2009/03

Page 1


314 0 8 88


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlular›: Nükhet Alicikoğlu

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Halûk Cansın, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Erdoğan Tokmakçıoğlu, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4 / I, D: 1, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 27. 02. 2009

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr


Y›l: 11, Say›: 130

M A R T

2 0 0 9

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

28 Yabancıların Ağzından Ermeni İddialarına Yanıt

7 “Bütün Dünya Okurları İçin”...

GÜRBÜZ EVREN

METE AKYOL

10 Deyimlerimiz ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

17 Mustafa Kemal Avrupa’ya Hilafeti, Adalet Bakanı Savcılara Hukuku Anlatıyor YAfiAR ÖZTÜRK

21 Atatürk ve Türk Müziği AL‹ NA‹L‹ ERDEM

24 Türkiye’nin Şam Büyükelçisi Diyor ki: “Ne Atatürk’ü... Bunları Aşalım...”

85 Yurtsuz Jan

46 Çarşafı Yasaklayan Padişah Emri

89 Karga Akbabaları Öldürmeden Önce İyi Düşünmelisiniz

ERAY D‹NÇER

48 Vietnam’dan Irak’a “Stratejik Zafer”ler MEHMET MUHS‹NO⁄LU

55 Türk Romanıyla İlgilenenlerin El Kitabı KONUR ERTOP

61 Düşünen ve Yapan Türkler’e Bir Ödül Daha 62 Teleskopu ve Aydınlığı ile Yine Görev Başında: Galileo Galilei fiEBNEM fiEN

66 Doğal Güzelliğin Yaşayan Müzesi: Arboretum CHERYL TANRIVERD‹

72 Bir Varmış, Bir Yokmuş MET‹N GÖREN

76 621 Gr.’lık Cullinan ve Sayfa: 21

Kanlı Elmas Ticareti KAYA KARAN

ATATÜRK VE TÜRK MÜZ‹⁄‹

79 Bir Yönetimi Çökerten Dinamit: “Nemelazım” SENEM SENGÜL

4

NÜKHET AL‹C‹KO⁄LU

33 Atatürk’ün Görmediğimiz Fotografları

‹ZM‹R TOLGA

BARIfi TARKAN

81 Dünya Kadınlar Günü’nde Bir Övünç Konusu

ERDO⁄AN TOKMAKÇIO⁄LU

Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe Mart SuDokular› Bilginizi Denetleyin F›rçalayarak Mankafa Poldi

8 15 84 99 113 135

ERDO⁄AN SAKMAN

91 Gökten Bir Elma Düştü YÜCEL AKSOY

94 Kar Taneciklerinin Dansı MUZAFFER ‹ZGÜ

104 Yatılı Misafirlikler MEHMET ÜNVER

110 Patagonyalı Bir Delinin Akıllı Düşü BEK‹R ÖZGEN

114 Kendi Gitti Adı Kaldı Yadigar TUNCER ERZ‹N

119 Yardımsavar Olmak, Olabilmek

Sayfa: 136

AL‹ MURAT ERKORKMAZ

125 Bir Garip Özlem... SAD‹ BÜLBÜL

BO⁄AZ‹Ç‹’N‹ SEYREDEN B‹R YUVA: Afi‹YAN

127 Ebel’in Duası ‹LYAS HAL‹L

130 Edgar Sather Adında Bir Adam ENG‹N ÜNSAL

136 Boğaziçi’ni Seyreden Bir Yuva: Aşiyan ‹ZLEN fiEN

142 Bir Öğrencimin Bana Öğrettikleri DO⁄AN CÜCELO⁄LU

Anne ve Babalardan 1001 Güzel Söz Kareler ve Rakamlar Mant›k Bilmecesi Satranç Bulmaca Ay›n Kitaplar› Bir Fotograf Bin Sözcük

148 150 152 153 154 156 158 160 5


’DAN S‹ZE Mete Akyol

“Bütün Dünya Okurlar› ‹çin”...

K

apa¤›m›zdaki duyurumuz, size bir müjdemizdir. “Mustafa Kemal Atatürk’ün Görmedi¤imiz Fotograflar›” duyurusunun anlam› asl›nda, “Bu say›m›zda size, Atatürk’ün bugüne de¤in görmedi¤imiz fotograflar›n› sunuyoruz” müjdesidir, çünkü... Sayfalar›m›z› çevirdikçe Atatürk’ü, deniz kenar›ndaki bir çay bahçesinde, s›rt›na ald›¤› paltosunu deniz rüzgar›na siper etmifl, önce çay›n› beklerken, sonra da garsonun tepsisinden çay›n› al›rken göreceksiniz. Bir fotograf›nda onu, kay›kç›dan emanet ald›¤› kürekleri çekerken, bir baflka fotograf›nda ise vapurun kaptan köflkünden, Kalam›fl Koyu’ndaki sporcu denizcileri alk›fllarken izleyeceksiniz. Sahi siz onun, delikanl›l›k dönemi hat›ras› bir fotograf›n› da görmemiflsinizdir. Ço¤umuzun oldu¤u gibi, Atatürk’ün de delikanl›l›k döneminin üst s›n›r› y›llar›nda çektirdi¤i bir gençlik hat›ras› fotograf› var. P›r›l p›r›l parlat›lm›fl ayakkab›lar›, ütüsü özenle korunmufl tak›m elbisesi, elinde has›r flapkas› ve briyantinle biçimlendirilmifl saçlar›yla delikanl› Mustafa Kemal, bir fotografç› stüdyosunun perde dekoru önünde, yafla-

m›n›n o dönemini an›laflt›r›yor. Bu fotograflardan biri, özellikle siz Bütün Dünya okurlar›na hiç de yabanc› gelmeyecektir. Mustafa Kemal’le, yan›ndaki yerel giysili dokuz on yafllar›ndaki çocu¤un Abdurrahim Tuncak oldu¤unu, kuflkusuz, an›msam›fls›n›zd›r. fiimdi ayn› fotograf›, ayn› öyküsüyle birlikte bir kez daha sunuyoruz; ama bu kez yan›na bir fotograf daha ekliyoruz. ‹lk kez görece¤iniz bu yeni fotograf, o gün çekilen bildi¤imiz fotograftan onbefl, yirmi dakika kadar önce çekilmifltir. *** Böylesi de¤erli fotograflar› sizle paylaflmak olana¤›na nas›l sahip oldu¤umuzu merak edebilirsiniz. Onu da aç›klayal›m: Sayg›de¤er bir okurumuz, sahip oldu¤u bu servetini Bütün Dünya okurlar›yla paylaflmay› istemifl ve fotograflar›n›n o nedenle Bütün Dünya dergisinde yay›mlanmas›na karar vermifltir. Bizi çok duyguland›ran ve onurland›ran bu karar› nedeniyle okurumuza, uygar bir aile yap›s› bütünlü¤ü oluflturan tüm Bütün Dünya okurlar› ve çal›flanlar› ad›na, derin sayg›lar›m›z› ve içimizin en içinden gelen teflekkürlerimizi sunuyoruz.• 7


S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

alamlar olsun “Bütün Dün-

S ya”ya Azerbaycan’dan! ‹ki y›la yak›nd›r ki, doktor arkadafllar›m arac›l›¤› ile sizin derginizi mutemadi izliyirem. Çok büyük insanlar, tarihi flahsiyyetler ve hadiseler hakda ilk duydu¤um menbe oldunuz. Okudu¤um dergiler vasitesi ile en çok izlediyim melumatlar cumhuriyyet tarihi ve Atatürk hakk›nda bilgilerdir. Çok isterdik derginizde veya Kanal B’de di¤er Türk Cumhuriyyetleri hakk›nda da programlar haz›rlayas›n›z. Sizleri seven, Dr. Kamil Müslimov Bakü, Azerbaycan. erhabalar Gürbüz Bey, “BüDünya” dergisindeki köflenizde “Atatürkçü E¤itim Anlay›fl›ndan Uzaklaflma Süreci” bafll›kl› yaz›n›z› okudum. ‹nan›lmaz cesaretiniz ve gerçekleri herkesin yüzüne çarpan üslubunuzdan ötürü sizi tebrik etmek istiyorum öncelikle... Umar›m anlamas› gereken kifliler, hatta makamlar da yaz›n›z› okuma flans› elde ederler ve yüzlerine

M tün

8

çarpacak olan so¤uk su etkisiyle biraz olsun kendilerine gelerek, küçücük beyinleri zehirlemeye en az›ndan bir ara verebilirler. Ben 1979 do¤umluyum. Yaklafl›k 30 y›ll›k hayat›mda bilim d›fl›nda hiçbir ö¤retinin yoluma ç›kmas›na izin vermedim. Fazla realist bir bak›fl aç›s› ile mühendislik e¤itiminin getirdi¤i analitik düflünce yap›s› birleflince ç›kan sonuç bu ne mutlu ki... Sizi cesaretinizden ve araflt›rman›zdan ötürü tekrar tekrar tebrik ederim ve bu kadar net bilgileri paylaflt›¤›n›z için teflekkür ederim. Umar›m asla gerçekleri yazmaktan vazgeçmezsiniz de bende sizi büyük bir keyifle okumaya devam edebilirim... Sevgiyle kal›n, Zeynep Sekman. erginizi –asl›nda dergimizi de-

D meliyim– 1998’de yeniden ya-

y›na ç›kmas›ndan buyana takip etmekteyim. Bunca senedir birçok arkadafl›ma dergimizi tavsiye etmifl ve ba¤›ml›s› yapm›fl olmaktan bü-

yük bir haz duyuyorum. ‹çinde bulundu¤umuz son y›llarda yozlaflan kültürümüzde dimdik ayakta kalm›fl olman›z›n zorlu¤unu okurlar›m›z›n büyük bir ço¤unlu¤u gibi ben de takdir ediyorum. Her ne olursa olsun gençli¤imize yol gösterici bir yay›n olman›z ve Atatürkçü düflünce çizgimizden en ufak bir sapma olmamas› gurur verici... Cumhuriyetimize sahip ç›karak, laik ve ça¤dafl Atatürkçü düflünce yürüyüflümüze emin ad›mlarla yürüyece¤imizi ve bu yolda biz okuyucular›n›zdan gerekecek deste¤i sonuna kadar sa¤layaca¤›m›z› sad›k bir okuyucunuz olarak bilmenizi isterim. Yay›n hayat›n›zda baflar›lar dilerim. Sayg›lar›mla, Ünal Ayd›n. ay›n Cheryl Tanr›verdi, harika

S yaz›n›z› bir kütüphaneci olarak mutlulukla okudum. Anlatmaya çal›flt›¤›m›z “do¤ru bilgi” kavram›n› biz bilgi ve belge yönetimi mezunu kütüphaneciler alt›n› hep çizmeye çal›fl›yoruz. Ancak sizin de bu konuya de¤inmeniz beni çok mutlu etti. Yaz›n›z tüm kütüphanecilik çevresine taraf›mdan gönderilmifl ve çok olumlu tepki alm›flt›r. Bu yaz›y› size iki s›fatla yaz›yorum, birincisi benim de yaz›lar›m›n yay›mlad›¤› derginin “Bu say› yine güzel oldu” diye düflünen bir okuru, ikincisi Türk Kütüphaneciler Derne¤i Yönetim Kurulu üyesi olmam. Sizi tekrar tebrik ediyorum. Feridun Büyüky›ld›z, Ankara.

YAZARIMIZIN YANITI: ay›n Feridun Büyüky›ld›z,

S nazik sözleriniz için çok te-

flekkür ediyorum. Yaz›m› yazd›ktan sonra birkaç y›l geçmesine ra¤men hâlâ internet ortam›nda maalesef ayn› bilgi eksikleri ve yanl›fll›klar› devam ediyor. Bu yüzden kütüphanecilerin görevi büyük önem tafl›yor. ‹yi çal›flmalar diliyor, selamlar gönderiyorum. Cheryl Tanr›verdi. ürkiye’den her ayr›l›fl›m-

T da yan›ma almay› ihmal etmedi¤im bu güzel dergide eme¤i geçen tüm çal›flanlar› tebrik ediyorum. Ocak 2009 say›n›zda Say›n ‹zmir Tolga’ya ait “75’inci Y›l›nda ‘Düflünen’ Türkiye” bafll›kl› yaz›y› okurken hem flafl›rd›m hem de çok mutlu oldum. Çünkü mezunu olmaktan gurur duydu¤um ‹zmir Atatürk Lisesi’nin bugün bildi¤imizden farkl› bir marfl› oldu¤unu ve okul renklerimizin hikayesinin nereden geldi¤ini sayelerinde ö¤rendim. ‹zmir Bey’e bu güzel yaz›s›ndan dolay› teflekkür ediyorum. Serhat Özvan, Moskova, Rusya. 9


TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu

Deyimlerimiz eyimler, atasözleri gibi denenmifl, genel kural durumuna gelmifl ö¤ütleyici sözler de¤il, bir kavrama, hofl bir yaklafl›mla ve de genelde sözcüklerin gerçek anlamlar›n›n d›fl›nda üstü kapal› de¤inen sözlerdir. Türkçe’nin, deyimler yönünden vars›ll›¤› tart›fl›lmaz. Ömer As›m Aksoy’un 1965’te yay›mlanan Atasözleri ve Deyimler adl› yap›t›nda 4079 deyim varken, yeni araflt›rmalarla bu say›, Deyimler Sözlü¤ü’nün 1976 y›l› bask›s›nda 5743’e ulaflm›flt›r. Aksoy, tarama çal›flmalar› sürdürüldü¤ünde bu say›n›n artabilece¤ini de vurgular. Dilimize ak›c›l›k, çekicilik ve k›vrakl›k kazand›ran deyimlerimiz, öz ve özgün anlat›ml›, söz sanatlar›yla (de¤iflmeceli, ulakl› vb.) süslü, kal›plaflm›fl sözcük ö¤eleridir; sözcükleri de¤ifltirilip yerine –ayn› anlamda da olsa– baflka sözcük konulamaz, söz dizimi de¤ifltirilemez. Atasözleri, Çok mal harams›z,

D

10

çok laf yalans›z olmaz gibi genel kural niteli¤indedir. Deyimler ise, genelde de¤iflmeceli olarak, Saman alt›ndan su yürütmek gibi bir durumu betimler ki, atasözleri ile aras›ndaki en önemli ayr›md›r. Atasözleriyle deyimler aras›nda böyle bir genel ay›r›m›n belirlenmesine karfl›n her zaman kesin s›n›rlama olana¤› yoktur. Ayn› söz, yerine göre atasözü ya da deyim olarak kullan›labilir: Ne ekersen onu biçersin atasözüne dayan›larak ekti¤ini biçti denilmesiyle atasözü deyime dönüflür. Türkçe deyimler en az iki sözcükten oluflur; tek sözcüklü deyim olmaz: Ara bulmak - Bafl›na buyruk - Kafa dengi - fiamar o¤lan›... Bir tümceden oluflur: Halka verir talk›n›, kendi yutar salk›m›. Ekmek Bedir’in, su H›d›r’›n, yeyin kudurun, için kudurun. Bir eylemlikle sona eren deyimler tümce içinde çekime girebilirler: Hüküm giymek (Hüküm

giydim - hüküm giymifl...), Diflinden t›rna¤›ndan art›rmak (Diflinden t›rna¤›ndan art›rarak...) Genelde deyimler, sözcüklerin gerçek anlam› d›fl›nda, de¤iflmeceli söz kal›plar›d›r: Bal›k kava¤a ç›k›nca. Dil dökmek. Gavur etmek... Ulakl› deyimler: Bir abam var atar›m, nerde olsa yatar›m. Bazen de gerçek anlam› yans›t›r: Allah bana ben sana. Bafl (-›m›n) belas›. Âdet ve inan›fllarla ilgili: ‹yi saatte olsunlar. fieytan kula¤›na kurflun. Baz›lar› da bir öyküyü ça¤r›flt›r›r: Baklay› a¤z›ndan ç›kar. Ye kürküm ye. ‹kilemeli deyimler de vard›r: Ara s›ra (arada s›rada). ‹çli d›fll›. ‹psiz saps›z. tasözleriyle deyimlerin kar›flt›r›lmas› gibi, bir k›s›m deyimlerle bileflik sözcükler de kar›flt›r›l›r ve bunlar yaz›m k›lavuzlar›nda kar›fl›kl›¤a neden olur. Bileflik sözcü¤ü oluflturan sözcükler kendi anlamlar›n› kaybederek tek bir kavram› karfl›larlar: Aç›kgöz (ç›karc›, kurnaz). Deyimi oluflturan sözcükler ise ayr› yaz›l›rlar: Gözü aç›k (uyan›k, becerikli). ‹ki sözcüklü baz› deyimler de zamanla bileflik sözcü¤e dönüflebilir. Nitekim, Cenap fiahabettin’in (1870-1934) Aç›k gözlülük, gerekti¤inde göz yumma-

A

Ömer As›m Aksoy

y› bilmektir özdeyiflinde görüldü¤ü gibi, bir zamanlar aç›k göz / aç›k gözlülük biçiminde yaz›lan deyim, bugün aç›kgöz / aç›kgözlü / aç›kgözlülük biçiminde bileflik sözcüklerdir. Eski yaz›m k›lavuzlar›nda yer alan a¤›r bafll› deyimi yeni k›lavuzlara, bileflik söz say›larak, a¤›rbafll› biçiminde geçmifltir. Ömer As›m Aksoy’un Türk Dil Kurumu’nca 1976’da yay›mlanan Deyimler Sözlü¤ü’nde eli aç›k, eli s›k› deyimleri, Dil Derne¤i’nin Yaz›m K›lavuzlar›nda (1989-2005) bileflik sözcük olarak eliaç›k, elis›k› biçiminde yer al›r. Dilimizde bunun tersi oluflumlar da görülür: Uygurca sözlüklerde varl›¤› saptanan halk, toplum anlam›ndaki ilgün / elgün(1) sözcü¤ü günümüzde el gün > ele güne > ele güne karfl› 11


BD MART 2009

BD MART 2009

biçiminde, birkaç sözcüklü deyime dönüflür.(2) ürkçe kökenli (öz Türkçe) olmas›na karfl›n genelde unutulmufl olup Bat› Anadolu’nun baz› yörelerinde bugün de kullan›lan bir deyimimiz vard›r: Eme seme yaramaz (Hiçbir derde çare / ilaç olmayan, hiçbir ifle yaramayan kimseler için söylenir). Em: ilaç, emçi: ilaç yapan, eczac›. Sem de ilaç anlam›na gelir ve em ile birlikte kullan›l›r: em sem...; eme seme... gibi. Urmufl ajun pusu¤›n k›lm›fl an› bal›¤ / Em sem an¤ar tilenip sizde bulur yak›¤: Dünya pususunu kurmufl, onu yaralam›fl / ‹laç, çare aray›p yak›y› sizde buluyor. (Divanü Lûgat-it-Türk Cilt I, s. 407) Bu sözcükleri Osmanl› flairleri de çokca kullanm›fllard›r. Lamî Çelebi (1472-1532)’den bir örnek: Em sem idüp ol garib ü zâre / derdine k›lam ola ki çâre. Bugün do¤ru ve yerinde kullan›lmakla birlikte gerçek kayna¤› unutulmufl deyimler de vard›r; ‹ki dirhem bir çekirdek gibi. Okka, 1283 graml›k a¤›rl›k ölçüsü. Bunun 1/400’üne (3,207 gr.) dirhem denir. Çekirdek ise kuyumcular›n kulland›¤› 5 santigraml›k bir a¤›rl›k ölçüsüdür. Bir Osmanl› alt›n liras›n›n a¤›rl›¤› “iki dirhem bir çekirdek” oldu¤undan bu deyim, alt›n lira gibi p›r›l p›r›l görünen, çok fl›k,

T

12

güzel ve özenle giyinmifl kifliler için kullan›l›r. *** Osmanl› ‹mparatorlu¤u döneminde Avrupa’da Türk’e ve Türlü¤e iliflkin, olumlu olumsuz, pek çok atasözü ve deyim türetilmifltir. Ancak, geçen yüzy›l Norveççede kullan›lmaya bafllanm›fl bir deyim var ki... “Tarih 18 May›s 2002. Yer, ‹talya’n›n Perugia kenti. “Genç Türk ifladam› Utku O¤uz, Perugia’n›n önde gelen kiflilerinin oluflturdu¤u Felsefe ve Tarih Kulübü baflkan yard›mc›s›n›n ça¤r›l›s› olarak, kulüp üyeleri ve konuklar›na yapt›¤› 19181939 Aras› Türkiye ve Atatürk Reformlar› konulu konferans›n›, bilgisayar›nda kay›tl› son Atatürk foto¤raf›n› projeksiyon makinesinin ayd›nlatt›¤› duvara yans›tt›ktan sonra flu sözlerle bitirir: “‹flte Anadolu ayd›nlanmas›n›n temeli olan Türk Devrimi budur!..

“Ü

yeler ve konuklar taraf›ndan coflkuyla alk›fllanan Utku O¤uz, konferans›n›n gördü¤ü bu ilgiden mutlu, biraz da flaflk›nd›r. Ama onun için Perugia’daki o 18 May›s gecesini asla unutulmayacak k›lan yorum, orada konuk olarak bulunan yafll› bir Norveçli’den gelir: “Biz Norveç’te herhangi bir problem karfl›s›nda çözümü imkâns›z oldu¤u düflüncesiyle he-

men kestirmeden teslim olma e¤iliminde olan, ne yap›p edip bir çözüm üretmek için yarat›c›l›¤›n› zorlama zahmetine katlanmak istemeyen ruh ve zihin tembeli insanlara derhal, Hay›r, y›lma; bu problemin mutlaka bir çözümü olmal›. Bir kere de Mustafa Kemal gibi düflün! deriz. “Sizin bu geceki sunuflunuzla ben, anadilim Norveççeye yerleflmifl olan bu eski deyimin arkas›ndaki gerçek ve derin anlam› çok daha belirgin bir flekilde kavram›fl bulunuyorum... Size bunun için minnettar›m.”(3)• (1) a) Ça¤dafl Türk Dili Say› 4, Haziran 1988, s. 184. b) Türkçeden Osmanl›caya

Cep K›lavuzu TDK 1935: (Elgün = Ahali) (2) 30. 6. 1951 tarihli Ulus gazetesinde Ataç’a yazd›¤› mektubunda “Ne derse desin el gün, biz yolumuza bakal›m” diyen ‹smet Zeki Eyübo¤lu, 1988’de yay›mlad›¤› “Türk Dilinin Etimoloji Sözlü¤ü”nde maddebafl› olarak bu sözü “elgin / elgün” biçiminde al›r ve “elin günün a¤z›na düflmek” deyiflinin do¤rusunun elginin a¤z›na düflmek oldu¤unu belirtir. (3) Abdülkadir Yücelman’›n 2l Temmuz 2002 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yay›mlanan Mustafa Kemal Gibi Düflünmek bafll›kl› yaz›s›ndan k›salt›larak al›nt›lanm›flt›r.• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

12 fiubat 2009 tarihli gazetelerde yer alan bir haber: Kurtlar Vadisi dizisinden etkilenen bir ana-baba [nemene bir etkilenmekse], 1 ve 2 yafllar›ndaki o¤ullar› An›l ve Arda’n›n adlar›n› Polat ve Memati olarak de¤ifltirmek üzere Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesine baflvururlar. “Memati”nin “ölüm” anlam› tafl›d›¤›n› söyleyen savc›n›n itiraz› üzerine hakim, Türk Dil Kurumu’ndan görüfl al›nmas› için duruflmay› erteler. “Hayat memat meselesi” diye bir deyim vard›r; Türkçe, “ölüm kal›m olay›” deriz. Hayatî, yaflama iliflkin demektir; ad olarak kullan›l›r. Memati diye bir sözcük yoktur. Mematî vard›r ki, o da ölüme iliflkin anlam›ndad›r; ad olarak de¤il, mahlas (takma ad) olarak kullan›l›r. Zaman›n ünlü flairlerinden biri Hayatî, kardefli de Mematî mahlas›n› kullan›rm›fl. Postî mahlas›n› kullanan yak›n dostlar› bir flaire flaka yollu bir not yollarlar: Domuz postu debagatla pak olur mu? (Domuz derisi tabakhanede ifllem gördükten sonra murdarl›¤› gider mi?) Mahlas›ndan dolay› kendisinin “domuz postu” yerine konulmak istendi¤ini anlayan Postî’nin yan›t› gecikmez: Hayat› da murdard›r, mamat› da...• 13


‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden

Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 16’nc› sayfam›za bak›n›z

1. abajur (frans›zca) – a) sokak lâmbas› b) mumluk c) ›fl›kkesen ç) kandil 2. babafingo (italyanca) – a) yelken dire¤inin birinci parças› b) yelken dire¤inin üçüncü parças› c) yelken dire¤inin ikinci parças› ç) yelken dire¤inin tümü 3. caba (italyanca) – a) karfl›l›kl› olarak b) peflin olarak c) ödünç olarak ç) karfl›l›ks›z olarak

8. gabardin (frans›zca) – a) çad›r bezi b) bir tür kumafl c) dü¤me deli¤i ç) dikifl ipli¤i 9. habanera (ispanyolca) – a) puro cinsi b) tütün yapra¤› c) Küba dans› ç) yelkenli türü 10. ›¤r›p (yunanca) – a) bal›k oltas› b) olta i¤nesi c) bal›k a¤› ç) bal›k yemi 11. ibis (latince) – a) benekli y›lan b) e¤ri gagal› kufl c) kaplumba¤a ç) solucan

4. çaça (yunanca) – a) usta gemici b) usta tamirci 12. jaguar (frans›zca) – c) usta terzi ç) usta ayakkab›c› a) fildifli b) y›rt›c› kufl c) kürk ç) y›rt›c› pars 5. dadac›l›k (frans›zca) – a) mimari tarz b) kilise 13. kabala (ibranice) – süslemecili¤i c) bir yaz›n a) ‹brani felsefesi ve ak›m› ç) vitray çeflidi mitolojisi b) çoban giyece¤i c) ortaklafla ç) çoban de¤ne¤i 6. edisyon (frans›zca) – a) dizgi b) kopya c) cilt ç) bas›m 14. labada (yunanca) – a) fanus 7. faça (italyanca) – a) çene b) ampul teli c) yapraklar› b) çehre c) ceket ç) pantolon yenilebilen bitki ç) kabak türü

15


YAKIN TAR‹H‹M‹Z

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR

15’inci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. abajur (frans›zca) – c) ›fl›kkesen.

8. gabardin (frans›zca) – b) bir tür kumafl.

2. babafingo (italyanca) – b) yelken dire¤inin üçüncü parças›.

9. habanera (ispanyolca) – c) Küba dans›.

3. caba (italyanca) – ç) karfl›l›ks›z olarak. 4. çaça (yunanca) – a) usta gemici. 5. dadac›l›k (frans›zca) – c) bir yaz›n ak›m›. 6. edisyon (frans›zca) – ç) bas›m. 7. faça (italyanca) – b) çehre.

10. ›¤r›p (yunanca) – c) bal›k a¤›. 11. ibis (latince) – b) e¤ri gagal› kufl. 12. jaguar (frans›zca) – ç) y›rt›c› pars. 13. kabala (ibranice) – a) ‹brani felsefesi ve mitolojisi. 14. labada (yunanca) – c) yapraklar› yenilebilen bitki.

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanl› padiflah› gibi sefere ç›kaca¤› yerleri gizli tutard›. Bir sefer öncesi haz›rl›klar yap›l›rken, vezirlerinden biri ›srarla seferin hangi ülkeye yap›laca¤›n› sormaya bafllad›. Yavuz, bu merakl› vezirinin kula¤›na uzand› ve sordu: “Sen s›r saklamay› bilir misin?” dedi. Vezir, büyük bir içtenlikle yan›tlad› padiflah›: “Elbette hünkar›m” dedi. “Elbette bilirim, s›r saklamay›.” Yavuz Sultan Selim, onun bu yan›t› üzerine flöyle karfl›l›k verdi: “Ben de bilirim.”• 16

Yaşar Öztürk

Mustafa Kemal Avrupa’ya Hilafeti,

Adalet Bakan› Savc›lara Hukuku Anlat›yor 85 y›l önce 3 Mart 1924 günü Türkiye’de çok önemli bir karar al›nd› ve hilafet makam› kald›r›ld›. ir hafta sonra 10 Mart 1924 günü M›s›r ulemas›, halifenin gerekli oldu¤u yolunda bir bildiri yay›mlad› ve bu konuyu görüflmek üzere bir kongre toplanmas›n›n gerekti¤ini duyurdu. M›s›r’da düzenlenecek olan ve çeflitli ülkelerdeki Müslümanlar’›n temsilcilerinin kat›laca¤› kongrenin ana amac›, “bu konuyu görüflmek” de¤il, bir halife seçmekti. Frans›z gazeteci Raymond Colrat bu hakk› elinde tutan, ancak halifelik kurumunu kald›ran Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaflkan› Mustafa Kemal ile görüflme yapt›. Bu görüflmeyi gazete, girifl bölümünde yer verdi¤i flu aç›klamadan sonra yay›mlam›flt›: “Afla¤›da yay›mlad›¤›m›z özel görüflmede Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaflkan› Mustafa Kemal, yazara, saltanat zaman›nda uzun bir süre ifle yaramam›fl olan, as›rlar boyu zay›f kalm›fl, kullan›lma-

B

yacak duruma gelmifl ve yaln›zca Sultan Abdülhamit’in becerisi sayesinde imparatorlu¤un geliflmesine de¤il, fakat Y›ld›z Köflkü’nün emellerinin gerçekleflmesine hizmet etmifl bir kurumu kald›rma nedenlerini aç›klamaktad›r.” Mustafa Kemal’in aç›klamas›nda, özellikle flu noktalar dikkat çekmekteydi: •“Halk›n, görevlerini anlamas› ve ulusun gücünün ay›rd›na varmas›n› sa¤lamaktan baflka bir niyetim hiçbir zaman olmad›. Bütün göreneklere karfl› savafl›m verdim ve ulusal geleneklere dayal›, sultan›n mutlak›yeti ve teokrasinin yalanlar› d›fl›nda bir vatan›n yeniden oluflmas› için savaflt›m.” •“Avrupal›lar’da, Türk’ü geliflmenin düflman› görme al›flkanl›¤› vard›r. Onlar Türk’ü yanl›fl tan›maktad›rlar. Özellikle de gücünün sadece inanc›ndan ve mutsuzlu¤unun sebebi olan bir güce olan sayg›s›ndan kaynakland›¤›n› düflünmek büyük bir hatad›r. Sul17


BD MART 2009

BD MART 2009

tan, otoritesini uzun zamand›r halk›n yarar›na uygulam›yordu. •“Halife, Türkiye’yi yüceltmemifltir, hatta onun hiçbir zaman itibar›n› yükseltti¤i söylenemez.” •“Halifelik, kökeninde ve ilkelerinde yanl›flt›r. Onun sayesinde ulus kand›r›lmaktayd›. O

bul etmek için aptal olmak laz›m.” •“Avrupal›lar için geçmiflte oldu¤u gibi, bizim için de flimdi ulusalc›l›k zaman› gelmifltir.” •“Bize gelince, k›s›r bir kurumla ilgili k›s›r tart›flmalar bizi yolumuzdan döndüremezdi, çok fazla reform bizi beklemekteydi.” Bekleyen reformlar için ise Mustafa Ke“Halifelik, kökeninde ve ilkelerinde mal’in güvendi¤i tek yanl›flt›r. Onun sayesinde ulus kurum, “Hukuk”tu. kand›r›lmaktayd›. O geçmiflten Kurtulufl Savafl›’na girigelen bir masald›, halk›n ac›s›n›n flirken bile Müdafa-i dindirildi¤i bir efsaneydi.” Hukuk kavram› çerçegeçmiflten gelen bir masald›, vesinde örgütlenmiflti. halk›n ac›s›n›n dindirildi¤i bir efHilafetin kald›r›lmas› karar›nsaneydi. Onun sayesinde mem- dan bir y›l sonra, Mustafa Keleketin talepleri susturulmaktay- mal’in devrimci adalet bakan› d›. Hay›r! Hilafet hiçbir zaman Mahmut Esat Bozkurt, genç Türkihalk›n gerçek ihtiyaçlar›na ce- ye Cumhuriyeti’nin “Kimsesizlerivap vermemifltir.” nin kimsesi” oldu¤unu ilan ediyordu. Onun, 9 Ekim 1925 tarihinde ultanlar›n Arap yapt›¤› ve cumhuriyet ve hukuk hükümdarl›klar›n- tarihi aç›s›ndan önemli bir belge dan ald›klar› halife kimli¤i tafl›yan bir sesleniflinden unvan›na sahip ol- bölümleri afla¤›da yay›ml›yoruz: •“Her uygar ve ça¤dafl devletduklar› günden sonra Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun te oldu¤u gibi, Türkiye Cumhuriyeti adliyesinde de, cumhuriyet çöküflü h›zlanm›flt›r.” •“Zaten 80 milyon insan› ilgi- savc›lar›n› yüksek ve son derece lendiren bir yönetimin ifllerli¤ine önemli bir görev ve makam›n kim inan›rd› ki? Müslüman halklar temsilcileri olmak üzere tan›r›m. •“Devrim savc›lar›n›n, kendidünyaya yay›lm›fllard›r, gerçekten tek bir yönetime ba¤l› olacak ka- lerine verilen bu büyük görevin dar yak›n, birleflmifl de¤illerdir.” önemine uygun olarak gayretli ve •“M›s›r’da düzenlenecek olan çal›flkan olmalar› konusunu, adlive çeflitli Müslüman memleketlerin yemizin baflar› ve üstünlü¤ünün temsilcilerinin bir halife seçecekle- en önemli etkenlerinden sayar›m. •“Laik Türk Devrimi ça¤›m›ri kongreden söz edilmektedir. Geçerlili¤ini yitirmifl bu flerefi ka- z›n uluslara yaflama ve yükselme

“S

18

yetene¤i veren en son ve en uygar ilkelerinin bir ifadesi ve Türk ulusunun büyük fedakârl›klar›yla sürdürülen ve kazan›lan büyük mücadelesinin eseridir.

“C

r›n gerektirdi¤i flekilde geniflletilir, s›n›rlan›r ve belirlenir.” •“Yak›n tarihimizde ve eski zamanlarda dinlerin, zorba hükümdarlar›n, rahipler ve ç›kar sa¤layanlar›n elinde bir bask› arac› olmas› gibi ça¤›m›zda kesinlikle izin verilemez ve hofl görülemez.” •“Devrime karfl› koyan muhalefetin özgürlükten ve yasadan yararlanma hakk› yoktur. Bireyin de¤il, bireylerin tamam›n› ifade eden toplumun ve devletin yarar› her düflünce ve kayg›dan önce gelmelidir.” •“Düzen ve iflleyifl, halk cumhuriyetlerinde, ulusal egemenlik ve ulusal ç›karlar gibi en yüksek yetkinin bir gere¤idir. En son hukuk kurallar›na dayanan bu gerçekleri, Türkiye cumhuriyet savc›lar›n›n, bir an için bile gözden uzak tutacaklar›na ihtimal vermem. Yasalar›m›z›n uygulanmas›nda bu yönlerin önemle ve mutlaka dikka-

umhuriyet savc›lar›m›z›n devrimin gerekleri etraf›nda en k›skanç ve uzaklar› gören hassas nöbetçiler olmalar›n›, as›l görevlerinden sayar›m.” •“Yüksek amaca yönelik herhangi bir suikast failinin durmaks›z›n kovuflturulma ve kovuflturman›n, ulusun bütün haklar› tatmin ve tazmin edilinceye kadar, hakim önünde kayg› ve ›srarla sürdürülmesi ve sonuçland›r›lmas›n› isterim.” •“Cumhuriyette devlet ve hükümet gücü, ulusal irade ve ulusal egemenli¤in en kesin ve en temel ifadesi ve görünümüdür. Türk yasalar›na da“Devrime karfl› koyan muhalefetin yanan bu yetki ve güce özgürlükten ve yasadan engel olacak en küçük yararlanma hakk› yoktur. Toplumun bir giriflim dahi ulusun ve devletin yarar› her düflünce ve egemenlik hakk›na aç›k kayg›dan önce gelmelidir.” bir sald›r› olarak de¤erlendirilerek, buna yeltenenlerin te al›nmas›n› talep ederim.” mutlaka mahkeme huzuruna 盕“Savc›lar›m›z›n, kovuflturmak kar›lmas›n› talep ederim.” ve açmak zorunda olduklar› ceza •“Özgürlü¤ü ve yasalar› bir davalar›, mahkeme huzurunda alet gibi öne sürerek ulusun en her türlü delille ayd›nlat›lacakt›r. küçük bir yarar›n› bile tehlikeye Cumhuriyet savc›lar›n›n bu konuatmak hakk›na hiç kimse sahip da yapacaklar› aç›klamalar›, kade¤ildir. Devlet halinde yaflayan mu hukuku ad›na istenen ceza, uygar uluslarda özgürlük ulu- suç ve san›k hakk›nda kamuoyusun emrindedir, yüksek yararla- nun ayd›nlat›lmas› için ve verile19


BD MART 2009

cek hükmün niteli¤ine iliflkin aç›k bir fikir edinilmesini sa¤lamak için gerekli bulurum.”

“S

avc›l›k, karar de¤il dava makam›d›r. Yarg›lama s›ras›nda ve duruflmada, savc›lar›m›z›n kendilerini herhangi bir davan›n taraflar›ndan sayarak ›srarla aç›klamalar› ve görüfllerinin kabul edilmesini ve desteklenmesini sa¤lamak için tüm tarihsel ve yasal araçlardan yararlanmay› ihmal etmemeleri gerekir.” •“Kamu hukuku ad›na ortaya koydu¤u bir talebin desteklenmesini sa¤layamaman›n bir cumhuriyet savc›s› için övünülecek bir konu olamayaca¤›n› hat›rlatmak isterim.” •“Cezaevleri haftada bir mutlaka denetlenerek, yarg›lama olmaks›z›n tutuklu kalanlar›n, k›saca nedenleriyle birlikte derhal en yak›n müfettiflli¤e ve Adalet Bakanl›¤›’na bildirilmesi gerekir. Bir soruflturman›n bafllat›labilmesi ve sürdürülebilmesi için bir flikayet ya da zab›tan›n bildirimi beklenecektir.” •“Duyuma dayanarak soruflturmaya bafllanarak, herhangi bir

olayla ilgili olarak merciinden bilgi al›narak gerçe¤in ayd›nlat›lmas› ve konunun ilgi ve dikkatle izlenmesi, kamu hukuku ve kamu güvenli¤inin esenli¤ini sa¤lamak bak›m›ndan çok önemlidir.” •“Türkiye Cumhuriyeti’nde kimsesiz bir birey yoktur. Cumhuriyet, böyle bir kavram› asla kabul edemez. ‹nsan haklar›, yasalar›m›z›n güvencesi alt›ndad›r. En güçsüz ve en kimsesizlerin yard›mc›s› devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri olan cumhuriyet savc›lar› kendilerini kimsesiz görenlerin, yanlar›nda her an haklar›n› aramakla görevli cumhuriyet savc›lar› bulundu¤unu asla unutmamalar› ve bundan emin olmalar› gerekir.” •“Zay›f, ama hakl› olanlar›n en güçlü durumda olmalar›, adliyemizin en belirgin özelli¤i ve ülküsüdür. Cumhuriyet adliyesinin yükselmesini bir onur meselesi sayd›klar›ndan hiç kuflku duymad›¤›m çal›flma arkadafllar›ma bu onurlu görev alan›nda mutlak ve muhakkak olan baflar›lar›n› coflkuyla dilerim efendim.”• YasarOzturk@butundunya.com.tr

Ünlü düflünür Eflatun, ö¤rencilerinden birini birgün kumar oynarken gördü ve onu fliddetle azarlad›. Ö¤rencisi, ortadaki paralar› göstererek kendini savundu: “Fakat, çok az paras›na oynuyordum, hocam” dedi. Eflatun, bu yan›t üzerine ö¤rencisine, bir de ders verdi: “Kaybetti¤in para umurumda de¤il” dedi. “Ben seni, kaybetti¤in zaman için azarl›yorum.”• 20

YAfiAMDAN GÖZLEMLER Ali Naili Erdem

Atatürk ve Türk Müzi¤i Atatürk her f›rsatta gerek bilimin ve gerekse sanat›n önemine iflaret ediyor ve “Sanatkâr, toplum içinde uzun çaba ve çal›flmalar vermekle aln›nda ›fl›kl› sevinci ilk hisseden insand›r” diyordu. Bu düflüncelerini “Cumhuriyetin temeli kültürdür” sözleriyle perçinledi.

S

erin bir Ankara sabah›... Çankaya Köflkü’nün bahçesinde bir dörtlü¤ü söyleyerek dolafl›yor: “Yarab ne eksilirdi deryay› izzetinden / Peymaneyi vücuda zehri ab katmasayd›n / Azade ser olurdum esip derdi gamdan / Ya dehre gelmeseydim ya akl›m olmasayd›.” Henüz yatmam›flt›. Genç cumhuriyetin heyecan›, içinde... Bilimli, sanatl›, ayd›nl›k ve ça¤dafl bir Türkiye’yi var etmenin sevdas›ndayd›. Her f›rsatta gerek bilimin ve gerekse sanat›n önemine iflaret ediyor ve “Sanatkâr, toplum içinde uzun çaba ve çal›flmalar vermekle aln›nda ›fl›kl› sevinci ilk hisseden insand›r” diyordu. Bu düflüncelerini “Cumhuriyetin temeli kültürdür” sözleriyle perçinledi. Böylece Türkiye’nin sanats›z olamayaca¤›n› ve Türk ulusunun varl›¤›na yönelik

tüm de¤iflikliklerin ulusal ve uygar olmas›n› iflaret etmifltir. Fikirsel tart›flmalar›n akademik bir üslup içinde yap›ld›¤› akflam yemeklerinde do¤up büyüdü¤ü yerlerin flark› ve türkülerini dönemin müzisyenleriyle birlikte söylüyor ulusal s›n›rlar›m›z›n d›fl›nda kalan ata yurtlar›n›n hasretli¤ini kadeh kadeh yafl›yordu. Türk müzi¤iyle ilgili olarak “Yüksek bir medeniyetin musikisi oldu¤u aç›kt›r” diyordu. Bilinen bir gerçektir ki, müzik bir uygarl›¤›n temsilcisidir. Bizim müzi¤imiz de tarih boyunca kurmufl oldu¤umuz devletlerin izlerini tafl›r. Ulusal öze, kayna¤a ve sisteme dayal› Türk müzi¤inin yozlaflmadan asl›n› koruyarak, ça¤dafl kurallara göre de¤erlendirilmesi gerekliydi. Aksi halde bu büyük hazinenin meyhane havas›na terk edilmesi an meselesiydi. Ata21


BD MART 2009

müziklerden önde olmas›n› isteyen Gazi Mustafa Kemal, yap›tlar›n Türk ruhunun dinamizmini ve yumuflakl›¤›n› yan›s›tmas›n› her vesileyle an›msatm›flt›r. kinci dönem, 1930-1934 aras› olup bir büyük flanss›zl›¤› yaflam›flt›r. Müzi¤imizden nasibini almam›fl, halk›n karfl›s›na ç›kamayacak denli derbeder ve tümce çirkinliklerinin paçalardan akt›¤› yetmezmifl gibi, konuflmalar› laubali olan bir icra heyetinden son derece rahats›z olan Atatürk, müzi¤imizde önemli problemlerin oldu¤unu sezmifltir. Oysa 1933’te aç›klad›¤› Onuncu Y›l Nutku’nda “Milli kültürümüzü muas›r medeniyet seviyesinin üzerine ç›karaca¤›z. fiunu da önemle belirteyim ki, yüksek bir insan toplulu¤u olan Türk milletinin tarihi bir özelli¤i de güzel sanatlar› sevmek ve onda yükselmektir” sözleri modern Türkiye’yi infla etmekteki kararl›l›¤›n›n belgesidir. Ünlü tarihi Sarayburnu Konuflmas› sonras›nda dönemin ‹çiflleri Bakan› fiükrü Kaya devrimlere ayak ba¤› oluyor düflüncesiyle

I Mustafa Kemal Atatürk bir müzik dinletisinde...

türk’ün böyle bir fleye r›za göstermesi düflünülemezdi. Öyle de oldu. Atatürk’ün müzi¤imizle ilgili tutum ve davran›fllar›n› üç zaman içinde de¤erlendirebiliriz. irinci dönem, 1922-1930 y›llar›d›r. Bu dönemde Atatürk’ün “Mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz hatta reisicumhur olabilirsiniz; fakat sanatkâr olamazs›n›z. Hayatlar›n› büyük sanata vakfeden bu çocuklar› seviniz” sözleri içimizi ›s›tmaktad›r. 14 Ekim 1925 tarihinde ‹zmir K›z Ö¤retmen Okulu’nda müzikle ilgili olarak “Musiki ile alakas› olmayan mahlukat insan de¤ildir. Musiki hayat›n herfleyidir” ifadesi müzi¤e verdi¤i önemi gösteriyordu. Sayg›n bir Türkiye’yi var etme savafl›m›n› veren büyük kurtar›c›

B 22

‹stanbul’da padiflah›n saray›nda olan orkestra, bando ve fas›l heyetini hep yan›nda bulundurmufl ve Civan A¤a’n›n “Dil, seni sevmeyeni sevmekte lezzet mi olur” flark›s›n› sürekli dinlemifltir. Türk tarihi gibi Türk edebiyat›n› da çok iyi bilen Gazi, güfte seçiminin özenle yap›lmas›n› ve sözcüklerin do¤ru söylenmesi gibi söyleyiflin de do¤ru olmas›n› ›srarla istemifltir. Güfte beste uyuflmas›na gösterdi¤i hassasiyeti o dönemin sanatkârlar›n›n an›lar›nda okumaktay›z. Makamlar› ay›racak denli bilgili olan Atatürk, Neyzen Tevfik’in neyini dinledi¤i zaman, öz müzi¤imizden öylesine etkilenmiflti ki, Neyzen’in elini avucunun içine alarak “Neyzen, sen ruhsun” demifltir. Refik Fersan’›n an›lar›nda görüyoruz ki, müzi¤imizin öteki

radyolardan iki y›l Türk müzi¤ini yasaklam›flt›r. Bu olayla ilgili olarak tiyatromuzun unutulmaz ad› Vasfi R›za Zobu an›lar›nda Atatürk’ün “Ben bunu istemedim. Ben bunu istemedim. ‘Türk müzi¤ini gelifltirin’ dedim” biçimindeki sözlerine yer vermifltir. Üçüncü dönem 1 Kas›m 1934’te TBMM’de yapt›¤› konuflmad›r: “Arkadafllar, güzel sanatlar›n hepsinde ulus gençli¤inin ne türlü ilermesini istedi¤inizi bilirim. Bugün dinletmeye yeltenilen musiki yüz a¤artacak de¤erde olmaktan uzakt›r. Ulusal ince duygular›, düflünceleri anlatan yüksek deyiflleri, söyleyiflleri toplamak, onlar› bir gün önce genel son musiki kurallar›na göre ifllemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk milli musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir.” Bizler 1976 y›l› Mart ay›nda bu görüflten yola ç›karak Milli E¤itim Bakanl›¤›’n›n ehliyetli kadrosuyla birlikte ‹stanbul’da Türk Musikisi Devlet Konservatuvar›’n› kurduk. fiu anda tüm üniversitelerde fakülte olarak e¤itimini sürdürüyor. Dileriz büyük kurtar›c›n›n koydu¤u hedefe yürünmektedir.•

Baykufltan sab›rl› bir seyirci olmay› ö¤rendik. Kargadan zeki olmay›... Kendisinden on kat büyük baykuflu arazisinden atmak için, durmaks›z›n savafl›m veren alakargadan, cesareti ö¤rendik. Fakat hepsinden önce, ö¤retmenimiz olarak iskete kuflu gelir. Çünkü onun, boyun e¤mez bir ruhu vard›r.• Apache Kabilesi 23


Çocuk içgüdüsüyle uzaktan önemini anlay›p hayran oldu¤u Gazi Mustafa Kemal’den... “‘O zaman çok sevindim tabii; ama olay›n önemini y›ll›r sonra idrak ettim. Yafl›m ilerledikçe heyecan›m artt›, okuyup Atatürk’ün kim oldu¤unu anlay›nca hayranl›¤›m artt›. Ne kadar flansl› oldu¤umu çok sonralar› anlad›m.’

“C YAZAN: BARIfi TARKAN

“G

azi Mustafa Kemal’in cumhurbaflkan› seçildikten sonra yazd›¤› ilk özel mektubu Amerika’da bulduk. Mektup, cumhuriyeti kurdu¤u, gericiler ve vatan hainleriyle insanüstü bir savafl›m verdi¤i günlerde, Atatürk’ün, 10 yafl›ndaki bir Amerikal› çocu¤un mektubuna yan›t verecek zaman› bulup d›fl iliflkiler ve propagandaya verdi¤i önemi bir kez daha gösteriyor. “Bugün 95 yafl›nda olan ve ABD’nin küçük bir kentinde yaflayan Curtis LaFrance, o zamanlar 10 yafl›nda bir çocuktu. Amerikan ba¤›ms›zl›k savafl›m›n›n kahraman›, yeni k›taya ‘özgürlük’ fikrini afl›layan Frans›z Lafayette’in soyundan geliyordu. 24

Özgürlük öyküleriyle büyümüfltü. Çok uzak bir ülkede, tam 9 bin kilometre ötede, Anadolu’da verilen Kurtulufl Savafl› kan›n› kaynatt›. ‘Angora’ (Ankara) adl› küçük kentte kurulan yeni devletin reisiyle yap›lm›fl bir röportaj gördü bir gazetede... Heyecanland›, etkilendi. “Yafl›na bafl›na bakmadan oturup –tesadüfe bak›n ki, cumhuriyetin ilan›ndan tam bir gün önce, 28 Ekim 1923 günü– Gazi Pafla’ya bir mektup yazd›. Bir imzal› fotograf istedi uzaktaki kahraman›ndan... Pek umudu yoktu; ama çocukluk heyecan›yla bekledi yine de... Derken bir gün bir mektup getirdi postac›... ‹lk kez kendi ad›na yaz›lm›fl bir mektup... On yafl›ndaki ‘Mister’ Curtis LaFrance’a... Hem de kimden!

urtis’in, ilkokul son s›n›f ö¤rencisiyken, babas›n›n daktilosunda yazd›¤› mektup flöyle: “‘Gazi Mustafa Kemal Pafla Angora, Türkiye “‘Say›n Efendim, “‘Ben 10 yafl›nda, Amerikal› bir çocu¤um. Türkiye ve yeni hükümetine büyük ilgi duyuyorum. Siz ve Bayan Kemal hakk›nda bir röportaj okudum. Türkiye hakk›nda bir defterim var ve flimdiden siz ve Bayan Kemal hakk›nda birçok yaz› ve resim toplad›m. Lütfen bir Amerikal› çocu¤a bir küçük not ve bir imzal› fotograf›n›z› gönderin. Bir gün, Türkiye’yi görebilece¤imi umut ediyorum. Sayg›lar›mla, “‘Curtis LaFrance.’ “Türk tarihinin belki de en zorlu dönemlerinde, Amerikal› küçük bir çocu¤u ciddiye alan, zaman ay›ran, oturup eliyle bir mektup yazan Gazi Mustafa Kemal, bir de bu mektubu ‹ngilizce’ye çevirtip daktilo ettirmifl. Adeta Türkiye Cumhuriyeti’nin

hâlâ bugün bile u¤rayaca¤› haks›zl›klar› önceden bilmifl ve 27 Kas›m 1923 tarihli mektubunda Curtis’e flu nasihatte bulunmufl: “‘Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti - Hususi “‘Ankara, 27. 11. 1339 (1923) “‘Mister Kurtis LaFrans'a Mektubunuzu ald›m. Türk vatan› hakk›ndaki alâka ve temenniyat›n›za (iyi düflüncelerinize) teflekkür ederim. Arzunuz vechiyle (arzu etti¤iniz flekilde) bir aded fotograf›m› leffen (iliflikte) gönderiyorum. Amerika’n›n zeki ve çal›flkan çocuklar›na yegâne tavsiyem, Türkler hakk›nda her iflittiklerine hakikat nazar›yla (gerçekmifl gibi) bakmay›p kanaatlerini mutlaka ilm ve esasl› ted25


BD MART 2009

temsil etmek üzere, 2004 y›l›nda fiam Büyükelçili¤i’ne atanan Y. Halit Çevik adl›, hem de yafl›n› ve bafl›n› alm›fl bir elçi, büyükelçilikte Atatürk’ün bir fotograf›n›n neden bulunmad›¤›n› soran Türk gazeteci R›za Zelyut’a flu yan›t› veriyordu: “Bu ça¤da Atatürk resmiyle u¤raflmak do¤ru de¤il. Baflka fleylere bakal›m!” Bu yan›t kamuoyunda büyük tepki do¤urdu; ama nedendir bilinmez, flu günlerde tedavüldeki güncel büyüklerimizden,

kikata (araflt›rmalara) isnad ettirmeye (dayand›rmaya) bilhassa atf-› ehemmiyet eylemeleridir (önem vermeleridir). Hayatta nail-i muvaffakiyet ve saadet olman›z› (baflar›l› ve mutlu olman›z›) temenni eylerim. “‘Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal.’ “LaFrance ifl yaflam›na at›ld›ktan sonra Ankara’da Polatl› Belediyesi’ne itfaiye arac› satt›¤›n›, y›llar önce ise gemiyle ç›kt›¤› bir Akdeniz gezisinde ‹stanbul’u ziyaret ederek çocukluk düflünü 26

gerçeklefltirdi¤ini söylüyor. Doksanbefl yafl›ndaki LaFrance, ‘1938’de Atatürk’ün ölüm haberi geldi¤inde 25 yafl›nda bir delikanl›yd›m. Niye a¤lad›¤›m› kimse anlamad›’ diyor.” Amerika’da yaflayan gazeteci Do¤an Uluç, 2008’de “Hürriyet” gazetesinde yay›mlanan röportaj›nda böyle yaz›yordu. *** Bu Amerikal› çocuktan 42 y›l sonra, 1955’te Gölcük’te dünyaya gelen ve Atatürk’ün kurdu¤u “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”ni

nedendir bilinmez, ne bir ses ne bir nefes ç›kt›. Yaln›zca, Neyzen Tevfik büyü¤ün neyinden üfledi¤i ve kimilerinin bilmem kula¤›na, kimilerinin bilmem neyine de giden bir dörtlük dolaflt› uzun uzun, internet sitelerinde ve iletilerinde: Hani, “‹flgaldeki hali sak›n unutma, Atatürk’e dil uzatma sebepsiz. Sen anandan yine do¤ard›n amma...” diye bafllayan ve sonunu da flu an sizin getirmek isteyece¤iniz o ünlü dörtlük...•

Sabah›n alt›s›nda kalkmak, onda yemek... Akflam alt›da yemek ve onda yatmak. ‹nsan› on kere on yaflat›r. •Beklemesini bilenin her istedi¤i olur. •Bir insan› uygarlaflt›rmaya karar verince ifle büyükannesinden bafllanmal›d›r. •Bir kitap dünyadan daha genifltir. Çünkü maddeye düflünceyi katar. •Bir kompliman, bazen gecenin içinden geçen bir öpücük gibidir. •Büyük hatalar, çok kez, büyük, kal›n halatlar gibi bir y›¤›n ipten biraraya gelir. •Büyük tehlikelerin bir güzelli¤i vard›r. Birbirlerini tan›mayan insanlar aras›nda kardefllik yarat›r. •Teleskopun son buldu¤u yerde mikroskop bafllar. Hangisinin görüflü daha büyüktür? •Hiçbir kimse bir gizi bir çocuk denli mükemmel saklayamaz. •Yaflam›n en muhteflem mutlulu¤u, insan›n sevdi¤i bir fleye inanabilmesidir.• Victor Hugo’dan Ö¤retmen, derse geç gelen ö¤rencisine küçük bir uyar› cezas› vermek amac›yla ona bir soru sordu: “Söyle bakal›m, çalmak eyleminin gelecek zaman çekimi nedir?” Ö¤renci, duraksamadan yan›t verdi: “Cezaevine girmektir, ö¤retmenim.”• 27


EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Yabanc›lar›n A¤z›ndan Ermeni ‹ddialar›na Yan›t Ermenistan d›fliflleri bakan›n›n ve ötekilerin b›k›p usanmaks›z›n ortaya att›klar› iddialara, daha do¤rusu iftiralara Türk belgeleriyle, Türk tarihçileri ve uzmanlar›yla yan›t vermenin ifle yaramad›¤›n› bilenlerdenim. ‹flte bu nedenle, bir kez daha konuyu ele ald›¤›m bu yaz›mda yabanc›lar›n a¤z›ndan Ermeni iddialar›na yan›t vermeye çal›flaca¤›m. ünya Kupas› elemeleri için Türkiye ile Ermenistan ulusal futbol tak›mlar› ayn› gruba düflünce, bu geliflmenin iki ülke iliflkilerini olumlu yönde etkileyece¤i, futbol maçlar›n›n önemli bir f›rsat oldu¤u yorumlar› yap›lm›flt›. Cumhurbaflkan› Abdullah Gül’ün 6 Eylül 2008’de, Ermenistan-Türkiye ulusal tak›mlar› aras›ndaki karfl›laflmay› izlemek üzere Erivan’a gitmesi, Ermenistan Cumhurbaflkan› Serge Serkisyan ile görüflmesi ve yap›lan aç›klamalar, iki ülke aras›ndaki iliflkilerin düzelece¤i, Ermeniler’in soyk›r›m iddialar›n› gündeme getirmeyece¤i beklentilerini güçlendirmiflti. Oysa ben her f›rsatta dile getirdi¤im bir gerçe¤i o dönemde de tekrarlam›fl, “Erme-

D

28

nistan s›n›r› aç›lsa da, Türkiye olumlu ad›mlar atmay› sürdürse de Ermenistan soyk›r›m iddialar›ndan asla vazgeçmez” demifltim. Ermenistan D›fliflleri Bakan› Edward Nalbandyan, 21 Ocak 2009 tarihli aç›klamas›yla beni bir kez daha do¤rulad› ve iki ülke aras›nda bafllad›¤› san›lan bahar havas› bitti. Ankara ile iliflkileri normallefltirmek için “fedakârl›klar” yapmayacaklar›n› söyleyen Edward Nalbandyan, “Türkiye iliflkilerimizi normallefltirerek bize bir iyilik yapm›yor. Ermenistan, soyk›r›m›n tan›nmas›n› amaçlayan politikadan hiçbir zaman vazgeçmeyecek” diyordu. Ermenistan’›n, hükümetleraras› bir komisyonun kurulmas›n›, ancak Türkiye’nin s›n›r› açmas› ve ön koflulsuz olarak Ermenis-

tan ile diplomatik iliflkiler kurmas› halinde kabul edece¤ini duyuran Nalbandyan, “Tarihin kara sayfalar›n›n çevrilmesi gerekir; ancak geçmiflin dersleri hiçbir zaman unutulmamal›. Ermenistan hiçbir zaman Ermeni Soyk›r›m› gerçe¤ini sorgulamayacak” uyar›s›nda bulunuyordu. rmenistan d›fliflleri bakan›n›n ve ötekilerin b›k›p usanmaks›z›n ortaya att›klar› iddialara, daha do¤rusu iftiralara Türk belgeleriyle, Türk tarihçileri ve uzmanlar›yla yan›t vermenin ifle yaramad›¤›n› bilenlerdenim. ‹flte bu nedenle, bir kez daha konuyu ele ald›¤›m bu yaz›mda yabanc›lar›n a¤z›ndan Ermeni iddialar›na yan›t vermeye çal›flaca¤›m. Anadolu’daki Ermeniler’in Osmanl› Devleti’ne karfl› k›flk›rt›lmas›nda büyük rol sahibi olan misyonerlerden bir örnek vererek bafllayal›m. Amerikan misyoner Krilman, 23 Ekim 1909 tarihli “New York Times” gazetesinde yay›mlanan yaz›s›nda, Ermeni din adamlar›n›n faaliyetlerini k›saca flöyle anlat›yordu: “Adana ve Mersin’de ç›lg›n ve hisleriyle hareket eden Ermeniler’in savafl flark›lar› söyledikleri do¤rudur. Yaygarac› genç Ermeni piskoposunun Adana ovalar›nda dolaflarak Ermeniler’e az yemelerini, elbiselerini satarak silah almalar›n› tavsiye etti¤i ve bafl›na kral tac› koyarak fo-

E

tograf çektirdi¤i ve her silahtan kiflisel ç›kar›n› temin etmek suretiyle Adana sahiline silah ç›kartt›¤› da do¤rudur.” Misyonerlerin çal›flmalar›n› bilenlerin bafl›nda ise yabanc› diplomatlar geliyordu. ‹ngiltere’nin Erzurum Konsolosu Graves, “New York Herald” gazetesi muhabiri Sidney Whitmann’a yapt›¤› 14 Ocak 1914 tarihli aç›klamas›nda misyonerlerin ve yabanc› diplomatlar›n etkisine de¤iniyordu: “(...) Her yerde misyonerler var, bunlar herkesi kand›r›yorlar. Konsoloslar›n tercümanlar› Ermeniler’dir. Bunlar ne söylerler, ne gösterirlerse, konsoloslar da elçiliklerine öyle yazarlar. Bu konsoloslar, acaba Rusya’da, Almanya’da olsalard›, elçilerine böyle fleyler yazabilirler miydi? Ermeni komitecileri, sakin insanlar›, çiftçi, esnaf, hamallar› ayakland›r›yorlar.

“T

ürkler’in dine, H›ristiyanl›k’a sald›rd›¤›n› ileri sürüyorlar. Oysa Trabzon’dan Erzurum’a kadar yollar, ilçeler; manast›rlarla, kiliselerle doludur. Ermeni okullar›, kiliseleri, Rusya’dakilerden bin kat daha serbesttirler.” Misyonerlerin gerçek yüzünü ortaya koyacak belgelerden biri de Osmanl› 3. Ordu kurmaybaflkanl›¤› görevinde bulunmufl Alman subay Felix Guse’in Nisan 1920 tarihli aç›klamas›d›r: “As›l ac›nacak olan Türkler’di. 29


BD MART 2009

BD MART 2009

Çünkü, onlar›n ac›lar›n› dindirecek, s›k›nt›lar›n› giderecek ve u¤rad›klar› büyük haks›zl›¤› duyuracak ne Alman ne de Amerikan misyonerleri bulunmaktayd›.”

para harc›yorlar, gizlice asilerin hizmetine silah sevk ediyorlar ve bir Ermeni ayaklanmas›n›n patlak vermesine arac›l›k ediyorlar.” Ruslar’›n Ermeniler’i Osmanl› Devleti’ne karfl› kullanmalar›n›n uslar’›n Ermeniler’i Os- sonucu ortaya ç›kan durumu anmanl›lar’a karfl› 1774 latan birçok belge yabanc› arflivy›l›ndaki Küçük Kay- lerde yer almaktad›r. Bunlardan narca Anlaflmas›’ndan biri de, Paris’teki Rus Büyükelçisi itibaren kullanmaya ‹zvolski’nin, Baflbakan ve D›fliflleçal›flt›klar› tarihin kaydetti¤i bir ri Bakan› Sturmer’e yollad›¤› 24 gerçektir. O tarihten sonra Erme- Ekim 1916 tarihli telgraft›r: niler’in Ruslar’a nas›l ba¤land›¤›n› “Ermeniler, Osmanl› Devleti’ne ise belki de en ihanet etmiflleriyi anlatan itidir. Ermeni dini Ruslar’›n Ermeniler’i raflardan biri, lideri Katagikos, Ermeni milletonlar› Rus taraf›Osmanl›lar’a karfl› vekili Babacana geçmeye 1774 y›l›ndaki nof’un 19 Hazizorlam›flt›r. ‹çleKüçük Kaynarca ran 1913 tarihli rinde milletveAnlaflmas›’ndan konuflmas›ndakilleri de olmak itibaren kullanmaya ki sözlerdir: üzere birçok “Ermeniler, Türk Ermenisi çal›flt›¤› tarihin Rusya’ya ba¤l›gönüllü olarak kaydetti¤i bir gerçektir. d›rlar; onun için Rus ordusuna can verirler.” kat›ld›. ErmeniRuslar’›n Ermeniler’e yönelik ler, ihtilalci komitelerin kararlar›na politikalar›n› dönemin öteki bü- uyarak, yurdun birçok yerlerinde yük güçleri de biliyordu. Avustur- Osmanl› ordusuna karfl› sald›r›ya ya-Macaristan ‹mparatorlu¤u’nun geçip memurlar› ve Müslüman Trabzon’daki Konsolosu Moricz, halk› katlettiler. Bu sald›r›lar kimi Viyana’ya gönderdi¤i 30 Ocak yerlerde gerçek birer isyan halini 1914 tarihli telgraf›nda Rus-Erme- ald›. Ermeni ayaklanmas›n›n ortaya ç›kard›¤› büyük tehlike üzerine ni iflbirli¤ine dikkati çekiyordu: “Ruslar, Ermeniler’e, kendi hükümet bütün Ermeniler’i askeri kendilerini idare edeceklerini vaat bölgelerden uzaklaflt›rmak zorunetmifller. Yeniliklerin ve ›slahat›n da kalm›flt›r. Bu hareket esnas›nda uygulanmas› halinde Ruslar, Er- kimi yak›fl›ks›z davran›fllar olmuflmeniler’i Türkler’e karfl› harekete sa da, bundan zarar gören Ermegeçireceklerdir, bu maksatla çok niler’in haklar›n› kanun yoluyla

R

30

korumak ve suçlular› bulup cezaland›rmak üzere derhal komisyonlar gönderilmifltir.” rmeniler’in Rus ordusuyla iliflkilerini anlatan belgelerden biri de, Alman Generali Bronsart’›n, 24 Temmuz 1921 tarihli “Deutsche Allgemeine Zeitung” gazetesine aç›klamas›d›r: “Eli silah tutan Müslümanlar’›n hepsi, Türk ordusunda bulundu¤u için, Ermeniler’in savunmas›z kalan halka katliam yapmas› kolayd›. Çünkü Ermeniler cephede Ruslar’la çarp›flan Türk ordusunun yanlar›na ve gerilerine sarkmakla yetinmeyerek, bu bölgedeki Müslüman halk› silip süpürüyordu. Tan›k oldu¤um Ermeni zulümleri, Türkler’in yapt›¤› iddia edilen zulümlerden çok daha kötü idi.” Ermeniler’in yaln›zca Ruslar’la de¤il, ‹ngilizler ve Frans›zlar’la da iflbirli¤i yapt›¤› bilinmektedir. Binlerce Ermeni’nin gönüllü olarak Frans›z ordusuna kat›ld›¤›, Frans›z askeri üniformas› alt›nda Anadolu’nun iflgalinde yer ald›¤› belgelerde kay›tl›d›r. Bu iflbirli¤inin kan›t› olan afla¤›daki iki belgede bulunan ifadeler de Türk belgelerine ve tarihçilerine itibar etmeyen yabanc›lara ders olacak niteliktedir. Tehcir karar›ndan birkaç ay önce, Bulgaristan’daki Frans›z büyükelçisinin, Fransa D›fliflleri Bakan› Delacassé’ye gönderdi¤i 3 Mart 1915 tarihli yaz›: “Rus meslektafl›m›n iste¤i üze-

E

rine, Ermeni komitelerinin temsilcisi Vartanyan ile görüfltüm. Kendisi, müttefiklerin Anadolu’ya ç›kartma yapmas› durumunda Ermeniler’in iflbirli¤ini sunmak için beni görmeye gelmifl. ‘‹ngiltere ve Fransa, Adana ya da ‹skenderun Körfezi’ne ç›kartma yaparlarsa, Ermeni kardefllerimin de kat›lmas›na izin verilmesinden mutluluk duyar›m’ diyor. Vartanyan, 20 bin Ermeni’nin savaflmaya haz›r oldu¤unu ve K›br›s’ta toplanarak, askeri e¤itim alabileceklerini söyledi. Vartanyan, ‹ngiliz büyükelçisine de ayn› öneriyi yapt›, o da, kendi hükümetini bilgilendirdi.” Paris’teki Ermeni Komitesi Baflkan› Arflag Çobanyan’›n, Frans›z D›fliflleri Bakan› Delacassé’ye gönderdi¤i 13 Haziran 1915 tarihli mektup: “(...) Fransa’n›n, Çukurova’da ç›karlar› vard›r ve onlar› korumak ister. Bu ç›karlara sayg› göstermeyecek denli ak›ls›z bir Ermeni olabilir mi? Bu ç›karlar›n en samimi biçimde garanti edildi¤ini görmek istemeyen bir Ermeni var m›d›r?” ünümüzde Ermeni iddialar›n›n en önemli merkezlerinin bafl›nda gelen Amerika Birleflik Devletleri’nde her y›l Amerikan Kongresi’nin gündemine Ermeni soyk›r›m› ad› verilen tasar›lar tafl›n›r. Oysa Amerikan vatandafllar›n›n ve siyasetçilerinin bilmedi¤i birçok belge vard›r. Bunlardan biri de 20 fiubat 1923 tarihli

G

31


BD MART 2009

“New York Times” gazetesidir: “Birinci Dünya Savafl› s›ras›nda Türkler’in Do¤u Anadolu’dan Ermeniler’i göç ettirdi¤ini hep duyar›z. Gerçek ise, Birinci Dünya Savafl›’nda ülkesini Rus sald›r›lar›na karfl› korumak isteyen Türkler’e, Türkiye Ermenileri’nin yapt›¤› haince bir ihanettir. Düflünün ki, biz Meksika ile savafla girsek, bizim siyahlar düflman Meksikal›lar’›n yan›na geçip bizi katletse

bizim tavr›m›z ne olurdu? S›k s›k duyulan Türkler’in Rum ve Ermeniler’i H›ristiyan olduklar› için katlettikleri iddias› da yaland›r.” “Örnekler çok, ama yerimiz yok” diyerek bu yaz›y› da sonland›r›rken, bu konuda b›k›p usanmadan yazmaya, anlatmaya ve paylaflmaya devam edece¤imi bilmenizi isterim.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr

Telefondaki kad›n hastane yetkilisine, hastas›n›n durumu hakk›nda kendisinden bilgi al›p alamayaca¤›n› sordu. Yetkili, bu konuda yard›mc› olabilmesi için hastan›n ad›n› ö¤renmek istedi. Telefondaki kad›n, “Hastan›n ad› Sarah Finkel, oda numaras› ise 302” dedi. Hastane yetkilisi hastan›n dosyas›n› getirtip inceledikten sonra hastas›n›n sa¤l›k durumu konusunda ayr›nt›l› bilgi verdi. Telefondaki kad›n teflekkür ettikten sonra telefonu kapatmak üzereyken hastane yetkilisi sordu: “Sarah Finkel’in sa¤l›k durumuyla bu kadar ilgilendi¤inize göre herhalde kendisinin yak›n› oluyorsunuz?” dedi. “Sand›¤›n›zdan da çok” dedi, telefondaki kad›n... “Sarah Finkel benim...” Sonra da telefon etmesinin nedenini aç›klad›: “Doktorum iki gündür en küçük bir bilgi vermiyordu sa¤l›¤›m konusunda...”• Sabaha do¤ru gece kulübünden üzeri tamam›yla içki kokar bir durumda d›flar› ç›kan adam, buz gibi keskin havayla bir anda karfl› karfl›ya kal›nca, ürpererek ceketinin yakas›n› yukar› kald›rd›. Sonra flaflk›nl›kla havay› koklad› ve orada beklemekte olan kap›c›ya sordu: “Affedersiniz, havadaki bu garip koku neyin nesidir?” Kap›c› ise gayet sakin yan›t verdi: “Bu mu? Temiz hava beyefendi!”• 32

33


34

35


36

37


38

39


40

41


42

43


A

bdürrahim Tuncak, (karfl› sayfadaki) forograf›n çekilifl öyküsünü anlat›yor: “Annemle (Zübeyde Han›m’la) birlikte Halep’e gittik. Mustafa Kemal, geçirdi¤i bir rahats›zl›ktan sonra iyileflme dönemini Halep’te, ‹stanbullu dostlar› Salih (Fansa) Bey’in kona¤›nda geçiriyor, orada dinleniyordu. “Salih Bey’in kona¤›, büyük bir portakal bahçesinin ortas›ndayd›. Mustafa Kemal Pafla s›k s›k bahçede otururdu. Ben de hep, onun çevresinde oynard›m. “Bir gün bahçede oynad›¤›m s›rada beni yan›na ça¤›rd›: “‘Senin burada bir fotograf›n› çektireyim mi?’ dedi. “Ben de ‘Evet’ dedim. “Emir verdi, ordunun terzisini getirtti ve bana bir gecede, yöresel giysi diktirdi. “Orduda görevli bir doktor yüzbafl›n›n fotograf makinesi vard›. Ertesi gün doktor yüzbafl› fotograf makinesiyle Salih Bey’in bahçesine geldi. Bana da içeride, yöresel giysilerimi giydirdiler. “Bahçeye, Mustafa Kemal Pafla’n›n yan›na gitti¤imde, beni görünce gülmeye bafllad›. “‘Tam bural› bir delikanl› olmuflsun’ dedi ve yan›ndaki yeri gösterdi. ‘Gel burada, yan›mda otur’ dedi. “Doktor yüzbafl›, fotograf makinesini haz›rlam›fl, fotograf›m›z› çekmek üzereyken, Mustafa Kemal Pafla biraz durmas›n› söyledi. “Çanakkale’den beri yan›ndan ay›rmad›¤› tabancas›n› ç›kartt›, benim belime takt›. Belimin öteki yan›na ise, kufla¤›n aras›na, kendi kasaturas›n› yerlefltirdi. “‘‹flte flimdi oldu’ dedi ve doktor yüzbafl›ya döndü: ‘Fotograf›m›z› flimdi çekebilirsin. Çünkü Abdürrahim haz›rd›r.’ “Halep’te annemle birlikte bir hafta ya da on gün kald›k. Mustafa Kemal Pafla ‹stanbul’a izinli olarak dönen bir çavufla emanet etti bizi. O çavuflla birlikte yine trenle, ‹stanbul’a döndük.” “Halep’te, Salih Bey’in bahçesinde Mustafa Kemal Pafla ile çekilen fotograf›m, y›llar sonra Almanya’ya yüksek ö¤renim yapmaya gitti¤imde, tren istasyonunda kaybetti¤im bavulumla birlikte yok olmufltu. “Makbule Ablam (Atatürk’ün k›z kardefli Makbule Atadan) 1956 y›l›nda öldü¤ünde, bu fotograf›n kartpostal büyüklü¤ünde bir kopyas›, onun ‘evrak›’ aras›ndan ç›kt›.”

(“Abdürrahim Tuncak Anlat›yor”, Bütün Dünya, Haziran 2007) 44

45


ferman haz›rlanmas› emrini verdi. ‹flte II. Abdülhamid’in, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda çarflaf giyilmesini yasaklayan 2 Nisan 1892 tarihli ferman›: (‹rade Dâhiliye, Nu. 99887) “Bugün cuma selaml›¤› töreninden sonra Teflvikiye’deki silahhaneyi Padiflah Hazretleri teflrifle, oradan saraylar›na dönerler iken yolda, tuhaf bir flekilde bellerinden ba¤l› siyah çarflaflara bürünmüfl ve yüzlerini de siyah renkte ve gayet ince peçelerle örtmüfl baz› kad›nlar gözüne iliflmifl, bunlar›n örtünmemifl denilecek halde aç›k saç›k bulunmalar›na ve adeta matem elbisesi giymifl H›ristiyan kad›nlar›na benzemelerine bak›larak, birden bire ‹slam olduklar›nda tereddüt buyrulmufltur. ‹zaha muhtaç olmad›¤› gibi büyük ‹slam devletinin ayakta durmas›, devam› ve yükselmesi, kad›n ve erkek bütün Müslümanlar’›n her türlü hal ve hareketlerinde fleriat›n yüksek hükümlerine son derece dikkatle uymalar›na ba¤l› olup aksi hal Allah esirgesin gerek fertler, gerek devlet için maddi ve manevi sonsuz zararlara sebeb olaca¤›ndan, ‹slam kad›nlar›n›n Allah’›n emirlerinden bulunan örtünme usul ve kaidelerine fevkalade dikkat ve itina etmeleri lüzumunu beyana hacet olmad›¤›, bu çarflaflar ise ‹slam kad›nlar›nca örtünmeye asla uygun ve müsait olmad›¤› gibi, bir maksatla fluraya buraya girmek için baz› münasebetsiz erkekler taraf›ndan da bir fesat ve melânet 46

“Kad›nlar›n çarflaf giymelerinin yasaklanmas› gerekti¤ine” karar veren Padiflah ‹kinci Abdülhamid, saray Baflkâtibi Süreyya’ya bu konuda ferman haz›rlanmas› emrini verdi.

perdesi olarak kullan›lmakta olup hatta geçenlerde bir erkek bu suretle çarflafa bürünerek, kad›n k›yafetinde silahl› olarak bir eve girip içerideki kad›n›n üzerine hücumla çald›¤› eflyay› pencereden arkadafl›na atarak savuflmufl oldu¤undan, dindarl›k ve maslahat bak›m›ndan meydanda olan zararlar›ndan ötürü, icap edenlere münasip bir flekilde anlat›l›p tembihlerde bulunmak suretiyle kad›nlar›n çarflaf giymelerinin yasaklanmas›, Padiflah emri iktizas›ndand›r. Bu hususta emir sahibinindir. “2 Nisan 1892 Hükümdar›n Baflkatibi Süreyya.”• 47


KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsinoğlu

Vietnam’dan Irak’a “stratejik zafer”ler

B

arack Obama’n›n, Demokrat Parti’nin baflkan adayl›¤›n› garantiledi¤i Temmuz 2008’de, DP’nin Florida Milletvekili Robert Wexler, Obama’n›n ABD baflkan› oldu¤u takdirde ilk hedefinin, Irak’tan güvenli bir biçimde asker çekmek olaca¤›n› ve bunun için de Türkiye ile iflbirli¤ine gereksinim duydu¤unu, piyasaya yeni ç›kan “Fire Breathing Liberal” adl› kitab›n›n tan›t›m toplant›s›nda aç›klam›flt›. Aradan 200 gün geçti Baflkan Obama “müjdeyi” verdi: “Onalt› ay içinde Irak’tan çekiliyoruz!” Kitle imha silahlar› ele geçirilememiflti; ama olsun: Teksasl› kovboy, Saddam’› ipe çekmiflti ya... Ülke üçe bölünmüflmüfl, 1 milyon kifli ölmüflmüfl, Irak halk› demokrasiyi ancak düflünde görmüflmüfl. Bu kadarc›k kusur kad› k›z›nda da görülürmüfl! 48

Ferit Devellio¤lu “Türk Argosu” sözlü¤ünde, “Kaçmak, savuflup gitmek” diyor “Tüymek” fiili için, süper devletler ise “Çekilmek” diyorlar bu ifle... Dün Vietnam’dan çekilmifllerdi. Bugün Irak’tan... Yar›n kim bilir, kimin vatan›ndan, kimin topra¤›ndan?.. *** Vietnam Bar›fl Anlaflmas›’n›n Ocak 1973’te Paris’te imzalanmas›ndan iki ay sonra, Kuzey Vietnam’daki Amerikal› savafl tutsaklar› Hanoi taraf›ndan serbest b›rak›l›rken, son ABD askerleri Güney Vietnam’dan ayr›l›yor, Amerika’n›n do¤rudan kat›ld›¤› 8 y›ll›k savafl, böylece sona eriyordu. ABD Savunma Bakanl›¤›’n›n 7 bin “sivil” görevlisi, Kuzey Vietnam’la devam eden bu ac›mas›z savaflta, Güney Vietnam’a yard›m için Saigon’a yerlefltirilmiflti. Baflkan John F. Kennedy, ABD’nin 20 y›ll›k dolayl› yard›m›na karfl›n, “komünist” Kuzey Vietnam karfl›s›nda yetersiz kalan Gü-

Vietnam Savafl›’nda kaybedilen yaflamlar, geride b›rakt›klar›n›n yüreklerinde sürdürülüyor. 49


BD MART 2009

ney Vietnam’›n dikta rejimine bile destek veriyor, bu amaçla 1961 y›l›nda büyük bir askeri gücü ilk kez Vietnam’a gönderiyordu.

Ü

ç y›l sonra, Güney Vietnam hükümetinin devrilmesi üzerine, Baflkan Lyndon B. Johnson, Kuzey Vietnam’a s›n›rl› bir bombard›man sald›r›s› düzenlenmesi emrini veriyor, ABD Kongresi askeri güç kullan›lmas›n› onayl›yordu. *** 1965’te, Kuzey Vietnam’›n sald›r›lar› Baflkan Johnson’a iki seçenek b›rakm›flt›: ABD’nin güç kullan›m›n› art›rma ya da çekilme. Johnson ilk seçene¤in uygulanmas› emrini veriyor ve asker say›s› çok geçmeden 300 bine ç›kar›l›yordu. Bu arada ABD Hava Kuvvetleri, tarihin en büyük bombard›man sald›r›s›n› bafllat›yordu. Aradan geçen birkaç y›l savafl›n boyutlar›n› daha da geniflletiyor, ABD’nin verdi¤i kay›plar giderek art›yor, Amerikan kamuoyu ço¤unlu¤unun Vietnam savafl›na tepki göstermesine yol açan My Lai Katliam› gibi, ABD askerlerinin iflledi¤i savafl suçlar› gün ›fl›¤›na ç›k›yordu. “Komünist” Viet Cong’un Kuzey Vietnam ordusuyla birlikte gerçeklefltirdi¤i ve birçok Güney Vietnam yerleflim alanlar›n› hedef alan “1968-Tet Offensive” Ope50

rasyonu, savafl›n yak›nda sona erece¤ine iliflkin ABD umutlar›n›n yitirilmesine ve savafl karfl›tlar›n›n daha da güçlenmesine neden olmufltu. Bunun üzerine Baflkan Johnson Mart 1968’de bir aç›klama yaparak, yeniden baflkan seçilmeye çal›flmayaca¤›n›, Vietnam konusunda ulusun tehlikeli bir bölünmeye sürüklenmesi karfl›s›nda, kiflisel sorumlulu¤unun gere¤ini yerine getirece¤ini bildiriyordu. Bu arada Johnson, ilgililere bar›fl görüflmelerine bafllamalar› yetkisini de veriyordu. *** 1969 ilkbahar›nda, ABD’nin çeflitli bölgelerinde savafl karfl›t› protesto gösterileri yeniden yayg›nlaflm›fl, savafl›n ikiye böldü¤ü ülkeden, cepheye gönderilen asker say›s› 550 bine yaklaflm›flt›.

A

BD’nin yeni seçilen Baflkan› Richard Nixon, o y›l Vietnam’dan asker çekmeyi bafllat›rken, kara ve hava sald›r›s›n› daha da yo¤unlaflt›r›yordu. 1970’in ilk aylar›nda ABD askeri birliklerinin büyük ölçüde çekilifli sürerken, düflman›n s›n›rdan destek almas›n› önlemek için Kamboçya ve Laos’ta yap›lan askeri operasyon, savafl co¤rafyas›n› geniflletmiflti. Bu operasyonlar›n askeri aç›dan kimi olumlu sonuçlar› yan›nda, savafl› daha da yayg›nlaflt›rmas›, ABD ve dünya kamuoyun-

daki savafl karfl›t› protesto gösterilerinin, dalgalar halinde artmas›na yol açm›flt›. *** Y›llar önce bafllad›klar› görüflmeleri Ocak 1973’te sonuçland›ran ABD, Kuzey ve Güney Vietnam ile “komünist” Viet Cong temsilcileri, Paris’te bar›fl anlaflmas› imzalay›p Amerika’n›n Vietnam savafl›na do¤rudan kat›lmas›n› sona erdirmifllerdi.

A

nlaflman›n sa¤lad›¤› en önemli sonuç, tüm Vietnam’da ateflkesin kabul edilmesi, ABD birliklerinin geri çekilmesi, savafl tutsaklar›n›n serbest b›rak›lmas›, Kuzey ve Güney Vietnam’›n bar›flç›l amaçlarda yeniden uzlaflmalar›n› öngörmesiydi. Anlaflma uyar›nca, Güney Vietnam hükümeti yeni seçim yap›l›ncaya de¤in görevde kalacak, Kuzey Vietnam güçleri Güney’de daha fazla ilerlemeyecek ya da askeri gücünü art›rmayacakt›. Ancak ABD hükümetinin, durumu kurtarmak amac›yla gösterdi¤i “iyi niyetin” getirisi, umdu¤undan da az oldu. 29 Mart’ta, son ABD askeri henüz Vietnam’dan yola ç›kmadan önce, “komünistler” ateflkes anlaflmas›n› çi¤nediler. Böylece 1974’ün ilk döneminde savafl tüm fliddetiyle yeniden bafllad›. Ayn› y›l›n sonunda Güney Vietnam yetkilileri, savafl›n en bü-

yük kayb›n› verdiklerini, tüm y›l devam eden çat›flmada, 80 bin asker ve sivilin öldü¤ünü bildirdiler. Bat›l› kaynaklara göre, “Vietnam savafl› kamuoyunda en çok karfl› ç›k›lan, 58 bin Amerikal›’n›n yaflam›na mal olan ve yabanc› bir ülkede en uzun süren savafl” olarak ABD tarihine geçmiflti. Ayn› savaflta yaklafl›k 2 milyon asker ve sivil Vietnaml› yaflam›n› yitirmiflti. *** 30 Nisan 1975 Çarflamba günü, son ABD askerleri Güney Vietnam’dan havayoluyla ayr›l›rken, Saigon “komünist” güçlerin eline geçmiflti. Kuzey Koreli Albay Bui Tin, ayn› gün teslim olan Güney Viet51


BD MART 2009

naml›lara, “Korkman›z› gerektiren birfley yok. Vietnaml›lar aras›nda yenen ve yenilen söz konusu de¤il. Yenilenler yaln›zca Amerikal›lar” diyordu.

A

lbay Bui Tin, 27 y›l sonra Amerika’da yay›mlanan 172 sayfal›k kitab›nda, Vietnam Savafl›’n›n içyüzünü kendi aç›s›ndan anlat›yordu. Kuzey Vietnam’›n ünlü önderi, 1968 Türk devrimcilerinden bir kesimin “Ho Amcas›” Ho Chi Minh döneminde, baflkanl›k saray›n›n korunmas›nda görev alan Albay Bui Tin, Frans›z-Çinhindi Savafl›’n›n sonucunu belirleyen Dien Bien Phu cephesinde komutan olarak çarp›flm›flt›. Albay Tin daha sonra Amerikal›lar’la savafl›rken, bir yandan da savafl muhabirli¤i yapm›fl, 1973’te Amerikan savafl tutsaklar›n›n serbest b›rak›lmas›yla ilgili görüflmelerde, Kuzey Vietnam delegasyonu sözcülü¤ünü yürütmüfltü. 1975’te Saigon baflkanl›k saray›na kendi kulland›¤› tankla giren Bui Tin, Eylül 1990’da Paris’e yerlefliyor, politika ve ABD-Vietnam iliflkileri konusunda, çevresinde “aç›k fikirli” olarak tan›mlan›yordu. Cumhuriyetçi Parti’nin 2008’de baflkan aday› olan Arizona senatörü John McCain, 7 Kas›m 1991’de Capitol Hill’de savafl tutsaklar› konusunda yap›lan komisyon toplant›s›ndan sonra, Kuzey Vietnaml› Al52

bay Bui Tin ile kucaklafl›yordu. Albay Tin, savafl s›ras›nda McCain’in tutuklu bulundu¤u Kuzey Vietnam askeri cezaevinden, “Hanoi Hilton” diye söz ediyordu. *** 21 Ocak 1977 tarihinde ABD Baflkan› Jimmy Carter, yaklafl›k 100 bin Amerikal› genci, hiçbir koflul öne sürmeksizin affediyordu. Gençler 1960’lar›n sonu ve 1970’li y›llar›n bafl›nda, Vietnam Savafl›’na gitmemek için yurt d›fl›na ç›km›fl, yüzde 90’› göçmen olarak Kanada’ya s›¤›n›rken, bir bölümü de Amerika içinde saklanm›flt›. Bu arada yaklafl›k bin asker de birliklerinden firar edip Kanada s›n›r›n› geçmiflti.

K

anada hükümeti, kaçaklar ve s›¤›nmac›lar hakk›nda hiçbir yasal ifllem yapmad›¤› gibi, s›n›r görevlilerinden “bu gençlere çok fazla soru sormamalar›n›” da istemiflti. *** Amerikal›lar’›n denizafl›r› ülkelerde giriflti¤i ve dünya kamuoyunda büyük tepki do¤uran savafllarda kazand›¤› “zafer”lerden –flimdilik– sonuncusunu, Baflkan George W. Bush, 19 Mart 2008 Çarflamba günü saat 14:34’te, ABD Savunma Bakanl›¤› Pentagon’da yapt›¤› konuflmayla kutluyor, “Irak Zaferi”ni coflkuyla selaml›yordu. Bush, ABD önderli¤inde “ko-

Cumhuriyetçi Arizona senatörü John McCain, 7 Kas›m 1991’de Capitol Hill’de savafl tutsaklar› konusunda yap›lan komisyon toplant›s›ndan sonra, Kuzey Vietnaml› Albay Bui Tin ile kucaklafl›rken görülüyor. Albay Tin, savafl s›ras›nda McCain’in tutuklu bulundu¤u Kuzey Vietnam askeri cezaevinden, "Hanoi Hilton" diye söz ediyordu.

alisyon güçleri” taraf›ndan Irak’›n iflgal ediliflinin 5’inci y›ldönümü konuflmas›nda, Irak’a gönderilen asker say›s›ndaki art›fl›n, teröre karfl› verilen savaflta önemli bir “stratejik zafer” kazand›rd›¤›n› söylüyordu. Bush’un “zafer” konuflmas›, Irak Savafl›’n›n yüksek bedeline karfl› ç›kan elefltirilerin yo¤unlaflt›¤› bir döneme rastlam›flt›. Baflkan bu elefltirileri “abart›lm›fl de¤erlendirmeler” olarak tan›ml›yor, “Benim için yan›t çok aç›k. Saddam Hüseyin’i iktidardan devirmek do¤ru karard›” diye devam ediyordu. Baflkana göre, Irak’ta düflmana karfl› stratejik zafer kazanman›n bedeli gözönüne al›nd›¤›nda, bu bedelin kaç›n›lmaz oldu¤u görülecekti.

Demokrat Parti’nin o dönemde baflkan adaylar› olan Hillary Clinton ve Barack Obama’yla ayn› görüflü paylafl›p Irak’tan h›zla çekilmeyi isteyenleri uyaran Bush, oluflacak bofllu¤un, Irak’ta teröristlere kap› açaca¤›n› söylüyordu.

B

ush’un dilinden düflürmedi¤i “stratejik zafer” söylemine karfl›n, “Ulusal Öncelikler Projesi” ad›ndaki örgüt, Irak Savafl›’n›n ABD’ye, hane bafl›na 4.681 dolara, kifli bafl›na 1.721 dolara ve günlük 341.4 milyon dolara mal oldu¤unu bildiriyordu. ABD Ticaret Bakanl›¤› eski finansman yöneticisi Linda J. Bilmes ile Baflkan Clinton döneminin Ekonomik Konsey dan›fl53


BD MART 2009

man› ve Harvard Üniversitesi ö¤retim üyesi Prof. Joseph E. Stiglitz ise, “Washington Post”ta yay›mlad›klar› ortak makalede, “Irak maceras›n›n ABD ekonomisini ciddi ölçüde zay›flatt›¤›n›, baflar›s›zl›¤a u¤ram›fl bir savafl için 3 trilyon dolar harcanam›yaca¤›n›” vurguluyorlard›. George W. Bush ise hiç de o tarafl› de¤ildi

16 Ocak 2009 Cuma günü ABD D›fliflleri Bakanl›¤›’na yapt›¤› veda ziyaretinde, görevden ayr›l›rken, ard›nda “daha özgür bir dünya” ve “daha güçlü uluslararas› ittifaklar” b›rakt›¤›n› söyleyebiliyordu. Evet, hiç kimse “Benim yo¤urdum kara” demez; ama yo¤urt reklam›n›n böylesine de “Pes” denir!..• m.muhsinoglu@gmail.com

Önce ‹ngilizce söylemeyi denedim. “Egg” dedim. Hiçbir tepki alamadım. Sonra sırayla Fransizca “oeuf”, Almanca “ei”, Latince “ovum” ve son olarak da anadilim Macarca “tojas” dedim. Yine hiçbir fley anlaflılmadı. Yalnızca meraklı bakıfllarla karflılafltım. Kahvaltı için yumurtamı nasıl isteyebilirdim? Birden aklıma güzel bir fikir geldi. Bir ka¤ıda yumurta resmi çizdim. Sonuç flaflırtıcıydı. “Si, si” dedi garson mutlu bir biçimde, “Patete!” ‹talyanca “patates” demiflti. Baflımı “Hayır” anlamında salladım ve hemen yumurtanın altına bir yumurta kabı çizdim. “Si, si” dedi garson yüzünde genifl bir gülümsemeyle, “Konyak.” Baflımı ve ellerimi “Hayır” anlamında sallayarak yeni bir biçim çizmeye baflladım. Yumurtlayan bir tavuk resmiydi bu. “Si, si” dedi garson heyecanla, “Pollo” “Pollo”, ‹talyanca’da “Tavuk” demekti. O an vazgeçtim. Bana bir “colazione”, yani kahvaltı getirmesini söyledim. Befl dakika sonra kahve, tereya¤, marmelat ve ekmek ile hafllanmıfl yumurta getirdi. Otelin klasik kahvaltısıydı, bu...• Mahkemede hakim kafllar›n› çatarak san›¤a sordu: “Ayn› ma¤azay› birer gün arayla üç kez üst üste soymuflsun” dedi. “Bunu ne amaçla yapt›¤›n› aç›klar m›s›n?” H›rs›z, bu soruyu hiç duraksamadan yan›tlad›: “‹lk soygunumda eflim için bir elbise alm›flt›m” dedi. “Öteki iki soygunumda ise, elbiseyi de¤ifltirmeye gitmek zorunda kald›m.”• 54

BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

Türk roman›yla ilgilenenlerin el kitab›

“Eskiden beri tutumum hiç de¤iflmedi: Çarflamba günleri ‘Çarflambad›r çarflamba’ dedim, s›rt›ma baflkas›n›n kamburunu yükleseler dahi, ‘Perflembedir perflembe’ demedim.” Cevdet Kudret

C

evdet Kudret, edebiyat dünyas›na cumhuriyetin ilan›ndan befl y›l kadar sonra “Yedi Meflale” toplulu¤unun bir üyesi olarak fliirleriyle girdi. Yirmi yafllar›ndaki delikanl›n›n “On Ölüm fiark›s›” edebiyat severlerin düflüncelerinde yer etti. Bu flark›lardan birinde, “Ah bak›n bir çile iplik halinde Boflluklara do¤ru süzülüyorum Dünyan›n en tatl› geldi¤i günde Bu ben öbür benden süzülüyorum” diyordu. Kendi ölümünü tasavvuf gelene¤inin en büyük tekke ozanlar›na yarafl›r biçimde anlatan delikanl›n›n çok uzun yaflamas› k›smet oldu. fiiiri erken b›rakarak oyun yazmaya koyuldu. Yap›tlar› çok be¤enildi. Ancak gün

geldi, –siyasal nedenlerle– oyunlar› sahnelenemez oldu¤u için oyun yazmay› b›rakt›. Tiyatroya ilgisi ise yaflam› boyunca sürdü. Geleneksel “Karagöz” gösterisiyle “Ortaoyunu” metinlerini, ayr›nt›l› incelemeler haz›rlayarak 55


BD MART 2009

BD MART 2009

yay›mlad›. Bu örneklerden yararlanacak ça¤dafl tiyatromuzu, geleneksel halk tiyatrosunun beslemesini bekliyordu. iyatro tarihimizin bu do¤rultuda kaleme al›nm›fl yap›tlar› üzerinde özenle durdu. Aç›klamalarla yay›mlad›¤› fiinasi’nin “fiair Evlenmesi”, Teodor Kasap’›n “‹flkilli Memo”, Feraizcizade fiakir’in “Evhami” oyunlar›, tam da onun bu beklentisine uygun yap›tlard›. Bizim yazarlar›m›z tiyatroyu Bat›l› oyun yazarlar›ndan tan›y›p ö¤renmiflti. Y›llar boyunca onlar›n yap›tlar›na benzeyen yerli ürünler verildi. Cevdet Kudret ise, Bat› tiyatrosuna öykünen yap›tlar›n yerini geleneksel seyirlik oyunlar›m›zdan beslenmifl ürünlerin almas›n› öngörüyordu. Ahmet Kutsi Tecer’in “Köflebafl›” oyununu, Güngör Dilmen’in yap›tlar›n› (“Midas’›n Kulaklar›”, “Midas’›n Alt›nlar›”, “Midas’›n Kördü¤ümü”) bu ba¤lamda de¤erlendiriyordu. Deneme, inceleme hatta öykü, roman türlerinde yap›tlar veren Cevdet Kudret, yafl›n›n ilerledi¤i y›llarda da üretkenli¤ini sürdürdü. En ünlü yap›t› “Türk Edebiyat›nda Hikâye ve Roman”›n son cildini yay›mlad›¤›nda 83, “Kalemin Ucu” adl› deneme kitab› bas›ld›¤›nda 84 yafl›ndayd›. Bu son yap›t›nda, ölümünden bir y›l önce ülkesinin sorunlar›n› dile getirirken, “fiimdi Kâbe’den

T

56

gelen takkeliler, do¤rudan do¤ruya devrimlerin merkezini, Çankaya’y› ele geçirmeye çal›fl›yorlar. (...) Onun tafl›n›, topra¤›n›, köflkünü ele geçirebilirler; fakat ruhunu, manevi varl›¤›n› alamazlar. Onu biz devrimciler sonuna kadar savunaca¤›z. Bizim topumuz, tüfe¤imiz yok. Bizler silahs›z kuvvetleriz. Elimizde yaln›z kalemimiz var” diyordu. Hukuk ö¤renimi gören Cevdet Kudret, bir gün bile avukatl›k yapmam›flt›. Bu konu aç›ld›¤›nda flakayla, “Kendi haklar›m› savunamayan ben, baflkalar›n›n haklar›n› nas›l savunurum!” derdi. Bir süre edebiyat ö¤retmenli¤i yapt›. Türkiye’de “sözde demokrasi”ye geçifl sürecinde, “ö¤retmen k›y›m›”na ilk u¤rayanlardan biri oldu. Geçimini takma adla yay›mlad›¤› edebiyat kitaplar›yla kazanmaya koyuldu, 1950’lerde “Abdurrahman Nisari” diye imzalad›¤› kitap dizisi, bugün bile, lise edebiyat kitaplar›n›n en iyisidir. evdet Kudret’in edebiyat incelemeleri aras›nda üç ciltlik “Türk Edebiyat›nda Hikâye ve Roman” kitab›n›n önemli yeri vard›r. Bu yap›t›nda örne¤in, Bekir Fahri’nin “Jönler” roman›na yer verdi¤i ilk bas›mlarda yazarla ilgili olarak hiçbir fley bilinmiyordu. Cevdet Bey sab›rla iz sürmüfl, her bas›mda yeni bilgiler ekleyerek

C

bugün yazarla ilgili olarak bildiklerimizi ortaya ç›karm›flt›r.

Türkçülük dönemindeki öykülerinin ar› dilde oldu¤u halde süs ve yapmac›k bak›m›ndan daha ›l› k›rk yaran inceleme- önce yazd›klar›ndan farks›z olleri onu yerleflmifl de- du¤u gösterilir. ¤er yarg›lar›n›n d›fl›na Buna karfl›l›k “Mehcure”, “Hikitmifl, bunlar› çekinme- met” romanlar›n›n yazar› Vecihi’yi den ortaya koymufltur. Nam›k Kemal’in kötü bir kopyac›s› Onun kaleminden ç›kan Abdül- sayan, roman tekni¤ini hiç bilmedihak Hamit, Mehmet Âkif, Yahya ¤ini ileri süren de¤erlendirmeler Kemal portreleri, edebiyat tarih- düzeltilir. “Zavall› Necdet” yazar› lerinin yarg›lar›na ters düfler. Ay- Saffet Nezihi’nin bu yap›t›n› “eden› biçimde övülegelmifl birtak›m biyat be¤enisi geliflmemifl halk topromanlar›n luluklar›na olabart›lm›fl dedukça sade bir Yerleflmifl yarg›lar›n ¤erler oldu¤udille seslenen nu ileri sürmüflyazarlar›n” gazeüstüne gitmekten tür. Reflat Nutesi “‹kdam” yeçekinmeyen Cevdet ri’nin “Yeflil rine “Servet-i FüKudret’e göre örne¤in Gece”, Osman nun”da bast›rHüseyin Cahit’in “Hayat-› Cemal Kayg›sayd›, romanc›Muhayyel” kitab›ndaki l›’n›n “Çingenen›n bugün o öykülerin dilinin ve ler” romanlar› toplu¤un hiç deanlat›m›n›n, daha önceki için “Hikâye ve ¤ilse ikinci s›n›f yazarlarca “yal›n, sade, Roman” kitayazarlar›ndan aç›k” diye tan›mlanmas› b›nda söylediksay›labilece¤i hiç de yerinde de¤ildir. leri bu “ezber ileri sürülür.

K

bozan” tutumunun örnekleridir. Halide Edip’in “Sinekli Bakkal”, Kemal Tahir’in “Devlet Ana” romanlar› için getirdi¤i elefltiriler de böyledir. Yerleflmifl yarg›lar›n üstüne gitmekten çekinmeyen Cevdet Kudret’e göre örne¤in Hüseyin Cahit’in “Hayat-› Muhayyel” kitab›ndaki öykülerin dilinin ve anlat›m›n›n, daha önceki yazarlarca “yal›n, sade, aç›k” diye tan›mlanmas› hiç de yerinde de¤ildir. Kitapta Ahmet Hikmet’in

Cevdet Kudret o güne de¤in üzerinde durulmam›fl birtak›m yap›tlar›n de¤erine de ilk kez iflaret etmifltir. Bunlardan biri, Cemil Süleyman’›n “Siyah Gözler”idir. Bu roman›n, “dul bir kad›n›n cinsel bunal›mlar›n›n, korkular›n›n yer yer baflar›yla incelenmesi bak›mlar›ndan” önem tafl›d›¤›n› vurgular. Bekir Fahri’nin, “Meflrutiyet devrinin gürültülü siyaset ve edebiyat olaylar› aras›nda gözden kaçm›fl bulunan fakat o ça57


BD MART 2009

BD MART 2009

¤›n verimlerinin ço¤undan kat kat üstün olan”, “Jönler” roman› da, Cevdet Kudret’in 1960’larda edebiyat dünyas›na yeniden tan›tt›¤› yap›tlardand›r.

“T

ürk Edebiyat›nda Hikâye ve Roman” incelemesinin yazar›, öteden beri bilinen pek çok yap›t› de¤erlendirirken yeni yarg›lar ileri sürmüfltür. Örne¤in Yakup Kadri’nin “Hüküm Gecesi” roman› için, “Yazar›n bu en özgün, en ilgi çekici, en güçlü roman›, bugüne de¤in yaz›lan edebiyat tarihi ve incelemelerde ne yaz›k ki gere¤i gibi ifllenmemifltir” der. “‹stanbul’un ‹çyüzü”nü, Refik Halit’in “roman alan›ndaki verimlerinin en de¤erlisi” sayar. Reflat Nuri’nin “Yaprak Dökümü”nü, “toplumsal roman yolundaki verimlerinin en baflar›l›s›” olarak gösterir. Cevdet Kudret’in, o güne de¤in çok tutulmufl birtak›m yap›tlarla ilgili de¤erlendirmelere ise karfl› ç›kt›¤› görülür. Örne¤in “Çingeneler” roman›n›n yazar› Osman Cemal Kayg›l› için flunlar› söyler: “Biraz geçinme kayg›s›ndan do¤an çalakalemcili¤i, biraz roman sanat› üzerindeki bilgisinin k›tl›¤›ndan gelme acemili¤i, biraz da yetene¤inin s›n›rl›l›¤›, bugüne de¤in her nedense hep hoflgörüyle karfl›lanm›fl; eserlerinde, oldu¤undan çok de¤er 58

aranm›flt›r. Yazar›n bütün romanlar› birer folklor gereci olarak önemli say›lsa bile bunlar›n roman sanat› bak›m›ndan üstün bir de¤er tafl›d›klar› söylenemez.” Araflt›rmac›n›n ayk›r› de¤erlendirmeleri, Reflat Nuri’nin en önemli yap›t› say›lan “Yeflil Gece”ye de uzan›r. Halide Edip’in “Sinekli Bakkal”›n› de¤erlendirirken, “Eserin temeli mistik bir görüfl üzerine kurulmufltur. (...) Bu roman, böylece, Halide Edip’in, Cumhuriyet’ten sonra toplumsal devrimlere bafllayan Atatürk’le niçin anlaflamayarak yurttan ayr›ld›¤›na ›fl›k tutmakta, bunun nedenlerinin ipuçlar›n› vermektedir” der. Bununla birlikte, Halide Edip’in öyküleri üzerinde dururken, flu de¤erlendirmeyi öne sürmekten de geri durmaz:

“C

umhuriyet kufla¤›n›n halk› sevme, Kurtulufl Savafl›’na ba¤lanma yolundaki duygusal ve toplumsal e¤itiminde önemli yer alm›fl›r. Sözgelimi bu kitab›n yazar› o etkilerle yetiflmifltir.” Cevdet Kudret, edebiyat›m›z›n çok uzun süre yurt gerçeklerine yabanc› kültür aras›ndan bakt›¤›n› belirterek flöyle der: “Bu sanat anlay›fl›ndan edebiyat›m›z ancak Cumhuriyet devri sanatç›lar›n›n (Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Yaflar Kemal, Kemal Tahir v.s.) çabalar›yla kurtulmufl; kendi topra¤›m›z, insan›m›z,

hayvan›m›z ancak son y›llarda kendi gerçek yüzleriyle edebiyat›m›za girmifltir.” Cevdet Kudret’in yap›t› bizde öykü ve roman›n 1859’dan 1959’a uzanan 100 y›ll›k serüvenini konu edinmektedir. ‹kinci cilt ile üçüncü ve son cilt aras›nda 23 y›l gibi uzun bir süre geçmifltir. Bu son cilt edebiyat tarihçisinin bilimsel tutumuyla 83 yafl›ndaki yazar›n, sözünü esirgemeyen atakl›¤›n› birlefltirir. Örne¤in Kemal Tahir’e ayr›lm›fl sayfalarda incelemecinin flunlar› söyledi¤i görülür: “Osmanl› hayranl›¤›n›n, Abdülhamit savunuculu¤unun ve Jöntürk düflmanl›¤›n›n kayna¤› da yazar›n bilinçalt›ndaki baz› birikim-

lere (babas›n›n Abdülhamit saray›na ba¤l› olan ve ‹kinci Meflrutiyet döneminde ‹ttihatç›lar taraf›ndan iflinden ç›kar›lan bir subay, annesinin de sarayl› bir han›m olmas›na) ba¤lanabilir belki de.” Romanc›n›n ünlü yap›t› “Devlet Ana”y› de¤erlendirirken de, Cevdet Kudret’in gözlemi flöyledir: “Romanda, yer yer, faflizm ideolojisinden gelme düflünce ve eylemlere yer verilmifltir. (...) Bizdeki kafatasç›lar›n Devlet Ana’y› neden o kadar be¤enmifl olduklar›, böylece ayd›nlanm›fl oluyor.” Cevdet Kudret’in yap›t› sergiledi¤i verilerle, getirdi¤i özgün de¤erlendirmelerle Türk öykü ve roman›n ilk yüzy›l› için baflvurulmas› kaç›n›lmaz bir kaynakt›r.•

Yetmiflalt› yafl›nda dul bir kad›n ile seksen yafl›nda dul bir adam, aralar›ndaki s›cak dostlu¤u iki y›ldan buyana sürdürüyorlard›. Bir akflam yine birlikte yeme¤e ç›kt›klar›nda adam, bir süredir verdi¤i karar›n› aç›klad› ve kad›na evlenme önerisinde bulundu. Kad›n, zaten bekledi¤i bu öneri karfl›s›nda duraksamadan yan›t verdi: “Evet, elbette” dedi. Adam sabah uyand›¤›nda, akflamki evlenme önerisine arkadafl›n›n ne yan›t verdi¤ini an›msayamad›. Hemen evine telefon etti ve arkadafl›na, dün akflamki önerisine “Evet” mi yoksa “Hay›r” m› dedi¤ini sordu. Telefonun öteki ucundan kocaman bir kahkaha yükseldi: “‹yi ki arad›n” dedi kad›n. “Ben de sabah›n alt›s›ndan buyana, dün akflam kimin evlenme önerisine ‘Evet’ yan›t› verdi¤imi an›msamaya çal›fl›yordum...”• 59


DÜNYANIN DÖRT KÖfiES‹

üflünen ve yapan D Türkler’e bir ödül daha İzmir Tolga

T

ümüyle bir Türk ekibi yap›m› olan “Aqua-trap” (“Su Kapan›”) projesi, 54 ülkeden iki binin üzerinde firman›n, 4.846 projeyle kat›ld›¤› “International Design Awards 2008” (Uluslararas› Tasar›m Ödülleri 2008) Tasar›m Oscarlar› Yar›flmas›’nda bu kez, “sürdürülebilir yaflam ve çevresel koruma” dal›nda, büyük ödüle lay›k görüldü. 2009 y›l›n›n ocak ay› sonunda aç›klanan IDA 2008 ödüllerinde, “Su Kapan›” projesi, bir büyük baflar›ya daha imza atarak, ülkemize iki y›l üst üste tasar›m oscar› getiren ikinci proje olarak tarihe geçti. Ödüller, haziranda Los Angeles kentinde yap›lacak törenle sahiplerine verilecek. Uzmanlar, su sorunuyla karfl› karfl›ya olan dünyam›zda, tatl› su kaynaklar›n›n yüzde 84’ünün tar›m alanlar›nda kullan›ld›¤›na dikkat çekerek “Su Kapan›” projesinin bu nedenle büyük bir önem tafl›d›¤›n› belirtiyorlar. Özellikle yeni dikilmifl a¤açlar›n ekonomik ve pratik bir yöntemle sulanmas›n› sa¤layan “Su Kapan›” projesi, do¤al ortamda buharlaflan su zerreciklerini toplayarak a¤aç köklerine yönlendirmektedir.• izmirtolga@butundunya.com

“Çevre Oscar›” say›lan “Green Dot Award 2008” ikincilik ödülünü geçen ay duyurdu¤umuz “AquaTrap” (Su Kapan›) projesi, geçti¤imiz ay bir ödül daha kazand›.

Ulusal marka yaratma gücünün, uluslararas› alanda gösterilen baflar›larla daha güçlendi¤ini belirten yetkililer, böyle ödüllerin toplumsal coflku yan›s›ra ulusal endüstriye de büyük etkide bulundu¤una dikkat çekiyorlar.

61


70 yafl›ndaki bilim adam› Galileo di Vincenzo Bonaiuti de’ Galilei, Roma’da Santa Maria Sopra Minerva Manast›r›’n›n büyük salonunda, kardinal ve Engizisyon Mahkemesi üyelerinin karfl›s›nda yere diz çöktürüldü. Üç günlük yarg›lanmas› sonunda, karar yüzüne karfl› okunacakt›.

Üç günlük yarg›lanmas› sonunda, karar yüzüne karfl› okunacakt›. Dizleri üzerinde bekleyen ve hatas›ndan dönmesi emredilen Galilei’nin son sözleri flunlar oldu: en Floransal› Vincenzio Galilei’nin 70 yafl›ndaki o¤lu Galileo Galilei, bizzat bu mahkeme taraf›ndan yarg›land›m. H›ristiyan ülkesinin her taraf›nda küfre ve sapk›nl›¤a karfl› savaflan siz seçkin ve sayg›de¤er kardinal hazretlerinin, engizisyon temsilcilerinin huzurunda diz çöküyor ve gözlerimin önünde Kutsal ‹nciller oldu¤u halde, onlara kendi ellerimi koyuyor ve Kutsal Katolik Kilisesi ile Apostolik Kilisesi’nin kabul etti¤i, belirtti¤i ve ö¤retti¤i fleylerin tümüne

“B 62

her zaman inand›¤›m gibi, flimdi de inanmakta oldu¤uma ve Tanr›’n›n lütfuyla gelecekte de inanaca¤›ma yemin ediyorum. “Günefl’in ‘Evrenin merkezinde ve hareketsiz oldu¤u, Dünya’n›n ise evrenin merkezinde olmad›¤›’ biçimindeki yanl›fl düflünceyi hiçbir biçimde kabul etmeyecek, savunmayacak, yaz›l› ya da sözlü her ne surette olursa olsun ö¤retmeyece¤im konusunda, kutsal kilise taraf›ndan uyar›ld›ktan sonra, bir kitap yazd›m ve bas›lmas›n› sa¤lad›m. “Bu kitapta, kilisenin mahkum etti¤i doktrini ve bunun lehindeki argümanlar› ortaya koydum; ancak herhangi bir sonuca varmad›m. fiiddetli bir biçimde küfürle, yani ‘Günefl’in evrenin merkezinde ve hareketsiz oldu¤una, Dünya’n›n ayn› evrenin merkezinde 63


BD MART 2009

len ve tüm eylemleri papa taraf›ndan yasaklanan Galilei, 4 y›l sonra gözleri görmez oldu. Bu arada ziyaretçi kabul etmeyi sürdürüyordu. Galilei, fliddetli f›t›k a¤r›s› çekiyor ve gözleri geceler boyu uyku tutmuyordu. Bu nedenle t›bbi ö¤üt alabilmesi için Floransa’ya gitmesine izin verildi. 1642’de yüksek atefl ve kalp çarp›nt›s› sonucu yaflam›n› yitirdi. alilei’nin mahkum olduktan sonra söyledi¤i, “Yine de dönüyor” sözü gibi, “Do¤an›n kitab›, matematiksel simgelerle yaz›lm›flt›r”, “‹ki gerçek birbiriyle asla çeliflmez”, “Kuflku, bilimin babas›d›r” sözleri de ün kazanm›flt›. *** Ölümünden tam 367 y›l sonra Galilei, UNESCO taraf›ndan Uluslararas› Astronomi Y›l› ilan edilen 2009’da flimdi yeniden yaflama geçirilecek. Birçok etkinlik yan›nda, seminerle Galilei de an›lacak ve uzaya t›rman›fl›n bafllad›¤› günümüzde, onun ilk ad›mlar›n›n de¤eri genç kuflaklara aktar›lacak. Astronomi y›l›n›n Almanya’daki etkinliklerinin düzenlenmesini üstlenen fizikçi Reinhard Genzel'e göre astronomi y›l›n›n amac›, gençleri bilimle ilgilenmeye teflvik etmek. Genzel, “Art›k, gençlerin bizim arkam›zdan geldi¤ini düflünemeyiz. Bence fizi¤in tüm ö¤rencilerin kaçt›¤›, s›k›-

G

Fizikçi Reinhard Genzel, astronomi y›l›n›n Almanya’daki etkinliklerinin düzenlenmesini üstlendi.

olmad›¤›na ve hareketsiz olmad›¤›na’ inanmakla suçland›m. “Yine de siz seçkin ve samimi H›ristiyanlar›n kafalar›nda bana karfl› do¤al olarak uyanm›fl olan fliddetli kuflkuyu gidermek için, samimi bir kalp ve sars›lmaz bir imanla, ad› geçen hatalar› ve din karfl›t› inan›fllar› lanetliyor ve yemin ederek onlardan vazgeçiyorum. “Gelecekte de üzerimde benzeri flüpheler do¤uracak bu türden fleyleri yaz›l› ya da sözlü hiçbir biçimde söylemeyece¤ime ve ispata çal›flmayaca¤›ma yemin ederim.” *** 1634’te Arcetri, Floransa’daki taflra evinde hapse mahkum edi64

c›, kuru bir bilim dal› olmad›¤›n› aç›klamak hiç de fena olmaz. Gençlere fizi¤in astronomi gibi, hemen herkesin ilgisini çeken taraflar› oldu¤unu anlatmak çok önemli” diyor. 009 Uluslararas› Astronomi Y›l›’n›n aç›l›fl›, “Evrende yafl›yorsun, onu keflfet” slogan›yla geçen ay, UNESCO’nun merkezi Paris’te yap›ld›. Uluslararas› Astronomi Birli¤i Baflkan› Catherine Cesarsky aç›l›flta, “Bu y›l düzenlenecek ilginç etkinliklerle insanlar›n, özellikle genç kuflaklar›n, uzaya ilgi ve hayranl›k duymas›n› sa¤lamak istiyoruz” dedi.

2

Galileo Galilei, 400 y›la yak›n bir süre önce teleskopu gö¤e yönlendirerek yaln›zca bugünkü uzaya t›rman›fl›n ilk ad›m›n› atmakla kalmam›flt›. Galileo Galilei, uzaydaki do¤al oluflumlar›n bilimsel nedenlerini de aç›klam›fl, gökyüzünün varl›¤›n› kendilerine göre yorumlayan dönemin kilise ve din adamlar›na karfl› bilimin gücüyle karfl› ç›karak, Ortaça¤’›n karanl›¤›ndan, ayd›nlanma ça¤›na da önemli bir ad›m atm›flt›. 2009 Uluslararas› Astronomi Y›l›’nda düzenlenecek etkinliklerde umar›z, özellikle genç kuflaklar›n, Galilei’nin teleskopu yan›s›ra, onun özellikle bu önemli ad›m›na da ilgi, hayranl›k ve sayg› duymalar› sa¤lanacakt›r.•

Galileo, Dünya’n›n yuvarlak oldu¤unu ve kendi çevresinde döndü¤ünü iddia ediyordu. Ancak, tutucu Engizisyon Mahkemesi, bu inanc› yüzünden onu yarg›lamaya karar verdi. Mahkemede, söylediklerini reddederse kurtulacak, ›srar ederse yak›larak öldürülecekti. Galileo çaresiz sözlerini geri ald›. Galileo’nun yard›mc›s›, ustan›n inanc›n› ya da gerçe¤i yads›mayaca¤›n› düflündü¤ünden, evde merakla kara haberi bekliyordu. Serbest b›rak›lan Galileo eve döndü. Yard›mc›s› durumu anlam›flt›. Üzüntü ile flöyle söylendi: “Yaz›klar olsun bir kahraman› bile olmayan ülkeye!” Büyük usta yard›mc›s›na flu yan›t› verdi: “Yanl›fl düflünüyorsun” dedi. “Yaz›klar olsun gerçe¤in dile getirilmesi için bir kahraman arayan ülkeye!” Gönderi: Eren Erbabacan Yaflam, yaflamay›... Mutluluk, gülümsemeyi... Sevgi, hak etmeyi... Vefa, an›msanmay›... Dostluk, paylaflmay› bilenler için vard›r san›lmas›na karfl›n gerçekte, bu bildiklerini uygulayabilenler için vard›r.• 65


B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi

Do¤al güzelli¤in yaflayan müzesi:

ARBORETUM Bir müzeye gitti¤inizde gezinize bafllamak için genellikle içeri girmeniz gerekirken, d›flar› ç›kman›z› gerektiren baflka bir müze çeflidi var. Bu müzeye gitti¤inizde gezinize, tertemiz havay› soluyarak yapt›¤›n›z zindelik veren bir yürüyüflle, çok çeflitli renk, biçim, doku ve kokular aras›nda bafll›yorsunuz. üzenin canl› a¤açlar, çal›l›klar ve odunsu bitkilerden oluflan bu çeflidine “Arboretum” deniyor. Kimi durumlarda yaln›zca meyve a¤açlar›, i¤ne yaprakl› türler ya da sarmafl›k gibi belirli a¤aç ve bitki gruplar›ndan olufluyor. Kimi durumlardaysa bitkiler, çöl ya da ya¤mur orman› gibi belirli bir habitat› yans›tacak biçimde seçiliyor. Tüm dünyada çok say›da arboretum bulunuyor. Bunlardan birço¤u bafllang›çta özel koleksiyonlar olarak kurulmufl. ‹nsanlar pul ya da sanat yap›t› koleksiyonu yapar gibi, kendi bahçelerinde a¤aç yetifltirmeye bafllam›fllar. Kimi arboretumlar bafllang›çta bir botanik bahçesinin parças›ym›fl. Kimileriyse üniversitelerle iflbirli¤i yap›larak kurulmufllar. Savafllar›n, fliddetli f›rt›nalar›n ve yang›nlar›n neden oldu¤u y›k›mlara karfl›n dünyan›n en eski arboretumlar›n›n ço¤unda hâlâ orijinal bitkiler bulunuyor. H›rvatistan, Dubrovnik’te befl yüz y›l önce aristokrat Gucetic Ailesi’nce kurulan Trsteno Arboretumu iki tane 500 y›ll›k ç›nara ev sahipli¤i yap›yor. Koleksiyon, gemi kaptanlar›n›n uzun deniz yolculuklar›ndan dönüflte getirdikleri tohum ve bitkilerle bafllam›fl. Hollanda’da Leiden Botanik Bahçesi’nde, 420 y›l önce Leiden Üniversitesi taraf›ndan bahçenin kuruluflunda dikilen a¤açlar hâlâ yafl›yor. Botanik bahçe ilk zamanlar›nda, t›p araflt›rmalar› için ö¤renciler ve doktorlar taraf›ndan kullan›l›yormufl. Geçen y›l, iki çok ilginç arboretumu ziyaret etme f›rsat›m oldu. Nisan ay›nda Amerika’da, Pennsylvania’da Longwood Bahçeleri’ni gezdim. Göz al›c› renklere sahip laleler ve nergisler bilimsel adlar›yla özen-

M

66

67


1980’de Hayrettin Karaca taraf›ndan kurulan Karaca Arboretumu, Türkiye’nin ilk özel arboretumu...

le etiketlenen heybetli a¤açlara harika bir fon oluflturuyolard›. rijinal koleksiyon 1798 y›l›nda bir çiftçinin topra¤›n›n bir bölümünü a¤açlara ay›rmas›yla bafllam›fl. 1906 y›l›nda Pierre DuPont, kereste için a¤açlar›n kesilmesini önlemek amac›yla çiftçinin topra¤›n› sat›n alm›fl. A¤açlar› kurtarmakla kalmam›fl, çok say›da yeni tür ekleyerek dünyaca ünlü bir koleksiyon yaratm›fl. May›s ay›ndaysa, gezi program›ma Yalova’daki Karaca Arboretumu’nun da al›nd›¤›n› ö¤rendi¤imde sevindim. Hayrettin Karaca’y› ve kurdu¤u TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele, A¤açland›rma ve Do¤al Varl›klar› Ko-

O 68

ruma Vakf›)’y› duymufl olsam da, kendisinin de bir a¤aç koleksiyonu yapt›¤›n› bilmiyordum. 1980 y›l›nda kurulan Karaca Arboretumu Türkiye’nin ilk özel arboretumu olma özelli¤ini tafl›yor. Arboretum birço¤unu Karaca’n›n kendi toplad›¤›, Türkiye’den ve dünyadan binlerce çeflit türe sahip. Eskiden ailesine ait olan bir meyve bahçesinde kurulan arboretum, yeni a¤açlar ve çal› gruplar› dikildikçe genifllemifl. Güzelli¤i ve çeflitlili¤iyle ziyarete de¤er bir yer olmufl. Hem Karaca Arboretumu hem de Longwood Bahçeleri her y›l yerli yabanc› binlerce ziyaretçiyi a¤›rl›yor. ‹kisi de, koleksiyonlar›n›n varl›¤›n› sürdürebilmesi için gerekli biçimde korunuyor. ‹kisi

Karaca Arboretumu 2004 y›l›nda Uluslararas› Dendroloji Toplulu¤u’ndan bir ödül ald›.

de e¤itim ve yerinde ö¤renme olanaklar› sunuyor. ‹kisi de bilimsel amaçlara hizmet ediyor. ‹kisi de a¤açlara büyük ilgisi ve do¤a sevgisi olan kiflilerce kurulmufl. Bu gibi baflar›l› arboretumlar dev laboratuvar görevi görüyor. Bir arboretum ziyareti, ziyaretçiler ilkokul ö¤rencilerinden tutun da üniversite ö¤rencilerine de¤in ya da her kim olursa olsun çevresel bilinci art›rmak isteyen herkese yard›mc› oluyor. Özellikle rehberli turlar düzenlendi¤inde, ziyaretçiler a¤açlar›n ve odunsu bitkilerin nerede ve nas›l büyüdü¤ünü, ekosisteme nas›l uyum sa¤lad›¤›n› ö¤reniyorlar. Arboretumlar haflere ve hastal›klarla savafl›m yöntemlerini, yeni teknolojileri ve a¤açlar›n yaflam döngüsünü arafl-

t›ran bilim adamlar›n›n özel ilgili alan›na giriyor. Haz›rlanan teknik raporlar dünyan›n öteki yerlerinde, arboretumlarda ve üniversitelerde, ayn› konuyla ilgilenen kifliler aras›nda paylafl›l›yor. rboretumlarda genellikle, eski türleri canl› tutmak için tohumlar›n sakland›¤› ve biyolojik çeflitlili¤in gelecek için korundu¤u “tohum bankalar›” bulunuyor. Büyük küçük, eski yeni olmalar›, bilinip bilinmemeleri bir yana, arboretumlar›n varl›¤› evrensel bir a¤aç sevgisini yans›t›r. Özellikle günümüzde, küresel ›s›nma ve çevresel y›k›m konular›ndaki kayg›lar›n giderek artmas›yla, arbore-

A

69


BD MART 2009

‹ngiltere’deki bu arboretum sonbahardaki ola¤anüstü renkleriyle ziyaretçileri büyülüyor.

tumlar daha da gözde bir durum al›yor. ‹ngiltere’deki Kew Arboretumu uzun y›llard›r etkin. 1759’da kurulan arboretum a¤açlar› korumak ve zarar görmüfl habitatlar› yeniden düzene sokmak amac›yla Afrika’da Kamerun ve Madagaskar gibi 54 ülkeyle çal›fl›yor. ew, bir milyardan fazla tohumun bulundu¤u bir tohum bankas›na sahip. E¤itim ve bilim programlar›na özel önem veriyor. Yetkililere göre, Kew Arboretumu’na yap›lan bir ziyaret, dünyay› 80 dakikada dolaflmak gibi bir fley. Bu süre, Do¤u Asya’dan, Kuzey Amerika’dan, Akdeniz Havzas›’ndan ve Güney Yar›mküre’den canl› a¤aç sergilerini

K 70

ziyaret etmek için geçen süre! Ziyaretçilerin, Türkiye, Afganistan, Pakistan, Lübnan ve Kuzey Afrika’dan gelen sedir a¤açlar›n›n benzerliklerini ve farkl›l›klar›n› görebilecekleri bir alan bile var. Kew Arboretumu’ndan uzakta, Yeni Zelanda sakinleri, Eastwoodhill Arboretum’unu ziyaret ederek Kuzey Yar›mküre’de bir yolculu¤a ç›kabilirler! En az›ndan, Güney Yar›mküre’de yetiflen Kuzey Yar›mküre a¤açlar› ve çal› grubundan oluflan en büyük koleksiyonu görebilirler. Eastwoodhill, 1910 y›l›nda çiftli¤ini arboretuma dönüfltürmeye bafllayan mimar William Douglas Cook’un ömür boyu sürdürdü¤ü bir çal›flma. Eastwoodhill 1977 y›l›n-

da Uluslararas› Dendroloji (a¤açlar› inceleyen bilim dal›) Toplulu¤u’ndan “Üstün De¤er Koleksiyonu” için ödül alan ilk arboretum oldu. Karaca Arboretumu da ayn› organizasyondan 2004 y›l›nda bir ödül ald›. Karaca’n›n yan›s›ra Türkiye’de iki arboretum daha var: ‹stanbul’daki Atatürk Arboretumu ve Adana’daki Süleyman Demirel Arboretumu. Atatürk Arboretumu’nun bafllang›c› 1942’ye dayan›yor. 1982 y›l›nda, Atatürk’ün do¤umunun 100’üncü y›l›n› anmak amac›yla ad›na “Atatürk” eklendi. Atatürk’ün a¤aç sevgisi düflünülürse, arboretuma ad›n›n verilmesi çok yerinde. Geçen nisan ay›nda Yalova’dayken, yandaki görkemli ç›nara zarar vermemek için Atatürk’ün dört metre kayd›rd›¤› “Yürüyen Köflk”ü gezdim. Atatürk’ün eylemleri sözleriyle tam bir uyum içindeydi:

“Ormans›z ve a¤açs›z toprak vatan de¤ildir.” 1997 y›l›nda kurulan Süleyman Demirel Arboretumu Adana’n›n merkezine 10 kilometre uzakl›kta. ‹çerisinde yüzlerce farkl› yerli ve yabanc› a¤aç ve çal› türleri bar›nd›r›yor. A¤açlara ve do¤aya olan ilgi artt›kça, dilerim tüm dünyada daha çok arboretum aç›l›r. Geçen nisan ay›nda ç›kan, Zonguldak’ta “mini arboretum” aç›ld›¤› haberleri mutluluk vericiydi. Kitap harika bir bilgi kayna¤› olsa da, d›flar›da edinilen bilgiler de de¤erlidir. Arboretumlar yaln›zca görülmeye de¤er yerler de¤il, a¤açlar›n, çal› gruplar›n›n ve odunsu bitkilerin yaflayan birer kütüphaneleridir. Onlar› okumay› ö¤renmek, dünyan›n do¤al miras›n› koruma yolunda at›lan büyük bir ad›md›r.• Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr

Bal›k tutmak için nehir k›y›s›na dek yürüyen bir bal›kç›, yan›nda bal›k yemi getirmeyi unuttu¤unu görünce çok üzüldü. Çevrede yem bulabilme olana¤› da yoktu. Bal›k tutma hevesini unuttu ve geri dönmek için olta tak›m›n› toplarken gözü birden, a¤z›nda kocaman bir solucanla aya¤›n›n ucundan geçen bir y›lana tak›ld›. Çevik bir hareketle y›lan›n bafl›n› tuttu ve a¤z›ndaki solucan› ald›. Sonra da hayvanca¤›z›n yeme¤ini a¤z›ndan ald›¤› için üzüntü duydu ve onu aç b›rakmamak için önündeki bira fliflesinden, y›lan›n a¤z›na birkaç yudum bira döktü. Aradan yar›m saat geçtikten sonra bal›kç›, otlar aras›nda bir h›fl›rt› duydu. Bafl›n› sesin geldi¤i yana çevirdi¤inde, ilginç bir görüntüyle karfl›laflt›. Biraz önceki y›lan geri gelmiflti ve... Karfl›s›nda bu kez, a¤z›nda üç solucanla duruyordu.• 71


SPORUN DÜNYASI Metin Gören

Bir varm›fl, bir yokmufl Günümüz teknolojinin bafl döndürücü h›z›na yetiflebilmenin çok zor olabilece¤inin bilinciyle, geçmifli günümüze tafl›yabilmenin de kuflkusuz zorluklar› vard›r. Gençlik günlerinin dolu dizgin yaflam›ndan olgun ve durgun günlere bellek yoluyla tafl›yabildiklerimiz ço¤u zaman an›msama firesi verir. Tarihlerin, san›r›m ya da yan›lm›yorsam sözcükleriyle desteklendi¤i geçmifl günleri, nostalji ad›ndaki rafinerilerde olabildi¤ince dam›t›l›r ve sonra da sözlü ya da yaz›l› sunumlara gönderilir. u nedenle nostalji, biz insanlara büyük keyif verir. Geçmifli günümüze tafl›mak... Yani, geçen bir süreci yeniden an›msatmak... Belgelerle ortaya koymak ve de kahkaha atarken, göz p›narlar›ndan yanaklar›n›za do¤ru süzülen yafllar›n fark›nda olamamak... Özcesi, sevinç ve hüznün ebedi ortakl›¤›... Medyan›n en büyük üniversitesi TRT’nin televizyon yay›nc›l›¤›ndaki ilk y›llar›... Benim de gazetecilik günlerimin emin ad›mlarla yürüyüfl zaman›... Masama b›rak›lan bir not... Sizi TRT’den Ayd›n Köker Bey arad›. fiimdi aram›zda olmayan sevgili a¤abeyime y›ld›r›m h›z›yla ulaflt›m. Çarflamba günü eski ad›yla Sovyetler Birli¤i ile oynayaca¤›m›z futbol karfl›laflmas› için beni yorumculardan biri ola-

B

72

rak davet ediyordu. ‹ki usta Öcal ve H›ncal Uluç A¤abeylerle birlikte olacakt›m. Benim için hakl› bir gururdu. Önce, nur içinde yats›n Ayd›n Köker’in ince eleyip s›k dokuyan denetim s›nav›ndan geçerek davet edilmifltim. Sonra, ustalarla birlikte olabilmenin keyfini yaflayacakt›m. Çarflamba gününü sab›rs›zl›kla bekledim. O gün büyük bir heyecanla TRT’nin Ankara Mithatpafla Caddesi’nde bulunan stüdyolar›n›n yolunu tuttum. Öteki iki konuk da gelmiflti. Ayd›n Köker A¤abey, çekimle ilgili gerekli bilgileri verdi. Kendisinin ne yaz›k ki karfl›m›zda olamayaca¤›n›, bizimle söylefliyi bir üst kattan yönetece¤ini aç›klad›. Bu nas›l olacakt›? Karfl›m›zda olmayan birine nas›l ve ne biçimde yan›t verecektim? Ayn› tedirginli¤i Uluç kardefller de yafl›yordu. Ayd›n A¤a-

bey bu sorunu da çözdü. Elimize birer ka¤›t tutuflturdu. Belli ki, bunlar› daha önce haz›rlam›flt›. a¤›tta, “Sovyetler Birli¤i ile oynayaca¤›m›z karfl›laflmay› k›sa de¤erlendirir misiniz?”, “Sizce bu maç kaç kaç biter?” biçiminde sorular yaz›l›yd›. Befl dakika konuflacakt›m. Befl dakika çok uzun bir zamand›, heyecan›m› yenmeye çal›flt›m. Stüdyoya geçtik. Karfl›mda ilk kez gördü¤üm dev kameralar vard›. Tam karfl›s›nda, üç adet sandalye duruyordu. Sa¤dan sola do¤ru ve k›dem s›ras›na göre oturduk. Ben en sonuncuydum ve tavandaki spotlar› incelerken, kalbimin yuvas›ndan kopaca¤›n› duyumsuyordum. Çevreyi merakl› gözlerle süzerken, oturdu¤um sandalyenin ayaklar›n›n tebeflirle bir daire içine al›nd›¤›n› gördüm. Yay›n sonras›nda ö¤rendim ki, bunlar bir nevi önlem niteli¤ini tafl›yordu. Konuk, oturdu¤u sandalyesinin ayaklar›n› yuvarlak alanlardan d›flar› tafl›rmamal›yd›. Ayd›n Köker, bize yönelik son talimatlar› verdi, yukar› ç›kmak için bizden izin istedi. Köker, “Kameran›n tepesindeki k›rm›z› ›fl›k yand›¤›nda s›rayla konuflacaks›n›z” dedi ve gitti. Üç yorumcu, gözümüzü ve beynimizi kameran›n tepesinde yanacak olan k›rm›z› ›fl›¤a odaklam›fl bekliyorduk. Birkaç dakika sonra ›fl›k yand› ve Öcal Uluç A¤abey konuflmaya bafllad›. San›r›m üçüncü dakikan›n sonunda, kamera arkas›ndan biri toparla an-

K

lam›nda bir iflaret gönderince Öcal Uluç A¤abey konuflmas›n› noktalad›. S›ran›n H›ncal A¤abey’e gelmesini bekliyordum. K›rm›z› ›fl›k ikinci kez yand› ve H›ncal Uluç konuflmaya bafllad›. Onun da süresi üç dakikaya indirilmiflti. Ben heyecan içinde Uluç A¤abey’in konuflmas›n› dinlerken, birden sol koluma birinin dokundu¤unu duyumsad›m. Yay›n devam ediyordu, ne yapaca¤›m› flafl›rm›flt›m. Ayn› kifli koluma bir kez daha dokundu. Döndüm, elinde tuttu¤u ka¤›d› uzatt›. Ald›m, h›zla okudum. Notu Ayd›n Köker A¤abey göndermiflti: “Metin, kusura bakma zaman iyi ayarlanamad›. Konuflman› sekiz saniye içinde toparlamal›s›n.” Köker A¤abey’in bu talimat›na uymak zorundayd›m. Konuflmam› sekiz saniye içine s›¤d›rd›m: “Sovyetler Birli¤i karfl›laflmas› bizim için çok zor bir oyun olacakt›r. Maç› da 3-0 kaybederiz diyebildim.” zgündüm. Haftalardan buyana düfllerimi süsleyen televizyon olay›, sekiz saniyede tükenivermiflti. As›k surat›m merdivenlerden afla¤›ya inerken daha da olumsuzdu, duyumsayabiliyordum. Bu kez omzuma bir elin dokundu¤unun ay›rd›na vard›m, döndüm. Bir adam gülümseyerek, “Metin Bey tebrik ederim çok iyi konufltunuz” demez mi! fiaflk›nl›¤›ma istem d›fl› tavan yapt›rd›m.

Ü

73


BD MART 2009

Aradan y›llar geçti ve hâlâ merak ederim. Bir insan ya da bir yorumcu sekiz saniye içinde çok iyi konuflan birisi olabilir mi? Hiç sanm›yorum. Çünkü, omzuma dokunan sevgili kardeflimin, çok iyi konufltu¤umu tan›mlayan tümcesinin süreci, ekranda konufltu¤um sekiz saniyeden iki saniye daha uzundu. Zaman zaman dalar giderim, o günlere... Kulaklar›mda sevgili Ayd›n Köker A¤abey’in, bir kü-

çük ka¤›t parças›na yazd›¤›, “Konuflman› sekiz saniye içinde toparlamal›s›n” tümcesi yank›lan›r. Yüre¤imi bir s›z› kaplar. TRT Üniversitesi’nden sonsuzlu¤a yolculuk edenleri düfllerim ve eski ustalar geçer birer reklam spotu gibi gözümün önünden... Ve de teknoloji denilen bir sevimli canavar›n elinde oyuncak oldu¤umuzu an›msar›m.• MetinGoren@butundunya.com.tr

Ö¤retmen, ö¤rencisine “Gel o¤lum kalk bakal›m tahtaya sana bir sorum var” dedikten sonra sorusunu sordu: “Canl›lar kaça ayr›l›r?” Ö¤renci bu soruya hemen yan›t verdi: “Dörde ayr›l›r, ö¤retmenim...” Ö¤retmen biraz da gülümseyerek “Bana yanl›fl gibi geldi; ama say bakal›m” dedi. Ö¤renci dörde ayr›lan canl›lar› saymaya bafllad›: “Bitkiler, hayvanlar, insanlar, çocuklar...” Ö¤retmen bu yan›ta çok flafl›rd›. “Çocuklar da insan de¤il mi o¤lum?” dedi. Ö¤renci, “Hakl›s›n›z, o zaman canl›lar üçe ayr›l›r ö¤retmenim” dedi. “Peki, flimdi yeniden say bakal›m.” Ö¤renci yeniden canl›lar› saymaya bafllad›: “Bitkiler, hayvanlar ve çocuklar...” Ö¤retmen yine çok flafl›rd›. “O¤lum insanlara ne oldu?” diye sordu bu kez... Ö¤renci kendinden emin biçimde bu soruya da yan›t verdi: “Düflünebilenler hep çocuk kald›lar, düflünemeyenlerse, hayvanlaflt›lar ö¤retmenim.”• Gönderi: Eren Erbabacan 74

Cumhuriyet dönemi Türk tiyatrosunun etkin devrimcilerinden örnek yazar Haldun Taner’i, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü nedeniyle bir kez daha sayg›, flükran ve özlemle an›yoruz.

“(...) Aktör dedi¤in nedir ki? Oynarken var›zd›r. Yok olunca da sesimiz bu bofl kubbede bir hofl seda olarak kal›r. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olarak kal›r›z.” Haldun Taner’in, “Sersem Kocan›n Kurnaz Kar›s›” adl› oyunundan 75


daki ünlü “Excelsior” elmas›n› baflar›yla kesmiflti. “Cullinan” elmas›n› kesmeye kalk›flmadan önce 6 ay inceleyen Asscher’in, ilk denemede çelik b›ça¤› k›r›l›verdi. Asscher’in ikinci

621

GR.’LIK CULLINAN

VE KANLI ELMAS T‹CARET‹

YAZAN: KAYA KARAN 21 gr. a¤›rl›¤›yla dünyan›n en büyük elmas› olan “Cullinan”, Güney Afrika’n›n Pretoria Bölgesi’ndeki Premier Madeni’nde, yerin 5,49 metre alt›nda bir koridorun duvar›nda bulundu. 25 Ocak 1905 Çarflamba günü ifl bitimine k›sa bir süre kala dolaflmaya ç›kan yönetici Frederick Wells’in, duvara gömülü duran bir küme dikkatini çekti. fiakac› birinin duvara cam parças› gömdü¤ünü düflündü. ‹nceledikten sonra bunun inan›lmaz büyüklükte bir elmas oldu¤unu anlad›. Wells bu keflfinden dolay› 10 bin dolar ödül kazand›. Dünyan›n en büyük elmas›na, maden sahibi Sir Thomas Cullinan’›n ad› verildi. Sir Cullinan bu elmas›, ‹ngiliz

6

76

Kral› VII’nci Edward’a 66’nc› do¤um günü arma¤an› vermek isteyen, Güney Afrika’n›n kuzeydo¤u bölgesindeki Transvaal yerel hükümetine 800 bin dolara satt›. Elmas›n Afrika’dan Londra’ya götürülmesi s›ras›nda çal›nabilece¤inden endifle eden Kral Edward, sahte “Cullinan” elmas›n›n detektiflerle dolu buharl› bir gemiyle ‹ngiltere’ye do¤ru yola ç›kar›lmas› senaryosunu düzenledi. Gerçek “Cullinan” ise, dikkat çekici hiçbir özelli¤i olmayan, sade bir kutu içinde ‹ngiltere’ye gönderildi. Kral Edward, “Cullinan” elmas›n›n k›r›lmadan kesilmesi için yaln›zca Amsterdam’daki Asscher fiirketi’nin Baflkan› Joseph Asscher’in deneyimine güveniyordu. Asscher daha önce, 1893 y›l›nda bulunan 194 gr. a¤›rl›¤›n-

KANLI ELMAS T‹CARET‹ Savafl bölgesindeki madenlerden ç›kar›lan ve iflgal ordusunun, ya da isyan eden bir grubun giderlerini karfl›lamak amac›yla, el alt›ndan, gizlice sat›fl yap›larak sürdürülen elmas ticaretine; genel olarak “Kanl› Elmas”, “Kirli Elmas” ad› veriliyor. Al›nan uluslararas› yasal önlemlere karfl›n “kanl› elmas” ticareti, Avrupa’da tüm h›z›yla devam ediyor. “Dünya Elmas

Güney Afrika’n›n Gauteng Bölgesi’ndeki, Premier “Cullinan” Madeni

denemesinde, “Cullinan” tam planland›¤› biçimde parçaland›. Büyük bir gerginlik yaflayan Asscher, o anda bay›l›verdi. Dünyan›n en ünlü bu elmas› daha sonra 9 büyük ve yaklafl›k 100

Yaklafl›k 1900 y›l›nda çekilen fotografta, Robinson Deep Alt›n Madeni’ne inen madenciler görülüyor.

“Cullinan” elmas› yontulmadan önceki haliyle görülüyor.

küçük parçaya ayr›ld›. Tümünün milyonlarca dolar de¤erinde oldu¤u belirtildi. 106 gr. a¤›rl›¤›ndaki en büyük parçaya “Afrika Y›ld›z› I” ya da “Cullinan I” ad› verildi. Bu elmas, Londra Kulesi’nde kraliyet mücevherleriyle birlikte sergileniyor.

Konseyi” verilerine göre, bunlar›n yüzde 99’u yontulmak ve sat›lmak üzere “yasallaflt›r›lm›fl” durumda. Birleflmifl Milletler’in uygulad›¤› silah ve finans ambargolar›na karfl›n, Angola, Sierra Leone ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi Afrika ülkelerinde, isyanc›lar›n ele geçirdi¤i madenlerden ç›kar›lan elmas77


BD MART 2009

lar, y›llard›r isyanc› gruplar›n dünya pazarlar›nda milyarlarca dolar tutar›nda gelir elde etmelerini sa¤l›yor.

Ö

zellikle Afrika’da birçok sivil savafl ve ayaklanman›n ana finansman kayna¤›n›n “kanl› elmas” ticareti oldu¤unu gözlemleyen uluslararas› toplum, “Kimberley Süreci” (KP) ad› verilen sertifika sistemiyle bu ticareti engellemeye çal›fl›yor. Bu sisteme göre, yontulmam›fl elmaslar›n, her çeflit sahtecili¤e karfl› mühürlü ve s›ca¤a dayan›kl› sand›klar içinde, farkl› seri numaral› sertifikalarla uluslararas› s›n›rlardan geçmesi gerekiyor. Gana, Fildifli Sahili, Venezüella ve Zimbabve gibi ülkeler ise, elmas ticaretini uluslararas› piyasalarda, Kimberley Süreci d›fl›nda devam ettiriyorlar. Alman gazeteci Nick Amies’in araflt›rmas›na göre, yontulmam›fl

elmas ticaretinde en büyük ithalatç›, Avrupa Birli¤i üyesi ülkeler. 2005 y›l›nda “yasallaflt›r›lm›fl” elmaslar›n yüzde 39’u, AB ülkeleri taraf›ndan ithal edildi. Bunlar›n yüzde 70’i de, Avrupa’n›n elmas “baflkenti” say›lan Belçika’n›n Antwerp kentinden girifl yapt›. Mart 2007 tarihinde, dünya elmas kaçakç›l›¤› zincirinin ç›k›fl noktalar›ndan olan Fildifli Sahili’nden gönderilen 20 milyon dolar de¤erinde kaçak elmas, Belçika’daki bu “baflkent” Antwerp’te ele geçirildi. Bu arada Cenevre kökenli firmalar›n sa¤lad›¤› sahte sertifikalarla, Kimberley Süreci d›fl›ndaki ülkelerden getirilen 528 milyon dolar de¤erinde yontulmam›fl elmas›n, Belçikal› kaçakç›lara ulaflt›r›ld›¤› belirlendi. Uzmanlar, Avrupa Birli¤i ülkeleri aras›nda elmas kaçakç›l›¤›yla mücadelede en “gevflek” kurallar›n, ‹spanya ve ‹talya’da oldu¤unu vurguluyorlar.•

Yafll› kad›n y›llard›r ayn› köflede çiçek sat›yordu. Yak›nlarda bir flirkette çal›flan genç adam her ö¤len yafll› kad›na bir demet çiçek için gereken paray› veriyor; ancak çiçe¤i almadan gidiyordu. Bu olay yaklafl›k iki y›l devam etti. Her ö¤len genç adam geldi, bir demet çiçek paras›n› verdi, çiçe¤i almadan gitti. ‹ki y›l sonra bir ö¤len yine adam kad›n›n yan›na gitti, konuflmadan bir demet çiçe¤in paras›n› verdi. Adam tam gidecekken, çiçekçi kad›n seslendi: “Bay›m, siz çok iyi ve düzenli bir müflterimsiniz” dedi. “Ancak bu para yeterli de¤il. Çiçe¤e zam geldi.”• 78

DERLEYEN: SENEM SENGÜL

“A

caba bu görkemli, bu yüce imparatorlu¤un sonu ne olacak ki, nas›l olacak ki?” Kendi sorusuna kendi bir yan›t bulamay›nca, merak› giderek kuflkuya dönüflmeye bafllad›: “Benim yüce imparatorlu¤um, acaba günün birinde inifle geçer

mi, çökmeye yüz tutar m›?” diye söylendi bu kez... “Benim yüce Osmano¤ullar› soyum, acaba tarih dünyas›ndan silinir mi?” Bu merak ve kuflkular› rahats›zl›k verici boyutlara gelince Kanuni, bu konuyu bir de, zaman zaman çeflitli konularda dan›flt›¤› 79


BD MART 2009

süt kardefli Yahya Efendi’ye dan›flmaya karar verdi. Bugün Topkap› Saray›’nda korunmakta olan flu mektubu kaleme ald› ve Yahya Efendi’ye gönderdi:

“S

en ilâhi s›rlara vak›fs›n. Kerem (ba¤›fl) eyle de bizi ayd›nlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmano¤ullar›’n›n ak›beti (sonu) nas›l olacak? Bir gün olur da izmihlâle (bozularak yok olmaya) u¤rar m›?” Yahya Efendi, Sultan’›n mektubuna çok k›sa, fakat bulmaca gibi bir verdi: “Nemelâz›m be Sultan›m!..” Kanuni Sultan Süleyman, bu yan›t karfl›s›nda flafl›rd›, hatta biraz üzüldü de... “Benim bildi¤im Yahya Efendi gibi bilge bir kifli, bu çok önemli soruyu böylesine basit bir yan›tla geçifltirmez” dedi. “Onun basit görünen bu k›sa yan›t›nda kesinlikle, benim anlayamad›¤›m derin bir anlam vard›r.” Uzun uzun düflünmesine karfl›n bu yan›ttaki anlam› ç›karamayan Kanuni kalkt› ve Yahya Efendi’nin Befliktafl’taki dergâh›na gitti. “A¤abey” dedi, Yahya Efendi’ye... “Sorumu geçifltirmek ister gibi geldi bana bu yan›t›n ama... Eminim alt›nda, benim kavrayamad›¤›m çok büyük bir anlam var.” Yahya Efendi önce “geçifltirmek” sözünü kabul etmedi¤ini bildirdi: “Mümkün müdür Sultan›m, si80

zin sorunuzu ciddiye almay›p, geçifltirmek?” dedi. “Ben sorunuzun üzerine iyice düflündüm, sonra da kanaat›m› aç›kça arz ettim.” Kanuni, bu aç›klamay› yeterli bulmad›: “‹yi, ama senin bu yan›t›ndan ben bir fley anlamad›m” dedi. “Yaln›zca, ‘Nemelâz›m be Sultan›m?’ demiflsin. Sanki ‘Beni böyle ifllere kar›flt›rma’ der gibi bir anlam ç›kar›yorum.” Yahya Efendi Sultan Süleyman’a flöyle aç›klad› yan›t›n›: “Sultan›m, bir devlette zulüm yay›lsa, haks›zl›k flayi (duyulmufl) olsa, iflitenler de ‘Nemelâz›m?’ deyip uzaklaflsalar, sonra da koyunlar› kurtlar de¤il de, çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussalar, gizleseler, fakirlerin, muhtaçlar›n, yoksullar›n, kimsesizlerin feryad› göklere ç›ksa da, bunu da tafllardan baflkas› iflitmese, iflte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boflal›r, halk›n itimad (güven) ve hürmeti sars›l›r. Asayifle (güvenlik) itaat (uymak) hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküfl ve izmihlâl (bozularak yokolma) da böylece mukadder (kaç›n›lmaz, Tanr› hükmü) hale gelir.” Süt kardeflinin bu aç›klamas›n› dinlerken Kanuni Sultan Süleyman’›n gözleri yaflarm›flt›. “Allah tüm yöneticilere, senin gibi süt kardefller nasip etsin” dedi. “Senin yapt›¤›n gibi, do¤rular› yüzlerine söyleyerek onlar› uyaran kardefller nasip etsin Allah, tüm yöneticilere...”•

Dünya Kad›nlar Günü’nde Bir Övünç Konusu 1928 y›l›nda bilimsel bir makalesi yay›mlanan Doktor Kamile fievki (Mutlu) Han›m, bu yaz›s›yla yaln›zca cumhuriyet döneminde de¤il, 600 y›ll›k Osmanl› ‹mparatorlu¤u dönemini de içeren Türk tarihinde, ilk Türk kad›n bilimci unvan›n›n sahibi olmufltur. DERLEYEN: NÜKHET AL‹C‹KO⁄LU oktor Kamile fievki (Mutlu) Han›m, gelifltirdi¤i “fievki Yöntemi”yle daha sonra patolojiye katk›da da bulunmufltur. Onun 1928 y›l›nda yay›mlanan ilk yaz›s›n›n ard›ndan özellikle t›p alan›nda birçok kad›n bilimcimizin önemli araflt›rma yaz›lar› yay›mlanmaya bafllam›flt›r. Temel bilimler alan›nda ilk kez bir araflt›rma yaz›s› yay›mlanan kad›n bilimcimiz ise, 1929 y›l›nda yay›mlam›fl oldu¤u yaz›s›yla, Zoolog Faz›la fievket (Giz) Han›m’d›r. Kimya alan›nda ise Hatice Türkiye’nin ilk bilim kad›n› Doktor Kamile fievki (Mutlu) Bodur ve Kevkep Han›mlar (1932’de) ve onlardan hemen sonra da yine kimyac› olan Saffet R›za (Alpar) ve Remziye Hesar Han›mlar cumhuriyetin 10’uncu y›l›ndan bafllayarak yay›nlar›n› yapmaya bafllad›lar. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda t›p alan›nda kad›n bilimcilerimizin yapt›¤› klinik araflt›rmalarla ilgili yaz›lar›n büyük bölümü Darülfünun T›p Fakültesi Mecmuas›’nda yay›mland›.

D

81


BD MART 2009

Bu mecmuada bir kad›n bilimcimiz taraf›ndan yay›mlanan ilk yaz›, Kamile fievki Han›m’›n, yukar›da sözünü etti¤imiz, 1928’deki “Lenfogranulomatöz” bafll›kl› yaz›s›d›r. Daha sonra 1930, 1931, 1932 ve 1933 y›llar›nda Kamile fievki (Mutlu), Müfide Kaz›m (Küley), Saadet Kamil, Hamdiye Abdürrahim (Maral), Perihan Cemil, ‹ffet Naim (Onur) ve Fahriye Ziya Ha-

n›mlar›n yaz›lar› yay›mlanm›fl, 1933 üniversite reformundan sonra ise kad›n bilimcilerimizin say›s› h›zla artmaya bafllam›flt›r. Cumhuriyetin ilk on y›l›n›n sonunda yaln›zca Darülfünun T›p Fakültesi Mecmuas›’nda 7 bilim kad›n›m›z›n 11 yaz›s›n›n yay›mlanmas›, t›p tarihimizde bilim kad›nlar›m›z›n övünülecek bir baflar›s› olarak yer alm›flt›r.•

Dervifl, ete¤inde tafl›d›¤› bir kucak dolusu elmayla bozk›r s›ca¤›nda bay›rlar› aflan bir genç k›za rastlad›. Yorgunluktan al ald› k›z›n yanaklar›... Dervifl k›za, “Niye doldurdun ete¤ini? Nereye gidiyorsun böyle, al› al, moru mor bu s›cakta?” diye sordu Uzaklarda bir tarlay› gösterdi k›z, dolu elleri yüzünden, burnuyla ve “Sevdi¤im o tarlada çal›fl›yor. Ona elma götürüyorum” dedi. Bofl bulunan Dervifl, “Kaç tane?” diye soruverdi. K›z flaflk›n ve k›nayan gözlerle yan›tlad› soruyu: “‹nsan sevdi¤ine götürdü¤ü fleyi sayar m› hiç?” Hiç belli etmeden, ama utançla kopar›p da¤›tt› elindeki tesbihi Dervifl...• Gönderi: Eren Erbabacan ‹ki keflifl yolda giderlerken, bir su birikintisinden karfl›ya geçmek için bekleyen genç bir kad›n gördüler. Keflifllerden biri, genç kad›n› kucaklad› ve suyun öteki yan›na geçirdi. Öteki keflifl arkadafl›n›n bu davran›fl›n› hiç de hofl karfl›lamad›. Yaklafl›k bir kilometre sonra, kendini daha fazla tutamad›, arkadafl›na bu davran›fl›n›n yanl›fl oldu¤unu anlatmak istedi: “Böyle bir fleyi nas›l yapabildin?” dedi. “Biz keflifliz, b›rak bir kad›n› kucaklay›p karfl›ya geçirmek, onlara bakmam›z bile yasakt›r.” Öteki keflifl, arkadafl›na flöyle yan›t verdi: “Ben o genç kad›n› çoktan geride b›rakt›m” dedi. “Sen ise onu hâlâ tafl›yorsun.”• 82

‹ki sat›rl›k bir telgraf›n yaratt›¤› bilim adam› GÖNDER‹: ECE ORALCA

“‹

stanbul Üniversitesi’nde ö¤renci oldu¤um s›ralar, okul duvar›nda bir ilan gördüm: “‘Avrupa’ya talebe yollanacakt›r.’ “‘Allah Allah’ dedim. “Ülke y›k›k dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanm›fl, bu durumda Avrupa’ya talebe... Lüks gibi gelen bir fley... Ama bir flans›m› denemek istedim. 150 kifli içinden 11 kifli seçilmifliz. Benim ismimin yan›na Atatürk, ‘Berlin Üniversitesi’ne gitsin’ diye yazm›fl. “Vakit geldi, Sirkeci Gar›’nday›m; ama kafam çok kar›fl›k. Gitsem mi, kalsam m›? Beni orada unuturlar m›? Para yollarlar m›? “Tam gitmemeye karar verdi¤im, geri döndü¤üm s›rada bir posta müvezzi ismimi ça¤›rd›. “‘Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgraf›n var.’ “‘Benim’ dedim. “Telgraf› açt›m, aynen flunlar yaz›yordu:

“‘Sizleri bir k›v›lc›m olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz. “‹mza “Mustafa Kemal.’ “Okuyunca düflündüklerimden ola¤anüstü utand›m. ‘fiimdi gel de gitme, git de çal›flma, dön de bu ülke için can›n› verme’ dedim. “Düflünün 1923’te o kadar iflinin aras›nda 11 ö¤rencinin nerede, ne zaman, ne hissetti¤ini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderli¤inde bu ülke için can verilmez mi? “Çok baflar›l› oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce ‹stanbul Üniversitesi Genel ve Befleri Fizyoloji Enstitüsü’nü kurdum. “Kürsü baflkan› oldum. Daha sonra ülkemin baflbakanl›¤›n› yapt›m. “Ben kim miyim? “Ben sadece iki sat›rl›k bir telgraf›n yaratt›¤› bilim adam› Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak’›m.”• 83


‹LG‹NÇ ‹fiLER ve ‹LG‹NÇ K‹fi‹LER

SUDOKU

Erdoğan Tokmakçıoğlu

Nükhet Alicikoğlu

YURTSUZ JAN (*) (*) Söz konusu Yurtsuz Jan’›n Magna Carta Libertatum’u oluflturan ‹ngiliz Kral Yurtsuz John ile lakap benzerli¤inden baflka bir ilgisi yoktur.

Y Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

Yan›tlar 146’nc› sayfam›zdad›r. 84

urtsuz Jan, Haçl› Seferleri’nin ünlü flövalyelerindendi. Koyu bir Katolik H›ristiyan’d›. Ama hangi ulustan oldu¤u belli de¤ildi. Çevresine Avrupa’n›n çeflitli yerlerinden ve ço¤u çapulcu, iflsiz güçsüz kalm›fl, ba¤l› olduklar› senyörler (derebeyleri) taraf›ndan d›fllanm›fl flövalye eskilerinden oluflan kalabal›k bir güç toplanm›flt›. ‹kinci Haçl› Seferi (11471149) s›ras›nda Bursa’y› ele geçirdi ve kenti ya¤malad›. Yurtsuz Jan, flarap içmeye çok düflkündü, en sevdi¤i meyve ise Avrupa’da çok ender rastlanan fleftaliydi. Kazand›¤› zaferin ard›ndan Bursa’da galon galon flarap içip haddinden fazla fleftali yedi. Çatlad› ve yaflam›n› yitirdi. Nereye gömüldü¤ü belli de¤ildir. Roosevelt ve Churchill Franklin D. Roosevelt ve Sir Winston Leonard Churchill, ‹kinci Dünya Savafl› y›llar›nda, ilki ABD’li, ikincisi ‹ngiliz, ünlü iki devlet adam›d›r. Ancak, ayn› y›llarda müt85


BD MART 2009

Ads›z Sans›z ‹nsanlar tefik ordular›nda askerlerin giydikleri altlar› kal›n, lastik, kahverengi ‹lkça¤’da Kuzey Afrika’da “Atabotlar›n Türkiye’deki ad› da “Ro- rah” ya da “Atarant” diye an›lan, biosevelt”; alt› kösele, siyah renkli raz garipçe bir kabile yafl›yordu. botlar›n ad› ise “Churchill” biçimin- “Atarah” Kabilesi’nde kad›n ya da de an›lm›flt›r. erkek, hiç kimsenin bir ad› yoktu!.. Türk halk›, ABD yap›m› ola- Bu garip kabilenin bir baflka garip n›na onlar›n baflkan›n›n, ‹ngiliz özelli¤i de dünyam›z› ›s›t›p ayd›nyap›m› olan›na ise ‹ngilizler’in latan Günefl’ten nefret etmeleriybaflkan›n›n adlar›n› di!.. ‹nsanlar, Günefl uygun görmüfltür. üzerlerinden geçerken Afyon yak›nlar›nda lanetler savururlar, a¤›“Churchill” tipi botlar›n za al›nmayacak küfürdepo edildi¤i yerde de ler, hakaretler ya¤d›r›roluflan köy, 1956 y›l›na lard›. ‹nançlar›na göre, de¤in “Churchill KöGünefl, s›cakl›¤›yla inyü” diye an›lm›flt›r. sanlar› ve topra¤› mahK›zkulesi vederek onlar›n felake‹stanbul’un simgetine, özellikle de susuz lerinden ünlü K›zkulekalmalar›na yol açmakRoosevelt si, Osmanl›lar dönetayd›. “Atarah” ya da minde (1300-1922) yal“Atarant” Kabilesi çöln›zca ve yaln›zca bir de yaflam sürmekteydi. Azil Nedeni kifli için cezaevi olarak kullan›lm›flt›r. Kemal Dervifl’in Ünlü vezir ve sadbüyük büyükbabas› razam Hekimo¤lu Ali Sadrazam Halil Hamid Pafla (1689-1758), Pafla, Burdur’da 1736 1755 y›l›nda ancak 53 y›l›nda do¤du. Bozcagün süren sadrazamada’da 1785 y›l›nda yal›k görevinden III. Osflam›n› yitirdi. Halil HaChirchill man’›n çocuklar› olan mid Pafla, I. Abdülhaflehzadeleri öldürtmek istemedi¤i mid döneminde (1774-1789) üç y›l gerekçesiyle görevinden azledile- sadrazaml›k yapt› (1782-1785). rek K›zkulesi’ne hapsedilmifltir. 31 Mart 1785 Perflembe günü Bir süre Üsküdar aç›klar›ndaki Bâb-› Âli’de yap›lan bir toplant›bu kulede hapis yatan Hekimo¤- da, devletin içine düfltü¤ü mali lu Ali Pafla, daha sonra padiflah›n güçlükler görüflüldü. Bu arada annesi fiehsuvar Valide Sultan’›n toplant›dakilerden biri ortaya çabas›yla affedilerek K›br›s’a sür- flöyle bir görüfl att›: “‹stanbul’da harcama çok olugüne gönderilmifltir. 86

yor. Padiflah›m›z bir süre Bursa ya da Edirne’de otursalar iyi olur herhalde, harcamalar azal›r.” Sadrazam Halil Hamid Pafla bofl bulunarak flu sözleri söyledi: “Evet, çok münasip olur. Ancak, padiflah efendimiz çok yafll›!” O s›ralarda I. Abdülhamid 60 yafl›ndayd›! Halil Hamid Pafla’y› sevmeyenlerden biri, paflan›n kendisi için söylediklerini hemen I. Abdülhamid’e iletti. I. Abdülhamid, “Beni yafll› buluyor, anlafl›lan yerime Selim’i (III. Selim) tahta ç›karacak” diye düflünmüfl olacak ki, hemen önlemini ald›. Halil Hamid Pafla’y› derhal sadrazaml›k görevinden azletti. Sonra Tekirda¤’a, ard›ndan Gelibolu’ya gönderdi. En sonunda bir fermanla paflay› Cidde ve Habefl (Etiyopya) valili¤ine atand›¤›n› bildirdi ve Bozcaada’ya gitmesi emredildi. Bozcaada’da idam

edilerek bafl› ‹stanbul’a yolland›.

Tarihte Ünlü Hainlerimiz Abdurrahman bin Togan Yörük, Selçuklular’›n ünlü emirlerindendi. 12’nci yüzy›lda yaflad›. Irak Selçuklu Sultan› G›yaseddin Mesut’un güvenini kazanarak ona hacip (muhaf›z, koruma) olarak atand›. Ancak, efendisi Mesut’a ihanet etti ve ona karfl› ayaklanan Rey Valisi Abbas ve de Fars Hâkimi Boza Aba ile birleflerek Azerbaycan-Arran bölgelerinde yönetimi ele geçirdi. Sultan G›yaseddin Mesut’u da sarayda hepsederek, gözalt›na ald›. Bu durum fazla uzun sürmedi. G›yaseddin Mesut, hapiste olmas›na karfl›n kendisine sad›k kalm›fl adamlar›yla anlaflt› ve ona ihanet eden Togan Yörük’ü ortadan kald›rd›. Böylelikle Selçuklu döneminin bu ünlü haini, ihanetini can›yla ödemifl oldu.• 87


HAYVANLARIN DÜNYASI Erdoğan Sakman

Karga akbabalar› öldürmeden önce iyi düflünmelisiniz

1973 y›l› May›s ay›nda Kolombiya’n›n baflkenti Bogota’da Sa¤l›k Bakanl›¤› karga akbabadan (Coragyps atratus) söz ederek, “Bu kufl yok edilmelidir” genelgesini yay›mlad›. Bu genelgede insan ve hayvan d›flk›s›n› yedi¤i, çöplüklerde ve sokaklardaki d›flk›lar içinde eflinip tifo (karahumma) ve daha birçok bulafl›c› hastal›¤› yayd›¤› anlat›l›yordu. Bunun üzerine karga akbaba av› bafllad› ve birkaç hafta içinde tümüyle zarars›z, art›k kent hayvan› olmufl flahin büyüklü¤ündeki akbabalar›n akrabas› bu kufltan binlercesi öldürüldü. O zamanki tahminlere göre geriye yaln›zca 170 kufl kalm›flt›. Bu k›y›mdan hemen sonra

ço¤u zaman bofl bulunan Bogota hastanelerinde yataklar, gelen hastalara yetmez oldu. Hele hasta çocuk say›s› üç kat artt›. 1974 y›l› May›s ay›ndan buyana kufl yeniden koruma alt›na al›nd›. Akbabalar yavafl yavafl ço¤almaya bafllad›lar. Buna koflut olarak hastanelere yat›r›lan hasta çocuk say›s› da azald›. Bu, hayvan düflmanlar›n›n bilmesi gereken bir örnektir. Bu yanl›fll›¤›n temel nedeni, do¤ay› ve onun ayr›lmaz parçalar› olan canl›lar›n özelliklerini, vücutlar›nda hangi önemli düzenleri oldu¤unu ve aralar›ndaki dengeyi bilmemektir. Karga akbabaya böyle bir suçun yüklenmesinin nedeni, hem lefl hem de d›flk› yemesi89


BD MART 2009

YAKINDAN TANIDIKÇA Yücel Aksoy

dir. Bogota’da ne kanalizasyon ne de kapal› çöp kaplar› vard›r. Caddeleri, sokaklar› bu kufl temizlemektedir. Karga akbabalar›n ço¤u vurulunca, d›flk›lar ortada kald›; fakat çocuklar sokaklarda ve çöplük yak›nlar›nda oynamay› sürdürdüler. Bunun sonunda da hastalan›p yaflamlar›n› kaybettiler. Fakat ayn› hastal›ktan karga akbaba neden ölmemektedir? Kuflun midesinde tuz asidi çok yo¤undur ve yedi¤i d›flk› ve kokmufl et içindeki bakterileri yaflatmaz. Ayr›ca karga akbaba o denli temizdir ki, karn›n› her doyurduktan sonra en az iki saat temizlik yapar. K›saca, bu kufl en temiz hayvanlardan biridir. 90

Buna bir de insanlara sald›ran ço¤u mikrobu temizlemesi eklenmelidir. D›flk› yiyen hayvan yaln›zca bu kufl de¤ildir. ‹nsanlar›n çok sevdikleri köpekler kimi zaman aç›kça ço¤u zaman gizli gizli d›flk› yerler. Bunun nedeni, d›flk›dan al›nan kimi bakterilerle kendi sindirimlerini kolaylaflt›rmakt›r. Kald› ki insan ba¤›rsaklar›nda belli bir miktar kolibasili her zaman vard›r. Özetle karga akbaba hakk›nda gerçek bilgiler daha önce sa¤lansayd›, 1973 y›l›nda binlerce kuflun öldürülmesi gerekmezdi. Do¤a tümüyle insana zararl› canl›lar bar›nd›rmaz. Hele ona sevgiyle, sayg›yla yaklaflanlar zarar de¤il, yarar görürler.•

Gökten bir elma düfltü 1665 y›l› yaz›n›n güzel bir günüydü. Londra’da veba salg›n› her gün binlerce kiflinin ölümüne neden olurken, Lincoln Kontlu¤u’nda yemyeflil, huzur dolu meyve bahçesinde bir elma a¤açtan yere düfltü.

V

e bu düflüfl tarihe geçti. Çünkü bu tarihi elma, bahçede a¤ac›n alt›nda uyumakta olan, 23 yafl›nda genç bir bilim adam›n›n bafl›na düflmüfltü. ‹lginçtir ki, delikanl› ac›dan ba¤›raca¤› yerde sevinç 盤l›klar› att›. Bafl›na h›zla çarpan elma zihninde bilimsel bir ampul yanmas›na neden olmufltu. Bu sevindirici olay›n sonras›nda Isaac Newton, Yerçekimi Yasa-

s›’n› bilime kazand›rd›. Ayr›ca bu elma, Havva anam›zdan buyana tarihe geçen ikinci elma oldu. Isaac Newton, yoksul bir çiftçi ailesinin çocu¤u olarak 1642 y›l›nda Noel günü ‹ngiltere’de Woolsthorpe’da dünyaya geldi. O henüz do¤madan babas› yaflam›n› yitirmiflti. Sakin tabiatl›, içe dönük bir çocuktu. Tavanaras›nda bir odaya kapan›p satlerce orada kal›r, kendi 91


BD MART 2009

di... Sonuçta, ›fl›¤› k›rarak renklerine ay›ran ve sonra tekrar toplayan prizmay› keflfetti. afl›na düflen elma nedeniyle Yerçekimi Yasas›’n› bulmas› da yine Woolsthorpe’da geçirdi¤i günler içinde gerçekleflti. Genç dehâ bu s›rada 23-24 yafl›ndayd›. Genel Çekim Yasas›, prizmadan geçen ›fl›¤›n k›r›lmas› ve buna benzer birçok çal›flmas› bu 18 ay içinde haz›rland›. Fakat bunlar› yay›mlamakta hiç acele etmedi. Ama bu tembelli¤i ona ileride s›k›nt›l› dönemler geçirtecekti. Newton 1667 y›l›nda Cambridge’de profesör oldu. Tan›nmaya bafllad›ktan ve kuramlar›n› ortaya koyduktan sonra düflmanlar› da artt›. Yerçekimi Yasas›’n› Hooke ad›nda bir ingiliz kendisinin buldu¤unu iddia etti. Diferansiyel Hesab›’na ise Leibniz adl› bir Alman sahip ç›kt›. Newton bu olanlara çok üzülüyordu. Onun tek istedi¤i huzur içinde, kavgadan uzak çal›flmakt›. Bulufllar›n›n baflkalar› taraf›ndan çal›nmas›n› önlemek için, onlar› yay›mlamak zorunda kald›. O s›ralarda Kepler, gezegenlerin yörüngeleri ile ilgili kimi kuramlar ileri sürüyordu. Öteki taraftan Descartes ise uzay›n tam bir boflluk olamayaca¤›n› iddia ediyordu. ‹flin asl›n› araflt›rmak ve gökyüzünü daha iyi inceleyebilmek amac›yla Newton bir teleskop gelifltirdi. Newton’un teleskobu o

B

Isaac Newton’un kendisine ait ilk bas›m “Do¤a Felsefesinin Matematik ‹lkeleri” adl› yap›t. Üstünde kendi el yaz›s› ile ikinci bas›mda yap›lacak de¤ifliklikler yer al›yor.

kendine yapacak çok fley bulurdu. Uçurtma uçurmak, ka¤›ttan fener yapmak bafll›ca u¤rafl›s›yd›. Bir farenin döndürdü¤ü oyuncak bir de¤irmen yapm›flt›. Resime de merakl›yd›. Evinin duvarlar›n› kendi yapt›¤› resimlerle doldurmufltu. kul ça¤›na geldi¤inde, geçim s›k›nt›s› çeken annesi onu Grantham kentindeki orta düzeyde bir okula gönderebildi. Newton, okul döneminde hiçbir zaman dahi çocuk görüntüsü vermedi. Yaln›zca el becerisi fazlayd›. Kentin eczac›s›n›n yan›nda kal›yordu. Evdeki kütüphanede bulunan matematik ve fizik kitaplar›n› öncelikli olarak okudu, ezberledi. Bofl zamanlar›nda günefl saati, su ile iflleyen duvar saati ve küçük bir rüzgar de¤irmeni modeli yapt›. Onsekiz yafl›na geldi¤inde, matemati¤e olan ilgisini gören

O 92

amcas› onu Cambridge Üniversitesi’ne gönderdi. Zavall› Isaac, e¤itim giderlerini karfl›layabilmek için, öteki yoksul çocuklar›n yapt›¤›n› yap›yor, yani zengin çocuklara hizmet ediyordu. O y›llarda Avrupa’da yeni fikirler k›p›rdanmaya bafllam›fl, bilim moda olmufltu. Salonlarda, toplant›larda, matematik, astronomi, optik blimleri üzerine tart›flmalar yap›l›yordu. Londra kenti veba salg›n›n›n pençesinde inlerken Newton Woolsthorpe’da baba oca¤›na döndü. Newton’un dehâs› iflte bu s›ralarda kendini göstermeye bafllad›. Çiftlikte geçirdi¤i 18 ay boyunca ve k›rlarda yapt›¤› uzun yürüyüfller s›ras›nda düflündü, hesaplad›, çal›flt› ve kendine ait birçok kuram›n temellerini burada att›. Örne¤in ya¤mur ya¤d›ktan sonra ço¤u kez oluflan gökkufla¤›n› gördükçe, bunun bilimsel bir aç›klamas› oldu¤undan ad› gibi emindi; ama ney-

denli ünlendi ki ‹ngiliz Kraliyet Astronomi Cemiyeti bundan bir tane daha ›smarlad› ve mucit Newton’u, 29 yafl›nda olmas›na karfl›n cemiyet üyeli¤ine kabul etti. Newton, k›sa zamanda parlamento üyeli¤ine dek yükseldi. 1686 y›l›nda yay›mlanan “Matematik Kurallar›” adl› yap›t› ona büyük ün kazand›rd›. fierefine törenler düzenlendi ve y›ll›k 30 bin sterlin maaflla darphaneye müdür tayin edildi. Paris’teki Frans›z akademisine üye seçildi¤i gibi ‹ngiltere kraliçesi taraf›ndan da soyluluk unvan› verildi. Isaac Newton art›k “Sir” olmufltu. afl› henüz 50 bile olmam›flt› ki Newton’un sa¤l›¤› bozuldu, zihnine bir durgunluk çöktü. Kimi zaman aniden yerinden f›rlay›p çal›flma odas›na kofluyor, notlar al›yordu. Ço¤unlukla yemek yemeyi unutuyordu. Geçirdi¤i krizler s›ras›nda “Bilimden nefret ediyorum” diye ba¤›r›yordu. Bir gün hastal›k mucize gibi aniden geçti. Newton eski durumuna dönmüfltü; ama art›k bilimle u¤raflacak zihin yap›s›ndan uzakt›. 20 Mart 1727 tarihinde Sir Isaac Newton sonsuzlu¤a göçetti. Cenaze Westminster Abbey’de topra¤a verildi. Böylece, bir meyve bahçesinde bafllayan masal, krallar›n mezarl›¤›nda son buldu.•

Y

YucelAksoy@butundunya.com.tr 93


YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer İzgü

ülmeye bafllad›m; çünkü a¤abeyimin üst duda¤›nda ya¤ izi olmufltu. Durup durup parma¤›mla bu izi gösteriyor, k›k›rd›yordum. A¤abeyim bana k›zd›, pencerenin yan›na gitti. ‹flte o zaman ba¤›rd›: “Kar ya¤›yor, kar!..” Nas›l kofltum pencerenin yan›na... Ben kar› çok seviyorum. Elbette renklerden de beyaz› seviyo-

G 94

rum. Bazen “Neden k›rm›z› kar ya¤maz, neden mor kar ya¤maz?” diye düfller kuruyorum; ama hay›r hay›r, kar her zaman beyaz olmal›. Ah, ne de güzel ya¤›yor!.. Sanki apartman›n üzerinde biri var, oradan afla¤›ya kufl tüyleri üflüyor. Yok can›m, bir kifli bu denli üfleyemez ki... Evet, sanki orada bir üfürme ayg›t› var. Ayg›t›n içine de kufl tüyü doldurulmufl, durmadan üfürüyor.

oo, kufl tüyü bu denli güzel olamaz ki... Evet, tüy denli hafif, ama kar›n baflka bir güzelli¤i var. Bir de nazl› nazl› uçufluyorlar ki, sanki bütün kar tanecikleri aralar›nda anlaflm›fllar: “Bak›n hiçbirimiz h›zl› h›zl› düflmeyece¤iz. Hepimiz döne döne, yavafl yavafl yeryüzüne inece¤iz.” Art›k a¤abeyimin üst duda¤›ndaki ya¤ izini görmüyordum. fiimdi karfl›mda do¤an›n en sevimli görüntüsü vard›. Tüller mi uçuyor desem, yoksa erik çiçekleri mi? Bir anda pencereyi açt›m. Annemin sesini duydum: “Sak›n, açma pencereyi Melis...” “Anneci¤im bir tanesini yakalamak istiyorum.” Yakalad›m da... Hiç bir tane olur mu? Avucumun içinde üç tane kar taneci¤i vard›. Ama... Bir anda hemen yok oluverdi. “Tutamazs›n” dedi a¤abeyim, “Elin s›cak, kar tanesi hemen erir.” Buzdolab›ndan so¤uk bir elma alsam... Kofltum, dolaptan k›pk›rm›z› bir elma ald›m. Elma haz›r, buz gibi, ama pencereyi nas›l açaca¤›m? A¤abeyime kafl göz ettim, pencereyi açaca¤›m› belirttim. A¤abeyim güldü ve bana göz yumdu. Tamam açar›m, annem zaten mutfakta de¤il... Açt›m pencereyi, sanki kar tanecikleri aç kalm›fllar da yesinler diye k›rm›z› elmay› uzatt›m. Ay ay ay, kaç tane kar tane-

Y

si konuverdi k›z›ll›¤a... “A¤abey bak...” “Çok güzel bir görüntü, ama içeri al›rsan kar tanecikleri erir ve görüntü hemen bozulur.” Annem k›zd› ve “Kapat o pencereyi Melis” dedi. “Son kez uyar›yorum, açma, evi so¤utacaks›n, do¤algaz kaça biliyor musun?” Demek ki do¤algaz ucuz olsayd› annem pencereyi açmama izin verecekti. “Lütfen açmadan izleyin, F›rat ve Melis...” Karfl›daki apartman›n kiremitlerini görüyorduk. Sanki kiremitleri gizli bir el beyaza boyuyordu. O gizli el kard›. “Sürekli ya¤ar m›?” diye a¤abeyime sordum. “Ah o denli isterim ki sürekli ya¤mas›n›...” irden kardanadam geldi usuma... Yar›n okuldan geldikten sonra soka¤›n çocuklar› biraraya gelir, kardanadam yapar›z. Uf, flimdiden burnu haz›r, çünkü annemin elinde havuç var. Sordum: “Anneci¤im, baflka havuç var m›?” “Dolapta çok” dedi annem... Annem mutfaktan ç›k›nca, a¤abeyim, “Ben kardanadam yapmak için kar ya¤s›n istemiyorum ki, okullar tatil olsun diye istiyorum” dedi. Omuzlar›m› kald›rd›m ve “C›k” dedim. “Ben okullar tatil olsun istemiyorum; çünkü okulumu çok seviyorum.”

B

95


BD MART 2009

BD MART 2009

A¤abeyim, “Ben de seviyorum” dedi, “Ama yar›n iki dersten yaz›l› var. Okullar tatil olursa, daha çok çal›fl›r›m, daha yüksek not al›r›m.” Ben yine “C›k, olmas›n” dedim. Yoksa olsun mu? en üçüncü s›n›fa gidiyorum, a¤abeyim sekizinci s›n›fta... Ayn› okulda okuyoruz. Servisle gidip geliyoruz. fiimdi çok kar ya¤arsa, servis arabas› gelemez ki... Biz yaya da gidemeyiz. Yoksa gider miyiz? Bizim gibi üç çocuk daha var ayn› araçla giden... S›k› giyinir, çantalar›m›z› s›rt›m›za al›r, kartopu oynaya oynaya okula gideriz. Peki, o zaman yine a¤abeyimin yaz›l›lar› olur mu? “A¤abey, servis gelmez, biz yaya okula gidersek yine o yaz›l›lar›n olur mu?” “Elbette olur. Ama o karda okula yaya gidemeyiz ki...” fiimdi ne olacak? Kar ya¤s›n m›, ya¤mas›n m›? H›h, sanki benim istememle olurmufl gibi... Ö¤retmenimiz bize kar›n nas›l olufltu¤unu anlatt›. Ö¤retmenimin dedi¤i havada oluflmufl ki, flimdi kar lapa lapa ya¤›yor. Evet lapa lapa... Sanki kufl tüyleri büyüdü, sanki üfürgeçler daha h›zl› çal›flmaya bafllad›. Aaaa, karfl› apartman›n çat›s› karla kapland›. Ama karanl›k olmaya bafllad›. Karanl›kta kar› göremem ki...

B

96

Gördüm. Yemekten sonra tekrar mutfa¤›n penceresinden bakt›m. Sokak lambas›n›n ›fl›¤›na konmak isteyen sanki binlerce minik kufl... Ifl›k dans› yap›yorlar. O denli güzel bir dans ki, tanecikler yalpalayarak, bazen de dönerek, sanki sesini duymad›¤›m bir müzi¤in ritmiyle dans ediyorlar. Minik beyaz kufllar›n dans› hiç bitmiyor. Yorulan minik kufllar karanl›klara çekiliyorlar, onlar›n yerine yeni beyaz minik kufllar geliyorlar. Bakt›m, arkamda babam duruyor. O da kar› izliyor. “Galiba bu kar tutacak” diyor. “Belki yar›n okullar› tatil ederler.” A¤abeyim nas›l duydu babam›n söyledi¤ini... Koflarak yan›m›za geldi. “Ederler de¤il mi babac›¤›m?” dedi. Babam kafas›n› sallad›. A¤abeyim de sanki çok biliyormufl gibi, “Ederler, ederler” dedi. Benim omuzumu dürttü ve “Yar›n okullar tatil Melis Han›m” dedi. Olsun mu? ‹stiyor muyum? ma kar kal›rsa, onunla oynamak okulda da güzel. Arkadafllar›mla kartopu oynar›m, belki ö¤retmenimiz de bize kat›l›r, o da bizimle oynar. Ay ne güzel olur. Belki 3-B ile kartopu yar›flmas› yapar›z. Baflka? Baflka bir fley oynayamay›z ki... Çok güleriz, çok ba¤›r›r›z, çok koflar›z, ama k›zak kaya-

A

may›z. A¤abeyime söylerim, annemden de izin al›r›z, banyodaki le¤eni isteriz. A¤abeyim beni le¤enin içine bindirir, soka¤›m›zdan afla¤›ya do¤ru kayd›r›r. okakta hiçbir araç ifllemez ki... Oh bombofl sokakta bir k›zak kaysam... Ben hiç k›zak kaymad›m ki... Belki baflka çocuklar da evlerinden le¤enlerini kapar gelirler. Uuuu, okullar tatil olursa k›zak kaymak var, kartopu oynamak var, en önemlisi kardanadam yapmak var. Göz yerine iki tane patl›can›n dibini keser koyarsak, oh oh oh, patl›can gözlü kardanadam olur. “Haydi bakal›m, yat›n art›k çocuklar” dedi babam... Kar taneciklerinin dans›n›n en güzel yerinde uyumaya gitmek çok zor, ama olsun... Yata¤›mda düfller kurar›m. Salonda a¤abeyim, anneme “Yar›n okullar tatil olur mu, anneci¤im?” diye soruyordu. “Ay nereden bileyim F›rat, ben meteoroloji istasyonunun müdürü müyüm?” “Bana kal›rsa yar›n okullar tatil” diye ba¤›rd› a¤abeyim... Ben ba¤›rmad›m. Ama kar›n

S

hep ya¤mas›n› istiyordum. Yar›n servis arabas›n›n gelmesini istemiyordum. Yoo, ödevlerimin hepsini yapt›m; ama ben de okullar tatil olsun istiyordum. Nas›l olurdu acaba k›zakla bizim sokaktan kay›p inmek? Kayarken tam Bakkal Nuri Amca’n›n önünden geçerken ona selam verir miydim? Ekme¤imin aras›na peynir koyard›m, belki de sabah kahvalt›s›n› k›za¤›m›n içinde yapard›m. Annem a¤abeyim kap›s›n› örterken, “Hemen uyu F›rat, ders çal›flmak için erken kalkacaks›n” dedi. A¤abeyimin yan›t›n› duydum: “Kalkmayaca¤›m; çünkü yar›n kar tatili olacak.” Ya olmazsa? Aaaa, servisin gelir, biner okuluna gidersin her gün oldu¤u gibi... Ama kar ya¤s›n istiyorum. Yorgan›m› açt›m, ayaklar›m›n ucuna basa basa pencerenin yan›na geldim. Perdeyi aralad›m. Gözlerim kapal›... Açsam m›, açmasam m›? Ya kar dinmiflse? Ya bu taraftaki sokak lambas›n›n alt›nda beyaz minik kufllar›n dans› yoksa? Açay›m açay›m... Açt›m. Uuuf, beyaz minik kufllar daha h›zl› dans ediyorlar, öyle de ço¤al97


BD MART 2009

m›fllar ki... Ellerimi ç›rpt›m. Hiiifl, flimdi annem duyar. Minik ad›mlarla yata¤›na git. Ç›k yata¤›n üzerine, flimdi de çek yorgan›n› bafl›na ve... Evet düfller kurdum. Kar düflleri, kar tanesi düflleri, k›zak düflleri, kartopu düflleri, kardanadam düflleri... Uyumuflum.

Kar tanecikleri beni öpüyor, kar tanecikleri beni uyand›rmaya çal›fl›yorlar. Yoo uyand›rm›yorlar. Annemmifl beni öpen... “Uyuyabilirsin Melis” dedi. “Okullar›n tatil edildi¤ini az önce televizyon haber verdi.” Ay, hiç uyur muyum? F›rlad›m kalkt›m.•

Bir bilge kifli, çölde ö¤rencileriyle otururken “Gece ile gündüzü nas›l ay›rt edersiniz?” diye sordu. “Tam olarak ne zaman karanl›k bafllar, ne zaman ortal›k ayd›nlan›r?” Ö¤rencilerden biri, “Uzaktaki sürüye bakar›m” dedi. “Koyunu, keçiden ay›ramad›¤›m zaman, akflam olmufl demektir.” Baflka bir ö¤renci söz ald› ve “Hocam” dedi. “‹ncir a¤ac›n›, zeytin a¤ac›ndan ay›rd›¤›m zaman, anlar›m ki sabah bafllam›flt›r.” Bilge kifli, uzun süre sustu. Ö¤renciler merakland›lar ve “Siz ne düflünüyorsunuz hocam?” diye sordular. Bilge kifli bu soruyu flöyle yan›tlad›: “Yürürken karfl›ma bir kad›n ç›kt›¤›nda, güzel mi, çirkin mi, siyah m›, beyaz m› diye ay›rmadan, ona ‘Bac›m’ diyebildi¤imde ve yine yürürken önüme ç›kan erke¤i, zengin mi, yoksul mu diye bakmadan, milletine, ›rk›na, dinine ald›rmadan, kardeflim sayabildi¤imde anlar›m ki, sabah olmufl, ayd›nl›k bafllam›flt›r.”• Gönderi: Eren Erbabacan Fare, bir peynir kokusu duyup, kafas›n› d›flar› uzatm›flt›. Fakat bunun kedinin bir tuza¤› olabilece¤ini düflünüp d›flar› ç›kmad›. Bekledi ve biraz sonra “miyav” diye bir ses duydu. Ertesi gün de peynir kokusunu ald› ve “miyav” sesini duydu, yerinden ç›kmad›. Sonraki gün “havhav” diye bir ses duydu ve kedinin ortalarda olmad›¤›n› anlayarak d›flar› ç›kt›. Ç›kmas›yla pençe yemesi bir oldu. Kedinin tuza¤›na düflmüfltü. Kedi yerde bayg›n yatan fareyi yan›ndaki yavrusuna gösterip aç›klama yapt›: “Bak yavrum, sana dememifl miydim, ikinci dil gibisi yok diye...”• 98

B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın

1 Rosa Luxemburg’un da temsilcilerinden oldu¤u ak›m afla¤›dakilerden hangisidir? a) Neo-Liberalizm b) Neo-Klasikler c) Neo-Marksizm ç) Neo-Hegelianizm 2 Y›lda 254 mm.’den az ya¤›fl alan yerlere afla¤›dakilerden hangisi denir? a) Çöl b) Vaha c) Delta ç) Ova 3 Cesedinin t›p araflt›rmalar›

için T›bbiye’ye verilmesini vasiyet eden yazar afla¤›dakilerden hangisidir? a) Reflat Nuri Güntekin b) Beflir Fuat c) Refik Halit Karay ç) Halit Fahri Ozansoy 4 Annesi ve efli sa¤›r oldu¤u için kendinden “Sa¤›rlar›n ö¤retmeni” diye söz eden kifli afla¤›dakilerden hangisidir? a) Antonio Meucci b) Robert May c) Stephen Jay Gould ç) Alexander Graham Bell 5 Ad›n› ‹spanyolca’dan alan, dibi düz, bafl› ve k›ç› sivri Akdeniz

teknesi afla¤›dakilerden hangisidir? a) Kay›k b) Beta c) Sal ç) Yelkenli 6 XV’inci yüzy›l›n ünlü Türk hekimi Beflir Çelebi yaz k›fl, her gün afla¤›dakilerden hangisini yapard›? a) Kürkle dolafl›rd› b) Buzlu suda yüzerdi c) Kahvalt›da av eti yerdi ç) Eldiven giyerdi 7 Yat›r›m malzemesini kendi ad›na sat›n al›p gereksinim sahibine kiralamaya ne ad verilir? a) Veresiye b) Taksit c) Spekülasyon ç) Leasing 8 Befl ›fl›nl› y›ld›z biçimindeki deniz hayvan› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Beflparmak b) Beflpençe c) Beflyüzlü ç) Beflyaprak 9 “Eminim ki, ben Yarat›c›m›z›n temsilcisi olarak hareket ediyorum” sözü kime aittir? a) Bush b) Mussolini 99


c) Hitler ç) Stalin 10 Balkan Savafllar›’nda yenilgi üzerine formas›ndaki rengi de¤ifltiren spor kulübü afla¤›dakilerden hangisidir? a) Altay b) Galatasaray c) Befliktafl ç) Göztepe 11 Cumhuriyet döneminde Malatya, Gaziantep, tekrar Malatya ve Ad›yaman’a ba¤lanan ilçe afla¤›dakilerden hangisidir? a) Besni b) Kilis c) Nizip ç) O¤uzeli 12 Ya¤l› karaci¤er elde etmek amac›yla Fransa’da ördek ve kazlara uygulanan yöntem afla¤›dakilerden hangisidir? a) Semirtme b) Boru zoruyla besleme c) M›s›r yedirme ç) Ceviz yutturma 13 Aç›k ve so¤uk renklerden

oluflan tablolar›yla ünlü Belçikal› ressam kimdir? a) Franz Adolf Berwald b) Claude Lois Berthollet c) Hjalmar Bergman ç) Gaston Bertrand 14 Demiryolu tafl›mac›l›¤›yla il100

gili olarak 1971’de yap›lan uluslararas› sözleflmeler afla¤›dakilerden hangisidir? a) Ankara Sözleflmeleri b) Bern Sözleflmeleri c) Atina Sözleflmeleri ç) Cenevre Sözleflmeleri 15 Paçalar› diz üstüne dek inen dar, k›sa pantolona ne ad verilir? a) Bermuda b) Haflema c) Peflmine ç) fiort 16 1931’de çevrilen ilk sesli Türk filmi afla¤›dakilerden hangisidir? a) “Beyo¤lu Geceleri” b) “Kuzey Y›ld›z›” c) “Samanyolu” ç) “‹stanbul Sokaklar›” 17 “fiifal› Otlar” (1982) kitab›n›n yazar› olan Türk ozan› kimdir? a) Atilla ‹lhan b) ‹lhan Berk c) Ümit Yaflar ç) Orhan Veli 18 ‹sveçli film ve oyun yönetmeni ‹ngmar Bergman’›n baba mesle¤i nedir? a) Demiryolcu b) Kasap c) Papaz ç) Bal›kç› Yan›tlar 146’nc› sayfam›zdad›r.

V

arsayal›m ki karfl›m›zda, kollar› ve bacaklar› olmayan bir kifli duruyor. Ona, ac›yarak bakmaya haz›rland›¤›n›z anda... O da ne? Kollar› ve bacaklar› olmayan kifli size gülerek bak›yor ve bir yandan çeflitli komiklikler yaparak sizi güldürüyor, bir yandan da karfl›n›zda kahkaha üstüne kahkahalar at›yor. Yaln›zca komiklik yapmakla ve sizi güldürmekle de kalm›yor; çok ciddi görüfller de ileri sürüyor, sizi derin derin düflündürüyor da... Hadi kulak verelim, birlikte dinleyelim söyleyeceklerini: “Yaflam›nda her insan zaman zaman böylesi umutsuz san›lan durumlara düflebilir” diyor. “Hatta yeniden aya¤a kalkabilmek için hiçbir olana¤a sahip olamayabilir” diyor. Ve karfl›s›ndaki herkese soruyor: “Ben 100 kez yeniden aya¤a kalkmay› denesem ve 100’ünde de bunu baGERÇEK B‹R flaramasam, acaba yeaya¤a kalkabilKAHRAMAN GÖRMEK niden mem için tüm umutla‹STEMEZ M‹S‹N‹Z? r›m› yitirmem mi gerekiyor, yoksa bir kez DERLEYEN: MESUDE AKSUNGUR daha, bir kez daha, bir kez daha denemeli miyim yeniden aya¤a kalkmay›?” Karfl›s›ndakilerden bir yan›t alamad›¤›n› görünce de, yeniden soruyor: “Yani aya¤a kalkabilmeyi sizce 101’inci kez denemeyeyim mi? Ya da bunu denemeyi akl›mdan bile geçirmemeli miyim bir daha?” Kollar› ve bacaklar› olmad›¤›n› varsayd›¤›m›z kifli, nas›l olsa gelmeyece¤ini bildi¤i yan›tlar› beklemeden, konuflmas›n› sürdürüyor: “Maalesef benim böyle bir flans›m yok” diyor. “Yaflam›m› sürdürebilmek için ne yap›p edip yeniden aya¤a kalkmak, hatta dimdik durmak zorunday›m. Aya¤a kalkabilmem için tutunabilece¤im ya da yaslanabilece¤im bir destek de yok çevremde... Hiçbir deste¤im yok diye yaflam›m›n sonuna de¤in aya¤a kalkmadan, böyle yerde mi kalaca¤›m hep? Olur mu öyle fley? Kabul edilir mi böyle bir yenilgi? 101


BD MART 2009

“Aya¤a kalkabilmem için ne yap›p edip bir destek noktas› düfllemek, sonra da bu deste¤i yaratmak zorunday›m. Çünkü yeniden aya¤a kalkmak istiyorum. Ve bunu yapaca¤›m da... Yeniden aya¤a kalkaca¤›m. Hem de, iflte flimdi...” “Varsayal›m ki karfl›m›zda kollar› ve bacaklar› olmayan bir kifli duruyor” tümcesiyle bafllad›¤›m›z öykümüzün, kollar› ve bacaklar› olmad›¤›n› varsayd›¤›m›z kahraman›, bir düflsel öykünün, bir düflsel kahraman› de¤ildir. O, gerçek bir yaflam öyküsünün, gerçek bir kahraman›d›r.

Kollar› var bacaklar› olmayan bu gerçek yaflam kahraman›n›n, yeniden aya¤a kalkmak baflar›s›na siz de tan›k olmak istersiniz, de¤il mi? O zaman bilgisayar›n›z› aç›n, internete ba¤lan›n ve afla¤›daki adresi t›klay›n. Bir kahraman›n›n örnek al›nas› bir yaflam savafl›m›na ve zaferine tan›k olacaks›n›z ve... Siz de aya¤a kalk›p, ayakta alk›fllayacaks›n›z onu...• http://www. maniacworld.com/are-yougoing-to-finish-strong.html

Genç kad›n evde tek bafl›na otururken kap› zili çald›. Kad›n gözetleme deli¤inden bakt› ve “Kim o?” diye sordu. Kap›da, postac› vard›. “Ben postac›y›m efendim” dedi. “Size bir paket getirdim. Teslim edebilmem için imzan›z gerekiyor.” Genç kad›n kuflkuland›. Emin olmak için sordu: “Paket nerede?” dedi. “Göremiyorum.” Postac› paketi havaya kald›rarak gösterdi. Kad›n, paketi görmesine karfl›n yine de kuflkuluydu “Peki kimli¤inizi görebilir miyim lütfen?” Postac› sinirli bir biçimde karfl›l›k verdi: “Bayan, e¤er h›rs›z olsayd›m evinize girmek için bu kadar u¤raflmazd›m” dedi ve... Kap›n›n üstünde unutulmufl anahtarlar› havaya kald›rarak, gözetleme deli¤inden bakan ev sahibi kad›na gösterdi.• Televizyon yay›n› aniden kesildi. Bu birkaç saniye, seyircilere bir hayli uzun gelmiflti. Herkesin sabr›n›n tükendi¤i, merak ve kuflkunun en üst düzeye ç›kt›¤› bir s›rada, ekranda güler yüzlü spikerin flu sözleri duyuldu: “Say›n seyirciler, biraz önceki sessizlik, Sacramento Kent Kütüphanesi’nin bir reklam yay›n›yd›.”• 102


‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver

Yat›l› misafirlikler ak›n geçmiflimizin en anlaml› ve e¤lenceli sosyal paylafl›m›n›n ne oldu¤unu sorarsan›z, yan›t›m, günümüzde neredeyse unutulmufl olan yat›l› misafirliklerdir biçiminde olacakt›r. Gözünüzde canland›rmaya çal›fl›n. Çocuksunuz. Altm›fll› y›llar›n bafl›ndas›n›z. Güzelim koylar›n›, ahflap köflklerini, sanat flaheseri tarihi yap›lar›n› henüz kaybetmemifl bir ‹stanbul’da yafl›yorsunuz. Ve bir k›fl sabah› ailecek vapura binip Bo¤az’›n karfl› yakas›nda, cumbal› evleri ve Arnavut kald›r›mlar›yla dolu, güzel bir semtte yaflayan akraban›za yat›l› misafirli¤e gidiyorsunuz. O evde yafl›t›n›z bir y›¤›n çocu¤un oldu¤unu bilmeniz içinizdeki tatl› heyecan› her an biraz daha art›rmaktad›r. Vard›¤›n›zda karfl›lanma fasl›ndan sonra neler yaflanaca¤›n›ysa size s›ras›yla anlatay›m: Hep birlikte kanaviçe ifllemeli minderler, yumuflak divanlar ve koltuklarla döfleli konuk odas›nda tatl› bir sohbete oturulur. Laftan lafa atlan›lan bu güzel sohbet hava karar›nca akflam yeme¤i telafl›yla son bulup kad›nlar mutfa¤a geçerken çocuklar da çat› kat›ndaki kilimlerle döfleli oyun odas›na ç›karlar. Onlar için as›l e¤lence bundan sonra bafllayacakt›r. Mutfaktan gelen yemek kokular› kar›nlar›n›n açl›¤›n› duyumsatana de¤in çat› odas›nda kâh oynayarak, kâh öteki evlerin damlar›na inip kalkan mart›lar› seyrederek zaman geçirirler. Burada bitmiyor elbet... D›flar›da çal›flan evin erkekleri de geldikten sonra hep birlikte yenilen akflam yeme¤inin ard›ndan salondaki koca çini soban›n etraf›nda toplan›l›p içilen çaylar eflli¤inde yeni bir sohbet bafllar. Herkes kendisini bu muhabbete kapt›rd›¤› için zaman›n nas›l geçti¤inin ay›rd›na var›lmaz. Derken yat›l› misafirliklere bizim zaman›m›zdaki o güzel anlam› kazand›ran zaman gelip çatar:

Y

104

H Haavvaa m muuhhaalleeffeettii nneeddeenniiyyllee B Boo¤¤aazz’’››nn öötteekkii yyaakkaass››nnddaakkii eevvlleerriinnee ggiiddeem e meyyeennlleerr bbuulluunndduukkllaarr›› yyaakkaaddaakkii aakkrraabbaa,, eeflfl,, ddoosstt eevvlleerriinnddee ggeecceeyyii ggeeççiirrm meekk zzoorruunnddaa kkaall››rrllaarrdd››.. ZZoorruunnlluulluukkttaann ddoollaayy›› oollssaa ddaa bbööyylleessii yyaatt››ll›› m miissaaffiirrlliikklleerriinn aayyrr›› bbiirr ttaadd›› vvaarrdd››.. 105


BD MART 2009

Evin hemen hemen tüm oda ve salonlar›nda yerlere adeta bir asker ko¤uflu düzeninde döflekler serilip yafl›t›n›z bir y›¤›n çocukla birlikte o yer yataklar›na uzand›¤›n›zda uyumaktan baflka herfley için haz›rs›n›zd›r. Çünkü sabaha dek g›rg›r, flamata yaparak kahkahalar›n›zla evdekileri aya¤a kald›rmak çok daha caziptir. öylesi cumbur cemaat çocuk kalabal›¤›n› birarada bulmuflken o curcunan›n verdi¤i s›n›rs›z e¤lenme f›rsat›n› kaç›rman›n enayilik olaca¤›n› bilmektesinizdir. Ve ertesi sabah... Eflekli sütçünün sesiyle uyand›ktan sonra ev sahibi ve misafir ailenin üyeleri bir kez daha topluca koca masan›n çevresine dizilirler. Gürül gürül yanan sobada k›zart›lan ekmeklere sürülen mis kokulu tereya¤›, M›s›r Çarfl›s›’ndan al›nma tulum peyniri, taze süt, tahta kutularda kar›flt›r›lm›fl tahin, pekmez, erik irili¤indeki zeytinler ve ev yap›m› çeflitli reçellerle yap›lan kahvalt› do¤al olarak hayli uzun sürer. Art›k ayr›lma zaman› gelmifltir. Siz isteksizce toparlan›rken büyükler bir dahaki yat›l› misafirli¤in tarihini kararlaflt›rmaktad›rlar. Bu kez onlar size yat›ya geleceklerdir. Ve vapurunuz ard›nda ak köpükler b›rakarak iskeleden ayr›l›rken k›y›da kalan ev sahibi ailenin çocuklar›na el sallayarak veda edersiniz. Bir yat›l› misafirlik daha bitmifltir.

B

106

Yat›l› misafirliklerin en büyük e¤lencelerden biri oldu¤u altm›fll› y›llar›n bafl›nda ‹stanbul’da toplu ulafl›m kömürlü vapurlar ve eski tramvaylardan olufluyordu. Bo¤az köprüleri henüz yap›lmam›flt›. Taksi, otobüs yoktu. Çoluk çocuk misafirli¤e gitti¤inizde öyle hemen o günün akflam› eve dönmek pek olanakl› olmazd›. Zaten kim isterdi ki ayn› gün geri dönmeyi? Herkesin zaman› boldu. Ayr›ca hava koflullar› biraz bozup lodos, karayel fliddetlendi¤inde ya da kar ya¤›fl› akflam saatlerinde artan rüzgarla birlikte tipiye dönüfltü¤ünde tüm vapur seferleri iptal edilir, elektriklerin kesilmesi nedeniyle tramvaylar yollarda kal›rlard›. Hele göz gözü görmez sis kenti tutsak ald›¤›nda yaflam duruverirdi. apurlar›n ve tüm öteki deniz araçlar›n›n çal›flamad›¤›n›, Bo¤aziçi köprülerininse henüz hizmete aç›lmam›fl oldu¤unu düflünün. ‹flte bu durumlar yat›l› misafirlikler için eflsiz bir f›rsat yarat›rd›. Hava muhalefeti nedeniyle Bo¤az’›n öteki yakas›ndaki evlerine gidemeyenler bulunduklar› yakadaki akraba, efl, dost evlerinde geceyi geçirmek zorunda kal›rlard›. Zorunluluktan dolay› olsa da böylesi yat›l› misafirliklerin ayr› bir tad› vard›. Avrupa yakas›nda çal›flt›¤›m dönemlerde lodos f›rt›nas›n›n azd›¤› gecelerde vapur seferleri kald›r›l›nca defa-

V

Bebek tramvay›, Arnavutköy önlerinden, Befliktafl ve Eminönü’ne do¤ru seferini sürdürürken...

larca Ortaköy’deki akrabalar›m›z›n evinde gecelemifltim. undan flikayetçi olmak bir yana büyük bir keyif al›r, hatta kimi zamanlar hava muhalefeti olsun diye dua ederdim. Çünkü vapur ve motor seferlerini durduran f›rt›na bana uzun zamand›r atmak istedi¤im ifl stresinden kurtulma yolunu aç›yordu. Ve akrabam›z›n evine vard›¤›mda oras›n›n çoktan benim durumumda olan öteki tan›d›klar›m›z taraf›ndan adeta bir okul yatakhanesine döndürülmüfl oldu¤unu görürdüm. Hava muhalefeti nedeniyle evlerine gidemeyen tüm efl, dost, akraba ikinci adres olarak bildikleri bu s›cak eve doluflmufl olurlard›. Bundan güzel bir fley düflünülebilinir mi? Salonda yerlere serilen yataklarda s›ralananlar

B

bir anda ö¤rencilik y›llar›na, yat›l› olarak okuduklar› lise günlerine dönmeyip de ne yapacaklard›? Elbette sabaha dek sohbetler, an›lar, gülüflmeler g›rla giderdi. ‹stanbul’da toplu ulafl›m olanaklar›n›n artmas› ve Bo¤aziçi köprülerinin hizmete aç›lmas› ara s›ra da olsa denk gelen bu güzelim yat›l› misafirlik f›rsat›n› yok etti. Art›k en kötü havalarda bile karfl› k›y›ya geçmenin bir yolunu bulabiliyoruz. Kimi zaman “Keflke herfley eski günlerdeki gibi kalsayd›” demekten kendimi alam›yorum. Hele çocuklu¤umun hiç unutamad›¤›m o son yat›l› misafirli¤i akl›ma geldikçe hüzünleniyorum: Eski tramvaylar hizmetten kald›r›lmadan k›sa bir süre önceydi. O flirin oyuncak gibi araçlara binerek yine Ortaköy’deki akrabam›z›n evinde düzenlenecek niflan törenine gidecektik. Nedense niflan 107


BD MART 2009

BD MART 2009

k›fla denk getirilmiflti. ‹lk olarak vapurla Eminönü’ne gidip M›s›r Çarfl›s›’ndan bir fleyler sat›n alm›flt›k. Ç›kt›¤›m›zda çarfl›ya girerken at›flt›rmaya bafllayan kar ya¤›fl›n›n tipiye dönüfltü¤ünü görünce kendimizi Bebek tramvay›na zor att›k. arla kapanan yolda a¤›r a¤›r ilerleyen tramvay›n Galata Köprüsü’nden geçiflini, aç›ktaki vapurlar›n bir telaflla iskelelere s›¤›n›fl›n›, insanlar›n telafll› kofluflturmalar›n› dün gibi an›ms›yorum. Ortaköy’e vard›¤›m›zda yerlerdeki kar bir kar›fl› geçmiflti. Bizim için sorun de¤ildi. Ne de olsa o gece yat›ya kalacakt›k. Vard›¤›m›zda ev bayram yeri gibiydi. O berbat havaya karfl›n davetlilerin hepsi bizden önce gelmifllerdi. Merdivenlere, salona, mutfa¤a renkli fenerler, ka¤›t süsler as›lm›fl, ortal›k insan kayn›yordu. Büyükler ayak alt›nda dolafl›p evdeki telafl›n daha da artmas›na neden olan çocuklardan kurtulmak için ilk ifl olarak bizleri çat› kat›ndaki oyun odas›na att›lar. En az on çocuk o gece ayn› odada uyuyacakt›k. Küçük çini soba saatler önceden yak›ld›¤› ve alt kattaki büyük sobalar›n ba¤land›¤› baca buradan geçti¤i için çat› odas› s›cac›kt›. Afla¤›dan gelen telafll› gürültüleri, pikapta çalan tafl plaklar›n müziklerini, büyüklerin konuflmalar›n› dinlerken bir ara tipinin durup havan›n aç›lmas›yla Anadolu yakas›n›n beyaz karlar

K

108

alt›nda masals› bir görüntüye büründü¤ünün ay›rd›na varm›flt›k. Özellikle Kuzguncuk ve Çaml›ca Korular› sanki bir tablo gibiydi. Bo¤az trafi¤inin geçici olarak aç›lmas›ndan yararlanan flilepler Karadeniz’e ç›kmak üzere pefl pefle Bo¤az’dan geçiyorlard›. Kilimler ve yast›klarla kapl› bir odaya konulan on tane yaramaz ne yapar? Önce okullar›m›zda yapt›¤›m›z muz›rl›klar› balland›ra balland›ra birbirimize anlatt›k. Bunu yorgunluktan bayg›n düflene de¤in yast›k savafl› izledi. Yemek saatinde tepsilerle gelen yemekleri ve zerdeyi keyifle yedik. Niflan davetlisi gençler afla¤› salonda çalan plaklar›n etkisiyle coflup dansa bafllad›klar›nda koflup onlara kat›ld›k. Aflka gelip öyle büyük bir gürültü ve flamata yapm›fl›z ki bir anda çat› odas›na geri sepetlendik. Gözlerimizden uyku akmaya bafllad›¤›nda kar ya¤›fl› yine tipiye dönüflmüfltü. üyükler evin her iki kat›nda haz›rlanan yer yataklar›nda yatacaklard›. Oysa bizler için gece yeni bafll›yordu. Bunca insan flirin bir muhitteki üç katl› ahflap evde biraraya gelir de uyumak olur muydu? En az›ndan bizi erkenden çat› odas›na gönderen büyüklerden alaca¤›m›z bir intikam›m›z vard›. Ev sahibinin yafl›t›m›z olan o¤lu plan›m›z gere¤i usulca ana elektrik sigortas›n› gevfletti. Ard›ndan yatakla-

B

r›m›zdaki beyaz çarflaflara bürünerek bayanlar›n konserve kutusundaki bal›klar gibi hal›n›n üzerine serilen yer yataklar›nda uyuduklar› ikinci kat salonuna indik. Köfledeki filizi yeflil renkli büyük çini sobaya yatmadan önce at›lm›fl olan odunlar tatl› bir s›cakl›k yayarak için için yanmaya devam ediyorlard›. ›smen aç›k kalm›fl perde ve tüllerden kar›n hiç h›z kesmeden ya¤d›¤› görülüyordu. Meydandaki dev ç›nar a¤ac›n›n dallar› üstüne biriken kardan dolay› e¤ilmifl, hatta yer yer k›r›lm›flt›. Bir an yer yataklar›nda s›ra s›ra dizilmifl, m›fl›l m›fl›l uyuyan bayan konuklara bakt›k. Annem ve ablalar›m da bunlar›n içindeydi. Derken baflhayalet, “Bööööö” diye 盤l›¤› patlatt› ve ondan sonra da k›yamet koptu. Yataklardan f›rlayan han›mlar aç›k kalan perdelerden süzülen kar ayd›nl›¤›nda karfl›lar›nda bir y›¤›n hayaleti görünce 盤l›¤› bast›lar.

K

Ortal›k birbirine girdi. Kimi can havliyle yataktan f›rlay›p kaçmaya çal›fl›yor, kimi durdu¤u yerde 盤l›k 盤l›¤a ba¤›r›yordu. Gerçek anlafl›ld›¤›nda hat›r› say›l›r bir f›rçadan sonra tekrar çat› odas›na uyumaya yolland›k. G›k›m›z ç›karsa can›m›za okunacakt›. Zaten bizler de yorulmufltuk. En küçü¤ümüz olan kuzenim, içi yorganlarla dolu ceviz sand›kta uyuyacakt›. Yata¤›ma uzanmadan önce son kez çat› penceresinden d›flar›da ya¤an kara, meydandaki ç›nar a¤ac›n›n beyaza dönmüfl dallar›na, çevredeki evlerin çat›lar›na ve tek tük kalm›fl ›fl›klar›na bakt›m. Öteki çocuklar yorganlar›n›n alt›nda hâlâ k›k›rday›p duruyorlard›. O an yat›l› misafirlik gelene¤inin günün birinde terk edilece¤ini, gece geç saatlere de¤in süren tatl› sohbetlerin, çoluk çocuk yerlere serilen yataklarda uyumalar›n, curcunal› sabah kahvalt›lar›n›n yaln›zca an›larda kalaca¤›n› bilemezdim elbette...• yazar.unver@gmail.com

Bir trafik polisi, kentleraras› yolda, arabas›n›n lasti¤ini de¤ifltirmeye çal›flan bir kad›n görünce durdu ve kendisine yard›m önerisinde bulundu. Kad›n, kibar polisin yard›m›n› sevinçle kabul etti. Trafik polisi, yorulmas›n›, ellerinin kirlenmesini ve üniformas›n›n tozlanmas›n› kad›na belli etmemeye çal›flarak araban›n patlak lasti¤ini de¤ifltirdi ve... Tam krikoyu indirirken kad›n, yavafl bir sesle kendisini uyard›: “Lütfen biraz sessiz olur musunuz?” dedi. “Eflim içeride uyuyor!..”• 109


Deli Akai, delili¤inden mi, velili¤inden mi bilinmez, bu düflü ve onun nas›l yaflama geçirece¤ini salt bize de¤il, her önüne ç›kana anlatmaya bafllad›. Onu dinleyen hemen her Patagonyal›, Deli Akai’nin bu ak›ll› düflünü benimser oldu. “Daha ne duruyorsun? Geçsene bafla” diyenlerin say›s› h›zla ço¤ald›.

Patagonyal› bir delinin ak›ll› düflü YAZAN: BEK‹R ÖZGEN atagonya’n›n Deli Akai, geçenlerde boyunu aflan bir laf ederek, “Ak›ll›lar aras›nda kal›nca, en iyi yöntem deli rolü yapmakt›r” dedi. Hiç de deli laf›na benzemeyen bu özdeyifli duyunca flaflk›nl›¤›m› saklamadan sordum. “Akai” dedim, “Hayrola, nerden ç›kt› bu önerme?” “Sorma benim halden anlar dostum. Dün, evlere flenlik bir düfl gördüm. Anlatmazsam, ç›ld›r›r ölürüm. Deli oldu¤uma piflman olurum.” fiata ile beni yan›nda haz›r dinler bulunca, bafllad› anlatmaya: “Bir büyük güç, beni Patagonya ülkesindeki insanlar›n önderi yapt›. ‘Yar›ndan bafllayarak, bafla geç ve tüm vatandafllar›n derdine derman ol’ dedi. Patagonyal›lar’›n

P

110

iyi yönetilemedi¤ini, niteliksiz seçilmifllerin ellerinde oyuncak oldu¤unu söyledi. ‘Bunlar›n hepsi de, kendilerini ak›ll› say›p delileri arat›r oldular. fiimdi s›ra sana geldi. Sen kendini baflkalar›na ak›ll› diye satmazs›n. Üstelik delilerin dilinden de anlars›n. Göreyim seni, beni mahcup etme!’ diyerek yan›mdan ayr›ld›. “Ben de, düfl gücümü kullan›p, flunlar› yapmaya karar verdim: “Yalanc›lara ‘Dur!’ deyip söyledi¤inden emin olanlara, sözlerinin arkas›nda duranlara, ‘Sizler benden yana geçin!’ diyece¤im. “Bilgi birikimlerini ço¤alt›p hoflgörülerini art›ranlara, ‘Gel kardeflim!’ deyip ç›kar ve bencilliklerinde direnenlere, ‘Git yan›mdan!’ komutu verece¤im. “Yazan, çizen, konuflanlar›n

do¤rudan yana olanlar›n›, yan›ma alaca¤›m, yaranmac›lar› ve yaltakç›lar›, ötelere salaca¤›m. “Basit düflünceleri, büyük bir bulufl gibi savunanlar› azarlay›p geldikleri yere kovalayaca¤›m. “Bar›fltan ve sevgiden yana olan bir ekiple çal›flmay› ilke edinece¤im.

“D

üflünsel tart›flmalarda nesnel ve bilimsel olmay› ilke edinenleri ba¤r›ma basaca¤›m, k›s›rdöngülerden kendilerini kurtaramayanlar› dön geri edece¤im. “Bu dünyada paradan daha önemli kimi de¤erlerin oldu¤unun ayr›m›na varmak istemeyenlere yüz vermeyece¤im. “Üretim ve tüketimde de¤erbilir olmaya özen gösterece¤im. “Dostluklar› öne ç›kartaca¤›m. “‘Gelimli gidimli, ille de ölümlü dünya, beni yak›ndan izlesin’ diyece¤im. “‹flte o zaman da, Patagonya, bugünkü Patagonya olmayacak. S›ms›cak ve sevecen bir kardefllik anlay›fl› dört bir yan› saracak.” fiata dayanamad›. Merakla “Peki, ne olacak sonuçta?” diye sordu. “Ne mi olacak?” dedi Akai: “Halk›n kötümserli¤i, düfl k›r›kl›¤› tarihe gömülecek. “Vatandafllar aras›ndaki güven ve sayg› ba¤lar› güçlenecek. Sayg› eksikli¤i baflka eksiklere

yol açt›¤› için tüm yoksunluklara son verilecek. “Sevgi tohumlar› ekilecek dört bir yana... Sevginin götürdü¤ü yol, kimseye uzun gelmeyece¤i için de, s›zlanma ve yak›nman›n arkas› kesilecek. “Hoflgörü, gönüllü bir katlanabilirlik oldu¤undan, halk aras›ndaki hoflluk, boflluklar› dolduracak. “Toplumdaki ço¤u sayg›n de111


BD MART 2009

¤erler ucuzlamayacak, basmakal›p fikirler kolayca al›c› bulamayacak. “Hukuk ve adalet toplumun temel dayana¤›n› oluflturacak. “Çal›flkanl›¤›n ve üretkenli¤in önü aç›lacak. “Düflünce ve ifl üretimi toplumca bafl tac› edilecek. “Sonuç olarak da, insanlar, insanlaflacak. Ak›llar›n›, olur olmaz sapk›nl›klarla bozmayacak.” eli Akai, delili¤inden mi, velili¤inden mi bilinmez, bu düflü ve onun nas›l yaflama geçirece¤ini salt bize de¤il, her önüne ç›kana anlatmaya bafllad›. Onu dinleyen hemen her Patagonyal›, Deli Akai’nin bu ak›ll› düflünü benimser oldu. “Daha ne duruyorsun? Geçsene bafla” diyenlerin say›s› h›zla ço¤ald›. Akai’nin, çevresinden gelen bask›lara dayanmas› iyiden güçleflti. Düflünü tam da düfl olmaktan ç›kar›p gerçe¤e dönüfltürmek üzereydi ki, bizim fiata onu uyard›. Bunun bir ak›ll› ifli olmad›¤›n› yüzüne karfl› hayk›rd›. Böyle olunca da, Akai’nin öfke damarlar› birden çatlay›verdi.

D

Bafllad› say›p dökmeye: “As›l deliler, bana ‘Deli’ diyenlerdir. Bu dünyada, yaln›zca delilerin akl› bafl›nda oldu¤unu bilmeyen kimler varsa, onlar zavall›lard›r. Siz kendini ak›ll› sananlarla benim aramda tek bir fark var. Ben ak›ll› olmad›¤›m› biliyorum, sizler ise ak›ll› oldu¤unuzu san›yorsunuz” diye hepimize veryans›n etti. Ard›ndan da “Deli sormufl deliye ülkeyi yönetmek nedir diye, Deli gülmüfl deliye ben neye delirdim diye” gibisinden Akaice bir dize söyledi. Delilikle ak›ll›l›k aras›nda s›k›flan fiata, bir Akai’ye bir de, bana bakt›. Sonra da, dayanamay›p, “Delinin eline de¤nek verirsen, daya¤› ilk yiyen sen olursun!” diye f›s›ldad›. Ben Patagonya’n›n sade vatandafl›, tüm bu olan bitenleri dinleyince, derin düflüncelere dald›m. Gerçekten kim ak›ll›yd›, kim deliydi, iflin içinden ç›kamad›m. Sormak için bir bilen arad›m durdum. Sonunda da, Patagonyal› olmad›¤›n›z için, sizlere sormaya karar verdim: “Ne dersiniz?”•

FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen

fiakacı pilot alana her iniflinde kuledeki görevlilere “Bilin bakalım kim geliyor?” diye soruyor, onlarla flakalaflıyordu. Bir gece inifle geçti¤inde, kuledeki arkadafllarına yine “Bilin bakalım kim geliyor?” diye flaka yapınca, bu kez arkadaflları da ona bir flaka yaptılar: “Asıl sen bil bakalım” dediler. “‹nifl pisti nerede?..”• 112

113


s›nda b›rakarak gitti. Yaln›zca cesetler de¤il, kanl› sayfalar, kendisiyle alay eden onbinlerce karikatür, f›kra ve El-Zeydi gibi “halk kahramanlar›” da b›rakt› arkas›nda... ngiliz gazeteci Caroline Wyatt, gelmifl geçmifl ABD Baflkanlar› aras›nda –belki de– en çok nefret edilen W. Bush’un, 19 Aral›k 2008 Cuma günü Ba¤dat’a yapt›¤› son ziyareti izleyen gazetecilerden biriydi. “George W. Bush, Ba¤dat’a giden uça¤›m›zdaki yolcular aras›nda pek de popüler biri de¤ildi” diye söze bafllad› Caroline Wyatt. “Ba¤dat’ta düzenledi¤i bas›n toplant›s› s›ras›nda ElZeydi’nin ona f›rlatt›¤› ayakkab›lar›, kendisine karfl› duyulan bir global nefretin en k›sa özetiydi.” Caroline Wyatt, Ba¤dat’a giderken yolda bafl›na gelenleri flöyle anlatt›: “Ba¤dat Havaliman›’n›n üzerinde turumuzu at›p tam inifle geçece¤imiz s›rada, neyin ne oldu¤unu o zaman ö¤rendik: Ba¤dat Havaliman›’n› Baflkan Bush kullanacakm›fl. Bu yüzden de havaalan›n›n o gece baflka uçaklar taraf›ndan kullan›lmas› yasaklanm›flm›fl me¤er.

I YAZAN: TUNCER ERZ‹N a¤dat’ta yeni aç›lan büyük al›flverifl merkezinde, bir kad›n h›zla erkekler tuvaletine yöneldi ve ayn› h›zla içeri girdi. O s›rada tuvalet görevlisi adam, bayana telaflla seslendi: “Han›m” dedi. “Yanl›fl yere girdiniz, buras› erkekler tuvaleti.” Kad›n birden durdu, bafl›n› çevirdi ve görevliye merakla sordu: “Yanl›fl yere mi girdim?” dedi ve bu kez daha da artan bir merakla bir soru daha sordu: “‹çeride El-Zeydi mi var, yoksa?” Tuvalet görevlisi, “Hay›r, bayan, hay›r” diye karfl›l›k verdikten sonra, bu kez kendisi kad›na sordu:

B

114

“‹çeride El-Zeydi yok; ama bu konuyla onun ne ilgisi var flimdi?” Kad›n, görevliyi tepeden t›rna¤a süzdükten sonra, flafl›rm›fl bir ifadeyle bir soru daha sordu: “Irak’ta El-Zeydi’den baflka erkek var m›?..” *** El-Zeydi’yi siz de tan›yorsunuz; ama ad›n› flu an an›msayamam›fl olabilirsiniz. Bir bas›n toplant›s›nda ABD’nin bir önceki baflkan› Bush’un kafas›na ayakkab›lar›n› f›rlatan Irakl› gazetecidir, o... “Kendi gitti, ad› kald› yadigar” diye bir söz vard›r. Bush gitti; ama dünyan›n çeflitli yörelerinde yüzlerce cesedi arka-

“Fakat bir gün sonra, Ba¤dat’tan dönüflümüzde, mutluluktan m›d›r, sevinçten, nefleden midir bilemem, yaln›zca benim de¤il, uçaktaki tüm yolcular›n a¤›zlar› kulaklar›na var›yordu. Bu ortak görüntümüzün nedenini ortaklafla keflfetmemiz uzun sürmedi: Bir gün öncesine Ba¤dat’ta bile ad› pek duyulmam›fl, bir gün sonra flimdi ise, Irak’›n, Ortado¤u’nun, Afrika, Avrupa, Asya, Avustralya’n›n s›n›rlar›n› afl›p Amerika k›tas›na ulaflan bir ünün sahibi Irakl› genç meslekdafl›m›z ElZeydi idi, mutlulu¤umuzun bu ortak nedeni... “Güvenlik denetimi s›ras›nda uçak için kuyru¤a girmifl olan yolcular flakalafl›p gülüyorlard›. ‘Siz de gördünüz mü?’ diye sordu bir Irakl› ifl adam› bana gülümseyerek, ‘Harikayd› de¤il mi?’ Yaflananlar neredeyse bir Dünya Kupas› finali gibiydi. Herkes o bas›n toplant›s›nda yaflanan ve ulusal ve uluslararas› televizyon kanallar›nda da defalarca gösterilen o an› görmüfltü ve hemen herkesin de, y›llarca içlerinde sakl› kalan duygular›na bir çevirmen bulmufl gibi, ortak görüflteydi. 115


BD MART 2009

BD MART 2009

“Baflkan Bush olaydan sonra gülmeye çabalam›fl ve ifli flakaya vurarak ayakkab›lar›n taban›n› gördü¤ünü söylemiflti.

“A

ncak Câlut’un karfl›s›ndaki Dâvut’a benzetilen Muntazar El-Zeydi’nin aniden bir halk kahraman› oldu¤u Arap dünyas›nda, ço¤unlukla kendisi esprilere hedef oldu. “Karikatürler, f›kralar ve milyonlarca kiflinin ‘Kendileri acaba daha iyi niflan alabilirler mi?’ diye denemesini sa¤layan ayakkab› f›rlatma oyunlar›, internet üzerinde dünyay› dolaflmaya bafllad›. “Irak’taki bir karikatürde Bush’a f›rlat›lan iki ayakkab›n›n üzerinde ‘Tüm ayakkab›lar›n anas›’ yaz›l›yd›. Futbol delisi bu ülkede ç›kan baflka bir karikatürde ise, Irak Baflbakan› Nuri el-Maliki, a¤lara yönelen ayakkab›lar› kurtarmaya çal›flan bir kaleci olarak görülüyordu. “Muntazar El-Zeydi, Bat› fieria’daki bir Filistinli aileden evlenme teklifi bile ald›. 116

“Ayr›ca, Irak bas›n›na göre, güvenlik güçlerince içinde ‘tekinsiz’ bir fleyler olabilir kuflkusuyla, pek de gurur verici olmayan bir biçimde parçalara ayr›lan bir çift ‘kullan›lm›fl’ ayakkab› için de milyonlarca dolar önerildi. “Muntazar El-Zeydi’nin 43 numara, koyu kahverengi ayakkab›lar›yla dolaflt›¤› Ba¤dat sokaklar›nda ise, eylem konusunda bir duygu karmaflas› var. “Genç bir adam bize, ‘Ben de ayn› fleyi yapard›m, bizim burada çektiklerimizden sonra George Bush bunu hak etmiflti’ dedi. Asl›nda Irak’ta pek çok kifli, ABD öncülü¤ündeki iflgalin ard›ndan yaflanan kötü durumun alt›n› çizdi¤i, geçen bunca y›lda hiç sesi duyulmayanlar›n düfl k›r›kl›klar›n› ifade etti¤i için El-Zeydi’ye teflekkür ediyor. “Bir yorumcu El-Zeydi’nin eylemini, son befl y›l içinde geliflen mezhep çat›flmalar›nda dul ya da yetim kalanlar ad›na gösterilen ‘flairaneli¤in de ötesinde bir belagat yetene¤i’ olarak niteledi. “Ancak ötekilerin söyledi¤ine

göre, bir gazeteci olarak El-Zeydi, Irak hükümetinin bir konu¤una hakaret etmek yerine, ona karfl› görüfllerini bir soru sorarak da ifade edebilirdi.

“B

ir baflka Irakl› ise, bambaflka bir görüfl savundu, ‘Bir düflman› da hedef alm›fl olsa, Irak’ta-

ki en büyük hakaret olan ayakkab›lar›n› f›rlatmas› do¤ru bir davran›fl de¤ildi’ dedi. “ B u s h , olaydan sonra kameralar›n önünde gülümsemifl olabilir; ama Nuri el-Maliki’nin gülmedi¤ini gördü. Muntazar El-Zeydi’nin erkek kardefllerinden biri bize, her ne kadar gözalt›ndayken mi, yoksa hemen olay sonras›nda yan›bafl›nda bitiveren güvenlik yetkililerince mi oldu¤u netleflmese de, kardeflinin feci biçimde dövüldü¤ünü söyledi. “Eylem, Irak parlamentosunda da tart›flmalara yol açt›. Çabucak parlay›veren Meclis Baflkan› Mahmud El-Mefladani, Sadrc› milletvekillerinin El-Zeydi’nin gözalt›

koflullar›n› tart›flmak istedi¤i oturumun ard›ndan, böyle giderse istifa edece¤ini söyledi. Sonra kendini frenleyemedi, ‘Dünyan›n en berbat meclisi sizsiniz!’ diye de ba¤›rmas›n› engelleyemedi. “Muntazar El-Zeydi’nin eylemini izleyen o sözlerin tüm ciddiyetine karfl›n, Irakl› bu ayakkab› f›rlat›c›s›, y›llar süren çat›flmalar›n ard›ndan h›rpalanm›fl ve yara bere içinde kalm›fl ülkesine az da olsa bir ferahl›k da sa¤lam›fl durumda... “Son befl y›l içinde Irak’taki siyasi protestolar, uçuflan ayakkab›lardan çok, bombalar ve mermilerle ilgiliydi. Bir gerçek de, Irak d›fliflleri bakan›n›n, sözcükleri a¤z›nda yuvarlayarak yapt›¤› aç›klamas›nda gizli: “‘E¤er bu olay Saddam zaman›nda olsayd›, Muntazar’› daha da ac›mas›z bir kader bekliyor olabilirdi.’” *** F›rlat›lan ayakkab› yaln›zca atan› de¤il, yapan› da üne kavuflturdu. ‹ngiliz “The Guardian” gazetesinin 22 Aral›k 2008 Pazartesi tarihli internet sitesinde, Irakl› 117


BD MART 2009

bir gazeteci taraf›ndan ABD Baflkan› George Bush’a f›rlat›lan ayakkab›lar›n Türk imalatç›s›na ve olaydan sonra imalatç›n›n ifllerinin nas›l aç›ld›¤›na iliflkin bir haber yer ald›. CNN-Türk’ün Londra muhabiri Metin Günefl, “Haber, ‘The Guardian’ internet sitesinin en çok okunan haberi oldu” dedi ve flu bilgiyi verdi: “Gazete ‘roket gibi f›rlat›lan’ ayakkab›lar›n Bush’u küçük düflürüp sahibinin de hapse girmesine yol açt›¤›n›, fakat ayakkab›lar›n imalatç›s› Ramazan Baydan’›n

ise ifllerinin aç›ld›¤›n› yazd›. Ramazan Baydan’a dünyan›n dört bir yan›ndan siparifl ya¤d›¤›n› belirten ‘The Guardian’ muhabiri Robert Tait, Baydan’›n Bush’a f›rlat›lan model için ald›¤› 300 bin siparifli yetifltirebilmek için 100 kifliyi daha ifle ald›¤›n› da duyurdu. Baydan, ‘The Guardian’ muhabirine siparifllerin daha çok ABD ve komflu Müslüman ülkelerden geldi¤ini söyledi. Irak’tan yaklafl›k 120 bin çift için siparifl al›nd›¤›n› aktaran gazete, ABD’den gelen siparifllerin de 18 bin çift oldu¤unu bildirdi.”•

Tamam, bu evde kedi beslenebilir; ama yaln›zca belirli odalarda... Tamam, tamam, bu evde kediler tüm odalarda kalabilirler; fakat koltuklara ç›kamazlar. Kediler, eski koltuklara ç›kabilirler. Peki, kediler eski olsun, yeni olsun, tüm koltuklara ç›kabilirler; fakat sahiplerinin yataklar›nda yatamazlar. Peki, kediler sahiplerinin yataklar›nda yatabilirler; ama yorgan›n alt›nda ve yast›¤›n üstünde yatamazlar. Peki kediler sahiplerinin yataklar›nda, yorgan alt›nda ve yast›k üstünde yatabilirler; ama ancak sahipleri taraf›ndan ça¤r›ld›klar› zaman... Tamam, tamam... Kediler, canlar› her istedi¤inde yorgan alt›nda ve yast›k üstünde yatabilirler. Sahipleri kendi yataklar›nda yorgan alt›nda yatabilirler; fakat yast›¤› kullanamazlar. Çünkü yast›¤› yaln›zca kediler kullanabilirler.• Anaokulu ö¤retmeni, ö¤rencilere dünyan›n biçimini ayr›nt›lar›yla anlatt›ktan sonra sordu. “Kim söyleyecek bakal›m?” dedi. “Dünyam›z neye benziyor?” Küçüklerden biri yerinden f›rlayarak yan›t verdi: “Dün gece babam bir arkadafl›na anlat›yordu” dedi. “Dünyam›z, kocaman bir çöplü¤e benziyormufl.”• 118

ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz

Yard›msavar Olmak, Olabilmek...

B

az› insanlar köle ruhlu do¤arlar. Yard›ma gereksinimi oldu¤unu zannettikleri insanlar› görünce dayanamay›p tüm benlikleriyle her türlü sorunu üstlenirler, sonra da olmad›k ifllere soktuklar› burunlar›n› kafl›yacak zaman bulamazlar. ‹flte ben de böyle bir insan›m. Ne hikmetse, beni tan›s›n tan›mas›n, tüm insanl›k bunu bilir ve bana karfl› uygularlar. Üstelik çocuklu¤umdan beri böyleyim. Biraz da annemin katk›s›yla, her “Aa, Ali Murat yapar, siz dokunmay›n” veya “Onun elinden her ifl gelir, b›rak›n Ali Murat yaps›n” laf›na bal›klama dalm›fl›md›r. Konu komflunun bozulan her türlü alet edevat›n›n tamirinden tutun da, tatile ç›kan mahallelinin onlar yokken çiçeklerinin sulanmas› ifllerine kadar her konuda uzmanlaflm›fl›md›r. Kap›c›n›n çocuklar›-

n›n ödevlerinden, bakkal›n yeniden dekorasyonuna, eflin dostun çocuklar›na bebek bak›c›l›¤›ndan hastanelerde refakatçili¤e kadar yapmad›¤›m ifl kalmam›flt›r. Eflim Deniz de en az benim

kadar kötü durumdad›r. Onun hayvan sevgisi yüzünden tüm mahalle hayvanlar›na yapt›¤›m›z özel servis, bulunan her kimsesiz, sakat hayvan›n kurtar›lma operasyonu, tembihli mahalle sakinlerinin dillerine dolanm›flt›r. Nerede 119


BD MART 2009

BD MART 2009

bir yaral› mart›, aç kedi yavrusu, sakat timsah, yolunmufl aslan falan bulsalar solu¤u bizde al›rlar. zun vadeli sorumluluklar listesinde olan canl› kurtarma operasyonlar› kadar, k›sa süreli gibi görünüp insan›n üstüne ömür boyu yap›flan “teknolojik yard›mlar” da takvimimin yapraklar›n› yolar dururlar. Bunlar›n bafl›nda “Bilgisayar›m çal›flm›yor” konusu gelir. Alt dallarda yer alan “‹nternet’e giremiyorum”, “Makinem CD’yi okumuyor” veya “Bilgisayar›m aç›lm›yor” gibi basit ifllemlerden, “Galiba en önemli dosyam› sildim. Geri alabilir miyiz?” kabilinden insan yaflland›r›c› uygulamalara kadar her türlü soruna a盤›md›r. Tüm dostlar›m beni 12’den kolayca vurabilirler. ‹flin temelinde “Hay›r” demeyi bilememek yatar. Buna bir de yard›m edebilecek kadar becerikli olabilmenin vazgeçilmez hazz› ve böbürlenmesi eklenince ço¤u zaman kendimi tam anlam›yla gaza gelip zaman›n› harcayan bir salak olarak görürüm. Mimarl›k e¤itimimin en kötü taraf›, özellikle deprem sonras›, evlerini kontrol ettirmek isteyen dostlar›m›za vermek zorunda oldu¤umuz servistir san›r›m... Kandilli Rasathanesi’nde oluflturdu¤um Deprempark Projesi ve Ahmet Mete Ifl›kara Hoca’m ile yapt›¤›m çal›flmalar sonucunda herkes

U

120

beni “Depremden anlayan mimar” olarak görmüfl ve koca koca apartmanlar›n kontrollerini bana yapt›rmaya, alacaklar› yeni evlerin depreme dayan›kl›l›klar›n› test ettirmeye çal›flm›fllard›r. Bunun için kimse para ödemedi¤i gibi, oluflan uzun listeleri aksatmaktan do¤abilecek hoflnutsuzluklar yüzünden az da s›k›lmad›m hani... Otellerle olan geçimsizli¤im de bir baflka alem do¤rusu... Ne kadar tembih edersem edeyim bana mutlaka tuvalet rezervuar› bozuk, musluklar› su kaç›ran bir oda verirler. Teknisyeni beklerken dayanamaz arabadan tak›m taklavat› getirir tamir ederim akan› kokan›... Damlayan bir muslu¤un sesi çevrecilik hastal›¤›m› deprefltirdi¤inden ve tan›d›k tan›mad›k bütün oteller bunu çok iyi bildiklerinden musluklar› ve rezervuarlar› sorunlu oday› mutlaka bana ay›r›rlar. ›llar evvel Antalya, Kemer’de aç›lacak olan ART Otel’in aç›l›fl sergisi benim resimlerimle olacakt›. Aç›l›fl› ‹ngiltere Prensi Charles yapacat› güya falan filan... Sergilenecek resimleri al›p götürdüler. Biz de çoluk çocuk gittik. Aç›l›fla 2 gün var, ortada ne sergi salonu var ne de bu konuda çal›flan kimse... Otelin di¤er taraflar› da bir o kadar bitememifl oldu¤undan tipik bir Türk yaklafl›m› ile sanat k›sm›n› kulak ard› edip yemek ve e¤len-

Y

ce salonlar›na yüklenmifller. Ee, n’apars›n? Serde mimarl›k var ya, yakalad›m orada buldu¤um birkaç iflçiyi, gidip Antalya’dan malzeme al›p toparlat›verdim sergi salonunu... Sergi aç›ld›; ama kimse aferin bile demedi. Zaten beklemiyordum da... ma birgün bafl›ma öyle bir olay geldi ki, bütün bunlar› gölgede b›rak›r. Befl on y›l kadar evvel, bir fleker bayram› öncesi, Kad›köy Maarif Koleji’nden bir arkadafl›mdan bir e-mail ald›m. Bodrum, Türkbükü’nde bir otel sat›n alm›fl, bayramda hepimizi oraya bekliyordu. Anlafl›lan deste¤e ve müflteriye ihtiyac› vard›. Arkadafl›m› binlerce y›ld›r görmemifl olmama ra¤men planlar›m›z› de¤ifltirip direksiyonu Bodrum’a k›rd›k. Türkbükü’ne giren y›lan y›lan yol henüz tamamlanmam›flt›. Tafll›, tozlu, toprakl› bir yamac›n yan›nda idi otel... Ad›n› tam hat›rlam›yorum, Melodi mi, Beste mi, yoksa Yakamoz mu ç›karam›yorum. Her neyse, otele girdik. Ortal›k afl›r› sessiz sakindi. Resepsiyon bankosundaki zile “Ç›nnnn” yap›nca esmer, zay›f, uzun boylu bir adam belirdi. K›-

A

r›k bir Türkçe ile karfl›lad› bizi. Davran›fllar›ndan daha önce hiç otel resepsiyonunda bulunmad›¤› hemen anlafl›l›yordu. Arkadafl›m› sordum, ne yaz›k ki olamayaca¤›n›, ifli nedeniyle ‹stanbul’da kald›¤›n› söyledi. Hoppalaaa, biz adam› görmek ve destek olmak için neredeyse bin kilometre yol katetmifltik, o ortalarda yoktu. Neyse, insan hali, olabilir, zarar› yok, “Tatile devam” diyerek m›zlanmadan girifl yapmaya çal›flt›k. Ama gelin görün ki, hiçbir arkadafl›m benim gibi düflünmemiflti ve otelin yegane müflterisi bizdik. Odalarda, koridorlarda, hemen hemen her yerde in cin top, basketbol, ping pong ne bulsa oynuyor, her kap›n›n ard›nda gizlenmifl olan hayaletler ise sivrisinek k›l›¤›nda sald›r›ya haz›rlan›yorlard›. ‹yimser gözle bak›nca barda¤›n dolu taraf›nda rahat rahat dinlenebilecek, yüzebilecek, yiyip içip fliflmanlayabilecektik. Sessizlikten s›k›lnca da Bodrum az ilerideydi. Henüz tam toparlanamam›fl odam›za yerleflip yeme¤e indik. Bizim resepsiyonist, flimdi de aflç› k›l›¤›ndayd›. Baflka bir aflç› olup olmad›¤›n› sordu¤umda da 24 121


BD MART 2009

BD MART 2009

odal› otelde kendisinden baflka personel olmad›¤›n› ö¤renince az daha çenem düflecekti. Yatak yapmaktan garsonlu¤a kadar herfleyi o yapacakt›. ‹yi ki otelde bir biz vard›k. emek konusunda da adam›n hiçbir deneyimi yoktu. Birlikte yumurta k›r›p sucuklu yumurtaya talim ederken adam benim mesle¤imi sordu. Mimar oldu¤umu ö¤renince çok sevinip benden hemen orac›kta, kendisine bir ev çizmemi istedi. Otelde yapacak birfley yoktu, can s›k›nt›s›n› gidermek için teklifi yar›m yamalak kabul ettim. Me¤er adam belediyeye (muhtarl›¤a) gidecek bir çizim peflindeymifl. Bir kere ha dedik ya, s›vad›k kollar›... Bodrum’a inip aç›k bir k›rtasiyeciden uzun bir cetvel, gönye, birkaç tabaka ka¤›t, kalem, silgi falan al›p döndük. Gece gece bahçe masas›n›n üstünde, 25’lik bir ampulün ›fl›¤›nda sabaha kadar iki katl› bir evin projesini tamamlad›m. Üstelik kabaca betonarme hesaplar›n› bile yapt›m. Adam›n a¤z› kulaklar›ndayd›. Sabaha do¤ru yatt›m. Daha gün henüz do¤uyordu ki, adam kap›m›z› t›klatt›. O saatte oda servisi olamayaca¤›ndan korkuyla f›rlad›m yataktan... Adam›n çocu¤u hastalanm›flt›. Kar›s› aram›fl, acele Bodrum’a gidip çocu¤u kap›p ‹zmir’e götürmesi gerekiyormufl. Anahtarlar›

Y

122

bana uzat›p kusura bakmamam› istedi. En k›sa zamanda dönme sözü vererek beyaz bir Murat 131 vari bir arabaya binip son h›z kaç›p gitti. Elimde bir tomar anahtarla kalakald›m. “Eh” dedim kendi kendime, “Yapacak bir fley yok. Çocuk hasta, ne yaps›n garibim. Nas›lsa otelde kimse yok, idare edece¤iz art›k.” Ama öyle olmad›. Ya biri gelirse diye deniz kenar›na inmemeye, resepsiyonda oturup kitap okumaya karar verdim. ‹yi ki de inmemiflim. Adam gittikten yaklafl›k bir saat sonra iki koca otobüs dolusu insan gelip kap›ya dayanmad› m›? Otelin küçücük lobisi ve b›d›c›k resepsiyon bankosu birden insana bo¤uluverdi. Ben dehflet içinde ne yapaca¤›m› flafl›rd›m. Me¤er bizim arkadafl bakm›fl kimse gelmiyor bizim okuldan, turu bir acentaya satm›fl. Mecburen geçtim bankonun arkas›na... Zile basanlar, bavullara yard›m isteyenler, ba¤r›flanlar, ça¤r›flanlar. Tam bir mezbelelik. n yüksek sesimle herkesi susturup beni dinlemelerini sa¤lad›m. Durumu bir bir anlatt›m. Kendimin de onlar gibi otel müflterisi oldu¤umu, ama o an anahtar›n bana teslim edildi¤ini söyledim. Bana sald›r›p kafa derimi yüzeceklerini zannederken inan›lmaz bir fley oldu ve o ba¤r›flan kalabal›k benim dehflet içinde

E

bile gülebilen surat›m›n karizmas›na yenilerek kahkahalar içinde uyum sa¤lamaya karar verdi. ep beraber bankonun gerisindeki anahtarlara sald›r›p odalar› paylaflt›k. Allah’tan yeterince oda vard›. Herkes beni gedikli görüp herfleyi benden istiyorlard›. Ben de adam nas›lsa birkaç, saat içinde döner diye f›r dönüp herkesin iste¤ini yerine getirmeye çal›fl›yordum. Havlu ve çarflaflar›n yerlerini bulmak kolay olmad›; ama ö¤leye do¤ru millet ac›k›p da yemek isteyince ifller sarpa sar›verdi. Otelde yiyecek nam›na neredeyse hiçbir fley yoktu. Sadece bol bol içki vard› raflarda... Mecburen arabama atlay›p yak›n bakkallardan ekmek, sucuk, peynir, yumurta, salata gibi ne bulduysam ald›m. Yapacak bir fley yoktu. Anahtar› kabul etmifltim ve yap›lmas› gerekenler yap›lacakt›. Bütün bunlar›n üstüne, çocuklardan biri de düflüp kafay› yar›nca iflin c›lk› ç›kt›. Arabal› bir tek ben oldu¤um için sa¤l›k oca¤› gezisi de bana patlay›verdi. Bu arada odalar›nda su ak›tan musluklar› ve rezervuarlar› olan üç befl aileyi geçmifl deneyimle-

H

rimden yararland›rmak zorunda kald›m. ‹nsanlar›n hiçbirinin akan bir musluk nas›l tamir edilir bilmemeleri beni çok flafl›rtm›flt›. Belki de bir bayram tatilinde ellerini sürmek zahmetine katlanmak istemiyorlard›. Haz›r bir enayi varken neden enerji sarfetsinlerdi ki zaten? Gece geldi; ama adam gelmedi. Millet hem uyuyabilmek hem de kendilerine ninni söyleyecek sivrisineklerle tan›flabilmek için odalar›na çekildi. Tabii hemen an›nda herkes solu¤u benim odada al›verdi. Sivrisinek ilac›, bombas›, tank›, tüfe¤i ne varsa istiyorlard›. Ben ilk geceden deneyimli oldu¤umdan odaya birkaç elektrikli alet ve bol miktarda püskürtme zehir alm›flt›m. ‹ster istemez onlar› çocuklu ailelere devretmek zorunda kald›m ve sabaha do¤ru k›zam›k geçirmifl hale geldim. Sonunda sabah oldu. Yine bir kahvalt› fasl› geçildi ve ben resepsiyondaki yerimi ald›m. Ama art›k homurdanmaya bafllam›flt›m. Herfley bir yana tatildeydim güya... Çal›flmaktan kan ter içindeydim. fieytan “B›rak git” diyordu; ancak anahtarlar› alm›flt›k bir kere... Yapacak bir fley yoktu. Adam 123


BD MART 2009

bana güvenmifl, otelin anahtarlar›n› teslim etmiflti. Her içki içenin, her bir fley yiyenin ad›n› san›n› al›yor, nefes alan›n ald›¤› nefesleri deftere kaydediyordum. Ve ö¤leye do¤ru adam döndü. Gördü¤ü insan furyas› karfl›s›nda dehflete düflerek ve gözleri yuvalar›ndan f›rlayarak içeri girdi. Anahtarlar› uzatt›m, kendisine olanlar› k›saca anlatt›m ve daha önce toplam›fl bulundu¤um bavulumu kapt›¤›m gibi, yapt›¤›m tüm masraflar› ve sarfetti¤im tüm eme¤i helal ederek Türkbü-

kü’nden uzakta, personeli ve mazisi olan bir tatil köyüne kapa¤› att›m. Böylece yaflam›m›n en komik öykülerinden birinde baflrolü oynama flans› elde etmifltim. Torunlar›ma anlatacak bir hikayem daha olmufltu. O zaman biraz bozulmufltum; ama flimdi düflünüyorum da hangi eli aya¤› düzgün bir tatil köyü veya otelde böyle birfley yapman›za izin verirler ki?• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr

Köleler çiftlikten kaçarken sihirli bir lamba buldular ve cini lambadan ç›kard›lar. Cin on zenciye “Dileyin benden ne dilerseniz” dedi. “Birer dilek dileme hakk›n›z var.” Birinci zenci ‘Beyaz olmak istiyorum’ dedi, oldu. Onuncu zenci gülümsemeye bafllad›. ‹kinci zenci de beyaz olmak istedi¤ini söyledi, oldu. Onuncu zenci gülümsemeye devam etti. Üçüncü zenci de beyaz oldu, diledi¤i dile¤iyle. Onuncu zenci kahkahalarla gülmeye bafllad›. Dördüncü zencinin de iste¤i ayn›yd›. Onuncu zenci kahkahalarla gülmeye devam etti. 5, 6, 7, 8 derken 9’uncu zenci de beyaz olma yönünde iste¤ini kulland›. S›ra onuncu zenciye geldi ama o gülmekten konuflam›yordu. Cin iste¤ini sordu. Zenci soluk almaya f›rsat buldu¤u bir anda iste¤ini de belirtti: “Hepsini zenci yap!”• Dört saat süreyle durmaks›z›n ya¤an kar nedeniyle üniversitede bir duyuru yap›ld›: “Otoparktaki karlar› temizleyebilmemiz için, araba sahiplerinin araçlar›n› çekmelerini rica ediyoruz.” Yirmi dakika sonra hoparlörlerden yeni bir duyuru duyuldu: “Otoparktaki 26 araban›n sahibi 1200 kifli, on dakika içinde lütfen s›n›flar›ndaki yerlerine dönsünler.”• 124

YAZARAK SÖYLEYEREK Sadi Bülbül

Bir garip özlem...

ençler, keseka¤›d› sözcü¤ünü belki duymufllard›r, onu belki de görmüfllerdir; ancak gerçekte ne oldu¤unu ve bizim kuflak için tafl›d›¤› önemi, san›r›m bilmezler. Hamamda y›kan›rken kullan›lan, özel kir ç›karma bezinin ad› kesedir. Bir de eskiden içine para konulan, a¤z› büzgülü bir bez çanta vard›. Onun ad› da kesedir. Kesenin bir de “kestirme yol” anlam› var. Bunlarla ka¤›t aras›nda ilgi kurmakla, keseka¤›d›n›n ne oldu¤unu ç›karmak olanakl› de¤ildir. Market-poflet döneminin çocuk ve gençleri, büfeleri marketleri bilirler; ancak bakkal› bilmezler. Daha do¤rusu bakkal› 20-30 y›l ve öncesinin bakkal› olarak bilmezler. Ma¤azalar›n, çarfl›lar›n, marketlerin pofletini bilirler; ancak bakkal›n keseka¤›d›n› bilmezler. Çocuklu¤umuzun bakkal›, flekerden gazya¤›na, sak›zdan helva-

G

ya, pirinçten makarnaya, dikifl i¤nesinden ipli¤e, çiviye, tahta f›rças›na, musluk pompas›na, tel kaday›f›na, malt›z kömürüne de¤in akl›n›za ne gelirse, içinde herfleyin bulundu¤u bir “s›k›flt›r›lm›fl market”ti. Ve bu bakkallar›n en büyük yard›mc›s› da keseka¤›d›yd›. Okunmufl gazete ka¤›tlar› bükülerek, büklüm yerlerinden sulu hamurla yap›flt›r›l›r ve ortaya bir güzel “ka¤›t kutu” yani keseka¤›d› ç›kard›. Art›k ona koyabilece¤inizi koyun. Kuru fasulye de koyun, nohut da, mercimek de, fleker de, lokum da... Ne isterseniz koyun. Annelerimiz, içindekileri kavanozlara, kaplara boflaltt›ktan sonra, bu keseka¤›tlar›n› atmaya k›yamaz ve onlar› düzelterek, baflka bir yerde kullanmak için saklarlard›. Kazan, kap kacak ve tabaklar›n ilk yenilgisi plasti¤e karfl› oldu. Plasti¤in sahneye ç›kmas›yla, mis gibi kalaylanm›fl tencereler yok oldu. Arkas›ndan yine mis gi125


MEMLEKET ÖZLEM‹ İlyas Halil

EBEL’‹N DUASI (1)

“Bugün güzel Granmimi’nin hasta oldu¤unu söylediler. Gö¤sünden hasta... Ameliyat olacakm›fl. Büyük Deus, büyükannemin çabuk iyileflmesini istiyorum. Bana yard›m et, lütfen... Annem sorarsa senden bu iste¤im için ‘Lütfen’ dedi¤imi lütfen unutma.”

bi kalayl› tabaklar›n yerini plastik tabaklar, karton kutular ald›. Tafl gibi kazanlar›n, tencerelerin, tabaklar›n direnmeyip teslim bayra¤›n› çekti¤i zamana alt› üstü üfürük gazete ka¤›d› olan keseka¤›tlar› m› karfl› koyacakt›? Ve sonunda onlar da yok oldu.

imdi arada, kuruyemiflçilerde gördü¤ümüz üzerinde firmas›n›n ad› bas›l›, kal›n ka¤›tl›, boz renkli keseka¤›tlar› bizi aldatamaz. Keseka¤›d› dedi¤in, gerekti¤inde üzerindeki yaz›lar› okunan, kullan›lm›fl gazete ka¤›d›ndan yap›lmal›. (Onun soluk yaz›lar›n› heceleye heceleye okumay› söken ve böylece gazeteyle tan›flan, çocuklu¤umun çobanlar› oldu¤una eminin.) Ve onu, mahallenin herfleyi olan bakkallar kullanmal›. Bakkal amca, titreyen eli, yar› görmeyen gözüyle, önce ald›klar›n›z› sar›p sarmalay›p ke126

seka¤›d›na koymal›, sonra da “Babam›n selam› var, bunu da yazacakm›fls›n›z” diyen çocu¤a flöyle bir bakmal›, bir fley söylemeden, önündeki veresiye defterini açmal›, insan› deli eden bir a¤›rkanl›l›kla da al›nanlar›n tutar›n› bu deftere yazmal›. Yazarken rakamlar› fliflirmek mi? Asla! Onlar de¤il rakamlar› büyütmek, hak geçmesin korkusuyla terazinin dirhemsiz kefesini bir parça sizin lehinize e¤diren insanlard›. Keseka¤›d› olmayan, veresiyesi olmayan, hatta s›k›fl›nca aybafl›nda hepsini ödemek üzere size borç para vermeyen, kasa önlerinde kuyruk olan, ancak ruhu olmayan marketleri ve size al›flveriflin tad›n› ç›kartmayan flipflakç› köflebafl› büfelerini ben ne yapay›m? Ben çocuklu¤umun keseka¤›tlar›n› ve bakkal›n› istiyorum. Yoksa isted¤im onlar de¤il de çocuklu¤um mu? Bunu da bilmiyorum.•

Ebel Isabelle elimi tutmufl eski Cenevre’de yan yana parke tafllar›n üstünde yürüyoruz. “Grapayas” dedi. “Granmimi malade mi?” “Evet” dedim. “Hasta.” “Ne zaman iyi olur?” dedi. “Benimle parka gelece¤i günü bilmek istiyorum”. *** Elli y›l geri döndüm. Cenevre bir sisin içinde silindi yok oldu. Ebel’in “Granmimi” dedi¤i kad›nla yan yana yürüyoruz. Granmimi genç k›z... Her sabah uyand›¤›m an, uzakta da olsa, “Merhaba” dedi¤im kad›n... “‹yi oldu¤unu söylersen, günümün iyi olaca¤›n› bilirim” dedi¤im kad›n... Seni düflünce sevinmek o kadar kolay ki... Granmimi o günler daha Granmama olmam›flt›. Ben flaflk›n tavflan... Koku alsam havuç san›yor, ona do¤ru kofluyordum. fiimdi dikkat ettim. Baca¤›mda elli y›l önce giydi¤im eski dost pantolon... fieftali lekesi hâlâ cebi-

nin k›y›s›nda... Paçalar› yere kadar... Zamanla k›salm›fl olmal›y›m. Eski dost beni sarm›fl sarmalam›fl. 127


BD MART 2009

O günler darl›k, yokluk y›llar›... Para k›t... Yamas›z pantolonumu, ancak pazar günü giyerdim. ranmimi ile yan yana yürüdü¤üm gün sevinmeyi ö¤renmifltim. Elli y›l sonra bu al›flkanl›¤›m› b›rakmak istemem. Unutmak istemiyorum. *** Ebel elimi çekti “Grapayas” dedi. “Cevap vermedin. Ne zaman benimle parka gelecek?” “Kim?” dedim. “Kim olacak” dedi. “Granmimi... Ne çabuk unutuyorsun.” “Yak›nda iyi olunca” dedim. “Büyük Deus’a dua edersen daha çabuk iyi olaca¤›n› san›yorum.” “Büyük Deus kim?” dedi. “Dua nedir? Nas›l dua edece¤imi bilmiyorum.” “Büyük Deus hepimizin babas›” dedim. “Dua etmek zor de¤il. Büyük Deus ile konuflur, ondan anneannen Granmimi’yi çabuk iyi etmesini istersin. ‘Büyümem için ona ihtiyac›m var’ dersen seni dinleyece¤ini biliyorum.” “Büyük Deus nerede?” dedi. “Nerede görürüm?” “Büyük Deus ile konuflabilisin” dedim. “Ama onu görmen biraz zor olacak.” “Neden?” dedi. “Evi karanl›k m›?” “Evet” dedim. O an eski Cenevre’ye varm›flt›k. Rue de Verdaine Lutheren Evangelical Kilisesi’nin önünden geçiyorduk.

G

128

BD MART 2009

“‹flte buras›” dedim. Kiliseye girdik. Kilisenin içi yar› ayd›nl›k, sessizdi. “Grapayas” dedi. “Büyük Deus nerede?” “Ebel” dedim. “Kilisede yüksek sesle konuflamazs›n.” Ebel kiraz dal›n› silkeler gibi kolumu sallad›. “Grapa kulaklar›n benden çok uzak” dedi. “Sesimi zor duyuyorsun. Bu kadar uzun boylu olmana ne gerek var? Neden kulaklar›n çamafl›r gibi yüksek bir yere as›l›? Sesimi yükseltmezsem sesimi hiç duymayacaks›n.” “Gel Ebel” dedim. “Dua edece¤in adak köflesine götüreyim.”

“G

rapayas” dedi. “Büyük Deus’e Granmimi’nin çabuk iyi olmas› için gö¤sünden ameliyat olaca¤›n› söylemem gerekli mi?” “Evet Ebel” dedim. “Mumlardan birini yakars›n. Sonra gözlerini yumars›n. ‘Büyük Deus’ dersin ‘Anneannemi hemen iyilefltirmeni istiyorum.’” “Gözlerimi yumarsam” dedi. “Büyük Deus’u göremem.” “Merak etme” dedim. “Sesini duyar.” “Senin gibi yafll› ise yüksek sesle dua edersem bana k›zma.” *** Ebel’i mumlar›n yand›¤› köfleye götürdüm. “‹flte Büyük Deus’u burada bulursun” dedim.

“Diz çök. Deus ile konufl.” Ebel kandil içinde duran mumu benden yakmam› istedi. Mumun önünde diz çöktü.

“B

üyük Deus” dedi. “Senden önemli bir fley istemeye geldim. Ad›m Ebel Isabelle. Büyük Deus sesimi duymazsan, biraz daha yüksek sesle konuflabilirim. Lütfen haber ver. “Jules Crosnier Soka¤›’nda oturuyorum. Çok sevdi¤im bir kad›n var. Annemin annesi... Ona bazen ‘Granmama’ bazen ‘Granmimi’ derim. O yan›mda olunca sevinçle büyüyorum. Daha iyi yemek yiyiyorum. Onunla çocuk olmak çok güzel. “Bugün güzel Granmimi’nin hasta oldu¤unu söylediler. Gö¤sünden hasta... Ameliyat olacakm›fl. Büyük Deus, büyükannemin çabuk iyileflmesini istiyorum. “Bana yard›m et, lütfen... Annem sorarsa senden bu iste¤im için ‘Lütfen’ dedi¤imi lütfen unutma. Ulu Deus senin karan-

l›kta oldu¤unu söylediler. Ifl›kta olman için mum yakt›m. Annem Monica’n›n yolu buraya düflünce karanl›kta kalmaman için mum yakmaya gelece¤im. Büyük Deus bu y›l okula bafllad›m. Buraya yak›n... Babam bana para verince sana mum yakmaya gelirim. Evinden karanl›¤›n gitmesini istiyorum. Sen ›fl›kta olunca Granmimi’yi unutmayaca¤›n› biliyorum. “Bu mahalledeki bütün bahçelerin senin oldu¤unu da duydum. Rue de Verdaine üstünde her zaman akan bir çeflme var. Her buraya geldi¤imde avucumu su ile dolduraca¤›m kuru bahçeni sulayaca¤›m. Susuz b›rakmayaca¤›m. “‹nan Büyük Deus bu sözümü tutaca¤›m. Küçük kardeflim Erik’in benimle buraya gelince bana yard›m edece¤ini biliyorum. O da Granmimi’yi çok sever. Onun da benim gibi avuçlar›nda su tafl›yaca¤›n› biliyorum. “Büyük Deus lütfen Granmama Iyen ad›n› unutma. Olur mu?”• halililyas@yahoo.ca

Ö¤retmenden ceza alan küçük yaramaz olay› annesine anlat›yordu: “Arkadafl›m, ö¤retmene bir oyun oynamak istedi. Cezay› ben ald›m.” Buna flafl›ran anne, çocu¤unun ald›¤› cezan›n nedenini sordu. Küçük çocuk da “Arkadafl›m ö¤retmenin sandalyesine raptiye koydu” dedi. “Ben de raptiye batmas›n diye tam ö¤retmen oturucakken sandalyesini çektim.”• 129


GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER Engin Ünsal

EDGAR SATHER ADINDA B‹R ADAM evgin Oktay ve iki kardefli ile bir yat›l› okulda birlikte uzun y›llar geçirdik. Okulumuz Orta Anadolu’da bir kasabadayd›. Kasabay› kuflbak›fl› kucaklayan bir tepenin üstüne kurulmufl kartal yuvas›na benzeyen okul binas› çok katl› ve son derece sadeydi. Bahçesinden on kilometre uzakl›ktaki ovaya sere serpe yay›lm›fl kenti çok rahat görebiliyorduk. Kasaban›n yamac›nda ad›na “Ali Da¤” denen ç›plak bir da¤ vard›. Biz o okulda okudu¤umuz sürece o da¤› a¤açland›rmaya ve yamac›na her y›l cumhuriyetin yafl›n› büyük tafllarla yazmaya sonra da badana ile boyamaya çal›fl›rd›k. Cumhuriyetin yafl› o kadar büyük yaz›l›rd› ki onu on kilometre uzaktaki kentten bile görmek olanakl›yd›. Ali Da¤’› a¤açland›ramad›k; fakat 1947 y›l›ndan 1951 y›l›na de¤in o büyük tafllarla yaz›p badanalad›¤›m›z cumhuriyetin yafl›, bir gurur an›t› olarak o ovay› ayd›nlatt›.

S

130

Safranbolu’da oturan Sevgin ve kardeflleri ile Karabük’ten trene biner, elimizde koca bavullarla okula öyle giderdik. Sevgin çal›flkand›, sporun her dal›nda baflar›l›yd› ve müzi¤e çok yatk›nd›. Okula geldi¤inde çok iyi m›z›ka çal›yordu. Sonraki y›llarda piyano çalmay› da ö¤rendi. Onu, müzik yetene¤inden dolay›, çok k›skan›rd›m; ama asla bir müzik aleti çalmay› beceremedim. Sevgin ve okul arkadafllar›m›zla okulun içinde ve bahçesinde oyunlar oynamay›, çevredeki k›rlarda gezmeyi müthifl seviyorduk; ama derslerimize de çok iyi çal›fl›yorduk. Zaten yapacak baflka bir fley yoktu. O okul bize kendine yetmeyi, özgüveni ve tak›m ruhunu öylesine güçlü vermiflti ki mezunlar›ndan yaflamda baflar›l› olamayan kimseyi an›msam›yorum. Hocalar›m›z çok iyiydi. Bir bölümü Amerika’dan gelmiflti. Ama 1948 y›l›nda gelen birisi o y›llarda o okulda okumufl hepimizin yaflam›nda yepyeni ufuklar

Hocam›z pikab›n bafl›na geldi ve müzi¤i durdurdu. Sonra bize döndü ve “Müzik canl› varl›klar gibidir. Her müzik parças›n›n size anlataca¤› bir öyküsü vard›r. O öyküyü anlayabilmek için o müzi¤e dokunman›z, o müzi¤i ruhunuzda duyman›z ve o müzikle konuflman›z gerekir. Müzi¤i duymayan, anlamayan, onunla bütünleflmeyen insan yar›m insand›r” dedi. 131


BD MART 2009

BD MART 2009

açm›fl ve hepimizi çok derinden etkilemiflti. Ad› Edgar Sather idi. O y›llarda 20-22 yafllar›nda olmal›yd›. Sar›fl›n, mavi gözlü, zay›f ve uzun boyluydu. Bize müzik ve ‹ngilizce derslerine gelirdi. Bizim yaflam›m›z› de¤ifltiren, yaflama bak›fl›m›z› yönlendiren onun verdi¤i müzik dersleriydi. lk müzik dersimizi okulun mütalaa salonunda yapm›flt›k çünkü okulun tek radyosu ve pikab› o salondayd›. Mr. Sather elinde iki uzunçalar plakla salona girmifl ve hiç konuflmadan pikab›n bafl›na gitmiflti. Biz merakla ne yapacak diye hiç konuflmadan, biraz da flaflk›n, onu izliyorduk; çünkü o güne de¤in pikap ile müzik dersi yap›lmas› hiç düflünmedi¤imiz bir konuydu. Özenle pla¤› kab›ndan ç›kard› ve dinsel bir törende suna¤a adak sunan bir din adam› sessizli¤i ve ciddiyeti ile elinde tuttu¤u pla¤› örselemekten korkarcas›na usulca pikaba koydu. Tek sözcük konuflmuyordu. S›rt› bize dönüktü. Birkaç dakika sessizce pikab›n üstündeki pla¤a bakt›. Biz flaflk›nl›kla onu seyrediyorduk ve ne yapmam›z gerekti¤ini bilemiyorduk. Neden sonra pikab›n dü¤mesine bast›. Salonu çok ince, çok hafif bir müzi¤in t›n›s› doldurdu. Plak çalarken Mr. Sather bir eli çenesinde, bafl› öne e¤ik salonu bir uçtan öteki uca a¤›r ad›mlarla yürümeye bafllad›. Hâlâ konuflmuyordu. Biz hocam›z›n neden böyle suskun ve

I

132

üzgün oldu¤una bir anlam veremedi¤imiz için birbirimizin yüzüne bak›yor; ama o dinsel tören havas› hepimizi etkiledi¤inden gülemiyorduk. Aradan bir onbefl dakika geçti. Hocam›z pikab›n bafl›na geldi ve müzi¤i durdurdu. Sonra bize döndü ve “Müzik canl› varl›klar gibidir. Her müzik parças›n›n size anlataca¤› bir öyküsü vard›r. O öyküyü anlayabilmek için o müzi¤e dokunman›z, o müzi¤i ruhunuzda duyman›z ve o müzikle konuflman›z gerekir. Müzi¤i duymayan, anlamayan, onunla bütünleflmeyen insan yar›m insand›r” dedi. Bunlar o güne de¤in müzikle, ilkokulda söyledi¤imiz flark›lar›n d›fl›nda, hiçbir ilgisi olmam›fl bizler için müthifl çarp›c› sözlerdi. Çald›¤› parçan›n Smetana’n›n “Moldau” adl› bir eseri oldu¤unu ve Çekoslovakya’da bir nehrin do¤uflunu, büyüyüp güçleniflini, da¤lar›, ovalar› aflmas›n› ve nihayet sonunda ça¤layarak bir denize dökülmesini anlatt›¤›n› söyledi. epimiz çok etkilenmifl ve o güne dek duymad›¤›m›z bir fley ö¤renmifltik. Demek müzi¤in bir dili varm›fl ve o dili ö¤renmek bize yepyeni bir dünyan›n kap›lar›n› açacakm›fl. Hocam›z o dinginli¤iyle “fiimdi müzi¤i yeniden bafllataca¤›m ve kompozitörün notalar›nda o nehrin öyküsünü anlamaya çal›fl›n” dedi. Müzik yeniden bafllad›. O yumuflak, ince müzikte, kemanlar›n,

H

flütlerin o al›ml› seslerinin topraktan ç›kan c›l›z derelerin ak›fl›n› anlatmaya çal›flt›¤›n› hayretle izledik. Sonra o derelerin ço¤ald›¤›n›, birleflti¤ini orkestran›n coflkusundan anlad›k.

yorum. Futbol oynamak, fliir yazmak daha çekici geldi galiba... Piyano derslerine devam edemeyece¤imi söyledi¤imde Mr. Sather evlad›n› kaybetmifl bir baba gibi üzülmüfltü. Sevgin devam etti ve Mr. Sather’in katk›s› ile bugün birkestra nehir ovadan ge- le çok iyi piyano çalabiliyor. Bir yaz tatilinde Mr. Sather saçerken sakinlefliyor, da¤lar› aflarken cofluyor, n›r›m Kozlu’daki evimize gelmifl da¤lardan ça¤layan olup ailemle tan›flm›fl bizim o yoksul dökülürken ç›lg›nlafl›- ortam›m›z› bizimle paylaflmakta yordu. Sonuna do¤ru o nehir de- hiçbir sak›nca görmemiflti. fiimdi nizle birleflirken orkestra iki sevgi- düflünüyorum da ne alt›n yürekli adamm›fl. Kefllinin kavuflmas›ke onunla daha n› anlat›rcas›na Mr. Sather y›llar sonra bir fazla zaman gesoluk solu¤a kagün ‹stanbul’a geldi. Hemen çirseymiflim dil›yordu. “Moldaye flimdi hay›fu” bir kreflendo ö¤rencilerinden bir grup lan›yorum. ile denize döküonunla bir yemekte bulufltuk. lüp yok olduOkuldan Salonda bir piyano vard›. ¤unda müzik mezun oldukBiz söylemeden bafl›na geçip bitmifl; ama hetan sonra onu okulda bize defalarca çald›¤› pimiz tokat yeuzun bir süre “Atefl Dans›” adl› parçay› mifl gibi sersemgöremedik. Y›lçald›. Eski günler ad›na lemifltik. Hocalar sonra bir hepimizin gözleri yaflard›. m›z dünyam›zgün ‹stanbul’a

O

da yepyeni bir kap› açm›fl ve hepimiz iç dünyam›zda biraz daha zenginleflmifltik. Mr. Sather bana ve Sevgin’e piyano ö¤retmek istedi. Odas›nda piyano bafl›nda sab›rla bekleyerek benim ö¤renmeme yard›mc› olmaya çal›flt›. fiu anda onun o dervifl sabr›yla bekleyen yüzünü bunca y›l sonra bile çok net görebiliyor, parmaklar›m›n piyano tufllar›na her dokunuflumda ç›kartt›¤›m t›n›lar› çok rahat duyabiliyorum. Sonra ne oldu bilemi-

geldi. Hemen ö¤rencilerinden bir grup onunla bir yemekte bulufltuk. Salonda bir piyano vard›. Biz söylemeden bafl›na geçip okulda bize defalarca çald›¤› “Atefl Dans›” adl› parçay› çald›. Eski günler ad›na hepimizin gözleri yaflard›. Ondan sonra Mr. Sather’i bir daha göremedik. Bir gün yaflama veda etti¤ini duydu¤umuzda hepimiz yüre¤imize hançer saplanm›fl gibi olduk. Ocak ay›nda ‹stanbul’a gelen Sevgin onun son 133


BD MART 2009

gününü telefonda anlatt›¤›nda eflimin rahats›zl›¤› nedeniyle bir hastanedeydim. O görmesin diye gizli gizli a¤lad›m; çünkü o okulda okumam›fl hiç kimse o gözyafllar›n›n anlam›n› bilemezdi.

S

evgin okuldan sonra Amerika’ya gitmiflti ve orada kald›. Bir büyük flirketin üst düzey yöneticisi oldu. Emekli olduktan sonra tek kiflilik uça¤› ile gezdi ve dostlar› ile her y›lbafl›n› ayr› bir baflkentte kutlad›. Bu y›l s›ra Türkiye’deymifl. Beni arad›. Eflimim hastal›¤›ndan ötürü buluflamad›k ama ona Mr. Sather’i sordum. “Mr. Sather ile Amerika’da çok s›k görüfltüm. Bir gün bana telefon etti, çok hasta oldu¤unu ve beni görmek istedi¤ini söyledi. Anlad›m. A¤›r hastayd›. Massachusetts’te bir hastanedeydi. Hemen arabama atlad›m. Ona yetiflmek için çok h›zl› gidiyordum. Yolda bir polis çevirdi. Ceza yazmak is-

tedi. Ona hocam›n ölüm döfle¤inde oldu¤unu, ona yetiflmek istedi¤imi söyledim. Polis duyguland› ve ‘Sana ceza yazmayaca¤›m; ama dikkatli git’ dedi. Hastaneye vard›¤›mda akflam oluyordu. Hemen odas›na ç›kt›m. Yüzü solgun ve yaln›zd›. Biraz konufltuktan sonra ‘Sevgin bana okulda söyledi¤imiz bir flark› vard› hani kayaklar›m›zla da¤lara ç›kt›¤›m›z› anlatan flark›, bana m›z›kanla onu çal’ dedi. Çald›m. A¤lamaya bafllad›. ‘Bir daha çal’ dedi. Bir daha çald›m. Sonra bir süre sessiz kald›ktan sonra tavana bakan gözlerini bana çevirdi ve ‘Art›k gitmeye haz›r›m’ dedi. O gece Mr. Sather yaflama veda etti.” O melek yüzlü adam, bize müzikle konuflmay› ö¤reten adam okulda söyledi¤imiz bir flark›n›n sesini yüre¤inde tafl›yarak ölmüfltü. Biliyorum an›s› hep yolumuzu ayd›nlatacak ve piyanosunun sesi yaflam›m›z boyunca kulaklar›m›zda ç›nlayacak.•

Mankafa Poldi

“‹yi ki köpe¤inizi getirdiniz, onlar koklafl›rken biz de yaln›z kal›r›z.”

“Jules Verne’nin ‘Aya Seyahati’ dehflet, Poldi.”

“Do¤algaz saati bozulmufl, Bay Poldi. Mutfakta ne yapaca¤›m› flafl›r›yorum.”

“Evlensem evlensem ancak bir cerrahla evlenirim, Bay Poldi.”

“Ne o, yolda kaza m› geçirmifl?”

enginunsal34@smileadsl.com

Motosikletli genç bir çiftli¤in yan›ndan geçerken, bir buza¤›ya çarpt› ve hayvan›n ölümüne neden oldu. Hemen çiftli¤e gitti, kazay› çiftlik sahibine anlatt› ve buza¤›n›n parasal de¤erini ödemeye haz›r oldu¤unu söyledi. Çiftlik sahibi, buza¤› için de¤iflik iki de¤er bildirdi: “Bugünkü de¤eri gerçi 200 dolar kadard›r ama” dedi. “Alt› y›l sonra tam 900 dolar de¤erinde bir inek olacakt›.” Motosikletli genç cebinden çek defterini ç›kard›, üzerine 900 dolar yazd› ve... A¤z› kulaklar›na varan bir biçimde yaz›lanlar› izleyen çiftlik sahibinin gözleri önünde çekin tarih bölümüne, alt› y›l sonras›n›n tarihini yazd›.• 134

“Üzülme, ben sana birkaç günlü¤üne benim kol saatimi b›rak›r›m.”

“Ne o, ameliyat olacak bir yeriniz mi var?”

135


GEZD‹KÇE GÖRDÜKÇE İzlen Şen

Bo¤aziçi’ni seyreden bir yuva:

Afliyan stanbul Bo¤aziçi’nde k›fl günefli tepelerin gölgesini denize düflürünce mart›lar k›p›r k›p›r uçuflur suyun yüzeyinde, günefl ›fl›nlar› kanatlar›n› daha da beyaza boyar sanki... Güneflin güzel bir fliirmiflcesine Bo¤aziçi’ni keyiflendirdi¤i böyle bir k›fl günü denizin k›y›s›nda Bebek’ten Rumelihisar›’na do¤ru yürüyorum. Orhan Veli Kan›k, Yahya Kemal Beyatl›, fiair Nigar Han›m, Özdemir Asaf ve Atilla ‹lhan gibi flairlerin a¤açlar›n gölgesindeki sonsuzlukta dinlendi¤i Afliyan Mezarl›¤›’n›n yan›ndaki dik yokufl edebiyat›m›zda önemli bir yeri olan flair Tevfik Fikret’in evine do¤ru ç›k›yor. Bu yoldan sola do¤ru dönen, aras›ndan yemyeflil otlar›n f›flk›rd›¤› Arnavut kald›r›ml› öteki

I

136

yokufl da beni Tevfik Fikret’in evine götürüyor. Yokuflun bitti¤i yerde, eve do¤ru bir fliirin dizeleriymifl gibi s›ralanm›fl merdiven basamaklar› afla¤›daki mezarl›ktaki ölümü, Afliyan Müzesi’nin benzersiz Bo¤az manzaras›n›n sundu¤u yaflama dönüfltürüyor. Bahçesi ve tepeden seyretti¤i manzaras›yla Tevfik Fikret’in kendisinin çizerek yapt›rd›¤› ve 1906’da yaflamaya bafllad›¤› bu üç katl› ev buraya Farsça “Ev, Yuva” anlam›na gelen Afliyan ad›n› koymas›n›n nedenini de aç›klar gibi... Rumelihisar›’n›n burçlar›ndan birine komflu olan ahflap evin bahçesinde, flubat ay›n›n narin çiçekleri mimozalar açm›fl sapsar›... Bahçedeki defne a¤ac› kokusuyla, k›rm›z› çiçekli bahar dallar› da 137


BD MART 2009

güzel görüntüsüyle karfl›l›yor ziyaretçileri... Tevfik Fikret’in sevdi¤i çiçeklerin yol gösterdi¤i kap›dan giriyorum müzeye... 4 Aral›k 1867’deki do¤umu, “Geldi dünyaya behiyetle Muhammet Tevfik” sözcükleriyle sonlanan bir “do¤um yaz›s›” ile tarihe not düflülen Tevfik Fikret’in yaflad›¤› bu ev 1940’da ‹stanbul Belediyesi taraf›ndan sat›n al›nm›fl. Befl y›l sonra Tevfik Fikret ve Abdülhak Hamit’in eflyalar›yla “Edebiyat-› Cedide Müzesi” olarak aç›lm›fl. 1959’da fiair Nigar Han›m’›n da kitaplar› ve arflivinin de ba¤›fllanmas›yla zenginleflen müze, 1961’de bahçesine Tevfik Fikret’in mezar›n›n da

2 138

nakledilmesiyle Afliyan Müzesi ad›n› alm›fl. Bodrum kat›nda mutfak bölümünün oldu¤u evin girifl ve üst kat› müze olarak düzenlenmifl. Edebiyat-› Cedide Bölümü’nün bulundu¤u girifl kat›ndaki odada, toplumsal içerikli fliirleriyle yenilikçi bir anlay›fl› fliire kazand›ran Tevfik Fikret’in do¤umu ve soya¤ac› gibi bilgilerin yan›s›ra 1888’de birincilikle bitirdi¤i Galatasaray Lisesi’ndeki ö¤rencilik y›llar›na, Ticaret Okulu, Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej’deki ö¤retmenlik ve yöneticilik dönemine ait fotograflar ve belgeler sergileniyor. Bu odada sergilenen, gençlik y›llar›nda karakalemle yapt›¤› kendi portresi Tevfik Fikret’in yaln›zca bir flair de¤il, ayn› zamanda baflar›l› bir ressam da oldu¤unu gösteriyor. fiairin “Malumat” dergisiyle bafllayan yay›nc›l›k tecrübesi, “Servet-i Fünun” dergisinin ana yay›n organ› oldu¤u Edebiyat-› Cedide ak›m›na dönüflüyor, dergi Abdülhamid taraf›ndan kapat›l›nca, Robert Kolej’de ö¤retmenlik yaparak, dönemin yönetimini elefltiren fliirlerini yazmaya bafll›yor. 1908’de ilan edilen Meflrutiyet sonras›nda flair Hüseyin Cahid ile “Tanin” dergisini ç›kard›ysa da, sonras›nda Afliyan’a çekiliyor ve görüfllerini çok güvendi¤i ve inand›¤› yurdunun insanlar›na fliirleri arac›l›¤›yla aktar›yor. 1900 y›l›nda “Rübab-› fiikeste” (“K›r›k Saz”) adl› kitab›nda toplumsal so-

runlar› vurgulayan, 1911’de “Rübab›n Cevab›”nda halk›n ac›lar›n›, zorbal›klar›, bask› ve haks›zl›klar› anlatan flair, 1914’deki “fiermin” kitab›ndaki çocuk fliirleri ve “Haluk’un Defteri”ndeki fliirlerinde daha iyimser ve daha umutlu olarak o¤luna ve Osmanl› gençli¤ine çal›flkanl›k, yurt sevgisi, hak ve hukuktan yana olmay› ö¤ütlüyor. 21 Eylül 1095 tarihli “Sabah Olursa” adl› fliirinin “Ümidimiz bu: ölürsek biz, yaflar mutlak vatan sizinle, flu zindan karanl›¤›ndan uzak” diyen son dizeleri de flairin gençli¤e olan güvenini yans›t›yor. hflap merdivenlerle ç›kt›¤›m ikinci kat›n ilk odas›nda, yan›nda Tevfik Fikret’in “Sis” fliiriyle birlikte sergilenen fiehzade Abdülmecid Efendi’nin tuval üzerine ya¤l›boya “Sis” tablosu ç›k›yor karfl›ma... fiairin o dönemde kötü bir yönetimin elinde periflan olmufl ‹stanbul’u anlatt›¤› bu fliiri nedeniyle kendisine arma¤an edilen tablonun öteki taraf›nda da Tevfik Fikret’in fliirinde yerden yere vurdu¤u ‹stanbul’a kendini affettirme niyetiyle yazd›¤› bir baflka fliiri sergileniyor. Yine bu bölümde yer alan sonbahar, portre ve natürmort resimler Tevfik Fikret’in resimdeki ustal›¤›n› da vurgular gibi... Bu katta bulunan, flairin 48 yafl›ndayken fleker hastal›¤› ve

A

böbrek rahats›zl›¤› nedeniyle yaflama veda etti¤i yatak odas›, ilk giriflinizde baflucundaki ölüm fotograf›yla hüzünlendirse de, dünyaya aç›lan penceresiyle yaflam› kucakl›yor sanki... Pencere aç›ld›¤›nda içeri dolan ayd›nl›¤›n önünde dururken, karfl›m›zda uzanan bo¤az manzaras›yla birlikte karfl› k›y›dan Küçüksu Kasr› bizi selaml›yor. Tevfik Fikret’in fotograflar›na ek olarak efli Nazime Han›m, o¤lu Haluk ve gelini Ethel’in fotograflar›, o döneme ait ev eflyalar›, çocuklar için yazd›¤› fliirlerden oluflan “fiermin” adl› fliir kitab›-


BD MART 2009

olan müzenin bahçesinde kediler dolafl›yor, kufllar uçuyor. Evin önündeki banklardan birine oturup manzaray› seyrederken duydu¤um kufl sesleri bana Tevfik Fikret’in “Kufllarla” adl› fliirini an›msat›yor: “Kufllar uçar Ben koflar›m Onlar›n kanatlar› var,

n›n bir kopyas› ve “Haluk’un Defteri” bu odada sergilenen eflyalardan kimileri... u odadaki caml› bölümde, Tevfik Fikret’in ölümünün 3’üncü y›l›nda yap›lan anma töreninde Mustafa Kemal Atatürk, Süleyman Nazif ve Faik Ali’nin birlikte imzalad›klar› flu sat›rlar da sergileniyor: “19 A¤ustos 1918 Pazartesi anma gününün kutsal ziyaretinde bulunmakla övünen Fikret hayranlar›...” Bu ka¤›t bana Orhan Karaveli’nin “Tevfik Fikret ve Haluk Gerçe¤i” adl› kitab›nda belirtti¤i Atatürk’ün “Ben ink›lap ruhunu Tevfik Fikret’ten ald›m” sözünü düflündürüyor. Atatürk ile Tevfik Fikret hiç karfl›laflmam›fl olsalar da Atatürk’ün Tevfik Fikret hayranl›¤›, flairin 1909 tarihinde “K›r›k Saz” kitab›nda yazd›¤› “Fikri hür, irfan› hür, vicdan›

B

140

hür bir flairim” dizesinin, 1924’te Ankara’da toplanan Muallimler Birli¤i Kongresi’nde ça¤dafll›¤›n öncüsü ö¤retmenlere seslenirken “Cumhuriyet sizden, fikri hür, irfan› hür, vicdan› hür nesiller yetifltirmenizi ister” deyiflinde gizli. “Bir K›z Mektebi ‹çin” adl› fliirinde “K›zlar›n› okutmayan millet, o¤ullar›n› manevi öksüzlü¤e mahkum etmifl demektir, hüsran›na a¤las›n” dizeleriyle ça¤dafl bak›fl aç›s›n› bundan yüz y›l önce ortaya koyan flair, e¤itimci, yazar ve ressam Tevfik Fikret’in mezar› flimdi müze olan evinin bahçesinde kendi dikti¤i üç a¤ac›n gölgesinde, çok sevdi¤i çiçeklerin aras›na uzanm›fl, Zeki Müren’in yorumlad›¤› ve güftesi fiemsi Belli’ye ait flark›n›n “Afliyan yollar›ndan ses versem duyar m›s›n?” diyerek ziyaretçilerini bekler gibi... Bo¤aziçi Üniversitesi’nin içinden gelen yola da kap›s›

Benim kanad›m kollar›m Kufllar kanad›n› ç›rpar, Ben de kolumu sallar›m. Uçun kufllar, uçun kufllar, Hepinizle yar›fl›m var.” “Kimi insanlar›n kollar› kanat olabilir mi acaba?” diye düflünmeden edemiyorum.• IzlenSen@butundunya.com.tr

‹nflaat alan›ndaki genç adam fizi¤ine ve gençli¤ine duydu¤u güvenle övünüyordu: “Burada benim tafl›yamayaca¤›m hiçbir a¤›rl›k yoktur” diyordu. “‹çinizde en güçlü benim.” Sonunda yafll› iflçilerden biri dayanamayarak genç adama sordu: “Gücüne bu kadar güveniyorsan dedi¤imi yap da görelim. Karfl›daki binaya öyle bir fley götürece¤im ki, sen onu el arabas› ile geri getiremeyeceksin” dedi. Sonra çevrelerinde toplanan öteki iflçileri gösterdi: “Söyledi¤imi baflar›rsan bir haftal›k maafl›m› sana verece¤ime buradaki herkes tan›kt›r.” Genç adam karfl›s›nda duran yafll› iflçiyi küçümseyerek süzdü: “Tamam ihtiyar” dedi. “Bakal›m ne yapacaks›n?” Yafll› adam hemen el arabas›n› genç adam›n oldu¤u yere getirdi ve bir eli ile arabay› gösterdi: “O halde gösterimize bafllayal›m evlad›m” dedi. “Bin bakal›m flu arabaya!”• Genç adam arkadafl›yla sohbet ediyordu. “Bu sabah kalkt›¤›mda kendimi o denli kötü duyumsuyordum ki, 100 tane aspirin yutup, intihar etmeye karar verdim” dedi. Arkadafl› çok flafl›rd› ve telafll› bir ses tonuyla “Ne diyorsun sen?” dedi. “Sonra ne yapt›n? Gördü¤üm kadar›yla vazgeçmiflsin.” Genç adam, hâlâ nas›l yaflad›¤›na flafl›ran arkadafl›n› daha fazla merakta b›rakmad›: “Hay›r, vazgeçmedim ama” dedi. “‹kinci aspirinden sonra kendimi daha iyi duyumsad›m.”• 141


Bir ö¤rencimin bana ö¤rettikleri YAZAN: DO⁄AN CÜCELO⁄LU Kaliforniya’da Long Beach flehrindeki Eyalet Üniversitesi’nde ö¤retim üyesi olarak ders verirken, ayn› sömestrde benim iki dersimi alan bir k›z ö¤rencim dikkatimi çekmeye bafllam›flt›. Bu genç bayan›n flu özelliklerinin fark›na varm›flt›m: erfleyden önce çok güzel bir k›zd›; gözüm gayri ihtiyari ona gidiyordu. ‹kinci olarak çok iyi bir ö¤renciydi; bütün s›nav ve ödevlerde en yüksek notu o al›yordu. Ayr›ca, çok han›mefendi, çok nezih bir kiflili¤i vard›. Bölümün bir pikni¤inde k›z ö¤rencimin niflanl›s›yla tan›flt›m ve itiraf edeyim, ilk akl›mdan geçen, “Armudun iyisini ay›lar yer” düflüncesi oldu. Yukar›da özelliklerini sayd›¤›m o güzel k›z›n bana tan›flt›rd›¤› erkek, yirmiyedi-yirmisekiz yafllar›nda, saç› biraz dökülmüfl, fliflman denecek kadar toplu, çirkin, k›sa boylu biriydi. Bu kifliye paras› için yüz vermifl olabilece¤ini düflündüm. Daha sonra ö¤rendim ki, bu genç adam›n parasal gücü yok; baflka

H

142

bir üniversitenin psikolojik dan›flmanl›k bölümünde doktora ö¤rencisi olarak okula devam ediyor ve ileride akademisyen olarak kariyer yap›p profesör olmak istiyor. Acaba benim güzel ö¤rencim bu adamda ne bulmufltu? Bir hafta sonra ders ç›k›fl› koridorda ö¤rencimin yan›na yaklaflt›m ve Sally ad›yla anaca¤›m ö¤rencimle aram›zda flöyle bir konuflma geçti: “Sally, niflanl›nla nas›l tan›flt›¤›n›z› merak ediyorum?” “Bir kilise faaliyetinde ayn› komitede çal›flt›k, o zaman tan›d›m kendisini.” “Nesi seni etkiledi, hangi özelliklerini sevdin?” Sally, bir Amerikal› olarak bu soruyu hiç beklemiyordu. Amerikan kültüründe, bu tür sorular kiflinin mahremiyetine tecavüz olarak kabul edildi¤inden pek sorul-

maz. Amerikan kültürüne göre ben o anda Sally’nin mahremiyetine “burnumu sokuyordum”. fiaflk›nl›¤› geçince çok içten, gözlerinin içi gülerek, “O flahane bir insan, o benim kahraman›m! Ben ondan çok fleyler ö¤rendim” dedi.

Yüzüme tokat yemifl gibi oldum. Utand›m. Kendime k›zd›m. Ben güya en yüksek e¤itim düzeyine gelmifl biriydim ve karfl›mdakini hâlâ d›fl görünüfle göre yarg›l›yor ve onu “ay›” olarak görüyordum. ‹çimdeki pislikten utand›m. Bir süre sonra Sally’nin içinde yetiflti¤i aile ortam›n› merak etmeanda ilk hissetti¤im ye bafllad›m. fiöyle bir mant›k yüfley k›skançl›k duy- rüttüm: O adama bakt›¤›m zaman gusu oldu. Güzel ben neden, “Armudun iyisini ay›bir kad›n›n erke¤i- lar yer” diye düflündüm? Çünkü ne, “Sen benim ben, içinde yetiflti¤im ortamda s›k kahraman›ms›k bu benzets›n” duygusu meyi duyarak Yüzüme tokat yemifl içinde bakmas›büyümüfltüm. gibi oldum. Utand›m. n›n erke¤e ve‹çinde yetifltiKendime k›zd›m. Ben rilmifl en büyük ¤im ortam beni güya en yüksek e¤itim hediye oldu¤unas›l etkilemiflnu hissettim ve se, Sally’nin düzeyine gelmifl biriydim anlad›m. Bu heiçinde yetiflti¤i ve karfl›mdakini hâlâ diyeyi, hayat›m ortam da onu d›fl görünüfle göre boyunca hiç alöyle etkilemifl yarg›l›yor ve onu “ay›” mad›¤›m› biliolmal›yd›. olarak görüyordum. yordum ve o kiBirkaç hafta fliyi k›skand›m. sonra Sally’e, “Nas›l yani?” dedim. ailesinin nerede oturdu¤unu sor“Frank bir yetimhanede büyü- dum. Los Angeles’›n 350 km. kumüfl. Yetim olman›n ne demek ol- zeyindeki bir kasabada oturuyordu¤unu bildi¤i için, üniversite ö¤- larm›fl. Onun ailesiyle tan›flmak rencisi olunca, yetimhaneden iki istedi¤imi, bunun mümkün olup çocu¤a a¤abeylik yapma karar› al- olamayaca¤›n› sordum. “Kendilem›fl. Haftada on saatini onlara ay›- rine bir soray›m, eminim sizinle r›yor, onlarla buluflup oynuyor, ki- tan›flmak isteyeceklerdir” dedi ve tap okuyor, onlar› müzeye götürü- iki gün sonra, “Ailemle konuflyor. Onlar›n iyi geliflmesi için elin- tum, sizinle tan›flmaktan mutlu den geleni yap›yor. Biri ameliyat olacaklar›n› söylediler” dedi. oldu, hastanede yat›yor ve Frank Dört-befl hafta sonra San Francisflimdi akflamlar› hastanede kal›yor, co’ya gidecektim, Sally’nin ailesigeceleri ona bak›yor.” nin yaflad›¤› kasaba yolumun üs-

O

143


BD MART 2009

BD MART 2009

tündeydi, onlara u¤rayabilir, onlarla tan›flt›ktan sonra yoluma devam edebilirdim. lan›m› Sally’e söyledi¤imde Sally, “O gün ben de aileme gidecektim, isterseniz beraber gidebiliriz” dedi. Ailesine haber verdi. Onlar da sabah kahvalt›s›na gelmemizi söylemifller. Long Beach’ten sabah›n alt›s›nda yola ç›kt›k ve dokuzbuçuk civar›nda Sally’nin a¤abeyi Brian’›n evine vard›k. Sally’nin babas› George orada buluflmam›z› uygun görmüfl. Çok güler yüzlü bir aileydi. Brian’›n, en ufa¤› dört yafl civar›nda dört çocu¤u vard›. Ziyaret etti¤im bu güler yüzlü s›cak ailede, iki olay gerçekten dikkatimi çekti. Bunlardan ilki, Sally’nin babas› George’un torunlar›yla konuflurken onlar›n göz hizalar›na inmesiydi. Bunu o kadar do¤al yap›yordu ki, art›k fark›na var›lmadan yap›lan bir davran›fl oldu¤u belliydi. Sally’ye, babas›n›n torunlar›yla hep böyle mi konufltu¤unu sordum. “Evet” yan›t›n› al›nca, kendisi çocukken de babas›n›n, onunla göz hizas›na inerek mi konufltu¤unu sordum. “Evet, biz böyle biliyoruz. A¤abeyim Brian da çocuklar›yla böyle konuflur, ben de kendi çocuklar›mla böyle konuflaca¤›m. Biz böyle biliyoruz” dedi. Tüylerim diken diken oldu.

P

144

Ben üniversite ö¤retim üyesiydim ve insan psikolojisi benim uzmanl›k alan›md›; ama üç çocu¤umdan hiçbiriyle göz hizas›na inerek konufltu¤umu hat›rlam›yordum. Kendime k›zd›m, sonra kendime k›zmaktan vazgeçtim, beni yetifltirenlere k›zd›m. Sonra onlara k›zmaktan da vazgeçtim ve bütün nesilleri yetifltiren kültür ortam›na k›zd›m. Daha sonra kimseye k›zmayaca¤›m› anlayarak, oradaki ö¤renme f›rsat›ndan yararlanmaya karar verdim. Torunlar›n›n önünde diz çökerek konuflan dede George’a “Beyefendi, çocuklar›n göz hizas›na inerek konufluyorsunuz!” dedim. Bana biraz flaflk›nl›kla gülümseyerek, “Tabii, onlar küçük insanlar!” yan›t›n› verdi. Öyle bir bak›fl› vard› ki, bu bak›fl sanki “Bu o kadar do¤al bir fley ki, herhalde bunu herkes yap›yordur, sen yapm›yor musun?” diyordu. O bak›fla karfl› bütün yapt›¤›m, mahcup bir gülümseme oldu. u güler yüzlü s›cak ailede dikkatimi çeken ikinci olay, Sally’nin a¤abeyi Brian’›n davran›fl› oldu. Brian, Pasifik ülkeleriyle ticaret yapan, oldukça varl›kl› biriydi. Evlerinin büyüklü¤ünden, yüzme havuzundan, çiftliklerinden, arabalar›n›n türünden ailenin zenginli¤i belli oluyordu. Kahvalt›dan sonra saat onbir dolaylar›nda telefon çald› ve Brian bir süre telefonla konufltu. Ofisten ar›yorlarm›fl, Koreli bir ifl a-

B

dam› Los Anegeles’ta imifl, kendisiyle görüflmek için helikopterle saat 14’te gelmek istiyormufl. Baflka bir randevusu oldu¤unu söyleyerek bu teklifi reddetmifl olan Brian, bize durumu flöyle aç›klad›:

yoruz. Benim çocu¤umun babas› da böyle yapacak!” Gülümseyerek, “Nereden biliyorsun?” diye sordum. “Biz Frank’le konufltuk” diye cevap verdi. Yine içim c›z etti. Daha do¤madan çocu¤un geliflme orört çocu¤um tam›yla ilgili bir bilinç oluflmufltu. var ve her hafKendi çocuklar›ma içim yand›. ta biriyle dört Evlenmeden önceki bilincimi, kasaati bafl bafla fam›n karmafl›kl›¤›n›, evlendi¤im geçiririm. Bu- k›za etti¤im eziyetleri ve ondan da gün dört yafl›nac›s›, kendi yavdaki k›z›m rular›ma çektirÇocu¤uyla randevusuna Mary’le randedi¤im ac›lar› düsad›k kalan baba, vum var. Çoflündüm. Biraz “Seninle zaman geçirmek cuklar çok çadaha düflününbuk büyüyorlar, ce kendimin de istiyorum, seni özledim” e¤er dikkat etac› çekti¤ini anmesaj›n› güçlü olarak mezsen, bir balad›m ve bu severir. Çocuk bu mesaj› k›yorsun, büyüfer kendi çocukzihinsel olarak de¤il, müfller ve onlu¤uma içim sezgisel olarak al›r ve larla zaman geyand›. Daha ald›¤› bu sezgisel mesajlar çirme olana¤› sonra babam›n, kaybolmufl.” anam›n çocuksayesinde çocu¤un Brian’›n yalu¤una içim hamuru, “Ben sevilmeye laflam vizyonunu yand›. Ve son y›k biriyim!” diye yo¤rulur. sormad›m; ama durak olarak üldavran›fl›ndan kemin tüm çonelere öncelik verdi¤i belli olu- cuklar›na içim yand›. Yine kimseyordu. Brian için çocuklar› flüp- ye k›zamayaca¤›m› anlay›nca, hesiz en az ifli kadar önemliydi. “Bundan sonra ne yapabilirim?”le Brian’›n yaflam›nda bununla ilgili ilgili düflünmeye karar verdim. bir piflmanl›k duygusu, bir “kefl‹flte de¤erli okurum; yazd›¤›m ke” olmayacak. kitaplar, verdi¤im seminerler, haSally’e “Baban seninle rande- z›rlad›¤›m televizyon programlar›, “Ne yapabilirim?” sorusuna verdivulafl›r m›yd›?” diye sordum. “Evet” dedi, “Yaln›z benimle ¤im yan›tlar›n ö¤eleridir. de¤il, her çocu¤uyla s›ras›yla bafl Sally’nin içinde yetiflti¤i ortabafla zaman geçirirdi. Ve ilave etti: m› görmüfl ve anlam›fl biri ola“Biz böyle gördük, böyle bili- rak onun davran›fllar›na flimdi

“D

145


BD MART 2009

daha iyi anlam verebiliyorum. Sally, içinde yetiflti¤i ailede, var oluflun befl boyutunu da doya doya yaflayabilmiflti. Çocu¤un hizas›na inerek onunla göz göze konufltu¤unuz zaman çocuk, “Sen vars›n, sen do¤als›n, sen de¤erlisin, sen güçlüsün ve sen sevilmeye lay›ks›n” mesaj›n› al›r ve çocu¤un can› beslenir. Çocu¤uyla randevusuna sad›k kalan baba, “Seninle zaman geçir-

mek istiyorum, seni özledim” mesaj›n› güçlü olarak verir. Çocuk bu mesaj› zihinsel olarak de¤il, sezgisel olarak al›r ve ald›¤› bu sezgisel mesajlar sayesinde çocu¤un hamuru, “Ben sevilmeye lay›k biriyim!” diye yo¤rulur. Bir ana baban›n çocuklar›na verebilece¤i en büyük miras, var oluflun befl boyutunda beslenmifl ve buna inanm›fl güçlü bir cand›r.• Gönderi: Özüm Larç›n

“Sudoku”nun Yan›tlar›

Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Neo-Marksizm •2) Çöl •3) Beflir Fuat •4) Alexander Graham Bell •5) Beta •6) Kürkle dolafl›rd› •7) Leasing •8) Beflpençe •9) Hitler •10) Befliktafl •11) Besni •12) Boru zoruyla besleme •13) Gaston Bertrand •14) Bern Sözleflmeleri •15) Bermuda •16) “‹stanbul Sokaklar›” •17) ‹lhan Berk •18) Papaz•

“Satranç”›n Yan›tlar› Problem: 1. d8A! 1... Fxe6 2. Ac6+# 1... fxe4 2. Kd5+# 1... Fxe4 2. Af7+# Oyun Sonu: 1. Ac5 fig8 2. Ae4 fih8 3. Af6 gxf6 4. fif7 f5 5. g7+ fih7 6. g8V+# 1-0 146


Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

‹pek Tafldelen, Ankara

Ada Melis Çopuro¤lu, ‹stanbul

Duru P›nar Türk, ‹stanbul

Beren ve Berin Gürsan, Denizli

fievval Yeltekin, Eskiflehir

Zehrasu Avluk, Adana

Ata Yi¤it Güreler, ‹stanbul

O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan

Nineler ve Dedeler

Ece Alt›nbafl, ‹stanbul

Mert Bektafl, Hatay

Elifnaz Karademir, Ankara

Defne Elif Göçmen, Mu¤la

Fatih Kumtemür, Ankara

Ece Baflak, Mu¤la

Ahmet Günefl, Küllük Köyü, I¤d›r

Kemal Turan ve torunu ‹lker Turan Erdo¤an, Ankara


Mant›k Bilmecesi, Bulmaca fiubat Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

1001 Güzel Söz Derleyen: Halil Can SABIR ve zaman, fliddet ve öfkenin yapabilece¤inden daha çok ifl baflar›r. Shakespeare

HAREKETLER, sözcüklerden daha fazla konuflur, daha çok fley anlat›r. Oscar Wilde

AKILLI insan düflündü¤ü herfleyi söylemez; ama her söyledi¤ini düflünür. Aristotales

EV‹N‹Z‹N efli¤ini temizlemeden komflunuzun dam›ndaki kardan flikayet etmeyiniz. Konfüçyüs

BEKLEMEY‹ bilen insan herfleyi elde edebilir. Disraeli

TÜM baflar›lar›m› iflleri zaman›ndan önce yapmama borçluyum. Amiral Nelson

Mant›k Bilmecesi

SUÇU ba¤›fllayan asildir; ancak özür dileyen daha asildir. Alphons Daudet SEVG‹, çiçek açmayan yerlere u¤ramaz. Platon YAfiAM, geriye bakarak anlafl›l›r, ileriye bakarak yaflan›r. S. Kierkegaard S‹LG‹N‹Z kaleminizden önce bitiyorsa yanl›fl›n›z çok demektir. J. Jenkins 150

ZAMAN herfleyi al›p götürür, hatta bizim düflüncelerimizi de... Virgil CESARET‹N en korkunç düflman›, korkunun kendisidir, korkulan fley de¤il... ‹çindeki korkuyu yenmeyi baflarabilen insan en büyük kahramand›r. George Macdonald DÜfiÜNCELER‹NE hakim olamayanlar k›sa zaman sonra davran›fllar›na da hakim olamazlar. Thomas Wilson

‹kinci numara 14 29 30 23 17

Üçüncü numara 30 45 41 37 34

Bulmaca 1 2 3

DÜfiSÜZ büyük fley yap›lamaz. E. Rusaw

Birinci numara 9 6 13 5 11

Ad› Nilgün Mustafa Ben Reyhan Ceyda

4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15

1

2

O R H A N fi A ‹ K G Ö R Y A Y

S C A R W K ‹ A N A ‹ S R A S T A R N A ‹ R ‹ N ‹ ⁄ I T F A L N E F A L E A R ‹ P K ‹ R D N E A S S K M E T N ‹ A L O O T E K E R E A T A E L O B A N A G A L E

16 17 18 19 20

L ‹ M A

3

4

5

6

7

8

9

10

‹ L D E K A ‹ D ‹ M A E S A L L ‹ T A V L A V E D E Z K ‹ T ‹ N ‹ K T A A R T O N E Ç K ‹ M ‹ L E M E A A L B O R E D E N L A T A

11

E E A E N A M M A T

12

13

14

L A R F O L M A A M A H N E Z K ‹ A M K E U T L E M

M O R A

15

A M A S Y Y A U M E A M K A N N E A T R A S

BAfiARI bir kaza de¤ildir. Robbins 151


MANTIK B‹LMECES‹

KARELER VE RAKAMLAR

Prof. Dr. Yüksel Bozer

Cahit Batum

= --

+

+ =

+

--

=

--

=

--

--

-=

--

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n fiubat Ay› Çözümü: 501 + 274 = 775 + 263 -- 130 =+ 133 764 + 144 = 908

732 -- 450

394 = 338 -- 257 = -- 193

282

137 = 145

Adana

Ankara

1930

1929

1928

1925

1924

Erdem

Murat

Ayd›n

Sami

Osman

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

Bursa

--

Erzurum

=

‹stanbul

+

Befl farkl› kentte befl mimar taraf›ndan çeflitli tarihlerde Atatürk’ün de¤iflik biçimlerde heykelleri yap›lm›flt›. Afla¤›daki ipuçlar›ndan heykelin biçimini, hangi mimar taraf›ndan, hangi tarihte ve hangi kentte yap›ld›¤›n› bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- ‹lk heykel mimar Murat taraf›ndan yap›lm›flt›. 2- Atatürk’ün at üzerindeki heykeli mimar Sami taraf›ndan yap›lm›flt›. 3- Mimar Osman’›n yapt›¤› heykel ‹stanbul’dayd›. 4- Atatürk’ün ayakta dururken yap›lan heykeli Adana’dayd›. 5- 1930 y›l›nda yap›lan heykel ya at üzerinde ya da ayaktayd›. Asker elbiseli olan heykel 1929’da yap›lm›fl; ama mimar Erdem taraf›ndan yap›lmam›flt›. 6- Mimar Ayd›n’›n yapt›¤› heykelle Erzurum’daki heykel, sa¤ eli ileride olan heykelden daha önceki y›llarda yap›lm›fllard›. 7- Bursa’da yap›lan heykel Ankara’da yap›lan heykelden daha önce bitirilmiflti.

Ayakta At üzerinde Sa¤ eli ileride Asker elbiseli Eli cebinde Ankara Adana ‹stanbul Erzurum Bursa 1924 1925 1928 1929 1930 Heykelin biçimi

Mimar

Yap›ld›¤› tarih

Bulundu¤u kent

YukselBozer@butundunya.com.tr 152

153


SATRANÇ Mustafa Yıldız

YAfi GRUPLARI F‹NAL MAÇLARINDAN ‹LG‹NÇ KONUMLAR Kararl› Olmak Plans›z Olmaktan ‹yidir Ece Özbay-Akarsu Çelik, 8 Yafl Bayan, 5.10 Siyahlar 11. hamlede, hem fili kovmak hem de ilerisi için bir hava deli¤i açmak düflüncesiyle h6 oynad›. Bu masum hamleye beyazlar›n tepkisi çok sert oldu. 12. Fxh6 gxh6 Fil fedas›n›n do¤ru ya da yanl›fl oldu¤unu tart›flm›yoruz, o ayr› bir konu. Bir mat plan› yapt›k, rakibimizin do¤ru savunmay› bulaca¤›n›n garantisi mi var? ‹flte böyle: 13. Ah4 Ve6 (13... Ad4! ya da 13... Vg4 ile konum savunulabilirmifl.) 14. Af5 Bu at en iyi yere yerleflti. 14... Kad8 15. Vf3 Kfe8 Mat plan› az çok belli oldu. Siyah, flah›na yer aramaya bafllad›; ama savunmaya tafl getirmesi gerekmez miydi? 15... fih7 ya da 15... fih8, g dikeyine kaleyi getirmek için.) 16. Vg3+ fif8 17. Vg7+# 1-0 8 7 6 5 4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

7 6 5 4

8

3

7

2

6

1

5 4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

Dersimiz Oyun Sonu Ayhan Kocaco¤lu-Halit ‹bik, 8 Yafl, 5.1 Yandaki konumda beyazlar iki piyon önde ve c piyonunun yükselmesi an meselesi. Sekiz yafl›ndaki satrançç› bunun ay›rd›nda m›? 40. c7! Kaleyi b›rak›yor. 40. fid7 41. c8V! çok güzel! Alet kazan›yor. 41. fixc8 42. Kc6+ fib7 43. Kxc4 1-0 Ayhan’a da 10 puan, ö¤retmenine de!

Oyun Sonu Çal›flmal›y›z Arkadafllar! Lale Tunçtan-Helin Karagöz, 18 Yafl Bayan, 3.5 8 yafl masas›nda keyif verici oyun sonu örne¤inden sonra 18 yafl bayanlar masalar›ndan bir oyun sonu izliyoruz. Yandaki konumda hamle s›ras› siyahta. O, geçer piyonun rakip flah› oyun d›fl›na itme gücünden habersizce cân›m piyonu ilahlar›n önüne att›. 58... d4+ (Bu kötü flah çekme hamlesinin yeri154

8

ne 58... fif5 ya da 58... fie5 kazand›r›rd›.) 59. fixd4 fif5 Art›k oyun berabere, ama temel oyun sonu bilgisiyle. 60. fid5 fig4 61. fie4 fixh4 62. fif3 fixg5 63. fig3 fif5 64. fih3?? Beyazlar oppozisyonu niye b›rak›yor? (64. fif3 oynamal›yd›.) 64... fif4, Beyaz, ne yaz›k ki kaybedecek. Çünkü, piyon oyun sonunda flah, 6. (3.) yataya piyondan önce ulafl›rsa vezir ç›k›fl› engellenemez. 65. fih4 g5+ 66. fih3 fif3 0-1 Aç›l›fl ve Önemi Arda Baflar›c›-Eren Gündo¤du, 14 Yafl, 5.36 Yandaki konuma flu hamlelerle gelindi: 1. e4 e5 2. Af3 Ac6 3. Fc4 Fc5 4. c3 Af6 5. d4 exd4 6.0-0 dxc3 7. e5 Beyazlar, geliflim için bir piyon verdi, flimdi f6’daki at› istiyor. O at›n nereye gidece¤i önemli, ama as›l önemi d5 ve e4 karelerini denetlemesiydi. Oyunda siyah, 7... Ae4? Oynad› ve 8. Vd5 (çifte vurufl!) 8... 0-0 9. Vxe4 ile at ve sonc d e f g h a b ra da oyunu kaybetti. (7... Ag4 ya da 7... cxb2 dikkate de¤erdi.) Acele Eden Tez Düfler Ekin Zeytino¤lu-Ahmet Bolat, 16 Yafl, 6.11, 8 Aç›l›fl tamamlanm›fl, art›k atak plan› yapmal›. Be- 7 yazlar, h7 karesini hedef alm›fl; ama siyah da bu- 6 nun fark›nda, atlar›n ikisi de h7’yi savunuyor. Be- 5 yaz, hiç olmazsa bu atlardan birini tahtadan ç›kart- 4 mak düflüncesiyle olsa gerek, 16. Ade4?? oynad›. 3 2 Siyah, buna çok sevindi. Çünkü alet kazanaca¤›n› 1 gördü. 16... Axe4 17. Axe4 f5 Beyaz ata gidecek c d e f a b yer yok. 18. Ag3 f4, çatal. 0-1

PROBLEM

OYUN SONU

Vasilenko

8 7 6 5 4 3 2

2#

1 a

b

c

d

e

f

g

h

Çözümler 146’nc› sayfam›zdad›r.

Beyaz kazan›r MustafaYildiz@butundunya.com.tr 155

g

h


BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156

6

4

SOLDAN SA⁄A: 1) “Al›p götürecek ay görününce / Herkes sevdi¤ini yer yata¤›na / Yeryüzü seviflince de¤ifliyor” diyen, fotografta gördü¤ünüz flairimiz. Vilayet. 2) Tanr›. - Çok renkli, büyük gagal› bir kufl. - Avrupa’da bir baflkent. 3) Ama, fakat. - Bir zaman birimi. - Yaban›l hayvanlar› yakalama ifli. 4) Muhterem. - Bir nota. - Yard›m istenildi¤ini anlatan bir söz. 5) Bir görevi yürütmek için seçilen yer. - ‹lave. - Cezaevinde tan›flt›¤› Naz›m Hikmet’ten ilk resim bilgilerini alm›fl ünlü ressam›m›z. 6) Rutubet. - Tav›r, davran›fl. - Üye. - Bir meyve. 7) Salata olarak kullan›lan bir k›fl sebzesi. - Gözün bir tabakas›. - Bir nota. 8) Lahza. - Yakmak için kullan›lan bir tür saman. - Kilovolt amperin k›sa yaz›l›fl›. 9) Eski dilde ba¤›rsaklar. - Bir tür patlay›c› madde. - Genifllik. - Kilometrenin k›sa yaz›l›fl›. 10) Tarladaki ürünü iflleyerek ürün gelirine ortak olan kifli. - Difl minesi. 11) Közlenmifl patl›can, sar›msakl› yo¤urt ve k›yma ile yap›lan bir çeflit yemek. - Ad›n bir hali. - Dingil. 12) Bir geyik türü. - Unutmamak için yaz›lan k›sa yaz›. - Eti lezzetli bir bal›k. 13) Güzel sanat. - Bitki bilimi. - Lantan›n simgesi. 14) Çok fliflman. - S›cak esen bir rüzgar. - Bir ço¤ul eki. 15) Edirne iline ba¤l› bir ilçe. - Ced. Sert bir içki. 16) Bir zarla çevrili olan sert bir maddeyle dolu olan anormal kese. - Ribonükleik asidin k›sa yaz›l›fl›. 17) Japonya’ya özgü bir zekâ oyunu. Kiloamperin k›sa yaz›l›fl›. - Çanakkale’ye ba¤l› turistik bir belde. 18) Edim. Dört kenar› birbirine eflit olan geometrik biçim. 19) Sarhofl ba¤›rmas›. - Tiyatro sahnesi. 20) Gece gündüz eflitli¤i. Yunan alfabesinde bir harf.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) 1958’de bafllad›¤› yaflam yolculu¤una, 1987’de kendi arzusuyla son veren, “Daktiloya Çekilmifl fiiirler” adl› kitab› da bulunan flairimiz. - Maden yeri. 2) “Sen ..... gözlerinde yeflil hareler / Sen ulafl›ld›kça ulafl›lmaz olan hasretimsin” (N. Hikmet) - “..... Penn” (ABD’li oyuncu ). Uçaklarda düz gidifli sa¤lamak için kanatlarda bulunan kapakç›klara verilen ad. - Mihrak. 3) Fiyaka. - T›pta geliflmifl bir tan› tekni¤i. - Erginleflmifl kimse. - Futbolda defans oyuncusu. - ‹ran’dan geçerek Kuzey Hindistan’a yerleflen halk. 4) Telefonun konuflmaya yarayan bölümü. - Asya’da bir ülke. - ‹ki kifliyle oynanan bir iskambil oyunu. - Tarla s›n›r›. 5) Bir element. - S›cak ülkelerde yetiflen, kerestesinden yararlan›lan birçok a¤ac›n ortak ad›. - Uyan›k, gözü aç›k. 6) Köpek. - Havada yüksek oranda bulunan bir gaz. Satrançta bir tafl. - Sevi. 7) Karagöz’de Yahudi tiplemesi. - ‹flçilerin bafllar›na giydikleri, metal ya da plastikten yap›lm›fl koruyucu bafll›k. - Boyun e¤me. -Do¤u Anadolu’da bir ›rmak. 8) Bilgiçlik taslayan. - Elastiki. - “..... Gürzap” (Kad›n tiyatro sanatç›m›z). 9) Hac› Bektafl Veli’nin bir yap›t›. - Tunus’un plaka imi. - Kirli. - Japon lirik dram›. - Müstahkem yer. 10) Kars ilindeki ünlü harabe. - Görevden alma. - Anadolu’da yetiflen flarapl›k bir üzüm çeflidi. 11) Çeflitli kumafllardan yap›lm›fl, kalçaya dek inen ve paltoya benzeyen üst giysisi. - Gerçekleflmesi zaman alan istek. - Molibdenin simgesi. 12) Uzaklaflma. - Ergenlik sivilcesi. - ‹skambilde birli. 13) Güney Amerika’daki s›rada¤lar. - Mikroskop cam›. 14) ‹nanç. - Küçücük. - ‹flitme organ›. 15) Yanarda¤ püskürtüsü. - Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nün k›sa yaz›l›fl›. - Yüklemin sonuna getirilen -mek, -mak ekleri.•

FilizOskay@butundunya.com.tr 157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

Yolda Buket Uzuner

kütüphanesindeki o ‘On ‹ki Gezici Öykü’dür.”

Turkuvaz Yay›nlar›

Einstein iirsel bir anlat›mla yazd›¤› kitaplarla gönüllerde yer eden Buket Uzuner, bu kez bir gezi kitab›yla okurun karfl›s›na ç›k›yor. Dünyan›n yedi farkl› kenti, Marakefl, Helsinki, Honolulu, Madrid, Hiroflima, Berlin ve Montreal. Bu kentlere uzanan yollarda uçak, tren ve otobüslerde kar›fllaflt›¤› s›radan insanlar›n hiç bilmedikleri tan›mad›klar› yol arkadafllar›na anlatt›klar› s›rad›fl› öyküler bu kez uçup buhar olmuyor, bir kitaba konu oluyor. Yedi ülke, yedi kent, yedi insan... Günlük yaflamlar›, farkl› dilleri, farkl› damak tatlar›, yemekleri ile yedi ayr› dünya... “Seyahat, seksten ve dans etmekten sonra insanlar›n hayatta en fazla zevk ald›klar› fiziksel aktivitedir” diyen Uzuner yeni kitab›n›n ilham kayna¤›n› da flöyle yaz›yor: “Montreal’e gitti¤inde kald›¤› evin kütüphanesinde Gabriel Garcia Marquez’in 1993 bas›m› sayfalar› sararm›fl ve mis gibi kitap kokan “Strange Pilgrims” (“On ‹ki Gezici Öykü”) adl› kitab›n› elime ald›m ve uzun süre elimden b›rakamad›m. ‹flte ‘Yolda’ adl› bu kitab›m›n müsebbibi kadim dostum Fatih’in

TAR‹H YAfiANMIfi HAYATTIR, YOLDA, EINSTEIN Tarih Yaflanm›fl Hayatt›r fierafettin Turan ‹le Söylefli Alev Gözcü fienocak Yay›nlar›

ap›tlar›yla Atatürk devriminin gelecek kuflaklarca daha iyi anlafl›lmas› için büyük emek veren fierafettin Turan bu uzun söylefli kitab›nda yaflam›yla da cumhuriyete tan›kl›k ediyor. Van’daki Ermeni olaylar›ndan bafllayarak ad›m ad›m bugüne bir yolculuk sa¤layan kitap ilerleme ile gerilemenin, yükselen ve düflen de¤erlerin ayr›nt›lar›n› aktar›yor: “Babam derdi ki: ‘O¤lum, Mustafa Necati döneminde biz illerde, ilçelerde kaymakamlardan, valilerden sonra en sayg›de¤er devlet memuruyduk. Ö¤ret-

Y

158

menlik mesle¤i belki de alt›n devrini yaflad›.’ “Mustafa Necati ö¤retmen olan her gence do¤rudan kendi imzas›yla mektup yazan bir de kitap koyarak arma¤an eden birisiydi. fiu yere atand›n›z, sizi kutlar›m; sizi kutsal bir görev bekliyor, diyor. ‹flte oraya gideceksiniz, size flöyle yol gösterecekler; gö¤sünüze bir rozet tak›n›z; gitti¤iniz yerde istasyonda sizi bir genel müdür karfl›layacak. Ö¤retmenler ö¤rencilerin karfl›s›na temiz ç›ks›nlar diye, maafllar›n›n d›fl›nda elbise paras› diye bir ödeme yap›l›rd›. Amaç fluydu: Ö¤retmen eskimifl bir elbiseyle ö¤renci karfl›s›na ç›kmas›n!” Türkiye’de tarih, tarihçiler, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu konusunda ilgi çekici bilgiler sunan Turan, Atatürk’le hiçbir ilgisi olmayan, ama Atatürk ad›na yalan yanl›fl bilgiler sunanlar› da a盤a ç›kar›yor.

Jürgen Neffe ‹letiflim Yay›nlar›

ostoyevski, Edward W. Said, Eric Hobsbawm, Spinoza biyografilerinden sonra Einstein biyografisi ile her sat›r› gerçek bilgilere dayal› bir roman okuma olana¤› sunuluyor okura... Genel Görelilik Kuram›’yla Newton’dan beri var olan dünya kavray›fl›n› yerle bir eden, uygarl›¤› de¤ifltiren birçok ilerlemenin kökeninde imzas› bulunan bir bilim adam›... Giyimine kumafl›na, saç›na bafl›na hiç dikkat etmeyen, formüllerinin ve düfl dünyas›n›n içine gömülmüfl bir araflt›rmac›... Beyninin iflleyifl tarz› öteden beri merak edilen, beyin k›vr›mlar›n›n aras›nda dehan›n izleri aranan bir dahi... Bar›fl savunucusu, dünya vatandafl›, keman›yla huzur bulan bir insan... Öte yandan kad›nlar› hor gören bir erkek, çocuklar›na karfl› sert bir baba... Jürgen Neffe, dünyan›n görüp görebilece¤i en tan›nm›fl insanlardan birisi olan Albert Einstein’in afl›r› uçlarda dolaflan karakterini ilk elden belgelerle ortaya koyarken bir yandan da bilimin karmafl›k dünyas›nda okurun yolunu kaybetmeden ilerlemesini sa¤l›yor.•

D

159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Mesude Aksungur, Ankara

160



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.