2009/06

Page 1


KAMUOYUNA DUYURU aflkent Üniversitesi Rektörü, mümtaz insan, Say›n Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n özgürlü¤ünün k›s›tlanmas› yaklafl›k bir ayl›k süreyi tamamlamaktad›r. Bu özgürlük k›s›tlamas› nedeniyle Üniversitemiz ve Mütevelli Kurulumuz Kamuoyuna afla¤›daki aç›klamay› yapmak gere¤ini duymufltur. Kendisini insanl›¤a ve insan sa¤l›¤›na adam›fl, ülkemizin e¤itim ve sa¤l›k sorunlar›n›n giderilmesinde, ça¤dafl uygarl›k düzeyine ç›kmas›nda büyük baflar›lara imza atm›fl, ülkesine olan hassasiyeti ve sevgisi ile karfl›laflt›¤›m›z büyük do¤al afetlerde kazazedelerimizin ilk yard›m›na, tüm üniversite imkanlar› ile koflmufl, demokrat parlamenter sistemin her zaman savunuculu¤unu yapm›fl, parlamentoya olan sayg›s›, kendisi parlamenter olmad›¤› ve Cumhurbaflkan›’n›n parlamento içinden seçilmesinin, parlamenter sistemin gere¤i oldu¤una inanc› nedeniyle ülkenin en onurlu makam› olan Cumhurbaflkanl›¤›’n› dahi kabul etmemifl, uluslararas› düzeydeki Üniversitemizin kurucusu ve Rektörü, Say›n Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n kendisiyle kesinlikle ilgisi olmayan bir terör örgütü zanl›s› olarak tutuklanmas›n›, Ceza hukukunun evrensel ilkesi olan masumiyet karinesi, Hukuk Devleti kavram›, insan haklar›, özgürlükle ve ülkemiz insan›n›n adalet duygusu ile ba¤daflt›ram›yoruz. Unutulmamal›d›r ki, bu durum ülkemizin demokrasi, hukuk ve özgürlük tarihinde derin bir yara açm›flt›r. ‹nsanl›¤a hizmetten baflka bir amac› bulunmayan, ülkemize sa¤l›k, e¤itim ve iletiflimde birçok eserler kazand›ran, yurtseverli¤i herkesin malumu ve tart›flmas›z olan Say›n Rektörümüzün bir an önce görevine döndürülmesini bekliyor, yasalara ve hukuka olan tüm sayg›m›z ve yarg›ya olan tüm inanc›m›zla hakk›m›z› her platformda arayaca¤›m›z› kamuoyuna sayg›yla duyuruyoruz. BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ MÜTEVELL‹ HEYET‹

B


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Eski M›s›r yöneticilerini ve M›s›r toplumunu elefltiren ve Talat S. Halman’›n

O

dilimize çevirdi¤i bu metin, ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›’n›n “Eski M›s›r fiiiri” adl› kitab›n›n, 116’nc› ve 117’nci sayfalar›nda yer almaktad›r. Metnin yazar›

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Alicikoğlu

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Halûk Cansın, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Erdoğan Tokmakçıoğlu, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad., 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, D: 16, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 10. 06. 2009

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.

Ankhu, M›s›rl› bir din adam›d›r ve… Günümüzden tam 4012 y›l önce yaflam›flt›r.

Olup biten herfley, tüm insan› çileden ç›kar›yor. Memleket, bafltan bafla azap içinde k›vran›yor. Her geçen y›l, bir önceki y›l› arat›yor. Ülkede kargaflal›k var. Y›k›m›n efli¤ine geldik, dayand›k. Adalet, ülkeden kap› d›flar› edildi. Tüm hükümet çevrelerinde haks›zl›k kol geziyor. Buyruklara ald›ran yok. Memleketin durumu berbat. Ne tarafa baksak, çile ç›k›yor karfl›m›za. Halk, kentlerde de, köylerde de yas içinde. Millet, yoksulluktan periflan duruma düfltü. ‹nsanlarda ise ne sevgi kald›, ne sayg› kald›. Huzur sultanlar› bile ter ter tepiniyorlar. Her yeni gün do¤du¤unda, bir gece önce olanlar› görmemek için bafl›m›z› çeviriyoruz. Olup bitenler insan› çileden ç›kar›yor. Dertler bugün tümen tümen geliyor. Yar›n ise, ›zd›raplar›n seli kopup gelecek. Memleket, bafltan bafla tedirgin. Buna karfl›n, a¤z›n› aç›p da tek kelime söyleyen yok. Ortalarda art›k masum insan kalmad›. Herkesin ifli gücü fesat. Yürekler yas içinde, tasa içinde k›vran›yor. Emir verenin de, alan›n da birbirinden fark› kalmad› art›k. Her ikisinin de dünya umurunda bile de¤il. Durumu, her sabah kalkar kalkmaz görüyoruz da, onu düzeltmek için hiçbir çabaya giriflmiyoruz. Miskinlik sinmifl insanlar›n yüzüne. Kimse laf dinlemiyor, laf anlam›yor. Dinleyip anlayanlar ve hatta k›zanlar bile dillerini tutuyorlar. Yoksullar, zengin karfl›s›nda güçsüz kald›lar. Bunu görüp de hayk›rmamak o kadar ac› ki... Fakat anlamayanlara dil dökmek, hepsinden ac›... ‹nsan bir kez sesini yükseltmeye görsün. Gerçekleri bilmeyenlerin öfkesi, an›nda bafll›yor. Gerçekle söz aras›nda hiçbir iliflki kalmad›.”•

www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr

3


Y›l: 12, Say›: 133

H A Z ‹ R A N

2 0 0 9

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

7 Çık Aramızdan Teknoloji... METE AKYOL

27 Dün Toprağa Ektiğimiz ‘Güzel Anne’ye Teşekkür! MUSTAFA MUTLU

10 Suret-i Haktan Görünmek... 30 Saylan’ın Soluğunu ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU Sürdürmek CELAL TORO⁄LU 17 O, Türk Doktorlarına 32 Adaletsizlik Suçların Hep Güvenmişti En Büyüğüdür DR. UFUK AKYOL fiEBNEM fiEN

20 Kardelenlerin Annesi Yüreğimizde Uyuyor

35 Niyeti Yargılamak?.. ERDAL ATABEK

BÜTÜN DÜNYA YAZI ‹fiLER‹

23 150 Yıllık Hizmeti 50 Yılda Yaptı

37 “Görüldü” Damgalı Bir Mektup Geldi Rektörlerden MUSTAFA MUTLU

BÜTÜN DÜNYA YAZI ‹fiLER‹ Sayfa: 27

40 Yaşananların Hesabını Kim Verecek? VEDAT YENERER

47 Adaletin Gecikmeye Tahammülü Yoktur!.. SELMA ATABEK

51 Başhemşiresinden Prof. Dr. Haberal’a Mektup Var HAT‹CE AKKOÇ

56 Devlet Sanatçısı Macide Tanır Dünyalar Değerindeki Varlığını Haberal’a Armağan Etti GÜLÇ‹N ORKUT

61 Yaşadıkça...

‘GÜZEL ANNE’YE TEfiEKKÜR! 4

AL‹ NA‹L‹ ERDEM

63 10 Dolar İçin Bakanlıktan İstifa Edilir mi? GÜRBÜZ EVREN

81 Çölde Ağlaşan Arap Kardeşlerimiz MEHMET MUHS‹NO⁄LU

87 Bir Ozanın Yapıtında... KONUR ERTOP

Sizden Bize

8

‹lk Dersimiz Türkçe

15

F›rçalayarak

55

Haziran SuDokular›

104

SONGÜL SAYDAM

Bilginizi Denetleyin

111

97 Karbon Ayak İzi... Sizinki Ne Kadar?

Anne ve Babalardan

144

92 Şef Seattle’in Mektubu

CHERYL TANRIVERD‹

Sayfa: 92

101 Sihirli Küreyi Karanlığa Gömen Olgu: Siyaset MET‹N GÖREN

105 Duvarlar... SAD‹ BÜLBÜL

106 Maria’nın Mektubu MUZAFFER ‹ZGÜ

113 Maskelerle Yaşamak NURAY BARTOSCHEK

116 Haziran Başlarında Anadolu... MEHMET ÜNVER

122 Anadolu’da Kadın Olmak... ENG‹N ÜNSAL

126 İpekböceği Öğretisi DR. MEHMET UHR‹

131 Haydi İplikler Pazara AL‹ MURAT ERKORKMAZ

136 Edirne ‹ZLEN fiEN

146 Mona Lisa’nın Gizemi YÜCEL AKSOY

fiEF SEATTLE’IN MEKTUBU Kareler ve Rakamlar

152

Mant›k Bilmecesi

153

Satranç

154

Bulmaca

156

Ay›n Kitaplar›

158

Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5


’DAN S‹ZE Mete Akyol

Ç›k Aram›zdan Teknoloji...

B

eynimde yefleren düflüncelerimin de, yüre¤imde oluflan duygular›m›n da tümünü, yaln›zca Yaradan’›mla paylafl›rd›m. Son birkaç y›ld›r teknoloji girdi aram›za, orta¤›m›z olmaya kalk›flt›. Oldu da... Mahallemizde bakkal ve manav kalmad›¤› için al›flverifl merkezlerinden sat›n almak zorunda kald›¤›m bir kilo pirinçten, iki kilo elmadan tutun da... ‹leriye bakt›kça puslanan düflüncelerimden, torunlar›m›n yanaklar›n› ›s›rmak iste¤ime de¤in art›k hiçbir düflüncem, hiçbir duygum, Yaradan›’›mla benim aramda kalm›yor. Teknoloji bir kez soktu ya burnunu aram›za, yaln›zca Yaradan’›mla bana ait olmas› gereken özelimden flimdi o da ortakl›k pay›n› istiyor ve kimselere sormadan, dan›flmadan, kendi kendine al›yor da bu istedi¤ini... “Ama bu haks›zl›k” diyerek öfkemi d›fla vurmak geliyor içimden, fakat tam o an›mda Yaradan’›m, tüm koruyuculu¤unu bir kez daha duyumsatarak a¤z›m› kapat›yor, sesimi k›s›yor ve kulaklar›mda bir uyar› oluflturuyor: “Aman sesini ç›karma, sak›n konuflma” diyor o ses... “Öfkeni hayk›raca¤›n sözler ne denli sivri olursa olsun, aram›zda kald›¤› sürece ben onlar› hoflgörümle yu-

muflat›r, ba¤›fllay›c›l›¤›mla duymazdan da gelirim ama...” Kulaklar›mdaki o ses bile, tümcenin “ama”dan sonraki bölümünü söylerken hafifliyor, f›s›lt›ya dönüflüyor: “Teknoloji de var flimdi aram›zda” diyor. “Söyleyeceklerin onun kula¤›na da giderse, o zaman bafl›na büyük dertler aç›labilir. Aman çok dikkatli ol.” Asl›nda “istenmeyen, fakat engellenemeyen de” orta¤›m›z teknolojinin, Yaradan’›mla aram›zdaki yüce birlikteli¤e heveslenmesine en küçük bir hakk› yok. Bizim birlikteli¤imizin yüce iklimini inanç, sayg› ve sevgi oluflturmaktad›r. Aram›za girerek, bu iklimimizi bizle ortaklaflmaya heves ve cüret eden teknoloji ise, bu yüce üç kavram›n üçünden de yoksundur. Onun iklimi, fitnedir, fesatt›r, dedikodudur, ihbarl›k, muhbirliktir, jurnalcilik, kinciliktir. Oysa Yaradan’›mla aramdaki iklimimizde de¤il bu kavramlar›n, bu sözcüklerin bile yeri yok. Öfkemi bir de, dilimin döndü¤ünce, sesimin ç›kabildi¤ince yumuflat›p d›fla vuray›m: “Ç›k Yaradan’›mla aram›zdan, teknoloji... Ç›karsan, ben özgürce düflünebilirim, insanl›¤›m› duyumsayarak yaflar›m; sen ise kurtulmufl olursun, hak etmedi¤in biçimde kullan›lmaktan...”• 7


S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

evgili Prof. Dr. Mehmet Hatükenmek bilmeyen insan, bayrak ve yurt sevginiz, gençlere, milletine, ilme, bilime adanm›fl yüre¤iniz her zaman sergiledi¤iniz kararl› ve onurlu duruflunuz, asla yitirmedi¤iniz hoflgörünüz, sabr›n›z, ayd›nl›k, güler yüzünüz bizlere ülkemizin gelece¤i için hep umut oldu. Yüce Atatürk’ün iflaret etti¤i, emanet etti¤i gençli¤i yetifltirirken bizler de, sizde ve gençlerde Atatürk’ü ve her do¤an güneflle her bahar›n yaflatt›¤› taze bir bafllang›c› görüyorduk. Bu y›l bahar geç geldi ve hâlâ gitmedi. Yaz gelmek bilmiyor. Sizi, sizleri bekliyor. Çok fazla fleyler söylemek geçiyor içimden... Hayk›rarak, öfkeyle sabr›m tükenerek, ama sizleri örnek al›p sa¤duyulu, sakin davranmaya çal›fl›yorum. Sizleri tan›masam Prof. Dr. Türkan Saylan’lar›, Prof. Dr. Erol Manisal›, Mustafa Balbay, Mustafa Özbek, Prof. Dr. Fatih Hilmio¤lu, Prof. Dr. Ferit Bernay, Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, Prof. Dr. Ayfle

S beral,

8

Yüksel ve di¤er vatansever kahramanlar›... Ne denli yurdumuzun ve bayra¤›m›z›n tutkunu oldu¤unuzu bilmesem öfkem bu kadar fliddetli olmaz, can›m bu kadar ac›mazd›. Sizlerin ortak noktas› Atatürk Devrimleri’ne ba¤l›l›k ve cumhuriyetin de¤erlerine sahip ç›kmak oldu¤unu çok iyi biliyorum. Ben biliyorum da onlar yüce Atatürk’ün en olumsuz flart ve koflullarda Kurtulufl Savafl›’nda oldu¤u gibi bir ulus ile Türkiye’yi kurarken umutsuzlu¤a, y›lg›nl›¤a düflmeyece¤inizi, iradenizi ilkeleriniz ve inançlar›n›z ad›na asla e¤ilmeyece¤inizi bilmiyorlar. Sevgili Hocam Mehmet Haberal, yüce Atatürk’ün kurdu¤u Cumhuriyet Türkiyesi’nin baflkenti Ankara’ya bu y›l bahar geç geldi ve gitmiyor. Bu günlerde güneflin de pek keyfi yok. ‹nsanlar gibi, bizler gibi yeteri kadar ayd›nl›k de¤il ortal›k... Bulutlar hep dolu, hep karanl›k... Her an boflalacak gibi... Ama Gölbafl›’nda Mogan Gölü kenar›nda sevgi çiçekleri tomurcukta hep... Açmak için

günefli, ›fl›¤›, ayd›nl›¤›, sizi, sizleri bekliyor. Bizler gibi... En içten sevgi ve selamlar›mla... Sizlere çok fley borçluyuz. Hulusi Gürp›nar, Gölbafl› Karma Esnaf ve Sanatkârlar Odas› Baflkan›. ergimizin son say›s›nda say›n okudum, televizyonda da izledim, takip edebildi¤im kadar›yla... Biliyordum demek isterdim. Ama gördüm ki, say›n Haberal’› takip etmek de bir beceri istermifl. Gururland›m. Sadece Türkçe e¤itimle ilgili düflüncelerinin di¤er yapt›klar›na eflit büyüklükte oldu¤unu düflünmem nedeniyle de muhteflem çal›flmalar›ndan duyguland›m. Örnek olacak bir insan... Söze gerek var m›? Nisan say›s›n›n 145’inci sayfas›ndaki “‹ki çocuklu bir aile” diye bafllayan yaz›y› bugünlerdeki sevgili Haberal Hoca’m›za ithaf ediyorum. Nuri Demira¤ ve Nuri Yamut’lar› da an›yorum. Son say›da say›n Cevat Taylan’›n güzel yaz›s›n› da bugünlerde gereklili¤ini düflünerek zevkle okudum. Ancak üzüldüm. Hem derginizin gözden kaç›rm›fl olmas›na hem sevgili yazar›m›z›n ihmaline... “Arama ve El Koyma ‹fllemlerinde Yurttafl Rehberi”. Sanki reklam olacakm›fl gibi itina edilmifl ve kitab› yazan avukat›n, o emek veren insan›m›z›n ismi yaz›lmam›fl. Bunu zaten toplumumuzun esas eksikli¤i olarak görüyorum. Baflaran› ödüllendirme-

D Haberal’›

mek, elden gelirse de cezaland›rmak! Korkmay›n, ayn› say›n›n dört sayfa önünde sevgili Gürbüz Evren’in yaz›s›n› okumad›n›z m›? Bir Japon y›lda 25, bir ‹sviçreli 10 kitap okurken bizim insan›m›z 10 y›lda bir kitap okuyor zaten! Jin. Dr. Gürbüz Turgay, Ni¤de. ay›n Gürbüz Bey, “AKP’yi

S Çözdüm, ‹flte K›lavuzu” adl› kitab›n›z› iki gecede, bir solukta okudum. Daha evvel de sizi, Bütün Dünya dergisindeki yaz›lar›n›zdan takip ediyordum. Tespitleriniz ve öngörüleriniz son derece isabetli. Y›lmadan mücadele etmeniz de son derece takdire flayan ve örnek al›nacak bir ayd›n tutumu... Bu kitap için teflekkür ediyor, yeni eserlerinizi merakla bekliyorum. Sayg›lar›mla, An›l Ak›n. erhabalar,

www.memu-

M ruz.net sitesinin editörü ay-

n› zamanda genel yay›n yönetmeniyim. Derginizin fiubat 2009 say›s›nda Gürbüz Evren taraf›ndan yaz›lm›fl yaz›y› çok de¤erli ve önemli buldum. Sitemiz ço¤unlu¤u e¤itimcilerden oluflan bir site. Yaz›n›z› bir sorun oluflturaca¤›n› düflünmedi¤imden kaynak göstererek sitemizde manflete ald›m. Sizler gibi düflünen insanlara çok ihtiyac›m›z var. Sayg›lar›mla, Ezgi Alanyüz, Tarih Ö¤retmeni ve Editör. 9


TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu

Suret-i haktan görünmek... ergimizin geçen say›lar›nda yay›mlanan deyimlerle ilgili çal›flmalar›m s›ras›nda 27 fiubat 2003 tarihli Cumhuriyet gazetesinden bir kesik (kupür) geçti elime: Prof. Dr. Emre Kongar’›n ‘Suret-i Haktan Görünmek’ De¤il, ‘Suretâ Haktan Görünmek’ bafll›kl› yaz›s›... Say›n Kongar bu yaz›s›nda –özetle– flöyle diyordu: “Sevgili Oktay Ekfli, 20 fiubat 2003 Perflembe günü Hürriyet’teki bafl yaz›s›na [baflyaz›s›na] bir deyimle bafllam›fl: ‘Suret-i haktan görünmek diye bir deyim vard›r. Eskidir, ama eskimez... Her fleyin do¤rusunu, akla ve vicdanlar›n sesine uygun olan›n› yapmaya çal›fl›yormufl gibi görünürken baflka bir amaç gütmek anlam›na gelir...’ “Oktay Ekfli’nin yaz›s›n› okuyunca (...) kulland›¤› deyimin do¤rusunu anlatmaya karar verdim. Asl›nda konuyu dikkatime, ‹zmit’ten yazan de¤erli okurum Necati Tolgay getirmiflti.

D

10

“Necati Tolgay’›n da mektubunda belirtti¤i gibi, Ekfli’nin ‘Su ret-i haktan görünmek’ biçiminde yazd›¤› deyimin do¤rusu ‘Suretâ haktan görünmek’tir... “SSuret, biçim, görünüfl, k›l›k anlam›na gelen Arapça bir sözcüktür... Baflka bir Arapça sözcük olan suretâ ise zahiren, görünüfl te anlam›na gelir. “SSuret-i haktan görünerek dedi¤iniz zaman ‘Hak suretinde’ yani ‘Hak görünümünde’ anlam› ç›kar. Oysa suretâ haktan görüne rek dendi¤inde, do¤rudan ‘görünüflte haktan yana imifl gibi yaparak’ anlam›na geliyor deyim. Çünkü suretâ sözcü¤ü görünüflte anlam›na geliyor. “Görüldü¤ü gibi deyimin her iki söylenifl biçimi de birbirine çok yak›n anlamlar tafl›yor. Zaten çok kifliyi yan›ltan da bu anlam benzerli¤i. Deyimin anlam› ‘görünüflte haktan yana imifl gibi davranarak baflka bir amaç gütmek’ oldu¤u için do¤rusu Suret-i haktan görünmek de¤il,

Suretâ haktan görünmek’tir. “‹flin do¤rusunu böylece saptad›ktan sonra, son bir notu kendi ailemden devir ald›¤›m kültür birikimine gönderme yaparak koymal›y›m: Bir edebiyat ve felsefe ö¤retmeni olan annem de ‘Suret-i haktan görünmek’ derdi. San›yorum, ‘Suretâ haktan görünmek’ deyimi zamanla ‘Suret-i haktan görünmek’ olarak, galat-› meflhur yani yayg›n kullan›lan ve bu nedenle de kabul gören bir yanl›fl olmufl.” *** ay›n Kongar’›n, bu yaz›s›n›, “Yozlaflan Medya ve Yozlaflan Türkçe” adl› yap›t›na da aynen aktarmas› (s. 381) yan›nda, NTV’de “Yorum Fark›” program›nda Say›n Mehmet Barlas’a “SSuretâ Haktan görünüp do¤ruyu savunuyormufl gibi yaparak beni suçluyorsunuz” demesi, kendisini bu yan›lg›ya yönelten okurunun kaynaks›z, dayanaks›z görüflünü ne kadar benimsedi¤ini gösteriyor. Ancak ben, geçerli ve inan›rl› bir kayna¤a dayand›r›lmayan bu görüfle kat›lam›yorum. Böyle bir sav için konuyu, “bir okurun dikkate getirmesi” yeterli olabilir mi? *** Konuyu irdeleyelim: “Suret” sözcü¤ü hemen bütün kaynaklarda yüz, d›flar›dan görünüfl, d›fl gösterifl, k›l›k biçiminde tan›mlan›yor. fiemseddin Sâmi’nin Kamus-› Türki’sinde tan›m daha anlaml›: Sûret (i. Ar.) 1. D›flardan görü-

S

nüfl. 2. D›fl gösterifl; içten ve samimi olmayan d›fl yüz. ‹flte, sözcü¤ün en belirgin tan›m›: D›fltan samimi imifl gibi görünen, ama içten samimi olmayan d›fl yüz; “gerçek” görünümünde “yapmac›k” bir yüz. Sûretâ (z. Ar.) sözcü¤ünün Kamus’taki tan›m›ysa flöyle: 1. Görünüflte, 2. Yalandan. Kubbealt› Lugat›’na bak›yorum: Sûret-i hak: Gerçek flekil, do¤ru biçim. Sûret-i haktan görünmek: 1. Hak ve hakîkat imifl gibi, hakl› imifl gibi görünmek. 2. ‹yi niyetli, temiz yürekli imifl gibi görünmek. Sûreti siretine uymamak: Göründü¤ü gibi olmamak, oldu¤u gibi görünmemek; iki yüzlü olmak. (Siret: d›fla yans›yan davran›fl, yarad›l›fl) ay›n Kongar, yaz›s›n›n yukar›daki bir bölümcesinde “Baflka bir Arapça sözcük olan suretâ…” dedikten sonra, “Görüldü¤ü gibi deyimin her iki söylenifl biçimi de birbirine çok yak›n anlamlar tafl›yor. Zaten çok kifliyi yan›ltan da bu anlam benzerli¤i” diyor. Oysa, sûret ve sûretâ, ayr› anlamda, ayr› iki sözcük de¤il ki benzesinler: Sûret > Sûreten > Sûretâ... Dilbilgisi yönünden: Sûret = görünüfl, bir “ad”d›r. ‹ranl› flair Muciruddin’den bir ikili: “Sirette cambaz ol, sûrette de¤il (yarad›l›fltan cambaz ol, görü-

S

11


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

nüflte de¤il) / ‹p üstünde gezmekle örümcek, cambaz olamaz.” Sûreten > sûretâ sözcükleri “sûret” sözcü¤ünün belirteç (zarf) durumudur; d›fl görünüfle göre, görünüflte demektir. Kamûs-› Türkî’den bir örnek: “Bu at sûretâ [görünüflte] ondan güzel ise de öbürü daha cinstir. ay›n Kongar bir di¤er bölümcede: “Suret-i haktan görünerek dedi¤iniz Hak suretinde” zaman “H Hak görünümünyani “H de” anlam› ç›kar” diyor. Burada, Hak sözcü¤ünün ilk harfinin büyük yaz›lmas›ndan anlafl›l›yor ki deyim, büyük bir yan›lg›yla, “Allah” ile iliflkilendirilmifl. Öyle olsayd›, Suret-i haktan görünerek derken de hak sözcü¤ünün büyük harfle yaz›lmas› gerekmez miydi? Suret-i hak’taki hak (hakk), adaletin özünü içeriyor ki ço¤ulu hukuk’tur. “Sûret-i haktan görünmek” deyimi, d›fl görünüflte iyi niyetli, temiz yürekli, içtenlikli, kötülük düflünmeyen birisi gibi görünerek baflkalar›n›n iyili¤i için çabal›yormufl havas›na bürünen; iç yüzündeyse, dürüst ve samimi olmayan, baflka bir amac› gerçeklefltirmek için öyle görünen –ikiyüzlü– kifliler için kullan›l›r. Kal›plaflm›fl sözcüklerden oluflan bu gibi deyimlerin belirgin özellikleri vard›r; sözcükleri de¤ifltirilip yerlerine, ayn› anlamda

S

12

da olsa, baflka sözcükler konulamaz, sözdizimleri bozulamaz: Suret-i haktan görünmek deyimi Suret-i Hak’tan ya da Sureta haktan biçiminde söylenemez. Say›n Kongar, yaz›s›n›n sonunda Suret-i haktan görünmek deyiminin, galat-› meflhur yani yayg›n kullan›lan ve bu nedenle de kabul gören bir yanl›fl olabilece¤ini söylüyor. Ne zaman galatlaflm›fl olabilir?.. Üsküp Valisi ‹smail Pafla’n›n o¤lu; Tuna valili¤i s›ras›nda Mithat Pafla’n›n baflkatibi olup Ahmet Cevdet Pafla’n›n valili¤inde Halep’te mektupçuluk yapan; Divan fliiri gelene¤inin son ustalar›ndan flair Leskofçal› Galib Bey (1828-1867): “Hazer et sûret-i haktan görünen bât›ldan” (‹çtenlikli görünen ikiyüzlülerden kendini sak›n); ekke ve Medine kad›l›klar›ndan sonra getirildi¤i ‹stanbul kad›l›¤›n›n ard›ndan 1585’te Anadolu kazaskeri, 1591’de Rumeli kazaskeri olan; zevkinin inceli¤i ve üstün kültürü ile “sultan-üfl fluarâ” (flairlerin sultan›) kabul edilen; kendisinden sonraki y›llar›n en büyük flairlerince de “üstad” olarak an›lan; Kanunî’nin ünlü flairi Bâkî (1526-1600): “Bât›l, hemîfle bât›l u bîhudedir(*), velî / Müflkül budur ki sûret-i haktan zuhûr ede” (Bat›l, yani do¤ru olmayan fley, her zaman için temelsiz ve

M

gereksizdir; ancak / Zor olan flu ki, gerçek olmad›¤› halde haktan, hukuktan, do¤rudan yana görünür). Derlerken, biri günümüzden 150, di¤eri 500 y›l kadar önce yaflam›fl bu çok ünlü flairler (ve daha pek ço¤u), suret-i haktan(**) görünmek deyiminin asl›n›, do¤rusunu bilmiyorlard› da

galat›n› m› kullanm›fllar?..• (*) Baz› kaynaklarda “bîhudedir” yerine “merduddur” (makbul say›lmam›fl) yaz›l›yorsa da vezne (ölçüye) uygun düflmüyor. (**) Deyimin günümüzdeki yaz›l›fl› “sureti haktan” görünmek biçimindedir.• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

Çok eski y›llarda krall›kla yönetilen bir ülke varm›fl. Ama, bu ülkede hukuk ve hakimler de varm›fl. Geleneklere göre, bir vatandafl yaflama veda etti¤inde, kent merkezindeki dev çan bir kez çal›n›rm›fl. Uzun uzun da yank›lan›rm›fl. Tan›nm›fl biri yaflama veda ederse çan iki kez, büyük bir devlet adam› ölürse çan üç kez çal›n›rm›fl. Ya kral?.. O yaflama veda etti¤inde çan dört kez çal›n›rm›fl. Gel zaman, git zaman... Kentte bir olay oldu ve mahkemeye yans›d›. Davan›n san›¤› olarak mahkeme huzuruna ç›kar›lan kiflinin masumiyetini ise tüm vatandafllar biliyordu. Bir formalite olarak görülmesi ve san›¤›n beraati beklenen davadan sürpriz bir karar ç›kt›. San›k para cezas›na mahkum oldu. Hakim san›¤a “Bir diyece¤in var m›?..” diye sordu: San›k da bu soruya “Hay›r!..” yan›t›n› verdi. Mahkeme bitti. Dinleyiciler da¤›ld›lar. Kafalarda bir kar›fl›kl›k... K›sa bir süre sonra dev çan›n sesi duyuldu. Acaba kim öldü? Çan bir kez daha çald›. Tan›nm›fl biri öldü. Kent çan sesiyle bir kez daha inledi. H›mm... Büyük bir devlet adam›, acaba kim?.. Soruya yan›t al›nmadan çan bir kez daha yeri gö¤ü inletti. Herkes “Eyvah!.. Kral›m›z yaflama veda etti!..” diye ba¤›rd›. Ancak, gelenekte görülüp iflitilmemifl bir biçimde çan, befl ve alt›nc› kez de çal›nd›, yer gök inledi ve sesler kesildi. Herkes çan görevlisine kofltu, bunun ne anlama geldi¤ini ö¤renmek için... Bir de bakt›lar ki, çan›, haks›z yere mahkum edilen adam çal›yordu. Hemen adama sordular: “Ne demek alt› kez çan çalmak?.. Kraldan daha büyük biri mi öldü?” Adam›n yan›t› flafl›rt›c› oldu¤u denli anlaml›yd› da: “Evet... Adalet öldü.”• 13


D

uyarl› okurlar›m›zdan Do¤an Özgezgin, birbiriyle iliflkili iki internet iletisinden ald›¤› bölümleri size de ulaflt›rmak için bize gönderdi. Emirali Karaali imzal› iletinin bir bölümü ile Prof. Dr. Tülay Özüerman imzal› ileti afla¤›dad›r: Emirali Karaali yaz›yor: “Kaç faniye nasip olmufl ki böyle bir sevgi” diyordu burnunu çekerek süzülen gözyafllar›n› silen baflörtülü kad›n... Babas›n›, kocas›n›, çocu¤unu kaybetse anca bu kadar ac› çekebilirdi. Bak›fllar›nda sevgi vard›, sayg› vard›, minnettarl›k vard› ve bir insanla, övündü¤ü hemcinsiyle bütünleflmenin hakl› gururu ve belki biraz da g›pta vard›. Okula gönderme flans› olmay›nca kendi elleriyle teslim etmiflti biricik k›z›n› onun güvenli ellerine... Öylesine güvenmifl, öylesine inanm›flt› ki ona, hiç hastalanmayacak, hiç ölmeyecek ve hep k›z›n›n hamisi, ablas›, anas› olarak yaflayacakm›fl gibi... Tabutun içindeki de, arkas›ndan a¤layan da Anadolu kad›n›yd›. Giysisi, örtüsü ne olursa olsun; hangi siyasal görüfle, yaflam biçimine yöneltilirse yöneltilsin onunla gurur duyan, çocu¤unu emanet eden ya da etmek isteGÖNDER‹: yen de Türk kad›n›yd›; bedenini DO⁄AN ÖZGEZG‹N oldu¤u gibi bilincini de, kiflili¤ini de, tercihini de erkeklerine (baba, kardefl, koca, o¤ul, hocaefendi) terk eden, onlar›n belirledi¤i alan içerisinde ve yine onlar taraf›ndan konulan kurallar çerçevesinde yaflayan ve ne yaz›k ki kendisinin, k›zlar›n›n insanlaflmas› ad›na yaflam›n› harcayan, her türlü melanete gö¤üs geren Türkan Saylan’a sövüp sayan da...” *** Prof. Dr. Tülay Özüerman yaz›yor: “Güzel bir yaz› ama duygusall›kta buluflan bu insanlar, bugün can› ile u¤raflan Haberal ve Manisal› hocalar için neden y›¤›lmazlar? Neden ak›lda buluflmuyoruz da hüzünde bulufluyoruz? Onlar yaflarken yanlar›nda yer almayan milyonlar, u¤urlay›flta y›¤›l›yorsa, sorgulamam›z gereken bir ters iflleyifl yok mu? Duygusall›kta birleflti¤imiz kadar dirençte de birleflsek diyorum. O zaman ayd›nlar›m›z bedel ödemezler...”•

Duygusal Milyonlar Dirençte Neredeler?

14

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden

Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 16’nc› sayfam›za bak›n›z

1. sübut (arapça) – a) flüpheye dayal› suçlama b) topluca iftiraya u¤ramak c) meydana ç›kma, belirme ç) delilsiz hüküm verme 2. derdest (farsça) – a) kaçma b) yakalama c) kovalama ç) saklama 3. delâlet (arapça) – a) delil ve iflaret olma b) o¤uflturma c) kötülük ç) suçluluk 4. teberrüz (arapça) – a) baflkalaflma b) flafl›rma c) de¤ifltirme ç) meydana ç›kma 5. tevsik (arapça) – a) sözlü ifade b) yaz›l› duruma getirme c) sözlü savunma ç) yarg›s›z infaz 6. müfteri (arapça) – a) as›ls›z suç atan b) belgeli suçlayan c) belge gizleyen ç) suçu sahiplenen

7. temyiz (arapça) – a) yürütme, ilerleme b) ay›rma, seçme c) bitme, tükenme ç) haset etme 8. cürm (arapça) – a) gövde b) kök c) suç ç) atefl 9. flekva (arapça) – a) flikayet b) mutluluk c) cinayet ç) cenk 10. cürm-i meflhut (arapça) – a) maden posas› b) suçüstü c) derin uçurum ç) arama yapma 11. mübrez (arapça) – a) aranm›fl, bulunamam›fl b) gizli tan›k c) gösterilmifl, meydana konulmufl ç) tan›¤› korumaya almak 12. flen’i (arapça) – a) övülecek davran›fl b) utan›lacak ay›p c) yard›mseverlik ç) gams›zl›k

15


‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR

15’inci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. sübut (arapça) – c) meydana ç›kma, belirme.

7. temyiz (arapça) – b) ay›rma, seçme.

2. derdest (farsça) – b) yakalama.

8. cürm (arapça) – c) suç.

3. delâlet (arapça) – a) delil ve iflaret olma. 4. teberrüz (arapça) – ç) meydana ç›kma.

9. flekva (arapça) – a) flikayet. 10. cürm-i meflhut (arapça) – b) suçüstü.

5. tevsik (arapça) – b) yaz›l› duruma getirme.

11. mübrez (arapça) – c) gösterilmifl, meydana konulmufl.

6. müfteri (arapça) – a) as›ls›z suç atan.

12. flen’i (arapça) – b) utan›lacak ay›p.

Cimri, tüm mal varlı¤ından emin olmak için herfleyini satar ve altına çevirir. Altınlarını yer altına gömüp ara sıra ziyaret ederek inceler. Bu hareketi iflçilerinden birinin dikkatini çeker ve orada bir hazine oldu¤undan kuflkulanır. Efendisinin sırtı dönükken o noktaya gider ve altını çalar. Cimri dönünce altının yerinde yeller esti¤ini görür, a¤layarak saçını baflını yolar. Onu böyle periflan gören komflusu nedenini ö¤renince flöyle der: “Kendini üzme artık, bir tas alıp aynı çukura koy ve o taflın altınların oldu¤unu düflün. Çünkü kullanmayı hiç düflünmedi¤ine göre tas da aynı ifli görecektir.” Paranın de¤eri sahip olmakta de¤il, kullanmaktadır.• “Ezop Masalları” 16

Yaln›zca hastaland›¤›nda de¤il, cumhuriyeti kurarken de, devrimleri yaparken de...

O, Türk Doktorlar›na Hep Güvenmiflti YAZAN: DR. UFUK AKYOL ivas Kongresi’nde bir üniversite ö¤rencisi, sesini yükselterek Mustafa Kemal’e flöyle seslendi: “Manda yönetimi kabul ederseniz sizi de reddeder, ‘Mustafa Kemal vatan kurtar›c›s› de¤il, vatan bat›r›c›s›’ deriz.” Bu sözün sahibi Askeri T›bbiye üçüncü s›n›f ö¤rencisi Hikmet Bey, Sivas Kongresi’ne fakülte arkadafllar›n›n temsilcisi olarak kat›lm›flt›. Mustafa Kemal, hayretler içinde kalan üyelere genç ö¤renciyi gösterdi: “‹flte benim güvendi¤im gençlik budur” dedi. Sonra da, genç ö¤renciye seslendi: “Müsterih ol evlat” dedi. “Parolam›z tektir: Ya istiklal ya ölüm”. Askeri T›bbiye ö¤rencilerinin ortak görüflünü o gün yüksek bir

S

sesle Mustafa Kemal’e bildiren Hikmet Bey, Türkiye’nin gösteri dünyas›nda kendine özgü bir ünün sahibi Orhan Boran’›n merhum babas›, Dr. Hikmet Boran’d›r. Onun, 9 Eylül 1919 tarihinde Sivas Kongresi’nde Mustafa Kemal’e söyledi¤i sözlerin tümü flöyledir: “Paflam üyesi bulundu¤um T›bbiyeliler ad›na konufluyorum. Manday› kabul edemeyiz. E¤er kabul edecek olanlar varsa, bunlar kim olursa olsun fliddetle ret ve tenzih ederiz. Farz-› muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, ‘M. Kemal vatan kurtar›c›s› de¤il, vatan bat›r›c›s›d›r’ der ve tel’in ederiz.” Tarihteki son Türk devletinin gerek “kurtulufl” gerekse “kurulufl” aflamalar›nda, Mustafa Kemal daima “birinci s›n›f” insanlarla çal›flm›flt›r. Onun “sa¤ kolu” konumundaki bu 17


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

birinci s›n›f insanlar›n ço¤u, t›bbiyelilerdir, yani doktorlard›r. smanl›’n›n son dönemlerinden itibaren doktorlar modern Bat›l› de¤erlere en yak›n, en üst düzeyde e¤itim görmüfl, en deneyimli vatan evlatlar› olarak, hep ön planda yer alm›fllar ve gerekti¤inde vatanlar› için tereddüt etmeden canlar›n› vermifllerdir. ...Bu asla bir rastlant› de¤ildir. Bugün büyük metropollerde ay›rd›nda olmaks›z›n yürüdü¤ümüz caddelerin, sokaklar›n, önlerinden geçti¤imiz parklar›n, bahçelerin, konser ve spor salonlar›n›n adlar›n›n ço¤u, bu “birinci s›n›f” insanlara aittir. Doktorlar, toplumumuzun en iyi yetiflmifl, “birinci s›n›f” insanlar› olmalar›n›n sorumlulu¤uyla, toplumsal geliflmemizin her döneminde etkin görevler üstlenmifllerdir. ‹flte, bu “öncü insanlar”›m›z›n birkaç›n›n oluflturdu¤u gurur tablosu: Dr. Besim Ömer Pafla (Jinekolog. Darülfünun’un ilk emini ‘rektör’.) Dr. Refik Saydam (Cumhuriyet döneminin ilk sa¤l›k bakan›. 1919 Band›rma Vapuru yolcusu.) Dr. Hulusi Behçet (Dermatolog. Behçet hastal›¤›n› tan›mlayan bilim adam›.) Dr. Tevfik Sa¤lam (Dahiliyeci. ‹stanbul Üniversitesi rektörü. K›z›lay genel baflkan›. Verem Savafl Derne¤i kurucusu.) Dr. Abdülkadir Noyan (Ankara Üniversitesi T›p Fakültesi kurucu-

O

18

su ve ilk dekan›. Kolera ve tifüs afl›lar›n› gelifltirdi.) Dr. ‹brahim Tali Öngören (1919 Band›rma Vapuru yolcusu. 1920 Moskova Heyeti üyesi. T.C Batum konsolosu.) Dr. Reflit Galip (Milli e¤itim bakan›. Modern üniversitelerin kurucusu. Halkevleri, Türk Dil ve Tarih Kurumlar›’n›n kurucusu.) Dr. Lütfü K›rdar (Göz doktoru. Manisa valisi. ‹zmir Sa¤l›k müdürü. ‹stanbul belediye baflkan›.) Dr. Tevfik Rüfltü Aras (Jinekolog. ‹flgal ‹stanbul’undaki ‘Bekir A¤a Bölü¤ü’ mahpuslar›ndan. ‹ttihat Terakki kurucular›ndan Dr. Naz›m’›n bacana¤›, Latife Han›m’›n uzaktan akrabas›, gazeteci Altemur K›l›ç’›n ebesi.) Dr. Akil Muhtar Özden (Farmakolog. ‹flgal ‹stanbul’unun T›p Fakültesi dekan›.) Dr. Esat Ifl›k (Göz doktoru. Malta sürgünü. D›fliflleri eski bakanlar›ndan Hasan E. Ifl›k’›n babas›.) Dr. Resim Ferit Talay (‹flgal ‹stanbul’unda “Minber” gazetesinin imtiyaz sahibi. Dr. Fikret ile beraber Atatürk’ün “can dostu”.) Dr. Adnan Ad›var (‹lk kabinenin sa¤l›k bakan›. Sakarya Savafl› ve Büyük Taarruz’da TBMM 2. baflkan›, Einstein ile görüflen iki Türk’ten biri.) *** 1906-1998 y›llar›nda yaflayan ünlü matematikçi Andre Weil, “Birinci s›n›f insanlar birinci s›n›f insanlar› yanlar›na al›rlar, ikinci s›n›f insanlar üçüncü s›n›f insanla-

r› yanlar›na al›rlar” der, kendi ad›yla an›lan kural›nda! 1916-1922 döneminde ‹ngiltere baflbakanl›¤› yapan, Türk düflman› Lloyd George (1863-1945) ise, “Yüzy›llar nadiren dahi yetifltirir, flu flanss›zl›¤›m›za bak›n ki, bu yüzy›lda o büyük dahiyi ça¤›m›zda Türkler yetifltirdi” demektedir. 19’uncu yüzy›l ünlü Frans›z fizyoloji uzman› Claude Bernard’›n “Rastlant›, her zaman haz›r beyinleri ye¤ler” sözüne vurgu yapan Prof. Dr. Metin Özata “Atatürk ve T›bbiyeliler” adl› kitab›nda flöyle devam etmektedir: “Akli de¤il, nakli bilgiye itibar eden, elefltirel ak›ldan nasibini almam›fl, özgür olman›n anlam›n›

ve de¤erini bilmeyen sömürge insanlar› de¤erini bilmese de, Atatürk’ün büyüklü¤ü rakiplerince de dile getirilmifltir. “Kompleksiz, ak›l sahibi ve özgür bir insansan›z, Atatürk sizin için büyük bir insand›r. O ‘birinci s›n›f’t›r.” O nedenledir iflte, tüm ayd›nl›klar›, ça¤dafll›klar›, bilgi ve ulusal sorumluluk namuslar›yla t›bbiyelerin, doktorlar›n, o birinci s›n›f adam›n en yak›n›nda yer almalar›... Yaflam›n›n son bölümünde “Beni Türk doktorlar›na emanet ediniz” derken Atatürk, kuflkusuz, “T›bbiyeliler”in bu namuslar›na olan güvenini de bir kez daha pekifltiriyordu.•

•Seni sen oldu¤un için de¤il, seninle birlikte oldu¤umda ben oldu¤um için seviyorum. •Hiç kimse göz yafllarını hak etmez, onlara layık olan kifli ise seni a¤latmaz. •Sen istedi¤inde sana âflık olmaması, sana âflık olmadı¤ı anlamına gelmez. •Gerçek arkadafl, elini tutan, kalbine dokunandır. •Birisine yabancılaflmanın en kötü biçimi yanında oturuyor olup ona hiçbir zaman ulaflamayaca¤ını bilmektir. •Hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün oldu¤unda bile! Gülümsemene kimin, ne zaman âflık olaca¤ını bilemezsin. •Tüm dünya için yaln›zca bir kifli olabilirsin; fakat kimileri için sen bir dünyasın. •Zamanı onu seninle birlikte geçirmeye hazır olmayan biriyle geçirme. •Belki de uygun kifliyi tanımandan önce yanlıfl kiflilerle tanıflman, onu tanıdı¤ında minnettar olman içindir. •“Bitti” diye üzülme, “Yaflandı” diye sevin. •Her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara güvenmeye devam etmek, kime iki kez güvenece¤ine daha fazla dikkat etmektir. •Birini daha iyi tanımadan ve bu kiflinin senin kim oldu¤unu bilmesinden önce kendini daha iyi bir kifliye dönüfltür ve kim oldu¤unu bilerek kendine güven. •Kendini çok zorlama, en güzel fleyler onları en az bekledi¤inde olur.• Gabriel Garcia Marquez 19


Kardelenlerin

Annesi Yüre¤imizde Uyuyor

HAZIRLAYAN: BÜTÜN DÜNYA YAZI ‹fiLER‹ ir güzellik yar›flmas› May›s 2009 Pazartesi sabah› bir düzenlenseydi ve bu internet sitesinde, yüre¤indeki isyar›flmada adaylar›n yan ateflini böyle seslendiriyordu. e¤itim, felsefe, toplum“Cumhuriyet” gazetesi de aysal kültür vb. kriterler- n› tarihli baflyaz›s›nda, Türkan deki “zenginlikSaylan’›n bir gün leri” de¤erlendiönce uykuya yaTürkan Saylan rilseydi, hiç kuflt›r›lmas› konuömrünü ve benli¤ini sunda flunlar› kusuz Türkan Saylan, bu yar›flyaz›yordu: insanlar›n “Ergenekon mada dünya uyanmas›, tertibinin son güzeli seçilirdi. vurgunlar› aras›Oysa biz onu, bilinçlenmesi, na katt›¤› Türkan bir terör örgütü ça¤dafllaflmas›na Hoca uykuya dalüyesi gibi gördük, adam›flt›. d›, dileriz uyan›r. yaflam›n›n son bir “Türkan Sayay›nda ona, dayalan ömrünü ve benli¤ini insanlan›lmas› güç ac›lar yaflatt›k.” Onbinlerce gazete okurundan r›n uyanmas›, bilinçlenmesi, ça¤biri olan yurttafl Mehmet Kurthan, dafllaflmas›na adam›flt›. “Kurdu¤u derne¤in ad›na ül“Kardelenlerin Annesi” ya da “Atatürk’ün K›z›”n› yitirdi¤imiz 18 küsünü de yazm›flt›:

B

20

“‘Ça¤dafl Yaflam› Destekleme Derne¤i...’ *** ürkan Hoca Ergenekon’un son kurban› m›d›r? Daha önce bu yolda yaflam›n› yitirmifl, sa¤l›¤›n› kaybetmifl adlar› s›ralamaya gerek yok. “Türkan Saylan’›n yaflam› her yurttafla örnek olacak bir hayat öyküsünü içeriyor, ‘ça¤dafl yaflam’› ye¤leyen insanlar›m›za somut bir mesaj de¤eri tafl›yor. Hoca’n›n uykusu bile ça¤dafl uyan›fl›n bayra¤›n› dalgaland›rmaktad›r.”

T

Ç

YDD Baflkan› Saylan, bilinci kapanmadan önce ailesi ve dernek yöneticilerine vasiyetini aç›klad›. Bilinci kapanmadan k›sa bir süre önce ailesi ve dernek yöneticileriyle son kez biraraya gelen Saylan, onlardan “vasiyet” niteli¤inde bir dizi istekte bulundu. Saylan, k›z ö¤renci say›s›n›n 36 binden 100 bine ç›kar›lmas›n›, Türkiye’deki her köye bir okul

yap›lmas›n› ve her kasabada k›z ö¤renci yurdu yap›lmas›n› istedi. Saylan’›n büyük boy bir resmi, Türk bayra¤› ve ÇYDD flamalar›n›n as›ld›¤› dernek merkezinin bahçesinde aç›lan taziye defterinin arkas›na, Saylan’›n Ergenekon Soruflturmas› kapsam›nda evi arand›¤› zaman camdan kendisini destekleyenlere el sallarken çekilen fotograf›n›n ya¤l› boya tablosu konuldu. 17 y›ld›r savafl›m içinde oldu¤u kansere yenik düflen ÇYDD Genel Baflkan› Prof. Dr. Türkan Saylan’›n cenaze töreni, 19 May›s Sal› günü yap›ld›. ÇYDD 2. Baflkan› Prof. Dr. Ayfle Yüksel, “Bugünün 19 May›s’a denk gelmesi hepimiz için çok anlaml›. “19 May›s, Atatürk’ün Kurtulufl Savafl›’n› bafllatmak için Samsun’a ç›kt›¤› tarih. Ben bunu Türkan hocam›z›n bu anlaml› günde belki Ata’s›na kavuflmas› gibi alg›lad›m” dedi. ÇYDD Baflkan Yard›mc›s› Prof. Dr. ‹brahim Kabo¤lu, gazetecilere yapt›¤› aç›klamada, Ergenekon Soruflturmas› kapsam›nda 21


BD HAZ‹RAN 2009

“haks›z uygulamalara maruz kalan” Saylan’dan devletin özür dilemesini istedi.

P

rof. Dr. Kabo¤lu, gazetecilerin Saylan’›n ölümüyle, gözalt›na al›nmas›n›n bir iliflkisi olup olmad›¤›n› sormas› üzerine flunlar› söyledi: “Hiç kuflkum yoktur ki, ömrünü, yaflam›n›, bütün etkinliklerini Türkiye’ye adam›fl, Türk insan›n gelece¤i için özgürlü¤ü ve mutlulu¤una adam›fl bir kiflinin hukuk d›fl› olaylara bulaflm›fl görüntüsünün resmen verilmesi, tabii ki bu ölüm sürecini etkilemifltir.

A

m a kiflili¤i o k a dar farkl›, o kadar kamuya yönelik bir tepkisi var ki; ilk tepkisi u¤rad›¤› haks›zl›¤a de¤il, baflta yak›n arkadafllar› olmak üzere, ÇYDD flubeleri ve yöneticilerine yap›lan hukuk d›fl› müdahale karfl›s›nda tepki göstermek olmufltur. 19 May›s 2009 Sal› günü son yolculu¤una u¤urlanan Saylan için Lütfi K›rdar Kongre Merkezi’nde düzenlenen törende izdiham yafland›. Binlerce seveni ona son görevlerini yerine getirmek için Lütfi K›rdar’a ak›n etti. 22

Binlerce kifli d›flar›da kald›.

T

eflvikiye Camisi’nde de büyük kalabal›k topland›. Cenaze namaz›nda konuflan Eski Müftü ‹hsan Özkeskin, “‹nan›yoruz ki Türkan Saylan han›mefendi ödülünü Allah’tan alacakt›r” dedi. Saylan’›n evi önünde ise kendisini sevenler karanfil b›rakmaya devam ediyorlard›. Çok say›da sivil toplum örgütü ve ünlü isimler de törene kat›ld›lar. Hükümetin herhangi bir temsilcisinin, ‹stanbul valisi ve belediye baflkan›n›n törene kat›lmay›p çelenk bile g ö n d e r memeleri dikkat çekti. *** Bu arada TSK’n›n törene gönderdi¤i çelenk cenazeye kat›lanlar taraf›ndan alk›fllan›rken, törene kat›lmayan Genelkurmay Baflkan› Org. ‹lker Baflbu¤, “Türk Silahl› Kuvvetleri olarak Türkan Saylan’› anmak borcumuz” dedi. Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal da törene bir çelenk göndermiflti. *** Saylan’›n cenazesi, Teflvikiye Camisi’ndeki törenin ard›ndan büyük bir kortej eflli¤inde Zincirlikuyu Mezarl›¤›’na götürüldü.•

150 Y›ll›k Hizmeti 50 Y›lda Yapt› HAZIRLAYAN: BÜTÜN DÜNYA YAZI ‹fiLER‹

I

stanbul Lepra Hastanesi baflhekimli¤ini yaparken korkulu hastal›k cüzzam›n kökünü ülkeden kaz›yarak ülkesine hizmet eden Prof. Dr. Türkan Saylan, yaflam› boyunca kendini ça¤dafll›¤›, bilime ve Atatürk ‹lkeleri’ne adam›fl bir cumhuriyet kad›n›yd›. Binlerce insan›n okumas›na ve hayat›n› de¤ifltirmesine yard›mc› olan Saylan iki çocuk annesiydi. Türkan Saylan, 13 Aral›k 1935 tarihinde ‹stanbul’da dünyaya geldi. Cumhuriyet döneminin ilk müteahhitlerinden Fasih Galip Bey ile evlendikten sonra Leyla ad›n› alan ‹sviçreli Lili Mina Raiman çiftinin befl çocu¤unun en büyü¤ü olan Saylan, 1957’de evlendi. ‹ki o¤lan çocuk annesi olan Saylan’›n, biri grafiker öteki hekim iki o¤lundan iki torunu bulunuyor. 1944-1946 y›llar›nda Kandilli ‹lkokulu ve 1946-1953 y›llar›nda Kandilli K›z Lisesi’nde okuyan

Saylan, 1963’te ‹stanbul T›p Fakültesini bitirdi. 1964-1968 y›llar› aras›nda SSK Niflantafl› Hastanesi’nden deri ve zührevi hastal›klar uzmanl›¤›n› alan Saylan, bu konuda Türkiye’deki 8 kad›ndan biri unvan›n› tafl›yor. 1968 y›l›nda ‹Ü ‹stanbul T›p Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dal›’nda baflasistanl›¤a bafllayan Saylan, 1971’de ‹ngiliz Kültür Heyeti’nin bursuyla ‹ngiltere’de ileri e¤itim görmüfl, 1974’de Fransa’da, 1976’da yine ‹ngiltere’de k›sa süreli çal›flmalar yapm›fl, 1972’de doçent, 1977’de profesör olmufltu. 19821987 y›llar› aras›nda, ‹stanbul T›p Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dal› baflkanl›¤›n›, 1981-2001 y›llar› aras›nda ‹stanbul T›p Fakültesi Lepra Araflt›rma ve Uygulama Merkezi müdürlü¤ünü yürüten Saylan, 1990’da oluflturulan ‹Ü Kad›n Sorunlar› Araflt›rma ve Uygulama Merkezi’nin kuruluflunda görev ald› ve 1996’ya kadar müdür 23


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

yard›mc›l›¤› ile Kad›n Sa¤l›¤› derslerinin koordinatörlü¤ünü yapt›.

Yaflam› Destekleme Derne¤i’nin (ÇYDD) kurucular›ndan olan Saylan, 18 May›s 2009 gece saat ermatoloji klini¤inin ö¤- 04:45’e kadar da derne¤in genel retim üyesi olarak 2002 baflkanl›¤›n› yürüttü. y›l› sonuna kadar çal›flan Saylan, 14 Nisan 2007 Ankara, Saylan, 13 Aral›k 2002 ta- Tando¤an ve 29 Nisan 2007 ‹stanrihinde emekli oldu. Tür- bul, Ça¤layan Cumhuriyet Mitingkan Saylan, 1976 y›l›nda cüzzam leri’nin organizasyonunda ve icraçal›flmalar›na bafllam›fl, Cüzzamla s›nda bulundu. Savafl Derne¤i ve Vakf›’n› kurmuflKanser tedavisi görmekteyken tu. 1986’da kendisine Hindistan’da evi Ergenekon Soruflturmas› kapsa“Uluslararas› Gandhi Ödülü” veri- m›nda arand›. Sa¤l›k durumunun len Saylan, 2006 kritikli¤i yüzüny›l›na kadar Dünden söz konusu 1989’da, bir grup ya Sa¤l›k Örgüeve “bask›n” kaAtatürkçü ayd›n tü’nün cüzzam muoyunda tepkitaraf›ndan devrim konusunda dan›fllere yol açt›. yasalar›n› ve laik düzeni manl›¤›n› yapt›. S a y l a n , koruyup gelifltirmek Uluslararas› Lepra 1990’da oluflan amac›yla oluflturulan (cüzzam) BirliÖ¤retim Üyeleri Ça¤dafl Yaflam› Destekleme ¤i’nin (ILU) kuruDerne¤i’nin kuruDerne¤i’nin (ÇYDD) cu üyesi ve baflcusu ve ilk dökurucular›ndan olan kan yard›mc›s› nem II. baflkanl›Saylan, 18 May›s 2009 olan Türkan Say¤›n› yapt›. 1995’te gece saat 04:45’e kadar lan, Avrupa Dermezun oldu¤u lida derne¤in genel mato Veneroloji se için oluflturulan baflkanl›¤›n› yürüttü. Akademisi’nin ve Kandilli K›z Lisesi Uluslararas› Lepra Derne¤i’nin üye- Kültür ve E¤itim Vakf›’n›n (KANsiydi. Dermatopatoloji Labora- KEV), 1995’de kurulan Türkiye tuvar›’n›n, Behçet Hastal›¤› ve Cin- Ça¤dafl Yaflam› Destekleme Vaksel ‹liflkiyle Bulaflan Hastal›klar po- f›’n›n (TÜRKÇA⁄) kurucusu ve bafllikliniklerinin kurulmas›nda yer kanl›klar›n› yapt›. Birçok mesleki ve alan Saylan, 1981-2002 y›llar› ara- sosyal derne¤in üyesi olan Saylan, s›nda 21 y›l, gönüllü olarak Sa¤l›k gönüllü kurulufl olarak, ÇYDD’nin Bakanl›¤› ‹stanbul Lepra Hastanesi genel baflkanl›¤›n›, TÜRKÇA⁄ ve baflhekimli¤ini yapm›flt›. KANKEV Vakf› baflkanl›¤› ile Cüz1989’da, bir grup Atatürkçü zamla Savafl Derne¤i ve Vakf› baflayd›n taraf›ndan devrim yasalar›n› kanl›¤›n›, sürdürmekteydi. ve laik düzeni koruyup gelifltirSaylan, 9’uncu Cumhurbaflkan› mek amac›yla oluflturulan Ça¤dafl Süleyman Demirel taraf›ndan 31

D

24

Mart 2000 tarihinde Sosyal Hizmetler Dan›flma Kurulu üyeli¤ine seçilmiflti. Cumhurbaflkan› Ahmet Necdet Sezer taraf›ndan ise 2 fiubat 2001’de YÖK üyeli¤iyle görevlendirilen Saylan, bu görevi fiubat 2007’ye kadar sürdürmüfltü. aylan, 2003-2004 aras›nda Baflbakanl›k ‹nsan Haklar› Dan›flma Kurulu üyeli¤i ve ‹stanbul ‹l ‹nsan Haklar› Kurulu üyeliklerinde bulunmufltu. Saylan, 440’›n üzerinde yay›n yazd›. Bunlar›n 50’si yabanc› dergilerde yay›mlanm›fl t›bbi çal›flmalar›, 204’ü t›bbi, sosyal ve siyasal içerikli gazete makaleleri, 186’s› ise Türkçe t›bbi dergilerde ve kongre kitaplar›nda yay›nlanm›fl araflt›rma, derleme ve olgu bildirimleriydi. 2’si kitap, 3’ü seminer kitab› olmak üzere 5 yay›n› editör grubunda yer alm›flt›. “1. Basamak Sa¤l›k Hizmetlerinde Deri ve Zührevi Hastal›klar El Kitab›” adl›, 5 bask› yapan ders kitab›, makalelerini içeren ve üç bask› yapan “Cumhuriyetin Bireyi Olmak”, çocukluk yaflam›n› anlatan ve 4 bask› yapan “At K›z”, son yaz›lar›n›n topland›¤› ve 2003’te yay›mlanan “Cumhuriyetin Bireyi Olmak II”, 2004’te Mehmet Zaman Saçl›o¤lu’nca kaleme al›n›p Türkiye ‹fl Bankas›’nca bast›r›lan, yaflam›n›n öyküsünü içeren ve alt› bask› yapan “Günefl Umuttan fiimdi Do¤ar”, 2006’da yay›mlanan Cumhuriyet Radyo’da konuklar›yla yapt›¤› söyleflilerden oluflan “Geç-

S

miflten Gelece¤e Radyo Cumhuriyet’te Ça¤dafl ‹nsan Söyleflileri” olmak üzere alt› kitab› yay›mlanm›flt›. 2005’te “Cumhuriyetin Bireyi Olmak I ve II”, son dönem yaz›lar› da eklenerek geniflletilmifl ve birlefltirilmifl bask› biçiminde yay›mlanm›flt›. Zehra ‹pfliro¤lu’nun Türkan Saylan’la yapt›¤›, uzun zaman dilimini içine alan bir söylefliyi kapsayan kitap “Yap›c›l›¤›n Gücü” ise 2006’da yay›mlanm›flt›. Saylan, ‹talya “Foyer des Artistes Kurumu Ödülü”, “Ülkemizde Y›l›n Kad›n› Ödülü” gibi onlarca ödüle de lay›k görülmüfltü. Prof. Dr. Türkan Saylan’›n çeflitli kurulufllardan ald›¤› ödüller ise flunlar:

“U

luslararas› Gandhi Ödülü” Hindistan Hükümeti’nce, •1986 “Atatürk ‹lke ve Devrimleri Ödülü” ‹stanbul Üniversitesi, •1960 “Dowling Kulübü Onur Üyesi” ‹ngiltere Dermatologlar› Derne¤i, •1978 Kuzey Amerika Klinik Dermatoloji Derne¤i taraf›ndan Onur Üyesi seçildi, •1996 “Atatürk ‹lke ve Devrimleri Ödülü” ‹stanbul Üniversitesi (‹kinci kez), •1996 “Ülkemizde Y›l›n Kad›n› Ödülü” •1990, “Melvin Jones Ödülü” Lions Kulüpleri, •1991 “Atatürkçü Düflünceye Hizmet Ödülü” ‹ncirli Lions Kulübü, •1996 “Kuvayi Milliye Ödülü” Haliç Rotary Kulübü, •1997 “Atatürk Ödülü” Tuzla Rotary, •1997 “Fahrettin Kerim Gökay Ödülü” Türk Lions 25


BD HAZ‹RAN 2009

Vakf›, •1997 “Türkiye Ziraatçiler Birli¤i Dayan›flma Ödülü” •1998 “75. Y›l Ödülü” Türk Kad›nlar Birli¤i fiiflli fiubesi, •1998 “U¤ur Mumcu-Muammer Aksoy Ödülü” ADD ‹stanbul fiubesi, •1999 “R›fat Ilgaz Kültür Merkezi Onur Ödülü” R›fat Ilgaz Kültür Merkezi, •2000 ‹talya “Foyer des Artistes Kurumu Ödülü”, •2001 “Hasta ve Hasta Yak›n› Haklar› Derne¤i Ödülü” Cüzzaml› Hastalara verdi¤i uzun süreli hizmet ve getirdi¤i bak›fl aç›s› nedeniyle, •2001 “Education and Modernization Award” Atatürk Society of America Amerika/Atatürk Toplulu¤u, •2001 “Sanat Kurumu Onur Ödülü”, •2002 ‘Atatürk/Ça¤dafll›k Ödülü” Dünya Atatürkçü Kurulufllar›, •10 Kas›m 2003 “Üstün Hizmet Ödülü” Y›ld›z Teknik Üniversitesi, •2004 “E¤itim Ödülü” TED Koleji, •2004 “100. Y›l Mesleki Baflar› Ödülü” Rotary Kulübü, •2004 “‹nsan Haklar› Ödülü” ‹zmir Karfl›yaka Belediyesi, •2004 “Türkiye’nin En ‹yi E¤itimcisi” Ödülü Tempo Dergisi, •2004 “Y›l›n En Yürekli Kad›n› Ödülü” Kültür Üniversitesi ö¤retim üyeleri ve ö¤rencileri, •2004 “Puduhepa Ödülü” Adana Kütür Sanat Derne¤i, •2005 “Meslek Hizmetleri Ödülü” Ankara Emek Rotary Kulübü, Ekim •2005 “Toplumsal Bar›fl Ödülü” Bar›fl Radyo, •2005 “‹nsan Haklar› Demokrasi Bar›fl ve Dayan›flma Ödülü” SODEV Sosyal Demokrasi Vakf›, •2005 “‹yi Kalpli Ol Ödülü” Türk Kalp Vakf›, •2006 “Y›l›n Baflar›l› ‹fl Kad›nlar› Ödülü” Dünya Gazetesi, •2006 “ÇEK E¤itim 26

Ödülü” Ça¤dafl E¤itim Kooperatifi, •2007 “Onur Ödülü”, Maltepe Üniversitesi Zirvedekiler ‹letiflim Ödülleri kapsam›nda Maltepe Üniversitesi, •2007 “Y›l›n Keçisi Ödülü” Gururlu duruflu ve ça¤dafllaflma yolundaki inad› nedeniyle Fethiye/Ölüdeniz Belediye Baflkanl›¤›, •2007 “Cumhuriyetimizin Y›lmaz Savaflç›lar› Onur Ödülü” Mersin/Yenice halk›n›n oylar›yla Yenice Belediyesi’nce, •2007 “Örnek K›demli Vatandafl Ödülü” TÜRYAK ve Hacettepe Üniversitesi’nce, •2007 “Melvin Jones Ödülü” 118. Lion Kulübünce 2. kez, •2007 “Hizmet Ödülü” T›p ödülleri kapsam›nda Bay›nd›r Hastanesi’nce, •2007 “Hizmet Ödülü” Eminönü Rotary, •2007 “Hizmet Ödülü” Metropolitan Rotary, •2007 “Y›l›n En Baflar›l› Kad›n› Ödülü” Böbrek Vakf›, Mart •2008 “Ayd›nlanma Onur Ödülü” Yeni Kuflak Köy Enstitülüler Derne¤i, •2008 “Margarette Golding Ödülü”, •2008 “Y›l›n Sivil Toplum Önderi”, Ekonomist Dergisi. E¤itim alan›ndaki hizmet ve baflar›lar› dolay›s›yla Prof. Dr. Türkan Saylan’a “Vehbi Koç Ödülü” de verildi. Saylan’a ödülü 9’uncu Cumhurbaflkan› Süleyman Demirel, Mustafa Koç ve Vehbi Koç Vakf› Yönetim Kurulu Baflkan› Semahat Arsel taraf›ndan sunuldu. ÇYDD Genel Baflkan› Prof. Dr. Türkan Saylan, Bo¤aziçi Üniversitesi (BÜ) taraf›ndan, cüzzam ve e¤itim alan›ndaki çal›flmalar› nedeniyle “Fahri Doktora” unvan›na da lay›k görülmüfltü.•

Dün topra¤a ekti¤imiz ‘güzel anne’ye teflekkür!

YAZAN: MUSTAFA MUTLU ün topra¤a verdi¤imiz güzel anne... Önceki akflam senin foto¤raflar›na bakt›m uzun uzun... Sararmaya yüz tutmufl, siyah-beyaz foto¤raflar›, hayat›n› anlatan kitab›n sayfalar›ndan beynime kaz›d›m... Kaz›d›m ki (görmek k›smet olursa) ilerideki y›llarda torunlar›ma anlatay›m... Otuzlu yafllar›ndaki idealist bir doktorun, Do¤u Anadolu’nun bilmem neresindeki bir göçebe çad›r›nda üzerindeki patiska elbisenin, bozk›r rüzgâr›nda savruluflunu resmedebileyim, mavi-pembe bir masal gibi...

D

K›sac›k kestirdi¤i saçlar›yla, “Benim dünya güzelliklerinde gözüm yok” diyen ermiflli¤inden keyifle söz edebileyim... Diflleri dökülmüfl hastas›yla çeflme bafl›nda karpuz yerken gözlerinde beliriveren ›fl›lt›n›n, okudu¤um kitab›n saman sar›s› sayfalar›na yans›mas›n›... Karfl›s›ndaki çaresiz adam›n hayat› boyunca kimseden görmedi¤i bu ilgi ve flefkatle dirilip, hayata sar›lma gücü bulmas›n› bir de... Ad›n›n bafl›na doçent, profesör gibi s›fatlar›, lüks muayenehanesinde daha yüksek bir vizite ücretiyle zenginlere hizmet etmek için almad›¤›n›... O unvanlar›n 27


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

yoksul ve çaresiz insanlar›n hastal›k çökmüfl evlerinde bir fleyler yapabilmek için ç›rp›nd›¤› y›llarda kendili¤inden geldi¤ini ö¤retebileyim onlara... Dün topra¤a verdi¤imiz güzel anne... Seni ezberledim saatler boyunca... Din bezirgânlar› taraf›ndan kan-

içinde yürümek zorunda kalan Hacer k›z›n, sana rastlad›ktan 15 y›l sonra beyaz önlükler içinde hasta muayene eden Dr. Hacer Han›m’a dönüflmesinin sihirli öyküsünü ö¤retebileyim y›lg›n çocuklara... Yard›mc› Doçent Nermin Han›m’›n babas›n›n okuma yazma bile bilmedi¤ini...

d›r›lan, sömürülen, kullan›lan bir cemaatten; kardelenler yeflertmek için verdi¤in mücadeleyi ezberledim... Ezberledim ki, çaresiz köylerin y›k›k dökük evlerinde do¤up cahilli¤in önünde umars›zca sürüklenen çocuklara anlatabileyim “kadere teslim olmamalar›” gerekti¤ini... Y›rt›k lastik ayakkab›s›yla karlar

aliha Ö¤retmen’in senin yapt›rd›¤›n k›z yurdunda kal›rken ilk kez iliklerine kadar ›s›nd›¤›n› söyleyebileyim. Minicik k›zlara ö¤retti¤in, “hayalleri gerçe¤e dönüfltürme” sanat›n› aktarabileyim gelecek kuflaklara... Dün topra¤a verdi¤imiz güzel anne... Dün seninle birlikte ç›kt›m son yolculu¤una... Sahip ç›kt›¤›n, kad›n olman›n kutsall›¤›n› afl›lad›¤›n binlerce k›z›n gözlerinden sel gibi ak›yordu yafllar Harbiye’de... O yafllar›, eflimin gözlerinde gördüm en yak›ndan... Ve hat›ra defterimin en ayr›cal›kl› bölümüne yazd›m. Hayatlar›nda seni bir kez bile görmedikleri halde, sana teflekkür etmek için koflup gelen on binlerce kad›n›n ve erke¤in sevgisini yazd›m o sayfalara... Yazd›m ki; onlar›n flansl› çocuklar›, senin yetifltirdi¤in akranlar›na, arkadafllar›na sar›labilsinler; bizim sana sar›ld›¤›m›z gibi... Kötülük ve sevgisizlik de¤il, iyilik kök sals›n minicik yüreklerine... Yetmifl küsur y›l önce baflla-

S

28

y›p, dün Zincirlikuyu Mezarl›¤›’nda sona eren yolculu¤un o eflsiz destan›; bir ezgi gibi dolaflabilsin kulaktan kula¤a... *** Sana binlerce kez teflekkür ediyorum, dün topra¤a verdi¤imiz güzel anne... K›z›m için baflta... Onun yaflayaca¤› dünyaya ça¤dafl, e¤itimli, iyi yetiflmifl akranlar›n› arma¤an etti¤in için... Hayat›n› bizimle paylaflt›¤›n ve seninle ayn› zaman diliminde yaflam›fl olman›n onurunu yaflatt›¤›n için binlerce kez teflekkürler sana! Bize böylesine içten teflekkür etme olana¤› sa¤layacak kadar temiz ve onurlu bir yaflam sürdü¤ün için teflekkürler! Asl›nda yanl›fl yazd›m bafltan beri: Dün seni topra¤a vermedik güzel anne... Ektik! Senin gibi binlercesi yeflersin diye... ***

FOTO⁄RAF! Dün Harbiye’den Teflvikiye’ye... Oradan da, fiiflli ve Mecidiyeköy üzerinden Zincirlikuyu’ya akan insanlar›n foto¤raflar›na bak›n bugünkü gazetelerde... Dünkü o uzun yürüyüfl sadece bir halk›n, annesine vedas› de¤ildi. Onun sayesinde biçimlenen ve bilinçlenen insanlar›n bir resmigeçidiydi ayn› zamanda! Ve hepsi... Hepimiz... Yaflad›¤›m›z büyük ac›ya inat, coflkuluyduk... O foto¤raflara iyi bak›n ve hatta onlar› kesip saklay›n... Çünkü gelece¤imiz o foto¤raflarda gizli... Cüppeli, sakall›, çarflafl› ve ezik bir toplumun, bize uzak hayaletinde de¤il! *** GÜNÜN SORUSU Kendisini ayd›n sanan libofl arkadafllar... Dün gerçek bir ayd›n› u¤urlad›k biz... Nerelerdeydiniz?•

Amerika’n›n eski cumhurbaflkanlarından Wilson, tanıdıklarının kendisinden sık sık bir fleyler istemelerine alıflık olmasına karflın, yüksek rütbeli bir bürokrat arkadaflının ço¤u anlamsız istekleri karflısında çok sinirleniyordu. Bu arkadaflı bir gün, Wilson’ı yine çileden çıkaracak bir istekte bulundu ve “Ticaret Bakanlı¤ı’ndaki bir genel yönetmen bu sabah ölmüfl” dedi. “Sizce bir sakıncası yoksa, onun yerine ben geçebilir miyim?” Wilson, uzun yıllar birlikte çalıfltı¤ı arkadaflının bu iste¤i karflısında sinirlendi¤ini belli etmemeye çalıflarak, ona flöyle karflılık verdi: “Bence hiçbir sakıncası yok bunun” dedi. “Siz onun yerine tabuta girmek istedikten sonra...”• 29


S aylan’›n Solu¤unu Sürdürmek YAZAN: CELAL TORO⁄LU ürkan Saylan’› kaybetti¤i- disi umurundayd›. Birkaç y›l sonmiz haberi geldi¤inde A. ra iki nokta üst üste iflaretini kayKanevski’nin afla¤›daki betti ve davran›fl sebebini baflkadizelerini okuyordum. lar›na aç›klamaktan vazgeçti. Bir gün insan virgülü Ömrünün sonuna do¤ru elinde kaybetti. O zaman zor cümleler- yaln›z t›rnak iflareti kalm›flt›. Kenden korkar oldu dine özgü tek düve basit ifadeler flüncesi yoktu. Türkan Saylan Hep t›rnakla al›kullanmaya baflçocuklar›m›z›n ayd›nl›k yordu düflüncelelad›, virgülsüz... insanlar olarak yetiflmeleri ri baflkas›ndan... Cümleleri baiçin anahtar›n kad›nlarda sitleflince, düflünSon noktaya oldu¤unu bilerek, e¤itimsiz celeri de basitleflgeldi¤inde düyaflayan tüm k›z çocukti. Bir baflka gün, flünmeyi ve kolar›n›n okumas› için onlara ünlem iflaretini nuflmay› çoktan dokunarak, insanca, kaybetti. Alçak unutmufltu. onurla, azimle, umudunu bir sesle ve ses Son y›llarda yitirmeden çal›flan mangal tonunu de¤ifltirne kadar artt› etyürekli “kad›n”!.. meden konufltu. raf›m›zda bu taNe hiçbir fleye k›n›mlamalara z›yor ne de bir fleye seviniyordu. uyanlar de¤il mi? Hayata sadece Hep ünlemsiz yafl›yordu. Bir sü- 30 derecelik bir aç›dan bak›p re sonra soru iflaretini kaybetti ve 360 dereceyi göremeyenler, sasoru soramaz oldu. Hiçbir fley ama bah vakitlice kalk›p zaman›n kahiçbir fley onu ilgilendirmiyordu. ranl›k düflüncelerini yayanlar taNe evren ne dünya ne de ken- raf›ndan nas›l da hayas›zca y›p-

T

30

rat›l›yor bu ülkenin ayd›nl›k insanlar› diye düflündüm. aramsarl›k kapl›yor bazen içimi, hayata yenilgiyle bafllayan çocuklar›m›z› düflünüyorum, onlar› bekleyen gelece¤i, ülkemi, vatan›m›... Ama sonra birden aram›zdan ayr›lsalar da, yaflamlar›n›n son günlerinde ve hatta ölümleri ile bile bize ›fl›k saçan, umut saçan Atatürk’ün miras›na s›k› s›k›ya ba¤l› insanlar›m›z› görünce karamsarl›¤›m kayboluveriyor... Önce hayal edip sonra o hayali gerçeklefltirmek için çal›flanlar, yaflamlar›n› bilime, e¤itime, topluma adayanlar, cehalete karfl› büyük mücadele verenler gözümün önüne ge-

K

liyor... Hayatlar›nda virgül, ünlem, soru iflareti, iki nokta olup da t›rnak iflareti olmayan insanlar... ‹flte o zaman karanl›klar ayd›nl›k oluyor... Türkan Saylan da iflte o insanlardan biriydi; çocuklar›m›z›n ayd›nl›k insanlar olarak yetiflmeleri için anahtar›n kad›nlarda oldu¤unu bilerek, e¤itimsiz yaflayan tüm k›z çocuklar›n›n okumas› için onlara dokunarak, insanca, onurla, azimle, umudunu yitirmeden çal›flan mangal yürekli “kad›n”!.. Ifl›klar içinde yat Türkan Hocam, mekan›n cennet olsun.... Sen hiç merak etme… Nas›l Atatürk’ün nefesinin bitti¤i yerden nefes almaya devam ettiysek, senin nefesinin bitti¤i yerden ayn› nefesi almaya devam edece¤iz...•

Yıllar önce bir adam ya¤murun altında yol alıyordu. Arabasını bir benzin istasyonunda durdurdu ve penceresini aralayarak istasyonda görevli adama seslendi: “Depoyu doldurur musunuz lütfen?” Kendisi arabasının içinde ıslanmadan otururken ya¤murun altında arabasının deposunu dolduran adama baktı ve pencereden parayı uzatırken “Sizin böyle ya¤murun altında ıslanmanıza neden oldu¤um için üzgünüm” dedi özür dilercesine. Petrol istasyonunda çalıflmakta olan adam yüzünde güneflli bir günün ıflıltılarıyla yanıtladı adamı: “Merak etmeyin bayım, ben yaflantımdan çok memnunum” dedi. “Birkaç yıl önce askerli¤imi yaparken teröristlerle ç›kan bir çat›flmada kendi kendime ‘Buradan sa¤ çıkarsam hangi koflulda olursam olayım mutlu olmaya çalıflaca¤ım, koflullarım nedeniyle yaflama sitem etmeyece¤im’ demifltim ve ya¤murun altında çalıflmak beni mutsuz edemez” dedi. Davranıfllarımızın sorumlulu¤unu taflıyabilmek mutlulu¤a do¤ru atılan önemli bir adımdır.• 31


ADALETS‹ZL‹K SUÇLARIN EN BÜYÜ⁄ÜDÜR ABD baflsavc›l›¤› da yapan Amerikal› ünlü hukukçu, ifl adam›, politikac› ve 1994-2001 döneminde New York kentinin belediye baflkanl›¤›n› yapan Rudolph William Louis “Rudy” Giuliani, New York’ta suç oran›n› düflürmesindeki baflar›s›n›n gizini aç›klarken, “Hiçbir suç cezas›z b›rak›lmamal›d›r; ama hiçbir ceza da adaletsiz olmamal›d›r” diyor ve “En büyük suçun, adaletsizlik oldu¤u uyar›s›n›” yap›yor. YAZAN: fiEBNEM fiEN ew York belediye baflkanl›¤› yapt›¤› iki dönemde kentin yaflam düzeyini yükseltip suç oran›n› düflürmesi, Giuliani’ye çok özel bir ün kazand›rm›flt›. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yap›lan sald›r› s›ras›nda ve sonras›nda gösterdi¤i liderlikle, dünya kamuoyunun dikkatini üzerine çeken Giuliani, o y›l “Time” dergisince “Y›l›n Adam›” seçilmifl, bir y›l sonra da Kraliçe Elizabeth taraf›ndan “fiövalye” niflan›yla onurland›r›lm›flt›. Sa¤l›k nedeniyle politika kul-

N 32

var›nda yar›fla girmeyen ve sakin bir özel yaflam sürdürmeyi ye¤leyen Giuliani, New York gibi “suç ifllemeye her an haz›r kiflilerle dolu” bir kentte, “suçlarla savafl›m›n› nas›l baflard›¤›n›” flöyle anlat›yor: “K›r›k cam yöntemiyle” diyor ve o yöntemi de aç›kl›yor: “Metruk bir bina düflünün. Binan›n camlar›ndan biri bile k›r›k olsa, o cam› hemen onarmazsan›z, çok k›sa sürede, oradan geçen herkes bir tafl at›p binan›n tüm camlar›n› k›rar. Ben ilk cam k›r›ld›¤›nda, onu hemen onartt›m.”

Ayn› yöntemi, çöp konusunda da uygulam›fl: “Bir elektrik dire¤inin dibine ya da bir binan›n köflesine, herhangi bir kiflinin b›rakt›¤› bir çöp torbas›n› görmezden gelir ve onu oradan hemen kald›rmazsan›z, yaln›z o kifli de¤il, oradan geçen her kifli çöpünü oraya b›rak›r ve çok k›sa bir sürede da¤lar gibi çöp birikir. Ben soka¤a b›rak›lan ilk çöp torbas›n› kald›rtmakla bafllatt›m bu iflin sonunu baflar›yla getirme çal›flmama...” iuliani’ye göre bir soka¤›n suç bölgesine dönüflme süreci, önce tek bir pencere cam›n›n k›r›lmas›yla bafll›yor. “Çevreden tepki gelmez ve cam hemen onar›lmazsa, oradan geçenler o bölgede düzeni sa¤layan bir otorite olmad›¤›n› düflünüyor, öteki camlar› da k›r›yorlar. Ard›ndan daha büyük suçlar geliyor, bir süre sonra o sokak, polisin giremedi¤i bir mahalleye dönüflüyor.” Belediye baflkan›n›n bu felsefesini New York polisi, çal›flma ilkesi olarak benimsemifl ve önce küçük suçlar›n pefline düflmüfl. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girifllerini tuvalet olarak kullananlar›, kamu mal›na zarar verenleri, hatta içki fliflelerini yola atanlar› bile yakalay›p haklar›nda ifllem yapmaya bafllam›fl. Polis, “Suçun küçü¤üne, büyü¤üne bak›lmaz; ister küçük, ister büyük olsun, her suç, bir suçtur

G

ve kesinlikle cezas›z b›rak›lmamal›d›r” ilkesiyle çal›flmalar›n› sürdürmeye bafllam›fl ve metro istasyonlar›n›n ya da mahalle sokaklar›n›n suç üreten birer bölge olmalar›na kesinlikle göz yummam›fl. *** “K›r›k Cam Teorisi”nin babas›, ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’dur. Bu teorisini, 1969’da yapt›¤› bir deneyle kan›tlad›ktan sonra gelifltirilmiflti. Zimbardo, suç oran›n›n yüksek oldu¤u, yoksul Bronx Bölgesi’yle, yüksek yaflam düzeyine sahip Palo Alto Bölgesi’ne 1959 model birer Oldsmobile marka eski otomobil b›rakt›. Araçlar›n plakalar› yoktu, kaputlar› aral›k b›rak›lm›flt›. Yoksul Bronx’taki otomobil, üç gün içinde tümüyle ya¤malan“K›r›k Cam Teorisi”nin babas›, ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’dur.

33


BD HAZ‹RAN 2009

d›, geriye tek parças› kalmad›. Zenginlerin oturdu¤u Palo Alto’daki arabaya ise bir hafta boyunca kimse dokunmad›. Ard›ndan Zimbardo ile iki ö¤rencisi “sa¤ kalan” otomobilin yan›na gittiler ve bir çekiçle kelebek cam›n› k›rd›lar. ‹lk darbenin indirilmesinden bir iki dakika sonra, aralar›nda semtin zengin beyazlar›n›n da bulundu¤u birçok kifli, arabaya ya bir tekme att› ya bir bir parças›n› kopard› ya da a¤›r bir cisimle arabaya birkaç kez vurdu. “‹lk cam› k›r›k” otomobil, bir saate kalmadan, kullan›lmaz bir hurda y›¤›n›na dönüflmüfltü. “Demek ki” diyor Zimbardo, “‹lk cam›n k›r›lmas›n› ya da çevreyi kirleten ilk duvar yaz›s›n› görmezden gelmemeliyiz. Aksi halde kötü gidiflat› engelleyemeyiz, istenmeyen sonucun önüne geçemeyiz.” *** Prof. Zimbardo’nun teorisini uygulamaya geçiren New York’un

unutulmaz belediye baflkan› Giuliani, baflar›l› yöntemini aç›klarken, önce “Bir dakika, bir dakika” diyor, sonra da dikkatleri, madalyonun öteki yüzüne çekiyor: “Bir kentteki suçlar› ortadan kald›rmak için en küçük bir suçu bile cezas›z b›rakmamay›m derken, asla en küçük bir adaletsizli¤e neden de olmamam›z gerekir” diyor. “Çünkü, en ufa¤›ndan, en büyü¤üne de¤in, adaletsizlik de bafll› bafl›na bir suçtur ve hem de çok büyük bir suçtur.” Amerika Birleflik Devletleri baflsavc›l›¤› da yapan bu ünlü hukuk adam›, “Çok büyük bir suç” olarak tan›mlad›¤› adaletsizli¤in önüne de yine “K›r›k cam teorisi” ile geçilebilece¤ini söylüyor ve en küçük bir adaletsizli¤in bile görmezden gelinmesi durumda toplumlar›n, kendilerini çok büyük adaletsizlikler ortas›nda bulmalar›n›n kaç›n›lmaz oldu¤u uyar›s›n› yap›yor.•

M›s›r’da kaz› yapan iki arkeolog, bir mezar›n yan›nda, tafl bir kap buldular. Eski M›s›rl›lar’›n inanc›na göre ölülerin uyanma gününde gereksinim duyacaklar› yiyeceklerin sakland›¤› bu kab›n üzerinde, k›sa bir hiyeroglif yaz›s› vard›. Arkeologlar, yaz›y› bir hiyeroglif uzman›na okuttular ve... fiu uyar›yla karfl›laflt›lar: “Son kullan›m tarihi: ‹Ö 2000.”• Churchill, avam kamaras›nda konuflurken, muhalif partiden bir kad›n milletvekili, Churchill’e k›zg›n k›zg›n flöyle seslendi: “E¤er, efliniz olsayd›m, kahvenizin içine zehir kar›flt›r›rd›m.” Churchill, oldukça sakin kad›na döndü ve flöyle dedi: “Han›mefendi, e¤er eflim siz olsayd›n›z, o kahveyi seve seve içerdim.”• 34

Niyeti Yarg›lamak?.. YAZAN: ERDAL ATABEK

O

rtaça¤›n engizisyon mahkemeleri “niyet”i yarg›lard›. Galile, Ptoleme astronomisini kabul etmedi¤i için, ‹ncil hükümlerine karfl› geldi¤i sav›yla yarg›land›. Sözlerini geri almaya zorland›. ‹ncil’e dayan›larak “Günefl’in Dünya’n›n çevresinde döndü¤ü” hükmü konmufltu. Galile, Kopernik’e dayanarak “Dünya’n›n Günefl’in çevresinde döndü¤ünü” aç›klad›¤› zaman Tanr› hükmüne karfl› geldi¤i sav›yla yarg›land›.

Niyet yarg›lan›yordu. Niyeti yarg›laman›n tehlikesi, niyetin yüklenebilmesidir. “Onun niyeti fludur” diyerek herkesi suçlayabilirsiniz, herkesi cezaland›rabilirsiniz. Bu nedenle de engizisyon yarg›lar› adalete ayk›r›d›r. Niyet yarg›layan baflka bir rejim de faflizmdir. Alman faflizmi, kendisini elefltirenleri “rejim karfl›t› niyet” tafl›makla suçlar. Bütün faflist rejimlerin yapt›¤› da budur. Demokratik hukuk niyet yarg›lamaz, eylem yarg›lar. Eylem de kan›tlarla ve tan›klarla kan›tlanabilmelidir. Hukuk üzerinde düflünmek her vatandafl›n hem hakk›d›r hem de görevidir. “Tutukluluk bir tedbirdir” denir. Hukuk dilinde böyle olabilir ama neyin tedbiri oldu¤u da sorgulanmal›d›r. Kaçma olas›l›¤›. Kald›¤› mekan›n belirsizli¤i. Kan›tlar› karartma olas›l›¤›. Bunlar tutuklulu¤un gerekçeleri say›l›r. Hiçbirisi yoksa tutukluluk neyin tedbiridir? 35


Mahmut Dikerdem

Bunlar yoksa, tutukluluk asl›nda infazd›r. Yarg›s›z infaz da budur. Biz, Bar›fl Derne¤i davas›n›n san›klar› 38 ay (gün fazlas› da var) tutuklu olarak hapiste yat›r›ld›k. Duruflmalara giderken gördü¤üm belgede hepimizin ad›n›n karfl›s›nda “bimekân” yaz›yordu. “Bimekân”. Yani, “yeri belli de¤il”. Mahmut Dikerdem Moda’da oturuyordu. Bimekân? Orhan Apayd›n K›z›ltoprak’ta oturuyordu, Alageyik Soka¤›’nda. Bimekân? Ben, Kad›köy Bahariye’de oturuyordum. Bimekân? Ama eylemlerimiz de¤il, bize 36

yüklenen niyetler yarg›lan›yordu. Ve verilen her hüküm Askeri Yarg›tay’dan geri dönüyordu. Bir türlü ceza hükmü verilemiyordu. Ama biz yatmaya devam ediyorduk. 12 Eylül döneminin adaleti buydu. ‹stenen cezan›n infaz yasas›na göre tamam›n› yatt›ktan sonra tutukluluk karar› kald›r›ld›. Cezaland›r›lmas› istenen, ama kan›tlanamayan suçun cezas› tutukluluk olarak infaz edilmiflti. Sonuçta beraat etmek hiçbir fleyi de¤ifltirmemiflti. Yatt›¤›m›z süre yaflam deneyimimize kat›lm›flt›, o kadar. Adalet niyet yarg›lamaz, eylem yarg›lar. Bunu da kan›tlarla ve tan›klarla yapar. Adalette aslolan “tutuksuz yarg›lama”d›r. Adalet mant›¤›m, tutukluluk için süre belirlenmesinin zorunlu oldu¤una iflaret ediyor. O süre içinde suç kan›tlanamazsa tutukluluk sona erdirilmelidir. Bu süre de birkaç ay› geçmemelidir. Tutukluluk bir yarg›s›z infaza dönüflüyorsa adalet ortadan kalkabilir. Bunu 12 Eylül askeri darbesi döneminde yaflam›fl birisi olarak aç›kl›yorum. fiimdi demokratik bir düzen içinde de¤il miyiz? Bugünleri nas›l aç›klamal›? Hukuk çevreleri ne düflünüyor? Merak ediyorum.• Cumhuriyet gazetesinden

“Görüldü” Damgal› Bir Mektup Geldi Rektörlerden YAZAN: MUSTAFA MUTLU alen Silivri 4. Cezaevi’nde tutuklu olarak bulunan bu rektörlerin ikisinin ortaklafla imzalad›klar›, “görüldü” damgal› bir mektup ulaflt› elime...

H

bilmiyoruz” diye bafllam›fllar... Bugüne kadar bir kez bile konuflmad›¤›m, yüz yüze gelmedi¤im bu iki eski rektörün mektubunu tarihe not düflmek amac›yla özetleyerek yay›nl›yorum:

Prof. Dr. Ferit Bernay (solda) ve Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran

19 May›s Üniversitesi’nin eski rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay ve Uluda¤ Üniversitesi’nin eski rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, 10 May›s tarihinde yazd›klar› mektuba, “Neden tutukland›¤›m›z› bile

*** “Say›n Mutlu, “Biz neden tutuklu oldu¤umuzu bilmiyoruz. Poliste ve savc›l›kta bize sorulan sorulardan anlad›¤›m›z kadar› ile suçumuz, 8 y›l 37


BD HAZ‹RAN 2009

rektörlük yapt›¤›m›z dönemde çeflitli nedenlerle (panel, konferans, kokteyl, resepsiyon) kat›ld›¤›m›z toplant›larda; baz› devlet adamlar› ile askeri ve sivil erkanla beraber olmak... “Bunlar›n hiçbiri gizli de¤ildi. “Bize sorulan bir di¤er soru, Cumhuriyet Mitingleri’ydi. “‘Üniversite ö¤retim üyelerinin An›tkabir’e yürüyüflüne kat›ld›n›z m›?’, ‘Burada Ordu Göreve pankart›n› siz mi açt›n›z?’ türünden sorular... “Biz de bu sorular› yan›tlad›k ve o pankart› açan kiflilerin bizimle ilgileri olmad›¤›n›, organizasyon komitesi taraf›ndan kendilerine çok rica edilmesine ra¤men pankart› indirmedikerini söyledik. “Zaten o kifliler sonradan mahkemeye verildiler ve beraat ettiler. “Ne derseniz deyin, dinleyen kim? “Ben Mustafa Yurtkuran, Çanakkale Mitingi’nde konuflmac›yd›m. Di¤erlerinde sadece kat›l›mc›. “Ben Ferit Bernay; hepsinde sadece kat›l›mc›yd›m. “Bunlar›n hiç önemi yok. Cumhuriyet Mitingleri’ne kat›ld›ysan›z, destekliyorsan›z, Ergenekoncusunuz! “‹nsana rüya gibi geliyor. Sanki komedi tiyatrosunday›z: Sekiz

y›l rektörlük yap. 24 saat polis korumas›nda polislerle birlikte yafla. Nereye gidersen önceden valili¤e bildir. Sonra seni gizli örgüt üyesi olmakla suçlas›nlar... “Biz rektörlü¤ümüz boyunca ne düflündüysek, bunlar› aç›kça söyledik. Bildiriler sunduk. Senato bildirilerimizle, üniversitelerimizin görüflünü bildirdik. Bunlar› aç›kça, toplumun önünde yapt›k. Fakat dinleyen kim?

“Y

ukar›da anlatt›¤›m gibi ortada delil, kan›t yok. Mutlak flüphe yaratacak bir bulgu yok. Evlerimizden, ofislerimizden her fley al›nd›. (Çocuklar›m›z›n ve damatlar›m›z›n bilgisayarlar› bile al›nd›.) Di¤er bir deyiflle, delilleri karartmam›z mümkün de¤il; yerimiz, adresimiz, iflimiz belli... Fakat biz tutukluyuz. “Biz 60 yafllar›nda kiflileriz. “E¤er silahl› yaralama yapsayd›k, tutuksuz yarg›lanacakt›k. “Fakat flimdi tutukluyuz. “Anlamak, kabullenmek, içimize sindirmek çok zor. “Prof. Dr. Ferit Bernay, “Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran.”• Vatan gazetesinden

Bir insan taraf tutmaya bafllar bafllamaz, dünyada da o gerHeywood Braun çekleri o denli az görmeye bafllar. James Madison Adalet devletin amac›d›r. Justinian Adalet herkese hakk›n› vermektir. 38

Bir çocuk yasa¤› deldi ve cezaevine özgürlü¤ün resmini soktu GÖNDER‹: BARIfi METE üçük k›z›n babas›, ‹spanya’n›n en a¤›r siyasi cezalar›n›n verildi¤i bir hapishanede mahkumdu. Küçük k›z, f›rsat buldu¤u her hafta sonu, babas›n› ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye gidiyordu. Yine bir ziyarete giderken, babas› için çizdi¤i resmi yan›nda götürdü. Ancak hapishane kurallar›na göre, “özgürlü¤ü ça¤r›flt›ran” resim ve benzerlerinin mahkumlara verilmesi yasakt›. Bu nedenle ka¤›da çizdi¤i kufl resmini kabul etmediler ve hemen y›rtt›lar. Çok üzülmüfltü küçük k›z... Babas›na söyledi bunu, o da “Üzülme k›z›m, yine çizersin, bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?” diye tembihledi. Küçük k›z bir baflka ziyaretinde, babas›na yeni bir resim çizip götürdü. Bu kez kufl yerine, bir a¤aç ve üzerine siyah minik benekler çizmiflti. Babas› keyifle resme bakt›ktan sonra, “Hmmm! Ne güzel bir a¤aç bu!” dedi. “Üzerindeki benekler ne? Portakal m›?” Küçük k›z babas›na e¤ilerek, kula¤›na k›s›k sesle flöyle f›s›ldad›: “Hiflflt, babac›¤›m” dedi. Sordu¤un o benekler, asl›nda a¤ac›n içine saklad›¤›m kufllar›n gözleri...”•

K

39


Yaflananlar›n Hesab›n› Kim Verecek? Gazeteci-yazar Vedat Yenerer, “Ergenekon” soruşturması kapsamında 11 ay tutuklu bulunduğu süreci, TV’de “Saygı Öztürk’le Manşet” programında anlattı. İşte Yenerer’in inanılmaz anekdotlarla dolu cezaevi süreci ve yaşadıkları:

40

“Sabah›n 05:30’unda 22 Polis Kap›mdayd›”

yon programlar›mda, kitaplar›mda yay›nlar›m.”

“Evimin zili sabah›n 05:30’unda çal›nd›¤›nda s›ran›n bana da geldi¤ini anlad›m. Mevcut siyasi iktidara karfl› tepki gösterip elefltiride bulunanlar s›rayla al›n›yorlard›. Eflime ‘Merak etme 3-4 gün gözalt›nda tutar sonra b›rak›rlar’ dedim.”

“Fethullah Hoca’yla Neden U¤rafl›yorsun?”

“Arabam›n Olup Olmad›¤›n› Bilmiyorlard›” “Evimi didik didik arad›lar, ancak yatak odas›nda bulunan kasay› görmediler. Bana sordular ‘Evde kasa var m›?’ diye. ‘Evet var’ dedim ve içini açarak gösterdim. Evime gelen polisler arabam›n olup olmad›¤›n› dahi bilmiyorlard›. Belli ki birilerinden direktif al›nm›fl, herhangi bir haz›rl›k yap›lmam›fl.” “Arabam› elleri eldivenli polisler, sanki eroin operasyonu yap›yorlarm›fl gibi arad›lar.”

“Gizli Belgeler Nerede?” “Kayda de¤er birfley bulamad›klar›n› anlay›nca, iki amir beni k›z›m›n odas›na çekip ‘Otur’ diye sert bir tav›rla ‘Gizli belgeler nerede? Nereye saklad›n’ fleklinde sorular sormaya bafllad›lar. Bende herhangi bir belge yok. Bana gelen belgeyi ben ya köflemde yazar›m, ya da televiz-

“Emniyet’te bodrum katta bulunan bir hücreye konuldum. Bir odadan di¤erine ellerim kelepçeli götürüyorlard›. 4 gün gözalt›nda kald›m, 2 saat sorguland›m. Sorgu medya konulu sorgularla geçti. ‘Hangi gazeteci kaç para al›r? Ali K›rca transfer ücreti olarak ne kadar ald›?’ gibi sorular soruldu. Baz› polisler ‘Fethullah Hoca’yla neden u¤rafl›yorsun?’ diye inan›lmaz sorular yönelttiler.”

“1873 AvusturyaMacaristan Yap›m› Av Tüfe¤i ‘Vahim Silah’ Oldu” “Savc›l›kta televizyon program›mda gösterdi¤im antika tüfe¤i sordular. ‘Annemin evinde’ dedim. Tüfe¤in maket oldu¤unu ya da elimden ç›kard›¤›m› söyleyebilirdim. Ama gayet aç›k, hiçbir gizli sakl›m olmad›¤› gibi, annemin evine gidip alabilece¤imizi söyledim. Gecenin bir yar›s› annemin evine tüfe¤i almaya gidildi ve arama izni olmamas›na karfl›n annemin evini bile arad›lar. Emniyet Kriminoloji 1873 yap›m› antika tüfek için denenmek üzere fifle¤i dahi bulunamayan tüfe¤e, ‘yivlisetli vahim tüfek’ raporu verdi. 41


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

Savc› bu tüfe¤i görmesine karfl›n, beni tutuklanmam üzere mahkemeye sevk etti. Hakim de vahim raporunu görünce, haliyle tutuklanmama karar verdi. Daha sonra Adalet Bakanl›¤›’na baflvurduk. Gelen raporda tüfek ‘yivsiz-setsiz av tüfe¤i’ olarak yer al›yordu. Bu durumda mahkeme heyetinin de kafas› kar›flt› haliyle. Askerlik yapm›fl herkes tüfe¤i gördü¤ünde anlar ne oldu¤unu. Mahkeme de tüfe¤i incelemek üzere getirilmesi talebinde bulundu. Tüfe¤i görüp karar verecekler.”

de tavan›n›n tabut fleklinde olmas›. Bir süre sonra insan›n psikolojisini bozuyor. Kand›ra inan›lmaz rutubetli bir cezaevi. Kaloriferleri akflam birkaç saat yak›p söndürüyorlar. Rutubetten duvarlardan sular ak›yor. Konumu gere¤i zaten so¤uk olan Kand›ra, iyice yaflan›lmaz hal al›yor. Yatarken eliniz battaniyenin alt›ndan d›flar› ç›kt›¤›nda resmen donuyor. Sadece yüzümüzün bir kesimini nefes almak üzere d›flar›da b›rakabiliyoruz. Her kifliye 2 battaniye “Dünya’y› veriyorlar. Ama “‹lk olarak Bayrampafla Dolaflt›m boyum uzun olCezaevi’ne konuldum. Böyle Rezillik du¤undan battaKonuldu¤um hücre Görmedim” niyeler yetersiz pislik içerisindeydi. ‹flim “‹lk olarak kal›yor ve üflüyoBayrampafla Cerum. Defalarca gere¤i dünyan›n hemen zaevi’ne konuldilekçe yazmama her bölgesine gittim. dum. Konuldukarfl›n aylar sonAma ben bu kadar rezil ¤um hücre pislik ra cevap geldi bir yer görmedim. Lefl içerisindeydi. cezaevi yönetigibi kokan bir hücre.” ‹flim gere¤i dünminden. ‘Bir kifliyan›n hemen her ye yönetmelik bölgesine gittim. Ama ben bu ka- gere¤i 2 battaniyeden fazla veredar rezil bir yer görmedim. Lefl meyiz’ diye. ‘Kantinden Al’ dedigibi kokan bir hücre. Ceketimi ler. ‘Peki alal›m’ dedim. Ama ç›kar›p yast›¤a sarmak zorunda ‘kantinde battaniye kalmad›¤›n›’ kald›m. Oradan Kand›ra cezaevi- söylediler. ‘Peki depoda yok mu? ne sevkedildim.” Orada varsa alal›m’ dedim. ‘De“Böbrek Bitiren Kand›ra” ponun anahtar› flu an yok’ dedi“Kand›ra F tipi bir cezaevi. ‹lk ler. Böyle birfley olamaz. gün 3 arkadafl karantina ko¤ufluGazeteci oldu¤umuzdan soru na konulduk. fiubat ay› oldu¤un- sorma al›flkanl›¤›m›z var haliyle. dan çok so¤uktu cezaevi. Daha Birgün doktora ç›kt›m. Doktora sonra 3 arkadafl 15 metre karelik ‘hastalar›n en çok flikayetinin ne bir hücreye konulduk. ‹çeride bu- oldu¤unu’ sordum. Doktor ‘böbraya ‘tabutluk’ deniliyor. Sebebi rek’ dedi. ‘Burada herkes böbrek 42

hastas›d›r, rutubet burada yatanlar›n böbreklerini adeta bitirir. 5 y›l burada kalan›n böbre¤i biter’ dedi. Gerisini siz düflünün.”

“Silivri Cezaevine Gelen Saraya Gelmifl Gibi Oluyor”

li kap›lara demirlere sürtüyorlar. ‹nsan›n ci¤erleri yerinden oynuyor. Defalarca rica etmemize ra¤men buna son vermediler. ‹nsanlar›n psikolojilerini bozuyorlar. Cezaevlerinde rahabilite denen olay yok kesinlikle.”

“Silivri cezaevi di¤er cezaevi “Di¤er Mahkumlar flartlar›na göre daha iyi durumda. Baflka cezaevinden gelenler sara- Sürekli Haberlefliyor” ya gelmifl gibi oluyorlar. Burada “F tipi hücreler oldu¤undan yemekler güzel ve bol. Ancak o hepsi yan yana. Özellikle terör kadar para harcanmas›na karfl›n, suçu ifllemifl PKK, DHKP-C ve El iflçilik ve kalite çok kötü. Kalori- Kaide militanlar›n›n hücreleri yan fer petekleri eski petekler. Gardi- yana. Sürekli olarak haberlefliyoryanlar isyanda. lar. Avlular yan Servisi kaç›ran yana oldu¤un“Günde en fazla yan›yor. fiehre dan pet flifleler 3-4 saat uyku çok uzak baflka içerisinde birbiruyuyabiliyorsunuz. bir ulafl›m arac› lerine sürekli bir Gardiyanlar ellerindeki yok. Gardiyanlar fleyler gönderibenden rica ettiyorlar. Bu bazen demir çubuklar› ler bu durumu gazeteden bir hasürekli kap›lara dile getirmemi.” ber, ya da bir not demirlere sürtüyorlar. “Sürekli olabiliyor. Bazen ‹nsan›n ci¤erleri ‹syan, Uykusuz bir ses duyuyoryerinden oynuyor.” Geceler” sunuz ‘Hüseyin geliyor’ diye. “Cezaevinde sürekli isyan var. Günün belirli sa- ‘Pat’ birfley düflüyor bizim avluya, atlerinde DHKP-C, PKK, El-Kaide üzerinde ‘51 no.’lu hücre’ yaz›yor militanlar› bir fleyleri protesto edi- örne¤in, biz de di¤er bir avluya yorlar. Bir bak›yorsunuz duman- at›yoruz bu pet flifleyi.” “Yaflad›klar›m›z› lar tütüyor. Ne oldu¤unu sordu¤umuzda ‘Sakka bir fleye sinirlen- Ailelerimizden Gizlemek mifl odas›n› atefle vermifl’ diyorlar. Zorunda Kald›k” Ama ilk olarak Sakka kurtar›l›yor. “Silivri’ye ulafl›m zaten çok ABD önem veriyormufl Sakka’ya. güç. Ailem sa¤olsun her hafta ziOna bir fley olmamal›ym›fl. Sürek- yaretime geldi. Ama ziyaret sali bir ses, gürültü, uyumak imkan- atinden en az 3 saat öncesinde s›z. Günde en fazla 3-4 saat uyku burada olmas› gerekiyordu. Bir de uyuyabiliyorsunuz. Gardiyanlar düflünün ‹stanbul’dan Silivri’ye ellerindeki demir çubuklar› sürek- gelmek ne kadar sürüyor. Sabah›n 43


BD HAZ‹RAN 2009

5’inde yollara dökülüyorlard›. Bir de burada yap›lan uygulamalar. 4 yafl›ndaki k›z›m›n ayakkab›s›n› hatta çorab›n› bile ç›kar›p ar›yorlar. Her hafta bunca eziyete maruz kalan ailemizden içeride yaflad›klar›m›z› gizliyorduk haliyle. Zaten hakk›m›zda bir k›s›m medyada ortaya at›lan iftiralar onlar› yeterince y›prat›yordu.”

Albay Levent Göktafl ile. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu¤undan bu yana TSK’dan 3 alt›n madalya alm›fl ve yüzlerce ödül sahibi bir asker daha yok. Binlerce çat›flmaya kat›lm›fl ve yüzlerce arkadafl›n› gözlerinin önünde flehit vermifl. Vücutlar› parçalanm›fl arkadafllar›n›n parçalar›n› kendi elleriyle toplam›fl. Yan›nda may›na basan arkadafl›n›n aya“Day›m› Kaybetti¤imi ¤›n› kendi elleriyle kesmek zorunÇ›k›nca Ö¤rendim” da kalm›fl bir askerdir emekli Albay “‹çeride yaflad›klar›m›z› aile- Levent Göktafl. Cezaevine yeni gelerimizden gizledi¤imiz gibi, on- tirilmiflti, koridorda tesadüfen karlar da d›flar›da fl›laflt›k. Birbirimiyaflanan olumze sar›ld›¤›m›zda “‹çeride suz olaylar› bizikimiz de çocuk yaflad›klar›m›z› den gizlemek gibi a¤lamaya ailelerimizden durumunda kalbafllad›k. Düflügizledi¤imiz gibi, d›lar. Örne¤in nün, odas›nda beben tutukland›knim kartvizitimi onlar da d›flar›da tan sonra, annebulduklar›nda yaflanan olumsuz min büyük ve ‘Tamam iflte bu’ olaylar› bizden tehlikeli bir amedemifl polisler. gizlemek durumunda liyat geçirdi¤ini Yani insanlar birkald›lar.” ç›k›nca ö¤renebirine kartvizitlebildim. Day›m›n rini ya da telefon hakk›mda ortaya at›lan iddialara numaralar›n› veremez mi? Bu nas›l çok üzüldü¤ünü ve bu durumu bir anlay›fl? Y›llarca hayat›n› terörle bir arkadafl›na anlatt›¤› s›rada, mücadelede ortaya koymufl bir kalp krizi geçirip hayat›n› kay- kahraman›, teröristlerle ayn› çat› albetti¤ini yine ç›k›nca ö¤rendim. t›na koymak. Terörist muamelesi Bunlar çok kötü fleyler. Ama ina- yapmak ne ac› bir durum. “Bunun Hesab›n› n›yorum ki, Türk adaleti do¤ru karar› verecektir. Tek güvence- Kim Verecek?” miz Türk Milleti ve onun temsil“Albay Levent Göktafl, Abdulcisi Yüce Türk mahkemeleri.” lah Öcalan’› Kenya’dan getiren “Albay Levent Göktafl’la birimin bafl›nda bulunuyordu. Sar›l›p A¤laflt›k” Ayn› flekilde Öcalan’› ‹mral›’da “Savafl muhabiri bir gazeteci- sorgulayan ve Ergenekon davayim. Görevim s›ras›nda tan›flm›flt›m s›nda tutuklu bulunan emekli Al44

BD HAZ‹RAN 2009

bay Atilla U¤ur. Gizli kalmas› ge- gereken bir komutand›. Ancak reken bu durumu kim nas›l aç›k- Hilmi Özkök’le aras›n›n aç›k ollar kamuoyuna? Bu insanlar›n mas› nedeniyle, General rütbesihayatlar› söz konusu. Bunun he- ne yükseltilmemifltir.” “Gözalt›na Al›nanlar›n sab›n› kim verecek?” “Sayg› Öztürk: Albay Gök- Ortak Noktas› PKK’ya Karfl› tafl’›n gözalt›na al›nd›¤› gün Mücadele Vermifl Olmalar›” PKK’n›n sitesinde ‘Vatan›’na hofl “Bir noktaya dikkatinizi çekgeldin Levent Göktafl’ bafll›kl› bir mek istiyorum. Bak›n bu hayali yaz› yer al›yordu. Kendisi bana terör örgütü Ergenekon davas›nda cezaevinden mektup yollad›. Bu yarg›lanan isimlerin ortak bir nokmektupta yer alan baz› bölümle- tas› var. Yaz›lar›yla, görüflleriyle ri son kitab›mda yay›nlad›m.” ya da eylemleriyle, hep PKK’ya “Vedat Yenerer: Evet san›r›m karfl› mücadele vermifl kifliler. Abdullah ÖcaTürk Milleti’nin lan’a uçakta ‘Vabölünmez bütün“Bak›n bu hayali tan›na hofl geldin lü¤ünü savunterör örgütü Ergenekon Abdullah Öcalan’ mufl kiflilere at›davas›nda yarg›lanan lan iftiralara bir diyen sesin Albay isimlerin ortak bir bak›n. Bir poflet Göktafl’a ait olduoluflturulmufl ve ¤u birileri taraf›nnoktas› var. Yaz›lar›yla, bu pofletin içeridan onlara bildigörüflleriyle ya sine suça bulaflrilmifl. Ve bu nada eylemleriyle, hep m›fl bir tak›m kis›l bir organizasPKK’ya karfl› yondur ki, terör flileri de bu poflemücadele vermifl kifliler.” örgütünü mutlu tin içerisine at›edebiliyor.” yorlar. Ama ina“Keflke Ben de n›yorum, yüce Türk adaleti do¤ru fiehit Olsayd›m” karar› verecektir. “ “Duruflmalar Çok “Albay Levent Göktafl, ziyaretine geldi¤i s›rada efline, ‘Keflke Düzeyli Geçiyor” ben de arkadafllar›m gibi flehit ol“Duruflmalar çok düzeyli geçisayd›m da bu günleri görmesey- yor. ‹lk bafllarda bir mezbelelik dim’ dedi¤ini anlatt› bana. Düflü- ortaya ç›km›flt› kalabal›k yüzünnün ömrünü terörle mücadeleye den. Ama art›k çok daha düzeyli adam›fl bir kahraman ne halde.” devam ediyor. Mahkeme Baflkan› “Özkök’le Kavgal› Oldu¤u çok baflar›l› bir insan. Herkes ta‹çin General Yap›lmad›” rafs›zl›¤›na inan›yor. Müvekkille“Emekli Albay Levent Göktafl rin avukatlar› bitmifl durumda. Sabunca baflar›s› sonucunda, Ge- n›k avukatlar› art›k duruflmalara nerallik makam›na yükseltilmesi gelemez hale geldiler. Düflünün 45


BD HAZ‹RAN 2009

Silivri ‹stanbul aras› 100 km. Hergün en az 150 TL benzin paras› vermek bu insanlar› periflan etmifl durumda. Ço¤u avukat bu hayali Ergenekon örgütü yüzünden di¤er ifllerini kaybetmifl durumda. Toplumda bir hava yarat›ld› ve bu avukatlar di¤er müvekkillerini kaybetmifl durumda.”

“Her gün De¤erlendirme Yap›l›yor” “Her duruflma sonras› sevk arac›nda günlük de¤erlendirme yap›l›yor.. Avukatlar›n söylemlerine göre bazen mutlu, bazen mutsuz olunur. Davan›n gidiflat›na göre avukatlar günlük yorumda bulunuyorlar. Örne¤in bir avukat ‘bu haftadan sonra 15 kifliyi b›rakabilirler’ diyor herkes sevinç içinde oluyor. Di¤er Ergenekon tutuklusu arkadafllarla

mektuplaflmak suretiyle arada bir haberleflebiliyoruz.”

“Gönlümüz ‹çeride Kald›” “Tahliye haberini duyunca çok sevindim. Ama bir taraftan da üzüldüm. Çünkü suçsuz oldu¤una inand›¤›m di¤er arkadafllar›m› içeride b›rakmak zorunda kald›m. Orada adettir tahliye olan›n ismi anons edilir cezaevi koridorlar›nda. ‘Vedat Yenerer tahliye’ sözü hayat›mda hiç unutmayaca¤›m bir and›. Di¤er arkadafllarla sar›l›p kucaklaflt›k, içeride meflhur bir sözdür ‘Allah kurtars›n’ sözü. ‘Allah kurtars›n’ deyip ayr›ld›k. Ama, hayat›m boyunca unutamayaca¤›m günler yaflad›m. Tekrar söylüyorum: Yüce Türk adaleti kim hakl›, kim haks›z, kim suçlu, kim suçsuz ortaya ç›karacakt›r.”•

Bu sabah acelem yoktu. Otobüsten indikten sonra yavafl yavafl yürürken aynı otobüsten inen ve önümde yürüyen üç adamın davranıflları dikkatimi çekti. En öndeki, sanki arkasından biri kovalıyormufl gibi hızlı adımlarla yürüyordu. Arkasından gideni bir hayli geride bırakmıfltı. Kendi kendime, “Bu adam kesinlikle yaflamda baflarılı olacaktır” diye düflündüm. Onun arkasından giden, sakin adımlarla ilerliyordu. “Belki, bu adam da yaflamda bir fleyler baflarabilir” diye mırıldandım. En arkadan gelen adam, sanki hiçbir amacı yokmufl gibi sa¤ına soluna bakınıyor, sallana sallana yürüyordu. Onun için ise flunu düflündüm: “‹flte yaflamda hiçbir ifle yaramayacak bir serseri.” Tam o anda, bir gerçe¤in ayırdına vardım: Ben, bu adamların üçünün de gerisindeydim ve... Hiçbir fley yapmıyor, onları yalnızca seyrediyordum.• 46

YAZAN: SELMA ATABEK

K

onfüçyüs’ten Aristo’ya, Hz. Muhammet’ten Mahatma Gandi’ye de¤in, yüzlerce düflünür, peygamber ve ünlü devlet adamlar› taraf›ndan, binlerce y›ldan beri “Adalet” konusunda ciltler dolusu “güzel söz” söylenmifl, iktidar gücünü elinde tutan yöneticilere, en do¤ru yol gösterilmifltir: “Adaleti çi¤neyen devlet adamlar›n› cezaland›rmayan milletler çökmek zorundad›r” Hz. Muhammet, “Adaletin gecikmesi adaletsizliktir” W. S. Landor, “Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olmalar› gerekir” Blaise Pascal, “Adaletin olmad›¤› yerde ahlaktan bahsedilemez”, “Kuvvetsiz adalet ve adaletsiz kuvvet iki büyük felakettir.” Limon Luce.

Adalet ve eflitlik istemlerini umursamayan yöneticilerin, daha sonra “adaletin pençesine” düfltüklerinde nas›l feryat edip adaletten “merhamet” dilendiklerine, ak sakall› “tarih baba” tan›kl›k ediyor; ama ders almas›n› bilenlere... *** “‹fllemedi¤i suçlardan” dolay› gözalt›na al›nan, tutuklanan, y›llarca hapislerde yatan “masum insanlarla” ilgili çok s›k haberler okuruz gazetelerde... Hz. Ömer, “Adalet mülkün temelidir” derken, “devletin / ülkenin adalet temeline dayal› olmas›” gere¤ini savunuyordu. Bu sözdeki “mülk” sözcü¤ünün “gayrimenkul, tafl›nmaz mal” olarak alg›land›¤› kimi ülkelerde, infaz edilen masumlar›n y›llar sonra “aklan›p itibarlar›47


BD HAZ‹RAN 2009

n›n geri verildi¤i” haberleri de yer al›r gündemde... Benzeri öykülerin –flimdilik– en yenisini, 6 May›s 2009’da ö¤rendik: BD’nin Chicago kentinde, ifllemedi¤i bir cinayet yüzünden 13 yafl›nda hapse at›lan Thaddeus Jimenez’in 16 y›l sonra serbest kalmas›na karar verildi. ABD’de geç de olsa masumiyeti ispat edilen en genç mahkum Jimenez, bir yetiflkin gibi yarg›lanm›fl ve 45 y›l hapis cezas›na çarpt›r›lm›flt›. Davan›n sonucu, ülkede tan›kl›k tart›flmalar›n›n patlak vermesine neden oldu. Uzmanlar bunun, mahkemelerin tan›klar konusundaki yaklafl›m›na dikkat çeken önemli bir dava oldu¤u kan›s›ndalar. Jimenez’in özgürlü¤ü için y›llarca gönüllü olarak çal›flan Northwestern Üniversitesi Hukuk Profesörü Steven Drizin, Jimenez davas›n›n, mahkemelerin tan›klar konusunda daha dikkatli olmas› gerekti¤inin kan›t› oldu¤unu söylüyor. Gerçek katilin yakalanmas›yla 16 y›ldan sonra serbest kalan Jimenez’se çok mutlu ve bugüne de¤in yaflad›klar›na inanam›yor. Serbest kald›ktan sonra gazetecilerle konuflurken Jimenez, “Annemin sevgisi ve deste¤i sayesinde ayakta kald›m. Ben içerideyken annem kanserle ve baflka hastal›klarla savafl›m verdi. Serbest b›rak›ld›¤›mda yan›mda olabilmek için hasta-

A

48

l›klar›n› yendi” diyerek, bir baflka sevincini dile getiriyordu. *** 1999 Yalova Depremi, Kocaeli ve ‹stanbul’u sarsm›fl, Yalova’da evler iskambil dizileri gibi, yerle bir olmufltu. Y›k›lan evlerin müteahhidi hakk›nda aç›lan dava ilk 5 y›l›n› doldurdu¤unda, ayn› dosya 36 duruflmada tayin ve nakil nedeniyle 23 yarg›ç, 5 savc› görüp geçirmiflti. “Tek bir davan›n serüveni” diyen Hürriyet yazar› Yalç›n Do¤an, “Yalova’da y›k›lan konutlar›n bulundu¤u alan›n, ‹ller Bankas› plan›nda zeytinlik göründü¤ünü” belirtiyor ve flöyle devam ediyordu: “Ayn› alana, Bay›nd›rl›k Bakanl›¤› befl kata kadar izin veriyor!.. “Ayn› alana, Ç›narc›k Belediyesi alt› kat izni veriyor!.. “Ayn› alana yap›lan konutlar depremde y›k›l›yor!.. “Zeytinlik alana nas›l izin veriliyor, nas›l alt› kat izni ç›k›yor, evler nas›l yap›l›yor, onlar ayr›!..” avay› y›llarca izleyen avukatlardan Filiz Saraç, “Adil ve makul yarg›lama süresi afl›lm›flt›r. Hak arama özgürlü¤ü ihlal edilmifltir. Tüm kusurlular yarg›lanmas› gerekti¤i halde, kamu yöneticileri için soruflturma aç›lmas› izni verilmemektedir” diyordu. Devlette idari çarklar›n böyle iflledi¤ine dikkat çekilen yaz› flöyle sona eriyordu: “Devlet çark›n›n böyle iflledi¤i bir ortamda, yarg› ne yaps›n?..

D

Bafltan sona, Türkiye’nin özeti!.. Sisteme bak›n siz!.. Böyle bir ülkede, insanca yaflanacak, hak aranacak!.. Her bölümü ayr› roman olan bu serüvende, can al›c› nokta, devletin, yönetimin insafs›zca organize d›fl› bulunmas›!.. “Türkiye’de vatandafl olmak, insana b›kk›nl›k veriyor.” *** Adalet konusuna farkl› aç›lardan yaklafl›rken, bir katilin iflledi¤i cinayetin üzerinden 30 y›l geçmifl olsa bile, hesap vermekten kurtulamad›¤› örne¤ine de de¤inmemiz gerekiyor: frika kökenli Amerikal›lar’›n yurttafll›k haklar›n› savunan Medgar Evers, “beyaz ›rk›n üstünlü¤ünü” öne süren Byron De La Beckwith taraf›ndan 12 Haziran 1963 tarihinde, Mississippi’de evinin önünde tabancayla vurularak öldürülmüfltü. Medgar Evers’in efli Myrlie ve üç küçük çocu¤u cinayet an›nda evde bulunuyorlard›. Irk ayr›mc›l›¤›na karfl› savafl›m veren Evers, bar›flç› yürüyüfller, ekonomik boykot eylemleri düzenliyor, James Meredith’in Mississippi Üniversitesi’ne girebilen ilk Afrika kökenli Amerikal› olmas› “baflar›s›na” büyük katk› sa¤l›yordu. Tüm bu çabalar› nedeniyle sürekli tehditler alan, birçok kez öldürülmeye kalk›fl›lan Medgar Evers, 1963 y›l›nda 37 yafl›nda cinayete kurban gidiyordu. Bu cinayetle ilgili dava çeflitli

A

Medgar Evers, Afrika kökenli Amerikal›lar’›n yurttafll›k haklar›n› savunuyordu.

aflamalardan geçiyor, savc› Bobby De Laughter, san›k Byron De La Beckwith’in “iflledi¤i cinayetle övündü¤üne” tan›kl›k edenleri jüri önüne getirip silahta bulunan parmak izlerini kan›t olarak gösteriyor, böylece katilin 30 y›l sonra 5 fiubat 1994’te, ömür boyu hapis cezas› almas›n› sa¤l›yordu. Beckwith 7 y›l kald›¤› cezaevinde, 2001 y›l›nda 80 yafl›nda yaflama veda etti. *** Ülkemizde “yarg› reformu” yap›lmas› gere¤ini, hukukçular ve meslek örgütleri y›llard›r savunuyorlar. Ordu Barosu’ndan avukat Rüstem Çelebi, “Uzun vadeli önlemleri beklemeden yarg›n›n, kararl›, özverili ve cesaretli bir tutumla, çabuklaflt›r›lmas› mümkündür” diyerek, önerilerini flöyle s›ral›yor: 49


BD HAZ‹RAN 2009

•“Hukuk elemanlar›, davalar›n uzamas›nda etkilidir. Kötü bir yasa iyi uygulanabilece¤i gibi, iyi bir yasa da kötü uygulanabilir.

“Y

arg›ç, avukat› ‘ayak ba¤›’ görmek yerine, ‘hak arama özgürlü¤ünün güvencesi’ kabul etmeli, duruflmalarda keyfilik yerine erdemi, hoflgörüyü, kurallar› egemen k›lmal›d›r. Adil davranmal›d›r. “Avukat da, yarg›n›n çabuk ifllemesine katk›da bulunmal›, oturumlar› uzatma yollar›ndan kaç›nmal›, müvekkilinin hakk›n› korumay›, hukuki bilgi ve becerisiyle sa¤lamaya çal›flmal›d›r. •“Yasa ve özellikle de usulle ilgili hükümler, ödünsüz ve mutlak uygulanmal›d›r. ‹stisna olan hükümlerin esas gibi uygulanmas›ndan kaç›n›lmal›, kötü uygulamaya son verilmelidir. Örne¤in, yarg›ç, duruflma gününü taraflara bildirmeden önce tüm delilleri taraflardan istemeli, toplamal›, duruflmaya yaln›zca tan›k dinlenmesi kalmal›d›r. Böylece gereksiz oturumlarla zaman kayb› önlenebilecektir. “Ceza kovuflturmalar›nda da haz›rl›k soruflturmas›n›n noksans›z yap›lmas›, nüfus, sab›ka kayd›, bilirkifli raporu vs. ifllemler duruflmadan önce tamamlanmal›d›r. Böylece mahkemelerin süratlenmesi büyük bir ölçüde sa¤lanacakt›r. “Adliyenin sorunlar› büyüktür. Gerçek çözüm, uzun bir zaman 50

ve reform gerektirmektedir. Çözümün siyasal bütünlük ve yasama organ›n›n yasal de¤ifliklikleriyle sa¤lanmas› gerekmektedir. “Bir an önce yarg›n›n sorunlar›na e¤ilmek, ciddi de¤iflikliklere bafllamak flartt›r. Aksi takdirde her adli y›l aç›l›fl›nda yap›lacak konuflmalar, söylenecek nutuklar daha çok uzun süre yinelenecek, yarg›n›n çözümsüz sorunlar› büyürken, devlet ve milletin gelece¤i tehlikeye girecektir.” *** Adalet eski Bakan› Mehmet Ali fiahin’in, Çank›r›’n›n Ilgaz ilçesinde adalet saray›n›n aç›l›fl töreninde verdi¤i müjdeyi özetleyerek konuyu noktalayal›m: fiahin, bafl döndürücü bir h›zla geliflen teknolojideki geliflmeleri yarg› hizmetine sunmaya çal›flt›klar›n› belirtiyor, “Herhangi bir evrak›n resmi daireden gelmesi için aylarca beklenmeyecek. Herfley gecikebilir; ama adaletin gecikmeye tahammülü yoktur” diyordu.

K

im bilir kaç y›l geçecek aradan, ama bir gün mutlaka torunlar›m›z, “herhangi bir evrak›n” gelmesi için aylarca beklenmedi¤ini, san›klar›n yarg›ç önüne ç›kabilmek için birbuçuk y›l sab›r göstermek zorunda kalmad›¤›n› göreceklerdir. Çünkü, “Adaletin gecikmeye tahammülü yoktur”, yeryüzünde hiçbir devletin de, adaletin gecikmesinden kaynaklanan adaletsizlikleri tafl›yabilecek gücü yoktur.•

Baflhemfliresinden Prof. Dr. Haberal’a Mektup Var YAZAN: HAT‹CE AKKOÇ

S

ay›n Hocam! Sizi çok özledik. Siz flimdi içerideyken, biz d›flar›da sizin yapt›klar›n›zla övünüyor, gurur duyuyoruz. Sizin maruz kald›¤›n›z bu durum bizi yerin dibine sokuyor. Sizden “önce sevmeyi, sonra üretmeyi” ö¤rendik. Emek harcanmadan kazan›lan hiçbir fleyin “de¤er” olmad›¤›n› ö¤rendik. ‹nsana koflulsuz hizmetin ne kadar yüce oldu¤unu ö¤rendik. Ama ne yaz›k ki, 13 Nisan sabah› bir fley daha ö¤rendik: Cumhuriyet ilkelerinin koruyucusu ve kollay›c›s›, üstün nitelikli bilim adam› olman›n suç oldu¤unu ö¤rendik.

G

ün geçmiyor ki, bir hastan›z beni aramas›n. ‹nan›n hastalar›n›z her gün beni ar›yor, kimi sizin sa¤l›¤›n›z› soruyor, kimi de sizi ne kadar sevdi¤ini söylüyor. Kimi de sizin için bir fley

yapamamaktan yak›n›yor. Kimi Haseki’nin önünde, kimi de Baflkent’in önünde günlerce nöbet tutuyor. Kimi An›tkabir’de, kimi 51


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

6 y›l önce karaci¤er nakli yapt›¤›n›z Kadri Tufan Kürklü, “‹nsanlar› sa¤l›¤›na kavuflturan ›pk› 34 y›l önce böbrek bir insana bu yap›lamaz. Büyük nakli yapt›¤›n›z Abdulgani bir yanl›fl yap›l›yor, bu yanl›fl heEyaz gibi... “34 y›l önce men düzeltilmeli” diye kendisini ölmek üzereydim, flimdi duyanlar› uyar›rken, 10 y›l önce yafl›yorum. Önce Allah, sonra böbrek nakli yapt›¤›n›z Emre Urgenç ve annesi Hoflgör Han›m Haberal’›n sayesinde...” 33 y›l önce böbrek nakli, daha da, “Y›llar önce Hocam›n sayesonra da eflinden karaci¤er nakli sinde o¤lum sa¤l›¤›na, ben o¤luyapt›¤›n›z hastan›z Ramazan Taflk›- ma kavufltum; fakat flimdi Hocaran ile efli Nazife Taflk›ran da ‹z- m›n maruz kald›¤› bu durum karfl›s›nda kendimizi mir’den gelip An›tkahretmekten baflkabir’de hayk›rd›lar: ka bir fley yapam›“Haberal bizim yoruz” diye dövüikinci Atanüyor. 2 y›l önce türk’ümüzdür. Ona karaci¤er nakli bu haks›zl›¤› yapayapt›¤›n›z fiükran mazs›n›z.” ve Zülal Kardefller 33 y›l önce anise “Biz iki y›l önce nesinin verdi¤i ölümle burun buböbre¤ini naklettiruna iken Hocam›n ¤iniz Müjgan Karasihirli elleriyle hao¤lu, a¤laya a¤laya yata döndük, çoluflöyle yak›nd› Ata¤umuza çocu¤utürk’e, An›tkabir’de: 1965 y›l›nda Sivas’ta do¤du. ‹lk, “Aslan› kafese orta, lise ö¤renimini ‹stanbul’da muza umut olduk. kapatt›lar. O flimdi tamamlad›. 1984 y›l›nda Hacet- Bundan daha iyi bir orada kimi hayata tepe Üniversitesi, Hemflirelik Yük- hizmet olur mu? Bu sekokulu’nu kazand›. 1988 y›l›n- insan›n oralarda ne döndürecek?” da mezun olur olmaz Baflkent Henüz 3 ay ön- Üniversitesi’nde (o zamanki ad› ifli var?” diyerek ce o¤lundan kara- Türkiye Organ Nakli ve Yan›k Te- flaflk›nl›klar›n› dile davi Vakf› Hastanesi) hemflire getiriyorlard›. ci¤er nakli yapt›¤›n›z Karsl› Aziz Y›l- olarak göreve bafllad›. 1993-1995 Ama as›l çocuky›llar› aras›nda baflhemflirelik d›r›m da öfkeyle yapt›. Hatice Akkoç, halen Bafl- lar sizin için söylehayk›r›yordu: kent Üniversitesi Hastanesi’nde nebileceklerin en “Hocama da¤- transplantasyon koordinatörlü¤ü iyisini söylüyorlar, daki teröristle ay- görevini sürdürmektedir. Evli ve Hocam... bir çocuk annesi olan Hemflire n› muameleyi Akkoç’un tek u¤rafl› ve hobisi orOrgan nakli yapyapamazs›n›z.” t›¤›n›z çocuklar›n 4. gan nakli olmufl hastalar›d›r.

türk gibisin. Kimse sana kötülük yapamaz. Seni çok seviyorum rektör dedem!” 7 y›l önce babas›ndan karaci¤er nakli yapt›¤›n›z 13 yafl›ndakiTu¤çe Kara ise duygular›n› flöyle iletiyor size: “Can›m doktorum Mehmet Haberal büyü¤üm. Can›m doktorum benim, can›m, can›m, can›m... Belki beni duyuyorsun, belki duymuyorsun Ama flunu bilmen gerek, Hastalar›n seni bekliyor Senin onlara ‘Bak›n bak›n iflte ayaktay›m’ demeni bekliyor.

televizyonda hayk›r›yorlar size olan sevgilerini...

T

52

Geleneksel 23 Nisan fienli¤i’ni bu y›l, maalesef siz olmadan gerçeklefltirdik. Bir yan›m›z eksik kutlad›k. Çocuklar›n o mutlu gününü... Çocuklara sizin neden olmad›¤›n›z› anlatamad›k; ama onlar çocukca hisleriyle bir fleylerin yolunda gitmedi¤ini anlayarak, inan›n hepsi sadece kendi duygular›yla size mesaj gönderdiler. y›l önce annesinden karaci¤er nakli yapt›¤›n›z 8 yafl›ndaki Sude Erdo¤an, bak›n size neler söylüyor: “Rektör dedem! Sen hiç merak etme, Sen çok dürüstsün. Sen Ata-

6

küçücük elleriyle sana kucaklar›ndaki çiçekleri vermek istiyorlar. Sana fliir okumak istiyorlar. Sen yo¤un bak›mda uyuyorken, hastanenin önüne gelip tek, tek nöbet tutmak istiyorlar. Çocuklar senden baflka kimseye çiçek vermeyecek ve fliir okumayacak, Çünkü hiç kimse senin yerini tutamayacak. Senin yan›n›zda olmad›¤›n bugünlerde biz öksüz kald›k. Sen Haberal’s›n, sen koca Ç›nar’s›n! Sen Benim Rektör dedemsin! Can›ms›n, can›ms›n, can›ms›n...” Geçen y›l önce böbrek nakli yapt›¤›n›z 21 yafl›ndaki üniversite ö¤rencisi Dilruba Derya, özür dilemek istiyormufl sizden...

O

53


BD HAZ‹RAN 2009

FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen

fiöyle diyor: “De¤erli Hocam, siz bir y›l önce o muhteflem ellerinizle bana sa¤l›k verdiniz. fiimdi sizin sa¤l›n›z tehlikede, ama benim elimden bir fley gelmiyor. Ne olur beni affedin say›n Hocam!”

T

›pk› 3 y›l önce anneden böbrek nakli yapt›¤›n›z ‹smail Karsavuran, iste¤i üzerine “Beyaz doktor önlü¤ü giyip, kulakl›k da isterim dedi¤i steteskopunu boynuna takm›fl, yakas›na da “Prof. Dr. Mehmet Haberal” yazd›rm›fl, “Ben rektör dedeyim. fiimdi geldim” diyerek kendi gülerek müjdeler veriyor, yafl›tlar›n› da güldürüyor; ama büyüklerin gözlerini yafllarla dolduruyordu. Sizsiz ilk ve umuyoruz son flenliklerinde 6 yafl›ndaki ‹brahim Kesici, iste¤ini yaln›zca çevresin54

dekilere duyurmakla kalm›yor, tepesindekilere de hayk›r›yordu.

2

y›l önce anneden karaci¤er nakli yapt›¤›n›z ‹brahim Kesici, yüre¤indeki duygusunu ve beynindeki iste¤ini sizin resminizin alt›na yazm›fl, herkesin görmesi için salonda durmaks›z›n dolafl›yordu. ‹flte resminizin alt›na yazd›¤› iste¤i: “Doktorumu ‹stiyorum.”

S

an›yorum sizi terörist diye yarg›lamak isteyen kendinden büyüklere en etkili karfl›l›¤›, 6 yafl›ndaki bu cesur yürek veriyordu. Sizi seviyoruz, sevgili ve say›n Hocam›z. Ortak mektubumuz bu noktada zorunlu olarak bitiyor. Çünkü bu nokta asl›nda mektubun de¤il, sözün bitti¤i noktad›r.• 55


D

evlet sanatç›s›, ünlü tiyatro oyuncusu Macide Tan›r, 80 y›l önce Atatürk’le birlikte çekilen ve de¤erini, “Benim için dünyalar de¤erinde” sözcükleriyle

YAZAN: GÜLÇ‹N ORKUT

56

aç›klad›¤› üç fotograf›n›, “Baflta Türk ulusu olmak tüm insanl›k için dünyalar de¤erinde” sözcükleriyle tan›mlad›¤› Prof. Dr. Mehmet Haberal’a arma¤an etti. Macide Tan›r, 1929 y›l›nda trenle Pendik’e gelen Atatürk’e

önce, Pendikliler’in “Hofl geldiniz” dile¤ini iletmifl, daha sonra da büyüklerin yazd›¤› ve kendisine ezberlettikleri “Hoflgeldiniz konuflmas›”n› yaparak büyük konuklar›n› Pendikliler ad›na karfl›lam›flt›. Macide Tan›r, “Yaflam›mdaki en de¤erli an›m” dedi¤i bu olay› 2000 y›l›nda yay›mlanan “Tiyatronun Cad›s›” adl› kitab›nda anlat›rken içtenlikli bir “itirafta bulunmufl”, o anda heyecandan Atatürk’ün karfl›s›nda yerleri ›slatt›¤›n› aç›klam›flt›. “Tiyatronun Cad›s›”nda bu an›y› okuyan Pendikli bir hemflehrisi, iki y›l önce Macide Tan›r’a gelmifl ve “Demek bu fotograflardaki o güzel k›z sizsiniz” diyerek o gün Pendik istasyonunda onun, Atatürk’e “Hofl geldiniz” derken çekilen fotograflar›n› kendisine arma¤an etmiflti. Macide Tan›r, iflte bu fotograflar› “Terör örgütü san›¤›” san›s›yla tutuklanan Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’a arma¤an olarak gönderirken, “Neden bu fotograflar›?” sorusunu flöyle yan›tlad›: “Çünkü baflta Türk ulusu olmak üzere, tüm insanl›k için dünyalar de¤erindeki bir insana ben, ancak benim için dünyalar de¤erinde olan bir arma¤an verebilirdim. Benim sahip oldu¤um en de¤erli varl›¤›m, 57


bu an›m ve bu fotograflar›md›r.” Macide Tan›r, “dünyalar de¤eri” an›s›n› Prof. Dr. Mehmet Haberal’a özel olarak, “dünyalar de¤erindeki” fotograflar›n›n arkas›na 58

el yaz›s›yla flöyle yazd›: “19. 5. 2009 De¤erli Haberal! Efendim, Macide befl yafl›nda. Pendik’te yafl›yor. Pendik Halke-

vi, belediye baflkanl›¤›, o kadar k›z çocu¤unun içinden Macide’yi seçmifller, Ata’ya söylenecek cümleleri yaz›p ezberletmifller. Gün gelmifl, beyaz tren Pendik istasyonunda durmufl. Ata inince çiçe¤i vermiflim, ezberlediklerimi söylemeye bafllam›fl›m. Atatürk’ün yüzüne bak›nca, gözlerinin etkisiyle, yerleri ›slatm›fl›m. Bu resim, olaydan sonra çekilmifl. Can›m Macide alt duda¤›n› ›s›rm›fl, gözlerinde hüzün, kara kara düflünüyor. Bu fotograf bana yeni ulaflt›. Atatürk ‘K›z›m olur musun?’ diye sormufl. Devam› kitapta var. Resimde bir de, Ata’dan özür

dilercesine, bafl›m› s›cac›k gö¤süne yaslam›fl›m. Sevgiler, sevgiler. Macide Tan›r” Macide Tan›r, bir önce çekilen fotograf›n arkas›na da flunlar› yazd›: “19. 5. 2009 Çok de¤erli, çok sevgili Haberal! Bu resim, olaydan önce. Küçücük elleriyle Ata’n›n iki parma¤›n› kavram›fl, vücut dilinden, s›rt›ndan ne kadar heyecanland›¤›, adeta sevgiden titredi¤i belli. Sevgiler, Macide Tan›r” Bafl›n› Atatürk’e yaslad›¤› fotograf›n›n arkas›na yazd›¤› “Atatürk ‘K›z›m olur musun?’ diye sormufl. Devam› kitapta var.” sözleri59


YAfiAMDAN GÖZLEMLER Ali Naili Erdem

Yaflad›kça... nin “Kitaptaki tamam›” flöyledir: “Sevgili Dahi, Ankara’dan ‹stanbul’a özel trenle ve belirli zamanlarda gelirdi. ‹ki üç ay önceden bilinen bir geliflinde söylemem için bana birkaç cümle ezberletmifllerdi. Atatürk trenden inince iki elimle eteklerimi tutup bacaklar›m›n biri biraz önde, dizden k›rarak reverans yapacak ve ezberlettiklerini söyleyecektim. Çok iyi ezberlemifltim. O kadar ki gece uykudan uyand›r›p sorsalar, hemen söyleyebilirdim. Gün geldi çatt›. Bir elimde Pendik bahçelerinden toplanm›fl meyvelerin sepeti, öbür elimde çiçekler. Tek atk›l› siyah rugan iskarpinlerimi, bafl›mdaki beyaz kurdeleyi hat›rl›yorum. Elbiseme ait bir ipucu yok belle¤imde. Demek ki, ö¤rettikleri gibi eteklerimi tutup selam veremedim. Söze bafllad›m. Gözlerine bak›nca kafamdan herfley silindi, külotum ›sland›. Beni kollar›mdan kald›rd›¤›nda yavafl yavafl bacaklar›mdan akmaya bafllad›. 60

Aln›mda öptü, “Bana çok güzel fleyler söyleyece¤ini biliyorum, benim k›z›m olur musun?” dedi. Babam hakk›nda oradakilerden bilgi ald›. Bir tek babam hariç, bütün Pendik ahalisi istasyondayd›. Heyecandan gelemedi¤ini söyleyecekti sonradan. Babam›n izni olursa, dönüflünde Ankara’ya götürmek üzere haz›r olmam› söyledi. Ben de eve döndü¤ümde gitme haz›rl›klar›na bafllad›m. K›rm›z› divitinden saten bordürlü pijamam›, difl f›rçam›, buldu¤um küçük bir çantaya yerlefltirdi¤imi gören babam, “Bizi b›rakacak m›s›n?” diye sordu. Herhalde ses tonu, tavr› beni çok etkilemifl ki, gidememifl, kalm›flt›m. Y›llar geçti. 1938 Kas›m 10’da, onu kaybetti¤imizde, Erenköy K›z Lisesi onuncu s›n›ftayd›m ve lisenin trampet flefiydim. O yeri doldurulamaz yüce emaneti Gülhane Park›’ndan ‹zmit’e u¤urlayan birkaç liseden biriydik. Gözlerim bu¤uland›. Yaz›m› göremiyorum.”•

Y

erel seçimler sonras› gerilmifl olan sinirler yumuflayacak, tansiyon düflecek sand›k, olmad›. Parti genel baflkanlar› halk› birlefltirici ve ülke sorunlar›na çözüm getirici aç›klamalarda bulunmad›lar. Aksini yapt›lar. Anlad›m ki, demokrasimizin sa¤l›kl› olmas› için daha bir f›r›n ekmek yemeliyiz. Ve flimdi toplum çok daha a¤›r sosyal-siyasi bir bunal›mdad›r. Tarihçi Halil ‹nalc›k, “Cumhuriyet dönemini bunal›mlara götüren ana problem, Türk halk›n›n birbiriyle uzlaflmaz görünen iki kampa ayr›lm›fl olmas›d›r” diyor. Anlafl›lan o ki, ne Yunus Emre’nin yetmifliki millete ayn› gözle bakan hoflgörüsü ne de Mevlana’n›n “Gel ne olursan ol, yine gel” diyen ça¤r›s› var. Bir kör dövüflüdür gidiyor. Ço¤ulcu demokrasi bu olmasa gerek. Nitekim cumhuriyetle birlikte benimsenen ilke, ülkenin bütünlü¤üyle milletin bölünmezli¤i ilkesidir. Ne yaz›k ki, bu ilke bir süreden buyana artan bir tempoyla sa¤›ndan solundan çekifltirilmektedir. Demokratik, laik cumhuriyeti içlerine sindiremeyenlerle, üzerinde yaflad›¤›m›z vatan topraklar›n› bizlere fazla

Tarihçi Halil ‹nalc›k, “Cumhuriyet dönemini bunal›mlara götüren ana problem, Türk halk›n›n birbiriyle uzlaflmaz görünen iki kampa ayr›lm›fl olmas›d›r” diyor.

görenler, de¤iflik maskeler alt›nda bölücülü¤ü yay›yorlar. ‹yimserler rahat, kötümserler “Eyvah” hayk›r›fllar›ndad›rlar. Olaylar tarafs›z bir gözle de¤erlendirildi¤inde güvenli yaflama duygusunda kuflkular ve tereddütler yo¤unlaflm›flt›r. Korku yayg›n... Espriler ve flakalar unutulmufl gibi... Geyik muhabbetlerinden bile çekiniliyor. Türkiye bu noktaya gelmemeliydi. ‹ktidar›, muhalefetiyle sorumlular›n görevi bunal›mlar›n oluflmas›na zemin haz›rlamamakt›r. Siyasi iktidarlar›n ayr›ca ve önce61


BD HAZ‹RAN 2009

likli görevi de bunal›mlar› gidermektir. Hele içinde yaflan›lan rejim demokrasiyse demokrasinin bir uzlaflma oldu¤u hiçbir zaman unutulmamal›d›r.

O

uzlaflman›n içeri¤inde sevgi vard›r, sorumluluk vard›r. Ayn› gökkubbenin alt›nda ayr› fikirlerin sahibi olarak kavgaya dönüflmeden, husumet cepheleri yaratmadan ve halk› kamplara bölmeden ayd›nl›k ve sayg›n bir devleti yaflatmak tutkusu vard›r. Türkiye gibi stratejik önemi yüksek ülkelerde dost planlar›n sahipleri denli düflman projelerin uygulay›c›lar› yaflarlar. Devletin görevi dostlar›n› ço¤altmak, ulusun huzur ve rahat›n› sa¤lamakt›r. Hilafetin ve saltanat›n kald›r›lmas›yla egemen olan ulusal irade, egemenli¤in kay›ts›z flarts›z ulusta oldu¤unu ilanla birlikte ilmin en hakiki mürflit oldu¤unu benimsemifltir. Bu benimseyifl, ilimle hukukun, ilimle sanat›n ve ilimle siyasi haklar›n cumhuriyetin içeri¤inde yerlerini almas› demekti ki, hedefi ça¤dafllaflmakt›r. Dilerdik ki, seçimlerde bunlar dile gelsin. Ülkenin problemleri tart›fl›ls›n. Ekonomik krizden nas›l kurtulaca¤›m›z, iflsizli¤in giderilmesi için nelerin yap›labilece¤i anlat›ld›¤› gibi, bu ulusun okullar›nda okuyup TBMM’ye girebilen ve anayasan›n 80’inci maddesine göre ant içen birinin “29 Mart seçimleriyle 62

Kürdistan’›n hudutlar› çizildi” sözlerindeki vehamet yaflanmas›n. “Vatan bin küldür parçalanamaz” sözlerinden bugün nerelere geldik. Osmanl›’n›n ayd›nlar› gibi yine bir da¤›n›kl›k... Yine problemlerin çözümünü baflkalar›ndan bekleyenler... Yine “Hiçbir fley olmaz yahu!” diyenlerle, kara kara düflünenler... Türkiye’nin gerçeklerinin eseri olan cumhuriyet, modernleflmeyi bir yaflam davas› olarak alg›lam›flt›r. Gelenekçiler dünyan›n her yerinde oldu¤u gibi bizde de bunun karfl›s›ndad›rlar ve f›rsat buldukça bu görüfllerini uygularlar. Yaflaman›n yenileflmek oldu¤u gerçe¤inden hareket edenler, ayn› zamanda bar›fl›n öncüleridirler. Akl›n ve vicdan›n yolunda yürürler. Türk devlet yap›s›n›n anayasa, parlamenter düzen ve laiklik ilkeleriyle birbirine ba¤l› vazgeçilmez bir ilkeler bütünü oldu¤unun idrakine varanlar, her türlü bölücülü¤ün karfl›s›ndad›rlar. Devletin devaml›l›¤› denli rejimin selametinin demokrasimizin sa¤l›kl› olmas›na ba¤l› oldu¤unun bilincindedirler. Irksal ve dinsel ayr›l›klara düflmeden “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halk, Türk ulusudur” anlay›fl›nda bütünleflmifllerdir. Siyasetçilerin birarada yaflama terbiyesini su gibi, hava gibi aziz k›larak toplumun bütününe vermesi, öfkeleri, ithamlar› ve k›flk›rtmalar› unutulmufllu¤un ma¤aralar›na gömmesi bir ahlak borcudur.•

EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Ne garip fleyler oluyor flu dünyada...

10 dolar için bakanl›ktan istifa edilir mi? ocuklu¤umun geçti¤i semtte, bürokrasinin ve siyasetin tan›nm›fl kimi adlar›yla her gün karfl›laflma flans›na sahiptim. Korumalar›, makam araçlar› ve floförleriyle görmeye al›flt›¤›m bu koyu tak›m elbiseli insanlar ne zaman geçse, oyunu b›rak›r dikkatle onlar› izlerdim. Semtin tüm esnaflar›n›n kimi bakan, kimi milletvekili kimi de yüksek bürokrat olan bu insanlara sayg›da kusur etmemeye yönelik çabalar›n› gördükçe merak›m artard›. Bu insanlar hakk›nda konuflmalara kulak kabartt›¤›mda ise, “Çok dürüst adam”, “Devletin 1 kuruflunu bile bofla harcatmaz”, “Tüyü bitmemifl yetimin hakk›n› gözetir” gibi de¤erlendirmeleri çok s›k duyard›m. ‹flte o yafllardan itibaren siyasetçi ve bürokrat denilence akl›ma ilk gelen dürüstlük ve do¤ruluk olmufltur. Y›llar geçtikçe de¤iflen birçok de¤er gibi siyasetçiler ve bürokratlar için söylenenler de de¤iflti.

Ç

Temiz siyaset imgesi, ortaya ç›kan yolsuzluklar›n ard›ndan kirlendikçe kirlendi. Asl›nda dürüst siyasetçiler, b›rak›n haklar›nda haz›rlanan dosyalar›, iddialar gündeme gelince hemen istifa mekanizmas›n› çal›flt›r›r, kamuoyuna hesap verirler. Oysa bu Türkiye’de zor görülen bir davran›fl biçimidir. ‹flte bu gerçe¤i göz önünde bulundurarak, dünyadan baz› örnekler verip temiz ve dürüst bir siyasetçinin nas›l olmas› gerekti¤ini göstermeye çal›flaca¤›m. Olay Norveç’te geçiyor. Sosyal ifller bakan›n›n yolsuzlu¤u ortaya ç›k›yor. “Yolsuzluk” deyip geçmeyin, çünkü iflin içinde çok büyük paralar var. Norveçli bakan, bakanl›¤a ait kredi kart›yla havaalan›nda 10 dolarl›k çocuk bezi sat›n al›yor. Yolsuzluk bu kadarla da s›n›rl› de¤il. Bakan, bakanl›¤a 70 dolar tutar›nda fazladan birkaç taksi faturas› sunuyor. ‹flte bu “büyük yolsuzluklar” ortaya ç›k›nca, bakan da istifa ediyor. Lütfen flöyle bir düflünün, 63


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

ülkemizde 80 dolar için bir bakan istifa eder mi? orveç’te 80 dolar önemli bir miktar olsa gerek diye düflünmenize f›rsat vermeden, bu ülkedeki bir baflka istifa olay›n› aktaray›m. Her ülkede oldu¤u gibi Norveç’te de bakanlara tan›nan bir harcama s›n›r› var. Y›l 1986 ve kahraman›m›z reform ve modernlefltirme bakan›. Bakanl›k hesaplar›nda y›l sonunda yap›lan incelemelerin ard›ndan haz›rlanan raporda say›n bakan›n›n harcama s›n›r›n› “10 dolar” aflt›¤› anlafl›l›yor. fiimdi size soruyorum, böyle bir olay ülkemizdeki bir bakan›n bafl›na gelseydi ne yapard›? 10 dolar›n laf› bile olmazd› diyece¤inizden ad›m gibi eminim. Peki, Norveçli bakan ne yap›yor? ‹stifa ediyor. Öyle siyasiler de var ki, yaln›zca borç alm›fllar ve konu gündeme getirilince gurur meselesi yapm›fllar. Nas›l m›? ‹flte size Fransa’n›n eski baflbakanlar›ndan Pierre Beregovay örne¤i... Baflbakan Beregovay, göreve bafllamadan çok önce bir ev sat›n almak ister. Paras› yetmeyince bir arkadafl›ndan borç al›r. Baflbakanl›k görevini yürüttü¤ü 1993 y›l›nda, haftal›k bir gazetede, “Baflbakana, ifl adam› arkadafl› faizsiz borç verdi. Bankadan faizle borç almak varken, neden ifl adam›ndan borç al›n›r ki” ifadelerinin yer ald›¤› bir haber ç›kar. Beregovay, durumu

N

64

aç›klamaya çal›flacakt›r; ancak elefltireler bitmeyecektir. ‹flte bu geliflmelerden bunalan Beregovay, makam arac›yla kent d›fl›na ç›kar, bir derenin kenar›nda gezmek istedi¤ini söyleyerek korumalar›n› uzaklaflt›r›r ve tabancas›n› kafas›na dayay›p teti¤i çeker. Bir intihar olay› da Norveç’ten aktaray›m. Hakk›ndaki yolsuzluk iddialar›na yan›t vermekten iflini yapamaz duruma gelen Sa¤l›k Bakan› Tore Toenne, önce görevinden istifa eder; ancak buna karfl›n iddialar bitmek bilmez. Sa¤l›k bakan› olsa da sonuçta Toenne de insand›r. ‹ddialardan bunalan bakan çareyi Aral›k 2002’de yaflam›na son vermekte bulur. iyasilerin intiharlar› yaln›zca Avrupa ülkelerinde olacak de¤il ya... Bir örnek de Uzak Do¤u ülkesi Singapur’dan vereyim. Ulusal kalk›nma bakan› Noteyt’in hakk›nda, bir araziyi istimlak ettirmemek için rüflvet ald›¤› iddialar› yay›l›r. Singapurlu bakan yapt›¤› aç›klamalara ve sundu¤u belgelere karfl›n iddialar›n sürdü¤ünü görünce, istifas›n› vermek yerine 1986 y›l›nda intihar etmeyi seçer. Bu iki olay›n da ülkemizdeki de¤erlendirmesi, “‹stifa etmiflsin kardeflim, o güzelim bakanl›k koltu¤unu b›rakm›fls›n, bundan daha büyük fedakârl›k olur mu? ‹ntihar etmenin ne anlam› var” olacakt›r.

S

Aktaraca¤›m olayda intihar yok. Fransa’n›n eski maliye bakanlar›ndan Dominique StraussKhan (halen IMF baflkan›), bakan olmadan önce bir kuruma dan›flmanl›k yapmaktad›r. akanl›k görevine bafllad›¤›nda, muhalefetin bir iddias› medyada haber olur. Buna göre, Strauss-Khan’n›n ald›¤› dan›flmanl›k ücreti olmas› gerekenden fazlad›r. Frans›z bakan bu habere gülüp geçmez. Aklanmak istedi¤ini söyleyerek 1999 y›l›nda istifa eder. Buraya de¤in verdi¤im örneklerde para iflin içine girmifl. Parayla hiçbir temas›n olmad›¤› olaylara da de¤ineyim. Birçok ülkede oldu¤u gibi Fransa’da da görevdeki bakanlara ayr›lm›fl lojmanlar var. Maliye Bakan› Herve Gaymard, kendisine verilen lojman› küçük bulmufl ve büyük, ama kiras› yüksek bir daireyi tercih etmifl. Bas›n›n dikkatinden kaçmayan bu durum ortaya ç›k›nca Bakan Gaymard fiubat 2005’te görevinden istifa etmifl. Siz de benim gibi, “Say›n bakan, bu kadar hassas olman›n ne anlam› var. ‹stifa edece¤ine eski lojmana geçseydin” diyorsunuz de¤il mi? ‹ngiltere’de de siyasilerin haklar›ndaki iddialara gösterdikleri duyarl›l›k üst düzeydedir. ‹flçi Partili çal›flma ve emeklilik bakan›n›n tavr› iyi bir örnektir. Bakan Peter Hain, ‹flçi Parti-

B

si’nin baflkan yard›mc›l›¤› için aday olur. Seçim çal›flmalar›n› yürütmek için ba¤›fl alma hakk› olan Bakan Hain, toplam 103 bin sterlin ba¤›fl toplar ve bunu gerekli makamlara bildirir. Her ne kadar bakan bildirimi yasal süre içinde yapt›¤›n› söylese de, medyada tam tersi haberler ç›kar. Bunu kabullenemeyen bakan 24 Ocak 2008’de istifa eder. Bu istifan›n ülkemizde alaca¤› tepkinin flöyle olaca¤›n› söyleyebilirim: “Bakanl›k makam›n› böylesine eften püften konular için b›rak›l›r m› kardeflim?” Halk aras›ndaki tan›mlamayla torpilden, yani adam kay›rmadan kaynaklanan istifalardan örnekler vereyim. ngiltere ‹çiflleri Bakan› David Blunkett’in 2 çocu¤u vard›r. Efli de çal›flan bakan bey çocuklara bakacak bir dad› aray›fl›na girer. Arkadafllar› Filipinli bir dad›y› tavsiye ederler. Ama bu bayan göçmendir, oturma ve çal›flma belgelerinin süresi dolmaktad›r. Dad› gerekli baflvuruyu yapm›flt›r, belgeleri zaten yenilenecektir. ‹flte tam bu s›rada, içiflleri bakan›n›n dad›n›n ifllemleri h›zland›rd›¤› iddialar› ‹ngiliz medyas›nda yer al›r. Bakan, görevinde kalmas› yönündeki istekleri dikkate almayarak Aral›k 2004’te istifa eder. Komflumuz Yunanistan’a geçelim. Tar›m Bakan› Savvas Tisitorudis’in biricik o¤lu Atina’n›n

65


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

uza¤›nda, Girit Adas›’ndaki üniversitede ö¤rencidir. E¤itiminin ikinci y›l›nda o¤ul Tisitorudis Atina Üniversitesi’ne geçifl yapar. Yunan bas›n› konuyu, “Bakan Tisitorudis o¤lunu Atina’ya nakletmek için nüfuz kulland›” bafll›¤›yla verince, bakan bey de Eylül 2004’te görevinden istifa eder. unanistan’dan Japonya’ya gidelim ve anlaml› bir istifa örne¤ini de bu ülkeden vereyim. Pirincin yaln›zca Japonya için de¤il, tüm Uzak Do¤u ülkelerinde önemli bir besin kayna¤› oldu¤unu biliyoruz. Pirinç öylesine önemli ki, yeri geldi¤inde bakanlar› bile koltu¤undan edebiliyor. Geçti¤imiz 2008 y›l›nda pirinç konusunda birçok Uzak Do¤u ülkesinde s›k›nt› yaflanm›flt›. Japonya’da ise ilaçl› ve küflü pirinçlerin piyasadan çekilmedi¤i iddialar› ortaya at›lm›flt›. ‹flte tam bu s›rada aralar›nda huzurevleri ve okullar›n da bulundu¤u kurulufllara bu pirinçlerin sat›ld›¤›n›n anlafl›lmas› üzerine önce Tar›m Bakan Seiiçi Ota tepki gösterdi. Ota, bozuk pirinç skandal›n›n toplum için ciddiyetini göz önünde bulundurdu¤unu söyleyerek 19 Eylül 2008’de istifa etti. Bu tür anlaml› istifalar hakk›nda ne düflündü¤ünüzü sormayaca¤›m; çünkü daha da anlaml› yani sorumluluk örne¤i istifalar aktaraca¤›m. ‹ngiltere’de, May›s 2002’de

Y

66

meydana gelen tren kazas›nda 7 kifli yaflam›n› yitirir. Kazan›n ard›ndan soruflturma aç›l›r. Soruflturma sonucunda, trenin geçti¤i köprünün hatal› infla edildi¤inin saptand›¤› aç›klan›nca Ulaflt›rma Bakan› Stepnen Byers görevinden istifa eder. Bir tren kazas› da S›rbistanKarada¤’dan aktaray›m. Bu ülkede 2006 y›l›nda meydana gelen kazada 44 kifli yaflam›n› yitirir. Olay›n hemen ard›ndan Ulaflt›rma Bakan› Andrija Lompar ve demiryollar› müdürü kazan›n sorumlulu¤unu ald›klar›n› aç›klayarak 23 Ocak 2006’da istifa ederler. Son bir sorumluk örne¤i de Çin’den vereyim. Bu ülkede 1986 y›l›nda 2 yük treni çarp›flacak ve yaln›zca 1 kifli yaflam›n› yitirecektir. Soruflturma raporunda, kazan›n kavflak noktas›ndaki sinyalizasyon sisteminin çal›flmamas› nedeniyle meydana geldi¤i aç›klan›nca, Demiryollar› Bakan› Ding Guangen sorumlulu¤u alarak Eylül 1988’de istifa eder. iliyorum, Temmuz 2004’de Pamukova’da meydana gelen kaza baflta olmak üzere, ülkemizde çok s›k yaflanan tren kazalar›n› an›msad›n›z. Sorumluluk gibi kavramlar› boflverin siz, yaln›zca an›msay›n yeter. Yaz›m›n sonuna do¤ru birkaç “anlaml›” istifay› da k›saca aktaray›m. Japonya’n›n Kobe kentinde, Ocak 1995’te meydana gelen

B

depremin ard›ndan kentin imar›n›, söz verdi¤i tarihte gerçeklefltiremeyen belediye baflkan› çareyi intihar etmekte bulmufltu. aponya’dan son bir “anlaml›” istifa daha... Dört günlük Ulaflt›rma Bakan› Nariaki Nakayama, Narita Uluslararas› Havaalan› inflaat›na karfl› ç›kanlar› “g›c›rdayan tekerlek”lere benzetti¤i ve ö¤retmenler sendikas›n›, e¤itim sisteminin “kanser”i olarak nitelendirdi¤i için elefltirilince 28 Eylül 2008”de istifa etti. Tayvan’daki istifa ise “anlaml›” istifalar›n belki de en iyi örne¤i. Çal›flma Bakan› Chen Chu, iflçilerin bir metro inflaat›ndaki kötü çal›flma koflullar›n› protesto etmek için düzenledi¤i gösterinin sorum-

J

lulu¤unu üzerine alarak, baflbakan›n görevini sürdürmesi ricas›na karfl›n, A¤ustos 2005’te istifa etti. Kanada’daki “anlaml›” istifa ise yaln›zca elefltiriden kaynaklan›yor. D›fliflleri Bakan› Maxime Bernier, devlete ait gizli belgeleri güvenli olmayan yere b›rakt›¤› için elefltirilince 27 May›s 2008’de istifa etti. Ülkemizde son dönemde ‹talya örnek al›narak “Temiz Eller” adl› operasyon çok s›k dile getiriliyor. Yaz›m› bir an›msatma ile bitiriyorum. ‹talya’da, 1990’l› y›llarda yap›lan “Temiz Eller” operasyonu s›ras›nda, savc›n›n herkesi sorgulayabilmesi için, flaibe alt›nda kalan bakanlar ve baflbakanlar görevlerinden istifa etmifllerdi.• GurbuzEvren@butundunya.com.tr

Sa¤ır ve dilsiz alfabesi bilen bir kütüphane görevlisi, kütüphanede bulunmayan bir kitabı kendisinden isteyen sa¤ır ve dilsiz bayana bu durumu, iflaretlerle anlatıyordu. Sa¤ır ve dilsiz bayan, görevlinin söylediklerine inanmadı. El ve parmaklarını sinirli bir biçimde kullanarak ona, sert bir biçimde çıkıfltı: “‹stedi¤im kitabı aramaktan üflendi¤iniz için bana böyle söylüyorsunuz” dedi. “Koskoca kütüphanede bu kitap nasıl bulunmaz?” ‹flaretlerle konuflma giderek elektriklendi. Sa¤ır ve dilsiz kadın, el, kol ve parmaklarını yukarılara kaldırıp, yanlara açarak konuflmaya bafllayınca, kütüphane görevlisi, masanın üstündeki “Lütfen Sessiz Olunuz” yazısını gösterdi ve sonra da, yine el ve parmaklarını kullanarak flöyle karflılık verdi: “Böyle ba¤ırarak konuflmanıza gerek yok, hanımefendi” dedi. “Kör de¤ilim ben...”• 67


Danko’nun Kalbi

68

‹zergil’in d›fl görüntüsü, kendi yafl›ndaki Rus kad›nlar›ndan hiç de de¤iflik de¤ildi. O da yafl› ilerlemifl, beli bükülmüfl, avurtlar› çökmüfl, yüzü k›r›fl k›r›fl olmufl s›radan bir yafll› Rus kad›n›yd› art›k... GÖNDER‹: TUNCAY ERZ‹N asarabya k›y›lar›nda ak- konufluyormufl gibi, m›r›ldanmaflam günefli yavafl yavafl ya benzer bir ses tonuyla anlatufka inerken, yan›nda maya bafllad›: “Bir zamanlar düflman›n›n oturan Maksim Gorki’ye öyküler anlat›yor- önünden kaçan bir kabilenin indu o akflam... Bir süre sonra gü- sanlar›, a¤açlar›n›n tümü birbirine nefl, tümüyle sular›n içine girdi, yaslan›rcas›na s›k, korkutucu bir batt›. ‹zergil’in ayaklar› alt›nda ormana s›¤›nm›fllar. Ormanda biruzanan Basarabya bozk›rlar›na kaç ad›m att›ktan sonra yollar›n› da, yönlerini de gaml› bir akflam kaybedince, bir karanl›¤› çökBatakl›k, insan yutan ç›k›fl yolu bulamüfltü flimdi... türdeymifl. Bir süre Stepte, yakabilmek umuduysonra herkes, yavafl mozlar gibi yer la ormanda bir o yavafl batakl›¤a yer ›fl›lday›p söyana, bir bu yana gömülmeye bafllam›fl. nen, sonra par›lgitmeye bafllaÇocuklar, kad›nlar, dayan, daha sonm›fllar. Sonunda gençler, büyüklerin ra yine sönen ›fl›ltüm kabilenin inbacaklar›na yap›fl›yorlar, t›lar, iflte o anda sanlar›, kendileri‘Ne olur bizi kurtar›n!’ ortaya ç›kmaya ni bir batakl›¤›n diye 盤r›fl›yorlarm›fl. bafllad›lar. içinde bulmufllar. Batakl›k me¤er, insan yutan Kimi, çürümüfl fosforlu bitki kal›nt›lar› olabilirdi, kimi de belki, türdeymifl. Bir süre sonra herkes, bedenlerindeki ›fl›¤› bir söndürüp yavafl yavafl batakl›¤a gömülmeye bafllam›fl. Çocuklar, kad›nlar, bir yakan kandil böcekleriydiler. Fakat ‹zergil, bir sözüyle bir gençler, büyüklerin bacaklar›na anda, tüm varsay›mlar› yok etti: yap›fl›yorlar, ‘Ne olur bizi kurta“Danko’nun kalbi yine parl›yor” r›n!’ diye 盤r›fl›yorlarm›fl. diye m›r›ldand› kendi kendine... “Özellikle çocuklar›n ve kaSonra da, yine kendi kendine d›nlar›n feryatlar›na dayamayan

B

69


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

büyüklerden birkaç› öne at›lm›fllar ama...

“K

imileri, batakl›¤›n ‘açl›¤›’ karfl›s›nda daha fazla direnememifl, herkesten önce kendileri gömülmüfller batakl›¤›n diplerine, kimileri ise kurtarmak için ç›rp›nd›klar›, fakat korkudan ç›lg›nlaflan insanlar›n öfkesi karfl›s›nda çaresiz kalm›fl, canlar›n› onlar›n ellerinden kurtaramam›fllar. “‹flte Danko, kabilenin ç›lg›nl›kla karmakar›fl›k oldu¤u böylesi anda ortaya ç›km›fl, ileri at›lm›fl: “‘Beni izleyin’ diyerek hayk›rm›fl ç›lg›n kalabal›¤a... ‘Benim arkamdan gelin, sizi kurtaraca¤›m.’ “Önce inanan olmam›fl Danko’ya... ‘Nas›l kurtarabilirsin bizi bu batakl›ktan, bu göz gözü görmeyen karanl›ktan?’ diye karfl› ç›km›fllar, hatta ona da sald›rmaya kalk›flm›fllar. “Danko, bir kez daha kükrercesine hayk›rm›fl: “‘‹flte bununla’ demifl. ‘Sizi önce karanl›ktan kurtaraca¤›m bununla, sonra da ayd›nl›kta, ç›k›fl yolumuzu bulaca¤›m.’ “Herkes flaflk›nl›k içinde onun ne yapaca¤›n› beklerken Danko, bir aslan pençesi darbesine benzer bir güçle gö¤sünü parçalam›fl, kalbini bedeninden koparm›fl ve eliyle havaya kald›rarak herkese göstermifl. “‘‹flte bununla’ diye hayk›rm›fl bir kez daha... 70

“Danko’nun kalbi o an, ›fl›l ›fl›l ›fl›klar saçmaya bafllam›fl. Çevreyi saran tüm karanl›k yok olmufl, orman›n her a¤ac›, a¤açlar›n her yapra¤› tane tane gözler önüne ç›km›fl. “‘fiimdi beni izleyin, arkamdan gelin’ demifl Danko... Ve ölümle yüzyüze gelmifl insanlar› batakl›ktan kurtar›p ç›k›fl yoluna götürmüfl. “Kabilenin sa¤ kalanlar›, Danko’yu izleyerek karanl›k orman› arkalar›nda b›rakm›fllar, güneflli bozk›ra kavuflmufllar. “Herkes bu kez sevinçten ç›ld›r›yor, oynuyor, z›pl›yor, s›çr›yormufl. ‹çlerinden tek kifli bile Danko’yu akl›na getirmiyormufl. Herkes unutmufl onu... Kimse Danko ad›n› a¤z›na alm›yormufl.

“G

ün bitti¤inde, günefl bat›p bozk›r giderek kararmaya bafllay›nca, Danko’nun kurtard›¤› kiflilerden biri, yerde ›fl›l ›fl›l par›ldayan bir fley görmüfl. Yaklaflm›fl ve onu kay›ts›zca ayaklar›yla ezip, tekmelemeye bafllam›fl. Ifl›k parçalanm›fl, da¤›lm›fl; ama sönmemifl, par›lt›s›ndan bir fley kaybetmemifl. Bozk›rlara serpildi¤i biçimde, tüm par›lt›s›yla kalm›fl orada... “‹flte bu, Danko’nun kalbiydi. “Kendisini izleyenlerin önünde ilerleyerek onlar› karanl›ktan kurtaran Danko, arkas›ndaki halk› güneflli bozk›ra ulaflt›r›nca, art›k gücünün sonuna gelmiflti ve kendini topra¤a b›rakm›flt›.”

‹flte, ‹zergil’in akflam günefli bat›nca, Basarabya bozk›rlar›na bak›p da, “Danko’nun kalbi hâlâ parl›yor” dedi¤i p›r›lt›lar, bunlard›. O kurtar›c› insan›n kalbinden dünyaya kalan ve hiçbir zaman sönmeyecek olan ›fl›klard› o, yakamoz örne¤i p›r›l p›r›l ›fl›ldayan ayd›nl›klar... ‹nsanl›k, kahramanlar›na ve

kurtar›c›lar›na karfl› zaman zaman vefas›z kalm›fl ve bu umursamazl›¤› nedeniyle onlara vefa borçlar›n› ödememifltir. Gerçek kahramanlar ise, kurtard›klar› kiflilerden bu borçlar›n› ödemelerini hiçbir zaman beklemedikleri için halk, tarih boyunca onlara her zaman borçlu kalm›flt›r.•

Bir çiçe¤e yakından ve dikkatle baktı¤ınız oldu mu? E¤er baktıysanız herfleyin nasıl, ne denli düzenli ve kesin oldu¤unu flaflarak gözlemlemifl olmalısınız. Çiçekte büyük bir tazelik yumuflaklık, hofla giden bir fley, nefis bir koku vardır. Bir kimse yaflamını düzene koymaya çalıflırsa son derece kesin bir düzen kurabilir; ama yaflamı tıpkı çiçeklerdeki gibi hiçbir çaba olmadı¤ı zaman meydana çıkan o tatlı yumuflaklı¤ını yitirir. ‹flte karflımıza çıkan güçlük burada... Yani hiçbir çaba olmadan nasıl düzenli, berrak ve içtenlikli olabiliriz? Sorun bu... Düzenli olmak, tertipli olmak bir çaba sonucu olunca insanın ufkunu daraltıyor. ‹nsan nasıl olur da bir yandan yaflamın yaratıcı coflkusunu yaflar, duyguları içtenlikli kalır, genifl görüfllülü¤ünü sürdürür, öbür yandan da yaflamında düzenli kesin ve düflüncelerinde berrak olabilir? Bence ço¤umuzun bunu baflaramamamızın nedeni hiçbir fleyi derinlemesine duyumsamam›z, hiçbir konuya tam anlamıyla zihnimizi ve gönlümüzü vermememizdir. Bir kez o dik tüylü kuyruklarıyla ve o harikulade kürkleriyle iki kızıl sincabın bir a¤açta bir afla¤ı bir yukarı birbirlerini kovaladıklarını, durup yaflamın keyfini çıkarmak için on dakikadan fazla seyretmifltim. Biz herfleye karflı derinlemesine duyarlı olmazsak bu yaflamın keyfini, bu yaflama sevincini yaflayamayız. Bu duyarlılık için de içimizde çok fliddetli bir istek olmalı. Bu fliddetli istek iyilik yapma ya da kimi düzeltmeler, iylefltirmeler yapma iste¤i de¤il, herfleyi derinlemesine algılama iste¤idir.• Krisnamurti 71


Yarg›dan önce son durak GÖNDER‹: MANUEL B‹LOS Genç bir çift, yeni bir mahalledeki evlerine henüz tafl›nm›fllard›. Sabah kahvalt› yaparlarken, komflu da çamafl›rlar›n› as›yordu. Kad›n efline “Bak” dedi, “Çamafl›rlar› yeterince temiz de¤il, çamafl›r y›kamay› bilmiyor, belki de do¤ru sabunu kullanm›yor...” Kocas› flöyle bir bakt› efline... Hiçbir fley söylemeden kahvalt›s›na devam etti! Kad›n, komflusunun çamafl›r ast›¤›n› gördü¤ü her sabah, ayn› yorumu yapmay› sürdürüyordu. Bir ay kadar sonra, yine bir sabah, komflusunun ast›¤› çamafl›rlar›n bu kez tertemiz oldu¤unu gören kad›n, çok flafl›rd›: “Bak” dedi, efline ... “Çamafl›r y›kamay› ö¤rendi sonunda... Ancak, merak ediyorum, kim ö¤retti acaba?” Kocas› yan›t verdi efline: “Ben bu sabah biraz erken kalk›p, penceremizi sildim...” Yaflam da böyle de¤il midir? Baflkalar›n› izlerken gördüklerimiz, bakt›¤›m›z pencerenin ne kadar temiz oldu¤una ba¤l›d›r! Birilerini elefltirmeden ve hemen yarg›lamaya davranmadan önce, zihin penceremizin durumuna bakmak ve “iyi, temiz, güzel” olan› görmeye haz›r olup olmad›¤›m›z›n ay›rd›na varmaya çal›flmak, “çok yararl› ve insanc›l bir davran›fl” olacakt›r, her zamanda ve her mekanda...• 73


Y

aflam›ndaki tek gelir kayna¤› iki dönümlük tarlas› olan geçimi k›t bir kifli, bir gün ellerinde kazma ve kürekle gelip tarlas›n›n bitifli¤indeki araziyi kazmaya bafllayan kiflilere merakla ne yapt›klar›n› sordu. Araziyi kazmaya bafllayan kifliler “Biz burada cami yapaca¤›z” dediler. Aradan günler geçti. Kaz›, geçimi k›t komflunun tarlas›na girdi, dolaflt› ve tarlan›n yar›s›n› çevreledi. Sonunda cami, tüm yap›s›yla görkemli bir abide örne¤i tamamlanm›flt›; ama komflu k›t geçimli kiflinin a¤z›n› b›çak açm›yordu. Caminin bir bölümü, onun geçim kayna¤› topra¤›n›n yar›s›n› kaplam›flt›. Bu da, ailesinin geçiminin yar› yar›ya azalmas› demekti. Geçimi k›t kifli önce mahallenin büyüklerine gitti, derdini onlara anlatt›. “Topra¤›n›n üstüne yap›lan herhangi bir bina de¤il ki, y›kal›m da senin hakk›n› geri verelim” dediler. “Cami bu... Camiye de dokunulmaz ki...” Geçimi k›t kifli, müftüye gitti, kad›ya gitti; fakat derdine onlar da bir YAZAN: ÖZÜM LARÇIN çare bulamad›lar. Sonunda, padiflaha, Kanuni Sultan Süleyman’a gitmeye karar verdi. Saray›n kap›s›na gitti, karfl›s›na ç›kan ilk görevliye derdini anlatt›: Bir süre sonra huzurdayd›. Padiflah Kanuni Sultan Süleyman kendisini dikkatle dinledikten sonra camiyi yapanlar› da getirtti onlar› da dinledi. “Cami çok daha güzel olsun diye biraz geniflletmek istedik Sultan›m” dediler. “Çevredeki tek uygun arsa da bu komflunun arsas›yd›. O nedenle onun arsas›na do¤ru genifllettik camimizi...” Kanuni Sultan Süleyman buyru¤unu duyurdu: “fiimdi gideceksiniz, o camiyi y›kacaks›n›z” dedi. Sonra da, onlar›n flaflk›n bak›fllar›na ald›rmadan, sözlerinin gerisi getirdi: “Ben y›k›lan bir caminin yerine her zaman daha büyük bir cami yapt›rabilirim ama” dedi. “Adalet bir kez y›k›l›rsa devlet de y›k›l›r. Çünkü adalet devletin temelidir.”•

Kanuni: “Adalet Devletin Temelidir”

74

GÖNDER‹: PER‹ BERK‹N

E

ski, eski, çok eski zamanlarda bir dervifl, dünyasal zevklerini denetimi alt›na alma çabas›n›n son noktas›na gelmifl, o en üst makama erifltikten sonra yaflam›n›, inan›fl› gere¤i her türlü süsten, gösteriflten ve dünyasal zenginliklerden uzak durarak geçirmeye bafllam›flt›. Fakat yapmas› gereken, yaln›zca yamal› bir h›rka giymekle s›n›rl› de¤ildi. Saç, sakal, b›y›k, kafl gibi, insan›n do¤al süslerinden de ar›nmas› gerekiyordu. Bir berber dükkan›na gitti ve iste¤ini kesin bir kararl›l›kla bildirdi: “Vur usturay› berber efendi” dedi. “Saç›mdan da, kafl›mdan

da, sakal›mdan, b›y›¤›mdan da temizle beni!” Berber iflini yaparken, dervifl de aynada kendini izliyordu. Bafl›n›n sa¤ bölümü tümüyle kaz›nm›flt›. Berber, bafl›n öteki bölümünü kaz›maya haz›rlan›rken içeri, iri yar› yap›l› bir kabaday› girdi. En az›ndan bir “Merhaba” deyip dükkandakileri selamlamas› beklenirken kabaday› kimseye selam verme gere¤i duymadan do¤ruca derviflin oturdu¤u koltu¤a do¤ru yürüdü ve bafl›n›n t›rafl edilmifl bölümüne biraz da sertçe bir tokat att›. “Kalk bakal›m oradan kabak” dedi. “Kalk da t›rafl›m›z› olal›m” Dervifl, böylesi bir davran›fl karfl›s›nda da derviflli¤in “Sövene 75


BD HAZ‹RAN 2009

dilsiz, vurana elsiz gerek” kural›n› bozmad›. Hiçbir fley söylemeden, en küçük bir ses ç›karmadan koltu¤undan yavaflca kalkt›, yerini, bu kaba kifliye b›rakt›.

B

erber çok utanm›fl, çok da korkmufltu. Bu nedenle hiçbir fley söyleyemedi, koltu¤a oturan kaba kifliyi t›rafl etmeye bafllad›. Fakat küstah kabaday› t›rafl olurken de rahat durmad›, dükkan›n bir köflesine çekilip sessiz sessiz oturan dervifle, terbiye d›fl› sözler söylemeyi sürdürdü: Onun ikide bir alayc› bir sesle söyledi¤i “Kabak nas›ls›n?”, “‹fller nas›l gidiyor kabak?”, “Keyifler ne alemde kabak?” gibi afla¤›lay›c› sözleri karfl›s›nda da dervifl, biraz önceki kural› yine bozmad›, sesini ç›karmadan köflesinde sakin sakin oturdu. Bir süre sonra kaba kiflinin t›rafl› bitti, önce omuzlar›n› kald›rd›, sonra abart›l› bir biçimde kollar›n› yana açarak koltuktan kalkt› ve çekildi¤i köflesinde sessice bekleyen dervifle dönerek, yine o terbiye d›fl› tavr›yla konufltu: “Hadi gözün ayd›n olsun kabak” dedi. “Bak ben gidiyorum. Koltuk da, berber de, ustura da senin olsun kabak...” Ve geldi¤i gibi, yine kimseye selam vermeden dükkandan ç›kt›, gitti. Kabaday› sokakta dokuz on ad›m yürüdükten sonra kendini bir anda, bir at arabas›n›n karfl›s›nda buldu. ‹ki at› da gemden boflanm›fl bir at arabas›, yokufltan afla¤› h›zla üzerine geliyordu. Kabaday› flaflk›nl›ktan ne yapaca¤›n› bilemedi, yolun ortas›nda, at arabas›n›n karfl›s›nda hareket edemedi, oldu¤u yerde donakald›. Ve göz aç›p kapay›ncaya de¤in geçen o k›sac›k sürede, araban›n iki at›n›n ortas›ndaki uzun sivri demirin karn›na saplanmas›ndan kendini kurtaramad›. Çevreden kofluflanlar›n 盤l›klar› aras›nda kabaday› orada yere y›¤›ld›, yaflam›n› yitirdi. Tüm olan bitenleri derviflle birlikte dükkan›n penceresinden izleyen berber, kabaday›n›n öldü¤ünü ö¤renince dervifle döndü ve tüm içtenli¤iyle sordu: “Biraz a¤›r olmad› m› dervifl efendi?” Dervifl de üzgündü. Gözlerini olay yerinde oluflan kalabal›¤›n üzerinden ay›rmadan, düflünceli bir ifadeyle karfl›l›k verdi: “Vallahi gücenmemifltim, hatta hakk›m› da helal etmifltim ona” dedi ve ayn› düflünceli ifadesiyle sözünün gerisini de getirdi: “Fakat unutmay›n, kaba¤›n bir sahibi var” dedi. “O gücenmifl olmal›.”• 76

A

frika’n›n, balta girmemifl ormanlar›n›n bulundu¤u bir bölgesinde bir zamanlar, güçlü bir kral yafl›yordu. Bu kral›n, birlikte büyüdü¤ü çok yak›n bir arkadafl› vard›. Bu “en yak›n” arkadafl›n ise, ken-

Kral, en yak›n arkadafl›n›n doldurdu¤u tüfe¤ini her zamanki gibi yine güvenle ateflleyince... Beklenmedik bir fley oldu ve geri tepen tüfekten f›rlayan barutlar, kral›n baflparma¤›n› kopard›. En yak›n arkadafl›, bir yandan kral›n elini sarmaya çal›fl›rken,

Oh, oh... Aman ne güzel, ne güzel. GÖNDER‹: HÜRR‹YET EDMONDS

dine özgü bir özelli¤i vard›. ‹ster olumlu, ister olumsuz olsun, tüm olaylar›, “Oh, oh... Aman ne güzel, ne güzel...” diyerek karfl›lard›. Bir gün kral ve arkadafl›, birlikte ava gittiler. Kral›n tüfe¤ini, bu en yak›n arkadafl› dolduruyor, krala veriyor, o da ateflledikten sonra, yeniden doldurmas› için arkadafl›na veriyordu. Arkadafl› tüfe¤i bir dolduruflunda, ay›rd›nda olmaks›z›n bir yanl›fll›k yapt›.

bir yandan da olay›, yine kendine özgü tutumuyla karfl›l›yordu: “Oh, oh... Aman ne güzel, ne güzel...” diyordu. “Aman ne güzel, ne güzel...” Bir elinin baflparma¤›n›n kopmas› karfl›s›nda en iyi arkadafl›n›n “Ne güzel oldu” demesi, kral›n öfkelenmesine neden oldu. “Neresi güzel bu olay›n?” diye ba¤›rd› en iyi arkadafl›na ve... Onu zindana att›rd›. 77


BD HAZ‹RAN 2009

Bu olay›n üzerinden iki y›l geçmiflti. Kral bir gün, bu kez tek bafl›na avlan›rken, yanl›fll›kla tehlikeli bölgeye girmifl, yamyamlar›n eline düflmüfltü.

Y

amyamlar, avlar›n› bir dire¤e ba¤lad›lar, çevresine çal› ç›rp› y›¤d›lar ve tam atefli yak›p kral› “piflirecekleri” s›rada birden durdular. ‹çlerinden biri, avlar›n›n bir elinde baflparma¤›n›n bulunmad›¤›n› gördü. Yamyamlar›n inan›fllar›na göre vücudunda küçük de olsa, bir eksiklik bulunan av› yemek, tüm köy halk›na büyük bir u¤ursuzluk getirirdi. Kral›n baflparma¤›n›n olmad›¤›n› görünce atefli yakmaktan vazgeçtiler ve onu direkten çözüp serbest b›rakt›lar. Kral saray›na döner dönmez, iki y›l önceki olay› an›msad›. Parma¤› koptu¤u zaman en iyi arkadafl›n›n, “Oh, oh... Aman ne güzel, ne güzel...” dedi¤ini, bir kez daha duyar gibi oldu. Hemen zindana gitti ve onun serbest b›rak›lmas›n› sa¤lad›.

“Parma¤›m koptu¤u an ‘Aman, ne güzel, ne güzel’ diyerek, me¤er ne denli do¤ru bir fley söylemiflsin” dedi. “Bunun do¤rulu¤unu, ancak baflparma¤›m›n olmamas› sayesinde yamyamlar›n elinden kurtuldu¤umda anlayabildim.” Sonra da, en iyi arkadafl›ndan özür dilemek zorunda kald›: “Ve seni de zindana att›rarak, iki y›l burada hapis kalmana neden oldum” dedi. “Az kötülük yapmad›m, sana...” ‹yi arkadafl›, onun bu sözü üzerine de ayn› sözünü yineledi: “Oh, oh... Aman ne güzel, ne güzel” dedi. “Aman ne güzel, ne güzel...” Kral yine öfkelendi: “‹ki y›l hapis yatt›n” diye ba¤›rd›. “Bunun neresi güzel?..” Arkadafl› “Bunun her yan› güzel” dedikten sonra ekledi: “Beni buraya kapatt›rmasayd›n, düflünsene, flu anda yamyamlar›n midesinde olacakt›m” dedi. “Çünkü o son av›na ç›karken de ben yine senin yan›nda olacakt›m ve... Yamyamlar seni serbest b›rak›p beni yiyeceklerdi.”•

‹lkö¤retim birinci s›n›f ö¤rencisi okuldan dönünce annesine, “Bugün ö¤retmen bize atlardan söz etti. Ama ben at›n ne oldu¤unu hâlâ anlayamad›m” dedi. “Neden?” diye sordu annesi. “Ö¤retmen ‘At›n yavrusuna tay, diflisine k›srak, erke¤ine ayg›r, güçlüsüne beygir derler’” dedi. “Bunda anlafl›lmayacak ne var çocu¤um?” “Peki anneci¤im, at›n ad› ne zaman at oluyor?”• 78

DERLEYEN: EREN ERBABACAN

Fikirler, bilgisizli¤in karanl›¤›nda parlayan ›fl›klar›yla gerçe¤i tüm anlam› ve büyüklü¤üyle ayd›nlat›p ortaya ç›karan lambalard›r.Bir zamanlar, ellerinde birer sönük lamba tafl›yan yüz kifliyi, büyük bir karanl›k odaya kapatm›fllard›. Bir süre sonra içlerinden biri, lambas›n› yakmay› ak›l etti. Odadaki yüz kifli, o tek lamban›n ›fl›¤›nda, birbirlerini görüp tan›maya ve gördüklerini sevmeye bafllad›lar. Bir lambadan ç›kan ›fl›¤›n ne denli güçlü oldu¤unun ay›rd›na varan öteki kifliler de lambalar›n› yakt›lar. 79


BD HAZ‹RAN 2009

Bu kez çevrelerindeki canl› cans›z tüm varl›klar›n, daha ayd›nl›k ve daha belirgin bir biçime dönüfltüklerini gördüler. Odada flimdi, yanmakta olan yüz lamba, fakat yaln›zca bir fikir vard›. O tek fikir, “Lambay› yakmak” fikriydi. Yanan yüz lamban›n oluflturdu¤u ayd›nl›kta yüz kifli, odadaki herfleyi ayr›nt›lar›yla ayd›nlatmak için, yüz lamban›n ›fl›¤› gerekliymifl. Odadaki herkes lambalar›n› yakt›¤›nda, yüz lamban›n birlikte verdi¤i ›fl›k, “hakikat”in esinine dönüflmüfl. Çünkü her bir ›fl›k, büyük ›fl›¤›n ya da “hakikat”in yüzde bir parças›ym›fl. Zamanla her adam, kendisini karanl›ktan kurtaran ve çevresindeki güzellikleri görünür k›lan ›fl›¤›n, yaln›z kendi lambas›ndan ç›kt›¤›na inanmaya bafllam›fl. Ötekiler de, baflka baflka

Mehmet Muhsinoğlu

*“Ifl›k, biraz daha ›fl›k” Goethe’nin ölüm döfle¤indeki son sözüdür.

Onu yak›ndan tan›mayan birisi bir gün Galile’ye kaç yafl›nda oldu¤unu sordu. Büyük bilgin sakal›n› s›vazlayarak, “Sekiz on yafl›nda olmal›y›m” dedi. Soruyu soran flafl›r›nca Galile ekledi: “Sekiz on y›l, yaflayaca¤›m› umut etti¤im y›llar...” dedi ve devam etti: “Bence geçmifl y›llar harcanm›fl paralar gibi kaybolmufltur art›k, saymaya de¤mez...”• Kitabı çok satanlar listesinde olan yazar kitabını dostuna arma¤an etmek üzere küçük bir notla birlikte imzaladı. Kitabı alan dostu, kitabı inceledikten sonra, “Bu kitap Afrika’yla ilgili; ama sen hiç Afrika’ya gitmedin ki...” dedi. Yazar, “Afrika’ya gitmeme ne gerek var?” dedi ve ekledi: “Dante de ‘‹lahi Komedya’sındaki cehennemi yazmak için cehenneme gitmemiflti ki...”• 80

KÖfiEDEN BUCAKTAN

yönlere sürüklenince, “hakikat”i esinleyen o büyük ›fl›k, yüz ayr› aleve bölünmüfl. Her bir alev art›k, gerçekli¤in küçük bir bölümünü ayd›nlat›r olmufl. Bugün insano¤lu, çevresini çepeçevre saran kasvetli karanl›¤›n içinde ve yaln›z kendi lambas›n›n c›l›z ›fl›¤›nda, yaln›zca kendi lambas›n›n ayd›nlatabildi¤i kadar›yla, görebildi¤i herhangi bir fleyin, en önemsiz ayr›nt›s›na sar›larak, güvensizlik duygusu içinde dolan›p duruyor. Onun için, yüz cepheli, ama tek bir “hakikat” vard›r. Fikirler ne s›n›rl›d›r, ne de tükenmifltir. Gerçe¤i oldu¤u gibi görebilmeleri için insanlar, o çok büyük odadaki gibi, sevgi ve hoflgörü içinde, ›fl›klar›n› birlefltirmelidirler.

Y

arbay Thomas Edward Lawrence, 13 May›s 1935 Pazartesi günü k›rsal alanda motosikletle gezerken, aniden önüne ç›kan iki çocu¤a çarpmamak için direksiyonu yol kenar›ndaki tarlaya çevirince, geçirdi¤i kaza sonucu a¤›r yaraland›. 6 gün sonra, 19 May›s Pazar günü hava kuvvetleri hastanesinde öldü. “John Hume Ross” ad›yla girdi¤i ‹ngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nden, 1935 y›l›n›n fiubat ay›nda “eski bir casus oldu¤u” gerek-

çesiyle uzaklaflt›r›lan “Arabistanl› Lawrence”, Clouds Hill, Dorset’teki basit kulübesine dönmüfltü. Araplar taraf›ndan “uyan›fllar›na” yard›mc› oldu¤u için bir “halk kahraman›”, ‹ngilizler’in ise “ulusal kahraman” kabul etti¤i Lawrence’›n ölümü nedeniyle, tüm ‹ngiltere yasa bürünmüfltü. “‹fl” yaflam›nda kendini “T. E. Lawrence” ya da “T. E. Shaw” olarak tan›t›yor, birkaç kez ad›n› de¤ifltirdi¤i biliniyordu. Thomas Edward’›n aile ad› “Chopman” olmas›na karfl›n, ‹skoçyal› bir rahibeyle evlenebilmek için “Law81


yonu Madalyas›” ve “Üstün Hizmet Madalyas›” ile ödüllendirildi. *** Lawrence, 1918’de savafl muhabiri Lowell Thomas’›n belgesel film ve fotograflar çekmesine yard›mc› oldu. Savafltan sonra bu belge niteli¤indeki fotograf ve filmlerle dünya turuna ç›kan Thomas, böylece önemli miktarda para kazand›.

Araplar’la birlikte yaflad›¤› sürede, gelenek ve yaflant›lar›n› ö¤renen Lawrence, deveyle yolculuk yap›yor, s›k› dostluk kurdu¤u Prens Faysal'›n arma¤an etti¤i yerel giysileri giymeye al›fl›yordu.

rence” soyad›n› alm›flt›. 1923’te ‹rlandal› arkadafl› yazar George Bernard Shaw’a özenip, “T. E. Shaw” takma ad›yla Kraliyet Tank Birli¤i’ne kat›ld›. 1925’te Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne girdi. ‹ki y›l sonra soyad›n› resmen “Shaw” olarak de¤ifltirdi. 1916-1918 y›llar›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’na karfl› yürütülen Arap ‹syan›’nda, ‹ngiliz irtibat subay› olarak ald›¤› görev nedeniyle, “Arabistanl› Lawrence” olarak tan›nd›. Savafltan sonra Araplar aras›ndaki bölünmeyi ‹ngiltere’nin el alt›ndan k›flk›rtt›¤›n› ö¤renince, “tek bir Arap devleti” peflinde koflan Lawrence, Kral V. George’un “fiövalye” niflan›n› reddetti, “Frans›z fieref Lej82

L

owell Thomas’›n Lawrence’› büyük bir kahraman gibi göstermesi, Lawrence’›n da kendi an›lar›nda, daha önce birçok ‹ngiliz ajan› taraf›ndan bölgede yap›lm›fl tüm “ifllere” sahip ç›kmas›, kimi kaynaklara göre “asl›nda hak etmedi¤i” bir ün kazand›rd› kendisine... Sonradan Lawrence “efsanesi”ni kaleme alan yazarlar, yeri geldi¤inde onu “gerilla savafl›n›n mucidi” olarak bile gösterdiler. *** H›ristiyanl›¤›n afl›r› tutucu “Cizvit Tarikat›”n›n okulunda, iyi bir e¤itim ve ö¤retim görerek yetifltirilen Lawrence, ‹ngilizler’in Ortado¤u’ya yay›lma politikas› uyar›nca yap›lan “çal›flmalara” kat›lmak için 1910 y›l›nda Türkiye’ye geldi. F›rat Nehri k›y›s›nda, Hititler’in yaflad›¤› bölgede “arkeolojik araflt›rmalar” paravan› arkas›nda, petrol etüdü, politik ve etnolojik bilgiler toplad›. Mezopotamya, Suriye, Filistin ve M›s›r’› gezip Arapça ve ‹slam adetlerini ö¤ren-

Hicaz demiryolunun bu fotograf› ‹ngiliz Kraliyet Savafl Müzesi’nden al›nd›.

di. ‹ngiltere’ye döndü ve 1911’de Oxford’da doktoras›n› verdi. Casusluk yapmak için tekrar Ortado¤u’ya gelip Arap ülkelerinde çal›flmaya bafllad›.

I

lk görev yeri olan Kahire’de, ‹ngiliz Askeri Haberalma Servisi için çal›flt›. Araplar’la olan s›cak iliflkileri Lawrence’›, ‹ngiliz ve Arap kuvvetleri aras›ndaki irtibat subayl›¤› görevi için vazgeçilmez k›l›yordu. Ekim 1916’da, Arap ulusal faaliyetlerini rapor etmesi için çöle gönderildi. ‹ttifak Devletleri saf›nda savafla sokulan Osmanl› Devleti’nin egemenli¤i alt›ndaki Arap ülkelerinde isyan ç›kartmak, bafll›ca göreviydi. “Kendisini Arap davas›na inanm›fl birisi olarak tan›t›yordu. Arap liderleriyle görüflüp Osman-

l› Devleti’nden kurtulma zaman›n›n geldi¤i istikametinde faaliyetlerde bulunuyordu. Vahabi Abdülaziz bin Suud ile münasebet kurup onun yak›n adam› oldu.” “Abdülaziz bin Suud’a, ‹ngiltere’den külliyetli miktarda para, silah, cephane, teçhizat ve levaz›m malzemesi sa¤lad›.” “Arap bölgesini Osmanl› Devleti’ne karfl› isyan haline getirmeyi baflard›. Asi Araplar’› da Yemen, Filistin, Irak cephelerinde ‹ngilizlerin saf›nda yer ald›rtt›.” “Lawrens, gerilla harpleri yapt›rarak Türk kuvvetlerine çok zarar verdirdi. Türk kuvvetlerinin Hicaz’a ulafl›m›n› sa¤layan fiamHicaz Demiryolu’nu k›smen tahrip ettirdi. Demiryolu istasyonlar›na gece bask›n› yapt›rd›. Osmanl›’ya ba¤l› Hicaz halk› d›fl›nda Vahabiler’i ve asileri Türk düflmanl›83


BD HAZ‹RAN 2009

Peygamber soyundan geldi¤i “inanc›n›” kullanarak, Mekke flerifli¤ini sürdüren Hüseyin bin Ali’nin, dört o¤lundan üçüncüsü olan Faysal, 32 yafl›nda ve “yak›fl›kl›” bir adamd›. 1917 Ekim’inde Arabistan’a gelen Lawrence’le ilk kez burada karfl›laflt›lar. Lawrence daha sonra an›lar›nda, Faysal için flunlar› yazacakt›: “Arabistan’da görmek için geldi¤im adamla karfl›laflt›¤›m›, ilk bak›flta anlad›m. Arap ‹htilali’ne flan katacak bir liderdi karfl›mdaki.”

F

General Allenby, Kral Faysal’la birlikte Kudüs’te görülüyor.

¤› ile körükleyip Mekke ve Medine’de de ihanetlere neden oldu.” “Kitap yaz›p konferanslar vererek kendini ‘fleyh’ diye tan›tt›. Güçlü hitabeti, cin fikri ve ‹slam düflmanlar›ndan ald›¤› bol yard›mlarla pek çok kimseyi çevresinde toplad›.” “Birinci Dünya Savafl›’ndan sonra Osmanl› Devleti y›k›l›nca, görevini tamamlam›fl olarak ‹ngiltere’ye dönen Lawrens’›n önerdi¤i görüfller, Arap ulusalc›l›¤›n› ateflledi.” “Arap dünyas›nda, ‘ayn› din, dil, ülke ve ›rka mensup olmalar›na karfl›n birbirine düflman’ birçok devlet kuruldu.” *** 84

aysal da Lawrence’›, “iliflkileri güçlü, ihtilali bafllatmak için gereken silah ve alt›nlar› sa¤layan, kabile üyelerini mutlu k›lan, içten bir yoldafl” olarak tan›ml›yor, ona develer, pahal› giysiler arma¤an ediyor, özgürce hareket edebilme olana¤› tan›yordu. Faysal’›n komutas›ndaki düzensiz birlikleri yönlendirip Osmanl› ordusuna karfl› gerilla mücadelesi veren Lawrence, Akabe ve fiam’›n iflgalinde önemli rol oynam›flt›. Faysal’›n ordusu savafl s›ras›nda Lawrence’›n yard›m ve önerilerini “memnuniyetle” kabul etmifl, General Allenby emirlerini Lawrence arac›l›¤›yla Araplar’a iletmiflti. Arap birlikleri daha sonra, do¤rudan General Allenby’in komutas›na girecekti. ***

Lawrence yard›mc›lar›yla birlikte, 1914 y›l›nda Osmanl› denetimindeki bölgeyle, ‹ngiliz denetimi alt›ndaki M›s›r’›n yak›n›nda bulunan Sina’n›n haritas›n› haz›rlad›. Bu harita, Osmanl› ordusuyla savaflan ‹ngilizler’e önemli bir stratejik katk› sa¤lad›.

I

ngiliz kaynaklar›nda yer alan bir bilgiye göre, Temmuz 1917’de Arap güçleri Sina yak›nlar›ndaki Akabe’yi ele geçirip, Kudüs’e yürüyen ‹ngilizler’e kat›ld›lar. Lawrence yarbayl›¤a terfi ettirildi. Kas›m ay›nda Arap giysileri içinde ‘düflman hatt›n›n’ gerisinde keflif yaparken,Türk askerleri taraf›ndan yakaland›. Buradan kaçmadan önce iflkence gördü ve cinsel tacize u¤rad›. *** ‹ngiliz General Edmund Allenby, Güney Afrika’da (18841888) ve Boer Savafl›’nda (18891901) ad›ndan çok s›k söz ettirmiflti. Birinci Dünya Savafl› bafllad›¤›nda Fransa’ya giden ‹ngiliz süvari güçlerine komuta etmifl, daha sonra Filistin cephesine gönderilmiflti. Burada “çok çabuk heyecanlanan, k›l›k k›yafeti da¤›n›k bir yüzbafl›yla” karfl›laflt› General Allenby... Akabe’de kazand›¤› baflar›yla gurur duyan bu yüzbafl› T. E. Lawrence’t›. Arap “ihtilalini” bafllatmak için çeflitli öneriler getiriyordu. Lawrence daha sonralar›, “psikolojik aç›dan rahat ve moral ola-

rak kendine çok güvenen Allenby’i, bizim ‘yetersiz’ anlay›fl›m›z hayli yavafllatm›flt›. Herhangi bir konuda zor haz›rlanmak gibi tuhaf huylar› vard›, bu yönüyle bana çok benziyordu” diyecekti. *** Araplar’la yaflad›¤› sürede, gelenek ve yaflant›lar›n› ö¤renen Lawrence, deveyle yolculuk yap›yor, s›k› dostluk kurdu¤u Prens Faysal’›n arma¤an etti¤i yerel giysileri giymeye al›fl›yordu. “Çölde ‹syan”, “Darphane”, “Hikmetin Yedi Dire¤i” adl› kitaplar›n› ve mektuplar›n› yay›mlayan Lawrence, notlar›n› kaybetti¤i için “Hikmetin Yedi Dire¤i” kitab›n› üç kez yazmak zorunda kalm›flt›. George Bernard Shaw, Lawrence’a kitab›n› düzenlemesinde yard›mc› olmufl ve gramer hatalar›n› düzeltmiflti. Lawrence kitab›n›n önsözünde, Shaw’a ve efline –hiç istemedi¤i halde– teflekkür etmiflti.

K

imi kaynaklara göre, öyküsel anlat›m›nda gerçekle fantaziyi ay›rt etmek zaman zaman zor olmaktad›r. Gerçekle hayali kar›flt›rmaktan zevk ald›¤› aflikârd›r. Kendisiyle olan iç hesaplaflmalar› yer yer kendisini küçümsemesine ve yer yer de, Arap ‹syan›’nda ald›¤› rolü abartmas›na neden olmufltur. Bu anlamda kitap hem otobiyografi olarak hem de tarih ve psikoloji aç›s›ndan önemli bir yap›tt›r. 85


BD HAZ‹RAN 2009

Lawrence’›n abartma al›flkanl›¤›, biyografisini yazanlar› ve di¤er araflt›rmac›lar› zaman zaman anlaflmazl›¤a düflürmüfltür. Kitab›nda süslü bir anlat›mla dile getirdi¤i iddialar›n bir bölümü sonradan yalanlanm›fl ve aksi ispat edilmifltir. Sina Çölü’nü iki günde geçti¤i ve birçok savafl yaras› oldu¤u iddias› bunlardan ikisidir. Gerçekte bu yolculuk üç gün sürmüfltür ve yaln›zca birkaç savafl yaras› vard›r. Almanlar Arap ‹syan›’n› her yönüyle anlatan 12 ciltlik bir rapor haz›rlam›fllard›r. Bu büyük raporda Lawrence’›n ad›na bile rastlanmaz. Buna karfl›n Araplar, etkisi oldu¤unu kabul ederler. Savafltan sonra Arap ülkelerinin ba¤›ms›zl›¤› için lobi çal›flmalar› yapan Lawrence, Paris Bar›fl Konferans›’na da Arap giysileriyle kat›lm›flt›. *** “‹ngiliz alt›nlar›”n› baflar›yla da¤›tma yetene¤i sayesinde “Arap

kardefllerimiz”e Mehmetçik’i s›rt›ndan hançerletebilen ‹ngiliz casusu Lawrence’›n Ortado¤u’da o günlerde yaratt›¤› huzursuzluk, kimi zaman yo¤unlaflarak, kimi zaman s›¤›laflarak da olsa, bölgedeki varl›¤›n› bugün de sürdürmektedir. Bu huzursuzlu¤un yo¤unlaflt›¤› dönemlerde karfl›lar›nda ‹srail’i bir kabus gibi bulan “Arap kardefllerimiz”, dedelerinin hatas›n› yumruklar›n› al›nlar›na vurarak an›ms›yorlar ve kimbilir kaç bin kez yineledikleri “Türkler bafl›m›zda olsayd›, bunlar bafl›m›za gelmezdi” sözüyle belki biraz teselli buluyorlar. Ve onlar›n bu durumlar›na bakt›kça “Lawrence’›n patronlar›” ise, büyük bir olas›l›kla dudaklar›n› hafifçe büküp gülümseyerek, “Good morning after supper” (Akflam yeme¤inden sonra günayd›n!..) diyorlard›r.• m.muhsinoglu@gmail.com

Mısır’a gezmeye giden iki arkadaflın kayı¤ı Nil Nehri’nde battı. Do¤al yeteneklerini ortaya koymanın tam zamanı gelmiflti. fiampiyonlar gibi yüzmeye baflladılar. Bir ara iki arkadafltan biri, kocaman bir nesnenin kendilerine do¤ru geldi¤ini gördü. Dev bir timsah ifltahla onlara do¤ru yüzmekteydi. Arkadaflına sevinçle seslendi: “fiu ifle bak” dedi. “Adamların kurtarma gemileri bile Lacoste!”• Filozof Sokrates ve efli iyi geçinemezlerdi. Bir gün efli Sokrates'e yine ba¤ırarak, onu azarlıyordu. Ünlü filozofun hiçbir karflılık vermedi¤ini görünce efli daha da çok öfkelendi ve bir kova suyu onun baflından afla¤ı döktü. Sokrates, yine sakinli¤ini bozmadı, “Gökgürültüsü çok fliddetliydi” dedi. “Arkasından böyle bir sa¤na¤ın gelmesi normaldir.”• 86

BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

Bir ozan›n yap›t›nda iki yüz y›l›n uygarl›k, kültür, sanat yaflam›

“Horoz ak›ll›lar, bast›bacaklar, külyutmazlar, varyemezler, nanemollalar, maçabeyi gibi kurulanlar, deli bayra¤› çekenler, akçesizler, edebiyat bozuklar›, üçk⤛t açanlar, palab›y›kl›lar, tüm insanlar tak›m taklavatlar›yla orada haz›rola geçmifllerdir.” Salâh Birsel

arihimizde olup bitenleri, geçmiflimizde nas›l yaflad›¤›m›z› anlatan yazarlar yap›tlar›nda, toplumsal konumlar›na göre “A¤a, Çelebi, Dede, Efendi, Pafla, fieyh” gibi unvanlarla an›l›r. Onlar›n yap›tlar› ise örne¤in “Bey” unvan› kullan›larak “Ata Bey Tarihi”, “Koçi Bey Risalesi”, “Feridun Bey Münfleat›” diye ünlenmifltir. Günümüz yazar› Salâh Birsel de, iki yüz y›l önceki geçmiflten günümüze uzanan dönemin uygarl›k, sanat-edebiyat yaflam›nda olup bitenleri aktaran bir dizi kitab›n›, “Salâh Bey Tarihi” diye adland›rm›flt›r. Salâh Birsel 1940 kufla¤›n›n ozanlar›ndand›. fiiirini ironi (alaysama, b›y›k alt›ndan gülme) ile

T

beslemesi önemli bir özelli¤iydi. fiiirinden söz ederken, “Ben kimseyi önemsemedim. (...) Herkesi, her fleyi yads›mak yolunu seçtim ben. fiiirlerimin kimseninkilere benzemeyifli de bundand›r” diyor. “Ases”, “Kikirikname”, “Haydar Haydar” gibi fliir kitaplar› birbirini izlemifl, bunlar› bir ara “Köçekçeler” ad› alt›nda biraraya toplam›flt›r. Sonra deneme türünde kitaplar›, günlü¤ü, “Salâh Bey Tarihi”nin ciltleri birbirini izlemifltir. Bu dönemde b›rakt›¤› fliire, ancak “Salâh Bey Tarihi”ni tamamlad›ktan, deneme yazarl›¤›ndan hevesini ald›ktan sonra, 76 yafl›nda yeniden dönecektir. Bu dönemdeki ilk kitab› “Varduman” da, günlü87


BD HAZ‹RAN 2009

¤üne yeri geldikçe serpifltirdi¤i fliirlerin bir derlemesidir. alâh Birsel fliirlerinde, çal›p ç›rpanlara, baflkas›n›n s›rt›ndan geçinenlere gününü gösterir. Al›fl›lm›fl sevgi fliirlerini, gözü yafll› duyarl›¤›, do¤aya bak›p kendinden geçmeyi alaya alan bu fliirler, toplumsal düzenin bozuklu¤unu da b›y›k alt›ndan gülerek anlat›r. Sanki flenlik gülüflü besler onun fliirlerini... Elefltiri oklar›n› f›rlat›rken dille oynamaktan, flafl›rt›c› sözler üretmekten de hofllan›r. fiiirin nas›l olmas› gerekti¤i konusundaki görüfllerini, “fiiirin ‹lkeleri” kitab›nda anlatm›flt›r. fiiirden anlamayan “labalubac› elefltirmenleri” yeren birçok fliiri vard›r. fiu fliirinde, fliir sevgisini dile getirmektedir: “EY fi‹‹R Seni hep kovalad›m ben Ellerine sar›ld›m ey fliir Patiklerini öptüm Günlükler döflendim senin için Kimim var benim senden baflka Bir dost bir sevgili Seni düflünürüm hep hep Çekirdeksiz sevi beslerim Sen de az de¤ilsin ya Her yerde her köflede görünmezsin Yanafl›rsan birkaç flaire Ço¤unu yar› yoldan döndürürsün

S

88

Kafalar› tangur tungur ötenler Fel fel bakar senin yüzüne kendi dingolapifltolar›na binerler Binerlerse hey Ya hey akl›nda tut Sen benim her fleyimsin Gecem gündüzüm anka kuflumsun Sen benim annemsin ey fliir”. Olgunluk ça¤›nda 20 y›l kadar fliiri bir yana b›rakt›¤› dönemden flöyle söz eder: “Beni denemelere çeken bir fley vard›. O da benim y›llarca sözünü etti¤im olaylara gülmece-güldürmeceyle yaklaflan yan›md›. (...) fiiirin yap›s› onu yeterince kullanmama olarak vermiyordu. ‹flte denemeye geçiflim ve denemede direniflim, biraz da humeur’u özgürce kullanabilme iste¤ime dayan›r.”

“G

ünde on alt› saat çal›fl›yordum. Onlardan baflka bir fleyi gözüm görmüyordu” dedi¤i denemeleriyle ilgili olarak flu aç›klamalar› da sözlerine ekler: “‹nsanlar yeryüzünde, yeryüzünde olduklar›n› bilmeden yafl›yorlar. Do¤ay› bilmiyorlar, do¤an›n güzelliklerini bilmiyorlar. Bildikleri tek fley, birbirlerine çelme takmak, birbirlerini kötülemek, birbirlerini öldürmek. Yani, denemelerimin bafll›ca konular›ndan biri de insan sevgisidir. ‹nsanlar›n güzel, büyük ifllere dönük olmas›n› sa¤lamakt›r.”

Hepsini birden “Binbir Gece Denemeleri” diye adland›raca¤› “Kurutulmufl Felsefe Bahçesi”, “Bir Zavall› Sar› At”, “fiifledeki Zenci” vb. gibi deneme kitaplar›n›n izleklerini aç›klarken, “Benim konular›mdan biri de insanlara zulüm yapmaktan hofllanan zorbalar›, diktatörleri sergilemek, insanlar› zorbal›¤a de¤il, insan sevgisine ça¤›rmakt›r” der. Bu dönemin ürünü “Salâh Bey Tarihi”yle ilgili olarak da, yazar›ndan flu bilgileri ediniriz:

“E

debiyatç›lar›n toplaflt›klar› yerleri yazmak isterken ‘Kahveler Kitab›’ ile ‘Ah Beyo¤lu, Vah Beyo¤lu’ ortaya ç›kt›. ‘Ah Beyo¤lu’nun son bölümü Bo¤aziçi’nden bahseder; Ruflen Eflref okulu as›p yaya, taa Beykoz’da oturan Abdülhak Hamit’i görmeye gider, onu anlatmakla bafllam›flt›m ‘Bo¤aziçi’ne, üç kitapta bitirdim.” “Salâh Bey Tarihi” bir tarih kitab› de¤ildir. Gözlemlerle, an›larla beslenen e¤lenceli, uzun bir öyküdür. Dili de e¤lencelidir: “Tarih yazarken ben, oldukça rahat hissettim kendimi. Denemede bile kullanamad›¤›m kimi sözcükleri, kimi üslup flaklabanl›klar›n› burada uygulad›m.” Birbirini izleyen befl kitab›n nelerden söz etti¤ini en iyi aç›klayan yine yazar›n kendisidir: “Ben edebiyat toplant›lar›, edebiyat kahveleri üzerine bir ya-

Salâh Birsel

z› yazmak istemifltim. 1972 y›l›nda, ilkin Fransa’daki edebiyat salonlar›ndan açt›m, sonra da laf› 1940 y›llar›ndaki ‹stanbul kahvelerine getirdim. Daha do¤rusu edebiyatç›lar›n devam etti¤i kahvelere. Yazd›kça yaz› bir deneme s›n›r›n› afl›yor, kitap olmaya do¤ru gidiyordu. Bunun üzerine Fransa’daki kahveleri b›rakt›m, özellikle Beyo¤lu’ndaki kahvelere aband›m. Bu dört yüz daktilo sayfas›n› aflan alamet bir fley oldu. O haliyle hiçbir yay›nc› yay›mlamak istemedi¤i için kitab› ikiye bölmek zorunda kald›m. Birinin ad› ‘Kahveler Kitab›’, öbürünün ad› ‘Ah Beyo¤lu Vah Beyo¤lu’ oldu. ‘Ah Beyo¤lu Vah Beyo¤lu’nun son bölümü ‘Bo¤aziçi Yandan Yandan’ ad›n› tafl›r. Bu 89


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

benim Bo¤az’a girdi¤imi gösterir. Girdim ve kolay kolay da ç›kamad›m. ‘Bo¤aziçi fi›ng›r M›ng›r’› ‘Sergüzeflt-i Nono Bey ve Elmas Bo¤aziçi’ izledi. Son kitap da ‘‹stanbul-Paris’tir. Buna biraz da Paris’i, Londra’y› katt›m.” irsel’in anlatt›klar› Ahmet Rasim’den ‹bnülemin Mahmut Kemal ‹nal’a, Sait Naum-Duhani’den Burhan Felek’e, bunlara ek olarak da kendinden önceki, sonraki kuflaklardan canl› tan›klara dayan›r. “Ey okur, biz duyduklar›m›z›, gördükerimizi yaz›yoruz. “Her kim ki yazd›klar›m›za inanmaz, biz de ona ‘Tarihin taraz turaz gölgeliklerine k›l›ç üflürmek istemiyorsun; ama dünyadan da haberin yok’ deriz” diye konuflur. Yaz›l› kaynaklardan aktard›klar›n› kendi c›v›l c›v›l, gülümseyen anlat›m›yla yaz›ya döker. Görüp yaflad›klar›, eflten dosttan dinleyerek ayr›nt›lara uzand›¤› ya da akl›nda kalanlar› do¤rulatt›¤› sayfalar, tüm bu konularla ilgili belgeli¤i zenginlefltirir. Ö¤reten, e¤lendiren olaylar, yafland›klar› günlere ›fl›k tutar; tan›tt›¤› kiflileri olanca canl›l›¤›yla karfl›m›za getirir. Örne¤in Ya¤l›kç› Hac› Ahmet A¤a’n›n o¤lu flair Mehmet fieref Efendi’nin bafl›ndan geçen olay, yap›ttaki birbirinden hofl yüzlerce öykücükten biridir: “fieref Efendi’nin incelikte, erdemde, insanlar›n içini ›s›tmakta

B

90

üstüne yoktur. Ama dalg›nl›¤› pek dillenmifltir. Bir gün, elleri arkas›nda, Dolmabahçe Saray›’ndaki Caml› Köflk’ün önünden geçerken arkas›ndan bir ses iflitir: -Kâtip, kâtip! Bafl›n› çevirir: Birkaç harema¤as›... ‹çlerinden biri firavun ki ne firavun: -Saray›n önünden el arkada geçilir mi? fieref Efendi konumunu hiç bozmaz: -Ayol, ben kâtip de¤il, esirciyim. Bu olay Sultan Mecit’in, esirli¤i yasaklad›¤› 1854 y›l›ndan önce geçti¤i için harema¤alar› ‘Esirciyim’ sözünün tezine çil yavrusu gibi da¤›l›r. Daha sonraki günlerde Dalg›nlar Kral›, yolu oralara düfltükçe, yine ellerini arkas›na koyar, harema¤alar›na da kaçamak kaçamak bakarm›fl. Karalar da onu görmezlikten gelirmifl. Me¤er siyah renkli a¤alar: ‘Günün birinde sat›l›p da bu esircinin eline düflersek, bizden büyük h›nç ç›kar›r’ diye ürküflürlermifl.”(!) alâh Birsel’in kendi kufla¤›ndan yazarlar›n, ozanlar›n kahvelerde geçen günleriyle ilgili olarak söyledi¤i sözler aras›nda flunlar dikkati çeker: “Yazarlar›n ço¤u, Sait Faik, Orhan Kemal, Sabahattin Kudret, ‹skender Fikret Akdora, Celal S›lay, Samim Kocagöz, Cahit Saffet gibi, tam bir kahve kufludur. Bunlar yataklarn› al›p kahveye tafl›n-

S

mam›flt›r ama her gün kahvede üç befl, on saatlerini geçirmeden edememifllerdir. Bu kahveler üzerine yapt›¤› incelemeyle bata¤›n bata¤›na saplanan bizim zavall› Salâh Birsel’i sorarsan›z –ki art›k sorulmal›d›r– o da, laf de¤il, 22 y›l›n› –1940 ile 1962 aras›– ba¤›fllam›flt›r bu kahvelere. Yememifl içmemifl, Tanr›’n›n akflam› gelip paras›n› buralara yat›rm›flt›r.” aln›z kahveler, pastaneler de¤il, içkievleri de edebiyatç›lar›n düflüp kalkt›klar› yerler aras›ndad›r. Sait Faik de Burgaz Adas›’nda de¤ilse ço¤u zaman Beyo¤lu’nda tam da öyle yerlerde dolaflanlardand›r: “Anadolu Pasaj›’ndaki Mehdi Baba’n›n çayevinden Nisuaz, Petrograd, Moskova’ya de¤in girip ç›kmad›¤› kahve, Nektar’dan Tuna, Balkan, Orman, Cumhuriyet, Özcan’a kadar u¤ramad›¤› meyhane kalmaz. Kimi günler de, alessabah, ‹stanbul’u fellek fellek dolaflmaya ç›kar. Beyaz›t’ta havuzun bafl›nda tünemiflse ‘Havuz Bafl›’ öyküsünü, Bo¤az’a sarkm›flsa “Menekfleli Vadi’yi, Yedikule’den d›flar› ç›km›flsa ‘Sur D›fl›nda Ha-

Y

yat’› yazar. Bu ara yolda, sinema önünde, otobüste, Köprü üstünde, vapurda, Yüksekkald›r›m’da, Gülhane Park›’nda, ne bileyim bir dükkânda, ya da ‹stanbul’un en k›y›da köflede kalm›fl bir yerinde rastlad›¤› insanlar› da kollar›ndan tutup öykülerine sokuflturur.” “Salâh Bey Tarihi”nde okur ‹stanbul’da yaflam›fl ünlü ünsüz kimselerin, devletlilerin, halk›n, kitaplara konu olanlarla o kitaplar› kaleme alanlar›n serüvenlerini okuyacakt›r. Örne¤in yeni 50 TL’nin üzerinde fotograf›n› görünce herkesin birbirine “Bu da kim?” diye sordu¤u “Fatma Aliye Han›m”la ilgili sayfalar bu yap›t›n son cildinin bafl›ndad›r. Kitab›n son yapra¤›ndaki sözleri ise bofl bir övünme saymak haks›zl›k olur: “Böyle bir kitap bir daha yaz›lamaz. Ey ‹zmirli Salâh Bey, onu sen de bir daha tartak martak getiremezsin. Çünkü o yaflad›klar›n› bir daha yaflayamaz, bir daha bilemezsin. O Kervank›ran y›ld›z›yla parlatt›¤›n insanlar› ve olaylar› da bir daha göremezsin.”•

Hayvanlar› çok seven ve duygusal olan; fakat avlanmaktan da geri kalmayan adam, bir gün sakland›¤› yerden ç›k›p kaçmaya bafllayan tavflan› vurdu. Sonra da tavflan›n bafl ucuna dikilerek içli içli söylenmeye bafllad›: “Madem ortaya ç›kt›n, niye kaçmad›n? Madem kaçmayacakt›n niye ortaya ç›kt›n güzel tavflanc›k?”• 91


EVRENSEL KÜLTÜR Songül Saydam

fief Seattle’in Mektubu “Chief Seattle’s Letter” e zaman çevre, do¤a gündeme gelse dillerde ve ellerde “K›z›lderili Reisin Mektubu” dolafl›r. “fief Seattle’in Mektubu” olarak da bilinen bu seslenifl suya at›lan bir tafl›n ç›kard›¤› dalgalar gibi yay›larak her y›l büyümektedir. Bugün ABD’deki önemli bir bölgeye ad› verilen K›z›lderili Reisi Seattle daha do¤rusu “Seath” 1854 y›l› Aral›k ay›nda kendisini görmeye gelen ve topraklar›n› sat›n al›p K›z›lderililer’i koruma alan›na yerlefltirmek isteyen hükümet görevlisine seslendi. Bu konuflman›n tan›klar›ndan olan Dr. Henry Smith, 29 Ekim 1887 tarihinde “Seattle Morning Star” gazetesinde bu konuflmay› yay›mlad›. Çevre sorunlar› ad›ndan söz ettirmeye bafllad›¤› günlerde Texas Üniversitesi Tiyatro Bölümü Profesörü ve Oyun Yazar› Ted Perry,

N

92

bu konuflmay› yeniden kaleme ald›. “Home” adl› filmde ve radyolarda kullan›lan bu uyarlama bir anda dünyaya mal oldu. Uyarlaman›n uyarlamalar› ise sürüyor. “Amerikal› yerlinin evrensel düfl dünyas›nda özel bir yeri vard›r. Fetihe karfl› ç›kan, kültürsüzlefltirmeye direnen, asimilasyona baflkald›ran K›z›lderili, tarihi, bir göktafl› gibi kat eder. Amerikan ordusuna 19’uncu yüzy›l›n son on y›l›na kadar karfl› koyar ve bir masal kuflu gibi kayboldu¤u san›ld›¤› anda birdenbire tekrar ortaya ç›kar. Tüfe¤e okla karfl› ç›kan... Her zaman baflkald›r›y› canland›ran, inatç› ve kahramanca bir direniflle karfl› koyan... Sonsuz uzamlar›n Don Kiflot’u gibi büyük bir cesaretle savafl›m verir... ‹nsanlar kendi yitirilmifl özgürlüklerine a¤lamaktad›rlar, yitip gitmifl K›z›lderililer’e... uzun 93


Dr. Henry Smith, 29 Ekim 1887 tarihinde “Seattle Morning Star” gazetesinde fief Seattle’in konuflmas›n› yay›mlad›.

süre uygarl›¤›n karfl›s›nda vahfletin simgesi gibi gösterilen K›z›lderili... 1890’da büyük bir soyk›r›ma u¤rad›. Anlafl›ld› ki, topra¤› anas› bilen ‘ilk ekolojistler’di.” ‹lk ekolojist fief Seattle’in sesleniflinin ilgi çekici bölümlerinden birkaç›n› 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolays›yla okurlar›m›zla paylafl›yoruz: •“Say›s›z yüzy›llard›r, halk›m›n üzerine flefkat gözyafllar› döken, bize de¤iflmez ve sonsuz görünen flu ebedi gökyüzü bir gün de¤iflebilir. Yar›n bulutlarla kaplanabilir. •“Benim sözlerim, asla yer de¤ifltirmeyen y›ld›zlar gibidir. Seattle her ne söylerse, Washington’daki Büyük fief ona, güneflin ya da mevsimlerin dönüflüne inand›¤› kesinlikte inanabilir. •“Beyaz fief, Washington’daki 94

Büyük fief’in bize dostluk ve iyilik dileklerini gönderdi¤ini söylüyor. Bu onun nezaketidir. Ancak karfl›l›¤›nda bizim dostlu¤umuza çok az gereksinimi oldu¤unu biliyoruz. Onun insanlar› pek çok, genifl düzlükleri kaplayan otlar gibi benim insanlar›m az, f›rt›nan›n silip süpürdü¤ü ovalara serpilmifl a¤açlar› and›r›yor. •“Ne zamans›z çürümenin üzerinde duraca¤›m ne de soluk yüzlü kardefllerimi aceleyle suçlayaca¤›m, bizim de k›nanacak oldukça durumumuz olabilir. •“Gençlik at›lgand›r. Bizim genç erkeklerimiz kimi zaman gerçek ya da düflsel yan›lg› üzerine öfkeli olduklar›nda siyah boyalarla yüzlerini çirkinlefltirdiler, bu yüreklerinin de karard›¤› anlam›na geliyor. Ço¤u kez ac›mas›z ve kat› yürekliydiler, bizim yafll› erkeklerimizin ve yafll› kad›nlar›m›z›n gücü yetmedi onlar› dizginlemeye... •“Bu yüzden Beyaz Adam ilk önce atalar›m›z› bat› bölgelerine itmeye bafllad›. Umar›z ki, aram›zdaki düflmanl›k asla geri dönmez. •“Yitirece¤imiz herfleye sahibiz ve kazanaca¤›m›z bir hiç... Öç genç erkeklerce kazanç olarak say›l›yor, hatta kendi yaflamlar› pahas›na, ama savafl zaman› süresince evde kalan yafll› erkekler ve yitirecek o¤ullar› olan analar daha iyisini biliyor. •“Onun cesur savaflç›lar› bizim için güç duvar› olarak dikilecek ve onun ola¤anüstü savafl gemileri bizim limanlar›m›z› dolduracak.

•“Sonra gerçekten o bizim babam›z ve biz onun çocuklar› olaca¤›z. Hiç olabilir mi? Sizin Tanr›’n›z bizim de¤il. Sizin Tanr›’n›z sizin insanlar›n›z› sever ve nefret eder benimkilerden... O güçlü koruyucu kollar›yla soluk yüzü sarar ve bir baban›n küçük çocu¤una yol göstermesi gibi eliyle ona yol gösterir. •“E¤er biz ortak Tanr›sal bir babaya sahipsek neden yanl› davran›yor? O soluk yüzlü çocuklar› için geldi¤inden yanl› davranmas› gerekir. Biz onu hiç görmedik. Size yasalar› verdi; ama onun gökyüzünü dolduran y›ld›zlar gibi bu genifl k›tay› dolduran sel gibi kalabal›k K›z›l çocuklar› için hiçbir sözü yoktu. Hay›r biz ayr› köken ve ayr› yazg›l› iki ayr› soyuz, aram›zda çok az ortakl›k var. •“Bize göre atalar›m›z›n külleri kutsald›r ve onlar›n dinlenme yeri kutsanm›fl toprakt›r. Siz atalar›n›z›n mezarlar›ndan uzakta ge-

ziyorsunuz ve üzüntü duymuyor gibi görünüyorsunuz. •“Sizin dininiz tafl tabletlere Tanr›’n›z›n demir parmaklar›yla yaz›lm›fl bu yüzden unutamazs›n›z. K›z›l Adam onu ne anlayabilir ne de an›msayabilir. •“Bizim dinimiz atalar›m›z›n gelene¤idir, Büyük Ruh taraf›ndan gece a¤›rbafll› saatlerde bizim yafll› adamlara verilen düflleridir; kabile reislerinin görüleridir ve bizim insanlar›m›z›n yüreklerinde yaz›l›d›r. •“Sizin ölüleriniz mezar›n büyük kap›s›ndan geçer geçmez sizi ve kendi do¤duklar› topraklar› sevmeyi durdurur ve y›ld›zlardan öte yolda dolafl›r. Onlar erken unutulur ve asla geri dönmezler. •“Bizim ölülerimiz onlara var olufllar›n› veren güzel dünyay› asla unutmazlar. Onlar hâlâ onun yeflil vadilerini, onun ola¤anüstü da¤lar›n›, münzevi derelerini ve yeflil dizili gölleri ve koylar› severler; her zaman yaln›z kalpli ya95


BD HAZ‹RAN 2009

flamlar› sevecenlik içinde özlerler ve onlara sevgiyle düflkündürler. •“Gündüz ve gece birlikte oturamaz. K›z›l Adam her zaman Beyaz Adam’›n yaklafl›m›ndan t›pk› sabah sisinin sabah güneflinden önce kaçmas› gibi kaçt›. •“Bununla birlikte sizin öneriniz do¤ru görünüyor ve san›r›m benim halk›m onu kabul edecek ve sizin onlara sundu¤unuz ayr›lm›fl yere çekilecekler. •“Daha sonra savunulan karanl›¤›n d›fl›nda benim insanlar›ma seslenen do¤an›n sözleri gibi görünen Büyük Beyaz fief’in sözlerine göre bar›fl içinde oturaca¤›z. •“Birkaç ay daha, birkaç k›fl daha... Ve bir zamanlar bu genifl ülkenin ötesine tafl›nan ya da mutlu yurtlar›nda yaflayan, Büyük Ruh taraf›ndan korunan, güçlü ev sahiplerinin torunlardan hiçbiri insanlar›n›n mezarlar›n›n üstünde yas tutmak için kalm›fl olmayacak. •“Biz uzun uzun önerinizi düflünece¤iz ve karar verdi¤imiz zaman size bildirece¤iz. Ancak onu kabul edersek ben burada ve flimdi flu koflulu yapaca¤›m: Atalar›m›z›n, arkadafllar›m›z›n ve çocuklar›m›z›n mezarlar›n› herhangi bir zaman rahats›z edilmeksizin görme ayr›cal›¤›ndan al›konulmamal›y›z. •“Bu topraklar›n her parças› benim insanlar›m›n gözünde kutsald›r. Her tepesi, her vadisi, her ovas› ve korusu, uzun zaman önce tarihe kar›flan kimi ac› ya da mutlu olayla kutsanm›flt›r. •“Sessiz sahil boyunca güneflte 96

s›caktan terleyen dilsiz ve ölü gibi görünen kayalar benim insanlar›m›n yaflamlar›yla ba¤lant›l›, heyecanl› olaylar›n an›lar›yla titrer ve flimdi üzerinde durdu¤unuz toprak sizinkinden daha sevgiyle sayg›l›d›r onlar›n ayak izlerine... •“K›sa bir zaman için burada yaflayan ve büyük sevinç içinde olan bizim ayr›lm›fl yi¤itlerimiz, sevgi dolu annelerimiz, sevinçli mutlu yürekli genç k›zlar›m›z ve de bizim küçük çocuklar›m›z bu üzüntülü ›ss›zl›¤› sevecekler ve akflam ruhlar›n geri dönen gölgelerini selamlayacaklar. Son K›z›l Adam ölecek ve bu sahiller benim kabilemin görünmez ölüleriyle kaynayacak; çocuklar›n›z›n çocuklar› bu alanlarda, ma¤azalarda, dükkanlarda, karayollar›nda, yolu olmayan a¤açlar›n sessizli¤inde kendilerini yaln›z duyumsad›klar›nda yaln›z olmayacaklar. •“Dünyada yaln›zl›¤a adanm›fl hiçbir yer yoktur. Gece sizin kentlerinizin ve köylerinizin sokaklar› sessizleflti¤inde ve siz onlar›n ›ss›zlaflt›¤›n› düflündü¤ünüzde oralara, bir zamanlar oralar› dolduran ve hâlâ bu güzel ülkeyi seven geri dönen ev sahipleri üflüflecek Beyaz Adam asla yaln›z olmayacak. •“Benim insanlar›ma dürüst olun ve iyi davran›n; çünkü ölüler güçsüz de¤ildir. ‘Ölü’ mü dedim? Ölüm yoktur, yaln›zca dünyalar de¤iflir.”• SongulSaydam@butundunya.com.tr

B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi

Karbon ayak izi... Sizinki ne kadar?

K

arbon ayak izinin ayakkab› numaras›yla bir ilgisi yok. 38 ya da 42 gibi numaralarla ölçülmüyor. Atmosfere y›lda kaç kilogram karbondioksit sal›n›m›nda bulundu¤unuza ba¤l› olarak 4 bin, 8 bin, hatta 20 bin gibi de¤erlerden olufluyor. Ayakkab› numaran›z› bilirsiniz; ancak karbon ayak izinizin ne kadar oldu¤unu büyük olas›l›kla bilmiyorsunuzdur. Bu niçin o kadar önemli? Karbon ayak iziniz ne kadar yüksekse, dünyan›n iklimini o kadar ›s›tarak, de¤iflime kiflisel seviyede o denli katk›da bulunmufl oluyorsunuz. “Küresel

›s›nma” ve “iklim de¤iflikli¤i” yaln›zca haberlerde duydu¤umuz ifadeler de¤il, yaflam biçimlerimizin ve kiflisel tercihlerimizin do¤rudan ortaya ç›kard›¤› sonuçlar... Karbon ayak iziyle ilgili yaz›lar› y›llard›r okuyorum. Ancak bunu hesaplamak bana hep kar›fl›k gelmifltir. Çevreye nas›l etki etti¤imi merak etsem de, karbon ayak izimi hesaplamak bana hep eziyet gibi gelmifltir. Çeflitli faturalar, seyahat giderleri ve öteki bilgiler toplan › y o r . Sonra, her birine ölçüm birimlerinden de97


BD HAZ‹RAN 2009

¤erler ekleniyor. Her ne kadar internette konuyla ilgili genifl bilgi olsa da, hesaplamadaki çamafl›r makinesi markalar›, otomobillerin motor tipleri ve büyüklükleri, uçufl mesafeleri ve g›da tüketimi gibi ad›mlar iyiden iyiye kafam› kar›flt›rm›flt›r. eyse ki geçen gün, karbon ayak izimi önceye oranla daha kolayl›kla ö¤renmeme yard›mc› olan bir kitap buldum. Hesaplamalar Türkiye’deki yaflama uyarland›¤›ndan iflim büyük olçüde kolaylaflm›flt›. Sonuç bir bafl a¤r›s› olmad›, iklim de¤iflikli¤indeki rolüm ve yaratt›¤›m etkiyi nas›l azaltabilece¤im hakk›nda çok daha net fikrim oldu. Mark Lynas’›n yazd›¤›, Neflet Kutlu¤ taraf›ndan Türkçe’ye çevrilen ve geçti¤imiz ocak ay›nda yay›mlanan “Karbon Ayak ‹ziniz”i okuman›z› öneriyorum. Kutlu¤ orijinal metni çevirmekle kalmam›fl, Türkiye ile ilgili bölümler de eklemifl. Bence, kitab›n en de¤erli bölümleri bunlar... Türkiye’nin flu anki enerji politikalar›yla ve Haziran 2008’de neden Kyoto Protokolü’nü imzalad›¤›yla ilgili bilgi edindim. Türkiye’nin küresel kir-

N

98

lili¤e endifle verici bir h›zla ilerleyen katk›s›n› da orada okudum. Kendi karbon ayak izimi de en sonunda ö¤rendim. Bindi¤im arabalar›n, otobüslerin ve taksilerin siyah egzoz duman› gibi, karbon yayan kaynaklar›mdan kimilerinin apaç›k ortada oldu¤unun ay›rd›na vard›m. Ötekilerse o kadar belirgin de¤il. Örne¤in, Güney Amerika’dan ald›¤›m muz uzun bir yolculuktan sonra Türkiye’ye getirildi¤inden, benim karbon ayak izim de yükselmifl oluyor. Neflet Kutlu¤’un titiz araflt›rmas› sayesinde, ›s›nma, elektrik, yolculuk ve öteki karbon üreten ö¤eleri hesaplayarak yaklafl›k karbon ayak izime ulaflabildim. “Karbon Ayak ‹ziniz”i okuyanlar da ayak izlerini rahatl›kla hesaplayabilirler. Do¤algaz, akaryak›t ya da kömür kullanmalar›, otomobil, metro ya da trenle yolculuk yapmalar›, al›flverifli sevmeleri ve herfleyin en son ç›kan›n› almalar›, geri dönüflüm sa¤lamalar› ve kendi yiyeceklerini yetifltirmeleri, al›flkanl›klar›n›n nas›l oldu¤u fark etmez; genifl ve ayr›nt›l› bilginin yer ald›¤› yaz›lar hiç de kafa kar›flt›r›c› de¤il. Uçak yolculu¤u yapmad›¤›m sürece, 4.700 kg. olan karbon ayak izimin Türkiye ortalamas›na

yak›n oldu¤unu ö¤rendim. Uzun bir uçuflun (örne¤in ‹stanbul-New York aras› gidifl dönüflün) benim ayak izimi ikiye katlad›¤›n› ve tüm çabalar›m› silip att›¤›n› ö¤rendi¤imdeyse floka u¤ram›flt›m. Asl›nda, çabalar›mla gururlanmaya hiç hakk›m yok. Kitaba göre karbon ayak izim bin kg. olmal›. Bu de¤er Türkiye ortalamas›n›n çok alt›nda, ABD (19.800) ve ‹ngiltere (9.400) ortalamas›n›n ise çok daha alt›nda bir de¤er. Bin kilograma ulaflmak için köklü de¤iflikliklere gereksinim duyuluyor. ynas bununla ilgili olarak, araba kullanmak, yemek ve al›flverifl yapmak gibi günlük etkinlikleri de kapsayan çok say›da öneride bulunuyor. Kutlu¤ da Türkiye’de sat›lan ev aletlerinin (çamafl›r makinesi, buzdolab›, bulafl›k makinesi), otomobillerin ve motosikletlerin marka ve modellerini enerji kullan›mlar›yla ve verimlilikleriyle ilgili bilgiler vererek listeliyor. Yal›t›mda ve kullan›lan malzemelerde kaliteyi art›rarak ›s›tma sistemlerinin nas›l iyilefltirilebilece¤ine yönelik ipuçlar› veriyor. Evde kullan›lan enerjinin yüzde 70’inin ›s›nmaya iliflkin oldu¤u düflünülürse, önerisi son derece önemli. Bir bölümde, Türkiye’de ay ay hangi meyve ve sebzenin yetifltirildi¤ini gösteren takvim bile var. Bir bütün olarak ele al›nd›¤›nda kitap, karbon ayak

L

izinizi ölçüp azaltmaya yönelik son derece kullan›fll› bir rehber. Lynas son bölümde düflük karbonlu bir toplum düflünü anlat›yor. Her yere arac›yla gitmeyen, al›flveriflini evine yak›n marketlerden yapan, semt manav›ndan taze ürünler alan, komflular›yla daha yak›n iliflkiler kuran kiflilerden oluflan bir toplum düfllüyor. Öyle bir toplumda sokaklar daha az kalabal›k olaca¤›ndan, çocuklar da televizyon ya da bilgisayar karfl›s›nda saatler geçirmektense d›flar›da güvenli bir biçimde oynayabilir. Daha hareketli bir yaflam süreceklerinden, kifliler daha sa¤l›kl› olur. Ana yollar ve hava yollar› kapan›p ormanla99


SPORUN DÜNYASI Metin Gören

Sihirli küreyi karanl›¤a gömen olgu:

Dünya ›s›nd›kça kutup ay›lar› yok olma tehlikesiyle karfl› karfl›ya kal›yor.

ra dönüflebilir. Bir dakika! Bu noktada, Lynas da düflüne fazla kap›ld›¤›n› kabul ediyor. Ancak onun anlatmak istedi¤i fley aç›k. De¤iflim gerekli. Son zamanlarda gündemde yaln›zca karbon ayak izi de¤il, karbon telafisi de var. Karbon telafisi, karbon ayak izinizi dengelemek için al›nan önlemlerdir. Telafilerin say›s› karbon ayak izinizle eflit olunca “karbon-nötr” olursunuz. Telafilere harcanan para genellikle a¤aç dikimi, elektrik santrallerinin yenilenmesi ya da yenilenebilir enerji kaynaklar›na yat›r›m gibi çevre dostu projelerde kullan›l›r. Mark Lynas’›n kitab›nda karbon telafisine yer vermemesinin nedeni onun etkisine inanmamas› kuflkusuz... Elefltirmenler birçok kiflinin karbon telafisine yönelmesine neden olarak, afl›r› karbon üreten yaflam biçimlerinden suçluluk duymalar›n› gösteriyor. Karbon telafisi, özellikle de kifliler ve kurumlar küresel ›s›nmaya olan katk›lar›n›n daha çok 100

ay›rd›na vard›kça, gözde olmaya devam ediyor. Büyük konferanslar (Dünya Ekonomik Forumu gibi), müzik etkinlikleri (Live Earth konserleri gibi) ve spor karfl›laflmalar› (Dünya Futbol fiampiyonas› gibi) karbon-nötrlü¤ünü amaçl›yor. ‹stanbul’daki Dünya Su Forumu’nun bu y›lki kat›l›mc›lar› Do¤al Hayat› Koruma Vakf›’na ba¤›flta bulunarak yolculuklar›n› telafi etmek için karbon sertifikas› ald›lar. Dünyan›n en güçlü çevre eylemclerinden olan Al Gore da, karbonnötr yaflam biçimini sürdürmek için telafi kredileri sat›n al›yor. Karbon telafisinin ifle yarad›¤›na inansan›z da inanmasan›z da, yap›lmas› gereken ilk fley kendi ayak izinizi azaltmak... Ayak izi de¤erinizin kaç oldu¤unu ö¤renerek ifle bafllamak en iyisi... “Karbon Ayak ‹ziniz” adl› kitap bu konuda size yol gösterecektir.• Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr

Siyaset

Milyonlar› peflinden sürükleyen futbolun geçmiflten günümüze de¤in geçirdi¤i evrimde, siyasetle yaflad›¤› platonik ve sevimsiz iliflkiler belleklerden asla silinmiyor. Tarihler boyunca birçok ülkenin yaflam›nda önemli roller üstlenen evrensel boyutlu ayaktopunun uluslararas› s›n›rlar› aflarak bir baflka ülkenin topraklar›nda z›plamas› hep savafl nedeni olmufltu. Z›playan sihirli kürenin karanl›¤a gömülen ve bilinmeyen yap›s›nda, Truva At›’n›n içinde saklanan egemen güçler gibi birilerinin var oldu¤u da gerçekti. rta Amerika ülkeleri El futbol” yani Futbol Savafl›’n›n göSalvador ile Honduras zü dönmüfl siyasilerce bafllat›laras›ndaki “Futbol Sa- mas› için yeterli bir nedendi. ‹ki ülke aradan y›llar geçmesivafl›”n›n arka bahçesinde siyasilerin ç›kar ça- ne karfl›n ekonomik yaralar›n› hât›flmalar› vard›. Honduras hükü- lâ saramad›. Sihirli küreyi karanl›metinin 1969 y›l›nda gerçeklefl- ¤a gömen siyasetçiler beceri mitirdi¤i toprak reformu, Hondu- raslar›n› çocuklar›yla torunlar›na ras’a göç eden birçok El Salva- b›rakarak sözde emekli oldular. dorlu göçmeni topraks›z b›rak- Ulusal forma alt›nda ülkeleri için m›flt›. Topraklar›n tümü Hondu- ter ak›tan futbolcular›n kahraras do¤umlu olanlar›n eline geç- manl›k öyküleri erken tükendi ve miflti. Honduras, El Salvador’un siyasilerce parlat›lan apoletleri tebefl kat› büyüklükte bir topra¤a ker teker söküldü. Bir suçlu gibi sahip olmas›na karfl›n, El Salva- ezik yaflad›lar. Yaflamlar›n› zor dor’un nüfus üstünlü¤ünün Hon- koflullar içinde sürdürenlerle süduras’a oranla iki kat olmas›, ‹s- rünerek ölenlerdi bunlar... panyolca ad›yla “La guerra del Nijerya ile Biafra ya da Nijer-

O

101


BD HAZ‹RAN 2009

Allende, 11 Eylül 1973 y›l›nda General Augusto Pinochet taraf›ndan askeri darbeyle devrildi. Korumalar›yla birlikte parlamentoda öldürülen Allende’nin taraftarlar›, baflkent Santiago’daki ulusal stadyumda kurulan kampta topland›. Birçok fiilili burada idam edildi. Olay›n futbolla ilgisi de ilginçti. 974 y›l›nda Almanya’da düzenlenecek, Dünya Kupas› için öneleme karfl›laflmalar› oynanmaktayd›. Statü gere¤i Güney Amerika dördüncüsüyle Avrupa yedincisi karfl› karfl›ya gelecekti. Bir raslant› sonucu fiili ile Sovyetler Birli¤i karfl›laflacakt›. Dönemin sosyalist süper gücü, kendisine yak›n bir liderin öldürüldü¤ü ülkede ve onun taraftarlar›n›n idam edildi¤i bir stadyumda oynamak istemedi. Maç Moskova’da oynanan ve 0-0 berabere biten karfl›laflman›n rövanfl›yd›. Sovyetler Birli¤i’nin bir baflka ülkede oynama iste¤ini FIFA (Uluslararas› Futbol Birli¤i) kabul etmedi, maç›n fiili’de oynanmas›na ikinci kez karar verdi. 21 Kas›m 1973’te efline ender rastlanacak bir futbol olay› gerçekleflti. fiili tak›m› baflkent Santiago’nun ulusal stad›na ç›kt› ve rakipsiz kaleye golünü att›. Dönemin kurallar› gere¤i, yedi¤i golün santra vuruflunu yaparak oyunu bafllatacak tak›m

1

ya ‹ç Savafl› biçiminde tarih sayfalar›na geçen olay, futbolun bir baflka boyutunu çok iyi kullanan siyasileri an›msat›yor. Savafl›n en fliddetli döneminde 1967 y›l› sonlar›nda, Brezilya’n›n dünya y›ld›z› Pele’nin tak›m› Santos’un bu Afrika ülkesini ziyaret etmesi, savafl›n iki gün durmas›na olanak sa¤lad›. ijerya halk›, asker sivil herkes, Pele’yi seyretmek için baflkent Lagos’a kofltu. Nijerya’da silahlar futbolun gizemine teslim oldu, bir süre onlar da sustu. Ve tüm ülke y›llarca Pele’nin flahs›nda futbolun etkinli¤ini konufltu. En büyük pay› da savafla 48 saat ara veren siyasiler ald›. Örgütler, Pele’yi, Nijerya hal-

N 102

k›n›n kendilerinin ola¤anüstü çabalar› sonucunda izledi¤ini en etkin bir propaganda biçiminde kulland›. Pele ile fotograf çektiren siyasiler mutluydu. Bu olana¤a sahip olamayan kurnaz politikac›larsa büyük paralar karfl›l›¤›nda fotomontaj sahtecili¤ine baflvurdu. Az geliflmifl ülke Nijerya’n›n e¤itim düzeyi afla¤›larda seyreden halk› sahtecili¤in y›llarca ay›rd›na varamad›. Kuflkusuz oylar›n büyük bir ço¤unlu¤u da Pele ile birlikte olan liderlere akt›. Ak›fl, devrim için direnifllerin Nijerya’n›n ulusal kimli¤ini de¤ifltirinceye de¤in sürdü. Pele kendisini izlemek için yaln›zca 48 saat ara verilen savafl›n y›llarca süren siyasi malzemesi olaca¤›n› nereden bilebilirdi. fiili Devlet Baflkan› Salvador

olmad›¤› için karfl›laflman›n hakemi oyunu 2-0 hükmen fiili Ulusal Tak›m› lehine bitirdi. Olay, güçlerin gövde gösterisi olmal›yd›. Sihirli küre bir kez daha karanl›¤a gömülmüfltü. Gömenlerin adresi ise belliydi. fiili’de yaflanan olay›n, bizi ilgilendiren taraf› da vard›. Güney Amerika ülkesi 1974 y›l›nda aç›l›fl karfl›laflmas›n› ev sahibi Almanya ile oynad›. fiilili forvet Carlos Cazsely, Dünya Kupas› final karfl›laflmalar›n›n ilk k›rm›z› kart›n› gören oyuncu oldu. Sar› ve k›rm›z› kart uygulamas› 1970 y›l›nda uygulanmaya bafllanm›fl; ancak hiçbir oyuncu k›rm›z› kart görmemiflti. Cazsely’nin gördü¤ü k›rm›z› kart bir ilk olarak tarihe geçti. Kart gösteren hakem ise Dünya Kupas› finallerinde maç yöneten ilk ve tek hakemimiz Do¤an Babacan’dan baflkas› de¤ildi. uflkusuz bu kart›n siyasi hiçbir yan› yoktu, olamazd›. Babacan’›n kural gere¤i k›rm›z› kart›n› kullanmas› hakemlik anlay›fl›yla bunu uygulama do¤rular›ndand›. Ancak, futbol gibi halk›n tüm kesimlerini etkisi alt›na alan ve kitle oluflumunun ana ekseninde yer alan bir olgunun siyasetin y›prat›c› etkisinden kurtulmas› dünya ve ülkeler seviyesinde bir düfltü.•

K

MetinGoren@butundunya.com.tr 103


YAZARAK SÖYLEYEREK

SUDOKU

Sadi Bülbül

Nükhet Alicikoğlu

Duvarlar...

Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

Yan›tlar 150’nci sayfam›zdad›r. 104

lkokulda yüzü gülmeyen bir baflö¤retmenimiz vard›. Herkes ondan “Yüzü mahkeme duvar› gibi” diye söz ederdi. Dört sözcüklü bu tan›m›n tafl›y›c› kolonu duvard›; ancak ben o zamanlar yaln›zca duyumsad›¤›m duvar›n gerçekte ne müthifl bir sözcük oldu¤unu y›llar sonra anlad›m. Ses geçiren ya da geçirmeyen duvardan duvara çarpan otomobile, duvar çatlamas›ndan Berlin Duvar›’na, cezaevi duvar›na ya da sa¤l›ks›zl›¤› ifade eden “Yüzü sapsar›, duvar gibiydi” tan›m›na ve daha birçok kullan›mlarda, içinde yer ald›¤› tümceyi böylesine etkileyen ve böylesine kat›laflt›r›p hüzne bo¤an baflka bir sözcük var m›d›r? Duvar, sizi durduran, donduran bir çaresizlik demektir. Duvar gibi yüz, duvar gibi bak›fl, duvar gibi duygular, duvar gibi sözler sonuçta duvar gibi adama ç›k›yor ve bu kasvetli sözcük içimizi karart›yor. Tabii bunlar d›fl›m›zdaki duvarlar, yani görünen, somut duvarlar... Hofl o görünenin nesnelli¤ine anlamlar kat›p onu öznellefltiren de biziz, ama olsun... ‹flte mahkeme duvar›n› görüyoruz. ‹flte adam›n gülmez yüzünü görüyoruz. ‹flte arac›n çarpt›¤› duvar›

görüyoruz. ‹flte hastanenin, cezaevinin duvar›n› görüyoruz. Bir de içimizdeki görünmeyen duvarlar var. Zihnimizin, gönlümüzün duvarlar›... Kâh kendi kendimize koydu¤umuz, kâh toplumun görünmez elli emirlerinden do¤an görünür duvarlar... Yani prensipler, huylar, inatlar, al›flkanl›klar, yasaklar tabular... Ve bunlar›n topla tüfekle y›k›lamayan sa¤lam surlarla çevrili duvarlar›... Sözü felsefeye uzat›rsak, evren içinde yer alan dünyan›n da, öteki evren varl›klar›ndan bir tren kompart›man› gibi ayr›lm›fl, büyük yuvarlak duvar›yla çevrilmifl bir tutuklu oldu¤unu söyleyebiliriz. Ama ifli o denli de kaosa götürüp hüzne bo¤mayal›m. Ve... Duvarlar›n iyi yanlar›n› da unutmayal›m. Onlar bize kolayl›klar ve güzellikler de sa¤l›yor. Onlar sayesinde mahremiyetlerimizin ve yaln›zl›klar›m›z›n tad›n› ç›kar›yor, onlar›n bize çizdi¤i ve içine ald›¤› çerçeveler sayesinde daha ileri gidemeden duruyor ve belki de daha büyük tehlikelerden korunuyoruz. Mahkeme duvar›n›n so¤uklu¤unda bile niye bir keramet olmas›n?• 105


YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer İzgü

Duda¤› m› büzdüm, boynumu e¤dim, sesimi a¤lamakl› yapt›m. “Ama onlar yabanc› de¤iller ki...” dedim. nneme anlatt›m. Bizim okulumuz befl yabanc› çocu¤u konuk edecekti. Ö¤retmenim bana “Bu y›l sen konuk etmek ister misin Çiçek?” diye sormufltu. Ay nas›l istemem? Çok isterdim. Konuk hep bizim evde kalacak. Ona kentimizi gezdirece¤im. Onu okuluma götürece¤im, arkadafllar›mla tan›flt›raca¤›m. Onunla ayn› odada uyuyaca¤›z. Belki birbirimize masallar da anlataca¤›z. C›k... Anlatamay›z, o bizim dilimizi bilmiyor ki... Ama belki ‹ngilizce biliyordur. Ben de birazc›k biliyorum. Kuzuyu biliyorum, çoban› da biliyorum. Peki kaval›n ‹ngilizce’si ne, onu bilmiyorum. “Çiçek sana sormufltum.” Ay, bana sormufltu ya... “Anneme soray›m ö¤retmenim” dedim. “Ama yar›n son gün...” Ö¤retmenim ülkemize gelecek çocuklardan birini benim konuk etmemi istiyordu. “Anneci¤im anneci¤im ne olursun!..” “Yavrum okuyoruz gazetelerde, yabanc› çocu¤un konuklu¤u bitince ayr›lmak zor oluyor. Sen çok duygulu bir çocuksun. Sonra üzülürsün.” “Üzülürüm anneci¤im; ama yabanc› konukla mektuplafl›r›z,

A

B

enim konu¤um da Maria oldu. Maria kim? Benim Macar arkadafl›m... Ne kadar yalvard›m anneme, babama... “Anneci¤im anneci¤im, babac›¤›m babac›¤›m, bu y›l 23 Nisan’da benim de bir arkadafl›m olsun.” Annem, “Senin o kadar çok arkadafl›n var ki Çiçek... Hangisini sayay›m? Okul arkadafllar›n› m› sayay›m, karfl›daki Yonca’y› m› sayay›m, alt kat›m›zdaki Göze’yi mi sayay›m, yoksa az önce birlikte kitap okudu¤unuz Ufuk’u mu sayay›m?” dedi. 106

hatta birbirimize telefon eder, seslerimizi duyar›z. H›› anneci¤im? Biz konuk edelim mi?” “Babanla bir konuflay›m...” “Uf yaflas›n!..” Anneme sar›ld›m, yanaklar›ndan öptüm. “Ben ona kitaplar›m› gösteririm, yaprak koleksiyonumu gösteririm, flüt çalar›m, bildi¤im bilmeceleri ona ö¤retirim.” O akflam, babam da “Peki konuk edelim” dedi. Babam›n da boynuna sar›ld›m, yanaklar›ndan öptüm. Ö¤retmenime söyledim. Arkadafllar›m›n hepsi “ Bizim eve de konuklu¤a getir yabanc› arkadafl›n›...” dediler. ›n›f›m›z otuz kifli, konu¤umuz otuz gün ülkemizde kalmayacak ki... Hem ona kentimizi gezdirece¤im, pazar yerine götürece¤im, müzemizi unutmayaca¤›m. Mutlaka onun da fotograf makinesi vard›r. O benim fotograflar›m› çeker, ben onun çekerim. Ay ay ay, nas›l güzel bir an› olacak. Hiç belli olmaz, belki bir gün ben de onlar›n ülkesine giderim. Peki, benim arkadafl›m hangi ülkeden gelecek? Ö¤retmenime sordum. Birkaç gün içinde belli olacakm›fl. Öyle heyecanl›y›m ki... Ya Japon olursa, ay ben de biraz Japonlar’a benziyorum. Oh o zaman arkadafllar›m, “Uzaktaki ikizin mi geldi Çiçek?” derler, gülerler.

S

107


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

Yoksa arkadafl›m Yunan m› olsun? Olsun olsun... Yemeklerimiz çok benzermifl birbirine... Annem ona öyle güzel bir kabak dolmas› yapar ki, yan›nda da cac›k... Güle güle kafl›klar›z. Acaba ‹ranl› var m›? Ay hiç bilmiyorum ki... “Daha belli olmad› m› Çiçek?” Babam da, annem de soruyorlard›. Ben de ö¤retmenime soruyordum. “Yar›n Çiçek, yar›n belli olacak.” elli oldu. Benim arkadafl›m Macar’m›fl. Ö¤retmenim söyler söylemez arkadafllar›m ba¤›rd›lar: “Çiçek bülbül gibi Macarca konuflur.” Gülüyorlard›. Ben Macarca bilmem ki... Annem de bilmez, babam da bilmez. “Belki ‹ngilizce biliyordur can›m” dedim. Eh annem çok iyi biliyor, babam da biliyor. Tamam o zaman anlafl›r›z Maria’yla... Maria imifl arkadafl›m›n ad›... Daha dairenin kap›s›nda ba¤›rmaya bafllad›m: “Maria anneci¤im Maria...” “Hangi ülke?” “Macar...” Annem durdu, “Dilerim ‹ngilizce biliyordur” dedi. Akflam yeme¤inde, birden annemin akl›na geldi: “Ay nas›l da akl›ma gelmedi. Pelin Teyze’nin karfl›s›ndaki dairede oturanlar›n k›z› Macar Dili

B

108

ve Edebiyat› e¤itimi görüyor ya...” “Aaa P›nar Abla ha? Yaflas›n... fiurac›kta... Bir koflar›m, ‘Maria böyle böyle dedi P›nar Abla, acaba ne demek istedi’ derim.” Annem de babam da güldüler. Annem, “P›nar’a söyleriz, tan›flma gecesinde bizimle birlikte olur” dedi. Öyle heyecanl› uyudum ki o gece... Sabah anneme sordum: “Acaba ne zaman gelecek Maria anneci¤im?” “Yavrucu¤um ben nereden bileyim, herhalde 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayram›’ndan birkaç gün önce gelir.” Annemin dedi¤i gibi oldu. Bayramdan üç gün önce geldi arkadafl›m Maria...” aria çok cici, mavi mavi gözleri var, sar› sar› saçlar› var, yana¤›nda kocaman bir gamzesi var, gülüflü gelincik, göz yumuflu papatya... Bana öyle bir sar›l›fl› var, sanki öz kardeflim... Özlemifl de Macaristan’dan kalkm›fl, buraya gelmifl. Ay ne hofl çocuk!.. Herfleyi alk›fll›yor. Geliflini pastayla kutlad›k, alk›fl alk›fl alk›fl... Ard›ndan meyve sunduk, alk›fl alk›fl alk›fl... Yo yo, ‹ngilizce bildi¤i sözcük öyle az ki... Elmay› biliyor, armutu bilmiyor, çile¤e tuhaf tuhaf bak›yor. Ama o akflam annemin piflirdi-

M

oyunlar›ndan baz›lar›n› oynad›lar. Bir de k›sac›k bir tiyatro oyunu izlettiler. Oyunu izlerken bir fley anlamam›flt›k; ama mimiklerine, jestlerine çok gülmüfltük. emekten sonra odam›za Maria annemin yapt›¤› patl›çekildik. Annem Maria can dolmas›n› da çok sevdi, için oturma odas›ndaki past›rmal› yumurtay› da çok çekyat› benim odama sevdi, telkaday›f›n› yerken de, koymufltu. Karfl›l›kl› durmadan, “Telkaday›f›, telkauyuyacakt›k. Ama uyumadan ön- day›f›” diye ba¤›rd›. ce birbirimize öpücükler atacakBelli ki, kaday›f› çok sevmiflti. t›k. Elbette ben ona “‹yi geceler” O akflam P›nar Abla yine bize diyecektim. geldi. Ay çok yafla P›nar Abla!.. Bakal›m o baBir anda ö¤rena ne diyecekti? niverdi Maria’n›n Maria okulunda P›nar Abla bir ablas›, bir de çok baflar›l› bir ders çal›fl›yorerkek kardefli olö¤renciymifl. Bakt›m, mufl. Ama ikinci du¤unu... Babas› akflam geldi. da, annesi de bir bir fley anlayamad›m. Ay bir dili fabrikada çal›fl›P›nar Abla söyledi, aç›ld› Maria’n›n... yorlarm›fl. Çok baflar› belgesinde Beni çok següleç yüzlü bir “Araflt›r›c›, inceleyici, viyormufl, anneanneannesi varçok kitap okuyan bir mi babam› çok m›fl. Gösterdi¤i çocuk” diye yaz›l›ym›fl. seviyormufl, befotograf›ndan belnim arkadafllar›li... Anneannesi m›, ö¤retmenimi de çok sevmifl. böyle kocaman kocaman gülüyor. Simite de bay›lm›fl. Maria okulunda çok baflar›l› S›n›fta Maria için söyledi¤imiz bir ö¤renciymifl. Bakt›m, bir fley flark›lar çok hofluna gitmifl. Hele anlayamad›m; ama P›nar Abla okul ö¤rencileriyle topluca konu- söyledi, baflar› belgesinde “Araflt›flurken mikrofonda kendi dilinden r›c›, inceleyici, çok kitap okuyan konuflmas›na karfl›n, bütün okulun bir çocuk” diye yaz›l›ym›fl. onu sessizce dinlemesine hayran Maria’n›n merak etti¤i bir fley kalm›fl. Kendi okulunda bir yabanc› varm›fl. çocuk konuflsaym›fl, gürültü yapar“Türkiye’ye niye gelmifl?” Aaa söylememifller mi? m›fl arkadafllar›, hiç dinlemezlermifl. Okulumuzun konuk etti¤i befl “Gidecek Türkiye’nin konu¤u Macar çocuk, o gün bize çok gü- olacaks›n” demifller. zel bir gösteri sundular. Kendi P›nar Abla bir güzel anlatt›.

¤i ›spanakl› peynirli böre¤i çok sevdi. Ayrana da bay›ld›. Ard›ndan içti¤i kay›s› kompostosu için alk›fltan avuçlar› k›pk›rm›z› oldu.

Y

109


BD HAZ‹RAN 2009

Önce ona Atatürk’ümüzü anlatt›, cumhuriyetimizin kuruluflunu anlatt›, büyük millet meclisini anlatt›. Ve ard›ndan en önemli fleyi söyledi. Daha do¤rusu söylemifl. “Bu bayram› Atatürk çocuklara arma¤an etmifltir.” ‹flte o andan sonra Maria birdenbire durgunlafl›verdi. Biraz sonra P›nar Abla’ya bir fley sordu. “Yani bu bayram çocuklar›n bayram› m›?” diye sormufl. P›nar Abla “Evet, çocuklar›n bayram›” demifl. Aaa Maria duda¤›n› iyice büzdü, a¤lamaya bafllad›. Hepimiz heyecanland›k, kimimiz saç›n›, kimimiz yana¤›n›, kimimiz çenesini okflamaya bafllad›k. “Ay sor, P›nar Abla, sor, Maria niçin a¤l›yor?” Aaa h›çk›r›yor. Ah can›m can›m... Sordu P›nar Abla, yan›t›n› ald›. “Ne dedi P›nar Abla, ne dedi?” “‘Benim hiç bayram›m yok’ diyor.”

Ay gülelim mi, bizde mi a¤layal›m, bilemedik. Ne yapaca¤›z flimdi, ne diyece¤iz ona? P›nar Abla “Bu bayram senin de bayram›n” dedi. Maria birden gülmeye bafllad›. Yafll› gözlerle bana sar›ld›, anneme, P›nar Abla’ya sar›ld›. Üçümüzü de öptü. Sonra dudaklar›ndan bir ezgi döküldü. “fiark› m› söylüyor P›nar Abla?” “Yoo, ‘Art›k benim de bayram›m var, benim de bayram›m var’ diyor.” Maria yedi gün konu¤umuz oldu ve gitti. Bir ay sonra mektubu geldi. Macarca yaz›lm›flt›. Salt, iki sözcük ve bir tümce Türkçe yaz›lm›flt›. “Seviyorum... Selam...” Elbette Maria beni seviyor, selam ediyor. Tümce mi? K›sac›k... “Benim de bayram›m var.”•

B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın

1 Mahkeme karar›na belirli sürede itiraz etmeye ne denir? a) Tefhim etmek b) Tebli¤ etmek c) Abesle ifltigal ç) Acele itiraz

lilere sunan kolluk kuvvetinin ad› nedir? a) Adliye katibi b) Adli zab›ta c) Adliye baflkatibi ç) Baflgardiyan

2 Merkezi Lahey’de bulunan

uluslararas› organ›n ad› nedir? a) ‹nsan Haklar› Mahkemesi b) Uluslararas› Adalet Divan› c) Uluslararas› Para Fonu ç) Avrupa Konseyi

7 Özensizlikten dolay› ifllenen büyük hataya ne denir? a) A¤›r suç b) A¤›r kusur c) A¤›r ihmal ç) Hafif Ceza

3 Görevini yerine getirmemeye hukukta ne ad verilir? a) Adem-i ifltirak b) Adem-i selâhiyet c) Adem-i vüsuk ç) Adem-i ifa

8 Hukukta sözleflmeye ba¤l›l›¤a ne denir? a) Sözleflme imzalamak b) A¤lep c) Ahde vefa ç) Afaki davranmak

4 Adli müzaharet nedir?

Kral ördek av›ndayd›. Uflaklar› çevredeki ördekleri k›flk›rt›yor ve kral›n önüne getiriyorlard›. Sonunda kral önünden geçen bir örde¤e atefl etti ve heyecanla dalkavu¤una sordu: “Nas›l?” dedi. “Vurdum mu? Vurdum mu?” Dalkavuk sakince yan›t verdi: “Majesteleri zavall› örde¤in yaflam›n› ba¤›fllamak yüceli¤inde bulundular.”• Bir flemsiye tamircisi, yazmıfl oldu¤u fliirleri incelemesi için Shakespeare’e göndermifl ve ünlü yazarın görüflünü sormufltu. Shakespeare’in yanıtı kısa oldu: “Siz flemsiye yapın, hep flemsiye yapın, yalnızca flemsiye yapın.”• 110

a) Adli yard›m b) Adi suç c) Temyiz ç) Yarg›lama 5 Adli tatil hangi tarihler aras›nda yap›l›r? a) 1 A¤ustos / 5 Eylül b) 1 Haziran / 6 Temmuz c) 1 Temmuz / 7 A¤ustos ç) 1 Eylül / 8 Ekim 6

San›¤› ve delilleri adli yetki-

9 Ayk›r›, de¤iflik hükümlere hukukta verilen s›fat nedir? a) Ahkam› mütehalife b) Ahkam› mahsusa c) Ahkam› müteferia ç) Ahkam› huzuriyye 10 Mahkeme karar›na ne denir?

a) ‹lan b) Arzuhal c) ‹lam ç) Tasar› 11 Usulüne uygun, ancak üstün111


YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek körü yap›lan ifle ne ad verilir? a) Aledderecat b) Alettakrib c) Alelusul ç) Amel

kemede aklanmas› afla¤›dakilerden hengisidir? a) Berat b) Beraat c) Beray› tetkik ç) Berî-üz-zimme

12 Yasada belirtilen esasa göre

ba¤›ms›z bölümlere ayr›lm›fl ortak mülkiyete ne ad verilir? a) Kâr pay› b) Matrah c) Arsa pay› ç) Ariyet 13 Avukata verilen temsil yetkisinin ortadan kald›r›lmas› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Azil b) Asil c) As›l ç) Asli 14 “Ölümden sonraki” anlam›nda kullan›lan sözcük afla¤›dakilerden hangisidir? a) Ba’de’l-mevt b) Bâdi olmak c) Bâhir ç) Ba¤›t 15 Örne¤ine uygun peflin paraya ne denir? a) Batk› b) Bedâyî c) Becâ ç) Bedel-i misil 16 Bir san›¤›n at›l› suçtan mah112

17 Yarg›c› iknaya yönelik yöntem ve vas›talara verilen ad afla¤›dakilerden hangisidir? a) Bidayet b) Beyyine c) Bigüna ç) Bil-ahire 18 Deniz hukukunda gemilerin çarp›flmas›na ne denir? a) Cebrî b) Celile c) Çat›k ç) Çatma 19 “Adalet

ancak hakikatten, saadet ancak adaletten do¤abilir” diyen ünlü kifli afla¤›dakilerden hangisidir? a) Epiktetos b) Mirebau c) Emile Zola ç) Montaigne 20 “Adaletsizli¤i bir yang›ndan

daha çabuk önlemeliyiz” sözü kime aittir? a) Bacon b) Herakleitos c) Cicero ç) Konfüçyüs Yan›tlar 130’uncu sayfam›zdad›r.

Maskelerle Yaflamak elbise dolab›n›n kapaÇocuk, ¤›n› aç›p ask›da as›l› s›ra s›ra

maskelere bakt›. “Bugün nas›l bir çocuk olmal›y›m?” diye düflündü. Güne ailesiyle birlikte bafllayaca¤› için “uslu çocuk” maskesini al›p özenle yüzüne yerlefltirdi. Ama

tüm gün için bir maskeyle yetinemezdi elbette... Okul çantas›na ö¤retmenleri için “terbiyeli ve çal›flkan çocuk”, arkadafllar› için “umursamaz çocuk”, kendisini hiç tan›mayanlar için “mutlu ve güzel çocuk” maskelerini yerlefltirdi. 113


BD HAZ‹RAN 2009

Aynadaki görüntüsüne son kez hoflnutlukla bakarak odas›ndan ç›kt›. Kahvalt› masas›nda oturan anne ve babas›na nefleyle “Günayd›n anneci¤im, Günayd›n babac›¤›m” derken “‹yi ki yeterince maskem var, ne denli yaln›z oldu¤umu bilseler, hiç iyi olmazd›” diye düflündü. nne sevecenlikle “Günayd›n yavrucu¤um, haydi hemen kahvalt›n› yap, okula geç kalma” derken, içinden “Bugün ‘sevecen anne’ maskesini takmakla iyi ettim san›r›m. Yoksa yeterince test çözmedi¤i için istedi¤i okulu kazanamayaca¤›n› düflünmekten tüm gece gözüme uyku girmedi¤ini bilse kendini kötü duyumsard›. Oysa flimdi nas›l da mutlu!” diye düflünerek, do¤ru seçim yapman›n huzuruyla çay›ndan bir yudum ald›. Baba biraz huzursuzdu o gün... Hangi maskeyi taksa e¤reti duruyordu yüzünde... Sabah aynan›n karfl›s›nda dakikalarca dolab›ndaki maskelerin neredeyse tümüne yak›n›n› denemiflti. Sevecen baba, mutlu efl, baflar›l› ifl adam›, güvenilir arkadafl, otoriter yönetici, sorumluluk sahibi duyarl› vatandafl, dürüst insan, kurnaz insan, ac›mas›z patron, yard›msever insan... Ve daha pek çok maske... Ama olmuyor, olmuyordu iflte... Gün boyunca s›k s›k maske de¤ifltirmek zorunda kal›yordu. Son günlerde sabahlar› maskesini takmadan önce aynada kendisini tan›yam›yordu.

A

114

“Yabanc›” her sabah giderek daha delici bak›fllarla bakmaya bafllam›flt› gözlerine... “Yabanc›” ile göz göze gelmemeye çal›flarak h›zla eline geçirdi¤i bir maskeyi yüzüne yerlefltirip neredeyse kaçarcas›na uzaklafl›yordu aynalardan... Aynalardan kaç›yordu; ama beyninde yank›lanan “Ben kimim?” sorusundan kaçam›yor, sabaha dek huzursuzca bir o yana, bir bu yana dönüyor, sabah yorgun ve huzursuz olarak bafll›yordu güne... Sokakta, ifl yerinde, günlük yaflam telafl›yla koflufltururken, kimi zaman kendisi gibi yüzünde e¤reti maskelerle dolaflan insanlarla karfl›lafl›yordu. Adam “Günayd›n, bugün harika bir gün!” derken gülümsemeye çal›flan dudaklara, hüzünlü, kay›p gözler efllik ediyordu. omflu, “Bahçenizdeki güller ne güzel açm›fl” derken içinden “‹yi ki flu maskeler var, güllerini ne denli k›skand›¤›m› bilseler bir daha asla selam bile vermezler” diye ne denli flansl› oldu¤unu düflünüyordu. Ö¤retmen, maskeleri olmasa, dünyan›n yedi harikas›n› anlat›rken, ay›n yedisinde bankaya yapaca¤› ödemeyi düflündü¤ünü nas›l gizleyebilirdi ö¤rencilerinden... O¤lan, k›z›n elini tutarak “Seni çok seviyorum ve sonsuza dek sevece¤im” derken, k›z›n sevgiyle bafl›n› omzuna yaslad›¤›n› görün-

K

ce “Aferim o¤lum, bu maske her zaman ifle yarad› zaten” diyerek içten içe kendisini kutluyordu. vukat, yasalar›n bir a盤›n› yakalam›fl olman›n mutlulu¤u ile so¤ukkanl›l›kla “Müvekkilim suçsuzdur hakim bey” derken, içinden “‹yi ki, maskelerim var, yoksa flimdi ‘Suçlu oldu¤unu bile bile nas›lda kurtard›m adam›!’ derdim ve bir çuval inciri berbat ederdim” diye seviniyordu. Mühendis, “Bu ihaleyi bize verirseniz en güvenli yollar› yapaca¤›z” derken, içinden “‹yi ki maskelerim var, yoksa hangi malzemeyi azaltarak daha az giderle ifli bitirece¤imin hesab›n› yapt›¤›m› bilseler asla bu ihaleyi alamazd›m” diye düflünüyordu. Politikac›, en zengin maske koleksiyonuna sahip olman›n tüm olanaklar›ndan yararlan›yor, her

A

gün yeni maskeler ekliyordu dolab›na... Aynadaki yabanc›ya “Beni rahat b›rak ve sonsuza dek kaybol” dedi¤inden buyana beyninde yank›lanan sorular› duymaz olmufltu. Kimi zaman arkadafllar› ile kimin daha çok maskesi var yar›fl›na giriyorlar, kazananlar gururla dolafl›rken, kaybedenler umutla bir sonraki yar›fl için yeni maskeler ar›yorlard› kendilerine... Dolab›nda hiçbir maskesi olmayanlarsa, her sabah aynadan kendilerine sevgiyle bakan bir çift göze “Endiflelenme, bugünler de geçecek, bir gün tüm maskeler düflecek ve hepimiz insanca yaflamay› ö¤renece¤iz. Sen yeter ki umudunu yitirme” diyerek sevgiyle f›s›ld›yor, sokaktaki yitik kalabal›¤›n, yaln›zl›k 盤l›klar›n›n aras›nda bafllar› dimdik yürümeye devam ediyorlard›.• NurayBartoschek@butundunya.com.tr 115


‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver

Haziran bafllar›nda

Anadolu... emleketimizin hemen her köflesine yönelik seyahatlerini olanakl› oldu¤unca haziran ay› bafllar›na denk gelecek biçimde planlam›fl ve bunu gerçeklefltirmifl bir gezgin olarak kendimi çok flansl› duyumsuyorum. E¤er flimdi sizlere yapaca¤›m öneriyi de¤erlendirirseniz bu sözlerimin ne anlama geldi¤ini hiç kuflkuya yer kalmadan anlayacaks›n›z. Önerime gelince, haziran ay›n›n bafllar›nda Anadolu’nun herhangi bir yerini karayolu ya da demiryoluyla gezin. ‹flte o zaman bu yaz›da dile getirilmek istenen ak›l almaz güzelliklere kendi gözlerinizle tan›k olacaks›n›z. Güpegündüz ve uyan›kken, bir daha kolay kolay zihninizden silinmeyecek denli muhteflem görüntülerle dolu bir düfl görmek istiyorsan›z “Bu seyahate Afyon Ovas›-Keçiborlu Bölgesi’nden bafllay›n” derim. Ama

M

116

unutmay›n, do¤an›n binbir rengiyle süslü o düflü görmek için en uygun zaman haziran›n ilk günleridir. ‹nan›lmaz bir deneyim sizi bekliyor. Bu konuyla ilgili bir an›m› sizlerle paylaflmak istiyorum. Y›llar önce Antalya’ya yapt›¤›m›z bir otobüs yolculu¤unda ak›l almaz bir olay yaflad›m. Otobüs ‹stanbul’dan gece kalkt›¤› için uyuyakalm›flt›m. Sabaha karfl› oturdu¤um cam kenar› koltukta gözlerimi açt›¤›mda muhteflem bir manzarayla karfl› karfl›yayd›m. Hemen birkaç metre ötemde, içinde yeflilin her tonunun bulundu¤u uçsuz bucaks›z bir do¤al hal› uzan›yordu. Bu sonsuz gibi görünen yeflil fonu düflsel bir güzelli¤e çevirense, k›rm›z›, mor, beyaz, pembe, sar›, turuncu, k›z›l, fuflya renkleriyle o do¤al hal›n›n her yan›nda yay›lm›fl olan milyonlarca k›r çiçe¤iydi. Sanki inan›lmaz güzellikte bir masal›n için117


r›n›n bitti¤i yerde, beyaz, mor, pembe çiçekleriyle dönümlerce haflhafl fidan›, onlar›n ard›ndan genifl alanlara yay›lm›fl sar›l›-beyazl› papatya öbekleri, sonra yine gelincikler, yine haflhafl çiçekleri, nergisler, zambaklar, çi¤demler, hercaimenekfleler, ball›babalar, yoncal›klar, sar›lar, morlar, k›rm›z›lar, pembeler, beyazlar, fuflyalar, turuncular, maviler adeta karfl›mda resmi geçit yap›yorlard›. Büyülenmifl gibiydim.

den geçiyoruz ve göz alabildi¤ine yay›lm›fl gelincikler, papatyalar, haflhafl tomurcuklar›, flebboylar, zambaklar, sümbüller, çi¤demler, ball›babalar, yabani güller bu masal›n fonunu oluflturuyordu. u kadar çok rengin, böylesine göz al›c› bir do¤a tablosu oluflturacak biçimde üzerine saç›lm›fl gibi durduklar› o yemyeflil ovadaki görüntülerini yazarak anlatmak pek olanakl› de¤il. Zaten bu yüzden sizlere ayn› yolculu¤u yapman›z› öneriyorum. O sabah hemen birkaç metre ötemdeki manzaraya dal›p gitti¤imde bir an hâlâ uykuda oldu¤umu ve çok güzel bir düfl görmekte oldu¤umu san›p yan›mda oturan arkadafl›m› uyand›rm›flt›m. Gözlerini ovuflturup içinden geç-

B 118

ti¤imiz ovan›n rengarenk görüntüsünü karfl›s›nda buldu¤unda bana söylemifl oldu¤u sözleri hiç de¤ifltirmeden aktar›yorum: “fiu do¤an›n güzelli¤ine bak. Çocukken resimli bir masal kitab› okumufltum. T›pk› o resimlerdeki gibi. Sanki bir k›r tablosunun içinden geçiyoruz.” Sonra s›rf bu manzaray› kaç›rmas›nlar diye hiç üflenmeden sabah›n o erken saatinde hâlâ uyuklamakta olan öteki yolcular› uyand›rm›flt›k. Düfllerden f›rlam›fl gibi görünen uçsuz bucaks›z renk cümbüflüne dal›p gitti¤imde yaflad›¤›m ve nas›l gerçekleflti¤ini hâlâ tam olarak anlayamad›¤›m garip bir olay› da sizlere anlatmak istiyorum: Bafl›m› cama dayay›p h›zla içinden geçti¤imiz manzaraya dalm›flt›m. Milyonlarca k›rm›z› noktadan oluflan gelincik tarlala-

onra birden ne oldu¤umu anlayamadan genifl kanatlar›yla süzülen bir kufl gibi o uçsuz bucaks›z gelincik tarlalar›n›n birkaç metre üzerinde uçarken buldum kendimi... Çocukken k›rm›z› yapraklar›ndan flurup yapt›¤›m›z gelinciklerin üzerinde süzülürken bir alçal›p bir yükseliyor, alçald›¤›mda çiçeklerin aras›ndaki u¤urböceklerini ve kelebekleri rahatl›kla seçebiliyordum. Sonra biraz daha yükselip papatya tarlalar›n›n üzerinde uçmaya bafllad›m. Bedenimi öyle kolay denetleyebiliyordum ki, bofllukta dönüyor, papatyalar›n, zambaklar›n, haflhafl goncalar›n›n üzerine do¤ru pike yap›p alçal›yor, istedi¤im zaman tekrar yükselebiliyordum. Nergislerin, han›melilerin o kendilerine özgü bayg›n kokusu ci¤erlerime dolmufltu. ‹nan›l›r gibi de¤ildi; ama bir kuflun ustal›¤›yla uçuyordum. Ak›l almaz bir deneyimdi bu... Biraz daha h›zla-

S

n›p ilerideki höyük tepesinin eteklerine yay›lm›fl hercaimenekfle kümelerine do¤ru süzülürken birinin omuzlar›m› sarsmas›yla neye u¤rad›¤›m› flafl›rd›m. Hayret! D›flar›da de¤il, otobüsün içindeydim. Havada uçmuyor, koltu¤umda oturuyordum. fiafl›r›p kalm›flt›m. Omzumu sarsan arkadaflsa kendimden geçmiflçesine d›flar›daki manzaraya dal›p gitti¤imi, birkaç kez üst üste Antalya’ya daha ne kadar yolumuz oldu¤unu sordu¤unda benden yan›t alamad›¤›n› söylüyordu. Oysa o omzumu sarsana de¤in d›flar›da göz alabildi¤ine uzanan ovay› süsleyen rengarenk çiçeklerin üstünde uçmakta oldu¤umdan emindim. Anadolu’nun haziran bafllar›ndaki masals› güzelli¤iyle ilgili an119


BD HAZ‹RAN 2009

örtünün üzerine yerlefltirilmifl dev oyuncaklarm›fl gibi görünüyorlard›. elincik tarlalar›n›n ortas›nda yükselen sunak tafllar›, vadiye do¤ru inen yamaçtaki çi¤demlerin aras›nda yükselen antik duvarlar ve mor renkli çiçek kümelerinin kenarlar›nda konumlanm›fl devasa boyutlu toprak küpler insana bu kez sürrealist bir tablonun içinde oldu¤u duygusunu veriyorlard›. Tepenin en üst noktas›nda durup alt›m›zda uzanan bu renkli tabloya bakarken bir an gözlerimi yumup bedenimi arkadan esen rüzgara verdim. ‹nsan›n tenini okflayan hafif esinti sanki binlerce y›l öncesinin çiçeklerinin kokusunu getiriyordu. Haziran do¤as›n›n iç aç›c› renkleri Hitit Uygarl›¤›’ndan günümüze dek kalabilmifl Hattufla kentinin görkemini ve çarp›c› güzelli¤ini bir kat daha art›r›yordu. Tüm o surlar, heykeller, yerleflim kal›nt›lar› bu güzelim do¤ayla sar›p sarmalanm›flt› çünkü... Tarihte ilk kez yerleflik tar›ma geçerek bu¤day gibi de¤erli bir tah›l› insanl›¤a kazand›ran Hitit kentindeki halk o zamanlar günümüze k›yasla çok daha güzel, çok daha bakir bir co¤rafya içinde yafl›yordu elbette... Benim flu an gördü¤üm ola¤anüstü güzellikteki çiçek tarlalar› o zamanlar Anadolu’yu bir uçtan öteki uca kaplam›flt›. Günümüzde antik bir kent olan Hattufla binlerce y›l önce olanca canl›l›¤›yla bölgenin en büyük

G latacaklar›m bu kadar de¤il elbette... S›rada baflka bir düfl var: eçen yaz bafl›nda ÇorumHattufla ve Alacahöyük civar›na yapt›¤›m›z seyahatte yaflad›klar›m› da sizlerle paylaflmam gerek. Çok keyifli bir yolculu¤un ard›ndan varm›flt›k Hitit Uygarl›¤›’n›n en önemli yerleflimlerinden olan antik Hattufla kentinin kurulmufl oldu¤u genifl tepenin eteklerine... Yaz bafl› olmas›na karfl›n serin bir rüzgar esiyor, ilerideki da¤lar›n ard›ndan kopup gelen top top bulutlar›n yere vuran gölgeleri k›rlar›n üzerinde h›zla hareket ediyordu. Anadolu’da binlerce y›l önce yaflam›fl olan muazzam bir medeniyetin kal›nt›lar›n› çevreleyen do¤an›n ola¤anüstü güzelli¤i karfl›s›nda solu¤umuz kesilmiflti. Büyük bir cofl-

G

120

kuyla tepeye t›rmand›k. Bu kez karfl›m›zda insan›n akl›n› bafl›ndan alacak bir görüntü vard›. Bir yanda befl bin y›ll›k Hitit kentinin ancak gerçeküstü tablolarda rastlanacak denli etkileyici görüntüsü, bir yanda ise eteklerini parça parça mor, k›rm›z›, sar›, pembe, beyaz renkli örtülerin kaplad›¤› tepeler... Sanki biri yeryüzünü ço¤unlu¤u pastel renkte olan kumafllarla yama yama kaplam›fl ya da bir ressam tepenin eteklerini ve afla¤›da uzanan vadiyi dev bir f›rçayla iç ac›c› renklere boyam›flt›. Uzaktaki da¤lara de¤in insana sanki ölüp de cennete gitmifl duygusu verecek denli göz al›c› bir manzara uzan›yordu. Görkemli Hitit aslan› heykelleri, tap›nak duvarlar› ve tepenin eteklerine do¤ru uzanan yüzlerce yerleflim kal›nt›s› hemen her yeri kaplam›fl olan rengarenk çiçeklerin oluflturdu¤u bir

ekonomisine sahipti. O zamanlar bu tepeden afla¤›lara bak›ld›¤›nda gelincik tarlalar› aras›ndan hayvanlar›yla birlikte tar›m alanlar›na giden Hititli çiftçiler görülebilirdi. Ayn› insanlar harman zaman› bu¤day çuvallar›n› yükledikleri kat›rlarla patikalarda yürürlerken çal›flkan bir kar›nca sürüsü görüntüsü veriyor olmal›yd›lar. Ayr›ca eminim ki, günümüzde oldu¤u gibi o zamanlar da evlerin ve tap›naklar›n duvarlar›n› çardak gülleri, han›meliler, mor salk›mlar sarm›flt›. Gözümde canlanan görüntüler ve rüzgar›n getirdi¤i çiçek kokular› beni o denli etkilemiflti ki, bir an geçmifl yaflam›mda bu k›rlarda bir Hitit çiftçisi olarak yaflam›fl olabilece¤imi düflünmeden edemedim. gece tepede gizemli heykellerle dolu bir Hitit ibadet yerinin hemen yan›ndaki motelde kald›k. Vadiyi kuflbak›fl› gören odam›z›n balkonundan çevreye bir göz at›p seyre doyum olmayan k›rlar›n günbat›m›nda koyulaflan renkleriyle karfl›laflt›¤›m›zda yol arkadafl›mla iç geçirmeden edemedik: “Bir zaman makinesiyle befl bin y›l öncesine dönüp o günlerin bakir Anadolu k›rlar›nda gezmek olanakl› olabilseydi keflke...” Olacak fley de¤ildi. Varsayal›m ki oldu. Yine haziran bafllar›nda gezmek isterdim.•

O

yazar.unver@gmail.com 121


GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER Engin Ünsal

Anadolu’da kad›n olmak... “Anadolu’da kad›n” dendi¤inde akl›ma hep Turgut Özakman’›n “Kurtulufl” adl› kitab›nda anlatt›¤› kad›nlar gelir. Gemilerle Bart›n Liman›’na gelen, cephaneleri ka¤n›larla Anadolu’nun içlerine tafl›yan kahraman kad›nlar... Ya¤murlu günlerde cephaneler ›slanmas›n diye s›rtlar›nda tafl›d›klar› çocuklar›n›n battaniyelerini cephanelerin üstüne seren kahraman, elleri öpülesi analar, bac›lar... ustafa Kemal Pafla’n›n verdi¤i Kurtulufl Savafl›’na böylesine çok önemli katk›lar› olmufl, ülkenin ba¤›ms›zl›¤a kavuflmas› için böylesine özveride bulunmufl o ads›z kahramanlar ve daha sonras›nda çocuklar› kurtulufltan ve cumhuriyetin kurulmas›ndan sonra hak ettikleri pay› ald›lar m›? Genç cumhuriyetin önderi, Türk insan›n› ça¤dafl bir konuma getirmek için çok önemli at›l›mlar yapt›. Ç›kard›¤› yasalarla y›llarca horlanm›fl ve ezilmifl kad›nlar›n erkeklerle eflit olmas› için önlerindeki engelleri kald›rd›, kad›nlar›n zincirlerini k›rd›. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda bafllat›lan devrimlerle kad›nlar toplum içinde sayg›n bir yer kazand›lar ve her meslekte erkeklerle birlikte varl›klar›n› kan›tlad›lar. Siyasette baflar›l› oldular ve TBMM’de yüzde 4,5 oran›nda temsil edilme becerisini gösterdiler, dünya güzeli seçildiler, sanatç› oldular ve Türkiye’nin ayd›nl›k yüzünü oluflturdular. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda yaflanan bu geliflimin günümüzde daha da geliflerek topluma damgas›n› vurmas›

M

Anadolu’da Anadolu’da kad›na kad›na yönelik yönelik hak hak engellemelerinin, engellemelerinin, aile aile içi içi fliddetin, fliddetin, ifl ifl yaflam›nda yaflam›nda kad›na kad›na yönelik yönelik ay›r›mc›l›¤›n, ay›r›mc›l›¤›n, ifl ifl yerinde yerinde cinsel cinsel tacizin tacizin sürüp sürüp gitti¤i gitti¤i gözlenmektedir. gözlenmektedir. 2009 2009 Türkiyesi’nde Türkiyesi’nde kad›n kad›n haklar›nda haklar›nda çok çok aç›k aç›k bir bir gerilemenin gerilemenin varl›¤› varl›¤› bu bu yurdu yurdu seven seven insanlar› insanlar› rahats›z rahats›z etmelidir. etmelidir. 122

123


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

beklenirken, yap›lan araflt›rmalara bakt›¤›m›zda, durumun hiç de öyle olmad›¤›, Anadolu’da kad›na yönelik hak engellemelerinin, aile içi fliddetin, ifl yaflam›nda kad›na yönelik ay›r›mc›l›¤›n, ifl yerinde cinsel tacizin sürüp gitti¤i gözlenmektedir. 2009 Türkiyesi’nde kad›n haklar›nda çok aç›k bir gerilemenin varl›¤› bu yurdu seven insanlar› rahats›z etmelidir. lkemizde kad›nlar ön yarg›lardan dolay› iflgücüne yeteri kadar kat›lamamaktad›r. Kad›nlar›n iflgücüne kat›lma oran› erkeklerin üçte biri kadard›r. Bugün kad›nlar›m›z›n iflgücüne kat›lma oran› yüzde 24,7’dir. Bu konuda ki AB ve OECD ortalamas› yüzde 61’dir. Bir ülkenin uygarl›k düzeyini ölçmede kullan›labilecek en iyi araçlardan biri kad›nlar›n siyasette temsil oranlar›d›r. 2007 seçimlerinde seçilerek TBMM’ye giren kad›nlar›n oran› 4,4’tür. Türkiye kad›n milletvekili say›s› aç›s›ndan 189 ülke aras›nda 160’›nc› s›rada yer almaktad›r. Bu konuda birçok Arap ülkesi Türkiye’nin önündedir. Yerel yönetimler bak›m›ndan Türkiye’nin durumu daha da kötüdür. Toplam 3225 belediye baflkan›ndan yaln›zca 18’i, 34.477 belediye meclisi üyesinden 799’u, 3.208 il genel meclisi üyesinden 56’s› kad›nlardan oluflmaktad›r. Bu yüzdeleri meslek gruplar›na tafl›rsak, devlet memurlar›n›n

U

124

yüzde 33,96’s›, ö¤retmenlerin yüzde 44’ü, akademisyenlerin yüzde 39,7’si, doktorlar›n yüzde 33,8’i, avukatlar›n yüzde 31,9’u, hakimlerin yüzde 27,2’si ve savc›lar›n da yüzde 4,3’ü kad›nlardan oluflmaktad›r. Görülüyor ki, kad›nlar ülkemizin, bir zamanlar Amerika’n›n zencileri gibi, haklar› tan›nmayan ve yeterince özgür ve eflit olmayan insanlar konumundad›r. Türk kad›nlar›n›n önü nas›l aç›lacak ve kad›nlar›m›z hak etti¤i konuma nas›l gelecek, toplum içinde nas›l yükselecektir? Bunun için ülkemizin kad›nlar›na öncülük edecek inançl›, bilgili yürekli kad›n öncülere gereksinimimiz var. Özellikle Anadolu’da horlanan, ezilen, aile töresine kurban edilen, mahalle bask›s›ndan bunalan kad›nlar›m›za bir ›fl›k olacak kad›nlar›n öne ç›kmas› gerekmektedir. ›pk› Gaziantep’de uzun bir süredir sa¤duyunun, inanc›n sesini cesurca duyurmaya çal›flan Nurgün Balc›o¤lu gibi... Nurgün Balc›o¤lu bir gazeteci ve yazar. Gazetede bir köflesi var ve günlük yaz›lar yaz›yor. Kendisi ile tan›flmad›m; ama ad›n› Gaziantep’te yay›mlanan yerel gazeteden biliyor ve yürekli yaz›lar›n› heyecanla okuyorum. Ad› bir iki kez ulusal bas›na da yans›d›. Yerel yöneticilerin yanl›fllar›n› kimsenin kolayca gösteremeyece¤i bir cesaretle ortaya ç›kard›. Nur-

T

gün Balc›o¤lu Anadolu’nun bir kentinde belki bir mum gibi eriyor; ama yazd›klar› ile okurlar›n› ayd›nlat›yor, Anadolu’nun kad›nlar›na örnek oluyor. Anadolu’da kad›nlar›m›z haklar›n› söke söke almak ve tüm olumsuz koflullara karfl›n varl›klar›n› öncelikle siyasette kan›tlamak zorundad›r. Say›n Balc›o¤lu da, san›r›m, bunu yapmaya, Anadolu kad›n›n› siyaseten bilinçlendirmeye çal›fl›yor. Kad›nlar›n her ilde bir Nurgün Balc›o¤lu çevresinde kenetlen-

mesi, yoksa var edip ortaya ç›karmas› ve her biri, birer “cesaret ana” olarak, Anadolu’da kad›n›n›n yazg›s›n› de¤ifltirmesi gerekmektedir. Anadolu kad›n› içine itilmek istendi¤i karanl›¤a teslim olmamal›d›r. Her ilde Nurgün Balc›o¤lu örne¤inin ço¤almas› ile, onlar›n inanc› ve inad› ile kad›nlar›m›z›n Anadolu’da siyasette etkili olaca¤›na ve zincirlerini k›racaklar›na yürekten inan›yorum.• enginunsal34@smileadsl.com

Genç bir adam çiftli¤e ifl baflvurusunda bulundu. Çiftli¤in sahibi ona özelliklerini sordu¤unda genç adam flöyle yanıt verdi: “Rüzgar esti¤inde bile uyuyabilirim.” Bu tümce yafllı çiftlik sahibinin kafasını karıfltırdı fakat, genç adamdan da hofllanmıfltı, onu ifle aldı. Birkaç gün sonra yafllı çiftlik sahibi ile efli gece yarısı çok sert ve fliddetli bir rüzgarla uykularından fırladılar. Bir problem çıkma olasılı¤ına karflı her yeri denetlemeye baflladılar. Pencere ve kapıdaki kepenklerin sıkıca kapatılıp kancalarının yerlerine takıldı¤ını gördüler. Kalın a¤aç kütükleri ise sıra sıra flöminenin yanına dizilmiflti. Tarım araçları güvenli bir biçimde hangara yerlefltirilmiflti. Traktör garajdaydı. Ahırın kapısı düzgün bir biçimde kapatılmıfl ve kilitlenmiflti. Genç adam ise hemen ilerideki kulübesinde huzurlu bir biçimde uyuyordu. ‹flte o anda yafllı çiftlik sahibi genç adamın o gün ona ne demek istedi¤ini anlamıfltı. Genç adam fırtınasız güzel günlerde ifllerini o kadar düzgün bir biçimde yapmıfltı ki, en sert, en fliddetli fırtına da bile yata¤ında huzurla uyuyabiliyordu.• 125


GÖZLE GÖNÜL ARASI Dr. Mehmet Uhri

“Bence her çocuk mutlaka ipekböce¤i yetifltirmeli ve k›y›da, kumda oynamal›. Önemsiz gibi görünebilir; ama çok önemli... Anneler ise çocuklar› koruyup kollama u¤runa kuma oturmay› yasaklay›p

‹pekböce¤i ö¤retisi

ipekböce¤i yetifltirmeyi bile çok görüyor.”

Emekli ö¤retmen merhum ‹smail Çulhac›’n›n an›s›na yaz plajda bir eksiklik duyumsan›yordu. Yaz›n ortas› olmas›na karfl›n ortal›kta görünmüyorlard›. Dikili sahilinde günefllenip torunlar› ile deniz k›y›s›nda oynayan o yafll› kar› kocay› ar›yordu gözlerimiz... Anneanne ve dede her gün afacan iki erkek torunla ö¤lene do¤ru plaja geliyor, dedenin torunlar›yla kumda oynad›¤› oyunlar herkesin ilgisini çekiyordu. Anneanne geride duruyor denetimi elden b›rakm›yordu. Arada çocuklar›n günefl koruyucu kremlerini tazeliyor, flapkalar›n›n bafllar›nda olmas›na özen gösteriyordu. Birkaç gün sonra çocuklar› anneleriyle plajda görünce dayanamay›p anneanne ve dedelerini sorduk. Rahats›zl›¤› nedeniyle dedenin evden ç›kamad›¤›n›, çocuklar›n yazl›kta olmalar›na karfl›n dedeyi yaln›z b›rakmamak için anneannenin torunlar› plaja götüremedi¤ini ö¤rendik. Afacanlar büyümüfl boylanm›fl görünüyordu. K›y›da kumdan kale yapmaya girifltiler. Önce yard›m istediler, anneleri ilgilenmeyince kendileri yapmaya çabalad›lar. Kaleyi denize yak›n yapt›klar› için gelen dalgalar k›sa sürede y›k›yor, nefle içinde yeniden yapmaya u¤rafl›yorlard›. Dikili’nin serin denizi ise girenleri k›sa sürede d›flar›ya att›¤› için k›y› denize göre daha kalabal›k görünüyordu. Çocuklar kendileriyle oynayan olmay›nca k›sa sürede s›k›l›p annelerini denize girmek için ikna etmeye çal›flt›lar. Anneleri ise onlardan önce s›k›lm›flt›. Deniz iflini bitirip dönme niyetindeydi. Bir süre sonra toparland›lar. Çocuklar durumdan hiç memnun olmam›flt›. Akflam üzeri günbat›m›n› seyretmek için k›y›ya indi¤imizde dedenin torunlar›n› da al›p anneanneyle birlikte k›y›da oldu¤unu görünce içimiz ›s›nd›. Afacanlar o eski mutlu halleriyle dedeyle oynuyor, dede onlara bir fleyler anlat›yordu. Yanlar›na gidip geçmifl olsun dile¤inde bulundum. Anneanneleri eflinin kalças›ndan ameliyat oldu¤unu yürümesinin zorlafl-

O

126

127


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

t›¤›n› yazl›¤a bile çekinerek, biraz eflinin ›srar› ve biraz da torunlar›n hat›r›na geldiklerini anlatt›. ede ise Midilli Adas› üzerinde kaybolmakta olan günefli gösterip güneflin nereye gitti¤ini soran büyük torununu “Akflam oldu günefl evine annesinin yan›na gitti, sabah yine hepimizden önce gelip bizi uyand›racak merak etme” diye yan›tlad›. Güneflin batmas›yla birlikte gökyüzünde sar›dan turuncuya eflatundan ve mora dek renkler belirmeye bafllad›. Küçük torun k›y›da buldu¤u deniz kabu¤unu dedesine uzatt›. O da ilgiyle inceleyip torununa geri verdi, saklamas›n› söyledi. Gidip yanlar›na oturdum. “Bu kadar ilgili dedeleri oldu¤u için torunlar›n›z çok flansl›...” “Sormay›n. Annesi de babas› da çok çal›fl›yor, kimse ilgilenmiyor gariplerle... Onlar oyun arkadafl› ar›yorlar anneleri ise her anne gibi bir an önce büyüsünler de dertlerinden kurtulay›m diye düflünüyor. Çocuklar büyüdükçe de¤iflen, büyüyen dertlerin ay›rd›na gün gelip varacak elbet, ama bu arada torunlar sahipsiz kalmas›n diye en az›ndan yaz aylar›nda yanlar›nda olmaya çabal›yorum.” “Biliyorum. Her yaz k›y›da onlarla saatlerce kumda oynad›¤›n›z› görüyorum. Hatta plajda bu y›l eksikli¤iniz hayli duyumsand›.” Sevgi dolu gözlerle k›y›da kofluflturan torunlar›na bakt›. Anne-

D

128

anneleri üstlerini kirletmemeleri için seslendi; ama çocuklar kendi havalar›ndayd›. “Torunlar›m büyüyor; ama anne babalar› ay›rd›nda bile de¤il. Onlar›n sorular›na yan›t verecek zamanlar› da yok. Dinleyen olmay›nca çocuklar soru sormaktan da vazgeçerler diye endifle ediyorum. Gücüm yetti¤ince yanlar›nda olmaya çabal›yorum.” “Neyi ö¤rensinler ve unutmas›nlar istiyorsunuz?” Bir süre denize ve giderek eflatundan mora dönen gökyüzüne bakt›. Kumda oynayan torunlar›n› iflaret edip “Çocuklar... Hepsi baflka bir dünya” dedi. Sonra bana döndü. “Bence her çocuk mutlaka ipekböce¤i yetifltirmeli ve k›y›da, kumda oynamal›. Önemsiz gibi görünebilir; ama çok önemli. Anneler ise çocuklar› koruyup kollama u¤runa kuma oturmay› yasaklay›p ipekböce¤i yetifltirmeyi bile çok görüyor.”

“A

n›ms›yorum ben de ipekböce¤i yetifltirmifltim. Konuflurdum onlarla adlar› bile vard›. Ama neden bu denli önem verdi¤inizi do¤rusu anlamad›m.” “Çocuklara yaflam› ö¤retmek istersen onlara ipekböce¤i ver, yetifltirsinler. Bilirsin bu çocuklar gibi minicik kurt olarak bafllarlar yaflama yedi¤i dut yapraklar›yla semirir, büyür 3-4 kez gömlek de¤ifltirirler. Her gömlek okuyup ö¤re-

nip al›nan diplomalar gibidir. Sonra gün gelir büyümesini tamamlar, okullar bitirmifl, adam olmufltur. Kozas›n› kurup kendini o kozaya hapseder, ipekböce¤i... Evini bark›n› yerini yurdunu seçip yerleflen çoluk çocu¤a kar›flan pek ço¤umuz gibi kendi arzusu ile kozas›na çekilir. O güne de¤in biriktir-

m›n serinli¤i duyumsan›r olmufltu. Anneanne eve dönmek gerekti¤ini söyledi. Aya¤a kalkt›k. Dede bastonuyla da olsa zor yürüyordu. Bir kez ameliyat geçirince insan›n içine korku girip rahat yürüyemedi¤inden düflüp bir yerini k›rma endiflesi ile yaflad›¤›ndan söz etti. Koluna girip yard›m ettim. Torun-

diklerini kozas›n› yapmak için harcar. Günü geldi¤inde ise birkaç günlü¤üne yaflama kelebek olarak döner yumurtalar›n› b›rak›r ve yiter gider. Yaflam›n özü de buna benzer. Günü geldi¤inde koza kurmaktan korkmamalar›n› baflka nas›l anlat›rs›n çocuklara?” Bu arada hava kararm›fl akfla-

lar k›y›da kumda oynamay› b›rakmaya niyetli görünmüyordu; ama anneanneleri daha sert bir sesle eve dönülece¤ini söyleyince koflup yan›m›za geldiler. Dede küçük torununun saç›n› okflad›. “Bir de kumda oynamaktan söz etmifltiniz. Onun önemi nedir?” diye sordum. E¤ilip yerden bir avuç 129


BD HAZ‹RAN 2009

kum ald› parmaklar›n›n aras›ndan ak›p gitmesini izledi.

“K

um çok fley ö¤retir çocuklara... Eline ald›n m› akar gider, tutamazs›n. Yaflam gibidir. Tutup biraz biçim vermek için bir fleyler katmal›, çaba göstermelisin. Sen çaba göstermezsen yaflam bu kum gibi akar gider ellerinden... O yüzden torunlar›mla saatlerce kumda oynar›m. Hiç s›k›lmam, benim iflim bu... Onlar benim ipekböceklerim... Beslensinler, büyüyüp kendi kozalar›nda mutlu olsunlar isterim.” “Ama her gün ayn› oyun s›k›c› olmuyor mu?” “Sen pek kumda oynamam›fls›n anlafl›lan. K›y›daysan ertesi sabah herfleye yeniden bafllars›n. Deniz y›k›p geçer, sen y›k›laca¤›n› bilerek yeniden yapars›n o kaleyi... Sen yapars›n, deniz bozar. Zamanla kaleyi denize hangi uzakl›kta ve hangi ›slakl›kta kumda yaparsan daha dayan›kl› oldu¤unu da bulursun. Gerçi bunun da çok önemi yoktur. Ölece¤ini bilerek yaflamak, çabalamak gibidir. Sabaha herfleye yeniden bafllars›n. Çocuklu¤unda kum-

da oynay›p y›k›laca¤›n› bilerek nefleyle o kaleleri yapm›flsan yaflamda s›rt›n yere gelmez.” “Yoksa?” “Yoksa yaflam plaj›n o kuru kumlar› gibi akar gider ellerinden... Bir fleylerin eksik oldu¤unu bilir görür de ne oldu¤unu anlamland›ramadan öyle yaflar gidersin. Her seferinde denizin y›kt›¤› kalelerine bak›p hep bir fleylere öfkelenir, asl›nda kendine k›zd›¤›n›n ise ço¤u zaman ay›rd›na varmazs›n.” Bu s›rada büyük torun yan›m›za gelip “Dedeci¤im anne kediye süt verelim mi? Belki bu kez yavrular›n› sevmemize izin verir” dedi. Dedenin yüzü ayd›nland›. “Gidelim de görün anne olman›n ne zor oldu¤unu belki o zaman bo¤az›n›z a¤r›mas›n diye size dondurma almayan annenizi biraz olsun affedersiniz” dedi. A¤›r ad›mlarla nefle içinde evlerinin yolunu tuttular. Biraz daha kal›p rüzgar›n da etkisiyle kabaran dalgalar›n dövdü¤ü k›y›da oturdum. Akflam›n ilerleyen karanl›¤›nda Midilli’nin ›fl›klar› giderek daha iyi seçiliyor, dalgalarsa k›y›y› ertesi sabaha haz›rl›yordu.• MehmetUhri@butundunya.com.tr

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Acele itiraz •2) Uluslararas› Adalet Divan› •3) Adem-i ifa •4) Adli yard›m •5) 1 A¤ustos / 5 Eylül •6) Adli zab›ta •7) A¤›r kusur •8) Ahde vefa •9) Ahkam› mütehalife •10) ‹lam •11) Alelusul •12) Arsa pay› •13) Azil •14) Ba’de’l-mevt •15) Bedel-i misil •16) Beraat •17) Beyyine •18) Çatma •19) Emile Zola •20) Herakleitos• 130

ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz

eçen akflam, benim gibi teknolojik ve teknofobik bir arkadafl›m bana bir ileti yollam›fl. Elektronik posta format›ndaki bilgi sat›r›n› t›klay›nca heyecan, can s›k›nt›s›, dehflet ve merak kar›fl›m› bir dalga beynimi yalay›p geçti. Babam›n miras› bir sözcük olan ve her flok durumumda hat›rlad›¤›m “Hoppala paflam, tüfekli tavflan”

G

laf›n› söyleyerek izledim iletiyi... Bu bir video dosyas› idi. “Sixth Sense” yani “Alt›nc› His” isimli yeni bir ürünü tan›t›yordu. Amerikan’›n ünlü üniversitesi MIT’nin “Media Lab” denilen bölümünün insanl›¤a yeni “hizmeti”ydi gösterilen... Sahnedeki bir kad›n, heyecan içinde ve nefes nefese, boynuna takt›¤› oyunca¤›n hünerlerini anlat›yordu. Hani konferanslarda, büyük flirketlerde falan insanlar boyunlar›na bir “kimlik” göstergesi asarlar ya, bu da aynen öyle bir fleydi. Belki biraz daha ince uzun ve muhtemelen de biraz daha a¤›r olabilirdi; ama uzaktan bakt›¤›n›zda o isim yaftalar›ndan pek de farkl› say›lmazd›. Say›lmazd› da, hünerleri biraz fazla idi. O incecik “z›mb›rt›”n›n üstünde bir kamera vard›. Bir de hoparlör 131


BD HAZ‹RAN 2009

vard›. Bir de projeksiyon cihaz› vard›. Bir de bilgifller vard›. Bir de internet ba¤lant›s› vard›. Vard› da vard›. Peki ne ifle yar›yordu ki bu ayg›tlar? ad›n bir al›flverifl merkezinde tuvalet ka¤›tlar›na bak›yordu. Hangisi ekolojik ve fiyat olarak daha makul diye düflünüyordu. O s›rada bu ak›ll› “z›mb›rt›” çakt›rmadan ka¤›tlar› inceliyor, markalar›n› anlamaya çal›fl›yor, internete girip hepsi hakk›nda elefltirileri okuyor ve ödenecek paran›n de¤erini en iyi verenin üzerine yeflil ›fl›k yak›yordu. ‹yi olmayanlar›n üstüne de “al sana da k›rm›z› ›fl›k” diyerek veto ›fl›n› at›yordu. Siz bu ifllemler s›ras›nda herhangi bir fley yapmak zorunda kalm›yor, sadece tavsiye edileni alarak do¤ru (?) hareket etmifl oluyordunuz. Bu arada baz› ürünler hakk›nda bilgileri de size f›s›ldamadan geçmiyordu “z›mb›rt›”... Daha sonra gitti¤iniz kitap reyonunun önünden geçerken durup kapa¤›na bakt›¤›n›z kitaptan al›nt›lar› da kitab›n üstüne yans›tmakla kalm›yor, elefltirmenlerin sayg›de¤er düflüncelerini de size iletip ispiyonluk hakk›n› da kullan›yordu. Daha kapa¤›n› açmadan bir kitap hakk›nda gerekti¤inden fazla bilgi sahibi oluyordunuz. Kitab› çevirirken her sayfayla ilgili fazladan bilgiyi de o sayfalara yans›t›yordu.

K

132

Gazete okurken haberin üzerine o haberle ilgili en son videolar› yans›t›yordu. Haber, bas›ld›¤›ndan daha h›zl› güncellenmifl oluyordu. Vay vay vay... ‹nsan, çevresi ve veri dünyas› içinde bir ba¤lant› kuruyordu k›saca... Ayr›ca, ekrandaki bir ikinci kifli parmaklar›na geçirdi¤i renkli yüksükleri havada gezdirerek resimler yapabiliyor ve bu resimler cihaz›n projeksiyon k›sm› sayesinde duvara yans›t›l›yordu. Parmaklar›n›z› dikdörtgen yapar gibi birlefltirip bir tarafa do¤ru uzat›n, hemen oran›n fotograf›n› çekiyor, daha sonra herhangi bir duvar›n önünde durup çektiklerini duvara yans›t›p organize etmenizi, resimlere yaklafl›p sa¤›n› solunu k›rpman›za izin veriyordu. Avucunuzun içine telefon tufllar›n› yans›t›yor, siz di¤er elinizin parmaklar› ile t›klayarak istedi¤iniz yeri arayabiliyordunuz. ›mb›rt›, cebinizdeki telefonu kullan›yor, internete giriyor ve size yük olmadan yine size çevreniz hakk›nda bilgi veriyordu. Buraya kadar herfley iyi ve makul ve kullan›fll› ve gerekli gibi duruyordu. Ama durun hele... Genç bir çocuk ekrandaki adama do¤ru yürürken z›mb›rt› onu tan›maya çal›fl›yor, tan›yor ve onun gövdesi üstüne ismini, soyad›n›, neci oldu¤unu, varsa suçlar›n› ve baflar›lar›n› yans›t›-

Z

yordu. Adam da kendine do¤ru gelen bu kiflinin tüm seceresini bilebiliyordu. ‹flte bu kabul edilemezdi, edilmemeliydi. Ne oluyor yahu? Yolda yürürken herkes birbirini tan›yacak, geçmiflini okuyacak ona göre kategorize mi edecekti yani? Biz telekulak konseptine bile al›flamam›flken bu da neyin nesiydi flimdi? Art›k kiflisel gizlilik tarihe kar›fl›yor. Bir bankadan kredi almak isteyin, tek z›plamada tuvalete en son ne zaman gitti¤inize kadar tüm bilgiye dal›p kime ne borçlusunuz, zevkleriniz, zevksizlikleriniz, sevgiliniz, ona son üç bin y›l içinde neler arma¤an ettiniz hepsini bir ç›rp›da kurcalay›p “Size kredi m›redi veremeyiz çünkü oniki yafl›ndayken ekim 4 sabah› onbuçukta sosisli sandviç yemiflsiniz” deyiveriyorlar. Size de, bu bilgilere kendiniz bile sahip de¤ilken “Vay be, ben neymiflim me¤erse” diyip üstüne bir bardak su içmek kal›yor. Nereye gidiyor sevgili dünyam›z? fiu anda televizyonda bir reklam “Size sürprizlerle dolu bir dünya” diyor. Hangi sürprizler? Sürprizi mi kald› iflin? Her bilgi her tarafta. Üstelik do¤ru, yanl›fl her cinsi de ortada... Sinemaya internetten bilet al-

sam seçti¤im filmin tipine uygun olarak dünyan›n tüm ma¤azalar› üstüme sald›r›yor. “Bak, Robin Williams’›n filmini seyretmiflsin, sana hemen onun giydi¤i anoraktan satal›m” veya “Haz›r hâlâ sinemaya gidebiliyorsun, ayn› al›flverifl merkezinde sat›lan Boeing 737 uçaklar›ndan bir tane de al›p eve götürsene” gibi rampalamalara maruz kal›yorum. umurta alsam sucuk satmaya çal›fl›yorlar, sucuk alsam inek... K›sacas› benim hayat›m› benim için yönetmeye çal›fl›yorlar. Bu hem iyi hem kötü... Karars›zl›k içinde organizmik yaflamlar›n› bitirmeye çal›flan insan tipi için de¤il iyi, harika denebilir. Sanki bir turistik gezidesiniz ve rehberiniz sizin dil bilmemenizden kaynaklanan rahats›zl›¤›n›z› giderebilmek için sizin yeri-

Y

133


BD HAZ‹RAN 2009

BD HAZ‹RAN 2009

nize ad›mlar at›yor, tavsiyelerde bulunuyor. Aslolan cebinizdeki paray› alabilmek... Hatta paran›z yoksa size önce para bulup sonra da onu sizden alabilmek... i¤er taraftan benim tipim bir vatandafl için kiflisel yaflam alan› çok önemli bir yer tutar. Buraya y›¤›lacak bilgilerin ço¤u bana özeldir ve kimseyi ilgilendirmemelidir. Hatta kimse benim ad›ma karar vermemelidir; çünkü fena irrite olurum. Nedir irrite olmak? Rahats›zl›k nedeniyle kafl›nt› tutmas› gibi bir fley... Herkesin sola bakt›¤› bir ortamda sa¤a bakamasam mutsuz olurum. Herkesin ayn› yöne gitti¤i bir dünyada geliflme olabilir mi? Araflt›rma ve gelifltirme denilen bilimsel yaklafl›mlar farkl› yönler kurcalanmadan yap›labilir mi? Herkesin ne yapaca¤›, ne giyece¤i, ne içece¤i ve ne sat›n alaca¤› söylenirse, hatta zorlan›rsa insan beyni ne kadar geliflebilir ki? Toplumlar› yönetirken yönlendiren anlay›fl tarih kadar eskidir. Toplum yönetimi, bir ticari müesseseyi idare etmekten çok farkl› say›lmaz. Bireyler söylenenleri kuzu kuzu yapt›klar› sürece herfley güllük gülistanl›k gidebilir ancak

D

134

her kafadan baflka bir fikir ç›karsa “Ya kaos oluflursa?” korkusu akla gelmez mi? En do¤ru fikir herkesin kendi fikri oldu¤una göre toplumun üretece¤i “çok fikir” yanl›fl fikirler denizi oluflturmaz m›? Kendi halimize b›rak›lamaz m›y›z? Kendi araflt›rmalar›m›z› kendimiz yapamaz m›y›z? Nedir bu iflgüzarl›k? Baflkalar›n›n bize bu servisi seve seve vermeleri neyin nesidir? Ticaret teknolojiye hakim oldukça do¤al olarak iflin suyunu da ç›kartacakt›r. Her dönem geçerli olan bir söylem vard›r: Teknoloji kitaplarda ve sinemada do¤ar, askerde geliflir, ticarette halka malolur. Bu çok ama çok do¤rudur. Gerçekten bugün kulland›¤›m›z birçok teknolojik “z›mb›rt›” resimli romanlarda veya sinemada, filmlerde do¤mam›fl m›d›r? Sanatç›lar›n düfllerinde kök salan birçok ayg›t, senaryolarda filiz verip bilimi kendisini yaratmaya zorlamam›fllar m›d›r? Hayal gücü olmayan toplumlar, düfl kurmay› bilen toplumlar›n arkas›ndan nal toplamaya mahkumdurlar. Ancak bu hayal güçleri öyle bir boyuta ulafl›r ki, ayn› demokrasi gibi, kendini köfleye s›k›flt›rabilir. Düflünce ve bilgiye ulafl›m özgürlü¤ü, k›s›t-

lanm›fl ve yönlendirilmifl bir biçimde daralabilir. skiden bir plak almak için bazen haftalarca para biriktirirdim. 78 devirli bir plakta da sadece 2 flark› bulunurdu. Bu arada, yeni nesli ayd›nlatmak amac›yla, “Plak” denilen fleyin flimdiki CD’ler gibi, üzerine mekanik bir flekilde flark› kaydedilmifl tafl-plastikvari bir disk oldu¤unu söylemek isterim. Sadece iki flark›... Üstelik de cazur cuzur... Bugün internete bir dal›yorsunuz, birkaç dakika içinde istedi¤iniz sanatç›n›n neredeyse tüm flark›lar›n› MP3 format›nda bilgifllerinize indirebiliyorsunuz. Üstelik bedava... Ama hiçbirinin de¤eri art›k o tafl plaklar gibi de¤il. Ço¤unu dinlemeye vaktiniz bile olmaz. Fazla bolluk de¤er düflümü yarat›r. Eskiden gazetelerde “Fiyat›n›n düflmemesi için fazla domatesi denize döktüler” diye haberler ç›kard›. Alt›n kum kadar bol olsayd› de¤eri flimdiki kadar olur muydu? Pekala, bu kadar bolluk ve çeflit aras›nda neyi sat›n alaca¤›z? Kimlerin statüleri neleri sat›n almaya yönelik? Geliflen global pazarlar, dev endüstriler, devlet firmalar, ürettikleri mallar› nas›l pazarlayacaklar? Pazar›n tam nitelikleri nedir? Bütün bu sorular›n yan›tlar› veri tabanlar›nda durdu¤u sürece kimsenin ifline yaramaz. Oysa

E

amaç ürün satmakt›r, para ve güç kazanmakt›r. Bu nedenle hem insanlar›n hem de ürünlerin yak›n takibe al›nmalar› “gerekmektedir”. Sonra da insanlarla bu bilgi aras›nda efllefltirme yapmak, yönlendirmek, yönetmek, para ve güç kazanmak gibi ulvi görevleri uygulamakt›r moda olan... Bunun için de teknoloji denilen “silah” kullan›l›r. Karfl›mdaki insan› yavafl yavafl tan›mak isterim. Üzerine yans›t›lm›fl bilgiyi okuyarak de¤il. Karfl›l›kl› fikirler üreterek, farkl› zaman ve mekanlarda, gülerek, f›kralar anlatarak özümsemek isterim. Etiketini okumak yetmez. Ayn› flekilde alaca¤›m ürünleri de elimi sürerek, deneyerek sevmek isterim, sevmem gerekti¤i söylendi¤i için de¤il... ir konuda indirim, kampanya falan varsa gereksinim duydu¤um anda ö¤renmek isterim. Her ad›m att›¤›mda cep telefonumdan bana mesaj atan firmalar bende sadece antipati olufltururlar. Yaflam alan›n›z›n daralt›lmas›na ve sizin ad›n›za yönlendirme yap›lmas›na bugün tepkisiz kalabilirsiniz; ancak yar›n ruhunuzun kiflilik yitimi karfl›s›nda tüm karfl› koyabilme yeteneklerinizden ar›nd›¤›n›z› göreceksiniz ve ne yaz›k ki flafl›rmayacaks›n›z.•

B

AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr 135


GEZD‹KÇE GÖRDÜKÇE İzlen Şen

HER RENG‹ KEND‹NE YAKIfiTIRAN KENT:

ED‹RNE enkler dile gelse kendilerini bize nas›l tan›t›rlard› acaba, hangi ad› yak›flt›r›rlard› birbirlerine? Mavi huzur, k›rm›z› heyecan, sar› coflku, beyaz dinginlik mi olurdu? Konuflsalar iyi anlafl›rlar m›yd›, flimdiki gibi severler miydi birbirlerini? Bafl›m› kald›r›p büyük bir çiçek demeti gibi birlikte masmavi gökyüzüne uzanm›fl balonlara bakarken bu sorular geçiyor akl›mdan... Bu rengarenk balonlar, Selimiye Cami’nin önündeki macuncunun bir sopan›n ucuna sard›¤› renk renk macunlar, Ali Pafla Çarfl›s›’ndaki dükkanlar›n tezgahlar›na renkli bir resim gibi dizilmifl meyve biçimindeki sabunlar Edirne’nin her rengi kendine yak›flt›rd›¤›n› söyler gibi... Edirne, tarihi yap›tlar›, do¤al güzellikleri, festivalleri, hediyelikleri, yemekleri ve halk›yla, her yeni geleni bir dost gibi karfl›lay›p alt›ndaki hazineyi sunan rengarenk bir gökkufla¤› sanki...

R

136

Traklar, Makedonyal›lar, Bizansl›lar’dan sonra Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun devlet merkezinin 1365’te Edirne’ye tafl›nmas›yla kent, bir bölümü flimdi de ziyaret edilebilen tarihi yap›tlarla süslenmifl. Bu dönemde Fatih Sultan Mehmet’in do¤du¤u Edirne’de saraylar, köflkler, çeflmeler, camiler, külliyeler, köprüler, hanlar, hamamlar ve çarfl›lar yap›lm›fl. Kuflkusuz bu yap›tlar aras›nda en önemlisi, Edirne’ye gelenleri ilk karfl›layan ve sanki kentin tüm yollar›n›n ona ç›kt›¤› Selimiye Cami... Mimar Sinan’›n 80 yafl›ndayken yapt›¤› ve “Ustal›k eserim” dedi¤i bu muhteflem yap› kentin merkezinde eflsiz, de¤erli bir tafl gibi gö¤e yükseliyor. Çevresindeki park, çimenlerde oturanlar, çiçek satanlar, fal bakanlar, caminin önünde üniformalar›yla askerlik an›s› fotograf› çektirenler, ellerinde pamuk fleker ve macun flekerleriyle kofluflturan çocuklarla dolu... Kaplad›¤› 2475 m2’lik alan ve 137


›p medresesi, flifahane, misafirhane, hamam, kütüphane gibi bölümleri olan bu yap›da 2004 y›l›nda Avrupa Müze Ödülü’ne lay›k görülen Trakya Üniversitesi Sa¤l›k Müzesi de yer al›yor. Medrese bölümünde kitap okuyan, hastalar› tedavi edenlerin görüntüleri ve geçmiflte kullan›lan tedavi araçlar› sergilenirken, flifahane bölümünde de ruh hastalar›n›n nas›l tedavi edildi¤i canland›r›lmaya çal›fl›lm›fl. Tedavi arac› olarak lale, sümbül, reyhan, karanfil, yasemin gibi çiçekler, çeflitli av etleri, ilaçlar ve müzi¤in kullan›ld›¤› bu flifahanenin havuzlu bölümünde hastalara flark› söyleyen ve ney, keman, ud çalan görevliler de cans›z mankenlerle canland›r›lm›fl. Müzeden ç›k›p nehir k›y›s›ndan devam ederek, birbirine paralel s›ralanm›fl yüzlerce a¤ac›n aras›ndaki yoldan ilerliyorum. Bir koyun sürüsünün yan›ndan geçip köpeklere rastl›yorum sonra, kuru a¤aç dallar›n› tafl›yan bir at arabas›na ve minik beyaz bir keçi yavrusunun da oldu¤u bir keçi sürüsüne... Tunca Nehri’yle Meriç Nehri’nin birleflti¤i noktaya yaklafl›rken sa¤a dönüp Meriç Köprüsü’nden Meriç Nehri’nin karfl› k›y›s›na geçiyorum. Karaa¤aç Bölgesi’ne giden bu yolun bafllang›c›ndaki tarihi gümrük muhafaza karakolu 2002 y›l›nda restore edilerek kafe biçimine getirilmifl. Bu-

T

Sultan II. Bayezid Külliyesi

kusursuz yuvarlak geometrisiyle Ayasofya’n›nkinden de mükemmel kubbesiyle, Mimar Sinan’›n yaratt›¤› 8 dayanakl› cami plan›n›n en baflar›l› örne¤i olan Selimiye Cami, 16’nc› yüzy›lda Sultan II. Selim’in emriyle kesme tafltan yap›lm›fl. 1 metre yüksekli¤i, 3,8 metre çap›yla dünyan›n bu incelikteki en uzun boya sahip dört minaresiyle zarif bir çiçek gibi bulutlara uzanan camiye girmek için kap›ya do¤ru ilerliyorum. Minarelerde bulunan üç flerefeye, içeriden k›vr›larak yükselen üç ayr› spiral merdivenden birbirlerini görmeden ç›kan müezzinlerin ayak bast›¤› tafllarda yürüyorum. ‹nsanlar›n cami avlusuna alçakgönüllülükle e¤ilerek girmesini sa¤-

7 138

layan kap› zincirlerinin alt›ndan e¤ilerek geçerken Mimar Sinan’›n sanat›n› da sayg›yla selaml›yorum. Avluyu geçip içeri girdi¤imde daha da büyüleyici bir manzara karfl›l›yor beni... 6 bin kifliyi alt›nda konuk edebilen kubbenin görkemi, duvarlardaki desenler, süsleme amaçl› kullan›lm›fl çiniler, caminin flemas›n›n da yans›t›ld›¤› mermer flad›rvan, pencereleri ve ›fl›klar›yla eflsiz bir görüntünün içindeyim. Öyle unutulmaz bir görüntü ki, Tunca Nehri’nin k›y›s›nda yemyeflil a¤açlar›n alt›nda sessiz sakin bal›k tutanlar›n yan›nda otururken de gözlerimi kapad›¤›mda zihnimde kolayca canlan›yor. Yaln›zgöz ve II. Bayezid Köprülerini geçince Tunca Nehri’nin karfl› k›y›s›ndaki Sultan II. Bayezid Külliyesi’ne geliyorum.

Lozan An›t›

rada ya da Meriç k›y›s›ndaki çay bahçelerinden birinde bir süre oturup nehri ve köprü manzaras›n› izlemek gerek. Köprü üzerinden iki nehrin birleflmesini, nehir kenar›ndaki a¤açlar›n ve gökyüzündeki bulutlar›n suyun üzerindeki yans›mas›n› ve günbat›m› izlemek de, ortas›nda bir köflk balkonu ve bir de kitabe köflkü olan bu kemerli köprüyü k›y›dan izlemek kadar güzel... Bir zamanlar›n Edirne Valisi Hac› Adil Bey’in yapt›rd›¤› tarihi çeflmenin önünden Karaa¤aç Bölgesi’ne giden Karaa¤aç yoluna (Lozan Caddesi) dönüyorum. Sö¤ütlük orman›n›n yan›ndan geçen ç›nar, kavak ve servi a¤açlar› ara139


Günümüzde Trakya Üniversitesi Rektörlü¤ü olan tarihi Karaa¤aç Tren ‹stasyonu

s›ndaki bu genifl, keyifli yol beni küçük, bahçeli evlerin birbirine paralel sokaklarda dizildi¤i Karaa¤aç mahallesine ve son olarak da flimdi Trakya Üniversitesi Rektörlü¤ü olan tarihi Karaa¤aç Tren ‹stasyonu’na getiriyor. imar Kemalettin Bey taraf›ndan yap›lan bu görkemli tarihi bina, bahçesinde Lozan An›t› ve Müzesi’ni de a¤›rl›yor. 1998’de yap›lan Lozan An›t›’n›n farkl› boydaki 3 sütununun biri Anadolu’yu, biri Trakya’y›, biri de Karaa¤aç’› temsil ediyor. Sütunlar› çevreleyen halka birlik ve beraberli¤i, genç k›z zerafet ve hukuku, k›z›n elindeki güvercin bar›fl›, öteki elindeki belge de Lozan Anlaflmas›’n› simgeliyor.

M 140

Müzedeyse ‹smet ‹nönü ile belge, kitap ve fotograflar sergileniyor. ‹stasyon binas›n›n önündeki temsili tren yolu, birkaç lokomotif, güller, ve a¤açlar›n yer ald›¤› bu bahçe çok sessiz ve huzurlu... Edirne’de gezmeye de¤er çok say›da müze, cami, medrese ve tarihi yap› var: Arkeoloji ve Etno¤rafya Müzeleri, Türk ‹slam Eserleri Müzesi, fiükrü Pafla An›t› ve Balkan Savafl› Müzesi, paye ve duvarlar›ndaki iri yaz›lar›yla dikkat çeken Eski Cami, Osmanl› mimarisinde revakl› avlunun ilk kez kullan›ld›¤› 3 fierefeli Cami, Y›ld›r›m Bayezid, Muradiye, Gazimihal, Beylerbeyi ve Darülhadis Camileri, Peykler, Sultan II. Bayezid ve Saatli Medreseleri, Bulgar Kilisesi, ‹talyan Katolik Kilisesi, ön cephesi d›fl›nda tümüyle y›k›lm›fl

Hofl kokulu meyve biçimindeki sabunlar

olan Yahudi Havras›, de¤erli kiflileri yetifltirmifl tarihi Edirne Lisesi, Fatih Köprüsü yan›ndaki Sarayiçi Bölgesi’ndeki Edirne Saray› kal›nt›lar›, Adalet Kasr› ve Saat Kulesi gibi... fiehzade savafllar›na flahitlik eden, Osmanl›-Rus Savafllar› sonunda iflgal edilen, Balkan Savafl›’nda Bulgar kuflatmas›nda kalan, 1920’de Yunanl›lar’›n iflgal etti¤i Edirne tüm bu zor günlere karfl›n bugüne ulaflt›rd›¤› yap›lar›yla Türkiye’nin bat›ya aç›lan kap›s› olmaya devam ediyor. Tarihi Belediye Binas›’nda, 1930 y›l›nda kente yapt›¤› ziyarette Atatürk’ün kald›¤› oda da tüm eflyalar›yla korunmufl olarak halk›n ziyaretine aç›k tutuluyor. Bahaili¤in kurucusu olan Bahaullah’›n sürüldü¤ü Edirne’de 4,5 y›l yaflad›¤› beyaz renkli ev, 1921’de

Edirne’de do¤an sanatç› ‹lhan Koman’›n Neoklasik tarzda infla edilmifl 2 katl› ahflap evi de kentte ziyaret edilebilen tarihi evlerden... u evlerin de yer ald›¤›, kent merkezindeki kale içi bölgesindeki sokaklarda yürüyerek köflklerin, konaklar›n aras›ndan geçip çevresini çeviren sokaklara aç›lan 6 kap›s›n›n birinden Ali Pafla Çarfl›s›’na giriyorum. Mimar Sinan taraf›ndan kesme tafltan yap›lan, 300 metre uzunlu¤undaki bu dikdörtgen kapal› çarfl›da yer alan 130 dükkanda çeflit çeflit ürünler sat›l›yor. Tekstil ürünleri, hediyelik olarak alabilece¤iniz Edirne’ye özgü aynal› süpürgeler, renk renk meyve sabunlar›... Mis gibi kokan meyve

B

141


BD HAZ‹RAN 2009

biçimindeki sabunlardan oluflan haz›r sepetleri alabilece¤iniz gibi, üzüm, elma, fleftali, muz, armut gibi meyvelerden diledi¤inizi seçip, kendi meyve sepetinizi de oluflturabiliyorsunuz.

A

yn› sabunlar› camiye gelir getirmesi için yap›lm›fl, Selimiye Cami avlusundan befl metre afla¤›da oldu¤u için iki kat merdivenle inilen Selimiye Arastas›’nda da bulabilirsiniz. Osmanl› döneminde, her sabah dükkan› açan esnaf›n alt›nda toplan›p al›flveriflin hay›rl› ve bereketli olmas› için dua ettikleri bir dua kubbesi bulunan bu çarfl›daki dükkanlardan badem ezmesi, bademli kurabiye ve Edirne saraylar›nda ifltahs›z çocuklara güç vermesi için baharatlar, fleker ve yumurtayla haz›rlanan geleneksel bir tür lokum olan “Deva-i Misk” de alabilirsiniz. Koyun sütünden yap›lan Edirne beyaz peyniri ve sat›r köftesine ek olarak Edirne’nin önemli bir lezzeti olan k›zart›lm›fl ci¤eri de mutlaka tatmal›s›n›z. Ci¤er lokantalar›nda yaprak biçiminde ince ve genifl kesilerek k›zart›lan dana ci¤eri, yan›nda güneflte kurutulmufl k›zart›lm›fl ac› biber ve yo¤urtla servis ediliyor. fiu anda otel olarak kullan›lan, geçmiflte çok sa¤lam ve korunakl› oldu¤undan yaln›zca konaklama amac›yla de¤il, Edirneli tüccarlar›n paralar›n› ve de¤erli mal142

lar›n› burada koruduklar› Rüstempafla Kervansaray›’n›n avlusunda yürüyorum. Evliya Çelebi’nin buradaki elmas ve tak›lar›n M›s›r hazinelerinden fazla de¤erde oldu¤u için bunlar› 60 gece bekçisinin korudu¤unu yazd›¤› Bedesten flimdi de çarfl› olarak kullan›yor; ama sat›lanlar de¤erli mücevherler de¤il, tekstil ürünleri... Eski minik balkonlu evlerin s›raland›¤›, bir bölümü trafi¤e kapat›lm›fl Saraçlar Caddesi’ne gelince çevre daha da kalabal›klafl›yor. Üniversite ö¤rencileri, al›flverifl yapanlar, yürüyüfl yapanlar sar›yor çevremi... Haziran sonunda yap›lan K›rkp›nar Geleneksel Ya¤l› Güreflleri ya da May›s bafl›ndaki Kakava ve H›drellez fienlikleri zaman› da olmad›¤› için “Bu cadde niye bu kadar kalabal›k, acaba hafta sonlar› böyle mi oluyor?” diye düflünürken bir müzik sesi duyuyorum.

C

addedeki büyük f›skiyeli havuzun hemen yan›nda k›rm›z› ceketler giymifl kent bandosu p›r›l p›r›l enstrümanlar›yla flark›lar çalmaya bafll›yor. Bandonun çevresini saran Edirneliler’le birlikte flark›lar› dinlerken, 1682’de Edirne’ye gelen ve Darüflflifaya u¤rayan Evliya Çelebi’nin bir cümlesi geliyor akl›ma: “Bütün saz makamlar›nda insana hayat var.”• IzlenSen@butundunya.com.tr


Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

‹brahim Büçge, Bingöl

Ecesu Barl›n, ‹stanbul

Mert Üzmez, Adana

Beyza, Ahmet Emre Nuro¤lu ve Harun Küçük, Trabzon

Furkan fiaflmaz, Ordu

Ayça Özgür, ‹stanbul

Selin ve Burçak Bozk›rl›, Adana

O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan

Nineler ve Dedeler

Derya Sönmez, Mersin

Seth Özsoy, Kazakistan

Ömür Bensu Genç, Giresun

Ali Kaan Akyol, Ankara

Rümeysa Sönmez, Bingöl

Can Yüksel, ‹zmir

Hatice Güney ve torunu Cem Güney, Diyarbak›r

Zekiye ve Halil Bahad›r, Ordu


YAKINDAN TANIDIKÇA Yücel Aksoy

Mona Lisa’n›n Gizemi 958 y›l› bafllar›nda Parisli cam üreticilerine ilginç bir siparifl verilmiflti. Yap›lmas› istenilen cam 80 x 55 cm. boyutlar›nda, oldukça ince fakat kurflun geçirmez olacakt›. Siparifli veren Louvre Müzesi’nin yetkilileriydi ve amaçlar›, dünyan›n en ünlü gülümsemesinin, yani Mona Lisa tablosunun korunmas›yd›. Müze yetkililerinin bu karar› almas›na neden neydi acaba? Louvre Müzesi’ndeki yerini ald›ktan sonra Mona Lisa tablosuna, elbetteki zarar vermek amac›yla birçok sald›r› oldu. Bunlar›n sonuncusu 1956 y›l› Aral›k ay›nda gerçekleflti. Bir Brezilyal›, cebinde saklad›¤› tafl› tabloya f›rlatt›. Hedefini bulan tafl, tabloda hasar oluflturdu; ancak yap›lan iki günlük onar›mdan sonra tablo tekrar müzedeki yerini ald›. Yap›lan istatistikler göstermifl-

1

146

tir ki, Louvre Müzesi’ni ziyaret eden ziyaretçilerin onda dokuzu s›rf Mona Lisa tablosunu görmek için gelmektedir. Sabah müze kap›s›n›n aç›lmas›ndan hemen sonra tablonun önünde merakl›lardan oluflan s›ra akflam saatlerine dek azalmadan devam eder. Akflam kapanma saatinde de, müzenin öteki bölümleri hemen boflal›rken, Mona Lisa’n›n sergilendi¤i salonun görevliler taraf›ndan kapat›labilmesi için uzunca bir süre daha geçmesi gerekir. Yaln›zca Mona Lisa tablosunu görmek için her gün Louvre’a gitmeyi adet edinenler oldu¤u biliniyor. Bunlardan biri de, elli yafllar›nda, fl›k giyimli bir beyefendiymifl. Her sabah daha kap›lar aç›lmadan gelir, akflamlar› da görevlilerin “Efendim, art›k kapat›yoruz, yar›n tekrar gelebilirsiniz” uyar›s›na dek tablonun karfl›147


onardo’n›n gizini asla keflfedemeyece¤imi art›k anlad›m. Buna dayanam›yorum. En iyisi ölmek...” Ressam›n odas›ndaki bir sand›¤›n içinde Mona Lisa’n›n yüzlerce kopyas› bulunmufltu, mükemmele yak›n yüzlerce Mona Lisa... Nedir bu Mona Lisa konusu? unun için bir süre 1500 y›l›na dönelim. ‹talyan rönesans›n›n tüm görkeminin yafland›¤› Floransa kenti... Kad›n güzelli¤ine her zamankinden daha fazla tap›lan bir atmosfer içinde, 50 yafl›ndaki Leonardo da Vinci, sanat›n›n en olgun dönemini yafl›yordu. Bir gün, sanatç›n›n ziyaretine soylu biri geldi. Kentin ileri gelenlerinden Hakim Francesco di Bartolomeo del Gioconda, k›sa bir süre önce küçük k›z›n› kaybetmifl olan eflinin bir portresini yapmas›n› istiyordu üstattan... Leonardo önce kabul etmek istemedi bu öneriyi; çünkü o s›ralarda iflleri bafl›ndan aflk›nd›. Üstelik portre de yapm›yordu. Fakat Mona Lisa’y› görüp de güzelli¤inden etkilenince, do¤ald›r ki fikrini de¤ifltirdi. Mona Lisa 24 yafl›ndayd›. O dönemde moda olan dar omuzlu, ince hatl› zay›f kad›n tipinin aksine, tombul vücutlu, yuvarlak çehreliydi. Fakat Leonardo’nun as›l etkilendi¤i, onun anlaml› gülüflüydü. Leonardo, bir koltu¤a dimdik oturmufl, dirse¤ini de koltu¤un kenar›na dayam›fl olan Mona Lisa’y›, yumuflak bir kavak

B

Leonardo da Vinci

s›ndan ayr›lmazm›fl. Mona Lisa ad›na her gün, ancak gerçek bir aktrisin alabilece¤i kadar çok say›da mektup geliyor. Bu mektuplar›n kimileri, sanki canl›ym›fl gibi do¤rudan Mona Lisa’ya hitap etmekteymifl. Ona fliirler yazanlar, bir azize olarak kabul edip adakta bulunanlar varm›fl. Paris banliyölerinden birinde Luc Maspero adl› bir ressam 23 Haziran 1852 tarihinde, bir itiraf mektubu b›rakarak kald›¤› otelin dördüncü kat›ndan atlayarak yaflam›na son verdi. Mektupta flöyle yaz›yordu: “Y›llard›r Gioconda’n›n esrarl› gülümsemesini f›rçamla canland›rmak için bofluna çabalad›m. Le148

tahtas› üzerine çizmeye bafllad›. Mona Lisa, Leonardo’ya bir y›l süreyle poz verdi. Bir gün Leonardo, art›k poz vermesine gerek kalmad›¤›n› söyleyince, Mona Lisa “O halde portre bitti öyle mi?” diye sordu. Leonardo “Aksine” diye yan›tlad› onu... “Yap›lmas›na daha yeni bafllan›yor.” Mona Lisa’yla ilgili bilgilerimiz burada bitiyor. O art›k “La Gioconda” ad›yla bilinip an›lacakt›. Birkaç y›l sonra Fransa Kral› I. François bu tabloyu 4 bin alt›n vererek sat›n ald›. Tablo üzerine görüfller, tart›flmalar günümüzde de sürmektedir. ‹talyan sanat tarihçisi Angelo Ponti, Gioconda’n›n ünlü gülümsemesi için “Hem uysal hem inatç› hem zalim hem flefkatli hem flirin hem de hain” diyor. Bir bafl-

kas› “Bafltan ç›kar›c› bir ruhun gizini ve flehveti simgeleyen Gioconda diflili¤in ta kendisidir” diye yorumluyor. Gioconda’n›n bak›fllar›n›n asl›nda Leonardo’nun kendi bak›fllar› oldu¤unu ileri sürenler de var. BD Yale Üniversitesi’nde görevli cerrahi profesörü ve Leonardo da Vinci’nin anatomik çal›flmalar› konusunda eksper olan Prof. Sherwin Nuland da ilginç bir iddada bulunuyor. Ona göre Mona Lisa bu resim için Leonardo’ya poz verdi¤inde hamileydi. Lisa del Gioconda’n›n çocu¤unun vaftiz belgelerini bulan doktor, Mona Lisa’n›n çocu¤unu tablonun yap›ld›¤› y›lda do¤urdu¤unu ileri sürerek “Lisa’n›n çocu¤u tablonun yap›ld›¤› y›l

A

149


BD HAZ‹RAN 2009

dünyaya geldi” diyor. ‹ddias›n› daha da ileri götürerek, “Lisa’n›n, fliflmifl parmaklar›na ve yüzüne bakmak onun bir bebek bekledi¤ini gösteriyor” iddias›nda bulunuyor. Ellerini de büyümekte olan karn›n›n üzerinde kavuflturmufl. “Bu hamileler için tipik bir davran›fl” diyen Prof. Nuland, Mona Lisa’n›n dudaklar›ndaki gülümsemenin, bir anne aday›n›n mutluluk gülümsemesi oldu¤unu ileri sürüyor. Leonardo’nun yaflam›n› yitirmesinden k›sa bir süre sonra Floransa Okulu otoriteleri Gioconda’y› ç›plak olarak çizmeye karar verdiler. Mona Lisa’y› soyarak Leonardo’nun gizini çalabileceklerine inan›yorlard›. Fakat yan›lm›fl-

lard›. Düzinelerle resim yapt›lar. Hatta bunlardan 16 tanesi zaman›m›za dek gelmifltir. Bunlardan bir tanesi de Fransa’da Paris yak›nlar›ndaki Chantilly’deki Conde Müzesi’ndedir. Tüm elefltirmenlerin ortak görüflü, hiçbirinin Leonardo’nun flaheserindeki cazibeye sahip olamad›¤› biçimindedir. Sanat tarihçisi Marcel Brion “Mona Lisa dini tablolar›n sonuncusudur” biçiminde yorumuyla yap›ta baflka bir boyut kazand›rmaya çal›flm›flt›r. “La Gioconda” tablosu, flaheserler aras›ndaki görkemli yerini ve ak›l almaz gizemini kuflkusuz yüzy›llar boyu koruyacakt›r.•

Mant›k Bilmecesi, Bulmaca May›s Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

Mant›k Bilmecesi

1 2

4 5

“Sudoku”nun Yan›tlar›

6 7 8 9

1

2

G Ö N Ü L Ü L K Ü

A Z A N N D A A L A N A N ‹ M A N Y Y E ‹ = L G A L A T Ü E Z ‹ L N A A P T U B A ‹ K A fi A L T A R E M A A A R A N O A S T A R

10 11 12 13 14 15

Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

“Satranç”›n Yan›tlar› Problem: 1. fia5 c1V 2. Ab6+# Oyun Sonu: 1. Kh2 a3 2. fie5 a2 3. fid4 fib1 4. fic3 a1A (4... a1V 5. fib3+-) 5. Kb2+ fic1 6. Ka2 fib2 7. Kxa6 Ac2 8. Ke6 Aa3 9. Ke1+ fia2 10. Ke2+ fia1 11. fib3 Ab1 12. Ka2+# 150

Oyuncu Reflat Binnur Nuri Ceyda Ayfle

Oyuncu Ali Mehmet Duygu Sevim Kadir

Bulmaca

3

YucelAksoy@butundunya.com.tr

Gün Sal› Çarflamba Perflembe Cuma Pazartesi

Dizi “Banka Soygunu” “Kaçak Âfl›klar” “Mahkum” “Gençlik Rüyas›” “Seyahat”

16 17 18 19 20

K A R A B ‹ B ‹ K

3

4

5

6

7

8

F E R ‹ M A A K A N A E M A T T K ‹ B A B O R E N L T A O T M A S N C I A R A K R ‹ K A B Y E B E

9

10

Ö Z A A N A ‹ N M ‹ E S J ‹ E R L T A R K ‹ N B A A E ‹ T D ‹

11

14

15

C A N V ‹ T N ‹ S A A L S K U L N A S A T A ‹ A N L E R A R ‹ B I N D A R P A fi D A M A L A C

12

13

M A N ‹ A A L F A L A K A

151


MANTIK B‹LMECES‹

KARELER VE RAKAMLAR

Prof. Dr. Yüksel Bozer

Cahit Batum

--

=

--

=

--

--

-=

--

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n May›s Ay› Çözümü: 400 + 345 = 745 + 391 -- 167 =+ 224 791 + 178 = 969

793 -- 396

401 = 392 -- 155 = -- 241

397

246 = 151

Para

Kravat

Çorap

Yeflil

Y›ld›z

IGD

fi›k

M.S.

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

16:00

=

+

14:00

+

13:30

--

+

10:15

=

10:00

--

Ceket

=

Gömlek

+

O gün bir al›flverifl merkezinin befl de¤iflik ma¤azas›nda befl sab›kal› taraf›ndan çeflitli eflyalar çal›nd›. ‹PUÇLARI: 1- Gömlek, ceketten hemen önce çal›nm›flt›. Mehmet h›rs›zl›¤›n› H›zl› Hasip’in hemen ard›ndan yapm›flt›. Söz edilen ilk iki h›rs›zl›¤›n aras›ndaki süre, sonraki iki h›rs›zl›¤›n aras›ndaki süreden daha k›sayd›. 2- M.S. adl› ma¤azada yap›lan h›rs›zl›kta kravat çal›nm›flt›. 3- fi›k adl› ma¤azada yap›lan h›rs›zl›k, Kilit Kenan’›n h›rs›zl›¤›ndan hemen sonrayd›. 4- fiipflak fiemsi h›rs›zl›k olay›n› çorab›n çal›nmas›ndan sonra gerçeklefltirmiflti. Ancak, hemen sonra de¤ildi ve para da çalmam›flt›. 5- Ceket, Y›ld›z ma¤azas›ndaki h›rs›zl›k olay›ndan hemen önce çal›nm›flt›. 6- IGD ma¤azas›ndan gömle¤i çalan kifli S›ska Selim de¤ildi.

Kilit Kenan Mehmet H›zl› Hasip fiipflak fiemsi S›ska Selim 10:00 10:15 13:30 14:00 16:00 Çorap Kravat Para Gömlek Ceket H›rs›z

Ma¤aza

Eflya

Saat

YukselBozer@butundunya.com.tr 152

153


SATRANÇ

8

Tufan Can Uzuner-Umut Atakifli, 2009, Safranbolu, A 34 Beyaz flah›n güvenli¤i zay›flam›fl. Siyah tafllar daha etkin. Giriflim gücünü kaznca dönüfltüren bir yol bulunuyor: 29... f4 30. Kxf4 Kxf4 31. Kxf4 Vg2+ 32. fid1 Fxg4 33. fic1Vg1+ ve sonraki hamlede mat. 0-1

Mustafa Yıldız

HER TAfi HER YERE G‹TMEZ Uhlmann-Smyslov, Moskova, 1956 1. d4 Af6 2. c4 e6 3. Af3 b6 4. g3 Fa6 5. b3 d5 6. Fg2 Fb4+ 7. Afd2?! (7. Fd2 daha iyi ama Uhlmann, bu fili büyük çapraza yerlefltirmek istiyor.) 7... c5 8. dxc5 Fxc5 9. Fb2 0-0 10. 0-0 8 Ac6 11. Ac3 Kc8 12. cxd5 exd5 (Siyahlar›n 7 izole piyonu olufltu.) 13. Aa4? (D) (Beyazlar, 6 h›zla oyun sonuna geçmek amac›yla c5’teki 5 siyah file sald›r›yor. Ayr›ca, f6’daki at› fille 4 de¤iflerek d5 piyonunu kazanmak istiyor. 3 Ama bunun yaln›zca bir tempo kayb› oldu- 2 ¤unu bir hamle sonra anlayacak. Almanca 1 bir söz vard›r: Kenarda at, ay›p at! Ya da Dea b c d e f g h mir Baba’n›n bir sözü var: Her tafl, her yere gitmez!) 13... Ad4! (fiimdi c5’teki siyah fil, siyah›n e2 karesindeki ölümcül bask›s› nedeniyle al›nam›yor. At geri dönmek zorunda.) 14. Ac3 Ve7! Bask› sürdürülüyor. 15. Ke1? Bu bir kurtulufl de¤il. Smyslov, flafl›rt›c› bir feda ile bitiren atak bafllat›yor. 15... Ac2!! (fiimdi, at al›n›rsa f2 karesinde patlama olacak. 16. Vxc2 Fxf2 17. fixf2 Ag4+ 18. fif3 Ve3+ 19. fixg4 Kc4+!! (Bu kale al›namaz. c8 karesi fil için boflalt›yor.) E¤er, 18. fig1 veya 18. fif1 Ve3 ve mat a¤›ndan ç›k›fl yok.) 16. Kf1 (Umars›zca) 16... Axa1 Kalite kazanc› bu oyunu kazanmak için yeterli oluyor. 17. Vxa1 Kfd8 18. Ff3 Fa3 Yeniden e2 karesine bask›, beyaz› iyice bunalt›yor. 0-1

7 6 5 4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

8 7 6 5 4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h 8 7

Umut Atakifli-C. Can Ali Marandi, Safranbolu, 2009, B 82 Eski flampiyondan bir bukle fliir: 19. Ah6+ fih8 20. Axf7+ fig8 21. Kxf6! Vc6 22. Ah6+ 1-0

6 5 4 3 2 1 a

b

c

d

PROBLEM

OYUN SONU

Buchwald, 1937

Kivi, 1932

e

f

g

TÜRK‹YE B‹R‹NC‹L‹⁄‹’NDEN Burak Firat-Can Ali Marandi, 2009, Safranbolu, B 82 Siyah›n flah› aç›kta, kaleleri oyunda de¤il, piyon da¤›l›m› da kötü. Filini ve vezirini beyaz flaha umutsuzca do¤rultmufl. Fakat, beyaz tafllar siyah flah› avlamakta çok daha etkili, taktik olanaklar› fazla. ‹flte flöyle: 23. Fb5 Ac5 Baflka ne yapabilir ki? Bu at birazdan düflecek. 24. Fxc6+ Vxc6 25. b4 1-0 154

8 7 6 5 4 3 2

2#

1 a

b

c

d

e

f

g

h

h

Mustafa Y›lmaz-Erdal Arslan, 2009, Safranbolu, B 98 e5 karesinin deretimi kimde? 3-2 siyahta görünüyor; ama taktik olanaklarla beyaz e5 üzerinden üstünlük elde ediyor: 13. e5! dxe5 14. fxe5 Ad5 (Siyah, 14... Axe5 yapam›yor. Çünkü, 15. Kxe5 Vxe5 16. Ff4 ve alet kaybeder) 15. Axd5 exd5 (e piyonunun önü aç›ld›.Tehditler ço¤ald›. Çok ö¤retici bir merkez oyunu.)16. e6 fxe6 17. Ae6 1-0

Çözümler 150’nci sayfam›zdad›r.

Beyaz kazan›r MustafaYildiz@butundunya.com.tr 155

h


BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156

6

4

SOLDAN SA⁄A: 1) Fotografta gördü¤ünüz 1957 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Frans›z yazar ve filozof. - Bir ya¤›fl flekli. 2) Bizmutun simgesi. - Bir çeflit bal›k yakalama gereci. - ‹ri taneli bir zeytin türü. 3) Sonbahar. Çeflitli sebzeler do¤ranarak yap›lan, zeytinya¤› ve limonla tatland›r›lan yiyecek. 4) fian. - ‹ki ba¤lant› parças›n› birbirine yak›n olarak eklemekte kullan›lan özel parça. - Büyük tafl parças›. 5) Boyac›l›kta kullan›lan, k›m›z böce¤inin üst deri bezlerinin salg›lad›¤› madde. - Bir cins güvercin. - Manda. 6) Az yanan atefl ya da kuru ot gibi fleylerin birden parlamas›. - Kar›fl›k renkli. - Baston. 7) Gelecek. - Eski dilde inleyen, a¤layan. - Herhangi bir fleyin üzerinde biriken pislik. 8) Kendine özgü, kiflisel. - Bir tür k›fll›k ayakkab›. - Tibet s›¤›r›. 9) Helyumun simgesi. - Ses. -Bir Balt›k ülkesi. 10) “..... ‹pekçi” (gazetecimiz). Kayseri ilinde bir yerleflim birimi. - Argoda esrar. 11) Kuzu sesi. - Bir cetvel türü. - “Ferit .....” (ça¤dafl Türk Müzi¤i bestecisi). - Verme, ödeme. 12) Bir yere gönderilen eflyan›n listesi, gönderme belgesi. - Yelkenlilerde çarm›hlar›n gerilmesi için kullan›lan sistem. 13) Maksim Gorki’nin bir yap›t›. - Devlet ‹statistik Enstitüsü’nün k›sa yaz›l›fl›. 14) Adet. Dünya. - Fas’›n plaka iflareti. 15) Arka, geri. - Saf, kat›fl›ks›z. - Bir görüntü, bir yaflant› ya da bir davran›fl›n daha iyi kavranmas›n› sa¤lamak için göz önünde canland›r›p dile getirme. 16) Halk dilinde temmuz ay›na verilen isim. 17) Herhangi bir olay›n yol açt›¤› k›r›lma, dökülme gibi zarar. - Tahta bir zemine ok at›larak oynanan bir oyun. 18) Bir zaman birimi. - Ankara’n›n bir ilçesi. 19) “..... Türküsü” (Shohei Imamura’n›n 1983 Cannes Film Festivali’nde Alt›n Palmiye Ödülü’nü alm›fl olan filmi). 20) Tavuk yavrusu, civciv. - Gelir.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Eyvah ne yer ne yar kald› / Gönlüm dolu ah u zar kald› / fiimdi buradayd› gitti elden / Gitti ebede gelip ezelden” dizelerinin yazar› olan flairimiz. 2) Bir s›fat eki. - Bir kimseyi övme. - Orta Anadolu’da bir göl. Güzel sanat. - Aleni. 3) Bunal›m. - Brezilya’da bir kent. - Eski M›s›r’da günefl tanr›s›. 4) Doymufl hidrokarbon s›n›f›ndan, gaz halinde, do¤al gazda bol bulunan bileflik. - ‹stanbul’un eski adlar›ndan biri. Bir fleyin olmas›na çok az kald›¤›n› belirten sözcük. 5) Don Kiflot’un at›n›n ad›. Bir göz rengi. - ‹sviçre’de bir akarsu. fiaflma belirten bir ünlem. 6) At›c›l›kta bir dal. - Üzerinde yemek bulunan sofra. Küçük su kanal›. - Baryumun simgesi. 7) Asya’da bir ülke. - “Oktay .....” (“Rumuz Goncagül” adl› yap›t› da bulunan edebiyatç›m›z). - Bir zekâ oyunu. 8) Bir renk. - Bir nota. - Eski dilde su. - Güreflte bir oyun. - Manda yavrusu. 9) So¤urma, emme. - Yapa¤›dan elde edilen, eczac›l›kta ve parfümeride kullan›lan bir ya¤. - Dinükleikasidin k›sa yaz›l›fl›. - Arjantin’in plaka imi. 10) Haberci, haber veren kimse. - Kötü bir etkiyi ya da sonucu baflka bir etki ile yok etme. - Deniz seviyesinin alt›nda bir göl. - ‹ridyumun simgesi. 11) Üsküdar’›n bir semti. - Vücudun s›ca¤a karfl› gösterdi¤i reaksiyon. 12) Yarad›l›fl, öz nitelik. - Halojenler grubundan bir element. - Gümüflün simgesi. 13) Çift gövdeli bir deniz tafl›t›. - Kaz Da¤lar›’n›n mitolojideki ad›. 14) Cet. - Sahip. - Japonya’da bir kent. - Müstahkem yer. 15) Radyum elementinin simgesi. Bir ilimiz. - Bir tür bilgisayar oyunu.•

FilizOskay@butundunya.com.tr 157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

ATATÜRK ‹LE ALLAH ARASINDA, HARB‹YE MEKTEB‹’NDE HÜRR‹YET MÜCADELES‹, JULES VERNE ELEfiT‹REL B‹R B‹YOGRAF‹ Atatürk ‹le Allah Aras›nda “Bir Ömrün Öteki Hikayesi” Sinan Meydan ‹nk›lâp Kitabevi

tatürk üzerine yapt›¤› de¤erli çal›flmalarla tan›nan Sinan Meydan bütünüyle belgelere dayal› 1160 sayfal›k yeni çal›flmas› ile okurun karfl›s›nda... “Atatürk’le ilgili araflt›rmalar›m› derinlefltirdikçe adeta ‘yepyeni’ bir Atatürk’le karfl›laflt›m. Bize pek anlat›lmayan, hiç de tan›mad›¤›m›z bir Atatürk’tü bu. Okul y›llar›nda anlat›lan o cesur, kararl› ve heybetli adam›n ayn› zamanda çok s›cak, duygu dolu ve cana yak›n, en önemlisi de ‘bizden biri’ oldu¤unu gördüm. Cephelerde hayat›n› hiçe sayarak askerlerinin önünde mücadele

A

158

edecek kadar cesur, Çanakkale Savafl›’n›n en zorlu günlerinde cepheden yak›n dostlar›na mektuplar yazacak kadar duygulu, dünyan›n dört bir yan›nda Türkler’in kökenini araflt›racak kadar merakl›, ifllerden bunald›¤› zaman saraydan kaçarak sahil meyhanelerinde horon tepecek kadar hayat dolu ve yaln›z, kazan›lan bir savafltan sonra savafl meydan›nda ellerin gö¤e kald›rarak dua edecek ve not defterine ‘Allah büyük bir kuvvettir’ yazacak kadar inançl›, gördü¤ü rüyalar› yak›n dostlar›na anlat›p yorum getirmelerini isteyecek kadar geleneksel kültürden beslenmifl ve alaturka, ölüm döfle¤inde bile Türkiye’nin sorunlar›yla ilgilenecek kadar vatansever, bir keresinde sabah ezan›n› dinlerken ve son günlerinde çok sevdi¤i baflkent Ankara’ya gidemeyince a¤layacak kadar insand›. K›sacas›, yedi düveli dize getiren o heybetli adam asl›nda bizim gibi ve bizden biriydi. Araflt›rmalar ilerledikçe Ata-

türk’e iliflkin pek çok fleyin üstünün örtüldü¤ünü gördüm. Atatürk’le ilgili eserlerin ço¤u hamasi söylemlerle doluydu. (...) Belgeler bilgiler ço¤ald›kça adeta bir ömrün öteki hikayesi ile karfl›laflt›m. Araflt›rd›kça Atatürk’e ait bilgilerin yeniden ete ve kemi¤e büründü¤ünü gördüm.”

Harbiye Mektebi’nde Hürriyet Mücadelesi Ahmet Bedevi Kuran

d›¤› tehditkar tavr›n mahsulüdür. (...) Bu hat›rat› yay›mlamaktan yegane maksad›m, baz›lar›n›n hayat›na mal olan vatani hissiyat› yad etmek ve bu fedakâr gençlere karfl› flükran borcunu yerine getirmektir.”

Jules Verne Elefltirel Bir Biyografi Volker Dehs ‹thaki Yay›nlar›

Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›

ak›n tarihimiz üzerine yazd›¤› yap›tlarla öncülük yapan yazar II. Meflrutiyet’in yaklaflt›¤› dönemde Harbiye Mektebi’nde özgürlükçü fikirleri savunan genç subaylardan biri olarak çabalar›n› anlat›yor: “Hürriyet ve Meflrutiyet için en büyük gayretin, Harbiye Mektebi’nin yetifltirdi¤i ayd›n ve de¤erli subaylar taraf›ndan sarf olundu¤una kuflku yoktur. Do¤rusu 1908 Temmuz’unda meydana gelen ‹kinci Meflrutiyet ‹nk›lab›, halk›m›z›n hürriyet ihtiyac›n› hissetmesi neticesi de¤ildir. “Bu siyasi ve sosyal de¤iflim memlekette yer yer oluflan fikir gruplar›n›n ve Avrupa’ya firar eden “Jön Türk” elemanlar›n›n tesiri ve fedakâr ordu mensuplar›n›n istibdat idaresine karfl› al-

Y

ilimkurgunun bilimsel roman öncüsü ve sevdiricisi olan, yap›tlar› 134 y›l önce Türkçe’ye çevrilen Jules Verne’in yaflam› hep yap›tlar›n›n gölgesinde kald›. Günümüzde sinema ve çizgi film dünyas› için çal›flmalar› kaynak olmay› sürdüren Jules Verne’in 64 kitab›n›n 61’ini Ferid Nam›k Hansoy taraf›ndan çevrilmesi ise bu alanda tek örnek oldu¤u gibi Türkiye’de Verne’in ne kadar çok sevildi¤inin kan›t›d›r. “Aya Yolculuk”, “Seksen Günde Devrialem” gibi yap›tlar›n girmedi¤i ev, okul, kütüphane var m›? Yap›tlar› bu kadar tan›d›k Jules Verne’i yak›ndan tan›mak isteyenler için özgün dilinden sonra ilk olarak Türkçe yay›mlanan bu çal›flma bu konudaki ilk kitap say›labilir.•

B

159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Alev Doğanca, İstanbul

160


S p

TÜRK RESSAMLARI: AVN‹ ARBAfi

KUVA-YI M‹LL‹YE (ULUSAL GÜÇ) 1919 y›l›nda ‹stanbul’da do¤an Avni Arbafl, 1940-1947 y›llar› aras›nda ‹stanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde Frans›z ressam Léopold-Lévy’nin yönetiminde çal›flt›. Avni Arbafl, 1947 y›l›nda Frans›z hükümetinin verdi¤i bursla Paris’e gitti ve Fransa’n›n birçok kenti ile ABD’de sergiler açt›. 1976 y›l›nda Türkiye’ye döndü. Kendine özgü bir anlat›m biçimi gelifltiren ve bunu tüm resimlerinde uygulayan Ressam Avni Arbafl, Salon d’Octobre, Salon de Mai gibi önemli sergilere kat›ld›.

9

ÖZEL BASKI

ARMA⁄ANDIR PARAYLA SATILMAZ


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.