yüzleri nurlanm›fl, gözleri ›fl›ldam›fl; itibarlar› zirveye ç›km›fl hac›lar olarak karfl›lanm›fllard›. günün akflam›nda, kasabam›z›n bilgeatas›, bir punduna getirip “Görüyorsunuz de¤il mi ö¤retmenim?” diye kula¤›ma seslendi. “Baban›z, bugüne dek yoksullar› kollad›, on onbefl y›l boyunca üç dört yoksul ö¤renciyi birlikte okuttu da ne oldu? Arkas›ndan yürüyen, önünden karfl›layan m› ç›kt›? Ama hac› olunca, durum birdenbire nas›l da de¤ifliverdi. Sanas›n›z kasabal›lar›n sevgisine zam ya¤d›, sayg›nl›klar›na bereket indi.” Orac›kta m›hlan›p kald›m. ‹çim burkulmufl, yorum yapamaz olmufltum. Neydi gerçekten onlar› böylesine el üstünde tutturan güç? Kendi kendime, “Ö¤retme-
O
125
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
nim” dedim. “Ö¤rendi¤in bu gerçekler, ne yaz›k ki okudu¤un kitaplarda yok.” u düflünceler kafam› kurcalay›p dururken, babam›n hac yolculu¤una kat›lan arkadafllar›ndan biri yan›ma yaklaflt›. “Kara ye¤enim” dedi. “Baban›z, fötr flapkas›n› s›n›ra var›ncaya de¤in bafl›nda tafl›d›. Arabistan topraklar›nda takkesiyle birlikte hac› oldu. Yurduna döner dönmez de, cumhuriyetçi kimli¤ine dönerek, fötr flapkas›n› tekrar bafl›na geçirdi.” *** Y›llar sonra, babam› kaybetti¤imiz gün, kasabam›z›n gazetesi “Halk›n Sesi” flunlar› yazd›: “Yitiriyoruz, neyimiz varsa güzelden yana derken, Atatürk’ün devrim sevdal›s› fötr flapkal› güzel adam› da bizlere el sallad›. Ac› çekmeyenlere ac›yormuflças›na sessiz, sedas›z aram›zdan ayr›ld›. Kasabam›z›n ileri gelenleri olsun, geride kalanlar› olsun; çolu¤u çocu¤uyla herkes, dik durufllu, alçak gönüllü Ömer Bey’in ard›ndan gözyafl› döktü. ‹nsanlar sel olup arkas›ndan akt›. Onca sevenlerinin gözü önünde onu yudular y›kad›lar; çarfl› camisine götürüp arkas›ndan dua ettiler. Kasaba gömütlü¤üne var›ncaya
B
126
dek lacivert fötr flapkas›n› tabutunun yan›nda tafl›d›lar. En sonunda da, o yar› solgun flapkay› baflucundaki mezar tafl›n›n üstüne diktiler. Hac›l›¤›, bilgeli¤i, erdemleri, yapt›klar› yapamad›klar› nesi varsa hepsi topra¤›n alt›nda, bir tek o cumhuriyet simgesi flapka topra¤›n üstünde kald›.” *** Yaflam yorgunu bizler de, o fötr flapkal› adam›n, babam›n, ölüm yafl›na yaklaflt›¤›m›zda, kasabam›z›n yerel yönetiminden bir ça¤r› ald›k. Dünle bugünün, devrimle evrimin buluflmas› ad›na baba oca¤›m›za ça¤r›l›yorduk. ‹çimi tuhaf bir heyecan kaplam›flt›. Geçen zaman çok fleyin de¤iflimine tan›kl›k edip cumhuriyet köprüsünün alt›ndan nice sular ak›t›rken, birbirlerinden çok uzaklara düflmüfl olan biz kasabal› okumufllar› ba¤r›na basmaya haz›r m›yd›? O günü iple çektim. Düflle gerçe¤i yerli yerine koyamadan, iki gün öncesinden yollara düfltüm. Da¤›n da¤a kavuflmas›n› beklemeden, var›p ulaflt›m ilk göz a¤r›m, ana kuca¤›m kasabama... Toplant› yerimiz olan Atatürk heykelinin önüne geldi¤imde, gördüklerime inanamad›m. Özlemeyi iyi bilen, ama kavuflmakta hep acemi kalan ne kadar eski
dost varsa, ülkenin dört bir köflesinden, hatta d›flar›lardan, erinmemifl yorulmam›fl kalk›p gelmifllerdi. Hiçbir fleyin eskisine benzemedi¤i bir zaman ve mekanda, k›sa bir süre için de olsa, birbirimize kavuflabilmifltik. Sar›l›p öpüflmelerden, ayaküstü hoflbefllerden sonra, çarfl›n›n orta yerindeki eski bronz Atatürk’ü arkam›za al›p, ortak bir geçmiflin insanlar› olarak, topluca bir an› fotograf› çektirmek üzere yan yana dizildik. Kocalar›n› kocatan efllerimizin yoklu¤unda, onlar› çatlat›rcas›na nefleli pozlar vermeye haz›r say›l›rd›k. Çocukluk arkadafl›m›z Foto Hasan, fotograf makinesini al›p karfl›m›za geçti¤inde, babam› tan›yan, seven çok kifli vard› aram›zda... Foto Hasan, güler yüzle poz vermeye haz›r olan bizlere, bir kameras›n›n arkas›ndan bakt›; onu b›rak›p elini siper ederek, bir de iki ç›plak gözle süzdü hepimizi bir bir... Bekliyor, eli deklanflöre gitmiyordu bir türlü... Olmayan, eksik buldu¤u neydi ki?.. “Devrim!” desek, o aram›zdan ayr›lal› çok olmufltu. Dayanamay›p sordum:
“Hayrola Foto! Arad›¤›n, bulamad›¤›n, eksik olan bir fley mi var?” “Var ya!” dedi. “Hem de bir de¤il, iki... Hatta belki de üç...” Bir süre daha soluksuz bekledi. Yüzü solgun, biraz da as›kt›. Buruk ve yenik bir sesle, “Hepinizin de ak saçlar› seyrekleflmifl, kelleri ortaya ç›km›fl. Gel de rahmetli Ömer Bey Amca’y› arama flimdi!” diye vahland›. “Ne yana baksam onun lacivert fötr flapkas›n› ve de yan›nda koflturan cumhuriyet çocuklar›n› görüyor gibi oluyorum!” Bu beklenmedik s›zlanmayla birlikte, ortal›¤a a¤›r bir hüzün çöktü. Ö¤retmen arkadafl›m Osman, emekli emekli gözümüzün içine bakarak, “Hani bize verilen de¤erleri ve de Ata’m›z›n o kutsal emanetini korumaya söz vermifltik? Böyle mi olacakt›k?” diye sordu. Kutsal emanetten, Devrim’i mi, Cumhuriyet’i mi kastetti¤ini ç›karsayamadan, oradan tafl at›lm›fl kufllar gibi periflan bir biçimde ayr›ld›k. Nereye göçüp konaca¤›m›z› bilmeden, bilinmezliklere do¤ru yürürken, çektirdi¤imiz fotograf› unutmufltuk.•
Bu Yaz›n›n Yazar› Bekir Özgen’le Tan›fl›n Bekir Özgen, 1936’da Kayseri, ‹ncesu’da do¤du. 1960 y›l›nda Dil, Tarih-Co¤rafya Fakültesi, ‹ngiliz Filolojisi’ni bitirdi. 1963’te Kayseri Lisesi’ne ‹ngilizce ö¤retmeni olarak atand›. Kazand›¤› s›navlar sonucu, önce Fulbright Bursu’yla 1967’de ABD’de, ard›ndan Avrupa Konseyi Bursu ile 1968-1969’da ‹ngiltere’de yüksek lisans ö¤renimi gördü. 1970 y›l›nda atand›¤› Bornova Anadolu Lisesi’nden 1985’te emekli oldu. Yazar›n alt›s› ‹ngilizce, yirmiiki yap›t› bulunmaktad›r. Bunlardan yedisi, büyük ödül (birincilik) alm›fl e¤itim ve sosyal-bilim araflt›rmalar›d›r. Bekir Özgen’in de¤iflik dergi ve gazetelerde makaleleri yay›mlanmaktad›r. 127
YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek
SEVG‹M‹Z H‹Ç TÜKENMES‹N ünya bafl›na y›k›lm›flt› sanki... Daha üç gün önce mutluluktan havalara uçan “Sonunda tüm yaflant›m boyunca karfl›laflaca¤›m en do¤ru insan› buldum” diye ›fl›l ›fl›l gülümseyen gözlerden flimdi inci taneleri dökülüyordu. “Yalanm›fl” dedi. ‹syan› yüre¤ine s›¤m›yordu. “Söyledi¤i tüm sevgi sözleri yalanm›fl, nas›l da inand›m böyle… Hâlâ akl›m alm›yor, bir insan nas›l iki günde bu denli de¤iflebilir” dedi. “Bir insan›n bunu yapabilmesi için ya hasta ruhlu ya da çok kötü kalpli olmas› gerekir.” Oysa bu denli sars›lmamas›, tüketim toplumunda sevgilerin de ac›mas›zca ne denli büyük bir h›zla tüketildi¤ini, gerçek sevgiyle günümüzde çok kolay karfl›laflmayaca¤›n› bilmesi gerekirdi. Ama belli ki, haz›rl›ks›z yakalanm›flt› bu kez... Onun sesiyle uzaklaflt›m düflüncelerimden... “Yorgunum” dedi.
D
128
“Yorgunum... Hem de çok... Bir daha asla güvenemem kimseye...” Elimi omzuna koydum, “Vazgeçme, insana ve yaflama olan umudunu yitirme n’olur.” dedim. “Ben inan›yorum ki, yüre¤inde sevgi çiçe¤ini soldurmam›fl insanlar da var. Onlar böyle kolayca harcam›yorlar sevgilerini... Onlar, hâlâ umutla yüre¤inde gerçek sevgiye yer olan insanlarla yollar›n›n kesiflmesini bekliyorlar. Sen yeter ki insana olan umudunu taze tut, bir gün do¤ru zamanda ve do¤ru yerde karfl›laflacaks›n do¤ru kifliyle.” Ne yaz›k ki giderek daha s›k karfl›lafl›r olduk bu isyanlarla... Tüketim toplumunda yaflaman›n bedelini ödüyoruz hep birlikte... Önce dostluklar bir pula sat›ld›, kahvelerin hat›r› k›rk y›ldan k›rk dakikaya indi. Yalan, dolan, üçka¤›t, hile derken savafllar bile kan›ksand› yavafl yavafl... Televizyonlarda canl› savafl yay›n› görüntüleriyle, kopan kol129
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
lar, bacaklar havada uçuflurken akflam yemeklerini yemeye devam etti insanlar duyars›zca... Sevgisizlik sard› yavafl yavafl dört bir yan›m›z›... Kopan kollar›n bacaklar›n yerini kopan yürekler ald› giderek... Her köfle bafl›nda sevgiye susam›fl yaral› bir yürekle karfl›lafl›r olduk. aflam sözlü¤ündeki en önemli sözcük olan “Sevgi” özensizce, bol keseden kullan›lmaya, “Seni seviyorum” tümcesi, “Çikolatay› çok seviyorum” dercesine söylenmeye baflland›. Bu nedenle “Seni çok seviyorum” diyen kifli ertesi günü gönül rahatl›¤› ile “Benim karn›m doydu, daha fazla çikolata yemek istemiyorum” diyerek arkas›nda yaral› bir yürek b›rakt›¤›n› umursamadan yoluna devam ediyor. Hatta kimi zaman çikolatay› bile suçluyor “Zaten çok tatl›yd›, mideme a¤›r geldi” diyor uzaklafl›rken... Oysa yaflam sözlü¤ündeki en özenle kullanmam›z gereken sözcüktür “Sevgi”. A¤›zdan ç›kmadan önce yürekte duyumsanmal›d›r dolu dolu... “Seni seviyorum” dedi¤i zaman insan, damarlar›nda dolaflt›¤›n› duyumsayabilmelidir sevginin... Dün size sevgi masallar› anlatan insan, en küçük bir sorun karfl›s›nda arkas›n› dönüp uzaklafl›yor, sorumluluk almaktan korkuyorsa, a¤lamay›n o insan›n arka-
Y
130
s›ndan lütfen... Çünkü o gerçek sevgi de¤ildir ve gözyafllar›n›z› hak etmiyordur. Ve sizi yaral› bir yürekle ard›na bakmadan b›rak›p giden de yaflam› boyunca gerçek mutluluk ve huzuru asla bulamayacak, yalan sevgi k›r›nt›lar›yla avunarak ödeyecektir sevgisizli¤inin bedelini... Gerçek sevgi sorumluluk duymakt›r, korkmamakt›r, gerekirse tüm dünyaya meydan okuyabilecek denli güçlü olmakt›r. Gerçek sevgide saçma sapan intikam ya da gurur hesaplaflmalar› yoktur. Seven insan, sevdi¤ini yitirmemek u¤runa özür dilemesini de bilir gerekirse... Susmaz. Söylediklerinden çok söyleyemedikleriyle gecikmifl olmaktan korkar. Anlam›n› yitirmeyecek denli eskitmeden, ama s›k s›k dile getirir sevgisini... ‹ster ki, karfl›s›ndaki gerçekten duyumsas›n damarlar›nda ne denli yo¤un bir sevginin dolaflmakta oldu¤unu...
fi
ubat ay›, sevgi ay› olarak kutlan›yor dünyan›n pek çok ülkesinde... ‹nsanlar deli gibi gibi al›flverifl yap›yor, sevgilerini pahal› arma¤anlar sunarak kan›tlamaya çal›fl›yorlar. Oysa gerçek sevgi maddesel kan›t istemez. Dokunursun, duyumsars›n, davran›fllar›n ve sözcüklerinle duyumsat›rs›n ne denli yürekten sevdi¤ini... Gerçekten seven insan bunu yapmak için y›l›n yaln›zca bir gününü, bir ay›n›
beklemez, her dakika, her gün, her ay, yaflam›n›n her an›nda duyumsar ve duyumsat›r sevgisini... ‹flte siz de bu sevgililer gününde yaral› bir yürekle, ne denli yaln›z oldu¤unuzu duyumsuyorsan›z, hemen toparlan›n lütfen... ‹lk ifl olarak kendi yaralar›n›z› kendiniz sarman›z› ö¤renin. Kendinizi kucaklay›n ve gerçek sevgiyi ne denli hak etti¤inizi f›s›lday›n kula¤›n›za... Sonra hiç korkmadan, içeriden s›ms›k› kapatt›¤›n›z yüre¤inizin kap›lar›n› aralay›n. Ard›na dek açman›za gerek yok, gerçek sevgi bir kap› aral›¤›ndan da süzülüp geçer yüre¤inize ve baflköfleye
oturur. Ve en önemlisi umutlar›n›z› taze tutun. ‹nsana ve yaflama olan umutlar›n›z›... Yaflamda herfleyin bir anlamda zamanlamaya ba¤l› oldu¤unu unutmay›n. Kimi zaman bir saniye ile uça¤› kaç›rmak ya da do¤ru zamanda, do¤ru yerde oldu¤unuz için bir kazadan kurtulman›z gibi, do¤ru insanla da, do¤ru zamanda ve do¤ru yerde karfl›laflaca¤›n›za olan inanc›n›z› yitirmeyin yeter ki... Yüreklerimizde sevgilerimiz hiç tükenmesin, sevgi dolu bir ay de¤il, sevgi dolu bir yaflam dile¤iyle...• NurayBartoschek@butundunya.com.tr
Orta yafllardaki bir çift da¤ bafl›nda oturuyordu. Adam›n tek zevki her gün gazete okumakt›. Fakat adam çok tembeldi ve gazete almak için da¤›n eteklerindeki bakkala gitmez, eflini gönderirdi. Fakat bu durumdan efli çok rahats›zd›. Bir gün bu duruma son vermek için bakkaldan 7 tane gazete ald› ve evde bir yere saklad›. Hafta boyunca da ayn› günün gazetesini, sanki yeni alm›fl gibi verdi. Hafta sonunda akflama do¤ru, adam okudu¤u gazeteden bafl›n› kald›rd› ve efline flöyle seslendi: “Kar›c›¤›m, görüyor musun dünyada ne ahmak insanlar var. 7 gündür ayn› adam, ayn› yerdeki a¤aca arabas›n› çarp›yor!”• Bir ak›l hastas› bulundu¤u kald›r›mdan karfl›ya geçti ve rastlad›¤› ilk görevliye sordu: “Affedersiniz, karfl› kald›r›m nerede acaba?” Görevli flafl›rd› ama yine de yan›tlad›: “‹flte flurada...” Ak›l hastas› bu yan›ttan hofllanmad›: “Lütfen biraz ciddi olur musunuz?” dedi. “Ayn› soruyu biraz önce orada sordum, buray› gösterdiler!”• 131
Süleymaniye Camisi
YAZAN: ERAY D‹NÇER
Yaflam öyküsünü önceki say›lar›m›zda ayr›nt›lar›yla aç›klad›¤›m›z Mimar Sinan’›n, afla¤›daki yaz›m›zda ise, zekâs›n›n bugüne de¤in canl›l›¤›n› koruyan p›r›lt›lar›n› göreceksiniz. *** irkaç y›l önce, Süleymaniye Camisi’nin tüm yükünü s›rtlayan tafl›y›c› kemerlerin ortalar›ndaki kilit tafllar›n›n zamanla afl›nd›¤› saptanm›flt›. “E¤er çözüm bulunamazsa, koca caminin k›sa bir süre sonra y›k›lmas› kaç›n›lmazd›. ‘Elde yaz›l› bir proje olmad›¤› için’ bu tafllar›n nas›l de¤ifltirilece¤i bilinmiyordu. “Türkiye’nin en yetkin mühendis ve mimarlar›ndan bir kurul oluflturuldu, onlar›n görüfllerine baflvuruldu; fakat bir sonuç
“B
132
al›namad›. Tart›flmalar sürerken, mimar ve mühendisler kemerleri inceliyordu. “Bu arada bulunan bir ka¤›t parças›, Mimar Sinan’›n imzas›n› tafl›yan mektuptu. Mektup günümüz Türkçesi’ne çevrilince, ortaya flöyle bir metin ç›kt›: “‘Bu notu buldu¤unuza göre, kemerlerden birinin kilit tafl› afl›nd› ve nas›l de¤ifltirilece¤ini bilmiyorsunuz.’ “Bu notta Mimar Sinan, kademe kademe, kilit tafl›n›n nas›l de¤ifltirilece¤ini anlat›yordu. “Bu oyuk içinde yer alan bir flifle içindeki notta flöyle yaz›yordu: “‘Her kim bu tafl eskidi¤inde yenisiyle de¤ifltirmek isterse, eski tafl›n yerine tak›lacak yeni kilit tafl›n› iki taraf›ndan ya¤l› iple tafl›s›n, bir taraftan sokup öteki taraftan çeksin ve sonra ipin d›133
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
derece yatabildi¤ini gördüler. “Daha derin araflt›rma yapmak için Edirne’ye, Sinan’›n ustal›k yap›t› Selimiye Camisi’ne gittiler. Oradaki ola¤anüstü sistemleri görünce, flaflk›nl›klar› iyice artt›. Aylarca u¤raflarak Selimiye’nin tüm gizlerini çözdüler.
Selimiye Camisi
“J flar›da kalan k›s›mlar›n› kessin.’ “Heyet, Sinan’›n söylediklerini aynen yapt›. “Süleymaniye Camisi böylelikle kurtar›ld›. “Bu mektup flu an Topkap› Saray›’nda saklan›yor.” *** 950-1960 aras› bir tarihte inflaat mühendisi, mimar ve jeofizikçilerden oluflan bir Japon heyeti Türkiye’ye geldi. Heyet ‹mar ve ‹skan Bakanl›¤›’ndan izin alarak, ülkemizdeki tarihi yap›lar› incelemeye bafllad›. Ayasofya’y›, Yerabatan Sarn›c›’n› gezdikten sonra, s›ra Sinan’›n kalfal›k yap›t› Süleymaniye Camisi ile Sinan’›n ö¤rencisi mimar Davut A¤a’n›n yap›t› Sultanahmet Camisi’ne geldi. Ja-
“1
134
ponlar bu camiler üzerinde günlerce inceleme yapt›lar. Her geçen gün flaflk›nl›klar› daha da artt›. Çünkü Japonlar daha ilk incelemede, camilerin gevflek bir zemin üzerine infla edildi¤ini anlad›lar. Ama bunca y›l, bu camilerde bir çatlak bile olmamas›na ak›l s›r erdiremediler. “Bunun üzerine Türkiye program›n›n gerisini tümüyle iptal edip bu iki cami üzerine yo¤unlaflt›lar. Araflt›rmalar›n›n sonucunda herhangi bir sars›nt› s›ras›nda bu iki caminin sabitlenmedi¤ini, aksine yerinde oynayarak y›k›lmaktan kurtulabildikleri ortaya ç›kt›. “Minareleri incelediklerinde ise flaflk›nl›klar› daha da artt›. Minarelerin çok daha geliflmifl bir rayl› sistem mekanizmas› üzerine oturtuldu¤unu ve her yöne yaklafl›k 5
aponya’ya döndüklerinde Sinan’›n gizlerini uygulamaya sokarak, kentlerini Sinan’›n kulland›¤› sistemlerle kurup muazzam gökdelenler diktiler. Geliflmifl ülkelerin gökdelen yap›m›nda kulland›klar› ço¤u sistem, yüzy›llar önce Sinan’›n gelifltirdi¤i mekanizmalard›r.” *** “Bir gün Selimiye Camisi’ne girenler, kubbenin alt›nda bir Japon’un ayaklar›n› k›bleye do¤ru uzatm›fl, s›rtüstü yatt›¤›n› gördüler. Hemen Japon’u, ‘Buras› kutsal bir yer. Bu biçimde yatmak bizim inançlar›m›za göre sayg›s›zl›kt›r. Lütfen oturun ya da ayakta durun’ diyerek uyard›lar. Ancak, Japon trans vaziyetindeydi, gözlerini ay›rmadan, flöyle say›kl›yordu: “‘Bu olanaks›z. Ben y›llar›n mühendisiyim, bu kubbe var olamaz. Düfl görüyorum. Bu kubbenin orada o biçimde durmas› fizik ve matematik kurallar›na ayk›r›... “Bu olanaks›z, orada hiçbir fley yok, orada hiçbir fley yok...’” ***
“Selimiye Camisi’nin zemini gevflek toprakt›. Bu nedenle minarelerinin yak›n zamanda y›k›laca¤›n›n ay›rd›na var›ld›. Uluslararas› bir grup bilim adam› topland›lar. ‘Nas›l kurtar›r›z bu minareleri?’ diye kafa kafaya verdiler. Sonuçta en son teknoloji olan metal kelepçelerle minarelerin temellerini sabitlemenin en iyi çözüm oldu¤una karar verdiler. “Minarelerin temellerini aç›nca, koymay› düflündükleri kelepçelerin ayn›s›yla karfl›laflt›lar. Mimar Sinan’›n, yüzy›llar öncesinden ayn› fleyi düflündü¤ü böylelikle ortaya ç›kt›.” *** “Mimar Sinan’›n, Selimiye Camisi’nin kubbesini o geniflli¤e oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi, matemati¤in bilinen 4 ana iflleminden farkl›, beflinci bir ifllem yaratarak çözdü¤ü söylenir.
“A
yr›ca minarelerin flerefelerine ç›kanlar›n merdivenlerden ç›karken ve inerken birbirlerini görmemeleri ise, büyük bir dehân›n ürünüdür. Almanlar ayn› sistemi meclislerinin önündeki dev kürede kulland›lar. Mimar Sinan bu sistemi 2 metre çap›ndaki minarelere yüzy›llar önce monte edebilecek bir dehâd›r. Almanlar’›n dehâs› ise, o çirkin metal y›¤›n›na Selimiye’den fazla turist çekebilmelerindedir.”• 135
GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER Engin Ünsal
Brüksel’in yollar› tafltan... eçen y›l üç kez Brüksel’e gittim. Tümü so¤uk ve karanl›k günlere rastlad› ve Brüksel’den hiç zevk alamad›m. Son gidiflim de ötekiler gibi sendikac›l›k konular›yla ilgiliydi; ama sonuncusu çok önemliydi. Uluslararas› bir sendika Türk sendikalar› ve bu alanda yap›lmas› gereken de¤ifliklikler konusunda AB’nin Genifllemeden Sorumlu Bakan› Oli Rehn’e bilgi vermek üzere 17 Kas›m’da beni Brüksel’e davet etmiflti. Belirlenen günde çok s›k› korunan AB merkezine bir dizi güvenlik taramas›ndan sonra girebildik. Uluslararas› sendikan›n Belçikal› yöneticileri bana efllik ediyordu. Bizi bir Finli k›z karfl›lad› ve flifreli kap›lardan geçirerek Oli Rehn ile buluflaca¤›m›z toplant› salonuna götürdü. Az sonra Say›n Rehn yan›nda bir
G
136
Finli, bir Yunanl› yard›mc›s› ve Finli sekreterleriyle geldi. Say›n Rehn, Finli oldu¤u için yard›mc›lar›n›n da ço¤unlukla Finli yurttafllar›ndan oluflmas› beni flafl›rtmad›. Siyasette kural her liderin, her bakan›n kendi tak›m› ile göreve gelmesidir. Demek AB’de de ayni kural iflliyordu. Say›n Rehn’e yar›m saatlik bir sunum yapt›m. Yard›mc›s› ve öteki Finli sekreter k›zlar her dedi¤imi not ettiler. Sonras›nda Say›n Rehn iste¤i ile fotograflar çektirdik ve binay› terk ettik. Brüksel’de o ö¤leden sonra tek bafl›ma gezindim ve kent merkezindeki binalar›n görkeminden çok etkilendim. Birçok sütunlu binan›n üzerinde anlat›lamayacak güzellikte heykeller vard›. O heykeller ve kabartmalar o yüksekli¤e nas›l yap›lm›fl ve o canl› gibi durufllar› nas›l ifllenmiflti. Her binan›n önünde
uzun uzun durarak o görkemi büyük bir zevkle seyrettim. Daha sonra Belçika’n›n tarihi ve geçen yüzy›l boyunca sürdürdü¤ü sömürgeci politikalar› akl›ma gelince duydu¤um bu hayranl›ktan utand›m. O görkemli yap›lar›n temelinde Afrika’n›n, Asya’n›n ezilmifl insanlar›n›n al›n teri ve kan› vard›. Örne¤in Kongo’da Belçika’n›n sömürgecili¤ine karfl› ç›kan, ulusuna özgürlük isteyen siyasetçi Lumumba, Belçikal› askerler taraf›ndan hunharca öldürülmüfltü. O güzel görüntülerin alt›na insan eme¤inin ve baflka ülkelerin de¤erlerinin sömürülmesinin yatt›¤› düflüncesi, o binalar› gözümde iskambilden flatolar gibi y›kt›. rüksel göçmenlerin, göçmen iflçilerin ço¤unlukta oldu¤u bir kent görünümünde... Kara derili Afrikal›lar’›n, sar›kl› Hintliler’in, sar› benizli insanlar›n sokaklar› doldurmas› beni flafl›rtt›. Sanki Belçika yurttafllar› kenti terk etmifl gibiydi. Türkler’e de s›kça rastlad›m. Ço¤unlukla döner dükkanlar› vard› ve hangisinin önünden geçsem hepsi doluydu. Havaalan›na giderken Türk Mahallesi’nden geçtim. Brüksel’in en bak›ms›z bölümüydü. Helal Kasap, Helal Market, Bereket F›r›nlar›n›n çoklu¤unu yad›rgad›m. Beni flafl›rtan baflka bir fley Brüksel’in ana caddele-
B
Yazar›m›z Engin Ünsal AB’nin Genifllemeden Sorumlu Bakan› Oli Rehn’le
rindeki dilenci bollu¤uydu. Dilenenleri inceledim. Bunlar Tunuslu, Cezayirli, Kongolu ve Belçikal›yd›. Belçika sosyal devleti kuramam›fl diye akl›mdan geçirdim. Dönüflüm THY ile oldu. Bir ara yan›mdaki koltu¤a THY’de dispeçir olarak çal›flan Sevda Tantan ad›nda çok giriflken, çok ayd›nl›k düflünceleri olan bir bayan oturdu ve bana havac›l›k ifl kolunda kad›n giriflimleri ve kad›n pilotlar konusunda çok güzel bilgiler aktard›. Kad›nlar›n hava tafl›mac›l›¤›nda nas›l etkili olmaya, sorumluluk tafl›maya haz›rland›¤›n› anlatt›. Gece yar›s›na do¤ru Yeflilköy’e indik. Türkiyem gene yaln›z, ama güzeldi.• enginunsal34@smileadsl.com 137
GÖZLE GÖNÜL ARASI Dr. Mehmet Uhri
1001 Güzel Söz Derleyen: Halil Can ‹NSANIN yapabilece¤i en büyük kötülük kendisine olan güvenini kaybetmesidir. Lytton
MUTLULU⁄U engelleyen fleylerden biri, yaflamdan çok fazla mutluluk beklemektir. Fontenelle
FELAKET, dost say›s›n› bir anda s›f›ra indirir. W. Shakespeare
GÜLEN insan, günefle benzer. Girdi¤i yer ayd›nlan›r. George Sand
H‹ÇB‹R fley silahla kazan›lan utku denli geçici de¤ildir. Chateaubriand
E⁄ER do¤ru yolda olsan bile orada oturup kal›rsan, ezilirsin. Will Rogers
NE kadar geriye bakarsan›z, o kadar ilerisini görebilirsiniz. W. Churchill
ÇALIfiMAK bizi üç büyük beladan kurtar›r: Can s›k›nt›s›, kötü al›flkanl›klar ve yoksulluk... Voltaire
SADEL‹K, iyilik ve do¤ruluk olmayan yerde büyüklük yoktur. Tolstoy ‹Y‹ bir bafllang›ç baflar›n›n yar›s›d›r. André Gide GÜLMES‹N‹ bilmeyen bir insan yaln›z ihanet etmekle kalmaz, kendi yaflam›n› bile bir ihanete dönüfltürür. Carlyle K‹TAPLAR hiç solmayan güllerdir. Herrik 138
‹NSANIN kalbindeki mutlulu¤a olan susuzluk hiçbir zaman söndürülememifltir. Jean Jacques Rousseau YAfiAMDA yap›lacak o denli çok yanl›fl vard›r ki, ayn› yanl›fl› yapmakta ›srar etmenin anlam› yoktur. Sartre fiUNU unutmay›n: Herfleyin yok oldu¤unu düflündü¤ünüz anda, gelecek hâlâ yerindedir. Bob Goddard
Herkes biraz yabanc›d›r
Gökova koylar›n› içeren mavi yolculukta tan›m›flt›k Ferit Kaptan’› ve “Yabanc›” adl› teknesini... Az konuflmas› ve ciddi görüntüsü nedeniyle bafllang›çta kendinden pek haz etmemifltik. Gün boyu teknenin dümeninde oturup ara s›ra motorla ilgileniyordu. Çevresindekilerle ilgilenmiyor gibiydi. Keyifli ve uzun bir yolculuk sonras› Akbük’e demirlemifltik. Karaya ç›kmaya haz›rlan›yorduk ki, kaptan birkaç saat sonra ya¤mur ve rüzgar yiyebilece¤imizi körfezin karfl› k›y›s›na hareket etmemiz gerekti¤ini söyleyince önce itiraz ettik; ama dinlemedi. Akbük’ün o koyu mavi berrak sular›nda ve el de¤memifl plaj›nda gözümüz kalarak daha s›¤ ve kuytu koylar› olan ‹ngiliz Liman›’na vard›¤›m›zda rüzgar fliddetlenmifl tekneyi sallamaya bafllam›flt›. Az sonra bafllayan ya¤murla birlikte tad›m›z kaçm›flt›. Öteki yatlar›n sakinleriyle k›y›daki derme çatma yap›lara s›¤›nmak zorunda kalm›flt›k. Ya¤mur fliddetini giderek art›r›yor, uzun süre ya¤acak gibi görünüyordu. Ferit Kaptan teknesinden ayr›lmam›fl, o ya¤murda yelkenleri ve pala139
BD fiUBAT 2009
BD fiUBAT 2009
marlar› tekrar tekrar denetliyor, çapan›n halat›n› gerginlefltiriyordu. an›na gidip “‹yi ki Akbük’te tutulmad›k bu ya¤mura, hayli h›rpalanacakt›k” dedim. Kafas›n› kald›r›p bakt› yan›t vermeden pruva yelkeninin ba¤lar›n› s›k›laflt›rd›. Sonra yan›ma gelip eliyle kuzeydeki koyu bulutlar› gösterdi: “Zaman›nda ayr›lm›fl›z Akbük’ten... Bu havaya aç›kta yakalansayd›k içiniz d›fl›n›za ç›kard›. Haziran sonu hep böyledir. Ortal›k birden ›s›n›r yaz gelir; ama hava henüz ikna olmam›flt›r. Bahardan kopmamak için direnir. Olan denizin üstündekilere olur.” “Bir süre daha burada kalaca¤›z anlafl›lan.” “Hay›rl›s› bakal›m. fiimdilik k›y›day›z. Tad›n› ç›kar›n.” Güvertedeki eflyalar› yerlefltirip sabitlemesine yard›m ettim. Hayli ›slanm›flt›. Kurulan›rken 8 y›ld›r teknesiyle Ege’de yolculuk yapt›rd›¤›n›, ondan önce de büyük gemilerde aç›k deniz kaptanl›¤› yapt›¤›ndan söz etti. “Aç›k deniz kaptanl›¤› bildi¤im kadar›yla hayli prestijli ve kazançl› bir ifl. Neden b›rakt›n›z?” Limana yanaflan yelkenlinin üzerimize do¤ru geldi¤ini görüp atik davrand›, pruvadan uzatt›¤› uzun sopa ile gelen tekneye yön verdi. Teknenin kaptan›yla göz göze geldiler. Bizim-
Y
140
ki kafllar›n› çatt›, hiç sesini ç›karmad›, teknedekiler de elleriyle özür dileyip demirlediler. “Pusulay› flafl›rmak derler ya? Benim ki de öyle bir fley. Hem söyler misin? Prestijli olman›n neresi güzel?” “Yani piflman de¤ilsin öyle mi?” “De¤ilim elbet. K›y›da bir kahve içelim biraz ›s›nal›m orada anlatay›m. Buras› giderek kalabal›klafl›yor. Havay› gören tekne s›¤›nmak için buraya gelir. Oturacak yer kalmayabilir.” K›y›da kahvelerimizi yudumlarken yine o suskun donuk haline dönmüfltü, Ferit Kaptan... Gözü sürekli limana gelen giden teknelerdeydi. Gerçekten de koya demirleyen yatlar›n say›s› h›zla art›yordu. ormam›z üzerine bulundu¤umuz koya Birinci Dünya Savafl›’nda Alman savafl gemilerinden kaçan ‹ngiliz gemilerinin girip gizlendi¤i için ‹ngiliz Liman› dendi¤ini Ege’nin mavi sular›n›n aksine suyun burada koyu turkuvaz renkte oldu¤unu anlatt›. Teknesi Yabanc›’y› sorunca yüzü ayd›nland›: “Aç›k deniz kaptanl›¤›nda biriktirdi¤im parayla ald›m bizim Yabanc›’y›... O olmazsa aç kal›r›m.” “Dönmez misin kaptanl›¤a?” “Dönemem art›k. Dedim ya, bir kere pusulay› flafl›rd›k.” Daha sonra do¤ma büyüme ‹stanbul Heybeliadal› oldu¤unu
S
babas›n›n da denizcilikle u¤raflt›¤›n› denize düflkünlü¤ünün çocukluktan bafllad›¤›n› anlatt›. Denizden söz ederken o so¤uk, suskun adam gitmifl deniz sevdal›s› konuflkan s›cak biri gelmiflti:
“D
enizi hep sevdim. On y›ldan fazla dünyan›n tüm denizlerini dolaflt›m. Aç›k denizlerde aylarca k›y›ya ç›kmadan yolculuk ederdik. ‹flte orada günün birinde pusulay› flafl›r›yor insan...” “Nas›l yani?” “Bir gün Tiren Denizi’nde Cagliari aç›klar›nda önümüzde duran “Freedom” (“Özgürlük”) adl› yelkenliye tak›ld› gözüm... Teknedekiler güle oynaya e¤leniyor, denize girip güneflleniyor müzik dinliyordu. ‘Ben niye orada de¤ilim? Niye buraday›m?’ diye sordum kendime... Geminin pusulas› gidece¤imiz yolu gösteriyordu; ama içimdeki pusula baflka yöne gitmem gerekti¤ini f›s›ldad› bana... Yol ayr›m›ndayd›m sanki... Özgürlük orada önümde duruyordu. O gün b›rakt›m aç›k denizi...” “‹yi, ama denizin özgürlü¤ü ça¤r›flt›rd›¤›, denizcilerin özgürlüklerine düflkün olduklar› bilinir hep... Burada çeliflki yok mu?” Fincan›nda kalan kahvenin telvesine bakt› bir süre... “Do¤rudur. Denizci özgürlü¤e düflkündür. Ama iki tip denizci
vard›r. O söyledi¤in denizciler gerçekten özgür olmak için aç›k denizleri seçer. Zor adamlard›r. Onlar›n geride ba¤lant›s› yoktur. Hep ileriye ve hep pusulaya bakarlar. Benim gibilerse geride b›rakt›klar›ndan kaç›p kurtulmak için aç›l›r denizlere... Kendinden kaçt›¤› için de hiçbir zaman özgür olamaz. Karaya da dönemezler. Günün birinde gerçe¤i kabullenip k›y›ya yak›n durmay› seçer, aya¤a yere bass›n isterler. Denizden gelen özgürlü¤ün kokusunu içine çekerler, bu da onlara yeter.” Bir süre sustu. Gelen yeni yatlar› gösterip teknesinin yan›nda olmas› gerekti¤i bahanesiyle kahve için teflekkür edip aya¤a kalkt›. Masadakilerden biri “Peki, ama teknenin ad› neden Yabanc› ben olsam Özgürlük ad›n› koyard›m” diye üsteledi. Ferit Kaptan eliyle denizi ve teknesini gösterdi: “Özgürlük orada, denizde... Teknemin ad›ysa Yabanc›. Benzeriz birbirimize... Bilirsiniz, herkes biraz yabanc›d›r, kendine” diye yan›t verip teknesine do¤ru yürüdü. Ya¤murun hafiflemesiyle günefl az da olsa yüzünü göstermifl, denizin üstünde beliren gökkufla¤› içimizi ›s›tm›flt›. Orman›n ve k›y›n›n kokusu ya¤murun b›rakt›¤› nemle daha yo¤un duyumsan›yor, rüzgar ya¤muru ça¤›r›yordu.• MehmetUhri@butundunya.com.tr 141
HEM NALINA HEM MIHINA Metin Atamer
Topal Osman Topal Osman’›n aya¤› çocuklu¤undan buyana sakat oldu¤u için arkadafllar› okulda kendisine bu ad› takm›fllard›. Osman’›n ad›n›n önüne tak›lan “Topal” sözcü¤ünden hofllanmad›¤› belliydi. “Topal” sözcü¤ünü kullananlar› da sevmezdi. aha çocuklu¤unda kalça ç›k›¤› oldu¤unu anne ve babas› ay›rd›na varamad›klar›ndan topallayarak yürümesine bir fley yapmam›fllard›. Çocuklu¤u yoksullukla geçti¤inden ilkokula geç bafllam›flt›. Aya¤›yla alay edenlerle birarada olmak istemedi¤inden okulu da pek sevmezdi. Bu nedenle ilkokul dönemini zor tamamlad›. Bu arada pazarlarda patates ve so¤an satan babas›na çocuk haliyle yard›m ederdi. Genç yaflta pazar esnaf› taraf›ndan benimsenmiflti; ama o insanlar da “Topal Osman” demekteydiler. Genç yaflta kaybetti¤i babas›n›n yerine pazara gitmeye ve babas›n›n yerine patates, so¤an satmaya bafllad›. Okumak, Osman için önemi de¤ildi, zaten ortaokula da gitse okul arkadafllar› kendisine yine lakab›n› söyleyeceklerdi. Annesine akflamlar› pazarda kazand›¤› paray› getirirdi ve annesi gereksinimlerinin fazlas›n› bir kenara koyard›. Genelde pazar esnaf›n›n birikmifl pek paras› olmazd›; fakat Dildar Anne çok tutumluydu. Mahallede dostlar› Dildar Anne’yi, eflini kaybettikten sonra yaln›z b›rakmam›fllard›. Mahalleden bir baflka mahalleye tafl›nmak istemesine dostlar› karfl› ç›km›fl ve kendisini sahiplenmifllerdi.
D
142
Akflamlar› Osman eve yorgun geliyordu, tüm gün tek ayak üstünde durmak kendisini yormaktayd›. sman’›n genç yaflta ev geçindirme telafl› kendisini çok y›pratm›flt›. Evlenmeye kalksa, “Kim be¤enir bir topal›?” diye düflünmüfltü. Bu nedenle bir amac› olmadan günlerini geçirmekteydi. Her sabah erkenden hale gider, satabilece¤i kadar patates ve so¤an al›r, bir arabaya yüklerdi. Bir önceki ifl günü için ald›¤› patates ve so¤an›n paras›n› öder, do¤ruca o günün semt pazar›n›n yolunu tutard›. Her semt pazar›nda kendisinin, babas›ndan kalma yeri vard› ve hep o yerde mal›n› satard›. Çok de¤iflik müflterileri vard›, kimi zaman bu müflterilerle ayaküstü sohbet etmeyi çok severdi. Her pazar yumurtac› da yan›nda yer al›r, aralar›ndaki tatl› sohbetlere müflteriler de kar›fl›rd›. Kentin uzak bir köflesinde bir al›flverifl merkezi aç›ld›. Pazar esnaf› bu geliflmeye kuflkulu bakmaya bafllad›. Kendi aralar›nda “Ne yapmam›z gerekiyor?” diye düflündüler. Çünkü zaman içinde müflterilerde azalma oldu¤unu gördüler. Osman zaten bu ifli de pek sevmeyerek yapt›¤›n› düflündü. Günlük harcamalar›na yetecek denli para kazanamad›¤›n› anlad›. Pazar için ald›¤› on çuval mal, alt› çuvala düfltü¤ü için bu konuda de¤ifliklik yapma zaman›n›n geldi-
O
¤ini anlad›. Zaten sa¤lam aya¤› pazarda vücudunu tam olarak tafl›makta güçlük çekmekteydi. O gün kendine izin vererek so¤an ve patates satmak için pazara gitmedi. Bir park›n içine gidip çay bahçesine oturdu. Bu yafl›na dek geçirdi¤i günleri düflündü. Yaflam›n›n hiç farkl› bir taraf› olmad›¤›n› anlad›. Bir süre geçirdikten sonra çay bahçesinden eve gitmek için aya¤a kalkt›. Yolun bir taraf›ndan öteki taraf›na geçmeye çal›flan bir kad›n gözüne tak›ld›. Kad›n›n her iki elinde de torbalar vard›. Hani bir olay›n olaca¤›n› duyumsars›n›z ya, iflte öyle bir duyguyla yolun öteki ucuna bakt›. H›zla yaklaflan bir arac›n varl›¤›ndan kad›n›n haberi olmad›¤›n› düflündü. Bir karar vermesi gerekiyordu. Yerinden f›rlay›p uçarcas›na sekerek, kad›n› yolun öteki kald›r›m›na atmak için hamle yapt›. Amac›na ulaflm›flt›. Kad›n› karfl› kald›r›ma f›rlatm›fl; fakat kendisini kurtaramam›flt›. Bir anda gözleri karard›, uzun bir frenden sonra ac› veren çarpma sesini duydu. özleri karard›. Ne kadar zaman geçti¤ini an›msam›yordu; fakat kula¤›na sesler gelmekteydi. Yavafl yavafl gözlerini açt›, hastanede oldu¤unu hemen anlad›. Çevresinde tan›mad›¤› insanlar vard›. Durumu kavramaya çal›flt›. Daha sonra vücudunun çeflitli bölümlerini denetledi. Elleri ve parmaklar›n›n çal›flt›¤›n› anlad›, göz-
G
143
BD fiUBAT 2009
lerinin her ikisinin de gördü¤ünün ay›rd›na vard›. Aya¤›n›n birine ve parmaklar›na hükmetti¤ini duyumsad›. Ötekini yoklamaya çal›flt›; fakat bunda baflar›l› olamad›. Çaresizli¤ini anlad›. Zaten çocuklu¤undan buyana çaresizdi. Osman’›n bafl›nda tan›mad›¤› bir kad›n vard›. Yeflil gözleri, yüzünün iki yan›ndan dökülen kumral saçlar›, k›s›lm›fl kafllar› sanki ac›s›n› paylaflmaktayd›. Osman’›n gözlerini açmas›na sevinen kad›n›n gözleri ›fl›ldamaktayd›. “Geçmifl olsun” dedi kad›n. “Benim için kendinizi feda ettiniz.” Osman konuflacak durumda
de¤ildi. Bafl›n› biraz yana döndürüp duda¤›n›n kenar›yla yapt›¤› hafif iflaretle “Bofl ver” demeye çal›flt›. Zaten yaflam›nda patates ve so¤an satmaktan baflka bir ifl yapmad›¤›ndan bu yapt›¤›n›n kendisi için fazla bir önemi olmad›¤›na karar vermiflti. Hastanede kad›n onun yan›ndan hiç ayr›lmad›. Hastanede kald›¤› süreden sonra da Osman’› hiç yaln›z b›rakmad›, gün oldu Dildar’›n gelini oldu. fiimdi Osman’›n bir hedefi vard› ve art›k Osman’a kimse “Topal” demiyordu.• MetinAtamer@butundunya.com.tr
Bir çift, müzeyi geziyordu. Bir M›s›r mumyas›n›n önüne geldiler ve yaflamlar›nda ilk kez böyle bir fley görmenin flaflk›nl›¤› içinde, gözleri mumyan›n önünde duran tabeladaki yaz›ya iliflti. Tabelada, “‹Ö 41” yaz›l›yd›. Kad›n, efline dönerek, “Ne demek ‹Ö 41?” diye sordu: Efli ise gururla yan›t verdi: "Anlafl›lmayacak bir fley yok... Adama çarp›p da onu bu duruma getiren araban›n plakas›.”•
Metrodaki kemanc› Dünyan›n en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müzi¤i çalarken, önünde durup dinleyecek bir dakikam›z bile yoksa, baflka neleri kaç›r›yoruz acaba? DERLEYEN: HÜRR‹YET G‹RAY EDMONDS So¤uk bir ocak sabah› Washington’da bir metro istasyonunda bir adam, keman›yla Bach’›n yap›tlar›n› çal›yordu. Durmaks›z›n keman çald›¤› 45 dakika içinde, ço¤u ifle yetiflme telafl›ndaki yaklafl›k bin kifli, kemanc›n›n önünden geçti. O çalmaya bafllad›ktan ancak üç dakika kadar sonra ilk kez orta yafll› bir adam, kemanc›n›n ay›rd›na var›p tam
onun önünden geçerken ad›mlar›n› yavafllatt›, duracakm›fl gibi yapt› ve birkaç saniye sonra da, ad›mlar›n› yeniden h›zland›rd›, gitmek zorunda oldu¤u yere yetiflmek üzere, yine h›zla yoluna devam etti. Kemanc› ilk bir dolar bahfliflini bu andan bir dakika kadar sonra ald›. Bir kad›n yürümesine ara vermeksizin paray› kemanc›n›n önün-
Hasta, “Sevgili doktorum!” dedi. “Sizin bu iyili¤inizi nas›l ödeyece¤im?” Doktor hemen yan›t verdi: “Vallahi beyefendi, Sümerler paray› buldu¤undan buyana bu sorunuzun yan›t› çok kolaylaflt›.”• Genç adam dostlar›ndan birine telefon açt› ve “Bu akflam yeme¤i benimle yer misin?” diye sordu. Arkadafl› memnuniyetle “Elbette, çok sevinirim” dedi. Genç adam da gülümseyerek karfl›l›k verdi: “‹yi öyleyse, bu akflam size geliyorum.”• 144
145
BD fiUBAT 2009
deki tasa att› ve sonra da h›zla yoluna gitmeyi sürdürdü.
B
irkaç dakika sonra baflka bir adam da kemanc›n›n önünden geçerken ad›mlar›n› yavafllatt› ve bir süre durup dinledikten sonra saatine göz att›, ifle geç kalmamak için daha da h›zland›rd›¤› ad›mlar›yla oradan ayr›ld›. Üç yafllar›ndaki bir erkek çocuk ise, kemanc›n›n önünde en fazla duran ve onu büyük bir dikkatle dinleyen ilk kifli oldu. Annesinin çekifltirmelerine karfl›n kemanc›n›n önünden ayr›lmak istemedi ve bir yandan onu dinlerken, bir yandan da merakl› bak›fllar›yla kendisini izledi. Fakat annesinin çekifltirmesi karfl›s›nda daha fazla direnemedi, oradan ayr›lmak zorunda kald›. Kolundan tutan annesinin arkas›ndan sürüklenircesine yürürken, bafl›n› çevirip dönüp dönüp kemanc›ya bakarak, çaresizce annesinin peflinden gitti. Buna benzer biçimde birkaç çocuk daha oldu ve hepsi de anne, babalar› taraf›ndan yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaflt›r›ld›lar. Çald›¤› 45 dakika boyunca kemanc›n›n önünde yaln›zca 6 kifli, çok k›sa bir süre durdu. Yirmi ki-
fli yürümeye devam ederek, para verdi. Kemanc› çald›¤› süre içinde 32 dolar toplad›. Çalmay› bitirdi¤inde ise çevreye sessizlik egemen oldu ve kimse onun durdu¤unun ay›rd›na varmad› ve alk›fllamad›. Hiç kimse onun dünyan›n en iyi kemanc›s› Joshua Bell oldu¤unu ve elindeki 3,5 milyon dolarl›k kemanla, yaz›lm›fl en karmafl›k yap›tlar› çald›¤›n› anlamad›. Oysa Joshua Bell’in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston’da verdi¤i konser biletleri ortalama 100 dolara sat›lm›flt›. Bu gerçek bir öyküdür ve Joshua Bell’in öylesine bir k›l›kla metroda keman çalmas›, “Washington Post” gazetesi taraf›ndan alg›lama, keyif alma ve öncelikler üzerine yap›lan bir sosyal deney gere¤i kurgulanm›flt›. Sorgulanan, s›radan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelli¤i alg›layabiliyor muyuz, durup ondan keyif al›yor muyuz, beklenmedik bir ortamda, bir yetene¤i tan›yabiliyor muyuzdu. Bu deneyden ç›kar›lacak k›ssadan hisse ise, dünyan›n en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müzi¤i çalarken, önünde durup dinleyecek bir dakikam›z bile yoksa, baflka neleri kaç›r›yoruz acaba?•
“Satranç”›n Yan›tlar› Problem: 2#? 1. Vh5 Ae7 2. Kg2+# 1... fixe6 2.Ve5+# 1... Kxg7 Vf7+# Oyun Sonu: 1. c8A+ fie8 2. Vg6+ fif8 3. Vf6+ fig8 4. Ae7+ fih7 5. Vg6+ fih8 6. Vg8+#• 146
Y
arım gün çalıfltı¤ım iflimden çıkarılmıfltım. Artık aile bütçesine hiçbir katkım olmuyordu. Tek gelirimiz annemin baflkalarına elbise dikerek kazandı¤ı paraydı. Sonra annem birkaç hafta hastalandı ve çalıflamaz oldu. Elektrik idaresinden geldiler ve faturaları ödeyemedi¤imiz için elektri¤imizi kestiler. Sonra havagazı flirketi geldi ve havagazımızı kestiler. Sonra da sular idaresi... Ama Sa¤lık Bakanlı¤ı, halk sa¤lı¤ını koruma önlemleri gerekçesiyle suyumuzu yeniden ba¤lattı. Dolabımızda yiyecek çok az fleyimiz kalmıfltı. Arka bahçemize sebze ekmifltik, bahçede atefl yakıp piflirebildiklerimizi pifliriyor ve yiyorduk. Birgün küçük kız kardeflim hoplaya zıplaya okuldan geldi ve “Yarın yoksullara vermek için okula birfleyler götürmemiz gerekiyor” dedi. Annem “Bizden daha yoksul olabilecek birilerini tanımıyorum” diyerek söylenmeye baflladı. Bizimle yaflayan büyükannem elini DERLEYEN: ÖZÜM LARÇIN annemin koluna koyarak okfladı ve “Eva” dedi. “E¤er bu çocu¤a bu yaflta yoksul oldu¤u fikrini kabul ettirirsen, o yaflamının geri kalanını öyle oldu¤unu düflünerek yaflayacaktır. Dolapta, evde yaptı¤ımız reçellerden bir kavanoz kalmıfltı. Bırak onu okula götürsün.” Büyükannem biraz ka¤ıt ve bir parça pembe kurdele buldu. Son reçel kavanozumuzu paketledi. Kardeflim ertesi sabah gururlanarak okula “yoksullara arma¤anını” götürdü. Yaflad›¤›m›z bu olaydan sonra toplumda bir sorun yaflanıyorsa, kız kardeflim kendisini, do¤al olarak, çözümün bir parçası olarak görmeye baflladı.•
ÇÖZÜMÜN B‹R PARÇASI OLMAK...
147
Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Nikita Jylzoglo, Rusya Fed.
Alper Ulusoy, Karaman
Almila Kufl, ‹stanbul
Kaan Murat Do¤an, ‹stanbul
Can Artuko¤lu, Ankara
Eren Eser, KKTC
Aysu Eylül Tekin, Sivas
O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan
Nineler ve Dedeler
Ata Bozlu, Mersin
Bark›n Karabulut, Kocaeli
Miraç Koço¤lu, Ni¤de
Cemre Cevrim, Samsun
Eliz Göçmenöz, Bursa
Furkan Yaman, Ankara
Salih Tolga, Ayflegül Buda ve Serbülent Yaklav, ‹zmir
Mankafa Poldi
Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Ocak Ay› Yan›tlar›, Çözümleri
Mant›k Bilmecesi Do¤um y›l› 1970 1971 1974 1973 1972
Ad› Esin Ahmet Ali Gülgün Necla
Al›flverifl merkezi Cepa Armada Ankuva Antares Ankamall
Sandviç çeflidi Jambonlu Sosisli Salaml› Peynirli Rozbifli
Bulmaca “H›rs›z 200 y›ll›k Çin vazosunu da götürmüfl Poldi.”
“Bay Poldi, hayvana günde bir yemek kafl›¤› bu ilaçtan verin.”
1
“Eh... ‹yi ki yeni de¤ilmifl.”
“Ama veteriner bey, o kafl›kla de¤il, kovayla içiyor!”
3
2
4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17
150
“Bir kazad›r oldu. Ben kendisine bir inek sat›n al›r›m.”
“Burada güzel tuvaletler var, de¤il mi Poldi?”
18
“Peki... Ya bu inek ne olacak?”
“Bilmem, henüz gitmedim.”
20
19
1
2
3
B Ü L E N T O R T A Ç G ‹ L
U S A R E
R H A M ‹ M D A E T E H M R A N N ‹ T E S T A L N ‹ A K Y ‹ D O
T A A M
‹ M A L T A A T L A B N A
4
5
6
7
8
A N D O R T E R A M A C E N M E T E K Y L E M E E T T K ‹ K A N ‹ H A T A R A K M K E ‹ K K ‹ Y E N U M E N E A H U E S ‹ T O L
9
10
⁄ A K S A U B N E A D R A A M A ‹ K A D ‹ E N A A Y Z E E T M ‹ R
11
13
14
N Ç A A ‹ M N ‹ ‹ Y K A Y E N E N E K E E A ‹ D ‹ Z S A H F E D ‹ R A A
12
Y C A R ‹ Y E ‹ R A T
15
T E Z E K K A L A F A T
Y
151
MANTIK B‹LMECES‹
KARELER VE RAKAMLAR
Prof. Dr. Yüksel Bozer
Cahit Batum
+
=
--
= --
+
+ =
+
O gün dört arkadafl›m ve ben, özel bir flans oyunu oynad›k. Afla¤›daki ipuçlar›ndan oynayan kiflilere ç›kan birinci, ikinci, üçüncü numaralar› bulunuz. Bu kiflilerden birinin üç çekiliflteki toplam numara say›s› 65’ti ve bu kifli bunun 10 kat› kadar para kazand›. Ayr›ca bu kifliyi de bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Nilgün’ün üçüncü çekti¤i numara 40’dan azd›. ‹kinci çekti¤i numara da benimkinden azd›. 2- Birinci çekti¤i numara 6 olan arkadafl›m›n üçüncü numaras› 40’dan fazlayd› ve bu kifli Reyhan de¤ildi. 3- Birinci numaras› 5 olan arkadafl›m›n ikinci çekti¤i numara, üçüncü numaras› 34 olan kiflinin ikinci çekti¤i numaradan 6 fazlayd› ve birinci çekti¤i numara 6 olan kiflinin ikinci çekti¤i numaradan 6 azd›. 4- Birinci numaras› 11 olan kiflinin ikinci çekti¤i numara, birinci numaras› 9 olan›n ikinci çekti¤i numaradan fazlayd› ve üçüncü numaras› 41 olan kiflinin ikinci numaras›ndan 3 azd›. 5- Ceyda’n›n ikinci çekti¤i numara, üçüncü numaras› 30 olan arkadafl›m›n ikinci çekti¤i numaradan fazlayd›; fakat birinci numaras› 13 olan›n ikinci çekti¤i numaradan azd›. Birinci numaras› 13 olan ne Mustafa’yd› ne de Reyhan’d›. Birinci numara
‹kinci numara
Üçüncü numara
--
=
--
=
--
--
-=
--
Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Ocak Ay› Çözümü: 236 + 417 = 653 + 544 -- 203 =+ 341 780 + 214 = 994
654 -- 404
321 = 333 -- 210 = -- 194
250
111 = 139
45
41
37
34
30
29
23
20
17
14
13
11
9
6
5
Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.
Nilgün Mustafa Ben Reyhan Ceyda 30 34 37 41 45 14 17 20 23 29 Ad›
Birinci numara
‹kinci numara
Üçüncü numara
YukselBozer@butundunya.com.tr 152
153
SATRANÇ
TESTERE “Uzun menzilli perdeleme aleti, zarar görmeksizin ve tempo kaybetmeksizin hareket hatt›nda herhangi bir kareye gidebilir. Testere korkunç bir y›k›m nedeni olabilir.
Mustafa Yıldız
8 7 6
38. SATRANÇ OL‹MP‹YATLARI’NDAN ‹LG‹NÇ KONUMLAR (2)
5 4
K›l›ç ve Süngü Topalov-Zhigalko, 8/1 Topalov, a¤›rl›¤›ndan dolay› topa benzetilen kaleyi k›l›ç gibi kullan›yor! 39. Kxd5! exd5 40. e6 Bu piyon da k›l›c›n süngüsü oldu. ‹ki siyah kareden (40... Ke7 ya da f8) hangisine gitse siyah kale düflüyor. 41. Fxc6+ Vxc6 Beyaz vezir siyah kaleyi al›r ve oyunu ilerlemifl piyonun gücüyle, süngü gücüyle kazan›r. 1-0
8 7 6 5 4 3 2 1 a
b
c
d
e
f
g
h
3
7
2
6
1 a
5 4 3 2 1 a
b
c
d
e
f
g
h
‹lginç Bir De¤iflim Nyback-Carlsen, 6.1 D 37 Siyahlar vezir kanad›nda bir yal›nlaflmaya gitmek niyetinde. 19... axb4 20. axb5!! Bu bir meydan okuma! Norveçli Harika Çocuk Magnus Carlsen’in Fin rakibi, iki geçer piyona karfl›l›k at›ndan vazgeçiyor. Do¤rusu büyük cesaret! 20... bxc3 21. Axc6 Af6 22. Vxc3 Ff8 23. Kxa8 Kxa8 24. Ka1 Ae4 25. Vb2 Ke8 26. Ae5 Axc5 27. b6 Vb7 28. Vb5 Beyaz›n her hamlesi yeni bir tehdit oluflturuyor. 28... Ka8 29. Kxa8 Vxa8 30. dxc5 Birkaç hamle sonra beyazlar, geçer piyonlardan birini vezir ç›karak oyunu kazand›. 1-0
2-1=2 So-Ni, 10.2 C 67 Siyah, b5’teki at› a6 ile isterken beyaz›n c7 piyonunu patlat›p bir kale ve bir piyona karfl›l›k iki hafif aleti verece¤ini beklemiyordu; ama siyah filin ve flah kanad›ndaki kalenin oyun d›fl› olmas› böyle bir de¤iflimin kazançl› olaca¤›n› gösteriyor. 23. Axc7 Kxc7 24. cxd5 Ac8 Çataldan kaç›yor. 25. Fxc7 fixc7 26. Kc1+ fid8 27. Kxc8+ fixc8 28. e7 Fxe7 29. Kxe7 Bir piyon üstünlükle kale oyun sonuna giren beyazlar kolay kazand›. 1-0 154
8
b
c
d
e
f
g
h
Yukar›daki diyagramda oyun flöyle devam etmifltir. 1. Fh7+ fih8 2. Fxf5+ fig8 3. Fh7+ fih8 4. Fxe4+ fig8 5. Fh7+ fih8 6. Fxd3+ fig8 7. Fh7+ fih8 8. Fxc2 fig8 9. Fh7+ fih8 10. Fxb1+ fig8 Beyazlar bu noktada gereksiz buldu¤u aletini geri verir (zengin olduktan sonra yafll›l›¤›nda küçük ba¤›fllarla hay›rsever görünen tefeci gibi). 11. Kxg6 fxg6 12. Fxa2 siyahlar mat olur. Beyaz fil, b1 karesine kadar olan yolu üzerindeki herfleyi silip süpürdükten sonra haz›rl›k niteli¤indeki kale fedas›yla a2g8 çapraz›n› ele geçirmifltir.” Yukar›daki konum ve yaz› uzun bekleyiflten sonra Türkçe’ye çevrilen, satranç tarihinin en önemli yap›tlar›ndan “Benim Sistemim” (Aron Nimzowitsch) kitab›n›n 99’uncu sayfas›nda yer almaktad›r. Türk satrançç›lar› taraf›ndan sevinçle karfl›lanan “Benim Sistemim” Fahri Karabay taraf›ndan ‹ngilizce’den çevrildi. ODTÜ Yay›nc›l›k’tan çok güzel bir bask› ve ciltle okuyuculara sunuldu.
PROBLEM
OYUN SONU
V. L. Eaton, 1952
De la Bourdonnais, 1837
2#?
Beyaz kazan›r
8 7 6 5 4 3 2 1 a
b
c
d
e
f
g
h
Çözümler 146’nc› sayfam›zdad›r.
MustafaYildiz@butundunya.com.tr 155
BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156
6
4
SOLDAN SA⁄A: 1) Fotografta görülen ünlü ‹rlandal› yazar ve flair. - K›z›nca tüküren bir hayvan. 2) Eski M›s›r’da günefl tanr›s›. - ‹lgi eki. - Bir fleyin üzerine oturtuldu¤u ayakl›k, duraç, ayakl›k. - fieker kam›fl›ndan fleker yap›l›rken elde edilen öz suyun, melasla mayaland›r›larak kurutulmas›yla oluflturulan alkollü sert içki. 3) Duygu. - “..... Süleymano¤lu (haltercimiz). - Yelkenleri açt›rmak için verilen komut. 4) Çarfl›da ayn› tür ifli yapan esnaf›n bulundu¤u bölüm. - Notada durak iflareti. - De¤erli bir tafl. 5) Sodyumun simgesi. - Bir tür otomobil yar›fl›. - Bir haber ajans›n›n k›sa yaz›l›fl›. 6) “Gözlerin, difllerin ve ak gerdan›nla / Ne ..... komflumuzdun sen Fahriye abla.” (A. M. Dranas). - Alt tabaka. - fiaflma belirten bir ünlem. 7) Bir ölünün, iyiliklerini, de¤erlerini, arkada b›rakt›klar›n›n ac›lar›n› ya da büyük y›k›mlar›n›n ac›kl› etkilerini dile getiren halk fliir türü. - Kat›lm›fl, ulanm›fl parça. - Ceylan. 8) Küçük ma¤ara. - Yal› yar. - Herhangi bir konuda yeni ve kiflisel görüfllerle bezenmifl bir anlat›m içinde sunulan düz yaz› türü. 9) Kefillik. ‹ntikam alma duygusu. - Bir mal›n fiyat›n› art›rma. 10) Orhan Veli’nin de içinde bulundu¤u bir edebiyat toplulu¤u. - Küçük erkek kardefl. Adak kurban›. 11) Safra. - “..... Douglas” (ABD’li sinema oyuncusu). - “Haydi Abbas, vakit ..... / Akflam diyordun iflte oldu akflam” (C. S. Taranc›). 12) Adale. - Bir soru sözü. - Arka, geri. - Tah›llara zarar veren bir böcek. 13) Kilometrenin k›sa yaz›l›fl›. - Ondört dizeden oluflan bir Bat› fliiri türü. - Al›fl›lm›fl, al›fl›lan. 14) Ans›z›n. - Tesir. Denizli’nin bir ilçesi. 15) Hay›r anlam›nda bir sözcük. - Telefon sözü. - Bir nota. - ‹liflki. 16) Masallara bafllarken söylenilen yar› anlaml› yar› anlams›z sözler. 17) Dar ve kal›nca tahta.Anadolu halklar›n›n en eski tanr›ças›.- Hile. 18) Satrançta bir s›n›fland›rma sistemi.- Dünyada en çok ülkemizde ç›kar›lan bir maden. 19) Anlam,meal.-Gövde. 20) ‹ngiltere’de çok sevilen bir tür bira.- ‹stanbul’un bir semti.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Bu vatan topra¤›n kara ba¤r›nda / S›rada¤lar gibi duranlar›nd›r, / Bir tarih boyunca onun u¤runda / Kendini tarihe verenlerindir.” dizelerinin yazar› olan flair, yazar ve e¤itimcimiz. - Peru’nun baflkenti. 2) Baflka, öteki. - K›r›kkale iline ba¤l› bir yerleflim birimi. - Bir müzik sesini belirtmeye yarayan iflaret. - K›rm›z›. 3) Halüsinasyon. Fransiyum elementinin simgesi. - Kayak. Dölefli, son. 4) Beyaz. - “Semaver”, “Sarn›ç”, “Lüzumsuz Adam” gibi kitaplar› bulunan, ad›na hikaye arma¤an› verilen öykücümüz. - Bir pamuk türü. 5) Gönül eri. - Da¤lar›n a¤aç s›n›r›n›n yukar›s›nda kalan, devaml› yeflil çay›rlarla kapl› bölge. Kimi yörelerde flaflma bildirir ünlem. 6) ‹sviçre’de bir akarsu. - Bir ba¤laç. - Eski durumuna ya da ilk biçimine getirilmifl. Baryumun simgesi. 7) “..... fiehrin Hikayesi” (Charles Dickens’›n bir yap›t›). - Vücudu geliflmifl, biçimli. - ‹lkel bir silah. - Etiket. 8) Mikroskop cam›. - Yetmez miktarda. - Japon çizgi film sanat›. - Serbest meslek adamlar›n› içinde toplayan resmi birlik. 9) Yabanc› dilde çift anlam›nda kullan›lan sözcük. - Avrupa’da bir ›rk. Gevenden ç›kar›lan bir tür zamk. - Yoksullara yiyecek da¤›tan hay›r kurumu. 10) Tav›r, davran›fl. - Acele. - Satrançta bir tafl. - Yabanc›. - Olumsuzluk belirten bir ek. 11) Kuran’da bir sure. - Donuk renkli. 12) Avrupa’da yaflayan bir halk. - Zencefilgillerden, s›cak iklimlerde yetiflen güzel kokulu bir bitki. 13) Hofl koku. - A¤›r yenilgi. 14) Yunanistan’da bir yar›mada. - Yuvarlak biçimde sar›lm›fl iplik, yün gibi fley. - Sarhofl ba¤›rmas›. 15) Bir ilimiz. - Geçici bir süre için bir yere b›rak›lan eflya.•
FilizOskay@butundunya.com.tr 157
B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN
ABDÜLHAM‹D’‹N HÜKÜMDARLI⁄INDA Y‹RM‹ YIL, ANILARDA GEM‹LER UFKUN ÖTES‹NDE KAYBOLDULAR, H‹T‹TÇE ÇOK D‹LL‹ EL SÖZLÜ⁄Ü
yetinece¤im. (...) Bu kadar h›zl› bir flekilde siyasi olaylar›n yönünün de¤iflti¤i, herfleyin altüst oldu¤u bir ortam ve bir halkla ilgili olarak yirmi y›l boyunca yapt›¤›m araflt›rma ve çal›flmalar›m›n bir izini b›rakmak, huzurlu olarak yerine getirdi¤im bir görevdir.”
An›larda Gemiler Ufkun Ötesinde Kayboldular Oktay Sönmez
denizlerde yol almam›fllar, onlar tarihin ak›fl›n› de¤ifltirecek ifllerde yer alm›fl ve yön vermifller. Kitapta yer alan 55 geminin öyküsü Osmanl›’dan Cumhuriyet’e giden günlerin gecelerin izlerini aktar›yor.
Hititçe Çok Dilli El Sözlü¤ü Ahmet Ünal Dr. Kovac Yay›nevi
Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›
Abdülhamid’in Hükümdarl›¤›nda Yirmi Y›l Fausto Zonaro Yap› Kredi Yay›nlar›
891 y›l›nda ‹stanbul’a gelen, befl y›l sonra II. Abdülhamid taraf›ndan saray ressam› olarak görevlendirilen “hayat›n ve ›fl›¤›n ressam›” Fausto Zonaro padiflah›n devrilmesinden sonra eski kadrolar›n tasfiyesi s›ras›nda yeni hükümetin verdi¤i kararla unvan›n› yitirmedi. 1909 y›l›nda düfl k›r›kl›¤›yla ülkesine dönen Fausto Zonaro an›lar›n›n kendisiyle birlikte ölüp gitmesini istemedi. 1924 y›l›nda kaleme ald›¤› an›lar›n›, büyük bir özenle, kapa¤›ndan bölümlerine, içine yerlefltirilecek görsel malzemelere de¤in herfleyi
1
158
düzenledi. Aradan 85 y›l geçti ve kitab› dünyada ilk kez hem de Türkçe olarak yay›mlan›yor. An›lar can buldu¤u topraklarda yeniden yefleriyor. Kitap bir aç›dan yüz y›l öncenin renkli, siyah beyaz resimli belgeseli... Kitab›n kapa¤› da Zonaro’nun kendi eliyle haz›rlad›¤› tasar›m içinde yay›mlanm›fl olmas› ise ayr› bir boyut. Birinci Dünya Savafl›’nda yaflam›n› yitiren o¤luna adad›¤› kitaba yazd›¤› önsözde flunlar›n alt›n› çiziyor Zonaro: “Kendinden söz etmek kolay de¤ildir ve yüreklilik ister, özellikle de meslekten bir anlat›c› olmad›¤›m için, kendimle ilgili hususlarda ve sanat›m üzerine de¤erlendirmeler konusunda sözü elefltirmenlere b›rakaca¤›m. Ben ise kronolojik düzende ele ald›¤›m konular›, olaylar›, hikayeleri ve Do¤u’daki hayat›m ve eserlerimle bir bütün oluflturan kendi flahsi izlenimlerime yer vermekle
enizlerin yazar› denizlerin sevdal›s› Oktay Sönmez özel günlerde yak›n arkadafllar›na gönderdi¤i ön kapa¤›nda siyah beyaz eski gemilerimizin fotograflar›n›n ve arka yüzünde öykülerinin yer ald›¤› kartpostallar göndericiden çok al›c›larda bir tutkuya yol açt›. Dört gözle yeni fotograflar ve öyküler beklemeye bafllayan arkadafllar›n›n önerisiyle denizcili¤imizin yak›n tarihinden elliyi aflk›n geminin do¤umlar›ndan ölümlerine de¤in yaflad›klar› serüvenleri, kucak açt›klar› insanlar›n öyküleriyle birlikte anlatan bu kitap olufltu. ‹lk buharl› gemimiz Bu¤u’dan Kurtulufl Savafl›’n›n kaderini etkileyen Alemdar’a, an›tlaflm›fl Band›rma’dan tezgâhlar›m›zda üretilen ilk yük gemisi Abidin Daver’e bizim gemilerimiz... Bu gemiler yaln›zca
D
. Ö. 1670’lerden beri Babil çivi yaz›s›yla kil tabletler üzerinde yaflama savafl› veren, bugüne dek ulaflm›fl en eski Hint-Avrupa dili olan Hititçe konusunda bir Türk bilim adam›n›n alan›nda ilk olan çal›flmas› Almanya’da yay›mland›. Yüzy›l› aflk›n kesintisiz bir çal›flma ile Hititçe dilinin çözülmesi ve metin içeriklerinin anlafl›lmas›na karfl›n sözlük çal›flmalar› yetersiz ve a¤›r bir biçimde sürüyor. ‹ki cilt halinde bas›lan sözlük, 12 bin sözcü¤ü içeriyor. Ahmet Ünal sürekli en son gün ›fl›¤›na ç›kar›lan bilgilere dayanarak haz›rlad›¤› bu yap›t için yap›lan her çal›flmay› yak›ndan izleyip sözcükleri büyük bir sab›rla toplam›fl. Sözcüklerin anlamlar›n› çekimleriyle birlikte veren Ünal, ender kullan›lan sözcüklerin geçtikleri metin yerlerini tam olarak sunarak araflt›rmac›lara yön veriyor.•
‹
159
B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Mesude Aksungur, Ankara
160
TÜRK RESSAMLARI: EREN EYUBO⁄LU