Nisan 2009
314 0 8 88
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
YEREL SÜREL‹ YAYIN
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Alicikoğlu
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Halûk Cansın, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Erdoğan Tokmakçıoğlu, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad., 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, D: 16, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 30. 03. 2009
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr
Y›l: 11, Say›: 131
N ‹ S A N
2 0 0 9
‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R
7 Son Sözü Hukuk Söyledi... 43 20’nci Yüzyılın İlk İnsanlık Suçu: Herero ve METE AKYOL Nama Soykırımı 10 Arapça Kökenli MEHMET MUHS‹NO⁄LU Deyimlerimiz 51 Kabotaj’dan Çevre Yoluna ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU 15 Atatürk’ün Gün Işığına Çıkan Yeni Fotografları 21 Yine 24 Nisan Yine Soykırım Yalanı GÜRBÜZ EVREN
26 “Tarihimizle Yüzleşmek ve Kimi Yüzlere Ayna SEMRA ATAY
34 80 Ermeni Aile Yük Vagonlarıyla Kaçırıldı MEHMET ERKAN DÜLGERO⁄LU
98 “Gnothi Seauton” SONGÜL SAYDAM
102 Kemal Atatürk İçin Bir Viyola Aldık BURCU GÖKER
fiEBNEM fiEN
55 Mareşal Fevzi Çakmak AL‹ NA‹L‹ ERDEM
57 Bir Antolojide Genç Cumhuriyetin Şiir Birikimi
106 Yepyeni Bir İş Okyanusu
62 Bir “Ünlü Türk”ün Olay Yaratacak Anıları 70 Ben TÜBİTAK Bursiyeriydim
BARIfi TARKAN
78 Kral ve Ben
13
F›rçalayarak
49
Bilginizi Denetleyin
93
Nisan SuDokular›
122
Anne ve Babalardan
146
SEVDA TANTAN
110 Şenol Ağabey
Sayfa: 132
MUZAFFER ‹ZGÜ
115 Ünlü Besteci Liszt İstanbul’da... YÜCEL AKSOY
118 Kızımla Söyleşi BEK‹R ÖZGEN
123 Bizim Tam 300 Köpeğimiz Var NEV‹N DEDEO⁄LU
127 Rüyaların Rüyası AL‹ MURAT ERKORKMAZ
MET‹N GÖREN
82 Yenilik Zamanı: İlkbahar 88 Ayşe Kulin’den Olağanüstü Güzel Bir “Üçleme DEM‹R AYTAÇ
95 Amerika’da Yayınlanan Bir Radyo Programı: “Genç Türkler” ‹ZM‹R TOLGA
KÖY ODALARI
132 Köy Odaları MEHMET ÜNVER
CHERYL TANRIVERD‹
4
‹lk Dersimiz Türkçe
ERAY D‹NÇER
73 Vatandaşımız Ryan’dan Obama’ya Mektup
YEN‹L‹K ZAMANI: ‹LKBAHAR
8
KONUR ERTOP
DR. MEHMET UHR‹
Sayfa: 82
Sizden Bize
137 Bir Fiyat Listesi ERDO⁄AN TOKMAKÇIO⁄LU
140 Eskiler Alır Eskiler Satarım NURAY BARTOSCHEK
149 Asalak Yağ Böceği ERDO⁄AN SAKMAN
Mankafa Poldi
148
Kareler ve Rakamlar
152
Mant›k Bilmecesi
153
Satranç
154
Bulmaca
156
Ay›n Kitaplar›
158
Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5
’DAN S‹ZE Mete Akyol
B
‹STEME ADRES‹: Ajans-Türk Bas›n ve Bas›m A.fi. ‹stanbul Yolu 7. Km., Necdet Evliyagil Cad., No: 24, Bat›kent / Ankara (0312) 278 0824 info@ajansturk.com.tr
Son Sözü Hukuk Söyledi...
ir hukuksal karar›n kesin noktas›n› koymak üzere adalet kürsüsüne inen kapa¤›m›zdaki yarg›ç çekici asl›nda, yüzy›llard›r birlikte, iç içe yaflam›fl iki milletin aras›na kendi ç›karlar›n› sokuflturmak isteyen ülkelerin kafalar›na inen bir hukuk tokma¤›d›r. Anlam›n›n özü, Türkiye’nin y›llard›r dünyaya duyurmaya çal›flt›¤› sözüdür: “Varsa belgeniz, gösteriniz. Yoksa kan›t›n›z, lütfen konuyu kapat›n›z.” Asla Ermeniler’e dostluk yapmak için de¤il, fakat tümüyle Türkler’e düflmanl›k yapmak için y›llard›r lafla peynir gemisi yürütmeye çal›flan ülkeler, Avrupa Adalet Divan›’n›n red karar›ndan sonra peynir gemilerine, olduklar› limanda demir att›rmay› umar›z ak›l ederler. Yazar›m›z Semra Atay’›n bu konudaki titiz çal›flmas›n› okurken, “O günler” diye söz edilen 1915 ve 1916 y›llar›nda Osmanl› yönetiminin üst düzey görevlileri aras›nda bulunan Ermeni yöneticilerin adlar› ve görevlerinin listesini de özel bir ilgiyle izleyeceksiniz. Bu konuda özel bir ilgiyle izleyece¤iniz bir baflka yaz›m›z ise, konuk yazar›m›z Mehmet Erkan Dülgero¤lu’nun “aile miras›” an›s›d›r.
Kayseri’de 1910’lu y›llarda hal› ticareti yapan dedesi merhum Hac› Hilmi Efendi’nin, kulaktan kula¤a abart›larak yay›lan dedikodular karfl›s›nda korkuya kap›lan Emeni dostlar›n›n kendisine ilettikleri bir “iste¤i”ni nas›l yerine getirdi¤inin öyküsünü yazd› Mehmet Erkan Dülgero¤lu. Kayseri’de yaln›zca birkaç kiflinin bildi¤i ve 93 y›ld›r bir s›r olarak saklanan bu olay›n öyküsünü okuyunca, “üçüncü flah›slar”›n henüz araya girmedikleri dönemde Türkler’le Ermeniler’in birbirleriyle ve birlikte ne denli iç içe ve dostluk içinde yaflad›klar›n› bir kez daha an›msayacak, Türkler’le Ermeniler aras›ndaki dostluk bütünlü¤üne bir kez daha tan›k olacaks›n›z. Geçen say›m›zda yay›mlad›¤›m›z ve büyük bir ilgiyle karfl›lad›¤›n›z Atatürk’ün görmedi¤imiz fotograflar›n›n yeni bölümünü bu say›m›zda yay›ml›yoruz. ‹nternette www.butundunya.com.tr adresindeki sitemizden bu fotograflar› siz de bilgisayar›n›za aktarabilirsiniz. Bu çok özel fotograflar› bizim arac›l›¤›m›zla sizle paylaflan sayg›de¤er okurumuzla aran›za flimdi yine giriyor, içtenlikli teflekkürlerinizi bir kez daha iletiyoruz kendisine...• 7
S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR
ternet sitesi gibi kaynaklar var m›? Yard›mlar›n›z için flimdiden teflekkür ederim. Sayg›lar›mla, Serap Köksal, Almanya. en de derginizin takipçilerin-
Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729
dergimizin Ç ok2009be¤endi¤imiz / 03 say›s›nda, Say›n Bar›fl Tarkan’›n yaz›s›n› okudum. Atatürk’ümüzün o benzersiz öngörüsü karfl›s›nda bir kere daha hayran kald›m. Ancak fiam büyükelçimiz (!) Y. Halit Çelik’in, Atatürk resmini göremeyince çok flafl›ran Sevgili R›za Zelyut’a verdi¤i yan›t, “O günler geçti R›za Bey, ne Atatürk’ü, bunlar› aflal›m” demesine çok flafl›rd›m. O elçi kimi temsil ediyor merak ettim. Say›n Tarkan’›n yaz›s›n›n sonuna ekledi¤i N. Tevfik’in o ünlü dörtlü¤ü az bile kal›r bu nankörlük karfl›s›nda, beni yat›flt›rmak için... Sayg›lar›mla, Cahit Yücel, Emekli Ö¤retim Görevlisi, Datça, Mu¤la. ay›n Gürbüz Bey, ben Almanya’da ö¤retmenim. Her Türkiye’ye tatile geliflimde mutlaka derginizin mevcut olan say›s›ndan al›r›m. Mart ay›nda yay›mlam›fl oldu¤unuz dergideki yaz›n›z› okudum.
S
8
Yaz›n›z› okudu¤umda tam da ihtiyac›m olan bir fley oldu¤unu düflündüm. Çal›flt›¤›m okulda bir Alman ö¤retmen Ermeni Soyk›r›m› oldu¤unu düflünüyor. Ben, bu ö¤retmene böyle birfleyin olmad›¤›n› anlatmaya çal›flt›m; fakat bu ö¤retmen bana “Wikipedia” sitesinden (“Völkermord an den Armeniern”) Ermeni Soyk›r›m› ile ilgili olan k›sm› benim için yazd›rm›fl ve okumam için bana verdi. Okudu¤umda yaz›lanlara inanamad›m. Ayn› siteye ben de girdim ve Türkçe k›sm›ndan Ermeni Soyk›r›m› ile ilgili k›sm› bulup okudum; ama Almanca olarak yazd›r›p bana verdi¤i yaz› ile birebir çevirisi de¤ildi. Ben Ermeni Soyk›r›m›’n›n gerçeklikten uzak oldu¤unu anlatmaya çal›fl›yorum. Ancak bu söyledi¤imi belgelerle kan›tlamam gerekiyor. Bana yard›mc› olabilece¤inizi düflündüm. Acaba bu ö¤retmeni Ermeni Soyk›r›m› olmad›¤›na iliflkin fikrini de¤ifltirebilmem için bana Almanca dilinde önerebilece¤iniz kitap, in-
B den biriyim. Ç›kan baz› yaz›lar› yeri ve zaman› geldikçe ö¤rencilerime okuyorum, hofllar›na gidiyor. Geçen gün yine “Çocuklara bir fleyler okuyay›m” dedim ve 2000 y›l›n›n Mart say›s›n› elime ald›m. Dokuz rakam›n›n sihrini anlatan yaz›y› ö¤rencilerime aktard›m. Konufltuk ve tart›flt›k. Dersten sonra daha önceleri çevirip okudu¤um sayfalar› bir kez daha okumak istedim ve 52’nci sayfadaki Shakespeare’in “Ayaklar Alt›nda ‹nsan Onuru” sonesini okudum. Günümüze ne kadar uyuyor. Hele flu dönemde defalarca okunmas› gerekiyor bizi kendimize getirmek için... Sizden ricam gündeme uyan bu yaz›y› gelecek say›lar›n›z›n birinde tekrar yay›nlaman›z. Belki okumayan birileri vard›r, dikkatini çeker. En içten sayg›lar›mla, Selma Ayd›n, Bal›kesir. irkaç dakika önce bitirdi¤im
B ve sizlerin tüm eme¤iyle yaratt›¤› bu derginin, gerçekten inan›lmaz bir güzelli¤i oldu¤unu söylemek istiyorum. Dergiyi, güzel bir arkadafl›mdan ay›p olmas›n diye almak zorunda kald›m. Önce pek önemsemedim, okuya-
bilece¤imi pek düflünmüyordum. Okumaya bafllay›nca, bitirdi¤imde ancak masamdan kalkabildim. Özellikle flunu söylemek istiyorum “Bütün Dünya” dergisi inan›lmayacak derecede insanc›l ve modern düzenin yozlaflm›fl de¤erlerinden çok uzak. Uzun süredir bu kadar keyifle ve istekli hiçbir fleyi okumam›flt›m. “Bütün Dünya” dergisi çal›flanlar›na ve beni derginizle tan›flt›ran güzel arkadafl›ma sonsuz teflekkürlerimi sunuyorum. Mehmet To¤rul, Armutlu, Yalova. izler, Nevflehir ili Derinkuyu görev yapan bir grup ö¤retmeniz. Okulumuz Derinkuyu ilçesine ba¤l› Yaz›höyük kasabas›nda hizmet vermektedir. E¤itim, ö¤retimde ö¤retmenin etkinli¤i kadar e¤itim materyali de son derece önemlidir. Okulumuzda ne yaz›k ki, maddi imkans›zl›klar yönünden çocuklar›m›z›n yararlanabilece¤i bir kütüphanemiz (yeterli seviyede) bulunmamaktad›r. ‹nsanl›¤›n ortak de¤eri olan çocuklar›m›z›n modern bir kütüphaneye kavuflabilmeleri için ilgi gösterece¤inizi umut eder, her türlü ilgi ve yard›m›n›z için flimdiden teflekkür ederim. Sayg›lar›mla, Turan Pala, Türkçe Ö¤retmeni, Yaz›höyük Gazi ‹lkö¤retim Okulu, Yaz›höyük Kasabas› Derinkuyu, Nevflehir. Okul tel.: (0 384) 393 6003
B ilçesinde
9
TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu
Arapça kökenli deyimlerimiz ilimizde Do¤u kökenli pek çok deyim var. Özellikle XIII’üncü yüzy›ldan sonra Arapçaya boyun e¤menin sonucu, Arap kökenli atasözü ve deyimler ço¤alm›fl; baz›lar› dilimize girdi¤i biçimde varl›klar›n› korurken baz›lar› da anlam ya da ses kaymas›yla de¤iflime u¤ram›fl. Örne¤in, Ceffe’l kalem: Milli Kütüphane Genel Müdürlü¤ü’nce derlenen “Türk Atasözleri ve Deyimleri” (1971) adl› yap›tta yer alan bu deyim, yüzy›llar ötesinden anlam kaymas›na u¤rayarak Osmanl›caya girmifl, günümüzde de “üzerinde durmadan, düflünmeden, bir ç›rp›da yaz›ld› / söylendi” anlamlar›nda kullan›lm›flt›r. Bu Arapça söz, 1980 öncesi TBMM kürsülerinde, üzerinde yeterince durulup düflünülmedi¤i belirtilmek istenen kanun tasar› veya teklifleri için s›kça kullan›l›r; arada bir, a¤dal› konuflmaya özenen genç milletvekillerinin bu
D
10
deyimi yanl›fl alg›layarak “ceffel kalem” yerine “cetvel kalem” biçiminde kullanmalar› da yafll› ve deneyimli milletvekillerinin esprilerine yol açard›. Gerçekte, Arapça cefif, “kuru”; ceff-el kalem (ceffe’l kalem) deyimi ise “kalem kurudu” demektir. Hangi kalem? Allah taraf›ndan kiflinin kaderini belirleyen “al›n yaz›s›”n› yazan kalem... Bu yaz› bir kez yaz›l›r ve kalem kurur, bir daha yazmaz; yaz›lan de¤iflmez... “Al›n yaz›s›” deyimiyle “herhangi bir fley üzerinde fazla durup düflünülmemek” aras›nda nas›l bir ba¤ kurulmufl olabilir? (28 fiubat Cumartesi gecesi bir televizyon kanal›nda iki genç ile yap›lan söyleflide, ölümünden sonra Hz. Muhammed’in, insanlar›n kaderlerinin saptand›¤› yere, al›n yaz›lar›n› yazan kalemlerin sesini duyacak kadar yak›n oldu¤u anlat›l›yordu...) Kadercili¤in a¤›r bast›¤› toplumlarda, meydana gelen her tür-
lü üzücü, ac› verici olaylar›n, aln›m›z›n yaz›s›, yazandan sual olmaz / Allah’›n takdiri bu, üzerinde durulmaz, inanc›yla “de¤iflmez al›n yaz›s›”na ba¤lan›p üzerinde fazla durulmamas›, aksi durumda bunun Allaha karfl› gelmek, günaha girmek olaca¤› düflüncesinden yola ç›k›larak, “ceffe’l kalem” deyimine böylesi anlam yüklenilmifl olmas›, güçlü bir olas›l›k. ran’›n ünlü filozofu flair Ömer Hayyam (1047-1122), kuflkular›n› dile getirdi¤i rubaîlerinin birinde Hudâ’s›na, flöyle sitemde bulunur: Beni özene bezene yaratan kim? Sen. / Ne yapaca¤›m› da yazm›fls›n [aln›ma] önceden. / Demek, günah iflleten bana sensin; / Öyleyse nedir bu cennet cehennem?.. (Çeviri: Sabahattin Eyübo¤lu) Osmanl› divan flairlerinden Sürurî (1752-1814), yaz› sanatç›s› Yesârî’nin ölümüne ebced hesabiyle tarih düflürür: Ceffe’l kalem, Yesâri- i hattat gitti ah! (H. 1213). Attilâ ‹lhan da bir yaz›s›nda bu deyimi flöyle kullanm›flt›: Bilmem kaç y›ll›k ‘medeniyet birikimini’ ceffelkalem reddediyorlar. (Cumhuriyet, 14.6.2000) *** Ömer As›m Aksoy’un “Deyimler Sözlü¤ü”nde (1976 bask›s›), 7814 numaral› bir deyim var: Zemheri zurafas› (K›fl›n ince giysi giyen...) Ali Püsküllüo¤lu’nun “Türkçe
I
Deyimler Sözlü¤ü”nde (1995) ise flöyle yaz›lm›fl: Zemheri zürafas› gibi... (K›fl›n ince giysi giyen kimseler için alay yollu söylenir.) Oysa, bu her iki de¤erli dilcimizin sözlüklerine ald›klar› deyimde geçen zurafa ve zürafa sözcükleri zürefa olmal›yd›. Çok yararland›¤›m bir kaynak, Pars Tu¤lac›’n›n “Okyanus 20. Yüzy›l Ansiklopedik Türkçe Sözlük”üne bak›yorum: “Zemheri i. Osm. <Ar. Zemherir. esk. Karak›fl.” Zemheri ile ilgili çeflitli aç›klamalar yap›ld›ktan sonra örnek deyim olarak “zemheri zürafas›” gösterilir: “Zemheri zürafas› dey. (Alay olarak) K›fl›n ince giysi ile gezenlere denir.” ars Tu¤lac› gibi ünlü bir dilbilimci ve de sözlükçü, üç ciltlik bu de¤erli yap›t›nda, “uzun bacakl› ve boyunlu hayvan” zürafa ile “zarif, kibar kimseler” demek olan zürefâ’n›n de¤iflik anlamda sözcükler oldu¤unun ay›rd›na varamam›flsa, Arapça zürefâ’n›n ne anlama geldi¤ini bilmeyen, bilmek zorunda da olmayan halk nas›l yan›lmas›n?.. Zemheri zürefâs›, k›fl›n en so¤uk günlerinde bile (Zemheri / Erbain, 22 Aral›k’tan 31 Ocak’a kadar süren afl›r› so¤uklar) fl›k, zarif görünmek u¤runa ince elbise giydi¤i için üflüyüp titreyenlere –alay yollu– yak›flt›r›lan bir deyimdir:
P
11
BD N‹SAN 2009
Mangal bile yak›lmad›¤› için zemheri zürefâs› gibi tirtir titriyordum (Ahmet Rasim, 1864-1932).
B
aflka yap›tlarda da rastlad›¤›m bu yan›lg›ya düflenler, en az›ndan, yaz›m k›lavuzlar›na baksalard›, 1928 tarihli ilk ‹mlâ Lugat›’ndan günümüze, k›lavuzlar›n bütün bask›lar›nda Arapça “zerafa”dan Osmanl›caya giren ve hayvan ad› olan zürafa sözcü¤ünü görebilecekleri gibi, 1941-1973 y›llar› aras› bask›larda da zürafa sözcü¤ünün hemen alt›nda zürefa (zarifler) sözcü¤ünü bulabilirlerdi. *** Dilimizde yine Arapça kökenli olup ses benzeflmesi ya da sözcük yak›flt›rmas›yla söyleyifli de¤iflen; ama yine ayn› anlamda kullan›lan deyimler de var:
Bir heybe has›r kalmak (Her fleyini kaybetmifl olmak). Bu deyim, hâib ve hâsir sözcüklerinin anlam›n› bilmeyen halk›n yak›flt›rmas›d›r ki, Arapça “hâib ü hâsir” biçiminde kullan›l›rd›. Hâib, eme¤i bofla giden, umutsuz, kederli [kimse]; Hâsir, zarara u¤rayan, eli bofl (“hâib” sözcü¤üyle birlikte kullan›l›r). Bir heybe has›r kald›; Heybe has›r yola koyuldu; Heybe has›r eve döndü... biçimlerinde söylenen bu eski deyim, emekleri bofla gitmifl, kayba u¤ram›fl kifliler için “umdu¤unu elde edememek, eli bofl kalmak” anlam›nda kullan›l›rd›: Hayvanlar›, mahsulleri sel al›p götürür, ortal›k durulunca ma¤aradan ç›k›p hâib ü hâsir eve gelir (Fâik Reflat, 1851-1914).• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr
Bir yaz akflamı annesi dört yaflındaki o¤lunu yata¤a yatırırken dıflarıda bir anda fliddetli bir fırtına koptu. Gök gürüldüyor, flimflekler çakıyordu. O¤lu annesine sarıldı ve gitmemesi için yalvardı: “Çok korkuyorum anne” dedi. “Bu gece benim yan›mda yatar mısın lütfen?” Annesi, buna gerek olmadı¤ını söyledi: “Sen koca bir adam oldun artık” dedi. “Gök gürültülerinden ve flimfleklerden korkmamalısın...” Sonra da o¤lunu yana¤ından öperek yanından ayrılırken hafifçe gülümseyerek ekledi: “Ben içeride babanla yataca¤ım, yavrum.” Annesi odasından çıkarken o¤lu merakla sordu: “Babam neden korkuyor gök gürültülerinden, anne?” dedi. “Yoksa o hâlâ koca bir adam olamadı mı?”• 12
‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden
Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 14’üncü sayfam›za bak›n›z
1. nafta (frans›zca) – a) patiska türü b) anlat›mla ilgili c) benzinle gaz aras› bir ürün ç) bir tür uyuflturucu 2. obelisk (frans›zca) – a) dikilitafl b) k›sa namlulu top c) bir mineral ç) otsu bir bitki
7. flablon (almanca) – a) bir zehir türü b) cetvele benzer araç c) denizdeki yüzen iflaret cismi ç) en eski dinlerden biri 8. taba (frans›zca) – a) tütün kesesi b) h›zölçer c) çizelge ç) bir renk
3. ödem (frans›zca) – a) burun 9. uçarkefal (yunanca) – a) Karadeniz bal›¤› b) Ege ve orta kula¤› birlefltiren boru bal›¤› c) Akdeniz bal›¤› b) çokgen planl› tap›nak ç) Marmara bal›¤› c) kimi hastal›klarda görülen flifllik ç) ince tahta 10. ülser (frans›zca) – a) kalp deli¤i b) karaci¤er 4. paçavra (yunanca) – a) yar›fl hastal›¤› c) mide yaras› atlar›n›n gezdirildikleri yer ç) akci¤er kanseri b) bez ya da kumafl parças› c) ateflli bir hastal›k 11. yakamoz (yunanca) – ç) dantel i¤nesi a) su içinde oluflan ›fl›lt› b) ateflböce¤i ›fl›lt›s› c) puslu 5. raca (hint dilleri) – gecede ay ›fl›¤› ç) mehtap a) bir san b) kural c) giysi ç) kabaday› 12. zagon (bulgarca) – a) zikzak biçimi b) yöntem 6. sabo (frans›zca) – c) derisi çizgili hayvan a) tahta ayakkab› b) kösele ç) bir tür yelkenli terlik c) semer ba¤› ç) yular
13
‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR
13’üncü sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›
1. nafta (frans›zca) – c) benzinle gaz aras› bir ürün.
7. flablon (almanca) – b) cetvele benzer araç.
2. obelisk (frans›zca) – a) dikilitafl.
8. taba (frans›zca) – ç) bir renk.
3. ödem (frans›zca) – c) kimi hastal›klarda görülen flifllik.
9. uçarkefal (yunanca) – c) Akdeniz bal›¤›.
4. paçavra (yunanca) – b) bez ya da kumafl parças›. 5. raca (hint dilleri) – a) bir san. 6. sabo (frans›zca) –
a) tahta ayakkab›.
10. ülser (frans›zca) – c) mide yaras›. 11. yakamoz (yunanca) – a) su içinde oluflan ›fl›lt›. 12. zagon (bulgarca) – b) yöntem.
Kurnaz bir tüccar, güney denizinde yaflayan yerlilerin bol miktarda altını oldu¤unu duyunca, bir gemi dolusu so¤anla yola çıktı. Yaflamlarında ilk kez so¤an yiyen yerliler so¤andan o denli memnun kaldırlar ki, tüccara bunun karflılı¤ında bir gemi dolusu altın verdiler. Bu haberi duyan baflka bir kurnaz tüccar “Madem so¤anı sevdiler, o zaman sarmısa¤ı da severler” diye düflünerek bir gemi dolusu sarmısakla aynı adaya do¤ru yola çıktı. Gerçekten de yerliler sarmısa¤ı so¤andan daha fazla sevdiler. Bunun karflılı¤ının öyle altınla falan ödenmeyece¤ine inandıkları için de, sarmısaklara karflılık ellerindeki en de¤erli fleyi verdiler, bir gemi dolusu so¤an...• 14
15
16
17
Üstteki fotograftaki yaz›: “Bin Yafla Gazi Pafla” Büyük Gazi Pafla Hazretleri’nin Kastamonu seyyahati avdeti intibalar›ndan. Ankara 1 Eylül 1341 (1925).
18
19
EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren
Yine 24 Nisan Yine Soyk›r›m Yalan›
Her y›l 24 Nisan’da dünyan›n birçok ülkesinde 1915 olaylar›yla ilgili Ermeni iddialar› yaz›l› ve görsel medyada genifl yer bulur. Soyk›r›m iftirac›lar› için 24 Nisan, seslerini en çok ç›kard›klar› ve dünya kamuoyunu en çok zehirledikleri gündür. Dünyay› ifllemedi¤imiz bir cinayete inand›rmak için uydurduklar› yalanlara simgesel bir gün olarak seçtikleri 24 Nisan, olmayan bir soyk›r›m›n bafllang›c›d›r.
D
e¤erli okuyucular, her f›rsatta tekrarlad›¤›m bir düflüncemi bir kez daha aktarmakda yarar görüyorum. Hiçbir ulusa ya da topluma karfl› hele hele Ermeniler’e karfl› düflmanl›k beslemedim. Tek amac›m soyk›r›m yalan›na karfl› gerçekleri belgeye ve bilgiye dayal› olarak ortaya koymakt›r. Yaflanan ac› olaylar› da yads›m›yorum. Bu ac›lar karfl›l›kl›d›r ve sorumlular› da öncelikle Rusya, ‹ngiltere, Almanya, Amerika Birleflik Devletleri ve Fransa’d›r. Yaln›zca Ermeniler de¤il, Türkler de çok büyük ac›lar çekmifltir. Akrabalar›mdan yüzlerce insan Ermeni çeteleri taraf›ndan katledilmifl olmas›na karfl›n, asla Ermeniler’e karfl› kin beslemedim. Bu konuda 2 kitap
20
yazd›¤›m ve say›s›z makaleye imza att›¤›m için kimi “özürlü” çevrelerce Ermeni düflman› olarak gösteriliyorum. Birçok Ermeni arkadafl›m var ve onlar ne oldu¤umu çok iyi biliyorlar. Yaln›zca gerçe¤in peflindeyim ve yalan›n düflman›y›m. Önce, 24 Nisan’da ne yafland›¤›n› k›saca anlatarak bafllayal›m. Birinci Dünya Savafl› s›ras›nda, Mart 1915’te Rus ordusunun Van’a girmesiyle Ermeniler’in geride yaln›zca 1500 kadar Türk kalacak bir katliama giriflmeleri üzerine Osmanl› Devleti, önce ‹stanbul’daki Ermeni Patri¤i’ni sonra da Osmanl› Meclisi’ndeki Ermeni milletvekillerini ve Ermeni toplumunun önde gelenlerini bir toplant›ya davet etmifltir. Bu toplant›da, Ermeniler, vatandafl› olduk21
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
lar› devlete karfl› düflman bir ülkenin ordusuyla yani Rus ordusu ile iflbirli¤i yapmaktan vazgeçmeleri, Türkler’i, Kürtler’i ve öteki Müslümanlar’› katletmemeleri konusunda uyar›l›r, aksi takdirde önlemler al›naca¤› bildirilir. Tüm bu görüflmeler ve uyar›-
yenler Atatürk’ün aç›klamalar›n› da çarp›tmaktad›r. Bu çevrelerin Mustafa Kemal Atatürk’ün hiçbir zaman söylemedi¤i ve yazmad›¤› ifadeleri Atatürk’e aitmifl gibi gösterme çabas› içinde olduklar›n› ortaya koyan birçok örnek vard›r. Atatürk’ün Türk insan› için ne anlam ifade etti¤ini, yabanc›lar›n gözündeki Atatürk’ün yabanc›lar›n gözündeki sayg›nl›¤› ve inand›r›c›l›sayg›nl›¤›n› bilenler, Mustafa ¤›n› bilenler, Mustafa Kemal’e at›fta bulunarak iddialar›na Kemal’e at›fta bulunarak destek bulmaya yönelik çal›flmalar›n› iddialar›na destek bul›srarla sürdürmektedir. maya yönelik çal›flmalalar Ermeni Patrikhanesi baflta ol- r›n› ›srarla sürdürmektedir. Bu mak üzere birçok Ermeni kayna- çevreler söz konusu iddialar› cid¤›nda da yer almaktad›r. di olarak bilinen uluslararas› kurulufllar›n resmi belgelerine bile una karfl›n, Ermeni çe- sokmay› baflarm›flt›r. Bu durumun en somut örnektelerinin sald›r›lar›nda azalma olmay›nca Os- lerinden biri Avrupa Parlamentomanl› hükümeti hareket su’nun Yefliller Grubu üyesi ‹sgeçerek, 24 Nisan veçli Per Gahrton taraf›ndan ha1915’te ‹stanbul’daki Ermeni Dev- z›rlanan Güney Kafkasya Raporim Komitesi’ni kapat›r, Ermeni ru’nda yer alm›flt›r. Avrupa Parlakomitelerinin önde gelenlerini tu- mentosu’nun 28 fiubat 2002 tarihtuklayarak, bunlardan 235 kifliyi li genel kurul toplant›s›nda oylaAnkara ve Çank›r›’ya sürgüne narak kabul edilen raporda, “Türgönderir. Olmayan Ermeni soyk›- kiye’nin Avrupa Birli¤i adayl›¤› r›m›n›n bafllang›c› olarak her y›l f›rsat bilinmeli ve bu ülkeye bas24 Nisan’da kopart›lan yaygara- k› yap›lmal›d›r. Türkiye, Ermenisn›n asl› budur. Ermeni çevreleri- tan için tehdit oluflturmaktad›r. ne göre sürgüne gönderilenlerin Birinci Dünya Savafl› sonunda kihepsi öldürülmüfltür. Oysa 235 mi Türk sorumlular, soyk›r›m nekifliden yaln›zca 1 kifli hastal›k deniyle cezaland›r›ld›. Atatürk’ün nedeniyle yaflam›n› yitirmifltir. 10 Nisan 1921’de mecliste yapt›¤› Ötekilerse daha sonra baflka böl- bir konuflmada, savafl s›ras›nda gelere da¤›lm›fl, büyük bir bölü- Ermeniler’e soyk›r›m uyguland›¤› yönünde ifadeler kullanm›flt›r” mü de yurt d›fl›na ç›km›flt›r. Soyk›r›m iddialar›n› destekle- ifadeleri yer almaktad›r.
B
22
Atatürk’ün yapt›¤› iddia edilen konuflman›n tarihine bak›ld›¤›nda, 10 Nisan 1921’de meclisin kapal› oldu¤u görülecektir. Bu çeliflki an›msat›ld›¤›nda, Gahrton söz konusu bilgileri Ermeni kaynaklar›ndan ald›¤›n› ve bilginin do¤rulu¤unu araflt›rmad›¤›n› söylemifltir.
Mustafa Pafla” ile kar›flt›r›lmas›d›r. Ermeni Tehciri’ne iliflkin davalara kat›lan, özellikle de mahkeme baflkanl›¤› yapt›¤› davalarda, ac›mas›z davranmas› ve hukuku hiçe saymas› nedeniyle de halk aras›nda ad› “Nemrut”a ç›kan Mustafa Pafla, Bo¤azl›yan Kaymakam› Mehmet Kemal Bey, Diyarbak›r Valisi Mehmet Reflit Bey ve Urfa Mutasarr›f› Nusret Bey’in idam karar›n› vermifltir. Birinci Dünya Savafl›’n›n yenilenleri aras›ndaki Osmanl› Devleti’ne Mondros Mütarekesi’ni imzalatan ‹tilaf Devletleri, Ermeni Tehciri baflta olmak üzere birçok konuyu araflt›rmaya bafllam›flt›. Hem ‹ttihat ve Terakki Partisi’nden intikam almak isteyen hem de iflgal güçlerinin sempati ve deste¤ini alarak iktidarda kalmay› hedefleyen yeni Osmanl› hükümeti ise Divan-› Harp Mahkemeleri kurarak
ustafa Kemal Atatürk’ün Ermeni katliam›na de¤indi¤ini ve bu yönde ifadeler kulland›¤›n› ileri süren kimi çevreler de, “Nutuk’un 66’nc› ve 97’nci sayfas›nda Atatürk Ermeniler’e yap›lanlar› itiraf ediyor” demektedir. Yurt d›fl›ndaki birçok radyo ve televizyon program› ile panellerde soyk›r›m iftirac›lar› taraf›ndan dile getirilen bu iddian›n ne denli büyük bir yalan oldu¤unu anlamak için Nutuk’a bakmak yeterlidir. Nutuk’un ne 66’nc› ne 97’nci sayfas›nda ne de baflka bir Mustafa Kemal Atatürk’ün Ermeni yerinde Atatürk Ermeni katliam›na de¤indi¤ini ileri süren kimi katliam› anlam›na gelen çevreler de, “Nutuk’un 66’nc› ve ifadeler kullanmam›flt›r. 97’nci sayfas›nda Atatürk Ermeniler’e Atatürk’ün yurt d›fl›ndayap›lanlar› itiraf ediyor” demektedir. ki sayg›nl›¤› ve yabanc›lar›n elinin alt›nda Nutuk bulun- savafl s›ras›nda görev yapan kimi mayaca¤› düflünüldü¤ünde, bu idarecileri birtak›m suçlar üreterek tür iddialar›n uluslararas› kamu- yarg›lamaya bafllayacakt›r. oyunda yapaca¤› etkiyi tahmin etUrfa Mutasarr›f› Nusret Bey, mek zor olmasa gerek. sorgusunda suçsuz bulunmas›na Bu konuda bir baflka örnek ise karfl›n ‹ngiltere’nin, Fransa’n›n ve Mustafa Kemal’in bilinçli olarak, Ermeni Patri¤i’nin iste¤i üzerine 1919-1920 y›llar›nda ‹stanbul’da Damat Ferit Hükümeti’nin emriykurulan askeri mahkemelerde bir le Nemrut Mustafa Pafla’n›n bafldönem baflkanl›k yapan “Nemrut kanl›¤›n› yapt›¤› askeri mahkeme-
M
23
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
davaya at›fta bulunarak, sanki Mustafa Kemal Pafla askeri mahkemede Ermeni Tehciri s›ras›nda yaflananlardan dolay› yarg›lanm›fl gibi göstermeye çal›flmaktad›r. Mustafa Kemal’in Sakarya Savafl› s›ras›nda, Eylül 1921’de Paris’ten gelen bir kad›n gazeteciye cephede yapt›¤› aç›klamada, Ermeni katliam›nMustafa Kemal’in Sakarya Savafl› s›ras›nda, bir kad›n gazeteciye yapt›¤› dan söz ederek, sorumlular›n cezaland›raca¤›n› aç›klamada, Ermeni katliam›ndan söz dile getirdi¤i iddia edilir. ederek, sorumlular›n cezaland›raca¤›n› Ayn› kaynaklar böylesi dile getirdi¤i iddia edilir. bir konuflmay› tan›k ortas›nda halk›n gözü önünde gösterirken bu kez yabanc› gazeas›lacakt›r. Nusret Bey ise 5 A¤us- tecinin Amerikan oldu¤unu söylerler. Kimi Ermeni çevreleri ise tos 1920’de idam edilecektir. Mustafa Kemal ile görüflen gazeamat Ferit Pafla Hükü- teciden ‹ngiliz diye söz ederler. meti’nin ard›ndan ku- Ama hiçbiri Mustafa Kemal’in Errulan Tevfik Pafla Hü- meni iddialar›n› desteklemek için kümeti askeri mahke- kullan›lan bu söyleflinin, hangi melerin kararlar›n› in- gazetede ne zaman ve kimin imceleme alt›na ald›¤›nda, Nusret zas›yla yay›mlad›¤›n› söyleyemez, Bey’in suçsuz yere idam edildi¤i kaynak gösteremez. 1921’de Mustafa Kemal Pafla ortaya ç›kacakt›r. Bunun üzerine mahkeme baflkan› Nemrut Musta- ile görüflen bir Frans›z kad›n gafa Pafla tutuklan›p yarg›lanacakt›r. zeteci vard›r. Berthe George GaBirçok Ermeni kayna¤›, Mus- ulis adl› gazeteci 14 Nisan tafa Pafla’n›n ad›n›n bafl›ndaki 1921’de Burdur’dan, 18 Nisan Nemrut lakab›n› ve Mustafa Ke- 1921’de de Eskiflehir’den Mustafa mal Pafla’n›n da Kemal ad›n› kal- Kemal’e gönderdi¤i telgraflarda, d›rarak, Atatürk’ün Ermeni Tehci- Pafla’ya ve yürütülen ulusal savari’ndeki katliamlar›n sorumlular›- fl›ma duydu¤u sayg› ve sempatiyi n› yarg›layan askeri mahkemenin dile getirmifl, görüflme iste¤inde baflkan› oldu¤unu ve idam ceza- bulunmufltur. Ankara’ya 30 Nisan lar› verdi¤ini yazmaktad›r. Yine 1921’de gelen Berthe George Gabirçok Ermeni kayna¤›, bu kez ulis, Mustafa Kemal ile görüflerek, Nemrut Mustafa Pafla’n›n Nusret Yunan ordular›n›n Anadolu’da Bey davas› nedeniyle yarg›land›¤› uygulad›¤› zulme tan›k oldu¤unu de yeniden yarg›lanacak ve idam cezas›na çarpt›r›lacakt›r. 6 fiubat 1919’da intihar eden Diyarbak›r Valisi Dr. Reflit’in ard›ndan Bo¤azl›yan Kaymakam› (o dönem Yozgat sanca¤›) Mehmet Kemal Bey, 10 Nisan 1919’da Beyaz›t Meydan›’nda hem de gün
D
24
ve bunu tüm dünya anlatmak istedi¤ini söyleyecektir. rmeni çevrelerin söz konusu Frans›z gazeteciyi iflaret ettikleri anlafl›l›yor; ama Berthe George Gaulis’in dönemin Frans›z gazetelerinde ya da dergilerinde Mustafa Kemal’in a¤z›ndan ç›km›fl Ermeni katliam›n› de¤erlendiren hiçbir haberi ya da yaz›s› yoktur. Soyk›r›m iftirac›lar›n›n kaynak gösterdikleri bir baflka yabanc› gazeteci ise, Amerika Birleflik Devletleri’nde yay›mlanan “Chicago Daily News” gazetesinin muhabiri Louis Edgar Brown’dur. Amerikan gazeteci Sivas Kongresi’ni izlemifl, Mustafa Kemal ve Rauf Orbay’›n yan›s›ra kongreye kat›lan birçok temsilci ile röportajlar yapm›flt›r. Louis Edgar Brown’un söylefli ve haberleri ga-
E
zetesinde 13 Ekim 1919’dan itibaren yay›mlanm›flt›r. Mustafa Kemal Atatürk de, “Büyük Nutuk”un Sivas Kongresi ile ilgili bölümünde, Amerikan gazeteci Brown ile yapt›¤› görüflmeden söz etmektedir. Amerikan gazetecinin “Chicago Daily News” gazetesinde o tarihlerde yay›mlanan hiçbir haber ya da söyleflisinde Ermeni iddialar›n› destekler yönde bir ifadenin yer almad›¤› bilinmektedir. ‹flte bu gerçekler dünya kamuoyunun maalesef umurunda de¤ildir. Çünkü Ermeniler soyk›r›m iddialar›n› art›k tümüyle siyasi bir platforma tafl›may› baflarm›fl, dünya kamuoyunu yalanlarla, bilgi kirlili¤i ve sahte belgelerle davas›na inand›rm›flt›r. Türk kamuoyu ise oyalanmakta, uyutulmakta ve savafl›m verildi¤i yalan›yla kand›r›lmaktad›r.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr
Bir adam, baltasını kaybetmiflti. Onu, komflusunun o¤lunun çaldı¤ını sanıyordu. Bunda da yanılmadı¤ına inanıyordu. Çünkü onun yürüyüflü, bir balta hırsızının yürüyüflüne benziyordu. Yüzü, bir balta hırsızının yüzü gibiydi. Konuflması da bir balta hırsızının konuflmasından farksızdı. Onun, bir balta hırsızına benzemeyen hiçbir yanı yoktu. Fakat bir gün adam, baltasını bahçesinin uzak bir köflesindeki bir hende¤in içinde buldu. Ertesi gün komflusunun o¤luna baktı. Yürüyüflü, hiç de bir balta hırsızının yürüyüflü gibi de¤ildi. Yüzü de bir balta hırsızının yüzüne benzemiyordu. Konuflmasının ise, bir balta hırsızının konuflmasıyla en küçük bir benzerli¤i bile yoktu. Onun, bir balta hırsızına benzeyen hiçbir yanı yoktu. • 25
“Oyun bitti, “game over”, “der Spiel ist aus!” Ermeni diasporas›n›n güncellefltirilmesinden korktu¤u Avrupa Adalet Divan›’n›n (AAD) nihai karar›. Merkezi Luxembourg’da olan Avrupa Adalet Divan› (AAD), Avrupa Birli¤i üyesi ülkeleri aras›nda, AB hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen kurumdur.
“A
dalet divan›n›n görevi, Avrupa anlaflmalar›n›n yasaya uygun biçimde yorumlanmas› ve uygulanmas›n› sa¤lamak. Üye devletlerin anlaflmalarda öngörülen yükümlülükleri yerine getirip getirmediklerine karar vermek, ulusal mahkemelerin baflvurusu üzerine topluluk hukukuna iliflkin çeflitli konular›n yorumlanmas› ya da geçerlili¤i hakk›nda ön kararlar almak, divan›n yetkileri aras›nda. “Hukuki bir ifllemin tart›flmal› bir konu do¤urmas› halinde, ulusal mahkemelerden herhangi biri Avrupa Adalet Divan›’ndan ön karar isteyebiliyor. Ancak bunun yap›labilmesi için üye devlette, daha yüksek bir temyiz makam› bulunmamas› gerekiyor. “Ve divan karar› ba¤lay›c› oluyor. “Avrupa Adalet Divan› (AAD), merkezi Strasbourg’da olan ve Avrupa Konseyi’nin bir kurumu
26
olan Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi (A‹HM) ve merkezi Lahey’de olan Uluslararas› Adalet (UAD) ile kar›flt›r›lmamal›d›r. “Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi (A‹HM), uluslararas› bir teflkilat olan Avrupa Konseyi’ne ba¤l› olarak kurulmufl uluslararas› bir mahkemedir. Mahkeme, Avrupa ‹nsan Haklar› Sözleflmesi ve ek protokolleriyle güvence alt›na al›nm›fl olan temel haklar›n çi¤nenmesi durumunda bireylerin, birey gruplar›n›n, tüzel kifliliklerin ve öteki devletlerin, belirli usul kurallar dahilinde baflvurabilece¤i bir yarg› merciidir. “Avrupa Konseyi’ne üye olan ve aralar›nda Türkiye, Rusya, S›rbistan, Gürcistan ve Azerbaycan’›n da bulundu¤u 47 Avrupa devleti, Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi’nin yarg› yetkisini tan›maktad›r. “Uluslararas› Adalet Divan› (UAD), Birleflmifl Milletler’in bafll›ca yarg› organ›d›r. “Uluslararas› Adalet Divan›’n›n merkezi Hollanda’n›n Lahey ken27
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
tindedir. Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’nden seçilen 15 yarg›çtan oluflur. Yarg›çlar de¤iflik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki de¤iflik hukuk sistemlerinin temsil edilmesi sa¤lanmaya çal›fl›l›r.
“D
ivan›n yetki alan›, bir uluslararas› uyuflmazl›kta taraf olan ülkelerin getirdikleri davalarla, BM Antlaflmas›’nda ya da yürürlükteki uluslararas› antlaflmalarda özellikle öngörülmüfl konular› içine al›r. Uluslararas› Adalet Divan› Statüsü, BM Antlaflmas›’n›n (BM fiart›) ayr›lmaz bir parças›d›r ve Adalet Divan›’n›n çal›flma esaslar›n› belirler.” *** “Afla¤›da Türkçe çevirisini yapt›¤›m AAD Nihai Karar›, bu konuda, baflta flu anda tozu dumana katan ‘özür diliyoruz’ kampanyas›n› yürütenleri zor duruma sokaca¤a benziyor. “Avrupa’n›n kimi ulusal parlamentolar›nda siyasi amaçlarla al›nan, sözde Ermeni soyk›r›m› kararlar›, bu en yüksek nihai hukuk karar› karfl›s›nda, geçerlili¤ini art›k tamamen kaybetmifltir. “Sivil toplum örgütleri ve politikac›lar, yasal temsilcileri kanal›yla veya bizzat, bu karar› Federal Almanya’n›n di¤er meclis üyelerine ve bas›na zaman kaybetmeden ulaflt›rmal›d›rlar. “Türkiye Cumhuriyeti D›fliflleri Bakanl›¤›’ndaki hukuk uzmanla28
r›n›n da, bu konuda art›k harekete geçmeleri ve bu meclislerin ald›klar› siyasi karar›n hukuken art›k hiçbir de¤eri olmad›¤›n› bildirmeleri gerekmektedir. “Karar›n çevirisi AB ülkelerinin tüm dillerine zaten yap›lm›fl durumda. “Gereksinim durumunda afla¤›daki adresten temin edilebilir: “http://curia.europa.eu/jurisp/cgi-bin/form.pl?lang=de “Bundan sonra herhangi bir Avrupa ülkesi, sözde Ermeni soyk›r›m› hakk›nda karar ald›¤›nda, yine Türkiye Cumhuriyeti D›fliflleri Bakanl›¤› hukukçular› taraf›ndan, o ülke hakk›nda, AAD’n›n bu konudaki karar›n› ihlal etti¤inden dolay› giriflimde bulunulmal›d›r. “Avrupa Adalet Divan›’n›n Ermeniler’e son sözü, ‘’Sözde soyk›r›m› önce ispatlay›n, ondan sonra tazminat isteyin’’ olmufltur.
“H
er ne kadar Ermeni diasporas› taraf›ndan bu dava; ‘’Akit d›fl› sorumluluktan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davas›’’ olarak lanse edilse de, sözde soyk›r›m›n ve bu soyk›r›mdan kaynaklanan zarar›n ispatlanmas›, davan›n esas›n› teflkil etmifltir. “Ermeniler bu dava ile k›y›s›ndan buca¤›ndan, göle bir maya çalmaya çal›flm›fllard›r; ama tutmam›flt›r. “Tüm medeni ceza kanunlar›-
n›n mihenk tafl› –ço¤u zaman birinci maddesi– içerik olarak hemen hemen afla¤›daki gibidir: “‘Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege’ (“‘Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz’) “‘Keine Strafe ohne Gesetz, kein Verbrechen ohne Gesetz’ (“‘Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezaland›r›labilmesi, bu eylemin yap›lmas›ndan önce kesinleflmifl bir kanunla ancak mümkündür’)
“Ö
rne¤in 2000 y›l›nda kesinleflmifl bir kanunla, kalk›p 1999 y›l›nda ifllenen bir suçu yarg›layamazs›n›z. ‹spat yükünün davac›da oldu¤u bu davada, sözde Ermeni diasporas›, kendilerinden istenilen ‘sözde Ermeni soyk›r›m›’n› ispatlama konusunda, siyasi söylem ve iddiadan baflka hiçbir kan›t gösterememifllerdir. “AAD’n›n reddetti¤i ‘T346/03, C-18/04 P’ esas say›l› davan›n, 25 nolu gerekçesinde hakim flöyle demektedir: “‘25. (Hüküm vermenin) flart›na gelince, davac›lar›n gerçekten somut olarak zarara u¤ram›fl olmalar›n›n tesbit edilmesi gerekir. Davac›lar›n dava dilekçesinde talep ettikleri, flah›slar›n›n ve Ermeni cemaatinin u¤rad›¤›, genel tarifi ile yetindikleri sözde manevi zarar›n ispat› konusunda, ki davac›lar bu konuda ne kapsam›
ne de varl›¤› hususunda zerre kadar somut bilgi sunmufl de¤iller. Davac›lar bununla, kendilerinin gerçekte, somut olarak zarar görüp görmedikleri hakk›nda mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilgi verememifllerdir.’ “Ermeni diasporas›, Avrupa Parlamentosu’nun 20 Temmuz 1987 tarih ve C-190 esas nolu karar›na at›fta bulunarak, ‘Türkiye önce Ermeniler’e yapt›¤› soyk›r›m› kabul etsin, ondan sonra üyeli¤e adayl›k statüsü verilsin, aksi takdirde AB akit d›fl› sorumlulu¤unu zedelemifl olur’ diyerek, Avrupa Parlamentosu’na, Avrupa Birli¤i Konseyi’ne ve Avrupa Birli¤i Komisyonu’na karfl›, Avrupa Adalet Divan›’nda (AAD) dava açm›flt›. “Bu dava, AAD’n›n birinci dairesi taraf›ndan 17 Aral›k 2003 tarih ve Esas No: T-346/03 karar›yla reddedildi.
“E
rmeni diasporas› bunun üzerine temyize gitti ve AAD’n›n dördüncü dairesinde görülen temyiz davas›, 17. 04. 2004 tarih ve “C-18/04 P” Esas nolu nihai kararla yeniden reddedildi. Bu nihai kararla Ermeniler, ayr›ca 30 bin Avro’luk mahkeme masraf›n› da ödemeye mahkum edildiler.” *** Baflbakanl›k Devlet Arflivleri Genel Müdürlü¤ü’nün “Osmanl› Arflivi Daire Baflkanl›¤›”ndaki belgeler, “Osmanl› Belgeleri’nde Er29
Gabriel Noradunkyan, d›fliflleri bakan› (1912-1913)
meniler (1915-1920)”; “Ermeni Olaylar› Tarihi (1, 2 Cilt)”, “Arfliv Belgeleri’ne göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi (1, 2, 3, 4 Cilt)”, Sadi Koçafl’›n “Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni ‹liflkileri”, Naflide Kerem Demir’in “Türkiye’de Ermeni Meselesi” kitaplar›nda, Osmanl› Devleti’nde görevli Ermeni memurlar konusunda ayr›nt›l› bilgiler veriliyor. Naz›rlar (bakanlar), ayan azalar› (senatörler), milletvekilleri yan›nda, PTT, maliye, milli e¤itim, adalet, d›fliflleri, içiflleri, bay›nd›rl›k bakanl›klar›nda, orman ve tar›m hizmetlerinde çal›flan birçok Ermeni görevli, ad ad yer 30
al›yor bu ve di¤er kaynaklarda... Bunlar aras›ndan bir bölümünü özetledi¤imiz listeye göre, Agop Kazazyan maliye bakan›, Mareflal Garabet Artin Davut Pafla, Andon T›ng›r Yaver Pafla ve Oskan Mardikyan PTT bakan›, Berdos Hallacyan, Mareflal Garabet Artin Davut Pafla, Avukat Krikor Sinapyan, Krikor Agaton ve Gabriel Noradunkyan bay›nd›rl›k bakan›, Gabriel Noradunkyan d›fliflleri bakan› olarak görev yapm›fllard›. Bunlardan baflka “Hazineyi Hassa Naz›r›” denilen ve özellikle hükümdar›n kiflisel güveni olan kiflilere verilen görevlerde de, Agop Kazazyan Pafla, Mikael Portakalyan Pafla, Sak›z Ohannes Pafla gibi Ermeniler çal›flm›fllard›. Ayan azalar› (senatörler) flunlard›: Mareflal Ohannes Kuyumcuyan Pafla, Abraham Eramyan Pafla, Manuk Azaryan, Gabriel Noradunkyan. 876 Birinci Meflrutiyet Meclisi’nde (9), 1908 ‹kinci Meflrutiyet Meclisi’nde (11), 1914 Meclisi’nde (12) olmak üzere 32 milletvekili, ‹stanbul, Edirne, Bursa, Erzurum, Halep, Ankara, Sivas, Tekirda¤, ‹zmir, Kozan, Mufl, Van, Ergani, Marafl, Kayseri, Ba¤dat illerini temsil etmifllerdi. Bu arada Andon T›ng›r Yavar Pafla, Abraham Yeremyan Pafla, Mihran Düz, Bedros Kuyumcuyan Dan›fltay üyeli¤inde, Ohannes Sak›z Pafla, Artin Dadyan Pafla, Ha-
1
rutyun Dadyan Pafla, Manuk Azeryan D›fliflleri Müsteflarl›¤›nda, Mihran Düz Milli E¤itim Bakanl›¤› müsteflarl›¤›nda, Krikor Agaton PTT Genel Müdürlü¤ü, Kevork Sabit Fincanciyan PTT müfettiflli¤i görevlerinde bulunmufllard›. üyükelçiler: Garabet Artin Davut Pafla (Berlin ve Viyana), Dikran Aleksanyan (Brüksel), Yetvart Zohrab (Londra), Hovsep Misakyan (Lahey), Mareflal Ohannes Kuyumcuyan Pafla (Roma maslahatgüzar›), Dikran T›ng›r (Berlin Elçili¤i müflaviri), Mihran Kavafyan (Berlin Elçili¤i müflaviri), Konsoloslar: Hrant Düz, Ohannes Magakyan, Mihran Kavafyan, Hovsep Azaryan, Serkis Balyan, Dikran Hünkarbe¤endiyan, Miyas Yeram, M›g›rd›ç Eremyan, Ohannes Nafilyan, Hrant Noradunkyan, Arsen, Ayvan, Manuk Azaryan, Puzant Manas, Rupen Manas. ‹çiflleri Bakanl›¤›’nda önemli görevlerde bulunan Ermeniler: Mareflal Garabet Artin Davut Pafla, Vartan Pafla, Krikor fiabanyan, Osep Amira, Haçadur Dernersesyan, Niflan Kazazyan, Mikael Mamikonyan, Bedros Kapamac›yan, Karakin Deveciyan, Servet Parac›yan, Sisak Ferit, Minas Gamsar, Levon Sürenyan, Yervan Yusufyan, Bogos Parnasyan, Harutyun Handanyan. Hazineyi Hassa müdür ve memurlar›: Artin Zeki, Agop Cinci-
B
Artin Davut Pafla, PTT ve bay›nd›rl›k bakan›
yan, Aram Hurdac›, M›g›rd›ç Hekimyan, Garabet, Tomas, H›mayak Seferyan, Aram Adil, Kevork Torkomyan, Melkon Miloyan, Behram Yakupyan, Sahak Yeremyan, Levon Papazyan, Kevork Koran, Dikran Çüberyan, Kevork Çüveryan, Hovsep Takvoryan, Krikor Takvoryan. *** Gerçek kimli¤ini saklayarak, sürekli "Holdwater" takma ad›n› kullanan New Yorklu bir ifl adam›, y›llard›r sistematik biçimde “soyk›r›m” propagandas› yapan Amerikan Ermenileri’yle, internet sitesinde k›yas›ya çarp›fl›yor. Bir gazeteci, 2000’li y›llar›n 31
BD N‹SAN 2009
da, Ankara’y› verdi¤i mücadelelerde sessiz ve derinden çabalarla desteklemekteler.
“‘H
“Büyük Ermeni Yalan›: Sahte Soyk›r›m›n Öteki Yüzü” adl› sitesi nedeniyle, fanatik Ermeniler’den sürekli ölüm tehditleri alan, yay›nlar› her gün, birkaç kez sabote edilen Holdwater, “Türkler hakl›. Bu iddia, yak›n tarihin en büyük yalan›d›r!” diyor.
bafllar›ndan buyana yay›nda olan “Büyük Ermeni Yalan›: Sahte Soyk›r›m›n Öteki Yüzü” adl› sitesi nedeniyle, fanatik Ermeniler’den sürekli ölüm tehditleri alan, yay›nlar› hergün, birkaç kez sabote edilen Holdwater’a ulaflt› ve amac›n› sordu. Yan›t k›sa ve netti: “Çünkü Türkler hakl›. Bu iddia, yak›n tarihin en büyük yalan›d›r!” Holdwater’un söz konusu sitesi flu adreste: http://www.tallarmeniantale.com/ 32
“Türkiye’nin, uzun ve zengin tarihsel geçmifli nedeniyle yaln›zca ‘amans›z düflmanlar’ de¤il, yerkürenin her köflesinden bir y›¤›n ‘gönül dostu’ da kazanm›fl, son derece özel ve ayr›cal›kl› bir ülke” oldu¤unu belirten gazeteci, özetle flöyle devam ediyor: “Devletin zirvesinde yer alanlar uluslararas› arenada serseri may›n gibi dolaflan türlü suçlamalara ve aleyhte propagandalara var güçleriyle cevap yetifltirirken, Türkiye’nin co¤u kez ad›n› san›n› dahi bilmedi¤i bu gönül dostlar›
oldwater’, bunlar›n en ilginç ve s›rad›fl› olanlardan biri. Bu gizemli Amerikal›, uzun y›llardan buyana, ABD merkezli ve de çok etkili bir internet sitesinin finansörlü¤ünü yap›yor. “‘Tall Armenian Tale: Other Side of the Falsified Genocide” (“Büyük Ermeni Yalan›: Sahte Soyk›r›m›n Öteki Yüzü”) adl› sitenin ana hedefi ise –ad›ndan da anlafl›laca¤› üzere– Ermeni diasporas›n›n soyk›r›m iddialar›na esasl› yan›tlar vermek. “Her tarih araflt›rmac›s›n›n mutlaka incelemesi gereken bu muhteflem arflivde, Ermeni propagandas›na yan›t oluflturan ne çeflit bilgi, belge ve fotograf ararsan›z fazlas›yla var. “Söylefli yapt›¤›m›z ‘Holdwater’ diyor ki: “‘Sizler, binlerce kilometre ötedeki ülkenizde Amerikan Ermenileri’nin Türkler’e ve Türkiye dostlar›na duydu¤u nefretin boyutlar›n› tahayyül bile edemezsiniz. Bu insanlar bütün hayatlar›n› Türkiye’yi her alanda güç duruma düflürmeye ve karalamaya adam›fl durumdalar. Özellikle Kaliforniya ve Kanada’daki Ermeni toplumu, bu ifl için neredeyse ülkenizin bütçesi kadar para harc›yor. “‘Sizler ise Türkiye’de büyük
bir umars›zl›k ve piflkinlikle uyumaya devam ediyorsunuz! “‘Bu nefret dolu insanlar, tarihte hiç yaflanmam›fl hayali bir soyk›r›ma pek yak›nda bütün dünyay› inand›racaklar. “‘Türkiye, 1915’te kendisini savafl›n en kötü günlerinde arkadan vurup, binlerce yurttafl›n› katleden hain bir toplulu¤a verdi¤i hakl› bir cezan›n (tehcir) bedelini, 20’nci yüzy›l›n ikinci büyük soyk›r›m hareketinin sorumlusu olarak lanse edilerek ödeyecek!’ “Holdwater’a göre Türk Devleti, gazeteleri, dergileri, sinemay›, televizyonu, sporu, edebiyat›, hatta diplomasi ve turizmle oluflan bireysel dostluk iliflkilerini bir bütün olarak, karfl› propagandada kullanmay› ö¤renmedi¤i sürece, Ermeni yalanlar›n›n karfl›s›nda ilelebet durabilme flans› olmayacak.
“O
na göre, sa¤l›kl› bir iletiflim kurman›n imkans›z oldu¤u bu gözüdönmüfl topluluk karfl›s›nda en iyi savunma yöntemi ‘sald›r›’ ve Ankara, art›k gerçek gücünü kullan›p, ata¤a kalkmak zorunda... “Holdwater’in kurup yönetti¤i ‘Tall Armenian Tale’, sanal alemdeki sitelerin ziyaret edilme s›kl›¤›n› ölçen ba¤›ms›z gözlemci kurulufllar tarafindan, ABD’de internetin ‘en popüler 25 tarih sitesi’ aras›nda gösteriliyor.”• 33
80 Ermeni aile yük vagonlar›yla kaç›r›ld›
Hac› Hilmi Efendi, Kayseri’nin büyük çapl› hal›c›lar›ndan biri, belki de birincisiydi. “Göbekli Bünyan Hal›s›” denildi¤inde, kentte de, köylerde de önce onun ad› gelirdi akla... Kayseri’de tan›nm›fl, Kayseri’de ünlenmiflti; ama y›llar geçtikçe ünü Kayseri’nin s›n›rlar›n› aflm›fl, tüm “Memalik-i Osmaniye”de tan›n›r olmufltu. YAZAN: MEHMET ERKAN DÜLGERO⁄LU ac› Hilmi Efendi’nin 1910’lu y›llarda hal›c›l›k iflinde uygulad›¤› kendi buluflu ticaret yöntemi, kimi büyük flirketlerin bugün uygulad›klar› çal›flma yönteminden pek farkl› de¤ildi. Yapa¤› ticareti, çal›flma zincirinin ilk halkas›n› olufltururdu. Dokutaca¤› hal›lar›n ipliklerini, boyalar›n› sat›n almaz, yapa¤›dan ipli¤ini kendi e¤irttirir, çeflitli a¤açlar›n ve bitkilerin köklerini kendi kaynatt›r›r, boyalar›n›n renginin, a¤das›n›n ölçüsünü kendi belirler, kaç çile yün ipli¤in hangi renge boyanaca¤›n›n karar›n› kendi verirdi. ‹pliklerin kurutulmas› tamamland›ktan sonra bunlar›, çevre köylere çuval çuval, renk renk götürür, köyün kad›nlar›na ve genç k›zlar›na bölüfltürürken, hangi eve kaç renk iplikten, kaç kilo verildi¤inin hesab›n› da özenle ifllerdi defterine... Günü geldi¤inde köyleri yeniden dolaflmaya ç›kar, iplik verdi¤i her evden dokunmufl hal›lar› toplarken hal›lar›n önce kilolar›n› denetler, bir baflparmak bo¤umu kadar alanda kaç dü¤üm at›ld›¤›n› saymay› sona b›rak›rd›. Çevre köylerde dokuttu¤u hal›lar› kent merkezindeki deposunda biriktirir, bir vagonu dolduracak say›ya geldiklerinde istasyona götürür, kira anlaflmas›n› birkaç gün önce yapt›¤› vagona yükletir, “Haydi u¤urlar olsun” diyerek tüm hal›lar›n› ‹stanbul’a, toptan sat›fl anlaflmal› oldu¤u hal› tüccar›na gönderirdi. Yapa¤›dan bafllatt›¤› çal›flma zincirini, toptan sat›fl halkas›yla tamamlard›. Hac› Hilmi Efendi, iflindeki özeni nedeniyle sahip oldu¤u
H Aşağıda okuyacaklarınız 93 yıl önce Kayseri’de yaşanmış bir gerçeğin öyküsüdür. Bu olayı o günlerde başta Hacı Hilmi Efendi olmak üzere hiç kimse başkasına anlatmamış, o nedenle olay bugüne değin Kayseri’de hiç duyulmamıştır. Hacı Hilmi Efendi’nin yeğeni Mehmet Kaşif Efendi, aradan 13 yıl geçtikten sonra, 1929 yılında ölüm döşeğinde bu “büyük sırrı” yalnızca 10 yaşındaki oğlu Mustafa’ya anlatmış, birkaç hafta sonra da genç yaşta yaşamını yitirmiştir. Çocukluk döneminde çevresinde “Yetim Mustafa”, ilerideki yıllarda ise “Mustafa Hoca” adıyla anılan öğretmen Mustafa Dülgeroğlu yazarımızın öğrencilik yaşamında da “Mustafa Hocası” olmanın ötesinde onun ayrıca tüm yaşamında “Mustafa Babası” olarak yer almıştır. Çünkü o, Mehmet Erkan Dülgeroğlu’nun hem Türkçe öğretmeni hem de babasıydı. Merhum Mustafa Dülgeroğlu da babası gibi, bu olayı yalnızca kendi oğluna anlatmıştı. Mehmet Erkan Dülgeroğlu’nun yazısı ‰ ‰ ‰ 34
35
rüldeyen göklerin gürültüleri, Kayseri’de de kulaklarda ürpertiler oluflturdu. “Ermeniler Osmanl›’ya baflkald›rm›fllar k›ran k›rana bir çarp›flma bafllam›fl Ermeniler’le Osmanl› aras›nda... Osmanl› kovuyormufl Ermeniler’i...” Kulaktan kula¤a yay›lan söylentiler, görenlerin tan›kl›klar›yla giderek daha korkutucu olaylar›n ön bilgilerine dönüfltü. Kayseri’de Ermeniler de, Türkler de önce üzüntü, sonra rahats›zl›k duymaya bafllad›lar. Kayseri’nin tarihi Nize köyünün bugünkü ad› Güzelköy’dür.
ünü ve sayg›nl›¤› yan›s›ra, köklü ailesinin örfünü sürdürmekteki özeni nedeniyle özel bir ünün ve sayg›nl›¤›n da sahibiydi. Onun, Kapal› Çarfl›’daki büyük dükkan› bir çeflit ifl mahkemesiydi de... eybetli bedensel yap›s›ndan umulmayacak denli sevecenli¤i, insanc›ll›¤› ve bu sevecenli¤inden umulmayacak denli ödün vermez kat›l›ktaki adalet inan›fl› onu, Kayseri esnaf›n›n gözünde ve gönlünde, “karar› tart›fl›lmaz, sözünden ç›k›lmaz” sayg›nl›kta bir yarg›ç konumuna getirmiflti. Tüccar ya da esnaf, tüm ifl sahipleri, kendi aralar›nda uyuflamayacaklar›n› anlad›klar› sorunlar›n› Hac› Hilmi Efendi’ye götürürler, ayr›nt›lar›yla anlat›rlar ve sonunda onun karar›n› sayg›yla karfl›lar, inanarak uygularlard›.
H 36
Bir al›flverifl anlaflmazl›¤› nedeniyle kad›ya gitmek, Hac› Hilmi Efendi’nin var oldu¤u Kayseri’de sayg›s›zl›k say›l›rd›, ay›p olarak bilinirdi. Kayseri’nin Müslüman’› da, Ermeni’si, Rum’u da, o özlenilesi 1910’lu y›llarda, iflte böylesine bir huzur iklimi içinde ve birbirinin içinde bir bütünlükte yaflard›. Camileri ve kiliseleri ile y›l›n belirli günlerindeki dinsel bayramlar› d›fl›nda aralar›nda bir ayr›l›k yoktu. Güneflli bir günde bir anda gö¤ün, nereden ve nas›l geldiklerine ak›l ermez kara bulutlarla kaplanmas› örne¤i, y›llardan bir y›l, bu kez ülkenin üzeri nereden ve nas›l geldiklerine ak›l ermez kara bulutlarla kaplan›verdi bir anda... 1915 y›l›, tozu dumana katan bir f›rt›na patlatt› ülkenin do¤usunda... Çakan flimfleklerin bir parlayan, bir sönen ›fl›klar› Kayseri’de de gözleri kamaflt›rd›, gü-
ara bulutlar›n getirdi¤i olaylar›n haberleri, Hac› Hilmi Efendi’yi de üzüyordu. Talas, Derevenk, Nize, Gesi, A¤›rnas, Dars›yak, Zincidere’de, yün ald›¤›, yün e¤irttirdi¤i, boyatt›rd›¤›, hal› dokutturdu¤u, üstelik her biriyle aile dostu oldu¤u yüzlerce Ermeni ailesi vard›. Onlar›n bir hata yapmalar›n› da istemiyor, onlara bir hata yap›lmas›n› da istemiyordu Hac› Hilmi Efendi... Bu üzücü olaylar› ve onlar›n getirece¤i belli daha üzücü olaylar› Hac› Hilmi Efendi bir sabah erken saatlerde dükkan›nda kara kara düflünürken, yak›n dostu ve y›llard›r birlikte ifl yapt›¤› arkadafl› Nizeli Kirkor Efendi girdi içeri... “Büyü¤ümüzsün, babam›z say›l›rs›n Hilmi Efendi” dedi Kirkor Efendi... “Y›llard›r ben de, bütün bizim köyün halk› da senin sa-
K
Nize köyünde bir sokak...
yende ekmek yiyoruz, hastalar›m›za senin sayende ilaç yapt›r›yoruz, çocuklar›m›z› senin sayende okula gönderiyoruz; babam›z yerine koyduk seni... Bize bir ak›l ver, gözünü seveyim.” Hac› Hilmi Efendi bir fley söylemiyor, karan›n en karas› derinliklerde, kara kara düflünüyordu. Nizeli Kirkor Efendi, çaresizli¤ine bir çare istiyordu. “Önceleri uzaklarda oluyor bu ifller, buralara u¤ramaz diyorduk; ama gele gele bak, Marafl’a kadar geldi” dedi. “Hiç flüphen olmas›n, yar›n öbür gün s›ra bize de gelecek. Sen akil adams›n. Bir çare bul bize, kurban›n olay›m.” Hac› Hilmi Efendi o gün ö¤leden sonra Kayseri meb’uslar› Ga37
ve birbirleriyle yar›fl›rlarcas›na bir coflkuyla, kentlerinin bu sayg›de¤er büyü¤ünün iste¤ini yerine getirebilmek için çal›flt›lar ve baflard›lar da... Demiryollar› ‹daresi’yle görüfltüler ve Hac› Hilmi Efendi’ye, bedeli karfl›l›¤›nda befl adet vagon kiralanmas›n› sa¤lad›lar. Vagonlar, Kayseri istasyonunda Hac› Hilmi Efendi’ye teslim edildikten üç gün sonran›n gecesi, Nize’nin tüm evlerinde gerekli eflyalar sar›l›p sarmalanm›fl, çocuklar ve genç k›zlara kat kat giysiler giydirilmifl, tüm haz›rl›klar tamamlanm›flt›.
Nize köyünde evler...
rabet Tomayan Efendi ile Mustafa fieref Efendi’ye gitti, yaflam›nda ilk kez, devlet büyüklerinden kendi için özel bir istekte bulundu: “‹stanbul’a yüklü bir miktarda toplu sat›fl›m var” dedi. “Demiryollar› ‹daresi’nden her zaman bir vagon kiralay›p yükümü rahatça gönderebiliyorum; ama flimdi yüklü bir siparifl ald›m, mal›m da haz›rd›r.” Hac› Hilmi Efendi, bu ön bilgiden sonra, milletvekillerinden istedi¤ini de aç›klad›: “Acaba bir defaya mahsus olmak üzere, bedeli mukabili befl adet vagon tahsisinde bulunulmas› için bendenize müzahir olur musunuz?” Kayseri milletvekilleri Garabet Tomayan Efendi ve Mustafa fieref Efendi, birbirleriyle el ele vererek 38
ecenin yar›s›na do¤ru bu saatlerde Nizeli 80 Ermeni ailesi, dönüflü olmayaca¤›n› bildikleri uzun yolculuklar› için evlerinden ayr›lacaklar› iflareti bekliyordu flimdi... Beklenen haber, bir komflu penceresinden öteki komflu penceresine ulaflt›: “Hac› Hilmi Efendi, herkesi Ç›narl› Meydan’da bekliyormufl.” Ç›narl› Meydan’›nda toplanan Ermeniler, köyde b›rakacaklar› Türk komflular›yla son kez kucaklaflt›lar. Arkalar›ndan bakraçlarla dökülen sular›n sesi, kalanlar›n ve gidenlerin h›çk›r›klar›na kar›flt›. Gidenlerin Nize’de son b›rakt›klar›, arkalar›ndaki bu ses oldu. Atlar› olanlar, çocuklar› kucaklar›na ald›lar. Hac› Hilmi Efendi de atl›yd›. Onun da ku-
G
ca¤›nda bir çocuk vard›. Yolcular, gecenin karanl›¤› içinde gözden kayboldular. Nizeliler iki saatlik yürüyüflten sonra Kayseri’ye vard›klar›nda, saatler gecenin birini gösteriyordu. ac› Hilmi Efendi’nin at›n› izleyerek kentin ara sokaklar›ndan geçtiler, tren istasyonunun karfl›s›nda a¤açl›k bir alanda, a¤açlar›n alt›na oturdular. Hac› Hilmi Efendi’nin önce istasyona gidece¤ini, sonra gelip kendilerini alaca¤›n› biliyorlard›. O dönünceye de¤in orada, olabildiklerince sessiz bekleyeceklerini de biliyorlard›. Gitti¤i yerde çok kalmad› Hac› Hilmi Efendi... “Yol yorgunlu¤unuzu üzerinizden atamad›¤›n›z› biliyorum; ama art›k çok az kald›” dedi ve istasyon
H
binas›n›n arkas›ndaki karanl›¤› iflaret etti. “fiuradan gidece¤iz vagonlar›n bekledi¤i yere... Oraya kadar yüz ad›m var, yok yolumuz.” Yük vagonlar›n›n önünde, iki demiryolu iflçisi bekliyordu yolcular›... Ellerindeki gemici fenerlerini hareket ettirdikçe, yüzlerinde bir belirip bir kaybolan ürkütücü gölgeler olufluyordu. Fenerlerin solgun ›fl›¤›nda yüzleri seçilmiyordu. Merdiven gibi kullan›lmak için iki sand›k getirmifller, yük vagonlar›ndan birinin kap›s› önüne yerlefltirmifllerdi. “Buraya basarsan›z, daha kolay ç›kars›n›z” dedi iflçilerden biri... “Her vagona 30-40 kifli kadar alaca¤›z.” Birinci vagon yolcular›n› ald›ktan sonra iflçiler kap› önündeki iki sand›¤› ald›lar, arkadaki vagonun kap›s› önüne götürdüler. Yar›m saate kalmadan tüm 39
yolcular befl vagona bölüfltürülmüfller, vagonlardaki yerlerine yerlefltirilmifllerdi. ac› Hilmi Efendi her olas›l›¤a karfl›n vagonlara, elleri tüfekli birer akrabas›n› da bindirmiflti. ‹lk iki vagondan birinde, evlad› yerine koyup büyüttü¤ü ye¤eni Mehmet Kaflif’i görevlendirmifl, ötekinde ise yolcular› koruma görevini kendi üstlenmiflti. Tüm yolcular›n ve koruyucular›n vagonlar›na bindiklerini gördükten sonra öndeki vagona kendi bindi ve iflçilere, kap›lar› kapatmalar›n› bildirdi. Bir saat kadar sonra vagonlarda, çarpma sars›nt›s›na benzer bir sars›nt› oldu. Manevra yapt›-
H 40
rarak vagonlar› ana hatta çekmek için öndeki vagona bir lokomotif ba¤lanm›flt›. Herkes çok yorgundu; fakat kimse uyumuyordu. ‹lk üçü k›sa, dördüncüsü uzun bir tren düdü¤ü sesi bekliyordu tüm yolcular. “Düt, düt, düt, düüüüt...” Dördüncü uzun düdük sesinden sonra demirin demire çarpmas› gürültülerini, demir tekerleklerin demir raylar üzerinde dönmeleri sesleri izledi. Dönüflü olmayan yolculu¤un ikinci bölümü bafllam›flt›. Bu bölümde ilk ve son durak, ‹stanbul’un Haydarpafla Gar›’yd›. Dört gece önce Kayseri istasyonunda bir gece karanl›¤›nda bindikleri vagonlar›ndan, flimdi Haydarpafla Gar›’nda yine bir gece karanl›¤›nda inen Nizeliler, yüzlerini hangi yöne çevireceklerini bir süre bilemediler, birbirlerine döndüler, birbirlerinin yüzlerini seyrettiler. Gün ›fl›rken bu kez birbirleriyle kucaklaflmalar bafllad›, h›çk›rarak iç çekmeler yine duyuldu. Baflta Kirkor Efendi olmak üzere tüm Nizeliler s›raya girdiler, Hac› Hilmi Efendi’nin elini öptüler, ona teflekkürler ettiler, dualar ettiler. Sonra kimi teyzesinin fiehremini’deki evini aramak için, kimi Kad›köy’deki halas›na gitmek için, kimi K›nal›ada vapurunun kalkaca¤› iskeleyi bulmak için, ortalar›na bir tafl düflmüfl kufl sürüsü gibi dört bir yana da¤›ld›lar.
*** aflta Hac› Hilmi Efendi Efendi olmak üzere bu olay› o günlerde Kayseri’de hiç kimse, bir baflka kifliye anlatmam›flt›r. O nedenle bu olay› Kayseri’de o günlerde de, o günlerden sonraki günlerde de hiç kimse duymam›flt›r. Hac› Hilmi Efendi’nin ye¤eni yaln›zca Mehmet Kaflif Efendi, aradan 13 y›l geçtikten sonra 1929 y›l›nda, bu olay› 10 yafl›ndaki o¤lu Mustafa’ya anlatm›fl, birkaç hafta sonra da genç yaflta ölmüfltür. On yafl›nda babas›z kalan Mustafa, o y›llarda çevresinde “Yetim Mustafa” olarak tan›nm›flt›. Hizmet yaflam›nda Kayseri’de ve çevredeki çeflitli okullarda Türkçe ö¤retmenli¤i yapt›¤› sürece ve 2003 y›l›nda ölümü-
B
ne de¤in ise, tüm Kayserililer’in ve ö¤rencilerinin gönlünde, “Mustafa Hoca” ve “Mustafa Baba” tan›mlamalar›yla an›ld›. Çocuklu¤u döneminin “Yetim Mustafa”s›, ö¤rencili¤im dönemimde benim gönlümde de “Mustafa Hocam” olmufl; fakat do¤umumdan bugüne de¤in tüm yaflam›mda hep, “Mustafa Babam” olarak yer alm›flt›r. Çünkü kendisi hem Türkçe ö¤retmenimdi, hem babamd›. O da, babas› gibi, yaln›zca kendi o¤luna, bana anlatt› bu olay›. *** Y›llar, y›llar sonra, dört befl y›l kadar önce, memleketim Kayseri’ye davet etti¤im birkaç arkadafl›ma, Kayseri kentini ve çevresini gezdiriyordum. Ö¤retmenimiz merhum Giyasettin Tokyay’›n do¤du¤u Dars›yak köyünü, Mimar Sinan’›n do¤du¤u A¤›rnas 41
BD N‹SAN 2009
köyünü, ba¤lar› türkülere geçmifl Gesi köyünü gezdirdikten sonra arkadafllar›ma, içinde büyük bir katedral olan Nize köyünü de gezdirmek istedim.
N
ize’ye geldi¤imizde, Erciyes Üniversitesi’nden bir ö¤retim üyesinin, varl›kl› olduklar› belli olan, orta yafll› bir Amerikal› çifte, köyü anlatmakta oldu¤unu gördük. Yanlar›na yaklaflt›k, önce kulak verdik anlatt›klar›na, sonra biz de kat›ld›k konuflmalar›na... Kaliforniya’da oturuyorlarm›fl Amerikal› kar› koca... Nizeli imifller Kendileri gibi birçok Nizeli varm›fl Kaliforniya’da... Hatta bir de dernekleri varm›fl orada... Bize, aile büyüklerinden kalan birkaç fotograf da gösterdiler. Derneklerinin toplant›lar›ndan da fotograflar gösterdiler. Türkçe’yi düzgün konuflam›yorlard›; ama ezberlerindeki birkaç Türkçe sözcü¤ü, hem de tam Kayseri flivesiy-
le, yanl›fls›z söylüyorlard›. “Biz, aile büyüklerimiz gibi yapt›k, Nizeli aileler olarak birbirimizden hiç ayr›lmad›k” dediler. “Hatta birkaç›m›z Arjantin’e yerleflmifl; ama onlarla da sürdürüyoruz iliflkimizi...” Biraz daha derinlefltirdik konuflmam›z›... “Dedelerimiz 1916 y›l›nda, çok zor koflullar alt›nda kaçm›fllar Nize’den” dediler. “Muhterem bir Müslüman’›n yard›m›yla, yük vagonlar›nda, hal› ve yapa¤› çuvallar› aras›nda, hep birlikte trenle ‹stanbul’a gitmifller, daha sonra da Amerika’ya gelmifller.” Dedelerini 1916 y›l›nda, çok zor koflullar alt›nda Nize’den kaç›ran Hac› Hilmi Efendi’nin torunu ile, Amerika’ya göç eden Nizeli Ermeniler’in torunlar› o gün orada, Nize’de yan yana gelmifller, aralar›nda “üçüncü, dördüncü, beflinci flah›slar” olmadan, dedelerinin o eski günlerini an›yorlard›, onlar›n 93 y›l önceki dostluklar›n›n s›cakl›¤›n› yaflayarak ve yaflatarak...•
BU YAZININ YAZARI MEHMET ERKAN DÜLGERO⁄LU’YLA TANIfiIN
Mehmet Erkan Dülgero¤lu, 29 Mart 1945 tarihinde Kayseri’de do¤du. Talas Amerikan Ortaokulu, Tarsus Amerikan Lisesi ve Robert Kolej ‹fl ‹daresi Fakültesi’nden 1967 y›l›nda mezun oldu. Kayseri ve ‹stanbul’da çeflitli üretici flirketlerde ortakl›k ve üst kademe yöneticili¤i yapt›ktan sonra, 2000 y›l›nda kendi iflini kurdu, yönetti ve evlatlar›na devretti. fiimdilerde bol bol okuyor ve Bodrum’daki evi ve teknesi ile denizin tad›n› ç›kart›yor. 42
KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsinoğlu
20’nci yüzy›l›n ilk insanl›k suçu: Herero ve Nama Soyk›rm› Ulusal tarihlerinin kanl› sayfalar›na bakmadan, milyonlar›n yaflam›na mal olan “insanl›k suçlar›”ndan utanmadan, Türkiye’nin s›rt›na “soyk›r›m” etiketi yap›flt›rmaya kalk›flan Bat›l› “uygar” ülkelerin, i¤renç geçmifllerinden birçok örnekler verdik bu sütunlarda... Bugün de s›ra Almanya’da!
B
at›l›lar’›n Çin’de bulunmas›na karfl› ç›kan halk›n, 1900 y›l›nda bafllatt›¤› “Boxer ‹syan›” s›ras›nda, Alman büyükelçisi de öldürülmüfltü. Bunun üzerine ordusundan bir alay› Çin’e gönderen Alman imparatoru, 27 Temmuz 1900’de flöyle diyordu askerlerine: “Binlerce y›l önce Hunlar, imparatorlar› Attila’n›n buyru¤u alt›nda, kendilerine bugün bile sayg› duyulan bir ün yaratt›lar. Sizler de Almanya ad›na, Çin’de binlerce y›l an›msanacak böyle bir ün yaratmal›s›n›z!” ‹mparatorun bu vahfli iletisini alan Alman askerleri, Çin’de ve tüm dünyada binlerce y›l an›msanacak –ancak sayg› duyulmayan– kanl› bir üne imza att›lar. Çin’de, Afrika’da, Birinci ve
‹kinci Dünya Savafl›’nda oldu¤u gibi, “ünlerine” ün katt›lar. *** 1904’te bafllay›p 3 y›l süren Güneybat› Afrika’daki direnifl s›ras›nda, Almanlar’›n yapt›¤› “Herero ve Namaqua Soyk›r›m›”, tarihe “20’nci yüzy›l›n ilk soyk›r›m›” olarak geçti. Herero halk› 12 Ocak 1904 Sal› günü Alman sömürge yönetimine karfl›, Samuel Maharero’nun önderli¤inde isyan bayra¤›n› açt›. A¤ustos’ta “Waterberg Savafl›”nda isyan› bast›ran Korgeneral Lothar von Trotha, Herero halk›ndan geriye kalanlar› “Kalahari Çölü”ne sürdü. Açl›k ve susuzluk çeken bu insanlar, k›zg›n çöl kumlar› aras›nda can verdiler. Ekim ay› içinde bu kez Namalar Almanlar’a karfl› silaha sar›ld›lar. 43
tim taraf›ndan yüreklendiriliyor, bu uygulama halk›n büyük tepkisine neden oluyordu.
H ‹syandan önce 1895 y›l›nda çekilen bu foto¤rafta, Alman Sömürge Valisi Theodor Leutwein, Hererolar’›n flefi Samuel Maharero ile birlikte görülüyor.
Üç y›ll›k direnifl sonunda, genel nüfus yap›s›na göre 65 bin Herero ve 10 bin Nama’n›n öldürüldü¤ü hesaplan›yordu. Çölde açl›k, susuzluk çektirerek ya da zehirle öldürmek, Almanlar’›n uygulad›¤› yayg›n yöntemlerdi.
B
irleflmifl Milletler’in 1985 y›l›nda yay›mlad›¤› “Whitaker Raporu”, Almanya’n›n Güneybat› Afrika’da yaflayan Herero ve Nama halklar›n›n kökünü kaz›maya çal›flt›¤›n›, bunun 20’nci yüzy›l›n ilk soyk›r›m olaylar›ndan biri oldu¤unu aç›klad›. Alman hükümeti bu olaylar için, 100 y›l sonra, 2004’te özür diledi. 44
*** Afrika’daki kar›fl›kl›klar sürerken, ‹ngiltere bölgeyle ilgilenmedi¤ini aç›klam›fl, A¤ustos 1884’te Almanya, bölgenin “korumac›l›¤›n›” ilan etmiflti. Böylece denizafl›r› ülkelerden gelen “beyaz adam”, Afrika’da yeni bir yerleflim alan› daha kazanm›flt›! Theodor Leutwein ayn› y›l sömürge valisi olarak atan›yor, Almanya “huzur ve güveni” sa¤lay›p bölgeyi “sakinlefltirmek” amac›yla, “Schutztruppe” imparatorlu¤un sömürge birliklerini Afrika’ya gönderiyordu. Avrupal› göçmenler, yerlilerden ele geçirilen topraklara yerleflmeleri için “korumac›” yöne-
erero ve Nama halk›n›n geçim kayna¤› olan topraklar ve s›¤›r sürüleri, ony›llar içinde, Güneybat› Afrika’ya gelen Almanlar’›n eline geçti. Ulusal varl›klar› yabanc›lar›n sahiplenmesi sonucunu veren “küreselleflme” uygulamas›, o y›llarda Afrika’da bafllam›flt› sanki!.. *** Alman sömürge yönetimi eflitlikten, adaletten çok uzaklardayd›. Yerli halk “beyaz adam”›n kölesi olmufltu art›k... Bu arada 1908 y›l›nda yay›mlanm›fl kimi raporlarda, Almanlar’›n bölgedeki en büyük ç›karlar›n›n, madenlerden elde ettikleri elmaslar oldu¤u vurgulan›yordu. 1903 y›l›nda Hendrik Witbooi’nin önderli¤inde isyan eden Nama kabilesi, yaklafl›k 60 Alman göçmeni öldürdü. Y›llar›n biriktirdi¤i öfke nedeniyle silahlanan Herero kabilesi de, Ocak 1904’te isyanc› Namalar’a kat›ld›. Çat›flmalar›n ana nedeni, yerlilerin ve göçmenlerin ayn› topraklar üzerinde hak iddia etmeleriydi. Afrika k›y›lar›n› ülkenin iç bölgelerine ba¤layacak olan Otavi demiryolu inflaat›n›n tamamlanmas›, Avrupa’dan gelen yeni göçmen dalgalar›n›n, bu bölgelere daha kolay ulaflmas›n› sa¤layacakt›. ***
Korgeneral Lothar von Trotha
Yerli halk›n birikmifl borçlar›n› ödemesi için Kas›m 1903’te uygulamaya konulan yeni politika, Herero isyan›n›n öteki nedenlerinden biriydi. Y›llar boyu tüccarlardan yüksek faizle borç almaya al›flan yoksul Herrerolar, giderek katlanan bu borçlar› ödeyecek güce sahip de¤illerdi. Bu sorunu “iyi niyetle” çözmek isteyen Sömürge Valisi Leutwein, gelecek y›la ait tüm borçlar›n ödenmeyip silinmesi karar›n› 45
BD N‹SAN 2009
te Bechuanaland’a çekildiler. Bu arada 24 bin Herero, Kalahari Çölü’nden geçip ‹ngiliz bölgesine ulaflma umuduyla yola ç›km›flt›. Daha sonra çölde devriye gezen Alman askerleri, 8-15 metre derinlikteki çukurlar›n çevresinde, çok say›da iskeletle karfl›laflt›lar.
S
fief Maherero ve yaklafl›k bin Herero, Kalahari Çölü’nü geçip Bechuanaland’a ulaflabilmifl, 23 bin kad›n, erkek ve çocuk ise, k›zg›n çöl kumunda can vermifllerdi. Fotografta kurtulan Hererolar’dan bir grup görülüyor.
verdi. Alacaklar› ödenmedi¤i için nakit para s›k›nt›s› çeken tüccarlar, borçlular›n s›¤›rlar›na ya da eflyalar›na el koymaya bafllad›lar.
H
erero halk›n›n Almanlar’a karfl› duydu¤u öfke bu nedenle daha da artt›. Alman sömürge görevlilerini, mallar›na el koyan tüccarlar›n “suç orta¤›” olarak görüyorlard›. Bu nedenle Hererolar, 1904 y›l› bafl›ndaki isyanlar›nda ne kadar hakl› olduklar›na bir kez daha inan›yorlard›. fiefleri Samuel Maharero’nun önderli¤inde, kad›n ve çocuk ayr›m› gözetmeksizin 120 Alman’› öldürmüfl, çiftliklerini yak›p y›km›fllard›. Okahandja’y› kuflatan isyanc›lar, sömürgenin baflkenti Wind46
hoek ile ba¤lant›s›n› kesmifllerdi. Vali Leutwein düzenin yeniden sa¤lanabilmesi için, Alman baflkenti Berlin’den deneyimli bir subay›n gönderilmesini istemiflti. Bunun üzerine Korgeneral Lothar von Trotha, 3 May›s’ta Güneybat› Afrika sömürge ordusu baflkomutanl›¤›na atand›. General Trotha, 14 bin askeriyle birlikte 11 Haziran’da Afrika’ya ulaflt›. Sömürge ordusu 11-12 A¤ustos’ta Waterberg Savafl›’nda 3 bin-5 bin Herero’yu ma¤lup etmesine karfl›n, isyanc›lar› kuflatmay› ve böylece askeri tehdidi önlemeyi baflaramad›. *** ‹ngilizler’in kendi bölgelerinde isyan ç›kartmamalar› kofluluyla, s›¤›nma hakk› tan›d›¤› Herero savaflç›lar›, aileleriyle birlik-
u bulma umuduyla kumlar› kazan Hererolar’dan geriye bu iskeletler kalm›flt›! fief Maherero ve yaklafl›k bin Herero, Kalahari Çölü’nü geçip Bechuanaland’a ulaflabilmifl, 23 bin kad›n, erkek ve çocuk ise, k›zg›n çöl kumunda can vermifllerdi. Korgeneral Trotha, 2 Ekim’de Herero halk›na yaz›l› bir bildirim yapt›: “Ben, Alman birliklerinin büyük komutan›, bu mektubu Herero halk›na gönderiyorum... “Bütün Hererolar bu topraklar› terk etmek zorundad›r... “Alman s›n›rlar› içinde, silahl› ya da silahs›z, s›¤›rla birlikte ya da yan›nda s›¤›r olmadan yakalanacak her Herero, o anda vurulacakt›r. Bundan böyle hiçbir kad›n ya da çocu¤u kabul etmeyece¤im; onlar tekrar kendi halk›n›n aras›na sürülecek, ya da kendilerine atefl aç›lacakt›r. “Herero halk› hakk›nda karar›m budur!” Çat›flmalarda kesin zafer kazanamayan Korgeneral Trotha, yakalanan Herero erkeklerinin infaz
edilmesini, kad›n ve çocuklar›n çöle sürülmesini emretti. *** Bu arada Alman ‹mparatoru, Afrika’daki uygulamalar›n› dünya kamuoyu önünde savunmaya çal›fl›yor, Cenevre Antlaflmas›’n›n belirledi¤i insan haklar›n›n Hererolar’› güvence alt›na almad›¤›n›, çünkü onlar›n “insan olmayan” yarat›klar oldu¤unu öne sürüyordu. Berlinde sivil hükümetle askeri kanat aras›nda ortaya ç›kan politik çat›flma sonucu, ‹mparator II. William, Trotha’n›n Herero halk›na yapt›¤› 2 Ekim tarihli bildirimi 8 Kas›m’da iptal etti. Ancak, Afrika’da soyk›r›m çoktan bafllam›flt›! 1904 y›l› sonunda Trotha’n›n emri tümüyle yürürlükten kald›r›l›nca, tutuklular toplama kamplar›na sürüldü ve Alman ifl yerlerinde köle olarak, zorla çal›flt›r›ld›lar.
B
efl toplama kamp› aras›nda en kötüsü, “Köpekbal›¤› Adas›” kamp›yd›. Afl›r› çal›flma ve açl›k sonucu, günde 1218 köle can veriyordu bu kampta... Alman komutan Von Estorff, Nisan 1907 tarihli raporunda, yaklafl›k 1.700 köle iflçinin öldü¤ünü bildiriyordu. Alman otoritesinin bölgede yeniden sa¤lanmas›, ancak 1908 y›l›nda olanakl› oldu. Bu yönde gösterilen yo¤un çabaya, 19 bin Alman askeri de silahlar›yla kat›lm›flt›! *** 47
BD N‹SAN 2009
Bölgede elmas madenlerinin ayn› dönemde keflfedilmesi, Almanlar’›n zenginli¤ine önemli katk› sa¤lad›ysa da, bu “mutlu” süreç fazla devam etmedi. Birinci Dünya Savafl›’n›n koloni çat›flmalar› s›ras›nda, 1915 y›l›nda Güney Afrika Birli¤i bölgeyi iflgal edip Alman kolonisini ele geçirdi. Güneybat› Afrika’daki bu durum 1919 Versay Antlaflmas›’yla hükme ba¤land›. 1904-1908 isyan› s›ras›nda,
birçok Herero ve Nama tutsaklar›na ait kafataslar›, “beyaz Avrupal›lar’›n Afrikal›lar’dan üstün oldu¤unu kan›tlama” amac›yla yap›lacak “bilimsel” araflt›rmalar için Almanya’ya götürülmüfltü. Namibya’n›n Almanya Büyükelçisi Peter Katjavivi, A¤ustos 2008’de bu kafataslar›n›n geri verilmesini, resmen istemiflti Berlin hükümetinden!•
FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen
m.muhsinoglu@gmail.com
Hayvanat bahçesindeki tek kangurunun, kapat›ld›¤› yerden ç›k›p, bahçede dolaflt›¤›n› gören yetkililer, hemen bir önlem ald›lar. Kangurunun z›plama yetene¤ini bildiklerinden, onun bulundu¤u bölümün çevresindeki tel örgü duvar› iki metre daha yükselttiler. Fakat sabah uyand›klar›nda, kangurunun yine d›flar› ç›kt›¤›n› ve hayvanat bahçesindeki yollarda gezindi¤ini gördüler. Yetkililer, ald›klar› önlemin yetersiz oldu¤unu anlad›lar ve iki metre yükselttikleri tel örgülerin boyunu iki metre daha yükselttiler. Fakat ertesi sabah, bu önlemin de yeterli olmad›¤›n› gördüler. Çünkü kanguru, kapat›ld›¤› bölümden yine ç›km›fl, hayvanat bahçesinde yine özgürce dolafl›yordu. Baflka bir önlem düflünemeyen hayvanat bahçesi yetkilileri, çareyi yine tel örgülerin yüksekli¤ini art›rmakta buldular. Kangurunun kald›¤› bölümü çevreleyen tel örgülerin yüksekli¤ini bu kez onbefl metreye ç›kard›lar. Hayvanat bahçesinde kangurunun yan›ndaki bölümde kalan deve, komflusunun çevresindeki tel duvar›n hemen her gece yükseltilmesi karfl›s›nda daha fazla dayanamad› ve sordu: “Kanguru kardefl, bu durumun sonu ne olacak böyle?” diye sordu. “Senin bölümün çevresindeki tel örgünün boyunun yükseltilmesi ne zamana kadar sürecek dersin?” Kanguru bir yandan gülerken, bir yandan da deveyi yan›tlad›: “Yetkililer, bahçe kap›s›n› geceleri kilitlemeyi ö¤reninceye dek...”• 48
49
YAZAN: fiEBNEM fiEN
K›rm›z› Yay›nlar› Ba¤dat Cad., No: 142/13, Maltepe, ‹stanbul (0216) 371 3629 www.kirmiziyayinlari.com 51
BD N‹SAN 2009
“D
enizcilik sadece ulaflt›rma ifli de¤il, ikitisadi ifl olarak anlafl›lacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler infla edilecek, deniz sporlar› kulüpleri kurulacak ve korunup gelifltirilecektir. “Çünkü, topraklar›n ucu deniz olan bir ulusun s›n›r›n›, halk›n›n kudret ve yetene¤inin hududu çizer. En uygun co¤rafi konumda ve üç taraf› denizlerle çevrili olan Türkiye, endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetifltirmek yetene¤indedir. Bu yetenekten yararlanmas›n› bilmeliyiz. “Denizcili¤i Türk’ün büyük ulusal ülküsü olarak düflünmeli ve onu az zamanda baflarmal›y›z.” *** Atatürk’ün Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt'un görev döneminde, Türkiye Cumhuriyeti hukuk sisteminin di¤er temel yasalar› gibi, “Kabotaj Kanunu” da haz›rlanm›fl ve yürürlü¤e girmiflti. “Türkiye Sahillerinde Nakliyat› Bahriye ve Limanlarla Kara Sular› Dahilinde ‹cray› San'at ve Ticaret Hakk›nda Kanun”, 20 Nisan 1926’da mecliste kabul edildikten sonra, Resmi Gazete’de 28 Nisan 1926’da yay›mlanm›flt›. Bir devletin kendi limanlar› aras›nda yolcu ve yük tafl›ma hakk› olan “kabotaj”, Frans›zca’da “egemenlik” anlam›na geliyor. Osmanl› Devleti’nin kapitülas52
yonlar çerçevesinde yabanc› ülke gemilerine tan›d›¤› kabotaj ayr›cal›¤›, Lozan Bar›fl Antlaflmas›’yla 1923 y›l›nda kald›r›ld›. Kabotaj Kanunu 1 Temmuz 1926’da yürürlü¤e girdi. Bu yasaya göre, akarsularda, göllerde, Marmara Denizi ile bo¤azlarda, tüm karasularda ve karasular içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçlar› bulundurma, bunlarla mal ve yolcu tafl›ma hakk› Türk yurttafllar›na verildi. Ayr›ca, dalg›çl›k, k›lavuzluk, kaptanl›k, çarkç›l›k, tayfal›k ve benzeri mesleklerin Türk yurttafllar›nca yerine getirilebilece¤i belirtildi. Yabanc› gemilerin yaln›z Türk limanlar›yla yabanc› ülkelerin limanlar› aras›nda insan ve yük tafl›yabilece¤i kabul edildi. arg›tay 11’inci Hukuk Dairesi, 8 Aral›k 1970 tarihinde ald›¤› 4935 say›l› karar›nda, denizde kurtarma ve yard›m›n da Türk gemilerinin temel hakk› oldu¤unu, kurtarmaya kat›lan yabanc› bir geminin, kabotaj ve tekel hakk›n› ihlal etti¤ini bildirdi. *** Kabotaj hatt› ve iç sular›m›zdaki mevcut durum konusunda, Gemi Mühendisli¤i ve Sanayimiz 2004 Sempozyumu’nda, Bekir fiener, U¤ur Bu¤ra Çelebi ve Serkan Ekinci’nin yapt›¤› bir sunumda
Y
Atatürk, denize büyük sevgi duyar ve bu sevgisini tüm ulusa afl›lamaya çal›fl›rd›. ‹stanbul’da Cumhurbaflkanl›¤› Florya Köflkü’nde bulundu¤u günlerde denize girer, kürek çekerdi.
ise, flu bilgilere yer veriliyordu: “Türkiye, denizle iç içe yaflayan bir ülkedir. K›y›lar›m›z›n uzunlu¤u Akdeniz’in boyunun 2,5 kat› kadard›r. ‹llerimizin yüzde 40’n›n denizle k›y›s› bulunmaktad›r. Ülkemizin k›y› uzunluklar›, Anadolu k›y›s› 6.480 km, Trakya k›y›s› 786 ve Adalar k›y›s› 106 km olmak üzere, toplam 8333 km.’dir. “Dünya yük tafl›mac›l›¤›n›n yüzde 90’dan fazlas› denizyolu ile yap›lmaktad›r. Deniz yolu en ekonomik ve güvenilir tafl›ma yolu olmas›na ra¤men, yurt içi yük tafl›mac›l›¤›m›z›n yüzde 88’i karayolu, yaln›zca yüzde 4’ü denizyolu ile yap›lmaktad›r. “Benzer durum yolcu tafl›mac›l›¤› için de geçerlidir. Ülkemiz
yolcu tafl›mac›l›¤›n›n yüzde 95’i karayolu, yaln›zca binde 3’ü denizyolu ile gerçekleflmektedir. Üç taraf› denizlerle çevrili ülkemizin yük ve yolcu tafl›mac›l›¤›nda denizyolunun bu kadar az pay almas›, ekonomik ve sosyal boyutlar bak›m›ndan büyük olumsuzluklar do¤urmaktad›r.
“U
lkemizin 8333 km.’lik sahil fleridi ile sahip oldu¤u bedava suyoluna karfl›n demiryolu yap›m› kilometre bafl›na yaklafl›k 1 milyon dolara mal olmakta, 2 milyon dolardan bafllayan otoyol infla maliyetleri ise, viyadüklü kesimlerde 12 milyon 53
BD N‹SAN 2009
dolara kadar ç›kabilmektedir. “Bugüne kadar ülkemizde infla edilmifl toplam 1.600 km. otoyoluna 14 milyar dolar (ortalama kilometre maliyeti 8,8 milyon dolar) sarf edilmifltir. “Bu hesapla 150 km.’lik bir otoyol bedeli bir milyar dolar› aflmaktad›r. Buna karfl›n flu anda ülkemizde kullan›lmakta olan en modern ve en h›zl› yolcu-araç feribotunun maliyeti 25-30 milyon dolar civar›ndad›r. “Ulaflt›rmada ülkemiz genelin-
deki durum, ‹stanbul ilimizde de benzerlik tafl›makta, kent içi ulafl›mda yüzde 90 karayolu, yüzde 6 demiryolu ve yaln›zca yüzde 4 denizyolu kullan›lmaktad›r. “fiehirleraras› ulafl›mda denizyolunun oran› daha da alt seviyelerdedir. “Bu durumun iyilefltirilmesi ve ulafl›m›n deniz yoluna kayd›r›lmas›, ülke ekonomisi, emniyetli tafl›ma ve çevre kirlili¤i aç›s›ndan acilen ele al›nmas› gereken bir konu olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.”•
Ne denli kötü olursa olsun, asla pes etmeyin. “Bu benim bafl›ma nas›l geldi?” diye düflünmeyin, “Benden daha kötü durumda olan insanlar da var” diye düflünün. Uçurumun kenar›nda bile taklalar atabilirsiniz, üstelik gülümseyerek. Önemli olan ruh ve ak›ld›r. Herfleyin en iyisini yapmaya çal›fl›n ve hastal›¤›n›z›n arkas›na saklanmay›n. Her günün tad›na var›n. Akflam nereye gidece¤inizi planlay›n, gelece¤inizi planlamay›n. Yaln›zca baflkalar›n›n yard›m›na aç›k olmay›n, kendinize de yard›m edin. Hâlâ birfleylerin üstesinden gelebilece¤inizi gösterin herkese. Yapamayaca¤›n›z fleyler için bofl yere üzülmeyin, yapabilece¤inizi yapmaktan zevk almak için u¤rafl›n.• Stephen Hawking Bir yere varmanın ilk adımı, bulundu¤unuz yerde kalmamaya karar vermektir. Bulundu¤unuz çevrenin sizi etkiledi¤ini unutmayın. Bu nedenle sizi amacınıza ulafltırabilecek çevreyi seçerken özenli davranın. Yaflamınızla çevreniz arasındaki iliflki dengesini dikkatle de¤erlendirin. Çevrenizdeki fleyler geliflmenize yardımcı mı oluyorlar, yoksa sizi oldu¤unuz yerde mi tutuyorlar? Çevrenizin tutsa¤ı de¤ilsiniz. Bulundu¤unuz yerden hofllanmıyorsanız, bu durumunuzu de¤ifltirmek elinizdedir. Çünkü siz bir a¤aç de¤ilsiniz. “Yapabilseydim, yapardım” demeyin, “Yapabilirsem, yaparım” deyin. E¤er siz sevdi¤iniz bir fleyin parçası olursanız, o sevdi¤iniz fley de sizin bir parçanız olur.• 54
YAfiAMDAN GÖZLEMLER Ali Naili Erdem
Mareflal Fevzi Çakmak
M
addi zevklerin öne ç›kar›ld›¤› bir ortamda cumhuriyeti kuran ve yaflad›¤›m›z topraklar› bizlere vatan yapan destan kahramanlar›ndan birini, Mareflal Fevzi Çakmak’› böyle bir nisan ay›nda kaybetmifltik. Sessiz kalamazd›k. Binlerce ö¤renciyle ‹stanbul’a akt›k. Takvimler 12 Nisan 1950’yi gösteriyordu. Mareflalin aziz naafl› ‹stanbul, Teflvikiye’den Eyüp’e de¤in binlerce omuzlar›n üzerinde tafl›nm›flt›.
Benim kufla¤›m ulusal savafl›m›n sevdas›, heyecan› ve tutkusuyla büyümüfltür. fiehitleri, gazileriyle bizi biz yapan efsaneleflmifl kahramanlar›yla benli¤imizin bütününde yaflarlar. Bu nedenle de vatan bizler için bir co¤rafya parças›, bayrak da bir bez parças› de¤ildir. Biz onlarla yaflar›z, biz onlarla var›z. O mareflal ki, büyük kurtar›c›n›n en yak›n arkadafllar›ndan biriydi. Dünya ihtiraslar›ndan uzak bir ahlak ve erdemlikler an›t› olarak yaflam›flt›. Yirmiüç y›l milli savunma ve genel kurmay baflkan› olarak görev yapan ve Türkiye’nin iki mareflalinden biri olan Fevzi Çakmak yaln›zca bir asker de¤ildir. O inmeyen bir bayrak, unutulmaz bir devlet adam›d›r. Binbir yoklu¤un içinde ak›llar› ve imanlar›n›n kutsiyetiyle dövüflerek, yoku var ettiler. Mazlum ve ma¤dur bir ulusla bütünleflerek kan ve can verdiler. Da¤› tafl›yla, analar bac›lar›yla, erleri erenleriyle bir tek vücut olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdular. Kurtulufl Savafl› bir onur sava55
BD N‹SAN 2009
fl›d›r. Sömürgeci güçlere, Türkiye’yi haz›r bir lokma diye düflünenlere hadlerini bildirme savafl›d›r. Yedi cephede dövüflmüfl, zaferler kazanm›fl bir ulusun yenilmifl ilan edilmesini içlerine sindiremeyen ve geçmiflten gelece¤e özgür yaflam›fllar›n savafl›d›r.
T
ürk’ün ve Türklük’ün varl›¤›n› koruma savafl›d›r. Bu nedenledir ki, Kuva-y› Milliye’yi oluflturanlar rastlant›lar›n ortaya ç›kard›¤› kifliler de¤illerdir. Her biri sa¤lam ve engin bir kültürün insanlar›d›rlar. Ak›llar› denli iman ve inançlar›yla y›ld›zlar› yakalayacak güçteydiler. Nitekim bugün An›tkabir’i ziyaret edenler Atatürk’ün 3 bin kitab› notlar alarak okudu¤unu görmektedirler. Onun yan›nda ömürleri boyunca yer alm›fl olanlar da “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir” inanc› ve ilkesiyle bütünleflmifl ayn› mayan›n insanlar›d›rlar. Halk›ndan hiçbir fley beklemeden hizmet veren Fevzi Çakmak, yapt›klar›n› söylemeyen, an›msatmayan bir yüceli¤in örne¤idir. O, Atatürk’ün ba¤ evini saray olarak alg›layan alçakgönüllülü¤ünü ve “Servetim ve iftihar›m Türklük’ten baflka bir fley de¤ildir” sözünü gönlünde yaflatm›fl ve övgülerin sarhofllu¤una düflmemifltir. Sade bir yaflam›n insan› olarak Türklük bilincini ulusal bir kültür olarak cumhuriyetin kimli¤i yapanlar›n taraf›nda yer alm›flt›r. Ulusun yalans›z ve riyas›z sesi56
nin temcilcisi olarak halk›na güçlü ve sayg›n bir Türkiye’de yaflamas›n›n olanaklar›n› sa¤layan Atatürk’ün devrimleriyle bütünleflmifl, onun mutlulu¤unu yaflam›flt›r. fierefle dolu ömrü ya Kafkas Cephesi’ndedir ya Rumeli’de ya Balkan Savafllar›’n›n zulmeden havas›nda ya da Çanakkale’nin flanl› savunmas›ndad›r. Suriye’nin ihanet yüklü gecelerinde Türk’ün zafer k›l›c› ve her aflamas› bir destan olan ulusal savafl›m›n flanl› komutan›d›r. Tarihi yapanlar ve tarihe yön verenler zihni allak bullak eden büyük olaylar›n yarat›c›lar›d›r. Atatürk’ün üstün dehâs›n› kavrayabilmek, bireyin çokça nitelikleri bünyesinde tafl›mas›na ba¤l›d›r. Mareflal Fevzi Çakmak bu niteliklerin adam› oldu¤u için Atatürk’ün yan›nda yer alm›flt›r.
B
ir vatansever, ayn› zamanda bir milliyetseverdir. Atatürk’ün deyifliyle “Övüngen ve bencil olmayan” bir milliyetseverdir. Hiçbir ulusa düflmanl›k beslememifl, hiçbir devletin de Türk ulusuna yan bakmas›na katlanamam›flt›r. Felaketlerimizin içinden bir ulusal gurur gibi yükselen flerefli tarihimize lay›k bir savafl›m› ölüm pahas›na gerçeklefltirenlerden biri olarak o, Atatürk’ün kendisine “En büyük asker sensin” de¤erlendirmesini hak etmifl bir insan›n huzuru içinde Tanr›’n›n rahmetine kavuflmufltur.•
BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop
Bir antolojide genç cumhuriyetin fliir birikimi
“Baflard›klar›na her zaman güzel denemez; ama cesaretleri her zaman hayranl›k uyand›r›yor.” Orhan Burian
“Yücel” dergisi cumhuriyetin uygarl›k yolundaki hedeflerini gözetiyor, cumhuriyetle gelen de¤erlere sahip ç›k›yordu. Bu derginin yazarlar›ndan Orhan Burian, Behçet Kemal Ça¤lar, Haluk fiehsuvaro¤lu’nun “Mütarekeden Sonrakiler” ad›n› tafl›yan fliir antolojisi yay›mland›¤›nda “Mütareke”nin üzerinden yaln›zca on y›l geçmiflti. Antoloji yeni Türkiye’nin geliflen fliir zenginli¤ini ortaya koyuyordu. Orhan Burian 1946’da bu yap›t› bu kez yaln›z bafl›na gelifltirdi. Yeni ozanlar, yeni fliirler, önemli de¤er yarg›lar›yla zenginlefltirdi. Böylece “Kurtulufltan Sonrakiler” fliir antolojisi ortaya ç›kt›. Orhan Burian Türk fliirinin çeyrek yüzy›ll›k serüveni sonunda ulaflt›¤› yeri, antolojisine haz›r-
“Yücel” dergisinin birinci say›s›n›n kapa¤›
l›k oldu¤u sezilen, –daha sonra da yap›t›n›n bafl›nda yer alan– yaz›s›nda flöyle de¤erlendiriyordu: 57
BD N‹SAN 2009
“Genç ozanlar sade al›flageldi¤imiz biçimleri k›rmakla kalm›yorlar, fliirde görünce yad›rgad›¤›m›z en ayk›r› duygu ve düflünceleri de eserlerinde araç olarak kullanmaktan çekinmiyorlar. Baflard›klar›na her zaman güzel denemez; ama cesaretleri her zaman hayranl›k uyand›r›yor.” rhan Veli ve arkadafllar›n›n ilk ürünlerine bu de¤erlendirmeyle dikkati çeken Orhan Burian, befl y›ld›r cezaevinde bulunan, yap›tlar›n› art›k yay›mlayamayan Nâz›m Hikmet’i de hak etti¤i biçimde de¤erlendirerek anmaktan çekinmiyordu: “Son yirmi befl y›l›n ozanlar› içinde destan rüzgâr›yla flahlanmaya en yeterli ozan olarak kendini bize kabul ettiriyor. Gür bir ses, insan bir yürekle fliir yaz›yor. ‘Simavna Kad›s›o¤lu’ eserinde –kahraman yoklu¤una göz yumunca– destan›n bir yerde koca nehir gibi ak›fl›, harelenifli var; beldeleri, sahralar›yla bir ülke var; bir duyufl birli¤i var. Bu her ozan›n ulaflamad›¤› bir esin nimetinin eseridir.” Orhan Burian’›n “Kurtulufltan Sonrakiler” antolojisini do¤ru de¤erlendirmek için, genç yaflta ölen bu ‹ngiliz edebiyat› profesörünün elefltiri anlay›fl›n› da gözönünde bulundurmak yararl› olacakt›r. Üniversiteyi bitirdi¤i y›l yay›mlanm›fl “Edebi Yap›t ve Edebi Elefltiri Üzerine” yaz›s›nda, “Du-
O
58
yular› s›radan insanlardan daha incelmifl bir insan... Yüksek bir seçme gücü olan insan... Kendine temelli bir yaflam felsefesi edinmifl adam... Kendine özgü üslubu olan insan” diye tan›mlar yazar›. Elefltirmen için ise öncelikle, “Okudu¤u yap›t›n niçin ve nas›l yaz›ld›¤›n› bulmaya ve ondan zevk almaya bakmal›d›r” der. Onun, “edebi görüflü genifl bir insan” olmas›n› gerekli sayar. Yap›t› okurken flu iki amac› gözetmesini bekler: “•Önceki flair ve yazarlar› okuyuflundan edindi¤i ‘yetkin örnek’le o yeni yap›t› ölçmek; kusurunu, güzelli¤ini ortaya ç›karmak... •Her yeni yap›tta buldu¤u iyi özellikleri ‘kusursuz örne¤ine’ ekleyerek elefltiri ölçüsünü daha yetkinlefltirmek...” Son olarak da elefltirinin “y›k›c› de¤il yap›c›” olmas›n› zorunlu sayar. “Kurtulufltan Sonrakiler”, Orhan Burian’›n tüm bu görüfllerinin tutarl› bir uygulama örne¤idir. ntoloji sahibinin ele ald›¤› ozanlarla ilgili art›larla eksileri çok iyi araflt›rd›¤› belli olur, k›l› k›rk yaran de¤erlendirmeleri dikkat çeker. Örne¤in Ahmet Hamdi Tanp›nar için, “Hem hayal zenginli¤i var, hem fikri fliirin hizmetinde kullanabiliyor. Zamana, has güzellikten haber soruyor. Bununla beraber söyleyeceklerinin, çok defa, m›s-
A
ralara s›¤may›p naz›mla cenkleflti¤i seziliyor” der. Necip Faz›l K›sakürek’i “Kurtulufltan sonraki Türk fliirine iki z›t halinde ben meselesiyle ruh meselesini getiren flairdir. Cans›z eflyay› insanla ilifli¤i bak›m›ndan canland›rmak kadar insan› da ölüm ve ötesi bak›m›ndan ebedilefltirmek, baflar›l› fliirlerinin özellikleridir” diye de¤erlendirir. fiiirimizin ustalar›yla ilgili flu yarg›lar da onundur: “Bir fleye inanamaman›n flaflk›nl›¤› içinde. Dinde, tarihte, aflkta, tende, ruhta ümit ar›yor. Hepsini efsane harabesi halinde buluyor. Tutunacak bir yeri yok.” (Asaf Halet Çelebi) “Bazen kendini fazla tekrarlad›¤› oluyor. Son dört befl senedir fliirlerinde geceden ve ölümden duydu¤u ürküntünün yerini hayata ve insano¤luna duydu¤u sevgi alm›flt›r.” (Cahit S›tk› Taranc›) Orhan Burian için Faz›l Hüsnü Da¤larca’n›n apayr› bir yeri vard›r. Ondan söz ederken, “Atatürk Devrimi’nden beri yetiflen ozanlar›n en büyü¤ü” diyecektir. Antolojisindeki de¤erlendirmesi de flöyledir: “Türk fliiri üzerinde dil, fikir ve ahenk bak›m›ndan en ihtilalci bir sanat anlay›fl› ile çal›flm›fl olan sanatkârd›r. Dünyan›n güzelliklerine vurgun; fakat bir kâbus gibi ölmek yahut öldürmek düflüncesi üstüne çullan›yor. Ancak çocu¤un ve Allah’›n sahip oldu¤u o nimetler nimeti dinginli¤e özlemi
Orhan Burian
var. Son fliirlerine bak›l›rsa ona varman›n yolunu hayvanlar gibi, bitkiler gibi düflünceden s›yr›larak bütün do¤all›¤›yla büyük kütlenin yaflad›¤› gibi yaflamakta ar›yor. fiiirinde pürüzlü olan dili de düzgünleflecek ve yad›rganmayan bir uyum kazanacak gibi...” arip ak›m›n› de¤erlendirdi¤i s›rada, bu hareket henüz ilk y›llar›ndad›r. Orhan Veli’nin fliirini “hayal gücünün de¤il zekân›n mal›” sayar. fiöyle yarg›lar: “Çok kere b›y›k alt›ndan gülerek yaz›l›vermifl gözüken fliirinin nefis bir yapayl›¤› var. El dokunsa hemen k›r›lacak, yahut sönüverecek gibi duruyor. Ama dayan›yor. Yaln›z ne kadar dayanaca¤›n› kestirmek çok zor.” Garip’çilerden Oktay Rifat ile Melih Cevdet’e ay›rd›¤› sayfalarda ilki için, “perakende gibi gözüken
G
59
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
hayal ve düflüncelerle fliir kuruyor. (...) fiiiri, hayallerden duygulara götürmek sihrini bulmufl” der. ‹kincisini ise, “fiimdilik arkadafllar›na ba¤l›l›¤› sanat›na ba¤l›l›¤›ndan daha a¤›r basar görünüyor” diye de¤erlendirdi¤i görülür. 947’de Ankara Üniversite’sinde ba¤naz ulusalc› ö¤rencilerin taflk›nl›klar›yla geliflen olaylar karfl›s›nda kayg›lar›n› cumhurbaflkan›na gönderdi¤i mektupta dile getirecektir. Burada onun baflta laiklik gelmek üzere cumhuriyetin de¤erlerine yürekten ba¤l›l›¤› görülür. O, “ancak düflünce özgürlü¤ü içinde memlekete ve insanl›¤a yararl› ifller görebilecek olan üniversitenin”, ba¤›ms›zl›¤›n› yürekten savunur. “Y›k›c› zihniyet”in örne¤in köy enstitüleri karfl›s›ndaki tutumunu var gücüyle elefltirmifltir. Bununla birlikte, ‹kinci Dünya Savafl› boyunca ve sonras›nda dünyay› kargaflaya sürükleyen sert siyasal ö¤retilere uzak durmufltur. Bunlar›n sanat üzerindeki bask›s›n› da pek hofl görmez. Örne¤in antolojisine, cezaevindeki Nâz›m Hikmet’ten örnekler almaktan kaç›nmaz. Ancak flu de¤erlendirmeye de yer verir: “Edebiyat›m›z›n imanla hayk›ran flairlerinden biri; ne çare ki iman› bu topraktan de¤il, köksüzdür.” 40 kufla¤›n›n toplumcu ozan› R›fat Ilgaz’› de¤erlendirirken söyledikleri de flunlard›r:
1
60
“fiimdi günün e¤ilimine kap›larak en alelade konularla insanl›k flairi olmaya çal›fl›yor. Ama o sanat›n ustal›¤›na henüz eriflmifl de¤il.” Ozanlar›n yap›tlar›nda gördü¤ü olumsuz özellikleri, hat›r gönül gözetmeden s›ralar: Faruk Nafiz Çaml›bel için, “fiiirleri sürekli duygular›n de¤il, geçici tutkular›n ifadesine gitti¤i zaman kuvvetleniyor” der. Halide Nusret Zorlutuna’y› “Yazd›klar› kad›n kalbinden ziyade erkek kafas›ndan ç›km›fl gibi” diye elefltirir. Ahmet Kutsi Tecer için, “On sene kadar sevgiyi, ince duyufllar› anlatmak için sesi ve sözü dokumakta epey bir ustal›k gösterdikten sonra, ilham›n› memleketin topra¤›nda, havas›nda, geleneklerinde aramaya bafllad›. ‹kinci kaynak elbet birincisinden daha gürdür; ama ondan beslenen ›rmak henüz evvelkinin vard›¤› yere varmad›” der Ahmet Muhip D›ranas için yarg›s› ise flöyledir:
“Y
avafl yavafl çorak topraklardaki çilesi büyük, ümidi k›t insanlar›n duygusuyla fliir yazar oldu. (...) Ama kal›plar›na her zaman iyi yerleflmemifl gözüküyorlar.” Elefltirmen “b›ça¤›n keskin yüzü”ne hiç uzak de¤ildir. Yine de sözünü esirgemez. Tek parti döneminde Milli E¤itim Bakan› Hasan Âli Yücel’in fliiri için, onun
bakanl›¤›na ba¤l› üniversitede ö¤retim üyesi Burian’›n de¤erlendirmesi flöyledir: “Hayat›n çarp›nt›s› de¤il, felsefenin heyecan› hâkim geldi¤i zaman güzellefliyor.” Kitab›n›n ilk biçimini birlikte haz›rlad›klar› Behçet Kemal Ça¤lar için de, “Sanat›, dava savunmas›na araç olarak kullanmak istedi¤i vakit, fliiri tehlikeye düflüyor” der. Antolojinin ilginç bir yan›, henüz geliflip gerçek kimli¤ine kavuflmam›fl ozanlara ay›rd›¤› “Nebula” bölümüdür. Burada bi-
rer ikifler fliirlerine yer verilen “Sabahattin Kudret Aksal, Mehmet Baflaran, ‹lhan Berk, Necati Cumal›, Cahit Külebi, Behçet Necatigil” gibi adlar, fliirimizin 1950’den sonraki gelifliminde en öne ç›kacak olanlard›r. Bu bölümde dikkat çeken bir ad ise o s›rada ancak 20 yafl›nda olan Bülent Ecevit’tir. Burian’›n antolojisi cumhuriyetin ilk 25 y›l›n›n fliirini nesnel tutumla büyüteç alt›na alan, de¤erini günümüzde de yitirmemifl olan bir kaynakt›r.•
Genç adam, cuma akflam› arabas›yla evine gidiyordu. Eflini evden al›p birlikte müzikli bir yere, akflam yeme¤i yemeye gideceklerdi. Bunu düflünürken yol kenar›nda otostop yapan güzel bir k›z gördü. Çok düflünmeden arabay› durdurdu ve k›z› arabaya davet etti. Adam, güzel k›zla yol boyunca sohbet etti. Güzel k›z gidece¤i yere yak›n bir yere geldi¤inde teflekkür ederek arabadan indi. Bir süre sonra genç adam evine geldi, eflini ald› ve tekrar yola ç›kt›lar. O s›rada adam›n gözüne hemen yan›nda duran topuklu bir ayakkab› iliflti. Hemen akl›na biraz önce arabadan indirdi¤i güzel k›z geldi. Herhalde ayakkab›y› çantas›ndan düflürmüfltü. Bunu efline aç›klayamazd›, anlatsa da belki efli inanmazd›. Hemen bir plan yapt› ve eflinin dikkatini ters tarafa yöneltti¤inde ayakkab›y› ald› ve kendi oturdu¤u taraftaki camdan d›flar› att›. Genç adam flimdi kendini rahatlam›fl duyumsuyordu. Bir süre sonra yemek yiyecekleri restorana gelmifllerdi; ama genç adam›n efli kuflkuyla araban›n içini araflt›r›yordu. Genç adam sinirli bir biçimde efline sorununun ne oldu¤unu sordu. Efli, flaflk›n bir biçimde yan›tlad›: “Ayakkab›m›n tekini bulam›yorum.”• 61
rinde karikatürleri yay›mlanan ve Metin Toker’in “Akis” dergisinde ressam olarak çal›flan Cemil Ünlütürk, derginin birçok say›s›na kapak çizdi. ‹smet ‹nönü, Nazmiye Demirel, Osman Bölükbafl› gibi ünlü kiflilerin portrelerinden oluflan “68’in 38 kiflisi” adl› “ilk ve son” sergisini, Ankara Frans›z Kültür Merkezi’nde açt›. urizm Bakanl›¤›’nda tan›tma genel müdür yard›mc›s›, Baflbakanl›k Bas›n Yay›n genel müdür baflyard›mc›s› görevlerinde bulundu. Devlet dil s›nav›n› verdikten sonra yurt d›fl› atamas› yap›ld›. Bas›n müflaviri olarak Bern, Londra ve Cidde Büyükelçiliklerimizde görev yapt›. Baflbakanl›k Bas›n-Yay›n Enformasyon genel müdürü oldu. 1974 K›br›s Bar›fl Harekat›’ndan sonra, I. ve II. K›br›s-Cenevre Konferanslar›’na Türk delegasyonu üyesi olarak kat›ld›. *** “Sanatç›n›n kötüsü bürokrat olur!” diye gülüp an›lar›ndan anekdotlar aktaran Ünlütürk, çizginin yaflam›nda hep olumlu rol oynad›¤›n› söylüyor. Londra’da görevli yabanc› misyon fleflerinin, kendilerinden ve ülkelerinden söz etmesi için can att›klar› “The Diplomatist” dergisinin sahibi Bayan Millan ile yemekte buluflmufl ve “yan›nda fotograf› olmad›¤› için” lokantada
T
YAZAN: ERAY D‹NÇER nalt› yafl›nda yay›mlanan ilk karikatürü gibi, “olgunluk” döneminin ürün örneklerini çerçeveletip duvarlar›na ast›¤› “emeklilik” bürosunda, Cemil Ünlütürk “olay yaratacak” an› kitab›n›n son haz›rl›klar›n› sürdürüyordu. “Yeni ‘istidatlar›n’ (yeteneklerin) karikatürlerini ‘neflretme¤e’ (yay›mlamaya) devam etti¤ini” bildiren “Bütün Türkiye” dergisi, “genç karikatürcü” Cemil Ünlütürk’ün bir yap›t›na da yer vermiflti. Alt yaz›s› ise, günümüzü yans›t›r gibiydi: Dilenci Çocuk: “Bir sadaka...” Partili Bay: “Hangi partidensin söyle ondan sonra.” ***
O
62
“Bütün Dünya” okurlar› için çizdi¤i bir “güncel” karikatürü görüflmemiz s›ras›nda arma¤an eden Ünlütürk, 1934 y›l›nda Rize’de do¤du. ‹lk, orta ö¤renimini Anadolu’nun çeflitli illerinde, ‹ngiliz Dili ve Edebiyat› dal›nda yüksek ö¤renimini Ankara’da yapt›. Anadolu’da ve Ankara’da bir süre ‹ngilizce ö¤retmeni olarak çal›flt›. ‹ngilizce dil e¤itimi için gitti¤i Cambridge’de karikatür çal›flmalar›na devam etti. “Evening News” gazetesinde çizgileri tam sayfa olarak yay›mland›. Bürokrasiye geçmeden önce ‹lhan Selçuk’un “Dolmufl” ve “41 Buçuk”; Yusuf Ziya Ortaç’›n “Akbaba” gibi önemli mizah dergile-
Yeni “istidatlar›n” (yeteneklerin) karikatürlerini “neflretme¤e” (yay›mlamaya) devam etti¤ini bildiren “Bütün Türkiye” dergisi, “genç karikatürcü” Cemil Ünlütürk’ün yukar›daki yap›t›na da yer vermiflti. Alt yaz›s› ise, günümüzü yans›t›r gibiydi: Dilenci Çocuk: “Bir sadaka...”, Partili Bay: “Hangi partidensin söyle ondan sonra.”
çiziverdi¤i portresiyle, derginin fiubat 1977 say›s›nda yer alm›flt›. Bu arada Ulusal Gazeteciler Sendikas›’n›n ‹skoç Baflkan› Gordon McLean ile gelifltirdi¤i dostlu¤un örneklerinden söz ederken, “BBC”den kovulan bir Türk gazetecisini hemen üye yapan McLean’›n –flimdi merhum– meslektafl›m›z› nas›l korudu¤unu, önemli d›fl politika konular›nda –içyüzünü burada aç›klayamayaca¤›m›z– hangi katk›lar› yapt›¤›n› minnetle an›msat›yordu. Cumhuriyetin 50’nci y›ldönümünde “Atatürk’ün Sevdi¤i fiark›63
tutkusu, antika tutkusu, dedikodu tutkusu, kumar tutkusu, hastal›k tutkusu, isim takma tutkusu, al›flverifl tutkusu.” iplomatlar›n “yabanc› efl” tutkusunu çizgileriyle elefltiren Ünlütürk, eflini Kenan Evren’le tan›flt›ran bir büyükelçimizle ilgili karikatürü de okurlar›m›za arma¤an ediyordu. Ünlütürk’ün d›fl deneyimlerine göre, diplomatik davetlerde flunlar önemle not al›n›yordu, gelecek davetlerde ayn› karfl›l›¤› verebilmek için: Gelenler/gelmeyenler, efliyle gelenler/tek gelenler, koyu renk/aç›k renk elbiseyle gelenler, kaç gazeteci geldi? ‹simleri ve görevleri? Bu arada çok önemli bir nokta: Tek gazeteci gelse bile davete, merkeze “Londra bas›n› geldi” diye bildirilirmifl kural olarak... *** “Senin için bir not haz›rlad›m” dedi, sütlü kahvelerimizi içtikten sonra... Okudu¤u notu dinlerken, “Bunlar› gerçekten yay›mlayacak m› kitab›nda?” diye düflünüyordum! Sonunda, “Sana sürpriz yapt›m” dedi. “Bunlar›n hiçbirini ben söylemiyorum. Emekli diplomatlar›n kitaplar›ndan ald›m hepsini...” Sonra yan taraftaki 14-15 kitab› kucaklay›p masan›n üstüne y›¤›verdi. Buyrunuz, birlikte okuyal›m: “Hariciye mesle¤i bir jungle’a
D Diplomatlar›n “yabanc› efl” tutkusunu çizgileriyle elefltiren Ünlütürk, eflini Kenan Evren’le tan›flt›ran bir Büyükelçimizi böyle karikatürize ediyordu.
lar”› bir LP plakta “uzun-çalar” toplatm›flt› Ünlütürk... fiark›lar› seslendiren Münir Nurettin Selçuk, Londra’da pla¤›n kapa¤›n› imzalayarak, flöyle teflekkür ediyordu kendisine: “Düflünüfl ve buluflu ile bu nefis pla¤› Cumhuriyetin 50. y›l›nda Türk milletine kazand›ran Say›n Cemil Ünlütürk’e sonsuz sevgilerle. 29 Ekim 1973.” *** Y›llarca süren kamu görevlerinin verdi¤i birikimle, iç ve d›fl politika konusunda otomobil lasti¤i 64
benzetmesi yap›yor Ünlütürk: “‹ç lastik inik olursa, d›fl lastik yerlerde sürünür!” Ve hemen arkas›ndan ekliyor: “Türk diplomasisini manifaturac›lar, sucukçular, bisküviciler yürütüyor. Toplant›larda diplomat görünmüyor.” Diplomatlar›n görünmeyen, ancak o dünyada yaflayanlarca bilinen tutkular›n› ise, “olay yarataca¤›n›” yukar›da belirtti¤imiz kitab›nda flöyle s›ral›yor: “Yabanc› efl tutkusu, imzal› fotograf tutkusu, pet tutkusu, içki
Ünlütürk’ün “Bütün Dünya” okurlar› için çizdi¤i bir “güncel” karikatürü...
benzer. Meslekte bakir orman kanunlar› geçerlidir. Kimse kimseyi sevmez. Büyük küçü¤ü, kuvvetli zay›f› yener. “Merhametsiz hareket edebilmek, flahsi servet, gerekti¤inde yard›m istenebilecek makam sahibi dostlar, akrabalar, meslekteki baflar›n›n ilk flart›d›r.” Semih Günver, E. Büyükelçi (“Milliyet” gazetesi, ‘Hariciye Mesle¤i’ bafll›kl› makale) “Mesle¤e girdikten beri bunlar›n tek derdi büyükelçili¤e f›rlay›vermekten ibarettir. Ac›kmadan yiyerek, düflünmeden söyleyerek yürür giderler.” Y. Kadri Karaosmano¤lu, E. Büyükelçi (“Zoraki Diplomat”) 65
flunlar yap›lm›fl, ben de birfleyler ekledim’ demez. Öncekileri küçümser, alçalt›r, çukura sokar.” Haluk Afra, E. Baflkonsolos (“Hariciyeciler Dedikoduyu Sever”) “Devlet büyüklerine yaranan, daha do¤rusu dalkavukluk edenler, istedikleri yere kendilerini tayin ettiriyorlar.” Kamran ‹nan, E. Büyükelçi (“Sabah” gazetesi, 5 Nisan 1993) “Bakanl›¤›n k›demli memurlar› aras›nda efl transferi revaçtayd›. Amirlerim ‘fiu flunun eflini, flu da flunun eflini ald›’ diye dedikodu yaparlard›.” Haluk Afra, E. Baflkonsolos (“Hariciyeciler Dedikoduyu Sever”) Londra’da görevli yabanc› misyon fleflerinin, kendilerinden ve ülkelerinden söz etmesi için can att›klar› “The Diplomatist” dergisinin fiubat 1977 say›s›nda, dergi sahibi Bayan Millan ile yemekte buluflan Cemil Ünlütürk,“yan›nda fotograf› olmad›¤› için” lokantada çiziverdi¤i portresiyle yer al›yordu.
“Keyfilik bakanl›¤›n bünyesine iyice ifllemifltir ve her ifllemde kendini göstermekten çekinmez.” M. Y›lmaz ‹kizer, E. Elçi (“fiu Bizim Garip Hariciye”) “Aralar›nda z›ddiyet olanlar ülkenin ç›karlar›n› korumaktan çok, rakibini zorda b›rakma hevesi tafl›rlar.” Haluk Afra, E. Baflkonsolos (“Hariciyeciler Dedikoduyu Sever”) “Bugün bir büyükelçinin mesaisinin en az üçte birini, bir maitre d’hotel’in yapaca¤› ifller oluflturur.” Tansug Bleda, E. Büyükelçi (“Maskeli Balo”) “Hiçbiri kalk›p, ‘Benden önce 66
“B
izim d›flifllerinin içyüzünü yaz›yorum. Birçok büyükelçinin en yak›n arkadafllar›yla kar›lar›n› nas›l takas ettiklerini anlat›yorum. Mesela Büyükelçi ‹lter Türkmen’in en yak›n arkadafl› Gündo¤du Üstün’ün kar›s›yla nas›l evlendi¤ini anlataca¤›m. Güzel kar›lar›n› Ça¤layangil’le ayn› masaya oturtmaya çal›flan büyükelçilerden bahsedece¤im.” Bilge Erol, E. Baflkonsolos (“Tempo” dergisi, 11 Mart 1989) “Olumsuz sicil alanlar›n, bakanl›¤›n terfi komisyonunda dostlar› oldu¤unda bu sicilin dikkate al›nmad›¤› görülmüfltür.” Haluk Afra, E. Baflkonsolos (“Hariciyeciler Dedikoduyu Sever”) “Büyükelçi Cemal Hüsnü Ta-
ray’›n afl›r› kad›n düflkünlü¤ü diplomatik skandallara yol açabilecek düzeydeydi.” Semih Günver, E. Büyükelçi (“Diplomaside Bir Dönem”, “Milliyet”, 7 Ekim 1985) “Birileri bakanl›ktan aya¤›m› kayd›rma çabas›na girmifl ve geçmiflten g›c›¤› olanlar da destek vermifl.” Turgut Tülümen, E. Büyükelçi (“‹ki Mülkiyeli”)
“A
rkadafllar›n›, seleflerini çekifltirmeye bay›l›rlard›. Birbirleri için ileri geri konuflmufl olduklar› a盤a vurulunca da, durumu mesleki bir maharetle geçifltirirler, elefltiriyi be¤eni haline sokman›n yolunu bulurlard›.” ‹. Sabri Ça¤layangil, E. D›fliflleri Bakan› (“Milliyet” gazetesi, 1984) “1990-2000 y›llar› aras›nda, 10 y›l içinde al›nan 250 meslek memurunun 37’si d›fliflleri mensubunun çocuklar›.” (“Sabah” gazetesi, Ocak 2000) “Numan Menemenci’nin 105 bin TL. kumar borcu örtülü ödenekten ödendi.” (Yass›ada duruflmalar›nda Menderes’e soruldu, ‘Memleketin itibar›’ yan›t› nedeniyle beraat etti.) *** Londra Büyükelçili¤i’nde 4 y›l süren görevinden sonra yurda dönen Cemil Ünlütürk, iki gün sonra “Devlet Sansür Kurulu” üyeli¤ine atanm›flt›. Dansözlü, dövüfllü
“Akis” dergisinde ressam olarak çal›flan Cemil Ünlütürk, derginin birçok say›s›na kapak çizdi.
yerli filmleri sansür edecekti! Öykünün gerisini kendisinden dinleyelim: “Sevgili babac›¤›m hayattayd› o günlerde... S›k›nt›dan ona u¤ray›verdim. Yeni bir göreve atand›¤›m›, sabahtan akflama kadar sinema filmi izleyece¤imi söyleyince, kafas› kar›flan rahmetli, kafllar›n› çatarak, ‘‹flin gücün yok mu o¤lum senin? Her gün sinemaya gidilir mi?’ diye ç›k›flt›. ‹flimin art›k, yerli film seyretmek oldu¤unu, bunun resmi görevim oldu¤unu ona izah etmeye çal›flt›m. Anlamad›¤›m bir göreve atand›¤›m›, bundan mutlu olmad›¤›m› da belirttim. Babam, ‘O iflten anlay›p anlamad›¤›n› devlet senden iyi anlar o¤lum. Sen devlet büyüklerinden daha m› iyi bileceksin?’ 67
BD N‹SAN 2009
diyerek, en ‘baba’ yorumunu da yapm›fl oldu.
“S
ansür kurulundaki arkadafllar›m, ‹çiflleri Bakanl›¤›’ndan bir merkez valisi ve bir bayan baflkomiser, Genelkurmay’dan bir albay, Baflbakanl›k’tan bir görevliydiler. Baflkan›m›z vali bana k›saca görevimizi anlatt›. Elimizde bir Sansür Yönetmeli¤i vard›. Filmde uygun olmayan yerler varsa, yap›mc›s›na bildirilecekti. Sak›ncal› görülen bölümler filmden ç›kar›ld›¤› taktirde sansürden geçecekti. “Göreve bafllad›¤›m gün, odan›n ›fl›klar› söndü ve ilk filmi izlemeye bafllad›k. fiark›l›-türkülü, vurdulu-k›rd›l› bir filmdi. Hani o günlerde film afifllerinde yazard› ya, ‘Tekmili birden’ diye, bu film onlardan biri olmal›yd›. Att›k imzalar› ve film sansürden geçti. K›sa bir çay molas›ndan sonra ikincisi bafllad›. ‹kinci filmde de
bir-iki öpüflme sahnesi vard›. Bayan komiser o sahnelerde arkam›zdaki paravan›n arkas›na geçiyordu. Ne ki, o sahneler zaten pek k›sayd›. Bitince de vali bey, ‘Gel k›z›m bitti’ diye bayan komiseri ça¤›r›rd›. “O günlerde bas›nda ‘Seks filmleri furyas›’ gibi haberler ç›kard›. ‹yi de, biz filmlerde böyle sahnelere hiç rastlam›yorduk ki... Me¤er Yeflilçam’›n kurtlar› filmleri sansüre ‘sansür edilmifl’ olarak gönderirler, daha sonra da yeniden eklerlermifl. Ancak resmi baflvuru ile flikayet olursa, filme sinemada el konulup sansüre gelirmifl, ‘Geçen film bu mu?’ sorusuyla.. Yap›mc›, ‘Benim sansürden geçmifl filmime sinemac› sahne eklemifl, benim ne kabahatim var?’ diye savunurmufl kendini. Herhalde sinemac› da, sahtekâr (!) makinisti suçlard›. “Benim üyeli¤im döneminde böyle bir fley olmad›. Zaten k›sa sansür üyeli¤im de, yeni bir göreve atanmamla son buldu.”•
Ö¤retmen, anaokulu ö¤rencilerini polis merkezine götürdü ve onları polislerle tanıfltırdıktan sonra polis merkezinin çalıflması konusunda bilgi verdi. Uygulamalı ders sonunda ö¤retmen ve ö¤renciler polis merkezinden ayrılırken, ö¤rencilerden biri polis müdürünün yanına gitti ve... Duvarda dört kiflinin fotografının bulundu¤u ve üzerinde “Aranıyor” yazılı bir afifli iflaret etti: “Size çok teflekkür ederim” dedi. “Babam›n fotograf›n› duvara asm›fls›n›z.”• 68
K›rm›z› Yay›nlar› Ba¤dat Cad., No: 142/13, Maltepe, ‹stanbul (0216) 371 3629 www.kirmiziyayinlari.com
may›p kat›lamad›¤›m TÜB‹TAK yaz kamp› sayesinde ö¤rendim.
BEN TÜB‹TAK BURS‹YER‹YD‹M YAZAN: DR. MEHMET UHR‹ TÜB‹TAK ile ilkokul y›llar›nda “Bilim Teknik” dergisi sayesinde tan›flm›flt›m. Bilimi, bilginin s›n›rs›zl›¤›n› evrenselli¤ini anlat›yor, o günün küçük dünyas›nda kocaman bilim aleminden, yepyeni dünyadan söz ediyordu. eskin siyasi kutuplaflmalar›n yafland›¤› o karanl›k, karamsar 70’li y›llarda ilk gençli¤in s›k›nt›lar›n› aflabilmek, yaflam› anlaml› ve yaflan›l›r k›lmak için bizlere ö¤renmenin heyecan›n› ve bilimin ›fl›¤›n› sunuyordu. O y›llar›n çat›flmal› ve karamsar günlerinde ayda bir yay›mlanan “Bilim ve Teknik” dergisi özlemle beklenen sat›r sat›r okunan derin bir soluk oluyordu. “Bilim Teknik” dergisiyle bafllayan TÜB‹TAK tan›fl›kl›¤›m lise y›llar›nda bilimsel proje yar›flmalar› ile devam etti. ‹cat ç›karanlar›n sesinin kesildi¤i çatlak seslere f›rsat verilmedi¤i günlerde proje yar›flmas›na kat›lmak büyük heyecand›. “G›rg›r” dergisi henüz “Porof. Zihni Sinir’in Pro-
K
70
celeri”ne yer vermemiflti. Akvaryum bal›klar›n›n elektrik ak›m›na yan›t›ndan tutun arabalar›n hareket enerjisinden elektrik üretmeye çal›flan pek çok akl› evvel proje yar›fl›yordu. Yak›n çevremizde projelerimize b›y›k alt›ndan gülünüp geçilse “Elalem bulamam›fl sen mi icat ç›karacaks›n” alayc›l›¤› yaflansa da TÜB‹TAK yetkililerinin ciddiyeti, gözlerindeki umut ve heyecand› bizleri ayakta tutan... 1979 y›l›nda yap›lan o yar›flmada dereceye giremesem de günümüz hibrid otomobillerinin öncü fikrini yans›tan projenin derece ald›¤›n› da gayet iyi an›ms›yorum. Bilimin ve bilginin heyecan›n›, tarafs›zl›¤›n›, hak edenin yan›nda duruflunu çok istememe karfl›n aç›lan s›navda yeterli puan ala-
niversite y›llar›nda da TÜB‹TAK hep yan›mdayd›. Yapt›klar› s›nav› aflarak o günün k›s›tl› koflullar› içinde TÜB‹TAK bursiyeri olmufltum. Evet, TÜB‹TAK bursiyeriydim. Alt› y›ll›k t›p fakültesi e¤itimini TÜB‹TAK bursuyla okuyanlardand›m. 600 kiflilik s›n›fta 6 kifliydik. 12 Eylül yaflanm›fl ülke derin suskunlu¤a gömülmüfltü. Üniversitelerden ö¤retim üyeleri siyasi nedenlerle uzaklaflt›r›l›yor, amaç edindi¤imiz bilime, bilgiye ulaflma yollar› birer birer kapan›yordu. ‹flte o karamsar y›llarda bursiyerlerine sahip ç›kan TÜB‹TAK’t›. Bilimi ve bilgiyi iflaret eden yeni yollar gösteriyor, aç›l›mlar sunuyordu. Üniversitelerin karanl›¤a suskunlu¤a gömüldü¤ü o günlerde bilimin ve bilginin ›fl›¤›n›n kaybolmayaca¤›n›, ne olursa olsun ayd›nl›¤›n karanl›¤› alt edece¤ini vurguluyorlard›. O y›llarda benzeri pek çok özerk kuruma uyguland›¤› gibi bütçesinin k›s›lmas›na, bask› görmesine karfl›n sanki hiçbir fley de¤iflmemifl gibi bilimin ve bilginin ›srarl› savunucusu olarak duruyorlard›. Arada yaflad›klar› s›k›nt›lar› anlatan ve burs ücretlerini art›ramad›klar› için üzüntülerini dile getiren mektuplar gönderiyor; ama bizlerin bilimin ›fl›¤›ndan uzaklaflmamam›z gerekti¤ini vurguluyorlar-
Ü
d›. ‹nsanlar›n yanl›fl anlafl›lma ya da baflkalar›n›n eline geçer korkusuyla mektup yazmaya bile çekindi¤i o karanl›k suskun günlerde bilimden ve bilgiden korkmamam›z gerekti¤i ö¤ütleyen devlet ciddiyetiyle yaz›lm›fl olmas›na karfl›n içten s›cak o mektuplar› 30 y›la yak›n geçen zamana karfl›n eski bir sevgiliden kalanlar niyetine hâlâ saklar›m. Bilimin tarafs›zl›¤›n› ve er ya da geç ayd›nl›¤›n kazanaca¤› inanc›m› yitirmememi sa¤layan o mektuplard›. TÜB‹TAK bursiyeriydim. Asistanl›k y›llar›mda ciddi bilimsel çal›flmalar›ma destek olan, uluslararas› ilk yay›n›ma proje deste¤i veren ve verdi¤i deste¤in karfl›l›¤›nda kuru teflekkürden baflka verecek bir fleyi olmayan kendi yetifltirdi¤i bilim insan›n›n gururuyla yetinen yine TÜB‹TAK kurumuydu. Ben TÜB‹TAK bursiyeriydim. nceleri TÜB‹TAK için bilimin ve bilginin ›fl›¤›n›, tarafs›zl›¤›n› yitirdi¤ine iliflkin haberler okudum. Üzerinde durmad›m, inanmak istemedim. Evrim Kuram›’n›n heyecan›n› ortaokul y›llar›nda yine TÜB‹TAK “Bilim Teknik” dergisinden ö¤renmifl biri olarak ayn› dergide Darwin Kuram›’n›n sansüre u¤rad›¤› iddialar› ortal›¤a dökülünce uzaktaki eski dostu yitirmiflçesine sars›ld›m. Ne de olsa TÜB‹TAK bursiyeriydim. 80’li y›llar›n karanl›¤›n› ayd›n-
Ö
71
BD N‹SAN 2009
latan, bilimin tarafs›zl›¤›n›, evrenselli¤ini ö¤ütleyen, bursiyeri olmaktan her zaman gurur duydu¤um TÜB‹TAK’t› yitirmekte oldu¤um... Hani ülkenin suskun, yoksul ve karanl›k y›llar›nda gönderdi¤i o umut dolu mektuplar›n› 30 y›ld›r saklad›¤›m eski sevgiliydi yitip giden... 80’li y›llarda ö¤retim üyesi hocalar›m›z 1402 say›l› yasayla üniversiteden uzaklaflt›r›l›rken “Buna da m› al›flaca¤›z?” diye sordu¤umda mektuplar›nda
“Yaflananlar y›ld›rmas›n. Hiçbir karanl›k bilimin ›fl›¤›na uzun süre direnemez. Yeter ki o ›fl›¤a arkam›z› dönmeyelim” yan›t›n› veren TÜB‹TAK kurumu yetkililerine sesleniyorum: Siz ne yapt›¤›n›z›n fark›nda m›s›n›z? Buna da al›flmam›z› m› bekliyorsunuz? Kusura bakmay›n hiçbir karanl›¤›n bilimin ayd›nl›¤›na uzun süre direnemeyece¤ini iyi bilen biri var karfl›n›zda... Ben TÜB‹TAK bursiyeriydim.•
Bir iflveren, kendisinden yalnızca bir gün için izin isteyen çalıflanına flöyle bir “hesap” çıkardı: “Demek yalnızca bir günlük izin istiyorsunuz. Bu bir günün flirketimiz için ne anlama geldi¤ini birlikte görelim” dedi. “Bir yılda, bir insanın çalıflabilmesi için 365 gün vardır. Bu 365 günün içinde 52 hafta ve bu 52 haftada da, her birinde ikifler olmak üzere, tam 104 tatil günü vardır. Bu durumda çalıflabilmek için geriye yalnızca 261 gün kalmaktadır. Bu ifl yerinden her gün 16 saat uzakta bulundu¤unuza göre bu sürenin 170 gününü de kullanmıfl sayılırsınız. ‹fl yapabilmeniz için flimdi yalnızca 91 gününüz kalmaktadır. Her gün ifl yerinde en az yarım saatinizi çay kahve içerek ya da telefonla özel konuflarak geçirdi¤inizi de hesaba kattı¤ımızda, bu sürenin 23 gün oldu¤unu görürüz. Bu durumda çalıflabilmeniz için yalnızca 68 gününüz kalmaktadır. Her gün bir saatinizi ö¤le yeme¤i için kendinize kullandı¤ınızı da hesaba katarsak, bunun 46 gün oldu¤unu ve çalıflabilmek için geriye 22 gün kaldı¤ını görürüz. Yılda en az 2 gün, hastalık izni kullandı¤ınızı unutmayalım. Çalıflabilece¤iniz günün sayısı bu durumda 20 oluyor. Yılda 8 günün bayram tatili oldu¤unu da düflünürseniz, ifl yapabilmeniz için geriye 12 gününüz kalmaktadır. Zaten ifl yasasına göre yılda 15 gün yıllık izniniz var. Onu da toplam çalıflma gününüzden çıkardı¤ımızda sonuç olarak -3 rakamıyla karflılaflırız ki... Bu da elimizde, size izin olarak verebilece¤imiz bir günümüzün bile kalmadı¤ını göstermektedir. Hatta sizin bize 3 gün borcunuz bulunmaktadır.”• 72
DERLEYEN: BARIfi TARKAN
A
BD New York Eyaleti'nde, West Point’de bulunan Harp Okulu’nun fen bölümünü bitiren ve Iona Koleji’nde (ekonomi-master), Columbia Üniversitesi’nde (yazarl›kmaster), New York Koleji’nde (yaz›n-master) ve Warnborough Üniversitesi’nde (yaz›n sosyolojisi-doktora) e¤itimi gören James (Cem) Ryan, emekli olduktan sonra Türk vatandafll›¤›na geçti, 9 y›ld›r ‹stanbul’da yafl›yor. Baflkan Barack H. Obama’n›n törenle yemin edip göreve bafllad›¤› 20 Ocak 2009 Sal› günü, kendisine Türkiye ile ilgili 2.600 kelimelik bir mektup yazan Ryan, BBC’nin Türkiye uzman› gazeteci-yazar Andrew Mango’nun yay›mlad›¤› “Atatürk” ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “Büyük Söylev” kitaplar›n› da, “Türkiye hakk›nda
daha çok bilgiye sahip olmas›” için, Obama’ya gönderdi. James (Cem) Ryan, eski Baflkan Bush’un Türkiye’yi “›l›ml› ‹slam cumhuriyeti” yapma politikas›n›, “saçma ve ak›l d›fl›” olarak tan›mlay›p Ergenekon’dan Deniz Feneri’ne de¤in önemli konularda görüfllerini aç›klad›¤› mektubunun tam metnini, internette blog sayfas›nda da yay›mlad›. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’nin içten ve d›fltan sald›r› alt›nda oldu¤unu, h›rs›zl›k, rüflvet ve seçim yolsuzlu¤unun yayg›nlaflt›¤›n›, Türkiye’nin fleriata do¤ru ilerledi¤ini belirten Ryan’›n, “ABD’nin bunlar› desteklemesi utanç vericidir” dedi¤i mektubu özetle flöyle: “Türkiye’yi ›l›ml› bir ‹slam cumhuriyeti durumuna getirmek olan ve devam eden Bush politikas› felaketlerin alan› olmufltur. 73
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
“Say›n Baflkan bunun düzeltilmesi aç›s›ndan zaman çok kritik bir hal alm›flt›r. “Türkiye hakk›nda daha çok bilgiye sahip olmal›s›n›z.
“M
ektupla birlikte iki kitap gönderiyorum. Birincisi Andrew Mango taraf›ndan yaz›lm›fl bir biyografi ve di¤eri ise Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Büyük Söylevi’dir. “Dinci afl›r› ‹slamc› güçlerin, Atatürk’ün saltanat› kald›r›p halifeli¤i devre d›fl› b›rakt›ktan sonra sihirli bir biçimde ortadan kaybolmad›klar›n› göreceksiniz. “Türkiye her zaman bu geri kafal› güçlerin hedefi olmufltur. Ve flimdi bu geri kafal›lar Türkiye’yi yönetmektedir. “Hayat› boyunca dinci teröristlere karfl› savaflm›fl olan (Atatürk’ten) çok fleyler ö¤renebilece¤inizi düflünüyorum. “fiu anda laik, demokratik, sosyal ve hukukla yönetilen Türkiye Cumhuriyeti içeriden ve d›flar›dan sald›r› alt›ndad›r. “Afl›r› dincili¤in kara düflünceli gericili¤i her gün daha da belirgin duruma gelmektedir. “Burada ‘liberal’ olarak bilinenler d›fl güçlerin iste¤i do¤rultusunda çal›flmaktad›r. ‘Örnek sizin CIA’inizle Bay Baflkan’. ‹ktidarda bulunan dinci partinin yolsuzluklar› flafl›rt›c› düzeydedir ve h›rs›zl›ktan, rüflvete ve seçim yolsuzlu74
¤una kadar göklere ç›kmaktad›r. “fiu anda Ergonokon olarak bilinen düzmece, uydurmaca hukuki sel dalgas›, karfl›t sol taraf› tasfiye etmektedir. Atatürk’ün yaratt›klar›n› daha da kirletmek için al›koyulanlar aras›na adi suçlular da eklenmektedir. “Tüm bunlar demokratik Türkiye’yi nerdeyse diz çökmenin efli¤ine getirmifltir. “Ve Mustafa Kemal Atatürk asla diz çökmemifltir. Çocukken bile uzun eflek oynamay› e¤ilece¤i için reddetmifltir. “Türk liberalleri ‘Libofllar’ demokrasi ad› alt›nda laik Türkiye’yi ve Atatürk’ün prensiplerini yok etmeye çal›flmaktad›rlar. ‹ktidar partisi dini program›na ba¤l› kalarak, Mustafa Kemal Atatürk taraf›ndan sa¤lanan vicdan özgürlü¤ünü her f›rsatta ortadan kald›rmak için çal›flmaktad›rlar.
“V
e Amerika Birleflik Devletleri, bizim ülkemiz Say›n Baflkan, direkt olarak yard›m etmekte ve bu güçleri desteklemektedir. Bu utanç vericidir. “Say›n Baflkan size akacak olan ve Türkiye’nin ›l›ml› bir ‹slam ülkesi oldu¤unu anlatan Bush saçmal›¤› ak›l d›fl›, uydurulmufl ve yanl›fl olan bilgilerle doludur. “Say›n Baflkan Amerika ›l›ml› bir H›ristiyan ülke midir? fiunu kastediyorum, Amerikal›lar görünebilir haçlar m› takmal›lar?
James (Cem) Ryan, eski Baflkan Bush’un Türkiye’yi “›l›ml› ‹slam cumhuriyeti” yapma politikas›n›, “saçma ve ak›l d›fl›” olarak tan›mlay›p Ergenekon’dan Deniz Feneri’ne de¤in önemli konularda görüfllerini aç›klad›¤› mektubunun tam metnini, webte blog sayfas›nda da yay›mlad›.
Lütfen bu anlams›z politikay› tekrar düflününüz. “Say›n Baflkan yanl›fl bilgilendirmeden daha kötü olarak, flu andaki din kökenli hükümetin Türk halk›n›n ço¤unlu¤unu temsil etti¤ini iddia eden sald›r› ve gösterilerle karfl›laflabilirsiniz. “Say›n Baflkan, sizin ve Amerika Birleflik Devletleri’nin bu biçimde kand›r›lmas› çok tehlikelidir. “Farkl› oldu¤unuzu düflünürken, flu konuda sizi önceden uyarmak isterim. CIA, D›fliflleri Bakanl›¤›’n›n ve Beyaz Saray’›n en ak›ll› beyinlerine ulaflabilmenize karfl›n, Türkiye’nin önemi ve
Türk ulusuna iliflkin do¤ru bilgileri, fikirleri alamayacaks›n›z. Kesinlikle de flu andaki Türk hükümeti üyelerinden de, Türk ulusunun ruhu hakk›nda bu bilgileri alarak ö¤renemezsiniz. “(Atatürk) savaflarak halk›n› Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun y›k›nt›lar› aras›ndan kurtarm›flt›r. Bugün onun düflünceleri ve çal›flmalar›, Türk ulusunun var olma temellerini tan›mlamaktad›r. Fakat Say›n Baflkan, flu an Mustafa Kemal Atatürk d›flar›dan ve içeriden sald›r› alt›ndad›r. “‘New York Times’ yazar› Sabrina Tavernise’nin yanl›fl ve kesinlik75
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
le yanl› olan inan›lmaz ‘güçlü generaller, yarg›çlar toplulu¤u’ biçimindeki laik elitler tan›m› aptalcad›r.
“M
ilyonlarcam›z –evet Say›n Baflkan ben de Türk vatandafl›y›m– Erdo¤an hükümetini destekleyen Amerikan politikas›n› protesto etmek için 2007 ilkbahar›nda caddelere döküldük. Ve durum o zamandan buyana daha ciddi bir durum ald›. Demokrasi ad›na AKP genelde afl›r› yoksul ve e¤itimsiz seçmenlerine kömür ve küçük ev aletleri biçiminde ‘Yard›m’ ad› alt›nda rüflvet vermektedir. ‹ktidar partisi taraf›ndan, yüksek mahkeme çal›flmalar›na taarruz edilmektedir.Bu özellikle baflbakan taraf›ndan yap›lmakta ve savc›lar dinci bas›nda hedef olarak gösterilmektedir. “Demokrasi, sosyal adalet ve hukuksal eflitlik ad›na iktidar partisine karfl› olduklar› bilinen yüzlerce kifli, ‘Ergenekon’ ad› verilen büyük bir yakalama operasyonu ile devre d›fl› b›rak›lmaktad›r. Kesinlikle bir cad› av›, suçlar› belirlenmeden 18 ay boyunca hapishanede tutulan sözde askeri darbe üyeleri, bu süre geçtikten sonra yarg›lanmaya bafllanm›flt›r. “Toplu tutuklamalar genellikle iktidar partisinin yasal ya da adaletsizlikleri nedeniyle halk karfl›s›nda zor duruma düfltü¤ü zaman76
lardan hemen sonra yap›lmaktad›r. “Almanya’daki Türkler taraf›ndan organize olan Deniz Feneri yard›mseverlerden 41 milyon Euro toplam›fl ve bunun 17 milyon Euro’sunu iktidar partisine yak›nl›¤› ile bilinen medya kurulufllar›na aktarm›flt›r. “RTÜK baflkan› AKP’li Zahid Akman, Alman mahkemeleri taraf›ndan aktar›lan paralar›n topland›¤› kifli olarak tespit edilmifltir. “Alman savc› Deniz Feneri yard›m örgütünün ba¤lant›lar›n›n baflbakan›n ofisine de¤in uzand›¤›n› tespit etmifltir. “Türkiye’nin fleriata do¤ru hareketi devam ediyor. “fiunu bir düflünün, siyaset yapmas› yasaklanan Recep Tayyip Erdo¤an hiçbir kanuni dayana¤› olmamas›na karfl›n, Bush taraf›ndan Beyaz Saray’da kabul edilmifltir.
“N
e kadar sinir bozucu de¤il mi? Bu yüzden emirlerin eksiksiz takipçisi Erdo¤an’›n, Bush’u ziyaret etti¤i her zaman y›ld›z› parlam›flt›r. Sak›n yan›lmay›n Bay Baflkan, bu hükümet ne size ne de Türk halk›na hizmet eder. Öylesine demokrasi ad› alt›nda yaln›zca kendine hizmet eder. “Emperyalizmin bu bozucu, y›k›c› çal›flmalar› çok uzun zamanlardan beri devam etmektedir. “Atatürk, 500 y›ll›k Osmanl› saltanat›ndan Türkiye’yi kurtar-
d›¤›nda, Türk halk›n›n hayat›n› yaflamas› için yeni bir yol ortaya koymufltu. Bu ayd›nlanma ve Bat›l›laflma yolu idi. Umuyorum ki Bat›’n›n nas›l kendi hastal›kl› bencil amaçlar› için bu ayd›nlanma ve Bat›l›laflma çal›flmalar›n› sabote etmeyi cesaretlendirdi¤ini anl›yorsunuzdur. “Say›n Baflkan, Amerika içinde ve d›fl›nda politikalar›n›z› ‘Babamdan Rüyalar’ adl› kitab›n›zda yazd›¤›n›z gibi düzenleyece¤inize güvenim tam. Uygulad›¤›m›z politikalar›n yaflad›¤›m›z gerçek ya-
flamlar›n felsefesini yans›tmas› gerekmektedir. Türk halk›n›n ço¤unlu¤u da ayn› fleyi arzulamaktad›r ve Amerika Birleflik Devletleri yollar›ndan çekilirse buna sahip olabilirler. “Sayg›lar›mla, “James (Cem) Ryan.”• Dileyen okurlar›m›z, mektubun tam metnini (http://forreasonsunknowncem.blogspot.com/2009/01/letterto-president-obama.html) adresinde okuyabilirler.•
Vücudunda dokundu¤u her yerinde a¤rı duyumsayan bir adam, artık daha fazla dayanamadı ve doktora gitti. “Doktor bey parma¤ımı karnıma bastırıyorum acıyor, omzuma bastırıyorum acıyor, kalbime bastırıyorum acıyor, kafama bastırıyorum acıyor, gözüme bastırıyorum acıyor. Her yerim a¤rıyor” dedi. Doktor hiç böyle birfleyle karflılaflmamıfltı, flimdiye dek hastalarının belirli yerlerinde flikayetleri oluyordu. Fakat dokundu¤u her yeri a¤rıyan bir hastaya, bir sürü tahlil yapılması gerekiyordu. Hastaya yapılabilecek tüm tahliller yapıldı. Sonuç flaflırtıcıydı. Çünkü hiçbir fley çıkmamıfltı. Fakat doktor, hastanın neyi oldu¤unu anlamıfltı. Ertesi gün hastasını ça¤ırdı ve flöyle dedi: “Beyefendi, bir yeriniz hariç tümüyle sa¤lamsınız. Korkarım ki parma¤ınız kırılmıfl.”• Çevresindeki insanlar Konfüçyüs’a “Bir ulusun tüm yönetimi sana b›rak›lsayd› önce ne yapard›n?” diye sordular. Bilge Konfüçyüs “Önce dilini gelifltirirdim” dedi ve aç›klad›: “Dil düzgün olmay›nca, söylenen, söylenmek istenen de¤ildir. Söylenen, söylenmek istenen olmay›nca, yap›lmas› gereken yap›lmadan kal›r. Yap›lmas› gereken yap›lmadan kal›nca, gelenek ve sanat geriler. Gelenek ve sanat gerileyince, adalet yoldan ç›kar. Adalet yoldan ç›k›nca, halk çaresizlik içinde kal›r. ‹flte bu nedenle söz, bafl› bofl b›rak›lmaz.”• 77
SPORUN DÜNYASI Metin Gören
KRAL ve BEN Bir büyük futbolcunun ad›n›, kalbimin sevgi yüklü kilometre tafllar›na yazm›flt›m, 1956 y›l›n›n 19 fiubat’›nda... “Metin Oktay” diyordum, binlerce Metin Oktay dökülüyordu dudaklar›mdan... Macaristan zaferinin doyumsuz mutlulu¤unu yaflam›flt›m, o gün... Çocuksu duygular›m bir sel gibi ak›p gidiyordu, tutam›yordum. Vatan sevgisinin bir futbol karfl›laflmas› sonras›nda böylesine duygu yükleriyle yüre¤imi hoplatabilece¤ine ilk kez tan›k oluyordum. flubat ay›nda, o zafer gününün doksan dakikas›n› ayn› yafllarda onbefl arkadafl›mla birlikte paylaflm›flt›m. Pili zay›f bir cep radyosundan, sesini güçlükle iflitebildi¤imiz spikerin gol gol diye ortal›¤› ç›nlatt›¤›n› tahmin etti¤im o anda ‹stanbul’dan yüzlerce kilometre uzakta Adana’da bir grup çocuk da zafer türküleri söylüyordu. Dün gibi an›msar›m, o günü 1956 y›l›n›n 19 fiubat’›n›... Dün gibi an›msar›m, can›m›n içi annemin ayn› günde, belki de son golümüzü att›¤›m›z o zaman diliminde son nefesini verdi¤ini... ‹flte bu yüzden hep çeliflki yaflar yüre¤im... Sevinçle hüzün aras›nda gider gelir duy-
O
78
gular›m, durduramam. Bir s›z› çöker içime, dalar giderim 1956 y›l›na... Macaristan zaferini de, annemin ölümünü de birlikte gömdüm yüre¤ime... O gün eve döndü¤ümde, ald›¤›m haberin dayan›lmaz ac›s›n› yaflar›m, y›llar sonra... Ve ben nereden bilirdim ki, Adana’n›n tafll› yollar›ndan, 5 Ocak Stad›’n›n tozlu alanlar›na düflen ve ülkenin çeflitli kentlerine dek uzanan futbolcu yolculu¤umun sürpriz bir finalle sona erece¤ini? Nereden bilirdim ki, sevgili Metin Oktay’la tribünlerde yanyana oturarak futbol yorumculu¤u yapaca¤›m›? Çok daha önemlisi, unutulmaz dostluklar kurabilece¤imizi... Anlatacaklar› vard›, büyük futbolcu79
BD N‹SAN 2009
nun... Y›llarca anlatt› ve ben de dinledim, büyük bir keyifle... Bense ona bir tek olay› aktard›m. Annemin ölümünden söz ettim, baflkentte bir büyük otelin yemek salonunda... 19 fiubat 1956 y›l›ndaki Macaristan zaferinin ayn› gün ve saatine rastlayan büyük ac›m› anlatt›m. stemeyerek de olsa yüre¤ini da¤lam›flt›m, can dostum, a¤abeyim Metin Oktay’›n... Yüre¤ini santimetrekarelere bölmüfltüm sanki... Ben anlatt›kça o tan›mlanamaz bir hüzün seli içinde sürüklenip duruyordu. Piflman da olmufltum, üzmüfltüm kral›... Tam 35 y›l sonra, tam 35 y›l önce yaflanm›fl sevinç ve hüzün, iki Metin aras›nda ring seferine ç›km›flt› adeta... Metin Oktay, Metin Gören’le birlikte a¤l›yordu. Ve onlarca göz bizi süzüyordu. Belli ki, a¤layan iki adam› merak ediyorlard›. Tan›yorlard› Metin Oktay’›... Belki de neden a¤lad›¤›n› merak ediyorlard›, radar gibi tarayan gözleriyle... Sevgili Metin Oktay’›n umurunda bile de¤ildi. Bir süre daha a¤laflt›k. Merakl› bak›fllar da azald›. Ben gitme zaman›d›r diye düflünürken, büyük ustan›n yan›m›zdan geçen garsonu ça¤›rd›¤›n› duydum: “Bugün çok önemli bir do¤um günü kutlayaca¤›z. Sizden bu günü, anlaml› bir biçimde kutlamam›za yard›mc› olman›z› rica ediyorum.”
I
80
Merak›m giderek artm›flt›. Bu jest benim için olamazd›. Çünkü, Metin A¤abey benim do¤um günümü bilemezdi. “Belki de kendi do¤um gününü kutlayacakt›r” diyordum. Düflüncelerimi hemen anlad› ve bafllad› anlatmaya: “Sevgili Gören, biliyor musun, ben bugüne de¤in hiç do¤um günü yapmad›m. Galatasaray’da oynarken, benden habersiz birkaç kez yapm›fllard›. Sipariflim, bunu kutlamak için de¤il, bilesin.” Merak›m daha da artm›flt›. Soramad›m, bekledim. Bir süre sonra, büyük özen gösterilerek haz›rland›¤› belli kocaman bir pasta, bir ›fl›k gösterisi içinde ve garsonlar›n çabalar›yla masam›za geldi. fief garson önce bize, daha sonra Metin Oktay’›n iste¤i üzerine lokantada bulunan müflterilere servis yapt›. Ve sonra, Metin Oktay yeniden konuflmaya bafllad›:
“S
evgili annenin do¤um günü kutlu olsun, Sevgili Metin... Bundan böyle o güzel insan›n ölüm y›l›n›, do¤um günü olarak de¤ifltirerek kutlayal›m. Ve ben ona her y›l ayn› arma¤an› verece¤im. Macaristan’a att›¤›m golü, anneci¤ine arma¤an ediyorum.” fiaflk›nd›m, flafl›rm›flt›m. Bir fleyler söylemek istedim, sözcükler bo¤az›mda dü¤ümlendi. Metin Oktay, beni bir kez daha kalbimden vurmufl, benden ona
y›ld›r›m h›z›yla giden s›n›rs›z bir sevginin odak noktas› olmufltu. Türk futbolunun gelmifl geçmifl en büyük golcüsü ve oyuncusu iflte böyle bir adamd›. Adam gibi adamd› o... Ne yaz›k ki, bu denli duygu yüklü, harika bir yüre¤i olan sevgili Metin Oktay genç say›labilecek bir yaflta kaybettik. Bir daha do¤um günü yapamadan, s›cac›k duygularla yüklü dostlu¤una doyamadan...
Can›m›n içi, sevgili Metin A¤abey’im... Unutmadan söylemeliyim.... Annem gönderdi¤in, o harika arma¤an› çok be¤endi. Geçen hafta Adana’ya gittim, mezar›n› ziyaret ettim. Hep seni konufltuk, kalbimin en de¤erli köflesine ad›n› irice yazarak... ‹çimdeki hüzün ve göz p›narlar›mdan yanaklar›ma dökülen gözyafllar›m ikiniz içindi.• MetinGoren@butundunya.com.tr 81
B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi
Yenilik Zaman›:
‹lkbahar ‹
lkbahar mevsimi mart ay›nda bafllasa da, do¤an›n asl›nda tam olarak uyan›p canlanmas› nisan ay›n› buluyormufl gibi gelir bana... A¤açlar›n ç›plak dallar›nda tomurcuklar ç›karken bir yandan da k›r çiçekleri bafllar›n› ›l›k topraktan ç›karmaya bafllar. Artan s›cakl›klarla çiftçiler topra¤› ifllemek için tarlalar›na giderler. Kufllar, kalabal›k kentlerin en yo¤un yerlerinde bile, yeni bir bafllang›c›n habercisiymiflcesine, bir baflka flevkle c›v›ldar. Çocuklar ve büyükler ›s›nmaya bafllayan temiz havan›n keyfini ç›kar›rlar. K›fl ne denli so¤uk geçerse geçsin, her y›l ilkbahar›n yeniden gelece¤inden emin olabiliriz. Ben ilkbahar mevsimi yaklaflt›kça heyecanlan›yorum ve yeni keflifler için sab›rs›zl›kla beklemeye bafll›yorum. Do¤a beni sürekli flafl›rt›yor. ‹lginç olan herfleyin büyük olmas› gerekir diye bir fley yok. Ço¤u zaman, bana en etkileyici ve ilginç gelen fleyler küçük oluyor. ‹lkbaharda küçücük böceklerin ve çiçeklerin dikkatimi çekti¤i çok olmufltur. Örne¤in, geçen y›l çiçeklerimi ne zaman sulasam, sapsar› bir örümcek sar› bir çiçe¤in üzerinde gezerdi. Onu hiç farkl› renkte bir çiçe¤in üzerinde görmemifltim. Bir baflka sefer, plastik sandalyenin arka taraf›ndaki bir saman çöpünü oradan kald›rmaya niyetlendim. Son anda, onun asl›nda minicik bir peygamber devesi oldu¤unun ay›rd›na vard›m. Bir ö¤leden sonra, çal›l›klar içine uçan küçük bir fley gördüm. Hareket ederek kendini belli edince, çal›l›¤›n yapraklar›ndan zorlukla ay›rt edilebilen fleyin aç›k yeflil bir kelebek oldu¤unu anlad›m. ‹lkbahar ilerledikçe, güneyden dönen çeflit çeflit kufllar› 82
83
Bu kaplumba¤a her y›l ayn› yere geliyor.
görmek için sab›rs›zlan›r›m. Her y›l, mutfak penceremden görünen yoldaki zeytin a¤ac›n›n dal›na konan bir kufl görürüm. ufllarla ilgili bir kitab›n da yard›m›yla onun maskeli örümcekkuflu oldu¤u sonucuna vard›m. Güçlü gagas›yla böcek yakalamak için s›kl›kla tünedi¤i daldan ayr›l›p ayn› dala geri dönüyor. O dala konan kuflun her y›l ayn› kufl olup olmad›¤›n› hep merak ederim. Bu merak›m› giderecek kesin bir yan›t bulamad›m; ancak her bahar ayn› dala konan, ayn› hareketleri sergileyen ayn› kufl türünü görüyorum. Do¤ay› daha yak›ndan izledikçe, daha da ilginç fleylerle kar-
K 84
fl›lafl›yorum. ‹lkbaharla gelen küçük k›r çiçeklerini gözlemlemek için onlara yaklaflt›¤›mda, gözüme ola¤anüstü renkler ve biçimler çarp›yor. ‹ster bir örümcek a¤›n›n karmafl›k deseni, ister bir t›rt›l›n renkli derisi olsun, do¤a bizleri hiçbir zaman s›kmayan bir gösteri sergiliyor asl›nda... Geçen ilkbaharda bir gün bahçemde bir kaplumba¤a gördüm. Uzaktan bak›ld›¤›nda kabu¤uyla ilgili bir tuhafl›k oldu¤u ortadayd›. Yak›ndan bak›nca gözlerime inanamad›m. Kabu¤unun eflsiz deseni bir y›l önce gördü¤ümle ayn›yd›. Ayn› kaplumba¤a geri gelmiflti! Kimi arkadafllar›m bana bu gibi fleyleri nas›l ay›rt etti¤imi sorarlar. Onlara, benden daha fazla tetikte olan, gözü keskin kiflilerden bir
Hofl kokulu portakal çiçe¤i ar›lar› çeker.
fleyler ö¤renmeyi çal›flt›¤›m› söylerim hep. Bu kifliler, gözlem yetene¤inin gelifltirilebilece¤ini göstermifllerdir bana... Herfleyden önce merakl› ve sab›rl› olmal›s›n›z. Okuyarak, araflt›rarak ve benzer ilgi alanlar›na sahip kiflilerle konuflarak kendinizi gelifltirebilirsiniz. Örne¤in, kufllara olan ilgim çocuklu¤umda bafllam›fl olsa da, gün geldi daha çok fley ö¤renmek istedim. Kufllarla, onlar›n renkleri, ötüflleri ve davran›fllar›yla ilgili okumaya bafllad›m. Üniversite gruplar›yla kufl gözlem turlar›na kat›ld›m. Özel kufl türlerinin ne zaman ve nerelerde bulundu¤unu ö¤rendim. Ö¤rendikçe, daha çok kufl görmekle kalmad›m, onlar› do¤ru biçimde ay›rt etmeye ve yaflamlar›n› daha iyi anlamaya bafllad›m.
Ayn› durum bana kelebekler için de geçerli olmaya bafllad›. Dikkatle inceleyene de¤in hepsi gözüme hemen hemen ayn› görünüyordu. Bir sonraki ilgi alan›m büyük olas›l›kla böcekler olacak. aha yak›ndan bak›ncaya de¤in, bahçemde çeflit çeflit böcek oldu¤unun ay›rd›na varmam›flt›m. Önceleri tüm örümcekleri, çekirgeleri, ar›lar› ve sinekleri sevimsiz böcekler kategorisine koyard›m. Art›k, flimdi onlar›n renkleri, biçimleri ve boyutlar›yla ilgili daha çok fley ö¤renmek istiyorum. Gözlemcili¤i ö¤renmek biraz çaba gerektiriyor. Günlük tutuyorum. Eksiksiz de¤il, kimi zaman
D
85
BD N‹SAN 2009
bu bilgi kelebeklere bak›fl aç›m› tümüyle de¤ifltirdi. Geçenlerde son derece ileri teknoloji sayesinde, birçok kufl göçünün gökyüzünün yükseklerinde gece gerçekleflti¤ini ortaya ç›kard›¤›n› okumufltum. Geceleri uzaklarda kufllar uçtukça “Ötüflmelerini duyabilir miyim acaba?” diye düflünüyorum. Bu ilkbaharda bir gece bunu kesinlikle deneyece¤im. Do¤a de¤iflime u¤ray›nca her y›l, gelen ilkbahar yeniden do¤uflun ve umudun simgesi olur
Küçük k›r çiçe¤inin güzelli¤i en çok yak›ndan bak›ld›¤›nda belli oluyor.
uzunca bir süre bir fley yazmad›¤›m da oluyor. Ancak geçmifl y›llarda yazd›klar›ma bak›nca, “‹yi ki yazm›fl›m” diyorum. nlardan yola ç›karak göçmen kufllar›n ne zaman gelece¤ini, yabani gelinciklerin ne zaman açaca¤›n› ya da kaplumba¤alar› ne zaman beklemeye bafllamam gerekti¤ini afla¤› yukar› biliyorum. Kufllarla ilgili kitap ve dergi okumay› seviyorum. Onlar› okurken, sanki bir macera roman› ya da öyküsünden alabilece¤im keyfi al›yorum. Uzmanlar ve amatör kifliler de bana yararl› ipuçlar› veriyorlar. Do¤ay› gözlemlerken tüm duyular› kullanman›n ne denli önemli
O 86
oldu¤unu onlardan ö¤rendim. Do¤ayla bütünleflip vahfli bir canl›ym›fl gibi düflünmeye çal›flmay› da öneriyorlar. Çocuklar, bizim göremedi¤imiz fleyleri görmekte flafl›rt›c› derecede baflar›l› olabiliyor. Bir kere, onlar do¤ufltan merakl›lar. Ayr›ca, yere daha yak›nlar ve nesnelere bakmak için onlara yaklaflmay› seviyorlar. Çocuklardaki merak duygusu biz büyüklerde yeniden uyan›rsa, yeni fleyler ö¤renmenin sonu olmad›¤›n› görece¤iz. Örne¤in, geçen y›l kelebeklerin kanatlar›yla ilgili yeni bir fley okumufltum. Yukar›dan ya da afla¤›dan, nereden bakt›¤›n›za ba¤l› olarak kanatlar farkl› görünüyorlarm›fl. fiok edici bir haber olmasa da,
hep... Umar›m maskeli örümcekkuflu ve kaplumba¤a bu bahar da gelirler. Dünya ve do¤a ilkbaharda kendini yeniledikçe, belki, bizler de do¤ayla daha uyumlu yaflamak için kendimizi yenileyebiliriz. Çevremizde olup bitenlerin ay›rd›na vard›kça, kimi fleylerin do¤ru olmad›¤›n› görüp bir fleyler yapma, de¤iflme ve de¤ifltirme olas›l›¤›m›z da artar.• Çeviri: Pelin Hazar
CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr
Zen ö¤rencilerinden biri, Bankei’ye geldi ve flöyle dert yandı: “Usta, denetlenemez bir öfke var içimde, nasıl tedavi edebilirim bunu?” Bankei, “Çok garip bir fley bu. Bir görelim bakalım” dedi. Ö¤renci, “Ama flu anda sana bunu gösteremem ki” diye yanıt verdi. Bankei sordu: “Ne zaman gösterebilirsin peki?” “Beklenmedik bir anda geliyor” diye açıkladı ö¤renci. “Öyleyse” dedi Bankei, “Bu senin do¤al yapında olmayan bir fley... Olsaydı istedi¤imde gösterebilirdin. Do¤du¤unda seninle birlikte de¤ildi, ailenden geçen bir fley de¤il bu. Bunun üzerine düflün biraz.”• Küçük bir çocuk, tek katlı bir evin kapı zilini çalmak istiyor, fakat zile bir türlü yetiflemiyordu. Onun, zıplayarak bile zile yetiflemedi¤ini gören yafllı bir kifli yanına geldi ve “Dur sana yardım edeyim” dedi. Ve çocu¤un uzanamadı¤ı zile dokundu, zili çaldı. Sonra da çocu¤a dönerek sordu: “Eveeet, senin için baflka ne yapabilirim bakayım?” dedi. Çocuk bir yandan koflarken, bir yandan da yafllı adama akıl verdi: “Benim için bir fley yapmanıza gerek yok” dedi. “Kendiniz için bir fley yapmak istiyorsanız, var gücünüzle koflmaya bakın...”• 87
deni ise, okuyucunun yazar›yla kendi de¤erlerin örtüflmesi, çok keyifli bir ortam› oluflturdu¤u içindir. Bu, yeni kuflak yazarlar›m›zla pek s›k rastlaflabildi¤im bir durum olmasa gerek. yfle Kulin her iki yap›t›nda da, hem “Veda”da hem de “Umut”da, biyografik verilerle roman tekni¤ini birlefltirmede, ola¤anüstü baflar›l›... Her iki romanda da yazar›n çok güçlü bir sezgisi, sosyal olgular› toplamak için efli görülmeyen bir büyüteci var. Yazar›n Osmanl› ve cumhuriyet dönemiyle ilgili bu iki yap›t›n› okuyacaklar, o günlerde ulusumuzun içinde bulundu¤u durum ve geliflen olaylar hakk›nda temel bir tarih bilgisine sahip olacaklard›r. Türk edebiyat›nda bugüne de¤in yaz›lm›fl en güzel klasiklerimizi (“Çal›kuflu”, “Ateflten Gömlek”, “Çankaya” gibi) okurken duydu¤umuz duygular› an›msayacaklard›r. Kulin Ailesi’nin detaylar› ve karakterlerin üzerimizdeki etkisi zaman içinde azalabilir. Ancak, Bosna’y› tek bir kurflun bile atamadan terk etmifl olmam›z, Çanakkale Savafl›’nda destan yazmam›za karfl›n Oniki Ada’y› adeta hiç yoktan vermek zorunda kalmam›z›n bilinci, Girit’in elimizden ç›k›fl›n›n hazin süreci yaflam boyu bizlerle olacakt›r. “Veda”da aile ortam› içinde, bir konakta yaflananlar›, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun son günlerini ve
A YAZAN: DEM‹R AYTAÇ nsan› insan yapan edebiyat sanat›n›n güzel taraf›, “Art›k bu kubbe alt›nda söylenecek pek bir fley kalmam›flt›r” diye düflündü¤ünüz bir ortamda, biraz da güncel sorunlar›n etkisiyle karamsar olabilece¤iniz bir dönemde, güzel yaz›lm›fl bir edebiyat yap›t›n›n her koflulda size heyecan vermesi ve yaflam› güzellefltirebilmesidir. Ayfle Kulin, bunca baflar›l› yap›tlar›ndan sonra, baflka bir lezzet ve yöntemle, birbirini izleyecek
I 88
olan, bir “üçleme” ile (belki de dörtleme?) karfl›m›za ç›k›yor. “Üçleme”nin ilk ikisiyle bulufltuk. O denli çok be¤enildi ki, heyecanla üçüncüyü bekliyoruz. Ben, hem “Veda-Esir fiehirde Bir Konak”› hem de “Umut-Hayat Akan Bir Sudur”u okuduktan sonra, mutlu oldum, kendimi iyi duyumsad›m. Mutlu olmam›n nedeni, daha önce yap›tlar›n›n ço¤unu okumufl bir kifli olarak, yazar›m›z›n bir güzel yap›t›yla daha buluflabilmekti. Kendimi iyi duyumsamam›n ne-
iflgal alt›ndaki kentin resmini bütünüyle görebiliyorsunuz. “Umut”da ise cumhuriyet döneminin tüm çoflkusu sat›r aralar›nda sizi kucakl›yor. Ay›rd›na varmadan bir yaflam›n içine giriyorsunuz ve o günleri yafl›yorsunuz. Yaflam›n içinden gelen bir güçle çarp›c› ve sürükleyici... Anlat›m›ndaki duyarl›l›k dolu hava bir anda ruhunuzu sar›yor. Söz konusu romanlar biyografi olarak sunulmufl. Ancak, dönemine iliflkin yazar›n görüfl ve siyasi bilinci o denli sa¤lam ki, karakterin bir tümcesinde yakalayamazsan›z, arka plan olarak gösterilen bir olayda kendini sunuyor, orada da göremezseniz, gözlerinizin nemlenmeye bafllad›¤› duygu yükünde ç›k›yor. Hiç tekrar duygusuna kap›lmaks›z›n, verilmek istenen ileti okuyucunun bilincine, bu denli sade, ancak bu denli sars›lamayacak kadar güçlü yerlefltirilebilinir. iz, y›llarca tarih kitaplar›nda ‹stanbul’un iflgalini anlat›n, fimlerde iflleyin, iflgal y›llar›n›n kederini, tutsak kentin bireyin güncel yaflam› üzerindeki etkisini paylafl›n; ama günlerin havas›n›, minarelerindeki ezan seslerinin karamsarl›¤›n›, Ayfle Kulin denli bugünün insan›na solutamazs›n›z. Aç›n bak›n, “Umut”un bafllang›ç bölümünde, Osmanl›’n›n gözdesi Bosna’n›n elimizden ç›k›fl›n› Ayfle Kulin’in dedesi Zeki Salih nas›l anlat›yor: “Bir kurflun atamadan verdik
S
89
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
topra¤›m›z›, bir tabur askerle olsun karfl› koyamadan, masa üzerinde gitti vatan›m.” alih Bey ‹stanbul’da art›k yerinden yurdundan olmufl, sekiz yüzy›ll›k itibar›n› yitirmifl s›radan bir göçmen konumundad›r. Ancak kararl›d›r. Çocuklar› yeni tutunmaya çal›flt›¤› Osmanl›’n›n en seçkin kentinde, en iyi biçimde yetifleceklerdir ve kendisi gibi duyumsamamalar› için elinden gelen herfleyi yapacakt›r. Bu bilinçle efli Gül Han›m’la dertleflir: “Kendime göçmen dedirttim, onlara taflral› dedirtmeyece¤im.” Ve çocuklar›na sesi titreyerek seslenir: “fiimdi size söyleyeceklerimi can kula¤› ile dinleyin. Anneniz ile benim iki vatan›m›z oldu. Birinde do¤duk, di¤erinde ölece¤iz. Sizin tek bir vatan›n›z var. Bu vatan› çok sevin, da¤›n› tafl›n› her fleyden, hatta kendinizden de çok sevin ki kimse gelip elinizden almas›n. ‹lerde ihtiyar oldu¤unuzda inflallah, emri hak do¤du¤unuz toprakta nasip olur sizlere...” O gün befl yafl›nda olan Muhittin (Ayfle Kulin’in babas›) vatan sevgisini bu sözcüklerle ö¤renmifl ve tüm bir ömrü cumhuriyetimizin
S
90
kurulufl de¤erlerini korumak için harcam›flt›r. ‹flte “Umut” bu ömrün öyküsüdür. Ancak öyle bir öyküdür ki, Muhittin’in yaflam› birbirini izleyen y›llar›n zinciri de¤il, bir azmin ve sevginin silsilesidir. Sonuç olarak bu dünyada insan ne için yafl›yorsa onun kadar de¤erlidir. Bu ba¤lamda, Muhittin’in ne denli de¤erli bir cumhuriyet çocu¤u oldu¤unun tescilidir, k›z› Ayfle Kulin’in “Umut” adl› yap›t›... Bu havay› çok do¤ru verebilmenin yan›s›ra, Ayfle Kulin’in bir baflka ancak bir o denli baflar›s› da roman tekni¤indeki stratejisidir. Okuyucunun, neyi ne kadar alabilece¤inin, o gün bulundu¤u nokta ve o noktaya gelene dek alm›fl olu¤u e¤itim ve ö¤rendi¤i do¤rular ile direk ba¤lant›l› oldu¤unun bilincinde olmas›d›r. Onun için de yazar›m›z “Kalem” denilen teraziyi bu alanda çok dengeli kullan›yor. Herkesin görebildi¤i denli görmesi, alabildi¤i denli alabilmesi için roman gibi s›n›rlar› belli bir kanvas üzerinde bile çok farkl› renk kullan›yor ve ton detaylar›na iniyor. Söz gelimi e¤er siz padiflaha karfl› bir tutum ve geçmifle sahipseniz, sizin do¤rular›n›za hiç dokunmadan, sizi hiç k›rmadan, karfl›s›na almadan, tümüyle baflka
bir aç›dan olaya bakman›n da olas› olabilece¤ini duyumsat›rken, olaylar›n içinde ve yap›t›n kurgusunda sizi bir yolculu¤a davet ediyor. iz o yolculukta istedi¤iniz yerde inip yap›t›n sade konusuyla devam edebiliyorsunuz. “Rahats›z oldum” deyip de, kitab› b›rakman›z olas› de¤il. Çünkü hiçbir tümcesinde kafan›za vurulan, “Do¤ru budur” denilen, tansiyonu yükselten bir tutum yok. Tam tersine, su ak›fl›na b›rak›lm›fl, okuyucuyu hiç yormayan, dingin bir hava var. Ayn› biçimde, koyu padiflah yanl›s›ysan›z da, cumhuriyet de¤erlerinin hakl›l›¤›, akl›n gücüne davet edilerek ve zaman›n›n öteki uygulamalar›yla da birebir karfl›laflt›r›larak, ancak bu denli sa¤lam sunulabilir. Ayfle Kulin roman sanat› arkas›nda bizleri kavga etmeden, gürültüsüz pat›rt›s›z “bir de¤erler bütünü” üzerinde tatl› bir anlaflmaya davet ediyor. Bunu yaparken de dünyam›z› sarsm›yor! “Veda”n›n sonunda, Reflat Pafla’n›n ‹stanbul’dan ayr›l›rken bizlerle paylaflt›¤› duygularla cumhuriyet çocu¤u olarak bizlerin çoflkusunu karfl› karfl›ya getirmiyor.
S
Örne¤in flapka devrimi... De¤iflimin ne denli zor bir süreç oldu¤unu ve o günün koflullar›nda san›ld›¤› kadar da kolay olmad›¤›n› Salih Bey’in duygular› bize ne kadar güzel anlatmaktad›r: “Vatan›n› bir imza ile gözden ç›karan makam›n feshine de pek üzülmemiflti fakat s›ra bafl›ndaki festen ayr›lmaya geldi¤inde, dofltolar› tutmufltu. Bir süre soka¤a fessiz ç›kmay› reddetmifl, ilelebet evde kapanmas› mümkün olmad›¤›ndan, sonunda pes etmiflti, kafas›na asla bir gavur flapkas› geçirmeyece¤ine yemin billah ederek. K›fl gelince, bafl› üflümüfltü. Bir iki kere kar alt›nda üflütüp yata¤a düflen babas›na bir fötr flapka hediye etmiflti Nusret (o¤lu)... Salih Bey flapkay› ilk giydi¤i gün, soka¤a sanki ç›plak ç›km›fl gibi utanç içinde, yüzü yerde, etraftan gözlerini kaç›rarak yürümüfltü yolda...” Ayfle Kulin her iki roman›nda da aile iliflkileri, bireylerin birbirlerine olan ba¤l›l›¤›, kar›-koca sevgisi, çocuk sahibi olma, gençlerin aflk› gibi konular› da çok güzel iflliyor ve anlat›yor. “Veda”da, yazar›m›z büyük dedesi Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun son Maliye Bakan› Reflat Pafla ile efli Behice’yi yer yer öyle baflar›l› konufl91
BD N‹SAN 2009
turuyor ki, en çetin siyasi olaylar konak halk›n›n güncel ifadelerinde adeta ekmek su gibi ola¤an fleylerden söz eder gibi oluyor.
E
n karakteristik ac›lar›m›z› zarif bir söylefliyle belirtirken, bizi en duygulu an›m›zda bile gülmeye zorunlu k›lan mizaç güçlü sat›rlarla karfl›m›z ç›k›yor. Çanakkale Zaferi’nden sonra, ‹ngiltere ve Fransa’n›n aralar›nda gizlice anlaflarak Oniki Ada’y› ‹talya’ya vermeleri, Reflat Pafla’y› kahreder ve “Bize dan›flmaya dahi gerek görmeden nas›l yapt›lar bunu?” diye ac›lar içinde efliyle dertleflir. Behice Han›m ise, ev ifllerinden söz edercesine, “Ayol, koskoca Bosna Hersek gitti, Balkanlar gitti, Oniki Ada’ya ne diye hay›flan›yorsunuz, ilahi Reflat Bey” der. Kan›mca Ayfle Kulin’in iyi bir roman yazar› olmas›n›n nedeni, titiz bir araflt›rmac›, detayc› bir tasar›mc›, roman tekni¤i konusunda ustal›¤›, kurgu sanat›ndaki becerisi ve sürükleyici biçemidir. Ancak, çok baflar›l› bir edebiyat yazar› olabilmesindeki yetenek, en sade sat›rlar›nda bile ruhunun inceli¤inden gelen do¤all›kla sözcüklere yükleyebildi¤i duygular, insan iliflkilerindeki detaylar› yakalayabilme yetisindedir. Bir yazar›n ne denli içten ve samimi olmas›, ruh güzelli¤inde ne denli derin katmanlara sahip olmas› gerekir ki, okuyucusunu Ayfle Kulin gibi hiç yormadan, zahmetsizce 92
sanat›n›n zirvesine ç›kartabilsin. Bu ba¤lamda, bugün Ayfle Kulin ad› kimilerinin düflündü¤ü gibi yaln›zca ilginç konular bulan, bunlar› güzel kalemi ve ak›c› biçemiyle bize sunan, yap›tlar›nda çeflitli karakterleri iyi canland›ran, yap›tlar›n›n ve karakterlerinin yelpazesi çok genifl olan bir yazar olarak yorumlanamaz. Günümüzün birçok yazar›, uçlarda gezmeyi ve marjinal olmay› “de¤iflim” ad› alt›nda sunarken, kimileri de¤erlerimizi küçümsemenin adeta bir bilinçlenme, kendimizi ve ülkemizi reddetmenin ça¤dafllaflma u¤rafl› oldu¤u yan›lg›s›n› ezberlerken, kimileri ülkeyi ve insanlar›n› küçük düflürme pahas›na Bat›’n›n bizi görmek istedi¤i pencereden bakmay› ye¤lerken, hemen hemen yaln›z o, Ahmet Hamdi Tanp›nar’›n ifade etti¤i gibi “devam ederken de¤iflebilme” çizgisinde, Osmanl› tarihi, cumhuriyet kurulufl dönemi, vatan sevgisi gibi konular›, bugünün test çözebilme yöntemleriyle yetiflmifl, entrika ve teknoloji tutkunu okuyucusuna okutabilmekte, daha da önemlisi sevdirebilmektedir.
A
yfle Kulin’in “Veda” ve “Umut” yap›tlar›n› mutlaka okuyunuz, çevrenizle paylafl›n›z. Sat›rlar›m›n de¤erli yazar›m›z› sa¤l›kl› ve mutlu günlerde bulmas›n› çok içten diliyor, roman serisinin devam›n› sab›rs›zl›kla bekliyorum.•
B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın
1 Tarihte Habsburg Ailesi’nin hüküm sürdü¤ü ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) Fransa b) Avusturya c) ‹spanya ç) Portekiz 2 Birinci ve ‹kinci Viyana Kuflatmalar›n›n tarihleri afla¤›dakilerden hangileridir? a) 1526 - 1680 b) 1527 - 1681 c) 1528 - 1682 ç) 1529 - 1683 3 Özel uçaklarla havadan yap›lan elektronik gözetleme sisteminin k›sa ad› nedir? a) Awbcs b) Awacs c) Awecs ç) Awscs 4 Ay’›n devimini çekim gücüyle hangisi yönlendirir? a) Dünya b) Günefl c) Mars ç) Jüpiter 5 Frans›zlar’›n 1902 y›l›nda çevirdi¤i ilk bilimkurgu filminin ad› afla¤›dakilerden hangisidir? a) “Mars Yolculu¤u” b) “Aya Seyahat”
c) “Günefle Do¤ru” ç) “Y›ld›zlar›n Alt›nda” 6 Ayasofya ile Topkap› Saray› aras›ndaki Bizans kilisesinin ad› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Aya Triada b) Aya Theodosia c) Aya ‹rini ç) Aya Thekla 7 “Ayak-Bacak Fabrikas›” oyununun yazar› kimdir? a) Sermet Ça¤an b) Ülkü Tamer c) Attilâ ‹lhan ç) Muhsin Ertu¤rul 8 Kufladas› hangi ilimizin s›n›rlar› içindedir? a) Ayd›n b) Mu¤la c) ‹zmir ç) Bal›kesir 9 Çizim bürolar›nda kopyalama ifllerinde kullan›lan özel ka¤›t afla¤›dakilerden hangisidir? a) Ayd›nc›k b) Ayd›nger c) Ayd›nca ç) Ayd›neli 10 Tarihsel filmlerle tan›nan tiyatro ve sinema oyuncusu kimdir? a) Muzaffer Tema 93
DÜNYANIN DÖRT KÖfiES‹ İzmir Tolga b) Baki Tamer c) Sami Ayano¤lu ç) Kenan Pars 11 Milli Güvenlik Konseyi dö-
neminde Kültür Bakan› olan baflyazar kimdir? a) Cihat Baban b) Fatin Fuad c) Bediî Faik ç) Mümtaz Faik Fenik 12 ABD’nin Vietnam’daki suçla-
r›n› araflt›ran Russell Mahkemesi’nin Türk üyesi kimdir? a) Behice Hatko Boran b) Tar›k Ziya Ekinci c) Mehmet Ali Aybar ç) Ekrem Alican 13 Susuz ilçesindeki tatl› su gölü Ayg›r, hangi ilimizdedir? a) Mardin b) Diyarbak›r c) Kahramanmarafl ç) Kars 14 Eflini neflelendirmek için Ba-
bil’in Asma Bahçeleri’ni yapt›ran kral›n ad› nedir? a) Nabukodonosor b) Babuin c) Babic ç) Belisarios 15 Ayasofya müze olarak hangi y›l ziyarete aç›ld›? a) 1915 b) 1925 94
c) 1935 ç) 1945 16 ‹ttihat ve Terakki Partisi’nin ünlü silahflörü kimdir? a) Mustafa Necip b) Sapancal› Hakk› c) Yakup Cemil ç) Ömer Naci 17 Bürokrat ve romanc› Hik-
met Erhan Bener’in do¤um yeri neresidir? a) Lefkofle b) Ba¤dat c) Kahire ç) fiam 18 Avrupa, Olimpiyat, Dünya ve Süper kupalarda maç yöneten Türk hakemi kimdir? a) O¤uz Sarvan b) Do¤an Babacan c) Hilmi Ok ç) Sabahattin Lâdikli 19 Malavi’nin baflkenti neresidir?
a) Antananarivo b) Lilongwe c) Nuakflot ç) Lagos 20 Alt›nordu Devleti’nin kuru-
cusu kimdir? a) Cengiz Han b) Baybars c) Battal Gazi ç) Batu Han Yan›tlar 101’inci sayfam›zdad›r.
Amerika’da yay›nlanan bir radyo program›:
A
“GENÇ TÜRKLER”
merika’da uydu üzerinden yay›n yapan “Sirius Radyosu”nda, “Genç Türkler” (“Young Turks”) adl› bir radyo program› yay›mlan›yor. Kaliforniya’dan yay›n yapan ve Amerika çap›nda dinlenen “Young Turks”, sol e¤ilimli bir siyasi tart›flma program›. Küçük yafllarda Amerika’ya giden Cenk Uygur’un haz›rlay›p sundu¤u program, büyük ilgi çekiyor. Bu nedenle “Amerika’n›n Sesi Radyosu”na konuk olan Uygur, Bar›fl Ornarl›’n›n sorular›n› flöyle yan›tlad›: Bar›fl Ornarl›: “Program›n›z hakk›nda sohbet etmek istiyorum. Ama önce sizi tan›yal›m.” Cenk Uygur: “1978 y›l›nda ‹stanbul’dan New Jersey eyaletine tafl›nd›k. Ben ‹stanbul do¤umluyum; ama ailem Kilisli. New Jersey’de büyüdüm. Pennsylvania Üniversitesi’nde lisans e¤itimimi tamamlad›ktan sonra, New York’ta, Columbia Üniversitesi’nde hukuk fakültesini bitirdim. Bir süre avukatl›k yapt›ktan sonra, radyo ve televizyon programc›l›¤›-
Cenk Uygur
na bafllad›m. Miami, Boston ve Washington’da çal›flt›ktan sonra, flimdi Los Angeles’ta yafl›yorum.” BO: “Peki, siz iflletme fakültesini bitirdiniz, hukuk fakültesini bitirdiniz, flimdi ise radyo programlar› haz›rl›yorsunuz. Neden böyle bir de¤ifliklik yapt›n›z?” CU: “Çünkü, avukatl›k beni çok s›kt›. Babam benim GM gibi bir flirketin yöneticisi olmam› ya da bir avukatl›k flirketinin bafl›na geçmemi istiyordu. Ben, bir süre sonra ‘Bu iflleri b›rakaca¤›m, radyo prog95
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
ramlar› haz›rlayaca¤›m’ dedim. Babam›n ise baflka düflleri vard›. Ama, bana uygun de¤ildi bu düfller...
“Z
aten avukat olarak çok fazla çal›flmam gerekmedi. Alt› ay içinde bu ifli daha fazla yapamayaca¤›m› anlad›m, benim ilgimi çekmiyordu. O s›rada küçük bir televizyon program› haz›rl›yordum Washington’da... ‹flte o zaman anlad›m, ömrümün sonuna de¤in bu ifli yapmal›y›m...” BO: “Biraz da ‘Young Turks’ program›ndan söz edelim.” CU: “Dört y›l önce bafllad›k yay›nlar›m›za... Ben eskiden ‘Young Turk’ diye bir program haz›rl›yordum. Bunu, arkadafllarla devam ettirmeyi kararlaflt›rd›m. Program› ben, Mankiewicz ve Jill Pike’la birlikte sunuyoruz. Biz önceleri çok küçük çapl› bafllad›k. Haftada iki günlük yay›n›m›z vard›. ‘Young Turks’ zaman içinde haftada befl gün yay›n yapmaya bafllad›. Daha sonra, ‘Sirius Radyosu’ bize büyük bir f›rsat verdi. Amerika’daki parti kurultaylar›na gönderdiler. Siyasi a¤›rl›kl› oldu¤umuz için seçim gecesi 9 saat canl› yay›n yapt›k. Daha sonra, Amerika’n›n önde gelen politikac›lar›, gazetecileri, uzmanlar› program›m›za konuk oldular.” BO: “Ben program›n›z› tan›t›rken, sol e¤ilimli bir tart›flma program› olarak tan›tt›m. Ne gibi konular tart›fl›l›yor?” CU: “‹lk bafllad›¤›m›zda, çok 96
belirgin bir amac›m›z yoktu. fiöyle, bizim ilgimizi ne çekiyorsa, o konuyu tart›fl›yorduk. Biz gençlere yönelik bir program yapmak istiyorduk; çünkü öbür siyaset programlar› ciddi ve s›k›c› oluyor. Biz biraz daha renkli bir program yapmak istiyorduk. “Yay›nlar›m›za bafllad›ktan sonra, çok büyük bir geliflme yafland›. Irak Savafl›, en önemli konu oldu ve biz de sürekli savafl› konuflur olduk. George Bush, flimdiye de¤in Amerika’da iktidara gelen en kötü baflkan... Onun kararlar›, çok kötü sonuçlar getirdi. Yavafl yavafl, en çok Bush’u tart›fl›r olduk. En enteresan konu buydu. George Bush gelmeden önce, ben asl›nda Cumhuriyetçi’ydim. Bence babas›, çok iyi bir baflkand›. Ancak, George W. Bush, dedi¤im gibi Amerika’n›n gördü¤ü en kötü baflkan oldu¤u için, bu çok önemli bir konu durumuna geldi.” BO: “Bu konuda ne gibi tart›flmalar yaflan›yor?” CU: “Irak Savafl› bafllamadan önce, bunun çok kötü bir fikir oldu¤unu söylemifltik. Savafl bafllad›¤›nda, bizim muhalefet etmemize tepkiler gelmeye bafllad›. Biz de, tabii ki karfl› ç›kar›z diyorduk, çünkü saçma bir fikirdi bu savafl... ‹flte bu tart›flmay› bafllatt›k. Ama art›k bu da de¤iflti. fiimdi, Cumhuriyetçi seçmenler bile programa kat›ld›¤›nda ‘Evet hakl›s›n›z, savafl kötü bir fikirdi, ama...’ diye konufluyorlar. Amerika’n›n fikri çok de¤iflti.” BO: “Amerika’da sa¤ e¤ilimli
siyasi tart›flma programlar› var. Ancak, sol e¤ilimli haber program› pek yoktu.” CU: “Yok. Bafllad›¤›m›zda, biz ilktik. Sol e¤ilimli programlar hiç yap›lm›yordu. Hatta, radyo istasyonlar› bizim program›m›z› yay›nlamak istemiyorlard›. Radyo istasyonlar› ‘Dinleyicilerimizden tepki gelir, sizin program›n›z iyi hofl da, biz yay›nlayamay›z’ diyorlard›. ‹flte biz de bu nedenle, uydu üzerinden yay›n yapmaya bafllad›k. O vesileyle büyüdük. Bizden sonra ‘Air America’ diye sol a¤›rl›kl› bir radyo yay›n› bafllad›. Ama yine de, Amerika’da radyoda yay›nlanan siyaset programlar›n›n yüzde 90’› sa¤ e¤ilimlidir.” BO: “Nas›l tepki ald›n›z?” CU: “Çok iyi tepki ald›k. Niye? Çünkü, Amerika’da halk›n yar›s› sa¤c›, yar›s› solcudur. Demokratlara oy verenlerin dinleyebilece¤i bir program yoktu. Bizi duyanlar ‘Hele flükür, bizim görüfllerimizi yans›tan bir program var’ diye tepki gösterdiler. “Örne¤in, Amerika’da geleneksel olarak Cumhuriyetçiler’e oy veren Kansas eyaletinde bizim program›m›z birinci oldu. Nedeni ise, bizimki gibi bir yay›n› daha önce dinlememifl olmalar›yd›. “Bunu her yerde görüyoruz: Avustralya’dan, Güney Kore’den, Finlandiya’dan, Türkiye’den, ‹ngiltere’den bize dinleyici mektuplar› geliyor ve flöyle yaz›yorlar: ‘En sonunda Amerika’da akl› bafl›nda yay›n yapan birileri var.’”
BO: “‹lginç bir yay›n›n›z›, ilginç bir an›n›z› paylafl›r m›s›n›z?” CU: “Akl›ma ilk gelen, 2004 seçimlerinde yapt›¤›m›z yay›n... Biz normal olarak günde 3 saatlik yay›n yap›yoruz; ama seçim akflam› 9 saat canl› yay›ndayd›k. Yay›n›n ilk bafl›nda hepimiz çok heyecanl›yd›k. Çünkü John Kerry kazanacak gibiydi.
“P
rogram›m›za kat›lan herkes, iflin bafl›nda çok heyecanl›yd›. Ancak, gece ilerledikçe, John Kerry’nin seçimleri kaybedece¤i anlafl›l›nca, bu heyecan giderek azald›. Çok üzüldük tabii... fiimdi, o yay›n›n CD’lerini sat›yoruz. CD’leri en çok Cumhuriyetçiler sat›n al›yor, bay›l›yorlar.” BO: “Peki Say›n Uygur, ‘Amerika’n›n Sesi’ yay›nlar› Türkiye’de dinleniyor. Dinleyicilerimize ne söylemek istersiniz?” CU: “fiunu söyleyebilirim: Herkesin tabii ki Amerika hakk›nda bir fikri var. Ama esas›nda, Amerika daha komplike bir yer... Burada çok de¤iflik düflünen insanlar var. Demokratlar’›n ve solcular›n say›s›n›n az oldu¤u san›l›r. Bazen, gördü¤ümüz gibi çok kötü insanlar bafla geliyor; ama bazen de çok iyi insanlar bafla geliyor. Daha iyi insanlar bafla geçip, daha iyi yola götüreceklerdir. Ve inflallah bu olacak.”• izmirtolga@butundunya.com 97
EVRENSEL KÜLTÜR Songül Saydam
‘Gnothi Seauton’ ‘Kendini Bil’ üflünce tarihinin en eski len ve Çiçero’nun sözü gibi çeflitli özdeyifli Yunanca kaynaklarda da gösterilen “Kendi“Gnothi Seauton” yani ni bil” sözünün, Sümer, M›s›r, Çin, “Kendini bil”dir. Bu Hindistan, Latin Amerika uygarl›ksöz, Delphi’deki Apol- lar›n›n içinde dolaflsa da can bullon Tap›na¤›’n›n giriflinde alt›n du¤u ve uygarl›¤a mal oldu¤u yer Anadolu’dur. “Kendini bil” sözü, harflerle kaz›lm›flt›. Uzun y›llar antikça¤da do¤du- Anadolu’da yüzy›llar boyu yank›land›ktan sonra, ¤u san›lan bu deyiflin 14’üncü yüzy›lda Yuköklerinin dünyan›n nus Emre’nin dizeledört bir yan›na uzanrinde boy gösterdi: d›¤› arkeolojik kaz›“‹lim ilim billar ve araflt›rmalarla mektir, ilim kendin görüldü. M›s›r’da tabilmektir, p›nak duvarlar›nda Sen kendini bilbenzer sözler yaz›l›ymezsin, ya nice d›. ‹nsan› “büyük evokumakt›r, renin küçük evreni” Okumaktan muolarak gören M›s›rl›rat ne, kifli Hak’k› lar duvara “Beden Yunus Emre bilmektir, Tanr›’n›n evidir. ‹nsano¤lu kendini bil, kendini tan›!” Çün okudun bilmezsin, ha bir sözlerini ifllemifllerdi. Sümer tab- kuru emektir, Okudum bildim deme, çok tâletlerinde de benzer özlü sözlerin oldu¤u Muazzez ‹lmiye Ç›¤ gibi at k›ld›m deme, Eri Hak bilmez isen, abes yede¤erli Sümerbilimcilerin çal›flmare yelmektir.” lar› sonucu ortaya ç›kt›. Latince’ye “Nosce te ipsum” Halk edebiyat›m›zda da yerini ya da “Temet nosce” olarak çevri- alan bu söz, Hacivat ile Kara-
D
98
“Felsefenin piri”, “ilk bilim adam›”, “fizi¤in ve do¤al felsefenin ilk kurucusu” Thales, “Bilge” denen ilk kifliydi. Politikac›, geometriciydi. Mitlerle de¤il, dünya ve y›ld›zlar›n bilgisiyle ilgilendi. Pratik bir düflünürdü. Thales’i farkl› k›lan bilimle büyüyü birbirinden ay›rm›fl ve tanr›lar› düflünmek zorunda olmadan dünyay› düflünmeye cesaret etmiflti. 99
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
göz’de, “Kendini bil, kendini! Bilmez isen kendini, patlat›rlar enseni!” tekerlemesiyle yans›d›.
“K
endini bil” özdeyiflinin içerdi¤i anlam, ayn› yüzy›lda Mevlana’dan, “Ya oldu¤un gibi görün, ya da göründü¤ün gibi ol” sözleriyle yans›d›. Oscar Wilde ise bu sözün anlam›na, flu görüflüyle katk› sa¤lad›: “Antik dünyan›n kap›s›nda ‘Kendini bil!’ yaz›yordu. Yeni dünyam›z›n kap›s›nda ise ‘Kendin ol!’ yazmal›.” Antikça¤›n “Dünyan›n yedi harikas›” örne¤i, yedi bilgesi de vard›: Bu yedi bilge, Thales, Solon, Periandros, Kleobulos, Kheilon, Bias, Pittakos’du. “Kendini bil” bir yandan bu bilgelerin sözüymüfl gibi kay›tlara geçerken, bir yandan da büyük Latin flair Juvenalis’in mistik görüflü “araya girdi”. Juvenalis’e göre, “Kendini bil” bir ilkeydi ve cennetten gelmekteydi. Antikça¤›n filozoflar› ilahi etkiye göndermede bulunmadan dünyay› aç›klama peflindeydi. Özü itibariyle var oluflun temeli neydi? Daha sonra toplumsal de¤erleri, örgütsel biçimleri elefltirel bir yaklafl›mla incelemeye yöneldiler. Kendilerine flu soruyu sordular: ‹nsano¤lu hangi koflullarda en iyi geliflme ve mutlu olma yolunu bulabilir? Bu soruya aranan yan›t felsefeyi bugüne uzanan yolculu¤una 100
ç›kard›. Hurafelerden uzaklaflarak nedenler ve aç›klamalar yapmaya da “kendini bil” diye giriflti. Felsefeciler, tarihçiler büyük ço¤unlukla sözün Thales’in oldu¤u konusunda birleflmekle kalmaz; felsefeyi Thales’le, Milet’le bafllat›rlar. “Felsefenin piri”, “ilk bilim adam›”, “fizi¤in ve do¤al felsefenin ilk kurucusu” Thales “Bilge” denen ilk kifliydi. Politikac›, geometriciydi. M.Ö. 585 y›l›ndaki Günefl tutulmas›n› önceden haber verdi. Mitlerle de¤il, dünya ve y›ld›zlar›n bilgisiyle ilgilendi. Pratik bir düflünürdü. Thales’i farkl› k›lan bilimle büyüyü birbirinden ay›rm›fl ve tanr›lar› düflünmek zorunda olmadan dünyay› düflünmeye cesaret etmiflti. hales’in mezar tafl›na, “Bilgelerin bilgesi Thales’in mezar› bu... Kendisi küçük, ama flan› göklere ç›k›yor” sözleri yaz›lm›flt›. “Ünlü Filozoflar›n Yaflamlar› ve Ö¤retileri” adl› önemli yap›t›n yazar› Diogenes Laertios yap›t›nda Thales’le ilgili olarak flu notlara da yer vermektedir: “Araflt›ran, inceleyen ve düflünen biriydi. Bir gün göklere bakarak giderken önündeki kuyuya düfltü. Bu dalg›nl›¤› da tarihe geçti. Annesi gençli¤inde ‘Evlen’ dedi¤i zaman ‘Daha zaman› de¤il’ yafl› ilerledi¤inde de ‘Art›k zaman› de¤il’ yan›t› verdi. Neden çocuk sahibi olmad›¤›n› soranlara da ‘Çocuklar› çok sevdi¤im için’
T
yan›t›n› veriyordu. Mevsimleri, y›l›n 365 gün oldu¤unu, ay›n son gününe ‘otuzuncu gün’ ad›n› veren oydu.” Laertios’un kitab›nda Thales’in dünya görüflü konusunda flu notlar da yer almaktad›r: “En güzel fley evrendir; çünkü Tanr›’n›n eseridir. “En büyük fley yerdir; çünkü herfleyi içine al›r. “En h›zl› fley ak›ld›r; çünkü her yeri dolafl›r. “En güçlü fley zorunluluktur; çünkü herfleyi alt eder. “En bilge fley zamand›r; çünkü herfleyi ortaya ç›kar›r” özlü sözleriydi. “Ak›ll› düflünceyi gösteren çok konuflmak de¤ildir, “Bir tek bilgeli¤i ara, “Bir tek onu seç. “Böylece geveze insanlar›n kesilmek bilmeyen seslerini k›sacaks›n” flark›s›d›r. “Ölümle yaflam aras›nda hiçbir fark olmad›¤›n› söylüyordu, ‘Peki neden ölmüyorsun?’ dendi¤inde karfl›l›¤› ‘Çünkü arada fark yok’ olurdu.” “Gecenin mi yoksa gündüzün
mü daha önce olufltu¤unu sorana, ‘Gece’ dedi. ‘Bir gün önce.’ “Neyin zor oldu¤unu sorana, ‘kendini bilmek’, “Neyin kolay oldu¤unu sorana, ‘baflkas›na ak›l vermek’, “Neyin en tatl› oldu¤unu sorana, ‘kavuflmak’, “Gördü¤ü en acayip fleyin ne oldu¤unu sorana, ‘Yafll› bir Tiran’, “‹nsan›n talihsizli¤ine en kolay nas›l katlanaca¤›n› sorana, ‘Düflmanlar›n›n daha kötü durumda oldu¤unu gördü¤ü takdirde’, “En iyi ve en do¤ru nas›l yaflayaca¤›m›z› sorana, ‘Baflkalar›nda k›nad›¤›m›z fleyi kendimiz yapmad›¤›m›z takdirde’, “‘Kim mutludur?’ diye sorana, ‘bedence sa¤l›kl›, ruhça becerikli, yarad›l›flça e¤itimli olan’ yan›tlar›n› verdi. “Dostlar› yak›ndayken de uzaktayken de unutmamak gerekir.” “‹nsan göze güzel görünmemeli, davran›fllar›yla güzel olmal›.” “Kötü yoldan zengin olma.” “Ana babana yapt›¤›n yard›mlar›n ayn›s›n› çocuklar›ndan gör.”• SongulSaydam@butundunya.com.tr
“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Avusturya •2) 1529-1683 •3) Awacs •4) Dünya •5) “Aya Seyahat” •6) Aya ‹rini •7) Sermet Ça¤an •8) Ayd›n •9) Ayd›nger •10) Sami Ayano¤lu •11) Cihat Baban •12) Mehmet Ali Aybar •13) Kars •14) Nabukodonosor •15) 1935 •16) Yakup Cemil •17) Lefkofle •18) Do¤an Babacan •19) Lilongwe •20) Batu Han• 101
Kemal Atatürk için bir viyola ald›k YAZAN: BURCU GÖKER ‹stanbul’da, konservatuvarda, benim keman dersleri, Nevin’in ise viyola dersleri almaya bafllad›¤›m›z çocukluk günlerimizde, biz iki müzisyen aday› çocu¤un yan›s›ra, annelerimiz de çok yak›n arkadafl olmufllard›. Ece’yle ben “okul arkadafllar›”yd›k, annelerimize de “okul kap›s› önü arkadafllar›” ad›n› takm›flt›k. abahlar› ikimizi de okulun kap›s› önüne annelerimiz getirir, ders bitimi okul ç›k›fllar›m›zda ikimizi de okulun kap›s› önünden yine onlar al›rlard›. Ö¤leden sonralar› okuldan ç›karken annelerimizi, sabah b›rakt›¤›m›z kap›n›n önünde bizi beklerken görünce yüzlerimize ac›yan bir ifade tak›n›r, “Tüm gün bizi beklemekten kimbilir ne kadar çok yorulmuflsunuzdur” diyerek onlara flaka yapard›k. Günde iki kez okul kap›s› önünde biraraya gelmeleri, annelerimizi, en az Ece Erdo¤an’la benim oldu¤umuz denli yak›nlaflt›rm›fl, arkadafl yapm›flt›. ‹lerideki y›llarda Ece, benim “Teyze” dedi¤im annesiyle bir haftal›¤›na Paris’e geldi ve anne
S
102
k›z, do¤al olarak, bizde kald›lar. ‹yi bir viyola sat›n almak istiyorlard›. Fakat ne viyola sat›lan özel yerleri biliyorlard›, hatta ne de Paris’i biliyorlard›. Onlara bu konuda annemle benim yard›mc› olmam›z gerekiyordu. Paris’teki keman hocalar›mdan biri, ünlü keman sanatç›m›z Suna Kan’›n okul arkadafl›yd›. Suna Kan’›n etkisiyle Türkler’i ve Türkiye’yi çok seven Michele Margande hocam, Türkiye’de Suna Kan’›n ö¤rencili¤ini yapt›¤›m› ö¤renince beni daha çok sevmifl, hocal›k bilgisi yan›s›ra benden ço¤u zaman babal›k duygular›n› da esirgememiflti. Onun bu yak›nl›¤›ndan cesaret alarak Ece’yi kendisiyle tan›flt›rd›m ve viyola sat›n almam›z için bize yard›mc› olmas›n› rica ettim.
Michele Margande hocam, viyola sat›ld›¤›n› bildi¤i yerlere telefon etmekle ve randevular almakla kalmad›, bizi tek tek o yerlere götürdü ve viyolalar› kendi denetleyerek en kusursuz olan›n› seçmeye özen gösterdi. am üç gün boyunca hocam, Paris’i kazan, bizi kepçe yapt›. Paris’te sat›lan hemen hemen tüm viyolalar› denetledi, elemeden geçirdi. ‹lk iki günde denetledi¤i 40 viyoladan yaln›zca 9’u üçüncü günün elemelerine kalm›flt›. Michele Margande, birlikte gitti¤imiz kimbilir kaç›nc› yerde denedi¤i bir viyolan›n sesini çok be¤enmiflti. Sat›c›ya belli etmemek için bu karar›n› bize, Suna Kan’dan ö¤rendi¤i ve zaman zaman kulland›¤› birkaç Türkçe sözcükten ikisiyle bildirdi: “Çok güzel” dedi. Michele Margande, arkadafl›m için en be¤endi¤i viyolay› sat›n almadan önce sat›c›yla koyu bir pazarl›¤a da giriflti. Sonunda bunu da baflard›. ‹stedi¤i oranda bir indirim de sa¤lad›. Günün sonunda, bir taflla iki kufl vurduk. Hem günün yorgunlu¤unu giderebilmek hem de bu kez ayr›ca zaferimizi kutlamak
T
için bir kafeye gittik, çok tatl› bir söylefliye bafllad›k. Hocama bir ara, üç gün boyu katland›¤› zahmeti ve yapt›¤› iyili¤i için arkadafl›m ad›na da, annesi, annem ve kendi ad›ma da çok çok teflekkür etti¤imi söyledim. Michele Margande hocam›n yüzünü bir anda bambaflka bir ifade kaplad›: “Ben bunlar› senden, Ece’den ve annelerinizden önce, bil bakal›m kimin için yapt›m?” dedi ve zaten veremeyece¤imi bildi¤i yan›t›m› beklemeden sözünün gerisini getirdi: “Üç gün boyunca tüm ‘En iyi viyolay› bulma’ çal›flmam›, Ke103
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
mal Atatürk için yapt›m” dedi. Hocam›n beklemedi¤im bu sözü karfl›s›nda bir heykel gibi hareketsiz kald›m. u donmufl kalm›fll›¤›m onu flafl›rtmad›. Sözlerinin bende böyle bir etki yapaca¤›n›, belli ki biliyordu. Sakin bir biçimde sürdürdü sözlerini: “Kemal Atatürk, Türkler’in öz vatan›n› iflgalci düflmanlardan kurtarm›flt›r ve bu vatanda yepyeni, ça¤dafl bir devlet ve ulus oluflturmufltur. Onun sanata verdi¤i önemi y›llar önce arkadafl›m Suna Kan’dan ö¤renmifltim ve Suna Kan’›n kiflili¤inde görmüfltüm. Asl›nda bu bir sanat devrimiydi. Y›llar sonra seni tan›d›m burada... Kemal Atatürk’ün bafllatt›¤› bu sanat devriminin uzant›s›n› sende gördüm. Sana ders verirken, Kemal Atatürk’ün bir iste¤ini yerine getirmekte oldu¤uma inand›m hep... fiimdi, yaflam›mda üçüncü Türk müzisyen bayanla tan›flt›m ve ona ders veremedim; ama Paris’te bulunabilecek en iyi viyolay› onun için seçtim. Üç günkü çal›flmam da, özenim de Kemal Atatürk’e bir hizmetimdir. Benim bu yapt›¤›m, bu kez Ece’’nin arac›l›¤›yla, Kemal Atatürk’ün sanat devrimine kendi sanatç› kimli¤imle ve sanatç› gücümle bir katk›da bulunmakt›r.” *** Zaman çok çabuk geçmiflti. Arkadafl›m›n Türkiye’ye dönme
B
104
zaman› gelmiflti. O zamanlar Ankara’da lisans e¤itimini yap›yordu ve annesiyle birlikte Paris’ten ‹stanbul’a, sonra Ankara’ya geçeceklerdi. Havaalan›na annemle birlikte gidip onlar› u¤urluyorduk. Bavullar›n› vermek için kuyrukta beklerlerken, arkadafl›m›n annesi de ald›klar› viyolan›n vergisi için havaalan›nda gerekli ifllemleri yapmaktayd›. Hepimiz yo¤un bir biçimde bavul verme ve bilet ifllemlerini yapt›r›yorduk. O yo¤unlu¤umuza karfl›n gözlerim nedense, önümüzde duran bir çiftte tak›ld›. Arkadafl›mla ve annesiyle son kez vedalaflm›fl ve onlar›n polis denetiminden geçmelerini beklerken biraz önce bavul kuyru¤unda önümüzde duran çiftin, Ece’yle annesinin arkas›ndan ayr›lmad›klar›n›n ay›rd›na vard›m. Hatta kad›n›n, eflinin ceketini çekerek, önlerindeki Ece’yle annesini iflaret etti¤ini gördüm. nce kuflkuland›m, sonra korkmaya bafllad›m. 60 yafllar›nda olabileceklerini varsayd›¤›m çift, arkadafl›m ve annesini iflaret ederek, birbirleriyle f›s›lt›larla konufluyorlard›. Nas›l olsa birkaç ad›m ötemizde polisler vard›. Onlar›n varl›¤›ndan cesaret alarak Eve’yle annesinin arkas›ndaki bu çiftin yan›na gittim, kafllar›m› çatarak onlara kim olduklar›n› ve arkadafl›mla annesini birbirlerine neden iflaret ettiklerini sordum.
Ö
Sorular›m› Frans›zca sordum; ama karfl›mdakiler Türkçe karfl›l›k verdiler: “K›z›m sen Türk’sün, biliyoruz. Biz de Türk’üz” dedi adam... Bu kez Türkçe sormaya bafllad›m sorular›m›: “Kimsiniz siz? Ve arkadafl›mla annesini birbirinize gösterip aran›zda ne f›s›ldafl›yorsunuz, öyle?” Af dilercesine bir ses tonuyla yan›t verdi adam:
“B
iz burada çal›fl›yoruz, iflçiyiz” dedi. “Uzun y›llar önce geldik buraya, flimdi tatil için memlekete gidiyoruz. Az önce sizi kendi aran›zda konuflurken duyduk da, sizin gibi onlar›n da Türk oldu¤unu anlad›k. Okumam›z yazmam›z k›t oldu¤undan, uça¤a hangi kap›dan ç›k›p gidece¤imizi bilemiyoruz. Onlar›n yolcu oldu¤unu anlay›nca pefllerine tak›ld›k, ‘Onlar nereye giderse biz de oraya gideriz’ dedik. Nas›l olsa onlar da Türkiye’ye gidiyorlard›r. Pefllerinden gideriz, Türk uça¤›n› buluruz.” Ece ve annesi geri döndüler, konuflmam›za kat›ld›lar: “Ayr›lmay›n bizden” dediler. “Biz sizi uça¤a götürürüz.”
Ve birlikte, polis denetimi kuyru¤undaki yerlerine geçtiler. Polisten geçtikten sonra Ece ve annesi bize döndüler, son kez el sallad›lar. Bakt›k, yanlar›ndaki iflçi çift de el sall›yorlar bize... Onlara da el sallad›k. O s›rada arkamdan bir ses duydum. Döndüm, bakt›m. 8-9 yafllar›nda bir çocuk, elini tutan annesine öteki eliyle Ece’yi gösteriyordu: “Anne bak, o dört kifli turneden dönüyorlar, de¤il mi? Onlar bir kuartet, kad›n›n elinde de viyolas› var.” Çocu¤un heyecanla gösterdi¤i o dört kifliye bir kez daha bakt›m. Arkada yürüyen iki kifli, okuma yazmas› k›t Anadolu köylüsüydü. Onlar, Türk’ün öz vatan›n›, iflgalci düflmandan kurtaran Anadolu köylüsüydü. Atatürk’ün “Milletin efendisi” olarak tan›mlad›¤› köylülerimizdi. O köylüler ki, bugün borçlu oldu¤umuz ba¤›ms›zl›¤›m›z› sa¤lamak için Mustafa Kemal’in iflaret parma¤›n›n gösterdi¤i yönde, ölümü bile umursamadan düflman›n üstüne yürümüfltü. O flimdi ekonomik aç›dan da kültürel aç›dan da neden “k›t” kalm›flt›. Bir hatam›z vard› bir yerlerde... Ama kimbilir nerelerde?•
Küçük yamyam annesine dert yand›: “Anne.. Ben halam› hiç sevmedim.” Annesi o¤lunun bu sözlerine çok k›zd›: “Hiç olmazsa patateslerini ye o¤lum...”• 105
tüm rotalar› üretip alan kolayl›klar›n› ve o havayoluna ait tüm uçak tiplerinin özellikleriyle o alana operasyon yap›l›p yap›lamayaca¤›n› da incelemektedir. Uça¤›n havalanmas›yla birlikte kokpit personeliyle yer personeli aras›ndaki temel arabulucuk görevini üstlenir. ›saca mesle¤imden söz ettikten sonra WAI (“Women In Aviation International”, “Uluslararas› Havac›l›kta Kad›nlar”) ve AWE (“Aviation and Women In Europe”, “Avrupa’da Havac›l›k ve Kad›nlar”) Dernekleri hakk›nda da bilgi vermek istiyorum. “Women In Aviation International” Derne¤i 1990 y›l›nda kurulma çal›flmalar›na ve 1994 y›l›nda da resmi olarak çal›flmas›na bafllad›. Kâr amac› gütmeyen bu organizasyon havac›l›k kariyerinde kad›nlar› desteklemeye ve cesaretlendirmeye yönelik çal›flmalarda bulunuyor. Yedi binin üzerindeki üyenin içinde astronotlar, pilotlar, dispeçerler, teknisyenler, hava trafik kontrolörleri, ö¤retmenler, gazeteciler, kabin memurlar›, lise ve üniversite ö¤rencileri, havaalan› yöneticileri gibi havac›l›¤›n her kolunda görev yapan kad›nlar bulunmakta. AWE (“Aviation and Women In Europe”) ise 2005 y›l›nda do¤du. WAI’nin Avrupa bölümünü oluflturmas› hedefleniyor. Av-
K YAZAN: SEVDA TANTAN ize k›saca kendimi tan›tmak isterim. Ad›m Sevda Tantan. 1970 Ankara do¤umluyum. Gazi Üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi, ‹flletme Bölümü mezunuyum. Türk Hava Yollar›’nda uçufl dispeçeri olarak görev yapmaktay›m. Yayg›n olarak bilinen meslek dallar› aras›nda yer almad›¤›ndan mesle¤imi birkaç tümceyle sizlere tan›tmak isterim. Havayolu dispeçerinin temel görevi havayolunun planlanan seferini en ekonomik ve güvenli bir biçimde yap›lmas›n› sa¤lamakt›r. Seferin varaca¤› havalima-
S 106
n›na zaman›nda, alabilece¤i maksimum “payload” (yolcu, kargo toplam a¤›rl›¤›) ile uçufl güvenli¤ini tehlikeye sokmayacak biçimde uygun uçufl rotas›n› da bularak bu rotadan uçufl plan› üretmek görevleri aras›ndad›r. Bu plan› üretirken, yolboyu ve var›fl alan› hava durumlar›, üst seviye rüzgarlar›, var›fl ve yolboyu alan yedekleri, gereken yak›t miktar› ve uçaca¤› uçufl seviyesini analiz ederek, yolboyu ve var›fl alan›yla ilgili olarak operasyonu etkileyecek herhangi bir tehdit bulunup bulunmad›¤›n› da dikkate al›r. Ayr›ca çal›flt›¤› havayoluna ait
rupa’da kad›nlar aras›nda havac›l›k bilgisinin ve kültürünün yay›lmas›na yard›mc› olmak hedefleri aras›nda. Benim WAI ile tan›flmam 2000 y›l›nda oldu. Amac›m FAA lisans›n› almakt›; ancak biraz maddi deste¤e gereksinimim vard› ve WAI Derne¤i’nin sa¤lad›¤› burs sayesinde bu deste¤i alm›fl oldum. 2002 y›l›n›n May›s ay›nda Amerika “Hurst, Texas, Airline Flight Dispatcher Training Center”da düflünü kurdu¤um bu lisans› ald›m. THY’de FAA lisans›na sahip ilk bayan dispeçer olmak gurur vericiydi. Bu arada belirtmem gereken bir konu var. Türkiye’de Sivil Havac›l›k Kurumu taraf›ndan verilen dispeçer lisans› da mevcut, ancak yaln›zca Türkiye’de geçerli. AA lisans›m› ald›ktan 6 ay sonra flirketim taraf›ndan Brüksel’de bulunan Slot Koordinasyon Ofisi’mize 5 y›l görev yapmak üzere atand›m. Bu ofise gönderilen ilk bayan dispeçerdim. Bu ofiste standart dispeç görevlerimizin yan›s›ra “Eurocontrol”ün CFMU (“Central Flow Management Unit”) birimiyle ba¤lant›l› olarak slot koordinasyonunu sa¤lamak da vard›. (Slotu, alanda ya da yolboyundaki yo¤unluk nedeniyle havayolu iflleticilerine uygulanan kalk›fl k›s›tlamalar› olarak k›saca aç›klayabiliriz.)
F
107
BD N‹SAN 2009
gileri okurken burada tan›t›lan havac›l›kta kariyer yapm›fl birçok baflar›l› kad›nla da tan›flma f›rsat› yakalad›m. teki toplant›lar›m›z s›ras›yla Varese, Londra ve Sandefjord (Norveç) kentlerinde yap›ld›. Trento ve Varese’deki toplant›lar›m›za bir kontes ev sahipli¤i yaparken, Londra’daki toplant›m›zda ise düfl bile edemeyece¤im bir tan›flma yaflad›m. Margaret Thatcher, House of Lords (Lordlar Kamaras›)’da düzenlenen aç›l›fl kokteylimize kat›ld›. Hepimiz için sürprizdi bu... Tüm bu toplant›lar›m›zla ilgili bilgi ve resimleri http://www.aweu.org sitesinde bulabilirsiniz. 5’inci toplant›m›z›n ‹stanbul’da olmas› için çal›fl›yorum. Toplant›ya ev sahipli¤i yapmak isteyen öteki aday kentler Barcelona ve Prag. Toplant›n›n hangi kentte düzenlenece¤i flubat sonu Atlanta’da yap›lacak olan WAI toplant›s›nda belli olacak. Hedeflerim aras›nda WAI’nin Türkiye bölümünü oluflturmak var. Ülkemde havac›l›kta kariyer yapan kad›nlar›n tahmin edilenden çok daha fazla oldu¤unu göstermek istiyorum. Daha flimdiden THY’de 10’a yak›n kad›n pilot, 40’›n üzerinde teknisyen, 8 dispeçer bulunuyor. Avrupa’n›n en fazla kad›n hava trafik kontrolörünün Türkiye’de çal›flt›¤›n› biliyor muydunuz? Hava kuvvetlerindeki ka-
Ö Margaret Thatcher, House of Lords (Lordlar Kamaras›)’da düzenlenen aç›l›fl kokteylimize kat›ld›.
“Eurocontrol” ile ilgili de k›saca bilgi vermeliyim.
“E
urocontrol”, Avrupa hava sahas› ile ilgili üye ülkelerin hava sahas› kapasiteleri göz önüne al›narak güvenli ve düzenli bir hava ak›fl› sa¤lamak amac›yla 1989 y›l› sonlar›nda kurulmufl ve Türkiye de ayn› zamanlarda üye olmufltur. Avrupa hava sahas›ndaki ilgili üye ülkelerin entegrasyonunu sa¤lamak, üye olan ülkelerin seyrüsefer ücretlerini tahsil etmek ve üye ülkeler ad›na proje, e¤itim, teknik malzeme hizmetlerini vermek bafll›ca kurulufl amaçlar›d›r. Bu befl y›ll›k görevim harika bir ifl deneyiminin yan›s›ra bir Avrupa kentinde yaflama flans›n› 108
da tan›d›. Vize problemi olmadan yolculuk yapabilme özgürlü¤ü, Belçika kültürünü tan›ma, Frans›zca ve biraz da ‹spanyolca ö¤renmek müthifl bir deneyimdi benim için... 2005 y›l›nda yine WAI üyesi olan Michelle Bassanesi (flu andaki AWE baflkan›m›z)’dan gelen bir ileti, bu deneyimlerime yenilerini eklememi sa¤lad›. WAI’nin Avrupa bölümünü (“European Chapter”) oluflturmak için çal›flmalara bafllad›k ve ilk toplant›m›z Trento adl› küçük bir ‹talyan kasabas›nda oldu. Toplant›ya konuflmac› olarak kat›lmak ve burada düzenlenen hava gösterisinde Piper PA-18 uça¤›nda uçma deneyimini yaflamak gerçekten inan›lmazd›. Ayr›ca WAI’nin ç›kard›¤› der-
d›n pilotlar›m›z› da unutmayal›m. Bu bölümü oluflturduktan sonra yapaca¤›m›z çal›flmalar aras›nda çocuklara havac›l›¤› sevdirecek biçimde dersler vermek (birkaç örnek anaokulda bunu deneyebiliriz), havac›l›kta e¤itim görmek isteyip de maddi aç›dan bunu gerçeklefltiremeyen genç k›zlar›m›za destek olabilmek, t›pk› öteki ülkelerde yap›lan ünlü hava gösterilerini ülkemde de yapabilmek gibi daha sayamayaca¤›m birçok çal›flmalar da var. *** Hani kimi zaman denize girmeden önce aya¤›m›z› uzat›r, parmak uçlar›m›zla deniz suyunun s›cakl›¤›n› denetleriz ya yaflama ilk ad›mlar›n› atmadan önce, böylesi bir duraksama dönemi geçirmekte olan tüm genç k›zlar›m›za, ayak parmaklar›n› uzatmak zorunda kalmay›p çivileme dalacaklar› güvenli bir okyanusu tan›tmak için yazd›m tüm bunlar›... u güvenli okyanus konusunda daha çok bilgi sahibi olmak isteyebilirsiniz. Zaman yitirmeyin. Önce, afla¤›daki flu internet adresine girin: http://www.wai.org Sonra da http://www.aweu.org adresini t›klay›n. Sizin de girmeyi düflündü¤ünüz o yepyeni okyanusta, tek bafl›na cesur kulaçlar atan bir kad›n göreceksiniz orada... O kad›n yabanc›n›z de¤il, benim...•
B
109
YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer İzgü
man onar›m çantas›n› al›r, kendisini ça¤›ran›n ard›na düfler, ar›zay› onarmaya çal›fl›r. Hem de hiç para almadan... Onun için bazen sitede oturanlar ona hediye al›rlar. Bir gömlek, bir kravat, bir gözlük... man aman ne teflekkür eder fienol A¤abey... Uzun boyunu ikiye katlar, üç kez e¤ilir, kalkar. Gözlü¤ü hemen gözüne takar, kravat›n› ç›kar›r, hediye kravat› yakas›na geçirir. “Nas›l çocuklar?” diye bize sorar. “Oooo!” diye ba¤›r›r, alk›fllar›z. Bazen site bahçesinde oynad›¤›m›z oyuna kat›l›r, topumuza tekme atar, kaleci olur. Hiç unutmam bir kezinde saklambaç oyunumuza bile kat›lm›flt›. Nereye saklanm›flt› biliyor musunuz? Sitenin tek a¤ac› olan akasyan›n üzerine ç›km›flt›. Biz çocuklar apartman bofllu¤una, kap›c› dairesinin arkas›na, site duvar›n›n d›fl yan›na saklanm›flt›k. Aytül, hepimizi sakland›¤›m›z yerde bulmufl ve sobelemiflti. Peki fienol A¤abey neredeydi? Kimsenin akl›na yukar›ya bakmak gelmiyordu ki... Köfle bucak fienol A¤abey’i ar›yorduk. fienol A¤abey, sanki görünmez adam olmufl, uçmufl gitmiflti. Art›k hepimiz ebeydik ve “fienol A¤abey, fienol A¤abey, ç›k ortaya!” diye ba¤›r›yorduk. Yer yar›lm›fl, fienol A¤abey içine girmiflti. Birden, bir ›sl›k sesi duyduk. Bu ›sl›k fienol A¤abey’in ›sl›¤›yd›.
A fienol A¤abey izim sitede fienol A¤abey’i sevmeyen yoktur, onu herkes sever. Büyükler de onu severler. Ama biz küçükler “fienol A¤abey” deriz, baflka bir fley demeyiz. fienol A¤abey çok kitap okur. Herfleyi bilir. Ona ne sorarsak soral›m yan›t› haz›rd›r. Bilmedi¤i olunca, “Bana izin verin de evde kitaplara bakay›m, size yar›n yan›t vereyim” der. Okudu¤u kitaplar› bazen bize de verir, okumam›z için... “Bak›n, çok seveceksiniz bu roman›... Ben
B 110
okudum. Sen zaten sekizinci s›n›ftas›n, çok rahat okuyabilirsin” der. O, annesiyle üç numaral› blokta oturur; ama birinci blok da, ikinci bloktakiler de onu tan›rlar. Nesrin Teyze, emekli ö¤retmen... fienol A¤abey’in babas› ölmüfl. Nesrin Teyze ona hem anne olmufl hem baba olmufl. Sitemizde oturanlar, küçük onar›mlar için fienol A¤abey’i ça¤›r›rlar. Küçücük bir elektrik ar›zas› m›, yoksa Jale Abla’n›n daire kap›s› yine çalm›yor mu, fienol A¤abeylerin kap›s›n› çalarlar. Hiç üflenmez fienol A¤abey, o koca-
Demek ki fienol A¤abey yerin alt›na girmemiflti. ‹yi de neredeydi? Haydi bir kez daha dolaflt›¤›m›z yerleri dolaflmaya bafllad›k. Yine ›sl›k... Ah ah ah, fienol A¤abey kahkaha atmasayd› onu bulamayacakt›k. O güle güle akasya a¤ac›ndan iniyor, biz arkadafllar, flaflk›n flaflk›n birbirimize bak›yorduk. “Kaç kez alt›mdan geçtiniz çocuklar, kaç kez?” Hepimizi bafl›na toplad›. “Bak›n bu size bir ders olsun” dedi. “Kuflkucu olun. Acaba fienol A¤abey a¤aca ç›kabilir mi?” Berfin, “Ama ayakkab›n a¤ac›n alt›nda durmuyordu fienol A¤abey” dedi. “Eh o zaman ayakkab›yla da a¤aca ç›k›laca¤›n› düflünmelisiniz.” fienol A¤abey evlerin küçük onar›mlar›n› yap›yordu; ama en çok bizim oyuncaklar›m›z› onar›yordu. Kimin oyunca¤› bozulsa, hemen fienol A¤abey’e koflard›. enim konuflan bebe¤im bozuldu. Öyle çok seviyordum ki bebe¤imi... Uzun sar› saçlar› var, kocaman gözleri var, burnu hokka gibi... Sesi de en güzel çocuk sesi... Yumuflak, su gibi... Hele o, “Seni çok seviyorum çocuk” deyifli... O zaman bebe¤imi s›k›ca tutar, öperim, “Ben de seni seviyorum, ben de seni seviyorum” derim. Ya o çocuk flark›s›n› söyleyifli... Her gece yatmadan önce mutlaka o flark›y› dinlerim. An-
B
111
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
nem üzerime yorgan›m› örterken, ben bebe¤imin konuflma dü¤mesine basar›m, flark› bafllar. “Ben bir küçük çocu¤um Kedilerin dostuyum Kufllarla arkadafl›m Ya¤murun bulutuyum” nnemin kap›y› kapatt›¤›n› duymam, bebek arkadafl›m Ninnofl’a sar›l›r uyurum. ‹flte o bebe¤im, yani Ninnofl’um konuflmaz oldu. Babam, “Pili bitmifltir, ben akflam gelirken ona pil getireyim” dedi. Pilleri tak›ld›; ama konuflmad› Ninnofl’um... ‹flte o zaman a¤lad›m. Annem, “Can›m a¤lama, fienol A¤abey’in gelsin, yapar” dedi. fienol A¤abey üniversiteyi kazand›; ama oturdu¤umuz kentte de¤il, baflka bir kentte... Babam, “Ben anlamam k›z›m, koy bir k›y›ya, fienol A¤abey’in gelinceye dek beklesin, gelince onar›r” dedi. Kofltum gittim Nesrin Teyze’ye, Ninnofl elimde... “Ne oldu, bebe¤in emeklemiyor mu?” diye sordu Nesrin Teyze... “Yoo, bu büyük bebek” dedim. “Bu emeklemiyor, yürüyor. Ama flimdi ne yürüyor ne de konufluyor. Yoksa bana m› küstü Nesrin Teyze?” Nesrin Teyze güldü. “Sen ona bir fley mi yapt›n?” diye sordu. “Yooo” dedim. Onun yan›nda Ninnofl’u öptüm. “O zaman fienol A¤abey’inin
A
112
gelmesini bekleyeceksin.” “Ne zaman gelecek?” “fiubatta...” “Uf uf Uf!..” A¤layarak eve kofltum. Eve gelirken It›r’a da, Gonca’ya da söyledim: “Ninnofl benimle konuflmuyor.” Onlar›n da oyuncaklar› bozulmufl. Birinin öten kuflu ötmüyormufl, ötekinin de havuzda yüzen bebe¤i art›k yüzmüyormufl. Ne yapay›m, ne yapay›m? Ben yatarken Ninnofl’la konufluyordum. O da bana flark› söylüyordu. Can›m babac›¤›m, Ninnofl’a öykündü, o akflam, bana onun söyledi¤i flark›y› söyledi. Ben biraz güldüm; ama sonra içimi çektim, yorgan› bafl›mdan afl›rd›m, uyudum. ‹yi de flubata daha çok var. innofl’la yine oynuyorum, ona diller döküyorum, saçlar›n› tar›yor, ayakkab›lar›n› siliyorum. “Bak cici k›z oldun art›k... Cici k›zlar konuflur” diyorum. I›››h, konuflmuyor. “Lütfen Ninnofl, lütfen konufl benimle...” Annem, “Sana baflka bir konuflan bebek alal›m” diyor. Omuzlar›m› kald›r›yorum: “Ama o Ninnofl de¤il ki...” Bizim dinlenme tatilimizle fienol A¤abey’in gelme zaman› ayn›... Ne kadar zaman var? Aylar› say›yorum, günleri say›yorum. Hepsini Ninnofl’a söylüyorum.
“Doktor fienol Bey, altm›fl gün sonra gelecek Ninnofl... Sen flimdi m›fl›l m›fl›l uyu. Biliyorum, konuflurken çok yoruldun. Doktor bey gelsin, seni bir eline als›n, yine bülbül gibi flak›yacaks›n.” Gülüyorum. “It›r’›n bülbülü ötmüyormufl. Gagas› varm›fl, dili varm›fl, bo¤az›
li tabancas›n›n teti¤ine bast›n m›yd› tak›r tak›r ötermifl. Tank› namlusunun ucundan atefller püskürürmüfl. Savafl uça¤› da inlermifl, bir yandan da bomba sesleri ç›kar›rm›fl. Bize soruyor: “Çok mu anlar oyuncaklardan fienol A¤abey?”
da varm›fl; ama ötmüyormufl. O da fienol A¤abey’i bekliyormufl. Kimler bekliyor? Çoook... Sitemize yeni tafl›nan bankada çal›flan anne baban›n, o¤lan çocuklar› Sinan da bekliyor. Sinan’›n makineli tabancas›, savafl uça¤› ve tank› bozulmufl. Makine-
“Anlar; ama...” diyoruz. O durmadan bize bu “Ama”n›n anlam›n› soruyor. “Tank›m› bir yaparsa, ben ona pasta al›r›m.” Gülüyoruz. O ba¤›r›yor: “Çocuklar lütfen flu ‘Ama’n›n ne demek oldu¤unu bana söyleyin!..” Eh, kendisi önersin, kendi
N
113
BD N‹SAN 2009
kulaklar›yla duysun, bize nesi... Hem flunun fluras›nda ondört gün kald› fienol A¤abey’in gelmesine... Nesrin Teyze “O da sizi çok özlemifl çocuklar” diyordu.
S
onra o¤lunun baflar›s›n› anlat›yordu. fienol A¤abey bütün derslerden en iyi notlar› al›yormufl. Bizi de özlemifl, annesini de özlemifl, annesinin yapt›¤› karn›yar›k yeme¤ini de çok özlemifl. Sinan, “Benim annem öyle güzel karn›yar›k yapar ki...” diyordu. “Bir tencere karn›yar›¤› tank›m, tüfe¤im, uça¤›mla birlikte al›p götürdüm müydü, fienol A¤abey sizin gibi ‘Ama’ demez, hemen oyuncaklar›m› onar›r.” Biz hep bir a¤›zdan “Amaaaa” diye ba¤›r›yorduk. fienol A¤abey gelmifl. Uf, bütün çocuklar›n dilinde ayn› tümce: “fienol A¤abey gelmifl, fienol A¤abey gelmifl!..” “Ninnofl’um flark›lar›n› söyleme-
Dalgınlı¤ıyla ünlü profesör, akflam eve geldi¤inde, efli gülerek, o günkü gazeteyi uzattı: “Bak senin öldü¤ünü yazmıfllar” dedi. Profesör gazeteyi elinin tersiyle itti: “Neden güldü¤ünü anlayamadım” dedi. “Ölüm haberini verirken biraz saygılı ve üzüntülü olmanı beklerdim.” Sonra da paltosunu çıkarırken eflinden bir istekte bulundu: “Yarın sabah unutturma da, aileye bir baflsa¤lı¤ı mektubu yazalım.”• 114
YAKINDAN TANIDIKÇA
ye bafllayacaks›n. Haydi bakal›m, gel benim kuca¤›ma... Öncelik bende... Nesrin Teyze öyle söyledi.” “En önce seninkini yapacak Göze” dedi. “Çünkü en çok sen gelip sordun.” Ay benden önce giden çocuklar da var. “I-pod”unu getiren bile var. Nesrin Teyze çocuklara meyve suyu veriyor. Beni görünce “Hah iflte Göze geldi” dedi. Ba¤›rd›m: “Hofl geldin fienol A¤abey...” “Hofl bulduk Göze...” Sinan da orada, tank›n›, makineli tabancas›n›, savafl uça¤›n› s›k› s›k› tutuyor. Ay ay ay, bu benim Ninnofl’um, fienol A¤abey’in gelmesini mi bekliyormufl! Hemencecik konufltu. Ay Ninnofl’cuk, sesin daha güzel olmufl. Ay benim yast›k arkadafl›m... fienol A¤abey’e teflekkür ettim, sevinçle evimize kofltum. Ah Sinan ah, fienol A¤abey senin tank›n›, savafl uça¤›n›, makineli tabancan› onarmaz. Onlar› hiç onarmaz. fienol A¤abey bar›fl› sever, kardeflli¤i sever.•
Yücel Aksoy
F
Ünlü besteci Liszt ‹stanbul’da...
ranz Lizt, güzelli¤ini çok s›k duydu¤u ‹stanbul’u ve Bo¤az’› görmeyi çok istiyordu. Bu arzusunu ilk kez, 1 Ekim 1838 tarihinde Paris’te yaflan dostu Victor Schoelcher’e yazd›¤› mektupta belirtiyordu. Ancak düflledi¤i ziyaret o za-
man gerçekleflmedi. Çünkü yolculu¤u birlikte yapmay› planlad›¤› sevgilisi Kontes Marie d’Agoult hamileydi ve uzun yolculu¤a ç›kmas› sak›ncal› bulunmufltu. Kontes d’Agoult’un 1843 y›l›nda ‹stanbul’daki dostlar› A. Pictet’e yazd›¤› mektupta “Franz yal115
BD N‹SAN 2009
n›z sultandan söz ediyor, yaln›z sultan› düfllüyor ve Osmanl›lar’a ‘hümaniter’ müzi¤i tan›tmak istiyor” diyordu. ontesin mektubundan üç y›l sonra bu kez ‹talyan besteci Gaetano Donizetti, Osmanl› saray›nda görev yapan ve “M›z›ka-y› Hümayun”un kurucusu kardefli Giuseppe Donizetti Pafla’ya yazd›¤› mektupta, yak›n dostu Franz Liszt’in ‹stanbul’a gelme konusunda çok istekli oldu¤undan söz ediyordu. 1846 y›l›na gelindi¤inde Liszt büyük iste¤ini gerçeklefltirmek üzere harekete geçti ve yak›n dostu Frans›z flair Lamartine’i devreye soktu. O da Sadrazam Mustafa Reflit Pafla’ya bir mektup yazd›. Liszt’in bu arzusu sarayda, elbette, sevinçle karfl›land›. “Takvim-i Vakayi” gazetesinin 2 Aral›k 1846 tarihli bask›s›nda flu haber dikkat çekiyordu: “Baz› haberlere göre, piyano üstadlar›n›n meflhurlar›ndan, Avrupa’n›n bütün hükümet merkezlerinde nam kazanm›fl olan Mösyö Liszt bu aral›k ‹stanbul’a gelmek üzere imifl.” Bu haberden alt› ay sonra 8 Haziran 1847 günü Franz Liszt deniz yoluyla ‹stanbul’a geldi. R›ht›ma ayak basar basmaz, Sultan Abdülmecid’in emri gere¤i, hemen Ç›ra¤an Saray›’na götürüldü. fierefine büyük kutlama haz›r-
K
116
lanm›flt›. Sultan›n övgü dolu sözlerinden sonra Liszt piyanonun bafl›na geçti ve tufllar›n üzerinde uçarcas›na dolaflt›rd›¤› parmaklar›yla dinleyenleri flaflk›na çevirdi. Liszt’in sarayda verdi¤i ikinci resitalin hemen ard›ndan padiflah kendisini 4. dereceden Mecidiye Niflan› ile onurland›rd› ve üzeri de¤erli tafllarla bezenmifl bir kutu arma¤an etti. Saraydaki iki resitalin ard›ndan Liszt, Rus Büyükelçili¤i’nde ve Büyükdere’deki Avrupa Oteli’nin içinde bulunan Franchini Salonu’nda da konserler verdi. Franchini Salonu’ndaki konserin afifli flöyleydi: Franz Liszt Taraf›ndan Musiki Matinesi Konser Tarihi: 18 Haziran 1847 Cuma Saat: 14:00 Fiyat›: 20 Kurufl Eserler: Lucia di Lammermoore’dan Andante La Norma üzerine fantasie Chopin’in mazurkas› Orman Kral› Chubert’in melodisi Prutaines’den bir tema üzerine Hexameron Macar Melodisi (Franz Liszt) Bu alçakgönüllü sanatç›n›n ‹stanbul günleri yaln›zca konserlerle s›n›rl› kalmad›. Donizetti Pafla’n›n Sultan Abdülmecid onuruna besteledi¤i “Mecidiye Marfl›” temas› üzerine bir çeflitleme haz›rlad›: “Marfl-› Parafraz” (Prafraz: aç›mlama, yorumlama). Bu yap›t
ertesi y›l Berlin’de Schlesinger Yay›nevi taraf›ndan “Grande Paraphrase de la Marche de J. Donizetti” bafll›¤›yla bas›ld›. Liszt, ‹stanbul’da kald›¤› sürece, ünlü piyano fabrikatörü A. Alexandre Kommendinger’in o zamanki ad›yla Polonya Sokak’taki 19 numaral› evinde konuk edildi. Soka¤›n flimdiki ad› Nuri Ziya Sokak’t›r. Liszt’in ‹stanbul yolculu¤u, baflta ‹ngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa bas›n›nda da genifl yank›lar uyand›rd›. Ünlü piyanistin ‹stanbul’da verece¤i resitaller için, flan›na yak›fl›r bir piyano getirtilmiflti. Ünlü piyano yap›mc›s› Sebastian Erhard taraf›ndan özel olarak üretilen bu piyano sonradan, Fenerli bir Rum olan M. Baltac› taraf›ndan, niflanl›-
s›na arma¤an edilmek üzere 16 bin alt›n kurufla sat›n al›nd›. iszt, 13 Temmuz 1847 tarihinde, yine deniz yoluyla, ‹stanbul’dan ayr›ld›. Yolculu¤u s›ras›nda Kontes d’Agoult’a yazd›¤› mektupta, en k›sa sürede ‹stanbul’a tekrar gelme amac›nda oldu¤unu özellikle vurguluyordu. Ayr›ca Abdülmecid’in kendisine verdi¤i madalya, para ve arma¤anlarla muazzam bir zerafet örne¤i sergiledi¤ini ve kendisini çok duyguland›rd›¤›n› yaz›yordu. Ancak Liszt bu arzusunu gerçeklefltiremedi. Çünkü ‹stanbul’dan sonra gitti¤i Odessa’da verdi¤i konserleri takiben sahne yaflam›ndan çekildi.•
L
YucelAksoy@butundunya.com.tr 117
K›z›mla söylefli Ça¤dafl uygarl›k, yaflam›m›za büyük kolayl›klar getirirken, bir yönüyle de, bizi, biz olmaktan ç›kar›yor. Yaflam, getirdiklerinin yan›nda, götürdükleriyle de hepimizi flafl›rtmay› sürdürüyor. YAZAN: BEK‹R ÖZGEN turdu¤umuz binalar›n yüksekliklerine bak›n bir! Nerdeyse gö¤ü delecekler. Oysa içinde oturdu¤umuz evlerin tavanlar› gittikçe alçalagelmifl. Uzun boylu birisinin kafas› tavana de¤ecek neredeyse... Daha büyük evlerimizin daha genifl dairelerinde, daha küçük ailelerimiz olmas› ne garip de¤il mi? Hele bunca ak›ll› ev araç gereçleri yan›nda, eflimize, çocu¤umuza, dahas› kendimize ay›rabilece¤imiz zaman›m›z olmamas›, ne çok utanç verici... Biliyor musunuz, biz insano¤ullar›, aya¤›m›z› yerden kesip tepelere do¤ru yükseldikçe, afla¤›dakilere yukar›dan bakmaktan gizemli bir zevk duyuyoruz. Sokakta yürüyenleri kar›nca gibi görmek hoflumuza gidiyor. Sonra da, biraz olsun kendimize geldi-
O
118
¤imizde, a¤lamakl› oluyoruz a¤lanacak durumumuza... Dün gece, k›z›mla söyleflmek için bir iki saatlik zaman›m›z oldu. Akflamüzeri, iflten ç›k›p eve geldi¤inde durgun, solgundu. ‹çten içe bir fleylere üzüldü¤ü yüzünden okunuyordu. Kendince belli etmemeye çal›flsa da, duruflu, mimikleri, s›k›nt›s›n› ele veriyordu. Beni yaln›z buldu¤undan olmal›, dayanamay›p yan›ma yanaflt›. ‹çindeki kurtlar› dökmek, biraz olsun rahatlamak istiyordu besbelli... “Biliyor musun baba” dedi. “Yorgunum, bitkinim, erinç yoksunuyum. Ne çocuklar›ma ne eflime ne de annemle sizlere yeterince zaman ay›rabiliyorum” deyip sustu. Anlam›flt›m k›z›m›n derdini... Derin bir soluk ald›m. Yasland›¤›m koltukta do¤ruldum. K›z›m›n gözlerinin içine bakarak, bafllad›m say›p dökmeye:
“K›z›m” dedim. “Her nimetin bir külfeti olacakt›r. Dün bizlerin nesi vard› ki? Mutfaklar›m›zda buzdolab›m›z, bulafl›k makinemiz mi? Oturma odam›zda televizyonumuz, telefonumuz, müzik setimiz, masa ve koltuklar›m›z m›? Çal›flma odam›zda bilgisayar›m›z m›? Alt›m›zda renk renk, model model, marka marka arabam›z m›? Kaloriferimiz, klimam›z m›? “Dünyan›n hiçbir yerinde, öyle armut pifl a¤z›ma düfl cinsinden bir bedava yaflam yok ki...” “Do¤ru söylüyorsun babac›¤›m da” diye sözü a¤z›mdan ald› k›z›m... Ve “fiu halimize bak›n hele... Ne yemek yemeye, ne dinlenmeye, ne okumaya, ne de iki sat›r hal hat›r sormaya zaman›m›z var. Düflmüflüz bir azg›n selin içine, a¤aç kütükleri gibi sürüklenip duruyoruz. Okul sürelerimiz ve okudu¤umuz kitaplar›n say›s› artm›fl; ama sabr›m›z ve dayanc›m›z k›salm›fl. Hoflgörümüz daralm›fl, bir tutam kalm›fl. Daha çok e¤itimle, daha az sa¤duyulu olmaya raz› olmufluz. Daha fazla bilgimiz var belki ama, görmüfl geçirmiflli¤imiz yok, bilgeli¤imiz yok. ‹fl yerlerimizde uzmanlardan geçilmiyor, oysa sorunlar›m›z diz boyu... “Düne k›yasla, bugün bizlerin cebine daha çok para girdi¤i kesin. Ekonomik s›k›nt›m›z yok. Ne var ki, vars›ll›¤›m›z,
savurganl›¤a dönüflmüfl. Diledi¤imizi al›p diledi¤imizce harcamaya al›flm›fl›z; ama bunca çok fleyle, çok daha yoksuluz sanki... Demem o ki, daha fazla sat›n al›yoruz almas›na da, daha az hoflnut kal›yoruz. Hani, geçimimizi iyi sa¤l›yorsak da, yaflam kurmay›, yaflamdan zevk almay›, yaflam›n tad›n› ç›karmay› bir türlü beceremiyoruz. Yaflam süremizi
119
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
uzat›p ömrümüze y›llar katabilmemize karfl›n, y›llara yaflam katmakta hep acemi kald›¤›m›z aç›k ve net. Daha çok ilaçla, daha az sa¤l›kl› olmak gibi bir fley bu.
“B
aksan›za baba, kar› koca iki bafll› çal›fl›yoruz; ama evimizin, afl›m›z›n bereketi yok. Ben a¤a, eflim a¤a, bu ine¤i kim sa¤a? “Ben bu yaflad›klar›m›za bak›p kendimle bar›fl›k olam›yorum. Varl›k içindeki darl›¤›m›z, beni rahat›z ediyor. Bu gidiflle, yar›nlarda, çocuklar›m›n durumu ne olacak diye, içim içimi yiyor, geceleri uykular›m› yitiriyorum.” Gözleri dolmaya, yüzü k›zarmaya bafllam›flt›. Onu biraz olsun rahatlatmak için, elinden tutup, hafif kanlanm›fl gözlerine bakt›m. Beni avutacak denli olsun bir mutluluk ›fl›lt›s› yoktu. Belli etmemeye çal›flsam da içim içimi yemeye bafllam›flt›. O gece, bafl›m› yast›¤a koydu¤umda, kafamda, dünle bugünün art›lar› eksileri yan›nda, k›z›m›n s›k›nt›s› vard› hep... Yar› uykulu, yar› uyan›k, sa¤a sola, döndüm durdum. Hem uykum hem huzurum kaçm›flt›. Zaman oldukça ilerlemifl, gece yar›s›n› çoktan geçmiflti. “Bu saatte, k›z›m uykuya dalm›fl olmal›” diye söylendim. Öyle san›yordum. Yataktan sessizce kalk›p bir hayalet gibi mutfa¤a dald›m. Damacanadan biraz 120
su al›p masan›n çevresindeki sandalyelerden birine oturdum. Daha ilk yudumu mideme indiriyordum ki, k›z›m›n yan› bafl›mda bir gölge gibi belirdi¤ini ayr›msad›m. “Hayrola k›z›m! Uyku tutmad› m› yoksa?” diye sordum. “Sorma baba” dedi k›z›m. “fiu ‘çok’larla ‘az’lar aras›nda s›k›fl›p kald›m.” “Hangi ‘çok’lardan söz ediyorsun?” diye sormama f›rsat kalmadan, bafllad› bir bir s›ralamaya: “Çok, çok, çok! Bir y›¤›n çoklar... Örne¤in, ço¤umuz, çok fazla alkol ve sigara tüketiyor, çok savurganca para harc›yor, çok geç yat›yor, çok çabuk kalk›yor, çok yoruluyoruz. Buna karfl›n çok az okuyor, çok az gülüyor, çok çabuk k›z›yor ve de çok ender flükrediyoruz. Dahas›, çok konufluyor, çok az dinliyoruz. Çok az seviyor, çok fazla nefret ediyoruz.” Durdu, bir bana bakt›, bir yere y›kt› gözlerini... Derin bir “Of” çektikten sonra, konuflmas›n› b›rakt›¤› yerden sürdürdü.
“H
ani, do¤rusu ya, bir gün, bir kez olsun, içinde bundu¤umuz koflullar üzerinde kafa yormam›flt›m. fiöyle biraz derinlere giderek, kendimle, yaflam›mla ve de zamanla olan iliflkilerimi de¤erlendirmemifl, bir özelefltiri yapmam›flt›m. Buna f›rsat da bulamam›flt›m, do¤rusu...
Dün gece, bu kör uykudan ilk kez uyand›m. Ve anlad›m ki babac›¤›m, durumumuz gerçekten içler ac›s›...
“E
vet, mal›m›z çok, ama insanl›¤›m›z az. Evimiz süslü ve donan›ml›, ama yuvam›z da¤›n›k ve içtenliksiz. Bir gecelik iliflkiler çok, etik de¤erlerle beslenen kal›c› birliktelikler az. Bencillik çok, özveri ve hoflgörü az. Yüksek kârlar yan›nda s›¤ iliflkiler. Buldukça bunayan büyük adamlar ve küçük kiflilikler” diye noktalad› diyeceklerini... fiaflk›nd›m. Ne diyece¤imi bilemez olmufltum. K›z›m›n sözleri içime batm›fl, ac›tm›flt›. Büyük umut ve özverilerle büyütüp yetifltirdi¤imiz yavrular›m›z›n, çoklarla azlar aras›na s›k›fl›p kalmalar›n› flaflk›nl›kla izliyordum. K›z›ma bir fley söylemesem de, kafam›n içinde dizi dizi sorular beliriyordu. Yavrular›m›z, bunca görkem içinde, mutluluk ad›na bir körebe oyunu mu oynuyorlard› yoksa? Böylesine ac›mas›z bir yar›fl›n içine onlar› biz mi itmifltik? Ortada bir suç ya da suçlu var m›yd›? K›z›m gibi ben de kendimi amans›z bir üzüntünün ak›fl›na kapt›rmak üzereydim ki, birden irkiliverdim. Karabasan dolu bir düflten uyanm›fl gibiydim. Nas›l olduysa, k›z›ma uzun zamand›r sar›lamad›¤›m akl›ma geliverdi. “K›z›m!” dedim. Kollar›m›
boynuna dolay›p uzun süre öptüm onu... Y›llar›n özlemi ne kadar da birikmiflti me¤er bir sar›lmal›k kucakta. Dünüm gibi, onun kokusunu da unuttu¤umu anlad›¤›mda, sabah olmufltu. Kahvalt› sonras›nda, k›z›m beni, torunlar›m› okula götürürken buldu. Ona dönüp “Biliyor musun yavrum” dedim. “Sanki daha dünmüfl gibi... Elinden tutmuflum da, birlikte ‹stiklal Marfl› söylemeye gidiyoruz.” El sallay›p ad›mlar›m› aral›yordum ki, arkam›zdan, bizi göz ucuyla izleyen k›z›m›n, a¤z›ndan dökülen, flu sözleri duydum: “Bugün, dünyam›z›n temel sorunu, uygarl›¤›n verilerinin bizlere katt›klar›yla, bizden al›p götürdüklerinin, iyi bir dökümünün yap›lamam›fl olmas›d›r.” fl ç›k›fl›, k›z›m, daha bir canl› döndü eve... “Babac›¤›m, sana uzun süredir hiç arma¤an almad›¤›m› an›msay›p kendimden utand›m. Bunu, be¤enece¤inizi umuyorum” diyerek bana bir paket uzatt›. Üzerindeki albenili ambalaj› açt›¤›mda, kapa¤›nda “‹nsan›n ‹nsanl›¤›n› Yeniden Keflfi” yazan kal›nca bir kitap ç›kt›. ‹lk sayfas›n› çevirdi¤imde, k›z›m›n o al›flageldi¤im inci gibi el yaz›s›yla karfl›laflt›m. “Sevgili babama” diye bafllad›¤› tümcesini, “Ça¤dafl yaflam›n bize dayatt›¤› açmazlardan bir an olsun kurtulabilmemiz dile¤iyle” diyerek sonland›rm›flt›.•
I
121
SUDOKU Nükhet Alicikoğlu
Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin
Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin
Yan›tlar 126’nc› sayfam›zdad›r. 122
Üstelik de çok hastayd›. Bizi görünce, yan›m›za yaklaflt› ve yalvaran bak›fllar›yla öylece durdu önümüzde... K›z›m Defne hiç duraksamadan e¤ilip onu sevgiyle kucaklad›. O anda anlad›m ki, bizim bir köpe¤imiz olmufltu. K›z›m›n, ad›n› fiansl› koydu¤u bu yavru sokak köpe¤i, tüm yaflam›m›z› de¤ifltirdi. Evimizde kedimiz K›nal› ile sakin bir yaflam sürdürürken, fiansl› da aniden
yaflam›m›za girivermifl oldu. Ancak, fiansl›’y› geçici bir süre konuk edebilecektik. Evimizin koflullar› bir köpe¤i bar›nd›rmak için hiç uygun de¤ildi. Fakat onu sokakta da b›rakamazd›k. Eve getirmeden önce, uzun süre bizimle ilgilenecek bir veteriner hekim arad›k. Sahipli ev köpeklerinin her zaman önceli¤i vard›, sokak köpekleri bekleyebilirdi. Sonunda fiansl›’n›n acil bak›m ve 123
BD N‹SAN 2009
tedavisini yapt›rarak eve getirebildik. O gece fiansl›, yaflam›nda belki de ilk kez huzur içinde m›fl›l m›fl›l uyudu. nu, günlerce biberonla besledik. Zaman geçtikçe hayvansever kedimiz K›nal› ile fiansl› aras›nda inan›lmaz bir dostluk olufltu. Defne de bu durumdan çok hoflnuttu. Bir ay sonra, av köpe¤i k›rmas› oldu¤u anlafl›lan fiansl› büyüdü ve evin balkonuna s›¤amaz oldu. Günler geçtikçe çevremizden flikayetler gelmeye bafllad›. En k›sa zamanda fiansl›’ya bir yuva bulmal›yd›k. Onu sahiplendirebilme çabalar›m›z, tüm u¤rafl›m›za karfl›n baflar›s›zl›kla sonuçland›. Çok çaresiz kalm›flt›k. Ne yapaca¤›m›z› bilemiyorduk. ‹flte tam böyle bir anda Antalya Sahipsiz Hayvanlar› Bar›nd›rma Merkezi’nin varl›¤›n› ö¤rendik. Antalya Büyükflehir Belediyesi ile Hayvanlar› Koruma Derne¤i Antalya fiubesi’nin birlikte oluflturduklar› bu bar›nak, fiansl› ve bizim için son flans oldu. Bar›na¤a kabul edilen fiansl›’dan çok zor ayr›ld›k. Tek avuntumuz, onu güvenilir bir yere b›rakm›fl olmam›zd›. Y›llard›r Antalya’da yaflayan, çevreye duyarl› biri olarak böyle bir merkezin varl›¤›ndan habersiz olmam›za inanamad›m. Dernek baflkan› Sevda K›raç ve bar›na¤›n tek veteriner hekimi Mehmet Kocakasap’›n, say›lar›
O
124
yetersiz personel ve ekipmanla büyük bir özveri içinde çal›flmalar›n› sürdürmeleri gerçekten çok etkileyiciydi. 1999 y›l›ndan buyana hayvanat bahçesi yak›n›ndaki yerinde birkaç kiflinin ola¤anüstü çabalar›yla çal›flmalar›n› sürdüren bar›nd›rma merkezinin amac›, sahipsiz ve bafl›bofl hayvanlar› k›s›rlaflt›rmak, gerekli t›bbi müdahalelerde bulunmak, bak›m ve tedavilerini gerçeklefltirmek, sa¤l›¤›na kavuflturulan hayvanlar›n öncelikle sahiplendirilmelerini sa¤lamak, di¤erlerini ise getirildikleri ortama b›rakmak, hasta ve muhtaç olanlar› ise bar›nd›rmak. fiu anda kapasitesinin iki kat üzerinde, üç yüz köpek, yüz kedinin bar›nd›r›lmas› söz konusu olan bu bar›nakta yeterli hizmetin verilebilmesi için bu say›n›n azalt›lmas› gerekiyor ve çevre belediyelere de görevler düflüyor. efl y›l önce ç›kar›lan Hayvanlar› Koruma Kanunu, alt belediyelerde geçici hayvan bak›mevi kurulmas›n› zorunlu k›l›yor. E¤er çevre belediyeler yasa gere¤ince bunu gerçeklefltirip sahipsiz ve bafl›bofl hayvanlar› k›s›rlaflt›r›p afl›lar›n› yaparak yeniden do¤al ortamlar›na b›rak›rsa Antalya’daki bar›nak çok daha iyi koflullarda hizmet verebilecektir. Ülkemizdeki yerel yönetimler bu yasal yükümlülüklerini yerine getirselerdi sokak köpeklerinin utanç verici katliam görüntülerini
B
Onlar, yaln›zca sevgi bekliyorlar
yaflamazd›k herhalde... Tam aksine, sokaklar›m›z›n do¤al sakinleri olan hayvanlarla yaflam›m›z› paylaflt›¤›m›z bir dünya çok daha anlaml› olurdu. eçenlerde televizyonda izledi¤im “Köpekler fiehri” adl› yabanc› bir belgeselde, Amerika’da bulunan ve dünyan›n en büyük bar›na¤› oldu¤u belirtilen bir yer tan›t›l›yordu. Bu modern tesiste befl yüz köpek bar›nd›r›l›yor ve elli altm›fl bak›c›, yedi sekiz veteriner hekim, birçok gönüllü çal›flan kifliyle köpeklere hizmet veriliyordu. Bu bizim için k›yaslanabilecek bir örnek de¤il kuflkusuz... Ama bizlerin de, koflullar›m›za göre yapabilece¤imiz fleyler her zaman var. Eflim Necati, Defne ve ben, merkezce uygulanan Gönüllü
G
Köpek Gezdirme Projesi’ne katk›da bulunmak üzere yaklafl›k iki y›ld›r her hafta sonu düzenli olarak bir saat zaman ay›r›p bar›nakta yaflayan köpekleri gezdiriyoruz. Bu süre içinde birçok köpek tan›ma flans›m›z oldu. Buraya getirilen her köpe¤in ayr› bir öyküsü var. Bunlardan kimileri, sahipleri taraf›ndan sokaklara terk edilmifl cins köpekler, kimileri insanlar taraf›ndan kötü muamele görmüfl, h›rpalanm›fl ya da çeflitli kazalar geçirmifl hayvanlar... Bu köpekler aras›nda kangal, kurt, husky, teriyer, dalmaçyal› vb. köpekler bile var. Tümünün ortak beklentisi ise kendilerine yaln›zca sevgi ve flefkatle uzanacak bir el bulabilmek. Birlikte oldu¤umuz anlarda hem biz hem de gezdirdi¤imiz köpekler öyle mutlu oluyoruz ki... Zaman zaman ekibimize hayvansever dostlar›m›z ve Def125
BD N‹SAN 2009
ne’nin arkadafllar› da kat›l›yor. Bir yandan ormanda yürüyüfl yapm›fl oluyoruz, bir yandan da çeflit çeflit köpeklerle birlikte olman›n ayr›cal›¤›n›, keyfini yafl›yoruz. Bunu sorumluluk sahibi, do¤ay› ve hayvanlar› seven herkes yapabilir. Ayr›ca, köpek gezdirmek d›fl›nda katk›da bulunulabilecek baflka seçenekler de var. Köpek ya da kedi sahibi olmak isteyenler bar›naktan hayvan alabilirler. Gençler, bofl zamanlar›nda burada gönüllü olarak çal›flabilirler. K›sa bir süre önce, k›z›m›n da içlerinde bulundu¤u Antalya Koleji ö¤rencilerinden bir grup, Toplumsal Proje dersi kapsam›nda ö¤retmenleriyle birlikte bar›na¤› ziyarete gittiler ve gereksinim duyulan temizlik malzemeleri götür-
düler. Böylece bar›na¤a ilk kez gelen ö¤renciler, hayvanlar için yararl› bir fleyler yapman›n mutlulu¤unu yaflad›lar. En son gitti¤imizde yine bar›na¤›n çevresindeki ormanl›k alanda befl alt› köpekle yürüyüfl yaparken çevremizi çocuklar sard› ve aralar›ndan biri “Bu köpeklerin hepsi sizin mi?” diye sordu bana flaflk›nl›kla... “Evet, bizim” yan›t›n› al›nca, gözleri fal tafl› gibi aç›ld›. “Abla, siz o zaman çok zenginsiniz” sözleriyle ifade edebildi düflüncelerini... Ay›rd›nda olmadan çok do¤ru bir söz söylemiflti. Evet, biz gerçekten de öyleyiz. Biz gerçekten çok zenginiz. K›sa bir süre önce yaln›zca bir köpe¤imiz vard›, flimdi tam üç yüz köpe¤imiz var.•
Orta yafll› bir diplomat davet edildi¤i önemli yemek sonras› “Nas›ld›?” diye merak eden arkadafl›na flu yan›t› verdi: “E¤er çorba sunulan flarap denli s›cak; flarap, önüme konan tavuk denli y›llanmfl; tavuk, servis yapan güzel hizmetçi denli taze; hizmetçi k›z, evin sahibesi denli istekli olsayd› inan çok daha harika olurdu.”• “Sudoku”nun Yan›tlar›
Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin 126
Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin
ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz
Rüyalar›n rüyas› Çok rüya görür müsünüz? Ben görürüm. Her gece, ama her gece, k›sal› uzunlu bir sürü film izlemeden uyanamam. Hatta uyan›p tekrar uyudu¤umda da kald›¤›m yerden devam ederim. Bazen keyifli, e¤lenceli, bazen de “kabusun Freddy’sizi” art›k flans›ma ne ç›karsa mecburen izlerim. Uyand›¤›mda sanki herfley akl›mdad›r; ama kahvalt›ya oturdu¤umda ço¤unu hat›rlayamam. Zaten hat›rlayabildiklerimi tümüyle hat›rlar›m; ama ço¤u zaman “Bunu mutlaka hat›rlamam gerek” dediklerimin yerlerinde yeller eser. Bazen bütün gün “Ben ne görmüfltüm?” diye kendimi yer dururum. ‹nsanlar›n baz›s› rüyalar›na göre hareket ederler. Shakespeare’in ünlü eseri “Jül Sezar”da kar›s› Sezar’a gece rüyas›nda onun öldü-
rüldü¤ünü gördü¤ünü söyler. Sezar da kendisine korkaklar›n ölmeden önce ölümü defalarca tatt›¤›n› ancak cesurlar›n ölümle sadece bir kere karfl› karfl›ya kald›¤›n› söyler. O gün gitti¤i forumda hançerlenerek öldürülür. Hatta en güvendi¤i Brutus’a “Sen de mi Brutus?” demesi dillere pelesenk olmufltur. Tabii Brutus’un ona “Kar›n›n rüyas›na inanman gerekirdi, bana ne, ç›kmasayd›n evden” dedi¤ini benden baflka bilen yoktur. Rüya görebilmek için uyumak gerekti¤i ise sadece bir söylentidir. Ço¤u insan›n sadece uyurken rüya görebilmeleri benim yolda yürürken bile bunu yapabilmem gerçe¤ini de¤ifltiremez. Özellikle sanatç›lar›n iç dünyalar›n›n efl zamanl› olarak rüyalar›n kol gezdi¤i paralel evrenlerde de dolaflt›¤› reddedilemez. 127
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
Okulda ders dinlerken rüya kuran gençler, otobüste durak ›skalayanlar sanatç› olmasalar bile olabilme vizesi tafl›yanlard›r. Yine de çok flükür insanlar›n ço¤u yat›p uyuduklar›nda bu flansa sahip olmaktalar. ündüz ak›l neyle meflgulse, gece rüyada o konunun ifllenmesi olas›l›k içindedir. Bu yüzden gündüz s›k›nt› yaflayanlar›n gece kabus görmeleri beklenir. Haa, bu arada bu yaz›da rüya görme iflinin fiziksel ve teknik taraf› ile fazla yüz göz olmamaya çal›fl›yorum. Her ne kadar bu k›sm› da heyecanla araflt›r›yor olsam da flimdilik beni ilgilendiren iflin sinemasal görüntü boyutu... Rüyalar›n uyanma s›ras›nda birkaç saniye içinde görüldü¤ü söylenir. Daha önceki baz› yaz›lar›mda bu konuyla ilgili deneyimlerimi aktarm›flt›m. Zaman›n rüya s›ras›ndaki görecelili¤i konusunda yapt›¤›m deneyler sayesinde en verimli çal›flma ortamlar›m› sa¤lam›flt›m. Hâlâ sabahlar› uyan›nca gözümü açmam, o gün yapmam gereken çal›flmalar›n metin yazma, yaz›l›m formülleri üretme, görsel tasar›m oluflturma gibi hayalle yap›labilecek k›s›mlar›n› o s›rada yapar›m. Normal flartlarda yar›m saatte yap›labilecek çal›flmalar topu topu bir iki dakikada ç›kar. Tavsiye ederim. ‹fllerim ve hayallerim de zaman zaman rüyalar›m›n konusu
G
128
olmufllard›r. Gençli¤imin ilk y›llar›nda çizgi filme merak sald›¤›mda Walt Disney’in klasiklerini izleyip hayaller kurard›m. O zamanlar bu filmleri izleyebilmek için pazar sabahlar›ndan birinde bir sinemada gösterilmelerini beklerdiniz. fiimdiki gibi televizyon ve video yok, tek tük sinema var. Arada bir gelen uzun metrajl› çizgiler tek defal›k sabah 10 seans›nda gösterilirdi. Onun d›fl›nda filmlerden önce “Renkli Miki” olurdu. Burada da k›sa metrajl› çizgiler gösterilirdi. Bir gece rüyamda bir film yap›yordum. Karl› bir ormanda bafll›yordu. Küçük bir köpek ve bir ceylan yavrusunun öyküsüydü. Herhalde “Bambi” filminin etkisi alt›nda kalm›flt›m. Filmi tasarlam›flt›m ve öyküdökümünü, bat›l›lar›n “Storyboard” da dedikleri, filmin gelifliminin resimli roman gibi çizimini haz›rl›yordum. eredeyse hâlâ kare kare hat›rlar›m o öyküdökümü. Uyand›¤›mda hemen kaleme sar›l›p çal›flmalara bafllam›flt›m. Ne heyecand› anlatamam. Tabii, koca stüdyolar›n yapabildi¤i dev prodüksiyonlar› tek bafl›ma yapabilmemin imkan› olmad›¤›n› kendime anlatamad›¤›mdan bu hayalim suya düflmüfl fena halde ›slanm›flt›. Daha sonra da benzer düfller beni yeni yeni projelere yönlendirdi. Her birinde ilk çal›flmalar› rüyamda yapmaya devam ettim.
N
Bazen gerçek hayatta çal›fl›rken rüyamda devam ettirdi¤im projelerim bile oldu. San›r›m bizim meslekte hayal ço¤u zaman gerçe¤in önüne geçti¤i gibi gerçekleri görüp tartabilmemizi de önlüyor. Öyle ya, biz çizgi filmler üreten yazar çizer tak›m›n›n görevi, olmayan dünyalar› varm›flcas›na tasarlay›p baflkalar›na yutturmak de¤il mi? Üniversiteyi bitirdi¤im y›l gazetecilikle de tan›flm›flt›m. “Hürriyet” gazetesine karikatürler çizip ekler ç›kar›yordum. Daha sonra yurt d›fl›na gitti¤imde, zaman zaman rüyalar›mda gazeteye yeni öneriler götürdü¤ümü görürdüm. Sayfa tasar›mlar›ndan pikajlar›na kadar bitirirdim yapmak istedi¤imi ve o zamanlar›n “Hürriyet” gazetesi genel müdürü Nezih Demirkent’e götürürdüm. Gazetenin üzerleri aç›k mavi kareli pikaj kartonlar› vard›. Çizimlerimi onlara yap›flt›r›r koyard›m Nezih Bey’in önüne. Bir ço¤unu sanki gerçekten yap›l›p bas›lm›flcas›na hat›rlar›m. Oysa sadece birer düfl ürünüydüler. Yurt d›fl›nda yaflarken de hayallerim rüyalar›ma girmeyi baflarm›fllard›. Bilim kurgu filmler
sanki gerçekten çekiliyorlarm›flcas›na geceleri odama, beynimin içine giriyorlard›. Belki bütün bunlara inanmay› çok istememden dolay› olacak, o filmlerde, romanlarda olanlar› gerçek gibi yaflar olmufltum. Hâlâ herfleyin olabilece¤ine inan›r›m. Yeter ki hayal edilebilsin. Ama bak›n geçen gece ne oldu. Her zamanki gibi kafam›n içi çözülmesi gereken binbir soru dolu olarak yatm›flt›m. Gözlerimi açt›¤›mda kendimi üç-dört katl› bir ifl yerinde buldum. Kendi ifl yerimdi. En üst kattayd›m ve masam›n üstü y›¤ma ka¤›t, karton, kitap, dergi falan doluydu. Yerler ve koltuklar›n üzerleri de ayn› durumdayd›. ‹nan›lmaz bir da¤›n›kl›k vard›. Hintli bir kad›n, bana baz› video kasetleri uzat›yor ve çarp›k bir ‹ngilizce’yle onlar›n yay›nlanmad›¤›n› söylüyordu. Kocas›yla beraber izlemifller, arflive kald›r›yorlard›. Yerlerde üzeri aç›k mavi karelenmifl pikaj kartonlar› ve onlara tutunmaya çal›flan yaz› ve resim parçac›klar› dolafl›yorlard›. Sanki hepsini tan›yor, biliyordum. Hepsi üzerinde çal›flm›fl, emek vermifl ve hayaller kurmufltum. Ama flim129
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
di onlar sürüne sürüne y›¤›nlardan uzanmaya çal›fl›yorlard›. traftaki da¤›n›kl›¤a paralel olarak havada rüyalar uçuflmaktayd›. Bunlar benim eski rüyalar›md›. ‹lk çizgi film rüyam olan kardaki köpek ve ceylan yavrusu da ordayd›, çirkin ördek yavrusu öyküsünün devam› olacak olan “Kuka” da... Nezih Demirkent’e götürdü¤üm tüm gazete ve dergi sayfalar›, karikatürler, hepsi eski rüya format›nda iç içe geçiyorlard›. O s›rada ablam içeri girdi. Etraftaki y›¤›nlar› ve havada uçuflan projeleri gösterek “Ne kadar çok fley yapm›fls›n, bir ton para kazanm›fls›nd›r” dedi. Oysa hiçbiri yap›lmam›flt› ve b›rak›n tonu, hiçbir zaman do¤ru dürüst para da kazanamam›flt›m. Üzerinde çal›flt›¤›m bu projeler gerçe¤e endekslendi¤inde her zaman ülkemin ebad›na birkaç boy fazla geldi¤i için övgü flakflaklar› d›fl›nda bir gelir elde edememifltim. Herkes bana “Git ruhunu Amerika’ya sat” tavsiyesini veriyordu ve ben buna tüm gücümle karfl› ç›k›yordum. Ama gerçek gerçekti ve ülkem bana hiçbir zaman rüyalar›m› gerçeklefltirebilmek için gerçekten el uzatmam›flt›. Etrafta a¤›r bir tempo ile uçuflan rüyalar›m› hüzünle izlerken uyand›m. Evet bir y›¤›n fley üretmifltim; ama rüyalar›m›n ço¤u öylece kalakalm›fllard›. Üstelik bugünün koflullar›nda art›k on-
E
130
lar için ayn› heyecan› tafl›yam›yordum, tafl›yamayacakt›m. Oysa onlar› gerçek yapabilece¤ime o kadar inanm›flt›m ki... A¤laya a¤laya gözlerimi açt›m, kalk›p yüzümü y›kad›m. fiu zaman ne kadar nankördü. Art›k bu düfller gerçek olamayacakt›. Art›k Nezih Demirkent yaflam›yordu ve ben “Hürriyet” gazetesine düflümdeki sayfay› öneremeyecektim. fiimdiki çocuklar karlarda dolaflan ceylan yavrular›yla ilgilenmiyorlard›, silah ve bilgifller oyunlar› peflindeydiler. ‹nsanlar›n hayalleri parayd› art›k... Kimse Kuka ile tan›flamayacakt›. Karikatürlere gülemeyeceklerdi. Müzikler dinlenemeyecekti. Masal dünyamdan kopmak çok zor oldu. Birkaç gün etkisinden kurtulamad›m. Geriye dönüp bugüne kadar gerçeklefltirebildi¤im hayallerime bakt›m. Bunlara üç befl tane daha eklense ne olurdu? Kimin umurundayd› ki? Dolaplar›m milyonlarca çizim, öykü, müzik ve film doluydu. Ben bile ilgilenmiyordum art›k... urdum ve geriye dönük kaba bir envanter ç›kartt›m. Elli küsur müzik enstrüman› çalmay› ö¤renmifltim. Dünyan›n dört bir buca¤›nda çeflitli caz, folk ve rock gruplar›nda çalm›flt›m. ‹ki konçerto, bir opera, yüzlere sonat ve yüzlerce çocuk flark›s› bestelemifltim. Üç befl parça daha fazla bestelesem, iki konser daha ver-
D
sem ne fark ederdi ki? K›rkdokuz çizgi televizyon dizisi üretmifltim. Altm›fliki ülkede yay›na girmifltim. Ellidokuz dizi daha olsa veya yetmifliki ülkede daha gösterilse ne fark ederdi ki? Hem kendi evimin hem de birçok arkadafl›m›n evinin duvarlar›nda yüzlerce resmim vard›. Befl on bin tane daha yapsam ne fark eder di ki? Binlerce yaz›l›m üretmifltim, haberlere, dergi kapaklar›na tafl›nm›flt›m. Birkaç bin tane daha olsa ne fark ederdi ki? Fark edecek kendi yaflam›m› zengin tutabilmekti. Hayalleri olmadan yaflayanlar ölümlerini bekleyen organizmalard›r bence... Evet ben de herkes gibi karbon atomlar›ndan falan oluflan, etten, kemikten bir canl›y›m; ama hedefim yaflam›m›n sonuna gelebilmek de¤il, oraya varmadan doya doya yaflayabilmektir. Bu nedenle hayaller kurar, onlar› gerçeklefltirmeye çal›fl›r›m. Hayal kurar›m; çünkü hayaller zamana göreceli olmayan dünyalar› içerir, gerçek hayatta yapabileceklerimin öyküdökümünü olufltururlar. Bunlar›n da en s›n›r tan›mayan mekan› rüyalard›r. Burada kurulan hayaller zamana yenik düflemezler. Onlar uyanmakla s›n›rl›, çal›flmakla s›n›rs›zd›rlar. Bu yüzden rüyalar yaflama eskiz olufltururlar. O gece
gördü¤üm rüya, yaflam eskizlerimin bir muhasebesi, gerçeklerle düfllerin hesaplaflmas› olmufltur. Belki o rüyalar› görmesem yapabildiklerimi de yapam›yor olacakt›m, kimbilir? Üç çocu¤um var. Üçü de baflar›l›, gurur duydu¤um çocuklar... Üçü de hayalpereset, üçü de çal›flkan. Onlar›n da yaflamlar› için rüyalar›nda eskizler yapt›klar›na eminim. Onlar da ileride benzer hesaplaflmalar yapacaklar ve onlar da hayallerini gerçe¤e dönüfltürdükleri oranda yaflam›fl olacaklar. Onlar da soracaklar; acaba gerçek mi güzel, düfller mi diye... Her düfl gerçekleflmeli mi? Gerçek nedir? Yaflam gerçek mi? Y a fl a m › m boyunca binlerce farkl› projeye imza att›m. Müzikten resme, filmden romana, bilgifller yaz›l›mlar›ndan mimariye her türlü e¤lenceye bal›klama dald›m ve birçok fley ürettim. Baflar›l› veya baflar›s›z, iyi veya kötü, be¤enilir veya be¤enilmez bir y›¤›n çal›flma sonunda durup geriye bakt›¤›mda daha hâlâ yolun bafl›nda oldu¤umu görmekteyim. Yafl 60’› geçse de, saatin kurgusu zay›flasa da, takvimde yaprak azalsa da önümde yap›lacak o kadar çok fley var ki...• AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr 131
‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver
KOY ODALARI
Ifl›klar köyünün konuksever, dost insanlar›na... Tam k›rk y›l geçmifl.... ocukluk y›llar›m›n bir kap›da sürekli yanar durumda b›bölümünü yaflad›¤›m rak›lan fenere de¤in tüm eflyalar›n Anadolu’da tan›k oldu- bir anlam› vard›. O odadaki her¤um köy odalar› kuru- fley köy halk›n›n belki de yüzlerimunun bugün hâlâ ya- ni hiç görmedikleri gececi konukflat›l›p yaflat›lmad›¤›n› bilemiyo- lar› için haz›rlad›klar› bir a¤›rlarum. Umar›m Türk konukseverli- mayd› ve tanr› misafirlerine, “Siz¤inin en güzel örneklerinden biri leri önemsiyoruz, bizim için deolan bu güzel gelenek hiç de¤ilse ¤erlisiniz” mesaj›n› vermenin en memleketimizin ulafl›m güçlükleri güzel yoluydu. Öte yandan ev saçekilen çetin taflra co¤rafyalar›n- hiplerinin bu çabalar›n›n kendileda devam ediyordur. rini de olanakl› oldu¤unca iyi simHenüz onbir yafl›ndayken gör- gelemekle do¤rudan ba¤lant›l› oldü¤üm ilk köy odas› yaln›zca du¤unu unutmamal›y›z. Geçmiflteuzak bölgelerden gelip kasabaya ki kervan yollar› üzerindeki hanlagidecek yolcular›n konaklamas› ve r›n ufak çapl› ve ücretsiz bir bendinlenmesi amac›n› gütmüyordu. zeri olan köy odalar›n›n ana iflleAyn› zamanda içinde bulundu¤u viyse uzun mesafeleri kat etmek yerleflimin ve sakinlerinin kendi zorunda olan yorgun, yüklü yolzevklerine göre dekore ederek culara geçici konaklama sunmakt›. Bu konuyu biraz daha açmak konuklar›n hizmetine sunduklar› bir tür konuk odas› ifllevi görüyor- istiyorum: Bundan k›rk y›l önce du. Her zaman kap›n›n üstünde Anadolu kasabalar›nda haftada bulunan büyük anahtarla aç›p gir- bir kurulan pazarlara mal götürdi¤inizde tabana döfleli el doku- mek, doktora gitmek ya da öteki mas› hal›lardan, ifllemeli yast›klara, devlet dairesi ifllerini halletmek renkli örtülerle süslü sedirlerden, için uzak da¤ köylerinden yayan bir köflede duran su testilerine, olarak yola ç›kan insanlar›n bu yüklükteki döflek ve çarflaflardan, uzun mesafeyi bir günde aflabil-
Ç
132
meleri olanaks›zd›. O zamanlar motorlu tafl›t olan›¤›ysa hemen hiç yoktu. Hele bir de kat›rlara yükledi¤i da¤ meyvelerini, ormanlardan toplanm›fl sepet sepet mantar›, çuval çuval cevizi, kestaneyi, flifal› otlar› kasabadaki pazara götürüp satmak zorunda olan da¤ köylülerini düflünün. Bir de k›fl koflullar›n› iflin içine katarsak küçük çapl› bir kervan›n bu mesafeyi yayan olarak almas› kimi zaman iki gün sürerdi. Bizim oturdu¤umuz ev, köyün akarsuyunu sa¤layan çeflmelerinin de bulundu¤u ana meydana bak›yordu. Köy odas› da hemen karfl›-
m›zdayd›. Kap›daki gazl› fenerin sürekli yand›¤›n› an›ms›yorum. Üstünde köy odas› oldu¤unu belli eden bir iflaret olmad›¤› halde gece yar›s› yükleriyle köye girifl yapan kafileler yerini ezbere bilirlermifl gibi bulup ›s›nmak ve uyumak üzere buraya yerleflirlerdi. Bu nedenle köy odalar›n›n her zaman için o yerleflimin en merkezi yerinde, genellikle çeflmelerin ve kahvehanelerin bulundu¤u meydanda yer ald›¤›n› ö¤renmifltik. Kap›lar›nda gece gündüz yanan fenerse geleneksel iflaretleriydi. Dolay›s›yla yörenin yabanc›lar› bile gecenin karanl›¤›nda yerini ra133
BD N‹SAN 2009
hatl›kla bulup gün boyu da¤ yollar›nda yürümekle y›pranan bedenlerini dinlendirebilirlerdi. dada konuklar›n yemeklerini piflirmeleri için kap kaçak, rengarenk tahta kafl›klar, ocak, oca¤› yakmak için odun ve elbette yatmak için yorganlar, döflekler bulunurdu. Bu ücretsiz otellerin tek koflulu, bir sonraki konuk için bulunduklar› gibi temiz, düzenli b›rak›lmalar›yd›. Odan›n genel temizli¤i, günlük gereksinimler, fenerinin sürekli yan›k tutulmas›, yakacak teminiyse imece yoluyla köy ahalisi taraf›ndan üstleniyordu. Kimi k›fl geceleri bizler s›cac›k yataklar›m›zda, tatl› uykular›m›za dalm›flken haftal›k kasaba pazar› için da¤ köylerinden kat›rlara yükledikleri ürünleri tafl›yanlar›n sesleriyle uyan›rd›k. Ender de olsa kimi zaman bu kat›rlara efllik eden bir ya da iki devenin de o küçük kervana kat›ld›¤›n› gecenin içine yay›lan çan seslerinden anlard›k. Ard›ndan köy odas›n›n önünde toplan›fllar›n›, yüklerini indirip hayvanlar›n› d›flar›ya ba¤lad›ktan sonra kap›y› aç›p içeriye yerleflmeye çal›flmalar›n› dinlerdik. Sabah uyand›¤›m›zda hemen karfl›m›zdaki odan›n kap›s›na çökmüfl duran develeri gördü¤ümüzde tan›mlanamaz bir sevinç duyard›k. Kasaba yolcular› fazla oyalanmazlard›. Kimi zamanlar kasabaya gitmelerine gerek kalmadan satmak için
O
134
yanlar›nda getirdikleri cevizler, elmalar, kestaneler, mantarlar ve flifal› otlar bizim köyün ahalisi taraf›ndan sabaha dek d›flar›da b›rak›lan çuvallardan ya¤malan›rd›. Aman sak›n yanl›fl anlamay›n. Sabah oldu¤unda herkes ne kadar ald›ysa getirir, ürün tart›l›r belirlenen fiyattan ücreti ödenirdi. ‹çeride kimselerin kalmad›¤› bir gün yafl›t›m›z çocuklarla köy odas›na girmifltik. Tabandaki el dokumas› hal›lar›n, duvardan duvara yay›lm›fl keçelerin ve ocak için konulmufl çam odunlar›n›n kendilerine özgü kokusu oday› doldurmufltu. erli tafllardan yap›lm›fl oca¤›n yan›nda güveç kaplar›, tencereler, üzerleri birbirinden güzel motiflerle süslü tahtadan kepçe ve kafl›klar vard›. Biz en çok sedirlerdeki el dokumas› örtüleri ve yast›k k›l›flar›n›n ifllemelerini sevmifltik. Yüklükteki yorgan ve yataklar yerlere serildi¤inde rahatl›kla on kiflinin uyuyabilece¤i bir ortam sa¤lan›yordu. Ulafl›m olanaklar›n›n hemen hiç olmad›¤› geçmifl y›llarda uzak da¤ köylerinde yaflayan bir üretici oldu¤unuzu düflünün. Tek geçim kayna¤›n›z olan bahçenizde yetiflen meyveleri ve öteki orman ürünlerini hayvanlara yükleyip uzun k›fl aylar› boyunca her hafta kasabadaki pazara götürmek zorunda oldu¤unuzu hesaba kat›n. Küçük çapta bir kervanla karda,
Y
ya¤murda yollar yürümekle bitmez. Gece oldu¤unda gidilecek yere daha çok mesafe vard›r. Alt›na s›¤›n›lacak bir dam, kursa¤›n›za girecek s›cak bir yemek o an sizin için son derece önemlidir. Zaten yorulmuflsunuzdur. Sonra uzaklarda küçük bir köyün solgun ›fl›klar› görünür, köpeklerin havlama sesleri duyulur. Orada çal kap› girip konaklama, yeme içme, hayvanlar›n›z› dinlendirme olana¤› bulaca¤›n›z bir köy odas› oldu¤unu bilmeniz içinizi rahatlatacakt›r. Odadaki onca eflya içinde rengarenk tahta kafl›klar›n yeri bizim için ayr›yd›. Sanki çocuk-
lar için özel olarak yap›l›p oca¤›n üstüne as›lm›fl oyuncaklarm›fl gibi gelirdi bize... ‹lginçtir köyün köpekleri zamanla kan›ksam›fl olmal›lar ki, hemen her yabanc›ya havlad›klar› halde uzaklardan yola ç›k›p da gecenin bir yar›s› köy odas›na yerleflmek için acele acele hareket eden bu yolculara hiç havlamazlard›. Yataklar›m›zda uyurken karanl›¤›n içinden ç›k›p gelen bu insanlar›n varl›¤›n› uzaklardan sezen köpekler köy meydan›nda yatt›klar› yerden flöyle hafifçe bir h›r›ldan›p sonra hemen susarlard›. Anlard›k ki, pazar kervanlar› 135
BD N‹SAN 2009
geliyor. Ard›ndan kat›rlar›n nal t›k›rt›lar›, insan sesleri duyulur, köy odas› önünde yaflanan telafll› gürültülerden sonra gece yine sessizli¤e bürünürdü. Bu yolcular yaz geceleri odada kalmaz, hemen önündeki tahta terasa serdikleri has›rlar›n, keçelerin üstünde, y›ld›zlar›n alt›nda uyurlard›.
1
968 y›l›n›n May›s ay› ortalar›nda, havalar›n iyice ›s›n›p k›r çiçeklerinin beyaz, k›rm›z›, mor, sar› renkleriyle çay›rlar›, tepeleri, orman kenarlar›n› kaplad›¤› günlerden birinde komflu köyde düzenlenen ya¤l› gürefllere davet edilmifltik. Kafile biçiminde yola ç›k›p bizim köyün ard›ndaki çaml›k koruya ulaflarak, gö¤ün zorlukla göründü¤ü a¤açlar›n aras›ndan uzunca bir süre yürüdü¤ümüzü an›ms›yorum. Hemen yan›m›zdan akan bir derede yüzen bal›klar› gördü¤ümde onca yüksekli¤e nas›l gelebildiklerine flafl›rm›flt›m. Bir ‹stanbul çocu¤u olarak bal›klar›n yaln›zca denizlerde bulundu¤unu san›rd›m. Da¤›n tepesindeki derede ne iflleri olabilirdi? O gün akflama de¤in konuk gitti¤imiz köyde ya¤l› güreflleri izledik. Finaller ertesi gün yap›lacakt›. Peki, o kadar insan gece nerede kalacakt›? Yan›t, köy odas›yd›. Akflam indi¤inde ev sahibi ve biz konuklar gürefllerin yap›ld›¤› çay›rl›k meydan›n hemen yan›nda kurulan kazanlarda piflirilen nefis 136
keflke¤i, etli pilav› yiyip so¤uk yay›k ayran›n› içerek karn›m›z› doyurduk. Ard›ndan aç›k alanda yak›lan dev atefllerin çevresinde büyükler ulusal oyunlar oynad›. Nereden geldi¤ini anlayamad›¤›m›z rak›lar, mezeler tepsilerle servis edildi. Bizlere yine ayran düflmüfltü. Uyku zaman› geldi¤inde a¤abeyler yanan ateflin hemen yan›na serilen has›rlara uzan›p y›ld›zlar›n alt›nda uyuklamaya bafllad›lar. Biz çocuklar da onlarla birlikte gökyüzünün alt›nda uyumak istiyorduk. Oysa babacan muhtar, analar›m›z›n babalar›m›z›n bizleri ona emanet etti¤ini söyleyerek hepimizi önüne kat›p köy odas›na götürdü. Binbir motifli kal›n keçe hal›lar›n üzerine rengarenk döflekler ve yorganlar konulmufltu. Bir köfledeki sepete yine bizler için bolca kuru incir, kay›s›, kufl üzümü ceviz, f›nd›k doldurulmufltu.
‹LG‹NÇ ‹fiLER ve ‹LG‹NÇ K‹fi‹LER Erdoğan Tokmakçıoğlu
Bir fiyat listesi Diyelim ki zaman tünelinde 90 y›l falan öncesinin ‹stanbul’una gittik. Yani 1919’a... Ve ünlü Tokatl›yan Lokantas›’na girip bir masaya oturduk. Ve garson gelip lo-
“Sahibi: Nikola Mdroviç “Akflam Taam› (Yeme¤i): “Tak›m ‹çin (masadaki çatal, b›çak, kafl›k, peçete vs): 3 kurufl “Havyar: 50 (krfl), Sardalye: 35,
kantan›n fiyat listesini bize uzatt›. Hadi birlikte okuyal›m listeyi: “Osmanl› Donanma Cemiyeti’ne mahsus varakad›r “Tokatl›yan Lokantas›
Yumurta Salatas›: 35, Fasulye Pilaki: 30, Dolma: 45, Kalamata: 25, Zagoda (bir tür k›r›lm›fl zeytin): 25, Midye F›r›n: 35, Kroket (yuvarlak, içi kaflar peynirli patates köftesi):
O
gece kâh uyuduk, kâh uyand›k, kâh sepetteki kuru yemiflleri talan ettik, hatta bir ara d›flar› ç›k›p y›ld›zlar›n alt›nda uyuyan a¤abeyleri uyand›r›p yine içeri kaçt›k. O günlerin üzerinden tam k›rk y›l geçti. Ne diyebilirim? ‹nsanlar, özellikle çocukluk döneminde yaflad›klar› ender güzellikteki böylesi anlar› hiç unutamazlar. Zihinlerinin bir köflesine yerlefltirip sürekli an›msarlar. O gece de bunlardan biriydi.• yazar.unver@gmail.com
137
Uzun Ömer
30, Turflu: 25, Tuzlu bal›k: 25, Salata: 25, K›l›ç Tütünü: 40, Ton: 40, Turflu Bal›¤›: 45, Pancar Turflusu: 40, Tereya¤› ‹çinde Siyah Zeytin: 25, Siyah Havyar Salatas›: 50, Tereya¤›: 6, Zeytinya¤›: 5, Limon: 5. “Çorbalar: Konsome: 17, Sebzeli Çorba: 17. “Tavuk ve Pilav: 40, Tereya¤l› Makarna: 40. “Bal›klar: Mayonezli Levrek Bal›¤›: 65, Levrek Filetosu Tavas›: 55, Lüfer Izgaras›: 80, Mayonezli Istakoz: 80, Gümüfl Tavas›: 40. “Etli Yemekler: Sebzeli Koyun Bu¤ulamas›: 60, Salçal› S›¤›r Eti: 50, Yeflil Fasulyeli Dana Butu: 60, 138
Yumurtal› Beyin Tavas›: 50, Patates Ezmesiyle Kuzu K›zartmas›: 60, Kuzu Bafl› F›r›n: 60, S›¤›r Filetosu: 80, Rumstek: 70, Siniçe: 60, Biftek: 85, S›¤›r Külbast›: 100, Tavuk Kroketi: 60, Dana Külbast›s›: 85, Koyun Külbast›s›: 90, Kuzu Külbast›s›: 70. “Sebzeler: Etli Kereviz: 40, Tereya¤l› Bezelye: 40, Tereya¤l› Ispanak: 45, Tereya¤l› Kuflkonmaz: 100, Tereya¤l› Yeflil Fasulye: 40, Patates Ezmesi: 30. “Tatl›lar: Kuru Meyve: 30, Envai Türlü Meyveler: 50, Portakal-ElmaYo¤urt: 35, Krem Ranverse: 25, Envai Türlü Meyve Kompostalar: 65, Kaymak: 50, Dondurma: 30. “Peynirler: Kaflar: 60, Beyaz: 25. “Bira: 8, Kadeh: 16, Kahve: 10, Büyük Kadeh: 15, Alafranga: 20, Filtre: 25, Balkan fiarab› fiiflesi: 55, Yar›m fiisesi: 30. “fî 23 Kânunuevvel, sene 1335.” Uzun Ömer Günümüzden 49 y›l önce, 4 fiubat 1960’ta, ‹stanbul’un o zamanlar için en ünlü ve ilginç simalar›ndan Uzun Ömer yaflama gözlerini yumdu. am 2 metre 25 santimlik boyuyla herkesin tan›y›p sevdi¤i Ömer, ayakkab›s›n›, haliyle, hep ›smarlama olarak yapt›r›rd›. Eski Galata Köprüsü alt›ndaki küçük dükkan›nda Milli Piyango bileti satarak geçimini sa¤layan Uzun Ömer, kalp yetmezli¤inden yaflam›n› yitirdi¤inde henüz 40 yafl›ndayd›.
T
Bir Ölüm Biçimi: 8 Haziran 1982 tarihinde, Erzurum’un Horasan ilçesine ba¤l› A¤›l Köyü’nden ‹smail Gül ad›ndaki çoban, derede bo¤ularak yaflam›n› yitirdi. ‹smail Gül, ‹¤deli Deresi’ni karfl›dan karfl›ya geçmek üzere, otlatt›¤› öküzün kuyru¤unu tutarak suya girdi. ‹smail Gül, bir süre sonra, ak›nt›ya kap›ld›, öküzün kuyru¤u elinden kay›p gitti ve bo¤ularak yaflam›n› yitirdi. Bir Film Ad› fiimdiye de¤in rastlanan en uzun film ad›, Türk diline çevirisi 12 sözcükten oluflan bir film ad›d›r. Alman-‹talyan ortak yap›m olan film, Rejisör Lina Wentmiller taraf›ndan çekilmiflti ve ad› fluydu: “Sicilya Adas›’nda Dul Bir Kad›n U¤runa ‹ki Erkek Aras›nda Geliflen Kan Davas›”. Ölünün Ard›ndan Eski M›s›r’da bir evde hat›r› say›l›r biri yaflam›n› yitirdi¤inde, evin tüm kad›nlar› bafllar›na, yüzlerine çamur sürer, sonra ölüyü evde b›rak›p sokaklara dökülür, eteklerini bellerine de¤in s›y›r›p kald›r›r, gö¤üslerini örten örtüleri de açarak feryat ede ede, dö¤üne dö¤üne dolafl›rlard›.
Kad›nlar›n tüm akrabalar› da onlarla birlikte gider, kimi erkekler ve çoluk çocuk da bu kad›n alay›na kat›l›rlard›. aflam›n› yitiren hat›r› say›l›r kad›nlar, çok ünlü ve çok güzelse hemen mumyac›ya verilmez, befl alt› gün bekletildikten sonra mumyalanmalar›na izin verilirdi. Böylelikle, kad›n›n ölüsünün bafl›na hofl olmayan kimi fleylerin gelmeyece¤ine inan›l›rd›.
Y
Tarihte Ünlü Hainlerimiz Osmanl› fi›kk›evvel Defterdar› (Bafldefterdar) Yahnikapan Abdülkerim Pafla, bu göreve üç kez (I. Mustafa, Genç Osman ve IV. Murad dönemlerinde) getirildi. Son derece aç gözlü, rüflveti seven biri olarak ün yapm›fl, medrese ö¤rencisiyken imarethane yemekleri yenilirken herkesten önce davran›p en iyi et parçalar›n› kap›p yedi¤inden “Yahnikapan” lakab›yla an›l›r olmufltu. 1965’te ikinci kez bafldefterdar olduktan sonra ald›¤› rüflvetlerle çok zengin bir hazine sahibi oldu. Padiflah IV. Murad, ülkedeki ayaklanmalar ve özellikle Ba¤dat gailesiyle meflgulken ona ihanet edip sipahilerin ayaklanma ç›karmas›n› sa¤layanlar aras›nda yer ald›. Yakalan›p hapsedildi. Hazinesinin yerini söylemesi için iflkence yap›ld›. Ancak hiç konuflmad› ve yaflam›n› yitirdi.• 139
YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek
Eskiler al›r eskiler satar›m Bugünlerde kiminle konuflsam herkes ekonomik krizden ve yaflam koflullar›n›n giderek daha da a¤›rlaflt›¤›ndan yak›n›yor. Koflullar a¤›rlaflt›kça bütçelerde k›s›tlamalar bafll›yor ve herkes kendince çözüm üretmek için çabal›yor. ethiye’de bu koflullar› biraz hafifletmeye yönelik, iflsizlik ve kriz döneminde insanlara ek gelir sa¤layan öyle güzel bir dayan›flma ve paylafl›m var ki, böyle örneklerin daha da ço¤almas› düflüncesiyle sizlerle de paylaflmak istedim. Bundan tam bir y›l önce Fethiye’de yaflayan yabanc›lar›n ayda bir kez ikinci el pazar›, eski deyimle “bitpazar›” açacaklar›n› duydu¤um zaman sevinmifltim. Y›llard›r yurt d›fl› gezilerimde en keyifle gezdi¤im yerlerdendir bit pazarlar›... Almanya’da eski bir havaalan›, stadyum ya da araba garaj›, park, nerede büyük bir alan varsa ayda bir ya da birkaç kez bu alanlarda ikinci el pazarlar› kurulur. Kimilerini tüm gün gezseniz bitiremezsiniz. Neler yoktur ki orada! Tek tük dü¤me-
F
140
ler, flifle kapaklar›ndan tutun da, yirmili y›llardan kalma antika giysilere, en fl›k ma¤azalar›n giysilerine, her türlü elektronik araçlardan tutun, koleksiyoncular için savafl döneminden kalma el yaz›s› mektuplar, sararm›fl zarflar›n üzerindeki pullara dek herfleyi bulmak olas›d›r bu pazarlarda... ‹flin en zevkli yan› da pazarl›k etmektir. Kimi zaman flansl›ysan›z üzerinde etiketi olan marka bir giysiyi dörtte bir fiyat›na alman›n mutlulu¤uyla dönersiniz evinize... Yurt d›fl›nda ikinci el pazar›na yaln›zca ekonomik s›k›nt› yaflayanlar gitmez, hatta kimi zaman ilin en zengin, tan›nm›fl yüzlerini heyecanla sat›c›larla pazarl›k ederken görebilirsiniz. Ne zaman ikinci el pazarlar›n› dolaflsam içimden “Keflke Türkiye’de de her ilde, hatta zamanla her semtte olsa bu pazarlar, böyle141
Yazar›m›z Nuray Bartoschek, Çal›fl Karnaval› Komitesi Baflkan› Peter Clark ile sat›fl yaparken...
ce gereksiz tüketime engel oluruz ve insanlar evlerindeki kullan›lmayan eflyalarla bütçelerine katk›da bulunabilirler” diye düflünürdüm. ethiye’de ilk ikinci el pazar› kuruldu¤unda heyecanla gittim. Sat›c›lar›n ve al›c›lar›n büyük ço¤unlu¤u ‹ngiliz’di. Birkaç Türk ise meraktan gelmifl, biraz çekimser, utanarak masalar aras›nda dolafl›yor, fiyat soruyorlard›. Yüzlerinde “Ya flimdi bir tan›d›kla karfl›lafl›rsam ve beni buradan ikinci el eflya al›rken görürse” endiflesi öylesine net bir biçimde okunuyordu ki... Bir yandan da gereksinim duyduklar› eflyalar›n gerçek fiyat›n›n yar›s› de¤il neredeyse dörtte bir fiyat›na sat›lmas›n›n çekicili¤ine karfl› koymakta zorlan›yor,
F 142
aceleyle paras›n› ödedikleri eflyay› al›p hemen uzaklafl›yorlard›. San›yorum ki, o aceleyle, biraz gizlice al›nan eflyalar yavafl yavafl en yak›nlara gösterilmeye ve “Bunu kaça ald›m tahmin et” diye sorulmaya baflland›. Al›flverifl yaparken duyduklar› s›k›nt› ve utanman›n yerine, flimdi gururla ne denli ucuza ald›klar›n› söylüyorlard›. Sonraki aylarda giderek ço¤almaya bafllad› Türk al›c›lar ve sonunda öylesine kalabal›klaflt› ki, pazar yeri olarak ayr›lan alan yetersiz kal›nca k›y›ya da masalar kurulmaya, ‹ngilizler’in, Almanlar’›n yan›s›ra Türkler de evlerindeki kullan›lmayan eflyalar›n› sat›fla ç›karmaya bafllad›lar. Biz de k›z›mla birlikte evde iflimize yaramayan eski eflya, kitap, oyuncak, giysi ne varsa arabam›za
Fethiye Belediye Baflkan› Behçet Saatç› ve Çal›fl Karnaval› Komitesi
doldurup her ay bir kez kurulan pazarda yerimizi ald›k. Pazar ö¤len bire de¤in sürüyor ve saat birde eflyalar topland›ktan sonra bir çay bahçesine oturup keyifle kaç para kazand›¤›m›za bak›yoruz. Böylece hem bizim gereksinim duymad›¤›m›z eflyalar gerçek gereksinim sahiplerini buluyor hem de bütçemize ek gelir sa¤l›yoruz. Bu hafta sonu pazar yeri öylesine kalabal›kt› ki, sabah yedide biz masalar›m›z› kurarken, sat›fllar sabah dokuzda bafllayacak denilse de, ço¤unlu¤u Türkler’in oluflturdu¤u al›c›lar erkenden gelmifl, eflyalar seçilmeden almak istiyorlard›. Ve ilk pazar kuruldu¤u ay gördü¤üm utangaç, s›k›nt›l› yüzlerin yerini, flimdi doktor, mühendis, ö¤retmen, ö¤renci, memur, inflaat iflçisi her kesimden nefleyle, birbiriyle flakalaflarak, keyifle
dolaflan, k›yas›ya pazarl›k yapan insanlar alm›flt›. Sizler de merak ettiniz mi bu iflin mimarlar› kimler ve nas›l bafllad›lar bu ifle diye? ethiye’de iki y›ldan buyana yaflamakta olan emekli ö¤retmen Peter Clark ve efli Chrissie Clark tam oniki y›l süresince tatil için gelmifller Fethiye’ye... Ve her gelifllerinde bir kez daha âfl›k olmufllar bu güzel ilçeye... Geldikleri yer ise ‹ngiltere’nin karnavallar adas› olarak bilinen, y›lda yaklafl›k 14 karnaval›n yap›ld›¤› “Isle of Wight” Adas›... Peter ve Chrissie, bir gün Fethiye Çal›fl k›y›s›nda yürürken “Neden burada da bir karnaval bafllatm›yoruz?” diye düflünüyorlar. “Hemen her ülkede, her ilde
F
143
BD N‹SAN 2009
BD N‹SAN 2009
de¤iflik adlarla festivaller, karnavallar oluyor; ama genellikle hepsi de e¤lence amaçl› oluyor, biz öyle bir karnaval yapal›m ki, yaln›zca e¤lence amaçl› olmas›n, yaflad›¤›m›z yerin geliflmesine de katk›da bulunal›m” diyorlar. arnaval için gelir nereden elde edilecek diye düflününce de ikinci el pazar› geliyor ak›llar›na... Hemen Belediye Baflkan› Say›n Behçet Saatç›’n›n karfl›s›na ç›k›p bu düflüncelerini dile getiriyorlar. “Herkesin Fethiye için yapabilece¤i bir fley vard›r” ilkesiyle yola ç›kan belediye baflkan›, Peter ve Chrissie’nin önerilerini olumlu karfl›l›yor ve pazar›n kurulaca¤› alan› gösteriyor onlara... ‹ngiliz, Alman ve Türkler’den oluflan karnaval komitesinin baflkanl›¤›n› Peter Clark üsleniyor. Geçen y›l ondört masayla bafllad›klar› ikinci el pazar›nda flimdi tam seksendört masa kiral›yorlar. Sat›fl yapmak isteyenler iki masa için 14 TL ödüyorlar. Pazar›n kurulaca¤› gün gönüllüler sabah saat yedide pazar yerinde oluyor, masalar›n yerleflimine yard›mc› oluyorlar. Pazarda görev alan gönüllüler ve belediye hiçbir bedel alm›yorlar yaln›zca sosyal yard›mlaflma amaçl› çal›fl›yorlar. Karnaval komitesinin buradan kiralanan masalardan, ba¤›fllanan eflya sat›fllar›ndan elde edilen geliri ne yapt›¤› konusuna gelince Peter Clark “Geçen y›l on üniver-
K
144
site ö¤rencisine burs sa¤lad›k ve okullar›n› bitirinceye dek tüm e¤itim giderlerini üstlendik, ayr›ca engelli çocuklar›n e¤itim gördü¤ü okullara oyuncak ve e¤itim araç gereçleri ald›k, izci grubu için kamp çad›rlar› ald›k, Çal›fl Kufl Cenneti Projesi’ne destek olduk. Elbette gelirimizin tümünü yaln›zca ikinci el pazar›ndan elde etmiyoruz, s›k s›k genel kültür yar›flmalar›n›n yap›ld›¤›, e¤lenceli geceler de düzenliyoruz. Bu y›l da elde edece¤imiz gelirin yüzde 80’ini yine çocuklar için harcayaca¤›z. Bu paylafl›ma yaln›zca maddi gelir olarak bakmamal›y›z, elbette en öncelikli amac›m›z Fethiye’de yaflayan yabanc›lar ve Türkler aras›nda birlik, beraberlik ve dostluk sa¤lamak ve yaflad›¤›m›z yere karfl› sorumluluklar›m›z› yerine getirmek” dedikten sonra bir fley an›msam›flças›na ekliyor:
“A
sl›nda keflke tüm Türkiye hatta dünya çap›nda tan›nm›fl büyük flirketler karnaval konseri için sponsor olsalar, çünkü haz›rlad›¤›m›z web sitesi arac›l›¤›yla dünyan›n her yerinden büyük ilgi var karnavala ve tarihlerimizi Avrupa tatillerine de uyguluyoruz, böylece yurt d›fl›ndan da kat›l›m oluyor ve ülke turizmine de büyük ölçüde destek oldu¤umuza inan›yorum.” Her sosyal çal›flmaya destek olan, Türkiye’nin en güzel huzurevlerinden birisini Fethiye’ye
kazand›ran, Fethiye gibi bir ilçede Kad›n S›¤›nma Evi aç›lmas›n› sa¤layan Fethiye Belediye Baflkan› Behçet Saatç› ise “Bizim için Fethiye s›n›rlar› içerisinde yaflayan, Fethiye’ye gönülvermifl herkes Fethiyeli’dir” diyerek bir ay›r›m gözetmeksizin Fethiye için bir fleyler yapmak isteyen herkesin yan›nda olduklar›n› belirtiyor ve “Burada yaflayan yabanc› uyruklu vatandafllar›m›z›n bizim çocuklar›m›z›n e¤itimine gösterdikleri duyarl›l›k son derece etkileyici. ‹kinci el pazar› ile de hem a¤›r yaflam koflullar› alt›nda yo-
rulan insanlar için bir ek gelir olana¤› sa¤lan›yor hem de farkl› kültürlerin iç içe yaflamas›n›n zenginli¤ine hep birlikte tan›k oluyoruz” diyor. Umar›m, yak›nda sizler de heyecanla bizim gibi evinizde gereksinim duymad›¤›n›z eflyalar›n›z› heyecanla sat›fla sunmaya haz›rlars›n›z. Pazar›n kuruldu¤u günleri bana da bildirmeyi unutmay›n lütfen, bakars›n›z yan yana masalardan “Merhaba” deriz birbirimize!• NurayBartoschek@butundunya.com.tr
‹ki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verdiler. Piknik yerine vard›klar›nda anne yeme¤i haz›rlarken, çocuklar babalar›yla birlikte çevrede yürüyüfle ç›kt›lar. Bir süre sonra küçük çocuk oldukça yorulmufltu. Babas›na yalvaran gözlerle bak›p “Babac›¤›m çok yoruldum. Lütfen beni kuca¤›na al›r m›s›n?” dedi. Baba “Ben de yorgunum o¤lum” der demez, çocuk a¤lamaya bafllad›. Baba tek kelime etmeden a¤açtan bir dal kesti. Dal› b›çakla biçimlendirip, çocu¤a zarar vermeyecek biçimde yonttu. Sonra dal› o¤luna verdi. “Al o¤lum, sana güzel bir at” dedi. Çocuk sevinçle dal parças›ndan yontulmufl ata bindi ve s›çrayarak, ata vurarak yola koyuldu. Baba gülerek k›z›na “‹flte yaflam budur k›z›m. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin. ‹flte o zaman kendine de¤nekten bir at bul ve nefle ile yoluna devam et. Bu at bir arkadafl, bir flark›, bir fliir, bir çiçek ya da bir gülümseme olabilir.”• “Satranç”›n Yan›tlar› Problem: 1. Afe5 Tehdit: 2. Vg5+# 1... Vxe5 Kh2+# 1... Fg4 2. Fxg4+# Oyun Sonu: 1. Aa2 fif8 2. fif6 fig8 3. fig6 fih8 4. Ab4 fig8 5. h7+ fih8 6. Ac6 a2 7. Ae5 a1V 8. Af7+# 145
Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Melce Koç, Bal›kesir
Bartu Cenap Çaml›tepe, ‹zmir
Tuana Duru fiengül, Erzurum
Efe Ça¤an Karakuyu, Isparta
S›la Özp›nar, ‹zmir
Atefl Akbörü, ‹zmir
Minal ve Dalya Çevikçe, Ankara
O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan
Nineler ve Dedeler
Cihat Karakuyu, Isparta
Elif Coflkun, Düzce
Kaan Kaplan, Yalova
Nevin ‹rem Tosun, ‹stanbul
Kaan Murat Do¤an, ‹stanbul
Ebru Demirda¤, Batman
Rengin ve Sungur Alt›nbafl, torunlar› Ece Alt›nbafl, ‹stanbul
Fatma Cevrim ve torunu Cemre Cevrim, Samsun
HAYVANLARIN DÜNYASI Erdoğan Sakman
Mankafa Poldi
ASALAK YA⁄ BÖCE⁄‹ “Bay Poldi, at›n üzerinde ne yap›yorsunuz?”
“Bu yap›ya 400 y›ldan buyana el sürülmemifl, Poldi.”
“Hayvan›n yar›fllarda niçin kazanamad›¤›n› deneyip ö¤renmek istiyorum.”
“Galiba buras› da bizim apartman›n sahibinin mal›, ne dersin?”
Yaflay›p canl› kalarak verilmifl soyu sürdürmek temel amac›n› gerçeklefltirmek için canl›lar her yola baflvururlar. Guguk kuflu, yuva yapmay› ö¤renmemifltir. Bu yüzden bellekleri çok zay›f küçük kufllar›n yetersizliklerinden yararlan›p yumurta asala¤› olur.
D “Nas›l olur?”
“Bay Poldi, bu çocuklar›n bize konuk olarak gelmeleri, çok pahal›ya mal oluyor. Evdeki tüm çivileri sandalyeye çakt›lar.”
“Bak, burada ‘Vergilerini ödemeyenlere son uyar›!’ diye yaz›yor.”
“Zarar› yok! Toptan ald›¤›m için çiviler çok ucuza geliyor.”
“Hayrola, Bay Poldi, ne var?” “Yaflas›n! Vergiler kald›r›lacakm›fl.”
148
ünyada çok genifl yay›l›fl alan› olan orkide s›cak ya¤mur ormanlar› taban›nda yaflayamaz. Tepedeki s›k örtü, onu ›fl›ks›z b›rakt›¤› gibi tabandaki say›s›z canl›n›n da sald›r›lar›na u¤rar. Bu yüzden a¤açlar›n üst dallar›nda asalak yaflar (üstbitken). Pire, bit gibi canl›lar s›cakkanl› bir canl› bulup kan›n› emmeden yaflayamazlar. Bunlardan biri de ya¤ ya da yak› böce¤i (Meloe violaceus) denilen asala¤›d›r. Yaflay›p eriflkin olmak ve sonuçta bir sonraki kufla¤› yetifltirmek için akl› ve hayaline gelmeyen türlü türlü yöntemler kullan›rlar. Bu böceklerin yumurta, kurtçuk,
t›rt›l ve ergin aflamalar›n› geçip amac›na ulaflmas› gerekir. Çözülecek ilk sorun, eriflkin ya¤ böce¤inin yumurtalar›n› ne yapaca¤›d›r. Bunlar› gelip geçen böceklerin özellikle kum ve tüylü ar›lar›n görebilecekleri bir yere ve toplu halde yap›flt›r›r. Yaklafl›k befl yüz yumurtan›n bulundu¤u böyle bir yerde gelenlerin yönlendirmesi sayesinde gelifli güzel de¤il, belli bir biçim alarak dizilirler. Bu yöntemi orkideler de kullanmaktad›rlar. Ulu da¤lar›n yüksek yamaçlar›nda yetiflen orkidelerin çiçeklerine u¤ray›p balözünü alma olas›l›¤› bu böcekler için çok düflüktür. Bu sorunu çözmek için, kimi orkideler çiçeklerini o 149
çevrede bulunan kimi böceklerin diflilerine benzetirler. Orkide çiçe¤ine gelen erkek bir böcek, orkide üzerindekini kendi türünden güzel bir difli sanarak çiftleflme hareketlerine giriflir. Kuflkusuz bir sonuç alamaz; ama çiçek tozuna iyice bulan›r. Bunlar› ayn› türden baflka bir orkide çiçe¤ine tafl›d›¤›nda tozlaflma olur ve orkide bir sonraki kufla¤› yani tohumu yetifltirir.
Ya¤ böce¤inin larvalar› da kendilerine öyle bir dizilifl verirler ki, görünümleri ya bir kum ar›s› ya da tüylü ar› diflisi benzeri olur. Erkek ar›lardan biri, kendilerinden bir kraliçeye benzeyen bu böce¤e indi¤inde tüm larvalar onun karn›na adeta yap›fl›rlar. Erkek ar›lar› çeken yaln›z görünüm de¤il, larvalar›n ç›kard›klar› ve gerçek ar›lar›n kokular›n›n benzeri olan kokudur. Bundan sonra erkek ar› toplad›¤› yüküyle ya¤ böce¤i larva öbe¤i yerinden ayr›l›p yuvas›na döner. “Triungulinus” denilen bu larvalar›n yeni sorunu, kar›nlar›n› doyurup erginleflinceye dek büyümek, yani yaflamakt›r. Bu yüzden ar› yuvas›ndaki yumurta, bal ve kurtçuklarla beslenmeye bafllarlar. Bunlar›n çok büyük bir bölümü ar›lar taraf›ndan ay›rd›na var›larak öldürülürler. Fakat ya¤ böce¤i soyunun sürmesini sa¤layacak say›da böcek erginli¤e ulafl›r ve verilen görevi (soyu sürdürmek) yerine getirirler.•
Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Mart Ay› Yan›tlar›, Çözümleri
Mant›k Bilmecesi
150
Yap›ld›¤› tarih 1925 1930 1928 1929 1924
Bulundu¤u kent Adana Ankara Bursa ‹stanbul Erzurum
Bulmaca 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13
Biyoloji dersinde ö¤retmen, alkolün canl› organizmalar üzerindeki etkisini bir deneyle anlat›yordu. Küçük bir deney kab›nda oynaflan birkaç kurtçu¤u ö¤rencilerine gösterdikten sonra, kab›n içine bir miktar alkol döktü. Kaptaki kurtlar önce k›vr›ld›lar, sonra öldüler. “‹flte sonucu gözlerinizle gördünüz” dedi ö¤retmen. “fiimdi söyleyin bakal›m: Bu deney size neyi göstermifltir?” Afacan bir ö¤renci an›nda yan›t verdi: “Alkol kullananlar›n midesinde kurtlar›n bar›namayaca¤›n›...”•
Mimar Ayd›n Sami Erdem Osman Murat
Heykelin biçimi Ayakta At üzerinde Sa¤ eli ileride Asker elbiseli Eli cebinde
1
2
N ‹ L G Ü N M A R M A R A
E C A T L A H A K ‹ N A Z ‹ E K S E E M A R U L M N E M A A R A B L ‹ N A N E N B O R O B E Z N E Z K ‹ S K A O K D A A R A K ‹ N O
14 15 16 17 18 19 20
E R G E N E
3
4
5
6
7
8
‹ C U T U K D A L Z B A D A R E K E S T N A E Z ‹ K O T T A N A A T A T R A S A R E fi A N K S
9
10
M A K A L A T
A L I R N ‹ K A A M A B A Z A ‹ N A K L E N A M E D E A L A S K A M R O M A S I
T N P ‹ S N O
11
12
13
14
15
‹ L O M A A V A N N A D U T F A V A K M L A A K S M U T L A L A R K
O R O
151
MANTIK B‹LMECES‹
KARELER VE RAKAMLAR
Prof. Dr. Yüksel Bozer
Cahit Batum
--
=
--
=
--
--
-=
--
Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Mart Ay› Çözümü: 316 + 472 = 788 + 473 -- 318 =+ 155 789 + 154 = 943
944 -- 360
404 = 540 -- 117 = -- 243
584
287 = 297
Eylül
Haziran
May›s
Nisan
fiubat
Bilek a¤r›s›
Boyun a¤r›s›
Sand›kl›
Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.
Omuz a¤r›s›
=
+
Bel a¤r›s›
+
Diz a¤r›s›
--
+
K›z›lcahamam
=
Haymana
--
Ayafl
=
Gönen
+
Ayn› y›l befl hasta fizik tedavi için kapl›calara gitmiflti. Afla¤›daki ipuçlar›ndan kimin hangi kapl›caya gitti¤ini, flikayetini ve y›l›n hangi ay›nda gitti¤ini bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Ayafl Kapl›calar›’na giden hastada ameliyat sonras› bilek a¤r›lar› bulunuyordu. O Füsun’dan bir ay önce kapl›caya gitmiflti. 2- Sand›kl› Kapl›calar›’na giden hasta flubat ay›n› ye¤lemiflti. 3- fiiddetli bel a¤r›s› olan kifli haziran ay›nda kapl›caya gitmiflti. Buna karfl›l›k Berna nisanda kapl›caya gitmiflti. 4- K›z›lcahamam’a giden Gönül diz a¤r›s› çekmiyordu. 5- Tu¤ba boyun a¤r›s›ndan flikayetçiydi ve Haymana’ya giden hastadan bir önce tedaviye gitmiflti. 6- Dilek kapl›caya giden hastalardan ne ilk gidendi ne de son gidendi.
Dilek Berna Gönül Füsun Tu¤ba fiubat Nisan May›s Haziran Eylül Diz a¤r›s› Bel a¤r›s› Omuz a¤r›s› Boyun a¤r›s› Bilek a¤r›s› Hasta
Gitti¤i kapl›ca
fiikayeti
Gitti¤i ay
YukselBozer@butundunya.com.tr 152
153
SATRANÇ
Arif Özy›lmaz-Umut Atakifli, 5.10 D 91 Beyaz›n 16. hamlesinden sonraki konum: Beyazlar›n b ve f dikeylerinde bingeç piyonlar› var. Siyah›n her iki kanatta üçer piyondan oluflan sa¤lam piyon adac›klar›na karfl›l›k beyaz piyonlar paramparça... Tam dört adac›ktan oluflan zay›f bir yap› bu. Atakifli, buradan sonras›n› çok ö¤retici bir teknikle sürdürdü. Zay›fl›klar› tafl üstünlü¤üne, tafl üstünlü¤ünü kesin kazanca dönüfltürdü.
Mustafa Yıldız
SEÇME YARIfiMASINDA DÖRT B‹R‹NC‹ 22-28 fiubat 2009 tarihlerinde Antalya Kemer’de 206 kat›l›mc›yla 10 tur olarak yap›lan 2009 Türkiye Satranç fiampiyonas› Seçme Yar›flmas› sonunda Serkan Köse, Bar›fl Esen, Tufan Can Uzuner ve Umut Atakifli 8 puanla 1-4. dereceleri paylaflt›lar. Döner sistemle oynan Emektarlar Turnuvas›n› Salih Murato¤lu 7/6 puanla birinci bitirdi, Demir Büyüközkaya 7/5,5 puanla ikinci oldu. 8 7 6 5 4 3 2 1 a
b
c
d
e
f
g
h
Serkan Köse-Irmak Sipahio¤lu, 5.8 B22 Sicilya Savunmas› Alapin devam yolundan gelen bu konumda siyahlar 20... Axd4 hamlesiyle bafllayan 21. Fxd4 Fxd4 22. Axe4 Kxc5 23. Kxd4 hamlelerinin sonunda izole beyaz piyon ve bir kaleye karfl›l›k iki alet verdi. Bunun yerine 20... Kxc5 21. Axe4 Kd5 devam yolu dikkate de¤erdi. Oyunda Beyazlar, tafllar›n›n etkin konumundan yararland› ve oyunu mat tehdidiyle kazand›.
8 7 6 5 4 3 2 1
8
Tufan Can Uzuner-Gökhan Narman, 8.8. A 85 Filini etkinlefltirme savafl›m› veren siyahlar, 51. hamlede onu beyazlar›n filiyle de¤ifltirme pahas›na c8 karesinden f5’e getirdi. Ancak, bu hamle bir çifte vurufl ile alet kayb›na neden oldu. 52. Ah4 1-0 Siyah, vezirini kaçsa bile filini kaybedecek.
7 6
8 7 6 5 4 3 2 1 a
b
c
d
e
f
Demir Büyüközkaya-Salih Murato¤lu, 4, 2 E 63 1. c4 Af6 2. g3 g6 3. Fg2 Fg7 4. Af3 Demir Bey’in ‹ngiliz aç›l›fl› oynama iste¤i rakibinin hamleleriyle fiah-Hint oyununa dönüfltü Ac6 5. d4 d6 6. Ac3 O-O 7. O-O a6 8. h3 Fd7 9. Fg5 h6 10. Fe3 e5 11. dxe5 dxe5 12. Vd2 fih7 13. Kfd1 Ve714. Ad5 Axd5 15. cxd5 Ad8 Bu at›n geri çekilmesi siyaha 8. yatayda sorun ç›kard›. Kaleler aras› ba¤ koptu. 16. Kac1 Kaleler hemen aç›k hatlara! 16... Ke8 17. Kxc7 Bir piyon öne geçen Büyüközkaya, rahat bir konuma ulaflt›. 17... Vd6 18. Kc4 Kc8 19. Kh4 Vf8 20. g4 f6 21. g5 fxg5 22. Axg5+ fig8 23. Ae6 Fxe6 24. dxe6 Ve7 25. Kg4 g5 26. h4 Axe6 27. hxg5 hxg5 28. Fxg5 Vf7 29. Fd5 Vf5 30. Kg3Kc7 31. e4 Vf8 32. fig2 Kf7 33. Kh1 Vc5 34. Fe3 a b c d e f g h Vb5 35. Kh6 Kd7 36. Khg6 fif8 37. Kf3+ Kf7 38. Fxe6 Kxf3 39. Vd6+ Ke7 40. fixf3 b6 1-0 Murato¤lu’nun turnuvada puan kayb› yaln›z bu oyunda oldu.
5 4 3 2
PROBLEM
OYUN SONU
Alaikov, 1982
Grigoriev, 1933
1 a 8 7 6 5 4 3 2 1 a
154
b
c
d
e
f
g
h
b
c
d
e
f
g
Bar›fl Esen-Erhan Tanr›kulu, 8.1 D 15 Beyaz›n vezir kanad›ndaki oyununa flah kanad›ndaki fili kovarak karfl›l›k veren siyahlar›n böylece flah kanad› da zay›flam›fl oldu. Beyaz hemen güçlerini flah kanad›na aktararak oyunu kazand›: 21. Vd1 Ked8 22. Vh5 fiimdi tehlike büyük ve yak›n. 22... Ad6 23. Ag4 Kf8 24. Fe5 Af5 25. Axh6+ Axh6 26. Vxh6 f6 27. Vg6+ 0-1 28. Fc4 hamlesiyle oluflacak tehdide karfl› savunma yok.
h
2# Çözümler 145’inci sayfam›zdad›r.
Beyaz kazan›r MustafaYildiz@butundunya.com.tr 155
g
h
BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
1 0
1
1 2
1 3
1 4
5
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156
6
4
SOLDAN SA⁄A: 1) “Bütün renkler ayn› h›zla kirleniyordu / Birincili¤i beyaza verdiler” diyen fotograftaki flairimiz. Dökme demir. 2) Kuzu sesi. - Il›kla so¤uk aras›. - Bir cins iri at. 3) Noksan. - Bir flark›da her k›tadan sonra tekrarlanan ve bestesi de¤iflmeyen parça. 4) Eski M›s›r’da günefl tanr›s›. - Nobran, kaba. - Hekimlikte gaz söktürücü olarak yararlan›lan çok y›ll›k otsu bir bitki. 5) Yunanistan’da bir yanarda¤. - Ege yi¤idi. - Emanet, vedia. 6) Olumsuz, menfi. - Bir ba¤laç. - “O¤uz .....” (“Tutunamayanlar”›n yazar›). - Bir nota. 7) Tibet öküzü. - “Bir ..... Devrildi” (Musahipzade Celal’in bir yap›t›). - Bir zeytin türü. 8) Bir düflünceyi anlatan bir ya da birkaç cümlelik söz. - Ceylan. - Türkiye Kömür ‹flletmeleri’nin k›sa ad›. 9) Bir zaman birimi. - Bilgisiz kimse. - Karate, tekvando gibi sporlar›n yap›ld›¤› minder. 10) Askerin su kab›. Kuru tütün yapra¤›n› and›ran k›z›l›ms› kahverengi. 11) Lantan›n simgesi. - Avrupa’da bir baflkent. - “..... Ölüm” (Agahta Christie’nin bir yap›t›). 12) Giysilerin dik ve düzgün durmas› için kimi yerlerine özellikle yakalar›na konulan sert, uzun çubuk. - Avuç içi. - ‹kamet eden. 13) Bir ay ad›. - Saka Türkleri’nin ünlü destan›. Yapma etme. 14) “Tombul Teyze”nin yarat›c›s› olan karikatürcümüz. - Uzun ve ince bir yar›fl kay›¤›. - Tanr›. 15) Kimi yörelerde ayrana verilen ad. - En kal›n erkek sesi. - Difli deve. 16) Arka, geri. - Kötü bir etkiyi ya da sonucu baflka bir etkiyle yok etme. 17) Molibdenin simgesi. - Marmara Denizi’nde bir ada. 18) Güney Afrika’n›n en uzun nehri. - Güç. 19) Kars ilindeki ünlü harabeler. - Ahmak. 20) ‹tikat. - Bir cetvel türü.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Gençlik bir kitapt›, okuduk bitti / Can›m bahar geçti çoktan, k›fl flimdi” diyen Fars edebiyat›n›n rubaileriyle tan›nan flairi. - ‹zmir’in bir ilçesi. 2) ‹nsan›n düflünme, ak›l yürütme, yarg›lama ve sonuç ç›karma yeteneklerinin tamam›, anlak. - Kiloamperin k›sa yaz›l›fl›. - Dalkavuk. - Çingene. 3) Yeni karfl›t›. - Genelge. - Valide. 4) Belli belirsiz hissedilen hafif yel. - ‹ri ve zehirsiz bir y›lan türü. - G›rtlak. - Müsaade. 5) Yer, bulunulan yer. - Kömür ve yerya¤›ndan ›s›l ifllemler sonucu elde edilen koyu bir hidrokarbon kar›fl›m›. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin k›sa yaz›l›fl›. 6) ‹ridyumun simgesi. - Koyun ve keçiye verilen ortak ad. - Mersin ilindeki petrol rafinesi. - Genç, körpe. 7) T›rpana bal›¤›. - Onaylama sözü. - Bilgiçlik taslayan. Matematikte sabit bir say›. 8) Gelenek. Ifl›¤› yans›tan, varl›klar›n görüntüsünü veren, cilal› ve s›rl› cam. - Soyluluk. 9) Ama, lakin. - Dinsel tören. - Do¤u Anadolu’da bir nehir. 10) Gelirler. - Yaz›. - T›pta ses yitimi. - Güreflte bir oyun. 11) Kemirgen bir hayvan. - Eski dilde gökyüzü. 12) Ölen kimsenin yak›nlar›na baflsa¤l›¤› dileme. - Horozlar›n kafas›nda bulunan k›rm›z› ç›k›nt›. - Yahya Kemal’in hece vezniyle yazd›¤› tek fliiri. 13) Buz üstünde kaymak için kullan›lan ayakkab›. - Litrenin eskiden k›sa yaz›l›fl›. - Gemilerin aç›kta beklemesi. 14) Küçük ma¤ara. - Karagöz oyunu bafllad›ktan sonra göstermeli¤i perdeden kald›r›rken çal›nan alet. - Yap›s›na girdi¤i sözcü¤e çift anlam› katan bir önek. 15) Merhale, aflama. - Keman ve kemençe yay›. •
FilizOskay@butundunya.com.tr 157
B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN
Adana illerine iliflkin önemli bilgiler içeriyor. Kitapta yer alan fotograflar kadar belgeler de dikkat çekiyor.
ve sa¤l›kl› duruma dönüfltürülebilece¤inin yollar›n› gösteriyor.
Küçü¤e Bir Dondurma Tuna Kiremitçi
MEfiRUT‹YET, TEK PART‹, ÇOK PART‹ HATIRALARIM, Efi‹TLER EV‹, KÜÇÜ⁄E B‹R DONDURMA Meflrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hat›ralar›m (1908-1950) Hilmi Uran ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›
aymakaml›k, mülkiye müfettiflli¤i, valilik, milletvekilli¤i, siyasi parti yöneticisi olarak Osmanl›’n›n son günlerinden cumhuriyetin kurulufl ve demokratikleflme sürecine en yak›n noktadan tan›kl›k eden Hilmi Uran’›n an›lar› 50 y›l sonra okuruyla bulufluyor. Yurdun de¤iflik kesimlerinde çal›fl›rken gözlemlerini de yazan Uran, Atatürk’ün vasiyetine de dönemin adalet bakan› olarak tan›kl›k etti. “Atatürk devrinde ve Atatürk’ün sa¤l›¤›nda yaflay›p da Atatürk’ün sofras›n› bilmeyen ve onu
K
158
hiç olmazsa iflitmemifl olan Türk ayd›n› yok gibi bir fleydir. Atatürk daha ziyade geceleri ve mesai arkadafllar›n› bir sofra etraf›nda toplayarak çal›fl›rd›. Bu çal›flmalar›n sabahlara kadar devam edeni, çok yorucu, çok y›prat›c› olanlar› ve tart›flmal› geçenleri olurdu. Ulusal devrimlerimizin ço¤u hemen hep bu sofra etraf›ndaki tart›flmalardan do¤mufltu. (...) Hatta hükümet iç ve d›fl iflleri yine bu sofrada konuflulurdu. Bu itibarla sofrada bugün dilciler ertesi gün tarihçiler, daha ertesi gün politikac›lar veya imarc›lar yer alm›fl olurdu. Odan›n bir taraf›nda duran karatahta ile yak›n›ndaki zengin kütüphane sofrada geçen çal›flmalar›n› daimi yard›mc›s›yd›. (...) Atatürk’ün sofras› umumi karakteriyle bir bilginler sofras›yd› ve bu bilginler zaman zaman de¤iflir, konuya göre yerlerini baflkalar›na b›rak›rlard›.” Kitap, ‹zmir, Kars, Antalya ve
Küçük fieyler 4 Eflitler Evi Üstün Dökmen Remzi Kitabevi
on y›llarda Türkiye’de artan boflanmalar 盤 gibi büyüyen parçalanm›fl ailelerin yaratt›¤› bireysel ve toplumsal sorunlar karfl›s›nda bir fleyler yap›labilece¤ini düflünmekle kalm›yor Üstün Dökmen, çözümü öneriyor. Yap›tlar›n›n, kitabevlerinin raflar›n› dolduran ço¤u çeviri kiflisel geliflim kitaplar›ndan fark› Türkiye gerçe¤inden yola ç›k›yor olmas›. “Küçük fieyler” dizisinin dördüncü kitab› önemli bir iletiyi dillendiriyor: “Bir aileyi, bir ifl yerini, bir ülkeyi ve sonuçta bütün dünyay› bask›n›n sömürünün hakim oldu¤u bir esirler evinden, dostlu¤un, iletiflimin, empatinin, eme¤e ve kifli onuruna sayg›n›n hakim oldu¤u bir eflitler evine çevirebiliriz.” Y›¤›nla atasözü, deyim ve yaflamdan örneklerle yal›n ve anlafl›labilir biçimde toplum denen varl›¤› oluflturan hücreler olan ailelerin nas›l daha sa¤lam
S
Do¤an Kitap
aba ve o¤ul aras›ndaki iliflki konusunda akl›ndan ve yüre¤inden geçenleri sat›rlara döken yazar, hem kendisiyle hem de toplumsal bask›n›n oluflturdu¤u gelenekle hesaplafl›yor. Bunu yaparken de kendisinin de bir baba oldu¤unu unutmadan o¤luna da sesleniyor: “Babalar o¤ullar›n› kendi içlerinde kalm›fl heveslere itmek istiyor. ‹puçlar›n› da çakt›rmadan bavulun içine koyuyorlar. Zaman› gelince o¤ullar›na b›rak›p babalar gibi çekilmek için hayat sahnesinden... Bunlar› yazarken üç kufla¤›n ortas›nda kal›yorum. Önümde deden, arkamda sen, akl›mda Nâz›m Hikmet’in dizesi: “Ölmüfl babamdan ileri, do¤mam›fl çocu¤umdan geriyim.” (...) Bir çocu¤un babas›n› a¤larken görmesi önemlidir. Devlerin ve kahramanlar›n gözyafllar› çok fley ö¤retir insana... Bir yaz günü tutar elimden götürürsün beni... Sonra Sevinç Pastanesinin önünde dururuz birden. Bir sana, bir de külahlar›n yan›nda esneyen adama bakar ve derin bir nefes al›p flöyle deyiveririm: ‘Küçü¤e bir dondurma.’”•
B
159
B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Aylin Arasıl
160
TÜRK RESSAMLARI: YALÇIN GÖKÇEBA⁄
PEYZAJ Yalç›n Gökçeba¤, 1944 y›l›nda Denizli’de do¤du. 1955 y›l›nda Isparta Gönenköy Ö¤retmen Okulu’na girdi. 1958 y›l›nda ‹stanbul Çapa Resim Semineri’ne kat›ld›. Ankara Gazi E¤itim Enstitüsü Resim Bölümü’nden 1963 y›l›nda mezun oldu. 1990 y›l›nda ODTÜ Güzel Sanatlar Bölümü’nde ö¤retim görevlisi olarak çal›flmaya bafllad›. ‹lk kiflisel sergisini 1967 y›l›nda açan sanatç›, yedisi yurt d›fl›nda olmak üzere toplam otuzbefl kiflisel sergi açt›, çok say›da karma sergiye kat›ld›. Sanat›n› do¤adan bir senfoni olarak yorumlayan Gökçeba¤’›n resimlerinde renk bütüne, ince f›rça iflçili¤i renge egemendir. Ressam Yalç›n Gökçeba¤, ODTÜ’deki görevine devam etmektedir.