2009/07

Page 1

9


Döneminin Osmanl› toplumunu ve bas›n›n› elefltiren ve Cevdet Kudret taraf›ndan sadelefltirilen bu metin, “Muallim” dergisinin 11’inci cilt, 14’üncü say›s›nda yay›mlanm›flt›r. 1867-1915 y›llar› aras›nda yaflayan Tevfik Fikret, bu metni 2 fiubat 1324 (1908) tarihinde, günümüzden 101 y›l önce yazm›flt›r.

En yak›n arkadafllar›m›n aras›nda, soka¤a ç›plak ç›km›fl bir adam duygusuyla titriyorum; herkesin vicdan› kapal›, örtülü; yaln›z ben ç›plak! Herkes hiç olmazsa üniformalarla –ne diyeyim– mayas›n› örtüyor; herkes zaman›n alçakl›k süslerine bürünebiliyor; herkes namuslu geçinerek alçak yaflaman›n kolay›n› buluyor; herkes bu rezalet havas›nda nefes alabilmek için bir kolayl›¤a, bir çareye, bir büyüye sahip... ‹flte kalem namusu, bas›n namusu, edebiyat namusu... O da öldü, o da çi¤nendi. Gazetesinde bir jurnal sureti basamayanlar art›k gazeteci say›lam›yor. Bilir misiniz, bu zamanda namus, k›l›f›n› kemirir bir cevherden baflka bir fley de¤il. Size kofluyorum; elbette siz beni anlar, benimle a¤lars›n›z. Bayram›n ilk günlerinden beri damarlar›m›n içinde bir k›zg›nl›k zehiri dolafl›yor, kan›m› kemiriyor; burada art›k herkesin benden ürktü¤ünü, kaçmak istedi¤ini görüyorum. Herkes edepsizli¤e hak veriyor; bana diyorlar ki: “Zaman hakl›d›r, ak›ll›d›r; sen budalas›n!” Allah aflk›na siz öyle yapmay›n, siz bari deyiniz ki: “Sen budalas›n; fakat zaman hakl›, ak›ll› de¤ildir!” Yeisimin (Üzüntümün) derecesini düflünemezsin, kardeflim; kendimi tafllara çarpaca¤›m geliyor. Fakat hani benim yurtsever kan›mla kirlenecek bir temiz tafl?• 1


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Alicikoğlu

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Halûk Cansın, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Erdoğan Tokmakçıoğlu, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad., 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, D: 16, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 29. 06. 2009

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr

Gönderi: Celal Toro¤lu

3


Y›l: 12, Say›: 134

T E M M U Z

2 0 0 9

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

7 Bir “Başka” Mezuniyet Töreni... METE AKYOL

10 Örnek İnsanlar... ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

17 Çağdaşlaşma mı, Yozlaşma mı?

30 Mor Kalpli Adam MEHMET AL‹ KIfiLALI

33 Memleketimden “Tutuklama” Manzaraları VURAL SAVAfi

36 Dini Kıyafetler İçindeki Totaliterler SUSAN BROOKS THISTLETHWAITE

AL‹ NA‹L‹ ERDEM

20 “Kalpten Kalbe Yol Vardır” YAfiAR ÖZTÜRK

39 1800 Aydınımız Göreve Başladı

98 “5. Senfoni”nin Babası: Ludwig van Beethoven YÜCEL AKSOY

102 40 Yıl Önceki Coşkumuz: Ayda İnsan Var SONGÜL SAYDAM

106 Bataan Ölüm Yürüyüşü MEHMET MUHS‹NO⁄LU

112 Cimcirik

8 15 85 90 105 129 148

Sayfa: 134

MUZAFFER ‹ZGÜ

26 “Kim Ki Bize Saygı Beslemez, Bizden de Saygı Beklemeye Hakkı Olmaz!” SAL‹H BOZOK

45 Dostlarından Haberal’a Mesaj Var 56 Macide Tanır’ın Protesto Yürüyüşü GÜLÇ‹N ORKUT

Sayfa: 20

59 Bir Fotograf Sergisi Dinlemek 73 “Türkiye’de Başarı Cezasız Kalmaz” DEN‹Z BANO⁄LU

75 Ermeni Soykırımı İftirasından Sonra Yeni İftira: Pontus Soykırımı GÜRBÜZ EVREN

81 Hem Gerçeği Anlatsın Hem Asık Yüzlü Olmasın

117 Uzaktaki Sevgililer MET‹N GÖREN

120 Eskiden Kalma Bir Yöntem: Şişelerdeki İletiler CHERYL TANRIVERD‹

125 Everest’in Çöpçüleri ERAY D‹NÇER

131 Bir Dostumun Külleri ENG‹N ÜNSAL

134 Gökkuşağını Kovalamak DR. MEHMET UHR‹

138 Cüce Yarasa İstediği Zaman Doğurur ERDO⁄AN SAKMAN

KONUR ERTOP

“KALPTEN KALBE YOL VARDIR” 4

Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe F›rçalayarak Temmuz SuDokular› 1001 Güzel Söz Bilginizi Denetleyin Anne ve Babalardan

86 Yaşamdaki Köpekbalıkları

141 Giritli Komşu Kızı ‹LYAS HAL‹L

NURAY BARTOSCHEK

91 Alt Kültür Zaferleri AL‹ MURAT ERKORKMAZ

145 Dertler Senfonisi SAD‹ BÜLBÜL

GÖKKUfiA⁄INI KOVALAMAK Mankafa Poldi Kareler ve Rakamlar Mant›k Bilmecesi Satranç Bulmaca Ay›n Kitaplar› Bir Fotograf Bin Sözcük

150 152 153 154 156 158 160 5


’DAN S‹ZE Mete Akyol

Bir “Baflka” Mezuniyet Töreni...

S

ay›lar› her y›l artan yap›lar›n›n temelinden, çat›s›na... Boylar› her y›l uzayan çam a¤açlar›n›n dikenlerinden, yerleflkenin süsü çiçeklerin renklerine, türlerine de¤in, Baflkent Üniversitesi’nin görünen ve görünmeyen her yerinde, her zaman, ellerinin izi var olan Prof. Haberal, y›llar boyu özenle yetifltirdi¤i ö¤rencilerinin bu y›l mezuniyet törenlerinde yoktu. “Arkadafllar›m” dedi¤i ö¤rencileriyle aras›nda, demir parmakl›k görevi yapan kimi yasalar vard›, bu y›l... Prof. Haberal’›n olamay›fl›, bir mezuniyet töreninin do¤as›nda var olan sevincin üzerine, bir hüzün bulutunun gölgesini örtüyordu. Törene kat›lan hemen herkes, yan›t›n› herkesin merak etti¤i, fakat kimsenin bilmedi¤i bir soruyu soruyordu birbirine... “Neden o ‘demir parmakl›klar›n arkas›nda’ tutuluyor, Prof. Haberal?” Bu sorunun yan›t›n›, Prof. Haberal’›n kendi de bilmiyordu. Onu orada tutan kuvvetin temsilcilerinden biri bile, belki de bu nedenle sormuyordu ona üç ayd›r, orada neden tutuldu¤unu... Ya kendileri? Onu, yasalar›n

demir parmakl›klar› arkas›nda tutan kuvvetin temsilcileri de mi bilmiyorlard›, bu sorunun yan›t›n›? Bilselerdi, söylerlerdi elbet... Henüz ö¤renmeye çal›fl›yorlarsa, o zaman onu buralarda neden tutuyorlard›? B›raks›nlar, o da iflini yaps›n, hastalar›na baks›n, yar›m b›rakt›¤› çal›flmalar›n› tamamlas›nd›. Tören alan›n› dolduran befl bine yak›n kiflinin bu kafa kar›fl›kl›¤›, bir anda yok oluverdi, tüm sorular bir anda yan›tlar›n› buldu. Prof. Haberal’›n konuflmas› okunuyordu kürsüde: “Her y›l mezuniyet töreninde verdi¤im HESABIMI bu y›l, SUÇSUZLU⁄UN “SUÇLULUK” olarak kabul edildi¤i, baflka bir deyiflle, devlete hizmetin CEZASIZ kalmayaca¤›n› adeta ispat etmeye çal›flan zihniyetin ‹fiGAL etti¤i makamlarda, BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹’NE YAKIfiIR flekilde verdim. Çünkü her zaman hedefim ve görevim DEMOKRAS‹ ve HUKUK KURALLARI içerisinde ülkemi YÜKSELTMEK ve YÜCELTMEK olmufltur.” Onun bu sözlerini dakikalarca ayakta alk›fllayan binlerce kifli, kafalar›n› buland›ran sorunun yan›t›n› alm›fl, gurur duyuyordu.• 7


S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216-456 2729

ay›n ve sevgili Haberal Hoberaber çal›flamad›¤›m›z flu günlerde anlad›m ki, birlikte geçen 15 y›l içinde sizinle et ve t›rnak gibi olmufluz. 27 May›s 1960’› bizzat yaflam›fl bir ailenin çocu¤u olarak sizi bütün kalbimle anlayabildi¤imi düflünüyorum. Candan Erçetin’in flark›s›nda söyledi¤i gibi, “Günefl her akflam bat›p her gün do¤uyorsa Çiçekler solup solup tekrar aç›yorsa En derin yaralar kapan›yorsa En büyük ac›lar unutuluyorsa ... Elbette bazen söyleyip bazen susaca¤›m Elbette bugün a¤l›yorsam yar›n gülece¤im.” Babam›n da dedi¤i gibi, “Bu da geçer yahu!” Görevlerimizi pekiyi notu almak üzere yerine getirerek, sizi bekliyoruz. Tanr› sizi korusun! Bütün dualar›mla sizi kucaklar›m. Dr. Duygu Altu¤, ‹letiflim Fakültesi.

S cam,

8

e¤erli Hocam Prof. Dr. Meh-

D met Haberal, bir insan›n va-

tan sevgisi insan›na verdi¤i hizmetle, üretti¤i de¤erlerle ölçülmelidir. Senin hayat›n boyunca gecen ve gündüzün olmad›. 24 saat vazife bafl›ndayd›n. fiimdi 65 yafl›ndas›n. Sen tutuklanmadan önce 8 saat ayakta ameliyat yap›yordun, bir o kadar da kontrollerle u¤rafl›yordun. Nas›l dayan›yordun bilmiyorum. Senin savafl›n hizmet üretme savafl›d›r. Senin gibi bir insan›n tutuklanmas› olumsuz bir durumdur. Ama sen fedakâr, cefakâr bir insans›n. Elbette bir süre hizmetten uzak kald›¤›n için üzüleceksin. Gün gelecek senden özür dileyenler olacakt›r. Bir az sab›r gerekir. Bu davadan daha güçlü ç›kaca¤›na inan›yorum. Periferik angio’da ifller normal yürüyor, hiçbir aksakl›k yoktur. En k›sa zamanda sizi bafl›m›zda görmek istiyoruz. Tutukluluk halinin bitmesini diler, “Geçmifl olsun” der en derin sayg›lar›m› sunar›m. Nurettin Çak›c›.

izim ülkemizde darbeler ol-

B du¤unda alk›fllan›r. Seneler

geçince de yap›lan›n yanl›fllar› bir bir s›ralan›r. Darbelerin ülke için sorun mu, çözüm mü oldu¤u ikilemi, iktidarlar›n yönetimi mi, darbelerin demokrasimize verdi¤i zarar m› daha kötü halk için iki bilinmeyenli denklem gibidir. Oysa Say›n Haberal için hangisinin do¤ru oldu¤unun ispat› ortadad›r. Kendisine önerilen cumhurbaflkanl›¤›n› sadece antidemokratik oldu¤u gerekçesiyle, parlamento d›fl›ndan biri “seçilmemifl” oldu¤u için kabul etmeyen Say›n Haberal’›n darbe giriflimcisi olabilece¤ini düflünebilmek ve bunun bizlere inand›rabilece¤ini varsayabilmek Say›n Haberal’a zulüm, bize ise hakarettir. Sennur Özden Tripoli, Libya. ay›n Gürbüz Evren, “Bütün dergisindeki “Atatürkçü E¤itim Anlay›fl›ndan Uzaklaflma Süreci” bafll›kl› yaz›n›z için tebrik ve teflekkür ediyorum. 13 yafl›nda, ilkö¤retim 8’inci s›n›fta okuyan bir erkek çocuk annesiyim. Geçen ay, evde tesadüfen o¤lumun küçük bir not defterini buldum. 8’inci s›n›fta okumas›na ra¤men not defterindeki yaz›lar okunamayacak derecede çirkin yaz›lm›fl ve pek çok yaz›m hatalar›yla doluydu. Yaz›lanlar› okumadan önce bir anne olarak bu ne-

S Dünya”

denle çok üzüldüm ve k›zd›m (k›zg›nl›¤›m ona de¤il, bir anne olarak hem kendime hem ö¤retmenlerine hem de e¤itim sistemimizeydi). Fakat üzgünlü¤üm ve k›zg›nl›¤›m defterdeki yaz›lanlar› çok fazla çaba ve zaman sarfederek okuduktan sonra oldukça azald›. Yüre¤ime serin bir su serpildi. Tükenmekte olan umutlar›m tekrar hafif hafif yeflermeye bafllad›. Siz de yüre¤inizi ferah tutun. Atatürkçü ve baflar›l› bir gençlik arkam›zdan bizleri takip ediyor. Çal›flmalar›n›zda baflar›lar diliyorum. Berrin Ersöz. erginizde yaz›lar›n› ilgiyle taetti¤im Say›n Mehmet Ünver’in “Vapurlarda, Yokufllarda, F›rt›nalarda” öyküsünü ‹karos Yay›nlar›’dan ç›kan “‹stanbul Öyküleri Antolojisi” adl› kitapta okumaktan büyük bir zevk duydum. Kendisini hem kendim hem de tüm Bütün Dünya okurlar› ad›na kutluyorum ve daha nice baflar›lar diliyorum. ‹smail Aksu, ‹stanbul.

D kip

en Batman Valili¤i’nin E-DevProjesi koordinatörüyüm ve y›llard›r sizi okuyorum. Gerçekten ad› gibi bütün dünyay› kaps›yor bilgileri... Tüm “Bütün Dünya” çal›flanlar›na ve eme¤i geçen herkese teflekkürlerimi sunar, baflar›lar›n›z›n devam›n› dilerim. A. Kadir Demirda¤, Batman.

B let

9


TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu

Örnek insanlar... e¤erli gazeteci-yazar Hasan Pulur’un 31 May›s 2009 tarihli Milliyet gazetesinde ilginç bir yaz›s›n› okudum. ‹lginçli¤i, Kurtulufl Savafl›’n› yapan ve

D

Zeria Bali

Cumhuriyet’i kuran kadronun, bugünkü siyasi yönetimi ele geçirenlerle aralar›ndaki “Devlet yönetimi” anlay›fl›ndaki derin uçurumu çok güzel ortaya koymas›yd›. Say›n Pulur’un bu k›sa yaz›s›10

n› aynen al›nt›lad›ktan sonra ben de konuyla ilgili birkaç an›y› okurlar›mla paylaflaca¤›m: O bir ö¤retmendi, o bir bakand›... Zeria Hoca’y› da kaybettik... Bizim de¤il, bizden sonraki kuflaklar›n “unutulmaz hocas›”yd›, Kabatafl’›n bahçesine Ömer Seyfettin, Galip (baba) Vardar, Behçet Necatigil ve Oktay Tuncer’in büstleri dikilmiflti, Zeria Bali de yaflarken büstü dikilen ö¤retmendi, 88 yafl›nda “Bir akflam yatm›fl, sabah kalkmam›fl”t›. Büstünün kaidesinde flöyle yazar: O bir ö¤retmendi. Ömrünün 33 y›l›n› ö¤rencilerine ba¤›fllad›. Yetmedi! Evini, 22 y›l ö¤retmenlik yap t›¤› Kabatafl Lisesi E¤itim Vakf›’na ba¤›fllad›. Yetmedi! Vakfa ba¤›fllad›¤› evinde ki rac› olarak oturdu, her ay kira s›n› ödedi. O bir ö¤retmendi! *** Onu öldükten sonra tan›yanlar, etrafa bak›p “Böyle insanlar

Ali Çetinkaya, Atatürk ve Sabiha Gökçen’le Diyarbak›r’da incelemelerde... (16 Kas›m 1937)

kald› m›?” diye sorabilirler. Kald›, az da olsa, nadir de olsa, onlar hâlâ var. Çünkü onlar, bugünlerde baz›lar›n›n bafllar›ndan nas›l atacaklar›n› bilemedikleri, “Cumhuriyet”in ilk kuflaklar›n› görerek yetiflmifllerdir. *** K‹M‹, kimleri? Mesela Ali Çetinkaya’y›; “Kel Ali” diye de an›l›r. Milletvekilli¤i, ‹stiklal Mahkemesi Baflkanl›¤› yapm›flt›r ve de¤iflmez Nafia, Bay›nd›rl›k Bakan›’d›r. Yabanc› flirketlerin özellefltirilmesi, Demiryollar›, Karayollar›, bakanl›k binalar›, köprüler... Çetinkaya’n›n Bay›nd›rl›k Bakanl›¤›’n›n bafl›nda oldu¤u döne-

mi hat›rlayanlar, onu hay›rla yâd ederlerken, “Bir müteahhidin yanl›fl yapt›¤›n› anlarsa, o adam, bir daha devletten ifl alamazd›” derler. icle Üniversitesi ö¤retim üyelerinde Prof. Dr. Emrullah Güney, Kayseri Lisesi Türkçe ö¤retmeni Muharrem Barut’un bir an›s›n› hat›rlar. (x) Ö¤retmen, o gün Kayseri’nin ünlü ifladam› Nuh Naci Yazgan’›n Fenerbahçe’deki köflküne davetlidir. Yolun ötesinde iki kad›n, yafll› bir adam›n kollar›na girerek yürümektedirler. Nuh Naci Yazgan birden “Abuu!” diyerek yerinden f›rlar, soka¤a ç›kar, peflinden de ö¤retmen... K›z› ve eflinin kollar›nda güçlükle yü-

D

11


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

rüyen Ali Çetinkaya’d›r, köflke buyur ederler, biraz dinlendikten sonra kalkarlar, durakta tramvay bekleyeceklerdir. Nuh Naci, yalvar yakar, onlar› kendi arabas›yla gönderir, gözyafllar›n› tutamaz. ‹flte Zeria Bali’nin örnek ald›¤› insanlar bunlard›r. fiimdi kimi örnek alacaklar? Servetlerini, analar›n›n ç›k›n› ya da çocuklar›na gelen tak›yla aç›klayanlar› m›?.. (x) Selam Kayseriliye *** ay›n Hasan Pulur, “Çetinkaya’n›n Bay›nd›rl›k Bakanl›¤›’n›n bafl›nda oldu¤u dönemi hat›rlayanlar, onu hay›rla yâd ederlerken, ‘Bir müteahhidin yanl›fl yapt›¤›n› anlarsa, o adam, bir daha devletten ifl alamazd›’ derler” diyor. Gelin, o örnek insan›, bir kere de biz anal›m, özlemle: Türkiye’de ilk radyo verici istasyonu, Ankara’n›n Etimesgut bölgesindeki bir tepede, Ali Çetinkaya’n›n Nafia Vekili (Bay›nd›rl›k Bakan›) oldu¤u dönemde kurulur. Verici istasyonunun bir an önce bitirilmesi heyecanla beklenmektedir ve bakan çal›flanlar› çok s›k›flt›r›r. Çetinkaya bir gün, peflinde koruma ordusu, alt›nda z›rhl› arabas› olmaks›z›n, Ankara gar›ndan tek bafl›na banliyo trenine biner Etimesgut’ta iner, kimseye görünmeden tepeye t›rman›r ve bakar

S

12

ki teknisyen ve mühendisler çal›flmaya ara vermifller, oturuyorlar. Bakan› karfl›lar›nda görmenin flaflk›nl›¤›n› gidermeye vakit kalmadan, Çetinkaya bastonunu uçundan yakalad›¤› gibi kontrol mühendisini kovalamaya bafllar; yakalayabilse dövecek... Ve istasyon, beklenilenden önce tamamlanarak yay›na girer. Olay›, Çetinkaya’n›n kovalad›¤› mühendisin bir yak›n›ndan dinlemifltim, 1950’li y›llarda... *** Maliye Bakanl›¤›ndaki görevinden ayr›larak 1923 y›l› A¤ustos ay›nda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde göreve bafllayan Velidedeo¤lu Arif Hikmet Bey’in o günlerin devlet adamlar›na iliflkin çok önemli an›lar› vard›. Afla¤›daki flu an›y› da ondan dinlemifltim. Özel kalem müdürü, Bay›nd›rl›k Bakan› Ali Çetinkaya’n›n kiflisel ifliyle ilgili bir belgeyi imzalatmak üzere bakanl›k odas›na girer. Ali Çetinkaya mürekkep hokkas›na bat›r›larak yaz› yaz›lan kam›fl kalemle bir fleyler yazmaktad›r. Kendisine, uzat›lan belgeyi al›r, okur ve elindeki kam›fl kalemi hokkaya b›rak›r, cebinden dolmakalemini ç›kar›r, imzalar. Özel kalem müdürü hayretle sorar: “Elinizde mürekkepli kalem varken niye onu b›rak›p cebinizden ç›kard›¤›n›z dolmakalemle imzalad›n›z?” “Elimdeki kalem devletin kalemidir ve devlet ifllerinde kullan›l›r. O

mürekkepteyse yoksulun hakk›, yetimin gözyafl› vard›r. Getirdi¤in belge ise özel iflimle ilgili oldu¤undan kendi kalemimle imzalad›m!.. (!) u sat›rlar› okuyanlar›n “Yok art›k, bu kadar› da fazla!” dediklerini duyar gibiyim. Oysa, unutmamak gerekir ki, en uzun yolculuklar bir küçük ad›mla bafllar. Devam edelim: 1983 y›l›nda yeni anayasa ile oluflturulan TBMM’ye Samsun milletvekili olarak kat›lan Say›n Fahrettin Uluç (Anayasa Mahkemesi üyeli¤inden emekli; Arapça ve Farsçay›, Divan edebiyat›n› bilen, son derece zarif bir ‘‹stanbul beyefendisi’) zaman zaman yan›ma gelir, kahvelerimizi içerken yapt›¤›m›z söyleflilerden çok yararlan›rd›m. Bir gün yine böyle bir söyleflide, hukuk fakültesini bitirdikten sonra ilk görev yerinin Ali Çetinkaya’n›n özel kalem bürosu oldu¤unu söylemesi üzerine yukar›daki an›y› anlatt›m ve sordum: “Ali Çetinkaya gerçekten böyle biri miydi? “Söylediklerinizde en ufak bir

B

abartma yok” demifl ve kendisi de Ali Çetinkaya ve di¤er bakanlarla ilgili, buna benzer olaylar anlatarak “O zamanki devlet adamlar›n›n inanç ve ahlak anlay›fllar› böyleydi ve bu vatan, o sa¤lam inanç temelleri üzerinde yükseldi” demiflti. Baz› kesimlerce bugün, cumhuriyeti kuran o kadroya, “inançlar› zay›f kifliler” olarak bak›l›r ve öyle tan›t›lmaya çal›fl›l›r. Onlara göre insan ya Müslümand›r, ya kâfir... Bugünleri görseydi Nef’î, o ünlü ta’rizini (dokundurmas›n›) flöyle mi söylerdi acaba? Bize kâfir demifl molla efendi Tut ki biz diyelim ona Müslüman Var›ld›kta yar›n rûz-i cezaya Hangimiz ç›kar›z orada yalan?.. Kim çok inançl›d›r, kimin inanc› ›l›ml›d›r, kimki zay›f?.. Ziya Pafla yan›tl›yor: Âyînesi ifltir kiflinin lâfa bak›lmaz, fiahs›n görünür rütbe-i akl› eserinde... ‹flte o gün... ‹flte bu gün!..• OrhanVelidedeoglu@butundunya.com.tr

Çalıflma yaflamına tezgahtar olarak bafllayan bir genç, birkaç yıl sonra bu iflinden sıkıldı ve polis olmaya karar verdi. Tezgahtarlıktan ayrılıp, polis olduktan sonra bir arkadaflı ona, yeni iflini sevip sevmedi¤ini sordu. “Do¤ruyu söylemem gerekirse yeni iflimde maaflım iyi, çalıflma saatlerim ve çalıflma koflullarım da iyi ama” dedi. “Bu yeni iflimde en çok hofluma giden fley, müflterinin her zaman haksız olması.”• 13


‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden

Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 16’nc› sayfam›za bak›n›z

1. abaflo (italyanca) – a) yandaki b) ortadaki c) üstteki ç) alttaki 2. badya (yunanca) – a) terlik b) kemer c) su kab› ç) toka 3. c›vadra (italyanca) – a) yelkenli gemi dire¤i b) bir çeflit vida c) somun tak›m› ç) ince e¤e 4. ça¤anoz (yunanca) – a) yengeç türü b) kabak türü c) kiraz türü ç) bal›k türü

7. fa (frans›zca) – a) Gam Dizisi’nde “do” ile “mi” aras›ndaki ses b) Gam Dizisi’nde “sol” ile “si” aras›ndaki ses c) Gam Dizisi’nde “la” ile “do” aras›ndaki ses ç) Gam Dizisi’nde “mi” ile “sol” aras›ndaki ses 8. gabari (frans›zca) – a) en derinlik ölçüsü b) en yükseklik ölçüsü c) en genifllik ölçüsü ç) en a¤›rl›k ölçüsü

5. dalya (italyanca) – 9. habitat (latince) – a) Yahudi a) 50 say›s›na gelince söylenir din adam›b) yaflan›l›r bir çevre b) 75 say›s›na gelince söylenir c) a¤ yatak ç) bir çeflit tatl› c) 100 say›s›na gelince 10. ›rgat (yunanca) – a) yelkenli söylenir ç) 200 say›s›na dire¤inin yuvas› b) kal›n sicim gelince söylenir türü c) az parayla çal›flan 6. efektör (frans›zca) – ç) eski Rum korsan› a) efektleri haz›rlay›p uygulayan b) renkleri seçip 11. idealizasyon (frans›zca) – uygulayan c) dekorlar› çizip a) ideal duruma getirme uygulayan ç) desenleri çizip b) ülkücülük c) ülkücü uygulayan ç) düflüncede var etme

15


YAfiAMDAN GÖZLEMLER

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR

15’inci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. abaflo (italyanca) – ç) alttaki. 2. badya (yunanca) – c) su kab›. 3. c›vadra (italyanca) – a) yelkenli gemi dire¤i.

a) efektleri haz›rlay›p uygulayan. 7. fa (frans›zca) – ç) Gam Dizisi’nde “mi” ile “sol” aras›ndaki ses. 8. gabari (frans›zca) – b) en yükseklik ölçüsü.

4. ça¤anoz (yunanca) – a) yengeç türü.

9. habitat (latince) – b) yaflan›l›r bir çevre.

5. dalya (italyanca) – c) 100 say›s›na gelince söylenir.

10. ›rgat (yunanca) – c) az parayla çal›flan.

6. efektör (frans›zca) –

11. idealizasyon (frans›zca) – ç) düflüncede var etme.

Büyük bir flirkette çalıflan bir kifli, flirket patronunu yıldönümü partisine davet etti. Patron, flirketinin alt düzey bir çalıflanı tarafından yıldönümü partisine davet edilmesinden duygulandı: “Memnuniyetle gelirim” dedi ve neyin yıldönümünü kutlayacaklarını sordu. Alt düzey çalıflan, kutlanacak konuyu kısaca açıkladı: “Son maafl art›fl›m›n onuncu yıldönümünü, efendim.”• Okulda ö¤retmeni Ahmet’e sordu: “Söyle bakal›m Ahmet, yemekten önce dua ediyor musun?” Ahmet hemen bu soruya yan›t verdi: “Hay›r efendim” dedi. “Gerek kalm›yor; çünkü annem iyi yemek yap›yor.”• 16

Ali Naili Erdem

Ça¤dafllaflma m›, Yozlaflma m›? oplumsal çözülme sürüyor. Kendine yabanc›laflanlarla, ithal fikirleri haz›r elbise gibi s›rtlar›na geçirenler ve tarihin mezarl›¤›nda yaflayanlar hem ulusal kültürümüzü hem de ulusal kültürü besleyen damarlar› tahrip ediyorlar. Cumhuriyetin temelleriyle kazan›mlar›na sald›ranlar var. Modernleflmeyi içlerine sindiremeyenler 29 Ekim 1923’te uygulanmaya bafllanan yaflam tarz›ndan rahats›zd›rlar. Bir bozulma, bir yozlaflma tutkusu 12 Eylül 1980 darbesiyle ivme kazanm›fl, ekonomik kriz, artan iflsizlik ve siyasilerin kavgalar›yla yo¤unlaflm›flt›r. Prof. Dr. Y›lmaz Esmer’in yapt›¤› araflt›rmay› okuyup da dehflete düflmemek için insan›n ya deli ya da ebleh olmas› gerek. Araflt›rmaya göre, halk›n yüzde 93’ü birbirine güven duymamaktad›r. Anlafl›lan o ki, herkesin eli bir baflka kiflinin cebindedir ve

T

birbirlerinin gözünü oymak için adeta tetiktedirler. Oysa Hazreti Mevlana “Kitab›m insan, k›blem sevgi, tap›na¤›m gönüldür” demifl yüzy›llar önce... Peki ne oldu da bu yüce ruhtan vazgeçildi? ‹nsan sevgisi ne oldu? Kimler öldürdü flefkatle, merhameti? Vefa duygusu sürgünde mi ki ortal›kta görünmüyor? “Yaflamak” denilen fley tüm erdemliklerden s›yr›ld› da bizler fark›nda m› de¤iliz? Vatan, kültürdür bir anlamda... Yozlaflmas› durumunda vatan›n tehlikeye girdi¤i görülmüfltür. Ulusall›¤› faflizm diye alg›layanlar kendi kültürlerinin yerine yabanc› kültürlerin hayran›d›rlar. Kimisi Arap’›n, kimisi Rus’un, kimisi Amerika’n›n peflindedirler, kendici olamazlar. Uydu fikirliler, kaset düflünceliler elin kötüsünü kendi iyisine tercih edince toplum ray›ndan ç›kar. Bunu önlemek için Atatürk, “Cumhuriyetin temeli kültürdür” demifltir. Bat› uygarl›¤›n›n do¤rular›n› almay›p rezaletlerini ülkeye tafl›17


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

yanlar›n yan›nda Do¤u’nun hurafeleriyle yanl›fllar›n› empoze edenler her darbeden sonra baflar›lar›n› kutlam›fllard›r. Bu nedenledir ki, sebep yaln›zca ve yaln›zca ekonomi de¤ildir.

Tanr› sevgisi olmayanlarla, vicdans›zlar herfleyi satar duruma geldiler. Ne utan›yorlar ne de korkuyorlar. Uygar insan olma yerine ilkelli¤e özenme durumunun sürmesi düflündürücüdür. Cumhuriyetin kuruluflundaki 930’lar›n, 1940’lar›n ve ahlak, din, ilim ve ak›l adeta d›fl1950’lerin Türkiye’sinde lanm›fl gibidir. Tarihi bir gerçekti yoksulluk bugünlerden ki, milli yap›m›z› güçlendirmeyi daha az de¤ildi; ama ko- amaçlam›fl olanlar›n millet olma kuflmuflluk yoktu. Senet- olgusunu bilinçli olarak toplum ten önce söz as›ld›. Ne kimli¤inden katlar›na dengeli bir biçimde mal flikayet edenler vard› ne de kiflilik etmeleriydi. Modern ve ça¤dafl çamurlardayd›. Türkiye gerçekKöyün a¤as›yla leflmifltir ve et12 Eylül 1980’deki köyün çoban› nik, dinsel ayr›mdarbeyle çokça fleyler aras›ndaki zenlara girmeden gibi beraberlik de ginlik fark› pantohür ve berat olan bozuldu. Mafya lonlar›ndaki yama bir Türkiye her kadard›. Devleti gönüle sevgiyle, ayaklar›, çete soyanlar yoktu. her akla da bitezgahlar› ve iflbirlikçi Halk› kamplara limle yaz›lm›flt›r. ç›kar çevreleri tüm bölmeye çal›flanBu ça¤dafl ve uyzeminlerde gemi lar da yoktu. Gügar Türkiye’nin az›ya ald›. zel günlerdi, fotograf›d›r. Bu onurlu günlerdi. fotografta kad›n 12 Eylül 1980’deki darbeyle erkek eflittir. Mübadili de, göçmeçokça fleyler gibi beraberlik de ni de, yerli ahalisi de eflittir. Sözünü etti¤im araflt›rmadaysa bozuldu. Mafya ayaklar›, çete tezgahlar› ve iflbirlikçi ç›kar çevrele- “‹fle almada kad›ndan önce erkeri tüm zeminlerde gemi az›ya al- ¤in hakk› vard›r” diyenlerin oran› d›. O günlerin baflbakan› “Anaya- yüzde 64, “Kocas›n›n sözünden san›n bir maddesini delmekle bir ç›kmamal›d›r” diyenlerin oran› fley olmaz” diyebildi¤i gibi, “Be- yüzde 61, “Kad›n›n plajda mayoynim memurum iflini bilir” deyince la dolaflmas› günaht›r” diyenlerin soysuzlar zevkten dört köfle oldu- oran› yüzde 58 ve “Baz› kad›nlalar. O gün bugündür milletin a¤- r›n kocalar›ndan dayak yemesi z›n›n tad› kalmam›flt›r. Dürüstler, do¤rudur” diyenler yüzde 32’dir. ‹kiyüz y›l önce bafllad›¤›m›z do¤rular, ahlakl›lar ve hukuklular artan bir s›k›nt›n›n içindedirler. modernleflme mücadelemiz bu-

1

18

gün araflt›rmadaki noktaya gelmifltir. Dehflete düflmemek mümkün de¤ildir. yn› araflt›rmada bir baflka sonuç var ki tam içler ac›s›d›r. Demokrasimiz kiflilerin öncelik verdi¤i konular›n içinde yüzde 13 oran›ndad›r. Bu yüzdeler bir çöküflün, bir toplumsal çözülmenin ve bir ça¤dafllaflmadan vazgeçmenin iflareti de¤ilse nedir? Esas›nda bir süreden beridir, “Ulus ve devlet bitmifltir” slogan›yla çalkalanan siyasal ortama bir de “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünden rahats›zl›k duyanlar eklenmifltir. Vatani ahlak yoksullar›n›n hezeyanlar›n› anlamak mümkün. Ancak adlar› ayd›na ç›km›fl olanlara ne demeli? Atatürk’ün 1926 y›l›ndaki “Cumhuriyetimizin dayana¤› Türk toplumudur” sözünün hangi vatansevere bir zarar› vard›r? Kendini, kendinde anlama hangi kültürün içinde olas›d›r ki, milli kültür-

A

den flikayet edilmektedir. Millet olma sürecini kesintiye u¤ratanlar, gerçekte parçal›, bölük pörçük bir Türkiye’yi hayal edenlerdir. Bunlar›n baflar›s›zl›¤›, Türkiye sevdal›lar›n›n ak›l ve gönül birlikteli¤ine ba¤l›d›r. Aristo “En bedbaht olan millet, kaleleri ayakta olup da ahlak› harabe olan millettir” gerçe¤ini iki bin y›l önce söylemifl. fiimdi siyaset kirlenmiflse, ticaret ahlak›n d›fl›na taflm›flsa, ayd›nlar (!) gerçe¤in yerine ç›karlar› konufluyorsa ve millet giderek bir kalabal›¤a dönüflüyorsa hangi ahlaki de¤erlere kulak verilecek, hangi ahlaki de¤erlere tutunulacakt›r? Bu nedenledir ki, Türk ayd›nlar›n›n milli de¤erlerini sahiplenmesi sayg›n bir Türkiye’nin önkofluludur. Hangi partiden olursa olsun, hangi inanc›n sahibi bulunursa bulunsun sa¤l›kl› bir ak›lla, vicdanl› bir kalbe sahip olanlar milli bütünlü¤ümüzü sa¤layacak çal›flmalarda bulunmaktad›rlar. Yar›nlar›n mükemmelli¤i bugünden al›nacak kararlarla mümkündür.•

Büyük bir flirketin genel yönetmeni, yard›mc›s›n› odas›na ça¤›rd› ve ona flu uyar›da bulundu: “Gelecek hafta patronun o¤lu flirketimizde ifle bafllayacak” dedi. “Kendisine özel ilgi göstermeyeceksin, hiçbir özel yetki vermeyeceksin. Bir iki y›l içinde flirketimizin sahipli¤ini üstlenecek herhangi bir kifliye nas›l davranmam›z gerekiyorsa, ayn› biçimde davranacaks›n.”• 19


YAKIN TAR‹H‹M‹Z Yaşar Öztürk

“Benim için, ülke için, devrim için, çok önemli günler geçirdi¤im bir kentte bulunuyorum. Bu kentin sayg›n halk› gecenin karanl›¤›na ra¤men, beni uzaklardan çok parlak, pek s›cak ve içten gösteriyle karfl›lad›lar. u dakikada, bu de¤erli halk›n de¤erli temsilcileri ve onlar›n aras›ndan gelenlerle bir sofrada bulunuyorum. Bütün bunlara iliflkin duygular›m, düflüncelerim o kadar çok, o kadar coflkulu ki, bunlar› bütünüyle dile getirmek ve aç›klamak için insan dilini yetersiz görüyorum. Biliyorsunuz ki kalpten kalbe yol vard›r. Benim bu dakikadaki bütün duygular›m› en aç›k biçimde kendi kalplerinizde, kendi vicdanlar›n›zda okuyabilirsiniz. Yaln›z, Amasya’da geçirdi¤im günlere iliflkin iki an›y› canland›rmadan geçemeyece¤im. Biri bugün müftünüz bulunan Kâmil Efendi Hazretleri’ne aittir. “Efendiler, bundan befl y›l önce buraya geldi¤im zaman, bu kentin halk›, bütün ulus gibi gerçek durumu anlamam›flt›. Düflüncelerde kar›fl›kl›k vard›. Beyinler âdeta durgun bir durumda idi. Ben, burada birçok kifliyle birlikte Kâmil Efendi Hazretleri’yle de görüfltüm. Efendi hazretleri bana güvendi. Ve derhal giriflimde bulundu. Bulunduklar› giriflim bir cuma günü, flimdi ad›-

“B

20

n› an›msamad›¤›m bir camide, gerçe¤i halka aç›klam›fl olmas›d›r. Efendi hazretleri halka dediler ki: ‘Ulusun onur ve üstünlü¤ü, özgürlü¤ü, ba¤›ms›zl›¤› gerçekten tehlikeye düflmüfltür. Bu felaketten kurtulmak gerekirse vatan›n son bir bireyine kadar ölmeyi göze almak gerekir. Bu noktada bütün ulusun kararl›l›k ile, inanç ile beraber çal›flmas› gerekir.’ Ve eklediler ki, ‘Art›k padiflah olsun, halife olsun ad› her ne olursa olsun, hiçbir kiflinin ve makam›n hikmet ve mevcudiyeti kalmam›flt›r. Biricik kurtulufl yolu, halk›n do¤rudan do¤ruya egemenli¤ini eline almas› ve iste¤ini kullanmas›d›r.’ “‹flte, efendi hazretlerinin yapt›¤› bu do¤ru yolu gösteren konuflmas› ve ö¤ütünden sonra herkes çal›flmaya bafllad›. Bu nedenle, Müftü Kâmil Efendi Hazretleri’ni be¤eniyle an›yorum. Genç cumhuriyetimiz bu gibi bilginler ile övünür. “‹kinci an›m fludur: ilirsiniz ki yeni Türk Devleti, yeni Türk Cumhuriyeti, kurulmadan önce birçok yüzy›llar büyük atalar›m›z›n s›rtlar›na yüklenerek türlü devletler ve türlü hükümetler oluflturanlar hiçbir zaman ulus varl›¤›n› tan›mam›fllar ve ona sayg› göstermemifllerdir. Maddi ve manevi bütün varl›k, herfley kendi kiflisel makam ve ç›karlar›ndan ibaretti.

“B

21


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

Kendi mevkileri için, kendi ç›karlar› için ulusu, ülkeyi gözden ç›karmada hiç duraksamazlard›. Çok nedenler, özellikle en son olaylar bunu kan›tlam›flt›r. fendiler, ulusun varl›¤›n› tan›may› alçalma sayanlar, kendilerinin Allah’›n gölgesi oldu¤unu ileri sürme yan›lg›s›nda, cüretinde, sahtekârl›¤›nda bulunanlar en son bu kutsal varl›¤a ilk kez bu kentte sayg› göstermek zorunda kalm›flt›r. Bu noktay› aç›klamak için bir iki sözcük ekleyeyim: Hepiniz an›msars›n›z ki, Sivas Kongresi’nden sonra ulusun iradesini temsil etmek üzere bir heyet oluflturulmufltu. Ben o heyetin baflkan›yd›m. Demin aç›klad›¤›m makam sahiplerinin bir delegesi, ulus temsilcileriyle karfl› karfl›ya gelmeyi kabul ederek ‹stanbul’dan buraya, Amasya’ya gelmiflti. Ben ulusun varl›¤›na sayg› göstermeyi, iradesine uyma koflulunu esas olarak içeren bir uzlaflmay› o delegeye burada imza ettirmifltim. ‹flte bu onurla Amasya, devrim ve cumhuriyet tarihinde her zaman önemini koruyacak yer kazanm›flt›r. Befl y›l sonra geçirmekte oldu¤um dakikalar›n bence çok de¤erli oldu¤unu aç›klamakla k›vanç duyuyorum.” Mustafa Kemal, Samsun’a vard›¤›nda ‹ngilizler’in iki gün önce kente asker ve silah y›¤maya bafllad›¤›n› ö¤rendi. An›nda ‹n-

“E

22

giltere’yi ateflkesi ihlal etmekle suçlayan Mustafa Kemal, Kurtulufl Savafl›’n› bafllataca¤› uygun yeri düflünüyordu. Samsun’dan ayr›lmadan önce Zile’de bulunan Binbafl› Cemil Vahit (Toydemir)’ten yöre hakk›nda bilgi istedi. Amasya en uygun yerdi. Önce Havza’ya geçti. Kendisini karfl›lamaya gelenlere karar›n› flu sözlerle aç›klad›: “Hiçbir zaman ümitsiz olmayaca¤›z, çal›flaca¤›z, ülkeyi kurtaraca¤›z. Bizi öldürmek de¤il, canl› canl› mezara atmak istiyorlar. fiimdi çukurun kenar›nday›z. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir, zaten baflka türlü de dönüfl olana¤› yoktur.” Amasya’ya geçmeden kentin en etkili kiflisi oldu¤unu ö¤rendi¤i Müftü Hac› Tevfik Efendi’ye Havza’da yapt›¤› konuflman›n özetini iletti. Telgraf›na çok k›sa sürede flu çarp›c› bir yan›t geldi: masya halk› vatan› savunma, din ve devleti savunma yolunda savaflanlar› ba¤r›na basmakla k›vanç duyacakt›r.” Bekledi¤i yan›t› alan Mustafa Kemal Amasya’ya do¤ru yola ç›kt›. Amasya halk› konu¤unu, 12 Haziran 1919 günü Culus Tepe’de karfl›lad›. Bafllar›nda bulunan Müftü Hac› Tevfik Efendi, Mustafa Kemal’e “Paflam, bütün Amasya emrinizdedir. Gazân›z mübârek olsun!” dedikten sonra

“A

ona sar›ld›, kendisini içtenlikle kucaklad›. Yol boyunca eksilmeyen sevgi gösterileri ve alk›fllar aras›nda hükümet kona¤›na vard›¤›nda Mustafa Kemal, akflam olmas›na karfl›n kendisini bekleyen Amasyal›lar’› görünce onlara flöyle seslendi: “Sayg›n Amasyal›lar! Padiflah ve hükümet, ‹tilaf Devletleri’nin elinde tutsak bir durumdad›r. Ülke elden gitmek üzeredir. Bu kö-

kilde göstermek gerekir. Dayanmas› olanaks›z bu ac›kl› durumun karfl›s›nda hemen bir örgüt kurmak ve büyük devletlerin temsilcilerine etkili telgraflar çekmek gerekir. “Amasyal›lar! Buras›, Havza’dan ötesi Pontus oluyor. Sivas’tan do¤usu Ermenistan’a kat›l›yor. Ülke ‹ngiliz mandas› alt›na giriyor. Tarihi büyük Türk ulusu böyle bir tutsakl›¤› kabul

tü duruma çare bulmak için sizlerle iflbirli¤i yapmaya geldim. Hep beraber yüce vatan›m›z› ve ba¤›ms›zl›¤›m›z› kurtarmak için çabalar›m›zla çal›flmal›y›z. Efendiler, ‹zmir’in daha sonra Manisa ve Ayd›n’›n iflgâli, gelecekteki tehlikeyi daha aç›k göstermektedir. ‹flgâl ve ilhak gibi olaylar›, soylu ulusumuzun bütünüyle savunmas› için mitingler yaparak ulusal heyecan› çok canl› bir fle-

edemez, ulusumuzun tarihi flerefi vard›r. Ülkenin her taraf›nda ateflli çal›flmalar bafllad›. Türk yurtseverlerin çabalar›yla bat› kentlerimizde ulusal cepheler kuruldu. Güneyde Frans›zlar’la iflbirli¤i yapan Ermeniler’e karfl› bir Adana cephesi kuruldu. Güçlü çetelerimiz, Frans›z ve Ermeniler’e sald›rmaya bafllad›lar. Erzurum’da Ermeniler’e karfl› mücadele bafllam›flt›r. Amasyal›lar, 23


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

ne duruyorsunuz? Burada da mutlaka her türlü haklar›m›z› korumak üzere müdafaa-i hukuk örgütü kurmal›y›z. üflmanlar›n Samsun’a yapaca¤› herhangi bir ç›kartma harekat›na karfl› ayaklar›m›za çar›klar›m›z› çekecek, da¤lara çekilecek, vatan› en son kayas›na kadar savunaca¤›z. Allah ulusumuza yenilgiyi gösterirse, bütün evlerimizi, mallar›m›z› atefle verecek ve vatan› bir harabe yere çevirerek bofl bir çöl halinde düflmana b›rakaca¤›z. Amasyal›lar, buna hep beraber yemin edelim.” Umutsuzluk içindeki halk, gecenin karanl›¤› sonunda flafa¤›n yak›nda sökece¤ini anlam›flt›. Çevreyi bir coflku seli kaplad›: “Bütün Amasya emirlerinizi bekliyor Paflam!” sesleri Mustafa Kemal’i de sevindirdi: “Sa¤ olunuz Amasyal›lar, zaferi kazanaca¤›z, vatan› kurtaraca¤›z” diye söz verdi onlara... Ertesi gün Sultan II. Bayezid Camisi’nde cuma namaz› için toplanan kalabal›¤a vaiz Abdurrahman Kâmil Efendi flöyle sesleniyordu: “Türk ulusunun, Türk egemenli¤inin art›k var olma nedeni kalmam›flt›r. Madem ki, ulusumuzun onuru, sayg›nl›¤›, ba¤›ms›zl›¤› tehlikeye düflmüfltür. Art›k bu hükümetten iyilik ummak bence boflunad›r. fiu andan itiba-

“D

24

ren padiflah olsun, ad› ve unvan› ne olursa olsun, hiçbir kiflinin ve makam›n var olma nedeni kalmam›flt›r. Biricik kurtulufl çaresi halk›m›z›n do¤rudan do¤ruya egemenli¤i eline almas› ve iradesini kullanmas›d›r. “Vatan ve ulumuzu iflgalcilerin yok eden pençesinden kurtaracak giriflimlere giriflen, yüksek kumandan ve subaylar›m›z›n emeklerine yard›mc› olmas›n› Tanr›’dan teflekkür ve övgülerimizle dileriz. “‹flte sayg›de¤er topluluk, bu gibi sayg›n kiflilerin ve özellikle flimdi, flu anda topluluk aras›nda olup, ülke ve ulusu bütünüyle yok olmaktan, bela girdab›ndan kurtarmak için ortaya at›lm›fl bulunan Mustafa Kemal Pafla Hazretleri’nin arkas›ndan gitmelidir.” üdafaa-› hukuk örgütünün kurulmas› kentti daha da güvenli yapt›. Vaiz Abdurrahman Kamil Efendi, Mustafa Kemal’i sevindiren ve umuduna umut katan bir fley daha yapt›. Y›llarca gerekli olur diye biriktirdi¤i alt›nlar›n› k›rm›z› bir mendil içerisinde “Bunlar benden çok ulusun kurtuluflu için sizlere gerekli” diyerek Mustafa Kemal’e sundu. Kurtulufl Savafl›’n›n ilk sivil maddi yard›m›n› k›v›lc›m›n ilk çakt›¤› yerde ayd›n bir din adam› bilgin vaiz Abdurahman Kamil Efendi taraf›ndan yap›ld›. Bu arada Posta

M

Telgraf Genel Müdürü Refik Halit (Karay) Amasya Posta Telgraf çal›flanlar›n› Mustafa Kemal’i karfl›lamaya kat›ld›klar› için görevden ald›. Mustafa Kemal sert tepki göstererek memurlara görevlerini sürdürmelerini, yerlerine Tokat’tan gönderilenlerin binaya sokulmamas›n› söyledi. Mustafa Kemal’i Anadolu ba¤r›na bast›kça ‹stanbul’daki iflgal güçleri onlar›n kuklas› hükümet ve padiflah onu ‹stanbul’a geri getirmeye u¤rafl›yordu. Mustafa Kemal, padiflaha zorlamalar›n sürmesi durumunda ulusun ba¤r›na dönece¤ini aç›kça yazd›:

“E¤er zorlan›rsam görevimden istifa ederek önceden oldu¤u gibi Anadolu’da ve ulusun ba¤r›nda kalaca¤›m ve vatani görevime bu kez daha aç›k ad›mlarla devam edece¤im. (...) Sonuç olarak flu beliriyor ki ulus bafltan afla¤› uyan›kt›r.” Mustafa Kemal “zorland›” ve dedi¤ini yapt›. Görevinden ayr›ld›, “Anadolu’da ve ulusun ba¤r›nda kalarak, vatani görevine daha aç›k ad›mlarla devam etti”. Belliydi ki ulus, bafltan afla¤› uyan›kt›.• YasarOzturk@butundunya.com.tr

Dostoyevski’nin yaflamını de¤ifltiren olay, kendi idam sahnesiydi. Dostoyevski çarın baskı döneminde, arkadafllarıyla bir sohbet grubu kurmufltu. Yakalandı. Yirmisekiz yaflında idam iste¤iyle yargılandı. Mahkemenin sonucunu bekledi¤i gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karflı okundu. Papaz günah çıkarttırdı. Gözleri kapalı olarak bir dire¤e ba¤lanıp, müfreze karflısına geçirildi. “Atefl” emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine... Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermifl, çar bunu 4 yıla indirmiflti; ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıfltı. Böylece “ölüm”le tanıfltı; oysa bu sefil oyunda asıl keflfetti¤i fley, “yaflam”dı. Stefan Zweig’a göre Dostoyevski’nin yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sa¤lı¤ı bozulmufl, ünü uçup gitmiflti; ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fıflkıran tek fley vardı: Yaflama sevinci... Durumu en iyi anlatan tümce Nietzsche’nindir: “Yaflamı kaybetmenin kıyısına yaklaflanlar, onu daha iyi tanırlar.”• 25


Biz gelince vali aya¤a kalkt› ve konsolos ile Mustafa Kemal Pafla’y› tan›flt›rd›. Konsolos iyi Türkçe biliyordu. Pafla valiye sordu: “Konu nedir?” Vali anlatt›:

“S

ay›n konsolos, ‹ngiliz tebas› vatandafllarla Rum ve Ermeni az›nl›¤›n güven alt›nda olup olmad›¤›ndan endifleleniyorlar. Ben kendilerine herkesin güven alt›nda oldu¤unu bildirdim.” Mustafa Kemal Pafla konsolosun Türkçe bildi¤ini biliyordu, buna ra¤men kendisine valiyi muhatap ald›: “Ee, peki daha ne istiyormufl?” Bu soruya konsolos Türkçe cevap verdi: “Tebam›z için hükümetinizden yaz›l› teminat istiyorum!” Pafla: “Ne yani, Yunanl›lar zaman›nda siz teban›z› daha emniyette mi görüyordunuz?” Konsolos, kas›larak “Evet” dedi, “Yunanl›lar buradayken tebam›z› daha emniyette görüyorduk.” “Öyleyse buyrun, teban›zla birlikte Yunanistan’a gidin, efendim!” Konsolos sinirlenerek sesini yükseltti: “Yani majestelerimin hükü-

26

metine savafl m› aç›yorsunuz?” Pafla: “Siz kiminle neyi konufltu¤unuzu biliyor musunuz? Ben Millet Meclisi’nin baflkan› ve Türk ordular› baflkomutan›y›m. Savafl açmaya da bar›fl yapmaya da tam yetkiliyim. Peki siz kimsiniz? Hükümetiniz ad›na savafl ve bar›fl görüflmeleri yapmaya yetkili misiniz? Böyle bir yetkiniz varsa görüflelim. Yoksa (eliyle kap›y› gösterdi) buyurunuz d›flar›ya, efendim!..” Konsolos, Mustafa Kemal Pafla’n›n son sözleri üzerine sapsar› kesildi ve tek bir kelime söylemeden kap›dan ç›kt›, gitti. Mustafa Kemal Pafla, adam›n arkas›ndan valiye döndü: “Bunlara yüz vermeyin vali bey! Bir donanma önünde p›sacak, bir blöf karfl›s›nda yelkenleri suya indirecek bir devletcik san›yorlar bizi! “Küstahl›k derecesine bak›n, bana ‘Savafl m› aç›yorsunuz?’ diye soruyor. Barut kokan bir odada adam›n sordu¤u fleye bak!.. Savafl halinde de¤iliz sanki!” Birkaç saat sonra, ‹ngiliz donanmas› komutan› hükümet kona¤›n›n kap›s›ndan girerek Mustafa Kemal Pafla’n›n odas›na yöneldi. Nazik, fakat öfkeli bir hali vard›. Ruflen Eflref kendisine ne istedi¤ini sordu. 27


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

“Baflkomutan Mustafa Kemal Pafla ile görüflmek istiyorum.”

de günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumlar fl›mar›kl›k yapm›fl olabilir. Bugün bu insanlar irlikte odaya girdiler, kap› yerli halk›n düflmanl›¤› ile yüz yükapand›. Amiral, “Çok güç zedirler. Ermeniler’in biliyorsunuz koflullar alt›nda bir savafl büyük bir bölümü göçe zorland› ve kazand›n›z, sizi asker olarak iç- önemli bir bölümü hayatlar›n› kaytenlikle kutlar›m. Çanakkale’deki betti. Bu ruh haliyle Yunan ordusu baflar›n›z› rastlant›ya borçlu olma- ile iflbirli¤i yapm›fl, baz› Türkler’e d›¤›n›z kan›tland› böylece. Büyük zor günler geçirtmifl olabilirler. bir askerle tan›flt›¤›m için mem- Bunlar, fevkalade günlerin olaylar›nunum” diyerek övgüler ya¤d›r- d›r, ba¤›fllanmas›, hofl görülmesi gemaya bafllad›. rekir. E¤er bu kifliler halk›n husuPafla, b›kk›n metine b›rak›labir ifadeyle, cak olursa, bütün Mustafa Kemal Pafla, “Bunlar› geçin dünya aleyhinize “dünyan›n koparaca¤› amiral, çok iflik›yameti kopar›r!” gürültü” ile tehdit edilince miz var. As›l koSon cümleye amiralin sözünü kesti: nuya gelin” dedi. kadar amirali sa“Milletleri tehdit etmekten Amiral bu takince dinleyen de vazgeçiniz. ‹ngiltere ve v›r karfl›s›nda boMustafa Kemal müttefiklerinin k›yamet calayarak konuPafla, “dünyan›n kopar›p koparmayaca¤›n› ya girdi: koparaca¤› güdüflünmem bile! Bunlar “‹zmir’de terültü” ile tehdit memleketin dahili iflleridir bam›z ve sizin edilince amiralin ve de sizin bu ifllere kar›flaz›nl›klar›n›z Ersözünü kesti: man›za müsaade etmem.” meniler, Rumlar “Üstünlük povar. Yeni askeri zunuzu derhal bir yönetim alt›nda bu insanlar›n sta- kenara koyunuz amiral! Milletleri tüsü nedir? Güvende midirler?” tehdit etmekten de vazgeçiniz. ‹n“Hiç kuflkunuz olmas›n ami- giltere ve müttefiklerinin k›yamet ral. Teban›z ve az›nl›klar hükü- kopar›p koparmayaca¤›n› düflünmetimizin korumas› alt›ndad›r. mem bile! Bunlar memleketin daSuç ifllemeyenler, kendilerini gü- hili iflleridir ve de sizin bu ifllere vende sayabilirler.” kar›flman›za müsaade etmem. “Peki suç iflleyenler?” “Majestelerinin devleti bizim “Suç iflleyenler say›n amiral, az›nl›klarla u¤raflmaktan vazgeçmuhtemelen sizin ülkenizde de ol- sin. Kim ki bize sayg› beslemez, du¤u gibi, adaletin huzuruna ç›kar. bizden de sayg› beklemeye hakk› olmaz.” Suçlu olanlar, cezalar›n› çekerler.” Amiralin yüzü bembeyaz oldu: “Fakat Pafla Hazretleri, fevkala-

B

28

“‹ngiliz hükümetinin tebas›n› her yerde koruma hakk› devletler hukuku teminat› alt›ndad›r. Avrupa devletleriyle birlikte arkalad›¤›m›z Rum ve Ermeniler’in güven içinde bulundurulmas›n› sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenli¤i sa¤layacak güçteyiz.” afla, “Arkalad›¤›n›z Yunan ordusunun denizde yüzen cesetlerini herhalde görmüfl olmal›s›n›z” dedi. “Ordumuz asayifli sa¤lam›flt›r. ‹zmir Liman›’n› donanman›za kapat›yorum. ‹sterseniz, teban›z› gemilerinize doldurabilirsiniz. Donanman›z›n en k›sa zamanda liman› terk etmesini istiyorum.” Sert sözler karfl›s›nda amiral ne yapaca¤›n› flafl›rd› ve “‹ngiltere’ye savafl m› aç›yorsunuz?” dedi. Pafla: “Savafl açmak m›? Siz yoksa Sevr Antlaflmas›’n›n halen yürürlükte oldu¤unu mu san›yorsunuz? Biz onu çoktan y›rt›p att›k bile. Karfl›mda serbestçe oturuflu-

P

nuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Fakat nezaketimizi kötüye kullanman›za müsaade edemem. fiu anda hukuken ‘bar›fl antlaflmas› yapmam›fl’ iki devletiz. Savafl hukuku halen yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal karasular›m›zdan çekmenizi size tekrar ve son defa ihtar ediyorum!” Bir balmumu heykeline döndü amiral... Sert ad›mlarla girdi¤i Mustafa Kemal Pafla’n›n odas›nda oturdu¤u sandalyede küçüldükçe küçüldü ve sonunda kekeleyerek, “Affedersiniz” dedi, yerlere kadar e¤ilerek geri geri kap›ya gidip d›flar› ç›kt›. Olay k›sa süre içinde flehirde duyuldu. ‹ngiliz ve Frans›zlar kendi uyruklar›n› gemilere bindirmeye bafllad›lar. Birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler. Türkiye Atatürk’tür, Atatürk Türkiye’dir.• Gönderi: Salih Ç›nar, Kanada

‹spanya kralı, savaflta kendisini yenen Napoleon Bonapart karflısında flöyle övündü: “Siz yalnızca para, altın ve toprak elde etmek için savaflırsınız” dedi. “Oysa biz, onur ve namus için savaflırız.” Onun bu sözleri karflısında Napoleon hiç kızmadı, aksine sakin bir biçimde, ona flöyle karflılık verdi: “Do¤ru, söylüyorsunuz” dedi. “Kimin neye gereksinimi varsa, onun için savaflır.”• Adaletin gecikmesi, adaletsizliktir. Candar 29


M

or Kalpli Adam

YAZAN: MEHMET AL‹ KIfiLALI Geçen hafta Amerika’da iken “bir otomobilin plakas›” dikkatimizi çekti. Plakada “damga... mühür madalya gibi bir fley” vard›. Sonra “sürücüsüne” bakt›k madalyal›yd›. Sürücü otomobilini park etti. Park yerindekiler ona “sayg›yla, sevgiyle, tebessümle” bak›yorlard›. Kimi de gidiyor “madalyal› adam›n” elini s›k›yordu. Yan›m›zdakilere sorduk: “Bu adam kim? 30

Bu madalya neyin nesi?” Dediler ki “Bu bir gazi... Yakas›ndaki de “Purple Heart”. Türkçesi “mor kalp”. Askerlik görevini yaparken yaralananlara verilen madalya. Polis “mor kalpli” adama selam duruyor. Lokantadaki garson “mor kalpli” adama “en iyi masay›” gösteriyor. Baz› müflteriler de “mor kalpli” adam›n yan›na yaklafl›p, “Siz, bizim için savaflt›n›z... Teflekkürler” diyor.

“Mor kalpli” adamla (Evansville) üniresim çektirenler biversite hocal›¤› yale var. pan Mehmet KocaTürkiye’de sa¤›külah “takvimi” m›z, solumuz “gazi”. gösterdi. Takvimde Ara, s›ra gazete“önemli günler” lerde bir röportaj iflaretli. Bunlardan yay›mlan›r... biri de “11 Kas›m, Gülhane HastaGaziler Günü.” Her nesi’ndeki gazilerle y›l›n 11 Kas›m’›nda ilgili. bankalar, okullar, Sonra... Sonrahükümet binalar› s›n› bilmiyoruz. Bikapal›. Her yerde zim için yaralanan “geçit törenleri” bu adamlar “ne düzenleniyor. yer, ne içerler?” Ve bütün ülke Eski baflkan Bush, “Purple Heart” madalyal› bir gaziyle... “Lokantaya gi“mor kalpli” adama decek” paralar› var m›? Garson teflekkür ediyor. Hocan›n efli onlara “nas›l davran›r?” Polis Amerikal›. Ondan rica ettik. “selama durur mu?” Bilmiyoruz. “Mor kalpli” adam ne yer, ne MADALYA... “Alt taraf›” teneke parças›. Maliyeti ne ki? Ama “anlam›” para ile ölçülebilir gibi de¤il. Sahi biz de “bizim için yaralanan” insanlar›n yakalar›na “böyle bir madalya” tak›yor muyuz? Bunu da bilmiyoruz. Amerika’da “mor kalpli” adamla ilgilendik. Ö¤rendik ki “asker emeklileri “Purple Heart” madalyal› gaziler... için” bir hastane vard›r. Ve bu hastanenin kap›lar›, içer, nerede çal›fl›r? Ö¤renmesi“mor kalpli” adama, ömür boyu ni istedik. Ö¤rendi... aç›kt›r. E¤er “gazi” çal›flabilir durumAmerika’da baz› “flehitlikler” daysa, devlet ona mutlaka ifl bumevcut. En bilineni Washing- luyor. Çal›flamayacak durumdayton’daki Arlington Mezarl›¤›. sa, devlet onun bütün ihtiyaçlar›“Mor kalpli” adam›n gömüle- n› ömürboyu karfl›l›yor. ce¤i yer oras›. Biz bu konu ile ilAmerika’da beyaz, siyah, kagilenince, y›llard›r Amerika’da d›n, erkek, zengin, fakir “herkes 31


BD TEMMUZ 2009

eflit”. Ama “mor kalpli” adam, “üstün insan”. “Ayr›cal›kl›.” Onun sahip oldu¤u ayr›cal›¤a “Amerikal› parlamenter bile” sahip de¤il. Amerika’dan döneli yar›n bir hafta olacak. Kafam›z hâlâ “mor kalpli” adamda. O “mor kalpli” adam, ülkesi için yaraland›. Ya bizim “gazilerimiz” ne için, kim için yaraland›lar? Ey gazi!.. Yakana bir madalya takamad›k. Madalyal› pek çok “Kurtulufl Savafl› Gazisi”ni ise bir dilim ekme¤e muhtaç ettik. Amerikal›, 11 Kas›m’da gazisine “flükran›n›” sundu.

Ey gazi, senden özür diliyoruz. “Mor Kalpli Adam” tarifinin ülkemizdeki anlay›fl›n›n tarifi flöyle: “Bizim ülkemizde bu adamlara “Askerlik yan gelip yatma yeri de¤ildir” diye cevap verilir. Otoritenin bafl›ndaki adam›n çocu¤u, yumurtal›klar›ndaki! rahats›zl›ktan dolay› “askerlikten” muaf tutulur. K›sa bir zaman sonra kanser geçer ve evlilik yapar. Daha sonra kanser nimetini, askerlikte vakit kaybetmeyip ifl hayat›nda baflar›l› flekilde yürüterek toplar.• Radikal gazetesinden

Mahkemede yargıç, sanı¤a kararı bildirdi: “Eflini, baflına çekiçle vurarak öldürdü¤ün kesinleflmifltir.” Dinleyiciler arasından bir ses yükseldi: “Yalancı adam...” Yargıç bir süre durdu, sonra sesi duymamıfl gibi davranıp, sanı¤a suçunu bildirmeyi sürdürdü: “Eflinden sonra kayınvalideni de baflına çekiçle vurarak öldürdü¤ün de kesinleflmifltir.” Dinleyiciler arasından aynı ses yine yükseldi: “Yalancı adam...” Yargıç bu kez duymamıfl gibi davranmadı. Dinleyicilere döndü, mahkemede ba¤ırılamayaca¤ını anımsattıktan sonra, ba¤ıran kifliye sordu: “Sorununuz nedir?” dedi. “Neden hem de böyle yüksek sesle ba¤ırıyorsunuz mahkemede?” Dinleyiciler bölümündeki kızgın adam yargıçtan özür diledi, sonra da “Yalancı adam” diye ba¤ırmasının nedenini açıkladı: “Bu adamla tam onbefl yıl, yanyana evlerde komfluluk yaptık” dedi. “Kendisinden ne zaman bir çekiç istedimse, bana hep, ‘Bizim evde çekiç bulunmaz’ yanıtı vermiflti.”• 32

Memleketimden “tutuklama” manzaralar›

YAZAN: VURAL SAVAfi iraz sonra anlataca¤›m tu- alacaks›n... Önemli olan mahkum tuklama manzaralar›n›n ettirmektir. Avukat tutacaks›n›z, yarg› eliyle nas›l yarat›ld›- hakim kiralayacaks›n›z...” “fiubat So¤u¤u”, Ergenekon ¤›n› anlayabilmeniz için, Fethullah Gülen’in baz› direktifle- Soruflturmalar›ndan önce STV’de yay›nlanan bir dizi filmdi. Bülent rini hat›rlatmakta yarar var: “Adliye’de, Mülkiye’de veya Ar›nç’›n “Dizide beni en çok etkileyen kifli” dedi¤i baflka bir hayati ve Fethullah Gümüessesede biDavetiye tebli¤ edilseydi, len’i canland›rd›zim arkadafllar›gelece¤inden kuflku ¤› herkesçe bilim›z›n mevcudiduyulaca¤›na dair hiçbir nen Tahir Mutyeti... gelecek emare bulunmamas›na lu’ya, dizinin son ad›na o ünitelerra¤men; (F) Tipi bölümünde bir de garantimizÖrgüt’ün rahats›zl›k çocuk soruyor dir... ‘Erken vuduydu¤u her kifli gibi, “fiimdi her fley rufl’ diyece¤im Mehmet Haberal da bitti mi?”, Tahir ç›k›fllar yapmazorla evinden al›nd›, Mutlu’nun cevab› y›n. Zayiata mey‹stanbul’a götürüldü. flöyle: “Hay›r, her dan verilmemeli... Temkinli yürümeli ki, geriye fley as›l flimdi bafll›yor!” Türkiye Cumhuriyeti’ni bir ad›m atmayal›m... Bütün anayasal müesseselerdeki kuvveti cephe- “Korku ‹mparatorlu¤u” haline gemize çekinceye kadar her ad›m tiren süreç; devlet güvenlik mahkemelerinin kapat›lmas›ndan sonerken say›l›r. ... ‹cab›nda mahkemelerin alt›- ra, Ceza Muhakemesi Kanun› üstüne getireceksin, avucuna nu’nun 250 ve 251’inci maddesine

B

33


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

konulan hükümlerle, Ergenekon Soruflturmas› kapsam›nda olan suçlar dahil Türk Ceza Kanunu’nda yaz›l› baz› suçlara bakmak üzere baz› a¤›r ceza mahkemelerine özel yetki verilmesi ve bu mahkemelere özel yetki verilen savc›lar›n, AKP hükümetleri zaman›nda atanmas›yla bafllad›.

yas›” adl› iki eser yazd›¤›mdan, o konulara tekrar de¤inmeyece¤im. Ancak “Hukuksuzlu¤un böylesi dünyada görülmemifltir” dedirtecek bir örnek olay›, de¤erli Rektör Mehmet Haberal’›n tutuklanmas› olay›n› bilginize sunmakla yetinece¤im: Davetiye tebli¤ edilseydi, gelece¤inden kuflku duyulaca¤›na dair dliye’de halen görev ya- hiçbir emare bulunmamas›na ra¤pan meslektafllar›m›n fer- men; (F) Tipi Örgüt’ün rahats›zl›k yad›, daha o zaman bize duydu¤u her kifli gibi, Mehmet Hakadar ulaflt›: “Eyvah! (F) beral da zorla evinden al›n›r ‹stanbul’a götürülür. Tipi Örgüt, AdliKendisini ye’de etkili olMehmet Haberal’›n u¤urlamaya öncemak istedi¤i en ifadesinin bizzat savc› ki Cumhurbaflönemli yerlere taraf›ndan al›nmas› kanlar›m›zdan Süulaflt›.” laz›md›. Ancak leyman Demirel Art›k, 250’nci Ergenekon Savc›lar›, de gider. Bence madde kapsagörevlerini kötüye bu, hem bizde az m›ndaki suçlara kullanarak, üç gün müdgörülen bir “vefa” iliflkin davalar› detle ifadesini polislere örne¤i ve hem de ancak özel yetki ald›r›p, kendisini dünya çap›nda bir verilen savc›lar periflan hale koydular. bilim adam›na açabiliyor. Arayarg› eliyle yap›ma, tutuklama, telefon dinleme gibi hakim tara- lan sayg›s›zl›¤› protesto eylemidir. f›ndan verilmesi gereken kararlar, Ceza Muhakemesi Kanuözel yetkili mahkeme hakimlerin- nu’nun 251’inci maddesi gere¤inden biri taraf›ndan verilebiliyor. ce, Haberal’›n ifadesinin bizzat ‹tirazlar› inceleme, yarg›lama yap- savc› taraf›ndan al›nmas› laz›m. ma, san›klar› cezaland›rma veya Ancak Ergenekon Savc›lar›, göberaat ettirme yetkisi, bu suçlara revlerini kötüye kullanarak, üç iliflkin olarak özel yetki verilmifl gün müddetle ifadesini polislere A¤›r Ceza Mahkemesi’ne ait... ald›r›p, kendisini periflan hale koÖzel yetki verilmifl hakim ve yarlar. Sonradan kendisini 5 metsavc›lar›n yapt›klar› hukuka ayk›r› rekarelik, penceresinde cam yeriifllemler hakk›nda; Bilgi Yay›ne- ne sac levha olan bir hücreye de vi’nce yay›nlanan “Hukuk (!) ile kapatmaya kalk›flt›klar› ve HabeAldatmak” ve “Yüce Divan Dos- ral’›n “Bana katillere yap›lan mu-

A

34

ameleyi mi yap›yorsunuz?” diye feryat etmek zorunda kald›¤›n› da ö¤renmifl bulunuyorum. Sonras› Hürriyet yazar› Yalç›n Do¤an’›n köfle yaz›s›na da konu oldu: utuklama talebiyle sevk edildi¤i hakim önünde sorgusu devam ederken olanlar›, önceki Bakanlardan Yaflar Okuyan flöyle anlat›yor: “Adliye’de kafetaryada hep birlikte bekliyoruz. Birkaç TV kanal› aç›k. Bakt›k Fethullahç›lar›n kanal› (STV) altyaz› geçiyor. ‘Mehmet Haberal tutukland›.’ Oysa biz orday›z. Avukatlara sorduk, ‘Haberal flu anda sorguda’ dediler. Yar›m saat sonra tutuklama karar› aç›kland›. ‹. Ü. Cerrahpafla T›p Fakültesi Sa¤l›k Kurulu’nun 6. 5. 2009 tarihli ve 2331 say›l› raporuna göre, bunal›m geçiren Mehmet Haberal “a¤›r anksiyeteli depresyon” tan›s›yla yat›r›ld›¤› hastanede; bu tan›n›n tetikledi¤i kalp rahats›zl›¤› nedeniyle operasyona al›n›r, on gün kadar yo¤un bak›mda kal›r. Halen de hastanede tedavisi devam etmektedir. Mehmet Haberal’›n avukatlar›n›n tutukluluk halinin kald›r›lmas› için yapt›¤› talep, ‹stanbul 14’üncü A¤›r Ceza Mahkemesi’nin 1. 6. 2009 günlü ve oyçoklu¤u ile verilen karar›yla reddedilir. Karara karfl› oy yaz›s› yazan Baflkan Erkan Canak flöyle diyor: “... Deliller toplanm›fl ve bu arada flüpheli a¤›r

T

sa¤l›k sorunlar› nedeniyle tedavi alt›na al›nm›flt›r. Dosyaya flüpheli lehine yeni deliller girmifltir... Dünya çap›nda bir bilim adam› oldu¤undan, kaçma ve delilleri karartma flüphesi bulunmamas› nedeniyle... TAHL‹YES‹ GEREK‹R.” Merak edip, ‹stanbul’da görevli baz› meslektafllar›ma sordum: “Baflkan’›n bu kadar hakl› görüflünü, size göre iki üye neden kabul etmemifl?” Anlatmaya bafllad›lar: “Üyelerden biri ilk tutuklama karar›n› veren hakim... Di¤erinin kardefli halen görev yapan bir vali...” Yüre¤im burkuldu, “Gerisini anlatmay›n” dedim. Bu arada göz yaflart›c› bir olay cereyan eder. Prof. Dr. ‹hsan Do¤ramac›, ilerlemifl yafl›na ra¤men, tekerlekli sandalyeyle Mehmet Haberal’› ziyarete gider. Çevresini saran bilim adamlar›na: “Bu talebimi hakimlerimize iletin. Mehmet Haberal’›n bu memlekete yapaca¤› daha çok hizmetler var. Benim yafl›m ilerledi. Onu serbest b›raks›nlar, bu yata¤a beni yat›rs›nlar.” rgenekon soruflturmalar› bafllad›¤›ndan beri, ben dahil pek çok hakimlik ve savc›l›k yapm›fl kifli, “Ben hakimim” veya “Ben savc›y›m” demekten utanmaya bafllad›lar. Hakimler ve Savc›lar Yüksek Kurulu üyelerine sesleniyorum. Gere¤ini yapmak ve mesle¤imizin onurunu kurtarmak size düfler.•

E

Sözcü gazetesinden 35


ülke çap›ndaki memnuniyetsizli¤in rüzgar›n› arkas›na alan ‹slamc› parti, AKP, say›s›z partinin zorunlu olan yüzde 10 baraj›n› geçememesi ile meclisteki sandalyelerin üçte ikisini ald› ve yaln›zca oylar›n üçte birini alarak iktidara geldi.

leri’ne göndermeyi düflünüyor. fiu anda Türkiye’de, ad› Türk halk›n›n mitolojik kökeninden gelen, “Ergenekon” ad›nda genifl çapl› bir “soruflturma” devam etmekte. Art›k Ergenekon mevcut hükümeti devirmek için olan sözde plana verilen ad. Türkiye’deyeçim sürecinde ‹slami gö- ken görüfltü¤üm mevcut hükümerüfllerini ›l›ml›laflt›ran Re- tin muhalifleri bu sözde soruflturcep Tayyip Erdo¤an bafl- man›n asl›nda ‹slamc› partinin sibakan oldu. fiimdi ise laik yasi rakiplerini yok etmek için bir muhalefeti yok etmek ve Türki- k›l›f oldu¤una inan›yorlar. ye’de dini hukuku yerlefltirmek Geçti¤imiz pazartesi günü 39 için uzun vadeli itibarl› Türk entebir stratejiyi talektüeli ve akadeErdo¤an’›n hükümeti, kip etmekte. misyeni ‹stanüniversite yerleflkelerinde Erdo¤an’›n bul’da gözalt›na dini k›yafetleri yasaklayan hükümeti medal›nd› ve akabinuzun süredir var olan ya, yarg› ve bande uluslararas› kurallar› kald›rd›. kac›l›k sisteminin üne sahip organ ba¤›ms›zl›¤›n› nakli cerrah› fiimdi ise ülkenin laik ciddi bir biçimde olan, Baflkent tarihini de¤ifltirmek için zay›flatt› ve üniÜniversitesi’nin okul kitaplar›n› bafltan versite yerleflkekurucusu ve Rekyazmaya çal›fl›yor. lerinde dini k›yatörü Profesör fetleri yasaklayan Mehmet Habeuzun süredir var olan kurallar› ral’›n da aralar›nda bulundu¤u 8 kald›rd›. fiimdi ise ülkenin laik ta- kifli de tutukland›. Gözalt›na al›nan rihini de¤ifltirmek için okul kitap- ve sorgulananlar›n aras›nda yoksul lar›n› bafltan yazmaya çal›fl›yor. ailelerden gelen k›zlar için bir burs Benim gözlemim 10 y›ldan uzun kurumu kuran ve yöneten Profebir sure önce Türkiye’yi ziyaret sör Türkan Saylan da bulunmaketti¤im zamana göre çok daha tayd›. Profesör Saylan gözalt›na al›fazla Türk kad›n›n›n baflörtüsü n›rken evi ve onbinlerce k›za e¤itakt›¤›d›r. Bir Türk ifl adam›n›n tim sa¤lad›¤› inan›lan kurumunun üniversite ça¤›ndaki k›z›n›n göz- ofisleri de polis taraf›ndan bas›ld›. lemlerinden aktard›¤› gibi “Akl›na Profesör Haberal’›n tutuklanmas› baflörtüsü takmak istiyorlar”. K›z›- ve Profesör Saylan’›n sorgusu üln› üniversite ö¤renimini tamamla- kede büyük tepkiye yol açt›. Cumas› için Amerika Birleflik Devlet- martesi günü yaklafl›k 11 bin kifli

S ile ilgili bile de¤il. Din, güç içbir ulus dini kurallar ya da kurumlar taraf›ndan kazanmak ve siyasi kazanç için kullan›lmak üzere manipüle yönetilmemelidir; edilebilir. Pakistan’daki çünkü dini Seçim sürecinde Müslüman imamlar hukukun oldu¤u ‹slami görüfllerini ‹slam dininin gücünü yerde hem sivil ›l›ml›laflt›ran Recep siyasi güç elde etmek hem de dini Tayyip Erdo¤an için kullan›yorlar. çeflitlilik yok baflbakan oldu. fiimdi Tehlikeliler, fliddet olur. Ulusal dini ise laik muhalefeti dolular ve bir hukuk gerçek yok etmek ve “bar›fl anlaflmas›” demokrasiyi Türkiye’de dini imzalad›klar›nda bunu imkans›z k›lar. hukuku yerlefltirmek nihai hedefleri olan Totalitarizm için uzun vadeli bir Pakistan’a hakim kaç›n›lmaz sonuçtur. Thomas stratejiyi takip etmekte. olmaya giden yolda alayc› bir ad›m olarak Jefferson “rahibin yapt›lar. Taliban, dinci afl›r›c›lar›n gücü ile prensin gücünün” “sert güç” yaklafl›m›na bir biraraya geldi¤ini bunun örnektir. Geçti¤imiz haftay› gere¤inden fazla güç oldu¤u Türkiye’de geçirdim ve “yumuflak konusunda uyarm›flt›. Gecenin güç” kisvesi alt›nda dini-siyasi gündüzü izledi¤i gibi siyasi afl›r›c›l›k ile karfl›laflt›m. totalitarizm de toplumda dini 2002’de ekonomik durgunluk hukukun yerleflmesini izler. Konu kimi yönlerden asl›nda din ve siyasi yozlaflman›n getirdi¤i

H

36

37


BD TEMMUZ 2009

bu tutuklamalar ve gözalt›lara karfl› Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün mozolesinde gösteri yapt›. yn› zamanda bir kanser hastas› olan Profesör Saylan sorgulama için götürülürken “Ne fieriat, ne darbe” diye ba¤›rd›. fieriat, ‹slam dininde hukuk anlam›na gelmektedir. Bu slogan ve Atatürk’ün fotograf› bulunan rozetlerin tak›lmas› mevcut ‹slami yönetimin Türkiye’nin laik demokrasisine olan tehdidin giderek belirginleflti¤inin bir göstergesidir. Tutuklanmas›ndan sonra Profesör Haberal bir kalp sorunu yaflad› ve hastaneye kald›r›ld›. Tutuklanmas›n›n zamanlamas› ABD ve 60’tan fazla di¤er ülkeden birçok organ nakli uzman›n›n kat›l›m› ile ‹stanbul’da gerçekleflen pediatrik organ nakli ile ilgili bir uluslararas› toplant›ya da kat›l›m› ve burada yapaca¤› önemli konuflmay› engelledi. Profesör Haberal,

A

daha önce Türkiye cumhurbaflkanl›¤›na aday olmay› reddetmifl, Türkiye’nin önde gelen bilim ve e¤itim insanlar›ndan biridir. Türkiye’nin laik cumhuriyetini devirmek için uygulanan “yumuflak güç” yaklafl›m› AKP’nin son yerel seçimlerde oy kaybetmesi ile küçük bir sekteye u¤ram›flt›r. ‹ki y›l içerisinde ulusal seçimler olacakt›r. Önde gelen entelektüellerin gözalt›na al›nmalar› ve tutuklanmalar› siyasi muhalefeti korkutacak m›, yoksa güçlendirecek midir? Türkiye’de yak›n bir zamanda yap›lm›fl olan kamu yoklamas› anketinde yan›t verenlerin yaln›zca yüzde 30’u bugün seçimler olsa AKP’ye oy vereceklerini ifade ettiler. Pakistan’da ‹slam hukuku isteyenler fliddet yanl›s› ve afl›r›c›. Çok barizler. Türkiye’de ‹slam hukuku isteyenlerin taktikleri ise daha kurnazca... Bu onlar› daha az tehlikeli k›lm›yor. Hatta “gizli” yaklafl›m uzun vadede daha tehlikeli olabilir.•

Afrika’nın uçsuz bucaksız topraklarında ilkbahar ya¤ıfllarıyla oluflup yaz sıca¤ında yok olan geçici göller vardır. ‹flte bu göllerin oluflumuna tanık olan yerlilerin bir sözü: “Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları...” Yani üstünlük bugün karıncadaysa yarın balı¤a geçebiliyor, ya da tam tersi... Karınca ya da balık olmanın sa¤ladı¤ı üstünlü¤e sevinmek kendimizi kandırmaktan öte bir anlam taflımıyor; çünkü kimin kimi yiyece¤ini gerçekte suyun hareketi belirliyor.• 38

39


Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n t›p fakültesi yemin töreninde ve mezuniyet töreninde yapt›¤› konuflmalar›n tümü ilerideki sayfalar›m›zda ‰ 40

41


BD TEMMUZ 2009

42

43


‹STEME ADRES‹: KOLEKS‹YONCULAR DERNE⁄‹ TEL. / FAKS: (0312) 467 5012







Devlet sanatç›s›, ünlü tiyatro oyuncusu

Macide Tan›r’›n Protesto Yürüyüflü YAZAN: GÜLÇ‹N ORKUT imi kara çarflafl›, kimi türbanl› genç k›z ve kad›nlar, ‹stanbul Üniversitesi, Kardiyoloji Enstitüsü’nün önündeki yokuflta o gün de bir o yana, bir bu yana gidiyorlar, geliyorlard›. O gün bir de, uzun y›llardan buyana özlemini çekti¤imiz görüntüde bir kad›n yürüyordu ayn› kald›r›mda... Birçok kiflinin, özlem yan›s›ra hayranl›kla da, hatta cesareti nedeniyle, takdirle de izledi¤i bu kad›n, devlet sanatç›s›, ünlü tiyatro oyuncusu Macide Tan›r’d›. Kardiyoloji enstitüsünün önündeki hafif yokuflun kald›r›m›nda o gün, Macide Tan›r da yü-

K

56

rüyordu; ama o, yolu oradan geçen öteki kifliler gibi zorunlu olarak yürüyor de¤ildi. Macide Tan›r o gün orada, “orada yürümek için” yürüyordu. Enstitünün kap›s› önündeki kald›r›mda önce yokufl yukar› 4050 ad›m yürüyor, sonra dönüyor, yürüdü¤ü yolu bu kez yokufl afla¤› ad›ml›yordu. “Vadesi hiçbir zaman dolmayacak ömür boyu borcumun, yaln›zca bir taksidini ödeyebilmek için yürüyorum burada” diyordu. “Borcum, önce Atatürkçü olmamdan, sonra sanatç› olmamdan kaynaklan›yor.” Ömür boyu borcunun bu taksidini ödeyebilmek için Macide Ta-

n›r, ‹stanbul Üniversitesi, Kardiyoloji Enstitüsü’nün önündeki kald›r›mda, durmadan, yorulmadan, bir afla¤›, bir yukar› yürüyordu. “Bu bir protesto yürüyüflüdür” diyordu. “Bu kap›n›n arkas›ndaki odalardan birinde, suçu Atatürkçü olmak, suçu uluslararas› baflar›lar›n ve ünün sahibi olmak ve suçu, Atatürk’ün ‘Ça¤dafl uygarl›k düzeyinin üstüne ç›kacaks›n›z’ buyru¤unu yerine getirmek olan Prof. Dr. Mehmet Haberal yatmaktad›r. O flimdi burada, ‘Aman kaçmas›n’ önlemi olarak kap›s›nda jandarmalar›n bekletildi¤i yo¤un bak›m ünitesinde tutuklu olarak bulundurulmaktad›r. O ve onun gibi Atatürkçü olan, yurtsever olan ayd›nlar›m›z›n, kapat›ld›klar› kap›lar›n arkas›nda yaln›z olmad›klar›n› ilan etmek için kalabal›k bir topluluk

oluflturan sanatç› arkadafllar›m›z, Galasaray’dan Taksim’e yürümüfller ve ayd›nlar›m›za karfl› yap›lan bu davran›fllar› protesto etmifllerdi. O gün fliddetli bir bronflit rahats›zl›¤› geçirdi¤im için bu yürüyüfle kat›lamam›flt›m. O görevimi, flimdi burada yerine getiriyorum. Protesto yürüyüflümü ben de flimdi burada yap›yorum. Haberal’a ve onun kiflili¤inde içerideki tüm Atatürkçü ayd›nlar›m›za sahip ç›kt›¤›m› aç›kça belirterek, hem Atatürkçü olmam›n, hem de sanatç› olmam›n borcunu ödüyorum.” Yar›m saat süren protesto yürüyüflünden sonra Macide Tan›r, bir gece önce Prof. Haberal’a yazd›¤› bir mektubu postayla kendisine gönderdi. Macide Tan›r’›n bu mektubunu aynen yay›ml›yoruz:

“Sevgili Haberal, “Yaflam›n›z›n en büyük s›nav›n› vermektesiniz. Ben nas›l evde oturarak en zor rolümü oynuyorsam, siz de öylesiniz. Buradan, önce kendinize olan sayg›n›zdan, sonra size inançla, yürekle, sevgiyle ba¤lanm›fl olan bizlere olan sayg›n›zdan sapasa¤lam ç›kmal›s›n›z. Bu yüce görevi ne yaparak yerine getirece¤inizi doktor olarak herkesten çok siz biliyorsunuz. Yoga m› yapacaks›n›z, fliir ezberleyerek, fliir dünyas›na m› gireceksiniz, siyaset d›fl› sizi bilgilendirecek veya hofl, sinirlerinizi yumuflatacak kitaplar m› okursunuz, ona siz karar verin ve hemen tatbikat›na bafllay›n. Buradan ar›zas›z kurtulmakla bunlardan en müthifl intikam›n›z› ve intikam›m›z› alm›fl olacaks›n›z. Ne olur hiç akl›n›zdan ç›karmay›n, bizim için sa¤l›kl› ç›kmaya mecbursunuz. Sahan›zda en büyük ve de Atatürkçü olman›n bedelini ödüyorsunuz. Sa¤l›kl› olman›z biz Atatürkçülerin onurunu koruyacakt›r. Unutmay›n bu görevinizdir. Macide Tan›r.” 57


59


60

61


62

63


64

65


66

67


68

69


70

71


“Türkiye’de Hiçbir Baflar› Cezas›z Kalmaz” YAZAN: DEN‹Z BANO⁄LU

am da zaman›nda yeniden gösterime giren, “Devrim Arabalar›” filminde, birikimli ve k›demli mühendis böyle diyordu, yeni yetiflen henüz 24 yafl›ndaki genç meslektafl›na “Türkiye’de hiçbir baflar› cezas›z kalmaz”. Ülkesinin koflullar›na, devlet bürokrasisine, hatta belki yak›n geçmifline de henüz yabanc› olan genç ise flafl›r›yordu do¤al olarak, her yeni du-

T 72

rumla karfl›laflt›kça. Nas›l flafl›rmas›n ki; devletin en üst kademesinden gelen bir buyrukla, Türkiye’nin ilk yerli arabas›n› üretmek üzere kollar› s›vayan demiryolu mühendisleri, “Türkler bir fley baflaramaz, yapamaz” afla¤›l›k duygusuna ve kal›plaflm›fl önyarg›ya ra¤men, türlü yoksunluklar, ama sonsuz bir özveri ve inançla, ad›m ad›m hedefe yaklafl›rken bir yandan da, yine devletin içinden gelen h›nz›rl›klar›, ayak kayd›rmalar›, kulisleri gö¤üslemek zorunda kal›yordu. Olacak fley miydi bu? Olurdu hem de nas›l olurdu, genç mühendis bunu bilmiyordu, ama k›demlisi onu ayd›nlat›yordu; “Bir zamanlar bu ülkede uçak da yap›lm›fl, hatta Hollanda’ya ihraç edilmiflti, ama sonra bu baflar›n›n da önü kesilmifl, fabrika kap›lar›n› kapat›nca, Hollanda uça¤›n› ‹ngilizlerden al›r olmufltu”. Genç mühendis inanmak istemiyordu ama, “bu ülkede hiçbir baflar›n›n cezas›z kalmad›¤›n›” fil73


BD TEMMUZ 2009

mi seyreden eski kuflak, geçmifl gözlemleriyle, hatta günümüzde yaflad›klar›ndan, tan›k oldu¤u geliflmelerden çok iyi biliyordu. Kendi özvarl›¤›n›, kökenini yads›yan insanlar›m›z›n, ulusal duygular›n›n salt futbol maçlar›nda depreflti¤ini, Bat› dünyas›yla iliflkiler ve uluslararas› politikalar söz konusu oldu¤unda ise, “Türk olmay›” adeta zül addetti¤ine çok kereler tan›k olmufltu çünkü. “Kendisini, özünü, kökenini bunca inkâr eden, afla¤›layan, küçük gören” ülkesi d›fl›ndakilerine ise bunca hayranl›k duyan insanlar baflka hangi Bat›l› ülkede vard› acaba?.. Bir kad›n yazar›m›z›n (!) “Ben Türk de¤il, dünya vatandafl›y›m” övünmesini baflka hangi Bat›l› ülkede duyabilirdik? Do¤ru-

su merak edilecek bir konuydu... Asl›nda flaflacak bir fley de yoktu. Devrim arabalar›n›n gündeme geldi¤i 1960’l› y›llardan bugüne hiçbir fley de de¤iflmemiflti, “bu ülkede baflar› hâlâ cezaland›r›l›yordu”. 2000’li y›llar›n Türkiye’sinde, dünden bugüne gelen “Türkler bir fley yapamaz” afla¤›l›k duygusuyla “yerli yap›m sanayi”nin kökü kurutulmufltu. Cumhuriyet’le birlikte gelen geliflmelerden biri olan “sanayi devrimi” at›l›mlar›n›n, t›pk› “devrim arabas›” gibi önü kesilmiflti. Yerli üretim yapan fabrikalar kapat›lm›fl, kimileri de zarar ediyor bahanesiyle yabanc›lara sat›lm›flt›. Sat›lmad›k bir insan varl›¤› kalm›flt›. Ülke yabanc› mallar cenneti olmufltu.• Cumhuriyet gazetesinden

Dünya çap›nda bir anket yap›ld› ve yaln›zca bir soru soruldu: “Lütfen dünyan›n geri kalan bölümündeki yiyecek eksikli¤ine bir çözüm ile ilgili kiflisel görüflünüzü dürüstçe belirtiniz.” Anket büyük bir baflar›s›zl›kla sonuçland›. Çünkü, •Afrika’da insanlar “yiyecek” sözcü¤ünün ne anlama geldi¤ini bilmiyorlar. •Bat› Avrupa’da insanlar “eksiklik” sözcü¤ünün ne anlama geldi¤ini bilmiyorlar. •Do¤u Avrupa’daki insanlar “kiflisel görüfl”ün ne anlama geldi¤ini bilmiyorlar. •Orta Do¤u’da insanlar “çözüm”ün ne anlama geldi¤ini bilmiyorlar. •Güney Amerika’daki insanlar “lütfen” sözcü¤ünün ne anlama geldi¤ini bilmiyorlar. •Türkiye’deki insanlar “dürüstlük” sözcü¤ünün ne anlama geldi¤ini bilmiyorlar. •Ve Amerika’daki insanlar “dünyan›n geri kalan bölümü”nün ne anlama geldi¤ini bilmiyorlar.• 74

EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Kristes, ‹sa’dan Önce 301’de baflkenti Trabzon olan Pontus Devleti’ni kurmufltur. Ama burada dikkat edilmesi gereken ayr›nt›, Mitridatlar’›n köken olarak Yunan de¤il, Pers soyundan gelmeleridir. Pontus Krall›¤›, ‹sa’dan Önce 63’te Roma ‹mparatorlu¤u taraf›ndan ortadan kald›r›lm›flt›r. Bizans’›n zay›flamas›yla da, arihinizle yüzlebu bölgede, Prens Aleksi Komflin” talebini çok nen taraf›ndan, Trabzon Devles›k duyar olduk. ti kurulmufltur. Daha önce de Trabzon Devleti ise Fatih Sulyazm›flt›m, “tarihle tan Mehmet’in 1461’de Trabzon’u yüzleflme” ifadesi, soyk›r›m› kabul almas›yla ortaedin dayatmas›n›n dan kalkm›flt›r. Pontus, Yunanca’da yumuflat›lm›fl biçiPontus Krall›¤› “Deniz” anlam›na midir. 1915 olaylaile Trabzon Devgelmektedir. Eski r›yla ilgili Ermeni leti’ni birbiriça¤larda Pont Euksinos iddialar›n›n ard›nne kar›flt›ran Yuolarak geçen Pontus, dan flimdi de Ponnanlar, bir RumKaradeniz’in güneydo¤u tus iftiras› için taPontus Devleti bölümlerine, bu arada rihle yüzleflmemiz idealini ortaya Karadeniz’e de verilmifl istenmektedir. ç›karm›fllard›r. co¤rafi bir add›r. Pontus, YuPontus konunanca’da “Deniz” sunun ilk kez dillendirilmesi anlam›na gelmektedir. Eski ça¤lar1840’da Abdülmecit döneminde da Pont Euksinos olarak geçen ilan edilen “Hatt› Hümayünu” Pontus, Karadeniz’in güneydo¤u ile olmufltur. Ama Pontus’un bir bölümlerine, bu arada Karadeniz’e soruna dönüflece¤inin iflaretleri de verilmifl co¤rafi bir add›r. Bü1856’da imzalanan Paris Anlaflyük ‹skender’in komutanlar›ndan mas› ile ortaya ç›km›fl, dinler aras› eflitlik ve din hürriyeti gibi olan eski Pers soylusu Mitridates

“T

75


Pontus Rum Derne¤i, Merzifon Amerikan Koleji’nde gizlice kuruldu (1904).

1895’te Fener Rum Patrikhanesine ba¤lanan Sümela Manast›r›...

kavramlar›n da etkisiyle ilk kez likte Kastamonu, Çank›r›, Yozgat, Trabzon Maçka’da H›ristiyanlar- Sivas, fiebinkarahisar, Tokat, la Müslümanlar aras›nda kavga- Amasya, Çorum, Gümüflhane ve lar bafllam›flt›r. k›smen Erzincan’› içine al›yordu. 1895’e gelindi¤inde ise Trabzon Devletin merkezi olarak da SamMetropoliti Hristomos’un bölgede- sun düflünülüyordu. Türkiye topki Rumlar’› k›flraklar› üzerinde k›rtmas›yla bafllailk Pontus örgütPontus Rum Derne¤i, yan tart›flma ve lenmesi, ‹nebo1904’de Ermeni kavgalar›n sonulu’da, Manast›r çetelerine verdi¤i cunda, Sümela adl› tepede, Rum destekle bilinen ve 135 Manast›r› Fener as›ll› Amerikan ö¤rencisinin 108’i Rum PatrikhanePapaz Klematios Ermeni 27’si ise Rum si’ne ba¤lanm›flt›r. taraf›ndan gerolan Merzifon Anadolu’nun çeklefltirilmifltir. Amerikan Koleji’nde Pontus Rum DerKaradeniz k›y›lagizli olarak kurulmufltur. ne¤i ise, 1904’de r›nda bir PontusRum Devleti’nin kurulmas› tasar›- Ermeni çetelerine verdi¤i desteks› 19’uncu yüzy›l›n ilk yar›s›na le bilinen ve 135 ö¤rencisinin de¤in uzanmaktad›r. Söz konusu 108’i Ermeni 27’si ise Rum olan devletin s›n›rlar›, Paris’te bas›lan Merzifon Amerikan Koleji’nde bir haritaya göre, Rize, Trabzon, gizli olarak kurulmufltur. Yannis Giresun, Samsun ve Sinop ile bir- Papadopulos adl› bir ö¤retmenin 76

kurdu¤u bu derne¤in bölgedeki niz’deki olaylarla ilgili ‹stanbul örgütlenmesine, okul müdürü hükümetine bir nota veren ‹ngiMr. White ve itilaf devletleri des- lizler, Türk çetelerinin Rumlar’a tek vermifltir. sald›rd›¤›n›, asker toplad›¤›n› ileri Amasya Metropoliti Germa- sürerek, bölgeye bir general gönnos’un kurdu¤u ilk silahl› çetenin derilmesini, aksi takdirde bölgeye ard›ndan Birinci Dünya Sava- asker ç›karacaklar›n› bildirdiler. fl›’nda ilk önemli Rum çetesi BafBu geliflmeler üzerine 29 Nira’da ortaya ç›km›fl, daha sonra san 1919’da Mustafa Kemal’i basay›lar› h›zla artan bu çetelerin kanl›¤a ça¤›ran Harbiye Bakan› yard›m›yla Rusfiakir Pafla, “SamRum çeteleri köyleri lar, 1916’da Trabsun ve çevresinbasarak, yollar› zon’u ve Do¤u deki Rum köylekeserek Türkler’i soyup Karadeniz’i iflgal rine Türkler salöldürürken ‹stanbul’da etmifllerdir. Rusd›rmaktad›r. ‹syay›mlanan “Pontus” ya, bu yard›m tanbul hükümeti adl› bir gazete, katliam, karfl›l›¤›nda bu sald›r›lar›n cinayet ve soygunlar› Rumlar’a silah önüne geçemeTürkler’in yapt›¤› sa¤lam›flt›r. mektedir. Bölgeyalan›n› yazacakt›r. 1919’a gelinnin emniyet ve di¤inde, özellikle huzurunu sa¤lade mart ve nisan aylar›nda Rum mak insaniyet nam›na borcumuzçetelerinin faaliyetlerinde önemli dur” yaz›l› dosyay› Mustafa Kebir art›fl olmufltur. Rum çeteleri mal’e vermifl, ard›ndan da 9. Orköyleri basarak, yollar› keserek du müfettiflli¤ini önermifltir. Türkler’i soyup öldürürken ‹stanBu teklifi hemen kabul eden bul’da yay›mlanan “Pontus” adl› Mustafa Kemal, “Beni ‹stanbul’dan bir gazete, katliam, cinayet ve uzaklaflt›rmak için bir vesile arasoygunlar› Türkler’in yapt›¤› ya- m›fllar ve bu memuriyeti bulmufllan›n› yazacakt›r. lar. Hemen kabul ettim. Ben zaten 21 Nisan 1919’da Karade- Anadolu’ya geçmek için f›rsat ar›77


Rum çetelerine karfl› Giresun’da çete kuran Topal Osman

yordum. Madem ki onlar teklif ettiler, f›rsattan mümkün oldu¤unca istifade etmeliyiz” diyecektir. in adamlar›n›n Pontus davas›nda sürekli ön planda oldu¤u bilinmektedir. Pontusçular’›n Karadeniz Bölgesi’ndeki liderleri Samsun Metropoliti Termanos’tur. Din adamlar›n›n yönlendirmesiyle bölgedeki Rum nüfusunun art›r›lmas› için bir dönem Rusya’dan göçmen getirilmifltir. K›rktan fazla Rum çetesinin faaliyet gösterdi¤i bölgedeki kimi çetelerin k›y›dan

D 78

iç kesimlere gönderilmesi sorunun daha genifl bir alana yay›lmas›na neden olmufltur. Bu anlaflman›n hemen ard›ndan ‹ngilizler’in Pontuscular’a yard›m› bafllam›fl, öncelikle Samsun’daki Rumlar’a 10 bin tüfek verilmifl, silah da¤›t›m› bölgede Rumlar’› silahland›racak biçimde devam etmifltir. ‹ngilizler’in bu politikas› sonucunda 1920’de 25 bin kiflilik silahl› bir güce ulaflan Pontusçular, Karadeniz k›y›lar›n›n yan›s›ra, Samsun, Çarflamba, Bafra, Erbaa ve Zile’deki Rum köylerinde, çete faaliyetlerine bafllam›fllard›r. Rum çetelerine karfl› koymak üzere Türkler de örgütlenmifl, birçok Türk çetesi ortaya ç›km›flt›r. Bunlar›n en güçlüsü Giresun’da bulunan “Topal Osman” çetesidir. Topal Osman konusunu daha sonraki bir yaz›da genifl olarak ele alaca¤›m. Sorunun giderek büyümesi üzerine Mustafa Kemal, Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapt›¤› konuflmada konunun üzerine mutlaka gidilece¤ini söylemifltir. Bu konuflman›n ard›ndan 19 Aral›k 1920’de Pontus çetelerini ortadan kald›rmak için Sivas’ta Merkez Ordusu kurulmufl, komutanl›¤›na da Nurettin Pafla getirilmifltir. Bu önlemler al›n›rken Yunan donanmas›n›n 9 Haziran 1921’de ‹nebolu’yu bombalamas› Rum çetelerini daha azg›nlaflt›r›nca, Ankara hükümeti Merkez Ordu-

su’na Pontusçular’a kesin darbeyi vurma emrini vermifl, ayr›ca 26 Haziran 1921’de Karadeniz’deki Rum nüfusunun baflka bölgelere yerlefltirilmesi karar›n› alm›flt›r. Merkez Ordusu’nun 1922’de de sürdürdü¤ü operasyonlar sonucunda Pontus ayaklanmas› bast›r›lm›flt›r. Bölgedeki olaylar s›ras›nda Pontus çeteleri 1814 Türk’ü öldürmüfl, 439 Türk köyünde 3713 evi yakm›fl, 1800’den fazla gasp ve soygun olay› gerçeklefltirmifltir. Buna karfl›l›k 1118 Rum çeteci öldürülmüfltür. Amasya’da kurulan mahkemede de birçok isyanc›ya idam cezas› verilmifltir. ‹syan›n bast›r›lmas›ndan sonra ise Karadeniz’den iç bölgelere tafl›nan Rumlar 1923’ün bafllar›nda vapurlara bindirilerek Yunanistan’a gönderilmifltir. Böylelikle 19’uncu yüzy›l›n sonlar›nda ‹ngiltere, Fransa, Rusya ve Amerika Birleflik Devletleri gibi ülkeler taraf›ndan desteklenen, Yunan “Megali ‹dea”s›n›n yani Büyük Yunan ‹deali’nin bir parças› olan Pontus Rum Devleti düflü sona ermifltir. ‹flte tüm bu olaylar›n içinden bir soyk›r›m iftiras› ç›kar›lmaktad›r. Yunanistan, Birinci Dünya Savafl›’n›n bafllamas›n›n ard›ndan Rumlar’›n bask› alt›na al›nd›¤›n›, Anadolu’nun içlerine zorla göç ettirildiklerini ve 1918’e gelindi¤inde ise toplam 250 bin Rum’un öldürüldü¤ünü iddia etmektedir. Yunanistan, 19 May›s 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a ç›kmas›yla Pontus Rum soyk›r›m›n ikinci

Harbiye Naz›r› fiakir Pafla’n›n 29 Nisan 1919’da Ordu müfettiflli¤ini önerdi¤i Mustafa Kemal Pafla

bölümünün bafllad›¤› ve 1923’e de¤in 100 bin Rum’un daha öldürüldü¤ünü öne sürmektedir. unan parlamentosu, 24 fiubat 1994’de, Türkiye tarihinde büyük anlam› olan 19 May›s’›, yani Mustafa Kemal’in Samsun’a ç›kt›¤› günü “Pontus Rumlar›’n›n Soyk›r›m›n› Anma Günü” olarak kabul etmifltir. Yunanistan’›n ard›ndan K›br›s Rum Temsilciler Meclisi de Pontus soyk›r›m›n› tan›yan bir karar alm›flt›r. Yunanistan Türkiye’ye karfl› bir baflka soyk›r›m iftiras› karar›n› ise 25 A¤ustos 1999’da alm›flt›r. Bu ülkede her y›l 14 Eylül’de “Küçükasya Helenleri’nin Türk Devleti Taraf›ndan Soyk›r›ma U¤rat›l›fllar›n› Anma Günü” etkinlikleri yap›lmaktad›r. An›msatmakta

Y

79


BD TEMMUZ 2009

yarar var, Yunanistan 1996 y›l›n- l›¤a karfl› ifllenen en büyük suçlarda da Ermeni iddialar›n› da soyk›- dan biri” oldu¤u ileri sürüldü. Pontus iddialar›n› kamuoyuna r›m olarak tan›m›flt›. Benim Rumlar, Ermeniler ya tafl›yan Yunanistan’da ve dünyada baflka kökenden insanlara n›n birçok ülkesinde 200 Pontus karfl› herhangi bir düflmanl›¤›m derne¤i taraf›ndan yürütülen çayok, olamaz da... Tek amac›m, l›flmalar› düflünürseniz, bu konutarihi gerçekleri çarp›tanlara nun daha çok bafl›m›z› a¤r›tacakarfl› araflt›rarak, düflünerek, ya- ¤›n› tahmin edebilirsiniz.• Kaynaklar: Prof. Dr. Nejat zarak karfl› ç›kmak, gerçekleri ortaya koymakt›r. Göyünç, Atatürk ve Milli MücaPontus soyk›r›m› iftiras›n› bun- dele, 1984. dan sonra daha s›k duyaca¤›m›zSalâhi Sonyel, Türk Kurtulufl dan kuflkunuz olmas›n; çünkü “ta- Savafl› ve D›fl Politika I, Türk Tarih rihle yüzleflelim” söylemini her f›r- Kurumu, 1973. satta dillendiren Atatürk Araflt›ryurt içindeki kimi ma Merkezi AnkaGüney Avustralya kesimler ve Türra, Mustafa Kemal Eyaleti’nde bulunan Göç kiye ile hesaplaflAtatürk, Nutuk. Müzesi’nde Aral›k 2008’de ma derdinde olan Mithat Serto¤lu, Pontus soyk›r›m›ndan ülke d›fl›ndaki “Mustafa Kesöz eden bir plaketin çevreler çal›flmamal’in Samaç›l›fl› yap›ld›. 1 May›s lar›n› sürdürüyor. sun’dan Gönder2009’da ise parlamentonun Bu çevreler çabadi¤i ‹ki Mühim alt kanad›, Ermeni lar›n›n ürününü Rapor”, Belgelersoyk›r›m›n› resmen tan›d›. Avustralya’da alle Türk Tarihi d›lar. Ülkenin Dergisi, Say›14. Güney Avustralya Eyaleti’nde buTan›k Zafer Tunaya, Türkilunan Göç Müzesi’nde Aral›k ye’de Siyasi Partiler Cilt I. ‹kinci 2008’de Pontus soyk›r›m›ndan söz Meflrutiyet Dönemi. eden bir plaketin aç›l›fl› yap›ld›. Bilal fiimflir, ‹ngiliz BelgeleSon olarak da, 1 May›s 2009’da rinde Atatürk, 1973. Güney Avustralya ParlamentoGotthard Jaeschke, Kurtulufl su’nun alt kanad›, Ermeni soyk›r›- Savafl› ‹le ‹lgili ‹ngiliz Belgeleri, m›n› resmen tan›rken, karar tasar›- Türkçe çeviri Cemal Köprülü, s›nda baflka iftiralara da yer verdi. Türk Tarih Kurumu, 1971. Osmanl› döneminde 1915-1923 Alev Coflkun, Samsun’dan y›llar›nda Pontus soyk›r›m› ve öte- Önce Bilinmeyen 6 Ay, Cumhuriki H›ristiyan az›nl›klara yönelik yet Kitaplar›, 2009.• “soyk›r›m›” iddialar›n›n da tan›nd›¤› karar tasar›s›nda, bunun “insanGurbuzEvren@butundunya.com.tr 80

BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

Hem Gerçe¤i Anlats›n Hem As›k Yüzlü Olmas›n

“Kitapta izledi¤im bafll›ca yol, eksikleri s›ralamaktan çok, üstün yanlar› göstermeye çal›flmak oldu.” ‹smail Habip Sevük

Memduh fievket Esendal’›n en hofl öykülerinden biri “Hamit ‹çin Bir Yaz›” bafll›¤›n› tafl›r: Bir gazetenin yönetmeni, arkadafl› Nihat Sait’e Abdülhak Hamit’i nas›l buldu¤unu sorar. Arkadafl› bu ünlü ozan› hiç okumad›¤›n› aç›klar. Bir tek dizesini bilmedi¤i ozan için, flu yarg›lar›n s›ralanabilece¤ini flaka yollu anlat›r: “Bence Hamit, önce genifl ufuklar, sonsuz derinlikler flairidir. (...) Onu okuduktan sonra en yal›n ruhta bile, sizi korkunç cehennemlerine çeken bir yap›flkan sorunun çelik tellerinin büküldü¤ünü görürsünüz: Hayat nedir?..” Sonra bunlar›n kolayca s›rala-

nacak beylik sözler oldu¤una de¤inir. ‹stenirse ozan›n tutulacak yerinin b›rak›lmayaca¤›n› söyler: “Hangi ölmez heyecan› yaratm›flt›r? Ben ona neyi borçluyum? Dilimizde mi yafl›yor? E¤itimimizde mi bir iz b›rakm›fl? S›n›rlar› afl›p bütün insanl›¤a m› yeni gerçekler söylemifl? Arkas›ndan bir destan›m›z m› kald›? Nedir? Örne¤in Makber... Ne anl›yorsunuz?” Gazete yönetmeni, arkadafl›n›n Hamit’i okumam›fl oldu¤una inanmaz. Üstelik ozan›n ertesi gün ölüm y›ldönümüdür. Nahit Sait’in oturup bir yaz› yazmas›n› ister. Para sorunlar› olan delikanl› biraz tehdit, biraz vaat sonunda yaz›y› 81


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

yazmak zorunda kal›r. Yaz›ya bir iki de örnek fliir eklemek için “‹smail Hoca”n›n bir kitab›n› bulurlar, yaz› da yaz›l›r. Öykü flöyle sona erer:

“E

rtesi günkü gazetede ç›kt›. Bafl›na flu beyti yazm›fl: ‘Tad yok gecesinde gündüzünde - Ben neyleyeyim bu yer yüzünde.’ Okuyanlar be¤endiler. ‹smail Hoca da okumufl, o da be¤enmifl!” “‹smail Hoca”, anlafl›laca¤› üzere, dönemin ünlü edebiyat tarihçisi ‹smail Habip Sevük’tür. Onun öyküdeki “Abdülhak Hamit” yaz›s›n› be¤enmifl olmas›, “Türk Teceddüt Edebiyat›” (“Türk Yenileflme Edebiyat›”) ad›n› tafl›yan kitab›nda en genifl yeri ay›rd›¤› A. Hamit’le ilgili sayfalar› akla getirmektedir. Tanzimattan cumhuriyete uzanan dönemle ilgili bu ünlü yap›tta Hamit’e ayr›lan sayfalar neredeyse fiinasi, Ziya Pafla, Nam›k Kemal, Tevfik Fikret’e verilen toplam yer kadard›r. S›ralanan de¤erlendirmeler de daha öncekilere hemen hiç benzemez. Örne¤in yazar söze bafllarken Fuzuli, Baki, Nefi, Nedim, fieyh Galip, Haf›z, Sadi, Firdevsi, Ömer Hayyam ile ilgili yarg›lar ileri sürer. Corneille, Racine, Victor Hugo, Shakespeare’in dünya edebiyat›na katk›lar›n› aç›klar. Böyece s›ra edebiyat tarihçisinin gözdesine gelmifl olur: “Bütün bu say›lan flairleri hep birbirine kar›flt›r›n›z, Do¤u ile Bat›’n›n, ‹ran ile Türk’ün bütün bu de82

¤iflik flairlerden de¤iflik nitelikler ve üstün özellikleri alarak bunlardan yepyeni, apayr› bir deha yarat›n›z: ‹flte Abdülhak Hamit budur!” ‹smail Habip’in coflkulu anlat›m›, abartmalar› tüm yap›tlar›nda yer al›r. Bu özelli¤i onun bir zamanlar gördü¤ü genifl ilginin nedenleri aras›ndad›r. Usta bir konuflmac› da olan Sevük do¤rular› dile getirirken karfl›tl›klar›, çeliflkileri göstermekten hofllan›r. Beklenmeyen yarg›lar ileri sürerek ilgi çekmeyi baflar›r: “Sanatkâr Fikret edebiyat›m›z›n ruhunda ölümsüz bir add›r, daima an›lacak. ‹nsan Fikret unutulmaz bir temizlik heykelidir, daima yaflayacak. Fakat flair Fikret, bu belki flimdiden unutuldu!”

“T

ürk Teceddüt Edebiyat›” (19241925), E¤itim Bakanl›¤›’n›n bir yay›n›yd›. Yazar, bu yap›t›n› okul kitab› olarak yazmad›¤›n›, ancak ö¤rencilerin de yararlanaca¤› biçimde düzenlendi¤ini aç›klar. 700 sayfal›k kitab›n içeri¤i flöyledir: “Yenileflme Döneminden Önceki Döneme Genel Bir Bak›fl” (80 sayfa), “Tanzimat Edebiyat›” (346 s.), Servetifünun Edebiyat›” (170 s.), “Milli Edebiyat” (31 s.), “Bugünkü Edebiyat” (64 s.) Böylesine genifl kapsaml› bir yap›t elbette okul kitab› çerçevesini afl›yordu. Ö¤rencilerin yan›s›ra edebiyatç›lar, ayd›nlar da kitab› uzun

y›llar ellerinden düflürmemifltir. de¤er yarg›s›n› de¤ifltiriyordu.” Meslektafl›n›n çal›flmas›n› Lise ö¤renimi s›ras›nda “Türk uzun y›llar sonra Hasan-Âli Yücel Teceddüt Edebiyat›”ndan ders kiflöyle de¤erlendirmifltir: tab› olarak yararlanm›fl Prof. Ke“Türünde ilk ve son yap›tt›r. nan Akyüz de flunlar› anlatacakt›r: “Bu, ne nefis fleydi! Her sayfas› Alt› notlar, üstü tarih bilgisiyle dolu, s›k› metotlu kitaplardan sonra birbirinden güzel, renk renkti. Ne ‘Teceddüt Edebiyat›’, okuyuculara çok fley söylüyor ve ne güzel söyhür bir nefes ald›rm›flt›r. (...) Bu lüyordu! Y›llar geçtikçe kitab›n kitap hepimizi zevklendirmifl, ad›ndaki ‘tarih’ sözcü¤ü gözlerimin özellikle düflündürmüfltür. Bizden önünde adeta s›r›tmaya bafllad›. sonrakilere ise yak›n geçmiflimiz Bunda tarihin cans›zl›¤› ve kuruluiçin bir ›fl›k olmufltur. Habip’in bu ¤u de¤il, edebiyat›n çekicili¤i ve takitapla kültürümüze etti¤i hizmet d› vard›. Bütün lise ö¤renimi boyunca ‹smail Habüyüktür. Onda bip hepimizin Milli Edebiyat›, ‹smail Habip Sevük, sevgilisi oldu.” dil Türkçülü¤ü“Türk Teceddüt Edebiyat›” ‹smail Habip nü anlatan saykitab›nda düflüncemizin Sevük, hukuk falar, Habip’in ve edebiyat›m›z›n fakültesini bitirbilinçli milliyetBat›laflmas›n› ayr›nt›lar›yla dikten sonra çili¤ine yapgöstermifltir. Bat› Kastamonu Liserak yaprak birer uygarl›¤›n›, Bat› sanat›n› si’nde edebiyat kan›tt›r.” benimsemifltir. Kitab› bu ö¤retmeni ola‹smail Hayolu izleyen, bu görüflleri rak mesle¤e baflbip’in Yahya savunan edebiyatç›lar lam›flt›. Kurtulufl Kemal’e sayg›üzerinde yo¤unlafl›r. Savafl›’n› desteks›zl›k etti¤ini leyen “Aç›ksöz”, düflünen Ahmet Hamdi Tanp›nar bu yüzden bir “‹zmire Do¤ru” gazetelerinin baflgün onunla sille-tokat dövüflmüfl- yazarl›¤›n› yapt›. Samsun milletvetü. Sonradan en yak›n dostlar›n- kili olarak TBMM’de bulundu. Son dan biri olaca¤› yazar›n yap›t›yla görevi Galatasaray Lisesi’nde edebiyat ö¤retmenli¤iydi. Edebiyat inilgili yarg›s› flöyledir: “‘Türk Teceddüt Edebiyat›’, o celemelerinin yan›s›ra Kurtulufl Sadevir için bugün san›ld›¤›ndan vafl› ve Atatürk’le ilgili an›-de¤erçok önemlidir. Bu kitapla o za- lendirmeler, dil devrimi, yurt gezimana kadar ancak dar çevrelerin leri, gürefl tarihimiz kitaplar›n›n kotan›d›¤› bir y›¤›n düflünce, e¤ilim nular› aras›ndad›r. “Türk Teceddüt Edebiyat›”n› ve insan birdenbire toplum hayat›nda tam yerini al›yordu. Ayr›ca cumhuriyetin ilan›n› hemen izlekitap yak›n geçmifle ait bir y›¤›n yen y›llarda bakanl›¤›n “Özgün 83


BD TEMMUZ 2009

ve Çeviri Yap›tlar› ‹nceleme Kurulu” onaylam›fl, Devlet Bas›mevi basm›flt›. Devletin okullar›nda ders kitab› olarak okutuluyordu.

K

urtulufl Savafl›’na karfl›t tutumlar› nedeniyle sürgünde bulunan yazarlar›n Türkçe’ye, Türk edebiyat›na katk›lar›na göz yumulmam›fl olmas› yazar›n özgürlükçü tutumunu, dönemin düflünceye sayg›s›n› gösterir. Vatana ihanet nedeniyle sürgünde olan Refik Halit, kitapta flöyle de¤erlendirilmifltir: “Siyah bir siyaset üstünde nurlu bir edebiyatla parlayan bir yüz ki kendisi vatana leke, yaz›s› vatana fleref oldu. Edebiyatta milli ak›m›n en berrak kalemi, kudret olan milliyetin d›flar›ya att›¤› 150’likler içindedir. Ya o ruh bu kadar sapk›nl›kta, ya o kalem bu kadar güzel olmamal› idi.” fiunlar da ayn› konumdaki R›za Tevfik için kitapta yer alan sat›rlar aras›ndad›r: “Siyasetçidir, siyasete kurban olacak olacak ve temsil etti¤i siyasetin kurban edildi¤ini görecek kadar! (...) Diplomatl›¤› Sevr’in cehennem kuyusunda bo¤uldu, yedi sekiz dilli ve yedi sekiz sanatl› R›za Tevfik’i s›k›p eritseniz, en önemli varl›k olarak ortada yine flairli¤i kal›yor!” Moskova’da ö¤renim görmekte olan, “Bolflevik” olmufl Naz›m Hikmet’in takma adla yay›mlad›¤› “Bolflevik” fliirlerini çekici buldu84

¤unu aç›klamaktan çekinmeyen edebiyat tarihçisi, genç flairden örneklere kitab›nda yer vererek onu flöyle de¤erlendirir: “Bir gün memlekete engin Rus edebiyat›n›n orijinal kudretindeki s›rr› ruhuna geçirerek dönecek ve bize Türk milletinin derin bir deniz olan ruhunu yans›tan eserler verecek mi? Ümit tatl› bir avunma demifller!” ‹smail Habip Sevük, “Türk Teceddüt Edebiyat›” kitab›nda düflüncemizin, yaflay›fl›m›z›n, edebiyat›m›z›n Bat›laflmas›n› ayr›nt›lar›yla göstermifltir. Bat› uygarl›¤›n›, Bat› düflüncesini, Bat› sanat›n› benimsemifltir. Kitab› bu yolu izleyen, bu görüflleri savunan edebiyatç›lar üzerinde yo¤unlafl›r.

FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen

A

ncak o halk›n diliyle, halk›n yaflam›n› yans›tan, halk›n sorunlar›n› ele alan edebiyattan yanad›r. Bu geliflmenin do¤rultusunu coflkulu bir dille gösterir: “fiekil milliyete do¤ru yo¤uruluyor. Ya ruh? Bunu edebiyattan önce hayatta arayaca¤›z. Hayatta ça¤dafl bir millet var m›? Ça¤dafl millet ki yaratan millettir, uygar millet ki kültürü de güçlü olan millettir; hayatta bu milleti görüyor muyuz? Dumlup›nar tepeleri engin ufuklara yaln›z bir zaferin destan›n› söylemiyor. O tepelerin dilinde flahlanan milli ruhun yüzy›la koflan sesi de hayk›rmaktad›r. O devir ki hayata bu ifli yapt›rd›, hayat da edebiyata o ifli yapt›racak!”• 85


YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek

aponlar’›n taze bal›k yemeyi çok sevdiklerini biliyor muydunuz? “Taze” derken, sudan ç›kan bal›k neredeyse hiç bekletilmeden sofraya konur. Zamanla Japon sular›ndaki bal›klar azalmaya bafllay›nca, Japonlar bal›kç› teknelerini büyüterek, avlanmak için daha uzak sulara gitmeye bafllad›lar. Gelgelelim, ne denli uza¤a giderlerse geri dönmeleri de o denli uzun sürüyordu ve bal›klar tazeliklerini kaybediyordu. Bal›kç› flirketleri bu soruna çözüm bulmak için her bal›kç› teknesine derin dondurucular koydular. Böylece, Japon bal›kç›lar üç gün uzakl›ktaki sularda avlanarak, yakalad›klar› bal›klar› derin dondurucuya koyabilirler, bal›klar bozulmadan geri dönebilirlerdi. Evet, bal›klar bozulmuyordu; ama derin dondurucudan ç›kan bal›klar›n tad› taze bal›¤›n tad›n› tutmuyordu. Bal›k fiyatlar›nda h›zl› bir düflüfl yafland›. Bal›kç› flirketleri

J

86

bu soruna hemen çözüm aramaya bafllad›lar. Bu kez her tekneye yakalanan bal›klar› canl› olarak getirebilecekleri özel havuzlar yap›ld›. Haz›rl›klar tamamland›, yine uzaklara çevirdiler dümeni... Bal›klar yakalan›p canl› canl› teknelerdeki özel havuzlara at›ld›lar. Havuza at›lan bal›klar bir süre için havuzun çevresinde yüzüp kaçabilecekleri bir yer olmad›¤›n› anlay›nca yoruldular ve suyun içinde hareketsiz durdular. Bal›kç›lar Japonya’ya geri döndüklerinde tüm bal›klar canl›yd›; ama günlerdir suyun içinde hareketsiz duran bal›klar›n tad›, daha önce yedikleri taze bal›klar›n yerini tutmuyordu. Yine araflt›rmalar yap›ld›, günlerce düflünüldü ve sonunda ilginç bir yöntemle soruna çözüm bulundu. Teknelerdeki havuzlar› yine kullanmaya devam ettiler; ancak bir de¤ifliklikle... Her havuza küçük bir köpekbal›¤› konuldu. Evet, kö87


BD TEMMUZ 2009

pekbal›¤› birkaç küçük bal›¤› yiyordu; ama köpekbal›¤›n›n kovalad›¤› di¤er bal›klar sürekli hareket halindeydiler ve bu da onlar›n daha lezzetli olmas›n› sa¤l›yordu. Yaflam da köpekbal›klar›n› de¤iflik biçimlerde ç›kar›r karfl›m›za... imi zaman sorunlar öylesine üstümüze gelir ki, tüm çevremizin köpekbal›klar›yla çevrili oldu¤unu görürüz. Nas›l oldu¤unu bile anlayamadan dört yan› kapal›, köpekbal›klar›yla dolu bir havuzda buluruz kendimizi... Bir havuzun içinde köpekbal›klar›na karfl› uzun zaman savafl›m vermek yorucudur. Defalarca kurtulmay› dener, kafam›z› defalarca havuzu çevreleyen duvarlara çarpar›z. Umutlar›m›z›n tükenme noktas›na geldi¤i anlamaya bafllar›z;

K

ama unutmayal›m ki, köpekbal›klar› hep o an› beklerler. Umut hep vard›r ve hep var olmal›d›r. Yorgunluktan gözlerimizi açmakta zorland›¤›m›z, son gücümüzle ç›rp›nmaya devam etti¤imiz bir sabah büyük bir gürültüyle kendimizi yeniden o masmavi özgürlü¤ün sular›nda bulabiliriz. Köpekbal›klar›n› tafl›yan tekne, bu kez karaya ulaflamadan sert bir kayaya çarparak darmada¤›n olmufltur. Yaflamda kalmak ve yaflam›n tad›na varabilmemiz için yapmam›z gereken tek fley köpekbal›klar›na meydan okumaktan asla vazgeçmemektir. Yüre¤imizdeki umut anahtar›n› kaybetmedi¤imiz sürece köpekbal›klar›ndan daha güçlü oldu¤umuzu asla unutmayal›m.• NurayBartoschek@butundunya.com.tr

Bir hastanede sürekli gizemli ölümler oluyordu. Hemflireler haftalardır her cuma 311 numaralı yo¤un bakım odasına yatırılan hastaları ölü buluyorlardı. Bu gizli ölümlere uzun süre açıklama getirilemedi. Herkes sorunun çözülmesi için seferber oldu. Uzmanlar odanın havasını bakteriyolojik olarak denetledi. Önde gelen bilimciler ölenlerin aileleriyle üç hafta boyunca görüflmeler yaptı. Hatta iflin içine polis de girdi ve akla gelen her olasılık tek tek de¤erlendirildi; ancak tüm arafltırmalar sonuçsuz kaldı. Tabii bu arada 311 numaralı odadaki hastaların nedensizce ölmeleri sürüyordu. Son çıkar yol olarak hastaların kaldı¤ı 311 numaralı yo¤un bakım odası sürekli gözetim altına alındı ve... Sonunda odadaki ölümlerin nedeni ortaya çıktı. Cuma sabahı saat altıda odaları temizleyen temizlikçi bayanın, hastanın ba¤lı bulundu¤u solunum cihazının fiflini çekerek, elektirikli süpürgenin fiflini taktı¤ı ve iflini bitirdikten sonra solunum cihazının fiflini yeniden yerine takıp gitti¤i görüldü.• 88

89


ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N

SUDOKU Nükhet Alicikoğlu

Ali Murat Erkorkmaz

Alt Kültür Zaferleri üçükken anne ve baban›z›n sizin yetiflmeniz için ne kadar özendiklerini asla anlayamazs›n›z. Yedi¤iniz içti¤inizden tutun da alaca¤›n›z e¤itime, gelecekteki mesle¤inizden evlenece¤iniz kifliye kadar yaflam›n›zda ciddi olan ve olmayan her türlü etkeni ince ince izlerler, kontrol ederler. Bütün bunlar› sizin iyili¤iniz için yaparlar. Siz de kendi çocuklar›n›za ayn› fleyleri yapars›n›z. Sonra zaman de¤iflir ve kendi anne ve baban›z›n de¤er yarg›lar› toplumla çak›flmamaya bafllar. Oysa siz topluma paralel hareket etmek istersiniz. Di¤er çocuklar bilgifllerlerinde fliddet oyunlar› oynarken sizin elifli sanatlar›yla u¤raflman›z “toplumca” ve “arkadafl çevrenizce” hofl karfl›lanmaz. Siz de genel ak›fla uyar bafllars›n›z cam arkas› dünyada adam öldürmeye... ‹fl zekâ yerine fliddet içeren çözümlere dayal› yaflama gelince kalite yerini kalitesizli¤e b›rak›verir. Ö¤renilmesi uzun y›llar gerektiren u¤rafllarla kimse oyalanmak istemez. Onun yerine köfleyi h›zla döndürebilecek “basit” manevralar gündeme gelir. Teknoloji

K

Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

Yan›tlar 147’nci sayfam›zdad›r. 90

bunu candan, gönülden destekler. Gitar çalmak isteyen biri uzun y›llar emek sarf edece¤ine bilgifllerden bir iki program yükleyip elde etti¤i seslerle kendini müzisyen addeder. Cep telefonlar›nda “mrb”, “merhaba”n›n yerini al›r-

ken iflin ruhu kaybolur, yaflam cans›z gövdelere teslim olur. Y›llar önce ortaya ç›kan “fast food” kültürüyle gelen özensizlik, b›rak›n damak zevkimizi, göz alg›lar›m›z› bile etkiler oldu. Eskiden hangi restorana gitseniz sizi 91


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

sak›z gibi bembeyaz, tertemiz, ütülü masa örtüleri karfl›lard›. Standart buydu. üçük büyük tüm restoranlar bunu bir numaral› kural olarak kabul ederlerdi. Bat› kültürü ile gelen “Amerikan servis”, s›¤›nmac› bir yemek masas› görünümünü de beraberinde getirdi. Sanki masan›n her yerini örtmek ay›pm›flcas›na herkesin sadece taba¤›n›n alt› örtüldü. Üstelik ço¤u zaman y›kanmayan has›rlarla veya plastik malzemelerle... Do¤al güzelliklerin yerini almaya bay›lan plastik, sadece masa örtüsü olarak de¤il, tabak, çatal ve barda¤›n yan›s›ra yapma çiçekler halinde de geldi kondu sofraya. Mis gibi kokan çiçeklerin yerlerini pislikten sararm›fl, plastik plastik s›r›tan, plastik plastik kokan ve plastik plastik tufleli yapma çirkinlikler ald›. Bütün bunlar “pratiklik” bahanesine s›¤›nd›lar. Öyle ya, yaflam k›sayd› ve kimsenin çiçek sulamaya vakti yoktu. Do¤al olarak da o çiçekler hakk›nda bilgi de gerekmez oldu. Uzaktan görüntü yeterli olunca da çiçekler ve di¤er do¤al güzellikler bizleri terk ettiler.

K

92

Naylon yaflam organi¤i ezdi geçti. Sanki yaflam sadece paradan ibaretmifl gibi toplumlar bafllad›lar ç›lg›nca bir ekonomik savafla... Varsa para, yoksa para, din iman, herfley para... Paray› hangi flartlarda olursa olsun kazanabilen kral oldu. Ludwig van Beethoven’›n son y›llar›n› sa¤›r geçirdi¤i bilinir. Adamca¤›z yazd›¤› bir eseri ancak hayalinde dinleyebilmektedir. Baflkalar›na dinletebilmek için yetmifliki kiflilik koca bir senfoni orkestras›n› biraraya toplay›p provalar yapt›rmak zorundad›r. Nas›l bir emek, nas›l bir özendir bu... Onu dinlemeye giden insanlar da ayn› özenle davran›rlar, tertemiz giyinip müzisyenlere sayg›lar›n› sadece alk›fllayarak de¤il, oluflturduklar› izleyici dokusuyla da gösterirlerdi. Bu, 20-30 y›l önceye kadar da böyle gitti. Sinemaya giderken bile fl›k giyinilir, fuayelerde rastlafl›p sohbet etmek “sosyal bir olay” olarak kabul edilirdi. Varofl kültürü, maddi s›k›nt›lar›n mazereti arkas›na s›¤›narak, e¤itilmifl ve zaman içinde ö¤renmifl toplumlara ait tüm de¤er yarg›lar›n› çöpe at›p kirli, y›rt›k p›rt›k giysiler ve belden afla¤› flakalarla itifle kak›fla geldi yerleflti.

Fakirlik, geri kalm›fll›k ve devletten yeterli ilgi göremedikleri söylemleriyle, yüzy›llar içinde özenle dokunmufl kültür eserlerini ve de¤erli kazan›mlar› çirkin renklere bulad›lar. lkel toplumlar›n en önemli kazanç yöntemi olan “yasal olmayan yollarla” güç ve para kazanmaya bafllayan e¤itimsiz toplum, zaman zaman fliddete de hiç çekinmeden baflvurarak ana de¤er yarg›s›n›n menfaat oldu¤u bir ortam gelifltirmeye bafllad›. Para el de¤ifltirince kültür de o viraja sap›verdi. Ne ac›d›r ki, e¤itilmifl kültürlerin insanlar› da yaflamlar›n› ve ifllerini sürdürebilmek için bu yeni olufluma ayak uydurmakta gecikmediler. ‹çlerinden öfke duysalar da yeni ve zahmetsiz kaba bir dünyaya bir biçimde uyum sa¤lad›lar. Gazinolarda efllerini döverken nas›l keyif ald›klar›n› anlatan magandalar›n kasetleri sat›fl rekorlar› k›rmaya bafllad›. Tek spor futbol oldu. Televizyonlarda koca koca adamlar saatler boyu bir topa nas›l vurulmas› gerekti¤ini konuflur oldular. Küfürlü konuflmak, Amerikan’ca isimlere özenmek moda oldu. Çocu¤un seçece¤i ifl olarak

I

ön s›ralara futbolculuk, güvenlikçilik, köfle dönücülük gibi meslekler yerleflti. Tabii ki hiçbir meslek küçümsenemez. Ancak, bir toplum, bilim, sanat ve felsefe gibi konulardan uzaklafl›rsa gelece¤i de o ölçüde kararaca¤›ndan tablonun tümünün rengi bozulmadan önlem almak gerekirdi, al›nmad›. Kimsenin de almaya niyeti hâlâ yok gibi. Ben Atatürk’le büyüdüm. Mustafa Kemal bizim evde yaflard›. En sevilen ve say›lan aile büyü¤ümüzdü. G›pta edilen kiflili¤i ile özenilen bir flah›st›. Biz çocuklar, büyüdükçe onu daha çok sevdik. Sabahlar› duvardaki resminden bana “Sana güveniyorum” bak›fllar› atard›. Ne yafllan›rd›, ne de ölürdü. O evimizin en sevilen ve say›lan büyü¤üydü. O sadece bizim evde yaflamazd›. Komflumuzun da evinde otururdu. Hatta tüm komflular›m›z›n aile büyü¤üydü. ‹ster inan›n ister inanmay›n, ilkokul baflö¤retmenimizin bile akrabas›yd›. Adamca¤›z her sene 10 kas›mda hüngür hüngür a¤lard›, hâlâ hat›rlar›m. Babam Atatürk’ten bahsederken öyle heyecanlan›rd› ki gözleri dolard›. Babam›n kolay kolay birilerini be¤enemedi¤i her93


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

kesçe bilinirdi. Annem çocukken Atatürk saçlar›n› okflay›p gözlerinin içine bakm›fl. Düflünün art›k neler hissetti¤ini... er cumhuriyet bayram›nda resmi geçitleri seyreder, hüngür hüngür a¤lard›. Ölmeden birkaç ay evvel a¤r›lardan yerinden kalkamazken bile cumhuriyet bayram› geçit törenlerini televizyondan bir çocuk coflkusuyla seyretmifl, bana telefon açarak heyecan›n› dile getirmiflti. Mustafa Kemal, “Geometri” kitab› yazabilen, baleden anlayan, uçaklar›n ve uzay›n ne ifle yarayabilece¤ini bilebilen inan›lmaz bir dahiydi. Tek ça¤a s›¤amamak gibi bir sorunu vard›, mecburen geçmiflten bafllay›p yüzy›llar boyu sürecek gelece¤e yay›l›verdi. Böyle birinin benim evimde oturuyor olmas› çok, ama hofl bir duyguydu. Ama flimdi Atatürk’ten bahsederken insanlar korkarak seslerini alçalt›yorlar. Birileri duymas›n diye f›s›ldafl›yorlar. Sanki bir vatan haininin sempatizan› olmamak için kültüre yapt›klar› vurdumduymazl›¤›, bizi biz yapan temel de¤erlere de yap›yorlar. Ça¤dafll›¤a inanan insanlar rahats›z ediliyor, tutuklan›yor, hastala-

H

94

n›p ölüyorlar. Herkes bir macera filmi seyrediyormuflcas›na s›cak evlerinde, rahat koltuklar›nda aptal makinesinin cam›na bakarak olanlar› izliyor. Atatürk çok üzülüyor. “Ordular, ilk hedefiniz Ak...” diyor kal›yor. O da biliyor askerle çözüm olamayaca¤›n›... Ama ne yaz›k ki askeri darbelerden nefret eden insanlar bile zaman zaman “Yeter art›k!” feryatlar› at›yorlar. Hayatlar›nda namaz k›lmam›fl insanlar, cuma günleri baz› para babalar›n›n arkas›na tak›l›p camiye gidiyorlar. “Günayd›n” sözcü¤ü yerini “Selamünaleyküm” diye, anlam› tahmin edilen ancak sözcüklerin ne manaya geldi¤i bilinmeyen bir lafa b›rakt›. Eskiden bir yere girdi¤imizden gözümüze kapkaralara bürünmüfl bir kad›n çarp›nca rahats›z olurduk, flimdi ise “Bafl› aç›k bir kad›n görebilir miyiz?” diye bak›n›r olduk. Demokrasiye hiçbir zaman inanmad›m. Bireylerin say›sal üstünlük nedeniyle toplumlar› yönetebilme fikri bilimselli¤e ayk›r› oldu¤undan benim için hep kötü yönetim modellerinden biri olarak kalm›flt›r. ‹nsanlar›n bilimsel, kültürel ve sanatsal verimlilikleri oran›nda oy sahibi olmalar›na inanm›fl›md›r. Bafl bafl hayvan say›l›r-

cas›na elde edilen oy çoklu¤u, bilimsel hizmet verebilecek insanlar›n önlerini keserek paragöz politikac›lar›n silah› haline gelmifltir. e yaz›kt›r ki bu inanc›m do¤rulanm›fl ve demokrasi kendini atlama tafl›na çevirmifl, “Buyrun, bas›n üstüme” demektedir. Eski yaz›lar›mdan birinde Moda’y› konu etmifl, yedi göbek sülalemin Modal›l›¤›n› ve ne kadar Moda hastas› bir insan oldu¤umu kas›la kas›la anlatm›flt›m. Ama art›k o güzel Moda bile yeni modalara uyarak h›zla yok olmaktad›r. Atatürk art›k kendi kurdurdu¤u Moda Deniz Kulübü’ne giremiyor. Yollar üst üste yar› otomobil yar› kamyonet gibi araçlarla t›kanm›fl vaziyette... Atatürk kolay kolay karfl› kald›r›ma geçemiyor. Genç k›zlar›n dolaflt›¤› yollarda karanl›k sakall› adamlar ve bafllar› politik kapal› kad›nlardan oluflan halk›m›z kol gezmekte... Yolda yürürken sohbet etti¤im insanlar yok art›k. Esnaf›n geride kalan son birkaç kiflisi d›fl›nda kimseyle selamlaflm›yorum, selamla-fla-m›yorum. Ne olacak bu durum dedi¤inizde arkadafllar›n›z “Aman sus” iflareti yap›yorlar. Çok üzülüyor buna Mustafa Kemal... Evlerden yükselen keman ve piyano t›n›lar› yerlerini t›s-tak-t›stak ritmleri içinde, aksanl› bir Türkçe ile bö¤üren ve kulaklar› t›rmalayan seslere b›rak›yor. Elveda Moda’n›n ça¤dafl yüzü...

N

Herkes yavafl yavafl uzaklaflmaya bafllad› Moda’dan. Geçmifli yo¤un kültürel altyap›lara sahip di¤er semtlerde de ayn› manzaran›n sergilendi¤ine eminim. Art›k ünlü ressamlar, yazarlar, heykelt›rafllar yok etraf›m›zda... Herkes fellik fellik uzaklafl›yor çirkinliklerden... Ben de Moda’dan gidiyorum. Moda art›k benim Moda’m de¤il. fiehir hayat› özenilmekten ç›kt›, hayatta kalmaya çal›fl›lan bir keflmekefle dönüfltü. Koca bir otopark içinde odalar›m›n çift camlar›na hapsoldu¤um bir yaflam istemiyorum. Ben, Moda’dan, Erol Evgin’in, Timur Selçuk’un, Haldun Taner’in, Yavuz Görey’in, Neflet ve Nüket Ruacan kardefllerin, Bar›fl Manço’nun, Ayflegül Sar›ca’n›n, Kenan Yontunç’un, annemin, babam›n, kardefllerimin, çocuklar›m›n, Atatürk’ün Moda’s›ndan gidiyorum. Çok üzülüyorum. aflam de¤iflimler ve devinimler içinde son h›z ilerlemekte... Saatler tiktaklamaya devam etmekte...Evrime karfl› durulamaz ancak evrim geri gidifli iflaret ediyorsa mutlaka birfleyler yapmak gerekir. Mutlaka... Mutlaka... Bilime inan›yorsak mutlaka... Eskiden durum kötüye gidince kullan›lan bir terim vard›. “Papaz› bulduk!” derdik. Galiba ayn› laf› flimdi “‹mam› bulduk!” diye kullanman›n zaman› geldi.•

Y

AliMuratErkorkmaz@butundunya.com.tr 95


96

97


YAKINDAN TANIDIKÇA Yücel Aksoy

“5. Senfoni”nin Babas›:

Ludwig van Beethoven eethoven, 1802 y›l›nda lular› hemen toplan›p ona parasal iflitme duyusunu tü- yönden destek olma karar› ald›müyle yitirince a¤›r bir lar. Bu soylular›n bafl›nda da Arflibunal›ma girdi. (Bir dük Rudolph vard›. besteci için büyük bir Rudolph, Beethoven’›n bestetrajedi olan bu kayb›, Bütün Dün- lerini en çok ithaf etti¤i kiflidir. ya dergisinin Eylül 2005 say›s›nda Peki Rudolph kimdir? Arflidük ayr›nt›l› olarak aktarm›flt›k.) Bu Rudolph, Avusturya-Macaristan durum elbette ki bir müzisyen ‹mparatoru 2. Leopold’ün en küiçin korkunçtu. çük o¤luydu. Çünkü bir piyaMüzi¤e ve müBeethoven’›n en nist olarak konzisyenlere afl›r› sevilen yap›tlar›ndan ser veremeyecek, derecede ilgi ve biri olan “5. Senfoni”si, flef olarak orkestsayg› duyard›. 1789’da bafllayarak ray› yönetemeye1803 y›l›nda yavafl yavafl artan cekti. Daha da Rudolph, Beetsa¤›rl›¤›na karfl›, önemlisi, ö¤renhoven’dan ders daha do¤rusu kadere cilerine ders veralmaya bafllad›. baflkald›r›fl olarak meyecekti ki, bu K›sa bir süre sonkabul edilir. onun için çok ra aralar›nda gerönemli bir gelir çek bir dostluk kayna¤›yd›. Ayr›ca sosyal yaflam›- kuruldu. Rudolph, gerek Beethon›n da bitti¤inin ay›rd›ndayd›. ven’›n kendisine gerek yap›tlar›na Çünkü duymayan biri olarak o ar- büyük hayranl›k beslerdi. Ve best›k yaln›zl›¤a mahkumdu. tecinin tüm tuhafl›klar›na karfl›n Fakat Beethoven’›n unuttu¤u bu dostluk Beethoven’›n ölübir fley vard›, dostlar›... Onun gibi müne dek sürdü. de¤erli bir bestecinin, sefaletin 1809 y›l›nda Arflidük Rudolph, pençesinde k›vranmas›na kesin- iki arkadafl›n›n da deste¤ini alalikle raz› olamazlard›. Viyana soy- rak Beethoven’a, Viyanay› terk et-

B

98

Beethoven, duymayan biri olarak artık yalnızlı¤a mahkumdu. Fakat unuttu¤u bir fley vardı, dostları... 99


BD TEMMUZ 2009

memesi kofluluyla, y›ll›k 4 bin florin maafl ba¤lanmas›n› sa¤lad›. Bu iki kifli Prens Kinski ve Prens Lobkowitz idi. 1812 y›l›nda Kinski attan düflerek yaflam›n› yitirdi, 1813 y›l›nda da Lobkowitz iflas edip Viyana’y› terk etmek zorunda kald›. Fakat Rudolph onlar›n pay›n› da üstlenerek Beethoven’a parasal deste¤ini sürdürdü. 1819 y›l›nda Beethoven, sevgili dostu Arflidük Rudolph’un Moravya’n›n Olmütz kentine baflpiskopos atanaca¤› müjdesini ald›. Rudolph kendisinden bir Missa Solemnis (törensel dini müzik) bestelemesini istiyordu. Beethoven büyük bir sevinçle görevi kabul etti ve hemen çal›flmalara bafllad›. Tören 20 Mart 1820’de Köln Katedrali’nde yap›lacakt›. Fakat türlü engeller nedeniyle yap›t ancak 1824 y›l›nda tamamla100

nabildi ve 18 Nisan 1824’de ilk kez seslendirildi. Konser gününe de¤in de türlü aksakl›klar ve engeller birbirini izledi. Önce yap›t›n çal›naca¤› salonu bulmak için çok çaba harcand›. Orkestra elemanlar›n›n bulunmas› da büyük sorun oldu. Çünkü o dönemde Rossini’nin yap›tlar› revaçtayd› ve müzisyenler de bu yap›tlar› seslendirmekten büyük keyif al›yorlard›. Gürültü, pat›rt›yla geçen provalardan sonra konser gününe gelindi. Giyimine kuflam›na hiç dikkat etmeyen Beethoven’›n, konser akflam› giyecek siyah frak› bile olmad›¤› anlafl›ld›. Yak›n arkadafl› Schindler ona, karanl›kta fark edilmeyecek koyu yeflil renkte elbisesini vererek bu sorunu da halletmifl oldular. rt›k perde aç›l›p konser bafllayabilir diye düflünürlerken, konser için orkestradaki sanatç›lara davetiye verilmedi¤ini bahane eden birkaç müzisyenin de son anda gelmekten vazgeçti¤i anlafl›ld›. Ama tüm bunlara karfl›n yap›t seslendirildi ve büyük baflar› kazand›. Yap›t›n sahnelenifli s›ras›nda 54 yafl›nda olan ve uzun zamand›r kulaklar› duymayan Beethoven yine de çapk›nl›k yapmadan duramad›. Baflroldeki iki ünlü, alto Karoline Unger ve soprano Henriette Sontag, gelip üstad›n elini öpmek istediler.

A

Beethoven bu olay› kardefli Johann’a yazd›¤› mektupta flöyle anlat›yordu: “Benimle tan›flt›klar›nda elimi öpmek istediler, çok güzel olduklar›ndan, öptürmek için dudaklar›m› sunmay› ye¤ledim.” *** Beethoven’›n en sevilen yap›tlar›ndan biri olan “5. Senfoni”si, 1789’da bafllayarak yavafl yavafl artan sa¤›rl›¤›na karfl›, daha do¤rusu kadere baflkald›r›fl olarak kabul edilir. 16 Kas›m 1801’de Bonn’dan arkadafl› olan Dr. Franz Wegeler’e yazd›¤› mektupta duygular›n› flu sat›rlarla dile getirdi: “‹ki y›ld›r ne denli yaln›z oldu¤uma, neler çekti¤ime inanamazs›n. Kulaklar›m›n kötü duymas› beni bir hayalet gibi her yerde izliyor. Buna karfl›n fizik ve düflünce kudretim her zamankinden daha güçlü.”

Bilindi¤i gibi “5. Senfoni”, üç k›sa bir uzun çal›nan dörtlü notayla (sol-sol-sol-mi) ve insan› ola¤anüstü etkisi alt›na alarak bafllar. Bunun aç›klamas›n›, yak›n arkadafl› Avusturyal› yazar Anton Schindler’e flöyle yazar bir mektubunda:. “Kader kap›y› böyle çalar!” Gerçekten de senfoninin ilk dört notas›ndan oluflan basit motif tüm yap›t›n ana fikridir. Üç k›sa bir uzun çal›nan notalar, mors alfabesinde üç nokta bir çizgiye tekabül eden “V” harfini, dolay›s›yle de Latince kökenli “Victoria” sözcü¤ünün ilk harfini tan›mlar. Beethoven, kadere baflkald›r›fl›n› ve sonunda zafere ulaflmas›n› simgeleyen bu yap›ta “Zafer Senfonisi” ad›n› belki de bu nedenle vermifltir.• YucelAksoy@butundunya.com.tr

Yemekli vagonun sigara içilen bölümünde sohbet konusu, kötü alıflkanlıkların sa¤lık üzerindeki olumsuz etkilerinden açılmıfltı. Sa¤lıklı oluflu yüzünden belli olan, sa¤lam yapılı bir kifli, dördüncü sigarasını yaktıktan sonra konuflmalara katıldı: “Bana dikkatlice bakın ve sözlerinizin ne denli bofl oldu¤unu anlayın” dedi. “Ben, delikanlılık yafllarımda sigara içmeye baflladım ve o günden bugüne bir gün bile hasta olmadım. Nedeni ise çok basit: Çünkü 20 yaflımdan 40 yaflıma de¤in düzenli bir yaflam sürdüm. Sade yemekler yedim, geç saatlere dek oturmadım, sık sık spor yaptım, yaz ve kıfl her gün saat 9’da yata¤a girdim, sabah 5’te kalktım. 8’den 1’e kadar çalıfltım, sonra yine sade bir yemek, biraz dinlenme, biraz hareket, bol bol da sigara...” Toplulukta kiflilerden biri, adamın sözünü kesti. “Affedersiniz, beyefendi” dedi. “Hangi nedenden dolayı girmifltiniz, cezaevine?”• 101


EVRENSEL KÜLTÜR Songül Saydam

102

‹nsano¤lu o anda aya¤ını Ay’a basıyor ve Ay’dan dünyaya seslenerek, ulafltı¤› son zaferinin beklenen müjdesini veriyordu: “Bu, insan için küçük bir adım...” diyor... Ardından öteki aya¤ını ileri uzatıyor, Ay’a bu kez o aya¤ıyla da basıyor ve... Biraz önce yarım kalan adımını da, tümcesini de tamamlıyordu: “Fakat insanlık için dev bir s›çrama...” O dönemin bu “Son Zafer”i, insano¤lunun o ana de¤in sahip olabildi¤i “En Büyük Zafer”di, de... ‹nsano¤lu, ulaflabilece¤i en uzak noktaya ulaflmıfl, yüzbinlerce kilometre ötedeki Ay’a aya¤ını basm›fltı artık... ‹nsano¤lunun bu baflarısı, kuflkusuz, Amerika Birleflik Devletleri’nin parasal gücü ve geliflmifl bilimsel yapısından kaynaklanıyordu. ABD bu baflarıyı sa¤layabilmek için o güne de¤in uzaya 4038 araç göndermifl, zafere ancak, 4039’uncu araçla ulaflabilmiflti. Ay’a ilk ayak basan insan Amerikalı Gökmen Neil Armst-

rong, bu “En Büyük Zafer”le insanların ne büyük ifller yapabilece¤ini kanıtlamakla kalmadı, “insan denilen varlı¤ın” içindeki “her baflarıda bir kusur arayan” duyguyu da bir kez daha kanıtladı. Ay’a ayak bastı¤ı müjdesini verirken söyledi¤i “That’s one small step for (a) man, one giant leap for mankind” tümcesindeki (bir) anlamına gelen (a) harfini söylemedi¤ini ileri süren “kusur bulucular”, onu üzdüler, dünyaya dönüflündeki coflkusuna toz kondurdular.

M

üjdesindeki (a) harfini kesinlikle söyledi¤ine bu kiflileri inandırmak için Neil Armstrong üç yıl u¤rafltı ve sonunda, Ay’dan gönderilen seslerin kayıtlarında (a) harfinin yer aldı¤ını ortaya çıkardı. Dünyada kaydedilen mesajda ise (a) harfinin, küçük bir parazitin arkasında kaldı¤ı anlaflıldı. Tarihin en büyük yolculu¤u 40 yıl önce 16 Temmuz 1969’da Türkiye saati ile 15:32’de baflladı. Yer, ABD’nin Florida eyaleti Cape Kennedy Uzay Üssü’ydü. 39-A numaralı rampada toplam yüksekli¤i 111 m., a¤ırlı¤ı 3.100 ton olan Satürn-5 füzesi (ve üzerindeki) Apollo-11 dev uzay aracı ve aracın içinde de Neil Armstrong, Edwin Aldrin, Michael Collins vardı. “5, 4, 3, 2, 1, 0 Atefl!” komutu ardından korkunç bir patlama ve toplam itme gücü 34 bin kg. olan befl motorun çıkardı¤ı bir alev bulutu olufltu. Alevlerin 103


BD TEMMUZ 2009

içinden Apollo-11 gidifl dönüfl 800 bin kilometrelik yolculu¤a çıktı.

F

ırlatmayı izlemeye gelenler da¤ılmadan araç dünya çevresindeki yörüngesine oturdu. Tam bir saat sonra saatte 40 bin km. hızla Ay’a yöneldi. Komutada, Michael Collins vardı. Neil Armstrong ve (Buzz) Aldrin, “Kartal” adı verilen bölüme geçtiler. 21 Temmuz 1969’da Kartal Ay’a yumuflak inifl yaptı. ‹ki gökmen, çıkıfl izni aldıktan sonra, kendilerini Ay’ın kavurucu sıca¤ından koruyacak uzay elbiselerini 40 dakika süreyle denetlediler. Bu giysilerin her biri 350 bin dolara ma olmufltu. ‹lk olarak Neil Armstrong çıktı kapıdan... Sırtı Ay’a dönüktü. Dokuz basamaklı merdivenden dokuz dakikada indi. Sol aya¤ı Ay’ın tozlu topra¤ına de¤di¤inde, saat Türkiye’de 04:56’yı gösteriyordu. ‹flte tam o an verdi müjdesini: “That’s one small step for (a) man” dedi, sonra sa¤ aya¤ını ileri attı, adımını da, tümcesini de tamamladı: “One giant leap for mankind.” (Bir insan için küçük bir adım, insanlık için dev bir s›çrama.) Dünyada tüm sesler durmufl, tüm kifliler onu dinliyordu: “Ay’ın yüzü, pudraya dönüflmüfl kömür tozuyla kaplı... Kum taneci¤i gibi ince ve toz gibi... Hareket etmekte güçlük çekmiyorum, yürü104

mek hiç zor de¤il... Botlarım 2 cm.’lik bir çukur açtı.” ‹lk adımlarını yalpalayarak atan Armstrong birkaç adımdan sonra ortama uyum sa¤layıp özel küre¤i ile Ay’ın yüzeyinden ilk tafl parçasını alıp torbasına koydu. “Gerçekten çok güzel bir manzara... Burası Amerika’nın Batı Çölü’ne benziyor.” 20 dakika sonra Ay’a ikinci insan Buzz Aldrin ayak bastı. ‹ki gökmen, yanlarında getirdikleri aygıtları çevreye yerlefltirdikten sonra Ay’ın yüzeyine büyük bir ABD bayra¤ı diktiler, yanına da bir plaket koydular. Plakette flu yazı vardı: “Buraya, Dünya gezegeninden gelen insanlar ayak bastı. Temmuz 1969. Biz bütün insanlık adına barıfl için geldik.” ABD Baflkanı Nixon telefonla aradı gökmenlerini... “Neil ve Buzz, sizlere Beyaz Saray’ın oval salonundan sesleniyorum” dedi. “Kuflkusuz bu, flimdiye kadar Beyaz Saray’dan yapılan tarihin en önemli telefon konuflmasıdır. Sizin yardımınızla artık Ay, insanlık dünyasının bir parçası oldu.” Baflkan Nixon, bu sözlerle bafllayan konuflmasını gökmenlerini överek ve onların baflarısının anlamını vurgulayarak sürdürdükten sonra, flu flakayla noktaladı: “Umarım bu konuflmamdan sonra telefon flirketi bana yüklü bir fatura göndermez.”• SongulSaydam@butundunya.com.tr

1001 Güzel Söz Derleyen: Halil Can HOfiNUTSUZLUK bir insan›n ya da ulusun geliflmesindeki ilk ad›md›r. Oscar Wilde

MUTLULU⁄U engelleyen fleylerden biri, yaflamdan çok fazla mutluluk beklemektir. Fontenelle

YAfiAM yollar›nda kendimizle tekrar tekrar, binbir k›l›kta karfl›lafl›r›z. Carl Jung

DÜfiÜNCELER‹N‹ tam ve yerinde sözcüklerle anlatamayan kifli, yanl›fl tart›larla ifl görmeye çal›flan sat›c›ya benzer. Goethe

K‹M‹ zaman büyük sonuçlar›n, küçük fleylerin sonucunda ortaya ç›kt›¤›n› dikkate al›nca, düflünüyorum ki, küçük fley yoktur. Bruce Barton ‹LK günden itibaren kendinizi kaliteye aday›n. Önemli ya da önemsiz her bir ifl üzerinde sanki en önemli tek fley oymufl gibi –ki genellikle öyledir– konsantre olun. Bir fleyi kötü yapmaktansa hiçbir fley yapmamak daha iyidir. McCormack

SIRADIfiIYLA, s›radan› unutacak denli büyülenmeyin. Magdalen Nabb ‹Y‹ bir e¤itimci, yavafl yavafl kendisini gereksiz yapand›r. Thomas Carruthers BAS‹T insan zaman› nas›l öldürece¤ini, de¤erli insan ise nas›l kazanaca¤›n› düflünür. Schopenhauer

E⁄ER do¤ru yolda olsan bile orada oturup kal›rsan, ezilirsin. Will Rogers

ZAMAN ne ç›kar›r ne böler. Fakat öyle bir biçimde toplar ki, çarpma bile onun yan›nda küçük kal›r. Bob Talbert

ZAMAN herfleyi al›p götürür, hatta bizim düflüncelerimizi de... Virgil

SUÇU ba¤›fllayan asildir; ancak özür dileyen daha asildir. Alphons Daudet 105


KÖfiEDEN BUCAKTAN

Bataan Ölüm Yürüyüflü

Mehmet Muhsinoğlu

‹kinci Dünya Savaflı’nda Japonlar’ın iflledi¤i “savafl suçları”ndan biri de, 1942’de Filipinler’deki 140 km.’lik “Bataan Ölüm Yürüyüflü” olarak tarihe geçti. Filipinler’de 1941-1942 dönemindeki çatıflmanın bir bölümü olan Bataan Savaflı 3 ay sürdü.

G

eneral Douglas MacArthur ve Jonathan Wainwright’›n kesin emrine karflın, “Luzon Kuvvetleri” komutanı Tümgeneral Edward P. King, Jr., 67 bin Filipinli, 1.000 Çinli/Filipinli ve 11 bin 796 Amerikalı askeriyle birlikte, 9 Nisan 1942’de Korgeneral Masaharu Homma komutasındaki 54 bin kiflilik Japon ordusuna teslim oldu. Amerikan tarihinde bu “tek seferde en büyük tutsak düflme” olarak kayda geçti. 79 bin 796 savafl tutsa¤ının yarımadanın güney ucundan 140 km. kuzeydeki O’Donnell Kampı’na nakledilmesi görevi, Tümgeneral Yoshitake Kawane’ye verilmiflti. Tutsakların nakli sırasında, Japon ‹mparatorluk Ordusu tarafından “vahflet örnekleri” sergilendi. Her fırsatta dipçiklenen tutsaklara “günlük ve ola¤an” kötü muamele yanında, sık sık “kafa koparma, gırtlak kesme, gelifli güzel atefl ederek öldür-

106

me” gibi acımasız uygulamalar yol boyunca sürdü gitti. Bu arada kimi tutsakların ba¤ırsakları süngüleniyor, kimilerine de tecavüz ediliyordu. Yaklaflık 10 gün süren bu yürüyüfl sırasında, çok yavafl hareket edebildikleri için arkalarda kalan ve tropikal sıcakta kavrulan tutsakların, su ve yemek isteklerine yanıt bile verilmiyordu. Yere yuvarlanmak, hareket edememek de, herhangi bir protesto tavrı ve mutsuzluk ifadesi gibi, ölüm cezasına çarptırılmak için yeterli bir nedendi.

G

üçsüz kaldıkları için yere yuvarlanan tutsaklara yardım edenler de –baflka bir neden olmasa bile– fliddetle cezalandırılıyordu. Japon kamyonlarından oluflan konvoylar, yerde kalan tutsakların üstüne sürülüyordu. Bu arada kamyon sürücüleri, tüfe¤e takılmıfl süngülerini özellikle dıfları uzatıp yol kenarında yürüyen tutsakların gırtla¤ını ke107


BD TEMMUZ 2009

kurtulan ABD komutanlarından Dr. Lester Tenney, Haziran 2008’de Hitotsubash Üniversitesi’nde yapılan bir görüflmede, tutsak kampında ölenlere iliflkin elde kesin sayı olmamasına karflın, bunun da çok yüksek oldu¤una inanıldı¤ını vurguluyordu. *** Haziran 1942’de Filipinli tutsak askerler, Japon ordusu tarafından ba¤ıfllandı ve serbest bırakıldılar. Amerikalı askerlerin tutsaklı¤ı ise devam ediyordu. O’Donnell Kampı’ndaki koflullar çok zordu. Tutsaklar günde bir kez su içebilmek için uzayıp giden kuyruklara giriyorlardı. Dayanma gücü kalmayanların ço¤u, vitaminsizlikten beriberi ya da dizanteriye yakalanıp can veriyorlardı.

6

Korgeneral Masaharu Homma

siyorlardı. Benzeri vahflet örnekleriyle dolu bu yürüyüflün filmi, savafl sonrası arflivlere girmiflti.

T

utsaklardan kaç kiflinin öldürüldü¤üne iliflkin kesin sayı bilinmemesine karflın, kimi tarihçiler en az 6 bin-11 bin kiflinin öldürüldü¤ünü hesaplıyor. Müttefiklerin savafl sonrası hazırladı¤ı raporlarda yer alan çizelgelerde, yalnızca 54 bin-72 bin tutsa¤ın kampa ulaflabildi¤i belirtiliyor. Eldeki verilerin toplu de¤erlendirilmesi sonucu, Bataan Yürüyüflü’nün ölüm oranı, yüzde 25-yüzde 28,5 olarak hesaplanıyor. Bu yürüyüflten ve kamptan 108

A

merikalı savafl tutsakları daha sonra Filipinler’in dıflına çıkarıldılar. Bu süreç tutsakların O’Donnell Kampı’ndan, bir süre bekletildikleri Cabanatuan kentine nakledilmeleriyle baflladı. Tutsaklar buradan da, “cehennem gemileri” diye adlandırılan teknelerle, Japonya, Kore ve Mançurya’daki tutsak kamplarına gönderildiler. Mançurya kampında kalan 511 asker, Ocak 1945’te yapılan Cabanatuan Baskını sonucu kurtarıldılar. *** Japonya 1945’te teslim olduk-

tan sonra, müttefikler tarafından yargılanan General Homma, Bataan Ölüm Yürüyüflü, O’Donnell ve Cabanatuan Kamplarında uygulanan vahflet gibi, iflledi¤i “savafl suçları” nedeniyle, ölüme mahkum edildi.

Y

aflam›n›n ba¤ıfllanması için eflinin General Douglas MacArthur’a yaptı¤ı baflvuru kabul edilmedi. Ancak MacArthur, askerler arasında büyük bir onursuzluk sayılan sehpada asılmak yerine, Homma’nın kurfluna dizilmesini emretti. Homma hakkındaki karar, 3 Nisan 1946’da Filipinler’in baflkenti Manila’nın varofllarında, Filipinli ve Amerikalı askerlerden

oluflan manga tarafından infaz edildi. Homma 58 yaflındaydı. Filipinler’in iflgalinde önemli rol oynayan Homma, amatör ressam ve oyun yazarıydı. Japon ‹mparatorluk Ordusu’nda “Ozan General” olarak tanınıyordu. Batılı dünya görüflüne saygı duydu¤u belirtilen Homma, askeri atafle olarak 8 yıl ‹ngiltere’de görev yapmıfltı. Birinci Dünya Savaflı sırasında, 1918 yılında ‹ngilizler’le birlikte Fransa’da çatıflmalara katılmıfltı. Tarihçi Philip Piccigallo’ya göre, Homma do¤rudan verdi¤i emirlerin de¤il, ölüm yürüyüflü sırasında kendi askerlerinin davranıflının kurbanı olmufltu!..• m.muhsinoglu@gmail.com

Adam doktora derdini söyledi: “Doktor Bey, kalbim çok hızlı atıyor.” Doktor, hastasını özenle muayene ettikten sonra kararını bildirdi: “Atmaması gerek.” Doktorun bu sözü üzerine adam solu¤u, en yakın eczanede aldı. “Sizde at maması var mı?” Eczacı, “Bizde at maması olmaz... Karflıdaki veterinere soracaksınız” dedi. Adam veterinere gitti, befl kutu at maması satın aldı ve bunları befl ay süreyle kullandı. Sonuçtan çok memnundu. Fakat beflinci ayın sonunda beflinci kutu at maması bitince, kalbinin hızlı atıflları yeniden baflladı. Hemen veterinere gitti, birkaç kutu at maması daha istedi. “Maalesef, bizde hiç kalmadı” dedi veteriner. “Hepsi bitti.” Veterinerin bu yanıtı üzerine telafla kapılan adam, soluk solu¤a doktoruna gitti ve durumu bildirdi: “Doktor Bey, at maması bitmifl” dedi. Doktor, duraksamadan karflılık verdi: “Bitmemesi gerek...”• 109


110

111


YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer İzgü

Cimcirik O gece uyumadan önce kardeflimle karar verdik: “Yar›n sabah annemize babam›za söyleyelim.” Arkas›ndan öyle ba¤›rd›k ki: “Söyleyelim, söyleyelim!..” Annem odam›z›n kap›s›n› açt›, “Ay siz daha uyumad›n›z m›?” diye sordu.

Elif de, ben de gözlerimizi kapad›k, yine ikimiz birden, “Uyuduk anneci¤im uyuduk” dedik. “Yani siz flimdi uykunuzda konufluyorsunuz öyle mi?” Ah, sanki kardeflimle sözleflmifliz gibi bafllar›m›z› sallad›k. Anneci¤im birer kez daha bizi öptü, odadan ç›kt›.

›s›lt›yla Elif’e seslendim: “Köpek isteyelim, h›?” “Ay flöyle kocaman kulakl› bir köpek a¤abeyci¤im...” “Ad›n› da Arkadafl koyal›m.” “Ne güzel bir ad... Arkadafl, bizim arkadafl›m›z olacak.” Kardeflimi bilmem; ama ben düflümde hep köpe¤imiz Arkadafl’› gördüm. Böyle k›sa tüylü, kocaman kafal›, kocaman kulakl› bir köpek... Ay ay hem de ne düflünceli, ne sayg›l› bir köpek... Hiç havlam›yor. Soruyorum: “Sen niye hiç havlam›yorsun?”

F 112

“Komflular› rahats›z etmemek için” diyor. Sabah kalk›nca güldüm, kardeflime de düflümü anlatt›m. Elif, “Ben ona konuflmay› ö¤retirim” dedi. h, pazar günlerini çok seviyorum. Öyle öteki günler gibi kofluflturmak yok. Elimi yüzümü bile yavafl yavafl y›k›yorum. Mutfaktan gelen sucu¤un kokusunu al›yorum. Can›m babac›¤›m portakal suyu bile s›km›fl. Anneci¤im tavadaki sucuklar› çeviriyor. Elif 盤l›kla mutfa¤a giriyor ve ba¤›r›yor: “Arkadafl babac›¤›m, Arkadafl anneci¤im!..” Ben de ba¤›r›yorum. Oh, bir yudum portakal suyu içtim. “Babac›¤›m anneci¤im, biz karar verdik köpek alaca¤›z, elbette siz izin verirseniz.” Annemin elime tutuflturdu¤u sucuklu ekme¤i ›s›rd›m, çi¤niyorum, bir yandan da anneme babama bak›yorum. Sucuk çok güzel de, bir de köpek almaya izin ç›karsa, çok çok daha güzel... Annem, “Olmaz, yazlar› gezmeye bir yerlere gidiyoruz, yan›m›zda götüremeyiz ki köpe¤i...” diyor. Babam konufluyor: “Burada b›rakacak bir yerimiz yok. Bu kentte köpekevi olsayd›, hiç düflünmeden birlikte gider, bir köpek al›r, gelirdik.”

O

113


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

Öyle ya, babam annem hakl›lar. Yaz›n geziye ç›kt›¤›m›zda köpe¤imizi nereye b›rakaca¤›z? Elif kafllar›n› kald›rd›, gözlerini oynatt›, sütünü höpürdettikten sonra, “Eh kedimiz olsun bari...” dedi. “Tekir bir kedi...” dedim. abam da, annem de yine, “C›k olmaz, burada bir kedievi yok ki, yaz›n b›rakal›m, tatil dönüflü kedimizi alal›m” dediler. Elif’in kafllar› yine havada, gözleri f›ld›r f›ld›r dönüyor, bana bal›k iflareti yap›yor, böyle elini bal›k gibi oynatarak... “O zaman akvaryum alal›m, içinde renk renk, cins cins bal›klar...” dedim. Ay Elifcik, sanki iki elinin iflaret parmaklar› k›rm›z› bal›k, suyun içinde bir bu yana, bir o yana yüzüyor. O da m› olmad›? Babam›n da, annemin de kafllar› kalkt›. Annem konufltu: “Koca akvaryum nereye gider? Öyle zor ki...” Babam ekledi: “Öyle kavanozlar›n içinde akvaryum olmaz, bal›k bir iki gün yaflar, sonra ölür. Siz de üzülürsünüz.” Bal›k da olmuyor. Elif uçuyor. Böyle ellerini iki yana açm›fl, kufl kanad› yapm›fl, bafl›n› da ileriye do¤ru uzatm›fl, bir ötmesi eksik... “O zaman kufl alal›m anneci-

B

114

¤im babac›¤›m” dedim. Annemin de, babam›n da kafllar› havaya kalkm›yor. Önce annem konufluyor: “Hah o olur iflte...” Babam ekliyor: “Arabaya koyar›z kafesi, kufl da bizimle gezer.” Tamam, tamam, tamam... Karar verildi, kufl alaca¤›z. Kuflu almadan biz kufl olduk, sevinçten havalara uçtuk. Odadan odaya uçma denemeleri yapt›k. Konuflmay› unuttuk, cikciklemeye bafllad›k. Elif bana “A¤abeyci¤im” demiyor, ben ona “Elif” demiyorum, hep “Cikcik” hep “Cikcik” diyoruz. Ald›k. Bizim cikci¤imiz muhabbet kuflu... Aman›n bir de güzel, sar› rengini ben be¤endim, k›rm›z› kafas›n› Elif be¤endi, gagas›n› ben be¤endim, kuyru¤unu Elif be¤endi ve kufl bizim kuflumuz oldu. Elif de, ben de muhabbet sözcü¤ünü sevmedik, hemen kuflumuzun ad›n› koyuverdik, daha do¤rusu Elif koydu. “Senin ad›n Cimcirik...” imcirik salonda... Ama onu istedi¤imiz zaman odam›za al›yoruz. Kardeflim gelecek y›l okula bafllayacak; ama ben dördüncü s›n›ftay›m, ödevlerim var. Ödevlerimi yapt›ktan sonra Cimcirik’i odam›za al›yoruz ve onu izliyoruz. Yem yiyifli, su içifli, tekerle¤inde dönüflü, kafesin içinde yapay daldan öteki yapay

C

dala atlay›fl›, sonra kafes telinin yan›na yaklaflarak boncuk boncuk gözleriyle bize bak›fl›... “Cimciriiik...” “Cikcik, cikcik, cikcik...” ki gün içinde Cimcirik bize al›flt›. Salondayken, ne zaman yan›ndan geçsek, hemen, “Cikcik, cikcik” diye ötüyordu. Yani bize “Günayd›n, günayd›n” diyordu. Cimcirik art›k evimizin bireyi olmufltu. Biz de ona her sabah “Günayd›n” diyorduk. Uyumaya giderken ona “‹yi geceler Cimcirik” demeyi unutmuyorduk. O da bizim gibi geceleri uyuyordu. Ama bizden önce uyan›yordu. Penceredeki ›fl›¤› görünce, beni, Elif’i ça¤›r›yordu. Ah, yemi vard›, suyu vard›, bizi niye ça¤›r›yordu ki? Yoksa benim ve Elif’in servis arabas›na gecikece¤imizi mi san›yordu? Kardeflim de anaokuluna gidiyordu. Yoksa, “Bak›n ben kahvalt›m› yap›yorum, haydi siz de kalk›n, kahvalt›n›z› yap›n” m› diyordu? Ne güzel cikcikti Cimcirik’in ç›kard›¤› ses... Bizim kula¤›m›za bir ezgi gibi geliyordu. Ben eve gelinceye dek, Elif okuldan gelince karfl› dairedeki Müge Teyze’de kal›yordu. O gün Müge Teyze’den bizim anahtar›

I

alm›fl, Cimcirik’i çok özledi¤ini söylemifl. Müge Teyze de izin vermifl. Müge Teyze bana, “Cimcirik’i çok özledi¤ini söyledi ve izin verdim” dedi. Kap›n›n zilini çald›m. Elif kap›y› açt›; ama h›çk›r›yordu. Gözleri k›pk›rm›z› olmufltu, yanaklar› yafl içindeydi. Konuflam›yordu, bana durmadan kafesi gösteriyordu. Kafeste Cimcirik yoktu. Kardeflimi öptüm, “Sen a¤lama kardeflim, ben onu flimdi hangi odadaysa bulur, kafesine koyar›m” dedim. Elif daha çok h›çk›rmaya bafllad›. H›çk›rarak, “Art›k o evde de¤il a¤abey” dedi. “Nas›l?” diye sordum. Beni odam›za götürdü, aç›k penceremizi gösterdi. Annem, sabah biz giderken ev havalans›n diye pencereyi aç›k b›rak›yordu. Kardeflimin gözyafllar›n› sildim. Sar›ld›m. “A¤lama Elif’ci¤im a¤lama” dedim. Elif a¤l›yordu. Bir yandan da “Benim suçum a¤abey, benim suçum” diyordu. Annem babam geldikten sonra anlatt›. “Kafesin kap›s›n› açt›m, belki s›k›lm›flt›r diye... Salonda uçsun istedim. Ama ben onun bizim odam›za girece¤ini nereden 115


BD TEMMUZ 2009

bilirim. Odan›n penceresinin aç›k oldu¤unu da unutmuflum.” Annem de, babam da Elif’in saçlar›n› okflad›lar. “Üzülme art›k Elif” dediler. Ama annem de, babam da “Bir kufl daha al›r›z” demediler.

Z

aten biz baflka kufl istemeyiz ki... Bizim kuflumuz Cimcirik’ti, o bizim çok yak›n arkadafl›m›zd›. Elif soruyordu: “Tekrar gelir mi anneci¤im?” Annem duda¤›n› büzüyordu. Babam “C›k” diyordu. Elif umutlan›yordu. “Belki de sabah pencerenin yan›na konar, cama t›k t›k diye gagas›n› vurur, ‘Aç›n, ben geldim Elif, ben geldim Batu’ der.” Elif’cik çok üzülüyordu. Ben de üzülüyordum. Çok sevdi¤imiz biber dolmas›n› bile ifltahs›z yedik. Erkenden de odam›za yatmak için gittik. Yooo, yatmad›k. Elif yan›ma geldi. Gözleri dolu dolu, “fiimdi nerededir acaba a¤abey?” diye sordu. “Uçmufltur, bir a¤ac›n tepesindedir, bir tafl›n üzerindedir.” “Korkmaz m› karanl›ktan?” “Bilmem ki Elif...” Elif elimi tuttu, heyecanl›yd›, gözleri parlam›flt›:

“Belki de evine gitti a¤abeyci¤im, annesinin, babas›n›n, kardefllerinin yan›na...” “Niçin olmas›n Elif?” dedim. Sanki Elif yuvay› görüyordu, kufl anneyi, kufl babay› görüyordu, kardefllerini görüyordu. “Annesi sorar, ‘Neredeydin sen üç ayd›r Cimcirik?’ Babas› sorar, ‘Yedi¤in, içti¤in belli de, hangi da¤lar› gördün, hangi ovalarda uçtun? Oran›n sular› nas›l? P›narlardan su içtin mi?’” Ben de kat›ld›m Elif’e... “Kardeflleri sorarlar, hangi çiçekleri gördün? Hangi akasya a¤ac›n›n dal›na kondun? Kendine arkadafllar buldun mu?” Elif konufltu: “Oralar›n ya¤murlar› buralar›n ya¤muruna benziyor mu?” “Günefl orada da güzel mi?” ‹çini çekti Elif, “Bizi anlat›r kardefllerine, ‘Bir Elif vard›, bir Batu vard›’ der. ‘‹kisi de çok iyi çocuklard›. Beni çok severlerdi. Ben de onlar› severdim.’” “‘Peki, o zaman onlar› niye b›rak›p geldin?’ demez mi annesi?” Can›m Elif’ci¤im, yan›t› veriverdi: “Ben kuflum özgürlü¤ü severim.” ‹kimiz ayn› anda konufltuk: “Güle güle Cimcirik, güle güle... Git, özgürlü¤üne git.”•

Bir tek kifliye yap›lan bir haks›zl›k, bütün topluma yap›lan bir tehdittir. Montesquieu Adalet önce devletten gelir. Aristo 116

SPORUN DÜNYASI Metin Gören

Uzaktaki sevgililer flk, tan›m› zor bir duygu... Gözlerle bafllayan ve kalbe do¤ru hedefli ritimler eflli¤inde giren bir sevgi gerillas›... ‹nsan yaflam›n›n yeri ve zaman› belirsiz atefli... Yak›yor, külleniyor. Ve küllerinden yeniden do¤uyor. Bu kez daha anlaml›... Bu kez an›lar oynuyor aflk sinemalar›nda... Kifliye özel ve de kapal› gifle... Kumanda sende... Diledi¤in yerde dur ve istersen göz p›narlar›ndan yanaklar›n› y›ld›r›m h›z›yla inen zerrecikleri

A

avuçlar›nda biriktir. Ya da anlaml› bir gülümseme eflli¤inde geçirdi¤in evrimi düflle... Muhammet Ali... 1960 Roma Olimpiyat Oyunlar›’nda kazand›¤› alt›n madalyadan sonra profesyonelli¤e ad›m atan müthifl boksör... Kelebek gibi uçan, ar› gibi sokan sporcu... Ringlerdeki dans›n yarat›c›s›... Gevezeli¤i kulvar›ndan ç›kar›p rakiplerinin moral dünyalar›na etkisi güçlü bir el bombas› gibi atan kurnaz biri o... Ve ‹rlandal› k›z Alice Wynell... Göz göze geldikleri tarih belli de¤il; ama yer ‹ngiltere... Londra’da Ali için düzenlenen bir toplant›... ‹rlandal› k›z ‹ngiltere’de yay›mlanan bir boks dergisinin Dublin’de görevli stajer muhabiri... fiampiyon sorular› yan›tl›yor. Ali’nin yorgun düfltü¤ü gözleniyor. Birden ilginç bir soruyla irkiliyor: “Siz hiç âfl›k oldunuz mu? Sizin için beyaz ya da siyah derili olmak fark eder mi?” Dünya fiampiyonu flaflk›n... ‹rlandal› k›z›n gözlerinin içine bak›yor. Mavi dalgalar eflli¤inde, yüzüne vuran bir sevginin 117


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

sanki tutsakl›¤›n› yafl›yor. fiampiyon zor durumda... Yan›t vermekte güçlük çekiyor ve sonra toparlan›yor: “Hiç âfl›k olmad›m; ama olabilirim. Renk ayr›m› benim düflüncelerimde yer almaz. Aflk yürümeye bafllam›flsa, bunun ne önemi var.” rlanda as›ll› Amerikal› yazar David McDouglas’›n, bir televizyon program›nda, “fiampiyon gönlünü çok uzaklarda b›rakt›. Bir telefon ya da mis kokulu çok özel mektuplar uzaklar› yak›n ediyor” tümcesi düflündürücü olmal›yd›. Ülkesi Macaristan’dan kaçan ve özgürlü¤ü özümseyen ünlü Macar futbolcusu Kubala’y› an›msamak genç kuflak için çok zordur. Dünya futbol literatürlerine, “üç ülkenin milli tak›mlar›nda oynayan futbolcu” biçi-

I

118

minde giren Kubala s›¤›nd›¤› Çekoslovakya’da, y›llarca unutamayaca¤› ve sonunda efline itiraf edece¤i büyük bir aflk yaflad›. Maria Deiwzyski ad›nda t›p ö¤renimi gören üniversite son s›n›f ö¤rencisi ünlü futbolcuyla bir antrenman s›ras›nda tan›flt›. Futbolcu sakatl›klar›yla ilgili bir tez haz›rlayan Maria, Macar oyuncu Kubala’n›n gönlüne k›sa sürede girmeyi baflard›. Kubala, Çekoslovakya’dan sonra yaflayaca¤› ve milli tak›m formas›n› giyece¤i ‹spanya’ya geçti. Barcelona tak›m›n›n y›ld›zlar›ndan biri oldu. Kubala’n›n Maria Deiwzyski ile son karfl›laflmas›, ‹spanya’n›n Cordoba kentindeydi. Hasta eflinin son iste¤ini o¤luyla birlikte gerçeklefltiren Çek kad›n›n, ‹spanya haber ajans› EFA’ya verdi¤i söylefli do¤rusu ilginçti: “Bayan Kubala’ya büyük sayg› duyuyorum. Çok sevdi¤im bir adam›n huzurlu yaflam›n› asla bozmak istemiyorum. Ben Prag’da, sevdi¤im adam Barcelona’da yafl›yor. Aram›zdaki aral›kta bir hayli uzak..” Maria Deiwzyski’nin son tümcesi ise “Art›k, o¤lum Andrievski ile huzur bulmak istiyorum” oldu. ‹ddiaya göre, Maria’n›n o¤lu Andrievski’nin ad babas› ünlü futbolcu Kubala idi. Ve ad›n›n aç›l›m› “Sonsuza dek” anlam›ndayd›. Nina-Gina Mendoza... El Salvadorlu bir kad›n... Aflk› dillere destand›. Beste yap›yor, futbol öyküleri yaz›yordu. Bir atefl düfl-

müfltü içine kor gibi yak›yordu. Onu asla unutam›yordu. O flimdi, Meksika’n›n baflkenti Mexico City’nin kuzeybat›s›nda bir yerde, an›larla dolu evinde yaflam›n› sürdürüyor. Yaln›z ve doktorlar›n denetiminde... ‹lginç ad›yla NinaGina kimseyle görüflmek istemiyor. Ve akflam›n alacakaranl›¤› kentin üzerine çöktü¤ünde Mendoza’n›n a¤›t seslerinin yükseldi¤i iddia ediliyor. Ekvatorlu spor yazar› Samuel Dos Santos’un, “Sihirli Küre’nin ‹çinden Aflk Ç›kt›” bafll›¤›yla yay›mlad›¤› sürekli yaz›lar›nda, Nina-Gina Mendoza’n›n aflk›n› flu biçimde anlatm›flt›: “Bir aflk ki, anlat›lmaz ya da anlat›lamaz. Bir yanda bir güzel kad›n, öte yanda yak›fl›kl›, ancak uçar› bir futbolcu... Harika kad›n onu çok seviyor. Uçar› erkek can› istedi¤inde uça¤a atlay›p sevgilisine geliyor. Kad›n ona gelmek yan› bafl›nda olmak istiyor. Erkek olumsuz aç›klamalarda bulunuyor.” ‹ngiltere’nin, Kuzey ‹rlandal› ünlü futbolcusu George Best’in aflk›yd›, Gina Mendoza... Bir raslant› sonucunda tan›flm›fllard›. Best, “Manchester United” tak›m›nda harikalar yaratt›¤› y›llardayd›, bu birliktelik... Ve sonsuza dek gitti. Best’in son y›llar›, sevgilisine gönderdi¤i iletilerle daha çok anlam tafl›d›: “Seni y›llarca çok üzdüm ba¤›flla beni... Art›k çok yoruldu¤umun ay›rd›nday›m. Bir gün ölüm haberimi al›rsan sak›n

üzülme diyemeyece¤im. Çünkü biliyorum ki, arkamdan bitmeyen gözyafllar› dökeceksin. Huzurlu yaflama flans›n›n olaca¤›n› sanm›yorum. Bunun için kendimi asla affetmiyorum.” eorge Best öldü¤ünde Mendoza’n›n cenaze törenine kat›l›p kat›lmad›¤› bilinmiyor. Ancak, mezar›na özenle yerlefltirilmifl çelenkler aras›nda birisi üzerindeki yaz›yla hemen dikkat çekiyordu: “Gitar›m senin için ebediyen gözyafl› dökecektir.” Aflk tan›m› çok zor bir duygu... Gözlerle bafllayan ve kalbe do¤ru hedefli ritimlerle giden bir sevgi gerillas›... ‹nsan yaflam›n›n zaman› belirsiz atefli... Yak›yor ve sonra külleniyor.•

G

MetinGoren@butundunya.com.tr 119


B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi

Eskiden Kalma Bir Yöntem:

fiiflelerdeki iletiler imi zaman, bir elektronik posta gönderirken, siberalemin sonsuz denizine fliflede bir ileti at›yormuflum gibi geliyor. Herkes yan›tlam›yor iletileri, gönderdiklerimin okundu¤undan bile emin de¤ilim. Öte yandan ben de kimi zaman h›zl› yan›t vermeyi ihmal etti¤im için suçlu oldu¤umu kabul etmeliyim. Bir süre önce, yar›m kalm›fl ifllerimi tamamlamaya niyetlendim. Bana birkaç y›l önce gönderilen elektronik postalar› göz ard› etmek yerine onlar›, asl›nda önceden yapm›fl olmam gerekti¤i gibi, yan›tlamaya karar verdim. ‹letimi alan bir kifli yan›t olarak flunlar› yazm›flt›: “Ald›¤›m en ilginç elektronik posta, tam befl y›l sonra yan›tland›!” Bunun, bir gün beklenmedik bir biçimde gelene de¤in y›llarca gezip dolaflan flifledeki bir iletiyi almaya benzedi¤ini san›yorum! Yine de, bir k›y›ya vurmufl iletili flifle bulmak, uzun bir aradan sonra elektronik posta almaktan çok daha heyecan verici olmal›. Görünüfle göre cam flifleler çok uzun zamand›r bilgi aktarmak için kullan›l›yorlar. Yaz›l› kaynaklara göre flifleyi ilk kullanan kifli filozof, bilim adam›, Aristotle ve Plato’nun ö¤rencisi Theophastrus. ‹.Ö. 310 dolaylar›nda Akdeniz’in, Atlantik Okyanusu’nun iç ak›nt›lar›yla olufltu¤unu kan›tlamak amac›yla denize flifleler atm›fl. Deneyinin baflar›s›, 18’inci yüzy›lda Benjamin Franklin taraf›ndan Kuzey Atlantik Okyanusu’nda Gulf Stream (Körfez Ak›nt›s›)’in yerinin belirlenmesini ve haritas›n›n ç›kar›lmas›n› da içeren birçok bilimsel çal›flmaya temel oluflturmufl. Sonraki y›llarda, devlet kurumlar› da

K

120

121


denizci fliflelerden birini yanl›fll›kla aç›p okuyunca, Kraliçe Elizabeth yaflamsal önem tafl›yan bilgilerin yanl›fl kiflilere gidece¤inden endifle ederek, hemen görevi resmi olarak flifle açmak olan bir kifli ifle alm›fl. ard›m iste¤i belirten iletiler ço¤u zaman ya çok geç ulafl›yor ya da hiç ulaflm›yor. 1784 y›l›nda, Japon denizci Chunosuke Matsuyama ve beraberindeki 44 kifli Pasifik mercan kayal›klar›nda mahsur kalm›fl. Matsuyama trajediyi k›sa bir biçimde anlatan tümceleri tahta parçalar›na kaz›yarak yazm›fl, flifleyle denize atm›fl. fiifle tam 150 y›l sonra k›y›ya vurmufl. Kimi haberlere göre flifle, tam da Matsuyama’n›n do¤du¤u kasabas›n›n k›y› kesiminde bulunmufl. Ancak gemi kazalar›n›n tümü hüzünlü sonlanm›yor. 2005 y›l›nda 88 kifli ac›mas›z kaçakç›larca ortada b›rak›lm›fl. ‹letiflim araçlar›ndan yoksun olarak Kosta Rika k›y›s› aç›klar›nda kalan grup, uzaktaki bir bottan at›lm›fl olan uzun oltalardan birine içinde ileti olan bir flifle takm›fl. Bal›kç›lar fliflenin ay›rd›na var›nca yetkililere haber vermifller, aralar›nda çok say›da kad›n ve çocuk bulunan grup böylelikle kurtar›lm›fl. 1956 y›l›nda ‹sveçli genç denizci Ake Viking, içinde güzel bir k›zdan yan›t bekledi¤ini belirten

Y Filozof ve bilim adam› Theophastrus, Akdeniz’in, Atlantik Okyanusu’nun iç ak›nt›lar›yla olufltu¤unu kan›tlamak amac›yla fliflelerden yararlanm›flt›.

okyanus hareketlerini incelemek için ayn› yöntemi kullanm›fllar. fiiflelerden önemli bilgileri göndermede de yararlan›lm›fl. Görevlerini kimi zaman baflar›yla kimi zamansa baflar›s›z bir biçimde sonuçland›rm›fllar. Kristof Kolomb 15’inci yüzy›l›n sonlar›nda fliddetli bir f›rt›naya yakalan›nca, kefliflerinin bir raporunu haz›rlay›p ‹spanya Kraliçesi Isabella’ya er geç ulaflt›r›l›r umuduyla denize atm›fl. Rapor hiçbir zaman yerine ulaflmam›fl. 16’nc› yüzy›lda ‹ngiliz donanmas› karaya, düflman ‹spanyol donanmas›n›n yeri ve durumu hakk›nda ayr›nt›l› iletiler gönderirmifl. Dover’da bir 122

notun bulundu¤u flifleyi gemisinden düflürmüfl. Sicilya’da bir bal›kç› flifleyi bularak flaka olsun diye k›z› Paolina’ya vermifl. O da denizciye yazm›fl. Yaz›flmalar devam etmifl, Ake, Paolina’y› Sicilya’da ziyaret etmifl ve 1958 y›l›nda evlenmifller. enzer bir olay, 10 yafl›ndaki ‹skoç k›z› Annie Rivet’in 1963 y›l›nda Manfl Denizi’ne bir flifle atmas›yla yaflanm›fl. Fransa’dan ç›kmas› beklenen flifle 10 yafl›ndaki Niels Elffers taraf›ndan Hollanda’da bulunmufl. Rivet ve Elffers arkadafl olmufllar, 15 y›l sonra da evlenmifller. fiiflelerdeki iletilerin öyküleri ço¤u zaman, kuflaktan kufla¤a geçen, her seferinde daha da allan›p

B

pullanan halk masallar› gibi alg›lan›rlar. “Reader’s Digest”›n 1976 y›l›nda ç›kan “‹lginç Öyküler, fiafl›rt›c› Gerçekler”inde ve 2004 y›l›nda yay›mlanan “Denizcili¤in En ‹lginç Anlar›” adl› kitapta çok say›da öykü bulunuyor. Bu tür olaylara inanmal› m› inanmamal› m›? Hepsinin gerçek oldu¤unu sanm›yorum. Ancak, kimisindeki adlar, tarihler ve ayr›nt›lar olay›n gerçek oldu¤una inand›racak denli gerçekçi... Örne¤in, 1987 y›l›nda, Seattle’da Emily Hwaung adl› küçük bir k›z, okyanuslar› incelemek ve uzak ülkelerdeki kifliler hakk›nda bilgi edinmek amac›yla, okuldaki bilim projesi kapsam›nda bir not yazarak flifleye koymufl. 2008 y›l›nda Merle Brandell o flifleyi Alaska’da, ya123


BD TEMMUZ 2009

flad›¤› bal›kç› kasabas›n›n deniz k›y›s›nda bulmufl. Emily’e, ilkokul adresinden yola ç›karak ulaflm›fl. Bugün farkl› bir soyad tafl›yan 30 yafl›ndaki Emily, fliflesinin 21 y›l sonra, 2792 kilometre katederek birine ulaflmas›na çok flafl›rm›fl. skoç Maureen Sharp flifledeki bir iletiyle bafllayan 53 y›ll›k arkadafll›ktan sonra sonunda 2007 y›l›nda, Alman Dagmar Wendler ile yüzyüze görüflmüfl. 16 yafl›nda bir genç k›z olan Maureen ad›n›, adresini ve iletisini (“Lütfen bana yaz›n”) bir ka¤›da karalay›p flifleye koyarak flifleyi Kuzey Denizi’ne atm›fl. ‹ki y›l sonra flifle, 805 kilometre uzaktaki bir Alman k›y›s›na vurmufl ve tatilini yapmakta olan genç Dagmar taraf›ndan bulunmufl. ‹ki k›z birbirlerine yüzlerce mektup yazarak 53 y›l boyunca yaflamlar›nda olup bitenleri paylaflm›fllar. 1985 y›l›nda, 11 yafl›ndaki Donald Wylie yafl›t› bir çocuktan yan›t almay› umarak denize bir flifle atm›fl. fiiflesinin geçti¤imiz y›l, bir k›y› temizleme projesi s›ras›nda bulundu¤unu ö¤renmifl. 60 gönüllü taraf›ndan toplanan 77 torba at›k içindeki en önemli bulgu olan flifleye Donald Wylie’nin kavuflma sürecini yerel halk ve bas›n merakla izlemifl. Karaya vuran fliflelerden hoflnut olmayanlar da var. Henry

I

124

Biggelsworth ‹ngiltere’nin güneyindeki bir k›y›da içinde ileti bulunan bir flifle bulunca, onun New York’taki sahibine, okyanuslardaki kirlilikten ve çöplerden yak›nd›¤› öfke dolu bir mektup postalam›fl. Bunda da kesinlikle hakl›, özellikle de flifle plastikse... Bu modas› geçmifl iletiflim yönteminin günümüze uyarlanm›fl olanlar›n› kullanma zaman› art›k çoktan geldi. Kimi internet siteleri arac›l›¤›yla, internet sular›na b›rak›lacak olan sanal fliflelerle ileti gönderebilirsiniz. Bir gün iletiniz karaya vuracak, ayn› siteden ayn› biçimde ileti gönderen baflka birinin ekran›nda ç›kacakt›r. Bir sitede ileti gönderip al›rken okyanus görünümlü bir ekran ç›k›yor karfl›n›za... u site arac›l›¤›yla yaklafl›k alt› milyon ileti gönderilmifl. Ekranda dalgalar k›y›ya çarp›yor. ‹letinizi yazman›z için kumda birkaç flifle var. Arka planda bir fener bulunuyor, büyük bir gemi geçip gidiyor. Aniden, uzakta, suya bat›p ç›kan bir flifle görüyorsunuz. Nas›l bir ileti tafl›yordur acaba? Bir yard›m ça¤r›s›, arkadafll›k iste¤i, evlilik teklifi? Ne oldu¤unu ö¤renmenin tek yolu flifleye t›klay›p iletiyi okumak!•

B

Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›verdi@butundunya.com.tr

verest’e “en çok tırmanan da¤cı” rekorunu elinde bulunduran Nepalli Apa Sherpa, 21 Mayıs 2009 Perflembe günü, dünyanın en yüksek (8 bin 848 m.) da¤ına 19’uncu kez tırmandı. Sherpa’nın bu kez amacı rekorunu perçinlemek de¤il, çevre kirlili¤ine dikkat çekmekti. 49 yaflındaki da¤cı, Everest’e tırmananların bıraktı¤ı çöplerden ve iklim de¤iflikli¤inin bölgede neden oldu¤u olumsuzluklardan yakınıyor. “Everest’in tepesindeki karlar eriyor. Orayı çıplak bir kaya olarak düflünemiyorum. Everest’i temiz görmek istiyorum” diyen Sherpa ve tırmanıfl kılavuz-

E

lu¤unu yaptı¤ı 40 kiflilik “Eko-Everest” ekibi, 6 Nisan 2009 Perflembe günü Katmandu’dan yola çıkmıfltı. 45 gün sonra doru¤a ulaflan Bill Burke liderli¤indeki çevreci ekip, burada 30 dakika kaldı. “‹klim de¤iflikli¤ini durdurun” yazılı pankart açan çevreciler, Everest’in doru¤unu süpürüp 5 ton çöpü afla¤ıya indirdiler. Toplanan çöpler arasında, da¤a çarpan bir helikopterin parçaları, teneke konserve kutuları, daha önce tırmananların bıraktı¤ı kimi araç ve gereçler vardı. Bu arada, Apa Sherpa ve 40 çevreciyi çok üzen bir kaza yaflandı. Tırmanıflın 31’inci günü, Lhakpa Nuru adın125


gruplara kılavuz ve taflıyıcı olarak hizmet ediyor, evlerini pansiyon olarak kiraya veriyorlar. Sherpalar, kendilerinin Nepalli öteki taflıyıcılardan çok farklı olduklarını ve yaptıkları iflten dolayı toplumdan saygı gördüklerini ısrarla belirtiyorlar. Uluslararası tırnanıfl ve da¤cılık grupları da, Sherpalar’ın yüksek yerlerde gösterdikleri güç, direnç ve deneyim nedeniyle, büyük güven ve saygı duyuyor kendilerine! imileri ise Sherpalar’ın genetik olarak ci¤erlerinin büyük ve kalp kaslarının çok güçlü olması nedeniyle, yüksek da¤lara tırmanıflta üstün bafları sa¤layabildiklerini savunuyorlar. Güney Amerika’nın And Da¤ları yöresinde yaflayanların da, aynı genetik özelliklere sahip oldukları belirtiliyor. *** En ünlü Sherpalar arasında Tenzing Norgay önde geliyor. 1953 yılında ilk kez Everest’e tırmanan Edmund Hillary ile birlikte adını tarihe yazdırmıfltı Norgay... 1996 yılında babasının anısı onuruna o¤lu Jamling Tenzing Norgay da, Everest’e 6 kez tırmanan ünlü da¤cı Ed Viesturs ile birlikte doru¤a çıktı. Bu sırada 1996 Everest Faciası yaflandı ve 11 Mayıs Cumartesi günü doru¤a tırmanmaya çalıflan 8 da¤cı yaflam›n› yitirdi. O sezon, toplam 15 da¤cının ölümü nedeniyle, Everest tarihi-

K

daki da¤cı, 7 Mayıs’ta çı¤ altında kalarak can verdi. *** 300-400 yıl önce Tibet’in do¤usundan, Himalayalar’ın bulundu¤u Nepal’in da¤lık bölgesine göç eden “sher-do¤u”, “pa-halk” (do¤u halkı) adıyla anılan Sherpa etnik grubunun erkekleri, Himalayalar’a ve özellikle Everest’e tırmanan da¤cılara kılavuzluk yapmayı meslek edindiler. Nepal’in 2001 nüfus sayımına göre 154,622 Sherpa yaflıyor bu ülkede... Himalaya Bölgesi’nin ilk kaflifleri olan Sherpalar, da¤cı 126

nin en ölümcül yılı oldu. Dünya kamuoyunda tepki do¤uran bu ölümler, Everest’in ticaretlefltirildi¤i tartıflmalarına yol açtı. “Outside” dergisi tarafından görevlendirilen gazeteci Jon Krakauer, bu facia sırasında gördüklerini, “çoksatan” “Havasızlık” adl› kitabında anlattı. Kılavuz Anatoli Boukreev ise Krakauer’in anlattıklarını kuflkuyla karflılıyor, yazılanların aksini kanıtlamaya çalıflan “Tırmanıfl” adlı kitabın yardımcı yazarlı¤ını yapıyordu. Aynı ekipte yer alan Beck Weathers ve Lene Gammelgard ise, kendi deneyimlerini “Ölüme Terk Etmek” ve “Yükseklere Tırmanıfl” adlı kitaplarında açıkladılar. Everest’in kuzey sırtında pat-

lak veren ve baflka da¤cıların da ölümüne neden olan fırtına, ‹ngiliz yazar ve film yapımcısı Matt Dickinson tarafından, “Everest’in Öteki Tarafı” adlı kitabında “ilk a¤ızdan” anlatıldı kamuoyuna... *** arihe geçen ünlü Sherpalar arasında yer alan Pemba Dorjie ve Lhakpa Gelu adındaki iki da¤cı, Everest’e kimin daha hızlı tırmanaca¤› konusunda, 2003 yılında yarıfla girdiler. 23 Mayıs’ta bafllayan yarıflta, Dorjie 12 saat 46 dakikada doru¤a ulafltı. Gelu ise arkadaflının rekorunu 10 saat 46 dakika ile yeniledi. Bir yıl sonra 21 Mayıs’ta Dorjie, tırmanıfl süresini iki saat-

T

127


BD TEMMUZ 2009

ten fazla kısaltarak, toplam 8 saat 10 dakikada Everest’in doru¤una ulafltı. 21 Mayıs 2009’da Apa Sherpa 19’uncu kez Everest’e çıkıp en çok tırmanan da¤cı rekorunu elde etti. Everest’e çıkmayı daha önce üç kez deneyip baflaramayan Apa Sherpa, “Everest Fatihi” olarak tarihe geçen Edmund Hillary’ın o¤lu Peter Hillary’ın önderli¤indeki Yeni Zelanda ekibiyle birlikte, 10 Mayıs 1990’da yaptı¤ı dördüncü denemesinde amacına ulafltı. Apa, bu tarihten sonra “Sirdar”

ya da “fief Sherpa” olarak profesyonel yaflama geçti. 1990 ve 2009 arasında her yıl Everest’e çıkan “Super” takma adlı Apa, Mayıs 1992’de 32 yaflında bu baflarıyı –aynı sezonda– iki kez tekrarladı. E v e rest’ten iniflte yaflam›n› yitiren Pasang Lhamu Sherpa ise, Nepal tarihinin ilk kadın da¤cısıydı. ‹ki kez Everest’e çıkan öteki kadın da¤cı Pemba Doma Sherpa da, 22 Mayıs 2007’de Tibet-Nepal sınırındaki, dünyanın dördüncü en yüksek (8 bin 516 m.) Lhotse Da¤ı’ndan düflerek can vermiflti.•

Her gün yeni bir gün do¤ar ve her gün bu yeni gün, beraberinde yeni umutlar getirir. Yaflamda bulundu¤unuz tepeden belki de bu yeni ve güzel günü göremiyorsunuz. Belki de hâlâ umutsuzluk ve korku vadisinde çırpınıp duruyorsunuz. Belki acının karanlık giysisine bürünmüfl durumdasınız. Sevincin ne oldu¤unu ö¤renemeyece¤inizi kara kara düflünüyorsunuz. Fakat tüm bu olumsuzluklar için yine de yeni ve güzel bir gün do¤uyor. Bu yeni gün önce tüm insanların kafalarında ve yüreklerine do¤uyor. Benim ve sizin de kafalarımızda ve yüreklerimizde do¤uyor. Önümüzde henüz bir bulanıklık görünüyor. Karıflıklık ve anlaflmazlıklar içindeyiz belki de... Ama yeni bir uyumun, ezgiler biçiminde yeryüzüne da¤ıldı¤ını ve yayıldı¤ını duyuyoruz. Size kendi yaflamınızı yaflama hakkını kazanmanızı ve bundan sonra da yaflamdaki gerçek amacınızı bulmanızı ö¤ütlüyorum. Bunu yaparsanız yarının dünyasında sizin de yeriniz olacaktır.• Harold Sherman 128

B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın

1 Hun imparatoru Attila’n›n 11 y›l birlikte saltanat sürüp sonra öldürttü¤ü a¤abeyinin ad› nedir? a) Blada b) Blide c) Bloda ç) Bleda 2 M›s›r kraliçesi Kleopatra ki-

min k›z›yd›? a) ‹mparator Kambis b) Kral Ptolemaios c) General Annibal ç) Kral Darius 3 Osmanl›’n›n Avrupa’da yay›lmas›n› önleyen Mohaç Muharebesi hangi y›l yap›ld›? a) 1587 b) 1687 c) 1787 ç) 1887 4 Sanayi Devrimi’nin birinci aflamas›n›n en önemli buluflu afla¤›dakilerden hangisidir? a) Buhar makinesi b) Buharl› lokomotif c) Buharl› gemi ç) Buharl› ütü 5 Frans›z Devrimi s›ras›nda Bastille Kale-Hapishanesi hangi tarihte bas›ld› ve yak›ld›? a) 10 Ocak 1698 b) 21 fiubat 1765

c) 12 A¤ustos 1586 ç) 14 Temmuz 1789 6 1917 Rus Devrimi hangi aylarda yap›ld›? a) fiubat-Ekim b) Mart-Ekim c) Nisan-Ekim ç) May›s-Ekim 7 Savaflta yaralanan, hasta, tutsak, sivillerle ilgili kurallar› belirleyen konvansiyonun ad› nedir? a) Münih Konvansiyonu b) Zürih Konvansiyonu c) Cenevre Konvansiyonu ç) Bonn Konvansiyonu 8 Osmanl› taht›nda 39 y›l oturan tek padiflah kimdi? a) Sultan Orhan Gazi b) Kanuni Sultan Süleyman c) Sultan II. Abdülhamid ç) Sultan IV. Mehmed 9 Eski Yunan mitolojisinde su perisinin ad› nedir? a) Cybele b) Eros c) Daphne ç) Flora 10 Devletin ekonomik yaflama en düflük düzeyde kat›lmas›n› savunan kifli afla¤›dakilerden hangisidir? a) Komünist 129


GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER Engin Ünsal b) Liberal c) Sosyalist ç) Kapitalist 11 Aristo,

Olympia’da hangi sporcular›n masraflar›n› karfl›lard›? a) Güreflçiler b) Boksörler c) Yüzücüler ç) Maratoncular 12 Dünya Tatl› Su fiampiyonas›

ilk kez hangi y›l yap›ld›? a) 1927 b) 1937 c) 1947 ç) 1957 13 Bulgaristan’da Deliorman ve Dobruca yörelerinde yaflayan Türk toplulu¤unun ad› nedir? a) Ç›vgalar b) Ç›taklar c) Çibçalar ç) Ç›t›manlar 14 Lenin’in karfl›s›nda yer alan ve Londra’da tutuklanan ünlü Menflevik kimdir? a) Georgy Vasilyeviç Çiçerin b) Qian Xuan c) Boris Nikolayeviç Çiçerin ç) Çieng Sen

c) Dabbi ç) Dabema 16 Artan Nazi tehdidine karfl› Münih Pakt›’n› imzalayan Frans›z devlet adam› kimdir? a) Edouard Daladier b) Johan Daisne c) H. D. Dakin ç) Gustaf Dalen 17 K›y› uzunlu¤u 7.400 km. olan ve 500’ü aflk›n adaya yay›lan ülke afla¤›dakilerden hangisidir? a) ‹sveç b) Norveç c) Danimarka ç) ‹rlanda

130

üyük flairin dedi¤i gibi, “Yaflamak güzel fley be kardeflim”. Yaflamak gerçekten güzel... Uzay›n sonsuzlu¤unda yaln›z olmad›¤›m›za yürekten inan›yorum. Mutlaka baflka dünyalar, o dünyalarda yaflayan baflka canl›lar da vard›r; ama mesafelerin

B

luflaca¤›m›z›, ama o günleri bu yüzy›lda yaflayanlar›n göremeyece¤ini biliyorum. Buna karfl›n, bu dünyada yaflayaca¤›m›z sürece yaflam›n hakk›n› vermemiz gerekti¤ine de inan›yorum. Baflka dünyalar bu denli güzel midir bilmiyorum; ama bu dünyam›z›n her köflesinin müthifl güzel olduK›zkalesi deniz üstüne kurulmufl bir kaledir.

18 Grenoble Üniversitesi Eczac›l›k Fakültesi’ni bitirip gazetecili¤e bafllayan Türk kimdir? a) Falih R›fk› Atay b) Bediî Faik c) Ahmet Emin Yalman ç) Naci Sadullah Danifl 19 Ekonomik yaflama paran›n

egemen olmas›na ne denir? a) Para dolafl›m› b) Para / kredi mekanizmas› c) Para ekonomisi ç) Para politikas› 20 Üçüncü sektör nedir?

15 Her türlü binek ve yük hayvan›na eski dilde ne ad verilir? a) Dabaflan b) Dabbe

Bir dostumun külleri

a) Tar›m ve sanayi sektörleri b) Ticaret ve hizmetler sektörleri c) Tar›m ve ticaret sektörleri ç) Ticaret ve sanayi sektörleri Yan›tlar 147’nci sayfam›zdad›r.

ak›l almaz büyüklü¤ü, teknolojinin yeterince geliflememesi bu dünyalar› ve dünyal›lar› birbirinden uzak tutuyor. Ama bir gün mutlaka, bu güzel dünyam›z› el birli¤i ile insan soyunu yok edecek, yaflatamayacak bir düzeye getirmezsek, bir gün mutlaka baflka dünya ve dünyal›larla bu-

¤unu görüyorum. O güzellikler içinde çiçeklerle, kufllarla, bir keman›n, bir piyanonun t›n›s›yla, sevda içinde yaflaman›n güzelli¤ini, büyüsünü biliyor, duyuyor ve yafl›yorum. Umar›m tüm insanlar da yafl›yordur. Kimi insanlar bu güzel yaflam›n sonras›nda da an›msanmak 131


BD TEMMUZ 2009

BD TEMMUZ 2009

istiyorlar. Kimi toplumlar da o toplumu yüceltmifl insanlar› ölümsüzlefltirmek istiyor. u amaçla sonsuzluk uykusuna yatacaklar› ikinci yaflamlar› için sa¤l›klar›nda görkemli mezarlar yapt›ranlar›n say›s› bir hayli çoktur san›r›m. Ülkenin önderleri için yap›lm›fl an›tmezarlar da birçok ülkenin sanat eserleri aras›nda say›labilir. Ya öldükten sonra hiçbir iz b›rakmak istemeyenler? Birlikte sekiz uzun y›l yat›l› okullarda sevinci, hüznü, baflar›y›, baflar›s›zl›¤› yaflad›¤›n›z bir insan›n ölümünden sonra bir iz b›rakmak istememesini, yaln›zca an›lar›yla an›lmak istemesini nas›l karfl›lars›n›z? Gençlik y›llar›m›n güzel dostunun ölümü sonras› için verdi¤i karar beni çok düflündürdü. Onu okuldan Hulusi Sa¤lamer, Sadun Özdenizmen, Dinçer Alyanak’la sürekli bo¤uflurken, kendisinden büyük Mustafa Eser’e, yere yat›rmak için arkadafllar› ile, geceler boyu yatakhanede sald›r›rken an›ms›yorum. Güzel basketbol oynard›. Mezun olduktan sonra onu bir kez Ankara’da bir otelin müdürlü¤ünü yaparken gördüm. Sonras›nda ondan hiç haber alamad›m. Y›llar sonra Amerika’da Kaliforniya’da emlakc›l›k yapt›¤›n› duydum. Yaflam böyleydir iflte... Y›llar›n›z› birlikte geçirdi-

B

132

¤iniz, en güzel günlerinizi paylaflt›¤›n›z dostlar›n›z gün gelip takvim yapraklar›n›n arkas›na saklan›p o güzel yüzlerini bir daha size hiç göstermezler. Ondan hiç haber alamad›m. Ne bir mektup, ne bir selam... O haf›zam›n karelerinde esmer yüzü, s›r›m gibi vücudu ve basket topunu kavrayan iri elleriyle sürekli dolan›r dururdu. Bir gün Amerika’da yaflayan baflka bir okul arkadafl›m onun yaflam›n› yitirdi¤ini, yak›lmak istendi¤ini ve küllerinin Mersin’e yak›n K›zkalesi’nin sular›na dökülmesini istedi¤ini ve onun küllerini alarak Türkiye’ye getirdi¤ini, kiralad›¤› bir kay›kla K›zkalesi’nin bir zamanlar yüzdü¤ümüz o mavi sular›na a¤layarak nas›l döktü¤ünü anlatm›flt›. ›zkalesi Mersin’e 60-70 kilometre uzakl›kta deniz üstüne kurulmufl bir kale... Akdeniz’in ortas›nda kim bilir hangi krall›¤›n muhteflem gücünü yüzy›llar sonras›na gösteren ve maalesef gerekti¤i gibi korunmayan bir kale... Okuldayken her y›l son s›n›f ö¤rencileri ö¤retmenleriyle birlikte kalenin tam karfl›s›nda ki k›y›da kamp kurup geceyi orada geçirir, o güzelim kumlar›n üzerinde atefller yakar, yemeklerimizi alevlerin k›y›da yakamozlar yaratt›¤› o ortamda yer sonra ateflin çevresine serdi¤imiz battaniyelerin üzerinde sabaha dek mavra yapar, uyumak akl›m›za gelmez

K

ve güneflin ilk ›fl›klar› ile K›zkalesi’ne yeniden “Merhaba” derdik. K›zkalesi’nin ve orada, Akdeniz’in dalgalar›n›n, “Merhaba güzel çocuklar” diye bize seslendi¤i gecenin haflmetini, güzelli¤ini hiçbirimiz unutmam›fl›zd›r. Dostum yurdunu özleyip Türkiye’ye dönmek, Silifke’de ya da Bodrum’da bir lokanta açmak istemifl. Belki hastal›¤›, belki baflka nedenler dostumun ülkesine gelip düfllerini gerçeklefltirmesini engellemifl. Ölümüne yak›n efline, “Öldükten sonra beni yak›n ve küllerimi K›zkalesi’nin önünde Akdeniz’in sular›na savurun” demifl. Bana bunlar› anlatan dostum da onun bu iste¤ini yerine getirmifl. O küller Akdeniz’in sular› ile buluflurken kay›ktaki dostumun ne kadar hüzünlendi¤ini tahmin bile etmek istemiyorum.

Gençli¤inin en güzel y›llar›nda üstünde uyudu¤u kumlar›n bir gün küllerini tafl›yan dalgalarla buluflaca¤›n› o güzel dostum acaba hiç düflünmüfl müydü? Düflünüyorum da dostumun yap›lmas›n› istedi¤i, kendisi için çizdi¤i son, müthifl çarp›c›yd›. T›pk› bir senfoninin sonundaki kreflendo gibi muhteflem ve unutulmaz... O flimdi y›ld›zl› bir gecede üzerinde uyudu¤u ve çok sevdi¤i o k›y›da sesini dinledi¤i dalgalara s›ms›k› sar›larak sonsuza de¤in yaflayacak. Bundan sonra ne zaman bir Akdeniz k›y›s›ndan geçsem hep o dostumu, küllerinin Akdeniz’in köpüren dalgalar›n›n s›rt›nda k›y›da kumlarla bulufltu¤unu an›msayacak ve gözlerimde iki damla yaflla onu anaca¤›m.• enginunsal34@smileadsl.com

Omuzunda bir papa¤anla eczaneye gelen adam konuflmaya gerek duymadı, kendi yerine papa¤anı konufltu: “Bir kutu aspirin rica edece¤im” dedi. Eczacı önce papa¤ana, sonra da a¤zını bile açmayan adama hayretle bakarken papa¤an bu kez, aspirinin fiyatını sordu. Eczacı hayretten dili tutulmufl bir biçimde adama ve papa¤ana bakarken aspirinin fiyatını söyledi, adam da elini cebine attı, eczacıya borcunu ödedi. Papa¤an teflekkür ettikten sonra eczacı kendini tutamadı, büyük bir merakla adama sordu: “Nereden buldunuz bunu, Allahaflkına?” dedi. Papa¤an, yine sahibinden önce davrandı ve onu iflaret ederek flöyle yanıtladı eczacıyı: “Bizim oralarda bunlardan çok vardır.”• 133


GÖZLE GÖNÜL ARASI Dr. Mehmet Uhri

Gökkufla¤›n› kovalamak leri yafl›n getirdi¤i kronik hastal›klar› nedeniyle k›sa süre önce yaflam›n› yitiren kad›n hastam›z›n o¤lu ve gelini randevu isteyip gelince do¤rusu iyi bir görüflme olmas›n› beklememifltik. Hasta kay›plar›ndan sonra ailelerin serzenifllerine al›flk›nd›k. Ancak hasta yak›nlar›n›n kafas›nda sa¤l›k hizmetinden kaynaklanabilecek ihmal olas›l›klar› ve bu alanda artan hukuki bask›lar hepimizi daha ürkek yapm›flt›. Gelenler ise anneleri için yapt›klar›m›za teflekkür etmek, ölen anneleri ve y›llar önce yitirdikleri babalar› için hastanede adlar›na birer hasta odas› yapmak istiyorlard›. Yo¤un çal›flan hastanelerde t›bbi cihaz ve malzeme gereksinimi hiç bitmedi¤i için hasta odalar›n›n döfleme ifli genellikle ertelenir, odalar zamanla daha bak›ms›z duruma gelirdi. Bu durumu gören hasta ve hasta yak›nlar›ndan oda döfleme önerisinin gelmesine do¤rusu gerçekten gereksinimimiz vard›. Yap›lan protokolla k›sa sürede iki hasta odam›z tabandan tavana yenilenip donat›ld›. Ölen annelerinin son dönemlerinde evinde kulland›¤› özel hasta yata¤› ve öteki t›bbi malzemeyi de servise hibe ettiler. Döfleme iflinin bitmesine yak›n bir sabah hastam›z›n o¤lu heyecanla annesinin evinden kalan eflyalar› verecek çocuk bak›mevi buldu¤u için sevinçli oldu¤unu anlatt›. Odamdaki kitapl›¤› eliyle iflaret edip “Evde babamdan kalma birkaç koli kitap var. Gidip bir bakal›m. ‹lginizi çekerse onlar› da size b›rakmak istiyorum. Kitaba ‘Hay›r’ diyecek birine benzemiyorsunuz” dedi. O gün izin al›p birlikte rahmetlinin kentin biraz d›fl›ndaki iki

I

134

135


BD TEMMUZ 2009

katl› müstakil evine do¤ru yola ç›kt›k. Yol boyunca annesinin hiçbir eflyas›n›n at›lmamas›n› gereksinimi olan birilerini bulup verilmesini vasiyet etti¤inden söz etti. astal›¤› s›ras›nda rahmetlinin yan›nda pek görmedi¤imi söyleyince aralar›n›n biraz k›rg›n oldu¤unu anlatt›. “Annem bana k›rg›nd›” dedi. “Onun bulup be¤endi¤i k›zla yapt›¤›m evlili¤i sürdürememifl, ayr›lm›flt›m. Kabahati bana bulmufltu. San›r›m evlili¤e haz›r de¤ildim. Evlili¤i annemin otoriterli¤inden kaç›fl gibi alg›lam›fl, ancak yine onun gibi otoriter birine tutulmufltum. Yürümedi¤ini anlay›nca kaçt›m. Yaln›zca kaçt›m. Annem bunu kabullenemedi. K›rg›n ayr›ld›k diyebilirim.” “Annenize pek benzemiyorsunuz anlafl›lan?” “Annem ve babam yokluk y›llar›n›n çocuklar›ym›fl. Yoklukta yetifltikleri için elinde olan›n de¤erini çok iyi bilirlerdi. Kuru ekmek parças› bile at›lmazd› evimizde... Islat›l›p kufllara yem yap›l›rd›. Beni ise yoklu¤u bilmemekle suçlard› hep... Varl›k içinde büyüdü¤üm için annem elimdekinin de¤erini bilmedi¤imi, gözümün hep elimde olmayanda oldu¤unu düflünürdü. Eh haks›z da say›lmazd›.” Eliyle yolun ilerisinde ya¤an ya¤murun ard›ndan oluflan gök-

H

136

kufla¤›n› gösterip rahmetli babas›yla gökkufla¤›n›n öteki ucunu da görüp bulana de¤in yer de¤ifltirdi¤i çocukluk y›llar›ndan, gökkufla¤› kovalamaktan yorgun düflen rahmetli babas›ndan söz etti. Eve vard›¤›m›zda ya¤mur dinmifl, ortal›k sessizli¤e bürünmüfltü. Aylarca kapal› kalm›fl olmas›n›n etkisiyle ev tozlanm›fl, kimi eflyalarsa gönderilmiflti. Evin giriflinde portmantonun üzerinde krem rengi tozlanm›fl bir flapka, ask›daysa yeflil tafllar› olan tespih gözüme çarpm›flt›. Kitap kolilerine h›zl›ca göz at›p birlikte arabaya yükledik. Tekrar teflekkür ettim. Ç›kmadan portmantoyu iflaret edip flapkan›n kime ait oldu¤unu sordum. Dönüp flapkaya uzand›, sonra vazgeçti. Bir süre flapkaya bakt›.

“R

ahmetli babam›n flapkas›yd›” dedi. “8 y›l önce yitirdik. Annem onun yoklu¤una al›flamad›. Bu flapka ölümünden sonra da hep oradayd›. Annem kimseye elletmezdi. Sanki babam bir yere kadar gitmifl de flapkas›n› yan›na almam›fl bir gün gelip alacak diye düflünürdü san›r›m. fiimdi bile elim gitmedi. Alt›nda as›l› duran tespihse annemindir. Gördü¤ün gibi hâlâ biraradalar.” Dönüfl yolunda ya¤mur h›zlanm›flt›. Kederlenmifl görünüyordu. Tüm yaflad›klar›na karfl›n yine

evlenmifl olmas›n›n baflar› oldu¤unu söyleyip ilgisini baflka yere çekmeye çal›flt›m. Eflinden söz edince yüzü ayd›nland›. flim ve ben bir hastane köflesinde tan›flt›k” dedi. “Babam›n hastal›¤› s›ras›nda hastanede yan›nda kal›yordum. Onun da annesiydi hasta olan... Yeni boflanm›fl, herfleyden, baflta kendimden nefret etti¤im s›rada karfl›ma ç›kt›. ‹kimiz de hastalar›m›z için ç›rp›n›yor sa¤a sola koflturuyorduk. O zaman anlamam›flt›m, o benden beter yaln›zm›fl. Yaflamdaki tek varl›¤› annesiydi. Önce babam› k›sa bir süre sonra o da annesini yitirdi. Birbirimizi teselli etmeyi sürdürdük. Benden daha çok sevgiye, ilgiye gereksinimi varken o beni teselli etmeye çal›fl›yordu. ‹flte öyle ba¤land›k birbirimize...” Bir süre susup ya¤an ya¤mura ve yola bakt›. “Me¤er insan kendinden nefret ederken baflka birini sevip ba¤lanabiliyormufl. O ö¤retti bana bunu... San›r›m herfley bir kap›n›n aç›l›p ötekinin kapanmas›yla ilgili” dedi. “Eflinizi çok seviyorsunuz ve bu size büyük güven veriyor sanki. Yan›l›yor muyum?” “Ne diyorsunuz? Babam› kaybedince hastane arkadafll›¤›m›z›n bitece¤inden korkup söylemedim. Babam›n ölümünden sonra bile onu görebilmek için belli etmeden hastaneye gelip

E

gitmeyi sürdürdüm. Oyunumu anlay›nca niyetler çözüldü. Bana kalsa belki hiç aç›lamayacakt›m. O günden buyana gökkufla¤›n› kovalamay› b›rakt›m elimdekiyle idare etmeyi ö¤rendim. Geç olsa da annemi flimdi daha iyi anl›yorum Yine de biraz k›rg›n ayr›ld›k.” astaneye döndü¤ümde kitap kolilerini birlikte odama ç›kard›k. Birkaç gün sonra kolilerdeki kitaplar› yerlefltirirken aralar›ndan sararm›fl kapal› bir zarf ç›kt›. Üzerinde “Vasiyetimdir” diye yazd›¤›n› görüp hastam›z›n o¤lunu arad›m. Zarf› birlikte açt›k. Daktilo ka¤›d›na el yaz›s›yla yaz›lm›flt›. Alt›nda babas›n›n imzas› bulunan iki sözcüklük vasiyette “Hoflgörülü olun” yaz›yordu.•

H

MehmetUhri@butundunya.com.tr 137


HAYVANLARIN DÜNYASI Erdoğan Sakman

Cüce yarasa istedi¤i zaman do¤urur

138

irçok hayvan gibi cüce kahverengi yaras›n›n da (Myotis lucifugus) temel amac›, soyunu sürdürmektir. Temel amaca ulaflmak için “Alt” ya da “‹kincil” denilen amaçlar gerçeklefltirilir. Bunlar korunmak, beslenmek ve üremektir. ‹nsan dahil, canl›lar›n her davran›fllar›, oluflturduklar› herfley bu amaçlara ulaflmak içindir. Yarasa tüysüz oldu¤undan hareketsiz kald›¤›nda üflür. Bu problemi çözmek için kendiyle türdeflleri aras›ndaki uzakl›¤› küçülterek yani onlara iyice sokularak gece so¤u¤undan korunur. Toplulu¤un kenar bölümlerinde kalanlar›n bir yanlar› s›cak, öteki yanlar› so¤uktur. Üflüyen öteki yan›n› ›s›tmak için toplu biçimde y›¤›n›n ortalar›nda kendine bir yer bulur. Uzaktan bakanlar yarasalar› sürekli bir kaynaflma durumunda görürler. Bunun nedenlerinden biri, toplulu¤un kenar bölümlerinde kal›p üflüyenlerin kendilerine s›cak bir yer bulma çabalar›d›r. Cüce kahverengi yarasan›n

B

çözmesi gerekli problem yaln›zca ›s›nma de¤ildir. Ma¤aralardaki kör y›lanlardan, d›flar›daki avc› kufllardan, hele her tür yarasay› kan emici, kuduz tafl›y›c› sanan eli silahli insanlardan da korunmas› gerekir. Cüce kahverengi yarasalar, geçen çok uzun zaman içinde koruma ve korunmayla ilgili pek çok problemi çözerek bugünlere ulaflm›flt›r. Beslenme konusunda da en önemli problem, av› bulup yakalamakt›r. Boyutu çok küçük olan cüce kahverengi yarasa kendine uygun boyutta sivrisineklerle beslenir. Bunun için batakl›klara yak›n ma¤aralara yerleflir. Yaklafl›k befl yüz bireylik bir cüce kahverengi yarasa toplulu¤u, bir saatlik bir süre içinde befl yüz bin sivrisinek tüketir. Yarasalar›n gözle görülmeyen bu hizmeti sayesinde binlerce insan s›tma hastala¤›na yakalanmaktan kurtulur. Bu inan›lmaz say›ya bir de öteki böcekler eklenirse, dünyaya neden böceklerin el koymad›¤› anlafl›l›r. 139


BD TEMMUZ 2009

Bu yarasalar›n av bulmalar› için radar benzeri bir yap›ya gereksinimleri yoktur.

D

ifli sivrisinek v›z›lt›lar› ve durmadan bulutlar biçiminde onlar› arayan erkek sivrisineklerin toplu sesleri yerlerinin bulunmas›na yeter. A¤›zlar› aç›k olarak batakl›klar üzerinden belli bir h›zla uçan cüce kahverengi yarasalar, k›sa sürede midelerini doldururlar. Cüce kahverengi yarasan›n çözmesi gereken problemler aras›nda üremeyle ilgili olanlar da vard›r. Bu yarasalar memeli hayvanlard›r. Öteki birçok memeli gibi üremeleri dolay›s›yla çiftleflmeleri belli bir mevsim ya da ayla s›n›rl› de¤ildir. Genellikle sonbaharda çiftleflirler; fakat k›fl so¤uklar›nda sivrisineklerin ve böceklerin hemen hemen ortada görünmedikleri zamanlarda do¤urmak ifllerine gelmez. Çünkü yeterince beslenip süt üreterek yavrular›n› emziremez ve büyütemezler. Bu problemi çözmek için yard›mc› bir organa gereksinim duymufl ve geçen çok uzun zaman içinde biriktirme yeri gelifltirmifllerdir. Erkeklerden ald›klar› ersuyunu bu keselerde saklay›p korurlar. Mevsim bahara dönüp de böcekler görünmeye bafllay›nca keseden ald›klar› bir miktar ersuyuyla kendilerini dölleyip gebe kal›rlar. Bu yarasalar, niçin ve neden bahar bafllang›c›nda çiftleflip taze ersuyu kullanmazlar? Yarasalarda yönetim 140

diflilerdedir. Anneler, teyzeler ve çocuklar birarada kal›r, aralar›nda erkeklerin olmas›n› istemezler. Çünkü erkekler aras› kavgalar, hofl olmayan davran›fllar toplulu¤un düzenini, rahat›n› bozar ve çocuklara kötü örnek olur. Bu durumdan korunmak için ersuyu kesesini çok uzun zaman içinde gelifltirip toplumun daha ileri gitmesi için yeterli bir çözüm bulmufllard›r. ‹nsanlar böyle bir problemle karfl›laflmad›klar› için yap›lar›nda ersuyu kesesi gelifltirmemifllerdir ya da geliflmemifltir. Fakat ço¤u durumda erkek yetersizli¤ine ya da daha iyi kuflaklar yetifltirme hevesine kap›larak sperm bankalar› kurmufllard›r.

B

öyle bir kurum yarasalarda yoktur; ama kimi örümceklerde vard›r. Erkekle karfl›laflma olas›l›¤› çok az olan kimi türlerin diflileri, erkeklerin arazinin uygun bir yerinde yapt›klar› sperm keselerine gider, gereksinimlerini karfl›lay›p temel amaçlar› olan yeni kuflaklar üretme görevini yerine getirirler. K›saca sperm bankas› örümceklerin bulufludur. Örümcekler, insanlar›n önemli problemlerinden birinin nas›l çözülece¤ini göstermifllerdir. Bunun gibi insanlar›n karfl›laflt›klar› her problemin çözümü ya da çözüm ilkeleri do¤ada vard›r. Önemli olan do¤ay› iyi incelemek ve bulgular›, insanlar›n yararlanacaklar› biçimde yorumlamakt›r.•

MEMLEKET ÖZLEM‹ İlyas Halil

Giritli komflu k›z›

Türk-Yunan savafl›n›n bitmesinden bir iki y›l sonra 177’ye tehcir bafllad›, hicran bafllad›. Sokaklar yurdundan sürülmüfl, evinden at›lm›fl insanlarla doldu taflt›. At›lanlar a¤›zdan kerpetenle çekilmifl diflti. Gelenler s›rt›nda küfe, kömür tafl›yarak, gelmiflti sanki... Yüzleri kara, gözleri üzüntüden kapkara... inemin 177’nci So- na benzedi. Sokaklar yurdundan kak’a tutkusu hâlâ sürülmüfl, evinden at›lm›fl insandünmüfl gibi belle¤im- larla doldu taflt›. At›lanlar a¤›zdan de... 177’nci Sokak, kerpetenle çekilmifl diflti. a¤z›nda m›r›ldand›¤› Gelenler s›rt›nda küfe, kömür bir gençlik aflk›yd› sanki... Söyle- tafl›yarak, gelmiflti sanki... Yüzleri mekten, anlatmaktan usanmazd›. kara, gözleri üzüntüden kapkara... Mahallenin güzünü sever, k›fl›na, Her gün yelkenli dolusu inçamuruna gö¤üs gererdi. sanlar, Gümrük ‹skelesi’ne ç›k›“Bu sokakta komflular›mla se- yor. Tren dolusu yolcular, istasvinç paylaflt›m, ac› tatt›m, ac›ya yona doluyordu. Yaban giysili, uyand›m” demiflti. ‹ki kar›flt›m. yaban konuflan insanlard›. F›s›lt›l› Çocuktum o gün... bir sesle, yerleflmelerine yard›m “Her befl on y›lda bir ya be- edecek iskan memuru ar›yorlard›. Mahalle o günler, sessiz bir nim ya da soka¤›n tekeri k›r›ld›, yolda kald›k” dedi. Ne demek is- savaflta yara alm›fl insanlarla dolup tafl›yordu. Kimi topal... ‹yi tedi¤ini anlamam›flt›m. K›sa bir sokakt› 177... Ninem görmeyeni, az duyan› vard›. ve sokak iki yoldafl... Çok gör- Yüzleri sararm›fl, gözleri umutdüler, çok çektiler. Necibe, “Se- suzdu. Fersizdi. Karanl›kt›. Nekiz çocu¤um oldu” demiflti. So- den geldiklerini, nereye geldiklerini bilmiyorlard›. Düflünmek ka¤›n say›s›z... Necibe’nin anlatt›¤›na göre de istemiyorlard›. Türk-Yunan savafl›n›n bitmesinEv arayanlar›n ço¤u Giritli’ydi. den bir iki y›l sonra 177’ye tehcir Tebdile u¤rayan Rumlar’›n boflaltbafllad›, hicran bafllad›. O günler t›¤› evleri ar›yorlard›. kent, kalabal›k bir tren istasyonu***

N

141


BD TEMMUZ 2009

Giritliler’in yaflad›¤› evler, ço¤unlukla, Yan›k Mektep’e bakard›. Evlerinden bir susmuflluk, bir sessizlik taflard› soka¤a... Aralar›nda kendi dillerini konuflur, bizi görünce susar, evlerine kapan›rlard›. irkaç kez Giritli çocuklarla oynamak istedim, kat›lmak istemediler, evlerine kaçt›lar. Top oyunumuzu yar› karanl›k kap› aral›¤›ndan seyrettiler. Yaln›z Sar› Hüseyin ve a¤abeyi fiafl› Mahmut oyunumuza kat›l›rd›. Kuzeye do¤ru evler çardaklafl›r, bahçeler yeflille coflar, dil Arapça’ya dönerdi. Buras› Bahçeciler Mahallesi’ydi. O y›llar mahallemiz dört ayr› mevsimden uçup gelmifl kufl dolu bir a¤açt›. Dallarda ayr› dilde ülkelerine a¤lar, bahar arar, güze üzülür, yaz›n gelmedi¤ini öterdi kufllar... Nüzhetiye Mahallesi, zencefil, ›t›r, kuru nane satan aktar dükkan›n› and›r›rd›. Kar›fl›kt›k, renkliydik. Ayr› mevsimlerden devflilirmifl insanlard›k, üflüyünce birbimize yak›n... *** Bize bitiflik bahçede, bir göz çardakta Giritli dul kad›n ve k›z› Nadide yaflard›. K›z› benim yafllardayd›. Komflu büyümüfltük. Ayn› bahçede yuva yapm›fl iki tavfland›k sanki... Nadide’yi uzaktan görür, kim oldu¤unu bilirdim. Dilini konuflamad›¤›m için uzak durur-

B

142

BD TEMMUZ 2009

dum. Yazlar› bahçede çapa sallar, maydanoz eker, nane sulard›. Annesinin sebze pazar›na götürece¤i sebzelerin toplanmas›na yard›m ederdi. ‹lkokula bafllad›¤›m y›l Nadide’nin ayn› okulda oldu¤unu fark ettim. Benden bir y›l ilerideydi. Y›llar ilk günden kanat takt›, uçup gitti. *** Günler geçmifl biz büyümüfltük. Nadide giydi¤i urbalarla mahalleye bahar› getiriyordu, k›fl sonu... Güneflin habercisiydi. Güneflin boyac›s›... Güneflin rayiha da¤›t›c›s›... ‹flçiler, memurlar bahçenin önünde durur, bahar kokusunu Nadide’de tadarlar, Nadide’de ö¤renirlerdi. irit Tanr›ças› Minoan Nadide, s›rt›nda eski basma elbiseler, tül inceydi, koku kal›nd›, vücuduna s›k› s›k›ya yap›fl›k... ‹nce basman›n alt›nda vücut çizgileri belirirdi güneflte... Nadide nane kokard›. Uzaktan güzel yeflil nane kokusuydu Nadide... Marullar›n aras›nda sere serpe bacaklar› günefle yak›n... Çapa yapmas› marullara baflka tat veriyordu. Yaz ortas› bir a¤ustos gecesi... A¤ustosböcekleri geceyi doldurmufl. Nadide kendi ördü¤ü hamakta ayva ç›plak, yar› sar›, yar› ak uzanm›flt›. S›caktan susam›fl, uyuyamam›flt›m. Bahçeye ç›kt›m,

G

sallanan yaprak ar›yordum. Nadide tahta perdeden bafl›n› uzatt›. “Merhaba delikanl›” dedi.

d›na bakmamak suç olmal›, kad›nlar›n güzel oldu¤u ülkede... “‹yi bak delikanl›, Tanr›’n›n yaratt›¤› ilk kad›n kadar eksiköndüm. Avuç içi elime siz, ilki kadar güzelim... ‹flte yak›nd› hamak... Ay ak gözlerim y›ld›z dolu iki kuyu... Nadide, burnumun di- ‹flte gö¤üslerim çiçek y›¤›n›, binde... Koku veren harman y›¤›n›... gül burnumun içinde “Bilgisiz de de¤ilim, doktor Nadide... Tepemizde iri bir ay ge- k›z›yd› annem... Sizin Giritlice decenin karanl›¤›n› azaltm›flt›. di¤iniz dil, uygar bir dil... Annem“Benimle konuflacak vaktin var den klasik Yunanca ö¤rendim. m›?” dedi. “Çoktand›r benim yaflta Mitolojiyi iyi bilirim.” biriyle koKonufluyor, nuflmak istiyorgülüyordu. dum. Birine ‘CaGözlerinin için“Benimle konuflacak n›m s›k›l›yor’ den geceye haz vaktin var m›?” dedi. demek istiyorda¤›l›yordu. “Çoktand›r benim yaflta dum. Bana Yaz siniyordu biriyle konuflmak ‘Merhaba Minogeceye... ‹nce istiyordum. Bana an Nadide’ deuzun bacakla‘Merhaba Minoan meni isterim. Bir r›nda ayva sar› Nadide’ demeni erkek sesi duytüyler gülüyoristerim. Bir erkek sesi mak güzel fley... du ay ›fl›¤›nduymak güzel fley... Dost sesi korkuda... Kad›n koDost sesi korkuyu azalt›r.” yu azalt›r.” kusu geçen fiafl›rd›¤›m› tren katarlar›ngörünce güdan geride kalümsedi. “Korkma” dedi. “Bü- lan ses gibi geceye yay›l›yordu. tün suçum bu akflam kad›n ol- Kad›n sevinci, yüzünden, ç›plak mak... Genç bir kad›n›m... Gel vücudundan bacaklar›n›n sonunbak, kötü bir yan› yok kad›n ol- a, ayak parmaklar›na kadar indi. man›n... Bunlar bacaklar›m... Ha- Geceyi dolduruyordu. Baca¤›n› havaya kald›rd›. Ayni güzel de say›l›r. Neredeyse ç›r›lç›pla¤›m... Ne bir sinek ne bir va tüylü sar› gece, ayva koktu. ar› üstümde... Ay›n Nadide’ye dokundu¤u an, “Bana bakmamaktan utanma- yüzü limon a¤ac› koktu. Kan›m n› istiyorum. Minoa’n›n güzelli¤i- cezve fokurduyordu. ni görmedi¤ine, bana dokunma“Ö¤renci misin?” dedi. “Evet” dedim. d›¤›na k›z›yorum. Ay›p de¤il mi “Hiç kad›n sevdin mi?” dedi. sana... Bak›lmay› özleyen bir ka-

D

143


BD TEMMUZ 2009

“Sevdim” dedim. “Seni doldurdu mu?” dedi. “Ne ile dolduracakt›?” dedim. “Doldursayd› bilirdin” dedi. “Sen nereden biliyorsun?” dedim. “Kimi doldu¤u için bilir” dedi. “Kimi bofl oldu¤u için bilir. Bazen ac›km›fll›¤›n, toklu¤un ne oldu¤unu toktan daha iyi bildi¤i gibi...” “Bana yerin var m›?” dedi. “Bir Giritli k›za...” Karfl›l›k veremedim. “Bekle” dedi. Çarda¤a girdi kara dut dolu bir sepet getirdi, “Bak” dedi. “Sepet dolu mu?” “Evet” dedim. “Emin misin?” dedi. “Evet” dedim. “Sepete bir kilo daha dut koyabilir miyim?” dedi. “Almaz” dedim. “Sepette bir kilo duta yer bulursam beni öper misin?” dedi. Karfl›l›k veremedim.

“Beni öpmekten korkuyor musun?” dedi. “Korkmuyorum” dedim. Ç›plak aya¤› ile sepetteki kara dutlar› ezdi. Ezilen kara dutlara bakm›yordum. Kumru ak, kumru kanatl› ç›plak bacaklar›na, ayaklar›na dalm›flt›m. Karanl›¤›n içinde ay yere inmifl, ayaklar›n› ayd›nlat›yordu. Genç kad›n›n ayaklar›na bakmaya doyam›yordum. Yüre¤im a¤z›mda, nefes alam›yordum. Ayaklar› duttan k›z›ld›. Kara dutun mayhofl tad›n› a¤z›mda duyuyordum. “Bak sepet yar›ya indi” dedi. “Sepet yar›ya indi” dedim. Kendi sesim kulaklar›mda yank›land›. Nadide’nin ç›plak vücuduna bak›yordum. “Lütfen beni öp” dedi. Ne dedi¤ini anlamad›¤›ma üzüldüm.• halililyas@yahoo.ca

Küçük k›z annesine “‹lk insan nas›l dünyaya geldi?” diye sordu. Annesi, k›z›n›n bu sorusunun yan›t›n› “Tanr› Adem ve Havva’y› yaratt›, çocuklar› oldu ve insano¤lu yeryüzüne yay›lmaya bafllad› yavrum” diye aç›klad›. Birkaç gün sonra küçük k›z ayn› soruyu babas›na sordu. “Binlerce y›l önce maymunlar vard›” dedi babas›, “Bizler de evrim geçirerek onlardan türedik.” Farkl› iki yan›t al›nca akl› kar›flan küçük k›z annesine gidip “Nas›l olur anne” dedi. “Sen bana insan›n Tanr› taraf›ndan yarat›ld›¤›n›, babam da maymunlardan geldi¤ini söyledi, akl›m kar›flt›.” Annesi küçük k›za gülerek yan›t verdi: “Kar›flt›r›cak bir fley yok” dedi. “Ben sana kendi ailemin geçmiflini anlatt›m. Baban da kendi ailesininkini anlatm›fl, bir tanem!• 144

145


BD TEMMUZ 2009

YAZARAK SÖYLEYEREK Sadi Bülbül

“R

omatizmalar›m son günlerde yine azd›. fiekerim bir türlü düflmüyor. Kolesterolü hiç sorma berbat... Gözümde katarakt varm›fl. Kulaklar›m da bir alem oldu.” Onlar sizin, “Geçmifl olsun. Tanr› daha beterinden saklas›n” sözlerinizi duymazlar bile ve ara vermeden devam ederler: “Kimseden fayda yok. O¤lan bir tuhaf oldu. Eflinin sözünden ç›km›yor. Yüzünü bayramdan bayrama görebilirsen çok iyi... K›zlar› hiç sorma, kendi dertlerindeler...” ‹çinizden “Torunlar fasl› da bitse, kurtulsam” diye geçirdi¤inizi anlar gibi, o, sözlerine devam eder. Konuflur konuflur ve bildirisini torunlarla sürdürür. Önce teker teker onlar› över, okul baflar›lar›n› anlat›r. Sonra da bafllar dedikoduya: “Ben bunakm›fl›m. Küçük torun öyle söylüyor. Ortancan›n dini iman› para... Üç ayl›k zaman›m› bilir, beni soyar gider. Bü146

yük torunlar› hiç sorma... Eve dama girmiyorlar. Ne olacak ana-baba aciz...” Dertlenen, taraflardan biriyse ve karfl› taraf dinlemedeyse pek problem yok say›l›r. Çünkü sonunda “Hiç sorma” diye diye, siz sormadan o anlatacak ve bir zaman sonra nas›l olsa susacak, ifl de bitecektir. ‹ki taraf da dertlenmeyi seven gruptansa, iflte o zaman konu bir alem olur. O anlat›r, öteki yan›t verir. O yan›t verir, öteki bafltan alarak devam eder: “Benim derdim seninkinden çok... Seninki ne ki?” “Olur mu? Derdin büyü¤ü bende... As›l seninki ne ki?” Birbirini dinlemeden, biri konuflurken ötekinin kendi anlatacaklar›n› planlad›¤› iki dertlinin dertleri, gerçekten birbirinden çoktur. Kime sorarsan›z onun derdi, ötekinin derdini “döver” ve onunkine on basar, yüz basar. Hele bir de birbirini gereksiz fleyleri kendine dert edinmekle suçlamazlar m›? Bu dert hastalar›n›n yüz yüze konuflmalar› da, telefon konuflmalar› da bir mi-

zahç› gözüyle doyulmaz de¤erdedir. Kuru kuru dinleyenler içinse çok ac›kl›d›r. Kimsenin kimseye katlanamad›¤›, de¤il derdini dinlemek, selam vermeye bile gerek duymad›¤› bir dünyada, yafll› yak›nlar›m›z›n kendileri için zevk verici duruma gelen yak›nmalar›n›, bizim için bir eziyet olsa da, haydi dinleyelim ama... Ya, çarfl› pazarda, parkta bir bankta, bir tren yolculu¤unda rastlant› eseri birarada oldu¤umuz

dertli insanlar› niye dinleyelim? “‹sterseniz dinlemeyin can›m” demeyin sak›n... Çünkü onlar dertlerini zaten herkese anlatmazlar. Kendilerini dinleyecek insano¤lunu yürüyüflünden, bak›fl›ndan, gözünden kafl›ndan ve aln›ndaki “Bu adam iyi dinler” yaz›s›ndan tan›rlar. Aln›n›zda bu yaz› varsa, en iyisi siz de dertlenmeyi b›rak›n ve kaderinize küsün. Ve daha iyisi, bu senfoniye al›fl›n.•

“Sudoku”nun Yan›tlar›

Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Bleda •2) Kral Ptolemaios •3) 1687 •4) Buhar makinesi •5) 14 Temmuz 1789 •6) Mart-Ekim •7) Cenevre Konvansiyonu •8) Sultan IV. Mehmed •9) Daphne •10) Liberal •11) Boksörler •12) 1957 •13) Ç›taklar •14) Georgy Vasilyeviç Çiçerin •15) Dabbe •16) Edouard Daladier •17) Danimarka •18) Naci Sadullah Danifl •19) Para ekonomisi •20) Ticaret ve hizmetler sektörleri•

“Satranç”›n Yan›tlar› Problem: 1. Fd6 (1... exd6 2. Ve8+# 1... exf6 2. Ve7+# 1... e6 2. Va7+# Oyun Sonu: 1. Fc1 (Fa1 hemen mata neden olur.) 1... fid3 2. fib1 fid2 Pat 147


Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Mert Atamer, Ankara

Aybige K›z›lsal, ‹zmir

Aykut Gümüfl, Bingöl

Zeynep Elif Tunca, Ankara

Emine Ecrin Ulafl, Ankara

Elif Tunca, Ankara

Ataberk ve Ufuk Ekinci, Ankara

O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan

Nineler ve Dedeler

‹rem Nur Erdo¤mufl, Bingöl

Cem Temizel, ‹zmir

‹zel Çatel, Eskiflehir

Irmak Taylan, ‹stanbul

Yaren Çobanc›, Adana

Faik Ekin Akagündüz, Kocaeli

Ferah Ayaz ve torunu Nedretefe Ayaz, Yalova

Nimet Gençer ve torunu Burak K. Y›ld›z, Yalova


Mankafa Poldi

Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Haziran Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

Mant›k Bilmecesi Ma¤aza IGD Yeflil Y›ld›z M.S. fi›k

H›rs›z Kilit Kenan Mehmet H›zl› Hasip fiipflak fiemsi S›ska Selim

Eflya Gömlek Para Çorap Kravat Ceket

Saat 10:00 14:00 13:30 16:00 10:15

Bulmaca

“Eski komflum Zafer Bey’e ne kadar çok benziyorsunuz.” “Ben oyum zaten, Bay Poldi!” “Ya! Benzerli¤in nedenini flimdi anlad›m!”

“Otobüse binmem için bana 5 TL ödünç verir misin?” “Maalesef bozu¤um yok, Poldi. 20 TL vereyim.” “Ver. Madem bozu¤un yok, ben de taksiye binerim.”

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16

“fiu üç mektup yüzünden bu kötü havada befl kilometre yürümem gerekiyor, Bay Poldi.” “O zaman niye onlar› postayla yollam›yorsun?” 150

“Bafl›ma geleni sorma Poldi. Eflim gazete almak için trenden inmiflti. Tren de o ara kalkt› ve eflim garda kald›.”

17 18 19 20

1

2

A B D Ü L H A K H A M ‹ T T A R H A N

L B E T ‹ H A N N A K A R L T ‹ Z A S E B D ‹ T E R S A A N A N E R T O R A S A M Y A R A N A K

3

4

5

R O Z ‹ N A N T E E L A A A R Y A

10

11

T C A M U R K A L A N S A P E L K P A L M A A L A L A N ‹ B O T D A L E E R K ‹ L A L N A ‹ Y E F I D ‹ A C U N R I A L K M U D A R T B A L A A M A ‹ A K A R

6

7

8

9

S A L A C A K

12

M A Y A

‹ Y T O E T R L A E M A E G

13

14

K A T A M A R A N

A R T A A U I fi S A K K Y A O T T A O R ‹ O R ‹

‹ D A O

15

“Vah vah! Desene o kadar yolu, okuyacak bir fleyin olmadan gittin.” 151


MANTIK B‹LMECES‹

KARELER VE RAKAMLAR

Prof. Dr. Yüksel Bozer

Cahit Batum

---

=

--

--

-=

--

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Haziran Ay› Çözümü: 555 + 321 = 876 + 222 -- 111 =+ 111 777 + 210 = 987

784 -- 379

253 = 531 -- 124 = -- 255

405

129 = 276

112,80

Konya

Ankara

Y›lmaz

Fuat

Ferit

Cengiz

Firma

=

Alper

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

111,80

=

+

109,90

+

102,72

--

+

101,48

=

Eskiflehir

--

Bursa

=

‹stanbul

+

Ankara’da bulunan özel bir okul için ihale aç›ld›. Çeflitli firmalar farkl› tekliflerle ihaleye kat›ld›lar. Afla¤›daki ipuçlar›n› de¤erlendirerek ihaleye kat›lan firman›n ve baflkan›n›n ad›n›, firma merkezinin hangi kentte bulundu¤unu ve verdi¤i teklifi bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Cemre adl› firman›n teklifi, baflkan› Ferit olan merkezi Bursa’da olmayan firman›n teklifinden 10,32 yüksekti ve bu Do¤an firmas› de¤ildi. 2- Baflkan› Fuat olan FRC firmas›n›n teklifi, baflkan› Y›lmaz olan firman›n teklifinden daha yüksekti. 3- Merkezi Bursa’da olan firma, ne en düflük ne de en yüksek teklifi vermiflti. 4- Merkezi Konya’da olan firman›n teklifi 102,72 idi. 5- Merkezi Ankara’da olan firmadan sonraki yüksek teklifi Alper’in baflkan› oldu¤u firma vermiflti. 6- Cengiz’in baflkan› oldu¤u firman›n teklifi 111,80 idi. 7- Merkezi Eskiflehir’de olmayan Abat firmas› en yüksek teklifi vermiflti. Baflkan

Abat Cemre Do¤an FRC Coflkunlar 101,48 102,72 109,90 111,80 112,80 Ankara Konya ‹stanbul Bursa Eskiflehir Firma

Baflkan

Merkez

Teklif

YukselBozer@butundunya.com.tr 152

153


SATRANÇ

fiEMS-‹ TEBR‹ZÎ’N‹N OYUNU

Mustafa Yıldız

KÖR NOKTA Perelman’›n “E¤lence ‹çin Fizik” adl› kitab›nda, flu ilginç deney anlat›l›r: “Bir insan› al›n ve bir kareye hiç gözünü k›rpmadan bakmas›n› isteyin. O kifli, çok k›sa süre sonra karenin çok yak›n›nda bulunan siyah noktay› görmemeye bafllayacakt›r. Bunun nedeni de gözümüzde kör nokta diye adland›rd›¤›m›z bölgenin görmeye engel olmas›d›r. “Kör nokta sav› satrançta da geçerlidir. Güçlü bir oyuncunun bile tafllar›ndan birine yap›lan basit bir hücumu göremedi¤i durumlar birçok kez görülmüfltür. Sanki o tafl bir an için 8 görüfl alan›n›n d›fl›na ç›km›flt›r. Böyle duru- 7 mun klasik bir örne¤i Alekhine-Blackburn, 6 1914, St. Petersburg oyununda görülmüfltür. 5 “Yandaki konumda Alekhine, 1. Ad2 oy- 4 nad› ve 1... Va5 2. a4 a6’dan sonra fili düfl- 3 tü. Oyundan sonra Alekhine, tafl›n› sanki 2 tahtada hiç yokmufl gibi unuttu¤unu söyle- 1 di. Evet unuttu! Çok güçlü bir büyükusta, a b c d e f g h gelece¤in dünya flampiyonu filini fark edemedi. Art›k kör nokta yok diye bir fleyi inkar edemeyiz.”

fiems-i Tebrizî (?-1247) ‹ranl› tasavvufçu. fiems-i Tebrizî 1244 y›l›nda Konya’ya gelmifl, 1246 y›l›nda Halep ve fiam’a gitmifltir. fiam’da da satranç oynad›¤› bilinmektedir. Hz. Mevlâna (1207-1273) kendisinden etkilenmifl ve “Satrançta piyon yola ç›kar da sonunda yüce vezir olur” demifltir. Bu konum Uzun Firdevsî taraf›ndan 1503 y›l›nda yaz›lan “Satrançnâme-i Kebîr” kitab›ndan al›nm›fl ve Yrd. Doç. Dr. Atâ Çat›kkafl taraf›ndan sadelefltirilerek bugünkü Türkçe’ye çevrilmifltir. Uzun Firdevsî (Firdevsî-i Rumî) (1453-1515 sonras›) Fatih Sultan Mehmed (14321481) ve 2. Bayezid (1447-1512) döneminde yaflam›fl, 2. Bayezid’e yap›t›n› sunmufltur. Ermeni-fiems-i Tebrizî, Tebriz, 1200 (yaklafl›k) Siyah oynar kazan›r. 8 1... Axc3+ 2. bxc3 (2.fia1 Ke1+ mat) Fc4+ 7 3. fib1 (3. fia1 Ke1+ mat) Ke1+ 4. fic2 Kc1+ 6 5. fixd3 Kxc3+ 6. fie4 d5+ 7. fie5 Ke3+ 8. fif6 5 Ke6+ 9. fif7 Vg6+ 10. fif8 Fd6+ mat 4 O y›llar›n kurallar›: fiah, kale ve at günü3 müzdeki gibi hareket ediyordu. Vezir 2 yaln›zca çapraz olarak bir kare, toplam 4 ka1 reye gidebiliyordu. h5 karesinde bulunan vea b c d e f g h zir; g6 karesine gidebiliyordu. Fil tafl üstünden atlayabilerek, çapraz olarak 2. kareye, toplam 4 kare gidebiliyordu. Günümüzdeki kurallar 1475 y›l›ndan sonra kullan›lmaya bafllanm›flt›r. (Gönderi: Suat Boztepe)

PROBLEM

OYUN SONU

Betman, 1915

“BÜYÜKUSTA G‹B‹ DÜfiÜN” Eski Türkiye satranç flampiyonlar›ndan Can Arduman ve Can Yurtseven, satranç tarihinin önemli teorisyenlerinden Aleksander Kotov’un “Büyükusta Gibi Düflün” kitab›n› dilimize kazand›rd›lar. Kör Nokta yaz›s›n› oradan al›nt›lad›m (sayfa 69). Kan›mca satrançç›lar, bu de¤erli kitab› çevirdikleri için Arduman ve Yurtseven’e flükranlar›n› sunacaklard›r. 154

2# Çözümler 147’nci sayfam›zdad›r.

Berabere MustafaYildiz@butundunya.com.tr 155


BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 1 156

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

SOLDAN SA⁄A: 1) “her sabah / uyand›¤›mda, / gördü¤üm düflü hayra yorar›m / açmas›na açar›m da / gö¤sümün alt›n kafesini / korkar›m / ya bu gece / güvercinler / yüre¤imden baflka bir ülkeye / göç etmifllerse” diyen, fotografta görülen flairimiz. - Satrançta bir tafl. 2) Akis. - Kur’an’da bir sure. Mobilyac›l›kta kullan›lan siyah, sert ve dayan›kl› bir a¤aç. 3) Kan›n p›ht›laflmamas› hastal›¤›na verilen ad. - Samsun’un bir ilçesi. 4) Rütbesiz asker. - Bir firman›n kendi ad›na bir baflka firmaya yapt›rd›¤› ürüne verilen ad. - Milas yak›nlar›nda bir göl. 5) Monitör. - Nikelin simgesi. - Türkiye Kömür ‹flletmeleri’nin k›sa yaz›l›fl›. - Vilayet. 6) Bal›k yumurtalar›na zarar verecek biçimde yap›lan bir avc›l›k türü. - Halk aras›nda örde¤e verilen ad. 7) Asya’da bir ülke. 8) Yabanc›. - “..... Erhat” (“Mitoloji Sözlü¤ü”nün yazar›). - Ya¤ma. 9) Büyükbafl hayvanlar›n boynuna tak›lan halka. - Bir fleyi yapmak zorunda olmamak, ayr›cal›kl› bulunmak. - Bir nota. 10) Hafif bir ya¤murluk türü. - Boksta bir yumruk çeflidi. 11) Posta sürücüsü. - Bravo anlam›nda bir sözcük. - Uzakl›k iflareti. 12) Güney Amerika’da yerleflmifl eski bir uygarl›k. - Yank›. 13) “..... Mafyan” (bestecimiz). - Hububat tozu. - “..... Baydar (“S›cak Külleri Kald›”n›n yazar›). - Kaz Da¤lar›’n›n mitolojik ad›. 14) ‹ridyumun simgesi. - Cemal Süreya’n›n soyad›. - K›r yaflam› içinde aflk konusunu iflleyen k›sa fliir. 15) Halk. Saf d›fl› b›rakmak. 16) Bir zaman birimi. 17) Genellikle kam›fltan yap›lan, daha çok çobanlar›n çald›¤›, yumuflak sesli, üflemeli bir çalg›. - Peru’nun baflkenti. 18) Yüce. - Labada. 19) Selüloz boyas›yla boyanm›fl ve selüloz verni¤iyle dayan›kl› duruma getirilmifl örtücü, koruyucu katman. - Fas›la. 20) Beyaz. - Sa¤lam, dayan›kl›, güçlü.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Siz genifl zamanlar umuyordunuz, / Çirkindi dar zamanlarda bir sevgiyi söylemek. / Y›llar›n telafllarda bu kadar çabuk / Geçece¤i akl›n›za gelmezdi.” diyen flairimiz. - Manisa iline ba¤l› ilçelerden biri. 2) Kurnaz, aç›kgöz kimse. - Kriptonun simgesi. - Asya’da bir nehir. - Utanma duygusu. - Kan depolayan organ›m›z. 3) “‹lyada ve Odiseus”un yazar›. - Döneç. - “Bir ..... Devrildi” (Musahipzade Celal’in oyunu). 4) A¤›zla ilgili olan. - Beyo¤lu’nun eski ad›. - Japonya’da bir kent. - Erkek. 5) Eski dilde burun. Hintli kad›nlar›n giydikleri elbise. - “..... Zola” (“Nana”n›n yazar› olan Frans›z romanc›). 6) Suudi Arabistan’da bir kent. - ‹ri ve zehirsiz bir y›lan türü. - Derinin üst bölümünde bulunan süetin parlat›lmas› ifllemine verilen ad. - Afrika’da bir ülke. 7) ‹kiçeneklilerden, güzel çiçekleri olan bir bitki. - Ergenlik sivilcesi. - ‹ngiltere’de çok sevilen bir bira çeflidi. 8) Ayasofya’y› infla eden Miletli mimar. - Yapma, etme. Bir nota. - Duyuru. 9) Nazi Hücum K›tas›’n› simgeleyen harfler. - Mahkeme karar›. Antalya’n›n bir ilçesi. 10) Bolu yak›nlar›nda turistik bir göl. - Avrupa’da bir ülke. Gelir. 11) U¤ur say›l›r. - Orta Amerika’da bir ülke. 12) Haberci, haber veren. - Büyük kayalarda oluflan oyuklara verilen ad. - Köpek. 13) ‹zmir’in turistik bir ilçesi. Köpek ve s›¤›rlara yedirilmek için un ve kepekle haz›rlanan yiyecek. - Antalya’ya ba¤l› turistik bir belde. 14) Göreceli. Halk dilinde u¤ursuz kimseler için kullan›lan sözcük. - Bafl›na geldi¤i kelimeye çift anlam› katan ön ek. 15) S›vac› aleti. Sodyumun simgesi. - Bir pamuk cinsi.•

FilizOskay@butundunya.com.tr 157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

FIRMIN HÜMAN‹ST, ENTEL, SERSER‹, TEKST‹L VE G‹Y‹M KUfiAMIN KÜLTÜREL TAR‹H‹, ‹Ç DÜNYA OYUNLARI Firmin Hümanist, Entel, Serseri Sam Savage Özgür Yay›nlar›

2 memeli bir farenin 13’üncü yavrusu olan Firmin yeterince beslenemedi¤i için do¤du¤u kitabevindeki kitaplar› kemirmeye bafllar. Kitaplar› yedikçe okuma yazma ö¤renen Firmin kitapç›daki bütün kitaplar› okumaya bafllar. Slogan› “Yemesi güzelse okumas› da güzeldir” olur. Çok geçmeden de kendi kitab›n› yazar. Kitaplar aras›nda yolculuk yapa yapa kitap yemeyi b›rakan Fermin kitapç›n›n müflterileriyle konuflmalar›n› dinlemeye bafllar. Firmin insanlar›, duygular›n› ve düflüncelerini tan›maya giriflir. Derken yazarlar› merak eder ve tan›d›¤› ilk yazar on-

1

158

da hayal k›r›kl›¤› yarat›r. Can s›k›nt›s› içinde bo¤uldu¤u, yaflamdan ve edebiyattan s›k›ld›¤›nda can simidi piyano olur. Firmin’le kitaplar, flairler yazarlar ve yap›tlar›n›n aras›nda dolaflmak her kitapsever ve kitapç› için hofl tatlar b›rak›yor a¤›zlarda...

Tekstil ve Giyim Kuflam›n Kültürel Tarihi Zeki Tez Doruk Yay›nc›l›k

ir kurumun, bir heyetin alt›ndan kalkaca¤› çal›flmalar› yapan Türkiye’nin önde gelen bilim tarihçisi Prof. Dr. Zeki Tez’in dokuzuncu kitab› yay›mland›. Türkiye’de bilimsel yap›tlar yazmak kadar bunu yay›mlatmak da büyük bir sorundur. TÜB‹TAK’›n bafllatt›¤› bilimsel yap›tlar› toplumla buluflturma ifllevi aksamaya u¤rarken Doruk Ya-

B

y›nc›l›k’›n bu konuda duyarl›l›¤› takdire de¤er. Yay›n dünyas›ndaki bilimsel yap›tlar›n ço¤unlukla çeviri olmas›ndan dolay› Zeki Tez’in Türkçe yazd›¤› yap›tlar›n ayr› bir önemi var. “Tekni¤in Evrimi”, “Matemati¤in Kültürel Tarihi”, “Otomatlar ve Mekanik Oyuncaklar Tarihi”, “Fizi¤in Kültürel Tarihi”, “Ka¤›d›n ve Matbaan›n Kültüre Tarihi”, “Mitolojinin Kültürel Tarihinden Seçmeler”, “Astronomi ve Co¤rafyan›n Kültürel Tarihi” ard›ndan yeni kitab› “Tekstil ve Giyim Kuflam›n Kültürel Tarihi”... Bu yap›tlar›n en güzel yan› bize özgü olan ancak çeviri yap›tlarda adlar›na rastlan›lmayacak bilim insanlar› ve bilimsel çal›flmalara genifl yer verilmesi. Yap›tlar›nda bol görsel malzeme de kullanan Tez’in dili ise yediden yetmifle herkesin anlayaca¤› bir özellikte. Bu yüzden s›k›lmadan roman, öykü okur gibi ya da bir belgesel izler gibi yap›tlar› okunabiliyor ve bir sonraki kültürel tarihe do¤ru merak art›yor.

‹ç Dünya Oyunlar› Yeflim Türköz Epsilon Yay›nc›l›k

lk kitab› “Büyü Dükkan›” ile büyük be¤eni toplayan Psikoterapist Yeflim Türköz bu kez yeni bir roman›yla okurlar›n› psikolojik bir yolculu¤a ç›-

kar›yor. Ak›l, Dürtü, Sa¤duyu, Haset, Coflku, Vicdan, Hüzün, Bellek, Kibir yap›t›n kahramanlar›... Günümüz insan›n› kuflatan psikolojik s›k›nt›lardan bunalan kahramanlar bir haftal›k bir tatile ç›kar. Coflku’nun önerisini Ak›l düzenliyor. Tatilde her gün bir oyun oynuyorlar. Bu oyunlar çat›flma, uzlaflmalar› ve önüne geçilemez sonuçlar› bize bütün ç›plakl›¤› ile gösteriyor. “Çocuklar oyunla büyür, ya büyükler? Bazen büyükler de!.. ‘Oyun’, sözcü¤ü beni her zaman büyülemifltir. Oyun oynarken gerçe¤in içinde gerçekötesini yaratmakla kalmay›p onun da içine girer ve orada bir süreli¤ine yaflars›n›z. Etinizle, kemi¤inizle, can›n›zla, kan›n›zla yaflar ve sonra da ç›k›p gidersiniz. Bu gerçekötesinin izleyicisi olmaktan ya da onun içine yuvalanmaktan çok farkl› bir durumdur. “Oyun kendine özgü yaflamsall›¤› olan bir tür ara gerçekliktir. Onun as›l büyüsü ciddiyetten uzak gibi görünürken, ciddi bir biçimde ve gerçe¤in ta kendisi kadar etkilemesidir insan›... Oyun güldürür, k›zd›r›r, ö¤retir a¤lat›r, iyilefltirir, olgunlaflt›r›r, tabii oyun oynamay›, çocuklar gibi ciddiye al›yorsan›z e¤er...”• 159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Sinem Çakır, Milas, Muğla

160


S p

TÜRK RESSAMLARI: NUR‹ YAKUPO⁄LU

BAHÇE Ressam Nuri Yakupo¤lu, 1963 y›l›nda Özbekistan’›n Taflkent, Yeniyol kentinde do¤du. Taflkent Ressamlar Okulu’nu 1984’de bitirince Moskova Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Bu okula 6 y›l devam etti ve 1993 y›l›nda mezun oldu. Tatar kültürüyle ilgili kompozisyonlar, portreler ve peyzajlar resimledi. 1998’den sonra s›kl›kla Türkiye’ye gelerek ‹stanbul, Bursa, Safranbolu ve Antalya’dan pek çok görünüm resimlemifltir. Ressam Nuri Yakupo¤lu, realist-izlenimci biçemde çal›flmaktad›r. 9


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.